You are on page 1of 18

Dr.

Rıdvan Şentürk*

Fiske ve Hartley’in
Televizyon Teorisi
Abstract

The first serious and holistic theory on television after the 1950s, by the time television has
began to occupy an efficient position in the whole social life and to dictate itself as an
indispensable part of everyday life, was developed by McLuhan in 1960s. McLuhan, who
became famous with his slogan “the medium is the message”, developed his theory
by focusing particularly upon the logic of the technical perception and technological
function of the medium of television. Nevertheless, McLuhan’s theory on television was
criticized to be lacking in a thematic analysis that is to be made from the aspects of
social and cultural values. In this respect, Raymond Williams attempted to make up for
that deficiency in 1970s with his theoretical approaches suggesting that not only the
techniques of narration but also the contents of programs might exert influences on the
social perception and could transform values. On the other hand, what makes Fiske
and Hartley noteworthy is the fact that they contributed to the aforesaid theoretical
accumulation in 1980s with new approaches within the frame of the qualitative content
analysis and also, especially, within the frame of semiology. Particularly, although Fiske’s
theory on television exposed a patched structure composed of Marxism, semiotics, post-
structuralism and ethnography, it failed to introduce any serious approach as regards to
the aesthetic language or cultural effect of the image on television.

Key Words
Culture, content, analysis, communication, value

*
İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
rsenturk@itucu.edu.tr Marmara İletişim Dergisi
Sayı 14 • Ocak 2009 • İstanbul
Giriş şünce geleneğine yakın duran Raymond
Wlliams’ın anlam ve değerlerin medya
Çağdaş Kültürel Araştırmlar Merkezi’nin tarafından üretildiği yargısından hareket
İngiltere’de 1970’li yıllarda medya ala- ederek göstergeyi tarihsel ve geleneksel
nında yaptığı çalışmalarda, Roland süreç içinde kavramaya çalışmaktadırlar.
Barthes’ın ‘Mythologies, (1957)’ adlı
eserinin ve Louis Althusser’in sol gö- Özetle söylemek gerekirse, Fiske ve
rüşlü yapısalcı yaklaşımlarının etkisiy- Hartley’in eseri teori tarihinde önem-
le McLuhan’ın, televizyonun teknolojik li bir geçiş sürecini işaretlemekte, gele-
özelliklerine vurgu yapan görüşleri eleş- neksel edebiyat eleştirisinden ve iletişim
tirilmeye başlandı. Bu dönemde özellik- araştırmalarının niceliksel içerik analiz-
le Raymond Williams ‘Television: Tech- lerinden, televizyonun elektronik med-
nology and Cultural Form, (1974)’, John yumunun kendine özgü, anlam üretici
Fiske ve John Hartley ‘Reading Televi- özelliğinin analizine kadar geniş bir ala-
sion, (1978)’ adlı eserleriyle program ve nı kapsayan medya teorisi için temel bir
metin teorilerini toplumsal bakış açıları metin oluşturmaktadır.
ve değer yargılarıyla birleştirmeye çalış- Çalışma işte bu temel metnin dilini
tılar. Daha sonra, 1980’li yıllarda, yapı- çözmeye çalışarak, daha sonra yapılacak
lan bu film ve metin teorisi ağırlıklı tar- olan televizyon teorisi tartışmalarının
tışmaların etkisiyle televizyonun dokusu kendilerini üzerinde geliştirebilecekleri
özellikle göstergebilimsel tartışmalar çer- tarihsel arka planı olan kavramsal bir do-
çevesinde araştırılmaya başlandı. kunun oluşmasına katkı sağlamayı amaç-
John Fiske ve John Hartley birlikte, lamaktadır.
70’li yılların başında televizyonun na-
sıl seyredilmesi, görülmesi ve anlaşılma- Teorik Arka Plan
sı gerektiğine dair birçok çalışma yap-
tıktan sonra onları dünya çapında meş- Fiske ve Hartley’in televizyon teorisi-
hur eden ‘Reading Television, (1978)’ ne ilişkin çalışmalarının arkasında Stu-
adlı eseri yazdılar. İdeoloji eleştirisi ve art Hall’ın, Raymond Williams’ın gö-
göstergebilimden oluşan teorik bir amal- rüşlerini de etkileyen ‘Encoding, deco-
gam olan bu eserin önsözünü ise Fiske ve ding’ adlı makalesi bulunmaktadır. Stu-
Hartley’in düşüncelerinin arka planında art Hall tarafından 1973’de kaleme alı-
önemli bir yer tutan Stuart Hall yazdı. nan ve daha sora geliştirilerek 1993’de
Simon During’in editörlüğünde yayın-
Kitabın ismine bakıldığında göze çar-
lanan ‘The Cultural Studies Reader,
pan ‘reading/okumak’ sözcüğü esasen
1993’de tekrar okuyucuyla buluşan bu
Fiske ve Harley’in, resimlerin retorik
makale özellikle İngiltere’deki televiz-
karakteri ve algılayıcıda çeşitli okuma
yon araştırmaları üzerinde önemli bir
biçimlerinin birlikte mevcut olduğu dü-
etki uyandırmıştır.
şüncesinden hareket eden Roland Bart-
hes geleneğine bağlı olduğunu göster- Bu metinde televizyon, Michel
mektedir. Fiske ve Hartley, kendi tele- Foucault’un toplum ve hükümranlık
vizyon teorilerini oluştururken, aynı dü- söylemi bağlamında kavranmaya çalışıl-

218
maktadır. Stuart Hall bu çalışmasında, Hall’a göre, her ne kadar ikonik gös-
Foucault’un söylemine yeni boyut ka- terge dilsel bir göstergeye nispetle daha
zandırarak, çevrimsel biçimde yapılan- az keyfilik arz etse de, resim, resmedilen
dırılmış bir iletişim konsepti eklemle- nesneyle olan ilişkisinde, bir şeyi tasvir
mektedir. Yayıncı, mesaj ve alıcı arasın- eden kelimenin nesnesiyle olan ilişkisine
da doğrusal bir ilişki kuran kitle iletişim nispetle çok daha fazla benzer ve ortak
modellerinin aksine Stuart Hall, televiz- yanlar ifade etse de, televizyon karışık,
yon ve alıcı arasında çevrimsel bir ileti- algıda mutlaka değişikliğe uğrayan kod-
şim modeli geliştirmiştir. Hall’in televiz- lardan oluşan çok çeşitli bir gösterge sis-
yon modeli, üretim, yayım, tüketim ve temi sergilemektedir.
televizyon mesajlarının ve anlam yük- Seyirci algı eylemi sayesinde mesajla-
lemelerin yeniden üretimi arasında çev- rın yeniden üretimini temin etmekte ve
rimsel bir ilişki öngörmektedir. Söylem böylece mesajları farklı bir düzleme ak-
biçimi olarak televizyon, Stuart Hall’a tararak kendi günlük hayatında ve çevre-
göre belirli güç ilişkilerini yansıtmakta- sinde inşa etmektedir. Seyircilerin mesaj-
dır. Stuart Hall’ın yaptığı tespite göre, ların çevrimini tamamlamasıyla mesajla-
şimdiye kadarki kitle iletişim araştırma- rın yeniden üretimi program yapımcıla-
ları kültürel söylemleri güç ilişkilerinden rına geri dönmekte ve böylece program
bağımsız olarak tartışmaktadır. konsepti etkilenmektedir.
Hall’ın üretim, yayım, tüketim ve Hall’ın modelinde bütün alanlar fark-
kültürel mesajların yeniden üretimini ön- lı işlev görse de, alanlar arasındaki ilişki-
gören çevrim modeli kendine dolaylı bi- ler tesadüfî değildir. Nitekim Hall çev-
çimde Marks’ın eşyanın sirkülâsyonu rimin gerçekleşmesi için, kod çözümle-
modelini örnek almaktadır. Bu bağlam- menin mutlaka gerçekleşmesi gerektiğini
da Hall’ın çevrimsel modeli tez olarak düşünmektedir. Fakat kod çözümleme
anlamların zorunlu olarak mesaj for- yalnızca mesajların geçerli sosyo-kültürel
munda üretilerek düzenlenmesini ve şablonlara uyması durumunda mümkün
aynı form içinde dolaşımını savunmakta- olmakta, aksi takdirde üretim ve yayım
dır. Hall burada, açıkça ifade etmese de, arasındaki akış kesintiye uğramaktadır.
Marks’daki değer ve kullanım değeri ayrı-
Çevrime tabi olan mesajların temel
mı gibi, gösterge ve anlam arasında ayrım
yapısı toplumda hükümran olan güç iliş-
yapılması gerektiğini düşünmektedir.
kilerini inşa etmektedir. Kodlama ve kod
Anlamların üretilmesi, bir başka de- çözümleme ilke olarak iktidar söylemi-
yişle üretici tarafından kodlanmasının ne bağlıdır ve böylece yapılanmaktadır.
kültürel bir geçmişinin olduğunu söyle- Hall, kod çözümlemelerin kendini kod-
yen Hall, mesajların tarihsel ve kültürel lamadan, hâkim ideolojinin kendini bil-
anlamda biçimlenmiş bir seyirciye ulaş- dirmesinden ayrı tutabilmesinin müm-
tırılması gerektiğini düşünmektedir. Fa- kün olduğunu düşünmekte, açıkça her-
kat Hall’a göre programların yayınlana- hangi bir manipülasyon teorisinden söz
rak yayılması tüketicide (seyircide) tama- açmamaktadır. Hall daha çok, Barthes ve
mıyla heterojen okuma biçimlerine (kod Althusser’i takip ederek, sembolleştirme
çözümlemesine) yol açmaktadır. süreçlerinin esasen ideolojik alanlara ait

219
olduğunu kabul etmektedir. Fakat kodla- ner ve Mimi White gibi araştırmacılar
ma ve kod çözümleme birbirinden ayrış- bulunmaktadır. Farrel Corcoran ilk defa
sa da, sonuçta her ikisi de içinde oluştuk- 1984 yayınladığı ‘Television as Ideologi-
ları hâkim ideolojinin söylemi tarafından cal Apparatus: The Power and the Ple-
belirlenmektedir. (Hall, 1993: 90-103) asure’ adlı makalesinde ideolojik yakla-
şımların modern eleştiriye geri dönmüş
Hall’in medya teorisinde bir me-
olmasının bir bunalımın var olduğunu ve
tot oluşturabilmek için, Gramsci ve
alternatif dünya görüşü arayışlarının ka-
Alhusser’in ideoloji eleştirisini, kültürel
bul gördüğünü gösterdiğini söylemekte-
üretimlerin eleştirisi olarak işlev gören
dir. (1987: 534) Douglas Kellner ise ma-
yeni semiyotikle birleştirmeye çalışmak-
kalesinde Amerikan toplumuna hâkim
tadır. Modeli sistematik-işlevsel bir özel-
ideoloji ile televizyon ilişkilerini araştır-
liğe sahipken Hall, tarihsel ideoloji eleşti-
makta, televizyonun ideoloji üreten özel-
risini tarihüstü-yapısalcı bir biçimde uy-
liğinin yerine iyimser ve eşitlikçi popüler
gulamaktadır:
kültür tasarımının ikame edilmesi çalış-
Her toplum kültürü, farklı yargı oluş- malarını eleştirmektedir. (1987: 471–503)
turma biçimleriyle, kendi toplumsal, Öte yandan aynı yıllarda David Barker,
kültürel ve politik dünyasının sınıflan- Stuart Hall’ın düşünceleriyle uyum için-
dırmalarını empoze etme eğilimindedir. de, kamera ve montaj gibi televizyonun
Bu ne tek anlamlı ne de itiraz edilemez üretim araçlarının birer ideoloji taşıyıcı-
olan hâkim bir kültürel düzen teşkil et- sı olduğu düşüncesini işlemiştir. (1987:
mektedir. (1993: 98) 179–196) Mimi White ise televizyonun
Hall daha sonra 1982 yılında yayınla- ideolojik-eleştirel analizinin Angloame-
dığı “The rediscovery of ‘ideology’: Return rikan tarzını yeniden yapılandırmaya ça-
of the repressed in media studies” adlı ma- lışmıştır. (1987: 134–171)
kalesinde şu sorulara cevap aradı: İdeo- Stuart Hall’ın çalışmalarıyla ivme ka-
loji nasıl oluşur? İdeoloji toplumsal bir zanıp geniş bir çevrede yankı bulan bu
formasyon içindeki diğer pratiklerle na- ideolojik eleştiri süreci ve oluşturdu-
sıl bir ilişkide bulunmaktadır? İktidar ve ğu entelektüel atmosfer içinde Fiske ve
medya söyleminin karşılıklı ilişkisi na- Hartley bu döneme mührünü vuran iki
sıldır? Televizyon genel kabule uygun isim olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
anlam üreten toplumsal ve politik bir
uyum faktörü olarak nasıl bir rol oyna-
maktadır? Yöntem ve Araç Sorunu
Televizyonun bu şekilde ideolojik John Fiske ve John Harley, Stuart Hall
açıdan eleştirilmesi daha sonra özellikle ve Raymond Williams’ın görüşleri doğ-
Amerika’da da yankısını buldu ve medya rultusunda ve McLuhan’a karşıtlık oluş-
daha çok toplumsal ve tarihsel ilişkiler turacak biçimde program içeriklerini
içinde incelenmeye başlandı. Bu alanda, analiz etmeye başladılar. Fiske ve Hart-
televizyonun toplumsal ve kültürel bağ- ley çalışmalarında, televizyondaki mesaj-
lamda ideolojik eleştirisini yapan isimler ların ancak kültürel ve toplumsal ilişki-
arasında Farrel Corcoran, Douglas Kell- ler çerçevesinde anlaşılabileceği yargısın-

220
dan hareket ettiler. Fakat bu analizlerin ro oyunları ve filmlere benzer biçimde
sağlıklı sonuç verebilmesi için, araştırma- yazı işaretlerini neredeyse hiç içermeyen
da kullanılacak araçların doğru belirlen- bir işitsellik ve görselliktir. (1978: 15) Bu
mesi gerekiyordu. Bu bağlamda Fiske ve durumda bilimin kendisinin medyuma
Hartley edebiyat, daha yerinde bir tabir- uygun düşecek bir dili geliştirmesi gerek-
le dilbilim araçlarının medyanın anlaşıl- mektedir. Bu çerçevede Fiske ve Hartley
ması için uygun olmadığını tespit ettiler. “medyumun kendine özgülüğünü ve ta-
(1978: 14) rih içindeki yerini dikkate alacak bir de-
yim formüle etmek zorundayız.” demek-
Bu bağlamda televizyon söylemi, Fis-
tedirler. (1978: 16) Bu amaçla, Fiske ve
ke ve Hartley’e göre, edebi söyleme nis-
Hartley’e göre “televizyon programları-
petle farklı bir işlev görmektedir. Fiske
nı inşa eden göstergelerin kodlanmış se-
ve Hartley, McLuhan’ın her iletişim sis-
kanslarının başarılı biçimde kod çözü-
teminin kendine özgü bir dil oluşturdu-
münü yapabilecek ve kimliğini tespit
ğu görüşünü benimsemektedirler. Te-
edebilecek” (1978: 16) esasen dilbilim ve
levizyonun dili, John Fiske ve John
semiyotikte geliştirilmiş olan kavramsal-
Hartley’e göre, toplumun bütün kat-
lıkların kullanılması gerekmektedir.
manları için tanıdık ve güvenilir bir tec-
rübe formu oluşturmaktadır. Televizyo- Anlaşılan o ki, Fiske ve Hartley çağ-
nu kullanmak ve zevk almak için bun- daş film teorisinde olduğu gibi yalnızca
dan başka bir şarta gerek duyulmamakta- televizyonun semiyotiğini geliştirmek
dır: ”[...] Televizyonu böyle önemli, bü- değil, daha çok Raymond Williams’ın
yüleyici ve analizini yapmayı zor kılan, öncülüğünde medyumun tarihselliğini
onun kültürümüze yakınlığı ve merkezi kavramak ve televizyonu kültüre özgü
konumudur. O daha çok konuştuğumuz bir yapay doku olarak tanımlamak iste-
dil gibidir: bahşedilmiş ve hep olmuş gibi mektedirler:
kabul etmek.” (1978: 16)
Televizyon bir insan tasarımıdır ve
Fakat iyice bakıldığında ‘dil’in gerçek yaptığı iş insani bir seçimin, kültürel ka-
yüzü, analiz edilmeye ve yorumlanmaya rarın ve toplumsal baskının bir sonucu-
ihtiyaç duyan anlamların taşıyıcısı ola- dur. Medyum cevabını içinde bulunduğu
rak ortaya çıkmaktadır. Televizyon met- ve varlığını sürdürdüğü şartlara vermek-
ni denildiğinde, asla yazılı bir metin kas- tedir. (1978: 16)
tedilmemekte, sadece mecazi anlamda dil
Konuşma dili ile televizyon arasında-
kavramına işaret edilmektedir.
ki ortak özellik, her ikisinin de gerçekliği
Fiske ve Hartley’e göre yazılı metin- kültürün belirlediği yapılar, ritüeller ve
lerin etkisi kıvama, sebep-sonuç ilişkisi- kavramlar çerçevesinde medyaya dönüş-
nin anlatımcı gelişimine, evrenselliğe, so- türmesi, araçsallaştırmasıdır. Bu anlam-
yutlamaya, açıklığa ve belirli bir anla- da kendine özgü bir söylem olan televiz-
tımcı konumun mevcudiyetine bağlıdır. yon bize her gün toplumsal ilişkilerimi-
Buna karşın televizyon gözden kaçıcıdır, zin ve kültürel algılarımızın yeni bir çer-
episodiktir ve istisnai, somut ve drama- çevesini sunmaktadır. Böylece oluşan te-
tik olanı tercih etmektedir. Bu bağlam- levizyon gerçekliğinin doğru irdelenme-
da televizyonun metinsel mantığı, tiyat- sinin, toplum ve işleyiş biçimini daha iyi

221
anlayabilmemize katkı sağlayacağı düşü- Fiske ve Hartley ‘Reading Television’
nülmektedir. adlı çalışmalarında bu temsil sorununa
eğilmekte ve tezlerini desteklemek için
Bu amaçla Fiske ve Hartley, içerik
Dallas Walker Smythe, Melvin L. De Fle-
analizi ve metin analizi arasında paradig-
ur ve George Gerbner’in araştırmalarına
ma değişiminin gerekli olduğunu düşün-
yer vermektedirler. Temsil sorunu ve ni-
mektedirler: Niceliksel içerik analizleri
telikli içerik analizi ile ilgili olarak örne-
yalnızca aşikar olan içerikleri kavrayabi-
ğin Smythe 1950’li yılların televizyon di-
lir ve aralarında ilişki kurabilir. Bu du-
zilerini incelemekte ve dizilerin orta sınıf
rumda potansiyel yapılar analizin yörün-
mesleklerini tercih ettiklerini, cinsiyetle-
gesinden uzaklaşacak, işlenmemiş olarak
rin başrollerde iki erkeğe bir kadın gibi
kalacaklardır.
eşit olmayan biçimde dağıtıldığını ve ni-
hayet kötü rolünün nispeten yaşlı, genel-
Niteliksel İçerik Analizi ve likle erkek ve siyahî kişilere oynatıldığı-
Semiyotik nı tespit etmektedir.
Yine aynı şekilde Melvin L. De Fle-
Fiske ve Hartley için öncelikle televizyo-
ur 1960’lı yıllarda yaptığı çalışmalar-
nun sunduğu dünyanın analizinin nasıl
da, televizyonda iş dünyası sergilenir-
ve hangi ölçülere göre yapılması gerekti-
ken hâkimlik, doktor ve öğretmen gibi
ği sorusu öne çıkmaktadır. Bu problemin
itibarı oldukça yüksek olan mesleklerin
aşılmasında Fiske ve Hartley’in üzerin- öne çıkarıldığını tespit etmektedir. De
de hemfikir oldukları ilkesel karar, na- Fleur’ün yaptığı araştırmalar sonucun-
sıl Christian Metz kendi film semiyolo- da, televizyonun dramatik ürünlerinde
jisini oluştururken filmin dilinden bahse- meslek, ırk ve cinsiyet aidiyetinin top-
diyorsa veya James Monaco filmin nasıl lumdaki gerçekliğe uygun biçimde tem-
anlaşılması gerektiği sorusunu sorarken sil edilmediği tespit edilmiştir: “Televiz-
filmin nasıl okunması gerektiğini düşü- yonun dünyası gerçek toplumsal dünya-
nüyorsa, (Monaco, 1980: 138) aynı şekil- dan tamamen farklıdır, fakat basitçe ve
de televizyonun dilinin kendine özgü bi- bir şekilde onunla bağlantılıdır.” (Fiske
çimde sorgulanması gerektiğidir. Bunun ve Hartley, 1978: 24)
için öncelikle televizyon dilinin karakte-
ristik özelliklerinin belirlenmesi gerek- Bu türden araştırmalara bir başka ör-
mektedir. Bunun belirlenebilmesi için nek de George Gerbner’in 1970’li yıllar-
yöneltilmesi gereken temel soru televiz- da Amerikan televizyonları üzerine yap-
yonda sunulan dünyanın ne denli gerçek tığı araştırmalardır. Gerbner de yaptığı
dünyanın bir temsili olduğu veya televiz- araştırmalarda televizyonda temsil edilen
yonun gerçekliğinin, gerçeğin gerçekli- şiddetin, televizyonun dünyasının ger-
ğiyle nasıl bir ilişki içinde olduğudur. Bu çeklikten oldukça farklı olduğunu gös-
ise bir bakıma, televizyonda temsil edi- terdiğini tespit etmiştir.
len gerçekliğin ne kadar gerçekten ger- Ekranda temsil edilen şiddet asla top-
çekliğin temsili olduğu sorusunu yönelt- lumda cereyan eden şiddetin doğrudan
mek anlamına gelmektedir. bir temsili değildir. Televizyondaki şid-

222
dete dayalı suçlar, gerçek şiddet suçların- Televizyon dizilerinde cinayet veya
dan hem nitelik hem de istatistik bakı- soygunculuk suçunun faili olmak aksi-
mından farklıdır. Gerbner’in saptamala- yon içindeki etkenlik olarak sunulmak-
rına göre, televizyon hayale dayalı ürün- ta ve başarılı, soğukkanlı ve planlı tip-
lerinde şiddeti ve toplumda nasıl uygu- ler olarak sergilenmektedir. Buna karşın
landığını değil, bilakis toplumsal değer- kurbanlar ise zayıf, etkisiz, aciz ve kim-
lerin ve değer yüklemelerinin yansımala- sesiz gösterilmektedir. Gerbner’in te-
rının şiddetin sunumuna nasıl dâhil edil- mel tezine göre, medyatikleşen şiddet,
diğini göstermektedir. Ayrıca Gerbner, aslında şiddeti toplumda cereyan ettiği
kahraman ve kötü adam arasındaki en ve kendisini ifade ettiği gibi göstermiyor,
önemli farkın, kahramanla özdeşleştiri- bilakis içinde etkenliğin yüceltildiği re-
len sempati ve etkenlik olduğunu tespit kabete yönelmiş bir toplumun hâkim de-
etmiştir. Televizyondaki dizilerde gös- ğerlerini seyirciye aktarmaktadır.
terilen şiddet eylemleri belirli toplumsal Niteliksel içerik analizleri bize ek-
davranışların tasdik edildiğine işaret et- randa aşikâr olan gerçekliğin değil, daha
mektedir, zira sergilenen şiddet eylemle- çok değer yapılarının ve ilişkilerin görü-
ri, bir problemin veya bunalımın aşılma- nen yüzeyin ardında yansıtıldığını gös-
sında gösterilen ustalık, zekâ ve serinkan- termeye çalışmaktadır. Bu bağlamda rol-
lı davranışlarla sembolize edilmektedir: ler ve değerler, ancak toplumsal geçerli-
lik kazandıklarında dizi senaryosuna iş-
Etkenliğin çok önemli olduğu rekabet lenmektedir:
toplumundaki günlük çatışmadan başka
polis cezai çatışmalara karşı hangi sembo- [...] etkisiz olma ve beceriksizlik, rekabe-
lik rolü oynayabilir? Bu sebeple kaybe- tin hâkim olduğu bir toplumda norma-
den taraf esasen, belirli ölçülerde normla- lin dışına sapmadır. Kriminal olan, kah-
rın dışına çıkmış olan ve kendine özgü bi- ramandan etkisizliği ve toplumsal gru-
çimde kriminal olarak temsil edilen top- ba aidiyeti bakımından ayrıştırılmakta-
lumsal değer yapısıdır. (Fiske ve Hartley, dır; yoksa her ikisinin de ahlakı, yönte-
1978: 29) mi ve hedefleri aynıdır. (Fiske ve Hartley
Gerbner ayrıca, 70’lı yılların televizyon 1978: 35)
dizilerinde kriminal faillerin genellikle Gerbner ayrıca, televizyon tarafından
eril, genç ve beyaz tenli, kurbanların ise üretilen şablonun tekil değil, mesajlar-
genellikle yaşlı, büyük bir kısmı dişil ve dan oluşan bir sistem olduğunu söyle-
sıkça siyah derili insanlar olarak sergilen- mektedir:
diklerini tespit etmektedir:
Şiddete başvurmayan şiddete başvura-
Sınıf ve ırklar arasında yine tercih edi- na nispetle çok daha normal ve daha çe-
len ve sakıncalı kabul edilen gruplar var. kici olarak derecelendirilmektedir, fakat
Pek kolay tahmin edebileceğimiz gibi, daha az mantıklı, daha az etkin ve daha
cürüm işlemeye veya kurban edilmeye duygusal. Bütün bu özellikleriyle o eril-
en az yatkın olan ve bu yüzden tercihe liğe pek uymuyor. Şiddete başvuran ve
şayan olan grup beyaz orta sınıftır. (Fis- katil arasında ayrım yapılırken, katiller
ke ve Hartley 1978: 31) belirgin biçimde daha etken ve birazcık

223
daha az duygusal gösterilmektedir. Bu larını belirledikten sonra, Barthes’ın
durum Gerbner’in ‘şiddetin etken fak- ‘Mythologies’ adlı eserinde ifade etti-
törü’ fikrine uymaktadır. [...] Katille- ği görüşlerinden ve Umberto Eco’nun
ri öldürülenden ayrıştıran ana fark, çe- konvansiyonel işaretler konseptinden
kicilik ve etkenlik derecesi olarak orta- hareketle semiyotiğe yönelerek Chris-
ya çıkmaktadır. Kahramanlar (mutlu bir tian Metz’in semiyotik çalışmalarından
sonu olan katiller) kurban ve kötü adama beslendiler. Fiske ve Hartley, inşa et-
göre daha çekici ve etken olarak işaret- mek istedikleri bu eklektik yapı dolayı-
lenmektedir. Genel olarak bütün şiddet sıyla Jane Woollacott tarafından eleştiril-
uygulayıcıları şiddet uygulamayanlardan di ve semiyotik kabullere uygun biçim-
daha zekidir. Mutlu bir sonla biten şid- de programlara içkin olan mantığı açım-
detin şifresi etkenliktir. Mutlu bir sona lamak yerine sadece içerikler arasındaki
sahip olmayan katiller ve kurbanlar aciz benzerlikleri tespit etmekle suçlandılar.
olarak sunulmaktadır. (Fiske ve Hartley, (1982: 101)
1978: 33-34)
Fiske ve Hartley, Barthes’ın fotoğ-
Serinkanlı etkenlik, erillik ve gençlik- raf incelemelerini örnek alarak, televiz-
le birleştirilerek, Amerikan televizyonu- yon haberlerinde gösterilen bir sekansı
nun şiddet gösterimlerinde başarı ve er- semiyotik bir bakış açısıyla, yapının un-
demle ilişkilendirilmektedir. Televizyon surları, sembolik ve mitsel düzeyleri ba-
mesajlarının sistemi Gerbner için sonuç kımından analiz etmektedirler. Kuzey
itibariyle, kendisi aracılığıyla toplumun İrlanda’da görev başında olan İngiliz as-
değerler sisteminin sembolik olarak tem- kerlerini gösteren ‘News at Ten’ adlı ha-
sil edildiği kültürel göstergelerin bir sis- ber programına ait söz konusu sekans se-
temidir. miyotik analizin nesnesi yapılmaktadır.
Fiske ve Hartley içerik analizinin be- Söz konusu haber sekansında İngi-
lirli bir noktadan sonra tükendiğini ve liz askerleri bir yere gizlenmiş silahları-
daha ileri gidemediklerini görünce, araş- nı kontrol ederken görülmektedir. As-
tırmalarını yönlendirecek bir disiplin kerler ekranda görünürken bir ses değer-
olarak semiyotiğin faydalı olacağını dü- ler, duygular ve belirli davranışlara işaret
şündüler: eden metnini okumakta ve böylece se-
kans sembolik anlam düzeyine geçiş yap-
Anlaşılan içerik analizinin bize faydası ol-
maktadır. Daha sonra okuma mitsel dü-
mayacak. [...] ne yorum meselelerini ne
de televizyon metninin hilekârlıklarını
zeye geçiş yaparak görüntüleri ‘İşte ora-
ve önem arz eden karmaşık yapısına na- da, ülke dışındaki gençlerimiz’ ve ‘Ordu-
sıl bir karşılık vermemiz gerektiği soru- muzun profesyonelliği ve etkinliği’ cüm-
sunu içerik analizi ile halledebiliriz. Tele- leleri ile vasıflandırmakta, kamera da bu
vizyonun bu şekilde okunması bizim içe- kombinasyona eşlik etmektedir: Kame-
rik analizinin ötesine geçmemizi, semiyo- ra sayesinde “askerlerin omuz hizasın-
tiğin daha yeni ve çok iyi araştırılmamış dan bakıyor, konumlarını paylaşıyor
disiplinine yönelmemizi gerektirmekte- ve böylece rollerini bizi savunan bizden
dir. (1978: 36)
biri olarak tanımlayarak benimsiyoruz.”
Fiske ve Hartley içerik analizinin sınır- (Fiske ve Hartley 1978: 42)

224
Fiske ve Hartley bu tür sembolik ve tarafından kullanılmaktadır:
zihni süreçlerin televizyonun veya fil-
min kurgusal üretimlerinde de mevcut Televizyon reklamları, otuz saniyelik bir
olduğunu düşünmektedirler: sürede mümkün olan en fazla anlamı bir
araya sıkıştırmak için özellikle mecaz ve
Esasen aynı gösterge sıkça popüler sa- kinaye kiplerini ustaca suiistimal etmek-
vaş filmleri veya ‘beyaz şapka’nın ‘si- tedir. Kahvaltıda çocukları için tahıldan
yah şapka’ya ve Kızılderili’ye karşı kale- yapılmış bir yiyeceği tabağa döken bir
yi/ çiftlik evini/ tren vagonunu savun- anne, gösterge olarak yemek pişirme, te-
duğu geleneksel western filmlerinde ce- mizlik gibi anneliğe özgü eylemlerin bir
reyan etmektedir. Kültürümüzde mevcut kinayesidir. Kahvaltı hazırlamak esasen
olan aynı mite gönderme yapmak istedik- anneliğe özgü davranışların bir parçası
leri için aynı göstergeyi haber programla- olmasına rağmen, burada aynı zamanda
rı bilgi olarak aktarıyor ve kurgu filmler onun sunduğu sevgi ve emniyetin bir me-
ise kullanıyor. (1978: 43) cazıdır. (1978: 50)

Daha önce de Raymond Williams, tele- Televizyonun hem kendi içinde hem de
vizyon reklamlarının enformasyon ya- diğer medya araçlarıyla olan ilişkisinde
yınları ve tematik filmler gibi diğer tür- geçerli olan yapısal ve işlevsel düzeni ay-
lerin kodlarından faydalandığını söyle- rıca, görsel sanatların, tiyatronun ve fil-
mişti. (1974: 118) Fiske ve Hartley bu ha- min konvansiyonel gösterim ve sergile-
ber sekansı dolayısıyla kinayeli bir yapı- me biçimlerine ve içeriklerine etkimek-
ya sahip olan mitosun görsel sunum ile tedir. Fakat öte yandan göstergesel bir
nasıl beslendiğini gözler önüne sermeyi kodun, medya aracının karakteristiğine
amaçlamaktadırlar: Örnek olarak ele alı- göre, reklamda, belgesel filmde veya te-
nan bu sekansta ordu uzman görüşü ve matik filmde kullanılışına göre farklı an-
profesyonellikle bütünleşmekte, askerler lamlar kazandığını gözden kaçırmamak
‘bizim insanlarımız’ olarak takdim edil- gerekmektedir.
mekte ve ülkenin gücünü temsil etmek- Kod olarak tanımlanan anlam sistem-
tedirler. lerinde organize edilen göstergeler kulla-
Televizyonda sembolik anlamlar ka- nıcının kabulleriyle örtüşmekte ve böy-
mera açıları, ışık, arka plan müziği veya lece anlaşılmaktadırlar. Örneğin krimi-
görüntünün üzerine gelen veya araya gi- nal filmler gibi türe özgü kodları böy-
ren metinler aracılığıyla üretilmektedir. le anlıyoruz: “[…] dramatik bir dedek-
Televizyon yayımlarının sembolik bo- tif filminde bir adam cüzdanının iç tarafı-
yutu her ne kadar filme ve edebiyata nis- nı gösterdiğinde bunu bir polisin kendini
petle daha sınırlı, kaba ve apaçık olsa da, tanımlamasının göstergesi olarak anlıyo-
Fiske ve Hartley tarafından semiyotik ruz, yoksa örneğin işportacı bir adamın
analizin önemli bir unsuru olarak kabul kirli bir kartpostal göstergesi olarak de-
edilmektedir. ğil.” (Fiske ve Hartley 1978: 40)
Televizyonun gösterge sisteminde an- Kodun konvansiyonelliği, yani seyir-
lamlar hem mecaz hem de kinaye anla- cilerin beklentileri program yapımcıları-
mında işlev görmekte, her iki anlam dü- nın imkânlarına göre yapılandırılmakta-
zeyi de özellikle televizyon reklamları dır. Zira üretilen normların hem yapım-

225
cı hem de seyirci tarafından kabul edil- len şey gerçekte kurgusal bir koddan tü-
mesi gerekmektedir. Fiske ve Hartley, retilmişti, gerçek olanın bir göstereniydi.
gerçek hayatın kodlarının, televizyonun Bunun ilginç başka bir sonucu da seyir-
görsel kodlarından nasıl ayırt edilebilece- cilerin muhtemelen savaş filmlerini, tele-
vizyon Newsreal programına nispetle ge-
ğine dair örnekler vermektedirler:
çerli kabul etmeleridir. (Fiske ve Hartley,
Baggaley ve Duck (1976) sunucunun te- 1978: 66)
levizyonda yan profilden gösterilmesi- Fiskey ve Hartley’in, Jane Woollacott’un
nin, çekimin, aynı sunucunun tam profil- eleştirilerini haklı çıkaracak biçimde,
den gösterilmesine nispetle, çok daha gü- araştırmalarının semiyotik kültür teori-
venilir ve usta bir figür olduğu izlenimi
si boyutunu yeterince derinleştiremedik-
uyandırdığını gösterdiler. Televizyon ge-
nellikle ‘ustaca’ yapılmış röportajları yan
leri, bunun yerine daha çok sosyolojinin
profilden röportajcı ile konuşur biçim- ve kitle iletişiminin eski modellerinden
de, öte yandan sahne sanatçısı ve başka- beslendikleri görülmektedir. (McQuail,
larının bilgilerini sunan haber okuyucu- 1973: 37-52) Fiske ve Hartley, semiyotik
yu tam profilden göstermektedir. […] Po- modeller çerçevesinde fazla derinleşeme-
litikacıların doğrudan kameraya karşı ko- dikleri için televizyon metni araştırmala-
nuşmaları ise, seçmenin onları böylece rından çok, efektlere ve dolayısıyla seyir-
çok iyi tanıyabileceği düşünüldüğü için- cinin algısına yöneldiler.
dir. (1978: 62)
Ne metin oluşturma ne de okuma bi-
Kullanım amacının bağlamına göre deği- çimleri derinleştirilmesi gereken araştır-
şen kodlar, diğer bütün konvansiyonlar maların nesnesi olmaktadır. John Fiske
gibi kültürel değişime ve dönüşüme tabi
ve John Hartley’in teorik çabaları daha
olmaktadırlar. Nitekim Western filmle-
çok Amerika’da yaygınlaşan işlevsel kit-
rinde beyaz derili figürler önceleri ‘iyi’
le iletişim araştırmalarına yönelmekte-
kovboy olarak kodlanırken, daha sonra
dir. John Fiske bir yıl sonra yaptığı ‘Te-
bunun klişeleşmesi ve cazibesini yitirme-
levision Culture’ adlı çalışmasında söz
sinden sonra bu kodun uygulanmasından
konusu zayıflıkları tekrar ele aldı ve tele-
zamanla vazgeçilmiştir. Bir kodun sürek-
vizyon ve kodlamanın insicamlı bir me-
li olarak kullanılması diğer kodların al-
tin teorisini geliştirdi. (1987: 1)
gısını da etkilemektedir. Ayrıca kodlar
ve gerçeklik, arasındaki birbirlerine atıf- Fiske ve Hartley, kitle iletişim araş-
ta bulunan ilişki uzun sürdüğü takdirde tırmaları için kabul edilen iki tür mode-
birini diğerinden ayırması güç bir bütün- li irdelemeyi amaçlamaktadırlar. Bunlar-
lük oluşturmaktadırlar: dan biri ‘hypodermic needle/deri altı iğ-
nesi’ diğeri ise ‘kullanılanlar ve memnu-
Kinaghtly, konvansiyonel savaş filmle- niyet’ olarak adlandırmaktadırlar. Fiske
rinde Amerikan askerlerinin CBS televiz- ve Hartley bu iki öneriyi sosyo-kültürel
yonunun Newsreal kameralarının gelişi-
şartları değil bireyi esas aldığı için birey-
ni gördüklerinde ne yaptıklarını tasvir et-
mektedir. Kameralar askerlerin yaptıkla- selleştirici model olarak vasıflandırmak-
rını kameralarıyla çektiler. Evdeki seyir- tadırlar. Bu bağlamda Fiske ve Hartley
ci, seyrettiği şeyin davranışın gerçek bir kültürel ve psişik motivasyonu zıtlık ola-
kodu olduğunu düşündü. Oysa seyredi- rak ele almak suretiyle McLuhan’ın tek-

226
nik kültürü ve algı mantığına vurgu ya- malarda seyirci pazar, seyirci grupları da
pan medya teorisine ters düşmektedir: pazar payları olarak temsil edilmektedir.

Bireysel tepkilerin çoğunun psişik moti- Kitle iletişim araştırmalarının bu bi-


vasyonla değil kültürel anlamda belirlen- çimi yıllarca uygulandığı için akademik
diği gerçeğini dikkate almayan kabulden araştırmaları da belirledi. Bu araştırma-
hareketle televizyon seyircisini belirli psi- larda enformasyon kaynağını yayıncı ve
kolojik ihtiyaçları olan bir birey olarak seyirci olarak öngören model temel ka-
kabul etme alışkanlığı gelişti. (1978: 66) bul edildi. Öte yandan ayrıca medya et-
Bu çerçevede Fiske ve Hartley’in irdele- kileri sürekli olarak yayıncı açısından iş-
diği ‘kullanılanlar ve memnuniyet’ mo- lendi ve değerlendirildi. Bu duruma kar-
deli gereğince medya kullanımın, kulla- şılık olarak Fiske ve Hartley iletişimci-
nıcı öznenin karmaşık ihtiyaçlarını kar- nin esasen kim olduğu sorusunu yönelt-
şılanmasına ve tatmin edilmesine hizmet mektedirler. Bu kitapta Fiske ve Hartley,
etmelidir. Bu modelle birlikte yayıncı- McQuail’in soyut yayıncı-alıcı modelini
alıcı modeli ve davranışçılığın uyarım- eleştirmektedirler. Fiske ve Hartley bu
model eleştirisini yaparken, kodlama ve
tepki teorisi terk edilmektedir. Bunlar
kod-çözümleme arasındaki ilişkiyi, Um-
yerine model, alıcının medyumu etkin
berto Eco gibi, kural dışı kodlamaların
ve tamamen faklı tarzlarda kullandığı,
vuku bulabileceği, hem kodlama hem de
kullanıcının ihtiyaçları oranında çok çe-
kod-çözümlemenin sosyo-kültürel süreç-
şitli kullanım tarzlarının olduğu düşün-
ler tarafından belirlenen doğrusal olma-
cesini savunmaktadır.
yan bir ilişki olarak tasvir etmektedirler.
Öte yandan ‘deri altı iğnesi’ mecazı (1978: 81)
medya araçlarının etkisine ve nüfuz gü-
Fakat yine burada, Fiske ve Hartley
cüne gönderme yapmaktadır. Bu iletişim
tarafından Kuzey İrlanda’daki haber ör-
modeli seyircinin medya tarafından doğ-
neğinde yalnızca kodlama süreçlerinin
rudan ve güçlü biçimde etkilendiği, zira
irdelenmesi ve seyirci tarafından yapı-
enformasyonların kitlelerin bilincine şı-
lan kod-çözümlemelere değinilmeme-
rınga edildiği düşüncesine dayanmakta-
si bir eksiklik olarak göze çarpmakta-
dır. Seyirci medyanın karşısında baştan
dır. Bunun sebebi muhtemelen Fiske ve
çıkarılmaya ve manipüle edilmeye müsa-
Hartley’in psikolojik araştırma sonuçla-
it bir vaziyette savunmasız bulunmakta- rına karşı duydukları şüphe olsa gerektir:
dır. “İletişimin esas itibariyle kişilerin iç dün-
Raymond Williams gibi Fiske ve yasından ziyade kişiler arası bir şey olma-
Hartley de, hangi dereceye kadar kitle sı dolayısıyla psikolojik yaklaşım iletişim
iletişiminden bahsedilebileceği, kitle ile- araştırmaları için yalnızca sınırlı bir öne-
tişimi yerine kitle tüketimi deyimini ter- me sahip olabilir.” (1978: 78) Kendi ifa-
cih etmenin daha anlamlı olup olmayaca- delerinden de anlaşılacağı üzere, her tür-
ğı sorusunu yöneltmektedirler. Genelde lü kişiler arası iletişime kişilerin kendi iç
uygulanan seyirci araştırmalarının esasen dünyalarının kendince algılama ve ken-
bir tür pazar araştırması olduğunu düşü- disiyle konuşma biçimi olarak eşlik ettiği
nen Fiske ve Hartley’e göre bu araştır- gerçeği dikkate alınmamaktadır.

227
Kitabın ‘Bardic Television/Poetik etkilen Sarah Ruth gibi yazarlar daha
Televizyon’ adlı bölümünde Fiske ve sonra televizyondan ‘süper-anlatıcı’ ola-
Hartley, televizyonu kendisi aracılığıyla rak bahsetmeye başladılar: Nitekim Sa-
kültürün kendi kendisiyle iletişim kur- rah Ruth‘a göre “çağdaş Amerikan top-
duğu toplumsal bir ritüel olarak tanımla- lumunda televizyon ilkesel anlamda bir
maktadırlar. Televizyonun mesajlarının, öykü anlatıcıdır.” (1987: 42) Fiske ve
her ne kadar bireysel öğrenim süreçleri Hartley’e göre televizyon, bu poetik
tarafından kod-çözümlemesi yapılsa da, rolü şu işlevlerinden dolayı üstlenmekte-
bunun yine de esasen kültürel kodlar ve dir: (1978: 86)
konvansiyonlara uygun biçimde gerçek-
leştiğini iddia etmektedirler: Yapılandırılmış mesajlar sayesinde te-
levizyon takipçilerine belirli bir kültür
[…] Bu mesajların yapısı göz ve kulak için sunmakta ve bu kültür içindeki rollerini
tasarlanmış bir kültürün ihtiyaçlarına tasdik ederek güçlendirmektedir.
göre organize edilmektedir, yoksa ‘met- Poetin ana işlevi arabuluculuktur. O me-
nin’ içsel talebine veya bireysel bir haber
sajları taşır, fakat onları üretmez. İşte bu-
vericiye göre değil. (1978: 86)
nun gibi televizyonun ana işlevi de kül-
Kültür kavramı, Fiske ve Hartley ta- türel olarak tanınmış anlamların sunu-
rafından bütün kodlama ve kod- mundadır, o onları düzenlemekten çok
çözümlemelerin, dolayısıyla metinle- yaygınlaştırmak için vardır.
rin ve okuma biçimlerinin ilkesi ola-
rak tanımlanmaktadır. Fakat bu duru- Poetik aracı, kültürünün merkezin-
mu meydana getiren süreçler, yani ya- de durmaktadır. Televizyon da işte böy-
pımcının kültürel kodları kullanması le modern toplumun merkezi bir kuru-
ve seyirciye sunarak ondan kodları öy- luşudur. Bu merkezi konum, sadece ti-
lece çözümlemesini beklemesi durumu cari veya politik sebeplerden dolayı de-
izahsız kalmaktadır. Teorinin, televizyo- ğil, aynı zamanda ortak merkezi bir nok-
nun metin ve seyirci ilişkisi bağlamında tanın eksikliğini hisseden bir toplumun
sosyo-kültürel işlevine indirgenmesi do- külürel ihtiyaçlarından ileri gelmemek-
layısıyla, televizyonun bir medyum ola- tedir. Bu merkezi konumdan hareketle
rak karakterize edilmesinde önemli olan medyum, aşırı düzeyde fragmanlaşmış
estetik boyut eksik kalmaktadır. olan toplumun üyelerine yönelmektedir.
Fiske ve Hartley, televizyonun ‘bar- Poetik ses, yazılan değil, konuşulan
dic/ poetik’ rolünü öne çıkarmak sure- dili kullanmaktadır. Böylece yazı kültü-
tiyle, onu bütünlüğü itibariyle esasen bir rünün soyut ve ayrıntılı kodlarına bağlı
anlatım biçimi olarak kavradıklarını gös- olan yüksek kültür karşısında bir denge
termektedirler. Fiske ve Hartley’e göre oluşturulmaktadır. (Kozloff, S. R. 1987:
televizyon, çağımızda eski toplumlarda- 42)
ki kültür ile bu kültüre ait olanlar arasın- Poetik rol, hem televizyonun iletişim
da aracılık yapan şair veya benzer kişile- kurduğu seyirci hem de atıfta bulunduğu
rin oynadığı rolü üstlenmektedir. gerçekliği kendi merkezi konumuna ya-
Fiske ve Hartleyin bu yaklaşımından kınlaştırmaya hizmet etmektedir:

228
“Poetik rol, hem televizyonun iletişim yansıtıldığında vuku bulmakta ve kendi-
kurduğu seyirci hem de atıfta bulundu- ni örneğin filmde beyaz/beyaz değil bi-
ğu gerçekliği kendi merkezi konumuna çiminde ifade bildirmektedir. Soyutla-
yakınlaştırmaya hizmet etmektedir. Bu malar dini ritüeller biçiminde gerçekli-
müspet rolü claw-back/geri alma tabiriyle
ğe yansıtılıyor, fakat televizyonda erkek-
ifade etmeyi denedik. Poetik aracı sürekli
olarak mesajının öznesini geri merkezde-
ler, kadın ve erkekler, birey ve kurumlar
ki noktaya çekmeye çabalamaktadır. [...] arasındaki günlük ilişkilere dair konsept-
Örneğin tabiat belgeselleri genellikle filmi ler somut biçimlere aktarılarak gösteril-
çekilen, davranışlarında kültürümüzün mektedir.
kendi işlerini organize etme biçimiyle me-
Bu bağlamda Fiske ve Hartley, dans
cazi bir eşdeğerlilik buldukları hayvanla-
ve yarışma programları gibi eğlence ya-
rın bizim gibi olduklarını vurgulamakta-
dırlar.” (Fiske ve Hartley, 1978: 87) yımlarına işaret ederek televizyonun, re-
kabet ve performans toplumunun değer-
Poetik rolün mit üretimiyle sıkı bir ba- lerini televizyonun oyun ve eğlence bi-
ğıntısı vardır. Mitolojiler, seyircilerin çimlerine kadar yansıttığını söylemekte-
farkına varmaması gereken gizli içerikler dirler.
düzeyinde işlev görmektedir.
Ancak bu merkezi bir medyum olan
Televizyonun aracılık rolünün işlevi televizyonun yansıtma mekanizmala-
mevcut kültüre etkisi bakımından şu şe- rı kendi gerçekçiliği sayesinde perdelen-
kilde özetlenebilir: Televizyon, bir top- mektedir. Televizyonun kendine özgü
lumda gerçeklik olarak tanımlanan şey gerçekçiliği bütün program türlerinde
üzerine uzlaşma sağlamaya çalışmakta- geçerli olan konuşma diliyle oluşturul-
dır. Televizyon, kültür üyelerini, bu kül- maktadır. Fiske ve Hartley için dil, ken-
türün hâkim değerler sisteminin içine disiyle tabiatı inşa ettiğimiz önemli ilke-
çekmektedir. Televizyon, dış dünyadaki sel bir vasıtadır ve ikinci bir tabiat ola-
kültür temsilcilerinin davranışlarını kut- rak işlev görmektedir. Dilin televizyon-
lamakta ve haklı çıkarmaktadır. Belirli, da hem kurgusal hem de kurgusal olma-
örneğin bireyselcilik mitosu gibi, mitle- yan türlerde mütemadiyen kullanılması,
ri üretmesi dolayısıyla televizyon, top- dil üzerinden inşa edilen gerçekliği gün-
lumsallıktan uzaklaşan bireyleri kültü- lük hayata uygun biçimde tekrar ederek
rün merkezi noktasına çekmekte, böyle- ve tasdik ederek inşa etmek içindir:
ce hâkim değerleri tasdik etmekte ve güç-
lendirmektedir. Fiske ve Hartley bu iş- Televizyon gerçekçiliği büyük ölçü-
levlerin sadece belirli program türlerin- de dilin izini sürerek kendisi aracılığıy-
de değil televizyonun bütün sekansların- la dış dünyayı kavradığımız yöntemi
da mevcut olduğunu düşünmektedirler. ‘tabileştirmek’tedir. Bütün drama, me-
(1978: 89) lodram dizileri, durum komedileri, ha-
ber ve aktüalite programları aynı meca-
Medyumun poetik işlevi ritüel yo- zi anlamı güçlendirmekte ve yinelemek-
ğunlaşmanın antropolojik anlamına uy- tedir: dünyanın kendisi ve ona dair olan,
gun düşmektedir. Ritüel yoğunlaşma, gerçekçiliğin akıl tarafından yöneltilmiş
iyi-kötü, güzel-çirkin, sağlıklı-hasta gibi konvansiyonlarıdır. (1978: 161)
dış dünyanın zıtlıklara dayalı normları

229
Sonuç on’ adlı çalışmada inşa edilen temel dü-
şünceler muhafaza edildi. Nitekim bu
Bazı zayıf noktalarına rağmen ‘Reading gerçeği kendisi de ifade etmekte ve kita-
Television’ adlı çalışma televizyon teo- bın teorik ve metodik köklerinin Mark-
risinde gerçekleştirilen yeni bir aşamayı sizm, semiyotik, post-yapısalcılık ve et-
ifade etmektedir. Özellikle metin ve an- nografiden beslenen ‘cultural studies/
latıma yönelen yazarlar, her ne kadar te- kültürel araştırmalar’a uzandığını vurgu-
levizyonun toplumbilimsel teorileri ana- lamaktadır. (1987: 1) Gerçekten de bu ki-
lizlerinin büyük bölümünü kapsasa da, tapta, 80’li yılların okuyucuya yönelik
Fiske ve Hartley’i kendilerine referans metin teorileri ve gender/cinsiyet teori-
almaktadırlar. lerine uygun olarak program ve metin,
Eleştirilmesi gereken bir başka yön de kendisine gönderme yapılan ve metin,
Fiske ve Hartley’in, McLuhan ve Willi- okuyucu ve metin, dikey ve yatay metin-
ams tarafından erişilen medya araçlarını lerarasılık sorusu ve televizyondaki cinsi-
kendi bütünlükleri içinde metinlerara- yete ilişkin yönelimler öne çıkmaktadır.
sı bir düzlemde kavrama anlayışını iler- ‘Television Culture’ adlı eserde me-
letememeleri, hatta gerisinde kalmaları- tin teorisi üzerine kurulmuş televizyon
dır. Kodlama ve kod çözümleme arasın- analizinin gelişmiş bir modeli sunulmak-
daki ilişki yeterince incelenmemektedir. tadır. Programın bünyesi bu kitapta me-
Seyircinin ve seyretmenin teorik olarak tin yapısı, bir başka deyişle kodlar ve
kavranması için yöneldikleri semiyotik- konvansiyonların dokusu olarak kavran-
ten kitle iletişim araştırmalarının tasdik maktadır. Bu sebeple televizyon metni-
edilmiş sonuçlarının değerlendirilmesi- nin analizi gerçekliğin kopyasına değil,
ne geçiş yapmaları ayrıca kitabın zayıf kodlar ve konvansiyonların sergileniş bi-
bir yanını göstermektedir. Zira her ciddi çimlerine dayanmaktadır. Bu bağlamda
medya teorisinin kendini bu türden so- Fiske, anlamların nasıl üretildiği sorusu-
nuçların değerlendirilmesi üzerinden ge- nun kitabın ana problemi olduğunu söy-
liştirmekten kaçınması gerekmektedir. lemektedir. (1987: 1)
Konuşma dilinin oynadığı rol çokça göze
çarpmakta, fakat öte yandan televizyon Fiske’nin ‘Television Culture’ adlı
görüntüsü estetiğinin oynadığı rol nere- eserinde oluşturmaya çalıştığı modelinde
deyse hiç irdelenmemektedir. Fakat te- üç düzey formüle edilmektedir. Bu mo-
levizyon temsillerinin oynadığı kültürel dele göre birinci düzey gerçekliktir. Ger-
rolü üzerine yapılan değerlendirmelerin, çeklik, kültür tarafından modalar, dav-
Fiske ve Hartley ile birlikte yeni bir aşa- ranış biçimleri, çevre, dil, jest ve mimik-
ma kaydettiğini söylemek mümkün gö- ler vesaire olarak kodlanmış bir şeydir.
zükmektedir. Bu kodlar televizyon tarafından üstlenil-
mekte ve yayınlanmaktadır. (1987: 5)
John Fiske daha sonra yayınladığı ça-
lışmalarında ve özellikle ‘Television Cul- Televizyonun kodları ikinci düzey
ture’ adlı eserinde bu eksiklikleri gider- olarak temsil bağlamında değerlendiril-
meye çalıştı. Fiske’nin 1987 yılında ya- mektedir. Kamera, ışık ve ses gibi teknik
yınlanan bu eserinde ‘Reading Televisi- kodla ve gösterimin türe özgü değişen

230
konvansiyonel kodları bu düzeyde bün- dir. Bu çalışmasında Fiske artık kitle ile-
yeye dâhil olmaktadır. tişim araştırmaları alanına gereksiz geçiş-
ler yapmamaktadır.
Fiske üçüncü düzey olarak ideolojik
kodları adlandırmaktadır. Bireyselcilik, Fiske’nin bu çalışmasında ayrıca ürün
ataerkil, ırk, sınıf aidiyeti gibi ideolojik olarak yayınlar ve metin olarak yayınlar
kodlar, dil veya diğer medya ve iletişim arasında yapılan ayrım dikkat çekmekte-
biçimleri gibi, televizyon tarafından ak- dir:
tarılmaktadır. (1987: 5)
“Televizyon yayınları sabit ve sağlam
Modelin bu üç düzeyi Fiske için top- unsurlar oluşturmaktadır. Bu unsurlar
lumda hâkim olan sağduyu ve metin bi- ürün olarak oluşturulmakta ve satılmak-
lincinin temelini oluşturmaktadır. “Zira ta, planlayıcı tarafından dağıtım birimle-
anlam ancak gerçeklik, temsiller ve ide- rinde organize edilmektedirler. ‘Dallas’
oloji insicamlı, görünüşte tabi bir birliğe dizisi, ister Amerika’da, Kuzey Afrika’da
karıştıkları zaman üretilebilir.” (1987: 6) veya Avustralya’da yayınlansın, aynı ya-
Eleştirel televizyon teorisinin en önemli yım olarak kalmaktadır. Buna karşın bir
metin tamamen farklı bir şeydir. Prog-
amacı, işte bu sağduyunun ideolojik ya-
ramlar üretiliyor, dağıtılıyor ve med-
pılarıyla birlikte neyin nasıl televizyon
ya endüstrisi tarafından tanımlanıyorlar.
içine sindiğini ortaya çıkarmaktır: “Se- Öte yandan metinler ise ‘okuyucu’su ta-
miyotik veya kültürel eleştiri bu birliğin rafından üretilmektedir. Böylece bir ya-
yapı-çözümünü yapmakta ve ‘tabiliği’ni yım algılama anında ‘metin’e dönüşmek-
ideolojik bir inşa olarak açığa çıkarmak- te, yani çeşitli okuyucu gruplarıyla kar-
tadır.” (1987: 6) Ayrıca metinler diğer şılıklı ilişkide olması farklı anlamları ve
metinlerle kaynaşmakta ve böylece me- memnuniyetleri etkin kılmaktadır. De-
tinler arasında bir ilişki ve algı süreci mek oluyor ki, tek bir yayım birçok met-
oluşmaktadır: nin üretilmesinde uyarıcı olabilmektedir.
‘Dallas’ dizisi bu bakımdan Ameika’da,
Televizyonu bir metin olarak araştır- Kuzey Afrika’da veya Avustralya’da ya-
manın üç odak noktası vardır: televiz- yınlandığında farklı metinler oluştur-
yon programlarının ve akışlarının biçim- maktadır: gerçekten de ‘Dallas’ sadece
sel kaliteleri, televizyonun kendi içinde- Amerika’da algılayıcının çeşitli sosyal şat-
ki metinler, diğer medya ve konuşma ara- ları nispetinde birçok farklı metin üret-
sındaki ilişkiler ve nihayet toplumsal bir mektedir.” (1987: 14)
konuma sahip olan okuyucunun ve oku- Programlar, bir başka deyişle bütün ya-
ma sürecinin araştırılması. (1987: 16) yımlar özerk değil, mevcut toplumsal
Fiske önceki çalışmasının adı ‘Reading söylemin bir parçasıdır. Program, daha
Television’ olmasına rağmen pek geçek- doğrusu program yapımcısı, toplumdaki
leştiremediği okuyucudan hareketle te- hâkim tasavvurlar biçimlerini tekrar et-
levizyon teorisi inşa etmek arzusunu bu mektedir. Ancak programlar bir göster-
çalışmasında oldukça kapsamlı biçim- geler sistemi olarak polisemantik ve açık
de ele almakta ve geliştirmektedir. Fiske bir yapı arz etmektedirler ve büyük öl-
için seyirci metinle nispet ilişkisi içinde çüde bireysel kod çözümlemelerine izin
değerlendirilmesi gereken bir kategori- vermektedirler. Bu teoriye göre seyirci-

231
ler, her ne kadar anlamlandırmalarının daşlık’ kültürünü yayan ‘transmodern
bir kısmı toplumsal tecrübelerin bir so- öğretim’ biçimiyle toplumsal ve jeogra-
nucu ise de, kendi gösterge anlamlarını fik sınırları aşan bir konuma geldiğini dü-
inşa etmektedirler. Fakat seyirciler bunu şünmektedir. Ayrıca 2007 yılında yayın-
keyfi değil, bilakis söylemsel anlamda lanan ‘Television Truths’ adlı eserinde
belirlenmiş ve endüstri tarafından üre- Hartley televizyonun nasıl hala ekono-
tilen şablona göre gerçekleştirmektedir- mik, toplumsal ve kültürel hayatı yansıt-
ler. Bu süreçte televizyon belirli bir kül- tığını ve biçimlendirdiğini tarihi, politik
türün oluşturulmasına yardım etmekte ve estetik açıdan incelemektedir. Hartley
ve bunu yaparken önceden beri var olan bu çalışmasında televizyonun anlaşılması
kültürel ve ideolojik değerlerle yüklü bir için yeni bir paradigma oluşturma çaba-
bağlamın ürünü olarak karşımıza çık- sı içine girmekte, ‘TV vatandaşlığı’ kav-
maktadır. ramını geliştirerek medyumun geleceği
hakkında global demokratikleşme süreci
Fiske 1989 yılında yayınladığı ‘Mo-
açısından yaklaşımlarda bulunmaktadır.
ments of Television: Neither the text nor
the audience’ adlı makalesinde ‘seyirci’
ve ‘metin’ kavramlarının yerine televiz- Kaynakça
yonu, seyirci davranışlarının mütemadi-
yen değiştiği ve yayımların farklı anlam- Barker, David (1987). Television Pro-
lar, memnuniyet veya memnuniyetsiz- duction Techniques as Communication.
likler ürettiği bir düzenleme olarak kav- The Critical View. Horace Newcomb
ramayı önermektedir. (1989: 57–61) Fis- (der.) içinde. New York: Oxford Uni-
ke metin kavramı yerine çeşitli metinle- versity Pres.
rin bir araya gelerek oluşturdukları yapı-
Corcoran Farrell (1987), Television as
yı ifade eden metinselliği kullanmak is-
Ideological Apparatus: The Power and
temektedir. Önerilen bu konsept John
the Pleasure. The Critical View. Horace
Ellis’in televizyon semiyotiği modeli-
Newcomb (der.) içinde. New York: Ox-
ni çağrıştırsa da, yine de insicamlı metin
ford University Pres.
kavramına sıkıca bağlanmaktadır.
Fiske, John ve Hartley John (1978), Rea-
John Hartley ise teorik çalışmalarına,
ding Television, London: Methuen.
daha doğrusu iletişim, kültür ve medya
araştırmalarına devam etmiş ve teorileri- Fiske , John (1987), Television Culture,
ni geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu çalışma- London: Methuen.
larından öne çıkanlar arasında yer alan Fiske, John (1989), Moments of Televi-
‘Uses of Television, 1996’ adlı eserinde
sion: Neither the text nor the audience.
Hartley, televizyona eleştirel yaklaşmak-
Remote Control. Television, Audiences
tan çok, televizyon ve televizyon teorile-
and Cultural Power. Ellen Seiter, Hans
rinin ne kadar kullanışlı ve faydalı olup
Borchers, Gabriele Kreutzer, Eva-Maria
olmadıklarını sorgulamaktadır. Televiz-
Warth (der.) içinde. London: Routledge.
yon ve televizyon teorilerini 1930’lu yıl-
lardan başlayarak inceleyen Hartley te- Hall, Stuart (1993), Encoding, decoding.
levizyonun günümüzde ‘kültürel vatan- The Cultural Studies Reader. During, Si-

232
mon (der.) içinde. London: Routledge. Mcluhan, Marhall (1965), Unserstanding
Media: The Extensions of Man, New
Hall, Stuart (1982), The rediscovery of
York/London: McGraw-Hill Paperback
‘ideology’: Return of the repressed in
media studies. Culture, society and the McQuail, Denis (1973), Soziologie der
media. Michael Gurevitch, Tony Ben- Massenkommunikation, Berlin: Volker
nett, James Curran ve Janet Woollacott Spiess.
(der.) içinde. New York: Methuen. Monaco, James (1980), Film Verstehen,
Hartley, John (2007), Television Truths, Hamburg: Rowohlt.
Forms of Knowledge in Popular Cultu- White, Mimi (1987), Ideological Analy-
re, Oxford: Wiley-Blackwell. sis and Television. Channels of Discour-
Hartley, John (1999), Uses of Television, se, Television and Contemporary Criti-
London-New York: Routledge. cism. Robert C. Allen (der.) içinde. Lon-
don: Routledge.
Kellner, Douglas (1987), TV, Ideology
and Emancipatory Popular Culture. Williams, Raymond (1974), Televsion:
Television: The Critical View. Horace Technology and Cultural Form, Lon-
Newcomb (der.) içinde. New York: Ox- don: Fontana.
ford University Pres. Woollacott, Janet (1982), Messages and
Kozloff, Sarah Ruth (1987), Narrative The- Meanings. Culture, Society and The Me-
ory and Television. Channels of Discourse, dia. Michael Gurevitch, Tony Bennett,
Television and Contemporary Criticism. Robert James Curran, Janet Woollacott (der.)
C. Allen (der.) içinde. London: Routledge. içinde. London: Routledge.

233

You might also like