Professional Documents
Culture Documents
İLAN-I AŞK
İLAN-I AŞK
Artık illallah dedim kardeşim. Her sabah çekilmez bu artık! Tam da benim yattığım odanın
cumbası altında avaz avaz bağırıyor adam. Daha kargalar kahvaltı etmeden, tramvaylar
işlemeye başlamadan, pencerenin altına dikilir mübarek adam, başlar ünlemeye: —Simit
sıcak... Pamuk gibi!...Simit!... İllalallah be iki gözüm, bu simitçiden.
Zaten sabaha kadar tahtakurusu, sivrisinekten uyuyabilirsen uyu. Muhalifler gibi mübarekler,
ince ince vızıldayıp kaşındırırlar. Tam uykuya dalacağım, şafak söktü. Simitçi başlar
bağırmaya:
—Simit!... Sabah simidi, sıcak sıcak...
Adamın da hani bir sesi var!... Ses mi ses! Ayaz görmemiş bilmem neci...
Bir gün sabrettim, iki gün sabrettim. Bir ay sabrettim. İki ay sabrettim. Sabrın sonu selamettir,
dedim. Ne gezer Sabrın sonu felakettir, kardeşim... İşte motrası meydanda. Ben sabredip
sesimi çıkarmadıkça simitçi feryadı basıyor. Sabah sabah tam benim yattığım odanın cumbası
altında, kargalar zıkkımlanmadan:
—Simit!...
Sabrım tükendi artık. Fakat gene kibarlığı, asaleti elden bırakmadım. Bir hafta evvel, tam
simitçi feryadı basarken yataktan fırladım. Pencereyi açtım. Belime kadar aşağıya sarktım.
Kaşlarımı çattım. Aksi aksi baktım, tepeden simitçinin sıfatına. Adam bana baktı.
—Eh artık anlamıştır, dedim içimden. Küt diye camı kapattım. Girdim tekrar yatağa.
İki gün simitçinin sesi duyulmadı, iki gün sabah uykusu uyuyabildim. Üçüncü sabah,
tekrar:
— Sıcak simit! baskınıyla uyandım. Dördüncü gün gene bir şey yok. Beşinci gün tekrar
geldi.
Altıncı gün akşamdan kalmaydım biraz, iki gözüm kardeşim. Adam tekrar cumbanın
altında feryada başlayınca lastik top gibi fırladım yataktan. Sokak kapısını açtım. Sorgu
sual sormadan, ne oldu, ne oluyor demeye fırsat vermeden, ya Allah! deyip simitçinin
mübarek suratına aşkettim silleyi.
Adam hiç ses etmedi. Melül melül büktü boynunu. Yüzüme şöyle bir baktı ve gitti.
Vay sen misin, efendim, koca adamın bu halini gören. Bu hal, kardeşim, bir dokundu, bir
dokundu içime... Ben de ağlamaklı oldum adeta.
Ertesi sabahı dar ettim. Bütün gece uyuyamadım. Velakin sabahleyin simitçi geçmedi. Bir
hafta geçmedi. İşte bir aydır ki geçmiyor. O geçmiyor ama ben verem oluyorum,
kardeşim. Yediğim haltın mahcupluğundan yataklara düşeceğim, anacığım.
Başladım fırın fırın dolaşıp simitçiyi aramaya. Nihayet buldum adamı. Beni tanımadı,
belki de tanımazlıktan geldi. Ahbap oldum adamla. Bir hafta yedik içtik beraber. Bir de
ne öğreneyim? Meğerse adamcağız tam bizim kapı komşumuzun hizmetçisine âşıkmış.
Her sabah, daha kargalar kahvaltı etmeden yanık yanık simit satarak sevdiğine ilan-ı aşk
edermiş meğer.
Vay efendim, demek ben iki gönlü birbirinden ayırmışım ha! Yüreğimin başı
parçalandı. Gittim borç ettim, harç ettim, annemi görücü gönderdim komşunun hizmetçi
kızına, sevdalıları düğün dernek kavuşturdum birbirine. Şimdi her sabah
sıcak sıcak simit yiyorum bedavadan. Amma her bir simit bana kaç paraya geliyor
orasını hesap etmedim, doğrusu. Kalbim yufka olduğundan, hesabım kuvvetsizdir.
(Ben/Yeni Gün gazetesi, 4.7.1931) Nazım HİKMET
SÖZCÜK VE SÖZCÜK GRUBU
ÇALIŞMALARI
Cumba: Yapıların üst katlarında, ana duvarların dışına,
sokağa doğru çıkıntı yapmış balkon.
Muhalif: Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı
olan, aykırı olan kimse.
Mübarek: Kutlu, kutsal, uğurlu.
Sual: Soru.
b) Halt etmek: Gaf yapmak.
d) Kalbi yufka olmak: Yumuşak kalpli olmak.
3. “İki gözüm” ve “kaşlarını çatmak” sözcük
gruplarının anlamlarını karşılayan birer söz öbeği
bulunuz. Bunları birer cümlede kullanınız.
Konusu: Pişmanlık
İlan-ı Aşk adlı hikayenin bölümleri aşağıdadır.