You are on page 1of 328

Kağıdın ve Matbaanın

Kültürel Tarihi
DORUK/Bilim
Kil.gıdın ve Maıbaanın
Kültürel Tarihi

Yazar:
Zeki Tez

Kapak ve Sayfa Tasanmı:


Doruk Can Koçak

Zeki Tez © Doruk Yayımcılık 2021


Tüm haklan saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

lSBN: 978-975-553-490-9
Baskı: Haziran 2021

Baskı-Cilt:
Ertem Basım Yayın Dağıtım San. Ltd. Şti
Sertifika No: 48083

ô
doruk

e-posta: info@dorukyayinlari.com
www.dorukyayinlari.com
Sertifika No: 43738
Kağıdın ve Matbaanın
Kültürel Tarihi

Yazar

Prof. Dr. Zeki TEZ

ô
doruk
Zeki Tez, 1 948 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni
1 966'da bitirerek; Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü'nden "Kimya
Yüksek Mühendisi" olarak 1 9 7 l 'de mezun oldu. Aynı yıl Ankara Üniversitesi Fen
Fakültesi Fizikokimya Kürsüsü'ne asistan olarak girdi. Yüksek Lisans çalışmasını
l 974'de, doktora çalışmasını ise l 977'de tamamladı. 1 982 "Doçent" olarak
Diyarbakır'daki Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölömü'ne
atandı. 1 989'da profesörlük unvanı aldı, 2002'de Marmara Üniversitesi'ne atandı.
1 9 78/79 yılında " 1 4 . Uluslararası Seminer (DAAD)" çerçevesinde
Almanya'da Karlsruhe Teknik Üniversitesi'nin "Chemische Verfahrenstechnik"
Enstitüsü'nde araştırma yaptı.
1 988 yılında Almanya'nın Karlsruhe Teknik Üniversitesi'nde Kimya
Mühendisliği alanında "misafir araştırmacı" olarak araştırma yaptı. 1997 yılında
da, Almanya'nın Münih Üniversitesi'nde bilim tarihi konusunda 3 aylık çalışma
yaptı. Yine 200 1 yılında Münih şehrindeki Alman Müzesi'nde ("Deutsches
Museum") bilim tarihi konularında araştırmalar yaptı.
Prof. Dr. Zeki Tez'in yayımlanmış eserleri arasında Dogabilimsel ve Teknik
Araştırma Yöntemleri ( 1 984) , Madencilik ve Metaluıji Tarihi ( 1 989) , Bilimde ve
Sanayide Kimya Tarihi (2000) , Doga Karşısında Pratik ve Teknik Ugraşı ( 1 995),
Kimya Dili Üzerine Tarihsel lncelemeler (2000) , Bilim ve Teknikte Ortaçag
Müslümanları (200 1 ) , Teknigin Evrimi (2005) bulunmaktadır.
Halen Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi'nde görev yapmakta
olan Zeki Tez, evli ve iki çocuk babasıdır.
İÇİNDEKİLER

YAZI MALZEMELERİ VE KAGIT ÜZERİNE . 11 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

YAZI MALZEMELERİ VE KAGIT . I1


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

PAPİRÜS 15
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

PARŞÖMEN . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

DEGİŞİK DOGAL MALZEMELERDEN


KAGIT YAPIMI . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ÇİNLlLERİN KAGIDI BULMALARI . 36


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ORTAÇAG MÜSLÜMANLARINDA
KAGIT YAPMA TEKNİGl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .42
OSMANLIDA KAGIT ÜRETİMİ . . .4 7
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

AVRUPA'DA KAGIT . . . . . . . . . . . . . 52
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ortaçağ Avrupa'sında Kağıt . 52


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Rönesans ve Sonrasında
Avrupa' da Kağıdın Gelişimi . . ..
. . . . . . 59
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

KÜTÜPHANELERDE ESKİ KİTAP VE BELGELERİN


KORUNMASI . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

YAZI ALETLERİ ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77


AVRUPA'DA YAZI ALETLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77
OSMANLI'DA YAZI ALETLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81
TEBEŞİR VE KURŞUN KALEM ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . 82

MÜREKKEP ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 87
TARİH BOYUNCA MÜREKKEP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 87
OSMANLI'DA MÜREKKEP . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94
8 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

EBRU ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
TÜRK EBRU SANATI . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97
.

BATI'DA EBRU BENZER! SÜSLEMELl KAGIT . . . . . . . . . . . . . . . 1 00

YAZININ TARİHİ . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 05
YAZININ BAŞLANGIÇLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 05
MAGARA RESlMLERl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 06
. .

KIL TABLET VE ÇlVlYAZISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 08


. . .

Çivi yazısı Şifresinin Çözülmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .111


HlTlT HlYEROGLlFLERl . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 14
. . .

Hitit Hiyerogliflerinin Çözümlenmesi .


. . . . . . . . . . . . . . . . . 1 17
RESİM lLE YAZININ lLlŞKlSl . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... .
. . . . . . . . . . . . . . . . . 1 18
MISIR HlYEROGLlFLERl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 121
. . .

Mısır Hiyerogliflerinin Okunması . . . . . . . . ..


. . . . . . . . . . 1 26
. .

AVRUPA'DA YAZININ KISA TARİHi .


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 32
"Phaistos Diski " ve Girit Yazısı . . . . . . . . . .... . .
. . . . . . . . . . . . 132
Fenike Yazısı ve Uzantılan . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . 135
Latin Alfabe Yazısının Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . 1 38 .

Sıra Dışı Yazı ve Alfabeler . . . . . . . . . . . . . . . .. .


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 142

HAT SANATI ÜZERİNE . . . . . 1 45


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

"HÜSN-1 HAT' VE ÜNLÜ HATTATLAR . . . 1 45 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Bir Hat Sanatçısı : Hamid Aytaç ( 1 89 1 - 1 982) . . . . . . . . . . . . 1 5 7

KITA P YAZIMI ÜZERiNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 6 1


KlTABIN TARlHlNDE KİLOMETRE TAŞLARI . . . . . . . . . . . . . . 1 6 1
ANTlKÇAG'DA KlTAP VE KlTAP YOKEDlMl . . . . . . 1 66 . . . . . . . . .

ORTAÇAG MÜSLÜMANLARINDA KOPYACILIK VE


KlTAP TlCARETl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 75
lSLAM'DA KlTAP YOKEDlMl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . 1 77
OSMANLI'DA KlTAP YAZIMI . . . ... . . . . . . . 1 79
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

AVRUPA'DA KlTAP YAZIMI ,


SANSÜRÜ VE YOKEDlMl . . . . . . . . . . . . . . . 181
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 8 1
Manastır Yazımhanelerinde Elyazmacılık . . . . 1 84 . . . . . . . . . . . . .
içindekiler l 13

Manastırlarda Yazma Eserlerin Süslenmesi . . . . . . . . . . . . 1 98


Kilisenin Sansürü ve
"Yasaklanmış Kitaplar Listesi" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 207
"Önce Kitaplar Yakıldı" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 208
EXLIBRIS . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 212

TARİHTE MATBAACILIK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 217


UZAK DOCU'DA KALIP BASKI TEKNICI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 217
GUTENBERG VE AVRUPA'DA MATBAA . . . . . . . . . . . . . . . . . . 220
Avrupa'da Matbaanın kadı ve
"fnkunabel " Dönemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 220
Reformasyon ve
Bilimsel Devrim Döneminde Matbaa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236
Avrupa'da Öncü Gazeteler ve El tlanlan . . . . . . . . . . . . . . . 248
Matbaanın Yayılması ve
Çağdaş Tekniklerin Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 254
Çeşitli Ülkelerin tlk Gazete ve Dergileri . . . . . . . . . . . . . . . . . 264
GRAFİK BASKI YÖNTEMLERININ GELIŞIMI . . . . . . . . . . 267
IBRAHIM MÜTEFERRİKA VE
OSMANLI'DA MATBAA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 2 78
MISIR'DA MATBAA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 288

KİTAP CİLTLEME SANATI ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293


ANTlKÇAC'DA CİLT . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 293
MÜSLÜMANLARDA KITAP CİLTLEME SANATI . . . . . . . . . . 294
AVRUPA'DA CİLTÇİLIK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 298

KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30 1
KİŞİ ADLARI DİZİNİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 313
YAZI MALZEMELERİ VE KAGIT ÜZERİNE

YAZI MALZEMELERİ VE KAGIT


lnsanlann yüzyıllar boyunca yazma ve çizme için denedikleri
taşlar, kil tabletler, metaller, yapraklar, ahşap levhalar, kabuklar
ve derilerden sonra ekonomik olarak daha bol ve kolay işlenebilir
bir madde gereksinimi ile kağıt ortaya çıkmıştır. Başlangıç
dönemlerinin yazı taşıyıcılan, ağırlıklı olarak Mısır'da papirüs ,
keten bezi ve balmumu tabletler, Mezopotamya' da taş ve kil tablet,
Yunanistan'dan mermer, Hindistan'da ve Güneydoğu Asya'da bakır,
kayın ağacı kabuğu ve palmiye yaprağı, Lut Gölü dolayında deri ,
Çin'de ipek ve bambu , lskandinavya'da ise ahşap kullanılmıştır.
Kil tabletler ilk olarak lö 3. binyılda kullanılmaya başlanmıştır.
Sümerler ve Asurlular, lö 4. binyılın sonlannda yumuşak ve
nemli kil tabletler üzerine çiviyazısı ile yazmaya başlamışlardır.
Çiviyazısı yumuşak kil üzerine ucu üçgen şeklinde yontulan bir
kamış kalemle yazılmış , sonra kil tablet güneşte kurutulup ya da
fınnda pişirilerek kalımlı hale getirilmiştir. 3000 yıla yakın bir süre
boyunca kullanılmış olan bu yazı tekniği ve bunlarda kullanılan
diller, en az 2000 yıl önce ortadan kalkmıştır. İstanbul Arkeoloji
Müzeleri'nde "Çiviyazılı Belgeler Arşivi"nde Türk diline benzeyen
Sümerce , lbrani diline benzeyen Akkadca ve Hint-Avrupa diline
benzeyen Hititçe olmak üzere birbirinden çok farklı üç dilde
tabletler bulunmaktadır.1
12 1 Kıigıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

insanların bilinen en eski bilgilenme araçları, kemik ve taşlar


üzerine kazılı çizimler ve Altamira ve Lascaux gibi 1 0-20 bin yıl
öncesinden kalma mağara resimleridir. Taş , önemli yasa ve diğer
bilgilerin binlerce yıl üzerinden günümüze aktarılmasına hizmet
eden kalımlı bir yazı malzemesi görevi görmüştür. Taş üzerine ,
yuvarlak şekillerden çok, köşeli ve eğri şekil çizmek ve yazı yazmak
daha kolaydı. Taş tabletlere yazan birçok kültür, yazıyı sağdan
sola doğru yazmıştır. insanlar genelde sağ elini kullandıklarından,
bu durumda sağ eliyle tuttuğu çekici ile sol elindeki keskiye vuruşlar
yaparak ve ilerlediği yönü görerek sağdan sola doğru daha iyi
yazabiliyordu . llk önemli yazı aktarıcısı , Sümerlerin kil tableti
olmuştur. Sümer çiviyazısı, başlangıçta yukarıdan aşağıya uzanan
satırlar halinde sağdan sola doğru ilerleyerek yazılırken, daha
sonra 90° sola döndürülerek bugün olduğu gibi soldan sağa alt
alta satırlar haline dönüşmüştür. Bu olanağı , Mezopotamya'da
Dicle (" Tigris") ve Fırat ("Euphrates") ırmakları aracılığı ile taşınan
alüvyonlardan elde edilen killi toprak sağlamıştır. Kum , balçık ve
bitkisel topraktan oluşan özlü topraktan hazırlanan kil tablet
üzerine " stilus" (kemik , fildişi , demir ya da tunçtan yapılma
kalem) ile çizilen kama şeklindeki çizgiler nedeniyle bu yazı, çiviye
(Lat. " cuneus") benzetilerek "çiviyazısı" (lng. "cuneiform") adı
verilmiştir. Tablet üzerine yazı yazıldıktan sonra , kil malzeme
henüz kurumadan üzerine çizerek ek işaretler koymak ve yazı
hatalarım düzeltmek kolaydı . Eğer yazı uzun sürede bitecek ya
da sonradan eklemeler yapılacaksa, nemli bir kumaşa sarılır ve
öylece saklanırdı . Yazma işlemi sona erince tablet güneşte kuru­
tulur ya da fırınlanırdı . 2 Bu tabletler pişmiş olarak zamanımıza
erişmiş ve çiviyazısı halinde Ön Asya'nın eski halklarının kültürel
yaşamı konusundaki bilgileri günümüze eriştirmiştir. lkinci
önemli yazı taşıyıcı malzeme olan Mısır papirüsü de yine yaklaşık
olarak lö 3000'lerde ortaya çıkmış ve Yunanlılar, Romalılar ve
Araplarda yaygın kullanım alam bulmuştur. Parşömen ve kağıt
gibi papirüs de kalımsız bir malzeme idi ve Mısır'ın kuru iklimi
ve sıcak kumları içinde olduğu gibi ancak uygun özel koşullar
altında kalımlı olabilmişlerdir. Üçüncü bir yazı taşıyıcısı, Çin'de
keşfedilmiş olan kağıttır. Çin'de gerçek bir kağıt kültürü , binin
üzerinde çalışanlarıyla kağıt fabrikaları ve binlerce cilt tutan
Yazı Malzemeleri ve Kô.ğıt Üzerine j 13

ansiklopediler bulunmaktaydı . Kağıt, Araplar aracılığıyla Batı'ya ,


Mağrip ve Endülüs Ispanya'sına yayıldı. 1 6 . yüzyılda Meksika'nın
fethinden sonra Avrupalılar bir şaşkınlık yaşadılar; oradaki Orta
Amerika'nın yüksek kültürlerinde de kağıt, kitaplar ve kütüphaneler
vardı. Daha sonra Alplerin kuzeyindeki ülkeler, yavaş da olsa yeni
teknolojinin nimetinden yararlandılar ve burada kağıdın ham­
maddesi, paçavra oldu . Rönesans, kitap basım sanatı, Reformasyon
ve daha sonra da Fransız Devrimi ile birlikte kağıt kullanımı çok
hızlıca arttığından zamanla hammadde kıtlığı ile karşı karşıya
gelindi . Ancak hammadde olarak odunun kullanılmasıyla kağıt
kıtlığının da üstesinden gelinebildi . 3
Kağıt, bitkisel liflerden hazırlanan bir hamurun ince telden
bir kalıp üzerinde kurutulmasıyla elde edilen bir yüzeydir. Kaba
bir genelleme ile Doğu'da bambu benzeri uzun gövdeli ve lifli
bitkilerin, Batı'da ise pamuk, keten ("Linum perenne") ve kenevir
(" Cannabis sativa") gibi bitki kökenli liflerden dokunmuş paçavra
ve iplerin suda ıslatılmasıyla şişen lifler ayrıldıktan sonra elle ya
da hidrolik olarak çalışan ahşap tokmaklar yardımıyla ritmik
hareketlerle dövülerek parçalanır ve bitki ya da hayvan kökenli
kıvamlaştırıcı bir madde katılmış suda süspansiyon (katı asıltısı)
haline getirilirdi. lnce çubuk ya da tellerden yapılmış bir süzgeci
olan kalıbın süspansiyona daldırılmasıyla onun üzerine alınan ve
ritmik hareketlerle ileri geri sarsılarak tekdüze şekilde dağıtılmaya
çalışılan lifli kağıt hamuru , süzgecin üzerinde keçeleşerek kalır;
kuru tulduktan sonra preslenerek tabaka halinde kağıt elde
edilirdi. Yazı yazmayı kolaylaştırmak ve dayanıklılığı artırmak
için Doğu'da pirinç ve diğer tahıllardan elde edilen nişasta, Batı'da
ise değişik yoğunluklarda j elatin çözeltisi hamura katılır ya da
kağıtlar tabaka tabaka bu çözeltiye bastırılırdı. Uzakdoğu'da halen
aynı geleneksel yöntemle kağıt imal edilen atölyeler bulunmaktadır.
Batı'da ise zaman içerisinde kağıt yapımında kullanılan hammadde
ve yöntemler değişmiş, 1 7 . yüzyılda da şap [Alı(S04)3. 1 4 H20]
ve 1 9 . yüzyıl başlarında ise iğne yapraklı ağaçlardan elde edilen
bir reçine olan kolofan kullanılmaya başlanmıştır. 1 8 . yüzyılda
kağıdı ağartma amacıyla klordan yararlanılmaya başlanmış,
1 820'lerden sonra kağıt yapımı makineleşmiş ve ufalanarak suya
karıştırılan odun lifleri "mekanik odun hamurlu" denen kağıtların
14 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

hammaddesini oluşturmuştur. Düzgün ve daha az emici , yazı ve


baskıya daha uygun bir yüzey elde edebilmek için, çok küçük
parçacıklar halinde mineraller, talk (pudra) , kaolin, karbonat
tuzları , kalsiyum sülfat gibi katkı maddeleri eklenerek kağıt
gözenekleri kapatılmıştır.4
Kağıdın reçetesi hep aynı kalmıştır : % 9 5 su ve % 5 katı
maddeden oluşan selüloz elyaf hamuru , elekten geçirilip suyu
sızdınlarak % 95'i katı ve % 5'i su olan kağıt haline getirilir.
Pamuklu ve keten kumaş paçavralar, saman, kuru ot, kenevir
gibi değişik maddelerden sonra iyi selüloz kaynağı olarak odun
kullanımına geçilmiştir . 5 johann Georg Krünitz ( 1 728- 1 796)
ve ardıllarının yayımladıkları Oekonomisch-technologische
Encyklopadie, oder allgemeines System der Staats- Stadt- Haus- und
Landwirthschaft und der Kunstgeschichte . . . (Ekonomi-Teknoloji
Ansiklopedisi , ya da Devletçilik, Şehircilik, Ev Ekonomisi ve
Tanının ve Sanat Tarihinin Genel Sistemi. . ) (242 cilt; 1 773- 1 858)
.

adlı ansiklopedinin 1 807 tarihli 1 06 . cildinde , kağıt yapımında


kullanılacak olan aşağıdaki paçavra katalogu yer almaktaydı
(Çizelge 1 ) 6

Çizelge 1. Krüntiz'in Oekonomisch-technologische Encyklopadie'sindeki paçavra katalogu.

PAÇAVRA KATALOCU:

A- Beyaz paçavra: B- Renkli paçavra:


1. Keten bezi ya da kenevir bezinden 1. Keten bezinden
2. Pamuklu bezden 2. Pamuklu bezden
a. çok ince 3. Yünlü bezden
b. ince 4. Yansı keten diğer yansı pamuklu ya
c. orta ince da yünlü bezden
d. normal a. ince
e. kaba b. orta ince
f. çok kaba c. kaba
1. ağartılmış ve yıkanmış d. çok kaba
2. ağartılmış ama kirli 1. her tarafı renkli
3. yan ağartılmış 2. bir yanı ya da her iki yanı
4. ağartılmamış basma boyalı
3. siyah
4. koyu mavi
5. açık mavi
6. san
7. yeşil
8. kırmızı
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine 1 1 5

PAPiRÜS
Yunanca "papyros" sözcüğü çeşitli Batı dillerindeki "kağıt"
(İng. "paper'', Fra . "papier'', Alın. "Papier' ') sözcüğünde yaşamını
sürdürmekteyse de Yunanlılar papirüs bitkisinden elde edilen
yazı malzemesine genellikle " khartes" (La t . " charta") derlerdi .
Almanca'da harita , oyun kağıdı ya da bilet anlamlarına gelen
"Karte" sözcüğü de oradan gelir. Yunanca'da papirüs rulosu için
kullanılan " byblos" sözcüğü ise , bir zamanlar ticari mal olarak
papirüsün sevkedildiği Suriye liman kenti Byblos'un adından gelme
olup zamanla "kitap" anlamını kazanmıştır. Bu sözcük, örneğin
Almanca'da "Bibliothek" (kütüphane) , "Bibliographie" (kaynakça) ,
" bibliophil" (kitapsever) gibi bileşik yabancı sözcüklerde hala
kullanılmaktadır. Almanca "Bibel" (İncil) sözcüğünün kökeni de
"byblos"tur. 7 Papirüs bitkisinin işlenmesiyle elde edilen ve papirüs
adı verilen kağıt kullanılarak hazırlanmış olan Eski Mısır'dan kalma
yazma eserler de yine "Papirüs" adıyla adlandırılmaktadır.
Eski Mısır'ın en bilinen yazı taşıyıcısı , papirüs idi . Bu yazı
malzemesi , tüm Mısır'da, özellikle de Nil deltasının düz ıslak
alanlarında yetişen, maydanozgiller familyasından bir bitki olan
papirüs bitkisinden (" Cyperus papyrus Linnaei") elde edilir. Üç
köşeli sap kısmı birkaç santimetre kalınlığında olan bu bitki, 3-4 m
yükseğe dek erişebilmektedir. İşlenmek üzere yaklaşık 40 cm uzun­
luğunda parçalara dilimlenir ve dış kabuğun uzaklaştırılmasıyla
iç kısımdaki açık renkli doku ortaya çıkarılır. Bu kısım yaklaşık
olarak on tane ince levhacık halinde yarılır; bu şeritler, düz bir
zemin üzerinde önce bir sıra yan yana , sonra üzerine bir sıra
çaprazlamasına yerleştirilir. Daha sonra bu malzeme, bu katmanlar
kontrplak şeklinde birbirine geçişip yapışana dek bir tokmakla
dövülür. Bu sırada taze sapların özsuyu, bağlayıcı (yapıştırıcı) işlevi
görür. Kurutulduktan sonra, bir midye kabuğu ya da bir parlatma
taşı ile malzeme üzerine sürülerek yüzeyin pürüzleri giderilir
(perdahlama) . Çok sayıda yaprakçığın bir araya yapıştırılmasıyla,
uzun bir papirüs rulosu elde edilir. Sarılıp iple bağlanır. Roma'lı
tarihçi Yaşlı Plinius'a (Gaius Plinius Secundus) (23-79) göre rulo
uzunluğunun normal ölçüsü , rulo başına 20 yaprak şeklindedir.
16 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Günümüzde bilinen en uzun papirüs 42 , 5 cm eninde ve 40 , 5 m


boyunda olup Londra'daki British Museum'da bulunmaktadır.
Böyle bir uzunluk, alışılmamış bir ölçüdür. En uzun tıp papirüsü ,
günümüzde Leipzig'deki Universitatsbibliothek'te korunmakta
olan Ebers Papirüsü olup 20 m uzunluğundadır. Eski Mısır'ın
çeşitli hanedanlık dönemlerinde papirüsün genişliği için standart
ölçüler belirlenmişti. Örneğin 1 8 . ve 1 9 . Hanedan'larda 36 ve 1 8
cm eninde, 2 0 . Hanedan'da ise 4 2 ve 2 1 cm eninde idi. 3
Papirüs b itkisi ( " Cyperus papyrus L . " ) , Nil kıyıları , Nil
deltasının bataklıkları ve göllerin sığ yerleri gibi nemli ve sıcak
ortamları seven ve odunsu olmayan, yıllık bir otsu su bitkisidir.
Özgün adı Tyrtamos olan ve "botaniğin babası" olarak da nitelenen,
Yunan filozofu ve doğa araştırıcısı, Aristo'nun öğrencisi Eresos'lu
Theophrastos (İÖ 372-287) , papirüs bitkisinin ilk ayrıntılı betimini
yapmış ve Suriye'de de yetiştiğini bildirmiştir. Papirüsün nişasta
içeren saplan aynı zamanda ucuz ve lezzetli bir besin maddesiydi.
Liflerinden sepet, halat, lamba fitili , basit giysiler, hasır, sandalet,
hatta kayık yapılıyor ve ahşap gemilerin ek yerleri papirüs ile
kalafatlanıyordu . Kökleri alet yapımında ve yakacak olarak
kullanılıyor, çiçeklerinden çelenk , küllerinden ilaç yapılıyordu .
Antikçağ'da papirüs üretimine ilişkin en ayrıntılı bilgiyi , Yaşlı
Plinius'un Natura /is historia'sına (Doğa Araştırmaları) borçluyuz.
Saplarının özü çıkarılarak birbirine dik iki katman biçiminde
(kontrplak gibi) şeritler halinde yerleştirilir, suya bastırılıp sıkıl­
dıktan sonra güneşte kurutulur, iki katmanın birbirine daha iyi
yapışmasını sağlamak amacıyla tokmakla dövülür ve nişasta içeren
özün yapışkanlığı sayesinde iki tabaka birbirine yapışırdı (Şekil
1 , Şekil 2 , Şekil 3). Üzerlerine , yazı yazmayı kolaylaştırmak için
bir kat kola (Yun. "kolla" : zamk) sürülür, bu şekilde elde edilen
yaprak (Yun. "kollema") güneşte kurutulduktan sonra ponza taşı,
fildişi ya da sedefle perdahlanı r , daha sonra da 1 5 ila 1 7 cm
boyutlu parçalar halinde kesilirdi . Bundan sonra bir yapıştırıcı
(un ve sirke) yardımıyla çok sayıda yaprak -genellikle 2 0 , kimi
zaman da 50- bir rulo halinde uç uca yapıştırılırdı. Ancak rulonun
bir yüzündeki bitki liflerinin hep aynı yönde olması gerekiyordu
ve bitki lifleri, rulonun dış kısmında dikey, yazılacak iç kısmında
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine j I 7

ise yatay olacak şekilde yerleştirilirdi . 7 Ruloda yaklaşık 50-60


harf tutan sütunlar halinde ayrılan b ölmelere ve papirüsün
yalnızca bir yüzüne yazılıyordu . Ruloda yatay olan şeritlerin
bulunduğu yüz "ön yüz" ("recto") , düşey olan şeritlerin bu­
lunduğu yüz ise "arka yüz" (" verso") diye adlandırılıyordu . Yazı
yazmak için hasırotundan elde edilen, ucu sivri kesilmiş kamış
kalem ("calamus") ya da kartal, karga , kuğu ve özellikle de kaz
tüyünde n (telek) yapılma kalem ("penna") kullanılırdı . Böyle bir
kamış, mürekkebi emmek için süngerimsi bir dokuya sahipti .
Antik yazarlar yazı ve çizim için kullanılan çeşitli kalemleri
" calamus scriptorius'', "calamus graphicus", "fistula", "amndd ' gibi
adlarla anmışlardır. Kamış kalemin ucunu sivriltmede ve yarmada
kullanılan bıçağa Antikçağ'da "glyphein kalamon" , " temperare
calamum" gibi adlar veriliyor, kalem kutusuna ise "theca calamaria"
ya da " theca graphiaria" deniyordu . 2 Kalem, papirüsün ön yüzü
üzerinde rahatça hareket edebilirken, arka yüze yazılacak ol­
duğunda liflere takılabiliyordu . Papirüsün, üzerindeki pürüzleri
gidermek amacıyla fildişi ya da deniz kabuğundan yapılma bir
gereçle perdahlandığı da belirtilmektedir. Mürekkep, is karasından
ya da üzerine su ve zamk eklenmiş mürekkep balığı sıvısından
(sepya) yapılırdı . Esas maddesi mineral tuzlar (olasılıkla kurşun
oksit ya da civa sülfür bileşimli) olan kırmızı bir mürekkep de
vardı. Normalde bir kitaplık tomann uzunluğu 6 ila 10 metreydi.
Ancak Bizans literatüründe 1 00 metrelik papirüslerden de söz
edilmektedir.8 Mısır'dan satın alınan papirüs kağıdı, Roma'da
"chartarii " adı verilen satıcılar tarafından pazarlanıyordu . Yaşlı
Plinius'a göre en kaliteli papirüs, ağacın merkezindeki liflerden
elde edilmekte olup 13 parmaklık (= 24,3 cm) rulolar halindeydi
ve adı "charta hieratica" ("khartes hieratike" : hiyeratik kağıt) idi
ve adından da anlaşılacağı üzere özellikle kült yazılan yazmada
kullanılıyordu . Bu kağıda "charta basilike" , "charta regia" (krallık
kağıdı) ve "charta epistularis" (mektup kağıdı) adlan da veriliyordu .
Birinci kalitedeki bu papirüse daha sonralan İmparator Augustus'un
(yön. tö 27- IS 1 4) adı ("charta augusta") , ikinci kalite papirüse
de kansı Livia'nın adı ("charta liviana") verildi. " Charta hieratica" adı
da 1 1 parmaklık ( = 20,3 cm) üçüncü kalite papirüslere devredildi.
1 8 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

İmparator Claudius (lö 1 0- İS 54) döneminde, alt tabakası "charta


liviana"dan, üst tabakası ise "charta augusta" dan üretilen ve "charta
cla udia" adı verilen farklı kalitede bir papirüs daha piyasaya
sürüldü . Bu papirüs , "a ugusta"dan daha dayanıklı olduğu için
daha çok tercih edilir hale geldi. " Hieratica"dan sonra, İskenderiye
amfitiyatrosu yakınındaki üretim yerinin adı verilen ve Roma'da
kağıt tesisi sahibi Fannius adlı bir kişi tarafından güzelleştirme
işlemine tabi tutulduğu için "charta fanniana" da denilen "charta
amphitheatrica" geliyordu . Bu rulolar 9 parmak (= 1 6 ,6 cm)
enindeydi. Nil deltasındaki üretim yeri Sais'in adı verilen "saitica"
ise 7-8 parmak ( = 1 3 ,0- 14,8 cm) enindeydi ve kağıt kırıntılarından
tokmakla dövülerek hazırlandığı için daha düşük kalitedeydi .
Bunların ardından lskenderiye dolayındaki Taenea'nın adıyla
anılan ve ağaç kabuğuna en yakın malzemeden yapılan "charta
taeneotica" ve nihayet "charta emporetica" gelmekteydi. Ancak
"charta emporetica" (paket kağıdı) o kadar düşük kalitedeydi ki ,
yazı yazmaktan çok, paket kağıdı olarak kullanılıyordu . Başka bir
ambalaj kağıdı türü , "charta deleticia" idi. Bunların dışında, adını
Mısır valisi Comelius Gallus'tan (lö 69-26) alan "charta co meliana"
adlı bir kağıttan da söz edilmektedir. Günümüze ulaşan papirüslere
bakarak, papirüsün kalitesinin, yani yüzeyin kayganlığının ve li flerin
düzenliliğinin, firavunlar zamanında lö 2 . yüzyılın sonuna doğru
doruk noktasına ulaştığını söyleyebiliriz . Ünlü astronom ve
coğrafyacı Claudios Ptolemaios (Batlamyus) ( 1 08- 1 68) döneminin
papirüsleri çok iyi kalitede olsalar da biraz daha kalındı . 3 .
yüzyıldan itibaren papirüsler gitgide kalitesizleşmiştir. Mısır'da
papirüs üretimine 1 O. yüzyılın sonu ile 1 1 . yüzyılın başında son
verildiği tahmin edilmektedir. 27
Papirüs üretim tekniği , yaklaşık olarak l ö 300 0'ler gibi
oldukça eskiye dayanır. Bu bitkinin sap kısmı , çok erken zaman­
larda giysi, minder, kutu , sandalet, mumya sargısı ve bot (kayık)
yapımı gibi başka amaçlarla kullanılmaktaydı. Papirüs liflerinden
üretilen urgan ve bez , dikkate değer bir sağlamlığa sahipti . Pers
Kralı Serhas (Kserkses) (yön. lö 486-465) , Yunanlılara karşı yaptığı
savaşta , İstanbul Boğazı üzerine köprü kurdurduğunda papirüs
liflerinden yapılma çok kalın halatlar kullanmıştı . 3
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine J 19

Şekil 1 . lö 200Mi yıllarda papirüsün demetler halinde toplanması.'

Şekil 2. Papirüs liflerinin dövülerek işlenmesi.'


20 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

. ..
� '·· 1 -· .-ı
a :
1 ;.
..
� '
"'l
, i :- ' d
' •·
, .

1
'•
:
,: =·lı'
'

•;

'
Şekil 3. Bir papirüs yapragının üretim şeması.

"Papirüs" teriminin kökeni karanlıktır. Kopt (Kıpti) dilinde


buna yakın kavram olan "p ap urro", "krala ait olan, krala ilişkin"
anlamındadır. Papirüs üretimi, buna göre kralın tekelinde idi.
Yazı malzemesi olarak papirüs, Mısır'ın lö 3 3 2 yılında Büyük
lskender (1Ö3 5 6-323) tarafından fethinden beri bilinmektedir.
O zamandan beri papirüs gereksinimi, tüm Akdeniz bölgesinde
dev adımlarla artmıştır.3
Sedir ağacından sedir yağı ("cedrium") diye bilinen bir yağ
üretiliyor ve üzerlerine bu yağdan sürülen kitaplar ve başka nes­
neler, kurtçuklardan ve çürümeden etkilenmiyordu. Bu bağlamda
papirüsten yapılma kağıdı, nemden ve kağıt zararlılarından
korumak için en basit teknik, onu sedir ağacı ( " cedrus") yağına
ya da limon ağacı ("citrus") yağına batırmaktı. Bunun sonucunda
kağıt, açık sarıdan kahve rengine dek değişen bir renk alıyordu.
Ptoleme'lerden bin yılı aşkın bir süre önce Mısır, Suriye'ye
büyük miktarlarda papirüs sevk ediyordu ve bu durum, gitgide
kil tablet kullanımını geriletmiştir. Papirüsün aktarıldığı liman,
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 2 1

önemli bir eski Suriye kenti olan Byblos ( günümüzde Cubeyl) idi.
Olasılıkla odunu kıt olan Mısır, Lübnan'dan gelen sedir ağaçlarını
papirüsle ö düyordu . Byblo s , Mısır'dan aldığı papirüsü , başta
Yunanistan olmak üzere Akdeniz bölgesinin diğer ülkelerine de
satıyordu . Papirüs ticaretinin önemli merkezi olan Byblos'un
adından, daha sonra "Bibel" (Kutsal Kitap) adı türemiştir. 3
Papirüsün vergilendirilmesi , Mısır'ın Romalılarca fethinden
sonra, özellikle İmparator Caesar Augustus Tiberius (yön. lS 1 4-2 7)
zamanında, Ptolemeler dönemine göre daha da ağırlaştırılmıştır.
Yaşlı Plinius , Mısır'a yaptığı bir geziden sonra , papirüs üretimi
üzerine ayrıntılı bilgiler bırakmıştır. Buna göre fabrikasyon, işbö­
lümü ilkesine göre düzenlenmişti. İşçiler arasında "glutinatores"
(yapıştırıcılar) ve " malbatores" (tokmaklayıcılar) gibi uzmanlar
bulunuyordu . Daha lö 2 53'te , papirüs rulolarının büyüklüğünü
birörnekleştiren bir endüstri normu (standart) yürürlükteydi.
Eskiden firavuna ya da papaza gönderilecek olan papirüs , seçkin
kalitede olmak z orundaydı. Bu malzemenin yaygın şekilde kulla­
nılmaya başlandığı lS 1 . yüzyılda , hemen hemen saydam denecek
en incesinden, paketlemede kullanılacak en kalınına dek, çeşitli
papirüs türleri bulunuyordu . Yaşlı Pliniu s , altı çeşit kalitede
papirüs olduğunu belirtmiştir. 3
Mısır'ın kuru ve sıcak çöl bölgelerinde olduğu gibi Filistin'de
de papirüs ve deri yazmalar uzun ömürlü olmuş ve bozulmadan
günümüze kalabilmişlerdir. l 945 'te Nag-Hammadi'de lS 120-
1 50 yıllarına tarihlenen ve Hermes Külliyatı'nın bir bölümünü
oluşturan Kopt (Kıpti) yazmaları ("Nag-Hammadi" metinleri)
bulunmuştu . Filistin yazmalarının en tanı nmış örnekleri ise ,
1 94 7 yılında Lut Gölü'nün kuzeybatısında Ölü Deniz kıyılarında
Yahuda Çölü'nde Muhammed el-Dib adlı genç bir çobanın ,
kayalıklarda kaybettiği bir hayvanı ararken Kumran Köyü'ndeki bir
mağarada bulduğu , keten kumaşlara sanlı, mumla mühürlenerek
kapaklı toprak kaplara yerleştirilmiş deri rulolardan ibaret olan
"Ölü Deniz Tomarları" , "Lut Gölü Tomarları" ya da "Kumran
Yazmaları" adı verilen metinlerdir. Kutsal konulu bu metinler lö
250 ile lS 68 yılları arasına tarihlenmekte ve "Esseniler" adı verilen
22 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

bir Yahudi topluluğu tarafından yazıldığı sanılmaktadır. Yazmalann


son bulduğu tarih , IS 68 yılında Kudüs'e giren Roma orduları
tarafından Kumran kentinin yıkıldığı tarihtir. Tomarlann, Tevrat'ın
bütün kitaplarından parçalarla olasılıkla Kumran'da yaşamış bir
mezhebin edebiyatını içerdiği anlaşılmıştır. Bunların arasında,
yapıldığı yazı malzemesi le vhanın adını alan "Bakır Tomarı", bu
tomarların en ilginç olanıdır. " Ö lü Deniz Tomarları " , Isa'dan
önceki Filistin tarihinin anlaşılmasına ve erken Hıristiyanlık ile
Muse vilik arasındaki geleneksel ilişkilerin açıklanmasına yardımcı
olmuştur. Italya'da 1 8 . yüzyılda Herculaneum'da "Papirüs Villası"
denen villada kömürleşmiş bir durumda bulunan 1 800 rulonun
bunca süre korunmasının nedeni ise , Iö 79 yılında Vezü v'ün
patlaması sonucu oluşan volkanik küllerin sağladığı özel koruyucu
7·9·10
koşullardır.
Eski Mısır'da papirüse yazılan metinler uzun bir rulo haline
getirilir ve okunacağında bu rulo açılırdı . Yunanlılar bu rulo
kitaba " tom os " , " biblion " , "kulindros", Romalılar ise " volumen"
(rulo yapmak anlamına gelen " volvere "den) adını veriyorlardı .
Başka bir yazı yazma yöntemi, balmumu ile kaplanmış ahşap levha­
lar (" tabellae") üzerine "stilus" adı verilen sivri uçlu bir metal tığ
ile yazmaktı. Bunda yapılan yazı hatalan, kolayca düzeltilebilirdi .
Bunda yazının kolay görünebilmesi için balmumunun içine kimi
zaman bir miktar san zırnık (" orpiment") da katılıyordu. " Calamus"
ile papirüs ve parşömen üzerine mürekkeple yazılırken, "stilus" ile
daha çok, balmumu ve kurşun le vhalar üzerine kazıyarak yazılırdı.
Roma'nın düşmesinden ve Islamın Araplarca hızla yayılmaya
başladığı dönemden sonra Iskenderiye , papirüs ticare tinin
merkezi oldu . Araplar 4. ve 5. yüzyıldan sonra papirüs, parşömen
ve kağıdı birbiri yanı sıra kullanır oldular ve sonunda kağıt,
diğerlerinin yerini aldı. Mısır'ın Araplarca fethinden sonra Avrupa ,
7 . yüzyıl ortalarından itibaren papirüs dışalımına son verdi .
Poitiers'de Charles Martel'in (Çekiç Şarl) ( 6 8 8 - 7 4 1 ) Araplar
üzerindeki zaferinden sonra , papirüs ticareti sönmeye yüz tuttu
ve yerini, parşömen aldı. Sarazenler tüm Batı dünyasına papirüs
konusunda çok kesin dışsatım yasağı koydular. O andan itibaren
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 23

papirüs, kaçak olarak Marsilya'ya erişen birkaç gemi ile sağlanır


oldu . Yüksek fiyatı nedeniyle papirüs, yazı amaçlı olarak gitgide
daha az kullanılırken, yazı malzemesi olarak kullanılan mumlu
ahşap le vha üretimi arttı . 3
Venedik Cumhuriyeti'nin Padua Üni versitesi'nde Botanik
Kürsüsü Başkanlığı yapmış olan hekim Prosper Alpini ( 1 553-
1 6 1 7) , Venedik elçisi Giorgio Emo'nun 1 580- 1 583 yıllan arasında
Mısır'a yap tığı gezide ona eşlik e tmiştir . Bu vesile ile Alpini ,
buradaki değişik ve tanınmadık bitki yaşamını inceleme fırsatı
bulmuştur . Alpini , De plan tis Aegypti liber (Mısır'ın Bitkileri
Üzerine Kitap) ( 1 592) adlı eserinde betimlediği Mısır bitkileri
arasında ilk kez kahve çalısından, muzdan ve üç bin yıl yaşadığı
söylenen "baobab ağacı"ndan ("Adansonia digitata") söz etmiş ve
resimlerine de yer vermiştir. Eserde , içlerinde papirüs bitkisi resmi
de yer alan, gerçeğinden daha da süslü , çok sayıda ahşap oyma
resim bulunmaktadır. 1 1
Fazla miktarda papirüsün binyıllar öncesinden günümüze
ulaşmasını, Mısır'ın alışılmadık kuru çöl iklimine borçluyuz. Çok
sayıdaki papirüs buluntusundan bugüne dek on bin kadan
okunmuş olu p , çok d a ha fazlası , müzelerde hala okunmayı
beklemektedir. 3
Eskiçağ'da tığ kalemin (Yun. "graphis" , Lat . "stilus") yazıyı
kazımada kullanılan ucu sivriydi; bir yazım hatası yapıldığında
balmumunu düzlemede kullanılan üst kısmı ise ıs patulayı andırır
biçimde yassıydı. Bu nedenle , "tığ kalemi çevirmek" anlamına gelen
"stilum vertere" ifadesi , zamanla "silmek" ka vramı ile eşanlamlı
hale gelmiştir.

PARŞÖMEN
Deri , bir ölçüde alışılmadık bir yazı malzemesi idi . Bunda,
tabaklanmış (sepilenmiş) sığır, dana, koyun, kuzu ve keçi derisi
söz konusu idi. Bunun üretimi, kesinlikle tarih öncesi dönemlere
kadar geri uzanmaktadır. Sepileme işlemi tütsü / duman yoluyla,
katı yağlarla ve şapla yürütülüyordu . Kimi bitkilerde bulunan tanen
maddesi ile sepileme , Tunç Çağı başlarında (lö 3000'ler) ortaya
24 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çıkmış olmalıdır. Daha Mezopotamya'da , özellikle açık renkte


olduğu betimlenen, şapla sepilenmiş deri üretilmiştir. Mısır'da
hem bu yöntemle hem de katı yağ (içyağı , donyağı) ve sepi
mad deleriyle deri üretimi yapılıyordu . Deri ilkel zamanlardan
beri bilindiğinden, o zamanlardan beri de yazı malzemesi olarak
kullanılmış olmalıdır. Mısır'da, lö 2200'lerden kalma en eski
matematik metni, deri üzerine yazılı idi . Bu papirüs diyarından,
aynca Iö 1 3 . yüzyıldan, hiyeroglif harflerle deri üzerine yazılmış
Ölü ler Kitabı da bulunmaktadır. Babil'de de Iö 9 . yüzyılda deri
rulolar bulunmaktaydı. Bir ölçüde kalımlı olan bu yazı malzemesi,
oradan Fenikelilere , Yahudilere , Ionia'lılara , Yunanlılara ve Italya
halklarına erişmiştir. Iran'da eski kralların eylemleri , kesilen
kurbanlık hayvanların kurutulmuş derileri üzerine yazılmaktaydı .
Talmud 'a göre Hz. Musa'nın (IÖ 1 200'ler) yasaları (lbr. " Aserat a
Diberot" , Ar. "Evamir-i Aşere" : " On Emir") , deri üzerine yazılmış
olmalıdır. Sinagoglarda bunların deri rulolarına rastlanmaktadır. 3
Talm ud, Babil ya da Irak'ta derlenen , Tevra t'taki b oşluk ve
yetmezlikleri tamamlamaya çalışan, Yahudi hukukuna ilişkin yasa
ve yorum kitabıdır.
Kitap yazmada kullanılan yazı malzemeleri arasında papirüsün
en büyük rakibi, hayvan derisi ve parşömen idi. Üretim yöntemine
bağlı olarak iki çeşit ürün elde ediliyordu : Deri ve parşömen .
Deri, tüyleri alınmış hayvan pöstekisinin mazı asiti içeren bitkisel
maddelerle sepilenmesi sonucu elde edilirken, parşömen üreti­
minde hayvan derisi sepilenmiyor, kireçle işlemden geçirildikten
sonra gerilerek kurutuluyor, ondan sonra da incecik kazınarak
düzleniyordu . 7 Parşömen, Iö lSOO'lerde biliniyor olmalıdır .
Herodotos (Herodot) (yakl . Iö 484-426) zamanında Ionia'lılar,
papirüse yazılmış kitaplar için, daha eski geleneğe uyarak "diphtera"
("deri üzerine yazılmış kitap") terimini kullanıyorlardı. 2 Parşömenin
büyük önemi ise ancak Iö 200'lerde kavranmıştır. Anadolu'daki
Bergama'yı büyük bir Yunan kültür merkezi yapmak isteyen Kral
il. Eumenes (yön. Iö 1 97- 1 59), lö 197 yılında parşömen ("mem­
bran as Pergami repertas'' , "pergaminae chartea" ; daha sonralan
"pergameneum") denilen yazı malzemesinin icadını sağlamıştır .
Yazı Malzemeleri ve Kagıt Üzerine l 25

Rakibi Mısır Kralı Ptolemaios VI. Philometor'un (yön. lö 1 8 1 - 1 45)


kendilerine papirüs göndermeyi durdurması üzerine , Bergama
bilim çevresinden Krates (olasılıkla tö 2 ./ 1 . yüzyılda yaşayan
Bergama'lı botanik bilgini Krateuas) adlı bir bilgin, koyun ve keçi
derilerinin , iki tarafına da yazı yazılmasını mümkün kılacak
şekilde temizlenme, yazma ve düzeltilmesiyle ile ilgili olarak yeni
bir yöntem geliştirmişti . Böylece Bergama , bu yeni yazı malzeme­
sinin üretim merkezi olmuş ve bu malzeme , kentin adıyla anılır
olmuştur. lyi kalitede parşömen elde etmek için dana derisi kul­
lanılmıştır. 1 2 Hammaddesinin azlığı , hazırlanmasındaki yoğun
emek ve maliyetinin yüksekliği nedenleriyle parşömen , kitap
yazımında papirüsün yerini ancak 4. yüzyılda almıştır.
Derinin yazı için kullanılan kısmı, ortadaki " corium" tabakası­
dır. Bunun için de dıştaki " epidermis" ve " dermis" tabakalarının
temizlenmesi gerekir. Parşömenin iyisi genç dana derisinden, adileri
ise koyun ve keçi derilerinden yapılırdı . Parşömen yapımında
deriler yıkanır, kurutulur, bir ahşap çerçeve içine gerilir, tüylü
tarafı alta gelecek biçimde yere yayılır, tüysüz tarafına sönmemiş
kireç sürülürdü . Bundan sonra da kireç ve zırnık içeren havuzda
ya da küllü su dolu bir fıçıda tüylü tarafın tüyleri alınır, etli kısım
küt ve eğri bıçakla deriyi kesmeksizin kazınarak temizlenir, et ve
yağ kalıntıları giderilir, kıllı tarafı da eğri bıçakla kazınır, deriyi
beyazlatmak için tekrar kirece yatırılır, henüz ıslak iken tahtaya
gerilerek ete yapışık tarafına, üzerindeki yağ izlerini silmek için
elekten geçirilmiş tebeşir tozu ya da alçı tozu serpilip süngertaşı
(ponza taşı) ile pürüzleri giderilip perdahlanır, kıllı tarafı ise
tebeşir tozu serpmeksizin kıl kalıntısı kalmayıncaya kadar sünger
taşı ile düzeltilir ve nihayet deriler yıkanır, yayılarak gölgede
kurutulur ve sünger taşı ile son tesviyeler yapıldıktan sonra istenen
boyda kesilirdi (Şekil
4). 3 · 5 1 3 · 1 • Deriyi kazımak için Ortaçağ Avru­
pa'sında ponza taşı , ya da içine cam tozu yerleştirilmiş ekmek içi
kullanılmıştır. Deri yüzeyini yağdan arındırmak için ise üzerine
tebeşir tozu ekilirdi . Papirüs üzerine yazarken yapılan hatalar bir
süngerle silinebiliyordu ; ama tümüyle silinmiş ve yeniden yazılmış
papirüslere ender rastlanmaktadır. Buna karşılık parşömen papirüs-
26 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

ten daha dayanıklı ve daha esnek olup süngertaşı ile kazıma ve


silip yeniden yazma ("palimpseston" ; <Yun . "palin psest 6s " :
"yeniden kazınmış") için d e e lverişliyd i . Roma v e Bizans'ta
parşömen sıkıntısı çeken kimseler, özellikle manastırlardaki rahip
ve keşişler, eski parşömen metinlerdeki yazılan yıkayıp kazıyarak
olabildiğince "sildikten" sonra, eski satır düzenine dik doğrultudaki
yeni satır düzeninde , istedikleri yeni metni yazarlardı ("palimp­
sestum" : "yeniden kullanma") . Araplar, yıkanarak temizlenmiş
parşömene " torus" diyorlardı . Parşömenin saydam olması için
yağla cila yapılırdı . Parşömenin yazı yazılan yüzü (tüylü tarafı)
sarımtırak, arka yüzü ise beyaz olur ve bu yüz, değişik renklerde
boyanırdı. Parşömen papirüse göre daha dayanıklı olduğundan,
uzun süre dayanması istenen belgelerin yazımında parşömen
kullanılmış ve kağıdın yaygınlaşmasından sonra da daha bir süre
kullanımı sürmüştür. 15 Hammaddesinin nispeten kıt olması ve aynı
zamanda da hazırlanmasının gerektirdiği el emeği maliyetinin yük­
sek olması nedeniyle parşömenin fiyatı daha yüksekti . Parşömenin
her iki tarafına da yazı yazılabiliyordu .8 Ama papirüsler, çok yer
kapladıkları, rulo şeklinde kıvrılıp ancak açılarak okunabildikleri
için pek kullanışlı sayılmazlardı . Bu nedenle o dönemlerde bilgin
ve sanatçıların uğraş alanı içinde kalmışlardır. 16 Papirüs rulosu
okuma sırasında çoğunlukla elde tutulur, kimi zaman da bir
okuma tahtası üzerinde dururdu . Roma'lı epigram şairi Marcus
Valerius Martialis ( 40- 1 03) bu tür bir tahtaya "manuale" der ve
papirüs rulosunun hassas kenarlarının, okuyucunun giysisine
sürtünerek yıpranmasını önlemek için, ruloyu okurken "manuale"
kullanılmasını önerir . Parşömenden yapılma yeni kitap formu
olarak "kodeks" bulunduğunda, parşömen, yavaş yavaş papirüsün
kitap şekli olan rulonun yerini almıştır. 7 Ancak bu geçiş uzun zaman
almış , uzun dönem boyunca her ikisi yan yana kullanılmış ve
Mısır'da papirüsten rulo kitap formunun kullanımı , neredeyse
Arapların Mısır'ı fethine dek sürmüştür. Parşömen, geç dönemler­
de yalnızca guvaş tarzında yapılan minyatür resimlerle çok değerli
kitap ve bunların ciltlerinin hazırlanmasında kullanılmaktaydı.
Parşömene, "tirşe" ve "akderi" gibi adlar verilmekteyse de parşömen
koyun derisinden, tirşe ise buzağı derisinden yapılıyordu . 1 3
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 2 7

Şdcil 4 . Ortaçag A vrupa'sında deri sepilenmesi. "

Parşömen daha çok koyun, keçi ve dana derilerinden yapıl­


mışsa da hammadde olarak domuz , geyik, tavşan ve hatta sincap
derileri de kullanılmıştır. Antik literatürde sık sık, hayvan derisine
yazı yazıldığından söz edilir. "Diphthera" ve "membrana" terimleri,
ayrım gözetmeden hem deri hem de parşömen için kullanıldığından,
bunlardan hangisinin kastedildiğine karar vermek genellikle
zordur. llginç bir örnek olarak, üzerine altın mürekkeple llyada ve
Odysseia'nın yazıldığı yılan derisi (başka bir nitelemeye göre kerten­
kele bağırsağı) bulunmaktadır. Bu şaheser, Konstantinopolis'teki
imparatorluk mabeyincisi hadım Lausos'un ( 5 . yüzyıl) sanat
koleksiyonunun bir parçasıydı. Yahudi başrahip Eleazar'ın (lö 3 .
yüzyıl) Mısır Kralı Ptolemaios I I . Philadelphos'a (yön. lö 283-
246) armağan ettiği kanun ruloları da olasılıkla parşömendendi.1
Kağıt, tanecikli papirüsten ve kalın ve pürçüklü parşömenden
daha ekonomik, daha pürüzsüz ve kaygan bir yazı malzemesi idi.
Dolaylı olarak da kitap basımını yaygınlaştırarak halkın eğitimine,
önemi yadsınamaz katkıda bulunmuştur. Kağıt anlamına eski
Yunanca "papyros", Latince "papyrus", Fransızca "papier", Almanca
28 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

" Papier", Ingilizce "paper" ve İspanyolca "papel" gibi sözcüklerin


kökeni, eski Mısır dilinde , sulak yerlerde yetişen geniş yapraklı
bir bitki olan "papiros"tan gelmedir. Eskiçağ Bergama'sının bir
buluşu olan "pergameneum" ("Bergama derisi") ise Fransızca'ya
"parchemin", Ingilizce'ye "parchement", Almanca'ya "Pergament",
Ispanyolca'ya "pergamina'', Italyanca'ya "pergamena" ve Türkçe'ye
"parşömen" olarak geçmiştir. 1 7 Ancak Türkçe'de bu terim, modem
anlamda iyi cins "kağıt" için kullanılmaktadır. Parşömenden
oluşturulan kitaplara ise "codex" / "codices" adı veriliyordu .
IS 1 00 yılı dolayında olasılıkla ltalya'da yazılan Fragmentum
de bellis Macedonicis, antik bir kodeksten artakalan en eski par­
şömen parçası olarak bilinmektedir. 800 yılı dolayına tarihlenen
Lucca-Elyazması 'ndaki [özgün adı Compositiones ad tingenda
m usiva (Yapay Boyalar için Yönergeler)] ve bir 1 3 . yüzyıl Alman
elyazmasındaki en eski anlatımlardan ve Geç Ortaçağ ve Yeniçağ'ın
reçete ve minyatürlerinden, ayrıca pratik denemelerden ve günü­
müzde uygulanan yöntemlerden bilinmektedir ki bu konudaki
gereç ve teknikler Ortaçağ'dan beri değişmemiştir. Hilal ya da
o rak şeklindeki bıçak, gergin ve baskı altında du ran derinin
kesilerek zarar görmesini azalttığından, parşömenci ve debbağların
simgesi haline gelmiştir (Şekil 5). Günümüzde kullanılan modem
kimyasal ayıraçlar, musluklu kaplar, yapay ısı, kesme ve tıraşlama
makineleri , geleneksel işlemleri hızlandırmaya yönelik küçük
değişiklikler getirmiştir. Her iki tarafına yazma ve resimlemeye
uygun yüzeyi, alışılmadık tarzdaki yoğun emek ve yüzyıllar ötesine
uzanan dayanıklılığı bakımından Ortaçağ parşömeninin kalitesine
bugüne dek ne ulaşılmış ne de geçilmiştir. 1 8
Hayvan kadavrasından çıkarılan ve çürümeye ve zararlılara
karşı tuzlama ve kurutma yoluyla saklanan deri, sulanarak tuz ve
kirinden arındırılır ve yitirdiği su tekrar kazandırılır. Dikkatlice
yıkandıktan sonra etli tarafı içe gelecek şekilde katlanan deri ,
dokuları kabartmak, kıl köklerinin yağını gidermek ve gevşetmek
amacıyla kireçli su içine konur ve günde 2 ila 3 kez karıştırılarak
çözelti hareket ettirilir. Hilal şeklindeki bıçakla kıl tabakası kazınır,
deri altındaki et artıkları da tersten kazınarak uzaklaştırılır .
Kireçleme , hava koşullarına bağlı olarak değişir; yazın sekiz gün
Yazı Malzemeleri ve Kagıt üzerine l 29

sürer, kışın ise süre bunun iki katına kadar uzar ve kıllar gideril­
dikten sonra gerektiğinde bir kez daha sekiz gün boyu taze kireçli
su içinde bekletilebilir. Buna karar verilmesi , ara basamaklarda
parmakla deri dokusunu yoklayıp inceleyen parşömencinin
deneyimine kalmıştır. Güçlü kireç çözeltisi kullanmak ve kireç
banyosunda gereğinden uzun süre bekletmek deriye zarar verirken,
zayıf kireç çözeltisi kullanmak ve kireç banyosunda gereğinden
kısa süre bekletmek , ardı sıra bıçak ve süngertaşı ile yapılacak
çalışmayı yorucu ve bıktırıcı kılmaktadır. 1 8
30 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

lyice yıkayıp iki gün boyu berrak suda beklettikten sonra ,


deri ve kösele olarak işlenecek kısımlar bitkisel sepi maddeleri
(tanen) ile işleme alınırken, parşömen yapılacak kısımlar köşeli ya
da yuvarlak çerçeve içine gerildikten sonra havada yavaşça kuru­
maya bırakılır (Şekil 6) . Bu günler zarfında parşömenci, yuvarlak
bıçakla deri üzerindeki sıvı artıklarını bastırarak sıyırmak, düz
olmayan kısımlan zımparalamak, kalın yerleri tesviye etmek, deri
üzerine düşecek güneş ve gölge durumlarını ayarlamak ve gergin
hali sürekli olarak korumak zorundadır. Birkaç kez suyla ıslatmak ,
kaba ve ince tanecikli süngertaşı ile zımparalamak ve perdahlamak
suretiyle sonunda yazı yazmaya uygun düz yüzeyli parşömen
malzeme ele geçer (Şekil 7) . Derinin çerçeveye gerilme kuvveti ve
kurutma süresi , her bir hayvanın türüne , yaşına , cinsiyetine ,
beslenmesine ve derinin ön işlemine bağlı olarak değişir. Derinin
çerçeveye güçlü bir şekilde gerilmesi , sonuçta saydamlığa yol
açar. Deri ve köseleye karşıt olarak parşömen, canlı bir malzemedir;
kuruyacak olursa havanın nemini artırmak ya da suyla temas
ettirmek suretiyle parşömenin nem içeriği yeniden düzene konur.
Parşömen kuruduktan sonra çerçevesinden çıkarılarak kesilir;
yazarken mürekkep ve boyayı tutması için katip ya da minyatürcü
tarafından üzerine tebeşir tozu serpilir ya da yapışkan bir madde
sürülür. 1 8 Ortaçağ Avrupa'sında özellikle ince parşömen kalitesi
bakımından Nümberg ve Augsburg'daki atölyeler çok ünlenmişti.
Fransız parşömenlerine de çok değer veriliyordu .
Parşömen, yaklaşık 1 800 yıl boyu , Akdeniz bölgesi ve Avru­
pa'nın kültürel yaşamında egemen olmuştur. Bu nedenle kil tablet,
papirüs ve kağıdın yanı sıra parşömen de , insanlığın en büyük
yazı taşıyıcılarının arasında yer almaktadır. 3
llginç bir yazı taşıyıcı malzeme olarak Eskiçağ'da idrar torbası
kullanımından da söz edilmektedir. Buna göre , idrar torbası şişi­
riliyor, üzerine yerleştirilen sıva üzerine siyah mürekkeple yazılıyor,
idrar torbasının havası indirildikten sonra uygun büyüklükteki
bir kabın içine yerleştiriliyor, sonra torbanın içi yağ ile doldurulup
ağzı bağlandıktan sonra kabın üzeri kapatılıyordu . Yazılı mesaj ın
iletildiği yerde ise yağ boşaltıldıktan sonra tekrar şişirilerek mesaj
okunuyor ve üzerindeki yazı bir süngerle silindikten sonra yanıt
yazılarak geri gönderiliyordu .2
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 3 1

Şekil 6. Derinin sepilenmesi: 72. Birader Pe ter Ledrer (Derici Pe ter) (1 425-1 436)
(Hausbuch der Mendelschen Zwôllbrüder-Stiftung, Nümberg, 1 425 dolayı, Sıadtbibliothek,
Nümberg).18
32 I Kıigıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 7. Hazırla nan derinin işlenmesi: 112. Birader Heintz Ryemer (Sı rım Kesici Heintz)
(1 433-1 436) (Hausbuch der Mendelschen Zwölfbrüder-Stiftung, Nüm berg, 1 425 dolayı,
18
Stadtbibliothek, Nümberg).

Fransa'nın Sorbonne Üniversitesi'nde , her ikisi de insan de­


risinden hazırlanmış olan alışılmadık iki parşömen korunmakta­
dır. Bunlardan birinin üzerinde Ku tsal Kitap'ın bir kopyası yazı­
lı olup , kadın derisinden yapılmıştır. Her ne kadar o zamanın in­
sanlık dışı ve vahşice savaş ve işkence adetleri ve bunun sonucu
olarak insanların derisinin yüzülerek davul derisi yapımında ve
başka amaçlarla kullanıldığı biliniyorsa da , bu tür gelenekler Av­
rupalılara değil de daha çok Avrupalılar tarafından Asurlulara ,
Hunlara ve uygarlaşmamış step halklarına yakıştırılmaktaydı!3
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 33

DEClŞlK DOCAL MALZEMELERDEN KACIT YAPIMI


Ahşap, keten vb . bitki kökenli organik yazı malzemeleri için­
de, Eskiçağ boyunca daha çok kısa metinleri yazmada kullanılan
ahşap , en başta gelmektedir. En basit yöntem, tahtanın üzerine
doğrudan mürekkeple yazmaktı ve yazı daha kolay okunabilsin
diye bu tahtalar, kireç ya da alçıyla beyazlatılırdı. Başka tür yazı
taşıyıcılarından biri, yaklaşık olarak IÖ 300'lerde Mısır'a gelen ve
Akdeniz bölgesinde genişçe yayılım bulan mum tablet (levha)
olup tekrar tekrar kullanılabilme özelliğine sahipti. " Ta bulae
ceratae" (balmumuyla sıvanmış levhalar) adı verilen böyle bir
tabletin bir yüzü düz olu p , kenarları daha yüksek olan öbür
yüzünün içinde, rahat okunabilmesi için siyaha renklendirilmiş
bir balmumu tabakası bulunuyor, sivri uçlu bir tığ kalemle ("stilus")
yazılıyordu . Bu kalemin düz arka kısmı, gerektiğinde düzeltme
amacıyla yazıyı silmeye yarıyordu . Bu tür tahtalar genellikle
balmumuyla kaplı yüzeyleri üst üste gelecek şekilde sicim, halka
ya da menteşelerle tutturulur, böylece iki levhadan oluşan bir
"diptykhon" (birbirine menteşelerle tutturulmuş iki parçalı, katla­
nabilen yazılı ya da resimli levha, diptik) elde edilirdi. Bunların üç
ya da daha fazla parçadan oluşan türleri de vardı ( " triptykhon" ,
"polyptykhon") . B u tür "polyptykha "lara (üçten fazla kanadı olan
levhalar) Romalılar "codex" (kodeks) derlerdi . 3.7
Başka bir yazı malzemesi ise tropik bölgelerde kullanılan "tapa "
idi. Bu malzeme dut, incir ve ekmek ağacı kabuklarından yapılan
bir tür kabuk kağıdı idi . Bunda ağaçların kabuğu akarsuda
yumuşatılıyor , üst kabuk atılıyo r , iç kısım çok ince dilimler
halinde soyuluyor, bu dilimler kurutulduktan sonra dövülerek
genişletiliyordu . Aztekler ve Mayalar'ın kullandıkları "amate " ve
"huun " da " tapa " gibi dövülmüş dut ve kenevir kabuklarından
hazırlanıyordu . 5 Aztekler ve Mayaların kağıt için kullandıkları
sözcük "amatl" olup "taş hurması"ndan hazırladıkları yazı malzeme­
sine " texamatl" ("kaya kağıdı") ya da "zoyamatl" ("hurma kağıdı") ,
bunlarla oluşturulan kitaplara ise " tonalamatl" adı veriliyordu . 1 5
Mayaların yazısı da bir hiyeroglif yazısı idi ve sarısabır ağacı
yapraklarından da papirüse benzer bir kağıt yapıyorlardı. Ayrıca
34 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çok yönlü bir kullanım çeşitlemesi olarak sarısabır, kökleri engi­


nara benzeyen narin tada sahip bir sebze idi; bunun yaprakları su
geçirmez çatı kaplaması olarak kullanılıyor, lifleri örülerek kumaş
halinde dokunuyor, dikenleri ise iğne ve çivi yerine kullanılıyor­
du . 1 9 1 9 . yüzyıl ortalarında Avrupa'da kağıt yapımında Kuzey
Afrika'dan ve lspanya'dan ithal edilen " esparto-gras" (halfa otu)
da kullanılmıştır.
Eski Yunan'da yazı malzemesi olarak papirüs yaprağı nadiren
kullanılıyordu . Çoğunlukla üzeri balmumu tabakasıyla kaplı
ahşap bir yazı tahtası ve tığ kalemle yazılıyordu . Eski Yunanda ,
son derece basit bir yazı malzemesi , kırılmış ve atılmış çanak­
çömlek parçalarıydı. Oy pusulası olarak kullanılan, üzerine yazı
yazılan kırık çanak-çömlek parçalarına Yunanlılar " ostrakon"
adını vermekteydiler. Bu "ostrakon"lardan özellikle Mısır' da çokça
bulunmuştur. Üzerleri kazınmış ya da siyah mürekkeple yazılmış
bu çömlek parçaları makbuz, kayıt notu , mektup ve özellikle de
okul alıştırmaları olarak kısa not ve metinler için kullanılmıştır.
Kullanılmış bir " ostrakon" , yıkanarak ikinci kez kullanılabiliyordu .
Sikyon Kralı Kleisthenes (lÖ-570-507), Eski Yunan tiranlarından
Peisistratos'un (ölm. lö 5 2 7) oğullarının iktidarına son verilme­
sinden sonra " ostrakismos" denen "çanak çömlek mahkemesi"ni
kurdu ; yılda bir kez toplanan bu mahkemenin amacı , devlet için
tehlikeli olabilecek kişilerin fazla güçlenmesini engellemekti.
Ancak bu uygulama Kleisthenes zamanında hiç uygulanmamış
ve ilk kez lö 48 7'de kullanılmıştır . " Ostrakismos" kararı alın­
dığında, tüm vatandaşlar agorada toplanırdı . Herkes bir çömlek
kırığı (" ostrakon") olan "oy pusulasına" oyunu yazmak , yani
iktidarı kötüye kullandığından kuşkulandığı siyasetçinin adını
çömleğin üzerine kazıyarak o kişiyi yönetime ihbar etmek zo­
rundaydı . Siracusa'da da "ostrakismos" benzeri bir kurum vardı .
Ancak burada adlar zeytin ağacının yapraklarına ("petalon"; yaprak)
yazıldığı için, uygulamaya "petalismos" deniyordu . 3720
Yazı malzemeleri arasında önemli bir grup da madenlerdi ve
bunda daha ç o k , yumuşak bir maden olan kurşundan yarar­
lanılıyordu . Başına bir felaket gelmesi istenen kişilerin adlarını,
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 35

genellikle de lanetleyici sözlerle birlikte ince kurşun tablet ve


disklere yazmak, Eskiçağ'da çok yaygın bir adetti . Bu kurşun
diskler ("molibdos" ya da "plumbus") ya toprağa gömülür ya da
yeraltı güçlerine teslim etmek amacıyla mezarlara bırakılırdı .
Kurşun tabletler, mektup yazmada da kullanılıyordu ve böyle
mektuplara "molubdene epistole" adı veriliyordu . Orta ltalya'da
kurşunun gerçekten de yazı malzemesi olarak kullanıldığı, her
iki tarafında da uzun bir Etrüskçe metin (tanrı adlan ve kurban
sunulan) yer alan, Toscana'daki Magliano'da bulunan ve tö 5 . ve
4. yüzyıllara tarihlenen bir diskten de anlaşılmaktadır (Şekil 8) . Yine
yumuşak madenler olan kalay ve gümüş de yazı yazmaya elverişli
bir malzemeydi ve kalay ve gümüşten yapılmış lanet tabletlerine
rastlanmıştır. 1

Şekil 8. Toscana / Magliano 'da bulunan ve üzerinde Etrüskçe bir yazıt yer alan kurşun
disk (Floransa Arkeoloji Müzesi). '
36 1 Kciğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Yaşlı Plinius'a göre erken dönemlerde Romalılar palmiye yap­


raklanndan ya da ağaç kabuklannın kitabiye tabakasından yapılmış
kitaplar da kullanıyorlardı ve bu malzemeler, aynı amaçla yakın
dönemlere kadar Hindistan ve Doğu Asya'da da kullanılmıştır.
Ağaç kabuklarının gerçekten de kitap yazmak için kullanıldığı ,
Yunanca ve Latince'de "kitap" anlamına gelen "byblos" / "biblos"
ya da "liber" sözcüğünün "ağaç kabuğu" anlamına gelmesinden de
bellidir (İngilizce'de kitap anlamına gelen "book" sözcüğü de, "ağaç
kabuğu" anlamına gelen eski bir sözcük olan " boc" sözcüğünden
gelmedir) . Antik literatürde "libri lintei" (keten kitaplar) çokça
anılsa da, bu , yalnızca İtalya bağlamındadır. 7
Kur'an ayetleri, Hz. Muhammed (5 7 1 -632) hayattayken deri
parçaları , deve ve koyunun yassı kürek kemikleri , çanak-çömlek
kırıkları , taş , hurma sapları gibi çeşitli şeyler üzerine kazılıp
yazılmaya başlanmıştı.2 1 ·22 Bu bağlamda dağınık durumda olan
Kur'an'ın bir araya getirilerek yaygınlaşmasını sağlayan , kağıt
olmuştur.
Sözcük anlamı "çiğnenmiş kağıt" olan "papier mache" (papye
maşe) , ilk kez 1 5 . yüzyılda Keşmir'de yapılmış ve 1 8 . yüzyılda
Avrupa'ya yayılmıştır. Islatılıp hamur haline getirilmiş atık kağıdın
yağ ve tutkalla karıştırılıp şekil verildikten sonra kurutulması , üst
üste kat kat yapıştırılması ya da yapıştırılan kağıt tabakalarının
preslenmesi gibi yollarla hazırlanan malzeme son olarak su geçir­
mezlik sağlamak üzere lakla kaplanmaktadır. Günümüzde "papier
mache" , dekor, mask ve maket gibi eşyaların hazırlanmasında
kullanılmaktadır.

ÇlNULERlN KACIDI BULMALARI


Diğer yüksek kültürlerde olduğu gibi Çin'de de başlangıçta,
bilgi taşıyıcı levhalar olarak kemik, midye kabuğu , fildişi ve geç
dönemde de tunç , demir, altın, gümüş, kalay, yeşim taşı , taş ve
kil kullanılmıştır. Organik yazı taşıyıcı olarak bambu levhacıkları ,
odun ve ipek, ayrıca da yaprak ve deri kullanıldı. Shang Hanedanı
döneminde (lö 1 7 6 6- 1 1 2 2) dinsel ve büyüsel amaçlarla yazı
malzemesi olarak özellikle kemik kullanıldı. Böyle yazılı kehanet
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 37

kemiklerinden, 1 899 ve 1 93 7 yılları arasında en azından 1 00 bin


tane bulunmuştur. Chou Hanedanı'nda (lö 1 1 22-256) kehanet
yazıları, kemik dışında bambuya ve ipeğe de yazılır oldu. Bu yazılar
astronomi verilerine , hava durumuna, doğumlara , hastalıklara ,
ölüme ve diğer olaylara ilişkindi. Bu yazılar sivri uçlu bir kalemle
kazılıyor ya da lamba isi veya zincifre (zinnober, civa sülfür)
bileşimli mürekkeple yazılıyordu . Çin'in erken dönemlerinden, çok
az başka bilgi kaynakları mevcut olduğundan, kehanet kitabeleri,
tarihçiler için önemli bir kaynaktır. 3
Kalımlı kitabeler tunç levha , tunç çan ya da seramik üzerine
yazılı olanlardı. ıö 7. yüzyıldan ıs 6. yüzyıla dek binlerce yazılı
bambu kabuğu ve bir o kadar çoklukta ahşap levha belge bulunmuş­
tur. Konfüçyus'unki (K'ung Fu Tzu) (lö -55 1 -479) gibi önemli
metinler ise taşa oyulmuştur.
Eski Çin yazılarında yazı taşıyıcı malzeme , sürekli olarak
bambu levhacıklar olmuştur. Deri şeritlerle bağlanan bu ince
bambu çubukçukların belirgin bir kusuru vardı; ele kolay gel­
mezdi ve ağırdı. Dar ve uzun bambu levhacıklar, Çin yazısında
satırların yukarıdan aşağı doğru yazılmasının da nedeni olmuştur.3
Çin kültürü, Batılı buluşların hemen hemen tümünü -bunlar
arasında barut, pusula , dürbün, kitap basımı , kağıt ve porselen
ön sıraları alır- daha önceden yapmışlardır. Kağıt Çin'de ıö
3 0 0 0 ' lerden beri bilinmekteyd i . ı s 1 0 5 yılında Ç i n ' d e Lei­
Yang'daki Ho'ti sarayında muhafız alayına mensup bir sanatkar olan
Ts'ai Lun (-50- 1 1 8) tarafından bulunan ve Han Hanedanı'ndan
İmparator Ho-Ti'ye sunulan kağıdın kaynağı , suda ıslatılarak
yumuşatılan keten paçavraları ile dut ağacının ("Broussonetia
papyrifera") kabuğu idi . Ts'ai Lun, elde ettiği nemli kağıt tabaka­
larını kurutmak ve aynı zamanda ağartmak amacıyla uzun süre
güneş altında tutmuştu . Gerçekte kağıt ("Cht') , Ts'ai Lun'dan
çok önce Çin'de biliniyordu . lö 2 ./ 1 . yüzyılda Çin'de kağıdın
bilindiğine ilişkin kağıt kanıtlar bulunmuştur. Bir Çince sözlüğün
yazarı , kağıdın daha ilk Han Hanedanlığı'nda (lö 2 0 7-lS 2 2 0)
tanındığını bildirmektedir. Ancak, daha önce yalnızca paketleme
ve başka amaçlarla kullanılan kağıt yerine Ts'ai Lun, elyafı keçe-
38 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

leştirerek üzerine yazı yazılabilecek bir malzeme haline dönüş­


türmüş ve bu buluşu nedeniyle de imparatordan övgü almıştır.
Ts'ai Lun, imparatora, buluşu ile ilgili olarak şunlan söyler:
"Bambu yazı levhaları çok agır, ipekten yapılanlarsa çok pahalı;
ben, bunların karışımı bir yol düşünerek agaç kabuğu, bambu ve
balık ağı parça ve kalıntılarından çok ince bir yazı malzemesi
yaptım " . 23 Çinli tarihçi Fan Yeh (5 . yüzyıl) , bu konuda şunları
yazmıştır: "Eski dönemlerden beri insanlar, bir araya birleştirdigi
bambu levhalarını, yazı malzemesi olarak kullanmıştır. ipek atık­
larından hazırlanan ve 'Chi ' adı verilen bir kagıt da vardır. Ama
ipek pahalı, bambu levhaları da ağır olduklarından kullanıma
uygun değillerdi. Bun un üzerine Ts 'a i Lun, agaç kökü, kenevir
lifi, eski paça vra ve parçalanmış balık aglarından kagıt yapma
planını kavradı . ". Tibet araştırmacısı Sven Hedin ( 1 865- 1 9 52),
. .

1 90 1 yılında Çin-Türkistanı'nda yaptığı araştırma gezisinde , çöl


kumu ile kaplanmış harabelerde , olasılıkla IS 1 50-200 yılların­
dan kalma kağıt kalıntılan bulmuştur ve bu değerli buluntular
günümüzde Stockholm'deki Krallık Kütüphanesi'nde korun­
maktadır. Eski Çin'de yazı malzemesi olarak önceleri ipek kulla­
nılmışsa da kısa bir süre sonra bunun yerine daha ucuz bir mad­
de aranmaya başlanmış ; sonunda paçavralar, keten, kenevir, dut
ağacının kalın dış kabuğunun altındaki ince dokular, palmiye
yapraklan, bambu levhalar, bambu yaprakları, hurma yaprakla­
rı , pamuk, pirinç sapı, kıtık, balık ağlan , çeşitli bitki elyafı vb .
malzemeler su eşliğinde dövülüp parçalanarak ("maserasyon")
hamur haline getirilip kullanılmıştır. Hamur haline getirilen lifler
büyük bir kazan içine konularak daha fazla su ekleniyor, ahşap
çerçeveler bu kazanın içine batırılıp çıkartılıyor, suyu sızdırılıyor
ve elde edilen kağıtlar kuruması için tek tek asılıyordu . 5·24 Kağıt
için hammadde , kural olarak, ipekböceği ve ipek yetiştiriciliği ile
de bağlantılı olan dut ağacı lifleriydi. Bu malzeme, bir odun külü
çözeltisi içinde yumuşatılıyor ve lifler birbirinden iyice aynlana dek
tokmaklanarak bir kap içinde suda asıltı haline getiriliyordu. Ağzı
geniş büyük bir fıçı içine konan bu kanşımdan elyaf asıltısının bir
kısmı, bir çerçeve içine yerleştirilmiş bir eleğin daldırılıp çıkarıl-
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 39

masıyla elek üzerine alınıyordu . Suyun sızmasından sonra elek


üzerinde , nemli bir kağıt tabakası kalıyor ve bu da kurutmaya
bırakılıyordu . Boşalan elek tekrar tekrar daldınlarak başkaca kağıt
levhalan elde ediliyordu (Şekil 9). Bu eleğin ne zaman kullanıma
girdiği bilinmemektedir. Bu teknik, IS 604 yılında Kore'ye , daha
sonra 6 1 0 yılında Japonya'ya ve yaklaşık 1 50 yıl sonra da Batı'ya
giden yol üzerinde bugünkü Özbekistan'daki Semerkant'a ulaştı. 3
Söylentiye göre Dam Jing adlı bir Budist rahip ya da Yüntzen adlı
Çinli kağıt yapımcısı, 7. yüzyıl başlannda Japonya'ya gelerek yazı
ve banknot kağıdı yapımını Japonlara öğretmiştir ve Japonlar kağıt
elyafı olarak dut ağacı kullanmışlardır (Şekil 1 0) .

Şekil 9. Çin 'de, yüzen elekli, kökensel kagıc üretimi. '


40 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 1 0. "Sadakide " (k:lgıc imal eden Japon kadını) (1 9. yüzyıl ortası).
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 4 1

Sert malzeme üzerine yazı yazılması kadar, bunların saklan­


ması da güçtü. Boynuz gibi kimi malzemelerin üzerine kızdırılmış
iğneyle dağlayarak yazı yazılırdı . 1 5 Böylece kağıt, yavaş yavaş
ipeğin yerini almış ve ipek, artık yalnızca lüks kitaplarda kul­
lanılmaya başlanmıştır. 8 Kore üzerinden japonya 'ya giden ilk
kağıt , dut ağacı kabuğundan yapılmıştı. Hindistan'da da kağıt
üretimi zamanla çok yaygınlaştı. Arapça "kaghat" ve Türkçe "kagıt"
sözcükleri , S ogdca ve Uygurca sözcüklerden gelmedir. Orta
Asya'da yaşayan Türkler, ipek kozasından yaptıkları yazı malze­
mesine "kagat" ya da "kakat'' adını vermişlerdir. Türkçe'de "kakat''
sözcüğü , Arapça'da elyaf hamurunun tokmaklanması anlamına
gelmektedir.
Çinlilerin yöntemine göre kağıt yapımı için gerekli keten ve
kenevir, Semerkant'ta bol miktarda yetiştiriliyordu . 1 4 . ve 1 5 .
yüzyıllarda burada, kağıdın daha beyaz olması için kağıt hamu­
runa soda katıldığı görülmektedir. Bambudan elde edilen kağıt
ise daha kahverengimsi görünümdeydi . Daha sonralan kağıt ya­
pımında paçavra kullanılmaya başlandı . Küçük parçalar halinde
kesilip bir süre su içinde çürümeye bırakılan paçavralar, taş ha­
vanlarda ahşap tokmaklarla sulu halde kuvvetle dövülür, iyice
temizlendikten sonra çok ince dokulu kalburlardan geçirilir, da­
ha sonra iki keçe arasında sıkıştırılarak suyu alınır, hafif kurutul­
duktan sonra tekrar bastırılıp deliksiz duruma getirilerek rulo­
dan geçirilir, kurutulmak üzere asılır, sonra da düzeltilip cilala­
nırdı . Araplar da Çinliler gibi tokmaklama işini sonradan kolay­
laştırmışlar, değirmen taşma benzer üst üste konmuş iki taşı su
dolaplarıyla çalışır hale getirmişlerdir ki Avrupalıların 1 9 . yüzyıl
ortalarına kadar kullandıkları " kağıt değirmeni" terimi , bu me­
kanizmadan ile ri gelmekte dir. 1 5·25 Arapça'da kağıt anlamına
kullanılan başka bir sözcük " kırtas" ("kırtasiye") olup Yunanca
kağıt ya da harita anlamına gelen "kharta"dan almtılamadır ve
başlangıçta papirüs ya da parşömen için kullanılmıştır . Belki
de kağıt için en yaygın Arapça sözcük, "yaprak" anlamına gelen
" varak"tır.
42 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

ORTAÇAG MÜSLÜMANLARINDA KAGIT YAPMA TEKN1G1


İslamlığın başlarında Araplar mektup , not , hesap ve benzer
amaçlar için üzerine yazı yazılacak malzeme olarak deve kemik­
leri, palmiye dalları , çömlek kırıkları ya da deri kullanmışlardır.
Kur'an 'ın kopyaları , resmI belgeler ve diğer önemli metinler için
parşömen kullanılmış olup bu parşömen, Küfe'de hurma özsuyu
ile sepilenerek hazırlanıyordu .26
Avrupa 8 . ve 9. yüzyıllar boyunca, üzerine yazı yazılacak mal­
zemeyi bulmanın güçlüğü içindeydi . Papirüs artık üretilmiyordu ;
parşömen ise kıt ve pahalıydı . Bu nedenle Avrupa'da parşömen
üzerindeki eski metinler silinip , yerine yenileri yazılıyordu .
Araplar Mısır'ı fethettikten sonra papirüsü , yazı malzemesi
olarak kullanmışlar, ilk İslam yazmalarını papirüs üzerine hazır­
lamışlardır. 2 7
Doğu'da kütüphaneler gitgide daha fazla sayıda kurulur
olmuş ve aynı zamanda da halka açılmıştır. İslamın görkemli
döneminde kağıt, yazı gereçleri ve mürekkep , bedava denecek
kadar ucuzdu . Kağıt, cam, porselen, seramik, barut, pusula ve
benzerlerinin Asya (Çin) kaynaklı olduğu , bütün klasik kitaplarda
yer almıştır. Kağıt Çin'de icat edilmiş ve 1 05 yıllarında kullanılma­
ya başlanmıştı. Müslümanlar Semerkant'ı zaptettikten sonra 75 1
yılının Temmuz ayında yapılan Talas Savaşı'nda (Talas , bugünkü
Kırgızistan' da Alma-Ata / Almatı yakınlarındadır) Çinlilerle çatış­
tılar. Çin'in Batı'ya , Müslümanların da Doğu'ya yayılmasına son
veren bu savaşta , 1 1 . yüzyıl tarihçisi Abd el-Malik el-TalibI'nin
( 1 1 . yüzyıl) llginç ve Eğlenceli Bilgiler Kitabı adlı eserine göre ,
Arap Komutam Ziyad bin Salih , tutsak aldığı 2 0 bin Çinliyi
Semerkant'a göndermiştir. Çinli tutsaklardan keten, kenevir ve
başka bitkileri dövüp hamur yaptıktan sonra , bu hamuru ince
yapraklar halinde kurutmayı öğrendiler. Bu madde , henüz papi­
rüsün unutulmadığı bir dönemde Ortadoğu'ya girerek parşömenin
yerini aldı. Kağıt, o zamanın kullanımındaki kamıştan yapılma
Mısır papirüsünden ya da dana, koyun, keçi ve ceylan derilerinden
üretilen parşömenden (tirşe) çok daha ucuzdu . Tutsaklar kendi
Yazı Malzemeleri ve Kagıt üzerine j 43

sanatlannı ve becerilerini gösterip para kazanarak bu para karşılığı


özgür olma fırsatına da kavuştular. Böylece Semerkant'ta kağıt
üretimi gerçekleştirildi . 794 yılında Halife Harun el-Reşid'in
(yön. 786-809) veziri Yahya ibn Halid el-Bermekt ( 7 3 9 - 8 0 5 )
önderliğinde Bağdat'ta ilk kağıt değirmeni kurulmuş, 900'lerde
Kahire'de , bir süre sonra Şam ve Trablus'ta, 1 000 yılı dolaylannda
da Fas'ta kağıt üretimine başlanmış , oradan Endülüs ve İspanya
yoluyla 1 2 . yüzyılda Avrupa'ya yayılmıştır. Böylece , İslam dün­
yasında kağıdın bolluğu , İslam kültürünün yayılmasında büyük
katkıda bulunmuştu r . D oğu kağıdı , daha sonra Bizans'ta da
benimsenmiş ve Konstantinopolis'te ilk kağıt değirmeni 15. yüzyıl
ortasına doğru kurulmuştur. Araplar kağıt tekniğine kimi yeni­
likler soktular. Bunlar arasında pratik olarak tokmakla dövme
yöntemi ve kağıt malzemesinin sağlamlaştırılması için nişasta ile
kolalama (aharlama) , ayrıca da Çin'de yeterli miktarda kullanıma
sunulu olmayan keten ve kenevir elyafının temel maddeler olarak
kullanımı sayılabilir. Bunlara düşük miktarda pamuk elyafı katıldığı
da oluyordu . 28
Bizans'ta resmt belgeler önceleri parşömene yazılırdı. 1 1 . yüz­
yıldan sonra " bombazine" (<Lat . "Bombyx": ipek; çözgüsü ipek,
atkısı yün olan kumaş) adı verilen özel bir kağıt kullanılmaya
başlandı . Her belgenin üst kısmına özel bir yazı türüyle ve çok iri
harflerle imparatorun adı ve unvanı yazılır, imparator imzasını
erguvan rengi mürekkeple belgenin altına atardı. İmparatorun
özel buyruklan çoğunlukla altın yaldızlı mürekkeple yazılır, başlık
kısmında İsa'nın ve resmi giysisi ve tacıyla imparatorun resmini
içeren bu fermanlar "khıysobulla" (altın ferman) diye bilinirdi.29
1 900 yılında bir Çinli Budist rahip , Çin'in Kansu eyaletinde
Dunhuang'daki bir mağarada, rastlantı sonucu 30 bin dolayında
kağıt rulosu keşfetmiştir. Mağaranın ilk olarak 366 yılında kulla­
nıldığı, 1 0 . yüzyılda mühürlendiği , bu kağıt rulolarının Çince,
Sanskritçe , Sogdca, Farsça, Uygurca ve Tibetçe gibi çeşitli dillerde
yazılmış Budist, Taoist ve Konfüçyusçu metinler, hükümet belgeleri,
iş sözleşmeleri ve takvimler olduğu anlaşılmıştır. Bu buluntu , kağı-
44 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

dm, lslam dininin buralara yayılmadan önce , ipek Yolu tüccarlan


tarafından Orta Asya kentlerine sevk edilip buralarda kullanıldığını
göstermektedir. Amatör kaşif ve arkeolog Albert von Le Coq
( 1 860- 1 930) , Bezeklik ve Karahoço'da Budist ve Maniheist mağara­
lannda keşfettiği değerli elyazmalan ve duvardan kazıyarak topladı­
ğı mağara resimlerini Berlin Etnografya Müzesi'ne göndermişse
de ikinci Dünya Savaşı'nda Müttefik Kuvvetleri'nin Berlin'i bom­
balaması sırasında bu koleksiyonun büyük kısmı yok olmuştur.
Araplar kağıt üretim tekniğinde bir dizi iyileştirmeler yap­
mıştır. Orada kağıt hamuru eleği, artık metal tellerden yapılıyordu
ve böylelikle kağıtta suyolu (su çizgisi / filigran / kağıt damgası)
da mümkün olmuştur. Aynca kağıdın nişasta kullanılarak çiriş­
lenmesi (kolalanması) oldukça geliştirilmişti . Ticari açıdan
normlanmış yüzey ölçüleri, uygun bir düzenleme halinde kendini
göstermiştir. Araplann 500 tabaka kağıt için kullandıklan "rizmar"
(demet, tomar, top) denilen miktar ölçüsü , Italyanca'ya "risma" ,
lspanyolca ve Portekizce'ye "resma", Almanca'ya "Ries", lngilizce'ye
"ream" ve Fransızca'ya "rame" şekillerinde geçerek günümüz kağıt
sanayisinin sözcük haznesine girmiştir. Kur'an, Hz. Muhammed'in
ölümünden uzun bir süre sonraya kadar derlenmemiş olduğundan,
Kur'a n 'ın kopyalanarak çoğaltılması sürecinde önceleri büyük
miktarlarda papirüs ve parşömene gereksinim duyulmuşsa da,
sonraları bunlann yerine zamanla yavaş yavaş kağıt geçmiştir. 3
Kağıt üzerine çok sayıda Arapça elyazması 9. yüzyılda ortaya çıkmış,
1 5 . yüzyılda ise kitap yapımı ve matbaacılık, mekanik aygıtlann
işin içine girmesiyle makineleşmiş ve ticarileşmiştir.
Doğuya geldiklerinde henüz parşömen üzerine yazmakta
olan Haçlılar, buğday samanından kağıt yapma sanatını Suriye'de
öğrenmişlerdir. Avrupa'da su gücüyle işleyen ilk kağıt fabrikalan
1 1 5 1 yılında lspanya'da Valencia yakınlanndaki Xativa'da (bu­
günkü San Felipe) bulunuyordu . Böylece parşömenin ve Sicilya'da
endüstriyel bir yönteme göre üretilen papirüsün yerine geçecek
şekilde ispanya , kağıt üretimine geçiyordu . 1 2 68'de Italya'nın
Ancona kenti yakınındaki Fabriano yöresinde yedi tane çarklı
kağıt işletmesi işler durumdaydı.
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 45

Ancak Müslümanlann kağıt üretiminin Çinli tutsaklar aracılı­


ğıyla gerçekleştiği savının olasılıkla doğru olmadığını söyleyen
araştırmacılar da vardır. Yakın geçmişte john N . McGovem ( 1 907-
1 995), 75 1 yılındaki Talas Savaşı'ndan yaklaşık 1 00 yıl kadar önce
Semerkant'ta kağıt kullanıldığını ve hatta üretildiğini söylemektedir.
Buna göre Türkler, keten ve kenevirin bol yetiştirildiği Semerkant'ta,
daha 652 yılında kağıt imalathaneleri (kağıthane) kurarak keten ve
kenevir elyafından iyi kalite kağıt üretmişlerdi. Bu durumda, Talas
Savaşı'nın Çinli tutsakları, Semerkant'taki mevcut kağıt işletmelerini
iyileştirmiş olabilirler.
Araplar kağıt üretim tekniğini çok geliştirmişlerdir. Kağıdın
dayanıklılığını artırmak üzere nişasta ile yapılan "aharlama" tek­
niği , 8. yüzyılda Araplar tarafından kullanılmaktaydı . Çok ince
üretilen bir tür "uçak postası kağıdı" türündeki tüy gibi hafif kağıt
(Ar. " varak el-tayr" : güvercin kağıdı) ise 1 1 73 yılında Bağdat'la
Kahire arasında başlatılan posta güvercini yoluyla yapılan haber­
leşmede mektup kağıdı olarak kullanılmıştır. Posta güvercini ile
haberleşme , Araplarda çok eski bir gelenekti ve sefere çıkan her
ordu, birçok Müslüman kentine ve kalesine ait güvercinleri birlikte
götürmekteydi .
Türkler ve Araplar, kağıt yapımında paçavra , eskimiş ip ve
halat kullanmışlardır. Bu malzemeler küçük parçalara ayrılır ;
yıkanıp temizlenerek uzun süre su içinde bekletilir; kireçli suya
yatırıldıktan sonra gündüzleri çimenlerin üstüne serilip kurutula­
rak ağartılır; ağartma sonrası kirecinden arındırmak için bir hafta
boyu soğuk su içinde bekletilir ve daha sonra da tahta tokmaklarla
dövülerek yumuşatılırdı.
Selçuklular döneminde Aydın-lzmir arası bir bölgede kağıt fab­
rikası ve matbaa kurulup işletildiği ve ltalyanların buraya heyet gön­
dererek kağıt imalini öğrendikleri , tarih kitaplarında geçmektedir.
Ortaçağ yazarı lbn Müberred (-826-898) , Şam'ın, her biri
bir uğraşa ayrılmış 1 50 çarşısını anlatırken kitapçılar-kırtasiyeciler
çarşısından ("Suk el-Varakin") da söz etmiş, entelektüellerin oraya
sık sık uğrayarak düşünsel konularda saatlerce tartıştıklarını ,
birbirlerine yeni kitap ve araştırmalarını gösterip kitap kopya
46 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

ettirdiklerini ve orada kitap, kağıt, mürekkep , kalem vb . şeylerin


satıldığını bildirmiştir. Ünlü kırtasiyeci ve eğitmen Ahmed ibn
Ebu Tahir (8 1 9-893) de Suk el- Varakin (Kırtasiyeciler Çarşısı)
adlı eserinde benzer şeylerden söz etmiştir. Başka bir ünlü kırta­
siyeci, asıl adı Ebu'l-Ferec Muhammed ibn İshak olan ve Kitab
el-Fihrist el-Ulam (Bilimler Katalogu) (988) adlı ünlü eserin der­
leyicisi olarak tanınan Ebu Yakub ibn el-Nedim'di (9 1 0-99 5).
Yunan-Roma ülkelerinde olduğu gibi Sami-Mısır ülkelerinde
de eski çağlarda günümüz kağıdı ile karşılaştırılabilecek ancak
iki çeşit malzeme tanınıyordu : Papirüs ve parşömen. Papirüs, Nil
deltasında yetişen ve aynı adı taşıyan, kamış türü bir bitkiden elde
ediliyordu . Parşömen ise adını , keşfedildiği Bergama (Pergamon)
kentinden alıp çeşitli hayvanlann derisinden yapılıyordu . Parşö­
mene Latince'de verilen ad 11pergamen um11 olup diğer bir adı da
11 vellum11 [Latince " vitulinus" (dana) ve " vitula" (buzağı) sözcük­
lerinden] idi . Bunlardan parşömen, genellikle kuzu ya da oğlak
derisinden elde edilirken, daha değerli olan " vellum" , henüz yeni
doğmuş hayvan derisinden elde edilirdi. Yakın Doğu'da bunlardan
11kitab11 adı verilen ve bir şeritle bağlanan rulolar yapılırdı. Bundan
ötürü eski çağlarda ciltçilik sanatı da hiç bilinmezdi. Bunun tersine,
çok öncelerden kağıdı bilen Çinliler, kağıt daha değirmenden çıkar
çıkmaz belli 11 formalar11 halinde kağıdı ikiye , dörde , sekize , on
altıya vb . katlarlardı . lşte bu yöntem, daha sonralan Soğdlular ve
Araplar aracılığıyla Ortaçağ Avrupa'sına geçmiştir. Bu bağlamda
kitap hazırlamada her bir kağıt bir kez (La t . "in-foglio" ya da
"in-folio" : büyük boy; yaklaşık DIN A4 formatı) , iki kez ("in ­
quarto") , ü ç kez ("in-octavo") ve dört kez ("in-seize") katlanıyor,
böylelikle de sırasıyla 2, 4, 8 ve 1 6 yapraklık (yani 4, 8, 16 ve 32
sayfalık) formalar ele geçiyordu . Bunlann dışında 12 yapraklık
(24 sayfalık) "in-douze" ve 18 yapraklık (36 sayfalık) "in-dix-huit"
denen formalar da vardır. Müslüman Türk illerinden Avrupa'ya
gelen keten yapraklı kitaplar, orada şaşkınlık dolu bir hayranlık
uyandırmıştır. Çünkü yapraklan ince olduğu için fazla yer tut­
16
mamakta ve uzun metinler bile tek bir cilde sığdırılmaktaydı.
Ortaçağ kağıdı keten bezlerden yapılıyordu ve günümüzün ağaç
hammaddesi ile yapılan kağıda göre çok daha sağlamdı.
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 4 7

Kağıt tekniği ve biçimi, özel bir sunuşu gerektirmiştir. Bundan,


Uzakdoğu'da , Çin, Kore ve Japonya'da uygulanmakta olan cilt
sanatı doğmuştur. İskitler Çin'den ipek ve o zamanlar kötü cins
ipekten yapılma kağıt ithal e tmeye izinli idilerse d e , Çinliler
bü tün Antikçağ boyunca bunun yapılışındaki sırrı, ipeğinki gibi
kıskançlıkla saklamayı bilmişlerdi.
Renkli kağıtlar, kutlama amaçlı yazışmalarda kullanılıyordu .
Üzünçlü olaylarla ilgili yazışmalarda matem rengi olarak mavi,
sevinçli olaylarda ise yüksek tabakadan insanlar arasında kırmızı,
sade vatandaşlar arasında ise pembe renkli kağıt kullanılıyor ,
ayrıca safranla boyanmış sarı kağıt d a kullanımda yer alıyordu .26

OSMANLI'DA KAGIT ÜRETİMİ


Kağıdın yüzeyinde imalat sırasında meydana gelen gözenekleri
kapatarak onu düzgün hale getirmek ve dayanıklı kılmak, ayrıca
da yazı yazarken kamış kalemin iyi kaymasını ve isten hazırlanmış
mürekkebi kağıdın emip yaymamasını sağlamak üzere üzerine
sürülen, içinde kağıdı sertleştirici malzemeler bulunan karışıma
"ahar" , bu işleme de "aharlama" denir. Kuruduktan sonra gitgide
camsı bir görünüm kazanan bu tabaka , yazı yazarken yapılan
yanlışların düzeltilmesine de olanak sağlardı. Bu nedenle Osman­
lıda resmI yazılarda aharlı kağıt kullanımı yasaklanmıştı. lslam
sanatında kağıdın üzeri "un muhallebisi" ya da "şapla kestirilmiş
yumurta akı" ile cilalanarak "aharlanırdı" . Çoğu zaman da bir kat
nişasta, birkaç kat da yumurta akı sürülerek aharlama yapılırdı .
Nişasta ile aharlama, 8. yüzyılda Araplar tarafından uygulanmak­
taydı . Tekstil sanayi inde kumaş üzerine uygulanan benzer malze­
meye ise "haşıl" adı verilir. Mürekkep , böyle kağıdın yüzeyinde
kalır ve içine nüfuz etmezdi. Silip kazımaya ya da yalandığında
çıkmaya uygun bir duruma girerdi. Kağıdın kıt olduğu dönemler­
de karalama yapılan kağıtların üzerindeki yazılar silinip , silinen
kısımlar tekrar mührelenerek yeniden yazılmakta, böylece kağıt
birkaç kez kullanılmaktaydı. Mühreleme , aharlanan kağıtların
üzerine , yumurta biçimindeki özel taşların (Yemen taşı , yeşim,
akik, çakmaktaşı , deniz kulağı , cam mühre vb . ) sürülmesiyle
pürüzlerinin giderilip cilalanmasıdır. 15·30 "Mıskale" adı da verilen
48 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

mührelerin elle tutulacak sap kısmı boynuz ya da fildişinden


yapılırdı. Ahar, kağıda iki-üç kattan fazla sürülecek olursa çatlardı.
Yine , kağıda ahar sürüldükten sonra bir hafta geçmeden mühre­
lenmesi gerekirdi, aksi takdirde ahar tabakası çatlardı. Her iki
yüzüne ahar sürülmüş kağıtlara "çifte aharlı kağıt" , üzerine önce
nişasta, ardından da yumurta akıyla ahar sürülen ebrulu kağıtlara
ise "çifte ebrulu kağıt" denirdi . 1 3 Resmı: evrakta, aharlanmış kağı­
dın, tashih (düzeltme) ve tahrife (değiştirme) elverişli olmasından
dolayı , sahtekarlığı önlemek üzere yalnızca mührelenmiş kağıtlar
kullanılırdı; çünkü aharlanmış kağıttaki hatalı yerler, orası kazı­
narak yeniden üzerine yazıp kolayca düzeltilebiliyordu . 1 4·31
Bir eserde kullanılan kağıdın kaç yüzünün aharlı olduğu ve
kullanılan ahar maddeleri , yazının ve eserin türüne , dönemine ve
yazanna göre değişmektedir. En çok kullanılan maddeler, nişasta,
balık tutkalı, yumurta akı , arapzamkı ve kitredir. Arapzamkı ,
"Acacia senegal" bitkisinden elde edilir ve Eski Mısır ve Arabis­
tan' da zamk olarak kullanılmış olması nedeniyle "arapzamkı"
adını almıştır, yoksa bu bitki Arap yanmadasında doğal bir yayılıma
sahip değildir. Kitre ise " Gummi tragacantha" bitkisinden elde
edilen bir zamktır. Hazırlanan ahara, kağıdın güzel kokması için
"tıla" denen ve çiçek özsulan gibi kokulu maddelerden hazırlanan
sıvılar ve şap çözeltisi gibi başka maddeler de katılırdı. "Murakka"
denilen ve birkaç kat kağıt tabakasının, kağıtlann sulan birbirine
dik yöne gelecek şekilde üst üste yapıştınlmasıyla oluşturulan ve
üzerine bir hat (güzel yazı) çalışması ya da resim yapıştırılan ta­
şıyıcı mukavvaların hazırlanmasında ve "vassale" denilen iki
farklı kağıdın eklendiği belli olmayacak şekilde kaynaştınlarak
yapıştırılmasında da genellikle nişasta çözeltisi ve kimi zaman
diğerleri de kullanılmıştır. Kağıdın yüzeyine altın varak parçalan
serpiştirilerek süslenmesini ifade eden "zerefşan" yapımında da
seyreltilmiş yumurta akı, j elatin vb . bağlayıcılar kullanılmıştır.4
Bizdeki "kalem" sözcüğü Arapça'dan geçme olup Latince
"calamus" (kamış, kamış kalem) sözcüğünden gelir. Bizdeki "defter"
sözcüğü ise , Yunanca "üzerine yazı yazılan, işlenmiş deri" anla­
mındaki "diphthera" sözcüğünden alınmıştır.
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine j 49

1 2 9 1 yılında Bağdat'a giderek İslamlık ve Müslümanlar hak­


kında incelemeler yapan ve bu konularda mektuplar ve gezi ya­
zıları ile Contra !egem Sarracenorum (Sarazen Yasasına Karşı) ve
Confutatio Alcorani (Kur'an 'ın Çürütülmesi) gibi kitaplar yazmış
bulunan İtalyan kökenli Dominiken misyoner Ricoldo da Monte­
Croce'ye (Riccoldus Montecrusis) (- 1 243- 1 320) göre " Sarazenler
(Müslümanlar) , Tanrı 'n ın adına, peygamberlere, kutsal şeylere ve
kutsal yerlere duydukları derin saygıdan ötürü, Tanrı 'nın adını
anmadan önemli hiçbir işe başlamaz, hiçbir şey yazmazlar. Mek­
tuplarına Tanrı 'nın adı ile başlarlar. Bu nedenle yazılı şeylerin
yırtılmamasına ve yere a tılmamasına özen gösterirler. Yerde,
yazılı bir şey gördüklerinde, saygıyla alıp, 'Tanrı 'nın adı çignenmesin '
diye bir duvar oyuguna koyarlar" . 32
Türkler kağıda kutsal b i r nesne gibi saygı duyup değer
ve rmişlerdir. Kutsal-Roma İmparatoru I. Ferdinand'ın ( 1 503-
1 5 64) İstanbul'daki elçisi Ogier Ghiselin de Busbecq ( 1 522-
1 592) , Legationis Turcicae epistolae quatuor (Türk Mektupları)
adlı kitabında yer alan mektupların ilkinde , 1 5 55 yılında, kağıdın
üzerine Allah'ın adı yazılabildiği için, Türklerin kağıda büyük
değer verdiğini; yerde gördükleri bir kağıt parçasını çiğnenmekten
kurtarmak için hemen saygılı bir şekilde onu yerden alıp kıvırarak
bir duvar kovuğuna soktuklarından söz eder. 33 Yine bu bağlamda ,
Busbecq'e göre Türkler, tuvalette kağıt kullanmayıp Müslüman
olmayanların tuvalette taharet amacıyla kağıt kullanmasına iyi
gözle bakmazlar. 34
Tuvalet kağıdı , 6 . yüzyılda Çin' de ortaya çıkmıştır. 8 5 1
yılında bir Arap gezgini bir yazısında, hijyenik kurallar konusunda
bilgiler vermiştir. Buna göre Çinliler, dışkılama gereksinimlerini
giderdikten sonra kağıtla temizlendiklerinden, çok temiz değil­
lerdi. Oysa Araplar, Kur'an'ın emrine uygun olarak suyla temiz­
leniyorlardı. Çin'de tuvalet kağıdı, en ucuzu olan pirinç sapından
üretiliyordu . Bunun için de bu hammaddeye çok fazla miktarda
gereksinim duyuluyordu . Çin'de imparatorluk atölyesi, imparator
ailesinin tuvalette kullanması için açık san renkte , yumuşak ve
parfümlü yaprak kağıt üretiyordu . 3
50 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Osmanlıda Doğu'dan gelen ve çoğuna genel ad olarak "aba­


di'' denilen el yapımı kağıtlann yanı sıra Batı'dan ithal edilen,
mekanik yolla üretilmiş ham kağıtlar, atölyelerde amaçlanna uy­
gun şekillerde terbiye edilerek kullanılmıştır. Ayrıca üzerin.e bir
hat (güzel yazı) sayfası ya da resim yapıştınlmak için birkaç ka­
ğıt tabakasının üst üste yapıştırılmasıyla "murakka" denilen kalın
kağıtlar da hazırlanmıştır.4
Eskiden renkli kağıtlara "elvan kağıt" denirdi ("elvan" , Os­
manlıca renk anlamına gelen "Jevn "in çoğuludur) . Ham kağıdı
terbiye etmeden önce , badem, elma ya da zerdali yaprağı , al bak­
kam, susam suyu , çay vb . bitkisel malzemelerle san , şeker renk,
pembe , yeşil , kırmızı , mavi , siyah vb . renklere boyanırdı. Kimi
boyama reçeteleri şöyleydi: (Badem yaprağı + şap)'tan limon sa­
nsı renk; ("kurt kulağı" + safran + şap)'tan yeşil renk; (menekşe
yaprağı + mürver çiçeği tohumu + şap)'tan menekşe renk; (zer­
deçöp ya da safran + şap)'tan sarı renk; su içinde kaynatılmış su­
sam çiçeğinden yeşil renk; gelincik çiçeği suyundan mor renk;
(gelincik çiçeği + şap)'tan gök mavisi; çivit suyundan çividi renk;
lale yaprağından yeşil renk vb . 1 3
Hindistan'ın Devletabad, Haydarabad ve Ahmedabad kent­
lerinde üretilen, ipekten ya da dut ağacından yapılmış sanmsı
renkteki kağıtlara "abadı kağıt" ya da "Hint abadisi" adı verilirdi.
Kimileri , "abadı" adının lstanbul'daki Kağıthane'ye verilen başka
bir ad olan " Sadabad" dan geldiğini öne sürerlerse de doğru
değildir. Buhara kağıdı da onun gibi birinci kalite kağıttı . Çin
yapımı abadı kağıda "Hanbalık kağıdı" ("Hanbalık" , Pekin'in eski
adıdır) , Avrupa yapımı abadı kağıt taklidine ise "Frenk abadisi"
denirdi . "lstanbulı kağıt" da iyi kalitede kağıttı . 1 7 . yüzyıl başla­
rında Osmanlılarda şu kağıtlar kullanılıyordu : Abadı , Dımışki,
Hatai , Adilşahi , Hariri (Ar. "harir" : ipek; ipekten yapıldığı için
"ipek kağıdı" anlamına) , Hariri Hind! , Seme rkandı , Sul tani
Semerkandı , Hind! , N izamşahi , Kasım BeygI , Livayi , TebrizI ,
Muhayyer. 1 64 1 yılında lstanbul'a gelen kağıtlar ise Hintkari kağıt,
orta battal kağıt, telhis kağıdı ve Alikurna kağıdı idi . 1 3 Doğu
kökenli kağıtlardan biri de , saf ipekten yapılan ve yırtılmayan, bu
özelliğinden dolayı da yazı yazmaktan çok günümüzde de eski
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l s ı

belgelerin onarılmasında kullanılan bir kağıt türü olan "Japon


kağıdı"dır. Osmanlılar 1 4 . yüzyılın ikinci yansından itibaren Doğu
kağıtlarının yanı sıra ltalyan (Venedik) kağıtlarını da kullanmış­
lardır. ltalyan kağıtlarından sonra Orta Avrupa'da yapılan kağıtlar
da Osmanlı ülkesinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu kağıtlar ,
olasılıkla ltalya'nın Toskana b ölgesinin güneyindeki Livorno
yöresinde imal edildiği ve üzerinde soğuk damga ile basılı
"A. Ligoma" sözcüğünü taşıdığı için, Osmanlılar tarafından bu
addan bozma olarak, Avrupa'dan gelenlere "Alikuma kağıdı" adı
verilmiştir. Bu kağıtlar da önce nişastalı, ardından yumurtalı ahar
ile aharlanır ve kimi zaman da aharlamadan önce kına ile ya da
çay suyu ile boyanırdı. 1 5·35
Osmanlı İmparatorluğu'nda İstanbul'un Kağıthane semtinde
Bizans'tan kalma bir kağıthane bulunmaktaydı. Fatih Sultan
Mehmed (yön. 1 444- 1446; 145 1 - 148 1 ) zamanında burada kurulan
tesis Sultan II. Bayezid (yön. 1 48 1 - 1 5 1 2) zamanında da işletilmiş,
ancak o dönemde kapitülasyonlar yüzünden Avrupa'nın dampingi
ile karşı karşıya kalmış ve kısa sürede kapanmıştır. Daha sonra
burada yeni bir fabrika kurulduysa da işletilememiş ve devletin
kağıt gereksinimi uzun bir süre daha ithal yoluyla karşılanmıştır.
Bu konuda ilk ciddI girişimde bulunan kişi, İbrahim Müteferrika
(Basmacı İbrahim) ( 1 674- 1 746) olmuş ve Yalova'da Harklıdere
kenarında Çardaklı mevkiinde bir kağıt fabrikası kurulmuştur.
Fabrikanın kuruluş ve işletilmesinde büyük ölçüde Leh (Polonyalı)
ustalardan yararlanılmıştır. Bu fabrika , kurulduktan 1 0- 1 5 yıl
sonra kapanmıştır. Başka bir kağıt fabrikası İzmir'de kurulmuştur.
Avrupa kağıt fabrikalarına benzer şekilde İzmir'de yapılması plan­
lanan fabrikanın yapımına 1 843 yılında Halkapınar'da başlanmış,
1 846'da üretime geçmiş , bu fabrikanın da ömrü uzun sürmeyip
1 85 5 'de kapanmıştır. 36 Sonunda, Fransa'nın Grenoble Üniversi­
tesi Kağıt Mühendisliği Yüksek Okulu'ndan "Kağıt Mühendisi"
("Ingenieur papetier") olarak mezun olmuş olan kimyager Mehmed
Ali Kağıtçı'nın ( 1 899- 1 982) önderliğinde ilk kağıt fabrikası olan
SEKA kurulmuş ve 6 Kasım 1 936'da resmen açılmıştır.5 Türkiye'de
kağıt sanayiinin kurucusu kabul edilen Mehmed Ali Kağıtçı'nın ,
bu konuda 1 9 2 8 yılında yazdığı Selüloz ve Kagıt adlı bir kitabı
bulunmaktadır.
52 I Kciğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

AVRUPA'DA KAGIT

Ortaçağ Avrupa'sında Kağıt


Bizans kökenli olmayan Doğu kağıdı üzerine yazılı Yunanca en
eski elyazma, Şam' da yazılmış olan ve Biblioteca Apostolica Vatica­
na'da korunan bir 8. 1 9 . yüzyıl kodeksidir. Doğu kağıdı Bizans'ta
1 1 . yüzyıl ortalarından itibaren kullanılmıştır. Sicilya'da geç 1 1 . yüz­
yıldan kalma kağıt belgelere rastlanmıştır. Narman ve Hohens­
taufen hanedanlıklarında egemenlerin kalem odalarında kağıdın
yanı sıra parşömen de kullanılmıştır. ltalya'da ithal Arap kağıdı
üzerine yazılı en eski elyazma , 1 2 . yüzyıl ortalarına tarihlenir.28
İnce elyafların keçeleştirilmesi yoluyla üretilen yazı malzemesi,
olasılıkla Çinliler tarafından bulunmuş ve Araplar tarafından Ön
Asya'ya ve Batı'ya getirilmiştir. Çin saray görevlisi Ts'ai Lun'un IS
1 0 5 yılında kağıdı bulduğu kabul ediliyorsa da yeni arkeolojik
bulgular, bitkisel malzemeden yapılı kağıdın Çin'de lö 1 00 yılla­
rında mevcut olduğunu kanıtlamıştır. Kağıt, bir "halk teknolojisi"
ürünü şeklinde olmayıp ayn ayrı insanlar tarafından gitgide
geliştirilerek belli bir zaman noktasında bulunmuş olmalıdır.
Müslüman İspanya , kağıdı 9. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
tanımıştır. 1 2 . yüzyılda kağıt yapma sanatı, İspanya'dan Avnıpa'ya
yayılmıştır. Avrupa'da yazıyla belgelenmiş ilk üretim yerleri ,
lspanya'nın Valencia kentindeki Xativa ( 1 1 5 1 ), Fransa'daki Herault
( 1 1 89) , Cenova ( 1 3 . yüzyıl başı) , ltalya'da Mark Ancona'daki
Fabriano ( 1 2 6 8 ) , l talya ' d a M o n t e fano ( 1 2 7 0) , F rans a ' d aki
Troyes ( 1 338) , Almanya'daki Nümberg ( 1 390) ve lngiltere'deki
Hertford'dur ( 1 494) . 37'38 l talya'da en eski kağıt değirmeninin
Fabriano'da kurulmasından sonra orada kısa zamanda parlak
bir kağıt sanayisinin merkezi oluşmuş , kağıt üretiminde belirgin
iyileştirmeler orada yapılmış ve daha sonra bu yenilikler tüm
Avnıpa'ca kavranmıştır. Frarısa'da en azından 1 2 . yüzyıl ortalarında
kağıdın varlığı ve hazırlanma bilgilerinin bilindiği anlaşılmaktadır.
Fransa'da ithal İspanya kağıdı 1 3 . yüzyıl başlarında kullanılmış
ve bu ülkede özgün kağıt üretimi, 14. yüzyılın ilk yansında gerçek­
leşmiştir. 28 Böylece akarsu gücüyle çalıştırılan paçavra tokmaklama
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 53

tesisleri hammadde hazırlamada kullanıma girmiş, bambu, hasırotu


(saz) ya da çimenden yapılma esnek elekler yerine sağlam tel
elekler geçmiş ve bunlar, çalışma temposunu hızlandırarak işbö­
lümü sürecini ortaya çıkarmıştır. Kağıt tabakalan artık bitkisel
tutkallarla değil de hayvansal tutkallarla işlenir olmuştur. Gitgide
iyileşen kağıt kalitesi yoluyla , 1 4 . yüzyılın seyrinde parşömen
gitgide önemini yitirmiş ve parşömen yalnızca resmi belgelerde ,
tarihsel kayıtlarda , kütüphane kitaplannın ciltlerinde ve benzeri
lüks yerlerde kullanılır olmuştur. 39
Parşömen, Ortaçağ'ın kağıdı niteliğindeydi . 1 5 . yüzyıldan
itibaren ise paçavralardan elde edilen kağıt, bunun yerine geçti.
Bir su çarkı tarafından çalıştırılan tokmaklar, ağzı geniş büyük
fıçı, içi kağıt lifleriyle doldurulup boşaltılan elekli çerçeve ve pres
(cendere) , kağıtçının çalışma araçlan idi.40
Almanya'da kağıt bilgisinden söz eden en eski kaynak, 1 1 20
yılı dolayında ortaya çıkmış olan, Theophilus Presbyter'in (Rogerus
von Helmarshausen) (ölm. 1 1 2 5 sonrası) Schedula diversarum
artium (özgün adı : De diversis artibus) (Çeşitli Sanatlar Üzerine
İnceleme) adlı eseridir. Almanya'da kağıdın yazı malzemesi
olarak kullanımı, 1 3 . yüzyıl sonlanndan itibaren gerçekleşmiştir.
Kaynaklarda, Alman özgün kağıt üretiminin 1 320'lerde Köln ya
da Mainz'da gerçekleştirilmiş olabileceği belirtilmektedir.28
Almanya'da ele geçen, kağıt üzerine en eski elyazma 1 246
tarihlidir. Bunda, İtalyan kağıdı üzerine yazılmış, Passau Katedrali
yüksek ruhani meclis başkanı Behaim'ın yazdığı kayıt kitabı söz
konusudur . Venedik ve Lombardia'da kağıt yapma tekniğiyle
tanışmış olan Alman tüccar ve belediye meclisi üyesi Ulmann
Stromer (Ulman Stromeir) ( 1 329- 1 407) , 1 390 yılında Nümberg
Kalesi'nin ana kapısı önünde Pegnitz'de eski bir un değirmeni
olan " Gleism ühl" ("Raylı Değirmen") denilen yerde Almanya'nın
ilk kağıt değirmenini kurmuştur (Şekil 1 1 ) . 39 1 440'lı yıllarda
Almanya'da johannes Gutenberg ( 1 399- 1468) tarafından metalden
dökülmüş hareketli harflerle baskı tekniğinin bulunması kağıt
tüketiminde sıçramaya yol açmıştır. 1 600 yılı dolayında Alman­
ya'da 240 kadar kağıt değirmeni bulunmaktaydı.
54 1 Kdgtdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 1 1 . Ulmann Stromer tarafından Temm uz 1 390'da kagıı üretimi amacıyla, Nümberg
Kalesi 'n in dışında, ana kapının önünde (resimde sag alr köşede) "Gleism ühl" denilen
yerde kurulan ilk Alman kagıt degirmeni. Burada hammadde olarak paçavra kullanılmıştır
[Hanmann Schedel (1 440- 1 5 1 4), Weltchronik (Nürnberg Kronigi), Nümberg, 1 493}.

O zamanlar her bir kağıt değirmenine belirli bir paçavra


toplama bölgesi aitti . Paçavra toplayıcılar , kağıt için yoğun bir
şekilde talep edilen paçavralardan ibare t hammaddeyi oraya
getirip değirmene veriyorlardı . Eski giysiler, kumaş parçaları ve
eski kağıtlar, önce kadınlar ve çocuklar tarafından paçavra
alanında türlerine ayrılıyor, yırtılıp kesiliyor ve kaba kirlerden
temizleniyordu . Doğal olarak farklı tekstiller, farklı kağıt türleri
veriyordu . Beyaz keten bezi yazıya uygun iyi kağıt verirken,
kaba ve koyu renk kumaşlar yalnızca ambalaj kağıdı (kese kağıdı)
olarak kullanılıyordu . 39
Avrupa'da kağıt ilk üretilmeye başlandığında , pahalı olan
parşömenin fiyatının dörtte biri fiyatındaydı . Sınıflandırılmış ve
ufaltılmış paçavralar (çaput) , birkaç gün b oyu yumuşama ve
çürümeye bırakılıyor, ardından tokaçlama düzeneğinde bol su
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 55

ve kireç ilavesi ile en ince bileşenlerine ayrılıyor ve tokaçlanarak


"yarı mamul" madde haline eziliyordu . Elde edilen elyaf hamuru ,
onu daha ileri düzeyde dövüp "tam mamul" hale getirmek için
birkaç gün boyu teknelerde bekletiliyordu . Paçavra hamuru ,
daha sonra bir elek çerçevesi üzerine yayılıyor ve üzerine bastırıp
sıkılaştırılarak kurutuluyordu . Kağıdın elek telleri üzerine gelen
kısımları daha ince olduğundan , ü re tilen kağıt ışığa tutulup
bakıldığında diğer noktalardan farklı ve daha saydam görünü­
yordu . "Suyolu" ("su çizgisi" / "kağıt damgası" / "filigran") denilen
teknik bundan esinlenmiştir. 1 7 . yüzyıl sonunda Hollanda'da ,
"Hollanda kabı" ya da "Hollander" adı verilen öğütme ve lif lapası
hazırlama düzeneği geliştirilmiştir. Zamanla, suyla çalışan paçavra
kesiciler ve paçavra yıkama makineleri de artan oranda kullanıma
. . . 39 4 1
gırmıştır. ·

Ancak bu uğraş , sıkıntılı , iğrenç ve sağlıksız bir uğraş idi ve


çalışanlar bu esnada toz ve kirle yoğun olarak temas ediyorlardı.
Bu işle uğraşan işçilerde, özellikle fakir kesimlerde, verem hastalığı
başta olmak üzere sağırlık, ıslak ve hava cereyanlı yerlerde hızlı
çalışma temposunda romatizmal hastalıklar, "paçavra hastalığı"
da denen grip gibi hastalıklar görülüyor ve özellikle de kadınları
ve çocukları tehdit ediyordu .
Kağıdın parşömene üstünlüğü , fiyatının daha düşük olması
ve daha çok miktarda üretilebilmesiydi. Kağıt, parşömenin yerini
yavaş yavaş aldı. Parşömen lüks elyazmalanna yönelirken, kağıttan,
öğrencilerin kullanımına yönelik sıradan elyazmalarında yarar­
lanılmaya başlandı. Filigran aracılığıyla kağıdın markalanması,
Avrupa'da ilk kez 1 3 . yüzyılda gerçekleştirilmiştir.
Cluny'li Başpapaz Peter'in, 1 1 22- 1 1 50 yılları arasındaki bir
kitapçığından da kağıdın lspanya'da 1 2 . yüzyılda bilinmekte ol­
duğu anlaşılmaktadır. Toledo'daki eğitimi sırasında , orada parşö­
men ve papirüsten kitapların bulunduğunu , ayrıca da "kullanıl­
mış keten bezinden ya da olasılıkla çok daha kötü bezden (ça­
put) yapılma" yazı malzemesi gördüğünü belirtmektedir ki bu ,
"kağıt" olmalıdır. 3
56 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Arapların İspanyollar tarafından İber yarımadasından ko­


vulmasından sonra da Valencia'daki kağıt değirmenleri, egemen
konumunu sürdürmüştür. Bu bölge kağıt üretimi için özellikle
uygun bir yerdi ; çünkü kağıdın önde gelen hammaddesi olan
keteniyle ünlüydü . 1 238 yılında Valencia Krallığı'nın fethinden
sonra Aragon Kralı 1. jaime ( 1 208- 1 2 76) , orada çalışmakta olan
Yahudileri koruması altına aldı, aynca da kağıt ürünlerine önemli
bir vergi getirdi. Bu gelir kaynağı , ardılları tarafından da bolca
kullanıldı . 1 2 60'larda Kral X. Alfonso el Sabio (Bilge Alfonso)
( 1 2 2 1 - 1 284) zamanında Hıristiyan İspanya'da kağıt üretimi ve
kullanımı b aşladı. Parşömen yerine , daha ucuz olan kağıdın
geçmesi ise ancak 1 7 . yüzyılı buldu . 3
Kağıt üretim bilgisi Mağrib1 İspanya'dan ltalya'ya geçti . 200
yıl boyu Araplarca işgal altında bulunan Sicilya'daki Palermo'da
Norman hükümdarlar, yazışmalarda ithal Arap kağıdı kullanıyordu .
Ancak bu yeni yazı malzemesi ile olan deneyimler çok fazla
sevindirici olmadı ; çünkü Norman Kralı ll. Roger ( 1 1 0 1 - 1 1 54) ,
1 2 . yüzyıl ortasında , en fazla 50 yıl eskiye ait olan kağıt belgeler­
deki atalarına ait bilgileri, daha kalımlı olması için parşömen
üzerine yazdırdı. Hohenstaufen'li Sicilya Kralı ll. Friedrich (yön.
1 2 1 5- 1 250) bile önemli yönerge ve buyrultuların kağıt üzerine
yazılmasını yasakladı ve parşömeni yeğledi . 3
Kağıttan hesap pusulalan 1 300'lerde Macar krallık kaleminde
kullanılmıştır . İngiltere'de 1 3 0 0 yılından önce Bordeaux'dan
ithal edilmiş kağıt tanınmıştı. llk İngiliz kağıt fabrikası, olasılıkla
1 494 yılında john Tate tarafından Stevenage'de kurulmuştur.
Hollanda'da 1 308'den sonra kağıt tanınmış ve kağıt değirmenleri
konusunda ilk imtiyazlar 1 586'dan itibaren verilmiş; İsveç'te 1 5 73'te,
Danimarka'da 1 5 76'da, Norveç'te ise 1 698'de kağıt üretilmiştir.28
Avrupa'da yeni yazı malzemesi olarak kağıdın kullanıma
girmesi çok yavaş olmuştur. Bunun pek çok nedeni vardı .
Önemli bir neden, kağıdın, parşömene oranla daha az kalımlılığı
idi . Başka bir neden , kağıdın Arap kökenli oluşu idi . Hıristi­
yanlığın Arap kültürüne karşı fanatik nefreti, bu "kafirane" yazı
malzemesinin benimsenmesini güçleştiriyordu . O sıralar Batı'da
Yazı Malzemeleri ve Kiiğıt üzerine j 5 7

kağıt fiyatı, alışılmadık derecede yüksekti. Bu durum, iç giyim


olarak yün yerine keten bezinin kullanıma girmesi ve böylece
eskiyince bu malzemenin paçavra olarak kağıt üretiminde kulla­
nılmaya başlamasıyla gitgide değişti. Kağıdın zafer kazanmasında,
kuşkusuz onun zamanla düşen fiyatının , daha esnek olmasının
ve kullanımındaki yüksek tutumluluğun rolü oldu .3
Şekil 1 2 ve Şekil 1 3 'te , Yeniçağ Avrupa'sında kağıt imalini
gösteren resimler görülmektedir.

J� 6r11ud) S,abtrn �u mtintr ID'llll


�r�ri trci6t mir& :Jt�tı "fj ttafftr• 'Oİtf/
Şekil 12. Kagıt yapımcı Uost .2)11� mit 1'1'.t &fd}nıtn .f)ama ndC/
�ııonıs "'irttn matfrr nnqudfl
Amman (1 539- 1 591). Stande
und Handwerker (Eygentliche
Beschreibung aller Stande auff
�raUti mac� id> �n/auff Dl ffl• 6rin91
Erden. .) (kısaca Sıandebuch..) �ur� prri tı� .,afftr Daraıı� •mtns.
(Meslekler ve Zanaatkarlar Ki­ .©rnn �ıtf ı�e mıfılap Drudm tmn/
ıabı), Frankfurr/M. , 1 568, Hans e�ıı�cij "n" 9�tt / fi) �t m"n" Smt·
Sachs'ın (1 49 l - 1 5 76) dizeleri
_, ii �a
eşliğinde/."
58 1 Kıiğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 13. 1 7. yüzyılda kbgıc imali: Sag arka planda kbgıt hamuru yapan tokmaklama
degirmeni düzenegi görülmektedir [Edwin Sutermeister, The Story of Papermaking
(Kbgıt Yapımının Tarihi), 1 689/."
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 59

Oryantal kağı t , kahverengimsi beyaz renkte , çok kaygan


yüzeyli, iyi kolalanmış, kuvvetli kolalanmasına rağmen esnek ve
yumuşak yapıda ve üç değişik formatta idi. Batı kağıdı ise sanmsı ,
kimi zaman beyaz renkte , kınşık-buruşuk yüzeyli, kolasız, belirgin
suyollu (filigranlı) idi . Suyolu , bir İtalyan buluşudur ve suyollu
ilk belge , Bologna'dan 1 282 tarihlidir.28
Kısa süre içinde kağıt kalitesi üzerine çeşitli etmenlerin etki­
diği anlaşıldı. Buna göre , şiddetli soğukta (don altında) kurutul­
muş baskı kağıdı , diğerlerinden daha beyaz oluyordu ve baskı
için de daha uygundu . Böylece "yaz kağıdı" ve "kış kağıdı" ayn­
ını yapıldı. Yazı yazılacak kağıtlara uygulanan güçlü çirişleme
(kolalama , tutkallama) yerine , her şeyden önce bakır kazıma
resimlerin yer alacağı kitaplarda baskı kağıdı olarak orta dere­
cede çirişleme uygulanır oldu . Gravür baskısında ise , hemen
hemen hiç çirişlenmemiş kağıdın en uygun olduğu anlaşılmıştır.
Baskı kağıdı ne çok koyu renk ne çok beyaz ; ne çok pürüzlü ne
çok kaygan ; ne çok kalın ne de çok ince olmalıydı. Ahşap bas­
kıcılar orta sert, sanmsı ve iyi çirişlenmiş kağıdı , bakır kazımacı
ve gravü rcüler yumuşak ve çirişlenmemiş kağıdı, taşbaskıcı
ise kuvvetli çirişlenmiş ve parlaklığı yüksek olan baskı kağıdı
gereksinmişlerdir. 3

Rönesans ve Sonrasında Avrupa'da Kağıdın Gelişimi


" Hollander" adı verilen kağıt hamuru dövme makinesi ,
olasılıkla 1 6 73 yılında Hollanda'da Zaandij k'te , jacob Honing
tarafından geliştirilmiştir. Ancak yine de bu makinenin adı , onun
Alman kökenli olduğunu göstermektedir . Bu makine de baş­
langıçta dokuma tezgahıyla aynı kaderi paylaşmış ve bu makine
nedeniyle işsizliğe düşecekleri korkusu nedeniyle başlangıçta
kağıt işçileri tarafından parçalanmıştır. Hekim, simyacı ve politik
ekonomici johann joachim B e cher ( 1 6 3 5 - 1 6 8 2 ) , Narrische
Weisheit und weise Narrheit (Delice Bilgelik ve Bilgece Delilik)
(Frankfurt/M . , 1 6 8 2 ) adlı eserinde bu makineden ilk kez söz
etmiştir. 43
60 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

tık kağıt değirmeninin kurulmasından kısa bir süre sonra,


paçavra sağlanmasında kesin bir kıtlık baş göstermiş ve kitap
basım tekniğinin bulunmasından sonra paçavraya olan gereksinim
alabildiğine artmıştır. Bu durumun ardından Avrupa ülkelerinin
tüm kent ve köylerinde paçavra toplayıcılar ortaya çıkmıştır.
Paçavra tüccarları hammaddeyi her zaman, kendilerine ayrılmış
olan kağıt değirmenlerine göndermiyor ve rakip bir değirmenin
daha yüksek fiyat vermesi durumunda o değirmenlere gönde­
riyorlardı . Paçavra kaçakçılığı , özellikle Fransa'da olmak üzere
Avrupa'nın tüm ülkelerinde yasaklanmıştı. Paçavraların sınır dışına
komşu ülkelere sevk edilmesi yasaklanmış olsa da önlenemiyordu .
Sınırda , silahlı nöbetçiler görevlendirilmişti. Paçavralar yüksek
gümrük ödemeleri ile dışsatıma izinli ise de , becerikli kişiler bunun
çıkar yollarını buluyordu . Örneğin paçavraları yarı-işlenmiş hale
getirerek başka ad altında dışsatıma sunuyor, böylece başka ad
altındaki böyle bir hammaddeye de doğal olarak gümrük ödemiyor­
lardı. Bu bağlamda Bohemya'dan, uzun süre boyunca "maskelen­
miş" paçavra , Hollanda'ya gönderilmiş ve oradan yüksek değerde
kağıt halinde Almanya'ya geri gelmiştir. 3
Bir Alman kağıt yapımcısı bu durumu bir zamanlar istatistiksel
olarak aydınlatmıştı. O, büyük bir kentte yılda 3000 kişinin öldü­
ğünü hesapladı. Geleneksel defin uygulaması için kefen bezi olarak
1 0 yılda 90 bin Pfund (-45 ton) ince keten bezi kullanılıyordu
ve böyle bir malzemeden yeterli miktarda kağıt üretilebilirdi. Bu
nedenle bu değerli hammaddeyi toprak kurtlarının yemesine
bırakmak sorumsuzluk olmalıydı . lngiltere 'de 1 6 66'da keten
bezinden kefen kullanımı yasaklanmak suretiyle bu gizli ham­
madde kaynağından yararlanıldı ve ölü sahiplerinin bunun yerine
yünden yapılma kefen bezi kullanmaları önerildi . 3
Bu arada kağıt yapımcıları , geleneksel paçavra yerine , lif
halindeki başka hammaddelerin kullanımını denediler. Böyle
öneriler, uzun süre çözümsüz kaldı. Polistes yaban arıları yuva ya
da petek yapacaklarında çürümüş odun parçalarının fibrillerini ,
mandibülleri (çeneleri) ile kopardıktan sonra tükürük salgısı
ile yoğurup hamur haline sokmaya çalışırlar ; böylece de yuva
yapımında kullanılan bir tür kağıt hamuru hazırlanmış olurdu .
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 6 1

Fransız zoolog Rene Antoine Ferchault de Reaumur ( 1 683- 1 757),


bu konuya yönelik olarak 1 7 1 9 yılında Fransız Akademisi'ne şu
başvuruyu yapar: "Amerikan yaban anlan, bizimkine benzeyen
çok ince bir kagıttan yuva oluştururlar. Onlar bize, paçavra ya da
keten bezi kullanmaksızın, bitki liflerinden kagıt ü retmenin
m ümkün oldugunu ögretmektedirler. Belirli agaçlardan , böyle
ince ve güzel kagıt üretmek üzere denemeler yapılması, bize uygun
görünmektedir. Eger biz, Amerikan yaban anlannın kendi kagıt
üretiminde kullandıklanna benzer odun türlerine sahip olursak,
en beyaz kagıdı üretebiliriz" . 3
Reaumur, bir Fransız kağıt fabrikatörüne yaban ansı yuva­
sından aldığı bir parçayı gösterdiğinde fabrikatör, bu örneği ,
Orleans'daki rakip kağıt firmasının bir ürünü sanmıştır!
Bu sıralarda paçavra yerine başka hammaddelerin konması
için öneriler çoğalmaktaydı . Bir Flaman doğa araştırıcısı olan
Albertus Seba ( 1 665- 1 736) paçavra kıtlığına çözüm olarak onun
yerine belirli alg (yosun) türlerini , Reaumur'ün bir öğrencisi olan
jean-Etienne Guettard ( 1 7 1 5- 1 786) bir tatlı su yosununun lifleri­
ni, İsveçli Stakel ise hammadde olarak testere talaşını önermiştir.
Amsterdam'da ise Kircher (Athanasius Kircher!) adlı biri asbesti
önermişse de asbestin kullanımı gerçekleşmemiş ve günümüzde
asbestin yüksek derecede kanser yapıcı bir madde olduğu anla­
şılmıştır. Sonunda , 1 762 yılında yayımlanan Kagıt Yapma Sanatı
başlıklı bir kitaptaki bir bölümün tamamı , yalnızca , paçavra
yerine geçecek ikame maddelerine aynlmıştır. 3
Yedi Yıl Savaşlan ( 1 756- 1 763) boyunca yaşanan paçavra kıtlığı
(o sıralar paçavra, zorunluluk nedeniyle asken hastanelerde sargı
bezi olarak kullanılıyordu ! ) , Regensburg'lu Protestan başpapazı
ve doğabilimci jacob Christian Schaffer'i ( 1 7 1 8- 1 7 9 0 ) , kağıt
üretiminde paçavra yerine testere talaşı, ağaç yapraklan, lahana
koçanları vb . katkı malzemelerinden yararlanacak bir yol bulmaya
sevk etmiş ve Schaffer, sorunu büyük bir başarı ile ç özmüştür.
Amerika'da Dard Hunter ( 1 883- 1 966) tarafından yazılan, kağıdın
tarihi konulu kitapta Schaffer, kağıt araştırmalarının öncüsü ve
büyük bir doğa araştırıcısı olarak belirtilir ve "kagıt teknigi kon u­
sunda, öncellerinden daha fazla şeyler yaptıgı" belirtilir. Schaffer,
62 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

bir Protestan papazın oğlu olarak Saksonya'da Querfurt'ta doğmuş,


güç koşullar altında teoloji eğitimi görmüş ve l 779'da Regens­
burg'da Protestan papazı olmuştur. Burada kendini öncelikle
botanik, zooloj i , mineraloj i , j e oloj i ve fizik alanlarında doğa
bilimleri eğitimine adamış, teoloji ve felsefe konusunda doktor
unvanını almıştır. Aynı zamanda yüksek düzeyde bir doğa araştırı­
cısı olan Schaffer, bakır üzeri gravür şeklindeki 330 adet görkemli
resim eşliğinde , Bavyera'da ve Pfalz'da yetişen mantarlar üzerine
dört ciltlik bir eser ile böcekler üzerine üç ciltlik bir kitap ve baş­
kaca kitaplar yayımlamıştır. Onun bitkisel mantarlar konusunda
yazdığı kapsamlı eseri , konusunda 1 9 . yüzyıla dek standart bir
başvuru kaynağı olmuştur. 3
Schaffer, aynı zamanda yetenekli bir uygulamacıdır. Araştır­
malarında "ağaç ve taş kesmek üzere üç kez daha yararlı testere
makinesi" , " rahat ve ekonomik açıdan her bakımdan yüksek
derecede yararlı yıkama makinesi" , "odun tasarruflu , yüksek
derecede yararlı yakma fırını " ve başkaca aletler kullanmıştır.
Kendi oluşturduğu müze , kuşlar, böcekler, bitkiler ve mineralleri
bakımından Bavyera sınırlarını aşan bir ünle tanınmıştı. Ancak
Schaffer'i dünyaca tanınmış kılan araştırma ve yayınlan, odun ve
bitkilerden kağıt üretimi üzerine olanlardı .
Schaffer'in denemelerinin başlangıcı , paçavra yerine ikame
maddesi bulmaya yönelikti. Sekiz yıl boyunca sap , yaprak, odun
ve benzeri çok çeşitli bitkisel malzeme ile denemeler yaptı. Elle
çalıştırılan tokmaklı bir değirmende bu maddeler, hamur haline
getirilerek bilinen tarzda işleniyor, kimi durumlarda malzemeye
kireç sütü ekleniyordu . Her ne kadar kireç sütü ilavesi bitkisel
dokuların yumuşayarak dağılmasına yardımcı oluyorsa da, kağıdın
rengini kahverengine bürüyordu . Schaffer'in verdiği bilgilere göre ,
önceleri yüksek beyazlıkta ve üzerine yazı yazılabilir nitelikte
kağıt üretimi hedeflenmemiş, aksine , paçavra yerine başkaca
malzemelerin ikame durumu incelenmeye çalışılmıştır. O, özel­
liklerde iyileştirmeye erişmeden önce , bunun mümkün olacağı
görüşünde idi . Kimi kağıtları paçavra katkısı ile elde etmiştir.
Bunlardan kimileri de , yazı yazılabilirliğini iyileştirmek amacıyla ,
çirişlenmişti. 3
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 63

Schaffer'in ünlü Versuche und Muster, ohne alle Lumpen


oder doch mit einem geringen Zusacz derselben Papier zu machen
(Tümüyle Paçavrasız ya da Çok Düşük Paçavra Katkısıyla Kağıt
Yapmak Üzere Deneme ve Örnekler) adlı eserinin ilk cildi l 765'te
Regensburg'da yayımlandı. Bunu izleyen diğer beş cilt, 1 77 1 'e dek
sırayla yayımlandı. Her bir cilt, üretilen kağıt örneklerini ve bakır
üzeri gravürleri içeriyordu . Eserinde verdiği bilgilere göre
Schaffer, kağıt yapımında kavak yünü , testere ve rende talaşı, söğüt
ve telli kavak odunu , şerbetçi otu sürgünleri , asma dallan, liken
(taş yosunu) , kenevir kırıntıları, ısırgan otu , filbahar (filbahri ,
akasma) , sarısabır, söğüt kabuğu , saman-saz, su kamışı , kara­
lahana koçanları , katkı maddesi olarak da asbest, çimen yünü ,
devedikeni ve dulavratotu saplan , mayıs çiçeği (peygamber çiçeği) ,
turba, ipek otu , ladin (kızılçam) ağacı , bahçe kavağı , karapazı
(koyun sarmaşığı) , misk otu (koyun otu), mısır, çam kozalağı ,
katırtırnağı , yerelması , tahta parçalan ve başkaca pek çok bitki ve
bitki kısımlan kullanmıştır (Şekil 1 4) . 3

Şekil 1 4. jacob Chriscian Schaffer'in Versuche und Musıer, ohne al/e Lumpen oder doch
mir einem geringen Zusacz derse/ben Papier zu machen (1 765- 1 771) adlı eserindeki kazıma
resimde, "kagıc yapan " an.
64 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Schaffer'in önerileri tutucu kağıt yapımcılarınca denemeye


alınmamıştır. Tanınmış kağıt yapımcısı Ludwig Keferstein tara­
fından, l 780'den itibaren Almanya'da ilk parşömen kağıdı (Alın.
" Vellinpapier") Cröllwitz'de üretildi. Bunda, tutkal yardımıyla
kağıda uygun bir kayganlık ve doku kazandırılmış , parşömene
yakın bir yüzey elde edilmiş ve özellikle teknik çizim ve basıma
uygun olan yaklaşık 75 g/m2 yoğunluklu (gramaj lı) bir kağıt
elde edilmişti . Keferstein, bir karşı yazısında , Schaffer'ce önerilen
hammaddelerin, incelemeye değecek maddeler olmadığını belirtmiş,
eleştirisinin sonunda şunları söylemiştir: "Şanssızlık şurada ki,
bu ülkede odun çok kıttır ve sögüt ve telli kavak, kagıt yapmak
yerine, tercihen başka alanlarda kullanılmak durum undadır.
Bu nedenle eskide kalacagız ve kagıdı paçavradan yapacagız '' .
Bu eleştiriye karşı Schaffer çok sert bir yanıt vermiş ve sonraki
gelişmeler, onun ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. 3
Schaffer'in çalışma ve önerileri , pek çok kağıtçıyı , kağıtları
onun önerilerine göre çeşitli maddelerden üretmeye esindirdi .
Bu çerçevede çeşitli ülkelerde l 800 'lerde kağıt ve mukavva
(karton) , düşük bir kapsamda , samandan üretildi . l 784'te hiç
paçavra kullanılmadan , yalnızca çimenden (yeşil ot) üretilen
kağıt, bir kitabın basımında kullanıldı . lngiltere'de söğüt dalları
ve yeşil ısırgan otundan kağıt üreten Thomas Greaves , gümüş
madalya aldı . justus Claproth ( 1 728- 1 805), tamamen farklı bir
yoldan gitti ve 1 7 74 yılında Göttingen'de , kağıt geri kazanımının
ilk yöntemini betimleyen "Eine Erfindung aus gedmcktem Papier
wiedemm neues Papier zu machen und die Dmckerfarbe völlig
hera uszuwaschen" (Basılı Kağıttan Yeni Kağıt Yapımı ve Baskı
Boyalarının Tümüyle Yıkanıp Uzaklaştırılması lçin Bir Buluş)
başlıklı bir yazı yayımladı . Bu , günümüzde çok büyük önemi
olan, kullanılmış eski kağıdın geri dönüşümü üzerine ilk haberdi.
Bu kavram, l SOO'lerde Londra'da Matthias Koops (etk. 1 789- 1 805)
tarafından ele alındı . O da Schaffer gibi bir uygulayıcı idi ve eski
kağıtların mürekkebinin giderilmesi konusu dışında , saman ve
odundan kağıt üretimi konusunda da çalışıyordu . Çalışmaları
üzerine üç kitap yayımladı ve bu yayımlarda , kendi üretimi olan
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 65

kağıt kullanıldı . 3 Gazete kağıdı üretiminde 1 860'tan sonra bezin


yerini tümüyle paçavra almıştır.
Çeşitli ülkelerdeki tüm deneme ve öneriler, bir ikame madde­
sini ya da paçavra kullanımını aza indirecek başka bir maddeyi
ortaya çıkarmadı. Hatta paçavra (çaput) tüketimi hızlıca arttı. Prusya
kağıt değirmenlerinde paçavra konusundaki şiddetli kıtlık üzerine,
Prusya lmparatoru Il. ("Büyük") Friedrich (yön. 1 740- 1 786) , 1 764
yılında , paçavraların ve ayrıca kağıt çirişi üretiminde kullanılan
parşömen kırpıntısı, deri ve hayvan paçası gibi malzemelerin dış­
satımını yasaklayan bir "Kesin Buyrultu" yayınladı. 3
Sıcak hava balonuyla uçma konusundaki büyük buluş ,
Fransa'da Annonay'da kağıt fabrikatörü olan joseph Michel
Montgolfier ( 1 740- 1 8 1 0) ve jacques Etienne Montgolfier ( 1 745-
1 799) adlı iki kardeşin, Ağustos 1 782 yılı Kasım ayı ortasında
"Montgolfiere" adı verilen sıcak hava balonunu yapmalarıyla baş­
ladı . Küçük kardeşin anlattıklarına göre , ıslak saman ve kağıdın
yakılmasıyla oluşan kurumlu sıcak dumanı büyük bir kağıt torba
içine doldurmuşlar ve büyük bir elektriklenme makinesi ile
kıvılcım atlamaları sağlayarak bunları koyu renkli hafif bir dumana
dönüştürmüşlerdir. Kendileri kağıt fabrikatörü olduklarından, bu
denemeleri onlara fazla pahalıya mal olmamıştır.44 Montgolfier'lerin
büyük-büyük dedelerinin, Haçlıların elindeki Urfa Kontluğu'nun
Türkler tarafından yeniden ele geçirilmesi ile başlayan 11. Haçlı
Seferi'ne ( 1 1 4 7 - 1 1 49) katıldıkları , burada esir düşenlerin Türk
kağıthanelerinde çalıştırıldığı, daha sonra serbest bırakılıp Fransa'ya
döndüklerinde burada öğrendikleri bilgileri oraya aktardıkları ,
hatta onların torunlarından kimilerinin 1 5 5 7 yılında Ambert ve
Vidalon'da kağıt imalathaneleri kurdukları ileri sürülmektedir.
Benzer şekilde , ltalya'nın Ancona kentinden Haçlı Seferi'ne katılan­
ların kağıt yapma sanatını Anadolu'da öğrendikleri ve dönüşlerinde
Fabriano'da kağıthaneler kurdukları da ileri sürülmektedir.4 5
1 789 Fransız Devrimi'nin çalkantılı günlerinde basımevle­
rinde büyük bir kağıt sıkıntısı yaşanmış ve çok sayıda işçi işten
çıkarılmıştı. Bunun üzerine Nicolas Louis Robert ( 1 7 5 1 - 1 828) ,
hızlı kağıt üretecek bir makine tasarımına girişmiş l 798'de geliş­
tirdiği makine için 1 5 yıllık bir patent almıştır.
66 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Bu arada Kuzey Amerika'da (ABD) parlak bir kağıt sanayisi


oluşuyordu . Burada da paçavra kıtlığı sıkıntı yaratıyordu .
Bunu aşmak için arayışlara girildi. lyi kağıt yapımcıları asker­
lik hizmetinden kurtuldu ve büyük yerlerde "Paçavra Toplama
Komiteleri" oluşturuldu . "Eskiler alı n m ! " cılar, başarıya ulaşmak
için ilginç yöntemler geliştirdiler. Çocuklara teneke düdükler ,
erkeklere t ü t ü n v e kadınlara uygun ev armağanları vererek
paçavra toplamayı artırdılar. Paçavra alıcıları tarafından kitap
armağanları bile yapıldı . 4 Pfund'luk (-2 kg) paçavra için, Daniel
Defoe'nun ( 1 660- 1 73 1 ) ünlü The Life and Strange surprising
Adventures of Robinson Crusoe . . . (28 Yıl Boyu Issız Bir Adada
Yaşayan Robinson Crusoe'nin Öyküsü) ( 1 720) adlı kitap verildi.
O sıralar ABD'de toplam 2 5 0 0 paçavra tüccarının bulunduğu
kestirilmektedir. Kuşkusuz bunlar, gereksinim karşılamaktan
uzaktı . 3
Paçavra sağlamada ikincil önemdeki ilginç bir olay, 1 85 5 'te
" Syracusa Standard " adlı dergide yayımlanan bir makale ile
gündeme geldi. Burada yazar Dr. Deck, Amerika'nın 800 kağıt
değirmeni için 405 milyon P fund (-200 bin ton) paçavraya
gereksinimi olduğunu belirtiyordu . Bu gereksinimin karşılanma­
sında , kuşkusuz Mısır'ın mumyalarının katkısı olabilirdi ve her
bir mumya , yaklaşık olarak 30 Pfund (- 1 5 kg) keten bezi ile
sarılmıştı . Mısırlılar kutsal saydıkları boğa, kedi , ibis (karaleylek
/ Mısır turnası) ve krokodillerini de keten bezinden sargılarla
mumyaladıklarından, bunlar da değerlendirilebilirdi . ABD'de 1
· Pfund paçavra 4-6 Cent tutuyordu ve mumya bezleri, 1 Pfund'u
3 Cent'e sağlanabilir ve bu öneri uygulamaya geçirilebilird i .
Burada mumya bezlerinden kağıt üretimi düşüncesi, hiç d e yeni
bir düşünce değildi. 1 140 yılında Bağdat'ta bir hekimin bildirdiğine
göre : "Bedeviler ve fellahlar (çiftçiler), içinde ölülerin sarılı oldu­
ğu bez sargıları bulmak üzere nekropolleri (ölüler kenti) arıyor
ve eger bu kefen bezleri artık kullanılamayacak durumda iseler,
bunları, gıda pazarı için gerekli kagıdın yapılacagı deginnenlere
satıyorlardı " . 3
Yazı Malzemeleri ve Kağıt Üzerine l 67

Amerikan iç savaşı sırasında kağıt kıtlığı yaşandığından, bir


kağıt değirmeni sahibi olan Standwood, Dr. Deck'in düşüncesine
dört elle sarıldı . Mısır'dan gemiler dolusu mumya sargısı getirtti
ve mumya sargılarından ve papirüs kalıntılarından, yiyecek madde­
leri için kesekağıdı yaptı . Ancak mumyalar yoluyla kolera salgını
bulaştı ve o zamanlar, paçavraların dezenfeksiyonu üzerine belirgin
önlemler bilinmiyordu . Standwood'un bu korkunç mumya tica­
retinde ciddI bir rakibi vardı. Bu rakip , Mısır'daki kara trenlerdi
ve lokomotifte yakıt olarak mumyalar kullanılıyordu !
Kağıt sanayiinde beyaz kağıt eldesi için kullanılan kalsiyum
bisülfit [Ca(HS03)2) yöntemi 1 860'larda geliştirilmiş olup daha
sonra atık sularda kirlilik ve zehirlilik oluşturduğu anlaşılmıştır.

KÜTÜPHANELERDE ESKİ KİTAP VE


BELGELERİN KORUNMASI
Kutsal Roma Germen İmparatoru ve Sicilya Kralı Hoherıstau­
fen'li II. Friedrich (yön. 1 2 1 5 - 1 2 50) " Constitutiones Regni Sicilliae"
adlı buyruğu ile noterlik belgelerinde kağıt kullanımını yasaklamıştı.
Bunun nedeni , Arap kağıdının nişasta ile aharlanmış olmasının,
oranın nemli iklimi nedeniyle böcekler ve organizmalar için ideal
bir besi ortamı oluşturarak küflenmesi idi. Tropik-altı bölgelerin
iklimi , kütüphaneler için önemli sorunlar ortaya çıkarıyordu .
Arapça elyazmalarında sıklıkla tüm sayfalar boyunca yazılı olan
"Kebikeç" sözcüğü , efsun duası olarak buna karşı bir önlem olarak
yer alıyordu .
Eski belgeler, bulunduğu yerdeki sıcaklık arttığında ortama
nemini vererek kuruyup kırılganlaşır; nem arttığında ise bu nemi
alarak şişip genleşirler. Kağıt malzeme atmosfer kirliliği, endüs­
triyel atıklar ve zehirli gazlarla oksitlenir ya da hidroliz (suyla tep­
kime sonucu bozunma) tepkimesine uğrar ve oluşan asit, kağıdı
zayıflatıp kırılganlaştırır. Asitlik toz parçacıkları , mantar sporlan,
böcek yumurtaları ve çeşitli metal iyonları , nem ile birleşerek
bozulmalara yol açar. "Kağıt hastalıkları", kimyasal, biyolojik ve
fiziksel olarak üçe ayrılabilir. Kimyasal olanı asitlikle , biyolojik
68 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

olanı mikroorganizmalar (bakteri ve mantarlar) ve böceklerle (kitap


kurdu , kağıt güvesi , kağıt biti, termit vb . ) bağlantılıdır; fiziksel
hastalıklar ise iklim koşullarından (sıcaklık, nem vb . ) , zaman aşı­
mından ve doğal afetlerden (su baskını , yangın, savaş ve deprem)
kaynaklanır. Kimyasal hastalıkların tedavisinde asit giderme işlemi
uygulanır. Biyoloj ik hastalıklar için mikroorganizmalara karşı
timol, böceklere karşı ise metil bromür kullanımı olumlu sonuçlar
vermektedir. 46 Bu bağlamda , kü flenmiş kağıt malzemeler, timol
buharlı bir odaya konarak tütsülenir. Türkiye'de arşiv belgelerinin
en uygun korunma koşullan, 1 8-20°C sıcaklık ve % 5 5 -60 ora­
nında nemdir. Sıcaklığın artmasıyla bakteri ve mantarların etkin­
liği artar. Nem oranının % 40'ın altına düşmesi kağıt belgelerin
kurumasına yol açarak kırılganlığını artırırken, % 65'in üzerine
çıkması mantar ve küf oluşumunu hızlandım. Bu nedenle koruma
ortamının sıcaklık ve neminin termometre ve higrometre ile
sü rekli ölçülerek otomatik olarak denetlenmesi gerekmektedir.
Güneş ışığının morötesi (UV) bileşenleri belge malzemeleri üzerine
olumsuz etkide bulunduğundan , pencere ve fluoresan lamba
sayılarının uygun ölçüde azaltılması , pencere b oyu tlarının
kü çültülmesi ya da pencerelere morötesi ışınları süzen filtreler
takılması gerekmektedir. Değerli belgelerin hazırlanmasında asitsiz
kağıt kullanmaya özen gösterilmeli ve uçucu nitelikteki tükenmez
kalem kullanımından kaçınılmalıdır.
"Permanent kağıt" , zaman içerisinde yaşlanmaya karşı diğer
sıradan kağıtlardan daha fazla dayanabilen, kalımlı kağıt demektir.
Zamana bağlı olarak bir kağıdın fiziksel ve kimyasal niteliklerinin
değişmesine ya da azalmasına , o kağıdın yaşlanması (lng. "ageing")
denir. Kağıtların zamanla bozulmasının en önemli kaynağı ,
onların asitliğidir. l SOO'lü yılların ortalarından yaklaşık 1 9 80
yılına kadar geçen dönemde, su ve mürekkebe karşı kağıt direncini
artırmak için reçinenin alüminyum sülfat (kağıtçı şapı) ile lifler
üzerine bağlanması ilkesine dayanan iç yapıştırma tekniğinin
kullanıldığı asitlik sistemde kağıtlar üretilmiştir. Günümüzde
dünya kağıt sanayii, hızlı bir şekilde , 7-9 arası pH'larda çalışan
nötr ve alkali sistemlere geçmeye başlamıştır. Pek çok ülkede ,
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 69

kütüphanelerde saklanacak kitap , resmi belge ve özellikle bilimsel


eserlerin , kesinlikle asitsiz ( " a cid-free ") kağıtlara basılması
gündeme gelmiştir ve büyük kütüphaneler, aşırı derecede kırıl­
ganlaşmış kitapların asitliklerinin giderilmesi ( " deacidification " ) ,
mikrofilmlerinin çekilmesi , elektronik olarak kaydedilmesi ya da
aynı formatta tekrar daha sağlam kağıtlar üzerine yeniden basılması
için önemli paralar ayırmaktadırlar.4 7
Asitlik sistemle üretilmiş kağıtlardaki liflerin selüloz zincir­
lerinde , ortamda bulunan suyun da etkisi ile hızlanan asitlik hid­
roliz tepkimeleri oluşmaktadır. Ayrıca kağıt bünyesinde bulunan
demir ve bakır gibi metal iyonları da bu tepkimelerde katalizör
(tepkimeyi hızlandırıcı) olarak işlev görmektedir. Sonuçta kağıt
içerisinde bulunan asitlik lignin monomerleri , selüloz
[(C6H1005)nl ile tepkimeye girerek yapıların bozulmasına yol
açarlar. Kağıt üretimi sırasında asitlik ortamın oluşmasının en
temel kaynakları , iç yapıştırma sırasında kullanılan kağıtçı şapı
[alüminyum sülfat; Alı(S04)3. 1 8H20] , atmosferik kirlilikler ve
baskı mürekkebi (özellikle demir sülfat bileşimli mürekkepler) ,
ek yüzey işlemlerinde kullanılan kimyasallar gibi etkenlerdir.
Kağıtçı şapının , ortamdaki suyun da etkisiyle hidrolize uğrayarak
asit (H3o· iyonu) ürettiği ve böylece selülozun polimerlerinin
parçalanmasına yol açtığı sanılmaktadır Dış ortamda bulunan
kükü rt dioksit (502) ve azot oksitlerinin (N Ox) e tkisi ile
meydana gelen sülfürik ve nitrik asitler kağıt içerisindeki asitlik
hidrolizi gerçekleştirmektedir. Hidroliz sonucu selüloz zincirlerinde
rasgele kopmalar olur ve zincir uzunlukları kısalır. Öte yandan
ultraviyole (UV) ışınları foto-oksidasyona yol açmaktadır. Böcek­
ler, bakteriler ve değişik mikroorganizmaların etkisi ile biyolojik
bozunma gerçekleşmektedir. Lignin, ortamda oksij en ve havanın
bulunması durumunda selülozdan daha hızlı bir şekilde parça­
lanmaya (" degradation ") uğramakta ve sonuç olarak da kağıdın
sarardığı gözlenmektedir . Uzun süre açık havada bekletilmiş
gazete kağıtlarındaki sararma, buna örnektir. Kağıt bileşenlerinden
hemiselüloz ise lignine ve selüloza göre daha kolay hidrolize
uğramaktadır. 4 7
70 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Asitlik giderimi ilk olarak Londra'daki Victoria & Albert


Müzesi'nde denenmiş ve yağlıboya tabloları atmosfer havasında
bulunan kükürt dioksit ve kükürt trioksit saldırısından korumak
için metanol içinde çözülmüş baryum hidroksit kullanılmıştır.
Asitlik giderimi için uygulanan yöntemlerden kimileri, gaz fazında
uygulanan "dietil çinko ("d.i�thyl �ine" , DEZ) yöntemi" ; "Wei T'o
susuz yöntemi" (metoksi magnezyum metil karbonat kullanılır) ;
triklorotrifloroetan içinde çok ince toz halindeki magnezyum
oksit süspansiyonu içine kitap ya da kağıtların daldırılması ve
aynı anda elektrostatik alan uygulanması; gözenekli poşetler
içindeki siklohekzilamin karbonat kristallerinden süblimleşme
sonucu oluşan buharların kapalı bir kutu içindeki belgelere etki
ettirilmesi; mono-, di- ve tri-etanolamin karışımından oluşturulan
buharla işlemedir.47
Selüloz, mikroorganizmalar için ideal bir besin maddesidir
ve aynca da böcekler ve kemirgenler için de besin maddesi ola­
rak hizmet eder. Buna klasik bir örnek, kitap yiyen kurtların ver-
diği kemirme zararlandır. Uygunsuz depolama koşullan -yüksek
sıcaklık, nem , sık istiflenme-, mikroorganizma zararlarının çığ
gibi büyümesine yol açmaktadır. Nem, kitaplar için bir bakıma
zehirdir; çünkü kitap blokları ve sayfaları nem yüzünden kaba­
rır, mürekkep ve baskı boyalan nem nedeniyle akarak silikleşir.
Nem her şeyden önce küf mantarları oluşumuna yol açarak ka­
ğıdın zarar görmesine neden olur. Nemlenmiş yazılı malzemeler,
kolayca işlenemez; dondurma ya da "dondurarak kurutma"
("freeze-dıying") yöntemleri uygulansa bile , kaçınılması olanak­
sız kalıcı hasarlar bırakır. Akarlar, küf mantarları ya da ağaç kurt­
larının saldırısı , önemli bir sorundur. Büyük kitaplıkların sağal­
tılmasında, yalnızca kimyasal gazlarla işleme ya da radyoaktif ışı­
nım (örneğin Kobalt-60) , başarı vaat etmektedir.3
Bugün bilinmektedir ki, kağıdın ve ondan yapılan basılı metin­
lerin kalımlılığı, büyük ölçüde ışık, sıcaklık, nem gibi iklim etmen­
lerine bağlıdır. % 65'in üzerindeki bağıl nem oranında kağıt malzeme,
mantar ve bakterilerden zarar görmekte, % 40'ın altındaki bağıl nem
Yazı Malzemeleri ve Kagıt üzerine 1 71

oranında ise yeterince esnek olmayan yapıya dönüşmektedir. UV­


içerikli ışık ve çeşitli bileşenler, kağıt selülozunu parçalamaktadır.
Odundan kağıt kazanımı teknik bir ilerleme olarak alkışlanma­
yı hak etmişse de , bu yolda bir kararlılık yitimine de uğranmıştır.
Odunlaşmış, lignin içerikli lifler, ışık, hava oksijeni ve nemin etkisi
altında oksitlenme ve hidroliz yoluyla bozunmakta ve bu sırada
selüloz ve yan-selüloz zincirlerinin polimer yapısı parçalanmaktadır.
Bu parçalanma süreci, asitli bileşenler ve ağır metal iz elementleri
yoluyla başlamaktadır. Sonuçta kağıt sararmakta , kırılgan hale
gelmekte , mekanik dayanımını ve esnekliğini yitirmektedir.
Reçine-şap-çiriş üçlüsü ile işlenmiş tüm kağıt türleri, belirgin
şekilde asitli bölgede (pH<5) yer alan yüzey pH değeri gösterir.
Kağıtta artakalan alüminyum sülfatın hidroliz yoluyla parçalan­
ması sonucu sülfürik asit de açığa çıkar. Bir zamanlar ağartmada
kullanılan klor da asitli bir ortam oluşumuna yol açıyordu . Ön­
celikle oksalik asit gibi serbest kalan asitler, selülozun ve ligninin
parçalanmasından oluşuyorlardı . Sonuç, kağıdın zarar görmesi
ve doğal olarak yaşlanması oluyordu . 3
"Konservasyon", bir nesnenin, çevre koşullarını denetim altına
alarak çürümeye ve bozulmaya karşı kararlı hale getirilmesi işlemi­
dir. Çürüme, kimyasal değişikliklerden, böcek ve mikroorganizma­
lardan, fazla ısı, ışık ve nemden; bozulma ise nesnenin sergilenme
ve saklanma biçiminden kaynaklanabilir.
Eski kitaplarda oluşabilen küfün yayılmasını önlemek için
hastalıklı eser bir plastik torbaya konularak diğerlerinden ayrıl­
malı , sonra işleme alınacaksa bir buzdolabında bekletilmelidir.
Islak ve nemli eserlerin dikkatle kurutulması, küfün gelişmesini
durdurur. Bu amaçla en iyisi "dondurarak kurutma" ("freeze­
drying") yöntemi uygulanmalı, yoksa iyi havalandırılan bir odada
açıkta bırakılarak kurutulmalıdır ("air-drying") . Isıtarak kurutma,
küfün gelişmesine yol açacağından sakıncalıdır. Eser kurutulduk­
tan sonra yüzeydeki küf, vakumla temizlenir. Yıkama , ağartma,
kimyasal çözücülerle temizleme gibi işlemler, mantarları durdurucu
etki yapar.
72 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Kimyasal maddelerle koruma işlemlerinde " Lissagol" , " Chlo­


ramine T. " , sodyum hipoklorit, sodyum hiposülfit, magnezyum
hidroksit , kalsiyum hidroksit, magnezyum karbonat, baryum
hidroksit, polietilen glikol, etilenoksit, ortofenilfenolün sodyum
tuzu , metakloroparakrezolün sodyum tuzu , pentaklorofenolün
sodyum tuzu ve paraformaldehit ile dezenfekte edilmiştir. Ör­
nekler % 65- 1 00 bağıl nem oranlarında 20 hafta süreyle 20°C'da
inkübe edilmiştir. En etkin biyosit (biyolojik öldürücü) madde
olarak etilenoksit , en etkin mikrop baskılayıcı olarak baryum
hidroksit ve kalsiyum hidroksit belirlenmiştir.
Mantar giderilmesinde mantar öldürücü zehirli gazlarla işle­
me (fümigasyon) etkin bir yöntem ise de uygulamada dikkatli
olunmalıdır. Bu amaçla kullanılan maddelerden biri formaldehit
olup mukozayı tahriş ettiği ve deri ve parşömen gibi proteinli
malzemeleri bozduğu için birçok ülkede kullanımı yasaklanmıştır.
Bu amaçla kullanılan başka bir madde , metil bromürdür. İnsan
sağlığı üzerine risk taşıdığından kontrollü olarak kullanılmaktadır.
Başka bir madde , etilenoksit olup içine karbon dioksit ya da
başka inert gaz karıştırılarak uygulanmaktadır. Kullanımdan
sonra eserin bir süre havalandırılması önerilmektedir. Sepilenmiş
kimi derilerde olduğu gibi, eser klor içeriyorsa , etilenglikol ile
tepkime vererek etilenklorhidrin oluşturmaktadır. Bu madde ise
çok zehirli olup elle temasta bedene geçmektedir. Bunun sakın­
caları karşısında araştırıcılar başka arayışlara girmişler ve bu arada
etkili bir karışım olarak etilenoksit / metilenbromür kullanıma
girmiştir.
Aerobik koşullarda etkin olan mikroorganizmaların etkinliğini
kısıtlamak için düşük bağıl nem ortamında inert gaz atmosferi
uygulanmaktadır. Bu yöntem, örneğin Kahire Müzesi'ndeki mum­
yaların korunmasında başarıyla uygulanmıştır.
Kimileri şimdilik deneme aşamasında olmakla birlikte UV ve
gama ışınlan, düşük frekanslı elektrik akımı , ultrasonik cihaz
kullanımı gibi yöntemlerin kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ancak
bu yöntemlerin, selüloz dokulu , kağıt gibi malzemeler üzerinde
istenmeyen etkiler oluşturmamasına dikkat edilmelidir. UV
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 73

ışınlarının kimyasal değişmelere ve renk solmasına yol açtığı


bilinmektedir. 48
johann Sebastian Bach'ın ( 1 685- 1 750) elyazma notaları,
bestecinin arapsakızı, demir tuzları ve şarap ya da sudan imal
edilen bir tür mürekkep kullanmasından dolayı parçalanarak
hasar görmüştür. Mürekkepteki asit, kağıdın dağılmasına yol
açarke n , demir tuzu kağıdı o ksitleyerek onu kahverengine
dönüştürmüştür. Kimi kısımlarda ise mürekkep, kağıt tarafından
emilmiş ve notalar, iri kahverengi lekeler haline dönüşmüştür.
Bu tür kimyasal bozulmalara, yalnızca 1 8 . yüzyılda kuzey ve mer­
kezi Almanya'da yaşayan bestecilerin yapıtlarında rastlanmaktadır.
ltalya'dan gelen yüksek kaliteli mürekkep ve kağıt kullandıkları
için Wolfgang Amadeus Mozart ( 1 756- 1 79 1 ) ya da joseph Haydn'ın
( 1 732- 1 809) yapıtlarında böyle bir bozulmaya rastlanmamıştır.
Bilim adamları , bu tür bozulmuş sayfalardaki asitli mürekkebi
nötürleştirmek için, onları alkalik bir çözeltiye daldırma tekniği
üzerinde durmaktadırlar.
Kağıt üretiminde önemli bir iyileştirme , l 789'da Fransız
kontu Claude-Louis Berthollet ( 1 748- 1 822) tarafından paçavra ve
kağıt ağartmasının bulunmasıyla gerçekleşmiştir. Onun yöntemi ,
1 7 74 yılında kloru ve klorun ağartma etkisini keşfeden İsveçli
kimyager Carl Wilhelm Scheele 'nin ( 1 74 2 - 1 786) bilimsel ön
çalışmasına dayalıydı. Önemli bir başka ilerleme , Fransa'da
ağartma tesisi sahibi Charles Tennant ( 1 768- 1 838) tarafından,
klorun kuru kalsiyum hidroksite bağlanarak taşınabilir klorlu kireç
elde edilmesiyle ilgili 1 799 tarihli patentin alınmasıdır.3
Klorla ağartma, hammadde temelinde çeşitliliğe yol açmıştır.
Alacalı keten bezi ve pamuklu paçavralar ağartıldıklarında be­
yazlaştıkları için, onlar da kullanılır olmuştu . Ancak klorla ağart­
mada kimi zararlar da ortaya çıkıyordu ; çünkü klorla ağartılmış
kağıt , zamanla parçalanarak oluşan tuz asitinden kuvvetlice et­
kileniyordu . Böyle zararlar yoluyla kütüphanelerdeki kitaplarda
büyük hasarlar oluşmuştu r . Günümüzde b öyle hasarların gi­
derilmesi için gaz halindeki amonyakla işlem üzerinde çalı­
şılmaktadır.
74 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Çirişleme türü de makine kağıdı üretimini etkilemektedir.


Çin'de ve Arabistan'da kağıt, yüzeysel olarak bitkisel maddelerle
çirişleniyordu . Daha sonra 1 2 75'lerde Italya'da hayvansal mad­
delerle çirişleme ortaya çıktı. Hayvan paçalan , kemikler ve deri
artıklarının kaynatılmasıyla çiriş (tu tkal) hazırlanıyor , kağıt
desteleri bu çözeltiye daldırılıyor ve daha sonra preslenerek
kurutuluyordu . Bu çirişin etkisi, kağıttaki boşluklan doldurmaya
ve böylece mürekkebin iç kısımlara geçmemesine ya da yüzeyde
akmamasına dayanıyordu . Üzerine yazı yazılacak kağıtlar bu
şekilde çirişlenirken, baskı kağıtlannda bu istenmiyordu . Baskı
kağıtlan , baskı boyasının hızlıca kurumasını güvencelemek için
ya zayıfça çirişleniyor ya da hiç çirişlenmiyordu . Makine kağıtla­
nnda hayvan tutkalı ile yüzeyin tutkallanması güçlükle gerçek­
leştiriliyordu . 3
Sorunun uygun bir çözümünü , Moritz Friedrich Illig'in
( 1 777- 1 845) 1 805 yılında bulduğu , badya tutkalı yöntemi sağladı.
Kolofanın (iğne yapraklı ağaçlardan terebentin yağı ile özütlenen
saydam ve san renkli reçine) sabunlaşma tepkimesiyle oluşan reçine
sabunu , bir badya (ağzı geniş, büyücek fıçı) içindeki kağıt elyafı
bulamacına veriliyor ve üzerine alüminyum sülfat ekleniyordu .
Bu sırada yumak (lapa) halinde dağılan çiriş (tutkal) , elyafın üze­
rine yerleşiyor, böylece istenen çirişleme etkisi sağlanıyordu .3
Reaumur'ün 1 7 1 9 yılında yaban anları yuvalarının inşasına
ilişkin önerileri ışığında , kağıt üretimi için hammadde olarak
tümüyle odunun uygun olabileceği olanağının ortaya çıkmasından
beri, bu doğrultuda pek çok deneme yapılmıştır. llk pratik çözüm,
1 844'teki başarılı bir denemesinde, dokuma ustası Friedrich
Gottlob Keller ( 1 8 1 6- 1 895) tarafından getirilmiştir. 1 863 yılında
Amerika'lı Benj amin Chew Tilghman ( 1 82 1 - 1 9 0 1 ) , "sülfüröz
asitli kireç çözeltisi" ile kaynatmak suretiyle odundan selülozun
kazanılabileceği konusunda bir patent başvurusunda bulunmuştur.
Bunu başka çalışmalar izlemiş ve 1 870'li yıllarda bu konuda güçlü
bir gelişme yaşanmıştır.
Odun yongaları daha sonra , özellikle kızılçam odunundan
sağlanmıştır. % 90-98'lik verim, stabilizatör (kararlılaştırıcı) olarak
Yazı Malzemeleri ve Kağıt üzerine l 75

su camının varlığında sodyum peroksit ya da hidroj en peroksitin


ağartıcılığında ağaç yongalarından, kağıt sanayisinde arzulanan
bir elyaf maddesi elde edilmiştir. Kızılçam odunu , en önemli kul­
lanımını, uzun elyaflı bir selülozun eklenmesiyle birlikte gazete
kağıdı üretiminde bulmuştur. Gazete kağıdının klasik bileşimi,
% 80 ağaç odunu ve % 20 selülozdur. Selüloz şeklindeki bu yeni
katkı maddesi, yalnızca kimyasal yollardan kazanılıyordu ; çünkü
yalnızca bu yolla lignin bileşeni, odun elyafından uzaklaştırılarak
geride selüloz bırakıyordu . 3
Kağıt yapımında her türlü bitkisel elyaf kullanılabilir: Pamuk,
keten, kenevir, saman, ağaç elyafı vb . Aynca eski ve kullanılmış
kağıtlardan da yararlanılır. Ağaçlar kabuklarından soyulduktan
sonra kırpıntı haline getirilir, klor gazı ile ağartılır, içine kaolin ve
talk ilave edilir ve basınçlı kazanlarda sudkostik (NaOH) ile 5- 1 2
saat, 3-4 atmosfer basınç altında ve 1 3 5°C'da pişirilerek selüloz
elyafı elde edilir. Kağıdın suya dayanıklı olması ve mürekkebi
dağıtmaması için kağıt hamuruna , zamk olarak reçine sabunu
ilave edilir.
Wei To, bir Çin-Budist tannsal kişilikti. Yandaşlarının inancına
göre Wei To, hukuk ve düzenin, tapınak ve hacıların koruyucusu
idi ; ayrıca da kitap ve kitaplıkları ateş, su , ağaç kurdu ve hırsız­
lara karşı koruyordu . Bu koruyucu tanrı, eski Çin metinlerinde
resimlenmiştir. Bu arada , asit giderme yoluyla kitapların kitlesel
olarak korunmasına yönelik bir "Wei To yöntemi" vardır. Bu
yöntem, British Library'nin (o zamanlar British Museum) labora­
tuvarlarında 1 960'larda geliştirilmiş ve buna koşut olarak ABD'de
Wei To Şirketi tarafından 1 9 7 2 yılında bu konuda ilk patent
alınmıştı. Bu buluştaki düşünce , taşıyıcı araç olarak kullanılan
organik çözücünün, asit giderici alkalik maddeleri kağıdın lifleri
ve lifçikleri arasından taşımasıdır. Asit giderme aracı olarak bu
amaçla metanol içinde çözünebilen magnezyum metilat ya da
metil magnezyum karbonat (MMC) kullanılmaktadır. Eski yazılı
belgelerin selüloz lifleri arasında oluşan asit bileşiklerini nötür­
leştirmek için yapılan benzer bir uygulamada, çok ince toz haline
getirilmiş kalsiyum hidroksitin propanol içindeki katı asıltısı
76 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

(süspansiyon) da çok ince zerrecikler halinde püskürtülmektedir.


Püskürtülen nötürleştirici sıvı, kağıdın selüloz dokusundaki asitle
birleşmekte , sonunda hava içinde parçalanarak MgO , Mg(OH)2
ve MgC03 oluşmaktadır. Alkali içerikli bu tampon maddeler,
pH'yı 8-9 , S 'a çıkarmakta ve kağıt, bu alkalileme işlemi sonucu ,
uzunca bir süre dayanıklı kalmaktadır. 3 Günümüzde, eski belgeler­
deki, nemden oluşan lekelerin giderilmesi için organik çözücü
olarak izopropanol kullanılmaktadır.
Bizde eskiden elyazma kitapları güve ve kurtçuklardan
korumak için, tılsım olarak kenarına, "Böceklerin Padişahı" olduğu
düşünülen " Keb-i keç" sözcüğü yazılır ve böceklerin Kebikeç'ten
korkup kitaplara yanaşmayacağına inanılırdı. Aslı Süryanice olan
"Kebikeç" sözcüğü, Süryanice'de, kitapları yememesi için kurtçuk
·
ve haşarat üzerinde etkili olan bir meleğin adıdır. 1 3 49 50
YAZI ALETLERİ ÜZERİNE

AVRUPA'DA YAZI ALETLERi


Tüy kalem , kaz , kuğu , kartal, baykuş, hindi ve birçok kuşun
tüyünden olabilirdi. Ortalama olarak her kazdan 1 0- 1 5 tüy alınırdı.
Tüyün dışındaki zarın ölmesini sağlamak için kısa bir süre sıcak
kumda bırakılır, zar öldükten sonra kolayca kazınarak temizlenir,
sonra da bu tüyler kaynar şapın ya da sulu kezzabın (nitrik asit)
içine atılarak sertleştirilirdi . 2 7 Kalem olarak kullanılacak en
de ğerli tüyler, kaz ya da kuğunun dış kanatlarındaki beş tüy idi.
Doğal eğriliğinden ötürü kuşların sol kanat tüyleri , sağ elin içine
daha rahat oturuyordu; solaklar ise sağ kanat tüylerini yeğlerlerdi .
Günümüzde hattatlar hindi tüyünü yeğliyorlarsa da Amerika' dan
gelen bir hayvan türü olarak hindi , Ortaçağ Avrupa'sında pek
bilinmiyordu. Çok ince yazılar için karga ve saksağan tüyleri, kalın
yazılar için ise kamış kalem kullanılırdı . Kullanılan mürekkep,
günümüzdekilerden daha koyu ve kıvamlı olduğundan , tüyün
içindeki mürekkebin akışını sağlamak için , tüyün kağıda dik
tutulması gerekiyordu . 1 4
Ortaçağ Avrupası'nın manastır yazımhanelerinde hokka olarak
boynuz kullanılır ve boynuzdan hokkalar, hattatların sıralarının
üzerindeki deliklerin içine yerleştirilirdi (Şekil 1 5 ) . lki ayn
siyah mürekkep türü vardı . llki , arapzamkı ile karıştırılan odun
kömürü tozu ya da is karası idi. Diğeri ise "demir sülfat + meşe
palamudu" mürekkebi idi. Bu tür mürekkebe de , koyulaştırıcı
(kalınlaştırıcı) olarak arapzamkı ya da başkaca reçineler ekleni-
78 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

yordu . Bunda demir sülfat , palamut içindeki tanen maddesiyle


tepkime sonucu siyah rengi veriyordu . Odun kömürü mürekkebi
kağıt yüzeyinde kalıp sürtünme sonucu çıkabiliyordu . Daha iyi
türde olan palamut mürekkebi ise parşömen tarafından emil­
diğinden, kalıcı nitelikte idi ve hava ile temas sonucu zamanla
parlaklığı gitgide artan siyah tonlara dönüşürdü . Mürekkepte en
çok kullanılan ikinci renk, kırmızıydı. Kırmızı mürekkep, zincifreyi
(kırmızı civa sülfür) yumurta akı ve arapzamkı ile karıştırarak
yapılırdı ve siyah mürekkebe göre maliyeti çok yüksekti. Kırmızı
mürekkep yapmanın başka bir yolu , brezilyaodununun (bakkam
ağacı , kızıl ağaç) talaşlarını idrar içinde demlendirdikten sonra
süzüp arapzamkı ile karıştırmaktı. Kırmızıdan sonra en çok kulla­
nılan mürekkep rengi, mavi idi. Mavi mürekkep için bakır içerikli
azurit adlı sert bir taş , toz haline getirilip uygun bir bağlayıcı
eşliğinde kullanılırdı . Menekşe mavisi renk, turnusol bitkisinin
köklerinden elde edilirdi. En pahalı mavi, Afganistan'dan getirtilen
lapis lazuli taşının tozundan yapılan ultramarin idi . Yeşil renk
malakitten, san renk volkanik taşlardan ya da safrandan, beyaz ise
kurşun oksitten elde edilirdi. Bu pigmentlerin karıştırılmaları ve
boya haline getirilmeleri için çeşitli tekniklerle yumurta akı, yumur­
ta sarısı , balık tutkalı, arapzamkı gibi malzemeler kullanılırdı. 1 4
1 3 . yüzyılda Paris Üniversitesi'nde yakın çevreden akın akın
gelen öğrenciler yer kapmak için yarışırlar, ders sırasında sivri
bir kalemle , balmumlu tabletler üzerinde not tutarlar, sonradan
notlarını düzelterek parşömen üzerine çekerlerdi. 14
Balmumlu levhalar, dikdörtgen şeklinde tahtadan hazırlanır
ve bir yüzü kullanılırdı (Şekil 1 6) . Kenar kısmında şerit şeklinde
hafif yüksek bir set oluşturularak ortası derin bırakılır, iç kısma ,
keten yağı ya da içyağı ile sertleştirilmiş, erimiş balmumu dökülür­
dü. Ayrıca bu karışım siyaha (odun kömürü tozu ile) ya da yeşile
renklendirilirdi . Bir metinde , "yeşile renklen dir ki gözlerin
dinlensin " yazılıdır. Böyle iki levha, mumlu taraflar içe gelecek
şekilde , bir deri menteşe yardımıyla birleştirilerek "codex" adı
verilen iki sayfalık kitap haline birleştirilirdi. " Codex" nitelemesi,
"ahşap blok" anlamına Latince " caudex"ten gelmedir ve 4. yüz-
Yazı Aletleri üzerine l 79

yılda parşömenden hazırlanan ve cilt kapağı ahşap olan kitaplar


için kullanılmaya başlanmıştır. Yazı kalemi (Lat. "stilus") ise me­
talden (bronz ya da gümüş) , kemikten ya da odundan hazırlanır­
dı . Bunun diğer ucu geniş ve ıspatula şeklinde yassılaştınlmış
olup balmumu yüzeyini yeniden yazmaya hazırlamak için düz­
günleştirmeye ("silmeye") yarardı . Papirüs rulolarına kıyasla cilt­
lenmiş kitap sayılabilecek olan kodeksin kullanımı daha kolay ve
daha sağlamdı . 5 1

'J

..

.
' • ., &.'I
�1:ııu. T! !'\J lf'.hı. ;v.:
mdııa JfW" .nrr c-idUM"'Ür'Io
dwC101o .:1dun'fiıs ft"TI��Y,-;9
Şekil 1 5. Kitap ressamı "Frater Rufillus": Sag elinde fırça, sol eli ile boya çanagını resim
çubugunu tutuyor; oturdugu sıranın üzerinde tüy bıçagı duruyor; yazı masasına, genelde
siyah ve kırmızı m ü rekkep için olması gereken iki adet yerine dört adet mürekkep
boyn uzu (hokka) yerleştirilmiş; yakl. 1 1 70- 1 200 (Bibliotheca Bodmeriana, Cenevre)."
80 1 Kilğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Si

Şekil 1 6. Saplı, balmumlu yazı levhası (2 1 x 9 cm boyuclu) (13. yüzyıl) ve çeşitli metal
kalemler (9. - 1 3. yüzyıl) (Rômisch-Germanisches Muse um ve Kôlnisches Scadcmuseum,
Kôln). "
Yazı Aletleri üzerine l 81

OSMANLI'DA YAZI ALETLERİ


Kağıdı "aharlama" için sulandırılmış nişasta kaynatılır ve
köpüğü , üzerinde çalışılacak olan kağıda bir fırçayla sürülürdü .
Bu yüzeye , ayrıca içine şap katılmış yumu rta akı karışımı da
sürülürdü . Kağıt kuruduktan sonra çakmaktaşı ya da mermer
mühre ile parlatılırdı.
Başlıca hattat aletleri arasında kamış kalem , sapı fildişi olan
ve ucu bistüriye benzeyen kalemtıraş, kalemin ucu düzeltilirken
dayandırılan ve kalemtıraş bozulmasın diye kullanılan fildişi
"makta" ve satır düzeni için "mıstar" (satırlık) yer alır. Kamış
kalemin bir tür kalemtıraşı olan "makta " , 1 0 - 2 0 cm boyunda,
2-3 cm eninde, 2 - 3 mm kalınlığında , üstünd e kamış kalemin
ağzının kesilip düzeltilme ve çatlatılmasının yapıldığı kalemtıraşın
körelmemesi için bağa , kemik , fildişi , sedef gibi maddelerden
yapılan bir aletti. Kalem kesilecek tarafta, kalemin hareket etme­
mesini sağlayan, "kalem yuvası" denilen bir kısım vardı. Üzerinde
sıra sıra bükülmüş ibrişim gerili bir mukavvadan ibaret olan
"mıstar" , kağıdın altına konur, üstüne temiz bir bezle sanlı parmak
gezdirilmek suretiyle kağıtta hafif kabartılı çizgiler oluşturulur ve
o çizgilerin üzerine yazı yazılmak suretiyle satırların düz olması
sağlanırdı. 1 3 50 Yazı yazmada kullanılan kamış kalemin ucunun
kalınlığı, harflerin büyüklüğünü belirlerdi . Osmanlı'da hokka ve
kamış kalemin, içinde saklandığı, çoğunlukla pirinç ve gümüşten
yapılı kutuya "divit" (silindir biçiminde olanına "kalemdan " ya da
"kubur") denir ve "edevat" anlamına gelir. Divit, beldeki kuşağa
yerleştirilerek taşınabilen ya da masa üzerine konabilen ve içinde
kalem, makta (ya da mikta) , kalemtıraş gibi yazı malzemelerinin
konulduğu yassı kalemlik ve bunun ucuna sabitlenmiş kapaklı
hokkası bulunan temel bir yazı aracıdır. Boylan genellikle 25 cm
dolayında olup bakır, gümüş ve pirinçten yapılırdı . 52
Mürekkep hokkasının içine "lika" denilen ham ipek lifler
konurdu . Bunlar, su ile yıkandıktan sonra yerleştirilir ve bunun
üstüne mürekkep dökülürse , "lika" , mürekkebi sünger gibi emer
ve kalemin hafifçe bastırılmasıyla, gerektiği kadarını onun ağzına
bular. " Lika " , mürekkebi içinde tuttuğu için, hokka baş aşağı
dönse bile dökülme tehlikesi yoktur.
82 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Sanat için yazılmayan yazıların , örneğin "rık'a " denilen el


yazısının kurutulması için, mürekkebi ıslak yazının üzerine ·"rıh"
(ya da Farsça "kum" demek olan "ıik") denilen bir cins ince pembe
kum dökülürdü ; çünkü o dönemde kurutma kağıdı yoktu . Bu
" rıh " ın Viyana' dan gelen yaldız kırpıntısı gibi parlak bir türü
daha vardı ki "Beç rıhı" diye adlandırılırdı. Ülkemizde ise Manisa
dolaylarındaki dağlardan sağlanırdı . Bunlar mürekkebin arasında
kağıda yapışarak ayrıca güzel bir görünüm verirdi . Mürekkebin
ıslaklığını emdikten sonra "rıh" fazlası, tuzluk benzeri "rıhdan"
denilen kabına geri boşaltılır, gerektiğinde tekrar kullanılırdı . 3 0
Rıhı daha çok, zaman kazanmak için katipler kullanırdı . Rıh ,
yazının görünümünü bozduğundan hattatlar rıh kullanmazlar,
yazdıkları yazıları kurutmak için bir süre açıkta bırakırlardı .
Kurutma kağıdının kullanıma girmesiyle rıh da tarihe karışmıştır. 13
Hakkaklık , çeşitli made n , taş ya da tahtaya , kısa söz ve
imzaları kazıma sanatı idi.

TEBEŞİR VE KURŞUN KALEM ÜZERİNE


Türkçe ve Farsça "tebeşir" (Alın . "Kreide" < Lat . "creta " /
"creta alba": "Girit taşı") sözcüğü, mineraloji açısından planktonların
kireçli kabuklarının fosil kalıntıları olarak CaCOrMgCOrSi02
yapısında yumuşak bir mineral olup ana bileşeni kalsiyum
karbonattır (CaC03) . Kağıt üzerine yazım-çizim için kullanılan
tebeşir, saf kalsiyum karbonattan ibarettir. Günümüzde alışıldığı
üzere okullarda karatahtada kullanılan tebeşir ise bundan farklı
olarak alçıtaşı (CaS04. 2H20) bileşimindedir ve içeriğinde kısmen
kaolin ("Çin kili") , kil ve kireçtaşı karışımı da bulunur. Fransızca
"craie blanc d'Angleterre" sözcüğü (Lat. "creta Bathensis") "lngiliz
beyaz tebeşiri" anlamına gelirken, Osmanlıca'da " tebaşir-i hindi"
terimi "Hint tebeşiri" anlamındadır. Günümüz renkli tebeşirlerinde
alçıtaşına monoazo pigmentleri, demir bileşikleri ya da ftalosiyanin
gibi ucuz pigmentler karıştırılmaktadır.
Yaşlı Plinius , sivri uçlu kurşunla papirüs üzerine çizgiler
çizildiğinden söz eder. 1 2 . yüzyıl Ortaçağ Avrupa'sında parşömen
üzerinde yazı yazılacak alanın sınırları ve satır çizgileri , "gümüş
Yazı Aletleri Üzerine l 83

kalem" diye adlandınlan ve bir kalay-kurşun alaşımından yapılma


kalemle ya da kurşun kalemle -gerçek anlamında bir ahşap
çubuğun ucuna takılmış kurşun metali parçasından oluşan kalemle­
çizilirdi. Kitap yazımında gümüşten yapılma metal kalemler de
kullanılırdı . Bu kökenden hareketle İngilizce'de "lead-pencil" ,
Almanca'da ise "Bleistift" şekillerinde karşılık bulan "kurşun kalem"
sözcüğü , bu bağlamda başlangıçta yapıldığı malzemeye dayalı
özgün anlamıyla karşımıza çıkmaktadır.53
1 390'larda çizim ve yazı için kurşun-kalay alaşımlı uçlar
kullanılmaya başlanmış, 1 564'te lngiltere'de kurşun uç gibi ya­
zan bir mineral ("grafit") keşfedilmiş ve daha sonra çevresi ahşap
kılıfla kaplanmaksızın doğrudan doğruya dört köşe grafit çubuk­
lan halinde satışa sunulmuştur. Doğa araştırıcısı ve evrensel bil­
gin Conrad Gesner ( 1 5 1 6- 1 5 6 5 ) , 1 565 yılında yayımladığı De
omni rerum fossilium, lapidum et gemmarum (Fosiller, Adi Taş­
lar ve Değerli Taşlar Üzerine) adlı eserinde , "lngiliz antimonu"
(grafit! ) ve ahşap kılıf yardımıyla geliştirdiği kurşun kalemi be­
timlemiştir. Bu mineralin, ilk başta kurşun içerdiği sanılıyordu ;
elle tutmaya gelmiyor, kolay kınlıyordu , aynca da çok pahalı idi .
1 7 . yüzyıl ortasında Nümberg'li marangozlar, bu kınlgan ve pa­
halı yeni mineralin çevresini ilk kez odundan bir kılıfla çevirdi­
ler; böylelikle de kolay kırılmasının ve yazma sırasında parmak­
lan karalamasının önüne geçtiler. Bu bağlamda Almanya'da gra­
fit uçlu kalem üretimi 1 7 . yüzyıl ortalarında Friedrich Staedtler
tarafından üretilmeye başlanmış ve onun buna yönelik fabrikası
1 662'de Nümberg'de kurulmuştur. Vitrin yapımcısı Kaspar Fa­
ber, 1 760 yılında Nümberg yakınında kurduğu fabrikasında
1 77 1 yılı dolayında yaptığı denemelerde öğütülmüş grafiti kü­
kürt, antimon ve bağlayıcı reçinelerle karıştırıp biçimlendirdik­
ten sonra bunları ahşap kılıf içine yerleştirerek kolay kırılmayan
kurşun kalemin ticari üretimine başlamıştır. 1 8 . yüzyıl sonlarına
doğru kimyacı Carl Wilhelm Scheele ( 1 742- 1 786) , karbonun bir
alotropu olan bu yeni minerali "grafit" olarak tanılamış ama "kur­
şun kalem" nitelemesi kullanımdan düşmemiştir. "Grafit" terimi,
1 79 1 yılında mineralog Abraham Gottlob Wemer ( 1 749- 1 8 1 7)
84 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

tarafından kullanıma sokuldu . 43 Latince'de "çizim taşı" ( < Yun.


"graphein ": yazmak/çizmek + "lithos": taş) anlamına gelen "grafit"
sözcüğünün Latince bir karşılığı da "plumbago" ("kara kurşun")
idi. l 790'lardan itibaren grafit, Fransa ve Avusturya'da toz haline
getirilip kil ile karıştırıldıktan sonra pişirilerek sertleştirilmiş ,
kanşım oranına bağlı olarak sertlik dereceleri farklı uçlar üretilmiş
ve etrafı odunla çevrilmiştir. Bu çalışmalar Paris'te Nicolas-jacques
Conte ( 1 755- 1 805) , Viyana'da ise joseph Hardmuth ( 1 752- 1 8 1 6)
tarafından geliştirilmiştir. Friedlieb Ferdinand Runge ( 1 795- 1 867)
bir eserinde , kurşun kalemde kullanılmak üzere çok özel saflıkta
grafit elde edilmesine ilişkin olarak kendi geliştirdiği yöntemi
uzun uzadıya anlatmıştır. Daha sonra dünyanın en zengin grafit
yatağı 1 84 7 yılında Sibirya'da bulunmuştur.
Günümüzde kurşun kalem (doğrusu "grafit kalem" denmeli)
yapımında kullanılan gra fi t , d oğada to prakla karışık halde
bu lunduğundan önce çeşitli işlemlerle topraktan ayrıldıktan
sonra küreli değirmenlerde ıslak halde öğütülüp ince levhacıklar
haline getirilir. Bu grafit çamuruna, temelde kaolin halinde toz
kil , aynca da su eklenir. Grafit ile kil eşit miktarda alınırsa sert
bir kalem ele geçer. Grafit çoğaldıkça daha yumuşak kalem verir.
Elde edilen hamur, demir silindirlerle merdanelenir ve yan-değerli
taştan yapılmış ince memeciklerden sıktırılarak ince çubuklar
halinde çekilir. Ön kurutma işleminden sonra istenilen uzunluk­
larda kesilir ve pişirmeye alınır. 1 000- 1 200°C'daki pişirmede kil
minerali suyunu bırakarak sinterleşirken (eriyerek sertleşirken) ,
grafit kendi özgün yapısını korur. Kalite kontrolü açısından kris­
tallerin durumu , röntgen mikroskopisi ile incelenebilir. Yumuşak
grafit uçlarda kil oranı yaklaşık % 1 5 iken çok sert uçlarda % 65'e
dek ulaşır. Daha sonra grafit uçlar, yaklaşık % 20'ye varan gözenek
boşluk hacmini doldurmak üzere erimiş katı yağ, mum ya da uzun
zincirli sıvı haldeki parafinik hidrokarbon içine daldırılır, bu
malzemelerin boşluklara iyice dolmasını sağlamak üzere üstten
vakum (boşluk) işlemi uygulanır. Bu işleme "emprenye etme /
emdirme" denir. Bu emdirme işlemi, kalem ucuna kağıt üzerinde
kayganlık , yazma kolaylığı ve çizgilerin kağıda iyi yapışmasını
Yazı Aletleri üzerine l 85

sağlar. Hazırlanan kalem içinin etrafına iki parça halinde odun


kılıf yapıştırılır, preslenir, son şeklini vermek üzere gerekiyorsa
köşeli olarak tıraşlanır, en dışa da selüloz nitrat laklı ya da selüloz
asetat laklı bir kaplama boya sürülür. Daha sonralan kurşun kalem
içleri, grafit yerine "PS" (polistiren) ya da "PVA" (polivinilasetat)
gibi polimerize plastik maddelerden ya da linyin'den (odun özü)
de üretilir olmuştur. Bu maddeler pişirme işlemi sırasında piroliz
(sıcakta parçalanma) yoluyla katı karbon iskeletli bir malzemeye
dönüşmektedirler. Kurşun kalemlerde "H" nitelemesi sertliği , "B"
ise çizginin siyahlık derecesinin ölçüsünü gösterir .
Renkli kurşun kalem yapımında ise uygun renkte pigmentler
kullanılır. Bunlarda bağlayıcı olarak kil kullanılmaz, çünkü pişirme
sırasında pigmentler parçalanarak bundan zarar görür. Bunlarda
bağlayıcı olarak çözünür selüloz türevleri ya da "PS" veya "PVA "
gibi termoplastik maddeler kullanılır, kaolin ise yalnızca "emprenye
etme / emdirme" karışımında katı yağ, mum ya da parafinlerin yanı
sıra kullanılır. Renkli kalem içlerinin kurutulması, pigmentin zarar
görmemesi için en yüksek 50°C'da yapılır.
Güney Amerika'nın Amazon ormanlarında yetişen ve yerlilerin
"ağlayan ağaç" adını verdikleri kauçuk ağacının özsuyu olan lateksi
Avrupalılar, Fransız Bilimler Akademisi tarafından meridyen
yayının ölçümü için Peru'da görevlendirilen Fransız matematikçi
ve astronom Charles Marie de la Condamine ( 1 70 1 - 1 774) aracılı­
ğıyla tanımışlardır. Condamine keşif gezisinden, oraya özgü çeşitli
malzemelerin yanı sıra kauçuk örneği ile birlikte Fransa'ya dön­
dükten on beş yıl sonra l 75 l 'de Akademi'ye kauçuk konusunda
bilgi vermiştir. Kauçuğu en erken kullanan kişi ünlü kimyacı joseph
Priestley ( 1 733- 1 804) olup 1 770 yılında bunun kurşun kalem
silgisi olarak kullanılabileceğine dikkat çekmiştir. Daha sonralan
silgi amacıyla plastik malzeme ve sentetik kauçuk kullanılmıştır.
MÜREKKEP ÜZERİNE

TARİH BOYUNCA MÜREKKEP


Mısırlılar renklerini bugüne dek korumuş olan mürekkepler
kullanmışlardı . En yaygın renkler siyah ve kırmızıydı . Siyah
mürekkebin lamba (kandil) isinden yapıldığı sanılmaktadır .
Mürekkep pigmentinin asıltı halinde kalması ve yazıldığı yere
tu tunması için içine akasya zamkı karıştırılıyordu . Eski Mısır'dan
kalma tıp konulu Ebers Papirüsü kırmızı mürekkeple yazılmış
olup pigment olarak kırmızı kurşun oksit içerdiği saptanmıştır. 54
Kimi Eski Mısır papirüslerinde sihirbazlık gücüne sahip
mürekkep reçeteleri yer almaktaydı . Bunlardan birine göre , 4
drakhme'lik Troglodytai mürü , 3 Karia inciri, 7 hurma çekirdeği,
7 kurutulmuş çam fıstığı kozalağı , 7 adet pelinotu özü ve kara
leyleğin 7 tüyü karıştırılıp kömürleşene dek kavrulduktan sonra
suyla köpürtülüyor ve hokka benzeri kaplarda saklanıyordu . 7
Eskiçağ'da Yunanlılar mürekkebe "melan", "graphikon melan",
"melanion" ve " enka uston" adlarını verirken, Romalılar "atra­
mentum" , "atramentum librarium" ve "atramentum scriptorium"
adlarını kullanmışlardır. "Atramentum" terimi genelde "kunduracı
siyah boyası" anlamına , "atramentum librarium" terimi ise siyah
yazı mürekkebi anlamına gelir . Bu madde , kimi zaman doğal
bakır sülfatla karışık olan demir (II)-sülfat bileşimli siyah yazı
mürekkebi ya da demir (II)-sülfatın mazı ile etkileştirilmesi ile
hazırlanan demirli mazı mürekkebidir. "Kunduracı siyah boyası"
nitelemesi, bu maddenin deriyi siyaha boyamada kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Mürekkep hokkasına Yunanca'da "melano­
dokheion" , Latince'de ise "atramentarium" deniyordu . 55
88 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Mürekkep elde etmek için genellikle lamba isi ile su kanştı­


nlıyor ve bu sıvıya arapzamkı ekleniyordu . Bu karışım güneşte
kurutuluyor ve yazmak gerektiği zaman, katılaşıp kurumuş olan
mürekkep sulandırılarak eziliyordu . Ancak Yaşlı Plinius, kandil
isi ve arapzamkı ile yapılan mürekkebin papirüs ve parşömene
iyi nüfuz etmediğini ve kolay yıpranıp silindiğini söyler. Mazının
demir tuzu çözeltisi içinde kaynatılmasıyla elde edilen demir tannat
ve mazı asiti içerikli mürekkep yaklaşık tö 300'lerde geliştirilmiş
olup demirli mazı mürekkebi ile yazılmış en eski belge , IS 1 1 1
yılına tarihlenir. Demirli mazı mürekkebi, başlangıçta yazı amacıyla
değil deri boyamada kullanılmış, Ortaçağ'da yazı mürekkebi olarak
kullanılmaya başlanmış, seyahat edenler bu malzemeyi kuru toz
halinde , bir torba içinde taşımış ve gerektiğinde suyla ıslatarak
kullanmışlardır . 43 Günümüze demirli mazı mürekkebi hala
önemli resmi anlaşma metinlerinin imzalanmasında geleneksel
olarak kullanılmaktadır ve yüksek bir ışık ve hava haslığına
(bozulmama özelliğine) sahip t i r . Ortaçağ'da bakkam ağacı
özü tünün krom tuzlarıyla işlenmesinden elde edilen bir mavi
mürekkep de bilinmekteydi . Eskiden kırmızı mürekkep, zincifre
(civa sülfür, HgS) ya da sülüğenden (kırmızı kurşun oksit,
Pb304) elde ediliyordu . Eskiçağ'da sütün kullanıldığı gizli
mürekkep de biliniyordu . Yazılırken görünür bir iz bırakmayan,
ama kimyasal ve fiziksel bir işlemle (örneğin kimyasal bir madde
sürüldüğünde ya da ısıtıldığında) görünür kılınan mürekkebe
"gizli mürekkep" denmektedir. Yakınçağ'ın ünlü gizli mürekkebi
ise , daha çok Mata Hari adıyla bilinen Margaretha Zelle ( 1 876-
1 9 1 7) tarafından kullanılmıştır. Hollandalı Mata Hari , "Hindu
Tapınak Dansı" ile ün kazanmıştı. Birinci Dünya Savaşı başında
istihbarat servisinde görev almış ve aktaracağı gizli bilgileri gizli
mürekkeple kaleme almıştır. Bunda civa içerikli bir çözelti ile
kağıda yazılan yazı, ancak bir sülfürik asit çözeltisi ile muamele
edildiğinde görünür hale geliyordu . 56
"Çin mürekkebi" , genelde is karasının arapsakızı çözeltisi
içindeki katı asıltısı (süspansiyon) olup lö 3000-2500'lerde Çin
ya da Mısır'da geliştirilmiştir. Bu bağlamda Çinliler ve Mısırlılar,
kandilde yanan susam yağından ya da reçineli odundan oluşan is ile
Mürekkep Üzerine l 89

tutkaldan, solmayan bir siyah mürekkep yaptılar. Bu mürekkepler,


kurutulmuş halde kullanıma sunuluyor ve kullanılacağı zaman
su ile karıştırılıyordu . Sulu pigment asıltısı ya da boyarmadde
çözeltisinin yüksek oranda bağlayıcı eşliğinde hazırlanan mürekkep
anlamında buna "Hint mürekkebi" ya da " Çin mürekkebi" (çini
mürekkep , lng. "Indian ink" , Alın . " Tusche" < Fra . " toucher":
dokunmak) denmiştir. Adı mürekkep (lng. "ink", Alın . " Tinte" <
Lat. " tingere": renk verici maddelerin sulu çözeltisi ile boyamak)
ile çini mürekkep, yalnızca bağlayıcıları bakımından birbirinden
farklıdır. Adı mürekkepte kıvamlılığı (viskozluk) ve yüzey gerilimini
düzene sokmak için düşük miktarda bağlayıcı kullanılırken, çini
mürekkep, onun kağıt üzerinde ince bir film halinde kuruyup
yapışmasını sağlamak için daha yüksek oranda bağlayıcı içerir.
Şeker ya da bal eklenmesi, çini mürekkebi fiziksel olarak yumuşak
kılıyordu . Günümüzde çini mürekkep , suda damıtılan karbon
siyahına boraks çözeltisi içinde gomalak, sabun, j elatin, tutkal ve
dekstrin gibi maddelerin katılmasıyla yapılmaktadır . 43'57 Çin
mü rekkebi ile yazılan yazının güzel olduğu ve gözleri yormadığı
söylenir. İranlılar ve Çinliler, lamba isi temelinde kokulu mürek­
kepler de yaptılar ve bu amaçla en çok, misk kullandılar. Eski
Yunanda ressamların üzüm posasını yakarak siyah mürekkep
yaptıkları söylenmektedir. Antikçağ'da yeşil vitriyol (demir sülfat)
ve mazıdan (tanen asili / gallik asit) yapılmış mürekkeplerin kulla­
nıldığı da bilinmektedir. Ünlü otomat ustası ve bilgin Byzantion'lu
(İstanbul'lu) Philon (lö 2 . yüzyıl) , gizli mesaj ların yazılmasında
mazı özsuyundan yararlandığını söylemiştir. Kuruyunca görünmez
duruma gelen bir yazının üzerine, bakır sülfat çözeltisine batırılmış
bir sünger sürüldüğünde , yazının belirginleştiği belirtilmiştir.
Bilinen diğer gizli mürekkep reçeteleri arasında kobalt klorür çözel­
tisi ile yazılan görünmez yazının ısıtılarak maviye dönüştürülmesi,
kurşun asetat çözeltisi ile yazılan yazının kükürtlü hidrojen gazına
tutularak siyaha dönüştürülmesi , limon suyu ile yazılan yazının
ısıtılarak kahverengine dönüştürülmesi söylenebilir. Günümüz
siyah mürekkepleri de mazı özsuyu gibi tanenli maddeler, demir
tuzlan (demir sülfat, yani "kara boya" ya da yeşil vitriyol) , aynca da
bitkisel zamklardan hazırlanmaktadır. Burada mazı , bakır sülfat
90 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

ya da demir sülfatla bazik bir tepkimeye girerek koyu renkte bir


ürün vermektedir. 2
Suriye'de 7. ve 8. yüzyıllarda Kur'a n-ı Kerim 'lerin yazımında
iyi kalitede mürekkep kullanılmıştır. Papirüs üzerine yazılmış
kimi Kur'an nüshalarında kullanılan mürekkebin kalitesi pek iyi
olmadığından zamanla bozuluma uğramıştır.
Islam dünyasında mürekkep yapımı için çeşitli formüller
denenmiştir. 1 0. ve 1 1 . yüzyıllarda ünlü hattatlardan Ibn Mukle
(885-940) ve Ibn Bevvab (ölm. 1 03 1 ) dönemlerinde keçi kılının
yakılmasıyla elde edilen isin, zamk ve zaç (sülfat tuzu) ile işlenme­
siyle mürekkep elde edilmeye çalışılmışsa da iyi sonuç vermedi­
ğinden vazgeçilmiştir. En iyi is mürekkebi, bezir isi ile arapzamkı
ve saf sudan yapılandı . Mürekkebin çok zamklı olmaması gerek­
mekteydi; çünkü zamkın fazlası, mürekkebin kalemden güçlükle
akmasına ve çoğu zaman da donup kalmasına yol açardı . Zamk
yerine süzülmüş bal , güzel kokması için de biraz misk eklenirdi.
Kimi zaman bunun içine zaç-ı kıbns ("saçıkıbns" , demir sülfat) da
katılıyorduysa da kağıdı tahrip ettiğinden bu katkıdan da vazgeçil­
miştir. Is elde etmek üzere bezir yağı, yağın parlayarak yanmasına
izin vermeksizin, içine yerleştirilen bir fitil eşliğinde rüzgar almayan
bir yerde dikkatlice yakılır, kabın üzerine bir tabak kapatılır, bir
süre sonra tabakta biriken isler bir kuştüyü yardımıyla kağıt üzerine
alınırdı . Bu isin içindeki yağın giderilmesi gerekirdi ve bunun
için de is, yağının emilmesi için gözenekli bir kağıda sanlıp ekmek
hamurunun içine yerleştirilerek düşük ateşte pişirilirdi . Is olarak,
aydınlatma amacıyla kandillerin kullanıldığı camilerdeki menfezler-
de biriken kandil isleri de kullanılıyordu . Is mürekkebinin içine
mazı ve nar kabuğu özütlerinin (her ikisi de tanen içerir) , koyun
ya da sığır ödünün, paslı demir kınntılannın, sirke vb . maddelerin
katıldığı reçeteler de bulunmaktadır. 15·35 Çin mürekkebinin
bileşiminde yer alan az miktardaki arapzamkı, onu kararlı kılarak
zamanla çökelip bozulmasını önlüyordu .
Bizans'ta dikenli purpur salyangozunun suda kaynatılmasından
elde edilen erguvan (mor, purpur) rengi mürekkep , yalnızca
imparatorluk fermanlarında " kutsal mürekkep" olarak kulla­
21
nılıyordu .
Mürekkep üzerine l 91

O rtaçağ Avrupa'sında kitap yazımında metal kalemler


(gümüşten ve kurşundan yapılma kalem) , ayrıca da normal
mürekkep ve çini mürekkep kullanılıyordu . Mürekkep duru­
munda , bir kuştüyü sapı ya da bir kamış boru kullanılıyordu .
Normal mürekkepler örtücü olmayan çözeltiler olduğundan
yazma zemininin içine doğru nüfuz ederlerken , bir bağlayıcı
içinde asıltı halinde pigment yapısında olan çini mürekkep ,
yazılan zemine yapışıyor , ama onunla sımsıkı birleşmiyordu .
Normal mürekkeplere karşıt olarak çini mürekkep , ışığa karşı
has (solmaz) ve örtücü olmasına karşın kolaylıkla uzaklaştırıla­
biliyordu ve bu nedenle de daha nazik bir yapıda idi . Siyah mü­
rekkep, öğütülerek toz haline getirilmiş mazı ve demir vitriyo­
lünden (demir sülfat) oluşuyor ve bu karışım havada oksitlenerek
siyahlaşıyordu . lçine az miktarda damıtık içki (viski) eklenmesi,
kışın donmasını önlüyordu . Çalıdikeni (karaçalı) ya da geyik­
dikeni (akdiken) gibi ağaç kabuklarının suyla kaynatılmasıyla
kahverengi mürekkep elde ediliyordu . Akdeniz ülkelerinde
yazıcılar ayrıca mürekkep balığının mürekkebini ("sepya") de
kullanıyorlardı . Sepya mürekkebi lö 300'lerde Yunanistan'da
geliştirilmiştir. Bu amaçla mürekkep balığı , bir alkali çözelti
içinde kaynatılır, çözelti kısmına tuz asiti eklendiğinde kahverengi
bir pigment çökelir, bu pigmentten de mürekkep hazırlanırdı .
Manastırlarda elyazmaları süsleme ve bezeme gibi özel amaçlar
için , öğütülerek ince toz edilmiş soy metallerden ve zamklı bağ­
layıcıdan hazırlanan "altın mürekkebi" ya da "gümüş mürekkebi"
de kullanılıyordu . 58
Ortaçağ manastır yazı atölyelerinde yazmanlar, mürekkeplerini
bizzat kendileri hazırlamak zorundaydılar. Siyah mürekkep için
temel maddeler, is ya da demir tuzları ve mazı idi . Kahverengi
mürekkep ise çalıdikeninden hazırlanırdı. Latince "ater" , donuk
siyah anlamına gelir ve bundan, is mürekkebi için "atramentum
librarium" sözcüğü oh! şmuştur. ls mürekkebi, is ve arapsakızına
su ya da sirke ilavesi ile hazırlanırdı. ls mürekkebinin rengi solmaz,
ama suda çözündüğünden, yazılı sayfalar dil ile yalanarak ıslatılan
parmakla çevrilirse , dağılmaya uğrardı .2 5 1
92 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Demirli mazı mürekkebi , silinmeye karşı dayanıklı ise de


zamanla rengi atabilir, korkulan ve "mürekkebin parşömeni
kemirmesi" diye nitelenen hasarlara yol açabilirdi . Böyle bir el­
yazma kitap , nemli ortamda saklanırsa , mürekkep, parşömenin
alt taraflarına nüfuz eder ve uygun olmayan koşullarda ona zarar
verirdi. Bu mürekkebin bileşenleri arasında demir vitriyol ve bakır
vitriyol gibi metal tuzlan , ince öğütülmüş mazı, çözücü olarak
su , bira , şarap ya da sirke , bağlayıcı olarak da bitkisel zamklar yer
almaktaydı. 5 1
"Çalıdikeni mürekkebi", is mürekkebi ile demir-mazı mü­
rekkebinin üstün yanlarını kendinde birleştirmiş olup saydam ve
lak türü kahverengi boyası, hem suya hem de ışığa karşı haslık
gösteriyordu . Ancak hazırlanması yorucu ve masraflıydı . lçine is
katılması ya da kızgın bir demir parçası daldırılmasıyla değişik
renk nüansları elde edilebiliyordu .
Kitaba yazılı ya da basılı mürekkebin zamanla solmaması
gerekiyordu . Bu nedenle Gutenberg de kalımlı mürekkep arayı­
şına girmiş ve yağlı mürekkep geliştirmiştir. Bu bağlamda 1 7 .
yüzyılda yaygın olarak lamba isi, reçine vb . temel bileşenlerin ya­
nında keten tohumu yağı kullanılmıştır. Ancak bunun için bu
yağın, kullanılmadan önce işlemden geçirilerek içindeki yapışkan
maddeden arındırılması gerekiyordu . Bu amaçla , kocaman bir
kazan içinde keten tohumu yağı kaynatılır, yapışkan madde
yüzeye çıkarak birikir, çıraklar kazanlara ekmek atıp bu maddeyi
ekmeğe emdirirlerdi . 53
Antik geleneğe uyarak Ortaçağ'da yazmanlar, ilk harf (inisiyal) ,
önemli bir sözcük ya da başlık yazısı için kırmızı mürekkep de
kullanmışlardır ve bu mürekkep, sülüğenden ("minium ", kırmızı
kurşun oksit) yapılırdı. Görkemli eserlerin yazılmasında altın ve
gümüş (tozundan) mürekkepler de kullanılmıştır ve bu pahalı
malzemelerin görsel renk etkisini artırmak için erguvan kırmızısı
ya da mor (purpur) renge boyanmış parşömen kullanılırdı .
Hokka niyetine Ortaçağ'da en çok kullanılan mürekkep
kabı boynuz olup, yazı masası üzerindeki deliklere geçirilerek
Mürekkep Üzerine 1 93

kullanılırdı. Boynuzun bu amaçla hazırlanması için, saatler boyu


su içinde kaynatılır, eğri şekli olabildiğinde doğrultulur ve uygun
büyüklüğe kesilirdi.
Yaşlı Plinius'un Naturalis historia (Doğa Araştırmaları) adlı
eserinde verdiği is mürekkebi reçetesi şöyledir: "Siyah mürekkep,
reçine ya da ziftin özel bir yerde yakılması ve oluşan isli dumandan
ele geçirilen isin işlenm esiyle hazırlanır. En çok kullanılanı,
hamamlardan toplanan istir ve kitap yazımında kullanılır. Is,
yazı mürekkebi için sakız ile, resim mürekkebi için ise tutkal ile
karıştırılır. Sirke ile inceltilirse, ıslak silme güçleşir. . . ".51
Yüksek Ortaçağ'ın teknik konulu reçetelerini içeren, Theophilus
Presbyter'in Schedula diversaruin artium (- 1 1 20) adlı eserinde
çalıdikeni mürekkebinin hazırlanması şöyle betimlenmektedir:
"Bu amaçla Nisan ya da Mayıs 'ta çiçek ve yaprak vermeden önce
çalıdikeni bitkisini kes. Bunlan demetler halinde bagla ve kuruması
için iki, ü ç ya da dört hafta boyu gölgede beklet. Daha sonra
eline bir ahşap tokmak alarak sert bir tahtanın üzerinde bunları
döverek kabugunu gövdesinden ayır ve bir yerde topla. Bunları
bekletmeden su dolu bir fıçı içine koy. . . Kabugun özsuyun un
tamamen suya geçmesi için sekiz gün beklet. Ardından bu suyu
temiz .bir kap ya da kazan içine koyup ateş üzerinde kaynat. Bu
kaynayan suyun içine, özsuyu çıkmamış kabuklardan da atabilirsin.
Bir süre sonra, kabuklan kazandan çıkart ve içine başka kabuk­
lardan at . . . Bu suyu, üçte biri kalana dek kaynat. Bu sırada su,
siyahlaşmaya ve kıvamlılaşmaya başlar. . . iyice özlü hale gelir ve
daha sonra üst kısmı kabuk baglar. Bu durumda kazanı ateşten
al, güneşe koy, posa ve tortular çökelene kadar beklet. Özenle
dikilmiş parşömen torba ve keselerin içine temiz m ürekkebi
doldurup güneşli bir yere as ve tamamen kuruyana dek beklet.
Mürekkep hazırlayacagın zaman bundan bir miktar al, üzerine
şarap ekleyip ateş üzerinde kanştınrken bir miktar da demir vitriyol
katarsan, bunu yazı yazmada kullanabilirsin. Yeterince koyu renkli
bulmazsan, parmak kalınlıgında bir demir parçasını ateşte kızdırıp
mürekkebin içine daldır" . 5 1
94 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Buhar makinesinin mucidi james Watt ( 1 73 6- 1 8 1 9) , 1 780


yılında özgün bir yazıyı kopyalamada kullanılmak üzere özel bir
mürekkep geliştirmiştir. Bu bağlamda eskiden, üzerine mor
renkli bu mürekkebin yerleştirildiği kopya kağıdı kullanılarak,
kalem aracılığıyla bastırmak suretiyle kopya kağıdından normal
bir kağıdın arka yüzüne aktarılan yazı , alkol benzeri organik bir
çözücü ile ıslatılan kağıtlara mor renkli kopyalar halinde aktarı­
labiliyordu. "lspirtolu teksir makinesi" adı verilen bu sistem, kuru
fotokopi sistemi geliştirilmeden önce okullarda kullanılan en
yaygın kopyalama sistemi idi .
Mürekkep yazısı hatalarını düzeltmede kullanılan ve "mü­
rekkep öldürücü" adı verilen mürekkep-silici kalemler, çeşitli
bileşimlerde "silici" çözeltiler içeriyordu . Bu bağlamda en yaygın
olarak, mürekkepteki etkin bileşenin rengini indirgeyerek gidermek
üzere sulu sodyum ditiyonit (Na25204) çözeltileri kullanılıyor ve
içine potasyum karbonat (K2C03) da eklendiğinde daha etkili iş
görüyordu . Bu "silici", en iyi sonucu mavi mürekkepte gösteriyor­
du. Başka bir seçenek ise , mürekkep boyarmaddesinin rengini
yükseltgeyerek gidermek üzere sodyum hipoklorit (NaOCl) çözel­
tisi kullanmaktı . Günümüzde bunların yerini , "dak-sil" almıştır.

OSMANLI'DA MÜREKKEP
Osmanlı hat ("güzel yazı") sanatında , bezir, neft , balmumu ,
zeytinyağı , çıra gibi maddelerin isi ile arapzamkı çözeltisinin
karışımının havanda dövülmesiyle elde edilen "is mürekkebi" temel
mürekkepti . "Altın mürekkebi" ("zer") , varak altının arapzamkı
çözeltisi ya da bal yardımıyla ezilmesi ve yabancı maddelerden
temizlenmesi ile hazırlanırdı . "Lal ("sürh ") mürekkebi" , kırmız
böceğinin kurusundan hazırlanan kırmızı renkli, "zırnık mürekke­
bi" ise zımıktan hazırlanan san renkli mürekkeplerdi. 59 Lal, yakut
benzeri kırmızı renkli bir değerli taşın da adıdır. Lal mürekkebe
(lali mürekkep) rengini veren, Türklerin "kırmız" , Avrupalıların
" cochenille " (kokinella) dedikleri bir böceğin kabuğundaki
boyadır. Kırmız boyası şap ile işleme sokulursa , kırmızı renkte
bir boya çökeleği oluşur. San zırnık ve çivitten yeşil mürekkep;
Mürekkep üzerine l 95

çivit, zaçyağı , şap ve zamktan mavi mürekkep ; üstübeç , sirke ve


arapzamkından beyaz mürekkep yapıldığı da belirtilmektedir.
Ancak mürekkep dendiğinde , ilk akla gelen, siyah mürekkeptir.27
Kilis'li Muallim Rıfat Bey (Mehmet Rıfat Kardam) ( 1 877- 1 936)
tarafından "tashih ve tertib edilerek" 1 939 yılında lstanbul'da
"Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatından" basılan , Nefeszade
lbrahim E fendi'nin (ölm . 1 6 5 0 ) Gülzarı Sa va b adlı eserinde
mürekkep yapımı konusunda çeşitli reçeteler bulunmaktadır.
Temel mürekkep , "sivad-ı şahm " (yağ karası) , yani is mürekkebi
idi . En iyi siyah mürekkep, keten tohumu yağının (bezir) yakıl­
masıyla oluşan isten ("dude ") yapılan bezir isi mürekkebi idi .
Bunda, içi sırlı bir çanağa konulan beziryağı üzerine serçe parmağı
büyüklüğünde fitil yerleştirilerek yakılır, is oluşturmak için üstüne
sahan kapağı şeklinde yine içi sırlı bir kapak asılırdı. Yağ, rüzgar
almayan bir yerde bitinceye kadar yakıldıktan sonra kapakta biri­
ken is, kuş ya da tavuk kanadı yardımıyla geniş gözenekli bir kağıt
üzerine alınarak iki-üç kat sarıldıktan sonra ekmek hamurunun
içine konur ve fırında pişirilirdi. Pişmiş is arapzamkı ile birlikte
bir mermer havan içinde havaneli yardımıyla günler boyu , ara
ara , uzun uzadıya dövülür; mürekkebi sabit kılmak için de içine
biraz mazı suyu , şap , nar kabuğu suyu , zaç-ı kıbrıs ve demir par­
çaları katılarak birlikte kaynatılır, uzun süre dinlendirildikten
sonra kullanılırdı . "Bezir isi mürekkebi"nin kalemden akması
uyumlu olup çok uzun yıllar geçse bile onunla yazılan yazının
rengi asla solmazdı. 13 lyi bir karışım elde etmek için, eskiden
bunların günlerce süren kervan yolculuğunda deve yüklerinin iki
yanına ya da hamam kapısının tokmaklarına asıldığı söylenir.45
lslamI eserlerde ağırlıklı olarak kullanılmış olan karbon
mürekkepleri, lamba isi ve arapzamkıyla hazırlanmış, farklı tonlar
elde etmek amacıyla az miktarda mürver yemişi, soğan kabuğu ,
katırtırnağı gibi bitkilerle ilgili katkılar ya da çivit, sirke , şap , jengar
(cengar, bakır pası , patina) ve demir pası eklenmiş olabilir. Geç
dönemlerde hazırlanmış olan az sayıdaki kimi lslam-dışı eserlerde
demir ve öd ile hazırlanmış asitlenme eğilimli mürekkepler
kullanılmıştır.4 Kilis'li Rıfat Bey tarafından yayımlanan kitaptaki
96 J Kdğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

başka bir "ala siyah mürekkep yapma usulü" , özgün anlatımıyla


şöyledir: "50 dirhem Musul mazısı, 50 dirhem sirke, 25 dirhem
zaç-ı Kıbns, 1 00 dirhem ma-i safi (temiz su) . Yukandaki maddeler,
yansı kalıncaya kadar kaynatılacak ve sonra süzülüp içine bir
miktar zamk-ı arabi ilave olunarak güzelce karıştırılıp bir şişe
içinde m uhafaza olunacaktır. Ala siyah mürekkeb olur. Mazıyı
birkaç gün evvel dövüp suda bırakılırsa daha güzel olur " . 1 3
EBRU ÜZERİNE

TÜRK EBRU SANA Ti


Ebru, toz boyalan su üstünde kağıda geçirerek yapılan boyama
olup Türk kağıt bezeme sanatlarının en eskilerinden biridir. Ebru
kağıdı kitap ciltlerini ve yazı pervazlarını süslemede ve zemin
olarak hat sanatında kullanılır. Farsça 11bulut11 anlamındaki 11ebr 11
sözcüğünden gelir ve 11bulutumsu 11 ya da 11bulut gibi11 anlamına
gelen 11 ebri 11 sözcüğünden ad almıştır. Başka bir sava göre ise ebru
sözcüğü , "yüz suyu" anlamına Farsça "ab" ve "ray" sözcüklerinden
bitişme ve dönüşmeyle oluşmuştur. 35 Ebrunun 6. yüzyıldan beri
yapıldığı ; Çin'den çıkarak oradan Türkistan'a, Hindistan'a, 1 5 .
yüzyılda Osmanlıya ve daha sonra da başta Fransa olmak üzere
Batı'ya yayıldığı ileri sürülmektedir. Tarihlenebilen en eski ebru
örnekleri 1 539 yılına aittir. "Suyun üzerine resim yapma" ya da
"suya nakış tutturma" diye de nitelenen ebru , Anadolu'ya İpek
Yolu üzerinden geçmiştir. Kimi zaman kitap kapağını süslemede
kullanılmış, kimi zaman da hafif renklerde yapılarak kitabın içine
girmiş ve üstüne metinler yazılmıştır . Kağıda mermer gibi bir
görünüm verdiği için , Batıda " mermer kağıdı" (Fra . "papier
marbre") ya da 'Türk mermer kağıdı" / 'Türk kağıdı" (lng. " Türkish
marbled paper") diye de adlandırılmıştır.
Kitre , geven ( "Astragalus") adlı bitkiden elde e dilen ve
havayla temasta kemik gibi sertleşen bir çeşit zamk olup "kitre
zamkı" (" Gummi taragacanthae") olarak da geçer ve kağıtçılığın
dışında dokumacılıkta da kullanılır. 60 Ebruculukta önce kitre adı
verilen madde, bal kıvamındaki zamklı suda 2-3 gün boyu bekletilir
98 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

ve çözünen kitre , ince bir torbadan pek çok kez süzülür. Kitre ,
ebru suyunun yoğunluğunu artırıp kıvamlılaştırarak boyaların
dibe çökmesini engeller. Kitre yerine salep , ayva çekirdeği ya da
deniz kadayıfı da kullanılabildiği söylenmektedir. Diğer bir
önemli bileşen olan sığır ödü ise , toprak temelli boyalann inceltil­
mesini ve kitre üzerine serpilen boyalann batmadan yüzebilmesini
sağlar. Sığır ödü , bir yandan boyanın dibe çökmesini önleyerek
kitre ile iyi kanşmasını, öte yandan da boyanın zemin üzerinde
yayılmasını sağlar ve ödün az olduğu durumda boyalar sıvı üzerinde
daha az yayılırken ödün çok olması durumunda daha çok yayılırlar.
Nemli kağıda % l O'luk şap ya da alüminyum sülfat çözeltisi
emdirildikten sonra teknede boyama yapılırsa daha iyi sonuç
vermektedir. Bir tekne içindeki ebru suyuna ebru boyasını serp­
mede, at kılı ile gül dalından yapılmış fırçalar kullanılır. Yüzeydeki
boyaya, "biz" denilen çeşitli kalınlıktaki tığlarla şekil verilir. Ebruda
kullanılan boyalar, asit ve kazein içermeyen doğal boyalar olmalıdır.
Boyalar ebru teknesinde asla birbirine kanşmaz ve her boya kendi
kimliğini korur. Ebru suyu üzerinde boyalarla oluşturulan desen,
su üzerine yatırılan bir kağıda geçirilir. Daha sonra ebru kağıdı ,
"sıyırma " adı verilen hareketle tekneden çıkarılır ve ardından
kitreden anndırmak ve sararmasını önlemek üzere su dolu başka
bir tekneye yatırılır. Buradan da çıkarıldıktan sonra , serin ve
güneşsiz bir yerde kurutulur.
Ebru sanatında genelde "okr" adı verilen çeşitli renklerdeki
toprak boyalar kullanılır. Bu bağlamda kırmızı renk için oksit
kırmızı (demir oksit içerikli kırmızı toprak boya) , brezilyaodunu
(brezil) kırmızısı ya da Floransa lakı ; sarı renk için oksit sarı
(arsenik sülfür / zırnık) ; siyah renk için oksit siyah (is karası) ya da
indigo ile çıra isi karışımı; mavi renk için lahur çividi (Pakistan'ın
Lahor kentinden sağlanan doğal çivit I indigo) ya da çamaşır çividi
(yapay ultramarin) ; yeşil renk için lahur çividi ile oksit kırmızısı
kanşımı; vişne çürüğü renk için Hint lakı ("lök" / lek ) ; kahverengi
" "

için oksit kırmızısı v.e lahur çividi kanşımı; turuncu renk için oksit
kırmızısı ile oksit sansı kanşımı; beyaz renk için ise üstübeç (bazik
kurşun karbonat) kullanılmaktaydı.
Ebru üzerine l 99

Üstüne hat yazmak için yapılan açık renk ebrulara , şapla


kesilmiş yumurta akı sürülerek aharlanır. Normal ebruda çoğu
kez çiçek figürleri oluşturulur ve bunlar da başlıca lale , sümbül ,
papatya , menekşe ve karanfildir. 61
Ebru , desenine ve yapanına göre ad almıştır: Akkase , battal,
çifte aharlı, çiçekli Hatip ebrusu , Necmettin ebrusu , somaki ,
kumlu , taraklı , kılçıklı , gel-git ya da tarama ebrusu , hafif ebru
vb . 62 Üzerine yazı yazılacak kağıtların kenarları ve ortası farklı
renkte yapılanına "akkase ebru" denir. Boyaların sıvı üzerine arka
arkaya serpilmesiyle oluşan "battal ebru"da , boyaların üzerine
"biz" ile müdahale edilmez . "Battal ebru" yapıldıktan sonra biz ile
sağdan sola ve sonra da aşağıdan yukarıya çizilerek elde edilenine
"gel-git ebrusu" adı verilir. "Kumlu ebru", serpilmiş kum tanelerini
andıran ebrudur. Ayasofya Camisi hatibi Hatip Mehmed Efendi'den
ad alan "Hatip ebrusu"nda açık renkli yüzeye damlatılan koyu
renkli boyalarda tel ya da çuvaldız kullanarak yürek, yıldız, çark-ı
felek gibi biçimler çizilir. "Taraklı ebru" da ise, battal ebru yapıldık­
tan sonra tarak denilen testere ağızlı aletle boyaya zikzaklı şekiller
verilir.
Eski ebruculanmız arasında Şebek Mehmed Efendi (16. yüzyıl) ,
Hatip Mehmed Efendi (ölm. 1 773), Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi
şeyhi Şeyh Sadık E fendi (ölm . 1 846) , onun oğullan Hezarfen
lbrahim Edhem Efendi ( 1 829- 1 904) ile Mehmed Salih Efendi ;
yakın tarihimizden ise Necmeddin Okyay ( 1 883- 1 976) , oğullan
Sami Okyay ( 1 9 1 0- 1 933) ile Sacid Okyay ( 1 9 1 5- 1 999) ve yeğeni
Mustafa Düzgünman ( 1 920- 1 990) sayılabilir. Necmeddin Okyay,
ebru sanatında başlı başına bir ekol olup gelincik, hercai menekşe ,
karanfil, lale , gonca gül, kasımpatı, sünbül gibi çiçeklerin betimle­
rini doğal hallerine en yakın güzellikte resmetmeyi başarmıştır ve
çiçekli ebrular "Necmeddin ebrusu" diye anılır (Şekil 1 7 , Şekil
1 8 ) . Necmeddin Okyay, ayrıca hat sanatı eserlerini de ebruya
uygulamıştır . Bunda , istenilen bir yazı arapzamkı karışımıyla
yazıldıktan sonra ebru teknesine yatırıldığında, zamklı yerler
boyalan çekmemekte , böylelikle çevresi ebrulu dişi bir yazı ortaya
çıkmaktadır. 63 Ebru ustası , boyalarını kendi hazırlamalı , dağ, taş
1 00 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

dolaşarak çeşitli topraklar toplayıp bunları ezerek kullanılacak hale


getirmeli ve deneme-yanılma yoluyla en uygun renkleri bulmalıdır.
Ebruda teknede yapılan nakışlar, ancak bir tek kağıda geçirilebilir,
ikinci bir kağıda aynısı alınamaz ve tekrarlanamaz, ancak benzeri
yapılabilir. Yani ebru, kopyalanamayan bir sanat eseridir. Günümüz
ebru ustalarından Fuad Başer'e (doğ. 1 9 5 3) göre ebru sanatının
fizikokimyası şöyledir: "Sıvılann yogunlugu, yogunlukölçerlerle
belirlenir, ama ebruda bu usul kullanışlı degildir. Kitreli suyun
yoğunluğu, el-göz alışkanlıgı ile belirlenir. Tekneyi sulandırdıgınız
zaman, boya iyice yayılır. Yüzey doyduktan sonra attığınız boya
ne kadar derişik olursa olsun dibe çöker. Serpme sırasında boyalar
arasında biraz boşluk kalması gerekir. Sı vıların yüzeyi ince bir
zar gibi davranır. Sıvının üstüne, bun unla karışmayan ikinci bir
sıvı koyduğunuzda, o sıvı yayılmaya çalışır ama belli bir dirençle
karşılaşır. Yüzey gerilimi fazla ise ilk sıvının üstünde yayılır ama
bu yayılma belirli bir sınıra kadar gerçekleşir. Bir süre sonra ikinci
sı vının yüzey gerilimi ne kada r artarsa artsın yayılma olmaz.
Ondan daha da kuvvetli ayn bir boya koysak bile, açılma olursa
da ötekileri sıkıştırdıgı. için dibe çöker. Onun için, boyayı atarken
iyi programlamak gerekir. " . 64 . .

BATI'DA EBRU BENZERİ SÜSLEMELİ KAGIT


Ebru , Türkiye 'de en parlak dönemini 1 6 00- 1 7 0 0 yılları
arasında yaşamıştır. Bunda en büyük etkenlerden biri, ebruyu
Türkler aracılığıyla tanıyan ve ona "Türk kağıdı" , "Türk mermer
kağıdı " , " Türklerin kağıdı mermerleştirme sanatı" gibi adlar
veren Avrupalıların istekleri olmuştur. 1 7 . yüzyılda Osmanlıdan
Avrupa'ya geçen ebru sanatına Fransızlar, ebru üzerindeki somaki
mermerini andıran damarlar dolayısıyla "papier marbre" ("mermer
kağıdı") , İngilizler "marbled paper" adını vermişlerdir. Araplar
ise , damarlı kağıt anlamına gelen " varak el-müazza" sözcüğünü
kullanmışlardır. 66 O dönemde Batı'ya pek çok ebru örneği ve birçok
krala da ebrulu hatıra defteri gönderilmiştir. O yıllarda ciltçiliğin
ve süslemenin de rağbet görmesi , ebrunun gelişmesine destek
olmuştur. 67
Ebru üzerine l ıoı

Şekil 1 7. "Necmeddin Ebrusu "ndan bir örnek: Koyu ve açık mavi renkce mermer benzeri
ebru zemin üzerinde kırmızı ve san laleler."
1 02 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 1 8. Mustafa Düzgünman: "Hatip Ebrusu ".


Ebru üzerine l 1 03

Avrupalılar " Thürckisch Papier"i (ebru) önce hayranlıkla


karşılamışlar ve erken 1 7 . yüzyıldan itibaren de taklit etmişlerdir.
Uzakdoğu kökenli bu sanat , Doğu Türkistan ve Iran üzerinden
Türkiye'ye ulaşarak burada 1 6 . yüzyıldan itibaren yüksek bir
düzeye erişmişti. Avrupalılar ithal ettikleri ebru kağıtlarına çok
değer vermiş, bunların örnekleri sanat evlerinde toplanmış ve ebru
kağıtları kitap ciltlerinde kullanılmıştır. Ünlü İtalyan cam ustası
Antonio Ludovic Neri ( 1 5 76- 1 6 1 4) L 'arte vetraria, distinta in libri
Vll (Cam Sanatı Üzerine 7 Kitap) ( 1 6 1 2) adlı eserinde ebrudan
söz etmiştir. Ebru yapımı konusunda ayrıntılı bilgiler veren ilk
Avrupalılardan biri, 1 646 yılında yayımladığı Ars magna lucis et
umbrae in decem libros digesta (Işık ve Gölgenin Büyük Sanatı
. . .

Üzerine On Kitap) adlı eserindeki geniş açıklamalarıyla Alman


bilgin Athanasius Kircher ( 1 602- 1 680) olmuştur. İngiliz John
Evelyn ( 1 620- 1 706) 1 662 yılında Londra'daki Royal Society'de
ebru sanatı konulu ayrıntılı bir konferans vermiş, İngiliz kimyacı
Robert Boyle ( 1 626- 1 69 1 ) da bu teknikten söz etmiştir. Ebrunun
erken taklit örnekleri 1 7 . yüzyıl başlarının Güney Almanya
albümlerinde yer almış, ama bunların sanatsal kalitesi, daha sonra
1 7 . ve 1 8 . yüzyılın ciltçilerinin ürettikleri kadar başarılı olmamıştır.
Mace Ruette ( 1 584- 1 644) ve Nicolas-Denis Derome ( 1 73 1 - 1 788)
gibi Fransız ebru sanatçıları güzel ebru örnekleri üretmişlerdir. 68
Dekorlu kağıt konusunda Almanya'da geç 1 9 . yüzyılda
hazırlanmış bir reçete kitabı , farklı türde dekorlu kağıtların
betimlerini içermektedir. Burada özellikle "mermer kağıdı" (ebru) ,
ayrıntılı bir biçimde tartışılmış olup 1 6 adet "deri-mermeri", 32
adet "kaplan-mermeri", 51 adet "Yunan-mermeri" ve 81 adet "agat­
mermeri" örneği kağıt yer almaktadır.
Japonların 700 yıldır yapmakta oldukları , suda yüzdürülen
Hint mürekkebinin kağıda alınması sanatı olan "Suminagaski "
de bu kategoridedir.
YAZININ TARİHİ

YAZININ BAŞLANGIÇLARI
Yazı, dilsel iletimleri işitilebilirlikten okunabilirliğe dönüştüren
ve böylece onu kalıcı kılan araç olarak önem taşımıştır. Onun maddI
oluşumunun teknik olaylarını çizmek, boyamak, çentik açmak,
iz bırakmak, damgalamak ve basmak eylemleri betimler. Yazının
gelişimi, insanlık tarihinin gelişim basamakları ile atbaşı gitmiştir. 69
Tarih, günümüzden beş bin yıl kadar önce yazının icadı ile
başlatılır ve ondan önceki dönem, "tarih-öncesi" ("prehistoria ")
diye adlandırılır. Yazının icadı lö 3500'lerde Sümer uygarlığında
gerçekleşmiştir. Fenikeliler, Doğu Akdeniz kıyısındaki liman kenti
Byblos'tan papirüs kağıdının üretim ve ticaretini sağlayarak Batı
uygarlığına büyük katkıda da bulunmuşlardır. Filistin ve Güney
Suriye dolaylarında yaşayan Fenikeliler lö 1 700- l SOO'lerde Eski
Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının yazı öğelerinden de yarar­
lanarak, Sami diline uyarlanan, ünlü / sesli harf bulundurmayan
ve yalnızca 22 ünsüz / sessiz harften oluşan ilk fonetik ( < Lat.
"Phoinikeia " : Fenike) alfabeyi bulmuşlardı . Arapça ve İbranice
gibi Sami dillerinde (semitik dillerde) hala ünsüz sesleri ifade
etmeye dayanan (harekesiz) yazı sistemleri kullanılmaktadır. Latin,
Kiril , Arap vb . gibi günümüzde kullanılan yazı alfabeleri, köken
olarak Fenike alfabesine (" Phoinikeia grammata ") dayalıdır .
Tarihin bölümlenmesinde "tarih-öncesi dönem" , yazının henüz;
bilinmediği, yazısız "barbarların" yaşadığı dönem olarak tanımlanır.
Yunanca kitap anlamına gelen " biblion " sözcüğü , Fenikelilerin
kağıt imal merkezi Byblos'tan ad almıştır.70
106 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

2003 yılında Çin'de , İÖ 6600'lere tarihlenen, kaplumbağa


kabukları üzerine kazınmış ]iah u Yazması olarak adlandırılan bir
metin bulunmuştur.
Dilbilimci B . Grimes , 1 9 78 yılında , dünyada yaşayan dillerin
toplam sayısını 5 1 03 olarak bildirmiştir. Bu arada ortadan kalkan
(ölen) diller de buna eklenecek olursa bu sayı birkaç yüz daha
artacaktır. Yalnız başına Hindistan'da 1 652 dil yayılmış durumdadır
ve Güney Amerika ve Afrika'nın her birinde l OOO'i aşkın ayrı dil
vardır. En az çeşitte dil (70'in altında) Avrupa'da bulunmaktadır.
Bununla birlikte en yaygın 1 00 dili konuşanların sayısı, dünya
nüfusunun % 90'ını aşmaktadır. Dünyanın yaşayan tüm dillerinin
toplam sayısının yalnızca % 1 3 kadarı yazılı dil olup tüm ayrı
dillerin büyük çoğunluğu yazısızdır. Yazılı dillere sahip insanların
sayısı , dünya nüfusunun % 60'ını aşmaktadır. Çince , bugün de
hala kullanılmakta olan , dünyanın en eski yazı dilidir. Yalnız
başına Çince , İngilizce , İspanyolca, Rusça , Hinduca ve Almanca
dil topluluğu , dünya nüfusunun yaklaşık yansını oluşturmaktadır.
Bu durum, yazılı kültürün, gezegenimizde yaşayan insanların
çoğunluğunda yayılmış durumda olduğunu gösterir. Dünyada
anadilin yazılı olmayıp başka bir dilin resmi dil olduğu bölgeler
ve yazılı kültürün henüz ulaşmadığı bölgeler de vardır. 7 1

MAGARA RESİMLERİ
İnsanlar, bundan yaklaşık 30 bin yıl kadar önce mağara
duvarlarına kırmızı aşıboyası ve kömürle gergedan, mamut, ayı,
aslan , at, bizon , çakal ve baykuş gibi hayvanların resimlerini
çizmişlerdir. Avrupa'da tarih-öncesi dönemlerden kalma mağara
resimlerinin çoğu Fransa ( 1 5 0 buluntu yeri) , İspanya ( 1 2 8
buluntu yeri) ve l talya'da (2 1 buluntu yeri) yer almakta dır.
Mağaralardaki büyüsel-simgesel çizimler, ön planda insanlarla
hayvanlar arasındaki ilişkileri yansıtmaktadır. Belirgin figürlerin
yanı sıra , henüz açıklanamayan çok sayıda belirsiz işaretler
bulunmaktaysa da bunların anlatım aracı olarak hizmet eden
soyut kısa işaretler olduğu düşünülmektedir. Hayvan olarak
çoğunlukla atlar ve bizonlar resmedilmiştir. Tarih-öncesi göçebe
avcı topluluklarının yaşamlarına ilişkin böyle işaretler "petroglif'
Yazının Tarihi 1 107

(lng. "petroglyph " < Yun . "petra " : kaya + "glyphein " : oymak,
yontmak "taş yazısı") diye de adlandırılmaktadır.
=

1 868 yılında Atlas Okyanusu ile Kuzey İspanya dağlan arasın­


daki Santander kenti yakınında çiftlik sahibi Don Marcelino Sanz de
Sautuola ( 1 83 1 - 1 888) , arazisinde alışılmadık bir tilki ve geyik avına
katılmıştı. Bu sırada av köpeği, dar bir boru içine sıkışıp kalmıştı.
Hayvanı kurtarmak için avcılar birkaç kaya kırığını kenara çıkardık­
larında 275 m uzunluğundaki bir mağaranın girişiyle karşılaşmanın
sürprizini yaşadılar. Bu mağara, Altamira çiftliğinin altına dek uza­
nıyordu. Modesto Peres adlı bir avcı, bu bulguyu Don Marcellino'ya
bildirdi. Marcellino de Sautuola, coşkulu bir amatör arkeologdu ve
mağara tabanında çeşitli el aletleri ile Buz Çağı'nın mamut, mağara
ayısı, at, "oroks" (bir cins yaban öküzü) ve benzeri hayvanlarının ke­
miklerini buldu. Marcelino daha sonraki yıllarda da araştırmalarını
sürdürdü. Çoğu kez kızı Maria'yı da yanına alıyordu. 1 879 yılı ya­
zında bir gün, 1 2 yaşındaki Maria, bir yan mağaraya olan girişe doğ­
ru sürünerek yöneldi. Kısa bir süre sonra bağırarak babasına, bu al­
çak mağara tavanının zengin hayvan resimleriyle kaplı olduğunu
haykırmaya başladı. Don Marcellino burada görkemli, çok renkli
mamut, vahşi at, alageyik, yabani erkek domuz ve bizon gibi
hayvanların resimleri olduğunu saptadı ki bu hayvanların büyük bir
kısmı 10 bin yıl öncelerinin hayvanlarıydı. Resimler, sıklıkla normal
hayvan büyüklüğündeydi ve kırmızı , sarı , kahverengi ve siyah
tonlarla çizilmiş ustalıklı resimlerdi . 3 Bu resimlerde hayvansal,
bitkisel ve mineral kökenli doğal boyalar kullanılmıştı: San, kırmızı
ve kahverengi tonlar aşıboyasından , siyah ve koyu kahve tonlar
ise mangan dioksitten elde edilmiş; beyaz renk için ara sıra kaolin,
resmin çevre çizgilerini belirlemede ise kömür kullanılmıştı.53
Daha sonra Dordogne'da Lascaux süper mağarası bulundu
( 1 949) . Buradaki resim buluntuları ilk resimsel perspektif anlayışına
işaret etmekte ve çok iyi durumda olup tö 13 OOO'lere tarihlenmekte­
dir. Bu tarihleme, mağarada bulunan kimi ahşap malzemelerin rad­
yokarbonla yaşlarının tayininden belirlenmiştir ve bu sanat eserleri,
günümüz Avrupalılarının öncellerinden Crô-Magnon insanlarından
kaynaklanmaktaydı.3 Rusya'da ve Bulgaristan'da da duvarlarında kö­
mür ve aşıboyası ile resimlerin çizili olduğu mağaralar bulunmuştur.
1 08 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 994 yılında Fransa'nın güneyindeki Ardeche Vadisi'nde ,


Lascaux ve Altamira'dakilerden çok daha eskiye ait , duvarlarında
lö 32 OOO'lere tarihlenen resim buluntuları ile Chauvet Mağarası
keşfedilmiştir. jean-Marie Chauvet tarafından keşfedilen mağarada
aslan , gergedan , mamut ve rengeyiği resimleri vardı ve bunlar,
bilinen en eski Avrupa mağara resimleriydi. 53

KlL TABLET VE ÇlVlYAZISI


Yakın Doğu'da onaya çıkan ilk yazı türü çiviyazısıdır. Ardından
Mısır yazıları (hiyeroglif, hiyeratik ve demotik yazılar) , Arami
yazısı , lbrani yazısı ve Arap yazısı gelir.
Dicle ve Fırat nehirleri arasında, "iki nehir arası ülke" anlamı­
na gelen Mezopotamya'daki Sümerler, en eski yüksek kültürdü .
Bu halk, erken bir resimyazısını tanımaktaydı. Yazı malzemesi, kil
tabletlerdi ve keskin uçlu metal ya da taş kalemlerle ("stilus") bas­
tırılarak yazılıyor, sonuçta çeşitli yönlere bakan çizgi, üçgen ve kuy­
ruklu üçgenlerden oluşan şekiller yumuşak kil yüzeyine işleniyor­
du. Sümer çiviyazısı , yazı malzemesi olarak kil levha seçiminin
doğal bir sonucudur ve eğri çizgiler içermez. Günümüzde bilinen
en eski çiviyazılı belgeler, Güney lrak'taki eski Sümer kenti Uruk'ta
(bugünkü Warka) Sümerlerin aşk ve savaş tanrıçası lnanna'ya
adanmış tapınak kompleksinin iV. katmanında bulunmuş olan
ve tö 3300'lere tarihlenen kil tabletlerdir (Şekil 1 9 , Şekil 20) . 3

Şekil 1 9. Yaklaşık olarak Iö 2600 '1ere tarihlenen çiviyazılı bir tablet.


Yazının Tarihi l 109

Şekil 20. Erken Sümer resimyazısı (lô 3300). '

Çiviyazılı ilk kil tabletler Uruk'ta hazırlanmıştır. Bunlarda


ilk aşamada mitler ya da şiirler değil, daha çok tarımsal listeler,
defter tu tma ve krallığın sosyal yönetimi üzerine bilgi verme
amacıyla hazırlanmış çizelgeler yer almaktadır. Bu işaret yazıların­
dan, Sümerlerin bir hesap ve ödeme sistemi geliştirdikleri ve faiz
ve borçlanma sistemini tanıdıkları açık olarak anlaşılabilmektedir.
Bu çiviyazılarında ayrıca dinsel ilişkiler, kehanet sözleri , edebi
masal ve destanlar da yer almaktadır.
Harflerle yazının başlangıcının, kil tabletin bulunuşundan
çok daha geriye uzandığı sanılmaktadır. Bu bağlamda gök, yer,
su ve inek için basitleştirilmiş simgeler, Mezopotamya'da lö 5 .
binyıldan kalma çömlek işleri üzerinde bulunmuştur. Bu işaretler
başlangıçta seramik üzerine düşey sırada konuyordu . Ancak geç
dönemde geometrik üsluplaştırma sonucu kabın çevresine yatay
halde işlenir oldu . Çiviyazısı ve kil tabletin gelişiminde Sümer
çömlekçilerinin tekniği, belirleyici olmuştur. 3
Resim dilinden yazı diline geçiş, büyük bir ilerleme anlamına
gelmektedir. Bu konuda, lö 2800'lerde ortaya çıkan yenilik, tek
heceli Sümer dili olmuştur ("hece yazısı") . Sümer çiviyazısı, her
bir hece için belirli bir işaretin kullanılması şeklinde düzenlenmiş,
böylelikle de resimler sözler haline dönüşmüştür.
1 10 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Hece yazısına geçişi , kısa sürede başka bir reform izlemiştir.


Kökensel olarak yazı yazmaya , yazılacak malzemenin sağ üst
köşesinden başlanır ve yukarıdan aşağı doğru yazılırdı. Bu nedenle
figürlerin ön yüzleri, daima sağa bakmaktadır. Daha sonra yazı
işaretleri 90°'lik bir dönüş yapmıştır. Böylece artık resim işaretleri,
figürlerin ense tarafında yer almaktadır ve yazılar, sağ üst köşeden
yatay olarak sola doğru yazılır olmuştur. Yazma yönündeki bu
değişiklik, daha önce kazınmış resimlerin elle mümkün bozulma
ya da kirlenmesinden kaçınmak için olmuş olabilir. Yazı taşıyıcı
-
malzeme olarak kil tablete ve kalem olarak da sivri üçgen uçlu taş
ya da kamış kaleme geçiş , çiviyazısının ortaya çıkmasına önayak
olmuştur.
Kil tablet, ucuz bir yazı malzemesi idi. Bir sulama kanalından
yumuşak balçık (çamur) almıyor, gölgede kurutulup biçimlendi­
riliyor, çoğu 5 cm x 3 cm büyüklüğünde, istenen formatta düz bir
pasta şeklinde parlak yüzeyli bir yapıya getiriliyordu . Uzun metin­
ler için uygulanan format ise 1 1 cm x 1 0 ,5 cm boyutlarındaydı.
Orta Asur döneminde yasa metinlerinin yazıldığı tabletler DiN
A4 - formatma yakın düşecek şekilde 32 cm x 2 1 cm boyutlarında
ve 3 cm kalınlığında idi. Bunlarda ön ve arka yüzün her biri , dört
sütuna bölünmüştü ve böylece 828 satıra yer verilmiş oluyordu .
Antlaşmalar ve önemli belgeler için ise daha büyük tabletler kul­
lanılıyordu . Tabletlerin dışında , uzun metinler için kil prizmalar,
kil silindirler ve çömlekçikler de kullanılıyordu . 3
Pişmemiş tablet halinde metin yanlışlığını , tableti ıslatıp
kazıdıktan sonra düzeltme olanağı vardı. Önemli anlaşmalar ise ,
üzerinde sonradan değişiklik yapılmaması için, mutlaka pişirilerek
sertleştiriliyordu .
Kil tablet ve çiviyazısı, üstünlükleri nedeniyle Mezopotamya'da
güneyde Babilliler, başkenti günümüz lran'ındaki Susa kenti olan
Elamlar , kuzeyde Asurlul a r , dilleri Sami (semitik) kökenli
Akkadca'dan çok farklı olarak bir Hint-Avrupa dili olan Hititler,
aynca Medler, Hurriler, Urartular ve sonralan da Ermeniler ve
Eski Persler tarafından kullanılmıştır. Çiviyazısı tö 2 600'lerde
oturmuş bir yapıya kavuşmuş ve lö l 400'lerde uluslararası bir yazı
Yazının Tarihi 1 ll1

niteliğine bürünmüştür. Çiviyazısının Anadolu'ya geçmesi Asur


ticaret kolonileri aracılığıyla olmuş , ve Hititler tö 1 8 . yüzyıldan,
Urartular ise lö 9 . yüzyıldan itibaren çiviyazısı kullanmışlar ve
Persler tö 6 . yüzyılda çiviyazısını yalınlaştırarak alfabe yazısına
dönüştürmüşlerdir. Bu nedenle Pers krallarına ait yazıtlar, çiviya­
zısının çözümünde önemli rol oynamışlardır. Çiviyazısı daha
sonralan yalnızca Babil'le sınırlı kalmış , burada 15 50 yıllarında
astroloji okullarındaki metinlerde kullanılmış, bir süre sonra da
tarih sahnesinden silinmiştir. 3·72
tö 8. yüzyılda bugünkü Suriye olan Arami ülkesinde , eski
Fenike yazısından ayrıntılarda küçük farklılıklar taşıyan ve daha
basitleştirilmiş bir yazı sistemi halinde Arami alfabesi kullanılı­
yordu . Eski Ahit'in birkaç kitabı , özgün olarak bu yazı ile kaleme
alınmıştır. Arapça yazı, 3. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar eski semitik
sessiz harf yazısından gelişmiş ve 6. / 7 . yüzyılda köşeli , bugün
artık kullanılmayan anıtsal bir yazı ile yuvarlatılmış işlek bir yazı
halinde ortaya çıkmıştır. Suriyeli / Süryani modele göre biçimlenen
Arapça yazı ise noktalar ve çizgilerle donatılarak sesli harfleri de
niteleyebilecek duruma getirilmiştir. 43 Bugüne dek rastlanan en
eski Arapça yazıt 5 1 2/5 1 3 yılına tarihlenmekte olup Arapça yazının
yayılması, Allah'ın sözleri olarak Hz. Muhammed'e (57 1 -632) inen
Kur'an yoluyla gerçekleşmiştir.

Çiviyazısı Şifresinin Çözülmesi


Eski yazılan çözümleme konusunda iki önemli ad ortaya
çıkmaktadır. Bunlardan birincisi çiviyazısını çözümleyen Georg
Friedrich Grotefend ( 1 775- 1 8 5 3 ) , diğeri de Mısır hiyerogliflerini
çözümleyen jean-François Champollion'dur ( 1 790- 1 832) . Her
iki çözümleme de , ellerinde bulunan metinde birden fazla türde
yazının kullanıldığı ve bu yazılardan birinin, bilinen bir yazı
olduğu metinler sayesinde gerçekleşmiştir. Lise öğretmeni olan
Grotefend , 1 80 2 yılında çalışmalarını Almanya'nın Göttingen
kentindeki Bilim Akademisi'ne yazılı olarak sunmuşsa da bu
konuda sözlü bir sunum yapması kabul edilmemiştir. Çalışmalarını
sürdürerek çiviyazısının şifresini çözen Grotefend , Göttingen
1 12 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Üniversitesi'nde 1 837'de kaleme aldığı "Neue Beitrage zur Erlaute­


rung der persepolitanischen Keilschrift " (Persepolis Çiviyazısı
Açıklamaları Üzerine Yeni Denemeler) adlı makalesi ile birlikte
İngiliz Krallık Bilim Derneği'ne "çiviyazısı denen Persepolis yazıtla­
rını çözdügünü " bildirmiş; işin arkası ise 1 846 yılında yapılan bir
yayımla Ingiliz Krallık Asya Derneği ile Krallık Coğrafya Derneği
başkanı olan Henry Creswicke Rawlinson ( 1 8 1 0- 1 895) tarafından
getirilmiştir. 3 Rawlinson, 1 833 yılında Pers dili üzerine araştırma­
lar yapmak üzere görevli bir İngiliz subayı olarak Hindistan'a gitmiş,
oradan 1 835'te Iran'a yaptığı diplomatik bir ziyaret sırasında
Tanrılar Dağı'ndaki Behistun Kayaları'nda Pers Kralı Büyük (I . )
Darius'un (Dara) (Yunanca'da Dareios) (yön. Iö 522-486) I ö
5 1 6 yılında yazdırdığı , çok büyük boyutlarda (yaklaşık 50 m x
30 m) on üç panel halinde ve hepsi de çiviyazısı ile yazılmış üç
dilli bir yazıtının (en üstteki beş panelde Eski Iran dili , altta
Elamca ve Babillilerin dili olarak Akkadca) varlığını öğrenerek
orada kalmış, kendisini çiviyazısının çözümüne vererek zeminden
yüzlerce metre yukarıdaki yazıtı yalnızca bir dürbün aracılığıyla
uzaktan inceleyebilmiş ve onun bir kopyasını çıkarmaya çalışmış,
metnin bütününü kopyalayamadığından kopyalama işini ancak
daha sonra tamamlayabilmiştir . 1 83 7'de 4 1 4 satırlık Eski Iran
çiviyazısı metninin yaklaşık yansını kopyalayarak ilk iki paragrafını
çevirmiş, 1 843 yılında Bağdat'ta İngiliz konsolosu olarak görevlen­
dirilince , yazıtın geri kalan kısmını kopyalama, şifresini çözme ve
yorumlama işlerini sürdürmüş, Eski Iranca metnin tam çevirisi ile
Elamca metnin toplam 263 satırının kopyasını 1 846'da yayımlamış­
tır. Üçüncü yazı metni olan Akkadca'nın şifresinin çözümüne sıra
geldiğinde Rawlinson , "polyph ony ilkesi" denilen önemli bir
özellik keşfetmiştir. Bu ilke , bir sessiz harfi izleyen sesli harfe
bağlı olarak aynı harf ya da işaretin birden fazla ses ifade etmesi ,
farklı sessiz harfleri seslendirme özelliğidir. Rawlinson 1 85 l 'de
Behistun yazıtının Akkadca uyarlamasının metnini ve çevirisini
yayımlayarak "Behistun Kayası'nın Champollion'u" olmayı başar­
mıştır. Behistun Kayası , kimilerince "Mezopotamya'nın Rosetta
Yazının Tarihi l 1 13

Taşı" olarak adlandırılmışsa da , böyle nitelenmesi pek uygun


düşmemektedir. Eski Mısır'a ait "Rosetta Taşı"ndaki Yunanca me­
tin, Champollion'a, bilinenden bilinmeyene doğru yol göstermişse
de , Behistun'daki her üç dildeki metin de bilinmeyen çiviyazısı
ile yazılmıştı. Ancak Eski Iran dili, temelde alfabetik bir yazı olup
4 3 çeşit işaretle sınırlı idi . Çözüm anahtarını da bu dile ait metin
oluşturdu . Böylece Rawlinson'un çabalan sonucunda çiviyazısının
şifresi çözülmüş ve Mezopotamya uygarlığına ait geniş ölçüdeki
kayıtlar, günümüzde açık bir kitap haline gelmiştir.9'23
Çiviyazılı kil tabletlerin büyük kısmı , dünyanın büyük mü­
zelerinde bulunmaktadır. Günümüzde kil tablet kaçakçılığı ,
dünya ölçüsünde yasaklanmıştır. Kil tablet buluntularında şu
yöntem izlenmektedir: Pişmemiş kil tablet, ilkin fırça ile temizlenir,
ince kabuk halinde bir kum tabakasıyla örtüldükten sonra yavaş
ve özenli olarak bir pişirme fırınında sertleştirilir. lki gün boyu
soğumaya bırakıldıktan sonra tabletler, kum püskürtme işlemiyle
fazlalık kısımlardan ve başkaca safsızlıklardan temizlenir. Daha
sonra bir lateks dişi kalıp hazırlanır ve bundan, istenen sayıda alçı
kopya hazırlanır. 3
Sümer uygarlığından, bugüne dek yaklaşık 300 bin kil tablet
bulunmuştur. Bunların % 95'inde ekonomik konular işlenmektedir.
Çoğu pişmemiş tabletlerin büyük bir kısmı, 3 . binyılda Sümerlerin
dinsel merkezi olan Nippur'da bulunmuştur. Araştırmalar tıbbı ,
matematiksel ve astrolojik metinlerin, ayrıca da destan, mitler, dua­
lar, dinsel ibadetle ilgili yönergelerin ve aşk şiirlerinin de şifresini
çözümlemiştir. Bizzat sözlükler, literatür katalogları ve dilbilgisi
metinleri de bulunmuştur. En değerli bulgu ise Gılgamış Destanı'dır.
lö 2000'lere tarihlenen Gılgamış Destanı, kil tablete yazılı olarak
günümüze ulaşan en eski "kitap" niteliğindedir. Çiviyazılı metinlerin
bir kısmı, taş heykellere işlenmiştir. 3
Asur Kralı Asurbanipal (lö 669-62 7) iktidara geldikten sonra
Mezopotamya'nın kütüphane ve arşivlerini yağmalamış ve bun­
ları Ninova'daki kendi büyük kütüphanesine yerleştirmiştir.
Asurbanipal'in bu tablet kütüphanesi 1 850'lerde keşfedilmiştir. llk
1 14 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

asurbilimcilerden olan George Smith ( 1 840- 1 876) , 1 872'de oku­


duğu tabletler arasında Tufan öyküsünü anlatan tableti keşfedip
okuduğunda " iki bin yıllık bir unutulmuşluktan sonra bu metni
okuyan ilk kişi ben oldum " diye haykırmıştır! Günümüzde lngil­
tere'deki British Museum'da 1 0 bin kadar bütün ve parça tablet
bulunmaktadır. Asurbanipal'in Ninova'daki kütüphanesinde ise
30 bin tablet bulunduğu kestirilmektedir. Bunlar makbuz senetleri,
toplama listeleri, inşaatla ilgili bilgiler, mektuplar, sözlükler, resmI
ve özel yazışmalar gibi belgelerin yanı sıra tıp, astronomi, mitoloji,
büyücülük ve edebiyat gibi konulan da içeriyordu . 2·3
Çiviyazılı metinler, binlerce yıl öncesinin Ortadoğu'sundaki
tarih ve yaşam konusunda bize bilgiler vermektedir. İnsanlık tarihi
için, yazı taşıyıcı olarak kil tabletin seçilmesi eşsiz bir şanstır. Daha
geç dönemlerde ortaya çıkan ve kalımsız olan deri , parşömen ,
odun, ağaç kabuğu, papirüs ve kağıt gibi organik yazı taşıyıcılarına
zıt olarak, yanmaz ve biyolojik açıdan parçalanmaz nitelikteki bu
anorganik malzeme , pratik olarak kalımlıdır. Bu nedenle Büyük
lskender'in (lö 356-323), Aziz Augustinus'un (354-430) ve Büyük
Theoderich'in (470-526) mektuplaşmalarından haberdar değiliz
ama, Babil Kralı Hammurabi'nin (yön. tö 1 792- 1 750) , ünlü kraliçe
Nefertiti'nin (lö 14. yüzyıl) kocası Akhenaton'un (iV. Amenhotep)
( 1 Ö l 3 8 2 - 1 3 44 ) ve Şuppiluliuma'nınkileri ( l ö 1 3 8 0 - 1 3 4 5 )
biliyoruz . 3
lö 2000'lerde Küçük Asya'da yaşayan Hititler, başlangıçta
özel bir resimyazı kullandılar, ama daha sonra çiviyazısına geçiş
yaptılar. Hititler, çiviyazısı yanında hiyeroglif yazısı da kullandılar.
Başkentleri Hattuşa'da enlemesine oluşturdukları uzun arşiv
yazılarında savaşlar, barış anlaşmaları , ekonomi, hukuk, din ve
at yetiştiriciliği konularında bilgiler kaydetmişlerdir. 3

HİTİT HİYEROGLİFLERİ
Asur metinlerinde Fırat'ın batısında uzanan ve Kargamış
Krallığı'nca yönetilen topraklara "Hatti" ülkesi adı verilmekteydi.
Hint-Avrupa (Hint-Germen) diline sahip bir halk olan Hititler,
Yazının Tarihi 1 llS

kabaca İ Ö 2 . binyıl boyunca Anadolu'da yaşamış ve Anadolu'da


Hitit uygarlığının hiyeroglif yazısı , İÖ 1 5 . yüzyılda tarih sah­
nesine çıkmıştır. Fransız Jean Otter ( 1 707- 1 749 ) , 1 73 7 yılında
Toroslar'ın kuzey yamacında Ereğli yakınlarında İvriz kaya kabart­
masını bulmuştur. İsviçreli serüvenci Johann Ludwig Burckhardt
("İbrahim ibn Abdullah" / "Şeyh İbrahim") ( 1 784- 1 8 1 7) , 1 8 1 2'de
Suriye'ye yaptığı gezide , üzerinde ilginç yazılar bulunan bazalt
bir taş bulmuştur. Ardından, Boğazköy'de yapılan kazılarda Mısır
Kralı II. Ramses'in (yön. İÖ 1 290- 1 2 1 3) İÖ 1 285 yılında Kadeş'te
Hitit Kralı I . Muvatalli (yön. İÖ 1 3 1 5- 1 282) komutasındaki büyük
bir Hitit ordusuyla savaştığı anlaşılmıştır. Günümüz değerlendirme­
sine göre bu savaştan Hititler galip çıkmıştır. Savaştan 1 6 yıl sonra,
İÖ 1 2 69 yılında II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili (yön. İÖ
1 2 75- 1 250) arasında imzalanan ünlü "Kadeş Barış Antlaşması"nın
özgün metninin kil tablet üzerine çiviyazısı ile yazılmış Akkadca
kopyası , İstanbul Arkeoloj i Müzeleri Şark Eserleri Müzesi'nde
korunmakta olup bir kopyası da Berlin Müzeleri'ndedir.73 Hattuşa'da
gümüş bir tablet üzerine yazılarak Mısır'a gönderildiği söylenen
özgün metin, Mısır'da Kamak'ta ve Ramesseum'daki Amon Tapına­
ğı'nın duvarlarına Mısır dilinde de kazınmıştı. Boğazköy tabletinde
III. Hattuşili'nin antlaşma metnini , Mısır ve Babil dilinde gümüş
levhalara yazdırıp Mısır'a gönderdiği belirtilmişse de bu belgeler
günümüze kadar bulunamamıştır . 72 Dünyanın uluslararası ilk
barış antlaşması olarak "Kadeş Antlaşması" tabletinin bakırdan
yapılmış büyütülmüş bir kopyası , Türkiye'nin armağanı olarak
New York'taki Birleşmiş Milletler binasının bir galerisinde sergi­
lenmektedir.
1 872'de Şam'da bir Protestan misyoneri olan William Wright
( 1 830- 1 889) , Suriye valisi ve arkeoloji meraklısı Abdüllatif Suphi
Paşa'yla ( 1 8 1 8- 1 886) birlikte, Burckhardt'ın taşlarını yeniden bul­
du. Ancak bölgede , üzerinde gizemli yazılar bulunan taşlar boş­
inançlara konu oluyordu. Örneğin Halep'te bir caminin duvarındaki
üzeri yazılı taşın göz iltihabını iyileştirdiğine inanılıyordu . Bu
nedenle taşların kopyalarını çıkarmak isteyen araştırmacılar, yöre
116 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

halkının düşmanca tepkisiyle karşılaşmaktaydı. Suphi Paşa halkın


direnişini yumuşatınca, taşlar, bilim dünyasına açıldı. Ardından
Wright, bir makalesinde , ilk kez taşlar üzerindeki hiyerogliflerin
Hititlere ait olduğunu öne sürdü . Ardından İvriz kabartması
üzerindeki hiyerogliflerin Hama'dakilerle aynı karakterde olduğu
fark edildi . Cerablus'ta aynı türden pek çok yazıt ve heykel bu­
lundu . Hama yazısının Cerablus'taki bulgularla ve İvriz yazıtıyla
birleşmesi, Orta Suriye'den İç Anadolu'ya ve Fırat'tan Ege Denizi'ne
kadar bulunmuş hiyeroglif yazıtlı taşların aynı Hitit uygarlığına ait
olduğu düşüncesini doğurdu . Yavaş yavaş Hititlerin adlan anılma­
ya başlanmıştı. Yine de ağırlık merkezi olarak Suriye görülüyordu . 73
Bu görüş, ancak Boğazköy'ün (Çorum ilinin Alaca ilçesinde)
Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Hattuşa olduğunun anlaşılması­
na kadar sürdü . Boğazköy'den Hititlerin başkenti olarak ilk söz
eden kişi, 1 886 yılında Georges Perrot ( 1 832- 1 9 1 4) oldu . 1 893-
1 894 yıllarında Fransız bilim adamları Emest Chantre ( 1 843-
1 924) ve Alfred Boissier ( 1 867- 1 937), Boğazköy'de ilk kazıları
başlattılar. Ancak Boğazköy'deki ilk çalışmaları başlatan Fransızlar,
çalışmalarının devamını getiremediler; burada çalışmak isteyen
İngilizler ise gerekli izin belgesi alamadılar. Sultan II. Abdülhamid
(yön . 1 876- 1 909), kenti araştırma ruhsatını , Alman Doğubilim
Demeği'ne verdi . 1 906 yılının sonlarında Rum asıllı İstanbullu
arkeolog Theodor Makridi Bey'le ( 1 872- 1 940) birlikte Alman
asurbilimci Hugo Winckler ( 1 863- 1 903), yörenin eşrafından Ziya
Bey'in de yardımıyla incelemelere başladılar ve çiviyazıli binlerce
tabletten oluşan "Boğazköy Arşivi"ni ortaya çıkarttılar. Bunlar
arasında Kadeş Barış Antlaşması'nın Hitit çiviyazılı Akkadca
çevirisi de bulunuyordu . Kadeş Antlaşması'nın bu metni , günü­
müzde İstanbul Arkeoloj i Müzeleri Şark Eserleri Müzesi'nde
korunmaktadır. Winckler, tabletlerde kentin adını Hattuşa olarak
okudu. Birinci Dünya Savaşı'nın araya girmesi, bölgedeki çalışma­
ların kesilmesine yol açtı ve çalışmalar kütüphanelere kaydı. Bu
dönemde Alman bilim adamları çalışmalarını Boğazköy'den gelen
tabletler, İngilizler ise Kargamış'tan çıkan hiyeroglifler üzerinde
yoğunlaştırdılar. 73
Yazının Tarihi J 117

Hitit Hiyerogliflerinin Çözümlenmesi


Alman ordusunda askerlik yapan Çek asıllı oıyantalist Bedrich
(Friedrich) Hrozny'nin ( 1 879- 1 9 52) çalışmalan sonucunda 1 9 1 5
yılında Hitit çiviyazısı , daha sonra da Hitit hiyeroglif yazısı çözül­
müştür. Hrozny, Hugo Heinrich Figulla ( 1 885- 1 969) ile birlikte
İstanbul Arkeoloj i Müzesi'nde Winckler'in bulduğu tabletlerin
yayıma hazırlanmasını üstlenmişti . Sami dilleri uzmanı olan
Hrozny, 1 9 1 5'te metinlerin tümce yapısını ve başlıca dilbilgisel
özelliklerini çıkarmaya çalışıyordu . Dilin çözülmesi için, aşağıdaki
tümce , anahtar rolü oynadı ve Hitit dilinin bir Hint-Avrupa dili
olduğu kanıtlandı: "NU-NINDA-AN EZZA TTENI VA TAR-MA
EKUTTENI" . Hrozny'nin elinde başlangıçta yalnızca Sümer
dilinden bildiği " NINDA " (e kmek) vard ı . Bu , Hint-Avru pa
kö kenli bir sözcüktü . Ekmek sözcüğü varsa yemek yemeyi çağ­
rıştıran bir sözcüğün de bulunması gerektiğini düşünen Hrozny,
"Ezzatteni " sözcüğünün, Eski Almanca'daki "yemek" anlamına
gelen "ezzen " (günümüz Almanca'sında "essen ") sözcüğüne ben­
zerliğini farketti. Eski Doğu metinlerinde ekmek ve suyun birlikte
geçtiği kalıp tümcelere sık rastlanması, bu tümcede su sözcüğünün
olabileceğini düşündürüyordu . " VA TAR", İngilizce " water", Alman­
ca " Wasser" ve Eski Saksonca " Vatar" sözcüklerini anımsatıyordu .
"EKU" da Latince su demek olan "aqua"nın benzeri ve içmekle
ilgili olmalıydı. "NU" ise İngilizce "now" (şimdi) ! Bundan sonrası,
parçaları birleştirmeye kalıyordu : "ŞİMDİ EKMEK YİYECEK, SU
İÇECEKSİNİZ" . 73·74
Hattuşa İÖ 1 7 . yüzyıldan beri Hitit Krallığı'nın başkentiydi . .
l ö 1 4 . ve 1 3 . yüzyıllarda büyük bir imparatorluğun başkenti
olmuştu . lö 1 2 . yüzyılın başında imparatorluk çökmüş, ancak
kültür öze llikle Güneydoğu Anadolu'da ve Kuzey Suriye 'de
devam etmişti. Boğazköy'de bulunan çiviyazısı, daha çok merkezi:
yönetimin kullandığı bir yazıydı. Geç Hitit döneminde ise hiyerog­
lif yazısı daha yaygın olmuş ve Suriye ve Güneydoğu Anadolu' da
dolaşan gezginler, daha çok hiyeroglif yazıtlı taşlar bulmuşlardır.
1 9 . yüzyıl bilim adamları Hititleri aydınlatacak ışığın, hiyeroglif­
lerden geleceğini düşünüyorlardı . Ancak bunun için gerekli olan
iki dilli (" bilingue") bir yazı henüz bulunamamıştı . 73
1 18 j Kıiğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 933 yılında ilk kez Türkiye'ye gelen Alman profesör Helmuth


Theodor Bossert ( 1 889- 1 9 6 1 ) , İstanbul Üniversitesi'nde Hititoloj i
Bölümü'nü kurmuştu . Türk arkeologlar, Hamit Zübeyr Koşay
( 1 898- 1 984) yönetiminde Alacahöyük'te ve Remzi Oğuz Arık
( 1 899- 1 944) yönetiminde Bitik'te çalışmalarını sürdürdüler.
Bossert, Boğazköy-Nişantaş'ta bulunan Hitit hiyeroglif yazıtını ve
Yazılıkaya kabartmalarının lejantlarını ayrıntılı bir şekilde incele­
mişti. !kinci Dünya Savaşı sonrasında hititbilimin en büyük zaferi
Adana yakınlarındaki Karatepe'de yaşandı. Bossert ve ekibi, 1 946'da
bin bir serüven ve zorlukla Adana ili Kadirli ilçesinin 2 2 km
güneydoğusunda yer alan Karatepe ören yerinde yürüttüğü kazılar
sırasında , Hama'da ortaya çıkan bilmeceyi çözmeye başlamış ve
Karatepe'deki Geç Hitit dönemi Fenike ve Hitit hiyeroglifleriyle
yazılmış iki dilli bir yazıt sayesinde , Hitit hiyeroglif yazısını
çözümlemiştir. 75 Bossert'in ekibinde Halet Çambel (doğ. 1 9 1 6) ,
Bahadır Alkım ( 1 9 1 5- 1 98 1 ) ve Handan Alkım, Muhibbe Darga
(doğ. 1 9 2 1 ) , Nihal Ongunsu ve Franz Xavier Steinherr ( 1 902-
1 9 74) bulunuyordu. Grubun en başarılı öğrencisi, kırklı yaşlarda,
sekiz dil bilen ve Alman Hastanesi'nde muhasebe müdürü olan
Steinherr'di. Büyük bir azmin sonunda varılan Karatepe'de hem
bilinmeyen yeni (geç Hitit dönemi) Hitit hiyeroglifleriyle hem de
bilinen Fenikece yazılmış yazıtlar buldular. lstanbul'a dönüşte
Bossert , bir derste Fenikece yazıttan bir tümceyi öğrencilerine
okudu : "VE ATIAN BlR AT YAPTIM, KALKANDAN BlR KALKAN ,
ORDUDAN BlR ORDU . . . " . Aynı gece Steinherr birden uykusundan
uyandı. Aklına Karatepe'de gördüğü hiyeroglif yazıt gelmişti .
Hiyerogliflerde iki at başı resmi vardı ve bir başka işaretin "yaptım"
sözcüğü olduğunu fark etti. Böylece Hititlerin Güneydoğu Anadolu
ve Kuzey Suriye'deki egemenlik döneminde kullandıkları yeni
Hitit hiyerogliflerinin çözülmesi için gerekli anahtar bulunmuştu. 73

RESİM İLE YAZININ İLİŞKİSİ


" Düşünce yazısı" ("ide ogram") diye adlandırılan mağara
resimleri, sayı işaretleri, resim ve simge işaretleri, çiviyazısının ilk
basamakları ve hiyerogliflerden alfabe yazılarının oluşumuna dek,
Yazının Tarihi l 1 19

insanlık tarihinde binyıllar geçmiştir. Düşüncel yazılardan soyut


simgesel yazıya geçiş , lö 3 0 0 0 'lerin hemen öncesinde Mezo­
potamya'da gerçekleşmiştir. Çiviyazısının (Sümer, Asur, Babil)
ve Mısır hiyerogliflerinin (lö 3000'lerden 700'lere) gelişiminden
önce Iö 1 500'lerde tüccarlar ve katipler tarafından geliştirilmiş
olan ve o zamanlar 22 sessiz harf içeren Fenike yazısını görmekteyiz.
lö 1 1 . yüzyılda bu 2 2 sessiz harfi alıp bunu 2 4 ses işaretine
tamamlayan Yunanlılar, Batı'nın gelişimi açısından belirleyici olan
sessiz ve sesli harflerden oluşan alfabeyi biçimlemişlerdir. 69
Resimyazı ("piktogram") adı verilen resimli yazı simgelerinin
çizgisel özellikleri , geçerli oldukları çevrelerde resim çizgisine de
temel olmuşlardır. Yazı özellikleri ve resim üslupları arasında
gözden kaçmayacak ortaklıklar vardır. Eski Mısır'ın simgesel
resimlerden oluşan hiyeroglif yazısı, Mısır resmi üslubunun kapalı
ve gelenekçi bütün özelliklerini taşır. Resimli simgelerden oluşan
eski Çin yazısının çizgi kıvraklığı da Çin resmine yansımıştır.7 6
En eski Çin yazısı basit resimlerle başlamış ve daha sonra
buna birkaç kavramsal işaret eklenmiştir. Shang-yazısımn toplam
3000 işaretinden , bugüne dek yaklaşık 1 000 kadarı çözüm­
lenmiştir. Çin'de zamanla çok sayıda ve birbirinden farklılıklar
gösteren yazı türleri oluşmuş ve bunlardan Iö 22 1 yılında, bugün
de kullanılmakta olan yazı geliştirilmiştir. 3
Resimyazının, bugün bizim de kullandığımız, pek çok amaca
yönelik yararları vardı . Günümüzde kimi kimyasal madde etiket­
lerinde bulunan, çapraz şekilde konmuş iki kemik arasında yer
alan ölü kafası, bize , "Dikkat ! Zehir!" uyarısında bulunur. Kul­
landığımız trafik işaretleri de bu vurgulayıcı resimyazısına dayanır
(örneğin geçiş üstünlüğü, park yasağı, yaya geçidi, çift yönlü yol ve
benzeri trafik işaretleri) . Sümer resimyazısı oldukça esnek olup
karmaşık ilişki ve adları anlamlı kılabiliyordu . Örneğin, içinde
bir parça ekmeğin yer aldığı bir ağız , "yemek" ; su ise "içmek" için
işaretlerdi . Boğa , balık ve kuş , onların kafa resimleri ile anlatılı­
yordu . Edep yeri simgesi olan üçgen, "kadın" işareti idi. Bunların
yam sıra üç tepe (sıradağ) , "köle kız" anlamınaydı. Çoğu kölelerin
dağlık bölge halkından olduğu düşünülecek olursa, bu son simge
de anlaşılabilmektedir. 3
120 j Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Simgesel resim yazısı da denilen ideogramlar, günümüzde


tabelalarda kullanılmaktadır (örneğin, bir testinin meyhaneyi , bir
usturanın berberi , bir anahtarın ise çilingiri ifade e tmesi gibi) .
İmgelerle evrensel bir kod geliştirmeye çalışıldığında , ideogram­
lara (örneğin, trafik işaretlerinden "GİRİLMEZ" levhası) ya da
piktogramlara (hava alanlarında varışları, yola çıkışları, lokantaları
ya da tuvaletleri gösteren imgeler) başvurulmuştur. Bu yapılırken,
imgeler kodu , basit bir "değiştirim göstergesi" de olabilir ( söz­
·
gelimi , denizcilerin bayrak işaretleri gib i ; burada her bayrak
kombinasyonu , alfabenin bir harfini gösterir) ; doğal dillerin içe­
rikleriyle ilişkili asalak bir gösterge de , örneğin "Gemide salgın
var! " anlamına gelen san bayrak gibi. Kimi kabilelerde kullanılan
davul ve ıslık dilleri de sözel kodun değiştirim kodudurlar. 77
Cosma Rosselli ( 1 430- 1 507) , Thesaunıs artificiosae memoriae
(Yapay Bellek Hazinesi) ( 1 579) adlı kitabında, imgelerin nesnelere
karşılık gelebileceği ölçütleri şöyle sistemleştirmeye çalışır:77

• Benzerlik yoluyla; benzerlik kendi içinde cevhersel (maddi)


benzerlik (makrokozmosun mikrokozmik imgesi olarak insan) ,
nitel benzerlik ("On Emir" için on parmak) , düzdeğişmece ya da
dolaylı adlama benzerliği (astronomlar ya da astronomi için
Atlas , kolay öfkelenen insan için ayı , kibir için aslan , retorik
için Cicero) şeklinde altbölümlere ayrılır; eşadlılık yoluyla
(Köpek Takımyıldızı için hayvan köpek) ;
• lroni ve karşıtlık yoluyla: Bilge insan için aptal;
• İz yoluyla: Kurt için iz ya da Titus için Titus'un kendine bakıp
hayran olduğu ayna;
• Cins ve tür yoluyla: Hayvan yerine leopar;
• Pagan simge yoluyla: Zeus için kartal;
• Halklar yoluyla: Oklar için Partlar, atlar için İskitler, alfabe
için Fenikeliler;
• Burçlar yoh.ıyla: Takımyıldızı için burç ;
• Organ ile işlev arasındaki ilişki yoluyla ;
• Ortak ilinek yoluyla: Habeşistan için karga ;
• Hiyeroglif yoluyla : Takdir-i ilahı için karınca .
Yazının Tarihi l 1 2 1

1 5 50 tarihinde yayımlanan idea di un Theatro (Bir Tiyatro


Düşüncesi) adlı eserinde Giulio Camillo Delminio ( 1 480- 1 544) ,
şu tür mitoloj ik benzerliklerden söz eder: Morfoloj ik özellikler
yoluyla (binicilik için Kentaur) , eylem yoluyla (askerlik sanatı
için, dövüşen iki yılan) , mitoloj ik bağıntı yoluyla (ateş sanatları
için Vulcanus) , neden yoluyla (giyim sanatları için ipekböcekle­
ri) , etki yoluyla (mezbaha için derisi yüzülen Marsyas) , yöneten­
yönetilen bağıntısı yoluyla (denizcilik uğraşları için Neptün) , do­
laylı adlama yoluyla (becerikli insan için Prometheus) , yöneysel
ikon yoluyla (göksel şeyler bilimi için oku yukarı doğru atan
Herkül) , çıkarsama yoluyla (ticaret için horoz ile Merkür) . 77

MISIR HIYEROGLlFLERI
Sümerlerde olduğu gibi Eski Mısır'da da yazı, resimden doğmuş­
tur. Bu resimyazısı, "hiyeroglif" diye adlandırılır. Bu ifade, sözcük
olarak "kutsal kertik" ya da "kutsal oyuntu" (< Yun. "hieros": kutsal
+ "glyphein": oymak, yontmak) anlamına gelir ve Mısırlıların kendi

resimyazılarını büyük ölçekle tapınak duvarlarına , sütunlara ve


dikilitaşlara oymaları nedeniyle , uygun bir nitelemedir. Hiyeroglif,
deşifre edilmesi güçlükler gösterse de gerçek bir yazıdır ve göze
hoş ve estetik görünmektedir. Kullanıldığı 3000 yıllık dönem bo­
yunca çok az değişmiştir. Mısır hiyerogliflerinin en eski buluntusu ,
yaklaşık olarak lö 3 l OO'lerde 1 . Hanedan' dan olup en yenisi , IS
394 tarihlidir. 3
Hiyeroglifler, hiyeroglifik diye adlandırılan resimyazı siste­
minin bir kısmını oluşturur. Resimyazının başlangıç döneminde
resimler, vurgulanmak istenen gerçek nesnenin şekliyle sunulurdu
(Şekil 2 1 ) . Bunlar piktogram diye adlandırılmıştır. Daha sonraları
ise resimler, düşünceleri anlatmada kullanıldı ; öyle ki bir yazı
sahnesi içinde güneş görülüyorsa , bu yalnızca güneşi değil, aynı
zamanda gündüzü , sıcaklığı ya da ışığı da simgeleyebiliyordu .
Bunlar ise ideogram diye adlandırılıyordu . Son olarak resimler,
yalnızca bir nesnenin görünümü ve onunla ilgili olan düşünceleri
değil, onun betimlemek istediği şey için kullanılan bir sözcüğün
sesini de anlatır hale geld i . Bu bağlamda örneğin pasta resmi ,
122 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

fi ? .
M .

L
1

Şekil 2 1 . Hiyeroglif simgelerinin yer aldıgı bir sütundan aynntı.


Yazının Tarihi l 123

[ 1 l ' "�i -il\ 'I


ÔUlle� hrt·aratık vazı
rlr.ırınıık
Kitabo yazı

ın (q l & "" z4
=:1 =� ,-1. /� � ro- .Ji ! � 6'�

& � ' ?J ?! � ff !1 yit> r


>----- ·

}ıoc.
,_... - - -

Pi fI i»I � o191 ffi it N ;

�ı�
� s::::ı1t::I �
� 'i' 1 c::::=:::ı c:::!::::ıı
b

'(.
Mil
"90C> 28JG

�700 .:!600 "'1l<l(�!llA I - ��
MI)
::00- 1 00
"o
" 1 .ı;oo
MO
'f 1 !JO(!
MO
i
" t �'4) . \,' :.00
IJD
MO
400 10C

Şekil 22. Çeşitli dönemlerdeki hiyeroglif alfabeleriyle hiyeratik ve demotik yazıtlarda


görülen kimi belirli simgelerin karşılaştırılması (Ölüler Kicabı 'ndaki yazı, dogrusal
hiyeroglif diye bilinmektedir)."

gerçek anlamı ile pastayı göstermesinin yanı sıra pastane sözcüğü­


nün bir bölümünü de yansıtır hale geldi. Böylece her bir resim ,
zamanla görüş ve düşünceleri oluşturmada kullanılabilecek biricik
bir ses halini aldı . Ancak hiyeroglif alfabesinde kimi resimlerin,
birden fazla harfi nitelemede kullanıldığı da anlaşılmıştır. 78
lö 2600-2500'lerde , hiyeroglifin, elyazmalar üzerinde hızlı
gösterim gerekleri için onunla bir arada kısaltılmış işlek (" cursive")
biçimi olan Mısır hiyeratik yazısı ("kutsal yazı" / "papaz yazısı") ,
lö 7 . yüzyıl ortalarında ise Mısır hiyeratik yazısının bölgesel bir
dalından çıkan, ondan daha kısa ve işlek olup günlük kullanımda
onun yerini alan Mısır demotik yazısı ("halk yazısı" / "gündelik
yazı") ortaya çıkmıştır.79 Yaklaşık 700 farklı hiyeroglifik simge varsa
da harflere karşılık gelen simgeler 24 tanedir. "Hiyeroglifik"ler,
binaların ve papirüs belgelerin üzerine yazılmışlar, mektuplarda ,
iş sözleşmelerinde ve başkaca belgelerde kullanılmışlardır. Daha
sonraları katipler, "hiyeratik" adı verilen yazı şeklini kullanmış­
lardır. Ondan da sonra "demotik" diye adlandırılan daha işlek bir
yazı şekli geliştirilmiştir. Hızlı yazılan bir yazı türü olan hiyeratik
yazıda sözcükle r , günümüzdeki stenografik yazıyı anımsatır
124 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

şekilde , ligatur adı verilen re, ce gibi bitişik harfler aracılığıyla


birbirine bağlanırdı ve temelde papazlar tarafından kullanılırdı .
Hiyeroglifler satır ya da sütun halinde yazılabiliyor ve buna uygun
olarak da okunabiliyordu . Satır yazısında okuma-yazma yönü ,
hayvan figürlerinin yüzlerinin baktığı yöne doğru ayırt ediliyordu .
Hayvan figürleri sağa bakıyorsa hiyeroglif sağdan sola , sola bakı­
yorsa soldan sağa doğru okunmalıydı (Şekil 2 2 ) .80
Eski Mısır duvar resimlerinden anlaşıldığına göre yazma me­
tinler, her zaman su şişesi, boya paleti ve kalem kutusu ile birlikte
resimlenmiştir. 3
lskender'in ölümünden sonra imparatorluk, aralarında Ptole­
maios'un da bulunduğu en güçlü üç generali arasında paylaşıldı.
Ptolemaios, Mısır'ı da kapsayan üçte birlik bölümünü , aynca da
lskender'in, balla doldurulmuş bir cam mahfaza içinde korunmakta
olan bedenini teslim aldı. Ptolemaios, lskender ailesinin bir parçası
olarak Mısırlılarca benimsendi ve daha sonra Ptolemaios 1 . Soter
(yön. lö 305-283) adıyla firavun oldu . Bu yolla bu ad , hanedan
yöneticilerinin standart adı oldu ve Mısır'ın büyük hanedanlarından
sonuncusunu oluşturdu . Onu izleyen erkek ardıllarının adlan
"Ptolemaios" olduğu gibi, kadın ardıllarının adları da "Kleopatra"
oldu . 82
Ptolemaios hanedanlığı süresince aynı zamanda Mısır ve Yunan
dilleri birlikte kullanılmışsa da Roma yönetimindeki Mısır' da yal­
nızca Latince , bunun yanı sıra da kimi zaman Yunanca kullanıldı .
Yüz yıl içinde Mısır hiyeroglifi fazlaca kullanılmadı ve insanlar
tarafından anlaşılırlıktan çıktı ; zamanın Romalı yazarları bile bir
yazı olarak hiyeroglifin kullanımını benimsemedi . Hiyeroglif,
günümüzde gerçek anlamda ölü bir yazıdır.02
Mısır'da -lö 3000'lerde ortaya çıkan hiyeroglif yazı sistemi ,
-IS 390 yılına kadar kullanımda kalmış ve bunda kullanılan simge
sayısı , başlangıçtaki yaklaşık 700 simgeden 5000 simgeye kadar
ulaşmıştır. Yunan (Grek) yazısı lslam istilasından (7. yüzyıl) sonra
kullanılmaz olmuş, onun yerine Arapça geçmiştir. Ama Koptça
(Eski Mısır'ın Hıristiyan halkı olan Koptların dili) , Mısır Hıristi­
yanlannın kilise dili olarak yaşamış ve özellikle kilise , manastır ve
okullarda bu durum 1 9 . yüzyıl sonuna kadar sürmüştür.83
Yazının Tarihi l 125

Eski Mısır hiyerogliflerinin anlamlan konusunu sistematik


bir şekilde ele alan ve Antikçağ'dan günümüze kalan tek yapıt,
Nilopolis doğumlu olan Niliacus Horapollo'nun ( < Horus +
Apollo'dan kısaltma ad) (4 ./5 . yüzyıl) Mısır dilinden Yunanca'ya
çevrilmiş Hieroglyphica (Hiyeroglifler Üzerine) adlı elyazma ese­
ridir. lskenderiye'de ve bir ara da Konstantinopolis'te gramatik
(dilbilgisi) eğitmenliği yapan Horapollo'nun bu eserinde simgesel
anahtar olarak 200 dolayında işaret vardır. Bu eserin bir kopyası,
14 22 yılında Floransa'lı papaz ve haritacı Cristoforo Buondelmonte
tarafından edinilerek Floransa'ya götürülmüş, ilk baskısı 1 5 05
yılında gerçekleşmiş ve tüm Rönesans dönemi boyunca çok popü­
ler olmuştur. Hiyeroglifler Champollion tarafından çözülünceye
kadar bu yapıt, Avrupa kültürünün Eski Mısır'la tanışmasını sağla­
yan efsanevi bir sözlük olarak kalmıştır. 84 Ortaçağ'da Avrupa ile
Mısır arasında belirli bir temas vardı ve hiyegroglifler, Avrupalı
seçkinler tarafından bir ölçüde biliniyordu . Bu ilginin bir nedeni,
çeşitli türde hastalıklar için bir çare olarak, mumyalardan sağlanan
bitüm içeren ilaç reçetelerinin Ortaçağ tıp pratiğinde uygulanmasıy­
dı . Böylelikle , "Karanlık Çağlar" boyunca, mumyalar üzerinden
yürüyen ve hiyeroglif yazılarının Avrupa'ya ulaşmasıyla sonuçlanan
bir ticaret vardı . Bunun sonucu olarak hiyerogliflerin çevirisi
yönünde kimi erken atılımlar olmuştur. Kurter (Kircher olmalı ! )
adında bir Cizvit bilgin , "autocrat" ya d a Yunanca "autocratur "
sözcüğünü Almanca'ya çevirmiş ve imgeler yerine düşünceleri
koymaya çalışmıştır. 82 Eski Mısır dünyasına olan ilgi , 1 6 . yüz­
yılda ltalya'da yoğunlaşmış ve hiyerogliflerin dilinin çözümlen­
mesi konusunda , 1 7 . yüzyıl ortalarında Cizvit papazı ve evrensel
bilgin Athanasius Kircher ( 1 602- 1 680) tarafından önemli adımlar
atılmıştır. Kircher, 1 633 yılında Cizvit Üniversitesi'nde matematik,
fizik ve Doğu dilleri profesörü olarak görevlendirilmişti. Champol­
lion, 1 822'de temel olarak hiyerogliflerin şifresini çözmüş, grameri­
ni hazırlamış, aynca da Kopt dilinin yardımıyla , hiyerogliflerin
fonetik (ses bilgisi) değerini bulmuştur. Bu bilgiler, hiyeroglifin
yalnızca simgesel bir anlama sahip olmadığını , "konuşma dili"
olarak da hizmet ettiğini göstermiştir.
126 j Kiiğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Eski Mısır yazısını okuyabilmenin koşullarından biri , eski


dilin devamı sayılabilecek bir lehçeyi konuşan ya da yazan bir
halkın bulunması idi ki , bu koşul, Athanasius Kircher tarafından
1 643'te değerlendirilmiştir. Athanasius Kircher, son derece bilgili
bir Cizvit olup olasılıkla Appian Yolu üzerinde bulunan ve üstün­
de hiyeroglifsel yazıtlar yer alan dikilitaşın (obelisk) kazı işlerini
ve Piazza Navona'daki yeni yerine konmasını yönetmiştir. Onun
Obeliscus Pamphilius (Pamphilius Dikilitaşı) (Roma , 1 650) adlı
kitab ı , zengin ve fantastik içe rikli bir belge olan dikilitaşın
üzerindeki hiyerogliflerin yorumunu vermektedir (Şekil 2 3 ) .85
Kircher'in benzer konuda Obeliscus Aegyptiacus (Mısır Dikilitaş­
lan) (Roma, 1 666) adlı başka bir kitabı daha yayımlanmıştır. 1 7 .
yüzyılda "Rosetta Taşı" henüz bilinmiyordu ve Kircher, hiyerog­
lifleri çözmeye bu koşullar altında başlamıştı. Kircher'in Oedipus
Aegyptiacus (Mısır'lı Oedipus) ( 1 6 5 2 - 1 6 5 4 ) adlı eseri , Antik
Mısır'ın tarihi, dini, sanatı, politikası, dilbilgisi, matematiği, meka­
niği, tıbbı, simyası, büyüsü, teolojisi üzerine kapsamlı bir araştırma
olup bu konulan diğer kültürlerle de karşılaştırmıştır. Bu eserinde
Kircher, hiyerogliflerin , Tann'nın insanoğluna Tufan'dan önce
verdiği bilgileri içerdiğini ileri sürmüştür. Sayısız Doğu alfabesi
için yeni karakterlerin oluşturulması gerektiğinden, Kircher'in
bu eseri, aynı zamanda etkileyici bir başyapıt niteliğindedir. Kircher,
Mısır dilindeki zikzak şeklinde bacakları yana açılmış M harfinin,
"su "yu gösterdiğini doğru bir biçimde yorumlamıştır . Üstelik
yapıtın başında, eseri sunduğu imparatora , Yunanca, Latince,
ltalyanca, İspanyolca , Fransızca, Portekizce , Almanca, Macarca ,
Çekçe , llliryaca , Türkçe , İbranice , Süryanice , Arapça, Keldanice ,
Samiriyece , Koptça , Habeşçe , Ermenice , Farsça , Hintçe ve Çince
dillerinde yazılmış ithaflar yer almaktadır. 77 '86

Mısır Hiyerogliflerinin Okunması


Napoleon'un Mısır Seferi'nin en ünlü keşfi, günümüzde British
Museum'da bulunan ünlü " Rosetta Taşı " (Araplarda "Reşid Taşı")
olmuştur (Şekil 24) . Bu taş , 1 799 yılında Mısır'da Nil nehrinin
batı deltasında Reşid (Avrupalılarca "Rose tte" diye söylenir)
Yazının Tarihi l 127

Şekil 23. "Pamphilius" diki/icaşı {A. Kircher, Obeliscus Pamphilius (Pamphilius Dikilicaşı),
Roma, 1 650]."'
1 28 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

bölgesindeki bir Fransız ordu birliği İngilizlere karşı savaşırken


ve yardımcı gruplar istihkam siperleri hazırlarken, Fransa İmpa­
ratoru Napoleon Bonaparte'ın (yön. 1 804- 1 8 1 41 1 5) istihkam
yüzbaşısı Pierre-François Bouchard'ın ( 1 772- 1 832), avcı hende­
ği kazması sırasında rastladığı parlak cilalı bir bazalt taştır. Ancak
Fransız kuvvetleri bu taşı, 1 80 1 yılında İskenderiye'ye girerek ken­
dilerini Mısır'dan çıkaran İngilizlere isteksizce bırakmak zorunda
kalmışlardır. 1 1 4 cm x 72 cm x 28 cm boyutlarındaki "Rosetta
Taşı ", üç farklı dilde yazılmış aynı metni içeriyordu . Şifre çözüm­
lemesinde belirleyici olan, bu üç yazıdan Yunanca olanı idi .
jean-François Champolion ( 1 790- 1 832), 1 802 yılında , Mısır'dan
dönen Fransız matematikçi ve fizikçi jean Baptiste joseph Fourier
( 1 768- 1 830) ile karşılaşmış ve Fourier ona , kendi Mısır koleksi­
yonunun bir kısmını gösterdiğinde, Champollion'da yaşamı bo­
yunca sürecek olan hiyerogliflerin şifresini çözme merakı
başlamıştır. Champollion " College de France" da 1 807- 1 809 yıllan
arasında Doğu dilleri eğitimi görmüş ve çocuk denecek yaşta
İbranice, Arapça, Süryanice, Kaldece ve Çince öğrenmeye koyulmuş,
daha sonralan bunlara Koptça , Etyopyaca , Sanskritçe , Zendce ,
Pehlevice ve Farsça'yı da eklemiştir . Yorucu karşılaştırmalar
sonunda 1822 yılında Champolion, " Rosetta Taşı "mn üzerinde
hiyeroglif, demotik ve Eski Yunan alfabesi olmak üzere yazı kar­
tuşları halinde üç ayn gösterimle ifade edilmiş olan "Ptolemeus"
sözcüğünü ayrımsamış, aynca 1 8 1 5 yılında bulunan ve üzerinde
bir hiyeroglif ve bir de Yunanca olarak iki dilli ("bilingue") yazı
yer alan Philia Dikilitaşı'ndaki "Kleopatra" yazılı kartuştan da
yararlanarak hiyeroglif yazısını çözümlemiştir. Taştaki yazıda ,
İÖ 1 96 yılında Memphis'li rahipler tarafından, on iki yaşında
tahta geçmesi ve tapınağa armağanlar vermesi nedeniyle Kral
Ptolemaios V. Epiphanes'e (yön. İÖ 205 - 1 80) şükran dilekleri söz
konusu ediliyordu . Fransızlar İngilizlerle olan savaşı kaybettilerse
de hiyerogliflerin deşifre edilmesi ve daha sonraki araştırma sonuç­
lan ile -ki bunlar daha sonra 23 ciltlik Description de l 'Egypte'i
(Mısır'ın Betimi) adlı eseri oluşturmuştur- büyük bir kültürel
başarı kazanmışlardır. Ancak İngilizler ünlü "Rosetta Taşı"nı, başka
Yazının Tarihi j 129

hazinelerle birlikte Londra'ya götürmüşlerdir ve taş , Londra'da


British Museum 'da korunmaktadır. Bu taş üzerindeki Yunanca
yazılar Weston, demotik yazılar ise lan David Akerblad ( 1 763-
1 8 1 9) tarafından okunmuştur. 3' 1 3 '87'88'89 Bilginler, taşın , ucundan
bir parçası kırık bulunan üst şeridinde yer alan hiyeroglif yazının
resme benzemesine karşılık orta şeritte yer alan demotik yazının
daha bütünsel olması ve harflere daha çok benzemesi nedeniyle ,
demotik yazıya odaklanarak işe başlamışlardır. Bu yazı, temelde
kısa yazılı hiyeroglifti . Bu konuda çalışan ilk kişi , Fransız bilgin
Antoine Isaac Sylvestre de Sacy'dir ( 1 758- 1 838) . De Sacy, önemli
ve hünerli bir Fransız dilbilimci idi . "Ptolemeus" ve "Iskender"
anlamına gelen simgeleri teşhis ederek simgelerle sesler arasında
bir ilişki kurdu . Bir Isveçli diplomat ve tarih yazımcısı olan
Akerblad , " Rosetta Taşı "m Koptça (Kıptice) konusundaki ek
bilgisi ile birlikte inceledi . Koptça , Mısır'daki Kıpti kilisesince
kullanılan bir dil olup ilk Hıristiyan grubun koruduğu bu dil 4 .
yüzyıl başlanna dek kullanımda kalmıştı. Koptça, Yunan alfabesi
ile yazılıyor ama demotik yazıdan alınma yedi adet ek simgeyi de
kullanıyordu . Akerblad'ın Koptça bilgisi , onun "aşk", "tapınak"
ve "Yunan" gibi sözcükleri teşhis etmesini sağladı; böylelikle de
demotik yazının yalnızca fonetik bir yazı olmayıp başka dile çevri­
lebilir bir yazı olduğunu da açığa kavuşturdu . Bu arada Mısır' dan
Avrupa'ya sürekli olarak üzerinde hiyeroglif yazılan bulunan
malzemeler (Eski Mısır'a ait kutsal nesneler, dikilitaşlar vb . ) geli­
yordu . Mısır hiyeroglifleri konusunda emeği geçen kişilerden biri
de Thomas Young'dır ( 1 773- 1 829). Young'ın asıl uğraşı tıp ise de
yoğun olarak fizikle , aynca da arkeoloji ile ilgilenmiştir ve fizikte ,
ışığın, Isaac Newton ( 1 642- 1 726) tarafından kabul edilen tane­
cikler halinde değil de dalgalar halinde yayıldığını öne sürmüştür.
"Rosetta Taşı "nın üzerindeki hiyeroglifleri deşifre etmeye karar
veren Young'ın düşüncesine göre , yabancı adlar simgelerle ifade
edilemezdi; çünkü simgeler, verilen bir dilde kullanılan sözcüklere
dayanırdı ; bu nedenle de yabancı adlar, fonetik olarak (sesle)
harflendirilmeliydi . Hiyerogliflerde simge gruplan, "kartuş" diye
adlandırılan kapalı alanlar içinde bulunuyordu. Young, kartuşlann
130 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Ptolemaios (Yunanca "Ptolemeus") ve lskender (Yunanca "Alexan­


dnıs") gibi özel kişi adlan olduğuna karar verdi . Bu konudaki ya­
yını , geniş yankı buldu . Young, " Ptolemeus" kartuşunu doğru
olarak teşhis etmiş ve hiyerogliflerin o kunması konusunda
Champollion'la yanşa girmiştir. Young, 1 8 1 9 yılında Mısır hiye­
rogliflerinin çözülebilmesi için bir anahtar önermiş ve bulgulannı
Encyclopedia Britannica'nın "Mısır" maddesine yazmıştır. Cham­
pollion , Napoleon'un 1 79 8'deki Mısır S e feri'nde beraberinde
götürdüğü 1 75 bilgin ve sanatçıdan biriydi . Latince dışında pek
çok Doğu dilini (lbranice , Arapça , Süryanice, Farsça , Sanskritçe ,
Çince , Koptça) iyice öğrenmiş , bir Koptça sözlük derlemiş ve
Thomas Young'ın 1 8 1 9'daki yazılannı okumuştu . Champollion ,
Young'ın gerçekten kanıtladığı gibi, kartuş içinde olmayan tüm
hiyerogliflerin fonetik olduğunu kavramış . lngiltere'de Kingston
Lacey'deki malikanede bulunan hiyerogliflerden yararlanarak
" Cleopatra " ve "Alexandnıs" adlarını doğru olarak teşhis etmiş ,
daha önce Young tarafından teşhis edilmiş olan "Ptolemeus" adını
doğrulamış ve eskiden Tanrı adlan olduğu ileri sürülen pek çok
işaretin, kişi adları olduğunu kanıtlamıştır. 1 82 2 yılında Nil üze­
rinde Ebu Simbel tapınağından yeni kitabeler Avrupa'ya getirilmiş
ve Champollion, bu tapınağı yapan firavunun adını, "Ramses" olarak
doğru bir biçimde teşhis etmiştir. Koptça bilgisini kullanarak onları
açık bir biçimde okuyabilene ve anlamlarını anlayabilene kadar
hiyeroglifleri çevirmeyi sürdürmüştür.82•90•9 1 •92
Fransız jean-François Champollion, 1 822 yılında "Rosetta
Taşı " üzerindeki hiyeroglif metninin şifresini taştaki Yunanca
paralel metnin yardımıyla çözmüş , böylelikle de hiyeroglif yazılı
diğer metinlerin çevirilerinin yolu açılmıştır. Champollion şifre
çözümlemede , Yunanca metinde geçen "Amenophis" , "Thutmosis" ,
"Akhenaton" , "Tut-ankh-amon" ve "Ramses" gibi firavun-krallann
adlarını anahtar sözcükler olarak hiyeroglif yazıdakilerle eşleştir­
miştir. 71 Champollion bu konuda yazdığı 1 2 Eylül 1 82 2 tarihli
ve " Lettre a M. Danier relative a l 'alpha bet des Hieroglyphes
phonetiques" (Hiyerogliflerin Ses Bilgisi Alfabesine llişkin Olarak
M . Danier'ye Yazılan Mektup) başlıklı yazısıyla hiyeroglif yazının
çözülmesinin temellerini atmıştır. 77
Yazının Tarihi l 131

Şekil 1'1. "Rosecca Taşı ": Yukandan aşagıya, ü ç dilde (Yeni Mısır, Democik, Yunanca) ve
üç yazı türünde (hiyeroglif, demotik yazı, Eski Yunan alfabesi) kitabeli olup Iô 1 96 yılına
tarihlenmekcedir (British Museum, Londra).'·"·"

Geçmişi anlatan en önemli Mısır belgelerinden biri de "Palermo


Taşı" adı verilen metindir. lki yüzü de yazılı olan bu belgenin ilk
bulunan parçası Palermo'ya götürüldüğü için bu adla anılır. Sonradan
dön parça daha bulunarak Kahire'ye nakledilmişse de bunlardan
birinin, başka bir metne ait olduğu anlaşılmıştır.
1 32 j Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

Başka bir metin "Torino Papirüsü" olup , kronoloji konusun­


da çok önem taşımaktadır. lö 1 300'lerde ll. Ramses döneminde
yazılan bu belge , ilk krallardan başlayarak krallar listesini içer­
mektedir.83

AVRUPA'DA YAZININ KISA TARİHİ

" Phaistos Diski" ve Girit Yazısı


Yunanistan'ın kültürel gelişimi Girit'te başlamıştır. Yazı ve dil
araştırmacıları , onun erken tarihinde kimi bilmecelerle karşılaş­
mışlardır. En erken resimli işaretler, Girit'te lö 3 . binyıla tarihlenen
aynalar üzerinde bulunmuştur. Girit'te kullanılmış olan hiyeroglif
yazısının (piktografik yazı / resim yazısı) yam sıra iki çeşit doğru­
sal ("linear") yazı daha vardı. Bunlara "linear" (doğrusal / çizgisel)
denmesinin nedeni, kökenlerinde ideogramlar içermelerine karşın
soyut görünümlü çizgisel düzenlemelerden oluşmalarıdır. Bunlar­
dan, hecelerin özel işaretlerle belirtildiği ve sözcükleri oluşturmak
üzere bir araya getirildiği " Linear A" ("Doğrusal A") diye nitelenen
yazı sistemi , lö 1 650'lerde ortaya çıkmıştır ve olasılıkla Doğu
Akdeniz kökenlidir. Bu yazı, Girit'i işgal eden Peloponnessos kö­
kenli Miken yönetiminin bir ürünü olup Girit'te yaşayan Minos
uygarlığı yazısından etkilendiği sanılmaktadır. Daha önemli olan,
yine Girit'ten kaynaklanan ve Miken ("Mykenai") dönemi ilkel
Yunanca'sına dayalı olan " Linear B " ("Doğrusal B") yazı sistemi
ise tö l 400'lerde ortaya çıkmış olup bu tarihten lö l 1 50'lere dek
Yunan dilinin yazılmasında kullanılan ve alfabenin kullanımından
önce Avrupa kıtasının en eski yazı türü olan bir hece yazısıdır.
Hint-Avrupalı bir kavim olan Akha'lann lö 2000- 1 700 yıllan
arasında Yunanistan'da kurduğu uygarlığa, önemli merkezlerinden
biri olan Mykenai kentinden dolayı Mykenai Uygarlığı da den­
mektedir. Miken kültürünün aktancılan çok büyük bir kehribar
hazinesine sahipti. Başka özelliklerin yam sıra bu olgu , onların
kuzeyden geldiklerinin ve bir Hint-Germen soyu olduklarının bir
kanıtıdır . Eskiçağ'da Yakındoğu ile Avrupa arasında " Ex oriente
Yazının Tarihi l 133

lux" ("Işık Doğu'dan yükselir") parolasına uygun bir kültürel eğilim


mevcuttu ve Avrupalılar, ilk aşamada da Yunanlar, kendilerinin
başlıca ivmelerini Doğu 'dan almışlardır . 3 Ingiliz arkeolog Sir
Arthur john Evans ( 1 8 5 1 - 1 94 1 ) , Girit Adası'ndaki Knossos'ta
Minos Sarayı'nda araştırmalar yapmak üzere yerleşmenin bulun­
duğu arazileri satın almış ve 1 900 yılında kazılara başlamıştır.
Bulduğu tabletlerde "Minos hiyeroglifi" , "Linear A" ve "Linear B"
olarak adlandırılan üç ayrı yazı saptanmıştır. Bunlardan "hiyerog­
lifik yazı" en eskisi olup lö 2 1 00- 1 700 dönemine , Girit yazısı
"Linear A" lö 1 750- 1450 dönemine tarihlenmekte ve Miken-Yunan
yazısı "Linear B" ise bunlardan sonra gelmekteydi. "Minos ("Minea"
/ "Girit") hiyeroglifi" ile yazılı metinlerin çoğu çok kısadır. Mü­
hürlerin dışında hiyeroglif halindeki kitabeler bronz balta ve kil
tabletler gibi başka nesneler üzerinde de bulunmaktadır. Bugüne
kadar bulunan en uzun hiyeroglif metni , İtalyan arkeologlardan
Luigi Pernier tarafından 1 908 yılında güney Girit'te eski Phaistos
yöresindeki Hagia Triada Sarayı'nın arşivinde bulunmuştur. Bu
metin, her iki yüzüne sarmal şekilde metin yazılı olan pişmiş kilden
1 2- 1 3 cm çapında bir disk (kurs) olup " Phaistos Diski" , "Phaistos
Kursu " ya da " Phaistos Tekeri" diye ün kazanmıştır (Şekil 2 5 ) .
Hazırlandığı tarih kesin değildir . Yeni araştırmaların sonucuna
göre bu seramik disk, Iö 1 85 0 ile Iö 1 600'ler arası dönemde
(yaklaşık Iö l 700'lerde) hazırlanmıştır. "Phaistos Diski", yumuşak
kil üzerine kazıma-kabartma şeklinde hazırlanıp daha sonra pişi­
rilmiştir. Başka bir örneği pek bilinmemektedir. Ilginç bir özelliği,
hareketli harflerle basım tekniğine benzer şekilde , önceden
biçimlendirilmiş hiyeroglifsel "mühür"lerin yumuşak kile bastı­
rıldıktan sonra malzemenin pişirilmesiyle hazırlanmış olmasıdır.
Bu nedenler kimi yazarlar "Phaistos Diski"nin, yeniden kullanıla­
bilir harflerle üretilmiş bir metnin, günümüze ulaşan en erken
örneği olduğunu düşünmektedirler. Üzerindeki mühür-resimlerdeki
göstergeler, hayvan figürlerine, ev eşyalarına ve gündelik kullanım
nesnelerine ilişkindir . " Phaistos Diski " , Minos kültürünün bil­
mecemsi nesnelerinden biri olup üzerinde yer alan hiyeroglifin
134 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

şifresi günümüze kadar çözülememiş ve metnin içeriği çağdaş


bir dile çevrilememiştir . Günümüzde Girit'teki Heraklion
Müzesi'nde korunan bu diskle ilgilenen kimi araştırıcılar, özel­
likle de saf dilbilimsel yöntemlerle çalışan epigraficiler, metnin
şifresinin çözülemeyeceği görüşündedirler; çünkü üzerinde ,
bu dille birlikte Eskiçağ'ın bilinen başka bir dilinin de yer
aldığı " iki dilli " ( " bilingue " ) bir metin bulunmamaktadır.
"Phaistos Diski"nin her iki yüzü de (Şekil 2 6) sarmal şeklinde
kazılarak ayrılmış şeritler üzerinde , daha önce hazırlanmış ka­
lıpla kil üzerine baskı yoluyla oluşturulmuş hiyeroglif grupları
içermektedir. A-yüzünde 3 1 ayrı grup halinde 1 2 3 glif (kertik
/ oyma şekil) , B-yüzünde ise 30 ayrı grup halinde 1 1 9 glif yer
almakta, ancak bu simgeler ne " Minos (Girit) hiyeroglifi"ne , ne
"Linear A"ya , ne de " Linear-B"ye benzemektedir . Öte yandan,
üzerinde üç dilden aynı bir metnin yer aldığı ünlü "Rosetta Taşı"
üzerindeki eski Mısır hiyeroglifinin şifresi çözümlenerek oku ­
nabilmiştir. 3•71 ·94
"Linear B"nin çözümüne 1 9 5 2 yılında imzasını atan Michael
G. Ventris ( 1 922- 1 956) adlı İngiliz mimar ve amatör arkeologun,
filolog john Chadwick ( 1 920- 1 998) ile birlikte yürüttüğü çalışma­
lardan, bu dilin Eski Yunanca'nın erken bir lehçesi olduğu anla­
şılmıştır. Uzun uğraşlara karşın, daha erken bir döneme tarihlenen
ve Girit dili olmadığı kesin olan bir dille yazılmış olan "Linear A"
yazısı henüz çözülememiş ve kullanılan dil anlaşılamamıştır. Son
yıllarda Fransız filolog Hubert Lamarle'ın bu konuda kaydettiği
aşamalar ise henüz tartışma aşamasındadır ve tartışmalarda
" Linear A" yazıtlarında kullanılan dilin, Yunanca ile akraba
olmayabileceğine işaret edilmesi ilgi çekmektedir. Girit Adası'nda
en erken yazı formu olarak kullanılan hiyeroglifler ise kısmen
Mısır hiyerogliflerinden ödünç alınmış işaretler sayesinde çözüle­
bilmekteyse de henüz okunmaktan çok uzaktırlar. Bunlann dışında,
bunlara akraba olan "Kıbns yazısı" da bulunmaktadır: Bu yazı, saf
bir hece yazısı olup lö 1 1 . yüzyıldan lö 3. yüzyıla kadar Kıbns'ta
kullanılmıştır.
Yazının Tarihi l 135

Şekil 25. "Phaistos Diski " (I Ö 1 8. ya da 1 7. yüzyıl).'·"

Fenike Yazısı ve Uzantıları


Yazının önemli bir gelişimi, ancak alfabenin bulunmasıyla
olanaklıydı ve bu gelişme , Eski Suriye 'de gerçekleşti . Bugün
yazıtbilim sayesinde , Suriye ve Filistin'in Sami (semitik) dil böl­
gesinin önemli bir ticaret merkezi olan Ugarit'te (Suriye'de Halep
yakınındaki Ras-Şamra kenti) lö l 700- l 5 0 0'lerde bir alfabe
geliştirildiğini ve daha eski hece sistemlerinden farklı olarak bu
alfabedeki her işaretin, yani her harfin, bir sese karşılık geldiğini
biliyoruz. Ugarit'te lö 1 500- 1 200 döneminden kalan Fenikece ve
lbranice ile akraba bir Sami diline ait bir çiviyazısıyla yazılmış
olan ve yalnızca 30 işaret içeren kil tabletlerin bulunmasıyla alfa­
benin izine rastlanmaktadır. Burada alfabenin bir öncüsü de söz
136 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

konusu olabilmektedir . Semitik harf yazısı halinde günümüze


ulaşan, anlaşılabilir en eski metin, Byblos Kralı Ahiram'ın (lö
970-936) lahdi idi ve üzerinde yaklaşık tö 1 0 . yüzyıla ait ayrı
harfler halinde kuzey-semitik bir kitabe içeriyordu . Daha sonra ,
bir sıra halinde 30 işaretli sessiz harfli bir alfabe , tö 14. yüzyıldan
kalma bir tuğla üzerinde bulundu . 3 Biçimlerinin kökeni Mezopo­
tamya çiviyazısına dek uzanan Ugarit harfleri , Ugarit lmparator­
luğu'nun sona ermesinden sonra (lö 1 200 dolayı) aynı coğrafi
mekanda Fenikeliler tarafından biçimsel olarak değiştirildiyseler de ,
ses değerlerini korudular. Fenike alfabesi 22 harften oluşmaktaydı ,
ancak bunların hepsi de ünsüzdü (sessiz harf) ve ünlüler (sesliler)
yazıya dökülmüyordu . 7 Fenikeliler alfabetik metinlerini , tarlada
çift sürer gibi ("bustrofedon": çift-sürme) sağdan sola, bir alt satır­
da soldan sağa doğru giderek zikzak şeklinde yazıyor ve yazma
işlemini böylece sürdürüyorlardı. Alfabe harfleri , kökensel olarak
resim işaretlerinden geliştirildi ; "Aleph"den (lbranice : "sığır")
Yunanca "alfa" ve sonunda bizim "A" harfi , "Beth"den (İbranice :
"ev") Yunanca "beta" ve bizim "B" harfi . . . oluştu . 3
llginç bir bulgu olarak Amerika'daki Yukatan yerlilerinde de
Fenikelilerinkine benzer fonetik bir alfabenin bulunmuş olması
ve bu yerlilerin harflerinin bir düzineden fazlasının aynı anlama
gelen Mısır hiyeroglifleri ile belirgin benzerlikler sergilemesi , son
derece düşündürücüdür Buradan yola çıkarak Mısır'ın, bir za­
manlar Atlas O kyanusu'nda bulunduğu ve deniz altına çökerek
kaybolduğu söylenen Atlantis kıtasının bir kolonisi olduğu ve
denizci Fenikelilerin de Atlantis'i ziyaret ettikleri ileri sürülmek­
tedir . Eski Yunan söylencesine göre tanrı Atlas'ın kızları olan
Hesperitler (Yu n . " Hesperides " : "akşam ülkesinde oturanlar"
< Yun. "hespera" : günbatımı) Uzak Batı'da , "Herakles (Herkül)
Sütunları"nın ( Cebelitarık Boğazı) batısında , Atlantis kıtasında
yaşıyorlardı ve burada gizemli bahçeler kurmuşlardı. Eskiçağ
tarihçisi Diodoros Siculus (Sicilya'lı Diodoros) (lö 80-29) , Fenikeli­
lerin birkaç günlük yolculuk sonrasında "Herkül Sütunlan 'nın kar­
şısında Atlantik Okyanusu nda bir ada" keşfettiklerini belirtir. Yuka­
tan'daki Amerikan yerlileri ile Eski Mısırlılar arasındaki kültürel ko­
şutluklar olarak ayrıca her iki toplumun da güneş kursuna tapması,
cesetleri mumyalaması ve piramitler inşa etmesi de belirtilebilir. 19
Yazının Talihi l 137

A B

Şekil 26. "Phaiscos Diski"nin her iki yüzünün çizimleri. ""'

Arapça ve lbranice'de yazı sağdan sola doğru, Latince ve ondan


türeyen dillerin yazılan soldan sağa doğru yazılırken; Çince ve
Moğolca'da yukandan aşağı, Filipinler dilinde ise aşağıdan yukan
doğru yazılır. Yukandan aşağı doğru yazılanlarda sütunlar Çin­
ce'de sağdan sola doğru adım adım ilerlerken, Moğolca'da yazı
sütunlan gitgide sağa doğru ilerler.
Yunanlılar tö 8 2 5 - 7 5 0 yılları arasında Fenike alfabesini
kendilerine uyarlamış, Romalılar ve ltalya halklan, öncelikle de
Etrüskler ise , Fenike yazısını Yunanlılar üzerinden dolaylı olarak
lö 600'lerde almışlar ve bundan Latince yazı geliştirilmiştir. 7
Yunanlılar Fenike alfabesini lö 4 . yüzyılda gelişmiş hale kavuş­
turdular. Bu konuda şaşırtıcı bir olgu , Iö 4. yüzyılda biçimlenen
Yunan alfabesinin, bu şeklinin günümüze kadar korunarak akta­
nlması ve hiçbir değişikliğe uğramamasıdır. Thera ve Rodos'ta
arkaik Yunanca kitabeler halinde yazı işaretleri bulunmuştur ve
bunlar, Doğu Akdeniz'in semitik halklannınkilerle göze çarpan
bir benzerliğe sahiptir . Burada Yunanlıların kültürel başarısı,
Fenikelilerin sessiz harfli alfabesini sesli harflerle tamamlamaları
ve düzeltilmiş biçimde Batı'ya iletmiş olmalandır. Yunanlılann
önemli bir eklemesi de, daha IS 205'te nokta, virgül ve hece çizgi­
sinin kullanıma sokulması olmuştur. Nihayet Etrüskler, Romalılar
ve tüm Batı kültür çevreleri, alfabeyi benimsemişlerdir. Orta ltalya'ya
yerleşen ve Roma kentini kuran , Eski Yunanlıların ''Tyrsenoi /
Tyrrhenoi" ve Romalılann "Tusci" ya da "Etrusci" adını verdikleri
Etrüskler , Tiber Irmağı'nın kuzeyinde yer alan ve "Etruria" adı
verilen bölgeye yerleşmişlerdi . Kentlerini , Anadolulular gibi iç
138 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tanhi

kısımlara kurmuşlar ve deniz kıyısına yerleşmemişlerdir. Bunlann


kökenleri hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Türk kö­
kenli bir Anadolu halkı olduklan , Doğu Anadolu'dan geldikleri
ya da ltalya'nın yerli halkı olduklan ileri sürüldüğü gibi, Herodotos,
Etrüsklerin Batı Anadolu'daki Lydia kralının oğlu Tyrsenos'un
önderliğinde oraya göç ettiklerini söyler. Anadolu'nun Lydia böl­
gesinde "Tyrsa" adlı bir antik kent keşfedilmiştir. lö 1 3 . yüzyıla
ait Mısır metinleri, Nil ülkesini sıkıştıran "deniz halklan" arasında
"Tursa" , "Şardana" ve "Şekkeş" gibi adlar saymaktadır ki bunlar,
sırasıyla Etriskler, Sardinyalılar ve Sicilyalılardır. Günümüzde
ltalya'nın Pavia Üniversitesi'nde çalışan genetikbilimcilerin mito­
kondrial DNA araştırmalan sonucu , Etrüsklerin kökenlerinin
Lydia b ölgesi halkı olduğunu saptadıkları belirtilmekte dir .
Etrüskler, Yunan alfabesini kendi yazılanna uyarlamışlarsa da Etrüsk
yazısı , henüz tam anlamıyla çözümlenememiştir. 3· 1 9·95

Latin Alfabe Yazısının Gelişimi


Latin alfabesi ile yazılı en eski yazıt, tö 7. yüzyıla tarihlenmek­
tedir. Latin alfabesi zamanla değişiklikler yapılarak daha kusursuz
hale getirilmiştir. Genel olarak "Scriptura capitalis" (büyük harf
yazısı) adını alan Roma yazısı tö 200'lerde klasik şeklini almış ve
IS 1 0 0 yılı dolayında kusursuz hale getirilmiştir . Epigrafide
(yazıtbilim) " Capitalis monumentalis " (büyük harf anıt yazısı)
adını alan Roma yazısı , Roma anıtlannda ya da taş yazıtlar üze­
rinde kullanılmıştır. En ünlü " Capitalis monumentalis" örneği ,
Roma'daki " Columna Traiana "nın (Traian Sütunu) taban kısmın­
daki yazıt olup İmparator Marcus Ulpius Traianus (yön. 98- 1 1 7)
tarafından 1 1 3 yılında Roma Forum'una diktirilmiştir. Roma ra­
kamlannda kullanılan işaretler de "Scriptura capitalis" alfabesindeki
yedi büyük harften oluşturulmuştur: 1 ( 1 ) , V (5), X ( 1 0) , L (50),
C ( 1 00) , D (500) , M ( 1 000) .
Roma lmparatorluğu'nu kuran Augustus'un (yön. tö 27 -IS
1 4) faaliyetlerini anlatan ve IS 1 4 yılında onun tarafından kaleme
alınarak Roma'da dikili iki tunç sütun üzerine kazdınlan metnin
kopyalan, imparatorluğun öteki eyaletlerindeki çeşitli tapınak­
larda da taşlara kazıtılmıştı. Kopyalardan kimi parçalar Isparta ili
Yazının Tarihi J 139

içindeki Antiochia ad Psidium (Yalvaç) ve Apollonia'da (Uluborlu)


bulunmuş olup bu vasiyetname metninin en ünlü değişkesi,
Ankara'daki "Augustus Tapınağı"nın (Ogüst Tapınağı) duvarlanna
iki dilde -Eski Yunanca ve Latince- kazınmış olan "Monumentum
Ancyranum " (" Res Gestae" / "Augustus'un Vasiyetnamesi" /
"Ankara Anıtı") adlı büyük bir yazıt halinde bulunmaktadır. Öteki
metinler zaman içinde tümüyle yok olmuştu r . Ankara'daki
Augustus Tapınağı, Hacı Bayram Camisi'nin bitişiğinde bulunuyor­
du. Camiye bitişik tapınak duvanndaki bu yazıtta Augustus'un
yaşamöyküsü ve "vasiyeti" yer almaktadır. Batı dünyasının bu yazı­
tı tanıması, ilk olarak Avusturya elçisi olarak Türkiye'ye gelmiş
olan Baron Ogier Ghiselin de Busbecq tarafından 1 5 5 5 yılında
ortaya çıkarılmasıyla gerçekleşmiştir. 7 Busbecq'in ardından ,
l 70 l 'de joseph Pitton de Toumefort ( 1 656- 1 708) , l 705'te Paul
Lucas , l 745'te Edward Pococke ( 1 604- 1 69 1 ) , 1 836'da William
] . Hamilton ( 1 788- 1 8 56) ve 1 8 5 9'da Hamburg'lu gezgin A. D .
Mordtmann ( 1 8 1 1 - 1 879) gibi araştırmacı gezginler bu yazıtın kıs­
men ve tam olmayan kopyalama ve çevirilerini yapmışlar, 1 86 l 'de
Fransa İmparatoru III. Napoleon ("Louis Bonaparte") (İmp .
1852- 1 870) tarafından görevlendirilen Georges Perrot ( 1 832- 1 9 1 4)
ve Edmund Guillaume adlı bilginler Latince metnin tamamının ,
Yunanca metnin ise açıkta kalıp da görülebilen bölümlerinin
kopyasını çıkardılar ve bunlar daha sonra çevrildi .
Kutsal Roma-Germen İmparatoru Charlemagne'ın (Carolus
Magnus, Büyük Karl, Şarlman) (yön. 800-8 1 4) yönetimi altındaki
bölgelerde Latince , Romalılann kullandığı gibi yalnızca büyük
harflerle yazılırdı. Daha sonralan manastırlardaki keşiş ve rahipler
değişik kalıplarda küçük harfler denemeye başladılar. Bunun ne­
deni , papirüsün zor bulunması ve parşömenin de pahalı olması,
bu nedenle de dar yere küçük harflerle daha çok yazı yazabilme
kaygısı idi . Alcuin Ealhwine ya da Alcuin Turonensis adlarıyla
da bilinen seçkin din bilgini Alcuin of York (York'lu Alcuin)
(732-804) , 780 yılında Charlemagne tarafından danışman olarak
Aachen'daki (Aix-La-Chapelle) saray okuluna davet edilmiş, 789
yılında tüm ülkedeki kilise ve manastır okullannda "Yedi Serbest
Sanat" sistemini ("quadrivium " adı verilen aritmetik, geometri,
140 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

astronomi ve müzik ile " trivium" adı verilen dil bilgisi, hitabet ve
diyalektik / mantıktan oluşan yedi ders sistemi) uygulamaya koy­
muştur. Alcuin, ortalıkta çok sayıda elyazma dolaştığından, eğitim­
de izlenecek metinler konusunda sıkı bir araştırmaya koyulmuş
ve l rlanda , İspanya ve İ talya 'ya özel temsilciler göndererek
öğrencilerin kullanımı için kopyalanacak metinler getirtmiştir.
Bir ara Roma'ya giderek Roma yazısı ve elyazma geleneği üzerinde
incelemeler yapmış, sonunda "Scriptura capitalis" (büyük harf
yazısı) sistemine küçük harfler de ekleyerek "Karolenj küçük harf
yazısı" denen yeni bir yazı sistemi biçimlendirmiştir. Yuvarlatılmış,
iyi oranlanmış ve kolayca okunup yazılabildiğinden sarayda da be­
nimsenen bu "Karolenj küçük harf yazısı" , İmparator Charlemagne
tarafından eğitimde kullanılacak standart bir yazı olarak benimsen­
mesi nedeniyle bu adı almıştır. "Karolenj" terimi, Charlemagne'ın
adından gelip onun ve ardıllarının yönetim dönemini niteler.23
Modem Avrupa dillerinin temeli olan Latin alfabesine yol
gösteren Fenike alfabesi , daha sonra Slavların Kiril alfabesine ve
İskandinav kültüründe "runik yazıya" (< "rune": sır) da kaynaklık
etmiştir. İÖ 3 . yüzyıldan I S 1 0 . yüzyıla kadar Kuzey Avrupa
kabileleri ve Germenler tarafından kullanılan Hıristiyanlık öncesi
yazı sisteminin harflerine "runik harfler" denir ve "runik yazı " ,
birbirine bitiştirilmemiş tek tek işaretlerden oluşmaktadır. Runik
(Fra. "runique") yazının erken dönem, Anglo-Sakson ve İskandinav
olmak üzere üç farklı türü vardır. llk Türk alfabesi olan Göktürk
/ Kök-Türk alfabesi de runik yazıya benzer bir alfabe olup 1 9 .
yüzyıl sonuna doğru çözümlenmiştir. Moğolistan'ın kuzeyindeki
Orhun bölgesinde Türk diliyle ve runik harflerle yazılmış uzun
metinler içeren taşlara rastlanmıştır. 8 . yüzyıla tarihlenen Orhun
Yazıtları , ilk olarak 1 3 . yüzyl da l ran'lı şair Muhammed ibn
Cüveynı: ( 1 233- 1 283) tarafından fark edilmiş, Göktürk alfabesini
çözen Danimarka'lı dilbilimci Vilhelm Thomsen ( 1 842- 1 9 2 7)
tarafından 1 898'de okunmuştur . Germen kökenli İskandinav
halkları, Gotlar, Keltler, Etrüskler ve Frigyalılar bu yazının değişik
biçimlerini kullanmışlardır. Runik yazının kökeni tartışmalıdır.
Runik yazının kullanımı Orta Avrupa' da 700'lü yılların ortalarında,
lngiltere'de ise 1 0 . yüzyılda sona ermiştir. Yalnızca İskandinavya' da
Yazının Tarihi l 141

runik yazı kullanımı daha uzun sürmüş v e çeşitli bölgelerde 1 9 .


yüzyıl sonuna dek süregelmiştir.
Moravya Kralı Rostislav, 862 yılında Bizans'tan, krallığını
Germen bağımlılığından kurtarmak amacıyla Hıristiyanlığı Slav
dilinde öğretebilecek misyonerler gönderilmesini istemiş , bunun
üzerine 863 yılında Methodius (-8 1 5-885) ve Konstantinus
(sonradan keşiş olunca adı Kyrillos olmuştur) (826-869) adlı iki
Rum kardeş gönderilmiştir. Bunlar bir Slav dilini seçip "Glagolitik"
adlı bir alfabe geliştirerek başta inci} olmak üzere çeşitli kutsal
metinleri Slavca'ya çevirmişlerdir. Bu alfabenin değişkelerinden
biri , Kyrillos'un adından "Kiril alfabesi" adını almıştır.96
Gotik katedrallerin de hızla çoğaldığı 1 1 . yüzyılda geliştirilen
küçük harflere " Gotik harfler" adı verildi . Bu yüzyılda Kuzey
Avrupa yazısı, mürekkebin koyuluğu ve harflerin sıkışık yazılması
nedeniyle bir yoğunluk kazanmış ve "siyah / koyu harfler" diye
bilinmiştir. Sıkışık düzendeki bu yazı biçeminin nedeni, pahalı
olan parşömenden tasarruf için fazla yer kaplamaması idi.
1 3 ./ 1 4 . yüzyılda ltalya'da Gotik küçük harflerin yuvarlatılmış bir
türü olarak "Rotunda" (Lat. "yuvarlatılmış harf') ortaya çıkmıştır.
14. yüzyıl sonlarında hümanist ve tipograf Coluccio Salutati
( 1 33 1 - 1406) , Antikçağ modellerinden hareketle küçük harflerden
oluşan ve "Humanistica" diye adlandırılan bir yazı türü geliştirmiş­
tir. 1 5 . yüzyıla gelindiğinde Roma'daki Papalık Sarayı katibi Gian
Francesco Poggio Bracciolini ( 1 380- 1 459) , Karolenj yazısındaki
küçük harflere , Roma anıtlarında kullanılmış olan büyük harfleri
ekleyerek yeni bir düzenleme yapmış; hümanist Niccolö Niccoli
(- 1 364- 1437) ise kalemi eğik tutup yazma işlemine hız kazan­
dırmış ve harfleri birbirine bağlayarak Ortaçağ'ın bir buluşu olan
"işlek elyazısını" geliştirmiştir.
Venedikli ünlü basımcı Aldus Pius Manutius (Alda Pio Manuzio
/ Alda Menice) ( 1 449- 1 5 1 5) , 1 5 0 1 yılında, Romalı şair Vergilius'un
(Virgil) (lö 70- 1 9) eserlerini Niccoli'nin yana yatık yazısı biçeminde
hazırladığı döküm harfleri ile cep kitabı şeklinde basmış ve bu yazı
biçemine "italik" adını vermiştir. Batılılar 1 6 . yüzyılda italik yazıyı,
elyazısının değişmez bir biçemi olarak benimsemişlerdir.
14 2 1 Kdğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Standart elyazısı , basılı malzeme üretmek üzere gravürcü


tarafından kullanılan bakır levhalardan kaynaklanmaktadır. Usta
gravürcülerin levhalarının kopyalarını hazırlayan çırakların
yazısından "bakır levha yazısı" doğmuştur. Böylesi elyazmalann
en ünlüleri, Vatikan katibi Gianfrancesco Cresci'nin 1 560 tarihli
Essemplare adlı eseri ile Yaşlı George Bickham'ın ( 1 684- 1 758)
1 733-4 1 yıllan arasında yayımlanan Universal Penman adlı eseridir.
Bickham'ın bakır levhaları, öğretim amacıyla 2 0 . yüzyıl başlarına
dek lngiltere'de kullanılmıştır.

Sıra Dışı Yazı ve Alfabeler


"Kriptografi" (< Yun. "krypt6s": gizli, saklı, mahrem + "graphos":
yazı) , bilgi şifreleme ve şifre çözme için kullanılan özetleyici bir
nitelemedir. Bunun bilimine "kriptoloji" adı da verilmekte olup
informatik (bilişim) ve matematik ile de yakından ilişkilidir.
"Floransa'lı Vitruvius" diye de nitelenen hümanist, mimar, sanatçı
ve geometrici Leon Battista Alberti ( 1 404- 1 4 72) , kriptoloj inin
kurucusu olarak kabul edilir. Onun bu konudaki ilk eser olan ve
1 466'da kaleme alınan elyazma metni De componendis cifris, ilk
olarak aynı konudaki diğer çalışmaları ile birlikte toplu eser
halinde 1 568 yılında Venedik'te basılmıştır.43
Harflerle kısa yazı tekniği anlamına gelen stenografinin ("kısa
yazı") kurucusu lngiliz john Willis (ölm. - 1 628) olup buna ilişkin
eseri The Art of Stenography (Stenografi Sanatı) (Londra , 1 602)
başlığını taşımaktadır.
Körlerin okuma-yazmaları için ilk atılım olarak on iki nok­
talı körler alfabesi ("ecriture noctume": "gece yazısı") , 1 820 yılı
dolayında saha ölçüm subayı Nicolas Marie-Charles Barbier
( 1 767- 1 843) tarafından geliştirilmiştir. Bunda , savaş sırasında
gece karanlığında okuma gereksinimi duymasından esinlenmiştir.
Bu alfabede 36 temel işaret vardı ve her bir işaret en çok on iki
noktadan (altışar nokta halinde iki satırdan) oluşuyordu. Bu yazı,
Paris körler okulunda denendi , yazması ve okunmasının güç
olduğu anlaşılınca , daha sonra 1 82 5'te Louis Braille ( 1 809- 1 852)
tarafından altı noktalı pratik hale getirildi. Üç yaşında kör kalan
Yazının Tarihi l 143

Braille , Paris Körler Okulu'nda okumuş ve burada Barbier'nin


geliştirmiş olduğu "on iki noktalı alfabe"yi öğrenmiş , 16 yaşına
geldiği 1 82 5 yılında "altı nokta körler alfabesi"ni geliştirmiştir.
Bunda her harf, en çok altı noktadan (üçer noktalı iki satırdan)
oluşuyordu. Braille, buna ek olarak matematiksel simgeler, müzik
notaları ve steno yazısı (kısa yazı) için de simgeler geliştirmiştir.43
Portre ressamı Samuel Finley Breeze Morse ( 1 79 1 - 1 8 72)
tarafından 1 833 yılında , ara verilmeksizin nokta ve çizgilerden
oluşturulan "nokta-çizgi yazısı" şeklindeki elektrikli telgraf alfabe­
sinin ("Morse alfabesi") uzantısında 1 9 1 2 yılında Londra'daki bir
konferansta ("Titanic Konferansı"), uluslararası deniz imdat işareti
olarak "SOS" (< lng. "Save Our Souls": "Canlarımızı Kurtarınız")
çağrı sistemi benimsenmiştir. Bundan önce 1 Şubat 1 904 tarihinden
itibaren, telsizin bulucusu Guglielmo Marchese Marconi'nin ( 1 874-
1 9 3 7) "Telsiz Telgraf Şirketi"nin gemiler için yürürlüğe koyduğu
"CQD" (< lng. " Come Quick, Danger " : "Çabuk Geliniz, Tehlike
Var") şeklindeki imdat sinyalleri kullanılıyordu . "SOS" sistemi 1
Temmuz 1 908 tarihinde belirli telsiz şirketleri tarafından kullanıma
sokulmuştur.43
HAT SANATI ÜZERİNE

"HÜSN-1 HA T " VE ÜNLÜ HATTATLAR


Hat sanatı, rengi kullanmayan, yalın ve iki boyutlu bir plastik
sanat olup Kur'a ıfın en iyi biçimde yazılması amacını gütmüştür.
Hat sanatı , Roma döneminde Arabistan'ın kuzeybatısıyla
Ürdün'ün batısında yaşamış olan Nabati kavminin kullandığı
harflerden geliştirilen Arap yazısıyla oluşturulmuş bir İslam sanatı
türüdür. Bu sanatın ortaya çıkışı dinsel niteliktedir. İslamın kitabı
olan Kur'a n-ı Kerim 'i yazılı (yani mushaO haline getirmede en
güçlü estetiği arayıp bulma çabasından doğmuştur. Batıdaki Rö­
nesans sanatları da genel kapsamıyla dinsel konulara dayalı idi .97
Ülkemizde, sokak ortasına atılmış bir kağıt görüldüğünde ,
"kütüb-i şerife "nin (kutsal kitapların) yazıldığı kağıda saygıdan
ötürü , yerden alınıp bir duvar deliğine sokulması sevap sayılırdı .
" Hüsn-i hat" (güzel yazı , hat sanatı , kaligrafi) , İslam sanatla­
rının en yükseği , İslam ruhunun en karakteristik anlatımıdır. Hz .
Ali (598-66 1 ) , hat sanatının ilk ustası, özellikle de küfI yazının
yaratıcısı ve en üstün uygulayıcısı olarak kabul edilir. Tam anla­
mıyla İslami sanat diyebileceğimiz sanat dalı , hat (yazı) sanatı ,
daha doğrusu "hüsn-i hat"tır (güzel yazı) . Bir çizgi sanatı olan hat
sanatının İslamda büyük gelişme göstermesinde, bu sanatın İslam
anlayışına ve zevkine uygun bir sanat olmasının yanı sıra dinin
de rolü olmuştur. Kur'an 'da yazılanlar Allah'ın buyrukları oldu­
ğu için, bunları anlatmaya aracı olan yazılar ve bunları süsleyen
hattatlar büyük önem kazanmışlardır. Kur'an 'ın Arapça yazılmış
146 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

olması Arap yazısına üstünlük sağlamış, kısa süre içinde çeşitli


üslupta yazılar geliştirilmiştir (Şekil 2 7) . Türkler bu alanda çok
büyük bir başarı göstermişlerdir. Bu yüzden, " Kur'an Mekke'de
nazil oldu (indirildi) , Kahire'de okundu, lstanbul'da yazıldı " şek­
linde ünlü bir söz vardır.98
Kimi sanat tarihçileri hat sanatının, Islam'da resim yasağının
sonucu olarak ortaya çıktığını öne sürerler. Arap harflerini kullanan
yazı sisteminde çoğu harflerin yapısı , onların sözcüğün başında ,
ortasında ya da sonunda bulunuşuna bağlı olarak değişmektedir. 99
Tüm lslam dünyasının anıtsal sanat eserleri açısından kitabe
1 00
yazımının (epigrafi) da büyük önemi vardır (Şekil 28) .

Şekil 2 7. 1 5. yüzyılda lspanya'da yazılmış Kur'an-ı Kerim 'den bir sayfa. "'"
Hat Sanatı Üzerine l 1 47

Şekil 28. End ülüs 'ce Halife Il. el-Hakem (yön . 961 - 9 76) döneminden, bir yapının raş
kitabesi (yak/. 9 70 yı lı ) uJC
148 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

lslam öncesi dönemde göçebeliğe dayalı bir toplum hayatı


yaşayan Türklerin yüksek sanatlarının olması beklenemezdi. Orta
Asya'daki çeşitli Türk kavimleri içinde yalnızca Uygurlarda durum
biraz daha değişikti . Uygu rlar ülkenin güneyinde yerleşik bir
yaşama geçmişler ve komşuları olan Çin gibi eski kültür ve sanat
ülkelerinin de etkileri ile belirli düzeyde gelişmiş bir sanat (duvar
resimleri, minyatür ve heykel) yaratabilmişlerdi. Doğrusu Türklerin,
bütün kültür yaşamlarında olduğu gibi sanatta da ancak lslam
döneminde bir varlık gösterebildikleri kuşkusuzdur. Bunun iki
önemli nedeni vardır. Bunlardan biri , lslamI dönemde büyük
ölçüde yerleşikliğe geçilip bu yaşamın koşullarına uyum sağlamış
olmasıdır. lkinci neden ise , lslam kültürünün, bileşik kaplar
ilkesine uyarak, ö teki Müslümanlara da akıp geçerek düzeyi
101
yükseltmesidir. Türklerin hat sanatına katkısı , Selçuklularla ve
özellikle de mimaride küfI yazının çeşitleri olan "satrançlı" ya da
"murabbalı (karesel) geometrik biçemli" yazı ile başlamıştır.
Emevi ve Abbasi dönemi sanat ve kültürünün bir aracı olarak
gelişen kaligrafi sanatı, lslamı kabul eden ülkelerde yayılmaya
başlamıştır . Bağdat kentinde önce Abb asi , sonra da llhanlı
döne mlerini yaşayıp o zamana kadar derece derece gelişen hat
sanatını Araplar elinde doruğa eriştiren, Sultan I. Bayezid'in (Yıldırım)
(yön. 1 389- 1 402) ikinci eğitmeni olan Yakut-ı Musta'sımI'nin
(ölm. 1 399) üslubu ("Yakut üslubu") , Osmanlı ve lslam ülkelerine
yayılmıştır. Arap yazısının ilk biçimi , adını Küfe kentinden alan ,
köşeli karakterli "kufi" yazısıdır. 9 . yüzyıldan sonra "kufi" yazısı
artık önemini yitirmiş, onun yerine , yuvarlak yazıların egemen
olduğu , hattatlara büyük olanaklar sağlayan ve topluca "aklam-ı
sitte " ("altı kalem" / "altı yazı; Farsçası "şeşkalem") diye anılan
"sülüs'' , "nesih" , "m uhakkak" , "reyhanI'' , "tevki'' , "nka" yazı tür­
lerinin egemenliği başlamıştır (Şekil 2 9 ) . 97 1 0 . yüzyılda ortaya
çıkan sülüs yazı, öbür türlere kaynak olmuş ve "yazıların anası"
(" ümm el-h utat") diye anılmıştır. Nesih , küfI yazının, köşeleri
yuvarlatılmış biçimi olup ilk örnekleri 1 0 . yüzyılda görülmüştür.
Reyhanı, nesihe benzer, ancak yatay çizgileri daha yatık ve uzundur;
1 6 . yüzyıldan sonra kullanılmamış ve yerini nesihe bırakmıştır.
Hat Sanatı Üzerine l 149

Muhakkak yazı , küfI ile sülüs arasında yer alır; 1 6 . yüzyıla kadar
kullanılmış ve yerini sülüsa bırakmıştır. Tevki, sülüsa çok yakın
bir yazı olup çoğunlukla devlet yazışmalarında kullanılmıştır.
Rıka , nesihin dişsiz , yuvarlak ve kıvrak bir türü olup icazetlerin
(diploma) yazımında kullanılmıştır. Aklam-ı sitte dışında kalan
yazı biçimleri ise küfi, talik (düz çizgisi olmayan yuvarlak harfli
yazı) , celi (sülüs ve talik yazının büyük boyda yazılmışı) , gubari
(çok ince ve küçük yazı) , divani ( tevki ve talik'e benzeye n ,
yalnızca fermanlarda kullanılmasına izin verilmiş olan bir yazı
türü), celi divani (divaninin çok süslü ve karmaşık bir şekli olup
önemli devlet yazışmalarında kullanılmıştır) , rıka (gündelik
yazışmalarda kullanılan pratik bir el yazısı türü) , siyakat (küfiyi
andıran, tapu kayıtlarında ve arazi ve emlak defterlerinde kulla­
nılmış olan bir yazı) ve müsenna (ters ve yüz, yani sağdan sola ve
102
soldan sağa yazılan yazı) idi. 1 1 . yüzyılda ortaya çıkan " talik"
yazı, yalnızca İran' da kullanılmış ve 1 4 . yüzyıldan sonra yerini
"nestalik"e bırakmıştır. Hat sanatında yazının irisi , "celi" adını
alır. " Celi" yazı, Osmanlılara 1 9 . yüzyılda Mustafa Rakım'ın
( 1 7 5 8 - 1 8 2 6 ) eliyle geçmiştir . Küçük yazılara " h urde " , daha
küçük olanlara "gubarf " ("toz" anlamına gelir ve yazının çok ince
ve küçük yazılmasından bu adı almıştır) , bütün harfleri birbirine
bağlanarak yazılana ise "m üselsel" denir.
Osmanlıda 1 5 . yüzyılın ikinci yarısında Amasya , ardından
da İstanbul, hat sanatının önemli merkezleri olmuş; İstanbul hat
sanatının liderliğini günümüze kadar korumuştur.
Fatih, diğer güzel sanatlar yanında yazma kitaba değer veren
bir padişahtı . Oğlu Şehzade (Yıldırım) Bayezid'in, vali olarak
bulunduğu Amasya'da , geleceğin hat dehası Şeyh Hamdullah-ı
Amasi'ye ( 1 436- 1 520) yazdırdığı kimi eserler, günümüze kadar
ulaşmıştır. O dönemde Amasya'da bir kağıthane de bulunmakta
idi . Şeyh Hamdullah , Osmanlı hattatlarının en büyük "üstadı"
sayılmaktadır. Sultan I . Bayezid, Amasya'da şehzade iken tanıdığı
Şeyh Hamdullah'ı sarayına almış , onun hokkasını tutmuştur.
"Kıblet el-Hattatin" ("Hattatların Kıblesi") diye de nitelenen Şeyh
Hamdullah, 4 7 adet Kur'an yazmıştır . so Istanbul'un fethinden
1 50 1 Kcigıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

sonra bu kentin Müslümanlaştınlmasında yer alan anıtlara konulan


"celi sülüs" (iri sülüs) kitabelerin hattatlarının, Fatih döneminin
iki büyük sanatçısı Yahya Sofı (ölm. 14 77) ve oğlu Ali Sofı olduğu ,
eserlerindeki imzalarından anlaşılmaktadır. Şehzade Bayezid'in
tahta geçişinden hemen sonra lstanbul'a yerleşen Şeyh Hamdullah,
hocası Hayreddin Maraşi yoluyla Yakut-ı Musta'sımi'ye bağlanan
yazı üslubunu en yetkin şekliyle lstanbul'da gerçekleştirmeye
başlamıştır. Şeyh Hamdullah ve öğrencileri elinde olgunlaşan
"aklam-ı sitte" arasında "nesih " yazısı, özellikle mushaf (Kur'a n
nüshası) yazılmasına ayrılmış; "sülüs", yalnız başına ya da "nesih"le
birlikte sanat yazısı haliyle yerleşip sürmüş, "muhakkak" ve "reyhani"
ise 1 7. yüzyıl sonlarına kadar yavaş yavaş bırakılmıştır. " Tevki"nin
yerini "divani" ve "celi div-anI" yazılan zaten doldurduğu için bunun
da alanı daralmış; "nka" ise "icazet" hattı adıyla hattatların imza
satırlarında ve icazetname yazılarında kullanılmıştır.97
Şeyh Hamdullah'ın açtığı çığır, damadı Şükrullah Halife (ölm.
1 543) , oğlu Mustafa Dede ( 1 495 - 1 538), torunları ve öğrenciler
eliyle yeni nesillere aktarıldı. Şükrullah Halife'nin oğlu Pir Mehmed
(ölm. 1 580) , Halid Erzurumi (ölm. 1 63 1 ) , Derviş Ali (ölm. 1 637) ,
Suyolcuzade Mustafa Eyyübi (ölm. 1 686) gibi hattatların ardından
Hafız Osman ( 1 642- 1 698) , Şeyh Hamdullah üslubundaki "aklam-ı
sitte"yi yeni bir estetik değerlendirmeye tabi tutarak bu üslup yerine
"Hafız Osman üslubunu" ön plana çıkardı . 1 6 . yüzyılın ünlü bir
hattatı Ahmed Karahisari ( 1 469- 1 5 56) , Yakut-ı Musta'sımi'nin
üslubunu doruk noktasına ulaştırmıştır. Ancak, uzaktan okunmak
için yazılan "celi sülüs " hattı gerilemişti. Hafız Osman üslubu ,
1 8 . yüzyılda Küçük Derviş Ali (ölm. 1 7 1 5) ve Yedikuleli Seyyid
Abdullah (ölm. 1 736) ile yerini sağlamlaştırmıştır. 1 8 . yüzyılın
sonundan itibaren Hafız Osman "sülus"unu yakından inceleyen
İsmail Zuhdi (ölm. 1 806) ve özellikle de kardeşi Mustafa Rakım
( 1 7 5 8 - 1 826) , bu üslubu daha da geliştirerek "celi " üslubuna
aktarmayı başarmış ; sessiz harflerin arasına seslilerin yerini tutan
yeni imleri büyük bir ustalıkla yerleştirmiştir. 1 9 . yüzyılda Mahmud
Celaleddin'in (ölm. 1 825) yarattığı farklı üslubun ise kadın hattat­
ların en büyüklerinden sayılan eşi Esma lbret Hanım (ölm. 1 780) ,
Hat Sanatı Üzerine J 151

Şekil 29. On ayn hat yazısı ile yazılmış "Bismillahirrahmanirrahim " ("Esirgeyen, bagışlayan
Allah 'ın adıyla '? sözü. Alttan ikinci sırada yer alan Sini yazının kendine özgü biçeminden,
bu yazının Çin Müslümanlanndan kaynaklandıgı anlaşılmaktadır. '0'
152 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

Tahir Efendi (ölm. 1 845) ve onun öğrencisi Sultan Abdülmecid' den


(yön. 1 839- 1 86 1 ) başka izleyicisi olmamıştır. 63 1 9 . yüzyıl hattatla­
rından Kazasker Mustafa lzzet Efendi ( 1 80 1 - 1 876) , Ayasofya'nın
duvarlarını süsleyen büyük levhaları ve kubbedeki görkemli yazıyı
yazmıştır. Mustafa Rakım'dan yetişen öğrencilerle "celi sülüs", en
yetkin şekline erişti . Bu üslubun Cumhuriyet dönemindeki tem­
silcileri Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey (Altunbezer) ( 1 873- 1 946) ,
Ömer Vasfi Efendi ( 1 880- 1 92 8) , Kamil Akdik ( 1 862- 1 94 1 ) ,
Mehmed Emin Dede (Yazıcı) ( 1 883- 1 945), Hamid Aytaç ( 1 89 1 -
1 982) , Halim Özyazıcı ( 1 898- 1 964) , Macid Ayral ( 1 89 1 - 1 96 1 ) ve
Necmettin Okyay ( 1 883- 1 9 76) , bu sanatın yüzakı olmuşlardır.9 7
"Aklam-ı sitte" dışında Osmanlılarda çok beğenilen bir yazı
türü de lran kökenli olan " talik" hattıdır ve bunun değiştirilmiş
bir türüne "nestalik" adı verilmiştir. Diğerlerinin tersine " talik",
Arapça'daki harflerin hareke işaretlerine yer verilmeden , çıplak
ve sade görünüşle yazılır ve bu nedenle Türkçe'ye de uyumlu gelir.
1 5 . yüzyılın ikinci yansından başlayarak, özellikle ince şekliyle
kitaplarda görülmeye başlanan " talik" hattı, "nestalik" (< nesih +
talik) üslubuna bağlı kalınmak suretiyle Osmanlı topraklarında
yayılmıştır . 9 7 " Nestalik" hattı , 1 5 . yüzyılın ilk yarısında Mır
Aliyy-i Tebriz1 (ölm . 1 446) tarafından geliştirilmiştir. " Talik"
yazının Osmanlı ülkesinde bir sanat olarak yaygınlaştırılması 1 7 .
yüzyılda başlamıştır. lranlı büyük hattat Mır lmadü' l-Hasenl'nin
(- 1 5 54- 1 6 1 5) yeni bir estetik yapı kazanan talik harfleri , onun
öğrencilerinden Buhara'lı Derviş Abdı (ölm. 1 647) tarafından
lstanbul'a tanıtılmış ve sanat çevrelerinde beğeni kazanmıştır.
lmadü'l-Hasenl'nin üslubu iki yüzyıl boyunca Tophane'li Mahmud
(ölm . 1 669) , Siyahı Ahmed (ölm. 1 687) , Abdülbaki Arif (ölm.
1 7 1 3 ) , Du rmu şzade Ahmed (ölm . 1 7 1 6) , Dedezade Seyyid
Mehmed Said (ölm . 1 759) , Şeyhüllslam Veliyeddin Efendi (ölm.
1 768) , Katibzade Mehmed Refi (ölm. 1 769) gibi büyük hattatlarca
sürdürülmüştü r . Dedezade Seyyid Mehmed Said tarafından
yetiştirilen ve sağ tarafı felçli olup sol eliyle yazdığı için "Yesari"
lakabıyla anılan Yesan Mehmed Esad Efendi (ölm. 1 798) tarafından
yenilenmiş ve Osmanlı talik üslubu doğmuştur. Onun en başarılı
Hat Sanatı üzerine l 153

öğrencilerinden oğlu Yesarizade Mustafa İzzet Efendi ( 1 777 -


1 849) , bu üslubu sistemleştirerek " celi talik" yazısında son derece
güzel örnekler vermiş ve ondan sonra gelen bütün talik hattatlan
Yesarizade'nin yolunu izlemişlerdir. 1 9 . yüzyılın başından
günümüze kadar geçen sürede bu üslubun en başanlı temsilcileri
Kıbrıslzade İsmail Hakkı Efendi ( 1 7 8 5 - 1 8 62) , Ali Haydar Bey
( 1 80 2 - 1 8 70) , Kazasker Mustafa İzzet Efendi ( 1 80 1 - 1 876) , Çar­
şambalı Arif Bey (ölm. 1 85 2 ) , Abdülfettah Efendi ( 1 8 1 5- 1 896) ,
Sami Efendi ( 1 837- 1 9 1 2 ) , Nazif Bey ( 1 846- 1 9 1 3) , Ömer Vasfi
Efendi ( 1 880- 1 928) , Aziz Efendi ( 1 87 1 - 1 934) , Abdülkadir Kadri
Efendi ( 1 875- 1 942) , Mehmed Hulusi Yazgan ( 1 869- 1 940) , Halim
Özyazıcı, Necmeddin Okyay, Hamid Aytaç ile Kemal Batanay'dır
( 1 89 1 - 198 1 ) . 63
Müslümanlıkta güzel yazının ("hüsn-i hat ") önemi büyüktür.
Hat sanatında en çok işlenen ayet, "Besmele"dir ("Bism-illah-ir­
rahman-ir-rahim" : Esirgeyen, bağışlayan Allah'ın adıyla) . Güzel
yazı yazıcılar (hattatlar) aynı zamanda tezhipçiydiler ki bu da hat
sanatının minyatür üzerindeki büyük etkisini ve çizgilerinin eşsiz
inceliğini açıklar.
Batı dünyasının İslam yazısı ile ilgilenmesi , Abbasi Halifesi
el-Vasık (yön. 84 1 -84 7) döneminde başlamıştır. Abbasi Halifesi
el-Me ' mun'un (yön . 8 1 3 - 8 3 3 ) Bizans 'a yazdığı mektubunun,
biçim ve oran açılanndan çok beğenildiği bilinmektedir. Rönesans
resminin babası sayılan Giotto ( Giotto di Bondone) ( 1 2 6 7- 1 3 3 7) ,
"Mısır'a Firar" adlı tablosunda , Fra Filippo Lippi ( 1 406- 1 469) ise
Meryem'i taç giyerken gösteren tablosunda, küfl yazılan süs öğesi
olarak kullanmışlardır. " Yaşamadıgım, bum umun diregini sızlata­
rak beni yaratmaya itmemiş hiçbir şeyin şiirinin yazmadım" diyen
büyük Alman şairi Wolfgang von Goethe ( 1 749- 1 83 2 ) , İslam
yazısının sihrine kapılmış ve onu öğrenmek için çaba harcamıştır.
Arapça güzel yazı sanatı, İslam sanatının bir özelliğidir. Köşeli
"küfl" ve yuvarlak "nesih" olmak üzere iki büyük biçemin yanı sıra,
örneğin İran'a özgü "sülüs" gibi biçemler de vardır. Özgün haliyle
lran'da Meşhed Camisi'ne ait olup günümüzde Londra Victoria &
Albert Müzesi'nde bulunan bir kitabede sülüs stili, çiçekli bir ze­
min üzerinde yer almaktadır (Şekil 30) . ı o•
1 54 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

ŞEKiL 30. lran 'da Meşhed Camisi'ne ait, sülüs stilli kitabe (Viccoria & Alberc Museum,
Londra). '"'

Evkaf Nazırı ve Şeyhülislam Hayri Efendi'nin ( 1 867- 1 922)


çabalarıyla 1 9 1 4 yılında lstanbul'da Cağaloğlu'ndaki "Yusuf Ağa
Sıbyan Mektebi"nde "Medresetü'l Hattatin"in (Hattat Okulu)
açılmasıyla, hattatlık sanatı, okul eğitimi ile kazanılan bir meslek
haline getirilmiştir.
Birçok Türk ressamının da hocası olan Andre Lhote ( 1 885-
1 962) , Ahmed Karahisart , Kamil Akdik, Şeyh Hamdullah ve
Mustafa R.akım'ın nefis yazılarını ilk gördüğünde , hayranlığını
şöyle dile getirmiştir: " Okuyamıyorum bu yazılan. Okuyamadıgım
daha iyi. Salt çizgi senfonilerini tadabiliyonım böylelikle. Nedir
güzel desen ? Düzlerin ve egrilerin düzen içinde barışması. Nedir
resmin müzigr:ı Statik ve dinamik ögelerin birbirini yanıtlaması.
Resim sanatının temeli nedir? Desen de, çizgi de, Ingres'nin deyimiy­
le müzikal olmalı. işte bütün bunlar, bu yazılarda var. Dogrulann,
egrilerin , yanı sıra da şu serpiştirilmiş küçük küçük plastik
işaretler, süsler! " .
Modem resim sanatının öncüsü olan ve birçok yapıtında lslam
sanatının vazgeçilmez öğesi olan arabeske yaklaşan Pablo Picasso
( 1 88 1 - 1 973) : "Benim resimde varmak istedigim son noktaya, lslam
yazısı çoktan ulaşmış " diyor ve ünlü Türk hattatlarının eserlerini
inceledikten sonra da , onlarda gördüğü plastik olanakları şöyle
anlatıyordu : ". . . ama bunlar ne kadar ritmik! Bunlardan bir şeyler
çıkar! Dogulu renkçidir ama renkçiden çok fazla çizgici, soyuttur.
Bu soyut dehasının en güzel örnekleri bunlar, bu yazılar ".
Hat Sanatı üzerine l 1 55

Henri Matisse ( 1 869- 1 954) , Piet Mondrian ( 1 872- 1 944) ,


Wassily Kandinsky ( 1 866- 1.944) , Paul Klee ( 1 879- 1 940) , joan
Miro ( 1 893- 1 983) ve Hans Hartung ( 1 904- 1 989) gibi ressamlar,
İslam hat sanatındaki plastik öğeleri kullanarak, yeni bir anlatım
aracı ve dil oluşturmuşlardır. 105
Pirinç tanesinin üzerinden kubbe içlerine kadar kullanılan
hat sanatı, kuşkusuz, Osmanlı sanatçısının yaratıcılığını yansıtan
bir sanat olmuştur. Halı , çini, kağıt, mezartaşı , tılsımlı gömlekler,
kılıç, şamdan, cilt, vitray, Kabe örtüleri, Sakal-ı Şerif kutuları,
kumaş , yaprak vb . nin üzerinde yer alan hat sanatı örnekleri ,
müzelerimizi süslemektedir. 106
Eskiden mektup zarflarının, adres yazıldıktan sona boş kalan
kısmına, zarfın üçte ikisi büyüklüğünde, "Beduh" ibaresi yazılırmış.
İnanışa göre, üzerinde bu sözcüğün yazılı olduğu bir kağıt taşıyan
bir yolcu , bütün gün yorulmaksızın yürü r ; hamile bir kadın
kolayca doğum yapar; daha da önemlisi , üzerinde bu ibareyi
taşıyan bir mektup , çabuk bir şekilde ve mutlaka yerine ulaşırmış.
Bunu sürat-i isal meleği gerçekleştirirmiş . Bir eser yazmaya
başlayan yazar da sürekli yazılsın ve tamamlansın diye kağıdın
başına "Beduh" yazarmış . 50
Hat eğitimine "meşk", bu eğitim sırasında ustanın yaptığını
kopyalayan çırağın çalışmasına da " taklid" adı verilirdi .
Hattat, yazma işi bitince kalemin ağzı sol elin işaret parmağına
sürülerek ya da yalanarak temizlenirdi . Aksi takdirde , içindeki
zamk dolayısıyla mürekkep orada donar ve bir daha kullanılacağı
zaman , mürekkebin akmasına engel olurdu . Okur-yazarlığın
ölçüsü olarak "mürekkep yalamış olmak" deyimimiz buradan gelir.30
Özenli güzel yazı ile hazırlanan özgün fermanların arkasında,
"pençe" adı verilen, üzerinde , arşive kaydedildiğinin göstergesi
olarak tarih ve numara bulunan bir tür mühür yer alır.
Padişahın bütün yazılı buyruklarının (ferman, berat, menşur
vb . ) üstünde , kendisinin ve babasının adlarının "El-Muzaffer
Daima" duasıyla birlikte yer aldığı tuğra şeklinin Osmanlılardaki
en basit örneğine Orhan Gazi'de (yön. 1 324- 1 362) rastlanır.
Mustafa Rakım, Sultan III. Selim'den (yön. 1 789- 1 807) itibaren
156 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

tuğra şekline ciddi bir biçimde düzen vermiştir. Hafız Osman'ın


buluşu olarak hat sanatında yer alan ve Hz. Muhammed'in özel­
liklerini anlatan "bilye" levhaları da 1 9 . yüzyıldan itibaren çokça
görülmektedir. 97 Kimi Osmanlı padişahları hat sanatına yakın ilgi
göstermiş, özellikle Sultan III. Ahmed (yön. 1 703- 1 730) , göz alıcı
tuğraları ile ünlenmiştir.
Mevlevi dergahları yüzyıllar boyu bir akademi gibi faaliyet
göstererek müzik ve edebiyattan, tasavvuf ve astronomiye kadar
çeşitli alanlarda eserlerin ortaya çıkmasına önayak olmasının
yanı sıra dervişlerin geçimini sağlayacak hattatlık , mücellitlik ,
müzehhiplik, nakkaşlık, saatçilik vb . geleneksel lslamI el sanatları
alanında da büyük değerler yetiştirmiştir.
Hüsn-i hat sanatında Arapça harf ve sözcüklerin kompozis­
yonu ile oluşan, konusu dinI ve tasavvufi yazı-resimler oluşturul­
muştur. Yazı-resimlerin bir kısmı , Hurufilikten (harf mistisizmi)
de etkilenerek daha çok simetrik anlayışla "aynalı" ya da "müsen­
na" yazı olarak ifade edilen biçemde çeşitli figürler resmedilme­
ye çalışılmıştır (Şekil 3 1 , Şekil 3 2 , Şekil 33) . Mevlevi sanatçılar,
dinI halk resmi ile hüsn-i hat arasında sayılabilecek yazı-resim
1 01
alanında da özgün eserler ortaya koymuşlardır.

Şekil 3 1 . Kaligrafi sanatıyla yapılmış


bir yüz figürü.
Hat Sanatı Üzerine l 157

Şekil Jl. Dinsel bir metinde yer alan, kuş figürü şeklinde nesih tarzında yazılmış kaligrafik
parolalı yazı (/ran, 1 7. yüzyıl) (Museum für Islamische Kunst, Berlin). '°"

Bir Hat Sanatçısı: Hamid Aytaç ( 1 89 1 - 1 982)


Diyarbakır'lı hattat Hamid Aytaç'ın ( 1 89 1 - 1 982) asıl adı "Şeyh
Musa Azmi" olup "Hamid el-Amidi" diye de anılır. 1 10 "Şeyh Musa"
adından kaynaklanan "Şeyhmuz" adı , Güneydoğu Anadolu'da
yaygın kullanılan adlardan biridir. "Hamid" adı, onun daha sonra
müstear (takma ad) olarak kullandığı ve yayılması üzerine nüfus
cüzdanına da tescil ettirdiği adıdır. Diyarbakır'ın yerleşik ve soylu
ailelerinden birinin oğludur. Döneminin çok varlıklı kişilerinden
biri olan ve bir yazıyı elli altına yazan "tuhfe-i hattatın" olarak kabul
1 58 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

edilen Hattat Adem Amidl'nin torunudur. Kaynaklarda adı Zülfü Ağa


diye geçen babasının sesi çok güzel ve gür olduğu için, babası
"kubbe patlatan" adıyla da anılır. 1 1 1 llk öğrenimini Diyarbakır'da
Ulu Cami Sıbyan Mektebi'nde tamamladıktan sonra Diyarbakır
Asken Rüştiyesi'ne giren Aytaç , rık'a ve sülüs tarzındaki yazılan,
Hoca Vahid Efendi'den öğrenmiştir. l 906'da Diyarbakır ldadisi'ni
bitirince lstanbul'a giderek bir yıl kadar Mekteb-i Hukuk'ta okumuş,
sonra da kısa bir süre Sanayi-i N e fise 'nin resim ve hakkaklık
bölümlerine devam etmiştir. Medresetü'l Hattatin'de Nazif Bey'den
celI sülüs, Kamil Akdik'ten nesih, Hulusi Yazgan'dan nestalik yazı
öğrenmiştir. Urfa'lı Arabizade Mehmet Behçet Efendi' den de ders
aldığı söylenir. Gülşen-i Maarif Mektebi'nde bir yıl kadar resim
ve hat öğretmenliği yapmıştır. Rüsumat Matbaası müdürlüğüne ,
sonra da Mekteb-i Harbiye Matbaası hattatlığına atanmıştı r .
Yıldırım Orduları Grubu'nun emrinde Berlin'e giderek, bir yıl kadar
da orada çalışmıştır. 1 8 1 Tde lstanbul'a dönünce kendi isteği ile
emekliye ayrılmış ve hat çalışmalarına ağırlık vermiştir.
Hattat Aytaç , 1 960'lı yıllarda Paşabahçe Şişe Cam'da tezhip
atölyesinin başında çalışmıştır. Arapça'yı , Farsça'yı ve Osmanlı
Türkçe'sini çok iyi bilirdi . Hattatlığının yanı sıra müzehhib ,
haritacı, grafiker, klişeci ve matbaacı olarak da çalışmıştır. Altmış
yılı aşkın bir süre , hiç terk etmediği Cağaloğlu yokuşundaki atöl­
yesinde çalışırken, üstün yazı tekniğini , kalem işçiliğini ve yorum
zenginliğini açığa vuran, birbirinden güzel hat eserleri yaratmıştır.
lstanbul'da Şişli, Söğütlüçeşme , Sirkeci Hobyar, Kadıköy, Kartal,
Fındıklı ve Çanakkale Çan camilerinde Hamid Aytaç'ın yazıları
. 1 12
bulunmaktadır
Hat Sanatı üzerine 1 159

Şekil 3 3 . Şikeste 'den dizeler eşliginde "Besmele " ile oluşturulmuş horoz figürü (Iran,
1 887). ' 09
KİTAP YAZIMI ÜZERİNE

KİTABIN TARİHİNDE KİLOMETRE TAŞLARI


Zamandizinsel olarak kitabın gelişim aşamaları şöyle sergile­
113
nebilir:
İ Ö 3500'ler: Sümerler, kil tabletler üzerine üçgen uçlu kalem yar­
dımıyla çiviyazısı alfabeyle metinler yazmışlardır. Bu metinler
kimilerince , kitabın bilinen en eski şekli olarak kabul edilir.
İÖ 2500'ler: Batı Asya' da hayvan derilerinin yazı tomarları hazır­
lanmasında kullanımı .
İÖ 2400'ler: Bilinen en eski , yazılı papirüs tomarı .
İÖ 2000'ler: Kil tablete yazılı olarak günümüze ulaşan en eski
"kitap" diye nitelenen Gılgamış Destanı.
İÖ 1 900-İÖ 1 200'ler: Hititler bu dönemden geriye yaklaşık 1 5
bin kil tablet bırakmışlardır.
İÖ 1 800'ler: Eski Mısır'da Ölüler Kitabı.
-İÖ 1 700'ler: 1 908 yılında Girit Adası'nda bulunan "Phaistos
Diski" . Yumuşak kil üzerine kazıma-kabartma şeklinde hazırlanıp
daha sonra pişirilmiştir. Başka bir örneği bilinmemektedir. llginç
bir özelliği, hareketli harflerle basım tekniğine benzer şekilde ,
önceden biçimlendirilmiş hiyeroglifsel "mühür"lerin yumuşak
kile bastırıldıktan sonra malzemenin pişirilmesiyle hazırlanmış
olmasıdır. Bu nedenler kimi yazarlar "Phaistos Diski"nin, yeniden
kullanılabilir harflerle üretilmiş olan bir metnin günümüze ulaşan
en erken örneği olduğunu düşünmektedirler.
İÖ 800'ler: Yunan harflerine benzer karakterdeki Fenike yazısı .
1 62 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

lö 650'ler: Papirüs rulolannı kullanımının Mısır'dan Yunanistan'a


geçişi .
lö 600'ler: Yazı sisteminin geliştirilmesi . Bu dönemde Akdeniz
kültürlerindeki genel kabul, soldan sağa doğru yazıp okumak­
tır. Bundan önceleri soldan sağa , sağdan sola, yukandan aşağı
ve birbirini izleyecek şekilde bir sağa bir sola yılankavi şekilde
sürüp giden yazı şekilleri bulunmaktaydı . lbraniler (ve daha
sonra da Araplar) sağdan sola yazım şeklini korumuşlardır .
lö 295: lskenderiye Kütüphanesi'nin Kral Ptolemaios I . "Soter"
("Kurtancı") (yön. İÖ 305-283) tarafından kurulması. İskende­
riye'nin bu ana kütüphanesinde papirüs ve parşömen rulolan
halindeki yaklaşık 490 bin cilt kitap bulunduğu söylenir.
lö 213: Çin İmparatoru Qin Shi Huangdi'nin (lÖ 259-2 10) buyru­
ğuyla bambu üzerine yazılı tüm elyazma kitapların tahrip edilmesi.
lö 200: Balmumu tabletli kodeks: İÖ 1 . yüzyıl öncesinde Yunan­
lılar ve Romalılar not tutma, evrak düzenleme, haberleşme vb .
geçici amaçlar için yaygın olarak balmumlu tabletler kullanırlar­
dı . Bu tarihte iki ya da daha fazla sayıda tablet, üç halkalı bir
cilde benzer şekilde bir kösele şerit ya da iple kenarlarından
birleştirilmiştir ("codex") . Tek balmumlu tabletler, daha önceleri
Mezopotamya'da, Yunanlılarda ve Etrüsklerde de kullanılmıştı.
lö 197: Kral il. Eumenes (yön. lö 197- 1 59) döneminde Bergama'da
parşömenin geliştirilmesi .
lö 1 96: "Rosetta Taşı"nın hazırlanması : Üzerinde aynı metni üç
ayrı yazı türünde (Mısır hiyeroglifi , Mısır demotik yazısı ve
Yunanca) içeren bu taş , 1 79 9 yılında Nil deltası dolayında
bulunmuş ve eski Mısır'a ait metinlerin şifrelerinin çözümüne
yardımcı olmuştur.
lö 1 5 0 : Çin'de , sulu asıltı içinde yumuşatılarak ince dağılıma
uğratılmış kenevir liflerinden ilk kağıdın yapılması .
lö 1 50: "Ölü Deniz Tomarları" / "Kumran Yazmaları" (İng. "Dead
Sea Scrolls") : İÖ 1 5 0-40 arasına tarihlenen bu İbranice ve
Aramice dinsel ve dindışı metinler, 1 94 7 yılında Ölü Deniz
yakınında Kumran'daki bir mağarada seramik kaplar içinde
korunmuş halde bulunmuştur. Deri ve deri benzeri malzemeler
üzerine yazılıdırlar.
Kitap Yazımı Üzerine l 1 63

tö 1 0 0 : "Nash Papirüsü" : 1 90 2 yılına Mısır'da W. L. Nash ta­


rafından bulunan ve günümüzde Cambridge Üniversitesi
Kütüphanesi'nde korunan, "On Emir"in lbranice metnini içeren,
bilinen en eski kutsal metin .
tö 1 00: Kitap şeklinin büyük oranda tomar halinden kodeks
(katlanıp üst üste konduktan sonra dikilerek ciltlenmiş
yap raklar) haline dönüşümü .
tö 47: lskenderiye Kütüphanesi'nin tahribi: Roma İmparatoru Gaius
Iulius Caesar'ın (Jul Sezar) (lö 1 0 1 -44) kenti istila etmesi sırasın­
da kütüphanede çıkan yangın , yaklaşık 40 bin tomar kitabın
yanmasına yol açmıştır. Daha sonraki dönemlerdeki savaşlar
sonucunda ise geriye hemen hemen hiç bir şey kalmamıştır.
1 0 5 : Çin'de Lei-Yang'daki Ho'ti sarayında Ts'ai Lun (-50- 1 1 8)
tarafından , bitki artıkları , pamuk atıkları ve eskimiş balık
ağlarından kağıt yapımının keşfi.
3 7 0 : Roma'da halk kütüphaneleri : Bu dönemde Roma'da 2 8
kadar halk kütüphanesi olduğu söylenmektedir.
39 1 : lskenderiye Kütüphanesi'nin ve Serapis Tapınağı'nın ("Sera­
peion") , lskenderiye Patriği Antakya'lı Theophilos'un (yön. 384-
4 1 2) emriyle tahrip edilmesi .
75 1 : Semerkant'ta kağıt yapımı. Kağıt üretimi 793 yılında Bağdat'a,
950'lerde Şam ve Kahire'ye , 1 1 . yüzyılda Araplar aracılığıyla
Güney lspanya'ya ulaşmıştır. Kayıtlara göre ilk kağıt değirmen­
leri l l OO'de Fas'ın Fez , 1 1 5 1 yılında ise lspanya'nın Xativa
kentinde kurulmuş ve 1 3 . yüzyılda Güney ltalya'ya (Amalfi
yakınlan) geçmiştir.
800: Japon ebru kağıdı . Türklerde ilk ebru kağıdı 1 586'da , Hol­
landa'da ise 1 598 yılında görülmüştür.
868: Bilinen en eski ahşap blok baskının Çin'de gerçekleştirilerek
bir Budist yazması olan Diamond Sutra adlı metinden rulo
şeklinde ilk blok baskı kitabın hazırlanması .
1 04 1 : Çin'de seramik baskı mühürleri yoluyla hareketli harflerle
ilk baskı (tipografi) tekniğinin demirci Bi Sheng (Bi Xing)
(-990-- 1 0 5 1 ) tarafından geliştirilmesi . Hareketli baskıyla
hazırlanmış bilinen en eski kitabın 1 403 yılında Kore'de ortaya
çıktığı sanılmaktadır.
1 64 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 250: Mısır'da ilk blok baskı uygulamasının kaydı .


1 2 76 : Su çizgisi (suyolu , filigran , kağıt damgası) : Toskana'nın
Fabriano yöresindeki kağıt değirmenlerinden birinde , su çizgi­
sinin yapımı keşfedilmiştir.
1 338: Fransa'da Troyes'de , bilinen en eski kağıt değirmeni .
1 3 73: Fransa Kralı V. ("Akıllı") Charles ( 1 338- 1 380) tarafından
Paris'te Bibliotheque Nationale'in kuruluşu . llk kuruluşunda
1 000 cilt kitap bulunmaktaydı .
1 430'lar: Almanya ve Hollanda'da ilk ksilografik kitap (ahşap
gravürle hazırlanan blok baskı kitap) hazırlıklarına başlanması
ve Almanya'da ilk blok baskı kitap olarak Biblia pa uperum
(Yoksulların İncili) adlı Latince metnin hazırlanması .
1436: Alman johannes Regiomontanus'un (Königsberg'li johannes
Müller) (1436- 1476) Königsberg'de astronomi eserleri yayımlaması.
1440: Haarlem'li basımcı Laurens janszoon Coster (Koster) (- 1 370-
1 440) tarafından hareketli metal baskı harfleri hazırlama
çalışmaları .
1 446: johannes Gutenberg'in ( 1 399- 1 468) ilk olarak, Speculum
humanae salvationis (Son Yargı Gününün Şiiri) adlı kitabı basması.
1 448: Gutenberg'in " 1 448 Yılının Takvimi"ni basması .
1454: Gutenberg'in Fust ve Schöffer'le birlikte , lstanbul'un Türkler
tarafından fethinin hemen ardından onlara karşı yeni bir "Haçlı
Seferi" düzenlenmesine çağrı niteliğindeki " Türkenkalender"i
("Türk Takvimi") yayımlaması.
1 4 5 5 : Gu tenberg'in Mainz'da el yapımı kağıt üzerine iki cilt
halinde 42 Satırlı Kutsal Kitap'ın basımını gerçekleştirmesi .
1457: johannes Fust ( 1 400- 1 466) ve Peter Schöffer ( 1 425- 1 502)
tarafından basılan Psalterium Moguntin um 'da (ya da Mainzer
Psalterium) (Mainz Mezmurları) renkli basımın en eski örneği.
- 1 460: Bamberg'li Albrecht Pfister (- 1 420- 1 466) tarafından 36
Satırlı lncil 'in (ya da Biblia Pauperum) Almanca baskısının
hazırlanması . Yine Pfister tarafından, resimli ilk baskı kitap
olarak, din adamı johannes von Tepl Qohannes von Saaz)
( 1 3 50- 1 4 1 4) tarafından 1 400 yılında kaleme alınan ve kendi
yaşam ve düşüncelerini yansıtan Der Ackennann von Bohmen
(Bohemya'lı Çiftçi) adlı kitabın baskıya hazırlanması.
Kitap Yazımı Üzerine l 165

1476: Resimler için ahşap oyma yerine ilk olarak bakır kazıma
resimlerin (gravür) kullanılması
1 4 7 6 : İngiliz William Caxton ( 1 424- 1 49 1 ) tarafından baskı
tekniğinin İngiltere'ye getirilmesi .
1493: Asitle dağlama tekniğiyle resim: Bilinen en eski asitle dağlama
resim sanatçıları , Augsburg'da 1 49 3 - 1 5 3 6 yılları arasında
etkinlik gösteren Daniel Hopfer (- 1 470- 1 5 36) , İsviçre'li Urs
Graf ( 1 485- 1 529) ve Alman Albrecht Dürer'dir ( 1 47 1 - 1 528) .
Lucas van Leyden ( 1 498- 1 53 3) de bu tekniği ara sıra kullanmış­
tır. En eski İtalyan asitle dağlama sanatçısı, asıl adı Francesco
Mazzola olan Parmigianino'dur ( 1 503- 1 540) . Bu sanat ünlü
ressam Rembrandt van Rijn'de ( 1 606- 1 669) en üst düzeyine
ulaşmıştır.
1 508: En eski Alman renkli ahşap baskı örneği, Hans Burgkmair
( 1 473- 1 5 3 1 ) tarafından "At Sırtında İmparator Maximilian" adlı
resimde uygulanmıştır. Bu tekniği bulan kişinin , 1 6 . yüzyılın
ilk yarısında Burgkmair'in , Yaşlı Lucas Cranach'ın ( 1 4 72-
1 5 53) ve Hans Baldung Grien'in ( 1 484- 1 545) resimlerini basan
Jost de Neger (Negker) ( 1 508- 1 544) olduğu kabul edilir.
1 534: Günümüzde dünyanın en büyük kitap fuarlarından biri
olan Frankfurt Kitap Fuarı'nın ilk açılışı.
1 5 5 0 : Oxford kütüphanesinin , Kral VI . Edward'ın (yön. 1 54 7 -
1 5 53) askerlerince tahribi .
1626: Tıpkıbasım (faksimil) tekniği: Bakır levha üzerine gravür
resimli Martyrologium Hieronymianum adlı 1 6 . yüzyıl eserinin,
ünlü basımcı Christopher (Christoffel) Plantin'in ( 1 520- 1 589)
kurmuş olduğu matbaada ilk tıpkıbasımının gerçekleştirilmesi.
1 798: Alois Senefelder ( 1 77 1 - 1 834) tarafından litografi (taşbaskı)
tekniğinin bulunması .
1829: Louis Braille ( 1 809- 1 8 52) tarafından, görme özürlüler için
kendi adıyla anılan ve en çok altı noktadan oluşan harflerin
yer aldığı alfabenin bulunması .
1835/36 : Kromolitografinin Gottfried Engelmann ( 1 788- 1 839)
ve George Baxter ( 1 804- 1 867) tarafından geliştirilmesi .
1 8 5 6 : Paris'te , Pierre Larousse ( 1 8 1 7 - 1 8 7 5 ) tarafından kendi
adıyla anılan basımevinin kurulması .
1 66 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 86 0 : j ames Clerk Maxwell ( 1 83 1 - 1 8 79) tarafından renkli fo­


tografçılık.
1 884: Ottmar Mergenthaler ( 1 8 54- 1 899) tarafından " linotype "
(linotip) adı verilen satır dizgi sisteminin geliştirilmesi .
1887: Tolbert Lanston ( 1 844- 1 9 1 3) tarafından "monotype" (harf­
dizgi) sisteminin bulunması .
1 89 1 : Londra'da " Ex Libris Soci e ty " nin , Almanya'da " Ex-libris­
Verein zu Berlin " ( " Berlin Exlibris Birliği " ) derneklerinin
kurulması .
1 9 6 7-69 : "Uluslararası Standart Kitap Numarası" anlamına gelen
"ISBN' sisteminin ilk kez İngiltere'de , ardından 1968'de ABD' de
ve 1 969'da Almanya'da devreye girmesi .
1997-98: Ankara Exlibris Demeği'nin ( 1 997) ve İstanbul Exlibris
Akademisi Demeği'nin ( 1 998) kurulması .

ANTlKÇAG'DA KİTAP VE KİTAP YOKEDlMl


Eskiçağ'ın ünlü merkezlerinden Teb ve Babil kent mezarlann­
da baskılı yazıtlar içeren tuğlalara rastlanmış , Eski Asurlularda ,
üzerinde oyma figürler bulunan pişmiş kilden hazırlanmış silindir
mühürler bulunmuştur. Ancak , lö 7 4 7 yılında Babil kralının,
kendisinden ve ailesinden söz etmeyen bütün tablet-kitaplan imha
ettiği söylenir.
Çin İmparatoru Qin Shi Huangdi (!Ö 2 59-2 1 0) acımasız bir
despottu ve uzun yıllar boyu ülkesini demir yumrukla yönetmiştir.
Yakınındakilerin önerisi üzerine İ Ö 2 1 3 yılında , Konfüçyus 'un
(İÖ-5 5 1 -479) öğretilerini ve Konfüçyusçuluğa eşlik eden eğitim
sistemini ortadan kaldırmaya yönelik olarak, öte yandan da kendi
imparatorluk tarihine ilişkin kayıtları denetim almak ve Çin'de
bilim ve uygarlık tarihinin kendisiyle başlamış olduğunu göstermek
için, önceki yüzyıllarda yazılmış tıp ve teknik konulu kitaplardan
kendi saray kütüphanesine yalnızca birer nüshalarını alıkoyduk­
larının dışındaki tüm kitapların yakılmasını buyurmuş, bu arada
460 kadar Konfüçyuscu bilgini diri diri yaktırmış ve geçmiş
dönemlerin bilimsel olarak tartışılmasını yasaklamıştır.
Kitap Yazımı üzerine J 167

Atina'da ince bakır levha üzerine kazıyarak işlenmiş haritalar


bulunmuştur. Romalı çömlekçiler, ürettikleri kapların üzerine
üreticinin adını ve ne amaçla üretildiğini belirten bilgileri içeren
damgalar vuruyor, zengin Romalılar, okuma öğrenmeyi kolaylaş­
tırmak için çocuklarına fildişi ya da metalden üretilmiş alfabeler
veriyorlardı.
Spartalılar Iö 7 . yüzyılda Arkhilokhos'un (IÖ 6 70-620)
müstehcen buldukları şiirlerini yasakladılar. Atinalılar Iö 4 1 5'te
Yunanlı filozof Protagoras'ın (IÖ 480-4 1 1 ) başta kuşkucu-ateist
Tanrılar Üzerine adlı metni olmak üzere çeşitli eserlerini kentte
tellal dolaştırıp topladıktan sonra pazaryerinin ortasında yaktılar.
Seleukos Kralı Antiokhos iV. Epiphanes (yön. ıö 1 7 5 - 1 6 3) ,
Kudüs'ü Yunan kenti yapmak için Yahudi kutsal metinlerini yaktı.
Roma'da Iö 1 86'da Bacchus kültüne karşı alınan önlemler ara­
sında , kitap yokedimi de vardı . 57 Romalı şair Publius Ovidius
Naso (lö 43-ıs 1 8) Ars amatoria (Aşk Sanatı) adlı eseri yüzünden
ıs 8 yılında Roma'dan sürülmüştür. Aziz Paulus (Saint Paul)
(ölm. 67) , IS 54 yılında , Efes Kütüphanesi'ndeki Doğu dinlerine
ve paganlara ait kitapları yok etmiştir. Bu önemli kütüphane , ıs
262 yılında Gotların akını sırasında yağmalanmış ve kitapları
yanmıştır.
Büyük lskender'in (lö 356-323) yastığının altında hep iki şey
dururdu : Bir hançer ve Homeros'un (lö 8. yüzyıl ortaları) , bizzat
Aristoteles (Aristo) (IÖ 384 - 3 2 2 ) tarafından gözden geçirilen
llyada (özgün adı llias) adlı eseri . 7
ıs 1 . yüzyıldan itibaren Roma'da, "membranae" diye adlandı­
rılan yaprak (sayfa) halinde kitapların, olasılıkla da küçük formatlar
("libelli") halinde , varlığı bilinmektedir. Papirüs ya da parşömenin
belirli boyutlarda kesilip birbirine dikildikten sonra iki ahşap kapak
arasına tutturulmasıyla , "codex" (kodeks ; özgün anlamı "tahta"
ya da "lata") adı verilen eserler oluşturuldu ve bu biçim , bugün
anladığımız anlamdaki kitabın başlangıcını oluşturur. Hıristiyan
cemaati 2 . yüzyılda ucuz yazı malzemesiyle kodeks oluşturmaya
başlamıştır. Putperestlerin klasik literatürü ise geleneksel olarak
rulo formunda yazılıyordu . Hıristiyanlığın devlet dini olmasına
168 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

dek geçen sürede Hıristiyanlar, diğerlerine karşı protesto olarak


kodeks üzerine yemin ediyorlar, Yahudiler ise yemin sırasında
Tevrat ruloları kullanıyordu . İmparator Büyük (I . ) Konstantinos
(yön. 324-337) zamanında Hıristiyanlık devlet dini olduktan
sonra kodeks şekli, her tür literatür için de kullanılmaya başlandı.
4. yüzyılda klasik eserler ve Hıristiyanlık literatürü yaygın bir bi­
çimde papirüs rulosu halinden parşömen kodeksi haline aktarıldı.
Antik bilginin aktarımı ve tüm Avrupa'nın ruhsal yaşamının geli­
şimi açısından bu sürecin son derece büyük önemi oldu . Bir pa­
pirüs rulosunun ömrü çok sınırlı idi . Papirüse yazılı bir kita­
bın 200 yaşına ulaşabilmesi bile hayretle karşılanıyordu . Antik
yazıların daha uzun ömürlü olabilmesi düşüncesiyle bunlar
parşömen kodeks haline getirilmeselerdi, bugünlere ulaşamazlardı
ve geçmişi geleceğe bağlayan zaman köprüsü , çok dar olurdu . 1 14
Romalı tarihyazımcı (vakanüvis) Aulus Cremutius Cordus
(ölm . lS 2 5 ) , bir eserinde Marcus junius Brutus (lö 8 5 -42) ve
Cassius hakkında "son Romalılar" diye yazınca, İmparator Tiberius
(yön. lS 1 4- 2 7) öfkeden kudurmuş ve Cordus'u katlettirip kitap­
larını kent meydanında yaktırmıştı . 7
Eski Yunanlıların ünlü iki kütüphanesi vardı. llki, lö 3. yüzyıl­
da Bergama'da, ikincisi ise lö 283'de lskenderiye'de kurulmuştu .
İçinde bir zamanlar 2 0 0 bin cilt kitap bulunduğu söylenen
Bergama Kütüphanesi'nin kitapları, Romalıların bölge topraklarına
el koymasından sonra Mısır Kraliçesi Kleopatra'mn (yön. lö 5 1 -30)
isteği üzerine lskenderiye Kütüphanesi'ne armağan edilmiştir.
lskenderiye Kütüphanesi Eskiçağ'ın en ünlüsüdür. Ptolemaios 1.
"Soter" ("Kurtarıcı") (yön. lö 3 0 5 -283) tarafından Aristoteles'in
Atina'daki "Akademi"si örnek alınarak kurulan "Museion" kompleksi,
aynı zamanda bir müze-okul ve araştırma kurumu niteliğinde idi
ve onun bir bölümünü lskenderiye Kütüphanesi oluşturuyordu .
39 1 yılında lskenderiye Patriği Antakya'lı Theophilos'un (ölm. 4 1 2),
daha önceki yangınlarla yoksullaşan lskenderiye Kütüphanesi'nin
"Serapeum " adlı ünlü bölümünde kalan 40 OOO'i aşkın sayıda
kitabı lncil 'e aykırı bularak yaktırması ise iyi bilinmektedir. Onun
ardılı olan ve günümüzde saygın Kilise Babalarından biri olarak
Kitap Yazımı Üzerine l 169

kabul edilen Patrik Kyrillos (Kyril) (yön. 4 1 2-444) , egemenlik


pekiştirici araç olarak kitapların yakılmasının yeterli olmadığını ,
bunları yazanları da yok etmek gerektiğini keşfetmiş , onun kış­
kırtmaları sonunda 4 1 5 yılında , lskenderiye'li ünlü astronom
Theon'un (4. yüzyıl) kızı olan kadın düşünür ve matematik bilgini
Hypatia (370-4 1 5) , lskenderiye'de halk tarafından linç edilmiştir.
4 76 yılındaki Byzantion (Bizans, İstanbul) yangınında ise 120 bin
yazma kül olmuştur.
Atina'da kitapçılığın canlı bir sektör olduğu , komedyalarda
da kanıtlanır. Nikophon'un, Kheirogastores (Kazandığını Yiyenler)
adlı komedyasında "bibliopola "yı (kitapçı) manavlar, balıkçılar,
kömürcüler, pastacılar vb . ile aynı kefeye koyması , kitapçıların
da tıpkı diğer satıcılar gibi pazar meydanında satış yaptığını
varsaymamıza yol açar. Nitekim Eupolis (lö 446-4 1 1 ) , bir frag­
manında , pazarda kitapların satışa sunulduğu yerden söz eder.7
Antik dünyada normal yazı malzemesi, rulo halinde papirüstü.
Ama papirüs, az kalımlı bir malzeme olduğundan, yalnızca kuru bir
iklime sahip olan Mısır'dan papirüs örnekleri günümüze kalmıştır.
İÖ 3 . yüzyılda, bir Yunan kolonisi ve Yunanlıların yoğun olarak
bulundukları bir ortam olan İskenderiye'deki Yahudi cemaatine ,
Yahudilerin kutsal kitap metinleri Yunanca'ya çevrilmesi düşünce­
siyle gönderilmiş olup İbranice özgün metin, deri üzerine yazılı idi.
Eski Ahit 'in en eski ve en önemli Yunanca çevirisi olarak bilinen
Septuaginta, papirüs ruloları halinde ortaya çıkmıştır. İşleme
yöntemlerinin geliştirilmesi sonucu uzun süreden beri yazı mal­
zemesi olarak kullanılan inceltilmiş hayvan derisi -parşömen- ,
papirüse karşı ciddI bir rakip olmuştur. Rulo halindeki parşömen,
bükülebilir ve hafif olan papirüsü dışlamak açısından oldukça
ağır kalıyordu . Kitap sanatında ikinci bir yenilik ya da reform
olarak parşömenin zafer kazanmasına yardımcı olmak üzere "codex"
adı verilen , sayfalar halindeki kitaba geçildi. Kökensel olarak
bunlar, "diptykhon" (diptik) sayılabilecek ahşap iki levha halinde
olup üzeri mumla kaplanmıştı ve sivri uçlu bir kalemle notlar
yazılabilecek yapıdaydı . 1 14
1 70 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Üzerine metin yazılarak kitaplaştırılan papirüsl e r , ru lo


halinde saklanıyordu . Bir yapıtlık rulo demetine , "tomar" adı
verilmektedir. Latince "codex" -Yunancası "somation "- sözcüğüyle ,
geç antik dönemdeki dil kullanımına uygun olarak, bugün halen
geçerli olan kitap biçimi kastedilir. Bu kitap biçiminin henüz
bilinmediği eski çağlarda " codex" adı altında blok halinde bir­
leştirilen birkaç ahşap yazı tahtası anlaşılıyordu . Yapı itibarıyla
kodekslerin iki ayrı tipi vardı. Temel "A" tipi, bizim tek ortalı
okul defterlerinin ilkesine benziyordu : Çok sayıda papirüs kağıt
tabakası ortadan katlanıyor, tekrar açılarak üst üste konuyor ve
bu tomarın art� yerinden iğne iplikle dikiliyordu . "B" tipinde ise ,
daha az sayıdaki tabakalardan oluşan formalar kullanılmıştır.
Formaların ortası tek tek tutturulduktan sonra üst üste konur ve
sırtlan , tıpkı modem kitaplarda olduğu gibi birbirine dikilirdi .
Antikçağ kodekslerindeki formalar genellikle 8 yapraklık ( 1 6
sayfalık) dört tabakadan oluşurdu. Dört tabakadan oluşan formaların
yanı sıra tek tabakalı (" uniones ") , üç tabakalı (" terniones"), beş
tabakalı ("quiniones") , hatta dokuz tabakalı ("noniones") formalar
da vardı . Formaları farklı farklı olan kodekslere de rastlanmıştır.7
Rulo kitaptan günümüz kitabı türündeki elyazma kodekse geçi­
lince , parşömen kodekslerde karşılıklı sayfalarda kıllı yüzler yan
yana , etli yüzler de yan yana olacak şekilde sayfalanmışlardır.
Günümüzde kitapların iç kapağı durumunda olan ve kitaba
ilişkin bilgileri veren kısım, Antikçağ elyazmalannda sonuncu sütu­
nunun altında yer alıyor ve "kolophon " (kolofan) adı veriliyordu .
Bilinen en kalın papirüs kodeksi olan 4 ./5 . yüzyıla ait bir
Mezm urlar kodeksi , 638 sayfadan oluşuyordu . lncil 'in tamamını
içeren parşömen kodeks Codex Vaticanus (5. yüzyıl) ise, başlangıçta
en az 1 640 sayfaydı . Codex Alexandrin us'un sayfaları 26,4 cm x
3 1 ,6 cm ; Codex Sinaiticus' unkiler ise 35 cm x 40 cm boyutla­
rındaydı . Mini formatlar da vardı . Bilinen en küçük parşömen
kodeks , Köln Üniversitesi koleksiyonuna ait Mani-Kodex'tir. 1 9 2
sayfadan oluşan bu kodeksin yüksekliği 45 mm, e n i 3 8 mm ,
yazı sütunlarının boyutları ise 35 mm x 24 mm'dir. Yazı üslubuna
bakılarak 4. - 6 . yüzyıllar arasına tarihlenen bu minik kitap , din
Kitap Yazımı üzerine l 171

kurucusu Mani'nin (2 1 6-274) yaşamını anlatmaktadır. 4 0 mm x 26


mm boyutlarına sahip daha da minik bir papirüs "kodeks", ikiye
katlanmış tek bir yapraktan oluşmakta ve en yaygın Hıristiyan
duasını ( " Patemoster") içermektedir. 7
Antikçağ'ın zengin resimlerle süslendiği için ün kazanmış
olan en tanınmış kodeksleri, 4. ve 5 . yüzyıllara tarihlenen ve Maro
Publius Vergilius'un (lÖ 70- 1 9) Vergilius Vatican us ve Vergilius
Roman us adlı eserlerine ait iki kodeks ; Milano'daki Bibliotheca
Am brosiana'daki 5 . yüzyıla ait llias Am brosiana; ithaf yazısı
nedeniyle 5 1 2 yılına tarihlenen ve Viyana'daki Avusturya Ulusal
Kütüphanesi'nde korunan Vienna Dioscorides ( Codex Vindobo­
nensis Medicus Graecus / Codex julianae Aniciae) ; Londra'da
British Libraıy deki 5 . yüzyıla ait Koton Genesis ; ayrıca 6. yüzyıla
'

ait Viyana Genesisi, Rossano Evangeliariumu (Rossano , Biblioteca


Arcivescovile) ve 6 . yüzyıldan kalma Sinop Evangeliarium u'dur
(Paris , Bibliotheque Nationale de France) . 7
Kodeksin ortaya çıkması ve yüzyıllardır kullanılan rulonun
pabucunu dama atması, johannes Gutenberg'in matbaacılığı bulması
ve basılmış kitabın elyazmalarına galip gelmesi kadar önemli
sonuçlar doğuran bir olaydır. Önemli sonuçlardan bir diğeri de antik
literatürün Eskiçağ'ın son dönemlerine , Ortaçağ'a ve en sonunda
da günümüze aktarımıdır. Geç Eskiçağ'da hem özel hem de
kamusal kütüphanelerdeki eserler, papirüs rulolarından parşö­
men kodekslere aktarılmaya başlanmıştır. Ahşap "diptykha " ve
"polyptykha"nın -bunlara yaygın olarak "pugillares" ya da "codices"
de deniyordu- yanı sıra papirüs ve parşömenden yapılmış 'note­
book 'lar da nispeten erken bir dönemde ortaya çıkmış olabilir.
Kodeks biçimindeki bir kitaba, rulolara kıyasla çok daha fazla
yazı sığdırılabiliyordu . Sayfaları önlü arkalı yazılarak kullanılan
kodekse , yalnızca bir yüzü yazılan ru lodan daha fazla yazı
sığmaktaydı. Zaten rulonun uzunluğu, fazla kalın bir rulo rahatça
okunamayacağı için sınırlıydı ; oysa bir kodekse birçok rulonun
metni sığabiliyordu . Seçkin ve eğitimli çevreler kodekse burun
kıvırırken, alt kesimden insanlar kodekse sahip çıkmıştır ki , bu
durum eski kodekslerdeki çoğu metnin edebi düzeyinin pek
1 72 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

yüksek olmamasından da bellidir. Antik kaynaklara göre bir


papirüs rulosunun ve yazılışının ortalama fiyatı aynı metin kap­
samına sahip bir papirüs kodekse göre % 26 daha fazlaydı. Elbette
burada bir kodekse ek bir maliyet yükleyen cilt masrafı hesaba
katılmamıştır. Fakat rulolar zaman zaman parşömen kılıflarda
korunurdu ki bu durumda kodeksin cilt maliyeti yine dengelenmiş
olur. Kodeksin bir başka üstünlüğü de kitap bloğunun ve cildinin
daha derli toplu olması nedeniyle kolay kolay zarar görmemesiydi.
Ama en büyük üstünlüğü , daha kullanışlı olmasıdır; çünkü rulo
gibi her okumadan sonra geri sarılması gerekmediği gibi, metindeki
bir yer, gereğinde bir ayracın da yardımıyla çabucak bulunabilir. 7
Parşömenin yüzeyi resim ve çizim yapmaya pek elverişlidir ve bu
nedenle antik ressamlar tarafından en az lö 5 . yüzyıldan beri
kullanılıyordu. Çizim içeren en eski papirüs, lö 2 . yüzyılın başına
tarihlenmektedir (Şekil 34) . Yazıların arasına burç işaretleri ve
gök cismi çizimleri serpiştirilmiş olan bu astronomi eserindeki
basit çizimler renklidir. Papirüs ruloları , dar ve uzun sütunlarda
kısa satırlar halinde yazılmıştır. Bu bağlamda üç ya da daha çok
sütun halinde düzenlenmişlerdir. Sayfa düzenine geçildiğinde yine
sütunlara ayrılmış durumdaydı .

Şekil 3+. "Lou vre Papirüsü " diye de bilin en, Sözde -Eu doksos 'un (/Ö 2. yüzyıl)
Ars asıron om ica (Astron omi Sa na ıı) a dlı eserinden (/Ö 1 65) gök cisimleri, b u rç
çizimleri, yeryüzü iklim kuşakla rı ve ayın evrelerini gösteren çizimler (Musee
du L o u vre . Pa ris). ' m 1 1 '
Kitap Yazımı üzerine l 1 73

Bergama'nın eski adı Pergamon'dan türetilen "parşömen"'in,


Mısır'dan papirüs sevk ediminin durdurulması sonucu Bergama'da
üretildiği bilinmektedir. Buna göre Krates ( ! Krateuas) adındaki
bilgin, parşömeni hayvan derisinden üretmiş ; Roma'da yapılan
bir yanşmada Mısır papirüsünden daha dayanıklı olduğuna karar
verilince yaygın bir şekilde üretim ve kullanımına başlanmıştır.
Helenistik geleneğe bağlı bir mühendis olan lskenderiye'li Heron'un
(IS 50- 1 20) Mekhanika (Ağır Cisimlerin Kaldınlması Üzerine)
adlı incelemesinin, ancak Arapça çevirisi günümüze ulaşmıştır.
1 3 . yüzyıldan kalma bu elyazma , özgün Yunanca metinde de yer
almış olması gereken çeşitli aygıt ve araçlann çizimlerini içer­
mektedir. Eskiçağ'da zooloji ve botanik dallannda da resimli uzman
kitaplar vardı . Örneğin Aristoteles , Historia animalium 'unda
mürekkepbalığının yavrulaması konusunda , " Yumurta A ile,
gözler B ve C ile, mürekkepbalıgı yavrusu ise D ile gösterilmiştir "
derken, elbette bu işaretle rin olduğu bir çizimi kastediyordu .
Pergamon (Bergama) Kralı Attalos III. Philometor'un (yön. lö
1 38- 1 33) sarayında Kolophon'lu (lzmir yakınında Değirmendere'li)
Nikandros (lö 2 . yüzyıl) adlı biri eğitime yönelik zoolojik şiirler
yazıyor, bunlan kendi yaptığı illüstrasyonlarla süslüyordu . Nitekim
Hıristiyan yazar Tertullianus ( 1 60-230) akrep türlerini, onlann
çeşitli renk ve zehirlerini anlattığı eserinde , "Bunları betimleyen
ve çizen Nikandros 'tur" der. Yaşlı Plinius'tan (Gaius Plinius
Secundus) (23-79) öğrendiğimize göre Bergama'lı Krateuas (lö
2 ./1 . yüzyıl) , Philadelphia'lı Dionysios ve Metrodoros (lö 33 1 -
2 77) , şifalı bitkilerin resimli listelerini yayımlamışlardı . 7
Anazarba'lı Pedanios Dioskorides (IS -20-79) , De materia
medica adlı ünlü eserinin yazımında Pontus Kralı Mithridates VI.
Eupator'un (yön. lö 1 20-63) botanikçisi olan Krateuas'tan yarar­
lanmıştır. Dioskorides'in bu eseri, çok sayıda nüsha, baskı ve Arapça
ve Latince çevirilerinden görüldüğü gibi tüm Ortaçağ boyunca bu
başarısını korumuştur. Bu elyazmalarının en eskisi ve en güzeli ,
5 1 2 yılının hemen öncesinde Bizans Prensesi Anicia J uliana
(Anikia Iouliana) (462- -535) için hazırlanmış olan ünlü Vienna
Dioscorides'tir. Görünüşe göre bu kodeksteki son derece nitelikli
bitki resimlerinin kimileri de Krateuas'ın eserinden alınmıştır. 7
1 74 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Eskiçağ filologlarının çoğuna göre , Homeros'un destanları


olan llyada ve Odysseia yazıya dökülmüş ve bu metinlerin bir
nüshası , şarkıları güzel sesleriyle okuyarak yayan "rhapsod"ların,
yani gezgin ozanların çıkınlarında taşınmıştır. Halikamassos'lu
(Bodrum'lu) Herodotos (Herodot) ( 1Ö484-42 6) , lonia kralları­
-

nın henüz papirüsle tanışmadıkları eski dönemlerde keçi ve ko­


yun derilerine yazı yazdıklarını , bu nedenle de çok sonraki dö­
nemlerde bile kitap için "diphtheria " (deriler) sözcüğünü kullan­
dıklarını aktarır. Eski İonia filozoflarının, örneğin Miletos'lu
Anaksimandros'un (Anaksimander) (lö 6 1 0-54 7) eserlerini bu
tür deriler üzerine yazdığı düşünülebilir.7
Eski Yunan'da "libraii " kitapları kopya etmekle , "glutinatores"
(ciltçiler) rulo kitapları yapıştırmakla görevli kişilerdi. "Anagnostai "
(okuyucu köleler) , efendilerine banyoda , hatta uykuya dalmadan
önce , ama özellikle de ziyafet sırasında , kitap okurlardı .
Kitap kıyımı ya da sansür, genellikle devlet kurumlan tara­
fından gerçekleştiriliyordu . Sansür uygulamasının gerçek nedeni
ya da bahanesi , kimi eserlerin gelenek ve görenekleri ve geleneksel
toplum düzenini tehdit etmesiydi. Böylece, Spartalılar, Arkhilokhos'un
gerçekten de pek müstehcen şiirlerini yasaklamış , Atinalılar ise
filozof Protagoras'ın eserlerini kentte bir tellal dolaştırıp toplat­
tıktan sonra agorada yakmışlardı . Seleukos Kralı IV. Antiokhos
(yön. İÖ 1 7 5- 1 63), Kudüs'ü bir Yunan kenti yapma hırsı içinde
Yahudilerin kutsal yazılarını yakmış ve elinde İbranice bir kitapla
birlikte görülen herkesi katlettirmişti. 2. yüzyılın yasal yollarla ata­
nan Roma imparatorları, genel olarak daha hoşgörülüydü. İmparator
Diokletianus (yön. 284-3 1 3) ile eş-imparator Maximianus (yön .
286-305 ; 307-308) döneminde 303-3 1 1 yıllan arasındaki "Büyük
Hıristiyan Takibatı" sırasında yeni inancın (Hıristiyanlığın) kutsal
yazılan ve simya ile ilgili eserler toplanarak sistematik olarak imha
edilmiş ; daha geç dönemde ise Hıristiyanlar buna "kısasa kısas"
uygulayarak karşılık vermişlerdir. Bu bağlamda 325 yılında toplanan
Nikaia (lznik) Konsili'nin ardından Arius (256-336) ve yandaşlarının
kitapları Hıristiyanlığa aykırı savıyla yakılmıştır. Tıpkı Arius gibi
bir sapkın olan İstanbul Patriği Nestorius'un (380-45 1) kitapları da
Yahudilikle ilgili yazılarla birlikte 4 39 yılında Bizans İmparatoru
II. Theodosius'un (yön . 408-450) buyruğu ile yakılmıştır.7
Kitap Yazımı Üzerine l 1 75

lulius Caesar tarafından Roma'nın ilk kamu kütüphanesini


kurmakla görevlendirilen Marcus Terentius Varro'nun (!Ö 1 1 6-27),
o zamanın kitapları ve kütüphaneleriyle ilgili tüm bilgileri ele
alan De bibliothecis (Kütüphaneler Üzerine) adlı eseri kayıptır.
Amerikalı R. A. Pack, lö 200'den IS 600'e kadarki dönemde
yazılmış olan edebi: konulu 2 3 6 6 papirüs metninin varlığını
saptamıştır. Sonunda , Aşağı (Kuzey) Mısır'ın okur çevresi için bir
çoksatar ("bestseller') kitap listesi çıkarabilmiştir (Çizelge 2): 3

Çizelge 2. Iô 200-15 600 yılları arası dönemde Mısırda okunan edebi "bestseller"/er

Yazar (Eser) Sayı i Yazar (Eser) Sayı

om:�(
-HHomer ��-��:.� �(;y:a)
os (Odysseia) Ksenophon r-
38 1
i
P�to:(l�
111
T hukydi d es � � 4 7-3 8)
(-!Ö 465-395)
----�� --
29
Demosthenes (IÖ 384-322) 70 (IÖ 430-355) 25
Euripoidosdes (IÖ 480-406) 56
Herodotos ( - IÖ484-426) 20
Hesi (!Ö 8 . yüzyı l ) 40Sophokl es (!Ö 496-406) 19
Menandros (!Ö 342-290) Ari
37 s!tophanes (!Ö 448-380) 17
Sokrates (!Ö 470-399) 36Pindaros (!Ö 5 1 8-438) 15
Kallimakhos (!Ö-3 1 0-235) 36Sappho (IÖ 650-590) 11

ORTAÇAG MÜSLÜMANLARINDA KOPYACILIK VE


KİTAP TİCARETİ
Müslümanlar kitabın tarihine üç önemli katkıda bulunmuşlardır:
1 - Kitaba değer vererek saygınlık kazandırma ,
2- Kağıt yapma tekniğinin Avrupa'ya aktarılması ,
3- Azımsanmayacak sayıda elyazmanın yazılması .
lslam kitap sanatının başlangıçları Güney Mezopotamya'da, her
ikisi de erken İslam döneminin önemli dinsel merkezleri olan Basra
ve Küfe'de aranmalıdır. Kaligrafi sanatı da buralarda, alışılmışın
dışında bir rol oynamış ve öncelikli olarak kufi: yazılı Kur'an nüs­
haları hazırlanmıştır. Dünyevi: konularda resimli ilk elyazmaları
da Basra kaynaklı olmalıdır ve orada uzun süre parlaklığını
koruyan bir minyatür okulunun da var olduğu düşünülmektedir.
1 76 I Kiiğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Bilinen en erken Arapça resimli elyazmalan 1 2 . yüzyılın sonlann­


dan olup Bizans modellerine büyük bir bağımlılık göstermekte
ve Mezopotamya'nın başka yerlerinden kaynaklanmaktadır.
Bunlardan biri, Dioskorides'in farmakoloji kitabının 1 2 22 tarihli
bir Arapça çevirisi (Kitab el-Haşaiş) ; diğeri ise daha eski bir eser
olan , Ebu'l-lzz İsmail ibn el-Rezzaz el-Cezert'nin ( 1 1 36- 1 206)
1 206 tarihinde Diyarbakır' da yazılan Arapça Kitab el-Cami ' Beyn
el-llm ve'l-Amel el-Nafi ' ff Sınaat el-Hiyel (Olağanüstü Makine
Yapımı Üzerine Bilim ve Teknik Arasında Yararlı Bir Kitap) adlı
otomatlar kitabıdır. 1 1 6
Ortaçağ'da bütün kitapçı atölyelerinde olduğu gibi bütün
kütüphanelerde de bir kopyacı (müstensih) ekibi bulunurdu .
Şam Yıllıkla n 'nın 80 cildinin bir kopyasına sahip olmayı isteyen
bir kitapsever, bunun için on kopyacıyı iki yıl süre ile çalıştırmak
zorundaydı ! Her kopyacıya bilgisine , yazısının güzelliğine , çalış­
masındaki özene göre para ödenirdi . Kopyacılık, fakir aydınlar
için güzel bir uğraş idi . Buna göre Ebu'l-Ferec el-CevzI (ölm .
1 2 0 1 ) , eski günlerinde kendi eliyle 2000 cilt kitap kopya ettiğini
söylemektedir. Tarihçi Muhammed ibn Cerir el-TaberI (839-
923), zengin olmakla birlikte kırk yıl süre ile her gün kırk sayfa
yazdığını açıklamaktadır . Ebu Abdullah el-TemimI (ölm . 944) ,
kendi eliyle yazılmış 3500 cilt kitap bıraktığını belirtmiştir . lbn
Rüşd ("A verroes ") ( 1 1 2 8- 1 1 9 8) 1 0 bin yapraktan fazla kopya
etmiştir. Ortaçağ'ın büyük optikçisi lbn el-Heysem ("Alhazen ")
(965- 1 040) , matematik kitapları kopya ederek yılda 1 50 Dinar
karşılığı hayatını kazanmıştır.
Kadın kopyacılar da vardı . Örneğin Kurtuba'da el-Rabad el­
ŞarkI mahallesinde bu kadınlardan 1 60 tanesi , küfı Arap yazısını
yazmada yarışıyorlardı .
Bir kitabın değerini, onun yazılışı ve niteliği belirlerdi. Halife
el-Aziz 'in ( 1 1 7 2 - 1 1 9 8) 1 milyon 600 bin cilde sahip olduğu
söylenen kütüphanesinde çok ender nüshalar vardı. O , bir gün
bir simsardan 280 altın karşılığında bir Taberi Tarihi satın almış
ve bu kitabın, kendisinde , biri yazarın el yazısı ile olmak üzere
daha yi rmi nüshası bulunduğunu açıklamıştır.
Kitap Yazımı Üzerine l 1 77

Eski Kahire'nin en önemli kitapçısı, ender kitaplan koleksiyon­


culara satan ve haftada yalnız Pazartesi ve Çarşamba olmak üzere
iki gün müşteri kabul eden lbn Surah (ölm . 1 2 1 1 ) , Kurtuba'nın
en ünlü kitapçısı lbn Abbas (ölm. 1 035) ve Bağdat'ın en ünlüsü
ise lslam dünyasında mesleğindeki dürüstlüğü , Moğol, Türk,
Iran, Arap ve Yunan dillerini bilmesi ve kıvrak zekası ile tanınmış
olan Zeyneddin el-Amidi (ölm. 1 3 1 2 ) idi . El-Amidi'nin gözleri
görmüyordu ; bununla birlikte dükkanında o derece bir düzen
hüküm sürmekteydi ki , kitapların yeri konusunda çok ender
şekilde yanılmaktaydı .
Kitap ticaretinin özellikleri vardı. " Cevval " denilen kitap
arayıcıları , yazılan yeni kitapları bulmak için bir kentten ötekine
koşuşurlar, tellallar "eski" kitapları satın alıp yeniden satarlardı .
lslam biliminin altın çağı olan 1 0 . ve 1 1 . yüzyıllar kitap ticaretinin
de altın çağı oldu . O zamanlar pek çok ender ve güzel nüshalar,
aynca da bir kitapseverler çokluğu vardı. Ancak 1 2 . ve 13. yüzyılda
bu ticaret, önemini yitirmeye başladı .98

lSLAM'DA KİTAP YOKED1M1


Bir ara , Bergama Kütüphanesi'nden getirtilen 200 bin bağış
kitapla birlikte eser sayısı 700 bin tomara ulaşan lskende riye
Kütüphanesi, lbn Haldun'a ( 1 332- 1 406) göre, Halife Hz. Ömer'in
(59 1 -644) buyruğuyla Amr ibn el-As (573-663) tarafından, Batılı
araştırmacılara göre ise IS 4. yüzyılda Hıristiyanlarca yakılıp yıkıl­
mıştır. Söylentiye göre bu kütüphanedeki kitaplar, Hz. Ömer'in "eğer
onlarda, Kur'an 'da yazılı olan şeyler yazılı ise o takdirde o kitaplar
gereksizdirler; yoksa içlerinde Kur'an 'a aykın ifadeler yer alıyorsa,
o zaman ortadan kaldınlmalan vaciptir! " şeklindeki ikili bir gerek­
çeyle 640 yılında yok edilmişlerdir. lskenderiye Kütüphanesi'nin
Müslümanlarca yakılması söylentisi, Araplarda "Yahya el-Nahvi" adı
ile tanınan dilbilgini loannes Grammatikos Philoponos'tan (490-566)
kaynaklanmaktadır. Buna göre 200 bin cilt kitap , lskenderiye kenti
hamamlannın külhanlannda 6 ay boyu yakacak olarak peyderpey
kullanılarak yakılmıştır . Ancak lskenderiye Kütüphanesi'nin
Müslümanlar tarafından yakılması diye bir olayın gerçekleşmediği,
daha sonraki araştırmalarla kesin olarak kanıtlanmıştır. 1 1 7
1 78 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Halife el-Mütevekkil (yön. 847-86 1 ) döneminde Mu'tezililiğin


gözden düşmesi üzerine ve Benü Musa Kardeşler (9 . yüzyıl) ile
Ebu Maşer el-Belhl'nin ("Albumasar") (785-886) suçlamaları
sonucunda ünlü bilgin el- KindI 'nin ("Alkin dus ") ( 8 0 3 - 8 7 3 )
kitaplarına e l konduğu belirtilmektedir. Halife el-Mustencid Billah
(yön. 1 1 6 1 - 1 1 70) döneminde yaktırılan bir kitap koleksiyonu
içinde ihvan el-Safa Risaleleri ile lbn Sina 'nın ("A vicenna") (980-
1037) Kitab el-Şifa 'sı da bulunmaktaydı. Abbasi Halifesi el-Nasır'ın
( 1 1 80- 1 225) buyruğuyla Abdü's-Selam lbn Abdülkadir adlı birinin
kişisel kitapları , kimi düşmanlarının kötülemeleri yüzünden
yakılmıştı . Yakılan kitaplar içinde ih van el-Safa Risaleleri de
bulunmaktaydı . Büyük bir kalabalık önünde , kitaplar teker teker
izleyicilere gösterilerek, kötüleyici nitelikleri belirtildikten sonra
ateşe atılmaktaydı. Bu sırada lbn Rüşd'ün bilimsel nitelikli kitapları,
yakılmaktan alıkonmuştu .
Samanlı Emlri Nuh ibn Mansur'un (964-997) Buhara'daki
kütüphanesinin çok zengin olduğu ve konularına göre sınıflandı­
rıldığı söylenmektedir. lbn Sina'nın büyük ölçüde yararlandığı bu
kütüphane, bir yangında elden çıkmıştır. Nizamiye Medresesi'nde
1 1 1 6 yılında çıkan bir yangında , Bağdat'ın bu ünlü medresesinin
kütüphanesinin yanmasına karşılık, öğrencilerin çabalan sonucu
kitapların binadan dışarı taşınmasıyla kurtarılmış olduğu kay­
dedilmiştir.
Hülagu Han'ın (yön . 1 2 5 6- 1 265) Abbasilerin bilim merkezi
Bağdat'ı istilasından sonra, Bağdat'taki otuz altı kütüphaneyi yaktı­
rarak, Dicle'yi haftalarca kapkara akıtacak kadar küllerini ırmağa
attırması, tarihin en büyük kitap kıyımı olaylarından biridir. İranlı
tarihçilerden Muhammed lbn Cüveynl ( 1 233- 1 283) , lsmailiye
mezhebinin bir kolu olan Haşşaşller (Haşlşiyyün / Haşişiler) üzerine
Hülagu'nun seferinde onunla birlikte bulunmuş ve Haşşaşllerin
merkezleri olan Alamut Kalesi zapt olunduğunda, birçok bilimsel
yapıt , bu tarihçinin önlemesiyle yok olmaktan kurtulmuştu .
Moğolların 1 1 . - 1 3 . yüzyıllar arasında Kahire ve Bağdat'ta birkaç
milyon yazmayı yok ettiği söylenmektedir.
Kitap Yazımı Üzerine l 1 79

OSMANLI'DA KİTAP YAZIMI


Fatih Sultan Mehmed (yön. 1 444- 1 446; 145 1 - 148 1 ) lstanbul'u
aldığında orada gelişmiş bir bilimsel yaşam yoktu . Fatih lstanbul'u,
dönemin tanınmış bilim ve düşünce adamlarının toplandığı bir
merkez yapmak istiyordu. Ancak bu dönemdeki çabalar, oldukça
sınırlı kalmış ve Yunanca ya da Arapça temel eserlerin incelenmesi
gibi geniş ve sistemli bir kampanyaya dönüşmemişti . Verilen
ürünler de kimi kitaplara açıklamalar ve ekler yazmanın ötesine pek
geçemiyordu .
lslam kitap sanatında mürekkep ve fırça ile , boyasız ya da
çok az boya kullanılarak yapılan, desen tarzında, fırça darbelerinin
temel oluşturduğu betimlere "resm" ya da "tarh " , bunları yapan
sanatçılara da "ressam" ya da "tarrah" denilmektedir. Menakıb-ı
Hüneıveran (Hünerli Kimselerin Yaşamöyküleri) ( 1 5 78) adlı eserin
yazan Gelibolu'lu Mustafa Ali ( 1 54 1 - 1 599) , hattat olmayanlardan
söz ederken, minyatürcülere musavvir, tezhipçilere müzehhip ,
boyasız çalışmalar yapanlara da tarrah ya da ressam der. lslam kitap
sanatında temelde siyah mürekkep ya da boya ile yapılan fırça ça­
lışmalarına "resim" denir ve bu gelenek, lslam dünyasına 1 3 . yüzyıl
1 18
başlarından itibaren Ön Asya'yı istila eden Moğollarla girmiştir.
El yazmalar birkaç ustanın işbirliği ile hazırlanırdı. Bu sanatçı -
lar, kitabı yazan "hattat"; giriş sayfası , başlıklar ile diğer süsleme
ve yaldızlamalan yapan "müzehhip" ya da tezhipçi; çizgileri çeken
"cedvelkeş" ; giriş süslemelerini yapan "girih-bend " ; varak dövücü ;
varaktan yaldız boyası yapan; sınır çizgilerini yaldızlayan "zerefşan";
ebru kağıdı yapan ebrucu ; kağıtları keserek şekil veren " ezbar­
şukafe kat 'i " ; resimleyen ressam ("nakkaş") ve cildi hazırlayan
"mücellid" olarak sıralanabilir. Bir elyazmanın hazırlanmasında
önce eserin yazan metni hazırlar; sonra kullanılacak kağıt, üstübeç,
nışadır ve yumurta akı ile aharlanarak hattatlara iletilir. Cedvel­
keşler, minyatür yapılacak kısım ve sayfaları boş bırakarak yazı
yazılacak kısmın kenar çizgilerini çizerek hattatlara teslim eder.
Hattatlar yazım işini tamamlayınca nakkaşlara verir ve minyatürler
1 19
yapıldıktan sonra mücellitler ciltlemeye geçerler. Gerek Doğu'da
gerekse Batı' da bu alanda ün yapmış değerli ustalar yetişmiştir.
Bu ustalar toplumun her kesiminden büyük ilgi görmüş, devlet
180 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

yöneticilerince korunup desteklenmişlerdir. Örneğin lran şahı Şah


İsmail (yön. 1 5 0 1 - 1 524) 1 5 1 6'da Yavuz (1.) Sultan Selim'le (yön .
1 5 1 2- 1 520) yapacağı Çaldıran Meydan Savaşı'na gelirken, birlikte
getirdiği ünlü sanatçılardan hattat Nişabur'lu Şah Mahmud ile
nakkaş Behzad'ı (Bihzad) ( 1 460- 1 5 3 5 ) , Osmanlılar'ın ellerine
geç mesinler diye bir mağaraya saklamış, savaş alanından kaçarken
de öncelikle onları kaçırıp götürmüştür. 1 1 1
Osmanlı şenliklerinde, bir sanatın çeşitli aşamalarını oluşturan
esnaf, emeklerini bir arada sergiliyordu . Örneğin kitap hazırlama
sanatı ile ilgili olarak kağıt hazırlayanlar, ressamlar, siyahkalemler,
müzehhipler, musavvirler, şebihnüvisler, meclisnüvisler, tarrahlar,
renkzenl e r , hattatlar, cedvelkeşler , mücellidler , ebru kağıdı
hazırlayanlar, ortak çalışma ile şenlikte sergileyecekleri eserlerini
geçit sırasında izleyenlerin gözleri önünde hazırlıyorlardı . 12 0
1 6 . yüzyılda Osmanlıların bilim alanında yaptıkları ciddi
katkılar, deniz coğrafyası alanında idi. Muhyiddin Piıi Reis'in (1465-
1 5 5 5 ) dünya haritası ve Kitab-ı Bahriye ' si (Denizcilik Kitabı) ,
Seydt Ali Reis'in (ölm . 1 562) Muhft'i (Okyanus) gibi çalışmaların
dikkati çeken bir özelliği, bunlan yapanlann ne medreseden ne de
Enderun'dan gelmeleridir. Bu eserlerin özelliği, Osmanlı donanması
içinde pratikle yakın ilişkide , teknoloji ile bilimin arakesiti olan
bir noktada verilmiş olmalandır. 1 2 1
Osmanlıda kitap üretiminde matbaa öncesi çok sayıda kopyacı
çalışıyordu . Bu yüzden matbaa büyük bir dirençle karşılaşmış ve
hatta kimi iddialara göre ayaklanmalar olmuştu . Ünlü Alman
tarihçi Franz Babinger ( 1 89 1 - 1 967), 6000 kopyacının ayaklanma­
sından söz etmektedir. Yine Babinger'e göre bir lngiliz girişimci,
lstanbul'da Kur'an 'm çok pahalı olduğunu görerek lngiltere 'de
bastırıp lstanbul'a yollarsa da sultan , bunları denize attırır. 122
Kitabın nakışlarla süslü ve altın yaldızla bezenmiş ilk sayfalanna
"dibace" denir. 1 6 . yüzyılda lslam dünyasında kitap dibacelerini
işleme sanatında ün kazanmış nakkaşlar arasında Şahkulu (ölm .
1 5 5 6 ) , Veli Can ( 1 6 . yüzyıl ikinci yansı) , Aga Rıza ( 1 6 . yüzyıl)
ve Can Ş ah gibileri vardır. Şahkulu ve Veli Can Osmanlı saray
nakkaşlarından , Aga Rıza ise Safevi sanatçılarındandır . Can Şah
konusunda ise bir bilgi bulunmamaktadır.60
Kitap Yazımı Üzerine 1 181

AVRUPA'DA KİTAP YAZIMI, SANSÜRÜ V E YOKEDlMl

Giriş
Ptoleme'lerden bin yılı aşkın bir süre önce Mısır, Suriye'ye
büyük miktarlarda papirüs sevk ediyordu ve bu durum, gitgide
kil tablet kullanımını geriletmişti . Papirüsün aktarıldığı liman,
eski Suriye'de Fenikelilerin önemli bir kağıt imal merkezi olan
Byblos (günümüzde Cubeyl) kenti idi . Olasılıkla odunu kıt olan
Mısır, Lübnan'dan gelen sedir ağaçlarını papirüsle ödüyordu .
Byblos kenti , Mısır'dan aldığı papirüsü , başta Yunanistan olmak
üzere Akdeniz bölgesinin diğer ülkelerine de satıyordu . Papirüs
ticaretinin önemli merkezi olan Byblos'un adından, Yunanca ki­
tap rulosu anlamına gelen " biblion " sözcüğü ve bundan da
" Bibel " (Kutsal Kitap) adı türemiştir.3 Temelde antik kültürlere
zıt olarak Hıristiyanlık, kitaplı bir dindi. Bizim bugün "kaynakça"
anlamında kullandığımız " bibliyografya " sözcüğü , Yunanca
" bibliographia " (kitapları elle kopya etme, "istinsah") sözcüğünün
anlam değişimine uğramış bir türevidir. Yunanca "bibliographos"
(Lat. "librarius") kitapları kopya eden (müstensih) ve süsleyen kişi,
" bibliopegos" ise ciltleyen kişi anlamına gelmekteydi . 7 Bunlar
kitapları satan ve ticaretini yapan " bibliopola " ve " libraria "dan
tamamen ayrı nitelikte kişilerdi.
4. yüzyıl Yunan yazmalarında ve Mısır'daki Kıpti yazmalarında
tümce başları , büyük ve renkli (özellikle de kırmızı) harflerle
yazılmıştır. Fransızca'da "majuscule " (majüskül) , İngilizce'de
"initial" (inisiyal) denilen büyük harflerin ve bölüm başlarındaki ilk
harflerin süslenmesi, yazma kitaplarda resimlemenin başlangıcını
oluşturmuş ve sonraları bir sanat halini almıştır. Genelde bölüm
başlarının ilk paragrafının ilk harfi büyütülüp süslenerek renk­
lendirilirdi . Sonraları , daha küçük boyutta olmak üzere diğer
paragrafların ilk harfleri de renklendirilir oldu .
Tüyü dökülüp kazınarak yazı yazmak üzere hazırlanan hayvan
derisi olan parşöme n , Küçük Asya (Anadolu) kökenlidir. Bu
kalımlı yazı malzemesi , o zamana dek Mısır , Yunan ve Roma
lmparatorluğu'nda kullanılmış olan papirüsün yerini almıştır
182 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültü rel Tarihi

(Şekil 3 5 ) . Parşömen, 1 3 . - 1 4 . yüzyılda Orta Avrupa'da kağıdın


ortaya çıkmasına dek rakip tanımamıştır . 58 Avrupa parşömenci
dükkanlarında bir işçi, gerilmiş derileri dikdörtgen şeklinde keser;
bir diğeri ise yazılmaya hazır etmek üzere , kesilmiş derilerin
yüzeylerine tebeşir ya da kireç sürer; hazırlanan parşömenler, rulo
ya da tabakalar halinde satışa sunulmak üzere stoklanırdı (Şekil 36) . 14

Şekil 35. Kırmızı figürlü bir içki kasesinden, Eski Yunan "da bir okul sahnesi: Ogrecmen
bir kitap rulosundan ("rotulus ") okurken. "
Kitap Yazımı Üzerine l 1 83

Şekil 36. Ortaçag A vrupa 'sının parşômen ci dükkanı . Yan tarafta bir Hıristiyan hacı
görülmektedir (bir 1 5. yüzyıl !ta/yan vakayinamesinden) . "

Geç Ortaçağ kitaplannda yazı malzemesi, parşömendi. Parşö­


men için hammadde olarak dana, koyun, keçi ve diğer hayvanlann
derileri kullanılıyordu . Erken Ortaçağ'da bir rahip , daha sonraları
ise bu konuda yetiştirilmiş bir çömez , parşömenci olarak belirli
bir meslek dalında istihdam edilmişti . Parşömenci , hazırladığı
parşömeni serbestçe pazarda satamazdı; tüccarlann mal siparişini
beklemek ve hazırlamak zorundaydı. Bu düzenlemenin nedeni ,
en iyi derilerin parşömen yapımında değil deri eşya yapımında
kullanılması idi . 58
Bir hayvanın derisinden toplam dört yaprak (yani arkalı önlü
sekiz sayfa) hazırlanabiliyordu . Derinin yalnızca orta kısımları
yazmaya elverişli olup gelişigüzel ve çarpık-çurpuk olan kenar
184 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

kısımlan parşömen tutkalı yapımında kullanılıyordu . 1 3 . yüzyılın


sonlanndan itibaren Avrupalı zanaatkarlar, parşömene göre üçte
iki oranında daha ucuz olan kağıt üretimini gerçekleştirdiler.
Parşömen, artık normal kitap için ender şekilde kullanılır oldu
ve daha çok özel belgeler, siciller, resmI belgeler ve protokollerin
hazırlanmasına kullanıldı. Yazı malzemesine , özellikle de kağıda
olan gerçek bir talep , ancak hareketli harflerle basımın keşfedilmesi
ile ortaya çıktı ve bu durumda nispeten kısa süre içinde çok sayıda
kopya hazırlanabildi . 58

Manastır Yazımhanelerinde Elyazmacılık


Ortaçağ Avrupa'sının yazma ve kitap hazırlama merkezleri,
manastırlardı (Şekil 3 7) . Çeşitli tarikatlara bağlı olarak genelde
yerleşim yerlerinin dışında kurulan bu manastırlarda yaşayan
keşişlerin ibadet dışındaki en büyük uğraşlan , eski elyazmalann
kopyalanması idi . Batı'da manastırlarda bu uğraşın kurucusu ,
5 2 9 yılında Monte Cassino Manastırı'nı kuran Nursia'lı Aziz
Benediktus ( 480-54 7) idi . Hıristiyanlığın "karanlık" Ortaçağında
parşömenden birbirine eş boyutlarda levhalar kesilip kenarlanndan
delinerek ip geçirilmesiyle , bugünküne çok benzer kitaplar elde
edildi . Yine de uzun metinler için birden çok cilt gerekiyordu .
Üstelik baskı teknikleri de henüz gelişmediğinden elle yazıla­
rak çoğaltılıyordu . Kitaplan elle çoğaltıp resimleme işiyle ma­
nastırlardaki rahip ve çömezler uğraşıyordu . Elyazmaların
kopyalandığı ve resimlendiği manastırlarda çalışma düzeni ve
işbölümü şöyleydi : 3 1 23 " Pergaminarius" parşömen üreten kişi ;
"Skriptor " metni siyah mürekkeple yazan kişi ; "Adumbra tor"
resimlerin taslak çizimini yapan kişi ; " Ill u minator " büyük ilk
harfleri ("initial") ve çiçekli süslemeleri boyayan kişi ; "Miniator"
minyatürcü , yani " minium " (sü lüğen ; kırmızı kurşun oksi t ,
Pb304) kullanarak minyatürleri boyayan kişi ; " Rubrikator " ise
"rubrica" (kırmızı tebeşir, "kan kalemi") sözcüğünden ad alan bir
zanaatkar olarak belirli bölüm ve tümce başlarını boyayarak
ön plana çıkaran kişi idi . Avrupa'da 1 1 . yüzyılın yazıcı rahibi,
manastırdaki diğer görevlerinin yam sıra ve acele etmeden kitap
kopyaladığından , yılda ortalama boyda 3-4 kitap kopyalayabilirdi .
Kitap Yazımı üzerine l 185

Şekil 3 7. Aziz (Büyük) Gregor (538-594) (üstte) ve "skriptor"lar (altta) manastır


yazımhanesinde kicap yazarlarken (Karo/en} dönemi fildişi işçiliginden kutu kapagı;
980 yılı dolayı; Kunsthistorisches Museum, Viyana). " · "' "'
186 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 5 . yüzyılda bir ticari işletmede çalışan profesyonel bir kitap


kopyacısı ise , siparişleri götürü usulde kabul ettiğinden, aldığı işi
birkaç günde bitirirdi. Rönesans döneminde Napoli'li yazıcı Giovanni
Marco Cinico ( 1 458- 1498) 52-53 saatte bir kitap kopyalayabilmekle
ün salmıştı. Yazıcılar ve süslemeciler, meslek loncaları oluşturmuş­
lardı. 14 Yukarıda belirtilenlerin dışında doğal olarak kitap ciltleme
ve deri hazırlama için başkaca uzman kişiler ve vardı . Bunlardan
sayfaları bağlayanlara "ligator", ciltleme işini yapanlara da "religator"
adı veriliyordu. Ortaçağ'da kitapçılar iki gruba ayrılıyor ve bunlardan
mağazaları olanlara "librarii ", saray ya da kiliselerin revakları altına
açtıkları sergilerde kitap satanlara ise "stationarii " adı veriliyordu .
Bamberg'de Michaelsberg Manastırı mülkiyetinde bulunan
ve 1 2 . yüzyıl üçüncü çeyreğine tarihlenen Ambrosius-Elyazması'nda,
Ortaçağ manastır yazımhanelerinde kitap hazırlanmasındaki
önemli işlemler, madalyon halindeki on resim sahnesinde yer
almaktadır (Şekil 38) . Buradaki tüm uğraşlar rahipler tarafından
yürütülmekteydi. Bu durum, resimde , başlarının tepe kısmında
" tonsur" adı verilen , kazınmış daire şeklindeki açıklıklardan
anlaşılmaktadır ki Katolik rahiplerindeki bu gelenek, Eski Mısır'da
lsis rahiplerinin saçlarını bu biçimde kazımaları adetlerine
dayanmaktadır. Ancak madalyon resimler, gerçekleştirilen işlem
sırasına uygun olarak sıralanmadığından, işlem sırası , madalyon
kenarlarında harflerle belirtilmiştir. Buna göre : 5 1
A) Yazar, yan yana bitişik , balmumlu iki sayfa üzerine sivri uçlu
metal kalemle notunu yazıyor.
B) Temizlenmiş hayvan derisi , gerildiği bir çerçeve içinde kuru­
tuluyor. Rahip , kurumuş deriyi, yarım ay şekilli bir parşömen
bıçağı ile kazıyıp düzleştirerek parşömen haline getiriyor.
C) Rahip, parşömeni bir tüy kalem bıçağı (kalemtıraş) ve bir cetvel
yardımıyla yan yana iki sayfa büyüklüğünde kesiyor.
D) Yazıcı (kaligraO , bir kaz teleğinin ucunu , yazı kalemi haline
gelecek şekilde bir tüy kalem bıçağı ile kestikten sonra ucunu
kontrol ediyor. Yazmaya başlamadan önce , çifte sayfayı dört
tarafından çizerek çerçeve içine alması gerekmektedir.
E) Ciltleme işinde rahip, çifte sayfaları orta yerlerinden katlayıp
dört tanesini üst üste yerleştiriyor.
Kitap Yazımı üzerine l 187

.\

.... -
- -
-- --

-· ·-

·-""--"..._
---. ....-
... --�-
il

J
Şekil 38. Bamberg"deki Michaelsberg Manastın 'nda bulunan ve 1 1 50-1 1 75 yıllan arasında
yazılan Ambrosius-Elyazması'na sonradan eklenen bir kapak resminde, parşömen üretimi
dahil kitap hazırlama işleminin çeşitli aşamalarını gösteren en eski resim dizisi: Orta
kısımda manastırın çatısı üzerinde, olasılıkla Aziz Michael oldugu sanılan bir büyük
melek ayakta duruyor; çatının alcındaki rahip dua ederken, yanındaki rahip bir elinde
fırça, digerinde boya kasesi ile birlikte oraları boyuyor (12, yüzyıl üçüncü çeyregi;
Staatsbibliothek, Bamberg). '"··"
188 1 Kc'iğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

F) Ciltleme kasası içinde kıvrım yerlerinden dikerek onları kitap


bloğu haline birleştiriyor.
G) Bir balta ile , bir tahta parçasının kenarlarını e ğik şekilde
keserek, onu cilt kapağı olarak kullanıyor.
H) Cildi kapalı tutmaya yarayacak olan kopça-toka sistemini , bir
çekiçle işliyor.
I) Rahip , yorucu çalışmadan sonra tamamladığı kodeksi eline alıyor.
j) Kitabı nasıl çalışacağı konusunda öğrenciye bilgi veriyor.

Parşömen, lö 1 500'lerde biliniyor olmalıdır. Büyük önemi


ise ancak lö 200'lerde kavranmıştır. Yaşlı Plinius'u.n anlatımına
göre , Anadolu'daki Bergama'yı büyük bir Yunan kültür merkezi
yapmak isteyen Kral II. Eumenes (yön. lö 1 9 7 - 1 59), parşömen
("membranas Pergami repertas" ; daha sonraları "pergameneum")
denilen kağıdın icadını sağlamıştır. Rakibi Mısır Kralı Ptolemaios
VI . Philometor'un (yön. lö 1 8 1 - 1 45) kendilerine papirüs gön­
dermeyi durdurması üzerine Bergama bilim çevresinden Krates
(Dioskorides'e kaynaklık eden bir şifalı bitkiler kitabının yazarı
olan Bergama'lı Krateuas olabilir!) adlı bir bilgin, koyun ve keçi
derilerini n , iki tarafına da yazı yazılmasını mümkün kılacak
şekilde temizlenme, yazılma ve düzeltilmesiyle ile ilgili olarak yeni
bir yöntem geliştirmişti . Böylece Bergama , bu yeni yazı malzeme­
sinin üretim merkezi olmuş ve bu malzeme , kentin adıyla anılır
olmuştur. O dönemde iyi kalitede parşömen elde edilmesi için
dana derisi kullanılmıştır. 12 Üzerine daha önce yazı yazılmış olan
parşömeni kazıyarak silip yeniden yazı yazılabiliyordu ve ikinci
kez yazılmış parşömene "palimpsest" (Yunanca "palin psest6s" :
"yeniden kazınmış") a d ı veriliyordu . 5 1 B u uygulama , papirüs
fiyatlarının yeterince yüksek olduğunun bir göstergesidir. Eski
Mısırlıların da bildiği ve papirüsten daha pahalıya gelen sahtiyan,
ancak çok önemli metinler için kullanılmaktaydı .
Aslen Benedikten rahibi olan fotograf kimyacısı Gustav Kögel
( 1 882- 1945) , eski palimpsestlerdeki silinen eski metinlerin yeniden
okunabilmesini sağlamak için 1 9 1 3 yılında fluoresans fotografi
tekniğini geliştirmiştir.43
Kitap Yazımı Üzerine 1 189

Parşömenin yüzeyi, papirüse göre daha düzgün olduğundan,


daha duyarlı bir uca sahip yazı gerecini gerektirmekteydi . Bu
gereksinimi kamış kalem yerine kuş tüyü kalem karşılamıştır
(Şekil 39). Ucu sivri şekilde kesilmiş tüy, parşömen üzerinde kolay
hareket ediyor ve onunla saç kılı inceliğinde çizgi bile çizilebili­
yordu . Eğer biraz bastırılarak yazılırsa, daha kalın çizgiler de elde
ediliyordu . Bu amaçla, büyük bir kuşun kanadındaki tüyler kul­
lanılırdı . Tüy kalem , kaz , kuğu , kartal , baykuş, hindi ve birçok
kuşun tüyünden olabilirdi. Ortalama olarak her kazdan 1 0- 1 5
tüy alınırdı . Kalem olarak kullanılacak en değerli tüyler, kaz ya da
kuğunun dış kanatlarındaki beş tüy idi. Doğal eğriliğinden ötürü
kuşların sol kanat tüyleri , sağ elin içine daha rahat oturuyordu ;
solaklar ise sağ kanat tüylerini yeğlerlerdi. Tüyün yumuŞaması
için saatlerce suda bekletilir, ardından da dışındaki zarın ölmesini
sağlamak ve sertleştirerek bıçakla yontulabilecek hale getirmek
için kısa bir süre sıcak kumda bırakılırdı. Zar dokusu öldükten
sonra kolayca temizlenir ve kazınırdı. Uç kısmının belli bir sertlik
kazanması için sıcak kum içinde ısıtılarak ya da kaynar şap veya
sulu kezzap içine atılarak sertleştirilirdi .275 1
Parşömen üzerinde yazı yazılacak alanın sınırlan , bir kurşun
kalemle -gerçek anlamında bir ahşap çubuğun ucuna takılmış
kurşun parçasından oluşan kalemle- çizilird i . Parşömen kat
kat dokulardan oluştuğu için , yazı hatalarını kazıyarak düzeltme
olanağı vermekteydi . Böyle bir kazıma işleminden sonra parşö­
menin, agat ya da hayvan dişi (erkek domuz ya da kurt dişi) ile
mührelenerek kaygan duruma getirilmesi · gerekirdi. Manastırlarda
gece gündü z , oturduğu yerden kalkmadan kitap kopyalama
uğraşı , son derece yorucu idi . Aynı anda bir kitaptan iki nüsha
birden kopyalayan yazmanlar, rahle benzeri eğik düzlemli iki taraflı
döner sırada çalışırlardı. Bir 8. yüzyıl yazmanı , bir Vizigot hukuk
kitabında bu konuda şunları yazmıştır: " Yazı yazmak o denli güç
bir iş ki, gözlerin bulanır, için sıkılır ve tüm organların işkence
çeker. Tüy kalemi üç parmak t u tar ama eziyetini tüm beden
çeker". 5 1
190 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 39. "Hildebertus" da Lavardin (1056- 1 1 33) ile ögrencisi "Everwinus'', yazı aıölyesinde
çalışırken: Aynı zamanda yazman (kaligraO ve kiıap ressamı (illüsıraıör) olan Hildeberıus,
üzerinde açık bir kiıap duran, egimli bir yazı masasının başına oturm uş; çalışma yüzeyinin
üst kısmında, ikisinde Wy kalemlerin, diger ikisinde de hokka niyetine içi mürekkep dolu
boyn uzların yerleşcirilmiş oldugu dörc delik b ulunmakta; sol elinde, tüy kalemi sık sık
sivrilımek ve yazım hatalarını kazıyarak düzelcmek için kullanılan bir tüy kesme bıçagı
ıutmakta; ayrıca kulak arkasına bir yedek tüy kalem yerleştirmiş görünmekıe; ayaklan
üzerine dikelmiş bir aslan, pençeleri üzerinde onun yazı ıablasını ıutmaktadır. Genç Everwinus
ise ustasına göre alçak bir ıabureye oturm uş ve ayaklan üzerine yerleştirdigi ahşap levha
üzerinde süsleme yapmaktadır. Yan masanın üzerinde bir fare, bir bilegi taşına ya da süngere
(belki de peynire!) dogu ilerlemekte ve Hildebenus, yazı aıölyelerinin bu daveısiz konuguna
bakarak şunları der gibidir: "Lanet olası fare! Beni yeıerince kızdırıyorsun! Tanrı cezanı
versin ! " [Hippo 'l u Aziz Augustin us 'un (354-430) De civitaıe Dei (Tanrı Devleri Üzerine)
adlı eserinin 1 1 40 yılı dolayındaki bir n üshasından; Kapitelbibliothek, Prag)."
Kitap Yazımı Üzerine l 191

Ortaçağ'da kitaplar 1 3 . yüzyıla d e k yalnızca manastır ve


piskoposhanelerde rahip, rahibe ve keşişler tarafından, 1 5 . yüzyıla
kadar da ağırlıklı olarak yine buralarda din adamı olmayan elyazma­
cılar tarafından hazırlanmıştır (Şekil 40, Şekil 4 1 ) . Kentlerin gitgide
gelişmesiyle halktan zanaatkarlar ve kitap tüccarlan işyerleri açarak,
artan kitap gereksinimini karşılamaya çalışmışlardır. Üniversitelerde
bilimsel kitap gereksinimlerini karşılamak üzere kağıt yapımcılan,
parşömenciler ve yazıcılar bir düzen kurmaya çalışmışlar ve 1 5 .
yüzyılın ikinci yarısında basımcılar, evrak resimleyicileri , minya­
türcüler, başlık (serlevha) yazıcıları, ciltçiler ve dizgiciler de bir
kitap yapımındaki işbölümünde yerlerini almışlardır. 58

Şekil 40. Rahipjean Mielloı (ölm. 1 4 72), çalışma aletleri ve elyazmalan eşliginde Burgund
(Burgonya) yazımhanesinde ("scriptorium ') çalışırken. Parşömenin yazılı satırları altında,
yazıcının harfleri yerleştirecegi satır çizgileri seçilmektedir fi 5. yüzyıla ait Miracles de Nocre
Dame adlı eserden].'·''
192 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

RCI A

Şekil 4 1 . Manascır resim atölyesinde rahibe /Giovanni Boccaccio 'n un (1 3 1 3 - 1 3 75) De


claris mulieribus (Ünlü Kadmlar Üzerine) (-1 3 62) adlı yapıtından bir ahşap baskı resim}. "0

Ortaçağ Avrupa'sında manastır ya da kiliselerde kitapların


yazıldığı , resimlendiği ve ciltlendiği atölyelere " scrip toru m "
(yazımhane) adı verilirdi . Yazımhaneler genellikle ü s t katta yer
alıyor, elyazmalanna herhangi bir zarar gelmesin diye o zamanlar
Kitap Yazımı Üzerine l 193

kullanılmakta olan açık alev şeklinde aydınlatma araçları kulla­


nılmayarak böylece üst katın sağladığı doğal gün ışığından yarar­
lanılıyordu . Parşömen yapımı için derilerin perdahlanması işlemi,
çoğu zaman bu manastır atölyelerinde yapılırdı. 8 Ortaçağ insanları,
Hıristiyan yazın ve eğitimine ilişkin Latin hatiplerin çalışma şema
ve ilkelerini ("institutiones divinarum et saecularium " : dinsel ve
dindışı yazım ilkeleri) , Piskopos Cassiodore'ye (yakl . 480-5 73)
borçludur. Onun Vivarium Manastırı keşişlerine verdiği eski el­
yazmalannı çoğaltma görevi, Ortaçağ boyunca hiç unutulmayacak,
elyazma kitapların çoğaltıldığı "scriptoria "ya (yazı atölyeleri) esin
127
kaynağı olacaktır.
Kendisine verilen bir metni , ona sadık kalmak sure tiyle
yorumlayarak resim yapan ressama "illüstratör" denir. Kimi baskı
terimlerinin yabancı dildeki karşılıkları şöyle verilebilir:49

Stahlstich (Alın . ) , steel engraving (lng.) : çelik oyma ,


Kupferstich (Alın . ) , copper engraving (lng.) : bakır oyma ,
Atzgrundradierung (Alın. ) , etching (lng.) : asitle yedirme ,
Holzschnitt (Alın . ) , woodcut (lng.) : ahşap oyma,
Tiefdruck (Alın.) : çukur baskı ,
Hochdruck (Alın .) : yüksek baskı ,
Holzstich (Alın. ) , wood engraving (lng.) : ahşap kazıma baskı.

Dinsel ve dindışı yazmacılar arasında temelde bir farklılık


vardı . Rahip ve rahibeler din uğruna ve kendi ruhlarının kurtu­
luşu için çalışıyorlar ve hiçbir şekilde zaman ya da üretim hızı
baskısını duymuyorlarken, halk kesiminden zanaatkarlar ekonomik
üretimi ve de müşterilerin -aynı zamanda ticari boyuttaki- isteklerini
karşılamaya çalışıyorlardı. Bu sıkı üretim koşullan altında kitapların
üretim süreci, niteliği ve donanımı da değişmiştir. llk farklılık, ilkin
elyazmalannın çoğaltılmasında ortaya çıktı. Manastırlarda normal
durumda her bir yazıcı bir kitabı kopyalarken (Şekil 42) , girişimci
kitapçı , kendi verimliliği ve kısa hazırlama süresi nedeniyle çok
sayıda yazıcıya aynı anda yazdırma yolunu denedi . Kuşkusuz ,
yazım sürecinde okuyarak yazdıran kişinin yetersiz telaffuzu ,
194 1 Kciğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

dinleyerek yazan kişilerin işi üzerine yoğunlaşmaması ya da


yazıcının yetersiz dil bilgisi ve yetersiz yazım kuralları (imla)
bilgisi nedeniyle çok sayıda hata ortaya çıktı . Yazarken sözcükler
arasına bir harf boşluğu koyma alışkanlığı, 7. yüzyılda lrlanda'lı
rahipler tarafından uygulamaya konmuştur. lrlanda'lı rahipler
Latince'ye fazla egemen olmadıklarından, bu uygulama, okumayı
kolaylaştırmak için düşünülmüştü . Ancak bu uygulamanın genel
kabul görmesi 1 2 . yüzyıldan sonra gerçekleşmiştir. Sözcükler
arasına boşluk koyma uygulamasının yan-sesli / mırıltılı okuma
biçeminden sessiz okuma biçemine geçişi sağladığı da ileri sürül­
mektedir. llk kitaplar belirli bir süre çoğu zaman manastırlarda
kopyalanarak hazırlanmıştır. 1 3 . yüzyıldan itibaren üniversiteler
açılmaya başlanınca, üniversiteler her bir önemli metinden kontrol
edilmiş ve onanmış örnekler hazırlayarak yanlışsız bir nüshayı
demirbaş olarak korumaya başladılar. Meslekten yazıcılar gerek­
sinim duyulduğunda, ücreti karşılığında bu nüshayı ödünç alarak
kopyalayabildiler. Ancak bu sırada da yazma hırsızlıklarının (korsan
yazımcılık) ya da metni kötüleştirmenin önüne geçilemedi. Daha
önceleri yazmacılar yalnızca ısmarlama üzerine çalışırlarken, kitap
talebi arttıkça, önceden kitapların yedeklerini de hazırlar oldular. 58
Üniversitelerde kitap gereksinimi artınca kitap kopyalama konu­
sunda yeni bir sistem ortaya çıkmıştır. Bunda kitaplar, ciltlenmemiş
ayrı sayfalar ("pecia ") halinde parçalara ayrılmış, her bir parça,
yerleşik lonca teşkilatının üyesi olan farklı bir kopyacıya gönde­
rilmiş , sayfalar daha sonra bir araya getirilmiş ve böylece kitap
üretimi hızlandırılmaya çalışılmıştır.
Ortaçağ elyazmalannın hazırlanması, uzun erimli bir süreçti.
Atölyelerde çok eskiden beri bir işbölümü oluşturulmuştu . llk
adımı parşömenci atıyordu . Parşömenci ilkin, tüy ve et artıklarını
çözerek atmak için hayvan derisini kireçli su içine yatırıyordu .
Daha sonra deriyi bir ahşap blok üzerinde eğri bir bıçakla kazı­
yordu . Yıkadıktan sonra deriyi ıslakken bir çerçeve içine geriyor,
böylece deri her iki tarafından belirli bir sertlik kazanana dek
tıraşlanıyordu . Kullanışlı bir yüzey elde etmek için kaygan ve
yağlı yerler, bir süngertaşı (ponzataşı) ve tebeşirle ya da su içinde
Kitap Yazımı Üzerine 1 195

toz haline getirilmiş süngertaşı , midye kabuğu ya da cam tozu


karışımından ibaret bir perdahlama malzemesi ile havlandınlıyordu
(tüylendirme). Özellikle değerli elyazmalan için derinin tümü ,
çoğunlukla kırmızı, mavi, yeşil ya da uygun bir renge boyanıyordu .
Yazıcı daha sonra deride n , istenen formatta eşit büyüklükte
parçalan, metal bir cetvel ve keskin bir bıçak yardımıyla kesiyordu.
Bir kez daha taşlanıyor ; tebeşir , çiriş ya da sakız çözeltisi ile
kayganlaştınlıyor; dikkatsiz kazıma ya da hayvanın yaralanması
sonucu oluşan parşömen delikleri parşömen tutkalı ile kapatılarak
yapıştırılıyor ya da zarif bir şekilde iplikle dikiliyordu . Daha sonra
parşömen formalarına çizgiler çiziliyordu . Bunun için yazıcı, birkaç
tane formayı ortadan ikiye katlıyor, bir pergel ucu ya da iğne ile
kenardan satır aralıklarına uygun şekilde boylu boyunca deliyordu .
Böylece her bir formaya ve arka taraf üzerinde sağ ve sol kenarda
birbiriyle uyumlu işaretler konmuş oluyordu . Yazıcı, bir cetvel
kullanarak boynuz ya da metalden kör bir bıçak yardımıyl a ,
deriyi kesmeksizin, karşılıklı noktalan birleştiren iz şeklinde çizgiler
çiziyordu . Yazıcı , süslü başlık yazıcı ve boyamacılar , böylece
sınırlandınlmış ve bölmelenmiş sayfa yüzeyleri üzerinde tek tek
çalışıyorlardı . Metin yazıları siyah ya da kahverengi mürekkeple
yazılıyordu . Yazı hataları yazıcı ya da düzeltici tarafından küçük
bir çakı ya da süngertaşı ile kazındıktan sonra düzeltiliyordu .58
Satırların birbirine koşut yazılabilmeleri için, sayfalara kurşun ,
grafit ya da gümüş uçlu kalemlerle satır çizgileri de çizildiği
oluyordu . lşin çabuklaştırılması için demet halinde bağlanan
kalemlerle , bir defada, çok sayıda koşut satır çizgisi çizilebiliyordu .
Sayfaların kenarına gelen çizgi uçları , keskin bir aletle işaretlenip
bu yerlerin üst üste gelmesi sağlanarak sayfalar düzgün şekilde
bağlanabiliyordu . 14
İşlemler tamamlanınca formalar bir araya getirilip bir kitap
bloğu oluşturuluyor ve ahşaptan yapılma iki kapak arasında
korunuyordu . Günlük kullanıma konacak kitaplara ise deri kapak
(cilt) yapılıyordu . Değerli elyazmaların dış kapakları ise fildişi ,
mine , soy metal ve değerli taş gibi ender ve değerli malzemelerle
sanat eseri düzeyinde süsleniyordu . 58
196 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 42. Yazann elinde cuccugu kitabı kopyalayan bir keşiş (Canterburry, -1 1 30). "

Kitap basımında "kağıt" kullanılmaya başlanmasından sonra ,


böyle kimi kitapların, daha sağlam olsunlar diye, ilk ve son sayfaları
parşömenden, iç sayfaları ise kağıttan yapılmıştır. Ortaçağ'ın kağıt
hammaddesi ketendi ve günümüzün hammaddesi olan odundan
yapılan kağıda göre çok daha sağlamdı . 14
Sevilla'da 599-633 yıllan arasında piskoposluk yapan Aziz
lsidorus'un (-560-636) Etymologiarum sive originum libri XX
(kısaca Etym ologia e) (Etimoloj i , ya da Sözcüklerin Kökeni
Üzerine 20 Kitap) (-600) adlı eseri , bir ansiklopedi olup Yüksek
Ortaçağ'a dek bu kategorinin en etkili olanı ve en sık sözü edileni
idi. Şekil 43'teki resim , bu eserde yer almakta ve kitap yazmanın
dinsel açıdan ne denli değerli bir eylem olduğunu sergilemeye
çalışmaktadır. 5 1
Kitap Yazımı Üzerine j 197

Şekil 43. "Kıyamet Terazisindeki Kitap": Erken Ortaçag'dan itibaren yazmanlar, kitaplarda
her zaman adlannı belirtmiş/erdir. Bunu, kişisel ün kazanmak için degil, okur/ann kendilerini
hayır dua ile anmalannı umduklan için yaparlardı. "Swicher" adlı bir "scriptor", 12. yüzyıl
ikinci yansında Regensburg yakınındaki Prüfening Manastırı'nda hem yazman hem de
illüstratör olarak çalışmaktaydı. Resmin alt kısmında görülen "Swicher", gözleri ebediyen
kapanmış halde bir ölüm yatagı üzerinde yatmaktadır. Yanı başındaki başmelek Michael,
on un ruh unu tartmaktadır. Bu ruh terazisi, onun yazmış oldugu kitap nedeniyle lsa'dan
yana agır basmaktadır. Bir melek onun ruhunu göge taşırken, şeytan, eli boş dönmektedir.
Resmin yukarısındaki sahnede ise Sevi/la piskoposu lsidorus ile Zaragoza piskoposu Braulio
(ölm . -651) görülmekte, her ikisinin de önünde, üzerinde açık kitaplar bulunan yazı
masaları , aynca lsidoru s 'un sag elinde tüy kalem bulunmaktadır (Sevilla 'lı lsidorus,
Etymologiae, Prüfening, 1 1 60-65 dolayı; Bayerische Sıaaısbiblioıhek, Münib)."
1 98 I Kdgıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Matbaanın icadıyla Avrupa'da basılan ilk kitap, dinsel törenlerin


biçem ve sırasıyla ilgili bir kitaptı. Böyle din kitapları basılarak
teologlann işi kolaylaştınlmış, ibadetin ve ruhban sınıfının gereksi­
nimleri karşılanmış, inananların eğitilmesine yardımcı olunmuştur.
Hiçbir şey, her bir dalıyla şaşırtıcı bir görüş keskinliğini açığa vuran
bitkilerle ilgili bilimsel resim derlemelerinden daha güzel değildir.
Albrecht Dürer'in ( 1 47 1 - 1 528) resimleri, Conrad Gesner'in ( 1 5 1 6-
1 5 6 5 ) ve U lysse Aldrovandi'nin ( 1 5 2 2 - 1 6 0 5 ) eserlerindeki
resimler böyledir. 16. yüzyılda çeşitli bilimsel olgular derlenmiş ,
koleksiyonlar biriktirilmiş, botanik bahçeleri, madencilik kolek­
siyonları oluşturulmuştur. 128
Pieter Romeyn de Hooghe (Hooch) ( 1 629- 1 684) ile birlikte
Jan Luyken ( 1 649- 1 7 1 2) ve oğlu Caspar ( 1 672- 1 708) , 1 7. yüzyıl
sonu ve 1 8 . yüzyıl başı arasındaski dönemin en ünlü kitap süsleme
sanatçılarıydı . Jan ve Caspar Luyken, toplam 4500 baskı resim
hazırlamışlardır. Jan Luyken tek başına 1 3 kitap yazarak resim­
lemiş , ayrıca pek çok dinsel ve tarihsel eseri , gezi ve amblem
kitabını ve atlaslardaki haritalar üzerinde yer alan vinyetleri (kenar
süslemeleri) resimlemiştir. 1 29

Manastırlarda Yazma Eserlerin Süslenmesi


Resimleme ve süsleme , elyazma kitapların güzelliğini artır­
mıştır. Çok eski metinler genelde düz ve sade idi. Yaşam düzeyi
yükselip de güzel kitaplara ilgi artınca, ilk önce tümcelerin ilk
harfleri daha büyük yazılmaya ve renklendirilmeye başlandı. Daha
sonra bu başlangıç harflerinin uçlan , çiçek ve kuşlarla süslendi­
rilir oldu ve yazma kitaplara minyatürler de konmaya başlandı.27
Ortaçağ'ın elyazma süsleme sanatına ilişkin Latince önemli
inceleme ve atölye kitapları şunlardı : 51
• Lucca-Elyazması: 800 yılı dolayında ltalya'da ortaya çıkmış bir
elyazma metin olup ilk yayımcısı Ludovico Antonio Muratori
( 1 672- 1 750) tarafından Compositiones ad tingenda m usiva
(Yapay Boyalar için Yönergeler) diye de adlandırılmıştır.
• Mappae clavicula (Sanat lçin Anahtarcık) : 82 1 yılından önce
Kitap Yazımı Üzerine l 199

yazılmış bir Arapça kaynağa dayalı olarak 1 1 30 yılı dolayında


Salemo'da ortaya çıkmış bir metin.
• Libri Eraclii de coloribus et artibus Romanorum (Romalılarda
Boyalar ve Sanatlar Üzerine Heraclius'un Kitabı) : Bir 1 3 . yüzyıl
elyazması .

Ortaçağ yazma atölyelerinde çalışma düzeni, işbölümüne göre


örgütlenmişti ve bir kitabın hazırlanmasında çok çeşitli uzmanlar
görev almaktaydı . Bu süreçte gerekli olan parşömen üretimi ,
yazı alanının saptanması , satır aralıklarının bir pergel yardımıyla
işaretlenmesi, metnin yazılması, ilk harf süslemelerinin yapılması,
minyatürlerin hazırlanması, ciltleme , metal çemberlerin takılması
gibi uğraşlar arasında özellikle kitap ressamlığı (minyatürcülük)
önem taşıyan sanatsal bir uğraştı (Şekil 44) . Kitap ressamları doğal
ve kimyasal anorganik boyalar {san ve turuncu arsenik sülfürler,
malakit yeşili , okr, toz halinde lapis lazuli , yanı sıra kükürt ile
civadan hazırladıkları zincifre (zinnober, HgS) , kurşun beyazı
[ 2 PbC03 . Pb(OH)2] , bakır çalığı [ Cu(CH3C00)2 . Cu 0 . 6H20] }
ve doğal organik boyalar {böcek bitinden karmen (kırmız boyası) ,
deniz salyangozundan mor ya da erguvan kırmızısı, safran, yeşilin
çeşitli tanlan için pırasa , maydanoz ve süsen özütleri , mavi için
indigo} kullanıyorlardı. Bu pigmentleri resim malzemesi üzerine
sabitlemek için yumurta akı , kiraz ağacı ve erik ağacı reçineleri,
parşömen artıklarından ya da alaca mersin balığının kurutulmuş
yüzme kesesinden hazırlanan tutkal gibi bağlayıcılara gerek
duyuluyordu . Ancak bunda da kimi şeylere dikkat etmek gereki­
yordu : Eğer bağlayıcı az miktarda eklenirse , resim boyası yapıştığı
zeminden toz halinde parçalanarak ayrılıyor, fazla miktarda
eklendiğinde ise kuruduğunda büzülüyor ve çatlayıp kırılmaya
uğruyordu . Değerli elyazmalannda altın ya da gümüş varaklar,
doğrudan yumurta akı ile parşömen üzerine ya da alçı, pudra şekeri,
kurşun beyazı ve tutkal karışımından hazırlanan bir tabaka üzerine
yerleştiriliyor veyahut da yumurta akı ile karıştırılan altın ve gümüş
tozları bir fırça aracılığıyla ilgili yerlere sürülüyor ve ardından bir
agat taş ya da domuz boynuzu ile perdahlanıyordu . 1 30
200 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

Şekil 44. 1 255 tarihli bir elyazmanın baş harf ("inisiyal'J süslemesihalinde minyaııırcüyü iş
başında gösteren bir resim (Krallık Kütüphanesi, Kopenhag). '"'
Kitap Yazımı üzerine l 201

Mermer havanda ezilerek toz haline getirilen ve suyla incel­


tildikten sonra kitre ile kanştınlarak kalıcılığı sağlanan boyalar,
parşömen ya da vellum üzerine uygulandığında son derece canlı
görünmekte ve kitre sayesinde kağıda sağlam bir şekilde yapışmakta
idi. En güzel ve saydam görünümlü mavi pigmentlerden biri olarak
kullanılan "azur d'outremer" ("ultramarin" / "denizötesi mavisi") ,
pahalı lapis lazuliden elde ediliyordu . Daha az saydam görünümlü
başka bir mavi , "azur d 'Allemagne" ("Almanya mavisi") denilen
kobalt mavisiydi. Yeşil çeşitleri arasında " vert de Hongrie" ("Macar
yeşili") denilen bakırtaşı yeşili ile " vert de flambe " ("ateş yeşili")
denilen ve süsen vb . çiçek özsuları ile sarı kurşun oksitten hazır­
lanan yeşildi . En parlak kırmızı olarak bilinen " vermillon" , civa
ile kükürtün birlikte ısıtılmasından ele geçen zincifreden , " rose
de Faris" ("Paris pembesi") denilen bir tür pembe renk ise bir boya
odununun buharda bırakılmasıyla ele geçen bir renkti. Sarı renk
tonları kurşun ya da arsenik bileşiklerinden , mor renk ise kara
renkli ay çekirdeklerinin ezilmesiyle ele geçen özsudan sağlanıyordu.
Beyaz renk, kurşun cevherinden, siyah renk ise odun kömürü ya
da isten elde edilirdi. 131
Boyaların, çini mürekkeplerin ve normal mürekkeplerin
üretim reçeteleri ender olarak yazıya dökülmüştü ve yazılı olanlar
da yalnızca kaba bilgiler içeriyordu. Bu bilgiler çoğu zaman ustadan
çırağa sözlü olarak iletiliyor ve her biri de küçük gizleri ve püf
noktalarını saklı tutuyordu . Temel maddeler, rahiplerin bizzat
topladığı ya da ürettiği doğal boya pigmentleri ya da bağlayıcılardı.
Kimi pigmentler Afganistan , Hindistan , Iran, Arap ülkeleri
ve Akdeniz ülkelerinden yapılan ticaretle ele geçiriliyordu . Kitap
ressamlığı için çok az miktarda boya yeterli olduğu için, boya fiyat­
larının yüksek oluşunun kitap maliyeti üzerinde bir rolü yoktu . 58
Boyaların elde edilmesinde çeşitli olanaklar vardı . Mineral
boyalar taş (kayaç) halinde toplanıyor ve temizlendikten sonra
toz haline öğütülüyordu . Bitki boyaları , bitkilerin suyla birlikte
kaynatılmasıyla suya geçiriliyor ya da su ilavesiyle eziliyordu
-daha iyisi , damıtılmış içkiyle karıştırılıyordu- . Kimyasal açıdan
kararlı hale getirmek için mordan lanı yor , böylelikle de ayrıca
202 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

güçlü bir renk tonu kazandınlıyordu . Mordanlamada çoğunlukla


İtalya, İspanya ve Fransa'dan sağlanan şap kullanılıyordu . Ender
olarak kitap boyamacıları kokuşmuş idrar, "sal amonyak" (salmiyak,
nışadır) , "nışadır kaymağı" (hayvan tırnağı , toynağı , pençesi ,
boynuzu ya da derisinin kuru kuruya ısıtılması sonucu oluşan
amonyum karbonat) , şaraptaşı (potasyum tartarat bileşimli olup
eski şarap fıçılarından kazınarak elde ediliyordu) ya da potas (kayın
gibi sert ağaçların külünden) da kullanılıyordu . Pek çok bitkisel
boya, yılın belirli mevsimlerinde yetişen meyvelerden elde edildi­
ğinden, "Pezetten" diye adlandırılan küçük bezlere bitki özsuyu
emdirilir ve kurutulurdu. Kullanılacağı zaman bir gece suda ya da
bağlayıcı madde çözeltisinde bekletildiğinde bezdeki boya tekrar çö­
zeltiye geçerdi. Bitki boyalarının kurutulması işlemi, parşömenden
bir torba ya da sığırın idrar torbası içinde de yapılabiliyordu . 58
Başka bir olanak, boyaların yapay üretimi idi . Koyu kırmızı
renkte bir madde olan zincifre , civa ile kükürtten oluşmaktaydı;
kurşun beyazı, kurşun levhaların sirke buharı atmosferi içinde
tutulmasıyla; bakır çalığı (bazik bakır asetat) ise bakır yongalarının
sirke atmosferi içine konmasıyla oluşuyordu . Bu amaçla metal
levhalar sıcak sirke , asidik (ekşi) şarap ya da mayalanmış idrar ile
bir kap içinde en azından bir ay boyunca kapalı halde tutuluyor,
oluşan renkli patina (bakır çalığı) , kazınarak alınıyordu . Başka
bir yöntem, kırmızı boyarmaddenin ("Folium") üretiminde söz
konusu idi. Bunun için bir parça bez , sütleğengillerden "boyacı
krotonu" da denen litmus (turnusol) otunun özsuyu içine daldı­
rılıyor ve daha sonra at gübresi üzerinde havada asılı tutuluyordu.
Böylece asitte kırmızı , bazik ortamda ise mavi renk veren bir
boyarmadde oluşuyordu . Bu kimyasal özelliği , Hollandalılar
peynir üretiminde de kullanıyordu. Bunda peynir kalıbına "Folium"
sürülüyor; olgunlaşma sırasında oluşan süt asitleri , boyarmadde
ile tepkime veriyor, kabuk kırmızılaştığında peynirin olgunlaştığı
anlaşılıyordu . 58
Boyalar toprak, mineral, bitki ve hayvanlardan elde ediliyordu.
Ancak bunların ezilerek çok ince toz haline getirilmeleri gerekiyor-
du . Bu amaçla bir taş levha üzerine yerleştirilen malzeme , bunun
Kitap Yazımı üzerine 1 203

üzerinde uygun bir taş parçasını ileri geri sürterek ezilirdi. Ezilen
malzemeye yumurta akı, sakız ya da tutkal ve biraz da su eklenerek
iyice kanştınlırdı. Sakız elde etmede yerli kiraz ya da erik ağacı
reçinesi kullanılır, bu amaçla reçine parçalan su içine konarak şişip
çözünür hale gelmesi sağlanır , içindeki çeşitli safsızlıklardan
anndınlması için de süzülüp kurutulurdu . Kullanılacağı zaman
su içinde yeniden çözülürdü . Yüksek Ortaçağ'ın teknik konulu
reçetelerini içeren , Theophilus Presbyter'in (Rogerus von Hel­
marshausen) (ölm. 1 1 2 5 sonrası) Schedula diversarum artium
(özgün adı: De diversis artibus) (Çeşitli Sanatlar Üzerine İnceleme)
(- 1 1 20'ler) adlı eserinde bu konuda şunlar yer alır: "Sülügen,
kurşun beyazı ve kannen (kırınız boyası) dışında tüm pigmentler
ve onların karışımları, bu sakız çözeltisi ile ezilip boya olarak
kullanılabilir" . 5 1
Böylece üretilen pigmentlerin tümü de kendiliğinden par­
şömene yapışmıyordu ve ancak bağlayıcılar eklendikten sonra
yapışıyordu . Ortaçağ ressamları bu amaçla yalnızca suda çözünen
maddeleri kullanıyorlardı . Bunlardan biri , tavuk yumurtası akı ,
bir başkası ise yumurta sarısı idi . Kiraz , erik, badem , kayısı
ve şeftali ağaçlarının reçinesi , kısmen kitre ağacının (geven)
zamklı reçinesi (" Tragant") , özellikle de akasya zamkı (arapzamkı;
"gummi arabicum") bağlayıcı olarak uygundu . En başta gelen
tutkal, mersin marinasının (alaca mersin balığı) yüzme kesesinden
elde ediliyor ve kurutularak saklanıyordu. Gereksinildiğinde yumu­
şatmak üzere suyla ısıtılıyordu. Parşömen atıklarının kaynatılmasın­
da da yine yapıştıncı bir madde oluşuyor ve bu da çoğunlukla
parşömen kağıtların yamanmasında yama olarak kullanılıyordu .58
Kitap resimlerinde her şeyden önce parşömen tutkalı ve balık
tutkalı kullanılıyordu . Tutkal kaynatmak hiç de hoşa giden bir iş
değildi; çünkü deri , kemik , kıkırdak gibi hayvan artıklarının
kaynatılmasında etrafa hoş olmayan kokular yayılıyordu. Parşömen
tutkalı, parşömen artıklarının kaynatılmasından; balık tutkalı ise
alaca mersin balığının kurutulmuş yüzme kesesinin kaynatılma­
sından elde ediliyordu ve en iyisi balık tutkalıydı . Theophilus
Presbyter'e göre bunun elde edilmesi şöyleydi: "Mersin morinası
204 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

diye adlandırılan balık, ılık suyla üç kez yıkanır ve küçük parçalar


halinde kıyılır. Çok temiz su ile dolu bir tencere içine kon up
yum uşaması için bir gece bekletilir. Sabahleyin, ateşin üzerinde
kaynatmaksızın, içine daldırılan parmaklar birbirine yapışık kalır
hale gelene dek ısıtılırsa, tamam demektir". Boya içindeki bağlayıcı
çabuk bozunduğu ve kurumuş boyalar artık çözünmez hale geldiği
için, ressam, her gün yeni boya hazırlamak durumundaydı. Resim
fırçası ise zerdeva (samur) ya da sincap tüyünden hazırlanırdı . 51
Hangi bağlayıcının ne zaman kullanılacağı, kısmen mevcut
olup olmamasına , kısmen de kitap ressamının üretmek istediği
renk etkisine bağlı idi . Çünkü her bir bağlayıcıda ışığın farklı kı­
rılma indisi, aynı pigmentte değişen renk nüansları oluşturuyordu .
Bu nedenle başlık yazıcılar (serlevhacı) , bölüm üst başlıklarının
kırmızı renkle yazılacak ilk harfleri ("inisiyal") için bağlayıcı olarak
tercihen yumurta sansı kullanıyorlardı; çünkü bu bağlayıcı, kırmızı
boyayı özellikle parlaklaştırıyordu . 58
Görüleceği üzere Ortaçağ elyazma boyamacıları , çok farklı
hammaddelerden kazanılarak bir araya getirilen zengin bir boya
paletinden seçim yapabilme şansına sahipti. Mavi boya , azurit
ve lapis lazuli gibi taşlardan ve de indigo ve yabani çivitotu gibi
bitkilerle kokulu menekşe ve mavi kantarondan (peygamber çiçeği)
elde ediliyordu. San renk, okr ve san arsenik sülfür ("auripigment",
"operment", "kral sansı" , "san zırnık") ya da kırmızı arsenik sülfür
("realgar", "kırmızı zırnık") gibi minerallerden ya da kadıntuzluğu
(amberparis) , sankök (zerdeçal) , asfir (yalancı safran, papağan­
yemi) , boyacı katırtırnağı , sarı boyaotu , gomalak(a) , kuşburnu ,
kılıçotu, ölü çiçeği, safran, kırlangıçotu (aynca altınotu, san çirişotu
ya da at kasnısı diye de adlandırılır) ve de cehri (yemen safranı)
gibi bitkilerden elde edilirdi. Yapay yoldan san renk elde edilmesi,
kurşun beyazının (bazik kurşun karbonat, "massikot") ısıtılmasıyla,
kurşun beyazına kalayın eklenmesiyle ("kurşun-kalay sansı") ya
da kalay, civa , kükürt ve salmiyak'tan kalay sülfür ("Musivgold"
ya da "mozaik altını") üretimi yoluyla gerçekleştirilmekteydi. Yeşil
mineral boyalar olarak malakit ve yeşil toprak (Verona'da ya da
Çekoslovakya'da çıkarılıyordu) , yeşil bitkisel boyalar olarak geyik
dikeni (akdiken, cehri ağacı) , mine çiçeği (güvercinotu) , süsen
Kitap Yazımı üzerine l 205

(eşek lalesi , glayöl) ya da diğer bitki özsulan (maydanoz , lahana ,


pırasa) kullanılıyordu . Yapay yolla bakır çalığı da üretiliyordu .
Kitap ressamları kırmızı boyayı kantaşından (hematit) , doğal
oluşumlu bir civa sülfür minerali olan zincifreden, ayrıca da bitki
olarak yaban mürveri, kanotu , boyacı kökü , "Folium " , gelincik
(yabani haşhaş) ; ayrıca yaban mersini, mürver ağacı , Amerikan
üzümü (şekerci boyası) ve kurtbağnnın (kına ağacı) meyvelerinden,
brezilyaodunundan, kardeşkanı (ej derha kanı) ağacının reçinesin­
den, kırmız böceğinden (kokinella) ya da purpur salyangozundan
elde ediyorlardı . Yapay yoldan kırmızı boya pigmentleri pas ve
sülüğenden üretilir. Sülüğen denilen tuğla kırmızısı renkteki
madde , Pb304 bileşiminde olup kurşun tozlarının ısıtılması ve
hava oksij eni eşliğinde karıştırılmasıyla elde edilirdi. Beyaz pig­
mentler ise tebeşir, toz haline getirilmiş yumurta kabuğu ve midye
kabuğu ya da kavrulmuş kemikler halinde kullanılırdı. Bunların
yanı sıra yapay yolla üretilmiş kurşun beyazı da mevcuttu. Kömür,
is ve grafit ise , siyah boya pigmentini sağlıyordu . 58
Yaygın kullanılan boyalar, Mappae clavicula 'da şöyle yer almak­
tadır: "Parşömen üzerine kullanılan, örtücü ve saydam görünümlü
boyalar şunlardır: Azur, 'Vermiculum ' (zincifre, zinnober), ejderha
kam, karmen (kırmız boyası), 'Folium ', orpiment, bakır çalıgı,
'Gravetum ', (açık yeşil renk), indigo, kahverengi, safran, kurşun
beyazı, aynca da üzüm asması köm üründen en iyi siyah " . 5 1
tık başlarda renkli baskı , renk verici bileşenleri içeren sıvı
karışımların , hemen hemen gözeneksiz olan köpek derisinden
yapılma torbalar içine konup bunları baskı kalıbı yüzeyindeki
uygun yerlere tamponlayarak bastırmak suretiyle yapılıyordu .40
Elyazmalarını değerli kılan altın ve gümüş, özel bir işlemi
gerektiriyordu . Son derece parlak yüzeyler, perdahlamayla elde
ediliyordu ama bu da ancak düzgün bir yüzey üzerinde müm­
kündü . Bu nedenle ressam, daha sonra üzerine altın yaprak yer­
leştireceği yerlere mersin marinasının yüzme kesesinden yapılma
tutkal , şeker ya da bal gibi maddelerle kanştınlmış olan beyaz kil
malzemeyi sürüyordu . Bu karışıma kırmızı okr ya da yeşil toprak
karıştınlacak olursa bunun üzerine altın yerleştirilmesiyle hafifçe
ışık salan yanardöner renk tonları oluşuyordu . Altın varak , ya
206 1 Kdğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çekiçlenerek zar gibi inceltilmiş metal yaprakların bir yapıştırıcı


ile yapıştırılmasıyla, ya da altın veya gümüş tozunun bir bağlayıcı
içinde iyice karıştırılıp fırça ile sürülmesiyle yerleştiriliyordu .
Kuruduktan sonra altın yüzeyleri, agat ya da kantaşı ile veya domuz,
ayı , kurt gibi hayvanların dişleriyle perdahlanarak son derece
parlak hale getiriliyordu . Altın varağın sahtesi olarak üzeri san ya
da san-yeşil renkte boyanmış gümüş folyo ya da kalay folyo
veya mozaik altını (Lat. "aunım mosaicum" / "aunım musicum" /
"aunım pictorium" : kalay, nışadır, kükürt ve civadan hazırlanan
altın renkli bir kalay sülfür preparatı) kullanılıyordu . sa
Boyamacı ya da minyatürcüler, çoğu kez ustalarından öğren­
diklerini uygulayarak geleneksel yolu izliyorlardı . Resim kopya­
lamada, kopyalanacak resmin üzerine, saydam bir parşömen ya da
kurutulmuş balık tutkalından oluşma bir levha konup bir metal
çivi ile üzerinden iz çiziliyor ya da bir iğne ile sınır çizgisi üzerinde
sık aralıklı delikler deliniyordu . lz çizerek elde edilen model ,
çizileceği parşömen üzerine yine üzerinden geçilerek aktarılıyordu;
iğne ile delinerek elde edilen modelde ise üzerine kömür tozu
dökülüp bu tozların deliklerden geçmesi sağlanarak alttaki kağıda
izi çıkarılıyordu . Ressam bu izlerden hareketle resmi tamamlıyor,
daha sonra da boyuyordu . Birbiriyle kimyasal tepkimeye girerek
kararan ya da rengi bozulan belirli boyaların yan yana ya da birbiri
üzerine sürülmemesi gerekiyordu . Gümüş folyo kaplamaların
üzerinin, zamanla kararmasın diye koruyucu bir vernikle kaplanması
gerekiyordu . sa
Elyazmasını resimlemenin tekniği basit ve perspektiften
yoksun görünebilmesine karşılık, bu resimlerde var olduğu kanısı­
nı uyandıran beceriksizliklerin nedeni , farklı bir oran anlayışı idi .
Ortaçağ sanatçısının önünde süslemesi gereken bir düzlem vardı.
Burada kişileri , görünüşleri ile değil , gerçeklikleri içinde kavra­
yarak, onlar hakkında vardığı kanıya göre resimliyordu . Resmin
arka planında yer alan bir Hıristiyan aziz ya da kral gibi ünlü bir
kişi , perspektife uyacak şekilde küçük boyutta resmedilmesi
gerekirken, onun büyüklüğünü vurgulamak üzere olduğundan
daha büyük boyutta resmedilmek zorunda kalınıyordu .
Kitap Yazımı üzerine l 207

Süslü bir harfin, Ortaçağ başlarındaki elyazmalarında önde


gelen bir yeri vardı. Bu harfler, Ortaçağ insanı için, kitaptaki söz­
cüklerin kutsal niteliğini de dile getiriyordu . Baş harfin biçimi,
tezhipçiye çoğu zaman insan görünümü alan bir figürü de telkin
ediyordu . "P harfi , çarmıha gerilmiş Isa'yı , " l " harfi ise kutsal
heykel sütunlarını gösteriyordu . Baş harfler kimi zaman da hayvan
şeklinde oluyordu .8

Kilisenin Sansürü ve "Yasaklanmış Kitaplar Listesi"


1 6 . yüzyıl Avrupa'sında , kitap bastırmaya çalışan yazarların
elyazmalannın, yerel bir engizisyon (kilise mahkemesi) görevlisinin
yanı sıra Kilise'nin ya da piskoposların atadığı bir piskopos tara­
fından sansür amacıyla incelenmesi zorunluydu . O dönemde dü­
şüncelerin yazılı anlatımı, sözlü anlatımından daha çok bela ge­
tiriyordu . Matbaadan gelen her kitap , Katolik inancının ilke ya
da çıkarları aleyhinde yorumlanabilecek bir bölüm içerebileceği
kaygısı ile inceden inceye gözden geçirilirdi . Kitaplara sansür, üç
şekilde uygulanırdı : Tümüyle yasaklama ve toplama ; itiraz edile­
bilecek kimi kısımların çıkarılması; belirli tümcelerin değiştiril­
mesi ya da belirli sözcüklerin çıkarılması. Bu üç başlıktan her­
hangi biriyle mahkum edilmiş çeşitli kitapların kara listesi ("In­
dex expurgatorius" ya da "Index librorum prohibitorum" : "Ya­
saklanmış Kitaplar Listesi") 1 564'ten itibaren her yıl kent kilise­
sinin kapısında halka duyurulmuş ve buna uymayanlar Engizis­
yon tarafından şiddetle cezalandırılmıştır. 1 32 " Index librorum
prohibitorum" (ya da kısaca " Index") sistemi , Papa IV. Paul (Pau­
lus) (yön. 1 5 5 5 - 1 5 59) tarafından 1 5 59 tarihinde kurulmuştur.
Çeşitli papalar, yayımladıkları sansür fermanları ile sapkın dinsel
düşünceleri içeren eserleri yasaklayarak yakılacaklannı duyurmuş­
lardır. Bunlar arasında örnek olarak Papa VIII. Innocentius'un
(yön. 1 484- 1 492) 1 7 Kasım 1487 tarihli, Papa VI . Alexander'ın
(yön. 1 492- 1 503) 1 5 0 l 'de yayımladığı ve Papa X. Leo (yön.
1 5 1 3- 1 5 2 1 ) tarafından 4 Mayıs 1 5 1 5'te yayımlanan sansür fer­
manları verilebilir. "Index"ler, inançlıların okumaları yasak olan
kitaplara ilişkin bir "anti-katalog" idi ve bu tutum, Protestanlığa
208 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Taıihi

ve basımcılığa karşı bir panzehir olarak icat edilmişti . Kitapçılar,


stoklarındaki kitapların eksiksiz bir listesini tutmak ve teftişlere
hazırlıklı olmak zorundaydılar. Gerekli izinleri almadan basım
işlemini başlatan matbaacılar, para ödeme , aforoz edilme ve ki­
taplarının yakılması gibi cezalara çarptınlıyorlardı . Papa X. Leo ,
1 520'de Martin Luther'in ( 1 483- 1 546) kaleminden çıkmış ve çı­
kacak bütün eserleri yasaklayan bir kararname hazırlamıştı. 1 33
1 520'lerde ise buna karşı yönde Strasbourg, Zürih ve Saksonya'da
Protestanların yürüttükleri kitap sansür hareketi başlatılmıştır. 134
Örneğin 1 7 Şubat 1 600'de Roma'daki Campo dei Fiori'de (Çi­
çekler Tarlası Meydanı) , 'heresi' (sapkınlık, kiliseye karşıt düşün­
ce) suçundan diri diri yakılan ünlü bilgin Giordano Bruno'nun
( 1 548- 1 600) kitapları , onun ölümünden üç yıl sonra (l 603'te)
"Index librorum prohibitorum"a girmiş ve Katolikler için bu uy­
gulamanın kaldırıldığı 1 96 7 yılına dek "Yasak Kitap Listesi"nde
kalmıştır. m Yakın geçmişe kadar 400 yılı aşkın süre boyunca
uygulanan yasak kitaplar listesi hazırlama uygulaması, son olarak
1 948 yılında 5 1 O sayfa ve 6000'i aşkın kitap başlığını kapsayacak
şekilde yayımlanmış ve bunun ekleri ise 1 96 l 'de tamamlanmıştır.
Bu gelenek, 29 Mart 1 9 6 7 tarihinde yürürlükten kaldınlmıştır.43

"Önce Kitaplar Yakıldı"


Kitap yakma konusunda Endülüs lspanya'sında da "barbarlık­
lar" sergilenmiştir. 1 233'te Yahudi bilgin Maimonides'in (Musa ibn
Meymun / Moşe ben Maimon) ( 1 1 35- 1 204) Delalet el-Ha.irin (Yolunu
Şaşırmışlara Kılavuz) ( 1 1 9 1 ) adlı eseri , Güney Fransa'daki Mont­
pellier'de yakılmıştır. l 480'lerde lspanya'daki Engizisyon Başsavcısı
Thomas de Torquemada ( 1 42 0 - 1 498) , Katoliklik dışı eserlerin ,
özellikle de Talm ut gibi Yahudilik kitaplarının, Mağriplilerin
1 49 2 'de Granada'dan kovulmasından sonra da Arapça kitapların
yakılması uygulamasını başlatmıştır. Endülüs uygarlığının sonlarına
doğru "Reconquista" ("Yeniden Fetih") döneminde 1 492 yılında
Granada'nın Hıristiyan ordusu tarafından fethedilmesinden ve
Arapların lspanya'yı terk etmek zorunda kalmalarından sonra ,
Kitap Yazımı üzerine l 209

Şekil 45. "Önce kitaplar yakıldı!": Dominiken tarikatının kurucusu Guzman 1ı Aziz Dominicus
(1 1 70- 1 22 1 ) ile Albigens'Jiler (Katarlar) arasında çıkan bir tanışma son ucunda her iki
cephenin kitaplannın ateşe atılmasını gösteren bu cabloda, Dominikenlerin kitaplarının
mucizevf bir şekilde alevlerden korundugu vurgulanmaya çalışılmıştır {Pedro Berruguece
(1 450-1 504), 1 500 yılı dolayı, Prado Müzesi, Madrid].""
21O 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Ximenes de Cisneros ( 14 36- 1 5 1 7) adlı bir kardinal, Müslüman


bilginlerle yaptığı teolojik tartışmalardan yenik düşünce, Granada'nın
Babü'r-Remle alanında Arapça ve İbranice 1 -2 milyon cilt kitabı,
İspanya'nın Müslümanlardan kurtarılması şerefine yaktırmıştır.98
Bu acımasız katliamdan kurtulan biricik kitaplar, Müslümanların
kendilerinden daha üstün oldukları anlaşılan tıp ve astronomi
konularındaki yaklaşık üç yüz kadar kitaptır. Öte yandan Ximenes
tarafından desteklenen bir bilgin ekibi, İbranice, Aramice, Yunanca ve
Latince metinleri bir araya getirerek çok-dilli bir inci] derlemişlerdir.
Granada'nın fethi ve kitap yakma olayı, 28 yaşında Hıristi­
yanlığa dönen, Yahudi kökenli Alman şair Heinrich Heine'nin
( 1 797- 1 856) Almansor ( 1 8 2 1 ) adlı eserine konu olmuş ve tragedya
ilk kez 1 8 23'te Braunschweig'da temsil edilmiştir. Eserin birinci
perdesinde el-Mansur ve Hasan adlarında iki Müslüman, ıssız bir
Mağrip sarayının önünde , batan güneşin ışıklarının düştüğü bir
yan pencerede , çaresizliklerini şöyle dile getirirler:
- El-Mansur: "işittik ki korkunç Ximenes, Granada çarşısının orta
yerinde, agzımda dilimi kurutan bir davranışla Kur'an 'ı , yanan
odun ateşi yıgını üzerine fırlatmış! "
- Hasan: "Bu yalnızca bir ön prova idi; kitaplann yakıldıgı bir yerde,
son unda insanlar da yakılır! "
Şekil 4 5 'te Ortaçağ Avrupa'sında bir kitap yokedimi
. 1 36
sahnesi görülmektedir
Sayısız kitap ve insan, bunu izleyen yüzyıllar boyunca Engi­
zisyon ve "Cadı Avı" süreci ile yakılmıştır. Bunun en iyi bilinen
kurbanlarından biri Giordano Bruno'dur ( 1 548- 1 600) . Ünlü Kar­
dinal Roberto Bellarmino'nun ( 1 5 4 2 - 1 62 1 ) karan sonucu
dinsizlikle suçlanarak , 1 600 yılında ağzı tıkaçla kapatılmış du­
rumda getirildiği Roma'nm Campo dei Fiori Meydanı'nda (Çiçek
Meydanı) odun yığını üzerinde diri diri yakılmıştır. Ölüme
giderken söylediği, "Beni ölüme yollarken sizler benden daha
çok korkuyor olabilirsiniz" sözü ünlüdür. Böyle yakma olaylan
yalnızca Katoliklerce değil , Protestanlar tarafından da uygulan­
mıştır. Protestan Re formasyon önderi J ean Calvin ( 1 509- 1 564) ,
1 553 yılında Cenevre'de, hekim ve dinbilimci Michael Servetus'u
(Miguel Serveto) ( 1 5 1 1 - 1 5 5 3 ) , De trinitatis errobius (Kutsal Üç-
Kitap Yazımı üzerine l 211

leme Hataları Üzerine) adlı eserinde Üçlübirlik öğretisini reddetti­


ği gerekçesiyle , Servetus'u ve temel eseri olan Christianismi Res­
tit u tio nun (Hıristiyanlığın Onarılması) ( 1 5 5 3) tüm nüshalarını
'

yaktırmıştır. Erken Reformasyon Çağı'nın kitap yakım olaylan


arasında, Martin Luther'in ( 1 483 - 1 546) 10 Aralık 1 520'de Wit­
tenberg'deki kitap yakma eylemi de yer alır. Sir Walter Raleigh'in
( 1 5 5 2 - 1 6 1 8) The History of the World (Dünya Tarihi) adlı eseri
1 6 1 4'te İngiltere Kralı I. james (yön. 1 602- 1 625) tarafından sa­
kıncalı bulunarak yasaklanmıştır. 1 720 yılında Daniel Defo­
e'nun ( 1 660- 1 73 1 ) Robinson Crusoe adlı eseri İspanya Katolik Ki­
lisesi tarafından yasak kitaplar listesine konmuş, Victor Hugo'nun
( 1 802- 1 885) Les miserables (Sefiller) ( 1 862) adlı eseri ise 1 864-
1 959 yıllan arasında yasak kitaplar listesinde yer almıştır.
Modem çağın en önemli kitap yokedim eylemi , 10 Mayıs
1 9 3 3 tarihinde Hitler Almanya'sında Nazi Propaganda Bakanı
joseph Paul Goebbels'in ( 1 897- 1 945) isteği ile Berlin'deki Opera
Meydanı'nda başlamış ve Almanya'nın çeşitli kentlerinde üç hafta
içinde yüz binlerce kitap yakılarak yok edilmiştir. Bertolt Brecht
( 1 898- 1 956), Sigmund Freud ( 1 856- 1 939) , Heinrich Heine
( 1 797- 1 856), Emest Hemingway ( 1 898- 1 9 6 1 ) , Heinrich Mann
( 1 87 1 - 1 9 50) , Thomas Mann ( 1 875- 1 95 5 ) , Karl Marx ( 1 8 1 8-
1 883) , Marcel Proust ( 1 87 1 - 1 922) , Erich Maria Remarque
( 1 898- 1 9 70), Anna Seghers ( 1 900- 1 983), Herbert George Wells
( 1 866- 1 946) , Emile Zola ( 1 840- 1 902) ve daha onlarcası gibi
dönemin ünlü yazarlarının Marksist görüşlü ve Yahudi ruhunu
canlandıran yıkıcı nitelikli oldukları savlanan kitaplarından yal­
nızca yirmi bini , Berlin'de yakılmıştır. Göttingen'de kitap yakma
barbarlığı Albanie Meydanı'nda cereyan etmiş, orada ise toplam
52 yazarın eserleri ile 38 başka yazarın 56 değişik eseri yakılmıştır.
Heinrich Mann, Nazi egemenliğine karşı halkı direnişe çağıran bir
bildiriyi imzalamıştı . Eserleri yakılan yazarlar Almanya'yı terk
etmek zorunda kalmış, bir kısmı unutulup gitmiş; Kurt Tucholsky
( 1 890- 1 9 3 5 ) , Stefan Zweig ( 1 88 1 - 1 942) , Walter Hasenclever
( 1 890- 1 940) gibiler sonunda intihar etmiş; Theodor Lessing ( 1 872-
1 933) bizzat öldürülmüş, Erich Maria Remarque ise savaş sonrasına
kadar uzun süre vatandaşlıktan çıkarılmış halde yaşamışlardır. Adolf
212 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Hitler'in ( 1 8 8 9 - 1 945) hazırladığı yasak kitaplar listesinde yer


alan 524 yazann toplam 360 1 eserinin Almanya'da yayımlanması
ve okunması yasaklanmıştır. Böylece Heinrich Heine'nin ( 1 797-
1 856) Alm ansor'unun yayımlanmasından yaklaşık yüz yıl sonra ,
"Bugün kitaplann yakıldığfyerde, yann insanlar da yakılır!" diyen
Heine'nin uyansı ne yazık ki haklı çıkmış, bu olay "Holocaust"
(< Yun. "holokaust": "yanmış adak") fınnlannın alevlendirilmesinin
ön işareti olmuş ve sonrasında on binlerce Yahudi , fırınlarda
yakılmıştır.
1 992 Bosna sivil savaşında Sırp milliyetçileri Saraybosna'daki
Oryantal Enstitü'ye (" Orijentalni Institut") yangın bombalarıyla
saldırmış, kitap ve elyazmalanndan oluşan tüm koleksiyon, modem
çağda kitap yakmanın bu tek saldınlı en büyük eylemi sonucu kül
olmuştur.

EXLIBRIS
1 Exlibris" , Ortaçağ'da yayınevi , kitap sahibi ya da sanatçının
adını ve konu ile ilgili simge ve işaretlerini içeren ve kitabın iç
kapak sayfasında yer alan kitap etiketi ya da etiket-resim olarak
tanımlanır. Almanca'da "Bibliothekzeichen" ("kütüphane etiketi") ,
İngilizce'de "bookplate" ("kitap etiketi") diye geçer. Exlibris 'ler,
yapışkan etiketler şeklinde kitapçılarda da satılır. Müşteri , aldığı
bu "exlibris"e adını yazar ve kitabın iç kapağına yapıştım. Koleksi­
yoncular bu tür " exlibris"leri " universal exlibris" diye tanımlarlar.
Koleksiyonculann kullanışlı bulduklan "exlibris" boyutu 5 cm x 7,5
cm dolayında olanlardır.49
Latince " Ex libris " sözcüğü , Ortaçağ'da bir kütüphanenin,
değerli bir kitabın sahibinin ya da ender şekilde bir sanatçının
adını ve işlenmesi istenen konu ile ilgili özel resim, grafik, simge ve
işaretleri içeren ve kitabın iç kapak sayfasında yer alan süslü kitap
etiketi ya da etiket-resim olarak tanımlanır ve 11 . . . 'nin kitabıdır"
anlamına gelir . 11 Ex libris " terimi yerine kimi zaman , 11 Ex bib­
liotheca . . . " ( 11 . . . Kitaplığı 'na aittir") ibaresi de kullanılmaktadır .
Bu bağlamda temelde kitap hırsızlığına karşı bir önlem olarak
" exlibris" , hem kitap sahibini tanıtır, hem de kitabı ödünç alan
kimseye onu geri getirmesi konusunda bir uyandır (Şekil 46) .
Kitap Yazımı Üzerine l 2 1 3

Şekil 46. B . G . Teubner (1 784-1 856) ıarafından hazırlanan ve üzerinde "Eigentum von. . . ··
(". . . nin malıdır") yazılı bir exlibris.

Gerçek anlamda "exlibris"ler, matbaanın icadıyla yapılmaya


başlanmıştır. Baskı tekniği ile elde edilmiş olan "ex/ibris"lerin çıkış
tarihi, 1 5 . yüzyıla, Gutenberg Almanya'sı dönemine dek geri uzanır.
Bu "exlibris "lerden biri , l 450'lerde Güney Almanya'da "Igler "
("Kirpici") takma adıyla bilinen papaz johannes Knabenberg için
1 9 cm x 1 4 cm boyutlarında yapılmış , çayırda bir çiçeği ısıran
kirpi şeklinde resmedilmişti ve üzerinde "Hans Igler sizi öpsün! "
sözleri yazılıydı. Fransa'da ise 1 600 yılına doğru görülmeye başlan­
mıştır. Daha 1 5 . yüzyıl sonlarında üzerinde " Ex libris" ibaresinin
yer aldığı " exlibris "ler, onları ısmarlayan müşteri ile bağlantılı
olarak arma, simge , süsleme ve resimli betimler halinde hazırlanıp
tek tek kağıt sayfalarına basılarak çoğaltılıyor, üzerine kitap sahibinin
adı el yazısı ile yazıldıktan sonra kitabın iç kapağına yapıştınlıyordu.
Bunlar çoğunlukla ahşap oyma baskı ya da bakır oyma baskı ile
hazırlanıyordu . Kitapsever müşterinin adı , daha sonraları oyma
baskı sırasında işlenir olmuştur.
214 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 5 . yüzyılda Albrecht Düre r , Lucas Cranach ya da Barthel


Beham ( 1 502- 1 540) gibi tanınmış sanatçılar, zamanın önemli
devlet ve bilim adamlarına ahşap oyma baskılı " exlibris"ler hazırla­
dılar. Daha sonralan, öncelikle de lngiltere'de , bakır oyma baskıdan
yararlanıldı . Günümüzde başta ahşap oyma, taşbaskı ve kazıma
olmak üzere her türlü teknikten yararlanılmaktadır.
Armalar 1 7. yüzyıla dek "exlibris"lerin en önemli yapısal öğesi
olarak kaldı. Ancak 1 9 . yüzyılın sonunda "exlibris" , aidiyet (sahip­
lik) karakterini yitirerek bir koleksiyon ve değiş-tokuş nesnesi halini
aldı. Bunun sonucunda "exlibris" sanatı, bir canlanma dönemine
girdi. Fransa'da 1 7 . yüzyılın "exlibris"leri arasında Varoquier'nin,
François de Malherbe'in ( 1 5 5 5- 1 628) , Monsart'ınkiler, anılmaya
değerdir. 18. yüzyıla girilirken, aynı zamanda "exlibris"le uğraşmamış
olan hiçbir ünlü grafik sanatçısı bulunmamaktaydı . 1 8 . yüzyılın
ünlü süs-etiketçileri ise François Boucher ( 1 70 3 - 1 770) , Edme
Bouchardon ( 1 698- 1 762) , Choppart, Oğul Charles Nicolas Cochin
( 1 7 1 5- 1 790) , Eisen, Hubert-François Gravelot ( 1 699- 1 773) , juliet
Marillier, Monet , jean-Michel Moreau ("Genç") ( 1 74 1 - 1 8 1 4) ve
Gabriel-Jacques de Saint-Aubin'dir ( 1 724- 1 780) . Ünlü kimyacı
Antoine Laurent Lavoisier'nin ( 1 743- 1 794) "exlibris"çisi, dönemin
en ünlü " exlibris"çilerindendi . Günümüzde Heinrich Vogeler
( 1 872- 1 942) , Alfred Co.Bmann ( 1 870- 1 95 1 ) , Franz von Bayros
( 1 866- 1 924) ve başkalarının erken dönem "exlibris"leri, beğenilen
ve satışı yapılabilen pahalı koleksiyon ürünleridir.
Batı' da çeşitli ülkelerde "Exlibris" dernekleri bulunmaktadır. llk
"Exlibris" derneği, 1 89 l 'de Londra'da kurulan "Ex Ubris Society"dir.
Aynı yıl Almanya' da " Berlin Exlibris Birligi" ("Ex-libris- Verein zu
Berlin") kurulmuş ve lkinci Dünya Savaşı sonrasında 1 949 yılında
"Alman Exlibris Derneği" adıyla yeniden kurulup biçimlendirilmiştir.
Batı kültürünün bir uygulaması olan "exlibris "ler, çeşitli
kitapseverlerin ısmarlaması ve gerektiğinde resimde işlenecek konuyu
da belirlemesi üzerine, bu alanda çalışan sanatçılar tarafından hazır­
lanmakta ya da yapıştırılacak etiketler şeklinde kitapçılarda da satıl­
maktaydı . Müşteri , aldığı bu "exlibris"lere adını yazar ve kitabın
iç kapağına yapıştırırdı . Kitapçılarda satılan bu tür "exlibris"leri
koleksiyoncular " universal exlibris " diye tanımlarlar.
Kitap Yazımı üzerine j 215

2 0 . yüzyılda " exlibris"ler, mühürle basılan bir kütüphane


damgası niteliğine bürünmüştür. Artık günümüzde sanatsal yaratı
ürünleri olan "exlibris"ler, kitaba yapıştırılmak yerine , daha çok
koleksiyon amacıyla ve en çok yalnızca 1 00 tane kadar hazırlanıp
grafik sanatçısı tarafından imzalanarak numaralanmaktadır.
lslam tarihinde minyatürcü , yani nakkaş , kitap sanatçıları
içinde , önem bakımından kitabı yazan hattattan sonra ve kitabı
süsleyen müzehhipten önce gelirdi. Bu hiyerarşi içinde bir kitabın
hattatı bilinir ama minyatürleri yapan nakkaşı daha az bilinir ya
da bilinmezdi. Kimi zaman hattat, isterse , nakkaşın adım da kendi
adından sonra yazardı. Buna benzer şekilde, genelde "exlibris"lerde,
müşteri adı yer alırken , bu sanatsal yararının asıl sahibi olan
grafikerin adına yer verilmez. Günümüzde koleksiyonculara yönelik
olarak, hazırlanan "exlibris"lerin arkasına, onu hazırlayan sanatçının
adı , milliyeti , yapım tarihi , baskı tekniği ve eğer varsa sanatçının
toplu eser numarası (" CEuvren umero") yazılmaktadır.
Almanya'nın Mainz kentindeki Gutenberg Müzesi , yaklaşık
70 bin yaprak "exlibris" ile Almanya'nın en büyük koleksiyonuna
sahiptir. Koleksiyoncuların kullanışlı buldukları " exlibris" boyutu
5 cm x 7 , 5 cm dolayında olanlardır.
Örnek olarak kimya ve eczacılık konulu " exlibris "lerde en
sık kullanılmış olan simge boynuzlu imbiktir (retort / karni) . Sıkça
yer alan iskelet çizimlerinde ise belki de kimyanın ve eczacılığın
ölüm getirebilen işlevinin, çoğu insan için ilgiriç ve çekici bir
özellik taşıması yatmaktadır. Kimi " exlibris"lerde "kimyasal evlilik"
/ "kutsal evlilik" konusu işlenmiştir. Simyacıların ve de Faust adlı
eserinde Wolfgang von Goethe'nin ( 1 749- 1 832) eril yaratıkları
olan Homunkulus'lar (insancık) da kimi "exlibris"lerde Homunkula
(dişi yaratık) olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimya konulu ilginç
bir "exlibris" , Şekil 4 7' de yer almaktadır. Heinrich Richard Brinn
( 1 878- 1 944) için, sanatçı Mathilde Ade ( 1 877- 1 953) tarafından
yapılan ve ender bir sessiz mizah örneği olan bu "exlibris"te kimyasal
elementler arasındaki " Kutsal Evliliğin" (" Hierogamos") eski bir
simyasal simgelenmesi yer almaktadır. Burada potasyum (erkek)
ile klor'un (dişi) "kutsal" birleşmesinin ürünü olan potasyum
klorür (ön planda görülen, ağlayan çocuk) , birlikte mutlu bir aile
216 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

tablosu sergilemektedir. Eski simyacılar çekingen olmayan, akıl­


larına eseni sergileyen kişilerdi . Bu olguyu bilmesi gereken bu
"exlibris"in grafikeri de, arka planda, eski zamanların ön tiplerini
izleyen bir tasvir olarak, ancak bir büyüteçle görülebilecek denli
küçük resmedilmiş olan erotik bir aşk sahnesine yer vermiştir.
"Exlibris "te yan taraftaki şişelerin üzerinde 110PIUM11 (afyon) ,
"NATRON" (soda) ve 11BROM11 sözcükleri okunmaktadır. 137
Ülkemizde l 99 7'de Ankara Exlibris Derneği , l 998'de İstan­
bul Exlibris Akademisi Derneği kurulmuştur.
Eskiden elyazma kitapları güve ve kurtçuklardan korumak
için, tılsım olarak kenarına , "böceklerin padişahı" olduğu düşü­
nülen " Keb-i keç 11 sözcüğü yazılır ve böceklerin kebikeçten kor­
kup kitaplara yanaşmayacağına inanılırdı . Süryanice bir sözcük
olan "Kebikeç" sözcüğü , Süryanice'de , kitapları yememesi için
kurtçuk ve haşarat üzerinde etkili olan bir meleğin adıdır. 1 3·19

Şekil 4 7. Heinrich Brinn için, sanatçı Mathilde Ade tarafından yapılan bir exlibris m
TARİHTE MATBAACILIK

UZAK DOGU'DA KALIP BASKI TEKN1G1


Hareketli harflerle basım tekniği yanlış olarak 1 440'lı yıllarda
Gutenberg'e yakıştırılmaktaysa da bu teknik, çok önceleri Doğu
Asya'da geliştirilmişti . Orada bulunan kemik, bronz , seramik ve
taş levhalar üzerine yazı işaretleri, yazının tö 5 . binyılda Çinlilerce
kullanıldığını belgelemektedir. Çin'de ahşap üzerine oyulmuş
işlemelerden kumaşlara baskı yapmak, eski bir Çin geleneğiydi. llk
Çin basım tekniği, !S 58 1 yılında bulunmuş olan ksilografi (ahşap
kalıplı blok baskı tekniği) idi. Bunda Budist rahipler, basılacak tam
sayfalık kutsal metin ya da resmi, önce kağıda hazırlıyor; ardından
bu metin bir ahşap bloğun üzerine bastırılıyor, ahşap bloğun
yüzeyi pirinç hamuruyla kaplı olduğu için sayfanın mürekkebini
emiyor ve böylece izi ayna görüntüsü şeklinde ahşap üzerine
geçiyordu . Sonra bir oymacı tarafından ahşap levha üzerindeki
mürekkepsiz kısımlar oyularak kabartma harfler şeklinde erkek
kalıp (zımba) hazırlanıyor ve mürekkeplendikten sonra baskısı
yapılıyordu . 138 960- 1 2 69 yılları arasında Sung Hanedanlığı'ndaki
entelektüel canlanma dönemi boyunca kitap üretimini, bu teknik
sağlamıştır. Ansiklopediler, elkitaplan ve her türden edebi derlemeler
bu dönemde ortaya çıkmıştır. Sung dönemine ait 'blok baskılı'
kitaplar, Çin kitap yapımı tarihinde eşsiz bir sanat ve ustalık
düzeyini yansıtırlar. Günümüze ulaşan en eski basılı kitap , 953
tarihinde ortaya çıkan ve 1 30 cilt tutan Konfüçyus Klasikleri'dir.
Tripitaka adıyla bilinen ve bütün Budist öğretilerin bir araya
toplandığı başka bir dev yapıt ise , 5048 ciltlik bir seri halinde her
218 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

biri ikişer sayfa içeren 1 30 bin ahşap oyma bloğun hazırlanması


eşliğinde 972-983 yıllan arasında basılmıştı.23· 1 39 Bu teknik Çinliler,
Koreliler ve Uygurlar tarafından biliniyordu . Bilinen en eski
ahşap blok baskı, 868 yılında Çin'de gerçekleştirilmiş ve Buddha
metinlerinden rulo halinde ilk blok baskı kitap hazırlanmıştır.
Bu eser, 1 900 yılında arkeolog Aurel Stein ( 1 862- 1 943) tarafından
Çin'in Kansu eyaletindeki bir mağarada bulunmuştur. Ancak bu
teknikle basılan kitaplar pahalı oluyor ve basılmaları uzun zaman
alıyordu. Uygurlar Buddha1nın (Siddhartha Gautama) (İÖ 564-483)
eserlerini Sanskritçe ve Çin sayfa numaralan ile basmışlardır.
Harflerin yumuşak kil parçalan üzerine kazınması, daha sonra da
fırınlanarak sertleştirilmesiyle elde edilen seramik baskı mühürleri
yoluyla hareketli harflerle baskı (tipografi) tekniği , 1 04 1 yılında
Çin'de demirci Bi Sheng (Bi Xing) ( - 9 9 0 - - 1 0 5 1 ) tarafından
geliştirilmiştir. Çin'li bilgin Shen-Kuo ( 1 03 1 - 1 09 5 ) , Meng Xi Bi
Tang (Rüya Deresinde Resim Fırçası Eşliğinde Sohbetler) adlı
eserinde , hareketli harflerle kitap basımının Bi Sheng tarafından
1 1 . yüzyılda bulunduğunu , ama onun kil harflerinin kırılgan
olduğunu ve bu nedenle geniş çaplı basım işleri için uygun
olmadığını , aynca da mürekkebin kil harflere yapışmasının zayıf
olduğunu belirtir. Bunda, her bir yazı işareti için küçük, pişmiş
kil (seramik) tabletçikler söz konusu idi . Bunlar demir bir levha
üzerine yapıştırılıyor ve kullanıldıktan sonra kalıptan tekrar
çözülüyordu . Daha sonra ahşaptan şekillendirilmiş daha daya­
nıklı harfler kullanıma girmiş ve bunlarla yapılan baskı örnekleri
1 3 00 yıllarına tarihlenecek şekilde Bin Buddha Mağarası 'nda
bulunmuştur. Sonunda dökme bakır, bronz ya da pirinçten
hareketli baskı tekniği geliştirilmiş ve bunun 1 403 tarihli örnekleri
Kore'de bulunmuştur. Bu teknikle 1 409 yılında kitaplar basılmaya
başlanmıştır. 1 3 1 4 yılı dolayında Çin'de kalaydan yapılı baskı
harfleri, 1392'de ise Kore'de tunç ve bakırdan yapılı baskı harfleri
kullanıma girmiştir. Her ne kadar pek çok atölyede harf dökümü
yapılabiliyorduysa da , Çin yazısı çok fazla sayıda işaret gerektir­
diğinden, bu konuda başkaca bir yenilik ortaya çıkmamış ve
blok baskı tekniği, uzun süre kullanımda kalmıştır.3
Tarihte Matbaacılık 1 219

Kore'de önce 2 8 , daha sonra d a 2 4 işareti kapsayan bir alfabetik


yazı ("Han 'gul") geliştirilmiştir. 140 Ahşap yapılı harf sisteminden
metal harflere geçiş, Kore'deki Goryeo Hanedanı döneminde olmuş
ve baskı amaçlı ayn ayn kesilmiş metal harfler 1 232 yılı dolayında
geliştirilmiştir. Ünlü bilgin Yi Gyubo ( 1 1 68- 1 2 4 1 ) yazdığı baş
eserinde, Chwe Yun-Ui Sangjong Gogeum Yemum adlı 28 adet ayin
metninin 1 2 34 yılında metal harflerle basıldığından söz eder. Bu
metal harf örnekleri, Washington'daki Kongre Kütüphanesi'nin
"Asya Okuma Salonu"nda sergilenmektedir. Kore'de Goryeo
Hanedanı'ndan, en erken ele geçen metal harf baskılı metin 13 77
tarihlidir. Kore'den büyük Budist rahibin Zen öğretisine ilişkin
antoloj isinin basılı ikinci cildi, hareketli metal harflerle bir kitap
baskısının bilinen en erken örneğidir. Bu baskı örneği ile birlikte
Gutenberg'in bastığı ilk kitap olarak 42-Satırlı lncil, 200 1 yılından
beri UNESCO'nun "Dünya Belleği" adlı dünya belge mirası kayıt­
larında yerlerini almışlardır. Kore , mürekkep yapımı için gerekli
çam ağaçlan bakımından zenginse de, ahşap basma kalıplar için
gerekli sert damarlı ağaçlardan yoksun olduğundan bunlar
Çin'den ithal edinmek zorundaydı. Koreliler parlak bir fikirle ,
zaten para kalıbında kullanmış oldukları döküm tekniğini, metal
harf blokları hazırlamada kullandılar. Yazı karakterinin görüntüsünü
çamurlu şimşir tahtasının üzerine bastırdıktan sonra üzerine bronz
döktüler . 1 38
Tüm bu yaşananlara karşın tipografi, Doğu'da yaygın uygula­
maya dönüşememiştir. Uygulama açısından tipografiyi benimseyen
kişiler, basım işini gerçekleştirirken en azından beş bin farklı Çin
harfiyle uğraşmak zorunda kalıyorlardı ki bu güçlük, tipografinin
Doğu'da yaygınlaşmasını önleyen sorunların kaynağıydı . Ahşap
bloklarla basılan kitaplar, Doğu'da kitap yapım sanatının en ince
örnekleri olarak gösterilirken, Batı'da kabaca basılmış ve resim­
lenmiş , ucuz ve genellikle kısa kitaplardan oluşmuştur.37'139
Hollanda'da 1 440 yılı dolayında Laurens janszoon Coster
(Koster) (- 1 3 70- 1 440) , ahşap üzerine ayn ayn harfleri kazıyarak
ilk tipografik baskı denemelerini yapmış ve önce Horarium adlı
sekiz sayfalık küçük bir kitap , ardından da Speculum nostrae
220 1 Kiigıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

salutis (Günahlarımızdan Kurtuluşumuzun Aynası) adlı eseri


(olasılıkla Avrupa'da basılan ilk khap olarak) basmıştır. 79 Hollanda
kitap basımı konusunda Avrupa'nın öncü ülkelerinden biri olup
Hollanda'nın Utrecht ( 14 73) ve Delft ( 1 4 77) kentlerinde kitap
basımı Londra ve Paris'ten önce başlamıştı . Bu bağlamlarda ,
gerçekte Gutenberg'in matbaayı icat etmeyip , matbaayı popüler
kılarak yaygınlaşmasına yol açtığını söylemek daha doğrudur.
Çin'de ilk kağıt paranın, İmparator Wu-Ti (yön. lö 1 40-lÖ 85)
döneminde kullanılmaya başlandığı söylenir. Moğol lmparatorlu­
ğu'nda maden sıkıntısı nedeniyle 1 1 . yüzyılda yeniden kullanılmaya
başlanmıştı. Kubilay Han (yön . 1 2 60- 1 294) döneminde 1 260-
1 2 90 yılları arasında iki kez kağıt para basılmıştır . 1 2 . ve 1 3 .
yüzyıllarda ise Iran ve Suriye'de kağıt para basıldığı bilinmektedir.
Marco Polo ( 1 2 54- 1 324) , Kubilay Han döneminin Moğol lmpa­
ratorluğu'ndan öğrendiği basılı kağıt ve kağıt para kullanımının
yararlarını 1 3 . yüzyılda Avrupa'ya tanıtmıştır.
Mısır'lı Müslümanlar, yerli halk olan Kıpti'lerden kakma
yöntemiyle süsleme sanatını ve ağaç , deri , fildişi, kemik işleme­
ciliğini öğrenmişlerdi . Yine onlardan ahşap kalıplar yardımıyla
kumaş baskısı tekniğini aldılar. Sonradan bu teknik, Müslüman
Mısır'dan Haçlılar aracılığıyla Avrupa'ya aktarıldı ki , matbaanın
icadında rol oynamış olması olasıdır. 1 4 1

GUTENBERG VE AVRUPA'DA MATBAA

Avrupa'da Matbaanın kadı ve " lnkunabel" Dönemi


Her okuyucu , kitap basım tekniğinin Gutenberg adıyla bağ­
lantılı olduğunu bilir. Gerçekte ise ondan çok önceleri, Çinliler ve
Koreliler, harflerle değil de yazı simgeleriyle (hareketli simgelerle)
basım tekniğini biliyorlardı . Hareketli hu ru fat tekniği (aynı
harflerin yerlerinin değiştirilmesi) ilk kez Çin'de 1 040'lı yıllarda
kullanılmış ; ancak Çin yazı dilinin karmaşıklığı , bu tekniğin tüm
dünyaya yayılmasını engellemişti . Daha eskilerde, Sümerlerde ,
düz ve silindir mühürler yardımıyla, bilgiler kil üzerine baskıyla
aktarılıyordu . Blok baskı tekniği Hıristiyan Avrupa'ya bir kumaş
Tarihte Matbaacılık l 22 1

baskı ("basma") yöntemi olarak 1 3 00 yılı dolayında gelmiştir.


Almanya'da "Formschneider" adı verilen oymacılar, 1 5 . yüzyılın
başından beri ahşap kalıplı baskı tekniği (ksilografi) yardımıyla
oyun kartlarının (iskambil) , takvimlerin ve aziz resimlerinin baskıla­
rını yapıyorlardı . 1 38 Bunun ilk örnekleri l 420'lerde Hollanda'da
ortaya çıkmıştır. 1 5 . yüzyıl ortalarında , elyazmalarına daha ucuz
bir alternatif olarak , aynı sayfada hem metnin hem de resmin yer
aldığı ahşap oymalarla hazırlanan blok baskı kitaplar ortaya
çıkmıştır. Böyle kitap örnekleri arasında Ars moriendi (Ölme
Sanatı) ve Biblia pauperum (Yoksulların İncili) , en yaygın olanlardı.
Biblia pauperum, dinsel resimlerle bezeli ve az yazılı , 40 sayfalık
bir kitap olup daha çok, okuma bilmeyen eğitimsiz kişilere /ncil 'in
ilk derslerini görsel yolla sergilemek üzere düzenlenmişti. Blok
baskı döneminde tek yüze basılı resimli yazı sayfaları, boş yüzleri
birbirine bakacak şekilde yapıştırılmak suretiyle sürekli bir kitap
haline getirilmiştir.
Ksilografik yöntemin yetersizliği ve geniş yazılara elvermeyişi,
çeşitli araştırma girişimlerine yol açmıştı . Ortaçağ1ın en önemli
buluşlarından biri , l 4401lı yılların sonlarında Almanya1nın Mainz
kentinde , Gutenberg diye adlandırılan evden yetişme johannes
Gutenberg Qohannes Gensfleish; ya da tam ve özgün adıyla
"Henne Gensfleisch zur Laden zum Gutenberg") ( 1 3 99- 1 468)
tarafından hareketli harflerle baskı tekniğinin (tipografi) bulun­
masıdır (Şekil 48) . Yine de Avrupa'da Gutenberg'den daha önce,
metal dökümü yoluyla elde edilen harfler aracılığı ile ve basit bir
el presi yardımıyla basım işinin gerçekleştirildiği saptanmıştır.
Matbaacılık tekniği , uzun bir süreç içinde gravürcülük, metal
alaşımı ve dökümcülük yapılan kuyumcularda doğmuş ve tipogra­
fiyi bu teknikler ortaya çıkarmıştır. Mainz eşrafından bir kuyumcu
olan Nürnberg1li johannes Gensfleisch , oturduğu ev nedeniyle
adına, annesinin aile adını 11zum Gutenberg11 şeklinde soyadı olarak
seçerek johannes Gutenberg adını almıştır. Alman Kralı III. Friedrich
(yön. 1440- 1 493) 1420 yılında Mainz'a girdiğinde kentte yaşanan
sosyal karışıklıklar sonucu burayı terk edip Strasbourg'a yerleşen
ve orada gümüş kuyumculuğu sanatıyla ("ars argenteriae") ve ayna
222 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 48. johannes Guten berg (Gutenberg'in en eski resmi olarak. Theret tarafından
yapılmış bakır üzeri gra vür; Paris, 1 584).

yapımı ile uğraşan Gutenberg, 1 434- 1 4 39 yılları arasında orada


Hans Riffe , Andreas Dritzehn (ölm. 14 38) ve Andreas Heilmann
adlı üç kişi ile ortaklık kurmuş; burada ayna yapımı , mücevher
kesimi ve kuyumculuk gibi zanaatlarla uğraşmıştır. O sıralarda
metal klişeler, incelikli olarak hazırlanamıyordu. Önce çelik benzeri
sert bir metalle harflerin erkek kalıplan (zımba ya da ıstampa)
hazırlanıyor, ardından kurşun, bakır, kil vb. gibi yumuşak bir dişi
kalıp (matris) üzerine harfler tek tek vuruluyor ve üzerine yeniden
Tarihte Matbaacılık l 223

kurşun dökülerek tüm sayfanın klişe levhası hazırlanıyordu


(me tallografi) . Oysa çok sayıda hazırlanan küçük metal harflerin
(hurufat) yardımıyla sonsuz sayıda farklı sayfa basılabilirdi. Harflerin
dişi kalıplar (matris) içine dökülebilmesi için düşük sıcaklıkta
eriyebilecek bir alaşıma gereksinim vardı . Bu bağlamda metal
dökümü harflerin hazırlanması , dökümcülük ve kuyumculuk
sanatlannın uygulanmasıyla mümkün olmuştur. Gutenberg, Ortaçağ
elyazmalanndaki yazı karakterlerini taklit etmeye çabaladığında,
harfler, kısaltmalar ve " ligatur" adı verilen bitişik harfler (�, ce
gibi) şeklinde yaklaşık 290 çeşit karakter hazırlamak durumunda
olduğunu kavradı . Aynca harflerin üstüne yapışmayıp kolayca
kağıda geçebileceği türde mürekkep de gerekliydi. Bu mürekkep
tüy kalemlerde kullanılan türden olamazdı; daha kıvamlı olmalıydı.
1 444- 1 448 yılları arasında Mainz kentine dönen Gu tenberg
denemelerini sürdürmüş, 26 harfi kapsayan tipografik işaretleri
önce yumuşak bir metal kalıpta çukur olarak elde etmiş , sonra da
içine kurşun, antimon ve kalay (ya da bizmut) kanşımından bir
alaşım dökerek tipo baskı (tipografi) tekniği için uygun harfler
elde etmiştir. Sonunda bu harfleri kullanarak, şarap ya da zeytin
presini ömekseyen, koldan çevirmeli ve vidalı baskı makinesi (presi)
ile birlikte " hareketli harflerle baskı " sanatını , yani matbaayı
geliştirmiştir. Matbaacılık tarihinde Gutenberg dönemi geleneğinin
kurşundan hazırlanmış basım harfleri "kara loncanın kurşun
askerleri" olarak, Gutenberg'den (- 1450) bilgisayar yazısına (- 1 985)
kadar olan dönem ise "Kurşun Çağı" olarak nitelenir. Vidalı pres
ve ahşap bloklarla basım sanatı , kitap basımcıları dışında kağıt
üreticileri , ciltçiler ve basma tekstil sanatkarları tarafından da
kullanılmaktaydı. Gutenberg, banker ve avukat johannes Fust'tan
( 1 400- 1 466) , önce 800 Gulden , sonra tekrar 800 Gulden borç
para alarak matbaasını kurmuştur. Gutenberg 1 446 yılında ilk
olarak, Speculum humanae salvationis (Son Yargı Gününün Şiiri)
adlı kitabı basmıştır. Fust ve Fust'un kaligraf damadı Peter Schöffer
( 1 42 5 - 1 502) ile birlikte Gutenberg, 1452- 145 5 yılları arasında
iki sütun üzerinden ve her sütunda kırk iki satır bulunan 1 282
folyo sayfalı ( 64 1 folyo yaprak) , 4 2 Satırlı İncil'i dizerek iki cilt
224 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 49. Guıen berg, Fusı (ortada) ve genç· Schüffer {Adolph Menzel'in (1 8 1 5- 1 905)
çiziminden hazı rlanan kazıma resim, 1 840] . "

1 38. ı+2• 1 43
halinde basmışlardır (Şekil 49) . Tipografi tekniği ile basılan
ilk kitap olan bu kitabın nüshalarından biri , Fransız kardinal ve
devlet adamı Jules Mazarin ( 1 602- 1 66 1 ) tarafından satın alınarak
Paris'teki kendi kütüphanesinde ( Bibliotheque Mazarine ") "

bulundurulduğu için onun adından ötürü daha sonralan Mazarin


incili diye de anıldığı gibi Gutenberg incili de denmektedir. Bu
kitap, hareketli harflerle basılmış en eski, tüm baskı sanat tarihinin
en önemli ve en güzel ve de en yetkin kitabı sayılır ve bilimsel li­
teratürde kısaca B 42 diye anılır. llk aşamada tek cilt ya da par­
çalar halinde 36'sı kağıda ve 1 2 'si parşömene olmak üzere 48
nüsha basılmıştır. Parşömen nüshalardan bir tanesi , 300 kadar
koyun derisini gerektirmiştir! Araştırmaların gösterdiğine göre ,
Mainz'daki atölyede 42 Satırlı Kutsal Kitap'tan, 1 5 0 adedi kağıt
üzerine , 3 5 adedi de parşömen üzerine olmak üzere 1 8 5 adet
basılmıştır.3 69 Bu kitabın basımında yaklaşık 2 milyon harf dökmek
Tarihte Matbaacılık l 225

Şekil 50. 36 Satırlı lncil ("Biblia I Biblia Pauperum ") (1 458159)."'

gerekmiş ve hazırlanmasında yaklaşık 20 işçi çalışmıştır. Ne var


ki bu kitap için başlangıçta hazırladıklan hurufatın boyutlan fazla
büyüktü ve fazla kağıt tüketimine yol açacaktı. Bu hata daha sonra
düzeltildi. Bu basımevinde elliden fazla kitap basıldığı sanılmak­
tadır . Bu Kutsal Kitap 'ın ya da Kitab-ı Mukaddes 'in fiyatı çok
yüksekti, ama yine de elyazmaya göre daha ucuzdu . 1 46 l 'den
sonra ise baskı sayısı az olmak üzere üç ciltlik 36 Satırlı lncil
(Biblia ya da Biblia Pa uperum) basılmıştır (Şekil 50) . Olasılıkla 42
226 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Satırlı inci/ ile belki de 1 460 yılında ortaya çıkan ve 1 3 . yüzyılda


derlenmiş bir ansiklopedik eser olan Catholicon 'un basımını bizzat
Gutenberg gerçekleştirmiştir. 144 Matbaanın icadı, kısa zamanda
politikanın ve propagandanın hizmetine girmiştir. llk basılı poli­
tik propaganda yazısı (Alın. "Flugschrift"), Gutenberg'in Fust ve
Schöffer'le birlikte 1454 yılı Aralık ayında hazırladığı, altı "quart"
(dörtte bir) sayfadan oluşan " Türkenkalender"dir ("Türk Takvi­
mi"). Bunun başlık yazısı "Eyn Man ung der Christenheit widder
die Durken" (Türkler Karşısında Hıristiyanlığa Bir Uyan) şeklinde
olup lstanbul'un 29 Mayıs 1453 tarihinde Türkler tarafından fethi­
nin hemen ardından onlara karşı yeni bir "Haçlı Seferi" düzenlenme­
sine çağn niteliğindedir.43 Catholicon (tam adı ]oannis de ]anua
summa quae voca tum Catholicon) adlı gramer sözlüğü derle­
mesi 748 folyo sayfa , iki sütuna 66 satır halinde basılmış olup
üzerinde basım yılı ( 1 460) bilgisi de yer almaktadır.
Gutenberg aynca matbaa mürekkebini de geliştirmiştir. O
tarihe dek suya isin kanştınlmasıyla elde edilen mürekkep, bundan
böyle is ile keten tohumu yağı (yağlı vernik) karışımından elde
edilmiştir. Dinsel elyazma me tinlerin yazımında kullanılan
yumurta-temelli tempera boyalar, baskı tekniği için uygun değildi.
Baskı tekniğinde kullanılan mürekkep , 1 0 . yüzyılda geliştirilmiş
olan ve parşömen üzerine hazırlanan kitaplarda pek iyi sonuç
vermeyen yağ-temelli mürekkepti . Gutenberg'in mürekkebinin
önde gelen üstünlüğü , yeterince hızlı kuruması ve kağıdın her iki
yüzüne de baskıyı mümkün kılması idi. Keten yağının vernik haline
getirilmek üzere kaynatılmasında çok dikkat etmek gerekiyordu .
Tepkimenin gerçekleşme anı, çam ağacından yapılma bir şişin ucuna
saplanmış bir parça ekmeğin , ısıtılmış yağ içine daldırıldığında
kahverenginde kızarma anı olarak saptanıyordu . Bu "yağlı ekmek",
daha sonra çıraklar tarafından afiyetle yeniyordu . Baskı boyası re­
çetesi, tekniğin gelişmesi ile birlikte dönüşme uğradı. Floransa'daki
bir basımevinin 14 7 4- 1483 dönemine ait hesap defterinden alınan
bilgiye göre , orada baskı boyası hazırlamak için şu hammaddeler
kullanılıyordu : Keten tohumu yağı, terementi (terebentin) , çamsa­
kızı, karasakız, pirit, zincifre , reçine , çeşitli vernikler, mazı, vitriyol
ve şellak (gomalak / Çin verniği) . 3
Tanhte Matbaacılık / 22 7

Özet olarak Gutenberg'in matbaacılığa yaptığı özgün katkılar,


basıma uygun olmaları için yüzeyleri prizma şekline getirilen harfler,
üzüm cenderesinden esinli baskı makinesi ve ressamların kullandığı
yağlıboyadan esinli yağ esaslı matbaa mürekkebi geliştirerek kul­
lanması olmuştur. 1 46
Çinliler kağıdı keşfederken , ağaçtan oydukları harflerle de
baskı yapıyorlardı ve günümüzden 1 000 yıl kadar önceleri Çinlilerde
kilden harfler ya da Korelilerde ahşap ve metalden (kurşun ya da
bakırdan) harfler de bulunmaktaydı. Bu işaretler o zamanlar tek tek
kesiliyor ve bunlarla damgalanarak metin hazırlanıyordu. Bu nedenle
matbaanın , Gutenberg'den önce Çin'de 1 04 1 yılında Bi Sheng
tarafından bu yolla icat edildiği de söylenmektedir. Gutenberg'in
çığır açıcı başarısı, ayrı ayrı harfleri sınırsız miktarda dökmesi ya da
-çağdaş anlatımla- onları belirli normlarda seri olarak üretebilme­
siydi. Elle yapılan döküm, bir döküm aletinde gerçekleştiriliyordu .
Gutenberg, Mainz kentinde , zamanın ünlü kuyumcularından çelik
bir koni şeklinde gerekli harf işaretlerinin nasıl kesileceğini ve
döküm matrisi için oyuk negatif form (matris) elde edilmesinde
bu çelik pozitif çakmaların daha yumuşak bir metale dövülerek
nasıl geçirilebileceğini öğrenmişti . Gutenberg ve çalışma arka­
daşları döküm için, yaklaşık 300°Cda eriyen kurşun, antimon,
bizmut ve kalay alaşımını kullanıyorlardı . Yalnızca kurşundan
yapılan harfler oksitlenirken, kurşun ve kalay alaşımından elde
edilenler yeterli sertliğe ulaşmıyorlardı. Alaşımı sertleştirici katkı
olarak antimon, özellikle önemli idi; çünkü antimon katılmazsa,
kurşun, soğuyarak katılaşırken büzülüyor ve harf şekilleri deği­
şerek bozuluyordu ; ayrıca geliştirilen bu alaşım çabuk donarak
sertleştiğinden, hızlı bir döküm işlemini de mümkün kılıyordu .69
Gutenberg, harflerin biçimi için bakır kalıplardan (matris)
yararlandı. Bu kalıpların içine harfler, çelik kalemle kakılıyordu .
Harf metali olarak kurşun, antimon ve kalaydan oluşan, yıpranmaz
nitelikte bir alaşım kullanılıyordu . Bu alaşım , düşük sıcaklıkta
eriyebiliyor ve döküm sırasında kolayca akıp dar kanalların içine
bile girebiliyordu . 1 47
228 1 Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Gutenberg kağıt üzerine basmada, Romalılardan beri kulla­


nılmakta olan üzüm cenderesinden yararlanmıştır. Bu bağlamda
Gutenberg, ilk kez hareketli harflerle basım yapacak baskı presini
(vidalı pres / mengene) devreye sokmuş , kağıdın her iki tarafına
baskı yapmaya izin veren ve is ve vernikten oluşan bir mürekkep
sayesinde 1 44 1 yılında yeni bir baskı presi geliştirmiş, l 448'de
ahşap hurufatın yerine madeni hurufatı geçirmiştir . 1 48 Bu amaçla
harflerden hazırlanan kalıp bir arada bağlanıyor, mürekkep emdi­
rilmiş bir baskı kesesi yardımıyla mürekkeplenen karakterler, kağıt
üzerine aktarılıyordu . Baskı keseleri , hemen hemen gözeneksiz
yapıda olan köpek derisinden yapılıyor ve bu yapı , mürekkebi
çok yavaş bırakıyordu . 69 Ancak Gutenberg, 42 Satırlı Kutsal Kitap
piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra, 1455 yılında bütün malına
mahkeme tarafından haciz konmuş, aldığı borçlara karşılık faiziyle
birlikte 2000 Gulden ödemeye mahkum olmuş, bunun sonucunda
dükkanını ve basım aletlerini Fust'a devretmek zorunda kalmış ve
basımevinin başına Schöffer geçmiştir.
1 827 yılında Mainz'daki Gutenberg Evi'nin bahçesine Guten­
berg'in 1 ,6 m yüksekliğinde bir heykeli dikilmiş , 1 90 l 'de bu ev
bir müzeye dönüştürülmüş , 1 946 yılında ise bu kentte kurulan
üniversiteye onun adı verilmiştir.
Ancak, Avrupa'da hareketli harflerle basım tekniğini bulan
kişi (Gutenberg dışı isim arayışı bağlamında) konusunda bitip
tükenmeyen tartışmalar da yaşanmıştır. Bunlardan biri olarak
Strasbourg'lu Johann Mentel'in (Mentelin) (- 1 4 1 0 - 1 4 78) adı ileri
sürülmektedir. Bunu öne sürenler., Mentel'in damadı ve onun
basımevinin mirasçısı olan johann Schott ile çeşitli 1 6 . yüzyıl
vakanüvisleridir. Ancak bu bilgiler, Schott'un yanlış verilerinden
kaynaklanmaktadır. Bir kaligraf olan Mentel 1447'de Strasbourg'a
yerleşmiş , olasılıkla orada Gu tenberg ile tanışmış, Gutenberg
tarafından Mainz'a getirilmiş, çizim ve harf üretimi işlerinde ona
yardımcı olmuştur. l 458'de Strasbourg'da bir basımevi kurmuş,
burayı günde 300 forma basar hale getirmişti . Basım tekniğini ilk
bulan kişi bağlamında ileri sürülen başka bir ad, Bamberg'li Albrecht
Pfister'dir (- 1 4 2 0 - 1 46 6) . O da Mentel gibi Gutenberg'in bir
Tarihte Matbaacılık l 229

öğrencisi idi. 14 30'da blok baskı halinde hazırlanan Latince Biblia


paupemm (Yoksulların İncili) adlı eserin Almanca baskısı olan 36
Satırlı incili, Pfister'in hazırladığı bilinmektedir. Matbaanın bulu­
cusu olarak bunların dışında başka kişilerden de söz edilmektedir.
Kitap basım tekniğinin ortaya çıkması 1 480 yılından sonra
etkilerini göstermeye başlamış, özel kütüphanelerin sayısı artmış ve
kitap, manastırların tekelinde olan bir mal olmaktan kurtulmuştur.
Böylelikle manastırlardaki atölyeler önemlerini yitirerek yerlerini,
özellikle üniversitelerin bulunduğu kentlerde özel atölyelere
bırakmıştır. 149
Ancak matbaa, sivillerin din adamlarına, ulusal ve yerel dillerin
Latince'ye , bilimin inanca karşı kullandığı bir araç haline gelmek­
teydi. Tüccarlar, entelektüeller on yıl içinde her yerde matbaa
kurdular. Mainz'dan sonra basımevleri öncelikle Almanya'da olmak
üzere hızla yayıldı ve Bamberg'de ( 1 460) , Strasbourg'da ( 1 462) ,
Basel'de ( 1 466) , Roma'da ( 1 467) , Augsburg'da ( 1 468) , Venedik'te
( 1 469) , Nümberg'de ( 1 470) , Ulm'da ( 1 472) , Lübeck, Leuven,
Valencia, Krakow ve Buda'da ( 1 473) , Westminster'da ( 1 476) ,
Prag'da ( 1 477) ve Köln'de matbaalar kuruldu ve Köln, 1 5 . yüzyıl
sonlarında 29 büro ile Almanya'nın en büyük basım kenti oldu .
l 462 'de Paris' deki Sorbonne 'da , 1 4 70'de ise Floransa , Napoli ,
İspanya , Hollanda ve hatta Krakow'da matbaa vardı. l 480'de
Avrupa'da yüzden fazla matbaa , 1 500 yılında ise yaklaşık 250
kentte matbaa bulunmaktaydı ve bunlardan yaklaşık 65'i, Almanca
konuşulan bölgelerde bulunuyordu . Yine 1 500 yılında ltalya'da
37, İber Yanmadası'nda 1 8 , Fransa'da 13 ve Hollanda'da 7 matbaa
vardı. Bu matbaalar genellikle Gutenberg'ın hemşehrileri tarafından
kurulmuştu . l 457'de Mainz'da tek bir baskı presi bulunurken
l 480'de Avrupa çapında 1 1 0 prese ulaşılmıştı ve bunlardan yalnızca
50'si ltalya'da bulunuyordu . llk "endüstriyel" matbaa Venedik'te
ortaya çıkmış, Venedik kenti kısa sürede tipografi tekniğinin
merkezi halini alarak Avrupa' da en fazla kitap basılan kent duru­
muna gelmiştir. 1 5 0 Geç 1 5 . yüzyılda Venedik'teki bu gelişmeye
katkıda bulunanlar arasında ahşap oymacı ve basımcı Nicolas
jenson (- 1 420- 1 480) , basımcı Bologna'lı Francesco Griffo ( 1 450-
230 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 5 1 8) ve basımcı Aldus Pius Manutius'un ( 1 449- 1 5 1 5) adları ön


plana çıkmaktadır. Manutius, üst taraftan sağa doğru hafif yatık
olan italik yazı karakterini ve on altı sayfalık "forma"yı bu kentte
icat etmiştir. Manutius 1 5 0 1 yılından itibaren küçük boyutlu ve
uygun fiyatlı kitaplar halinde Yunan ve Latin klasik eserleri , iyi
kalitede ve yüksek baskı adedinde (alışılmış 1 00-500 nüsha yerine
1 000 nüsha) cep kitapları halinde piyasaya sürmekteydi ve geniş
bir dağıtım ağına sahipti. 43 O tarihlerde Avrupa'da yayınlanan
yedi kitaptan biri , Venedik'te yayımlanmıştır. Bu kentteki 1 50
matbaa , yılda 4000'den fazla eser basmaktaydı ve bu sayı , en
güçlü rakibi olan Paris'inkinin iki katıydı. 1 49 1 'de 236 Avrupa
kenti, matbaaya sahipti ve bu matbaalarda o zamana kadar 40 bin
ayrı eseri kapsayan 1 0 milyon nüsha , matbaalarda basılmış
bulunmaktaydı . Çok sayıda basılan dinsel metinler, Tanrı'nın
sözlerini doğrudan sokaktaki adamın gözleri önüne seriyordu .
Kitap , modem bilincin ve modem bilimin doğuşuna, basılı malze­
menin ticartleşmesine, Roma Katolik kilisesine karşı gerçekleştirilen
Protestan isyanına, gezi edebiyatını geliştirerek keşiflerin tabanını
sağlamaya , ulusal dilleri teşvik ederek Latince'nin terk edilmesine ,
milliyetçi düşüncelerin uyanmasına ve okur yazarlık ve egitim
düzeyinin gelişmesine, seçkin (elit) toplum yerine kitle toplumunun
oluşmasına yol açmış; elyazısına dayalı kültürün karşısına basılı
metne dayalı yeni bir kültür koymuştur. ı48
Papa iV. Pius (yön. 1 5 60- 1 5 6 5 ) , Vatikan'da bir basımevi
kurulması için ünlü İtalyan basımcı Aldus Manutius'un oğlu Paulus
Manutius'u (Paolo Manuzio) ( 1 5 1 2 - 1 5 74) görevlendirmiş,
"Stamperia Vaticana " adını alan basımevi 1 587'de kurulmuş ve
başına torun "Genç" Aldus Manutius ( 1 547- 1 597) getirilmiştir.43
Hollanda'da ilk matbaa, Amsterdam'da 1 500 yılında kurulmuş­
tur. Christopher (Christoffel) Plantin'in ( 1 520- 1 589) Anvers'teki
matbaası, "dünyanın sekizinci harikası" niteliğinde idi. Daha sonra­
ları basım kenti olarak Hollanda'nın Leiden kenti de ün kazanmış
ve 1 592- 1 680 yılları arasında Amsterdam ve Leiden'de basımcılığa,
ünlü matbaacı aile Elzevir'ler (Elzevier) [Ludwig (Louis) Elzevir
( 1 540- 1 6 1 7) ; Bonaventura Elzevir ( 1 583- 1 652), Abraham Elzevir
Tarihte Matbaacılık 1 231

( 1 592- 1 652)] damgasını vurmuştur. Ludwig Elzevir, aynı zamanda


1 604 yılında Leiden'de antik kitapların ilk halka açık satışını ger­
çekleştiren kişidir.
lngiltere'de ilk baskı presi , 14 76'da William Caxton ( 1 424-
1 49 1 ) tarafından kurulmuş ve bu matbaada Caxton , Geoffrey
Ellesmere Chaucer'in (- 1 340- 1400) ünlü eseri Canterbury Tales 'in
( Canterbury Öyküleri) ilk popüler baskısını da gerçekleştirmiştir.
Amerika'ya ilk baskı makinesi , 1 638 yılında Cambridge / Mas­
sachusetts'e Stephen Daye (- 1 594- 1 668) ve oğlu Matthew Daye
(- 1 620- 1 649) tarafından getirilmiştir.
Paris'teki Ulusal Matbaa ("Imprimerie Nationale"), Fransa Kralı
XIII. Louis (yön. 1 6 10- 1 643) döneminde 1 620 yılında Louvre'da
kurulan özel bir matbaadan hareketle ünlü devlet adamı Kardinal
Richelieu ( 1 585- 1 642) tarafından 1 640'da "Imprimerie Royale "
(Krallık Basımevi) adı altında kurulmuş, Fransız tarihindeki dalga­
lanmalara uyarak adı Fransız Devrimi sırasında "Imprimerie de la
Republique", Napoleon Bonaparte döneminde "Imprimerie Imperia­
le'', daha sonra da "Imprimerie Nationale" şekline değişmiştir.43
Gutenberg'den beri baskı makinesi fazla değişmemiş, 1 780
yılı dolayında François Ambroise Didot ( 1 730- 1 804) , geliştirdiği
bir makine ile baskı kapasitesini iki katına çıkarmıştır. Aynı aileden
Pierre François Didot ( 1 732- 1 795) ile oğlu Pierre Didot ( 1 76 1 - 1 853)
basımcıhğa yönelerek Paris'te büyük bir basımevi kurmuşlardır.
Ancak 1 789 Fransız Devrimi'nin çalkantılı günlerinde basıme­
vinde büyük bir kağıt sıkıntısı yaşandığında 300 kadar çalışanı
işten ayrılmıştır. Bunun üzerine basımevi ile yakın ilişkisi olan
Nicolas Louis Robert ( 1 75 1 - 1 828) , hızlı kağıt üretecek bir makine
tasarımına girişmiş 1 798'de geliştirdiği makine için 1 5 yıllık bir
patent almıştır.
1 500 yılı öncesi basılmış kitaplara, Latince "inculabulum "
("beşik") sözcüğünden türetilme "inkunabel " ("beşik kitap" ; Fra .
"incunable") adı verilir. B u dönemde blok baskı tekniği daha da
geliştirilmiş ve bu baskılar için 147 1 dolayında Ulm ve Augsburg'da
Boccaccio Usta , Nümberg'de ünlü Albrecht Dürer'in hocası olan
Michael Wolgemut ( 1 4 34- 1 5 1 9) ve Wolgemut'un üvey oğlu
232 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Wilhelm Pleydenwurff (ölm. 1 494) ve daha geç dönemde de


Albrecht Dürer, Lucas Cranach, Genç Hans Holbein ( 1 497- 1 543)
gibi ünlü sanatçıla r , yetkin kitap resimleri hazırlamışlard ır .
Gu tenberg-tipi basımevinde basılan Avrupa resminin bilinen en
erken örneği, 1 499'da Lyon'da Matthias Huss tarafından hazırlanan
La Grante Danse Macabre (Büyük Ölüm Dansı) adlı eserdir. En
zengin kitap süslemesi , Ulm'da basılan 1 2 5 resimli Aisopos
(Ezop) Masalları idi . Kitap resimleri öncelikle metnin daha iyi
anlaşılmasını sağlıyor ve okur çevresine kitabın içeriği konusunda
bir görüş kazandırıyor, ayrıca da satış şansını artırıyordu . Yine
de , içerikleri teoloji, skolastik ve hukuk bilimleriyle ilgili olan çoğu
"inkunabel" , resimsiz basılmıştır. "lnkunabel"lerde kapak resmi
de bulunmuyordu . lnkunabel baskı metninin en sonunda yazar,
basımcı, basım yeri ve yılını belirten bilgilerin yer aldığı "kolofan"
denilen kısım yer alıyordu . 1 500 yılından sonra kapak sayfası önem
taşımış ve kitap sanatında çok önemli bir rol oynamıştı r . Öte
yandan eser başlıklarının da okur zevkine uygun düşmesine dikkat
ediliyordu . Baskı tekniğinin başlarında ortalama nüsha sayısı 200
dolayında idi . llk çok-satar (" bestseller") eser, Augsburg'da
Johannes Günther Zainer'in (- 1425- 14 78) bastığı, Tomas a Kempis'in
( 1 380- 147 1 ) De imitatione Christi (Isa Mesih'e Öykünme) ( 1 47 1 )
151
adlı eseri idi v e 1 500 yılından önce 9 9 kez basılmıştı .
Uzunca bir süre , resimler aracılığıyla bir metnin halk tarafından
anlaşılabilirliğini kolaylaştırmanın beklendiği dönemlerde daha
kaba ama canlı bir sonuç veren ahşap oyma tekniği yeğlenmişse
de 1 6 . yüzyılda bakır kazıma resme geçilmiştir. Kitap için bakır
kazıma resimlerin ilk denemeleri ltalya'da Andrea Mantegna
( 1 43 1 - 1 506) , Almanya'da ise Albrecht Dürer tarafından yapılmış
ve başarılı olunmuştur. 1 500'lü yılların sonunda gezgin kitap
tüccarları için basılan kitaplar dışında hiçbir eserde ahşap oyma
resim tekniği (ksilografi) kullanılmamıştır. Theodor de Bry ( 1 527-
1 598) , 1 600'lü yılların başında Brezilya'dan japonya'ya kadar
pek çok ülkeyi gezmiş, bakır kazıma ile süslediği eserlerin değişik
kültür ortamlarında tanınmasına olanak sağlamıştır. Ayrıca 1 6 .
Tarihte Matbaacılık l 233

yüzyılda Hollandalı editörlerin hazırladıkları harita ve atlaslar da


büyük önem taşımaktadır. Bakır kazıma resimlerin en çok göz
doldurduğu ve metni açıklamada yararlı olduğu eserler arasında
George-Louis Leclerc Kont de Buffon'un ( 1 707 - 1 788) eserleri ve
özellikle de Büyük Fransız Ansiklopedisi, en başta gelmektedir. 1 49
Bilimsel eserlerin editörlüğünü yapan ünlü basımcı ve dizgici
Anton Koberger ( 1 440- 1 5 1 3) , 1 47 3- 1 5 1 3 yılları arasında bir­
birinden önemli 2 3 6 eser basmıştır. Koberger'in matbaasında
1 00 çırak çalışmakta ve aynı anda 2 4 baskı presinde basım işlemi
yapılabilmekteydi. lnkunabel çağının en önemli basımcılarından
biri ve Albrecht Dürer'in vaftiz (manevi) babası olan Koberger,
149 1 yılında Nümberg'de, ahşap oyma ustası Wolgemut'u, basacağı
Schatzbehalter adlı yapıtı lncil 'den alınma simgesel figürlerden
oluşan 9 1 tam sayfa resimle süslemek üzere görevlendirmişti .
Koberger, Hartmann Schedel'in ( 1 440- 1 5 1 4) daha çok Liber
Chronicarum adıyla bilinen Cronica di Norimberga (Nümberg
Kroniği) ( 1 493) adlı eseri için 2 bin ahşap oyma resim ısmarlamış,
eserin ahşap oyma resimleri Albrecht Dürer ve Wilhelm Pleydenwurff
tarafından hazırlanmış , bu eser hem Latince hem de Almanca
olarak basılmıştır. 1 6 . yüzyılda süslemeli kitaplar Almanya ve
Fransa'da büyük bir gelişme göstermiştir. Oyma resimler söz
konusu o l duğunda Alb recht D ü rer'in "Apocalipse " ( 1 4 9 8 ) ,
" Grande Passione " ( 1 49 8 - 1 5 1 0) , " Vita della Vergine" ( 1 5 0 2 -
1 5 1 0) gibi büyük eserleri başta gelir. Önceleri resimlerin tek tek
basıldığı bu eserler, daha sonra metinlerin eklenmesi ile ciltli olarak
yayımlanmıştır. Dürer 1 5 1 2'den sonra Augsburg'da İmparator l .
Maximillian'ın (yön. 1 493- 1 5 1 9 ) matbaacısı Hans Schönsberger
(ölm. 1 520) ile birlikte çalışmaya başlamıştır. Aynı dönemde, başta
johann Grüninger (asıl adı johannes Reinhard) ( 1 455- 1 533) olmak
üzere tüm Strasbourg'lu matbaacılar, süslemeli kitapları çoğaltmak­
taydı. Dönemin en yetenekli oyma ressamı sayılan Hans Burgkmair'ın
öğrencisi Hans Weiditz-Il ("Genç") (- 1495- 1 537) , 1 524 yılında Al­
manca bir lncil ile 1 532 'de Francesco Petrarca'mn ( 1 304- 1 3 74)
Trostspiegel in Glück und Unglück (kısaca Glücksbuch) (Baht ve
234 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Bahtsızlık Üzerine Avuntu Kitapçığı) adlı eserini resimlemiştir.


Ancak sanatçının en başarılı çalışmaları , Otto Brunfels'in ( 1 488-
1 5 34) Herbarum vivae eicones ad naturae imitationem, summa
cum diligentia et artifico effigiatae, una cum effectibus earundem. . .
(Bitkilerin Canlı İmgeleri . . . ) (Strasbourg, 1 530) adlı eserinde yer
almaktadır. Genç Weiditz bu eserde, pitoresk bir anlatımı yeğleyen
diğer sanatçıların aksine, görüntülerin gerçeği yansıtmasına dikkat
etmiş, hayvan ve insan figürlerini olağanüstü bir doğallıkla yan­
sıtmayı başarmıştır. Hans Baldung Grien ( 1 484- 1 545) ise Martin
Flach'ın Hortulus animae (Yaşam Bahçesi) ( 1 5 1 1 - 1 5 1 2) adlı eseri
için 4 3 oyma resim ile J ohann Grüninger için çeşitli resimler
hazırlamıştır. Burada , editör Sigmund Feyerabend ( 1 527- 1 590)
için pek çok ahşap oyma resim üreten Frankfurt'lu büyük oyma
ustaları jost Amman ( 1 539- 1 59 1 ) ile Virgil Solis'i ( 1 5 1 4- 1 562)
de anmak gerekmektedir. B u dönemde sanatçı Cranach'lar
Wittemberg'de Luther için çalışırlarken, Basel'de Johann Froben
Qohannes Frobenius) ( 1 470- 1 52 7 ) , Urs Grafa ve özellikle Hans
ve Ambrosius Holbein'a ( 1 494- 1 5 1 9) yanaşmıştır. Genç Hans
Holbein oyma yapmamakta , ancak hazırladığı kompozisyonlar
Lützelberger gibi oyma ustaları tarafından büyük bir başarı ile
ahşaba aktarılmaktaydı . 149
Eskiçağ'dan kalma en önemli ansiklopedi niteliğinde olan
Yaşlı Plinius'un (23- 79) Naturalis historia'sı (Doğa Araştırmaları)
antik fizik, matematik, tıp, zooloji, coğrafya ve astronomisinin bir
derlemesi olup l 469'da Venedik'te johann von Speyer (ölm. 14 70)
tarafından yayımlanmış ve 1 500 yılına dek 1 5 kez basılmiştır.
Eserin VII . -XI . ciltlerinin Almanca çevirisi 1 5 6 5 'te Sigmund
Feyerabend tarafından yayımlanmış, zoolojiye ilişkin olan Vlll.-XI .
ciltler jost Amman tarafından resimlenmiştir. ltalya'da her şeyden
önce Yunan hekim Bergama'lı Claudios Galenos'un ( 1 29- 1 99) tıbbı
eserlerinin basımına ilgi duyulmuştur. Onun birkaç Latince yazısı,
Venedik'te 1 490 yılında Articella (Makaleler) başlıklı derleme
halinde , Therapeutica (Tedavi Edici Araçlar) ise Yunanca olarak
1 500'de yayımlanmıştır.41
Tarihte Matbaacılık l 235

1 500 yılına gelindiğinde Avrupa'da 2 50'den fazla merkezde


1 000 kadar basımevi bulunuyordu ve toplam olarak 20 milyon
nüsha tutan 40 bin çeşit kitap basılmıştı . O dönemde Avrupa
nüfusu , yaklaşık olarak 80 milyon olduğundan bu sayı, her dört
Avrupalı başına basılmış bir kitap anlamına gelmektedir. 1 6 .
yüzyılda Fransa'da yılda bin ayn kitap , toplam olarak 1 milyona
yakın sayıda basılıyordu . 1 8 . yüzyılda ise yılda 4 bin ayn kitap
basılır oldu. 1 52 1 500 yılı dolaylannda bu yeni basım tekniğiyle bir
kitabın maliyetinin, bu teknikten önceki el yazımı dönemininkinin
yaklaşık sekizde birine düştüğü belirlenmiştir. Erken dönem bir
Fransız basımcının övünerek belirttiği gibi, " Yirmi altı kurşun
askerle, dünya fethediliyordu " . 153
Kitap basma sanatının ilk geliştiği yıllarda, yani 1 450- 1 500
yıllan arasında yapılan erken baskı kitap örneklerini , "inkunabel"
adıyla anmak alışkanlık olmuştur ve bunlar antika eser ticaretinde
astronomik fiyatlarla müşteri bulurlar. Bunlardan günümüze 40
bin kadan ulaşmıştır. Bunlann çoğu zengin resimli eserler olup
Augsburg, Ulm , Strasbourg ya da Köln ve Nümberg gibi erken
basım merkezlerinde hazırlanmıştır. lnkunabel çağında çeşitli
kitaplar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri, Mainz'lı ruhani meclis
üyesi Bemhardt von Breydenbach'ın ( 1 440- 1 497) Peregrinatio in
Terram Sanctam (Kutsal Topraklara Gezi Betimi) (Mainz , 1 486)
adlı eseridir. Eser, Utrecht'li ressam Erhard Reuwich ( 1 455-
1490) tarafından resimlenmiştir. Reuwich de bu meşakkatli gezide
Breydenbach'a eşlik etmişti ve onun ahşap baskı resimleri , hem
kültür tarihi bakımından hem de topografik olarak hac yolculu­
ğunun en ilginç aynntılannı gözler önüne sermektedir. 69
Bir inkunabel koleksiyonunun ilk basılı katalogu olarak,
1 429 yılında kurulmuş olan Nümberg Devlet Kütüphanesi'nin
inkunabel katalogu , johannes Saubert ( 1 592- 1 646) tarafından
Historia bibliothecae Noribergensis (Nürnberg Kütüphanesi
Tarihi) (Nümberg, 1 643) adlı eserinin ekinde " Catalogus libromm
proximis ab inventione annis usque ad a. Chr. 1 500 editomm "
(Nümberg Devlet Kütüphanesi lnkunabel Katalogu) başlığı altında
verilmiştir. 4 3
236 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Aynı zamanda tipograf olan Nümberg'li ünlü sanatçı Albrecht


Dürer, 1 52 5 tarihli Die Underweysung der Messung mit Zirckel
und Richtscheyt in Linien, Ebenen und ganzen Körpem (Doğru­
larda , Düzlemlerde ve Tüm Cisimlerde Pergel ve Cetvelle Ölçüm
Yönergeleri) adlı eserinde yazı karakterlerinde bir ölçü (tipometri)
geliştirmeye çalışmış ve kesik bir yazı türü geliştirme denemesinde
bulunmuştur. Özellikle 18. yüzyılda çok sayıda tipograf, matbaalarda
kullanılacak çeşitli yazı karakterleri geliştirmeye çalışmışlardır.
Bunlardan lngiliz tipograf john Baskerville ( 1 706- 1 775) ve Fransız
tipograf Pierre Siman Foumier ( 1 7 1 2- 1 768) "Barok antik yazısı"
ya da "Yan-Ortaçağ yazısı" diye adlandınlan yazı türü geliştirmeye
çalışmışlardır.
Geç Ortaçağ döneminde Avrupa'da halk kütüphaneleri
ku rulmaya başlanınca , kütüphanelerdeki kitaplar, çalınmasın ve
alınıp götürülmesin diye raflara ya da okuma sıralanna zincirle
bağlanıyor ve kilit altında tutuluyordu (Şekil 5 1 ) . Kitaplan "libri
catenati" (zincire vurulmuş kitap) şeklinde okura sunma yöntemi
Cambridge Üniversitesi'nde 1 626'da terk edilmiş, ama Oxford'daki
ünlü Bodleian Kütüphanesi, 1 75 1 yılında hala yeni kitap zincirleri
siparişi vermiştir. Günümüz kütüphanelerinde kitaplar artık zincire
vurulmamakta ve rahatlıkla alınıp okunabilmektedir; kitaplann
bulunduklan yerden uzaklaştınlmalan ve çalınmalannı önlemek
için, bir anlamda gizli zincir olarak, onların içlerine manyetik
bantlar yerleştirilmekte ve çıkış kapılanna detektörler konmaktadır. 154

Reforınasyon ve Bilimsel Devrim Döneminde Matbaa


Kilise matbaaya pek iyi gözle bakmadı . Bunun nedenleri
arasında , basma kitapların ucuz satılması ve herkes tarafından
kolaylıkla bulunarak okunabilmesi yer alıyordu . Öte yandan işsiz­
güçsüz oturan kimi Hıristiyan tarikatlannın üyeleri o zamana değin
kitap kopya etmekle hem boş zamanlarını değerlendiriyor, hem
de para kazanıyorlardı. Şimdi bu kazançlı iş de sona ermişti . Ama
matbaanın Kilise tarafından hoş karşılanmamasına en büyük neden,
çoğalan kitapların kilise kürsülerinin önemini azaltmasıydı . O
zamana dek papazların ağzından alınan bilgiler, artık kitaplardan
Tarihte Matbaacılık l 23 7

Şekil 51 . Kıızey ltalya 'da Cesna kenti kütüphanesinde zincire vıırıılmıış kitaplardan bir
ayrıntı (1 5. yüzyıl). "'

alınacaktı. 155 1 5 . yüzyılın ikinci yansından SOI}ra matbaanın hızla


gelişip yayılması, Avrupa'da yazmalann ve bu sanat dalıyla uğraşan­
lann sonu olmuştur. Bu sanatçılann çoğu , basımevlerinde görev
almaya başlamışlardır. 1 6 . yüzyıl, Batı'da artık, basma kitap dönemi
olmuştur. Matbaacılığın Avrupa'da hızla yayılıp gelişmesi, kitabın
238 I Kciğıdm ve Matbaanın Kültürel Tarihi

yaygınlaşmasına ve ucuzlamasına yol açmış, basılan kitapların


geniş halk kitlelerine ulaşması boşinançların yıkılmasını , siyasal
ve toplumsal yenileşmeyi sağlamış ve sonuçta Rönesans'ı doğur­
muştur.27 1 6 . yüzyılda Protestanlığın Almanya'da başarıya ulaş­
ması , okur-yazar üst tabakadan insanlara, yarım milyon kadar
matbaa baskısı Luther-lncili'nin sunulmasıyla mümkün olmuş­
tur. Aynca matbaa , üniversite ve manastır kütüphanelerinde zin­
cire bağlı bulunan elyazmalannın zincirlerini de kırmıştır!
1 6 . yüzyıl Almanya'sında yeni basım merkezleri, her şeyden
önce Leipzig, Frankfurt ve daha sonra da Wittenberg olmuştur ki
bu sonuncusunda Martin Luther ( 1 483- 1 546) , pek çok yazısını ve
lncil çevirisini bastırmıştı. Bu nedenle Wittenberg, Reformasyon'un
en önemli basım merkezi idi . Bunun ötesinde her şeyden önce
Luther'in lncil çevirisi yoluyla halk dilinde eser yayımlayan matbaa­
lar yayılmış ve bu yolla Alman dil birliğinin oluşumuna katkıda
bulunmuştur. Baskı tekniği , çok sayıda el ilanı (propaganda ve
haber broşürü) yoluyla tarihte ilk kez, politik ve dinsel tartışmalar
için etkili bir ortamın oluşturulması için de çok özel bir önem
taşımaktadır. Alman yazar Georg Christoph Lichtenberg ( 1 742-
1 799) , bir aforizmasında bu .konuda haklı olarak şunları söyle­
miştir: " Çakmaklı tüfegin kurşununa oranla, matbaaların tertip
kasasındaki kurşun, dünyayı daha çok degiştirmiştir" . Bu arada
basılan nüsha sayılan da önemli oranda artmıştır. Luther'in lncil'i,
1 534- 1 5 74 yıllan arasında 1 00 bin nüsha satmıştır. ı sı
Reformasyon döneminde yalnızca Luther'in lncil 'i ve onun
reformcu temel yasaları değil, yandaşlarının metinleri de basıl­
mıştır. Bunlar arasında özellikle söz etmeye değenler Ulrich von
Hutten'inkilerle ( 1 488- 1 523) Hans Sachs'ın ( 1 49 1 - 1 5 76) diyalog
formundaki el ilanlarıdır. Latin literatüründen devralınan diyalog
şeklinde yazım formu , öğretici karakteri ile , yeni reformcu
düşüncelerin yayılmasında özellikle gerekli ve yararlı olmuştur.
Bunlarda teolojinin temel sorunları herkes tarafından kolay anlaşılır
şekilde soru-cevap şeklinde işlenip tartışılıyordu . Hans Sachs'ın
1 524 yılı dolayında hazırladığı el ilanlarındaki tartışmalar, bir
papaz ile lncil 'e yürekten inanan Nürnberg'li ayakkabıcı "Hans"
Tarihte Matbaacılık l 239

Şekil 52. 1 524 yılında bir tufanın olacagına ilişkin astrolojik kehanet (1523 yılında hazırlanan
bir el ilanından)."

arasında işleniyordu . Reformasyon'un el ilanlarında çoğu zaman


dönemin güncel ve genel olay ve konuları da ele alınıyordu . Bunlar­
dan biri, büyük bir tufan olayı yaşanacağı konusunda 1 523 yılında
duyulan korku üzerine hazırlanmıştı (Şekil 52) . Satürn ve Jüpiter
gezegenlerinin balık burcunda bir araya gelmeleri -astronomik
240 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

olarak 960 yılda bir tekrarlanan bir durum- su baskınına ya da


tufana ilişkin bir işaret sayılarak, 1 524 yılının Şubat ayında olacağı
söylenen bu tufan nedeniyle Avrupa'daki insanlar huzursuzdu .
ltalya'da ve Almanya'da bu korkuyu alevlendirecek yüzlerce el
ilanı hazırlanmış ve bu alanda isim yapmış elli altı bilginin yazı­
larından oluşan derleme eserler hızla yayınlanmıştır. Şekilde
ellerinde tırpan ve bayrak taşıyan Satürn, silahlı köylü ordusunun
önünden yürümekte ( 1 524/2 5 Köylüler Savaşı'nın simgesi) , öte
yanda ise başında tacı ve elinde asası ile görünen Jüpiter'in arkasında
papa ve yüksek din görevlileri görülmektedir (Katolik kilisesinin
köklü dönüşümlere gebe olduğunun simgesi) . Krallık ile Kilise'nin
birbirinden kopması endişesi, insanlardaki güvensizlik duygusunu
alevlendirmiştir. 41
Matbaanın icadı, yalnızca fikirlerin daha önce mümkün olan­
dan çok daha yetkin bir şekilde yayılması anlamına gelmez, aynı
zamanda standart metinlerin ve kısa bir süre sonra da standart
resimlerin üretilmesi anlamına da gelir. Matbaanın icadı, Rönesans
döneminin (yakl. 1 450- 1 600 yıllan arası) başlangıcı olarak kabul
edilir. Bu dönemin temel niteliklerinden birinin , çoğu , Arapça
çevirilerinden yararlanılarak yapılmış Latince çevirilerinden tanınan
Yunan klasik metinlerinin yeniden elden geçirilmesi olduğu söyle­
nebilir. 156 lbn Sina1nın ünlü yapıtı Kitab el-Kanun fi 't- Tı bb'ın (Tıp
Kanunu) ( -> Latince'de: Canan medicinae), 14 70- 1 500 yıllan arası
dönemde 1 5 kez Latince ve bir kez de lbranice basımı yapılarak
Avrupa1da etkili olmuştur.
Matbaa, Fransa1ya Rönesans edebiyatını değil, Ortaçağ edebi­
yatını yaymıştır. Bu anlamda Rönesans1ın müşteri kitlesini matbaa
oluşturmamış, yalnızca bu müşteri kitlesi oluştuktan sonra matbaa
ona hizmet etmiştir. 1 5001den önce basılan kitaplar din kitapları,
ayin kitapları gibi iyi satan kitaplardı . Fransa1da Yunanca bilen
topu topu on kadar kişi varken, Platon1un (lö 4 2 7 -348) eserlerini
özgün dilinde basmak elbet doğru olmazdı . Matbaa ancak bu
okuyucu potansiyelini bulduktan sonra , kütüphanelerde zincire
vurulu kalmış eski elyazmalannı, o ulaşılmazlıktan kurtarıp halka
sunarak gerçek işlevini yerine getirmiştir. 157
Tarihte Matbaacılık 1 241

Avrupa'da matbaacılığın ilk elli yılında ( 1 450- 1 500) ilk ve


tekrar baskı olarak 30-35 bin yapıtın 20 milyon nüsha basıldığı
hesaplanmıştır. Avrupa'da 1 500- 1 600 yıllan arasında 1 50-200
bin değişik baskının yapılmış olduğu ve her baskının ortalama
bin adet olduğu düşünülürse, 1 6. yüzyılda 1 5 0-200 milyon kitabın
yayınlandığı sonucu çıkar. Nüfusa oranlanırsa, 1 6 . yüzyılda her
üç Avrupalıya bir kitap düşmektedir.
Matbaa özellikle doğa bilimleri ve astronomi gibi betimle­
meli bilimlerin gelişmesinde etkili olmuştur. Bunda , eserlerde
yer alan resimlerin de büyük katkısı vardı . Nikolaus Kopemicus
( 1 473- 1 543) , 1 543 yılında pek çok güçlüğü aşarak De revoluti­
onibus orbium coelestium libri VI (Gök Cisimlerinin Dolanımla­
n Üzerine Altı Kitap) adlı ünlü eserini Nümberg'de Giovanni di
Pietro'nun matbaasında yayımlatmış , Andreas Vesalius ( 1 5 1 4-
1 5 64) ise aynı yıl Basel'de ünlü ressam Tiziano Vecellio'nun
( 1 490- 1 5 76) öğrencisi jan Stephan von Kalkar'ın ( 1 499- 1 546)
güzel resimleri ile süslenmiş De humani corporis fabrica libri
septem (İnsan Bedeninin Yapısı Üzerine Yedi Kitap) adlı yapıtını
yayımlamıştır. Buradaki kimi resimler, daha önce 1 538 yılında
hekim johann Günther'in ( 1 50 5 - 1 5 74) Vesalius tarafından ya­
yımlanan Institutiones anatomicae (Anatominin llkeleri) adlı ese­
rinde de kullanılmıştı . Aynı yıllarda , kendi ülkelerinde yetişen
bitki türlerini Antik yazarların eserlerinden tanımlamak yerine ,
doğrudan gözlem yolunu seçen botanikçilerin yanı sıra zoologlar
da özgün çalışmalara ağırlık vermişlerdir. Otto Brunfels'in eşsiz
çiçek motifleri ile süslü Herbarum vivae icones. . . adlı eseri
1 530'da Strasbourg'da , Leonard Fuchs'un ( 1 5 0 1 - 1 566) hazırla­
dığı De historia stirpium commentariorum tomi vivae imagines
(Canlı Resimler Eşliğinde Yorumlamalı Bitki Araştırmaları Üzeri­
ne) 1 542'de Basel'de , Conrad Gesner'in ( 1 5 1 6- 1 565) Antik­
çağ'dan o zamana dek yazılmış 1 2 bini aşkın kaynağın alfabetik
sırada "eser adı / tarih / içerik / önemli noktalar" şeklinde bibli­
yografik künyelerini içeren Latince Bibliotheca Universalis (Ev­
rensel Kitaplık) adlı ünlü eseri ise 1 545- 1 5 5 5 yıllarında Zürih'te
yayımlanmıştır . Aynı dönemde Guillaume Rondelet ( 1 5 0 7 -
242 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 5 66) , balıklar üzerine eşsiz ahşap oyma resimlerle süslü bir dene­
me hazırlamış ( 1 5 5 1 ) , Pierre Belon ( 1 5 1 7- 1 5 64) Pesci e Uccelli
( 1 5 5 1 ) adlı eserini yayımlamış , Georgius Agricola'nın ( 1494-
1 5 55) De ortu et causis subterraneomm (Yeraltındaki Oluşumların
Yeri ve Nedenleri) ( 1 546) ve De re metallica libri XII (Madencilik
Üzerine 1 2 Kitap) ( 1 5 56) adlı kitapları Basel'de yayımlanmıştır.
Bir eser mengeneden çıktıktan sonra yazarlar, doğal olarak
birkaç kopya isterler ve tanıtım ya da destek için bunları zengin
senyörlere ya da en yakınlarına göndererek karşılığında onlardan
para ve değerli armağanlar alırlardı. Bu bağlamda , kitapların baş
tarafına, yazarı maddi olarak destekleyen "mesen"lere (bilim ve
sanat koruyucusu) hitaben yazılmış övgü dolu sayfalar konurdu .
O zamanlar yazara telif ücreti ödenmesi uygulaması bulunmadı­
ğından , bu tutuma şaşmamak gerekir. 1 49
l 480'li yıllarda matbaacıların büyük bir bölümünün daha
çok kazanç sağlamak üzere Almanya'dan toplu olarak göç etmesi
nedeniyle en önemli matbaa merkezleri Almanya'da değil de
ltalya'da idi . Venedik, 1 480- 1 482 yılları arasında basılı kitap
üretimi alanında matbaacıların başkenti durumundaydı ve bunun
ardından ikinci ve üçüncü sırada ltalya'nın Milano ve Almanya'nın
Augsburg kentleri geliyordu .
Almanya'da Latince'nin ulusal dil karşısındaki gerilemesi,
Luther zamanında başlamış ama fazla etkili olamamıştır . 1 5 1 9
yılında matbaa basımı yalnızca 40 çeşit Almanca eser varken,
1 525 yılında, 1 98'i Luther'in çeşitli eserleri olmak üzere 498 çeşit
Almanca kitap bulunmaktaydı. Reformasyon hareketleri döneminde
hemen hemen tüm eserler Almanca yayınlanmış , ancak daha
sonra Latince , yeniden kullanıma girmiştir. 1 6 . yüzyılın sonunda
Frankfurt Fuarı'nda okuyucuya yalnızca Latince kitaplar sunul­
maktaydı . Bu dönemde Katolik matbaalarının devreye girmesi
Latince'nin canlanmasına yol açmış ve Almanca, diğer ulusal dillere
göre daha geç bir tarih olan 1 7 . yüzyılda, Frankfurt Fuarı'nın yeri­
ni Leipzig fuarının almasıyla gelişebilme olanağına kavuşmuştur.
Fransa'da aynı dönemlerde Fransızca kitap yazımı çok yaygın
Tarihte Matbaacılık / 243

değildi; örneğin Paris Tıp Fakültesi, ünlü cerrah Ambroise Pare'nin


( 1 5 1 7- 1 590) eserlerini Fransızca kaleme almasından duyduğu
rahatsızlığı açıkça dile getiriyordu . Katolik Kilisesi de benzer tutum
takınarak bilginlerin düşüncelerini, herkesin anlayabileceği bir dille
kağıda dökmelerini hoş karşılamıyordu . Kilisenin bu katı tutumu
nedeniyle bilim adanılan, hem kendi çevrelerinde anlaşılır ola­
bilmek hem de kilisenin kÜvuşturmasından kurtulabilmek için
uzun bir süre daha Latince kullanmayı sürdürmüşlerdir. 1 49
Gitgide artan kitap üretimi, basılı eserleri büyük bir müşteri
çevresine tanıtma gereğini doğurmuştur. Bu iş, yılda iki kez
Lyon, Leipzig ve Frankfurt'ta açılan kitap fuarları ile gerçekleşmiş ve
bu gelenek, daha 1 5 . yüzyılda genel ekonomi fuarları çerçevesinde
başlamıştır. 1 6 . yüzyıldan itibaren Frankfurt, Avrupa kitap pazarının
odak noktası ve dünyanın eğitim merkezi olmuştu ve o günden
bugüne Avrupa kitap ticaretinin merkezi durumundadır. Ticaret
yollarının kesişme noktasında yer alan Leipzig de önemli bir kitap
ticaret yeri olmuştur. Frankfurt Fuan'nda uygulanan en önemli
yeniliklerden biri, fuarda yer alan tüm eserleri içeren ve günümüz­
de yeni eserlerin adlarının bulunduğu bibliyografyalann atası kabul
edilen katalogların yayınlanmasıdır. Fuarlar, kitap tarihçileri açı­
sından ancak satışa sunulu kitapların fuar katalogları halinde bir
arada verilmeye başlanmasından sonra önem taşımaktadır. llk
katalog, 1 564 Frankfurt Fuan'nda Augsburg'lu kitap tüccarı Georg
Willer (- 1 5 1 5- 1 594) tarafından hazırlanmıştır. 1 5 74'ten itibaren
katalog içindeki bilgiler daha kapsamlı olmuş ve yayımlanan
kitaplar, yayım yıllarına göre listelenmiştir. 1 598'den itibaren
Willer'in katalogu, Frankfurt Belediye Meclisi kanalıyla belediyenin
resmi fuar katalogu olarak " Ca talogus universalis " adı altında
yayımlamıştır. Bu katalog, zamanla imparatorluğun standart fuar
katalogu haline dönüşmüş ve 1 6 1 8- 1 799 yıllan arasında yayımı
sürmüştür. Leipzig'li kitap tüccarı ve kitap basımcısı Henning
Grosse ( 1 553- 1 62 1 ) , 1 594'ten itibaren fuar katalogu yayımla­
mıştır. Düzenlenmeleri bakımından bu kataloglar, ilkin kaba bir
sistematikle , daha sonra da yazar ve yayımcı adlarına göre alfabetik
olarak listelenmişlerdi . 1 5 1 Bu katalogların incelenmesi , Frankfurt
Kitap Fuarı'nda ne tür kitaplar satıldığı hakkında ip uçları
244 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

vermektedir. 1 564- 1 600 yılan arasında yayımlanan kataloglarda


20 binden fazla kitap ( 6 1 kentin 1 1 7 değişik basımevi tarafından
yayımlanan 1 4724 Alman kitabı, 6 1 1 2 yabancı yayın ve basım
yeri bilinmeyen 1 0 1 4 eser) adı yer almaktadır. 1 7 . yüzyıl katalogla­
rındaki eser sayısı ise daha fazla olup bu yüzyılın ikinci yansında
1 8 304 Alman yayını ile 4962 yabancı yayın bulunmaktadır.
Satışa sunulan eserlerin büyük bir bölümü Almanca ve Latince
olarak kaleme alınmıştır. 1 5 66- 1 5 70 yıllan arasında yayınlanan
3 2 9 kitabın 2 2 6'sı Latince , 1 1 8 'i Almanca; 1 60 1 - 1 60 5 yılları
arasında basılan 1 3 34 eserin 8 1 3'ü Latince , 4 2 2 'si Almanc a ;
1 63 1 - 1 63 5 yıllan arasında çıkan 73 1 kitabın 436'sı Latince ,
273'ü Almanca'dır. Ancak 1 680- 1 690 yıllarından sonra durum
tersine dönmüş ve Frankfurt'ta satılan Almanca kitap sayısı ,
Latince'yi aşmıştır. Frankfurt aynı zamanda reform yanlısı eserlerin
de değişim merkezi durumundaydı ve Lyon, Strasbourg, Cenevre
ve Basel'li kitapçılar, Wittenberg ve Leipzig'de basılan ve Protestan
görüşlerini yansıtan eserleri bu fuarda buluyorlardı . Bu durum
yönetim erkini huzursuz etmeye başlayınca, 1 8 . yüzyıl başlarında
Protestan kitapçılar Frankfurt'u terk ederek bu zorlukların yaşan­
madığı Leipzig fuarına yönelmeye başlamışlardır . 149
Fransa'da ünlü devlet adamı Kardinal Richelieu ( 1 585- 1 642) ,
1 640 yılında Louvre'da "Imprimerie Royale"i (Krallık Matbaası)
kurdu . Aynı dönemlerde Fransa ve özellikle lngiltere'de de yeni
yayınlan tanıtan bibliyografyalara gereksinim duyulmaktaydı .
Bibliyograf jacob , 1 648 yılından 1 654 yılına kadar her yıl Paris'te
yayınlanan tüm kitapları ve Fransa genelinde çıkan eserleri içeren
bir katalog çıkarmaya başlamıştır. Bu arada lngiltere'de de ulusal
bibliyografyalar çıkmaya başlamıştır. 1 65 7 yılında " Catalog of
the Most Vendible Books in England " (lngiltere'de En Çok Satan
Kitaplar Katalogu) yayımlanmaya başlamıştır. 1 688'de Londra'lı
kitapçı john Starley, bibliyograf Robert Claver'in yardımı ile ,
lngiltere'de 1 6 6 6 yılından itibaren çıkmış olan tüm eserlerin
dökümünü içeren dört ciltlik bir katalog hazırlamıştır. Ancak şurası
beliritlmelidir ki bu tür katalog yayınları , okuyuculardan çok,
kitapçılara yönelikti . 1 49
Tarihte Matbaacılık l 245

Reformasyonla bağlantılı olarak sansür konusunun da ağırlığını


duyurmaya başladığı görülür. Bu bağlamda Frankfurt kenti belediye
meclisi ile birlikte Mainz elektörü ve başpiskopos Berthold von
Henneberg (yön. 1 484- 1 504) tarafından 1 486'da dünya çapında
ilk sansür kurulunun temeli atılmıştır. Bununla, Kilise'nin güçlü
gözetimi altında yeni bir eğitim aracı amaçlanmaktaydı. 1 5 1 5'de
çıkarılan bir Papalık buyruğu , piskopos ve engizisyoncuların, her
kitabı, yayımlanmadan önce , içinde kafirane bilgilerin bulunup
bulunmadığı konusunda denetlemelerini buyuruyordu . Ancak
bu buyruk, Protestan bölgelerinde etkili olmadı. Yaklaşık 1 524
yılından itibaren, üzerinde basımcı adı ve basım yeri belirtilmeden
hiçbir kitap yayımlanmaz oldu . Sansürün yanı sıra korsan baskı
olayı da ortaya çıktı. Zamanla kadınlar ve çocukları da kapsayacak
şekilde yeni okur çevreleri kazanıldı. Ucuz kitaplara yönelik istem,
fazla idi. 1 5 1
Almanya'da Reformasyon hareketinin ilkeleri yayılmaya
başlayınca, gezgin kitapçılar, adresleri belli olduğundan polis
baskınlarından kurtulamayan dükkan sahiplerine oranla daha rahat
hareket edebildikleri için Reformasyon'a ilişkin yeni düşüncelerin
ve yasak kitapların yayılmasında etkili olmuş ve gitgide çoğalmışlar­
dır. Aynı gezgin kitapçılar 1 540- 1 5 50 yılları arasında Cenevre'de
yayınlanan eserlerin Fransa'daki dağıtımını da üstlenmişlerdir.
Böylece 1 6 . yüzyılda , öncelikle Almanya'da , sonra Fransa ve tüm
Avrupa' da elyazmalarının ve yasak yayınların gizli ticareti yoğunluk
kazanmıştır. Bu yayınlar çok pahalı olduğu için gezgin kitapçıların
sayısı gitgide artmıştır. 1 7 . yüzyıl sonlarından itibaren, polis deneti­
mi dışında kalan Hollandalı matbaacılar, Fransa'da yayınlanan
eserlerin sahtelerini basabiliyor ve uluslararası nitelikte yasaların
olmamasından yararlanarak bunların ticaretini yapab iliyorlardı. 1 49
1 644 yılında lstanbul'a yerleşen ve 1 655- 1 665 yıllan arasında
Bab-ı Ali'de Hollanda elçisi olarak görev yapan Levinus Wamer
( 1 6 1 9- 1 66 5 ) , dönemin Hezarfen Hüseyin Efendi (ölm. 1 678) ve
Katip Çelebi gibi aydınlarıyla ahbaplık kurmuş, Katip Çelebi'nin
ölümünden sonra onun kütüphanesinin önemli bir kısmını satın
almayı başarmış ve bunlarla birlikte 1 000 kadar kitabı, ölümünden
önce Leiden Üniversitesi Kütüphanesi'ne bağışlamıştır. Bugün bu
246 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

kitaplar, buradaki Doğu Dünyası Elyazma Koleksiyonu 'nun


temelini oluşturmaktadır. Leiden'deki Elzevir (> Elsevier) Matbaası,
1 580- 1 7 1 2 yılları arası 1 3 2 yıllık dönemde çoğunluğu bilimsel
olan 4200 eser basmıştır. ıss
Matbaacılık, 1 6 . yüzyılda Hümanizma'nın etkisi altında bir
çeşitlenme kazanarak kolay okunur, güzel resimli ve daha uygun
boyda (küçük formana) kitaplara yönelik bir istemi doğurmuş­
tur. Kitap sanatı alanında ahşap oyma karşısında bakır kazıma
resim halinde güçlü bir rakip çıkmış ve bakır kazıma tekniği ile
iç kapakta yazar portreleri de verilir olmuştur. Bu arada çeşitli
meslekleri betimleyen resimli kitaplar hazırlanmıştır (Şekil 53) .
Kitap ciltleme tekniğinde Fransa' da "Grolier'' , Almanya' da ise Ja­
kob Krause ( 1 526- 1 585) ün yapmıştır. ısı

�cf2 �in ��iıftr mit M prtp


60 i�11u1ftr119 Dtn Jirni6 re� ı
CÇio NID mnn Dicnr Dtn 6rn!Jtf ;u�tf Şekil 53. "Matbaacı " ljosı Amman,
Eo ilf nn 6op rıırl're gctınufr. Stande und Handwerker (Eygenc­
:Da ııurct tom6tm11ıuf:c .iunjl Qtt ta�/ liche Beschreibung aller Sıande
mıt man kitt tlt"1 f>tfontmm mag. au{[ Erden . .) ya da kısaca Scande. . .
Cllor ;ti ttn �at man Nt büd}tr gf�n'fn/ (Meslekler ve Zanaatkarlar Kitabı),
�u �nn• llidtunfl INrD trfllic� rricbn. Frankfurr/M. , 1 568; Hans Sachs'ın
il ii; �tc dizeleri eşliginde]. '"
Tarihte Matbaacılık l 24 7

1 6 . yüzyılda yalnızca Almanya'da yaklaşık 1 00 bin eser basıldı


ya da yeniden yayımlandı . Her baskının 1 000 adet yapıldığı
varsayılırsa , bu yüzyıl süresince her yıl yaklaşık 1 milyon kitabın
160
Alman halkının hizmetine sunulduğu sonucuna varılır.
Eserleri basılan yazarların sayısının her yıl artmasına karşılık
bunların büyük bir bölümü bilimsel nitelikten uzak, genellikle
pratik astroloj i ya da fantastik ve söylencesel konulu eserlerdi.
Buna örnek olarak, Ortaçağ'ın en ilginç eserlerinden biri olan
Marco Polo'nun seyahatnamesinin 1 500'lerden önce yalnızca
dört kez basılması ve Sir john Mandeville'in Qoan de Bourgogne)
( 1 300- 1 372) yalan yanlış öykülerle dolu olan gezi notlarına oranla
daha az ilgi çekmesi gösterilebilir. Ünlü coğrafyacı ve astronom
Regiomontanus (Königsberg'li johannes Müller) ( 1 436- 1 476) ,
yaşamı sırasında yapıtlarının ancak bir bölümünü yayımlayabilmiş,
geri kalanlar ölümünden sonra basılmış, örneğin onun düzlemsel
ve küresel trigonometri dalında Doğu kökenli ilk deneme kabul
edilen Trigonometria [özgün adı, De triangulis planis et sphericis
libri V (Düzlemsel ve Küresel Üçgen Üzerine Beş Kitap)) adlı eseri
ancak 1 5 33'te yayımlanabilmiştir. Yine matbaa , kimi alanlarda
araştırmacıların işini kolaylaştırırken yeni kuram ve buluşların
duyurulmasında fazla etkili olamamıştır. Portekizlilerin yaptığı
keşif gezilerinin notları uzun süre gizli tutulmu ş , gezginlerin
deneyimleri ancak Kristof Kolomb'un ( Christoph Kolumbus) ( 1 45 1 -
1 506) ünlü mektubunun yayınlanmasından sonra halkın ilgisini
çekmeye başlamıştır. Kopemicus De revolutionibus . . adlı ünlü
.

eserini 1 543 yılında çok güçlükle yayımlatmışsa da, halk arasında


pek ilgi uyandırmamış ve yeniden basılabilmesi 1 5 6 6 yılını
bulmuştur. Bu dönemde Fransa'da basılan eserlerin büyük bir
bölümünün Orta Doğu ile ilgili olduğu göze çarpar ve Türkler
hakkında yazılmış kitapların Amerika üzerine yazılanların nere­
deyse iki katı olduğu görülür. Kızılderililer ve Portekiz-İspanyol
istilalarını anlatan eserler ikinci sırada, Çin, Tataristan ve Kutsal
Topraklar (özellikle Kudüs) hakkında yazılanlar ise üçüncü sırada
yer alır. 1 49
248 j Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Avrupa'da Öncü Gazeteler ve El ilanları


Hilkat garibesi doğumlardan savaş söylentilerine , doğal fela­
ketler ve savaş haberlerinden yasa değişikliklerine dek çeşitli
haberleri yansıtan sansasyonel el ilanlan ya da tek yaprak baskılar,
1 480'ler ve 1 490'larda belirgin bir artış göstermiştir. Başlık say­
falanna göre onlar "Newe Zeitungen " ("Yeni Gazete") diye adlan­
dınlabilirse de Orta-Yüksek Almanca'daki karşılığı "Yeni Haberler"
şeklindedir. llk kez 1 6 . yüzyıl başlanndan itibaren bakır kazıma
resimler eşliğinde yayımlanan "Newe Zeitungen " , 1 7 . yüzyılda
ortaya çıkan periyodik yayımlı gazetelerden farklı olarak, ancak
belirli olaylarda ve kimi zaman da belirli kesimdeki okuyucu için
yayımlanırdı . Bunlarda politik, askeri ve dinsel konulara , çoğu
sansasyonel olmak üzere şeytan, cadılık, kuyrukluyıldız , hilkat
garibesi doğum olayları ve cadı avı haberlerine yer verilirdi .
"Yeni Gazete"nin bilinen en eski örneği "Newe Zeytung vom Orient
vnnd Auffgange" olup olasılıkla 1 502 yılındandır. Tek sayfa ahşap
baskı "Zeitung"da haberlerin yanı sıra bilgi verici yazılar da yer
alır, metin kısmı çoğu zaman şiirselleştirilmiş halde verilirdi.
Hava durumu , tarıma etkileri , çiftçilerin çalışma takvimi , kan
alma ve sağlık bakımı bilgileri veren basılı en eski hava broşürü
("hava takvimi") , 1 505 yılında Augsburg'da yayımlanmıştır.4 1 '43
İmparator I . Maximilian (yön. 1 493- 1 5 1 9) , kitap basım sanatının
tüm yararlannı , kendi egemenliğini sürdürme yönünde sistemli
olarak kullanmaya çalışmıştır. Hümanistlerin "altın çağ" diye
niteledikleri Maximilian döneminde sanat ve bilimler büyük geliş­
me göstermiş ve pek çok yenilikler sergilenmiştir. Maximilian'ın
verdiği destekle çeşitli ulusal destanların baskılan hazırlanmış,
ayrıca el ilanları ile kamuoyu oluşturma , politik düşünceyi etki­
leme , halkı psikoloj ik olarak savaşa hazırlama etkinliklerinde bu­
lunulmuştur. Maximilian, Venedik Cumhuriyeti ile çekişmeleri
sırasında 1 509- 1 5 1 1 yılları arasında İtalyan dilinde propaganda
el ilanları hazırlatmış, Venedik uyruklarını kendi hükümetlerine
karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Rüzgarın uygun olduğu havalarda
bu kışkırtıcı el ilanlarını , balonlar aracılığı ile düşman hatlarının
Tarihte Matbaacılık l 249

gerisine yollamış ve daha sonra ok atışları ile balonları deldirerek,


el ilanları ile birlikte yere düşünmüştür. Bu ilanlarda özgürlük ve
eşitlikten dem vurarak, Venedik halkını, kendi "tiranlarına" karşı
kışkırtmıştır. 4 1
1 7 . yüzyıl başlarında, el ilanlarından periyodik yayımlanan
"gazete"lere geçilmiştir. 1 609 yılında dünyanın ilk haftalık gaze­
teleri olarak sekiz sayfalık haftalık haber gazeteleri şeklinde ,
Almanya'nın Wolfenbüttel kentinde basımcı julius Adolph von
Söhne (ölm. 1 6 1 6) tarafından "Aviso, Relation oder Zeitung"un
yayımı gerçekleştirilmiş, onun ölümünden sonra 1 62 7 yılına ka­
dar yayımı Elias Holwein (ölm. 1 659) sürdürmüştür. Strasbourg'da
ise basımcı j ohannes Carolus ( 1 5 7 5 - 1 6 3 4 ) " Rela tion : Aller
Fürnemmen vnd geden ckwürdigen Historien . . "i 1 6 09'da .

yayımlamaya başlamış ve bu gazetenin yayımı 1 659 yılına dek


sürmüştür. 1 7 . yüzyılda Almanya'daki Otuz Yıl Savaşları ( 1 6 1 8-
1 648) , kitap konusunda bir gerileme yaratmıştır. Bu dönemde
kitap kalitesi düşmüş; kağıt, işçi ücretleri ve özenli emekten ta­
sarru f etmek için kitaplar dar sütunlar halinde basılmıştır. Bu
yüzyılda kitabın yanı sıra haftalık ve günlük gazeteler halinde yeni
yayınlar ve ilk dergiler ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda daha
1 566'da Strasbourg ve Basel'de el ilanları (haber broşürleri) yayım­
lanmışken 1 609 yılından itibaren haftalık olarak Wolfenbüttel'de
"Aviso . . . " ve Strasbourg'da "Relation . . . " , Amsterdam'd;.ı. 1 6 1 8'de
_
" Courante uyt Italien, Dytsland & C. " , lngiltere'de 1 62 l 'de iki
sayfalık " Coran tos " , 1 6 5 0'lerden itibaren Leipzig'de Almanca
günlük "Einkommende Zeitungen" ve 1 660'lardan itibaren ise
Fransızca haftalık " Gazette d 'A msterdam" adlı gazeteler ya­
yımlanmıştır. Basımcı Gregorius Ritzsch ( 1 5 84- 1 643) ile oğlu
Timotheus Ritzsch ( 1 6 1 4- 1 678) , Leipzig'de kurdukları matbaada
1 Ocak 1 660 tarihinden itibaren ilk Almanca günlük "Neu-ein­
lauffende Nachricht von Kriegs- und Welt-Handeln " (Savaşlar ve
Dünya Ticaretinin Yeni Haber Gazetesi) adlı gazeteyi yayımlamaya
başlamışlar; 1 7 34'de "Leipziger Zeitung" adını alan ve 1 9 2 l 'e
dek yayımı süren gazete , yeni bir okur kitlesinin okuma zevkine
250 1 Kiigtdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

·
uygun ilk gazetelerden biri olmuştur. 4 1 ·43 1 5 1 Güncel haber kaynağı
olarak "posta gazetesi" kavramı , ilk olarak 1 62 l 'de , Alman İmpa­
ratorluk Posta Müdürü johann von der Birghden ( 1 582- 1 645)
tarafından Frankfurt a . M . 'da yayımlanan " Unvergreiffliche Post­
zeitungen " ile karşımıza çıkmaktadır . 1 7 . yüzyılda özellikle
Almanya ve Hollanda kaynaklı Avrupa gazeteleri Rusça'ya çevri­
lerek elyazısı ile " Vesti " (Haberler) ya da "Kuranti " (Gazeteler)
başlığı altında yayımlanırdı . Fransa'da ilk haftalık gazeteler,
"Nouvelles ordinaires de divers endroits" (Faris , Ocak 1 63 1 -Ara­
lık 1 63 1 arasında) ile Fransız hekim, muharrir ve tarihyazımcı
Theophraste Renaudot'nun ( 1 586- 1 653) çıkardığı "La Gazette"dir.
"La Gazette" 30 Mayıs 1 63 l 'de yayımlanmaya başlamış , 1 762'de
" Gazete de France" adını almış ve yayımı 1 9 1 4 yılına dek sür­
müştür. Renaudot, "Fransız gazeteciliğinin babası" olarak nitele­
nir. Renaudot, 1 630 yılında Paris'te "Bureau d'adresses et de ren­
contres" adlı bir ilan bürosu açmış , "La Gazette"de "küçük ilan­
lar" ("petites affiches") köşesine yer vermiş , bürosunda 1 633'ten
itibaren "Feuilles du bureau d'adresses et de rencontres" başlığı ile
ayrı ilanlar yayımlamıştır.43 Fransız devlet adamı Etienne François
de Choiseul ( 1 7 1 9 - 1 7 8 5 ) , 1 7 6 2 yılında bu gazeteyi Dışişleri
Bakanlığı'na bağlamış ve ona " La Gazette de France" adını ver­
miştir. lngiltere'de ise günlük gazete olarak " The Times", 1 785'te
yayına başlamıştır.9 Fransız Devrimi'nin önderlerinden jean-Paul
Marat ( 1 743- 1 793) , devrim sırasında önemli bir rol oynayan
" L 'Ami du Peuple" (Halkın Dostu) gazetesini yönetmekteydi.
1 7 . yüzyıl ortalarında henüz günlük gazete ve dergiler
bulunmadığından , savaş sonuçları gibi önemli olayları halka
duyurmak için matbaalarda el ilanları hazırlanır ve pazar yerle­
rinde halka satışa sunulurdu (Şekil 54) . Hanların baskı kalıpları ,
olayın önemine göre çeşitli ülkelerde dolaştırılır ve yeni baskıları
yapılırdı. Bu tür el ilanlarına Almanca'da "tek yaprak baskı" anla­
mında "Einblattdruck", ya da "uçan sayfa / uçan yazı / uçan bröşür"
anlamlarında "Flugblatt", "Flugschrift", "Fliegende Schrift" ya da
"Flugzettel" gibi adlar verilmiştir. 161
Tarihte Matbaacılık l 251

Şekil 54. Satış çıglıgı eşliginde gazete, dergi ve e l ilanı satıcısı (Miel/i 'nin bir baskısı,
- 1 6 70). '01

"Flugblatt", genelde resimsiz ve tek sayfa, kimi zaman da broşür


şeklinde olur ve bunlarda savaş ve isyan haberleri , mezheplerle
ilgili tartışmalar, Hıristiyan azizlerinin betimleri , dua metinleri ,
takvim , kuyruklu yıldız vb . gök olayları (Şekil 5 5 ) , astronomi
keşifleri , bilimsel konular, siyam ikizleri gibi sıra dışı hilkat gari­
beleri ve garip doğum olayları (Şekil 56), deprem, sel vb . doğal
felaketler gibi konular işlenirdi . " Fl ugsch rift " ler, ilke olarak iki
kez katlanmış kağıt ( " in-q uarto " ; D I N A4 boyutunun yarısı
kadar) boyutunda 4-8 sayfalık broşürler halinde yayımlanırdı.
Bunlar belirli aralıklarla (periyodik) yayımlanmayıp ilginç bir
olay yakalandığında basılırdı. Bunların hedefi, örneğin ticareti
canlandırmak üzere kamuoyunu etkilemek ve/ya da propaganda
yapmaktı. Bunların " Flugblatt"tan farkı , hemen hemen daima
resimlerle donatılmış olmasıydı . Martin Luther, 3 1 Ekim 1 5 1 7
tarihinde Wittenberg'deki saray kilisesine "95 Tez"ini Latince yerine
Almanca olarak astıktan ve böylece Reformasyon'u başlattıktan
252 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

sonra Ocak 1 5 1 8'den başlayarak 1 520 )rılına kadar Reformasyon'la


ilgili 22 sayı halinde "Flugschrift"ler yayımlamıştır. Ocak 1 5 1 8'de­
ki birincisinin başlığı "Serman von Abla/3 und Gnade " (Günah
Çıkarma ve Affe tme N utku) i di . 43 "Flugschrift"lerde işlenen
konular aşağı yukarı aynı idi: Köylüler Savaşı ( 1 5 24- 1 526) (kimi
Alman kentlerinde köylüler, soylulara karşı başkaldırmış, reform
yapılması ve serflikten kurtulmaları talebinde bulunmuşlardır) ,
Otuz Yıl Savaşları ( 1 6 1 8- 1 648) , cadı avı haberleri , cadıların
yakılmalarının ideoloj ik haklılığının savunusu , Yahudi karşıtı
haberler (Yahudi fırıncıların hamursuz ekmek pişirdikleri kuşkusu ,
su kuyularının Yahu diler tarafından zehirlendiği s öylentisi ,
Yahudilerdeki para hırsı , Yahudi ritüelleri vb . ) , Luther'in tezleri
(bizza t Luther'in kendisi, 2 0 0'ü aşkın sayıda " Flugschrift "
yayımlamıştır) , Luther-karşıtı "Flugschrift "ler, aynca dinsel şarkı ,
ilahi ve dualar, halk şiirleri, yorumlar, İsveç Kralı Gustav Adolfun
( 1 594- 1 632) Protestanları kurtaran bir kahraman olarak övülmesi
vb. Bunların en yoğun olarak yayımlandığı 1 520- 1 526 yıllan arası
dönemde 1 1 . bin "Flugschrift " yayımlanmıştır ve bunların yaklaşık
% 75'i Almanca olup bu olgu , bilim dili olan Latince'den ulusal
dillere geçişin de bir göstergesidir. Bunlar ağırlıklı olarak Almanya,
ikinci derecede ise Fransa ve Hollanda ile ilgili Re formasyon
hareketine ilişkin literatürdü . Büyük kısmı anonim ya da takma
adlı yazarlar tarafından , ç o ğunlukla Almanca , kimi zaman
da Latince kaleme alınmış yazılardı ve bunlar arasında en verimli
ve en başarılı olan yazar, Martin Luther idi. "Flugblatt"lar Avustur­
ya'da "Flugzettel" adı altında, bir ya da iki sayfa halinde , kimi zaman
resimle bezenmiş olarak 1 488 yılından itibaren yayımlanmaya
başlanmıştır.
"Flugblatt"larda işlenen konulardan ilk sırada yer alanı, zirve
dönemleri 1 6 . yüzyılda ve 1 7 . yüzyıl sonlarında yaşanan Türklerle
savaşlar; ikinci önemdeki konu ise "Otuz Yıl Savaşları" (Avrupa
devletlerinin oluştuğu krallık- ve din savaşları) idi. Türklerle savaş
bağlamında Osmanlıların 1 6 . yüzyılda Avrupa'da ilk yayılmaları ,
günlük gazetecilik açısından 1 683 yılındaki il. Viyana Kuşatması'na
Tarihte Matbaacılık l 253

Şekil 55. 5 Ekim 1 591 tarihinde Nürnberg'de görülen kutup ışıklarını kon u edinen "tek
yaprak baskı " şeklindeki el i l/inı.

oranla daha önemli idi . O zamanlar dış tehdit arttıkça Avrupa


imparatorları vergileri artırma yoluna gidiyor, bunun için de vergi
toplanacak halkın, Türk tehlikesi konusunda olabildiğince hızlı
şekilde bilgilendirilmesi , gelişmelerin haber verilmesi ve propa­
ganda yapılması gerekiyordu . Bunlarda 1 işlenen resim sahneleri ,
her şeyden önce Türklerin acımasızlığı üzerine idi: Türkler öldürür,
kadınların ırzına geçer, çocukları mızraklarının ucunda taşır ya
da kılıcıyla iki parçaya ayırır, Hıristiyanları yerlerde sürükler ya
da topluca idam ederdi ! Böyle sahneler, ünlü sanatçı Yaşlı Hans
Weigel (ölm. 1 5 78 öncesi) tarafından işlenmişti . 1 5 2 9 yılındaki
I. Viyana Kuşatması'nı işleyen "Flugblatt"lardaki resimlerde ok-yay
ile öldürme , kaynar kazana atma , testere ile bedeni parçalara
ayırma gibi sahneler işlenmişti . Bu resimlerde Türkler sarıkları ,
eğri kılıçları (pala) ve "hilal" armalı sancakları ile , Hıristiyanlar
ise sıklıkla miğferleri , zırh donanımları ve "imparatorluk kartalı"
adını verdikleri çift başlı kartal motifli armaları ile karakteristik
şekilde ayırt ediliyordu .
254 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Matbaanın Yayılması ve Çağdaş Tekniklerin Gelişimi


Hemando Cortez'in ( 1 485- 1 547) Güney Amerika'ya ayak
basmasından 1 3 yıl sonra, Meksika'da başrahip juan de Zumarraga
( 1 468- 1 548) , Charles Quint'e (V. Charles) ( 1 500- 1 5 58) , kendi
ülkesinde bir kağıt değirmeni ile bir matbaa kurma arzusunu
iletmiş ve bu isteği 1 539'da gerçekleşmiştir. Aynı yıl Cromberger,
Mexico City'ye bir mengene ile juan Pablo adında bir matbaacı
göndermiştir. Pablo, yerlileri Hıristiyanlık doğrultusunda eğit­
meye yönelik abece kitapları , dua kitapçıkları ve kimi hukuksal
incelemeler yayımlamıştır. 1 5 50 yılında kente , bir harf döküm
ustası olan Antonio de Espinosa gelmiş ve Pablo için o zamana
kadar kullandığı Gotik harflerin yerine , yeni yuvarlak Roma /
Romen harfleri ile italik karakterlerin dökümünü yaparak yeni
bir matbaa kurmuştur. Ne Meksikalı Aztekler, ne Perulu lnkalar,
ne de Amerika'daki diğer yerli kabileler yazıyı tanımıyordu . Bu
gerçek, Avrupa kitabının Amerika'daki yayılışının gecikmesinin
temel nedenidir. Kuzey Amerika'da matbaa, ancak 1 7 . yüzyılda ,
tipografların yeni bir kazanç alanı olarak gazete basımı ile gelişmiştir.
Avrupa'dan Amerika'ya göç ederek kendi öz topraklarından uzakta,
az sayıda insanın yaşadığı küçük yerleşim birimlerinde bulunan yeni
Amerikalılar, kendilerini her şeyden soyutlanmış ve dünyanın geri
kalan bölümünden kopuk hissediyorlardı. Bu nedenle Amerika'da
gazete , başka hiçbir yerde olmadığı kadar çabuk gelişmiştir. llk
Amerikan gazeteleri, özellikle Benjamin Franklin'den ( 1 706- 1 790)
önce yayımlananlar, haberleri genellikle Avrupa gazetelerinden
aktarırlarken, zaman zaman yerel olaylara da yer veriyorlardı. 1 49
Rusya'da hareketli harflerle basılı ilk kitap 1 5 63 yılında ,
lstanbul'da l 729'da ve Yunanistan'da 1 82 l 'de ortaya çıkmışken,
Uzak D o ğu ' d a ilk matbaalar daha erken tarihlerde ( ö rneğin
Nagasaki'de 1 590'da) açılmıştır. Çin'de Hıristiyan eserlerini ilk kez
yayımlayan Napoli'li Michele Ruggiero'dan ( 1 543- 1 607) sonra ,
İtalyan papaz Matteo Ricci ( 1 5 5 2 - 1 6 1 0) de 1 583'te bu ülkeye
gelmişti . Uzun süre Çince öğrendikten sonra , başta matematik ve
kozmografya eserleri olmak üzere az sayıdaki bilimsel eser ile kimi
Tarihte Matbaacılık l 255


'#'�
r --�- -:::
-"' :-:: ,-
,. -
..-....

(f)orıfobc� mm(d1tnbtrı& ttl'me �oti)4ı�i (1 "ııii Pbmaog(d)ııd>


�ıır!K. reqi(rt bic ltltıııtnt/ l.>a ııuctHtı üb4!l ctcınıJ ıı<rrıid?t

Şekil 56. 1 539 yılında görülen iki başlı dana şeklindeki hilkat garibesinin haber/eşcirildigi
bir el ilanı.

edebi eserlerin çevirilerini yayınlamıştır . Onun Çin'deki izleyi­


cilerinden Cizvitler, Douai'li N iklaas Trigault'u ( 1 5 7 7- 1 628) ,
mümkün olan en fazla sayıda basılı kitabı Çin'e getirmesi için
Avrupa'ya yollamışlardır. 1 6 1 6 yılında Roma'ya gelen Trigault, eski
bir hekim olan "Terrentius" lakaplı johannes Schreck ( 1 5 76- 1 630)
ile dost olmuş, başta Milano'daki Ambrosiana Kütüphanesi'nin
kurucusu olan Kardinal Federigo Borromeo ( 1 564- 1 63 1 ) olmak
üzere saygın dostları aracılığı ile kısa sürede, uluslararası Frankfurt
256 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Kitap Fuarı da dahil olmak üzere Avrupa'nın en gelişmiş kütüp­


hanelerini bile geride bırakabilecek kadar çok kitap toplamayı
başarmışlardır. Bunların içinde yalnızca tıp alanında iki yüzden
fazla eser bulunmaktaydı! Pek çok güçlüklerden sonra bu eşsiz ki­
tap koleksiyonu Pekin'e (Beijing) ulaşmış, bir yandan da özellikle
XIV. Louis (yön. 1 643- 1 7 1 5) tarafından 1 688 yılında yapılan ba­
ğışlarla gitgide zenginleşmiştir. Tüm bu çabaların amacı, Batı kül­
türünü Çince'ye aktarabilmekti . Altı yaşındaki ilk Mançu İmpa­
ratoru Shun-chih'in (yön. 1 644- 1 66 1 ) saray astronomu olan
Köln'lü Adam Schall ( 1 592- 1 666) , Çin'de yüz ciltlik bir Çince an­
siklopedi yayımlamış , 1 66 l 'de gözden düşünce yerini Ferdinand
Verbiest ( 1 623- 1 688) almış ve Verbiest , doğa bilimlerine çok
meraklı ve hoşgörülü biri olan ikinci Mançu İmparatoru K'ang-hsi
( 1 662- 1 722) döneminde baş profesörlüğe atanmıştır. ı49
1 7 . yüzyılda ilk olarak, mevcut tüm bilgileri , büyük çapta
düşünülmüş sözlükler halinde özetlemek denemesine de girişilmiştir.
Bunlar arasında, Frankfurt'lu bakır kazımacı Matthaeus Merian'ın
( 1 593- 1 650) , Almanya'daki ve dış ülkelerdeki kentlerden çeşitli
manzaralar sunan Topographies (Topografyalar) adlı görkemli
eseri dile getirilebilir. Bu dönemde doğa bilimlerine ilişkin, resimli
bitki ve hayvan kitapları da büyük beğeni kazanmıştır. Bunlar
arasında her şeyden önce kızı Maria Sibylla Merian'ın ( 1 647-
1 7 1 7) 1 679'da Kelebekler Kitabı, 1 680'de tam sayfa bakır kazıma
resimli Yeni Bitkiler Kitabı ve 1 705'te onun ana eseri olan ve çok
sayıda , harika güzellikte elle boyalı bakır levha resimler içeren
Metamorphosis insectorum Surinamensium (Surinam Böceklerinin
Başkalaşımları) (kısaca, Surinam Böcekleri) yer alır. ı s ı
Ressam , bakır kazımacı v e basımcı jacob Christoph Le Blon
( 1 667- 1 74 1 ) , 1 7 1 0 yılında Londra ve Paris'te dört renkli baskı
sistemini geliştirmiştir. Bunda her bir renk, normalde üç temel
renkten (mavi , sarı , kırmızı) oluşturuluyordu ve Le Blon l 732'de
bunlara dördüncü renk olarak siyahı ekledi. Le Blon, renkli bakır
kazıma resimli ilk kitaplardan biri olan Coloritto, or The Harrnony
of Colouring in Painting, Reduced for Mechanical Practice (Londra,
- 1 725) adlı eserin de yazarıdır.43
Tarihte Matbaacılık l 257

Şekil 57. Adım vurarak döndürülen düşey çarklı matbaa baskı makinesi (Dideroc ve
D'Alembert, Encyclopedie . . . , 1 75 1 - 1 772). "'

1 7 . yüzyılda Faris gibi bir kültür merkezinde dörtten fazla


pres kullanan ve on kişiden daha çok kişi çalıştıran matbaalar
parmakla gösterilecek kadar azdı. 1 8 . yüzyılda bile basılan kitapların
çoğunun tiraj ı , 2000'in altında idi . Bununla birlikte Aydınlanma
yüzyılında bu alanda fikir hareketlerine paralel bir kıpırdanma
olduğu gözden kaçmamaktadır. Bu durum, dönemin François­
Marie Arouet Voltaire ( 1 694- 1 7 78) , Denis Diderot ( 1 7 1 3- 1 784)
ve jean le Rond D'Alembert ( 1 7 1 7- 1 783) gibi popüler aydınlarının
yayınlarından izlenebilir. Dönemin ünlü eseri Encyclopedie ou
dictionnaire raisonne des sciences, des arts et des metiers (kısaca,
Encyclopedie ya da Büyük Fransız Ansiklopedisi) (Bir Grup
Edebiyatçı Tarafından Yayımlanan , Ansiklope di, ya da Akla
Göre Düzenlenmiş Bilimlerin, Sanatların ve Mesleklerin Açıklamalı
Sözlüğü) ( 1 75 1 - 1 772) ilk baskısında 4250'lik bir tiraja ulaşırken,
Voltaire'in Essai sur /es moeurs et l'esprit des nations (Gelenekler ve
Dlusların Ruhu Üzerine Deneme) ( 1 756) adlı eseri 7000 basarak
122
bir rekor kırıyordu (Şekil 5 7) .
"Renkli kitap"lar, yönetim politikası, özellikle de dış politika
alanında her bir devletin resmt belgelerinin yer aldığı kitaplar
olup onların ciltleri , her devlete göre belirli bir renkte hazırlanır.
Bu uygulamanın başlangıç adımı , 1 624'te Büyük Britanya'da
"Mavi Kitap"larla atılmış , Almanya'da ise 1 876'dan beri "Beyaz
Kitap"lar hazırlanmıştır. 43
258 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 8 . yüzyılda kitaplar, bugün bildiğimiz formata yaklaşmaya


başlamış , yazı karakterleri de buna uygun düşecek şekilde kü ­
çülmüştür. Kitap cildi olarak o zamana dek sıklıkla kullanılan
parşömen yerine çoğunlukla yan-deri ya da karton kullanılır olmuş,
kimi zaman ciltçiler, ciltledikleri kitapların iç kapağına , kendi ad
ve adreslerini belirten notlar da yapıştırmışlardır. 1 8 . yüzyılda
Alman kitap basım işinin genel görünümünü , yazarın ününden
de yararlanma kaygısıyla , baskıcıdan çok yazarlar belirlemiştir.
Bu bağlamda Leipzig'de Georg joachim Göschen ( 1 752- 1 828) ,
Tübingen'de ve daha sonra da Stuttgart'ta johann Friedrich Cotta
( 1 764- 1 832) ve Leipzig'de johann Friedrich Unger ( 1 7 55- 1 804)
gibi dizgiciler, Wolfgang von Goethe, Friedrich Schiller ( 1 759- 1805),
Christoph Martin Wieland ( 1 73 3- 1 8 1 3) vb . gibi klasik yazarlara
yönelmişlerdir. ı s ı 1 8 . yüzyıl sonlarında İ talyan Giambattista
Bodoni ( 1 740- 1 8 1 3) , yüzlerce yazı karakterine biçim vermiştir.
1 7 . yüzyılın ikinci yansında Fransa , İspanya ve İngiltere'de ,
kısa bir süre sonra da Hollanda' da kitaplar ulusal dillerde yazılmaya
başlanmış, Latince bilmeyen insanlara, özellikle de kadınlara yönelik
yeni bir edebiyat akımı doğmuştur. Bu dönemde yaşanan nakit
para sıkıntısı , editörleri, kolay ve çabuk satılabilen basit eserlerin
basımına yöneltmiştir. Almanya'da Otuz Yıl Savaşlan'nın yol açtığı
kriz atlatıldıktan sonra Frankfurt, büyük kitap pazarı olma konu­
munu yitirmiş , onun yerini Leipzig ve fuarları almıştır.
18. yüzyılın "pedagoji yüzyılı" olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Başka hiçbir yüzyılda insanların doğru eğitimi için bu denli yeğin
çaba gösterilmemiştir. Çek pedagog jan Qohann) Amos Comenius
( 1 5 9 2 - 1 6 7 0 ) , 1 6 5 8 yılında , günümüz öğreticilik görüşleri
doğrultusunda, resimli bir gerçek ansiklopedi niteliğinde Avrupai
ilkokul kitabı olan Orbis sensualium pictus'u (Resimler Eşliğinde
Görünür Dünya) yayımlamıştır. 1 50 bölüm halindeki bu eserde
tüm dünya çevresi adım adım işlenmiş ; ilk bölüm Tann'ya , son
bölüm ise kıyamet gününe ayrılmıştır. Her bölüm, Nümbergli
oymacı Paulus Creutzberger tarafından hazırlanmış olan bir ahşap
oyma resim ve onu açıklayan Latince ve Almanca kısa bir metinden
ibarettir . Orbis sensualium pictus, kısa sürede bir okul kitabı
Tarihte Matbaacılık / 259

niteliğini kazanmış, yaklaşık 250 yıl boyu okul kitabı olarak hizmet
etmiş , pek çok dile çevrilmiş ve 2 50'yi aşkın kez baskısı yapıl­
mıştır. Eser 1 672 yılında Charles Hoole ( 1 6 1 0- 1 667) tarafından
İngilizce'ye çevrilerek 1 685'te basılmıştır. Alman pedagoji reformu­
nun yürütücü kişiliği olan johann Bemhard Basedow ( 1 724- 1 790) ,
Dessau'da "Philantropinum " (filantropluk, insanseverlik, hayır­
severlik ; bütün insanlığa karşı sevgi ve iyilik dolu olmak; zıddı
mizantropluk) adlı ilk alternatif okulun kurucusudur. Bu okul,
yalnızca zengin ya da soylulann çocuklanna değil , aynı zamanda
yoksul aile çocuklanna da hitap ediyordu . Reformasyoncular ,
insanlann eğitim gücüyle yetkinleştiğine ve dürüstlük kazandığına
inanıyorlardı. Yaşanan ekonomik gelişmeler, teknik alanında bir
reformu da zorunlu hale getirmişti. Yeni imalathane ve fabrikalar
aydın görüşlü , geleceğe güvenen, sanayiye akıl erdiren, toplumun
refahına yönelimli yeni insan tipini gereksinmekteydi. Buna uygun
olarak da tanın toplumundan sanayi toplumuna geçilmeliydi .
Basedow'un kalıcı başansı , içindeki dokuz adet bakır kazıma
resimleri Berlin'li sanatçı Daniel Chodowiecki'nin ( 1 726- 1 8 0 1 )
hazırladığı Elementarwerk'tir (Temel Eser) ( 1 774) . Eserde, eğitimin
temelleri, insanlar, mantık, din ve ahlak öğretisi, insanın uğraşlan
ve konumu , en sonunda da tarih ve doğa bilgileri işlenmiştir .
Basedow'un anılan eseri, Nürnberg'li pedagog johann Siegmund
Stoy'un ( 1 745- 1 808) Bilder-Akademie für die ]ugend (Gençler için
Resim Akademisi) ( 1 784) adlı eserini yazmasında etkili olmuştur. ı64
Yazar, çevirmen, basımcı ve girişimci Friedrich johann justin
Bertuch ( 1 74 7- 1 82 2 ) , 1 2 ciltlik Bilderbuch für Kinder (Çocuklar
lçin Resimli Kitap) (Weimar, 1 792- 1 8 1 0) adlı eseri ile ünlüdür.
Bertuch'un bu eseri hazırlamasında , Comenius'un, Basedow'un
ve Stoy'un eserleri rehber olmuş ve Bertuch, girişimcilik yeteneğini
kısa sürede ortaya koymuştur. Frankfurtlu ressam Georg Melchior
Kraus ( 1 73 7- 1 806) ile tanışması , ona , bir resim okulu kurma
düşüncesini getirmiş ve bu plan 1 776'da gerçeklik kazanmıştır.
Bertuch, yazacağı bu eserin içinde yer almasını tasarladığı binin
üzerinde renkli bakır kazıma resmin hazırlanmasında gerekli sanat
gücünü bu okuldan sağlamayı düşünüyordu. 1 780'de, orta sınıftan
260 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

işsiz kız çocuklarını, onlara gelir getirici işe yöneltmek üzere yapma
çiçek hazırlayacak bir işletme kurdu . Bu kızlar arasında, daha sonra
Goethe'nin kansı olacak olan Christiane Vulpius ( 1 765- 1 8 1 6) da
vardı. Çiçek ve hediyelik eşya işletmesini önemli oranda kurduktan
sonra , yabancı moda akımlarını ülkesine tanıtabilmek ve aynı
zamanda kendi ürünlerinin reklamını yapabilmek için, l 786'da
"]o u rn a l der Moden " i ( M o d a D e rgisi) kurdu ve bu dergi ,
l 787'den sonra ''}oumal des Luxus und der Maden " (Lüks Eşyalar
Vt;'. Moda Dergisi) adını aldı . Ancak, nihai ve en büyük projesi,
sanayi alanında yabancı ticaret acentalığı idi. Sonunda Bertuch,
Weimar'ın en büyük işvereni oldu . Yaşamı boyunca kitap ve dergi
olarak yaklaşık 200 eser yayımladı . l 790'da başladığı en büyük
kitap proj esi olan Bilderbuch für Kinder 'i, toplam 3000 nüsha
bastı . Eserin önsözünde , resimlerle öğretim programını anlat­
maktadır. Buna göre , "resimli kitaptaki resimler güzel ve dogru
çizilmeli, çocugun gözünden hiçbir şey kaçmayacagı için resimler
bakır üzerine kabaca kazılmış olmamalı , onlar ta baştan beri
nesnelerin gerçek sunumlarına alıştırılmalı; metin kısmı . . . kısa
olmalı; çocuklar resimli kitabı çok dikkatli okumayıp ve ders olarak
çalışmayıp yalnızca eglenecekleri için çok fazla bilgi verici
olmamalı ; olabildigince yabancıl ve ender, ama yine de egitsel
konular içermelidir". Adı geçen eser, çoğunlukla 14 konu grubuna
bölümlendirilebilmektedir: 1 - Dört ayaklı hayvanlar, 2- Kuşlar,
3- Balıklar, 4- Böcekler, 5- Bitkile r , 6- İnsanlar ve giysileri ,
7 - Kurtçukl a r , 8 - Kabuklu deniz hayvanları , 9 - M e rcanl a r ,
1 0 - !ki yaşayışlı hayvanlar (amfibiler) , 1 1 - Mineraller, 1 2- Mi­
marlık, 1 3- Eski eserler, 1 4- Çeşitli nesneler. 1 64
1 8 . yüzyılın ikinci yarısında çocuk edebiyatı konulu kitap
pazarı hiç de küçük değildi . Prusyalı eğitmen Friedrich Gedike
( 1 754- 1 803) , 1 789 yılında bu konu da şunları söylemiştir: "Hiçbir
edebi ürün, her bir ögrenim basamagı ve sınıflara göre gençler
için kitap üretmekten daha önemli degildir. Leipzig'in her bir yaz
ve kış fuarları, sayısız miktarda çeşitli kitabı, deniz taşkını gibi
kıyılara sermiştir. Sayısız biçim ve adlar altında çocuk almanagı,
çocuk gazetesi, çocuk dergisi, çocuk koleksiyon u, çocuk romanı,
çocuklar için cografya, tarih, fizik, mantık, dinbilgisi, gezi, ahlak ve
Tanhte Matbaacılık j 261

dilbilgisi kitapları, içinde sayıların yer almadığı okuma kitapları,


çocuk şiirleri, çocuklara öğü tler, çocuk m ektupları , çocuk
konuşmaları, her türden edebi bebek pılıpırtısı olarak adlandırıla­
bilecek kitaplar, özellikle sevgili ana-babalar ve akrabalar olarak
düşün ülen m üşteri kitlesini cezbedici 'Sevgili Çocuklara Yılbaşı
Armağanı ' etiketi altında her yıl pazara getirilmektedir" . Pedagog
jean-jacques Rousseau ( 1 7 1 2 - 1 7 78) , eğitici romanı Emile, ya da
Eğitim Üzerine'yi 1 762'de yayımlamış ve bunu filantrop joachim
Heinrich Campe ( 1 746- 1 8 1 8) , Vaterliche Rath an meine Tochte.r
(Kızıma Baba Öğütleri) ( 1 789) ile sürdürmüştür. 1 64
Asıl mesleği tiyatro yazarlığı olan Münih'li Alois Senefelder
( 1 7 7 1 - 1 834) , resim baskısı alanında 1 796- 1 798 yılları arasında,
su/yağ karşıtlığından yararlanarak çağdaş ofset baskının öncüsü
olan taşbaskı (litografi) (< Yun. "lithos": "taş" + "graphein": "yazmak")
tekniğini geliştirmiş ve bu konuda Vollstandiges Lehrbuch der
Steindruckerey. . . (Eksiksiz Taşbaskı ElKitabı) (Münih / Viyana,
1 8 1 8) adlı bir kitap yazmıştır. Bu tekniğin uygulanmasında en iyi
türde Bavyera kireçtaşı kullanılmıştır. Hafif renkli ve son derece
düzgün olan bu taş, gözenekleri nedeniyle suyu ve makine yağını
aynı ölçüde iyi emmekteydi. Bu amaçla yaklaşık 6 inç ( 1 5 cm)
kalınlığında ve oldukça büyük boyutlu taş levhalar kullanılmıştır.
Taşın üzerine yazı ya da resim çizimi, yağlı tebeşir ya da bir litografi
kalemi aracılığıyla yağlı çini mürekkebi ile yapılıp yağ içerikli
boyalarla renklendirildikten sonra , taşı , içinde çok seyreltik
nitrik asit · ve arapzamkı bulunan bir çözeltiye daldırmak suretiyle
sabitleştirilmekteydi. Taş, her baskı işleminden önce suyla temiz­
lemenin ardından, deri kaplı bir merdane yardımıyla mürekkep­
lenmekteydi . İşlem süresince kireçtaşının gözenekleri , baskının
yapıldığı yerlerde tebeşirin yağını alıkoymakta ve çizim yapılmamış
olan yerler suyla emdirilmiş olmaktaydı. Yağlı olan mürekkep ,
suyla ıslanmış olan alanlardan itilmekte v e yalnızca tebeşirle işa­
retlenmiş yerlere yapışmaktaydı . 1 1 3 Litografi tekniğini ilk olarak
ünlü Fransız ressam ve grafiker Eugene Delacroix ( 1 798- 1 863) ,
Goethe'nin Faust adlı eserinin 1828'de Paris'te yayımlanan Fransızca
nüshasının resimlenmesinde kullanmıştır.43 Onun buluşundan
hareketle Gottfried Engelmann ( 1 788- 1 839) ve George Baxter
262 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

( 1 804- 1 867) tarafından 1 830'lu yıllarda geliştirilen kromolitografi


(renkli taşbaskı) tekniği ile, ilk kez doğal renklerine uygun renkli
baskı gerçekleştirilmiştir . 1 8 3 0'lara dek matbaa baskılarında
renklendirmeler elle yapılıyordu . Bu tarihten itibaren her bir
renk için ayn levha kullanmak suretiyle kromolitografi tekniğine
yönelik renkli baskı yapılmaya başlandı . 1 88 2 - 1 889 arasında
Georg Meisenbach ( 1 84 1 - 1 9 1 2 ) , taş levhaya göre çok daha hafif
olan çinko levha üzerine klişe tekniğini geliştirmiştir.
Alman kökenli saat yapımcısı Amerikan vatandaşı Ottmar
Mergenthaler ( 1 854- 1 899) , 1 884 yılında gerçekleştirdiği makine
ile "linotype" (linotip) adı verilen, harfleri klavye yardımıyla, tıpkı
daktiloda olduğu gibi baskı kalıbına yerleştirerek satır halinde
dizen sistemi geliştirmiş ve bu sistemle saatte 6000 kurşun harf
ya da karakter dizilir hale gelmiştir. "Linotip" (satır-dizgi) terimi,
klavyeyi kullanan işlemcinin, dizgiyi, uzunluğu önceden belirlenen
satır blokları halinde dökebilmesinden gelmektedir ( < lng. "line
of type" : baskı harf satırı) . 1 88 7'de Tolbert Lanston ( 1 844- 1 9 1 3)
"monotype " (monotip , harf-dizgi) sistemini bulmuştur. Bunda
ise döküm ve dizgi işi birbirinden ayn olaylar halinde otomatik
olarak yürüyerek ayn harfler üzerinden satırlar oluşturulmaktadır
ve 1 890'larda "monotype " dizgi hızı saatte 8000 harfin üzerine
çıkmıştır. 1 9 70'lerin sonunda tipografi tarihe karışmış ve yerini
çağdaş ofset baskı almıştır.
Gutenberg'in buluşları, zaman geçtikçe ayrıntılarda sürekli
olarak iyileştirilmişse de genel ilkeleri 350 yıl boyunca aynı kal­
mıştır. 1 9 . yüzyıldaki endüstrileşme döneminde ilk olarak 1 8 1 4
yılından itibaren buhar gücü ile çalışan baskı presleri ile hızlı basım
gerçekleştirilmiştir. O sıralar böyle makineler saatte 1 1 00 sayfa
basabiliyorken, dizgiciler saatte ancak 2000 harf dizebiliyordu .
2 0 . yüzyıl sonunda ise bilgisayar teknoloj isi devreye girmiştir.4 1
1 8 1 4 yılında Alman Friedrich Koenig ( 1 774- 1 833) tarafından saatte
l OOO'i aşan sayıda baskı yapabilen ilk mekanik pres tasarlanmıştır.
Fransa'da ilk mekanik baskı presi 1 8 2 7 ' de sergilenmişse de
işlerinden çıkarılan el baskısı işçileri tarafından parçalanmıştır.
Sonunda Stefano Marianini ( 1 7 9 0 - 1 866) , 1 86 6 yılında saatte
2 0 OOO'i aşan baskı yapan ve günlük gazete basımında kullanılan
Tarihte Matbaacılık / 263

hızlı rotatif presi, ardından da 1 873'te rulo kağıt kullanarak tiraj


165
gücü daha yüksek baskı presi geliştirmiştir.
Matbaa harflerinin büyüklük birimi olarak "punto" (lng. / Fra.
"poin t " , Alın. "Punkt "), oldukça yeni bir kavramdır. Bu birim,
basımcı Pierre Simon Foumier ( 1 7 1 2- 1 768) tarafından 1 737 yılında
kullanıma sokulmuş ve 1 75 5 yılında François Ambroise Didot
( 1 730- 1 804) ve Pierre François Didot ( 1 7 3 2 - 1 7 9 5 ) kardeşler
tarafından daha da geliştirilmiştir. "Alman-Fransız sistemi" olarak
nitelenebilen ve metrik sisteme dayalı olan sistemde kullanılan
"didot-puntosu" (dd) 0 , 3 76065 mm boyutundaydı [ l kadrat =
1 2 punto ; 1 punto = 1/1 2 kadrat = 4 , 5 1 2/ 1 2 mm = 0,376 mm] .
Buradaki temel ölçü , " l Fransız ayağı" ya da "kral ayağı" idi . Bu
ölçü 1 9 73'e dek kullanılmış , daha kolay işlem yapılması için bu
tarihte metrik sistemde 0 , 3 75 mm'ye yuvarlatılmış ve sıklıkla
"tipografik punto" diye adlandınlır olmuştur. Bu punto sisteminde
"Cicero birimi" de vardı ve " l Cicero = 1 2 punto"; "4 Cicero = 1
konkordarıs" eşitlikleri geçerliydi. 1 886 yılında ABD' de linotip-satır
dökme makinesinin keşfi, buna alternatif olan "pica-punto" (pp)
ölçüsünü getirmiştir [ 1 pica = 1 2 point = 4 ,2 1 2 mm; 1 point =
4,2 1 2/12 mm = 0,35 1 mm = 1/72 Zoll (=inch)] . "lngiliz-Amerikan
sistemi" olarak nitelenen sistemde kullanılan ve "inch" [ l inch = 2 5 ,4
mm] birimine dayalı olan "pica-punto"nun kesin büyüklüğü
0 , 3 5 1 4 5 9 8 mm olup yaklaşık 1/72 Zoll = 1/72 in ch 'e eşittir.
Günümüzde uluslararası tipografi alanında "yuvarlatılmış" ölçüler
kullanılmaktadır. 1 Zoll , kesin olarak 72 , 2 7 (pica)-punto olup
[ 2 5 ,4 / 0 , 3 5 1 = 72 , 2 7 ] , günümüzde 1 Zoll için 72 "DTP-punto"
karşılığı kullanılmaktadır. "DTP-punto" (pt) şimdilik, bilgisayarda
ölçü verisi olarak kullanımına izin verilen biricik ölçüdür. Yukarıda
anılan ölçü birimleriyle gerçekte harf büyüklükleri (satır yüksekliği)
ölçülmemekte, tersine, üzerinde harf işaretlerinin yer aldığı kurşun­
dan yapılmış harflerdeki konik kısmın yüksekliği söz konusudur.
Öneri olarak D I N 1 6 5 0 7 - 2 normunda yer alan metrik ölçüde
"punto" eşdeğeri büyüklük 0 , 2 5 mm olarak tanımlanmıştır ve
yazı / harf büyüklüğü olarak, "ölçülebilir büyük harf (majüskül)
büyüklüğü" kullanılmaktadır.
264 I Kiiğıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

"Kitap"ın tanımı , günümüzde belirli sayfa sayısını içeren ve


dönüşümlü olmayan yayın şeklinde yapılmış ; en az sayfa sayısı
olarak ise Finlandiya ve Norveç yasalannda 49 , Danimarka yasa­
lannda 60, ltalya ve Irlanda yasalannda 1 00 sayfalık yayınlar,
"kitap" sayılmıştır.
"Uluslararası Standart Kitap Numarası" anlamına gelen
"ISBN" (< Ing. "Intemational Standard Book Number") ilk kez
1 9 6 7 ' d e Ingiltere'de , ardından 1 9 6 8 ' d e A B D ' d e ve 1 9 6 9 ' d a
Almanya'da devreye girmiş, 1 973 yılında ise uluslararası düzeyde
uygulamaya konmuş olup basılan her yeni kitapta bulunması
gereken, o kitaba özgü dört grup sayıdan oluşmaktadır. Benzer
şekilde "ISSN" (< Ing. "Intemational Standard Serial Number") ,
"Uluslararası Standart Seri Numarası" anlamına gelmektedir
ve süreli dergilerde bulunması gereken, o dergiye özgü sekiz
basamaklı bir sayıdır.43

Çeşitli Ülkelerin Ilk Gazete ve Dergileri


Çeşitli ülkelerde yayımlanan ilk gazeteler ve kimi dergilerin
yayım tarihleri ile ilgili seçilmiş bilgiler şöyle verilebilir:
1 609: Dünyanın ilk gazeteleri olarak Almanya'nın Wolfenbüttel
kentinde "Aviso . . . " ve Strasbourg'da "Relation . " , . .

1 6 1 8: Amsterdam'da " Courante . . . " ,


1 62 1 : Ingiltere'de " Corantos",
1 62 1 : Frankfurt a. M . 'da " Unvergreiffliche Postzeitungen " ,
1 63 1 : Fransa'da "Nouvelles ordinaires de divers endroits" (Paris ,
Ocak 1 6 3 1 -Aralık 1 63 1 arasında) ,
1 64 1 : ilk Portekiz gazetesi " Gazeta " (Lizbon, 1 64 1 -4 2 yıllan) ,
1 650: Leipzig'de "Einkommende Zeitungen " ,
1 656: Hollanda'nın e n eski haftalık gazetesi olarak 8 Ocak 1 656'da
" Weeckelycke Courante van Europa " yayımlanmaya başlamış,
daha sonra aldığı "Haarlems Dagblat" adıyla günlük gazete olarak
günümüze dek süregelmiştir,
- 1 660'lar: Amsterdam'da Fransızca " Gazette d'Amsterdam" ,
1 677: llk İspanyol gazetesi olarak Madrid'de " Gaceta de Madrid" ,
1 702: ilk İngiliz günlük gazetesi "Daily Courant" (Londra , 1 702-
35 yıllan arasında) ,
Tarihte Matbaacılık j 265

1 744: Peru'nun ilk gazetesi " Gaceta de Lima " (Lima , 1 744-63
yılları arasında) ;
1 749: Danimarka'nın ilk gazetesi "Berlingske Tidende" (Kopenhag,
1 749 ->) ,
1 752: Kanada'nın ilk gazeteleri olarak "Halifax Gazettes" (Halifax,
1 752-66 arasında) ve "Nova Scotia" (Halifax, 1 752-68 arasında) ,
1 758: lspanya'nın Madrid kentinde l 758'de yayımlanmaya başlayan
"Diario Niticioso" gazetesi 1 788- 1 809 yıllan arasında " Diario de
Madrid" adı ile yayımını sürdürmüştür,
1 762 : Fransa' da "La Gazette" (l 762'de " Gazette de France" adını
almış ve yayımı 1 9 1 4 yılına dek sürmüştür) ,
1 769: llk İsveç gazetesi " Dagligt Allehanda " (Stockholm , 1 769-
1 944 yılları arasında) ,
1 773: Paris'te "köy ve mahalle papazları , beyler, hayır işleriyle
uğraşan hanımlar ve çiftçilere yönelik" olarak önce "La Gazette
de Sante" , sonra ad değiştirerek "journal de Sante" ("Sağlık
Gazetesi") adlı gazetelerin yayımlanması,
1 7 7 7 : Pariste "journal de Paris" ( 1 7 7 7- 1 8 1 1 yılları arasında) ,
1 780: Hindistan' da yayımlanan ilk İngilizce gazeteler olarak
" The Bengal Gazette" (Kalküta, 1 780- 1 782 arasında) ve " The
Bombay Courier" (Bombay, 1 780- 1 8 6 1 arasında) ,
1 785: İngiltere'de " The Times",
1 785: Bordeaux'da "joumal de Sante" ("Sağlık Gazetesi") ,
1 79 1 : En eski İngiliz hafta sonu (Pazar) gazetesi " The Observer "
Londra'da 4 Aralık l 79 l 'da yayımlanmaya başlamıştır,
1 792: llk Polonya gazetesi "Dziennek Patryotycznych Politykôw"
("Yurtsever Politikacılar Gazetesi") (Lemberg, 1 792-98 yıllan
arasında) ,
1 792: lspanya'nın Barcelona kentinde "Diario de Barcelona " ,
1 793: Lyon'da "joumal de Sante" ("Sağlık Gazetesi") ,
1 795: İstanbul' da Fransız elçiliği tarafından, " Gazette Française
de Constantinople" ,
1 803: llk Avustralya gazetesi "Sydney Gazette and New South
Wales Advertiser" (Sydney, 1 803-42 yılları arasında) ,
1805: Meksika'da ilk günlük gazete "Diario de Mexico" (Mexico
City, 1 805- 1 7 yıllan arasında) ,
266 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 809: Portekiz günlük gazetesi " Diario Lisbonense " ( Lizbon ,


1 809 ->) ,
1 825: lzmir'de yabancılar tarafından yayımlanan "Spectateur de
l 'Orient", 1 828'de " Courrier de Smyme", 1 833'te "}oumal de
Smyme" adını almıştır,
1 828: Mısır'da Arap dünyasının ilk resmI gazetesi " El- Vekayi-i
el-Mısriyye" ,
1 83 1 : llk Türk gazetesi olarak lstanbul'da " Takvim-i Vekayi"
("Olaylar Dizini") (lstanbul , 1 83 1 - 1 908 yılları arasında) ,
1 83 1 : Hollanda'da günlük gazete "Algemeen Handelsblad "
( 1 8 3 1->) ,
1 833: lstanbul'da , hükümetin resmI gazetesi olarak Fransızca
yayımlanan "Moniteur Ottoman " , daha sonraki adı 'Joumal
de Constantinople" ,
1833: Kanada'nın ilk günlük gazetesi "Daily Advertiser" (Montreal,
1 833 ->) ,
1 840: lstanbul'da " Ceride-i Havadis" ,
1849: " Who'.5 Who?" ("Kim Kimdir?"), ilk olarak 1 849'da lngilte­
re'nin Londra kentinde yayımlanmaya başlamıştır,
1 860: lstanbul'da Agah Efendi ( 1 83 2 - 1 885) tarafından " Tercü­
man-ı Ahval" ("Olaylara Tercüman") (lstanbul, 1 860-66 ),
1 862: lstanbul'da Şinasi ( 1 826- 1 8 7 1 ) tarafından " Tasvir-i Efkar"
("Fikirlerin Betimi") ,
1863: lstanbul'da Namık Kemal ( 1 840- 1 888) tarafından "Mirat "
("Ayna") ,
1876: Mısır'da yarı-resmI "El-Abram " gazetesi ,
1890: Bulgaristan'da ilk günlük gazete "Balkanska Zora " ("Balkan
Şafağı") (Filibe , 1 890- 1 900 yılları arasında) ,
1904: Fas'ta ilk günlük Fransızca gazete "La Depeche Marocaine"
(Tanca , 1 904-59 yılları arasında) ,
1922: Haftalık "Reader'.5 Digest" dergisi, ilk olarak 1922'de ABD' de
yayımlanmaya başlamış, zamanla diğer ülke ve dillerde ( 1 938'de
lngiltere'de , 1 948'de Almanya'da) yayımlanır olmuştur,
1932: llk Türk ansiklopedisi olan "Hayat Ansiklopedisi " 1 932'de
lstanbul'da yayımlanmaya başlamıştır.
Tarihte Matbaacılık l 267

Avrupa'da ilk dergi, Almanya'da 1 663-68 arasında yayımlanan


"Erbauliche Monats-Unterredungen " (Eğitici Aylık Tartışmalar)
adlı dergi olup, yayımını Hamburg'lu teolog ve şair johann Rist
( 1 607- 1 667) başlatmıştır. Kısa bir süre sonra da başkaca bilimsel
süreli yayınlar devreye girmiştir: Yayımı 1 665'te Fransa'da yazar
Denis de Sallo ( 1 626- 1 669) tarafından başlatılan "]oumal de Sçavans"
(daha sonra "]ournal des Sa vants" adını almıştır) , Ingiltere'de
Royal Society'nin yayın organı olan "Philosophical Transactions"
( 1 665) ve Italya'da bilgin ve kilise örgütünden bir kişi olan Francesco
Nazari tarafından yayımlanan " Giomale de ' letterati" ( 1 668) . Ben­
zer başka dergiler, kısa bir süre sonra Almanya'da "Acta eruditorum
Lipsiensium" (Leipzig, 1 682) ile filozof Pierre Bayle ( 1 64 7- 1 706)
tarafından yayımlanan Fransızca "Nouvelles de la Republique des
Lettres" dir ( 1 684) . Bilimsel ve edebi dergi yazarlannı, gündelik /
haftalık haberler veren "gazettiers"den (muhabir / gazeteci) ayırt
etmek için 1 700 yılı dolayında birinci grup için "joumalist" terimi
1 66
kullanılmaya başlanmıştır.

GRAFİK BASKI YÖNTEMLERİNİN GELİŞİMİ


14. yüzyıl sonuna doğru resim baskısının bulunması, insanlık
tarihi için bir ilerleme anlamına gelir ve eriştiği hedef bakımından
1 445 yılında johannes Gutenberg tarafından hareketli harflerle
kitap basımının bulunmasıyla karşılaştırılabilir bir önemdedir.
Boyalı baskı formunun basılacak malzeme -kağıt ya da benzeri­
üzerine baskılanması yoluyla istenen sayıda çoğaltılabilmesi olanağı,
izleyen yüzyıllarda çok sayıda insanın güzel sanatlara yönelmesine
yol açmıştır . Artık , fantezi ve güzelduyu , mitos ve gerçeklik,
geleneksel değerler ve geleceğe yönelik düşünceler, bunlann
hepsi , yayımlanabilir ve geniş kesimlere ulaştırılabilirdi ve bunun
da en önde gelen aracı, resimdi. 69
Bu konuda pek çok baskı yöntemi geliştirilmiştir. Çoğu baskı
yöntemi "yüksek baskı" , "alçak baskı " , "düz baskı " , "arasından
geçirerek b askı" ve " kabartma baskı" olarak beş çeşit baskı
yöntemine indirgenebilir. Yüksek baskıda kalıbın yüksek (dış)
268 I Kdğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

kısmında kalan kabartıların izi çıkarılır. Alçak baskıda boya, daha


derin yerlerdeki kısımda biriktirilerek bu çukur yerlerin izi çıkanlır;
bunda yüksekte kalan yerler, silinerek ya da kazınarak olası
mürekkep bulaşığı uzaklaştınlır. Düz baskıda, damganın basılacak
ve basılmayacak kısımları aynı yükseltidedir ve bunların ayrımı,
baskı levhasının kimyasal yolla işlenmesine dayanır. Arasından
geçirerek baskıda ise boya, ince delikli bir elek arasından ve bir
şablon üzerinden baskı yatağı üstüne sürülür. Kabartma baskıda ,
gravürlenmiş ya da dağlanmış bir levha ile kağıt ya da benzeri
malzeme üzerine yüksek ya da çukur damgalama tarzında baskı
yapılır. 69
En eski röprodüksiyon tekniği olarak ahşap baskı resim tekniği,
Orta Avrupa'da 1 5 . yüzyıl başında kullanıma girmiştir. Kitap basım
tekniğinin bulunmasıyla ahşap baskı resim tekniği , kitap resim­
lemesinde ideal bir teknik olarak benimsenmiştir. 1 6 . yüzyılın
Dürer ve Cranach gibi büyük ustaları ve daha sonra 1 9 . yüzyılda
romantikler bu tekniği ustalıkla uygulamışlar, yüzyılımızın ekspres­
yonistleri (dışavurumcuları) bundan güç kazanarak anlatım zen­
ginliği yaratmışlardır. İskambil kağıtları üretiminde de o zaman­
lar bu teknikten yararlanılarak güzel örnekler oluşturulmuştur.69
Moğol-llhanlı egemenliği altında 1 3 . yüzyılda Tebriz'de, Çince
yazı işaretli kağıt paralar basılmış olup bunun birkaç örneğine
1 5 . yüzyılda Orta Avrupa'da da rastlanmıştır. Olasılıkla Moğollann
Avrupa içlerine dek yayılmasıyla , oyun kartları ve ahşap levha
baskı bilgisi de Avrupa'ya ulaşmıştır. Erken 1 5 . yüzyılda aziz
resimlerinin ve haber kaynağı olarak el ilanlannın yanı sıra iskam­
bil karılan, ahşap oyma baskının en sevilen uygulama şekillerinden
biriydi. Çok sayıda tam sayfa ahşap oyma baskının küçük bir
kitap şeklinde bir araya getirilmesiyle "blok kitap" elde ediliyordu.
Bunlarda resim ve metin , aynı sayfada bir arada bulunabilecek
şekilde ahşap üzerine hazırlanabiliyordu .4 1
Elyazmaların teker teker kopyalarının çıkarılması yeterli
olmadığı için , çok erken bir tarihte , bunların hazırlanmasını
hızlandırmanın yolları aranmaya başlandı . Soruna ilk teknik
Tarihte Matbaacılık 1 269

çözümü ksilografi, yani ahşap oymacılığı ile oluşturulan ahşap


baskı bloklarıyla basım yöntemi getirdi. Ahşap oymacılığı kesin
bir ilerleme idi , ama uzun ve nazik bir çalışma gerektiriyordu .
Çözüm, yıpranmaya dayanıklı bir maddeden yapılan ve istenildiği
şekilde bir araya getirilebilen hareketli harflerin icat edilmesine
dayanıyordu . Bu çözümü , Gutenberg'in buluşu olarak, kesinlikle
birbirinin eşi metal harflerle tipografi getiriyordu .8
Baskı için ahşap oymacılığında sert ağaç türlerinden "başağaç"
(boyuna dilimlenerek kesilmiş ağaç) kullanılırdı. Ahşap kazıma
tekniği , aslında ahşap oymadan farklıdır. Ahşap oymada odunun
damarları boyunca kesikler elde etmeye çalışılırken ahşap kazı­
mada, damarsız ve düzgün bir malzeme kullanılır. Ahşap baskı
için odunu işleyecek usta , ağacın lifleri , basılacak kağıt üzerinde
yukarıdan aşağı uzanan izler bırakacak şekilde ince dilinmiş uygun
bir tahta parçası alırdı. Damar dalgaları ne denli sık olursa , oyma
sırasında o denli ince yapılar oluşturulur ve o denli iyi sonuç alınırdı.
Bu özellikleri en iyi şekilde palmiye / hurma ağacı ve şimşir ağacı
karşılıyordu . Ancak bunlar oldukça pahalı olduğundan, işlenmeleri
de büyük ustalık gerektiriyordu . Bu nedenle ahşap baskıda ,
çoğunlukla yerli meyve ağaçları , ayrıca da meşe , ceviz vb . gibi
yapraklı ağaçlar kullanılırdı . Ahşap levhanın yüzeyi ne denli düz
123
olursa , o denli iyi sonuç alınırdı .
Ahşap oyma baskı (lng. " woodcut"; Fra. "gravure surbois"; Alnı.
"Holzschnitt") tekniğinde ise ahşap bloklar kullanılır . Bunda yumu­
şak keresteli ağaçlardan, damarları doğrultusunda uzunlamasına
bloklar kesilmekte, düzleşinceye kadar rendelenmekte , çatlamaması
ve eğrilmemesi için iyice kurutulmaktadır. Sanatçı, desenini ya
doğrudan doğruya bu tahta blok üzerine çizmekte , ya da üzerine
desen çizilmiş kağıt, bu bloğa yapıştırılmaktadır. Deseni kesen
sanatçı özel bir bıçakla çizgilerin kenarlarından bütün zemini
oyarak çıkarmakta ve sonunda çizgilerden oluşan kabartma bir
ağ görünümü ortaya çıkmaktadır. Som� yüzey mürekkeple kap­
lanmakta ve mürekkep , bu kabartma çizgiler üzerinde kalmakta
167
ve baskıya geçilmektedir.
270 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Gravür, sözlük anlamı olarak "metal , taş ya da ahşap levha


üzerine kazınarak yapılan bir resim ya da desenin kağıt üzerine
mürekkeple basılmasıyla oluşturulan sanat yapıtı" olup eski tanımı
ile çinko , bakır, ahşap gibi yumuşak malzeme üzerine çizilmiş
resmin, kağıt ya da başka bir nesne üzerine aktarılmasıdır. Bu ak­
tarım, baskı yöntemi ile yapılır ve bir resmin gravürünün aynısını
tekrar yapmak, hemen hemen olanaksızdır. Ancak gravür, baskı
yoluyla istenilen sayıda çoğaltılabilir. 1 68 En eski gravür, ahşap
üzerine 1 4 1 8 tarihli Isa-Meryem tasviridir. 1 69
Gravür tekniklerinden "yüksek baskı yöntemi" , bilinen en
eski yöntem olup ahşaba uygulanır. Bunda kazıma ustası , ahşap
levhada çizgilerin kenarlarındaki boşluk kısımlarını kazıyarak
oyarken basılacak resmin çizgilerini yüksekte bırakır, daha sonra
kalıbın yüksekte kalan kısımlarına mürekkep sürülerek kağıda
basılır. 1 5 . ve 1 6 . yüzyılda yaygın olarak kullanılan bu teknikte
yeterli kaliteye ulaşılamadığından yeni teknikler aranmıştır. En
yaygın baskı yöntemi "çukur baskı" olup özellikle bakır olmak
üzere metal levhalara uygulanmıştır. Bunda ahşap baskının tam
tersi bir yol izlenerek basılacak resmin çizgileri, sivri uçlu bir tığ
kalemle bakır levha üzerine inceli-kalınlı çizilir ya da kazınır.
Tüm levha üzerine sürülen mürekkebin boş yüzeyler üzerindeki
fazlalıkları silinip uzaklaştırıldıktan sonra baskıda çizgilerin
oluşacağı çukur yerleri doldurmuş olan mürekkebin izi , bakır
levhanın bir merdane yardımıyla kağıda bastınlmasıyla baskı kağıdı
yüzeyine aktarılır. Geç dönemde 1 8 . yüzyıl sonunda geliştirilen
taşbaskı (litografi) tekniği ise bir "düz baskı yöntemi"dir.
Kazıma resim tekniği , eski çağlardan beri taş ya da çömlek
üzerine (kuru ya da ham kazıma) yapılmış; klasik çağlarda ise ör­
neğin Yunan kara figürlü çömlekleri üzerinde , Etrüsk ve Yunan
metal ayna süslemelerinde ve Pompei ve Herculanum'daki kazıma
işi duvar resimlerinde kullanılmıştır. En eski grafik yöntemi ahşap
oyma tekniği olup bunun ele geçen en erken örneği 1 423 tarih­
lidir. Kazıma resim tekniği, bir yüksek baskı tekniği olup, ceviz
ağacı odunu ya da armut ağacı odunundan düz tıraşlanmış
bir yüzey üzerine , oluşması istenen şeklin ayna hayalinin çizimi
Tarihte Matbaacılık 1 2 7 1

yapıldıktan sonra, b u çizgilerin yanlarında bulunan ve baskıda


çıkması istenmeyen her yer, bir bıçakla oyularak alınır. Daha
sonra boya/mürekkep sürülüp baskı yapılır. Hünerli kazımacı,
farklı ton ve gölgelemeyi verebilmek amacıyla , hakkak kalemi ile ,
çeşitli genişlik ve derinlikte bir dizi oyuk çizgi oluşturur. Derin
oyuklar daha çok mürekkep alacağı için , baskı sırasında daha
koyu tonda iz verir. Bunun ardından yine 1 5 . yüzyılda, alçak baskı
yöntemleri olarak, bakır üzerine kazıma ve bakın asitle dağlama
(gravür) tekniği geliştirilmiştir. Dağlama , "in taglio" (kazıyarak
oyma) diye adlandırılan baskı tekniklerinden biridir. Bunda bir
bakır levhaya , bir hakkak kalemi aracılığıyla , çizim yerleri kazı­
narak oyulur, bu yerler daha sonra mürekkeplenerek baskı yapılır.
Bu çok zahmetli mekanik işi kolaylaştırmayı, gravür işi sağlamıştır.
Bunda ise derinlikler, asitle dağlanarak elde edilmektedir. Asitle
dağlama tekniğinin Daniel H o p fer (- 1 4 70- 1 5 3 6 ) tarafından
geliştirildiği sanılmaktadır. Bu amaçla bakır levha üzerine reçine ,
balmumu ve ziftten ibaret bir tabaka ("zemin") sürülmekte , bunun
üzerine sanatçı, gravür kalemi (dağlama iğnesi) ile çizimi oymakta,
daha sonra bakın ortaya çıkan derinlikler, asitle işleme sokularak
aşındınlmaktadır. Ünlü ressam William Blake ( 1 757- 1 827), bu
amaçla sirke , salmiyak (nışadır) , deniz tuzu ve verdigris (bakır
çalığı, bakır pası) karışımı kullanmıştır. Asitle dağlama, kazımaya
göre daha üstün bir tekniktir ve 1 7 . yüzyılda Rembrandt van Rijn
( 1 606- 1 669) ve Hercules Segher'in (- 1 590- - 1 640) etkin olduğu
yıllar boyunca en popüler grafik sanatı olmuş ve en beceri dolu
ve incelikli baskı tekniklerinden biri olarak günümüze kalmıştır.
1 9 . yüzyılda çelik üzerine gravür ve taşbaskı (litografi) teknikleri,
önde gelen grafik yöntemleri olmuştur. Bakır yumuşak bir metal
olduğundan, mürekkebin sık sık silinmesi sonucu , üzerindeki
imgenin yıpranmasına yol açıyordu . Bunun üzerine , daha sert ve
daha kalımlı olan çeliğe geçilmiştir. Ancak çelik üzerinde çalışmak
çok daha zordu ve "imgeyi özgürce ifade etmeyi" zayıflatıyor ve
stili sınırlıyordu . 1 8 5 0'lerin sonlarında bu sorun da çözüldü ve
Fransa'da "çelikle kaplama" yöntemi bulundu . Daha sonraları
keşfedilen elektro-kaplamanın özel bir şekli olan bu teknik,
kazınmış ve dağlanmış bakır levhaların üzerine uygulanabilen ,
272 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çelikten yapılı çok ince bir "cilt" geçiriyordu . Çelik üzeri gravür
de bir alçak baskı yöntemi ike n , 1 7 9 7'de Almanya' da Münih
yakınlarındaki Solnhofen'de , Alois Senefelder tarafından bulunan
taşbaskı yöntemi , bir düz baskı yöntemidir. Bunda istenen çizim ,
siyah renkli ve yağlı litografi kalemi , yağlı tebeşir ya da çini mü­
rekkebi ile bir taş levha -çoğunlukla yaklaşık 5- 1 O cm kalınlığında
bir kireçli şist olan Solnhofer arduvazı- üzerine yapılır. Çizim işlemi
sona erdikten sonra taş yüzeyi, nitrik asit ve arapsakızı çözeltisinden
ibaret bir karışımla silinerek, taşın gözenekleri kapatılır. Taştaki
diğer yerler, baskı işlemi sırasında sürekli olarak nemlendirilir.
Bu nemli yerler, yağ içerikli baskı boyasını içine almazlar. Her
sayfa baskı için taş kalıp, yeniden boya merdanesine sürülmelidir
ve her farklı renk için, aynı desende ayn ayn kalıplar (üç farklı renk
için aynı desende üç ayn kalıp) kullanılmalıdır. Bundaki ana sorun,
çizim hatalarının silinememesidir. Küçük düzeltmeler keskin bir
bıçakla yapılabilir ama büyük boyutta düzeltme gerektiğinde, yeni
bir taş alarak çizime yeniden başlanmalıdır. Baskı işi bittiğinde taş
kalıp bir daha kullanılmayacaksa, desen kazılarak düzleştirildikten
. . .

ı ır. 1 70 1 7 1 1 72 1 73
sonra yem desendek"ı baskı1ar ıçın tekrar tekrar ku11anı1ab"l" · · ·

Bir çukurbaskı ya da oymabaskı tekniği olarak gravür işinde


bakır ya da çinko levhanın üzeri , bir dağlama zemin tabakasıyla
kaplanır. Bu tabaka Rembrandt'a göre balmumu , mastik ve Suriye
asfaltı (bitüm) karışımının birlikte kaynatılmasıyla elde edilirdi. Bir
çelik kalemle bu dağlama yüzeyi üzerine çizim kazılırdı . Asitle
dağlamadan önce , levhanın arka tarafına destek tabakası olarak
asfalt ya da şellak sürülürdü . Çizimin yapıldığı noktalar dağlama
sırasında asidin yeme etkisine açık bulunduğundan, o noktalarda
derinleşmeler olurdu . Bakır ya da pirinç levhalar en iyi şekilde
demir klorürün sulu çözeltisi ile dağlanırken, çinko ve bakır lev­
halarda nitrik asit (kezzap) kullanılabilirdi . Dağlamadan sonra
dağlama zemin tabakasının, organik çözücü ile uzaklaştırılması
gerekirdi ve böylece levha , baskıya hazır duruma gelirdi . 1 7 4
Bakır üzeri gravür tekniği , Avrupa'da 1 6 . yüzyılda kullanıma
girmiş ve 1 7. ve 1 8 . yüzyılda haritalar bu yöntemle hazırlanmıştır.
johannes Stradanus ( 1 523- 1 604) tarafından yayımlanan Nova
reperta (Yeni Keşifler) ( 1 600) adlı eserde, 1 6 . yüzyılın çeşitli keşif
Tarihte Matbaacılık 1 2 73

Şekil 58. "Scu/pıura in Aes " (Bakır Üzerine Gravür Atölyesi): ]ohannes Stradanus 'un
Nova reperta adlı eserinde Stradanus 'un resminden Philipp Galle 'nin kuru teknikle (asitle
dag/amaksızın) hazır/adıgı gravür (Amsterdam, 1 5 70-1 580) .m ""

ve buluşlarını yansıtan çeşitli resimler yer almaktadır. Şekil 58'de,


Nova reperta da yer alan , johannes Stradanus'un bir resminden
'

Philipp Gaile ( 1 5 3 7- 1 6 1 2 ) tarafından hazırlanan bir gravü r


görülmektedir ve Galle'nin sanatının yüksek düzeyini sergiler.
Resimde sol altta görülen gravürcüler, haritacılarca oluşturulan
taslaklardan, bir keşif günlüğünden ya da bir geminin seyir def­
terinden yararlanarak bir bakır levha üzerine ters biçimde desen
oluştururlardı. 1 7 5 johannes Stradanus'un kendi kitap baskı atölyesine
ilişkin çiziminin yine Gaile tarafından yapılmış gravürü ise Şekil
59'da yer almaktadır. 1 62 Bu resimde 1 6 . yüzyıl matbaa işçilerinin
en önemli çalışma adımlan sergilenmektedir: Tertip (solda) , içi
boya dolu iki deri torba aracılığıyla basılı kağıda renk atma (orta
arka kısımda) , kağıdın yüzeyine presle baskı yapma (orta sağ önde) .
Şekilde görülen baskı makinesinde el burgusu ile büyük bir kuvvet
harcanmakta ise de hem dökme harf kalıbının hem de basılacak
kağıt malzemenin düz olması bu güçlüğü bir ölçüde azaltıyordu .
2 74 1 Kiigı dın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Şekil 59. 1 6. yüzyıl Avrupa basımevi: En soldaki adamlar önlerinde duran metni okuyarak
dizgi yapıyor, arka plandaki deri ıorbalardan hazırlanmış içi boya dolu tamponlarla renk acıyor.
sagdaki ise bir presle baskı yapıyor; sag tarafta, basılı kagıtlar iplere asılmış halde kurutuluyor
Uohannes Stradanus'un Nova reperta'daki resminden Philipp Galle'nin hazırladıgı bakır
kazıma resim, Amsterdam, 1 5 70- 1 580). 162.m

Hollandalı ünlü ressam Rembrandt sıklıkla asitle dağlamaksızın


kuru kazıma tekniğini uygulamıştır. Bu tekniğin gerçek kalitesi ,
çizgi kenarlanndaki metalik ince çapaklanmadan ileri gelir ve bu
noktalann yakaladığı mürekkep zerrecikleri , baskıya büyük bir
zenginlik katar. Ancak art arda yapılan baskı süresince bu çapak­
lanmalar gitgide ortadan kalktığından , baskı kalitesi zamanla
178
düşmektedir.
Hümanistlerin temel ilkesi, edebiyat alanında Yunan ve Latin
klasiklerine dönmek, bilimsel alanda ise gitgide sadeleşen bir
anlatım biçimi oluşturmaktı. Hümanistlerin çabalan sonucunda
1 5 . yüzyıldan itibaren klasik yazarlann eserleri sayısız kez yayın­
lanmıştır. Böylece Antik dünyanın mekanik, kozmografya, fizik,
doğa bilimleri ve tıp alanındaki belli başlı yapıtlan, farklı bir
Tarihte Matbaacılık l 275

okuyucu kitlesi ile buluşmuş, eski ustaların eserleri yorumlanarak


tartışılabilmiş ve yüzyıllara dayanan ünleri bir kez daha pekişmiştir.
Bu arada kimi Hümanist matbaacılar, Ortaçağ'a ait çeşitli bilimsel
yazılan, kaynak göstermeksizin kopyalamışlardır.
Tüm sanatlar gibi grafik de kendi çağının bir aynasıdır. Gotik
sanatında hemen hemen tüm sanat dallarının sergilediği eserler,
dinsel içeriklidir. Hümanizma dönemiyle birlikte bilimsel konulu
grafikler de görülmeye başlanmıştır. Her şeyden önce de Almanca
konuşulan ülkelerde tıp eserleri ve şifalı bitki kitapları yayımlanmış,
Rönesans döneminde levha kazıcılar (hakkaklar, gravürcüler) , ünlü
tabloların röprodüksiyonlanna başlamıştır. ltalya'da ve özellikle
Barok döneminde Hollanda'da bakır üzerine kazıma tekniği ön
plana çıkmıştır. Barok döneminde Hollanda, en iyi bakır kazımacı­
lara sahipti. Barok dönemi sonlarına doğru Fransa da ses vermeye
başlamış ve Fransız sanatçıları, yaşam sevinci konularını işlemiştir.
Rokoko döneminde bakır kazımacılığı, artık kitap hazırlamada bir
yan uğraş olmaktan çıkmış ve tam sayfa resim hazırlama uğraşına
bürünmüştür. Romantik ve Biedermeier dönemlerinde ise grafik
sanatı, en parlak düzeyine erişmiş ve grafik sanatına çok büyük bir
gereksinim duyulmuştur. Yeni teknik yöntemler -çelik üzeri gravür
ve taşbaskı- bu gereksinimi tam anlamıyla karşılayamamıştır. 1 70
Yapımında kullanılan gereçler ve kağıt üzerinde ayırt edilme
bakımından kazımalı gravür (lng. "engraving" ; Fra . "gravure " ;
Alnı. "Kupferstich") ile dağlamalı gravür (lng. "etching"; Fra. "eau­
Eorte" ; Alnı . "Atzung") ayrımı güç olmakla birlikte birbirinden
farklı tekniklerdir. Kazımalı gravür, hakkak kalemi ("hurin ") ile ,
genellikle bakır levha üzerine kazınarak yapılmakta , sonra bu
levha , mürekkebe batırılmakta , levhanın yüzeyi muslin benzeri
bir bezle silinince mürekkep yalnızca oyuklarda kalmaktadır. Bu
haliyle kağıda basıldığında çizgiler, elle dokunulduğunda hafifçe
hissedilebilecek şekilde kabarıktır. Dağlamalı gravür tekniğinde ise
desen, hakkak kalemi ile metal bir levha üzerine sürülmüş, asitten
etkilenmeyen reçineli ya da balmumlu bir tabaka üzerine çizilir,
sonra bu levha aside daldırılır ve çizilmiş desen asitle aşındırılır.
276 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Her iki baskı tekniğinde desenin kağıt üzerindeki görünümü


aynıdır. Ancak, dağlamalı gravür, metale göre daha yumuşak
olan bir tabaka üzerine ve daha serbestçe çizildiği için, bunda
çizgiler daha yumuşak ve kıvraktır. 1 6 7 Pirogravür ise "yakarak
gravür" ya da "ateşle dağlama gravür" (Osmanlıcası "hak-i binnar")
anlamına gelir.
Bakır üzeri gravür tekniğinde derinlikler elde etmek için en
sık kullanılan aşındırıcı asit, nitrik asit olmuştur. Zayıf çizgilerin
elde edilmesinde kısa süreli dağlama , kuvvetli çizgilerin elde
edilmesinde ise uzun süreli dağlama uygulanır. Dağlama süresince
oluşan hidroj en gazı kabarcıkları , sürekli olarak yumuşak bir
fırça ile uzaklaştırılmalıdır, aksi takdirde dağlamada nokta halinde
boşluklar oluşur . Dağlama işlemi tamamlanınca b akır levha
üzerindeki asit , suyla yıkanarak uzaklaştırılır ve levha kurutulur.
Terementi ile gerekli temizleme yapılır. Renkli baskı yapılacaksa ,
yağ temelli bir boya kullanılır. Çinko ve bakır, aynı asit ile dağlan­
mamalıdır; çünkü bakırı dağlamada kullanılacak asidin derişimi
daha yüksek olmalıdır (bakırda 1 5-25 Be'lik ya da 1 , 1 1 5- 1 , 208
glcm3'lük nitrik asit , çinkoda ise 5-8 Be'lik ya da 1 ,035- 1 ,058
glcm3'lük nitrik asit kullanılmalıdır) [Be : özgül ağırlığa ilişkin bir
ölçü olarak Fransız kimyacı Antoine Baume'den ( 1 728- 1 804) ad
alan "Baume (okunuşu "bome") derecesi"nin simgesi] . Başka bir
sakıncası ise, bakırı dağlamış bir asit çözeltisi çinko levha üzerine
sürülecek olursa, çinko üzerinde bakır çökelmesi olur. 1 79
Kitap basımcılar, üzerleri girintili çıkıntılı olarak oyulmuş
metal levhalar kullanarak bunları tipografik harflerle bir araya
getirebildiler ama , asıl metal üstüne gravür, "oyma-baskı" idi. Bu
yöntemde oyma-baskıcı, deseni genellikle bakır bir levha üzerine
kazı kalemiyle çizerek doğrudan oyardı. Ama gravürü oyma-baskı
halinde basmak için daha büyük bir basınç gerekliydi , çünkü
mürekkep çukurdaydı. Dolayısıyla gravürü , kabartılan mürek­
keplenmiş basım harfleriyle aynı bir formada kullanmak olanağı
yoktu . Böyle bir şey yapabilmek için, resim ve yazı için iki ayn
baskı yapmak gerekirdi ki bu da hem zaman kaybı hem de kimi
Tarihte Matbaacılık J 277

teknik güçlükler demekti. Bu nedenle oyma-baskıdan başlangıçta


kitap basımında ancak çok ender olarak yararlanıldı .
Kitap illüstrasyonunda çukur baskı tekniği (ofort, < Fra. "eau­
forte": "kuvvet suyu", yani nitrik asit) , bakır levhanın üzerine aside
dayanıklı bir vernik, reçine , balmumu ya da katran sürüldükten
sonra , elde edilmek istenen deseni bu verniğin üzerine ince uçlu
kalemle çizmeye , böylece açılan boş yüzeyi bir asidin (nitrik asit ,
yani kezzap) etkisine açık bırakarak, baskı mürekkebine bulanan
bu kısımların desenini çıkarmaya dayanmaktadır.8
En eski ve en güç alçak baskı tekniği olarak bakır kazıma
tekniğinin başlangıcı 1 5 . yüzyıl ortalarına uzanır. 1 6 . yüzyıl baş­
larında yeni bir alçak baskı tekniği olarak bakır dağlama tekniği
ortaya çıkmıştır. Bunda, daha sonra asitle dağlanacak yerlere sivri
uçlu bir tığ (metal kalem) yardımıyla çizim kazılıyordu . Kazıma
(gravür) tekniğinin özel bir şekli, "aquatinta " yöntemidir (çini
mürekkep çizimini kopyalamayı taklit için bakır kazıma tekniği) .
Bu teknikle , yumuşak yanın tonlar da üretilebilmekteydi. 1 768
yılında Fransız Jean Baptiste Le Prince ( 1 72 1 - 1 787) tarafından
bulunmuş olan bu yöntem, günümüzde de kullanılmaktadır.
Bunda değişik tonlar, farklı süreli dağlama işlemleriyle gerçekleş­
mektedir. Kazıma işinde bakır yerine çelik levha kullanılacak
olursa, daha kalımlı ve daha kaliteli ürünler elde edilir; ancak bunun
hazırlanması , çeliğin çok daha sert olması nedeniyle oldukça
güçtür. "Mezzotinto " (lta . "yan-renkli") , bakır ya da çelik levha
üzerine bir kazıma / alçak baskı tekniği olup yumuşak ve basamak
halinde yanın renk tonlarını verir. Bu teknik 1 642'de Ludwig
von Siegen ( 1 609- 1 680) tarafından Hollanda'da geliştirilmiş ve
özellikle 1 7 . ve 1 8 . yüzyıllarda lngiltere'de çok tutulmuştur.69
1 5 . yüzyılda Almanya'da yaygınlaşmaya başlayan ve 1 9 . yüzyıl
ortalarına dek uygulanan gravür sanatı, Doğu'ya seyahat eden
Avrupa'lı oryantalist gezginlerin en çok yeğledikleri resim teknikle­
rinden biriydi. Yolculukları sırasında gördükleri ilginç sahneleri
desen olarak çalışan sanatçılar ülkelerine döndükten sonra bu
desenleri gravür yoluyla çoğaltmışlardır.
278 I Kağıdın ve Matbaanın Kül türel Tarihi

1 882'de, bir resmi noktalara ayırarak gerçekleştirilen "ototipi"


yöntemi geliştirilmiştir . Röprodüksiyon tekniğindeki can alıcı
buluş , 1 9 . yüzyılın ilk yansında geliştirilen fotografi tekniğidir;
bunun ardından fotogravür ve fotolitografi teknikleri ortaya çık­
mıştır. Böylece resimler, o zamana dek görülmedik hızda, daha
kapsamlı ve daha çok sayıda basılır hale gelmiştir.69 Günümüzde
de birçok sanatçı, sanat eseri resimlerin baskılarının üretilmesinde
fotogravür tekniğinden ya da tifdruk (Alnı. " Tiefdnıck": alçak baskı)
tekniği olan rotogravür tekniğinden yararlanmaktadır.

lBRAHlM MÜTEFERRİKA VE OSMANLI'DA MATBAA


Geniş kitlelere kitap sunabilecek ilk Türk matbaası , Lale
Devri'nde Macar asıllı İbrahim Müteferrika ve Paris'te bir süre elçi
olarak bulunan Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin eşliğinde giden oğlu
Said Mehmed Efendi'nin, Fransa'daki basımevlerini incelemeleri
sonrasındaki girişimleriyle gerçekleşmiştir . Niyazi Berkes'in
( 1 908- 1 988) belirttiğine göre İbrahim Müteferrika ( 1 674- 1 746) ,
Erdel Prensliği'ndeki (Transilvanya) Kolozsvar (bugünkü Cluj ­
Napoca) kentinde , Hıristiyan anne-babadan dünyaya gelmiştir.
Katolik Habsburg yönetiminden kaçmış, Transilvanya'da yirmi
yaşındayken Doğu Avrupa'mn istilası sırasında Türkler tarafından
kaçınlarak esir alınmış, kölelikten kurtulabilmek için İslam'ı kabul
ederek Türklerin hizmetine girmiş, Osmanlı bürokrasisine gir­
dikten sonra "Osmanlı Sultam'nın özel danışmam ve elçisi" olarak
müteferrikalık konumuna yükselmiş ve Doğu Avrupa ile Ukrayna
prensliklerinde büyükelçilik yapmıştır. 1 80 Müteferrika , padişahın
dış hizmetindeki ya da devlet büyüklerinin buyruklarım ileten
görevli anlamındadır. Saygın ve şerefli bir konumu olduğu için
padişah müteferrikalan seçkin, soylu ve güvenilir kimselerden
seçilirdi .
Sultan III . Ahmed'in (yön. 1 703- 1 730) sadrazamı Nevşehir'li
Damat İbrahim Paşa ( 1 660- 1 7 30) , Yirmisekiz Çelebi Mehmed
Efendi'yi (ölm. 1 732) Fransa Kralı XV. Louis'ye (yön. 1 7 1 5 - 1 774)
elçi olarak göndermişti. Çelebi Mehmed Efendi, Edime'de dünyaya
gelmiş olup babası Yeniçeri ağalarından saksoncubaşı Süleyman
Ağa'dır. Lakabını, yeniçeri olduğunda 28. Orta'ya mensup olma-
Tarihte Matbaacılık l 279

sından almıştır . Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi ile birlikte


Paris'e giden oğlu Said Mehmed Efendi (ölm. 1 76 1 ) , oradayken
matbaanın önemi hakkında bilgi edinerek dönmüştü . Yirmisekiz
Mehmed Çelebi, Paris sokaklarını gezmiş, ilgisini çeken teknik
konulan, tıpla ilgili kimi açıklamaları, zooloji ve botanik bahçelerini,
operaları , tiyatroları ve kimi kültürel etkinliklerle ilgili konulan
bir rapor halinde devlete sunmuştur _ ısı Aslında Said Mehmed
Efendi'nin Osmanlı toplumundaki etkisi daha geniş olmuştur.
Fransa'nın başkentinde babasından daha çok dolaşarak geniş bir
dost çevresi edinen ve Fransız dilini iyi konuşan ilk Osmanlı Türk'ü
olmuştur. Said Mehmed Efendi'nin lstanbul'a getirdiği kitaplar,
elbiseler ve mobilyalar, bir tür Batı modası yaratmıştır. 1 82 Öte
yandan Macar asıllı lbrahim Müteferrika , Osmanlılara esir düşüp
''lbrahim" ("Basmacı lbrahim") adını alarak Müslümanlığı kabul
ettikten sonra orduda tercümanlığa koyulmuş ve ardından mütefer­
rikalık hizmetine atanmıştır. Erdel ve Macaristan, Orta Avrupa'da
matbaacılığın çabuk yerleştiği yer olmuştu . Macaristan'da iken
bilimle, özellikle de coğrafya ile ilgilenmiş, basımcılık ve hakkaklık
yapmıştır. lstanbul'daki lakabı, ''lbrahim el-Coğrafl" ("Coğrafyacı
lbrahim") idi. 1 8 1 Ünlü bir basımevine sahip olan Koloszvar kentinde
dinbilimi öğrenimi gören Müteferrika , Müslüman olmazdan
önce basımevi konusunu yakından bilen biri idi. lbrahim Mütefer­
rika, 1 7 1 5 yılında Viyana'da Prens Eugene'in ( 1 663- 1 736) katına
yaptığı elçilik gezisi sırasında matbaacılık konusunda incelemeler
yapmıştı. Bu nedenle lstanbul'da basımevi açılması düşüncesini
Sadrazam Damat lbrahim Paşa'ya ve Yirmisekiz Çelebi Mehmed
Efendi'ye getiren, o olmuştur. ı83
Matbaa ve haritacılık ile yakından ilgilenen lbrahim Müteferrika,
daha l 7 1 9'dan başlayarak şimşir kerestesi üzerine oyma ile dört
harita (Marmara Denizi , Karadeniz , Memalik-i lran ve lkllm-i
Mısır) basmış ve ardından Osmanlı'da matbaanın kurulması için
Risaletü 'l-Müsemmati bi Vesiletü 't- Tıbaa (Matbaanın Gerekleri)
( 1 726) adlı bir risale yazarak matbaanın gerekliliğini savunmuştur. ıs4
Sekiz yıl boyunca , matbaa kurmak için izin almaya çalışmıştır.
Ona göre matbaa, elyazma kitaptaki hataları azaltacak ve yazılan
daha okunaklı duruma getirecekti. Aynca kitaplar daha ucuza mal
280 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

edilecek, okuma oranı artacak, kütüphaneler çoğalacaktı. Kuzey


Afrikalı Müslümanların İspanya'dan atılması sırasında ve Moğol
istilasında tahrip edilen Kur'an ve diğer din kitaplarından acıyla söz
etmiştir. Eğer Osmanlı kendi matbaasını kurarsa, İslamı dünyanın
dört bir yanına yayabilecek , Osmanlının şerefi artacak, İslam
kültürüne hizmet edilmiş olacak, İslam içerikli kitapları basma
konusunda neredeyse tekelleşmiş olan Avrupalıların elinden bu
olanak alınacak ve Avrupalıların İslamı kitap basımından sağla­
dıkları kar, ülkede kalacaktı. ı2 O zamanlar gereksinim duyulan
Türkçe kitaplar, Arap harfleriyle Avrupa'da basılıyordu. Hıristiyan
ve Musevi tebaanın matbaalarında yayınlanan kitaplardan başka
Avrupa'daki matbaalarda basılan Arapça, Farsça ve Türkçe kitaplar,
Osmanlı kentlerinde yabancı tüccarlar tarafından satılıyordu. 1 587
yılında Sultan III. Murad'dan (yön. 1 5 74- 1 595) aldıkları bir ferman­
la, tüccar Bandini Kardeşler, ilk önce Eukleides'in (Öklid) (-İÖ
3 1 6-2 50) Stoikheia (Geometrinin Öğeleri) adlı ünlü geometri
eserinin Arapça çevirisi olan ve 1 594 yılında Roma'da Türkçe
harflerle basılan Tahrir el-Öklides fi Usal el-Hendese adlı kitabını
Türkiye'ye getirerek satmışlardı . Aynı fermanda sancakbeyleri ve
kadılara verilen buyrultuda Avrupa'da Arapça ve Farsça olarak
basılmış eserleri satmak üzere ülkeye getiren kitap tacirlerine en­
gel olunmaması ve kitap yüklerine zarar verilmemesi buyrulmuş­
tu . ıss Şeyhülislam Abdullah Efendi'nin, yalnızca fıkıh, kelam, ha­
dis ve tefsir ilimleri dışındaki kitapların basılabileceği koşullu
fetvası ve Sultan lll. Ahmed'in 5 Temmuz 1 72 7 ' deki fermanıy­
la çıkan iznin ardından, Said Efendi'nin de malı yardımları ile ilk
matbaa ("Dar el-Tıba'at el-Amire") 1 6 Aralık 1 72 7'de kurulabilmiş,
ilk kitap basımı ise ancak 3 1 Ocak 1 729'da, Avrupa'daki ilk matba­
alardan yaklaşık 280 yıl kadar bir gecikme ile gerçekleşebilmiştir.
Bu gecikmenin, o sıralarda İstanbul'daki kabarık sayıdaki hatta­
tın gözetilmesine yönelik olduğu düşünülmektedir. Yine de hat­
tatlar bu fermana karşı çıkmışlardı . Sonunda bir gösteri dü ­
zenlemeye karar vererek mürekkep ho kkaları , divitler ve
kalemtıraşlarını bir tabuta koyarak matbaanın inşa edileceği yere
kadar yürümüşlerdir. O sıralarda lstanbul'da yaklaşık 90 bin hattat
vardı . ısı
Tarihte Matbaacılık l 281

Müteferrika 1nın , diplomatlığı ve askeri yazarlığı dışında


zamanında hem Doğu'daki hem de Batı'daki bilimsel çalışmaları
bildiği ve izlediği anlaşılmaktadır. Usal el-Hikem fi Nizam el-Ümem
(Halkların Yönetim Anlayışlarının Temel Kuralları) ( 1 73 1 ) adlı
eserinde Osmanlı devletinin kalkınması için nelerin öğrenilmesi
ve uygulanması gerektiği üzerinde durmuş , Latince'den çevirdiği
Füyuzat-ı Mıknatısiye (Mıknatısın Yararlan) ( 1 732) adlı eserinde
186
ise pusulanın icadını , mıknatısın özelliklerini anlatmıştır.
Müteferrika , Katip Çelebi1nin (Hacı Kalfa) ( 1 609- 1 657) ,
1 648- 1 654 yıllarında yazılan, tanınmış eseri Cihannüma1sını (Dün­
yanın Görünümü) l 7321de matbaasında basmıştır. Müteferrika bu
basım sırasında esere yeni astronomi konusu ile ilgili bölüm ve
açıklamalar, aynca da haritalar eklemiştir. Müteferrika , l 7331de
Andreas Cellarius'un (- 1 596- 1 665) Atlas coelestis (Gökyüzü Atlası)
adlı Latince astronomi eserini tercüme etmiş , Naima1nın ( 1 655-
1 7 1 6) ve Mehmed Raşid Efendi1nin (ölm . 1 735) sırasıyla Naima
Tarihi ve Raşid Tarihi olarak bilinen vakayinamelerini yayımlamış,
bunların çoğuna kendi yorumlarını da eklemiş ve aynca özellikle
1 80 · 1 8 7
harita yayımlamaya büyük önem vermiştir.
İbrahim Müteferrika , 1 7 yıl süren basımcılığında 2 3 baskıda
toplam 1 2 500 adet kitap yayımlamıştır. Ölümüyle basım işleri de
durmuş; daha sonra ise ancak 1 830'larda yeniden sürekli ve dü­
1 88
zenli hale geçmiştir.
O zamanlar matbaa sözcüğü yerine "basma" (günümüzde
"basım") sözcüğü kullanılırdı. Osmanlı İmparatorluğu1ndaki İslam
hoşgörüsü , Türkçe ya da Arapça hiçbir şey basmamak koşuluyla
İslam dininden olmayan topluluklara başkentte ve başka kentlerde
kendi matbaalarını çalıştırmak için çok önceden izin vermişti .
Yahudiler İspanya1da l 482 1de matbaa kurmuşlardı . 1 485 yılında
Sultan il. Bayezid (yön. 1 48 1 - 1 5 1 2 ) , Arapça ya da Türkçe matbu
(basılı) malzeme bulundurulmasını yasakladı . josua Salomon
Soncino (ölm. 1 492) , 1 488 yılında İtalyan kenti Soncino'da ilk
lbranice lncil 'i bastı , Soncino ailesinin diğer basımcı üyeleri
1 488- 1 54 7 yıllan arasında başta Soncino olmak üzere ltalya'nın
çeşitli kentlerinde ve Türkiye'de , çoğunlukla İbranice kitaplar
ısı J Kciğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

yayımladılar . 43 1 49 2 yılında İspanya' daki zulümden kaçarak


Osmanlı ülkesine göç eden Yahudi David ve Samuel ibn Nahmias
kardeşler, Sultan il. Bayezid'in izniyle ilk matbaayı l 493'te (yani
Gutenberg'den 40 yıl kadar sonra) İstanbul'da kurdular. Bunların
bastıkları ilk kitap , Arba Ah Turim adlı dinsel bir kitaptır. Ardından
yine Sefarad Yahudileri tarafından 1 495 yılında Selanik'te, 1 552'de
Belgrat'ta , 1 5 54'te Edime'de ve daha sonra da Şam'da ve 1 658'de
İzmir'de matbaalar kuruldu . İbrani yazılarıyla İspanyolca ilk Tevrat,
1 54 7'de İstanbul'da E. G. B. Soncino tarafından bastırılmıştır. 1 89
Yahudi yazar, haham ve basımcı Manasse ben Israel ( 1 604- 1 657),
1 62 6 yılında Amsterdam'da ilk İbranice kitap basımevini kur­
muştur.43 Müslüman olmayan diğer azınlıklardan Ermeniler (Patrik
Sebasti Mikael'in yardımlarıyla Venedik'te tipografi öğrenen Tokat'lı
Abgar Tibir adlı biri) 1 5 67'de İstanbul / Karagümrük'te ; Rumlar
[Oxford'da Balliol Kolej i mezunu Kefalonya'lı Nikodemos I I .
Metaxas'm ( 1 5 8 5 - 1 646) İngiltere'den ithal ettiği makinelerle]
1 62 7'de İstanbul'da; Hıristiyan Araplar ise Halep'te ilk matbaalarını
kurdukları halde, Türk ve Müslüman kitle, matbaayı "şeriata aykırı"
sayan akıldışı bağnaz düşüncenin kurbanı olmuştur. 1 90 Metaxas ,
doğduğu Kefalonya Adası'nda uzun yıllar rahip ve başpiskopos
olarak yaşamış , daha sonra 1 623- 1 62 7 yıllan arasında Londra'da
basımcılık tekniğini öğrenmiş ve İstanbul'a dönerek matbaasını
kurmuştur. Metaxas'ın İstanbul'da bastığı ilk Rumca kitap, Maximos
Marguinios'un ( 1 549- 1 602) Homillia (Vaazlar) ( 1 62 7) başlığını
taşımaktadır.43 Osmanlı topraklarında 1 8 . yüzyıla değin İbrani ,
Yunan, Ermeni, Süryani ve zaman zaman Latin harfleriyle kitap
basılırken, Türklerin ve bütün Müslüman reayanın kullandığı
harflerle hiç kitap basılmamıştır. 1 9 1 Avrupa'daki matbaalar, örneğin
İ talya ' d a , daha 1 5 00'lerin b aşlarında Arap harfle riyle kitap
basmaya başlamışlardı . Bunlar arasında gerek ana dilleri Arapça
olan Hıristiyanlar için, gerekse Hıristiyanlığı yaymak için basılan
lncil'ler, dua kitapları ve çeşitli din1 yayınlar dışında Müslüman
bilginlerinin yazdığı bilimsel kitaplar, eski Yunan bilginlerinin
Arapça tercümeleri ve Arapça gramer kitapları da bulunuyordu. 1 92
Bu konu da günümüze ulaşan Arapça basılmış en eski kitap ,
Horologium breve adlı 1 5 14 basımı bir Hıristiyan dua kitabıdır. 1 90
Tarihte Matbaacılık 1 283

Sırbistan'a matbaa 1 6 . yüzyılda Osmanlı egemenliği döneminde


girmiş ve manastırlar ile kimi prenslerin koruması altında ge­
lişmiştir. llk matbaacıların büyük bir bölümü Ortodoks rahipler
olduğu için basılan eserler de dinsel nitelikte idi.
18. yüzyılda Büyükelçi ŞehdI Osman Efendi, St. Petersburg'daki
Bilimler Akademisi'ne gittiğinde orada "acayiphane" diye adlandırdı­
ğı doğa tarihi müzesini, kütüphaneyi ve basımevini ziyaret etmişti.
Bunlar arasında onun en çok ilgisini çeken, basımevi olmuştu . St.
Petersburg Bilimler Akademisi'nin araştırmaya yönelik etkinliklerine
ise , dikkate değer bulmadığı için, raporunda yer vermemişti . 193
Müteferrika'nın kendi kurduğu matbaasında ustabaşı ve diğer
on beş personel Yahudi idi ve kitap ve harita basmak için dört ma­
kine çalışıyordu . Arap , Türk ve Latin harf kalıpları Hollanda'nın
Leiden kentinden ithal edildi. Matbaada 1 729'dan itibaren basılan
kitaplarla, Osmanlı modernleşmesine yönelik ilk bilimsel adımlar
atılmıştır. 1 729- 1 742 arası 1 3 yıl içinde tarih, coğrafya, astronomi,
fizik ve matematik kitaplarının yam sıra Latince , Fransızca, Arapça
ve Farsça'dan seçilen Arapça-Türkçe ve Türkçe-Farsça sözlüklerle
denizcilik tarihi ve mıknatıslıkla ilgili kitabı dahil 23 ciltlik 1 7 kitap
(toplam olarak yaklaşık 1 2 5 0 0 adet) basıldıktan sonra 1 742
yılında kapatılmıştır. l 745'te Kadı İbrahim Efendi ve Ahmed Vasıf
Efendi (ölm. 1 807) , matbaayı alıp işletmeye başlamışsa da matbaa
1 7 5 6'da yeniden kapanmıştır . Matbaanın işletme hakkı 1 784
yılında bir tekel olarak Raşit Efendi (ölm. 1 798) ve Ahmed Vasıf
Efendi'lere devredilerek matbaa yeniden çalıştırılmaya başlanmıştır.
Ancak Sadrazam Halil Hamit Paşa ( 1 736- 1 785), Müteferrika'ya
verilen tefsir, hadis, fıkıh gibi dinsel konulan içeren kitapların ba­
sım iznini kaldırarak dinI kitaplara yönelik basım yasağı getirmiştir.
Osmanlı'da ikinci matbaa , Mühendishane-i Bahrt-i Hümayun'un
başkam ve hendese (geometri) hocası Abdurrahman Efendi tarafın­
dan l 797'de Mühendishane'de açılmıştır. Bu iş için Berlin'li ünlü
matbaacı Johann Friedrich Unger'e ( 1 7 5 5 - 1 804) Arap harfleri
ısmarlanmıştır. Abdurrahman Efendi, başka bir matbaayı da 1 802'de
Üsküdar' da kurmuştur. "Takvimhane-i Amire" adı ile kurulan bu
matbaada 1 Kasım 1 83 l 'den itibaren " Takvim-i Vekayi" gazetesi
basılmaya başlanmıştır. 1 83 l 'de kurulan Bab-ı Seraskeri basımevin-
284 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

de taşbasmacılığa başlanmıştır. 1 883'te İstanbul'daki matbaaların


sayısı 54'ü bulmuştu . Gutenberg'den Müteferrika'ya kadar geçen
280 yıllık dönemde Avrupa'da 1 , 5 milyon çeşit kitap, 2 milyara
yakın adette basılmıştı. Türkiye'de basılan ilk resimli kitap Tarih-i
Hind-i Garbı el-Müsemma bi HadTs-i Nev (Batı Hint Adalan Tarihi)
olup , yeni keşfedilmiş Amerika'ya ilişkin 1 583 tarihli bir elyazma
eserdi . 1 2. 1 9•
İbrahim Müteferrika'nın matbaasında Arap harfleriyle basılmış
ilk Türkçe eser, 1 729 yılının 3 1 Ocak tarihinde basılmış olan,
Van'lı Mehmed Efendi (Muhammed bin Mustafa el-Yani; Vankulu)
(ölm. 1 592) tarafından İsmail bin Hammad el-Cevheri'nin (ölm.
1 003) ünlü Lügat-i Sıhhah (ya da Sıhahü 1-Cevheri veya Muhtarü 's­
Sahah) adlı Arapça sözlüğünün Türkçe çevirisi bir Arapça-Türkçe
sözlük olan Kitab-ı Lügat-ı Vankulu 'dur (Vankulu Lügatı) . Yine
aynı yıl, Katip Çelebi'nin 1 655'de yazmış olduğu ve Osmanlı deniz
seferlerinden söz eden Tuhfet el-Kibar [T Esfar el-Bihar (Deniz
Seferleri Hakkında Önde Gelen Büyüklere Armağan) ( 1 7 2 9 )
adlı kitap d a basılmıştır (Şekil 60) . Müteferrika'nın bastığı diğer
eserler şunlardır: Kruninski'nin eserinin çevirisi olan Tercümet-i
Tarih-i Seyyah der Beyan-ı Zuh ur-ı Agvaniyan ve Sebeb-i lnhi­
dam-ı Bina-i Devlet-i Safeviyan ( 1 729) , Mehmed bin Emir Hasan
el-Suudi el-Niksari (ölm . 1 59 1 ) tarafından çevrilerek 1 583'te
Sultan III. Murad'a sunulan Tarih-i Hind-i Garbi el-Müsemma bi
HadTs-i Nev (Batı Hint Adalan Tarihi) ( 1 729/1 730) , İbn Arapşah'ın
(ölm. 1 392) Acayib el-Makdur fT Ahval-i Timur adlı eserinden
Bağdat'lı Nazmizade Hüseyin Murtaza'nın yaptığı Tarih-i Timur-i
Gürkan (Timur'un Tarihi) adlı çevirisi ( 1 729/1 730) , Ahmed bin
Hemdem Süheyli Efendi'nin Tarih-i Mısrü 1-CedTd ve Tarih-i Mısrü 'l­
KadTm (Yeni ve Eski Mısır Tarihi) ( 1 730) adlı eseri, Nazmizade'nin
Gülşen-i Hülefa (Halifelerin Gül Bahçesi) ( 1 730) , Johann-Baptiste
Holdermann'ın ( 1 694- 1 730) Grammaire Turque ou Methode courte
& facile, pour apprendre la langue Turque (Türkçe Öğrenmek
İsteyenler İçin Çabuk ve Kolay Dilbilgisi Yöntemi) ( 1 730) (Şekil
6 1 ) , Müteferrika'nın bizzat yazdığı Usal el-Hikem fT Nizam el­
Ümem (Halkların Yönetim Anlayışlarının Temel Kuralları)
( 1 732) , Müteferrika'nın Türkçe'ye çevirdiği ve pusulanın yararlarını
Tarihte Matbaacılık l 285

...
, -::ır�ı �-1'...,.)­..
• ,� 4 .._,..*
�� � �i.IJ-
....,;.}1 ,1. ,,. .....,- ıJ,:.,_....;.\
' -·· ---
�� �:_______

Şekil 60. Ibrahim Müteferrika 'nın bastıgı, Katip Çelebi'nin Tuhfet el-Kibar. . 'ından (1 729)
Akdeniz haritası. 1 96

ve nasıl kullanılacağını anlatan Füyuzat-ı Mıknatısiye (Mıknatısın


Yararları) ( 1 732) , Katip Çelebi'nin Cihann üma (Dünyanın Görü­
nümü) ( 1 73 2 ) , yine Katip Çelebi'nin Takvim ü 't- Tevarih (Tarih
Cetveli) ( 1 733), Kita b-ı Tarih -i Naima (Naima Tarihi) ( 1 734) ,
Bosna'lı Ömer Efendi'nin Ah val-i Gaza vat der Diyar-ı Bosna (Bosna
Ülkesindeki Savaş Halleri) ( 1 74 1 ) ve son olarak Şuun'nin Ferheng'i
Şu 'uıi adlı Türkçe-Farsça sözlüğünü Kitab-ı Lisan ü 'l-Acem (Farsça
Dil Kitabı) ( 1 7 4 2) adı altında basmıştır. 158 Müteferrika'nın ayrıca
bizzat yazdığı Risale-i lslamiyye (lslam Risalesi) ( 1 7 1 0) ve Latin­
ce'den çevirdiği Mecm ua-i Hey'et el-Kadim ve'l-Cedid (Eski ve Yeni
Astronomi Toplu Eşeri) ( 1 733) adlı eserleri de bulunmaktadır.
Müteferrika'nın matbaasında basılan eserler topluca değerlendiril­
diğinde, daha çok tarih ve coğrafya konularında ve siyası ağırlıklı
oldukları , kültürel ve sanatsal yaşamın gelişmesine katkı koyucu
eserler olmadıkları, basılı kitaplar İstanbul dışındaki diğer kentlere
yayılmadığından Türk kültür yaşamının gelişmesine de çok önemli
katkılar yapmadığı anlaşılmaktadır. 195 1 807 Kabakçı Mustafa Ayak­
lanması'nda gericiler bu basımevini de yakmışlardır.
286 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

n t .ı. ı. o c; n � : ., �
.aqhı lıd m1r.d�iu..' - � ,jJ:..-. ,.e_.rı.:..:;,ı ,-:-::. · ''":• •·t;.11• - � - -"' �t:,'.ı;ı'1!il.��J:;;,.'fM"-·*-�����
�c-,, u:..-:-J:.. - " lı ·!a-lQ• ;{.;I.::.�14
. �_,.\- u.ı.�-: , .S El'Tl f ' M l:: P A l\.T l B
1'1'"n.;1ıii,lrr,lı:ı1.�f'l:ı.<1i �..Jl.Jl'�".::: f:;- !. - ııf.�;.t çı.::e ·:o:;.� , ., r.ı� "

•ın-�lı� ı..... ;,,�.. .l ıı� !!�\ �,:.;::; : . !>:ı.ıı• •.-..-,··--er� D I A l.O G V .l:S
�""" .1 .,_ Jcı< ,_.., •

�·ıhrİ0�0$1!lllıM''ı.ı- ;f.J:.:_,,lj_�u_,,�.._: ,._ ·· I'" İ ı• 111

! -f:ı,f, ... ��·.ı· ,ie ..i,;. ı , n !J�!.:,.! ·�i•.>.:.i;C '-


�n:tı:�rJ:ı 1,�:�: ·ı:�';::f:,·���
t c ıı� f,111 e ı.;11c- 1ist.�'!
:�:�::'.��:�c·_ı�� �;aı�� ııd:.o�.
,j.i'f-} !'l " l l � .

b>.ı .,,.,,J.,l•r . r •tı�ı , � J·: uıı,l ıtrn.


,{�11··� l. �h1 .. ncdi'•lt.r ,
�l.:.l..J.. 'f1�0::.\l ,·:._ı.ıf� ;';>f:',t' ,q_Ui' � r� · aıMııı�ı J.;ır _ ıı:ııı!l•·
..s�ı <l ı.ı •
.rııı .,iııtınJ,:..,., r,!noıı r..ıl.!;,_,.:...:,,�[.���'J'. l;tı j"<Ch.lr: :: u:. r , J'ıJ [pl.<lb (ılJ•-' "" •
<l•t .>l·lmn �: ··;ı-.• ,\,� C• 11� <"�� "ü. u:h.t l�::>um. t.
_;f�;'�j.;� ' "''".lı:.· .J., ı.·.,,4,c:.,ı::..
..
J: ':rıi. l n ::ru • .f �•;:ı; [ (J 'i! t, � � -

İ<J��:�.1::::·�;,�,"ll.j .,.)C...,:.�T�.ı.L.��-� •�·"· , .-.. : o · .ı� W' , ı d


.
;>
:..b;ı.lt • ı· . •z •ıl. > ı l <>l • , ;ı�•i,:_;: � � 1�- ;( '<1 •!'I HIUlı.• · ;,· j,- b<ı11

:�::�:'.�:::�..:: �,;::��.,;.;i
4(�:: �·::::::::�:�i;�,�
.(t..-.cı-11.ı: dı::.�h •.>1. �1.C' · ı.. -:- �dc•(r.ıt. kl'i. k' �,:ı ,
rt�.1ı.i,f, , , ı- ..t<J - ı·��.,
Jı;.; _;.--.:_ • .�'!-� ·.i.l
�:ı.;.� .:::dip -,;;.ı· •. L�
1-...il0'��,...
:tT.� ...... .

Şekil 61 . lbrahim Müteferrika 'n ın bascıgı, ]. -B. Holdennann 'ın Grammaire Turque ou
Methode coune & {acile, pour apprendre la langue Turque (1 730) adlı Türkçe-Fransızca
dilbilgisi kitabında Latin ve Arap harfleriyle yazılı Türkçe tümceler ve yanı sıra Fransızca
karşılıklannın yer aldıgı bir sayfa.1"'

Müslüman dünyasının geri kalan bölümünde matbaaya karşı


koyma ve onun ürünlerine kuşkuyla yaklaşım sürmüştür. Müs­
lümanların matbaayı kullanmamalarına ilişkin olarak, kalıpları
temizlemede kullanılan fırçaların domuz kılından yapıldığı ve
basımda Arap alfabesinin kullanımının güç olduğu gibi bahaneler
de öne sürülmüştür. 1 2
Sultan I I I . Selim (yön . 1 789- 1 807) zamanında Üsküdar'da
Selimiye'de "Dar el-Tıbaat el-Amire" adıyla bir devlet matbaası
kurulmuş, 1 863'te adı "Matbaa-i Amire"ye dönüşmüş, günümüzde
ise "Milli Eğitim Basımevi" olmuştur.
Osmanlıda yüksekokulların açılması ile birlikte ders kitabı
sorunu gündeme gelmiştir. Gerekli ders kitaplarının basımına
yönelik olarak ilk matbaa, l 797'de kurulan Mühendishane Mat­
baası'dır. Daha sonraki dönemde Tıbbiye ve Harbiye gibi okullar
da kendi matbaalarını kurarak ders kitaplarını basmaya başla­
mışlardır. 1 8 . yüzyılın sonlarında bulunan litografi (taşbaskı)
tekniği, Fransız Hemi Cailloil (Cayol) ( 1 805- 1 865) ve amcası
jacques Cailloil eliyle 1 830'larda lstanbul'a ulaşmış ve hızla be-
Tarihte Matbaacılık l 287

nimsenmiştir. Bunun başlıca nedeni , dizgiye gerek kalmaksızın


yazıların elle yazılarak basılabilmesi ve aynı biçimde şekillerin de
basılmasında getirdiği kolaylıktı . 1 97
1 8 . yüzyılda her 1 000 Osmanlıya bir kitap düştüğü (elyaz­
maları da baskılar kadar sayılarak) ileri sürülmektedir. 1 88 1 803
yılında Osmanlıda ilk din kitabı olarak Birgi'li Mehmed Efendi'nin
( 1 523- 1 5 73) Akaid (İnanç llkeleri) adlı eseri basılmıştır. 1 729-
1 842 yılları arasında Türkiye 'de basılan kitap sayısı 5 3 6'dır.
İstanbul ve Kahire'deki matbaalarda 1 840- 1 8 70 yılları arasında
basılan kitap sayısı 1 500'e ulaşır. 192 Osmanlılarda Sultan III. Selim
ve 1 1 . Mahmud (yön. 1808- 1 839) dönemlerinde basılan toplam
kitap sayısı 407'dir. l 72 7'de kurulan ilk basımevinde l 729'da ilk
kitabın basılmasından 1 928 Harf Devrimi'ne kadar, 200 yıl bo­
yunca yalnızca 30 bin dolayında kitap basılabildiği kestirilmektedir.
Kur'an, Arapça harflerle ilk kez , basımcı Alessandro Paganino
( 1 509- 1 538) tarafından Alcoranus arabice (Arapça Kur'an) başlığı
altında 1 53 7/38'de Venedik'te basılmış ve el altından Osmanlı
ülkesine getirilip satılmıştır. Sultan IV. Mehmed (yön. 1 648- 1 687)
döneminde lstanbul'da bir lngiliz'in kitapları arasında Kur'an
bulununca, bütün kitaplan denize döktürülmüştür. Bizde Kur'an'ın
basılmasına 1 8 74'te izin verilmiştir. Daha önce Kur'a n 'ı Kerim,
henüz basım yoluyla çoğaltılmamakta , elle çoğaltılan az sayıdaki
Kur'an nüshası ise , fiyatından ötürü ancak zenginlerde ve cami­
lerde bulunan bir kitap niteliğindeydi . 1 98 Kemal Beydilli'ye (doğ.
1 942) göre Mühendishane Kütüphanesi'nde başlangıçta 14 kitap
varken, bu sayı sonradan 200 bibliyografik künyede 2500 dolayına
yükselmiştir. Necdet Sakaoğlu'na (doğ. 1 939) göre ise Topkapı
Sarayı'ndaki 400 yıllık koleksiyonda Türkçe yazma sayısı 3000
dolayındadır ve çoğu da mükerrerdir. Ona göre , "Silkelerseniz
orada esaslı 1 000 kitap çıkar, 400 yılda 1000 kitap! Unutulmamalı
ki burası lmparatorlugun en büyük kütüphanesidir. Padişahlara
sunulan kitaplan da kapsamaktadır ve saraydaki 6- 7 kütüphanenin
bir araya getirilmesiyle oluşmuştur". 198 Yaklaşık aynı büyüklükte
nüfus ve toprağa sahip Avrupa'da 1 5 . yüzyıl ikinci yarısında 40
bin kitap yayımlanırken, Osmanlı'da matbaanın kurulmasından
itibaren yüz yıl içinde yalnızca 1 80 kitap yayımlanmıştır.
288 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Talihi

Ortadoğu'da basılan ilk gazete , 1 795 yılında lstanbul'daki


Fransız elçiliği tarafından basılmış olan " Gazette Française de
Constantinople"dur. Türkiye'de modem gazeteciliğin kurucula­
rından Fransız Alexandre Blacque (Blak Bey) ( 1 824- 1 895) , önce
lzmir'de 1 825'te "Spectateur de l 'Orient" adlı gazeteyi çıkarmış ,
gazete 1 8 28'de " Courrier de Smyme" adını almıştır. Black , 1 833
yılında Sultan 11. Mahmud tarafından lstanbul'a çağrılmış ve orada
hükümetin resmı gazetesi olan ve Fransızca yayımlanan " Moniteur
Ottoman "ı kurmuştur. lzmir'deki gazeteyi Bousquet-Deschamps'a
devretmiş , gazetenin adı "]oumal de Smyme " olmuştur. Daha
sonra Bousquet-Deschamps'ın da lstanbul'a yerleşmesi ile "Moniteur
Ottoman "ın adı "]oumal de Constantinople " olmuştur. 199 Resmı
olmayan ilk Türkçe gazete, 1 840'ta lstanbul'da basılan " Ceride-i
Havadis" olup gazetenin sahibi ve yayımcısı William Churchill adlı
bir lngiliz'di. Ortadoğu'da ilk radyo yayıncılığı ise, Londra'dakinden
üç yıl sonra l 925'te Türkiye'de başlamıştır. 1 90
Arap harfleri , Kur'a n-ı Kerim 'in yazısı olduğundan, kutsal
kabul edilen bu yazının gayrimüslimler tarafından kullanılmasına
izin verilmezdi. Bundan dolayı Osmanlı ülkesindeki Ermeni, Rum
ve Süryani gibi azınlıklar günlük yaşamda Türkçe konuştukları
halde kendi basım ve yazım faaliyetlerinde kendi alfabelerini
kullanmak zorundaydılar.

MISIR'DA MATBAA
1 798 yılındaki Mısır Seferi sırasında Napoleon (I .) Bonaparte
( 1 769- 1 82 1 , lmp . : 1 804- 1 8 1 4) Mısır'a geldiğinde burada ne
matbaa ne de gazete vardı . Kasaba tellalı ya da müezzin, günün
önemli haberlerini halka duyuruyordu . Nil nehri kıyısına yerleş­
tirilmiş çığırtkanlar, nehir taşmaya başladığında halkı uyarıyor ve
aynı zamanda da haberleri okuyorlardı. Napoleon, daha önce
ltalya'yı istila ettiğinde Vatikan'da ele geçirdiği baskı makineleri­
ni ve ayrıca da yeterli sayıda matbaa personelini Mısır'a götür­
müştü . Mısır' da ilk matbaa lskenderiye'de kuruldu . Burada Arap­
ça bildiriler ve Napoleon'un iyi niyet ve İslama saygısını dile ge­
tiren kitapçıklar basılarak dağıtıldı . "El-Matbaat el-Ehliyye " adı-
Tarihte Matbaacılık 1 289

m alan bu ilk matbaa, Fransızların 1 8 0 1 yılında Mısır'ı terk etme­


siyle birlikte etkinliğine son verdi . Matbaa daha sonra Kahire'ye
ve halkın tepkisi sonucunda da başka bir yere taşındı .
Napoleon Mısır'da " Decade Egyptienne 11 ve " Le courier
d'Egypte " adlarında iki gazete yayımlattı . Ayrıca iki okul, bir ti­
yatro , bir bilim kurumu , bir kütüphane , bir matbaa , çeşitli göz­
200
lemevleri ve laboratuvarlar açtırdı .
Napoleon Kahire'de 2 1 Ağustos 1 798 tarihinde , Avrupa aka­
demilerinin yerel bir uygulaması niteliğinde olan " Mısır Enstitü­
sü "nü ("Institut d'Egypte") kurdu ve başkanlığına ünlü matema­
tikçi Gaspard Monge'u ( 1 746- 1 8 1 8) getirdi . Enstitü Fransız ve
Mısır ağırlık ve uzunluk ölçü sistemlerinin karşılaştırılmasını , su
ve sulamaya ilişkin çalışmaları , Mısır su kemerlerini , eski anıt ve
yazılarla eski kent kalıntılarının incelenmesini gerçekleştirdi. Na­
poleon 1 799'da Mısır'ı terk etmeye zorlandığında tehlikeli dönüş
yolculuğunda Gaspard Monge ve kimyacı Claude-Louis Berthol­
let ( 1 748- 1 822) de ona eşlik ettiler.
Napoleon'un Mısır Seferi dolayısıyla Mısır'a gelen Kavala'lı
Mehmed Ali Paşa ( 1 770- 1 849) , bir süre sonra 1 82 1 'de eski mat­
baanın kalıntısı üzerine , Kahire'nin ırmak üzerindeki bir dış li­
manı olan Bulak'ta , hükümete ait , halen Arap dünyasının en bü­
yük matbaası olan Bulak Matbaası'm kurdu . Öğrenimini yurtdı­
şında yapan ve döndükten deniz kuvvetlerinin başına getirilen
Osman Nureddin'in ( 1 799- 1 834) ısrarıyla, 182 1 yılında "Kasr el­
Aynı Okulu"na Arapça basım yapabilecek bir matbaa kurulması­
na çalışılmış , bu matbaa daha sonra Bulak'a taşınarak büyük öl­
çüde genişletilmiştir. Burada Türkçe , Arapça ve Farsça eserler,
Avrupa'da yayımlanmış bilimsel kitapların çevirileri ve Arapça
bir gazete ("El- Vekayi-i el-Mısriyye") basılmıştır. ltalya'dan getir­
tilen harflerle ve sağlanan yetenekli işçilerle Kahire dışında kuru­
lan Bulak Matbaası'nda başta Fransızca olmak üzere çeşitli Avru­
pa dillerinden çoğu tıp ve askerlik konulu kitaplar çevrilerek bu­
rada basılmıştır. Matbaada basılan ilk kitap , 1 822 yılında İtalyan­
ca-Arapça sözlüktü . Basılan kitaplar arasında İranlı şair Sadl'nin
( 1 2 1 3- 1 292) Gülistan (Gül Bahçesi) (- 1 2 58) adlı ünlü eseri de
290 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

bulunmaktaydı . Devlet arşivinin de yer aldığı Bulak Matbaası'nda


1 822- 1 842 yılları arasında çeşitli başlıklar altında basılan kitap
sayısı 243 olup bunlardan 1 2 5'i Türkçe , 1 1 2'si Arapça ve 6'sı da
Farsça idi . Daha sonra da askeri akademiler, tıp okulu ve müzik
okulu için kitaplar basıldı . 1 2
Ünlü hükümdarların yaşamöykülerine ilgi duyan Kavala'lı
Mehmed Ali Paşa , 1 822 yılında Prusya İmparatoru Büyük (II.)
Friedrich'in (yön. 1 740- 1 786) generallerine talimatlarını içeren
bir kitabını Türkçe'ye çevirtmek istemiştir. Mehmed Ali Paşa ilk
başta , yabancı kaynaklı çeşitli uzmanlık eserlerinin daha önce İs­
tanbul' da basılmış olan Türkçe çevirilerini Bulak'taki devlet bası­
mevinde yeniden basılmasını emretti . Ardından yabancı eserlerin
doğrudan Kahire'de çevrilip basılmasına başlandı . Mısır'da Fran­
sız , KıptI ve Arap gençlerinin karşılıklı olarak Arapça , Fransızca ,
coğrafya , matematik ve pozitif bilimleri öğrenmeleri amacıyla
açılmış bulunan askeri okulların ve yeni kurulan yüksekokulla­
rın ders kitabı gereksinimleri bu matbaadan karşılandı . llk çevir­
menler Yunan ve Fransız'dı . Öğrenim için Avrupa'ya gönderilen
ve Mısır'a döndükten sonra çeşitli görevlere atanan "Efendi"ler­
den de kitap çevirenler oldu . Mehmed Ali Paşa , Mısır'da Türkçe
ve Arapça'nın yabancı diller karşısında üstünlük kazanmasına
çok önem veriyordu . 1 835 'te mesleki okullara öğrenci yetiştir­
mek, memur ve mütercimleri eğitmek ve Fransızca'dan Arap­
ça'ya çeviri öğretimi yapmak amacıyla "Medreset el-Elsun " (Dil­
ler Okulu) açıldı . 2 01 Diller Okulu'nun müdürlüğüne , Fransa'da
eğitim gören din bilgini ve tarihçi Rifa'a el-Tahtavi ( 1 80 1 - 1 8 73)
getirildi . Bu okulda geleceğin tercüman , mütercim ve diplomat­
ları dil eğitimi aldılar. Bulak'taki matbaanın müdürlüğüne ise , bu
mesleğin eğitimini Milano'da almış olan Nicola Masabki getirildi.
Bulak'taki baskı makineleri ile Latince , Arapça ve Farsça harfler,
Paris'te dökümlenmişti. Kağıt gereksinimi ltalya'nın Livorno ve
Trieste kentlerinden sağlanıyordu . Basılan her kitaptan bir nüs­
ha , Krallık Kütüphanesi'ne konmak üzere Fransa'ya gönderili­
yordu . Mısır'da Bulak Matbaası dışında Kahire'de , lskenderiye'de
ve taşrada başka matbaalar da kuruldu ; bunlardan lskenderi­
ye'deki , Avrupai tarzda bir matbaa idi.2 02
Talihte Matbaacılık l 291

Bulak Matbaası'nda basılan çok sayıdaki eserin yanı sıra ilk


sayısı 3 Aralık 1 828 tarihinde olmak üzere , Arap dünyasının ilk
resmi gazetesi olan "El- Vekayi-i el-Mısriyye " de yayımlanmaya
başlandı . Haftada iki kez dört sayfa halinde ve iki dilli olarak ya­
yımlanan bu gazetede iki sütun bulunuyor, sayfanın yarısı Arap­
ça , diğer yarısı Türkçe olarak devlet ve mahkeme kararları , eko­
nomi yazıları , yabancı gazetelerden çeviriler ve dış politikaya iliş­
kin haberler içeriyordu . 2 02·20 3 Arapça "El- Vekayi-i el-Mısriyye" ga­
zetesinin başyazarlığını el-Tahtavl yapmıştır. lskenderiye'de ku­
rulan bir diğer matbaa , bir süre sonra İngiliz konsolosunun bir
şiirini basmıştır. Mehmed Ali Paşa'nın Birinci Suriye Seferi'nden
sonra ve lstanbul'da yayımlanan "Moniteur Ottoman " gazetesi­
nin etkisini hafifletmek amacıyla Mısır'da Fransızca ve yarı resmi
"Moniteur Egyptien " yayımlanmıştır. 1 826'da Bulak ve lskende­
riye matbaaları halka fen, tarih ve coğrafya konusunda altmış
dört değişik eser sunmuştur.2 04 Mısır'ın yan-resmi "El-Ahram "
gazetesi ise 1 876'da yayımlanmaya başlamıştır.
KİTAP CİLTLEME SANATI ÜZERİNE

ANTlKÇAG'DA CİLT
Kağıdın icadından önce balmumu levhalar ve papirüs üzerine
yazılan yazılann saklanması için cilt işlevini , iplerle bağlı ahşap
kapaklar görüyordu. Parşömen kullanılmaya başlanınca, katlayarak
forma düzenine geçilmiştir. Dışı korunaksız rulo kitaptan farklı
olarak kodeksin sert bir cildi vardı. Mısır'da 4. yüzyıldan kalma
A-tipi kodekslerin (tek ortalı okul defterleri ilkesine benzeyen
kodeks) birbirine çok benzeyen ciltleri şöyle yapılıyordu : Keçi ya
da koyun derisinin tüylü dış yüzü , cildin dışını oluşturuyordu . Bu
deri parçasının üst, alt ve sağ tarafı ciltlenecek kitap bloğundan
daha geniş kesiliyor, sol tarafının (yani daha sonra kitabın ön kapağı
olacak taraO ucu üçgen bir parça biçiminde uzanıyordu . Üst üste
yapıştmlmış papirüs yapraklarından oluşan bir mukavva , derinin
iç yüzüne yapıştmldıktan sonra derinin artan kenarları kıvrılıyor
ve mukavvanın üzerine yapıştı rılıyordu . Sonra kitabın sırt ile
kapak arasındaki kat yerine bir deri parçası (şiraze) konuyor ve ince
deri iplerle birbirine tutturabilmek için deliniyordu . Daha sonra
deri cildin sırtı da deliniyor, kitap bloğu cildin içine yerleştiriliyor,
formaların ipleri cildin sırtındaki deliklerden geçiriliyor, cilt sırtının
dış kısmında sıkıca düğümleniyordu . Bu şekilde ciltlenen kitap
kapatıldığında, üst kapağın deri ipli üçgen kısmı bir kapak gibi kul­
lanılabiliyor ve böylece kodeksin her tarafı sıkıca kapatılabiliyordu. 7
Kopt (Kıpti) deri cildi , kabartmalıdır ve bilinen en eski
cilttir. Kıpti ciltçiliği Arap ciltçiliğini ve o yolla da Batı ciltçiliğini
etkilemiştir. 8
294 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

MÜSLÜMANLARDA KİTAP CİLTLEME SANATI


" Cilt " , Arapça'da deri anlamına gelir ve yazma eserlerin ka­
paklan genellikle deriyle kaplandığından bu adı almıştır. Ciltleme
("teclid") işini yapanlara ciltçi ("mücellid") denir. Kur'an'ın çoğaltıl­
ması ve korunması zorunluluğu, ciltçiliği bütün İslam dünyasında
bir sanat dalı haline getirmiştir.
Türklerde cilt sanatı , temelde Asya 'ya özgü bir sanat olup
özellikle İslam çağında büyük bir gelişme göstermiş ve Avrupa
ciltçiliği üzerinde her bakımdan geniş etkiler yapmıştır. Müslüman
sanatkarlarca yapılan deri kaplama ciltlerde altın şeritlerin ısıtılarak
presle kalıcı bir şekilde yazı ve süsleme motiflerinin cilt kapağına
işlenmesi , 1 5 . yüzyıl sonlannda İslam sanatında yüksek düzeye
erişmiş ve Avrupa'da bu işlem, yine ilk kez Venedik'te Müslü­
manlarca gerçekleştirilmiştir. Ciltlerin iç kapağında kullanılan
renkli süslemeli ebru kağıtlannın kökeni de Doğu kaynaklıdır.
Kitap cilt kapağının çekirdek malzemesi olarak ahşap yerine
mukavvanın kullanılması , daha sonra ısıtılmış gereç yardımıyla
deri kapak üzerine altınla yaldızlama , İslam etkisiyle Batı'da
uygulanmaya başlanmıştır. İslam dünyasında yaldızlama işlemin­
den ilk kez , kitap sanatı üzerine Kuzey Afrika'da 1 062 ile 1 1 08
yıllan arasında ortaya çıkan bir teknik elkitabında söz edilmektedir.
Altın kaplama ilk cilt ise Fas'taki bir Muvahhit sultanı için 1 256'da
yazılan kitapta yer almaktadır. Bu tekniğin Batı'da ilk kullanımı
1 4 5 9 'da ltalya 'da olmuş ve en yaratıcı dönemini 1 6 . yüzyılın
205 ·206
ikinci yansında yaşamıştır.
Müslüman İspanya'da kitap ciltlemede, başka kültürlerle temas
sonucu belirli değişikliklere uğramışsa da temelde Kordoba tarzı
ciltleme yöntemi uygulanıyordu Geleneksel müdeccer ("mudehar ")
tarzıyla bağlantılı olarak gerçekleştirilen ciltlerde Arap sanatının
karakteristik süsleme öğeleri (süslü kemerler, yıldızlar, geometrik
motifler) Avrupai, Hıristiyan-Gotik, Rönesans, Barok vb . öğelerle ve
bunlann İtalyan, Fransız ve Flaman çeşitlemeleriyle bağlantılı
104
olarak uygulanmıştır.
Memlükların ( 1 2 5 0 - 1 5 1 7) egemenlik alanında ve Kuzey
Afrika ülkelerinde İslam cilt sanatı , özel bir gelişme göstermiştir.
Kitap Ciltleme Sanatı üzerine 1 295

lslam cilt sanatının başkaca zirve noktalan, Timurlular egemenliği


( 1 4 . / 1 5 . yüzyıl) dönemi ile Safevi egemenliği ( 1 6 . / 1 8 . yüzyıl)
dönemi lran'ında yaşanmıştır.
Müslüman Türklerce yazı ve kitap, kutsal sayılırdı. Dini
eserler, belden yukarı düzeydeki yerlere konurdu . Yazı ve kitaba
verilen bu önem, onu koruma aracı olarak cilde de önem verilme­
sine yol açmıştır. En görkemli ciltleme örnekleri de Kur'an üzerine
yapılmıştır. Türk cilt sanatı 1 5 . yüzyıldan başlayarak lstanbul'da
gelişme göstermiş , en iyi ciltler, deve derisinden yapılmıştır. 2 7
Evliya Çelebi'ye (Evliya Çelebi bin Derviş Muhammed ZıllI) ( 1 6 1 1 -
1 684) göre 1 7 . yüzyılda İstanbul' d a 3 0 0 ciltçi 1 00 dükkanda
çalışmaktaydı.
lslam dünyasında kullanılan klasik cilt türleri olarak şunlardan
söz edilebilir: 207
1- Mukavva ciltler: "Mukavva " , Arapça'da "kuvvetlendirilmiş"
demektir. Cilt için kullanılacak mukavvayı hazırlamak üzere ,
istenilen kalınlığı sağlayacak sayıda kağıt, sulan birbirine dik
gelecek şekilde üst üste yapıştırılır. Kolanın içine , kabı kitap
kurdundan korumak için şap , tenkar (boraks) , tütün suyu
gibi zehirli maddeler katılır. Hazırlanan mukavva kuruyunca
tahta gibi sertleşir. Elde edilen mukavva , üstüne bir kağıt
yapıştırılarak basit bir kitap kabı olarak kullanılabildiği gibi,
deri ciltlerin de omurgasını oluşturur.
2- Deri ciltler: Klasik cilt sanatının en yaygın türüdür. Deri olarak
meşin (koyun derisi) , sahtiyan (keçi derisi) , rak (ince tıraşlanmış
ceylan derisi) kullanılmıştır. Rumi , Türk süslemesinin klasik
üslubudur. Eskiden Anadolu'ya "Diyar-ı Rum" denilmekteydi ve
bu süsleme de Anadolu'da yapıldığı için "rümI" adını almıştır.
Bu motifler, bitki ve hayvanların çeşitli organlarının stilize
edilmiş şekillerinden oluşur.
3- Lake ciltler: Mukavva, deri ya da ahşap üzerine çeşitli boyalarla
ve altınla yapılan nakışları bir çeşit vernikle kaplayarak oluş­
turulan eserlere lake ya da ruganı adı verilmiştir . Suluboya
ile yapılan nakışları korumak ve bozulmalarını önlemek için,
bir sıvıda eritilen reçine , boyaların üstüne kaplanır. Suda
296 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çözünmeyen bu verniğe lak ya da ruganı denir. Sanat tarihçisi


Celal Esat Arseven ( 1 8 7 5- 1 9 7 1 ) , lakın , "Rh us vernicifera "
denilen ve Hindistan ve Çin'de bu iş için özel olarak yetiştirilen
bir ağaçtan çıkan zamkla yapıldığını , bu maddenin havayla
temas ettiğinde sertleşip biraz karardığını belirtir. Deri üzerine
lake yapılacaksa sirkeli yumuşak bir bezle derinin yüzü temizle­
nip yağı alınır. Bu işlemle boya ve altının deri üstüne düzgün
olarak sürülmesi ve dökülmemesi sağlanır. Boya ve altından
sonra da birkaç kat lak sürülür.
4 - Kumaş ciltler: 13. yüzyıldan itibaren Doğu ciltlerinde derinin
yanı sıra kumaş da sıkça kullanılmıştır. Kenarları yaklaşık birer
santimetre eninde deri ile çevrilmiş , ortası kumaş , ebru ya
da kağıt kaplı ciltlere "çaharküşe cilt" (dörtköşe cilt) adı
verilmektedir. Bunlarda ipe k , kadife , atlas ya da işlemeli
kumaşla kaplanmış olanlar vardır.
5- Ebru ciltler: Cilt iç kapağında yer alan ebru , cildin diğer
kısımları üzerinde de sıkça kullanılmıştır. Ebru , su yüzeyinde
toprak (toz) boyalara kağıt uygulanarak yapılan boyamadır.
Koyu kitreli suyun yüzüne damlatılan, bal kıvamındaki zamklı
su ile koyulaştırılmış çeşitli renkteki toprak boyalara , ince bir
tığ ile istenen şekiller verilir; ebrulanacak kağıdın bir yüzü bu
boyalı yüzeye değdirilip kaldırılır. Kitre üzerine yapılan şekilleri
sabit kılmak için boyalara sığır ya da koyun ödü katılır. Suyu
ve kitresi akıtılan kağıt, gölgede ve düz bir yerde kurutulur.
6- Murassa ciltler: Değerli taşlarla bezenmiş ciltlere "murassa
cilt" denir. Fildişi , sedef, firuze , mine , mercan, yakut, zümrüt,
inci ve elmas süslemeli olanları vardır. Kitap üstüne kabarık
olarak çakılan genelde damlataş şeklindeki değerli taşlar, hem
kitabı süslüyor hem de cilt yüzeyinin sü rtünme sonucu
yıp ranmasını önlüyordu .
Ciltler kullanılan malzemeye ve taşıdığı süslemelerine göre
"çarköşe " , "gömme" , "geçme " , "ebrulu " , "zerduva" , "kumaş" ,
"yekşah", "zilbahar" gibi adlar alırdı. Deri kitap ciltleri, yapıldıkları
deriye göre meşin , sahtiyan, rak; desenlerine göre düz, yalnızca
çevre zencerekli, nakışlı (hatayı, rümI) , geometrik desenli (geçme ,
Kitap Ciltleme Sanatı Üzerine 1 297

zilbahar) , yazılı, resimli gibi adlar almaktaydı. Bir cilt, dört parça­
dan oluşmaktaydı: Üst kapak, alt kapak, sırt kısmı ve alt kapağın
devamı olarak kitap kalınlığını karşılayan düz kısım olan "sertab"
ile yazmanın sayfaları arasına giren sivri uçlu "miklab"dır.2 08
Lake cilt, ahşap , deri ya da mukavva üzerine yapılan çeşitli
boyamaların üzerine "rugani" adı verilen verniğin sürülmesiyle
yapılırdı. Kökeninin Eski Mısır'da olduğu sanılmaktadır. Toprak
boyalarla yapılan motiflerin bozulmaması amacıyla , bir sıvıda
eritilen reçine , vernik olarak boyaların üzerine sürülürdü . Lake
cilt, mukavva üzerine yapılacaksa önce vernik çekilir, sonra motifler
işlenir ve sonra yine birkaç kat vernik çekilirdi . Deri üzerine
yapılacaksa sirkeli yumuşak bir bezle derinin yağı alınır, üzerine
altın ve boya düzgünce sürülür, sonra da vernik çekilirdi. En güzel
lake ciltler Diyarbakır, Bursa , Edime ve lstanbul'da yapılmıştır.
1 7 . - 1 9 . yüzyıl arasında Edime taraflarında deri üzerine yapılan
lake (rugani) ciltler ya da saat, çekmece , sandık, dolap kapısı gibi
ahşap malzeme üzerine yapılan boyalı süslemeler, "Edimekaıi"
diye adlandınlırdı. Llke ciltlemeciliği 1 8 . yüzyıl sonlarında geri­
leyerek Avrupa'nın etkisi altına girmiştir. Boya, Mürekkep, Ahar,
Ebru Mecm uası adlı yazma eserde "ruganı yapma usulü" başlığı
altında şu açıklama yapılmaktadır: "64 dirhem ardıç sakızı, 240
dirhem şarap ruhu, 1 6 dirhem damla sakızı, 32 dirhem Venedik
terementisi. Önce şarap ruh un u düz bir şişe içine koyup sonra üç
pannak miktarı ince tatlısu kumu içine gömüp, ruhun içine ardıç
sakızını koyup, ocakta kum içinde çözülecek. Ondan sonra damla
sakızı başka kapta eritilip şişeye kanştınlacak, sonra terementi de
bu şekilde eritilip şişeye katılacak, daha sonra hepsi bir yerde
tekrar kaynatılıp, iyice kaynadıktan sonra bir mendil ya da tülbent
içinde sıcak iken süzülecek, fırçası daima içinde saklanacaktır.
Sürülürken daima sıcak sürülecektir. Güzel ve parlak olur '' . 6 2
Başka bir yazmada ise benzer usul şöyle anlatılmaktadır: "Neft
yagı (5 ölçü), Zamk ( 1 5 ölçü), Rig (rıh; mürekkeple yazılan yazıyı
kurutmada kullanılan toz) (25 ölçü) , Nişasta (biraz), Tutkal ( 1 ölçü),
Bal ( 4 ölçü), Sandalos (ya da sanderus: kehribar reçinesine benzer
bir ağaç zamkı) yagı ( 1 ölçü) . Rig'dan maada bu maddeleri bir
298 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

çömlekte kaynatıp kı vamı geldikten sonra indire. Süzdükten


sonra arzu ettigi boyanın üstüne süre. Lakin anlan katıp kaynata
ba 'de istimal ede. Bir de boyanın altına isfidaç (üstübeç) süre,
gaflet olunmaya ". 207 Edimekaıi iş, doğrudan dolap , oda kapılan,
kavukluklar, kepenkler, pencere ve iç mekan donatılan gibi ahşap
kısımlar üzerine ve kır ve doğa betimleri , tek ya da grup halinde
çiçek resimleri şeklinde de yapılırdı.
Osmanlıların maroken elde etmedeki zanaatsal teknikleri ,
nitelik olarak mükemmellik derecesinde idi . işlenmiş yumuşak
keçi derisi olan maroken (Fra. " maroquin ") adı, Marokko'dan
(Fas) gelmedir. Maroken, kitap ciltleri için olduğu kadar koltuk
ve kanepe döşemelerinde de kullanılmaktaydı. Doğu Akdenizliler
teke , keçi ve koyun derilerini hazırlamakta ve onları tabaklayıp
laklar ve başka kimyasallarla canlı bir kırmızı renk verdikten sonra
çok talep edilen bir ürün meydana gelmekteydi. Bunun iyisi er­
guvan kırmızısı renkte olmalı , ele yumuşak gelmeli , iyi kokmalı
ve ele alındığında kendini belli etmeliydi . Maroken, 1 6 . yüzyılda
İstanbul ve Venedik üzerinden Fransa'ya girmiştir. Maroken ciltler
1 7 . ve 1 8 . yüzyıllarda daha yaygınlaşmıştır. Ama bu ciltlere tutkun
olan zengin kişiler bile ancak çok nadir eserleri bununla ciltlettir­
mişlerdir; çünkü maroken ciltlerin fiyatları çok yüksekti. Marokenin
mavi , mor, siyah ve sarı renkli olanları da vardı . En iyi siyah
maroken, Berberistan'da (Kuzey Afrika) üretiliyordu . 209
Eskiden kitaplar her zaman ciltlenmiş olarak satılırdı . 1 8 .
yüzyılın sonunda dikişli ve üzeri yazısız kapaklı olarak satılmaya
başlandı. Basılı kapaklar ise 1 9 . yüzyıl başında ortaya çıktı ve
zamanla kapaklar da resimli oldu .

AVRUPA'DA CİLTÇİLİK
Beyaz deri debbağı (ince deri sepicisi), öncelikle dana, koyun
ve keçi postlarından şap ya da adi tuz yardımıyla soylu ve ince
deri türleri (örneğin cilalı deri , oğlak derisi ya da diğer adıyla
" Chevreaux ") elde ediyordu . 39
Kırmızı deri debbağı, hemen hemen her tür hayvanın postun­
dan kösele , kundura taban derisi, kundura yüz derisi, kayış derisi,
Kitap Ciltleme Sanatı Üzerine l 299

çanta / bavul derisi, mobilya derisi, araba / fayton örtü derisi, at


koşum derisi, saraçlık için ve araba imalinde kullanılacak derileri
hazırlıyorlardı . Sepi maddesi olarak özellikle kızılçam , köknar ,
çam çeşitleri , söğüt, Amerikan baldıranı (" tsuga " ağacı) , kayın ve
kızılağaç (gürgen) kabuklan kullanılıyordu . Kırmızı deri sepicileri
ayrıca rugan , maroken (sahtiyan) , Rus sahtiyanı gibi lüks deri
üretiminde de uzmanlaşmışlardı. " Kordovancı" (ünlü dericilik
merkezi Kordoba kentinde üretilen keçi derisi ya da deri eşyaya
"kordovan" adı verilirdi) , ayakkab ı , kitap cildi ve lüks eşya
yapımında kullanılacak ince ve renkli deriyi sepilemede debbağ
sumağı kullanırdı . 39
Avrupa kitap ciltlerinde genellikle inek, dana ve geyik derileri
kullanılmıştır. Hatta Hollanda'nın Utrecht kentindeki Prens Carlo
Sarayı Kütüphanesi'nde insan derisi ile ciltlenmiş kitaplar bulunduğu
saptanmıştır. Charlemagne (Büyük Karl, Şarlman) (yön. 800-8 14)
zamanında Hollanda'da genel valilik yapmış, zulüm ve acımasızlığı
ile ün salmış olan Prens Carlo'nun işkence evinde ölen kimselerin
derileri ile ciltlenmiş bu kitaplara değer biçilememektedir.27
Elyazmaların ciltlerini yapan zanaatkarlar, basılı kitapları da
aynı biçimde ciltlemişlerdir. Kitapların sırtları ve düz tarafları ,
önemli kişilere yönelik lüks cilt yapılması gerektiğinde kadife,
deve tüyü , damasko ya da altın varaklı değerli kumaşlarla kapla­
nırken, halk için hazırlanan kitaplarda kumaş yerine dana ve
özellikle Almanya'da dişi domuz derisinden yararlanılmıştır.
Ciltli kitapların ağır ve pahalı olması durumunda , ulaşım gider­
lerinin fazlalığı nedeniyle , kitaplar bir kentten diğerine , varillere
yerleştirilen sayfalar halinde taşınmakta, eserler satış sırasında azar
azar ciltlenmekteydi. Öte yandan müşteriler de , çoğunlukla kendi
zevklerine göre ciltletebilmek için kitapları yaprak halinde satın
almayı yeğlemekteydiler. Basılı kitapların yaygınlık kazanmaya
yüz tutmasıyla ciltçiler, daha seri ve daha ucuz ciltler yapma
zorunluluğu ile karşı karşıya kalmış ve bu dönemden sonra da
ahşap cilt kapakları yerine , ucuz ve hafif olan karton kapaklar
kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde lüks ciltlerin hazırlan­
masında Arap ülkelerinden getirilen ve önce ltalya'da, daha sonra
300 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

da tüm Avrupa'da kullanılmaya başlanan marokenden yararlanılmış


ve Doğu'da uzun süreden beri bilinmekte olan deri üzerine yaldızlı
süsleme tekniği uygulanmıştır. Zamanla tutkallı cilt yerine iplik
dikiş kullanılmaya başlanmıştır. 149
Almanya'da ilk kitap ciltçi loncası , 1 5 3 3 ' te Augsburg'da ,
ardından 1 5 34'te Wittenberg'de , 1 544'te Leipzig'de , 1 546'da
Dresden'de ve 1 596'da Erfurt'ta kurulmuştur. Bu loncalar, üyelerine
hammadde ve kredi sağlanması , müşteri bulma gibi konularda
yardımcı oluyordu .43
1 6 . yüzyıl kitapseveri jean Grolier de Servieres ( 1 479- 1 565),
çağının en seçkin özel kitaplıklarından birine sahipti. Her biri
son derece zengin süslemeli cilde sahip 3000 cilt kitabı vardı.
ltalya'da yaşayan Grolier, ünlü basımcı Aldus Manutius'un
( 1 449- 1 5 1 5) dostu idi. Aldus Manutius, Grolier için " vellum "
(ince parşömen) ya da büyük boy kağıt üzerine çeşitli eserlerin
özel baskılarını hazırlamıştı. Grolier'nin, Claude de Picques (etk.
1 5 50'ler) gibi, yıllar boyu koleksiyonunu yaptığı ciltleri hazırlayan
çeşitli ciltçilere maddi destek sağladığı sanılmaktadır. Oğlu Gaspard
Nicolas Grolier de Servieres ( 1 67 7- 1 745) de babasının geleneğini
sürdürmüştür. 1 7. yüzyılda Derome ailesi, yüz yıl boyunca önemli
ciltçiler vermiştir. Bunlardan en ünlüsü olan Nicolas-Denis Derome
( 1 73 1 - 1 788) , aynı zamanda bir ebru sanatçısı idi. Bu mesleği babası
jacques-Antoine Derome'dan ( 1 698- 1 760) devralmıştı . "Genç"
Padeloup (Padeloup le jeune) ( 1 685- 1 758) da , ünlü bir ciltçiler
ailesinden gelen ünlü bir ciltçi idi. "Genç" Padeloup, babası Michel
Padeloup'un (- 1 654- 1 725) yanında yetişmiş, 1 733'te Fransa Kralı
XV. Louis'nin krallık ciltçiliği.ne atanmıştır. Hazırladığı ciltlere adını
ve adresini belirten bir etiket halinde kendi işaretini koyuyordu .
KAYNAKÇA

1) M. llmiye Çığ, "Sümer Tablet/en'' , SKYLIFE, 9, 54-62 ( 1 998).


2) N. Yıldız, Eskiçagda Yazı Malzemeleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay. , Ankara (2000).
3) W. Sandermann , Papier-Eine Kulturgeschichte, Springer Verlag, Berlin­
Heidelberg New York ( 1 997).
4) A. Yücel, A. S. Kantarcıoğlu, Müzelerdeki Eserlerin Bozulmasında Mikroplann
Rolü- Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki Bir Kısım Organik Eser ve Mekanların
Mikrobiyoloji Yön ünden incelenmesi ve llaçlama Deneyleri, Kültür Bak.
Yay. , Ankara ( 1 997).
5) S . Ant, " Uygarlıgın Ham uru Kagıt ", Bilim ve Teknik, 356, 54-57 ( 1 977).
6) P . Thie l , " Vermisch te Nachrich ten ü ber den L u mpenhandel und das
L umpensammeln '', Kultur und Technik, 2/1 990: 30-3 1 .
7 ) H . Blanck, Antikçagda Kitap (Çev. : Z . Aksu Yılmazer) , Dost Kitabevi Yay . ,
Ankara (2000) .
8) A. Labarre, Kitabın Tarihi (Çev. : G. Üstün) , Cep Üniversitesi, lletişim Yay. ,
Yeni Yüzyıl Kitaplığı, İstanbul ( 1 995).
9) G. Jean, Yazı: lnsanlıgın Bellegi (Çev . : N . Başer) , YKY Genel Kültür Dizisi,
İstanbul (2002) .
1 0 ) B. M . Fagan, Eski Dünyanın Yetmiş Büyük Gizemi: Eski Uygarlıkların
Sırlarının Çözüm ü (Çev . : M . Harmancı, Haz . : R. Çavaş) , Oğlak Güzel
Kitaplar, İstanbul (2002) .
1 1 ) http://www.asu . edu/lib/speccoll/patten/html/. . .
1 2 ) D . ] . Boorstin, Keşifler ve Buluşlar (Çev. : F . Dilber), T . İ ş Bankası Kültür
Yay . , Ankara ( 1 994) .
13) M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügü, 3 cilt, Milli
Eğitim Bakanlığı Yay. , İstanbul ( 1 993).
H) C. Layiktez, Ortaçagın Aydınlıgı, Tukan Yay. , İstanbul ( 1 998) .
302 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 5 ) M . S . Kütükoğlu , Osmanlı Belgelerinin Dili (Diploma tik), Kubbealtı


Akademisi Kültür ve San'at Vakfı Yay . , lstanbul ( 1 994) .
1 6) Ç . Tuncay, " Ön üm , Arka m , Sagı m , Solum Uygarlık " , Cumh uriyet ,
0 7 - 1 3 . 05 . 1 99 5 .
1 7) 1. Z. Eyuboğlu, Anadolu Uygarlıgı, Der Yay . , lstanbul ( 1 99 1 ) .
18) U . Lindgren (Hrg.), Europaische Technik im Mittelalter, Gebr. Mann Verlag,
Berlin ( 1 996) .
19) E. Friedel, Mısır ve Antik Yakındogu 'n un Kültür Tarihi (çev . : E. Kayaoğlu) ,
Dost Kitabevi Yay. , Ankara (2006) .
20) A. M . Mansel , Ege ve Yunan Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kururmu Türk Tarih Kurumu Yay. , Ankara ( 1 988) .
2 1 ) M. Rodinson, Hazreti Muhammed: Yeni Bir Dünyanın, Dinin ve Silahlı Bir
Peygamberin Doguşu (Çev . : A. Tokatlı), Göçebe Yay . , lstanbul.
22) D. Brandenburg, Die Arzte des Propheten: Islam und Medizin, Edition q,
Berlin ( 1 992).
23) D . M . Burton, The History of Mathematics: An lntroduction (6. Baskı),
McGraw-Hill , New York (2007) : http ://www.mhhe .com/primis/online
24) ] . H. Ainsworth , Asırlar Boyunca Kagıt (Çev. : S. Huş) , lstanbul Üniv .
Orman Fak.Yay . , lstanbul ( 1 962).
25) E . Kahya, Hint 'te Bilim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara ( 1 999) .
26) E. Kühnel , lslamische Schriftkunst, 2 . Aufl . , Akademische Druck- und
Verlagsanstalt, Graz/Austria ( 1 972).
27) O . Öcal , Kitabın Evrimi, lş Bankası Kültür Yay., Ankara ( 1 97 1 ) .
28) T. al-Sammon, O. Mazal, Die Arabische Welt und Europa, Ausst. Handsch. ­
und Inkunabelsamml. Österr. Nat. Bibi. , Prunksaal 20. Mai- 1 6 . Okt. 1988,
Akademische Druck- und Verlagsanstalt, Graz/Austria ( 1 988) .
29) T. T. Rice , Bizans'ta Günlük Yaşam (Çev. : B. Altınok) , Özne Yayıncılık,
lstanbul ( 1 997).
30) Ş. Rado, Aletler ve Adetler, Akbank Kültür Yay . , lstanbul ( 1 987).
31) S. Çevik, "Hat Sanatı " , SKYLIFE, 1 67 , 26-32 ( 1 997).
32) O . B . Kula , Alman Kültüründe Türk lmgesi-ll, Gündoğan Yay . , Ankara
( 1 993).
33) Die Miniaturen der Berliner Baisonqur-Handschrift, Insel Verlag, Frankfurt
a. M. ( 1 970).
34) K. Teply, Dersaadet'te Avusturya Sefirleri (Çev . : S. Ünlü), Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yay . , No: 887, Ankara ( 1 988) .
35) M. B. Yazır, Medeniyet Aleminde Yazı ve lslam Medeniyetinde Kalem Güzeli-ll
(Haz : U . Derman) , Diyanet lşl . Bşk.Yay . , Ayyıldız Matbaası , Ankara
( 1 9 7 4) .
Kaynakça 1 303

36) R. Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası ,


T. lş Bankası Kültür Yay. , Ankara ( 1 988) .
3 7) S. F. Mason, A History of the Sciences, Collier Books, Macmillan, New York
( 1 962).
38) " lbni Sina (980-1 03 7) " , Erciyes Üniversitesi'nde Gevher Nesibe Sultan anısına
düzenlenen lBNl SINA KONGRESİ Tebliğleri, 1 4 Mart 1 984, Kayseri; A. H.
Köker: " Tıp Kanunu Hakkında Açıklama " , s: 57.
39) R. Palla, Falkner, Köhler, Kupferstecher - Ein Kompendium der unterge­
gangenen Berufe, btb , Frankfurt a. M . ( 1 997).
40) U . Troitzsch, W. Weber, Die Technik - Van den Anfangen bis zur Gegen­
wart, Westermann, Braunschweig ( 1 982).
41) S . Füssel, johannes Gutenberg, Rowohlt Taschenbuch Verlag, Reinbek bei
Hamburg ( 1 999) .
4 2) http ://cccw. adh. bton.ac. uk/schoolofdesign/. . ./LlAAmman. htm
43) M. Rehm, "Infonnation und Komm unikation in Geschichte und Gegenwart":
http://www . ib.hu-berlin.de/% 7Ewumsta/infopub/textbook/umfeld/rehmvor.
html
44) F. M. Feldhaus, Die Technik der Vorzeit, der Geschichtlichen Zeit und der
Naturvölker, Heinz Moos Verlag, Münih ( 1 965).
45) Osmanlı lmparatorlugun un Dorugu 1 6. Yüzyıl Teknolojisi (Ed . : K. Çeçen) ,
Renk Ajans Basım Yay . , İstanbul (2002): M. Ülker: "Ülkemizde Kağıt lmali", s:
1 73 - 1 8 3 .
46) M . Sabri Koz , "Saadet Gazi ile Söyleşi " , 4 . Kat, Yapı Kredi Kültür Sanat
Yay . , Ekim-Kasım-Aralık Bülteni, 5 - 1 3(2002) .
47) A. Karademir, S. İmamoğlu, "Kagıtlann Dogal Yaşlanmasına Baglı Önemli
Degradasyon Reaksiyonları ", Fen ve Mühendislik Dergisi, Kahramanmaraş
Sütçü lmam Üniversitesi, 4 : 2 , 98- 108 (200 1 ) .
48) A. Yücel, A. S . Kantarcıoğlu, "Eski Eserlerin Korunması ve Dezenfeksiyo­
nu", Tıp Tarihi Araştınnalan, 7 , 208-2 1 9 ( 1 998).
49) H . Pektaş, Ex Libris, YKY, İstanbul ( 1 996).
50) Z. Özaydın, Süheyl Ünver Hoca'dan Notlar (Menakıb-ı Süheyl Bey) , Türk
Tıp Tarihi Kurumu Yay . , İstanbul ( 1 997).
5 l ) A. Czech, In mittelalterlichen Schreibwerkstatten, MPZ-Themenheft, Museums
Padagogisches Zentrum, Münih ( 1 999) .
52) P . Hoffman, Yalnızca Sayıları Seven Adam (Çev . : D . Kömürcü ) , Sistem
Yayıncılık, İstanbul ( 1 999) .
53) V. Finlay, Renkler; Boya Kutusunda Yolculuklar (Çev . : K. Emiroğlu), Dost
Kitabevi, Ankara (2007).
304 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

54) Z. Tez, Bilimde ve Sanayide Kimya Tarihi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
(2000) .
55) M. P. Crosland, Kimya Dili Üzerine Tarihsel lncelemeler (Çev. ve not! . :
Z. Tez) , Nobel Yayın Dağıtım, Ankara (2000) .
56) F. R. KreIBI, O Kratz, Feuer und Flamme - 5chall und Rauch, Schauexperimente
und Chemiehistorisches, Wiley-VCH, Weinheim/New York ( 1 999).
57) K. Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi, Dost Kitabevi Yay. , Ankara
(200 1 ) .
58) C. Schneider, Das Buch var Gutenberg-1, Il, Gutenberg-Dokumentation,
Gutenberg-Museum, Mainz.
59) N. Yüce vö. (Ed . : E. lhsanoğlu) , Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, 2 .
Cilt, lslam Tarih, Sanat v e Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) , İstanbul
( 1 998): Ç. Derman: " Osmanlılar'da Tezhip Sanatı" , s. 487-528.
60) Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, 1-II (Haz . : K. Ansan,
D. A. Günay) , Tarih Vakfı Yurt Yay . , İstanbul ( 1 995).
61) L. Gökmen. "Ebru: Bir Sabır Sanatı" , Cumhuriyet-Dergi, 693, 8-9 ( 1 999) .
62) M. Ülker, " Türk Cilt San 'a tı", Sandoz Bülteni, 26, 1 3-2 1 ( 1 987).
63) N . Sakaoğlu, N . Akbayar, Osmanlı 'da Zenaatten Sanata, II. Cilt: Sanatlar ve
Sanatkarlar, Creative Yay . , lstanbul (2000) .
64) Türkiye'de El Sanatları Geleneği ve Çagdaş Sanatlar içindeki Yeri Sempozyumu
Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara ( 1 997): A. Üstün: "Ebrunun Gün üm üz
Ebrü Ustalarından Fuad Başer'e Göre Yorumlanması, Ebra Sanatının Bugünkü
Durumu" , s. 362-368.
65) http://www.kb.nVkb/l OOhoogte/hh-en/hh . . .
66) F. Ankan , "Sudaki izin Serüveni", Cumhuriyet-Dergi, 337, 1 9 ( 1 992).
67) N . Sungur, "Sanat ve Kimya Birarada: Ebru " , Bilim ve Teknik, 3 1 6 , 54-59
( 1 994) .
68) Exotische Welten - Europiiische Phantasien, Bd. 1 , Institut für Auslandsbe­
ziehungen Württembergischer Kunstverein, Edition Cantz , Stu ttgart
( 1 987).
69) Gutenberg-Museum Mainz, Westermann, Braunschweig ( 1 980).
70) http://www.unr.edu/sb204/geology/ . . .
7 1 ) H. Haarmann, Universalgeschichte der Schrift, Campus Verlag, Frankfurt/
New York ( 1 998).
72) E. Uzunoğlu, F. Ersay vö. , lstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi, Türkiye Turing
ve Ototmobil Kurumu Yay. İstanbul.
73) F. Canpolat, "Hititlerin Yeniden Keşfi" , Cumhuriyet-Dergi, 792 , 1 2 - 1 3 (200 1 ) .
74) A. Uhri, Ateşin Kültür Tarihi, Dost Yay . , Ankara (2003).
Kaynakça J 305

75) Türkiye Arkeolojisi ve lstanbul Üniversitesi (Ed.: O. Belli), Istanbul Üniversitesi


Rektörlüğü Yay . , lstanbul (2000) : A. M. Dinçol: "Karatepe Kazılan ve Hitit
Hiyeroglif Yazısının Çözümü " , s. 4 2 3 .
76) S . Tansuğ, Resim Sanatının Tarihi, Remzi Kitabevi, lstanbul ( 1 992).
77) U. Eco, Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Anlayışı (Çev. : K. Atakay), Avrupa'yı
Kurmak Dizisi , AFA Yay. , lstanbul ( 1 995).
78) http ://www . pbs.orglwgbh/nova/pyramid/hieroglyph/hieroglyph4. html
79) G. Ifrah, Rakamların Evrensel Tarihi-Vlll: Hesabın Destanı (Çev.: K. Dinçer),
TÜBITAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara (2000) .
80) http://members.aol.com/omittinglwriting.html
81) Bilim ve Teknoloji Ansiklopedisi (Remzi-Phaidon), Remzi Kitabevi, İstanbul
( 1 987).
82) http://emuseum.mankato.msus.edu/prehistory/egypt/. . .
83) A . Afetinan, Eski Mısır Tarih ve Medeniyeti, Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay. , Ankara ( 1 992).
84) V . Conticelli, M . Gabriele , " Mikrokozmos 'tan Makrokozmos 'a Kan 'ın
Öyküsü", cogito, 3 7 , 1 08- 1 32 (2003).
85) http://metalab.unc.edu/expo/vatican.exhibit/ . . .
86) http://www . main-kinzig.net/privat/DrEtzel/kircher.htm
87) " Nil Kıyısında Bilim " (Çev. : Ö. Kurtuluş) , Bilim ve Teknik, 3 3 1 , 1 2 - 1 5
( 1 995).
88) http://www . ba.dlr.de/ne/pe/virtis/stone l .htm
89) C. W. Ceram, Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler (Çev. : H. Örs), Remzi Kitabevi,
İstanbul ( 1 982).
90) P. -G. de Gennes, j. Badoz, Kırılgan Nesneler (Çev. : A. Hazaryan) , TÜBITAK
Popüler Bilim Kitapları, Ankara ( 1 997).
91) M . Sencer, Bilim Tarihinde Dönüm Noktalan, Say Yay . , İstanbul ( 1 998) .
92) http://www . us.sis.gov.eglegyptinflhistory/html/stone .htm
93) G. Sievemich, H. Budde (Hrsg.), Europa und der Orient 800-1 900, Berliner
Festspiele , Bertelsmann Lexikon Verlag, Münih ( I 989) : D. Syndram: "Das
Erbe der Pharaonen zur Ikonographie Agyptens in Europa" (S. 1 8) .
94) http:/lwww . phaistos.demon.eo.uk/ . . .
95) O . Tekin, " ltalya 'nın En Eski Halkları ve Roma 'nın Kuruluşu", Toplumsal
Tarih, 1 1 8 , 30-33 (2003).
96) ] . Fontana, Çarpıtılmış Geçmişe Ayna: A vrupa'nın Yeniden Yorumlanması
(Çev . : N . Elhüseyni), Literatür Yay. , İstanbul (2003) .
97) Ş. Aydın (Redaksiyon) , Müzeler için Düş Bilançosu- Tutkular ve Nesneler,
Salı Toplantıları 92-93, YKY, İstanbul ( 1 993): U . Derman: "Hat Sanatı '',
306 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

98) Z. Tez , Bilim ve Teknikte Ortaçag Müslümanları, Nobel Yayın Dağıtım ,


Ankara (200 1 ) .
9 9 ) M . U . Derman , " The Art of CalJigraphy in Islam" , Arts and the Islamic
World, 4 : 3 , 8 1 -87 ( 1 987).
1 00) E. Kühnel, Maurische Kunst, Bruno Cassirer Verlag, Berlin ( 1 924).
1 0 1 ) T . Akpınar, " Türklerde Sanat Hayatı ve Islam Din i " , Tarih ve Toplum,
1 7 , 73-8 1 ( 1 992).
102) Osmanlı Gökkuşagında Yolculuk - Biçim / Biçem Örnekleriyle Osmanlı
Sanatı, YKY, İstanbul ( 1 999).
103) F. Robinson, 1 500'den Bu Yana Islam Dünyası (Çev. : M. Tuncay), tletişim
Yay. , Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, Cilt: 1 , İstanbul ( 1 986) .
1 04) P. Maninez Montavez, C. Ruiz Bravo-Villasante, Europa unter dem Halbmond,
Südwest Verlag München, Münih ( 1 99 1 ) .
105) N . Boydaş, "Hat Sanatımız ve Batı 'ta Tesiri", Vakıflar Dergisi, 1 6 , 1 6 1 - 1 64
( 1 982) .
106) Z. C. Özsayıner, " Yaprak Üzerine Yazılan Hatlar" , Kültür ve Sanat, 37, 34-
37 ( 1 998).
107) A. H . Bayat, "Hüsn-i Hat San'atında Mevleviler ve Mevlevilik " , 4. Milli
Mevlana Kongresi Bildiriler Kitabı, s . 8 1 - 1 1 1 , 1 2 - 1 3 Aralık 1 989, Selçuk
Üniversitesi, Konya.
108) E. Kühnel, Islamische Kleinkunst, Klinkhardt und Biermann, Braunschweig
( 1 963) .
1 09) A. Schimmel, Islamic Calligraphy, E . ] . Erili, Leiden ( 1 970) .
1 1 0) Hatta t Hamid Aytaç (Amidi), Anma Paneli, Eylül 1 9 9 6 , Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yay . , İstanbul ( 1 997).
1 1 1 ) M . F . Aksu, "Hattat Hamid Aytaç ' Tugra Üçlemesi': Yaşamının Bilinmeyen
Yönleri" , Tıp Tarihi Araştırmaları, 9 , 185- 1 90 ( 1 999) .
1 12) Diyarbakır: Müze Şehir (Haz . : Ş. Beysanoğlu, M. S. Koz , E. N . İşli) , Yapı
Kredi Yay. , İstanbul ( 1 999) : K. Özsezgin: "Sanatın Aynasında Bir Tarih
Kenti " , s: 276-287.
1 1 3) http://www.xs4all.nl/-knops/timetab .html
1 14) O. Pacht, Buchmalerei des Mittelalter, Prestel-Verlag, Münih ( 1 984) .
1 1 5) A. Stückelberger, Bild und Wort, Verlag Philipp von Zabern, Mainz a. R.
( 1 999) .
1 1 6) E. Kühnel, Die A usstellung Mohammedanischer Kunst München 1 91 0,
Sonderausdruck aus dem Münchner Jahrbuch der bildenden Kunst, II.
Halbband 1 9 1 0 , Verlag Von Georg D . W. Callwey, Münih ( 1 9 1 0) .
Kaynakça 1 307

1 1 7) S . Önal, "'Kitab' Üzerine", Tarih ve Toplum, 8 , 2 5 1 -252 ( 1 987).


1 18) B. Mahir, "lslamda 'Resim ' Sözcügün ün Belirledigi Tasvir Gelenegi '', Sanat
Tarihinde Doğu 'dan Batı'ya, Sandoz Kültür Yay . , No: 1 1 , İstanbul ( 1 989) .
1 19) M. And, Turkish Miniature Painting - The Ottoman Period, Dost Publ. , 4.
Ed. , lstanbul ( 1 987) .
1 20) M. And, Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanatlan, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yay . , Ankara ( 1 982).
1 2 1 ) l . Tekeli , S . llkin, Osmanlı lmpara torlugu 'nda Egitim ve Bilgi Üretim
Sisteminin Oluşum u ve Dönüşümü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yay . , Ankara ( 1 993) .
1 22) T. Timur, Osmanlı Kimligi, Hil Yay . , İstanbul ( 1 994) .
1 23) Blockbücher des Mittelalters-Bilderbogen als Lektüre (Hrg. : Gutenberg­
Gesellschaft und Gutenberg-Museum) , Verlag Philip von Zabem, Mainz
am Rhein ( 1 99 1 ) .
124) D . Breuers, Ritter, Mönch und Bauersleut: Eine unterhaltsame Geschichte
des Mittelaiters, Bastei-Lübbe-Taschenbuch, Bergisch Gladbach ( 1 997).
125) http ://www. st-georgen.uni-frankfurt. de/hugo/
126) E. E. Ploss, Ein Buch von alten Farben - Technologie der Textilfarben im
Mittelalter, Moos und Partner, Münih ( 1 989) .
127) ]. Le Goff, Onaçag Batı Vygarlıgı (Çev . : H. Güven, U. Güven), Dokuz Eylül
Yay. , İzmir ( 1 999) .
1 28) http://www.www47 . pair.com/lindo/Dyes.htm
129) http://ubasun l .uba. uva .nVen/exhibitions/olcl/luyken.html
130) N. H. Ott, "Der Buchmaler in der mittelalterlichen handschriftenwerkstatt " ,
Kultur und Technik, 211987: 1 1 6- 1 1 7 .
1 3 1 ) Z. İren Boynudelik, " Ortaçag Avnıpa 'sından Bir "lmsakiye": Limbourg'lann
Saatler Kitabı" , Toplumsal Tarih, 1 1 4 , 62-65 (2003).
132) G . R. Scott , işkencenin Tarihi (Çev . : H . Koyukan) , Dost Kitabevi Yay . ,
Ankara (200 1 ) .
1 3 3 ) D . Sobe ! , Galileo'nun Kızı ( Bilim , inanç ve Sevgi Üstüne Tarihsel Bir
inceleme) (Çev . : B. S. Şener) , Türkiye İş Bankası Kültür Yay . , İstanbul
( 1 999).
1 34) P. Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi (Çev. : M. Tunçay), Tarih Vakfı Yun Yay. ,
İstanbul (2000) .
1 35) ] . Kirchhoff, Giordano Bruno, Rowohlt Taschenbuch Verlag, Reinbek bei
Hamburg ( 1 980) .
1 36) M. Kossok, 1 492: Die Welt an der Schwelle zur Neuzeit, Edition Leipzig,
Leipzig ( 1 992).
308 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

1 37) Z. Tez, " Kimya 'Exlibris 'leri " , XIV. Ulusal Kimya Kongresi, 1 0- 1 5 Eylül
2000, Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Diyarbakır,
s: 5 2 3 .
1 38) T. Gürer, "johann Gutenberg: Uygarlıgı Ateşledi ", Cumhuriyet-Bilim Teknik,
677, 8- 1 0 (2000) .
1 39) G. Basalla, Teknolojinin Evrimi (Çev. : C. Soydemir) , TÜBITAK Popüler
Bilim Kitapları, Ankara ( 1 996) .
1 40) http ://www. gutenberg.de
1 4 1 ) W. Durant, lslam Medeniyeti (Çev . : O. Bahaeddin), Tercüman 1001 Temel
Eser, No: 29, İstanbul.
1 42) S . Tanilli , Yüzyılların Gerçeği ve Mirası-insanlık Tarihine Giriş-Il: Orta
Çağ, Say Kitap Pazarlama, İstanbul ( 1 986) .
143) ] . L Adams , Bir Mühendisin Dünyası (Çev . : C. Soydemir) , TÜBITAK
Popüler Bilim Kitapları, Ankara ( 1 994) .
144) Bibliographical Dictionary of the History of Technology (Eds. : L. Day, I .
McNeil), Routledge, London-New York ( 1 996).
145) F . Braudel, Maddi Uygarlık-!: Gündelik Haya tın Yapıları (Çev. : M . A .
Kılıçbay), İmge Kitabevi, Ankara (2004) .
146) A. Erdoğan, " Gutenberg incili", P Dergisi, 3 5 , 60-65 (2004) .
147) Z. Tez, Madencilik ve Metalurji Tarihi, Kitapsaray Yay. , İstanbul ( 1 989).
1 48) ] . Attali , 1 492 (Çev . : M . A . Kılıçbay) , İmge Kitabevi, Ankara ( 1 999) .
149) L. Febvre, H. -J . Martin, Kitabın Doğuşu (Çev . : G. Batuş) , Avcıol Basım
Yayın, İstanbul (2000) .
1 50) P. Burke , A vrupa 'da Rönesans: Merkezler ve Çeperler (Çev . : U. Abacı) ,
Literatür Yay. , İstanbul, 2003.
1 5 1 ) http://ifla.inist. fr/IV/ifla6 l/6 l -gehh.htm
1 52) P. Burke , Yeniçağ Başında A vrupa Halk Kültürü (Çev. : G. Aksan) , İmge
Kitabevi, Ankara ( 1 996).
153) F . B . Artz , Orta Çağların Tini (lS 200- 1 500) (Çev . : A. Yardımlı) , İdea
Yay . , İstanbul ( 1 996).
1 54) G. Turan, "Zincirli Kitaplar", 4. Kat, Yapı Kredi Kültür Sanat Yay . , 5 : 3-4
(2002).
1 55) Z. Tez, Tekniğin Evrimi, Paragraf Yay. , Ankara (2005 ) .
156) G. Sarton, Bilim Tarihinde Yöntem (Deri . : R . Demir) , Doruk Yay . , Ankara
( 1 997).
157) F . Özgür, "Rönesans insanına Bakış" , Cumhuriyet-Kitap, 3 1 1 , 1 4 ( 1 995) .
1 58) Müteferrika ve Osmanlı Matbaası: (I) F. Babinger: " 1 8. Yüzyılda lstanbul'da
Kitabiyat" (Çev. ve Haz . : N . Kuran-Burçoğlu); (11) 1. Müteferrika: " Osmanlı
Matbaasının Kuruluşu ve Başlangıcı" (Çev. ve Haz . : N . Kuran-Burçoğlu, M .
Kiel) ; Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul (2004) .
Kaynakça 1 309

1 59) http://www .klaus-kramer.de/AnikeVHolzschnitt/Holzschnitt_l_top.html


1 60) P. Smith, Rönesans ve Reform Çağı (Çev. : S. Çağlayan) , Türkiye lş
Bankası Kültür Yay. , lstanbul (200 1 ) .
1 6 1 ) Yeryüzü Suretleri - F. Muh tar Katırcıoğlu Harita Koleksiyon u, YKY ,
lstanbul (2000) .
1 62) http://cccw.adh.bton.ac.uk/schoolofdesign/MA. COURSE/LPPP.html
1 63) F. Marti-Ibafiez (Ed . ) , A Pictorial History of Medicine, Spring Books ,
Landon ( 1 965).
1 64) http://www . deutsches-museum. de/bib/entdeckt/
1 65) P. Brizon, Emeğin ve Emekçilerin Tarihi (Çev . : C. Süreya) , Onur Yay. ,
Ankara ( 1 977).
1 66) http://www .britannica.com/bcornleb/ . . .
1 67) T . Reyhanlı, "Nicolas de Nicolay'ın Türkiye Seyahatnamesi ve Desenleri",
Erdem, 5 : 1 4 , 5 7 1 -6 1 6 ( 1 989) .
1 68) H. Çelik, N. Çelik, Gravür Sanatı, Troya Yayıncılık, lstanbul ( 1 993).
1 69) H . Züber, " Kaşıklara Güzelleme" , Sandoz Dergisi, 1, 1 0 - 1 9 ( 1 994) .
1 70) W. - H . Hein, D . A. W. Koning, Pharmazie und Graphik, Govi-Verlag,
Frankfurt a. M. ( 1 99 1 ) .
171) http://www . thomasross.eo.uk/html/eng_etch.htm
1 72) http://www . piersidegallery.com/l -printing.htm
1 73) http://www . galerie-wutzke .de/lithographie.htm
1 74) O. Kratz, 7000jahre Chemie, Nikol Verlagsgesellschaft, Hamburg ( 1 990) .
1 75) http://www . nypl .org/research/chss/epo/mapexhib/print.html
1 76) http://spooky.mmlc .nwu .edu/c303/ . . .
1 77) F . Klemm, J . Varchmin, E . Beminger, "Die aite Technik in Bilddokumenten
aus Druckwerken der Bibliothek des Deutschen Museums " , Kultur und
Technik, Sonderheft, 1 9 7 7 .
1 78) http://www .aa.psu .edu/courses/art l 22w/Etchingrtf.html
1 79) B. Pelz, " Der Kupferstich und verwandte künstlerische Techn iken " ,
PdN-Ch. , 4/39, 32-35 ( 1 990) .
180) E. Ihsanoğlu, Büyük Cihad'dan Frenk Fodulluğuna, lletişim Yay. , lstanbul
( 1 996) .
1 8 1 ) ]. Baysal, Cennetlik lbrahim Efendi (lbrahim Müteferrika Oyun u) , Cem
Yay. , lstanbul ( 1 992).
182) A. Kazancıgil, Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji, Gazeteciler ve Yazarlar
Vakfı Yay. , lstanbul ( 1 999) .
183) A. A. Adıvar, Osmanlı Türklerinde ilim, Remzi Kitabevi, lstanbul ( 1 982) .
184) Ş Döğen, lslam ve Kimya, Gençlik Yay . , Ankara ( 1 993).
3 1 0 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

185) Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim Milletlerarası Kongresi Tebliğleri


(Derly. : H. Y. Nuhoğlu), Osmanlı Dünyasında Bilim ve Eğitim Milletlerarası
Kongresi ( 1 2 - 1 5 Nisan 1 99 9 , lstanbul) , İslam Tarih, Sanat ve Kültür
Araştırma Merkezi Yay. , İstanbul ( 2 00 1 ) : G . Üçel-Aybet: " 1 6. ve 1 7.
Yüzyıllarda Osmanlı Toplumunda Kültürel Hayata Şekil Veren Bazı
Etkenler'', s: 653-66 1 .
186) O . Bahadır, Osmanlılarda Bilim, Sarmal Yayınevi, İstanbul ( 1 996) .
187) S. Faroqhi , Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Ortaçağdan Yirminci
Yüzyıla, Tarih Vakfı Yurt Yayınlan , İstanbul ( 1 997).
1 88) E . Dölen, " Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Bilim" , Tanzimat 'tan Cumh uriyet'e
Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1 , iletişim Yay. , İstanbul ( 1 985) , s: 1 53- 1 96 .
189) P . Tuğlacı, " Osmanlı Türkiyesi'nde Ermeni Matbaacılığı ve Ermenilerin
Türk Matbaacılığına Katkısı " , Tarih ve Toplum, 1 5 , 1 1 2- 1 20 ( 1 99 1 ) .
190) B. Lewis, Onadoğu - Hıristiyanlığı.n Başlangıcından Günümüze Onadoğu 'nun
iki Bin Yıllık Tarihi (Çev. : S. Y. Kölay) , Arkadaş Yay. , Ankara (2005).
191) B . Lewis, Çatışan Kültürler-Keşifler Çağında Hıristiyan/ar, Müslüman/ar,
Yahudiler (Çev. : N. Elhüseyni), Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, lstanbul ( 1 996) .
1 92) D. Terzioğlu, "Matbaa ve Osmanlılar' , Cumhuriyet-Bilim Teknik, 677, 1 1
(2000) .
193) E. lhsanoğlu, " Osmanlılar ve Avrupa Bilimi ", Bilim Tarihi, 5, 3- 1 1 ( 1 992).
1 94) Ö . ince, "Sözel Kültürün Tehdidi " , Gösteri, Eylül ( 1 994) .
195) S. Tekeli, E. Kahya, M. Dosay, R. Demir, H. G. Topdemir, Y. Unat , A. Koç
Ay�m, Bilim Tarihine Giriş, Nobel, Ankara ( 1 999) .
196) Tarih-III ( Yeni ve Yakın Zamanlarda Osmanlı- Türk Tarihi) , Maarif Vekaleti
Yay . , İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul ( 1 9 3 1 ) .
197) E . Dölen , N . Yıldınm, Darülfünun 'dan Gün üm üze Üniversite Yayıncılığı
ve Yaşamı, lstanbul Bilgi Üniversitesi Yay . , İstanbul (2003) .
1 98) G . Gönenç, " Osmanlı Kültürünün Anatomisi ", Cumh uriyet-Kitap, 32 1 ,
1 2 - 1 3 ( 1 996) .
199) G. de Nerval, Doğuya Seyahat (Çev . : M. Taşçıoğlu) , Kültür Bakanlığı Yay. ,
Ankara ( 1 984)
200) T. Hentch, Hayali Doğu (Batı 'nın Akdeniz'li Doğu'ya Politik Bakışı) (Çev. :
A. Bora) , Metis Yay . , lstanbul ( 1 996).
201 ) R. Demir, Türk Aydınlanması ve Voltaire, Doruk Yay . , Ankara ( 1 999).
202) Mameluken, Paschas und Fellachen - Berichte aus dem reich Mohammed
Alis 1 801 - 1 849 (Ed . : T. Freiherr von Münchhausen) , Edition Erdmann,
Tübingen ( 1 982).
Kaynakça 1 3 1 1

203) Ş . Altundağ, Kava/alı Mehmet Ali Paşa lsyanı-Mısır Meselesi, 1 83 1 - 1 841 ,


I. Kısım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu
Yay . , Ankara ( 1 988) .
204) G. Sinoue, Kava/alı Mehmed Ali Paşa, Son Firavun (Çev. : A. C. Akkoyunlu),
Doğan Kitapçılık, İstanbul ( 1 999) .
205) G. Sievemich, H. Budde (Hrsg.), Europa und der Orient 800-1 900, &rliner
Festspiele, Bertelsmann Lexikon Verlag, Münih (1 989): R. Ettinghausen:
"Der EinfluE der angewandten Künste und der Malerei des Islam a uf die
Künste Europas" (S. 1 65).
206) ] . Schacht, C. E . Bosworth, Das Vermachtnis des Islams, Bd. 2, Artemis
Verlag, Zürih-Münih (1 980): R. Ettinghausen: "Der Einfluss der angewandten
Künste und der Malerei des Islams auf die Künste Europas" , S. 6 1 .
207) M . E . Özen, Türk Cilt Sanatı, T . İ ş Bankası Kültür Yay . , Ankara ( 1 998) .
208) M. Kunt, S. Faroqhi, H. G. Yurdaydın, A. Ödekan, (Ed . : S. Akşin), Türkiye
Tarihi-2: Osmanlı Devleti, 1 300- 1 600, Cem Yayınevi, İstanbul ( 1 997).
209) H . D . - Gregoire , Büyülü Divan: XVIII. Yüzyıl Fransa 'sında Türkler ve
Türk Dünyası (Çev. : M. A. Kılıçbay) , Eren Yay . , İstanbul ( 1 99 1 ) .
KiŞi ADLARI DiZiNi

Abdullah Efendi (Şeyhültslam) : 280 Albeni, Leon Battista ("Floransa'lı


Abdurrahman Efendi: 283 Vitruvius") ( 1 404- 1 472): 1 42
Abdülbaki Arif (ölm. 1 7 1 3) : 1 5 2 Alcuin of York (Alcuin Ealhwine ya da
Abdülfettah Efendi ( 1 8 1 5- 1 896): 1 5 3 Alcuin Turonensis) (732 -804) :
Abdülhamid, II. (Osmanlı Sultanı) 1 39 , 1 40
(yön. 1 8 76- 1 909) : 1 1 6 Aldrovandi, Ulysse ( 1 522- 1 605): 198
Abdülkadir Kadri Efendi ( 1 8 7 5 - Alexander, VI . (Papa) (yön. 1 492-
1 942): 1 53 1 503) : 207
Abdülmecid (Osmanlı Sultanı) (yön. Alfonso, X. (Bilge Alfonso, Alfonso X
1 839- 1 86 1 ) : 1 5 2
el Sabio) (Kastilya Kralı) ( 1 22 1 -
Abdü's-Selam lbn Abdülkadir: 1 7 8
1 284) : 5 6
Abgar Tibir, Tokat'lı: 282
Ali (Hz.) (598-66 1 ) : 145
Ade, Mathilde ( 1 877- 1953): 2 1 5-2 1 6
Ali Haydar Bey ( 1 802- 1 870) : 1 53
Agah Efendi ( 1 832- 1 885): 266
Ali Sofi : 1 50
Aga Rıza ( 1 6. yüzyıl) : 1 80
Alkım, Bahadır ( 1 9 1 5- 1 98 1 ) : 1 1 8
Agricola, Georgius ( 1 494- 1 555): 242
Alkım, Handan: 1 1 8
Ahiram (Byblos Kralı) (lÖ 970-936) :
Alpini , Prosper ( 1 553- 1 6 1 7) : 23
1 36
Altunbezer, Tuğrakeş lsmail Hakkı
Ahmed, III. (Osmanlı Sultanı) (yön.
( 1 873- 1 946) : 1 52
1 703- 1 730) : 1 56 , 278, 280
Ahmed ibn Ebu Tahir (8 1 9-893): 46 el-Amidi, Zeyneddin (ölm. 1 3 1 2) :
Ahmed Karahisaıi ( 1 469- 1 556): 1 50 , 1 77
1 54 Amman, jost ( 1 539- 1 59 1 ) : 5 7 , 234,
Ahmed Vasıf Efendi (ölm. 1 807): 283 246
Akdik, Kamil ( 1 862- 1 94 1 ) : 1 5 2 , 1 54, Amr ibn el-As (573-663): 1 77
1 58 Anaksimandros (Anaksimander) ,
Akerblad, lan David ( 1 763- 1 8 1 9) : 1 29 Miletos'lu (lö 6 1 0-547) : 1 74
Akhenaton (lV. Amenhotep) (Firavun) Anicia juliana (Anikia louliana) (462-
(IÖ 1 382-1 344): 1 14, 1 30 -535): 1 73
3 1 4 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Antiokhos IV. Epiphanes (Kommagene Bayezid, 1. (Yıldırım) (Osmanlı Sultanı)


Kralı) (yön. I ö 1 75- 1 63): 1 6 7 , (yön. 1 389- 1 402): 1 48 - 1 49
1 74 Bayezid, 11. (Osmanlı Sultanı) (yön.
Arık, Remzi Oğuz ( 1 899- 1 944) : 1 1 8 1 48 1 - 1 5 1 2 ) : 5 1 , 1 50, 28 1 -282
Arif Bey, Çarşambalı (ölm. 1852): Bayle , Pierre ( 1 647- 1 706): 267
153 Bayros, Franz von ( 1 866- 1 924): 2 1 4
Aristophanes (lö 448-380) : 1 75 Becher, johannjoachim ( 1 635- 1 682):
Aristoteles (Aristo) (lö 384-322): 59
1 6 7- 1 68 , 1 73 Behaim: 53
Arius (Aziz) (256-336) : 1 74 Beham, Barthel ( 1 502 - 1 540) : 2 1 4
Arkhilokhos (lö 670-620) : 1 6 7 , Behzad (Bihzad) ( 1 460- 1 5 3 5 ) : 1 80
1 74 Bellarmino, Roberto (Kardinal) ( 1 542-
Arseven, Celal Esat ( 1 875- 1 9 7 1 ) : 296 1621): 2 10
Asurbanipal (Asur Kralı) (IÖ 669- Belon , Pierre ( 1 5 1 7- 1 564) : 242
627): 1 1 3- 1 1 4 Benediktus , N ursia'lı (Aziz) ( 480-
Attalos l l l . Philometor (Bergama 547): 1 84
Kralı) (yön. I ö 1 38- 1 33): 1 73 Benü Musa Kardeşler (9. yüzyıl) :
Augustinus, Hippo'lu / Cezayir'li 1 78
(Aziz) (354-430) : 1 1 4 , 1 90 Berkes, Niyazi ( 1 908- 1 988) : 2 78
Augustus (Roma Impataroru) (yön. el-Bermeki, Yahya ibn Halid (739-
IÖ 2 7- IS 1 4) : 1 7 , 1 38 , 1 39 805): 43
Ayral, Macid ( 1 89 1 - 1 9 6 1 ) : 1 52 Berruguete, Pedro ( 1450-1 504): 209
Aytaç , Hamid (Şeyh Musa Azmi , Berthollet, Claude-Louis ( 1 748-
Hamid el-Amidi) ( 1 89 1 - 1 982): 1 822): 73, 289
1 52 - 1 5 3 , 1 5 7- 1 58 Bertuch , Friedrich johann justin
el-Aziz (Eyyubi Halifesi) ( 1 1 7 2 - ( 1 747- 1 822): 259-260
1 1 98): 1 76 Beydilli, Kemal (doğ. 1 942): 287
Aziz Efendi ( 1 87 1 - 1 934): 1 53 Bickham, George ("Yaşlı") ( 1 684-
1 758): 142
Babinger, Franz ( 1 89 1 - 1 967): 1 80 Birghden, johann von der ( 1 582-
Bach, johann Sebastian ( 1 685- 1 750) : 1 645): 250
73 Birgi'li Mehmed Efendi ( 1 523-
Bandini Kardeşler: 280 1 573): 287
Barbier, Nicolas Marie- Charles Bi Sheng (Bi Xing) (-990-- 1 0 5 1 ) :
( 1 7 6 7 - 1 843) : 1 42- 1 43 1 63 , 2 1 8 , 227
Basedow, johann Bemhard ( 1 724- Blacque., Alexandre (Blak Bey)
1 790): 259 ( 1 824- 1 895): 288
Baskerville, john ( 1 706- 1 775): 236 Blake, William ( 1 757- 1 827): 2 7 1
Başer, Fuad (doğ. 1953): 1 00 Boccaccio, Giovanni ( 1 3 1 3 - 1 375):
Batanay, Kemal ( 1 89 1 - 1 9 8 1 ) : 1 53 192
Baume , Antoine ( 1 728- 1 804) : 276 Boccaccio Usta: 2 3 1
Kişi Adlan Dizini l 315

Bodoni, Giambattista ( 1 740- 1 8 1 3) : Busbecq, Ogier Ghiselin d e ( 1 522-


258 1 592): 49 , 1 39
Boissier, Alfred ( 1 867- 1 937): 1 1 6
Borrome o , Federigo (Kardinal) Caesar, Gaius Iulius Oul Sezar)
( 1 564- 1 63 1 ) : 255 (Roma imparatoru) (lö 1 0 1 -44):
Bossert, Helmuth Theodor ( 1 889- 163, 1 75
1 9 6 1 ) : 1 18 Cailloil (Cayol) , Henri ( 1 805-1 865):
Bouchard, Pierre-François ( 1 772- 286
1 832): 128 Cailloil, jacques: 286
Bouchardon, Edme ( 1 698- 1 762): Calvin, jean (Reformasyon önderi)
214 ( 1 509- 1 564) : 2 1 0
Boucher, François ( 1 703- 1 770): Campe, joachim Heinrich ( 1 746-
214 1 8 1 8): 261
Bousquet-Deschamps: 288 Can Şah: 180
Boyle , Robert ( 1 626- 1 69 1 ) : 103 Carlo (Prens) : 299
Braille, Louis ( 1 809- 1 852): 1 4 2- Carolus, Johannes ( 1 575- 1 634) :
143, 165 249
Braulio (Piskopos) (ölm. -65 1 ) : 197 Cassiodore (yak! . 480-573): 193
Brecht, Bertolt ( 1 898- 1956): 2 1 1 Cassius: 1 68
Breydenbach, Bemhardt von ( 1 440- Caxton, William ( 1 424- 149 1 ): 165,
1497): 235 23 1
Brinn , Heinrich Richard ( 1 878- Cellarius, Andreas (- 1 596- 1 665):
1 944): 2 1 5-2 1 6 281
Brunfels, Otto ( 1 488- 1 534) : 234, el-Cevheri , lsmail b i n Hammad
241 (ölm. 1 003): 284
Bruno, Giordano ( 1 548- 1600) : 208, el-Cevzi, Ebu'l-Ferec (ölm. 1201):
210 1 76
Brutus, Marcus junius (IÖ 85-42): el-Cezeri, Ebu'l-lzz lsmail ibn el­
1 68 Rezzaz ( 1 1 36-1 206): 1 76
Bry, Theodor de ( 1 527-1 598): 232 Chadwick, John ( 1 920- 1 998): 1 34
Buddha (Siddhartha Gautama) (IÖ Champollion, jean-François ( 1 790-
564-483): 2 1 8 1832): 1 1 1 , 1 1 3, 1 2 5 , 1 28, 1 30
Buffon, George-Louis Leclerc Kont Chantre, Emest ( 1 843- 1 924): 1 1 6
de ( 1 707- 1 788) : 233 Charlemagne (Carolus Magnus,
Buondelmonte , Cristoforo (15. Şarlman) (Kutsal Roma lmp . )
yüzyıl) : 1 2 5 (yön. 800-8 14) : 1 39-140, 299
Burckhardt, Johann Ludwig ("lbrahim Charles, V. ("Akıllı") (Fransa Kralı)
ibn Abdullah" / "Şeyh lbrahim") ( 1 338- 1 380) : 1 64
( 1 784- 1 8 1 7) : 1 1 5 Charles Martel ("Çekiç Şarl")
Burgkmair, Hans ( 1 473- 1 53 1 ): 165, (Fransa imparatoru) (688-74 1 ) :
233 22
3 1 6 J Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Charles Quint (V. Charles) (Fransa Çambel, Halet (doğ. 1 9 1 6) : 1 18


Kralı) ( 1 500- 1 5 58) : 2 54
Chaucer, Geoffrey Ellesmere D'Alembert, jean le Rond ( 1 7 1 7-
(- 1 340- 1400): 2 3 1 1 783): 257
Chauvet, jean-Marie : 1 08 Damat lbrahim Paşa (Nevşehir'li)
Chodowiecki, Daniel ( 1 726- 1 80 1 ) : ( 1 660- 1 730): 2 78-279
259 Dam jing: 39
Choiseul , Etienne François de Darga, Muhibbe (doğ. 192 1 ) : 1 1 8
( 1 7 19- 1 785): 250 Darius (Dara , Yun . Dareios) , I .
Choppart: 2 14 ("Büyük") (Pers Kralı) (yön. IÖ
Churchill, William (gazeteci) : 288 522-486) : 1 1 2
Cinic o , Giovanni Marco ( 1 458- David ibn Nahmias: 282

1 498) : 186 Daye , Matthew (- 1 620- 1 649) : 23 1


Daye , Stephen (- 1 594- 1 668): 2 3 1
Claproth, Justus ( 1 728- 1805): 64
Deck (Dr.) : 66-67
Claudius (Roma İmparatoru) (lö
Dedezade Seyyid Mehmed Said
1 0- ıs
54) : 18
(ölm. 1 759): 1 52
Claver, Robert : 244
Defoe , Daniel ( 1 660- 1 73 1 ) : 66, 2 1 1
Cochin, Charles N icolas (Oğul)
Delacroix, Eugene ( 1 798- 1 863):
( 1 7 1 5- 1 790): 2 14
261
Comenius, Jan Qohann) Amos
Delminio , Giulio Camillo ( 1 480-
( 1 592- 1 670) : 258-259
1 544): 1 2 1
Condamine , Charles Marie de la
Demosthenes (lÖ 384-322): 1 75
( 1 7 0 1 - 1 774) : 85
Derome , jacques-Antoine ( 1 698-
Conte , Nicolas-Jacques ( 1 755-
1 760): 300
1 805): 84 Derome , Nicolas-Denis ( 1 73 1 -
Cordus, Aulus Cremutius (ölm. IS
1 788) : 103, 300
25): 1 68 Derviş Abd1, Buhara'lı (ölm. 1 647):
Cortez , Hernando ( 1 485- 1 547): 1 52
254 Derviş Ali (ölm. 1 637): 1 50
CoSmann, Alfred ( 1 870- 1 9 5 1 ) : 2 1 4 Diderot, Denis ( 1 7 1 3- 1 784) : 257
Coster (Koster) , Lı.urens janszoon Didot, François Ambroise ( 1 730-
(- 1 3 70- 1440): 1 64, 2 1 9 1804) : 23 1 , 263
Cotta , johann Friedrich ( 1 764- Didot, Pierre François ( 1 732- 1 795):
1 832): 258 23 1 , 263
Cranach, Lucas (Yaşlı) ( 1 472- 1 5 53): Didot, Pierre ( 1 7 6 1 - 1 853): 2 3 1
1 65, 2 14, 232, 268 Diodoros Siculus (Sicilya'lı
Cresci, Gianfrancesco : 142 Diodoros) (lö 80-29): 136
Creutzberger, Paulus ( 1 7 . yüzyıl) : Diokletianus (Roma imparatoru)
258 (yön. 284-3 1 3): 1 74
Cromberger: 254 Dionysios, Philadelphia'lı: 1 73
Kişi Adlan Dizini l 3 1 7

Dioskorides, Pedanios (IS -20-79): Eveıwinus: 1 90


1 73, 1 76, 188 Evliya Çelebi ( 1 6 1 1 - 1 684): 295
Dominicus, Guzman'lı (Aziz) ( 1 1 70-
1 2 2 1 ) : 209 Faber, Kaspar ( 18. yüzyıl): 83
Dritzehn, Andreas (ölm. 14 38): 222 Fan Yeh (5. yüzyıl) : 38
Durmuşzade Ahmed (ölm. 1 7 1 6): Fannius: 18
1 52 Fatih Sultan Mehmed (yön. 1444-
Dürer, Albrecht ( 1 47 1 - 1 528): 1 6 5 , 1446; 145 1 - 1 48 1 ) : 5 1 , 149- 1 50,
1 98, 2 14, 2 3 1 -233, 236, 268 1 79
Düzgünman, Mustafa ( 1 920- 1 990) : Ferdinand, I. (Bohemya Kralı/lmpa­
99 , 102 rator) ( 1 503- 1 564): 49
Feyerabend, Sigmund ( 1 527- 1 590):
Ebu Maşer el-Belhi ("Albumasar") 234
(785-886): 1 78 Figulla , Hugo Heinrich ( 1 885-
Edward, Vl. (lngiltere Kralı) (yön. 1 969): 1 1 7
1 547- 1 553): 165 Flach, Martin: 234
Eisen: 2 1 4 Fourier, jean Baptiste joseph ( 1 768-
Eleazar (IÖ 3 . yüzyıl) : 2 7 1 830): 128
Elzevir (Elzevier), Abraham ( 1 592- Fournier, Pierre Siman ( 1 7 1 2-
1 652): 230 1 768): 236, 263
Elzevir (Elzevier) , Bonaventura Franklin, Benjamin ( 1 706- 1 790):
( 1 583- 1 652): 230 254
Elzevir, Ludwig (Louis) ( 1 540- "Frater Rufillus": 79
1 6 1 7): 230-23 1 Freud, Sigmund ( 1 856- 1 939): 2 1 1
Emo, Giorgio: 23 Friedrich , 11. ("Büyük") (Prusya
Engelmann, Gottfried ( 1 788- 1 839) : lmp.) (yön. 1 740- 1 786): 65, 290
165, 261 Friedrich, II. (Hohenstaufen'li)
Esma ibret Hanım (ölm. 1 780): 1 50 (Sicilya Kral ve lmp . ) (yön.
Espinosa, Antonio de: 254 1 2 1 5- 1 2 50): 56, 67
Eudoksos (Sözde-) (lö 2 . yüzyıl) : Friedrich , III. (Alman Kralı) (yön.
1 72 1440- 1493): 2 2 1
Eugene (Prens) ( 1 663- 1 736) : 2 79 Froben , Johann Qohannes
Eukleides (Öklid) (-lö 3 1 6-250): Frobenius) ( 1 470- 1 527): 234
280 Fuchs, Leonard ( 1 50 1 - 1 566): 241
Eumenes, 11. (Bergama Kralı) (yön. Fust, Johannes ( 1 400- 1466) : 1 64,
lö 197-1 59): 24, 162, 188 223-224, 226, 228
Eupolis (IÖ 446-4 1 1 ) : 169
Euripides (IÖ 480-406): 175 Galenos, Claudios (Bergama'h)
Evans, Arthur John (Sir) ( 1 85 1 - ( 1 29- 1 99): 234
1 94 1 ) : 133 Gaile , Philipp ( 1 537- 1 6 1 2): 273-
Evelyn, John ( 1 620- 1 706) : 1 03 274
3 1 8 I Kagıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Gallus, Cornelius (lö 69-26) : 1 8 Hafız Osman ( 1 642- 1 698) : 1 50 ,


Gedike , Friedrich ( 1 754- 1803): 260 1 56
Gesner, Conrad ( 1 5 1 6- 1 565): 83, el-Hakem, II. (el-Mustansır)
198, 241 (Endülüs Emevi Halifesi) (yön.
Giotto di Bondone ( 1 267- 1 337): 961 -976): 147
153 Halid Erzurumi (ölm. 1631): 1 50
Goebbels, joseph Paul ( 1 897- 1 945): Halil Hamit Paşa (Sadrazam) ( 1 736-
211 1 785): 283
Goethe , Wolfgang von ( 1 749- Hamilton, William ] . ( 1 788- 1856) :
1 832): 1 53 , 2 1 5 , 258, 260-2 6 1 1 39
Göschen , Georg joachim ( 1 752- Hammurabi (Babil Kralı) (yön. IÖ
1828): 258 1 792-1 750): 1 1 4
Graf, Urs ( 1 485- 1 529): 165, 234 Hardmuth, joseph ( 1 752- 1 8 1 6) : 84
Gravelot, Hubert-François ( 1 699- Hartung, Hans ( 1 904- 1 989) : 1 55
1 773): 2 1 4 Harun el-Reşid (Abbasi Halifesi)
Greaves, Thomas: 64 (yön. 786-809): 43
Gregor, Büyük (Tours'lu) (Aziz) Hasenclever, Walter ( 1 890- 1 940):
(538-594) : 185 211
Grien, Hans Baldung ( 1 484- 1 545): Hatip Mehmed Efendi (ölm. 1 773):
165, 234 99
Griffo, Francesco da Bologna ( 1 450- Hattuşili, III. (Hitit Kralı) (yön. IÖ
1 5 18): 229 1275-1 250): 1 1 5
Grimes, B.: 1 06 Haydn, joseph ( 1 732- 1 809) : 73
Grolier, jean ( 1 479- 1 565): 300 Hayreddin Maraşi: 1 50
Grosse, Henning ( 1 553- 1 62 1 ) : 243 Hayri Efendi (Evkaf Nazırı ve
Grotefend, Georg Friedrich ( 1 775- Şeyhülislam) ( 1 867- 1922): 1 54
1 853): 1 1 1 Hedin, Sven ( 1 865- 1 952): 38
Grüninger, Johann ( 1 455- 1 533) : Heilmann, Andreas: 222
233-234 Heine , Heinrich ( 1 797-1 856) : 2 1 0-
Guettard , jean-Etienne ( 1 7 1 5- 212
1 786): 6 1 Hemingway, Ernest ( 1 898- 1 9 6 1 ) :
Guillaume, Edmund: 1 39 211
Gustav Adolf (İsveç Kralı) ( 1 594- Henneberg, Berthold von (Başpisko­
1 632): 252 pos) (yön. 1484- 1 504) : 245
Gutenberg, johannes üohannes Heraclius ( 1 1 . yüzyıl): 199
Gensfleisch) ( 1 399 - 1 468) : 5 3 , Herodotos (Herodot) ,
92, 1 64, 1 7 1 , 2 1 3, 2 1 5 , 2 1 7 , Halikarnassos'lu (Bodrum'lu) ( ­

2 1 9-224, 226-229, 2 3 1 -232, 262 , IÖ484-426): 24, 1 38, 1 74- 1 75


267, 269, 282 , 284 Heron, lskenderiye'li (IS 50- 1 20) :
Günther, johann ( 1 505- 1 574): 232, 1 73
241 Hesiodos (IÖ 8. yüzyıl) : 1 75
Kişi Adlan Dizini l 3 1 9

Hezarfen Hüseyin E fendi (ölm. İbn Bevvab (ölm. 1 03 1 ) : 90


1 678): 245 İbn Cüveyni, Muhammed ( 1 233-
Hezarfen lbrahim Edhem Efendi 1 283) : 140, 1 78
( 1 829- 1 904): 99 İbn Haldun, Abdurrahman ( 1 332-
Hildebertus da Lavardin ( 1 056- 1406): 1 77
1 1 33): 1 90 lbn el-Heysem ("Alhazen") (965-
Hitler, Adolf ( 1 889- 1 945): 2 1 1 -2 1 2 1 040) : 1 76
Hoca Vahid Efendi: 1 58 İbn Müberred (-826-898) : 45
Holbein, Ambrosius ( 1 494- 1 5 19): lbn Mukle (885-940) : 90
234 lbn el-Nedim, Ebu Yakub (asıl adı
Holbein, Hans (Genç) ( 1 497- 1 543) : Ebu'l-Ferec Muhammed ibn
232, 234 İshak) (9 10-995): 46
Holdermann , Johann-Baptiste İbn Rüşd ("Averroes") ( 1 1 28- 1 1 98):
( 1 694- 1 730) : 284, 286 1 76, 1 78
Holwein, Elias (ölm. 1 659): 249 İbn Sina ("Avicenna") (980- 1 037):
Homeros, Smyma'lı (lzmir) (lö 8. 1 78, 240
yüzyil artalan) : 167, 1 74- 1 7 5 İbn Surah (ölm. 1 2 1 1 ) : 1 77
Honing, Jacob : 5 9 İbrahim Müteferrika ("Basmacı lbra­
Hooghe (Hooch) , Pieter Romeyn de him") ( 1 674- 1 746): 5 1 , 2 78-
( 1 629- 1 684): 198 279, 281 , 283-286
Hoole , Charles ( 1 6 1 0- 1 667): 259 İhvan el-Safa ( 1 0./1 1 . yüzyıl) : 1 78
Hopfer, Daniel (- 1 470- 1 536): 165, Illig, Moritz Friedrich ( 1 777- 1845):
271 74
Horapollo , Niliacus (4./5 . yüzyıl) : İnnocentius, VII I . (Papa) (yön .
125 1484- 1492): 207
Ho-Ti (Çin lmparatoru): 37 İoannes Grammatikos Philoponos
Hrozny, Bedrich (Friedrich) ( 1 879- ("Yahya el-Nahvi") (490-566):
1952): 1 1 7 1 77
Huangdi, Qin Shi (Çin İmparatoru) lsidorus, Sevilla'lı (Aziz) ( - 560-
(lö 259-2 10): 162, 1 66 636): 196- 197
Hugo, Victor ( 1 802- 1885): 2 1 1 İskender (Büyük) (Makedonya
Hunter, Dard ( 1 883- 1 966): 6 1 İmparatoru) (lÖ 356-323): 20,
Huss, Matthias ( 1 5 . yüzyıl): 232 1 14, 1 24, 129, 167
Hutten, Ulrich von ( 1 488- 1 523): İsmail Zuhdi (ölm. 1 806): 150
238
Hülagu Han (Moğol Hanı) (yön. Jacob (BibliyograO: 244
1 256- 1 265): 1 78 Jaime , I. (Aragon Kralı) ( 1 208-
Hypatia (370-4 1 5) : 1 69 1 276) : 56
James, I . (lngiltere Kralı) (yön.
lbn Abbas (ölm. 1 035): 1 77 1 602- 1 625): 2 1 1
İbn Arapşah (ölm. 1 392): 284 Jenson, Nicolas (- 1 420- 1480): 229
320 1 Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Kabakçı Mustafa (ölm. 1 808): 285 Konstantinos, I . (Büyük) (Bizans


Kadı lbrahim Efendi: 283 imparatoru) (yön. 324-337): 1 68
Kalkar, jan Stephan von ( 1 499- Koops, Matthias (etk. 1 789- 1 805):
1 546) : 241 64
Kallimakhos , Kyrene'li (IÖ-3 1 0- Kopemicus, Nikolaus ( 1473- 1 543):
235): 1 75 24 1 , 247
Kandinsky, Wassily ( 1 866- 1 944) : Koşay, Hamit Zübeyr ( 1 898- 1 984):
155 1 18
K'ang-hsi (Çin imparatoru) ( 1 662- Kögel, Gustav ( 1 882- 1 945): 1 88
1 722): 256 Krates: 25, 1 73, 188
Katibzade Mehmed Refi (ölm. Krateuas , Bergama'lı (lö 2 ./1 .
1 769) : 1 5 2 yüzyıl) : 2 5 , 1 73, 1 88
Katip Çelebi (Hacı Kalfa) ( 1 609- Kraus, Georg Melchior ( 1 73 7-
1 657): 245, 28 1 , 284-285 1806): 259
Krause, Jakob ( 1 526- 1 585): 246
Kazasker Mustafa izzet Efendi
Kruninski: 284
( 1 80 1 - 1 876): 1 52- 1 53
Krünitz, johann Georg ( 1 728-
Keferstein, Ludwig (18. yüzyıl) : 64
1 796): 14
Keller, Friedrich Gottlob ( 1 8 1 6-
Ksenophon (IÖ 430-355): 175
1 895): 74
Kubilay Han (Moğol Hanı) (yön.
Kempis, Tomas a ( 1 380- 147 1): 232
1 260- 1 294): 220
Kıbrıstzade lsmail Hakkı Efendi
Kyrillos (Kyril) (Patrik) (yön. 4 1 2-
( 1 785- 1 862): 153
444) : 1 69
Kilis'li Muallim Rıfat Bey (Mehmet
Kyrillos (asıl adı Konstantinus)
Rıfat Kardam) ( 1 877- 1 936): 95
(826-869): 1 4 1
el-Kindi ("Alkindus") (803-873):
Kurter: 125
1 78 Küçük Derviş Ali (ölm. 1 7 1 5): 1 50
Kircher: 6 1
Kircher, Athanasius ( 1 602- 1 680) : I..amarle, Hubert: 1 34
6 1 , 103, 1 2 5 - 1 2 7 Lanston, Tolbert ( 1 844- 1 9 1 3) : 1 66,
Klee, Paul ( 1 879- 1940) : 1 5 5 262
Kleisthenes (Kral) (IÖ-570-507): 34 Larousse, Pierre ( 1 8 1 7- 1 875): 165
Kleopatra (Mısır Kraliçesi) (yön. tö Lausos (5. yüzyıl) : 27
5 1 -30) : 1 24, 1 28, 1 68 Lavoisier, Antoine Laurent ( 1 743-
Knabenberg, johannes ("Igler") 1 794): 2 1 4
(Papaz) : 2 1 3 Le Blon, jacob Christoph ( 1 667-
Koberger, Anton ( 1 440- 1 5 13): 233 1 74 1 ) : 256
Koenig, Friedrich ( 1 774- 1 833): 262 Le Coq, Albert von ( 1 860- 1930) : 44
Kolomb , Kristof (Christoph Leo, X. (Papa) (yön. 1 5 1 3- 1 52 1):
Kolumbus) ( 1 45 1 - 1 506): 247 207-208
Konfüçyus (K'ung Fu Tzu) (lö Le Prince , jean Baptiste ( 1 72 1 -
-55 1 -479) : 37, 1 66, 2 1 7 1 787): 277
Kişi Adlan Dizini l 32 1

Lessing, Theodor ( 1 872- 1 933): 2 1 1 Manutius, Aldus ("Genç") ( 1 547-


Leyden , Lucas van ( 1 498- 1 533): 1 597): 230
165 Manutius , Aldus Pius (Aldo Pio
Lhote, Andre ( 1 885- 1 962): 1 54 Manuzio / Aldo Menice) ( 1 449-
Lichtenberg, Georg Christoph 1 5 1 5): 1 4 1 , 230, 300
( 1 74 2-1 799): 238 Manutius, Paulus (Paolo Manuzio)
Lippi, Fra Filippo ( 1 406- 1469): 1 5 3 ( 1 5 1 2- 1 5 74): 230
Livia: 1 7 Maral, Jean-Paul ( 1 743- 1 793): 250
Louis , XIII . (Fransa Kralı) (yön . Marconi, Guglielmo Marchese ( 1874-
1 6 1 0- 1 643): 2 3 1 1937): 143
Louis, XIV. (Fransa Kralı) (yön. Marco Polo ( 1 254- 1 324) : 220, 247
1 643- 1 7 1 5): 256 Marguinios, Maximos ( 1 549- 1 602):
Louis, XV. (Fransa Kralı) (yön. 282
Marianini, Stefano ( 1 790- 1866): 262
1 7 1 5 - 1 774) : 278, 300
Marillier, Juliet: 2 14
Lucas, Paul: 239
Martialis, Marcus Valerius (40- 103):
Luther, Manin ( 1 483- 1 546) : 208,
26
2 1 1 , 234, 238, 242, 2 5 1 -252
Marx, Kari ( 1 8 1 8- 1 883): 2 1 1
Luyken, Caspar ( 1 672-1 708): 1 98
Masabki, Nicola: 290
Luyken, Jan ( 1 649- 1 7 1 2): 198
Matisse , Henri ( 1 869- 1 954): 1 5 5
Lützelberger: 234
Maximianus (Roma İmparatoru)
(yön. 286-305 ; 307-308): 1 74
Mahmud, I I . (Osmanlı Sultanı)
Maximilian, I. (Alman İmparatoru)
(yön. 1 808- 1 839): 287-288
(yön. 1493- 1 5 19): 248
Mahmud Celaleddin (ölm. 1825):
Maxwell, James Clerk ( 1 83 1 - 1 879):
1 50 1 66
Maimonides (Musa ibn Meymun /
Mazarin, Jules (Kardinal) ( 1 602-
Moşe ben Maimon) ( 1 1 35-
1661): 224
1 204) : 208 McGovem, John N. ( 1 907- 1995):
Makrid\ Bey, Theodor ( 1 872- 1 940): 45
1 16 Mehmed, IV. (Osmanlı Sultanı)
Malherbe, François de ( 1 555- 1 628): (yön. 1 648- 1 687): 287
214 Mehmed Ali Kağıtçı ( 1 899- 1 982):
Manasse ben Israel ( 1 604- 1 657): 51
282 Mehmed Ali Paşa, Kavala'lı ( 1 770-
Mandeville , Sir J ohn Qoan de 1 849): 289-291
Bourgogne) ( 1 300- 1 372): 247 Mehmed Raşid (ölm. 1 735): 281
Mani (2 1 6-274) : 1 7 1 Mehmed Salih Efendi: 99
Mann, Heinrich ( 1 87 1 - 1 950): 2 1 1 Meisenbach , Georg ( 1 84 1 - 1 9 1 2 ) :
Mann, Thomas ( 1 875- 1955): 2 1 1 262
Mantegna, Andrea ( 1 43 1 - 1 506): el-Me'mun (Abbasi Halifesi) (yön.
232 8 1 3-833): 1 53
322 I Kiiğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Menandros (lÖ 342-290) : 1 75 Muratori , Ludovico Antonio ( 1 672-


Mentel (Mentelin) , Johann (- 1 4 1 0- 1 750): 198
1 478) : 228 Musa (Hz.) (lö 1 200'ler) : 24
Menzel, Adolph ( 1 8 1 5- 1 905): 224 Mustafa Ali , Gelibolu'lu ( 1 54 1 -
Mergenthaler, Ottmar ( 1 854- 1 899): 1 599) : 1 79
1 66 , 262 Mustafa Dede ( 1 495- 1 538): 1 50
Merian, Maria Sibylla ( 1 647- 1 7 1 7) : Mustafa Rakım ( 1 758- 1 826): 1 49-
256 1 50, 1 52 , 1 54- 1 5 5
Merian , Matthaeus ( 1 593- 1 650): el-Mustencid Billah (Abbasi Halifesi)
256 (yön. 1 1 6 1 - 1 1 70) : 1 78
Methodius (-8 1 5-885): 1 4 1 Muvatalli, l. (Hitit Kralı) (yön. IÖ
Metrodoros (lö 33 1 -277): 1 73 1 3 1 5- 1 282): 1 1 5
Michael (Aziz) : 187 el-Mütevekkil (Abbasi Halifesi)
Mielli: 2 5 1 (yön. 847-86 1 ) : 1 78
Miellot, Jean (ölm. 1 472): 1 9 1
Mir Aliyy-i Tebrizi (ölm. 1 446) : 1 5 2 Naima ( 1 655- 1 7 1 6) : 2 8 1
Mir lmadü'l-Haseni (- 1 5 54- 1 6 1 5): Namık Kemal ( 1 840- 1 888) : 266
152 Napoleon (!.) Bonaparte (Fransa
Miro, joan ( 1 893- 1 983): 1 5 5 imparatoru) ( 1 769- 1 82 1 , lmp . :
Mithridates VI . Eupator (Pontus 1 804- 14): 1 2 6 , 1 2 8 , 1 30 , 23 1 ,
Kralı) (yön. lö 1 20-63): 1 73 288-289
Mondrian, Piet ( 1 872- 1 944) : 1 5 5 Napoleon, III. ("Louis Bonaparte")
Monet: 2 1 4 (Fransa lmp. ) (lmp. 1852- 1 870) :
Monge , Gaspard ( 1 746- 1 8 1 8) : 289 1 39
Monsart: 2 1 4 Nash, W. L. : 1 63
Montgolfier, jacques Etienne ( 1 745- el-Nasır (Abbasi Halifesi) (yön .
1 799): 65 1 1 80- 1 225): 1 78
Montgolfier, joseph Michel ( 1 740- Nazari , Francesco: 267
1 8 1 0) : 65 Nazif Bey ( 1 846- 1 9 1 3) : 1 53 , 1 58
Mordtmann , A . D . ( 1 8 1 1 - 1 8 79): Nazmizade Hüseyin Murtaza
1 39 (Bağdat'lı) : 284
Moreau, Jean-Michel ("Genç") ( 1 74 1 - Nefertiti (Mısır Kraliçesi) (lö 1 4 .
1 8 14) : 2 1 4 yüzyıl) : 1 1 4
Morse , Samuel Finley Breeze ( 1 79 1 - Nefeszade lbrahim Efendi (ölm.
1 872) : 1 43 1 650): 95
Mozart, Wolfgang Amadeus ( 1 756- Neger (Negker) , Jost de ( 1 508- 1 544):
1 79 1 ) : 73 165
Muhammed (Hz.) (571 -632): 36, 44, Neri, Antonio Ludovic ( 1 576- 1 6 1 4) :
1 1 1 , 1 56 103
Muhammed el-Dib : 2 1 Nestorius (lstanbul Patriği) (380-
Murad, III. (Osmanlı Sultanı) (yön. 4 5 1 ) : 1 74
1 5 74- 1 595): 280, 284 Newton, Isaac ( 1 642- 1 726): 1 2 9
Kişi Adlan Dizini l 323

Niccoli, Niccolö (- 1 364- 1 437): 1 4 1 Paulus (Aziz) (Saint Paul) (ölm. 67):
Nikandros, Kolophon'lu (Değirmen­ 167
dere'li) (lö 2. yüzyıl) : 1 73 Peisistratos (ölm. lö 5 2 7 ) : 3 4
Nikodemos II. Metaxas, Kefalonya'lı Peres, Modesto: 1 0 7
( 1 585- 1 646): 282 Pemier, Luigi: 1 33
Nikophon: 1 69 Perrot , Georges ( 1 832- 1 9 1 4) : 1 1 6 ,
Nuh ibn Mansur (Samanlı Emiri) 1 39
(964-997): 1 78 Peter (Başpapaz): 55
Petrarca, Francesco ( 1 304- 1 3 74):
Okyay, Necmeddin ( 1 883- 1 976): 233
99, 1 52 - 1 53 Pfister, Albrecht (Bamberg'li) (- 1 420-
Okyay, Sacid ( 1 9 1 5- 1 999): 99 1 466) : 1 64 , 228-229
Okyay, Sami ( 1 9 1 0- 1 933): 99 Philon, Byzantion'lu (lstanbul'lu)
Ongunsu, Nihal: 1 1 8 (lö 2. yüzyıl): 89
Orhan Gazi (Osmanlı Sultanı) (yön. Picasso , Pablo ( 1 88 1 - 1 9 73): 1 5 4
Picques, Claude d e (etk. 1 550'ler) :
1 324- 1 362): 1 5 5
300
Osman Nureddin ( 1 799- 1 834): 289
Pietro , Giovanni di: 2 4 1
Otter, jean ( 1 707- 1 749) : 1 1 5
Pindaros (lö 5 1 8-438) : 1 7 5
Ovidius Naso , Publius (lÖ 43- lS
Piri Reis, Muhyiddin ( 1 465- 1 5 55):
1 8) : 1 6 7
1 80
Pir Mehmed (ölm. 1 580): 1 50
Om.er, H z . (Halife) (59 1 -644) : 1 77
Pius, IV. (Papa) (yön. 1 560- 1 565):
Ömer Efendi (Bosna'lı) : 285
230
Ömer Vasfi Efendi ( 1 880- 1 9 2 8 ) :
Plantin, Christoph ( 1 520- 1 589) :
1 52 - 1 5 3
1 6 5 , 230
Özyazıcı, Halim ( 1 898- 1 964): 1 52-
Platon (lö 427-348) : 1 75 , 240
153
Pleydenwurff, Wilhelm (ölm. 1 494) :
232-233
Pablo, juan: 254 Plinius, Yaşlı (Gaius Plinius Secundus)
Pack, R. A. : 1 75 (23-79): 1 5 - 1 7 , 2 1 , 36, 82 , 88,
Padeloup le jeune ("Genç" Padeloup) 93, 1 73 , 1 88 , 234
( 1 685- 1 758): 300 Pococke, Edward ( 1 604- 1 69 1 ) : 1 39
Padelou p , Michel (- 1 654- 1 7 2 5 ) : Poggio Bracciolini, Gian Francesco
300 ( 1 380- 1 459): 1 4 1
Paganino, Alessandro ( 1 509- 1 538): Priestley, joseph ( 1 733- 1 804) : 8 5
287 Protagoras (lÖ 480-4 1 1 ) : 1 67 , 1 74
Pare , Ambroise ( 1 5 1 7- 1 590): 243 Proust, Marcel ( 1 8 7 1 - 1 922): 2 1 1
Parmigianino (Francesco Mazzola) Ptolemaios , Claudios (Batlamyus)
( 1 503- 1 540) : 1 65 ( 1 08- 1 68) : 1 8
Paul (Paulus) , IV. (Papa) (yön . Ptolemaios I. Soter (Mısır Kralı) (yön.
1 5 55- 1 559): 207 lö 305-283): 1 24 , 1 62 , 1 68
324 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

Ptolemaios II. Philadelphos (Mısır Roger, I I . (Sicilya Norman Kralı)


Kralı) (yön. IÖ 283-246): 2 7 ( 1 1 0 1 - 1 1 54): 56
Ptolemaios V . Epiphanes (Mısır Rondelet, Guillaume ( 1 507- 1 566):
Kralı) (yön. Iö 205- 1 80): 1 28 241
Ptolemaios VI . Philometor (Mısır Rosselli, Cosma ( 1 430- 1 507): 1 2 0
Kralı) (yön. Iô 1 8 1 - 1 45): 2 5 , Rostislav (Moravya Kralı) : 1 4 1
1 88 Rousseau , jean-jacques ( 1 7 1 2-
1 778): 2 6 1
Raleigh, Walter (Sir) ( 1 552- 1 6 1 8) : Ruette , Mace ( 1 584- 1 644) : 1 03
211 Ruggiero, Michele ( 1 543- 1 607):
Ramses, I I . (Firavun) (yön. Iö 254
1 2 79- 1 2 1 3) : 1 1 5 , 1 30, 132 Runge, Friedlieb Ferdinand ( 1 795-
Raşit Efendi (ölm. 1 798): 283 1 867): 84
Rawlinson, Henry Creswicke ( 1 8 1 0-
1 895): 1 1 2- 1 1 3 Sachs, Hans ( 1 49 1 - 1 576): 57, 238,
Reaumur, Rene Antoine Ferchault 246
de ( 1 683- 1 757): 6 1 , 74 Sacy, Antoine Isaac Sylvestre de
Regiomontanus, Johannes ( 1 758- 1 838): 1 29
(Königsberg'li Johannes Müller) Sadi ( 1 2 1 3- 1 292): 289
( 1 436- 1 476) : 1 64 , 247 Saint-Aubin , Gabriel-Jacques de
Remarque , Erich Maria ( 1 898- ( 1 724- 1 780) : 2 1 4
1 970) : 2 1 1 Said Mehmed Efendi (ölm. 1 76 1 ) :
Rembrandt van Rijn ( 1 606- 1 669): 2 78-279
1 6 5 , 2 7 1 -2 7 2 , 2 74 Sakaoğlu, Necdet (doğ. 1 939) : 287
Renaudot , Theophraste ( 1 586- Sallo, Denis de ( 1 626- 1 669) : 267
1 653): 250 Salutati, Coluccio ( 1 33 1 - 1 406) : 1 4 1
Reuwich, Erhard ( 1 455- 1 490) : 235 Sami Efendi ( 1 83 7- 1 9 1 2 ) : 1 53
Ricci , Matteo ( 1 552- 1 6 1 0) : 254 Samuel ibn Nahmias: 282
Richelieu , "Kardinal" (Dük) Sappho (lô 650-590) : 1 75
(Armand-Jean du Plessis) ( 1 585- Saubert , Johannes ( 1 592- 1 646) :
1 642): 23 1 , 244 235
Ricoldo da Monte-Croce (Riccoldus Sautuola, Don Marcelino Sanz de
Montecrusis) (- 1 243- 1 320) : 49 ( 1 83 1 - 1 888): 1 07
Riffe , Hans: 222 Sautuola, Maria de (doğ. 1 867): 107
Rist, Johann ( 1 607 - 1 66 7): 26 7 Schaffer, jacob Christian ( 1 7 1 8-
Ritzsch , Gregorius ( 1 584- 1 64 3 ) : 1 790): 6 1 -64
249 Schall, Adam ( 1 592- 1 666) : 256
Ritzsch, Timotheus ( 1 6 1 4- 1 678) : Schedel, Hartmann ( 1 440- 1 5 1 4) :
249 54, 233
Robert, Nicolas Louis ( 1 7 5 1 - 1 828): Scheele , Cari Wilhelm ( 1 742- 1 786) :
6 5 , 23 1 73, 83
Kişi Adlan Dizini l 325

Schiller, Friedrich ( 1 759- 1805): 258 Stakel: 61


Schott, Johann: 228 Standwood: 6 7
Schöffer, Peter (1425-1 502) : 1 64 , Starley, John: 244
223-224, 226, 2 2 8 Stein, Aurel ( 1 862- 1 943): 2 1 8
Schönsberger, Hans (ölm. 1 520): Steinherr, Franz Xavier ( 1 902- 1 9 74):
233 1 18
Schreck, Johannes ("Terrentius") Stoy, Johann Siegmund ( 1 745- 1 808) :
( 1 576- 1 630) : 2 5 5 259
Seba, Albenus ( 1 665- 1 736): 6 1 Stradanus, Johannes ( 1 523- 1 604) :
Sebasti Mika.el (Patrik): 282 272-274
Segher, Hercules (- 1 590- - 1 640) : Stromer, Ulmann (Ulman Stromeir)
271 ( 1 329- 1 407) : 53-54

Seghers, Anna ( 1 900- 1 983) : 2 1 1 Suphi Paşa, Abdüllatif ( 1 8 1 8- 1 886) :


1 1 5- 1 1 6
Selim, III. (Osmanlı Sultanı) (yön.
Sutermeister, Edwin ( 1 7 . yüzyıl): 58
1 789- 1 807): 1 5 5 , 286-287
el-Suudi el-Niksari, Mehmed bin
Senefelder, Alois ( 1 7 7 1 - 1 834) : 1 6 5 ,
Emir Hasan (ölm. 1 59 1 ) : 284
26 1 , 2 7 2
Suyolcuzade Mustafa Eyyü.bi (ölm.
Serhas (Kserkses) (Pers Kralı) (yön.
1 686) : 1 50
lô 486-465): 1 8
Süheyli, Ahmed bin Hemdem ( 1 8 .
Servetus, Michael (Miguel Serveto)
yüzyıl ortalan) : 284
( 1 5 1 1 - 1 5 53): 2 1 0-2 1 1
Süleyman Ağa: 278
Seydi Ali Reis (ölm. 1 562) : 1 80
Shen-Kuo ( 1 03 1 - 1 095): 2 1 8
Şah İsmail, I . (Safevi Hükümdan)
Shun-chih (Çin İmparatoru) (yön.
(yön. 1 5 0 1 - 1 524) : 180
1 644- 1 66 1 ) : 256
Şah Mahmud, Nişabur'lu: 1 80
Siegen, Ludwig von ( 1 609- 1 680):
Şahkulu (ölm. 1 5 56): 180
277
Şebek Mehmed Efendi ( 1 6 . yüzyıl) :
Siyahi Ahmed (ölm. 1 687): 1 52 99
Smith, George ( 1 840- 1 876) : 1 1 4 Şehdi Osman Efendi: 283
Sokrates (lö 470-399): 1 75 Şeyh Hamdullah-ı Amasi ( 1 4 36-
Solis, Virgil ( 1 5 1 4- 1 562): 234 1 520): 1 49- 1 50 , 1 54
Soncino , E. G. B.: 282 Şeyh Sadık Efendi (ölm . 1 846): 99
Soncino , Josua Salomon (ölm. Şeyhüllslam Veliyeddin Efendi
1 492): 281 (ölm. 1 768): 1 52
Sophokles (lö 496-406) : 1 75 Şinasi (lbrahim Şinasi) ( 1 826- 1 8 7 1 ) :
Söhne , Julius Adolph von (ölm. 266
1 6 1 6) : 249 Şuppiluliuma, !. (Hitit Kralı) (yön.
Speyer, johann von (ölm. 1 470): Iö 1 380- 1 345) : 1 1 4
234 Şuuıi: 285
Staedtler, Friedrich ( 1 7 . yüzyıl) : 83 Şükrullah Halife (ölm. 1 543): 1 5 0
326 I Kağıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi

el-Tabert, Muhammed ibn Cerir (839- Tophane'li Mahmud (ölm. 1 669) :


923): 1 76 1 52
Tahir Efendi (ölm. 1 845): 1 52 Torquemada, Thomas de (Engizisyoncu)
el-Tahtavi, Rifa'a ( 1 80 1 - 1 873): 290- ( 1420- 1498): 208
291 Tournefort, Joseph Pitton de ( 1 656-
el-Talibi, Abd el-Malik ( 1 1 . yüzyıl) : 1 708) : 1 39

42 Traianu s , Marcus Ulpius (Roma


İmparatoru) (yön. 98- 1 1 7) : 138
Tate , John: 56
Trigault, Niklaas (Douai'li) ( 1 577-
el-Temimi , Ebu Abdullah (ölm.
1 628): 255
944) : 1 76
Ts'ai Lun (-50- 1 1 8) : 37-38, 5 2 , 163
Tennant, Charles ( 1 768- 1 838): 73
Tucholsky, Kurt ( 1 890- 1 935): 2 1 1
Tepi , Johannes von Qohannes von
Tyrsenos: 1 3 8
Saaz) ( 1 350- 1 4 1 4) : 1 64
Tertullianus ( 1 60-230): 1 73 Unger, Johann Friedrich ( 1 7 5 5 -
Teubner, B. G. ( 1 784- 1 856): 2 1 3 1 804) : 258, 2 8 3
Theoderich, Büyük (Ostrogot Kralı) Urfa'lı Arabizade Mehmet Behçet
(470-526): 1 1 4 Efendi: 1 58
Theodosius, II. (Bizans İmparatoru)
(yön. 408-450) : 1 74 Van'lı Mehmed Efendi ((Muhammed
Theon, lskenderiye'li (4 . yüzyıl) : bin Mustafa el-Yani ; Vankulu)
1 69 (ölm. 1 592): 284
Theophilos (lskenderiye Patriği) Varoquier: 2 1 4
(yön. 384-4 1 2 ) : 1 6 3 , 1 68 Varro, Marcus Terentius (lö 1 1 6-
Theophilus Presbyter (Rogerus von 27): 1 75
Helmarshausen) (ölm. 1 1 25 son­ el-Vasık (Abbasi Halifesi) (yön. 84 1 -
847): 1 5 3
rası) : 5 3 , 93, 203
Veli Can ( 1 6 . yüzyıl ikinci yarısı) :
Theophrastos, Eresos'lu (Tyrtamos)
1 80
(lö 372-287): 1 6
Ventris, Michael G. ( 1 922- 1 956):
Theret: 222
1 34
Thukydides (lö -465-395 sonrası) :
Verbiest , Ferdinand ( 1 623- 1 688) :
175
256
Thomsen , Vilhelm ( 1 842- 1 92 7 ) :
Vergilius (Virgil) , Maro Publius (lÖ
1 40 70- 19): 1 4 1 , 1 7 1
Tiberius, Caesar Augustus (Roma Vesalius, Andreas ( 1 5 1 4- 1 564) : 241
İmparatoru) (yön. 15 1 4-27): 2 1 , Vogeler, Heinrich ( 1 872- 1 942): 2 1 4
168 Voltaire , François-Marie Arouet
Tilghman, Benjamin Chew ( 1 82 1 - ( 1 694- 1 778) : 257
1 9 0 1 ) : 74 Vulpius , Christiane ( 1 765- 1 8 1 6) :
Tiziano Vecellio ( 1 490- 1 576) : 2 4 1 260
Kişi Adlan Dizini / 32 7

Warn.er, Levinus ( 1 6 1 9- 1 665): i45 Yavuz (I . ) Sultan Selim (yön. 1 5 1 2 -


Watt, James ( 1 736- 1 8 1 9) : 94 1 520) : 1 80
Weiditz-II, Hans ("Genç") (- 1 495- Yazgan, Mehmed Hulusi ( 1 869-
1 537): 233-234 1 940) : 1 5 3 , 1 58
Wei T'o : 70, 75 Yazıcı, Mehmed Emin ( 1 883- 1 945):
Weigel, Hans ("Yaşlı") (ölm. 1 5 78 152
öncesi) : 253 Yedikuleli Seyyid Abdullah (ölm.
Wells, Herbert George ( 1 866- 1 946) : 1 736) : 1 50
211 Yesari Mehmed Esad Efendi (ölm.
Werner, Abraham Gottlob ( 1 749- 1 798): 1 5 2
1 8 1 7) : 83 Yesarizade Mustafa izzet Efendi
Weston: 1 2 9
( 1 777- 1 849): 1 5 3
Wu-Ti (Çin İmparatoru) (yön. t ö
Y i Gyubo ( 1 1 68- 1 2 4 1 ) : 2 1 9
1 40-lö 85): 2 2 0
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi
Wieland, Christoph Martin ( 1 733-
(ölm. 1 732): 2 78-279
1 8 1 3) : 258
Young, Thomas ( 1 773- 1 829): 1 29-
Willer, Georg (- 1 5 1 5 - 1 594) : 243
1 30
Willis, John (ölm. - 1 628): 1 42
Yüntzen: 39
Winckler, Hugo ( 1 863- 1 903) : 1 1 6-
117
Zainer, Johannes Günther (- 1 425-
Wolgemut, Michael ( 1 434- 1 5 1 9 ) :
23 1 , 233 1 4 78): 232

Wright, William ( 1 830- 1 889) : 1 1 5- Zelle , Margaretha ("Mata Hari")


1 16 ( 1 876- 1 9 1 7) : 88
Ziya Bey: 1 1 6
Ximenes de Cisneros ( 1 436- 1 5 1 7) : Ziyad bin Salih: 42
210 Zola , Emile ( 1 840- 1 902): 2 1 1
Zumarraga, Juan de ( 1 468- 1 548):
Yahya Sofi (ölm. 1 477): 1 50 254
Yakut-ı Musta'sıml (ölm . 1 399) : Zülfü Ağa: 1 58
1 48 , 1 50 Zweig, Stefan ( 1 88 1 - 1 942) : 2 1 1

You might also like