You are on page 1of 267

Toprağın Ateşle Dansı

SERAMİK SANATININ
SOYLU TARİHİ
DORUK / Bilim
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatının Soylu Tarihi

Yazar:
Zeki Tez

Kapak Tasanmı:
Doruk Can Koçak

Sayfa Tasanmı:
İsyan Bahar Özkan

Zeki Tez © Doruk Yayımcılık 2021


Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
ISBN: 978-975-553-893-8

Bas/q: Haziran 2021

Baskı-Cilt:
Ertem Basım Yayım Dağıtım. San. Tic. Ltd. Şti.
Sertifika No: 48083

ô
doruk

e-posta: info@dorukyayinlari.com
www.dorukyayinlari.com
Sertifika No: 43738
Toprağın Ateşle Dansı

SERAMİK SANATININ
SOYLU TARİHİ

Yazar

Prof Dr. Zeki TEZ

ô
doruk
Zeki Tez, 1 948 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni
1 966<la bitirdi. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü'nden
"Kimya Yüksek Mühendisi" olarak 1 97 1 <le mezun oldu. Aynı yıl An­
kara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizikokimya Kürsüsü'ne asistan olarak
girdi. Yüksek Lisans çalışmasını 1 974'te, doktora çalışmasını ise 1 977<le
tamamladı. 1 982 "Doçent" olarak Diyarbakır<laki Dicle Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölömü'ne atandı. 1 989<la "Profesör" un­
vanını aldı. 2002<le Marmara Üniversitesi'ne atandı ve oradan 20 1 5'te
yaş haddinden emekli oldu. 1978/79 yılında " 14. Uluslararası Seminer
(DAAD)" çerçevesinde Almanya'da Karlsruhe Teknik Üniversitesi'nin
"Chemische Verfahrenstechnik" Enstitüsü'nde araştırma yaptı. 1 979- 1 98 1
tarihleri arasında 2 ders yılı boyu misafir öğretim üyesi olarak Malat­
ya İnönü Üniversitesi'nde lisans dersleri verdi. 1 988 yılında yeniden
Almanya'nın Karlsruhe Teknik Üniversitesi'nde Kimya Mühendisliği
alanında "misafir araştırmacı" olarak araştırma yaptı. 1 997 yılında da,
Almanya'nın Münib Üniversitesi'nde bilim tarihi konusunda 3 aylık ça­
lışmaya katıldı. Yine 200 1 yılında Münib şehrindeki Alman Müzesi'nde
("DeutschesMuseum") bilim tarihi konularında araştırmalar yaptı.
Prof. Dr. Zeki Tez'in çeşitli yayınevlerinde yayımlanmış kitapları
arasında Doğabilimsel ve Teknik Araştırma Yöntemleri (1984); Maden­
cilik ve Metalürji Tarihi ( 1 989); Doğa Karşısında Pratik ve Teknik Uğraşı
( 1 995); Bilimde ve Sanayide Kimya Tarihi (2000); Kimya Dili Üzerine
Tarihsel İncelemeler (2000); Bilim ve Teknikte Ortaçağ Müslümanları
(200 1 ) ; Tekniğin Evrimi (2005); Tıbbın Gizemli Tarihi (20 10); İlaç ve Par­
fümün Sihirli Dünyası (20 10); Gizli Bilimlerin Serüveni (20 1 1 ) ; Lezzetin
Tarihi (20 1 2); Acayip Sözlük (20 1 3) ; İslam' ın Batı Cephesi (20 1 4); Avru­
palta Türk İzi (20 1 5) ; Meslekler Tarihi (20 16); Kimyanın Gizemli Arka
Bahçesi: Simya (20 1 7); Yasaklı Sanat Olarak Minyatür, Resim ve Grafik
Tarihi (20 1 8 ) gibiler bulunmaktadır.
Yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.
Prof. Dr. Zeki Tez'in Doruk Yayımcılık'ta Yayımlanmış Kitapları:
• Tekniğin Evrimi (2005), (Gözden geçirilmiş yeni basımı hazırlanıyor)
• Matematiğin Kültürel Tarihi (2008)
• Otomatlar ve Mekanik Oyuncaklar Tarihi (2008)
• Fiziğin Kültürel Tarihi (2008)
• Biyolojinin Kültürel Tarihi (2008)
• Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi (2008)
•Mitolojinin Kültürel Tarihi (2008)
•Astronomi ve Coğrafyanın Kültürel Tarihi (2009)
• Tekstil ve Giyim Kuşamın Kültürel Tarihi (2009)
• Gündelik Yaşam ve Eğlencenin Kültürel Tarihi (2009)
•Patlayıcı, Silah ve Savaş Tekniğinin Kültürel Tarihi (20 1 0)
• Alet ve Makinelerin Kültürel Tarihi (20 1 1 )
•Madencilik, Metalürji ve Mineralojinin Çileli Tarihi (20 1 2)
• Camın Parıltılı Tarihi (202 1 )
İÇiNDEKiLER

SERAMİK ALANINDAKİ GELİŞMELERİN ZAMAN DİZİNİ. ............................ 9

SERAMİK TERİMLERi SÖZLÜKÇESi .................................................................... 17

SERAMİK HAMMADDELERİ, FİZİKOKIMYASI VE TEKNİGİ .......................... 23

Kurutma Süreci .........•.....................•............................................................... 30

Pişirme Süreci .................................................................................................. 31

Seramik Malzeme Çeşitleri .......................................................................... 32

Seramik Dekorasyonunda Balçıkla Sıvama ........................................... 35

Sırlama ............................................................................................................... 37

Seramik Boyaları ve Seramiği Renklendirme ....................................... 39

Sır Katmanındaki Zararlı Maddeler .......................................................... .41

ANTİKÇAG'DA KIL MALZEME, SERAMiK ÜRÜNLER


VE ÇÖMLEKÇi FIRINLARI ..................................................................................... 43

TUGLA-KİREMİT ÜZERİNE ................................................................................... 61

ESKİ Y UNAN ÇÖMLEKÇİLİGİ VE VAZO SÜSLEMECİLİGİ ............................. 65

"ÇİN'İN TERAKOTA ASKERLERİ" .......................................................................... 75

ORTAÇAG DOGU MÜSLÜMANLARINDA SERAMIK ..................................... 83

ORTAÇAG AVRUPA'SINDA VE ENDÜLÜS'TE SERAMİK ................................ 107

OSMANLI SERAMİK VE ÇİNİLERİ ........................................................................ 145

YENİÇAG AVRUPA'SINDA SERAMİK TEKNİGİ.. ............................................... 163

PORSELEN VE FIZIKOKIMYASI ............................................................................ 173

UZAK DOGU'DA ÇIN VE JAPON SERAMİK VE PORSELENİ ........................ 183

OSMANLl'DA PORSELEN ..................................................................................... 209

AVRUPA'DA PORSELEN ........................................................................................ 215

KEMİK PORSELENl .................................................................................................. 235

TEKNİK SERAMİK MALZEMELER. ....................................................................... 237

KAYNAKLAR ............................................................................................................. 245

KİŞİ ADLARI DİZİNİ ................................................................................................ 257


19

SERAMiK ALANINDAKI GELİŞMELERiN ZAMAN DiZiNi

İnsanoğlu varoluşundan beri toprak ile iç içe yaşamaktadır. İlkel in­


san ateşi bulduğunda çanak çömlekleri sağlamlaştırmak için pişirmeye
başlamıştır. Ama bu uğraş, yalnızca günlük yaşamdaki gereksinimlerini
karşılamaya yönelik olarak ve göçebe kabilelerin yerleşik düzene geçtiği
Neolitik (Yenitaş/ Cilalıtaş) Devri'nde (İÖ 7000-5500) gerçekleşmiştir.

Seramik malzemelerin tarih sahnesine çıkış sırası, yaklaşık olarak,


çanak-çömlek, sert çömlek, porselen, ateşe dayanıklı kil eşya, steatit (sa­
buntaşı) seramiği, silika, silikat dışı ateşe dayanıklı malzemeler, oksit
seramikler, titanat malzemeler, ferrit malzemeler, nitritler ve karbürler
şeklindedir. Günümüzde metal ve alaşımları dışında kalan, anorganik
tüm mühendislik malzemeleri ve bunların ürünleri "seramik" sayılmak­
tadır.

Seramik alanındaki gelişme ve buluşların zamandizinsel (kronolo­


jik) seyri şöyledir:

• İÖ 20 binler: Pişmiş kilden figürler,


• İÖ 1 0 binler: Japonya'da ilk seramik kap,
• İÖ 8 binler: Mezopotamya'da Tell Mureybet'te seramik kap,
ıo 1 Seramik Alanındaki Gelişmelerin Zaman Dizini

• İÖ 7 binler: Filistin'deki Eriha'da (Jericho) kerpiç tuğla,


• İÖ 6250'ler: Çatalhöyük'te kerpiç tuğla; yiyecek hazırlamak ve sak­
lamak için seramik kap; seramikten ip ağırşağı (öreke; iplik eğrile­
cek iğe takılan yuvarlak gereç),
• iö 6 binler: Mezopotamya, Anadolu ve İran'da boyalı seramik,
• İÖ 4500'ler: Mısır'da erken dönem kaba seramik kap,
• iö 4 binler: Girit'teki Knossos Sarayı'nda pişmiş tuğla,
• iö 3500'ler: Mezopotamya ve İran'da çömlekçi çarkının (çömlekçi
tornası) icadı,
• İÖ 3200'ler: Suriye'de Habuba Kabira'da pişmiş kilden kanalizasyon
boruları,
• İÖ 2250'ler: Ur kentinde pişmiş tuğlalı yüksek yapılar halinde zig­
guratlar,
• İÖ 1 800'ler: Mısır'da fayans türü sırlar; Orta Avrupa'da seramik süs
eşyaları,
• İÖ 1 750- 1 1 70: BabilCie kurşunlu sır,
• İÖ 1 500'ler: Girit'te tunç/ bronz dökümü için pişmiş kil kalıplar,
• İÖ 1 300'ler: MısırCia alçı kalıplar içinde baskılı seramik,
• İÖ l l OO'ler: MısırCia çok-renkli (polikrom) sırlı seramik kap, süs
eşyası ve inşaat malzemesi; Nil çamuru, saman ve bitki tohumların­
dan gözenekli tuğla,
• İÖ I OOO'ler: Sırla kaplanmış ya da yağ ve zift ile su geçirmez kılın-
mış Yunan gündelik kullanım seramikleri,
• İÖ 850'ler: Mısır'da kurşunlu sır,
• iö 800: Geometrik süslemeli Attika seramiği,
• İÖ 750: Etrüsk yapılarında pişmiş çatı kiremitleri,
• İÖ 600: Attika ve Korint vazo süslemeciliği,
• İÖ 550: Babil'in İştar Kapısı'nda sırlı tuğla (ŞEKİL 1 ),
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı ı

ŞEKiL 1. Eski Babil kentinin sekiz giriş kapısından biri olan ve İÔ 580 dolayında sırlı
tuğla-mozaikten yapılan İştar Kapısı'nın Berlin Devlet Müzesi'nde sırlı tuğladan mo­
zaik şeklindeki yeniden inşa edilmiş halinden bir ayrıntı (Staatliche Museen, Berlin).

• İÖ 530: Kırmızı figürlü vazo süsleme tekniği,


• İÖ 500'ler: Güney Fransa'da Keltler tarafından torna ile seramik
üretimi,
• İÖ 400: İranöaki Susa sarayında sırlı tuğla ile duvar kaplaması,
• İÖ 250: Babilöe yazılı kil tabletlerin seramik zarf içinde taşınması,
• İÖ 200: Romalı çömlekçilerin kitlesel üretimi olarak terra sigillata,
• İÖ 30'lar: Marcus Vitruvius Pollio'nun (-İÖ 80-25), pişirilerek tuğ­
la yapılabilecek toprakları betimlemesi,
• l OO'ler: Çinöe sert beyaz çömlek,
• 522: Konstantinopolis'te (İstanbul) kizelgurlu topraktan kubbe ya­
pımı için hafif yapı taşları,
• 665: Çin porseleninin geliştirilmesi,
ı 2 1 Seramik Alanındaki Gelişmelerin Zaman Dizini

• 900'ler: Orta Doğu'da fayans,


• l OOO'ler: İspanyada ilk fayans,
• 1 1 50: Almanyada Neuerburg Sarayı'nda (Eifel) ilk sırlı soba çinisi,
• 1 298: Marco Polo'nun ( 1 254- 1 324) Çin porseleni konusunda ilk bil­
gileri Avrupaya getirmesi,
• 1 299: İtalya'nın Faenza kentinde Arap reçetelerine göre ilk fayans,
• 1 369: İmparator Hung Wu'nun (yön. 1 368- 1 398) Çin'in "porselen
başkenti" Jingdezhen'i (Ching-te-chen) kurması,
• 1429: Siegburg'da beyaz sert çömlek üreten sanatkarlar birliğinin
kurulması; tuz sırının geliştirilmesi,
• 1 500: İlk Çin porseleninin Avrupaya gelişi,
• 1 548: İtalyanın Durante kentinde mayolika (kalay sırlı renkli İtal­
yan çömleği) imalatçısı Cipriano di Michele Piccolpasso'nun { 1 524-
1 574) çömlekçilik konulu Li tre libri dell'arte del vasaio (Çömlekçi­
lik Sanatı Üzerine Üç Kitap) adlı kitabını yazması,
• 1 593: Hollanda'nın Delft kentinde sırlı sert çömlek üretimi,
• 1 60 1 : İsveç'te tuğla boyutunun normlanması,
• 1 6 1 6: Japonyada ilk porselen üretimi,
• 1 690'lar: Dresden'de Ehrenfried Walter von Tschirnhaus'un { 1 65 1 -
1 708) büyük bir içbükey mercek yardımıyla alüminyum silikat ve
magnezyum silikattan eritme yoluyla porselen türü bir kitle elde
etmesi,
• 1 704- 1 708: Johann Friedrich Böttger'in { 1 682- 1 7 1 9) , Dresden'de ilk
olarak kırmızı sert çömleği ("stoneware") pişirmesi ( 1 704) , ardın­
dan da beyaz porseleni ("Meissen porseleni") keşfi,
• 1 7 1 0: Dresden'de kraliyet porselen imalathanesinde beyaz porselen
üretimi; MeissenCie porselen üretimi,
• 1 7 1 8: Viyanada porselen üretimi,
• 1 75 1 : İngiliz Josiah Wedgwood'un (Wedgewood) ( 1 730- 1 795) Staf­
fordshire'daki çömlek sanayisi merkezi Stoke-on-Trent'te yer alan
"Etruria Fabrikası"nda sanat eseri çömlek üretimine başlaması,
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 3

• 1 759: Wedgwood'un Burslemae sert çömlek dekorasyonunda baskı


yöntemini geliştirmesi,
• 1 769: Fransa'da Sevresae ( Sevr) porselen üretimine başlanması,
• 1 780: Zürih'te çıkartma-resim ile süslenmiş ilk porselen imalatı,
• ( 1 782: Josiah Wedgwood tarafından, endüstriyel sıcaklık ölçümü
için bir pirometrenin (ateşölçer) geliştirilmesi,
• 1 794: Prusya hükümetinin, Bunzlauaaki çömlekçileri kurşun sırı­
nın zehirleyici tehlikeleri konusunda uyarması,
• 1 808: Paris'te porselen diş üretimi,
• 1 809: Johann Franz Boch'un { 1 782- 1 858), Mettlachaa sert çömlek fab­
rikası kurması ve yakacak olarak taşkömürü kullanması; İngiliz çöm­
lekçiler tarafından seramik düğme üretimi için mekanik presin icadı,
• 1 836: Ernst March'ın { 1 798- 1 847) Berlin'de endüstriyel kullanım
için asite dayanıklı sert çömlek üretmesi,
• 1 838: Oldenburgaa posta arabası yollarının "Hollanda tuğlası" ya
da "klinker" adı verilen çok sert tuğla ile döşenmesi,
• 1 840: Tuğlacı Jord ve Hollar tarafından Danimarka'da bir tünel fırın
patentinin alınması,
• 1 846: Almanya'da " Villeroy und Boch" firması tarafından fayansların
kuru preslenmesi,
• 1 850: Werner von Siemens'in { 1 8 1 6- 1 892) porselen yalıtkanlar eşli­
ğinde yerüstü telgraf hattını inşa etmesi,
• 1 852: İngiltere ve Almanya'da sert çömlekten kanalizasyon borula­
rının makine ile üretimi,
• 1 855:. Ballay tarafından Paris'te çömlek kaplar için şablon geliştiril­
mesi; Cari Schlickeysen ( 1 824- 1 909) tarafından tuğla üretim tekni­
ğine ilişkin olarak kil değirmeninin daha da geliştirilmesi ve plastik
malzemenin iletilmesinde burgulu ileticinin (salyangoz dişli pres)
kullanılması,
• 1 857: Werner von Siemens { 1 8 1 6- 1 892) ve Wilhelm von Siemens
{ 1 823- 1 883) tarafından Bavyera'da seramik zımpara çarkı için pa­
tent alınması,
1 4 1 Seramik Alanındaki Gelişmelerin Zaman Dizini

• 1 858: Friedrich Eduard Hoffmann ( 1 8 1 8 - 1 900) ve Julius Albert


Gottlieb Licht ( 1 82 1 - 1 898) tarafından Prusya'da bir borusal fırın
için patent alınması,
• 1 859: Pascal Deprez tarafından Paris'te silisyum karbür (SiC) bile­
şiğinin bulunması,
• 1 860: Giuseppe Donati ( 1 836- 1 925) tarafından İtalya'da çömlek
malzemesinden flüt (okarina) yapımı,
• 1 86 1: Nadaud de Buffon ( 1 804- 1 880) tarafından içme suyu arıtımı
için bir porselen filtrenin geliştirilmesi,
• 1 87 1 : Hermann August Seger ( 1 839- 1 893) tarafından Berlin'de se­
ramik hamuru ve sır bileşimi için kurallar oluşturulması,
• 1 873: Dresden'de ilk seramik kongresi; Bavyera hükümetinin Lands­
hut'ta kraliyet seramik ustalık okulunu açması,
• 1 874: Aron, Seger ve Kramer tarafından kil, kuvars, feldspat vb.
malzemelerin rasyonel analiz ilkelerinin ortaya konması,
• 1 876: Aron ve Seger tarafından Berlin'de "Seramik Sanayisi Gazete­
si"nin yayımına başlanması,
• 1 879: B. Prössel Tenax'ın yalama alevli kamaralı fırını,
• 1 883: Seger'in, sırda kurşun yerine borik asit ve barit kullanımını
önermesi,
• 1 884: ABD'de silika taşının üretimi,
• 1 886: Seger tarafından, fırın içi sıcaklığının ölçümünde kullanıla­
cak seramik erime konilerinin bileşimi üzerine çalışmasının yayım­
lanması,
• 1 888: J. von Schwanz tarafından Nürnberg'de steatit'ten (sabuntaşı)
yalıtkan özellikli ve sıcaklık değişim şoklarına dayanıklı steatit sera­
miğinin üretilmesi; ABD'de buji üretimi için patent,
• 1 892: Der Töpfer (Çömlekçi) adlı uzmanlık dergisinin ilk sayısının
yayımlanması,
• 1 894: Alman Paul Moyat tarafından Offenbach'da boksitten saf
elektro-korindonun (zımpara) üretilmesi; Henri Louis Le Chatelier
( 1 850- 1 936) tarafından Paris'te sıcaklık ölçümü için pirometrenin
bulunması,
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 5

• 1 900: Rosenthal firması tarafından Selb'de elektroteknik porselen


üretimine başlanması,
• 1 905: Lichtenstern tarafından Avusturya'da elektrik ısıtmalı ilk tü­
nel fırını inşası,
• 1 9 1 1 : Kristobalitin keşfi; ABD Standartlar Bürosu tarafından taşla­
rın basınç altında yumuşaması konusunda normların konması,
• 1 9 1 4: Avusturya-Amerika ortaklığındaki "Magnesit-AG Şirketi" ta­
rafından sinter-magnezya taşı üretimi,
• 1 9 19: Alman Elektroteknik Porselen Fabrikaları Birliği'nin kurul­
ması,
• 1 920: Hutschenreuther-AG'nin Dresden'de yapay diş için bir fabri­
ka kurması,
• 1 927: Gerdien ve Reichmann tarafından sinter korindon üretimi,
• 1 929: Selböe tabak üretimi için, 8 saatte 1 9 .000 tabak kurutacak bir
otomatik kurutma tesisinin kurulması,
• 1 936: Telefunken'de seramik radyo lambalarının üretimi,
• 1 949: Oksit seramikli kesme gereçlerinin yapımı,
• 1 950: Kalıcı mıknatıs özelliğine sahip ferrit seramiğinin yapımı,
• 1 953: Silisyum karbürden varistatörlerin (doğrusal olmayan di­
renç) yapımı,
• 1 954: Mekanik enerjiyi elektrik enerj isine dönüştüren piezo-sera­
miğin üretimi,
• 1 965: Uzay gemileri için ısı kalkanı olarak seramik panoların geliş­
tirilmesi,
• 1 969: ABDöe ince kristalli alüminyum oksit seramiğinden eklem
protezleri,
• 1 972: Yanma motorlarının sıcaklık ve sürtünmeye maruz kısımları
için silisyum nitrür seramiğinin denenmesi,
• 1 980: Silisyum karbür ve silisyum nitrürden, ısıya dayanıklı rotor
ve türbinler.
1 17

SERAMiK TERiMLERi SÖZLÜKÇESi

Seçilmiş seramik terimlerinin kısa bir sözlükçesi şöyle verilebilir:1•2

AÇIK PİŞİRiM: Bu ilkel fırınlama tekniğinde, bütünüyle kurutulan se­


ramikler pişirilmek üzere, aralarına dal parçaları, saman, talaş konularak
dizilir. Üzerine kuru otlar, yapraklar ve ince dallar yerleştirildikten sonra
üzeri, çok ince bir çamur katmanı ile sıvanarak kaplanır. Altta küçük bir
ateş yakma deliği, üstte ise baca açıklığı bırakılır. Alev, pişirilecek seramik
eşya ile doğrudan temas halindedir. iô 6. binden beri az gelişmiş yörelerde
uygulanan bir tekniktir.

ADI ÇÖMLEK: Saydam sır altında gözenekli beyaz iç-kitleli seramik


türü.

ALKALi SIRI: Kurşunsuz ve borsuz, yüksek oranda alkali ve kuvars içe­


ren sır.

ALTIN YALDIZ: İlk kez 1 8 30'da Meissen<Ie üretilmiş olan bir seramik
boyasıdır. Birçok kimyasal katkı ve işlemler eşliğinde altın varaktan hazır­
lanır.

ASTAR: "Engob(-e)" (Alın. "Engoben"). İnce asıltılı pütürsüz çamur ha­


lindeki kilden yapılı ince astar. Seramikte kullanılan hamurun rengini ka­
patmak, iç-kitle üzerindeki değişik renklenmeleri örtmek, düzgün ve temiz
beyaz renkli bir yüzey elde etmek için hazırlanan, kil ile ince öğütülmüş
kuvars karışımı sulu bir karışımdır. İstendiğinde bu astar da metal oksit
katkısıyla renklendirilebilir.

ATEŞHANE: Seramik fırınında ateş yakılan yer; "cehennemlik".


BiSKÜVi: 800-850 ° C'de pişirilmiş, su geçirgen niteliğe sahip seramik.
ı 8 1 Seramik Terimleri Sözlükçesi

BİSKÜVi PİŞİRMESİ: Birinci pişirme; iç-kitle pişirmesi.


BORDÜR: Kenarsuyu, kenar süsü.
ÇARK: Dönertabla, torna, "turnet", "devvare". Plastik seramik çamu­
runun ("masse") elle şekillendirilmesine yarayan, ahşap ya da metalden
yapılmış, ayak ya da motor kuvveti ile döndürülen araç. Ayak kuvveti
ile çevirme işlemine "çark vurma" ya da "çark tepme" denir. İlk seramik
tornaları Orta Doğuöa İÖ 3SOO'lerde kullanılmaya başlanmış, böylece
şişkin karınlı ya da ince boyunlu kaplar yapılabilir olmuştur. Seramik
çamurunun şekillendirilmesinde, düzgün ve yuvarlak çizgilerin çizil­
mesinde, tabak kenarlarına altın yaldl z sürülmesinde, püskürtme ile
boyama ve sırçalamada kullanılır.
ÇİNİ: Özel seramik çamuru ile yapılan geleneksel motif ve renklerle
bezenmiş, bir yüzü sırlı, mimarlıkta duvar kaplama ya da zemin dö­
şemede kullanılan seramik ürün. "Çini" sözcüğü genellikle mimarlıkla
ilgili yapıtlarda kullanılırken, günlük yaşamda kullanılanlara "seramik"
denmektedir.
ÇÖMLEKÇİ İŞi: (İng. "earthenware") Çanak, çömlek, saksı vb. gibi,
kil eşyanın 600- 1 000°C arasında piŞirilmesi ile elde edilen kahveren­
gi-kırmızı renklere sahip, gözenekli yapıdaki malzemelere verilen ad.
DOMATES KIRMIZISI: Mercan kırmızısı, İznik kırmızısı. 1 6. yüz­
yıl İznik çini ve seramiklerinde sır-altı boya olarak görülen parlak ve ha­
fif kabarık kırmızı renk. Kabarık mercan kırmızısının demir ve kuvars
bileşimli olduğu ve çok dikkatli bir pişirme sonucu elde edildiği ileri sü­
rülmektedir. Bu rengin, bir miktar demir oksit içeren alüminyum silikat
içerikli uçuk kırmızı renkli bir kil olan Ermeni bolusu'ndan ("Armena
bolus") elde edildiği düşünülmektedir. O dönemde otuz yıl kadar uygu­
lanmış, daha sonra yozlaştırılmış ve görünmez olmuştur. 20. yüzyılda
ise demir sülfat bileşiğinden elde edilebilmiştir.
EMAYE BOYALAR: Metal oksitle boyanmış kurşun silikat camın­
dan hazırlanan seramik boyaları. Kalay oksit katkılı şekli sır-üstü boya
olarak kullanılır.
ENGOB(-E): bkz. ASTAR

"EV.A NI ": Mutfakta kullanılacak seramik kapkacak; gündelik kulla­

nım için çini eşya.


Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 19

FAYANS: Akçini; beyaz-gri hamurlu, gözenekli, üzeri beyaz ya da


renkli, kalay oksitten ibaret opak sırlı seramik ürün; örtücü beyaz kalay
sırı altında gözenekli ve renkli iç-kitleden ibaret seramik malzeme türü.
FRiT (ERiNTİ): Sır bileşenlerinden suda çözünen maddeleri, pişi­
rerek suda çözünmez kıldıktan sonra sır malzemesine eklenen camsı
katkı maddesi.
FRiT PORSELEN: Beyaz renkte, cama yakın akraba olan porselen
ürünü. Kaolin içermeyen bu hamurun plastikliği az olup pişmiş iç-kitle,
çoğu kez kurşun sırı ile sırlanır.
İGNELİK: Düzgün bir ağaç çubuğun ucuna saplanan iğne ile hazır­
lanır. Kurşun kalemle çizilen desenli eskiz kağıdının altına, birkaç kat
boş eskiz kağıdı daha yerleştirilir. Bunların altına, katlanmış halde iğne
bezi konur. Hazırlanan iğnelik ile, kurşun kalemle çizilmiş çizgiler bo­
yunca sık aralıklı delikler açılarak şablon oluşturulur. Başka bir yerde
meşe odunu kömürü, dibekle ya da havanla dövülerek bez çıkılar içine
konur. Delikli desen kağıdı (yağlı kağıt ya da aydınger kağıdı) üzerine
bez çıkılarla tampon yapılmak suretiyle, istenen desen, bu şablonun de­
liklerinden geçirilen kömür tozu yardımıyla seramik üzerine aktarılır.
İNCE SERAMİK: İç-kitlesi çıplak gözle birörnek görünen seramik
ürün.
İNDİRGEN PİŞİRME: Oksijeni kıt ya da oksij ensiz atmosfer içinde
pişirme olup iç-kitleye çoğunlukla kahverengi, gri ya da siyah renk ka­
zandırır.
İSLİ YAKMA: Reçineli odun kullanılarak alevin isli yanması sonu­
cu, fırındaki pişirme, indirgen koşullara dönüştürülür.
KABARIK KIRMIZI: Kırmızı boya, seramik üzerine ince uygulan­
dığı zaman, pişirme sırasında yanarak neredeyse kaybolur. Bu nedenle
kırmızı boya, üst üste birkaç kez sürülerek kabarık kırmızı katman elde
edilir.
KALAY OKSİT: Kalay(IV) oksit, Sn0 • Saydam ve renksiz sırların
2
örtücü beyaz sır haline getirilmesi ve opaklaştırılması için kullanılır.
KALAY SIRI: Kalay(IV) oksit katkılı kurşun sırı olup çözünmez pig­
ment olarak sırı bulanıklaştırır ve altında yer alan iç-kitleyi örter.
KAOLİNİT: Kaolinin ana bileşeni olan Alp .2Si0 .2H p minerali.
3 2
20 1 Seramik Terimleri Sözlükçesi

KASE: Derin çanak.

KA.şiı KA.ŞANi: ( < Orta Asyaöaki Kaşan kentinin adından) Mimar­


lıkta kullanılan duvar çinisi, duvar karosu.
KAZIMA TEKN1G1: Sgraffıto. Seramik malzemenin üzerini, kuru­
madan, deri sertliğinde iken, sivri uçlu bir aletle astar çizikleme işi.
KEMiK PORSELENi: Akışkanlaştırıcı olarak %60 oranında kemik
külü içeren "yumuşak hamurlu porselen" olup çok yüksek bir ışık geçir­
genliğine sahiptir.
LAKABi: "Boyanmış" anlamına gelir. Desenler, daha önce çizilmiş
çevre çizgilerinin iç kısımları renkli sırlarla boyanarak oluşturulur. Üze­
rine çok ince saydam sır katmanı çekildikten sonra fırınlanır. Kullanılan
renkler kobalt mavisi, firuze, sarı ve mangan morudur. 12. yüzyılda Ka­
şanda geliştirilmiştir.
LÜSTER TEKNiGi: (İng. "luster", Fars. "perdaht", Türk. perdah) İn­
dirgen fırın atmosferinde pişirme yoluyla metalik parıltılı (yanardöner)
görünüm kazanan sır-üstü süsleme. Opak sırla kaplı seramikler üzerine
perdahlı boyalarla süsleme yapılıp 750-800°Cöe fırınlanır. Perdah renk­
leri sarı, kahverengi ve kırmızıdır.
MÜRDESENK: Kurşun sarısı, litarj. Sırça yapımında kullanılan kur­
şun oksit (PbO) bileşiği. Geniş tavalarda eritilen kurşun cevheri, demir
kürekle karıştırılarak sürekli ısıtılır. Kurşun üzerinde hava oksijeni etki­
siyle oluşan oksit katmanı buradan kazınarak toplanır. Bu işlem, tavada­
ki kurşun cevheri bitene kadar sürdürülür.
OPAK SIR: Sır içinde erimeyen/ çözünmeyen maddelerin varlığı ile
oluşur. Opaklık/ saydamsızlık sağlayan en eski ve etkili madde, kalay
oksittir. Benzer amaçla çinko oksit de kullanılabilir.
ÔRTÜLÜ FIRIN: (Alın. "Muffel" fırın, İng. "muffl.e" fırın). Alevin
doğrudan seramik malzemeyle temas etmediği fırın türü.
PERDAH: bkz. LÜSTER TEKNİGİ

PiROMETRE: Seramik fırınının sıcaklığını ölçen alet, ateşölçer

PORSELEN: Kaolin, kuvars, feldspat ve beyaz kilin belirli oranlar-


daki karışımının 1 300°C'nin üzerinde pişirilmesiyle hazırlanan, sıvı ve
gazları geçirmeyen, yarı saydam, genel olarak beyaz renkte, camlaşmış
seramik ürününe verilen ad.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 2 1

REFRAKTER: Yüksek sıcaklıklara dayanıklı seramik malzeme.

SERT ÇÔMLEK: (İng. "stoneware") Kil eşyanın ı 1 00- 1 250°C arasın­


da pişirilmesi ele geçen, açık griden siyaha dek değişen renklerde, camsı
görünümde ve hemen hemen gözeneksiz (sıkı, yoğun) yapıda iç-kit­
leli seramik türüdür. Sırlanmadığı halde bile içindeki sıvıyı sızdırmaz.
Vurulduğunda yankılaşım (rezonans) sesi verir. Sertliği, "çömlekçi işi"
("earthenware") ile porselen arasında uzanır
SERT PORSELEN/ SERT HAMURLU PORSELEN: "%50 kaolin +
%25 feldspat + %25 kuvars" içerikli, 1 400- 1 450°C'de pişen porselen.
SIR: Seramik üzerinde yer alan ve alttaki desen ve boyaları koruyan
camsı katman.
SIRÇA: Anadolu Türkçe'sinde ve Osmanlı kaynaklarında sırlı seramik­
lere daha çok "sırça" denir; cam ya da camdan yapılmış anlamına da gelir.
SGRAFFİTO: bkz. KAZIMA TEKNİGİ

SİNTERLEŞME: Katı taneciklerin, tanecik sınırlarından eriyerek


birbirine kaynaşması olup yüksek sıcaklıklarda, ama erime sıcaklığının
altında gerçekleşir ve sert bir kitle verir.
SMALT: Kavrulmuş kobalt cevherlerinin potas ve kuvarsla birlikte
eritilmesi yoluyla elde edilen mavi boya.
ŞAMOT: (Fra. "chamotte") Refrakter kilin yüksek sıcaklıkta pişiril­
mesiyle oluşan bir seramik malzeme türü olup öğütülmüş halde, sera­
mik malzemede kurumayı ve biçimlendirmeyi kolaylaştırmak ve kuru­
ma sırasında büzülmeyi önlemek amacıyla plastik çamura da katılır.
TERAKOTA: (İta. "terracotta") "Pişmiş toprak". Kırmızı hamurla ya­
pılan, sırsız sanat seramiği.
"TERRA SİGİLLATA": "Mühürlenmiş toprak". Roma çağında, ok­
sitleyerek pişirmeyle üretilen kırmızı iç-kitleli ve kırmızı parlak kil sırlı
toprak eşyanın nitemi.
TUZ SIRI: Kızgın fırın içine adi tuz serpilmesiyle yapılan sır. Bunda
oluşan klor gazının ortamdan ayrılması eşliğinde ve su buharı varlığın­
da oluşan sodyum oksit buharları iç-kitle yüzeyine çarparak katı halde
çökelir ve orada silisik asitle birleşerek cama benzer sodyum-alümino­
silikattan ibaret parlak bir katı tuz sırı katmanı oluşur.
22 1 Seramik Terimleri Sözlükçesi

YAGLI KİL: Yüksek nem içeriği ile nitelenen kil olup genelde kolay
şekillenir ve kurutma sırasında çatlak oluşturmaya eğilimlidir.
YUMURTA KABUGU PORSELEN: Çok ince iç-kitleli yumuşak ha­
murlu porselen.
YUMUŞAK PORSELEN/ YUMUŞAK HAMURLU PORSELEN:
Nispeten düşük sıcaklıkta pişirilen "%25 kaolin + %30 feldspat + %45
kuvars" içerikli porselen.
Y ÜKSELTGEN PİŞİRME: Yeterli oksijen sevk edilerek yapılan pi­
şirme olup çoğunlukla iç-kitleye beyaz, sarı ya da kırmızı renk tonları
kazandırır.
1 23

SERAMiK HAMMADDELERi, FİZiKOKiMYASI VE TEKNİGİ

Topraktan (kilden) yapılıp ateşte pişirilerek sertleştirilen eşyaya genel


olarak "çömlek" denir. "Seramik" ( < Yun. "keramisos"; Alın. "Keramik")
terimi, Türkçe'de "çömlek" karşılığı olup çömlekçi işi, balçıktan üretilen
figürler, kaplar, tuğla ve kiremit gibi nesnelere ve çinilere verilen ad­
dır. Bu kavramsal niteleme, sanayileşmenin başlangıcına kadar geçerli
kalmıştır. Bugün seramik denince, yalnızca geniş anlamdaki geleneksel
seramik ürünleri değil, yanı sıra çağımızın getirdiği yeni özel seramik
ürünleri de anlaşılmaktadır. Genel tanım olarak seramik denince, metal
ve alaşımlar dışında kalan anorganik maddelerden biçimlendirilen ve
sonunda bir pişirme süreciyle sertleştirilen tüm mühendislik ürünleri
anlaşılmaktadır. 1 Seramik malzemeler anorganik doğada ve metalik ol­
mayan bir yapıdadır. Oda sıcaklığında biçimlendirilen malzeme, yük­
sek bir sıcaklıkta sinterleştirilerek kalımlı bir yapıya kavuşturulur. Ang­
lo-Sakson dillerinde "seramik" ("ceramics") kavramı, geleneksel çömlek
ve çininin yanı sıra cam, emaye, cam seramiği ve anorganik bağlayıcıları
(çimento, kireç, alçı) da kapsar.
Çömlekçilik, bir piroteknolojidir (ateşte yapım tekniği). Çömlek,
geniş kapsamda "camsı eşya" ve "camsı olmayan eşya" diye iki gruba
ayrılabilir. Çanak-çömlek işi (İng. "earthenware") 800- 1 200°C aralığın­
da oluşturulur, özel olarak sırlanmamışsa gözeneklidir, nispeten kaba
yapılıdır ve sıklıkla kırmızı ya da kahverengimsi sarı renktedir. Tuğla,
kiremit, fayans ve terakota bu kategorinin temel ürünlerindendir. Ça­
nak-çömleğin yaygın biçimde ortaya çıkışı İÖ 8000-7000'lere uzanır.
Bunun en eski ve en ünlü üretim yerlerinden biri Çatalhöyük'tür. Sır­
lanmamış halinde malzemenin gözenekleri, içindeki suyun serbest yü­
zeyden buharlaşmasına izin vererek kaptaki suyun soğumasını yol açar.
24 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

Ama buharlaşmasına izin vermesi nedeniyle böyle kaplar ve terakota


kaplar, içlerinde süt ya da şarap saklamak için uygun değildir. Sırlanacak
olursa gözenekler hava geçirimsiz duruma gelerek sımsıkı kapanır ve
sıvıyı sızdırmaz hale geçer. İlk sırın İÖ 3000'lerde Eski Mısıraa gerçek­
leştirildiği sanılmaktadır. Fırınlanmış malzeme ince öğütülmüş kuvars
kumu ile natron tuzu (Na C0 + NaHC0 + Na S0 + NaCl bileşimli
2 3 3 2 4
doğal soda tuzu) ya da bitki külü bulunduran sulu karışım içine batırılıp
çıkarıldıktan sonra ikinci kez pişirilir ve malzemenin üzerinde amorf/
şekilsiz bir sır katmanı oluşur. Bu ikinci pişirme, ilkinden daha düşük,
ama en azından erimiş bir sır oluşturacak bir sıcaklıkta yapılır. 3 "Mısır
mavisi" sırı, beyaz kum, natron, kireçtaşı ve olasılıkla malahit şeklindeki
bakır bileşiğinden hazırlanırdı. "Mısır mavisi"ne rengini veren, bu bakır
bileşiğidir. Bu karışım 900°C dolayında iki gün boyu ısıtılır, sonra toz
haline getirilir ve kullanılacağı zaman seramik malzeme üzerine sürü­
lürdü. 4
Başka bir sır türü, saydam "kurşun sırı" olup burada kurşun, sır
karışımının erime noktasının düşmesini, yani kolay erimesini sağlar.
Kurşun sırı Çin'de Han hanedanlığı (İÖ 207-İS 220) döneminde bulun­
muştur. Ancak yemek tabağı sırında bulunabilecek kurşun, bir ölçüde
çözünerek yemeğe geçmektedir. Bu etkinin yanı sıra şaraba tat vermek
için bizzat kurşun tuzlarının katıldığı ve kurşun su borularının da yay­
gın biçimde kullanıldığı Roma uygarlığında çok sayıda soylunun kur­
şun zehirlenmesinden öldüğü ve kurşunun (merminin değil! ) Roma
İmparatorluğu'nun çöküşünde etkili olduğu ileri sürülür. Günümüzde
taş sertliğinde sırlı olmadıkça, yemek tabaklarında kurşun sırı pek çok
ülkede yasaklanmıştır. İngilizce "frit" (Fra./ Alın. "Fritte") terimi "erinti"
anlamına gelir ve çömlekçilikte özel bileşimli bir camın su ile ürkütü­
lüp parçalandıktan sonra öğütülmesiyle elde edilen ve sır ya da mineye
eklenmek suretiyle tekrar kullanılan camsı katkı malzemesini niteler.
Bu işlem, sır maddesini pişirmek suretiyle suda çözünmez kılmaya ve
zararlı bileşenleri tuzaklayarak sır bünyesinde tutmaya yöneliktir. Bu
bağlamda da ''frit" sırdaki kurşun, toksik olmayan bir yapıya dönüşür ve
bu haliyle mutfakta yemek kabı olarak kullanılabilirler. 3
Sır oluşturmada başka bir teknik, opak beyaz kalay sındır. Kalay sırı
olasılıkla İÖ 8. yüzyılda Kuzey Irak-İran yöresinde yaşayan Asurlularca
geliştirilmiş, İS 9. yüzyılda yine aynı coğrafyada Müslümanlar tarafın­
dan yeniden keşfedilmiş, buradan İspanyanın Mallorca (Mayorka) Ada-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 25

sı yoluyla "Majolica" adı altında İtalya'ya yayılmıştır. Fransız çömlekçi işi


"Faience" ile Hollanda çömlekçi işi "Delft", benzer kalay sırlı seramikler
olup adlarını günümüz İtalyan kenti Faenza ile Hollanda kenti Delft'ten
almışlardır. Sırsız seramik ürünleri bisküvi (İng. "biscuetware") diye ad­
landırılır. 3
Erken dönem çömleklerinde süsleme yapmada, pişirmeden önce üze­
rine tırnak izleri, sivri uçlu kalem ya da belirli yerlere ip dolayarak veya kil
bünyesi üzerinden silindir mühür geçirerek damgalanırdı. Biçimlendiri­
len çömlek eşya, üzeri renksiz ya da metal oksitlerle renklendirilmiş "slip"
adı verilen yarı-sıvı haldeki kil ile sıvandıktan sonra pişirilirdi. Beyaz slip
kaplandığında, kalay sırına benzer, saydam sır katmanı elde edilirdi. Eski
Mısırlılar kırmızı çömlek üzerine sliple, renkli hayvan vb. çeşitli motifler
üretmişlerdir. Sır ya da renk eldesi için eklenen metal oksitlerden kalay
oksit beyaz renk, kobalt oksit ve bakır (1) oksit mavimsi, bakır (il) ok­
sit yeşil renk tonları verirdi. Demir (III) iyonlarından elde edilen renkler
soluk sarıdan turuncu-kırmızı ve siyaha kadar uzanırdı. Mangan bileşik­
leri parlak kırmızıdan mora kadar değişen, antimon ise sarı renk verirdi.
Farklı renk tonlarının birbirleriyle karışmasını önlemek için kil yüzeyin­
deki farklı renkteki desenlerin çevre çizgileri, iplik haline getirilmiş kil
malzeme döşenerek tümsekleştirilirdi ("cloisonne' tekniği) . "Cloisonne'
(kluazone) ( < Fra. "cloison": ''bölme"/ "bölüm"), renkli kısımları madeni
şeritlerle birbirinden ayrılmış mine işi anlamına da gelir. 3
Asurlular İÖ 1 200'lerde yapıların dış cephelerinde yaygın şekilde
sırlı tuğla kullanıyorlardı. İndus Vadisi uygarlıklarının halkları ise İÖ
2500'lerde yüksek nitelikli pişmiş tuğla kullanıyorlardı. Asurluların çok
önemli bir keşfi, İÖ 700'lerde seramik sırı yapımında kurşun oksit kul­
lanmaya başlamalarıdır. Onlar olasılıkla doğal antimon sülfürü, litarj
(kurşun oksit, PbO) ile birlikte kavurarak kurşun antimonat bileşimli
güzel bir sarı renkte sır elde ediyorlardı.5
Sert çömlek ("stoneware"), 1 200- 1 300°C dolayında pişirilir ve kimi
kil parçacıkları en azından kısmi camlaşıriaya uğrar. Sert çömlek, içinde
iri parçacıklar içerebilen ve çok az gözenekliliğe sahip olan çok sağlam
bir malzemedir. Bunlar sert ve opak olup kimi zaman da yarı-saydamdır
("translucent"). Rengi siyahtan kırmızı ve kahverengi üzerinden gri ve
beyaza dek değişir. İnce beyaz sert çömlek İÖ 1400'lerde Çin'de Shang
hanedanlığı (- İÖ 1 766-İÖ 1 1 22) döneminde üretilmiş olup feldspatla
sırlanmıştır. Bu yöntem İÖ SO'lerde Kore'ye, İS 1 3 . yüzyılda ise Japon-
26 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

ya'ya geçmiştir. Sert çömlek, sırsız kalabildiği gibi kurşun ya da tuz sırı
da uygulanabilir. İlk olarak Köln yöresinde uygulanan tuz sırında, fı­
rındaki en yüksek sıcaklık ortamında malzeme üzerine tuz serpilir ve
bunun kildeki silika bileşenleri ile birleşmesi sonucu cam yapısında
sodyum silikat oluşur. Bu ürün portakal kabuğuna benzer bir görünüm
kazanır. Seçenekli bir uygulama olarak ise seramik malzeme, pişirilme­
den önce, tuz çözeltisine daldırılır. Tuz sırı, pişirme sırasında zehirli klor
gazı verdiğinden çevre açısından uygun değildir ve bir süre önce tuz sırı
uygulamasına son verilmiştir. 3

Çömlekçilikte astar, ıslatılıp süzülen çamuru dinlendirdikten sonra


üst katmanını 3-4 kez tülbent ya da elekten geçirerek hazırlanır. Hazır­
lanan bu astarlar, deri sertliğindeki formlara uygulanır. Aynı kile % 1 -7
oranında soda (sodyum karbonat, Na2C03 ) ya da potas (potasyum kar­
bonat, K 2CO3 ) katılarak hazırlanan astarların, daha düşük derecelerde
sinterleştiği ve daha canlı renklerin elde edildiği gözlenmiştir. Astar
oluşturmada, sulu çamur karışımı 48 saat dinlendirilir. Bu süre sonunda
iri tanecikler dibe çöker, onun üzerindeki katmanda gövde kili bulunur,
daha üstte sinter astarını oluşturan ve suda asıltı (süspansiyon ) halinde
olan kısım yer alır, en üstte ise organik ve hafif bileşenler yüzer. Sudaki
asıltı halindeki kısım, astar olarak kullanılır. Sonuçta örtücü siyah renk
elde etmek için, astar kalınlığı 1 mm'den az olmamalıdır.6

Pişirme işlemi üç aşamada gerçekleşir:6


1. 820°C dolayında dumansız ve alevli yanma eşliğinde, oksitleyici at­
mosferde pişirme sonucu kırmızı renk oluşur.
2. Fırının içine, duman oluşturucu naftalin, yağ, talaş, lastik gibi mad­
deler atılarak, çıkan karbon monoksit gazıyla yapıdaki demir oksit
indirgenir ve siyah renk oluşturulur. Bu aşama, fırının hava alan
delikleri kapatılarak 5- 1 5 dakika sürdürülür ve bu sırada fırın sı­
caklığı 780°C dolayına düşer.
3. Kapatılan hava delikleri açılır. Fırına bu aşamada oksijen verildi­
ğinde, parçanın yüzeyinde, sinterleşen ve siyah renk alan astar sü­
rülmüş desenler, gözeneksizlik nedeniyle siyah rengini kaybetmez.
Astar sürülmeyen alanlar ise gözenekli olduğundan, içlerine giren
oksijenle yeniden kırmızı renge dönüşür. Böylece yan yana siyah ve
kırmızı desenli parça elde edilir.
Seramik hamuru biçimlendirildikten sonra açık havada 1 - 2 hafta
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 27

boyunca kurutulur. Kurutma işleminin yavaş ve özenle yürütülmesi çok


önemlidir; aksi halde pişirme sırasında açığa çıkan su buharının basın­
cıyla, malzeme kolayca çatlayabilir. Bu nedenle çağdaş seramikçiler pi­
şirme fırınını, 600°C'ye 4 saatte erişilecek şekilde yavaşça ısıtırlar. 7
Seramik üretim sürecindeki karakteristik adımlar şunlardır: 1
• Hammaddeler, kimyasal olarak alüminyum oksit, demir oksit
gibi metal oksitlerden ve silisyum dioksitten ibarettir. Bu mad­
deler toz haline getirilir ve sonradan işlenmek üzere kuru halde
depolanır ya da sıvılarla karıştırılarak plastik bir hale getirilir.
• Biçimlendirme işlemi, soğuk halde iken başlıca presleme, sür­
me, döndürerek şekillendirme ya da dökümle yapılır. Biçimlen­
dirme tekniğine bağlı olarak işlenecek hammaddenin belirli bir
kuruluğa ya da plastikliğe sahip olması gerekir.
• Biçimlendirilmiş nesneler, bir pişirme sürecinde sertleştirilir ve
sinterleştirilirler.
Seramik, anorganik cam ve çimento, kireç, alçı vb. mineral bağlayı­
cılardan, üretimindeki yöntem adımları dizisiyle farklılaşır. Cam üreti­
minde toz halindeki hammadde karışımı ateşe konur ve erimiş bir kitle
halinde biçimlendirilir. Hazırlanmış nesne, soğuduğunda sertleşir. Mi­
neral bağlayıcılar ise ilkin kavurmak suretiyle tepkime vermeye yetili
bir duruma getirilir ve ardından öğütülür. Bunların biçimlendirilmesi,
nemli (ıslak) halde gerçekleştirilir ve suyla birleştirildiğinde katılaşırlar. 1
Seramik üretimi için en önemli hammadde kildir. Hemen hemen
tüm killer granit, gnays ve kuvars porfiri (somaki taşı) gibi feldspat içe­
rikli kayaçların başkalaşım (metamorfoz) ürünleridir. Başkalaşım süreci
sırasında su içinde yer alan karbon dioksitin, örneğin potasyum felds­
pat (Kp.Alp .6Si0 ) üzerine etkisiyle kaolinit ve kizel asiti (silisik asit)
3 2
oluşur. Alkalik bileşenler, doğal yıkanma sonucu feldspattan uzaklaşır­
lar: 1
K10.Al10,.6Si01 + tt,co, + 9H,0 � Al20,-2Si01.2H10 + K,co, + 4(Si0,.2H,0)
(potasyum (karbonik (su) (kaolinit) (potasyum (kizelasiti)
feldspat) asit) karbonat)

Kimyasal açıdan kaolinit, alüminosilikat diye adlandırılan, alümin­


yum oksit, silisyum dioksit ve sudan oluşma bir bileşiktir. İdeal durum­
da bu mineralin bileşimi, %39,45 alüminyum oksit, %46,64 silisyum
dioksit ve % 1 3,9 1 sudur. 1
28 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

"Kaolin" adı verilen hammadde, kaolinit ve ona doğal yoldan karış­


mış kuvars ve feldspat artıklarından ibarettir. Dilimize "toprak" anla­
mındaki Sanskritçe "kili" ve Farsça "gil" sözcüklerinden geçen "kil" te­
rimiyle, çeşitli kil minerallerinden ibaret karışımlar nitelenir ve buna
ayrıca ana kayaçtan katışkılar, kum ve daha sonradan eklenmiş demir
oksit ve kireç gibi maddeler de karışmış haldedir. Yine seramik ham­
maddeleri olarak kullanılan "balçıklar", yeryüzü tarihinin genç dönem­
lerinden kalma yığışımlardır (agregat). Bunlar kil minerallerinden,
yüksek oranda kuvars kumu ya da mika kumundan ve sıklıkla da ince
kireçten ibarettirler. Killer, ana bileşenleri magmatik ve metamorfik ka­
yaçlardan kimyasal etkileşim altında oluşan kaolinit, montmorillonit ya
da illit gibi kil mineralleri olan tortulardır. Seramik üretiminde çoğun­
lukla genç, az sertleşmiş killer kullanılır. Kuvarsça zengin ve demir içe­
riği yüksek killer, en sık rastlanan oluşumlar olup bunlar temelde basit
çömlek ve tuğla yapımına uygun düşerler.
Kil mineralleri, çömleklere ya da diğer seramik kitlelere plastiklik
ve pişirme yoluyla sertlik gibi tipik özellikler kazandıran temel mad­
delerdir. Ana kayacın oksit bileşimine ve taban çözeltisinin asitlik ya
da bazlık değerine göre oluşan kil minerallerinde kaolinit grubu, illit
grubu ve montmorillonit grubu ayrımı yapılır. Kaolin, tatlı sularda çö­
zünen alkali feldspatlardan oluşur. Bir ölçüde şekillendirilebilir, ateşe
çok dayanıklıdır ve ancak l750°Cae erir. İllit, mikaların acı ya da tuzlu
sularla etkileşip başkalaşması sonucu oluşur. Biçimlenmesi iyidir, pişti­
ğinde sertleşir ve 1 000°C'nin altında sıkı bir doku verecek şekilde erir.
Montmorillonitler ise alkalileri içerir ve ana mineral olarak bentoniti ve
ağartma topraklarını oluşturur. Bunlar da 1 000°C'nin altındaki sıcak­
lıklarda eriyerek sinterleşirler. 1
Çoğu killer, bu saf kil minerallerinin %50'sinden fazlasını içermez.
Bunlar çeşitli kil minerallerinin yanı sıra kum, kireç ve renk verici ok­
sitleri de içeren karışımlardır. Saf kaolin beyaz renktedir. Demir oksit,
mangan dioksit ve organik safsızlıklar, killeri sarı, kırmızı ve kahveren­
ginden siyaha dek değişen renklere boyarlar. Yüksek sıcaklıklarda kil
mineralleri ve kuvarsın yüzeyleri birlikte erir ve malzeme sinterleşir.
Sıcaklık daha da yükseltilirse, kil, kitlesel olarak erir. 1 Porselene karak­
teristik ışık geçirgenliğini ve vurulduğunda çıkardığı sesi kazandıran bi­
leşen, kaolindir. Porselen hamuruna yaklaşık %50 oranında kaolin, por­
selenin erime ve yoğunlaşmasını (sinterleşme) sağlayan akışkanlaştırma
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 29

aracı olarak %25 feldspat ve seramik malzemeye büyük bir sağlamlık


kazandırmak ve kurutma ve pişirme sırasında suyun uzaklaşması sonu­
cu oluşacak büzülmeyi azaltmak üzere %25 oranında da kuvars katılır. 8
Kaygan ve sıvaşkan bir malzeme olan kil mineralinin en önemli
özelliklerinden biri, plastikliğidir. Bu da kilin türüne göre değişir. Çini
hamuru, en uygun plastiklik kıvamında % 1 8-22 su içerir. Plastik kil, ye­
terli miktarda suyla karıştırıldığında basınç etkisiyle şekillendirilebilir.
Böyle bir yapı, çatlamaz ve verilen biçimi, kurutulmuş halinde korur.
Kolayca şekillendirilebilen kil, "yağlı" diye adlandırılır. Kil ne denli yağlı
ise, kurutma sırasındaki büzülmesi o denli büyük olur. 400°C sıcaklığın
üzerinde pişirildiğinde, tersinmez bir şekilde plastikliğini yitirir. Yapı­
dan ayrılan su ve sinterleşme nedeniyle malzeme, % 1 5e varan ölçüde
büzülür. Kontrolsüz kurumada ise, malzemede çatlaklar oluşması teh­
likesi vardır.
Bu büzülmeyi azaltmak için, kile çeşitli maddeler katılabilir. Yenitaş/
Cilalıtaş (Neolitik) Devri'nde çömlekçiler kilin içine saman ya da kıyıl­
mış ot katıyorlardı. Daha sonraları ise bu amaçla kuvars, mika, kireç,
deniz kumu, midye kabuğu parçaları ya da bizzat pişmiş ve öğütülmüş
çanak-çömlek kırıkları katılır oldu. Bu amaçla günümüzde uygun doğal
killer pişirilip öğütülerek kullanılmaktadır; bu "ateş tuğlası", her şeyden
önce ateşe dayanıklı ürünlerde uygulama alanı bulmuştur. Tuğla sana­
yisi, testere talaşının yanı sıra büyük kahve kavurma tesislerinden gelen
artık ya da kahve telvesi (Nescafe benzeri hazır kahve üretiminden arta
kalan işe yaramaz kahve posası) da kullanılmaktadır. 1
Çömlekçi, topraktan çıkardığı kil malzemeyi öğütüp kurutur, daha
sonra safsızlıklarını ayıklayarak atar ve kili su içinde dağıtarak birkaç
gün yumuşamaya bırakırdı. Bu kil çamuru, daha sonra alçı levhalar
üzerine dökülür ve kil kitlesinin suyu alçıya emdirilerek uzaklaştırılırdı.
Alçı levha üzerindeki kil, nispeten katı (sertleşmiş) bir duruma erişince
kenar kısımlarından tutulup kaldırılarak sıyrılır, başka bir yerde yoğ­
rulurdu. İyice yoğrulunca, artık ele yapışmayan, türdeş (homojen) bir
plastik kitle elde edilirdi. Bu kitlenin her tarafı aynı renkte görünmeli ve
hava kabarcıkları bulundurmamalıydı.
Uygulama şekline bağlı olarak killer, belirli özellikler taşımalıydı.
Çömlekçi tornasında işlenecek kil, kalıplanacak kile göre daha plastik
olmalıydı. Çömlekçi, kendi çalışma malzemesine bilinçli olarak başka
30 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

katkı maddeleri de eklediğinden, artık bundan "kil" değil de "kitle" diye


söz ederdi. Duruma göre bu kil malzeme ya da kitle, çeşitli adlar alırdı: 1
• Ham kil, kendi doğal halindeki işlenmemiş kildir.
Balçık (çamur), su ile öğütülmüş kilden ibaret olup akıcıdır.
• İnce çamur (Alın. "Engoben"), yüzey işlemesinde akışkan bir kitle
olarak kullanılır; metal oksitlerle renklendirilerek sırlamada kulla­
nılır.
• Plastik ya da şekillendirilebilir kil, basınç uygulayarak ve sıvayarak
işlenir; ele yapışmaz.
• Deri sertliğinde kil, yarı-kuru bir malzeme olup oyarak ve keserek
işlenebilir; deri sertliğindeki kil eşyanın balçıkla birbirine yapıştı­
rılması ya da süsleyici öğelerle bezenmesi de mümkündür.
• Ham seramik malzeme, kemik kuruluğunda iken pişirilmeye hazır­
dır. "Kemik kuruluğu"ndaki malzeme tümüyle havada kurutulmuş
olup yalnızca yaklaşık %2 oranında atmosferik nem içerir.
• "Bisküvi" (ilk pişim), pişmemiş ve sırlanmamış çömleği (İng. "gre­
enware") daha az kırılgan kılmak üzere 700°C ile 1 000°C'ye dek
düşük sıcaklıktaki ilk pişirmede ele geçen malzemedir.
• Sırlanmış eşya, alışıldığı üzere iki kez pişirme sonucu ele geçen
nihai üründür. Bunda kil eşya yüzeyine eritme yoluyla camsı bir
katman kaplanır.
Bezeme işlemi, sır-altı tekniğinde sırlamadan önce, sır-üstü tekni­
ğinde ise sırla kaplandıktan sonra yapılır.
Seramik maddelerin pişirilme sıcaklıkları, kabaca şöyle verilebilir:

Tuğla, kiremit ve basit çanak-çömlekler 900-11 00°C

Adi çömlek, yer ve duvar çinisi ıoso-1 2so0c

Seramik kanalizasyon borusu 1 250-1300°C

Ateş tuğlası 1 300-1380°C

Porselen 1 380-1 460°C

Kurutma Süreci

Seramik eşya biçimlendikten sonra kurutma sırasında kitlenin bağlı


suyu uzaklaşır. Hava, kili çevreleyen nemi alır. İç-kitle (Alın. "Scherben")
terimi, pişirilmiş seramiğin kırıkları için kullanıldığı gibi pişirilmemiş
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 3 ı

eşya için de kullanılan bir terimdir. İç-kitlede sürekli olarak bir nem
alışverişi vardır. Kurutma süreci sırasında birbirini izleyen üç evre ayırt
edilir:
1. Evre: Gözenek suyu ince kılcallar aracılığıyla kil malzeme yüze­
yine ulaşarak buharlaşır ve sürekli olarak malzemenin iç kısmından
yüzeye erişir. Sonuçta malzemenin büzülmesine yol açar. Gözenek­
ler içinde hala bir miktar suyun bulunduğu durumda, deri sertliği
durumuna erişilmiş olur.
2. Evre: Deri sertliğindeki durumdan sonra suyun uzaklaşması sü­
rer, büzülme yavaşlar. Gözenekler içine hava girer. Birörnek ("uni­
form") olmayan kurutma halinde, çatlaklar oluşur.
3. Evre: Tüm gözenekler hava ile dolar. Tam kuruma 200°Cöe ya da
uzunca bekleme süresi eşliğinde kuru hava içinde gerçekleşir. 1

Pişirme Süreci

Pişirme için gerekli ısı, odun, kömür, gaz ve petrolün yakılmasıyla


ya da elektrikli fırınlarda ısı ışıması yoluyla elde edilir. Pişirmenin yü­
rüyüşünde malzemenin özellikleri değişir. Pişmiş iç-kitle birörnek bir
madde değildir; onun içinde kristal halde ve cama benzer amorf yapı­
lar birbiri yanı sıra bulunur. Model olarak pişirme yürüyüşü üç bölüme
ayrılabilir: Ön ısıtma ya da püfürdetme evresi; 200-900°C arası evre ve
900°C'nin üzerindeki pişirme evresi.
Ön ısıtma evresinde, artakalan bağlı su uzaklaşır. Isıtma hızlıca
gerçekleştirilirse, iç-kitlede yüksek buhar basıncı oluşumu nedeniyle
seramik eşyada çatlamalar olur. Sıkı istiflenmiş malzeme durumunda
sıcaklık çok dikkatlice yükseltilirse, nem, malzemeye zarar vermeyecek
şekilde yavaş bırakılır.
900°C'ye kadar olan adımda seramik kitlede maddesel dönüşüm­
ler olur. Kimyasal bağlı su uzaklaşır. 450-600°C arasında kaolin, me­
takaolin haline dönüşür, kuvarsın kristal yapısı değişir. 570°Cöe hacim
birden büyür; çünkü bu sırada �-kuvarstan, kristal örgü hacmi daha
büyük olan a-kuvars oluşur. 800°Cöe pişirilen iç-kitle katılaşır ve hac­
mi % 10 dolayında küçülür. Bir çelik kalemle hala kazınabilir sertlikte­
dir. Gözenekli olduğundan suyu emer. Vurulduğunda tok bir ses verir.
Öğütülüp suyla karıştırılacak olursa, kimyasal özellikleri değişmiş ol-
32 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

duğundan yeniden plastik bir kitle vermez. İç-kitlenin rengi, kildeki


safsızlıkların oksitlenmesi nedeniyle değişir. Pişirme 900-950°C'ae sona
erdirilirse, buna "bisküvi pişirmesi" denir. Pişirme sıcaklığı 900°C'nin
üzerine çıkarılırsa daha açık renk tonunda ve daha sert bir iç-kitle ele
geçer. 1 000°C'nin üzerine çıkarılırsa iç-kitle sıkılaşarak daha da yoğun
hale geçer ve sinterleşmeye başlar. Sonunda o denli sıkılaşır ki artık su
emmez hale gelir. Kil türüne bağlı olarak değişen belirli bir sıcaklığın
üzerine çıkılırsa bir yumuşama ve şekil bozulması ortaya çıkar. Ürün,
biçimini yitirir ve içe çöker. Pişirme işlemi kontrolden çıkarsa, seramik
eşya cam türü bir kitleye dönüşerek eriyip fırın üzerine yapışır. 1

Seramik Malzeme Çeşitleri

Kilden Seramik Ürünler:


KABA SERAMİK İNCE SERAMİK
Gözenekli Sıkı Gözenekli Sıkı
/ \ --\ / -----
Genel inşaat seramiği Adi çömlek Sert çömlek Sert seramik Porselen
/ \ Çömlekçi işi Kapkacak Sıhhimalz. Kapkacak
Tuğla Klinker
Fayans Sıhhimalz. Yalıtkan Labor.gereçl.
Çömlek boru inşaat seramiği
Mayolika Çini Çini Yalıtkan
Terakota Asile dayanıklı taşlar
(renkli) (açıkrenk/ Kapkacak Diş porseleni
Ateşe day. yapı malz. Çini
beyaz) (renkli/ (beyaz)
(renkli) (renkli)
açıkrenk)

Özel Seramik Ürünler:


KABA SERAMİK İNCE SERAMİK
Gözenekli Sıkı Gözenekli Sıkı
/ \ / \
Silikat taşı Dökümtaşı Zımpara Oksit seramiği
Korindon taş Dışık taşı/cüruf taşı Filtre Elektro-seramik
Zımpara Oksit seramik Magnet seramiği
yalıtkan Diş seramiği
Steatit seramiği
Grafit seramiği

İnce seramik - kaba seramik ayrımı, malzemenin kırılma yüzeyinin


tanecik yapısının çıplak gözle incelenmesinden kolayca anlaşılabilir ve
bunda sınır, hammadde parçacık boyutu olarak O, 1 mm olarak kabul
edilir. Porselen, teknik seramik, kapkacak seramiği, süsleme seramiği,
sağlıkla ilgili seramikler, duvar çinileri, yer karoları ve seramik temel­
li tıraşlama/ zımparalama malzemeleri ince seramikleri oluştururken,
tuğla, ateşe dayanıklı seramikler, kiremit ve çömlekler kaba seramik
kategorisindedir. Kaba seramikte hammaddeler ince öğütülmemiştir.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 33

Gözenekli malzeme suyu emici ya da sızdırıcıdır. Pişirme sırasında


çömlekçi, bu durumu, malzemeyi diliyle ıslatarak anlar. Malzeme üze­
rinde ıslak bir leke kalırsa, gözenekli demektir. Ayrıca dile kuvvetlice
yapışır ve sivri uçlu bir metalle çizilebilir. Tuğla ve kiremit üretimi için
her çeşit kil kullanılabilir; bunlar kolayca şekillenir ve yaklaşık 950°Cöe
pişirilir. Ateş (şamot) tuğlası ise yüksek sıcaklıklara dayanıklı olup ateş
tuğlası kili ile bağlayıcı kil karışımından hazırlanır ve pişirme sıcaklığı
1 300°C'nin üzerindedir. 1
Fayans ve mayolika aynı cins malzeme olup farklı adlandırılmaları
tarihsel kökenlerinden gelmektedir. Fayans, Orta Doğuöa Sung dönemi
(960- 1 279) porseleninin taklit çabaları sonucu bulunmuştur. "Fayans"
terimi, İtalyanın Faenza kentinden, "mayolika" (İtalyan porseleni) ise
eskiden İspanyol fayanslarının aktarım yeri olan Mallorca (Mayorka;
eski adı: Maiorica) Adası'ndan gelmedir. 1 Fayans, beyaz renkli ve ör­
tücü kalay sırlı bir çömlekçi işi olup asla bir Avrupa buluşu değildir ve
Doğu kökenli olup Araplar ve Endülüs üzerinden Avrupa'ya aktarılmış­
tır. Fayans, 1 3 . yüzyılda Selçuklu İran'ında geliştirilmiştir. Toz halindeki
kuvars, kil ve sır karışımından oluşan sert beyaz hamurdan yapılır ve bu
malzemeden kazıma-süslemeli ve güzel görünümlü çok çeşitli seramik
kaplar üretilmiştir. İngilizcesi ''faience", Fransızcası "fai'ence" olup "fai'e n­
ce fıne" nitelemesi ince sert çömlek için kullanılır. Mayolika da aynı tür
seramiği niteler. Mayolika nitelemesi, öncelikle İtalyan ve İspanyol fa­
yansları için kullanılır. Emil Fabras, "mayolika" sözcüğünün, 1 4. yüz­
yıldan 16. yüzyıla dek Malaga'nın ve başka yerlerin ünlü altın (yaldız)
lüsterli kaplarını gemileriyle getiren Cenovalı denizci ailesi Maiolloöan
türediğini ileri sürmüşse de bu savın inandırıcılığı zayıf kalmıştır.9• 1 °
Avrupa'da kalay içeriği %8,5 - 1 0 olan kalay sırlı çömlekler pek de­
ğişmeden kalmıştır. Parlak renkli kobalt mavisi, bakır yeşili, antimon
sarısı, mangan kahverengisi-moru da hemen hemen değişmeden kal­
mış, Fransa'da Rouen'de ise bunlara yeni bir boya olarak bolus kırmı­
zısı eklenmiştir. 1 050°C'de zayıf pişirilmiş ve örtücü olan beyaz kalay
sırlı çömlekçi işi, ideal bir boyama zemini oluşturmuştur. Parlak renkli
boyaların (ağırlıklı olarak kobalt mavisi) yanı sıra zengin spektrumlu
sır-üstü boyalar (muffel boya) da kullanılmıştır. Seramik ressamı açı­
sından yalnızca gri-mavi, gri-yeşil, gri-sarı vb. gibi kuru ve kuvvetle
emici sır üzerine sürülen boyalar, ateşte sonul (nihai) parlak renkleri­
ne kavuşmuşlardır. Sır-üstü boyalar sanatsal görüşlere göre değişkenlik
34 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

gösteriyordu. Bu bağlamda çeşitli sanatçılar parlak pembe (altın klo­


rür temelinde), yeğin bir sarı (antimon bileşiği), çikolata kahverengisi
(mangan-demir bileşiği) vb. geliştirmişlerdir. Fayansın iç-kitlesi 800°C
dolayında ilk pişirmeye uğratılıyor, kalay sırlı ve parlak renkli boyalar­
la yapılan ikinci pişirme 1050°C dolayında, muffel (sır-üstü) boyalarla
olan üçüncü pişirme ise 720-860°C dolayında oluyordu.9
Birinci pişirmeden sonra çini üzerine, ince asıltılı kil çamuru ve öğü­
tülmüş kurşun sülfür karışımından oluşan basit bir kurşun sırı kaplanır­
sa 800°C dolayında saydam bir sır oluşur. Sır çamuruna değişik metal
oksitler katılarak değişik renkler elde edilebilir. Basit kırmızı pişirimli
kille kurşun sırlaması sonucu açık renk ayırtılan (nüans) elde edileme­
diğinden, deri sertliğindeki iç-kitlenin kil çamuruna daldırılmasıyla
sağlanan açık renk astarın üzerine kurşun sırlaması ile ele geçen ürün,
"yarı fayans" diye nitelenir. "Gerçek fayans" ise iki kez pişirilir. Birin­
ci pişirme 800°C dolayında yapılır ve ardından kalay sırı geçilir. Kalay
katkısı, kurşun sırını beyaz ve örtücü kılar. Kalay sırı malzemesini ha­
zırlamak için bir "kül fırınında" 3 kısım kurşun ve 1 kısım kalay eritilir.
Pahalı olan kalay payı azaltılırsa, sırın örtücülüğü kalmaz. Kül fırınında
alevler tavaya ulaşacak şekilde fırın yakılır. Alev sıcaklığının yükseltil­
mesiyle kurşun-kalay alaşımının yüzeyi oksitlenir. Oksit katmanı bir
mala ile alınıp soğutulur ve bir davul biçimli döner kalburdan elenir.
Kalay sırının ikinci bileşenini "mastikot" oluşturur. Onun üretimi için
fırın zeminine beyaz kum, soda ve potas serpilir ve pişirilir. Pişirdikten
sonra "mastikot" öğütülür, külle karıştırılır ve tekrar fırın zeminine veri­
lir. Pişirilince yaklaşık 8 cm kalınlıkta sert ve beyaz cam kekleri oluşur.
Bu yapının dövülüp öğütülmesiyle ele geçen sır tozu suyla karıştırılır,
oluşan bulamaç ahşap tekneler içine konur. Birinci "bisküvi" pişirmesin­
den sonra çininin bir yüzü sırlanır. Boyama yapılacaksa, boyandıktan
sonra bir kez daha (üçüncü kez) pişirilir. Lüster boyalar için üçüncü
pişirmede indirgeyici bir fırın atmosferi gereklidir. Alevde güçlü bir
duman oluşumu, sırdaki metal oksitleri indirger ve soğuduktan sonra
parlaklık etkisi elde edilir.
Teknikte kullanılan ince seramik sınıfından sıkı yapılı sert seramik­
lere tuz, balçık (ince çamur) ya da feldspat sırlaması yapılır. Tuz sırının
üretiminde çömlekçi, kızgın fırının içindeki malzemenin üzerine adi
tuz serper. Kamaradan klorlu hidrojen çıkarken sodyum oksit buharları
seramik malzeme üzerine bağlanır ve onunla ince ve sert bir sır katmanı
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 35

oluşturur. Çevre koruma nedenleriyle tuzla sırlama işlemi günümüzde


uygulanmamaktadır.
Porselen, en soylu seramik malzeme olup çok serttir. Yaklaşık
1 400°C'de kaolin (%40-60), kuvars {%20-40) ve feldspatın (%20-30)
sinterleşmesi ile oluşur. "Sert hamurlu porselen" ("hard paste porcelain")
daha az akışkanlaştırıcı bileşen (feldspat) içerir ve yaklaşık 1 200°C do­
layında pişirilen "yumuşak hamurlu porselen"e ("sofi paste porcelain")
göre daha yüksek bir pişirme sıcaklığı ( - 1 450°C) gerektirir. Bu durum­
da yumuşak hamurlu porselen yakıt tasarrufu sağladığı gibi çok sayıda
değişik renklerin eldesine de olanak sağlar. Sert hamurlu porselen la­
boratuvar gereçleri yapımında kullanılır; sıcaklık dalgalanmalarına kar­
şı dayanıklıdır ve asitlerden hiç etkilenmez; yalnızca hidrofluorik asit
(HF) onu aşındırabilir.

Porselen sırı kaolin, kuvars, porselen şamotu ve tebeşirden ibarettir.


Metal oksit katkısında renkli sır oluşur. Yalnızca kobalt-, krom-, nikel­
ve demir oksit gibi kimi oksitler, yüksek pişirme sıcaklığında kalımlıdır­
lar. Bunlar sır-altı boyamada kullanılabilirler. Diğer tüm renkli oksitler,
sır-üstü boya olarak 750-900°C'lik düşük sıcaklıklarda pişmiş sır kat­
manı üzerinde eriyerek bağlanırlar. Bu nedenle sır-üstü boyamalı porse­
len üretiminde üç tür pişirme gerekir: İç-kitlenin pişirilmesi 900°C'de;
sırla birlikte ikinci pişirme 1 400°C'de; sır-üstü boyamalı pişirme 750-
9000C'de. 1

Seramik Dekorasyonunda Balçıkla Sıvama

Seramik ürünler çok çok eski çağlardan beri süslenmiştir. Çömlekçi,


malzemenin üzerini başka renkte kille sıvarsa, buna "balçıkla sıvama" (Alın.
"Engoben") denir. Sıvama yollu bu sırlama, henüz nemli olan ham malzeme
üzerine uygulanır. Kurutma ve pişirme sürecinde iç-kitle ve sıva, eşit ölçüde
büzülmeye uğrarsa, ancak bu takdirde sıva yapışıp kalır. Balçık sıva, saflığı
ve düşük sinterleşme sıcaklığı ile kendini gösteren doğal oluşumlu killerden
ibarettir. Onun renk paleti, beyazdan sarı-gri ve kızıl-kahverengi üzerinden
siyaha dek uzanan toprak boyalar halinde değişir. Metal oksitli pigmentle­
rin katılmasıyla doğal balçık sıva renklendirilebilir.
Sinterli balçık sıva, iç-kitle üzerinde ince, mat görünümlü bir kil ka­
buk oluşturur. Bu amaçla kullanılacak kil, çok ince yapılı ve iç-kitleye
36 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

oranla daha düşük erime noktalı olmalıdır. Bu kil, iç-kitle üzerine eri­
yerek yapışır ve onu sağlamlaştırır. Klasik sinterli balçık sıva örnekle­
ri, Eski Yunan kaplarının kırmızı ve siyah renkli sıvaları ve Ortaçağ'ın
erken dönem çömleklerinin sıvalarıdır. Sinterli balçık sıvaya zıt olarak
sırlar, seramik iç-kitle üzerinde oluşturulan cam türü silikatlı katman­
lardır. Bunlar da iç-kitleden daha düşük erime noktasına sahiptir ve ay­
rıca seraınik iç-kitleyi sıkı, sert, parlak ve hatta renkli kılıcı özelliktedir.
Seramik nesnelerin ömrü, sırlamayla genellikle artar. Sırlar, yapı olarak
cama çok yakın olup sırlar da camlar gibi silikatlı hammaddelerden ha­
zırlanır ve iç-kitle yüzeyine yerleştirildikten sonra camsı sırlama pişir­
mesine uğratılır.
Bir seramik sırının genleşmesi, ısıtma ve soğutma sırasında kilin
genleşme davranışı ile belirlenir ve sır, çatlamaksızın iç-kitle yüzeyine
sıkıca yapışmalıdır. Sır ve iç-kitle, temas yüzeyi üzerinde iç içe geçişerek
erir. Yumuşayan camsı katman, iç-kitle yüzeyinde çözündürücü olarak
etkir. Sırın akışkanlaştırıcı bileşeni, iç-kitle yüzeyinin içine girer ve bura­
da bir ara katman oluşur. Balçık sıva, doğadan, istenen renge sahip olan
ve ince dağılımlı kil minerallerinden hazırlanır. Roma yapımı balçık sı­
valı parlak kırmızı bir çömlek türü olarak "terra sigillata"nın yapımında
çömlekçi, kırmızı killi toprak alarak suda gevşetir ("peptitleştirir"). En
ince kil tanecikleri asıltıda yukarı taraflarda yer alan bulanık çamur kıs­
mında bulunur. Bu kısım ayrılıp bir tava içinde açık havada bekletilerek
ya da ısıtılıp suyu uçurularak koyulaştırılır. Balçık sıvama işlemlerinde,
sıvanın kuruma ve pişirme büzülmesi iç-kitle ile uyuşmazsa, teknik so­
runlar ortaya çıkar. Sır kısmı iç-kitleye oranla daha az büzülürse pul
pul dökülme olur; daha fazla büzülecek olduğunda ise çatlaklar oluşur.
Balçık sıva, çoğunlukla deri sertliğinde kil malzeme üzerine uygulanır.
Balçık sıva, istenirse renklendirilebilir. Renklendirmede kahverengi­
taş (mangan dioksit) ya da ince öğütülmüş kırmızı tuğla parçaları gibi
doğal pigmentler kullanılır. Metal oksitler, çok az yüzdeli katkılarda bile
kuvvetli renklenme sağlarlar. Kobalt oksit ( % 1 -3) mavi, bakır oksit ( % 1 -
3) yeşil, mangan dioksit (%5- 10) mor/ kahverengi ve demir oksit (%3-8)
kızıl-kahverengi renk verir.
Balçık sıvamada kaplar sıva banyosu içine daldırılır ya da üzerine
dökülür. Renklenme istenmeyen yerler, önceden balmumu ile kaplanır.
Pişirme sırasında bu mum katmanı yanarak uzaklaşır ve pişirme önce­
sindeki rengini korur. 1
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 37

Sırlama

Çağdaş seramikçilikte yüzey süslemede "geleneksel sırlama" ve "saf


kille sıvama/ astarlama" ("Engoben") ayrımı yapılır. "Geleneksel sırla­
ma"da silikatlı hammaddenin akışkanlaştırıcı bir madde (alkaliler, bo­
raks, borik asit, fosfat, kurşun oksit vb.) ile karıştırılarak yüksek sıcak­
lıkta yumuşatılması ve camsı halde eritilmesi söz konusudur. "Saf kille
sıvama/ astarlama" işlemi ise ince çamur halinde çökeltilmiş ya da ince
öğütülerek suda asıltı haline getirilmiş olan kilin pişirilmemiş çömleğe
uygulanması ile gerçekleştirilir. 7 Seramiğin üzerinde oluşturulan parlak
bir katman olarak "sır" ile onun malzemesi olarak "sırça" (cam) terimleri
arasındaki benzerlik, İngilizceCie bunlara karşılık gelen "glaze" ve "glass"
terimleri arasında da var gibi görünmektedir!
Sırlar üretim türlerine göre "ham sır", "eritme sır" ve "uçuşmalı sır"
şeklinde ayrımlanabilir. Ham sırlar, yalnızca suda çözünmeyen madde­
lerden oluşur ve hammaddeler önceden eritilmeksizin kullanılırlar. Bu­
nun hammaddeleri balçık, kalkspat (kalsit; bir tür CaC0 ) ve volkanik
3
kayaçlardır. Ham sırın uygulanma alanı sert çömleklerdeki balçık sır­
larından porselen sırlarına dek uzanır ve porselen sırı feldspat, tebeşir,
kuvars ve kaolin karışımından ibarettir. Bu sırlar ortadan yükseğe dek
pişirme sıcaklıklarını gereksinir.
Eritme sır, özel bir pişirme süreciyle üretilir. Bunda sır malzemesi
önceden eritilerek hazırlanır. Bileşiminde boraks ve soda gibi suda çö­
zünen akışkanlaştırıcı içerirler. Ancak bunlar, bir eritme pişirmesi ile
suda çözünmeyen bileşikler haline dönüştürülmelidir. Ham sırın aksi­
ne, benzer bileşimli eritme sır, daha düşük pişirme sıcaklığı gerektirir.
Eritme sırın özel bir grubunu fayans sırları oluşturur. Bunlarda kalay
oksit, antimon oksit ve zirkon oksit gibi, karışımı beyaza bulayıcı bile­
şenler katılarak eritme yapılır.
Eritme sırının hammaddeleri çözünür tuzlarla ve aynı zamanda da
kurşun bileşikleriyle mekanik olarak karıştırılır ve bir döner fırında
1 200- 1 400°C arasında pişirilir. Fırında oksitleyici bir atmosfer gerekli­
dir, böylelikle metalik kurşun oluşumu önlenmiş olur. Kurşun oksit, sır­
da, tıpkı boraks ve soda gibi, erime sıcaklığını düşürür. Pişirme sonrası
kızgın erinti (sır hamuru), su dolu bir kabın içine bırakılarak ürkütülür
(şok soğutma) ve ağır tokmaklarla dövülür. Islak halde yapılan dövme
işlemiyle iyice ufaltılır. Karışım bir elekten geçirilerek, iri kalan parçalar
38 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

yeniden dövülür. Eritme sır, daha sonraki sırlamanın pişirme yürüyü­


şünde daha sakin erime ve daha kolay işlenebilirlik gösterir.
Uçuşmalı sırlar, fırın içine yerleştirilmiş sırsız iç-kitle üzerinde yük­
sek sıcaklıkta gerçekleştirilen pişirme sırasında oluşur. Uçuşan mad­
deler iç-kitle üzerine çökelir ve onunla sıkıca birleşir. Karakteristik bir
uçuşmalı sır, sert çömlekler için tipik olan tuz sındır.
iç�kitle üzerine sır malzemesi sürüldükten sonra kap, fırın içine
yerleştirilir. Doğrudan zemin üzerine konmayıp sivri uçlu destek ya da
ayaklar üzerine yerleştirilir. İçine kapların konduğu kapsüller, onları
alevin doğrudan saldırısından korur. 400°C'ye kadar olan sıcaklıklar­
da, hammaddenin nemi uçar. Soda ve boraksın kristal suları, fırın içine
salınır. 400°C'den itibaren borik asit, kurşun beyazı ve kaolinin içindeki
kimyasal bağlı su, serbest hale geçer. 575°C'den yaklaşık 900°C'ye kadar
olan sıcaklık aralığında oksitler parçalanır. Sıcaklık yükselirken ilk eri­
me görüngüleri, en kolay eriyen maddelerde [kurşun oksit (PbO), bor
anhidrit (B p ), boraks (Na Bp ) ] görülmeye başlar ve bunlar da kendi
3 2 7
açılarından hala katı haldeki maddeleri çözmeye çalışırlar.
Silisyum dioksit (Si0 2 ) ve killi toprak (Al2 0 ) katkılı bileşimde "ötek­
3
tik" (İng. "eutectic": en düşük sıcaklıkta eriyen) karışım oluşur. Erime­
miş olan maddeler, gevşemiş olanlarla kenetlenir. Sıcaklık yükseldikçe
sır, daha da yumuşar; oksitler silikatları oluşturur; borik asit mevcut­
sa, o da boradan oluşturur. Son pişirme evresinde silikatlar ve boratlar
bütünüyle erirler. Böylece berrak ve saydam bir sır erintisi oluşur. Sır
malzemesi içinde serbest kuvars ne denli çoksa, sırın erime sıcaklığı da
o denli yüksek olur.
1200- 1400°C'nin yukarısındaki sıcaklıklarda sır erintisi, akıcı halde­
dir. Sıcaklık düştükçe, erinti kıvamlılaşır; daha da soğuduğunda sertle­
şir. Eğer sır katmanı iç-kitleye göre daha hızlı soğursa, sırda çatlak olu­
şumu kolaylaşır.
Kuvars, feldspat, kaolin, tebeşir, kil, çinko oksit ve sülüğen (Pb p)
gibi sır hammaddeleri suyla bulamaç haline getirilerek karıştırılıp
iç-kitle üzerine sürülürse, 1 000°C'deki sırlama pişirmesinde şaşırtıcı bir
sonuç elde edilir. Sülüğen, bu sırada kuvvetle eriyen ve iç-kitleye sıkıca
yapışan biricik maddedir. Sülüğen, kireç içerikli ve kum katkısı az olan
iç-kitle üzerinde mat, kuvarsı zengin iç-kitle üzerinde ise parlak bir sır
oluşturur. 1
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 39

Seramik Boyaları ve Seramiği Renklendirme

Kurşun sırı, geç dönem Roma çömleklerinde serbestçe kullanılmış­


tır. Partlar/ Arşaklılar (İÖ 248 - İS 224) yeşil ve mavi silisli sırları uy­
gulamış; Mısırlılar turkuvaz mavisi, sarı ve kırmızı renkli opak (saydam
olmayan) seramik çamurları kullanmış olup onların uzun zamandan
beri renk verici araç olarak metal oksitleri kullandıkları anlaşılmaktadır.
Ayrıca turkuvaz mavisi zemin üzerine firçayla süsleme yaparak mangan
bileşiklerini kullanmışlardır. İslam çömlekçiliği ise "sgraffito" (astar çi­
zikleme) tekniği, sulu kil içinde çok-renkli (polikrom) süsleme, mine ve
perdah (lüster, cila) gibi tekniklerle sağlanan çarpıcı renk özellikleriyle,
öncü diğer tekniklerden ayrılır.
Çömlek süslemeciliğinde yaşanan bir gelişme, turkuvaz ya da koyu
mavi saydam sır altında mavi, siyah ve turkuvaz renkli resimlerdi. Lüs­
ter resim İran'da ortaya çıkmıştı. Çömlek süslemeciliğinin son evresi,
sır-üstü çok-renkli resimdir. Bunda da "minai" ve "lajvardina" diye ad­
landırılan iki çeşit teknik kullanılmıştır. Emaye/ mine anlamına gelen
"minai" tekniği, opak beyaz zemin üzerine ve saydam renksiz ya da tur­
kuvaz sır altına genellikle mavi, yeşil, kahverengi, siyah, soluk kırmızı,
beyaz ve altın yaldızlı resim yapmayı ifade eder. "Lajvardina" adlı sır-üs­
tü boyama tekniği, adını kobalt mavisi sırdan almıştır ve bu sır üstüne
kırmızı, beyaz ve yaldızla boyanarak süslenmiştir. "Lajvardina" çömlek­
lerin üretimi, İran'ın Sultanabad bölgesinde ortaya çıkmıştır. 1 1
1 3 . ve 14. yüzyıl döneminin pratikçe tüm Yakın Doğu toprak eşya­
ları renksiz silis sırına sahip olup ya berrak ve saydam ya da sulu kil ya
da kalay kullanımı nedeniyle krem rengi ya da opak (saydam olmayan)
veyahut da mineral oksitlerle mavi, turkuvaz (firuze) ya da yeşil renge
boyalı idi. Opak sır, genellikle kalayın varlığından kaynaklanmaktadır. 1 2
Seramik boyaları yüksek sıcaklık pişirmesinde kalımlı olmalıdır.
800°C'ye kadar olan düşük sıcaklık aralığında boyama olanağına sahip
maddelerin sayısı nispeten büyüktür. Sıcaklık arttıkça, renk paleti küçü­
lür. Yüksek sıcaklıklarda boyalar saflıklarını yitirerek istenmeyen renk­
lere dönüşür ve yanarlar. 1 200- 1 300°C gibi yüksek sıcaklıklarda ancak
kobalt mavisi, demir kahverengisi, krom yeşili ve mangan moru gibi çok
az sayıda boya dayanıklıdır.
Seramik boyalarının temelini metal oksitler oluşturur ve bunlar
silikatlarla birleşerek renkli bileşiklere dönüşürler. Renk şiddeti, oksi-
40 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

tin boyama gücüne bağlıdır. Örneğin kobalt oksitin büyük bir boyama
gücü vardır. Sır miktarının %0,5-2'si kadar kobalt oksit, boyamaya ye­
terlidir. Kahverengi tonlar için hammadde niteliğine bağlı olarak %6- 1 O
mangan dioksit gerekir (bkz. aşağıdaki çizelge). 1

METAL OKSİT KATKISI VERDİ�İ RENK


Kobalt oksit (CoO) mavi
yükseltgen pişimde yeşil-mavi, indirgen pişimde
Bakır(II) oksit (CuO)
kovu kırmızı
yükseltgen pişimde yeşil, indirgen pişimde
Krom oksit (Crp3)
kırmızı-oembe
Kadmiyum oksit (CdO) sarı, turuncu, kırmızı
Mangan dioksit ('MnO,) kahverengi, mor
Demir(III) oksit (Fep) kızıl-kahve, siyah-kahve
Uranyum dioksit (UO,) kırmızı, sarı
Titanyum dioksit (TiO,) sarı, kahverengi

Doğal oluşumlu metal oksitlere kıyasla pigmentler gelişimlerini, ya­


pay yollardan hazırlanmalarına borçludurlar. Bu amaçla renkli oksitler
kil, kaolin, kuvars ve diğer maddelerle karıştırılarak yüksek sıcaklıklar­
da kızdırılır. Oluşan dışık (cüruf/ maden posası) öğütülür, yıkanır ve
kurutulur. Onlar pigmentleri oluşturur ve düşük ve orta sıcaklıklarda
geniş bir renk paletini mümkün kılarlar. Metal oksitler ve pigmentler,
seramik kitlesine ya da sır karışımına, monokrom (tek-renkli) yüzey
elde edilmesi amacıyla doğrudan da karıştırılabilirler. Seramik üzerinde
süsleme ve resimler oluşturulmak istendiğinde, sır içindeki pigmentle­
rin durumuna bağlı olarak üç çeşit süsleme ayırt edilir: Sır-altı boyama,
sır-içi boyama, sır-üstü boyama.
Sır-altı bezemeli seramik, çoğu kez yüksek sıcaklıkta pişirildiğinden,
bu teknikte renk paleti çok geniş değildir. Sır-içi bezeme, diğer iki tek­
niğin arasında yer alır. Bunda boya pigmentleri, pişmiş iç-kitlenin üze­
rine sürülen ham sırın üzerine yerleştirilir ve nispeten yüksek pişirme
sıcaklıklarında sıra iyice yapışır. Sır-üstü boyama, sırlı seramik üzerine
üçüncü bir pişirme ile gerçekleştirilir. Bu pişirmenin sıcaklığı porselen
boyalarında 800-850°C, adi çömlekte ise 650- 720°C'dir. Geniş bir renk
paleti sunan sır-üstü boyalar, akışkanlaştırıcı ve pigmentten ibarettir.
Akışkanlaştırıcı, pigmente parlaklık verir ve onun sır katmanına yapış­
masını sağlar. Sır-üstü boyaların yumuşama sıcaklığı sırınkinden daha
düşüktür. Geleneksel eritme boyalar, asitlere ve çeşitli çözeltilere karşı
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 4 1

dayanıklı değildir ve denetlenemez zararlı maddeler verebilirler. Gü­


nümüzde daha dirençli sır-üstü boyalar geliştirilmiştir. Sır-üstü tekniği
yardımıyla soy metal preparatları da eritilerek seramik sırına işlenebilir.
Pişirmeden sonra parlak görünüm veren, "parlak altın" diye adlandırı­
lan soy metal preparatları da vardır.
Lüster sırları, sır-üstü boyalar olup pişirmede indirgen bir evre ge­
reksinirler ve yüzeyde metalik parıltılı ilginç yanardöner renklenme
sağlarlar. Elektrikli fırınlarda indirgeyici bir ortam sağlamak için, fırın
ağzından içeriye naftalin topakları atılır.
İç-kitle üzerine daldırma, dökme ya da püskürtme ile sır bulamacı
yerleştirilir. Sırın kıvamlılığı, iç-kitlenin gözenekliliği ile belirlenir. Dü­
şük sıcaklıkta pişirilmiş iç-kitle, fazla gözenekli bir yüzeye sahiptir. Yük­
sek sıcaklıkta pişmiş iç-kitle ise parlak olup su emmesi zayıftır. '

Sır Katmanındaki Zararlı Maddeler

Sır hammaddelerinden kimileri, işleme ve kullanma sırasında in -


sanlara zararlı etkilerde bulunmaktadır. En tanınmış zararlı maddeler
kurşun, kadmiyum, antimon, çinko ve baryumdur. Tarihsel seramik
işliklerinde (atölye) en sık şekilde ortaya çıkmış olanı, kurşun zehirlen­
mesidir. Kurşun sır katmanının gıda maddeleri ile kimyasal tepkimeye
girip kurşunu çözerek yarattığı kurşun zehirlenmesi riskinde en büyük
tehlikeyi bizzat çömlekçiler yaşamaktadır. 1 3 Hastalık görüngüleri olarak
mide rahatsızlıkları, iştahsızlık, saç dökülmesi ve diş kenarlarında ka­
rarmalar görülür. İlerlemiş aşamada hastalık tedavi edilemez. Kurşun
yerine geçecek akışkanlaştırıcı başka maddeler bulunmasına karşın
kurşun katkısı önemini korumuştur. Bu nedenle işliklerde sır tozlarının
uçuşmasından kaçınmak gerekmektedir. Kaplanmış taze sırın sonradan
işlenmesi ve çevre temizliği de yalnızca ıslak yolla yapılmalı ve lastik
eldiven kullanılmalıdır. Madencilerde de sık rastlanan ve hammadde
tozlarının sürekli solunması sonucu çömlekçilerde karşılaşılan akciğer
rahatsızlıkları, ilkin "çömlekçi astımı" olarak, daha sonra da bilimsel te­
rimle "silikozis" olarak adlandırılmıştır.
Günümüzde kurşun bileşikleri kural olarak eritilmiş halde kulla­
nılmaktadır. Bu sırada oluşan kurşun silikat, daha az zararlıdır. Erinti
içine az miktarda killi toprak eklenirse, kurşunun çözünürlüğü daha da
42 1 Seramik Hammaddeleri, Fizikokimyası Ve Tekniği

düşer. Yiyeceklerdeki süt asiti, sirke asiti ve limon asiti gibi asitler, oluş­
muş kurşun sırı katmanına etkiyerek kurşunu çözebilir ve sağlığa zararlı
olabilir. Seramik mutfak takımlarının sırlarındaki izin verilebilir kurşun
içeriği değerleri, yasalarla sınırlandırılmıştır. Örneğin Almanya'da ye­
mek kapları içindeki %4'lük asetik asit, normal oda sıcaklığında 24 saat­
te litre başına 5 mg kurşun çözebilmelidir; yemek tencereleri için ise izin
verilen miktar bunun yarısıdır. Kurşun sırı yerine kimilerince su camı
ve diğer zehirsiz maddeler önerilmiştir. Çözünür metal oksitler yoluyla
sağlığa zararlı etkilerin yanı sıra sırlardaki başka bir tehlike kaynağı da
kimi sırların radyoaktif olmalarıdır. 1
1 43

ANTİKÇAG'DA KİL MALZEME, SERAMİK ÜRÜNLER


VE ÇÖMLEKÇi FIRINLARI

Tarihte ilk seramik malzemenin, rastlantısal olarak Taş Devri'nin


ateş yakılan yerlerinde oluştuğu düşünülebilir. Ocağın etrafına yerleşti­
rilen taşlar arasındaki boşluklar ırmaktan alınan balçıkla doldurulmuş,
ateşin etkisiyle kızıllık derecesine erişen balçık, sonunda böylelikle su
geçirmeyen sert bir malzemeye dönüşmüş olabilir. Bundan hareketle in­
sanlar, balçıktan çeşitli şekillerde kaplar hazırlayıp bunları kuruttuktan
sonra ateşte pişirmeyi öğrenmiştir. 1 4 Tarihçilerin "tarihsel çağ" bağla­
mında özel olarak bir "Seramik Çağı"nı tanımlamamış olmalarının ne­
deni, tarihsel çağlara adlarını veren taş, bakır, tunç ve demirin oldukça
iyi tanımlanmış zaman aralıklarıyla bütünleştirilebilmiş olmaları ve yö­
reden yöreye az çok değişse de başlangıç ve bitimlerinin çoğu zaman be­
lirgin olmalarıdır. Bunlardan farklı olarak seramik malzeme, tüm çağlar
boyu sürekli olarak kullanılagelmiştir.
Kil malzeme 500°C'nin yukarısına çıkarıldığında kalımlı sertlikte,
zamanla bozunmayan ama kırılabilen, gözenekli bir eşya verir. Bu sı­
caklıkta tersinmez bir kimyasal tepkime olur ve malzemeyi suya dirençli
hale getirir. Kimi zaman kil malzeme içine saman, bitki lifi vb. katılmak
suretiyle günümüzde verilen adla "kompozit malzeme" benzeri, güçlen­
dirilmiş inşaat malzemeleri (örneğin kerpiç) de hazırlanmıştır.
İlk insanı niteleyen "Adein/ Adam" sözcüğü, İbranice "Adama/ Ada­
mah"tan ("kızıl toprak, kil, çamur") gelmedir ve Yunanca "humus"tan
(humus, kara toprak) gelme Latince "homo" (insan) sözcüğünün de in­
sanın topraktan yaratıldığını çağrıştırdığı ileri sürülmüştür. Öte yandan
doğurganlık simgesi ana tanrıçanın ya da bereket tanrıçası Venüs'ün
44 1 Antikçağ'1a Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

balçıktan yapılmış heykelcikleri şeklinde pişirilmiş kil eşyanın en eski


örneklerine tarihöncesi dönemin çeşitli kültürlerinden kalma arkeolo­
jik buluntularda rastlanmıştır. Bunlar abartılmış dişil nitelikleriyle, ge­
belikten kaynaklanan geniş kalçası, şiş karnı ve iri göğüsleriyle dikkat
· çekmektedir. Arkeolojide "Venüsler" diye anılan bu heykelcikler, ana
tanrıçaların ön-örnekleri olup Avrupa'ya göç eden Asyalılar tarafından
yapılmış olmalıdırlar. Bilinen en eski pişmiş seramik örneği, 1 920 yı­
lında bugünkü Çek Cumhuriyeti'nin Moravya bölgesinde Mikulov ka­
sabası yakınındaki D6lni Vestonice köyünde bir çömlek imalathanesi
kalıntıları arasında bulunan ve -İÖ 28 binlere tarihlenen yaklaşık 10 cm
yükseklikteki "Vestonice Venüsü" adlı heykelciktir. Burada on binlerce
seramik buluntu arasında çok sayıda kurt, at, tilki, ayıbalığı, kuş, kedi,
ayı ya da dişilik nitelikleri abartılmış böyle kadın heykelcikleri bulun­
muştur. Bu tür bereket tanrıçası heykelciklerine ilişkin başka örnekler,
Aşağı Avusturyaöa bulunan ve günümüzde Viyana'daki Doğa Tarihi
Müzesi'nde sergilenen "Willendorf Venüsü" (İÖ -25 bin), Fransa'da bu­
lunan "Laussel Venüsü" (İÖ - 1 8 bin) vb. ile Konya-Çatalhöyük'te olmak
üzere Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bulunan ana tanrıça fıgürleridir
(ŞEKİL 2, ŞEKİL 3). Kireçtaşından yontulmuş "Willendorf Venüsü"nün
baş kısmında yüz bulunmayıp saçlar böğürtlen ya da duta benzer şekil­
de bukleler halinde örülmüştür ve üzerinde boya izleri bulunmaktadır.
Bu heykelin Venüs ile bir bağlantısı yoktur ve iri organlarıyla doğurgan­
lığı simgeler. Anadoluöa Konya-Çatalhöyük'te, Diyarbakır-Çayönü'nde
ve Burdur-Hacılaröa gün ışığına çıkarılan ana tanrıça idolleri, belki de
çamurun insan eliyle aldığı en doğal ve en güzel biçimlerdir. 3 • 1 5 Bunlar­
dan Hacılar köyünden ele geçirilen süslü kaplar, İÖ 6500'lere tarihlene­
cek şekilde, Akdeniz çömlekçiliğinin bilinen en erken zarif örnekleridir.
Fransaöaki Tuc d'.Audobert Mağarası'nda 1 4.000 yıl öncesine ait kil­
den yapılma mistik bizon heykelleri bulunmuştur. Bu heykelleri yapan­
lar, bunların kuruduklarında sertleştiğini, ateş konduğunda ise taş gibi
çok sert bir kitleye dönüştüğünü keşfetmiş olmalılardır. Kimi kültürler
tek renkli kilden kaplar yapmış ve onları pişirdikten sonra, tıpkı daha
önceleri mağara duvarlarına resim yapanlar gibi suyla karıştırdıkları
çeşitli renklerdeki killeri kullanarak kapların üzerine desen ya da imge­
ler çizmişlerdir. Bu kil eşyanın gözenekli yüzeyi boyayı emerek üzerin­
de tutmuştur. Kimi çömlekçiler ise kap yüzeylerini kazıyarak desen ve
imge oluşturmuşlardır. 16
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 45

ŞEKiL 2 . "Willendorf Venüsü " (kırmızı boyalı kireçtaşından; boyu: 1 1 cm; İÖ -25
binler; Naturhistorisches Museum, Viyana).

ŞEKiL 3. "Ana Tanrıça ": Kaya benzeri


bir tahtta oturan ve olasılıkla Kibele'yi
temsil eden ana tanrıça, bu sırada otur­
duğu tahtta doğum yapmakta ve iki
eliyle kolçak/ardaki leopar başlarını tut­
maktadır; Çata/höyük, lô -6000; piş­
miş toprak, yükseklik: 20 cm (Anadolu
Medeniyetleri Müzesi, Ankara).
46 1 Antikçağ'da Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

Basra Körfezi'nden Bağdat'a kadar uzanan Aşağı Mezopotamya böl­


gesi İÖ 6.- 1 . binyıllar arasında güneyde Sümer, kuzeyde Akkad ülke­
leri arasında paylaşılmaktaydı. Ur kenti yakınlarında Ubeyd (" Ubaid'')
dönemi (-iö 5500-4000) yerleşimi olan Tell el-Ubeyd höyüğünden
"Ubeydli" olarak adlandırılan ve kısmen tarihöncesi dönemde yaşamış
halka ait sepet örgüsü tipi tek-renk boyalı çanak çömleklerle çakmaktaşı
ve obsidiyenden yapılmış gereçler bulunmuştur. İlk tarım toplulukları
fazla ürünlerini saklamak ve taşımak için çukur kaplara gereksinim duy­
muşlardır. Sazdan örülen sepetler yağlı kille sıvanıp ateşte pişirildiğin­
de, bu uygulamadan çömlekçilik tekniği doğmuştur. O çağlarda çömlek
boyamada toprak boyalar kullanılıyor ve bunlar, uçları dövülerek yu­
muşatılmış kamış fırçalarla sürülüyordu. Yazılı tarihin başlatıcısı olan
Sümerler, geliştirdikleri çiviyazısını, kalınlığı 5 crrı'de n başlayan çeşitli
kalınlık ve büyüklükteki kil tabletlere yazmışlar ve güneşte kurutmanın
dışında kimi zaman bunları pişirerek kalımlı duruma getirmişlerdir. Sü­
merler İÖ 3 500'lerde çömlekçi çarkını bulmuş, İÖ 3000 yıllarından iti­
baren Mezopotamya'dan ticaret için Anadolu'ya gelen Asurlular, orada
yaşayan Hititlere çömlekçi çarkı ile çanak yapmayı öğretmişlerdir. Yeni­
taş Çağı'nın en önemli karakteristiklerinden biri kabul edilen çömlek­
çilik, önceleri ev ekonomisine yönelik olarak kadının işi ve kadınların
geliştirdiği bir zanaat iken, çömlekçi çarkının geliştirilmesiyle zamanla
uzman erkek zanaatçıların eline geçmiştir. Eskiçağöa çömlekçi çarkında
önce ana gövde kısmı biçimlendirilir, kulplar ve ayak kısmı ise sonradan
elle yerleştirilirdi.
Arkeolojik seramik buluntuları, geçmiş toplumların yaşam ilişkileri
konusunda zengin bir bilgi kaynağını oluşturur. Resim ve kabartmalar­
daki süsleme öğeleri sanatsal biçimlerin ve resim konularının önemli
bir taşıyıcısıdır. Özellikle Eski Yunan seramikleri, Eski Yunan yaşamsal
dünyasından ve mitolojik geçmişinden beslenmiş çok zengin bir resim
dağarını içerir. Seramik, biçim ve dekor olarak kendi karakteristik deği­
şiklikleri yoluyla, diğer nesnelere oranla çok daha kesin ve eksiksiz bir
tarihleme olanağı sunar.
Çömlek buluntusu, kırık da olsa, şekline ve biçemine (stil) bakarak
tarihlendirme için, başka nesnelere göre daha değerlidir, çünkü hemen
her kültürde ve toplumun her sosyal katmanında kullanılmıştır. Bu ne­
denle hemen her kazıda arkeologlar çeşitli çömlek örnekleri bulurlar.
Modern Orta Doğu'nun büyük bir bölümünde toprağın asitli oluşu ve
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 47

nemli iklimi nedeniyle ahşap eşya ve dokuma gibi malzemeler, çöl ikli­
minden farklı olarak günümüze dek korunarak gelmemişlerdir. Dahası,
eski Yakın Doğuöa inşaatta büyük oranda kerpiç kullanılmış olması, taş
yapıya oranla onların hızlıca tahrip olması sonucunu getirmiştir. Bu­
nun sonucu olarak Mısır'ın taş anıtları ya da seramik eşyaları kalımlı
olmuştur. 17
Anadoluöa en eski seramik kap buluntularının yer ve tarihleri şöy­
ledir:
- Beldibi (Antalya); - İÖ 7000'ler.
- Çatalhöyük (Çumra-Konya); - İÖ 6240'lar (örneğin seramikten ip
eğirme ağırşağı/ öreke),
- Mersin; - İÖ 6000'ler.
Başlangıç malzemesi olarak kilin çeşitli türleri kullanılıyordu. Saf
kil ve killi balçık, kapların üretiminde farklı davranışlar gösteriyordu.
Malzemenin su içeriğinin değişmesi, hammaddenin plastikliğini etki­
liyor, kurutma sırasında kaplar küçülüyor, büzülüyor, hatta çatlıyordu.
Ön Asya çömlekçileri çatlamayı önlemek üzere İÖ 6. binyılda kilin içine
ince kıyımlı saman katıyorlardı. Güneybatı Anadoluöaki Hacılar yer­
leşmesindeki kazılarda İÖ 6. binyıldan kalma boyalı kaplar bulunmuş­
tur. İnsanlar uğraşlarında uzmanlaştıkça, çömlekçilik sanatı oluşmaya
başlamıştır. Bu zamanlardan kalma seramikler, çömlekçilerin yüksek sı­
caklıklarda alevi kontrol edebilme ve pişirme sırasında kapları alevden
uzak tutma konusundaki becerilerini sergilemektedir. Ateşe egemen
olma, seramik üretiminin yanı sıra, Orta Doğuöa bakır dövmeciliği ve
bakır dökümcülüğü gibi başkaca meslekleri de ortaya çıkarmıştır. Orta
Doğu'dan hareketle seramik, İÖ 3. binyıla dek Batı Asya'nın, Orta Av­
rupa'nın ve Kuzey Afrika'nın geniş bölgelerine yayılmıştır. Bu gelişim
çizgisinden bağımsız olarak da İÖ 8. binyılda Zagros bölgesinde (Batı
İran) de seramik yapımcılığı oluşmuş ve Batı Asya ve Kuzeybatı Hindis­
tan üzerinden Batı Sibirya'ya dek yayılmıştır. 1
İran'ın Kirmanşah bölgesi çömlekçiliği, İÖ 8. binyıla uzanmaktadır.
Eski İran çömlekçiliğinde fırında sıcaklık denetimi mümkün olmadı­
ğından kararlı süsleme renklerine sahip değildir ve rengi gri ve koyu
griden siyaha dek uzanmaktadır. İÖ 6.-5. binyıllara ait çömleklerde
ağırlıklı olarak geometrik desenler görülür. İÖ 3 500'lerde çömlekçi
48 1 Antikçağaa Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

çarkının bulunması, daha kaliteli ve simetrik şekilli kapların üretimini


sağlamıştır. iö 2. binyılda yerel çömlek imalathaneleri görülmektedir.
Bu dönemden boğa, deve, koç vb. zoomorfık (hayvan biçimli) güzel kap
örneklerine rastlanmıştır. Bu zoomorfık kapların, gündelik kullanımı­
nın yanı sıra dini törenlerde ya da cenaze törenlerinde kullanıldığı sa­
nılmaktadır.
Özellikle büyük hacimli çömlek yapımının en eski yöntemlerinden
biri, halka halka ya da sarmal birimde üst üste yerleştirilen hamurun
şekillendirilip pişirilmesi idi. 18
Kil, çeşitli minerallerin karışımından ibaret olup topraktan çıktığı
gibi kullanılmaz. Bir derece türdeş bir kitle halinde elde etmek için bir­
kaç kez sulandırılıp çamur haline getirilir; dibe çöken safsızlık ve iri bi­
leşenlerinden ayrıldıktan sonra özenli bir şekilde yoğrularak kullanılır.
Böyle elde edilen en ince çamur (balçık), malzemenin en dış katmanı
olarak yüzeye sürmeye, üzerine resim ve boya yapmaya, ayrıca da çeşitli
parçaları birbirine yapıştırmaya uygundur. İÖ 3500'lerde Mezopotam­
ya'da çömlekçi çarkının (torna, dönertabla, devvare) bulunmasından
önce çanak-çömlekler özgürce elle biçimlendirilir, üzerindeki pürüzler
düzgün kenarlı bir nesneyle düzgünleştirilip parlak bir taşla incelikli
olarak perdah (cila) vurulurdu. 1 9
En ilkel seramikler, olasılıkla açık ateşte pişiriliyordu. Bunda toprağa
kazılan bir çukurun içine yakacak malzemeler konuyor, bunun üzeri­
ne ağızları aşağıya bakacak şekilde toprak eşya yerleştiriliyor, onun da
üzerine tekrar yakacak konduktan sonra yakacak maddesi tutuşturulu­
yordu. Odun kömürü fırını diye adlandırılan fırın sisteminde, yakacak
maddesi ile pişirilecek malzeme birbirinden ayrı istif ediliyordu. Yak­
laşık 800°C'lik en yüksek sıcaklığa erişilmesinden sonra seramik mal­
zemeyi hava cereyanının etkisinden korumak, böylelikle de soğurken
çatlamasını engellemek için, çömlekçi, yakma yerinin üstünü toprak ve
kumla örtüyordu.
Bu yöntem, günümüzde bile kimi doğal yaşamlı halklarda kullanıl­
maktadır. Afrika'da çömlek yapımı, geleneksel olarak kadınların görevi­
dir. Odun ve köz halindeki kömürden ibaret küçük bir ateşin üzerinde
çömlekler tümüyle kurutulup ön pişirmeye tabi tutulur; ardından yak­
laşık 1 ,5 m yüksekliğindeki dal ve tezek yığınının üzerine yerleştirilir.
Çömleklerin altına destek olarak eski pişirmelerden artakalan kırık
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 49

çömlek parçaları konur. Pişirilecek taze malzemenin üzeri yeniden dal,


tezek ve ot yığınıyla örtülüp tutuşturulur. Körük ya da yelpazeleme yo­
luyla hava üflenir ve pişirme birkaç saat sürer. Odun tümüyle yandık­
tan sonra, fırının üzerine kuru ot demetleri atılarak, kül ve kor karışımı
seramik malzeme yığınını tümüyle örtecek şekilde yanması sağlanır.
Bu katman, içeriye hava girişini önler. Seramik, kaba ve kumlu kilden
biçimlendirilmiş olduğu için · az oranda büzülür ve çatlama ve patlama­
lar enderdir. Nispeten düşük pişirme sıcaklıklarında malzeme çok az
sinterleşir. Su kabı olarak kullanılacak şekilde sıkılaştırmak için, bir süre
soğuduktan sonra hala sıcak olan kaplar, maşalar yardımıyla yığının
içinden çıkarılır ve üzerine yapraklardan elde edilmiş olan bir özsu özü­
tü (ekstraktı) sürülür. Bu işlemin ardından küçük bir talaş fırını içinde
pişirme yinelenebilir. Böyle bir fırında tuğlalar 50-80 cm yüksekliğinde
çember biçimli bir duvar oluşturacak şekilde dizilir. İÖ 5. binyılda İranlı
çömlekçiler, yakma ve pişirme bölmeleri ayrı olan çömlekçi fırını geliş­
tirmişlerdir. 1
Pişirme sorununun çözümü güçtü. Açık ateşte ya da çukur ocakta
pişirme, çoğu zaman yetersiz kalıyordu. İÖ 5. yüzyılda Mezopotam­
ya'da, ondan kısa bir süre sonra da Mısıröa ve Avrupa'da, seramiğin
ateşle doğrudan temas etmeden pişirilebildiği fırınlar geliştirildi. Böyle
iki bölmeli/ kamaralı fırınlarda seramiğin konduğu bölme, ateş bölme­
sinin üzerinde ya da arkasında yer alıyor, iki bölme arasında delikli du­
var ya da sıcak hava kanalları, ısıtma bağlantısını oluşturuyordu. Her
şeyden önce bu fırın yapısıyla pişirme sıcaklıkları ( l 1 00°C'ye dek) ve
oksitlenme için (kırmızı çömlek elde edilmesi için) gerekli hava sevki
düzenleniyordu. 1 9
Kapalı fırın daha yüksek sıcaklıklara ulaşmayı, sıcaklığı ve ayrıca da
sır pişirimi için gerekli olan fırın atmosferini daha iyi denetleyebilmeyi
getirdi. Bu bağlamda Eski Yunanlılar fırın atmosferinin oluşacak renk
üzerine olan etkisinden, kırmızı ve siyah figürlü çömlek üretiminde ya -
rarlandılar.
Kendi cevherlerinden metallerin elde edilmesinden sonra bile, me­
tallerin eritilmesi için pota ya da kroze denilen seramik kaplar kulla­
nılmıştır. Daha sonra, erimiş metaller çeşitli şekillerde biçimlendirilmiş
seramik kalıplar içine dökülüp soğutularak güzel ve kullanışlı gereç ve
nesneler üretilmiştir. Yüksek sıcaklık pişirimi seramiğin gözenekliliğini
düşürür ve dayanımını artırır. Çömlekçiler iki kamaralı yeni bir fırın
50 1 AntikçağCla Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

tipi de geliştirmişler ve bunlardan birini yakıtı, diğerini seramik kapları


koymak için kullanmışlardır. Ateş asla doğrudan toprak eşya ile temas
etmediğinden, aleve duyarlı seramik boyaları, kabı fırın içine koymadan
önce eşya üzerine uygulanabilmiştir. 1 6
Çömlek sırı camsı bir katman olup gözenekli toprak kabın içine ko­
nan sıvıları sızdırmasını önlediği gibi, sonsuz çeşitlilikte süslemelere de
elvermiştir. Erken dönem sırları olasılıkla İÖ 3500 dolayında, çömlek­
çilerin değerli mavi lapis lazuli taşını taklit etme uğraşları sırasında bu -
lunmuştur. Bu amaçla kazınarak sabuntaşı ya da talktan küçük boncuk­
lar hazırlanmış, bunların üzeri öğütülmüş azurit ya da malahit/ malakit
tozu ile kaplanmış, pişirildiğinde bunlar birbirleriyle etkileşime girerek
sır dediğimiz ince bir renkli cam katmanı oluşturmuştur. 16
Seramik üretiminin sabit ya da taşıması zor fırınlara bağlı oluşu ve
seramik ürünlerinin bir bakıma ağır ve kırılgan oluşu nedeniyle sera­
mik sanatı göçebe toplumlarda bir ölçüde az gelişmiştir.
Sulandırılmış seramik hamuru olarak tanımlanabilen astarlar ve
bunlarla yapılan bezeme, toprak eşya üzerine uygulanan süsleme türleri
arasında önemli bir yer tutar. Astarlı ve astar bezemeli kaplar, Yenitaş/
Cilalıtaş Devri'nin başlangıcından beri görülür. Anadolu'da yapılmış
en eski örnekler, Konya-Çatalhöyük ve Burdur-Hacılar boyalı kaplan­
dır. Çatalhöyük'te bulunan pişmiş toprak ve taştan yapılmış geometrik
bezemeli damga mühürler, Yenitaş Çağı'ndaki mülkiyet düşüncesinin
ürünleridir. Çatalhöyük'ten iö 7000'lere tarihlenen çanak-çömleklerin
evsel kullanıma yönelik olarak basit, ama pek sağlam olmayan nesneler
olduğu ve o dönemde Çatalhöyük ile komşu köyler arasında çömlek ti­
careti yapıldığı da anlaşılmıştır. Hacılar'da iyi pişirilmiş, perdahlı, kırını -
zı, sarı ve kırmızımsı sarı renklerde tek-renkli ve çok-renkli çanak-çöm­
lekler ele geçmiştir. Karamanın 1 3 km güneydoğusunda yer alan Can­
hasan'da ise tek-renklilerin yanı sıra kırmızı ya da siyah renkte, boyalı
ve çizi bezekli seramikler bulunmuştur. Tunç Çağı'na (İÖ 3500- 1 1 50)
rastlayan tarihlerde üretilmiş tek renkli Hitit kapları ise mükemmel
astarlı ve perdahlıdır. Astarlar, toprak kapların gövde yüzeyinin daha
düzgün görünmesini sağlar ve genelde beyaz ya da açık renk pişirimli
killerden yapılır. Bezeme astarları da denebilen boya killeri, doğal ola­
rak renkli ya da çeşitli oksitler eklenerek yapay yoldan renklendirilmiş
astar killerinden ibarettir. Çömlekçi çarkında şekillendirildikten sonra
deri sertliğine gelene kadar bekletilmiş gövde üzerine astar sürülür. Bu
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 5 1

amaçla, koyu boza kıvamında hazırlanarak daldırma, dökme, püskürt­


me ya da fırçayla sürme yöntemlerinden biri uygulanır. Astarlar mat ya
da parlak (sin ter) astar türünde olabilir. 20 Bu bağlamda Hititler, saray ve
tapınaklarda kullanılan küpler (ŞEKİL 4), kırmızı perdahlı gaga-ağızlı
testiler, boğa ve geyik biçimli kaplar yapmışlardır (ŞEKİL 5) . Hititler­
de geyik, geviş getirme özelliği nedeniyle üretkenlik simgesi sayılıyor
ve ötedünyada ölülerin ruhlarına eşlik edeceğine inanıldığı için kutsal
bir hayvan sayılarak saygı gösteriliyordu. 2 1 İnce bir kilden hazırlanmış
bu malzemelerin dış yüzeyi, kurutulduktan sonra deri ve ahşap aletlerle
uzun uzadıya özenle ovularak perdahlanıp pürüzsüz bir görünüm ka­
zandırıldıktan sonra üzerine, çok ince özel bir kilin içine kırmızı toprak
boya katılıp sulandırılarak hazırlanan sır malzemesi sürüldükten sonra
fırınlanmış ve sonunda müzelerde rastladığımızda hayran kaldığımız
ölümsüz örneklere ortaya çıkmıştır. 22

ŞEKİL 4. Boğazköyaen (Hitit başkenti Hattuşa) büyük boy Hitit küpleri.

1 965 yılında Çankırı'da Hitit kült merkezi Hanhana'da (İnandıkte­


pe) bulunan ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenen "İnandık
Vazosu" diye bilinen ünlü şarap küpünün üzerindeki sahnede çizgi film
kurgusu biçiminde zengin süslemeli dört şerit halinde şarabın kutsal­
lığı anlatılmaktadır. Hitit çömlek sanatının görkemini yansıtan iö 1 7.
yüzyıl ortalarına ait "İnandık Vazosu"nda renkli kabartma şeklinde dört
friz halinde içki içme ve tapınma törenleri, çeşitli müzisyen grupları ve
5 2 1 Antikçağ'da Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

ŞEKiL 5. Olasılıkla Hitit fırtına tanrısının simgeleri olarak, pişmiş topraktan bir çift
boğa heykeli biçimindeki tören kapları: Yükseklik: 90 cm. Kapların sırt kısmındaki
huni biçimli delikten, kabın içine sıvı doldurulabilirken boğalardan biri gündüzü tem­
sil eden "Hurri ", diğeri se geceyi temsil eden "Şerri" adını taşıyor (Boğazköy, İÔ 1 6.
yüzyıl; Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara).13

çalgılar (saplı lut, lir, simbal vb.) sergilenmiştir. Vazoda tek kişinin çal­
dığı sabit bir "lir'', "bağlama" çalan bir erkek, "tef" çalan bir kadın ve
danseden kadınlar gibi sahneler yer almaktadır. Gazeteci yazar Özgen
Acar'ın (doğ. 1 938) buna ilişkin olarak verdiği bilgilere göre "en alt şe­
ritte çömlek işliğinde iki çömlekçi çeşitli toprak küpleri fırınlıyor, yanı
sıra bir usta, şarabı mayalandırıyor, müzisyenlerin çaldığı müzik eşli­
ğinde yeni yılın şarabı krala sunuluyor; bunun üstündeki ikinci şeritte
kral, kutsal kartalın simgesi gaga ağızlı bir testiden yine müzik eşliğinde
tanrı Tarhunda'ya yeni yıl şarabından sunuyor ve yanı sıra bir boğa kur­
ban ediliyor; kabartma figürlerin üçüncü şeritinde bir odada görülen
ve tanrı Tarhunda ile tanrıça Arinna diye yorumlanan iki kişi, doğanın
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 5 3

oluşumunu simgeleyen 'kutsal evlilik' bağlamında gerdeğe giden yolun


başlangıcında bir divan üzerinde oturuyorlar; en üstteki dördüncü şe­
ritte ise cambazların yanı sıra tef çalan bir kadın, tanrısal çiftin gelecek
yılın bereketini 'döllemelerine' müzikle katkıda bulunuyor" (ŞEKİL 6). 24
İnsanlığın tüm kültürle­
rinde seramik, geçmiş çağla­
rın yaşamından izler taşır. Bu
bağlamda pişirilmiş toprak
eşyalar, korunabilmiş olmaları
nedeniyle arkeoloji açısından
önem taşır. Çanak-çömlekler
kırılsalar bile, parçaları çağları
aşıp günümüze ulaşabilmiştir.
Kaba işlenmiş, süslenmemiş,
gündelik kullanım amaçlı sera­
miklerin yanı sıra ince çeper­
li, özenle pişirilmiş, parlak ve
koruyucu sırla sırlanmış, usta
çömlekçiler tarafından süsle­
nerek resimlenmiş ince sera­
mik eşyalar da bulunmaktadır.
Eski Mısır fayanslarında
suyla hamur haline getirilmiş ŞEKiL 6. Hitit yapımı ünlü "İnandık Vazosu ":
kuvars tozu, akışkanlaştırıcı Yükseklik: 82 cm. İÖ 1 7. yüzyıl ortası.
bir katkı ("natron" şeklinde
doğal soda ya da bitki külü şeklinde potas) ilavesi eşliğinde biçimlendi­
rildikten sonra pişiriliyor ve ardından, aynı malzemeye demir oksit ve
bakır oksit katılmasıyla hazırlanan sır maddesi ile sırlandıktan sonra
yeniden pişiriliyordu. "Uşabti" ya da "şabti" denen böyle küçük figürle­
re (figürin), Eski Mısır'a ait mezar odası buluntularında çokça rastlan­
mıştır (ŞEKİL 7). 19 Eski Mısıröa firavunlar ve soylular öldüklerinde,
önceleri onlara ölümden sonraki ikinci yaşamlarında hizmet edecek
canlı hizmetçi ve uşakları ile birlikte gömülürlerdi. Zamanla canlı hiz­
metçi ve uşaklar yerine imgeler kullanılmaya başlanmıştır. Bunda da
başlangıçta ölen kişinin tek bir figürü konurken, daha sonraları bu­
nun yerini hizmetçi ve köle figürleri almış ve sayısı da artmıştır. Eski
Mısır dilinde hizmetkar anlamına gelen ve ölünün ikinci yaşamında
5 4 1 Antikçağ'da Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

yapması gereken güç işleri onun adına yapacak ölü hizmetçisi ya da


vekil işçiler olarak düşünülen ve geç dönem büyü metinlerinde onla­
ra çeşitli büyüsel yetenekler yakıştırılan "uşabti" heykelcikleri, ahşap,
seramik, pişmiş toprak, kireçtaşı, sabuntaşı, alabaster, ender olarak da
tunç gibi malzemelerden yapılıyor, mumyalanıp mezara yerleştirilen
ölünün yanındaki kutu ya da sandıklara, bir yıldaki günlerin sayısınca
(365 adet) yerleştiriliyordu. İnanışa göre uşabti'ler, her yeni bir gün,
tek tek dirilip, ölen kişinin öteki dünyadaki yaşamında özellikle tarım­
sal açıdan hizmette bulunuyor, tarlasını toprağını ekip biçiyorlardı.
Eski Mısırda mumyalama işlemi sırasında çıkarılan akciğer, mide, ka­
raciğer ve bağırsak gibi iç organlar, mikrop öldürücülerle temizlenip
kurutulduktan, ardı sıra mumyalanıp keten şeritlere sarıldıktan sonra
her biri ayrı ayrı, "kanope" ( < Eski Mısır kenti "Kanobos"tan) adı ve­
rilen alabaster ya da kireçtaşından kavanozların içine konarak mum­
yanın yanında korunuyordu. Kanopelerin her birinin, içine konacak
organı koruyacak olan bir tanrının başı şeklinde kapağı vardı ve belirli
bir organ, belirli tipte kanopenin içine konurdu. Bu amaçla kanopeler,
mezarda dört ayrı yönde yerleştirilerek doğudakine kalp ve akciğerler,
batıdakine karaciğer ve safra kesesi, kuzeydekine ince bağırsaklar, gü­
neydekine de mide ve kalın bağırsak konuyordu. Bu organlara egemen
olduğu düşünülen tanrılar ise karaciğer ve safra kesesi için insan başlı
tanrı Amset/ İsmeti; kalp ve akciğerler için babun başlı Hapi; mide ve
kalın bağırsak için çakal başlı Tuamutef/ Dua- mutef; ince bağırsaklar
için şahin başlı Khebsenuf/ Qebeh-senuef şeklinde idi (ŞEKİL 8).

ŞEKİL 7. Mısır fayansının


yapımında suyla hamur hali­
ne getirilen kuvars tozu, akış­
kanlaştırıcı olarak kullanılan
natron (doğal soda) eşliğinde
bir model haline getirilerek
pişirilir ve sonra da üzerine
demir oksit ya da bakır oksit
katkılı aynı malzemeden olu­
şan bir sır sürüldükten sonra
yeniden pişirilirdi. Resimde,
İÖ 1000 yılı dolayına tarih­
lenen "uşabti " figürleri gö­
rülmektedir (Pelizaeus-Mu­
seum, Hildesheim). 19
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 5 5

ŞEKİL 8. Eski Mısır kaynaklı kanope örnekleri.

Orta Doğu'lu çömlekçiler İÖ 2. binyılda ilk sırlı tuğlayı ve çiniyi


biçimlendirmiş, renkli sırlı ve resim motifli duvar çini panolarıyla ya­
pıların cephe ve iç duvarlarını süslemişlerdir. III. Ramses (Ramesses)
(yön. İÖ 1 1 86- 1 1 55) döneminden, Nil deltasında insan resimleri, masal
hayvanları ve simgesel işaretler taşıyan duvar çini panoları bulunmuş­
tur. Çömlekçiler işaretlerini kil malzeme üzerine kabartma şeklinde hak
ediyor, bu yerleri cam tozu ile dolduruyor ve bunlar pişirme sırasında
mineli sır halinde eriyordu. Babilli yapı ustaları İÖ 1 . binyılda Babil ken­
tinin sur ve kapılarının önyüzü için renkli seramik levhalar kullanıyor­
lardı. Babil Kralı il. Nebukadnezar'ın (yön. İÖ 605-562), Aphrodite ve
Venüs'ün Babillilerdeki önceli olan bereket tanrıçası İştar adına, onun
mitini simgelemek üzere yaptırdığı 12 m'yi aşan yükseklikteki ünlü İştar
Kapısı'nın sırlı tuğlayla kabartmalı döşenmiş duvar yüzeylerinde, Ba­
bil'in ana tanrılarının simgeleri olarak tanrıça İştar'a adanan aslanlar,
hava tanrısı Adad'a adanan boğalar ve tanrı Marduk'a (Baal) adanan
kutsal ejderlerin ("Mushussu"/ "Muschk-Husch-Huschu"/ "Sirrush"/ "Ba­
bil ejderi") sırlı çiniden yapılmış 575 adet parlak renkli betimleri yer
5 6 1 Antikçağaa Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

almaktadır (ŞEKİL 9). "Mushussu" uzun bacaklı, bedeni yılan gibi pul
pul, ön ayakları aslan, arka ayakları ve pençeleri kartal, uzun boyunlu,
yılan başlı, yılan gibi çatal dilli ve boynuzlu bir masal hayvanı idi. İÖ 4.
yüzyılda Pers-Ahameniş kraliyet sanatında ve mimarisinde sırlı tuğla
önemli bir yapı öğesi olmuştur. Arkeolojik kanıtlara göre bu teknik, Kral
Büyük (1.) Darius'un (Dareios) (yön. İÖ 522-486) yönetim döneminde,
yaklaşık İÖ 6. yüzyılda başlamıştır. Pers-Ahameniş Krallığı'nın Susa,
Persepolis ve Babylon gibi ana merkezlerindeki kraliyet saraylarının de­
korasyonunda sırlı renkli tuğlalar kullanılmaya başlanmış, Susaöaki sa­
rayın frizlerinde kraliyet muhafızlarının betimlerine ve kanatlı hayvan
resimlerine yer verilmiştir. Susa'daki arkeolojik kazılarda bulunan güzel
bir seramik bardak, ŞEKİL I O'd a görülmektedir. Orta Doğu'nun, Büyük
İskender'in (yön. İÖ 336-323) fethinden sonra Helenleştirilmesi, Milat
dolayındaki yüzyıllarda çini pano üretiminin sonunu getirmiştir. 1• 25

ŞEKiL 9. Babil Sarayı 'nın taht


salonunun cephe duvarında,
polikrom (çok-renkli) kalın
mine ile sırlı pişmiş tuğladan
mozaik şeklinde yer alan ve
Babil Kralı lI. Nebukadnezar
("Buhtunnasır") (yön. İÖ 605-
562) döneminde yaklaşık İÖ
580 yılına tarihlenen bir aslan
figürünün yeniden inşa edil­
miş hali: Babi/ kent surlarının
ana kapısı ve tören yolunun
duvarları böyle çok-renkli piş­
miş sırlı tuğla süslemeli figür­
lerle bezeli idi (Staatliche Mu­
seen, Berlin). 26

Seramik (Yun. "keramisos") sözcüğü Eski Yunanca kökenlidir ve


"yanmış madde" anlamındaki "keramikos"tan gelir. Yunanlılar renkli fa­
yanslarla mozaiğin mucidi olmalarına karşın çiniyi az kullanmışlardır.
Yunan mitoloji kahramanı Keramos, Naxos Adası'nda şarap tanrısı Di­
onysos ile Ariadne arasındaki kısa süren bir ilişkiden doğmuştur. Kera-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 5 7

mos doğar doğmaz bir ziyafette baba­


sının kırılan içki kabının yerine çöm­
lekten yenisini yapmıştır. Yunanca'da
"keramos", "keramis", "keramidos" ya da
"keramidhi" sözcükleri çömlek, tuğla,
kiremit; "keramidia" kiremit dam, "ke­
ramidis" ise killi toprak anlamına gel­
mektedir. Yunanca "toprak kaplar" an­
lamına gelen "keramika", Fransızca'da
"ceramique'', Almanca'da ise "Keramik"
olmuştur. Antik Atina'nın iö 8. yüzyıl
ile İÖ 4. yüzyıl arasında ünlü kırmızı
ve siyah figürlü çömleklerinin yapıldı­
ğı yerin ya da mahallenin adı Kerame­
ikos idi. Çömlekçilere ise "kerameis"
deniyordu. Muğla'nın Milas ilçesi yakı­
nında çömlek işleri yapılan antik Karia
liman kentinin adı da Keramos idi. Bu
ŞEKiL 1 0. Günümüzde İrana ait
adlar, "çömlekçi toprağı, yanmış top­ olan Susa kentinden, yaklaşık İÔ
rak, tuğla, çömlek" anlamına gelen "ke­ 4. binyılın başlarına tarihlenen ve
ramos"tan gelmedir. "Keramos" sözcü­ üzerinde boynuzları arkaya doğru
ğü, "kerameikos" (çömlekçi bölgesi ya kıvrılmış dağkeçisi ("Capra ibex")
motifi ve geometrik süslemeler bu­
da mahallesi), ya da "kera" (yermumu,
lunan seramik vazo; yüksekliği: 28, 9
ozokerit; parafın ve mumlu reçineden cm (Musee du Louvre, Paris). 27
oluşan mineral mum) sözcüklerinden
türetilmiş olabilir. Latince "testa", pişmiş topraktan yapılma kap anla­
mına gelip bize "testi" diye geçmiştir. Romalılar evin çatısını örttükleri
nesneye "tegula" demişler, Latince "tegula" sözcüğü pişmiş kilden dö­
şeme panosu anlamına gelecek şekilde Fransızca'ya "tuile", İngilizce'ye
"tile" (çini) ve Almanca'ya "Ziegel" şekillerinde geçerken bize de "tuğla"
diye geçmiştir. Tuğla karşılığı tüm bu sözcükler, Yunanca "tougla"dan
gelmedir. 1• 7• 28
Gökyüzünden ateşi çalarak kullanması için insanlara verdiği söyle­
nen Yunan tanrısı Prometheus'un, aynı zamanda killi çamura şekil verip
pişirerek ilk insanı yarattığı da söylenir. Başka bir Eski Yunan söylence­
sine göre ise "ilk kadın", adı "Tüm tanrıların armağanı" olan Pandora'dır.
Baş tanrı Zeus, "ilk kadın" olarak balçıktan yarattığı ve tanrısal güzellik
ve zeka verdiği Pandora'yı, kendisinden ateşi çalıp insanlara veren Pro-
5 8 1 Antikçağaa Kil Malzeme, Seramik Ürünler Ve Çömlekçi Fırınları

metheus'un kardeşi Epimetheus'a eş olarak gönderir. Epimetheus karde­


şinin tüm uyarılarına karşın Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora'ya evlilik
armağanı olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanoz ya da
kutu verir ama bu kavanoz asla açılmamalıdır. Pandora bir süre sonra
merakına yenilerek kavanozu açınca içindeki tüm kötülükler dünyaya
yayılmaya başlar ve dünyaya kötülük egemen olur. Antik çömlekçilikte
en güç adım, pişirme idi. Bu nedenle fırınlara, olası uğursuzlukları de­
fetmek üzere iyi ve kötü ruhlu cinlerin mask ve figürleri, ya da iyi ruhla­
rın yardımcı olmaları için zeytin dalı asılırdı. Sıcaklık, yakma kamarası -
nın her yerinde aynı olmadığından, önem verilen değerli parçalar, daha
kararlı bir sıcaklık dağılımına sahip olan fırının ortasına yerleştirilirdi.
Antik çömlekçiler fırın sıcaklığını ölçme olanağına sahip değillerdi ve
sürekli gözlem yapabilecekleri bir cam pencere bile yoktu. Onlar, pişmiş
malzeme üzerindeki gözlemlerine dayanarak deneyim kazanmışlardı. 7
Basit doğal kilden, nispeten düşük pişirme sıcaklığında elde edilen gö­
zenekli malzemeye, toprak eşya ya da çömlek denir. Toprak eşyanın suya
karşı sızdırmazlığı, sırlanarak sağlanır. Daha yüksek sıcaklıkta pişirilecek
olursa, sinterleşme sonucu taşa benzer, gözeneksiz bir malzeme elde edilir.
Killi toprağı ateş üzerinde kalımlı bir şekilde sertleştirme sanatı, in -
sanoğlunun en eski el becerilerindendir. Küçük figürleri ateşte pişirmek,
20.000 yıldan beri yapılmaktadır. Bu sürecin, bilinçlice mi yoksa rast­
lantıyla mı bulunduğu belli değildir. İlk seramik kaplar ise ondan 1 0.000
yıl kadar sonra ortaya çıkmıştır. Günümüzde seramik ürünler oldukça
yaygınlaşmıştır. Motorlar, ısı kalkanları, kesme gereçleri, elektro-yalıt­
kanlar, elektronik malzemeler ve tıbbi implantlar (bedene eklenen par­
çalar) için günümüz tekniği, uygun seramik parçalar sağlamaktadır. 1
En eski seramik kaplar, doğrudan doğadan alınan killerle şekillen -
dirilip hazırlanmıştır. Bu kaplara, genellikle oksijeni kıt atmosferde ya­
pılan basit pişirim yöntemleriyle dayanıklılık kazandırılıyordu. Bu işle­
min atmosferi, fosil yakıtlardan açığa çıkan karbon monoksit gazından
oluşmaktaydı. Bu "indirgen pişirme" koşullarında, seramik kaplar, kar­
bon monoksit gazının kilin yapısındaki demir oksit ile girdiği kimyasal
tepkime sonucu, kırmızı renkten siyaha dönüşüyordu. 6 Boyalı Attika
kaplarının bezemesi kırmızımsı portakal rengi ve parlak siyah olmak
üzere iki rengin kullanım temeline dayanıyordu.
Roma İmparatorluk dönemi İÖ 1 00-İS 300 arası dönem olup Roma­
lılar üç çeşit seramik üretimi yapıyorlardı: 1
Toprağın A teşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 59

• " Terra sigillata"; askeri ve evsel kullanım için çanak-çömlek,


• Soylu ve süs seramiği üretimi olarak kabartma formlu kurşun sırlı
çanak-çömlek: Olasılıkla günümüz Arezzo bölgesinde üretilen ve
"Arretine işi" diye adlandırılan, kırmızı renkli kilden yapılı ince çe­
perli ve süslemeli seramik eşya,
• Gri iç-kitleden siyah-parlak bir dış kaplamayla hazırlanan, "Belçika
işi" diye de nitelenen "terra nigra" ("kara toprak").
Roma İmparatorluğu ile kabaca aynı döneme rastlayan Çin'in Han
hanedanlığı (İÖ 207-İS 220) döneminde seramik, günlük yaşamın
önemli bir bileşeni haline gelerek şarap kapları, gıda saklama kavanoz
ve küpleri, pişirme kapları, çanaklar, tencereler, kepçeler, tabaklar ve
şamdanlar seramikten yapılmıştır. 1 6
Eski çağlardan kalma seramik eşyanın yaşının belirlenmesi için
C- 14 (radyokarbon) yöntemi uygun değildir, çünkü bu yöntem orga­
nik malzemelere uygundur. Ancak çömlek içinde yemek artığı gibi eser
(iz halinde) organik madde kalıntıları varsa, bu durumda C- 1 4 yöntemi
uygulanabilir. Kimi durumlarda bir mezar yerinde bulunan çömleğin
yaşı, onun yakınındaki bir kemik buluntusunun yaşı üzerinden sap­
tanabilir. Böyle karşılaştırma olanaklarının bulunmadığı durumlarda
seramik buluntusu için termolüminesans (ısılışıldama) yönteminden
yararlanılır. Bu yöntem, kil malzemenin çok düşük oranlarda da olsa
uranyum, toryum ya da potasyum gibi radyoaktif (ışınetkin) element­
ler içermesine dayanır. Bu elementlerin yaydığı a., �. y gibi ışınımlar,
belirli koşullar altında kilin kimi elektronlarını yüksek enerji düzeyle­
rine geçirecek şekilde uyarır. Bu maddeye ısı enerjisi sevk edilirse, bu
elektronları yarı-kararlı konumlarını terk etmeye zorlayabilir ve düşük
enerji düzeyine geri dönen elektronlar ışın yayarlar. Bu ışının belirlenen
enerjisi üzerinden, yaş tayini yapılır. 3
1 61

TUGLA-KIREMIT ÜZERiNE

Kil mineralleri çok ince tanecikli ve ağırlıklı olarak kristal suyu şek­
linde yapısal su içeren alüminyum silikatlardan ibarettir. Alüminyumun
yerini kısmen ya da tümüyle magnezyum ya da demir de alabilir. Çok
ince kil minerali tanecikleri, katmanlı yapısı ve büyük yüzeyi nedeniyle
suyu emerek içinde tutabilir ve bu nedenle biçimlendirilebilir (plastik)
bir yapıdadır. Tuğla malzemesine gözeneklilik kazandırmak amacıyla
preslemeden önce içine testere talaşı katılabilir ve bu katkı maddesi, pi­
şirme sırasında yanarak uzaklaşacağından geride gözenekli ve ısı tutan/
yalıtkan bir yapı bırakır.
Orta Doğu'nun yüksek kültürlerinde ilk pişmiş tuğla, iô 4. binyılda
hazırlanmıştır. 500°C dolayındaki pişirme sıcaklıklarında hazırlanan
tuğlaların şekli, günümüze dek çok az değişmiştir. Bu yapay taşların eni,
bir elle kavranacak büyüklükte, yüksekliği bunun yarısı, boyu ise eninin
iki katı idi. 92 m yüksekliğindeki efsanevi Babil Kulesi'nin (İÔ 600'lerde
inşa edilmiştir) öncüleri olan Ur, Eridu ve Uruk'taki (bugünkü Warka
kenti) zigguratların (İÔ 2000'ler) basamakları, kısmen pişmiş tuğladan
yapılmıştı. İsaCian önceki dönemde Sümerler, Asurlular ve Babilliler
tuğlalara mühür ya da silindir damga ile işaret vuruyorlardı. Babil Ku­
lesi'nin yapımında 85 milyon adet tuğla kullanıldığı kestirilmiştir. Tuğ­
lalara damga vurulması, Mısırlılar ve Yunanlılarda da görülmektedir. 1
Mezopotamya bölgesi alüvyonlu kil ile kaplıydı ve bu malzeme, tuğla
yapımına uygun plastiklikteydi. Bunlar çoğu zaman güneşte kurutularak
(kerpiç) kullanılıyor, kimi zaman da toprak fırınlarda pişirilerek sertleş­
tiriliyordu (tuğla) . Yakacak malzeme olarak kamış-saz boldu ve yaka­
cak sıkıntısı yaşanmıyordu. Asurlular iô 1 200'lerde tuğlalarını yaygın
62 1 Tuğla-Kiremit Üzerine

biçimde sırla kaplamışlardır. Eski Mısır'da ise "tuğla", Nil çamurundan


yapılıyordu, ama bunun plastikliği iyi olmadığından içine saman ya da
saz karıştırılıyordu. Böyle tuğlalar güneşte kurutuluyor ve ender şekilde
pişiriliyordu; çünkü yakacak madde kıtlığı vardı. Mısırlıların seramik
alanındaki en ünlü keşifleri, "Mısır mavisi" denen mavi sırı bulmala­
rıdır. Bunun hazırlanışında saf beyaz kum, natron ve bir bakır bileşiği
(olasılıkla malahit) kullanılıyordu.5 ŞEKİL l l öe bir Eski Mısır mezar
duvarı resminde, tuğla üretim sahnesi yer almaktadır.

ŞEKİL 1 1 . İÔ 1 450'lerde Eski Mısır'da tuğla üretimi: Thebes (Teb) kentinde, Firavun
III.Tutmosis'in (yön. İÔ 1 458- 1 426) veziri Rekhmireh'in (Rech-mi-Re) mezarında yer
alan bu duvar resminde, üst kısımda Nil çamurundan tuğla üretimi, alt kısımda ise
tuğla ile inşaat resmedilmiştir. 1

Eski tip oluk şeklinde dışbükey kiremitler, ilk olarak eski Yunan'da
Korintliler tarafından yapılmıştır. Tuğladan ev yapma sanatı Romalı­
lar tarafından işgal edilen Orta Avrupa ülkelerine getirilmiştir. Ancak
burada doğal taşın ve kerestenin yanı sıra tuğlanın daha arka sıralarda
yer aldığı görülür. Doğal taş oluşumlarının yeterli olmadığı Kuzey Al­
manya'da 1 2 . yüzyıl sonlarında tuğlacılık mesleği oluşmuş ve bu, çatı
kiremidi, yer döşemesi ve kanalizasyon ve su borusu üretimini karşı­
lamıştır.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 63

Tuğla yapımına uygun kil oluşumlarının aranmasında basit bir pra­


tik kural uygulanıyordu: Tuğlacı nemli kili eline alıp ondan topak ya­
pıyor ve açık havada kurutuyordu. Eğer topaklar kendi biçimini korur,
yalnızca çok küçük çatlamalar olur ve elin izi, görünür şekilde kalırsa,
büyük bir olasılıkla tuğla yapımında kullanılabilir nitelikte bir kildi. Uy­
gun kil için mekanik ve kimyasal analiz yöntemleri ilk olarak 1 8. yüz­
yılda geliştirilmiştir. Bu analizler temelde kil kitlesi içindeki kireç yüz­
desini belirlemeye yöneliktir. Çünkü fazla kireç, pişirme hatalarına yol
açıyor ve kiremidin kalımlılığını zayıflatıyordu.
Tuğla nefes alıp veren bir yapı malzemesi karakteri taşır. Gözenekli
(hafif) tuğla, hafif bir yapıtaşı olarak kullanım alanı bulmuştur ve An­
tikçağ'da bile tanınmaktaydı. Marcus Vitruvius Pollio (-iö 80-25) ve
Yaşlı Plinius (Gaius Plinius Secundus) (23-79), bunu büyük kubbelerin
inşası için önermişlerdir. 19. yüzyılda, alışılmış tuğla kili içine odun kö­
mürü tozu, linyit tozu, taşkömürü tozu, kül, odun yongası ve talaşı ile
turba katılmıştır. Bu gözenekli tuğlanın yararı, ısı yalıtım özelliğinden
ve hafifliğinden ibaret olup ısı yalıtıcı özelliğinden ötürü, günümüzde
büyük miktarlarda üretilmektedir. 1
Frank Kralı ve Kutsal Roma İmparatoru Charlemagne (Carolus
Magnus/ Büyük Karl) (Kral: 768-8 1 4; İmp. 800-8 1 4) 800 yılı dolayında
yayımladığı bir emirname ile imparatorluk saraylarındaki yapıların ça­
tılarının pişmiş kiremitlerle kaplanmasını buyurmuştur.
Sasaniler zamanında mimari süslemede tuğla ve bunu örten stuko
(İta./İng. "stucco") süsleme kullanılmıştır. Kum ve kireç karışımı ile ya­
pılan dış duvar sıvası anlamına gelen stuko ile yapılan süsleme biçemi
(stil), İslam'ın başlangıç dönemlerinde de görülmektedir. Emeviler dö­
neminde yapılan Hırbet el-Mefcer (yapımı: 743 -744) ve Kasr el-Hayr
el-Garbi (yapımı: 728-729) gibi çöl sarayları, bu süslemenin en zengin
örneklerini taşırlar.29
Endülüs'te duvar ve yapılarda kullanılan tuğla boyutları yaklaşık
27,5 x 14,5 x 2,5 cm idi. Sevillaöaki Ulu Cami'nin ( 1 2. yüzyıl yapımı)
"Giralda" adıyla bilinen minaresinde görüleceği üzere tuğla, gerek bü­
yük gerekse küçük yapılarda güzel kullanım olanağı bulabilmektedir.
Yapı malzemesi olarak tuğla, Jaen'deki Arap hamamının mermer döşe­
me, sütun ve sütun başlıklarıyla bağlantılı olarak büyük güzellikte bir iç
mekan ortaya koymuştur. Dahası, bu toprak malzeme, dış yüzeylerdeki
64 1 Tuğla-Kiremit Üzerine

kullanımında ve su ile bitki ve bahçelerin canlılık verici zıtlığı ile birleşik


halde kullanıldığında (yeşili tamamlayıcı olarak Toledoöa kırmızı, Se­
villa'da sarı, Aragon'd a erguvan kırmızısı renkte tuğlalar) güzel sonuçlar
vermiştir.
Duvar ve surların süslenmesi, güçlü ve gerçek bir oryantal biçemi or­
taya koymaktadır. Böyle yapılar İber Yarımadası'nın güneyinde ve Orta
Doğu ülkelerinde bulunmaktadır. Az bilinen bir gerçek, Şamöa "Arap
biçeminde" inşa edilmiş olan istasyon binasının, yüzyılımızın başında
bir İspanyol mühendisi tarafından yapılmış olmasıdır. 30
Anadolu Selçuklu sanatında sırsız tuğlaların hamuru, iri taneli ve
bol kuvarslı kildi. Bu kil su ile karıştırılıp hamur haline getirilir, ardın­
dan kalıplara dökülerek şekil verilir, blokların üzerinden silindir geçiri­
lerek sıkıştırılırdı. İlk önce havada biraz suyu çekilip kuruyuncaya kadar
bırakılır, sonra rende ile düzeltilip fırınlanarak kullanıma hazır hale ge­
tirilirdi. Tuğlaların sırlanması, mimari süslemede renkli çini mozaiğin
kullanılmasına yol açmıştır. Bunların hamurları sarımtırak kül rengi
olup silisli türde hamurlardır ve silis oranı yüksektir. Hamurlardaki si­
lisin büyük bir kısmı kuvars şeklindedir. Hamurun bileşiminde %85-
95 silis (Si0 2 ), %3-5 alümina (Alp ) , %2-5 kireç (CaO) ve %2-5 alkali
3
bulunmaktadır. Sırın temeli, erimiş kumdur. Sırın daha kolay erimesi
ve saydam olması için kurşun, sırın mat olması için ise çinko katılır.
Kitle halindeki sır ezilerek toz haline getirilip su ile karıştırılır. Renkli sır
elde edilmesi için metal oksitler katılır. Sır malzemesi eriyerek hamurun
üzerini renkli ve cam gibi saydam bir katmanla kaplar. Selçuklularda en
yaygın sır rengi firuze/ turkuvaz olup kalay oksit katkısı eşliğinde ba­
kır oksitten elde ediliyordu. Diğer renklerden koyu mavi kobalt oksitle,
kobalt oksitin sağlanamadığı yerlerde onun yerine patlıcan moru renk
mangan dioksitle, siyah renk ise [mangan dioksit + bakır oksit] ya da
[mangan dioksit + kobalt oksit] ile elde ediliyordu. Krom oksit ise yeşile
çalan siyah renkli sır vermekteydi. 2 9
Bizans döneminde Eyüp semti, İstanbul'un kiremit gereksiniminin
karşılandığı bir yerdi. O nedenle oraya çok eskiden "Keramitya" deni­
yordu.
Paris'in, bahçeleriyle ünlü Tuileries Sarayı, adını, bir zamanlar kır­
mızı kiremit (Fra. " tuile") üretmek için oradan kırmızı renkli killi toprak
çıkarılan bir bölge olmasından almıştır.
ESKİ Y UNAN ÇÖMLEKÇİLİGİ VE VAZO SÜSLEMECİLIGI

Çömlekçi çarkının (dönertabla) en eski şekli İÖ 3500 yılı dolayında


Yakın Doğuöa geliştirilmiş olup bunun dışında İÖ 2600- 1 700 arası dö­
nemde Çinöe ve İÖ 1 300'lerde Miken (Mykenai) (İÖ 1 600- 1 1 00) uygar­
lığında da kullanılmıştır. Mykenai, Peloponnes Yarımadası'nın kuzey­
doğusunda yer alan eski bir Yunan kenti idi. Mikenler İÖ 1 600'lerde ta­
rih sahnesine çıkmışlar, yaklaşık İÖ 1 I OO'lere dek Yunanistan'ı denetim
altında tutmuşlar, bu arada iö 1 400 dolayında Girit Adası'na egemen
olmuşlardır. Miken çömleklerinin renkleri beyaz ve kırmızıdan sarı ve
kahverengine dek uzanmaktadır. Bunlarla bağlantılı olarak pişirmede
üç evre ayırt edillmektedir: Birince evrede, yükseltgenme (oksidasyon)
tepkimesi egemen olup fırına oksijen/ hava sevk edilir ve kil eşya kır­
mızıya bürünürdü. İkinci evrede indirgenme (redüksiyon) tepkimesi
egemen olup fırın ağzı kapatılır, içeri giren oksijen miktarı düşürülür,
böylece kil eşya siyah renge dönüşürdü. Üçüncü evrede ise fırına tek­
rar hava sevk edilerek yeniden-yükseltgenme (reoksidasyon) cereyan
eder, bunda da iri parçacıklı malzeme kırmızıya dönüşürken silikaca
zengin düzgün yüzeyli kısımlar siyah olarak kalırdı. Eski Yunanöa İÖ
600-SOO'lerde Girit, Miken ve Attika'da seramik üretiminde yüksek bir
noktaya erişilmiş, tüm yaşam alanlarında seramik kullanılır olmuş, se­
ramik kaplar önemli bir dışsatım malı halini almıştır.
Çağlar üzerinden zamana fazla direnemediği için Yunan resim sana­
tı örneklerinden günümüze ulaşanların sayısı çok azdır. Eski Yunanlılar
birincil olarak ahşap paneller üzerine resim yapmışlardır. Resim sana -
tının daha arka planda kaldığı Eski Yunanöa vazo, amfora, iki kulplu
taşıma kapları, ibrik ve kase süslemeciliği, övgüye değer uğraşlardı. Bu
kaplar temelde Atina ve Korint'te üretiliyordu. Atina kenti, çömlekçili-
66 1 Eski Yunan Çömlekçiliği Ve Vazo Süslemeciliği

ğe uygun, son derece ince bir killi toprağa sahipti. Bu kaplar üzerinde
uygun pişirme yöntemleri ve kil malzemeleri eşliğinde sarı, kırmızı ve
siyah süslemeli figürler oluşturulmaktaydı. İlk olarak iô 7. yüzyılda be­
yaz zemin üzerine siyah figürlü, iô 6. yüzyıl ortalarına doğru ise siyah
zemin üzerinde kırmızı figürlü seramikler yeğlenmiştir. 3 1
Yunan çömlekleri değişik biçim ve kullanım alanlarıyla kendilerine
özgü adlar almışlardır. Bu bağlamda şu çömlek eşyalardan söz edile­
bilir: "Amphora" ( < Yun. "amphi-phoros": "her iki yanından taşınan"),
Eski Yunan'da şarap ya da sıvı yağ taşımak ya da kimi zaman da yakılan
ölülerin küllerini saklamak için kullanılan, genelde dibi sivri ama kimi
zaman da düz, dar boyunlu ve iki yanda uzun saplı kulpları bulunan
yaklaşık 1 m yükseklikteki testi olup dökülmeyi ve buharlaşmayı önle­
mek için dar boyunlu, kolayca kaldırıp taşımak için düşey iki kulplu idi;
"Ampulla", genelde el büyüklüğünde olan ve iki yanında kulpları bulu­
nan matara ya da yassı şişe olup Eski Yunan'da parfüm ve kokulu yağ
kabı olarak kullanılırken, Hıristiyanlık döneminde Kutsal Diyaröaki
kutsal pınardan su doldurmak için hacı matarası olarak kullanılmıştır;
"Aryballos" (Lat. "aryballoi"), gövdesi küresel ya da halka şeklinde, dar
boyunlu, tek kulplu, ağız kısmı yayvan ve geniş, yağ-merhem konmak
üzere kullanılan seramik kap idi; "Chytra", Eski Yunan'da yemek pişir­
mede kullanılan basit çömlek kap idi; "Hydria", Eski Yunan'da kuyudan
su çekmek üzere ikisi yanlarda enlemesine, diğeri de bunların üstünde
gövdeden boyun kısmına boylamasına bağlanacak şekilde üç kulpu bu­
lunan su testisi olup yanlardaki büyücek olan kulplar bu kabı kaldırma­
da, düşey kulp ise içindeki sıvıyı boşaltmak için eğmede kullanılırdı;
"Krater" şarapla suyu karıştırma kabı idi; "Pithos", büyük su küpü idi;
"Psykter" soğutma kabı idi; "Rhyton", genelde terakota, boynuz, metal
ya da fıldişinden yapılmış boynuz ya da huni şeklinde, alt kısmı sivri,
geniş ağızlı içki ya da ritüel kabı idi; "Skyphos" ise alt kısmı dar, üst kısmı
geniş, yatay iki kulplu derin içki kabı idi.
Eski Yunanda, son derece basit bir yazı malzemesi, kırılmış ve atıl­
mış çanak-çömlek parçalarıydı. Oy pusulası olarak kullanılan, üzerine
yazı yazılan kırık çanak-çömlek parçalarına Yunanlılar "ostrakon" adı­
nı vermekteydiler. Bu "ostrakon"lardan özellikle Mısıröa çokça bulun­
muştur. Üzerleri kazınmış ya da siyah mürekkeple yazılmış bu çömlek
parçaları makbuz, kayıt notu, mektup ve özellikle de okul alıştırmaları
olarak kısa not ve metinler için kullanılmıştır. Kullanılmış bir "ostra-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 67

kon", yıkanarak ikinci kez kullanılabiliyordu. Sikyon Kralı Kleisthenes


(İÖ-570-507), "ostrakismos" ("çanak çömlek mahkemesi") denilen halk
mahkemesini kurmuştur. Yılda bir kez toplanan bu mahkemenin amacı,
devlet için tehlikeli olabilecek kişilerin fazla güçlenmesini engellemekti.
Ancak bu uygulama Kleisthenes zamanında hiç uygulanmamış ve ilk
kez İÖ 487Cle kullanılmıştır. "Ostrakismos" kararı alındığında, tüm va­
tandaşlar agorada toplanırdı. Herkes bir çömlek kırığı ("ostrakon") olan
"oy pusulasına" oyunu yazmak, yani iktidarı kötüye kullandığından kuş­
kulandığı siyasetçinin adını çömleğin üzerine kazıyarak o kişiyi yöneti­
me ihbar etmek zorundaydı. 32
Eski Yunan sanatsal vazoları, kalıpla biçimlendirilirdi. Bunun için
önce "matriks" denilen ana model şekillendirilir, daha sonra bunun
gövde kısmının iki yarım dişi kalıbı alınır ve bunlar pişirilerek sertleş­
tirilirdi. Her bir kalıba ayrı ayrı kil çamuru basılır, kurumaya bırakılır,
kuruyan parçalar kalıptan çözüldükten sonra, birleşme yerleri sıvı kil ile
sıvanıp yapıştırılır, ayrı hazırlanan ağız kısmı buna eklenip yapıştırıldık­
tan sonra tüm malzeme boyanıp pişirilirdi.
Seramik boyası olarak pişirme koşullarına bağlı olarak toprak boya-
lar ve siyah pigmentler kullanılmış, pişirme sonrası yeşil ve mavi pig­
mentler sürülerek uygulanmış, kırmızı pigment olarak element halin­
de bakır da kullanılmıştır. Seramiğe siyah-kırmızı renk verme, pişirme
koşulları ile sağlanmış olup bu renkleri veren pigmentler kırmızı için
Fe 0 , siyah içinse Fep , MnFe 0 ve FeA1 0 olmuştur.
2 3 4 2 4 2 4
Boyalı Attika kaplarının bezemesindeki kırmızımsı portakal renk,
kap gövdesindeki pişmiş kil ile sarı okr'un [limonit/ demir(III) oksi­
hidrat, Fep .H p ya da FeO(OH) ] yüzeye uygulanmasıyla; siyah renk
3
ise, aynı kırmızı kilden, pişirme sürecinde, özel bir yöntem uygulanarak
elde edilmiştir. Deri sertliğine getirilen gövde üzerine astarla boyama
yapıldıktan sonra kurutulup pişirilirdi. Pişirme, sırasıyla yükseltgeme,
indirgeme ve yeniden yükseltgeme olmak üzere üç basmakta gerçek­
leştirilirdi. Yöntemin temeli, kildeki demir oksitin, yükseltgen ortamda
kırmızı rengi, indirgen ortamda ise siyah rengi vermesine dayanıyordu.
Hem gövde kilinde hem de astar kilinde bulunan demir oksit nedeniyle
tüm pişme yükseltgen koşullarda yapılırsa, hem gövde hem de astar kır­
mızıya döner. 950°C dolayında yürütülen pişirme sürecinin ortalarına
doğru fırındaki yükseltgen atmosfer, fırına yaş odun ya da nemli talaş
atılıp hava giriş deliği kapatılarak indirgen atmosfere doğru değiştiri-
68 1 Eski Yunan Çömlekçiliği Ve Vazo Süslemeciliği

lirse, bu ortamda oluşan karbon monoksit gazı, kildeki kırmızı renk­


li demir (III) oksiti (Fep) , siyah renkteki demir (il) oksite ( FeO) ve
manyetite (Fe O ) dönüştürür:
3 4
Fep + CO - 2Fe0 + C0
3 2
3Fe 0 + CO - 2Fe 0 + C0
2 3 3 4 2
Eğer pişirme bu basamakta durdurulursa kabın gövdesi ve astar,
büsbütün siyah olur. Fırında küçük bir delik açılarak fırına oksijen girişi
sağlanırsa, gözenekli bir yapıya sahip olan astarsız gövde kısmında de­
mir (il) oksit ve manyetit, yeniden yükseltgenerek kırmızı renkli demir
(III) oksite dönüşür. Bu sırada gözenekleri eriyip kapanarak sinterleşti­
ği için geçirgenliği kaybolan astarlı kısımlar yeniden yükseltgenmez ve
siyah kalırlar. Ancak pişirme sıcaklığı 1 050°C'nin üzerine çıkarılacak
olursa, astar kısımlarının da yeniden yükseltgenmeye uğrayacağı sap­
tanmıştır. 20
Attika vazo ve tabaklarında kırmızı-siyah renk
süslemeli seramik yüzeylere sıkça rastlanır (ŞEKİL
1 2 ) . Siyah olması istenen yerlere alkali demir içe­
rikli malzeme çok ince çamur halinde sürüldükten
sonra üç kademede pişirme uygulanmaktaydı. Süs­
leme yüzeyi ve iç-kitle, ilkin bol hava eşliğinde yak­
laşık 800°C'de pişirilerek Fep içeriğinden ötürü
3
kırmızı renkte bir görünüm elde edilirken, üst
katman sinterleme sonucu daha sıkı ve geçirimsiz
bir yapıya bürünürdü. Bunun ardından uygulanan
ikinci kademede hava sevki kısılarak (indirgen at­
mosferde) tüm yüzey, siyah bir pigmentle [genelde
Fep ile, yanı sıra da hercynite (FeO.Al p ) ile]
4 3
kaplı hale getirildikten sonra üçüncü kademe ola­
rak yeniden bol hava sevk edilmesi durumunda,
süslemenin yapılmadığı ve nispeten gözenekli olan
kısımlar iç kısımlara oksijenin nüfuz etmesiyle
yeniden kırmızı renge oksitlenirken, sinterleşmiş
süsleme yüzeyi, yeniden oksijenle tepkimeye gir­
ŞEKİL 12. Kanatlı
ayakkabı/arı ve "ca­ meye direnç göstererek siyahlığını koruyordu. 1 9
deceus"u (yılanlı asa) Attika vazo süslemeciliğinde ilk ressamlar
ile Hermes'i gösteren
olarak Kleitias (İÖ 6. yüzyıl) ile öğrencisi Exeki-
kırmızı figürlü vazo.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 69

as'ın (etk. İÖ 545-530) adları geçer


( ŞEKİL 1 3, ŞEKİL 1 4 ) . Exekias, ola­
sılıkla en ünlü seramikçi olup aynı
zamanda siyah figürlü vazo ressamı
olarak da çalışmıştır. İÖ 530 yılı do­
layında Attika vazo süslemeciliğinde
siyah figürlü vazo süslemeciliğinden
kırmızı figürlü vazo süslemeciliğine
geçiş yaşamıştır. Kırmızı figür tekni­
ğinde figürler, daha gerçekçi ve daha
canlıdırlar. 33
Yunan sanatının Doğululaşma
( oryantalleşme) dönemi olarak İÖ
7. yüzyılda Yunanlılar Yakın Doğu
ile temas kurup gözlerini Doğu'nun
ŞEKiL· 13. Sanatçı Exekias imzalı uzun bir gelenekten gelen bitkisel
siyah figürlü bu İÖ 6. yüzyıl amfora­ süslemelerine, egzotik hayvanlara
sında, bir destanla bağlantılı olarak ve acayip yaratık ve canavarlara dik­
Yunan (Akha) tarafının savaşçı kah­
mişlerdir. Bu dönemde belirleyici
ramanları Akhilleus ve Ajax/ Aias,
Truva/ Troya savaşında verilen mola yenilik, Korinthoslular tarafından
sırasında, yanlarında mızrakları, ar­ "siyah figürlü vazo" tekniği ile orta­
kalarında duvara dayalı kalkanları, ya konmuştur. Bu teknik buradan İÖ
oturur halde zar eşliğinde oynanan 630'd a Attika'ya geçmiş ve İÖ 5. yüz­
"Petteia " adlı bir tabla/ dama oyu­ yılda zirveye ulaşmıştır. Bu bağlam­
nuna dalmış ve savaşı unutmuş, ama
gerektiğinde hemen oyundan kalkıp da Attika'nın ve başkent Atina'nın
savaşa devam etmeye hazır halde vazoları, nicelik ve nitelik açısından,
görünmektedirler. Soldaki (miğferli) en yakın rakibi olan Korinthos'tan
oyuncu Akhilleus, ağzından çıkan üstündü. Attika vazoları, olağanüs­
şerit yazıda "dört" derken, Ajax'ın tü güzellikte olup hiçbir zaman aşı­
"üç" dediği okunmakta ve oyunu Ak­
lamamıştır. Attikalı siyah figürlü
hilleus'un kazandığı anlaşılmaktadır.
Seramik bir eser üzerinde bir imza ünlü vazo ustaları arasında Sophilos,
ya da işaretin bulunması, kendine ait Kleitias, Nearchos, Lydos, "Amasis
bir seramik işliği bulunan ressam ya Ressamı" (İÖ 560- 5 1 5) [ "çömlekçi
da çömlekçiye işaret eder. Parçanın Amasis'in işliğinde çalışan ressam"
yüksek kalitede oluşu, tutumlu uygu­
anlamına] ve Exekias idi. Bunların
lanmış süslemede de kendini göster­
mektedir (-İÖ 530; yükseklik: 61 cm) figürünü işlediği kahramanlar ara­
(Museo Gregoriano Etrusco, Vatikan, sında ilk sırayı, insan yanı ağır basan
Roma).33 yarı-tanrı Herakles almıştır. 34
70 1 Eski Yunan Çömlekçiliği Ve Vazo Süslemeciliği

Kırmızı figürlü vazo res­


samlığı ise ilk olarak iö 530
yılı dolayında Attika'da ge­
liştirilmiş ve yaklaşık olarak
İÖ 430'larda en yüce nok­
tasına erişmiştir. Bu tekniği
ilk uygulayanlar, Exekias'ın
öğrencisi "Andokides Res­
samı" ile Oltos olmuştur.
Kırmızı figür biçeminin en
ŞEKİL 1 4. Aşık kemiği (Lat. "astragalus ") bi­
çiminde kırmızı figürlü seramik bir kap: Aşık büyük iki ustası "Kleoph­
kemiği, Eski Yunanaa zar oyunu aracı olarak rades Ressamı" ile "Berlin
kullanılırdı. Burada dalgalar içinde yüzer halde Ressamı"dır. Bu teknik ora­
görünen kızlar, hafif esen rüzgarın kişiselleşti­ dan Yunan göçmenler tara­
rilmiş simgeleridir (-İÖ 450-400) (British Mu­
seum, Londra). 33 fından Güney İtalya'ya da
götürülmüş ve başlangıçta
Yunan modellere göre üretilmiştir. Her şeyden önce Attika seramiği çok
iyi kalitesi ve ince işçiliği ile çok büyük bir değere sahipti ve o zamanda
hem dekorasyon tekniği hem de üretim yöntemi açısından benzersizdi.
Bu süslemelerde çoğunlukla Yunan mitolojisi, tanrılar ve kahramanlarla
ilgili söylenceler ve tarihsel sahneler, ama aynı zamanda gündelik yaşam
(oyun, spor, av, şenlik ve erotizm) ile ve zanaatlarla ilgili sevilen motif­
ler de yer alırdı. Günümüzde kırmızı ve siyah figürlü vazolardaki resim
sahneleri, Antikçağ tarihinin en önemli kaynakları arasındadır ve mi­
toloji ile toplumsal yaşam arasındaki ilişkilerin anlaşılmasına yaramak­
tadır. Öte yandan belirli eşya ve olaylar da yalnızca bu seramiklerdeki,
resimler yoluyla günümüze ulaşabilmiştir.
Eşsiz güzellikteki Yunan vazoları üzerinde kimi zaman ressamın
adı, işlik patronunun damgası ve ürünün kalitesini garanti eden "çarşı
ağası"nın damgası bulunuyordu. Vazo süslemeciliğinin ilkelerini gelişti­
ren ilk ressam olarak Kleonai'li Kimon'un adı geçer. İlk kırmızı figürlü
vazo ressamlarından biri Oltos idi. Bunların dışında ressamlar olarak
ise Epiktetos, usta sanatçı Phintias, tüm eserlerine işaretini koymuş bu­
lunan Euphronios ve onunla yarış içindeki rakip sanatçı Euthymides
gibiler karşımıza çıkmaktadır. İÖ 500-480 arası dönem, Attika vazo
süslemeciliğinin en yükseldiği dönemdir. Bu dönemin hemen ardın­
dan Yunanlılar Perslerle yaptıkları Salamis Deniz Savaşı'nda onları yen-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 7 1

mişlerdir. Euphronios daha sonra nedeni bilinmedik bir şekilde vazo


ressamlığından çömlekçiliğe geçmiştir. Euphronios'un işliğinde birlikte
çalıştığı ressamlardan biri Onesimos idi. 33

Siyah ve kırmızı figürlü vazolar klasik çağda Yunanistan'ın ve özellik­


le de Atina'nın tahıl dışalımı için önemli bir dışsatım malıydı. Genelde
kırmızı rengin pigmenti Fe 0 , siyahınki ise Fe 0 idi. Kaplar için özen­
2 3 3 4
le seçilmiş demir içerikli kil kullanılıyordu. Siyah ve kırmızı süslemede,
yıkanmış çok ince kilden bir balçık hazırlanıyor ve adı geçen kimyasal
bileşenlerle renklendiriliyordu. Hazırlanan malzeme 800-900°C ara­
sında ilkin yükseltgenerek, ardından indirgenerek ve en sonunda da
bir kez daha yükseltgenerek pişiriliyordu. Siyah süslemede illitli bir kil
kullanılıyordu. Bu kilin K2 O içeriği, indirgen pişirme sırasında sıkı bir
biçimde sinterleşiyor ve yüzeyden eriyerek camsı, gözeneksiz bir yapıya
dönüşüyordu. Kırmızı süslemede ise Kp bakımından yoksul kaolinitli
bir kil kullanılıyordu. Bu durumda indirgen pişirme sonunda gözenekli
bir yapı ele geçiyordu.

Güney Rusya'da birbirinden güzel, çok sayıda Attika vazosu bulun­


muştur. Böyle güzel bir vazonun karşılığında yaklaşık 200 tonluk bir
gemi dolusu tahıl dışında kürek mahkumları da satın alınabiliyordu.
Köleler Pontus'taki (Karadeniz) ülkelerin önemli bir dışsatım malıydı.

Ege bölgesinde İÖ 525 yılı dolayında, daha önceleri turuncu/ kır­


mızı zemin üzerine siyah motifli olarak yapılırken bu tarihten sonra si­
yah zemin üzerine turuncu/ kırmızı motifli çömlekler ortaya çıkmıştır.
Bunda kil olarak illit minerali kullanıldığı anlaşılmıştır. 3 5 Kırmızı ve
siyah figürlü vazoların incelenmesinden, Eskiçağ Atina'sında seri imalat
türünde bir üretimin değil, usta işi tek tek üretimin söz konusu olduğu
saptanmıştır. 36 Vazolara kırmızı ve siyah renk veren demir oksit bileşik­
leri, kullanılan kilin bileşiminde yer alıyordu. Kimi zaman, kaolin bile­
şeni yardımıyla beyaz süsleme de yapılıyordu.

Bugün olduğu gibi, eskiden de maden yatağından çıkarılan kil, açık


havada kurutulur, öğütülür, ıslatılır, çıplak ayakla çiğnenir ve en so­
nunda yoğrularak yeterli birörneklikte bir çamur kitlesi elde edilirdi;
çömlekçi çarkına konup biçimlendirildikten sonra havada kurutulur ve
sonra da pişirilirdi. Ayaklı çömlekçi çarkı, Helenistik Mısıröa İÖ 3. yüz­
yılda ortaya çıkmıştır (ŞEKİL 1 5, ŞEKİL 16).
72 1 Eski Yunan Çömlekçiliği Ve Vazo Süslemeciliği

ŞEKiL 1 5. Eski Mısır{ia Beşinci Hanedan döneminden (-lô 2487-2348) bir çömlekçi,
elle çevrilen çarkta çalışırken (1he Metropolitan Museum of Art, New York).37

Yunan çömlekçiler sulu


çamur hazırlanmasında kili
peptitleştirmek (kolloit ha­
linde, yani akıcılaştırılmış
katı asıltı halinde dağıtmak)
üzere odun külü halinde po­
tas (K C0 ) ve deniz yosunu
2 3
külü halinde soda (Na CO )
2
da kullanıyorlardı. Ama kili,
tanen (mazı özü) ile çok
daha etkili olarak peptitleş­
tiriyorlardı.
Çömleği renklendirme­
ŞEKlL 1 6. Eski Mısır{ia Tanrı Khenemu, çöm-de en ilginç adım, pişirme
/ekçi çarkında çamurdan insan yaparken.38
işlemiydi. Malzemenin ha-
zırlanmasında, siyah görünüm kazanması istenen yerlere, çok ince ta­
necikli kil çamuru sürülürdü. Odunun yakıldığı fırında ilkin yaklaşık
840°Cöe fazla hava kullanılarak yükseltgen-pişirme yapılır ve sonuçta
tüm yüzey kırmızı renk alırdı. Sonra çömlekçi, çıralı odunlarla hava
girişini tıkar ya da gerekiyorsa baca deliğini kapatır ve 5 - 1 0 dakika sü­
reyle indirgen-pişirme uygulardı. Kıt oksijenli bu pişirmede, ortamda
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 73

oluşan karbon monoksit gazı, çömlek yüzeyindeki Fep/ü Fe p 'e in­


4
dirger [3Fep3 (katı) + CO(gaz) - 2Fep (katı) + C0 (gaz)] ve tüm yü­
4 2
zey siyahlaşır, bu sırada da çok ince çamur sürülü yerler sinterleşerek
gözeneksiz hale geçerdi. Sinterleşme işleminin sıcaklık denetimi, sera­
miğin sulu çamurundaki potasyum içeğini yoluyla yapılırdı. Çömlekçi
daha sonra hava girişini ve bacayı açar, bolca odun yakarak yaklaşık
860°C'ye yükselen sıcaklıkta ikinci bir yükseltgen-pişirme uygulardı. Bu
basamakta ise ince çamur sürülü olmayan yerlerdeki gözeneklerden gi­
ren hava oksijeni, buradaki sinterleşmemiş Fe3 O 'ü yeniden Fe O 3 e yük­
4 2
seltgeyerek kırmızılaştırır [4Fep (katı) + 0 (gaz) - 6Fep3 (katı) ] ; ince
4 2
çamur sürülü yerlerde sinterleşmiş olan Fe p ise, oksijen girişine izin
4
vermediği ve yeniden yükseltgenemediği için siyah rengini korurdu. 1 2 •
3
6 Siyah-beyaz-kırmızı seramiklerde ise beyaz rengin, kaolin ya da talk
[magnezyum silikat, Mg3 Sip (0H) 2 ] minerali katkısıyla sağlandığı an­
10
laşılmıştır.
Yükseltgen-pişirmeli kırmızı renkli bir seramik türü "terra sigillata"
("mühürlenmiş toprak" anlamında) idi. İÔ 1 . yüzyıldan beri Romalı­
larca üretilmekte olup en önemli dışsatım mallarındandı. Bu eşyaların
üzerinde düz ya da silindir damga ile oluşturulmuş kabartma motifler
yer alıyordu. Bunların yüzeyi, camsılaştırılmış kırmızı-kahverengi yarı
parlak kil ile astarlanıyordu. Özellikle yemek kabı olarak çok kullanışlıy­
dılar. Bunlar tıbbi niteliklere sahip olduğuna inanılan ve volkanik Limni
(Lemnos) Adası'ndan sağlanan özel bir silisli topraktan yapılmaktaydı.
Limni'nin tıbbi kili, klasik çağlarda Yunanlılar ve Romalılar tarafından
bilinmekteydi. 1 6. yüzyılda Avrupa'da yeniden moda oldu ve Türkler
Limniöeki yatakları işlettiler. Benzer malzeme Almanya, Fransa, İtalya
ve başka yerlerde de bulunmuş olup bundan hazırlanan seramik eşyalar,
damgalanarak "terra sigillata" adı altında satılmışlardır.
Yahudi Kabalacılığı kültüründe, temel amacı karşı koymayan ve her
söyleneni yapan bir hizmetçi yaratmak olan ve büyü yardımıyla yaşam
kıvılcımını emerek canlanan insan benzeri, balçıktan yapılmış mekanik
bir otomat olarak "Golem"den ("şekilsiz ya da cansız çamur") söz edilir.
Bir hahamın yarattığı "Golem", her gün büyük bir hızla büyüdüğünden,
haham onu her gün kırarak yeniden kile çevirip yaratır ve böylece aşırı
büyümesini engellemeye çalışır. Bir gün bunu yapmayı unutunca "Go­
lem" o kadar büyür ki, haham onu yok ettiğinde kendisi de balçık yığı­
nının altında kalarak can verir.
1 75

"ÇiN'IN TERAKOTA ASKERLERİ"

Çin tarihi, yönetimdeki hanedanlara göre dönemlendirilir ve bu ha-


nedanlar şöyledir:
Hsia hanedanı (-iö 2207-İÖ 1 766)
Shang hanedanı (- İÖ 1 766-İÖ 1 1 22)
Zhou/ Chou hanedanı (İÖ 1 1 22-İÖ 256)
Qin hanedanı (İÖ 22 1 -İÖ 207)
Han hanedanı (İÖ 207-İS 220)
Üç Krallık (Wei) hanedanı (220-265)
Jing/ Jin hanedanı (265-4 1 9)
Güney-Kuzey hanedanı (41 9-589)
Sui hanedanı (589-6 1 8 )
Tang hanedanı (6 1 8-907)
Beş hanedan (907-960)
Liao hanedanı (907- 1 1 25)
Sung (Song) hanedanı (960- 1 279) [Kuzey Sung (960- 1 1 26)/ Güney
Sung ( 1 1 27- 1 279) ]
Yuan (Moğol) hanedanı ( 1 279- 1 368)
Ming hanedanı ( 1 368- 1 644)
Qing (Mançu) hanedanı ( 1 644- 1 9 1 2)
Çin Cumhuriyeti ( 1 9 1 2 - 1 949)
Çin Halk Cumhuriyeti ( 1 949�).
Çin'in çömlek kültürü İÖ 4. binyıllara uzanmaktadır. Bu bağlam­
da Çinöeki Yangshao kültürünün (İÖ 3200-2500) geometrik tasarımlı
çömlekleri kuş, balık, kurbağa ve diğer hayvan imgelerinden oluşturul­
muştur ve bu hayvanların özgün olarak totemsel anlamları olabileceği
düşünülmektedir (ŞEKİL 1 7) . 39
76 1 "Çin'in Terakota Askerleri "

ŞEKiL 1 7. Çin'in Yangshao kültürünün (İÔ 3200-2500) geomet­


rik tasarımlı renkli çöm/eklerinden örnekler.

Çin Seddi'nin güneyinde, eski bir Çin hanedanının tahtı bulunmak­


taydı. 20. yüzyılda yapılan en önemli kazılardan biri, Li Dağı'nın eteğin­
deki höyükte imparatorluk askerlerinin 6- 7 m kalınlıktaki lös toprağın
altına gömülü terakota ("terra-cotta": "pişirilmiş toprak") heykellerini
gözler önüne sermiştir. Kazılar, 1 974 yılında tuğla renginde bir figürün
bulunmasıyla başladı. Çinli arkeologlar bugüne kadarki kazılarda, Çin
feodal toplumunun ilk imparatoru olan ve asıl adı Ying Zheng olan İm­
parator Qin Shi Huang'ın (Shi Huangdi) (yön. İÖ 246-2 10) 8000 dola­
yında silahlı savaşçısının atları ve arabalarıyla birlikte gerçek boyutla­
rında kilden yapılma binlerce heykellerini buldular (ŞEKİL 1 8, ŞEKİL
19 ) . 2200 yıl boyunca bu şekilde toprak altında kalan bu tuğla askerlerde
her bir ayrıntı tümüyle otantikti. Kılıç, mızrak ve oklar temizlendikle­
rinde, yapıldıkları zamandaki kadar keskin ve ürkütücü görünüyorlardı.
Silahlar on beş farklı metalin alaşımından yapılmıştı.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 77

ŞEKİL 1 8. Çin İmparatoru Qin Shi Huang'ın mezarını 2200 yıldır sessizce koruyan
"Seramik Savaşçıları "ndan bir kesit (-İÔ 221 -209) (Lintong Terakota Savaşçılar ve At
Figürleri Müzesi, Xianyan, Çin Halk Cumhuriyeti).

ŞEKİL 1 9. Qin Shi Huang'ın mezar buluntuları olarak Lintong'daki Terakota Savaş­
çılar ve At Figürleri Müzesi'nde Mezar-I'deki seramik atların koşulu olduğu bronz bir
araba sahnesi (-İÔ 221 -209).

Terakota eldesinde kullanılacak kilin, tuğla ya da çinidekinden daha


küçük tanecikli olması gerekir. Kil içinde demir oksitin varlığı, pişmiş
terakotada kahverengi ya da kırmızı renklenmeler üretir. Fayans, bir ba­
kıma sırlanmış terakotadır. 40
78 1 "Çin'in Terakota Askerleri "

Çin Halk Cumhuriyeti'nde Xi'an (Şian) kentinin yaklaşık 30 km do­


ğusunda, Lintong ilçesinde yer alan "Seramik Savaşçılar" buluntularına
Çinliler, "Dünyanın Sekizinci Harikası" diyorlar. Xi'an, İÖ 1 1 . yüzyıldan
İS 1 0. yüzyıla dek Çin'in başkenti idi. "Terakota Askerler", bütün Çin'i
birleştiren, ülkeye Çin ("Qin") adını veren, ünlü Çin Seddi'nin ve Büyük
Kanal'ın inşaatlarını başlatan, Çin'in bütünlüğünü sağlayan "ilk impa­
ratoru'', Qin hanedanının (İÖ 22 1 -İÖ 207) yöneticisi Qin Shi Huang'ın
(adındaki "Qin" hanedan adı; "Shi" ilk, "Huang" ise imparator anlamı­
na gelir), zorunlu çalışma cezası almış 700.000'i aşkın savaş tutuklusu
tarafından 36 yılda tamamlanan anıtmezarından 1 ,5 km uzaklıkta, üç
tonozlu büyük bir yapı içinde yer almaktadır (ŞEKİL 20) . Terakota as­
kerler, her biri 200 m uzunluğunda on bir tane birbirine koşut koridor
şeklinde kanalın içinde ayakta dikili haldedirler. İÖ 246'da 1 3 yaşında
imparatorluk tacını giyen Qin Shi Huang, derhal Li Dağı'nın eteğinde
ve toprak altında kendi anıtmezarının (mozole) ve yanı sıra da bir sa­
rayın hazırlanması emrini vermişti. Yol ve kanallardan oluşan geniş bir
altyapının inşasını ve krallığının çeşitli istihkam surlarının Büyük Çin
Seddi'ne bağlanmasını buyurmuştur (bu surların geçmişi İÖ 700'lere
dayanır ve barbar istilasını durdurmak amacıyla zamanla yaydırılarak
sonunda Büyük Çin Seddi halini almıştır). Qin Shi Huang, iletişimi
ve kayıt tutmayı basitleştirmek amacıyla yazı, bürokrasi, yasa, ağırlık
ve ölçüler ve de para sistemlerini standartlaştırmıştı. Ülkesine kazan­
dırımları, Büyük İskender'inkilerle karşılaştırılabilecek düzeyde idiyse
de Qin Shi Huang acımasız bir despottu ve uzun yıllar boyu ülkesini
demir yumrukla yönetmiştir. Çevresine olağan akademisyenler dışında
birtakım yıldız falcısı, simyacı ve pratik konularda uzman çeşitli bilim -
cileri toplamıştı. Bunlardan "yaşam suyu" bulmakla görevlendirilen iki
kişi bunu başaramayınca, ortaya, imparatorun kolay sinirlenen bir kişi
olduğu için bu karakterinin, onun uzun ömürlü olmasma engel olduğu
söylentisini yaydılar. Bu duruma sinirlenen imparator, yakınındakilerin
önerisi üzerine İÖ 2 1 3 yılında, onlarla uzaktan yakından ilişkisi olabi­
lecek 460 bilgini bir günde diri diri toprağa gömdürmüş, Konfüçyüs'un
(K'ung Fu Tzu) (İÖ -55 1 -479) öğretilerini ve Konfüçyüsçülüğe eşlik
eden eğitim sistemini ortadan kaldırmaya yönelik olarak, öte yandan da
Çin'de bilim ve uygarlık tarihinin kendisiyle başlamış olduğunu göster­
mek için önceki yüzyıllarda yazılmış tıp, tarım ve falcılık gibi "teknik"
konulu kitaplar dışındaki tüm kitapların yakılmasını buyurmuş, geç­
miş dönemlerin bilimsel olarak tartışılmasını yasaklamıştır. Ömrünün
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 79

son yıllarına doğru sakinleşerek mistik yaşama çekilmiş, yalnızca bir


ölümsüzlük formülü bulmayı ya da yaratmayı hedefleyerek çevresine
sihirbazları ve simyacıları toplamıştır. İÖ 2 1 0 yılında ölümsüzlük iksi­
rini aramak için Japonya'ya yaptığı bir geziden sonra çılgın ve yalnız
bir şekilde ölmüştür. Çin'in "İlk İmparator"unun, ölümsüzlük bahşedici
ilaç olarak düşünülen zincifre ( zinnober, civa sülfür, HgS) kullanma­
sı sonucu öldüğü düşünülmektedir. Qin hanedanı (İÖ 22 1 -207), onun
ölümünden kısa bir süre sonra son bulmuş olup ülkenin adı (Türk.
"Çin"; İng. "China"), bu kısa ömürlü hanedanın adından türemiştir. Bu
mozole, imparator öldüğünde henüz tamamlanmamıştı. Mezar tümü­
lüsü günümüzde 350 m x 345 m'lik bir alanı kapsamakta ve dış çevre
düzlüğünden 87 m yüksekte yer almaktadır. Bu mezar dış ve iç çevre
surları ile çevrili olup iç kısımda çeşitli modelde binaların betimlendiği
o zamanın masalsı sarayını da içermekteydi. 4 ı. 42 • 43
O dönemleri anlatan
yazılı kaynaklara göre ölen
önemli kişiler için insanlar
kurban ediliyordu. Bu bağ­
lamda ölen imparatorla bir­
likte ona çocuk vermeyen
eşleriyle cariyeleri de onunla
birlikte gömülecekti. Ayrıca
devasa anıtmezar inşaatını
gerçekleştiren usta ve işçile­
rin çoğu da, mezarın güven­
liği konusunda bildiklerini
anlatmamaları gerekçesiyle
canlı olarak toprağa gömüle­
ceklerdi. İnşaat alanında de­
polar, ocaklar, seramik fırın­
ları ve seramik parçalarını
montaj yerleri kuruldu. Me­
zar yerinin hazırlanmasında
toprak, su çıkana kadar ka­
zılmış ve zemini sağlamlaş­
tırmak için içine erimiş tunç
ŞEKİL 20. Çin İmparatoru Qin Shi Huang (yön.
İÔ 246-21 0) (Bir 1 9. yüzyıl Kore albümünden) akıtılarak doldurulduktan
(British Museum, Londra). 44 sonra ülkenin büyük nehir-
80 1 "Çin'in Terakota Askerleri "

lerini taklit edecek şekilde civa havuzları oluşturuldu ve hiç sönmeden


yanabileceğini düşündükleri petrol lambaları yerleştirildi. 45
Kazılarda imparatorun mezar odasının yeri saptanmışsa da günü­
müze dek henüz açılmamıştır. 1974'te alanda fıskiye tesisatı kazıları sı­
rasında çömlek kırıklarına rastlanmış ve böylece dünyaca ünlü, yaklaşık
7,5 cm kalınlıktaki "terra-cotta"dan yapılmış askerlerin varlığı ortaya
çıkarılmıştır. Müze, halkın ziyaretine 1 979'da açılmış olup imparatorluk
mozolesinin ve onu çevreleyen mezarlık alanın toplam genişliği 56 km 2
kadardır. Mezar odasının üzerindeki yığma tepenin (tümülüs) çevre­
sinde yeraltında 5 km uzunluğunda bir duvar inşa edildiği, yer altı ko­
ridorlarında imparatorun ordusu ve muhafız alayının pişmiş topraktan
yapılmış birebir kopyalarının, tunç at arabalarının ve canlı gömülmüş
atların yer aldığı anlaşılmıştır. "Seramik Savaşçılar", İmparator Qin Shi
Huang tarafından, kendisine, ölümünden sonra koruyuculuk (muhafız­
lık) hizmeti vermek üzere yaptırılmıştır. Bu heykellerin yeraltında bu­
lunmuş olması, salt estetik bir amaca yönelik olmadıklarını göstermek­
tedir. Gerçek modellere bakılarak ve onların ölçülerine uygun olarak
kilden ayrı ayrı yapılmış ve gerçek tunç silahlarla donatılmıştır. Buna
göre ortalama 1 ,8 m boyunda 1 000 dolayında terakota asker, 600 at
heykeli, I OO'ün üzerinde ahşap araba, altın ve gümüş kaplamalı dört at
koşulmuş bir savaş arabası, 7000 parça silah ve kimileri soy metalden
yapılmış eşyalardan oluşan bu büyük ordu, kalıplardan seri biçimde dö­
külmemiş, her heykel ayrı ayrı örneklendirilmiştir. Terakota askerlerin
pelerinlerinde süslü noktalar, kemerlerinde demir kopçalar, zırhlı ce­
ketlerinde deri kemerler ve ayakkabı pençelerinde kabaralar görülmek­
tedir. Kazılar hala sürdürülmekte olup 6000- 7000 terakota asker figürü
daha toprak altından çıkarılmayı beklemektedir. Başlar, kollar ve göv­
deler ayrı ayrı kalıplanmış ve kil şeritler aracılığıyla birbirine "modüler"
şekilde eklenmiş olup gövdelerin içi boştur ve gövdeler, tek parça olarak
hazırlanmış bacaklara birleştirilmiştir. Kırılmış bir savaşçı heykelinin
kesiti, önce kaba bir modelin yapıldığını, sonra bunun üstüne ince bir
kil katmanının eklendiğini, göz, ağız, burun ve giysi gibi ayrıntıların da,
kil üzerine, yumuşaklığını yitirmeden önce oyulduğunu göstermekte­
dir. Kulaklar, sakal, bıyık ve zırh gibi sonradan eklenen parçalar, ayrı
ayrı modeller örnek alınarak yapıştırılmıştır. Heykellerin hepsi birer
kaidenin üzerine yerleştirilmiştir. Ayakta duran tek bir savaşçı figürü,
ortalama 1 80- 1 90 cm yükseklik ve 1 70-200 kg ağırlıktadır. Zam�n için -
de solarak açık kahverengine dönüşen seramik heykellerin, başlangıç-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 8 ı

ta 1 2 - 1 3 farklı renkte parlak boyalarla boyanıp verniklendikten sonra


900- 1 000°C sıcaklıkta pişirildiği anlaşılmıştır. Atlar da benzer şekilde
yapılmış olup birer tunç dizginle donatılmıştır. "Qin Savaşçıları"nın hiç­
birinin yüzü, ötekine benzememektedir. Bu askerlerin kimileri gerçek
savaş arabaları ve bronz silahlarla donanmışlardı. 46 Bunlar Çin'in her bir
halkından çeşitli tiplemeler halinde betimlenmişlerdir. Kimi çömelmiş,
kimi ayaktadır. İçlerinde piyadeler, süvariler, kundaklı yay (Tatar yayı)
kullananlar ve savaş arabaları bulunmaktadır. Gözler ve ağız gibi ay­
rıntılar, gerçek yaşama şaşırtıcı derecede yakın olup canlı gibi durmak­
tadır. Bu asker heykellerinin aynı zamanda parlak ve canlı renklerdeki
boyalarla süslendikleri sonradan anlaşılmışsa da, geçen zaman, onları
soldurmuştur. Ten kısımlarının ten renginde, dudaklarının kırmızı ton­
da boyandığı, göz, saç, tırnak ve elbiselerin çeşitli kısımlarının uygun
renklere boyanmış oldukları ve ayrıca da yıpranma ve paslanmaya karşı
dayanıklı kılmak için tüm heykellerin verniklendiği anlaşılmıştır. 47 • 48
Terakota askerlerin hammaddesi olarak kullanılan lös (İng. "loess";
Çin. "huangtu": "sarı toprak"), Çince adını Sarı Irmak'tan ("Huang-ho")
almıştır. Çin<ie Sarı Irmak, taşkın sırasında çevresini, son derece verimli
tarım alanı haline dönüştüren lös ile kaplıyordu. Çin seramiğinin geliş­
mesi löse iki açıdan bağlı olmuştur. İlkin, başlıca kuvarstan ibaret olma­
sı nedeniyle lös, yüksek bir erime sıcaklığına sahiptir ve yüksek sıcaklık
fırınlarının inşası için kusursuz bir malzeme olmuştur. İkinci olaraksa
çok düşük oranda kil içermesi nedeniyle kurutma ve pişirme sırasında
büzülmediğinden, tunç silah dökümünde kullanılacak seramik kalıpla­
rın yapımı için de ideal bir malzeme olmuştur. Lösün seramik kalıplarda
kullanımı, Çin'de çömlekçilikle metalürjinin birlikte geliştiği anlamına
gelmektedir.
Bu seramik heykelleri boyamada, Avrupalılarca da bilinen serüzit
[kurşun beyazı, üstübeç, bazik kurşun karbonat, 2PbC0 .Pb(OH) 2 ] , zin­
3
cifre [zinnober, civa sülfür, HgS ] , auripigment [orpiment, arsenik trisül­
für, As S ] , malahit/ malakit [bazik bakır karbonat, CuC0 .Cu(OH) 2 ] ,
2 3 3
azurit [2CuCO r Cu(OH) 2 ya da Cu (0H) 2 (C0 ) 2 ] , kırmızı demir oksit
3 3
[demir(III) oksit, Fep ] gibi pigmentlerin yanı sıra baryum-bakır si­
3
likat bileşimli olan ünlü "Han erguvanı" ya da kemik apatiti gibi yapay
üretilmiş pigmentlerin de kullanıldığı anlaşılmıştır. Özgün boya katma­
nı, olasılıkla doğal kökenli tutkal ya da sakızlarla kil malzemeye bağ­
lanmış olup emici seramik kısmının yalıtımı için Doğu Avrupa'ya özgü
8 2 1 "Çin'in Terakota Askerleri"

lak ağacı olan " Toxicodendron vern iflu a" nın özsuyunun kullanıldığı an­
laşılmıştır. Ancak bu boya katmanının, bu asker heykeller gün ışığına
çıkarıldıktan sonra, değişen iklim koşullarının etkisiyle kısa sürede pul
pul döküldükleri görülmüştür.
Büyük bir tarihsel değer taşımasından ötürü Qin Shi Huang'ın anıt­
mezarı ve yeraltı heykel ordusu ("terakota askerler"), belki de 20. yüzyı­
lın en büyük arkeolojik buluntusudur ve 1 987 yılında UNESCO tarafın­
dan "Dünya Kültür Mirası Listesi"ne alınmıştır.
Çin seramik ürünlerinden olan ve dinsel tören ya da içki kabı ola­
rak kullanılan "kendi", Malay dilinde ağzı emzikli kap anlamına gelir
ve Sanskritçe "kundika"dan gelir. Meme şeklindeki boşaltma ağzı, ağza
değdirilmeden içmeye olanak verir ve böylece kirlenmeden birkaç kişi
tarafından aynı anda birlikte kullanılabilir (ŞEKİL 2 1 ) . Üstteki çaydan­
lık kapağı biçimindeki geniş kısmından içine dolum yapılır. Çömlek­
çiler "kendi"nin porselen taklidini Çin<ie ilk olarak Tang döneminde
(6 1 8-907) yapmışlarsa da Çin seramik repertuvarında hiçbir zaman
önemli bir yer tutmamıştır. Konfüçyüsçüler bunu, kaligrafi sanatında
su damlatma kabı olarak kullanmışlardır. Koreliler ise Budist ayinler­
de su serpici olarak kullanmışlardır. Jingdezhen'de İslam'ın simgesi ola­
rak hilal şeklinde mavi-beyaz porselenden "kendi" de yapılmıştır. Çin,
sıklıkla hayal ürünü hayvan biçimlerinde pek çok "kendi"yi Güneybatı
Asya'ya satmıştır. Osmanlı sultanlarının porselen koleksiyonunda ağız
kısmı gümüş yaldızlı, fil şeklinde yedi adet Ming "kendi"si bulunmak­
tadır. İranlı çömlekçiler bunu hokka ("kendi-qalian") şeklindeki bir kap
haline dönüştürmüşlerdir. 49

ŞEKiL 21. "Kendi " (1 5. - 1 6. yüz­


yıl), "Sistatchanalai işi ", sır-altı
siyah boyamalı sert çömlek; yük­
seklik: 22 cm (Seattle Art Mu­
seum, ABD) . 4 9
1 83

ORTAÇAG DOGU MÜSLÜMANLARINDA SERAMİK

Sırsız ve gözenekli toprak eşya, suyu soğutucu özelliklerinden dolayı


Doğu ülkelerinde her zaman kullanılagelmiştir.
İslam'ın ilk yıllarında Müslüman tüccarlar Uzak Doğu ile ticaret ya­
pıyorlardı ve 8. yüzyılda Çin'in Kanton bölgesinde bir Arap yerleşmesi­
nin varlığı bilinmektedir. Samarra'daki kazılarda, 9. yüzyılda Mezopo­
tamya'ya Çin çömlek ve porselenlerinin ithal edilmiş olduğuna ilişkin
maddi kanıtlara rastlanmıştır. Müslümanlar porselene hayranlıklarını
gizlememiş, çini ürünleri porselene benzetmek için kaplarının yüzeyini
beyaz astarla ya da örtücü beyaz sırlarla kaplamışlardır. Bu ithal malların
etkisi, Samarra'da yerel olarak üretilen çömlek işlerinde görülmektedir.
"Sgraffito" gibi belirli tekniklerin ve mine (sır-üstü boya) kullanımının,
Çin'd en daha önce İran'da geliştirilmiş olduğu sanılmaktadır. Kobalt
mavisi ile boyama, Çin'de bilinen aynı tarihli örneklere göre Samarra
çömlekçiliğinde daha da gelişkindi. Ayrıca şu ortak bilgiye varılmıştır
ki, 1 5 . yüzyılda Çinliler, "Müslüman mavisi" adını verdikleri en iyi ko­
balt mavisi pigmentini, Yakındoğu'dan sağlamışlardır. 1 2
Ama Yakındoğu'da kullanılan ve Çin'de karşılığı olmayan bir teknik
vardır ki o da lüster (perdahlı, cilalı) süslemedir. Lüster süsleme erken
İslam çömlekçiliği döneminde geliştirilmiş olup altın, gümüş, kalay, ba -
kır vb.nin kolloitsel çözeltisini sırlanmış seramik eşyaya uygulayıp ılımlı
sıcaklıklarda pişirmeyle elde edilmiştir. Bu tekniğin 8./ 9. yüzyılda Bas­
ra'da ünlü Arap simyacı Cabir ibn Hayyan el-Sufi (Batılılarda "Geber")
(720-8 1 3 ) tarafından geliştirildiği söylenir. Lüster çömlekçiliği, özgün
olarak değerli metal yerine konacak .ve ona olabildiğince benzeyecek
ucuz bir malzeme olarak tasarlanmıştır. Lüster (perdah, cila) katmanı,
84 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

bir metal yüzeyi görünümü yaratmaktadır: Lüster süslemeli çömleğin en


eski betimlerinden biri, "altın toprak eşya" şeklinde idi. Perdahlamanın
geliştirilmesi, altına öykünme ya da altını kopyalama çabası olarak de­
ğerlendirilebilir. 9. yüzyılda geliştirilen lüster boyama tekniği, Irak'tan
göç eden seramikçiler tarafından yayılarak İslam dünyasında İspanya ve
Mısır'da sürdürülmüş olup bu teknik, doğduğu Irak'a bir daha geri dön­
memiştir. Yakındoğu çömlekçiliğinin Avrupa üzerine etkisi çok yoğun
olmuştur. İtalyanın erken mayolikasındaki çoğu ustalıklı biçimlerde bu
etki görülür. En büyük etki de İspanyada görülmektedir. İspanyol-Mağ­
rip çömlekçiliği, temelde Yakındoğu etkisini taşır ve diğer Avrupa ülke­
lerinin çağdaş malzemeleriyle çok az ortak yönü vardır. Ayrıca bu tekni­
ğin İspanya'dan İtalya'ya geçtiği anlaşılmaktadır. 1 2 • so
İslam seramik sanatının önemli merkezlerinden biri olan Samarra
kenti, 833-884 yılları arasında kurulmuş ve perdah tekniği ile yapılan
ilk seramikler burada ortaya çıkmıştır. Samarra perdahları, dikkati çe­
ken geniş bir renk aralığına sahiptir: Yakut yansımalı kan kırmızı per­
dah, altın rengi perdah, kahverengi perdah, altın kahverengisi perdah ve
kimyon yeşili perdah. Batı Anadoludaki Milet'te kırmızı da dahil ben­
zer renkli süslemelere sahip çömleklere rastlanmış olup bunlar olasılık­
la Suriye'den ithal edilmiştir. Kırmızı renk, Ermeni kilinden ("Ermeni
bolusu", "kilermeni") elde edilmiş olup sulu kil halinde uygulanmıştır.
İranlı gezgin Nasır-ı Hüsrev Kubadiyani ( 1 003 - 1 074), Sefername
( - 1 050) adlı eserinde, 1 047 yılında gezdiği Fustat (Eski Kahire) pazarın­
da gördüğü son derece sanatsal cam eşyalar dışında, güzel fayanslar da
gördüğünü ve bu seramiklerin, bir taraftan bakıldığında karşı taraftan
tutulan parmağın farkedilebilecek denli ince olduğunu belirtmiştir. Özel
olarak da "bukalimim" diye adlandırılan yanardöner ipek kumaşı andıran
lüsterli seramiklerden ve onların renklerinin, Üzerlerine düşen ışığa göre
değiştiğinden söz etmiştir. Bu olgu, dikkate değer olup hiçbir kuşkuya yer
bırakmaksızın 1 1 . yüzyılda Kahire'de yüksek gelişmişlikte çömlek ve cam
üfleme sanatlarının varlıklarını gösterir. Daha sonra ortaya çıkan ve "His­
pano-Moresque" adı altında daha iyi bilinen İspanyol-Mağribi (Endülüs)
sanatlarının izleri, geriye, Eski Kahire'ye dek uzanmaktadır.51
İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunan Ebu'l-Kasım el­
Kaşani {Kaşanlı Ebu'l-Kasım) (ölm. - 1 335) adlı bir çömlekçinin çini
tekniğine ilişkin 1 3 0 1 tarihli Ara'is el-Cevahir ve Nefais el-Atayip (De­
ğerli Taşların Gelinleri ve Zarif Şeylerin Özleri) adlı kitapta seramik
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 8 5

hammaddeleri, farklı sırların nitelikleri ve lüster boyama reçeteleri


bulunmaktadır. Kendisi Kaşanlı güçlü ve önemli bir çömlekçi ailesinin
bir üyesi olup yazarlığı dışında onun bu mesleği bizzat uygulayıp uy­
gulamadığı bilinmemektedir. Bu kitaptan öğrenildiğine göre, çömleğin
gövdesinde kullanılan killi malzeme ile sırın yapılmasında kullanılan
malzemenin birbirine çok yakın nitelikte olması nedeniyle, her tür tek­
nikte kullanılabilen dayanıklı bir sırlı yüzeyin elde edilmesi, Selçuklu
dönemi pişmiş toprak sanatının gelişmesinde etkili olmuştur. Adı geçen
kitap Ihe Virtues of fewels and the Delicacies of Fragrance başlığı altında
İngilizce'ye ve l 93 5 'te Orientalische Steinbücher und Persische Fayence
Technik (Oryantal Değerli Taş Kitapları ve İran Fayans Tekniği) adı al­
tında Almanca'ya çevrilerek yayımlanmıştır.5 2
12. yüzyıl çömlekçiliğinde kilin oyularak biçimlendirildiği çöm­
lekler, kimi zaman monokrom (tek-renk) bir sırla, kimi zaman "laka­
bi kapları" adı verilen ürünlerde görüldüğü gibi polikrom (çok-renkli)
sırla kaplanmıştır. Kabartma çiniler (özellikle Kaşan çinileri) , insan ya
da hayvan biçimli kaplar, kalıpla hazırlanmıştır. Oyarak ya da çizerek
tek-renkli (genel olarak siyah) kompozisyonların saydam mavi-yeşil bir
sırla kaplandığı ilginç kompozisyon ve etkilerle karşımıza çıkan "silüet­
3
li" denen kaplar da bu dönemde geliştirilmiştir.5
Kap şeklinde fayans, Tang
dönemi (6 1 8-906) erken Çin
porseleninin etkisiyle ve Ba­
bil Kralı 1. Nebukadnezar
(Nemrud) (yön. 10 1 1 23-
1 1O 1 ) tarafından geliştirilen
yapı seramiğinin öncülüğün­
de, 9. yüzyılda Mezopotam­
ya'da İslam çömlekçileri ta­
rafından yeniden bulunmuş
bir tekniktir. Burada bulunan
mavi boyalı ve altın lüsterli
ŞEKİL 22. Monokrom lüster/i, resimli kase: Bir fayans tekniği 14. yüzyılda
elinde kadeh diğerinde çiçek tutar halde bağdaş İspanya'da da sürdürülmüştür
kurarak oturmuş ("Türk oturuşlu ") adam; ana (ŞEKİL 22) .9· 54
motifin çevresinde, ağızlarından balık bulunan
iki kuş motifi yer almaktadır (Bağdat, Irak, İlk Müslüman-İran çöm­
1 0. yüzyıl, Abbasi dönemi (The Metropolitan
Museum of Art, New York).55 lekçiliği, kesinlikle Çin'den
86 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

kopya edilmişti. 1 0. yüzyılda İran seramikçiliği porselen dışında tükü­


rük hokkasından 'Kırk Harami'yi içine alacak büyüklükte dev küplere
varıncaya dek hemen her türlü çömlek işini yapıyorlardı.
Uzun yıllar süren denemelerden sonra çömlekçiler, bir kurşun sırı
içindeki kalay oksitin, eğer "kalay: kurşun" oranı yaklaşık 1 :2 ise parlak
bir beyaz renk verdiğini bulmuşlardır. Beyaz bir killi toprağın kullanıma
hazır olduğu Bizans'ta da, ithal Tang seramikleri, 9. yüzyılda seramik üre­
timinde yeni bir sıçramaya yol açmıştır. Bunda kırmızı iç-kitleli bir ya­
n-fayans oluşuyor ve beyaz bir astar ve bir kurşun sırı ile kaplanıyordu. 1
Abbasi Halifeliği döneminde (750- 1 258) Çin'le olan ticaret, çömlek­
çiler üzerinde yeni etkiler uyandırdı. Örtücü ve saydam sırlı, sır-altı ve
sır-üstü boyamalı çiniler, çok sayıdaki cami, türbe ve sarayın dış duvar
süslemesinde kullanıldı. Erken dönem duvar çini panoları, yaklaşık 20
mm kalınlıkta idi. Merdaneleme tekniğinin geliştirilmesiyle, çini pano
kalınlıkları 6 mm'ye kadar indirilmiş, böylece malzemeden tasarruf ve
taşıma kolaylığı sağlanmıştır.
Memlukler 1 3 . yüzyılda, Moğol istilası nedeniyle ülkelerini terk
eden İranlı ve Mezopotamyalı çömlekçilerin sığındıkları ülke olmuştu.
Onlar porselen taklidini denemişler ve maviye boyalı hayvan ve bitki
motifleriyle süslenmiş beyaz fayanslar üretmişlerdir. 1
Çömlekçiler çarşısında, çok çeşitli çömlekler satılırdı. Bu sanatkar­
ların kimileri, çatlamış ve kırılmış porseleni onarma işinde uzmanlaş­
mışlardı. Bu amaçla çatlağın iki yanı, küçücük deliklerden geçen pirinç
kancalarca ustaca tutturulur ve üstüne kireç ve yumurta akından yapıl­
mış bir tutkal sürülürdü. Aynı tutkal, kırılmış fayansları (akçini) yapış­
tırmada da kullanılırdı.
İslam dünyasında en eski seramikler koyu yeşil ya da mat beyaz
renkte, stilize edilmiş palmiye süslemeli ve basit süslü idi. Daha sonra
parlak, daha ince süslemeli, daha düzgün formlarda yapılmaya başlan­
mış, en sonunda da üzerine sırlama yapılarak "minai" ("minelenmiş/
minemsi", mine, emaye) diye adlandırılmıştır. Bağdat'tan Kayrevan'a
geçen seramik sanatı, kısa sürede Batı Akdeniz havzasına ve İspanyaya
yayılmıştır. 56
İÖ 4500'lerde Mısırlı zanaatçılar yapay renkli değerli taş eldesinde
berrak mavi rengi kobalt oksitle elde etmişler ve Mezopotamya'da cam
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 87

yapımcıları İÖ 2500'lerde ürettikleri camları kobaltla renklendirmişler­


dir. 9. yüzyılda İranlı çömlekçiler kobaltı renkli sır ve camüstü boya ola­
rak kullanmışlardır. 1 2 . yüzyılda kalay sırlamasından önce beyaz zemin
üzerine kobalt mavisi ile boyalı süslemeler oluşturulmaya başlanmıştır.
Bu uygulamadan bir süre sonra Guangzhou'lu tüccarlar İran'dan önemli
miktarda kobalt oksit (ya da smalt) satın alarak Çine sevk etmişlerdir.
1 256 yılında Moğol-İlhanlı Hanı Hülagu Han (yön. 1 256- 1 265),
Çinli sanatçı ve mühendislerden oluşan yüz aileyi İran'a göndermiştir.
En erken resimli Çin porseleni, Arapça yazılı panellerle süslenmiş ve
ortasında çiçek buketleri bulunur şekilde üretilmiş olup bunda güçlü
İran etkisinden söz edilebilmektedir. 44
Yuan (Moğol) hanedanlığı ( 1 279- 1 368) döneminde Çin'deki Müslü­
man nüfusta büyük bir artış yaşanmış, Müslüman Arap ve İranlı tüccar­
lar Güney Çin'in kıyı kentlerinde yerleşimler kurmuşlardır. O dönemde
Çin'in dışarı sattığı malların ana bölümünü porselen ve tekstil oluştu­
ruyor, bunları büyük oranda Orta Doğu'ya pazarlıyorlardı. Bu malların
çoğu İslami biçim ve motiflere sahipti. 1 6. yüzyıldan itibaren özellikle
porselenlere Arapça ve Farsça yazıtlar şeklinde dinsel sözler de işlen­
miştir.5 7
Kobalt oksit camından hazırlanan mavi pigmente ("smalt") ilk tutu­
lanlar İranlı seramikçiler olmuş ve göğü temsil eden mavi çini yapımın­
da kullanmışlardır. Bu renge göz diken Çinliler ise, İranlılara seladon
yeşilini verirlerken, Yuan Hanedanı ( 1 279- 1 368) ve Ming Hanedanı'nın
( 1 368- 1 644) erken döneminde mavi renk veren kobalt oksit pigmentini
büyük oranda İran'dan, yanı sıra da Sumatra ve Malaya'dan satın almış­
lar ve ünlü mavi-beyaz seramiklerinde beyaz üzerine bu maviyi kullan­
mışlardır. Mavi-beyaz çini tekniği Çin'e, kesinlikle İranöan alınmıştır.
O dönemde kobalt oksit fiyatı, altının iki katına ulaştığından sık sık
düşük kaliteli yerel kobalt oksitle karıştırılarak maliyeti düşürülüyor­
du. Öte yandan Çinliler Kaşan'd an ve Çin Türkistanı'ndan sağladıkları
ve "hui-hui ch'ing" (İng. "Muhammedan blue"/ Alnı. "Mohammedaner
Blau": "Müslüman mavisi") ya da "sumali ch'ing" ("sumali" < Ar. "semavi/
asumanı": gök rengi, gök mavisi) diye adlandırdıkları mora çalan koyu
mavi veren kobalt pigmentini de kullanmışlardır. Çinliler "din" anlamı­
na "hui-jiao", "Müslüman" anlamına ise "hui-hui" terimini kullanıyordu.
Çinlilerin "qingbai" ya da "qinghua" dedikleri, Batı'da "mavi-beyaz çini"
diye bilinen bu tür seramikler, İslam dünyasında 1 5. ve 1 6. yüzyıllarda
88 1 Ortaçağ Doğu Mü_slümanlarında Seramik

Küçük Asya'daki Kütahya'da üstün sanat yapıtı düzeyinde üretilmişler­


dir. Mavi için kullanılan teknik niteleme olan "azur", lapis lazuli denen
yarı değerli taşın Farsça adından türemiştir. Mısırlı ve İranlı Müslüman
sanatçılar ürettikleri seramik eşyaları Çin porseleninin parlaklığına
ulaştırmak için kalay sırı uygulamışlar ve hammadde olarak kil yerine
ince öğütülmüş kuvars tozu kullanarak "gerçek" porselen için gereken
1 300°C'den daha düşük sıcaklıklarda pişirerek beyaz rengi elde etmiş­
lerdir. 58
14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çin'in mavi-beyaz porselenle­
rinin İslam ülkelerince ithal edildiğine ilişkin çeşitli kanıtlar vardır. Kısa
bir sınırlı dış ticaret döneminden sonra 1 5. yüzyılın ilk onlu yıllarının
ardından Çin porseleni büyük miktarlarda ithal edilmiştir. Bu yıllar­
da Amiral Zheng He ( 1 3 7 1 - 1 433) tarafından Güneydoğu Asya kıyıları
boyunca, Hint Okyanusu'nda ve 1 430'larda da İran Körfezi'nde büyük
deniz keşif gezileri gerçekleştirilmiştir. Çok miktarda porselenin onun
büyük Çin yelkenli gemileriyle ya da savaş gemileriyle İslam ülkelerine
ulaştırıldığı sanılmaktadır. 59
İslam dünyasında Çin porseleni, sertliği ve kalımlılığı yüzünden
çok tutulmuştur. Sung hanedanı (960 - 1 279) döneminde üretilen su ye­
şili renginde sırlı Çin porseleni olan "seladon"un, zehirli yiyeceklerin
varlığına işaret ettiğine, hatta panzehir etkisi ile onları zararsız duruma
getirdiğine inanılıyordu. Mısır'da seladon, 1 5. yüzyılda tutku dolu bir
koleksiyon aracı haline geldi. Akkoyunlu Devleti'nin ( 1 403- 1 5 14) hü­
kümdarları bile Tebriz'de bu porselenlerden topladılar ve kimi parçalar
Kuzey İtalya devletlerine de ulaştı. Mavi-beyaz porselenin Çin'den sağ­
lanması, süregelen yoğun istem nedeniyle 1 6. yüzyılda da sürdü ve so­
nunda yerel çömlekçiler bunların çok sayıda taklitlerini yapmaya başla­
dı. Öncelikle Mısır'dan, daha az miktarda da Suriye'den olmak üzere çok
miktarda taklit mallar pazara sürüldü. Ancak bu seramiklerin kimileri,
sanatsal açıdan özgün Çin porselenlerinin kötü taklitleriydi. 1 5. yüzyıl
ortalarında bugünkü Kahire'nin güneyindeki eski bir kent olan Fus­
tat'taki Mısırlı çömlekçiler, seramiği sırlama denemelerinde bulundular.
Bunlar çeşitli seladon taklitleri ve mavi-beyaz seramik üretiyorlardı.59
1 6. yüzyıl ortalarına kadar çiniler, çeşitli renkte sırlarla yapılmıştır.
Renkli sırların birbiri içine taşmaması ve karışmaması için bunların
çevresine kahverengi bir çevre çizgisi (kontur) çekilirdi. İspanyada renk
sınırlarını ayırmak için bunlar arasına iplik çekilir, sonra bu iplikler fı-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 89

rında yanınca yerleri boş kalır ve renklerin birbiri içine akmasına engel
olurdu. İspanya Müslümanları tarafından geliştirilen bu tekniğe İspan­
yolca "cuerda secca" ("kuru iplik") (İng. "cuerda seca") yöntemi denirdi. 60
1 6. yüzyıl başlarında seramik sanatı düzeyi her yerde gelişti. Yeni
bir tür seramik ürünü olarak duvar çinileri yaygınlaştı. Bunlara saydam
sırın altında siyah, canlı yeşil, mavi, donuk mor gibi renklenmelere ek
olarak Küçük Asya'daki (Anadolu) seramik imalathanelerinde çoğu za­
man da parlak domates kırmızısı renklenme getirildi. Bu duvar çinile­
rinde motifler simetrik yerleştiriliyor ve yan yana getirildiğinde sürekli
görünümlü motifler elde ediliyordu. Bu tür duvar süslemeleri İstanbul,
Bursa-İznik ve Osmanlı İmparatorluğu'nun öteki büyük kentlerinde
pek çok yapıda bulunmaktaydı.35
Sırlı çömlekçilikte de Müslümanlar büyük başarı kazanmışlardır. 8.
yüzyılda Iraklı çömlekçilerin sırlanmış yüzey üzerine uygun metal tuz­
larıyla oluşturdukları süslemeler, dumanlı ve kısık alevli fırındaki ikinci
pişirmede sabitleştirilmekte ve oluşan ince metal katmanlarından kay­
naklanan parlak bakır-kırmızısından soluk yeşilimsi-sarı tonlara dek,
kimi durumlarda da parlak yanardöner yansımalı metalik parıltılar
oluşturulmaktaydı.
Sır-üstü resim ("minai" 7 "lajvardina") tekniği İranöa Büyük Sel­
çuklu döneminde ortaya çıkmıştır. Bunda en güç süsleme, sır üzerine
polikrom (çok-renkli) süslemedir. Polikrom süslemede kullanılan "heft
reng' (yedi renk) kobalt mavisi, yeşil, turkuvaz, kırmızı, kahverengi-si­
yah, sarı ya da metalik altın kullanımıyla elde edilen altın sarısı rengi ve
beyazdır. Ancak bunlardan ilk ikisi sır üzerine değil sır altına uygulan­
mıştır. İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki İran Selçuklularına
ait Varka ve Gülşah adlı elyazmasında yer alan minyatürlerle "minai" se­
ramik kaplardaki süslemeler arasındaki benzerlik, minyatür sanatçıları
ile çömlek süsleme sanatçılarının aynı kişiler olabilecekleri görüşünün
ortaya atılmasına yol açmıştır. "Minai'' tekniği 1 300 yılı dolayında öl­
müş, bunun yerini alan "lajvardina" tekniği haline dönüşmüştür. Bunda
kaplar genellikle açık mavi ya da turkuvaz rengi bir sırla kaplanıp üzeri­
ne kırmızı, siyah, kimi zaman beyaz ve geniş yüzeylere altın varak yer­
leştirilerek geometrik süslemeler yapılmıştır. 1 3 . yüzyıl sonlarında bo­
yamanın zemininde boydan boya lacivert (tekniğin adı buradan geliyor)
ya da kobalt mavisi sır kullanılmış ve sır üzerine yine değişik renklerde
süsleme yapılmıştır. İlhanlı Hükümdarı Abaka Han'ın (yön. 1 264- 1 28 1 )
90 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

sarayının kazılarında "lajvardina" işi çömleklere çokça rastlanmıştır.


İran(iaki Rey kenti, kimi karakteristik tekniklerin kök aldığı sera­
mik sanayisinin büyük bir merkezi idi. Burada vazo ve tabaklar, çeşitli
figürler halinde opak renklere -mavi, yeşil, kızıl-kahve ve mor renge­
boyanıyordu. Biçimlendirilmiş toprak eşyaya parlaklık verecek perdah
pigmenti uygulanıp özel bir fırında düşük sıcaklıkta pişirilecekse, bu tür
süslemede sır üzerine boyama yapılır ve bir mine oluşturucu fırında pi­
şirilerek sabit/ çözünmez hale getirilirdi. Fırından camlaşmış mine ya
da renkli cam halinde alınır, ince öğütülür ve bir sıvı ilavesi ile akıcı hale
getirilerek bir fırça ile malzeme üzerine sürülürdü. Renk paleti genişti:
Sır içine geçmiş mavi, sır üzerinde parlak mavi, ince altın varakların
eklenmesi eşliğinde firuze (turkuvaz) , kahverengimsi kırmızı, mangan
moru ("purpur"), yeşil, tuğla kırmızısı, siyah ve beyaz renklenmeler. Bu
minelerin çoğu, oldukça kuru ve mat görünümlüdür. Bu süsleme için
zemin, genelde perdahlı toprak eş­
yalarda olduğu gibi krem rengi sır­
dır, ama tekli bir zengin renk etkisi
yaratmak üzere koyu mavi ve par­
lak turkuvaz da kullanılmıştır. Fırça
işi süsleme, dikkatlice ve temiz bir
şekilde yapılırdı. Bunların çizim ve
boyama tekniği ile seçilen konu­
lar, çoğu kez erken 1 3 . yüzyıl saray
minyatürcülerinin elinden çıktığını
çağrıştırmaktadır. Toprak eşyalarda
resmedilen kimi konular, ünlü İran
elyazmalarındaki resimlerle ben­
zerlik taşımaktadır: Ellerinde kadeh
tutan hükümdar, prens, prenses ve
hizmetkarlar, Behram Gur'un [Sa­
sani hükümdarı V. Behram (yön.
ŞEKlL 23. Yaklaşık 1 700 tarihli bir
42 1 -438) ] avlanması gibi romantik
nargile: Saydam sır altında mavi, siyah
ve ciğer kırmızısı süslemeli. Çiçekler aşk hikayelerinin konuları, kuşlar
ve yeşillikler arasında bir doğancı ile ve çeşitli masal hayvanları, astrolo­
ırmakta yıkanan bir kadını bulan bir jik konular vb (ŞEKİL 23). 61
hizmetkar olarak atlı iki avcı resmedil­
miştir. Bu sahne, kuşkusuz, Şirin'i bulan Rey yapımı sırlı bir kase örneği
Hüsrev'i sergilemektedir. 12 ŞEKİL 24'te, şair Firdevsi'nin (asıl
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 9 1

adı Ebu'l-Kasım Mansur) (932 - 1 020)


Şahname! Şehname'sinden (Şahlar Ki­
tabı) sahnelerin yer aldığı bir "minai"
kap ise ŞEKİL 25'te görülmektedir.
Ecza(ne) kavanozu anlamına İtal­
yanca "albarello" (çoğulu "albarelli")
terimi, olasılıkla Arapça "al-barniya"
(ilaç kavanozu) teriminden türetil­
miştir. Eczanelerde kullanılan silin­
dir biçimli bu tür seramik kaplar ola­
sılıkla 1 1 ./ 1 2. yüzyılda İran'da ortaya
çıkmış, kısa sürede Yakın Doğu'ya,
sonra da Avrupa'ya yayılmıştır. İtal­
ya'da başlangıçta "albaregli damaschi­
ŞEKiL 24. Ut çalan kadın motifli, ni" (Şam kavanozu) diye adlandırıl­
parlak sırlı minai kase (İran/ Rey, 12.
mıştır. Bunlarda balsam (yumuşatıcı
yüzyıl) (Ihe Metropolitan Museum of
Art, New York).55• krem) , ilaç, reçel, kokulu merhemler
ve kurutulmuş şifalı bitkiler korunur
ve ağız kısmına deri parçası kapatı­
lıp iple bağlanırdı. "Albarello"ların
içbükey kavisli yan yüzeyleri, kolay­
ca tutulmalarını sağlıyordu (ŞEKİL
26). Bunlar seramik çamuru üzerine
kalay sırlı ve sır-üstü boyamalı olup
turkuvaz, lacivert ve siyah renklerle
süslü olabiliyordu. Seramik malze­
melerde domates kırmızısı süsleme­
nin Türk kökenli olduğu bilinmekte­
dir ve örneğin Suriye seramiklerinde
bu renkte süslemeye hiç rastlanma­
ŞEKiL 25. Firdevsi'nin Şahname'sin­
maktadır. 63
den sahnelerin yer aldığı sır-üstü bo­
yamalı "minai" kap (İran'da Kaşan Yerel fırınlarda tabak, çanak,
yapımı, 1200'1er; yükseklik: 1 1,2 cm;
demlik ve sürahiler, ayrıca da duvar
Freer Gallery ofArt, Smithsonian Ins­
titution, Washington, DC.). 62 süslemesinde kullanılabilecek çini ve
fayanslar üretiliyordu. O dönemde
Bağdat, seramik alanında İslam dünyasında en büyük üretim payına sa­
hip bulunuyordu. 838-883 yılları arasında Abbasi halifeliğinin başkenti
92 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

olan Samarra, İslam seramiğinin en gözde


kenti idi. Horasan Valisi Ali ibn İsa, Hali­
fe Harun el-Reşide (yön. 786-809), iki bin
parça diğer porselen eşyanın yanı sıra, ha­
lifelik sarayında daha önce görülmemiş ör­
nekler olarak, olasılıkla Tang dönemine ait
Çin imparatorluk porselenlerinde n yirmi
parça eşya sunmuştur. Abbasi halifeliğin -
de 9. yüzyılda, Çin'den halifeye armağan
olarak gelen ya da satın alınan çok miktar­
daki porselen eşyanın Samarra'da taklitleri
yapılmaya çalışılmıştır. İşliklerde üretilen -
lerin yanı sıra pazarda Çin porselenleri
ve Bizans yapımı çömlekler çok miktarda
bulunuyordu. Lüleci kilinin yokluğu, orada
ŞEKiL 26. Hayvan motifli al- gerçek çömleklerin üretimini olanaksız kıl­
barello (Suriye/ Şam, 1 4. yüz- mıştır. Porselen taklidi denemesinde sanat­
yıl). 62 çılar, malzemeye saydam görünümlü fildişi
renk kazandıran kalayla sırlama işlemini geliştirmişlerdir. Buna benzer
daha başka denemeler ise altın-lüster tekniğini getirmiştir. İslam dini
değerli metal (altın, gümüş) kaplardan yeme ve içmeyi yasakladığından,
Çin porseleni İslam ülkelerinde bu amaçla uygun bir kullanım alanı
bulmuştur. 1 0. yüzyılda Mısır ve Orta DoğuCia kalay sırlı çanakların yü­
zeylerine sürülen parlak cilalar, değerli metalleri anımsatacak parıltılar
yaratıyordu. Lüster malzeme, altın sarısı ile kahverengi arasında deği­
şen bir renkte ve kimi zaman da kırmızı ve yeşil tonlara eğilim gösteren
bir renkte saydam metalik parlaklığı ile tanınır. Lüster denilen bu cila­
ları elde etmek için, daha önce fırında pişirilmiş kil malzeme üzerine,
toprakla karıştırılmış toz halindeki gümüş ve bir bakır alaşımını ince
bir katman (sır) halinde sürerek daha düşük bir sıcaklıkta ve dumanlı
pişirme (indirgen pişirme) atmosferinde bir kez daha pişirmekle elde
edilmiştir. 64• 65
Samanlıların çömlek sanatına en büyük katkısı, yüzyıllardır unutul­
muş olan sulu kil tekniğini (Alın. "Schlicker") yeniden keşfederek İslam
dünyasına kazandırması olmuştur. Bunda, renkli ya da renksiz sulu kil,
çömlek malzemenin üzerine sürülür ve perdahlanırdı. Böylece sulu kil,
seramiği boyamak için temel bir karışım olarak kullanılmaktaydı. Sa­
natçı, bunun üzerine dökülecek sır aracılığıyla onun boyasının akma-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 93

sından endişe etmezdi. Bu yolla Nişaburlu sanatçılar sarı, yeşil, siyah


ve erguvan kırmızısı gibi canlı renklerde seramikler üretebilmişlerdir
(ŞEKİL 27). 6 5

ŞEKİL 27. Kadın figürlü renkli kase (1 0. yüzyıl Nişabur yapımı).

İslam dünyasında ilkin İran'da ve Mısır'da renkli çini tekniği gelişti­


rilmiş, hatta Kayrevan Camisi'nin süslenmesinde kullanılmıştır. Çini­
ler duvarlara belirli ölçüde bir görkemlilik katmıştır. Bu çiniler İslam
mimari yapıtları için bir ışık ve renk kaynağı olurken, daha az güneşli
Avrupa, bu etkiyi vitraylar ve boyalı kilise camlarıyla elde etmiştir.
Türkçe "çini" ya da İngilizce "china"/ "china-ware" sözcüğü, "Çin'e
ilişkin/ Çin yapımı" anlamındadır. Yeryüzünde bunun gibi ülke adı­
nın, o ülkenin ürettiği en önemli dışsatım malının adının yerine geç­
tiği başka bir ülke pek yoktur. Sırlanmış olan pişmiş topraktan üretilen
her şeye "çini" adını vermek bir alışkanlık olmuştur. Bunlar, porselen
94 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

gibi yarı saydam olmayıp ışığa tutulduğunda ışık görülmez. Kapkacak


türünden olanlarına "seramik", duvar kaplamalarına ise "çini" demek,
en kolay ayrım olmaktadır. Seramik imalathaneleri geniş bir renk, bi­
çem ve sır çeşitliliğiyle ürün veriyorlardı. İran'ın Avrupa piyasalarındaki
durumunu kuvvetlendirmek için, Çinaen 300 dolayında seramik ustası
getirtilip sanatlarından yararlanılmıştı. Ancak Safevi seramikçilerinin
en üstün başarıları, büyük yapılarını süslemek için pişirdikleri çinilerdi.
Madensel (mineral) boyalar ve sır yapımı konusunda öyle bir ustalık
kazanmışlardı ki, o zaman yapılan çiniler, kızgın İran güneşi altında,
hala 400 yıl önceki görünümleriyle parıldamaktadır. Samarra ve Bağdat
seramikçileri metal parıltısı veren cilalı fayans yapıyorlardı. Süslemede
önce kil ve cilalanmış sıvanın üstü bir metal oksitle boyanıyor, sonra
eşya ikinci bir kez dumanlı ve hafif bir pişirmeye uğratılıyordu. Böylece
renk, ince bir metal katmanı halinde oluşuyor ve eşyaya metalik bir par­
laklık kazandırıyordu. 6 5
Abbasi ve Fatımiler döneminde Mısır'da üretilen yaldızlı (lüster) se­
ramik, daha sonraları Selçuklu döneminde Rey, Kaşan ve Rakkada üre­
tilmiştir. Bu tekniğin önce Irak'ta Samarrada uygulandığı, oradan İran,
Suriye, Mısır ve İspanyaya geçtiği sanılmaktadır. Fatımi Kahire'sinde­
ki uygulamada kalay sırının üzerine çeşitli kahverengi tonlarda lüster
eritilmiş, sonuçta da kaba ve gri renkte bir yapı elde edilmiştir. Fatımi
sanatçılarının çoğu, Samarradaki eski saray ustaları olup Mısır'a göç
etmişlerdi. Müslüman Mısıraa Tulunoğulları (865-905) ve Fatımiler
(969- 1 1 7 1 ) dönemlerinde seramik sanatı yüksek bir düzeye erişmişti.
Seramik sanatında Fatımiler döneminde en çok kullanılan motifler kuş,
hayvan ve insan figürleri idi. Bu sanatkarlar arasında en üretken ustalar,
Saad ve Müslim olup, onların eserleri, ünlü olmasının yanı sıra sıkça
kopya da ediliyordu. Fatımi döneminde lüster resimlemenin dışında,
İran etkisi altında başka bir teknik de geliştirilmiştir. Bunda hamura şe­
kil verildikten sonra dekor, varsa astarı da kapsamak üzere ucu sivri bir
aletle çiziklenerek renklendiriliyor ve süsleme motiflerinin üzeri sırla -
nıyordu (İta. "sgraffıto" tekniği) . Bu teknik 14. yüzyıla dek uygulanmış
ve Avrupada, özellikle de İtalyada çok sevilerek, mayolika tekniğinin
yanı sıra uygulanmıştır. Fatımi egemenliğinin son bulmasıyla pek çok
seramik sanatçısı Mısır'dan İspanyaya geçmiş ve böylece Güney Asya
çini tekniklerine uygun olarak sırlanmış ve süslemeli seramik sanatı, bu
sanatçılar eliyle özellikle Malaga ve Granadada gelişmiştir.50• 65
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 95

"Sgraffito" (çoğulu: "sgrajfiti"), nemli yüzey üzerine kontrast renklere


boyanan alçı katmanları şeklinde uygulanan duvar süslemesi ya da sera­
mik sanatında pişmemiş seramik kitlesi üzerine ardışık olarak kontrast
renkli çamur katmanı uyguladıktan sonra her iki durumda da kazıma
işi yardımıyla nesne üzerine çizilmiş motifi açığa çıkarma tekniğidir.
"Sgraffito" (astar çizikleme) tekniğinde, kırmızı hamur üzerine ince killi
ve çoğu zaman beyaz olan bir gömlek çekilir,bu gömleğe desen çizil­
dikten sonra zemin olarak kalan boş yüzeyler kazınıp alınarak kırmızı
zemin açığa çıkarılır, böylece desen kabarık kalır. 66
Anadolu Selçuklu sultanları iktidarlarını pekiştirmek amacıy­
la önemli mimari yapım işlerine girişmişlerdir. Selçuklu sanatının en
belirgin öğelerinden olan camilerin mihrapları, kubbeleri, minareleri,
ana giriş kapıları, türbe, medrese ve sarayları çinilerle donatılmıştır. Mi­
marlıkta sırlı tuğla geleneği İran'd a Büyük Selçuklularca başlatılmış olup
özellikle türbelerde turkuvaz renkli sırlı tuğlalara yer verilmiştir.
Orta Asya'dan gelen Selçukluların Anadoluöaki en önemli çini mer­
kezleri Konya, Sivas ve Tokat olmuş, bu merkezler yerlerini Osmanlılar
döneminde İznik ve Kütahya'ya bırakmışlardır. Tek-renkli sırlı levhala­
rın kesilmesiyle ya da desene göre hazırlanmış parçaların sırlanmasıy­
la oluşturulan çini-mozaik tekniği Anadolu'da çok yaygın olarak kul­
lanılmıştır. Bu tekniğin 1 3 . yüzyıldaki en yetkin örnekleri Konya'daki
Alaeddin Camisi, Sırçalı Medrese, Karatay Medresesi ve İnce Minareli
Medreseöe, Sivas'taki Keykavus Şifahanesi ve Gök Medreseöe ve Ma­
latya'daki Ulu Camiöe görülmektedir. En eski Selçuklu çinileri, yapımı
1 220 yılında tamamlanan Konya Alaeddin Camisi'nin mihrap bordü­
ründe ve kubbesinde yer almaktadır. Lüster tekniğinin Suriye-Rakka
yoluyla Anadolu'ya geçmiş olduğu, Selçuklulardan kalma . Kubadabad
Sarayı'nda (Beyşehir Gölü kıyısındaki Gölyaka Köyü'nde) bulunan bir
kısım lüster fayanslardan anlaşılmış bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu
Sultanı Alaeddin 1. Keykubad'ın (yön. 1 2 1 9- 1 237) bu yazlık sarayı kül­
liyesindeki Büyük Saray, Küçük Saray ve Kız Kalesi gibi yapıların fa­
yansları, çoğunlukla İran'da bilinmeyen ya da uygulanmayan, saydam
sır-altı tekniği ile çizilip boyanmışlardır. Buradaki altı köşeli yıldız ve
haç biçimindeki çiniler lacivert, mor, firuze ve mavi boyamalı çeşitli
hayvan, kıvrımdal, nar ve haşhaş dallarıyla bezenmiştir. Çiniler ara­
sında Selçukluların Şaman inançlarından gelme harpi, sfenks, grifon,
çift ejder, siren gibi fantastik efsane yaratıklarıyla güç simgesi çift başlı
96 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

kartal figürlerine de rastlanır. Çift başlı kartal figürlerinin göğüslerine


sultanı niteleyen "El-muazzam" ve "Es-sultan" gibi hitaplar işlenmiştir.
Kubadabad Sarayı çini figürlerinin konuları insan ve hayvan olmak üze­
re ikiye ayrılır ve bunları günümüzde sergilendiği KonyaClaki Karatay
Müzesi'nde izlemek mümkündür. Süslemedeki zenginliğin, Türklerin
Orta AsyaClan beri benimsediği motiflerin, İranCla edindikleri Abbasi
kültüründen gelme motiflerle birlikte kullanılmasından oluştuğu görül­
mektedir. Uygur döneminin duvar resimlerini anımsatan insan tipleri,
İslam sanatının benimsediği ideal güzellik anlayışıyla çizilmiştir. Alaed­
din 1. Keykubad'ın 1 234 yılında Urfa, Harran ve Rakka'yı aldığı, Selçuk­
lu sivil mimarisinin en ünlü örneklerinden Kubadabad Sarayı'nın ise
1 235- 1 236 yıllarında yaptırıldığı bilindiğine göre, buradaki fayansları
yapan sanatçılar, RakkaClan getirtilmiş olabilir. 67• 68 Kubadabad sarayın­
da 1 965/66 yıllarında yürütülen iki kazıdan, 1 235'lere tarihlenen tüm
kompleksten/ külliyeden, sansasyon yaratıcı çok sayıda çini eserler bu­
lunmuştur (ŞEKİL 28). 69 Sır-altı tekniği ile yapılmış sekizgen yıldız şek­
linde zengin figürlerle bezeli çinilere, 1 224- 1 236 yılları arasında Kayseri
yakınında yapılmış olan Keykubadiye Sarayı'nda da rastlanmıştır.

ŞEKİL 28. Kuba­


diibad Sarayı'ndan,
sekiz köşeli yıldız
biçimli, sır-altı boya­
malı çini eser örnek­
leri (-1236): (a) Siren
(denizkızı) ve balıklar,
(b) Elleriyle çiçek tu­
tan bey, (c) Aslan be­
denli ve kanatlı insan,
(d) Tavus kuşu (Kara­
tay Müzesi, Konya).

Çini yapımının ana maddesi iri taneli, iyi cins kuvarslı kildir. Sırın
ana maddesi ise erimiş kumdur. Sırlı tuğla, genellikle tuğlaların dar uzun
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 97

yüzeylerinin renkli sırla kaplanmasıyla elde edilir. Bunlar gerektiğinde


isteğe göre kesilip yan yana getirilerek dekoratif yüzeyler elde edilir. Sırlı
tuğla daha çok minarelerde görülür. Özellikle bakır pası içerikli, firuze
renkli tuğlalara çok rastlanır. Kobalt mavisi renkte olanlarda kobalt ok­
sit, patlıcan moru renklilerde ise mangan dioksit kullanılmıştır.70

Selçuklu seramik sanatının en yaygın tekniklerinden biri, Doğu Ak­


deniz sanatından da bilinen "sgraffito" (astar çizikleme) tekniğidir. Bunda
hamur üzerine çekilen astar katmanı ince bir uçla kazılıp çizilerek desen
verilir; üzerine renksiz (saydam) ya da renkli sır çekilip fırınlanır. Kimi
örneklerde kazınan yüzeyler daha geniş ve derin olup (Fra. "champleve":
derin oyma tekniği) çukur kısımlar kahverengi ya da siyaha boyanır. Sel­
çuklularda renkli astarla boyama ("slip" tekniği) enderdir. 71
Selçuklularda sır-üstü tekniği ile işleme, çinicilikte en önemli teknik­
lerden biridir. Sıklık bakımından, sır-altı tekniğinden sonra gelen baş­
lıca teknik, lüster (perdah) tekniğidir. Lüster çinilerde çeşitli renklerde
sırlanmış çeşitli motiflerin üzerine altın ve gümüş tozları ve diğer metal
oksitlerini içeren ve "perdah" diye adlandırılan ikinci bir sır kaplanır.
Selçukluların İran'da yaratıp geliştirdiği bezeme tekniklerinin başında
minai (Farsça billur, cam ya da kase anlamına gelen "mina" ya da "mine"
sözcüğünden kaynaklanır) tekniği gelir. Çok emek isteyen bu teknikte,
boyaların bir kısmı sır altına, bir kısmı da sır-üstüne sürülür. Önceden
astarlanmış çiniler, sır altına lacivert, mor, yeşil, mavi ve firuze gibi yük­
sek sıcaklığa dayanıklı renklere boyanıp renksiz saydam sırla sırlandıktan
sonra fırınlanır; daha sonra sır-üstüne siyahla konturları (çevre çizgileri)
belirtilen motifler tuğla kırmızısı, sarı, kahverengi, beyaz, zaman zaman
da yaldızla bezenip daha düşük sıcaklıkta ikinci kez fırınlanır. Bezeme
renkleri, bu ikinci fırınlamadan sonra oluşur.68• 72 Sır-üstü tekniklerinde
çinkolu mat bir sır, diğerlerinde ise kurşunlu saydam sır kullanılmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son günlerinde Kütahya'da hükümran
olan Germiyanoğulları Beyliği ( 1 247- 1 430) zamanında İranaan gele­
rek Kütahya'ya yerleşen Hacı Gazeroğulları, ilk defa kırmızı topraktan
çeşitli çanak-çömlekler yapmaya başlamışlar ve Germiyan beylerinden
destek görerek bu sanatı ilerletmişlerdir. 73
Büyük Selçuklular (İran Selçukluları) zamanında, İran'da "lakabi"
adı ile tanınan seramiklerde, renkli sır tekniği kullanılmıştır. Selçuk-
98 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

lular Samarra'da başlayan perdah tekniğini başarılı bir şekilde yeni bir
üslup haline getirmişlerdir. Bunda sırlı bir yüzey üzerinde metal tuzla­
rından (bakır, gümüş vb.) oluşan bir pigmentle boyama yapılıp özel bir
fırında düşük sıcaklıkta pişirildiğinde, sır üzerinde ince bir metal filmi
oluşuyor; yeterince ince film durumunda ışık iç kısımlara dek geçebili­
yor ve perdah katmanı, gökkuşağı yansımalarına benzer renklerde par­
laklık kazanıyordu. Ama Selçukluların Rey ve Kaşan kentlerinde ortaya
koydukları asıl büyük yenilik, minai tekniğinin keşfedilmesi olmuştur.
Minyatür ile yakın ilgili olan bol figürlü minai seramikleri, Selçuklula­
rın giyimlerini, tiplerini ve o zamanki yaşamını canlandıran konuları
ele almıştır (ŞEKİL 29). Çok-renkli (polikrom) bir yüzey elde etmek için
sır-üstündeki ve değişik sıcaklıklardaki fırınlamalarla kap yüzeyine uy­
gulanan renkli desenlerle özgün bir pişmiş seramik türü yaratılmıştır.
Bu tekniğin Kaşan çömlekçileri tarafından kullanılan değişik bir türü,
"heft reng" ("yedi renk") adlı teknik olup bu renkler firuze/ turkuvaz, gök
mavisi, yeşil, kırmızı, beyaz, siyah ve sarı ya da altın sarısıdır. 53

ŞEKiL 29. 12. -13. yüzyıl İran yapımı minai tabak: Çeşitli pişirme aşamalarında yedi
çeşit renk (mavi, yeşil, kırmızı, beyaz, kahverengi, siyah ve mor) verilmiş, ayrıca da
altın kullanılmıştır (Tahran Müzesi, Tahran). 65
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sa natinin Soylu Tarihi 1 99
_

Müslüman çömlekçi, süslemede hiçbir ayrıntıya gerektiğinden faz­


la önem vermemiş, malzemenin sağlamlığı ve uygulanırlığı ile birinci
derecede ilgilenmemiştir. Bu tutum, belki de dünyanın geçici oluşuyla
ilintiliydi.
İmparator Timur (Emir Timur) (yön. 1 369- 1 405) 1 398'de Delhi Sul­
tanlığı'nın Tuğluk Hanedanı'nın (Tuğlukoğulları) ( 1 32 1 - 1 450) başken­
ti Delhi'yi yağmaladığında çok sayıda Ming mavi-beyaz porseleni ele
geçirmişti. İki yıl sonra Memluklu Suriye'sinde Şam kentini yağmala­
dığında ise tutuklanan seramik sanatçıları, arabalarla başkent Semer­
kant'a götürülmüştür. Bu sanatçılar orada Timur'un çömlekçilerine, Çin
işi mavi-beyaz porselenlerini kopyalama tekniğini öğrettiler. Timur'un
torunlarından Uluğ Bey (yön. 1 447- 1 449) , Semerkand'da bir "çinihane"
kurdurmuştur. Semerkant'ta Timur ve ardıllarının yaptırdıkları anıtsal
yapılarda bu sanatın üstün örnekleri görülebilmektedir. 1 4. yüzyıl ünlü
nakkaşı Cüneyd Nakkaş'ın 1 396'da Bağdat'ta yarattığı elyazma minya­
türleri, mavi-beyaz porselenin çok sayıda örneğini gözler önüne ser­
mektedir. 4 9
Belirtilmelidir ki Papalık elçisi olarak 1403 - 1 406'da Timur'un sara­
yında bulunan ünlü İspanyol gezgin Ruy Gonzales de Clavijo'nun ( ölm.
1 4 1 2) anlattığına göre, 1402 yılında Timur, Şam'dan Semerkand'a ipek
dokumacılarının yanı sıra kase, cam eşya ve toprak eşya ustaları getirt­
miştir ve Clavijo'ya göre Semerkand'ın bu ürünleri, dünyanın en iyileri
idi. 12
Samarra'd a Müslümanların seramik sanatında ortaya koydukları
yeni bir teknik, perdahlı (lüster) seramiktir. Sır-üstüne dekor oluştur­
manın bu tekniğinde, sırlanmış malzemenin üzerine altın, gümüş gibi
değerli metal tozlarından ibaret bir perdah sürülüp daha düşük sıcaklık­
ta tekrar fırınlanarak, sarı-kahverengi-kırmızı renkte altın görünümün­
de metalik parıltılı (perdahlı) seramik malzeme elde ediliyordu. Daha
sonra karışık perdah tekniği geliştirildi. Bunda perdah bezemesi, sırlan­
mış ve fırınlanmış seramik üzerine resmediliyor, sonra da daha düşük
bir sıcaklıkta ikinci kez fırınlanarak malzemeye bağlanıyordu. Böylece
seramik üzerinde altın, yakut rengi, erguvan, sarı, kahverengi, yeşil ve
zeytin renklerinde bezemeler elde ediliyordu. Karışık perdah tekniği
Tulunoğulları ile Mısır'a, Selçuklularla Kuzey İran'a ve Anadolu'ya, daha
sonra da İspanyaya geçmiştir. Bu konuda İran'daki merkezler, Rey ve
Kaşan'dır (ŞEKİL 30, ŞEKİL 3 1 ). İran'da İsfahan ile Kum kentleri arasın-
ı oo 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

da yer alan Kaşan kenti,


adını verdiği kızıl ve la­
civert renkli "kaşani" adlı
seramik ürünleriyle ün
yapmıştır. ŞEKİL 32<ie
ise sekiz köşeli, benzer
renklerde ve merkezde
benzer hayvan dekorla­
rı içeren, Kaşan yapımı
iki seramik parça görül­
mektedir. Ünlü Kelile
ve Dimne adlı eserdeki
minyatürler de burada
görülene benzer sahneler
ŞEKiL 30. Kaşan yapımı mineli tabak: Figürlerin
içerir. 30 Perdah tekniği
yüzlerinde, noktalardan oluşma yarım daireler şek­ Anadolu Selçuklularında
linde yapılmış dövme izleri görülmektedir (12.! 1 3. Kubadabad Sarayı'ndaki
yüzyıl). 69 çinilere geniş ölçüde uy-
gulanmıştır.
1 5 . yüzyıl sonlarında Timurlu çömlekçiliği Güneybatı Asya<ia popü­
lerlik kazanmış ve İslam dünyasının geleneksel geometrik süsleme tek­
niğine, yetenekli sanatçılar tarafından, artan oranda benimsenen Çin
süsleme desenleri uyarlanmıştır. Farklı kültür ortamlarından tasarım
ve desen alışverişleri tekstil, mimarlık, kaligrafi, metal işçiliği, resimli
elyazması ve çömlekçi işlerinde de yaşanmıştır. 49
Portekizli gezgin Fernao Mendes Pinto'nun (- 1 5 1 O- 1 583) bildir­
diğine göre, yalnızca Safevi Şahı 1. Tahmasp'ın (yön. 1 524- 1 576} tüc­
carları Çin<ien usta işi imparatorluk porselenlerini satın almaya izin­
liydiler. Onun ardılı Şah il. İsmail (yön. 1 576- 1 578), başkent İsfahan'ı
yeniden inşa etmiş, parklar, saraylar ve hükümet binaları yaptırmıştı. Bu
binalarda renkli çini kullanımını özendirmiştir ki, 1 671 ae kenti gezen
Venedikli gezgin Ambrosio Bembo ( 1 652- 1 705), kentin güneş altında
pırıl pırıl parladığından söz etmiştir. Bembo, pek çok binanın içlerinin
çinilerle kaplı olduğunu, Şah Süleyman'ın (yön. 1 667- 1 694) sarayındaki
dairelerden "Bab-ı Bülbül" (Bülbül Kapısı) köşkünde tüm odalarda altın
yaldızlı eşyalar, Avrupai tablolar ve kimi vitrinlerde zarif Çin porselen­
leri bulunduğunu aktarmıştır. İsfahan<iaki Kah-ı Çehel Sütun'un (Kırk
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 0 1

ŞEKİL 3 1 . İran'ın İsfahan kentinde 1354 yılında inşa edilen İmami Medresesi'nde, üzerin­
de çeşitli geometrik ve çiçek desenleri ile yazıtların yer aldığı tek-renkli sırlı çiniden mozaik
işi bir mihrap düzenlemesi (343 x 289 cm) (1he Metropolitan Museum ofArt, New York).
102 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

ŞEKİL 32. Kaşan yapımı, hayvan dekorlu ve sekiz köşeli seramik parçalar (13. yüz­
yıl).Jo

Sütunlu Saray) duvarlarını süsleyen çini panoların kimileri, bugün


Batılı ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. 1 6 1 1 yılında Şah I . ("Bü­
yük" ) Abbas (yön. 1 58 7 - 1 62 8 ) , 1 1 62 parça porselen eşyanın, Hazar
D enizi'nin güney kıyısı yakınındaki Erdebil'de bulunan Safevi tarika­
tının kurucusu olan sufi Şeyh Safi'nin ( Safiyüddin İ shak el- Erdebili)
( 1 252- 1 3 34 ) türbesine verilmesini vasiyet etmiştir. Şah Abbas yöneti­
mi sırasında Kaşan, çini üretiminin merkezi olmuş ve yüksek kaliteli
ürünleriyle ünlenmişti (ŞEK İ L 3 3 ) . Şah Abbas, üç yüz Çinli çömlek-

ŞEKİL 33. Safevi döne­


mi İran'ında yapılmış,
sır-altı mavi süslemeli
tabak; çap: 35,2 cm (1 7.
yüzyıl) (Eugene Fuller
Memorial Collection,
Seattle Art Museum,
ABD).49
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 103

çiyi, aileleriyle birlikte Çin'd en getirterek İsfahan yakınına yerleştir­


mişti. Bu çömlekçilerden kimileri Çin'in resmi izni olmaksızın kaçak
yoldan İran'a getirilmişti. Bunlar İran çömlekçiliğinin kalitesinin yük­
selmesine yardımcı oldular. 4 9
Öte yandan Şah Abbas, tüccarları mavi-beyaz İran çinilerini Hin­
distan'a satmaları konusunda yüreklendirmiştir. Güney- ve Orta Hin­
distan'daki Dekkan Müslüman Sultanlığı, Babürlüleri (Hint-Moğollar)
ölümcül düşmanları olarak görseler bile, kültürel açıdan Safevi İran'a
ve Osmanlı İmparatorluğu'na yakın duruş sergilemişlerdir. Babürlü İm­
paratorluğu'nun (1 526- 1 857) kurucusu Zahireddin Muhammed Babür
Şah (yön. 1 526- 1 530), yemeğini porselen kaplardan yemeyi yeğlemiş
ve gezilerinde bunları beraberinde taşıtmıştır. İngiliz elçisi Sir Tho­
mas Roe'ye (- 1 58 1 - 1 644) göre Babürlü Hükümdarı Cihangir Şah (yön.
1 605 - 1 627), çiniyi ve kristalleri, altın ve gümüşten, atlardan ve mücev­
herlerden daha çok seviyordu. Hindistan'a gezi yapan Fransız hekim
François Bernier'ye ( 1 620- 1 688) göre ise Babürlü İmparatoru Evrengzib
("Alemgir") (yön. 1 658- 1 707), altın ve "pewter" (Alnı. "Zinn"; ağırlıklı
olarak kalay ve antimon alaşımı) yemek takımlarının yanı sıra porselen
takımları da kullanıyordu. 49
"Sgraffito" (astar çizikleme) tekniğinde, kırmızı hamur üzerine ince
killi ve çoğu zaman beyaz olan bir gömlek çekilir; bu gömleğe desen
çizildikten sonra zemin olarak kalan boş yüzeyler kazınıp alınarak kır­
mızı zemin açığa çıkarılır; böylece desen kabarık kalır. 66
ŞEKİL 34'te, 1 7. yüzyıla tarihlenen, sırlı seramik halinde konu açık­
layıcı resim sanatının bir örneği olan bir İran çinisi görülmektedir. Kul­
lanılan tonlardan kimilerinin parlaklığının yanı sıra kabartma (rölyef)
etkisi de dikkat çekmektedir.30• 76 ŞEKİL 35'te erken 1 7. yüzyıl çok-renkli
(polikrom) çini panoları, ŞEKİL 36Öa üzerine on iki burcun işlendiği
16. yüzyıl İran yapımı bir fayans tabak, ŞEKİL 37Öe ise geç 1 9. yüzyıl
İran yapımı konulu çini pano görülmektedir.74 • 75
ıo4 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

ŞEKiL 34. Bir 1 7. yüzyıl sırlı lran çinisi (Güzel Sanatlar Müzesi, Madrid). 30• 76
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 05

-"� . :'iP
ŞEKiL 35. Erken 1 7. yüzyıl, çok-renkli (polikrom), Kuzey İran çini panolarında insan
başı figürleri. 75

ŞEKiL 36. Üzeri­


ne on iki burcun
işlendiği, mavi-be­
yaz fayans tabak
("Abdülvahid" im­
zalı, 41 cm çapın­
da, lran yapımı,
1563/64 tarihli;
Staatliche Museen
zu Berlin, Preussis­
cher Kulturbesitz,
Berlin). 14, 15, 11
106 1 Ortaçağ Doğu Müslümanlarında Seramik

ŞEKiL 37. Şah I. Abbas döneminde İsfahanaaki bir sarayda "cuerda seca " tekniği ile
yapılan ve duvar süslemesi olarak kullanılan konulu çini pano grubundan bir ayrıntı­
da, bahçede ağaç altında kur sahnesi. 55
1 107

ORTAÇAG AVRU PA'SINDA VE ENDÜLÜS'TE SERAMiK

9. yüzyıl başında İslam seramiği çok yönlü olarak gelişmişti. Seramik


kap olarak kalay sırlı çömlekçi işi ilk olarak, hem lüster hem de mavi
boyamalı fayans şeklinde Orta Doğuöa üretilmiştir. Bunun örnekleri
Samarrada bulunmuştur. Yaklaşık aynı dönemde Mısıröaki Fustat'ta
da benzerleri üretiliyordu. Üretilen fayanslar buralardan İspanyaya da
ulaştırılmış olup Kordobada Medinetü'z-Zehradaki arkeolojik buluntu­
lar bu sevkiyatı kanıtlamaktadır.9
Olasılıkla Orta Doğuöaki fayans tekniği, kalay kıtlığı yüzünden kısa
sürede ortadan kalkmıştır. Açık renkli boyama zemini yerine, zamanla
ince astar katmanı geçmiştir. Astarlama tekniği İspanyanın Araplar­
ca işgali ile 7 1 1 yılından sonra orada da tanınır olmuştur. Buna ilişkin
örnekler de 950- 1 0 1 0 yılları arası dönemden kalma eşyaların Medine­
tü'z-Zehra'daki buluntularda yer almasıyla belgelenmektedir. Bunlarda
açık renkte astarlanmış ve yeşil ve mangan siyahı ile boyalı çömlekçi işi
söz konusudur. Mangan boyası, ilk olarak Paternaöa mor/ kahverengi
"erguvan" renk tonunda elde edilmiştir.9
Karolenjler döneminde (- 750-990) derebeyi saraylarında ve manas­
tırlarda zanaatkarlar bu işleri yapmak üzere istihdam edilirdi. 1 3. yüzyıl­
da pişirme tekniği oldukça iyileştirildi; iç-kitle yüzeyinin sıkılaştırılması
indirgen pişirmeyle sağlandı ve böylece seramik malzeme, sırsız halde
de sızdırmaz hale getirildi. Yangın tehlikesi nedeniyle sivil çömlekhane­
ler kent içine sokulmayıp sur dışında konuşlandırıldı. Ortaçağöa toprak
kaplar temelde evsel gereksinimlerde kullanıldı. Ortaçağ Hıristiyan kili­
sesi sanata ve zanaata karşı en çok ilgi ve istem gösteren kesim idiyse de,
seramik konusuyla çok az ilgilendi. Kiliselerde daha çok metal eşyalar
108 1 Ortaçağ Avrupa'.sında ve Endülüs'te Seramik

kullanılırken, yalnızca fakir kilise cemaati, sunak gereçleri olarak sera­


mik kullandı. Kimi kilise ve manastırlarda yer döşemesi olarak mozaik
yerine seramik panolar kullanılıyordu. 1
Fayans terimi, ana kitlesi iyi yıkanmış kilden ibaret olan, gözenekli
iç-kitleli ince toprak eşyayı (çömlek) niteler. Bu kitleye, kuvars kumu
şeklindeki silikat ·asiti ile biraz kireç karıştırılarak sırın iç-kitleye bağ­
lanması kuvvetlendirilir. Elle ya da makineyle biçimlendirilen kitle,
kuruduktan sonra 800-950°C'd e birinci pişirmeye uğratılır. Ardından
çinko oksitçe zengin sır bulamacıyla sırlanarak beyaz bir sır katmanı
elde edilir. Kurutulduktan sonra boyamacılarca süslenir. Sır-altı boya­
maya karşılık gelecek şekilde canlı renkteki boyalarla boyandıktan son -
ra 900- 1050°C'de ikinci pişirmeye uğratılır. Buradaki renk paleti kobalt
mavisi, mangan moru, bakır yeşili, antimon sarısı ve demir kahverengisi
ile sınırlıdır. Fayansın özel bir parlaklığa sahip olması istenirse, boya
katmanının üzerine yeni bir sır geçilir. Sır-üstü boyama daha geniş bir
renk çeşitliliği sunar ve bu durumda 650-850°C'lik düşük sıcaklıklarda
üçüncü bir pişirme uygulanır. Bu üçüncü pişirme, ateşe dayanıklı kap­
süller ("Muffel") içinde gerçekleştirilir. Bu kapsüller, malzemeyi, alevin
doğrudan etkisinden korurlar ve buna dayanarak da bu boyalar "muffel
boyalar" diye de adlandırılır. 1
Fayans üretim tekniği Avrupa'ya iki yoldan ulaşmıştır. Biri 1 3 . yüzyıl­
da Orta Doğu'dan, Afrika üzerinden İspanya'ya ve buradan da Mayorka
üzerinden İtalya'ya; ikinci yol ise Bizans üzerinden Venedik'e uzanmak­
tadır. Bu ikinci yoldan özellikle yarı fayanslar Avrupa'ya ulaşmıştır.
Mayolika (İng. "majolica", İta. "maiolica"), kalay sırı ile su geçirmez
ve boyanabilir kılınmış olan bir çömlekçi işidir. Yalnızca yüzeyi metal
parıltılı (lüsterli) seramikler için kullanılması gerekirken zaman için­
de her tür İtalyan seramiğini niteleyen yanlış bir kullanım kazanmıştır.
İtalya'da Apenin dağlarının ormanları, Orta İtalya'ya seramik fırınları
için yakacak odun sağlıyordu. Yöredeki pek çok ırmak, yalnızca su değil
killi toprak da getiriyordu. Bu nedenle en önemli işlikler, su kenarın­
da yer almaktaydı. Floransa ve ona komşu olarak Arno nehri kıyısında
Montelupo, Tiber kıyısında Umbria yöresindeki Deruta; ayrıca da Faen­
za, Cafaggiolo, Castel Durante ve Urbino, hızlı akan küçük dağlık yöre
ırmaklarına sahipti. Seramik işlikleri çok basit düzende kurulmuştu.
Donanım olarak iki ya da üç çömlekçi tornası, seramik fırını ve ayrıca
da kurşunun eritilmesi için daha küçük bir fırın bulunuyordu. Bunlara
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 109

ek olarak, içinde boyarmaddelerin ezildiği iki havan ve bir değirmen,


bunlardan başka birkaç fıçı, ağzı geniş yayvan kaplar ve çekiçler vardı.
Bunun dışında bir su kaynağı da bulunuyordu. Torna üzerinde basit yu­
varlak kaplar biçimleniyor, daha ağır parçaların üretiminde ise alçıdan
yapılmış çukur kalıplardan yararlanılıyordu. Böylece, çeşitli büyüklük­
lerde tabaklar, çeşitli türde kaplar, çanaklar, çorba kaseleri, sofra ve ser­
vis takımları, büyük çömlekler, su ve şarap için testi ve güğümler, yağ ve
sirke şişeleri, ayrıca "albarello" ve eczane kapları ile ayrı parçalar halinde
yazı takımları hazırlanıyordu (ŞEKİL 38, ŞEKİL 39, ŞEKİL 40). 10
Kalay sırı, iki farklı ka­
rışımdan hazırlanırdı. Biri,
kurşun oksit ile kalay oksitin
bir bileşiği idi. Rönesans İtal­
ya'sında bu karışım ("stagno
accordato"), 1 kısım kalay ve
4- 7 kısım kurşundan hazırla­
nıyordu. Barok dönemi Hol­
landa ve Almanya'sında ise
bu oran 1 :3 idi. Her iki metal
birlikte özel bir yakma fırının­
da eritiliyor ve yüzeyden oksit
haline getirilmek üzere içeri
hava sevk ediliyordu. Yüzeyde
oluşan oksit katmanı ara ara
kazınarak alınıyor ve böyle­
ce tüm kitle, "kalay külü"ne
dönüştürülmüş oluyordu.
İtalya'da kullanılan başka bir
ŞEKİL 38. Çömlekçi çarkı başında çalışma,
karışım, 3 kısım kuvars kumu,
Ortaçağ sonlarında kadınlar için alışılmış bir
uğraş idi. Çömlekçi kadın çarkı sol ayağı ile 1 kısım potas (kavrulmuş şa­
döndürmekte, sağ ön tarafta yerde ise seramik raptaşından elde edilen potas­
çamur yığını görülmektedir ("Ambras Koleksi­ yum karbonat) ve bir miktar
yonu " diye bilinen iskambil kağıdı üzerindeki da yemek tuzundan ibaretti.
bir resim; Güney Almanya ya da Avusturya, Buradaki yemek tuzu katkı­
1 453- 1 457 arası). 1· 78
sı, seramik sırına bulanıklık
veren sarı renkli demir safsızlığı ile uçucu bir klor bileşiği oluşturmak
suretiyle, sırı daha saydam kılıyordu. "Marzacotto" ya da "ana frit" adı
verilen bu karışım, fırında eritilerek camsı bir kitleye dönüştürülüyor ve
1 10 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

ŞEKİL 3 9. Ayakla döndürülen, parmaklıklı çömlekçi çarkı [Georgius Agricola (1 494-


1 555), De re metallica libri XII (Madencilik Üzerine 12 Kitap), Basel, 1 556].

soğutulduktan sonra havanda dövülerek toz haline getiriliyordu. Hol­


landa'da ise bu karışıma
"mastikot" adı veriliyordu ve
10 kısım kum, 3 kısım potas
ve 4 kısım sodadan ibaret­
ti. Sonunda "kalay külü" ve
"mastikot'', ince öğütülüp
birbiriyle karıştırılıyor ( İtal­
ya'da 2:5 oranında, Hollan­
da'da ise 4:5 oranında), daha
sonra camsı bir dışık haline
eritiliyor, yeniden dövülüp
elekten geçirildiğinde beyaz
bir toz ele geçiyordu. Bu toz
ŞEKİL 40. 1 7. yüzyıl çömlekçi işliğinden bir
suyla karıştırılarak sır bu­
görünüm [Michael Maier (1 568- 1 622), Atalan­
ta Fugiens (Atalanta'nın Kaçışı), Oppenheim, lamacı haline getirildikten
1 6 1 7]. sonra ya sırlanacak eşyanın
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 1 1

üzerine ilk sır katmanı olarak dökülüyor ya da eşya bu bulamaca batı­


rılıp çıkarılıyor, bunun üzerine de ikinci katman olarak metalik boyalar
uygulanıp yeniden fırınlanıyordu.
Mayolika eşya bizzat beyaz kilden yapılmıştır ve normal olarak iki sır
katmanı ile kaplanmıştır. Sırın ilk bileşeni potasyum karbonat idi ve şa­
rap tortusunun ("tartar", potasyum-hidrojen tartarat bileşimli bir mad­
de) yakılmasıyla elde ediliyordu. Alternatif olarak Doğu Akdeniz<ien
sağlanan soda külü (doğal sodalı bitkilerin yakılması ile ele geçen bir
madde) de kullanılabiliyordu. Bu amaçla saf beyaz kül, üç kısım saf
beyaz kumla karıştırılarak kullanılıyordu. Mayolikada kullanılan pig­
mentler; beyaz için kalayın iyice ısıtılıp "kül" haline dönüştürülmesiyle
hazırlanan kalay oksit; yeşil için bakır tozları, kükürt ve tuz ile birlik­
te yakılıyor ve sonra da içine antimon ve kurşun karıştırılıyordu; koyu
yeşil renk demir pası, kurşun ve antimondan; soluk yeşil renk (çağdaş
Napoli yeşili) kurşun, antimon, az miktarda potas ve tuz katkısıyla ha­
zırlanıyordu; mavi için safsızlık içeren bir kobalt minerali olan "Zajfre"
ya da "Zaffer"; viyole için manganez; siyah için bakır, manganez ve "Zaff­
re" karışımı kullanılıyordu. Bu malzemeler sürüldükten sonra kurutulan
çömlek eşya, ince öğütülmüş saydam kurşun sırının su içindeki asıltısı
içine batırılıp çıkartılıyor ve ardından fırında pişiriliyordu. 5
Her çeşit mayolika, üç katman halinde sırlanıyordu: Birinci katman
opak beyaz ("bianco") kalay zemin idi; ikinci katmanda renkli pigmentler
yer alıyordu; üçüncü katman ise bu pigmentleri korumak, renk derinliği
kazandırmak ve parlak bir yüzey oluşturmak üzere "coperta" adı verilen
saydam ve açık renkte bir kurşun sırı katmanı idi. "Bianco" uygulamasın­
da çömlek eşya bütünüyle beyaz renkte kalay sırı karışımına batırılmakta,
"coperta" uygulaması ise pigmentleri dağıtmayacak ve birörnek saydam
bir sır katmanı oluşturacak şekilde fırça ile yapılıyordu.
14. - 1 8. yüzyıl boyunca İtalya'da seramik üretiminde izlenen teknik
üzerine şu bilgiler verilebilir. İlkin pişmemiş ham kitle havada kuru­
tuluyor, bu arada hacmi de % 1 0- 1 2 kadar küçülüyordu. Ardından orta
sıcaklık derecesinde birinci pişirme uygulandıktan sonra kalay sırı ile
sırlanıyordu. Bu sır maddesinin temeli kum, kireçli şarap tortusu ve tuz­
dan üretilen ve "marzacotto" diye adlandırılan karışımdı. Burada çoğun­
lukla şarap fıçılarının içinde oluşan şaraptaşı kullanılıyordu. Karışım,
toprak bir kap içine konup ateş üzerinde pişirilerek çömlekle birleştirili­
yordu. Daha sonra çömlek kırılarak içindeki taş sertliğindeki camsı kitle
1 1 2 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

(frit) alınıyor, bir taş havan ya da içi oyuk ağaç gövdesi içinde demir­
den bir havaneli (tokmak) ile dövülüyor, elekten geçiriliyor, sonunda da
suda yıkanarak suyun dibine çöken "marzacotto" alınıyordu. Bu arada
kalay oksit kurşun ile birlikte eritiliyordu. Metaller, 2:5 oranında "mar­
zacotto" ile birleştiriliyor, toz haline getiriliyor, suyla karıştırılarak süte
benzer sıvı halinde karakteristik beyaz renkli kalay sırı elde ediliyordu.
İtalyanca beyaz anlamına "bianco" adı verilen bu sır malzemesinin elde
edilmesi için her işliğin kendine özgü reçetesi vardı ve bunun nazik üre­
timi, sıklıkla ustalar tarafından gerçekleştiriliyordu. 10
Ham seramikler, bir tilki kuyruğu ya da at kuyruğu ile özenle tozla­
rından temizleniyor ve ardından birkaç kez "bianco"nun seyreltik bu­
lamacı içine daldırılarak ya da sırlanacak malzemenin üzerine ahşap
kepçe yardımıyla bu bulamacı dökerek üzeri sırla kaplanıyordu. Kuru­
tulduktan sonra sır, üzerine resim yapılabilecek, çok ince tanecikli bir
yüzey veriyordu. Boyama için çok becerikli el gerekiyordu; çünkü ze­
min bir anda boyayı emdiğinden hatayı düzeltmek hemen hemen ola­
naksızdı. Boyalar metal oksitlerden kazanılıyor ve renkli cam, şaraptaşı,
kurşun ve tuzdan hazırlanıyordu. Boyarmaddeler havanda dövülüyor,
daha sonra da değirmentaşını atların döndürdüğü bir değirmende öğü­
tülüyordu. Çok az sayıda boyarmaddenin rengi yüksek sıcaklıkta kalım­
lı olduğundan, kullanılan boya sayısı sınırlıydı. Ateşe dayanıklı en eski
boyalar, mangan moru ve bakır yeşili idi. 1 5 . yüzyılda ise bunlara önce
kobalt mavisi, ardından da antimon sarısı eklendi. Turuncu renk, de­
mir pasından elde ediliyor ve en iyisi, gemi çapalarından (gemi demiri)
sağlanıyordu. Daha sonraları bunlara, karışımlar da eklendi: Antimon
ve bakırdan yeşil; mangan, bakır ve kobalttan siyah ve son olarak da
kahverengi. Çinko beyazı ve kalay beyazı, boyaların rengini açıyor ve
süslemeye parlaklık kazandırıyordu. Kırmızı renk, mayolika üzerinde
çok ender yer alıyordu; çünkü bu renk boyanın üretiminde, üstesinden
gelinemeyen güçlüklerle karşılaşılıyordu. Her ne kadar demirden, güzel
bir kırmızı elde ediliyorduysa da, fırındaki yüksek sıcaklık pişirmesinde
kahverengine dönüşüyordu. 1 5 1 O dolayında CafaggioloCia üretilen bir
tabağı yansıtan ve Victoria ve Albert Müzesi'nde korunmakta olan bir
tabloda, bir sevgili çift için bir tabağı bezeyen ressamın yanında altı çeşit
renkte (mor, mavi, yeşil, açık sarı, turuncu-sarı ve beyaz) boya içeren ça­
naklar görülmektedir. Yüksek Rönesans döneminin mayolika ustası da
renk ayırtılarını (nüans) , bu az sayıdaki tonlardan oluşturuyordu. Bun­
da keçi kılı ya da eşeğin yele kılından fırçalar, çok ince çizgili resimlerde
ise fare ve sıçan bıyıkları da kullanılıyordu. 10
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 1 3

Mayolika ve fayansın boyanması amacıyla cam tozu, şaraptaşı ve


tuzdan, sır hazırlamadakine benzer yolla hazırlanan erinti içine kalay ve
başka metal oksitler katmak suretiyle seramik boyaları hazırlanıyordu.
Metallerden kazanılan daha saf kızıl tonların tümü de ateşe duyarlı ve
dayanıksızdı. En iyi kırmızı, sonunda 1 490 yılı dolayında Floransa ya­
kınındaki Montelupoöa ince tanecikli demir oksitçe zengin topraktan
elde edildi. Yüzyıllar boyunca güç bulunur bu "Ermeni bolusu", ateşe
dayanıklı biricik kırmızı boyayı verdi. Fırın ustası fırını, sürekli olarak
hava sevk ederek bolus içiiıdeki demiri en yüksek oksitlenme basama­
ğında (Fe3+) tuttuğu zaman, olumlu sonuç alınıyordu.
Olasılıkla 9. yüzyılda Mezopotamyalı seramikçiler metalik yanardö­
ner görünümlü altın lüsterli sırları, toprak kaplar üzerinde geliştirmiş­
lerdi. 1 0. yüzyıldan 12. yüzyıla dek uzanan dönemde, öncelikle Mısırlılar
en yüksek kalitede lüsterli eşyalar üreterek Akdeniz ülkelerine sattılar.
Ama İspanyada bu tür çanak-çömlekler ancak 1 3 . yüzyılın ortalarında
Granada Mağribi Krallığı'nda hazırlandı. 1 4. yüzyılda İspanyanın gü­
neyinde bir liman kenti olan Malaganın altın parlaklığındaki eşyaları
benzersizdi. O zamanlar "altin yaldızlı" seramik, dünyanın her yerinde
hayranlıkla karşılanan ve değer verilen lüks eşya idi. Malagadan yola
çıkarak öncelikle İtalya'ya, ama aynı zamanda da Doğu'ya, hatta Fland­
re, İngiltere ve Almanyanın Hansa Birliği kentlerine sevk ediliyordu.
14. yüzyıl ikinci yarısında Batıöaki Müslüman deniz gücünün Avrupalı
korsanlar tarafından tehdit edilmeye başlamasıyla çok sayıda Mağripli
çömlekçi kendi işliklerini Murciaya, kısa süre sonra da Valenciaya ta­
şıdılar. Burada Mağriplilerin ırkına ve dinine karşı düşmanca davranıl­
madığından, Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte çalışabildiler. 10
Lüster, Mezopotamyada 9. yüzyılda bulunmuş, oradan Mısır'a,
1 1 80'de İran'a ve ardından İslam dünyasına yayılmış, 1 300'lerden son­
ra İspanyada Endülüs'te uygulanmıştır. Lüster, çömlek eşya üzerindeki
ince bir metal filmin yarattığı güzel bir görünümdür. Bunda çömlek pi­
şirilir, ardından kurşun ve az miktarda kalay içeren karışımla sırlanır.
Bu yapı uzun süre sıcakta tutularak yüzey üzerinde metal oksitler hali­
ne dönüştürülürler ve ardından toz halindeki kuma bulandıktan sonra
tekrar pişirilirler. Bir sonraki işlem, lüster oluşturmaktır. Bunun için
bakır ve gümüş, kükürtle birlikte ısıtılarak sülfürlerine dönüştürülür
ve bu sülfürler, çok ince öğütülüp kırmızı okr ve sirke ile birlikte ma­
cun haline getirilip figür ve desenler oluşturacak şekilde çömlek eşya
1 1 4 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

üzerine sürülürler. Bu halde tekrar ısıtılacak olursa, çok ince bakır ve


gümüş katmanından ibaret lüster oluşur. Bu son ısıtmanın, kısıtlanmış
hava ortamında indirgen atmosfer altında yapılması gerekir. Mayolika
da lüstere benzer bir tarihe sahiptir. Mayolika sanatı 1 5. yüzyılda, ola­
sılıkla İspanyol lüster eşyanın etkisi altında İtalya'da geliştirilmiştir. Bu
yeni ve zarif seramik sanatı, heykele çok-renkli kalay sırları uygulayan
Luca della Robbia ( 1 400- 1482) tarafından başlatılmıştır. 5
Fayans boyamacılığı özel bir kesinlik ve el becerisi gerektiriyordu,
çünkü kalay sır zemini, 'nemli boyaları' hemen emiyor ve boyamadaki
olası hataların düzeltilmesine izin vermiyordu. Yüksek Rönesans döne­
minin zengin figürlü resim sahnelerini ve küçük parçalı süslemeleri ba­
kır kazıma modellere göre boyayan İtalyan ustalar ile daha geç dönemde
Hollandalı ustalar, sır kitlesi içine bir miktar beyaz toprak kattılar ve bu
yolla daha yoğun bir zemin yaratarak boyanın hızlıca emilmesinin ve
bununla bağlantılı olan güçlüklerin önüne geçtiler. Yine de bu işlem,
yüzeyin parlaklığını yok etti. Bu yüzden fayans ressamları, seramik eş­
yanın üzerine ikinci bir kez daha saydam ve açık kurşun sırı uygula­
dılar. İtalyaöa "coperta", Hollanda'da ise "kwaart" adı verilen bu ikinci
sır, boyayı korudu; boyaya parlaklık ve renk derinliğinin yanı sıra kap
yüzeyine yumuşak parıltılar da kazandırdı.
Bir Arap buluşu olan beyaz kalaylı sır, Valencia kökenli fayans ve ta­
baklarda yer almaktaydı. 1 3 . yüzyılda İtalya'da sanat çömlekçiliği gelişti.
Floransa, Urbino ve Faenza kentlerinde kapsamlı bir üretim başladı ve
buradan da Fransa'ya geçti. Fransa'da üç Fransa kralının annesi olan,
Floransalı Kraliçe Catherine de' Medici'nin ( 1 5 1 9- 1 589) saray çömlek­
çisi, Bernard Palissy ( 1 5 1 0- 1 589), özellikle seramik işleriyle uğraştı ve
1 580Öe kimya, jeoloji, mineraloji konularını içeren De tart de terre, de
son utilite, des esmaux et du feu (Toprak Sanatı, Yararları, Mineler ve
Ateş Üzerine) adlı bir kitap yayımladı. İç yüzeyi porselene benzeyen inci
istiridyesi "Nautilus pompilius"a hayran olan Palissy, seramikten üret­
tiği nesnelerde kırsal konulu süslemeler (gerçek görünüşlerine sadık
kalarak yaptığı bitki ve meyveler, yılan, kurbağa, kertenkele, semender,
sümüklüböcek ve diğer böcekler vb. ) ile ün saldı. Yapıtları hem kendi
döneminde hem de 1 8. ve 1 9. yüzyılda çokça taklit edildi. Palissy, bir
Huguenot (okunuşu "Hügno"; Fransız Protestan) idi.
1 5. yüzyılda Valencia, lüster seramiğin ünlü merkezi konumuna gel-
di. Böyle eşyaların üretim yeri olarak en sık, Valencia'nın varoşu Ma-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 1 5

nises'in adı geçmektedir. 1 5. yüzyılda Valencia yöresinden çömlekçiler,


daha kuzeye göç ederek Katalonya ve Aragon ülkesinde yeni işlikler
kurdular. Değerli altın lüsterli Valencia malları Barcelona, Floransa ve
Venedikli tüccarlarca da çok miktarlarda satın alınarak oralara götürül­
dü. Valencialı çömlekçiler eritilmiş kum ve toz halindeki tuz ile kızdı­
rılmış kurşun ve kalayın birleştirilmesinden görkemli krem beyazı sır
hazırlıyorlardı. Kullandıkları biricik boya, kobalt oksit ve kizel topra­
ğının (silisli toprak) bir karışımından elde edilme koyu mavi renk idi.
Armaların boyamasında buna ek olarak yalnızca morumsu kahverengi
bir renk veren mangan dioksit kullanılıyordu. Sır pişirmesinden sonra
ise, kimi zaman değişen renk tonlarındaki ünlü altın lüster sürülüyor­
du. İslam sanatının sekiz yüzyıllık yürüyüşünde onun bileşimi ve hazır­
lanması çok az değişmişti. Yazılı olarak aktarılan en erken reçete 1 3 0 1
tarihlidir: Buna göre, bakır ve gümüş, kükürtle karıştırılır ya d a b u me­
tallerin doğal kükürtlü mineralleri alınır ve bunlar bakır oksit ve gümüş
oksit haline kızdırılır. Ele geçen bu bileşik öğütülür ve kırmızı okr (de­
mir oksitli silisli toprak) ile ve ince çamurla karıştırılır. Bir kez daha pi­
şirilip öğütülür ve üzüm sirkesi ile karıştırılırsa beyaz sır üzerine sürüle­
bilecek hale gelir. Sır üzerine sürülen metal oksitin indirgen pişirilmesi
sonucu yeniden metal haline geçer. Soğutulduğunda sır kitlesi katılaşır
ve yaklaşık 600°C'de cam sertliğine kavuşur. Ondan kısa bir süre önce,
sıcaklığı 650°C'de iken lüster malzemesi sürülür. Güçlü duman yayan
ateş, fırında indirgen atmosfer olarak etki eder. Kavram olarak sırın sert
olması gerektiğinden, indirgeyici süreç, derinlere nüfuz etmez. Yüzeyde
her şeyden önce soy metaller olmak üzere çok duyarlı metal boyaları
tepkimeye girer ve renk değişimleri sonucu yanardöner altın parıltılı,
zar gibi ince metalik bir katman oluşur. 1 5. ve hatta 1 6. yüzyılda Valen­
cia çanak-çömlekleri üzerindeki metalik sırlar, sıklıkla zengin ve sedef
türü renk tonları gösterir ve eğik gelen ışıkta kırmızıdan mor, menekşe
rengi, mavi ve soluk yeşile dek değişen, etkileyici bir altın yaldızı şeklin­
de görünür. Bu etki, olasılıkla esansiyel ( eterik, uçucu) yağ içinde metal
oksit çözeltilerinin (yaklaşık olarak bizmut nitrat ve kolofan reçinesinin
birbiri içinde eritildikten ve lavanta yağı ile akıcı hale getirildikten son­
ra) malzeme üzerine ek olarak sürülmesiyle elde edilmiştir (seramik sırı
uzmanı L. Schatzere göre 2 kısım bizmut nitrat, 6 kısım kolofan reçine­
si, 3 kısım lavanta yağı). Valencia'lı çömlekçiler başlangıçta ünlü Malaga
mallarının modellerini olduğu gibi almışlar, kısa süre sonra bunların
yanı sıra kendi yerel geleneklerini de yansıtmışlardır. 1 0
ı 16 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Sanatlar ve süsleme tekniği çalışmaları içinde çanak-çömlekçilik, çi­


nicilik ve halı dokumacılığı, Avrupa üzerinde en derin etkileri yapanlar
olmuştur. Bunun çeşitlemeleri, yüzyıllar üzerinden çok sayıdaki ülke­
de bulun$1.bilir. Yalnızca ibadet yerleri, kamu binaları vb. gibi görkemli
yapılarda değil günlük yaşamda da bunun izlerine rastlanmaktadır. Bu
alanda, pratikçe az ya da çok büyük kapsamda İslami bir süsleme gele­
neğini kullanmamış hiçbir Avrupa ülkesi yoktur.
Sırlama, geçirimsizliği nedeniyle, kil malzemeyi kullanım sırasında
çatlamaya karşı korur. Arap-İslam seramiğinde kullanılan geleneksel
yöntemler, en eski biçim ve yöntemlere dek geri uzanır. Aşırı kuraklık
dönemlerine ve ardından şiddetli yağışlara ve su taşkınlarına sahne olan
Mezopotamya, çok ince yapılı kil minerali bakımından zengindi. Bu ge­
lenekler, Türkiye, İran ve Çinöen aldığı katkılarla gelişmiş ve sonunda
Akdeniz havzasına dek yayılmıştır.
Sırlama, yüzyılların yürüyüşünde
gitgide yetkinleşmiştir. Yaklaşık 1000
yıllarında Samarra (Bağdat'ın kuzeyin­
de) ya da daha da ileri giderek Fustat'ta
(eski Kahire) izleri bulunabilen İslam
eserlerinde rastlandığı üzere metalik
tonlarda bir çömlekçilik türü ortaya
çıkmıştır. 1 5. yüzyılda ise benzersiz
renkler paleti eşliğinde Valenciaöa (ör­
neğin Manises ve Paternaöa) görkemli
örnekler üretilmiştir (ŞEKİL 4 1 , ŞEKİL
42). 30 ŞEKİL 43'te Manises yapımı, İsa
monogramlı (bir adın birkaç harfinden
oluşma desen) bir çanak görülmektedir.
Medinetü'z-Zehra ve Elviraöaki
kazılardan, İspanyada halifelik dö­
nemi seramiğinin, Doğu seramik sa­
natından oldukça etkilenmiş olduğu
ŞEKiL 41. Renkli fayans tabaklar
anlaşılmıştır. Değerli parçaların üze­
(Valencia-Paterna, 14. yüzyıl; Museu
d'Art e d'Arquologia, Barcelona).79 rinde bir kurşun sülfür katmanı bu­
lunmaktadır. Bu katman, seramiğe,
sıra benzer bir görünüm vermekte ve demir-, bakır- ve magnezyum 9k­
sitlerin katkısıyla da değişik renk tonları kazandırmaktadır.
Toprağm Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ıı7

1 2 . yüzyıl başlarında sera­


mik, yapıların süslenmesinde
büyük bir önem kazanmıştır.
Sanatçılar tek-renkli levhalar
keserek bunlardan özellikle ge­
ometrik, kitabeli ( epigrafık) ve
çiçek desenli kalıplar oluştur­
mada ustalık kazanmışlardı.
İspanyolların "cuerda secca"
(kuru iplik) diye adlandırdık­
ları yöntemle, uzaktan, kak­
ma işi gibi görünen geometrik
ŞEKİL 42. Valencia-Manises'ten "müdeccer" örgüler elde ettiler. Gündelik
("mudejar") biçeminde parlak lüsterli, renkli kullanım için koyu yeşil renk­
tabak (15. yüzyıl).•0
te, sırlı seramik kaplar çok
yaygındı. Lüks mal olarak ise,
altın metalinden yapılmış du­
yusunu veren altın sırlı sera­
mikler üretilmiştir. Daha son­
raları beyaz sırlı zemin üzerine
altın süslemeyle birlikte kobalt
mavisi süslemeler yapılmış­
tır. 56 Kobalt mavisi, kobalt-a­
lüminyum oksit ( CoO.Al 2 O 3 =
CoAlp ) bileşimli olup kobalt
4
sülfatın şapla ya da kobalt fos­
fatın alüminyum hidratla kız­
ŞEKİL 43. 15. yüzyıl sonu Valencia-Mani­ dırılmasıyla elde edilir.81
ses yapımı, "Hispano-Moresq ue " üslupta İsa
monogramlı lüster çanak (Hetjens-Museum, Orta Doğu seramik tek­
Düsseldorf). 9 niği 1 3. yüzyılda Endülüs'teki
Malaga'ya ulaşmış ve olasılıkla
Fatımi Mısır'ından çömlekçiler de buraya gelmiştir. Kalay sırlı çömlek
İspanya ve İtalya'da "maiolica" diye bilinirken Fransa'da "faience", Hol­
landa ve İngiltere'de "Delft işi" diye biliniyordu ve bunlar arasında çok
az farklılıklar vardı.
1 1 . yüzyılda Toledo'da, 1 2. yüzyılda Calatayud'da, 1 3 . yüzyılda Ma­
laga ve Almeria'da seramik üretim işlikleri kurulmuş ve üretilen mallar
1 1 8 1 Ortaçağ Avrupasında ve Endülüs'te Seramik

Mısır, İngiltere ve İtalya'ya sevk edilmiştir. Bu parçalar arasında en iyi


bilinenler, süslemeleriyle ünlü "Elhamra vazoları"dır. Bu vazolar, kulla­
nım amacından çok, süsleme amaçlı olarak üretilmişlerdir ve yumurta
biçimli gövdeli, dar tabanlı ve uzun boyunlu olup üçgene benzer şekilli
iki kulpu vardır. Bunlarda beyaz zemin üzerinde kobalt ve sepya (mü­
rekkepbalığının sarımsı-kahverengi boyası) ile yapılan gölgelemeler/
taramalar halinde ceylanlar, kitabe kuşakları, çizgiler ve geometrik şe­
killer yer alır ve kanat şeklinde dikey kollara sahiptir. Endülüs seramik
teknikleri 1 5. yüzyılda Mallorca (geç dönem Lat. "Majorica", İta./İng.
"Maiolica", Alın. "Majolika", Türk. "Mayorka") Adası üzerinden İtalyaya
yayılmıştır. Bu zamanda İtalyadan Avrupanın kuzeyine doğru cereyan
eden göçlerle bu teknikler, kimi göç eden sanatkarlar eliyle başka ül­
kelere de yayılmıştır. Bu konuda bilinen bir örnek, Venedikli çömlekçi
Guido di Savino'nun (ölm. 1 54 1 ) 1 5 1 2Öe Antwerp'e (Anvers) gitmesi
ve orada adını Guido Andries haline dönüştürmesidir. Guido Andries
Flandreöa "Venedik çömleği" diye adlandırılan kalay sırlı İtalyan çöm­
lek geleneğini sürdürmüştür. Sanatçı, büyük bir ustalıkla, Hampshireöa
Sherbone St. John'daki Vyne Kilisesi'nin çini döşeme işlerini gerçekleş­
tirmiştir. İspanya Kralı il. Felipe'nin (Philip) (yön. 1 556- 1 598) denetim­
siz birlikleri 1 576 Kasımında Antwerp kentini tahrip edince Guido'nun
üç oğlu İngiltere'ye sığınarak kalay sırlı çömlekçiliği Londra ve Norwi­
ch'e sokmuşlar, başka bir oğlu ise İspanyaya göç ederek mesleğini İtal­
yan ve Flaman desen ve renk tiplemeleriyle zenginleştirmek suretiyle
İberya Yarımadası'nda etkinlik göstermiştir.
İspanyada Granadadaki Nasri Hanedanlığı (Beni Ahmer Devleti)
( 1 232- 1 492) döneminde, büyük boylarda ve zengin "metalik tonlarda"
yepyeni türde bir dizi seramik kap üretilmiş ve bu teknik, Granadada
yetkinleştirilmiştir. Başlıca seramik merkezi Malaga olup 1 4. yüzyılda
burada yapılan çok büyük (bir metreden daha yüksek) ve kanatlı "El­
hamra vazoları" ünlüydü (ŞEKİL 44). Karakteristik olarak metalik renk
tonları taşıyordu. Seramiği biçimleyici ve süsleyici öğelerin sabitleştiril­
diği ilk iki pişirmenin ardından üçüncü pişirmede, karakteristik renk
tonunu veren metal bileşenler (başlıca gümüş) kullanılıyordu. Gümüş
yerine bakırın kullanılmasıyla görkemli görünümde kırmızımsı altın
rengi tonlar da elde edilmiştir. Malagalı ustalar tekniklerini daha sonra
Valenciaya götürdüler (ŞEKİL 45). 30 Buradaki seramik işlikleri, küçük
bir kasaba olan Manises'de kuruldu. Buralarda kase, tabak, vazo, eczane
kavanozu ("albarello") ve küçük kulplu kaseler ("scodelle") yapıyorlardı.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 1 9

Bunların çoğu parlak, perdahlı olarak İslam


zevkini yansıtan görkemli bir dekorla süsle­
niyordu. Hıristiyan ülkeler için yapılan par­
çalarda, çoğu zaman uygun bir yere, sipariş
verenin özel arması da konuyordu. Perdah
tekniği Manisesöe 1 7. yüzyıla dek aynı bi­
çemde süregelmiştir. Manises'te Jose Gime­
no ( 1 888- 1 967), Valencia çini modellerinin
taklitlerini imal etti. 20. yüzyılda ise Jose
Rodrigo Cerver6 ( 1 909- 1 988), Arap tipi
çini fırınlarını son kez inşa ederek çini ima­
latı yaptı. Yine Valencia yakınındaki başka
bir seramik merkezi olan Paterna, 1 238'de
Hıristiyanların eline geçtikten sonra 14.
yüzyılın sonlarına dek Müslüman seramik
ŞEKİL 44. Nasri hanedanlığı sanatçılarının eserlerine sahne olmuştur.
döneminde, renkli süslemeli ve Perdahlı İspanya çinilerine "mayolika" adı
sırlı çömlekten yapılmış, bir 14.
verilmiştir. Bunda, kalay oksitli beyaz opak
yüzyıl kanatlı Elhamra vazosu
(yüksekliği 1 1 7 cm) (Hermita­ (örtücü) sırla kaplanmış ama pişirme işle­
ge Müzesi, St. Petersburg). mi yapılmamış seramiklerin üzerine renkli
sırlar geçildikten sonra, fırın­
lama sonucu süslemeler oluş­
turuluyordu. Bunlar, adını
aldıkları Mayorka Adası'ndan
İtalya'ya ithal edilmekteydi.
Kalay sırlı bu seramiklerin
yapım tekniği, İspanyadan
İtalya'ya geçti ve zamanla
İtalyanlar bu tekniği Fransa,
Hollanda ve İngiltere'ye taşı­
dılar. Bu ülkelerde "Delft işi"
olarak tanımlanan kalay sırlı
mayolikalar renkli motiflerle
ŞEKİL 45. İspanya'da Valencia-Manises yapı­ bezendi. 64
mı, üzerinde Gotik yazıyla "Ave Maria gratia
Şunu da belirtmek gerekir
plena " ("Sana selamlar olsun, ey Meryem ") di­
leğinin yazılı olduğu mudejar biçemli ve per­ ki kimi yerde "maiolica" ile
dahlı bir tabak (çapı 36,5 cm) (Valencia-Ins­ "majolica" ayrımı yapılmak­
titut, Madrid). tadır ve bunlardan "maiolica"
1 20 1 Ortaçağ Avrupasında ve Endülüs'te Seramik

Akdeniz bölgesinden kök alan saydam olmayan kurşun sırlı kil eşyayı
nitelerken, "majolica" terimi 19. yüzyıl İngiltere'sine dayandırılarak pa­
rıltılı renkli sırlara sahip soluk sarı renkteki kil eşyayı nitelemede kulla­
nılmaktadır.
İspanyada fayansın özgün üretimi -bu üretimi Estramadura ve Astu­
ria'daki kalay madenleri beslemiştir- 1 1 . yüzyıldan 1 3. yüzyıla kadar Ma­
lagada, 12. yüzyılda Calatayu&ia ve 1 3 . yüzyılda Paternada başlamıştır.
Paterna o zamanlar köy yapısında bir çiftlik halinde iken, bugün Valenci­
anın bir dış mahallesidir ve 14. yüzyıldaki fayans üretimiyle tanınmakta­
dır. Buradaki fayans üretimine ilişkin en erken tarih, 1 309 yılıdır.
Hıristiyanlarca 1 1 50'lerde işgal edilen Malaga, Murcia, Almeria ve
Calatayud'daki başlangıçlardan sonra 1 5 . yüzyılda lüster fayansın ana
merkezi Manises olmuştur. Malagadaki yaldızlı çömlekçilikten ilk ola­
rak 1 337'de söz edilmektedir. Manises'in lüster fayansının üretimi, 1 6.
yüzyılda Aragon'da ve Katalonyada sürdürülmüştür.
Doğu kökenli "cuerda secca" tekniği İspanya fayanslarına 1 0. yüzyıl
sonlarına doğru girmiş, özellikle de 1 5 . ve 16. yüzyıl çinilerinde yaygın
bir uygulama alanı bulmuştur. 1 1 . ve 1 2 . yüzyıllarda Endülüs'teki Arap
çömlekçiler bu teknikle çalışmışlardı. Buna ilişkin örnekler Medine­
tü'z-Zehrada, Elvirada ve Bobarto'da, ayrıca da Malagadaki Alcazar'da
bulunmuştur. Çini ve kapların yanı sıra yapıların seramik kısımları da
bu teknikle üretilmiştir. 1 5 . ve 1 6. yüzyıldaki üretim yerleri ise Sevilla,
Puente del Arzobispo ve Toledo'dur.9
Kolay kırılgan ve taşıma için nispeten ağır olmasına karşın, sınırlı
sayıda da olsa Ön Asyadan Avrupaya seramik eşya aktarımı olmuştur.
Örnek olarak "bacini" diye adlandırılan, düz ve yuvarlak, sırlı seramik
tabak ve kaselerden söz edilebilir ve bunların bir kısmı kimi İtalyan ki­
liselerinde süsleme etkisi sağlamak üzere cephe duvarı üzerine yerleşti­
rilmiştir. Bunlar, başta Mısır olmak üzere çeşitli İslam ülkelerinde imal
edilmiştir. İspanya Müslümanlarının seramik ürünleri (lüster seramik),
14. yüzyılda Endülüs'ten Avrupaya yayılmıştır. Mısır'd aki Fustat kenti
kazılarında dağ gibi yığılı seramik parçaları ortaya çıkmıştır. Avrupa'da
Burgund Dükü, Floransada Medid ailesi, Napoli kralı ve bizzat Papa X.
Leo (yön. 1 5 1 3- 1 52 1 ) gibi ünlüler seramik düşkünüydüler.76• 82
1442- 1498 yılları arasında Memlılklu sultanları Venedik dukasına,
Fransa Kralı VII. Charles'a (yön. 1 422 - 1 46 1 ) , Floransa Senyörü Lorenzo
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 2 1

de' Medici'ye (lakabı: "İl Magnifico": "Muhteşem") ( 1 449- 1 492) çok sayı­
da Çin porseleni armağan etmişlerdir. 1 5 . yüzyıl ortalarında Venedik'te
ve Faenza'da Çin'in mavi-beyaz çinilerinin arabesk, çiçek ve hayvan mo­
tifleri eşliğinde üretimi başlamıştır. 49
Daha 1484'te, Madrid'in 95 km kuzeybatısındaki Talavera de la Rei­
na fayansları en önde gelen ürünler olarak niteleniyordu. İspanyada "Ta­
lavera işi" fayanslar, seramik konusunda Orta Avrupa'daki "Delft işi" se­
ramiklere benzer bir kavram oluşturmuştur. Talavera fayanslarının de­
ğerli bir ihraç malı olması, onun önemini göstermektedir. 1 576'da bun­
lardan önemli miktarda mal, Portekiz üzerinden Hindistan'a (olasılıkla
da Doğu Asya'ya) sevk edilmiştir. 1 6. yüzyılda Talavera seramiği, Orta
Amerika üzerine etkide bulunmuş; 1 532'den sonra Meksika'daki Pueb­
lada bir merkez oluşturulmuş ve
buralarda 1 600'lerde Avrupa mo­
dellerine. göre üretim yapılmıştır.
Portekiz, 1 580'den 1 640'a kadar
İspanyaya aitti. 1 580- 1 6 1 2 yılları
arasında 1 86 Portekiz gemisinden
l OO'ü, Doğu Asyadan Çin por­
selenleri ile geri dönüyordu. Bu
dönemde Çin'den porselen geti­
rilirken, Avrupada insanlar tahta
tabaklarda ya da kalaylanmış kur­
şun ve bakır kaplarda yemek yi­
yorlardı. l 600'den beri Lizbon'da
seramik tüccarları vardı. Talave­
raya komşu olduğundan Puento
del Arzobispo da seramik üretimi
konusunda pek çok tekniği ora­
ŞEKİL 46. 1 7. - 1 8. yüzyıl Portekiz yapımı dan almıştır. ŞEKİL 46'da, 1 7.- 18.
bir testi (Museu Nacional de Arte Antiga, yüzyıl Portekiz yapımı bir testi
Lizbon). 9 görülmektedir.9
İslami Doğu'daki yayılımına eş düzeyde çini de İspanyada yayılım
bulmuş ve diğer hiçbir Avrupa ülkesinde buradaki gibi bir yayılım ka­
zanmamıştır. Endülüs'te binaların dış cephe duvarlarını kaplamak üzere
kullanılan beyaz zemin üzerine mavi bezemeli İspanyol/ Portekiz fa­
yansı olan "azulejo", Portekizli sanat tarihçisi Joao Miguel Dos Santos
1 22 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Simöes'e ( 1 907- 1 972) göre Arapça "az-zuleyc"den (perdahlanmış taş/


parlatılmış taş), Alman sanat tarihçisi Brigitte Klesse'ye ( 1 929-20 14) göre
"al-lazurd"dan (lapis lazuli, lazurtaşı), başka bir görüşe göre ise mavi
anlamına gelen İspanyolca-Portekizce "azul" sözcüğünden türemiş olup
14. ve erken 1 5 . yüzyıl mozaik çinisine dek geri uzanır. Başka bir açıkla­
maya göre ise İspanyollar Farsça "lajvard" (laciverttaşı, lapis lazuli) söz­
cüğünü kendi dillerine "azulejo" diye aktarmış, Araplar da mozaik anla­
mına "zelic" terimini, İspanyolca/ Portekizce "azulejo"dan Arapçalaştır­
mışlardır. Azulejo, bu sanatı Perslerden öğrenen Mağripliler aracılığıyla
İber Yarımadası'na getirilmiş ve İspanya ve Portekize özgü bir seramik
türü olmuştur. İspanyol-Mağribi ("Hispano-Moresque") çini sanayisinin
ana merkezi Sevilla kenti olmuş ve burada eski "cuerda secca" ve "cuen­
ca" teknikleri kullanılmıştır. Yaklaşık olarak birbirine zıt olan bu iki tek­
nikten ilkinde kenarları çukur, ikincisinde ise kenarları çıkıntılı süsleme
öğeleri oluşturulmaktadır. "Cuerda secca" (kuru iplik) tekniğinde desen,
ıslak haldeki kil eşyaya kazınır, iz yerleri gres ve demir oksit bileşiği ile
doldurulur, üzerine farklı renklerde sırlar uygulanır, pişirme sırasında
bu dolgu yerleri özgün renklerini korurken aynı zamanda iç bölgeleri
kabartmalı bir görünüm de ortaya çıkardı. Bu teknik, zamanla mozai­
ğin yerini alan bir teknik olmuştur. Rönesans motiflerinden esinli eğri
çizgiler halinde uygulanan "cuenca" tekniği ise 1 6. yüzyılda kullanıma
girerek popülerlik kazanmıştır. Bu teknik yeşil renkli kil hamuru içine
kalıbın, kenarları çıkıntılı olarak şekilde preslenmesi ile gerçekleştirilir
ve bunda sırlanacak alan sınırlandırılmamıştır. "Cuerda secca"da farklı
renkteki sırları birbirinden ayırmak için balmumu ya da yağlı direnç
hatları oluşturulurken, "cuenca"da kil malzeme yüzeyinde yükseltilmiş
kenarlıklı bölgeler oluşturulur. "Yükseltilmiş sınır çizgisi/ bordür" an­
lamına gelen "cuenca" tekniğine "arista" adı da verilir. İspanyanın orta
bölgesinde Cuenca adında bir kent bulunmaktadır.
Doğu'dan esinli olarak Gotik ve Rönesans döneminde Avrupaya özgü
bitki ve hayvan konularının İspanyol-Mağribi biçemlerden yol aldığı
"azulejo" (boyalı ve kalay sırlı çini), ilkin 1 3 1 5 yılı dolayında İspanyada
görülmüş, 1 5 . yüzyılda İspanyol-Mağribi istilacılar tarafından Portekize
sokulmuş ve yüzyılın ortalarından itibaren Portekiz kültürünce daha çok
benimsenerek özellikle kiliselerin iç ve dış cephelerinde, saraylarda, ev­
lerde ve hatta tren istasyonlarının ve altgeçitlerin süslenmesinde kullanı­
lır olmuştur. Morisko gelenekli "azulejos alicatado" (çini mozaikli panel),
Portekiz Kralı 1. Manuel "El Fortunado" ("Talihli") (yön. 1495- 1 52 1 ) tara-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 23

fından, 1 503 yılında Sevilla'yı ziyaretinin ertesinde oradan Portekize çok


miktarda ithal edilmiştir. Portekiz<le bu modellere dayalı olarak geliştiri­
len bu sanatın ürünleri, özellikle Sintra Ulusal Sarayı'nın "Arap Odası"n­
da, aralarında 1. Manuel'in simgesi olan astronomik halkalı küre motifli
ünlü "cuenca"ları da içerecek şekilde yer almıştır. Kuzey Afrika'daki Ceuta
(Ar. "Septe") kentinin Portekizlilerce ele geçirilmesiyle azulejo yapım tek­
niği onlardan öğrenilmişse de 16. yüzyıl ortalarına kadar çini paneller bü­
yük oranda dışarıdan satın alınmıştır. Portekizliler Moriskoların "horror
vacui" (boşluk korkusu/ boş yüzeyden kaçınma) geleneğini benimseyerek
duvarları baştanbaşa azulejolarla kaplamışlardır. 1 6. yüzyılda Portekiz,
Avrupa'nın diğer çini yapan ülkelerinden de etkiler almıştır. İtalyanlar o
dönemde majolika tekniğini hayli geliştirmişlerdi ve Üzerlerine tarihsel
öykülerin resimlerini işlemekteydiler. Bu teknik Flandre'a yayılınca orada
Flaman maniyerist biçemli motifler geliştirilmiştir. Zaman içinde Por­
tekize gelen Flaman çinicilerin yardımıyla majolika tekniğinde üretime
başlanmıştır. Portekiz'in ünlü azulejo ressamları arasında 16. yüzyılda
Marçal de Matos (etk.- 1 550- 1 600) ile olasılıkla onun yeğeni ve öğrenci­
si olan Francisco de Matos anılabilir. Portekiz seramik sanayisi polikrom
(çok-renkli) kalay sırlı panel üretimi ile kendini göstermiştir. 1 669 yılında
Lizbon'a gelen İspanyol ressam Gabriel del Barco y Minusca'dan ( 1 649-
1703) çinilere resim yapması istenmiş, o da Hollanda'nın Delft kenti çi­
niciliğinin mavi-beyaz çini geleneğini Portekiz'e sokmuştur. Hollandalı
çini ressamları Willem van der Kloet ( 1 666- 1 747) ve Jan van der Oort'un
( 1632- 1 675) Amsterdam<laki işlikleri, zengin Portekizli müşterileri için
tarihsel sahneler içeren büyük çini paneller yaratmışlardır. Bu Hollandalı
sanatçılardan çok etkilenen Gabriel del Barco y Minusca, Portekiz çini
ressamlığı çağının başlatıcısı sayılmaktadır. Portekiz Kralı il. Pedro (yön.
1683 - 1 706) 1 687- 1 698 arasında azulejo ithalini yasaklayınca, bu tip üre­
timi Gabriel del Barco'nun işletmesi üstlenmiş ve Hollanda kaynaklı azu­
lejo edinimine 1 7 1 5'te kesin olarak son verilmiştir. 18. yüzyıl başlarında
ressamlar çini sanatçılarına dönüştüler ve çoğu zaman da hazırladıkları
panellere imzalarını koydular. Zamanla akademik eğitimli Portekizli sa­
natçılarca tasarlanmış el yapımı ve mavi-beyaz figürlü çiniler, Portekiz<le
başat moda olmuştur. 1 7. yüzyıl azulejo sanatçıları arasında Ant6nio Pe­
reira (ölm. 1 7 1 2), Manuel dos Santos ( 1 7./ 18. yüzyıl) ve yalnızca "Mas­
ter PMP" ("Üstad PMP") (etk. 1 700- 1 730) şeklinde monogramı bilinen
sanatçı yer alıyordu. Bunların dışında kendi işliklerinde üretim yapan
Ant6nio de Oliveira Bernardes ( 1 662- 1 732) ile oğlu Policarpo de Oliveira
1 24 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Bernardes ( 1 696- 1 778) de vardı. 18. yüzyıldan ise Bartolomeu Antunes


( 1 668- 1 753) ile öğrencisi Nicolau de Freitas ( 1 703- 1 765), Teot6nio dos
Santos ( 1 688- 1 762) ve Valentim de Almeida ( 1 692- 1 779) gibi ressam­
lar göze çarpmaktadır. Bu sanatçıların üretimleri Portekiz Kralı V. Joao
(Juan) (yön. 1 706- 1 750) dönemine rastladığından, bu dönemin biçemi
"Joanine biçemi" diye de adlandırılır. 1 755 tarihli büyük depremde Lizbon
yerle bir olmuş, depremin ardından büyük bir yangın çıkmış, bu sırada
275.000 olan nüfusun 1 00.000 kadarı ölmüş, ünlü devlet adamı Pombal
Markisi Sebastiao Jose de Carvalho e Melo de Pombal ( 1699- 1 782) mo­
dern inşa planı eşliğinde kenti yeniden kurmuştur. Bunun için çok fazla
miktarda duvar çinisine gereksinim duyulmuş, yerli çini yapımcılarının
ürünlerinin yanı sıra Hollandadan getirtilen çiniler de kullanılmıştır. Ye­
nileme aşamasında azulejolar da biçim değişikliğine uğrayarak Fransız ve
İngiliz biçemlerinin benimsendiği Neoklasisizm etkisi görülmüştür. Liz­
bon'da Kraliyet Çini Fabrikası 1 767öe kurulmuş, bunu çok sayıda yerli
imalathanelerin açılması izlemiştir. Yeni geliştirilen çini dekorasyon biçe­
minden biri, 6 ya da 8 çininin bir araya getirilmesiyle oluşturulan kutsal
kişiliklerin betimleri olmuş ve bunlar ev girişlerinin dış ve iç kısımlarına
yerleştirilmişlerdir. Geç 1 7. ve erken 18. yüzyıl, Portekizöe "Azulejonun
Altın Çağı" olmuş, kitlesel üretim hemen başlamamış, 18. yüzyıl sonunda
Portekizöe binaların dış cephelerine çini kaplanmayla yetinilmiştir. Bu
sanatın görkemli örnekleri, Lizbonöaki "Museu Nacional do Azulejo "da
(Ulusal Azulejo Müzesi) sergilenmektedir. Hem iç istem, hem de Portekiz
kolonisi Brezilyanın büyük çaplı siparişleri nedeniyle kitlesel üretim baş­
lamış, istemler tek özgül sahneli çini panolar yerine daha ucuz tekrarlı de­
senlere sahip çinilerle karşılanmıştır. 19. yüzyıl başlarında bir ekonomik
kriz yaşanmış, 1 9. yüzyıl ikinci yarısında çini panellere yönelik artan iç
istemin büyük bir bölümü bu kez Brezilyaya verilen siparişlerle karşılan­
mıştır (ŞEKİL 47).9 Azulejo üretim geleneği Portekiz ve İspanyanın Latin
Amerikadaki ve Filipinleröeki eski kolonilerinde de uygulanmaktadır.
1 9. yüzyılda mavi-beyaz ya da çok-renkli (polikrom) azulejolar üze­
rine stilize tasarımlı transfer-baskı yöntemi uygulanarak paneller basit­
çe üretilmeye başlanmış ama elle b oyalı panel üretimi ortadan kalkma -
mış ve çeşitli sanatçılarca sürdürülmüştür. Bu arada elle boyalı panellere
"trompe l'oeil" tekniğinin uygulandığı alegorik figürler de ortaya kon­
muştur. Fransızca "trompe lOeil" ("göz yanılsaması", "aldatıcı görünüş")
terimi, algıyı yanıltarak iki boyutlu görüntüyü üç boyutlu gösterme,
gerçekte öyle olmayıp görsel yanılsama sonucu izleyici tarafından ger­
çekmiş gibi algılanan görsel olgu ve süreç anlamına gelir.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 2 5

ŞEKiL 47. Duvar süsü olarak oluşturulmuş bir 1 8. yüzyıl Portekiz "azulejo " örneğinin
tıpkıyapımında, kayık üzerinde müzisyenler sahnesi.

İspanya'da Sevilla kenti, bu "Hispano-Moresque" çini sanatının ana


üretim merkezi olmuştur. Bunlarda geometrik ve arabesk motifler var­
dır ve daha sonra "cuerda secca" ve "cuenca" tekniğindeki çinilerde de
yer almıştır. "Cuerda secca" çini ve kaplar, 1 1 . yüzyıldan 1 3 . yüzyıla dek
Malaga'nın Alcazaba'sında, ayrıca da 1 260'larda Sevilla'nın armalı çini­
lerinde, daha sonra Granada'da ve 14. yüzyılın ikinci yarısında Elham -
ra'da yer almıştı. Çinilerde geometrik motifler, aslan, geyik, tavşan, ej ­
derha ve kuş gibi hayvan motifleri, dolgu süslemeler, çiçek ve yapraklar,
ayrıca ağaçlar ve güneş, bunların dışında yangörümlü (profilden) kadın
ve erkek başları yer almıştır. 1 500'lerde Manises, çini dışsatımında önde
idi. 16. yüzyılda İtalyan Rönesans'ının güçlü bir etkisi ortaya çıktı. Sevil­
la'daki Casa de Pilatos'ta ( 1 6. yüzyıl ilk yarısı) ve Sevilla Alcazar'ındaki
V Karl'ın (Şarlken) (yön. 1 5 1 6- 1 556) köşkünde ( 1 543 dolayı), ağırlıklı
olarak "cuenca" tekniği ile yapılanmış halde bunun çok güzel örnekleri
bulunmaktadır. 9
1 305 yılında Granada'da inşa edilen Elhamra Sarayı'ndaki estetik il­
keler, ilk aşamada geometrik biçimlerin stilize edilmesine dayanmakta­
dır. Elhamra Sarayı'nda görülen alçı bezekli ince süsleme biçemi, İslam
sanatının en olgun düzeyini temsil etmektedir. Burada yer alan Comares
Sarayı'ndaki mozaik biçimindeki seramik panolar, küçük boyutlu sırlı
1 26 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

çinilerin ( İ sp. "aliceres") yan yana yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Bu


süslemelerin gerçek kökeni bilinmese de, sırlı çinilerin b öyle yerleştiril­
mesi yöntemi Endülüs'te 1 3 . yüzyılda ortaya çıkmıştır. Panolar ayrı ayrı
renklerde ve temelde yıldız ve çokgen formundadırlar.30

Mayolika tekniği D oğu kö­


ken lidir ve 14. yüzyılda İ spanya
üzerinden İtalya'ya ulaşmıştır.
İtalya'daki önemli üretim mer­
ke zleri Urbino, Gubbio, Cafaggi­
olo, Castel Durante, Siena ve geç
dönemde de Venedik idi (ŞEKİ L
4 8, ŞEKİ L 49) . B aşlangıçta basit
süslemeli resimlerle yapılırken
gitgide l SOO'lerde tablo benzeri
res imlere geçilmiş ve İtalya'daki
m ayolika resimlemesi, 1 6 . yüzyıl
ilk çeyreğinde p arlak bir nokta­
ŞEKİL 48. Kuşlar ve meşe sürgünleri ile ya erişmiştir. İtalya'd a mayolika
süslü mayolika testi (Toskana yapımı, 1 5. üretiminin kaydedilmiş ilk ör-
yüzyıl ikinci çeyreği).84
neği 1 466 tarihlidir. Mayolika
zamanla uluslararası bir ün kazanmış ve böy­
le eserler İtalya'dan Fransa ve Almanya gibi
Avrupa'nın daha kuzeyindeki ülkelerine sevk
edilmiştir. Heykelci ve seramik sanatçısı Luca
della Robbia ( 1 400- 1 482) İtalya'da mayolika
üretimini 1430- 1 480 yılları arasında yüksek
bir sanatsal uğraş düzeyine çıkarmıştır. Ma­
yolikada belirli ve bir ölçüde sınırlı bir renk
paleti kullanılmıştır. Örneğin kırmızı, demir
pasından (en iyisi paslanmış gemi çapası ve
gemi demirinden) kazanılıyordu; ama sera­
miği pişirme s ırasındaki oksitlenme derece­
sine göre turuncu ya da kızıl- kahveye dönü­
ŞEKİL 4 9. Üzerinde Os­ şebiliyordu. Bu nedenle mayolikalarda kırmı­
manlı tiplemesinin yer
zıya seyrek rastlanmaktadır. İ şlenecek grafik
aldığı, 1 535- 1 540 Castel
Durante yapımı bir sürahi modelin seramik malzeme üzerine taşınma­
(Herzog Anton Ulrich-Mu­ sında ince çizgiler, sanatsal beceriye dönüş­
seum, Braunschweig).9 müştür. Burada ressam, keçi s akalından ya
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 2 7

da -çok ince çizimli resimler için - fare ve sıçan bıyıklarından yapılma


çeşitli fırçalar kullanmıştır. 83
Floransalı sanatçı Luca della Robbia kuyumculuk ve heykelcilik eği­
timi almıştı. Yaratılarında süslemeyi ve sanatsal güzelliği ön planda tu­
tuyordu. Önceleri mermer ve bronzla çalıştı, daha sonra sırlı seramik
yapımcılığına odaklandı. Bu bağlamda sanatkar olarak heykelcilik, za­
naatkar olarak da çömlekçilik yanı vardı. Sırlanmış terakota yapımını
geliştirdi ve sır reçetesini gizli tuttu. Bu arada üye olduğu heykelci lon­
casında ("Arte dei Maestri di Pietra e di Legname": Taş ve Ahşap Ustaları
Loncası) önemli rol oynadı. Della Robbia'nın çok-renkli çini süslemele­
ri, Floransa'daki Santa Croce Kilisesi'nin Pazzi Şapeli'ndeki revak kubbe­
sinin içinde de yer almaktadır. 85
"İstoriato" ya da "istoratio" terimi, süslemesi tarihsel konulu olan lüs­
terli seramikleri niteler. Bu akım, 1 525 yılı dolayında Urbino ve Castel
Durante<ie ortaya çıkmış ve yaklaşık olarak 1 575'e dek elli yıl boyunca
uygulanmıştır. Rönesans dönemi İtalya'sında çoğunlukla klasik tarih ve
mitolojiden alınma öyküleri yansıtan sahnelerle bezeli lüsterli seramik­
lere "maiolica istoriato" adı verilir ve Ronesans'ın hümanist düşüncele­
riyle bağlantılıdır. "Istoriato" biçemi genellikle seramik tabak ve pano
gibi bir ölçüde düz yüzeylere uygulanmıştır.
Rönesans dönemi İtalyan seramiğinde Luca della Robbia'nın sanatsal
beceri ve teknik hüneri ile yaratılmış "Della Robbia mavisi" diye anılan
kobalt mavisi ile sırlanmış terakota heykeller bulunmaktadır. Bu teknik,
Della Robbia tarafından 1422 dolayında yeniden keşfedilmiştir. Onun iş­
liği Della Robbia ailesi tarafından yaklaşık bir yüzyıl boyu etkinlik gös­
termiş, ilk başta Luca'nın kendisi yönetmiş, daha sonra yeğeni Andrea
della Robbia ( 1 435- 1 525) ve yeğeninin oğulları tarafından yönetilmiş ve
çalışmalar 1 527 veba salgınında ailenin dağılmasına dek sürdürülmüştür.
O dönemde Luca della Robbia gibi sanatçılar sosyal açıdan mekanik
işlerle uğraşan diğer zanaatkarlardan daha entelektüel bir gruba ait sa­
natçılar olarak saygın bir konuma sahiptiler. Bu bağlamda da sanat ve
güzel sanat, mekanik sanatlara zıt olarak, "özgür sanat"/ "liberal sanat"
olarak tanımlanmaktaydı. Sanatçı, kendi zihninde düşündüğü eseri,
özgür ve bireysel olarak dehasını ("ingegno"), yenilikçi buluşunu ("in­
venzione") ve tasarım yeteneğini ("disegno") ortaya koyarak üretiyordu.
Ürettiği ürün, basit bir elişi olmaktan çok, entelektüel bir arayış ve uğraş
1 28 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

olarak ortaya çıkıyordu. Elişi zanaatkarları ise yenilikçilik ve yeni bi­


çemler yaratma kaygısından uzak bir biçimde daha çok, sanatkarlarca
yaratılmış örnekleri kopyalamakla uğraşıyorlardı.
1 5. yüzyılın ikinci yarısında İtalyaöa lüsterli mayolikaların üretimin­
deki temel amaçlardan biri, İslam örneklerini taklit etmekti ve yalnız­
ca soluk sarı lüster kullanılıyordu. Bu teknik Faenza, Pesaro, Deruta,
Gubbio ve geç dönemde ayrıca Cafaggioloöa deneniyordu. Deruta'da
Masci ailesi, lüster üretiminde çok iyi sonuçlara ulaşmıştı. İtalya'da bu
işi gerçekleştiren ünlü mayolika ressamları arasında Maestro Giorgio
Andreoli da Gubbio ( 1465/70- 1 553), Nicola da Urbino ( - 1 480-- 1 538)
ve Francesco Xanto Avelli da Rovigo (etk. 1 530- 1 542) bulunmaktadır.
Kolloitsel altın ve gümüş, daha Roma Çağı'nda camları renklendir­
mede uygulanmıştır. 1 5. yüzyılda Gubbio ve Deruta'daki İtalyan sera­
mik sanatçıları "lüster" süslemeli seramikler hazırlayabiliyorlardı. Gü­
nümüzde bu lüsterin gümüş ve gümüş-bakır alaşımlı nano-parçacıklar
içerdiği anlaşılmıştır. Bu bağlamda lüster tekniği 9. yüzyılda İslam dün­
yasında geliştirilmiştir. Buna göre o dönemde Müslüman seramik usta­
ları, seramik eşya üzerine daha önceden yerleştirdikleri metal oksit ya
da metal tuzlarını, rastlantısal olarak nano-parçacıklar haline dönüştü­
recek şekilde, seramik eşyayı kurutulmuş katırtırnağı bitkisinin 600°C
dolayına ısıtılması ile elde edilen indirgen atmosferde tutarak sirkeli çö­
zelti aracılığıyla metalik hale indirgiyorlardı.
1 500 yılı dolayında Tiber nehri kıyısındaki İtalyan kenti Deruta, gör­
kemli altın lüsterli kap üretimine başlamıştır. 1 5 1 0 yılı dolayında orada,
rastlantı ile İspanyada bilinmeyen bir kırmızı lüster ortaya çıkmış ve
aynı zamanda Gubbioöa koyu lacivert renkte, saf ve parlak altın sarı -
sı renkte ve bakır oksit, kırmızı toprak ve zincifreden hazırlanan ya­
kut kırmızısı renkte süslemeler geliştirilmiştir (ŞEKİL 50). Gubbio'nun
önemi, Üstad ("Maestro") Giorgio Andreoli da Gubbio'nun ( 1 465/70-
1 553) seramik eserleri ile bağlantılıdır. Giorgio, Gubbio kentinde yerel
bir çömlekçi ustası olan Giacomo di Paoluccio'nun (ölm. 1 5 1 8 ) işliğinde
çalışmaya başlamış, 1498Öe ünlü, zengin ve tanınmış biri haline gelerek
ustasının ölümünden sonra işliğin başına geçmiştir. Onun ana başarısı,
fayansı lüsterlemesinde yatar. O zamanlar yaptığı güzel altın sarısı lüs­
teri ve daha sonra da yakut kırmızısı lüsteri, Giorgio da Gubbio'yu ünlü
kılmıştır. Onun ürettiği ve gökkuşağının renkleri şeklinde yansımalar
yapabilen görkemli eserleri arasında yer alan güzel siyah parıltılı vazo-
Toprağın Ateşle Da nsı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 29

!ar, "buccheri" diye adlandırılır ve bunlar eski özgün Etrüsk modellerin


biçim ve tasarımına sahiptirler. Giorgio da Gubbio, lüster tekniğini öy­
lesine en üst düzeye çıkarmıştır ki, günümüzde bile onun eserlerinin
tıpkıyapımı olanaklı değildir. Onun uyguladığı özgün reçeteler ve tek­
nolojik işlemler ölümünden sonra ailesi içinde sır olarak saklanmış ve
bu gizler günümüze ulaşmamıştır.
Üstad Nicola da Ur­
bino ( - 1 480-- 1 538) [ön­
celeri seramik sanatçısı
Nicola Pellipario ( - 1480-
1 542) ile karıştırılıyor­
du! ] , Castel Duranteöe
1 5 1 0/ 1 5'lerden 1 527'ye
dek çalışmış, 1 528öe Ur­
bino'ya gitmiş ve 1 540
sonrasında orada ölmüş­
tür. Bir "istoriato" mayoli­
ka ressamı olarak çalışmış
ve ünlü ressam Raffaello
Sanzio ( 1 483 - 1 520) ile eş­
ŞEKİL 50. "üç llaheli Tabak ": 1520 Gubbio yapımı leştirilerek "mayolika res­
(Victoria & Albert Museum, Londra). 9 minin Raffaello'su" diye
nitelenmiştir. Aynı aileden başka bir porselenci, Camillo da Urbino'dur
(ölm. 1 576). Üstad Jacopo di Stefano di Filippo'nun ( 1 490- 1 576 sonrası)
(ŞEKİL 5 1 ) yanı sıra Nicola da Urbino, İtalya'nın en önde gelen mayoli­
ka ressamı idi. Nicola da Urbino'nun resminin karakteristik özellikleri,
ilk bağlamda, renklendirmede idi. Belirgin olan, koyu mavinin yanında
kuvvetle değişen yeşil tonların varlığı idi. Yeşil renk, ışıklı gri-yeşilden
zeytin yeşiline, zümrüt yeşiline ve karayeşile dek uzanıyordu. ŞEKİL
52öeki tabak, onun Castel Duranteöeki en iyi sanatsal başarılarından
biridir. Miğfer, yapraklarla, bir insan maskesiyle ve onun üzerinde yer
alan yunusla bezenmiştir. Dairesel düzende işlenmiş kompozisyonda
baş, anıtsal bir görünümdedir. Tjark Hausmann ( 1 924-20 1 7) , Berlin'de
sergilenen "DEIDAMIA" konulu tabak ile ilgili olarak şunları yazar:
"Berlinli Deidamia'da büyük olasılıkla Achilleus'un (Aşil) eşi ve Genç Pto­
leme'nin annesi söz konusudur. Yunan kahraman onun kral olan babası
Skyroslu Lykomedes'in sarayında kalırken kız şeklinde giyinerek Truva
savaşının başlamasından önce onun sevgisini kazanmıştır. .. ". 9
1 30 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Francesco Xanto
Avelli da Rovigo'nun
(etk. 1 530- 1 542) eserle­
rinde şiir dizeleri ya da
resmedilen sahnen in ya­
zılı bir betimi yer alırdı.
Şiirleri bizzat ke nd i ya­
zar, kendini bir çöın lekçi
olarak değil bir ressam
olarak, yani bir zanaatkar
olarak değil bir s anatkar
olarak görürdü.
En eski Endülüs-A­
rap seramik parçaları,
beyaz zemin üzerine ye­
şil (demirli) ve k()yu er­
.. .
ŞEKİL 51. Cafaggiolo'da Üstad Jacopo di Stefa­ guvan (manganlı) renk­
no di Filippo (1 490- 1 576 sonrası) tarafından 1 6. teki halifelik d önemi
yüzyıl başında yapılmış eczane vazosu (Kunst­ eserleridir. 1 2 . }'\i zyılda
gewerbemuseum, Berlin).9 Teruel seramiği ün lüydü
ve daha sonra " rnüdec­
cer" (İsp. "mudeja r", ing.
"mudejar") geleneği için­
de devam etmiştir. Arap­
ça'daki özgün karşılığı
"ehlileştirilmiş, ye rleşik"
olan "müdeccen" nite­
lemesi, "islam'darı son­
raki Hıristiyan İs panyol
krallıklarında Yaşayan
Müslümanlara özgü" an­
lamına gelmekte d ir. Bu
sanatta mimaride süsle­
me karakteri ön p landa­
ŞEKİL 52. 1520- 1 525 yılı dolayında Nicola da Urbi­ dır. Dış tuğla sü slemesi
no tarafından Castel Durante'de resimlenmiş efsane
renkli çinilerle birleşti­
kişiliklerle ilgili yedi tabaktan biri olarak, "DEIDA­
MIA " konulu, miğferli baş dekorlu mayolika tabak rilmiş olup iç kısırnda ise
(Kunstgewerbemuseum, Berlin). 9• 86 ahşap kaplama t avanlar-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanat inin Soylu Tarihi 1 ı 3 ı

da Mozarab tarzı [İslam egemenliği altında Endülüs'te zamanla Arapla­


şan (Ar. "must'arab") Hıristiyanlara ilişkin] kubbeler ve alçıdan süsleme
kuşakları yer almaktadır. Öte yandan Valenciaöa kurulu seramik işlik­
lerinde 14. ve 1 5. yüzyıllarda renkli süslemeli seramikler üretilmiştir.
Bunlarda saf İslami karakterde stilize hayvan ya da Gotik biçemde insan
figürleri yer almakta idi. ŞEKİL 53'teki üçlü seramikten soldaki, Teruel
yapımıdır. Soldaki ve sağdaki, 1 3 . ya da 1 5 . yüzyıl yapımı olup Barcelo­
na Seramik Müzesi'nde bulunmaktadır. 1 5 . yüzyıl Valencia yapımı olan
ortadaki "Hispano-Moresque" (İspanyol-Morisko) tabak ise Madrid Ar­
keoloji Müzesi'nde bulunmaktadır. Bunda erkek geyik figürünün çevre­
sinde, Gotik yazıyla "ave-ma-ria-gra-ple-na" heceleri yer almakta olup
kufi yazı biçeminde yazılmıştır. 30 Bu sözler, "Ave Maria gra(tia) plena"
("Sana selamlar olsun, ey Meryem!") dileğinin kısaltması olup böyle ya­
zılı tabaklar çok beğeni topluyor ve özellikle bir dışsatım malı olarak
Avrupa'nın diğer ülkelerinden ve hatta Orta Doğu ülkelerinden ısrarla
talep ediliyordu (ayrıca bkz. ŞEKİL 45).65

ŞEKİL 53. Endülüs-Arap seramiklerinden örnekler.30

Rönesans ruhu, 16. yüzyıl başlarken Kastilyalı çömlekçilerin hayal


gücünü canlandırmış ve seramik resimlemede çoktan İtalyan biçemine
geçmiş seramikçilerin bulunduğu Sevillaöan kuzeye doğru yayılmaya
başlamıştır. Yeni biçem, Toledo bölgesindeki işlikler üzerinden sızmaya
başlamış ve uzun süredir kullanılmakta olan ve "mudejar" diye adlan­
dırılan İslami ve Gotik tasarımların karışımı süsleme biçeminin yerine
geçmiştir.87
İspanyol-Mağrip fayans üretimi 1 3 . yüzyılda Valenciaöaki Paternaöa
ve 14. yüzyılın ilk yarısında Malagaöa başlamıştır. Mangan moru, bakır
yeşili ve kobalt mavisi ile yapılan süsleme ve yazıların büyük kısmı Arap
kökenli idi. 1 5. yüzyılın akışında Hıristiyanlarla Mağriplilerin çatışma­
ları şiddetlenince Malagaöa fayansın parlak çağı sona erdi. 1609 yılında
1 3 2 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Morisko diye adlandırılan İspanyol Müslümanları İspanyadan sürüldü.


Bu zanaatkarların kaybını, İspanya bir daha telafi edemedi. Özellikle de
Toledo'd a, Moriskoların sürülmesinden sonra, işlikler boşaldı. 1 6 . yüz­
yıl sonunda Orta İspanyadaki Talavera de la Reinada, kökleri eski Arap
seramikçilere dayalı fayans imalatı başlamıştı ve burada 1 8. yüzyıla dek
çok sayıda gerçek fayans üretilmiştir. Talavera de la Reinada ham sırlı
seramik yüzeyler üzerine renkli süslemelerin yapılmasıyla oluşturulan
mayolika tekniğiyle düşük sıcaklıkta pişen ürünler hazırlanmıştır. Bu
seramikler, yapıldığı bölgeden ötürü "Talavera seramiği" olarak adlan­
dırılırlar. İspanyol fayans tekniği 1 6. yüzyılda yalnızca İtalyayı etkile­
medi. Hernando Cortes (Cortez) ( 1485- 1 547), 1 52 l öe Aztek Krallığı'nı
fethettikten sonra İspanyollar, bugünkü Meksikada fayans üretimine
başladılar. Burada da 1 7. yüzyıla dek Mağrip biçemi egemen oldu ve
Talavera de la Reinadan etkiler aldı. 1
Meksika'nın Puebla kentinde "Talavera de Puebla" olarak bilinen se­
ramikler üretilmektedir. 1 6. yüzyılda Puebladaki din adamlarının kilise
ve manastırları süslemek için İspanyadaki Talavera de la Reinadan se­
ramik ustalarının getirtilmesiyle Puebladaki seramik üretimi farklılaş­
maya başlamış, eski tekniğin Talavera de la Reina'nın mayolika tekniği
ile harmanlanması ile "Talavera de Puebla seramikleri" üretilmeye baş­
lanmıştır. Puebla, UNESCO tarafından insanlığın kültürel mirasını ko­
ruyan bir kent olarak seçilerek desteklenmiş ve Mexico City<ien sonra
Meksika'nın ikinci önemli kenti olmuştur. "Talavera de Puebla seramik­
leri"nin yapımında şekillendirilen malzeme özel kurutma odalarında
1 - 3 ay süre ile kurutulduktan sonra 850°Cae elektrikli fırınlarda 8 saat
süren ilk pişirimleri ("bisküvi pişirimi") yapılmakta, ardından "kalay
oksit + kurşun oksit" sırı uygulanmakta, üzerine fırça yardımıyla boya
sürülerek süslenmekte ve son olarak 1 050°C'de 1 0 saat süre ile pişiril­
mektedir.
Ekvador<ia ise İspanyol Cuenca kentinin " cuenca " seramiklerinden
esinli rengarenk (sarı, turuncu, kırmızı, mavi, yeşil, parlak ve mat, ge­
ometrik ve bitkisel motifli vb.) seramikler üretilmiştir. Yakın geçmiş­
te Ekvador'un Cuenca kentinde "Artesa" adlı bir şirket kurulmuş olup
ünlü sanatçılar burada ürünler vermişlerdir ve ürünler çevre kentlere
pazarlanmaktadır.
Kastilya Krallığı'nın başkenti olan Toledo'da Mağripli sanatçılar Or­
taçağ boyunca krallığın da desteğini almış olan zengin bir sanayi geliş-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 3 3

tirmişlerdir. Toledolu sanatçılar perdahlı ve parlak sırlı sofra takımları,


çömlekten yapılma iri şarap kavanozları ve yeşil-beyaz renkte sırlanmış
iri yapılı vaftiz kurnaları yapabildiklerinden, çömlek ve seramiklerin -
de arzuladıkları Rönesans biçemlerini kolayca uyarlayabilmişlerdir. Bu
bölgede Talavera de la Reina çömlekçileri kendi deneyimlerinde daha
yürekli atılımlarda bulunmuşlardır. Tagus Nehri'nin yanı başındaki ve­
rimli bir ova üzerine yerleşmiş olan Talavera kenti, 1 5. yüzyılda Tole­
do'ya önemce eşit bir merkez olarak ortaya çıkmış ve orada, çok çeşitli
biçimlerde, yeşil-beyaz sırlı kaplar üretilmiştir. Talavera çömlek imala­
tının hızlı büyümesiyle seramik fırınları sayısında da artma olmuş; çı­
kan dumanların halk sağlığını tehdit etmeye başladığı anlaşıldığında,
bu sanayiyi kontrol edici düzenlemeler ortaya konmaya başlanmıştır.
Buna göre çömlekçiler, fırın ateşlerini yalnızca günbatımında yakmaya
ve geceleri çalışmaya izinli olmuşlardır. 87
Sevillada çalışan ve İtalyan göçmenlerle onların Endülüslü çırakla­
rından oluşan seramik pano yapımcıları, seramik bezenmesindeki yeni
yöntemi İspanya boyunca yaymışlardır. Bunlar tek bir çini üzerinde par­
lak polikromatik resim sahneleri yarattılar ve bunda da İspanyadan pek
çok etkilenimler aldılar. Yeni yöntemi bulanlardan ilki, imzasını "Pisa­
no" ("Pisalı") ya da "Italiano" ("İtalyan") diye atan ve 1 503 yılında İspan­
yaya gelen Francisco Niculoso Pisano (ölm. 1 529) olmuştur. Yaptığı çok
çeşitli malzemeler arasında çini "retablo"lar (kiliselerde mihrabın da­
yandığı süslü oyma arkalık) ve sunak cepheleri, mezar duvar ve temel­
leri bulunup bunların hepsi de parlak turuncu, altın sarısı, canlı mavi
ve yeşil renge boyalı idi. İspanyaya "paleta de gran faego" ("yüksek ateş
paleti") adı verilen polikrom seramik tekniğini sokan kişinin o olduğu
söylenir. Dinsel sahneleri işleyen Alman ya da Flaman kazıma resim de­
senlerini kopya ederek beyaz ve yeşil zemin üzerine siyah ya da mavi ile
desenler ve İtalyan biçeminde kesin ve zarif süslü çerçeveler çizmiştir.
Kıvrımdallar arasında ağzından ateş püskürten fantastik mitolojik cana­
varlar, sfenksler ve masklar, bereket simgesi olan içi meyve dolu boynuz
şekilleri, şen -şakrak aşk tanrıları, ceset külü konulacak kavanoz ya da
ayaklı vazolar ve hanedanlık armalı kalkanlar olağanüstü kenar desen­
leri içine işlenmiştir. Onun en ünlü eseri, Sevilla Alcazar'ının kraliyet
hitabet kürsüsü için 1 504'te yapılan sunaktır. Flores de Aviladaki cemaat
kilisesi için yaptığı ve 1 526'd a tamamladığı seramik pano resim, onun
son eseri olmuştur. Onu izleyen çok sayıdaki sanatçı, böyle duvar süs­
lemelerinin özgün bulucusu olarak onun ustalığını, kendi hazırladıkları
1 3 4 1 Ortaçağ Avrupasında ve Endülüs'te Seramik

panolara "pisano" adını vererek ona şükranlarını dile getirmişlerdir. Flo­


res de Avila panoları, Kastilya'ya ulaşan ilk Rönesans çömlekçiliği değil­
se de onlar, belirgin olarak burada yeni modanın erken görünümünü
oluşturur. Çömlekçiliğin İtalya'dan ithalinin üzerinden henüz çok fazla
zaman geçmemiştir ve bu dönemde alçakgönüllü sanatçılar, İtalyan ma­
yolika ressamlarının eserlerinden etkilenmiş olabilirler. Kastilyalıların
daha sonra aydınlanmalarının olası kaynağı, Sevilla'dan artan oranda
aktarılan pisano-biçemi seramik panoculuk olmuştur.87
Fayans, Alplerin kuzey bölgesinde, pişirilmiş gözenekli kil malze­
menin kalay oksit ile sırlanmasıyla elde edilen eşya ve figürlere verilen
addır. Parlak beyaz fayanslarla bilinçli bir şekilde pahalı porselenlerin
taklidi yapılmış ve uzun süre Uzak Doğu'dan dünyanın her bir yanı­
na sevk edilmiştir. "Fayans" adı, İtalya'nın Faenza kentinden gelmedir
(Fransa'da da seramik yapımıyla tanınan Fayence adlı bir kasaba bulun­
maktadır) .88 Bu kent 1 5 . ve 1 6. yüzyılda kalayla sırlanmış seramiklerin
üretim merkezi olarak ünlenmişti. Bu tür seramikler, Alplerin güney
bölgesinde "Mayolika" diye adlandırılmaktadır. Mayolika eşyanın üze­
rinde, kızdırılmış kurşun ve kalayın erimiş kum ve tuz ile birleştiril­
mesiyle oluşturulan sır katmanı yer alıyordu. Bu teknik, köken olarak
İran'da geliştirilmiş olup Araplar aracılığıyla Batı'ya geçmiştir.
Beyaz dışında çeşitli renklere boyalı fayanslar da üretilmiştir. Çok yük­
sek sıcaklıklarda ancak az sayıda metal oksit, uzaklaşıp gitmeksizin malze­
me üzerinde kalıcı renk oluşturma özelliğine sahiptir. Bunlar kobalt mavisi,
antimon sarısı, Napoli sarısı, bakır yeşili, demir kırmızısı, kiremit kırmızısı,
mangan moru ve de çeşitli oksitlerin karışımından oluşan siyahtır.
İÖ 4. binyılda Mısır<ı.a fayansı andıran renkli camsı nesneler üretili­
yordu. İÖ 500'lerde İranöa ortaya çıkan gerçek fayans, İslam kültüründe
uzun bir parlak dönem yaşamıştır. Yine İslam kültür döneminde İspan­
yaöa gelişme göstermiş olan fayans üretme sanatı, 14. ve 1 5. yüzyılda
Mayorka Adası üzerinden İtalya'ya yayılmıştır. Bu yeni teknik İtalya'dan
Fransa, İsviçre ve Almanya'ya geçmiştir.
İtalyan fayansında genellikle mayolikadan söz edilir. 1 455 yılında
Venedik Senatosu, "lavori da Maiorca e da Valencia" dışında yabancı
seramik ürünlerin alımını yasaklamıştır. İtalya'da mayolika üretimi­
nin başlangıcı tam saptanamamaktadır. Çömlekçiliğin varlığı üzerine
belgesel kanıtlar 1 2 . yüzyıla inmekte olup (Faenza'da 1 1 42, Floransa'da
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 3 5

ı ı 9S) ı4. yüzyılda Faenza ve


Floransa'dan bu konuda ses
çıkmamıştır. 1 3 . ve ı 4. yüzyıl
seramikleri, astar ve kurşun
sırı taşımaktadır. Olasılıkla ı s.
yüzyıl başlarında Orvieto (ya
da Roma) testileri üzerinde
kalay içerikli sır görülür. Bu
nedenle mayolikaya daha önce
"Orvieto çömleği" deniyordu.
Burada fayans üretiminin en
erken tarihi olarak ı 400'ler
verilmektedir. İtalya'da fayans
ŞEKİL 54. 1460-70'/erden Faenza yapımı üretimi, ilk etkilenimini, kili­
ecza kabı (Kunstgewerbemuseum, Berlin). 9 selerin dış duvarlarına yerleş­
tirilen "bacini"ler ya da kaseler
ve 1 3 . ve ı4. yüzyıl İspanyol
fayansları yoluyla almıştır.
Bunda da Paterna'dan bilinen
yeşil ve mangan moru ile bo­
yalı fayanslar söz konusudur.
Bunun dışında erken İspanyol
fayanslarının (örneğin eczane
kaplarının) ithali de vardır ve
bunlar Orvieto ya da Faenza'da
taklit edilmişlerdir (ŞEKİL
S4, ŞEKİL SS). Başkaca etki­
lenimler Sicilya'dan ve Güney
ŞEKİL 55. 1 500'/erden Faenza yapımı kase
İtalya'dan gelmiştir. İtalyan
(Hetjens-Museum, Düsseldorf). 9
mayolikasının başlangıçla-
rı Orvieto'da, Montalcino'da, Siena'd a, Faenza'da, Toscana yöresinde ve
Floransa'da aranmalıdır. Siena'da ı s . yüzyılda olasılıkla Orvieto ve Flo­
ransa'dakine benzer seramikler vardı. ı sOO'lerde burada da bir canlılık
dönemi başlamıştır. "Albarello" ve eczane kaplarında özenle işlenmiş
savruk yapraklar, bereket simgeleri ve yunus balığı gibi bezemeler yer
almaktadır.9
İtalya'da kalay sırlı mayolika tekniğinin tanınmasıyla kurşun sırlı
çömlek üretimi hızla geriledi. Kısa sürede mayolika üretimi tüm İtal-
1 3 6 1 Ortaçağ Avrupasında ve Endülüs'te Seramik

yaya yayıldı. 1 5. yüzyıl sonuna dek işlikler, İspanyol modellere göre


üretim yaptılar. Kaplar, aile armaları ve kenar süslemeleriyle bezendi.
Mayolikaya olan istemin canlanmasında, veba salgınları nedeniyle ku­
rulan hastanelerin eczane kısımlarında kullanılan çok sayıdaki seramik
merhem kaplarının ve sıvı ecza testilerinin katkısı oldu. 1
Beyaz zemin, daha özenli çizimi gerektirdiğinden, işlikler üretim bi­
çemlerini değiştirmek zorunda kaldılar. Rönesans İtalya'sının mayolika
tekniğinin kesin bir betimi, mayolika seramiklerinin üretim merkezi
olan Castel Durante'de bir çömlekhane işleten ve Lyon başpiskoposunun
emri üzerine kendi deneyimlerini Li tre libri dell'arte del vasaio (ya da
Tre libri sull'arte ceramica) (Çömlekçilik Sanatı Üzerine Üç Kitap) ( 1 548)
adlı eserinde kaleme alan Cipriano di Michele Piccolpasso ( 1 524- 1 579)
tarafından yapılmıştır (ŞEKİL 56). 1 Castel Durante'deki çömlekçilerden
seramik sanatının tüm gizlerini öğrenmeye çalışan Piccolpasso, bakır ve
gümüş tuzlarını sirke, okr ( aşıboyası, demir oksit içerikli toprak) ve kille
karıştırıp taze sırlanmış çömlek yüzeyine uygulayarak mayolikaya özgü
yanardöner parlak görünümü elde etmiştir. Piccolpasso'ya göre mayoli­
ka tekniği, 9. yüzyıla Mezopotamyaya geri uzanacak şekilde Orta Doğu
ve Kuzey Afrika üzerinden İspanyaya, oradan da İtalyaya geçmiştir.
Anılan eserinde Piccolpasso, uygun kilin bulunmasından, "marzacotto"
ve minerallerden yaratılan sırların bileşim ve özelliklerinden, beyaz, ye­
şil, mavi, sarı, mor, siyah ve kahverengi pigmentlerin her birinin nasıl
elde edildiğinden ve sonul pişirme işlemine varıncaya kadar mayolika
üretiminin her adımından ayrıntılı olarak söz etmiştir. Piccolpasso,
çömlekçilerin kırmızı renk kullanmadığını, çünkü pişirildikten sonra
kırmızı rengini değiştirmeyen bir minerali henüz bulamadıklarını be­
lirtmiştir. Ona göre pigmentler uygun seçilmediğinde, pişirme sırasında
bileşimini ve rengini değiştirmekte ve kimi zaman da solmaktaydı. Bu
eser, konu ile ilgili olarak Rönesans dönemi mayolika sanatının günü­
müze ulaşan ender teknik elyazmalarından biridir.
Seramik konusunda İran'ın ünlü bir merkezi olan Kaşan'dan Ebu'l-Ka­
sım el-Kaşani, 1 30 1 yılında Ara'is el-Cevahir ve Nefais el-Atayip (Değerli
Taşların Gelinleri ve Zarif Şeylerin Özleri) adlı resimsiz ve kısa bir met­
ninde mayolika konusunda bilgiler vermiştir. Kullanım işlevinden çok
dekoratif açıdan değerli bir eşya olan mayolika, tanım olarak dekoratif
karakterli düşük pişirimli bir çömlekçi işidir ve bezeme, beyaz zemin üze­
rine yerleştirilmiş kalay oksit sırı içine eklenen renklendiricilerle sağlanır.
Mayolikanın pişirildiği sıcaklığın üst sınırı 1 000- 1 1 00°C dolayındadır.90
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 3 7

ŞEKiL 56. Çömlekçi ust�sı, pişirme süresini bir kum saati yardımıyla ölçüyor ve süre dol­
duğunda, yanmakta olan odunları ocağın dışına çıkarttırıyor [C. Piccolpasso'n un Li tre libri
dell'arte del vasaio (Çömlekçilik Sanatı Üzerine Üç Kitap) (1 556) adlı eserinden].89
1 3 8 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

Avrupa'da Çin porselenlerinin ilk alıcıları Venedik dukaları olmuş,


bunlardan Francesco Foscari (yön. 1 423 - 1 457) 1442 yılında, Pasquale
Malipiero (yön. 1457- 1 462) ise 146 1 yılında bunlardan edinmişledir.
14. yüzyılda İtalya'nın en başarılı ticari merkezlerinden biri, Floran­
sa idi. Floransa, Pisa üzerinden Orta Doğu ve İspanya ile canlı bir ticaret
yürütüyordu. Valencia ile bağlantılı olarak İspanyadan Floransa armalı
İspanyol fayanslarının ısmarlandığından söz edilmektedir. Ama Güney
İtalya'da da çok sayıda yerel teşviklerle fayans üretimi canlandırılmaya
çalışılmaktaydı. Eczane kaplarına ve 1 5. yüzyıl Erken Rönesans döne­
minde yükselen yaşam biçemine uygun kaplardan görkemli süslemeli
kaplara dek gitgide artan bir gereksinim vardı. Faenza, Urbino ve Deru­
ta'daki imalathaneler "Bianco di Faenza" (Faenza beyazı) adı verilen bir
seramiğin üretimiyle uğraşıyorlardı (ŞEKİL 57, ŞEKİL 58). 1 5 . yüzyıl
ikinci yarısında Faenza'nın fayans üretim işlikleri, tam kapasite ile ça­
lışıyordu. "Stile gotica florale" (çiçekli gotik biçemi) şeklindeki örnekler,
bunu kanıtlamaktadır. Faenza'd a çok iyi killi toprak sağlanabildiğinden,
16. yüzyılın ilk üçte birlik döneminde burada bir seramik üretim merke­
zi oluşmuştu ve en azından 260 çömlek ustası çalışmaktaydı. Politik hu­
zursuzluklar nedeniyle diğer kentlerden çömlekçiler Faenza'ya göçmen
olarak geldiler ve bunlar deneyim ve süsleme tekniklerini de birlikte ge­
tirdiler. Orta ve Yukarı İtalya'da çömlekçilere "majolicari", Güney İtalya
ve Fransa'da ise ''jaenzari" denmiştir. Faenza'lı gezgin çömlekçiler sanat­
larını Fransa'ya ve Hollanda'ya dek yaymışlardır. Piccolpasso'nun belirt­
tiğine göre Guido di Savino ( ölm.
1 54 1 ) adlı bir çömlekçi 1 5 1 2'de
fayans tekniğini Antwerp'e götür­
müş ve bu teknik buradan Hol­
landa'ya yayılmıştır. 1 • 9
Floransalı tüccar Francesco
Carletti (- 1 573- 1 636) 1 600 yılı
dolayında Güneydoğu Asya'da­
ki Macao'd a gördüğü porselen
eşyalardan hayranlıkla söz eder.
Portekizliler 1 6. yüzyıl başla­
rında Hindistan'dan sonra Çine
ŞEKİL 57. 1525 yılı dolayı Deruta yapımı, ulaşmışlardı ve Portekiz ticaret
avcı dekorlu kase (Hetjens-Museum, Düs­ gemisi olarak tek bir karak/ ka -
seldorf). 9
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 3 9

raka (İng. "carrack", İsp. "carraca",


ital. "caracca", Felemenk. "kraak")
içinde Hindistan'dan 60.000 adet
dolayında porselen getirebiliyor­
lardı. Çin ile doğrudan ticaret
düzeni kurulduktan sonra karak
başına 200.000 adet porselenlik
kargolar, alışılmış bir hal aldı. 49
Portekiz gemilerinin kor­
sanlık yoluyla ele geçirilmesiyle
Hollandalılar 16. yüzyıl başların­
da Çin'in "Wan-Li porselenleri"
ile tanıştılar. Doğu Asya ticareti,
1 602 yılında Hollanda "Birleşik
Doğu Hint Adaları Şirketi"nin
( Vereenigte Oostindische Compag­
nie) (VOC ) kurulmasına yol açtı
ve bunun aracılığıyla 12 milyon
parça dolayındaki çok miktarda
mavi-beyaz Ming dönemi ( 1 368-
1 644) Çin porseleni Hollanda'ya
ŞEKİL 58. 1501 yılı Deruta yapımı "alba- getirildi. O dönemde Avrupa, Çin
rello " (Victoria & Albert Museum, Lond- porseleni için sikke cinsinden çok
ra). 9
miktarda altın ve gümüş harcadı.
Hollanda Çin'e verdiği siparişlerde, özgün Çin biçeminin yanı sıra ken­
di istediği model ve süsleme deseninde seramik eşya da hazırlatıyordu.
Hollanda'd a Antwerp ve Amsterdam limanlarına boşaltılan Çin porse­
lenleri, alış fiyatının sekiz, on iki, kimi zaman da yirmi katına ulaşan
fiyatlara satılıyordu. "VOC" gemileri 1 600- 1 700 yılları arasında her yıl
Çin'den 600.000'den fazla porselen getirir olmuşlardır. Çin'de bulunan
Avrupalı Cizvit misyonerler, Çinli seramik ustalarına, onların kullan­
madıkları yeni boyaları tanıttılar. Bu eşyalar, zamanın alıcılarının zev­
kini olumlu yönde değiştirdi. Hollandalı fayansçılar bu gelişime uyup
İtalyan renklerini bir yana bırakarak beyaz kalay zemini üzerine mavi
boyamaya geçtiler. 1 644'te Ming Hanedanı'nın sona ermesi ile "VOC",
porseleni gitgide artan oranda, sonraları ise tümüyle Japonya'dan karşı­
lar oldu ve Avrupa, Japonların Edo döneminde ( 1 603- 1 867), tümüyle
farklı süsleme ve biçimlere sahip Japon seramikleriyle tanıştı (Edo, Tok-
1 40 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

yo kentinin 1 868'ten önceki adıdır) . Ancak, geçmiş dönemlerin harika


Çin porselenlerinin güzelliklerini anımsayan diplomat ve denizci tüc­
carlar, 19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren koleksiyon amacıyla bizzat
Çine giderek oradan çok miktarda Çin porseleni toplamayı başardılar. 1
17. yüzyıl ortasında fayans üretimi Hollanda'da Delft kentinde yo­
ğunlaştı ve "Delft işi" terimi ortaya çıktı. Çin'deki iç savaş nedeniyle Doğu
Hint Adaları Şirketi ("East India Company") beyaz seramik istemini
karşılayamayınca, Hollandalı üreticiler üretimlerini güçlendirdiler. 17.
yüzyılın ilk yarısında 67 bira imalathanesi, fayans üretim işliklerine dö­
nüştürüldü. 1 664'te Japon porseleni yüklü ilk geminin Hollanda'ya ulaş­
ması, alıcıların iştahını kabarttı. Delftli üreticiler, mavi-beyazdan çeşitli
renkteki muffel-boyalara geçiş yaptılar. Bu konuda, dinsel nedenlerle ül­
kelerini terk ederek oraya gelen Fransız Huguenot'lardan (Hügno) yar­
dım alarak fayans tekniğini daha da geliştirdiler. Delft mamulü eşyalar
dünyaca ünlendi ve yüz yıl boyu Kuzey Avrupa'da en ön sırada yer aldı.
Berlinöe Büyük Seçici Prens 1 678 yılında Delft'li Pieter Franssen van
der Lee'yi "Delft işi porselen" üretmesi için Potsdam'a davet etti ve bu­
nun üretimini başlattı. 1 8. yüzyılda gerileme başladı; 1 794 yılı dolayında
Delft'teki otuz fabrikadan yalnızca on tanesi çalışır durumda idi. 1
İngiltereöe ise İtalyan ve Hollanda modellerinin etkisi altında 16.
yüzyılda ilk kalay sırlı seramikler ortaya çıktı. Bu malları taşıyan gemiler
nedeniyle bu porselenler Hollanda'da "kalyon malı" ("Kraakporselein")
diye anılırken, buna benzer yolla İngilizler de İspanya ve İtalya'dan ithal
ettiği fayansları kalyonlarla taşıdıklarından bunlar da "carrack-china"
(kalyon malı çini) ya da "galleyware" (kalyon malı) diye adlandırılıyor­
du (ŞEKİL 59).
Talavera de la Reina çömlekçiliği 16. yüzyıl ortalarında son derece
gelişmişti ve tarihçiler, tüm İspanya'nın en iyi ve en güzel seramikleri
diye övgü dolu sözler kullandıkları parlak renkli "vedriado"lardan söz
etmişlerdir. Talavera'daki Santa Cataline Rahibe Manastırı konusunda­
ki ateşli yazılardan anlaşılacağı üzere, Talavera çömlekçilerinin bilgi ve
hünerleri 30-40 yıl içinde olağanüstü artmıştı. Bu manastırda saksılar,
büyük leğenler, tepsiler, sunak cephelerini süsleyen ipek tekstiller kadar
göz alıcı çok-renkli pano resimler ile avlu ve çizim odalarını çevreleyen
panolar halinde lambriler de bulunmaktaydı. Salyangoz, baykuş, köpek
ve çeşitli meyveleri gösterecek şekilde hayal gücü yüksek süslemeli ta­
bak ve tepsilerin iç kısımları motiflenip sırlanmıştı. Tek ve küçük bir
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 4 1

kentin ürünlerinde bu­


lunan böylesi çeşitlilik
ve yetkinlik, herkesin
beğenisini çekmek­
teydi. Talaveraöaki
sekiz çömlek işliğinde
200'den fazla sanatçı
çalışmakta ve her birin­
de insanlar kendilerine
ayrılmış olan işle uğraş­
maktaydılar. Kimileri
kil getirirken kimileri
kil çamurunu çark üze­
rinde biçimlendiriyor,
ŞEKİL 59. Çin yapımı sır-altı kobalt mavisi boyalı
başka birileri ise mal­
mavi-beyaz "Kraakporselein " tabak: Ming hanedanı zeme üzerine beze­
döneminde yaklaşık 1 625- 1 650 arasında Jingdez­ me yapıyordu. Sırlı ve
hen'de üretilmiş olup olasılıkla Hollandalı ahşap oy­ sırsız pişirme fırınları
macılar tarafından modellenmiştir; üzerinde kırsal ayrı odalarda bulunu­
tarım işleri ve meditasyonla ilgili sahneler dışında lale
sürgünleri ve stilize çiçeklerle bezeli süslemeler yer al­
yordu. Özel ustalar tuz
maktadır; çap: 36,2 cm (Seattle Art Museum, ABD).49 ve metalleri toz haline
getirerek, onları kalay
ve kumdan ibaret, ipek gibi dümdüz görünümlü bazik beyaz sır yapı­
mında kullanıma hazırlıyorlardı. Ek iki işletmede seramikten böcek ve
hayvan figürleri, tespih, kadınlar için cazip ve minicik güzel koku· ka­
seleri ("brinquifıos") gibi terakotadan oyuncak ve heykelcikler üretili­
yordu. 1 6. yüzyıl sonlarında Talavera çömlekçiliğinin Pisa ya da Urbino
ürünleri düzeyine eriştiği öne sürülmüştür. Buradaki işlikler Kastilya
işletmelerinde çalıştırılan İtalyanlarca tasarımlanmış olabilirler; çünkü
Sevilla işliklerinde olduğu gibi Talavera işliklerinde de olasılıkla gezgin
çömlekçiler çalışıyordu. Urbino kenti Rönesans İtalya'sının fayans üre­
tim merkezi olup oradaki işliklerden en ünlülerinden biri, çömlekçi ai­
lesi Fontana'ya aitti. Ailenin ünlü ustası ise Orazio Fontana ( 1 5 1 0- 1 5 7 1 )
idi. 1 8 . yüzyıl İspanya'sında Talavera kenti, seramik ecza kaplarının ana
üretim merkezi olmuştur. Orazio Fontana tarafından süslenmiş olan­
lar gibi Urbino modellerinin, İspanyollar tarafından taklit edildiği de
düşünülmektedir.87 Rönesans İtalya'sında moda olan mayolika doğum
takımları, hamilelik ve doğum sonrası dönemde kadının yatakta etsu-
142 1 Ortaçağ Avrupa'.sında ve Endülüs'te Seramik

yu gibi besleyici besinlerle beslenmesinde kullanılıyordu. Üzerlerindeki


bezemelerde çocuğun banyosu, kundağa sarma ve emzirme gibi doğu­
mu izleyen çeşitli sahneler işlenmekteydi ve bu konuda Orazio Fonta­
na'nın Urbino'daki işliğinde böyle mayolikalar son derece özenli beze­
meler eşliğinde üretilmekteydi.9 1
Tuzla sırlamanın gelişimi, Avrupa'da yüzyıllar üzerinden sürmüştür.
1 3 . yüzyıl ortalarında, balçıkla sırlanmış kapkacaklar, cansız görünümlü
bir yüzey vermekteydi. Çömlekçiler sürekli olarak, parlak bir yüzey elde
edilmesi için çabalamışlardır. Balçıklı sır, akışkanlaştırıcı maddece zen­
gin bir killi çamur yardımıyla elde ediliyordu. Bu sır, iç-kitle üzerinde
sıkıca sinterleşiyor ve yüksek demir oksit ve silikat içeriği nedeniyle onu
kahverengine boyuyordu. Ocaktan uçuşan odun külü, yüksek sıcaklık­
larda sır oluşumunu sağlıyordu. Ancak yüzeyin sıkılaşmasına yönelik
bu işlemin denetimi çok zordu. 1 5. yüzyılda Köln-Frechener bölgesi
çömlekçileri mutfak tuzu ile sır oluşturmayı keşfettiler. Başlangıç dö­
nemlerinde kap üzerinde düzenli olmayan parlaklıklar, daha sonra ateşe
saf mutfak tuzu serpmek suretiyle türdeş (homojen) hale getirildi. Bu sı­
rada mutfak tuzu buharları, uçuşan küllerle birlikte seramik kap çeper­
lerine çökeliyor ve parlak bir yüzey oluşturuyordu. Türdeş bir sır elde
etmek için çömlekçi, fırın iyice ısındığında fırın ağzından kor üzerine
tuz serpmekte ve fırın kapağını hemen kapatmaktaydı. İndirgen fırın
atmosferinde gri-mavi renkte bir katman, oksitleyici fırın atmosferinde
ise kahverengi bir tuz sırı oluşmaktaydı. Tuzlamadan sonra düşen fırın
sıcaklığı yeniden yükseltiliyor, atık gazlar tuz buharlarını birlikte bacaya
sürüklüyordu. Akan hava, gri renkteki indirgenmiş demir(II) oksitin,
yükseltgenme sonucu kahverengi demir(III) silikat katmanıyla kaplan­
masına yol açıyor, yetersiz hava sevk edilmesi durumunda ise farklı ton­
larda kahverengi renklenmeler ortaya çıkıyordu. 1
Ortaçağ çömlekçileri büyük pratik deneyimlerine karşın, tuz sırının
kimyasal koşullarını henüz tanımıyordu. Yalnızca kil kitlenin içinde
belirli orandaki alüminyum oksit ve silisyum dioksit, mutfak tuzundan
sodyum oksit buharlarının uçuşmasına izin veriyordu. Kil kitlesinde
%30-%40 oranındaki kuvars ince dağılmış halde ve iç-kitle de iyice kız­
dırılmış olduğunda, sır iyi yapışıyordu. İç-kitle tümüyle camlaşmadığın­
dan, sır, yüzeyden içeri yaymıyor (difüzyon) ve pürtüklü bir görünüm
veriyordu. Tuzlama işlemini çömlekçi, fırın sıcaklığı en yüksek değer
olan 1 200°C'ye ulaştığında ve kaplar akkor haline geldiğinde yapıyordu.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 143

1 6. yüzyılda kaplar, ısıya dayanıklı metal oksitlerle boyanmaya baş­


landı. Basit süslemeler parlak mavi görünümlü smalt (kobalt camı) ile
ham iç-kitle üzerine yapılıyor ve tuz sırıyla sağlamlaştırılıyordu. 1
Portekiz Doğu Hint Adaları Şirketi gemileri, 1 6. yüzyıl başlarında
Çin porselenlerini İber Yarımadası'na getirmeye başladılar. Oryantal
porselenin halk tarafından çok sevildiğini gören i<astilyalı çömlekçile­
rin, orta halli alıcılar için taklit mallar üretme yollarını keşfetmelerine
şaşmamak gerekir.
İspanyaya yerleşmiş Flandre'lı çömlekçiler, beraberlerinde, İspanyol­
larca hemen uyarlanabilen süsleme biçemlerini de getirdiler. Talavera
çömlek işlerinden kimileri insan, hayvan ve kuş figürleriyle süslendi. To­
ledo Krallığı'ndan Diego del Arc6n, 1 560'ta, iki yıl boyu Palma de Mayor­
ka'da çömlekçilik yapma imtiyazı alarak çalışmış; tabaklar, kaseler, eczane
kavanozları ve panolar yapmış ve bilgisini Mayorkalılara da öğretmiştir.87
Seramik yapımı, simyacıların çalışmasından ve onların metal ve ala­
şım konusundaki bilgilerinden ayrılamaz. Örnek olarak, metalik ton­
lara sahip "mayolika" türü seramik, ilkin kalay- ve kurşun sülfürlerin
kobalt oksitle karıştırılması, ardından gümüş-, bakır- ve civa oksitlerin
demir oksit ve şaptaşı ile birlikte karıştırılması ile elde edilmiştir. Bunda
özel yakma ve pişirme tekniği uygulanmış ve yöntemler her zaman giz­
li tutulmuştur. 16. yüzyıl sonlarından itibaren de İtalyada, Çin ve Orta
Doğu porseleninin gizini öğrenme arayışına girilmiştir. 1 5. yüzyıldan
başlayarak "mayolika" halinde mineli toprak eşyalar, Endülüs'ten çeşitli
Akdeniz ülkelerine sevk edilmekteydi. Bu durum 1 6. yüzyıl sonların­
da İtalyanın Faenza kentinde üretilen ve kendi adını verdiği fayansın,
porselenin ardından ikinci sırayı almasına kadar sürdü. ŞEKİL 60'ta,
İtalyanın Spello kentindeki bir kilisenin çini döşemesi görülmektedir. 30
Fransada Sevresöeki seramik müzesinde bulunan Rodos Adası'nda­
ki Lindos kenti kaynaklı seramik şişenin, o zamanlar İznik'te uygulanan
tekniklerle üretildiği anlaşılmıştır. Ancak uzmanlar, böyle parçaların
İznik'te üretilerek Rodos'a gönderildiği ya da İznik'te 1 605 yılındaki bü­
yük yangından sonra tipik özellikler sistematik bir şekilde kopyalanarak
bizzat adadaki işliklerde İznik biçeminde işlendiği konusundaki tartış­
mayı sürdürmektedirler. 30
İspanyol halkı, seramiği her zaman sevmiş, değer vermiş ve pek çok
bölge kendine özgü karakteristik biçemini geliştirerek sahiplenmiştir.
144 1 Ortaçağ Avrupa'sında ve Endülüs'te Seramik

·"'

ŞEKiL 60. ltalya'n ın Spello kentinde Santa Maria la Maggiorei:ieki Bagliani Kilise-
si'nin çini döşemesi.

İslami motif ve teknikler, yüzyıllar boyu geliştirmiş oldukları geleneksel


çömlek sanatına girmeye başlamıştır. Bu nedenle çok farklı çömlekçilik
türlerine rastlanmaktadır. Bu bağlamda Teruel tipi (özgün motifleri ve
beyaz, yeşil ve siyah renklerin bileşimiyle karakteristik), Ubeda tipi (ye­
şil renklerde, basit bir sır ve özenli çizgileriyle karakteristik), Granada
tipi (geometrik bitki formunda eğriler, beyaz zemin üzerine koyu mavi
ve mavimsi yeşil renkleri ile karakteristik) ve de Talavera tipi (bunda
sarı tonlar ilk kez kullanılmıştır) gibi seramik türlerinden söz edilebil­
mektedir.
Seramik üretiminin önemli bir dalı, lüle (tütün çubuklarının ucun­
da yer alan, pişmiş balçıktan tütün yuvası) imali idi. Üretimi 1 8 . ve 19.
yüzyıllarda İngiltere, Hollanda ve Almanya'da en yüksek noktasına çıktı.
Lüleler, yüksek plastiklikteki beyaz pişimli kilden hazırlanıyordu. 1 7.
yüzyıl başlarında Boston ve Londraöa ilk lüle imalathaneleri oluştu. Ar­
dından Hollanda'nın Gouda kentinde üretimine başlandı ve hızla geli­
şerek İngiliz üretimini aştı. İlk lüleci loncası ise 1 7. yüzyılda kuruldu. Bu
işle uğraşanlar zengin kentliler grubuna girdi. Bu meslek, yaklaşık iki
yüzyıl boyu Goudaöa canlı kaldı. 1
1 145

OSMANLI SERAMiK VE ÇiNiLERİ

İstanbuföa Bizans döneminde çömlekçilik Haliç ve Eyüp dolayında


gelişmiş olup bu yörede Keramika adlı bir yerleşimin varlığı da bilin­
mektedir. Eyüp çömlekçiliğinde Kağıthane ve Sarıyer'd en, ayrıca Büyük­
dere ve İstinyeöen getirilen toprak kullanılıyordu. 92
Osmanlı arşiv belgelerinde Çin porselenleri (özellikle mavi-beyaz
olanlar) için "fağfur" ya da "fağfuri", Osmanlı seramik kapları için de
genel olarak "çömlek" anlamında "çini" sözcüğü kullanılmıştır. Çinli­
lerde "göğün oğlu" (Çin İmparatoru) anlamına gelen sözcüğün Farsça
"tanrısal varlığın oğlu" anlamındaki çevirisi olan "bagh-pour -7 faghfour"
sözcüğü, zamanla Çin imparatorluk sarayı için yapılmış çini anlamını
kazanmış ve Osmanlı sarayındaki Çin porselenleri de "fağfuri çini" diye
nitelenmiştir. Çini ile fağfur arasındaki farklılık, çininin saydam olma­
ması, fağfurun ise yarı-saydam olmasıydı. Çini sözcüğü bugün için -Kü­
tahya dışında- duvar çinisi anlamında; seramik (keramik) sözcüğü ise
pişmiş topraktan yapılma her türlü kap için kullanılmaktadır. Osmanlı­
larda duvar çinisi, fayans ve sırlı karo anlamındaki yaygın sözcük "kaşi"
(Asyaöaki çinileriyle ünlü Kaşan ya da Kaş kentinin adından), daha az
kullanılanı da "sırça"dır. Türk çini-seramik ustalarına ise kaşiger, çinici
ya da sırçacı denmiştir. 68• 93
Çini, 800- 1 200°C arasında pişmiş ve ardından sırlanmış olan killi
toprağa verilen addır. Bu teknikle malzeme yüzeyi, emiciliğini yitirerek
parlak bir görünüm alır. Çini, üretim tekniği bakımından "fayans" söz­
cüğü ile eşanlamlıdır. Osmanlıca'da, günlük kullanım eşyası için "evani
seramik" terimi kullanılmaktaydı. "Seramik" ve "çini" terimleri genel
terimler olmakla birlikte bunları ayırt etmek için günümüzde bir alış-
1 46 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

kanlık olarak duvar kaplamalarında kullanılanlara "çini", kapkacak ben­


zeri gündelik kullanım eşyalarına ise "seramik" denmektedir. Seramik
üretimi eğer "halk imalatı" düzeyinde gerçekleşiyorsa, bunları üretenle
bezeyenler, genellikle aynı kişilerdi. Üretim, merkezi bir kurum tarafın­
dan denetleniyorsa, seramiği üretenle bezeme tasarımcıları, farklı kişi­
ler olabilmekteydi.
İznik'te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Bizans dönemine ait piş­
miş toprak kap parçaları, kentin o dönemde de bir seramik üretim gele­
neğine sahip olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte İznik'in 1 33 1 yı­
lında Osmanlı egemenliğine geçmesinden bir süre sonra çini ve seramik
üretiminde görülen gelişmenin Bizans seramikleriyle ilgisinin olmadığı,
Osmanlıların buraya Türk çini ve seramik sanatının Büyük Selçuklu ve
daha sonra Anadolu Selçuklu döneminde kazandığı bilgi ve deneyimi
getirdikleri kabul edilmektedir. 68 Sultan Çelebi (1.) Mehmed (yön. 1 4 1 3 -
142 1 ) tarafından çağrılan İranlı çini sanatkarları ilk işletmeyi Bursa'da
açmışlardır. Osmanlı çini sanatının görkemli üslubu, Bursa'd aki Yeşil
Cami ve Yeşil Türbe ( 1 42 1 - 1 424) ile başlamıştır.
1 7. yüzyılın en ünlü seramik sanatçılarından biri Tabahzade Meh­
med Bey olup İznik'teki Eşref Rumizade Camisi'nin çinilerini yapan
ustadır. Onun çinilerinden birinin üzerinde 1 637 tarihi yer almaktadır.
Tabahzade, olasılıkla İznik'in son parlak çini sanatçısıdır. 94
Osmanlılarda İznik'te 14. yüzyıl ortalarından 1 5. yüzyıl ortalarına
değin kırmızı hamur kullanılmıştır. Buradaki kilin silis yüzdesi %95,
serbest kuvars yüzdesi %65'tir. Hamuru bağlayıcı sırça ise kireç ve kal­
ker içerikli olup kurşunsuzdur ve astar kullanılmamıştır. Sırlarda ise bol
kurşun vardır. 1 5. yüzyıl ortalarından sonra sarımtırak beyaz hamur
kullanılmıştır. Bunun ince ve sık bir dokusu vardır ve silis oranı %90,
serbest kuvars oranı %80 olup sırçası, bol kurşunludur. 95
1 5. yüzyılda Osmanlı'da "cuerda secca" benzeri, "renkli sır" diye ad­
landırılabilen bir teknik uygulanmaya başlanmıştır. Renkli sır tekniği
1 3 . yüzyılda İran'da "lakabi" adı verilen gündelik kullanım seramiğinde
sık görülür. Bu teknikte, hamura baskı ya da kazıma ile desen işlenip fı­
rınlanır. Renkli sırlarla desen boyandıktan sonra bir kez daha fırınlanır.
Renkli sırların karışmaması için motiflerin çevre çizgilerine balmumu
ya da "bitkisel yağ + mangan dioksit" karışımı sürülür. Fırınlandığında
balmumundan kırmızı, "bitkisel yağ + mangan dioksit" karışımından ise
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 147

siyah çevre çizgisi (kontur) oluşur. 9 5 Osmanlı Devleti'nde 1 428 yılında


tamamlanan Bursa'daki Ulu Cami gibi ilk anıtsal yapıların çinilerinde
bu teknik uygulanmıştır. 55
İznik başta olmak üzere Ege bölgesindeki çeşitli yörelerde ağırlıklı
olarak 14. yüzyıl ikinci yarısına ve 1 5. yüzyıla tarihlenen, oldukça tek­
düze bir renkle bezenmiş, çoğunlukla koyu mavi tonlarda, soyut bitkisel
ve geometrik şekillerle bezeli seramikler bulunmuş ve bunlar "Milet işi"
diye adlandırılmıştır. Günlük kullanım için bol miktarda üretilen bu se­
ramiklerde kırmızı hamur kullanılmıştır. Bunlar ilk dönem Osmanlı se­
ramikleridir ve Friedrich Sarre'nin { 1 865- 1 945) Milet kazıları sırasında
bulunduğu için bu adla tanıtılmışlardır.
Önemli bir çini üretim merkezi olan İznik'in başkent İstanbul'a
yakın olması, çini üretiminin desteklenmesi ve gelişmesinde rol oy­
namıştır. Saray ile İznik kadısı arasında yapılan yazışmalarda, İznik
işliklerinin, ilk önce saraydan gelen siparişleri üretmekle yükümlü
oldukları sık sık hatırlatılmaktadır. Nakkaşlar tarafından İstanbul'da
çizilen desenler, çini işliklerine gönderilmekteydi. Bu desenler bire bir
boyutlarda olup 24 x 24 cm 2 boyutlarındaki karolar üzerine, kömür
tozu yöntemiyle aktarılmaktaydı. Karoların beyazımsı hamurunun
içinde silis ve sırça bulunmaktaydı. Bu hamurun üstüne, onunla aynı
kimyasal özelliklerdeki beyaz bir astar sürülüyordu. Astar, hem yüze­
yin pürüzsüz olmasını sağlıyor, hem de üzerine fırçayla desen boyan­
masını kolaylaştırıyordu. Birinci pişirmeden sonra astar üstüne konan
bire bir boyutlardaki eskiz kağıdı üzerine çizili desenin dış hatları,
toplu iğne ile deliniyor; deliklerden kömür tozu geçirilerek desenin
beyaz astar üzerine aktarılması sağlanıyordu. Nokta nokta görülen bu
dış hatlar, siyah boyalı bir fırça ile birleştiriliyor, daha sonra desen iç­
leri de boyanarak parça kurumaya bırakılıyordu. Daha sonra üzerine
renksiz ve saydam sır sürülerek ikinci kez fırınlanıyor, bu sırada sır
eriyerek tüm yüzeyi kaplıyor ve renkler de canlı görünümlerine kavu­
şuyordu. Açık mavi, kobalt mavisi, firuze, yeşil, kahverengi, mor, siyah
gibi renklerin yanı sıra, yalnızca elli yıllık bir süre içinde görülen ve
ustalarının ölümüyle bir daha yapılamayan olan ünlü mercan kırmı­
zısı/ domates kırmızısı, yalnızca Osmanlı seramikçisinin üretebildiği
bir renk olup İznik çini işliklerinin buluşu idi. Bu kırmızı boya, di­
ğer renklere oranla, astar üzerine yoğun bir biçimde konduğundan,
kabarık dururdu (ŞEKİL 6 1 ).96 Bu renk, 16. yüzyılın ikinci yarısında
148 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

çinilerde yer aldıktan sonra birdenbire ortadan kaybolmuştur. Bunu


gerçekleştiren ustalar, herhalde sırlarını kimseye vermeden ölmüş ol­
malıdır. 6° Kudüs'te Kubbetü's-Sahra'ya ait İznik yapımı seramiklerden
bir kandilde yer alan kitabede, İznik'in ve Nakkaş Musli'nin adı ile H.
956 (M. 1 549) tarihi yer almaktadır.9 7

Safevi yöneticilerin Os­


manlı sultanına sunduğu
Jingdezhen ürünlerinin kop­
yası olan mavi-beyaz çiniler
1 470'lerde İznik'te üretilmeye
başlanmıştır. Yavuz Sultan Se­
lim (yön. 1 5 1 2- 1 520) 1 5 1 4'te
Çaldıran Savaşı sonrası Teb­
riz'i yağmaladığında 700 do­
layında sanatçıyı, aileleriyle
birlikte İstanbul'a getirtmiş
ve bir bölümünü İznik işlik­
lerine göndermiştir. Bu yağ­
mada 1 000 deve yükü eşya
da İstanbul'a getirilmiş olup
bunlar arasında İran çinileri
de vardı. Tutsak Safevi desen
ustalarından biri İstanbulöa
Osmanlı Sarayı'ndaki nak­
ŞEKIL 61. Kabe planlı çini pano: lznik sera-
kaşhanenin (minyatür işliği)
miklerinin gerileme döneminde 1 665 tarihinde
yapılmış olup bu nedenle de parlak domates başına getirilmiş, burada çini
kırmızısı renk, az yer almaktadır (Victoria & desenleri ve elyazma resimle­
Albert Museum, Londra). 98 ri tasarlanmıştır. Çömlekçiler
lotus (su nilüferi) ve şakayık çiçeği gibi üsluplaştırılmış (stilize) çiçek
desenlerini "hatayi" ( < "Kathay/ Çin ile ilgili") adını vermişlerdir. Os­
manlıların Mısır'a el koymasıyla büyük miktarda çini eşya ele geçirilmiş
ve çok sayıda Mısırlı seramik ustası, Ming porseleninin taklidine zorla­
narak çalıştırılmıştır. Osmanlılar 1 530'larda Hollandalılara karşı Kuzey
Sumatra'daki Ace (Aceh/ Açe) Sultanlığı'na ve Cavaöaki Müslümanlara
yardım etmesiyle de onlardan armağan olarak değerli Çin porselenleri
gelmişti. 49
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 49

ŞEKİL 62'de 1 549 yılı yapımı, say­


dam bir sır altına mavi ve turkuvaz ye­
şili süslemeli ve siyah çevre çizgileriyle
işlenmiş, zemini beyaz kumlu çamurdan
ibaret kum rengi cami kandili görülmek­
tedir. Ana şeritlerde görülen kitabelerde
Kuriın'dan ayetler yer almaktadır. Dibin­
de yer alan yazıda ise Hicri 956 (Miladi
1 549) yılında yapıldığı, nakkaşının "Fakir,
mütevazı Mustafa" olduğu yazılıdır. Bu
kandil, Kudüs'teki Ömer Camisi'ne ait
olup bu tarihte Kanuni Sultan Süleyman
(yön. 1 520- 1 566), Ömer Camisi'ni restore
ettirmişti. 12 Kanuni Sultan Süleyman, Ku­
düs'teki Kubbetü's-Sahra'nın dış duvarın­
ŞEKİL 62. Kudüs'teki Ömer Ca­ daki zarar görmüş mozaiklerin onarılma­
misi'n e ait, 1549 yapımı Türk sı için gerekli malzemenin İznik çini işlik­
cami kandili (nakkaşı "Fakir,
lerinde üretilmesi emrini vermiştir. İznik
mütevazı Mustafa "). 1 2
çini işlikleri Süleymaniye Camisi ( 1 557),
Rüstem Paşa Camisi ( 1 56 1 ) , Sokollu Mehmet Paşa Camisi ( 1 572), Sulta­
nahmet Camisi ("Mavi Cami") ( 1 609- 1 6 1 6) ve Üsküdar'daki Eski Valide
Sultan Camisi ( 1 570- 1 579) için de çini üretmiştir. 65
16. yüzyılın ikinci yarısı, haklı olarak İznik seramiğinin klasik döne­
mi olarak nitelenir; çünkü bu dönemde oluşturulan parçalar Osmanlı
çini sanatının simgesi olmuş, yüz yılı aşkın bir süre boyunca taklit edil­
miş ve hatta geç 19. yüzyıl Avrupa sanatçılarınca bile yeniden örnek­
senmiştir (ŞEKİL 63). Bu seramiklerde ince beyaz iç-kitle üzerindeki
saydam sırın altında, parlak renklerde kobalt mavisi, turkuvaz, zümrüt
yeşili ve yeni elde edilen mercan/ domates kırmızısı ile boyanmış süs­
lemeler yer almaktadır. Mühür mumu rengindeki bu kırmızı boya, ince
tanecikli demir(III) oksit (Fep) içerikli olan ve "Ermeni bolusu" ya da
"kilermeni" diye adlandırılan kilden elde ediliyordu. Bu kil, Ortaçağ'dan
beri, taşıdığına inanılan sağaltıcı özelliği nedeniyle de tanınıyordu. Baş­
langıç deneme dönemlerinde "Ermeni kırmızısı" ya da "bolus kırmızısı"
diye de nitelenen bu boya, nispeten soluk renkte idi ve çiniciler, pişirme
hünerleri aracılığıyla bunu yeğin ve parlak tonlu hale getirmeyi başar­
dılar. Yeni bolus kırmızısı, ilk olarak 1 557'de tamamlanan, İstanbul'daki
Süleymaniye Camisi'nin çini kaplamalarında görülmüştür. Bolus kırını-
1 5 0 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

zıh İznik işi çininin motif repertuarında yalnızca çiçekler değil arabesk,
bulut çizgileri, geometrik bezeme, Çin bulutu, ayrıca Buddha ikonog­
rafisinden alınma çintemani motifleri de yer almaktaydı. Şekilli desen
olarak 1 6. yüzyılda yalnızca kuşlar görülmektedir. Bunun yanı sıra ta­
bak, kupa ve testi üzerine çizili yelkenli gemi resimleri de popülerdi (ŞE­
KİL 64).99 Gemi betimli seramikler 1 7. yüzyılda oldukça sık kullanılan
motifler olmuş, bu konuda çeşitli kalyon ve stilize yelkenlilerle dalgalar,
bayraklar ve bulutlar, çok hoş kompozisyonlar oluşturmuştur. 68 • 1 00

ŞEKiL 63. (a) İznik çinisi, 1 7. yüzyıl; (b) lznik çinisi, 1 7. yüzyıl ikinci yarısı; (c) İznik
çinisi taklidi, 1 9. yüzyıl Avrupa (Fransa!) çinisi. 99
Çiniciler yalnızca saray
için değil halkın kullanı -
mına ve dışsatıma yöne­
lik üretim de yaparlardı.
Sarayın İznik işi mallara
olan istemi, onların imalat
hacmini aşıyor ve öncelikle
saray isteminin karşılan­
ması gerekiyordu. İznik
çiniciliği, kutsal yapıların
donatımını, bunlar ara­
sında Kudüs'teki Kubbe­
tü's-Sahra'nın restorasyo­
nunu öncelikle karşılamaya
ŞEKiL 64. İznik yapımı, çok-renkli (polikrom),
yelkenli gemi resimli tabak ( 1 600- 1 630). 7s
-
çalışıyordu. İznik yapımı
çini ve çömlek eşyalar bü-
yük miktarlarda Avrupa'ya satılmış olup Venedik üzerinden Almanya ve
Avusturya'ya kadar ulaşmıştır.99 1 5 . ve 16. yüzyıllar Osmanlı çiniciliği,
İslam dünyasında üretilenler arasında en zariflerindendir. Bu ürünler,
hem Orta Doğu hem de Avrupa çiniciliğini etkilemiş, oralarda bunların
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 5 1

taklitleri yapılmaya çalışılmış ama hiçbir yerde İznik çinisinin ayırt edi­
ci parlak sırına ve rengine erişilememiştir.
1 6 . yüzyıl ortasında İznik çini sa­
natkarları sır-altı boyamada, o zamana
dek duyulmamış bir teknik başarıyla,
yedi ayrı renk (koyu mavi, yeşil, leylak,
patlıcan moru, beyaz, siyah ve parlak
mercan kırmızısı) kullanmaya başla­
dılar. Aynı zamanda masal yaratıkları
(ŞEKİL 65) ve birçok doğal desenler de
işlediler: Erik ve kiraz çiçekleri, süm­
bül, karanfil, şakayık, ama en çok da
lale (ŞEKİL 66). Örneğin İstanbul'da
yapımı 1 56 1 'de tamamlanan Rüstem
Paşa Camisi'nin çinilerinde tam 41 çe­
şit lale deseni vardır.
ŞEKiL 65. Üzeri masal yaratıkları İznik çinilerinin, teknik becerinin
betimli, İznik yapımı 1 6. yüzyıl se­
hızla geliştiğini gösteren evreleri şöyle
ramik maşrapa.
ayrımlanabilir:
1 . 1 490- 1 525 arasında yalnızca ma­
vi-beyaz çinilerin yapıldığı dönem,
2. 1 525- 1 550 arasında "Şam işi" ve "Ha­
liç işi" denen ve mavinin tonlarının art­
tığı ve adaçayı yeşilinin görülmeye baş­
landığı dönem (ŞEKİL 67),
3. 1 550- 1 700 arasında "Rodos işi" diye
tanınan ve her türlü desenin ve yedi
rengin kullanıldığı dönem (ŞEKİL 68).
Şam işi seramikte sır-altı boya ola­
rak "bolus kırmızısı" kullanılıyordu.
Ermeni bolusu (kilermeni), çoğu yerde
yaldızlama zemininde boya malzeme­
ŞEKiL 66. Üzeri bitki motifli, se­
ramik maşrapa şeklinde 1 6. yüzyıl si olarak kullanılıyor ve belirli pişirme
İznik yapımı çiçek vazosu. 1 0 1 süreçleri sonunda mercan kırmızısı bir
renk veriyordu. Ancak bunun en uygun
1 5 2 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

koşullarını sağlamak, alı­


şılmışın dışında zordu. Ki­
lermeni, sır-altı boya ola­
rak yaklaşık 1 560 yılından
itibaren karakteristik mer­
can kırmızısı için İznik se­
ramiklerinde kullanılmaya
başlanmıştır. 1 5. yüzyıl
ikinci yarısına tarihlenen
belgelerden, kilermeninin
mide fesadına karşı ilaç
olarak kullanıldığı da anla­
şılmıştır. 59
ŞEKiL 67. Şam işi tabak (İznik, 1 6. yüzyıl; Staat­ İznik tabakları Avru­
liche Museen, Berlin). 62 pa'ya ihraç edilerek Avrupa
aristokrat sofralarında yer
almıştır. İznik çini fırınla­
rında tabak, sürahi, kandil,
maşrapa, kupa gibi evani­
ler (kapkacak cinsi çiniler)
üretilmiştir. 68
En kaliteli İznik çini­
leri, 1 550- 1 580 yılları ara­
sında üretilenlerdir. 16.
yüzyıl sonlarında İznik'te
Çin motifleri de kullanıl­
mıştır (ŞEKİL 69). İznik
çinileri konusunda uzman
olan Yanni Petsopoulos'a
( l 985'te etkin) göre, "Ender
İznik eserlerinin güzellikleri
dışında en önemli özelliği,
bunların % 90 silikat (cam)
ve % 1 0 kilden yapılmış ol­
maları ve dolayısıyla bun­
ŞEKiL 68. Rodos işi testi (İznik, 1 7. yüzyıl; Staat­ ların seramik ve porselen
liche Museen, Berlin).62 karışımı olmalarıdır". Kla-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 5 3

sik Osmanlı mimarisinin ve


Mimar Sinan'ın ( 1490- 1 588)
en parlak döneminde anıtsal
yapıların çoğu, çinilerle süs­
lenmiştir. Ancak bu son dö­
nemde İznik çinicileri artık
tüm çabalarını karo çini üre­
timinde yoğunlaştırmışlar­
dı. En göz alıcı başarıları da
Kanuni Sultan Süleyman'ın
türbesi, Topkapı Sarayı'nın
özel odaları ve Sultan Ahmet
Camisi gibi büyük Osmanlı
ŞEKİL 69. İznik yapımı çini tabak: Sır-altı
yapılarının süslenmesi ol­
mavi, siyah ve yeşil renkte olup süslemeler lz­
nik ve Jingdezhen motifleri karışımı; Geç 1 6.
muştur. 1 56 1 Öe Kanuni Sul­
yüzyıl; Çap: 30,5 cm (Eugene Fuller Mem!? rial tan Süleyman'ın damadı Sad­
Collection, Seattle Art Museum, ABD).49 razam Rüstem Paşa'nın (yön.
1 544- 1 553; 1 555- 1 56 1 ) kendi
adına yaptırdığı caminin çinileri, birer sanat şaheseridir. 100 Sultan il. Se­
lime (yön. 1 566- 1 574) sunulan Selimname adlı eser, 760 folyo halinde
olup 256 minyatür içerir ve bu minyatürlerde porselenler de yer alır.
Nakkaş Osman (etk. 16. yüzyıl ikinci yarısı), Surname-i Hümayun
adlı eserdeki bir minyatüründe, 1 582 şenliğindeki çömlekçi esnafını
sergilemiştir. Bunda genişçe bir çömlekçi ocağının yanı sıra çömlekçi­
lerden biri, ayağıyla döndürdüğü çömlekçi çarkında bir çömleğe biçim
vermekte, bir başkası çömleği ocakta pişirmeye hazırlanmakta, bir çırak
ise ocağı karıştırmaktadır. Ayrıca dükkanın içinde, bitmiş çömlekler
sergilenmektedir. 77
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ( 1 660- 1 730 ), 1 7. yüzyılda gerileme­
ye başlayan çinicilik sanatını yeniden canlandırmak için 1 725 yılında
İstanbul'd a Tekfur Sarayı'nda bir çini işliği kurdurarak burada çalışmak
üzere İznik'ten ustalar getirtmiştir. 1 02
1 9. yüzyılın ikinci yarısında ilk kez Paris'teki Cluny Müzesi için Rodos
Adası'ndan satın alınan bir grup çok-renkli İznik tabağın, adada yerleşen
İranlı ustalar tarafından yapıldığı öne sürülerek, yanlışlıkla "Rodos işi"
ya da "Lindos işi" adı altında anılmasına yol açmıştır. Bunların Rodos'la
hiçbir ilişkisinin bulunmadığı ve İznik'te üretildikleri ise sonradan kanıt-
1 54 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

lanmıştır. Bu konuda başka bir açıklamaya göre ise, 1 5. yüzyıl ikinci ya­
rısında İznik işliklerinde çalışan "Acem" (İranlı) ustaların Topkapı Sarayı
için gereken çinileri ürettikten sonra, sanatlarını dindışı/ dünyevi alanlar­
da kullanmalarını önlemek amacıyla Rodos Adası'na sürülerek çini karo
yapmaktan men edildikleri, orada uygun seramik toprağı bularak eşsiz
seramikler ürettikleri, ancak yasaklı olduklarından yaptıkları nefis kap ve
tabakların orada kaldığı söylenir. Çok sonraları bunların Avrupa'ya götü­
rülen örnekleri, "Rodos işi" adıyla ünlenmiştir.93
Evliya Çelebi'nin (Evliya Çelebi bin Derviş Mehemmed Zılli) ( 1 6 1 1 -
1 685) 17. yüzyılda övmekle bitiremediği ve sayısını üç yüz olarak belirt­
tiği İznik çini işliklerinin çini üretimi, 18. yüzyıldan itibaren liderliği Kü­
tahya'ya devretmiş görünmektedir. 17. yüzyıl ortalarına doğru İznik'teki
seramik üretimi dikkati çekecek kadar gerilemiş ve yine Evliya Çelebi'ye
göre hem kalite düşmüş hem de işlik sayısı dokuza inmiştir. Kalite olarak
parlak ve kabarık mercan kırmızısı, daha soluk renge ya da kahverengine
dönmüş ve çömlek eşyalar daha kaba hale gelmiştir. 99 Bu gerilemenin
en belirgin nedeni, Osmanlı devlet gücünün zayıflaması ise de başkaca
nedenler de vardı. 1 600'lü yılların başında Hollanda'nın denizcilik alanın­
da Portekizliler karşısında elde ettiği başarıların ardından Çin seramiği­
ni, Osmanlı İmparatorluğu'nun da içinde yer aldığı geniş bir coğrafyaya
getirmesi, İznik çinilerinin sonunu hazırlayan en önemli etken olurken
Kütahya seramiklerinin önem kazanmasına yol açmıştır. 1 7. yüzyılın so­
nunda İznik'teki seramik sanayisi tümüyle ortadan kalkmıştır. 18 .. yüzyıl­
da Eyüp yakınındaki Tekfur Sarayı için bir grup çömlekçi, başkentte kısa
bir süre daha bu mesleği yaşatmışlardır. 17. yüzyıl ikinci yarısında sıklıkla
yelkenli gemi resimli, kimi zaman da Rumca kitabeli ve yabancı alıcılar
için yapıldığı kesin olan tabakların yapımına başlanmıştır. Rodos'taki
Rum evlerinde bunlara çok miktarda rastlandığından, o zamanki yazarlar
bunları yanlışlıkla "Rodos işi" diye nitelemişlerdir. 103
Kimi zaman astar boyama olarak adlandırılan "slip" tekniği, doğru­
dan Selçuklu tekniği olarak kabul edilir. İznik'te yakın geçmişte yapılan
kazılarda bu tür seramiğe bol m}ktarda rastlanmıştır. 1 5 . yüzyıldan iti­
baren İznik seramik ve çinilerine asıl ününü sağlayacak olan bir tekno­
loji değişimi yaşandığı, son araştırmalardan anlaşılmaktadır. Kil esaslı
hamur yerine kuvars ağırlıklı sert ve beyaz hamur, bu değişikliğin teme­
lini oluşturmaktadır. Daha yüksek ateşte pişirim, fırınlama teknolojisin­
de de bir değişime işaret etmektedir. Bir bakıma yumuşak hamurlu por-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 5 5

selen niteliği kazanan bu seramikler, genelde mavi-beyaz bezemeleri ile


Çin porselenlerinin yerini doldurmaya başlamıştır. 1 6. yüzyıl başlarında
mavi-beyaz bezemeye firuze rengin de katılmasıyla, saydam sır-altı be­
zeme tekniği çeşitlendirilmiştir. 1 04
Türk seramiğinin Avrupa'ya yayılması "Türk mavisi"nin (turkuvaz
mavisi, boncuk mavisi) katılması yoluyla görünür derecede hızlanmıştır.
Özgün şekli İran'a ait olan turkuvaz mavisi, Osmanlı seramiğinin pratikçe
tüm bileşimlerinin bir bileşenini oluşturur ve Türk mavisi, Pers sanatıyla
olan bağlantılarının yanı sıra "nazar boncuğu" olarak nazara, kaza-bela­
ya karşı koruyuculuk simgesi de taşır. 16. yüzyıldan itibaren, aşırı saf
beyaz-mavi tonlarda ve belirli kırmızı gölgelemelere sahip perdahlı por­
selenle birlikte Türk ve İran seramikleri tüm Avrupa'ya yayılmıştır. Turku­
vaz mavisi, daha sonraları "bleu de Deck" (Deck mavisi) adı altında sanatçı
Joseph-Theodore Deck ( 1 823- 1 89 1 ) tarafından Paris'te de üretilmiştir.
Topkapı Sarayı Harem Dairesi'ndeki veliaht odası, geniş bir çini dö­
şeme bileşiminin paletine sahiptir. Duvarlarında, çeşme ve hamamlarda
bulunanlara benzer hücreler, bir tür bitki motifli arka plan üzerine güzel
yazı ile Kuran'dan ayetler bulunmaktadır. Orada yer alan çini ile kap­
lı büyük şömine, seramiğin pratik kullanımı açısından ve duman ile is
karasına hedef olması nedeniyle şatafatlı bir örnek oluşturmaktadır. 1 9.
yüzyıl sonlarında İngiltere'deki seri üretimi sonucu çini panolar, yaygın
bir şekilde İngiliz evlerinde kullanılmıştı. 30
1 7. yüzyılda en güzel çini örnekleri, Mimar Sinan'ın Edirneöeki Se­
limiye Camisi'nde ve İstanbulöaki Yeni Camiöe görülebilmektedir. An­
cak 1 7. yüzyıl sonlarında diğer Türk sanatlarında olduğu gibi İznik çini
ve seramiklerinde de hızla artan bir bozulma görülür; zeminin kirli be­
yaz hale dönüştüğü, saydam sır kalitesinin bozularak boyaların fırınlan -
ma sırasında aktığı, parlaklığı ve rengi ile dikkati çeken mercan kırmı­
zısı rengin giderek tuğla kırmızısı ya da kahverengine dönüştüğü izle­
nir. İstanbulöa yeni saray ve camilerin artık yapılamaması ve 16. yüzyıl
sonlarından itibaren Çinöen bol miktarda porselen getirilmesi, üstün
çini ve seramiğe olan gereksinimi azaltmıştır. Bozulan kalite ile birlikte,
gittikçe azalan üretim 1 8. yüzyıl başlarında sona ererken, Kütahya, çini
merkezi olmayı sürdürmüştür.
İznik çinileri için "Osmanlı" nitelemesi ne kadar uygun düşmekteyse,
Kütahya seramikleri için de "Anadolu" nitelemesi o kadar uygun düşmek­
tedir. 1 7. yüzyıldan itibaren Kütahya çiniciliği iyiden iyiye gelişmiş, kent
1 5 6 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

halkının çoğunun başlıca geçim kaynağı haline gelmiştir. İznik seramiğinin


düşmesinin ardından Kütahya seramiğinin öne çıkmasını sağlayan etken,
aslında tümüyle işlevsel bir nedene dayalıdır. OsmanMia kahve fincanı,
gülsuyu şişesi gibi farklı işlevlerdeki çini gereksinimi, Çin'den gelen sera­
mik eşyalarla karşılanamıyordu. Böylece önem kazanan Kütahya çinileri de
daha sonra Avrupa'dan getirilen Meissen üretimi gerçek porselenin pazara
girmesiyle önemini yitirmiştir. 1 7. yüzyıl Kütahya'sında Ermenilerin ve bir
kısım Rum azınlığın evlerinde çini imalathaneleri bulunduğu söylenmek­
tedir. O dönemde Kütahya çinileri Ermeni kiliselerinde de kullanım alanı
bulmuştur. Beyaz çamur ve sır-altı süsleme tekniğinin benimsendiği Kü­
tahya seramiklerinde yeşil, kobalt mavisi, turkuvaz ve kırmızının yanı sıra
sarı ve mor gibi renkler de kullanılmıştır. Evliya Çelebi, 1670 yılında Kü­
tahya'ya yaptığı gezide 34 ayrı çini işliği bulunduğunu yazmaktadır. 1 7 1 O
yılında Kütahya'ya, İstanbul sarayı için, aralarında, üzerinde ayet yazılı bu­
lunan 1 000 adet büyük ve 1 500 adet küçük çini levhanın yer aldığı 9500
adet çini sipariş edilmiştir. 1 8. yüzyılın en özgün Kütahya çinilerini, Erme­
ni ustalar tarafından yapılan ve yeni konu ve renkleriyle geleneksel örnek­
lerden ayrılanlar oluşturmaktadır. Birçok Ermeni kilisesinde bu çinilere
rastlanmaktadır. 73 Kütahyalı
Abraham'a ilişkin bir ibrik
üzerinde, Ermenice yazı ile
"Tanrı'nın hizmetkarı Kü­
tahyalı Abraham'ın anısına,
anno armen. 959" (yani İS
1 540) yazılıdır ve Kütahyalı
Abraham, ibriği armağan
eden ya da yapan kişi ola­
bilir. 105 Türk çiniciliğinde
daha geç dönemlerde, Rum
ya da Ermeni Hıristiyan­
larca yapılmış birkaç eserin
dışında, pratik olarak insan
resminin işlendiği seramik
ŞEKİL 70. 1 666 tarihli çömlek işi tabak. Kum ren­
ginde olup üzerinde saydam sır-altı süslemeli si­ eserler bilinmemektedir
yah çevre çizgileri arasında koyu morumsu mavi, (ŞEKİL 70, ŞEKİL 7 1 ). 1 2• 75
yeşil ve koyu kırmızı renklenmeler içerir. Kenar
kuşaktaki Rumca yazıtta "Rabbim, Rabbim, yü­
ŞEKİL 72'de 1 7 1 9 yılı
zünü bizden öte çevirme, 25 Mayıs, Yıl 1 666 " ya­ Kütahya yapımı Aziz Mic­
zılıdır (British Museum, Londra). 12• 75 hael betimli, beyaz kilden
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 5 7

ve çok-renkli sır-altı bo­


yalı tabak görülmektedir.
Bu düz tabak, bal rengi sır
altında yeşil, sarı, kobalt
mavisi ve fırça çizgileriy­
le soluk kırmızıya boyalı
olup kanatlı ve haleli bir
figürü göstermektedir.
Sanat tarihçisi Arthur La­
ne'in ( 1 909- 1 963) yoru­
muna göre bu figür, bir
ölünün ruhunu alan Aziz
Michael'in bir betimidir.
ŞEKiL 71 . Yeniçeri tarafından tutuklanmış bir
Başı açık ve sakallı aziz,
Frank askerinin resmi eşliğinde Rumca kitabeli bir tunik (dize kadar inen
tabak (Kütahya yapımı, 1 669; Staatliche Museum gömlek) giyinmiştir. Re­
für Völkerkunde, Münih). simde Aziz Michael'in sağ
elinde bir pala, sol elinde ise
bir yazı rulosu bulunmakta
ve azizin ayakları altında
yere uzanmış olan çıplak
bir bedenin ağzından çıkar
görünen çıplak bir figürün
saçlarından tutmaktadır.
Bu Kütahya seramiğinin
oldukça ilkel biçemdeki
çizimi, özenle gerçekleş­
tirilmiştir. Osmanlı resim
sanatında bununla karşı­
laştırılabilir bir betim bu­
lunmamaktadır ve bu çizim
ŞEKİL 72. Aziz Michael betimli çok-renkli tabak
(Kütahya yapımı, 1 71 9; Victoria & Albert Mu­ olasılıkla Ermeni ikonog­
seum, Londra). 106 rafisinden alıntılanmıştır.
Aziz Michael'in ayağının
altında "BAŞMELEK 1 1 68" ( 1 7 1 9) yazısı, tabağın arka tarafında ise
" VARDAPET ABRAHAM, MARMARA DENİZİNDEKİ TEKİRDAG'IN
PİSKOPOSU 1 71 9" yazılıdır. Venedik'te St. Lazzaro Adası'ndaki Meki­
tarist (Benedikten) Manastırı'nda, tarihli ve benzer kitabeli bir çanak
1 5 8 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

bulunmakta olup, bunda Hazreti Yahya'nın (Vaftizci Yahya/ "St. John


the Baptiste") (ölm. 32) başının kesilmesi betimlenmiştir. Eski Kelekian
Koleksiyonu'nda 1 7 1 9 tarihli ve Hıristiyan motifli iki tabak daha bu­
lunmaktadır. Arthur Lane, bu parçaları, üzerinde Yeni Ahit'ten İsa (İÔ
-4 - İS 33), azizler ve meleklerin yer aldığı sahnelerin bulunduğu çini
panolarla bağıntılamaktadır. Bunlar 1 7 1 8- 1 9'da Kütahya'd a, Kudüs'teki
Kutsal Mezar Kilisesi'nin restorasyonu için hazırlanmış, ama sonunda
oradaki Ermeni katedralinin süslenmesinde kullanılmıştır.75• 106
Osmanlı sarayından sürgün edilerek Kütahya'ya yerleşen Mehmed
Hilmi Efendiöen çini sanatını çini ressamlığını öğrenen Çanakçı Hacı
Hafız Mehmed Emin Efendi ( 1 872- 1 922), Kütahya çiniciliğinin en
önemli siması haline gelmiştir. Aynı konuda bir başka isim, Mehmet Çi­
niöir ( 1 892- 1 972). Günümüz Kütahya çinilerinde uygulanan reçeteler
şöyle verilmektedir: 73
Çini hamuru: 8 kısım kaolin + 8 kısım kum + 2 kısım maya (bağla­
yıcı kil).
Sır reçetesi: 20 kısım sülüğen + 20 kısım kum + 7 kısım soda + 7
kısım cam.
Anadolu<ia doğal olarak bulunan kırmızı çömlekçi kili (demir oksitli
kil, "bolus" ) , Kütahya çiniciliğinin ilk hamurudur. 14. yüzyılda başlayan
üretim, daha çok "evani" (gündelik kullanım için çay ve yemek takımları)
denilen türde olmuş, halk tipi üretim yapılmıştır. 1 5. yüzyıl sonunda kır­
mızı altyapılı ve astarlı çini ürünler yanında altyapının beyaz hamurdan
oluştuğu, bezemesi kobalt mavisi ve çeşitli renk tonlarında ürünler de ya­
pılmıştır. 1 6. yüzyıldan beri faaliyette olduğu halde her zaman İznik'ten
sonra gelen Kütahya, çoğunlukla Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni
kiliseleri tarafından ısmarlanan ve en kaliteli örneği Kudüs'te St. James
Katedrali'nde görülen sınırlı bir çini sanayisi geliştirmiştir. Burada görü­
len ve 1 7 18- 1 7 1 9 yılına tarihlenen seramiklerde, beyaz üzerine mavi ve
sarının yer aldığı desenler vardır ve Kütahyalı Vardapet Abraham imza­
lıdır. 1 07 Kütahya çinilerinde oksit halindeki antimondan sarı, kobalttan
lacivert, kromdan siyah, mangandan mor ve kalaydan beyaz renkli süs­
lemeler elde edilmiştir. Ermenilerin Kütahya'da 20. yüzyıl başlarına kadar
süren çinicilik faaliyetleri, çiniciliğin burada günümüze kadar sürdürül­
mesine katkıda bulunmuştur (ŞEKİL 73, ŞEKİL 74, ŞEKİL 75).
Bizde geleneksel çini yapımcılığında ana malzeme olan öğütülmüş
kuvars, kil ve frit, bir hamur makinesinde iyice karıştırılır, karışım ah-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 159

ŞEKİL 73. Mangan moru ile çok-renkli


boyanmış seramik şişe (18. yüzyıl Kütah­
ya yapımı): Bu yassı şişe, fincan tabağı
şeklindeki iki ayrı parçanın birleştirilme­
siyle oluşturulmuştur. Resimdeki erkek, ŞEKİL 74. Mangan moru ile çok-renkli
torba şeklinde şalvar giymiş ve uzun saplı boyanmış iki çini pano üzerinde Madonna
bir çubukla tütün içmektedir. 108 ve çocuk İsa betimleri (1 8. yüzyıl, Kütahya
yapımı): Özellikle figürlerin yüz ve boyun
kısımlarında görülen ince çizgi ve nokta­
lar halindeki resimleme, Avrupa baskısı
şeklin bir kanıtını oluşturmaktadır. Böyle
panolar, kiliselerin içindeki özel ibadet yer­
lerinin dekorasyonunda kullanılmış ve on­
lardan kimileri Kudüs'teki St. James Kated­
rali'nde bulunmuştur. Ermenice kitabede,
"Kutsal Meryem " yazısı okunmaktadır. 108

şap kalıpların içine yerleştirilir, bir


gün sonra buradan alınarak kuru­
maya bırakılır, kuruyan hamurun
yüzeyi spatula ile düzeltilir, daha
sonra astar denilen beyaz bir sı­
vayla kaplanır, 930°C'de bisküvi
ŞEKİL 75. Kütahya işi çini matara: Bir
yüzünde Aziz George'un ejderhayı öl­ ( ilk pişim) fırınlamasına konur,
dürmesi ve yıldızlarca kutsanması, öteki gerekiyorsa üzerine desenler çizi­
yüzünde ise elinde uzun bir tütün çubu­
lip renklendirilir, bunun üzerine
ğu bulunan bir kadın gör ülmekte olup
Ermeni harfleriyle yazılmış Türkçe söz­ sır çekilir, en son olarak da son
ler vardır (1 794). pişirme yapılır. 1 09
1 60 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

Osmanlı seramiğinin en güzel motiflerinden biri olan çintemaninin


(bulutlu üçbenek) kaynağı Orta Asya Budizm mitolojisine dayanır. Kap­
lan çizgileri ve pars beneklerinden oluşan bir motiftir. Çin motiflerin­
den "kaplan sırtı" adı da verilen hafif dalgalı iki çizgi, "pars benekleri"
adı verilen ikisi altta biri orta üstte olan üç benekli motif {inci) ile bir­
likte kullanıldığı zaman çintemani adını alır. 68 Daire şeklindeki incilerin
çevresinde üç hilal oluşmuş durumdadır. Çintemani motifindeki kaplan
çizgisi, Çin geleneğinde "Buddha (Buda) dudakları" diye nitelenir. 1 10 ŞE­
KİL 76<.ia, sır-altı boyama ve saydam kurşun-alkali sırlı erimiş kuvars
seramik halinde, iç kısmı mavi, mavi-yeşil, az miktarda turkuvaz mavisi;
kenarlıklarda bolus kırmızısı ve siyah renklerin yer aldığı anıtsal bir çin­
temani motif görülmektedir. Daire biçimindeki hilaller ve çift bulutlar
("kaplan çizgileri"), ayrı ayrı motifler halinde Osmanlılardan önceki dö­
nemlerden beri bilinmekte idiyse de, birlikte ilk kez Osmanlılarda kul­
lanılmış ve çok benimsenmiştir}! 1

ŞEKiL 76. Çintemani motifli kenar çini panosu (İznik, 1 6. yüzyıl).

Osmanlı kültüründe lüle, tütün çubukları ve nargilelerde tütün ve


tömbeki koymak için düzenlenmiş alete verilen addır. Bunu yapanlara
"lüleci", lüle yapmak için kullanılan balçık çamuruna da "lüleci çamu­
ru" denirdi. Lüle kullanımı Türkiye<.ie 1 600 yıllarında başlamış, hatta
Lüleburgaz, bu yoldaki uğraşlar nedeniyle bu adı almıştır. İstanbulaa
lülecilerin, özellikle Tophane semtinde imalathaneleri vardı ve buraya
"Lüleciler Arastası" (Lüleciler Çarşısı) denirdi. 1 1 2
Osmanlı tarih eserlerinde Çanakkale'nin adı, "Kal'a-yı Sultaniye"
diye geçer. Burada üretilen çanak-çömlekler 1 8. yüzyıldan itibaren üs-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 6 1

manlı ülkesinde ve denizaşırı ülkelerde geniş bir pazar bulduğundan,


halk arasında "Çanak Kalesi" olarak ünlenmiştir.93
Mimar Sinan'ın ( 1 490- 1 588) 1 577 yılında Ayasofya'nın avlusundaki
Sultan il. Selim (yön. 1 566- 1 5 74} ve eşi için yaptığı türbenin girişinin
iki yanını süsleyen İznik çini panolarından birinin çinileri zaman içinde
yerlerinden düşmüştü. 1 882- 1 896 yılları arasında İstanbuföa diş hekim­
liği yapan Fransız Albert Sorlin- Dorigny, dönemin Evkaf Nezareti'ne
(Vakıflar Bakanlığı) başvurarak il. Selim ve III. Murad türbeleri ile 1.
Mahmud dönemine ait kütüphanenin çini panoların Paris'te onarılma­
sını önerir. Sonunda Sorlin-Dorigny görkemli panoları Paris'e götürür
ve bir süre sonra "Onarıldı! " diye yerine yapılan kopyalanmış sahtelerini
yerleştirir. Bu çinilerin asılları Louvre'un deposunda olup Louvre'daki
sergide de taklitleri sergilenmektedir. Bu bağlamda 19. yüzyıl sonu ile
20. yüzyıl başlarında özellikle İznik çinileri üzerinde araştırmalar yapan
yabancı uzmanlardan Fransız asıllı İstanbullu seramikçi M. Eugene Ma­
illard'ın Sevres çini işliklerinde, 1 5. yüzyıl çinilerinden fark edilmeyen
yetkinlikte ama soluk renk tonunda imal etmeyi başardığı bu çinilerle
İstanbul'da tahrip olan çini panolar restore edilmiştir. Onun yanında ça­
lışan ünlü Fransız iç mimar Leon Parvillee ( 1 830- 1 885} de çini karo sa­
natının sırlarını keşfederek Fransa'da Choisy-le-Roi Seine'de bir fabrika
kurmuştur. 9 3 Çeşitli yollarla ülkemizden yurtdışına kaçırılan eserlerin
geri kazanılması konusunun yılmaz savaşımcısı gazeteci yazar Özgen
Acar'ın (doğ. 1 938) verdiği bilgilere göre, 2003 yılında yine Ayasofya'nın
avlusundaki Sultan III. Murad'ın (yön. 1 574- 1 595} türbesinden düşen
bir çini panoyu onarmak isteyen Ayasofya Müzesi yetkilileri, sürpriz bir
biçimde, panonun arkasında Latin harfleriyle yazılmış "Choisy-le-Roi
Seine" damgası ile karşılaşmışlardır! Daha sonra yapılan incelemelerde
bu iki türbenin dışında aynı yerdeki başkaca yapılarda da özgün çinile­
rin taklitleriyle değiştirildiği saptanmıştır. Özgün çini panoların Fran­
sa'dan geri alınması çalışmaları sürdürülmektedir.
Restorasyon uzmanı Leon Parvillee, deprem sonucu Bursa Yeşil
Cami ve türbesinde meydana gelen hasarı onarmak üzere 1 863 yılında
Bursa Evkaf Nazırı Ahmed Vefik Paşa ( 1 823- 1 89 1 } tarafından görev­
lendirilmiştir. Buradaki kimi çinilerin çalındığı konusu, yazar Ahmed
Haşim ( 1 884- 1933) tarafından bir yazısında açıklanmıştır. Parvillee'nin
ölümünden sonra oğlu, babasının Asya topraklarından getirdiği 67 par­
ça çiniyi Londra'daki ünlü Victoria & Albert Museum'a satmıştır.
162 1 Osmanlı Seramik ve Çinileri

Filistin'in geleneksel elsanatları arasında seramik üretimi de yer alı­


yordu ve bunun merkezi Gazze idi. Filistin'de Mescid-i Aksa ve Ömer
Camisi'nin seramikleri Memlı'.'ıklu ve Osmanlı dönemlerinde birkaç kez
yenilenmiş ve bu zanaat Filistin'de Osmanlılar tarafından temellendi­
rilmiştir. Bu kutsal yapılar, Kudüs'ün İngiliz yönetimi altında bulundu­
ğu sırada Kudüs müftüsünün daveti üzerine Mimar Kemaleddin Bey
( 1 870- 1 927) tarafından 1 922 - 1 927 yılları arasında onarılmış, bu amaçla
Kudüs'te birkaç yeni seramik işliği kurulmuştu. Günümüzde ise El Halil
(Hebron) kenti, 1 962Öe başlatılan seramik üretimiyle Filistin'in öncü
kenti durumundadır.
1 163

YENiÇAG AVRU PA'SINDA SERAMİK TEKNİGİ

Mayorka Adası üzerinden "Hispano-Moresque" (İspanyol-Morisko)


fayans kaplar Orta İtalya'ya satılmış ve orada özellikle Faenza kentinde
kopyaları yapılmıştır. Araplardan kazanılan çömlekçilik sanatı, evsel ve
ticari mal üretimi bağlamında Faenza'dan ilkin Palermo ve Venedik'e,
daha sonra da Lyon ve Antwerp'e yayılmıştır. 1 1 3
Avrupa damgalı ilk fayanslar, 1 3 . yüzyılda İspanyaöa, 1 5. yüzyılda
ise İtalya'da görülmüştür. İtalyan fayansları özellikle çok-renkli boyan­
mış olup hem genel kullanımlı çömlekler hem de özelde basit eczaların
("simplicia") ve karışım eczaların ("composita") konacağı kaplar olarak
ticarette kullanım alanı bulmuştur. Fransa fayans üretimine 16. yüz­
yılda, Hollanda ise 1 6. yüzyıl başında başlamıştır. İtalyan fayanslarının
benzerleri 1 530'larda Nürnberg'de (mavi boyalı fayans), 1 600'lerde ise
Antwerp'te taklit edilmiştir. Almanya'da teknik ölçekte fayans üretimi,
ilk olarak 1 66 1 öe Hanauöa gerçekleşmiştir.
XIV. Louis'nin büyük torunu, Napoli ve İki Sicilya Kralı iV. Char­
les ( 1 7 1 6- 1 788), 1 738öe Polonya-Litvanya kralının kızı Prenses Maria
Amalia ( 1 724- 1 760) ile evlendi. iV. Charles, Meissen'den gönderilen
zanaatçılarla Napoli yakınında Capodimonteöe porselen imalathanesi
kurdurdu. 1 759 yılında III. Charles adıyla İspanya tacını ele geçirince,
burasını, tonlarca porselen hamuru ile birlikte üç gemiye yükleterek İs­
panyaya, oradan Madrid dışındaki Buon Retiro Sarayı'nın bahçesine ta­
şıttı ve orada "Saleta de la China"yı inşa etti. Burasının duvarları Rokoko
biçemini anımsatan mavi-beyaz çini panolarla kaplandı. 49
İtalyan ustalar 1 6. yüzyılda Antwerp'te yoğunlaşan işliklerini, Güney
Hollanda'nın İspanyol egemenliğine girmesi nedeniyle kuzeye taşımak
1 64 1 Yeniçağ Avrupa'sında Seramik Tekniği

zorunda kalmışlar ve 1 570'lerden itibaren bugünkü Hollanda'nın ku­


zey eyaletlerinde ilk çini işlikleri kurulmuştur. Avrupaöa Çin porseleni
dışalımınının 1 7. yüzyıl ortalarındaki Çin iç savaşı nedeniyle durma
noktasına gelmesi ve Hollanda'nın gitgide artan bira fabrikalarının yo­
ğun istemlerini karşılayabilmek için Delft kenti ve çevresinde seramik
sanayisi gelişmiştir. 1 14
Antwerp çömlekçi ürünleri beyaz zemin üzerine kobalt mavisi süs­
lemeler içermekte ve boyama üzerine kalay sırı sürülmekte olup bu
teknik, 1 7. yüzyıl ortalarında özellikle Delft (Hollanda) üretimleri tara­
fından devralınmıştır. Delft fayanslarının süslemeleri, beyaz zemin üze­
rine yalnızca mavi ile yapılmıştır ve kobalt oksit bileşimli mavi pigment
Türkiyeöen sağlanmıştır. 1 1 3 ŞEKİL 77öe çömlekçi işliği, ŞEKİL 78Öe ise
seramik eşya seyyar satıcısı görülmektedir. 1
Eczanelerde "albarello", ibrik (çoğu kez şuruplar için) , şişe (damıtık
suların korunması için) ya da değişik şekilli fayans kaplar kullanılmış­
tır. 1 708 yılında Johann Friedrich Böttger ( 1 682- 1 7 1 9) tarafından be­
yaz porselenin Avrupaöa geliştirilmesi, kendi uygun özellikleri yoluyla
eczaların korunması amacıyla
kap yapımında fayans üreti­
minin yerine geçerek onu ge­
riletmiştir. 1 1 3
Porselen, en soylu sera­
mik malzemedir. İlk porse­
len Çinlilerce İS 7. yüzyılda
üretilmiştir. Porselen üretim
bilgisi yüzyıllar boyu bir giz
olarak saklanmış ve Çinlilerin
tekelinde kalmıştır. 1 5. ve 16.
yüzyıl başlarında Dresdenöe
Böttger, fizikçilerin de ortak
çalışmasıyla gerçek porselen
ŞEKiL 77. Tornası başında "Çömlekçi "
{Christoph Weigel'in (1 651 - 1 725), Abbil­ üretimini gerçekleştirmiştir.
dung der Gemein-Nü tzlichen Hauptstiinde "imalat" (manifaktür) te­
(Herkese Yararlı Meslekler Kitabı) (Regens­
burg, 1 698) adlı kitabından Abraham a
riminden "elle yapılan" (Lat.
Santa Clara'nın (özgün adı fohann Ulrich "manu factum") ürünler an­
Megerle) (1 644- 1 709) sözleri eşliğinde]. 1 laşılır. Bu işle uğraşanlar ge-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi J 1 65

nelde bir birliğe bağlı değillerdir ve


çoğu gündelik usulü ile çalışır. Büyük
miktarda hammaddelerle çalışıldığın­
da bir işbölümüne gidilir. İşbölümüne
gidilmesi, üretkenliğin artmasını ve
kalitenin iyileşmesini getirmiştir. Mer­
kantilist ekonomide dışsatım olanak­
ları artırılmış ve dışalıma sınırlamalar
getirilmiştir. Fransız ekonomi bakanı
Jean-Baptiste Colbert ( 1 6 1 9 - 1 683), 1 7.
yüzyılın altmışlı yıllarında merkantilist
ekonomi politikasıyla büyük bir başarı
sağlamıştır. Vergi düzenlemeleri yoluy­
€, ;.. ""'k-· ...nı ....... .,:./, la dışsatıma yönelik lüks mal üretimi
J<hp" """ J,, ..;.,,J <Hb,, ;. 6
desteklenmiş, böylelikle devlet gelirleri
ŞEKiL 78. 1 6. yüzyılda sırt hamal­ ikiye katlanmıştır. Ama uzun süre işçi
ları küfe ve sepetlerle çömlek ve ba­
ücretleri düşük tutulduğundan, direniş­
sit seramik ev eşyaları taşır ve so­
kakta satardı [Frans Hogenberg'in ler başlamıştır. Bunun yanı sıra çiftçiler
(1535- 1 590) bir çizimi, 1584]. 1 de tarımın, merkantilist ekonomi poli­
tikasında göz ardı edildiği gerekçesiyle
sızlanmalara başlamışlardır. Ekonominin büyümesi büyük burjuvalara
yaramış, hayat pahalılığı işçilerin durumunu daha da kötüleştirmiştir. 1
1 7. yüzyıl çömlek işliklerinde gündelik kullanım eşyalarının yanı
sıra, soylular için lüks ve görkemli eşyalar da üretilmeye başlanmıştır. O
dönemin zengin soyluları, sarayın görkemini, kendi konaklarında tak­
lit etmeye özeniyorlardı. Orta Avrupa'nın yerel çömlekçileri, görkemli
seramiklerin renk ve biçimini almış ve kurşun sırlı çömlekçi işlerini ge­
liştirmişlerdir. Artan istem sonucu işletmeler büyümüş, daha ucuza üre­
timler gerçekleştirilmiş ve küçük işletmeler ortadan kalkmak zorunda
kalmıştır. Yeniçağ<Ia seramik alanında ilk geniş ölçekli üretim işlikleri,
fayans üretimi için kurulmuştur.
İnce çini, açık renkli kilden oluştuğu için beyaz bir örtü katmanı ge­
rektirmeyen ve gözenekli bir pişmiş iç-kitleye sahip olan bir seramiktir.
Su sızdırmaz kılmak için kurşun içerikli bir sırla kaplanır. Bunun tarih­
sel öncüsü, beyaz renkli Türk yarı-fayanslarıdır. Fransa<Ia 'faience /ine",
İngiltereöe ise "cream-ware" diye adlandırılır. Kitlece ağırlıklı olarak kil­
den ve silisik asitten ibarettir. Sert çini üretiminde, bunlara az miktarda
ı66 1 Yeniçağ Avrupa'sında Seramik Tekniği

feldspat katılır ve 1 1 00- 1 200°C'de pişirilir. Kuvvetli sıcaklık değişimle­


rine karşı duyarlıdır. Çatlaklar arasından iç kısımlara su girecek olursa,
değişik renklenmeler ortaya çıkar. 1
Nicolas Leblanc'ın ( 1 742- 1 806) soda üretim yönteminin, cam sana­
yisinin gelişmesine çok büyük katkısı olmuştur. 1 7. yüzyılda Japonlar,
en önde gelen porselen üreticisiydi. Hollandalılar 1 7. yüzyılda Çin'den
büyük oranda porselen satın alıyor ve onlara kobalt boyası satıyorlardı.
Josiah Wedgwood ( 1 730- 1 795) 1 750'li yıllarda İngiltere'de Birmingham
yakınlarında yaptığı seramik üretimini, buhar gücüyle çalışan gelişkin
makinelerle yürütmeye başladı ve teknik düzeyde fayans ve sert çöm -
lek üretimini büyük boyutlara eriştirdi. Josiah Wedgwood, ünlü evrim
kuramcısı Charles Robert Darwin'in ( 1 809- 1 882) annesi Susannah'nın
( 1 765- 1 8 1 7) babası, yani Darwin'in dedesi idi. Küçük yaşta geçirdiği
çiçek hastalığı sonucu sağ bacağını yitirmek zorunda kaldı. 1 787'de İn­
giltere'de seramik sanayisinde yaklaşık 20.000 kişi çalışıyordu. 1 760'lar­
da İngiltere'de seramik hamuruna kemik külünün katılmasıyla, "kemik
porseleni" denen porselen türü geliştirilmişti.
Deney düşkünü ve sanatsal çömlek yapımcısı Josiah Wedgwood
1 750'lerin sonlarında renkli sır elde edilmesi üzerine denemeler yap­
mıştır. 1 762'de sanat meraklısı ve klasik eğitim almış bir tüccar olan
Thomas Bentley ( 1 73 1 - 1 780) ile tanışmış, onunla ortak olarak Staffords­
hire'daki çömlek sanayisi merkezi Stoke-on-Trent'te bir fabrika kurma­
ya karar vermişlerdir. Böylece İngiltere'de seramik üretiminde yeni bir
çağ başlamıştır. 1 760'tan sonra renginin yumuşaklığı porseleni andıran
fildişi renginde iç-kitleden ibaret ve balgam taşı benzeri sert çömlek/
sert taş (İng. "stoneware") elde etmiştir. Bu yeni Wedgwood seramiğine,
"Etruria" adı verilmiştir. "Etruria" adı, hem Wedgwood'un yaşadığı Bir­
mingham'da Burslem yakınındaki bölgenin ve 1 769'da kurduğu fabri­
kanın adı, hem de seramik sanatından çok etkilendiği Kuzey İtalyanın
eski halkı Etrüsklerin ülkesinin adı idi; ama ürettiği seramikler Etrüsk
biçeminde değil, bir Yunan ya da Pompeii seramik buluntularına ya da
renk olarak volkanlardan oluşan siyah renkli bazalt kayaca benzeyen,
Roma biçeminde siyah renkli seramik ürünü idi. Aynı zamanda deniz
kabukları koleksiyonu yapan Wedgwood'un Etruria İmalathanesi, "Na­
utilus-ware" adı verilen, sarmal deniz kabuğu şeklinde meyve takımı
üretmişti. Bu fabrikada seri biçemde kapkacak, ayrıca şömine çerveve
çinileri, mobilya ve süs eşyaları üzerine yerleştirilecek kabartmalı kap-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 167

lama çini levhacıklar da üretildi. Bu kaplama çini levhacıklar büyük


oranda Yunan vazo ressamlığından ve klasik sanattan alınma motifler
içeriyordu. Motif seçimi anormal ölçüde zengindi. Wedgwood'un fir­
ması 1 779 yılında bu ürünlerin resimli bir katalogunu da hazırladı. Bu
motifler arasında Roma imparatorları ile onların eşlerinden 78'inin
resimleri, 256 papa portresi, eski filozofların, Avrupalı sanatçıların ve
İngiltere ve Fransa krallarının resimleri yer alıyordu. Motif yaratıla­
rında aralarında ressam John Flaxman'ın ( 1 755- 1 826) da yer aldığı 36
sanatçı, ayrıca Fransız ve İtalyan heykelciler de çalıştı. 18. yüzyılın son­
larına doğru İngiliz ince çini üretimi Avrupa'da başa geçmiş; fiyatının
düşüklüğü nedeniyle diğer ülke mamulleri onunla yarışamaz duruma
gelmişlerdir (ŞEKİL 79). 1 • 1 1 5 "Etruria" seramiklerinin üretiminde işbölü­
mü ilkesi uygulanıyordu ve bu amaçla hammaddeleri karıştırıp öğütme,
seramik hamurunu biçimlendirme, fırınlama, ön ve/veya son süsleme
ve bitirme işlemlerine uygun olarak karıştırıcı, perdahçı, fırçacı, kalıp­
çı, fırın ateşçisi, kömür sağlayıcı, ressam, mineci, yaldızcı gibi hünerli
işçiler istihdam edildi. Ancak bunlar boş zamanlarında başka işleri de
yürütüyorlardı. Her işbölümü, zamanla hüner gereksinimini azaltmış ve
işçi eğitimini daha kolay duruma getirmiştir. 1 1 6

ŞEKİL 79. Wedgwood yapımı, ince dallardan örülü sepet şeklinde seramik meyve ta­
bağı, - 1 780- 1 800; çap: -23 cm. 13
168 1 Yeniçağ Avrupasında Seramik Tekniği

Wedgwood'un ilk büyük başarısı "krem-rengi çömleğin" ("Cre­


am-ware") yetkinleştirilmesiydi. O zamana dek İngiliz çömlekçiliğinde
büyük bir sorun olan sırdaki küçük çatlamaların giderilmesini de ger­
çekleştirmiştir. 1 760'ların ortalarında "krem-rengi eşya" popüler olmuş
ve İngiltere Kralı III. George'un (yön. 1 760- 1 820) karısı Kraliçe Charlot­
te'un (yön. 1 766- 1 8 1 8) mali desteğini alması nedeniyle bundan hazır­
lanan bir çay ve kahve takımı ona sunulduğu için daha sonra da "Que­
en'.s-ware" ("Kraliçe İşi") diye adlandırılarak çok daha popüler olmuştur.
Onun en iyi sanatçıları olan Thomas Daniel ve David Steel, zemini altın
yaldız, çiçek süslemeleri yeşil olacak şekilde bunları boyamışlardır. Al­
dığı "Majestelerinin Çömlekçisi" unvanı, Wedgwood'u ünlü kılmıştır.
1 770Öe Büyük Rusya Çariçesi il. Yekaterina'dan (Katerina) (yön. 1 762-
1 796), iki düzine konuğa serviste kullanılacak şekilde "Kraliçe İşi" ye­
mek ve çay servisi takımı, 1 773'te ise ayrıca elli kişilik yemek ve meyve
servisi takımı siparişi almıştır. Her biri farklı olacak şekilde İngiliz kırsal
yaşam sahneleriyle süslü, 952 parçalık takım, 1 774'te tamamlanmıştır.
Bu takım "Yeşil Kurbağa Servis Takımı" adını alıp günümüzde Hermi­
tage Müzesi'nde bulunmaktadır. Yollanmadan önce bir sergi salonunda
sergilenerek soylular ve Kraliçe Charlotte tarafından izlenmiş ve büyük
yankı uyandırmıştır. Çalışmalarını sürdüren Wedgwood, krem-rengi
seramiklerini, 1 76 l'de birlikte çalıştığı John Saddler ( 1 720- 1 789) tara­
fından daha da geliştirilmiş olan ve günümüz seramik sanayisinde yay­
gın olarak kullanılan "aktarma (transfer) baskı" diye nitelenen yeni bir
teknikle bezemeye başlamıştır. Wedgwood'un başka bir başarısı, 1 79 1 öe
gerçekleştirdiği ve ilkin "inci beyazı" ("Pearl-white"), sonraları ise "inci
rengi çömlek" ("Pearl-ware") diye adlandırdığı malzemedir. 1 769'da We­
dgwood, iç-kitle üzerine siyah boyalı "Basalt-ware", "Black Etruscan" ya
da "Black Basalt" diye bilinen yeni bir sert çömlek malzeme geliştirmiş­
tir. Bu malzeme, kırmızı demir içerikli kile, siyah renk vermek üzere
mangan dioksit eklenerek oluşturulmuştur ve piştikten sonra oldukça
sert ve yoğun bir eşya vermektedir. Bu bağlamda Etrüskler, "bucchero
nero" adı verilen kara renkli killi çamur kullanarak "bucchero" adı verilen
ve hamuru ve yüzeyi siyah renkte olan "Etrüsk seramiği" üretmişlerdi.
Onun 1 774'te ortaya koyduğu ünlü "Mavi-Beyaz Eşya" ya da "Yeşim-İşi"
("Jasper-ware") diye anılan malzemesi, Wedgwood'un adıyla hemen he­
men eşanlamlı olmuştur. Renkli bisküi porselen niteliğindeki "Yeşim-İ­
şi"ni diğer kil malzemelerden farklı kılan önemli yeni katkı maddesinin
baryum sülfat olduğu artık bilinmektedir. 1 783'te, kariyerinin belki de
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 69

zirvesindeki Wedgwood, 1 7. yüzyılda İngiltere Kralı il. Charles (yön.


1 660- 1 685) tarafından kurulmuş olan ve bilimsel araştırmaları destekle­
yen ünlü Royal Society'nin üyeliğine kabul edilmiştir. Bu onur kendisine,
günümüzde de çömlekçi fırınlarında sıcaklık ölçümünde kullanılan bir
düzenek olan ateşölçeri (pirometre) keşfinden ötürü verilmiştir. 1 1 7 Josiah
Wedgwood, ömrünün geri kalan kısmını, İÖ 1 . yüzyıla tarihlenen, koyu
mavi renk camdan yapılmış ve üzerinde beyaz kabartma mitolojik sah­
neler bulunan ünlü "Portland Vazosu"nun kopyalarını hazırlamakla ge­
çirmiştir. "Portland Vazosu", Eski Roma döneminden kalma en önemli
kameo cam eşya olup Roma İmparatoru Augustus (yön. İÖ 27- İS 14)
dönemine tarihlenir. Wedgwood'un porselenden taklidine çalıştığı böy­
le vazolardan bir başkası, 1 . yüzyılın ikinci yarısında Atina'da bahçe süsü
olarak hazırlanmış olan 1,5 m yüksekliğindeki "Medid Vazosu" idi. Öz­
gün vazo, günümüzde Roma'da yine bahçe süsü olarak sergilenmektedir.
Rus Çarı 1. ("Büyük/ Deli") Petro (Piyotr Alekseyevich Romanov)
(yön. 1 682- 1 725), Hollanda'yı ziyaret ettikten sonra, porselenden çok
etkilenerek sarayında bir porselen fabrikası kurmayı düşünmüş, an­
cak bu iş, 20 yıl kadar sonra kızı Prenses (sonradan Çariçe) Yelizaveta
(Elizabeth) Petrovna'nın (yön. 1 74 1 - 1 762) yönetim döne�inde gerçek­
leştirilebilmiştir. Bu amaçla mineci ve altın yaldızcı Christoph Conrad
Hunger (etk. - 1 7 1 7- 1 748), Stockholmöen St. Petersburg'a davet edilmiş
ve onun yanına yardımcı olarak, bir ara ünlü kimya bilgini Mikhail Va­
silyevich Lomonosov'la ( 1 7 1 1 - 1 7 65) birlikte porselen üretimi konula­
rında çalışmış olan genç kimyacı Dmitri Ivanovich Vinogradov ( - 1 720-
17 58) verilmiştir. Ancak Hunger üretimi gerçekleştiremeyerek 17 48 'de
görevinden ayrılmış ve görevi Vinogradov sürdürmüştür. Bu arada sert
hamurlu porselen üretimine ilişkin kuramsal bir eser olan A Description
of Pure Porcelain as it is Made in Russia at St. Petersburg ( 1 752) adlı ki­
tabı yazan Vinogradov, 1 756 yılında büyük bir fırın inşa ederek üretime
başlamış ve Kraliçe Yelizaveta'nın emri üzerine "Majestelerinin Yemek
Takımı" diye adlandırılan bir takım hazırlamıştır. Rusya'da sanatsal por­
selen üretimi Çariçe il. Yekaterina (yön. 1 762- 1 796) döneminde "Altın
Çağ"ını yaşamıştır. "imparatorluk Porselen Fabrikası"nın bu dönemde
hazırladığı eserlerden en görkemlisi, "Arabesk Yemek Takımı" adı veri­
len 973 parçalık takımdı ve Pompeii ve Herculaneum kazılarında keşfe­
dilen eski fresklerdeki biçemde arabesk süslemelerle bezeli idi. "impara­
torluk Porselen Fabrikası", günümüzde hala mevcut olup "Lomonosov ·

Devlet Porselen Fabrikası" adını taşımaktadır.


1 70 1 Yeniçağ Avrupa'sında Seramik Tekniği

Hollanda duvar çinilerinde 1 7. yüzyıl ortalarından itibaren Avru­


pa'da yaygınlaşan Osmanlı betimleri ve 1 720'lerden sonra da " Turqu­
erie"yi (Türk modası) izlemek mümkündür. 1 880- 1 940 arası dönemde
Hollanda'nın Delft kentindeki "De Porceleyne Fles", Utrecht'teki "Ra­
vestejin" ve Lahey'deki "Haagsche Plateelbakkerij Rozenburg" fabrika­
larında İznik motifli çiniler üretildiği saptanmıştır. "Ravestejin" fabri­
kasında üretilen Osmanlı kadın ve erkek tiplemeli mavi-beyaz çiniler
İngiltere'ye de sevk edilmiştir. Bu çinileri süsleyen Osmanlı tiplerine
(genelde kadınlara) ilişkin resimler Nicolas de Nicolay'ın ( 1 5 1 7- 1 583)
1 567'de Lyon'da yayımlanan Les quatre premiers livres des navigations
et peregrinations Orientales de N. de Nicolay. Avec les fıgures au naturel
tant d'hommes que defemmes selon la diversite des nations et de leur port,
maintien et habits (Doğu'ya Yapılan Deniz Yolculukları, Hac Yolculuk­
ları ve Gezilerin İlk Dört Kitabı) (kısaca, Türkiye Seyahatnamesi) adlı
ünlü eserinden alınmıştır. Eser 1 576 yılında Antwerp'te Willem Silvius
(- 1 52 1- 1 580) tarafından De schipvaert ende reysen gedaen int Landt van
Turckyen deur N. de Nicolay başlığı ile Flamanca'ya çevrilmiştir. İngiltere
pazarı, İznik motifli Hollanda çinilerine büyük ilgi göstermiştir. İngil­
tere'de " The Arts and Crafts " (Sanatlar ve Zanaatlar) hareketini yaratan
ünlü tasarımcı William Morris ( 1 834- 1 896), çeşitli şömine tasarımla­
rında İznik taklidi Hollanda çinileri kullanmıştır. Lahey'deki çini fab­
rikasında tasarımcı ve çini üreticisi Theodoor Christiaan Adriaan Co­
lenbrander ( 1 84 1 - 1 930) yönetiminde oryantal esinli çiniler üretilmiştir.
Bu dönemde Fransa'da Joseph-Theodore Deck ( 1 823 - 1 89 1 ) ve Emile
Samson ( 1 837- 1 9 1 3), İngiltere'de William de Morgan ( 1 839- 1 9 1 7) , İtal­
ya'da Ulisse Cantagalli ( 1 839- 1 90 1 ) ve Giuseppe Cantagalli (ölm. 1 878)
ile Macaristan'da Mikl6s Zsolnay ( 1 857- 1 922), İznik çini ve seramik­
lerinden kaynaklanan tasarımları ile beğeni toplamışlardır. 1 14 Fransa'da
Musee de Nevers'te korunan, biricik ve benzersiz bir seramik panel üze­
rinde Osmanlı ve Orta Doğulu şeklinde yerelleştirilebilen ve basılı bir
kitaptaki resimlerden alıntılanan figürler yer almaktadır. Bunlar da ger­
çekte Nicolay'ın yukarıda anılan eserinin 1 567'de Lyon'da yayımlanan
baskısından alıntılanmıştır. 1 1 8
1 9. yüzyılda Sanayi Devrimi ile gerilemeye başlayan el sanatları önce
"The Arts and Crafts" hareketi, ardından da "Bauhaus" okulu ile yeniden
canlandırılmaya çalışılmış ve daha nitelikli hale getirilme çabası güdül­
müştür.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 7 1

Seramik üretiminin sıçrama yapmasında kimyanın büyük rolü ol­


muştur. Killi toprakların belirli karışımlarının belirli nem derecesi ve
sıcaklıktaki davranışları ile kurutma ve pişirme sırasındaki değişimleri­
nin araştırılması bu sıçramaya neden olmuştur.
Eski çağlarda mağaralarda ısınmak ya da yemek pişirmek için ya­
kılan ateş sonucu civardaki kireçtaşının sönmemiş kirece dönüştüğü,
onun yağmur ya da havanın nemi ile temas ederek sönmüş kireç [ya da
yanmış kireç, Ca(OH) ] haline geçtiği, bunun da kurumasıyla ele geçen
2
yapının bağlayıcı özellikte olduğunun fark edildiği sanılmaktadır. Daha
sonraları anorganik dolgu maddeleri (kum, tuğla kırıntısı vb.) için bağ­
layıcı olarak yalnızca kireç (yani harç şeklinde) kullanılıyordu. İnşaat
harcı içinde büyük bir sağlamlığa gereksinim duyulduğunda çeşitli kat­
kılar denenmiştir: Proteinli bağlayıcı olarak hayvan kanı, keten yağı, re­
çineler, kuruduğunda sertleşen kil türleri, metal oksitler (burada kurşun
parlağı), kıtık (üstüpü) , her türden elyaf, mekanik bağlayıcı olarak hay­
van kılı. Bağlayıcı yapı malzemesi konusundaki en eski önerilerden biri,
Romalı yazar Vitruvius'a aittir. Ona göre Roma su kanallarının inşasın­
da kireç, pişmiş tuğladan oluşan moloz ve puzzolan toprağı ("pulvis Pu­
teolanus"; volkanik kırmızı toprak olup betonun gerçek bir öncüsüdür! )
karışımı kullanılmalıydı. Yaşlı Plinius, "taşın (kireçtaşı) ateşle yakılma­
sıyla elde edilen kirecin, suyla temas edince tekrar yanmasının (sönmemiş
kirecin sönmesinin!)", anlaşılmaz bir şey olduğunu belirtmiştir. Çimento
sözcüğü, "yontulmuş taş kırıntısı" anlamındaki Latince "caementum"
sözcüğünden türemedir. Portland çimentosu ilk çimento türü olup 1 824
yılında İngiltere'nin Leeds kentinde Joseph Aspdin ( 1 778- 1 855) adlı bir
duvarcı ustası tarafından hazırlanmıştır. Aspdin, ince taneli kil, kireçta­
şı ve su karışımını pişirdikten sonra öğütmüş, buna su ve kum katıldı­
ğında sertleştiği saptamış ve bu konuda 2 1 Ekim 1 824 tarihinde patent
alarak renkçe "Portland taşı"na benzediği düşüncesiyle ona "Portland
çimentosu" adını vermiştir. 1 1 9
1 173

PORSELEN VE FİZİKOKİMYASI

Saf kaolinin erime noktası 1 260°C'dir, ancak sünekliği düşük ol­


duğundan biçimlendirilmesi güçtür. Yüksek refrakter özelliğine sahip
olduğundan, pratikçe erişilebilen sıcaklıklar, onu sert ve sıkıyapılı bir
kitle haline pişirmeye yetmez. Bu nedenle uygun katkı bileşenlerinin
eklenmesi, onun hem plastikliğini (biçimlendirilebilirliğini) artırır hem
de pişirme sıcaklığını düşürür. Uygun oranlı kaolin -feldspat karışımı
1 260°C'nin üzerinde pişirildiğinde feldspat camsılaşarak gözeneksiz bir
doğal cam haline dönüşür. 3 Isıya karşı dirençli olan kaolin ise eİ'imez ve
şeklini korur. Feldspatın kaolin üzerine eriyerek yapışmasıyla süreç ta­
mamlanır. Kaolin oranı arttıkça, oluşan porselenin sertliği artar. Beyaz
rengi, vurulduğunda çıkardığı belirli sesi, yüksek dayanıklılık ve sertliği
ve yarı saydam görünümü nedeniyle önemli bir malzeme olmuştur. Op­
tik özellikleri yüksek oranda cam evresi içermesine dayanır ve bu yapı,
ona mükemmel bir sıkılık kazandırır.
Porselen yarı-saydam görünümlü beyaz bir seramik olup vuruldu­
ğunda metalik bir ses çıkarır. "Porselen" sözcüğü, dışsal olarak porse­
lene benzeyen, yuvarlak ve parlak yüzeyli, beyaz renkteki "Cypraea" tü­
ründen deniz midyesinin iç yüzeyindeki parlak beyaz kıvrımların İtal­
yanca kaba nitelemesi olan "porcella"dan ya da bu kıvrımların domuz
yavrularının sırt hatlarını andırmasından hareketle "porco" (domuz)
- sözcüğünden türetme "porcellus/ porcelet" ("küçük domuz/ domuzcuk")
sözcüğünden veyahut da İtalyanca'da kökensel olarak kabuklu deniz
böceği kauri'yi (İng. "cowrie") niteleyen "porcellana"dan türetilmiştir.
1 5 . yüzyılda bu sözcük, beyaz görünümlü kaselerin bu tür deniz böce­
ği kabuğunun toz haline getirilerek hazırlandığı inancıyla, Doğu Asya
porselenini nitelemede kullanılmıştır. Porselen, sert çömlek hazırlama
ı 74 1 Porselen Ve Fizikokimyası

işleminin geliştirilmesiyle ilk kez Tang hanedanlığı ( 6 1 8-907) dönemin­


de 665 yılında üretilmiştir ve porselen kırıkları Doğu Asya adalarında
dizili haliyle kolye ya da köpek tasması yapılan ve ödeme aracı (para)
olarak da kullanılan bir tür deniz midyesi olan kauri ( " Cypraea moneta")
kabuğuna benzediğinden, Avrupa'd a, midye karşılığı "porcella" adıyla
nitelenmiştir. Venedikli Marco Polo'nun ( 1 254- 1 324) 1 2 7 1 -95 yılları
arasında Uzak Doğuöa Kubilay Han'ın (yön. 1 260- 1 294) sarayına gezi
yaptıktan sonra yurduna dönüp 1 295'te kaleme aldığı gezi betiminde,
Ç in'deki Tingui kentinin porselen üretimini anlatırken "porcellani" teri­
mi geçmektedir. Her şeyden öte, kafadanbacaklı bir deniz hayvanı olan
ve içinde inci oluşan "Nautilus pompilius"un sarmal kabuğunun iç kısmı
ile porselen arasında görünüm olarak güçlü bir benzerlik vardır. 1 5 2 1
yılında Portekizli bir tüccar, Antwerp'te (Anvers) Alman sanatçı Albre­
cht Dürere ( 1 47 1 - 1 528), kendi portresini yapması karşılığını, üç parça
"porcelana" ile ödemiştir.49 Marco Polo'nun gezi notları matbaa baskısı
ile 1 496öa Venedik'te (Almanca çevirisi ise daha önce 1477öe Nürn­
bergöe) yayımlanmıştır. Olasılıkla birkaç porselen eşya Marco Polo'dan
çok önce, kervan yolu ile Avrupa'ya ulaşmış ve meraklılarda şaşkınlık ve
hayranlık uyandırmıştı. Fransa'da 14. ve 1 5. yüzyıl demirbaş eşya listele­
rinde, porselen nesneler yer almaktadır. 1 7. ve 1 8. yüzyılda çoğu yerde,
Avrupa fayansından porselen diye söz edilmiştir. Avrupa porseleninin
o rtaya çıkmasından sonra ise fayans, "adi porselen" ya da "sahte porse­
len" olarak nitelenmiştir. 1 20
Porselen, bileşenleri ve üretim süreci bakımından diğer seramik
türlerinden ayrılır. Hem çömlek, hem de sert seramik, tek bir doğal
kilden üretilir. Çoğu durumda nesnenin üzeri, sır adı verilen camsı
bir katmanla kaplanır. Düşük sıcaklıkta pişirilirse gözenekli yapıdaki
çömlek eşya ele geçer ve sırlanarak su sızdırmaz hale getirilir. Yüksek
sıcaklıkta pişirilecek olursa gözeneksiz, sert ve ağır bir malzeme ola­
rak sert seramik elde edilir. Bunlardan farklı olarak porselen, temelde
kaolin ve feldspat olarak iki malzemenin karışımından elde edilir. Ka­
olin, mineraloj ik açıdan feldspatın parçalanmasından oluşan saf be­
yaz kildir. Çin'de 600 yılı dolayında doğal bir kayaç olarak kullanıma
giren "petuntse" (Çin feldspatı; Çincesi: "pai-tun-tse"), yalnızca Çin'de
bulunan bir feldspat türüdür. İnce bir toz haline getirildikten sonra
kaolin ve ince toz halindeki kumla karıştırılır. Bu karışım, yaklaşık
1 250- 1 450°C dolayında pişirilir. Bu aşırı sıcaklıklarda feldspat cam­
laşır, porselen dediğimiz doğal cam benzeri gözeneksiz bir yapıya dö-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 7 5

nüşür. Isıya çok fazla dirençli olan kaolin ise erimez ve kendi şeklini
korur. Feldspat eriyerek kaoline iyice yapıştığında süreç tamamlanır.
Porselenin üç ana türü arasında sert hamurlu porselen, yumuşak ha­
murlu porselen ve kemik porseleni ayrımı yapılabilir. Sert hamurlu
porselen, kimi zaman "gerçek porselen" ya da "doğal porselen" diye de
adlandırılır ve her zaman için porselen yapımcıların modeli ve ideali
olmuştur. Bunlar özgün olarak Çin'de kaolin ve petuntseöen üretil­
miştir. Erimeye karşı diğer porselen türlerinden daha dirençlidir. Üre­
tilirken işlendiği böyle yüksek sıcaklıklarda iç-kitle ile sır katmanı tü­
müyle birbiri içine geçerek eridiğinden, kırılacak olursa, iç kısmını sır
katmanından ayırt edebilmek olanaksızdır. Kaolin oranı arttıkça por­
selenin sertliğinin arttığı, kaolin oranı düştükçe ise yumuşadığı söyle­
nir. Çoğu koleksiyoncular, yumuşak ve satensi görünümünden ötürü
yumuşak porseleni tercih ederler. Buna zıt olarak sert hamurlu porse­
len, daha kaba ve soğuk görünümlüdür. Kimi zaman yapay porselen
de denilen yumuşak hamurlu porselen, Çin'in sert porselenini taklit
girişimleri sonucu Avrupa'da ortaya çıkmıştır. Daha düşük sıcaklıklar­
da pişirildiği ve tam olarak camsılaşmadığı için bir ölçüde gözenekli
kalır. Çoğunlukla krem rengindedir; sırlandığında yumuşak ve ipeksi
bir görünüm kazanır. Kemik porseleni ise temel olarak yakılmış ve
öğütülmüş hayvan kemiği külünün kaolin ve feldspata katılmasıyla
elde edilir. 1 760 yılı dolayında İngiliz porselen yapımcıları tarafından
keşfedilmiştir ve İngiltere, bu konuda hala dünyanın tüm kemik por­
seleninin üreticisi durumundadır. Gerçek porselen kadar sert olmasa
da yumuşak hamurlu porselenden daha dayanıklıdır. Kemik külü ora­
nı fazlalaştıkça, porselenin ışık geçirgenliği (yarı-saydamlığı) artar. 1 2 1
Çok sayıdaki porselen türü, iki ana gruba ayrılabilir: 1 20
(i) Kaolin porseleni:
1. Avrupa sert porseleni (Fra. "pate dure": sert hamurlu por­
selen)
2. Doğu Asya porseleni (Çin ve Japonya)
(ii) "Surrogat" (katkılı) porselen:
1. Frit porselen (eritme ya da sinterli porselen) (Fra. "pate
tendre": yumuşak hamurlu porselen)
2. Kemik porseleni (İngiltere).
ı 76 1 Porselen Ve Fizikokimyası

Gerçek porselen, (i) başlığı altında yer alan kaolin porselenidir. On­
ların genel karakteristiği, ateşe dayanıklı bileşen olarak kaolinin ve ateş­
te akışkanlaştırıcı bileşen olarak feldspatın, bileşiminde yer almasıdır.
Değişik porselen hamurları, başlıca bu iki ana bileşenin değişen karışım
oranlarından oluşur: Kaolin içeriği, son pişirme sıcaklığının yükselme­
sine ve aynı zamanda iç-kitlenin dayanımının artmasına yol açarken
yüksek sıcaklıktaki son pişirmede, üzerinde eriyen sırın sıcaklık deği­
şimlerine ve mekanik etkilere olan dayanımını da artırır. Avrupa'da en
yüksek kaolin içeriği ve bununla bağlantılı olarak seramik açısından en
iyi iç-kitle, Meissen ve Bedin imalathanelerinin ürünlerinde, en düşük
kaolin içeriği ise Nymphenburg imalathanelerinin ürünlerinde görülür.
Çin porseleninde kaolin içeriği, ortalama olarak eriyebilen bileşenin ya -
rısını aşmaz; en düşük kaolin içeriği ise krema (kaymak) renginde, ol­
dukça saydam görünümlü "blanc de Chine" (Çin beyazı) olup "yumuşak
porselen" diye nitelenir. 1 20
(ii) başlığı altında verilen katkılı porselenler, porselen benzeri tak­
litler olup dayanımı az, yapay oluşturulmuş, kurşun içerikli cam türü
hamurdan hazırlanan, zayıf ateşte pişirilen, bu nedenle de çok duyarlı
sır katmanına sahip olan porselenlerdir. Kaolin porselenine karşıt ola -
rak bunlarda sır altında nazik nitelikli parlak renkli boyalar kullanılır.
Gerçek porselenin en önemli bileşeni olan kaolin, killi toprak içe­
rikli silikatın, öncelikle de feldspatın birincil yataklarındaki jeoloj ik
bozunma ürünüdür. Ham halinde hafifçe renklenmiş bir toprak görü­
nümünde olup üfleç denemesi ateşinde hafifçe sinterleşir ama erimez.
Yabancı maddelerden arındırılıp kurutulur, dövülür ve nihayet belirli
bir oranda kavrulmuş ve öğütülmüş feldspatla karıştırılır. Kaolinin ni­
teliğine bağlı olarak içine kuvars, kireç, ince öğütülmüş pişmiş por­
selen kırıkları ve beyaz pişimli plastik kil gibi başkaca bileşenler de
katılabilir. Kimya bilimi daha kesin yollar gösterene dek, başlangıçta
karışım oranı yalnızca pratik denemelerle saptanmıştır. Suyla karıştı­
rılan bileşenler, uzun süre bir yumuşama sürecine sokulur ve sonun­
da dövülüp yoğrularak eşyapılı ve plastik bir hamur haline getirilir.
Porselen hamurunun, Yunanca'da "arkanum" (gizli reçete ya da üretim
reçetesi gizi} diye adlandırılan karışım oranı bilgisi ya da yüzde bi­
leşimi, "arkanist" diye adlandırılan imalatçı kişilerin kafasında saklı
tutulmuştur. Daha sonraları bu bilgiler, casusluk yoluyla ya da para
karşılığında başkalarına da aktarılmıştır. 1 20
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 ı 77

Kızdırılmış, çok az büzülebilen lüleci kilinden üretilmiş porselen


modellerinin çok sayıda üretilmesinde alçı kalıplardan yararlanılmıştır.
Çukur kaplar, alçıdan kalıplar (matris) yardımıyla elde edilirdi. Yakın
zamanlarda hamurun, kalıp içine bastırılması yerine, döküm işlemi uy­
gulamasına geçilmiştir. Bunda, bir miktar soda ve su ile akıcı hale geti­
rilmiş porselen hamuru, bir alçı kalıp içine dökülmektedir. Fazla sıvının
dışarı akmasından bir süre sonra figür ya da kap, dışarı alınmakta ve
alışıldığı şekilde işlenmektedir.
Avrupa'da sert hamurlu porselen, iki farklı kuvvette pişirmeye uğra­
tılmaktadır. Daha zayıf olan ilk (ön) pişirmede (-800- 1 000°C), havada
kurutulmuş iç-kitle, kimyasal bağlı suyunu kaybeder ve daha sonraki
işlemler için gerekli olan dayanıklılığı kazanır. Hala emici olan göze­
nekli iç-kitle, daha sonra akıcılığı yüksek bir sır bulamacına daldırılır;
yüzeyi eşit kalınlıkta ince bir katmanla kaplanır. Sır kitlesinin bileşimi,
porselen hamurununki gibidir. Yüksek sıcaklıktaki ikinci pişirmede
( - l 400- l 500°C) porselen sinterleşerek ilk uzunluğunun yaklaşık altıda
biri kadar büzülür. Saf beyaz, yarı saydam, çelik gibi sert, sıcaklık deği­
şimlerine karşı aşırı dirençli bir kitleye dönüşür. Su gibi saydam görü­
nümlü sır, çözünmez bir yapıda iç-kitleye bağlanır. Sırlanmamış, ikinci
kez pişirilmiş porselen, "bisküvi" diye adlandırılır. "Bisküvi" sözcüğü,
Latince "iki kez pişirilmiş, çifte kavrulmuş" anlamına gelen "biscocotus"­
tan türemedir. Meissen ve Berlin'in bisküvi porseleni, mermere benzer
sertliktedir. Thüringen'in ucuz ürünleri, ayrıca da Sevres'in bisküvileri,
cansız renkte ve kaba bir yüzeye sahiptir.
Tüm 18. yüzyıl boyunca birinci ve ikinci pişirme işlemleri yarı silin­
dir şekilli tünel fırınlarda gerçekleştirilmiş ve her bir pişirme işlemi için
ayrı fırınlar, yakacak olarak da odun kullanılmıştır. Ancak ısı ekonomi­
si bakımından bu fırınlar verimli değildi. Fırın zeminine yapışmaması
için porselen eşyanın altına destek olarak, ateşe dayanıklı şamot kapsül­
leri konuyordu. Büyük ve ağır yapılı kaplar ateşe daha yakın, ince çeperli
kaplar ve küçük figürler ise ateşin daha uzağına yerleştiriliyordu. Kimi
fabrikalar bu güçlüğü aşmak için, ikinci pişirme adımında fırın sıcaklı -
ğına uyacak şekilde çeşitli (çoğunlukla 4ç çeşit) kademelerde hamur ve
sır hazırlamışlardır. 18. yüzyılın son çeyreğinden itibaren tünel fırınla­
rın yerine, üç katlı yuvarlak fırınlar geçmiştir. Bu düzenleme, alışılmışın
dışında bir iyileştirme ve yakacak maddesinden tasarruf sağlamış, aynı
anda fırın içinde birinci pişirme, ikinci pişirme, kapsüllerin (şamotun)
178 1 Porselen Ve Fizikokimyası

pişirilmesi ve ateş tuğlası pişirilmesini de mümkün kılmıştır. 1 9. yüzyıl­


da yakacak olarak odun kullanımından taşkömürü ve linyite geçilmiş,
böylece daha yüksek sıcaklıklar, daha kolay ve sabit kalacak şekilde elde
edilir olabilmişlerdir. Johann Friedrich Böttgere dek geri uzanan önemli
bir buluş, pişirme sürecini denetim altında tutmaya ve gerektiği anda
işlemi durdurmaya izin vermiştir. Bunun için fırının içine, fırın duvarı­
nın yanına, porselen hamurundan yapılma küçük koniler yerleştirilmiş;
bir mika pencere (gözetleme deliği) aracılığıyla gözetlenen bu koniler,
yavaş yavaş eriyerek kendi tabanı üzerine çöktüğünde, istenen sıcaklığa
erişildiği anlaşılmıştır. Günümüzde, birbirinden 20'şer derece aralıklı
erime sıcaklıklarına sahip olan ve numaralanan koniler ("Seger koni­
leri"/ "pirometrik koniler") standartlanmıştır. Bu koniler, tek kullanım­
lıktır. Düşük sıcaklık bölgesinde 1 'den 6'ya kadar numaralılar, yüksek
sıcaklık bölgesinde ise 7 ve ondan daha büyük numaralılar kullanılır. 1 20
Metalik kobalttan elde edilen koyu mavi renk, sır-altı boyamada
kullanılan en güvenilir renktir. Sır üzerine uygulanan boyalar, yaygın
olarak emaye (mine) diye adlandırılır. Bunların çoğu demir, bakır ve
manganez gibi metallerin oksitleridir. Emaye boyaları daimi kılmak için
ikinci bir pişirme gerekir. 1 2 1
Porselenin boyanması birkaç şekilde yapılabilir. Bunlardan biri,
Çin'in ünlü "seladon" ürünlerinde olduğu gibi, renkli sır uygulamasıdır.
Bu sır, yumuşak gri-yeşil renktedir. Başka yöntemler, renkli boyalarla
yapılan sır-altı boya (Alın. "Scharffeuerfarbe") ve sır-üstü boya (Alın.
"Muffelfarbe") teknikleridir. Sır-altı süslemede en güvenilir renk, kobalt
kaynaklı koyu mavidir (kobalt mavisi) ve "mavi-beyaz" diye adlandırı­
lan ürünlerin eldesinde kullanılır. Çok az sayıda boya, alışılmışın dışın­
daki yüksek sıcaklıklara dayanıklı olduğundan -bu tür dayanıklı boya­
lar ikinci pişirmede Avrupa sert porseleninde kullanılır-, hemen hemen
sır-altı boyamada yalnızca kobalt mavisi kullanılmış ve bunun yanı sıra
da 1 8 1 5'te Meissen<le, kobalt mavisi ile krom oksit karışımından elde
edilen krom yeşili de eklenmiştir. Ancak 19. yüzyıl sonuna doğru önce
Kopenhag'd a, daha sonraları da çok kapsamlı olarak Meissen ve Ber­
lin'de sır-altı boya paleti oldukça zenginleştirilmiştir. Sır-altı boyama,
tıpkı fresko tekniğinde olduğu gibi, çok ustaca çizen el gerektirir; çün­
kü boya, iç-kitle tarafından öyle hızla emilir ki, çizim hatasını düzeltme
olanağı hemen hemen yoktur. Boyanmış kap, daha sonra sır banyosuna
daldırılır. Yüksek sıcaklıktaki ikinci pişirmede sır-altı boya, iç-kitleye ve
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 79

üzerine geçirilen sır katmanına sıkıca bağlanır. Sır-altı boyama, sürekli


kullanılan yemek takımları için en uygun olanıdır. 120
Renkli metal oksitlerin, kurşun içerikli bir akışkanlaştırıcı ile karış­
tırılmasıyla hazırlanan sır-üstü boyalar ise "emaye" (İng. '.'enamel") diye
adlandırılan ürünleri verirler ve hemen hemen sınırsız bir palet sunar­
lar. Onlar, bağlayıcı olarak terebentin (terpentin), haşhaş yağı ya da la­
vanta yağı ile birlikte, pişirilmiş sır üzerine boyanır ve yaklaşık olarak
gümüşün erime sıcaklığına yakın olan daha düşük sıcaklıktaki bir ateşte
ikinci pişirim işlemi uygulanarak kalımlı hale getirilir. Alevin doğru­
dan etkisinden korumak için şamottan ("Muffel" diye de adlandırılan
ateş tuğlasından) ve ateşe dayanıklı kapsüllerden yararlanılır. "Kurşun
içerikli renkli camlar" halindeki sır-üstü boyalar, mekanik yolla kolayca
hasar görebilir, ayrıca da her şeyden önce bakır yeşili boyada renk ak­
maları görülebilir.
Porselen boyama tekniklerinden bir başkası, Robert Hancock ( 1 73 1 -
1 8 1 7) tarafından 1 756 yılında İngiltere'de geliştirilen "transfer painting"
(aktarım boyaması/ transfer baskı) tekniğidir. Bu teknik, süslemecile­
rin, özellikle içbükey ve dışbükey modelleri, elle tek tek boyamaktan çok
daha iyi bir biçimde süsleyebilmelerini sağlamıştır. Bu işlemde süsleme
deseni, bir bakır levha üzerine kazınır, seramik boyası ile mürekkeplenir
ve bir ipek kağıt üzerine aktarılır. Boya henüz ıslak olduğundan, ipek
kağıt üzerinden seramik eşya üzerine baskı uygulandığında, desen, ol­
duğu gibi seramik eşya üzerine geçer. Bu yöntemle bir günde 1 00 işçinin
gerçekleştirdiği süslemeyi, iki işçi yapabilir hale gelmiştir.
Frit porseleni (sinterli porselen) , en yetkin konumunu 18. yüzyıl or­
talarında Fransa'nın Sevresöeki devlet imalathanelerinde almıştır. Frit
porseleni, bir seramik ürünü olarak pek kabul edilmez; çünkü topraksı
bileşenleri yok denecek kadar azdır ve hemen hemen hiç kaolin içer­
mez. Frit porseleninin (Fra. "pate tendre") çok fazla ayrıntı içeren bir
üretimi vardır. Kuvars kumuna nitrik asit, deniz tuzu, soda, şap ve alçı
ya da alabaster (sumermeri) kırıntıları karıştırılır; ateşte 50 saat süre ile
beyaz bir frit kitlesi haline pişirilir; sonra toz haline getirilir; kille karış­
tırılır ve haftalar boyu süren işlemle yeşil sabun ve kaynar su yardımıyla
plastik topaklar haline getirilir. Kurşun içerikli sırının hazırlanması da
benzer karmaşıklıktadır. Pişirme sırasında boyalar, üzerine sürülen sır­
la birlikte erir ve sert hamurlu porselende bile yakınına erişilemeyen
bir teknikle parıltılı güçte renkler elde edilir. Düşük sıcaklıklı ikinci pi-
1 80 1 Porselen Ve Fizikokimyası

şirme, yumuşak renkler verir. İç-kitle, sıcaklık iniş-çıkışlarına karşı son


derece duyarlı olduğundan ve uygulanan sır malzemesi, yüksek kurşun
içeriği nedeniyle kuvvetlice aşınmaya elverişli olduğundan, "pate tend­
re'', yalnızca saray çevresinin lüks takımlarında göz önüne alınmıştır.
Sevres, "mavi ve beyaz renklerin dışındaki, ayrıca da tek rengin çeşitli
tonlarını taşıyan" porselenlerin tekelini kurmuştur. 1 20 Sevres ürünle­
ri arasında, ana bünye üzerine yapışık, farklı renk tonunda ikinci bir
katman halinde kabartma süsler içeren "pate-sur-pate" ("hamur üzerine
hamur") tekniği ile üretilmiş porselen eşyalar da önem taşımaktadır.
Porselen sert, camlaşmış, saydam ve kırıldığında midye kabuğu (se­
def) görünümüne sahip beyaz bir malzemedir. Porselen hamurunun ana
bileşenleri, feldspatın ateşe dayanıklı bir bozunma ürünü olan kaolin;
ateşte eriyen akışkanlaştırıcı olarak bizzat feldspatın kendisi ve kuvarstır.
Porselenin karakteristik kristal bileşeni, renksiz bir mineral olan mullit
olup ısıtma sırasında kaolinin parçalanmasından oluşur. Pişirme sırasın­
da porselen içinde mullit oluşumu ne kadar iyi gerçekleşirse, porselenin
mekanik dayanım ve kimyasal kararlılık gibi teknik özellikleri o kadar iyi
olur. Bu sırada mullit kristalleri ışık geçişini azalttığı için, iç-kitlenin say­
damlığı (ışık geçirgenliği) de azalır. Kaolin plastik olarak şekillendirile­
bilir. Bunun nedeni, kaolinit mineralinin levhacıklı yapıda olmasıdır. Bu
levhacıklar, iskambil kağıdı gibi birbiri üzerinde kayabilirler. Levhacıklar
arasına uygun bir kimyasal bileşik (örneğin üre) yerleştirilirse plastiklik
artırılabilir. Çin'in ince çeperli, yumurta kabuğu inceliğindeki porseleni,
ancak, kaolinin üre ile işlem görmesi sonucu üretilebilmektedir. 1
Geleneksel Çin porseleninde pişirme işlemi tek adımda yapılırken,
Avrupa'da 950°C dolayındaki birinci pişirmenin ardından 1 400°C'de
son pişirme geleneği vardır. Pişirme sırasında kaolin 600°C'ye kadar
suyunu bırakır ve yavaş yavaş mullite dönüşür. Feldspat, ince kuvarsla
temas yoluyla erir ve bu işlem 1 000°C'nin altında gerçekleşir. Sıcaklık
yükseldikçe bu erinti yumuşar ve akıcı hale gelerek kaolini ve yüzeydeki
kuvars taneciklerini de çözmeye başlar. İri kuvars kristalleri, ancak köşe
noktalarından erir. Bunlar iç-kitlenin iskeletini oluşturur ve ona, ate­
şe karşı dayanıklılık özelliği sağlar. Soğuyan yapı, yaklaşık %24 mullit,
%56-6 1 cam ve % 1 5-20 kuvarstan ibarettir.
Kaolin içeriği arttıkça, iç-kitlenin dayanımı artar. Ancak büyük ka­
olin yüzdesi, daha büyük pişirme sıcaklığı gerektirir. Bir Çin atasözü­
ne göre kaolin, porselenin "kemik iskeleti", feldspat ise "eti"dir. Kaolin,
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 8 1

malzemeye sağlamlık verir, feldspat ise parlaklık sağlar. Aşağıdaki özel­


likler, porseleni benzerlerinden ayırır: 1
• Sertliği, Friedrich Mohs ( 1 773- 1 839) tarafından tanımlanmış
olan "Mohs sertlik ölçeği"ne göre 6-7<Hr. Bu değer hem iç-kitle
hem de sır için geçerlidir. Sertliği 5 olan çelik bıçak, porselen
tabağı çizemez.
• Su emmesi, iç-kitlenin %0, l 'inin altındadır.
• İç-kitlenin beyazlığı, bir barit levhacığı beyazlığının %60-75'ine
karşılık gelir.
• Saydamlığı, 1 ,5 mm kalınlıktaki sert hamurlu porselenin üzeri­
ne düşen ışığın %5 kadarının arka taraftan görülmesine karşılık
gelir.
• Darbe dayanımı 1 , 1 5 kp/cm 2 olup ince çinininkinin iki katıdır.
• Elektriksel geçirme dayanımı 25 mm kalınlıktaki bir porselen
yalıtkanda 40.000 Volt'tur.
• Kimyasal direnci, alışılmışın üzerinde yüksek olup yalnızca hid­
rofluorik asit (HF) etki eder.
• Dövüldüğünde çıkan ses, sert bir porselen eşyada yumuşak, net
ve yankılıdır.
Çanak-çömleklerde hammaddeler arasında feldspat yer almazken
sırlı porselenlerde kuvars-kaolin-feldspat üçlüsündeki feldspat oranı
düşük, sağlıkla ilgili (hijyenik) alanlarda kullanılacak ürünlerde ise fel­
dspat oranı daha yüksektir.
1 1 83

UZAK DOGU'DA ÇİN VE JAPON SERAMİK VE PORSELENİ

Porseleni, yeşim taşını taklit etmeye çalışan Çinlilerin keşfettiği söy­


lenir. Çinöe kesinlikle bilinen ilk porselen imalathaneleri 7. yüzyıldan
kalmadır. Çin, aynı zamanda seramik ve porselenin ihracatını başlatan
ilk ülkelerden birisidir. Tang ve Sung hanedanları döneminde (7.- 1 3 .
yüzyıl) deniz yoluyla Kore, Japonya ve Güney Asya ülkelerine, İpek Yolu
üzerinden ise Hindistan, İran ve Mısır'a sevk edilmiştir. 10.- 14. yüzyıllar
arasında kaliteli seramik yapımında Çin ile rekabet eden Kore yoluy�a
porselen Japonya'da da yapılmaya başlanmıştır. Çin çayı ve Çin ipeği ile
birlikte Çin porseleni, İpek Yolu üzerinden Batı'ya taşınmıştır. l 707öe
Almanya'da Dresden yakınlarındaki Meissenöe ilk Avrupa sert porse­
leninin geliştirilmesinin ardından Fransa'da Sevres, İngiltereöe ise We­
dgwood ve Spode porselenleri geliştirilmiştir. Fransa'da sert porselen,
ancak l 796öa Saint-Yriex'te (Limousin) kaolin yatakları bulunduğu za­
man üretilebilmiştir.
Fayans, çeşitli hammaddelerden porselen üretme çabaları sırasında
bulunmuştur. İlk gerçek porselen Çin'de, Tang hanedanlığından (6 1 8 -
907) beri üretilmektedir. Çin'de Tang hanedanlığı döneminde kurşun
sırlı pişmiş topraktan yapılan renkli heykelciklere "sancai" denmektedir
(ŞEKİL 80). Çinli şair Tu Fu ( 7 1 2 - 770), bir şiirinde Tang hanedanlığı
döneminde Si-chuan/ Sezuan ("dört nehir") eyaletinde kar beyazı renk­
te, vurulduğunda tınlayan seramik üretildiğinden söz eder. Çin, Eski­
çağ'dan beri Orta Doğu ile ticari ilişki içindeydi. Samarraöa, 9. yüzyıla
tarihlenen Tang hanedanlığı seramiklerinin İslami taklitleri bulunmuş­
tur. Çin etkisi yoluyla Mezopotamya'da beyaz sırlı lüks seramik üretimi
başlamışsa da üretimi, geleneksel çömlek üretimine göre çok daha güç­
lükle yürütülüyordu. 1
1 8 4 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

ŞEKiL 80. "Sancai" örneği olarak dansçı kadınlar: Soğuk boyamalı kilden yapılmış;
Tang Hanedanı dönemi (61 8-907); yüksekliği -27 cm. O dönemin iki boynuzlu şekil
verilmiş karakteristik saç modeline varıncaya dek gerçekçi bir biçimde yansıtılmıştır
(yuvarlak vücut, uzun kollar. ellerden aşağı sarkacak şekilde uzun giysi kolları, zarif
hareketler) (W. Rockhill Nelson Gallery ofArt, Kansas City, ABD) 58
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 8 5

Çin'de porselenin en önemli hammaddesi olan ve "beyaz kil" diye de


adlandırılan "kaolin"in adı, Çin'in güneydoğusunda yer alan "porselen
başkenti" Jingdezhen'in kuzeydoğusunda uzanan "Kao-ling" dağlarının
adından kaynaklanır ve "beyaz kil" olarak da adlandırılır. Feldspat ise,
Çinöe "pai-tun-tse" (petuntse) diye adlandırılır ve Türkçe'ye "küçük
beyaz levhacıklar" diye çevrilebilir. Çinlilerde "yao", ondan deri kalın­
lığında kaplar ya da figürler üretilen malzeme anlamına gelir. Çin'de
Yao-seramiklerinin yaklaşık dört bin yıldan beri bilinmekte olduğu
söylenebilir. Porselen için Çin'de "tse" ya da "tse-ki" (Mançu dilinde ise
"yche") sözcüğü de bulunmaktadır. Yüksek kaliteli kaolin türlerinin gü­
nümüzdeki ticari nitelemesi, hala "Çin kili" şeklindedir. Alman maden­
ciliğinde ise Georgius Agricola'nın ( 1 494- 1 555) ünlü eserinde yer aldığı
üzere kaolin, "Steinmark" diye adlandırılmıştır. 1 22
Çin'den Avrupa'ya el sanatları ile ilgili çeşitli teknik bilgilerin ak­
tarılmasında Cizvit bilginler önemli rol oynamışlardır. Bu bağlamda
Çin'deki Avrupalı tüccarlar, analiz edilmesi için Avrupa'ya ilk kaolin
örneklerini, belki de 1 520'ler gibi erken bir tarihte göndermişlerdir.
Avrupa "kaolin" sözcüğü ile, ilk kez bu mektuplar yoluyla tanıştı. Buna
göre ülkenin en önemli porselen üretim kenti, Güneydoğu Çin'de Ki­
angsi/ Jiangxi eyaletinin kuzeydoğusundaki Chang Irmağı üzerindeki
Jingdezhen (Ching-te-chen) idi ve bu kent yakınlarında kaolin ve pe­
tuntse (Çin'e özgü bir feldspat türü/ Çin feldspatı; Çincesi: "pai-tun-tse")
yatakları bulunuyordu. Üretilen porselen eşyalar ırmak ya da kanallarla
kuzeyde Pekine, Avrupa'ya ihraç edilmek için de güneyde ki Kanton li­
manına sevk ediliyordu. Demir içerikli sır malzemesi indirgen atmosfer
içinde pişirilirse, demir(II) bileşimli bir yapı oluşuy:ordu. Bu yapı yeşil
renkte olup "seladon" diye bilinir. Yükseltgen atmosfer içinde pişirilecek
olursa demir(III) bileşimli sarı ve kahverengi bir görünüm kazanıyordu.
Eğer sır içinde fazla miktarda demir bulunur ve yapıda değişik oksitlen­
me basamaklarındaki demir iyonlarının [yani hem demir(II) hem de
demir(III)'ün] yanyana yer alması sağlanırsa güzel görünümlü değişik
renk çeşitlemeleri yaratılabiliyordu. Porselene renk veren ikinci önem -
deki öğe, bakır idi. Oksitleyici atmosferde bakır bileşikleri mavi-yeşil
etkisi yaratırken, indirgeyici atmosferde pişirildiğinde kolloitsel metalik
bakıra dönüşerek koyu mavi, kimi zaman da "yanık rengi" (Fra. ''flam­
be"), "öküz kanı" (Fra. "sang-du-boeuf / Alın. "Ochsenblut"), "şeftali çiçe­
ği" (İng. "peach-bloom") vb. adlar alan ve hepsi de indirgenmiş metalik
bakırdan kaynaklanan değişik renk tonları veriyordu. Bakır bileşikleri
186 1 Uzak Doğutla Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

ile karışık alkalik bir sır kullanılarak İran çömleklerinde rastlanan çok
güzel turkuvaz mavisi bir renk elde edilir ama kararlı bir yapıda olma­
dığından Çinliler tarafından fazla uygulanmamıştır. Mavi-beyaz por­
selenlerdeki ünlü Çin mavisi, kobalt bileşiklerinden elde edilmiştir. Bu
mineral (kobalt oksit) Çin'e olasılıkla İran'dan sağlanmıştır. 1 5. ve 1 6.
yüzyıllarda bu kobalt mineralinin fiyatı, ağırlıkça altının iki kat İna ulaş­
mıştır. Çin porseleninde mangan mineralleri az kullanılmıştır. Kobalt
ve demirle birlikte güzel bir siyah renk elde edilmiş, aynı bileşenlerle
alkalik sır içinde mor, asidik sır içinde ise kahverengi elde edilmiştir. 5• 58
Han hanedanlığı (İÖ 207-İS 220) döneminde Güney Çin'de, 10 m
kadar yükseklikteki "ejderha fırınları" bir tepenin doğal yamacına ku­
rulmuş ve bu yolla sağlanan uygun hava akımı, fırın sıcaklığını, 1 9.
yüzyıla doğru Avrupa fırınlarında elde edilenden daha yüksek pişirme
sıcaklıklarına eriştirebilmiştir. Sung hanedanı (960- 1 279) dönemin­
de çok-kamaralı "ejderha fırınları" tepe yamaçlarına 60 m kadar yük­
seklikte kurulabilmiş ve bunlarda birkaç günlük süre içinde bir defada
50.000<ien fazla seramik eşya üretilebilmiştir. Buna ek olarak uzun so­
ğutma dönemi gerektiren geniş fırınlar, kimi zaman kamaralarda biri­
ken aşırı karbon monoksit aracılığıyla, sırlanmış eşya üzerinde mavimsi
yeşil renklenmeler üretmiştir. Sung dönemi çömlekçileri fırın atmos­
ferini denetlemek suretiyle bu durumdan çarpıcı derinlik, parlaklık ve
opalesans etkileri yaratarak yararlanmayı bilmişlerdir. Yüzey, yeşimin
renklerine büründüğünden, Çinliler mavimsi-yeşil renkli seramik sırı­
na çok değer vermişler, törensel amaçlı malzeme olarak böyle eşyalar
simgesel öneme sahip olmuşlardır. Sung dönemi çömlekçilerinin beyaz
seramikleri ve yeşil seramik eşyaları (seladon), genelde seramik tarihin­
de ulaşılan en sanatsal örnekler olarak kabul edilmiştir.
Çin porselen hamurunda kaolin miktarı düşük olup tek bir pişirim
uygulanır ve bileşimindeki kalsiyum nedeniyle yeşilimsi bir renktedir.
Çinöe farklı hammaddelerin kullanılması ve değişik pişirme teknikle­
rinin uygulanması sonucunda çeşitli dekoratif özellikler gösteren sırlar
elde edilmiştir. Bakır kırmızısı ve seladon, Çin'in tipik özellikli önemli
iki sır türüdür. Bakır kırmızısı (ya da "Jun-kırmızısı") sırlar 960 yılında
Kuzey Sung hanedanlığı (960- 1 1 26) döneminde uygulanmıştır. Bu tür
sırların renk oluşum işlergeleri (mekanizma) konusunda, karbon mo­
noksitin indirgen atmosferinde bakır( il) oksitin [ CuO] kırmızı renkteki
bakır(!) oksite [Cu p ] indirgendiği ya da kırmızı rengi kolloitsel bakır
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 18 7

taneciklerinin oluşturduğu öne sürülmektedir. 1 23 Odun külü ve feldspat,


Çin seramiklerinin iyi tanınan yarı donuk sırlarını oluşturuyordu. Ge­
nellikle koyu yeşil zeytin rengine ya da yeşim rengine boyanan bu yu­
muşak gri-yeşil ya da söğüt yeşili renkteki sırlara ise, "yeşil sır" anlamına
gelen "seladon" adı verilmektedir ve Kuzey Çin'e özgü bir sırlı seramik
türüdür. Bu sırlar, fırın içinde indirgen atmosferle oluşturuluyordu. 64
Çinliler, yeşimden yapılmış bir fincanın içine zehir konduğunda onun
yarılacağına ve böylece zehirin varlığına işaret edeceğine inanıyorlardı.
Seladon porselen İmp arator Hsüan Te (yön. 1425- 1435) döneminde
Mekke'ye sevk edilen malzemeler arasında yer alıyordu. Mısır sultanı,
1487Öe Floransa Senyörü Lorenzo de' Medici'ye ("İl Magnifico": "Muh­
teşem") ( 1 449- 1492) armağan olarak bu porselenden göndermişti. Ünü
çok uzaklara yayılan seladon ("limg-ch'ian Yao"), Çin'in Chekiang eya­
letinde üretiliyor, Çinli halk buna "ch'ing tz'u" (yeşil porselen), Japonlar
"sciji", Araplar ve İranlılar "mertebani" diyorlardı. 44 Seladona karakte­
ristik yeşil rengini veren, kilin içeriğindeki demir oksit bileşenidir. Se­
ladon adı, 1 7. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Çinlilerin
"Mise" adını verdiği seladon sırların renklendiricisi demir oksit olup
karbon monoksitin güçlü bir indirgen atmosferinde yeşilimsi demire
indirgenmektedir. Bu yeşil sırlı malzemeler Avrupa'da ilk olarak ortaya
çıktığı zaman çok beğenilmiş ve 1 6 1 0'da Paris'te oynanan, Fransız yazar
Honore d'Urfe'nin ( 1 568- 1 625) LA.stree (Ay Parçası) ( 1 607) adlı çok sa­
tan romanındaki, kadın kahraman Astree'nin aşık olduğu uçuk benizli
Celadon adlı biraz şapşal çobanın yeşil giysilerinden esinlenilerek bu
sırlara "seladon" (Fra. "celadon") adı verilmiştir. "Seladon" adının köke­
ni konusunda gerçek kabul budur. 1 23 · 1 24 Başka bir sava göre ise bu ad,
1 1 7 1 yılında Selçuklu Atabeki ve Zengi Emiri Nureddin Mahmud Zen­
gi'ye (yön. 1 1 46- 1 1 73) soğan yeşili renkte kırk bir parça kaseden oluşan
bir armağan yollayan Eyyilbi Sultanı ve Halifesi Selahaddin Eyyilbi'nin
(Selahaddin Yusuf ibn Eyyilb) (yön. 1 1 7 1 - 1 1 93) Batıöa bilinen adı olan
"Saladin"den kaynaklanmaktadır. Üçüncü bir sav ise, bu sözcüğün Sans­
kritçe "sila" ve "dhara" ["yeşil + taş"] sözcüklerinden bitiştirme yoluyla
türetildiği yönündedir. İstanbulöaki Topkapı Sarayı Müzesi Porselen
Dairesi'nde, "mertebani" adı verilen Çin seladon porselenlerinden 1 .300
kadar parça bulunmaktadır. Osmanlıların seladona değer vermelerinin
nedeni, bunların bir panzehir (antidot) göstergesi olduğuna ve içine ko­
nan yiyecekteki zehirin varlığını renk değiştirerek gösterdiğine inanma­
larındandır. 1 2 5
188 1 Uzak Doğu'da Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

Yapımı günümüzden 1 500 yıl öncesine kadar uzanan seladonun, ye­


şim taşını andıran sır katmanının ayrıcalıklı yeşil rengi, kil malzemenin
nanoteknoloji ile ilişkili bir uygulamasından kaynaklanmaktadır. İndir­
gen atmosferli fırınlarda pişirilirken sırın içine sedir ağacı, kiraz ağa­
cı ve eğrelti otu gibi bitkilerin küllerinin de katıldığı düşünülmektedir.
Ancak seladon üretimi yaklaşık olarak 14. yüzyılda son bulmuştur. 126
Son Kuzey Sung (960- 1 1 26) imparatoru Huizong/ Hui-tsung (yön.
1 1 0 1 - 1 1 26) bilim ve sanat akademisi kurmuş, sanata destek vermiş olup
kendisi de çok iyi bir ressam ve kaligraf (hattat) idi. Çok geniş bir resim
ve antika koleksiyonunun da sahibi idi. Onun döneminde zarif seramik
eserleri hazırlanmıştır. 45
Kimi zaman "beyaz altın" diye de nitelenen porselen, Çinliler tarafın­
dan ince çiniden geliştirilerek üretilmeye başlandığı Tang döneminden
(6 1 8-907) günümüze, her zaman Doğuaan Batı'ya dek tüm kültürlerde
zenginliğin ve gücün simgesi olmuştur. Porselen, seramik adı verilen
ve inşaat tuğlası ve kiremit de dahil çok geniş bir grubun bir üyesidir.
Porseleni, pişmiş toprak ürünü olan seramiklerin içinde diğerlerinden
ayıran özellik, hamurun bünyesinde yer alan ve onun yarı saydam olma­
sını sağlayan kaolin, feldspat ve kuvarstır. Sung hanedanlığı (960- 1 279)
döneminde Çin imparatorları, kendi sarayları için porselen üretmek
üzere kraliyet fabrikalarını kurmaya başladılar. 1 300'lerden itibaren Çin
porseleni çoğunlukla Jingdezhen kentinde üretilmiştir. Yüzyıllar boyu
Çinliler, dünyanın en ince porselenlerini üretmişlerdir. Koleksiyoncu­
lar, Ming hanedanlığı ( 1 368- 1 644) ve Qing hanedanlığı ( 1 644- 1 9 1 2) dö­
nemlerinde üretilen pek çok porselen kase ve vazoya, sanat hazineleri
gözüyle bakarlar. Porselen yapımcılar sır-altı mavi-beyaz boyamalı ünlü
porseleni, Ming döneminde yetkinleştirmişlerdir. Aslen Çinli olmayıp
Çin'in kuzeydoğu sınırında yer alan bugünkü Mançurya bölgesinden
gelen halkın yönettiği Qing (Mançu) döneminde Çinliler çok çeşitli
doku ve renkler geliştirmişler ve artan sayıda porselen eşyayı Avrupa'ya
satmışlardır (ŞEKİL 8 1 , ŞEKİL 82). 1 2 1
1 3 . yüzyılda Cengiz Han (Moğolca'da Çinggis, asıl adı: Temuçin)
(yön. 1 206- 1 227) ile birlikte Moğol İmparatorluğu yayılmaya başlayarak
1 279 yılında son Sung imparatoru yok edildikten sonra Çin ülkesi ele
geçirildi ve Çin'de Moğolların Yuan Hanedanı dönemi başladı. Kubilay
Han (yön. 1 260- 1 294), başkenti Hanbalık'a (anlamı: "Kağan Kenti" olup
sonradan Peking/ Beijing adını almıştır) taşıdı. Onun hanedanlığı dö
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 189

ŞEKiL 81. Sır-altı mavi boyamalı porselen çanak: Ming Hanedanı döneminde (1368-
1 644) 1 5. yüzyıl ilk yarısında yapılmış; çapı 21 cm. Lotus/ nilüfer çiçeği dekorlu ça­
nağın dibinde, Çin'in klasik mavi-beyaz porselen çağının egemeni lmparator Hsüan
Te'nin (yön. 1425- 1 435) arması yer almaktadır (Musee Guimet, Paris) 58

ŞEKİL 82. Eritme boya (emaye,


mine) ile süslenmiş kapaklı porselen
küp ("guan "): Çin'in Ming Hane­
danı'ndan (1368-1 644) İmparator
Chia Ching (yön. 1 522- 1 566) dö­
nemine ait; yüksekliği 1 7 cm. Üze­
ri ejderha ve bulut dekorlu halıya
benzer süslemeli; demir kırmızısı
zemin üzerinde siyah çevre çizgileri
arasında sarı renk motifler [Musee
Guimet (Grandidier Koleksiyonu),
Paris] 58
190 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

neminde bilim, sanat ve lüks mal üretimi desteklendi, ticaret arttı, onun
kurduğu imparatorluğu, tıpkı "Pax Romana" (Roma Barışı) gibi uzun
süre kararlılık ve refah sağlayan "Pax Mongolica" (Moğol Barışı) izledi.
Moğol Barışı sayesindedir ki gezgin Wilhelm von Rubruk (Willem van
Ruysbroeck) ( - 1 2 1 5-- 1 270) ve Marco Polo ( 1 234- 1 324) bu ülkeyi ge­
zerek Çin'i Avrupa'ya tanıtan ilk haberleri getirdiler. Değerli Çin porse­
lenlerini Avrupa'ya getiren Avrupalılardan biri Marco Polo oldu. Çin'de
porselen "yao" diye adlandırılıyordu. Marco Polo, hemen hemen 20 yıl,
Çin-Moğol İmparatoru Kubilay Han'ın sarayında bulunmuştur. 1 292'de
ülkesine döndükten sonra yazdığı gezi notları aracılığıyla, porselen üre­
timi üzerine çeşitli söylenceler ortaya çıkmıştır. Polo'nun betimine göre
porselen toprağı, beyaz renk ve iç-kitlede saydamlık üretmek için 30-40
yıl açık havada arındırılmış olmalıdır. ı . 58
Porselen Çin'de Avrupaöaki gibi icat edilmemiş, aksine ince çiniden
hareketle gitgide geliştirilmiştir. Porselen benzeri ilk ürün, tunç dökü­
müne ilişkin gelişen yeni tekniklere koşut olarak yüksek sıcaklık elde
edilmesini başaran Çinli çömlekçiler tarafından Shang hanedanlığı (İÖ
1 766-İÖ 1 1 22) döneminde ortaya çıkmıştır. Huang-ho ( "Sarı Irmak")
Vadisi'nde kaolin bulunmasından sonra beyaz bir iç-kitle biçimlendi­
rilebilmiştir. Fırın içindeki uçucu küller, ilk sırları oluşturmuştur. O
zamanlar kil, özel olarak işlenmediğinden, sonuçta ne saf beyaz, ne de
saydam olan, kaba bir seramik ("proto-porselen") oluşuyordu.
İlk gerçek porselen Tang hanedanlığı döneminde hazırlanmıştır.
Bunda yakıt olarak odun kullanılıyordu. Odun, içerdiği suyu, ateşte bu­
har halinde açığa salması nedeniyle iç-kitle gözenekleri üzerine karbon
çökelmelerine engel oluyordu. Elde edilen ürün, porselene çok yakındı.
En çok beğeni toplayan ürün, kağıt kalınlığındaki "Chai yao'' idi. Tang
dönemi sona erince, porselen üretimi gerilemeye başladı. Bu arada de­
mir oksit ile bakır oksitin karıştırılmasıyla çok-renkli (polikrom) sırlar
·
elde edildi. Demir oksitten elde edilen pırasa yeşili renkte sıra sahip se­
ladon, Çin'de rastlantıyla bulundu. Bu sır bileşiminin gizi, Avrupa'da çok
sonraları kimyasal analiz sonucu çözüldü. 1
1 3 . yüzyılda Moğol egemenliği döneminde Çin'de yeni bir porselen
türü olarak kobalt mavisi ile sır-altı süslemeli mavi-beyaz porselen türü
geliştirildi. Üretimi tek bir yüksek sıcaklık pişirimini gerektirmektey­
di. Mavi-beyaz porselenle bütünleşen kimi üstünlükler parlak ve taze
renk ve keskin imge olup resimlenen imge bir sırla kaplandığında asla
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 9 1

solmuyordu. Boyamada kullanılan ve doğada bol olarak bulunan ko­


balt minerali Çin'de kolay işleniyor ve dışarıya da satılıyordu. Bu teknik
İran'dan alınmıştı. Ming hanedanlığı döneminde ( 1 368- 1 644) Jingdez­
hen (Ching-te-chen) kentinde seramik üretimi yoğunlaştı. Burada üre­
tilen porselenler ırmak ve kanallar aracılığıyla Pekine ya da ırmak ve ka­
rayolu üzerinden Kanton'a kadar ulaştırılıyordu. İmalatçılar her yıl başı­
na 140.000 parça dolayında porseleni imparatorluk sarayına göndermek
durumundaydılar. Çin mavi-beyaz porseleni Erken Ming Hanedanı'n­
dan İmparator Yong Le (yön. 1403 - 1 424) ve Xuan De (yön. 1426- 1435)
dönemlerinde altın çağını yaşamıştır. Son Ming imparatorunun intiharı
ile 1 644'te hanedanlık sona erdi, Jingdezhen kenti bir ayaklanmada tah­
rip edildi, yağmalandı ve Avrupa'ya porselen sevkiyatı durdu. 1 682'den
sonra üretim yeniden canlandı. O sıralarda kentte gece gündüz 3.000
seramik fırınının çalıştığı, geceleri bu fırınların alevinden kentin ışıl ışıl
aydınlandığı, kent nüfusunun yaklaşık 1 milyon olduğu, 1 8 .000 dolayın­
da çömlekçi ailesi bulunduğu, ev ve işliklerin sıkı düzende konuşlanmış
olduğu, caddelerde seramik hammadde ve ürünlerini taşıyanların " Yol
verin!" sedalarından başka bir ses duyulmadığı, tarihsel belgelerde yer
almaktadır. Qing (Mançu) hanedanı ( 1 644- 1 9 12) döneminde emperyal
mavi-beyaz porselenin tipik motifleri arabesk, madalyon çiçek, bulut ve
yıldırım, köpüren dalga, ejder, anka kuşu ("Phoenix"), anka kuyruğu vb.
idi.
Jingdezhenae birincil olarak mavi-beyaz porselen üretilmiştir. Mavi
tonların açılıp beyaza ve koyulaşıp koyu maviye yaklaştığı ürünler de ol­
muştur. İnceliği nedeniyle arka plandaki cisimlerin karaltısı ön taraftan
görülebildiğinden, böyle ince porselenler "ışıklı mavi porselen" diye de
adlandırılmıştır. 1 27
1 3 5 1 tarihli iki adet mavi-beyaz Çin porselen vazosu olarak "David
Vazoları", Sir Percival David ( 1 892- 1 964) tarafından satın alındığı için
böyle adlandırılmış olup günümüzde British Museum'da bulunmakta­
dır (ŞEKİL 83). Çin'in Yushan eyaletinde yapılan bu vazolar yaklaşık 60
cm yükseklikte ve en geniş yerinin çapı 20 cm kadar olup üzerinde elle
boyanmış Çin ejderhası motifleri bulunmakta ve Çin porseleninin en
önemli örnekleri arasında sayılmaktadır. 1 28
Maden alanından alınan kaolin ve feldspat mineralleri, su dolu kap­
larda dövülerek bulamaç haline getiriliyor, birkaç kez yıkandıktan sonra
at kılından kalbur ve ipek bezden yapılmış elekten geçiriliyor ve ince bir
192 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

ŞEKiL 83. David vazoları (British Museum, Londra).


Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 193

lapa halinde alttan alınarak porselen yapımında kullanılıyordu. Bez üze­


rinde kalan iri lapa kısmı ise suyu sıkıldıktan sonra düzgün dikdörtgen
kalıplar halinde şekillendirilip güneşte kurutulmuş tuğla halinde Jing­
dezhen'e sevk ediliyordu. Yine tarihsel belgelere göre, bu şekilde hazır­
lanmış malzemeler, en ince porselen elde edilmesi için eşit kısımlar ha­
linde; düşük kaliteli porselen için ise 4 kısım kaolin ve 6 kısım feldspat
halinde kullanılıyor ve bu oran en çok, 1 kısım kaoline karşılık 3 kısım
feldspat şeklinde olabiliyordu. Bunlar suyla karıştırılıyor ve içine, pud­
ra inceliğinde öğütülmüş kum ya da kuvars eklenerek ayakla çiğnenip
yoğruluyordu. Uzun bir mayalanma sürecinden sonra tekrar yoğrulup
çömlekçi tornasında şekil veriliyordu.
Sır-altı boyama için kaplar, sıklıkla ince bir astarla (engobe) kapla­
nıp bunun üzerine süsleme yapılıyordu. Boyamada kullanılan kobalt
mavisi, o zamanlar altından daha pahalı idi. Boyamadan sonra yapılan
sırlamada kullanılan sır malzemesi, eğreltiotu ile kavrulan ve temizlen­
dikten sonra kaolinle karıştırılan kireçtaşından ibaretti. İyi kalite için 10
kısım kaolin ve 1 kısım kül; orta derecede kalite için ise 8 kısım kaolin
ve 2-3 kısım kül karışımı kullanılıyordu. Fırında 1 200- 1 300°C'ye ulaşı­
lınca ateşlemeye son verilir, fırın ise ancak 24 saat sonra açılırdı. Ocakta
hala sıcak olan seramiği almak için çömlekçi, ıslak bez kullanırdı. Çin'de
seramik fırınları bir müfettişin gözetiminde açılır ve çıkan sağlam mal­
ların %20'sine sarayın payı olarak el konulurdu. Her sonbaharda yakla­
şık 600 ton porselen, Büyük Kanal üzerinden Pekine yollanırdı. Bunlar
yaklaşık olarak 1 6.000 parça mutfak eşyası, 7.000 küçük tabak ve çeşitli
büyüklük ve biçimlerde 4.000 vazo tutardı. 1
Seramik kırılgan, hacimli ve ağır bir eşya olup "ipek Yolu" üzerin­
den deve ya da at sırtında taşımak yerine gemi ile taşımak çok daha
kolay olduğundan, Çin'in deniz ticaretinin büyümesinde seramik sana­
yisinin çok yararı olmuştur. Yükte hafif pahada ağır değerli taş ve misk
gibi maddeler, pahada ağır ve taşınması fazla karmaşık olmayan ipek
ve sandal ağacının kokulu odunu gibi mallar her zaman için "İpek Yo­
lu"nun ana yükünü oluşturarak Sarı Irmak'tan Akdenize kadar uzanan
8000 km'lik karayolunu kat etmişlerdir. Deniz yoluyla seramik ticare­
tinin büyük oranda genişlemesi, maliyetin düşmesine yol açarak Orta
Doğu'daki tüketiciler açısından sevindirici olmuştur.
Çin'in beyaz ve yeşil (seladon) seramikleri Orta Doğu<ia çok beğenil­
miştir. Mısır ve İran çömlekçiliğine kıyasla porselen, mücevher benzeri
194 J Uzak Doğui:la Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

ve büyülü nitelikte bir eşya olarak tutulmuştur. 85 1 yılında Süleyman


adlı bir Arap gezgin ve tüccar, Ahbar el-Hind ve'l-Sin (Çin ve Hindis­
tan'dan Haberler) adlı gezi notlarında. Tang porselenine olan hayranlı­
ğını, "Çin(ie çok ince bir kil var, onlar bundan cam gibi saydam vazolar
yapıyor. Onun içine konan su bile görülüyor" şeklinde dile getirmiştir.
Orta Doğulu çömlekçiler Çin mallarını taklit etmeye çalışmışlarsa da
kendi doğal kaynak ve teknolojileri onların önüne kimi engeller çıkar­
mıştır. Kullandıkları hammaddelerin içerdiği safsızlıklar nedeniyle Orta
Doğu killeri 1 000°C'nin yukarısına pişirilememiştir. Onlar öğütülmüş
cam ve beyaz kilden bir seramik malzemesi geliştirmişlerse de bunda da
yetersiz özellikte ve nispeten kolay kırılabilen bir malzeme ele geçmiştir.
Daha başarılı bir teknik Mısır'daki Fatımi Hadedanlığı'nda (969- 1 1 7 1 )
Mısırlı zanaatçıların öncülüğünde ortaya konmuş, daha ileri bir teknik
ise İran Selçuklularında Rey ve Kaşan çömlekçileri tarafından geliştiril­
miştir. Sung beyaz seramiklerinin taklidi, saydam seramik sırına opak­
laştırıcı olarak kalay oksit katkısıyla sağlanmış ve sonuç olarak yumuşak
dokuda mat beyaz bir malzeme elde edilmiştir.
Doğu Asya porseleninin taşıdığı azrak (nadir) ve giz dolu malzeme,
çok erken zamanlardan beri Avrupalıların fantezisinde yer etmiştir.
Ona, örneğin zehirleri tanılayabilme gibi sihirli güçler yakıştırılmıştır.
Geç Ortaçağ'da Avrupa'ya getirilmiş olan birkaç porselen eşya, hazi­
nelerdeki en değerli malzemeler olarak korunmuş; altın ya da gümüş
çerçeveler içine yerleştirilerek kutsal emanetler ya da saltanat eşyaları
olarak hizmet edebilmişlerdir. 1 5 . v.e 1 6. yüzyıllarda Avrupa'ya gelen
mavi-beyaz Ming porselenleri de Avrupa'da benzer bir kabul görmüş;
derebeyilerinin, zengin kentlilerin ve bilginlerin koleksiyonlarında ve
sanat müzelerinde yer almışlardır. Karayoluyla Çin'den Avrupa'ya por­
selen dışsatımı, uzaklığın fazla olması ve yolculuğun tehlikeler taşıması
nedeniyle başlangıçta çok düşük düzeyde kalmış, 1 500'lerde Hindistan'a
ve Doğu Asya'ya giden deniz yolunun keşfedilmesiyle canlanmıştır. Fır­
tınalara, denizlerdeki kayalıklara ve deniz korsanlarına karşın bu gemi
taşımacılığı, daha güvenli ve daha verimli idi. Baharat, ipek ve çay yük­
leyen tüccarlar, bir tür safra olarak, geminin alt kısmına, pirinç, Hint
irmiği (Sago) ya da saman içinde paketlenmiş ağır porseleni severek
alıyor; Avrupa'da dört gözle beklenen bu malzemeyi oraya taşıyorlardı.
Çok fazla sayıda ve farklı niteliklerde porselenin dışalımıyla birlikte Av­
rupa'da porselen koleksiyonculuğu da başlamış, aynı zamanda da Avru­
palı derebeyileri ve büyük burjuvaları, bir Çin modası başlatmışlardır.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 195

Her sarayda ve her büyük burjuva evinde kısa zamanda, içi cilalı mobil­
ya ve duvar kaplamalarıyla döşenmiş olan ve mavi-beyaz Çin porselen­
lerin dekoratif olarak yerleştirildiği nadire kabineleri (Fra. "cabinet de
curiosities") oluşturulmuştur. Burada vazo ve kaseler yan yana konmuş,
sehpa ve masalar üzerine bilhassa değerli kaplar ve "blanc de Chine"den
yapılma ilahi figürler yerleştirilmiştir. 1 20
Lizbon, Vasco da Gamanın ( 1 469- 1 524) deniz yoluyla Hindistan
gezisinden döndüğü ve Portekiz Kralı 1. Manuel'e (yön. 1495- 1 5 2 1 ) bir
düzine kadar Çin porseleni sunduğu 1499 yılından beri Çin porsele­
ninin Avrupa'ya giriş kapısı olmuştu. Portekizli kaptanlar 1 5 1 7Öe Çin'e
ulaşmışlardır. Kral 1. Manuel onlara Çin'den porselen getirmelerini bu­
yurmuştu. Avrupa süslemelerini içeren mavi-beyaz ilk çiniler böylece
Avrupa'ya gelmiş olup bunlar arasında halkalı/ bilezikli küre içeren
1 520 tarihli çiniler de bulunmaktadır. Günümüzde Portekiz bayrağın­
da yer alan halkalı küre, Portekiz keşiflerinin bir simgesidir. Çin ipe­
ği, dokuma sanatının sırlarına erişilmesini önlemek için yalnızca elyaf
halinde pazarlanırken, Çin porseleni, bitimlenmiş ürün halinde pazara
sunuluyordu. 49
Kristof Kolomb'un (Christopher Columbus) ( 1 45 1 - 1 506) üç küçük
gemi ile Atlas Okyanusu'nu aşmasından 70 yıl kadar önce ünlü Çin­
li Müslüman hadım amiral ve kaşif Zheng He ( 1 37 1 - 1433), Çin'in en
büyük deniz seferlerinin komutanı oldu. Güneydoğu Çinöeki Yunnan
eyaletinde Müslüman bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Onun altı
kuşak öncesi, Kubilay Han (yön. 1 260- 1 294) tarafından Yunnan'a vali
olarak atanan Müslüman-Türk Seyyid Acal Şemseddin'e dayanıyordu ve
büyükbabası ve babası "hacı" lakabı taşıyordu. Zheng He Arapça bili­
yordu ve aile adı/ soyadı Ma He idi. Bu ad, "Muhammed" adının Çin­
ce'ye uyarlamasından türeme yaygın bir Çinli Müslüman aile adı idi.
Babasının adı Ma Ha (ölm. 1 382) idi. Ming ordusu 1 38 1 Öe Yunnan'a el
koyunca Ma He, diğer Yunnanlı çocuklarla birlikte 1 382 yılında Çinli­
ler tarafından devşirilerek hadım edildikten sonra bir prensin yanına
hizmetçi olarak gönderilmiş ve 1404'te dini değiştirilerek ona Zheng
He adı verilmiş, bu arada Çince de öğrenmiş ve Çin imparatorluk do­
nanmasında görevlendirilmiştir. 1405- 1433 yılları arasında Güney
Doğu Asya ve Hint Okyanusu'nda (Vietnam, Tayland, Cava, Sumatra,
Sri Lanka, Hindistan, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Doğu Afrika kıyıları ile
Cidde ve Mekke dahil) toplam yedi büyük keşif gezisi yapmıştır. Onun
196 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

sefere çıktığı gemiler, o çağda dünyanın en büyük tekneleriydi. "Üç Mü­


cevher" lakabıyla tanınan Zheng He, 1 422 yılında çok sayıda gemi ile
Hint Okyanusu üzerinden Doğu Afrika kıyılarına ulaşmıştı. Bu gezide
62 parça devasa "hazine gemisi" ve 225 küçük gemiden oluşan filosun­
da 27.800 asker, çok sayıda at, bir yıl yetecek tahıl, et ve şarap, silahlar
ve barutun yanı sıra doğru haritalar, manyetizma bilgileri ve seyrüse­
fer bilgisine de sahiptiler. "Hazine gemilerinin" en büyüğünün uzun­
luğu - 1 35 m, genişliği -55 m, yük kapasitesi 20-30 bin ton olup dört
katlıydı ve içinde kamaralar ve salonlar, kamaraların içinde tuvaletler
bulunmaktaydı. Kolomb'un ve Vasco da Gama'nın öncü seyahatlerinde
kullandıkları gemilerin boyları ise 20 m dolayında idi! Zheng He, öldü­
ğü 1433 yılına dek Güneydoğu Asya'dan Pasifik ve Hint Okyanusu'na
yaptığı yedi büyük keşif gezisinde Basra Körfezi'nde Hürmüz Boğazı'na,
Afrika'nın doğu kıyısı yakınındaki bir ada olan Zengibar'a ("Zenci Ada­
sı"), Kızıldeniz girişindeki Adene gitti, yedi kişilik bir Çin heyeti Ara­
bistan'da Mekke'yi ziyaret etti. Donanması ile okyanuslara hükmetmiş
olup Zheng He'nin Avustralya'ya, hatta Güney Amerika'ya kadar gittiği
bile iddia edilmektedir. Ancak, Çin'den doğu yönünde giderek Ameri­
ka'yı Kolomb'dan önce keşfetmemiş olsa bile bunun en büyük nedeni, bu
uzaklığın, Kolomb'un Atlas Okyanusu'nda katettiğinin yaklaşık iki katı
kadar olmasıdır. Zheng He'nin, keşif gezileri sonunda, ülkesinde bulun­
mayan zürafayı Çin'e getirdiği söylenir. Çinlilerce daha önce tanınma­
yan bu hayvan, ilk bakışta söylencesel tekboynuzlu at olan ve kutsallık
yakıştırılan "ki'lin" sanılmıştır. 43 • 45• 1 29 Ünlü komutan Zheng He'ye Çin
İmparatoru "San Bao Taijian" ("Üç Mücevherli Hadım") şeklinde seçkin
bir unvan vermişti. Buradaki "üç mücevher" nitemi, Budizm'e saygının
odağını oluştırır ve "Buddha'nın kendisi'', "onun öğretisi" ("dharma") ve
"onun cemaati" ("sangha") şeklindeki üçlüye işaret eder. 1 433'te Hindis­
tanöa ölen Zheng He'nin, "San Bao" şeklindeki unvanı ya da takma adı
üzerinde çeşitli kurgulamalar yapılmış olup, "Sao Bao"nun (yani Zheng
He'nin) , Arapların söylencesel denizcisi "Sindbad"ın tarihsel özgün kişi­
liği olabileceği yorumları da yapılmıştır. Hazine gemilerinin kumanda­
nı olarak Zheng He'nin unvanı ise "İmparatorun Amirali ve Temsilcisi"
şeklindeydi. 49
Çin İmparatoru Yong Le (yön. 1 403- 1424) Zheng He'yi donanma
komutanı olarak atayınca Zheng He, 1405 yılında 3 7 1 gemi ve 28.000
kişilik donanması Çin'den ayrıldı. Daha sonraki yıllarda altı kez daha
böyle donanma seferi düzenledi. Her bir gezi yaklaşık iki yıl sürüyordu.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 197

Son seferinden İmparator Xuan De'nin (yön. 1 426- 1435) yönetim döne­
minde 1433'te Çin'e döndü. Bu geziler Güneydoğu Asya, Hint Okyanusu
ve Güneybatı Asya denizlerini kapsıyordu. Gemilerde hükümet görev­
lileri ve ticari mallar taşındı. O dönemde Jingdezhen'in deniz hayvanı
motifli mavi-beyaz porselenleri ünlüydü ve bunlar erken Ming dönemi­
ne ( 1 368- 1 644) özgü bir moda idi. 49
Zheng He'nin komutasındaki Ming armadası İran'd an çok fazla mik­
tarda kobalt cevheri getirmişti ki Jingdezhen'de mavi-beyaz seramikle­
rin mavi boyası olarak kullanılıyordu. Zeng He'nin ziyaretlerinden son­
ra yabancı ülkelerce en çok aranan Çin malı, ipekli kumaşların yanı sıra
porselen oldu. Tek bir gezi için Ming sarayı, Jingdezhen'e 443.500 parça
porselen eşya hazırlanmasını buyurmuştur. Tüm bu keşif gezileri bo­
yunca 1405- 1433 yılan arasında tüm takımadalara ve Hint Okyanusu'na
kıyı ülkelere toplam 3 . 1 04.500 parça porselen eşya sevk edildi. Karşı­
laştırılacak olursa, geç 1 7. yüzyılda Çinlilerin ve " VOC'un ( " Vereenigte
Oostindische Compagnie": "Birleşik Doğu Hint Adaları Kumpanyası") ti­
caret gemileri en azından her yıl için 800.000 parça porseleni, Batavia'ya
(bugünkü Cakarta) günlük kullanım eşyası olarak sevk etmiş olup bu
sayı, Zheng He'nin fılolarınınkine eşit yıl dönemi boyunca sevk edilen­
lerden 2 1 .600.000 parça daha fazla tutmaktadır. 49
16. yüzyıl sonlarına doğru Portekiz'in Lizbon limanına gelen kimi
gemiler Çin porseleninden oluşan yüklerini boşaltırlarken, başkaca ge­
miler bu Çin mallarının taklitlerini diğer Avrupa ülkelerine satmak üze­
re yüklerini dolduruyorlardı. O dönemde Portekiz krallarının binlerce
parçalık Çin porseleni koleksiyonu vardı. Hollanda'nın, 1 602 yılında
kurduğu "Doğu Hint Adaları Kumpanyası"nın gemileri, Asya ticaretini
Portekizlilerden kendi eline geçirir. Buradaki "Doğu Hint Adaları" teri­
mi bugünkü Endonezya'ya karşılık gelir; "kumpanya" sözcüğü ise "com­
pany"den gelmekte olup şirket anlamındadır. 1 602 ve 1 603'te Hollandalı
amiraller, Macao'dan lak, ipek ve porselen yükü ile gelmekte olan Por­
tekiz gemilerini ele geçirirler. Hollandalılar porseleni daha sonra bizzat
Çinöen satın almaya başlarlar. 17. yüzyıl başından 18. yüzyıl sonuna dek
Batılı tüccarlar en az 70 milyon parça Çin porseleni satın alarak Avru­
pa'ya getirmişlerdir. Bunun yaklaşık 30 milyon kadarı İngiliz, Fransız,
İsveç ve Danimarka Doğu Hint Adaları kumpanyaları, 43 milyon kadarı
da Hollanda Doğu Hint Adaları Kumpanyası tarafından taşınmıştır. Bir
ölçü vermek üzere, İsveç Doğu Hint Adaları Kumpanyası'na ait "Göte-
198 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

borg" yelkenlisi 1 745 yılında yükünü boşaltmak için yanaştığı İsveç'teki


limanın yakınında battığında, içinde yaklaşık 700.000 parça porselen
bulunmaktaydı! Avrupalı prens ve aristokratlar Çin malına yönelik bir
"porselen tutkusuna/ hastalığına/ manyaklığına" tutulmuşlar ve bunları
kendi özel sanat vitrinlerinde ya da "porselen kabineleri"nde sergilemiş­
lerdir. Ancak Meissen'de ilk olarak Avrupa porseleninin üretilmesinden
sonra Batı, bu alanda Çin ile yarışabilir duruma gelmiştir.
1 603 yılında bir Portekiz ticaret gemisi (karak/ karaka; Felemekçe
"kraak") olan Santa Catarina, Çinöen Hindistan'a doğru ipek, renkli da­
masko, lake mobilya, baharat ve 70 ton külçe altın yüküyle yelken aç­
mıştı. Gemide ayrıca 60 ton porselen (yaklaşık 1 00.000 parça) eşya da
bulunuyordu ve bunların Hindistan'ın batı kıyısındaki Goa'da satılması
düşünülüyordu. Malakka Kıstağı (Güney Çin'den Bengal Körfezi'ne ge­
çiş noktası) yakınında Şubat ayı sonunda Hollandalı Amiral Jacob van
Heemskerck ( 1 567- 1 607) komutasındaki iki " VOC' gemisi, zincir atmış
haldeki Portekiz gemisine saldırdı. Günboyu süren çatışma, karak yü­
künün yaklaşık yarısının yanarak yok olmasıyla sonuçlandı, ama yine
de artakalanlar yeterince doyurucu idi. Porselenlerin ve diğer malların
Amsterdam'daki mezatından (müzayedeli satış) "VOC", yaklaşık 3,5
milyon Gulden ya da eşdeğeri 35 ton gümüş elde etti.49
ŞEKİL 84'te Çin yapımı mavi-beyaz bir hacı matarası (Çin. "bianhu":
yassı şişe) görülmektedir.
Essais . (Denemeler) ( 1 57 1 -
. .

80) adlı eseri ile ünlü yazar


Michel Eyquem de Montaigne
( 1 533- 1 592), 1 580 yılında Gü­
ney Almanya boyunca gezerken,

ŞEKiL 84. Çin yapımı mavi-beyaz bir


hacı matarası (Çin. "bianhu "): Ming ha­
nedanından İmparator Xuan De (yön.
1426-1435) döneminde Jingdezhenae
sır-altı kobalt mavisi ile boyanarak üre­
tilmiş olup tepedeki ağız kısmının hemen
altında imparatorluk mührü bulunmak­
tadır; aralardaki çiçekli madalyonlar İs­
lami kökenlidir; yükseklik: 29,2 cm (Eu­
gene Fuller Memorial Collection, Seattle
Art Museum, ABD).49
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 1 99

hanlarda her kişiye ayrı çorba servisi yapılmadığından, tabakların İn­


gilizceöe "pewter" (Alnı. "Zinn") diye bilinen ve ağırlıklı olarak kalay
ve antimondan oluşan bir alaşımdan, ahşaptan ya da çömlekten yapılı
olduğundan ve tek tip olduğundan söz etmiştir. İngiltere'de Kral VIII.
Henry (yön. 1 509- 1 547) bir porselen kaba sahipken, Kraliçe 1. Elizabeth
(yön. 1 558- 1 603) birkaç porselen kaba sahipti. İngiltere Kralı 1. James
(yön. 1 602- 1 625), Sumatra'daki Ace Sultanı İskender Muda ( 1 590- 1636)
tarafından armağan edilen sekiz porselen tabağa sahipti. İngiltere Kralı
il. Charles (yön. 1 660- 1 685) ise özellikle 1 662Öe Portekizli Catherine de
Braganza ( 1 638- 1 705) ile evlendikten sonra daha büyük bir koleksiyona
sahip olabilmiştir. Fransa Kralı XIV. Louis ("Güneş Kral", "Roi Soleille")
(yön. 1 643- 1 7 1 5), büyükannesi Fransa Kraliçesi Marie de' Medici'd en
(yön. 1 600- 1 642) ve Kardinal Jules Mazarinöen (yön. 1 642- 1 66 1 ) birkaç
yüz parça porselen ele geçirmiştir. 1 686öa Fransa'nın Siyam (günümüz­
de Tayland) elçisinden I OOO'i aşkın sayıda porselen kabı armağan olarak
kabul etmiş ve bundan sonra akşam yemeklerini sık sık Versailles Sara­
yı'nda "porselen kapta" ("en porcelaine") yemiştir.
18. yüzyıl başlarında Çin'de bulunan Fransız Cizvit bilgin Franço­
is-Xavier D'Entrecolles ( 1 664- 1 74 1 ) , yirmi yıl kadar yaşadığı Jingdez­
hen'de Cizvit misyonu adına bir kilise inşa ettirmiş, daha sonra Pekin'd e­
ki (Beijing) Fransız misyon karargahında 1 732'ye kadar kalmıştır. Bu
süre içinde Çin tıbbı, nakit para ve devlet yönetimi ile ilgili Çince kayıt­
ları çevirip yorumlamış, ayrıca Çin'deki ipekböceği yetiştiriciliği, ipek
ve kağıttan yapay çiçek yapma mesleği, yapay inci üretimi, çiçek hasta­
lığına karşı aşılama yöntemleri, çay, ginseng ve bambu yetiştiriciliği gibi
konularda da Avrupa'ya raporlar göndermiş, 1 7 1 2 ve 1 722 yıllarında,
Çin ve Hindistan'daki Cizvit misyonlarının hazinesinden sorumlu Lou­
is-François Orry'ye ( 1 67 1 - 1 726) Çin'deki porselen imalatı üzerrine iki
uzun mektup kaleme almıştır. Bu mektuplar bir süre sonra Lettres edifi­
antes et curieuses de Chine par des missionaires jesuites ( 1 702-76) başlığı
altında 34 cilt halinde yayımlanmış olup Avrupalılar için Çin konusunda
geniş kapsamlı ilk kaynak olma niteliği taşımaktadır. D'Entrecolles 1 743
yılında Çin İmparatoru Qian Long'un (yön. 1 736- 1 796) emri ile, Jing­
dezhen sanayisi üzerine yorumlarını içeren Description of the Twenty
Illustrations of the Manufacture of Porcelain (Porselen İmalatının Yirmi
Resminin Betimi) adlı kitabı kaleme almış, ipek üzerine mürekkep ve
boya ile yapılmış resimler de içeren bu metin, porselen tarihinin en de­
ğerli belgelerinden biri olmuştur. Benzer bir albüm, Cizvit misyoner ve
200 1 Uzak Doğu'da Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

bilgin Jean-Joseph-Marie Amiot ( 1 7 1 8 - 1 793) tarafından hazırlanarak


Pekinöen Sevres İmalathanesi'ne gönderilmiştir. 1 8. yüzyılda Jingdez­
hen kentinde yaklaşık 1 8.000 aile ya da 1 00.000 insan yaşamaktaydı. 49
D'Entrecolles, Louis-François Orry'ye, bir porselen kili ya da hamu­
ru örneği göndermiş, o da bunu, incelemesi için Rene Antoine Ferc­
hault de Reaumure ( 1 683- 1 757) iletmiştir. Reaumur, malzemenin te­
mel bileşenlerini doğru olarak tanılamışsa da porselenin sırrı, gerçekte
ondan birkaç yıl önce, simyacı Johann Friedrich Böttger ( 1 682- 1 7 1 9)
tarafından keşfedilmişti. D'Entrecolles'ün raporları, Fransa Kralı XIV.
Louis'ye (yön. 1 643 - 1 7 1 5) din görevlisi olarak hizmet veren Cizvit tarih­
çi Jean-Baptiste Du Halde'in { 1 674- 1 743) 1 735 yılında Paris'te yayımla­
nan Description geographique, historique, chronologique, politique. .. de
l'Empire de la Chine et de la Tartarie Chinoise (Çin'in ve Çin Tataris­
tan'ının Betimi. . . ) adlı etkileyici kitabına da bir ön malzeme oluşturmuş
olup bu eser 1 738öe İngilizce'ye çevrilmiş ve birkaç yıl sonra da Avrupa
porseleninin bulucusu genç Josiah Wedgwood, bu eserin kimi bölüm­
lerinden notlar çıkararak bir uygulama kitapçığı haline dönüştürmüş­
tür. D'Entrecolles'ün raporlarını Du Halde'in eserinden okuyan Royal
Society başkanı Sir Joseph Banks ( 1 743- 1 820), Wedgwood'a, porselen
yapımının gizlerini keşfetmek için Jingdezhen'e becerikli bir çömleklçi­
yi mutlaka göndermesini salık vermiştir. Cizvit bilgin Malachy Postelt­
hwayt (- 1 707- 1 767) ise Cizvitlerin porselen yapımı konusundaki göz­
lemlerini, geniş perspektifli Universal Dictionary of Trade and Commer­
ce ( 1 757- 1 774) adlı eserinde kaynak belirtmeden ortaya koymuştur. 49
Çinöe seramik fırınları o denli büyük ve çok sayıda idi ki, impara­
torluk sarayının siparişi olan en iyi kalitede ürünler, bir kerede 1 05.000
parça halinde üretilebiliyordu. Cizvit bilgin François-Xavier D'Entre­
colles, Jingdezhen kentini ziyaret ettiğinde "tüm kentin ateşler içinde
olduğunu ve büyük bir fırının çok sayıda havalandırma delikleri bulun­
duğunu" söylemiştir.
Seramik üreticileri yabancı tüccarlar ve denizcilerin gözleri önün­
de, onların isteklerine göre süslemeler yaparlardı. 1 7: ve 1 8. yüzyıllarda
denizlerde gücün Portekizliler ve İspanyollardan Hollandalılar ve İn­
gilizlere geçmesinden sonra porselen ihracatı rekor düzeye erişti. Av­
rupa'dan Çin'e, sipariş için üzeri süslemeli ahşap modeller yollandı ve
orada bu modellerde porselen eşyalar hazırlandı.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 20 1

16. yüzyılda Çin porselenleri, gemi ile Avrupa'ya sevkiyat sırasında


kırılmasınlar diye çay yapraklarına sarılırlarken, gemiler 1 700'lerden
itibaren ticareti önem kazanan kurutulmuş çay yapraklarını taşımaya
öncelik vermişler ve artık porselenler, dalgalı denizde sallanan gemileri
dengede tutabilmek amacıyla gemini dip kısmında "safra" niyetine taşı­
nır olmuşlardır. 45
Porselen ticareti yoluyla Avrupa'daki Doğu Hint Adaları Şirketi bü­
yük kazançlar sağladı. Örneğin 1 77 1 yılında Hollanda Birleşik Doğu
Hint Adaları Şirketi'nin kazanç payı, toplam içinde %75'i buluyordu.
Öte yandan, kapsamlı porselen ithali, Avrupa ödemeler dengesine bü­
yük bir yük getirdi. Kanton'da ve öteki ihracat kentlerinde soylu sera­
mikler, altın sikke karşılığı alındığından, Avrupa altını, Çin'e ve Japon­
ya'ya aktı. Bu durum, sonunda, Avrupa'nın kendi porselenini kendisi
üretmesi yönünde baskı oluşturdu. Ancak ilk gerçek porselen önce Me­
issenCie ve ardından Viyana'da üretildiğinde, fiyatlar, ithal Çin ve Japon
mallarının 5- 1 O katı düzeyindeydi. 1
Japonya'nın, yeryüzünde seramiğin ilk üretildiği ülke olduğu söylen­
mekte olup İÖ 1 1 binlerde Jomon döneminde (İÖ - 1 0700- 1 200) Japon
adalarında yaşayan yerli Jomon halkı tarafından seramik üretildiğine
ilişkin bulgulara rastlanmıştır. Bu bağlamda Güney Japonya'nın Jomon
halkı, dünyada ilk çömlek üreten halk olarak tanınmaktadır. Yokosuka
yakınındaki Natsushima'da bulunan bir yerleşim alanında 9.000 yıldan
eski çömlekler bulunmuştur. Sonradan bulunan kimileri ise 1 2.700 yıl
geriye gidiyordu. Bu seramiklere, sepet dokusu oluşturmak amacıyla
biçimlendirme sırasında telis görünümü kazandırılmıştır. 128 Japon sera­
mik.çiler ilk önceleri ip ve halatları, fırınlama öncesi yumuşak kile bas­
tırıp izlerini çıkararak onları süslüyorlardı. Böyle üretilen çömleklere ve
onları üreten halka, "halat sarımı" anlamına gelen Japonca "Jomon" adı
verilmiştir. Bu halk, elli ya da daha fazla evden oluşan köyler kurmuş ve
ölülerini mezarlıklarına gömmüşlerdir. Bu halkın nüfusu çeyrek milyo­
na ulaşmıştı ve Jomon kültürü 10 bin yıl kadar sürmüştü. 1 3° Çömlekçi
çarkı olmadan elle şekillendirilip fırınlanan bu yemek pişirme kapları
ve tahıl saklama çömleklerinin üzerine, sonraları kazıma tekniği ile süs­
lemeler de yapılır olmuştur. Porselen yapım bilgisi ise 1 l OO'lerde Ko­
re'ye, l SOO'lerde de Japonya'ya yayılmış ve bu ülkelerin sanatçıları özgün
eserler yaratmışlardır. Koreli çömlekçiler ilk olarak Koryö Hanedanlığı
(9 1 8- 1 392) döneminde Çin seramik biçem ve teknolojisiyle karşılaşmış
202 1 Uzak Doğu'da Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

ve 1 1 . yüzyılda Çinlileri bile hayran bırakacak seramik eşyalar ve sela­


donlar üretmişlerdir (ŞEKİL 85). Koreöe bunu izleyen Chosön Hane­
danlığı ( 1 392- 1 9 10) döneminde ise beyaz zemin üzerine ince süslemeli
porselen vazolar üretilmiş olup bunlar, Doğu Asya seramik üretiminin
en üstün başarılı yapıtları arasında sayılmaktadır. Çin'in Sung dönemi
(960- 1 279) sanatçılarından kaligraf Xu Jing ( 1 09 1 - 1 1 53 ) Kore seramik
sanatından söz ettikten sonra şunları yazmıştır: "Koreliler, seramikte kul­
landıkları yeşil rengi (turkuvaz) 'yalıçapkını mavisi' diye adlandırırlar".
Japonlar ise Heian döneminden (645- 1 1 85) itibaren erken tarihlerde
Çin porseleni satın almışlardır. Kamakura dönemi ( 1 1 85- 1 333) bo­
yunca ithal edilen Çin çömlek eşyaları, biçem ve süsleme olarak Japon
üretimini etkilemiştir. Japonya'da en eski çömlek fırınları 7. yüzyıl gibi
erken bir dönemde Karatzu'da dikilmiş ve ilk olarak Japonya'da "Karatzu
işi" seramikler ünlenmiştir. 16. yüzyıl sonunda Japon Gorodayu Shon­
zui ( 1 577- 1 663), Çin'i ziyarete gitmiş, orada porselen yapma sanatını
öğrenmiş ve Japonya'ya dönerken kil örnekleri de getirmiştir. Japon ve
Çin seramik gelenekleri Ashikaga döneminin ( 1 336- 1 573) sonlarında
Japon yönetici Toyotomi Hideyoshi ( 1 536- 1 598) Kore'ye saldırdığında
1 592 ve 1 598 tarihli kuşatmalar, kimi zaman "Çömlek Savaşları" diye
nitelenir; çünkü bu kuşatmalarda Japonlar yüzlerce Koreli seramik us­
tasını ele geçirerek Güney Japonya'daki Kyushu'ya getirmişlerdir. Hide­
yoshi'nin ünlü "çay seremonisi"ni (Jap. "Cha-no-yu": "çay için sıcak su"
anlamına gelir) canlandırması ile Japon seramik sanatının gerçek tarihi
başlamıştır. 1 3 1
Japonlarda çaydanlık beğenisi, tüm Japon seramiğinin renk, biçim ve
dokusunu belirlemiştir. "Bizen" ve "Shigaraki" diye bilinen çay takımları,
kaba saba görünüşleri yanında sağlam ve dayanıklı olmalarıyla ün ka­
zanmışlardır. Çay törenlerinde tek renkli, yalın ve ilkel görünümlü, bile
bile çarpık, eğri ve kusurlu kapların kullanılması, "raku" diye bilinen bir
çay seramiği geleneğini başlatmıştır. Japonca "raku" terimi, 16. yüzyılda
Japon çömlekçiler tarafından bulunmuş olan yaklaşık 900- l 000°Cöe­
ki bir düşük sıcaklık pişirme tekniğine ve ürününe verilen addır. Gele­
neksel Japon raku'su çay seremonisinde kullanılan küçük, elle tutulması
hoşa giden, çayın rengini gösteren, çayı soğutnayan yumuşak bir kilden
elle yapılmış kaplardır. 133 Bu kapların en ünlüleri, Kyotoöa üretilen kur­
şun sırlı "Raku Seramikleri"dir. Bu pişirme tekniği, genellikle ön-ısıtıl­
mış fırın içine pişirilecek eşyaları yerleştirmek, onları fırınlamak, sır­
lama yeterli olgunluğa eriştiğinde fırın içindeki kızgın eşyayı maşalar
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 203

ŞEKİL 85. Koryö Hanedanlığı (918-1 392) döneminden, su nilüferi şeklindeki taban
üzerine yerleştirilmiş ejderha başlı kaplumbağa şeklinde seladon ibrik (12. yüzyıl ilk
yarısı; yükseklik: 1 7 cm; Kore Ulusal Müzesi, Seul). 132

yardımıyla dışarı çıkarmaktan ibarettir. Bu noktada çömlek eşyalar tes­


tere talaşı ya da gazete kağıdı gibi yanabilen bir malzemenin içine yer­
leştirilir. Buradaki dumanlama ya da indirgeme süreci, kil malzemenin
yapılanmasına ve onun tipik sarı renginin belirginleşmesine yöneliktir.

1 598'deki işgal sırasında Kore'den 1 80 kişilik kalabalık ailesi ile birlik­


te Japonya'ya getirilen göçmen çömlekçilerden Yi Sam-pyeong (Japon­
ca'da: Ri Sampei) ( 1 579- 1655), 1 6 1 0'larda porselen üretim çalışmalarına
başlamış ve 1 6 1 6 yılında Hizen tepelerinde porselen yapımına uygun
kaolin yatakları keşfetmiştir. Böylece Kyushu'da, Çin'den .alınma fırın
teknolojisi ve ince hünerli bir zanaatın yanı sıra kaolin de kullanılmıştır.
17. yüzyılda Japon çömlekçiliği, Avrupa'da Çin malları ile başarılı bir
biçimde rekabet edebilmiştir. Japonların karakteristik bir seramik sana­
tı ürünü, porselen üretiminin gerçekleştirilmesinden sonra bile yapımı
sürdürülen, sırlanmamış yüksek sıcaklık sert çömleğidir. Eski ünlü por-
204 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

selen üretici ailelerin geleneği günümüze kadar uzanıp gelmiştir. Adını,


Japonya'nın eski seramik üretim merkezi olan Kyushu yakınındaki sera­
mik yapmaya elverişli kiliyle ünlü Arita'da etkinliğine 1 620'lerde başla­
yan porselen üreticisi Kakiemon ailesinden alan ve "Kakiemon" diye ad­
landırılan, beyaz zemin üzerine mavi ve kırmızı dışındaki renklerden,
özellikle de hurmanın (Jap. "kaki") karakteristik parlak turuncu-kırmızı
renginden oluşan sade desenlerle hazırlanan Japon porseleni, ilk olarak
1 600'lerde üretilmiş ve porselen yapımcı Kakiemon ailesi, ürünlerinde
düşük sıcaklık renklerini kullanmıştır. Sır-üstü emaye boyamacılığı ile
ilgili ilk denemeler, ünlü seramikçi Sakaida 1. Kakiemon ( 1 596- 1 666)
ile bağlantılıdır. Japonların çeşitli renklerdeki "Kakiemon işi" ürünleri,
1 683 yılı dolayında Avrupa'ya girmiştir. 1 650- 1 700 yılları arası dönem­
de dışsatım için çeşitli renkteki desenlerle süslenerek hazırlanan porse­
len "Kakiemon Filleri" çok ünlenmiştir. Bu heykelciklerde kil üzerinde
sütümsü beyaz renkte opak bir sır, zemin olarak uygulandıktan sonra
bunun üzerine mine ile çeşitli renklerde desenler oluşturulmuştu. "İma­
ri" ya da "Arita" diye adlandırılan diğer tanınmış Japon porselenleri ise
koyu mavi ve kırmızı renkli yoğun süslemeleri ile ün kazanmıştır. Gü­
ney Japonya'nın Kyushu bölgesindeki Arita beldesi orada üretilen por­
selene kendi adını verirken, yörenin liman kenti olan İmariöen deniz
yoluyla başta Hollanda olmak üzere dış dünyaya satışa sunulanlar ise
Avrupalı koleksiyoncular tarafından "İmari'' ya da "Ko-İmari" ("Eski
İmari'') diye anılagelmişlerdir (ŞEKİL 86) . 1 660 yılında Hizenli Prens
Nabeshima, Okawachi'de bir fırın inşa ettirmiş, burada yalnızca kendi
özel kullanımı için ince sanatsal ütünleri ürettirmiş ve bunların satışı -
nı yasaklamıştır. Buradaki başlıca ürünler, sır-altı zarif mavi süslemeli
olanlardı. Hizen'deki başka bir ünlü imalathane, Mikawachiöe olandı ve
burada "Hirado işi" ürünler, belki Japon porselen ürünlerinin en ince­
likli olanlarıydı. "Ko-İmari" ve "Iro-Nabeshima" ("Nabeshima işi") , genel­
likle beyaz zemin üzerine sır-altı mavi ve demir kırmızısı ile boyanmış
yoğun ve sıkışık süslemeli Japon porselenlerine verilen addır. İmari li­
manı bu ürünlerin ülke içi dağıtımına da hizmet ediyordu. 1 600'lü yıl­
larda Doğu ile yapılan ticaret genişledikçe, porselen de Avrupa'da halkın
gündelik kullanım eşyası halini almış, çay, kahve ve sıcak çikolata ta­
kımları porselene yönelik büyük talep doğurmuştur. Japonya 1 7. yüzyıl
başlarından itibaren, ülkenin dış dünya ile iletişimini kesen Şogunlar
(İng. "Shogun") tarafından yönetilmeye başlanmış, onlar da yalnızca
Nagasaki gibi bir limanı dış ticarete açık tutmuşlardır. Hollandalı tüc-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 20 5

carlar Arita'nın "İmari işi" diye bilinen porselen eşyalarının dışsatımını


Nagasaki limanından yaptıkları için, porselenler Arita'dan önce Naga­
saki'ye gemilerle götürülmüşlerdir. Bu porselen eşyalar tüm Avrupa'ya
dağıtılmış olup Avrupa'da, porselen sanatının ilk olarak Japonya'da or­
taya çıktığı şeklinde bir yanlış kanıya da yol açmıştır. 1 659- 1 757 arası
dönemde "Arita" fırınları olağandışı nitelikte porseleni Avrupa ve Asya
pazarı için üretmiş ve Avrupa'da bunların taklidine çalışılmıştır. "Ari­
ta"yı 1 675'te yerel Nabeshima ailesi yönetiyordu ve onlar üst sınıftan
Japonlara iyi kaliteli emaye/ mineli porselen üretmek üzere özel fırınlar
inşa ettiler. Bu porselenler "Nabeshima işi" diye anılmaktadır. Bir dönem
Satsumada üretilen fayanslar, günümüzde çok aranılan Japon seramik­
leri olmuştur. Buradaki özgün fırınların, Satsuma'nın yöneticisi Prens
Shimazu Yoshihiro ( 1 535- 1 6 1 9) tarafından kurulduğu kabul edilir. 1 2 1 • 1 3 1
Japonyaöa "Kyoyaki"de (Kyoto seramikleri) 1 8. yüzyılda bu teknik çok
geliştirilmiş olup ünlü çömlekçi Aoki Mokubei ( 1 767- 1 833) eşsiz sela­
donlar üretmiştir. Saray işi porselen üreticilerin bu soyları, son dönem­
lerde Sakaida XIV. Kakiemon { 1 934-20 1 3 ) ve Sakaida XV. Kakiemon
(doğ. 1 968) ile imaizumi XIII. imaemon ( 1 926-200 1 ) ve imaizumi XIV.
İmaemon (doğ. 1 962) ile sürdürülmüş olup bunların imalathanelerin­
deki fırınlar, hala çam odunuyla kızdırılmaktadır. "İmari'' ve "Kakiemon"
desen ve renk paletleri, Avrupa'da Meissen, Chantilly ve Vincennesöeki
imalathanelerde, erken dönem doğusal (oryantal) seramik ürünlerinde
etkili olmuşlardır.
İslami süslemedeki yaklaşımlar simetri, geometrik olarak düzen -
lenmiş alanlar, birbirini dik kesen örgüler ve yüzeyde ayrıntılı zengin
süslemeler şeklinde iken, Çinlilerin yaklaşımı asimetri, yüzey üzerinde
akış halinde hareketli bir duygu, doğacılık, eğri çizgili örgüler, bulut,
dalga ya da lotus ruloları şeklinde dönen doğrultular halindeki desenler
şeklinde olmuştur.
1 7. yüzyıl gibi geç bir dönemde bile Japonyaöa çömlekçilere çok
değer verilmiştir. Dönemin kültürel başkenti Kyoto'daki seramik fı­
rınlarında, tıpkı Güney Çin çömlekçi işine benzer kurşun sırlı çömlek
ürünleri üretilmiştir. Omuroöaki Ninja tapınağının prensi, Kyotolu
çömlekçi Nonomura Ninsei'ye (asıl adı Nonomura Seisuke) (etk. - 1 648-
- 1 690), fırınını tapınağın tam karşısına kurmasına izin vermişti. Bu
ünlü sanatçı sır-üstü emaye yöntemini bulmuş, tapınak desteğinde arı
Japon-biçemli tasarımı geliştirmiş ve "Ninsei" takma adıyla, Edo döne-
206 1 Uzak Doğuaa Çin Ve Japon Seramik ve Porseleni

minin ( 1 603- 1 867) en önemli


seramik sanatçısı olarak tarihe
geçmiştir. Sanatçı, Kyotoöa­
ki ünlü "Japon çay töreni"nde
("Cha-no-yu") kullanılan se­
ramik çay takımlarıyla ünlü­
dür. 134 Ninsei, pişmiş toprak
yüzeylerin üstüne altın ve gü­
müşle işleme tekniğini geliştir­
miştir. Ninsei'nin çırağı Ogata
Kenzan ( 1 663- 1 743), daha çok
bireysel çömlekler üretmiş ve
"Kyoyaki" (Kyoto seramikleri)
ŞEKiL 86. Japonyaaa Edo döneminde (1 603- adı verilen ürünlerde parlak
1 867) üretilmiş, "İmari işi", sır-altı boyama­ bir düzeye erişmiştir. Oga­
lı mavi-beyaz porselen çaydanlık; yapımı: ta Kenzan, ünlü ressam ve
- 1 640- 1 650; yükseklik: 22,5 cm (Eugene Ful­ lake sanatçısı Ogata Korin'in
ler Memorial Collection, Seattle Art Museum,
( 1 658- 1 7 16) ağabeyi idi. Eira­
ABD).49
ku Hozen ( 1 795- 1 854) de ünlü
bir seramikçiydi. 18. yüzyıl sonu/ 1 9. yüzyıl başında Japonya'nın çeşitli
bölgelerinde porselen hammaddeleri keşfedilmiş ve daha çok iç tüketi­
me yönelik ürünlerin üretiminde kullanılmıştır. Çömlekçiler, gezgin bir
yaşam sürerek oradan oraya giderek üretimde bulunmuşlardır.
Ortalama olarak Doğu Asya porseleni, kaoline oranla eriyebilir bile­
şenleri daha yüksek oranda içerir. Bunun sonucu olarak, onlardaki ikin­
ci pişirme sıcaklığı, Avrupa sert porselenininkinden çok daha düşüktür.
Doğu Asya porseleninde sır-altı boyaları, birinci pişirme yapmaksızın
doğrudan kullanılır. Bunlarda, havada kurutulmuş kaplar, sulu çamur
banyosuna daldırmaya dayanacak kadar sağlam yapılı olmadığında,
sır bulamacı, bir püskürtücü yardımıyla malzeme üzerine püskürtülür.
İkinci pişirme sıcaklığının düşük olması, sır-altı boyama için de uygun
düşer. Çin porseleninin sır-altı mavisinin parlak rengi ve renk dalga­
lanmaları, ilk bağlamda bundan kaynaklanır. Sır-altı boya olarak kobalt
mavisi dışında, örneğin bakır kırmızısı gibi başka boyalar da bulunmuş­
tur. Ayrıca, Doğu Asya porselen tekniği, çok çeşitli renklerde sır-altı bo­
yamaya da olanak tanımıştır. Narin yeşil sırlı en eski Çin porseleni olan
"seladon", demir oksitle boyanmış gri-yeşil bir sır katmanı taşır. Renk
verici metal oksitler arasında en yeğleneni, bakır oksittir. Oksitlenme
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 207

basamağına bağlı olarak kırmızı, yeşil ya da turkuvaz rengini alır. Bol


hava sevk edilmesi eşliğinde yapılan pişirmede bakır oksit bileşeninden,
alevlenmiş görünümlü renk tonları elde edilir. Kobalt ve mangan, koyu
siyah sırlar verir. Çin porseleninin bir özelliği, "bisküvi" üzerine renk­
li emaye resim tekniğidir. Sır-üstü resim tekniği Avrupa tekniğinden,
daha çok kabartma türünde yer alan, sır üzerindeki camsı yapı ile ay­
rımlanır. Çin porseleninin kalın opak minesi (''jamille rose"), tonlarının
taklit edilemez narinliğiyle Avrupa'da üretilememiştir. 1 20
1 209

OSMANLl'DA PORSELEN

Avrupa'd a porselenin bulunmasından sonra Türkler için, kısa taşıma


mesafesi nedeniyle oldukça ucuza geldiğinden, porselen eşyayı Avru­
pa'dan edinmek olanağı ortaya çıktı. Bunda da büyük oranda, küçük ve
kulpsuz kahve fincanları gündeme geldi. Bunların şekli, Çin kökenli idi.
Avrupa'da daha önceleri Çin'den ithal ediliyor ve gitgide popülerleşen
kahve zevkini karşılamada kullanılıyordu. Kahve çok uzun süreden beri
Türkiyeöe gündelik bir içecek niteliğini almıştı ve sokak köşelerinde ge­
zici satıcılar bu kulpsuz fincanlarla kahve satışı yapıyorlardı. Avrupa'da
ise bizzat porselen üretiminin gerçekleşmesinden çok önce, Doğuöan
gelen bu içeceğin servisi, altında tabak bulunan kulplu fincanlarla ya­
pılıyordu. Türkler tercihen kulpsuz fincan kullanıyor ve bu amaçla Av­
rupa'dan Türkiye'ye satılan çok büyük sayıdaki bu fincanlar, "Türk fin­
canı" diye adlandırılıyordu. Türkler özellikle Meissen, Nymphenburg,
Ansbach ve Thüringen olmak üzere Alman porselen üreticileriyle canlı
bir ticari ilişki geliştirmişlerdi. 1 732- 1 734'te Osmanlı tüccarlarının Av­
rupa'dan büyük miktarda kahve fincanı siparişleri başladı. 1 732 yılında
Belgradlı bir Rum tüccar olan Manasses Athanas, 1 727Öen beri Meissen
Porselen Fabrikası'ndan çay kaseleri satın alıp pazarlıyordu. Manasses
Athanas, Meissen'e 2.000 düzine (yani 24.000 adet) sapsız ve tabaksız
kahve fincanı sipariş etti. Bu, Meissen'in Osmanlı tüccarlarından aldı­
ğı ilk kahve fincanı siparişi idi ve daha sonrası için yıllık 3.600 düzine
( 43.200 adet) fincan üretilmesi anlaşması yapıldı. İki yıl sonra, belki
yine aynı tüccar tarafından toplam 36.000 fincanlık yeni sipariş veril­
di. Avusturya bile mağlup etmiş olduğu Türklerle ticari ilişkilere girdi.
Devlete ait Viyana Porselen Fabrikası 200.000 fincan üzerine sipariş an­
laşması yaptı, bunun yanı sıra da Türk zevkine özgü kaplar ve ibrikler
2 1 0 J Osmanlı aa Porselen

hazırladı. Bunlar yalnızca dışsatım malı olarak kaldı ve Avrupa sanatı


üzerine etkide bulunacak denli sanatsal bir yönleri yoktu. 1 3 5• 1 36
Osmanlı döneminde İstanbul'da ilk kez Batı tekniğinde porselen
üretimine Sultan Abdülmecid (yön. 1 839- 1 86 1 ) döneminde başlandı.
Beykoz ile Paşabahçe arasında yer alan İncirköyöe (şimdiki İncirli)
Tophane Nazırı Damat Rodosizade Ahmed Fethi Paşa ( 1 80 1 - 1 854) ta­
rafından 1 845 yılında kurulan ilk Osmanlı porselen fabrikasının ham­
maddesi Avrupa'dan getirildi. "Eser- i İstanbul" damgasını taşıyan ve
Viyana ve Meissen porselenlerini örnek alan ürünler, halkın gündelik
gereksinimini karşılamaktan çok uzaktı ve saray için üretiliyordu. Bu­
radaki işlikler Avrupa ithal mallarıyla rekabet edemediğinden, fabrika
25 yıl sonra kapatıldı.
Daha sonra Sultan il. Abdülhamid (yön. 1 876- 1 909) döneminde,
1 892 yılında İstanbul'a Fransız büyükelçisi olarak gelen Pierre Paul Cam­
bon'un ( 1 843 - 1 924) da öneri ve girişimleriyle Yıldız Sarayı dış bahçesi
içinde porselen imalathanesi kuruldu. "Yıldız Çini Fabrika-i Hümayu­
nu" (sonradan "Yıldız Çini Fabrikası") adını taşıyan ve porselen yapımı
için gerekli her türlü malzeme ve kalıbın Fransa'daki Sevres ve Limoges
fabrikalarından getirtildiği bu tesiste, yumuşak hamurlu porselenden
süs eşyası ve sofra takımları üretildi. 1 894 İstanbul depreminde harap
olan yapı, İtalyan mimar Raimondo Tommaso D'Aronco ( 1 857- 1 932)
tarafından yenilendi. Üretime, Sevres ve Limogesöan gelen Fransız usta
ve mühendisler ve yanı sıra da İznikli çini ustaları ile başlandı. Üzerinde
ay-yıldız damgası bulunan bu porselenlerin hammaddesi de başlangıçta
Avrupa'dan getirildi. Daha sonra İstanbul'da porselen yapımında kulla­
nılacak toprak aranmış ve Arnavutköy toprağının buna uygun olduğu
anlaşılmıştır. Birçok ressamın yanı sıra, saray ressamı Fausto Zonaro
( 1 854- 1 929) da Yıldız Porselen'in ürünlerine imza attı. Sultan il. Ab­
dülhamid'in tahttan indirilmesiyle 1 909Öa üretimi durdurulan fabrika,
Müze-i Hümayun yönetimine devredildi, 1 9 1 0 yılında yerli topraktan
porselen üretmeyi başardı. Üretilen çay ve kahve fincanları üzerine pa­
dişah portreleri işlenmiştir. Aralarında duvar tabakları, vazolar, resim
çerçeveleri ve çini sobalarla birlikte ziyafet için yemek takımları bulunan
Yıldız porselenlerinin başlangıçtaki üretimi, yalnızca saray ve çevresi ile
sınırlı kalmış ve padişah tarafından yabancı hükümdarlara armağan
olarak da gönderilmiştir. Bu ürünlerin örnekleri, günümüzde Topkapı
Sarayı Müzesi'nde ve Dolmabahçe Sarayı Müzesi'nde yer almaktadır. 1 07
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi J 2 1 1

Daha sonra uzun yıllar kapalı kalan Yıldız Porselen Fabrikası, 1 962 yı -
lında Sümerbank denetiminde yeniden faaliyete geçmiştir. 1 3 7 Özellikle
kil, feldspat ve boraks yatakları açısından zengin olan ülkemizde, gü­
nümüzde 20 dolayında büyük ölçekli seramik işletmesi bulunmaktadır.
Ülkemiz, üretim kapasitesi açısından Çin, İtalya, İspanya ve Brezilyanın
ardından dünya dördüncüsü, tüketim kapasitesi açısındansa dünya se­
kizincisidir.
Özellikle seladonlar ve mavi-beyaz süslemeli Çin porseleni, İpek
Yolu üzerinden Orta Doğu ülkelerine ve Osmanlı'ya taşınmıştır. Sela­
donlar dışında Topkapı Sarayı'nda 10.5 1 2 adet Çin porseleni, 900 dola­
yında Japon porseleni ve 5.000 dolayında Avrupa porseleni bulunmak­
ta, bunlardan Çin porselenleri, dünyanın en zengin üçüncü porselen
koleksiyonunu oluşturmaktadır. Topkapı Sarayı koleksiyonundaki Çin
porselenlerinin benzerleri Çin'de bile bulunmamaktadır 1 7.- 19. yüzyıla
ait Japon porselenlerinin büyük bir bölümü Arita bölgesi ürünü olup
"Kakiemon" grubu porselenlerden yalnızca bir örnek parça bulunmak­
tadır. Osmanlı'daki Batılılaşma süreci ile birlikte Osmanlı saray mutfa­
ğında 1 8. yüzyıldan itibaren Çin porselenlerinin yerini Avrupa porse­
lenleri (Fransa-Sevres, Rus, Lehistan, Almanya ve Avusturya) almaya
başlamıştır. Osmanlı'da Avrupa porselenleri için "Saksonyakari", "Beç­
kari", "Fransızkari", "Bavyera" gibi nitelemeler kullanılmıştır. Topkapı
Sarayı koleksiyonundaki 5.000'i aşan Avrupa porselen yemek takımları,
bu değişimin belirgin bir göstergesidir. Alman, Avusturya, Fransız ve
Rus porselen ve çini sofra takımları, Osmanlı zevkine uygun olarak si­
pariş sonucu edinilen mallardı. 1 9. yüzyılda Beykoz ve Yıldız porselen
fabrikalarında üretilen ilk Osmanlı üretimi mallar ise günlük kullanı­
mından çok süs ve armağan eşyası amacıyla yapıldıklarından sofralarda
fazla kullanılmamıştır. Sarayda kullanılan Çin porselenlerinden kırılan -
ların onarılması, onlara verilen önemin bir göstergesidir. Evliya Çelebi,
tüccarlar loncasında yirmi beş çini onarım ustasının bulunduğunu, kı­
rık parçaların metal işçiliği ile kenetlenerek onarıldığını ve bu işi yapan
on dükkanın (işlik) bulunduğunu yazar.
Cam eşya kırıldığı takdirde geri dönüşümü olanaklıysa da porselen­
de öyle değildi. Ancak kimi değerli porselen eşya kırıkları Japonya, Irak,
Türkiye, Hollanda, İngiltere ve Fransa'da uzmanlaşmış zanaatkarlar ta­
rafından tel ya da metal kıskaçlar ve özel macunlar yardımıyla birbiri­
ne tutturulup onarılabiliyordu. 49 Japonya'da 500 yıllık bir geçmişe sahip
2 1 2 1 Osmanlı'da Porselen

olan bu sanata "kintsugi" adı verilir. Bunda, kırılan bir vazonun parçaları
bu şekilde birleştirildikten sonra birleşme yerlerine altın tozu sürülür ve
vazo, en görünür yere konur ve böylece "yaşanmış olanın değeri" usta­
lıklı olarak anlatılmaya çalışılır. Altın tozu eşliğinde onarılması, onu es­
kisinden daha değerli kılmak içindir. Bu bağlamda "kintsugi", Japon fel­
sefesinde, eskide neler yaşandığını anlatmaya yönelik zarif bir sanattır.
Topkapı Sarayı'ndaki en eski Çin porselenleri, 960- 1 279 yılları ara­
sında yapıldığı anlaşılan, açık yeşil renkteki seladonlardır. Bunlar dün­
yanın en eski örnekleri sayılır. Seladonların içine zehirli bir yiyecek ya
da içecek konduğunda, kendi renklerini değiştirdiği ve çatladığı söy­
lentisi yaygındır. Bu yüzden hükümdar saraylarında seladonların değeri
pek yüksek olmuş, zehirlenme tehlikesini önlediği için hükümdarlar bu
kaplardan yemek yemeyi yeğlemişlerdir. Çin'de seladon yapım sırlarını
bilenlerin, bilgilerini başkalarına öğretmek yerine kendilerine sakladık­
ları, onlar ölünce bu sırrın da ortadan kalktığı ve seladonların yapılmaz
olduğu söylenir.
Topkapı Sarayı kayıtlarına göre bu porselenlerin bir bölümü Yavuz
Sultan Selim'in Mısır ve İran seferlerinden dönüşte İstanbul'a getirdiği
hazineler arasındadır. Diğer bir bölümü Kanuni Sultan Süleyman zama­
nında doğrudan doğruya Çin hükümdarlarının armağanıdır. Bir bölü­
mü de saray için özel olarak satın alınmıştır. Kanuni'nin porselene çok
meraklı olduğu söylenmektedir. 1 3 8
En erken Meissen ürünlerinin renk çeşidi aralığı oldukça dardı ve ilk
Meissen porselenlerinin kimilerinde, Japon geç 1 7. yüzyıl Kakiemon bi­
çemi porselenler kopyalanmıştı. Erken Meissen seramik eşyaların kimi
zarif örnekleri, kulpsuz fincanlar da dahil, Topkapı Sarayı koleksiyonla­
rında bulunmaktadır. Böyle fincanlardan birkaç parça, Dresden kolek­
siyonlarında da yer almaktadır. Bu dönemden kırmızı, mor ve yeşil renk
tonlarının da yer aldığı Japon İmari biçeminde çok sayıda fincan, günü­
müz Türkiye'sinde özel koleksiyonlarda yer almaktadır. Topkapı koleksi­
yonundaki belki de en sansasyonel parçalar, Meissen'in ünlü sanatçıları
tarafından boyanmış olan iki kasedir. Bunlardan biri Johann Gregorius
Höroldt (ya da Herold) ( 1 696- 1 775), diğeri ise David Köhler (- 1 683-
1 722) tarafından boyanmıştır. Dresden koleksiyonlarında yer alan
1 756- 1 757 yapımı Meissen fincanlarının birinin üzerinde "Haşa-Allah,
içene afiyet olsun" ("Allah korusun, afiyetle için") şeklinde Arapça yazı
vardır. Meissen arşivlerindeki baskı resimler arasında, iyi bilinen kay-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 2 1 3

naklara dayalı dört renkli Osmanlı figürleri içeren resim levhaları bu­
lunmakta olup böyle gravürler arasında Flaman sanatçı Jean-Baptiste
Vanmour'unkiler ( 1 671 - 1 737) iyi tanınmaktadır. Topkapı Sarayı kolek­
siyonlarını kapsayan dönemde Meissen'deki sanatçı ve model ustaları
arasında Johann Friedrich Eberlein ( 1 695- 1 749) , Peter Reinicke ( 1 7 1 1 -
1 768) ve Johann Peter Melchior ( 1 742- 1 825) gibiler bulunmaktadır. 1 36
Viyana porselen imalathanesi 1 7 1 8 yılında Trier kökenli saray savaş
konseyi üyesi Claudius Innocentius du Paquier ( 1 679- 1 75 1 ; yön. 1 7 1 8-
1 744) tarafından Augarten'de kurulmuş, Meissen'den oraya kimi ustaları
da çekerek hızla büyümüş ve "Viyana porseleni" üretimine başlanmıştır.
Viyana porselen ürünlerine Osmanlı'da "Beçkari" ya da "Beç işi" deni­
yordu. Özellikle Osmanlı zevkine uygun erken Viyana porselen eşyala­
rından birkaç örnek, Topkapı Sarayı koleksiyonlarında bulunmaktadır.
"Viyana Porselen Fabrikası" 1 744 yılında Avusturya İmparatoriçesi Ma­
ria Theresia ( 1 7 1 7- 1 780) tarafından satın alınarak "imparatorluk Fabri­
kası" haline dönüştürüldü. Oranın en önde gelen sanatçılarından Georg
Stöckel, Josef Schindele ve Andreas Hagel, 1 762- 1 784 yılları arasında
İstanbul'a sevk edilen kapların süslemelerini gerçekleştirmişlerdir. 1 36
1 8 . yüzyıl başlarında, uzun bir deneme döneminin sonunda Fransa
da sonunda yumuşak porselen imalatını başardı ve 1 738'de Paris yakı­
nındaki Vincennes Şatosu'nda Fransa'daki kaolin kıtlığı nedeniyle kao­
lin oranı az, düşük sıcaklıkta pişen yumuşak hamurlu porselen üretimi
başarıldı. Buranın ürünlerine Osmanlı'da "Fransızkari" ya da "Pariskari"
adı verildi. 1 797- 1 802 yılları arasında Osmanlı'nın Fransa'daki elçisi
Moralı Esseyid Ali Efendi (ölm. 1 809; yön. 1 797- 1 802), Paris'teki çe­
şitli porselen imalathanelerini (''fağfur karhaneleri") gezdi. Onun ardılı
Mehmed Said Halet Efendi ( 1 760- 1 823), görev yaptığı 1 802- 1 806 yılları
arasında, öncelikli olarak porselen satın almakla uğraşmıştır. 1 36
Osmanlı prenseslerinden (sultan) özellikle Sultan iV. Mehmed'in
("Avcı Mehmed") (yön. 1 648- 1 687) kızı "Yaşlı" Hatice Sultan ( 1 658-
1 743) ile onun yeğen kızı ve Sultan III. Selim'in (yön. 1 789- 1 807) kız
kardeşi olan "Genç" Hatice Sultan ( 1 768- 1 822), imparatorluk çatısı al­
tında zengin porselen koleksiyonlarının temellerini atmış gözükmekte­
dir. "Yaşlı" Hatice Sultan, kendisine çeyizinin bir bölümü olarak 1 675'te
verilen çok sayıdaki Çin porseleninin yanı sıra bizzat kendisi de ko­
leksiyon yapmayı sürdürmüş ve 1 743'te öldüğünde, geride 2.365 parça
Çin ve 12.000 Avrupa porselen eşya bırakmış ve bunların tümü kısa za-
2 1 4 1 Osmanlı Cla Porselen

manda Topkapı Sarayı'na gönderilmiştir. Ona zıt olarak "Genç" Hatice


Sultan, kişisel zevki için Saksonya, Viyana ve Fransa porselenleri top­
lamış, 1 822'd e öldüğünde yüzlerce Avrupa porselenini geride bırakmış
ve bunlar sarayın Hazine Dairesi'ne aktarılmıştır. Onun koleksiyonunda
yalnızca dört adet Çin porselen kavanozu bulunmaktaydı. 1 36
1 21 5

AVRUPA'DA PORSELEN

Porselen ticaretinin ekonomik başarısı, 16. ve 1 7. yüzyılda tüm Av­


rupa'd a, porselen üretiminin gizlerini bulmaları yönünde çömlekçi ve
simyacılar üzerinde baskı oluşturmuştur. Ama bu arama uğraşında orta
sıcaklık bölgelerinde pişirilen fayanstan yola çıkıldığından, kaolinden
yapılma gerçek porselenden çok, cama daha yakın olan geç dönem
eritme (frit) porselenin ön basamaklarına erişildi. Başarılı ilk porselen
denemesi Venedik'te, simyacı Antonio di San Simeone'ye yakıştırılmak­
tadır. Maestro Simeone, Venedik'teki San Marco Kilisesi'nin hazine dai­
resinde gördüğü kimi porselen kaplardan etkilenerek porselen üretmek
istemişse de, 1470'te Bologna toprağı yardımıyla ancak sütlü cam ben­
zeri türde birkaç kap yapmayı başarabilmiştir. 1
Avrupa'da porselen taklidi yapmak üzere 1 5. yüzyıl sonlarına doğru
Venedik'te denemeler yapılmıştır. Burada 1 500 yılı dolayında, ayrıca da
16. yüzyıl ortalarına doğru çeşitli İtalyan prenslerinin saraylarında "Me­
did porseleni" üretilmişse de bunlar gerçek porselene denk düşmeyen
ürünlerdi. 1 7. yüzyılda özellikle Hollanda'da süsleme biçemi Doğu Asya
modellerini taklit eden Delft fayansları ortaya çıktı. 1 7. yüzyıl sonlarında
Fransa'da, gerçek sert porselenden çok farklı bir ürün olarak "frit porse­
leni" (yumuşak porselen) üretimi başarıldı. Avrupa sert porselenini ise
ilk olarak Böttger üretti. 1 7 1 0'da Meissen'de başlayan bu imalat 1 7 1 8'de
Viyana'ya, 1 720'de Venedike, 1 744'te St. Petersburg'a, 1 746'da Höchste
(Almanya), 1 747'de Nymphenburg'a (Münih-Almanya), 1 75 1 'de Ber­
lin'e, 1 756'da Sevres'e (Fransa) ve 1 759'da Madrid'e yayıldı. 1 22
Avrupa'nın oryantal (özelde Çin) porseleni taklit etme atılımları üze­
rine ilk kayıtlar, 1 504 gibi erken bir tarihte Ferrara Dükü'nün, Venedik
2 1 6 1 Avrupaila Porselen

yapımı yedi adet "porcellana contrefatta" ("taklit porselen") kase satın


almasıyla başlamıştır. Ancak günümüze erişebilen yarı-saydam ilk taklit
beyaz porselen eşyalar, Floransa'da 1 575- 1 587 yılları arasında, Toskana
Grandükü 1. Francesco de' Medici'nin ( 1 54 1 - 1 587) patronluğunda üre­
tilmiş olan "Medid porselenleri"dir. Ama bu porselenin hammaddesi
yüksek oranda alkali ve alkali-toprak bileşenleri (toplamda % 1 3) ve alü­
mina (%9,5) içeriği nedeniyle, sıcaklık yükseltildiğinde hızlıca sıvılaşma
eğilimine girerek biçimsiz bir yapıya dönüşüyordu. 3 • 1 39
Hammadde açısından şanslı olan Çinliler, kaliteli ve geniş kaolin ya­
taklarına sahiptiler. Bu yüzden uzun yıllar bu alanda rakipsiz kaldılar.
Çin porseleni, Çin'le ilişkileri olan Orta Doğu ülkeleri aracılığıyla Orta­
çağ'dan itibaren Batı'ya girmiştir. İtalyanca'da bir cins midyenin adı olan
"porcella" sözcüğünden türetilen porselen sözcüğü, bilindiği kadarıyla
ilk kez Çinaen getirilen bu tür ürünler için Marco Polo tarafından kul­
lanıldı. Ümit Burnu yolunun keşfinden sonra koloniler döneminin baş­
lamasıyla Portekizliler, mavi-beyaz porselenlerin ticaretini geliştirdiler
( 1 577). Bu ticaretin etkileriyle İtalya'da 1 5. yüzyıldan beri yürütülen
porselen üretim denemeleri, Floransaaa Grandük 1. Francesco de' Me­
dici'nin işliklerinde 1 6. yüzyılın üçüncü çeyreğinde ( 1 575 yılı dolayın­
da) beyaz Vicenza toprağına cam friti karıştırılmak suretiyle, yumuşak
hamurlu porselen türünde, bir tür beyaz renkli porselenimsi seramikler
("Medid porseleni") üretilmeye başlandı. Bu ürün, Avrupa'nın ilk porse­
leni sayılmaktadır. Bizzat kendisi de tutkulu bir simyacı olan grandükün
porselen üretimini, bir Yunan'ın yardımıyla başardığı söylenmekteyse
de, grandük bu üretime yönelik olarak, işliğinde Orazio Fontana ( 1 5 1 0-
1 57 1 ) ve Bernardo Buontalenti ( 1 536- 1 608) ile ortak çalışma sonucu,
sarımsı renkte sert çömlek türü iç-kitle üretip onun üzerine ince beyaz
kalay oksit sırı, üzerine kobalt mavisi ya da mangan menekşesi renkte
süslemeler ve en üste de saydam ve parlak kurşun sırı yerleştirerek ta­
bak, kase ve şişeler üretmişlerdir. Ancak bunda erişilen sonuç, taklidine
çabalanan özgün Doğu Asya ürününden çok, opak (saydam olmayan)
cama daha yakın olan bir üründü. Porselenden çok uzak olan bu ürünü
pişirmek, kazımak ya da dökümünü yapmak olanaklı değildi. Bunlar­
dan elli kadar örnek günümüze ulaşabilmiştir. 1 20 1 602(ie öncelikle Hol­
landa ve İngiltereae Doğu Hint Adaları şirketlerinin kurulmasıyla Uzak
Doğu ile yapılan ticaret Hollandalıların eline geçti ve başlangıçta Çin
porselenleri, daha sonra da onun yanı sıra Japon porselenleri yığınlar
halinde Avrupa'ya ithal edilmeye başlandı.8
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 2 1 7

Çin'de porselen Ming döneminde büyük gelişme göstermiş ve ı s.


yüzyıl ortalarında yetkinliğin doruğuna ulaşmıştır. Bu sıralarda Av­
rupa ise henüz porseleni tanımamakta olup geleneksel seramik ve fa­
yans üretimiyle uğraşmaktadır. ı6. yüzyılda Afrika'nın güney ucundaki
Ümit Burnu'ndan geçen deniz yolu keşfedildikten sonra, Avrupa pazarı,
porseleni tanımıştır. Çin porseleni, Avrupa'nın seramik ve fayansından
çok farklıydı. Işığa tutulduğunda neredeyse saydam denecek kadar ince
yapılı, parmakla tıklatıldığında cam gibi tınlayan, seramiğe göre daha
sert ve sağlam bir malzeme idi. Barok Çağı Avrupa'sındaki "Chinoiserie"
(Çin modası) çerçevesinde en çok talep edilen malzeme, Çin porseleni
idi. İngilizlerin ı 600 yılında kurulan Doğu Hint Adaları Şirketi aracılı­
ğıyla gemiler dolusu getirilen vazo, tabak ve kaseler, altınla ölçüştürü­
lüyordu. ı 7. yüzyıl sonunda Doğu Asya porseleninin en zengin koleksi­
yonuna Saksonya Seçici Prensi 1. Friedrich August [sonradan il. August
("August der Starke": "Güçlü August") adıyla Polonya Kralı] (yön. ı 694-
l 733) sahipti. "Güçlü August" (Osmanlıların verdiği adla "Nalkıran Au­
gust"), kendisini "porselen hastası" (Alm. "porzellankrank", Fra. "malade
en porcelaine") diye niteleyebilecek kadar porselen tutkunu biri idi. 19

Dresden'deki sarayında 1 0.000 parçalık porselen koleksiyonu için özel


bir saray inşa ettirmiştir. Burada seramikten yapılma masa ve sandalye
gibi fantezi eşyalar da vardı. ı s ı adet büyük Ming vazosu satın almak
için ı 7 1 7 yılında buradaki 600 Sakson ejderhası biçimindeki seramiği
Prusya Kralı 1. Friedrich Wilhelm (yön. ı 7 1 3 - ı 740) ile değiştokuş etmiş­
ti. Alman porseleninde "Chinoiserie", özellikle Meissenöe, Dresden'd eki
Doğu Asya porselenleri koleksiyonundan dayanak almıştır (ŞEKİL 87).
Avrupa'da bu gelişmeler olurken Doğuöa Çin'den etkilenen Japonya ve
Kore'de seramik sanatı güç kazandı. ı s9S- ı 6 ı 4 Japon-Kore savaşların­
dan Japon derebeyileri, Japonya'daki seramik sanatını geliştirmek için
savaş dönüşü kimi Koreli seramik ustalarını da yanlarında getirdiler. Bu
olaylardan ötürü sonraları bu savaşlara "Çömlek Savaşları" adı verildi. 1 37
Avrupa'da Doğu Asya modeline göre gerçek porselen, Saksonya'da
1 8. yüzyılın tam başında yeniden keşfedildi. Meissen imalathanesinin
kurulması, zamanın yürüyüşünde tüm Avrupa porselenlerinin gelişti­
rileceği bir köken yer olmuştur. Bir ticaret sistemine yönelmiş toplum­
lardaki yeni simyacıların (arkanistlerin) hedefi, Çin porseleninin gizini
çözmekti. Bunlar, simyanın değişmeyen hedefi olan altın üretme vaadi
ile kendi çalışmalarını koruyup destekleyecek varlıklı destekçiler ara­
mışlardır. Böyle bir gizi çözmek üzere, laboratuvarlarda neredeyse tut-
2 1 8 J Avrupaaa Porselen

sak gibi çalışmışlar; "arka­


num"u, o çağın sanat ruhu
ile birleştirerek bu çalışma­
lar sırasında o zamana dek
Avrupaöa bilinmedik sanat
formunda, porseleni ilk
kez üretmişlerdir. Meissen
imalathanesi ürünlerine
Osmanlıöa "Saksonyakari"
ya da "Saksonya işi" den­
miştir. 1 41
Savoyen, Urbino ve Fer­
raralı İtalyan Rönesans de­
rebeyilerinin hizmetindeki
simyacılar, "arkanum"un
gizini bulmak üzere yarı -
şa girdiler. Bunlardan en
şanslı olanı Floransaöaki
ŞEKİL 87. Bataklık bitkileri ve kuşlarıyla süs­
lenmiş Meissen üretimi porselen vazo (-1 725): Toskana grandükü 1. Fran­
Kenar süsü Uzak Doğu kökenli [Staatliche Kunst­ cesco de' Medici oldu. Ora-
sammlung, Dresden}. 140 zio Fontana'nın ve ayrıca
Michelangelo Buonarro­
ti'nin ( 1475 - 1 564) öğrencisi olan Bernardo Buontalenti'nin ( 1 536- 1 608)
yardımıyla, beyaz Vicenza toprağından porselen benzeri bir malzeme
üretmeyi başardı. Bu "Medici porseleni", sert çömlek türü açık renk bir
iç-kitleye ve beyaz renkli, örtücü bir kalay oksit sırına sahipti. Bu sırın
içine kobalt mavisi ya da mangan moru ile süsleme yapılıp bir kez daha
kolay eriyen kurşun sırı ile kaplanıyordu. 1
16. yüzyıl sonuna doğru İtalyan hukuk bilgini Guido Panciro­
li ( 1 523- 1 599), fantastik bir reçete ortaya koymuştur. "Eskilerin Sahip
Olduğu Önde Gelen Birkaç Nesnenin Kısa Özeti" başlıklı yazısında por­
seleni, "alçıtaşından, dövülmüş yumurta kabuğundan, deniz çekirgesi
kabuklarından ve çeşitli boyalardan oluşan bir kitle" diye betimlemiştir.
Avrupa'da gerçek porselenin ender oluşu, onun belirli hastalıklardan ve
zehirlerden koruyucu olduğu yolundaki söylencelere yol açmıştır. Por­
selen sırı, kurşunlu bileşikler katılmaksızın üretildiğinden ve kaygan
yüzeyinde bakteri birikmediğinden, bu söylencelerin ardında böyle ger-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 2 1 9

çeklikler vardı. Vasco d a Gamanın ( 1 469- 1 524) Hindistan'a giden deniz


yolunu açmasından sonra Batı'ya olan porselen ithali artmıştır.
Fransa'da Colbert, "Çin biçemli porselen" taklidi yapmak üzere
1 664'te Saint-Cloudöa bir kraliyet porselen fabrikası kurmuş, Kral XIV.
Louis (yön. 1 643 - 1 7 15), 1 664'te Paris'ten Claude Reverand ile 1 673'te
Rouen'den Louis Poterat'ya ( 1 64 1 - 1 696), porselen üretim imtiyazları
vermiştir. Ama onların fayans fırınları, gerekli yüksek sıcaklıklar için
yeterli olmadığından ürün pişirme sıcaklığı da fazla yüksek olamıyordu.
Bu ustaların her ikisi de, Fransız üretimini ünlü kılan yumuşak porsele­
nin (frit porseleni) bulucuları olarak kabul edilir. Hammaddeler, plastik
olmayan frit tozu (mine tozu), az miktardaki plastik kil ve yeşil sabun­
dan hazırlanıyordu. Kaolin içermeyen bu ön-porselen (proto-porselen),
yumuşak ve kurşun içerikli bir sırla kaplanıyorduysa da kalımlı nitelikte
olmayan bu sır katmanı dış etkilere karşı fazla alıngan olduğundan, mal­
zemenin kullanım alanı sınırlıydı. Yine de malzeme üzerine yerleştirilen
renkler, fazla yüksek olmayan sıcaklıklarda üretildiğinden, bir değişime
uğramaksızın sonuç üründe hala korunan alışılmadık ışıldamalı renk
tonlarına sahip seramik ürünleri veriyordu. 1 1 677'de Saint-Cloudöa
Pierre Chicaneau yumuşak hamurlu porselen üretti. Poterat tarafından
Çin'in sert hamurlu porselenini taklit amacıyla Saint-Cloudöaki fabri­
kada üretilen bu yumuşak hamurlu porselene önce "la veritable porcela­
ine de Chine" ("gerçek Çin porseleni") adı verilmiş, daha sonra da "por­
celaine Française" (Fransız porseleni) adıyla tanınmıştır.
Aynı yıllarda Milano'lu girişimci ve koleksiyoncu Manfredo Settala
( 1 600- 1 680) Milanoöa porselen üretti. Söylentiye göre Hollandalı gez­
gin ]ohan Nieuhoff ( 1 6 1 8- 1 672) 1 665 yılında oryantal porselen üretimi­
ni gerçekleştirmiştir. Nieuhoff, Hollanda'nın "Doğu Hint Adaları Kum­
panyası"nın bir elçisi olarak Çin imparatorunun yanına gitmiş, orada
porselen üretimini gözlemleyerek ustalarla konuşmuş ve ülkesine dön -
dükten sonra gezi izlenimlerini 1 665'te yayımlamıştı. 1 40
1 664'te Fransız Doğu Hint Adaları Şirketi'nin kurulmasıyla Çin ve
Japon porselenleri doğrudan Fransa'ya ithal edilmeye başlandı. Ehren­
fried Walter von Tschirnhaus ( 1 65 1 - 1 708) yüksek sıcaklıklara erişmek
için 1 69 1 yılında iki mercekten oluşan ve yaklaşık 2,2 m yükseklikte
olan bir "güneş fırını" (yakıcı mercek) sistemi geliştirmiştir. Bu düze­
nekte güneş ışığı, 1 m çapında büyük bir içbükey mercek yardımıyla
alttakine, oradan da aşağıdaki eritme kabına odaklanıyor ve en azından
220 1 Avrupaiia Porselen

kum-kireç karışımının erime noktası olan 1436°C sıcaklığa ulaşabiliyor­


du. Onun kullandığı bu yakıcı mercek sistemi, günümüzde Münih'teki
"Deutsches Museum"da (Alman Müzesi) görülebilmektedir. Böyle bir
yüksek sıcaklığa o dönem Avrupa'sında geleneksel araçlarla erişilemi­
yordu. 3
Hekim, kimyacı, eğitmen, matematikçi, mineralog, filozof, fizikçi,
tekniker, volkanbilimci ve seramikçi olarak çok yönlü bir kişiliğe sahip
olan Bohemya soylusu Tschirnhaus, Çin porseleninin aşırı oranda satın
alınmasının kaçınılması gereken ulusal servet kaybına yol açtığını, Çin­
lilerin Saksonyanın kanını porselen sülüklerle emdiğini, Avrupa'nın "İs­
panyol Amerika'sının" (Güney Amerika) gümüşünden sağladığı zengin­
liği Çin'e akıttığını dile getirerek buna son vermek gerektiğini belirtmiş­
tir.49 Tschirnhaus 1 690'larda yerli hammaddelerden porselen üretmeye
ve böylece dışarıya ödenen onca paranın ülkede kalmasını sağlamaya
yönelik olarak çeşitli topraklarla eritme denemeleri yapmaya başlamış­
tı. Fransa ve Hollanda'ya yaptığı gezilerde seramik pişirme fırınlarının
inşası ve işletilmesi konusunda kendisini bilgili kılmıştı. Tschirnhaus
1 693/94'te alüminyum silikat ve magnezyum silikattan eritme yoluyla
gerçekten sert porselen benzeri bir kitle elde etmişti. Ancak Tschirn­
haus, eritme yoluyla porselen elde etmeye çalışmakla yanlış yapıyordu;
oysa sinterleştirmeye, yani toprağı, erime noktasına varmadan birlikte
pişirmeye çalışmalıydı. 19
Güçlü August'un porselen tutkusu, Tschirnhaus'u bilimsel inceleme­
lere yöneltti. Önce Hollanda Cumhuriyeti'nde Leiden'de doğa bilimleri
ve tıp eğitimi aldı. 1 670'lerde, aynı zamanda bir mercek yontucu olan ve
Amsterdam'da yaşayan Hollandalı filozof Benedictus de Baruch Spino­
za ( 1 632- 1 677) ile iletişim kurdu ve filozof Gottfried Wilhelm Leibnize
( 1 646- 1 7 1 6), Spinoza'nın Ethica ordine geometrico demonstrata ( Geo­
metrik Düzene Göre Tanıtlanmış Ahlak Bilimi) adlı eserindeki köktenci
dinsel görüşlerini anlattı. Londra'da Royal Society üyeleri ile birlikte bi­
limsel denemeler yaptı ve daha sonra Paris'te Maliye Bakanı Jean-Bap­
tiste Colbert ( 1 6 1 9 - 1 683), ondan kendi oğluna matematik öğretmesini
istedi. Colbert, Teschirnhaus'a, yeni teknikleri geliştirmek için bilimsel
bilgilerin uygulanması yolundaki maddi sorunlarında doğrudan yar­
dımcı oldu. Satürn halkalarını keşfeden ve saatlerde sarkaç kullanımın
öncülüğünü yapan Christiaan Huygens ( 1 629- 1 695), Tschirnhaus'u, o
dönem için en çekici mesleklerden biri olan cam mercekleri yontma ve
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 2 2 1

perdahlama konusunda eğitti. Tschirnhaus, çömlekçi kilini, odaklayıcı


büyük mercekler kullanarak pişirme konusunda deneyim kazandı ve
Fransız Akademisi'nin ilk Alman üyesi olarak ülkesine döndü. 1 682<ie
yayımına başlanan "Acta Eruditorum Lipsiensium" (Leipzig<ie Bilgin­
lerin Edimlerinden Haberler) adlı dergide, Leibniz ile birlikte, kil pi­
şirme konulu çalışmalarını yayımladı. Leiden'deki çalışmaları boyunca
porselenin gizli formüllerini ("arcanum") araştırdı. 1 690'ların başların­
da Güçlü August'un hizmetinde, porselen üretimi için gerekli yüksek
sıcaklığa ulaştıracak optik merceklerle deneylere başladı. 1 694'te Leib­
niz'in sekreteri, Tschirnhaus'un Dresden'deki laboratuvarını ziyaret etti
ve onun hazırladığı porselen malzemeyi çok beğendiğini belirtti. Tsc­
hirnhaus, XIV. Louis'nin oğlu, Burgonya Dükü, Büyük Veliaht Louis de
France'ı ( 1 66 1 - 1 7 1 1 ) ziyaret etme olanağı yakaladığında, Fransa tahtı­
nın varisi, Siyam elçisinin 1 686<ia krala sunduğu armağanlardaki kimi
porselenlere sahipti. Veliahtın koleksiyonunda yaklaşık 400 parça ma­
vi-beyaz porselenle "Siyam Pagodaları" diye bilinen birkaç yüz porselen
figür, ayrıca agat kaplar, neceftaşı (dağ kristali/ kaya kristali) ve Japon
lake mobilya da bulunuyordu. Veliaht Prens'in mavi-beyaz porselenle­
ri sandalye ve yataklar üzerinde mavi ve gümüş rengi kumaşlara sarılı
halde duruyordu. 49
Yumuşak hamurlu porselen üretimine yönelik olarak Fransa'nın
Rouen, St. Cloud, Lille ve Chantilly yörelerinde Avrupa'nın ilk porselen
imalathaneleri açıldı. 1 738'de Fransa'da Paris yakınlarındaki Vincennes
Şatosu'nda kurulan imalathanede, üzerinde marka işareti olarak makas
motifi bulunan, olağanüstü güzel, kaolin oranı az ve düşük sıcaklıkta
pişen bir tür yumuşak hamurlu porselen üretimi başarıldı. Bu başarı,
oraya "Kraliyet İmalathanesi" adını kazandırdı. Başlangıçta hissedarla­
rından biri olan Kral XV. Louis'nin (yön. 1 7 1 5- 1 774) 1 753'te fabrika­
nın tek sahibi olması ve ardından metresi Madame de Pompadour'un
( 1 72 1 - 1 764) zorlaması ve ısrarı üzerine işlik Sevrese taşındı ve bu kent,
1 756'dan günümüze Fransa ve Avrupa'nın en önemli porselen üretim
merkezlerinden biri haline geldi ("Sevres porseleni") (ŞEKİL 88). 1 4 1 Bu­
rada sanatsal değerde porselenler, özellikle büyük boyutlardaki vazolar
halinde Sevres ürünleri 1 750<ien 1 770'e dek parlak renkler ve yoğun
altın yaldızla bezenmiş olarak üretildi. Yeni-Klasik dönemin akşam
yemeği servisinde kullanılacak "cameo" (kabartma süslemeli) takımı­
nın en görkemli örneği, Rus İmparatoriçesi il. Yekaterina için 1 776<ia
Sevres<ie hazırlanandır. Yemek takımını sipariş veren, il. Yekaterina'nın
222 1 Avrupaaa Porselen

gözdesi Feldmareşal Gregori Aleksandroviç Potemkin ( 1 739- 1 79 1 ), ta­


kımın en iyi ve en yeni biçemde olmasını, her bir parça üzerinde impa­
ratoriçenin monogramının (iç içe geçmiş harflerden oluşan arma ya da
marka) bulunmasını, antik modellerden hiçbir farkının bulunmamasını
ve antik kameoların tıpkıyapımları gibi olmasını istemiştir. Bizim tari­
himizi ilgilendiren ünlü Sevres ( Sevr) Antlaşması, 10 Ağustos 1 920'de,
bu fabrikanın seramik müzesinde imzalanmıştır. Günümüzde burada
"Musee National de Ceramique" (Ulusal Seramik Müzesi) adında bir
müze bulunmaktadır. Sert hamurlu porselen sanayisi ise 1 768Öe kao­
lin yataklarının keşfedildiği Limoges yakınında 1 77 ı öe geliştirilmiştir.
1 800'lü yılların başlarında Limoges, Avrupa'nın en büyük porselen fab­
rikalarından birine sahip olmuş, Amerikan pazarı için sofra takımları
üretmeye yönelik olarak David Haviland ( 1 8 14- 1 879) adlı bir Amerikalı
da 1 842'de Limoges'da bir porselen fabrikası açmıştır. 1 2 1. 1 42
Çin porseleninin Avrupa'da söylencesel bir ünü vardı. Avrupa'da
porselen yapımı konusunda yüzyıllar boyu çaba harcandı. Sert-göv­
deli porselen yapımının gizi, Avrupa'd a ilk olarak 1 708 yılında Alman
kimyacı Johann Friedrich
Böttger ( 1 682- 1 7 1 9) ta­
rafından Dresden yakın­
larındaki Meissen'de keş­
fedildi. Böttger, Berlin'de
bir eczacının yanında
yirmi yıl kadar çalışmıştı.
Bu dönemde pek çok in­
san gibi Böttger de, simya
uğraşıyla altın yapmayı
uman bir kişi idi ve 1 70 1
yılında transmutasyon
yoluyla altın elde ettiğini
bile açıkladı. Çırak iken
Berlin çevresinde hırs­
lı bir şekilde "evrensel
tentür" elde etmek üze-
ŞEKİL 88. Parlak beyaz zemin üzerinde Çin süs­
re iz sürdü. Bu "tentür"
lemelerini andıran motiflere sahip kasa şeklinde
çiçek saksısı; 1 758 yılı Sevres imalatı; süslemeci: Je­ aracılığıyla soy olmayan
an-Pierre Ledoux (etk. 1 758-62) [Musee du Louv­ metallerin altına dönüş­
re, ParisJ 140 türülmesi amaçlanıyordu.
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 223

Ancak Böttger'in deney gösterileri gösteriş yapmaya yönelikti ve altın


yapımcısı şeklindeki kuşkulu saygınlığını sağlamlaştırıyordu. Söylen­
t iler kısa sürede yayılıyor ve gerçeklerin önüne geçiyordu. Haberler
Brandenburg sarayına ulaştı. Kraliçe, Böttger konusunda ünlü bilgin
ve filozof Gottfried Wilhelm Leibniz'le ( 1 646- 1 7 1 6) yazıştı. Özellikle
Löwensternli simyacı Johann Kunckel ( 1 630- 1 702), Böttger'in bir altın
yapımcısı olarak ünlenmesine katkıda bulundu. Yakut camını ve fosfor
elementini keşfetmiş olan Kunckel, Prusya kralı tarafından başına 1 .000
Taler ödül konan Böttger'e, Prusya kralından kurtulmak üzere Berlin'i
terk ederek Saksonyada Wittenberg Üniversitesi'ne kaçmasını önerdi.
Prusya makamlarının, altın yapma deneylerinin gidişatını sorgulama­
s ı üzerine, görevlendirildiği "altın yapma" uğraşından kaçarak 1 70 l(ie

Saksonyaya ulaştı ve orada Saksonya Elektörü ve Polonya Kralı "Güçlü"


August'un (yön. 1 694- 1 733) koruması altına girdi. 1 8 ay boyunca köle
gibi çalıştı. Böttger gerçekte porselenin mucidi değildir. Bunun muci­
di, daha çok, Böttger'in de Dresden'de asistanı olarak yanında çalıştığı
Ehrenfried Walter von Tschirnhaus'tur ( 1 65 1 - 1 708). Tschirnhaus'un
ölümünden sonra Böttger tüm gücünü bu işe ve Meissen'deki fabrika­
nın kurulmasına harcamış ve kike zengin topraktan çok fazla miktarda
porselen kaplar üretmiştir. 143• 144
İşliğinin kapısında, " Tanrı, bir altın yapımcısını çömlekçiye dönüş­
türdü" sözleri yazılı bir levha asılıydı. Ürettiği malzeme, beyaz ve yarı
saydam görünümlü, pişmiş seramik kitle olup böylece porselen üreti­
minin gizi çözülmüş oldu. Böttger tarafından bulunan ve ondan sonra
sürekli olarak geliştirilen Avrupa sert porseleninin en önemli bileşeni,
saf beyaz renkte, plastik, ateşe oldukça dayanıklı bir kil maddesi olan ve
yeryüzünde ancak belirli bölgelerde bulunan kaolindi. O zamana dek
son derece değer verilen ve pahalı olan seramik kaplar, artık bizzat Av­
rupada da üretilebilecekti. O sıralar seramik eşyalar serüvenli yollardan
Avrupaya getirtiliyor ve derebeyilerin konaklarında özel odalarda ya da
koleksiyon odalarında ("kabine") toplanıp korunuyordu. Avrupanın ilk
porselen mamulleri, Çin porseleni biçim ve dekorundaydı; daha öncele­
ri yapılmakta olan fayanslar da yine Çin porselenini taklide çalışmıştı. 1 3 5
Böttger'in keşfi, 6 Haziran 1 7 1 O tarihinde Meissen'de (Albrechtsburg
Kalesi'nde) bir porselen fabrikasının faaliyete geçmesini sağladı. "Me­
issen porseleni", Böttger bir zamanlar Dresden yakınında çalıştığı için,
kimi zaman "Dresden porseleni" diye de bilinir. "Meissen porseleni",
224 1 Avrupa'da Porselen

yaklaşık bir yüzyıl boyu, Avrupa'da üretilen sert-gövdeli tüm porselen­


lerin kalite bakımından en üstünü olarak kaldı.121
Ancak Avrupa porseleninin gerçekte Böttger mi yoksa Tschirnhaus ta­
rafından mı keşfedildiği konusu günümüze dek tartışılagelmiştir. Freiberg
madenlerinde danışman olarak çalışan Gottfried Pabst von Ohain ( 1 656-
1 729) mineraloji ve metalürji konularında uzman biriydi ve demir me­
talürjisi çalışmalarını yönetmesi için 1 706 yılının Ocak ayında bu göreve
getirilmişti. Tschirnhaus, Ohain'ın oğlu Carl Eugen Pabst von Ohain'ın
( 1 7 1 8- 1 784) vaftiz babası idi. Baba Ohain, Böttgere, onun hiçbir şekilde
erişemeyeceği, seçilmiş mineral örnekleri sağladı. Eylül 1 707'de demirce
zengin refrakter kil ile akışkanlaştırıcı (eritici) karışımının yüksek sıcak­
lıkta pişirilmesiyle "kırmızı sert çömlek" üretildi. Bu malzeme aşırı dere­
cede sertti. Bu dönem, Tschirnhaus'un etkinliğinin az olduğu bir dönem­
di. 1 5 Ocak 1 708'de Avrupa sert porseleninin icat edildiği, bir protokolle
belgelendi. Bu çalışmalara katılanlar Böttger ve baba Ohain'ın dışında bir
hekim ve doğabilimci olan Dr. Jacob Bartholomaei ( 1670- 1 742) idi.
Daha 1 694'te Tschirnhaus, eritme denemeleri yapmış ve bunlar ko­
nusunda Leibniz'le mektuplaşmıştı. 1 70 1 'de bu gizin, çeşitli toprakların
birbiri içinde eritilmesinde aranması gerektiğine inanır hale gelmiştir.
Aynı yıl, Güçlü August, Berlin'den gelmekte olan Böttger'in Witten­
berg'de alıkonmasını buyurmuştur. Böttger, oradan Dresdene götürül­
müş ve simyacı olarak çalışmaya zorlanmıştır. Bir sonraki yıl Tschirn -
haus'la ilk kez karşılaşmış, daha sonra l 703'te Saksonya'dan kaçmış ve
nihayet l 704'te porselen hamurunu aramada Tschirnhaus ile birlikte
çalışmaya razı olmuştur. Bunun üzerine Saksonyanın Meissen kentinde
Elbe Nehri kıyısında tepelik bir yerde bulunan Albrechtsburg'da karar
kılmış ve Saksonyalı madencilerin laboratuvarları onun emrine tahsis
edilmiştir. l 706'da Tschirnhaus'un görüşüne uygun olarak Dresden'de
Elbe nehri kıyısı üzerinde bir laboratuvar kurulmuş; Tschirnhaus ona,
kendi yaratısı olan ve Çin porselenine benzeyen "kırmızı porselen"in ilk
örneklerini göstermiştir. Kızıl-kahverenginde ve opak olan bu malzeme,
mermeri andırıyor ve "Tschirnhaus camı" diye adlandırılıyordu. 1 706
sonbaharında İsveç Kralı XII. Karl (Demirbaş Şarl) (yön. 1 697- 1 7 1 8) ,
Saksonya'yı işgal etmiş ve Böttger, güvenlik amacıyla Königstein Kale­
si'ne nakledilmiştir. Orada tam bir yıl boyu yalnız halde gözetim altında
tutulmuş, kah Tschirnhaus ile birlikte çalışmış, kah Dresden'deki yeni
laboratuvarına çekilmiştir. Eylül l 707'de oradaki deneylerini sürdürerek
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 225

kırmızı seramik hamurunu iyileştirmiştir. Böttger 1 707'de Dresden'deki


laboratuvarda büyük bir fırın kurmuştur. Buradaki çalışmalarında 1 707
yılında "gerçek porselenin" icadına çok yaklaşmıştır. O sıralarda por­
selen yapımına uygun kaolin içerikli toprak, Saksonya'daki Aue yöre­
sinde keşfedilmiştir. 1 707 Kasım'ında Zwickau kili ya da kırmızı renkli
Nürnberg bolusu ile kolay eriyebilir Aue balçığından "Böttger çömleği"
diye adlandırılan, kızıl-kahverengi bir seramik elde etmiştir (ŞEKİL 89).
Ocak 1 708'de Saksonya kili, akışkanlaştırıcı olarak alabaster (sumerme­
ri) gibi hammaddelere ek olarak özellikle Erzgebirge yöresinin beyaz
kaolinli toprağını kullanarak gerçek beyaz porselenin ilk başarılı pişi­
rimini gerçekleştirmiş, yanı sıra da yaklaşık 1 350°C'ye çıkacak bir fırın
geliştirmiştir. O yıl Tschirnhaus ölmüş; kral, Böttgere, çalışmalarını sür­
dürmesi için tam yetki vermiş, ayrıca da onun, altın yapımı denemele­
rini sürdürmesini istemiştir. 1 709 yılının Mart ayında Böttger, Güçlü
August'a, tıpkı Doğu Hint Adaları mallarına benzeyen kırmızı seramik
gibi, en ince sırlı beyaz porseleni üreteceği sözünü vermiştir. O yıl, bunu
da gerçekleştirmiş, ama krala, altın üretecek durumda olmadığını da
söylemek durumunda kalmıştır. Ocak 17 l O'da kral tarafından bir por­
selen fabrikası kurulması imtiyazı verileceği duyurusu yapılmışsa da
hiçbir özel sermaye bu girişime para yatırmamıştır. Kral tarafından bir
imalathane kurulmasına karar verilmiş ve üç ay sonra Albrechtsburg'da
kurulan tesis, 1 50 yıl boyu orada üretimde bulunmuştur. 1 4 1

ŞEKiL 89. Kızıl-kahverengi sert çini olarak "Böttger çömlekleri".

Meissen porselen imalathanesi 1 7 1 O yılında üretime başlamışsa da


süsleme öğeleri zayıftı ve ilk olarak önemli boyutta satışı, 1 7 1 3 Leip-
226 1 Avrupa'da Porselen

zig Paskalya Fuarı'nda oldu. Meissen imalathanesinin müfettişi Johann


Melchior Steinbrück ( 1 673- 1 723) Böttger'in kayınbiraderi ve yakın ar­
kadaşı idi. Onun Güçlü August'a önermesi üzerine Böttger, porselen
üretiminin yöneticiliğine getirildi ve Baron unvanı verildi. Tschirnha­
us, kendi porselen üretim tekniği bilgilerini açıklayamadan ölmüş ve
bu konudaki deneyimini mezara götürmüştü. Tschirnhaus ailesinin de
yakın dostu olan Steinbrück'ün, Tschirnhaus'tan kalan eşyalar arasında
bu bilgilere yönelik kimi reçeteler bulduğu ve bunları Böttger'in yarar­
lanmasına sunduğu söylenir. Güçlü August'un Tschirnhaus'u gözden
çıkarmasında dinsel hoşgörüsüzlüğün etkili olduğu ileri sürülmektedir.
Tschirnhaus, Alman "Aydınlanma" hareketinin en önemli liderlerinden
ve Ortodoks Lutherciliği çokça eleştirenlerden biri idi. Böttger cephe­
sinden irdelendiğinde ise onun simya yeteneği, Lutherci Ortodoksluk
tarafından daha kolay hoşgörülebilir durumdaydı; çünkü simya, Protes­
tan çevrelerce bir ölçüde daha kabul edilebilir bir uğraştı.
193 1 yılında Münih'teki Alman Müzesi'nin ("Deutsches Museum")
şeref salonuna Böttger'in bir büstü kondu. Kaidesinde şu yazı yazılıy­
dı: "E. W. von Tschirnhaus'un desteği altında o, ilk olarak porseleni fabri­
ka ölçeğinde üretmeyi başardı". Ancak İkinci Dünya Savaşı sona erince
1 945'te şeref salonundaki Böttger büstü, Tschirnhaus'un hakkını yeme­
mek için oradan kaldırıldı ve bir daha yerine konmadı.
Zamanın ticarete düşkün en büyük derebeyi olan Güçlü August, Fi­
lozoftaşı'nın aranması uğruna çok büyük harcamalar yaptıysa da bunun
yerine "beyaz altının" (yani porselenin) yapım sırrına sahip oldu. Onu
' izleyen yaz mevsiminde Meissen'deki depolarda 1 200- 1 300 dolayında
porselen kapkacak bulunuyordu. Anormal teknik güçlüklerin aşılabildi­
ği 1 7 1 3 yılından itibaren ancak büyük ölçekte fabrikasyona geçilebildi.
Hızla artan kırmızı seramik üretimi, beyaz porselen üretimi ile birbirine
koşut yürüdü. Böttger kırmızı porselen için koyu kahverengi, parıltılı,
sıkça da hemen hemen siyah bir sır buldu. İç-kitle cilalanabiliyor, al­
tın ve gümüş yaldızla ve renkli laklarla soğukta bezenebiliyordu. Erken
dönemlerde Meissen porseleninde altın yaldızlı süslemeler de yapılmış­
tır. Bunun için ince altın tozundan ibaret cila altını, tıpkı sır-üstü boya­
larda olduğu gibi terebentin yağı ile karıştırılarak yüzeye sürülüyordu.
Böttger 1 3 yıl boyu kralın tutsağı olarak kaldı. Sonunda 1 7 1 4 yılında
resmi bir emirname ile özgürlüğüne kavuştu. Ölümüne dek porselen
konusunda çalışmaktan ve çeşitli ürünlerin temellerini atmaktan geri
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 227

kalmadı. Yeni fırın tasarımları yaptı, yeni renkte boyalar elde etmek için
çeşitli oksitlerle denemeler yaptı ve yılmadan, Çinlilerin sır altında kul­
landıkları, çok arzu ettiği mavi boyanın gizini aradı. Sürekli olarak da
alkol alıyordu. Yıllardır hastaydı ve dahası ömrünün son yılında yarı kör
durumda idi. Fabrika, kendi biçemini yavaş yavaş geliştirdi ve sonunda
"Meissen porseleni" terimi, kendine özgü bezemesiyle aranan ünlü bir
marka oldu. 1 4 1
Meissen'deki işletmenin günümüzdeki adı "Staatliche Porzellan-Ma­
nufaktur Meissen GmbH" olup logosu, çapraz durumdaki iki kılıç şek­
lindedir. Meissen ürünlerine marka işareti, başlangıçta doğrudan sır-üstü
boyama ile kondu, daha sonra sır-altı boyama şeklinde mavi renkle işlen­
di. İlk işaretler AR ( < "Augustus Rex": "Kral August" şeklinde bir monog­
ram), K. P. M. ( < "Königliche Porzellan-Manufaktur"), M. P. M. ( < "Meis­
sener Porzellan-Manufaktur") ve K. P. F. ( < "Königliche Porzellan-Fabrik")
şekillerinde iken daha sonra çapraz kılıç işareti kullanılmıştır.
İngiltereöe de 1 7. yüzyıl ortalarında porselen üretimi yönünde ça­
balar oldu. Çömlekçi Francis Place ( 1 647- 1 728) ve John Dwight ( 1 604-
1 66 1 ), sert çömlek ürünlerinden yola çıktılarsa da "arkanum"un sonul
reçetesini bulamadılar. 1 708 yılına girildiğinde Böttger, belirgin bir
sonuca ulaştı ve kaolin, feldspat ve kuvars karışımından, Avrupa sert
porselenini üretti. Bu malzeme "yüksek sıcaklıklarda bile şeklini değiştir­
miyor ve pişirildikten sonra 'sıkı bir yapı', yani pratikçe gözeneksiz bir yapı
kazanıyordu". Onun ilk porselen örneğinin temel malzemeleri kaolin
içerikli Colditz kili ile bir tür jips olan alabaster idi. Daha sonraları ala­
baster yerine, akışkanlaştırıcı olarak feldspat kullandı. Meissenöeki por­
selen fabrikası 23 Ocak 1 7 1 0Öa kurulmuştur. Ancak Almanca, Latince,
Fransızca ve Felemenkçe ile dört dilde yazılan kuruluş duyurusunda,
bu porselenin bulucusunun adı yer almıyordu. 1• 19 Burada ilkin kırmı­
zı renkte Böttger çömleği, 1 7 1 3'ten itibaren de geniş kapsamlı olarak
beyaz renkte Böttger porseleni üretilmeye başlandı.8 6 Haziran 1 7 1 0<ia
Meissen'de Albrechtsburg Kalesi'ndeki yeni üretim, Michael Nemitze
teslim edildi. Hasta durumda olan ve üretiminin tüm sırlarına sahip
olan Böttger, bildiklerinin kendisiyle birlikte mezara gitmemesi için,
hammadde ve karışım hazırlama konusundaki bilgileri, saray özel he­
kimi Dr. Jacob Bartholomaei'ye ( 1 670- 1 742), sırlama tekniği bilgilerini
de üretimin yöneticisi Nemitze iletti. Sıkı korumalara ve büyük cezalara
karşı "arkanistler" suskun kalmadı. Tüm derebeyileri, kendi toprakların-
228 1 Avrupaaa Porselen

da porselen üretmek istiyordu. 1 7 1 8 yılında Viyana'd a, Meissen'le reka­


bete girecek bir tesis kurulmuştur. 1 8 . yüzyıl ortalarında daha önceleri
Meissen ve Viyana'da çalışmış olan "arkanistler", tesis tesis gezerek, üre­
tim bilgilerini çıkar karşılığı yaymışlardır. Ağır görme bozukluğunun
yanı sıra diğer rahatsızlıkları da olan Böttger, 1 9 Nisan 1 7 1 4'te kraldan
özgürlük belgesi aldı. 1 7 1 8 yılı sonunda altın yapmak üzere yeniden
simya çalışmalarına döndü ve uzun süren bir hastalığının ardından 1 3
Mart 1 7 1 9<ia öldü. 1
Meissen porseleninin büyük başarısı, kısmen onları süsleyen ressam
Johann Gregorius Höroldt (ya da Herold) ( 1 696- 1 775) ve tasarımcı Jo­
hann Joachim Kandler ( 1 706- 1 775) gibi usta sanatçılardan da kaynak­
lanmaktadır. Höroldt, Johann Ehrenfried Stadler ( 1 70 1 - 1 74 1 ) ve Adam
Friedrich von Löwenfink ( 1 7 1 4- 1 754) gibi ressamlar, Avrupa üretimi
porselenler üzerinde "Chinoiserie" türü süslemeler yapmışlardır. İlk kez
Höroldt, 1 720'lerden itibaren, çoğu kez kurşun sırıyla ve kuvarsla karış­
tırılan metal oksitler kullanarak parlak renkte zengin içerikli bir sır-üstü
boya paleti geliştirmiş ve ürünlere sır-altı mavi boya ile "AR" monog­
ramını işlemiştir. Höroldt Çin, Japon ve de Avrupa biçemli desenlere
ağırlık vermişken, Kandler, ününü zarif hayvan ve insan figürleriyle
kazanmıştır (ŞEKİL 90) . Meissen<ie çalışmaya başladığı 1 73 1 yılından
1 775'teki ölümüne dek kırk yılı aşkın bir süre üretimde bulunan Kand­
ler, Avrupa porselen figürleri biçeminin dahiyane yaratıcılarındandır.
Almanya'daki politik karışıklıklar ve Sevres porseleni ile olan rekabet,
1 770'lerin sonlarında Meissen fabrikasını düşüşe geçirmiştir. 1 2 1
Güçlü August'un isteği üzerine 1 730 yılında altı kişilik bir keşif gru­
bu "hayvanlar, kuşlar, bitkiler, çiçekler, fosiller ve taşlar" toplamaları ve
canlı hayvanlar ya da onların deri ve iskeletlerini ya da onların çizimle­
rini Saksonya'ya getirmeleri için Dresden'den Afrika'ya gönderilir. Grup
3 yıl sonra geri döner. Getirdikleri arasında Dresden ve Moritzburg'daki
kraliyet hayvanat bahçelerine ya da av köşklerine konan devasa egzotik
hayvanlar da vardır. Güçlü August'un saray çömlekçileri, kraliyet hayva­
nat bahçesindeki hayvanların kimileri gerçek büyüklüklerinde çok sayı­
da porselen figürlerini hazırlarlar. Meissen'in porselen hayvan figürleri
arasında özellikle kuş serileri büyük bir yer tutar. Porselen kuş figürleri
için çok büyük kapsamlı bir sipariş, bizzat kral tarafından 1 732'de ve­
rilmişti. Bu siparişte büyük ve küçük boyda 330 hayvan figürü ve 3 1 8
kuş figürü vardı ve kral bunları kendi "Japon Sarayı" için ısmarlamış-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 229

ŞEKİL 90. fohann foachim Ki:indler tarafından tasarımlanan Meissen çömleklerinde


Çinli kadın ve erkek büstleri (1 732).

tı. Bu tür hayvanları modelleyen porselen modelcileri arasında Johann


Gottlieb Kirchner ( 1 706- 1 768) ve 1 73 1 Öen itibaren onun ardılı olan
eski heykelci Johann Joachim Kandler ( 1 706- 1 775) bulunmaktadır. 1 1 5
Bunlardan köpekler, sincaplar, eşekler, kurtlar, ayılar, leoparlar vb., ay­
rıca kuşlar, horozlar, tavuklar, hindiler, tavus kuşları, sülünler, atmaca,
kartal, papağan ve diğer yabancı kuşlar. . . bire bir boyuttaydı; filler ve
gergedanlar ise iri köpek boyutundaydı. Kardeşi olan Prusya Kralı il.
Friedrich ("Büyük Friedrich") (yön. 1 740- 1 786), kimi zaman kendisine
"Polonya ve Porselen Kralı" diye takılırdı. 49
Güçlü August'un oğlu ve Saksonya Seçici Prensi il. Friedrich Au­
gust (yön. 1 733 - 1 763) [daha sonra III. August adıyla Polonya-Litvanya
Kralı (yön. 1 734- 1 763) J döneminde Dresden'i ziyaret eden bir İngiliz,
gözlemlerini şöyle aktarmıştır: " . . . Oradaki 'Çin Sarayı ' denilen mekan­
da kimileri gerçek büyüklüklerinde olmak üzere çok sayıda köpek, sincap,
maymun, kurt, ayı, leopar vb. nin porselen figürleri; çok sayıda kuş, horoz,
tavuk, hindi, tavus kuşu, sülün, şahin, kartal, papağan ve diğer yabancı
kuş figürleri . . . ". III. August döneminde Meissen porselen imalathane­
sinde, akşam yemeği servis takımları da üretiliyordu ve bunlardan en
ünlüsü, üç bin parçadan oluşan "Kuğulu Servis Takımı" olup Saksonyalı
Bakan, Kont Heinrich von Brühl ( 1 700- 1 763) için hazırlanmıştı. 49
230 1 Avrupaaa Porselen

Güçlü August, 1 7 1 5 yılında Prusya Kralı 1. Friedrich Wilhelm'den


(yön. 1 7 1 3 - 1 740), Çin İmparatoru Kangxi'nin (yön. 1 662- 1 722) dö­
nemine ait 1 5 1 mavi-beyaz porselen vazo alması karşılığında ona 600
Sakson ağır süvari askeri verdi. Yaklaşık 1 metre yükseklikteki bu Çin
vazoları, "Ağır Süvari Vazoları" ("Dragoon Vases") olarak bilinir. Çin
porselen vazoları karşılığında Prusya ordusuna rehin verilen bu asker­
ler, "Sakson 94. Piyade Bölüğü"nü oluşturdu ve bunlar kendilerini şaka
yollu olarak "Porselen Alayı" diye adlandırdılar. Bu birlik en son 1 942-
1 943 Stalingrad Savaşı'nda önemli yararlıklar gösterdi ve giysilerinde,
Güçlü August'un Kutsal Roma İmparatorluğu'ndaki mareşal rütbesini
gösteren ve aynı zamanda Meissen porselenleri üzerinde yer alan çapraz
kılıç amblemini taşıyorlardı. 49
Güçlü August (iL August) öldüğünde geriye en az 35.798 parça por­
selen eşya bıraktı; bunlardan yarısı Meissen üretimi, öteki yarısı da kra­
liyet demirbaşına "Doğu Hint Adaları Porseleni" diye kaydedilmiş olan
Çin ve Japon porseleni idi. Bu koleksiyon Dresden'de, onun "Japon Sara­
yı"nda bulunuyordu. Bu sarayın çan kulesinde porselenden yapılmış bir
çan vardı. Bu saray, özgün şekliyle "Hollanda Sarayı" olarak bilinmek­
teydi ve Saksonyanın önde gelen bakanlarından Baron Jacob Heinrich
von Flemming'den ( 1 667- 1 728) satın alınmıştı. 49
Çin motifleriyle bezeli altın yaldızlı porselenler, süslemesiz halde
Meissen'den sağlandıktan sonra Abraham Seuter ( 1 699- 1 747), Johann
Auffenwerth (ölm. 1 728) ve onun kızı Sabine Auffenwerth ( 1 706- 1 782)
tarafından evde süslenerek hazırlanıyordu. Meissen'deki üretim sırları­
nın başka ülkelere sızması önlenmeye çalışıldıysa da mineci ve altın yal­
dızcı Christoph Konrad Hunger (etk.- 1 7 1 7- 1 748) ile ustabaşı Samuel
Stölzel ( 1 685- 1 737), 1 7 1 9 yılında Meissen'den kaçarak Viyana'd a "sert
hamurlu porselen" denemeleri yapan Claudius Innocentius du Paquier
( 1 679- 1 75 1 ; yön. 1 7 1 8- 1 744) yönetiminde "Kraliyet Porselen Fabrika­
sı"nı kurmayı başararak "Viyana porseleni" üretimine başladılar. Her
ikisi de Meissen'deki Kraliyet Saksonya Porselen Fabrikası'nda iyi ko­
numda olan ve saygı gören bu tanınmış ustaları yeni bir girişim için
oradan koparıp Viyana'ya getirtmek gerçekten kolay değildi. Du Paqu­
ier, Viyana Porselen Fabrikası'nda incelikli desenlerde her türde porse­
len mayolikalar, Hint kapkacakları ve Uzak Doğu benzeri eşyalar üretti.
Du Paquier tarafından Viyana'da ilk porselen üretimi, Baron Freiherr
Hans Ludwig von Kuefstein'a ( 1 587- 1 657) ait evde 10 işçi ve bir fırın ile
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 23 1

başlatıldı. Kendilerine hak ettikleri ücret ödenmeyen Hunger ve Stölzel,


üç yıl sonra Viyana'dan kaçtılar. Du Paquier, uygun hammaddeyi bul­
mak için olası her malzemeyi denedi ve sonunda "Passau toprağı"nda
karar kıldı. 1 22 Böttger'in ölümüyle, Meissen'deki fabrika yeni bir organi­
zasyona girdi. 1 756'da Yedi Yıl Savaşları'nın başlamasına dek yönetim,
dört üyeden oluşan bir konsorsiyuma devredildi. Ancak 1 720'de Stölzel,
pişman olarak, yanında genç bir porselen ressamı olan Johann Gregori­
us Höroldt ile birlikte Saksonya'ya geri döndü. Höroldt, Meissen'de sa­
natsal olarak kısa süreli bir parlama dönemi yaşanmasında belirleyici
bir rol oynadı. Aynı sıralarda David Köhler (- 1 683- 1 722), sır-altı bo­
yamada kullanılabilecek kobalt mavisi boyayı yetkinleştirdi ve Johann
Georg Mehlhorn ( - 1 67 1 - 1 735), porselen hamuru için akışkanlaştırıcı
feldspatın kaynağını keşfetti. Pişirilmiş sır üzerine altınla resim yapma
denemeleri de başarılı oldu ve "Knallgold"dan ("patlayıcı altın"! : altın
fülminat) hazırlanan bir mor lüster geliştirilerek, fabrikasyon nitelemesi
olarak "Perlmutter" (sedef) diye adlandırıldı. Höroldt, sır üzerine renk­
li mineleme -sır-üstü boyalarla boyama- sanatında en azından kısmen
ustalaştığının kanıtı olarak Viyana'dan deneme parçalarını beraberinde
getirmişti. Dönüşünden birkaç ay sonra bütünüyle onun tarafından kır­
mızı mine boyası ile boyanmış bir çay servisi takımını Dresdene yolladı.
Stölzel daha sonra, kahverengi sır şeklindeki bir Çin bezemesinin başka
bir taklidini de başardı ve bu renk, "Kapuzinerbraun" (Kapüsen kahve­
rengisi) diye tanınır oldu. İlk renkli sır, _demir oksitten elde edilmişti. 1 4 1
Du Paquier'nin "Viyana Porselen Fabrikası" 1 744 yılında Avustur­
ya İmparatoriçesi Maria Theresia ( 1 7 1 7 - 1 780) tarafından satın alınarak
"İmparatorluk Fabrikası" haline dönüştürüldü. 1 749'da Macaristan'ın
Schmölnitz yöresinde Passau'dakinden daha güzel beyaz bir kaolin ya­
tağı keşfedildiyse de fabrika 1 750 yılında parasal nedenlerle üretime son
verdi. Politik çalkalanmalar ve Sevres porseleninin rekabeti nedeniyle
Meissen'deki üretim, 1 770'lerin sonlarına doğru gerilemeye başladı.
Hunger, daha sonra Venedik'te porselen fabrikasını temellendirdi. 17 4 7
yılında ise, bu kez Viyana'dan gelen kaçaklar aracılığıyla, üçüncü Alman
porselen fabrikası Münib kenti batısında Nymphenburg'daki Barok yaz­
lık sarayında kuruldu. Almanya'da daha sonra 1 750'de Höchst, 1 75 1 'de
Berlin, 1 755'te Frankenthal ve 1 758'de Ludwigsburg'da diğer porselen
fabrikaları açıldı. 8 Daha sonra yeniden devreye giren Viyana Porselen
Fabrikası'nın en ünlü yöneticisi, 1 78 1 - 1 803 yılları arasında görev ya­
pan Baron Konrad von Sorgenthal ( 1 735- 1 805) oldu. Onun döneminde
232 1 Avrupa'da Porselen

Viyana Porselen Fabrikası, dünyada "bir numara" oldu ve günümüzde


bile her koleksiyoncu için "Sorgenthal Dönemi" terimi, en yüce sanatsal
başarının kesinleşmiş bir kavramı halini aldı. 1 802öe Viyana'da Maden
Konseyi üyesi, 1 8 1 1 öe Grazöa profesör olan ve daha sonraları mineral­
lerin sertlik denemesiyle ünlenen jeolog ve mineralog Friedrich Mohs
( 1 773- 1 839), Avusturya'da uygun yeni kaolin yataklarını aramakla gö­
revlendirildi. 122
1 8. yüzyılın başlarında kaolin kullanan "sert hamurlu porselen"
üretimi Çin ve Japonya dışında Avrupa'da Meissen ve Saksonyada ger­
çekleştiriliyor, Avrupa'nın diğer fabrikalarında ise "yumuşak hamurlu
porselen" üretiliyordu. Almanya'da Thüringen'de yeniden porselen üre­
tim arayışları konusunda 1 740'larda başlayan çalışmalar 1 760'larda ba­
şarıyla sonuçlanmış, kil ve kaolinin yanı sıra özellikle Thüringenöeki
feldspatın bu işte kullanılabileceği anlaşılmıştır. Avrupa'da, Meissen'deki
Böttger dışında ve ondan bağımsız olarak porselen üretimi, 1 760'larda
Georg Heinrich Macheleid ( 1 723- 1 80 1 ), Johann Wolfgang Hammann
( 1 7 1 3 - 1 785), Johann Gotthelf Greiner ( 1 732- 1 797) ve beş oğlu tarafın­
dan Thüringen'de, eczacı William Cookworthy ( 1 705- 1 780) tarafından
İngiltereöe, Dmitri Ivanovich Vinogradov ( - 1 720- 1 758) tarafından
Rusya'd a, Dük Brancas-Villars de Lauragnais ( 1 733- 1 824) tarafından
Fransa'da, Vittorio Amadeo Giovanetti ( 1 729- 1 8 1 5) tarafından İtalya'da
ve Frantz Heinrich Müller ( 1 732- 1 820) tarafından da Danimarka'nın
Kopenhag kentinde başarıldı. Meissen porseleni için kaolin, 1 7 1 O'lu
yılların başlarında Schneeberg yöresinden sağlandı ve 1 7 1 3 'te porselen
fırınları kuruldu. Cookworthy, İngiltereöe Cornwallöe kaolin yatağı
buldu. Amerika'da Fransız Protest�nı (Hügno) Andrew Duche ( 1 7 1 0-
1 778), 1 730 yılı dolaylarında ilk kaolini Virginia'da buldu. 1
Porselen ve fayans üretiminde deneyimli ustaların çoğu, gezici sa­
natkarlardı. Oradan oraya gezerler ve kendilerine en iyi çalışma olanağı
ve kazanç şansı sağlayacak kişilerin hizmetine girerlerdi. Böylece sımsı -

kı saklanan ve çok talep edilen üretim gizlerini bilen "arkanist"ler, çeşitli


kişilerin hizmetinde ya da onların özel izinleri altında çeşitli yerlerde
özel fayans ve porselen imalathaneleri oluşturdular ya da mevcut olan­
ları geliştirdiler. Hollandalı seramikçi Joseph Hannong ( etk. 1 760'lar)
Strasbourgöa, fırında düşük ateşte pişirilmiş dört renkli çiniler yaparak
"Hint çiçekleri" adı verilen motifi uygulamıştır. Joseph Philipp Dannhö­
fer ( 1 7 1 2 - 1 790) ile Viyanalı Joseph Jakob Ringler ( 1 730- 1 804) , bu yol-
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 233

la porselen sanatının yayılmasında en çok çaba harcayan kişilerdendi.


Ringler, 1 745- 1 750 yılları arasında ve 1 802'de "arkanist" olarak birbiri
ardı sıra Viyana, Höchst, Strasbourg, Nymphenburg, Ellwangen ve Lu­
dwigsburg'da çalıştı. Arkanistler gibi model ustaları ve ressamlar da gez­
meyi seven sanatkarlardı.. Bu sanatçılar, yaşamlarının akışında üretimin
çeşitli dallarında çalışmışlar ve tüm dallarda usta haline gelmişlerdi.
Üretilen esere markanın {işaret) konulmamış olduğu eşyalarda, bunun
hangi ustanın eseri olduğu kolayca anlaşılamamaktadır. 8
1 774 yılında Meissen fabrikası müdürü Baron Camillo Marcolini
( 1 736- 1 8 1 4; yön. 1 774- 1 805) döneminde Saksonyadan ve 1 784 yılından
itibaren de Baron Konrad von Sorgenthal ( 1 735- 1 805) yönetimindeki
Viyana porselen fabrikasından Osmanlılarca ithal edilen porselenler,
her bakımdan olağanüstü güzellikte zarif eşyalardı. Bunlar arasında
Türkiye için özel olarak hazırlanan üzeri yazılı ve meyve motifleriyle
bezenmiş ürünler bulunmaktaydı. Topkapı Sarayı koleksiyonlarında yer
alan Sevres porselenleri ise, 1 789 Fransız Devrimi'nden sonraki döneme
ait olup, diplomatik armağan olarak Osmanlı padişahlarına gönderil­
mişti ve ilk ender örnekleri de içerdiğinden önem taşımaktadır.
Porselen figürlerin üretiminde 1 8 . yüzyılda çok kişinin katıldığı güç­
lü bir işbölümü sistemi oluşturulmuştu. Modelci ustalar, porselen kitle­
de kaçınılmayacak % 1 0- 1 5'lik büzülmeyi de göz önüne alarak planla­
nan figürden daha büyük olacak şekilde alçı, mum, ahşap ya da terako­
tadan özgün modeller hazırlıyorlardı. Alçıdan formlar, şekillendirilmiş
kitledeki aşırı suyu hızlıca emiyor, böylelikle kitle belirli bir sağlamlık
kazanıyor ve bu oyuk formun pozitif karşılığı ancak bundan sonra elde
edilebiliyordu. Hazırlanan bu figürler, daha sonra havada deri sertliği
derecesine kadar kurutuluyor; bunlar, bu parçaları bir araya birleştire­
cek olan usta tarafından killi çamur aracılığıyla, istenen modele uygun
düşecek şekilde birbirine yapıştırılıyordu. Malzeme bir fırında, yaklaşık
900°C'de pişiriliyor, böylece biraz küçülmüş halde, ama sert ve hala gö­
zenekli durumdaki pişmiş malzeme fırından alınıyordu. Ardından sır­
lama ustası, figürleri, porselen kitlesinin bileşiminde kullanılan ve sulu
karışım halinde hazırlanan sır bulamacının içine kısa bir süre için dal­
dırıp çıkararak malzemenin üzerini ince bir sır bulamacı ile kaplıyordu.
Daha sonra da sinterleşmiş porselenin gözenekli iç-kitlesi, üzerine yer­
leştirilen sırla birlikte 1 350- 1 500°C'de sırlama pişirmesine uğratılıyor,
böylece yarı saydam ve cam türünden erimiş sırla kopmaz bir bağlantı
234 1 Avrupaila Porselen

sağlanmış oluyordu. İsteniyorsa üzerine ressam ya da süsleme ustaları,


süsleme yapıyordu. 1 8. yüzyılda kullanılan metal oksit bileşimli sera­
mik boyaların çoğu, sırlama pişirmesinin yüksek sıcaklığında dayanıklı
olmadıklarından, resimleme sonrası 600-800°Cöeki sıcaklıklarda başka
bir pişirme ile sır üzerine eritilerek bağlanıyordu. Bu amaçla boyanmış
parçalar "Muffel" diye adlandırılan ateşe dayanıklı seramik kapsüller içi­
ne konarak pişiriliyordu. Bu nedenle sır-üstü boyama, "Muffel tekniği"
diye de adlandırılır. Işığa dayanıklı boyalar kendi aydınlatma gücünün
sihrini her ne kadar günümüze dek değişmeden korumuşlarsa da çoğu
zaman mekanik hasarlara uğramışlardır; çünkü nispeten düşük olan
boyalı pişirme sırasında boyanın iç-kitleye ve sır katmanına sağlamca
kaynaşması gerçekleşmiyordu. 8
Kaolin oranı fazla olan ve yüksek sıcaklıkta pişen sert porselenin
yapımı, Avrupalı kimyagerler tarafından bilinmesine karşın kaolin ya­
taklarının bulunmamasından dolayı üretime geçilememiş, ancak 1 7 1 O
yılında Meissen'de kurulan Avrupa'nın ilk sert hamurlu porselen ima­
lathanesinin kurulmasından sonra buranın ürünleri "Meissen porsele­
ni" ya da "Saksonya porseleni" adı altında tüm Avrupa'ya yayılmıştır.
18. yüzyılın ikinci yarısında İtalya'dan Rusya'ya dek birçok ülkede sert
hamurlu porselen üretimine başlanmış, İngiltere'de ise 1 75 1 Öe İngil­
tere'nin en eski ve en iyi porseleni olan, çoğu sır-altı mavi boyamalı,
yumuşak hamurlu "Worcester porseleni" üretilmiştir. Porselen üreticisi
1. Josiah Spode ( 1 733- 1 797), 1 776 yılında çalıştığı fabrikanın sahibi ol­
muş, burada "krem rengi çömlek" ("Cream-ware") ve "inci rengi çömlek"
("Pearl-ware") gibi ince çömlekler üretmiştir. Onun oğlu il. Josiah Spo­
de ( 1 754- 1 827) ise, 1 805 yılında kemik porseleni (ya da kemik çinisi)
yapımını gerçekleştirmiştir. Bunda, seramik hamuruna kemik külü ve
feldspat ekledikçe malın saydamlığının arttığını görmüştür. Wedgwood
üretimi ünlü seramik ise porselen olmayıp, toprak eşya ya da sert çini
kategorisinde idi. 1 2 1
Günümüzde porselen üretimi tüm dünyaya yayılmış durumda olup
ABD, Avrupa ve Japonya başı çekmektedir. Bunlar arasında Amerikan
Lenox, Alman Rosenthal ve Japon Noritake ürünleri, dikkate değer
özelliktedirler. 1 2 1
1 23 5

KEMiK PORSELENi

Başka bir tür porselen, kemik porselenidir. %50'ye varan oranda


sığır kemiği külünün dışında farklı miktarlarda kaolin, kum, feldspat
ve flusşpattan (flüorit, kalsiyum flüorür, CaF ) oluşur. 1 260- 1 300°C'de­
2
ki pişirme, sert yapılı ve son derece saydam ürün verir. Köken ülkesi
İngiltere olup kemik porseleninden gündelik kullanımlı ev eşyaları da
yapılmaktadır. 1
Porselen taklidi konusunda Avrupa'daki ilk atılımlar arasında sütlü
cam (cam ile kalay oksit karışımından) ile yumuşak hamurlu porselen
(kil ile öğütülmüş cam karışımından) özellikle İtalya ve Mısır'da üretil­
miştir ve yumuşak hamurlu porselenin bir İngiliz çeşitlemesinde sığır
kemiğinden elde edilen kemik külü, öğütülmüş cam ve kile eklenmiştir.
Bu son uygulamayı izleyerek İngilizler daha sonra kemik külünü gerçek
(sert) porselene katarak fildişi beyazı renkte "kemik porseleni"ni (İng.
"bone china") elde etmişlerdir. Kemik külü içerikli seramik eşya olarak
"bone china" nın bileşimi %45-50 kavrulmuş kemik/ kemik külü, %20
-25 kaolin ve %25-30 feldspattan ibarettir. 1 7. yüzyılda farklı türde ya­
rı-saydam bir seramik malzeme İran'da üretilmiş ve İngiliz tüccarlarca
"Gombroon", Hollandalı tüccarlarca "Gamrun" ya da "Gumrun" ve Arap­
larca "Jaroon" diye adlandırılmıştır. 3
1 5. yüzyılda Venedik'in Murana Adası'nda "Lattimo" adı verilen sütlü
cam imal edilmiştir. Bu opak cam, kemik külü katkılı kemik camının taklidi
ya da bulanıklık verici araç olarak kalay oksit katkılı porselenin taklidi ola­
rak üretilmiştir. 16. yüzyılda Venedik Cumhuriyeti'ne ait Bologna kentinin
güneydoğusunda yer alan Faenza'da kemik camından farklı bir ürün olarak
seramikten hazırlanan "Bianchi di Faenza" adlı bir ürün üretilmişti.
236 1 Kemik Porseleni

İngilizlerce kemik porseleni diye adlandırılan porselen, Fransa, Bel­


çika, İspanya ve İtalya'da kullanılan frit porseleninden dışsal olarak çok
farklı değildir. Hamurunun bileşimi, kaolin porselenine çok yakındır.
Temel olarak kireç içerikli porselen kili, feldspat türü bir mineral, plas­
tik kil, çakmaktaşı ve fosfor içerikli kireçten ibarettir. Sanatsal olarak
Fransız frit porseleni ile boy ölçüşemez; pratik kullanım açısından ise
ucuza üretilen adi çanak-çömlekler tarafından saf dışı bırakılmışlardır.
Ancak İngiltere'de örnek kabilinden iyi nitelikli türleri üretilmiştir. 1 20
Kemik porseleni, l 760'larda İngiltereCie geliştirilmiştir ve günümüz­
de de üretimi Türklerce sürdürülmektedir. "Fosfat porseleni" olarak da
bilinen kemik porseleninin hammaddesini kemik külü oluşturur. Ke­
mik külü yaklaşık olarak %85 oranında trikalsiyum fosfat, az miktar­
larda da kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve silisyum dioksit
içerir. Kemik porseleninin en önemli özelliği beyazlığı ve çok saydam
oluşudur. Kemik külü, kemik porseleninin yapımında bağlayıcı olarak
kullanılır ve porselenin saydamlığının artmasını sağlar. Kemik külünde
bulunan kalsiyum oksit, yapıdaki diğer oksitlerle cam oluşturur; trikal­
siyum fosfat ise alüminosilikat karışımları için eritken görevi görür. Ke­
mik porseleni üretiminde, düşük demir içeriği nedeniyle sığır kemikleri
kullanılır. 1 23
Bu amaçla kemik, uygun bir çözücü içinde kaynatılarak et ve pislik­
lerinden temizlenir; üzerinde kalan yağ ve jelatin, sıcak su ya da buhar
püskürtülerek uzaklaştırılır. Daha sonra 1 000- 1 200°CCie yavaş bir bi­
çimde kalsinlenir (kavrulur), ardından bilyeli değirmenlerde öğütülür
ve içi su dolu büyük tahta fıçılarda 4-6 hafta boyu dinlendirilerek olgun­
laştırıldıktan sonra kurutularak porselen yapımında kullanılır.
1 23 7

TEKNiK SERAMiK MALZEMELER

Günümüzde seramik sanayisi, kimyanın en önemli eşlikçilerinden


biri halini almıştır. Asite dayanıklı sert çömlek ve porselen, uzun za­
mandan beri korozyondan (kimyasal aşınma) koruyucu malzemeler
olarak kullanılmaktadır. Asite dayanıklı çelik ve emayenin yanı sıra ok­
sitli, nitrürlü ve karbürlü seramikler, yoğun bir kullanım alanı bulmak­
tadır. 1 9. yüzyıl ikinci yarısından başlayarak sanayinin gelişmesinde
elektro-seramikler önemli görev üstlenmişlerdir. Porselene dayalı elekt­
riksel yalıtımda önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1 4 5
Günümüzde üretilen "ileri teknoloji seramikleri"nin "Kuvars - Fel­
dspat - Killi toprak" üçlüsünden oluşan klasik seramikle bir ilişkisi kal­
mamış, metalik ve organik temelli olmayan tüm yapay malzemeler için
kullanılan genel bir kavrama dönüşmüştür. "Teknik seramik", mühen­
dislik uygulamalarında yer alan seramikler için kullanılan bir terimdir.
Son 1 50 yıldır seramik malzemelerin bilimsel araştırılma tekniğinde
büyük gelişmeler olmuştur. Hızla gelişen teknoloji ile koşut olarak darbe
ve fiziksel aşınmaya karşı yüksek dirençli, kimyasal aşınmaya dayanıklı,
seçkin ısıl, manyetik ve elektriksel özelliklere sahip malzemeler olarak
çeşitli "high-tech seramik" ya da "teknik seramik" türlerine (elektrose­
ramik, manyetik seramik, nükleer seramik, biyoseramik vb.) gereksi­
nim duyulmuştur. Hollanda'nın Philips Laboratuvarları'ndan Jakob Luis
Snoeck (Snoek) ( 1 902- 1 950) 1 946öa güçlü manyetik özelliklere sahip
özel seramikler geliştirmiştir. "Teknik seramik" kapsamında, yüksek ba­
şarım seramikleri ( İng. "high performance ceramics"), yapısal seramikler,
inşaat seramikleri, sanayi ·s eramikleri, mühendislik seramikleri, işlevsel
se.ramikler, elektrik seramikleri, kesme işlerinde kullanılan seramikler,
tıbbi seramikler vb. yer almaktadır. Bunların belirgin özellikleri düşük
238 1 Teknik Seramik Malzemeler

yoğunluk, yüksek sertlik, yüksek mekanik dayanım, boyutsal kararlı­


lık, fiziksel ve kimyasal aşınmalara karşı direnç, hava atmosferine karşı
direnç, yüksek çalışma sıcaklığı, düşük ya da yüksek ısıl iletkenlik, iyi
elektrik yalıtımı, dielektrik ve ferroelektrik özellikler vb.dir. Özel sera­
mik ürünler yeni ve bugüne dek bilinmeyen elektriksel, manyetik, ısıl
ve mekanik özelliklere sahiptir. "Özel seramik" kavramı, genellikle %20
'den az kil minerali maddelerini içeren seramik ürünler için kullanıl­
maktadır. Başka tanımlarda, özel seramik kavramı, geleneksel yapı sera­
miği, kap seramiği ve sanatsal seramik dışında teknik amaçlarla üretilen
seramikleri nitelemektedir.
Sınama ve deneyim yardımıyla seramik bilimini kuran en önemli
kişilerden biri, Alexander Theodore Brongniart'tır ( 1 770- 1 847) . Porse­
len üretimi ve tasarımı konusunda başlangıçta çok az deneyimi bulun­
masına karşın becerikli bir kimyacı idi. Zaman içinde Sevres'deki por­
selen fabrikasının yöneticisi olarak pek çok Avrupa fabrikasıyla temas
kurmuş ve deneyimlerini 1 844'te yayımlanan Traite des arts ceramique
ou des poteries (Seramik ya da Çömlekçilik Sanatları Üzerine İnceleme)
adlı eserinde sunmuştur. Seramik hammaddeleri için deney yöntemle­
ri geliştirmiş ve seramik hamuru özellikleri ile farklı hammaddelerden
yapılı hamur bileşimi arasındaki ilişkileri bulmuştur. Onun çalışmaları
ile Sevres'de dünyanın ilk porselen müzesi oluşturulmuş ve bu müzede,
kendi ürettiklerinin yanı sıra dünyanın her tarafından getirtilen örnek­
ler de yer almıştır.
Eğer bir cam ısıtılır ve uzunca süre orta bir sıcaklıkta tutulursa, kısmi
kristalleşme cereyan edebilir. Bu sırada camın %50 ya da daha fazla­
sı kristalleşmişse, ona "cam-seramik" adı verilir. Fizikçi ve doğa bilgini
Rene Antoine Ferchault de Reaumur ( 1 683 - 1 757), bu konuda çalışmalar
yaparken porselene benzer bir cam-seramik yapmıştır. Cam-seramikler,
başlangıç halleri cam olup daha sonra kristal haldeki seramiklere dö­
nüştürüldükleri için bu adı almışlardır. Bunlar cama oranla 4-5 kat daha
güçlü ve serttirler.
19 . yüzyıl ikinci yarısında seramik alanındaki araştırmalara olan ilgi
artmıştır. Seramiğe yabancı sanayiler, kendi özel üretimleri için özel se­
ramik yardımcı malzemeler isteminde bulunmuşlardır. Örneğin maden
işleme fırınlarında metal elde edilmesi için ateşe dayanıklı taş ve tuğla
istenmiştir. Her iki taraf bir araya gelerek ısıya dayanıklılık, sertlik ve
sinterleşme davranışı gibi seramik özelliklerini sağlayacak şekilde killi
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 239

toprak, kuvars ve alkalilerden oluşturulacak hamur bileşimini sapta­


maya çalışmışlardır. Ardından uzmanlık dergileri oluşturulmuş ve yeni
bilgiler yayılmıştır. 1 878öe Berlin'deki kraliyet porselen fabrikasın­
da kimya tekniği deney enstitüsünün yöneticiliğine Hermann August
Seger ( 1 839- 1 893) getirilmiştir. Seger, molekül değerleri aracılığıyla
sır bileşimini gözler önüne seren ve hesaplanmasına olanak veren bir
şema geliştirmiştir. Günümüzde de sır bileşimi, bu "Seger formülü" ile
ayarlanmaktadır. Yine onun adıyla anılan "Seger konileri" ya da "Seger
piramitleri", pişirme fırını içindeki sıcaklığın belirlenmesine hizmet et­
mektedir. "Seger konileri" taban çapı 1 cm ve yükseklik 6 cm olan ko­
niler, "Seger piramiti" ise taban kenarı 1 cm ve yüksekliği 6 cm olan
üçgen piramitler şeklindedir. Bunlar, erime noktaları 600°-2000°C sı­
caklık aralığını 20'şer derecelik adımlar halinde tarayacak şekilde, de­
ğişen oranlı kuvars, feldspat, demir oksit, kalsiyum karbonat, kaolin ve
bor oksit karışımlarından hazırlanır. Erime sıcaklıkları gitgide artacak
şekilde, değişen bileşimlerde "Seger konileri/ Seger piramitleri" fırın içi­
ne yerleştirilir ve pişirme süresine bağlı olarak fırın sıcaklığı, bunların
yumuşama ve eriyerek çökme durumlarının gözlemlenmesiyle seramik
fırınının sıcaklığı, şekil bozunumuna uğrayan son koninin erime sıcak­
lığı olarak belirlenir.
Tarihsel sırada teknik seramiğin gelişimi izlenecek olursa, başta,
ateşe dayanıklı seramik yapı malzemeleri yer alır. Georgius Agricola
( 1 494- 1 555), cam eritme fırınları için seramik taşlar ve ateşe dayanıklı
kaplar kullanmıştır (ŞEKİL 9 1 ) . Şamotlanmış kilden biçimlenen taşların
üretimi daha 1 6. yüzyılda biliniyordu. Şamot ürünlerinin sınai üreti­
mi 1 820'lerde İngiltere'de başlamıştır. İngiliz çelik sanayisi ve havagazı
sanayisi ateşe dayanıklı taşlar, tavalar ve imbikler gereksiniyordu. Gaz
fabrikası için ateşe dayanıklı malzeme üretmek üzere Almanya'da ilk
fabrika 1 834'te Stettin'de kuruldu. Ateşe dayanıklı mallar için önkoşu -
lun, hamur içindeki yüksek alüminyum oksit içeriği olduğu bilgisinden
hareketle bu amaçla alüminyum oksit yüzdesi yüksek ve akışkanlaştırıcı
bileşen yüzdesi düşük olan kil arandı. 1
Günümüzde kaolinin (Çin kili), yalnızca küçük bir oranı seramik
üretiminde kullanılmaktadır. Kaolinin %75'ten fazlası kağıt sanayisinde
beyazlatıcı, dolgu maddesi ve kaplama maddesi olarak kullanılmaktadır.
Kaolinin çağdaş pek çok kullanım alanı arasında ince porselen, gübre,
boya, ilaç ve plastikler yer almaktadır.
2 40 1 Teknik Seramik Malzemeler

ŞEKiL 91 . ônde maden eritme için, arkada ise çömlek pişirme, cam eritme ve tavla­
ma işlemleri için üç bölmeli fırınlar: Agricola tarafından verilen arkadaki fırın betimi,
temelde Vannoccio Biringuccio'nunkine (1480- 1539) benzemektedir. Ancak Agrico­
la'nın buradaki resmi, fırının iki bölgesini, yani eritme ve biçimlendirme bölgesi (E) ile
tavlama bölgesini (F) çok daha belirgin bir şekilde göstermektedir (Georgius Agricola,
De re metallica, Basel, 1556). 1 46· ı47. ı4s
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 241

Böyle malzemelerin ateşe dayanım sıcaklıklarını daha da yükselt­


mek için sanayi, alüminyum oksit (alümina, Alp ) , berilyum oksit (be­
3
rilya, Beü), magnezyum oksit (magnezya, Mgü) ve zirkonyum oksit
(zirkonya, ZrO ) gibi saf oksitleri işlemeye yöneldi. Üretilen miktar açı­
sından alüminyum oksit seramiği, en önemli oksit seramik malzemedir.
2050°CÖe erir ve başka alanların yanı sıra kaynak hamlaçlarında kulla­
nılır. Önemli teknik seramiklerden biri, %99,7 gibi yüksek bir saflıkta
Al 0 bileşimlidir. Berilyum oksit seramiği, yüksek bir ısıl iletkenliğe sa­
2 3
hiptir ve uzay araçlarında kullanılmaktadır. Magnezyum oksit seramiği
ve zirkonyum oksit seramiğinden ise yüksek sıcaklıklar için elektrik si­
gortaları ve eritme tavaları yapılmaktadır. Düşük plastiklikleri nedeniy­
le bu hammaddeler kuru kuruya preslenir. Zirkonyum oksit, oto egzost
sistemlerindeki duyargalarda ( sensör) kullanılmaktadır. Piezoelektrik
malzeme olarak, kurşun zirkonat ve kurşun titanattan hazırlanan karma
kristalli kurşun zirkonat-titanat kullanılmaktadır. Bor karbür (B C ),
12 3
silisyum karbür (SiC), sinterleştirilmiş silisyum karbür (SSiC) ve ti­
tanyum diborat (TiB ) , zırh bileşiminde kullanılmaktadır. Böyle teknik
2
seramikler aşırı sert olup yüksek bir fiziksel aşınma direncine, iyi bir
kimyasal aşınma (korozyon) direncine, yüksek erime sıcaklığına, ısıtıl­
dığında biçim değiştirmeme davranışına, düşük sürtünme özelliğine ve
düşük özgül ağırlığa sahiptirler.
Ateşe dayanıklı kaplar üretmede başka bir olanak, daha İsa'dan önce­
ki dönemde Keltler tarafından bilinmekteydi. Yemek kapları için onlar
grafit içerikli, karbonca zengin kil kullanıyorlardı. Georgius Agricola da
kullandığı eritme tavası hamurunu hazırlarken, onun ateşe dayanıklı­
lığını artırmak için, içine düşük miktarda kömür tozu katıyordu. Killi
toprak ve karbondan yapay elmas üretmek üzere 1 9. yüzyıl sonunda
Amerikalı teknisyenler, "karborundum" diye adlandırdıkları [ < karbon
+ korundum] kristallerle karşılaştılar. Oksit-dışı seramikler, özellikle
elmas benzeri sertlik, düşük ısıl genleşme katsayısı, yarı -iletken özellik
ve yüksek sıcaklık dayanımı gibi özelliklere sahiptir ve en önemli tem­
silcisi silisyum karbürdür. Silisyum karbür (SiC) bileşimli bir malzeme
olan karborondum çok sert olduğundan, onunla ilkin zımpara sanayisi
ilgilendi. 20. yüzyılın başında bu maddenin ısı karşısındaki düşük gen­
leşme davranışı ve böylelikle sıcaklık değişimlerine karşı yüksek karar­
lılığı anlaşıldı. Silisyum karbür aynı zamanda ısıyı iyi ilettiğinden bü­
yük ısı akışlarına izin verilmesi istenen her yerde kullanıldı. Silisyum
karbürden ilk teknik üretimler arasında, porselen pişirme kapsülleri
242 1 Teknik Seramik Malzemeler

yer alır. Son derece ince yapılı, yapay üretilmiş tozları gerektirdiğinden
ve 2000°C gibi çok yüksek sıcaklıklarda sinterleştirildiğinden, silisyum
karbür üretimi pahalıya mal olmaktadır. Teknik seramik malzemeler
olarak oksit seramiklerin ve nitrürler, borürler, karbürler ve silikatlar
gibi oksit-dışı seramik malzemelerin üretimi, dışarıdan oksijenin içeri
girmesine olanak tanımayan koşullar altında çalışmayı zorunlu kılmak­
tadır. 1 4 Oksit yapısında olmayan yeni seramik malzemelere en iyi ör­
nekler, tepkimeyle sinterleşen silisyum karbür (SiC), bor karbür (B C)
4
ve silisyum nitrür (Si N ) bileşikleridir. Oksinitrür seramiklere örnek
3 4
olarak ise silisyum oksinitrür verilebilir ve bu malzeme silisyum nitrür
ile bir metal oksitin (örneğin Al p 'ün) karma kristal yapılı bir ürünü­
3
dür. Bunlar günümüzde teknik açıdan mümkün olan "tepkime sonucu
sinterleşme" yoluyla oluşmaktadırlar. Bu amaçla silisyumdan, istenen
şekilde malzeme üretilir ve diğer tepkime bileşeni (karbon ya da azot),
sinterleşme sırasında gaz bileşenleri halinde bunun üzerinden geçirilir.
Yüksek bir ısıl, mekanik ve kimyasal kararlılığa sahip olması gereken
makine parçaları da oksitlenmeyen seramikten üretilirler. Kristal alü­
minyum oksit (korundum), silisyum karbür (karborundum), titanyum
karbür, bor nitrür ve bor karbür gibi sert seramik malzemeler en sert
maddeler arasındadır ve kazıma ve tıraşlama sertlikleri elmastan hemen
sonra gelir. Tornalarda kullanılan seramikten yapılmış kesme uçları,
%60 alüminyum oksit ve %40 titanyum karbürden bir bileşik malzeme
olarak hazırlanmaktadır. Öte yandan stronsiyum titanat bileşimli olarak
geliştirilen bir seramik ürünün, mekanik baskı ve l 000°C sıcaklık altın­
da alüminyum gibi şekil değiştirebildiği ve bu şeklini uzun süre koruya­
bildiği anlaşılmıştır.
Kimya tekniği alanında Geç Ortaçağöa simyacılar asit, baz ve çeşit­
li tuz çözeltilerinden etkilenmeksizin devamlı içinde duracakları kap­
lar gereksinmişlerdir. Daha 1 5 . yüzyılda tuz asiti ve sülfürik asit elde
edilmesinde sert çömlekten kaplar kullanılmış olmalıdır. 1 7. yüzyılda
fayanstan üretilen eczane kapları yerine 1 8 . yüzyıl ortasında daha di­
rençli olan porselen geçmiştir. 1 780'den sonraları, gitgide fazla miktarda
eritme tavaları, döküm tavaları, boynuzlu imbikler, kapsüller ve borular,
porselenden üretilir olmuştur.
Kimya tekniği için endüstriyel seramik hazırlanmasına 1 800'lerde
Londra/ Lambeth'deki Doulton firmasında başlanmıştır. 1 840'larda İn­
giltereöe sağlıkla ilgili yeni düzenleme çerçevesinde büyük kanalizasyon
Toprağın Ateşle Dansı Seramik Sanatinin Soylu Tarihi 1 243

tesisleri, sert çömlek borulardan yapılmıştır. Bir tifüs salgınından sonra


1 842 yılında Hamburg, İngiltereöen kanalizasyon boruları getirtmiş ve
Hamburg örneğini daha sonra diğer kimi büyük Alman kentleri izle­
miştir. Yeni bir işlev olarak seramik, bir süreden beri, motorlarda atık
gaz (egzost) arıtımında katalizör taşıyıcısı olarak kullanılmaktadır.
Çoğu oksit seramik malzeme, atomik yapısında serbest elektron bu­
lundurmadığından elektroteknikte yalıtım (izolasyon) maddesi olarak
kullanılabilmektedirler. Werner von Siemens ( 1 8 1 6- 1 892) 1 850'lerde
porselenin yalıtkan özelliklerini saptamıştır. 1 88 1 yılında Münih'teki
Uluslararası Elektrik Sergisi'nde, daha sonraları Münih'teki ünlü "Deut­
sches Museum"u kuracak olan Oskar von Miller ( 1 855- 1 934), uzak yer­
ler üzerinden elektrik gerilimlerinin taşınmasını önermiştir. Fransız
mühendis Marcel Deprez ( 1 843- 1 9 1 8) , birbirinden 57 km uzakta bu­
lunan Miesbach ile Münih arasında ilk yüksek gerilim hattını kurmuş,
porselen yalıtkanlar yardımıyla yaklaşık 2000 Volt'luk gerilimde elekt­
rik iletilmiştir. Günümüzde benzer teknikle birkaç milyon Volt'luk geri­
limler iletilebilmektedir.
Porselene benzer özellikte bir yalıtkan madde, steatittir. 1 888Öe
Nürnberg'de J. von Schwanz tarafından üretilen steatit seramiği, sabun­
taşının (steatit) ya da sabuntaşınca zengin seramik hamurunun pişi­
rilmesiyle oluşur. Sabuntaşı, talk (3Mg0.4Si0 .H p ) mineralinin katı
2
bir şekli olup feldspat ve kil gibi safsızlıklar da içerir. Bunun kırıntıları,
örneğin bujilerde yalıtkan olarak kullanılmaktadır. Sillimanit de ben­
zer bir yalıtkan maddedir. 1 920'li yıllarda radyoculuğun yayılmasıyla,
yüksek frekans alanında ısınmayan, seramikten yapılmış özel yalıtkan
malzemelerin kullanımı gerekmiş, bu gelişimin uzantısında steatitin
dışında forsterit adlı yalıtkan seramik de geliştirilmiştir. 1 949'da oksit
seramikli kesme gereçleri yapılmış, 1 950'de kalıcı mıknatıs özelliğine
sahip ferrit seramiği üretilmiş, 1 953'te silisyum karbürden doğrusal ol­
mayan dirençler (varistatör) yapılmış, 1 954'te mekanik enerjiyi elektrik
enerjisine dönüştüren piezo-seramik malzeme üretimi gerçekleştiril­
miş, 1 965'te uzay gemileri için ısı kalkanı olarak seramik panolar geliş­
tirilmiş ve 1 969'da ABD'de ince kristalli alüminyum oksit seramiğinden
eklem protezleri geliştirilmiştir.
Elektroteknik ve elektronik alanındaki yeni seramik ürünler arasın -
da seramik daimi mıknatıslar ve yumuşak ferritler de bulunur ve örne­
ğin hoparlörlerde kullanılır. Böyle malzemeler Fep , MnO ve MgO'dan
3
244 1 Teknik Seramik Malzemeler

ibaret karışık oksit yapılıdırlar. BaTi0 tipi oksit seramik, "perovskit"


3
yapısına bir örnek oluşturur. Seramik malzemeli yarı iletken tekniği,
günümüzün yaygınlaşan üretim alanlarından biridir. 1 986<la seramik
yapılı yüksek sıcaklık aşırı-iletkeni olan YBa Cu 0 bileşimli oksit sera­
2 3 7
mik malzeme geliştirilmiştir. Böyle aşırı-iletkenler o güne değin erişile­
meyen 77 Kelvin ( - 1 96°C) gibi görece yüksek sıcaklıkta bile hala aşın-i­
letkenliğini korumakta, yani elektrik akımının dirençsiz taşınabilmesi­
ne olanak vermektedir.
Biyo-seramik alanında hekimler, 1 8. yüzyıl sonlarında diş protezleri
üretmişlerdir. Yapay diş, kemik ve eklemlerin (örneğin yapay kalça ek­
lemi) biyolojik açıdan bedenle uyumlu olması ve aşınmaya, korozyona
ve yaşlanmaya karşı yüksek kararlılığa sahip olması gerekir. Alüminyum
oksit implantların bu konuda üstünlükleri olduğu kabul edilmektedir.
Günümüzde tekniğin belirlediği dünyada pek çok uygulama alanı
için seramik, artık seramik hamurunun kil minerali içeriğiyle değil,
üretim süreci ile belirlenmektedir. Seramik üretim süreci, hala hamur
hazırlama, biçimlendirme ve pişirme yöntemleri yoluyla niteleniyorsa
da "seramik" kavramının kapsamı genişlemiştir. 1
1 24 5

KAYNAKLAR

1. U. Mampel, Keramik: Von der Handform zum Industrieguf3, rororo


(Deutsches Museum), Hamburg ( 1 985).

2. F. Şahin, Seramik Sözlüğü, Anadolu Sanat Yay., İstanbul ( 1 983).

3. R. E. Hummel, Understanding Materials Science, 2. Baskı, Springer,


New York (2004).

4. 1. McNeil (ed.), An Encyclopaedia of the History of Technology, Rout­


ledge, London - New York ( 1 990) .

5. F. S. Taylor, A History ofIndustrial Chemistry, Heinemann, Melbour­


ne - London - Toronto ( 1 957).

6. Türkiye'de El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar içindeki Yeri


Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara ( 1 997): S.
Çizer, H. Yoleri, "Geleneksel Karacasu Çömlekçiliğinin Günümüz
Koşullarında Değerlendirilmesine ilişkin Teknik Çözüm Önerileri ve
Uygulamaları", s.3 14-3 1 7.

7. Z. Tez, "Kimya ve Arkeoloji: Eski Yunan Vazo Süslemeciliğinin Kimya­


sı ve Tekniği", Bilim Tarihi, 3, 1 6-23 ( 1 992).

8. W. Franzius, Porzellanfiguren des 1 8. Jahrhunderts, Bildhefte des Ba­


dischen Landesmuseums Karlsruhe ( 1 977).

9. A. Klein, Fayencen Europas, Bibliothek für Kunst- und Antiquitii­


ten-Freunde, Klinkhardt und Biermann, Braunschweig ( 1 980).

1 0. T. Hausmann, Majolika: Spanische und Italienische Keramik vom 1 4.


bis zum 1 8. Jahrhundert, Kataloge des Kunstgewerbemuseums Ber­
lin, Bd. VI, Gebr. Mann Verlag, Berlin ( 1 972).

1 1. P. M. Holt, A. K. S. Lambton, B. Lewis (eds.), 1he Cambridge History


of Islam, Vol. 2B: Islamic Society and Civilization, Cambridge Uni­
versity Press, Cambridge (2008) .

12. R. L. Hobson, A Guide to the Islamic Pottery of the Near East, British
Museum, Printed by the Order of the Trustees ( 1 932).

1 3. B. A. Bom, "Ceramics - Josiah Wedgwoods Queensware", 1he Metro­


politan Museum of Art Bulletin, Vol.22, No.9, May 1 964.

14. G. Schafer, "Keramik: Alltagsgegenstand und Hightech Werksto.ff:


09.0 1 .2004 tarihli konferans notu.

15. M. Özbek, 5 0 Soruda İnsanın Tarihöncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek


Kitaplığı, İstanbul (20 10).

16. D. W. Richerson, The Magic of Ceramics, The American Chemical


Society, Hong Kong (2000).

1 7. K. Benzel, S. B. Graff, Y. Rakic, E. W. Watts, "Art of the Ancient Near


East - A Rosource for Educators': The Metropolitan Museum of Art,
New York (20 10).

18. V. Diakov, S. Kovalev, İlkçağ Tarihi - Ortadoğu, Uzakdoğu, Eski Yu­


nan, Cilt: l (Çev.: Ö. İnce), 3.Basım, Yordam Kitap, İstanbul (20 14).

19. U. Troitzsch, W. Weber, Die Technik - Von den Anfiingen bis zur Ge­
genwart, Westermann, Braunschweig ( 1 982).

20. S. Çizer, Z. Mete, "Antik Dönemden Bugüne Çeşitli Yöre ve Uygar­


lıklarda Toprak Eşya Yapımında Kullanılan Astar ve Boya Killerinin
Hazırlanması ve Uygulanması", Kil'91 - V. Ulusal Kil Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, 1 6-20 Eylül 1 99 1 , Anadolu Üniversitesi,
Eskişehir.

21. N . Ersoy, Semboller ve Yorumlarla Görünenden Görünmeyene, Za­


fer-Sena Ofset, İstanbul ( 1 990) .

22. Ç. Atakuman, T. Tanyeri Erdemir, D. Erdem, i. Koç, Hititler (Katkı


koyan: C. Karasu; Ed.: i. Koç), ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi Yay.,
Ankara (2006).
1 247

23. K. Bittel, Boğazköy Rehberi, Dönmez Offset, Ankara (?).

24. Ö. Acar, "Afrodit'in Adası!': Cumhuriyet, 2.4.20 1 3 .

25. T. Stollner, R. Slotta, and A. Vatandoust (Eds.), Persian Antiques


Splendor - Mining Crafts and Arhaeology in Ancient Iran, Deutsches
Bergbau-Museum Bochum, Bochum (2004).

26. G. Garbini, Schiitze der Weltkunst, Band.2: Alte Kulturen des Vorde­
ren Orients, Verlagsgruppe Bertelsmann GmbH Gütersloh, Münc­
hen/Wien ( 1 974) .

2 7. http://www.antiquitiesexperts.com/near_east_early.html

28. S. Y. Baydur, Dil ve Kültür, Cumhuriyet Gazetesi Yay., İstanbul


{ 1 999).

29. Ş. Yetkin, Anadolu 'da Türk Çini Sanatının Gelişmesi, İstanbul Üniv.
Ed. Fak. Yay., İstanbul ( 1 972).

30. P. Martinez Montavez, C. Ruiz Bravo-Villasante, Europa unter dem


Halbmond, Südwest Verlag, München { 1 99 1 ) .

31. H. Vocke (Hrg.), Gesc/:ıichte der Handwerksberufe, Bd. 2 , Vocke-Ver­


lag, Waldshut/Baden { 1 960).

32. Z. Tez, Kağıt ve Matbaanın Kültürel Tarihi, Doruk Yayımcılık, İstan­


bul (2008) .

33. P. Mingazzini, Griechische Keramik, Elite-Bibliothek Schatze der


Jahrhunderte, Schuler Verlagsgesellschaft, München { 1 975).

34. "Greek Vase Painting': 1he Metropolitan Museum of Art Bulletin, Fall
1 972.

35. Z. Tez, Bilimde ve Sanayide Kimya Tarihi, (3. Baskı), Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara (2020) .

36. Z. Tez, "Eski Yunan Vazo Süslemeciliğinin Tarihsel ve Kimyasal De­


ğerlendirimi': Doğa ve Bilim, 7, 73-76 { 1 98 1 ) .

37. "Egyptian Art in the Age of the Pyramids� Metropolitan Museum of


Art, New York (2000).

38. Ş. Günbulut, Ortadoğu Din Kültürü, Kaynak Yay., İstanbul { 1 996) .


39. P. B. Ebrey, Ihe Cambridge illustrated History of China, Cambridge
University Press, Cambridge ( 1 996).

40. A. Lyons, Materials for Architects and Builders, Elsevier, Butterwort­


h-Heinemann, Oxford (2007) .

41. http ://www. utexas.edu/ courses/wilson/ant304/biography/arybi­


os98/ smithbio.html

42. http:/ /www.enchantedlearning.com/ subj ects/ greatwall/Emperor.


html

43. R. Huang, Çin Tarihi: Bir Makro Tarih Yaklaşımı (Çev.: A. Sönmez),
2. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul (2007).

44. S. W Bushell, Chinese Art, Parkstone Press International, New York


(2008) .

45. J. Keay, Çin Tarihi (Çev.: N. Kars Tayanç, D. Tayanç), İnkılap Kitabe­
vi Yay., İstanbul (20 1 1 ).

46. N. Uğurlu, " Yeraltı Ordusu ve Bir İmparatorun Düşleri", Cumhuriyet


Dergi, 539, 2-3 ( 1 996) .

47. http:/ /www2 .roanoke.edu/ staff/long/China/ShiHuangdi.htm

48. http://www.humanities.ccny.cuny.edu/history/reader/ ...

49. R. Finlay, The Pilgrim Art - Cultures of Porcelain in World History,


University of California Press, Berkeley - Los Angeles - London
(20 10).

50. K. Otto-Dorn, Die Kunst des Islam, Holle Verlag, Baden-Baden


( 1 980).

51. A . J . Butler, P. M. Fraser, Ih e Arab Conquest of Egypt and the Last


Ihirty Years of the Roman Dominion, Oxford University Press, Ox­
ford ( 1 978).

52. T. Treptow, Daily Life Ornamented - Ihe Medieval Persian City of


Rayy, The Oriental Institute Museum of the University of Chicago,
Chicago (2007).

53. D. Kuban, Batıya Göçün Sanatsal Evreleri (AnadoluUan Ônce Türkle­


rin Sanat Ortaklıkları), Cem Yay., İstanbul ( 1 993).
1 2 49

54. V. Enderlein, Islamische Kunst, VEB Verlag der Kunst, Dresden


( 1 990).

55. M. Jenkins, "Islamic Pottery - A Brief History� The Metropolitan Mu­


seum ofArt Bulletin, Vol.40, No.4, Spring 1 983.

56. G. Crespi, Die Araber in Europa, Belser Verlag, Stuttgart-Zürich


( 1 992).

57. "Chinese Decorative Arts': The Metropolitan Museum ofArt Bulletin,


No. l , Summer 1 997.

58. B. Halın-Woernle, Chinesisches Porzellan, Elite-Bibliothek Schatze


der Jahrhunderte, Schuler Verlagsgesellschaft, München ( 1 974) .

59. Schiitze aus dem Topkapı Serail - Das Zeitalter Süleymans des Prii­
chtigen, Staatliche Museen Preufüscher Kulturbesitz, Museum für
İslamische Kunst, 25.6.- 3 1 .7. 1 988, Berlin-Kulturstadt Europas
( 1 988).

60. O. Aslanapa, Anadolu 'da Türk Çini ve Keramik Sanatı, Türk Kültürü­
nü Araşt. Enst. Yay., No: 1 0, İstanbul ( 1 965).

61. E . Kühnel, Die Ausstellung Mohammedanischer Kunst München


1 91 0, Sonderausdruck aus dem Münchner Jahrbuch der bildenden
Kunst, II. Halbband 1 9 1 0, Verlag Von Georg D. W. Callwey, Münc­
hen ( 1 9 1 0) .

62. E. Kühnel, Islamische Kleinkunst, Klinkhardt und Biermann, Bra­


unschweig ( 1 963).

63. T. Arnold, A. Guillaume (Eds.), The Legacy of İslam, Oxford Univer­


sity Press, London ( 1 960) .

64. E. Cooper, Seramik ve Çömlekçilik (Çev: Ö. Bakırer), Remzi Kitabe­


vi, İstanbul ( 1 978).

65. C. J. du Ry, Kunst im Bild: Die Welt des İslam, Holle Verlag, Ba­
den-Baden ( 1 970).

66. C. Kerametli, "Asya'dan Anadolu'ya Türk Çini ve Seramik Sanatı",


Türkiyemiz, 9, 1 1 -20 ( 1 973).

67. T. Erol, "Anadolu Selçukluları Çağında Figür: Kubadabad Çini Figür-


250 1

leri", Kültür ve Sanat, 1 2 - 1 6, Mart ( 1 993).

68. A. Pasinli, S. Balaman, Türk Çini ve Keramikleri - Çinili Köşk, A


Turizm Yay., İstanbul ( 1 992).

69. Forschungen zur Kunst Asiens, in Memoriam Kurt Erdmann


(Hrg: O. Aslanapa, R. Naumann), İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk ve İslam Sanatı Kürsüsü, Baha Matbaası, İstanbul
( 1 969): K. Otto-Dorn, "Die menschliche Figurendarstellung auf
den Fliesen von Kobadabad'', S. 1 1 1 - 1 39.

70. G. Öney, Beylikler Devri Sanatı, XIV.-XV. Yüzyıl (1 300- 1 453),


Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kuru­
mu Yay., XXIV. Dizi, Sa. 9, TTK Basımevi, Ankara ( 1 989).

71. Türk Dünyası Kültür Atlası (A Cultural Atlas of the Turkish Wor­
ld)-2, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul ( 1 997).

72. 1hema Larousse- Tematik Ansiklopedi, Milliyet ( 1 993 - 1 994).

73. Türkiyetie El Sanatları Geleneği ve Çağdaş Sanatlar İçindeki Yeri


Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara ( 1 997):
G. Sümer: "Kütahya Çinisi ve Günümüzdeki Durumu", s. 334-
36 1 .

74. Staatliche Museen zu Berlin, Führer durch das Islamische Mu­


seum (1 970).

75. A. Lane, Later Islamic Pottery: Persia, Syria, Egypt, Turkey, Faber
and Faber, London ( 1 957).

76. G. Sievernich, H. Budde, Europa und der Orient 800- 1 900, Ber­
liner Festspiele, Bertelsmann Lexikon Verlag, München ( 1 989):
R. Ettinghausen, "Der Einflufi der angewandten Künste und der
Malerei des Islam auf die Künste Europas" (S. 1 65)

77. M. And, Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanatları, Kültür ve Turizm


Bakanlığı Yay., Ankara ( 1 982).

78. O. Borst, Alltagsleben im Mittelalter, insel Taschenbuch, insel


Verlag, Frankfurt a.M. ( 1 985).

79. E. Kühnel, Maurische Kunst, Bruno Cassirer Verlag, Berlin


( 1 924).
1 25 1

80. T. Burckhardt, Die Maurische Kultur in Spanien, Verlag Georg D. W


Callwey, München ( 1 970) .

81. Z . Tez, Anorganik Doğal ve Yapay Boya, Boyarmadde ve Boya Katkı


Maddeleri Kılavuzu, Gazi Büro Kitabevi, Ankara ( 1 994).

82. J. Schacht, C. E. Bosworth, Das Vermiichtnis des islams, Bd. 2, Arte­


mis Verlag, Zürich-München ( 1 980): R. Ettinghausen, "Der Einfluss
der angewandten Künste und der Malerei des islams auf die Künste
Europas", S.6 1 .

83. L. Meszaros, "ltalienische Majoliken und ihre Beziehung zur deuts­


chen Druckgraphik des 1 6. Jahrhunderts'', Kunst Spiegel, 1 :3, 47-58
( 1 979).

84. J. Bialostecki, Spiithmittelalter und Beginnende Neuzeit, Propylaen


Kunstgeschichte, Propylaen Verlag, Berlin ( 1 990).

85. U. Eco, Ortaçağ - Keşifler, Ticaret, Ütopyalar (Çev.: L. Tonguç Bas­


macı), l .Basım, Alfa Yay., İstanbul (20 1 5) .

86. Ausgewiihlte Werke, Kunsgewerbemuseum Schloss Charlottenburg,


Berlin ( 1 963) .

87. G. Dogaer, Flemish Miniature Painting in the 15 th and 16 th Centu­


ries, B. M. Israel B. V. Amsterdam ( 1 987).

88. Z. Tez, "Fayans Üretim Tekniği Üzerine", Cumhuriyet Bilim Teknik,


1 1 1 , 9 ( 1 989).

89. M. Haslam, Keramik, Südwest Verlag, München ( 1 975).

90. http://home.vicnet.net.au/-claynet/moon.htm

91. http://dia.org/ collections/ euroart/renaissance/ 59. 1 24.a.html

92. U. Aktaş, İstanbul'un 1 00 Esnafı, İstanbul'un Yüzleri Dizisi, İstanbul


Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yay., İstanbul (20 10).

93. N. Sakaoğlu, N. Akbayar, Osmanlı aa Zenaatten Sanata, 11. Cilt: Sa­


natlar ve Sanatkarlar, Creative Yay., İstanbul (2000).

94. F. R. Martin, " The True Origin ofSo-Called Damascus Ware': The Bur­
lington Magazinefor Connoisseurs, Vol. 1 5, No. 77, 269-270 ( 1 909).
252 1

95. M. Kunt, S. Faroqhi, H. G. Yurdaydın, A. Ödekan, (Ed.) S. Akşin,


Türkiye Tarihi-2: Osmanlı Devleti, 1 300-1 600, Cem Yayınevi, İstan­
bul ( 1 997).

96. F. Yenişehirlioğlu, "Osmanlı Çinileri ve Plastik Sanatlar", Sandoz


Dergisi, 1, 12 - 1 9 ( 1 993) .

97. O. Aslanapa, "Anadoluaa Türk Keramik Sanatı", Erdem, 5: 1 5, 87 1 -


876 ( 1 989).

98. A. -M. Delcambre, Mohammed die Stimme Allahs, Otto Maier Ra­
vensburg, Ravensburger Buchverlag ( 1 990) (Türkçesi: Allah'ın Resu­
lü Hz. Muhammed, Çev.: M. Kanık, YKY, Genel Kültür Dizisi, İstan­
bul, 1 999).

99. Diplomaten und Wesire-Krieg und Frieden im Spiegel türkischen


Kunsthandwerks (Hrg: P. W. Schienerl, C. Stelzig), Staatliches Mu­
seum für Völkerkunde, München ( 1 988): M. Kretschmar, "Auen aus
Fliesen-Keramik im Osmanischen Reich", S.99- 1 1 4.

1 00. A. Meriç, "Hayvan Figürlü ve Gemi Tasvirli İznik Seramikleri", Kültür


ve Sanat, 26, 28� 3 1 ( 1 995).

101. H . İzet, "İznik Çiniciliği", Türkiyemiz, 6 , 1 7, 27-32 ( 1 975).

102. i. Aktuğ, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Külliyesi, Kültür Bakanlığı


Yay., Ankara ( 1 993).

1 03. Kunst und Kunsthandwerk unter den Osmanen (Hrg: Y. Petsopou­


los), Verlag C. H. Beck, München ( 1 982).

1 04. A. Altun, "İznik ve Çinisi", Kültür ve Sanat, 35, 26-30 ( 1 997).

1 05. O. Aslanapa, Osmanlı Devrinde Kütahya Çinileri, İstanbul Üniv. Ed.


Fak. Yay., Üçler Basımevi, İstanbul ( 1 949).

1 06. J. Sourdel-Thomine, B. Spuler, Die Kunst des İslam, Propyliien Kuns­


tgeschichte, Bd. 4, Propylaen Verlag, Berlin ( 1 973).

1 07. N. Yüce �ö (Ed: E. lhsanoğlu), Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi,


2. Cilt, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA),
İstanbul ( 1 998): E. Atıl, "Osmanlı Sanat ve Mimarisi", s.447-480.

1 08. Islamic Art in the Keir Colection (Ed: B. W. Robinson), Faber and
Faber, London-Boston ( 1 988).
1 253

1 09. Y. Bay, "Çini>de, Eski Hüner Peşinde", Cumhuriyet Dergi, 586, 1 2- 1 3


{ 1 997).

1 1 0. J. -P. Roux, "Osmanlı Sanatı" (Çev: M. Türker-Küyel), Erdem, 6: 1 8,


893-932 { 1 990).

1 1 1. Im Lichte des Halbmonds: Das Abendland und der türkische Orient,


Staatliche Kunstsammlungen Dresden, Kunst- und Ausstellungshal­
le der Bundesrepublik Deutschland, Edition Leipzig, Bonn { 1 995).

1 1 2. E. Özbilen, " Tophane Lüleciliği", Cumhuriyet Kitap, 207, 15 ( 1 994).

1 1 3. W. -H. Hein, W. -D. Müller-Jahncke, Kostbarkeiten aus dem Deutsc­


hen Apotheken-Museum Heidelberg, Springer Verlag, Berlin-Heidel­
berg-New York ( 1 993).

1 14. G. Yılmaz, " 1 9. -20. Yüzyıl Hollanda Çini ve Seramiklerinde Osmanlı


Etkileri': Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 20 1 0,
Cilt 1 2, Sayı 2 (29 1 -305).

1 1 5. H. Wellensiek, Antiquitiiten im Bild - Bin Handbuch für Sammler


und Liebhaber, Keysersche Verlagsbuchhandlıng, München ( 1 975).

1 1 6. E. E. Levis, Teknolojinin Başyapıtları - Yaratıcı Mühendisliğin, Mi­


marlığın ve Tasarımın Tarihi (Çev.: B. Çölgeçen), Güncel Yayıncılık,
İstanbul (2005).

1 1 7. http://home.vicnet.net.au/-claynet/Wedgewood.htm

1 1 8. G. Necipoğlu (ed.), Muqarnas - An Annual on the Visual Culture


of the Islamic World, Essays in Honor of J. M. Rogers (Guest eds.:
D. Behrens-Abouseif, A. Contadini), Vol. 2 1 , Brill, Leiden - Brill
(2004): F. Yenişehirlioğlu, "Ottoman Ceramics in European Contexts':
p. 373-382.

1 1 9. E. E. Ploss, Bin Buch von alten Farben-Technologie der Textilfarben


im Mittelalter, Moos und Partner, München ( 1 989).

1 20. L. Schnorr von Carolsfeld, Porzellan der europiiischen Fabriken, Bib­


liothek für Kunst- und Antiquitiiten-Freunde, Klinkhardt und Bier­
mann, Braunschweig { 1 956).

121. http:/ /www. artistic-tile.com/pages/Info/Info_Porcelain.html


254 1

1 22. F. Kirnbauer, " Geschichte der Wiener-Porzellanmanufaktur und ihre


Beziehung zur Entwicklung der technischen Verwendung des Kaolins";
in: Bliitter für Technikgeschichte, 14. Heft, Springer Verlag, Wien
{ 1 952).

1 23. Z. Mete, H. Kura, "Geleneksel Çin Sırları ve Tangshan Porselenleri�


(?).

1 24. Kataloge des Kunstgewerbemuseum Köln, Bd. VIII: Seidengewebe,


Europiiische Seidengewebe des 1 3. - 1 8. Jahrhunderts, Barbara Mar­
kowsky, Köln { 1 976) .

1 25. V. Finlay, Renkler - Boya Kutusunda Yolculuklar (Çev.: K. Emiroğlu),


Dost Kitabevi, Ankara (2007).

126. B. Benli, "Nanoteknoloji ve Antik Çağlara Uzanan Killi Nanoyapılar':


Kibited, 1 (3 ) : 143- 1 62 (2009) .

1 27. Yongxiang Lu, A History of Chinese Science and Technology, Vol. 2,


Springer-Verlag, Bedin, Heldelberg (20 1 5) .

1 28. N. MacGregor, Baltadan Kredi Kartına 1 00 Objede Dünya Tarihi


(Çev.: G. Bulut), Pegasus Yay., İstanbul (20 1 7) .

1 29. 1 001 İcat - Dünyamızda İslam Mirası (Editör: Salim T. S. Al-Hassa­


ni; Yard. Editörler: T. Alp, S. Aydüz; Çev. : S. Tahir), Foundation for
Science, Technology and Civilisation (FSTC), Manchester (20 1 0) .

1 30. D. R. Headrick, Technology: A World History, (The New Oxford


World History), Oxford University Press, Oxford (200 9 ).

131. S . Dick, Arts and Crafts of Old Japan, Chicago A . C . McClurg & Co.,
Edinburgh { 1 9 1 2) .

1 32. H. Selin (Ed.), Encyclopaedia of the History of Science, Technology,


and Medicine in Non - Western Cultures, Springer, Bedin - Heidelberg
- New York (2008) .

1 33. B. Güvenç, Japon Kültürü (3. Baskı), Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,
Ankara { 1 989).

1 34. S. Reimertz, Çayın Kültür Tarihi (Çev.: M. Tüzel), Dost Kitabevi Yay.,
Ankara ( 1 999).
1 255

1 35. M. E. Pape, Die Turquerie in der bildenden Kunst des 1 8. Jahrhun­


derts (Doktora tezi), Universitat Köln, Köln ( 1 987).

1 36. T. Artan, "Eighteenth-Century Ottoman Princesses as Collectors - Chi­


nese and European Porcelains in the Topkapı Palace Museum'', Ars
Orientalis ( Globalizing Cultures: Art and Mobility in the Eighteenth
Century), Vol. 39, pp. 1 1 3 - 1 46.

1 37. S. Çil, "Ekim Devriminin Porselenleri. . . ", Cumhuriyet Dergi, 55 1 , 1 0-


1 2 ( 1 996).

1 38. M. Önder, Şaheserler Konuştukça, İş Bankası Kültür Yayınları, Anka­


ra ( 1 996).

1 39. "Art Forgery", 1he Metropolitan Museum ofArt Bulletin, No.6, Febru­
ary 1 968.

1 40. M. Bacci, Europiiisches Porzellan, Elite-Bibliothek Schatze der Jahr­


hunderte, Schuler Verlagsgesellschaft, München ( 1 973).

141. M. Newman, Die deutschen Porzellan-Manufakturen im 1 8. Jahrhun­


dert, Bibliothek für Kunst- und Antiquitiiten-Freunde, Bd. 1, Klink­
hardt und Biermann, Braunschweig ( 1 977).

142. http://www. hillwoodmuseum.org/art_collection/c .. ./sevres.htm

143. http://www.wittenberg.de/ e/ seiten/personen/boettger.html

144. A. Richter, Festgefügtes im Strome der Zeit - Genealogische Bekennt­


nisse . . . (2009) .

145. Brevier- Technische Keramik, Verband der Keramischen Industrie


e. V., Fahner Verlag, Lauf (2003 ) .

146. B. Jaschke, Glasherstellung, Deutsches Museum, München ( 1 997).

147. A. O. Gürel, Doğa Bilimleri Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara (200 1 ) .

148. C. S. Smith, M. T. Gnudi (Eds.), 1he Pirotechnia of Vannoccio Birin­


guccio, Dover Publ., New York ( 1 990) .
1 257

KiŞİ ADLARI DiZiNi

A "Andokides Ressamı" 70
Andreoli da Gubbio, Giorgio
Abaka Han (İlhanlı Hükümdarı)
( 1 465/70- 1 553) 128
(yön. 1 264- 1 28 1 ): 89
Andries, Guido: bkz. Salvino, Gui­
Abdülhamid il. (Osmanlı Sultanı)
do di 1 1 8
(yön. 1 876- 1 909) : 2 1 0
Ant6nio Pereira (ölm. 1 7 1 2) 1 23
Abdülmecid (Osmanlı Sultanı)
Antunes, Bartolomeu ( 1 668- 1 753)
(yön. 1 839- 1 86 1 ) 2 1 0
1 24
Abraham (Kütahyalı) 1 58
Arc6n, Diego del 1 43
Acar, Özgen 52, 1 6 1 Aron 1 4
Agricola, Georgius 1 1 0, 1 85, 239, Aspdin, Joseph ( 1 778- 1 855) 1 7 1
240, 24 1 Auffenwerth, Johann (ölm. 1 728)
Ahmed Fethi Paşa, Rodosizade 230
( 1 80 1 - 1 854) 2 1 0 Auffenwerth, Sabine ( 1 706- 1 782)
Ahmed Haşim ( 1 884- 1 933) 1 6 1 230
Ahmed Vefik Paşa ( 1 823- 1 89 1 } Augustus (Roma İmparatoru) (yön.
161 tô 27- ts 1 4) 1 69, 227
Alaeddin 1 . Keykubad (Anadolu
B
Selçuklu Sultanı) (yön. 1 2 1 9 -
1 237) 9 5 , 9 6 Babür Şah, Zahireddin Mu­
Ali ibn İsa (Vali) 92 hammed (Babürlü Hüküm­
"Amasis Ressamı" (İÖ 560- 5 1 5) 69 darı) (yön. 1 526- 1 530) 103
Amiot, Jean-Joseph-Marie ( 1 7 1 8 - Ballay 13
1 793) 200 Banks, Joseph (Sir) ( 1 743- 1 820)
200 210
Barco y Minusca, Gabriel del Cantagalli, Giuseppe (ölm. 1 878)
( 1 649- 1 703) 1 23 1 70
Bartholomaei, Jacob ( 1 670- 1 742) Carletti, Francesco ( 1 573- 1 636)
-

224, 227 1 38
Behram Gur (V. Behram) (Sasani Cengiz Han (Temuçin) (yön. 1 206-
Hükümdarı) (yön. 42 1 -438) 90 1 227) 1 88
Bembo, Ambrosio ( 1 652- 1 705) Cerver6, Jose Rodrigo ( 1 909- 1 988)
1 00 1 19
Bentley, Thomas ( 1 73 1 - 1 780) 1 66 Charlemagne (Carolus Magnus)
"Berlin Ressamı" 70 (Frank Kralı, Kutsal Roma
Bernier, François ( 1 620- 1 688) 103 İmp.) (Kral: 768-8 1 4; İmp.
Biringuccio, Vannoccio ( 1 480- 800-8 1 4) 63
1 539) 240, 255 Charles III. 1 63
Boch, Johann Franz ( 1 782- 1 858) Charles, il. (İngiltere Kralı) (yön.
13 1 660- 1 685) 1 69, 1 99
Böttger, Johann Friedrich ( 1 682- Charles, iV. (Napoli ve İki Sicilya
1 7 19) 1 2, 1 64, 1 78, 200, 2 1 5, Kralı; III. Charles adıyla İspan­
222, 223, 224, 225, 226, 227, ya Kralı) ( 1 7 1 6- 1 788) 1 63
228, 23 1 , 232 Charles , VII. (Fransa Kralı) (yön.
Braganza, Catherine de (İngiltere 1 422- 1 46 1 ) 1 20
Kraliçesi) ( 1 638- 1 705) 1 99 Charlotte (İngiltere Kraliçesi) (yön.
Brancas- Villars de Lauragnais 1 766- 1 8 1 8) 1 68
(Dük) ( 1 733- 1 824) 232 Chia Ching (Çin İmparatoru) (yön.
Brongniart, Alexander Theodore 1 522- 1 566) 1 89
( 1 770- 1 847) 238 Chicaneau, Pierre 2 1 9
Brühl, Heinrich von (Baron) Clavijo, Ruy Gonzales d e (ölm.
( 1 700- 1 763) 229 1 4 1 2) 99
Buontalenti, Bernardo ( 1 536- 1 608) Colbert, Jean-Baptiste ( 1 6 1 9 - 1 683)
2 1 6, 2 1 8 1 65, 2 1 9, 220
Colenbrander, Theodoor Chris­
c
tiaan Adriaan ( 1 84 1 - 1 930) 1 70
Cabir ibn Hayyan el-Sufi ("Geb­ Cookworthy, William ( 1 705- 1 780)
er") (720- 8 1 3 ) 83 232
Cambon, Pierre Paul ( 1 843- 1 924) Cortes (Cortez), Hernando ( 1 485-
1 259

1 547) 1 32 Eberlein, Johann Friedrich ( 1 695-


Cüneyd Nakkaş ( 1 4. yüzyıl) 99 1 749) 2 1 3
Çini, Mehmet ( 1 892- 1 972) 1 58 Ebu'l-Kasım el-Kaşani (ölm.- 1 335)
1 36
D
Eiraku Hozen ( 1 795- 1 854) 206
Damat İbrahim Paşa, Nevşehirli Elizabeth, 1. (İngiltere Kraliçesi)
(Sadrazam) ( 1 660- 1 730) 1 53, (yön. 1 558- 1 603) 1 99
252 Epiktetos 70
Daniel, Thomas 1 68 Esseyid Ali Efendi, Moralı (Elçi)
Dannhöfer, Joseph Philipp ( 1 7 1 2- (ölm. 1 809; yön. 1 797- 1 802)
1 790) 232 213
Darius (Dareios), 1 . ("Büyük'') (Pers Euphronios 70, 7 1
Kralı) (yön. İÖ 522-486) 56 Euthymides 70
D'Aronco, Raimondo Tommaso Evliya Çelebi ( 1 6 1 1 - 1 685) 1 54,
( 1 857- 1 932) 2 1 0 1 56, 2 1 1
Darwin Charles Robert ( 1 809- Evrengzib, Muhyiddin ("Alemgir")
1 882) 1 66 (Babürlü İmparatoru) (yön.
David, Percival (Sir) ( 1 892- 1 964) 1 658- 1 707) 1 03
191 Exekias (etk. İÖ 545-530) 68, 69,
Deck, Joseph-Theodore ( 1 823- 70
1 89 1 ) 1 55, 1 70
D'Entrecolles, François-Xavier F

( 1 664- 1 74 1 ) 1 99, 200 Fabras, Emil 33


Deprez, Marcel ( 1 843- 1 9 1 8) 243
Felipe (Philip ), il. (İspanya Kralı)
Deprez, Pascal 1 4
(yön. 1 556- 1 598) 1 1 8
Donati, Giuseppe ( 1 836- 1 925) 1 4
Firdevsi (Ebu'l-Kasım Mansur)
Duche, Andrew ( 1 7 10- 1 778) 232
(932- 1 020) 90, 9 1
Du Halde, Jean-Baptiste ( 1 674-
Flaxman, John ( 1 755- 1 826) 1 67
1 743) 200
Flemming, Jacob Heinrich von
Du Paquier, Claudius Innocentius
(Baron) ( l 667- 1 728) 230
( 1 679- 1 75 l ; yön. 1 7 1 8- 1 744)
Fontana, Orazio ( 1 5 1 0- 1 5 7 1 ) 1 4 1 ,
230, 23 1
1 42, 2 1 6, 2 1 8
Dürer, Albrecht ( 1 47 1 - 1 528) 1 74
Foscari, Francesco (yön. 1 423-
Dwight, John ( 1 604- 1 66 1 ) 227
1 457) 1 38
E Francesco de' Medici 2 1 6, 2 1 8
260 1

Friedrich August, 1. (Seçici Prens) : Hannong, Joseph (etk. 1 760'lar)


bkz. "Güçlü August" 2 1 7 232
Friedrich Eduard Hoffmann 1 4 Harun el-Reşid (Abbasi Halifesi)
Friedrich, il. ("Büyük Friedrich") (yön. 786-809) 92
(Prusya Kralı) (yön. 1 740- Hatice Sultan ("Genç") ( 1 768- 1 822)
1 786) 229 2 1 3, 2 1 4
Friedrich Wilhelm, 1. (Prusya Kralı) Hatice Sultan ("Yaşlı") ( 1 658- 1 743)
(yön. 1 7 1 3 - 1 740) 2 1 7, 230 213
Hausmann, Tjark ( 1 924-20 1 7)
G
1 29, 245
George (Aziz) 1 59 Haviland, David ( 1 8 1 4- 1 879) 222
George, III. ( İngiltere Kralı) (yön. Heemskerck, Jacob van (Amiral)
1 760- 1 820) 1 68 ( 1 567- 1 607) 1 98
Gerdien 1 5 Henri Louis 1 4
Gimeno, Jose ( 1 888- 1 967) 1 1 9 Henry, VIII. ( İngiltere Kralı) (yön.
Giovanetti, Vittorio Amadeo 1 509- 1 547) 1 99
( 1 729- 1 8 1 5) 232 Hideyoshi, Toyotomi ( 1 536- 1 598)
Greiner, Johann Gotthelf ( 1 732- 202
1 797) 232 Hoffmann, Friedrich Eduard

"Güçlü August" [Friedrich August, ( 1 8 1 8 - 1 900) 1 4

1. (Seçici Prens, sonradan Kral Hogenberg, Frans ( 1 535- 1 590) 1 6 5

il. August) (yön. 1 694- 1 733)


Höroldt (Herold), Johann Gregori­

2 1 7, 220, 22 1 , 224, 225, 226, us ( 1 696- 1 775) 2 1 2, 228, 23 1


Hsüan Te (Çin İmparatoru) (yön.
228, 229, 230
1425- 1 435 1 87, 1 89
H Huizong/ Hui-tsung (Çin İmpara­
toru) (yön. 1 1 0 1 - 1 1 26) 1 88
Hacı Hafız Mehmed Emin Efendi,
Hunger, Christoph Konrad
Çanakçı ( 1 872- 1 922) 1 58
(etk. - 1 7 1 7- 1 748) 1 69, 230, 23 1
Hafız Mehmed Emin Efendi 1 58
Hung Wu (yön. 1 368- 1 398) 1 2
Hagel, Andreas 2 1 3
Huygens, Christiaan ( 1 629- 1 695)
Halet Efendi, Mehmed Said ( 1 760-
220
1 823) 2 1 3
Hülagu Han (Moğol-İlhanlı Hanı)
Hammann, Johann Wolfgang
(yön. 1 256- 1 265) 87
( 1 7 1 3 - 1 785) 232
Hancock, Robert ( 1 73 1 - 1 8 1 7) 1 79
1 26 1

İmaemon, XIII. İmaizumi ( 1 926- Kari, XII. (Demirbaş Şarl) (İsveç


200 1 ) 205 Kralı) (yön. 1 697- 1 7 1 8) 224
İmaemon, xıv. imaizumi (doğ. Kenzan, Ogata ( 1 663- 1 743) 206
1 962) 205 Kimon, Kleonai'li 70
İsa (Hz.) (İÖ -4 - İS -33) 6 1 , 92, Kirchner, Johann Gottlieb ( 1 706-
1 1 6, 1 1 7, 1 58, 1 59, 24 1 1 768) 229
İskender, Büyük (Makedon İmpar­ Kleisthenes (Sikyon Kralı)
atoru) (yön. İÖ 336-323) 56, (tô-570-507) 67
78 Kleitias (İÖ 6. yüzyıl) 68, 69
İskender Muda (Ace Sultanı) "Kleophrades Ressamı" 70
( 1 590- 1 636) 1 99 Klesse, Brigitte ( 1 929-20 1 4) 1 22
Kloet, Willem van der ( 1 666- 1 747)
J
123
Jacopo di Stefano di Filippo ( 1 490- Kolomb, Kristof ( Christopher Co­
1 576 sonrası) 1 29, 1 30 lumbus) ( 1 45 1 - 1 506) 1 95, 1 96
James, 1. (İngiltere Kralı) (yön. Konfüçyüs (K'ung Fu Tzu) (İÖ
1 602- 1 625) 1 58, 1 59, 1 99 -55 1 -479) 78
Joao (Juan), V. (Portekiz Kralı) Korin, Ogata ( 1 658- 1 7 1 6) 206
(yön. 1 706- 1 750) 1 24 Köhler, David ( - 1 683- 1 722) 2 1 2,
23 1
K
Kramer 1 4
Kakiemon, 1. Sakaida ( 1 596- 1 666) Kubilay Han (Moğol Hanı) ( 1 2 1 4-
204 1 294) 1 74, 1 88, 1 90, 195
Kakiemon, XIV. Sakaida ( 1 934- Kuefstein, Freiherr Hans Ludwig
20 1 3 ) 205 von (Baron) ( 1 587- 1 657) 230
Kakiemon, XV. Sakaida (doğ. 1 968) Kunckel, Johann (Löwensternli)
205 ( 1 630- 1 702) 223
Kandler, Johann Joachim ( 1 706-
L
1 775) 228, 229
Kangxi (Çin İmparatoru) (yön. Lane, Arthur ( 1 909- 1 963) 1 57,
1 662- 1 722) 230 1 58, 250
Kanuni Sultan Süleyman (yön. Leblanc, Nicolas ( 1 742- 1 806) 1 66
1 520- 1 566) 1 49, 1 53, 2 1 2 Le Chatelier, Henri Louis ( 1 850-
Kari, V. (Şarlken) (Fransa Kralı) 1 936) 1 4
(yön. 1 5 1 6- 1 556) 125 Ledoux, Jean-Pierre (etk. 1 758-62)
262 1

222 Manuel dos Santos ( 1 7. / 1 8 .


Leibniz, Gottfried Wilhelm yüzyıl) 1 23
( 1 646- 1 7 1 6) 220, 22 1 , 223, Manuel, 1. ("El Fortunado")
224 (Portekiz Kralı) (yön. 1 495-
Leo, X. (Papa) (yön. 1 5 1 3 - 1 52 1 ) 1 52 1 ) 1 22, 1 23, 195
1 20 March, Ernst ( 1 798- 1 847) 1 3
Lichtenstern 1 5 Marcolini, Camillo (Baron,
Licht, Julius Albert Gottlieb ( 1 82 1 - Müdür) ( l 736- 1 8 1 4; yön.
1 898) 1 4 1 774- 1 805) 233
Lomonosov, Mikhail Vasilyevich Marco Polo ( 1 254- 1 324) 1 2, 1 74,
( 1 7 1 1 - 1 765) 169 1 90, 2 1 6
Louis de France (Burgonya Dükü, Maria Theresia (Avusturya İmpara­
Büyük Veliaht) ( 1 66 1 - 1 7 1 1 ) toriçesi) ( 1 7 1 7- 1 780) 2 1 3, 23 1
22 1
"Master PMP" (etk. 1 700- 1 730)
Louis Poterat 2 1 9
1 23
Louis, XIV. ("Güneş Kral': "Roi
Matos, Frandsco de ( 1 6. yüzyıl)
Soleille") (Fransa Kralı) (yön.
1 23
1 643- 1 7 1 5) : 1 63, 1 99, 200,
Matos, Marçal de (etk. - 1 550- 1 600)
2 1 9, 22 1
1 23
Louis, XV. (Fransa Kralı) (yön.
Mazarin, Jules (Kardinal) (yön.
1 7 1 5- 1 774) 22 1
1 642- 1 66 1 ) 1 99
Löwenfink, Adam Friedrich von
Medid, Catherine de' (Fransa
( 1 7 1 4- 1 754) : 228
Kraliçesi) ( 1 5 1 9- 1 589; Fransa
Lydos 69
Kraliçesi: 1 547- 1 559) 1 1 4
M Medid, Francesco 1. de' (Toskana
Grandükü) ( l 54 1 - 1 587) 1 20
Macheleid, Georg Heinrich ( 1 723-
Medid, Lorenzo de' ("İl Magnif­
1 80 1 ) 232
Ma Ha (ölm. 1 382) 195 ico": "Muhteşem'') (Floransa

Maier, Michael ( 1 568- 1 622) 1 1 0, Senyörü) ( 1 449- 1 492) 1 20,


251 1 87, 1 99
Maillard, M. Eugene 1 6 1 Megerle, Johann Ulrich: bkz. Santa
Malipiero, Pasquale (yön. 1 457- Clara, Abraham a 1 64
1 462) 1 38 Mehlhorn, Johann Georg ( - 1 67 1 -
Manasses Athanas ( 1 8. yüzyıl) 209 1 735) 23 1
Mehmed Hilmi Efendi 1 58
Mehmed, , 1. (Çelebi) (Osmanlı Nearchos 69
Sultanı) (yön. 1 4 1 3- 1 42 1 ) Nebukadnezar, il. ("Buhtun­
1 46 nasır") (Babil Kralı) (yön. İÖ
Mehmed, iV. ("Avcı") (Osmanlı 605-562) 55, 56
Sultanı) (yön. 1 648- 1 687) 2 1 3 Nebukadnezar, 1. ("Nemrud")
Melchior, Johann Peter ( 1 742- (Babil Kralı) (yön. İÖ 1 1 23-
1 825) 2 1 3, 226 1 1 0 1 ) 85
Michelangelo Buonarroti ( 1 475- Nemitz, Michael 227
1 564) 2 1 8 Nemrud: bkz. Nebukadnezar, 1 85
Miller, Oskar von ( 1 855- 1 934) 243 Nicolau de Freitas ( 1 703- 1 765)
Mimar Kemaleddin Bey ( 1 870- 1 24
1 927) 1 62
Nicolay, Nicolas de ( 1 5 1 7 - 1 583)
Mimar Sinan ( 1 490- 1 588) 1 53,
1 70
1 55, 1 6 1
Niculoso Pisano, Francisco (ölm.
Mohs, Friedrich ( 1 773- 1 839) 1 8 1 ,
1 529) 1 33
232
Nieuhoff, Johan ( 1 6 1 8 - 1 672) 2 1 9
Mokubei, Aoki ( 1 767- 1 833) 205
Ninsei, Nonomura (asıl adı: Non­
Montaigne, Michel Eyquem de
omura Seisuke) (etk. - 1 648-
( 1 533- 1 592) 1 98
- 1 690) 205, 206
Morris, William ( 1 834- 1 896) 1 70
Moyat, Paul 1 4 o
Murad, III. (Osmanlı Sultanı) (yön.
Ohain, Cari Eugen Pabst von
1 574- 1 595): 1 6 1
( 1 7 1 8 - 1 784) 224
Mililer, Frantz Heinrich ( 1 732-
1 820) 232, 252 Ohain, Gottfried Pabst von ( 1 656-

Müslim 94 1 729) 224


Oliveira Bernardes, Ant6nio de
N
( 1 662- 1 732) 1 23
Nabeshima (Prens) ( 1 7. yüzyıl) Oliveira Bernardes, Policarpo de
204, 205 ( 1 696- 1 778) 1 23
Nakkaş Musli 148 Oltos 70
Nakkaş Osman (etk. 1 6. yüzyıl Onesimos 7 1
ikinci yarısı) 1 53 Oort, Jan van der ( 1 632- 1 675) 1 2 3
Nasır-ı Hüsrev Kubadiyani ( 1 003- Orry, Louis-François ( 1 67 1 - 1 726)
1 074) 84 1 99, 200
p Q

Palissy, Bernard ( 1 5 1 0- ı 589) 1 1 4 Qian Long (Çin İmparatoru) (yön.


Panciroli, Guido ( 1 523- ı 599) 2 ı 8 1 736- ı 796) 1 99
Paoluccio, Giacomo di (ölm. ı s ı 8) Qin Shi Huang/ Shi Huangdi (Çin
ı2 8 İmp.) (yön. Kral: İÖ 246-22 1 ;
Parvillee, Leon ( 1 830- ı 885) ı 6 ı İmparator: İ Ö 22 ı -2 1 0) 76, 77,
Pedro, il. (Portekiz Kralı) (yön. 78, 79, 80, 82
ı 683 - ı 706) ı 23
R
Pellipario, Nicola ( - ı 480- ı 542)
ı 29 Raffaello Sanzio ( 1 483- ı 520) 129
Petro, 1. (Büyük, "Deli") (Rus Çarı)
(yön. ı 682 - ı 725) ı 69 Ramses (Ramesses), III. (Firavun)
Petsopoulos, Yanni ( 1 985'te etkin)
(yön. İÖ 1 1 86- 1 1 55) 55
ı s2, 2s2
Reaumur, Rene Antoine Ferchault
Phintias 70
de ( l 683- ı 757) 200, 238
Piccolpasso, Cipriano di Michele
Reichmann ı 5
( ı 524- ı 579) ı2, ı 36, ı 37, ı 3 8
Reinicke Peter ( 1 7 1 1 - 1 768) 2 1 3
Pinto, Fernao Mendes ( - ı 5 ı O -
Rekhmireh (Rech-mi-Re) (İÖ
ı 5 8 3 ) 1 00
ı 4SO'ler) 62
Place, Francis ( 1 647- ı 728) 227
Reverand, Claude 2 ı 9
Plinius, Yaşlı (Gaius Plinius Secun­
Ringler, Joseph Jakob { 1 730- ı 804)
dus) (23-79) 63, ı 7 ı
232, 233
Pombal, Sebastiao Jose de Carval­
Robbia, Andrea della ( 1 435- 1 525)
ho e Melo, Marquez de (Marki)
( ı 699- ı 782) ı 24 127

Pompadour, Madame de (XV. Robbia, Luca della ( 1 400- 1 482)

Louis'nin gözdesi) ( 1 72 ı - ı 764) ı ı 4, ı 26, ı 27


22 ı Roe, Thomas (Sir) (İngiliz elçisi)
Postelthwayt, Malachy ( - ı 707 - ( - ı 58 1 - ı 644) ı o3
ı 767) 200 Rubruk, Wilhelm von (Willem van
Potemkin, Gregori Aleksandroviç Ruysbroeck) (- ı 2 1 5- - 1 270)
(Büyük Yekaterina'nın gözdesi) ı 9o
( 1 739- ı 79 1 ) 222 Rüstem Paşa (Sadrazam) (yön.
Poterat, Louis ( ı 64 ı - 1 696) 2 1 9 1 544- 1 553; 1 555- 1 56 1 ) 1 49,
Prometheus 57 ı s ı , ı s3
1 265

s Snoeck (Snoek), Jakob Luis { 1 902-


1 950) 237
Saddler, John ( 1 720- 1 789) 1 68
Sophilos 69
Sam-pyeong, Yi (Ri Sampei) { 1 579-
Sorgenthal, Konrad von (Baron)
1 655) 203
( 1 735- 1 805) 23 1 , 232, 233
Samson, Emile { 1 837- 1 9 1 3 ) 1 70
Sorlin-Dorigny, Albert 1 6 1
San Simeone, Antonio di 2 1 5
Spinoza, Benedictus d e Baruch
Sarre, Friedrich { 1 865- 1 945) 147
( 1 632- 1 677) 220
Savino, Guido di ( Guido Andries)
Spode, il. Josiah ( 1 754- 1 827) 234
(ölm. 1 54 1 ) 1 1 8, 1 38
Spode, 1. Josiah ( 1 733- 1 797) 234
Schatzer, L. 1 1 5
Stadler, Johann Ehrenfried ( 1 70 1 -
Schindele, Josef 2 1 3
1 74 1 ) 228
Schlickeysen, Cari ( 1 824- 1 909) 1 3
Steel, David 1 68
Schwanz, J. von 1 4, 243 Steinbrück, Johann Melchior
Seger, Hermann August ( 1 839- ( 1 673- 1 723) 226
1 893) 1 4, 1 78, 239 Stöckel, Georg 2 1 3
Selahaddin Eyyübi (Eyyübi Sultanı Stölzel, Samuel ( 1 685- 1 737) 230,
ve Halifesi) (yön. 1 1 7 1 - 1 1 93) 23 1
1 87 Süleyman (gezgin) (9. yüzyıl) 1 94
Selim, 111. (Osmanlı Sultanı) (yön. Şah Abbas, 1. ("Büyük") (Safevi
1 789- 1 807) 2 1 3 Hükümdarı) (yön. 1 587- 1 628)
Selim, il. (Osmanlı Sultanı) (yön. 1 02, 1 03
1 566- 1 574) 1 53, 1 6 1 Şah Süleyman (Safevi Hükümdarı)
Settala, Manfredo, Milano'lu (yön. 1 667- 1 694) 1 00
{ 1 600- 1 680) 2 1 9 Şeyh Safi/ Safiyüddin ishak el-Er­
Seuter, Abraham { 1 699- 1 747) 230 debili ( 1 252- 1 334) 1 02
Shonzui, Gorodayu { 1 577- 1 663)
T
202
Siemens, Werner von { 1 8 1 6- 1 892) Tabahzade Mehmed Bey ( 1 7.
1 3 , 243 yüzyıl) 1 46
Siemens, Wilhelm von { 1 823- 1 883) Tenax, B. Prössel 1 4
13 Teot6nio dos Santos ( 1 688- 1 762)
Silvius, Willem ( - 1 52 1 - 1 580) 1 70 1 24
Simôes, Joao Miguel Dos Santos Timur (Emir Timur) (Timurlu İm­
{ 1 907- 1 972) 1 22 paratoru) (yön. 1 369- 1 405) 99
266 1

Tschirnhaus, Ehrenfried Walter Weigel, Christoph ( 1 6 5 1 - 1 725)


von ( 1 65 1 - 1 708) 1 2, 2 1 9, 220, 1 64
22 1 , 223, 224, 225, 226
x
Tu Fu ( 7 1 2 - 770) 1 83
Xanto Avelli da Rovigo, Francesco
u
(etk. 1 530- 1 542) 1 28, 1 30
Uluğ Bey (Timurlu Hükümdarı) Xuan De (Çin İmparatoru) (yön.
(yön. 1 447- 1 449) 99 1 426 - 1 435) 1 9 1 , 1 97, 1 98
Urbino, Camillo da (ölm. 1 576) Xu Jing ( 1 09 1 - 1 1 53) 202
1 29
y
Urbino, Nicola da ( - 1 480- - 1 538)
1 28, 1 29, 1 30 Yahya, Hz. (Vaftizci Yahya/ "St.
Urfe, Honore d' ( 1 568- 1 625) 1 87 John the Baptiste") (ölm. 32)
1 58
v
Yavuz Sultan Selim (yön. 1 5 1 2 -
Valentim de Almeida ( 1 692- 1 779) 1 520) 1 48, 2 1 2
1 24 Yekaterina, il. ( Katerina) (Rus
Vanmour, Jean-Baptiste ( 1 67 1 - Çariçesi) (yön. 1 762- 1 796)
1 737) 2 1 3 1 68, 1 69, 22 1
Vardapet Abraham (Kütahyalı ) Yelizaveta (Elizabeth) Petrovna
1 58 (Rus Çariçesi) (yön. 1 74 1 - 1 762
Vasco da Gama ( 1 469- 1 524) 1 95, 1 69
1 96, 2 1 9 Yong Le (Çin İmparatoru) (yön.
Vinogradov, Dmitri lvanovich 1 403 - 1 424) 1 9 1 , 1 96
(- 1 720- 1 758) 1 69, 232 Yoshihiro, Shimazu (Prens) ( 1 535-
Vitruvius Pollio, Marcus (-İÖ 80- 1 6 1 9) 205
25) 1 1 , 63
z

w
Zengi, Nureddin Mahmud (Zengi
Wedgwood, Susannah ( 1 765- 1 8 1 7) Emiri) (yön. 1 1 46- 1 1 73) 1 8 7
1 66 Zheng H e ("San Bao") (Amiral)
· Wedgwood (Wedgewood), Josiah ( 1 3 7 1 - 1 433) 88, 1 95, 1 96, 1 97
( 1 730- 1 795) 12, 1 3 , 1 66, 1 69, Zonaro, Fausto ( 1 854- 1 929) 2 1 0
200, 246 Zsolnay, Mikl6s ( 1 857- 1 922) 1 70

You might also like