You are on page 1of 190

İÇİNDEKİLER

Önsöz 9 Dulavratotu 63
Giriş 11 Dut Ağacı 63
Adaçayı 15 Ebegümeci 65
Adamotu 15 Eğreltiotu 65
Akanthus 17 Ekmek Ağacı 66
Akasya Ağacı 17 Elma 66
Akdiken 18 Fasulye 75
Altınsuyu Çiçeği 18 Fesleğen 76
Anason 18 Fındık 77
Arapsaçı 18 Gelincik 78
Ardıç 19 Gençlik Otu 79
Armut 20 Gez Ağacı 80
Arpa 20 Ginseng 81
Asma 23 Gül 82
Ayva 34 Günebakan Çiçeği 84
Badem Ağacı 36 Günlük 85
Bakla 38 Hardal 86
Baldıran Otu 38 Haşhaş 86
Balis Otu 38 Havva Ana Eli 87
Bambu 39 Hayat Ağacı 87
Biberiye 39 Hellenion Otu 92
Böğürtlen 40 Hindistan Cevizi 92
Buğday 40 Hıyar 93
Ceviz 48 Hodan 94
Çam Ağacı 48 Horozibiği 95
Çarkıfelek Çiçeği 52 Huluppu 95
Çay 53 Hurma 96
Çiğdem 53 Hünnap Ağacı 99
Çimen 54 Hüsnüyusuf 99
Çınar Ağacı 54 lhlamur Ağacı 102
Dağ Lalesi 58 Ilgın Ağacı 103
Defne 58 lsırgan 103
..
Dereotu 61 iğde Ağacı 104
Devedikeni 61 incir 105
Dişbudak Ağacı 61 Kabak 109
Kahve 110 Pelin Otu 155
Kaktüs 112 Pırasa 155
Kamış 112 Pirinç 155
Karpuz 115 Portakal Ağacı 159
Katırtırnağı 115 Radika 160
Kavak Ağacı 116 Safran 161
Kayın Ağacı 118 Sakız Ağacı 162
Kekik 121 Sandal Ağacı 163
Kenevir 121 Sarmaşık 164
Kiraz 122 Sarımsak 164
Kızılcık Ağacı 122 Sedir 166
Koyungözü 123 Servi 168
Köknar 124 Sindretü'l-münteha 169
Kuşburnu 124 Silphium 170
Kuşkonmaz 124 Soğan 170
Lahana 126 Soma 171
Lale 126 Söğüt Ağacı 171
Lotos Ağacı 127 Susam 173
Mantar 128 Süsen 173
Manyok Otu 128 Şakayık 174
Maydanoz 129 Şeftali Ağacı 174
Menekşe 129 Şeker Kamışı 176
Mercanköşk 131 Şimşir 177
Mersin Ağacı 131 Tatula 178
Meşe Ağacı 132 Tuba Ağacı 179
Mısır 135 Tütün 179
Misk Otu 139 Üd-i Salib 181
Moly Otu 139 Unutmabeni Çiçeği 181
Muz 141 Üzerlik Otu 182
Mürrüsafı Ağacı 141 Vakvak Ağacı 183
Nane 143 Yasemin 185
Nar 143 Yaşam Otu 185
Narteks 146 Yer Elması 187
Nergis 147 Yosun 187
Nilüfer 147 Zakkum 189
Ökse Otu 150 Zambak 189
Palmiye 152 Zencefil 191
Pamuk 153 Zeytin Ağacı 191
Patates 153
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Mitos dizisi benim hem doğaya hem de kültüre ve ikisi ara­


sındaki ilişkiye duyduğum ilginin sonucu ortaya çıkmış, doğaya
dair olanların metaforik bir dille kültüre yansıyışını konu edin­
miştir. Dizinin ilk kitabı olan Hayvan Mitoslan; mitolojideki hay­
van öykülerini, Bitki Mitosları; bitkilerin mitler aracılığıyla
yansıyan sembolik değerlerini ve dizinin yayınlanan son kitabı
Su Mitosları ise suyun hayatla dolayısıyla kültürle olan derin ba­
ğını içermektedir. Bu çalışmalarda çeşitli kültürlerin mitolojile­
rinden derlediğim geniş bir seçki yer almaktadır.
Bitki Mitosları üç yıl önce mitos dizisinin ikinci kitabı olarak
yayınlandığında okuyucular tarafından umduğumdan çok daha
yoğun bir ilgiyle karşılandı. Ülkemizde araştırma kitaplarına gös­
terilen alaka düşünüldüğünde bu hem benim hem de yayınevi için
sevindirici bir gelişmeydi. Gerek birebir görüştüğüm kişilerden
gerekse intemet ortamında rastladığım yorumlardan, mitoloji me­
raklılarının ve özellikle de bitkilere özel ilgisi olan okuyucuların
Bitki Mitosları gibi bir kaynak kitaba ihtiyaç duyduklannı fark
ettim. Buna karşın çalışmayı hazırladığım yıllarda olduğu gibi
bugün de yerli ve yabancı literatürde benzer bir sözlük çalışması
olmayışı ise üzerime düşen sorumluluğu bir ölçü daha artırmak­
taydı. Neyse ki geçen bu kısa zaman zarfında bilim dünyasının
sahip olduğu olanaklar şaşırtıcı düzeyde değişti. BiliŞ'im dünya­
sının sunduğu hizmetler giderek genişledi, İnternet sayesinde ulu­
sal ve uluslararası kütüphanelerin veri tabanlarına girmek ve

9
hemen her dilde yayınlanmış çalışmalara ulaşmak mümkün ola­
bilmekte. İnternet sayesinde baskısı tükenmiş eski tarihli yayın­
lar dahi bugünün pop deyimiyle 'bir tık ötenizde' gerçekten.
Üstelik bu her geçen gün daha da genişleyen bir bilgi denizine
dönüşmeye de devam ediyor. Öyle ki taradığınız bir konuda iki
yıl ewel belki bir iki kaynağa ulaşabilirken bugün onlarca hatta
yüzlerce çalışmaya ulaşmanız işten bile değil.
Bitki Mitosları 'nın yayınlandıktan kısa süre sonra baskısı tü­
kenince okuyucuya duyduğum sorumluluk ve konuya olan me­
rakım ikinci baskının daha geniş olmasını neredeyse zorunlu hale
getirdi. Kitaba ulaşamayan ve mağdur olan okuyucularla Bitki
Mitosları 'nın genişletilmiş ve yeniden gözden geçirilmiş bu ikin­
ci baskısını bir özür olarak paylaşmayı dilerim.

Ağustos 2010, Dalyanköy

10
GİRİŞ

Mitolojide bitkiler tanrıların insana verdiği en değerli ar­


mağan olarak ele alınmıştır. Özellikle semavi dinlerin yaratı­
lış mitoslarında ilk insan yaratıldığında tanrı onu cennetine
yerleştirmiştir. Buradaki cennet tasviri hemen her kültürde bir­
birine benzemektedir. Çoğunlukla bir cennet bahçesinden söz
edilir; üzerinde her renk çiçeğin açtığı ve her meyveden bolca
veren ağaçlarla dolu bir cennet bahçesi. Bu günahsız insana
verilmiş bir ödüldür. Tüm bitkiler insanın hizmetindedir. An­
cak bunların yanında bir de iradeyi, nefsi simgeleyen yasak
meyve vardır. Bu meyveden yemek cennet bahçesinde keyif
çatan insana yasak edilmiştir. İnsan şeytanın aklına uyup da
yasak meyveyi tadınca olanlar olur. Çıplaklık ve utanç artık in­
sanın bildiği şeyler haline gelir. Bunlara cinsellik ve bedensel
haz eşlik eder. Bu günah insanın ilk, ancak en ağır günahıdır.
Bu günah aynı zamanda tüm insanlığın yani gelecek nesillerin
de günahı kabul edilir. Haz peşinde koşan ve kendisine verilen
armağanların değerini bilemeyen insanın cezası, cennetten ko­
vulmak olmuştur. İnsan tüm çıplaklığı ve utancıyla yeryüzüne
atılmıştır. İşte böylece insanın toprakla mücadelesi başlar. Ar­
tık hiçbir şey ona hazır olarak sunulmayacaktır. Cennette tattı­
ğı birbirinden tatlı meyveler, hoş kokulu, rengarenk9'çiçekler o
görmek isteyene kadar; toprağa terini akıtana kadar olmaya­
caklardır. İnsan için umut topraktır. Doğuran ve besleyen Top-

il
rak Ana'dır. Bu sebeple insanın ilk kutsalı topraktır. Üzerinde
dikenler biten, ayrık otlarıyla kaplanmış toprağa hükmetmek
başlangıçta hiç kolay olmamıştır. Bundan böyle insan ekmeği­
ni topraktan çıkartacaktır.
İnsanın toprağa hükmederek bitkileri yetiştirmeyi öğrenme­
si kültürlenme sürecinin en önemli adımlarındandır. Mitoslar­
da tarımın insana tanrılar tarafından öğretildiği görülür.
Mitolojide insanlara tohumları armağan eden ve onları ekip
biçmeyi öğreten ekin ve toprak tanrıları vardır. Bu tanrılar ay­
nı zamanda bereket tanrılarıdır. Bunun yanı sıra mevsimlerin
oluşumu da bu tanrılara bağlanır. Tanının ilk ortaya çıktığı top­
raklarda Mezopotamya'da ekinlerin tanrısı Tammuz (Dumu­
zi)'dur. O küsüp de işini yapmadığında toprak kurur, ekin
vermez. Hititlerde ise ekinlerle ilişkili Telepinu vardır. Yunan
mitolojisinde insanlara tohum ekmeyi Tanrıça Demeter öğret­
miştir. Roma'da Demeter, Ceres olarak isim değiştirir. Mısır'da
toprağı besleyen İsis 'tir. Azteklerde ise Qetzalcatl insanların
karnını doyuracak besinleri göndermiştir. Çin'in toprak haki­
mi ise Şen-Nung olarak bilinmektedir. Mitolojide tarım ve be­
reket tanrıları haricinde yine bitkilerle ilişkili çok çeşitli
varlıklar yer almaktadır. Ormanların, ağaçların koruyucusu pe­
riler vardır. Birçok kültürde bitkilerin ruhu olduğuna inanılır.
Hatta bitkilerin ruhu ile iyi ilişkiler kurulmaya özen gösterilir
ve bitkilerin ruhunu küstürmekten kaçınılır.
İnsanlar bitkileri kontrol altına almayı başardıktan sonra yep­
yeni bir süreç başlar. Yaşamsal değeri üstün olan bitkiler daha
da değerli kabul edilirler. Bu bitkilere atfedilen değerler mitos­
lara da yansımıştır. Mitoslarda sıkça karşımıza çıkan yaşam otu
ve yaşam ağacı insanın bitkileri ölümsüzlere yakın gördüğünün
bir göstergesidir. Mitolojide insanlarla göksel varlıklar arasın­
daki iletişimin ulu kutsal ağaçlar yoluyla sağlandığı görüiür. Yi­
ne pek çok kültürde tanrılardan bir şey dileneceği zaman bitkiler
aracı olarak kullanılır. Örneğin bugün de devam eden bir gele-

12
nek olan ağaca bez bağlama gibi. Bunun yanı sıra bazı bitkile­
rin kötü ruhları def edeceği, şans getireceğine dair inanışlar da
yaygın olarak göriilür. Evlere ve özellikle kapılara asılan kuru­
tulmuş nazar bitkileri vardır. Bitkilerin bir diğer önemi ise has­
talıklara ve dertlere şifa olmasıdır. Neredeyse her hastalığın
dermanı olacak bir bitkisi vardır. Tıbbın gelişmesinde bitkilerin
önemi yadsınamaz. Geçmiş zamanların lokman hekimleri bit­
kilerden elde ettikleri ilaçlarla hastalara umut olmuştur.
Bitkiler mitolojide sembolik bir anlam taşırlar. İnsan doğa­
yı gözlemlediğinde bitkilerin devinimi ve görünümlerinden
büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu sebeple insanlar kendi yaşantı­
larıyla ilgili deneyimlerini gelecek nesillere mitoslar yoluyla
aktarırken bitkileri sembolik bir araç olarak kullanmışlardır.
Aslında bitkilerle ilgili semboller yaşamdaki her şeyle ilişkili­
dir. Bazı meyveler görünümlerinden, dokularından veya tadıl­
dığı zaman insanda uyandırdığı duygudan ötürü cinsellikle
ilişkilendirilmişlerdir. Hatta cinsel organlara benzetilen pek çok
meyve de vardır. İnsanın cennetten kovulmasına sebep olan
meyvenin elma olarak varsayılması elmayı cinsel suçun nes­
nesi yapmıştır. Tuhaftır ki o günahkar elma çok sonra New­
ton'un yer çekimi yasasını bulmasında ilham kaynağı olmuştur.
Erkek egemen kültürün gözünde elma günahkar kadının suç
aletidir. Elmayı yiyerek çıplaklığını fark eden insan yine bir
başka bitkiden yardım alarak örtünmüştü; bu bitki incir yapra­
ğıydı. İncir de buna bağlı olarak cinsellikle ve toplumdaki ayıp
kavramı ile örtüşmektedir. Bir de aşk sembolü bitkiler vardır.
Bugün en çok bilineni kırmızı gül olsa da bakanı aşka düşüren
hemen her çiçek aşk çiçeğidir. Bitkilere verilen isimlerde ol­
dukça ilginçtir. Kimi zaman bir kahramandan esinlenilerek
isim verilmiş (Hellenion otu, Hüsnüyusuf... ), kimi zaman ise
bitkinin görünümünden, renginden, fayda sağladığı konudan
yola çıkılmıştır.
Sonuç olarak doğadaki tüm canlılar hayvanlar, bitkiler ve
insanlar bir dengenin ürünüdürler. Ortak yaşam alanında bir-

13
birlerine yaşam verirler. Bazen yanlışlıklar olur ve bu denge
bozulur. İşte o zaman koca doğa bir silkinmeyle her şeyi üze­
rinden atar ve yeniden düzenini kurar. İnsanlar çok eski çağlar­
dan itibaren doğanın hareketlerine tanık olmuşlardır. Mitoslar
bunun en iyi yansıtıcısıdır.
Bu çalışma mitoloji dünyasında çıktığım büyülü ve heye­
can verici geziden bir seçki sunmaktadır. Doğaya biraz daha
yakından bakmak ve bitkilerin gizemli dünyasını mitosların
dilinden okumak isteyen herkese . . .

14
a
ADAÇAYI. Adaçayı antiseptik ADAMOTU. Bu bitki adını göv­
özelliği çok eski çağlardan itibaren desi, kolları ve bacaklarıyla tıpkı
bilinen bir bitkidir. Öyle ki Roma­ bir insana benzemesinden almıştır.
lıların adaçayını kutsal saydıkları Patlıcan ailesinden gelen bir bitki
ve adaçayı toplama işini son de­ olup daha çok büyüle�de kullanıl­
rece önemseyerek bunu özel bir masıyla tanınır. Yahudi toplumunda
tören eşliğinde yaptıkları bilin­ Adamotunun cenriette yetiştiğine
mektedir. Bunun sonrasında Orta­ inanılır. Türkler bu ota 'abdüsse­
çağ 'da da adaçayı önemli bir şifa lamotu' adını vermişler. İnanca
maddesi olarak kullanılır olmuştu. göre, toprağa sıkı sıkıya bağlı olan
Ortaçağ'da veba, kolera gibi bula­ bu otu sökmek için güçlü öküzlere
şıcı ve salgın hastalıklar özellikle ip bağlarlarmış. Ancak adamotu­
nüfusun yoğunlaştığı merkezi böl­ nun sökülme işinde çalışan öküz
gelerde büyük ölümlere sebep olu­ kısa sürede gücünü yitirir ve has­
yordu. Adaçayı özellikle ateşli talanırmış. Ayrıca Türkler adam­
hastalıklara karşı bu dönemde kul­ otunun kökünü kesince tıpkı insan
lanılan en tesirli ilaçlardan biriydi. kanına benzer kan aktığına inanır­
Adaçayının bu ünü zamanla farklı lar (Yavuz 1990). Yunan ve Roma
coğrafyalara yayılmıştır. Hatta dönemlerinde de bu otun büyü ala­
Arap dünyasında, adaçayı yetişti­ nında kullanıldığı bilinmektedir.
ren kişilerin ölmeyeceğine dair bir Adamotunun tılsımına pek çok
inanç yaygındır (Somer 2003). toplum inanmıştır. Büyülerde ara­
Adaçayı 'nın İngilizce adı sage La­ nılan bir bitki olmuş; bir kişinin
tince 'kurtarmak' anlamına gelen aşık edilmesi, bir dileğin gerçek­
salvare sözcüğünden gelir. Ölüm­ leşmesi, çocuğu olmayanlara ve
süzlük, bilgelik ve koruyuculuğu tüm hastalıklara şifa olması için
temsil eden adaçayı aynı zamanda kullanıldığı bilinmektedir. (Han­
Hıristiyanlıkta Bakire Meryem'in çerlioğlu 1993).
simgelerinden birisidir (Wilkinson Adamotu, uyuşturucu özelliği
K. 2010:88). olan bir bitkidir. Bunun yanında bu

15
ADAMOTU

bitkinin bereket getirdiğine, cinsel istedi. Ancak Lea "kocamı elim­


istek uyandırdığına inanılır. Bu se­ den aldığın yetmedi mi? Şimdi de
beple "adamotu elması" ve "aşk adamotunu mu istiyorsun?" dedi.
elması" olarak da adlandırılır. İna­ Bunun üzerine Rahe! adamotunu
nışa göre, adamotu elması toprak­ kendisine vermesi karşılığında o
tan koparıldığında acı içinde çığlık gece Lea'nın Yakub'la yatmasına
atar ve kendisini topraktan ayı­ müsaade edeceğini söyledi. Bu sa­
ran kişiye ölüm getirirdi. İşte bu yede Lea adamotunu Rahe!'e verdi
inançtan ötürü adamotu elması kö­ ve geceyi Yakub'un koynunda ge­
peklere söktürülürdü. Adamotu el­ çirdi. Böylece Lea Yakub'un sev­
masını topraktan söken köpek kısa gisini yeniden kazanmıştı (Myt­
süre içinde ölürdü. Bu sebeple hencyclopedia 2007).
adamotuna seg ken: köpeğin kö­ Birçok kültürde aşk elması ola­
künü kazıyan, seg koş: köpek öldü­ rak bilinen adamotunu Araplar
ren ve seg şiken: köpek kıran cinsel gücü artırıcı etkisi nedeniyle
adları da verilmekteydi (Y ıldırım "şeytan elması" olarak isimlendir­
2008: 525). Bir başka inanışa göre mişlerdi. Hıristiyanlar ise şeytan
ise bahçesinde adamotu yetiştiren tapımıyla özdeştirdikleri adam­
kişi mükafatlandırılırdı. Adaotuna otunu cadıların büyülerinde kul­
verilen her şey iki katı olarak sahi­ landıklarına inanıyorlardı (Myt­
bine geri dönerdi. Bunların dışında hencyclopedia 2007). Y ine Araplar
bir de adamotunun geceleri tıpkı sağlığa iyi geldiği için bu bitkiye
ay gibi ışıl ışıl parladığına inanı­ sa 'adin, Yahudiler ise arzuları
lırdı (Mackenzie 1996). uyandırdığı için dudaim, şeytanları
Tevrat'ın Yaradılış bölümünde kovduğu için Aramiler de yabru­
Yakub'un karısı Lea'nın adamotu him adını vermişlerdir (Graves­
yiyerek hamile kaldığı belirtilmek­ Patai 2009:311) .

tedir. Yakub, Lea ile evlenmişti; İran mitolojisinde ilk insan Ke­
ancak Lea'nın rahmi tanrı tarafın­ yfımers'in ölürken yere dökülen
dan mühürlenmişti. Lea'nın Ya­ spermlerinden kırk yıl sonra bir
kub'a bir çocuk verememesi onun adamotu (ribas, mihrgiyah) yeşer­
kadınlık değerini düşünnüş ve miştir. İlk çift Meşy ve Meşyane
Yakub ikinci bir kadınla, Rahel'le bu bitkide birbirlerine yapışık ola­
evlenmişti. Ancak tanrı Lea'nın rak doğmuşlar; zaman içinde be­
Yakub'un gözünde ikinci kadın ol­ denleri birbirinden ayrılarak insan
masından rahatsızlık duydu ve ona görünümüne kavuşmuşlardır (Yıl­
hamile kalması için adamotunu dırım 2008:513).
verdi. Böylece Lea Yakub'a altı MÖ 15. ve 16. yüzyıla ait olan
erkek çocuk doğurdu. Adamotu­ Ras Shamra-Ugarit (Kuzey Suriye)
nun sımnı öğrenen Rahe!, Lea'dan metinlerinden biri "toprağa adam­
ısrarla bu otu kendisine vermesini otu ekin .. " sözüyle başlamaktadır
.

16
AKASYA AÔACI

ve Ugarit sözcüğü de Adamotu söz­ natlan simgeleyen bu bitki, diken­


cüğüne karşılık gelir (Graves-Patai leri ve iri gövdesiyle yaşam engel­
2009:311). lerini aşmayı temsil etmektedir
(Wilkinson K. 2010:81).
AKANTHUS (KENGER). Ak­
deniz dünyasının oldukça iyi tanı­ AKASYA AGACI. Akasya ağacı
dığı bir bitki olan Akanthus, Antik Musevilerce kutsal kabul edilir.
Yunan mimarisinde Korint düze­ Tevrat'ın pek çok bölümünde adı
ninde yapılmış sütunların başlığını geçer. Allah kendisine sunulacak
süslemiştir. Bu mimari gelenek bir armağanlar arasında ağaçlardan
mitosa dayanmaktadır. Vaktin bi­ yalnızca akasyanın adını verir: "
rinde herkesçe çok sevilen güzel­ Ve akasya ağacından bir sandık
ler güzeli bil' genç kız yakalandığı yapacaklar; uzunluğu iki buçuk
apansız hastalık sonucunda haya­ arşın ve eni bir buçuk arşın ve
tını kaybetmiş. Dadısı genç kızı yüksekliği bir buçuk arşm olacak.
tüm özel eşyalarını doldurduğu bir Ve onu halis altınla kap/ayacaksın,
sepetle beraber gömmüş. Kısa süre onu içinden ve dışından kap/aya­
sonra kızın mezarının üzerinde caksın . . . Ve akasya ağacından kol­
Akanthus bitkisi yeşermiş ve tüm lar yapacaksın ve onları altınla
mezarı çevrelemiş. Bu hoş görün­ kap/ayacaksın . . . " (Çıkış 25: 10-13;
tüyü dönemin yetenekli mimarı Ergun 2004: 109). Yahudi-Hıristi­
Kallimakhos görünce çok etkilen­ yan inancında akasya ölümsüzlük
miş ve o dönemin sütun başlıkla­ sembolü olarak da kabul edilir
rında Akanthus yapraklarını süs­ (Wilkinson K. 2010:95).
leme amacıyla kullanmaya başla­ İslam öncesi dönemde Kureyşli­
mış (Mythencyclopedia 2007). lerin anaerkil inancın bir ürünü
Antikçağ mimarisinin başlıca olarak kutsal kabul ettikleri Lat,
Uzzii ve Meniit adında putlar var­
süsleme motiflerinden olan Akant­
dır. Kur'an'da da sözü edilen bu
hus bitkisi kenger adıyla da bilin­
putlara "Allah 'ın Kızları" denil­
mektedir (Başaran 1995: 11). Çok
mektedir. Bu putların tapınım yeri
batıcı bu diken hakkında Mevlana
akasya ağacının içindeydi. Nahle
Cel§lettin-i Rumi, "Şeytana Ceb­
vadisinde bulunduğu sanılan "Al­
rail adını takdım; Kengere ap açık
lah'ın Kızları"na sadece kız ço­
delil dedim" demiştir. Silifke Y ö­
cuklarının kurban edilmesi, erkek
rükleri ise hayvan yemi olarak kul­
çocuklarına dokunulmaması Kur'-
lanılan kenger dikenini develerin
anda zikredilmektedir. Beyaz na­
çokf'evdiğini, hatta bu dikeni yer­
kışlı bir taş olan Liit, bir ağaç olan
ken bal tadı alan devenin su içer­
Uzzii ve bir kaya heykel olan Meniit
ken suyun ağzına battığından söz
kimilerine göre farklı yerlerde kimi­
ederler (Yund 2004:97, 98, 100).
lerince ise üçü de Kii'be'nin içinde
Yaprakları bilgelik ve güzel sa-
bulunuyordu. (And 2007:36).

17
AKDİKEN

AKDİKEN. Roma'nın üzerinde Strigalar'dan kurtarmıştı (Grimal


kurulduğu Tiberis nehri kıyısındaki 1997).
kutsal ormanda yaşayan Cama
adındaki nympha bakire kalmaya ALTIN SUYU ÇİÇEGİ. Efsan­
ant içmişti. Cama yüksek tepelerde evi bir çiçek olan altın suyu çiçeği
ve ormanın derinliklerinde avla­ adından da anlaşılacağı gibi altın­
nırdı. Birisi onu görüp beğenecek danmış ve altın kadar değerli bir
olursa eğer Cama bu kişiyi peşin­ çiçekmiş. Bu çiçeği bulan kişinin
den ormana gelmesi için çağırır, çok zengin olacağına inanılırmış.
sonrada gözden kaybolurdu. Onun­ Ancak bugüne kadar bu efsanevi
la evlenmek isteyenler ormanın çiçeği bulan olmamış. Bu çiçek ilk
derinliklerinde kaybolan nymphayı bakışta diğer çiçeklerden çok
bir daha göremezlerdi. Ancak bir farklı görünmezmiş. Onu bulma­
gün Roma tannlannın en eskilerin­ nın zorluğu da bu özelliğinden
den olan ve biri öne diğeri arkaya kaynaklanıyormuş zaten. Ayın ol­
bakan iki yüze sahip tanrı İanus, madığı gecelerde ve özellikle yağ­
Cama'ya aşık oldu. Cama, tanrı İa­ murlu havalarda şimşek çakma­
nus 'u da diğer taliplerine yaptığı sıyla altın suyu çiçeği yanındaki
gibi peşinden ormana sürükledi. diğer otlara, çiçeklere sürtünerek
Fakat bir şeyi unutuyordu ki İa­ bir kıvılcım çıkarır, bu şekilde ken­
nus'un diğerlerinden farklı olarak dini belli edermiş (Yavuz 1990).
çift yüzü vardı ve bu yüzden on­
dan saklanması kolay olmayacak­ ANASON. Günümüzde özellikle
tı. Nitekim de öyle oldu. Cama bir doğum günlerinde ve düğünlerde
çalılık arkasına saklanacak.ken pasta yemek yaygın bir alışkanlık­
İanus onu gördü ve oracıkta kıstı­ tır. Bu alışkanlığın temelleri Roma
rarak bekaretine son verdi. Böy­ dönemine dayandırılmaktadır. Ro­
lece Cama'nın yemini bozulmuş­ malılar yemeklerini tatlandırmada
tu. İanus güzel Nymphanın üzül­ bolca kullandıkları anasonu özel
mesini isLemediğinden ondan al­ günlerde bayramlarda ve törenlerde
dığı değerli şeyin karşılığı olarak hazırladıkları bir kekte kullanılı­
ona bir güç verdi. Bundan böyle yordu. Özel günlerde kek yeme
Cama kapıların menteşelerine böylece gelenekselleşmiş ve çeşit­
hükmetme gücüne erişti. Bu gö­ lenmiştir. O zamanlarda Romalıla­
revin simgesi olarak İanus, Car­ rın anasonla hazırladığı bu baharatlı
na 'ya çiçekleri üzerinde bir ak­ kek "mustaceus" adıyla biliniyordu
diken verdi. Akdiken evlere gizlice (Somer 2003).
giren kötülükleri defetmeye yarı­
yordu. Cama bu dikenle, kral Pro­ ARAPSAÇI. Arapsaçı yani re­
cas'ın oğlunu, yeni doğanların ka­ zene baskın kokusundan dolayı
nını emen yarı kuş görünümlü kolay ayırt edilebilen bir bitkidir.

18
ARDIÇ

Bu bitkinin Yunanca adı "marata"- larından ölen bir kimsenin olma­


dır. Maraton ovasının dolayısıylıı ması ve şayet giden kadınsa ha­
da maratonun adını bu bitkiden al­ mile olmaması şarttır. Budak al­
dığı bilinmektedir. Ünlü antik ya­ maya giderken temiz olmak gere­
zarlar, Herodotos ve Ovidius MÖ. kir. Kişi ardıç ağacının uzağın­
490 yılında bu ovada yapılan Pers dayken atından ya da aracından in­
-Yunan savaşında tüm ovanın meli ve ağacın yanına yürüyerek,
arapsaçı ile kaplı olduğunu belirt­ gürültü yapmadan yaklaşmalıdır.
mişlerdir (Somer 2003). Bugün Yolda kuş yuvası bozmamalı, çi­
Atina'da yer alan Maraton Ova­ çek koparmamalıdır. Budak al­
sında MÖ. 490 yılında Persler ile maya giden kişinin yanında silah
Yunanlılar arasında gerçekleşen bulundurmaması gerekir ve kö­
büyük savaşta Yunanlılar, Pers or­ künden bir ağaç da sökmemelidir.
dusunu ağır bir yenilgiye uğrat­ Ardıç ağacının yanına gelindi­
mıştı. Bu güzel haberi imparatora ğinde önce küçük bir ateş yakılır
vermek için bir Yunanlı asker Ma­ sonra tanrıya süt, peynir v.b sunu­
raton ovasında koşmaya başladı. larda bulunulur. Budağı alacak kişi
Ancak 42 km boyunca koşan asker
önce geliş sebebini açıklar. Bu iş
yorgunluktan daha fazla dayana­
için uygun zaman gün doğduktan
mayarak haberi ulaştıramadan ha­
ve güneş yükseldikten sonradır.
yatını kaybetti. Bu sebeple ma­
Ağaca, alınacak budak karşılığı
raton koşusu bu askerin. koştuğu
çaput bağlanmalı etrafa süt serpil­
mesafe olarak yani 42,2 km. ola­
melidir. Bir ağaçtan sadece bir dal
rak koşulmaktadır (Gezgin 2007).
alınabilir ve bu dal kuzeye doğru
eğilerek kırılmalıdır. Bu kurallara
ARDIÇ. T ürk dünyasında ardıç
uyulmazsa ardıç ağacının yardım
saygın bir ağaçtır. Orta Asya'da
etmeyeceğine inanılır. Aynca ardıç
ardıç ağacının tanrısal, sihirli bir
ağacının yakınında gürültü yapa­
gücü olduğu inancı yaygındır.
nın, küfür edip kavgaya girişenin
' Ardıç' ateş yoluyla temizlenmeyi
muhakkak hastalık ve ya ölümle
ifade eder. Kötü ruhların ardıç ağa­
cezalandırılacağına inanılır (Ergun
cından uzak durduğuna inanılır ve
cin, şeytan gibi varlıkları kovmak
2004: 224, 226).
için ardıçtan yardım alınır. Bundan Orta Asya Türkleri ardıç ağacını
hareketle ev, bahçe, beşik ve ağıl özellikle mezarlıklara dikerlerdi.
gibi yerler ayrıca hastalar ardıç tüt­ Anadolu'da da ardıç ağacı bu öne­
süsüyle tütsülenir. Ardıç ağacından mini korumaktadır. Toroslarda ar­
tütsü için budak alma işlemi büyük dıç ağaçlarının dağların en yüksek
bir hassasiyet gerektinnektedir. noktalarına değin tırmandığı göz­
Ardıçtan budak almaya gidecek lenir. Böyle ardıçlara 'mıhlı ardıç'
kişinin bir yıl içinde yakın akraba- adı verilir. Orta Asya'da ardıç, arça

19
ARDIÇ

olarak dillendirilir. Eski Uygur ya­ yanında olmasını istiyordu. Ancak


zıtlarında ve Manas destanında yukarıda işler hiç de yolunda de­
ardıç ağacından söz edilmektedir. ğildi. Tanrıça Demetcr kızının kay­
Kaşgarlı Mahmud da il. yüzyıl bolması üzerine deliye dönmüştü.
Türk şiirinde kızların benzetildiği Her yerde bıkmadan usanmadan
ardıç ağacından söz etmektedir. kızını aradı. Ama hiç kimse tanrı­
Öyle anlaşılıyor ki Türk şiirinde çanın kızının yerini bilmiyordu.
kızların yüzü ay halesine, boyun­ Ancak Güneş, Hades'in Persepho­
ları ise ardıç dalına benzetilmekte­ neyi kaçırdığına şahit olmuştu. De­
mcter 'e gördüklerini anlattı. O
dir. Ağaçla bir yaşamayı ilke
zaman Demeter büyük bir öfke
edinmiş Türkler hem Orta Asya'da
duydu. O kadar sinirlendi ki göre­
hem de Anadolu'da bu geleneği
vini yapmamaya başladı. Küskün­
sürdürmüşlerdir. Ağaçla olan bu lük içinde dünyada dolanmaya
yakın ilişki hayatın her alanına başladı. Tabii tanrıça kimse tarafın­
yansımış kültürü ve dili beslemiş­ dan tanınmamak için kılık değiş­
tir. Buna verilebilecek güzel bir tirdi ve fani bir kadının görü­
örnek ardıç ağacı ile ilgili bir de­ nümüne büründü. Eleusis'e gelen
yiştir; "ardıcın közü olmaz, yalan­ tarınçayı burada kral Kleos ve kra­
cının sözü olmaz" (Öge! 2002). liçe Metaneira en güzel şekilde
ağırladılar. Hatta ondan yeni doğan
ARMUT. Çin'cc "li" kelimesi oğullan Demophon için sütannelik
hem ayrılık hem de armut anla­ yapmasını rica ettiler. Dadı Baubo
mına gelmektedir. Bu sebeple Çin tanrıçanın kederli halini fark
geleneklerinde dost ya da sevgili­ edince keyiflensin diye ona arpa
lerin ayrılmamaları için bir armudu suyu ikram etti. Tanrıça arpa su­
bölerek paylaşmamaları tavsiye yunu içer içmez doğum sancısı
edilirdi (Mythencyclopedia 2007). çeken kadınlar gibi büyük bir çığ­
Yunan panteonunda tanrıça At­ lık attı ve Eleusis misterlerini yö­
hena, armut ağaçlarının anası sayı­ neten tanrı İakkhos 'u dünyaya
lırdı (Wilkinson K. 2010:98). getirdi (Graves 2004).
Kısa sürede Demeter'in tanrıça­
ARPA. Yunan mitolojisinde ekin­ lık görevinden uzaklaşması top­
lerin tanrıçası Demeler yeryüzünde rağa yansımaya başladı. Nere­
tarlaların bereketini sağlıyordu. Bir deyse tüm ekinler boyun büktü.
gün Demeter'in canından çok sev­ Arpalar olgunlaşmadan ölmeye
diği biricik kızı Persephone ölüler başladı. Toprak kurudu. İnsanlar
ülkesinin tanrısı Hades tarafından büyük bir kıtlığın eşiğine geldiler.
yeraltına kaçırıldı. Hades, Persep­ Bu durum Zeus'un araya girip so­
hone'ye aşık olmuştu ve onun gü­ runu bir anlaşmaya bağlamasıyla
zelliğini seyretmek için hep son buldu. Her ne kadar Persep-

20
ARPA

hone ölüler ülkesinin meyvesinden Mısır'ın güneş tanrısı Ra, kendi­


yediği için Ölült'T ülkesinde kal­ sini memnun eden diğer tanrılara
maya mahkum olduysa da Ha­ ödül olarak bir torba arpa verirdi.
des'in yumuşamasıyla yılın altı Eski Mısır'da arpa tanrılar dünya­
ayında annesi Demeter'in yanına sında para yerine geçiyordu ve en
gidebilecekti (bakınız nar). Böy­ az para kadar değer görüyordu
lece Demeter kızının yanında ol­ (Hançerlioğlu 1993).
duğu bu aylarda neşe buluyor Arpa'dan elde edilen en önemli
işlerine dört elle sarılıyordu. O kültür ürünü biradır. Mısır mitolo­
zaman topraktan ürünler neşeyle jisinde bira, insanlığın tanrıların
fışkırıyordu. Bu altı ay mevsimler­ öfkesinden kurtulmasına yol açan
den ilkbahardı. Ancak Persephone kutsal bir içecektir. Mitosa göre,
ile ayrılma vakti gelince tannçayı insanlar dünya işlerine öylesine
yine keder kaplıyordu. Demeter bu yoğunlaşmışlar ki tanrılara şükret­
altı ayda tüm işlerini bir kenara bı­ meyi unutmaya başlamışlar. Tan­
rakıp kızının yolunu hasret içinde rılara saygısızca davrananların
bekliyordu. İşte bu aylar ise topra­ sayısı da bir hayli artmış. Güneş
ğın ürünsüz olduğu kış aylarıydı tanrısı Ra, bu duruma bir son ver­
(Mavromataki 1997). mek amacıyla tanrıça Hathor'u
yeryüzüne göndermiş. Hathor, in-

Resirn-1 -Botticelli, İlkbahar Alegorisi, 1478 (Eco, U.2006)

21
ARPA

sanların yoldan çıktığına şahit Cermen mitolojisinde birayı ke­


olmuş ve büyük bir öfkeye kapıl­ mancı Gambrinus'un icat ettiği an­
mış. Tanrıça büyük bir felaket gön­ latılmaktadır. Gambrinus aşk acısı
dererek tüm insanlığı yok etmeyi yüzünden tam kendini asarak ha­
planlamış. Ancak Ra insanlara bir yatını sonlandıracakken karşısına
hak daha vermeyi düşünmüş ve in­ şeytan çıktı ve onunla bir anlaşma
sanların tamamen yok olmasına yaptı. Anlaşmaya göre Gambri­
razı olmamış. Hathor görevinin in­ nus'a otuz yıllık eğlenceli bir
sanlan yok etmek olduğunu düşün­ zaman verilecek, o bu zaman dili­
düğünden öfke içinde uygulamaya minde hem sevgilisinden intikam
koyulmuş. Ra onu durdurmanın alacak hem de keyif çatacaktı.
bir yolunu düşünmüş ve tarlaları Ancak otuz yılın sonunda ruhunu
dolduracak bollukta kırmızı bira şeytana verecek ve cehenneme gi­
ile göle çevirmiş. Tanrıça Hathor decekti. Böylece yeni bir şans ya­
kırmızı bir ayna gibi parlayan bu kalayan Gambrinus birayı ve çanı
bira denizinde kendi yansımasını icat etti. Bu yeni içkiyi tadıp çok
görmüş ve ilgiyle yaklaşmış. So­ beğenen Roma imparatoru, Gam­
nunda dayanamayıp biradan içince brinus 'u dük ilan etti. Gaı,nbrinus
sızıp uykuya dalmış ve uyandı­ böylece fakir bir kemancı olduğu
ğında ise insanlık için planladığı için onu terk eden sevgilisinden de
kötülük hafızasından uçup gitmiş. intikamını almış oldu. Böyle şanlı
Böylece insan soyu Ra'nın gön­ şöhretli tam otuz yıl geçti. Otuz
derdiği bira sayesinde yok olmak­ yılın dolduğu gece şeytan adamla­
tan kurtulmuş (Bober 2003). rından birine Gambrinus'u sabaha
Mezopotamya mitolojisinde arpa kadar cehenneme getirmesi için
sapı kutsal bir simge olarak görül­ görev verdi. Ancak şeytanın gön­
mektedir. Tarımla ilişkisi olduğu derdiği adam Gambrinus'un icadı
düşünülen tanrıça Şala tüm tasvir­ olan birayı tattı ve sabaha kadar
lerinde elinde bir arpa sapı tutar bi­ bu tattan vazgeçemeyince sızdı ve
çimde betimlenmiştir. Takımyıldızı görevini yerine getiremedi. Uyan­
Virgo (bakire), tanrıça Şala ile iliş­ dığındaysa o kadar utandı ki cehen­
kilendirilir. Virgo'nun en parlak yıl­ neme geri dönecek yüzü olma­
dızı Spica, buğday başağı anlamına dığından gözden kayboldu. Bu sa­
gelmektedir (Black ve Green 1993). yede Gambrinus iki yüz yıl bo­
Van kalesi hazine kapısında yunca eğlenceli bir hayat sürdü.
Urartu kralı Argişti oğlu Sarduri ta­ Ancak sonunda aşırı derecede bira
rafından yazdırılan bir yazıtta ise içmekten bir fıçıya dönüştü (Fıske
tanrı Haldi'ye sunulan armağanlar 2002).
arasında 1,022,133 kapi (15128 m3) Özellikle İslam mitolojisinde ve
arpa da yer almaktadır (Payne daha pek çok kültürde Hızır (Hı­
2005:93) dır)'ın söylencesi yaygınlaşmıştır.

22
ASMA (ÜZÜM)

Buna göre Hızır'ın ölümsüz oldu­ etti. Sonunda gördü ki keçi ağaç­
ğuna ve derdi olan, yardıma ihti­ lara dolanmış bir sarmaşık bitkisi
yacı olan insanların yardımına olan asmanın meyvelerinden yiyor
yetiştiğine inanılır. Bu sebeple ve sonrasında neşelenip, sarhoş
Anadolu'da "Hızır gibi yetişti" de­ oluyordu. Asıl efsane bundan son­
yimi zor bir durumda beklenmedik ra başlar. Keçi sayesinde üzüm su­
bir yerden gelen yardım için kul­ yunu yani şarabı keşfeden Nuh, ne
lanılır. Çünkü Hızır kalbi temiz zaman şarap içse neşelenip, keyfe
olan insanlara hiç beklemedikleri dalıyordu. Nuh peygamberin bu
bir zamanda yardım elini uzatabi­ neşe içindeki !lali şeytanın canını
lir. Hızır'ın aksakallı bir adam ol­ sıkmıştı. Nuh'un neşesinin şarap­
duğuna ve beyaz bir ata bindiğine tan kaynaklandığını anlayan şey­
inanılır. Halk arasında bu atın uça­ tan, asma fidanlarının üstüne ka­
bildiği bile söylenir. Hızır'ın yar­ vurucu nefesi ile üfleyerek, asma­
dımını, bolluk ve bereketini arzu­ ların kurumasına neden oldu. An­
layan insanlar kapılarının önüne cak sonradan şeytan bu yaptığına
bir kap içerisinde arpa bırakırlar. pişman oldu. Asmaları tekrar ye­
Böylece Hızır'ın o eve uğrayacağı şertmenin tek bir yolu vardı. Eğer
ve atının bu arpadan yiyeceğine asmanın dibine yedi hayvanın kanı
inanılır. Hatta sabah uyanıldığında dökülürse asma tekrar hayata dö­
kap eğer boşsa ya da en azından nebilirdi. Bunun üzerine kuruyan
arpa eksilmişse Hızır ve atı o eve asma fidanlannın toprağına aslan,
uğramış demektir. Bu gelenek kaplan, köpek, ayı, horoz, saksa­
Anadolu 'nun pek çok yerinde var­ ğan ve tilki kanı döküldü ve bir yıl
dır ve özellikle Hızır 'ın denizler­ sonra asmalar yeşererek yeniden
den karaya, kardeşi İlyas ile ürün vermeye başladı. Bu söylen­
buluşmaya geldiğine inanılan, Hı­ ceden ötürü Ortaçağ'da, sarhoşla­
dırellez günü 6 Mayıs 'ta kutlanır nn, kanlanyla asmaya hayat veren
(ayrıca bakınız gül maddesi). bu yedi hayvanın özelliklerine bü­
ründüğüne inanılırdı. Sarhoş kişiler
ASMA (ÜZÜM). Nuh peygam­ kendi mizaçlarına uygun hayvanın
ber'in tufandan korunmak için çe­ davranışlarını sergilerdi. Yani bir
şitli hayvanlarla beraber bindiği aslan gibi güçlü ve cesur, kaplan
gemisi tufan sonrasında karaya kadar yırtıcı, ayı gibi kuvvetli,
oturdu. Gemideki hayvanlar yiye­ köpek gibi kavgacı, horoz kadar
cek bir şeyler bulmak için çevreye gürültücü, tilki gibi kurnaz ve sak­
dağıldılar. İçlerinden bir keçi ge­ sağan kadar geveze olurlardı (Do­
miye döndüğünde garip hareket­ ğer 2004).
lerde bulunarak diğer hayvanlara Bazı din bilginleri Nuh'un gemi­
sebep yokken toslamaktaydı. Ke­ den aldığı veya Aden Bahçesi'nden
çiye neler olduğunu çözmek iste­ gelen bir asma fidesini, tufandan
yen Nuh, ertesi gün keçiyi takip sonra geminin karaya oturduğu
23
ASMA (ÜZÜM)

Ararat Dağı 'ndaki zirvelerden Lu­ yılanı vurmalarını ancak kuşa ke­
bar Dağı'na diktiğini, aynı gün sinlikle zarar vermemelerini bu­
içinde fidelerin meyve verdiğini ve yurdu. Bu sayede kuş ayakların­
o günün akşamı Nuh'un üzümleri daki beladan kurtuldu ve nazikçe
toplayıp suyunu sıkarak şarap yap­ süzülerek Cemşid'in yanına yak­
tığını anlatırlar. Nuh ilk bağı kuran laştı. Kuş gagasında taşıdığı küçük
ve üzümden şarap yapan kişi ola­ tohumları minnet borcu olarak
rak kabul edilir. Rivayete göre Nuh kurtarıcısına bıraktı. Tohumlar top­
bu şarabı içip sarhoş olmuş, çadı­ rağa ekildi ve bir süre sonra top­
rında çırılçıplak uyuyakalmıştı. raktan asma filizleri yeşermeye
Oğullarından Ham onu böyle çıp­ başladı. Bu asmalar güzel tatları
lak bir halde uzanır görünce hemen olan üzümler verdi. Bu üzümlerin
diğer kardeşleri Sam ve Yafet'c suyunun sıkılarak içilmesi adet
haber vermiş. Sam ve Yafet çadıra oldu. Ancak henüz daha şarap keş­
geri geri girerek babalarının çıplak fedilmemişti. Çünkü beklemiş
bedenine hiç bakmadan onun üze­ üzümlerin suyunun zehirli olduğu
rini bir giysiyle örtmüşler ve yüz­ düşünülmekteydi ve bu inançtan
lerini öbür yana çevirmişlerdi. Nuh ötürü kimse bu tadı keşfetmemişti.
ayıldığı zaman alanlan anlamış ve Fakat bir gün Cemşid'in genç ca­
onurlu davranan iki oğlu Sam ve riyelerinden biri yaşamına son
Yafet'in ülkelerinin bolluk içinde verme isteğiyle uzun süre bir kapta
olmasını dilemiş ve bu iki oğlunu unutulup beklemiş üzüm suyunu
yüceltmişti. Öte yandan Nuh ken­ içti. Cariye bu sıvıyı içince sarhoş
disini çıplak görünce hemen başka­ oldu ve kendinden geçti. Ertesi
larına yetiştiren ve utanmadan gün ayıldığında içtiği şeyin kendi­
çıplaklığını seyreden oğlu Ham'a sinde yarattığı etkiyi Cemşid' e an­
ve onun hakimi olduğu Kenan top­ lattı. Böylece Cemşid bu keyif
raklarına lanet yağdırmış, Kenan verici içeceğin müptelası olup çıktı
halkının, diğer oğullarına kul köle (Doğer 2004). O günden sonra
olmasını dilemişti (Graves- Patai şarap pek çok hastalığın tedavi­
2009:175). sinde kullanıldı ve ona 'ilaçların
Nuh peygamberle aynı dönem­ şahı' anlamına gelen şahdciru adı
lerde yaşadığı söylenen İran mito­ verildi. Menı1çehri-yi Damgani'­
lojisinde adı geçen Cemşid'in (Işık nin şarap küpüne Duhter-i Cemşid
Şahı) bin yıl yaşadığı rivayet edi­ (Cemşid'in kızı) demesinin kay­
lirdi. Bu kahraman şarabın keş­ nağı da bu hikaye olmalıdır (Y ıl­
finde başrolü oynamaktaydı. Cem­ dırım 2008:515).
şid bir gün kır gezintisi yaparken Farsçada engür olarak isimlen­
semada bir kuş dikkatini çekti. dirilen üzüm İran mitolojisinde ha­
Kuşun ayaklarına bir yılan dolan­ yatın kaynağı olan kanı simgeler.
mıştı. Cemşid derhal okçularına Medlerin son kralı bir gün ıiiya-

24
ASMA (ÜZÜM)

sında kızı Mandane'nin göbeğin­ adına bağlar kurdukları ya da ken­


den bir asmanın filizlenerek büyü­ dilerine ait bağlarda tanrı Haldi
düğünü ve baştan başa tüm As­ adına kurban keserek. törenler dü­
ya 'yı sardığını gönnüştür (Y ıldı­ zenledikleri bilinmektedir. Urartu
rım 2008:286). Mandane, ileride panteonunun baştanrısı Haldi sa­
Pers kralı olacak Kyros'u (Kı1rı1s) vaşçı bir asker tanrıdır (Çilingir�ğlu
doğuracaktır ve dedesinin rüyasın­ 1994:46). Bundan dolayı Urartu­
daki gibi krallığının sınırları tüm larda bahçelerin dinsel bir anlam ta­
Asya'yı kaplayacaktır. Ancak şı�ığı düşünülebilir. İşpuini ve oğlu
Kyros Pers kralı olabilmek için de­ Mınua [Menua] tanrı Haldi'ye
.
desi Astyages'e karşı üstün gelmiş atfen bır üzüm bağı yaptırdığını
onun krallığını yıkıp kendi krallı­ ünlü Meherkapı yazıtında yazdır­
ğını ilan etmiştir (Gezgin 2007:5). mışlardır. Bu üzüm bağı, Meher­
Mezopotamya'da asmanın adı kapı kaya anıtı yanında Zim Zim
"hayat ağacı" anlamına gelen "Ges­ dağının güney eteklerinde olmalıdır
tin" olarak bilinmekteydi. Dünya­ (Sevin 2000:396, 397, 402). Van
nın yedi harikasından biri olan Ba­ kalesinin hazine kapısında Urartu
bil' in Asma Bahçeleri, Fırat kı­ kralı Argişti'nin oğlu Sarduıi tara­
fından yazdırılan yazıtta Tanrı Hal­
yısında yer almaktaydı. Yeni Babil
di için yapılan sunuların listesinde
kralı Nabukadnezar tarafından in­
tanrıya çok miktarda (111 aqaqi)
şa ettirilen yedi katlı bu bahçe ke­
şarap sunulduğu görülmektedir
merler üzerinde dunnaktaydı (Do­
(Payne 2005:93).
ğer 2004).
Asma, üzüm ve dolayısıyla da
Tarihte pek çok uygarlık bağ,
şarap söz konusu olunca ilk akla
bahçe kunnayı zenginlik ve gurur
gelen mitolojik kahraman elbette
�aynağı olarak gönnüş, krallar ve ki Yunan tanrısı Dionysos olacak­
ımparatorlar itibarlarını artırmak
tır. Bu tanrıya Bakhos da denir ya
amacıyla kendi adlarına ya da bir
da Roma'nın eski tanrısı olan
��nrıya at�en bağ-bahçe yaratmayı Liber Pater ile bir tutulabilir. Di­
onemsemışlerdir. Bağ ve bahçele­
onysos, şarap, bağ, bereket ve
riyle bilinen uygarlıklardan birisi
ilham tanrısıdır. Onun kutsal bit­
de Urartu'lardır. İşpiuni'den (MÖ
kisi asmadır. Tüm tasvirlerde tanrı
830-820) II.Rusa'ya (MÖ 675-
asma dallarıyla betimlenir. İnsan­
650) değin Urartu krallarının Van
lara şarap yapımını öğreten tanrı
gölü havzasında bağ ve meyve
Dionysos'tur. Dionysos, mitolo­
bahçeleri kurdurttuklarını günü­
jide iki kere doğan tanrı olarak bi­
müze kadar dayanmış yazıtlar ara­
cılığıyla bilmekteyiz. Hatta kentler
�in!r. �ionysos'un doğum miti
ılgınçtır. Zeus ve Semele yasak bir
kurulurken bağ ve bahçelerin de
aşk yaşıyorlardı. Zeus sevgilisine
bundan ayrı düşMnülmemesi be­
değişik kılıklarda görünüyor on­
nimsenmiştir. Urartuların tanrılar
dan tanrısal kudretini saklıyordu.

25
ASMA (ÜZÜM)

Çünkü Zeus'un tanrısal yıldırımla­ bebeği hemen çıkartarak kendi bal­


rının karşısında bir ölümlünün da­ dırının içine dikti ve doğum günü
yanmasına imkan yoktu. Ancak gelinceye kadar onu burada korudu.
Semele Zeus'tan kendisine tüm Sonunda bebek dünyaya gelmeye
varlığıyla ve tanrısal gücüyle gö­ hazır olunca Zeus onu baldırından
rünmesi için ısrar etti. Zeus iste­ doğurdu. Mucizevi bir şekilde ba­
mese de sevgilisini kırmamak adı­ basının baldırından ikinci kez
na, tanrısal gücüyle ona göründü. doğan bu bebek tanrı Dionysos'tu.
Semele, Zeus'un kudretine dayana­ Zeus yasak aşkından doğan oğlunu
madı ve yıldırımlara çarpılarak kıskanç tanrıça Hera'dan korumak
öldü. Ancak genç kadın ölürken istedi. Onu Hermes'e emanet etti.
Zeus'un çocuğuna altı aylık hami­ Hermes de, Dionysos'u Orkhome­
leydi. Zeus, Semele'nin karnındaki nos kralı Athamas ve kansı İno'ya
emanet etti. Zeus'a dadılık yapan
İno, Hera tanımasın diye Diony­
sos'a kız giysileri giydirdi. Yine de
Hera bu kurmaca oyunu fark ede­
rek İno ve Athamas'ın akıllarının
kaçmasına yol açtı. Bunun üzerine
Zeus, Dionysos'u doğuya Asya
veya Afrika dolaylarına yolladı.
Burada Dionysos'a Nymphalar süt­
annelik yaptılar. Dionysos ergenlik
çağına gelince üzümü ve ondan
şarap yapmayı keşfetti (Grimal
1997; Christou P. Paspastamis K.
1988).
Yunan mitolojisinde Kalydon
kralı Oineus'un ismi Grekçe şarap
kelimesiyle yakınlık göstermekte­
dir. Kral Oineus ile ilgili pek çok
şarap miti bulunmaktadır. Şarap
tanrısı Dionysos, Oineus'un karısı
Althaia'ya aşık olmuştu. Tannnın
kansına duyduğu hisleri fark eden
Oineus, Althaia'yı Dionysos'a
ödünç verdi. Kral Oineus'un bu cö­
mertliği Dionysos tarafından tak­
dirle karşılandı ve Dionysos krala
Dionysos şerefine düzenlenen törende üzüm yetiştirmesi için Yunanis­
şarap sunan bir rahibe, M.Ö. 4. yüzyıl tan' da dikilmiş ilk asma fidanını
Yunan amphorasından ayrıntı armağan etti (Grimal 1997).
(Christu, P. Papastamis, K. 1 988)

26
ASMA (ÜZÜM)

Kral Oineus 'un babasının adı bir neşeyle geri döndüğünü fark
"bitki" anlamına gelen Phytios'dur. etti. Bir dahaki sefere Staphylos
Aitolia kralı Oretheus'un köpeği keçinin peşinden gitti ve onun bir
doğum yapmış ve bir odun doğur­ bitkinin meyvelerinden yediğini
muştu. Oretheus bu mucizenin bir ve sonra da neşelenip oradan oraya
anlamı olduğunu düşünerek odun koştuğunu izledi. Bu gördüklerini
parçasını toprağa gömdü. Bir süre hemen kral Oineus 'a anlattı. Kral
·
sonra gömdüğü yerden harika ü­ ona keçinin yediği meyvelerin su-
zümler veren bir asma kütüğü çıktı. . yunu sıkmasını emretti. Bu meyve­
Bunun üzerine Oretheus doğan oğ­ lerin suyundan yapılan içkiye kral
lunun ismini Phytios koydu. Tesa­ kendi ismini çağrıştıran 'Oinos'
düf budur ki Phytios 'un oğlu olan yani şarap adını verdi. Şarap için
Oineus da şaraba ismini veren kral kullanılan meyve demetine ise
oldu (Grimal 1997). 'Staphylos' yani salkım adı verildi.
Oineus'la ilgili bir söylenceye Bir mitte St_ aphylos'un adı şaraba
göre, bir gün Staphylos adındaki su katmayı keşfeden kişi olarak da
çoban sürüden bir keçinin kaybol­ geçer (Grimal 1997).
duğunu ve bir süre sonra şaşırtıcı

Dionysos ayininden bir rahibe.


Kırmızı figürlü kraterden bir ayrıntı
(Christou, P. Papastamatis, K. 1 988)

27
ASMA(ÜZÜM)

Başka bir mitte ise tanrı Diony­ rüp kaçtılar. İkarios'un ortalıkta
sos Atinalı İkarios'un evine konuk kalan cesedinin yerini köpeği
olmuştu. Bu sırada Dionysos, İka­ Maira, Erigone'ye havlamalarıyla
rios'un kızı Erigone'yle bir aşk ya­ yoldaşlık ederek gösterdi. Babası­
şadı ve bunun sonucunda Erigone nın kanlar içindeki cesedini gören
Staphylos'u dünyaya getirdi. Di­ Erigone, İkarios'un cesedi yanın­
onysos, İkarios'a sevdiklerine sun­ daki ağaca kendini astı. Dionysos
ması için bir tulum şarap annağan aşık olduğu kadının ve babasının
etti. İkarios tanrıdan aldığı bu de­ başına gelenleri duyunca çılgına
ğerli hediyeyi çobanlarla paylaştı. döndü ve Atina'ya bir lanet gön­
Ancak şaraptan içen çobanlar sar­ derdi. Bu lanetleAtina'da genç kız­
hoş oldular ve sarhoşluklarından lar delirerek kendilerini ağaçlara
korkarak İkarios'un kendilerini ze­ asıyorlardı. Çaresiz kalan Atinalılar
hirlediğini düşündüler. Çobanlar Delphoi kahinine başvurdular. Ka­
birlik olup İkarios'u oracıkta öldü- hin onlara İkarios ve Erigone'nin

Guido Reni
İçki içen Dionysos
(Magalhaes R.C.
2007 ,s.465)

28
ASMA(ÜZÜM)

ölümlerine yol açan katillerin ceza­ tanrı Dionysos tarafından çok sevi­
sız kalınası nedeniyle Dionysos'un lip beğeniliyordu. Ampelos ismi
bu belayı gönderdiğini söyledi. 'bağ kütüğü' anlamına geliyordu.
Bunun üzerine katil çobanlar bulu­ Dionysos, Ampelos'a küçük kara
narak öldürüldü ve masum Erigone bir ağacın dallarına dolanmış bol
ile İkarios anısına bayram ilan edil­ salkımlı bir asma hediye etti. Am­
di. Geleneksel olarak kutlanan bu pelos karaağaca dolanmış asmadan
bayramda Erigone ve İkarios anılı­ salkımları toplamak istedi ve ağaca
yor, genç kızlar ağaçlara asılıyordu. çıktı ancak dengesini kaybederek
Söylenceye göre kendini asan düştü ve öldü. Dionysos bu gencin
masum Erigone, başak burcuna ölümüne çok üzüldü ve onu yıldız
dönüştürülmüştü (Grimal 1997). burcuna dönüştürdü (Grimal 1997).
Ampelos, bir Satyros (yan hay­ Staphylos'un (Salkım) kızı olan
van yarı insan olan Dionysos kül­ Roio (Nar) Apollon'la aşk yaşadı
tünün hizmetkarları) ile bir Nymp­ ve tanrının çocuğuna hamile kaldı.
hanın (peri) oğluydu. Bu delikanlı, Ancak Roio'nun babası Staphylos

Ressam Exekias tarafından yapılmış siyah figürlü içki kabı,


Dionysos'un üzüm salkımlarıyla süslü gemisi. (Johns,C. 1 989)

29
ASMA (ÜZÜM)

kızının Apollon'dan hamile kaldı­ dahi içememişti (Grimal l 997).


ğına inanmayıp onun sıradan bir Orkhomenos'ta kral Minyas'ın
ölümlüyle yasak bir ilişki yaşadı­ üç kızı vardı. Bu kız kardeşlere
ğına inanıyordu. Bu yüzden kızını Minyadlar denmekteydi. Diony­
bir sandığa kapatarak denize bı­ sos'un bayramında Orkhomenos'ta
raktı. Sonunda Apolllon'un yar­ yaşayan tüm kadınlar dağlara çıkar,
dımlarıyla kurtulan Roio tanrı ormanlarda şarkı söyleyip, dans
tarafından Delos adasına götü­ ederek kendilerinden geçerlerdi.
rüldü. Apollon doğan oğlu Anios'a Ancak bu üç kız kardeş Dionysos
kehanet yeteneği bahşetti ve ona bayramlarına katılmıyorlardı. Evde
adanın yönetimini verdi. Anios bir oturup yün eğiriyor, nakış işliyor­
süre sonra Dorippe ile evlendi ve lardı. Dionysos tüm kadınlar kül­
üç kızı oldu. Bu kızlara 'Bağcılar' tüne katılırken Minyadların katıl­
deniyordu. Kızlardan birine Oino mayışını küstahça buldu. Tanrı
(şarap) adı verildi (Grimal 1997). Minyadlara ceza olarak büyük bir
Kuşların uçuşunu yorumlayan, lanet gönderdi. Minyadlar kendile­
geçmişi ve geleceği görebilen çok rini eve kapatmış yün eğirip nakış
ünlü bir kahin olan Kalkhas'a bu işlerlerken birden oturdukları is­
üstün yetenekleri Apollon tarafın­ kemleleri üzüm asmaları sarmaya,
dan verilmişti. Söylenceye göre evin tavanından süt ve şarap ak­
Kalkhas kutsal Apollon koruluğuna maya başladı. Minyadlar lanetin et­
bir asma dikmişti. Ancak rakip bir kisiyle bir tür deliliğe kapıldılar.
kahin Kalkhas'a bu asmanın üzü­ Onlar artık kendilerinden geçmiş­
münden yapılacak şarabı Kalk­ lerdi ve bu haldeyken yeğenleri
has 'ın asla içemeyeceğini iddia etti. küçük Hippasos'u bir geyik gibi
Kalkhas kahinin bu sözlerine gülüp görerek onu parçaladılar. Minyad-
geçti. Günler sonra asma üzüm
verdi ve üzümlerden şarap yapıldı.
Kalkhas şarabın tadımı için özel
bir davet düzenledi ve çevrede otu­
ranlarla birlikte rakibi olan kahini
de davet etti. Kalkhas keyif içinde
şarabı kupasına doldurdu ve tam
içmek için ağzına götürecekken
kahin kendisine yine şarabın tadına
bakamayacağını söyledi. Kahinin
bu sözleri Kalkhas'ın çok komiğine
gitti ve kahkahalarla gülmeye baş­
ladı. O kadar çok güldü ki sonunda
katıldı ve öldü. Üstelik elinde tut­
tuğu kupadaki şaraptan bir yudum Soloi Sikkesi M.Ö. 385-350
(Doğer E.2004)

30
ASMA (ÜZÜM)

!ar iyice sarhoş olarak evden çıktı­ İtalya'da bağlar tanrı Jüpiter ta­
lar ve dağlarda bayram kutlayan rafından korunmaktaydı. Bağların
kadınlara katıldılar. Bir rivayete iyi ürün vermesi adına yılda iki
göre bu deliliklerinin sonunda tanrı kez Jüpiter için bayram (Vinalia)
bu üç kız kardeşi yarasaya dönüş­ düzenlenirdi. İlk bayram asma
türdü (Gezgin, D. 2007). çiçek açtığı dönemde düzenlenirdi.
Zeus, Ganymedes adındaki genç İkincisinde ise yılın ilk ürünü tadı­
delikanlıyı çok beğenmişti. Tanrı lır ve teşekkür amacıyla tarın Jüpi­
delikanlıya öylesine hayran kaldı ter' e sunulurdu. Bu bayramda
ki onu Olympos'ta yanında gör­ düzenlenen törenlerde rahip baş
mek istiyordu. Bu istekle Zeus tanrıya dişi bir koyun kurban eder
Ganymedes'i kaçırarak Olympos'a ve ardından bir salkımın suyu sı­
getirdi. Ganymedes burada Zeus'a kılarak tanrıya sunulurdu. Tüm
sakilik yapıyor, kupasına nektar bağcılar tanrıya dua ederek iyi ü­
koyarak hizmet ediyordu. Zeus, rün temennilerinde bulunurlardı.
Ganymedes'i kaçırınca babasına Bağ bozumunda bol bol şarap içi­
bir armağan vererek gönlünü aldı. lir, sabahlara kadar süren müzik ve
Bu armağan tabii ki Zeus gibi yüce dans eşliğinde eğlenceler düzenle­
bir tanrının şanına yakışır cins­ nirdi (Doğer 2004).
tendi; altından bir üzüm fidanıydı İslam'da Mutezile mezhebinin
(Grimal 1997). kollarından biri olan Hamarriye

Mısır'da bağ bozumu M.Ö. 1390. Nakth'ın mezanndan


bir duvar resmi. (Doğer E.2004)

31
ASMA(ÜZÜM)

inancına göre Tanrı hep iyi olanı dağa çıktı. Lut'un kızları bu ıssız
yaratmıştır. Kötüyü ise insan ya­ dağda evlenip soylannı devam etti­
ratmıştır. Tüm iyi hayvanları Tanrı rebilecekleri, babalan haricinde hiç
yaratmıştır ancak insan bir et par­ erkek olmadığından yakındılar.
çasını dışarıda unutup kokutmuş Bunun üzerine kızlar yaşlı babala­
ve kurtçuk.lan yaratmıştır. İnsanın nna bir gece şarap içirdiler. Büyük
yarattığı kötü şeylerden birisi de şa­ kızı, sarhoş olup sızan Lut'un koy­
raptır. Üzümü Tanrı, şarabı ise nuna girdi. Ertesi gün Lut olan bite­
insan yani şarapçı yaratmıştır (Han­ ni farkında değildi. Şarabın etki­
çerlioğlu 1993). siyle hiçbir şey hatırlamıyordu.
İskenderiyeli Clement İsa için Kızları o gece de Lut'a şarap içir­
"büyük üzüm salkımı, bizim uğru­ diler. Lut sızınca bu kez de küçük
muza ezilmiş olan Logos" betimle­ kızı onunla yattı. Lut ne yattığını ne
mesini yapar (Gaster 2000). de kalktığını biliyordu. Sonunda iki
İsa öleceğini anladığında on iki kız da hamile kaldı. Büyük kız
havarisini toplar ve onlarla "Son Moab adında bir oğlan doğurdu; bu
Akşam Yemeği" yer. Bu çok özel çocuk Moablıların atasıdır. Küçük
bir yemektir. İsa ekmeği ve şarabı kız ise Ben-ammi adında bir oğlan
kutsadıktan sonra bunları havarileri doğurdu. Bu çocuk ise Arnrnon'la­
arasında bölüştürür (trans-substan­ nn atasıdır (Tekvin 19).
siyalizm). Sonra onlara ekmeğin Asma dalı, erkeklik organı ile
kendi bedeni ve şarabın da kanı ol­ benzeştirilir. Arapça ' zubr' ve İb­
duğunu söyler. İsa havarilerine tan­ ranice 'zemorah' asma dalı anla­
rının hükümdarlığında tazesini mına gelirken yan anlamında
tadıncaya dek bir daha "bu bağın penisi işaret etmektedir (Gaster
ürünü"nden içmeyeceğini söyler. O 2000).
günden sonra İsa tutuklanıp çar­ Mezmurlar'da Allah'ın sağ
mıha gerildi. Askerler Golgota'da eliyle diktiği asma dalından söz
İsa'ya ekşi şarap uzatarak onunla edilmektedir. " Mısırdan bir asma
alay ettiler. Ancak İsa "o bağın ürü­ çubuğu getirdin; Milletleri kovdun
nünü" asla tatmadı (Markos 14: 22- ve onu diktin. Onun önünü hazır­
26, Markosl 5 : 33-41). ladın, Ve derin kök saldı, ve mem­
Lut peygamberin kavmi cinsel leketi doldurdu. Dağlar orıım
sapkınlığa kapılmıştı ve toplum gölgesiyle, Al/ahın erz ağaçları
içinde her türlü ahlaksızlık yapılı­ onun dalları ile örtüldü. Dallarını
yordu. Bunun üzerine tanrı Lut'a denize kadar, Ve filizlerini ırmağa
bir haber gönderdi ve ona ülkesi kadar saldı. Onun duvarlarını
Sodom'u yerle bir edeceğini, so­ niçin yıktın, Şöyle ki, yoldan ge­
yundan olanlan toplayıp kaçmasını çenlerin hepsi onu koparıyor ?
emretti. Böylece Lut iki kızını da Orman domuzu onu bozuyor, Ve
alarak orayı terk etti ve ıssız bir yaban canavarları ondan yiyorlar.

32
ASMA (ÜZÜM)

Ey orduların Allahı, yalvarıyoruz, sular akan çok daha iyi bir toprağa
dön; Göklerden bak da gör, ve bu dikilir. Tanrı bu asma filizlerinden
asmayı, Sağ elinin diktiği çubuğu, yüksek bir dağın tepesine erz ağacı
Ve kendin için kuvvetlendirdiğinfi­ olması için diker. Sonuçta çok
lizi yokla. (Mezmur 80:8-1 5).
" büyük bir erz ağacı meydana gelir
Hezekiel 'de Tanrı, kanatlan büyük ve tüm kanatlı kuşlar onun dallan­
ve renkli tüylere sahip, yeleleri nın gölgesinde bannırlar. Hezekiel
uzun bir kartalı Lübnan'a erz ağa­ l 7:24'te Tann " Ve bütün kır ağaç­
cının tepesini almaya gönderir. ları bilecekler ki, ben, Rab, yüksek
Kartal erz ağacının tepesindeki ağacı ben alçalttım, alçak ağacı
körpe filizleri kopanp ticaret diya­ yükselttim, yeşil ağacı kuruttum ve
rına götürür. Sonra da ticaret diya­ kuru ağacı yeşerttim; ben, Rab,
rının tohumunu alarak semereli ben söyledim ve ben yaptım" diye­
toprağa, su alan bir yere söğüt rek asmanın yaratılışını tamamlı­
ağacı gibi diker. Bu dikilenler yor (Hezkiel 1 7:2-24; Ergun 2004:
yerde yayılan bodur asma olur ve 1 1 2).
dallannı uzun yeleli başka bir kar­ İran mitolojisinde ilk insan ve
tala doğru sürer. Bu asma daha iyi ilk hükümdar Keyfimers, ölümün
gelişsin ve meyve versin diye bol geldiğini hissettiğinde sol yanı

Üzüm ezme (Gahlin L. 2008)

33
ASMA(ÜZÜM)

üzerine yıkılmış ve o yıkılırken !erinde ölmüşlerdir (Yıldınm 2008:


spermleri yere dökülmüştür. Za­ 5 1 3).
manla güneş spermleri kurutmuş Bir söylenceye göre Kabil'in
ve temizlemiş, burada kırk yıl Torna! adındaki eğlence düşkünü
sonra ilk karı-koca Meşy ve Meş­ oğlu şarap yapmayı şeytandan öğ­
yane bir rivas (ribas) otu olarak renmiş ve yaptığı şarabı kardeşle­
çıkmışlardır (bkz. Adamotu). İlk rine de içirmişti. Rahetu's-sudfu'da
başta birbirlerine yapışık olan bu ise şarabı ilk bulan kişinin Keyku­
çift zaman içinde insan görünü­ bad olduğu söylenir. Muracı1'z-ze­
münde bedenlenmişlerdir. Ahura heb'de de bu keyif veren içkinin ilk
Mazda bu çifti kötülüklerden uzak kez Ezı1r ve Helhas adındaki kar­
oldukları için övmüştür. Dünyaya deşler tarafından bulunduğu anlatı­
inen Meşy ve Meşyane dünya üze­ lır (Yıldınm 2008:5 1 5).
rinde her türlü sıkıntıdan uzak, Ünlü Fars şairi Rı1deki-yi Semer­
mutlu bir hayat sürmekteyken, aç­ kandi "Şarap insanın şerefini or­
lık ve susuzluk nedir bilmezlermiş. taya çıkarır " sözüyle şarap içmeyi
Ancak kötülüğün temsilcisi Ehri­ övmüştür. Buna karşın şarap içme­
men, yaşlı bir adam görünümünde nin kötü olduğunu düşünenler de
karşılarına çıkmış ve onları etraf­ vardır ve bu görüşe katılanlar "bil­
taki ağaçların meyvelerinden ye­ gin sarhoş olmaz, akıllı şarap içe­
meye davet etmiş. Ehrimen kendi mez" demişlerdir. Tasavvufta ise
hazırladığı bir şarabı Meşy ve mey ve bade "ilahi aşk, A llah 'zn
Meşyane'ye uzatmış. Çift bu şa­ yardımı, ansızın düşülen aşk, mu­
rabı içince içleri sıkıntıyla dolmuş habbet ve haki.kat " anlamında kul­
ve bela başlarından hiç eksik ol­ lanılan terimsel sözcüklerdir. Sufi
inanışlarında şarabın gönül pasını
mamış. İçlerinde heves ve arzu
sileceği ve bu sayede ilahi hakikate
ateşi uyanmış, bundan dokuz ay
daha rahat ulaşılabileceğinden söz
sonra iki çocuk dünyaya getirmiş­
edilir. Şarap içilen meyhane ise
ler. Ne var ki Meşy ve Meşyane
"bütün sırların tecelli ettiği mekan"
çocuklarına karşı garip hisler duy­
olarak betimlenir. Halk geleneğinde
maya başlamışlar ve onları yemiş­
sabah içilen şaraba 'sabah ', gece
ler. Bu olanlara canı sıkılan Ahura
içilen şaraba ise 'ğabı1k' denmek­
Mazda insan etinin lezzetli olma­
tedir ve şarabın gece içilmesi özel­
sını sağlayacak özelliklerini gider­
likle tercih edilir (Yıldırım 2008:
miş. Böylece Meşy ve Meşyane
5 1 6).
daha sonra dünyaya getirdikleri
yedi çift, erkekli dişili çocuğa ben­
AYVA. Yunan mitolojisinde genç
zer bir iştah duymamış ve insan­ Akontios'un kurnazlığı sayesinde
oğlu çoğalmaya başlamıştır. Meşy elde ettiği aşk efsane olmuştu.
ve Meşyane ise yüz yaşına geldik- Akontios yaşadığı Keops adasın-

34
AYVA

dan Delos'taki şenliklere katılmak planlanan nişan merasimi bir türlü


üzere ayrıldı. Delos 'ta tanrılara gerçekleştirilemiyordu. Çünkü ne
ibadet için toplanmış bir kalabalık zaman nişan hazırlıkları başlasa
vardı. Akontios bu kalabalık ara­ Kydippe aniden rahatsızlanıyor ve
sında çok güzel bir kız gördü. Kız sonra yine aniden iyileşiveriyordu.
dadısıyla birlikte dolaşıyordu. Onun bu hastalığı uzaklara Akonti­
Akontios bu güzeller güzeli kızın os'a kadar ulaştı. Bu haberi alan çıl­
etkisi altında kaldı ve onu takip et­ gın aşık derhal soluğu Kydippe'nin
meye başladı. Bu genç kız oldukça yanında, Atina'da aldı. Onunla her
iyi bir aileden gelen Kydippe'ydi. dakika ilgileniyor, üzerine titri­
Kydippe, dadısı ile Artemis tapı­ yordu. Bu aşk çok geçmeden tüm
nağındaki kurban törenlerini izle­ ülkede dillere destan oldu. Bu
mek üzere bir köşeye oturdu. Bu arada Kydippe'nin babası kızının
sırada Akontios'un aklına bir kur­ gizemli hastalanmalarına bir çare
nazlık geldi. Cebinde taşıdığı bir bulmak amacıyla Delos'a gitti.
ayvayı çıkararak bıçağıyla üzerine Burada tanrılara danıştı. Oradaki
"Akontios ' la evleneceğime Arte­ kahinlerden kızının yeminine karşı
mis tapınağı üzerine yemin ede­ gelerek bir başkasıyla nişanlanma­
rim" yazdı ve ayvayı Kydippe'ye sının tanrıça Artemis'i öfkelendir­
doğru fırlattı. Genç kızın dadısı diğini öğrendi. Tanrıça Kydippe'yi
ayvayı aldı ve Kydippe'ye verdi. bu sebeple hastalandırıyor böylece
Kydippe ayvayı aldı ve bir anlık başkasıyla evlenerek yemini boz­
boşlukla üzerinde yazanları yük­ masını önlüyordu. Kydippe'nin
sek sesle okudu. Böylece farkında babası olayın aslını öğrendi ve Ati­
olmaksızın Artemis tapınağında, na' ya döndü. Artık kızını bir baş­
tanrıçanın önünde bir bağlılık ye­ kasıyla evlendiremeyeceğini an­
mini vermiş oldu. Bu olayın ardın­ lamıştı. Bunun üzerine Akontios
dan Akontios ülkesine döndü. hakkında bir araştırma yaptırdı,
Burada sürekli Kydippe'yi düşü­ gördü ki bu genç hiç de fena bir
nüyor ve onunla evleneceğine damat adayı gibi gözükmüyordu.
emin olarak hayaller kuruyordu. Böylece baba ikna oldu ve genç
Kydippe ise babası tarafından aşıklar muradlarına erdiler (Gri­
uygun bulunan bir kişiyle evlendi­ mal 1 997).
rilecekti. Ancak bu evlilik öncesi

35
BADEM AGACI. Yılın ilk uya­ gördü ve Attis'i Agdistis'ten kaçır­
nan çiçekler Badem ağacınınki ler dılar. Onu Pcssinous'a götürdüler
olduğu için bu ağaç uyanıklığı ve kralın kızıyla evlendirmek iste­
temsil eder. Perslerin cennet ağacı diler. Ancak tam düğün merasimi
olan badem, bekaretin de sembo­ sırasında Agdistis ortaya çıktı.
lüdür ve Çin kültüründe dişi güzel­ Attis onu görürünce büyüsüne ka­
liğini ve esnekliğini simgeler (Wil­ pıldı ve çıldırarak erkeklik orga­
kinson K. 20 1 0 : 95). nını kesti. Açılan yara onun ölü­
Tanrılann en büyüğü olan Zeus müne sebep oldu. Agdistis bu ölü­
bir gün bir düş gördü ve bu düşün me çok üzüldü ve Attis'in kusur­
etkisiyle fışkıran dölü toprağı su­ suz bedeninin hiç bozulmamasını
ladı ve buradan hermafrodit (çift sağladı. Söylenceye göre Attis'in
cinsiyetli) Agdistis doğdu. Tanrılar ölümüne dayanamayan Pessinous
onu alarak hadım ettiler. Agdis­ kralının kızı da intihar etti. Kızın
tis'in kesilen erkeklik organının mezarından bir badem ağacı çıktı
düştüğü yerden badem ağacı çıktı. (Bu efsanenin diğer versiyonları
Irmak tanrısı Saggarios'un kızı bir için bakınız nar ağacı, çam ağacı ve
gezinti sırasında bu ağaçtaki ba­ menekşe maddeleri, Grimal 1 997).
demlerin güzelliğine dayanamayıp Troya'dan dönen bir gemi şid­
bir badem kopardı ve bu bademi detli fırtınanın etkisiyle Trakya kı­
daha sonra yemek üzere göğsüne yılarına vurdu. Gemiden kıyıya
koydu. Bu badem kızı hamile bı­ çıkan prens Demephon, kral Phy­
raktı ve Attis doğdu. Ancak doğar leus tarafından büyük bir misafir­
doğmaz terk edildi. Onu bebekken perverlikle karşılandı. Demephon
bulan bir teke sütüyle besleyerek bu ülkede konuk olduğu sırada ül­
büyüttü. Attis büyüdüğünde çok kenin kralının kızı Phyllis, prense
yakışıklı bir delikanlı oldu. Agdis­ aşık oldu. Demephon da genç kızın
tis onu gördü ve yakışıklılığına çar­ aşkına kayıtsız kalmayarak sonsuza
pıldı. Ancak Attis'e anne babalık dek birlikte olma sözü verdi. Ancak
yapan çift bunu bir tehlike olarak prens sevgilisinden bir müddet

36
BADEM AÔACI

ızın istedi ve ülkesine dönerek çıktı. Demephon'un atı hayaletten


yarım kalan işlerini tamamlayaca­ ürkünce ani bir hareketle irkildi ve
ğını ardından da bir daha ayrılma­ Demephon atın hareketlerinden
mak üzere Phyllis'in yanına gele­ dengesini yitirince kılıcının üze­
ceğini söyledi. Phyllis sevgilisinin rine düşerek öldü. Mitin bir başka
sözüne güvenerek ona müsaade versiyonunda ise Demephon, Phy­
etti. Aynca genç kız yakışıklı pren­ llis'in intihar ederek bir ağaca dön­
se yanında götürmesi için bir san­ üştüğünü öğrendi ve büyük bir
dık verdi. Phyllis, sandığın içinde suçluluk hissetti. Hemen yola çı­
Reia kültüne ait kutsal eşyalar ol­ karak Phyllis'in ülkesine geldi.
duğunu söyledi ve Demephon'dan Phyllis'in dönüştüğü kuru badem
sandığı bir tek koşulda, geri dön­ ağacını göıünce pişmanlık içinde
me ihtimali kalmadığı zaman aç­ gövdesine sarılarak ağlamaya baş­
masını istedi. Demephon sandığı ladı, onun gözyaşları ve sarılması
yanına alarak sevgilisiyle vedalaştı sonucunda badem ağacı yeşerdi ve
ve ülkesine doğru yol aldı. Phyllis çiçeklendi. Söylenceye göre ba­
geçen günlerde sevgilisine kavu­ dem ağaçlan Phyllis'in öldüğü mev­
şacağı ve evlenecekleri günleri simde yapraklarını dökerdi (Grimal
dört gözle bekliyordu. Kararlaştır­ 1 997).
dıkları günde Phyllis, Demep­ Hıristiyan sanatında, İsa, Mer­
hon'un gemisini görebilmek ama­ yem ve azizler 'Mandorla' (ba­
cıyla limana kadar yüıüdü. Ancak dem) biçimindeki oval bir çerçeve
göıünürde hiçbir gemi yoktu. Phy­ içerisinde tasvir edilmişlerdir. Ba­
llis, bekleyişi esnasında liman yo­ dem aynı zamanda İsa'nın simge­
lunu tam dokuz kez gidip gelmişti. lerinden birisidir. Badem doğur­
Onun bu yolculuğu anısına bu yola �anlığı, gebeliği temsil etmektedir.
"dokuz yollar" adı verilmiştir. So­ Isa'nın bademle sembolize edilişi
nunda Phyllis, geçen uzun süre so­ de onun tanrısallığının Bakire Mer­
nunda Demehon'un geri dönme­ yem'in içinde gizli oluşundan doğ­
yeceğini anladı ve üzüntüsünden muş olmalıdır (Kocabıyık 2009: 1 4).
kendisini astı. Efsaneye göre genç Hz. Musa'nın asası gerçekleştir­
kız meyve vermeyen ve yeşerme­ diği mucizelerle nam salmıştır.
yen bir badem ağacına dönüştü. Tevrat'ta tıpkı Musa gibi kardeşi
Phyllis kendini astığı sırada çok Harun 'un da badem ağacından bir
uzaklarda bulunan Demephon, Gi­ asası olduğundan söz edilir. Onun
rit'e yerleşmiş ve burada evlene­ asasının tılsımıyla Mısır'ı kurba­
rek çocuk sahibi olmuştu. O gün ğalar ve tatarcıklar istila etmiştir.
Phyllis'in kendisine verdiği san­ Harun'un asası şehadet sandığının
dığı hatırlayarak artık onu açabile­ önüne konduğunda Tanrı tarafın­
ceğini düşündü. Demephon sandı­ dan seçilişine bir işaret olarak to­
ğı açar açmaz içinden bir hayalet murcuklanır ve olgun badem mey­
veleri verir (Yıldınm 2008: 7 1 , 450).

37
BAKLA

BAKLA. Roma'da ölülerin haya­ rak baldıran zehri gösterilmektedir.


letlerine 'Lemurler ' adı verilirdi. Düşüncelerinden dolayı Atina mec­
Lemurlere saygı göstermek ve yıl lisi tarafından yargılanan Sokra­
boyunca onları çevreden uzak tut­ tes 'in baldıran zehiri içerek ölmesi
mak amacıyla her yıl 9, 1 1 ve 1 3 kararı verilmiştir. Ancak Delos'tan
Mayıs gecesi Lemuria bayramı gelecek kutsal gemi Atina limanına
kutlanırdı. Bu bayramda Lemur­ varmadan bir kişinin idam edilmesi
lere dua edilirdi. Evin babası elle­ mümkün değildir. Bu sürede ha­
rini memba suyunda yıkadıktan piste tutulan Sokrates'i arkadaşları
sonra çıplak ayakla yürümeye baş­ kaçırmak istemişler ancak Sokrates
lar ve yol boyunca hiç arkasına buna karşı gelerek ölümü bekle­
bakmadan bakla tanelerini yola bı­ meye koyulmuştur. Zamanı geldi­
rakırdı. Bunu yaparken dokuz kez ğindeyse baldıran zehri içerek MÖ
"bu baklalarla kendimin ve aile­ 399 yılında hayata veda etmiştir.
min zekatını ödüyorum" diye tek­
rarlardı. Son olarak Lemurlardan, BAL İS OTU. Lydialı bir kadın
artık gitmelerini saygıyla dilerdi. kahraman olan Moria, kardeşi
Bu şekilde Lemurların baklaları Tylos'la Hermes kıyılarında dola­
topladıklarına ve gelecek yıla ka­ şırken kardeşi yanlışlıkla bir yılana
dar onları rahatsız etmeyecekle­ dokundu ve yılanın yüzüne saldır­
rine inanılırdı. Ekinlerin tanrıçası ması sonucu öldü. Büyük bir deh­
olan Demeter bakla yetiştiriciliği­ şete kapılan Moria panik içinde
nin öğreticisi olarak görülür (Gri­ Yer 'in oğullarından olan Damesen
mal 1 997). adındaki devi yardıma çağırdı. Da­
masen gücü sayesinde yakındaki
BALDIRAN OTU. Çok eski çağ­ bir ağacı kökünden söktü ve
lardan beri tanınan bir bitki olan Tylos'u öldüren yılanı bununla
baldıran otunun meyveleri Eski ezdi. Ancak bu esnada Moria bir
Yunan döneminde ağn kesici ola­ şey fark etti. Ölen yılanın dişisi
rak tıp alanında kullanılıyordu. hızla ormana girerek buradan ağ­
Ancak bu bitki daha çok zehir zında bir otla geri döndü. Adı balis
özelliğiyle bilinir ve bu sebeple olan otu ezilen yılanın bumuna
dahili kullanımı sakıncalı bulun­ sürttü ve yılan o anda dirildi. İki
muştur (Baytop 1 999). Anadolu'da yılan hızla oradan uzaklaştılar. Bu
da yetişen bu bitkinin zehir etkisi gördüğüne inanamayan Moria he­
sebebiyle "baldıran zehri içmek" men etrafına bakınarak bulduğu
deyimi dile yerleşmiştir. MÖ. dör­ ilk balis otunu kopardı ve kardeşi­
düncü yüzyılın başında "bildiğim nin cansız vücuduna sürttü. Tylos
bir şey var o da bir şey bilmediğim" da tıpkı yılan gibi dirilerek yaşama
sözlerinin sahibi ünlü Yunan filo­ geri döndü (Grimal 1 997).
zofu Sokrates'in ölüm sebebi ola-

38
BİBERİYE

BAMBU. Asya kültürlerinde bü­ veya bu bitkiden ördükleri halka­


yük önem taşıyan bambunun dört ları boyunlarında taşıyarak zihin­
mevsim yeşil ve son derece daya­ lerini diri tuttukları yazarlar tara­
nıklı olması özellikle Çin kültü­ fından aktanlmaktadır. Eski Yunan
ründe uzun yaşam sembolü olarak ve Roma 'da çok sevilen bu bitki
kabul edilmesine yol açmıştır. Hint sadakatin simgesi olarak benim­
Okyanusundaki Andaman adalan­ senmiştir. Antikçağ 'da düğün ve
nın yaratılış mitolojisinde ilk insan törenlerde sembolik olarak kulla­
bir bambu sapının içerisinde dün­ nılmıştır. Shakespeare'in ünlü ese­
yaya gelmiştir. Filipin adalarında ri Hamlet'te, Ophelia Hamlet'e bir
ise geleneksel olarak bambuyla biberiye dalı uzatarak "işte bibe­
çevrili olan tarlalann bereketli ola­ riye, unutulmamak için" demekte­
cağına inanılır (mythencyclopedia dir. Biberiye Latince rosmarinus
2007). 'denizin çiğ damlası' anlamına
gelir. Bugün bile uğur getirdiğine
BİBERİYE. Biberiye bitkisinin ve koruduğuna inanılan biberiye­
zihni açtığı ve hafızayı güçlendir­ nin evlerin çevresine dikilmesi pek
diği eski çağlardan itibaren bilin­ çok kültürde yaygındır. Hatta ya­
mekteydi. Antik Yunan'da öğren­ kışıklı prensin, Uyuyan Güzeli bi­
cilerin biberiye yapraklarından beriye dalı �ayesinde uyandırdığı
yaptıkları taçları başlarına takarak rivayet edilir (Somer 2003).

John Everett Millais, Ophelia, 1 85 1 - 1 852.


Londra, Tate Galerisi (Eco U., 2006)

39
BÖÔÜRTLEN

BÖGÜRTLEN. Yunan mitoloji­ yeidos küçük Glaukos 'un cese­


sinde gün içerisinde üç renge dö­ diyle bir odaya kapatıldı. Fakat
nüşen bir inek vardır. Gün başında Polyeidos bir ölüyü nasıl diriltebi­
beyaz olan bu inek daha sonra kır­ leceğini bilmiyordu. Neyse ki oda­
mızıya en sonunda da siyaha dö­ da gördüğü bir yılan ona yol gös­
nüşüyordu. Hiç kimse bu ineğin terdi. Polyeidos'un küçük çocuğa
rengini doğru bilemiyordu. Girit zarar vermesin diye öldürdüğü yı­
kralı Minos 'un sevimli ve yaramaz lanın yanına gelen başka bir yılan
oğlu bir gün fare kovalarken bal ağzında tutuğu bir otla ölü yılanı
dolu bir küpün içerisine düşünce diriltti. Polyeidos yılanın ağzın­
boğularak öldü. Kral Minos kah­ daki otu kaptığı gibi Glaukos 'un
rını gizlemeden ağıtlar yakıyor, ölü bedeninde dolaştırdı. Böylece
oğlunun ölümünü kabullenemi­ küçük çocuk dirilerek, yaşama geri
yordu. Kral oğlunu tekrar dirilte­ döndü. (Grimal 1 997)
cek bir kişi anyordu. Kahinler renk Finlandiya'nın ulusal destanı
değiştiren ineğin rengini doğru olan Kalevala 'da, dünyanın yara­
bilen bir kişinin çocuğu diriltebi­ tılışı ve pek çok efsanenin yanı sıra
leceğini söylediler. Yani ineğin Marj atta adlı kızın hikayesi de an­
rengini bilmek ne kadar imkan­ latılır. Buna göre bakire bir genç
sızsa çocuğun diriltilmesi de o kız olan Marjatta bir gün ona, ken­
kadar imkansızdı. Ancak kral yine disini yemesi için yalvaran bir bö­
de ti.im kahinlere haber saldı. Hatta ğürtleni yedikten sonra hamile
uzak ülkelere bile elçi gönderdi. kalır. Zavallı Marjatta'nın evlilik
Böylece zekasına güvenen pek çok dışı doğan bebeğinin öldürülmesi
insan Girit'e gelerek kralın sına­ istenir. Ancak gökyüzü tanrısı
vına katılmak üzere toplandılar. Ukko, Marjatta'yı ve bebeğini sa­
Ancak hiç kimse karşılarına çıka­ hiplenir ve bu çocuğun Finlandi­
rılan ve renkten renge giren esra­ ya'nın hükümdarı olmasını em­
rengiz ineğin rengini doğru bile­ reder. Böğürtlen Fince ' marja' ola­
medi. Beyaz diyecek olsalar inek rak karşılık bulur ve Maria'ya
kırmızı oluyor, kırmızı deseler az (Meryem) benzetilir. Marjatta mi­
sonra siyaha dönüşüyordu. İşte bu tosu Finlandiya'ya Hıristiyanlığın
değişken renkli ineğin doğru ren­ gelişinin bir etkisi olarak değerlen­
gini sadece bir kişi, kahin Koira­ dirilmektedir (Wilkinson 20 1 0 :
nos'un oğlu Polyeidos verdi. Polye­ 1 00, 1 03).
idos ince zekasını kullanarak ine­
ğin böğürtlen renginde olduğunu BUGDAY. Eski Yunan'da buğ­
söyledi. Çünkü böğürtlen de baş­ day başağı toprağın rahmini, insan
langıçta beyazken bir süre sonra vücudunun meyvesini simgele­
kırmızı, iyice olgunlaştığındaysa mekteydi. Antikçağ' da rahipler tan­
siyah rengini alırdı. Böylece Pol- rıya bir kurban sunmadan evvel

40
BUÔDAY

kurbanın kafasına buğday ya da un bir nympha olarak bilinen Himalia


serperlerdi. Buğday, ekimi, büyü­ ile diğer bir adıyla 'değinnenci ka­
mesi ve hasadıyla, doğumu, ölümü dın'la birleşmişti. Bu birleşme
ve dirilişi simgeler. Ekili toprağın sonrasında Himalia tanrıdan ha­
koruyucusu Demeter, aynı zaman­ mile kaldı ve üç erkek çocuk do­
da buğday tanrıçasıdır. Buğday ğurdu. Bu çocuklara sırasıyla buğ­
ekilen tüm Hellen topraklarında dayın geçirdiği evrelerin ismi ve­
tanrıçaya özel kült alanları tahsis rildi. Buna göre çocuklardan ilki
edilmiştir. Demeter tasvirlerinde Spartios (ekici), ikincisi Kronios
buğday başağıyla sembolize edilir. (olgunlaştırıcı) ve üçüncüsü de
Tanrıça buğday başağı aracılığıyla Kytos (ekmekçi ) adını aldı (Grimal
insanlara hayatın sırlarını öğret­ 1 997).
mektedir (Gıimal 1 997; Kocabıyık Roma' da, ağaçlan kesmeye ya­
2009:245). rayan balta, tahılın döküntülerini
Zeus titanlarla savaşıp zafere temizlemeye yarayan süpürge ve
ulaştığı günlerde bereketli bir yağ­ buğday taPı.elerini öğüten dibek
mur kılığına bürünerek Rodos'lu tokmağı, tarımın sembolleri olarak

Triptolemos, kınnızı figürlü vazo, MÖ 5.yüzyıl (Boardman J.,1 975)

41
BUGDAY

görülürdü. Adını bu sembollerden Roma'da Robigo ve dişi eşi Ro­


alan bazı tanrılar bulunmaktaydı. bigus'a atfen 25 Nisan'da bir bay­
Roma tanrısı Pilurnnus'un adı di­ ram kutlanırdı. Bu çift bir çeşit
bek tokmağından, tannça İnterci­ 'genius'tu. Bu geniuslar buğday ta­
dona'nın adı balta darbelerinden, rımıyla ilişkilendirilirlerdi ve "pas"
tanrıça Deverra'nın adı ise süpür­ hastalığına yol açarlardı. Bu geni­
geden geliyordu. Bu tanrılar kötü uslar için Roma'nın kuzeyinde kut­
ve vahşi Daimon Silvanus'a karşı sal bir orman tahsis edilmişti (Gri­
insanlan koruyorlardı. Silvanus'un mal 1 997). Genius, doğadaki her
yeni doğan çocuklara musallat ol­ şeyin kendine ait olan özü, bir nevi
masını önlemek için yeni bebek kodudur. Bugün bir bilim konusu
gelen evin kapısına balta darbeleri olan genin adını buradan aldığı dü­
vurulur ve kapı önü süpürülürdü şünülürse geniuslann anlamı daha
(Grimal 1 997). net kavranabilir.
Tanrıça Demeter, kızı Persepho­
ne'nin yeraltına kaçırıldığı gün­
lerde tüm işlerini bırakıp yeryü­
zünde tebdili kıyafet geziniyordu.
Tanrıçanın Eleusis 'te kaldığı gün­
lerde burada kral Keleos ve kraliçe
Metaneira onun tanrıça olduğunu
bilmedikleri halde, kendisini çok
iyi ağırlamışlardı. Ancak tanrıça
kendisine uzatılan naneli arpa su­
yunu içindeki yangını söndürsün
diye bir dikişte içince kralın küçük
oğlu Abas onunla alay edip kahka­
halarla gülmüştü. Tanrıça sinirini
bu çocuktan çıkardı ve kendisiyle
alay ettiği için onu bir kertenke­
leye dönüştürdü. Fakat Demeter
bu yaptığına pişmanlık duydu. Ne
de olsa kral ve kraliçe ona evlerini
açmış, yardım etmişlerdi. Tanrıça
suçunu kapatmak için kralın yeni
doğan oğlu Demephon'u ölümsüz
kılmaya karar verdi. Bunun için
gece gizlice çocuğu baş aşağıya
çevirerek ateşe tutu. Ancak tam o
Buğday başağı şeklinde sırada kraliçe Metaneira içeri girdi
altından yapılmış küpe, MÖ 2.yy ve çocuğun yandığını görüp tanrı-
(Boardman J.,1985)

42
BUGDAY

çaya engel oldu. Böylece sihir hamas'ın ilk evliliğinden olma ço­
yanın kaldı. Zavallı küçük Demep­ cuklarını kıskanıyordu ve varlık­
hon öldü. Kral ve kraliçe iki çocuk­ lannı istemiyordu. Bu yüzden bü­
larının birden ölümü üzerine yasa yük bir kurnazlık düşündü. Ülke­
boğuldular. Tanrıça o zaman kral nin kadınlarına o yıl ekilecek buğ­
Keleos'a ölen çocuklarının yerine dayları kavurmalarını emretti. Er­
üç oğlan vereceğine yemin etti. Üs­ kekler ekim zamanı gelince bu
telik bu oğlanlardan Tıiptolemos'a buğdayları ektiler. Ancak geçen
kralın acısını unutacağı güçte yete­ zaman içinde toprak bir tane dahi
nekler de verdi. Demeter, Tıiptole­ filiz vermedi. Bu kıtlık yüzünden
mos'a buğday ekimini öğretti. endişelenen Athamas Delphoi ka­
Tanrıça, Tıiptolemos'a kanatlı dra­ hinine danışmanın faydalı olaca­
gonların çektiği bir araba ve buğ­ ğını düşündü. Bu sebeple bir elçi
day tohumları verdi. Tarım kültü­ gönderdi. Ancak İno elçiyi ayarta­
rünü yeryüzüne yaymayı başanyla rak ona tembihlerde bulundu. Bu­
gerçekleştiren kahraman daha son­ nun üzerine elçi İnQ.'nun istediği
ra ölüler ülkesine yargıç olarak a­ gibi Athamas'a ilk evliliğinden ol­
tandı (Graves 2004; GezginD. 2007). ma çocuklarını tanrılara kurban et­
Apollon'un çocuklarından olan mezse ülkeyi büyük bir felaketin
Ainos'un bağcılar olarak isimlen­ beklediğini söyledi. Çaresiz kalan
dirilen üç kızı vardı. Bunlar Elais Athamas tam çocuklarını kurban
(Zeytinyağı), Spermo (buğday ta­ verecekti ki Nephele ona Her­
nesi) ve Oino (Şarap) idi. Bu kızlar mes'in armağanı olan 'Altın Boy­
Troia savaşına Yunanlılara yardım nuzlu Koç'u gönderdi . Böylece
etmek amacıyla gönüllü olarak ka­ Athamas çocuklarını kurtarmış ol­
tılmışlardı. Ancak uzun süren du (Grimal 1 997).
savaş sonunda usanan Bağcılar Çin mitolojisinde bitkilerin bü­
Troia'dan kaçmışlardı. Sonunda yümesini sağlayan bereket tanrısı
peşlerine düşen Yunanlardan tarın Shen Nong'tur. Shen Nong'un baş­
Dionysos sayesinde kurtulmuş­ langıçta bir ölümlü olduğu, tüm
lardı. Dionysos bağcıları birer gü­ varlığını doğaya ve bitkilere ada­
vercine dönüştürmüştü (Gezgin D. dığı anlatılır. Farklı bitki türlerini
2007; bu mitin ayrıntıları için ba­ rotasyon yaparak ekmeyi keşfeden
kınız asma ve nar maddeleri). Nong, şifalı bitkiler konusunda
Boitoia'lı kral Athamas, ilk ola­ bilge bir kişidir. Ancak bir gün bit­
rak Nephele ile evlendi ve ondan kilerle deney yaparken zehirlenmiş
Phriksos adında bir oğlu ve Helle ve ölmüştür. Tanrılar bu bilge ada­
adında bir kızı oldu. Bu evliliğin mın doğaya adanmışlığı ve cesare­
ardından Athamas ikinci evliliğini tini ödüllendirmek için onu ölüm­
de İno ile yaptı. İno' dan da iki süzlükle ödüllendirmişlerdir. Shen
oğlan çocuğu oldu. Ancak İno, At- Nong, Çin'de binlerce yıldır kul-

43
BUÔDAY

lanılan sabanın mucidi olarak da tapılır. Tanrıçanın yeryüzünde gö­


kabul edilir. Shen Nong pirinç ve ründüğü günlerde (özellikle 1 Ma­
buğday gibi bitkilerin nasıl ekilip yıs ve 24 Haziran) toprak sürül­
biçileceğini insanlara öğreten bilge mesi yasaktır (Wilkinson 20 l O: 14 3).
bir tann olarak nam salmıştır (Wil­ Nil nehri, Mısır ' ın hayat kayna­
kinson 20 1 0 :2 1 1 ). ğıdır. Bu sebeple Mısır mitoloji­
Kafkas mitoloj inde suların koru­ sinde Nil önemli bir yer tutar. Nil
yucu ruhu dişi olarak benimsen­ nehri, mitoloj ide Hapi adıyla tan­
miştir. Bu dişi ruh Zizlan olarak rılaştırılmıştır. Tanrı Hapi, tasvir­
isimlendirilir. Bu ruha sadece na­ lerinde elinde buğday başağı tutar.
muslu kadınların tapınması uygun Nil ' in taşkınlarıyla tarlalar yaşam
görülürdü. Kadınlar doğum ve ev­ bulur, bolluk ve bereket yaşanırdı.
lilik için Zizlan'a dua eder, do­ Bu sebeple Nil, tarımla yakından
ğumdan sonra da Zizlan 'a buğday ilişkilendirilmiştir ve buğday ba­
kurabiyesi sunarlardı . Bu merasim şağı ona adanmıştır (Hooke 1993).
yapılmaz ise Zizlan kadının su al­ İslamiyetin doğuşundan evvel
masına engel o lurdu. Kadınlara Arap yarımadasında pek çok tan­
özel olan bu törenler sırasında ye­ rıya tapınılıyordu. Bunlardan Al­
tişkin veya çocuk fark etmez her­ lah 'ın Kızları olarak adlandırılan
hangi bir erkek bulunması kesin­ Al-Lat, Manat ve Al-Uzza'ya yay­
likle yasaktı. Eğer bir erkek bu tö­ gın bir inanış vardı. Al-Lat ay tan­
rene şahit olursa Zizlan o erkeğe rıçası, Al-Uzza sabah ve akşam
hastalık salardı. Ebeler Zizlan ' a yıldızlarının tanrıçası, Manat ise
hizmet eder, doğum yapan kadını inanışın ve ölümün tanrıçası ola­
yönlendirirdi (Dumezil 2000). rak tanınırlar. Bazen farklı tanrıça­
Slav mitoloj isinde yeryüzü tan­ lar olarak bazen de birbirlerine
rıçası Mati Syra Zemlya, Yunan karıştırılıp tek bir figür olarak be­
mitoloj isindeki tanrıça Demeter ile nimsenen Allah�ın Kızları 'ndan
büyük benzerlikler gösterir. Mati Al-Lat genel olarak aşk ve bereket
Syra Zemlya, toprağın bereketini tanrıçasıdır, sembolü hilal şeklin­
simgeler ve onun büyüyen tahıl­ deki yeni aydır. Tanrıça Al-Lat'ın
larda özellikle de buğday başakla­ tasvirlerinde bir demet buğday ba­
rında var olduğuna inanılır. Top­ şağı ve bir kap tütsü onun başlıca
raktaki her canlının hayatını borçlu sembollerini oluştururlar (Wilkin­
olduğu Mati Syra Zemlya'nın bazı son 2010 : 180,181).
zamanlar koyu tenli, geleneksel
giysiler içinde bir insan görünü­ Bir sufi efsanesinde Kul Hartun
münde evlere uğradığına ve insan­ adında yoksul ancak çok merha­
ları kutsadığına inanılır. Mati Syra metli bir genç vardı. Bu genç de­
Zemlya'ya, toprakta bir delik açıp ğirmende çalışıyordu. O kış çok
içerisine ekmek ve şarap koyarak soğuk geçmiş, baharda ise toprak

44
BUGDAY

bir damla yağmur gönnemişti. mış bir ekmek uzattı. Kul Hartun,
Bölgede çok büyük bir kuraklık baş Ali 'nin uzattığı ekmeği yedi ve
gösterdi. İnsanlar ellerinde avuçla­ başladı şiir okumaya. O günden
rında ne varsa saklıyorlardı. Kimse sonra Kul Hartun bir halk şairi
kimseye yardım etmiyordu. Var­ oldu ( Kalafat 2004).
lıklıların kamı doyuyordu ama ön­ Fars kökenli bir rivayete göre
ceki kıştan erzağı olmayan fakirler cennet bahçesinde yaşayan Adem
açlıkla pençeleşiyordu. işte bu zor ve Havva'nın burada ilk yedikleri
günlerde iyi kalpli genç Kul Har­ . meyve üzümdür. Bu meyve onlara
tun da fakirlere değinnenden be­ neşe vererek eğlendirir. Adem ve
dava un dağıtıyordu. İşte o günler­ Havva'nın cennet bahçesinde son
de Hz. Ali bir gece Salmaslı Kul yedikleri meyve ise yasak meyve­
Hartun'un rüyasına girdi ve ona dir ve bu söylenceye göre bu mey­
fakirlere dağıttığı unlardan yapıl- ve buğdaydır. Buğdayı yedikten

Kabil'in Hıi.bil'i
öldürmesi
(And M.,2007)

45
BUGDAY

sonra her şey değişir, büyük bir nun ikiz kız kardeşini de Kabil 'le
üzüntü ve pişmanlık duyarlar. Bun­ evlendirmek niyetindeydi. Ne olur­
dan dolayı üzümün neşe, buğdayın sa olsun Kabil bu isteğin karşısında
ise keder ve sıkıntı kaynağı oldu­ durdu. Bunun üzerine Adem pey­
ğuna inanılır (Yıldırım 2008 :286). gamber iki kardeşe bu konuyu Al­
Adem ve Havva şeytanın ayartma­ lah' a danışmalarını salık verdi ve
sıyla yedikleri buğday yüzünden onlara birer kurban sunmalarını,
cennetten kovulurlar ve yeryüzün­ hangisinin kurbanı seçilirse Akli­
de cennetin tüm hazır nimetlerin­ ma'yı ona vereceğini söyledi. O za­
den yoksun kalırlar. Artık çevre­ man çoban olan Habil en semi­
lerinde birbirinden güzel yemişler zinden bir koyunu, çiftçi olan Kabil
yoktur. Adem çok acıktığı bir sı­ ise en kötülerinden bir deste buğ­
rada Cebrail ona bir avuç buğday day başağını Allaha kurban olarak
getirir ve bunu tohum yapıp ekme­ sundular. Adem bu kurbanların
sini, böylece kendisinin ve çocuk­ önünde dua etti ve Simurg görünü­
larının rızkını çıkarmasını öğütler. münde bir ateş gelerek Habil 'in
Sonrasındaysa Cebrail, Adem'e bu kurbanı olan koyunu yakmaya baş­
tohumları ekmeyi ve elde ettiği ürü­ ladı. Buğdaylara ise yaklaşmadı
nü kullanarak ekmek yapmayı öğ­ bile. Bu Allah'ın Habil'in kurbanını
retmiştir. Böylece Adem ve Hav­ seçtiğinin işaretiydi ve bundan do­
va 'yı cennetteki rahattan eden buğ­ layı Adem kızı Aklimayı Habil'le
day ilginçtir ki onların ve tüm in­ evlendirdi. Kabil ise büyük bir
san soyunun yeryüzündeki ilk ya­ kinle intikam yemini etti ve şeyta­
şam kaynaklarından birisi olmuş­ nın yön göstermesiyle kardeşi Ha­
tur (Yıldırım 2008:33 1 ; Gezgin bil'in uyurken kafasını taşla ezerek
20 1 0). onu öldürdü. Bu yeryüzünde işle­
Adem peygamberin eşi Havva nen ilk cinayet olarak kabul gördü
her doğumunda bir erkek ve kız (Yıldırım 2008:343).
olmak üzere ikiz çocuklar dünyaya Bazı kaynaklarda Nuh doğana
getirdi. Adem, Allah'ın emri üze­ dek, insanların üzerinde bir lanet
rine ikizleri birbirleriyle evlendir­ olduğundan bahsedilir. Bir zaman­
medi, bir ikizin erkeğiyle bir başka lar ekilen buğdayların yarısı hasad
ikizin kızını kan-koca olarak bir­ vakti geldiğinde diken olarak top­
leştirdi. Ancak bir gün bu düzene lanırmış. Ancak Nuh'un doğu­
birisi karşı çıktı. Bu Adem'in oğul­ muyla Tanrı bu laneti insanların
larından biri olan Kabil'di . Ka­ üzerinden kaldırmış, buğdayın be­
bil' in Aklima adında güzeller güzeli reketini artırmıştır (Graves- Patai
bir ikizi vardı ve Kabil onunla ev­ 2009: 1 60).
lenmek istiyordu. Fakat bu Allah'ın İslam kaynaklarında Havva ve
emrine ters düşeceğinden Adem, Adem' in ilk çocuklarından birisi
Aklima'yı diğer oğlu Habil'le o- olan Kabil, Kitab-ı Mukaddes'te

46
BUÔDAY

Kain adı ile geçer. Bazı İbrani söy­ rı da Mikail eşliğinde on iki mele­
lencelerinde Kain, Havva'nın Adem­ ğini ve iki Erdemli 'yi onlara yar­
' den olma çocuğu değil Samael dım etmeleri için göndermişti. Bu
adlı melekten olma oğludur. Riva­ melekler Havva'nın sağında dura­
yete göre Samael, cennet bahçe­ rak onun yüzünü ve göğsünü sı­
sinde yaşayan Adem'i kıskanmış vazlamışlar ve böylece Havva ço­
ve Havva'yla evlenmeyi kafa- sına cuğunu dünyaya getirebilmişti. Do­
koymuştu. Bir gece, Adem ve ğan çocuğun meleksi yüzü onun
Havva birlikte olup uykuya dal­ babasının Adem olmadığını ele ve­
dıklannda, Samael gizlice Adem'in riyordu. Rivayete göre bebek do­
yerine geçmiş ve Havva'yla iliş­ ğar doğmaz ayağa kalkıp koşarak
kiye girmişti. Havva bu ilişki so­ çıkmış ve az sonra elinde bir buğ­
nucunda Kain'e hamile kalmış ve day kamışı ile geri dönmüştü. Be­
günahını anlayarak Adem' e kendi­ bek elindeki kamışı Havva'ya ve­
sini bırakması için yalvarmış, ölü­ rince, Havva ona 'sap' (bitkiye ait)
mü beklemek üzere doğuya doğru anlamına gelen Kaia adını koy­
yola çıkmıştı. Doğum sancılan baş­ muştu (Graves-Patai 2009: 129, 130).
layınca ise ağaç dallarından yap­ Pers mitolojisinde ilk °kan-koca
tığı bir kulübeye sığınmış ve bu­ olan Meyş ve Meşyane buğday ek­
rada yardım duaları etmişti. Onu meyi tanrı Ahura Mazda'dan öğ­
duyan güneş ve ay Adem' e haber renmişlerdir (Yıldırım 2008 : 5 14;
verince Adem Havva'nın yanına ayrıca Meyş ve Meşyane'yle iliş­
gitmiş ve ondan desteğini esirge­ kili olarak bkz. Asma ve Adam otu
memişti. Adem ve Havva birlik maddeleri).
olup Tanrı' dan yardım istemiş, Tan-

47
c
CEVİZ. Lakonia kralı Dion ile Grekçede ' ceviz ağacı' anlamına
Amphithea'nın üç kız çocuğu var­ gelir (Grimal 1 997).
dı. Bu kızlar Orphe, Lyko ve Kay­ Eski Türk Mitologyasında ağaç­
ra idi. Apollon, Lakonia'ya ziya­ tan yaratılan canlılara çokça rast­
rete geldiği zaman Amphithea, lanmaktadır. 1 6. yüzyıla ait bir min­
tanrıyı kusursuz bir incelikle ağır­ yatürde ikizler burcu ceviz ağacı
lamış ona gönülden hizmet etmişti. biçiminde tasvir edilmiştir. Ağacın
Bu konukseverlik karşısında Apol­ dallannda çift başlı insanlar yetişir.
lon ailenin üç genç kızına kehanet Kırk gün sonra ceviz ağacının ya­
yeteneği verdi. Ancak onlara kesin pışık ikiz meyveleri, dallarından
bir dille tanrılara karşı koymamayı koparlar. İki ay yaprakları filizle­
ve işlerine bulaşmamayı şart koş­ nir, ardından rüzgarın yardı- mıyla
tu. Apollon'un ziyaretinden kısa yedinci göğe sürüklenir ve burada
süre sonra Lakonia'ya Dionysos melek olurlar (And 2007:3 1 5).
ziyarete geldi ve Dion'ların evine
konuk oldu. Dionysos, Dion 'un ÇAM AGACI. Kybele güzeller
kızlarından Karya'ya aşık oldu. güzeli delikanlı Attis'in arınesi,
Karya da tanrının aşkına karşılık aşığı ve aynı zamanda katili ol­
verdi. Ancak Karya 'nın kardeşleri muştur. Attis kralın kızıyla evlen­
Dionysos'un tanrısal işlerini me­ meye kalkınca Kybele büyük bir
rak edip öğrenmeye çalıştılar. kıskançlığa kapıldı. Üstelik her­
Apollon onlan uyardı ama bu genç maphrodite Agdistis de Attis'e
kızların davranışlarını değiştir­ aşıktı. Kybele düğün günü Agdis­
medi. Sonunda Apollon ve Diony­ tis'i kışkırttı. Kybele ve Agdistis
sos genç kızları kayaya dönüş­ düğün alanına hışımla girince
türdüler. Ancak Karya, bol mey­ büyük bir kargaşa yaşandı. Payla­
veli bir ceviz ağacına dönüştü­ şılamayan Attis bu kavgalara daha
rüldü. Artemis onun için Karyatis fazla dayanamayıp oradan uzak­
adıyla bir kült tahsis etti. Karya, laştı ve bir çam ağacının altında

48
ÇAM AÔACI

cinsel organını kesti. Bu ağacın al­ oğlu büyük bir yoksullukla ceza­
tında kan kaybından yaşama veda landırıldılar. Neyse ki Paraibos,
etti. Onun ölümü, arkasında bırak­ Nymphalara bağışlanmak için kur­
tığı aşıklarını kedere sürükledi. banlar sundu da sonunda affedilip,
Kybele yaptıklarından çok pişman fakirlikten kurtuldular (Grimal
oldu. Sevgilisinin onuruna bir bay­ 1 997).
ram ilan etti. Attis adına kutlanan Athamas'ın kansı olan İno, inti­
bu bayram daha sonraki dönem­ har etmek amacıyla kendisini yar­
lerde bitkilerin bereketi için tan­ lardan aşağıya attı ve bunu yapar­
rıça Kybele'ye tapınmaya dönüş­ ken oğlu Melikertes'i de peşinden
tü. Bu bayramlarda tanrıçaya er­ sürükledi. İno'nun cesedi deniz kı­
keklik organı sembolleri (fal/us) yısında kadınlar tarafından bulu­
sunularak toprağın bereketi için narak gömüldü. Oğlunun cesedini
dua ediliyordu (Eliade 2003b). ise yunus balıkları taşıyarak Ko­
Kral Dryops'un kızı olan Dryo­ rinthos 'a bıraktılar. Burada onu
pe, bir gün küçük oğluyla göl ke­ Sisyphos gömdü. Anlından da çam
narına gitti. Burada Nymphalara ağacının yanında onun için bir ta­
sunuda bulunmak istiyordu. O pınak kurdu. Bundan böyle Meli­
anda gözüne yaprakları ışıl ışıl kertes 'e, Palaimon adı altında bir
parlayan, çok güzel çiçekleri olan tanrı gibi tapıldı (Grimal 1 997).
bir ağaç ilişti. Dryope, küçük oğ­ Yunan mitoloj isinde çobanların
lunu oyalamak için ağaçtan birkaç ve sürülerin tanrısı olan Pan çoğu
çiçek kopardı. Ancak o ışıldayan zaman çam dallarından bir taç ta­
ağaç aslında Nympha Lotis 'ti. kardı veya elinde çam dalı taşırdı.
Lotis bu ağacın kılığına bürün­ Bunun sebebi bir mite dayanmak­
müştü. Dryope'nin, ağacın çiçek­ tadır. Pan, Pitys adında bir nymp­
lerini koparmasıyla dallardan kan haya aşıktı. Pan gibi Pitys' e aşık
akmaya başladı. Lotis, Dryope'yi olan biri de Boreas'dı (kuzeydoğu
kendisi gibi bir ağaca dönüştüre­ rüzgarı; poyraz). Pitys kendini
rek cezalandırdı. Rivayete göre Pan' a sunarak seçimini tanrıdan
eğer bir genç kız, bu dönüşümü bir yana kullandı. Reddedildiği için
başkasına anlatacak olursa sıkıntılı kıskançlıktan deliye dönen Boreas,
ve hüzünlü ağaç, çama dönüşürdü Pitys'i kayalıklardan aşağıya itti.
(Grimal 1 997). Ancak Yer, güzel nymphaya acıdı
Hamadryadlara (ağaç nympha­ ve onu bir çam ağacına dönüş­
ları) adanmış bir çama zarar ver­ türdü. Ne zaman Boreas, çam ağa­
mek büyük bir günahtı. Trakya'lı cının dallarına sürtünecek olsa
Paraibos' un babası böyle bir Pitys'in ruhu acıyla inlerdi. Pitys
günah işlemiş, Hamadryadlara ait aşkının karşılığı olarak Pan'ın ba­
bir çamı kesmişti bu sebeple o ve şına dallarından taç yapmayı seve-

49
ÇAM AÔACI

. rek kabul etmişti. Pitys, Grekçede çam ağacı kabuklannın altında ej­
"çam ağacı" anlamına gelir (Gri­ derha biçimli çam sakızı biriktirir.
mal 1 997). Çam sakızı insanın ömrünü beş
Poseidon 'un oğullarından olan yüz yıl uzatacak sihre sahiptir
Sinis çok güçlü bir devdi. Ona (Mackenzie 1 996).
"çamları eğen" diye seslenili­ Bir Japon masalında Hana Saka
yordu. Çünkü Sinis, çam ağaçla­ Jijii adındaki yaşlı bir adamın
rını eğerek yakaladığı insanları bu Shiro adında çok değer verdiği bir
ağaçlann arasına bağlıyordu. Son­ köpeği vardır. Bir gün Shiro bah­
ra da eğdiği ağacı aniden bırakı­ çede bir yeri ısrarlı bir şekilde kok­
yordu. Böylece ağacın eski haline layarak eşelemeye başlar. Yaşlı
dönmesiyle arada bağlı kalan kişi adam orada ne olduğunu merak
parçalanarak ölüyordu (Grimal edip toprağı kazınca bir hazine
1 997). bulur ve çok sevinir. Tüm bu yaşa­
Yunan tıp tanrısı olan Askle­ nanları Hana Saka'nın kıskanç
pios ' un sembollerinden biri de komşusu görmüştür. Komşu kö­
çam kozalaklarıdır (Grimal 1 997). peği gizlice alarak kendi bahçesine
Çin' de ruh taşıdığına inanılan bırakır. Shiro yine aynı şeyi yapar
bitkilerden birisi de çamdır. Çinli­ ve ısrarla bir bölgeyi koklamaya
ler çamın kozalağından, yaprakla­ başlar. Komşu adam hemen orayı
rından hatta ağacın kökünde yeti­ kazar ancak kokmuş çöp yığının­
şen mantarlardan bile esans çıkar­ dan başka bir şey bulamaz. Adam
mak için faydalanırlar. Düzenli Shiro'nun kurnazlık yaptığını ve
olarak tüketilen çam suyunun ki­ kendisiyle alay ettiğini anlar, Shi­
şiye gençlik, zindelik ve uzun bir ro'yu öldürür. Hana Saka, köpeği­
yaşam sağlayacağına inanırlar. nin ölümünü kabullenemez. Kom­
Çam yapraklan iç organlar için bi­ şu adam Shiro 'yu bir çam ağacının
rebirdir. Çinliler açlık duygularını altına gömmüştür. Hana Saka, çam
bastırmak için çam yapraklarından ağacının etrafında her gün tütsüler
faydalanırlar. Böylece az yiyerek yakar ve köpeği Shiro 'nun ruhu
daha uzun bir ömür yaşayabilecek­ için dua eder. Bir gece Hana Sa­
lerini düşünürler. Çam ağacı hayat ka'nın rüyasında görünen köpeği,
doludur ve Çin inançlanna göre bu ona mezarının üstündeki çam ağa­
özelliğini çevresine dağıtır. Çünkü cını keserek bir havan yapmasını
çam ağacı zengin bir "ruh malze­ söyler. Ertesi sabah Hana Saka kö­
mesi" taşır. Çinlilere göre bin ya­ peğinin sözlerini aynen yerine ge­
şındaki bir çam ağacı "mavi bir tirir. Çam ağacından yaptığı ha­
öküz, mavi bir köpek veya mavi vana koyduğu pirinç tanelerinin
bir insan" gibidir. Yaşlanan çam her biri altına dönüşür. Böylece
ağaçları sonunda bir ejderhaya dö­ Hana Saka zengin olur. Kıskanç
nüşür. İki yüz yaşına gelmiş bir komşu hemen havanı ödünç ister.

50
ÇAM AGACI

Ancak her denemesinde elindeki ölmüş. Bundan böyle bu çiftin


pirinçler çamura dönüşür. Öfkele­ ruhu bu asırlık çam ağacının göv­
nen komşu havanı yakar. Shiro, o desinde yaşamış. Ancak aşıklar sa­
gece bir kez daha Hana Saka'nın dece dolunay olan gecelerde
rüyasına girer ve ona havanın kül­ ağacın gövdesinden çıkarak insan
lerini toplamasını sonra da külleri kılığına dönüşüyorlarmış ve hayat­
kurumuş ağaçlara atmasını söyler. tayken yaşadıkları yere giderek
Hana Saka yine köpeğinin sözle­ çam ağacı yaprağı topluyorlarmış.
rine uyar. Külleri savurduğu tüm Çünkü bu yaprakların insana uzun
kuru ağaçlar canlanarak yeşerir. bir ömür verdiğine inanıyorlarmış
Onun gerçekleştirdiği bu mucize (Mackenzie 1 996).
kısa sürede dört bir yana yayılır. Anadolu Türklerince kutsallı­
Bu sayede Hana Saka çok ünlenir. ğına inanılan bozkurt, "kurt çamı"
Bir Prens tarafından çağrılır. Hana mitinde ulu bir çam ağa�ının di­
Saka hüneriyle Prensin bahçesin­ binde tanrıya emanet edilen bebeği
deki ağaçları yeşertince büyük bir sütüyle beslemiştir. Bebeğin çam
ödül kazanır. Kıskançlığından vaz­ ağacının dibinde tanrıya emanet
geçmeyen komşu havanın külle­ edilmesi tesadüf değildir. Çam
rinden bir kısmını çalar ve Prense ağacı tanrının sıfatlarını sembolize
giderek mucizenin asıl sahibinin eder ve tıpkı tanrı gibi kendisine
kendisi olduğunu söyler ancak sığınanları kollar ve besler (Ergun
gösterisi hüsranla sonuçlanır. Ağaç­ 2004:2 1 3).
lar yeşermediği gibi savrulan kül­ Yakut inançlarında orman ve
ler prensin gözüne kaçınca çok ağaç kültü son derece yaygındır.
büyük bir belayı başına almış olur Yakutlar karaçam ağacına saygı
ve eşek sudan gelinceye kadar duyar. Çocuğu olmayan kadınlar
dayak yer. Böylece Shiro katilin­ beyaz bir at derisini ağacın altına
den intikamını almış olur (Mac­ sererek ondan çocuk dilerler. Ka­
kenzie 1 996). raçam ağacının bazı dalları sık bir
Bir başka Japon masalında da biçimde bir araya toplanır ve bu
yine bir çam ağacı konu edilir. Bir görüntü bakıldığında kuş yuvasını
zamanlar Takasago' da çok yaşlı ve andırır. Yakutlar bu dal öbeklerini
heybetli bir çam ağacı varmış. Bu "arık" olarak adlandırır ve bunla­
ağacın kocaman gövdesi iki kola rın ruh yuvası olduğunu düşünür­
ayrılıyormuş. Eskiden bu ağacın ler (İnan 1 995). Karaçam ve
gövdesinde Takasago bakiresi ya­ kızılçam erkeği temsil eden ağaç­
şıyormuş. İzanagi 'nin oğlu onu larken, fıstık çamı kadını temsil et­
burada görüp aşık olmuş ve evlen­ mektedir (Ergun 2004:208).
mişler. Aşk dolu bir hayat yaşa­ Karakas Yakutları, kamların (şa­
mışlar. Birbirlerini öyle çok manların) ruhlarının uzak kuzeyde
seviyorlarmış ki ikisi de aynı anda kötü hastalıkların kökünde doğ-

51
ÇAM AGACI

duklarına inanırlar. Orada bulunan Karagaslardan derlenen bir söy­


bir kızılçamın dallarının üzerinde lenceye göre, küçük adamlar in­
farklı yüksekliklerde yuvalar var­ sanlara ölümsüzlük suyu getirir­
dır. Ağacın tepesinde en büyük ken tavşana binerler. Ancak onları
kamlar, ortasında orta seviyedeki tavşan üstünde gören insanlar on­
kamlar, alçak dallardaysa düşük ları ve bindikleri tavşanları gülünç
seviyeli şamanlar eğitilirler. İna­ bulurlar ve hallerini alaya alırlar.
nışa göre demir tüylü kartala ben­ İnsanların bu davranışlarına güce­
zeyen büyükçe bir kuş bu ağaca nen küçük adamlar da getirdikleri
gelir, yuvada oturur ve yumurtlar. ölümsüzlük suyunu, sedir, köknar
Sonra da yumurta üzerinde kuluç­ ve çam ağaçlarına serperler. İşte
kaya yatar. Şamanlar, ana hayvan bu ağaçların yıl boyunca yeşil ol­
adı verilen kartal tarafından yetiş­ masının nedeni buna bağlanmak­
tirilir. Bir şaman öldüğünde kızıl­ tadır (Ergun 2004:209).
çam ağacından oyulmuş bir kütüğe
konulur ve bu kütük yaşlı bir kızıl­ ÇARKIFELEK ÇİÇEGİ. Pas­
çam ağacının sağlam bir budağına sifl,ora incarnata adıyla bilinen
bağlanır. Şamanın kemikleri düş­ çarkıfelek çiçeğine şeklinden ötü­
tüğünde bu olay üç kez daha tek­ rü saat çiçeği veya fırıldak çiçeği
rarlanır ve sonunda şaman kendi adı da verilir. Bu çiçeğin anavatanı
soyundan gelenler tarafından top­
rağa verilir (Ergun 2004:2 1 3, 2 1 4).
Altay Türkleri dünyanın merke­
zinden (göbeğinden) Göksel tann­
nın katına kadar yükselen çok
büyük bir çam ağacının varlığına
ve bu sebeple çam ağaçlarının kut­
sallığına inanıyorlardı (Roux
1 998).
Türk mitolojisinde cennet bağı
olarak tanımlanan "Gülistan-ı Ba­
ğ-i İrem" Kaf dağının ortasında
yer alır. Bu bağın çevresi ulu çam­
larla çevrelenmiştir. Dört bir ya­
nından şifalı sular akar. Yeryüzünün
en güzel meyveleri ve çiçekleri
buradadır. Bu bağa sadece periler
ve cinler girebilir. Cennetin bile
yanında harap kaldığı bu bağa bir
insan yaklaşacak olursa yüz adım Resim-1 3-Çarkıfelek
uzağa savrulur ( Beydili 2005). (Heilmeyer M. 2004)

52
ÇİGDEM

Güney Amerika olarak bilinmek­ Japonya'da yaygın olan bir efsa­


tedir. Dünyaya yayılması ise özel nede ise Budist rahip, kendisini
bir sebeple olmuştur. Avrupalı Hı­ tüm dünyevi zevklerden arındıra­
ristiyanlar misyonerlik amacıyla rak Buda'ya adamıştır. Yedi yıl bo­
Güney Afrika'ya gittiklerinde bu yunca gözünü kırpmaksızın sadece
çiçeğe rastlamışlardı. Çiçeğin dişi Buda'ya dua etmiş; ancak bir gün
ve erkek organlarının pozisyonları göz kapaklarının düştüğünü fark
İsa'nın çarmıhtaki haline benzetil­ etmiş ve nefsine hakim olamayı­
miş ve bu sebeple çarkıfelek çiçe­ şına öfkelenerek göz kapaklarını
ğinin tanrının Hıristiyan misyo­ kesip atmış. İşte bu rahibin göz ka­
nerlere gönderdiği bir müjde oldu­ paklarını attığı yerde çay bitkisi ,
ğuna inanılmıştır. Böylece kutsal oluşmuştur. Çayın uyarıcı etkisi bu
kabul edilen çiçek Avrupa'ya geti­ efsaneyle bir kez daha hatırlatıl­
rilmiştir. Hıristiyanlar bu çiçeğe mıştır. Hindistan'da anlatılan efsa­
"Passion Flower" adını vererek nelerde ise Budist rahibin yedi yıl
onu İsa'nın çilesinin bir simgesi uyumadan geçirdiği derin dü­
olarak kabul etmişler. Ayrıca bu çi­ şünme döneminde sık sık yanın­
daki bitkinin yapraklarını çiğne­
çeğin İsa'nın damlayan kanından
diğinden söz edilir. Rahibin uyku­
doğduğuna inanılır. Çarkıfelek çi­
suzluğu yenmesindeki başarı çiğ­
çeği teskin edici, sinir yatıştırıcı et­
nediği çay yapraklarından kaynak­
kisinden dolayı tıp alanında kul­
lanmaktadır. Geleneksel olarak
lanılan önemli bir bitki olmuştur
Çinli rahipler çayı uyarıcı olarak
(Heilmeyer 2004).
kullanıyorlardı. Bu anlamda çayın
ibadet içeceği olduğu söylenebilir.
ÇAY. Çayın geçmişi MÖ üçüncü
Japonlar Çin' den öğrendikleri çayı
bin yıla kadar gitmektedir. Çaya kendi kültürlerinde geliştirmişler­
dair anlatılan en yaygın efsane MÖ dir. Japon Budistlerin öğrenci ye­
2700 yılında Çin imparatoru Shen tiştirdiği çay okulları dahi bulun­
Nung'a aittir. Söylenceye göre im­ maktadır (Altman 2002).
parator sık sık sağlıklı düşün- celere
dalmak ve rahatlamak amacıyla ka­ ÇİGDEM. Latince adı crocus
meriyesinde sıcak su içermiş. Bir olan çiğdem birbirinden güzel
gün imparator yine her zamanki renkleriyle bahar aylarında kırları
gibi kendisine sıcak su hazırlarken süsleyerek baharı müjdeleyen çok
fincanın içine bir çay yaprağı düş­ güzel bir çiçektir. Bu isim Yunan
müş. Bunu farkına varmadan içece­ mitoloj isindeki bir karakterden
ğini yudumlayan imparator aldığı gelmektedir. Crocus (Krokos) tann
tattan çok etkilenmiş ve böylece Hermes'in yakın arkadaşıdır; an­
çay sevilen bir içecek olarak Çin'e cak Crocus, Hermes gibi ölümsüz
yayılmış (Belge 2001). değildir. Yiğit bir kahraman olan

53
ÇİÔDEM

Crocus bir güç yarışında yaralana­ geleneksel bahar yemeğini hep bir­
rak yenik düşmüştür. Ölümlü olan likte afiyetle yerler (Somer 2003).
Crocus düştüğü yerde kan kaybın­
dan hayatını yitinniştir. Ondan sü­ ÇİMEN. Yunan mitolojisinde yer
zülen kanların toprağı ıslattığı alan Polyeidos'un Glaukos 'u di­
yerlerde birbirinden güzel bahar riltme mitosunun birçok versiyonu
çiçekleri açmış ve bu çiçeklere bulunmaktadır. Bunlardan birinde
kahramanın adı olan Crocus (çiğ­ Polyeidos Glaukos 'un ölüsüyle
dem) adı verilmiştir. Çiğdem kadın birlikte bir odaya kapatılır ve on­
doğurganlığıyla ilişkilendirilen bir dan Glaukos'u tekrar hayata dön­
bitkidir. Yunan mitoloj isinde çiğ­ dünnesi beklenir. Polyeidos Glau­
dem aynı zamanda Zeus ve He­ kos'u nasıl dirilteceğini kara kara
ra' nın yataklarına serili çiçek düşünürken odada bir yılanın do­
olarak tanınır. Gaia, oğlu Zeus'un laştığını fark eder ve Glaukos' a
düğün gecesinde gerdek yatakla­ zarar vennemesi için yılanı ezerek
rına çiğdem çiçekleri serpmişti. öldürür. Bu sırada bir başka yıla­
Böylece Hera bir an önce Zeus'a nın hızla kapıdan dışarıya doğru
çocuk verebilecekti. Hera ve Ze­ süründüğünü görür. Kısa süre son­
us 'un aşk yataklarını süsleyen çiğ­ ra aynı yılan ağzında çimenle dö­
demlerden Homeros da bahset­ ner. Polyeidos şaşkınlıkla bu ikinci
miştir. Antik çağ hekimlerinden yılanı seyreder. Yılan ölen yılanın
Dioscorides 'in de çiğdemi kadın yarasına ağzında tuttuğu çimeni
hastalıkları için önerdiği bilinmek­ koyar ve Polyeidos 'un ez�iği yıla­
tedir. Roma'da İmparator Neron nın yarası hızla iyileşir. Olü yılan
döneminde de çiğdem aşk iksiri dirilmiştir. Yılanlar odadan hı�la
olarak kullanılmıştır. Bitkinin bu kaçarken Polyeidos yerde duran
şekilde kullanımı tüm çağlara ya­ çimeni alır ve böylece Glaukos 'u
yılmış, özellikle düğünlerde çiftle­
dirilterek büyük bir üne kavuşur
rin yatakları çiğdem çiçekleriyle
(Fıske 2002).
süslenmiştir (Somer 2003 ; ayrıca
bakınız Safran).
ÇINAR AGACI. Zeus, Sidon
Çiğdem çiçeği yenilebilen bir
kumsalında arkadaşlarıyla oyna­
bitkidir. Pek çok yemek kültü­
yan genç Europe'yi görünce, ona
ründe çiğdemle pişirilen yemekler
aşık oldu. Hemen hilal boynuzlu,
vardır. Anadolu'da baharın gelişini
bembeyaz ve muhteşem görünüm­
kutlamak maksadıyla çocuklar kır­
lü bir boğaya dönüştü. Bu göz alıcı
larda çiğdem toplar ve daha sonra
güzellikteki boğayı gören Europe,
geleneğe uygun olarak tüm evleri
önce biraz tedirgin olsa da sonra­
dolaşarak pilavlık malzeme ister­
sında kendisini tutamayıp boğayı
ler. Topladıkları yağla, bulgur gibi
okşamaya başladı ve üzerine bindi.
malzemelere çiğdemleri de ekle­
Böylece boğa sırtında Europe 'yle
yerek "çiğdem pilavı" yapar ve bu

54
ÇINAR AGACI

denize doğru atıldı ve dalgalan ya­ miştir. Tevrat 'ta ve Kuran' da da


rarak Girit'e kadar hızla vardı. Bu­ geçen Tufan hikayesinde, Nuh
rada bir kaynağın yanına geldiler Peygamber zamanında insanlar
ve çınar ağacının altında Zeus, Eu­ Allah'ın yolundan saparak günah
rope ile birleşti. İşte böylesi bir işler olmuşlardı. Bu düzensizlik
aşka tanık oldukları için Çınar karşısında Allah bir tufan yarat­
ağaçları kutsal kabul edilir (Gez­ maya karar verdi ve bunu peygam­
gin D. 2007). ber Nuh' a iletti. Ona bir gemi
Mısır'ın en büyük tanrıçaların­ yapması gerektiğini ve bunun için
dan biri olan Hathor, evrenin yara­ de çınar ağacı dikmesini söyledi.
tıcı ineğidir. Hathor birçok yerde Nuh Allah ' ın buyruğunu hemen
çınar ağacı üzerinde tasvir edilir. yerine getirdi. Çınar ağaçları tam
Çünkü çınar ağacı tanrıçayla öz­ kırk yılda büyüdüler ve bu süre
deştirilmiştir (Hançerlioğlu 1 993 ) . içerisinde yeryüzünde bir tek ço­
Kutsal kitaplarda ve mitoloji­ cuk bile doğmadı. Nuh çınar ağa­
lerde tufan hikayesine yer veril- cından gemiyi yaptı ve Allah ona

-J�j-, .:d'- ....... 3'",.,j� �·..! �' ·,� i_,} ::�:�


. . �·;� ::J;'"'...':..#-' ��(:!, ,.,
.
�_.-i'..-J.:::..,;;. .ı .. �-� �

Nuh'un Gemisi (And M.2007,s. 1 05)

55
ÇINAR AGACI

yardım için yerden zift çıkardı. miyle tufandan korundular. Geride


Nuh bu ziftle yaptığı geminin içini kalanlar ise günahlarının cezasını
ve dışını sıvadı. Böylece Allah'ın tufan sulannda boğularak ödediler.
yardımıyla hazırlanan gemiye yer­ Tufanın ardından Nuh'un gemisi
yüzündeki tüm canlıların erkeği ve karaya oturdu. Geminin içindeki­
dişisinden olmak üzere birer çift ler yeni bir yaşam kurdular (Han­
bindirildi. Nuh ve yakınlan bu ge- çerlioğlu 1 993).

Zekeriyya Peygamberin ağaçta şehit edilmesi (And M. 2007, s. 1 82)

56
ÇINAR AÔACI

Çınar kendi kendine tutuşma­ asılı cesetler birbirlerine değdikçe


sıyla ayrıcalıklı bir ağaçtır ve bun­ "vak vak" diye ses çıkarıyorlardı.
dan dolayı onun için "Çınarın Bu akıllardan silinmeyecek isyan
ateşi kendindendir" denilmektedir. "Çınar Vak'ası" veya "Vak'a-i Vak­
Eski İran' da çınar zenginlik, bere­ vakiye" olarak adlandırılmıştır.
ket, bolluk ve hükümdarlığın sim­ Vakvakiye ismi doğu mitoloj isin­
gesi olarak kabul edilirdi. Halk deki meyveleri insan biçiminde
inancında yaşlı çınar ağaçlarının olan Vakvakiye ağacından gel­
kadınların hamileliğini sağlayaca­ mektedir (Tokmakçıoğlu 2006; ay­
ğına, doğurganlık çağındaki kadın­ rıca bakınız Vakvak Ağacı ve Hin­
lara sağlık vereceğine inanılır. distancevizl maddesi).
Doğum konusunda uğuruna inanı­ Hz. Zekeriya kral Herodes ve
lan yüz yıllık çınarlar, murat ağacı askerlerinden kaçarken bir ağacın
olarak saygı görürler (Yıldırım kovuğuna sak.lanmıştı. Ancak giy­
2008 :223). sisinin ucu ağacın dışında görün­
4 Mart 1 656'da Osmanlı İmpa­ mekteydi. İblis bunu fark ederek,
ratorluğu' nun başında henüz 1 5 Hz. Zekeriya'nın ağaçta saklı ol­
yaşında olan iV. Avcı Mehmed bu­ duğunu ve dışarıya taşan giysisi­
lunuyordu. Bu dönemde harem nin ucunu düşmana göstermiştir.
ağalarının ve bazı saray görevlile­ Herodes' in adamları bir testereyle
rinin işbirliği içerisinde bütçeyi sa­ ağacı kesmiş, şeytan da onlara yar­
vurganca harcamaları ve bunu ta­ dım etmiştir. Hz. Zekeriya ağaçta
kiben yeniçeri askerlerine ödenen şehit edilmiştir. Kaynaklarda Hz.
maaşın miktarının düşürülmesi is­ Zekeriya'nın saklandığı bu ağacın
yanı kaçınılmaz kıldı. Yeniçeriler türü belirtilmese de minyatürlerde
ayaklandılar ve IV. Mehmed' e bu ağacın çınar ağacı olarak tasvir
baskı yaparak saray içindeki yiyi­ edildiği görülmektedir (And 2007:
cilerin kellelerini talep ettiler. Git­ 1 82-1 86). Çınar ağacında katledi­
tikçe büyüyen isyan karşısında len Hz. Zekeriya'nın öldürme se­
yeniçerilerin isteği padişah tarafın­ bebi İsrailoğullarının Meryem' i
dan kabul edilmek zorunda bıra­ hamile bırakan kişinin o olduğunu
kıldı . 4 Mart 1 656 günü Sultan­ düşünmelerinden kaynaklanır. İs­
ahmed Meydanındaki çınar ağa­ railoğullarına göre Zekeriya, Mer­
cına başı kesilen 30 kişinin ceset­ yem'in yanında çokça görülüyor­
leri baş aşağı asıldı. Halk bu du ve bu onun suçlu bulunması
manzarayı dehşet içinde izledi ve için yeterli bir gerekçeydi (Köksal
bu sürede tüm dükkanlar kapatıldı. 2005 :299).
Anlatılanlara göre çınar ağacına

57
DAG LALESİ. İsmini Yunanca Afrodite'nin aşığı Ares, Adonis ' in
rüzgar anlamına gelen 'anemos - ' başına vahşi bir domuz musallat
dan alan dağ lalesine rüzgar çiçeği etti. Adonis av sırasında bu do­
de denmektedir. Ömrü çok kısa muzdan aldığı darbelerle yaralandı
olan narin dağ lalesi, bu özelliğin­ ve kan kaybından öldü. Söylen­
den ötürü yaşamın gelip geçiciliği ceye göre Adonis'in yarasından
ve yas ile ilişkilendirilmektedir damlayan kanların toprağa düş­
(Wilkinson K. 20 1 0: 85). tüğü yerlerde dağ laleleri oluştu.
Yunan mitolojisinde babasıyla Suriye' de Adonis her yıl ilkba­
ensest ilişki kurarak hamile kalan harda anılıyordu. Suriyeli kadınlar
Smyma (bakınız mürrüsafi ağacı) saksılara tohınnlar ekerek çabucak
tanrılar tarafından ağaca dönüştü­ bitmesi için toprağını sıcak suyla
rüldü. Bir süre sonra Smyma'nın durmaksızın suluyorlardı. Buna
dönüştüğü ağacın kabuğu çatladı "Adonis ' in B ahçeleri" adı verili­
ve ağacın kabuğundan bir bebek yordu. Sıcak su yüzünden hızla fi­
çıktı. Bu çocuk Adonis 'ti. Afrodite lizlenen tohumlar toprağın yüze­
onu çok beğendi ve kendisi için yine çıkar çıkmaz çiçeklenemeden
büyütsün diye Persephone'ye ema­ ölüyordu. Böylece Adonis'in ka­
net etti. Ancak Adonis büyüdü­ deri sembolize ediliyordu. Ardın­
ğünde Persephone, onu Afrodi­ dan kadınlar Adonis için ağıtlar
te'ye vermeye yanaşmadı. Bunun yakıyorlardı (Grimal 1 997).
üzerine Zeus'un hakemliğinde bir
anlaşmaya varıldı. Buna göre Ado­ DEFNE. Apollon çok usta bir ok
nis yılın dört ayını Persephone'yle, atıcısıydı. Eros ok atma talimleri
dört ayını Afrodite'yle diğer dört yaparken Apollon onu küçük gö­
ayı ise istediği yerde geçirecekti. rerek alay etmişti. Eros buna içer­
Adonis yılın üçte ikisini daima Af­ leyerek Apollon 'un yüreğine im­
rodite ile geçirmeyi seçiyordu. On­ kansız bir aşk saldı. Böylece Apol­
ların bu yakınlığını kıskanan lon, ırmak tanrı Peneios ' un kızı

58
DEFNE

Daphne'ye aşık oldu. Ancak güzel kacak diye soyunmaktan kaçını­


nympha Apollon 'la birlikte olmak yordu. Kızların zorlamalarıyla üs­
istemiyordu. Apollon kendisini ya­ tündekileri çıkarmak zorunda
kalamasın diye dağa kaçtı. Ne var kalınca, Leukippos 'un bir erkek
ki yakalanacağını sezdi ve baba­ olduğu ortaya çıktı. Kızlar mızrak­
sına kendisini başka bir şeye dö­ larını alarak kendilerini kandıran
nüştürmesi için yalvardı. Böylece bu adama saldırmak istediler an­
ırmak tanrı Peneios, kızı Daph­ cak tanrılar Leukippos 'u görün­
ne'yi, Apollon onu tam yakalaya- · mez kılarak, korudular. Apollon
cakken bir defne ağacına dönüş­ ise Daphne'nin peşine düştü. An­
türdü. Bundan böyle defne ağacı cak Daphne yakalanmamak için
aşkına karşılık bulamayan Apol­ öyle çok yalvardı ki sonunda Zeus
lon'a adandı (Grimal 1 997). ona acıyarak genç kızı defne ağa­
Bir başka mitte ise Daphne, cına dönüştürdü (Grimal 1 997).
Arnyklas'ın kızı olarak görülür. Bu Apollon genç kıza sarıldığını zan­
mite göre Daphne, Artemis'in sev­ nederken birdenbire kollarının ara­
gisini kazanan vahşi yaradılışlı bir sında kalın kabuklu bir ağaç
genç kızdı. Şehre pek az inen gövdesiyle kalakaldı ve Daph­
Daphne, dağlarda dolaşır, kız arka­ ne'nin kalp atışlarını ağacın göv­
daşlarıyla ormanda neşe içinde oy­ desinin içinde hissedince çok
nardı. Elis kralının oğlu Leukippos etkilendi. Defne ağacını bundan
bir gün Daphne'yi gördü ve ona böyle kendi kutsal ağacı ilan etti
aşık oldu. Leukippos, Daphne'ye ve defnenin hep yeşil olan yaprak­
yaklaşmak için kadın kıyafetleri larını başına taç yaptı. Böylece
giydi. Bu şekilde tanınmayan sonraki zamanlarda da defne ağacı
prens, Daphne'nin arkadaşlarının Apollon'la birlikte anıldı ve değerli
arasına karışarak genç kıza yaklaş­ kişiler, ünlü şairler ve kahramanlar
mayı başardı. Daphne bu kılıktaki alınlarını defne yapraklarıyla taç­
Leukippos'u çok sevdi ve ona bağ­ landırdılar (Ergun 2004:68).
landı. Artık Daphne, Leukippos 'un Yunan mitoloj isinde sürülerin
yanından hiç ayrılmıyordu. Bu ya­ tanrısı Hermes ile bir nymphanın
kınlaşma Daphne'ye aşık olan oğlu olarak doğan Daphnis, nymp­
Apollon 'u öfkelendirdi. Tanrı, halara adanmış bir defne orma­
Daphne'nin Leukippos'a aşık ol­ nında doğduğundan ötürü bu adı
masından endişe ediyordu. Apol­ almıştı. Daphnis'i, nymphalar bü­
lon, Leukippos'un hilesini bozma­ yütmüş ve her şeyi ona onlar öğ­
ya karar verdi ve Daphne ile arka­ retmişlerdi. Daphnis öncelikle ço­
daşlarında bir su kenarına gidip yı­ banlık yapmayı öğrenmişti. Ayrıca
kanmaları için istek uyandırdı. Pan ona müziği özellikle de flüt
Herkes soyunmuş kaynağa gire­ çalmayı öğretmişti. Daphnis ço­
cekken Leukippos hilesi açığa çı- banlık yaparken hep flüt çalar ve

59
DEFNE

şarkı söylerdi. Gençlik çağına gel­ mesini sağlamış oluyorlardı (Han­


diğinde gerçekten de çok yakışıklı çerlioğlu 1 993).
bir delikanlı olmuştu ve neredeyse Doğulu gizem dinlerinin güneş
tüm nymphalar ona aşıktı. Sadece tanrısı Mitra, göklere yükselirken
nymphalar değil onu gören ölüm­ Hennes ve Merkür'ün kılavuzluk
lüler de yakışıklılığına kayıtsız ka­ ettiği bir arabaya biner. Başının
lamıyorlardı. Sonunda bir gün üzerinde kanatları ve elinde etra­
Daphnis de aşık oldu. Bir çoban fını iki yılanın sannaladığı Gar
nymphası olan Nomia ile birleşti. ağacından yapılmış asası bulun­
İki aşık birbirlerine çok bağlıydı­ maktadır. Mitra dininde yılan, kö­
lar. Daphnis, Nomia'ya sonsuza tülük atfedilen bir hayvan değildir
dek ona bağlı kalacağına dair söz ve Mitra ayinlerinin temel unsur­
verdi. Ne var ki gözü Nomia'dan larından sayılır. Yakıldı �ı zaman
başkasını gönneyen Daphnis çok etrafa hoş bir koku salan Gar ağacı
kötü bir tuzağa düşürüldü. Sicilya ise çok yararlı bir ağaçtır ve yılan
kralının kızı onu sarhoş ederek bi­ zehrinin panzehiri olarak kullanı­
linci yerinde değilken onunla se­ lır. İsimlerinden birisi Direht-i ğar
vişti. Daplınis kendine geldiğinde bir diğeri ise şeceru ' l-ğar' dır (Yıl­
N omia 'ya ihanet ettiğini anladı dırım 2008 :34 1 , 502). Arapça şe­
ama artık pişman olmak için çok ceru'l-ğar olarak bilinen bu iri göv­
geç kalmıştı. Yaşananları öğrenen deli ve yağlı ağacın defne ağacı ol­
Nomia o kadar öfkelendi ki Daph­ duğu bilinmektedir (Keskinbora
nis 'i kör ederek intikam aldı. Daph­ 2008:7).
nis, kederine dayanamayıp so­ Çin inancında, kan "hayat sıvısı"
nunda kendini yüksek bir kayalık­ olarak nitelendirilir ve bundan do­
tan boşluğa bıraktı ve gencecik ya­ layı kınnızı rengi ruhsal bir sem­
şında hayata veda etti. Onun gidi­ bolizm içerir. Kınnızı çiçekler ve
şinden sonra yakınlarda bir pınar kınnızı meyveler (özellikle bö­
ona adandı ve her yıl onun için bu ğürtlen, ahududu v.b küçük mey­
pınar başında genç Daphnis anısına veler) "shen" ile yani diğer bir
törenler düzenlendi (Grimal 1 997). deyişle "ruh malzemesi" ya da
Roma imparatorluğu, kurulduğu "hayatın özü" ile doludur. Bu mal­
ilk yıllarda henüz çok tanrılı inancı zemeyi içeren bitkilerin şifalı ol­
benimsememişti ve daha farklı bir duğuna inanılır. Kırmızı dikenli
din anlayışı vardı. Bu inanç biçi­ defne bu inançtan ötürü "ruh mal­
minde Romalılar doğaya çeşitli ta­ zemesi" zengin bir ağaç olarak bi­
pınımlarla yön vermeye çalışı­ linir. Kınnızı defne ağacı "hayatın
yorlardı. Örneğin her yıl mart ayı­ özü"nü barındırdığından her mev­
nın birinci günü evlerinin kapısına sim yeşil kalır. Bu defnenin her
defne dalı asıyorlardı. Böylece türlü derde şifa olabildiğine inanı­
yılın bolluk ve bereket içinde geç- lır (Mackenzie 1 996).

60
DİŞBUDAK AGACI

İngiliz mitoloj isinde iki aşığın bir !erle besleniyordu. Bu da yolculu­


defne dalını ikiye bölüp saklama­ ğun özellikle Nuh için gittikçe yo­
larıyla sonsuza dek sürecek bir sa­ rucu bir hal almasına yol açıyordu.
dakate sahip olacaklarına inanılır Nuh bu halini Tanrı 'ya dualarla
(Mythencyclopedia 2007). haykırmış ve ona yalvararak yar­
dım istemişti. Nuh'un Tanrı 'dan
DEREOTU. Bugün yemeklere ve yardım istediği konulanndan birisi
salatalara hoş koku katmak için de bukalemunla ilgiliydi. Gemide
kullanılan dereotu eski çağlarda da kimse bukalemunun neyle besle­
bitkisel şifaları sebebiyle kullanı­ neceğini bilmiyordu. Bir gün Nuh
lıyordu. Eski Yunan'da uykusuz­ bir nan parçalamış açlıktan ölmek
luk sorunu yaşayan kişiler baş­ üzere olan bukalemun, onun elin­
larına sardıkları dereotu sayesinde deki nardan çıkan kurtçuklara sal­
rahat bir uyku çekiyorlardı. Aynı dırarak onları midesine indirmişti.
zamanda ağız kokusu için de iyi Bunun üzerine Nuh, bukalemunu
bir tedavi sağlayan dereotu tohum- devedikeni sürgünlerini yoğurup
1 arı bazı reçetelerde şarap içinde bu karışımdan oluşan kurtçuklarla
kaynatılmak suretiyle hazırlanı­ besledi (Graves-Patai 2009: 1 66).
yordu. Cermen İmparatoru Şarl­ Devedikeni İskoçyalılar için ne­
man ' ın büyük ziyafetler vermek­ redeyse milli bitki anlamı taşımak­
ten hoşlandığı anlatılır. İmparator, tadır. 950 yılı civarında İskoçya,
bu ziyafetlerde yemeği fazla kaçı­ İskandinavya'dan gelen atlı birlik­
ran konuklanna, hıçkırıklarını din­ ler tarafından istila edilmişti. Gece
dirmek için küçük şişelerde dere­ yarısı sinsice toprakta sürünerek
otu çayı ikram edermiş (Somer ilerleyen süvariler İskoç kampına
2003). kadar gelmişlerdi ki içlerinden biri
devedikenine basınca çığlığı ko­
DEVE DİKENİ. Devedikeni, Hı­ pardı. İşte bu sayede İskoç askerler
ristiyanlıkta günah ve İsa'nın ıstı­ uyanarak kamplarını korudular ve
rabını simgeleyen bir bitkidir. düşmanı yendiler. Bundan dolayı
Bunun yanı sıra kanaatkarlık ve devedikeni İskoçya'nın ulusal
kindarlığı da temsil ettiği bilin­ sembolü ilan edildi (Mythencyclo­
mektedir (Wilkinson K. 20 1 0: 8 1). pedia 2007).
İbrani tufan mitlerinde Nuh'un
gemisinde bulunan pek çok hayva­ DİŞBUDAK AGACI. Yunan mi­
nın on iki ay süren tufan boyunca toloj isine göre güzelliğin ve aşkın
beslenmesinin büyük sıkıntı ol­ tanrıçası Aphrodite, Zeus ve tan­
duğu anlatılır. Nuh ve ailesi her bir rıça Dione'nin kızıdır. Dione diş­
hayvanın beslenmesiyle bizzat il­ budak ağacına yuva yapan güver­
gileniyorlardı. Ne var ki her hay­ cinlerin tannçasıydı. Güvercin dai­
van farklı saatlerde ve farklı besin- ma aşkın ve yuvanın sembolü ol-

61
DİŞBUDAK AGACI

muştur. Aphrodite annesi Dio­ lan, kurt Hati güneşi yutar, kurt
ne'den bu özellikleri fazlasıyla al­ Skoll ise ayı yutar ve dev Surt da
mıştır (Graves 2004). göğü alevlere boğar bu yüzden
Yunan mitolojisinde, Gaia (Yer), tüm yıldızlar yanarak ateş koru ha­
Ouranos (Gök) ile evliydi. Oura­ linde düşer. Toprak yarılır, sarsın­
nos, altında olan Gaia'yı sürekli tılar oluşur, ağaçlar köklerinden
olarak hamile bırakıyordu. Gaia kopar, dağlar yerinden oynar. Kı­
ona pek çok çocuk vermişti. An­ sacası tüm dünyanın dengesi altüst
cak artık doğum yapmaya dayana­ olur. Yaşanan bu kaosta denizin
mayan Gaia, son çocuğu Kronos'a derinliklerinde uyuyan dünya yı­
derdini açarak eline bir orak verdi. lanı uyanır ve dev dalgalan yaratır.
Kronos annesinden aldığı bu Sonra da diğer kötü yaratıklarla iş
orakla babası Ouranos 'u hadım birliğine girer. Kötücül yaratıklar­
etti. Dişbudak ağacının nympha­ dan Fenrir, tufanı ağzından alevler
ları olarak geçen Meliadlar, Kro­ çıkararak tanrılara haber verir.
nos 'un Ouranos'un hayasını kes­ Böylece tanrılar ve yaratıklar ara­
tiği yerde, Ouranos 'un hayasından sında amansız bir mücadele başlar.
akan kanlardan doğmuşlardır. Bu Tanrı Odin Fenrir'le, Thor Dünya
nymphalar doğum hikayeleriyle de Yılanı ile ve Frey kılıcından alev­
uyumlu olarak öldürücü bir mızrak ler saçan Surt'la savaşır. Kısa süre
taşırlardı. Bu mızrakların ahşap içinde Fenrir ölür. Geride kalan
kısmı nymphaların oturduğu diş­ dünya yılanını tanrı Thor öldür­
budak ağacından yapılırdı (Grimal meyi başarır ancak yılanın zehrini
1 997). alınca kendisini de feda etmek zo­
İskandinav mitoloj isinde yaratı­ runda kalır. Sona kalan Surt, ateş
lan ilk erkek Ask ve ilk kadın ise kılıcından çıkan kıvılcımlarla tüm
Embla'dır. Tanrılar iki dişbudak dünyayı ateşe verir. Böylece dünya
ağacının gövdesine yaşam verdi­ tamamen yanarak denize gömülür.
ler. Her biri ağaç kütüklerine bir Bu yaşamın sonu olur. Ancak bir
meziyet üfledi. Böylece düşünen, süre sonra dünya yeniden ortaya
nefes alan ve hisseden ilk çift ya­ çıkar. Her şey yeniden yaratılır.
ratıldı. İlk erkeği ve ilk kadını bu Bozulan düzen yeni baştan kuru­
iki dişbudak kütüğünden var ettiler lur. Elbette yok olan insan da ye­
(Sturluson 1 964). niden yaratılır. Yeni insan soyunu,
Kuzey Avrupa tufan mitosların­ tufandan dişbudak ağacının dalları
da Tanrı Balder'in öldürülmesin­ arasında saklanarak kurtulmayı
den sonraki üç kış dünya büyük bir başaran, Lif (erkek) ve Lifthasir
yıkıntıya uğrar ve bir sonraki üç (kadın) devam ettirir (Rosenberg
kış ise herhangi bir canlının da­ 1 996; Campbell 2000).
yanması mümkün olmayan buzul Dişbudak ağacının şifa amacıyla
devri yaşanır. Tanrı Balder'in oğul- kullanımı oldukça yaygındır. İngil-

62
DUT AGACI

tere' de hasta hayvanların iyileşti­ DUT AGACI. Bir zamanlar Baby­


rilmesinde kullanılan dişbudak lonya 'da birbirini çok seven iki
ağacının yılana karşı koruyucu bir aşık yaşardı . Thisbe ve Pyramos
tılsımı olduğuna inanılır. Yılanın adındaki bu aşıklar ailelerinin iliş­
dişbudak ağacının dalları üzerin­ kilerine karşı oluşu yüzünden giz­
den geçmektense ateşin içinden lice buluşurlardı. Yine böyle bir
geçmeyi yeğleyeceği söylenir. Yı­ zamanda genç aşıklar şehrin dışın­
lanların Dişbudak ağacından kork­ daki bir kaynağın kenarında buluş­
tuğuna ve bir yılanı dişbudak dal­ mak üzere sözleştiler. Buluşma
larıyla oluşturulmuş bir çember yerine ilk Thisbe geldi ve kayna­
içine koyunca yılanın orada hap­ ğın yanındaki dut ağacının gölge­
solup, öleceğine inanılır. Yılana sinde beklemeye koyuldu. Ancak
dişbudak dalıyla dokunmak bile tam o sırada ağzı kanlar içinde bir
onun ölümüne yeter. Çocukların aslan su içmek için kaynağa doğru
fıtıklarını geçirmek için de dişbu­ geliyordu. Thisbe aslanı görünce
dak ağacının sihri kullanılır (Fiske hemen yerinden fırladı ve korku
2002). içinde kaçarak oradan uzaklaştı.
Bazı yerlerde dişbudak ağacının Thisbe aslandan kaçarken eşarbı
üçlü yapraklarını göğüslerine ko­ üzerinden düşerek yere uçtu. Aslan
yan kızların gelecekte karşılaşa­ bir hamlede eşarbı kaptı ve parça­
cakları büyük aşklarını rüyada ladı. O anda buluşma yerine sevinç
göreceğine inanılmaktadır (Fiske içinde yaklaşmakta olan Pyramos
2002). aslanın kanlar içindeki ağzında
sevgilisinin parçalanmış eşarbını
DULAVRATOTU. Şifalı bir bitki görünce, aslanın Thisbe'yi yedi­
olarak tanınan dulavratotunun kul­ ğini düşündü ve hiç düşünmeksi­
lanılması ilginçtir ki hamile kadın­ zin bıçağını çekerek oracıkta ca­
lara önerilmez. Dulavratotu bu is­ nına kıydı. Saklandığı yerden ko­
mi nerden almış bilinmez ama bu şarak yetişen Tisbe, Pyramos 'un
bitkinin pek çok kültürde doğur­ öldüğünü görünce sevgilisinin be­
ganlıkla ilişkilendirildiği bilin­ denine saplı bıçağı çıkarttı ve
mektedir. Özellikle Anadolu'da kendi bedenine sapladı. İki sevgili
Niğde halılarında yer verilen du­ kanlar içinde akan suyun kenarına
lavratotu motifleri doğurganlık cansız seriliverdiler. O anda kay­
sembolü olarak dokunmaktadır. nağın kenarındaki dut ağacının
Dulavratotu Çin ve Japon kültür­ bembeyaz meyveleri iki aşığın sü­
lerinde eski zamanlardan itibaren zülen kanlarıyla kırmızıya dön­
bitkisel tedavi alanında kullanıl­ üştü. Karadut işte böyle meydana
maktadır. (Somer 2003) geldi (Grimal 1 997).

63
DUT AGACI

Çin ve Japon mitolojisinde de !er bu dutlardan yiyince kutsal kuş­


sıkça söz edilen on adet kutsal ada­ lar gibi uçabilme yetisi de kazanır­
dan birinin adı "eğilmiş dut ağacı larmış (Mackenzie 1 996).
ülkesi" anlamına gelen Fu-Sang' Dut ağacı, Türk kültüründe evin
dır. Burada yetişen dut ağaçlarının saadeti, mutluluğu ve bereketinin
öyle çok meyvesi olurmuş ki mey­ sembolüdür. Dut ağacı evin ruhu­
velerin ağırlığından dallar ye-re dur ve bir evin temelini atmadan
kadar sarkarmış. Bu ağaçlar do­ evvel 'duygulu bir ağaç' dikme ge­
kuz bin yılda bir kutsal meyvele­ leneği vardır. Nar, iğlek (erkek
rini vermekteymiş. Adanın aziz­ incir), iğde, söğüt, turunç yanında
leri bu meyvelerden yiyerek aziz­ dut da duygulu ağaçlar arasında
liklerini devam ettirirlermiş. Aziz- sayılır (Ergun 2004:23 8).

64
e
EBEGÜMECİ. Anadolu'da bu il­ sihirli çiçeklere hiç dokunmadan
ginç isimle tanınan bitki belki de altına beyaz bir beız serilerek eğ­
bir zamanlar ebeler için mesleki reltiotunun üzerinden düşürülmesi
bir önem taşıyordu; çünkü doğum gerekirdi. İnanışa göre eğreltiotu­
kontrol amaçlı kullanılıyordu. Ebe­ nun yanında duran para ne kadar
gümecinin Latince ismi yumuşak harcanırsa harcansın hiç eksilmez­
anlamına gelen malva'dır. Ebegü­ di. Çünkü eğrelti otu altındandır.
mecinin hem yaprakları hem de ki­ Bu yüzden altın gibi parlar. Ona
şide bıraktığı tesir gerçekten de çok sahip olan kişiyi de altına ulaştırır.
yumuşaktır. Eski çağlarda eczacılar Elinde eğrelti otu çiçeği ile dağa
bu bitkinin mucizelerini keşfetmiş tırmanan bir kişi yerin altındaki
ve onu tedavilerde kullanmışlardır. tüm hazineleri mavi bir ışık ha­
MS 1 . yüzyılda yaşamış Pilinus'un linde görme yetisini kazanır. Eğ­
notlarında, ebegümeciden günde relti otu aynı zamanda güneştendir.
bir kaşık yemenin insanı hayat Bir mitosta avcının biri yaz dö­
boyu tüm hastalıklardan koruya­ nümü arifesinde güneşe ateş eder.
cağı belirtilmiştir. Romalılar da bu Güneşten üç damla kan damlar. Bu
bitkiden pek çok tedavide fayda­ kanı beyaz bir bezle toplayan avcı
lanı- yorlardı. Ünlü matematikçi böylece eğreltiotu tohumunu elde
Pisagor'un öğrencileri sürekli gü­ etmiştir. Eğrelti otunun sihirli çi­
neş yönüne bakan ebegümeci bit­ çekleri sadece yaz dönümü arife­
kisini "kutsal bitki" olarak kabul sinde ve bir de Noel zamanında
etmişlerdi (Somer 2003). açar (Fraze 1 992).
Yunanlılar eskiden yılanın koku­
EGRELTİOTU. Eğreltiotu yaz sundan hoşlanmayıp uzaklaştığını
dönümünde ateş gibi parlayan, al­ düşündükleri için yataklarını eğ­
tın gibi ışıyan değerli çiçekler açar. reltiotundan yaparlarmış. Hitit mi­
Bu çiçekleri bulan kişi görünmez toloj isinde ise fırtına tanrısının
olabilir, tüm hayvanların dilini an­ oğlu olan Telepinu bereket tanrısı
layabilirdi. Ancak bunun için bu olarak kabul edilirdi. Telepinu bir

65
EGRELTİOTU

gün tanrılara öfkelenip ortadan EKMEK AGACI. Hawaii mito­


kayboldu. İşte o zaman her şey bir­ loj isinde ekmek ağacı adı verilen
den alt üst oldu. Tarlalar kurudu, ağaç, Polinezya adasında büyük
toprak aç kaldı. Hayvanlar çiftleş­ önem taşıyan meyvelere sahiptir.
mez, memelerinden yavruları için Bir zamanlar yaşanan büyük kıt­
süt akmaz oldu. Bu tarifi mümkün lıkta Ulu adında bir adam açlıktan
olmayan bir buzul çağ gibiydi. Bu ölünce ailesi bu adamın ölüsünü
durumda tanrılar Telepinu 'yu ara­ bir su kaynağının yanına göm­
maya başladılar. Onu bulması için müştü. O gece aile çiçeklerin ve
kartalı gönderdiler. Ancak kartal yaprakiarın yerde sürünme sesini
keskin görüşüne rağmen hiçbir duymuşlar. Daha sonra da yere
yerde bereket tanrısı Telepinu 'yi düşen meyve sesleri duyulmaya
bulamadı. Bunun üzerine arıya başlanmış. Sabah olup da mezarın
görev verildi. Arı tanrıyı buldu ve başına gittiklerinde görmüşler ki
onu sokarak tanrıların huzuruna Ulu'nun mezarının başında bol
geri getirdi. Bundan sonra tanrılar meyveli bir ağaç büyümüş. Ağacın
el birliğiyle Telepinu'yu sakinleş­ meyvelerini topladıklarında çok
tirmeye, içindeki öfkeyi dindir­ besleyici olduğunu gönnüşler ve
meye çalıştılar. Bunun için kurban­ bu sayede kıtlıktan kurtulmayı ba­
lar kesildi, en güzel sözlerle kalbi şannışlar. Böylesi büyük bir kıt­
yumuşatıldı. Tanrının eski haline lıkta insanların kamını doyuran bu
dönmesi için dileklerde bulundular. ağaca "artocarpus" (ekmek ağacı)
Onun bu halini eğrelti otuna ben­ adını vermişler (Mythencyclopedia
zeterek "eğrelti otu doğal haliyle 2007).
güzeldir ancak bakıldığı zaman
daha da güzelleşir, Sen! Telepinu ELMA Yunan mitoloj isinde hak­
bu törenle sen de daha iyi olacak­ kında pek çok mit anlatılan kadın
sın" dileğinde bulunuldu. Böylece kahraman Atalante, tanrıça Arte­
Telepinu küslüğünden vazgeçti ve mis' e olan bağlılığından dolayı ev­
bu sayede toprak bereketini yeni­ lenmeyi istemiyor ve gelen talip­
den kazandı. Telepinu için yapılan leri geri çeviriyordu. Ancak talip
bu tören Hititlerde toprağın bere­ sayısı artınca Atalante, gelen koca
keti için uygulanan bir ritüelin kay­ adayıyla bir yarış yapacağını ve
nağıdır (Gaster 2000). eğer aday kazanırsa onunla evle­
Yeni Zelanda'nın ulusal amb­ neceğini duyurdu. Nasılsa koşuda
lemlerinden birisi olan boz eğrelti­ çok hızlı ve çevik olan Atalante'yi
otu sabır-sebat anlamına gelmek­ hiç kimse geçemiyordu. Atalante
tedir. Aynı zamanda yalnızlık sem­ rakibine biraz öncelik tanıyor, ta­
bolü olarak eğreltiotunun, doğur­ libi biraz yol aldıktan sonra hızla­
ganlık ve bağlılıkla da ilişkisi kuru­ narak ona yetişiyor ve her sefe­
lur (Wilkinson K. 201 0:80). rinde arkadan yakaladığı koca ada­
yını mızrağıyla yere seriyordu.

66
ELMA

Son olarak Hippomenes adında bir nça Hera bu elmaları öyle çok be­
delikanlı Atalante ile evlenmek is­ ğenmişti ki bunları Atlas dağının
teğiyle geldi. Atalante aslında bu yamacında bulunan bahçesine ek­
genci çok beğenmişti; yine de sö­ ti. Ancak Atlas' ın kızlan bu bah­
zünden dönemeyeceği için yarış­ çeye gizlice giriyor ve ağaçlardan
maya mecbur kaldı. Yarış başla­ elmaları koparıyorlardı. Hera bunu
dığında önden koşan Hippomenes fark edince Typhon 'un çocuğu
yanında getirdiği ve Aphrodite 'nin olan yüz kollu bir devi bu elmaları
Kıbrıs'taki tapınağından gelme al­ koruması için görevlendirdi. Hera
tın elmaları bir bir yere bırakma­ bu altın elmalara o kadar çok de­
ya başladı. Arkadan gelen Atalante ğer veriyordu ki bununla da yetin­
her seferinde yerde gördüğü bu al­ meyip akşamın üç nymphasını
tından ışıltılı elmaları toplamak Aigle (parlak), Erythie (kırmızı),
için duraklamaktan kendini ala­ Hesperarethousa (grubun arethou­
madı. Sonunda zaman kazanan sası) adlı Hesperisleri de bu elma­
Hippomenes yarışı Atalante'den ların başına bekçi dikti. Ancak
önce bitirmeyi başardı. Böylece Herakles uzun yolar aşarak bu el­
Atalante, Hippomenes'le evlenme­ maların yetiştiği bahçeyi arıyordu.
yi kabul etti (Grimal 1 997). Çünkü kendisine bu elmaları getir­
Zeus ve Hera'nın büyük evlilik mesi için görev verilmişti. So­
törenleri münasebetiyle Gaia, ge­ nunda bahçeyi bulan Herakles bu­
line altın elmalar hediye etti. Tan- rada bekçilik yapan devi uyutmayı

Elma töplayan kızlar. Kınnızı figürlü vazo MÖ 5.yy (Boardman J.,1 985)

67
ELMA

başardı ve elmaları çaldı. Elmala­ Burada tarafsız biri olarak çoban­


rını çaldırtan Hesperisler büyük bir lık yapan genç Paris, tanrıçalar
üzüntüye kapıldılar. Sonunda Hes­ arasında bir seçim yapacaktı. Her­
perisler ağaca dönüştürüldüler. mes ve beraberinde üç tanrıçayı
Her biri ayn bir ağaç, kavak, söğüt yanı başında gören Paris birden ir­
ve karaağaç oldu. Ejder ise yılan kildi ve korkup kaçmayı düşündü.
burcuna dönüştürüldü (Grimal Ancak Hermes ona durumu izah
1 997). etti ve Zeus'un emriyle bu üç tan­
Tanrılar bir araya toplandıkları rıçaya hakemlik yapması gerekti­
bir günde Eris (Nifak), üç tanrıça­ ğini söyledi. Paris ikna oldu ve
nın arasına bir altın elma attı ve bu tanrıçalar bir bir ona kendilerini
elmanın aralarından en güzel olana seçmesi adına sunum yaptılar. Her
verileceğini söyledi. Bunun üze­ biri Paris'in kendisini seçmesi du­
rine Athena, Hera ve Afrodite ara­ rumunda vaatlerde bulundular. He­
sında kavga başladı. Tanrıçaların ra, eğer kendisini seçerse ona bü­
bu çekişmesine dayanamayan di­ tün Asya imparatorluğunu verece­
ğer tanrılar araya girmek istemiyor ğini vaat etti. Athena ise ona bil­
ve taraf tutmuyorlardı. Zeus olaya gelik ve tüm savaşlarda zafer ka­
bir çözüm bulmak adına Hermes'i zanmayı vaat etti. Aphrodite bu iki
yanına çağırdı ve ondan üç tanrı­ tanrıçadan çok farklı bir şey, büyük
çayı İda dağına götürmesini istedi. bir aşk vaat etti. Eğer onu seçerse

Herakles Hesperidlerin
bahçesinde.
Kınnızı figürlü vazo,
MÖ 5.yy (carpenter
T.H. 1 994)

68
ELMA

kendisine Spartalı Helene'nin aş­ Emain adı verilir. Burada yetişen


kını vereceğini söyledi. Bunun üze­ elmalar yense bile bir parçası asla
rine Paris en güzel tanrıçanın Aph­ tükenmezdi. Bu elmaları yiyen ki­
rodite olduğuna karar verdi. Bu şiler hem ölümsüz hem de güçlü
olay Troya savaşının sebeplerini olurlardı. Bu meyveler krallar, ra­
doğuran bir kıvılcım olmuştur hipler gibi özel bir cemaat için ay­
(Grimal 1 997). rılmıştı. Keltlerin Gılgamış'ı ola­
Melos, Delos' lu bir gençti. Ül­ rak bilinen Teigue adındaki kahra­
kesinden ayrılarak Kıbrıs'a yer­ man ölümsüzlük adasına ulaşmış
leşti. Kıbrıs 'ta kral olan Kinyras, ve burada meyveleri bol elma
Melos'un iyi bir delikanlı oldu­ ağaçlarına rastlamıştı. Bu meyve­
ğunu düşündüğünden onu oğlu lerle ilgili çevredekilere sorular
Adonis ile arkadaşlık etmesi için sonnuş ve elmaların özel cemaa­
çağırdı. Adonis ve Melos çok iyi tin, ölümsüzlük yemeği olduğunu
arkadaş oldular. Kral Melos'tan öğrenmişti (Mackenzie 1 996).
çok hoşnuttu, hatta ona olan sev­ Çingene mitolojisine göre dün­
gisi sebebiyle onu akrabası olan yayı yaratan Tanrı bir gün Şey­
Pelia ile evlendirdi. Melos ve Pe­ tan'la deniz kenarında güç yarışına
lia'nın bir oğulları oldu ve onun girdi. Şeytan suya daldı ve dipten
adını da Melos koydular. Ancak çıkardığı çamuru tanrıya göste­
Adonis bir yabandomuzu saldırı­ rerek böbürlendi. O zaman Tanrı,
sıyla ölünce yakın arkadaşı Melos Şeytan' a bu çamurdan erkek ve
kahroldu. Kendini bir ağaca astı. kadını şekillendinnesini buyurdu.
Bu sebeple ağaç Melos "elma Şeytan söyleneni kolayca yaptı.
ağacı" adını aldı. Kocasının intiha­ Sonra Tanrı Şeytan' dan bu erkek
rına dayanamayan Pelia da kendini ve kadını konuştunnasını istedi.
aynı ağaca astı. Aphrodit onların Şeytan bunu nasıl yapacağını bile­
sonuna üzüldü ve Melos'u ağacın medi ve gücünün yetmeyeceğini
meyvesine "elma"ya, Pelia'yı ise kabullenerek Tarın 'nın üstünlü­
en sevdiği kuş olan güvercine dö­ ğünü tanıdı. İşte o zaman Tanrı
nüştürdü. Onlardan geriye kalan asasıyla cansız duran kadın ve er­
ve bir delikanlı olmuş oğullarını keğe usulca dokundu. İkisinin de
ise Delos' a gönderdi. Melos bu­ arkasında birer ağaç belirdi ve on­
rada Melos şehrini kurdu. İnsan­ ları sannaladı. Böylece Damo ve
lara koyun kırkmayı ve bu yünler­ Yehwa adındaki yaratılan ilk kadın
den elbise yapmayı ilk kez o öğ­ ve ilk erkeğin bedenlerine can
retti. İşte bu yüzden koyun "mela" geldi. Sonra Tanrı asasını tekrar
adını aldı (Gezgin D. 2007). yere değdirdi. Bu sefer ağaçlardan
Gal mitoloj isinde Batı Okyanu­ birinden elma birinden armut mey­
su'ndaki Ölümsüzlük Adası'ndan vesi çıktı. Tanrı elmayı kadına, ar­
söz edilir. Bu cennete "Emain Ab­ mudu ise erkeğe yedirdi. Bu arada
lech" yani elmaların çok olduğu yılan olaya karışarak elmayı kadına

69
edinnek istemedi. Fakat Tarın onu Cennetten kovulma mitosunda
ovalayıp, kadına elmayı geri ver­ en önemli sembollerden birisini
i. Onlar bu meyveleri yiyince bir­ "yasak meyve" oluştunnaktadır.
irlerine karşı cinsel arzu duydu­ Bu mitosla ilişkili olarak elma pek
ır. Tarın onlara sevişmelerini bu­ çok kültürde cinsellik simgesi ola­
urdu. Onlar da sevişti ne var ki bu rak benimsenmiştir. Cennetten ko­
adına yetmedi. Bunun üzerine bir vulma mitosu yaratılışla başlar; Ve
ez daha seviştiler ancak kadın Tanrı insanı yarattı. Ona Adem
ala "daha çok" diye ısrar etti. adını verdi. Adem' i cennetindeki
'ann son bir sevişmeye daha izin bahçeye koydu. Bahçede birbirin­
erdi. Kadın bu üçüncü sevişme­ den güzel meyve ağaçları vardı,
en de tatmin olmadı ve yine ortasında da hayat ağacı. Tanrı
daha çok" diye üstelemeye baş­ Adem' e tüm ağaçların meyvesini
ıdı. Bunun üzerine Tanrı kadına serbest kıldı biri dışında. İyilik ve
fkelendi ve onu ebedi doyumsuz- Kötülüğü bilme ağacının meyve­
1kla lanetledi (Berger 2000). sini ona yasakladı.· Eğer o meyve-

Adem ile Havva'nın


Cennet'ten
Kovulması
(And M. 2007, s.96)

70
ELMA

den yerse öleceğini bildirdi.· Tanrı mayı yer yemez çıplak olduklarını
Adem ' i şeytana karşı da uyardı. fark ettiler ve bundan utanarak,
Hiçbir şekilde onun sözüne kulak edep yerlerini incir yapraklarıyla
asmamasını tembihledi. Adem bu örttüler. Tanrının sesini duyunca
bahçede güzellikler içinde yaşı­ utanıp saklandılar. Ne var ki Tanrı
yordu. Tanrı doğadaki tüm canlı­ onların yasak meyveden yedikle­
ları çift yaratmıştı. Oysa Adem tek rini anlamıştı. Nisa, Tanrı 'ya su­
başınaydı. Tanrı onun bu yalnızlı­ çun yılanda olduğunu söyledi. Tan­
ğını doğru bulmadı; ona bir eş ge­ rı yılana döndü ve dedi ki; "bunu
rektiğini düşündü ve ona en uy­ yaptığın için seni lanetliyorum,
gununu bulmak istedi. Bir çok kamın üzerinde yürüyeceksin ve
canlı yarattı ve Adem onlara ne toprak yiyeceksin, seninle kadın
isim verdiyse onlar öyle oldular. arasına düşmanlık koyuyorum o
Ancak yaratılanların hiçbirisi uy­ senin başına sende onun topuğuna
gun yardımcı değildi. Bunun üze­ saldıracaksın." Tanrı kadına döndü
rine Tanrı Adem'e bir uyku saldı ve ona "senin zahmetini çoğalta­
ve onun kaburga kemiğinden ka­ cağım, ağrıyla çocuk doğuracak­
dını yarattı. Kadının adı Nisa oldu sın, kocan senin hakimin olacak"
çünkü o insandan alınarak yara­ dedi ve Adem'e döndü "karının
tıldı. Adem ve Nisa, cennet bahçe­ sözünü dinleyip yasak meyveden
sinde huzurla ve ölüm nedir bil­ yediğin için toprak lanetlendi, zah­
meden yaşıyorlardı. Ancak Tanrı­ metle ondan yiyeceksin, sana zorlu
nın yarattığı en hilekar hayvan dikenler ve çalılar bitirecek, bun­
olan yılan (şeytan), Nisa'ya yasak dan böyle alnının teriyle ekmek yi­
ağacın meyvesinden yemesinin yeceksin ve topraktan geldin top­
onu öldürmeyeceğini tam tersi raktan beslenecek ve toprağa dö­
tanrı gibi her şeyi bilme gücüne neceksin" dedi. Böylece onlar cen­
erişeceğini söyledi. Böylece büyük netten kovuldular. Adem karısına
bir saltanatın sahibi olabilirlerdi. "hayatı olan" anlamına gelen Hav­
Nisa, yılana inandı ve yasak ağa­ va ismini koydu. Onlar böylece
cın meyvesinden yedi sonra bu cennetteki rahat hayatlarının ye­
meyveden Adem'e de yedirdi. İşte rine yaşam mücadelesine giriş­
bu meyve çoğunlukla elma olarak tiler. Artık ölümlü birer canlıydılar
tahmin edilir. Adem ve Nisa el- (Kuran ve Tevrat).
.. Hıristiyan ve Musevi inanışında "hayat ağacı" ve "bilgi ağacı"(iyilik ve kötülüğü bilme
ağacı) kimi düşünürlere göre tek bir ağaç kimilerine göre ise iki ayrı ağaç olarak
düşünülür. "Süleyman' ın Mesellerinde" bu iki ağaç aynı ağaç olarak kabul edilirken
Tekvin 3 :22,23,24'te "Ve Rab Allah dedi: işte, adam iyiyi ve kötüyü bilmekte bizden
biri gibi oldu; ve şimdi elini uzatmasın hayat ağacından almasın, ve yemesin ve ebe­
diyen yaşamasın diye- böylece Rab Allah onu Aden bahçesinden, kendisinin içinden
alındığı toprağı işlemek üzere çıkardı. Ve adamı kovdu; ve hayat ağacını korumak için,
Aden bahçesinin şarkına Kerubileri, ve her taraf dönen kılıcın ateşini koydu." Yasak
meyve ağacı ile hayat ağacı ayrılmış gibi gözükmektedir.

71
ELMA

Anadolu' da Çukurova bölgesin­ meyveye dönmüştü. Güneş parlak


de yayılmış bir halk efsanesinde ışığıyla insanı adeta dışarıya davet
Adana' da hüküm süren bir padişah ediyordu. Pencereden bu güzellik­
vardır. Padişahın kızı bir yılanın leri seyre dalan kız bahçedeki ağa­
ölümüne sebep olmuştu. Öldürdü­ cın kırmızı dolgun elrnalannı gö­
ğü yılanın eşi dul kalışının intika­ rünce dayanamayıp, onları topla­
mını almak için kızı takip etme- ye mak için gizlice dışan çıktı. Amacı
başladı. Bu olayı köylüler padi­ hemen bir iki elma kopanp tekrar
şaha haber verince padişah biricik içeri girmekti. Ancak intikam pe­
kızını korumak için hemen bir şinde olan yılan kızın dışarı çık­
çözüm düşündü. Böylece kızını bir masını kolluyor bir an bile kapıdan
dostunun evine sakladı ve kızın ayrılmıyordu. Kız dışarı adımını
evden dışan adım atmasını yasak­ atar atmaz onu soktu ve öldürdü.
ladı. Kız günlerce bir mahkum gibi Padişah kızının anısına Adana' da
evin içinde kapalı kalmıştı. Üstelik ki meşhur Taşköprü 'yü inşa ettirdi.
bahar gelmiş, dışarıda çiçekler Bugün bölge halkı padişahın bu

Adem ve Hawa
cennette,
Raffael Santi'nin
Vatikan'daki
Freskosundan
(Golowin S. 2002)

72
ELMA

köprünün altına yıkıldığında yeni­ İvan adlı genç bir işçiyi ağacın ba­
den yaptırılması için altın sakladı­ şına bekçi olarak dikmiş. İvan ge­
ğına inanır (Okuşluk 2000). ce olduğunda ağaca gelen Anka­
Hıristiyan sanatında elma, anne kuşunu görmüş, tam kuşun üzerine
karnındaki bakireyi simgeler. Yu­ atılacakken Ankakuşu çaldığı el­
nan dünyasında da Tanrıça Deme­ malarla beraber şaşılacak bir hızla
ter' in kızı Kore (Persephone)'nin gözden kaybolmuş. İvan'ın elinde
simgesi beş köşeli yıldızdır. Bir Ankakuşunun sadece bir adet tüyü
elma ortadan ikiye bölündüğünde kalmış. Delikanlı bu tüyü, krala
çekirdeği beş köşeli yıldız görünü­ götürmüş ve ona olanları heyecan­
münü alır. Yani Kore'yi simgeler; la anlatmış. Kral Ankakuşunun tü­
Tanrıça Demetcr'in içindeki baki­ yünün güzelliğinden çok etkilen­
reyi (Ergener 1 988). miş ve İvan'dan bu kuşu yakalayıp
Keltler ölen kişilerin ruhunun kendisine getirmesini istemiş. Böy­
batıya ilerleyip oradaki bir elma lece İvan, Ankakuşunu yakalamak
bahçesinde özgürlüklerine kavuş­ üzere yola çıkmış. Yolda gri bir
tuğuna inanırlardı. Bu inançtan ö­ kurt ona yardım etmiş ve Ankaku­
türü olsa gerek İngiltere'nin efsane­ şunu biraya batırılmış peynirle sar­
vi kralı Artur da öldüğünde batıda hoş edip yakalamasını öğütlemiş.
"Avalon" adı verilen bir elma bah­ İvan kurdun önerdiği yöntemle
çesine taşınmıştır (Ergener 1 998). Ankakuşunu yakalamayı başarmış
İskandinavya mitolojisinde el­ ve kurt onu sırtına alarak kralın sa­
malar sonsuz gençliğin sembolü rayına götürmüş. Kral Ankaku­
olarak yer almıştır. Gençlik tanrı­ şunu görünce çok sevinmiştir. He­
çası İdun, altın elmaların koruyu­ men altın bir kafes yaptırır ve An­
cusu olarak bilinmektedir (Mythen­ kakuşunu bu kafese kapatır. Mitin
cyclopedia 2007). bundan sonrasında İvan, Kralın ver­
Slav mitolojisinde elma çok özel diği bir başka görevi daha başa­
anlamlar yüklenen bir meyvedir. rıyla tamamlar. Bu görev kralın
B ir mite göre bir zamanlar sahip evlenmek istediği prenses Yele­
olduğu bahçenin elmaları dillere na'yı ülkesinden alıp, krala getir­
destan olmuş bir kral varmış. Kra­ mektir. Bu görevinde de kurt İvan'a
lın bahçesindeki elma ağaçların­ yardımını esirgemez ve onu sır­
dan birisi altın elmalar vermek tey­ tında götürüp getirir. Ancak bu
miş. Kral bu ağaçla övünür, onun defa olayların boyutu aniden deği­
gençlik ve güç kaynağı olan mey­ şir. Çünkü yolculuk esnasında İvan
velerine bir zarar gelsin istemez­ ve Yelena birbirlerine aşık olurlar.
miş. Ancak her gece ağaçtaki mey­ Kurt onların ayrılmalarına dayana­
velerin bir kısmı ortadan kaybolu­ maz ve saraya vardıklarında ken­
yormuş. Kral ağacın meyvelerine disini güzel bir kıza çevirir. İvan,
ne olduğunu anlayabilmek ıçın kurt- prensesi, krala evleneceği kız

73
ELMA

olarak takdim eder ve kral kızın gü­ rilen elmayı yemesi sonucunda dün­
zelliğinden etkilenerek hemen ona yaya gelirler. Kahramanın atı da
evlilik teklif eder. Böylece prenses yine kutlu kişinin verdiği elma ka­
ve kral evlenirler. Ancak kral ni­ buklarını yiyen attan, sahibi ile
kahtan sonra gelini öpmek iste­ aynı günde doğar. Şah İsmail ma­
yince prenses aniden kurda dönü­ salında çocuğu olmayan padişaha
şür, gördükleri karşısında dehşete derviş iki elma verir. Padişah ve
kapılan kral da fenalaşarak ölür. eşi elmalardan birini yer diğer el­
Kralın ölümünün ardından İvan, mayı ise atları yer. Padişahın eşi ve
Yelena'yla evlenir ve ülkenin yeni atları aynı gün doğum yaparlar.
kralı olur. İvan bu hayata sahip ol­ Bazı masallarda elma yeme sonu­
masında büyük bir rolü olan Anka­ cunda kız çocuğu doğduğu da az
kuşuna duyduğu minneti ise onu olmakla birlikte rastlanan bir şey­
serbest bırakarak gösterir ve bah­ dir. Buna karşın elma, erkek çocuk
çesinden altın elma- !arın kaybol­ sembolü ve murat olarak kabul
masına hiç ses çıkannaz (Wilkon­ görür. Düğünlerde, düğün bayrağı­
son 20 1 O : 1 40, 14 l ). nın tepesine elma saplanır. Böy­
Türk kültüründe halk ağzında lece soyun devamı dileği tanrıya
"yozma" olarak da bilinen elma, ulaştırılır, yine damadın gelinin
zürriyetin sembolüdür. Masallarda önüne elma atması aynı anlama
halk kahramanları, anne ve baba­ gelir ve bir oğul beklentisini temsil
larının kutlu bir kişi tarafından ve- eder (Ergun 2004:243,244).

74
FASULYE. Fasulyenin ıslatılıp tanrıçayı izliyordu. Demeter Po­
karanlık bir ortamda bekletildi­ seidon' dan saklanmak için kendi­
ğinde filizlenmesi Eski Mısır'da sini bir kısrağa dönüştürdü ancak
yeniden yaşam inancı ile ilişkilen­ Poseidon onu gördü ve o da bir ata
dirilmektedir. Mısırlılar fasulyenin dönüşerek tanrıçayla birleşti. Tan­
içinde bir ruhun canlandığına ina­ rıça bu birleşmeden adının söylen­
nırlardı ve iyi fasulyeleri mezar­ mesi yasak olan bir kızla, Areion
lara sunu olarak bırakırlardı. Mı­ isimli bir at doğurdu (Grimal 1997).
sırlı rahipler için de fasulye kutsal Tanrıça Poseidon'un tuzağına dü­
kabul edilirdi. MÖ 6. yüzyılda fi­ şüp de tecavüze uğradığında Ar­
lozof Pythagoras "ruhların dola­ kadya' da yaşayan Pheneatonlar
şımı" kuramını Mısır'lı rahiplerin tanrıçayı evlerinde ağırlayıp ona
bu inancından etkilenerek geliştir­ yardım etmişlerdi. Tanrıça bu iyi­
mişti (Bober 2003). Pythagoras likleri karşılığında onlara yeryüzü­
ruhların ölen insanların bedenin­ nün tüm ekinlerini verdi ve bir tek
den başka bedenlere göç ederek fasulye ekimini kesinlikle yasak­
yaşamlarını devam ettirdiğine ina­ ladı. Ancak Kyamites adındaki
nıyordu. Bu durumda ruhlar hay­ genç, tanrıçanın yasağına uymayıp
vanların bedenlerine de girebi­ fasulye ekti ve bu davranışı so­
liyordu. Bu nedenle Pythagoras ta­ nunda tanrıçanın gazabına uğraya­
rikatında hayvan eti yenmesi ya­ rak öldü (Graves 2004).
saklanmıştı. Yasaklanan bir diğer Ekin tanrısı Demeter uzunca bir
yiyecek ise kuru baklagillerdi. Özel­ müddet insanlara fasulye ekmeyi
likle fasulye gaz yapacağından ru­ yasaklamıştı. Çünkü fasulye ölüler
hun yanlış bir yerden çıkacağı en­ ve hayaletlerle bir tutulurdu. Roma
dişesi duyulurdu (Ulaş 2002). döneminde de ölülerin onuruna
Tanrıça Demeter kaçırılan kızı düzenlenen "tüm ruhlar festiva­
Persephone'yi ararken ona aşık li'nde" fasulye tohumları ruhlara
olan Poseidon da peşi sıra gizlice sunulurdu. Bu sunulan tohumlar-

75
FASULYE

dan yeşeren fasulyeyi yiyen kadın­ Eski Yunanda fesleğene hor davra­
lar bir hayalet tarafından hamile nılmasının bitkinin büyümesine
bırakılırdı. Belki de bu sebeple fa­ katkı sağlayacağı düşünülürmüş.
sulyelerin erkekler tarafından ekil­ Eski Yunan döneminde fesleğen
mesi uygun karşılanmazdı (Graves insanlara pek hoş şeyler çağrıştır­
2004). maz çoğunlukla şansızlık ve ka­
Avrupa yemek kültüründe yer dersizlik simgesi olarak bilinirmiş.
alan fırınlanmış fasulye yemeği Ancak Hint kültüründe Eski Yu­
aslında dini bir anlam içermekte­ nan kültüründekinin tam tersine
dir. Bu yemek on ikinci gecenin fesleğen, şans getirdiğine ve kötü­
veya İsa'nın yeniden dünyaya ge­ lüklerden koruduğuna inanılan bir
lişinin kutlaması için hazırlanırdı bitkiydi. Bu sebeple Hindistan'da
(Mythencyclopedia 2007). bahçeler fesleğenle donatılırdı.
Hindular fesleğenin koruyucu gü­
cünden yaralarunak için tapınaklara
ve tüm kutsal yerlere fesleğen di­
kerlerdi. Fesleğenin bilinen bir
başka etkisi de cinsel gücü arttırıcı
özelliği olmasıdır. Bazı yerlerde sa­
dece insanlar için değil at, eşek gibi
hayvanların cinsel gücünü arttır­
mak için de fesleğenden yararlanıl­
dığı bilinmektedir (Somer 2003).
Hint inanışında yeniden doğuşu
simgeleyen tanrı Vişnu yeryüzüne
çok değişik bedenlenişlerle gele­
bilmektedir. Vişnu 'nun avatarla­
rından birisi de Krişna' dır (esmer).
İnanışa göre Krişna. Tulasi adında
bir ölümlü kıza aşıkmış ve tanrı
sevdiği kızı ölümsüzleştirmek için
onu fesleğene dönüştürmüş. Bun­
dan dolayı fesleğen Krişna'nın
Demeter, Persephone, Triptolemus kutsal bitkisi olarak kabul edil­
(Carpenter T.H. 1 994) mektedir. Tanrıların kutsal yiye­
ceği olarak kabul edilen balı kovan­
dan toplamak isteyenler yanla­
FESLEGEN. Hoş kokusuyla hem rında mutlaka fesleğen bulundurur
yemeklere hem de balkon ve bah­ böylece kendini kovana saklayan
çelere ferahlık katan bu bitki zah­ tanrının rızasını aldıklarına inanır­
metsiz yetişmesiyle dikkat çeker. lannış (Ransome 2004:44).

76
FINDIK

Hıristiyanların kutsal günlerin­ men bu hamurun bu denli kabar­


den biri olan Haç Yortusunda ması fesleğene yorulur. Çünkü fes­
Korfu Adasındaki Argirades Kö­ leğen Haç Çiçeği (Stavroluludi)
yünde bir ritüel gerçekleştirilir. olarak bilinen inançsızların kutsal
Buna göre, yortu günü kadınlar haçı gömdükleri yerde yetişen mu­
sabah erkenden kiliseye giderek cizevi bir bitkidir (Kriakidu-Nes­
papazdan kendileri için bir fesle­ toros 2007).
ğen filizi bulundurmasını isterler.
Ayinden sonra ise her kadın kendi FINDIK. Gal mitoloj isinde elma
fesleğen filizini alarak evinin yo­ gibi fındık da ölümsüzlük meyve­
l unu tutar. İkonların önünde haç lerindendi. Güneyden gelen esra­
çıkararak filizleri yere bırakırlar ve rengiz bir yolcu, St. Patrick'e ölüm­
kuyudan su alarak bir hamur hazır­ süzlüğün meyvesi olan bir kucak
larlar. Fesleğen filizi su ve unla ha­ fındık getirmişti (Mackenzie 1 996).
zırlanan bu hamuru yoğurarak ka­ İsveç'te fındığın yılana karşı en
barmaya bırakırlar. Tüm bunları iyi koruyucu olduğuna inanılır.
yaparken kadınlar hiç konuşmaz­ İnanışa göre tehlikeli bir yılana
lar. Çok geçmeden bu hamur şaşı­ fındık dalıyla dokunmakla yılanın
lacak derecede iyi kabarır. İçeri­ tüm zehrini akıtması sağlanabilirdi
sinde hiç maya olmamasına rağ- (Fıske 2002).

77
GELİNCİK. Gelincik çiçeği ekili lan uyutmak için onlara gelincik
topraklarda yetiştiği için ekinlerin çiçeklerinden oluşan bir taç ver­
tanrıçası Demeter'le ilişkilendiril­ mektedir. Hypnos'un Roma'daki
miştir. Tanrıça çoğu zaman başın­ karşılığı olan Sornnus ve onun çok
da veya elinde gelincik çiçekle­ sayıdaki çocuğu gelincik çiçekle­
riyle tasvir edilmiştir. Demeter' in rinin çevrelediği bir mağarada ya­
kızı Persephone kırda çiçek toplar­ şarlar. İnsornn i a olarak bilinen uy­
ken Ölüler ülkesi tanrısı Hades ta­ kusuzluk hastalığının adının Som­
rafından kaçırılmıştı. Kızının kay­ nus 'dan geldiği düşünülmektedir
bolması tanrıçayı küstürmüş onun (Packer 2002).
küskünlüğü sebebiyle toprak kuru­
muş, verimsizleşrnişti. İşte Persep­
hone'nin kaçırıldığı sırada topla­
dığı çiçeklerin gelincik olduğu söy­
lenmektedir (aynca bakınız arpa).
Gelinciğin kırmızı renginin ölüm­
den sonraki dirilişi simgelediği dü­
şünülür. Persephone de ölüler ül­
kesine girmiş ancak sonra tekrar
yeıyüzüne çıkmıştır. Gelinciğin uy­
ku verici etkisi de yine Persepho­
ne 'nin yeraltına inme vaktinin gel­
diği kış aylarını simgelemektedir
(Graves 2004).
Yunan mitoloj isinde rüya tanrısı
Morpheus 'un yatağının etrafı .se­
lincik çiçekleriyle çevrilidir (Oz­
türk 2009). Morfin gelincik bit­
kisinden elde edilen afyondan üre­
tilmiştir. Mitoloj ide Morpheus'un Bereket boynuzu tutan Hades,
Kırmızı Figürlü Pelike MÖ 5.yy
babası olan Hypnos (uyku) insan- (Mavrornataki M. 1 997)

78
GELİNCİK OTU

GENÇLİK OTU. Gılgamış, Me­ yola çıktı. Burada ölümsüz bir çift
zopotamya'nın en ihtişamlı şehir­ yaşıyordu. Utnapiştim ve kansı tu­
lerinden birisi olan Uruk şehrinin fandan yaptıkları bir gemiyle kur­
kralıydı . Gılgamış çok güçlü bir tulmuşlardı. Yanlarına aldıkları
kraldı; ancak hiç kardeşi olmadığı hayvanları ve bitkileri de kurtar­
için gücünü yarıştıracak, onunla mışlardı. Tanrıların öfkesi yatı­
güreşecek güçte kimse karşına çık­ şınca bu çifti ödüllendirdiler ve
mıyordu. Gılgamış'ın yalnızlığı onları ölümün olmadığı cennet
Enkidu'nun gelişiye son buldu. ülke Dilmun' a yerleştirdiler. İşte
Enkidu doğanın içinden, hayvan­ Gılgamış bu bilge adama; Utnapiş­
ların dünyasından gelmişti. O tüm tim' e ulaşmak ondan ölümsüzlü­
hayvanların ve bitkilerin dilini bi­ ğün bilgisini almak istiyordu. Gün­
liyordu. Enkidu ve Gılmamış sanki lerce aç ve uykusuz süren yolculu­
aynı güçte yaratılmışlardı. Gılga­ ğun ardından Gılgamış Dilmun'a
mış' ın annesi "işte kardeşin, yal­ vardı. Utnapiştim karşısında duran
nızlığını giderecek dostun, hatta ve telaşla ondan ölümsüzlük iksi­
senin diğer yarın Enkidu" diyerek rini isteyen kral Gılgamış'a ölüm­
Gılgamış ' ın Enkidu'yla kurduğu süzlük için güçlü.bir irade gerek­
bağı güçlendirdi. Gılgamış ve En­ tiğini anlattı ve ondan yedi gün uy­
kidu ne kadar güreşseler de birbir­ kusuz kalabilecek iradeyi göster­
lerine güç yetiremediler. O zaman mesini istedi . Ancak böyle güçlü
Gılgamış ve Enkidu birlikte türlü bir iradenin sahibi ölümsüzlüğü
maceralara atılıp, yenilmez deneni hak etmiş olurdu. Gılgamış ken­
yendiler. Büyük sedir ağaçlarının dinden emin şartları kabul etti ne
bekçisi koca Humbaba'yı yerle bir var ki uzun yolculuk tüm bedenini
ettiler. Ancak bunu yaparken de sarsmıştı. Çok vakit geçmeden göz
tanrıları kızdırmış olacaklar ki kısa kapaklarının ağırlığına dayanama­
süre sonra güçlü, kuvvetli Enkidu yıp derin bir uykuya daldı. Utna­
hastalanıp, yatağa düştü ve sonun­ piştim karısına Gılgamış'ın uyu­
da yaşama gözlerini yumdu. Enki­ duğu her gün için bir somun ek­
du'nun kaybı Gılgamış için bir mek pişirmesini söyledi. Gılgamış
dönüm noktası olmuştu. O güne gözlerini açtığında büyük bir te­
kadar hiç aklına gelmemiş olan laşla irkildi ve az kalsın uykuya
ölüm artık zihninin tamamını kap­ yenik düşeceğini zannederek ken­
lamış, yüreğinde derin bir korku­ dini topladı. Çünkü uyuduğunun
ya yol açmıştı. Gördüğü kabuslar, farkında değildi. Fakat bilge Utna­
içindeki sıkıntı ve ölümün kendi­ piştim karısının pişirdiği yedi so­
sini takip ettiği düşüncesi sonunda mun ekmeği göstererek ona yedi
Gılgamış' ı bir yolculuğa çıkmaya gündür uyuduğunu söyledi. Gılga­
itti. Gılgamış hastalığın ve ölümün mış önündeki ekmekleri şaşkın­
olmadığı Dilmun ülkesine doğru lıkla izliyordu. Ekmeklerden biri

79
GELİNCİK OTU

tamamen küfleruniş. Diğeri taşlaş­ bir şey kalmadığı için dehşet için­
mıştı. Son ekmeğin ise hala du­ de izlemekle yetindi. Yılan ise
manları tütüyordu. Gılgamış ira­ hızla eski derisini attı ve yepyeni
desine yenildiğini böylece anla­ taze bir deriye kavuştu. Yılan genç­
mıştı. Boynunu bükerek yenilgiyi liği elde etti, Gılgamış ise elleri
kabul etti. Utnapiştim ve karısı ile bomboş ancak zengin deneyimle­
vedalaşıp geri dönmemek üzere riyle ülkesine geri döndü (Gezgin
toplanmaya başladı. Ancak Utna­ D. 2007; Gezgin İ. 2009 ).
piştim ve karısı onu böyle eli boş
göndermek niyetinde değillerdi. GEZ AGACI. İran edebiyatının
Ölümsüzlük iksiri olmasa da ona en görkemli eserlerinden biri ola­
sihirli bir otun bilgisini verdiler. rak kabul edilen Şahname'de boyu
Dönerken denizin tam ortasında ile dikkat çektiğinden söz edilen
suya dalmasını ve dipteki dikenli gez ağacı, Rüstem ve İsfendiyar
otu koparmasını söylediler. Eğer destanında da önemli bir rol oynar.
bu ota ulaşırsa bunca zaman haya­ Buna göre, savaşçı kimliği ve tan­
tın onda yol açtığı izler, yaralar si­ rısal güçten nasiplenmesiyle Ak­
linecek Gılgamış gençliğine geri hilleus 'la özdeştirilen İsfendiyar
dönecekti. Gılgamış bu duydukları ile yine bir başka İran milli kahra­
karşısında yeni bir heyecana ka­ manı olan ve aklıyla cesaretini bir­
pıldı ve ölümsüz çiftle vedalaşarak leştiren bu yanıyla da tanrı İndra
aceleyle yola koyuldu. Söylenen ve Yunan mitolojisindeki Promet­
yerde durup suya atladı ve dikenli heus 'a benzetilen Rüstem, bir gün
otu ellerinin acısına rağmen söküp karşı karşıya gelmişlerdir. Bu iki
çıkardı. Artık çok mutluydu. Ülke­ pehlivanın dövüşünde bir an için
sine dönüp tüm halkına gençliğin Rüstem güçsüz düşer ve çaresizce
sırrını vermeyi hayal ediyordu. babası Zal' dan yardım ister. Zal
Neşeyle geri dönüş yolculuğu baş­ ise bu soruna çözüm bulmak için
ladı. Ancak yol gerçekten çok simurga gider. Simurg uçarak gelir
uzundu. Aylar geçmişti. Gılgamış ve deniz kenarında bir gez ağacı­
çok kirli ve yorgun olduğunu his­ nın üzerine konar. Rüstem onun
sediyordu. Yakınlarda gördüğü bir işaretiyle gez ağacından bir dal
kaynakta yıkanıp, temizlenmeyi alarak ondan tfr-i gez, gez oku adı
uygun buldu. O suya atladığında verilen zehirli bir ok yapar. Tıpkı
gençlik otu teknede duruyordu. Yunan mitoloj isindeki Akhilleus
Güzel çiçekleri tüm doğayı uyan­ gibi tanrısal özellikler taşıyan İs­
dıracak bir koku yayıyordu. Suyun fendiyar'ın vücudunda bir tek göz­
içinden kokunun izini süren bir leri dış darbelere karşı dayanık­
yılan tekneye çıktı ve otu kaptığı sızdır. Onu başka bir yerinden ya­
gibi midesine indirdi. Gılgamış ralamak ise imkansızdır. Rüstem
olanları görmüştü ancak yapacak gez dalından yaptığı okla İsfendi-

80
GİNSENG

yar' ı en güçsüz yerinden, tam gö­ açlıkla pençeleşiyormuş. İşte o


zünden vurur ve bu zehirli ok İs­ günlerde adamın küçük çocuğu
fendiyar 'ın ölümüne yol açar (Yıl­ dağların ruhuna dua etmiş. O gece
dırım 2008:334, 425, 427, 592, 594). dağların ruhu rüyasında görünmüş
ve ona babasının hastalığına şifa
GİNSENG. Ginseng şifalı bir olacak bitkinin Ginseng olduğunu
bitki köküdür. Latince ismi olan söylemiş. Dağların ruhu çocuğa bu
panax, Yunanca 'tam iyileşme' an­ bitkinin yerini de söylemiş. Ertesi
lamına gelen panacea kelimesin­ gün küçük çocuk hemen bu yere
den türemiştir. Ginsegin kutsal bir gidip Ginseng'i bulmuş ve onu ko­
adada yetiştiğine inanılır. parmış. Eve gidip bu bitkinin kök­
Çin inanışında denizkızı etinin lerinden dağların ruhunun tarif
ve Ginseng bitkisinin birlikte yen­ ettiği bir i laç kaynatmış. Bu ilacı
mesi durumunda insan ömrünün babasına içirince adam iyileşmiş
yüzyıllarca uzayacağı düşünülür. ve eski sağlıklı günlerine geri dö­
Beş yapraklı Ginseng tıpkı güneş nüp, çalışmaya başlamış (Mythen­
gibi daire biçimindedir ve bu yüz­ cyclopedia 2007).
den güneşle benzeştirilir. Güneş Kore mitolojisinde bir adam cin­
tapınımının olduğu yerlerde Gin­ sel isteği arttırdığı bilinen Ginseng
seng bitkisi kutsal kabul edilir. bitkisini dağ bayır dolaşıp aramış.
Geçmişte Tatarlar ve Çinliler Gin­ Sonunda çok yüksek bir tepede
seng bitkisi için sıkı bir mücadele bulmuş ve bunu çok yüksek fiyat­
içine girmişlerdi. Meşhur ve güçlü tan halka satmaya kalkışmış. An­
bir Tatar kralı ülkesinde Ginseng cak adamın Ginseng sayesinde
yetiştiriyordu. Tüm ülkenin çev­ zengin olma hayalleri halkın şika­
resi çitlerle çevrelenmişti. Çinlile­ yeti sonucu tutuklanması sebe­
rin topraklarındaki Ginsengleri biyle gerçekleşememiş. Adam de­
toplamalarından korktukları için mir parmaklıkların arkasına atıldı­
geceleri ülkenin bekarları çitlerin ğında çok öfkelenmiş ve bin bir
önünde bekçilik yapıyorlardı (Mac­ zahmet çekerek bulduğu Ginseng
kenzie 1 996). bitkisinden nefret etmiş. Sinirin­
Ginseng şifalı bir ot olarak kabul den elindeki Ginsengin kökünü
edilir ve ilaç yapımında kullanılır. dişleyip yutmuş. Ginsengi yutunca
Ayrıca bu bitkinin cinsel gücü ve adama öyle bir güç gelmiş ki hafif
isteği arttırıcı etkisi sebebiyle bir­ bir hareketiyle kolayca demirleri
çok kültürde kullanımı görülmüş­ büküp zindandan çıkmış. Kimse
tür. Kore mitolojisinde fakir adam de peşine düşmemiş çünkü gücü
çok hastalanmış ve yatağa düş­ karşısında durmayı kimse cesaret
müş. Ne yaptılarsa adamın hasta­ edemeıniş.(Mythencyclopedia 2007).
lığına bir çare bulamamışlar. Ba­
baları hasta olduğu için tüm aile

81
GÜL

GÜL. Yunan mitolojisinde en ilgi Yaga yediği insanların kemiklerin­


çekici mitlerden birisi Adonis mi­ den büyülü bir ev yapmıştır. Onun
tidir. Bu mitte bitkilerin evrimi, evi bir çift tavuk ayağının üzerinde
mevsimler ve pek çok çiçeğin hi­ durur ve koşarak hareket edebilir.
kayesi gizlidir. Bir ağaçtan doğ­ Cadı ona emir verince etrafta do­
muştu Adonis. Annesi ağaca dö­ laşan insanları yakalayarak sahi­
nüşmüş Smyma'ydı (bakınız mür­ bine teslim eder. Bu evin bahç e­
rüsafi ağacı). Adonis' in ömrünün sinin çitleri cadının öldürdüğü ç o­
üçte birini yeraltında geri kalan cukların kafataslarıyla donatılmış­
kısmını yeıyüzünde geçirmesi ge­ tır. Baba Yaga kurbanlarının kafa­
rekiyordu. Adonis yeıyüzündey­ taslarını fener olarak kullanmakta­
ken hep Aphrodite'nin yanın­ dır. Yaşlı cadı bir havan topu üze­
daydı. Adonis ve Aphrodite ara­ rinde yolculuk eder ve elindeki
sında kıskanılacak bir bağ vardı. tokmağıyla kendisini gökyüzüne
Ancak bir gün Adonis av sırasında doğru fırlatır. O havada uçarken
bir yaban domuzunun saldırısına geçtiği yerlerde güçlü fırtınalar
uğrayıp acı bir feryatla can verdi. meydana gelir. Bu kadar korkunç­
Bu Aphrodite'nin aşığı Ares'in luğuna rağmen bu yaşlı ve kötü
işiydi. Adonis' i tanrıçadan öyle­ kalpli cadının sadece bir tek yolla
sine kıskanıyordu ki onu ortadan kalbinin yumuşayabileceğine ina­
kaldırmak için yaban domuzunu nılır. Eğer Baba Yaga'ya hediye
karşısına çıkardı. Aphrodite biricik olarak gül sunulacak olursa, cadı­
arkadaşının feryadını duyunca or­ nın bundan hoşlanacağına ve ona
manın içine doğru onu bulabilmek bu güzel çiçekleri sunan kişinin
için koşmaya başladı. Koşarken her dileğini yerine getireceğine
ayağına bir diken batınca damla­ inanılır (Wilkinson 20 1 O: 1 34 ).
yan kanları o güne kadar beyaz Hızır ve İlyas kardeşler birbirle­
olan gülleri kırmızıya boyadı. Kır­ rine çok bağlı iki kardeştir. Ancak
mızı gül böylece Tanrıça Aphrodi­ ne olduysa olmuş kardeşler ayrı
te'nin çiçeği oldu (Ayrıca bakınız düşmüş ve Hızır denizlerde, İlyas
dağ lalesi; Grimal 1 997). ise karada yaşamak durumunda
Slav folklorunda Baba Yaga kalmıştır. Hızır ve İlyas her gün
adındaki bir cadı hakkında anlatı­ birbirlerine kavuşmak için dua
lan çok çeşitli efsaneler vardır. edip durmuşlar. Bunun üzerine
Baba Yaga'nın küçük çocukların Tanrı onların yılda bir defa buluş­
peşine düşüp onları yakalayıp ye­ malarına imkan sağlamış. B irçok
diğine inanılır ayrıca bakışlarıyla kültürde yer alan bu söylenceye
insanları taşa çevirdiği ve evine göre Hızır ve İlyas kardeşlerin bu­
götürüp onları tekrar insana dön­ luştuğu gün 6 Mayıs olarak kabul
üştürüp yediği anlatılır. Yaşlı bir edilmiştir. 6 Mayıs Hıdırellez günü
kadın görünümünde olan Baba bir bahar bayramı olarak kutlan-

82
GÜL

maktadır. Bu günde suların uyudu­ Hızır'ın insanlara bolluk, bereket


ğuna, ağaçların ise secde ettikle­ ve maddi olanaklar sağlayacağı
rine inanılır. Hıdırellez' de insanlar, umulur. Bu renkli bahar bayra­
Hızır ve İlyas peygamberin altında mında çayırlarda topluca piknik
buluştuğuna inanılan gül ağaçları­ yapılır ve şifalı otlardan hazırlanan
nın altına dileklerini bırakırlar. Gül yiyecekler hep beraber yenilir. O
ağaçlarının altına bırakılan dilek gün kaplarda kalan yemekleri or­
pusulaları daha sonra gün doğu­ tada bırakmak hatta çalınmasına
muyla beraber Hızır' ın alemine göz yummak adettendir. Hızır'ın
yani denize atılır. Bazı yerlerde bu adı Hıdır olarak değişmektedir. "z"
günde ateş yakılarak üzerinden at­ ve "d" harflerinin Arapça'da yer
lanır ve dilek tutulur. Hıdırellez değiştirebilme özelliği vardır. Arap­
gününde özellikle denizden gelen ça "Hıdır" yeşilliği bol olan yer an­
Hızır' dan dileklerde bulunulur, lamına gelmektedir. Yeşillik alan­
larda piknik yapma geleneği de
buradan doğmuş olmalı. Hızır'ın
Ab-ı Hayat içtiğine yani ölümsüz
olduğuna inanılır. Hızır'ın çoğun­
lukla aksakallı ve sefil bir kılıkla
insanlar içinde gezinerek onların
iyiliğini sınadığına inanılır. Bu se­
beple insanın her durumda kalbini
temiz tutması gerekir. Hıdı- rellez
inanışı İslam'da hem Sünni hem
de Alevi mitoloj isinde yer almak­
tadır. Hızır inancı Yahudilikte de
vardır. Hıristiyan geleneğinde ise
Hızır yerine Aya Yorgi veya Saint
George geçmektedir. Ancak 6 Ma­
yıs günü değişmez ve bahar bay­
ramı bu kültürlerde de aynı gün
kutlanır (Emiroğlu-Aydın 2003).
İslam' da gül ayrıcalıklı bir yer­
dedir. Gül kokusu, Muhammed' in
kokusu olarak kabul edilir. Mu­
hammed bir gülü öpüp onda Alla­
hın yüceliğini görmüş ve gülü göz­
lerine sürmüştür. Rivayete göre
gül, miraca çıkan peygamberin
akan ter damlalarından doğmuştur
Hızır ab-ı hayat başında altta ise Büyük
İskender (And M.2007,s.202) (Schimmel 2004). Bu yüzden de

83
GÜL

öyle güzel koktuğuna inanılır. Gü­ GÜNEBAKAN ÇİÇEGİ (GÜ­


le verilen bu önemden ötürü Müs­ NEAŞIK). Helianthus türü bir
lüman toplumlarda gül suyu kul­ çiçek olan Günebakan Çiçeği, bu
lanmak yaygındır. Özellikle mev­ özelliğinden ötürü Yunan Mitolo­
litlerde gül suyu dağıtılması adet­ jisindeki güneştann Helios ile iliş­
tendir. Ayrıca kırmızı gül "ilahi kilendirilmektedir. Kul köle olma­
azamet hırkası"nın rengi olarak gö­ yı temsil eden günebakan çiçeğini
rülür (Schimmel 2004). Çinliler ölümsüzlükle özdeştirirler
Bektaşiler için gülün ayrı bir (Wilkinson K. 20 1 0:84).
önemi de Hz. Ali'den ileri gelmek­ Klytia güneşe aşık bir genç
tedir. Hz. Ali öleceğini hissettiği kızdı. Ancak tıpkı onun gibi Leu­
zaman yanındakilerden bir deste kothoe de güneşe aşıktı. Güneş iki­
gül istemiş ve getirilen güldesteyi si arasından Leukothoe 'yi seçti ve
eline alır almaz gözlerini ebediyete Klytia'ya yüz çevirdi. Bunun üze­
yummuştur (Hançerlioğlu 1 993). rine kıskançlık yapan Klytia, Leu­
Hıristiyanhkta beyaz gül, saflık, kothoe'nin babasına kızıyla güne­
su ve ay ile ilişkilendirilirken Ba­ şin kaçamak aşkını ispiyonladı.
kire Meryem'in de simgelerinden Klytia derin bir çukurda ölüme
birisidir. Sarı gül ise Katoliklikte terk edilerek cezalandırıldı. Leukot­
Papanın amblemidir (Wilkinson hoe ise sevgilisi güneşi kaybetti.
K. 20 1 0:84).
Yahudilerin Mayısın altıncı ve
yedinci günü kutladıkları bir hasat
bayramı olan Şavuat, gül bayramı
olarak bilinmektedir. Bu bayramda
o yıl hasat edilen buğdaydan iki
ekmek pişirilir. Ayrıca günahlar
için yedi, sevaplar içinse iki kuzu
kurban edilir. Şükran Bayramı ola­
rak da benimsenen bu özel günde
evlerde hiçbir iş yapılmaz ve her
yer çiçeklerle süslenir. Sinagog­
larda Tevr�tın konulduğu bölümler
özellikle güllerle süslenir. Yahudi­
lerin benimsediği bu hasat bay­
ramı daha sonra 'pentekost' (el­
linci gün) adıyla Hıristiyanlara
geçmiştir ve ' hamsin yortusu' ola­
rak da adlandınlmıştır (Pakalın
2004: 685).
Güneaşık (Heilmeyer M.2004)

84
GüNLÜK

Güneş artık onu görmeye gelmi­ dirilir. Günlük kutsal törenlerde ve


yordu. Bu yüzden çılgına dönen kutsal mekanlarda hoş kokusundan
Leukothoe, her zaman yüzünü gü­ faydalanılan bir tütsü olarak kulla­
neşe dönen günebakan çiçeğine nılmaktadır.
dönüştü (Grimal 1 997). Yunan mitolojisinde ikinci ha­
yatı, yeniden doğumu temsil eden
GÜNLÜK. Günlük, Arapça "am­ efsanevi kuş Pheniks öleceğini an­
ber" Latince "sıvı" kelimelerinin ladığında günlük gibi kokulu otlar­
birleşimiyle "Liquidambar" adıyla dan kendisine bir yuva yapardı.
bilinir. Günlük ağacının salgısın­ Pheniks ölmeden önce bu ot yığı­
dan elde edilen bir çeşit kokulu yağ nını ateşe verir ve geriye kalan
sığla yağı olarak adlandırılmıştır. küllerden yeni bir Pheniks dün­
Bu ağaç farklı bölgelerde amber, yaya gelirdi (Grimal 1 997).
sığla veya günlük olarak isimlen-

85
HARDAL. Hıristiyanlıkta hardal adanmış bir bitki olarak bilinmek­
bitkisi sembolik bir değer taşımak­ tedir (Grimal 1997).
tadır. İncil' de İsa çevresindekilere İran doğumlu Hasan Sabbah
tanrının egemenliğini anlatırken (I 035 - 1 124) Batınilik tarikatın kur­
hardal tohumlarını örnek gösterir. muştur. Hassan Sabbah ' ın fikrine
Tanrının egemenliğini hardala göre herkesin bir imamın çevre­
benzetir. Hardalın toprağa ekil en sinde toplanması ve onun öğretile­
en küçük tohum olmasına karşın rini ta-kip etmesi gereki)(ordu. O
kısa süre sonra filizlenip dallanıp, zamanlarda Hasan Sabbah' ın çev-
budaklandığından ve tüm ekinlerin
boyunu aştığından bahseder. İsa
başlangıçta çok küçük olan hardal
tohumlarının topraktan boy veren
dallarının kuşlar için en elverişli
yuva olduğunu hatırlatır. Bu se­
beple başlangıçta küçük olan bir
şey küçümsenmemelidir. Küçücük
hardal tohumu toprağa ekildiğinde
canlılara yaşam kaynağı olur. Hı­
ristiyanlıkta iyi tohumu insanın
ektiği inancı vardır. Hardal tohu­
munu hafife alan zihniyettekiler
tanrının egemenliğini göremezler
(Bakınız Markos 4: 3 1 ,32).

HAŞHAŞ. Demeter' in Mekon a­


dında Atinalı bir sevgilisi vardı.
Tanrıça sevdiğini haşhaşa çevirdi.
Haşhaş bundan dolayı Demeter' e
Haşhaş (Heilmeyer M. 2004)

.86
HAYAT AGACI

resin- deki gençleri haşhaş içirerek içerisine Havva Ana otu çiçeği bı­
sarhoş ettiği ve müezzinlik yetene­ rakılır. Kurutulmuş bu çiçeğin
ğini de kullanarak beyinleri uyuş­ yapraklan içe doğru kapanmıştır.
muş gençleri kurduğu cennet tas­ Ancak suya konulunca yapraklar
viri ile kendisine ve fikirlerine bağ­ yavaş yavaş açılır. Doğum yapan
ladığı söylenmektedir. Bu sebeple kadının başında dualar okunur ve
bu fikir akımına Haşhaşiye adı da HavvaAna'nın ona elini açtığı böy­
verilmekteydi (Hançerlioğlu 1 993). lece hamile kadının da kısmetinin
Hititler zamanında Boğazköy ve açılacağı söylenir. Havva Ana çi­
çevresinde bilinen bir tanın ürünü çeğinin yaprakları açıldıkça do­
olan haşhaş Hititçe "haşşikka" ola­ ğum sancılarının hafifleyerek be­
rak isimlendirilirdi. Hititçe "haş­ beğin rahatlıkla dünyaya gelece­
şikka" nın aynı zamanda uyku an­ ğine inanılır (Baytop 1 999).
lamına da gelmesi Hititlerin haş­
haşın uyuşturucu etkisinden haber­
dar olduklarının bir kanıtı olarak
gösterilmektedir (Baytop 1 999).
Gelincik ailesinden gelen Haş­
haş, afyon ve morfinin hammadde­
sidir. Bugün tıp alanında hastayı
uyuşturmak için kullanılan morfi­
nin ismini 1 805 'te eczacı Sertür­
ner, Yunan mitoloj isindeki rüya
tanrısı Morpheus'tan esinlenerek
koymuştur. Morpheus, Hypnos 'un
yani uykunun çocuğudur. Kanat­
ları sayesinde uçarak yeryüzün­
deki tüm ins.anlara düş gösterebilir.
Onun gösterdiği rüyalarda korku,
mutluluk gibi duygular birbirine
karışır. Bu yanıyla tıpkı morfin
yani haşhaş gibi bir etkiye sahiptir Hitit Anatannçası Kubaba
(Holzman 2002). (Stonn R. 2007)

HAVVA ANA ELİ. Filistin gülü, HAYAT AGACI. Doğa dinlerin­


Meryem Ana veya Fadime Ana den tek tanrılı dinlere kadar pek
Otu olarak da bilinen bu bitkinin çok inançta, hayat ağacı kavramı
beyaz çiçekli kısımlan kurutularak yer almaktadır. Bu ağaç yaşamın
kullanılır. Anadolu'nun bazı yerle­ ve var olma bilincinin bir sembo­
rinde doğum yapan kadının yanına lüdür. Bomeo yerlileri Mahatala
bir kap su konulur ve bu suyun adındaki bir ' gergedan-kuş'un baş-

87
HAYAT AGACI

lığının yaşam ağacına dönüştü­ Yggdrasil kelime anlamı olarak


ğüne inanırlar. Bu kuşun başındaki "Ygg'in (veya Odin'in) atı" de­
yaşam ağacının çiçekleri, dalları mektir. Yggdrassil'in dallarında ve
ve yapraklan altındandır. Mahata­ altında çok sayıda hayvanın yaşa­
la 'nın dişi eşi bu ağacın altın mey­ dığı ve en tepesinde ise bir kartalın
velerinden beslenir. Borneolulara bulunduğuna inanılırdı. Y ggdras­
göre ilk insan bu ağaçtan doğmuş­ sil' in köklerinin arasında ise yılan­
tur (Hançerlioğlu 1 993). ejderha Niddhog yaşardı. Bu ağa­
İskandinav mitoloj isinde dünya­ cın ayaklarının altında krallığını
nın merkezinde yer alan kader kuran Niddhog ağacın köklerini
ağacı, Yggdrassil bulunmaktadır. kemirerek onu yıkmayı amaçlardı
İnsanların kaderleri bu ağaçta be­ ve ölen insanların etleriyle besle­
lirlenmekteydi. Bu ağacın altın­ nirdi. Niddhog'un krallığını kur­
daki kuyu, dişi olarak tasvir edilir duğu köklerde üç kuyu yer a- lırdı.
ve gelecek burada tayin edilirdi. Bu kuyulardan Mimir' in kay- na­
Yggdrasill' in kökü üçe ayrılır ve ğından bilgelik ödülü gelirdi.
her bir kök farklı bir yere uzanırdı. İkinci kuyu ise kader kuyusuydu.
Birinci kök cehenneme, ikinci kök Bu kuyuda insan ömrünün uzun­
devlerin ülkesine, üçüncü kök ise luğu belirlenir ve buraya Nornlar
insanların yaşadığı topraklara ula­ bekçilik ederlerdi. Yggdrasil ' in
şırdı. İskandinav mitolojisinde tüm kökleri arasındaki üçüncü kuyu
evrenin kaderini çizen bu ağaç zehir kuyusuydu ve yeraltı dünyası
aynı zamanda ilk insanın doğduğu Hel 'in nehirlerinin kaynağını oluş­
ağaç olarak bilinmektedir (Sturlu­ tururdu (Wilkinson 20 1 0:92,93).
son 1 923).

Zigurrat
(Roaf M.,1996)

88
HAYAT AGACI

Yakut inanışında yaratıcı olan ağacının yaprakları at derisi ka­


Ana tanrı hayat ağacının kökünde dardı. Anlatılanlara göre bu ağacın
yaşamaktaydı (Öge! 2002). yanına kimse yaklaşamazdı. Ağa­
Kuran, Tevrat ve İncil' de cen­ cın üstünden de altın gibi parılda­
nette yer alan dört ırmaktan söz yan bol köpüklü sular fışkırırdı.
edilir. İnanışa göre bu ırmakların Bu sudan içen kişi çok mesut olur,
kaynağı hayat ağacından doğmak­ açlık duygusundan bütünüyle kur­
taydı (Öge! 2002). tulur ve her isteğini elde ederdi.
İbrani mitlerine göre; Adem'den Destana göre ilk insan Ak-oğlan
sonra cennete sağ olarak giren ilk bu ağacın tepesinin bulunduğu gö­
insan olan Hanok, burada kırmızı, ğün üst noktasında yaratılmıştı.
altın renkleri ve güzelliğiyle yara­ Ağacı görünce tepesinden fışkıran
tılan her şeyin ötesinde olan hayat suların altına girmiş ve doya doya
ağacını görmüştü. Ağacın dalları sularından içmişti. Böylece insan
bütün cennet bahçesini kaplamak­ yaşamı elde etmişti (Öge! 2002).
taydı ve köklerinden dört kollu bir Türk mitolojisindeki hayat ağacı
ırmak doğmaktaydı. Bu ırmağın Bay Terek (Bay Direk) olarak ad­
her bir kolundan süt, tereyağı, bal landınlırdı. Bay Terek gök tepe ile
ve şarap akıyordu. Tanrı sık sık yeri birbirine bağlardı. Yaşam dön­
cennetteki hayat ağacının geniş güsü adeta onun üzerinden işlerdi.
gölgesinde dinlenirdi (Graves-Pa­ Ölen bir insanın ruhu kuş olup
tai 2009: 1 1 O). uçar, Bay Terek'in gökteki dalla­
Türk mitolojisinde hayat ağacı rına konardı. Bay Terek' in yaprak­
motifi ayrıntılı bir şekilde işlen­ lan üzerinde insanların ismi yazar­
miştir. Yakutlara göre dünya sekiz dı. Kuş yapraklar üstünden kendi
köşeliydi ve yerin tam ortasında ismini bulur ve o yaprağa konardı.
sarı göbeği bulunuyordu. Dünya Yeni canlar ise Bay Terek'in göv­
göbeğinin tam ortasında da yüce desini kullanarak yeryüzüne iner
bir ağaç bulunuyordu. Bu ağaç kadınların rahmine düşerdi (Bey­
tanrının süsleriyle bezenmiş, gö­ dili 2005).
ğün görünmezliğine kadar yükse­ Türk mitoloj isinde ağaç motifi
len çok ulu bir ağaçtı. Gök yedi çok büyük önem taşımaktadır. İna­
kattan oluşmaktaydı. Bunun üs­ nışa göre öbür dünyada yer alan
tünde durmaksızın dönen "dokuz bir çeşit yaşam ağacının her yap­
felek çağrısı" bulunurdu. Bu ulu rağı yeryüzünde yaşayan bir insanı
ağaç adeta yer ile göğü birbirine simgeliyordu. Bu ağacın yaprağı
bağlıyordu. Hayat ağacının göv­ sararıp dalından düşünce o yapra­
desi som gümüştendi ve ışıl ışıl ğın yeryüzündeki tezahürü olan
parlardı. Ağacın gövdesinden kut­ kişi de hayata veda ederdi (Beydili
sal bir kaynak çıkardı. Bu su altın 2005).
renginde parıltılar saçardı. Hayat

89
HAYAT AÔACI

Buryatlarda süt gölünde bulunan birleştiren dünya direğidir. Burada


yaşam ağacını Abırga ve Acırga oturan kral gökyüzündeki tanrıya
adındaki ejderhalar beklemekte­ yakındır. Bu sebeple krallar tanrı
dirler. Bazı Orta Asya kültürle­ ile özdeştirilirler. Babil kulesi de
rinde Abırga yaşam ağacının göv­ işte böyle bir dünya direğidir. O
desine dolanmış halde tasvir edilir gök ve yeri birleştirir ve merke­
(And 2007:88). zinde tanrıya ulaşmak için bir kapı
Türk mitolojisindeki hayat ağacı vardır. Zaten Babil "babilu" tanrı
inancının benzeri çok daha eskiye, kapısı anlamına gelmektedir. Babil
Mezopotamya kültürüne kadar ge­ kulesi ve zigurat, pek çok kültürde
ri gitmektedir. Mezopotamya'da inanılan yaşam ağacının sembolik
zigurat adı verilen kat kat ve pira­ yansımalarıdır. Yeryüzünün göbe­
mitlere benzeyen bir dağı andıran ğinden doğan ve göğün tepesine
kutsal yapılar vardır. Zigurat koz­ varan bir yaşam ağacı (Eliade
mos 'tur ve zirvesi de dünyanın 2002 b).
merkezidir. Bu sebeple Sami dün­ Çingene mitolojisinde de ağaç
yasında bu kozmik dağların önemi tapınımı büyük önem taşır. Çin­
çok büyüktür. Zigurat gök ile yeri gene inancında Tüm Tohumlar A-

Albert Durer'in
İlk günah tablosu
(Boardman J.,1985)

90
HAYAT AGACI

ğacı olarak adlandırılan ağaç bir Sonrasında ise ağacın yaprakların­


nevi hayat ağacıdır. Yeryüzündeki dan ilk insanlar yeryüzüne düşer­
tüm bitkilerin yaratıcısı olan bu ler (Berger 2000).
ağacın kökleri bir yılanın ağzında­ Hıristiyan inanışında haç, evre­
dır. Tüm tohumlar ağacı görkemli nin güçlü bir dayanağı olan ölüm­
dallarıyla gökyüzüne yükselir. süz bir ağaç olarak kabul görürdü.
Üzerinde şimşekler çakan bu ağa­ Bu ağacın "dünyanın merkezine''
ca bakan kişiler gençleşirler. Şim­ Golgoto'ya dikilmiş olan hayat
şekler şifalı bitkileri Tüm Tohum­ ağacı olduğu anlatılırdı. İsa Golgo­
lar Ağacından çalarak erkek su to 'da inanışa göre Adem ' in yara­
cinleri Nivasi'lere verirler. İnanışa tıldığı ve gömüldüğü yerde çar­
göre Nivasiler uykuda olan bir çin­ mıha gerildi. İsa'nın akan kanı
gene kızıyla ilişkiye girince bu kız Adem' i vaftiz etmiş ve bu kanla
büyücü bir kadına dönüşür. İşte ilk günahın bedeli ödenmiştir. Söy­
Nivasiler şimşekten aldıkları şifalı lenceye göre İsa'nın çarmıhının al­
bitkileri bu büyücü çingene kadın­ tında kanının suladığı toprakta
larına verir. Bir inanışa göre çam kutsal bitkiler yeşermişti. Bu bit­
ve söğüt ağaçları evlendirilirlerse kiler zeytin, buğday ve üzüm ola­
(toprağa yan yana dikilerek birbir­ rak belirtilmiştir (El iade 2003 b).
lerine bir iple bağlanırlar) Noel ge­ Zerdüşt inancında ilk insan Yi­
cesi Tüm Tohumlar Ağacı insan­ ma tıpkı Adem gibi ölümsüzken
lara görünür (Berger 2000). işlediği bir günah yüzünden hem
Çingene mitoloj isine göre dün­ kendisinin hem de bütün insan so­
yanın yaratılışı bir ağaçla başlar. yunun ölümlü olmasına neden ol­
Tanrı bir gün büyük suya değne­ muştur. Haoma ya da Gaokerena
ğini atar ve burada ulu bir ağaç ye­ adındaki yaşam ağacını Tanrı Abu­
şerir. Şeytan bu ağacın gölgesinde ra Mazda ilk olarak Haraiti Da­
oturuyorken Tanrı ondan denize ğı 'na dikmişti. B ir örneği cennette
dalıp kum çıkarmasını ister. Böy­ bulunan bu ağaç tüm bitkilerin
lece dünyayı yaratacaktır. Şeytan kralı olarak tanımlanır. Bu ağacın
denize dalar ancak her defasında tadına bakan ölümsüzlüğe ulaşı­
kendi adını söyleyerek daldığı için yordu. Ehriman (kötülük ilkesi),
kum çok ısınır ve şeytanı yakar. Abura Mazda'nın diktiği bu ağaca
Bu dokuz kez böyle olduktan son­ saldırması için bir kertenkele ya­
ra şeytan Tanrının adını anarak de­ ratmıştı. Bu kertenkele Adem ve
nize dalar ve bu kez kum çıkar­ Havva'yı ayartan yılan motifinin
mayı başanr. Tanrı bu kumdan dün­ bir yansımasıdır. Bu genel hatla­
yayı yaratır. Bundan sonra şeytan rıyla 'cennetten kovulma' mitosu­
ağacın altında tek başına yaşamak nun İran inançlarındaki varyantıdır
ister. Tanrıyı kovmak isteyen şey­ ve hikayenin gidişatı neredeyse
tanı güçlü bir boğa alıp götürür. aynıdır (And 2007:86).

91
HELLENİON OTU

HELLENİON OTU. Mitoloj ide doğmaktadır. Bu mitin bir başka


yer alan hellenion otu bir başka versiyonunda ise Kanabos yılan
isimle andızotu adıyla da bilinir. sokması sonucu yaşamını yitirince
Bu otun Latince adı inula heleni­ yakın dostları Helene ve Menelaos
um' dur. Bu bitki eski çağlardan onu Kanope adasına gömerler. He­
beri şifacılıkta kullanılmıştır. Di­ lene bu genç dostunun ölümüne
ğer bitkisel droglara göre yan et­ öylesine üzülür ki döktüğü göz­
kisi az olduğundan tedavi ama­ yaşlarının suladığı topraktan Hel­
cıyla kullanımı yaygındır. Özel­ lenion otu yeşerir (Grimal 1 997).
likle kuvvet arttırıcı, öksürük ke­ Helene 'nin yaşadığı bir baş­
sici safra ve idrar söktürücü özel­ ka olayda ise Menelaos, Aithiopi­
likleri bilinmektedir (Baytop 1 999). ya'ya sefere giderken biricik kansı
Yunan mitoloj isinin kadın kah­ Helene'yi yakın arkadaşı ve kom­
ramanlarının başında gelen He­ şu ülke kralı Thonis' e emanet eder.
lene, uğruna tam on yıl boyunca Ancak kral Thonis, Helene 'nin gü­
savaşılan, güzelliği yüzünden bir zelliğine kayıtsız kalamaz ve ona
ülkenin yok oluşuna sebep olan ef­ karşı yakınlık hissetmeye başlar.
sane bir kişiliktir. Helene, Erinye­ Bu durumu fark eden karısı Poly­
ler yüzünden delirince kendini asa­ damna, Thonis' i Helene' den uzak
rak yaşamına son vermişti. İşte tutmak için Pharos adasına gönde­
Helene 'nin kendini astığı ağacın rir. Ancak Pharos adasının dört bir
altında sihirli bir ot peyda olmuştu. yanı yılanlarca sarılmıştır. Bunu
Bu ot yılan sokmalarına karşı şifa düşünen Polydaınna , kocasına yo­
taşımaktadır (Helene 'nin ölümü ile la çıkmadan evvel yılanlardan ko­
ilgili ayrıca bakınız Akkavak mad­ runması için sihirli ot Hellenion'u
desi; Grimal 1 997). verir (Grimal 1 997).
Helene'nin yaptığı bir gemi yol­
culuğundan bahsedilir. Bu yolcu­ HİNDİSTAN CEVİZİ. Doğu mi­
luk muhtemelen Troya savaşından toloj isinde meyveleri insan başına
önce olmuştur. Helene'nin bu yol­ benzeyen bir ağaç vardır. İsmi Vak­
culuğunda gemisine kaptanlık eden vak olan bu ağacın meyveleri
Kanobos 'u yılan sokar ve Kana­ büyük bir olasılıkla Hindistan ce­
bos ölür. Helene kaptana bir ce­ vizidir. Bu ağaçtan Tou Yeou ye­
naze töreni düzenler ve onun adını dinci yüzyılda yazdığı "Tong Tien"
Nil ' in denize döküldüğü yerde bu­ adlı eserinde bahsetmiştir. Mitosta
lunan şehre verir (Kanapos). He­ Arap denizciler uzun bir deniz yol­
lene aynı zamanda Kanabos 'u so­ culuğunda bir adada konaklamış­
kan yılanı öldürerek onun zehrini lar. Bu adada meyveleri çocuk
alır. İşte belki de Helene'nin adıyla şeklinde olan ve kendisi de insan
özdeşleşmiş Hellenion otu'nun başı biçiminde bir ağaç görmüşler.
yılan sokmasıyla ilişkisi bu mitten Ağacın meyveleri yani çocuklar

92
HIYAR

"vak vak" diye ses çıkanyorlannış. distan cevizlerinin hem sütünden


Vakvak ağacı adı da buradan geli­ hem iç meyvesinden hem de araç
yormuş (Tokmakçıoğlu 2006; ay­ gereç yapımı için kabuğundan fay­
nca bkz: Vakvak ağacı maddesi). dalanılıyordu. Tahiti 'de ilk Hindis­
Bir zamanlar Banks adalarında tan cevizinin Tuna isimli yılan
yaşayan bir büyücü kendi yaşadığı balığının başından ortaya çıktığına
adanın hemen yanındaki adada ya­ inanılırdı. Buna göre Ay tanrıçası
şayan bir kadına aşık oldu. Ancak Hina yılan balığına aşık olmuş. Hi­
kadın, büyücünün evlenme tekli­ na 'nın erkek kardeşi Maui yılan
fini küstahça reddetti. Bu davra­ balığını öldürmüş ve Hina'ya bu
nışa çok kızan büyücü bambulara balığın başını vererek onu toprağa
bazı güçler yükledi ve bu bambu­ dikmesini söylemiş. Ancak Hina
ları kadının yaşadığı adanın yö­ yılan balığının başını nehrin kena­
nünde tutarak rüzgarın bambu­ rında unutmuş . Ertesi gün tanrıça
lardaki büyüsel etkiyi kadının ya­ kardeşinin söylediklerini hatırla­
şadığı adaya götürmesini sağladı. mış ve balığın başını gömmeyi
Kısa süre sonra kadının yaşadığı unuttuğu için telaşlanmış. Hina
adada çok büyük bir salgın hasta­ nehir kenarına geldiğinde görmüş
lık baş gösterdi. Adada hastalığa ki balığın başını unuttuğu yerde
yakalanmayan neredeyse bir kişi kocaman bir hindistancevizi ağacı
bile kalmamıştı. Adadakiler büyük yükselmiş (Mythencyclopedia 2007).
bir servet ödeyerek büyücüyü ikna
ettiler ve ondan aldıkları şifalı Hin­ HIYAR. Mezopotamya, insanın
distan cevizlerini adalarına götür­ toprağa hükmettiği, tarım kültürü­
düler. Hastalığın girdiği evlerin nün tohumlarının atıldığı en erken
kapısına Hindistan cevizinin sü­ bölgelerden birisidir. Bununla iliş­
tünden döktüler. Bu sayede adada kili olarak Mezepotamya mitoloji­
yaşayanlar salgın hastalıktan kur­ sinde toprağın nimetleri; bitkiler
tulabildiler (Rivers 200 1 ). çok büyük rol oynamaktadır. Nip­
Bali' de ve Güney Selebes adala­ pur'da bulunan tabletler üzerinde
rında bir çocuk doğduğu zaman rastlanan "Şifalı B itkiler Mitosu'',
"yaşam bitkisi" olduğuna inanılan Mezopotamya' da en eski çağlar­
Hindistan cevizi ağacı dikilirdi. Bu dan itibaren insanın bitkilerin fay­
ağaç doğan çocuğu temsil ederdi dalarından fazlasıyla haberdar oldu­
ve onunla birlikte büyürdü. Çocu­ ğunun kanıtıdır.
ğunun göbek bağının yıkandığı Bir zamanlar tatlı suların bilge
suyla dikilen Hindistancevizi ağa­ tanrısı Enki, güzel kansı Ninsikilla
cına can suyu verilirdi (Frazer ile eşsiz ülke Dilmun'da tanrılara
1 992). yaraşır bir hayat yaşıyordu. Dil­
Tropik bölgelerde yaşayan insan­ mun ülkesi kötülüğün, çirkinliğin
lar için büyük önem taşıyan Hin- olmadığı çok özel bir ülkedir. Bu

93
HIYAR

ülkede hastalık, yaşlılık ve hatta verir. Uttu'nun istedikleriyle gelen


ölüm yoktu. Ülkedeki tüm canlılar Enki tanrıçayı döller ve böylece
barış içinde kimseye zarar verme­ bitki tanrıçası sekiz bitki dünyaya
den yaşarlardı. Öyle ki buradaki getirir. Enki bu bitkilerin tadına
aslanlar bile yırtıcı değildi. Bu bakmak ister ancak bir an için ken­
ülke dertsizlerin ülkesiydi. Ancak disini kaybeder ve sekiz bitkiyi de
her şeyi ile kusursuz olan Dil­ yer, bitirir. Enki 'nin bu aç gözlü­
mun 'un bir eksiği vardı; o da tatlı lüğü tanrıça Ninhursag' ı çok öfke­
su idi. Günlerden bir gün Ninsi­ lendirir. Ninhursag Enki 'ye şifasız
killa ülkeye tatlı su gelmesi için hastalıklar salar ve küsüp gider. Bu
Enki 'ye dertlenir. Dertsizlerin ül­ yaşananlar cennet ülke Dilmun'un
kesi Dilmun'da kansının mutsuz tüm düzenini tersine çevirir. Top­
olmasını görmek istemeyen Enki rak Ananın küsmesi kargaşaya
derhal güneş tanrı Utu 'ya bu so­ sebep olur öte yandan Enki hasta­
runu bildirir. Utu, Dilmun 'a tatlı su lığın verdiği acıyla inim inim inle­
getirir ve Dilmun' un dört bir ya­ mektedir. Bu soruna çözüm bul­
nında tarım alanları oluşur. Dil­ mak işi tilkiye düşer. Tilki Ninhur­
mun bereketli ürünlerle dolar taşar. sag' ı ikna eder. Ninhursag Enki' yi
Bundan sonra Enki Toprak ana acılar içinde görünce yüreği da­
Ninhursag'ı döller. Böylece pek yanmaz. Toprak ana oğlu Enki 'yi
çok tanrıça dünyaya gelir. Enki bu kucağına oturtur ve ona şefkatle
tanrıçalardan bir kısmıyla birlikte nerelerinin ağrıdığını sorar. Enki
olur. Bir keresinde bataklık kena­ sırasıyla ağrıyan sekiz yerini sayar.
rında daha yeni doğmuş olan tan­ Tanrıça Ninhursag Enki ' nin hasta­
rıça Ninkur ' u görür ve ona aşık lanan her uzvuna karşılık bir şifa
olur. Enki Ninkur 'u dölleyince tanrısı yaratır. Böylece şu tanrılar
Ninkur bitki tanrıçası Uttu'yu dün­ dünyaya gelir ve bunlar Enki ' nin
yaya getirir. Gördüğü her tanrıçayı ağrıyan kafasını, çenesini, dişini,
döllemek isteyen Enki Uttu'yu da ağzını, boğazını, kolunu, kaburga­
döllemek ister. Ancak Toprak ana sını iyileştirirler. Ninhursag ' ın do­
Ninhursag Uttu'ya, Enki ' ye kolay ğurduğu Abu bitkilerin kralı i lan
teslim olmaması için nasihatta bu­ edilir. Ninkasi arzuyu doyurması
lunur. Uttu, toprak Ana'nın nasi­ için görevlendirilir. Ninti ay krali­
hatlerine uyarak, Enki 'ye hıyar, çesi olur. Ensag Dilmun 'a efendi
üzüm ve elma getirmeden kendi­ seçilir. Nintulla Magan' ın efendisi
sini dölleyemeyeceğini söyler. olur. Ninsutu Ninazu 'yla, Nazi
Bunu duyan Enki hemen bahçı­ Nindra'yla ve Azimua Ningiszida
vana gider ve bahçesini sulayan ile evlendirilir (Kramer 2000).
kanallara coşkun sular akıtır. Bah­
çıvan Enki'ye duyduğu minnetin HODAN. Zembil çiçeği olarak bi­
karşılığında üzüm, elma ve hıyar linen bu bahar bitkisi melankoliyi

94
HULUPPU AGACI

önleyen bir güce sahiptir. Bu özel­ aşk tuzağına çekecek olsa ona
liğiyle eski çağlardan beri tanınan türlü eziyetlerde bulunmaktadır.
hodandan antik yazar Pilinius "ne­ Gılgamış İştar'ın aşk teklifini red­
şe veren bitki" olarak bahseder ve dedince tanrıça küsmüş ve büyük
şarabın içine katılarak içildiğini bir öfkeye kapılarak gökyüzü tan­
anlatırdı. Rivayete göre içkinin rısı Enli!' den intikamını almak için
içine atılan birkaç hodan yaprağı gökyüzü boğasını serbest bırakma­
aşıklara cesaret verir, erkeklerin sını istemiştir. Böylece Gılga­
gelin adaylarına rahatça evlilik mış' ın kenti Uruk'u yerle bir et­
teklif etmelerini sağlardı (Somer mek niyetindedir. Bu arada Gılga­
2003 ) . mış da tanrıçayı küstürdüğü için
pek memnun değildir. Onun gön­
HOROZİBİGİ. Horozibiği her­ lünü almak için çok değerli bir
kesin ilgisi üstünde olsun, insanlar ağaç olan Hullupu' dan tanrıçaya
ve tanrılar sadece onu seyretsin is­ bir taht armağan etmek ister. Bu
termiş. Bu yüzden de çiçeklerin en muhteşem ağacın gövdesinde tan­
sevileni; gülü çok kıskanırmış. rıça Lilith'in evi vardır. Ayrıca
Ancak gül tek mevsim açıp solar ağacın dallarında aslan-kartal birle­
horozibiği ise dön mevsim açma­ şimi bir kuş, köklerinin altında ise
ya doymazmış. İşte çiçekleri hiç yılan yaşamaktadır. Gılgamış Hul­
solmayan bu bitki Yunan mitoloji­ luppu ağacını keser ve Uruk'a gö­
sinde ölümsüzlük sembolü olarak türür ancak taht yapmaya fırsat
kullanılır ve ölümsüzlerin yani tan­ bulamaz. Çünkü yeraltı tanrıçası
rıların tasvirlerinde yer alırdı. Ana­ ve İştar' ın kardeşi Ereşkigal bütün
dolu' da benzerliğinden ötürü tilki güzel şeylerin İştar' a hediye edil­
kuyruğu olarak da adlandırılan bu mesini kıskanır. Bu sebeple Hu­
bitki Aztekler zamanında önemli luppu ağacına kendisi sahip olmak
bir tarım ürünü olarak üretilmişti ister. Hemen yeraltından yukarıya
(Somer 2003). doğru bir tünel kazar ve Huluppu
ağacını bu tünelden aşağıya çeker.
HULUPPU AGACI. Mezopo­ Bunun üzerine Gılgamış dostu En­
tamya mitolojisinde Uruk kentinin kidu 'yu Huluppu ağacını geri ge­
efsane kralı Gılgamış ile aşk tanrı­ tirmesi için Yeraltı dünyasına gön­
çası İştar (İnanna) arasında yaşa­ derir. Ancak burası çok büyük teh­
nan bir küslük anlatılmaktadır. likelerle dolu bir dünyadır. Bu
Buna göre İştar, Gılgamış ile kut­ yüzden Gılgarnış Enkidu yola çık­
sal evlilik ·'hieros gamos" gerçek­ madan evvel ona bazı tavsiyelerde
leştirmek ister. Ancak güçlü kral bulunur:
Gılgamış tanrıçanın gücü altında "Eğer bugün Yer altı dünyasına gi­
ezilmek, ona boyun eğmek iste­ dersen, Kutsal şeyler önünde başını
mez. Çünkü tanrıça hangi erkeği eğmemelisin. Temiz elbise giymeme-

95
ffiJLUPPU AGACI

!isin. Yoksa hemen senin biryabancı ve yeraltından kurtulur. İki arkadaş


olduğunu anlarlar. Mermer şişeler­ birbirine neşeyle kavuşurlar. En­
deki güzel kokulardan sürünmeme­ kidu yeraltında gördüğü her şeyi
lisin, Onlar güzel kokuyu alınca Gılgamış'a uzun bir masal gibi an­
hemen başına toplanır/ar. latır. Huluppu ağacı ise böylece bir
Silahını yer altı dünyasına düşürme­ sır olur (Gezgin, İ. 2009).
me/isin. Yoksa o silahla öldürülmüş
olanlar hemen başına toplanırlar. HURMA. Hurma, Arap yarıma­
Eline sopa almamalısın, dasında en bol yetişen ağaçlardan
yoksa ruhlar senden korkarlar. birisidir. Meyvesi özellikle İslam
Ayağına ayakkabılarını giymeme/i­ dünyası tarafından çok sevilir ve
sin. Yerde gürültü etmemelisin. kutsal kabul edilir. Kuran' da Mer­
Çok sevdiğin karını öpmeme/isin, yem suresi 23 . ve 25. ayetlerde
Kin beslediğin karını dövmemelisin, Meryem ' in İsa peygambere do­
Sevdiğin çocuğunu öpmeme/isin, ğum yaparken bir hurma ağacının
Kin duyduğun çocuğunu dövmeme­ dalına tutunduğu ve İsa peygam­
lisin, Yoksa cehennem sana homur­ ber doğarken üzerine hurma mey­
dayabilir. Ve yakalar seni veleri düştüğünden bahsedilir. Bu
Hasta yatağında yatan Ninazu 'nun İsa'nın ilahi özelliğinin bir işareti
anası. Ve çıkarır kutsal omuz/arın­ olarak görülür. "Meryem ona ha­
dan şalını Yok olur artık Pahalı bir mile kaldı. Bunun üzerine onunla
parfiim şişesine benzeyen memeleri " (karnındaki çocukla) uzak bir yere
Ancak ne var ki Enkidu yer altı çekildi. Doğum sancısı onu bir
dünyasındaki bitki tanrıçası Nin­ hurma ağacına (dayanmaya) sev­
Asu' nun kusursuz güzellikteki ketti. «Keşke, dedi, bundan önce
çıplak vücudunu görünce Gılga­ ölseydim de unutulup gitseydim!»
mış 'ın tüm uyarılarını unutur ve Aşağısından (İsa yahut melek )
bir ölümlü olarak hemen temiz bir ona şöyle seslendi: «Tasalanma!
gömlek giyinerek güzel kokularla Rabbin senin alt yanında bir su
bedenini tanrıça için çekici kıl­ arla vücuda getirmiştir.» «Hurma
maya çalışır. O zaman yeraltının dalını kendine doğru silkele ki,
bekçileri onun ölümlü olduğunu üzerine taze, olgun hurma dökül­
anlarlar ve onu orada hapsederler. sün» (Schimmel 2004; Meryem
Arkadaşının ölüler ülkesinde kal­ Suresi, Kur'an-ı Kerim).
masına kahrolan Gılgamış tanrılar­ İsa'nın pek çok ismi bulunmak­
dan yardım ister ancak kimse ona tadır bu isimlerinden birisi de hur­
yardım etmez. Son çare olarak ma ile yakınlığını gösteren Zu 'n
Gılgamış Ereşkigal'in kocası ölü­ -nah le: hurma ağacı sahibi' dir
ler ülkesinin efendisi Nergal' den (Yıldırım 2008:420).
yardım ister. Nergal ona yardım İbnü'ül Arabi, Allah' ın Ademi
eder ve böylece Enkidu ölümden yarattıktan sonra onu yarattığı top-

96
HURMA

raktan arta kalanla bir hunna ya­ hunna ağacının meyve vennesini
rattığını belirtmektedir. Buna göre sağladığı anlatılır. Bir başka za­
hunna ağacı, Adem' in kız kardeşi mandaysa peygamber kırk kişinin
olarak kabul edilir. Dolayısıyla gözü önünde kuru bir hunna ağa­
hunna bütün Adem soyunun halası cını meyve verecek hale dönüştü­
konumundadır (Kocabıyık 2009:22). rür. Rivayete göre Hz. Muhammed
Bunun yanı sıra Kuran'da hur­ minber yapılmadan önceleri hut­
ma pek çok yerde adı geçen bir mey­ besini hunna kütüğüne dayanarak
vedir. Çoğunlukla zenginliğin ve okunnuş, minber yapıldıktan son­
bereketin işareti olarak gösteril­ ra hunna ağacı, peygamber artık
miştir. Dünyanın pek çok yerinde hutbesini kendisine dayanarak o­
Müslümanlar kutsal topraklardan kumayacağı için çok üzülmüş ve
gelen hunnayı özellikle ramazan acısından gözyaşları dökmüştür
aylarında tüketmektedirler. Siyer­ (Ergun 2004: 95).
i Nebi'de (Peygamberin Hayatı) Bir Çin söylencesinde adı Chih
Hz. Muhammed'in çocukken ha­ olan bir rahip günün birinde odun
lası Atike'nin bahçesindeki bir toplamak amacıyla dağa çıkar. Bu-

Muhaınrned'in
halası Atike'nin
bahçesindeki
kurumuş hurma
ağacını yeşertmesi
(And M. 2007,s.36)

97
HURMA

rada bir mağara görür ve mağaraya yük önem verilirdi. Bir kişi beyaz
girdiğinde iki yaşlı adamı oturmuş giysiler giyinerek ağaca tırmanır
satranç oynarken bulur. Satranç ve daha önce kullanılmamış bir
oynayan adamların çevresinde o­ kaba, asalak bitkiyi hiç dokunma­
yunu seyreden başkaları da vardır. dan düşürür ve kabı içindeki de­
Chih satırını bir köşeye koyup ğerli bitkiyle yere atardı. Daha son­
oyunu izlemeye koyulur. Ancak ra bitki bu kap içinde kaynatılır ve
bir zaman sonra kamının açlığını sihirli bir sıvı elde edilirdi. Bu sıvı
fark eder ve oyun bitmediği halde kurşun geçirmez etkiye sahipti
yavaş yavaş kıpırdanmaya başlar. (Frazer 1 992).
Onu izleyen bir adam küçük bir Gine'de Great Bassam'da top­
hurma çekirdeğini Chih'e uzata­ raktan iyi bir hasat almak amacıyla
rak, çekirdeği emmesini söyler. her yıl hasattan evvel bir tören dü­
Chih çekirdeği emer, bu şekerli tat zenlenirdi. Bu törende kadınlar
ona tüm açlığını ve susuzluğunu öküzlerin karşısına dizilerek "öküz
unutturur. Epey bir zaman sonra ağlayacak" şarkısını söylerler ve
yaşlı adamlardan biri Chih 'e bu hayvanları ağlatmak için gözlerine
mağarada oldukça uzun bir zaman hurma şarabı sıçratırlardı (Gaster
geçirdiğini ve artık gitmesi gerek­ 2000).
tiğini söyler. Chih yerinden doğru­ Mezopotamya ve Akdeniz kül­
lur ve gitmek için satırına uzanır türünde dünyada her şeyin aşk ve
ancak satırın sapı toz olup dökülür. cinsellik yasasıyla yönetildiği fel­
Sonunda yaşadığı yere dönen sefesi oldukça yaygın bir düşün­
Chih, her şeyin çok ama çok de­ ceydi. Yahudi mistik yorumcusu,
ğiştiğini şaşkınlık içinde seyreder. tüm bitki türlerinde ve madenlerde
İşte o anda o mağarada en az bir cinsiyet ayrımı olduğunu ancak bir
asır geçirdiğini fark eder. Mağa­ tek hurmanın bir cinsiyeti olmadı­
rada satranç oynayan adamlar ve ğını belirtmiştir (Eliade 2002b) .

onu seyredenler, ölümsüzlerden­ Eski Türklerde ve Osmanlı kül­


dir. Chih'in mağarada emdiği hur­ türünde düğünlerde büyük bir so­
ma çekirdeği onun bir asır bo­ panın üstü çeşitli süslerle be­
yunca açlığını ve susuzluğunu gi­ zenmiş sembolik bir ağaç dolaştı­
dermiştir. Hurma meyvesi Çin'de rılırdı. Bu ağaca nahıl ismi veri­
kutsal kabul edilir (Mackenzie lirdi. Nahıl'ın üzerindeki süsler dü­
1 996). ğün sahibinin zenginliğine göre
Yerlilerde hurma ağacının yap­ çeşitlenirdi. Üzerine simli iplikler,
rakları ve dövülmüş hurma mey­ çeşitli meyveler, renkli şeker süs­
vesi yaraları iyileştirmede merhem lemeleri ve değerli takılar, boncuk­
olarak kullanılırdı (Rivers 2001 ). lar asılırdı. Bu süslü ağaç sem­
Kamboçya' da hint hurmasının üze­ bolünün adı Arapçadan gelmekte­
rinde yaşayan asalak bitkilere bü- dir. Arapça nahıl "hurma ağacı"

98
HÜSNÜYUSUF

demektir. Bugün Anadolu 'nun ba­ nın yanıydı. Burada hünnap ağa­
zı yerlerinde devam eden bu gele­ cı "Sidretü'l Münteha" "Uzaktaki
nek Osmanlı' da son derece ciddiye Ağaç" olarak belirtilmiştir (Eliade
alınan bir iş, hatta sanattı. Osman­ 2003c; ayrıca bz. Sidretü'l Mün­
lı ' da süsleme işini yapacak nahı! teha ve Sedir maddesi).
sanatçıları bile vardı. Nahı! düğü­
nün ve dolayısıyla evlenen çiftin HÜSNÜYUSUF. Gugu çıçegı
yuvalarının bereketini simgeliyor­ adıyla da bilinen hüsnüyusuf ka­
du (Arıkan 2007). ranfil ailesine ait bir bahar çiçeği­
dir. Adı "Yusuf'un güzelliği" anla­
HÜNNAP AGACI. Lotis, güzel­ mına gelir. Yusuf peygamber, Ya­
ler güzeli bir nymphaydı. Meyve kup peygamberin on iki oğlu ara­
bahçelerini korumakla görevli tan­ sında en çok sevdiği, en bağlı ol­
rı Priapos bu güzel nymphaya aşık duğu oğludur. Yusuf peygambere
oldu. Yakaladığı her fırsatta Lotis'i dünyadaki tüm güzelliğin yarısının
sıkıştınp elde etmenin yollarını arı­ verildiği belirtilmektedir. Gerçek­
yordu. Bakire Lotis sürekli Pria­ ten de peygamberin çok güzel bir
pos 'u kolluyor onun geldiğini gö­ yüzü olduğundan bahsedilir.
rünce hemen kaçıyordu. Hatta bir Yusuf peygamber gençlik yılla­
keresinde Lotis Mainadların ara­ rında bir rüya gördü. Rüyasında
sında uyurken Priapos bunu fırsat güneş, ay ve on bir yıldız ona sec­
bilerek üzerine atıldı. Ancak Sile­ de ediyorlardı. Bu rüyayı hemen
nos 'un eşeği tam o anda var gücüy­ babası Yakub'a anlattı. Yakub rü­
le anınnca tüm Mainadlar uyandı yasının çok hayırlı olduğunu ama
ve Priapos niyetini gerçekleştire­ bunu asla kardeşlerinin ve bir ya­
medi. Artık tanrıdan kaçmaktan bancının duymaması gerektiğini
bıkıp usanan Lotis bir bitkiye dö­ söyledi. Ancak Yakub'un karısı
nüşmek için tanrılara yalvardı. Böy­ Yusuf'un rüyasını kardeşlerine an­
lece Lotis, kırmızı çiçekli güzel latınca on bir kardeş Yusuf'a bü­
Hünnap ağacına dönüştürüldü (Gri­ yük bir kin duydular. Hem zaten
mal 1 997). babaları Yusuf'u onlardan daha
İslam inancında göğün yedinci çok seviyordu. Kardeşler Yusuf'un
katında yani sonunda Sidre adında rüyasındaki güneşin, babaları Ya­
bir ağaç olduğuna inanılır. Sidre, kub, ayın anneleri, on bir yıldızın
Arapça'da hünnap ağacına karşılık da kendileri olduğunu düşündüler.
gelir (Hançerlioğlu 1 993; ayrıca Bunun üzerine aralarında plan
bz.Sidretü' l Münteha ve Sedir yapıp Yusuf'u bir kuyuya attılar ve
maddesi). babalarına da kardeşlerini bir kur­
İslam mitolojisine göre Muham­ dun yediğini söylediler. Ancak kar­
med' in Kuran' ın ayetlerini ikinci deşlerden Yehuza, Yusuf'un ölme­
kez gördüğü yer bir hünnap ağacı- sini istemiyordu ve diğerlerinden

99
HÜSNÜYUSUF

gizli, her gün ona yemek götürü­ dinin başında toplanacağını söy­
yordu. Bir gün Yusuf'un atıldığı ledi. Gerçekten de kısa süre sonra
kuyunun yolundan geçen bir ker­ ilk mahkumun iftiraya uğradı ğı
van su içmek için orada durakla­ anlaşılmış ve affedilerek eski işi ne
yınca Yusuf kurtuldu ve Mısır yani firavunun hizmetine geri alın­
yolculuğu başladı. Mısır'a getiri­ mıştı. Diğer mahkum ise infaz
len Yusuf güzel kıyafetler giydiri­ edilmişti. Böylece Yusuf'un rüya
lip esir pazarında satışa çıkarıldı. yorumları doğrulanmıştı.
Yusuf'un cemali o kadar güzeldi Bir gün firavun gördüğü bir rü­
ki ona biçilen fiyat gitgide tırma­ yayı hizmetkarlarına anlattı ve yo­
nıyordu. Sonunda Mısır azizi Yu­ rumlamalarını istedi . Ancak ül­
suf'u satın aldı ve evine götürdü kenin tüm kahinleri ne kadar uğ­
ancak azizin genç karısı Yusuf'un raştıysa da bu rüyayı yorumlaya­
güzelliğine karşı ilgi duyunca onu madılar. Firavunun yanında hiz­
baştan çıkarmak için köşeye sıkış­ metkar olan ve bir zamanlar Yu­
tırdı. "Ey Yusuf1 Saçın ne kadar suf' la aynı hücreyi paylaşan adam
güzel!" dedi. Yusuf karşılık olarak hemen geçmişte Yusuf'un kendi
"cesedimden ilk dökülecek şey o­ rüyası için yaptığı yorumu hatır­
dur" dedi. Kadın "Ey Yusuf1 Göz­ ladı. Böylece firavunun rüyas ını
lerin ne kadar güzel" dedi. yorumlaması için Yusuf'a başvu­
"Cesedimden ilk önce yere akacak ruldu. Firavun rüyasında, yedi ine­
şey odur" diye karşılık verdi Yusuf. ği yedi semiz ineği yerken ayrıca
Kadın "ey Yusuf1 Yüzün ne kadar bir tarafta yedi yeşil başak ve yedi
güzel" deyince Yusuf " O, toprak kuru başak görmüştü. Yusuf Fira­
içindir, toprak, onu yiyecektir" de­ vunun rüyasını yedi yıl bolluk,
di. Ne yapsa Yusuf'u etkilemeyi yedi yıl kuraklık olacak diye yo­
başaramayan kadının gururu kı­ rumladı. Bunun üzerine herkesi
rıldı. Yusuf'a iftira attı ve kocasın­ büyük bir telaş aldı. İnsanlar öle­
dan onu zindana kapatmasını is­ cekleri korkusuyla feryat etti. O
tedi. Zindana kapatılan Yusuf bu­ zaman Yusuf onlara bir tavsiyede
rada iki mahkumla birlikte kalı­ bulundu. Yedi yıl bolluk olan sü­
yordu. Bir sabah mahkumlardan rede bolca tahıl ekmelerini bunlar­
biri rüyasında kendisini üzüm sı­ dan bir kısmını yemek için ayırıp
karken gördüğünü anlattı. Yusuf diğerlerini depolarda saklamala­
onun pek yakında firavuna kendi rını böylece kuraklık olduğunda
elinden şarap içireceğini söyledi. bu ürünle hayatta kalabileceklerini
Bir diğer mahkum ise rüyasında söyledi. Firavun bu genç adamın
başında ekmek taşıdığını ve kuşla­ söylediklerinin doğruluğuna inan­
rın gelip bu ekmekten yediğini dı ve onun zeki tavsiyelerinden ya­
gördüğünü anlattı. Yusuf ona ya­ rarlanmak için Yusuf'u baş müs­
kında asılacağını ve kuşların cese- teşarı yaptı. Böylece Yusuf'un mah-

100
HüSNÜYUSUF

kumiyeti son buldu. Mısır'ın tüm !ara kırgın davranmadı ve hepsini


hazinesi ondan sorulmaya başladı. bağrına bastı. Anasını ve babasını
Mısır sonraki yedi yıl kıtlıktan kendi tahtına oturttu. Onlara
Yusuf'un tavsiyeleri sayesinde büyük bir zenginlik sundu. Ailesi
kurtuldu. Ancak Yusuf un ailesi bu minnetle önünde secde etti. İşte bu
kıtlıkta çok zor duruma düştüler. Yusuf'un rüyasının gerçek olduğu
Kardeşleri Mısır' a gelerek yardım andı (Köksal 2005).
dilendiler; ne var ki onlar karşıla­ Yusuf'un ölümünün ardından
rında bir zamanlar kötülük ettikleri topraktan doğan bir çiçeğe onun
kardeşlerini tanıyamadılar. Ama adı verilmiş ve Yusuf'un cemali­
Yusuf onları tanıdı. Sonra onlara nin bu çiçeğe yansıdığına inanıl­
gömleğini verip gidin bunu baba­ mıştır. Onun "yüzüm toprak için­
nıza götürün dedi. Yakub kendi­ dir, toprak onu yiyecektir" sözleri
sine getirilen gömleğin kokusunu böylece gerçek olur ve Yusuf'un
hemen tanıdı. Bu oğlu Yusuf un güzel yüzü ölümünden sonra top­
kokusuydu. Bütün aile Mısır ' a rağın derinliklerinden yeryüzüne
doğru yola çıktılar. O zaman kar­ Hüsnüyusuf çiçeği olarak yansır.
deşleri Yusuf'u tanıdılar. Yusuf on-

101
l
IHLAMUR ACACI. Yunan mi­ benin içinde hummalı bir koşuş­
tolojisinde Zeus ve Hermes 'in bi­ turmaca içine girmişler. Konukla­
rer fani kılığına bürünerek Phry­ rını memnun etmek için ne yapa­
gia 'yı ziyaretleri anlatılmaktadır. caklarını şaşırmışlar. Bir yandan
Iki tanrı, uzaklardan gelmiş yaban­ onlara ellerinde ne varsa sunuyor­
cılar gibi sokaklarda dolaşıyorlar­ lar bir yandan da tatlı dilleriyle hoş
mış. Akşam bastırınca insanların sohbet ediyorlarmış. Aralarındaki
komşuluk ilişkilerini, yardım se­ uzun yıllara dayanan büyük bağlı­
verliklerini test etmek amacıyla lık ve sevgi bir bakışta anlaşılıyor­
evlerin kapısını çalmışlar. Ancak muş. Karısı yemekle uğraşırken
hangi kapıyı çaldılarsa kapı surat­ yaşlı Philemon ise hazırladığı sı­
larına geri kapanmış, kimse onları cak suyla tanrıların ayaklarını ova­
konuk etmeye yanaşmamış. Hatta rak yorgunluklarını almaya çalışı­
içeriden ziyafet kokusu gelen zen­ yormuş; üstelik onların tanrı oldu­
ginlikleri ambarlarının taşkınlığın­ ğundan haberi olmaksızın. Bu
dan okunan evler bile bu iki gez­ fakir çiftin kendilerine gösterdik­
gine bir tas çorba vermeyi çok gör­ leri misafirperverlikten çok etkile­
müşler. Zeus ve Hermes bu kılık­ nen Zeus ve Hermes sonunda daya­
larıyla dolaşırken son olarak ıssız­ namayarak gerçek kimliklerini
lığın ortasında tek başına derme açıklamışlar. Yaşlı çifti de yanla­
çatma bir kulübenin kapısını çal­ rına alarak ormana doğru yürü­
mışlar. Bu kulübede yaşlı bir çift meye başlamışlar. Henüz kısa bir
yaşıyormuş . Son derece fakir bir mesafe gitmişlerken Baucis ve
hayat sürüyorlarmış. Ancak kapı­ Philemon arkalarına dönüp bak­
daki misafirleri hiç düşünmeksizin mışlar ve tüm kentin sular altında
içeriye buyur etmişler. İkisinin de boğulduğunu görmüşler. Bir tek
gözlerinden sevinç fışkırıyormuş. kendi zavallı kulübeleri ayakta du­
Yaşlı kadın Baucis hemen çalı ruyormuş. Zeus ve Hermes kentte
çırpı ile ocağı uyandırmış ardından yaşayan zalim insanları böylelikle
da evde ne bulduysa hepsini bir cezalandırmışlar. Sonra da yaşlı
tencereye katıp kaynatmaya başla­ çiftin kulübesini mermerden gös­
mış. İki yaşlı insan küçücük kulü- terişli bir tapınağa döndürmüşler.

1 02
ISIRGAN

İçindeki tüm çapullar ise altına dö­ önemli koruyucusuydu. Vücuduna


nüşmüş. Tanrılar onlardan son is­ ısırgan süren Roma askerleri böy­
teklerini sormuşlar. Baucis ve Phi­ lece soğuk hava koşullarından da­
lemon 'un tek isteği hayatlarının ha az etkilenmeyi başarıyorlardı
sonuna kadar bu tapınağın bekçi­ (Somer 2003).
liğini yapmak, yurtlarından kop­ Çingene mitolojisinde toprağın
mamak olmuş. Tanrılar bu dileği altında yaşayan kıllı ve biçimsiz
hemen gerçekleştirmişler. Aradan görünümlü Phuvus'lar aslında kö­
çok uzun yıllar geçmiş ve yaşlı çift tülükten uzak yaratıklardır. Ancak
artık ölüme yaklaşmış. İşte öyle bir kötü alışkanlıkları vardır o da
bir günde ikisi de yavaş yavaş bi­ yeryüzüne çıktıklarında kadınları
rer ağaca dönüşmeye başlamışlar. kaçırmaktır. Bu yüzden yeryüzüne
Dalları ve yaprakları oluşmuş ve çıktıklarında görünmez o lurlar.
en sonunda Philemon meşe, karısı Onları görebilmenin tek yolu baş­
Baukis ise ıhlamur ağacına dönüş­ larındaki üç saç telini bir şapka ile
müş ve mutlulukları sonsuza dek örtmektir. Hayatlarını yerin altında
daim olmuş (Can 1 994). kara bir tavuğun yumurtası içinde
saklı yaşarlar. İnanışa göre bu yu­
ILGIN AGACI. Yunan mitoloji­ murta suya atıldığında Phuvus ölür
sinde çok bilinen bir mit olan Smyr­ ve deprem meydana gelir. Phu­
na miti bazı yerlerde farklı bir ver­ vus' lar toprağın üzerine çıktıkla­
siyonla anlatılmaktadır. Bu mitte rında yanlarında iki adet yumurta
Kıbrıs kralı Kinyras'ın kızı olarak bulundururlar. Bu yumurtalardan
Myrike adı geçer. Myrike, Tamaris biri kırmızıdır ve Phuvus 'un önü­
yani ılgın ağacı anlamına gelir. Bu­ ne çıkan taşları kenara çekmeye
rada da aynı Sniyrna'nınki gibi bir yarar. Diğer yumurta ise beyazdır
son görülür. Myrike babasını kan­ ve Phuvusların önünden yuvarla­
dırarak onunla ensest ilişkiye girer. narak karanlık yolda önlerini gör­
Babası kızının oyununu anlayınca meleri için aydınlık saçar. Phu­
tiksinti duyarak onu öldürmek ister vus 'lar ısırgan otunu kutsal kabul
ancak tanrılar Myrike'nin yakarış­ ederler. Çünkü bu ot onların gizli
larına son anda acıyarak onu ılgın yaşam alanlarının girişini kapatan
ağacına dönüştürürler (Grimal 1997; taşların etrafında çıkmaktadır. Yani
ayrıca bakınız Smyrna miti için ısırgan otu bir anlamda Phuvusla­
Mürrüsafi ağacı maddesine). rın mahremiyetinin koruyucusu­
Mısır mitolojisinde tanrı Osi­ dur. Phuvuslarla ilgili anlatılan
ris'in kutsal ağaçlarından birisi ılgın efsanelerde vücutlarındaki kıllar­
ağacıdır (Wilkinson K. 20 10:95). dan birinin bile taşlan altına dön­
üştürebildiğinden bahsedilir (Ber­
ISIRGAN. Latince "yakan" "ura" ger 2000).
sözcüğünden türetilerek "urtica"
adını alan bu bitki Romalı askerle­
rin sert soğuklarda savaşırken en

ı o3

l
İGDE AGACI. İslam mitoloj i­ naşmazlar. İğde ağacı ise uzun ve
sinde iğde ağacı İbrahim ' in yan­ pürüzsüz dallarıyla bu işe gönüllü
dığı ateşi meydana getiren ağaç olarak talip olur. Nemrut' un adam­
olarak bilinir. Buna göre Nem­ ları çevrede ne kadar iğde ağacı
rut putlarını kıran İbrahim' i ceza­ varsa keser ve ateşe atarlar. İğde
landırmak için büyük bir ateş ya­ odunlarının gücü öylesine büyük­
kılmasını emir vermiştir. Ancak tür ki ateş kimsenin yanaşamaya­
ağaçların pek çoğu İbrahim'i ya­ cağı kadar alevlenmiştir. Bunun
kacak bir ateşe sebep olmaya ya- üzerine İbrahim ateşe mancınıkla

İbrahim'in mancınıkla ateşe atılması (And M.2007)

1 04
İNCİR

fırlatılmak suretiyle atılır. Elbette melerini istediler. Bu durum karşı­


sonunda Allah İbrahim' in düştüğü sında Romalılar ne yapacaklarını
yeri bir bahçeye, ateşi göle ve odun­ bilemiyorlardı. Philotis adındaki
ları ise balıklara dönüştürür. O bir kadın köle, Romalılann kurtu­
günden sonra iğde ağacı lanetlenir luşu olacak bir fikir attı ortaya.
ve pürüzsüz gövdesi dikenlerle Böylece akıllara durgunluk vere­
kaplanır ve uzun dalları eğri büğrü cek bir plan yapıldı. Philotis ' in de
bir hal alır. Bundan böyle iğde aralarında bulunduğu bir grup
odunlannın yanıcı gücü de zayıfla­ genç ve güzel kadından oluşan kö­
mıştır. Çünkü İbrahim ateşin aşırı leler sanki hür Romalılarmış gibi
sıcaklığı karşısında Allah' a var gü­ kıyafetler giyinerek Latinlerin kam­
cüyle yalvarmış bu yüzden iğde pına gittiler. O günün gecesinde
cezalandırılmış; dalları fazla ısı Latin kampında sarhoşluğun ver­
vermekten men edilmiştir (Ergun diği bir rahatlık vardı. Ancak o
2004:99). anda Romalıların Planı işlemeye
başladı. Philotis, tüm Latinler mı­
İNCİR. İncir neredeyse evrensel şıl mışıl uykuya dalınca, gecenin
bir bereket sembolüdür ve yaprağı karanlığında bir incir ağacına
erkekliği, meyvesi ise dişiliği-tem­ lamba astı ve lambanın ışığını La­
sil etmektedir (Wilkinson K. 201 O tinler fark etmesin diye örtülerle
:98). gizledi. İşareti alan Romalılar o
Tanrıça Demeter, kızı Persepho­ anda kampı basarak Latinleri gafil
ne 'nin kaybolduğu zamanlarda avladılar ve büyük bir yenilgiye
onu aramak için yeryüzünde do­ uğrattılar. Bu kurtuluş gününün anı­
laşmadık yer bırakmamıştı. İşte o sına Roma'da incir Nonası bay­
günlerde Attike'ye ziyarette bulu­ ramı kutlanmaktaydı. Bu bay­
nan Demeter'i Phylatos adındaki ramda köleler gösterdikleri özve­
bir kahraman evinde ağırladı. De­ rinin karşılığı olarak o gün bo­
meter kendisine gösterilen konuk yunca özgürce dolaşırlardı. İncir
severlik karşısında oradan ayrıl­ yapraklarından yapılmış kulübe­
madan evvel Phylatos 'a bir incir lerde kadınlar için ziyafetler dü­
ağacı fidanı armağan etti (Grimal zenlenirdi (Grimal 1 997).
1 997). Tanrı Mars bir gün Vesta rahi­
Roma, Galyalıların elindeyken besi olan Rea 'yı uyurken gördü ve
zor günler geçiriyordu. Onların bu ona tecavüz etti. Bu olay sonra­
zayıflığını fırsat bilen Latinler, sal­ sında Rea hamile kalınca amcası
dırıya geçmek için Roma yakınla­ Amulius onu hapse attırdı. Rea ha­
rında bir kamp kurdular. Latinler pisteyken ikiz doğurdu. İşte Roma
soylar arasındaki bağları güçlen­ şehrinin kurucuları; Romulus ve
dirmek gibi kötü bir bahaneyle Remus kardeşler böyle dünyaya
Romalılardan dul kadınlarını ve geldiler. Amulius 'un uşakları iki
genç kızlarını kendilerine gönder- bebeği bir sepete koyarak nehre
1 05
İNCİR

bıraktılar. O yıl yağmur suları tan Titanların en küçüğü oları Kro­


nehri fazlasıyla kabartmıştı. Bu nos iktidardaydı. Ancak bir keha­
yüzden sepet denize sürüklenme­ net Kronos 'tan doğacak çocuk­
miş yamaca doğru taşınmıştı. Neh­ lardan birinin onu tahtından ede­
rin suları sepeti bir incir ağacının ceğini söylüyordu. Bunun gerçek­
altına kadar sürükledi. Bu ağaç leşmesinden korkan Kronos, kansı
"Ruminal İncir" adını almış ve Reia'nın doğurduğu tüm çocukları
adına bir kült tahsis edilmiştir. dünyaya geldikleri anda yutu­
İncir ağacının gölgesindeki çocuk­ yordu. En sonunda Kronos'un bu
ları tanrı Mars' ın gönderdiği dişi vahşiliğine dayanamayan Reia,
bir kurt emzirdi. Yeşil bir ağaçka­ Zeus'u gizlice doğurdu ve Kro­
kan da kurda çocukları büyütmesi nos 'a da Zeus diye bir kundağa
için yardım etti. Böylece iki kardeş sardığı taşı yutturdu. Zeus büyük­
açlıktan ölmeden hayatta kalmayı annesi Gaia'nın da yardımıyla ba­
başardılar. Sonunda da kralın ço­ basından saklanarak büyütüldü.
banlarından Faustulus çocukları Zeus genç bir tanrı olduğunda,
buldu ve bakımlarını üstlendi (Gri­ Metis'ten (bilgelik tanrıçası) yar­
mal 1 997). dım istedi. Metis hazırladığı bir
Başlangıçta birinci kuşak tanrı­ ilacı ona verdi. Zeus bu ilacı kan­
lar hüküm sürüyordu. Bu kuşak- dırarak Kronos' a yutturdu. Böy­
lece Kronos önceden yutmuş oldu­
ğu tüm çocuklarını kustu. Zeus ve
kardeşleri birlik oldular; Kronos'a
ve Titanlara saldırdılar. Tam on yıl
boyunca mücadele ettiler ve so­
nunda kazanan taraf Olymposlu
genç kuşak oldu. Zeus'a ve genç
tanrılara kazanmaları için en bü­
yük yardımı bir zamanlar Kro­
nos 'un Tartaros 'ta zincire vurduğu
Kyklopslar sağladı. Gök gürül­
tüsü, şimşek ve yıldınm bu devlere
mal edilmişti. Zeus onları serbest
bırakınca onlar da Zeus'a yıldınm­
ları verdiler. Diğer genç tanrılara
da çeşitli güçler, yetenekler arma­
ğan ettiler. Genç kuşak bu sayede
Titanlarla girdikleri savaşta galip
geldiler. Zeus Titanları, Tartaros'a
kapattı. O zamana kadar Zeus'la
Fancisco Goya, Oğlunu Yutan Kronos iyi ilişkiler içinde olan Yer (Gaia),
(MagalMes R.C. 2007, s27)

1 06
İNCİR

oğullarının tutsak edilmesine içer­ !anıldığından bahsetmiştir. Roma­


ledi ve devleri, Gigantları, genç Iılann fica şeklinde nazarlıkları bu­
kuşak tanrıların üstüne saldırttı. lunmaktaydı. Antik çağ yazarları
Zeus zor da olsa uzun mücadele­ ficus kelimesini cinsellikle ilişkili
ler sonucu Gigantları yenmeyi ba­ olarak çokça kullanmaktay- dılar.
şardı. İçlerinden en güçlüsü olan Arisophanes cinsel ilişkide bu­
Typhon 'u da diğer tanrıların yar­ lunma eylemi için 'sukologeln '
dımıyla yok etti. Bu yaşananlar (incir toplama) kelimesini kullan­
Gaia ve Zeus 'un arasını fazlasıyla mayı tercih etmiştir. Romalıların
açmaya yetmişti. Zeus devleri ken­ bereket ilahlarından heybetli fallu­
dilerine karşı kullandığı için Gaia' suyla öne çıkan Priapos'un tasvir­
nın peşine düştü. Ancak Gaia'nın lerinde incir ağacına yer verilmesi
çocuklarından olan bir Titan Syk­ onun cinsellik içeren doğasına ve
eus, yerden bir incir ağacı çıkara­ kem gözlerden koruyan yapısına
rak annesini bu ağacın altında sak­ yakışmaktadır. Ayrıca Priapos, in­
ladı. Böylece Gaia, Zeus'un yıldı­ cir ağacının meyvelerinin koruyu­
rımlarından korunabildi. Çünkü cusu olarak kabul edilir (Koca­
incir ağacı yıldırımların yönünü bıyık 2009: 1 84, 1 85, 1 89).
saptırma özelliğine sahip bir ağaçtı Budizmde incir ağacına mistik
(Grimal 1 997). bir güç atfedilmektedir. İnanışa
Dionysos, bir peri kızına delice­ göre Buda incir ağacının (banyan)
sine aşık olmuştu. Adının anlamı gölgesinde yedi hafta boyunca dü­
Rumca 'incir ağacı' demek olan şünmüş ve bu sayede Budalığa
Syka, şarap tanrısı Dionysos tara­ erişmişti (Hançerlioğlu 1 993). Ay­
fından incir ağacına çevrilmişti. rıca Brahman dininde incir tanrı
Dionysos'un başına incir yaprak­ Vişnu 'nun ağacıydı.
larından taç takmasının sebebi de Ortadoğu mitolojisinde incir, sa­
bu aşktan ileri gelmekteydi (Can pından süt süzülmesinden yola çı­
1 994:487a). kılarak doğurganlıkla ilişkilendi­
Latince incir, ficus, İtalyanca rilmiştir.
fica olarak isimlendirilir. El baş Yahudi inancında incir, buğday­
parmağını işaret ve orta parmağın la birlikte Adem ve Havva'nın cen­
arasına sıkıştırma, bugün bazı kül­ netten kovulmasına sebep olan ya­
türlerde küfür gibi algılanan bir sak meyve olarak kabul edilmek­
işaret olsa da Romalılar bu işareti tedir (Ergun 2004: 1 02). Adem ve
kötülükleri, uğursuzlukları uzak­ Havva Aden bahçesinde kendile­
laştırmada kullanıyorlardı. Bu işa­ rine tanrı tarafından yasaklanmış
rete İtalyanca 'mano fica' incir el olan iyiyi ve kötüyü bilme ağacı­
adı verilir ve argoda fica, vulva 'yı nın meyvesinden yediklerinde çıp­
simgeler. Ovidius, fica'nın kem laklıklarının farkına varmışlardı.
gözlerden korunmak amacıyla kul- Utanma duygusunu ilk kez hisse-

107
İNCİR

den Adem ve Havva, incir yaprak­ itaat etmediği için ona yaprak ver­
larını birbirine iliştirerek kendile­ memişlerdi. Ancak Bilgi Ağacı
rine önlük yapmış ve çıplaklıkla­ Adem'e ölümsüzlük yerine bilgiyi
rını bununla gizlemişlerdi. Riva­ seçtiği için incir yapraklarını ver­
yete göre Adem, ağaçlardan incir mişti (Graves- Patai 2009: 1 1 7, 1 1 9).
yaprağı toplamak için uzandığında Yaygın inanışa göre Nuh pey­
bütün ağaçlar onu kovmuş, tannya gamber tufandan sonra gemiden
bir güvercini dışarıya göndenniş
ve güvercin ağzında bir zeytin da­
lıyla dönmüştür. Bundan dolayı
güvercin barış elçisi, zeytin dalı ise
barış sembolü kabul edilmiş, in­
sanlığın yaratanla barışını simge­
lemişlerdir. Kimi anlatımlarda
Nuh'un gönderdiği güvercinin ga­
gasında bir incir yaprağıyla ve
ayağında yosunla döndüğü de gö­
rülmektedir. Nuh görevini başa­
rıyla tamamlayan güvercine bir
kolye hediye etmiş ve onu evcil­
leştinniştir (Yıldırım 2008:455).
Bir söylenceye göre Nuh'un ge­
misinde on iki ay süren tufan bo­
yunca tek bir yiyecek yenmişti;
gemide bulunan bütün hayvanlar,
insanlar, kuşlar ve sürüngenler
tufan süresince sadece incir ek­
meği yiyerek yolculuğu tamamla­
mışlardı (Graves- Patai 2009: 1 66).
Kur'an-ı Kerim'de incir bir su­
reye ismini venniştir. Tin Sure­
sinde "İncire, zeytine, Sina dağına
ve şu emin beldeye yemin ederim
ki, biz insanı en güzel biçimde ya­
rattık. Sonra onu aşağıların aşağı­
sına indirdik." denmektedir. Tin
sözcüğü incir anlamına gelmekte­
dir (And 2007:35).

Havva, yaşlı Lucas Cronas 1 528.


(Storm R.,2007)

1 08
KABAK. Yunus peygamber Dic­ sebebinin kendisi olduğunu bili­
le kıyısında, Musul 'a ait olan Ni­ yordu. Çünkü o inancını yitirmiş,
neve ' de yaşıyordu. Yunus, henüz halkına küsmüş ve görevini terk
otuz yaşlarındayken Allah tarafın­ etmişti. Geminin başına gelen, Al­
dan peygamberlikle şereflendiril­ lah ' ın Yunus ' a gönderdiği bir ce­
mişti. Yunus'un halkı olan Nineve zaydı. Yanlışa düştüğünü farkında
halkı küfre bulaşmıştı ve putlara olan Yunus gemidekilerin yolculu­
tapıyordu. Yunus peygamber hal­ ğuna engel olmamak için onlara,
kına yanlış yolda olduklannı çok uğursuzluğun kendisinde oldu­
defa anlatmaya çalıştı, onlan Al­ ğunu ve kendisini denize atmaları­
lah' ın yoluna davet etti ve eğer gü­ nı söyledi. Ancak gemidekiler bu­
nahkar o larak kalmayı seçerlerse nu yapmaya yanaşmadılar. O za­
Allah 'ın onlan çok büyük bir fela­ man Yunus düşünmeden kendisini
ketle cezalandıracağı günün yakın denize bıraktı. Dev dalgalar ara­
olduğunu duyurdu. Ancak ne de­ sında sulara kapılan Yunus'u Al­
diyse Nineve' lileri ikna edemedi; lah'ın gönderdiği bir balık ağzına
hatta halk tarafından alaya alındı. alarak kurtardı. Yunus bu balığın
Halkının inadı ve küfre bulaşmış ağzında tam kırk gün kaldı ve kırk
hali karşısında öfkeye kapılan gün boyunca inancını hiç kaybet­
Yunus, Nineve'yi terk etmeye ka­ meden durmaksızın Allah'ın adını
rar verdi ve Dicle kıyısında bir ge­ andı; ona tövbe etti. Kırk gün so­
miye binerek oradan uzaklaşmak nunda balık Yunus'u kıyıya bı­
istedi. Ne var ki Yunus'un bindiği raktı. Açlıktan ve susuzluktan gü­
gemi bir müddet sonra hiçbir yöne cünü yitiren Yunus, toprağın üze­
gidemez oldu. Gökyüzü açık ve rinde kıpırtısız ve cansız yatıyor­
hiç rüzgar olmamasına karşın ge­ du. Allah topraktan kabak bitkisini
minin üzerine üşüşen dalgalar ve filizlendirdi. Kabağın dev yaprak­
kapkara bulutlar bir felaket gibi te­ lan Yunus Peygamberin üstünü ör­
pelerine indi. Yunus bu felaketin terek gölgelik oldu. Sonra Allah bu

1 09
KABAK

kabaktan süt damlamasını sağladı. tir. Bu onların ölümle cezalandırıl­


Kabağın sütü Yunus 'u doyurdu ve malarına neden olur. Adak salonu­
ona tekrar ayağa kalkabilmesi için nun avlusunda öldürülen ikizler­
kuvvet verdi. Yunus'un yokluğu den Hun Hunahpu'nun başı kesi­
sırasında Nineve halkı hatasını an­ lerek sergilenmek üzere bir ağaca
lamış ve Allahın yoluna girerek asılır ve o ağacın meyveleri su ka­
tövbe etmişti. Nineve halkı Yu­ bağı biçimini alır. Su kabaklarının
nus 'u bularak peygamberlerine ilk ortaya çıkışı bu şekilde gerçek­
sahip çıktılar. Bazı metinlerde Yu­ leşmiştir (Wilkinson 2010:294, 295).
nus peygamberin. sütüyle hayata Karayip yaratılış mitosunda Ulu
bağlandığı kabağın çok sonra ziya­ tanrı Yaya, kendisine asilik eden
retine gittiğini ve bu kabağın ku­ oğlunu öldürür ve onun kemikleri­
rumuş olduğunu görünce büyük ni evine astığı bir su kabağının içi­
bir üzüntüyle gözyaşı döktüğü an­ ne koyar. Birkaç gün sonra su ka­
latılmaktadır (Köksal 2005). bağındaki kemikler suda yüzen
Bir Maya mitosuna göre Hun balıklara dönüşürler. Yaya ve ka­
Hunahpu ve Vucup Hunahpu adın­ rısı bu balıkları pişirerek afiyetle
daki ikizler bütün günlerini top oy­ yerler. Bir gün bu su kabağı kırılır
nayarak geçinnektedirler. Ancak ve içindeki suyun yeryüzüne dö­
onların bu oyunları büyük bir gü­ külmesiyle, Karayip adalarının et­
rültü yaratmaktadır ve bu ses Xi­ rafını çevreleyen okyanus meyda­
balba'nın (yer altı-ölüler ülkesi) na gelir (Wilkinson 201 0: 306).
efendilerini rahatsız etmektedir.
Bunun üzerine Xibalba 'nın efen­ KAHVE. Bade ve şarap anlamına
dileri ikizlere bir oyun oynarlar ve da gelen kahve keyif verici özelli­
onları Xibalba'ya top oyununa ğiyle her dönemde ilgi odağı ol­
davet ederler. İkizler ölüler ülke­ muştur. Bu özelliğinden ötürü Os­
sine gittiklerinde onlara oturmaları manlı ' da çeşitli padişahlar tarafın­
için bir sıra gösterilir. Ancak ikiz­ dan kahve içilmesi ve hatta kahve
ler buraya oturduklarında sıcaktan hakkında yazı yazılması dahi ya­
yanarlar ve hemen kalkarlar. Gece saklanmışsa da kahve içmenin,
olduğunda ikizler karanlık ev de­ kahveyi içime hazırlamanın ince
nilen bir yerde gecelemek zorunda zevkinin müptelaları daima çok ol­
bırakılırlar. Yanlarında ışık kay­ muştur (Yaman 2004:4,9-1 6).
nağı olarak bir meşale ve yaprak Katip Çelebi Cihan-nümii adlı
sigarasından başka hiçbir şey yok­ eserinde şöyle bir efsane aktarır:
tur. Sabah olduğunda Xibalba'nın Şeyhü'l-Hasan Şazali 1 25 8 yılında
efendileri ikizlerden meşaleyi ve Mağrib'ten Sevakin'e hacca gider­
sigarayı isterler. Fakat ikizler gece ken Zümrüd Dağı yakınlarında
karanlıkta onları kullandıkları için müridi Şeyh Ömer' e kendisinin
sigara da meşale de yanıp tükenmiş- orada öleceğini ve öldüğü zaman

1 10
KAHVE

yüzü örtülü bir kişinin gelip ona Şeyh Ömer' den yardım dilemişler.
klavuzluk edeceğini bildirmiş. Şa­ Şeyh ona gelen herkesi iyileştir­
zali' tıpkı söylediği gibi orada miş. Kısa bir süre sonra padişahın
ölmüş ve yüzü örtülü birisi gelip kızı da aynı hastalığa yakalanınca
Şeyh Ömer 'e yol göstermiş. Bu ki­ kızı alıp Şeyh'e getirmişler. Kız
şi ile Şeyh Ömer orada bir çukur birkaç gün Şeyh Ömer ' in yanında
açmışlar ve şeyh Şazall'yi defnet­ kalarak hastalıktan kurtulmuş an­
mişler. Defin işi biter bitmez esra­ cak genç kızın Şeyh ile yalnız kal­
rengiz kişi oradan ayrılmak üzere ması halk arasında dedikoduya yol
davranmış ancak Şeyh Ömer onu açmış. Şeyh ' in k1za tecavüz ettiği
öylece bırakmak istememiş ve bu yolunda söylentiler padişahın ku­
kişinin kim olduğunu öğrenmek lağına kadar gitmiş. Bunun üzerine
istemiş. Şeyh Ömer ' in sorusuyla padişah Şeyh Ömer ' i Usab Da­
yüzündeki örtüyü açan kişinin ğı 'na sürgüne göndenniş. Burada
Şeyh Şazali olduğu böylece ortaya Şeyh Ömer ve birkaç müridinin yi­
çıkmış. Az evvel Şeyh Ömer'in yebilecekleri hiçbir şey yokmuş.
Şeyhini birlikte defnettiği bu adam Onlar da Şeyh'in elindeki top şek­
meğer Şeyh Şazali'nin ta kendisiy­ lindeki meyveyi (ve ya· o bölgede
miş. Şeyh Şazali gözden kaybol­ yaygın olan ağaçlardan topladık­
madan evvel müridi Şeyh Ömer ' e ları meyveleri) bir çömlekte kay­
oradaki bir ağaçtan kopardığı yu­ natarak suyunu içmişlerdir. İşte bu
varlak bir top vermiş. Böylece tek içtikleri şey kahveymiş. Günler
başına yola devam eden Şey sonra Muha halkı bu kez de uyuz
Ömer, Sevakin'e vardığında bu­ hastalığına yakalanmış ve hasta­
raya yerleşmeye niyetlenmiş. Ne lardan bir kaçı Şeyh Ömer ' i sür­
var ki şeyhinin verdiği top aniden gün yerinde ziyaret etmiş. Şeyh
hareketlenmeye başlamış. Bunu Ömer kendisine şifa için gelenlere
bir uyarı olarak düşünen Şeyh de kahve ikram etmiş ve onlar uyuz­
Ömer fikrini değiştirerek, bir ge­ dan kolayca kurtulmuşlar, Mu­
miye binmiş ve Muha'ya (Kızılde­ ha'ya döndüklerinde bu mucizeyi
niz'in şark sahili) gitmiş. Yanın­ herkese anlatmışlar. Bunun üze­
daki topta bir hareketlenme olma­ rine padişah Şeyh Ömer ' i çağırt­
yınca Ömer buraya yerleşmekte mış ve ona büyük bir hürmet
bir mani görmemiş. Kendisine saz­ göstermiş. Ş eyh Ömer için Mu­
dan bir kulübe yapmış ve yanına ha' da büyük bir bina inşa ettirmiş.
da bir kuyu kazmış. Kuyudan tatlı Böylece Şeyh Ömer Muha'ya yer­
su çıkmaktaymış ve o güne dek leşmiş ve evlenerek ömrünü bu­
Muha'da içecek su çıkmıyor, tatlı rada geçirmiş yaşarken de öldük­
su ihtiyacı uzak diyarlardan sağla­ ten sonra da daima kahvecilerin
nıyormuş. Bir gün Muha'da halk piri olarak anılmış (Yaman 2004
salgın hastalığa yakalanmış ve :5,6; D ' ohsson 2004:72).

111
KAHVE

Etiopya mitoloj isinde bir keçi kiden yemesini ve sonrada bu bit­


çobanı sürüsündeki keçilerden bi­ kiyi halkına götürmesini söylemiş.
rinin bir çalının meyvesini yedi­ Esrarengiz ses bu bitkinin çok de­
ğini ve bundan sonra keçinin uzun ğerli olduğunu, insanların onu
süre uyanık ve neşeli olduğunu fark dualarla kabul etmesini, bu bitki
etmiş. Bunun üzerine keçinin ye­ sayesinde acıdan ve hastalıklardan
diği meyveleri toplayan çoban bu­ kurtulacaklarını fısıldamış. Kadın
nu halkıyla paylaşmış. Böylece şaşkınlıkla yanına bakmış ve di­
kahve Etiopya'da özellikle uzun kenli, tüylü bir bitkinin büyüdü­
ibadetlerin yapıldığı dinsel tören­ ğünü gönnüş. Ondan bir parça
lerde kullanılmış, uzun süre uya­ koparıp dikenlerini soymuş ve
nık kalmak amacıyla halk kahve içindeki taneden yemiş. Yediği şe­
çekirdeği yemeyi alışkanlık edin­ yin tadı çok acıymış ama kadına
miştir (Mythencyclopedia 2007). müthiş bir güç venniş. Yorgunluğu
aniden kaybolmuş ve göğüsleri
KAKTÜS. Eskiden Kızılderililer sütle dolmuş. Hemen bebeğini em­
ev !erinden uzakta av !anarak kışa zirerek kamını doyunnuş ve kak­
yetecek yiyeceklerini sağlarlannış. tüsten topladığı taneleri de yanına
İşte bu amaçla yola çıkmış kalaba­ alıp yola devam etmiş. Bir süre
lık grubun içinde kadın, çocuk, be­ sonra halkını bulmuş. Onlara elin­
bek her yaştan insan bulunuyor­ deki kaktüs tanelerini vermiş. Hal­
muş. İnsanlar çok uzun yol yürü­ kı bu genç kadına "sabahyıldızı"
müşler. Grubun içinde bulunan ha­ adını venniş. Çünkü onlara getir­
mile bir kadın yorgunluğa daya­ diği bu hediye ile halk için yepyeni
namayıp olduğu yere yığılmış. Ka­ bir gün doğmuş. Bundan böyle
dın insanların çok gerisinde kal­ kaktüs taneleri sabahyıldızını an­
dığı için kimse onun bayıldığını mak amacıyla dinsel törenler eşli­
fark etmemiş ve yollarına devam ğinde yenmiş. Kızılderililer kaktü­
etmişler. Kadın ayıldığı zaman be­ sün tanrının insanlara verdiği kıy­
beğinin doğduğunu görmüş . He­ metli bir armağan olduğuna inanır­
men onu kucağına alıp sarmala­ lar (Marriott ve Rachlin 2003).
mış. Sonra yardım istemek için et­
rafa bakınmış ama çevrede kimse­ KAMIŞ. Phyrigya'da ınnak-tanrı
nin olmadığını fark etmiş. Güçlük­ Meandros ' un oğlu Kalamos, çok
le ayağa kalkıp halkının gittiği yakışıklı bir delikanlı olan Kar­
yolu takip etmeye başlamış. Ancak pos 'a aşıktı. İki delikanlı Mean­
bir süre sonra kucağındaki bebek dros'da yüzerlerken aralarında ya­
açlıktan ağlamaya başlamış. Kadın rış yapmaya kalkışınca Karpos
da çok aç ve yorgunmuş. Ça resiz, (meyve) azgın sulara kapılarak bo­
bir taşın üzerine çökmüş ağlamış. ğuldu. Kalamos bu ölüme o kadar
O anda bir ses yanında yeşeren bit- üzüldü ki her gün yavaş yavaş ku-

1 12
KAMIŞ

rudu ve sonunda ınnak kenarında şik boylarda kestiği kamışları bal­


bir kamışa dönüştü. Kala-mos ismi mumuyla birbirine yapıştırarak
de buna uygun olarak kamış anla­ hoş sesli bir müzik aleti yaptı. Bu
mına gelmektedir (Grimal 1 997; üflemeli alete nympha Syrigks'in
aynca bakınız karpuz maddesi). ismini verdi. Pan onu her çalışında
Yunan mitolojisinde keçi ayaklı sevdiğini hatırlıyordu. Daha sonra
tanrı olarak geçen Pan bir ağaç bu alet Syrinks veya Pan Flüdü
nymphası olan Syrigks'e aşık ol­ adını aldı (Grimal 1 997).
muştu. Syrigks kendisini kovala­ Japon mitolojisinde yeryüzü ile
yan Pan'dan kaçarken Ladon ır­ gökyüzünün bir kamış vasıtasıyla
mağı kıyınsında kamışa dönüştü. birleşmesi sonucunda beş adet tan­
Pan aşkını kavuşamadan yitirdi ve rısal çift doğmuştur. Tanrılar bu
öylece kamışların içinde baka­ çiftlerden İzanaghi (çağıran erkek)
kaldı. Bu sırada rüzgarla birbirine ile İzanami'ye (çağıran dişi) evreni
sürtünen kamışların hoş bir melodi yaratma görevini vennişler. İza­
çıkarttığını duydu. Böylece deği- naghi ile İzanami 'nin birleşme-

Pan ile bir


Maenad
(Magalhaes R.C.
2007, s.444)

113
KAMIŞ

siyle evrenin yöneticisi on üç tanrı namamış ve Kabil'e dönerek "beni


doğmuştur. Bu tanrılardan biri öldüreceksen tek seferde bir taşla
olan ateş tanrı, annesi İzanami 'nin vurarak öldür" demişti . Bunun
ölümüne neden olmuştur. Bunun üzerine Kabil pişmanlık duyarak
üzerine İzanaghi ateş tanrıyı öldür­ kardeşini öldürmekten vazgeçmiş
müş ve bedeninden yeni tanrılar ve ona kendisini affetmesi için yal­
yaratmıştır. İntikamını alan İza­ varmıştı. Rivayete göre tanrı Ha­
naghi eşini kurtarmak için yeraltı bil ' i kardeşini affetmemesi için
ülkesine inmiş ancak İzanami 'yi uyarmış hatta onu öldürmesi için
yaşama geri getirememiştir. Çün­ cesaretlendirmişti. Habil yine de
kü İzanami Ölüler ülkesinin ürün­ kardeşine kıyamamış ve ona haya­
lerinden yemiş ve böylece sonsuza tını bağışlamıştı. Ne var ki Kabil
dek orada kalmaya mahkum ol­ ilk fırsatta yerden aldığı sivri bir
muştur (Hançerlioğlu 1 993 ). kamışla Habil'in bedeninin her ye­
Yahudiler her yıl hasat bitiminde rine delikler açarak onu öldürm­
yedi günlük bir bayram kutlarlar. üştü. Böylece kamış yeryüzündeki
Bu bayram kamış bayramıdır. Yedi ilk cinayet aleti olmuştur (Graves­
gün boyunca tüm cemaat kamış Patai 2009: 1 38, 1 39).
çardaklarda oturur ve hiçbir işe el Kızılderili mitoloj isinde ilk er­
sürmezler. Bu bayramla Yahudile­ kek ve ilk kadın beraberlerinde
rin çölü aşmalarını yad ederler ikiz çocukları ile dağ, ova, toprak
(Hançerlioğlu 1 993 ). üzerinde büyüyen bitkilerden olu­
Adem ve Havva'nın ilk çocuk­ şan yepyeni ve tanımadıkları bir
larından olan Habil ve Kabil evli­ dünya bulmuşlar. Başlangıçta bu
lik çağına geldiklerinde aralarında dünyada nasıl bir hayat sürdüre­
büyük bir anlaşmazlık doğmuştu. ceklerini bilememişler. O zaman
Habil, Kabil' in ikiz kız kardeşiyle, ikizlerden biri yerden biraz kil ala­
Kabil ise Habil' in ikiziyle evlen­ rak elinde şekillendirmiş. O kil ta­
dirilecekti çünkü kendi ikizleriyle bak, kase, kavanoz ve pipoya dö­
evlenmeleri ensest bir ilişki olaca­ nüşmüş. İkizlerden diğeri ise dere
ğından mümkün değildi. Buna kenarındaki kamışlardan kopar­
rağmen Kabil kendi ikiz kız karde­ mış. Bu kamışlardan su ve yiyecek
şinin daha güzel olduğunu söyle­ taşımak için aynca çok çeşitli amaç­
yerek onunla evlenmek istedi. larla kullanmak için boy boy, şekil
Şeytan, kardeşler arasındaki bu ay­ şekil sepetler yapmışlar. Ve bun­
rılığı fırsat bilerek Kabil'i kardeşi dan böyle bu işlerin kadınların işi
Habil'i öldürmesi konusunda ayart­ olmasına karar vermişler. S onra
tı. Bazı kaynaklara göre Kabil kar­ ikizler yerdeki taşlardan balta, mız­
deşini açlıkla tuzağa düşürerek rak ve çekiç gibi aletler yapmışlar.
durmadan onu sopayla dövüyordu. Ormandaki maun dallarından ise
Habil bir gün bu işkenceye daya- kazma, kürek yapmışlar. Ve bundan

1 14
KATIRTIRNAGI

böyle bu işler erkeklerin işi oimuş mına uygun olarak her yıl ölen ve
(Marriott ve Rachlin 2003). sonra yeniden canlanan bir mey­
Çin mitolojisinde Nü-kua ve Fu­ veye dönüştü (Grimal 1 997).
hi adında ejder görünümlü ve kuy­
ruklarıyla birbirlerine bağlı bir çift KATIRTIRNAGI. Galler kökenli
vardı. Büyük tufan olmuştu. Nü­ bir efsaneye göre Llev Llav Gyffes
kua göğün maviliğini beş renkli (Becerikli Elin Aydınlığı) adındaki
taşla onardı. Büyük bir kaplumba­ adam annesi tarafından lanetlen­
ğanın ayaklarını keserek dünyanın mişti; hiçbir zaman insan soyun­
dört kutbuna direk dikti. Dünyaya dan bir eşe sahip olamayacaktı. Bu
zarar veren kara ejderi öldürdü ve duruma bir çözüm düşünen Llev' -
sel sularını önlemek için kamış in amcası Gwydion ve Kral Math,
küllerini yığdı. Bundan sonra Nü­ katırtırnağı çiçeklerinden, çayır­
kua sarı topraktan soylu insanları güzeli ve meşeden Blodewvedd
yarattı ve sonra da çamurdan fakir (çiçekyüz) adında bir kadın yarat­
insanları yarattı (Eliade 2003b). tılar. Çiçeklerden yaratılan bu
kadın Llev'e eş oldu. Ancak Blo­
KARPUZ. Hora'lar, Zeus ile The­ dewvedd kocasına değil Gronw
mis 'in üç kızıdır. Bu üç kız kardeş Pebr adında bir başka adama
doğanın tanrıçalarıydılar ve bitki­ aşıktı. Ve aşığıyla bir olup kocasını
leri yönetiyorlardı. Çoğu tasvirde öldünnenin yollarını arıyordu. Ne
ellerinde çiçek tutan zarif genç kız­ var ki Llev' i öldünnek o kadar da
lar olarak görülürler. Atinalılar bu kolay değildi, o herhangi bir yerde,
tanrıçalara bitkilerin yerden çık­ at üstünde ya da yürürken öldürü­
ması, büyümesi ve meyve vennesi lemezdi. Ancak bütün insanların
sürecini simgeleyen Thallo, Aukso hazır bulunduğu bir ortamda demir
ve Karpo isimlerini vennişlerdi. bir mızrak aracılığıyla can verebi­
Bitkilerin koruyucu tanrıçaları Di­ lirdi. Llev ' in amcası Gwydion ye­
onysos ' un alayında yer alırlardı; ğeninin haince öldürülmesine çok
Pan'la kırlarda hoş vakit geçirirler, üzüldü ve onu bir kartala dönüş­
Aphrodite'ye arkadaşlık ederlerdi. türdü. Katırtırnağı çiçeğinden biz­
B ir mitte bu tanrıçalardan biri zat yarattığı kadını ise bir baykuşa
"batı rüzgarı" Zephyros'un karısı çevirdi ve ona "yüzün güneş gör­
olarak görülür. Bu beraberlikten meyecek, bütün kuşlar sana düş­
doğan çocuk, meyve yani "Kar­ man olacak ve seni kovalayacak­
pos" adını almıştı. Karpos büyü­ lar. İsmin değişmeden B lodeu­
düğünde çok yakışıklı bir delikanlı wedd olarak kalacak dedi" ve lanet
olmuştu. Ancak arkadaşı Kalamos yağdırdı (Wilkinson 2 0 1 O : 1 24).
ile Meandros' da yüzme yarışı ya­ Bu mitostan dolayı Mayıs ayında
parken sulara kapılarak can verdi. evin katırtırnağı süpürgesi ile sü­
Bundan sonra Karpos adının anla- pürülmesinin uğursuzluk getirece-

115
KATIRTIRNAGI

ğine hatta evin reisinin başına bir aklına gelen eski dostu Polys­
bela getireceğine inanılır. ko 'nun yanına sığınmak oldu.
Galler bölgesinde düğünlerde Polysko, Helene'yi çok sıcak kar­
katırtırnağı süsleme amacıyla çok­ şıladı ve ona kininden hiçbir şey
ça kullanılır ve onun çiçeklerinin belli etmedi. Ancak çok vakit geç­
güzel kokusunun vahşi at ve kö­ memişti ki Helene bir gün banyo
pekleri ehlileştireceğine inanılır. yaptığı bir sırada Polysko Erinye­
leri (öç tanrıçaları) hizmetçi kılı­
KAVAK AGACI. Kavak ağacı ile ğına soktu. Erinyeler bir kişinin ba­
ilgili mitlerde özellikle Akkavak şına musallat olduklarında öyle
olanının daha çok konu edildiği beter işkenceler yaparlardı ki o kişi
dikkat çekicidir. Yunan mitoloj i­ çok geçmeden aklını yitirirdi. On­
sinde, ölüler ülkesinin tanrısı Ha­ ların gazabından herkes korkardı.
des, isminin anlamı beyaz olan İsimlerinin telaffuz edilmesinden
Leuke adındaki nymphaya büyük bile çekinilir bu sebeple "iyi saatte
bir aşkla tutulmuştu. Leuke, Okea­ olsunlar" olarak adlandırılırlardı.
nos ile Thetis' in kızıydı ve ne ya­ Erinyelerin işkencelerine Helene
zık ki ölümsüz değildi. Hades, de çok dayanamadı ve aklını yi­
Leuke'yi ölüler ülkesine kaçırdı. tirdi. Sonunda da kendini asarak
Ancak Leuke bir ölümlü olduğun­ intihar etti. İntikamını alan Polys­
dan burada ölüme yenik düştü. ko kocasının anısına çocuklarının
Ölüler ülkesinin tanrısı biricik aş­ da yarışacağı oyunları tertipledi.
kının ölümüyle isyan etmişti. Böy­ Kazananlara Herakles' in ölüler ül­
lesi bir varlığın ölümüne katlana­ kesinden dönerken başına taktığı
mayan Hades onu ölümsüz kılmak akkavak ağacından yapılma taç ar­
için güzel Leuke'yi ismiyle de mağan ediliyordu (Grimal 1 997).
uyum gösteren akkavak ağacına Bir Olympia efsanesinde akka­
dönüştürdü (Grimal 1 997). vak Olypia Zeus'u için kurban su­
Teleptolemos Hcrakles'in oğul­ numunda odununun yakılmasına
larından biriydi ve Troya sava­ izin verilen tek ağaç olarak anlatı­
şında hayatını kaybetmişti. Onun lır. Herakles ölüler ülkesinde yaşa­
ölümünden sonra dul kalan karısı dığı maceralardan sonra dönerken
Polysko, kocasının intikamını al­ yanında akkavak ağacını getinniş­
maya karar verdi. Savaşın sorum­ tir (Grimal 1 997).
lusu Helene'ydi. Polysko bu kadı­ Helios'un (güneş-tanrı) oğlu
nı pişman etmeye kararlıydı ve sa­ Phaeton babasının arabasını tek
bırla bu günün gelmesini bekledi. başına kullanmak istemişti. Phae­
Sonunda Menelaos ölünce oğullan ton 'un kızkardeşleri olan Helios
Helene'yi Sparta'da istemediler ve kızlan, babalarının arabasını Phae­
onu ülkeden kovdular. Helene'nin ton 'a kendi elleriyle vennişlerdi.
gidebileceği çok bir yer yoktu. İlk Ancak Phaeton arabayı kontrol et-

1 16
KAVAK AGACI

meyi beceremedi. Güneşin araba­ nin sembolüdür. Oymak üyelerinin


sını yere o kadar yaklaştırdı ki Lib­ yaşamının ve sağlığının teminatı
ya 'nın yanmasına ve bu yüzden kavak ağacıdır (Ergun 2004 : 2 1 8).
bütün Libyalıların siyah olmasına Ünlü Manas destanında kavak
sebep oldu. Zeus bu felaket karşı­ ağacının hem ölümü hem de diri­
sında Phaeton 'u ancak yıldınmla­ lişi simgelediği görülmektedir.
rıyla çarparak durdurabildi. Pha­ Manas'ın hatunu bir gün rüyasında
eton'un ölümü kız kardeşlerini çıl­ karanlık içinden birden güneşin
gına çevirdi. Kardeşlerinin ölü­ doğduğunu ve bir kavağın çıkıp
münden dolayı kendilerini sorum­ göğün görünmez noktasına değin
lu tutan Helios kızlarının gözyaş­ yükseldiğini görür. Bu rüyanın he­
ları durmak bilmedi. Akan göz men ertesinde Manas' ın diriliş ha­
damlaları amber tanesine dönüşü­ beri gelir. Kavak burada dirilişi
yordu. Sonunda büyük bir azap çe­ simgelemektedir. Manas desta­
ken Helios kızları kavak ağacına nında söz edilen bir başka rüyada
dönüştürüldüler (Hançerioğlu 1993). ise kavak ölümü simgelemektedir;
Türk mitoloj isinde yaygın bir bir gün Manas'ın oğlu Semetey'in
motif olan kavak ağacı "direk" an­ karısı bir rüya görür. Rüyasında
lamına gelen "tirek ve terek" adla­ deniz ortasında yükselmiş bir ka­
rıyla da bilinir. Yer ile göğü birleş­ vak vardır. Kavağın etrafına evli­
tiren bu ağacın hayat verdiğine yalar ve ruhlar toplanmıştır ve hep­
inanılır. Bir evin direği gibi obayı si ondan kurban istemektedir. Bu
birleştiren 'baba'dır kavak, onun rüyadan rahatsız olan kadın koca­
etrafında bir araya gelinerek ortak sını çıkacağı seyahatten caydırmak
kararlar alınır. Kavak ağacının üç ister. Ancak karısının uyarılarına
dünyayı; cehennem (yeraltı), yaşa­ kulak asmayan Semetey yolculuğa
dığımız dünya (yeryüzü) ve cennet çıkar ve kısa süre sonra ölüm ha­
(gökyüzü) birleştirdiğine inanılır. beri gelir (Öge! 2002).
Bir Altay destanında kavak ağacı­ Birçok Anadolu masalında ka­
nın (Bay Terek) tepesinde altından vak ağacı ve kız hikayesi anlatıl­
guguk kuşları oturmaktadır ve bu maktadır. Bir masalda üvey an­
kuşlar öttüğünde, Türkler için tan­ nesinin kötülüklerinden kaçan za­
rıyı temsil eden mavi ve beyaz vallı bir genç kız saklanmak ama­
renklerde çiçekler açar. Kavağın cıyla kuş donuna girer. Ancak kızı
ortasında gökyüzünü korumakla bulup öldürürler. Kuşun kanatla­
görevli iki kartal, ağacın dibinde rından bir kavak ağacı çıkar ve bu
ise iki kara köpek oturur ve onlar kavak ağacı kıza dönüşür. Masalın
yeryüzü kapısının bekçiliğini ya­ sonunda kötüler cezasını bulur ve
parlar. Ağacin altında bahadır bir kavaktan dirilen kız da sevdiği ile
at durmaktadır. Bu ağaç tüm kavak evlenerek mutluluğa kavuşur (Ög­
ağaçları gibi doğum ve beslenme- e} 2002).

1 17
KAVAK AGACI

Anadolu ' da anlatıla gelen bir öncesinde kayın ağacına tapan top­
başka "Ak Kavak Kızı" masalın­ luluklar olduğu bilinmektedir ve
daysa iftiraya uğrayan Hürü adın­ onun bu kutsiyeti sonraki dönem­
daki bir kızın hikayesi işlenir. lerde de etkisini sürdürmüş Ana­
Hürü saçlarından kavak ağacına dolu 'nun da içinde olduğu geniş
bağlanır. Hürü'nün saçları o kadar bir coğrafyada kayına duyulan
uzundur ki kavağın boyuna eştir. saygı günümüze değin ulaşmıştır.
O kavağa bağlı dururken Hızır Vilvuy Yakutları kayın ağacında
gelir ve onu kurtarır, Hürü'ye bir beyaz saçlı ihtiyar kadın biçimin­
dua öğretir. Hürü bu dua ile kavak deki bir yer iyesinin yaşadığına
ağacına inip çıkabilir. Hürü, Hı­ inanırlar ve kendi başına biten ka­
zır'ın kendisine verdiği üç yaprağı, yın ağaçlarının etrafını taşlarla çe­
öldürülen çocuklarının mezarlarına virerek ona zarar gelmesine engel
koyar ve ulu bir ağaçtan kopardığı olur, üzerine çaputlar asarlar. Ka­
dallan mezarların başına diker. Hü­ yın ağacından yapılan eşyaların si­
rü' nün kocası Çiçekli Bey de her hirli olduğuna inanırlar. Kayından
yerde onu aramaktadır. Eline sazını yapılan yaba veya kürekleri tanrı­
alır ve kavak ağacıyla söyleşir: nın oklan olarak düşünür, ot biçme
''Baltamı alıp ormanı keserim zamanı sert bir rüzgar çıkacak ol­
Kazmamı alıp kütüğünü sökerim duğunda hemen bu yaba veya kü­
Ateş olup otlarım yakarım reği rüzgara doğru yöneltir; kasır­
Benim Hürüm buralardan geçti mi?" ga gibi kötü ruhları kamlarla önle­
Kavak ona şöyle der: "Baltanı alıp yebileceklerine inanırlar. Tüm bun­
ormanımı kesemeii ların yanında Türk geleneğinde
Kazmaiiı alıp kütüğümü sökemeii hırsızlık durumunda da kayın ağa­
Ateş olup oltamı yakamaii cına başvurulur. Bir şey çalındı­
Seniii Hürü 'ii buralardan geçti ğında ormanda bir kayın ağacına
Dalımdan da dal kırdı da geçtt' gidilir, ağacın bir dalı bükülüp, di­
Hürü ve kocası böylece kavuşur­ bindeki topraktan bir avuç alındı­
lar, çocukları da mezarlarından ğında suçu işleyen her kimse ani­
kalkarak dirilir ve mutlu bir sona den hastalanır ve suçunu gizleye­
kavuşulur. Bu gibi masallarda ço­ mez (Ergun 2004:204).
ğunlukla kavak ağacı bir kızı ko­ Söylenceye göre tanrı bütün
ruyup kollar ve sonrasında ulu ağaçları yarattıktan sonra onların
gövdesine hiç kimse tırmanama­ ne kadar fayda sağladıklarını anla­
yacağından kızı kısmetine vermek mak için her birini dolaşmaya baş­
için dualarla yere yatıp kalkar lamış. Sıra kayın ağacına geldiğin­
(Ergun 2004:22 1 ,222). de aniden yağmur bastırmış, tanrı
kayının yaprakları altına girerek
KAYIN AGACI. Türk kültüründe ıslanmaktan kurtulmuş. Bunun üze­
kayın kutsal bir ağaçtır. İslamiyet rine kayına hayır duası etmiş ve ona

118
KAYIN AGACI

"Üzerinde beyaz kabuğundan be­ !eri görülmekteydi . Altaylar. kayın


yaz bir elbisen olsun. ilkbaharda ağacına seslenirken "bay kayın"
yaprakların erken çıksın, sonba­ derlerdi. Şamanlar kayın ağacına
harda yaprakların bütün ağaçlar­ kurban sunar ondan yardım ister­
dan geç düşsün" demiş. Bu yüzden lerdi. Bu ayinlerde şaman kayın
kayın, yapraklarının hepsini aynı ağacına şöyle seslenirdi :
anda dökmez, ağır ağır soyunarak "Altın yapraklı mübarek kayın,
hiç çıplak kalmazmış (Ergun 2004: Sekiz gövdeli mukaddes kayın,
2009. Dokuz köklü. altın yapraklı bay
Şamanizm inancına göre kayın kayın,
ağacı koruyucu ana Umay ile gök­ Ey mübarek kayın ağacı, sana kara
sel ata Ülgen tarafından yere indi­ yanaklı
rilmiştir. Bu ağaca tanndan ayrılan Ak kuzu kurban ediyorum"
kayın anlamında "kudaydan ayrıl­ Altayların tufan efsanesinde
gan kayıng" deniyordu. Tanrısal Nama tanrının izniyle 'adıra-sal­
özelliğinden ötürü bu ağaca yıldı­ dan-agaş'tan (sandal ağacı) bir ge­
rımın tesir etmediğine inanılıyordu mi yapar. Tufanın sonunda önce
(Ögel 2002). Bu sebeple Şama­ kuzgun, ardından karga ve ondan
nizmde kayın ağacı bambaşka bir sonra da saksağan gemiden gönde­
değer taşımaktadır ve tapım gör­ rilir ancak bu kuşlardan hiçbirisi
mektedir. Şamanların ayinlerinde gemiye geri dönmez. En sonunda
mutlaka bir kayın ağacı bulunurdu. iyi bir haber getirmesi ümidiyle
Yurdun içine dikilen kayın ağacına güvercin gönderilir ve bu güvercin
"kapının bekçisi" adı verilirdi. Şa­ gagasında bir kayın dalıyla gemiye
mana göğün kapısını açan bu ağaç­ dönerek beklenen müjdeyi verir
tı. Ağacın tepesinde duman deliği (Ergun 2004: 1 99).
vardır. Şaman, ağacın tepesine tır­ Kayın ağacının göğe açılan ka­
manarak bu duman deliğinden pının, Kutup Yıldızı 'nın olduğu
çıkar ve tanrılara seslenerek onlan yerin bekçisi olduğuna inanılır. Bu
yardıma çağırır. Bu sırada insanlar özelliğinden dolayı kayına "Udeşi
bir gece önce uzak bir alana dik­ Burhan" (kapı ilahı) adı verilir.
tikleri kayın ağaçlarının yanına Gök tanrıya edilen dualar onun
topluca yürürler. Kayınların al­ aracılığıyla iletilir ve Gök tanrıdan
tında kurban keser, şamanın elle­ gelen iyilikler de yine onun tara­
rini ve yüzünü kurbanın kanı ile fından yeryüzüne ulaştırılır. Gök
ovarlar. Şaman kayına tırmanır ve tanrıya sunulan kurbanlar onun
tepesine göğün dokuz katını tem­ dallarına asılır. Kötü varlıklar ka­
silen dokuz çentik atar (Eliade yın ağacından korkar ve ondan
2003c). Şamanların giysilerinde ve uzak dururlar. İşte kayın ağacına
ayinlerde kullandıkları kutsal eş­ yıldırım düşmeyişinin sebebi de
yalar üzerinde kayın ağacı motif- budur. Bu yüzden Güney Altaylı-

i l9
KAYIN AGACI

lar aşın yağışlarda yıldınmdan ko­ meydana getirirmiş" Gökte yaşa­


runmak için ocağa kayın odunu yan ilk insan Er Sogotoh evlene­
atarlar (Ergun 2004: 198-200, 204). ceği kızı bulmak için kayın ağa­
Yakutlarda da kayın ağacı do­ cının yönünde ilerler ve onu bulup
ğumla ilişkilidir. Çocuk doğacağı evlenir. Onlar insanlığın ilk atası
gün baba adayı onnana gider ve olmak üzere yine kayın ağacının
bir kayın ağacını seçerek, keser. yönünde ilerleyerek yeryüzüne
Kesilen bu kayından her biri bir inerler (Ergun 2004: 1 97).
buçuk arşın uzunluğunda üç adet Kayın ağacı evlilik törenlerinde
kazık hazırlardı (İnan 1 995). Ay­ de başrol oynar. Bu kutsal ağacın
rıca çatallı kayın dalı, doğumun aileye mutluluk, iyilik ve sevgi ve­
kolay gerçekleşmesini sağlardı (Er­ receğine inanılır. Gelin, evine iki
gun 2004: 1 97). tarafına iki güzel budaklı kayının
Güney Sibirya'da yaşayan Aba­ dallarına asılan örtüler arasında
kan Tatarlannın efsanelerinde dün­ getirilir, kayınlar kapının yanlanna
yanın tam ortasında bir demir dağ dikilir ve kendi kendilerine kuru­
olduğundan ve bu dağın üstünde yup düşüne kadar da orada kalırlar.
göklere değin yükselen bir kayın Gerdek için dokuz kayın ağacın­
ağacından söz edilir. Bu kayın ağa­ dan kapısı ve penceresi olmayan
cının yedi adet dalı olduğuna ina­ sembolik bir ev hazırlanır. ' Odalı'
nılırdı ( Öge! 2002). (yurt) adı verilen bu yapının içinde
Türk inanışında kayın ağacına ilk ateş yakılır ve bu ateşin dumanı
kadınların ve anaların ana kutu· dokuz ağacın tepesinde yer alan
sinmiştir. Bundandır ki kayın kes­ delikten göğe ulaşır. Bu törenin ar­
mek yasaktır. Kayın ağacının kutlu­ dından ' odah ' ı oluşturan kayın
ruhu bir insanın içine girerse o kişi ağaçları onnana dikilirler (Ergun
iyi ve merhametli olacaktır. Kayın, 2004:200, 201).
Divanü Lügati't Türk'te ve bazı Kayın ağacı uzun saç örgüleri
eski kaynaklarda ' kadın' olarak olan bir genç kıza benzetilir. Söy­
geçer. Cennetin güneyinde bir lenceye göre uzun örgüleri ve be­
kayın ağacı yer almaktadır ve Er yaz elbisesiyle 'korkunç bay' dan
Sogotoh destanında bu kayın ağacı kaçarken tamıya yakarmış ve tanrı
güzel bir genç kıza benzetilerek da onu bir kayın ağacına dönüş­
betimlenmiştir: . . . Bu kayın ağacı
"
tünnüştü. Bundan hareketle dü­
da o kadar güzelmiş ki, tıpkı bir ğün öncesi kayın ağacından yapı­
genç kızı andırırmış, bir tepe üze­ lan bir kulübede gelinin saçları örü­
rinde yükselir ve adeta bir adacık lürken bir çeşit erginlenme töreni
* Kut: uğıır, baht, talih, nıutluk (Dil Derneği)

1 20
KENEVİR

gerçekleştirilir (Ergun 2004: 20 1 ). nın önünde kekik tütsülenmesi de


Baltık Slavlarının kutsal ağacı yine güç ve asaletin ispatı içindir
olan kayını sadece kadınlar kesi­ (Somer 2003). Romalı askerlerin
yor ve bu ağaca kurbanlar sunu­ cesaret kazanmak için kekikli
yorlardı (El iade 2003c ). Sibirya banyo yaptıkları da bilinmektedir.
bölgesinde ise Türklerin 'Çaçil Kekik bitkisi yüreklilik sağlaması­
Bayramı ' adıyla kutladıkları bir nın yanı sıra arınma ve psişik güç­
kayın bayramı vardır. İlkbaharda le de ilişkilendirilmektedir (Wilkin­
kutlanan bu bayramda güzel giysi­ son K. 20 1 0 : 8 8).
ler giyilir ve içki içilir. Ayrıca ka­
yın ağacının üzerine de içki KENEVİR. Çin ve İran' da eski
serpilir ve dua edilir. Ondan yılan­ zamanlardan beri yetiştirilen bir
ları ve hastalıkları yok etmesini ve bitki olan kenevir'in tohumundan
daha fazla balık vermesini isterler. elde edilen bir hapın ömrü uzattı­
Kayın ağacının dallarına kurban ğına ve insanın zihninde yarattığı
mahiyetinde kumaş parçaları ve at hoşlukla beraber kişiye kehanet
kılları asarlar (Ergun 2004:205). yeteneği verdiğine inanılır. Çin' de
anlatılan bir söylencede dağda yü­
KEKİK. Latince Thymus olarak rüyüşe çıkan iki adamın karşısına
adlandırılan kekik ismini Yunanca çalılıkların arasından iki genç kız
"Thumon" yani "koku" kelimesin­ çıkmış. Kızlar adamları dağda ya­
den almıştır. Gerçekten de kekik şadıkları yere götürüp, onları ke­
etkin kokusuyla nam salmış bir nevirden hazırladıkları bir yiye­
bitkidir. Yunan mitolojisinde keki­ cekle beslemişler. Adamlar dağda
ğin Troya'lı Helen'in gözyaşları­ harika zaman geçirmiş ve hayali
nın düştüğü yerden doğduğu an­ bir dünyanın içinde adeta kaybol­
latılır. Helen dünya güzeli bir ka­ muşlar. Bu iki adamın dağda ge­
dındır ve Troya savaşı onun aşkı çirdikleri bu sürenin tam yedi ne­
yüzünden başlamıştır. Bu yüzden sillik bir zaman olduğu anlatılır
çok acı çekmiş ancak asla boyun (Mackenzie 1 996).
eğmemiştir. Onun sessizce döktü­ Esrarın Sümerliler zamanında da
ğü gözyaşları ise kekiğe dönüş­ kullanıldığı bilinmektedir. O çağ­
müştür. İşte bu yüzden kekik Eski larda günlük yaşamın ihtiyaçlarını
Yunan' da asaletin ve cesaretin bit­ biraz su, biraz hububat ve biraz da
kisi olarak bilinmektedir. Savaşa kenevir (esrar) oluşturuyordu (Bay­
giden yiğitlere kekik kokan arma­ top 1 999). Öyle anlaşılıyor ki Sü­
ğanlar vermek bu inanıştan doğ­ merliler keyiflerine en az yemek,
muştur. Ayrıca zenginlerin kapısı- içmek kadar düşkünlerdi.

121
KİRAZ

KİRAZ. Kiraz çiçekleriyle donan­ KIZILCIK AGACI. Yunan mito­


mış Japonya' da kiraz, güzelliğin, lojisinde Athena tanrıçalar arasın­
nezaketin ve alçakgönüllülüğün da savaşçı özelliği ve bekaretini
sembolüdür. Çin'de ise kiraz ölüm­ daim ettirmesiyle ayrıcalık kaza­
süzlüğü sembolize eder. Bir Çin nırdı. Athena 'nın kültüne hizmet
mitosunda tanrıça Xi Wang Mu için kendini adayan genç kızlar da
her bin yılda bir kiraz bahçelerinde tıpkı tanrıça gibi bakire kalmaya
ölümsüzlük depolardı. Kiraz ağa­ ant içerlerdi. Gerçi tanrıçanın ma­
cının kötü ruhlara geçit vermedi­ nevi bir oğlu olduğundan söz edil­
ğine inanılırdı. Bundan ötürü Çin' se de bu çocuk bir cinsel birleşme
de yeni yılda evlerin kapısına kiraz sonucu dünyaya gelmemişti. Aph­
ağacı dalları asılır ve evlerin önü­ rodite ile kocası Hephaistos, tanrı­
ne kiraz ağacından yapılmış hey­ çanın Ares 'le yaşadığı aşk yüzün­
keller konulurdu (Mythencyclope­ den ayrılmışlardı. Hephaistos, ay­
dia 2007). Kiraz ağacının yaprak­ rılık acısı çektiği bu günlerde tan­
lanmadan evvel çiçek açması insa­ rıça Athena onun demirci ocağına
nın dünyaya çıplak gelişini temsil silah yaptırmak için uğramıştı. Hep­
eder. Kiraz çiçekleri ise gençliğin haistos, Athena'yı görünce büyük
kısa ömürlü tatlılığıyla benzeştiri­ bir arzu duydu ve tanrıçanın kaç­
lir (Wilkinson K. 20 1 0:95). masına rağmen üzerine atılıp, onu

Giuseppe
Arcimboldo,
Yaz, 1 585. Paris,
Louvre Müzesi
(Eco U.2006)

1 22
KOYUNGÖZÜ

yakalamayı başardı. Yine de At­ KOYUNGÖZÜ.Baharın müjde­


hena, Hephaistos'a bekaretini ver­ leyicisi olarak tanınan koyungözü
memek için şiddetle direndi. Fakat cennetin çayırlarını süsler. Gündüz
zaten Hephaistos duyduğu şiddetli çiçeklerini açar, gece ise onları ka­
arzuya fazla dayanamadı ve tanrı­ patır. Çiçekleri de koyungözüne
çanın bacağına menisini akıttı. Ba­ benzer. Eğer dokuz koyungözü çi­
cağındaki ıslaklıktan iğrenen At­ çeği bir adımla ezilebiliyorsa ilk­
hena burayı bir bez parçasıyla sildi bahar gelmiş demektir. Roma mi­
ve bezi yere attı. Böylece döllenen tolojisinde nympha Belides, mey­
topraktan Erikhthonios doğdu. ve bahçelerinin tanrısı Vertum­
Tanrıça bu çocuğu kendi çocuğu nus 'un aşkından kaçmak için ken­
saydı ve onu büyüttü. Athena bu disini koyungözü çiçeğine çevir­
ve benzeri pek çok tacize karşı mişti. Bu yüzden koyungözü beka­
kendisini katı kurallarla sakını­ retin ve masumiyetin simgesidir.
yordu. Bir gün tanrıça yanında Ayrıca Venüs, Aphrodite ve Freyja
yakın arkadaşı Nympha Khariklo (kuzeyin aşk ve bahar nymphası)
ile bir kaynakta yıkanıyordu. Bu gibi aşk ve güzellik sembolleriyle
sırada onları K.hariklo'nun oğlu birleştirilmiştir (Somer 2003).
Teiresias gördü. Athena kendisini
çıplak gördüğü için Teiresias'ı ora­
cıkta kör etti. Annesi Khariklo oğ­
lunun bu kadar acımasızca ceza­
landırılmasına çok incinmişti. At­
hena arkadaşının gönlünü alabil­
mek için Teiresias'a çok değerli
armağanlar vermeyi uygun buldu.
Tanrıça, Teiresias' a kızılcık ağa­
cından yapılma bir baston verdi.
Bu çok özel bir bastondu. Teiresias
bu baston sayesinde gözleri görü­
yormuş gibi her yönü tayin edebi­
lecekti. Athena bir de onun kulak­
larını iyice açtı. Bu sayede Teire­
sias en düşük sesleri bile işitiyor,
kuşların dilini anlayabiliyordu.
Son olarak Athena, Teiresias' a ke­
hanet yeteneği ile armağanların
sonsuza dek ondan alınmayacağına
dair kesin teminat verdi (Grimal
1 997). Aphrodite. Rodos Arkeoloji Müzesi
(Eros G. 1 989)

1 23
KÖKNAR AÔACI

KÖKNAR AGACI. Türk kültü­ yandaşlarıyla beraber ülkeyi terk


ründe ağaçlarla ilgili bir inanış etme kararı aldı. Yola çıkmadan
vardır. Buna göre; Çam ormanın­ evvel yeni kuracağı ülkenin yeri
da çalışılır, kayın ormanında neşe­ konusunda fikir almak için bir ka­
lenilir köknar ormanında ölünür, hine başvurdu. Kahin ona bir
Sedir ormanında tanrıya dua edi­ orman köpeğinin onu ısıracağı nı
lirdi (Ergun 2004: 20 1 ) . ve ısırıldığı yerde durup, oraya
Troya savaşının meşhur tahta atı yerleşmesini söyledi. Lokros kısa
köknar ağacından inşa edilmişti. süre sonra yola çıktı. Uzun yolları
Asur sanatında ifritler köknar yürüyerek aştı ve Parnassos 'un
kozalağı taşırken betimlenmişler­ batı yamaçlarına geldiğinde, gör­
dir. Sahnelerde daha çok bir çeşit meden bir kuşburnu dikenine bas­
arınma ayini resmedilmiştir. 'Ko­ tı. Bu diken ayağına battığı için
zalak Sürme Ayini' olarak adlandı­ günlerce yürüyemedi. Ancak çok
rılan bu törenlerde ifritler yukarıya geçmeden kahinin bahsettiği şeyi
doğru kaldırdıkları sağ ellerinde hatırladı ve ülkeyi kurması gere­
kozalak, aşağıda duran sol elle­ ken yerin burası olduğwıu anladı.
rinde ise kova taşırlar (Black ve Bu topraklarda kurulan ülkeye
Green 1 993). Lokris adı verildi. Grekçe' de kuş­
Noel ağacı geleneği Hıristiyan­ burnuya "köpek dikeni" adı veril­
lık öncesi pagan inanışlarında da mesi bu miti daha anlaşılır kılmak­
yeri olan bir semboldür. Buna kar­ tadır (Grimal 1 997).
şın ilk olarak 1 52 1 veya 1 605 tari­
hinde Almanya'da, Ren nehri kıyı­ KUŞKONMAZ. Attike'nin ünlü
sında "cennet ağacını" temsil etti­ kahramanlarından biri Theseus' -
ğine innılan bir köknar ağacı ışık­ tur. O pek çok canavarla, düzen­
lar, meyveler ve parlak süslerle bazla mücadele etmiş ve onları ye­
süslenmiştir. Meşe ormanlarıyla nilgiye uğratmıştır. Theseus 'un
zengin Avrpa'da o güne kadar ilgi öldürdüğü yaratıklar içinde Posei­
gösterilmeyen köknar bu şekilde don'un oğlu olduğu sanılan Sinis
yeni bir geleneği başlatmıştır. Av­ adında bir dev de bulunuyordu
rupa'da Hıristiyanlığın kabulüyle (Bkz. çam ağacı). Theseus insan­
meşenin tahtı sarsılmış köknar do­ ların yolunu kesen bu haydudu
layısıyla çam, yeni bir dinle bera­ mağlup etti ve öldürdü. O sırada
ber yeni bir kutsal sembol olarak orada bulunan Sinis'in kızı Peri­
benimsenmiştir (Ergun 2004: 1 04). goune, Theseus'un babasını öldür­
düğünü görünce korkup kaçtı ve
KUŞBURNU. Leleglerin kralı ola­ bir kuşkonmaz tarlasına saklandı.
rak bilinen Lokros günün birinde Ancak kader bu ya çok sonra bu
oğluyla fikir ayrılığına düştü ve genç kız ve Theseus birlikte oldu-

1 24
KUŞKONMAZ

lar. Perigoune, Theseus 'a Mela­ za karşı özel bir saygı geliştinniş­
nippos adında bir evlat verdi. Me­ lerdi. Çünkü varlıklarını ve soy- la­
lanippos'un da ileride İoksos adın­ rının devamını bu bitkiye borçlu
da bir oğlu oldu. İoksos ve soyun­ olduklarını düşünüyorlardı (Grimal
dan gelenler Perigoune'nin hika­ 1 997).
yesini bildiklerinden kuşkonma-

1 25
LAHANA. MÖ 700-630 yılların­ rine yemin ederken, şarap sevme­
da yaşamış olan ünlü kanun ko­ yenler de lahana üzerine yemin
yucu Sparta kralı Lycurgus aynı edermiş (Koz 2003 ).
zamanda mitolojik bir kahraman
olarak da anılırdı. Lycurgus'a göre LALE. İslami gelenekte lale Al­
lahana şaraba ve dolayısıyla onun lah ' ın yolundan ayrılmayan ve
yıkıcı etkisine karşı dirençli ol­ tüm sıkıntılara karşı imanla dire­
mayı sağlayan güçlü bir koruyucu­ nen inananları simgeler. Bunun
dur. Bu sebeple Lycurgus laha­ yanında lale kederli kalbin de sim­
nanın, şarap tanrısı Dionysos 'un gesidir. Ayrıca bronz çağlardan iti­
insanı yoldan çıkaran öğretileri baren Kuzey Afganistan' da lale
karşısında kişiyi akli yola döndü­ bayramı kutlandığı bilinmektedir
ren bir tesirde bulunduğunu savun­ (Schimmel 2004).
muştur (Belge 2001 ). Bu inanış bir Tasavvuf inanışında kadehe ben­
mitosa dayanmaktadır; kral Lycur­ zemesinden ötürü lale, "ilahi sır­
gus, Dionysos'a ait asma kütükle­ ları tanıyan arifin kalbi, şarap
rini söktürünce şarap tanrısının kadehi ve sıkıntılar içinde kıvra­
gazabına uğramıştı. Dionysos ceza nan gönül " olarak karşılık bulur.
olarak Lycurgus 'u kışın ortasında Bir rivayete göre Adem peygam­
bir asma kütüğüne bağlamış. Don­ ber cennetten kovulduğu zaman
durucu soğukta çektiği ıstıraba da­ öyle çok gözyaşı dökmüştür ki
yanamayan Lycurgus hüngür hün­ onun kanlı gözyaşları sonunda la­
gür ağlamaya başlamış. Lycur­ lelere dönüşmüştür (Yıldırım
gus 'un gözyaşları toprağa düşünce 2008:484).
yerden lahana ortaya çıkmış. İşte Amsterdam'ın simgelerinden bi­
lahananın şarapla ilişkisi de böyle risi olan lale, güzelliği ve ilkbaharı
oluşmuş. Rivayete göre Eski Yu­ temsil etmektedir (Wilkinson K.
nan' da şarapçılar Dionysos'un üze- 201 0:82).

1 26
LOTOS

LOTOS. Odysseus gemisiyle çık­ den amaçlarını unuttular ve İt­


tığı maceralı yolculukta birçok haki 'ye geri dönme isteğini tama­
zorlukla mücadele etmek zorunda men yitirdiler. Neyse ki Odysseus
kalmıştı. Bir keresinde ise çok sonunda onları güç kullanarak da
kuvvetli bir kuzey rüzgarı çıkmış olsa kendilerine getirmeyi başardı
ve bu rüzgar yüzünden sürüklenen (Grimal l 997).
gemi Kyrene yakınlarında Lotop­ Priapos 'un azgınca peşinden koş­
hagosların yaşadığı ülkenin kıyı­ masından bıkıp usanan Nympha
sında karaya oturmuştu. Bu ül­ Lotis en sonunda tanrılara kendi­
kenin halkının ismi "lotos yiyen­ sini bir ağaca çevirmeleri için yal­
ler" anlamına gelmekteydi ve ger­ varmış.tı. Kimi mitte Lotis'in hün­
çekten ülke halkı lotos meyvesini nap ağacına çevrildiği anlatılsa da
çok severek yiyordu. Lotophagos­ bazı versiyonlarda güzel nymp­
lar misafirlerine de lotos meyve­ hanın ismiyle benzerlik gösteren
sinden ikram ettiler. Ancak bu kırmızı çiçekli Lotos ağacına dön­
meyvenin başlıca özelliği hafıza üştüğü anlatılır (Grimal 1 997; ay­
kaybına sebep olmasıydı. Bunu rıca bakınız hünnap ağacı).
yiyen Odysseus'un askerleri bir-

1 27
MANTAR. Sümerlerin MÖ 3500'­ Antik yazar Pausanias ' a göre
den beri tanıdığı mantar Mısır' da Perseus, Athena'nın koruması al­
çok değerli kabul edilen sadece fi­ tındaki Hesperidlerin bahçesine
ravunların yediği bir yiyecekti. Ro­ girmiş ve buradaki bir su kaynağı ­
malılar da Mısırlılar gibi, üstün nın yanında çıkan mantarlardan et­
gördükleri mantarı tanrıların yiye­ kilenerek, onların onuruna Myken
ceği olarak kabul etmişlerdi (Te­ kentini inşa etmiştir (Graves- Patai
mizkan 2002). 2009 : 1 24). MÖ ikinci binin ikinci
Çin'de "ölümsüzlük mantarı" yarısında Yunanistan'ın Mykenai
adındaki bir bitki birçok söylen­ kentinde ortaya çıkan Mykenei
cede karşımıza çıkar. Buna göre krallığı varlığını mantar bitkisine
Çin' de çok sayıda kutsal adanın borçludur.
varlığından söz edilir. Bu kutsal
adaları Atlas-kaplumbağaları koru­ MANYOK OTU. Latince karşı­
yorlardı. Bu adalarda beyaz azizler lığı Manihot Utilisima olan bu o­
"ölümsüzlük mantarı" yetiştiriyor­ tun Güney Amerika Amazon yer­
lardı. Bu mantara "ölümsüzlük lilerinin en önemli besin maddesi
mantarı" denmesinin sebebi bu bit­ olduğu bilinmektedir. Mitolojiye
kinin ölümü yenmesinden ileri göre çok değerli bir kabile reisi
gelir. Çünkü "ölümsüzlük mantarı" olan yaşlı şef Mani, ölüm yata­
yaşayanlara uzun bir ömür kazan­ ğında iken halkına ölse bile yar­
dırdığı gibi ölmüş kişileri de diril­ dımlarına koşacağına dair söz ver­
tebiliyordu. Öyle ki bir zamanlar miş. Yaşlı şef ölmeden evvel hal­
kuzgunlar adadaki mantarların yap­ kına bazı tembihlerde bulunur. O
raklarını anakaraya taşıyarak sa­ öldükten sonra söylediklerini har­
vaşta ölen askerlerin cesetlerinin fiyen yerine getiren yerliler, şefle­
üzerine yığmışlardı. Üç gündür ölü rini gömdükten sonraki yıl meza­
yatan askerler ölümsüzlük mantarı rını kazmışlar ve tıpkı onun söyle­
sayesinde dirilmişlerdi (Mackenzie diği gibi burada bir bitki kökü bul­
1 996). muşlar. Bu kökte Mani 'nin ruhu

128
MENEKŞE

olduğuna inanarak ona Mani otu lar'da maydanoz ölümün ve yeni­


adını vermişler. Mani otunun kö­ den doğumun sembolü olarak gö­
künü toprağa ekerek çoğaltmışlar. rülüyordu. Ölen kişinin ihtiyacı
Böylece yaşlı şefleri sayesinde ya­ olacağı düşünüldüğünden mezar­
şama gücünü fazlasıyla elde ede­ lar üzerine demetler halinde may­
bilecekleri bir besin maddesine danoz dikiliyordu (Mythencyc­
sahip olmuşlar (Mthencyclopedia lopedia 2007).
2007). Yahudi toplumu üç yüzyıl bo­
Afrika efsanelerinde adı geçen yunca Mısır topraklarında köle ha­
ancak sadece mitik bir kahraman yatı geçirmiştir. Daha sonra MÖ
değil aynı zamanda gerçek bir kral 1 250 civarında Musa peygamber
olduğu düşünülen Shamba'nın 1 7. öncülüğünde Mısır'dan çıkarak
yüzyılda yaşamış olduğu sanıl­ Sina Yarımadasına gelmiş ve sonra
maktadır. Güneydoğu Kongo 'da da Filistin topraklarına yerleşmiş­
yaşayan Bushongo halkı, hüküm­ lerdir. Ancak Yahudiler yaşadıkları
darları Shamba'nın savaştan ve sürgün günlerini asla unutmamış­
şiddetten uzak felsefesini anlatarak lar ve bugünü hatırlamak, geride
yaymışlardır. Bu barışçıl kralın bıraktıkları yakınlarını yad etmek
halkına pek çok yeniliği öğrettiği için Fısıh bayramında gelenekle­
bilinmektedir. Afrika halkına Man­ rini uygulamaktadırlar. Bir çeşit
yok köklerini uygun biçimde pişir­ bahar bayramı olan Fısıh bayra­
meyi ve bitkinin zehrini çıkarmayı mında sürgün günlerindeki acıyı
Shamba'nın öğrettiği rivayet edi­ temsilen hazırlanan sofrada Mı­
lir. Bu bitki Afrika' da hızla yayıl­ sır'da acı çeken kardeşlerinin göz­
mış ve başlıca besin maddele­ yaşlarını simgeleyen tuzlu su içe­
rinden birisi haline gelmiştir (Wil­ risinde maydanoz bulundurulur
kinson 201 0: 262, 263) (Altman 2002; ayrıca bakınız ra­
dika maddesi).
MAYDANOZ. Kökleri cehen­
neme ulaştığı gerekçesiyle kötü­ MENEKŞE. Yunan mitolojisinde
lükle ilişkilendirilen maydanozun adının anlamı "yakışıklı" olan ve
ölümü temsil ettiğine inanılmakta­ güzelliğiyle görenleri kendine hay­
dır (Wilkinson K. 20 1 0 : 88). ran bırakan bir delikanlı vardır.
Yunan mitoloj isinde maydano­ Attis adındaki bu genci hermafro­
zun bir yılan tarafından öldürülen dit Agdistis ile Kybele aralarında
kahraman Akhemoros'un kanın­ paylaşamıyorlardı. Ayrıca Pessi­
dan doğduğuna inanılırdı. Bu kah­ nous kralı Midas da, Attis'i kızıyla
raman anısına düzenlenen oyun­ evlendirmek niyetindeydi. Ancak
larda kazananların alnına mayda­ bu gerçekleşemeden Agdistis, At­
noz yapraklarından yapılan bir taç tis 'i delirtti. Deliren Attis bir çam
takılıyordu. Yunanlar ve Romalı- ağacının altında erkeklik organını

1 29
MENEKŞE

kesti ve sonunda kan kaybından tahsis etti (Ayrıca bakınız badem


öldü. Onun kanlarının suladığı top­ ağacı; Grimal l 997).
raktan menekşeler çıktı. Attis ' in Poseidon'un kızlarından biri
öldüğünü öğrenen Midas' ın kızı olan Euadne genç bir kızken Apol­
çılgına döndü ve canına kıydı. lon onu çok beğendi ve aklını çel­
Onun kanının aktığı yerlerden de di. Apollon'la birlikte olan Euadne
menekşeler çıktı. Kybele bu iki çok geçmeden bu ilişkiden hamile
gencin ölü bedenlerini gömdü. Ag­ kaldığını anladı. Bu durum onda
distis sevdiği gencin ölümüne kah­ büyük bir utanca sebep oldu ve ço­
roldu. Onun güzel bedeninin çürü­ cuğu doğurur doğurmaz terk etti.
yecek olmasına o kadar dertlendi Küçük bebeği iki yılan buldu ve
ki Zeus ona acıdı ve Attis 'in bede­ yılanlar onu balla besleyerek do­
ninin bozulmasına engel oldu. Böy­ yurdular. Bu mucizevi kurtuluştan
lece Attis' in güzel saçları uzamaya sonra bir gün Euadne menekşe çi­
devam etti ve yattığı yerde küçük çekleri arasında yatarken çocu­
parmağı hala hareket etmeyi sür­ ğuyla yeniden karşılaştı ve ona
dürdü. Sonunda Agdistis onun ce­ "menekşeli çocuk" anlamına gelen
sedini buradan alarak Pesinous' a İamos adını taktı. İamos büyü­
götürdü. Onu burada gömerek kut­ yünce babası Apollon, onu Olym­
sallaştırdı ve anısına bir bayram pia'ya gönderdi ve ona kuşların

Kybele,
Bereket Tanrıçası.
Çatalhöyük'te
bulunmuş.
Anadolu
Medeniyetleri
Müzesi
(İsmail Gezgin
Kişisel arşivi)

1 30
MERSİN AGACI

dilinden anlama ve kehanet yete­ yaklaşmasına izin vermedi. Bu di­


neği verdi. Böylece İamos çok renişi yüzünden Bona Dea mersin
ünlü bir kahin oldu ve kendisinden ağacı sopasıyla cezalandırıldı ve
sonraki kahinlerin de atası oldu Faunus sonunda bir yılan şekline
(Grimal 1 997). bürünerek kızıyla birleşmeyi ba­
Roma mitoloj isinde insanların şardı.
varlıklarından çekinerek hoş tut­ Bona Dea'nın Faunus'un karısı
maya çalıştığı ölülerin ruhları ola­ olarak anlatıldığı mitte ise Bona
rak bilinen Manlar vardır. Man­ Dea çok namuslu ve gözü kocasın­
lann kültünde onlara şarap, bal, süt dan başka erkek görmeyen sadık
hoş tatlar sunulur, çiçekler arma­ bir kadındı. Ancak Bona Dea bir
ğan edilirdi. Onlar için tertiplen­ gün bir testi şarap buldu ve merak
miş bir bayram olan Violaria'da edip içince sarhoş oldu. Onu bu
mezarların üzerine menekşeler bı­ halde yakalayan kocası, mersin
rakılarak, ruhlarının memnun kal­ ağacı sopasıyla genç kadına öyle
masına çalışılırdı (Grimal 1 997). sert vurdu ki kadıncağız dayana­
mayıp öldü. Kocası yaptığına
MERCANKÖŞK. Mercanköşk, büyük pişmanlık duydu ve masum
Latince Origanum "dağların ne­ kadına tanrısallık bahşetti. Ona
şesi" anlamına gelir. Mercanköşk'ü Aventinus tepesinde bir tapınak
aşk tanrıçası Aphrodite okyanusun inşa edildi. Burada kadınlar kutsal
derinliklerinden çıkarmış ve güneş korulukta "İyi tanrıçanın" kültüne
ışığının en parlak düştüğü dağların hizmet ediyorlardı. Bu tapınak er­
yükseltilerine bırakmıştır (Somer keklere ve bir de mersin ağacına
2003). Bu yüzden mercanköşk ok­ kesinlikle kapalıydı. Tapınağın er­
yanus gibi kokar ve aşkı temsil eder. keklere kapalı olması yüzünden
buradan geri çevrilen Herkül on­
MERSİN AGACI. Roma mitolo­ lara inat yakın bir yerde Büyük
jisinde iyi tanrıça olarak simgeleş­ Sunak oluşturmuş ve buradaki tö­
miş, Bona Dea adında bir tanrıça renleri kadınlara yasak etmişti
vardı. Bona Dea bazı mitlerde Fau­ (Grimal 1 997).
nus ' un kızı, bazı mitlerde ise kansı Dionysos, Zeus ile bir ölümlü
olarak anlatılır. Faunus'un kızı ola­ olan Semele'nin aşkının ürünü
rak anlatıldığı mitte, babası Fau­ olarak dünyaya gelmişti. Seme­
nus, Bona Dea'ya karşı kötü emel­ le ile Zeus 'un aşkını kıskanan
ler besliyordu. Kızıyla aşk yaşa­ Hera, genç kadının aklını çeldi.
mak istiyordu ancak Bona Dea hiç­ Bunun üzerine Semele Zeus 'tan
bir koşulda ona izin vermiyordu. kendisine tüm tannsallığıyla gö­
Faunus bir gün ona şarap içirip sar­ rünmesini istedi. Oysa Zeus o güne
hoş etti; ancak genç kız sarhoşlu­ kadar Semele'nin karşısına hiç
ğuna rağmen babasının kendisine tanrısal görünümüyle çıkmamıştı.

131
MERSİN AGACI

Bir ölümlü olan sevgilisinin buna MEŞE AGACI. Arkadia' da ku­


dayanamayacağını düşündüğün­ raklık baş gösterdiğinde, üzümler
den çeşitli kılıklara bürünerek Se­ ve ağaçlar susuzlukla boğuştu­
mele ile birlikte oluyordu. Ancak ğunda Zeus rahibi yağmur yağdır­
Semele o gün o kadar ısrar etti ki mak amacıyla tanrı Zeus 'un me­
Zeus onu kıramayıp tanrısal gü­ kanı olan Lycaeus Tepesindeki
cüyle karşısına çıktı. Böylece He­ kaynağa bir meşe dalı daldırır. Ze­
ra 'nın niyeti gerçekleşti ve Semele us 'u temsil eden kutsal meşe dalı
sevgilisinin yıldırımlarına kapıla­ sayesinde kaynaktaki su dalgalanır
rak öldü. Zeus sevgilisinin karnın­ ve gökyüzüne bir bulut gönderir.
daki bebeği kurtararak kendi bal­ Böylece kısa süre içinde ihtiyaç
dırına dikti ve zamanı geldiğinde duyulan yağmur damlaları gökyü­
bebek Dionysos, Zeus'un baldırın­ zünden düşmeye başlar (Ergu n
dan doğdu. Bundan sonra Diony­ 2004:40).
sos büyüdü ve tanrısallık kazandı. Phylakai ülkesinin kralı Phyla­
Çok sevilen bir tanrı olan Diony­ kos'un İphiklos adında bir oğlu
sos (bkz. asma), annesini bulabil­ vardı. Ancak İphiklos çok genç
mek ve hayata geri döndürmek yaşta iktidarsız olmuştu. Babası
için ölüler ülkesine indi. Burada oğlunun bu durumunun sebebini
Hades'ten annesi Semele'yi ser­ öğrenmek ve şifa bulmak için bir
best bırakmasını istedi. Hades kahine gitti. Kahin Melampous iki
onun bu isteğini çok sevdiği bir boğa kurban ederek leşlerini akba­
şeyi kendisine bırakması koşu­ baların yemesi için bir tepeye bı­
luyla kabul etti. Bunun üzerine Di­ raktı. Çok geçmeden akbabalar
onysos en sevdiği bitki olan mer­ leşin başına üşüştüler. Kahin giz­
sini Hades 'e bıraktı ve annesi Se­ lice akbabaların konuşmalarına
mele 'yi alarak yeryüzüne çıktı. kulak kabarttı. Phylakos 'un bir
Bundan sonra gökyüzüne çağrılan gün koçları iğdiş ederken kullan­
Semele burada Thyone adını aldı. dığı kanlı bıçağı oğlu İphiklos'un
Ayrıca Dionysos ayinlerine katılan yanına bıraktığından bahsediyor­
kişilerin mersin yapraklarıyla süs­ lardı. İphiklos henüz çok küçük bir
lü taç takmaları bir çeşit adet ol­ çocuk olduğundan bu durum kar­
muştu (Grimal 1 997). şısında büyük bir korku duymuş
Yunanlar yeni koloniler kura­ ve bıçağı alarak bir meşe ağacının
cak.lan zaman anavatandan mersin gövdesine saplamıştı. Meşe ağacı
fidanları alarak bunu yeni yurtla­ bıçağı kabuklarıyla örterek içine
rına dikiyorlardı. Bu sayede yeni gizlemişti. Eğer bıçak bulunur ve
yaşamın sonsuz olacağına inanı­ bıçağın pasıyla yapılacak içecek
yorlardı. Yunan mitoloj isinde mer­ on gün boyunca İphiklos'a içiri­
sin, tanrıça Aphrodite ile de iliş­ lirse delikanlı sağlığına kavuşabi­
kilendirilirdi (Mythencyclopedia lecekti. Bu işitilenlerden sonra
2007). Phyklakos akbabaların sözlerini

1 32
MEŞE AÔACI

birebir yerine getirdi. Bıçak bu­ narken arı onu ziyarete geldi.
lundu ve pasından yapılan içecek Ancak Roikos anyı hiç hoş karşı­
on gün boyunca İphiklos'a içirildi. lamadı. An da onu gözlerinden so­
Bunun sonucunda İphiklos erkek­ karak kör etti. Ancak belki de arı
liğine yeniden kavuştu ve çok geç­ bunu Roikos 'un bir sadakatsizli­
meden de bir oğlu oldu (Grimal ğini gördüğü için yapmıştı (Grimal
1 997). 1 997).
Hamadryadlar ağaç nymphaları Dryadlar da tıpkı Hamadryadlar
olarak bilinirler. Onlar bir ağaçla gibi ağaç perileridir. "Drys" Yu­
birlikte doğarlar ve söylenceye nanca meşe ağacı anlamına gelir.
göre o ağacın ölümüyle de ölür­ Tıpkı diğer ağaç nymphaları gibi
lerdi. Ancak yine de Hamadryad­ onlar da bir meşe ağacı ile doğar
ların ömürleri oldukça uzun, ve onunla birlikte ölürlerdi. An­
neredeyse on "palmiye ömrüne" cak bazıları ölümsüzdü. Görevleri
eşitti. Bu da dokuz bin yedi yüz ağaçları ve onnandaki bitki örtü­
yinni yıla karşılık geliyordu. Kal­ sünü korumaktı. Bir ağaca zarar
limakbos bu nymphalar için "gök­ verildiğinde Dryadlar büyük bir
yüzünün suyu meşeleri suladığı küskünlük yaşarlardı (Erhat 1 984).
zaman sevinir, meşeler yaprakla­ Duruidler ise meşe onnanlannda
rını döktükleri zaman yas tutar­ yaşıyor ve kendileri için kutsal de­
lar" diye anlatmaktaydı. Bu ağaç ğer taşıyan ökse otunu ayinler eş­
nymphalarının acımasızca ağaç­ liğinde altın bir orakla meşe ağa­
lara zarar veren insanları cezalan­ cının gövdesinden topluyorlardı .
dırdıkları bilinmekteydi. Bir gün Kelt dilinde Duruid "meşe ağacını
Roikos adındaki bir kahraman çok bulan-bilen" olarak karşılık bul­
yaşlı bir meşe ağacını hizmetkar­ maktadır (Crow 2006; ayrıca bakı­
larına emir vererek yıkılmaktan nız ökseotu). Meşe ağacı, kendi­
son anda kurtannıştı. Onun saye­ lerinin ari ırk olduğunu iddia eden­
sinde bu ağaçta yaşayan Hamadr­ lerin kutsal ağacıdır. Keltler, Al­
yadlar da ölmekten kurtulmuş­ manlar ve Slavlar geçmişte meşe
lardı. Bunun üzerine Nymphalar ağacını tannlaştınnışlardı. Kutsal
iyiliği karşısında Roikos'tan ken­ ateş için daima meşe ağacı odun­
dilerinden bir şey dilemesini iste­ ları kullanılmıştır. Meşe ağacı Du­
diler. Roikos onlardan iltifat diledi. ruid inancında tanrının seçtiği bir
Nymphalar onun dileğini hemen ağaç olarak kabul edilir ve bu ağa­
gerçekleştirdiler ancak onu sada­ cın gövdesinde bulunan her şeyin
katsizliğe karşı uyardılar. Bir arı­ cennetten gönderildiğine inanılırdı
nın onu izleyeceğini ve sada­ (Frazer 1 992).
katsizlik yapacak olursa kendile­ İskandinav mitolojisinde meşe
rine haber vereceğini söylediler. ağacı tann Balder'in sembolü ola­
Bunun üzerinden biraz vakit geç­ rak kabul edilir. B alder gökyüzü
mişti ki Roikos bir gün satranç oy- ve yeryüzü arasında yaşayan iyi

133
MEŞE AGACI

niteliklerle donanmış bir tanrıdır. mitosta tanrı Balder 'in ölümüne


O ışık, güzellik, uzlaşma ve masu­ yol açan ökseotunun, tanrının sem­
miyet tanrısıdır. Kötü kalpli Lo­ bolü olan meşe ağacının gövde­
ki 'nin planıyla Hod tarafından sinde asalak olarak yaşaması ve
ökse otundan yapılmış bir okla vu­ meşe-ökse ilişkisi çarpıcı bir ay­
rularak öldürülür. Onun Ölümü rıntı olarak dik.kat çekmektedir.
şenliklerle yad edilir ve bu şenlik­ Ayrıca bkz. Ökseotu maddesi.
lerde ateş yakılır. Bereketi arttıncı Bavarialalılar meşe ağacının, gut
bir rolü bulunan meşe ağacına da hastalığını kendi üzerine aldığına
Balder' in sembolü olarak saygı inanırlar. Gut olan hastadan kesi­
gösterilir. Meşe ağacının etrafında len tırnaklar ve bacağından kopar­
toplanılarak "ürün kalburda, sa­ tılan birkaç kıl, meşe ağacına
ban toprağın içinde" dizelerinin açılan deliğe konur. Delik iyice tı­
geçtiği şiirler okunur (Ergun kanır ve üzeri inek gübresiyle sı­
2004:47; Öztürk 2009: 1 70). Bu vanır. Üç ay içerisinde hastanın

Edward
Bume-Jones,
Ağaca Zincirlenmiş
Prenses,
1 866, New York,
Forbes Koleksiyonu.
(Eco U. 2006)

1 34
MISIR

gut illetinden kurtulması beklenir. dört gece erkek yağmurlar yağmış.


Şayet bu gerçekleşirse meşe ağa­ Yağmurlar toprağı yumuşatmış ve
cının hastalığı aldığına inanılır erkek çocuk mezarından dirilerek
(Ergun 2004:41). ayağa kalkmış. Sonra dört gün dört
Tevrat 'ta Hakimler Bap 6 : 1 1 'de gece dişi yağmurlar yağmış. Bu
Allah'ın meleğinin Abiyezr! Yoa­ kez de kız çocuğu mezardan diri­
şın Ofra şehrindeki meşe ağacının lerek çıkmış. Gece yarısı büyücü­
altında oturduğundan söz edilir. ler tohumları toprağa dikmişler.
Meşe ağacı Musevilerin kutsal Sabahleyin insanları uyandırıp on­
kabul ettiği ağaçlar arasındadır lara filizlenen mısırları göstermiş­
(Ergun 2004: 1 1 O). ler. Sonra hep beraber mısırın bü­
yümesini izlemişler ve büyücüler
MISIR. Kızılderili mitolojisine ilk ürünü insanlara tattırmışlar.
göre ilk insanlar olan Aşiviler ve Ancak tattıkları şey insanlara çok
ardından pek çok insan soyu uzun acı gelmiş. O zaman büyücüler
bir yürüyüşün ardından dünyanın çakal, baykuş ve kargayı çağırmış.
orta yerine yerleşmişler. Ancak in­ Bu hayvanlar mısırı yemişler ve
sanlar henüz tarım yapacak to­ mısırın acılığı kaybolup tatlılaş­
humlara sahip değillermiş. Bu se­ maya başlamış. fosanlar kendile­
beple de hayatta kalmakta zorlanı­ rine hediye edilen bu yaşam kay­
yorlarmış. Bir süre sonra bu insan­ nağına çok sevinmişler. Ancak
ların yaşadığı topraklara iki büyü­ bundan böyle mısır tarlalarını dai­
cü gelmiş. Büyücüler ellerinde in­ ma bu üç hayvandan korumak zo­
sanların çok işine yarayacak to­ runda kalmışlar (Marriott ve
humları tutuyorlarmış. Ancak bu Rachlin 2003).
tohumları insanlara vermek için Kızılderililer eskiden tarım yap­
bir şartları varmış. Büyücüler yaşlı mayı bilmiyorlarken erkekler tüm
şeften bir erkek ve bir kız çocuğun yıl için gerekli besini sağlamak
kendilerine kurban verilmesini is­ amacıyla yerleşim yerinden çok
temişler. Yaşlı şef önce bunu kabul uzağa avlanmaya giderlermiş. Ba­
etmek istememiş. Ama eğer ço­ zen yanlarında kanlarını ve çocuk­
cukları vermezse büyücüler yağan larını da götürürlermiş. İşte böy­
yağmurları durduracak, böylece lece kamp yerinde uzaklara giden
insanlık yok olacakmış. Zaten yağ­ bir aile Şayenlerin Domates deresi
mur olmadan tohumlar da bir işe dediği bir yerde çadırlarını kur­
yaramayacakmış. Yaşlı şef üzüntü muşlar. Baba her gün ava çıkıyor
içinde bir kız ve bir erkek çocu­ anne ve çocuk da onun yolunu
ğunu büyücülere vermiş. Büyücü­ gözlüyormuş. Ancak bir gün baba
ler, Şef' e çocukları geceleyin top­ avdan dönmemiş. Annesi ve oğlu
rağa gömmesini söylemiş. O gece günlerce beklemişler ve babanın
çocuklar gömülmüş sonra dört gün başına kötü bir şey geldiğini anla-

135
MISIR

mışlar. Dışarıda çok fazla kar ya­ Şişman çocuk hızla koşarak çadırı
ğıyormuş ve çadırda yiyecek hiç­ terk etmiş. Peşinden de mısır tane­
bir şey kalmamış. Anne yiyecek lerini dök.meyi sürdürmüş. Anne
bir şey bulmak umuduyla dışarı saklandığı çalının arkasından çık­
çıkmış. Ancak dışarıda sadece mış. Ana oğul çadırı dolduran mı­
küçük yaban domatesleri bulabil­ sır tanelerini tadınca çok beğen­
miş. Onlar da o kadar azmış ki an­ mişler. Etrafa saçılan her bir taneyi
cak onları açlıktan ölmekten kurta­ toplamışlar. Bu mısırlarla karınla­
rabiliyormuş. Bu şekilde günler rını doyurmuşlar, güç toplamışlar.
geçmiş. Anne her gün çadırdan Kısa süre sonra kamp yerinden on­
çıkıp etraftaki tüm çalılarda yaban ları aramaya çıkan yakınlarıyla bu­
domatesi arıyormuş. Annenin dı­ luşmuşlar. Komşuları yetim anne
şarı çıktığı bir gün çadırın kapı­ oğula sahip çıkarak onlara avla­
sında şişko bir çocuk belirmiş ve dıkları hayvanlardan vermişler.
zavallı zayıf çocuğa oyun oyna­ Ana- oğul da ellerindeki mısırlar­
mayı teklif etmiş. Küçük zayıf ço­ dan onlara vermişler. Böylece halk
cuk sıkıntısını giderecek bir oyun mısırla tanışmış ve bu kıymetli he­
arkadaşı bulduğuna çok sevinmiş. diye için şükür duasında bulun­
İki çocuk dans edip oynamaya muşlar (Marriott ve Rachlin 2003).
başlamışlar bu arada şişman çocuk Kızılderili mitolojisinde mısırın
sürekli "beni yiyebilirsin" diye ve bahçeciliğin öğrenilmesiyle ilgi
şarkı söylüyormuş. Akşam olmaya pek çok mitos vardır. Bunlardan
yakın şişman çocuk yarın yine ge­ birinde ikiz erkek kardeşler ve on­
leceğini söyleyerek çadırdan ayrıl­ larla yaşayan anneannelerinin hi­
mış. Akşam anne topladığı azıcık kayesi anlatılır. İkizler avcılıkta
domatesle çadıra döndüğünde oğlu çok iyilermiş ve her gün yiyecek
ona oyun arkadaşından ve söyle­ bulmak için ormana avlanmaya gi­
diği esrarengiz şarkıdan söz etmiş. der akşam olana yakın yorgun
Oğlunun anlattıklarına şaşıran an­ argın o günün yemeğiyle dönerler­
ne ona bir bıçak vermiş ve birlikte miş. Ancak her gün et yemek ve
bir plan yapmışlar. Ertesi gün anne avlanmak onları sıkmaya başla­
çadırdan çıkınca şişman çocuk mış. İki kardeş silahlarını temizler­
yine gelmiş ve önceki gün olduğu ken anneanneleri onların yüzün­
gibi "beni yiyebilirsin, beni yiye­ deki mutsuzluğu fark etmiş. To­
bilirsin" diye şarkı söylemeye baş­ runlarının derdine üzülen yaşlı
lamış. İşte o anda zayıf çocuk an­ kadın onlara akşam çok değişik bir
nesiyle yaptığı plana uyarak elinde yemek yapacağına dair söz ver­
sakladığı bıçağı şişman çocuğun miş. O gün av geçmek bilmemiş,
kamına saplamış. Kamı yarılan ikizler akşama onları bekleyen
şişman çocuktan odayı dolduracak sürprizi çok merak ediyorlarmış.
kadar çok mısır tanesi dökülmüş. Akşam olup eve geldiklerinde bu

136
MISIR

güne kadar hiç duymadıklan muh­ annelerini yemeleri mümkün olur


teşem bir koku onları karşılamış. diye düşünmüşler. Akşam olup da
Yaşlı kadın torunlannın getirdiği yemek zamanı geldiğinde yaşlı
geyik etini de tencerenin içine kadın yine mis kokulu tabaklan to­
atmış ve kısa süre sonra ikizlerin runlarının önüne koymuş. Ancak
önüne dumanı tüten mis gibi bir iki kardeş suratları asık oturuyor
yemek getirmiş. Delikanlılar ye­ ve yemeğe hiç dokunmuyorlarmış.
meği tadınca çok beğenmişler ve Yaşlı kadın sırrının çözüldüğünü
neşeleri yerine gelmiş. Anneanne­ anlayınca aniden yere yığılmış. Bu
lerine bu yemeği neyle yaptığını sır bir kimse tarafından öğrenilince
sormuşlar. Yaşlı kadın yemeği mı­ yaşlı kadının ölmesi gerekiyormuş
sırla yaptığını anlatmış. O günü iz­ çünkü. Torunları kadının başında
leyen günlerde her akşam ikizler gözyaşlarına boğulmuşlar. Yaşlı
avdan döndüklerinde anneanneleri kadın ölmeden önce onlara birkaç
onlara yeni bir yemek yapıyormuş. söz söylemiş. Kendisinin sonsuza
Gençler yemeğin içinde ne oldu­ dek onlarla kalacağını bunun için
ğunu sorduklarında ise daima mı­ kendisini bataf<lığın yanındaki tar­
sır cevabını alıyorlarmış. Çünkü laya gömmelerini söylemiş. Meza­
anneannelerinin anlattığına göre rının çevresini iyi çevirmelerini ve
mısırdan elde edilen tatların sayısı buraya kimseyi yaklaştırmamala­
bilinmeyecek kadar çokmuş ve rını tembihlemiş. Bir yıl sonra me­
hiçbir ölümlü bu tatların hepsini zarın üzerinde bir bitki büyüye­
yiyecek kadar yaşayamazmış. İkiz­ ceğini bu bitkinin üstündeki tane­
lerin keyfi yerine gelmiş gelme­ leri toplayıp farelerden uzak bir
sine ama anneannelerinin her gün yerde depolamalarını söylemiş.
pişirecek mısın nereden buldu­ Bundan �·,nra da ikizlerin kendile­
ğunu da merak etmeye başlamış­ rine yakışır birer eş bulmalarını is­
lar. B ir gün ava gitmek yerine temiş. Eşlerine sakladıkları tane­
bahçede bir çalılık arkasına gizlice leri vermelerini ve karılarının bu
saklanıp yaşlı kadını izlemeye ko­ taneleri gelecek baharda tarlaya
yulmuşlar. Yaşlı kadın kilere gir­ ekmelerini istemiş. Bu şekilde
miş bir geyik derisi serip üzerine sonsuza dek çok rahat bir hayat
oturmuş ve önüne tahta bir kase yaşayacaklannı anlatmış ve ölmüş.
koymuş. Sonra da ellerini üzerine Torunları anneannelerinin bu son
sürtmeye başlamış. Yaşlı kadının sözlerini aynen yerine getirmişler.
her yerinden mısır taneleri dökül­ Kısa süre sonra gerçekten de çok
müş. Torunları gördükleri karşı­ büyük bir mısır tarlaları olmuş.
sında kalakalmışlar. Meğer tadını Nesiller boyu mısırdan yararlana­
çok sevdikleri mısır anneanneleri­ rak mutlu bir hayat yaşamışlar
nin ta kendisiymiş. Yamyam olma­ (Marriott ve Rachlin 2003).
dıklarına göre nasıl olur da anne-

137
MISIR

Aztek mitolojisinde dört tanrı, ya­ !eşmesinden mısır tanrısı dünyaya


ratma işine ateşten başladılar. Ateş­ geldi. Mısır tanrısı toprağın altına
ten sonra ikinci olarak güneşi ya­ girdi ve insanlara mısırla berab er
rattılar ancak güneşi yarım yarat­ çok çeşitli yemişler verdi (Kricke­
tıkları için yeryüzü çok aydın­ berg 1 998; ayrıca bakınız pamuk).
lanamıyordu. Bunun ardından ise Bir Toltek mitosuna göre tanrılar
ilk insan çiftini yarattılar; Oxo­ toplanıp dünyanın karanlığına bir
moco ve Cipactonal. Tanrıların ar­ son vermeye ve güneşin yaratılma­
zusu insanların sadece çalışıp üre­ sına karar verdiler. Bunun için ara­
meleriydi. Kadınlar dokuma yap­ larından bu işi üstlenecek iki kişi
sın, toprağı eksin biçsin istiyor­ aradılar. Önce kimse bu zor görevi
lardı. Bu sebeple onlara mısır to­ kabul etmeye yanaşmadı. Sonunda
humlan verdiler. Mısır hastalıklara deniz salyangozu ülkesinden gelen
şifa olacak, onunla fal bakılıp bü­ Tocuciztecal ile şehvet tanrısı Na­
yü yapılacaktı (Krickeberg 1 998). nauatzin bu görevi üstlendiler. İki
Aztek mitoloj isinde tanrılar ilk tanrı dört günlük günahlarından
insanları yaratınca onların neyle arınma ibadeti gerçekleştirdikten
besleneceğini düşünmeye başladı­ sonra kutsal tören başladı. Yakılan
lar. O sırada ortaya çıkan kırmızı büyük ateşin başına toplandılar.
bir karınca yiyecek dağının orta­ Tanrılar Tocuciztecal 'a atlaması
sında mısır olduğunu söyledi. O için tezahürat yaptılar ancak ateşin
zaman tanrı Quetzalcouatl siyah yakıcı sıcaklığından ürken tanrı
bir karıncaya dönüştü ve kırmızı geri çekıldi. Tanrılar bu sefer de
karıncayla birlikte yiyecek dağına şehvet tanrısı Nanauatzin'e baskı
doğru yola çıktılar. Kırmızı karın­ yaptılar ve şehvet tanrısı büyük bir
canın yardımıyla mısırı bulan tanrı cesaretle ateşe atladı. Onun atladı­
Quetzalcouatl ilk tanrıların yaşa­ ğını gören Tocuciztecal da peşin­
dığı ve ilk insanların yaratıldığı den atladı. Söylenceye göre on­
yere Tamouanchan'a getirdi. Tan­ ların ardından bir kartal ve bir ja­
rılar insanlar bir an önce güçlen­ guar da ateşe atladılar. Bu yüzden
sinler diye mısır tanelerini ağız­ kartalın tüylerinin kahverengi ol­
larında çiğneyip insanların dudak­ duğu söylenir. Bu törenin ardından
larının üzerine koydular. Bu mitos­ tanrılar merak içinde güneşin çık­
tan dolayı ilk insanlar ve mısır masını beklediler. Bir süre sonra
gece göğünde kabul edilen Tamo­ güneş doğudan parlak ışıklarıyla
uanchan 'da doğduğu için her ikisi göründü. Hiçbir tanrı ona bakamadı
de yıldızlarla eş tutulurlardı ve ka­ çünkü güneş kör edici bir şekilde
rıncalar mısır bitkisinin sahibi ola­ parlıyordu. Tocuciztecal ise ateşe
rak görülürdü (Krickeberg 1 998). daha geç atladığı için ay oldu ve
Aztek mitolojisinde tanrıça Xoc­ ikinci sırada güneşin yanında ye­
hiquetzal ile Piltzintecutli 'nin bir- rini aldı. Ancak ay ve güneş aynı

138
MOLY OTU

derecede ışık saçıyorlardı. Tanrılar nın suyundan yağan yağmur mısır­


bunun gereksiz olduğunu düşün­ ların donmasına, dördüncü kova­
düler. Rüzgar tanrı bir tavşanla To­ nın yağmuru ise hiç mısır yetişme­
cuciztecal' a yani aya vurdu böyle­ mesine sebep olur (Krickeberg
ce ay daha az ışık saçmaya başladı. 1 998).
Ay ve güneş gökyüzünde fazla
yükselmeden öylece dona kaldılar. MİSK OTU. Misk otu Aziz John
Tanrılar bu durumun kötülüğün­ için günün arifesinde toplanıldığı
den şikayet edip insanlarla aynı se­ zaman sihirli bir etki gösterirdi. Bu
viyede yaşamlarının doğru olma­ sebeple Avrupa'da bu ota Aziz
yacağını düşündüler. Bunun üze­ John otu da denmektedir. Şeytanı
rine tüm tanrılar ölüp güneşe hayat ve kötü güçleri kovduğu inancıyla
vermeye karar verdiler. Rüzgar toplanan misk otları muska şek­
tanrı sırayla tanrıları kurban etme­ linde boyuna veya evlerin kapıla­
ye başladı. Ancak sıra ikiz tanrı rına asılırdı. Hayaletlere karşı da
Xoltl' a geldiğinde korkusundan koruduğuna inanılan misk otu ay­
hıçkırıklara kapılarak, kaçıp mısır rıca hastalıklara karşı da şifalıydı.
tarlasına gizlendi ve tanrılar onu Bu ottan yapılan çdenkler yaz dö­
bulmasın diye kendisini mısıra dö­ nümü şenliklerini süslerdi. İnsan­
nüştürdü. Ne var ki kurban edil­ lar bu çelenklerin içinden bakınca
mekten yine de kurtulamadı. So­ tüm yıl baş ve göz hastalığından
nunda tüm tanrılar kurban edilmiş korunduklarına inanırlardı (Frazer
ancak güneş hala yerinden kıpırda­ 1 992).
mamıştı. O zaman rüzgar tanrı var
gücüyle üfledi ve güneş hareket MOLY OTU. Odysseus'un ma­
ederek yoluna devam etti. Ay ise cera dolu uzun gemi yolculuğun­
güneş yolunu tamamlayıncaya ka­ da, İtalya'da olduğu zannedilen
dar kıpırdamadı ve sonra onu takip Aia Adasına yolu düşmüştü. Odys­
etti. Bundan böyle güneş ve ay seus adaya çıkar çıkmaz adamla­
farklı zamanlarda doğmaya başla­ rını başlarına Eurylokhos 'u koya­
dılar. Böylece günler meydana gel­ rak keşfe gönderdi. Adayı turlayan
miş oldu (Krickeberg 1 998). tayfa, ormanın derinliklerini aştı­
Aztek mitolojisinde yağmur tan­ ğında göz alıcı güzellikte bir sa­
rısının dört adet kovası vardır. Ko­ rayla karşılaştı. Burada kimlerin
valardan birindeki su çok iyidir. yaşadığını görmek ve misafirper­
Eğer yağan yağmur bu kovanın verliklerini rica etmek niyetiyle sa­
suyundansa mısırlar hızla büyür ve raya gitmeye karar verdiler. Ancak
güzel ürün verir. Diğer kovadaki başlarında bulunan Eurylokhos her
su ise kötüdür ve yağmur bu kova­ ihtimale karşı onlarla gitmeyip
dan yağarsa mısırları örümcek ba­ uzaktan olup bitenleri gözlemeyi
sar ve ürün kararır. Üçüncü kova- uygun gördü. Adamlar sarayın ka-

1 39
MOLY OTU

pısına geldiklerinde kapı açıldı ve Odysseus hepsıni zevkle kabul etti


büyük bir incelikle içeri davet edil­ ancak büyücü kadın gönneden iç­
diler. Sarayda güzel ve alımlı Kir­ lerine Hennes' in verdiği moly
ke yaşamaktaydı. Kirke yorgunluk otundan koyma�/! da ihmal etmedi.
ve açlıktan gözü dönmüş adamlara Odysse us'un tüm ikramlardan tat­
zengin bir sofra donattı ve lezzetli tığını gören Kirke keyifli bir gü­
içecekler ikram etti. Hallerinden lümsemeyle değneğini eline aldı
hoşnut karınlarını doyuran adam­ ve kahramana usulca değdirdi.
lar miskince yayılmışlardı ki Kirke Ancak Odysseus'ta hiçbir değişik­
elinde tuttuğu bir değnekle hep­ lik olmamıştı. Büyücü şaşkınlık
sine birer birer dokundu ve dokun­ içinde kalmıştı ki Odysseus belin­
duğu adamlar tek tek mizaçlarına den kılıcını çıkardı ve adamlarını
uygun bir hayvana dönüştüler. serbest bırakmadığı takdirde onu
Güzel büyücü, hayvan kılığına öldünnekle tehdit etti. Bunun üze­
soktuğu bu adamları bir ahıra ka­ rine Kirke hemen ahırın kapısını
pattı. Bütün bu olanları gizlice gö­ açtı ve büyülediği adamları tekrar
zetleyen Eurylokhos şaşkınlıkla eski hallerine döndürdü. Ahırda
seyretti ve hıç zaman kaybetme­ Kirke'nin büyüleriyle hayvana dö­
den geminin olduğu yere koşarak nüşmüş başkaları da vardı. Kirke
gördüklerini Odysseus' a anlattı. onları da serbest bıraktı ve Odys­
Bunun üzerine Odysseus saraya seus 'a pişmanlığını dile getirdi. En
gidip adamlarını o büyücünün elin­ sonunda Kirke'nin ısrarlarıyla ikna
den kurtarmaya karar verdi. Ancak olan Odysseus, bir süre adamla­
bunu nasıl yapacağını ve büyücü­ rıyla beraber sarayda misafir oldu.
nün lanetinden nasıl korunacağını Kimi yazarlara göre Odysseus bu­
bilmiyordu. Sarayın yolunu tutan rada bir ay kimisine göre ise bir yıl
Odysseus'a yardım elini tann Her­ kalmıştı. Hatta bazı anlatılarda
mes uzattı. Kirke'nin büyüsünü Odysseus'un burada kaldığı süre
bozabilmesi için gerekli sım verdi. içerisinde Kirke'nin onu büyüle­
Bu sır sihirli Moly otuydu. Eğer yerek kendisine aşık ettiğinden ve
Odysseus yediği ve içtiği şeylerin ona bir oğul doğu:rduğundan bah­
içine bu ottan atacak olursa ona sedilmekteydi (Gezgin D. 2007).
büyü işlemeyecekti. Büyük bir se­ Odysseus mitinde Kirke'nin bü­
vinçle Moly otunu alan Odysseus yülerine karşı kahramanı koruyan
sarayın kapısına dayandı. Kirke sihirli ot Moly hakkında bir efsane
kahramanı tıpkı adamlarını karşı­ daha vardır. Buna göre; ikinci ku­
ladığı gibi kibarca karşıladı. Odys­ şak tanrıların devlerle olan sava­
seus da hiçbir şey bildiğini belli şında Pikoloos adındaki dev sak­
etmeden içeriye girdi. Kirke he­ lanmak için Kirke'nin yaşadığı
men misafirine güzel yiyecekler ve adaya kaçmıştı. Burada tek başına
hoş kokulu içecekler ikram etti. hüküm sünnek isteyen dev Kirk-

140
MÜRRÜSAFİ ACACI

e'yi adadan kovmak istedi. Ancak MÜRRÜSAFİ AGACI. Arapça


Kirke'nin babası Helios (Güneş), 'buruk' anlamına gelen bir söz­
kızını rahat bırakmayan Pikolo­ cükten türeyen Mürrüsafi ıstırap,
os 'u öldürdü. Pikoloos'un kanın­ tövbe ve İsa 'nın Çilesini simgele­
dan toprakta bir ot yeşerdi. Bu mektedir (Wilkinson K. 20 1 0:89).
otun kökü devin kanı gibi siyahtı Bir zamanlar Suriye'de Theias
ancak otun görünen kısmı tıpkı adında bir kral hüküm sürüyordu.
güneş gibi beyazdı (Grimal 1 997). Kralın Smyrna adında güzeller gü­
zeli bir kızı vardı. Smyrna'nın an­
MUZ. Bir Endonezya mitosuna nesi gittiği her yerde, gördüğü her­
göre bir zamanlar yer ve gök bir­ kese kızının, tanrıça Aphrodi­
birine çok yakınken Tanrı, yaratıl­ te' den bile daha güzel olduğunu
mış ilk çifte armağanlarını yu­ söylüyordu. Kadının bu sözlerine
kardan aşağıya sarkıttığı bir iple çok öfkelenen Aphrodite duyduğu
gönderiyormuş. Bir gün tanrı ipe kıskançlık yüzünden Smyrna'nın
bir taş bağlayıp sarkıtmış. Ancak başına büyük bir bela açmayı plan­
insanlar taşı bir şeye benzeteme­ ladı ve genç kızın içine kendi öz
miş ve bu armağanı kabul etme­ babasına karşı duyacağı bir arzu
mişler. İ kinci sefere Tanrı ipe bir koydu. Bunun üzerine Smyrna ba­
muz bağlayıp aşağıya sarkıtmış. basını uzun uğraşlar sonunda kan­
İ nsanlar muzu görünce hemen dırdı ve onunla tam on iki gece
uzanıp ipten almışlar ve bu hedi­ boyunca birlikte oldu. Ancak on
yeye çok mutlu olmuşlar. Bunu ikinci gece babası olanları anladı
gören tanrı insanlara seslenmiş ve ve bıçağını kaptığı gibi kızını ko­
onlara yaşam sürelerinin kabul et­ valamaya başladı. Kral başına ge­
tikleri meyveninki ile aynı olaca­ len bu şeyden dehşete kapılmış,
ğını söylemiş. İlk çift eğer bir şeye kızını öldürerek utancını temizle­
benzetemedikleri taşı kabul etmiş mek istiyordu. Ö lümden kaçan
olsalarmış tüm insanlar taşın ömrü Smyma çareyi tanrılara yalvar­
gibi sonsuz bir yaşama sahip ola­ makta buldu ve sonunda tanrılar
cakmış (Eliade 2003a). aslında masum olan bu kıza acıdı­
New Britain'de yağmur yağ­ lar ve onu bir Mürrüsafi ağacına
dırma törenlerinde 'yağmurcu' adı dönüştürdüler. Aylar sonra garip
verilen büyücü ya da şef, kırmızı bir şey oldu ve ağacın kabuğu ya­
ve yeşil çizgili bir sarmaşığın yap­ rılarak içinden bir bebek çıktı. Bu
raklarını muz yaprağına sarar. Da­ bebeği Aphrodite gördü ve çok be­
ha sonra bu muz yaprağını suyla ğendi. Güzel bebeğe Adonis adı
ıslatarak toprağa gömer. Törenin verildi. Aphrodite, Adonis' i yeral­
bundan sonrasında yağmurcu ağ­ tına götürdü ve onu Persephone'ye
zıyla yağmur sesi çıkararak mesajı emanet etti. Ondan bebeği kendisi
iletmeye çalışır (Ergun 2004:38). için büyütmesini istedi. Çok sonra

141
MÜRRÜSAFİ AGACI

Aphrodite, Adonis'i almaya geldi­ altında Persephone'yle geçirirken


ğinde Persephone çocuğa bağlan­ kalan üçte ikisinin tamamını Aph­
dığından onu vennek istemedi. rodite ile geçinneyi tercih edi­
Bunun üzerine iki tanrıça kavgaya yordu. Adonis'in bu periyodu
tutuştu. Kavgaya Zeus hakemlik bitkilerin filizlenip, boy verişiyle
yaparak son verdi. Uzlaşmacı bir özdeştirilmektedir. Ağaç kovuğun­
karar alındı. Böylece Adonis yılın dan doğan bu kahraman, mevsim­
dört ayını Persephone'yle, dört ler ve bitkiler arasındaki bağın
ayını Aphrodite'yle, diğer dört ayı önemli bir sembolüdür (Grimal
ise nerede isterse orada geçire­ 1 997).
cekti. Adonis yılın üçte birini yer-

1 42
n
NANE. Yeraltında ölüler ülkesinin rıça onu cehenneme atarak ceza­
tanrısı Hades 'in, Menthe adında landırmıştı. Bunlardan başka genç
bir nympha sevgilisi bulunuyor­ bir kız olan Side'nin hikayesi tam
·
du. Ancak Hades'in karısı Persep­ da isminin anlamını açıklar nite­
hone bu ilişkiyi sezdiği için Men­ liktedir. Bu mitte geçen Side adın­
the' yi her fırsatta incitiyor, genç daki kız babası tarafından eziyet
nymphaya sıkıntı çektiriyordu. Ha­ edilen zavallı bir kızdı. Babasının
des sonunda sevgilisinin incinme­ kötü emellerinden bıkıp usanan
sine dayanamayarak onu korumak Side, annesinin mezarı üzerinde
için nane (Mintha) bitkisine dön­ kendi canına kıydı. Tanrılar Si-
üştürdü. (Grimal 1 997). Bu yüz­
den nane güzel nymphanın adını
ve kokusunu taşımaktadır.

NAR. Güneşle ilişkilendirilen nar


meyvesi genel olarak bereket sem­
bolüdür. Nar meyvesi doğurganlık
(rahim) ve kırmızı suyuyla yaşam
kanını temsil etmektedir (Wilkin­
son K. 201 0:99).
Grekçede nar "Side" olarak ad­
landırılır. Yunan mitoloj isinde Side
adında birçok kadın kahraman yer
almaktadır. Bunlardan biri Feni­
ke'de bulunan Sidon şehrine adını
vermiştir. Bir diğer Side ise Ana­
dolu' da Pamhylia'da ki Side şeh­
rine adını vermiştir. Diğer bir Side,
tanrıça Aphrodite'yle güzellik ko­
nusunda boy ölçüştüğü için Tan- Nar (Heilmeyer M. 2004)

ı 43
NAR

de'nin toprağa akan kanından nar olur. Persephone de, Hades'in ken­
ağacı çıkardılar. Kötü babasını ise disini ayartması sonucu nan yemiş
çaylak kuşuna dönüştürerek ceza­ ve orada kalmaya mahkum olmuş­
landırdılar. Bundan böyle çaylak tur. Ancak toprağın kıtlıkla yüz
kuşu hiçbir zaman nar ağacına yüze gelmesi durumunda tanrılar
yaklaşmaz ve üzerine konamaz ol­ bir uzlaşma yolu düşünürler ve so­
muştu (Gezgin D. 2007). nunda Hades 'i buna ikna ederler.
Güzellik ve aşk tanrıçası Aphro­ Bundan böyle Persephone yılın
dite, kutsal nar ağacını Kıbrıs ada­ üçte birini ölüler ülkesinde Hades ' -
sına dikmiştir. Roma mitoloj isinde le beraber geçirir ancak üçte iki­
nar ağacının Dionysos'un bedeni sinde yeryüzüne çıkar. Böylece
parçalandığında beyninden akan Demeter kızına kavuşur ve küs ­
kanlardan ortaya çıktığı görülmek­ künlüğÜ son bulur. Toprak da ye­
tedir (Yıldırım 2008 :285). niden canlanır, ekinler tarlalarda
Nar, Yunan mitolojisinde tanrıça filizlenirler. Ancak zamanı gelip de
Hera'ya adanmıştır. Ancak Persep­ Persephone yeraltına ineceği za­
hone 'nin ölüler ülkesine kaçırıl­ man Demeter' i yine bir hüzün alır.
ması mitinde de nar önemli bir İ şte bu zamanlar yeryüzünde kış
semboldür. Ölüler ülkesinin tanrısı yaşanır. Demeter'in kızına kavuş­
Hades, Persephone'ye aşık olmuş­ tuğu mutlu günlerde ise doğa uya­
tur ve onu bir gün gizlice yer altına nır ve ilkbahar yaşanır (Gezgin D.
kaçırır. Kızının kaybolması tanrıça 2007).
Demeter' i büyük bir yasa boğar. Phrygia sınırlarında yer alan Ag­
Demeter'in tüm işlerden elini çek­ dos 'ta taştan bir Kybele'ye tapı­
mesi doğa için çok olumsuz bir lırdı. Zeus Kybelc'ye aşık olmuş
sonuç doğurur. Çünkü Demeter ve onunla birleşmek için her yolu
ekinlerin tanrıçasıdır. Onun küs­ denediyse de başarılı olamamıştı.
mesi aynı zamanda toprağın küs­ Duyduğu şehvetten dolayı fışkıran
mesi anlamına gelir. Ekinler boy tohumlarını etraftaki bir kayaya
atmaz, tarlalar ürün vermez olunca serpiştirdi. Bu kayanın Zeus'un to­
durum Olympos'taki tüm tanrıla­ humlarıyla döllenmesi sonucu Ag­
rın başta da Zeus'un harekete geç­ disitis adındaki hermafrodit varlık
mesine sebep olur. Zeus, Hades'le dünyaya geldi. Dionysos, bir gün
görüşerek Persephone'yi bırakma­ Agdisitis'i şarap içirip sarhoş et­
sını ister. Ancak Persephone'nin tikten sonra hayalarını keserek ha­
ölüler ülkesinden temelli geri dön­ dım etti. Agdisitis'iri hayalarından
mesi artık imkansızdır. Çünkü Per­ akan kandan bir nar ağacı çıktı. Bu
sephone ölüler ülkesinde nar ağacın meyveleri göz alıcı güzel­
yemiştir. Yeraltına inen bir kişi likteydi. Irmak tanrı Saggarios 'un
eğer bir şey yiyecek olursa son­ kızı Nana, ağaçtan bir nar kopardı
suza dek orada kalmaya mahkum ve bu meyveyi göğsüne koydu.

144
NAR

Böylece Nana, Attes'e hamile kal­ /er iseniz Allah �an korkun» cevabını
mıştı. Nana'nın doğurunca hemen vermişti. Onlar «Ondan yiyelim,
terk ettiği çocuk, çok güzeldi. Ona kalplerimiz mutmain olsun. bize
bakınca ilk göıii len insanüstü bir doğru söylediğini(kesin olarak) bile­
kusursuzluktu. Bu yüzden onu bu­ lim ve ona gözleriyle görmüş şahitler
lanlar adını "yakışıklı" anlamına olalım istiyoruz» demişlerdi. Meryem
gelen Attis koydular. Agdistis bu oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz!
delikanlıyı göıiir görmez ona karşı Bize gökten bir sofra indir ki, bizim
şiddetli duygular beslemeye baş­ için, geçmiş ve gelecek/erimiz için
ladı. Ne de olsa aralarında dolaylı bayram ve senden bir <iyet(mucize)
bir kan bağı vardı. Ancak Attis 'in olsun. Bizi nzıklandır; zaten sen nzık
kral Midas'ın kızıyla evlenecek ol­ verenlerin en hayırlısısın Allah da
ması her şeyi karıştırdı. Düğün sı­ şöyle buyurdu: Ben onu size şüphe.siz
rasında Agdistis, Attis' e göıiindü indireceğim; ama bundan sonra içi­
ve o anda Attis garip bir şekilde nizden kim inkar ederse, kCıinatta
aklını kaçırdı. Bir çam ağacının hiçbir kimseye etmediğim azabı ona
yanına koşarak herkesin önünde edeceğim! " (Maide 5 : 1 1 2- 1 1 5).
erkeklik organını kesti. Sonunda Buna göre Allahın indirdiği al­
da kan kaybından öldü. Kanları ise tından sofrada havarilerin sayı­
toprağı suladı ve buradan Attis'in sınca ekmek, kızarmış balık, sa­
güzelliğini anımsatan menekşeler rımsak, tuz, zeytin, beş hurma ve
çıktı (bakınız menekşe, badem ve beş tane de nar bulunuyordu. On­
çam ağacı; Gri- mal 1 997). lar bu sofraya oturup, yiyince göz­
Kur ' an-ı Kerim'de El-Maide leri açıldı ve sofradaki şifalı yiye­
adında bir sure bulunmaktadır. Mai­ cekler hasta olanları iyileştirdi. Bu
de, sofra demektir ve surenin bu sofradan çok sayıda insanın yediği
ismi almasının sebebi 14. ve 1 5 . rivayet olur ancak buna rağmen
ayetlerde İ sa'nın havarileri için sofradaki yiyeceklerde en ufak bir
Allah tarafından indirilen bir sof­ azalma olmadığından bahsedilir.
radan bahsedilmesidir. İ sa'nın on Kutsal sofra gün batar göklere çe­
iki havarisi, çöllerden geçerlerken kilir, gün doğumunda yeniden gö­
inançlarını sağlamlaştırmak adına ıiinürmüş ve tam kırk gün ondan
İsa' dan, Allah 'tan kendileri için bir yemek yenmiş. Rivayete göre ba­
sofra indirmesini isterler. İ sa 'nın zıları bu sofranın bir büyü oldu­
isteğiyle gökten altında ve üstünde ğunu düşünmüşler ve onlar yüzleri
iki parça bulut bulunan bir sofra insan yüzünden döndüıiilerek ce­
iner. Maide suresinde bu sofranın zaya çarptırılmışlardır (Yıldırım
inişi şöyle anlatılır: "Hani hfıv<iri­ 2008:498).
ler «Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin Anadolu'da anlatılan bir ma­
bize gökten, donatılmış bir sofra in­ salda kaderdaş iki aile vardır. İki
direbilir mi?» O, «iman etmiş kimse- ailenin de çocukları olmuyordu. O

145
NAR

bölgede kutsallığına inanılan Mihr günü güneşle yakından iliş­


Murat suyuna giderek çocukları kilendirilir. Hatta güneşin bu gün­
olması için dilekte bulunurlar. de yaratıldığına inanılır. Daha son­
Onlar bu dileği dilerken suyun yü­ raları Hıristiyanlığın yaygınlaşma­
zeyinde bir nar belirir. Narı alırlar sıyla orta Avrupa'da bu gün İ sa'­
ve bölerek tanelerini yerler. Ara­ nın doğum günü olarak kabul
dan dokuz ay geçer her iki aile de edilmeye başlanmıştır. Zerdüşt
birer çocuk sahibi olur üstelik aynı inanırları bu bayram gününde özel
anda. Ailelerden birinin Asman bir sofra donatırlar. Zerdüştlerin en
adında bir oğullan diğer ailenin ise güzel giysileriyle oturdukları bu
Zeycan adında bir kızları olur. As­ sofrada Avesta, şarap, ayna, gül­
man ve Zeycan aynı narın tanele­ suyu gibi şeylerin yanı sıra özel­
rinden doğmuş sayılırlar. Bu yüz­ likle de nar bulundurulması önem­
den kader birliğiyle bağlanırlar ve li bir gelenektir (Yıldırım 2008:
sonsuza dek birbirlerinden hiç ay­ 525).
rılmazlar (Hançerlioğlu 1 993).
Türk kültüıiinde nar kutsal ka­ NARTEKS. Narteks, zambakgil­
bul edilir ve cennet meyvesi ola­ lerdendir. Anadolu topraklarında
rak bilinir. Nar da tıpkı elma gibi yaygın olan bu bitkiye mitoslarda
zürriyetin simgesidir. Rüyada nar da rastlanır. Yunan mitoloj isinde
görmek neslin bereketli olacağına insanların en büyük yardımcısı
yorulur. Hazaralar çocuğu olma­ olan Prometheus' dur. O bir kurban
yan kadınlara kara kabuklu bir töreninde kesilen sığın iki parçaya
narın tanelerini okuyarak yedirir­ böldü. Bir tarafa hayvanın etlerini
ler. Burada narın tek bir tanesinin işkembeye sararak ayırdı, diğer ta­
dahi ziyan edilmemesi tanelerin rafa ise kurbanın etlerinden ayrıl­
hepsinin yenmesi duanın olması mış kemiklerini iç yağına sararak
için gereklidir (Ergun 2004:846). gizledi. Sonrada Zeus 'a bir payı
İ ran' da en az nevruz kadar ö­ seçmesini söyledi. Anlaşmaya gö­
nemli bayramlardan birisi de Mih­ re Zeus kendi payını seçecek kalan
regan'dır. Zerdüşt takvimine göre pay ise insanlara verilecekti. Zeus
mihr gününün 1 6. günü olan Mihr­ iç yağlarından oluşan payı seçti.
riiz' dan başlayıp 2 1 . gününe kadar Prometheus'un kurnazlığı işe ya­
bu bayram özel törenlerle kutlanır. ramıştı. Tüm etler insanların ol­
İ ran mitolojisinde Adem ve Hav­ muştu. Ancak Zeus iç yağının için­
va'nın karşılığı olan Meşy ve Meş­ den çıkan kuru kemikleri görünce
yane'nin bugün doğduklarına ina­ kandırıldığını anladı ve buna se­
nılır. İnsanlar bu özel günde birbir­ bep olan insanları lanetleyerek
lerine özel hediyeler verirler, sul­ ateşi onlardan aldı. Böylece insan­
tanlar bu bayramda üzerinde güneş lık en büyük teknoloj isini kaybetti
resmi olan bir taç takarlar. Çünkü ve kazandığı eti pişiremedi. Ancak

1 46
NİLÜFER

Prometheus yine insanların yardı­ içmek için pınara eğildiğinde dur­


mına koştu. Gizlice Hephaistos'un gun suda kendi aksini gördü. Bu
demirci ocağına girdi ve elindeki gördüğü çok güzel bir delikan­
Narteks dalını tutuşturarak bu yol­ lıydı. Belki de dünyada bundan
la ateşi insanlara geri getirdi (Gri­ daha güzel bir yüz yoktu. Narkis­
mal 1 997; Hançerlioğlu 1 993). sos bu yüze aşık oldu ve ona bak­
maktan kendini alamadı. Sonunda
NERGİS. Yunan mitolojisinin da sudaki aksine baka baka öldü.
kendini beğenmiş kahramanı Nar­ Onun öldüğü yerde bir çiçek çıktı.
kissos tanrı Kephisos ve nympha Bu çiçeğe narkissos (nergis) adı
Liriope'nin oğlu olarak dünyaya verildi (Grimal 1 997).
gelmişti. O günlerde kahin Teire­
sisas, Narkisos'un kendi yüzünü NİLÜFER (Lotus). Latince adı
hiç görmediği takdirde çok uzun Nymphaea olan Nilüfer çiçeği ba­
yaşayacağını söylemişti. Narkissos taklılıklarda açan ve daima yap­
bir delikanlı olduğunda onu gören raklarını temiz tutan nadide bir
tüm nymphalar yakışıklılığından çiçektir. Nilüfer çiçeğinin bir diğer
etkilenip aşık oluyorlardı. Ancak adı da Lotus'dur. Mitolojide önem­
Narkissos kendisine aşık olanlarla li bir sembol olan Nilüfer, latince
alay ediyor. hiç birine karşılık ver­ adından da anlaşılabileceği gibi
miyordu. Zaten bu genç kahraman aynı zamanda Nymphalann çiçeği
aşka inanmıyordu ve aşk için dü­ olarak bilinir. Nilüfer suda yetişir.
şülen durumları anlamsız buluyor­ Su birçok kültürde yaşam demek­
du. Bir gün nympha Ekho, Nar­ tir. Su hayat verendir. İ şte bu yüz­
kissos'u görür görmez aşık oldu. den yakınlarında büyük nehirlerin
Ancak tıpkı diğerleri gibi o da aş­ ve sulak alanların olduğu kültür­
kına hiç karşılık alamadı. Bu acı lerde nilüfer çiçeği farklı bir değer
onu her geçen gün mahvediyordu. taşımaktadır. Bu kültürlerin ba­
Kendisini kapatarak hiçbir yere şında adından da anlaşıldığı üzere
çıkmıyordu. Aşkı yüzünden her "iki nehir arasında" yer alan Me­
geçen gün eriyip muma dönen zopotamya, kutsal Ganj nehrinin
acılı nympha sonunda tamamen sularıyla hayat bulan Hindistan ve
eridi ve geriye sadece inilti halin­ tabii ki Nil'in doyurduğu Mısır yer
deki sesi kaldı. Bu durum artık almaktadır.
tüm nymphalann sabrını taşırmıştı Başlangıçta boşluk vardı. Ne
hepsi toplanıp öç tanrıçası Neme­ evren ne de varlık yaratılmıştı.
sis 'ten intikamlarının alınmasını Sonra kozmik sularda güneş gibi
dilediler. Nemesis kızlara hak ver­ ışıldayan, bin yapraklı, altından
di ve hemen bir plan yaptı. O gün dev bir nilüfer açtı. Bu kozmik ni­
Narkissos ava çıkmıştı ve çok yo­ lüfer evrenin rahim ağzıydı. O ilk­
rulup bir pınar başına geldi. Su sel yaratıcı güçtü. Hindu inancında

1 47
NİLÜFER

su dişidir ve doğurgandır. Kozmik kutsal bilgisi kozmik nilüferde


nilüfer sulann üreme organıdır ve saklıdır. Nilüfer tanrıçası Budist
yeryüzü tanrıçası olarak kişileşti­ inancında beyaz fil ile bütünleşti­
rilir. Nilüfer tanrıçasının sağlık, rilir. "Samanyolu Okyanusu Çal­
yaşam, bolluk ve bereket sağladı­ kantısı" mitinde evrenin sütün­
ğına inanılır. Yeniden doğumu sim­ den ilk doğanlar arasında Nilüfer
geleyen yaratıcı tanrı Vişnu'nun tannçası ve süt beyaz fil Airavata
müstakbel eşi olan Nilüfer tanrı­ vardır. Beyaz file saygı duyul­
çası Lakşrni tanrının ayaklarının ması durumunda Nilüfer tarırıçası,
dibinde oturur ve daima bir nilüfe­ Şri-Lakşmi, insanlığı bolluk ve be­
rin üzerinde tasvir edilir. Vişnu ise reketle ödüllendirecektir (Zimmer
bu tasvirlerde göbeğinden karısı­ 2004; Gezgin D. 2007; Gezgin D.
nın bir tezahürü olan nilüfer çiçeği 20 1 0).
çıkarken betimlenir. Bundan do­ Asya'nın kutsal simgelerinden
layı Vişnu'nun bir ismi de ' Pad­ birisi olan nilüfer, bedenin saf ol­
manabha' "nilüfer göbekli"dir. mayan maddesinden doğan saflığı
Tanrıça Lakşmi'nin bir diğer adı simgeler. Nilüfer rengine, taç yap­
olan Padma 'nilüfer çiçeği' anla­ raklarının ve tomurcuklarının sa­
mına gelmektedir. Tanrıçanın sa­ yısına göre çok çeşitli simgelere
nat eserlerindeki tasvirleri de dönüşmektedir. Hint aritmetiğinde
altından yapılır. Çünkü o altın ka­ çok büyük sayılana karşılığı ola­
dar ışıltılı ve paha biçilmezdir. Bu­ rak nilüfer kullanılmıştır (Georges
dist inancında da ilahi özün sırrı, 1 998).

Vişnu ve Lakşmi yılan Ananta'nın üzeıinde (Laffert J.2009)

ı 48
NİLÜFER

Budistlerin seçilmiş kabul ettiği İran mitolojisinde nilüfer, suda


Buda, mükemmelliğin doruğu sa­ korunan Zerdüşt'ün ferr'inin (ulu­
yılan lotus çiçeğinden oluşan bir luk, kıymet ve güç) nilüfer çiçe­
tahtta, lotus içinde bir mücevher ğinde saklandığına inanılır. Aynca
olarak tasvir edilir. Bin yapraklı mis kokulu nilüfer suyu İ ran'da
lotus Buda'yla ilişkili olarak spiri­ şarap gibi bir çeşit herm olarak
tüel aydınlanmayı simgeler. Lotus içilmekteydi. Yılın dördüncü ayı
bitkisinin yetiştiği çamurlu sular olan Tir ayının, altıncı günü, çeşn­
cehalet- usandırıcı doğum- yeni­ i nilüfer, nilüfer bayramı olarak
den doğuş döngüsünü (samsara) kutlanır.
temsil eder. Bitkinin sudan yükse­ Eski Mısırlılann güneş ve dola­
len sapı ise Budist öğretinin özünü yısıyla yeniden doğuşla ilişkilen­
simgeler. Lotus Budist öğretinin dirdikleri Lotus çiçeği kimi zaman
insanın bayağı doğası üzerinde tanrı Nefertem ile güneş tanrı
yükselebileceğinin sembolü olarak Ra'yı simgeler. Mısır yaratılış mi­
görülür. Budist efsanesinde gele­ tinde zamanın başlangıcında ilksel
ceğin Buda'sı Prens Siddharta'nın sulardan devasa bir lotus çiçeği
doğumunda ayaklarının altından doğduğu ve ilk sabah güneşin bu
lotus çiçekleri çıktığı anlatılır lotus çiçeğinin ortasından doğ­
(Wilkinson K. 20 1 0:87). duğu aktarılmaktadır (Wilkinson
K. 201 0:87).

Vişnu ve göbeğindeki nilüfer çiçeğinden çıkan Brahrna.(Georges I . 1 998)

1 49
• •

o
ÖKSEOTU. Mitolojide hazinele­ masıyla meşe ağacı da yaşamını
rin kapısını açan meşhur "altın sonlandırırdı (Frazer 1 992).
dal"ın ökseotu olduğu düşünül­ Kelt yaz dönümü şenliğinde çok
mektedir. Kelt dininde ağaçlar bü­ nadir rastlanan kutsal ve sihirli ök­
yük önem taşırdı. İ nanışa göre kök­ seotu düzenlenen özel bir ayinle
leri yeraltına uzanan ve gövdesi toplanırdı. Ağacın altına iki adet
göğe yükselen bir ağaç yeraltı dün­ beyaz boğa getirilir tanrıya dua­
yasıyla göksel dünya arasındaki larda bulunulur ve sonrasında ra­
bağı oluştururdu. Sihre dayalı bir hip ağaca tırmanır ve beyaz bir ku­
din olan Druidlikde ökseotu kutsal maşla ökseotunu tutarak altın bir
bir değer taşıyordu. Ökseotundan orakla keserdi. Ökseotunun altın
her derde çare olduğuna inandık­ dışında başka bir şeyle kesilmesi
ları bir ilaç yapıyorlardı. Bu otu kabul görmezdi. Çünkü ökseotu
kutsallığına inandıkları meşe ağa­ ancak kendisi gibi değerli bir ma­
cının gövdesinden topluyorlardı. denle ağaçtan ayrılabilirdi. Topla­
Ökseotunun bu kutsal ağacın ru­ nan ökseotundan yapılan ilaçlar
hunu taşıdığına inanıyorlardı. Ö k­ kısır hayvanlara içirilirdi. Böylece
seotuna "meşe suyu" adını veriyor­ doğurganlıklarını geri kazanır­
lardı (Hançerlioğlu 1 993; ayrıca lardı. Aynca ökseotu ilacı zehirlen­
bakınız meşe ağacı). Ökseotu me­ meye karşı koruyucu ve iyileştirici
şenin yaşayan ruhunun gösterge­ etkiye sahipti (Frazer 1 992).
siydi. Kışın tüm yapraklarını dö­ İskandinav mitolojisinin iyi tan­
ken meşe ağacının üzerinde yem­ rısı olarak bilinen Balder yaşamını
yeşil duran ökseotu onun canlılı­ yerle gök arasında geçirirdi. Tan­
ğını simgeliyordu. Bu haliyle uyur­ rılar pek çok konuyu Balder'e da­
ken kıpırtısız yatan bir insanın atan nışırdı. Onun adaletli ve merha­
kalbine benzetiliyordu. Meşe ağacı metli yapısı tüm tanrılar tarafından
üzerinde ökseotu olduğu sürece sevilmesine neden olmuştu. Ancak
yaşardı. Ökseotunun ağaçtan alın- Balder zaman zaman ölümü hak-

1 50
ÖKSEOTU

kında düşler görüyordu. Bu onda alan Loki vakit kaybetmeden ök­


ve tüm tanrılarda kaygıya sebep seotu 'nu kopardı. Loki, ökseotunu
oluyordu. Böylece tanrılar topla­ Balder'in kardeşi olan ve gözleri
nıp Balder'i korumak üzere bir ka­ görmeyen Hödur'a verdi. Onu kan­
rar aldılar. Tanrıça Frigg doğadaki dırarak tıpkı diğer tanrılar gibi
tüm bitkilerden, hayvanlardan, şaka yapmak için Balder'e bu otu
madenlerden, taşlardan, sudan ve fırlatmasını söyledi. Hödur, Bal­
hastalıklardan Balder'i incitme­ der'e bir şey olmayacağını zannet­
meleri üzerine söz aldı. Böylece tiğinden Loki 'nin yön göster­
Balder bir nevi ölümsüz kabul mesiyle ökseotunu fırlattı. Ökse­
edilmişti. Artık tanrılar çok mut­ otu Balder' e çarptı ve gövdesini
luydu. Balder'i karşılarına alıp keserek ikiye böldü. Balder'in can­
üzerine doğru atış denemeleri ya­ sız vücudu toprağa serildi. Tüm
pıyor ya da çeşitli cisimlerle bede­ tanrılar acı içinde feryat ettiler.
nini kesmeye çalışıyorlardı. Bun­ Çok büyük üzüntü içinde Bal­
ların hiçbirinin Balder'e zarar ver­ der'in cesedini gemisi Ring­
mediğini görünce çok eğleniyor­ horn'un üzerine yatırdılar. Bal­
lardı. Ancak şeytan Loki, Bal­ der'in karısı Nanna acıya dayana­
der'in bu denli saygı görmesini ve mayarak patladı. Nanna'yı da Bal­
ölümsüz olmasını hazmedemi­ der' in yanına yatırdılar ve ateşe
yordu. Bu işin sımnı çözmek için verdiler (Frazer 1 992; Sturluson
yaşlı bir kadın kılığına girerek tan­ 1 964). Balder'in ölümüne neden
rıça Frigg'e gitti. Tanrıçaya nasıl olan Loki oğlunun iç organlarıyla
olup da B alder' in hiçbir şeyden bağlanarak mahkum edilmişti.
zarar görmediğini sordu. Tanrıça Dişi dev Skati de, Loki'nin üzerine
ona doğadaki her şeyin bu uğurda zehir akıtması için bir yılan yerleş­
yemin ettiğini anlattı. Loki kurnaz­ tirdi (Wikinson 20 1 0:97).
lıkla yemin etmemiş bir şey olup İskandinav kültüründe bir erke­
olmadığını sordu. Frigg bir tek ök­ ğin ökseotunun dalının altında bir
seotu 'nun yemin etmediğini ama kızı öpmesi serbest bırakılmıştı
zaten bu otun son derece zararsız (Fiske 2002).
olduğunu söyledi. Aradığı bilgiyi

151
PALMİYE. Dum palmiyesi, özel­ !arını aktarmaktadır. Öyle ki yaşlı,
likle Sudan'da kırsal kesim halkı­ genç hemen herkesin rüyasına Vad
nın inanışlarında önemli bir yere Hamid'in dum ağacı mutlaka bir
sahiptir. Tayyib Salih'in "Vad Ha­ kez bile olsa girmiştir. İnsanlar bu­
mid'in Dum Ağacı" adlı hikaye­ nu gizemli şeylere yorarlarmış. Bu
sinde bu ağaca atfedilen önem çok yüzden dilekleri gerçekleşsin diye
güzel bir dille aktarılmıştır. Bu hi­ Vad Hamid'in dum ağacına adak­
kayede kişilerin gördüğü rüyalar­ lar adarlarmış. Dum palmiyesinin
dan söz edilir. Rüyada bir kişi ken­ Eski Mısır' da da önemli bir yeri
disini çölde yürürken görür. Çok olduğu düşünülmektedir. Bunun
acıkmış ve çok susamış olduğun­ en güçlü delili ölülerin dum mey­
dan yürümekte güçlük çekiyordur. veleriyle gömülüyor olmasıdır (Sc­
Ancak zorlukla aştığı tepenin do­ himmel 2005).
ruk noktasına vardığında karşısın­ Marco Polo'nun kayıtlarında ge­
daki vadide geniş bir dum ormanı çen bir hikayede Kubilay Han, ef­
görmüş. Bu dum ormanının orta­ sanevi Anka kuşunun tüyünün
sında diğer ağaçlardan çok daha bulunup kendisine getirilmesini is­
büyük bir dum ağacı tüm heybe­ temiş. Bunun üzerine tüm dünyada
tiyle dikkat çekiyormuş. Adam Vad bu kuş aranmış ancak bulunama­
Hamid'in dum ağacının altına var­ yınca Kubilay Hana Anka kuşu­
dığında orada süt dolu bir kap bul­ nun tüyü diye özel bir palmiyenin
muş ve susuzluğunu doyasıya gi­ yaprağı götürülmüş (Ana Britan­
dermiş. O ne kadar içerse içsin kap­ nica). Buna bir açıklama oluşturur
taki süt hiç azalmıyormuş. Bu rü­ mu bilinmez ancak Latincede anka
yayı dinleyen kişi bunu, rüyayı kuşunun ismi Phoniks olarak ge­
gören arkadaşını zorlu bir sürecin çer. Yunan mitolojisinde de bu ef­
ardından çok büyük bir sevinç bek­ sanevi kuştan Pheniks adıyla bah­
lediğine yormuş. sedilir. Ayrıca Yunanca' da Phoini­
"Vad Hamid'in Dum Ağacı" hi­ kas, palmiye ağacı anlamına da
kayesi bunun gibi dum ağacı rüya- gelir. Bu yakın ilişki Jnka kuşunun

1 52
PATATES

kökeninin Mısır dolaylarında aran­ lanna gerek kalmıyordu (Kricke­


masına sebep olmuştur (Gezgin D. berg 1 998).
2007).
Bazı kabilelerde erkeklik orga­ PATATES. Yeni Zelanda'da yaşa­
nını nazardan korumak amacıyla yan Maori ' lerin mitolojik kahra­
penise bir çeşit kılıf giydirilirdi. manı Rongo-Maui patatesi tanrı­
Melanezya, Güney Amerika, Su­ lardan çalarak insanlara vermişti.
dan yerlileri arasında kullanımı Rongo-Maui'nin gökyüzünde ika­
yaygın olan bu kılıf genellikle pal­ met eden kardeşi Whanaui patatesi
miye yapraklanndan yapıludı (Han­ sadece kendisi için saklıyordu.
çerli oğlu 1 993). Maui gökyüzüne gizlice çıkarak
Borneo Dyakları palmiye ağa­ kardeşinin sakladığı patatesi çaldı
cını kader ağacı olarak görürlerdi. ve bu patatesle karısını dölledi. Bir
Palmiye ağacının yeşerip yüksel­ süre sonra kadın suyun akıntısına
mesi ağacı diken kişinin yazgısı­ doğum yaptı. Bu suyun suladığı
nın iyi olacağına işaretti. Ancak araziler boylu boyunca patates tar­
palmiye kuruyup, solarsa o zaman lasına dönüştü. Böylece Maıii sa­
kişiyi şansızlıklar bekliyor de­ yesinde patates insanların da ya­
mekti (Frazer 1 992). rarlanabileceği önemli �ir besin
oldu (Hançerlioğlu 1 993 ).
PAMUK. Aztek mitolojisinde mı­ Tarım kültürlerinin pek çoğunda
sır tanrısı toprağın altına girdi ve tahıl-ruhu inanışı yaygındır. Papa­
tanrının saçlarından pamuk, göz­ tesin içinde tahıl-ruhu taşıdığına
lerinden Meksika'da çok sevilen dair inançtan ötürü Litvanya'da
bir bitki, burnundan Chian adında taze patates yerken sofrada oturan
bir bitki, parmaklarından yer elma­ herkes birbirinin saçını çekerdi.
sı, tırnaklarından ise iri cins mısır­ Böylece patatesin içindeki ruhun
lar oldu. Toprağın yüzüne çıkan bu yiyen kişiye zarar vermesinin önü­
bitkileri insanlar topladılar ve ken­ ne geçileceğine inanılırdı. Suther­
dilerine bu nimetleri gönderen mı­ landshire' da ise taze patatesler top­
sır tanrısına büyük şükran duy­ landığında ailenin tüm üyelerinin
dular (Krickeberg 1 998; aynca ba­ ondan yemesi şart olurdu. Eğer bir
kınız mısır). kişi bile bu patatesten tatmayacak
Aztek mitolojisinde adı geçen olursa patates 'in içindeki ruh gü­
sazlıklar ülkesi Tollan gece gö­ cenir ve böylece o yılın ürünü da­
ğünde yer alıyordu ve ilk insanlar yanıksız olurdu (Frazer 1 992).
burada yaratılmışlardı. Bu ülkede Kızılderili mitolojisinde yer alan
her üründen bolca yetişiyordu. Ay­ bir mitosta güneş yeryüzünü seyre
rıca Tollan'da yetişen pamuklar daldığı bir gün nehirde yüzen bir
rengarenkti. Neredeyse her renk kız gördü. Kız insanların belki de
pamuk vardı. Bu yüzden boyanma- en güzeliydi. Güneş onu çok beğen-

1 53
PATATES

di ve aşık oldu. Bu kıza biran önce ısırdığı patateslere karşı uyardı. O


yakın olmak isteyen güneş onu gün de böyle geçti. Üçüncü gün
suyun içinden emerek göklere yanı kadın yine yaban patatesi topla­
başına aldı. İşte güneş ve karısının maya gitti. Çok mutluydu çünkü
tanışmaları böyle gerçekleşmişti. tüm kış hem ailesine hem de misa­
O günden sonra insan soyundan firlere yetecek kadar patatesleri ol­
olma karısı ile güneş gökyüzün­ muştu. Kadın o gün çuvalını tam
deki huzurlu evlerinde çok mutlu dolduramadı ancak eve dönmeye
bir çift olmuşlardı. Onların yaşa­ karar vermişken yolun kenarında
dığı yerden yeryüzü görünmü­ üzeri ısırılmışa benzeyen bir pata­
yordu. Çünkü yeryüzünün mavi tes gördü. Patates öyle büyüktü ki
tavanı onların yaşadığı yerin mavi onu kökünden çıkarmayı başarırsa
tabanıydı. Güneş ve karısının mut­ çuvalını ağzına kadar doldurmuş
lulukları ailelerine katılan bir er­ olacaktı. Kadının aklına kocasının
kek çocuğuyla daha da arttı. Güneş uyarıları geldi ama kendi kendine
her sabah geceden kalma bulut­ bunların Güneş'in kuruntusu oldu­
larla yüzünü yıkar sonra da karısı ğunu düşünerek yine de bu koca­
ve oğluyla neşe içinde kahvaltı ya­ man patatesi sökmeye karar verdi.
pardı. Kahvaltıdan sonra ise aile­ Büyük uğraşlarla patatesi söktü.
sini doyurmak için ava giderdi. Kadının kocaman kökü topraktan
İşte böyle bir günde karısı o gün koparmasıyla mavi tabanda küçük
dışarı çıkacağını ve kışa kurutmak bir yırtık oluştu. Bu yırtıktan aşa­
için yaban patatesi toplayacağını ğıdaki dünya görünüyordu. Kadın
söylemişti. Güneş bunu duyunca dünyayı gördü, insanları hatta ne­
karısını sıkı sıkıya tembihlemiş. hirde yıkanan kadınları bile gördü.
Asla ama asla üstü yaban sığırı ta­ Sonra onların neşe içindeki oyun­
rafından ısırılmış bir patatese do­ larını hasretle seyre daldı. Kadın­
kunmamasını, böyle bir patatese ların güzel elbiselerine gıptayla
dokunmanın başlarına büyük bir bakıyordu. O böylece dünyayı sey­
felaket geticeğini söylemişti. Ka­ re dalınca vakit hızla akşam oldu.
dın kocasının uyarılarını dinledik­ Çok sonra kendine gelip oğlunu
ten sonra oğlunu da yanına alıp kucaklayıp kocasından önce eve
tüm gün çuvalını dolduruncaya yetişmeyi başardı. O gün ve onu
kadar yaban patatesi topladı. Gü­ takip eden diğer günlerde kadın
neş akşam eve avladığı ceylan ile kocasından ısrarla yaban sığın av­
geldi. Ailece çok mutlu oldular. lamasını istedi. Bunu yaparken de
Karınları doydu. Ertesi gün güneş kocasının şüphesini çekmemeye
evden çıkarken karısı yine yaban dikkat etti. Güneşin getirdiği ya­
patatesi toplamaya gideceğini söy­ ban sığırının yünlerinden gizlice
ledi. Güneş tedirgin oldu ve karı­ sağlam bir urgan ördü. B ir sabah
sını bir kez daha yaban sığırının güneş yine avlanmak için evden

1 54
PİRİNÇ

çıktığında kadın da oğlunu kucak­ pelin otunun orijinal ismi Artemis­


layıp deliğin başına koştu. Urganın sia Absinthium'dur. Pelin tıpkı ay
bir kısmını kendi beline bir kıs­ gibi kadının periyodik düzenini
mını da oğlunun beline bağlayıp kontrol altında tutar. Kadınların
aşağıya bırakıverdi. Ancak urganla her türlü düzensizliğinde başvuru­
oğlunu ve kendini bağlamak için lan şifalı bir bitkidir (Mackenzie
düğüm atınca urganın boyu epeyce 1 996).
kısaldı. Bu yüzden kadının ayak­
ları yere basmak şöyle dursun ha­ PIRASA. Pırasa Galler' in ulusal
vada sallanmaya başladı. Çocuk sembolüdür. Galler mitolojisine
korku içinde ağlıyor kadınsa çare­ göre Galler' in koruyucusu olan St.
sizce havada sallanıyordu. Akşam David bir savaş sırasında askerleri
olduğunda güneş evde karısını ve birbirini tanısın ve düşman zanne­
çocuğunu bulamayınca telaş için­ dip zarar vermesinler diye miğfer­
de ormanda onları aramaya ko­ lerinin tepesine pırasa koydurmuş.
yuldu ve kısa sürede oğlunun ağ­ Bu sayede Galli askerler düşmanı
lama seslerini duyup deliğin ya­ kolayca ayırt edip savaşı kazan­
nına vardı. O an karısının uyarıla­ mışlar. Galli askerler, aziz David'e
rına karşı geldiğini ve oğlunu da şükranlarını iletip zaferlerine yol
alıp kendisinden kaçma planı kur­ açan pırasayı kutsal kabul etmiş­
duğunu anladı. Bu ihanet güneşin lerdir (Mythencyclopedia 2007).
gururuna dokunmuştu. Hemen ya­ İbranice pırasa sözcüğü 'yolunu
nı başındaki söğütten bir dal kopa­ kesmek' anlamına gelen kelimeyle
rıp üzerine deri sürerek bir çember benzeştiğinden ötürü ' Roş Haşa­
yaptı. Çembere oğluna dokunma­ nah' kutlamalarında düşmanın yo­
dan karısının üzerine doğru gitme­ lunu kesme temsili olarak pırasa
sini emretti ve çemberi aşağıya doğ­ yenir (Wilkinson K. 201 O: l O 1 ).
ru fırlattı. Çember Güneş' in em­
rine uyarak oğlanın üzerinden do­ PİRİNÇ. Japon yerli dini olan
kunmadan atladı ve kadına çarpa­ Şintoizm çok tanrıcılığa dayalı bir
rak onu öldürdü. İ şte böylece gü­ inançtır. Bu inançta ruh tapımı te­
neş ve ailesinin mutlu hayatları acı mel alınır. Tanrılar da doğa varlık­
bir son buldu (Marriott ve Rachlin ları olarak tasvir edilirler. Şin­
2003). toizmin tanrılarından birisi İnari
adındaki Pirinç tanrısıdır. İnari in­
PELİNOTU. Pelin şifalı bir ilaç sanlarla iletişim kurmak amacıyla
olarak kullanılmaktadır. Özellikle haberci tilkilerini kullanır. İnari bir
de bakire ilacı olarak bilinir. Bu se­ tanın tanrısıdır. Dolayısıyla bolluk
beptendir ki Pelin bakire tanrıçası ve bereketin simgesidir. Japon kül­
Artemis'in bitkisi olarak tanınır. türünde pirinç büyük önem taşı­
Tanrıça bu b itkiye adını vermiştir; maktadır. Japonya'nın en önemli

155
P İRİNÇ

besin kaynağı olan pirincin ekimi sı 'nın öldüğünü öğrenince çok


sırasında İnari 'den bereket istenir. üzülmüş ve erkek kardeşiyle yol­
Pirinç ekiminin yapıldığı toprak­ larını ayınnış. Böylece Ameterasu
larda özelliklede Kyoto bölgesinde gündüze, ay tanrısı ise geceye ha­
İ nari tapınımı oldukça yaygındır kim olmuş ve bir daha hiç yüz
(Opler ve Hashima 1 946). yüze bakmamışlar. Besin tanrıça­
İnari tapımının başlaması bir ef­ sının ölümü yeryüzündeki canlıla­
saneye dayandırılmaktadır. Buna rın açlıkla karşı karşıya kalmasına
göre; Irogu adlı bir adam kendi­ yol açmış. Bunun üzerine Amete­
sine 'pirinç keki'nden bir hedef rasu 'bulutların ruhu'nu besin tan­
yapmıştı. Ancak Irogu'nun hedefe rıçasının ölüsünün üzerine gön­
attığı oku beyaz bir kuşa dönüşe­ denniş. Besin tanrıçasının başın­
rek uçmaya başlamıştı. Irogu hay­ dan bir at ve öküz, gözlerinden ta­
retle bu kuşun peşine düşmüş ve hıllar, göz bebeğinden ipek böceği,
kuş onu Fushimi Dağı'nda bir alnından hububat, kamından pi­
' ine-nary' "pirinç fidesi"ne ulaştır­ rinç, karnının altından ise buğday
mış. Böylece Irogu tanrı İ nari kül­ ve fasulye çıkmış. Bulutların ruhu
tünü başlatmıştı. İ nari kelime besin tanrıçasının cesedi üzerinden
anlamı 'pirinç fidesi'dir ve Japon­ bu besinleri toplamış ve güneş tan­
ya'nın hemen her yerinde ona ait rıçasına götünnüş. Gördüklerine
bir kült alanına rastlamak müm­ çok memnun olan Ameterasu hu­
kündür (Gezgin D. 20 1 0). bubat ve fasulyeyi kuru alanlara,
Şinto dininde pirinç tarlalarını pirinci ise sulu alanlara ekmiş. Pi­
yaratan güneş tanrıça Amaterasu rinç tarlaları bu şekilde yaratılmış
Omikami (parlayan cennet) dir. ve insanlar böylece açlıktan ölmek
Amaterasu bir gün erkek kardeşi zorunda kalmamışlar (Rosenberg
ay tanrısını 'besin tanrıçası 'nın ya­ 1 996:374,375).
nına yardıma göndenniş. Besin Güneş tanrıça Ameterasu'nun
tanrıçası kendisine ziyarete gelen kardeşlerinden biri olan Susano-o­
ay tanrısı için bir sofra hazırlamak no Mikato, ışık tanrısı İ zanagi'nin
istemiş ve tarlalara dönerek ağzın­ denizde burnunu temizlemesi so­
dan pirinçleri sofraya tükürmüş, nucu ortaya çıkmıştı. Susano-o-no
denize dönerek ağzından balıklan Mikato kötü huyuyla bilinen bir
tükürmüş ve dağlara dönerek kürk­ tanrıydı. Bir gün kızkardeşini zi­
lü hayvanları sofraya tükünnüş ve yarete gitmiş ve bu ziyareti epey
bu tükürdükleriyle bir yemek ha­ uzun sünnüştü. Amaterasu karde­
zırlamış. Fakat ay tanrısı bu salyalı şini her şeye rağmen hoş karşıla­
yemeği görünce çok tiksinmiş ve mış ve pirinç tarlalarını onunla
öfkeye kapılarak besin tanrıçasını arasında paylaşmıştı. Her iki tara­
kılıcını çektiği gibi oracıkta öldür­ fın da payına üçer tarla düşmek­
müş. Ameterasu 'besin tanrıça- teydi. Ne var ki Ameterasu'nun tar-

156
PİRİNÇ

!alarma yağan yağmurlar, ürün­ mişler, onun heykelim yapıp, bir­


lerin bolca yeşermesini sağlamış birinden değerli hediyeleri tanrı­
oysa Susano-o-no 'nun tarlaları ku­ çaya sunmuşlar. Bakmışlar Ame­
raklıktan çatlamış ve ürünleri ge­ terasu mağaranın kapısını dahi
lişememişti. Susano-o-no bu du­ aralamıyor o zaman başlamışlar
ruma çok bozuluyor ve kız karde­ müzik çalıp gürültüyle eğlenmeye.
şinin tarlalarının bolluğunu kıska­ Bu eğlence seslerini duyan tanrıça
nıyormuş. Bahar geldiğinde pirinç Ameterasu dışarıda neler oldu­
tohumlarının ekim zamanı da gel­ ğunu merak edip kapıyı aralayınca
miş. Ancak Susano-o-no kendi tar­ tanrılar hemen onu kolundan tutup
lasına dolan taşkın sularını aradaki aralarına almışlar ve bir daha ken­
seti kaldırarak kızkardeşinin tarla­ disini hapsetmesin diye övgüye
larına yönlendirmiş. Ameterasu boğmuşlar. Susano-o-no'nun ise
tarlalarını talan edilmiş halde bul­ tırnaklarını sökmüşler ve onu bir
duğunda hiç öfkelenmemiş ve daha hiç dönmemek üzere yeral­
üzülse dahi bunu kardeşine belli tına göndermişler. Ameterasu'nun
etmeyerek ona kötü bir söz sarf et­ dönüşüyle dünyadaki yaşam sona
memiş. Hasat zamanı Susano-o-no ermekten kurtulmuş ve pirinç tar­
cennetin taylarını tarlalara sürmüş laları tanrıçanın bağışladığı bere­
ve bütün ürünün tahrip olmasına ketle insanları doyurmaya devam
yol açmış. Buna rağmen Amete­ etmiş (Gezgin D. 20 1 09.
rasu soğukkanlılığını korumuş ve Budha inzivaya çekildiği gün­
kardeşiyle çatışmaktan geri dur­ lerde nefsine hakim olmuş bede­
muş. Fakat en sonunda Susano-o­ nine büyük acılar çektirmiş, gün
no kötülüğün dozunu kaçırmış ve içinde sadece tek bir darı tanesiyle
kız kardeşi özel giysilerini kuşa­ ayakta kalmak için direnmiştir. O
nırken gizlice çatı kiremitlerini günlerde dinine bağlı bir kadın ona
kaldırmış ve göksel bir tayı Ame­ iyilikle yaklaşıp bir kase pirinç la­
terasu 'nun üzerine atıp kaçmış. pası uzatınca Budha bu iyi kalpli
Ameterasu başına düşen taydan kadını geri çevirmemiş ve pirinç
dehşete kapılmış ve korkudan et­ lapasını kabul etmişti. İşte onun bu
rafında bir koza örmüş. Sonrasında davranışı beş müridiyle yollarının
ise tanrıça kendisini gökyüzündeki ayrılmasına yol açmıştı (Eliade
kaya mağarasına hapsetmiş. Artık 2003b).
evrende güneş ışığı yokmuş. Bit­ Java adasında çiçeğe durmuş
kiler güneşsiz gelişemiyor, hay­ olan pirinç bitkisinin hamile oldu­
vanlar ve insanlar yiyecek besin ğuna inanılırdı. Pirinç tarlalarda çi­
bulamıyorlarmış. Dünya büyük bir çekli dönemdeyken tarlaların yakı­
felaketin eşiğine gelmiş. Bütün nında gürültü yapmamaya özen
tanrılar toplanarak güneş tanrıçayı gösterilirdi. İnanışa göre; pirinç ür­
geri dönmesi için ikna etmeye git- kerse et tutamaz ve bitki bir samana

1 57
PİRİNÇ

dönüşürdü (Gezgin D. 20 1 0). Ja­ Laos mitolojisindeki tufan öykü­


va'da pirinç hasadı da ilginç bir ri­ süne göre, bir zamanlar tanrılar
tüel eşliğinde gerçekleşiyordu. aşağıda pirinç tarımı ve balıkçı ­
Ürün tarladan kaldınlmadan evvel lıkla geçinen insanlara yemek ye­
tarladaki pirinç başaklarından se­ dikleri zaman kendilerine haber
çilen bir demet din adanılan tara­ vermelerini ve yedikleri şeylerden
fından bağlanır, Üzerlerine yağ kendilerine de sunmalarını iste­
sürülür ve çiçeklerle süslenirlerdi. mişler. Ancak insanlar tanrıların
Padipenganten 'pirinç güveyi ve bu sözlerine kulak asmayıp ye­
pirinç gelini' adı verilen bu pirinç meklerini onlara haber vermeden
başakları için sembolik bir evlilik yemeyi sürdürmüşler. Bunun üze­
töreni düzenlenirdi. Pirinç ancak rine tanrılar insanlara öfkelenmiş
bu törenin ardından hasat edilirdi. ve bir tufan yaratmışlar. Tufanın
Ürün ambara konulmadan evvel geleceğini sezen Pu Lang Soeung,
burada pirinç gelini ve güveyi için Khun Ket ve Khun Kan adındaki
özel bir gerdek odası hazırlanır ar­ üç kişi bir sal yapmışlar. Bu salın
dından ürün ambara konulurdu. üzerine yaptıkları bir eve karıla­
Ancak tam kırk gün yeni evli çift rını almışlar ve tufan geldiğinde
rahatsız edilmez; ambarın kapısı salları sularda yükselmeye başla­
açılmazdı. Bu ambardaki ürünün mış. Yüksele yüksele tannlann ya­
ve bir sonraki yıl olacak pirinçlerin şadığı göğe kadar yükselmiş. Bu­
bereketini arttırmaya yönelik bir rada Tanrıların kralı onları dinle­
ritüeldi (Gezgin D. 20 10). miş ve isterlerse gökte tann Lo ile
yaşayabileceklerini söylemiş. Bir
za-man sonra aşağıda sular çekil­
miş. Gökyüzünde tanrı Lo ile ya­
şayan insanlar gökteki yaşamı is­
temeyip yeniden yeryüzüne in­
mek istediklerini söylemişler. Tan­
rılar kralı bu istekleri üzerine on­
lara bir manda vermiş. Manda ile
aşağıya inen insanlar pirinç tan­
ınma başlamışlar ve bu işlerinde
de Tanrılar kralının kendilerine ar­
mağan ettiği mandadan faydalan­
mışlar. Üç yıl sonra manda ölmüş
ve burnundan bir sarmaşık çıkmış.
Bu sarmaşık gelişmiş ve üç meyve
vermiş. Bu meyvelerden insanlar
doğmuş ve yeryüzündeki insan
Tufan. Sistine Chapeli, Michaelangelo soyu yeniden çoğalmış (And 2007:
( 14 75-1 565)
1 06, 1 07).
1 58
PORTAKAL AGACJ

PORTAKAL AGACI. Japonya'­ tür. Taji-mori elindeki meyveyi


da yüz kırk bir yıl hüküm sürmüş ikiye böler. Bir parçasını Büyük
bir kral olan efsanevi Sui-nin bir İmparatoriçeye sunar kalan par­
gün büyük bir kahraman olan Ta­ çayı ise kutsal kralın mezarına gö­
j ima-mori 'yi yanına çağırtır ve türür. Kahraman meyveyi zama­
ondan "Ebedi Hoş Kokulu Ağacı" nında kralına yetiştiremediği için
bulmasını ve bu kutsal ağacın büyük bir üzüntü duyar ve kede­
meyvesini kendisine getirmesini rinden ölünceye kadar kralın me­
ister. Taj ima-mori hemen yola zarı başında yas tutar. "Ebedi Hoş
çıkar ve bir zaman sonra arayışının Kokulu Ağaç" Portakal ağacıdır.
sonuna gelerek "Ebedi Hoş Ko­ Kralın istediği meyve de bugün
kulu Ağacı" bulur. Ağacın meyve­ tüm dünyanın bildiği portakaldır
sinden kopartarak ülkesine döner. (Mackenzie 1 996).
Ancak kutsal kral Sui-nin ölmüş-

1 59
r
RADİKA. Yahudiler Mısır'dan niteliktedir. Yemek masasında kö­
çıkışlarını yad etmek için Fısıh lelerin gözyaşlarını temsilen tuzlu
Bayramı adı verilen bir geleneğe suya batırılmış maydanoz bulunur.
sahiptir. Fısıh Bayramı aynı za­ Acı bir bitki olan radika ise bu sof­
manda bahar bayramıdır. Bu bay­ ranın vazgeçilmezidir. Radika esir
ramın vazgeçilmezi "seder" adı hayatının acı ve zorluğunu simge­
verilen törensel fısıh yemeğidir. ler. Fındık ve meyvelerden hazır­
Seder töreninde, seder tabağında lanan charoset ise Yahudilerin
özel yemekler sunulur. Bu gün için esirken yapmaya zorlandıkları tuğ­
özel hazırlanan bu yemeklerin her laların harçlarını temsil eder (Alt­
biri yad edilen öyküye anlam katar man 2002).

1 60
s
SAFRAN. Safran çok eski çağlar­ kışın bir yılan sokması sonucu
dan beri bilinen bir bitkidir. Hitit­ ölmüştü. Ancak ilkbaharda açan
ler safrana A-zupiru derlerdi ve safran çiçeği koklatılınca Til ölüm
ondan ilaç olarak faydalanırlardı. uykusundan uyanarak hayata göz­
Yunan, Roma ve Osmanlı dönem­ lerini yeniden açmıştı. Bu sembo­
lerinde safran ticareti önem taşı­ lik bir şeye dönüşmüş ve ilkba­
maktaydı. Strabon Geographica-' harın gelişinin müjdecisi olarak
sında, Roma döneminde en iyi saf­ simgeleşmiştir. Lydia' da her yıl
ranın cehennem mağarası yakının­ geleneksel olarak kutlanan bahar
da yani bugünkü Silifke'de yetiş­ bayramının başkahramanı Til 'dir.
tiğini yazmıştır (Baytop 1 999). Ondan dolayı safran çiçeği de ba­
Safran'ın Latince karşılığı Cro­ harın sembolü olmuş ve bu bay­
cus Sativus'tur. Adını mitolojideki ramlara "altın çiçek" bayramı adı
Crocus (Krokos)'tan aldığı söyle­ verilmiştir. Ayrıca Lydia parala­
nir. Crocus aslında çiğdem bitkisi­ rında bu mitos bir altın dal tasvi­
nin adıdır. Safran çiğdemin kuru­ riyle sembolize edilmiştir (Hançer­
tulmuş dişi organlarından elde edi­ lioğlu 1 993).
lir. Çiğdem ile safran arasındaki Bugün Güneydoğu Anadolu'da
ilişki buradan gelir (Somer 2003 ; Mardin yakınlarında bulunan Dey­
aynca bakınız Çiğdem). Bir Yunan r-ül Zeferan adındaki Süryani ma­
mitinde nympha Smilaks ile Kro­ nastırı ismini safran bitkisinden
kos adındaki delikanlı büyük bir almıştır. "Deyr" manastır, "Zefe­
aşk yaşamışlar ancak ne yazık ki ran" ise safran demektir. Bir ina­
iki aşığın kaderleri onlara kötü bir nışa göre manastır yapım aşama­
son hazırlamış ve böylece Krokos sındayken buradan geçen bir ker­
safrana, Smilaks ise kendi adında van sahibi manastırda konaklamak
bir bitkiye dönüşmüştür (Grimal için durur. Ancak buradaki ortam­
1 997; ayrıca bakınız Çiğdem). dan çok etkilenen adam hayatını
Sardes 'li bir kahraman olan Til değiştirerek manastırda kalmaya

161
SAFRAN

karar verir. Kervanında taşıdığı kişi öyle olmalı ki birbiri ile yarış­
safranı da manastır yapımında kul­ mayacak, rekabete girmeyecek her
lanılan harca karıştırır. İşte bu se­ anlamda eşit özelliklere sahip ola­
beple manastırın etkileyici gövdesi cakmış. Yaşlı şef bu önderlerin ikiz
sarımsı bir renk taşımaktadır (Bay­ kardeşler Çatah ve Çikasah olma­
top 1 999). sına karar vermiş. Onları karşısına
Zerdüşt dininde Ziimyiid adında alarak halka büyük göçte önderlik
bir melek vardır. iyi özellikleriyle edeceklerini ilan etmiş ve kendisi­
bilinen Ziimyad, insanların huzur nin de onlara uzaktan yardım ede­
ve güvenliğinin kaynağı olan yer­ ceğini söylemiş. Yaşlı şef ikizleri
yüzünden sorumludur. Avesta'nın ormana göndermiş ve onlardan
1 9. yeştinde Ziimyad övülmekte­ uzun ve ince ancak güçlü ve hafif
dir. Zeferan çiçeği, İran'da Zam­ bir sakız ağacı bulup kesmelerini
yad'a özgü bir çiçek olarak kabul istemiş. İkizler şefin bahsettiği gibi
edilir (Yıldırım 2008.738). bir sakız ağacı sırığını bulup getir­
İbrani inancında Tanrı, Adem' i mişler. Şef bu sırığı büyük bir
cennet bahçesi Aden' den kovarken özenle kırmızı ve beyaz çizgilerle
safran, Hint sümbülü, tatlı Hint ka­ boyamış. Kırmızı savaş, beyaz ise
mışı, tarçın ile bazı baharatların barışı simgeliyormuş. Şef ikizlere
yanı sıra cennetteki tohumlardan çok zorunda kalmadıkça kırmızı
bir miktar ve meyve ağaçlarından tarafı kullanmaktan kaçınmala­
birkaç dalı yanına almasına izin rını mümkünse hep beyazı yani
vermişti (Graves- Patai 2009: 1 1 3). barışı tercih etmelerini tembihle­
miş. Sonra da bu sırığı köyün or­
SAKIZ AGACI. Bir zamanlar Kı­ tasına dikmelerini buyurmuş. Sı­
zılderililer kuzeybatıya uzak or­ rığı dikmişler ve sakız ağacı sırığı
manlarda yaşar, sel baskınların­ doğuya doğru eğilmeye başlamış.
dan, ırmak taşkınlarından korun­ Şef onlara göç yollarının doğu yö­
mak için nehir terasları üzerine nünde olduğunu söylemiş ve daha
köylerini kurarlarmış. Ancak bir fazla dayanamayıp ölmüş. Kabile
gün köylerinin çevresinde onları büyük şefe son görevlerini yerine
doyuracak zenginlikler tükenmiş. getirip onu gömdükten sonra do­
Bu durumda yeni bir ülke arayışı ğuya doğru yol almaya başlamış.
şart olmuş. Tüm kabile şefleri top­ Çok uzun sürmüş bu yolculuğun
lantı yapmışlar ve büyük göçün bazı yerlerinde, durup dinlenmiş,
başlaması gerektiğine karar ver­ kilden yeni kap kacaklar yapmış­
mişler. Ancak yaşlı şef artık çok lar. Ancak sakız ağacı sırığı tam
bitkin olduğundan göçe katılması olarak dim dik durmadığı için yola
imkansızmış. Bu göçte kabilelere devam etmişler. Sonunda öyle bir
önderlik yapması için iki kişinin yere gelmişler ki sırık dimdik olu­
seçilmesi gerekmiş. Ancak bu iki vermiş. Yerleşecekleri yerin burası

1 62
SANDAL AGACI

olduğunu anlamışlar. Gerçekten de bindirmişler. Böylece olacakları


bu topraklar mısır ekmeye ve ya­ beklemeye başlamışlar. B ir süre
şamaya çok müsaitmiş. Ancak neh­ sonra büyük bir afet kopmuş. Dur­
rin yamacındaki bu yeri dik bir maksızın yağan yağmurla yeryüzü
bayır bölüyormuş. Tüm halkın bu­ sular altında kalmış. Nama'nın ge­
raya sığması imkansızmış. Böy­ misi yükselen suların üstünde
lece ayrılmaları gerektiğini anla­ uzun süre yüzmüş. Fırtına ve yağ­
mışlar. Kimin ayrılması gerekti­ murdan göz gözü görmüyormuş.
ğini yine sırığa danışmışlar. Sırık Günlerce yağan yağmur bir gün
kardeşlerden Çikasah'a doğru eği­ durmuş ve yavaş yavaş sular çekil­
lince gidecek kişi belli olmuş. İki miş. Nama' nın gemisi Çomdgo­
kardeş gözyaşları içinde sarılarak day ve Tuluttu dağlarında karaya
vedalaşmışlar ve güneş her gün do­ oturmuş. Geminin içindekiler in­
ğudan doğduğunda kardeşliklerini me vakti geldi mi diye merak edi­
hatırlayacaklarına yemin etmişler. yorlarmış. Bunun üzerine Nama
Bir tepenin üzerine yolda yitirdik­ dışarıda her şeyin yolunda olup ol­
leri yakınlarının kemiklerini top­ madığını öğrenmek için gemideki
luca gömmüşler. Böylece bağlı­ hayvanlar içinden kuzgunu dışa­
lıklarını bir kez daha güçlendir­ rıya göndermiş; ancak kuzgun geri
mişler. İşte Missisipi 'de Nanih gelmemiş. Bunun üzerine Nama
Waya'daki Çikasawlar ile Çotaw­ kargayı göndermiş; fakat karga da
ların kutsal yerleri bu şekilde mey­ gelmemiş. Saksağanı göndermiş
dana gelmiş (Marriott ve Rachlin saksağan da gelmeyince son ola­
2003). rak güvercini göndermiş. Güver­
cin bir süre sonra ağzında bir dal
SANDAL AGACI. Altay Türk parçası ile gelmiş. Nama, güver­
mitoloj isindeki tufan mitosu diğer cine, kuzgun, karga ve saksağanı
kültürlerdeki tufan mitoslarıyla görüp görmediğini sormuş. Güver­
benzerlik gösterir. Buna göre; bir cin de gördüğünü onların bulduk­
zamanlar tanrı Ülgen yeryüzünün ları leşleri yemekle meşgul olduk­
düzenini tekrar kurmak için bir larını söylemiş. Bunun üzerine
tufan yaratmaya karar vermiş. Nama onları lanetlemiş: "onlar kı­
Ülgen, bu kararını ülkede yaşayan yamete kadar leş ile geçinsinler,
meşhur bir adam olan Nama'ya sen benim sadık hizmetçim oldun;
açıklamış. Tanrı Ülgen, Nama'dan sonsuza kadar insanla birlikte ya­
sandal ağacından bir gemi yapma­ şa" demiş. Böylece insanlar ve
sını istemiş. Nama üç oğluyla bir­ hayvanlar gemiden inerek toprağa
likte hızla tıpkı Tanrının istediği ayak basmışlar. Nama'nın saye­
gibi sandal ağacından bir gemi sinde insan ve hayvan soyu tufan­
yapmış. Sonra Ülge'nin emriyle dan korunarak hayatta kalmayı
gemiye insanları ve hayvanları başarmış. Nama bu hizmeti karşı-

163
SANDAL AÔACI

lığında tanrıların yanına gitmeye kendilerini rüzgara bıraktılar. İşte


hak kazanmış. Bundan böyle in­ bu birleşmeden ilk insanlar dün­
sanlar şükran duygularını Yayaçı yaya geldiler (Mackenzie 1 996).
(Yaratıcı) ve Yayık (tufan) Han Yunan mitolojisinde şarap ve
isimleriyle Nama'ya kurban kese­ keyif tanrısı Dionyssos'un bitkile­
rek iletmişler (İnan 1 995). rinden birisi de sarmaşıktır. Tanrı­
Türk kültüründe Manihaist- Bu­ nın uzun dökümlü elbiseleri sar­
dist inanışın etkisiyle beyaz tekir maşık motifleriyle süslenirdi. Sar­
renkli doğan kuşu kutsal kabul maşık ölümsüzlük sembolü olarak
edilir. Bu kutsal doğan kuşunun kabul edilirdi (Mythencyclopedia
sandal ağacı üzerinde oturduğuna 2007).
inanılır (Ergun 2004: 1 20).
İslam ikonografyasında önemli SARIMSAK. Sarımsağın vampir­
bir yer tutan Simurg, Kaf Dağında lere karşı koruyucu bir tılsımı ol­
yaşadığına inanılan efsanevi bir duğu eskilere dayanan ancak ge­
kuştur. İnsanlar gibi düşünüp ko­ çerliliğini bugün dahi sürdürebil­
nuşabilen Simurg, hükümdarlara miş bir batıl inançtır. Çin'de şans
akıl verir, yaraları tüyleriyle iyileş­ ve bereketle ilişkilendirilen sarım­
tirebilir. Kaf Dağı' na ulaşabilmek sak, Eski Yunan'da ölüler ülkesi
için Simurg'a binmek gerekir. O tanrıçası Hekate ile ilişkilendirilir
en yüksekten ve hızlı uçar. Öyle ki ve tanrıça için kavşaklara sarımsak
uçarken hava karam ve gök gürül­ bırakılırdı (Wilkinson K. 201 0:89).
tüsüne benzer sesler çıkarır. Si­ Yunan mitolojisinde Apollon'un
murg'un Kafdağı 'ndaki bir köşkü çocuğuna hamile olan Koronis
andıran yuvası öd, abanoz ve san­ sevgilisinin Delphoi'ye gitmesini
dal ağacından yapılmıştır (And fırsat bilerek epeydir hoşlandığı
2007 : 32 1 ). bir genç olan İskhys 'le beraber
oldu. Apollon, Delphoi 'ye gider­
SARMAŞIK. Sumatra'da yaşa­ ken Koronis'in yanında gözcü ola­
yan Kay halkının inancına göre rak ak tüylü kargayı bırakmıştı.
başlangıçta sadece bir kaya vardı. Ancak ne var ki Koronis kargayı
Sonra bu kayanın üzerine yağmur atlatıp planını gerçekleştirdi. Kötü
yağdı ve kayanın üzerinde yosun haber çok geçmeden Delphoi 'ye
oluştu. Gübre böceklerinin katkı­ ulaştı. Apollon öfkeden deliye dön­
sıyla solucanlar burada toprak müş bir halde önce sevgilisine göz
meydana getirdiler. Bundan sonra kulak olmayı beceremeyen kargayı
güneşten bir kılıç sapı geldi ve bir lanetledi ve bembeyaz tüylerini
ağaç oluştu. Aydan bir sarmaşık kapkara yaptı, böylece tüm karga
gelerek bu ağaca sarıldı. Sarmaşık soyu kararmaya mahkum kılındı.
ve ağaç yani güneş ve ay böylece Sonra da oklarıyla İskhys' i öldür­
birleştiler. Birbirlerine sarılarak dü. Koronis'in cezasını ise Apol-

1 64
SARIMSAK

!on 'un kız kardeşi tanrıça Artemis Çingene mitolojisinde insanların


verdi ve onu oklarıyla delik deşik başına bela olan hastalık cinleri
etti. Apollon büyük bir derde gö­ bulunmaktadır. Bu cinlerin en
mülmüştü. Bir yandan ihanetin meşhurlarından olan Melalo (kirli)
diğer yandan ise sevdiği kadını babasına bir sarımsak verir. Adam
kaybetmenin acısını derinden his­ Melalo'nun öğüdü üzerine sarım­
sediyordu. Acısını biraz hafiflet­ sağın üzerine işer ve bunu karısına
mek ve vicdanını rahatlatmak için yedirir. Bu sarımsağı yiyen kadın
Hennes'ten yardım istedi. Her­ hamile kalır ve Bitoso (oruçlu)
mes, Koronis'in ateşler içindeki adındaki kurtçuğu doğurur. Bitoso
bedenini yararak hala hayatta olan insanların midelerine ve başlarına
bebeği çıkardı. Bu çocuğa Askle­ sancı yaparak öksürük ve iştahsız­
pios adı verildi. Apollon oğlunu lığa yakalanmalarına sebep olur
Kenthauros Kheiron'a emanet etti. (Berger 2000).
Kheiron Asklepios ' a iyileştirme Sarımsağın tıpkı kardeşi soğan
meziyetlerini öğretti. Bu sayede gibi kötü ruhlara karşı koruyucu
Asklepios daha genç bir delikan­ olduğuna inanılırdı. Bu sebeple
lıyken şifa dağıtan bir hekim ol­ evin çeşitli yerlerine sarımsak ası­
muştu. Athena ona Medusa'nın lır. Söylencelerde de vampir gibi
sihirli kanını hediye edince Askle­ doğaüstü varlıkların karşısında sa­
pios 'un hünerlerine ölüleri dirilte­ rımsak koruyucu bir tılsım olarak
bilmek de eklendi. Onun bu mezi­ kullanılır (aynca bakınız soğan).
yetleri Olympos 'tan izleniyordu
ve ölüleri diriltmesiyle ün kazan­
ması özellikle Zeus'un huzurunu
bozmaktaydı. Ölülerin diriltilmesi
ve sihirli reçetelerin kullanılması
dünyanın düzenini bozabilirdi. Ze­
us Asklepios 'un aşırıya kaçtığına
kanaat getirdi ve onu yıldırımla­
rıyla çarptı. Asklepios yere düşer­
ken elinde ölümsüzlük reçetesini
tutuyordu. Bedeni toprağa serildi­
ğinde reçete de toprakla buluştu.
Gökten düşen yağmur damlala­
rıyla ölümsüzlük sırrı da toprağa
karıştı ve ardında filizlenen yep­
yeni bir bitki bıraktı. İşte bu bitki
bin derde deva olduğu söylenen
sarımsaktı (Graves 2004; Gezgin
2004).
Zeus (Christou P. 1 988)

1 65
SEDİR

SEDİR. Mezopotamya mitoloj isi­ ratığırı karşısına ancak bir kişi;


nin en önemli mitoslanndan olan Uruk kentinin efsane kralı Gılga­
Gılgamış 'ta, Humbaba adında dev mış çıkmaya cesaret etmişti. Gıl­
bir yaratıktan söz edilir. Buna göre gamış ölümlü bir varlık olarak
Sümerlerin en büyük tannlanndan cesaretiyle ölümsüzlüğü yakala­
olan hava-tanrı Enli! Sedir orma­ mak niyetindeydi. Bu ilkesini ye­
nını koruması için Humbaba'yı rine getirmek için sedir ormanına
bekçi yapmıştı. Humbaba varken gidip Humbaba'yı yok etmeye ka­
hiç kimse sedir ormanına girmeye rar verdi. Gılgamış bu yolculukta
cesaret edemezdi. O herkesin içine arkadaşı Enkidu'nun da kendisine
korku salıyordu. "Humbaba 'nın eşlik etmesini istedi. Ne de olsa
gürlemesi seldir; ağzı ateş, nefesi Enkidu vahşi doğadan gelmişti;
ölümdür. Herhangi bir hırsızı or­ hayvanların ve bitkilerin dilinden
mandan 1 00 fersah öteden bile du­ anlıyordu. Enkidu bu zorlu yolda
yabilir. Kim giderse onun ormanına, Gılgamış'a ihtiyaç duyduğu cesa­
çarpılır ". İşte bu korku saçan ya- ret ve güveni verebilirdi. Enkidu

Gılgamış (Laffert J. 2009)

ı66
SEDİR

ilk başta bu macerayı bir delilik Dumuzi kurak mevsimlerde ağaç­


gibi gördüyse de sonunda Gılga­ larda tükenen nemi temsil eder.
mış 'a katılmaya ikna oldu. İki kah­ Sedir ağacı da Dumuzi ve İnanna
raman sedir ormanına vardılar. kültüne adanmış bir ağaçtır (Wil­
Tüm yol boyunca sık sık güneş­ kinson 20 1 0: 1 54, 1 55).
tanrı Şam aş' a sunuda bulundular. Altaylarda sedir ağacı "Tann 'ya
İki arkadaş kararlı bir şekilde sedir dua edilecek yer" olarak kabul edi­
ormanına daldılar ve yedi sediri lir. Sedir ağacı, tüm orman hay­
yere serdiler. Öyle hızlı ve cesur vanlarına ve insanlara hayat verir,
davrandılar ki Humbaba'yı kısa onun kozalakları olmasa ormanda
sürede köşeye sıkıştırdılar. Hum­ yaşam da olmaz. Altay boyların­
baba küçüldükçe küçüldü ve za­ dan Çalkanlar, ormanın en büyük
vallı bir esir gibi yaşamını bağış­ ağacı olan sedir ağacını kendile­
laması için Gılgamış'a yalvardı. rine boy ağacı olarak seçmişlerdir.
Ancak Enkidu'nun ısrarıyla Gılga­ Torosların zirvelerinde yer alan
mış ona acımadı ve öldürdü. En­ sedir ağaçları da yörüklerin yağ­
kidu ise canavarın kafasını kopardı. mur duası için seçtikleri "Dua
Bunun üzerine Humbaba'nın kop­ Gaba Ağacı" olarak isimlendirilir.
muş başını gören Enli! onları şu Sedir ağaçları, avcıların yuvası gi­
sözlerle lanetledi: 'Bunu neden yap­ bidir. Altay ve Şor avcıları ava git­
tınız? Bundan böyle ateş yüzünüzü tiklerinde çadırlarını, evlerini sedir
kaplasın; Yediğiniz ekmeğiyesin; iç­ ağacının altına yaparlar çünkü bu
tiğiniz yerden içsin (Gezgin 2007). ağacın merhametine ve koruyucu­
Mezopotamya mitolojisinde aşk luğuna inanılır. Avcı yerini hazır­
tanrıçası İnanna'nın kocası, yeryü­ lamadan evvel sedir ağacına içki
zündeki çobanların ve sürülerin ve bazı yiyecekler sunar. Söylen­
tanrısı Dumuzi' dir. Aslında Tan­ ceye göre bir avcı ormanda yaşlı
rıça kocası Durnuzi 'yle evlenmeyi bir sedir ağacının altında konakla­
başlangıçta çok da istememiş bir maya karar verir. Ağacın gövdesi
başka talibini, tarım tanrısı Enkmi­ uludur ve rüzgara geçit vermez,
du 'yu gözüne kestirmiştir. Ancak dalları aşağıya doğru eğilmiştir.
karan verecek olan İnanna'run ağa­ Avcı bu korunaklı yerde geceler,
beyi güneş tanrı Utu'dur ve o Du­ sabaha karşı bir hırıltıyla uyanır.
muzi'yi seçer. İnanna, Dumuzi'nin Yaşlı sedir yanındaki genç sedirle
kaba yünden yapılmış gocuğunu konuşmaktadır. Ona, dayanacak
değil, Enkmidu'nun yumuşak ke­ gücünün kalmadığını, yorgunluk­
tenini beğenmiştir buna karşın Utu, tan ayakta durmakta güçlük çekti­
Durnuzi 'nin ürettiklerinin (süt, pey­ ğini söyler. Genç sedir ise ona
nir, yün vb.) dünya için daha ya­ neden hala direndiğini sorar. Bu­
rarlı olduğu sonucuna varmıştır. nun üzerine yaşlı sedir, altında
İşte böylece İnanna, Dumuzi'yle uyuyan bir avcı olduğundan ve
evlenir ve ona Uruk Krallığını verir. onu korumak için yıkılmadığından
1 67
SEDİR

bahseder. Avcı, yaşlı sedirin mer­ Çin'li simyacı Ko Hung, servi


hametinden çok etkilenir, onca za­ ağacının özüyle ayaklarını ovan
man soğuktan, rüzgardan onun bir kişinin su üzerinde yürüyebile­
altında korunmuş ve dinlenmiştir. ceğini, hatta tüm vücudunu servi
Avcı yerinden kalkar ve ağaca sı­ özüyle ovan kişinin görünmez ola­
kıca sarıldıktan sonra kenara çeki­ bileceğini iddia eder. Ayrıca servi
lir. Yaşlı sedir hafif bir iç geçir­ meyvelerinin ezilip bir meşalede
dikten sonra kendini bırakır ve yakılmasıyla çok parlak bir ateş
yere düşer (Ergun 2004:232-234). oluşacağını ve bu ateşin toprağın
Sedir ağacı ile ilgili olarak ayrıca altında altın ya da yeşim taşı ol­
bakınız, Sidret'ül-münteha ve zey­ ması durumunda mavi ışık saçarak
tin maddesi. madenin olduğu yöne eğildiğine
inanılır. Servi meyvelerinin bir
SERVİ. Batı ' da ölüm ve yasın özelliği de onu yutan kişinin bin
simgesel karşılığı olan servi ağacı- . yıl yaşam kazanmasıdır (Eliade
nın bedeni koruduğuna inanılır, 2002a)
Doğu'da ise fallik biçimiyle servi Mezopotamyalılar bitkilerin cin­
dayanıklılık ve ölümsüzlük sem­ selliğiyle ilgili gözlemler yaparak
bolüdür (Wilkinson K. 20 1 0:94). bitkinin şekli hangi cinsel organa
Yunan mitolojisinde tanrı Apollon, benziyorsa ona göre bitkinin cin­
kadınlara karşı duyduğu aşklar ka­ siyetine karar vermiş ve büyü sıra­
dar bazı delikanlılara duyduğu aşk­ sında dişi ve erkek bitkileri birleş­
larla da anılırdı. Bunlardan biri de tirmişlerdi. Buna göre servi ve gü­
yakışıklılığıyla dikkat çeken Kypa­ zelavratotu erkek olarak kabul
rissos' du. Kyparissos ilginç bir edilmişlerdi (Eliade 2002b ).
gençti. Evcilleştirilmiş bir geyikle Türk kültüründe genellikle me­
arkadaşlık ediyordu ve bu geyik zarlıklara dikilen servi ağacı ebe­
onun hayatta en sevdiği varlıktı. di yetin sembolüdür. Daima yeşil
Ancak bir gün Kyparissos mızrak olan servi ağaçları ataların ruhları­
atışları yaparken attığı bir mızrak nın cennette olduğunun ve torun­
yanlışlıkla otların üzerinde serile­ larının mutlu yaşamlarının temi­
rek uyuyan geyiğe saplandı. Kypa­ natı olarak görülür. Mezarlıklar­
rissos 'un yakın arkadaşı oracıkta daki servilerde ataların ruhu göğe,
can verdi. Delikanlı bu yaptığına tanrının kutu ise aşağıya, kemik­
öylesine pişmanlık duydu ki göz­ lere inmektedir (Ergun 2004:234).
yaşları sel gibi aktı. Acısı dinme­ Araplar servi ağacının bulun­
yen Kyparissos hüzne boğularak duğu yerde mutlaka yılanların da
ölmenin eşiğine gelmişti ki tanrılar olacağına inanırlar ve servi ağa­
onu hüzün ağacı olarak bilinen ser­ cına, şeceretu 'l-hayye: yılan ağacı,
viye 'selvi'ye dönüştürdüler (Gri­ dirilik ağacı adını verirler (Yıldırım
mal 1 997; Gezgin D. 2007). 2008:502,6 1 6).

168
SİDRET'ÜL-MÜNTEHA

İnanışa göre Zerdüşt, servi ağa­ Sidretü '!-Münteha, ''yaprağı fil


cını cennetten getinniş ve ateşge­ kulağı gibi, meyvesi testi şeklinde
desinin (ateş sunağı) kapısına dik­ olan sedir ağacıdır". Melekler de
miştir. Bundan dolayı servi ağacı dahil olmak üzere evrendeki tüm
kutsanmış ve İran inanç dünya­ yaratıklara ait bilgiler bu ağaca
sında önemli bir sembol olmuştur. çıkar ve Hz. Muhammed dışında
Meyve vennediğinden ve daima hiç kimse oradan öteye geçemez.
yeşil kaldığından dolayı servi ağa­ Cebrail bile miraç gecesinde oraya
cı "özgür" olarak nitelendirilir ve kadar gelmiş ancak öteye geçeme­
azad serv: özgür servi, zad serv ad­ miştir. Hz. Muhammed Allah' ı iki
lar: verilir (Yıldırım 2008: 616, 6 1 7). kez; biri miraç gecesinde bir diğe­
Ibrani mitlerinin bazılarında rinde de bu ağacın yakınlarında
Nuh 'un gemisini bizzat bir servi gönnüştür: «Ant olsun onu, Sid­
çeşidi olan gofer ağacından inşa retu 'l-munteha 'nın yanında önceden
ettiğinden söz edilir. Gemi, Nuh' - bir defa daha görmüştü. Cennetu 'i­
un ailesinin ve yeryüzündeki tüm me 'va da onun yanındadır. Sidre 'yi
canlı varlıkların sığabileceği bü­ kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı
yüklükte ve üç güverteli olarak ve sın�rı aşmadw[Necm 53: 13- 1 7}.
planlanmıştı. Nuh ve ailesiyle be­ Bazı Islam yorumcuları ise Sidre
raber canlıların büyük çoğunluğu ağacı ile Tuba ağacının aynı ağaç
bu gemiye binerek tufanın yıkıcı olduğunu ileri sürerler. (Yıldırım
gücünden kurtulmuş ve gemide 2008 : 62 1 ,622). Ayrıca bkz. Tuba
bulunanlar yeryüzünün ikinci nes­ ağacı. Bazı İslam kaynaklarında
linin ataları olmuşlardır (Graves­ ise Hz. Muhammed' in Sidret'ül­
Patai 2009: 1 63 , 1 64, 1 68). münteha ağacının yanında bulunan
Ayrıca bkz. Zeytin maddesi. bir bahçede Cennetü 'l-me'va ' da
Cebrail ' i gördüğü ve ilk vahiyle­
rini burada aldığı aktarılır. Buna
SİDRET'ÜL-MÜNTEHA. İslam
göre Sidret'ül-münteha, Hira Da­
inanışında göğün yedinci katı ile
ğı 'nda bulunan bir ağaçtı. Hz. Mu­
arş arasında Sidretü'l-Münteha
hammed 'in gördüğü bahçe ise
adındaki ağaç bulunur. Sidre: sedir
Cebrail' in kendisine gösterdiği
ağacı, münteha: son durak demek­
cennet olarak yorumlanmaktadır
tir (Yıldırım 2008:62 1 ). Sidretü'l­
(And 2007:78,79).
Münteha son ağaç, yaratıklar
Türk mitolojisinde Sidre ağa­
aleminin son noktası'dır. Kökleri
cıyla özdeşleşen ağaç motifine
cennette olan bu ağacın bulunduğu
rastlanmaktadır. İnsanın ilk atası
yerde canlılar yoktur ancak çok sa­
Er-Sogotoh 'un yaşadığı yerin do­
yıda melek vardır. Burada ikisi
ğusunda kökleri yeri kaplayan,
gizli, ikisi görünür dört nehir ak­ dalları göğü delen bir hayat ağacı
maktadır (Ergun 2004:90). bulunmaktadır. Bu ağacın kökün-

1 69
SİDRET'ÜL-MüNTEHA

den can veren hayat suyu kayna­ Çünkü burada bu bitkiye bir daha
maktadır. Ayrıca Yakutların inan­ rastlanmadı. Silphium 'un Erme­
cına göre Sidre'yi temsil eden bir nistan ve İran'da yetişen bir çeşidi
ağaç sekiz köşeli dünyanın göbe­ de vardı ancak bu Libya Silp­
ğinde yükselir ve göğün üç katını hium 'unun yerini dolduracak nite­
delerek göğe çıkar. Bu ağaç görü­ likte değildi (Dalby ve Grainger
nümüyle tanrıdan süslü, kabuklan 200 1).
gümüşlü ve budaklarıyla dokuz
kollu bir şamdan gibidir. Bu ağaç­ SOGAN. Eski Mısır'da soğan ba­
tan akan sarı bir su insanın ilk ata­ zen evreni, bazense ölümsüzlüğü
sına (Er-Sogotoh) kut sağlamıştır temsil ediyordu. Firavun Keops,
(Ergun 2004:90). Piramidinin inşasında çalışan işçi­
Lotus türü bol yapraklı bir ağaç lerin ücretini soğan, sarımsak ve
olan Sidre'nin her bir yaprağında maydanozla ödüyordu. Ayrıca Es­
bir kişinin ismi yazılıdır. Her yıl ki Mısır'da ölen kişilerin soğanla­
Ramazanın on beşinde Sidre ağacı rıyla gömülmesi yaygın bir adetti
sarsılır ve bazı yaprakları düşer. (Belge 200 1 ) . Böylece bedensel
Bu yapraklarda ismi yazılı olan ki­ ölümü gerçekleşen kişinin ölüm­
şilerin o yıl öleceğine inanılır (And süzlük yolculuğuna çıktığı bu so­
2007:36). ğanla simgeleniyordu.
Soğanın kendine has kokusu pek
SİLPHİUM. Bir zamanlar sadece çok kültürde kötülüklerden koru­
Kyrene'de (Libya) yetiştirilen bu yan bir tılsım olarak kabul edilirdi.
bitki Roma ve Yunanlıların ye­ Soğanın ve onun gibi keskin ko­
meklerinde eksik etmediği bir ba­ kulu sarımsağın evlerin kapılarına
harattı. Ancak bunun yanı sıra ve çeşitli yerlerine asılmasıyla o
Silphium şifalı özelliğiyle de ün evin kötü ruhlardan korunması
salmıştı. Roma döneminde bu bit­ sağlanırdı (Ayrıca bakınız sarım­
ki oldukça değerliydi; altın ve gü­ sak maddesi). Osmanlı adetlerinde
müşlerin yanında saklanıyordu. yeni doğum yapan kadınların me­
Romalı yazar Plinius, bu bitkinin meleri yıkanır ve onadan ikiye ke­
Libya' da bulunan Roma'lı tacirler silmiş bir soğanla ovulurdu. Daha
tarafından fark edilerek Roma im­ sonra bu soğan mavi boncuk ve sa­
paratoru Nero 'ya gönderildiğini rımsak ile beraber bir şişe geçiri­
yazmaktadır. Tarlada otlayan bir lerek tülbentle bağlanır ve loğu­
koyun şayet Silphium yerse ol­ sanın ayak kısmındaki duvara ası­
duğu yerde uyuya kalırdı. Eğer bir lırdı. Kırk gün sonra bebeğin kır­
keçi Silphium yerse o da yüksek kını çıkarmak için herkes en güzel
bir sesle hapşırırdı. Anlatılana göre giysilerini giyinir bebek de güzel
Libya'nın meşhur Silphium'unu bir şalla kundaklanırdı. Evden çık­
son yiyen imparator Nero oldu. madan evvel loğusanın ayakucun-

1 70
SÖGÜT AÔACI

da asılı olan şişe geçirilmiş soğan nışlarında ise ilk insanların belke­
kapının eşiğine konur, sırayla an­ miği söğüt ağacındandır (Wilkin­
ne, büyükler ve en son kucağında son K. 20 1 0:94).
bebekle ebe bu soğanın üzerinden Yunan mitoloj isinde "gün ba­
atlayarak dışarıya çıkarlardı (Ab­ tımı" nymphaları olarak tanımla­
dülaziz Bey 1 995). nan Gece'nin kızları Hesperisler
yer almaktadır. Hesperisler'in At­
SOMA BİTKİSİ. Hint mitoloji­ las dağının eteklerinde yaşadıkları
sinde adı geçen bu bitkiyi bir kar­ söylenir. Burada ambrosios (Tan­
tal göklerin üstündeki tunç kapıyı rıların ölümsüz yiyeceği) fışkıran
kırıp almış ve yeryüzüne getir­ kaynaklar vardı. Hesperisler gün­
mişti. Soma tanrıların çok sevdiği lerini bu kaynaklar etrafında neşeli
bir bitkiydi. Tanrıların koruyucusu şarkılar söyleyip, dans ederek ge­
olarak kabul edilen soma İndra'nın çirirlerdi. Aynca Hesperisler önem­
dostu olarak tanınır ve ona Kral li bir de görev üstlenmişlerdi. Tan-
Soma da denirdi. Tanrılar arasında
somanın ezme törenleri yapılırdı.
Somanın ezilmesiyle elde edilen
sıvı tanrıların ölümsüzlük içece­
ğiydi. Soma içeceği hastalıkları
kovar, cesaret verir, cinsel gücü
arttırırdı. Tanrılar ve rahiplerin bir­
likte soma içmesi yerle göğü birbi­
rine yakınlaştırırdı (Eliade 2003a).
Bazı kaynaklarda tanrıların ölüm­
süzlük içkisi olan Soma'nın Efed­
ra bitkisinin özel bir ritüel ile ezi­
lip, su ve sütle karıştırılması sonu­
cu elde edildiği anlatılır. İlk okya­
nusun sularından üretildiğine de
inanılan Soma'yı ölümlü biri içer­
se o kişinin tanrılarla ilişki kura­
bileceğine inanılırdı (Wilkinson
20 1 0: 1 89)

SÖGÜT AGACI. Batı kültüründe


salkım söğüt şeytanla ilişkilendiri­
lir ve yas sembolü olarak kabul
edilirken Doğu kültüründe söğüt
Herakles Hesperislerin bahçesinde,
ağacı dişi zarafetini ve ilkbaharı Siyah Figürlü vazo
temsil eder. Japon Ainular' ın ina- MÖ 6.yy (Carpenter T.H. 1994)

171
SÖGÜT AGACI

rıça Hera ve Zeus'un düğün tören­ diler. İnerken ağacın dallarını kır­
lerinde kutsal çifte Yer (Gaia) ta­ dılar. Babaanne bakire torununa ait
rafından çok değerli olan altın olan çiçek dalını tanıdı ve onları
elmalar hediye edilmişti. Hera, bu küçük küçük kırarak tanrıçalara
elmaları çok sevmiş bunları Hes­ yedirdi. Sonra tanrıçalar tekrar yu­
perislere vererek bahçelerinde ye­ karı çıktılar. O zaman söğüt dalına
tiştirmelerini istemişti. Hesperisler dönüşen rüzgar-tanrı eski haline
bir dragonun bekçiliğinde bu el­ geri döndü. Tanrıçaların yediği ba­
maları yetiştirip, koruyorlardı. An­ kire tanrıçanın dallarından arta
cak Herakles Dragonu uyutup da kalan kemikleri toplayarak. top­
bu elmaları çalınca Hesperisler çok rağa gömdü. Buradan melt (Aga­
üzüldüler. Tanrılar onları birer ağa­ ve) bitkisi çıktı. Bu bitkiyle Kızıl­
ca çevirdi ve böylece onlar da ka­ derililer sarhoş edici meşhur şarap­
vak, karaağaç ve söğüt ağacına dö­ larını yapıyorlardı (Krickeberg
nüştüler (Grimal 1997; bkz. elma). 1 998).
Aztek mitolojisinde tanrılar ilk Türk kültüründe söğüt ağacı, yi­
insanları yarattıklarında onlara ça­ ğitlerin gölgesinde oturup, altında
lışmayı ve üremeyi görev vermiş­ çadır kurdukları kutlu ağaçlardan­
lerdi. Mutlu olmak, zevk almak in­ dır. Söğüdün kutu insana girdi­
sanların bilmediği duygulardı. ğinde o kişi çocukları seven, duy­
Tanrılar bir süre sonra insanların gulu ve evcimen bir huy edinir.
mutsuz yaşamalarından rahatsızlık Çok esnek bir ağaç olan salkım
duydular. Onları keyfe getirip, söğüt, Sahalar tarafından ana kutu
mutlu edecek bir içecek yapmaya indiğine inanılan ağaçtır. Söğüt
karar verdiler. Bunun üzerine rüz­ ağacına daha çok küçük kuşlar
gar- tanrı Quetzalcouatl'ın aklına yuva yaparlar, söğüt onları bir
bakire tanrıça Mayauel geldi. Ma­ anne gibi korur. Çuvaşlarda genç­
yauel dört yüz adet memesiyle ler, "Murnkun" ya da "Paksa"(pas­
gökyüzü okyanusunun balıklarını kalya) günü köyün en yaşlı kişisi
yani yıldızları emzirirdi. Quetzal­ eşliğinde ellerinde söğüt dallarıyla
couatl babaannesinin yanında uyu­ kapı kapı dolaşır: "Söğiit, söğiit, iiç
yan bakire tanrıça Mayauel'i uyan­ yumurta bir börek; eski inancımızı at­
dırdı. Birlikte dünyaya indiler ve mayız, yeni inancımızı diişiinmeyiz"
ağaca dönüştüler. Ağacın iki dalın­ diye bağırırlar. Evlerden yumurta
dan biri söğüt ağacı, rüzgar tan­ ve börek toplayarak bunları kırda
rıydı. Diğer dalı ise çiçek dalı yani toplanıp yerler. Ancak yemeden
bakire tanrıçaydı. Mayauel 'in ba­ evvel ellerindeki söğüt dallarını
baannesi uyanınca torununu göre­ havaya atarlar bu şekilde tüm kö­
medi ve tüm tanrıçalara haber ver­ tülükleri köyden uzağa kovdukla­
di. Böylece bütün tanrıçalar bakire rına inanırlar (Ergun 2004).
tanrıçayı bulmak için dünyaya in-

1 72
SÜSEN

SUSAM. Hintliler Brahmanizm rada rüyasında gördüğü erkek kar­


inançlarına göre vücutlarına ve deşiyle karşılaşır. İki kardeş ağacın
özellikle alın bölgelerine renkli daha da yükseğine tırmanırlar ve
tozlardan bir işaret yaparlar. Bu sonunda besili öküzlerle dolu gök­
işaretin kutsal bir anlamı vardır ve yüzü ülkesine varırlar (Fıske
özellikle alın bölgesine yapılanı bu 2002).
bölgedeki çakraların açılmasına
yöneliktir. Bu kutsal işarete Tilaka SÜSEN. Bu çiçeğin Latince adı
adı verilir. Tilaka, Sanskritçe'de İris'tir. Yunan mitoloj isinde İris
susam tanesi anlamına gelir (Han­ gökkuşağını temsil eder. İris aynı
çerlioğlu 1 993). zamanda tanrılarla insanlar ara­
Dünyaca ünlü masal Kırk Hara­ sında haberleşmeyi sağlar. Özel­
miler' de içi hazinelerle dolu ma­ likle tann Zeus ve Hera'nın hizme­
ğaranın açılması için "açıl susam tindedir. Hatta tanrıça Hera'nın ne­
açıl" parolasının söylenmesi gere­ dimesi olarak görülür. İris tasvir­
kiyordu. Benzer biçimde, Zulu mi­ lerinde gökkuşağı renginde bir tüle
toloj isinde yamyamlar tarafından sarınmış kanatlı bir kız olarak gös­
kaçırılıp mağaraya kapatılan bir terilir. Bundan dolayı gökkuşağı­
kız mağaranın kapısını açmayı nın tanrıların sesini duyulur hale
sağlayan gizli şifreyi öğrenerek getirdiğine inanılır. Tanrıların kralı
kaçmayı başarır. Ancak çok geç­ Zeus'un Ganimedes'i Olympos'a
meden yamyamlar onun kaçtığını getirinceye kadar oradaki tanrılara
fark eder ve peşine düşerler. Kız İris sakilik yapmıştır (Grimal
onları duraklatmak için koşarken 1 997).
yere susam taneleri döker. Gerçek­ Süsen bitkisinin daha çok me­
ten de susamın cazibesine dayana­ zarlılarda yetişiyor olması ilginçtir.
mayan yamyamlar yemek için Belki de süsen ölen kişilerle tanrı­
yavaşlayınca kız bir ağaca tırma­ lar arasındaki haberleşmeyi sağla­
nacak zamanı elde eder. Kız bu- sın diye buralarda açıyordur.

1 73
ŞAKAYIK. Şakayık kökünün saçmasına yol açacağına inanıl­
özellikle Doğu' da sara hastalığını maktadır (Eliade 2002a).
tedavi amaçlı olarak kullanıldığı Çin mitoloj isinde ölümsüzlük
bilinmektedir. Mısır'da şakayık hırsı uzun hikayelere konu olan
kökü sara nöbeti geçiren hastanın yaramaz bir maymun vardır. Taoist
göğsünde haç şeklinde gezdirilir bir üstadın yanında çalışırken ya­
ve hastanın bu şekilde rahatlaması ramazlıklan yüzünden ormana gön­
sağlanırdı. Mısır'da şakayık kö­ derilen maymun burada bütün
küne "haçotu" adı verilmesi bun­ maymunların kralı olarak hüküm
dan kaynaklanmaktadır. Bazı du­ sürerken, bir gün sarhoş olup sız­
rumlarda sara hastası bu otu haç mış ve yeraltının kralı onu kaçırıp
gibi boynuna asarak üzerinde ta­ cehenneme götürmüştür. Maymu­
şırdı (Baytop 1999). nun yaramazlıkları yeraltında da
bitmemiş, burada zincirlerinden
ŞEFTALİ. Çin inancında bir kişi kurtulmuş ve her canlının kaderi­
öldüğü zaman öteki dünyaya giden nin yazılı olduğu hakimlerin kayıt­
ruhu, burada bulunan "dünya ağa­ larına bakmaya gitmiştir. Burada
cı"ndan bir şeftali yediği zaman üç kendisinin 342 yaşında öleceği
bin yıl yaşama hakkı kazanır. Ruh yazmaktadır. Ölümsüz olmayı ar­
bu şeftaliden yedikçe tazelenir, zulayan maymun hemen 342 raka­
gençleşir ve ömrüne ömür eklenir mının üzerini çizer. Onun bu say­
(Mackenzie 1 996). Aynca Çinliler gısız davranışından haberdar olan
için büyülü bir meyve olan şeftali­ Yeşim imparatoru, maymunu kon­
nin çiçeği de bekaretin simgesi ola­ trolü altında tutmak için onu cen­
rak kabul ediliyordu (Belge 200 1 ). nete çağırır. Burada Ölümsüzlük
Dökülmüş şeftali çiçekleri ise fahi­ şeftalilerinin yetiştiği kutsal şeftali
şeliği simgelemektedir (Wilkinson bahçesi bulunmaktadır. Bu bahçe
K. 201 0:95). Çin simyasında şeftali Batının ana kraliçesi Xi Wang­
ağacının reçinesinin insanın ışıltı mu 'nundur ve ağaçların çok nadir

1 74
ŞEFTALİ

verdiği şeftaliler, yiyen kişiye ö­ Şeftali Japonya' da ana tanrıça­


lümsüzlük bahşetmektedirler. İşte nın sembollerinden birisi olarak
maymun bu bahçeye bekçilik et­ benimsenir. Kötülükleri ve sıkıntı­
mesi için görevlendirilir. Cennette ları kovmada şeftalinin yardımına
mutlu bir hayat süren maymun üç başvurulur. Bunun kökeni bir mi­
bin yılda bir düzenlenen Xi Wang­ tosa dayanmaktadır; Japon mitolo­
mu ziyafetine davet edilmeyince jisinde İzanagi (davet eden erkek)
öfkelenir ve Kutsal şeftali bahçe­ ve İzanami (davet eden kadın)
sindeki tüm Clümsüzlük şeftalile­ adındaki ilksel ilahlar "cennetin
rini yer. Öfkesi bununla da yatış­ yüzen köprüsü"nün üzerinde dur­
mayan maymun Taoizmin kurucu dular ve bir mızrakla tuzlu suyu
bilgelerinden Laoze'ye ait ölüm­ karıştırmaya başladılar. Tuzlu su
süzlük şeftalilerinden yapılmış hap­ iyice kalın ve yapışkan bir hal alıp
ları da yutar. Böylece maymun yoğunlaştığında mızrağı çektiler;
ölümsüzlüğünü garantilemiştir. Ar­ ucundan birkaç damla "lapa" dütü
tık cenneti ele geçirmenin planla­ ve onun meydana getirdiği adaya
rını yapmaktadır. Onu durduran ise onogora (kendiliğinden yoğun­
Buda olmuştur. Ona gelen şikayet­ laşan) adı verildi. İzanagi ve kız
ler üzerine Buda maymuna neden kardeşi cennetten inerek bu adaya
cenneti yönetmek istediğini sorar. yerleştiler ve üzerine bir sütun ile
Maymun çok güçlü olduğunu ve ev inşa ettiler. Sonrasındaysa karı
binlerce arşını tek adımda zıplaya­ koca oldular; ilk çocukları "sülük
bileceğini söyler. Buda ondan bu çocuk" Hiroku, üç yaşına erişti­
söylediklerini ispatlamasını ister. ğinde dahi kendi başına ayakta
Maymun zıplar ancak katettiği yol duramıyordu. Anne babası onu
Buda'nın avucunun içidir ve aştı­ sazdan yaptıkları bir tekneye ko­
ğını sandığı dağlar ise Buda'nın yarak okyanusa terk ettiler. İzanagi
parmaklarıdır. Buda maymunu si­ ve İzanami 'nin bundan sonra sekiz
hirli bir dağın içine hapseder ve çocukları daha oldu. Bu çocuklar
gün gelip maymun küstahlığından Japonya'nın se-kiz adasını oluştur­
pişman olduğunda serbest kalır. dular. Bu adalardan sonra tanrıla­
Buda maymunu Budist el yazma­ rın yaratılmasına geçildi. İzanami
larını aramaya çıkan keşiş Xuan­ pek çok tanrı doğurdu; denizlerin,
zang' a eşlik etmesi için görev­ dağların, vadilerin tanrıları dün­
lendirir. Keşiş çok kibar bir kimse yaya geldi. Ancak İzanami ateş
olduğundan, Buda maymundan tanrısını doğururken feci biçimde
yolculuk boyunca Xuanzang'ı ko­ yandı ve ölüler ülkesine geçiş
rumasını ister. Bu yolcu- luk may­ yaptı. İzanagi karısı ve kız kardeşi
munun olgunlaşmasını ve uslan­ olan İzanami ' nin ölümüne çok
masını sağlayacaktır (Wilkinson üzüldü. Onun felaketine sebep
201 0:220. 22 1 ). olan ateş tanrısını kılıcıyla öldürdü

1 75
ŞEFTALİ

ve onun parçalarından başka pek üştü. Bütün bu olanları öfkeyle iz­


çok tanrı dünyaya geldi. Sonrasın­ leyen İzanami, erkek kardeşini n
daysa İzanagi, karısını son bir kez peşine sekiz gök gürültüsü tanrı­
görmek umuduyla " Yomi"ye yola sını ve ölüler ülkesinin savaşçıla­
çıktı. Burada İzanami 'yi buldu ve rını da gönderdi. İzanagi. ölüler
ona geri dönmesi için yalvardı. ülkesinin geçidine vardığında bu­
Ancak bu isteğinin gerçekleşmesi rada yetişmiş üç tane şeftaliyi aldı
hiç de kolay değildi; İzanami ölü­ ve peşinden gelen kalabalığa bu
ler ülkesinin yiyeceklerinden tat­ şeftalileri şiddetli bir şekilde fır­
mıştı; geri dönmesi olanaksızdı. lattı. Bu düşmanlarının sonu oldu.
Buna rağmen "davet eden kadın" O zaman İzanagi şeftalilere şöyle
bir çözüm düşüneceğini söyledi ve seslendi: "Bana yardım ettiniz, bun­
İzanagi 'den geri dönmesini, bir dan böyle sıkıntıya düşen tüm 'saz­
süre ona bakmamasını istedi. İza­ lık ovası ülkesi ' yaşayan/arma da
nagi onu dinledi ve oradan çıktı yardım etmelisiniz " (Mackenzie
ama bekleyişi öylesine uzun sürdü 1 996:29 1 -297). Böylece onları
ki yalnızlık sabrını taşırdı; bir kez "büyük kutsal meyve" olarak adlan­
daha Yomi 'ye gitmeye karar verdi. dırdı. Japon inanışında kötü ruhla­
Bu defa kız kardeşini hiç umma­ rın "kutsal ağacın meyvesi şeftali"
dığı bir halde gördü; İzanami'nin ile kovulacağına duyulan inancın
vücudu çürüyor ve etinde kurtlar kaynağı bu mitolojik hikayeye da­
dolaşıyordu. doğurduğu sekiz gök yanmaktadır (Ergun 2004: 35).
gürültüsü tanrısı onun bedeninde Batı kültürlerinde şeftalinin Ba­
oturuyordu. İzanagi bu gördükleri kire ve İsa tasvirlerinde yer alması,
karşısında dehşete kapıldı ve he­ kurtuluşu (selameti) simgeler (Wil­
men geriledi. İzanami'nin onu fark kinson K. 20 1 0 :98).
etmesi gecikmedi ve kocasının
ondan tiksindiğini görmesi için­ ŞEKER KAMIŞI. İncil' de "tatlı
deki kötülüğü ateşledi. İzanagi'nin calamus" ile aynı olduğu sanılan
peşine onu yakalayıp öldürsünler "tatlı kamış" Yunanlılar ve Roma­
diye Yomi 'nin Çirkin Kadınlarını lılardan önce Mısırlılar ve Fenike­
gönderdi. İzanagi takip edildiğini liler tarafından tıp alanında kul­
fark edince başlığını çıkardı ve ar­ lanılıyordu. Tatlı kamışın Latince
kasına attı, başlığı üzümlere dön­ adı Officinarum' du.
üştü. Düşmanları yola düşen Mitoloj ide şeker kamışının izleri
üzümleri yerken İzanagi biraz Asya'ya dayanmaktadır. Buna gö­
olsun mesafe alabilmişti. Kısa re Buda'nın atalan bir şeker ülkesi
zaman sonra çirkin kadınlar ona olarak tarif edilen Bengal 'den gel­
yetişmeyi başardılar, İzanagi bu mişlerdi. Sanskrit destanı Rama­
defa tarağını kırarak yere attı; ta­ yana'da "masalar dolusu tatlılar,
rağın dişleri bambu filizlerine dön- şuruplar ve çiğnenmek için kamış-

1 76
ŞİMŞİR

!ar. . . " sunulan bir ziyafet tasvir ŞİMŞİR. İran kültüründe kutsal
edilir. Çin'de MÖ 8. yüzyıla daya­ kabul edilen şimşir (şimşad) ağacı
nan bir efsanede Çin 'lilerin şeker özellikle kutsal ziyaret yerleri ve
kamışı suyunu çiğ olarak tükettik­ türbelere dikilmiştir. Şimşir ağacı­
leri daha sonra bu suyu kaynatarak nın yardım sağlayacağına duyulan
elde ettikleri şerbeti kurutarak bir inançtan ötürü insanlar dallarına
çeşit boğaz pastili yaptıkları anla­ renkli kumaşlar bağlayıp ihtiyaç­
tılmaktadır (Şavkay 2000). larını iletirler (Yıldırım 2008:663).

177
TATULA. Tatula tıpkı kenevir düğü bir zamanda genç bir bakire
gibi uyuşturucu etkisi saptanmış onunla evlenmeyi kabul eder. Bu
bir bitkidir. Tatula Osmanlı İmpa­ kız aynı zamanda karısı olduğun­
ratorluğu zamanında iyi bilinen bir da ona sonsuza Jek itaat edeceğine
ottur. Avrupa'da Osmanlı ordusu­ de yemin eder. Bu sayede bilge
nun başarısı tatula otuna yorul­ adam genç kızla evlenir. Birbirle­
muştur. O dönemlerde bazı Avru­ rine sadakatle bağlı uzun yıllar ge­
palı yazarlar Osmanlı askerlerinin çirirler. Bu evliliğin birden çok
tatula yapraklarını balla karıştıra­ meyvesi olur. Her şey adamın is­
rak hazırladıkları macunu yiyerek tediği gibi olmuştur ki günlerden
kendilerinden geçtiklerini ve böy­ bir gün kadın kocasına karşı gelme
lece korkusuzca savaştıklarını yaz­ gafletinde bulunur. İşte o zaman
mışlardır. Ayrıca yine Osmanlı adam karısına büyük bir beddua
döneminde haremden dışarıya çık­ eder: "Lanet olsun sana. İnsanların
maları kesinlikle yasak olan cari­ ve hayvanların saklandığı bir bitki
yelerin kocalarını tatula otu içi­ olasın ve meyvelerin içinde dün­
rerek uyuttukları böylece gizlice yaya getirdiğin çocukların sayısı
haremden çıkıp rahatça gezdikleri kadar çekirdek olsun. Çocukların
anlatılmaktadır (Baytop 1 999). tüm dünyayı dolaşıp seni her yere
Uzun yıllar bekar yaşamış bir götürsünler. Sen ise onlara hizmet
adam artık evlenmek ve yaşamdan ve itaat etmek zorunda kalasın."
öğrendiklerini devredecek bir soyu İşte böylece kadın tatulaya dönü­
olsun istemektedir. Ancak bu adam şür. Söylenceye göre çingeneler bu
evleneceği kadının kendisine son­ bilge adam ve karısının çocukları­
suza kadar itaat etmesini bekle­ nın soyundan gelirler ve bu bed­
mektedir; çünkü eğer karısı ken­ dua yüzünden hayatları boyunca
disine bir şekilde karşı gelecek dolaşmaya mahkum olmuşlardır
olursa onu lanetlemekten kendini (Berger 2000; 88).
alıkoyamayacağını bilmektedir. Bu Tatula son derece zehirli bir bit­
kaygısı yüzünden evlilik isteğini kidir aynı zamanda uyuşturucu te­
gerçekleştiremeyeceğini düşün- siri yüksektir. Tatula büyücü kadın-

1 78
TÜTÜN

!arın kehanette bulunmalarına ve bir sembol olan Erkan adlı asanın


büyü yapmalarına aracılık ederdi. cennetteki Tuba ağacının budağını
Çingene geleneğinde kadın büyü­ temsil ettiğine inanılır. Türk mito­
cüler tatula tohumlarını nazarlık lojisinde de önemli yeri olan Tuba,
yapmak için kullanırlardı. İnanışa daha çok hayat ağacı olarak benim­
göre tatula kem gözlerden ve kö­ senir. Halk inanışlarında bu ağacın
tülüklerden koruyan sihirli bir bit­ üzerinde yeryüzünde yaşayan her
kiydi (Berger 2000). insan için bir yaprak bulunduğuna
ve o insan öldüğünde ona ait olan
TUBA AGACI. Kelime karşılı­ yaprağın da dalından koparak düş­
ğı, "temiz, daha temiz" olan Tuba, tüğüne inanılır. Bazen ölen kişinin
Kur'an'da adı geçen ve cennette yaprağı düşerken başka yapraklara
olduğuna inanılan bir ağaçtır. Ri­ dokunduğu vakit o yaprak sahibi­
vayete göre Musa Peygamber. Al­ nin kulakları çınlar. Halk arasında
lah' a Tuba'nın ne olduğunu sor­ kulak çınlayan kişinin düşen yap­
muş, Allah da ona Tuba'nın cen­ rağın sahibinin ruhuna rahmet o­
nete diktiği ağaç olduğunu ve göl­ kunması gerektiğine inanılır. Tı1bii
gesinin bütün cennet topraklarını ağacına "güzellik; iyilik, huzur, ra­
kapladığını söylemiştir. İslam ina­ hatlık, göz aydınlığı" gibi olumlu
nışında Tuba ağacının kökünün anlamlar yüklenmiştir (Ergun 2004:
Hz. Ali veya Hz. Muhammed'in 86, 87).
sarayında olduğuna ve dallarının
cennetteki kişilerin köşklerinin üze­ TÜTÜN. Tütün kullanımı ilk ola­
rine sarktığına inanılır. Bu ağacın rak Amerikan yerlilerine aittir.
dallarında hoş kokulu her çeşit Büyücü-şifacılar tütün çubuğunu
meyveden vardır. Cennetlikler Tu­ (Calumet) ayinlerde kullanıyor­
ba ağacının meyvelerinden tatmak lardı. Tütün çubuğunun tedavi ara­
istediklerinde ağacın dalları onlara cı olarak kullanımının yanı sıra
doğru eğilir. Zerdüşt inancında Tu­ yerliler sahip oldukları bu değerli
ba ağacının bütün bitkilerin tohu­ aracı konuklarına sunarak, misafir­
munu barındırdığına ve herkese perverlik gösterirlerdi. Kullanımı
ilaç olduğuna inanılır. Efsanevi kuş zamanla gelişen Tütün çubuğu
simurgun yuvasının da Tuba ağa­ "barış çubuğu" olarak adlandırıldı
cında olduğu söylenir. Ayrıca bazı ve yerlilerle "beyaz adam" arasın­
kaynaklar Tuba ağacı ile Sidretu'l­ daki barışın simgesi oldu (Crow
munteha'nın (sedir ağacı) ve zey­ 2006).
tunenin aynı ağaç olduğunu öne Amerikan mitolojisinde tütün
sürerler (Yıldırım 2008:687: ayrıca içince tüten dumanların yağmur
bkz: Sidret'ül-münteha maddesi). yağdırdığına inanılırdı. Bu sebeple
Alevi Bektaşi geleneğinde dede­ bereketi simgelerdi. Kuzey Ame­
lerin kullandığı çok değer verilen rika mitoslarında ise tütün seksle

179
TÜTÜN

ilişkilendirilirdi. Genç bir kadın ile onların aşkının ürünü olduğuna


bir adam uzun bir yolculuk esna­ karar vermişler. bir süre sonra ku­
sında kalabalıktan uzaklaşarak bir ruyan bitkinin yapraklarının daha
patikaya sapmışlar. Bu kuytu yer­ da bir güzel koktuğunu fark etmiş­
de çılgınca sevişmişler. Ardından ler. O zaman bu yaprakları yak­
kadın ve adam evlenmişler. Bu çif­ mayı denemişler. Yanınca koku­
tin mutluluğu öyle büyük, aşkları nun güzelliği çok daha da artmış.
öyle ateşliymiş ki tüm halk onlara Merak edip bu otu içmeyi dene­
gıpta ile bakıyormuş. Kısa süre mişler. Bu otun adı tütünmüş ve bu
sonra genç adam karısıyla ilk kez bitkinin tıpkı örnek çift gibi insan­
seviştikleri yerden geçerken bura­ lar arasındaki barışı ve mutluluğu
dan tatlı bir koku almaya başlamış sağladığına inanmışlar. Böy- lece
ve kokuyu takip edince tam seviş­ tütün içmek bu halk tarafından
tikleri yerde bir bitkinin çıktığını alışkanlık haline gelmiş. Tü-tün
fark etmiş. Tatlı koku bu bitkiden banşın sembolü olarak ka-bul edil­
geliyormuş. Adam bitkiyi alarak miş (Mythencyclopedia 2007).
halkına getinniş. Hepsi bu bitkinin

ı so
u
ÜD-İ SALİB. Abdusselam, Ebu karşısında büyük bir heyecana ka­
Zeydan, Favaniya gibi farklı adları pılmış ve ceplerini, kollarını her
da olan bu ağaç "sabah vakti" ola­ yerini taşlarla doldurmuş. Bu de­
rak tasvir edilir. Bu ağaçtan bir ğerli hazine karşısında adamın gö­
parçayı üzerinde taşıyan kişilerin zünü hırs bürümüş, heyecandan
zihin dalgınlığından uzak kalaca­ düşen şapkasını fark etmemiş bile.
ğına ve sara hastalığından koruna­ Sonunda kucakladığı hazinelerle
cağına inanılır. Bunun yanı sıra kapıdan çıkmak üzereyken şap­
Üd-i Salib' in ateşten etkilenmeye­ kasıyla yere düşen mavi çiçek
ceğine ve kınldığında kare şeklini "unutma beni" diye seslenmiş.
aldığı söylenir. H ıristiyanlar için
de önem taşıyan bu ağacın kırılan
yerlerinde haç biçiminde bir işaret
görüldüğüne inanılır ve bu işaretin
İsa'nın çarmıha gerilişinden sonra
ortaya çıktığı öne sürülür. Hıristi­
yanlar da bu ağacın insanı sara
hastalığından koruduğuna inanır­
lar (Yıldırım 2008:697,698).

UNUTMA BENİ ÇİÇEGİ. Ada­


mın biri dağda gezinti yapıyorken
yerde inavi bir çiçek görmüş ve bu
çiçeği koparıp şapkasına tuttur­
muş. O anda önünde kocaman de­
mir bir kapı aralanmış. Adam ka­
pıdan içeri girdiğinde dört bir yan­
da yakut, zümrüt, elmas ve daha
pek çok değerli taşın yığılı oldu­
ğunu görmüş. Adam bu hazinenin Unutma Beni Çiçeği
(Heilmeyer M. 2004)

181
UNUTMA BENİ ÇİÇEGİ

Adam arkasını dönüp aç gözlü­ ÜZERLİK OTU. Üzerlik otu,


lükle biraz daha değerli taş topla­ Anadolu' da nazar ve kötülüklere
mış ve kapıdan dışarı adımın karşı koruyuculuğuna inanılan bir
atmış. Bu sırada demir kapı aniden bitkidir. Ateşin üzerine konulan
kapanmış. Adamın topuğu kapıya üzerlik otlarından çıkan dumanın
sıkışmış ve kopmuş. Ancak adam kötülükleri kovacağına inanılır
kuıtulmuş. Bir daha o esrarengiz (Can 2002: 1 7 1 ). Halk arasında Hz.
kapıyı aradıysa da asla bulamamış Ali 'nin atını bu otla beslediğine
çünkü kapının sırrı "unutma beni" dair bir inanış da bulunmaktadır
çiçeğindeymiş (Fiske 2002). (Ünal 2007). Üzerlik otu yakma
dışında kimi yörelerde kolye ola­
Bir Avusturya söylencesinde Tuna rak da taşınabilir aynca bu otun to­
nehri kenarında oturan iki sevgili humlarının ipe dizilmesiyle hazır­
suyun akışını seyre dalmışken, lanan dekoratifnazarlıklar mekan­
akıntıya kapılmış mavi güzel bir ların nazardan korunması için ya­
çiçek görürler. Kız çiçeğin öyle sa­ rarlanılan geleneksel ürünlerdir.
vunmasızca akıp gitmesine içinin Farsça İsfend olarak bilinen
acıdığını söyler. Bunun üzerine üzerliğin siyah tohumları göz ya­
sevgilisi kızın üzülmesine dayana­ ralarına buhur olarak uygulanır ve
maz ve nehre atlar. Sularla boğu­ bu ot halk arasında göz ilacı olarak
şarak mavi çiçeğe uzatır ve çiçeği kullanılır. Küçük bir çocuğu ilk
sevgilisine fırlatır. Ancak kendisi kez görenler çocuğa nazar değme­
de sulara kapılmış sürüklenmekte mesi için elbiselerinden bir iplik
yavaş yavaş gözden kaybolmakta­ çıkararak bunu isfend dumanında
dır. Kızın duyduğu son sözler sev­ islerler (Yıldırım 2008:424,425).
gilisinin sular içinde ona haykır­
dığı ·'unutma beni" olmuştur. Bu
sebeple mavi çiçeğin adı "unut­
ma beni" olarak kabul edilmiştir.

1 82
v
VAKVAK AGACI. Pek çok kül­ Vak! Vak! Diye sesler çıkartır, son­
türde yeri olan Vakvak ağacından rasında da toprak olurlar.
ilk olarak 1 4. yüzyıla ait bir Çin Vakvak ağacı Binbir Gece Ma­
ansiklopedisinde bahsedilmiştir. salları 'nda da iki farklı biçimde
Araplar sekiz yıl denizde yolculuk anlatılır. Bunlar da yine dallannda
yapmış ve bir gün bir kaya üze­ insanların asıldığı bir biçimde tas­
rinde ilginç bir ağaçla karşılaşmış­ vir edilirler. Bunun yani sıra Ceza­
lardır. Yeşil yapraklı ve kırmızı yir civarında bir adada bulunduğu
dallı bu ağacın üzerinde altı yedi
parmak boyunda elleri başları ve
ayaklarından ağaca yapışık çocuk­
lar asılıdır. Konuşamayan ancak
gülen ve hareket edebilen bu ço­
cuklar ağaçtan kopanlırlarsa kuru­
yup siyahlaşırlardı.
Kimi kaynaklarda ise Hindis­
tan' da bulunan Vakvak ağacı adını
Vakvak adasından almaktaydı. Ba­
zılarınca Çin'e bağlı bir ada olan
vakvak adasında aynı isimle bir
ağaç yetişir. Bu ağacın hurma ağa­
cına benzer meyveleri olgunlaş­
tıkça genç kızlara dönüşürler. Mart
ayında oluşmaya başlayan genç
kızlar mayıs ayının başında geli­
şimlerini tamamlarlar. Saçlarından
ağaca asılı olan bu genç kızlar gü­
zellikleriyle dikkat çekicidirler.
Haziran ayında genç kızlar ağaç­ Meyveleri genç kızlardan oluşan
tan düşmeye başlarlar ve düşerken Vakvak Ağacı
(And M.2007, s.3 1 2)

1 83
VAKVAK AÔACI

rivayet edilen Vakvak ağacı, güzel 1 5 83 'te I l I . Murad' a Amerika


kızlardan oluşan meyvelere sahip­ kıtasını tanıtan TCırih-i Hind-i
tir. Bu genç kızlar yeterince olgun­ Garbi veya Hadis-i Nev'de üze­
laştıklarında saçlarından kesilip rinde çıplak kızların asılı olduğu
ağaçtan düşerler. Bu kızlar sadece Vak vak ağacı minyatürü yer al­
bir gün yaşayabilirlermiş. O sağ maktadır. Rivayete göre Ame­
oldukları günde kendilerini bulan rika' daki vakvak adasındaki
kişiyle çiftleşir ve bu birleşmeden büyük bir ağacın meyveleri güzel
büyük zevk duyarlarmış. cariyelerdir. Özellikleriyle gören­
İskendemame'de Büyük İsken­ lerde hayranlık uyandıran bu cari­
der'in vakvak adasına gidişi anla­ yeler zaman zaman vak! vak! diye
tılır. Bu adanın kraliçesinin altı bin ses çıkarırlarmış. Ağaçtan kesilen
kızdan oluşan bir ordusu varmış. bir cariye yaklaşık iki gün kadar
Buradaki ağacın meyveleri vak! yaşayabilirmiş ve bu süre zarfında
vak! diye sesler çıkarırmış. Bir güzelliği de yavaş yavaş solarmış.
minyatürde İskender' in ziyaret et­ Adaya ziyarete gelenler bu kızlarla
tiği vakvak adasındaki ağaç hay­ cinsel ilişkiye girmeye doyamaz­
van başı biçiminde meyvelerle larmış. (And 2007:3 1 0-3 1 5)
tasvir edilmiştir.

Hızır, İskender ve
bir çeşit Vakvak ağacı
(And M. 2007, s.3 1 1)

1 84
YASEMİN. İslam inanışında doğa yılan yapmıştı. Kartal ve yılan yıl­
varlıkları önemli birer simge ol­ larca bir ağacı kardeşçe paylaşmış­
muşlardır. Hint-Pakistan bölgele­ lardı. Yılan ağacın altında kartal
rinde İslam şairleri Allah' ı yase­ ise üstünde yuva kurmuştu. Birbir­
min ağacıyla simgeleştirirler. Ya­ lerine zarar vermemek için karşı­
semin ağacı, O kişinin kalbinde lıklı yemin etmişlerdi . Ancak
büyür ve O'nun kokusu tüm varlı­ kartal yılanın yuvadan uzaklaştığı
ğını sarıncaya kadar kelime-i şeha­ bir günde şeytana uymuş ve yıla­
detle sulanır (Schimmel 2004). nın yuvada bıraktığı zavallı savun­
masız yavrusunu insafsızca mi­
YAŞAM OTU. Büyük Tufan'dan desine indirmişti. İşte bu yüzden
sonra Sümer'de yönetime geçen yılan ondan büyük bir intikam
Kiş hanedanlığının kralı Etana almış onu ölü bir öküzün kamına
hakkında pek çok mit vardır. Etana saklanarak tuzağa düşürmüş ve ka­
çok büyük bir kraldı ancak çocuğu natlarını yolup bir çukura yuvarla­
olmuyordu ve kendisinden sonra mıştı. Etana Şamaş'ın tavsiyesiyle
tahtı devralacak bir varis bıraka­ kartala yardım ederek onu tutsak­
mayacaktı. Bu çaresiz dert kralı lıktan kurtardı. Kral Etana'nın bu
kederlendiriyordu. Etana, efsane­ iyiliği karşısında kartal da onu sır­
sini duyduğu bir bitkinin derdine tına bindirerek göğün görünmez
çare olabileceğini umuyordu. Bu yüksekliğine doğru yolculuğa çı­
bitki yaşam otuydu ve sadece gök­ kardı. Kral listelerindeki Etana'nın
yüzünde bulunabilirdi. Etana ken­ arkasından gelen varislerine bakı­
disine yardım etmesi için güneş lacak olursa Etana gittiği bu yerde
tanrı Şamaş 'a gecelerce yakardı. derdine derman olacak yaşam bit­
Şamaş Etana'ya kartalı bulması kisini bulmuş olmalı (Black ve
için yol gösterdi. Etana, kartalı Green 1 993).
bulduğunda kartal kanatlan yolun­ Bugün halen daha pek çok kül­
muş bir çukurda hapsolmuştu. Ona türde doğan çocukla beraber bir
bunu bir zamanlar dost olduğu ağaç dikilmesi yaygındır. Bu dav-

1 85
YAŞAM OTIJ

ranış çok eski çağlardan itibaren sıçradı. Ona seslenen ota yaklaştı.
çok sayıda kültürde uygulanmıştır. Ot aradığı sırrın kendisi olduğunu
Bu ritüel "yaşam bitkisi" inancına söyledi ona. Bunun üzerine Lok­
dayanmaktadır. Doğan çocukla man Hekim bu otu koparıp defte­
birlikte kutsal kabul edilen bir bit­ rinin arasına koydu. Ayrıca otu
kinin dikilmesi ve bu bitkinin ço­ koparmadan önce kendisine ver­
cukla bir yaşayacağı inancı geliş­ diği sırrı da defterine not etti. Lok­
miştir. Yaşam bitkisi doğan çocu­ man Hekimi izleyen tanrı çok
ğun yaşamını simgeler. Bitkinin kızdı ve hemen meleği Cebrail' e
ölmesi çocuğun yaşamı içinde seslenerek Lokman 'ın ölümsüzlük
uğursuzluk olarak kabul edilir ilacını yapmasını engellemesini is­
(Frazer 1 992). tedi. Eğer bu ilaç yapılır da insan­
Anadolu efsanelerinde Lokman lar ölümsüz olursa dünya büyük
Hekim şifacılığıyla halkın saydığı bir karmaşaya dönüşebilirdi. Tan­
bir kişiydi. O tüm otları ve çiçek­ rının emriyle Cebrail insan kılı­
leri tanır onlardan nasıl yaralanıla­ ğında Misis köprüsünün üzerinde
cağını çok iyi bilirdi. Üstün bilgi­ Lokman Hekimin karşısına çıktı.
leriyle yaptığı ilaçlarla neredeyse Ondan elindeki deftere bakmak
her hastalığa çare bulurdu. Bu bil­ için izin istedi ve Lokman Hekim
gileri tüm dünyayı gezerek öğren­ bir şey söyleyemeden ani bir hare­
miş ve sonunda yine gezgin olarak ketle defteri ondan alıp Ceyhan
geldiği topraklara Misis'e (Adana) nehrine fırlattı. Lokman Hekim
yerleşmişti. Bu bölgenin bitki ör­ defterin peşinden nehre atladıysa
tüsü karşısında hayran kalan Lok­ da onu bulamadı. Söylenceye göre
man Hekim çevredeki tüm bit­ bu defterin ardından sadece bir
kileri incelemeye başladı. Öğren­ yaprak Ceyhan kıyısındaki bir
diklerini yanından hiç ayırmadığı arpa tarlasında bulunmuş. Bu yap­
defterine not ediyordu. Halk Lok­ rakta yazılı olanlar bugünkü tıp bi­
man Hekimin sayesinde hastalık­ limi için temel oluşturmuş. Aynca
tan uzak bir yaşam sürüyordu. bu tarlanın toprağı yöre halkınca
Bunun üzerine insanlar Lokman kutsal kabul edilmiş. Bugün bile
Hekimden daha da fazlasını ölüm­ yöre insanı şifa bulmak için bu tar­
süzlük ilacını yapmasını istemiş­ lanın toprağını ısıtıp bir bezle
lerdi. Lokman Hekim duyduğu kamı ağrıyan çocukların karınla­
sorumlulukla tüm bitkileri araştırdı rına bağlamaktadırlar (Okuşluk
ve Çukurova'yı karış karış dolaştı. 2000).
Çalışmaktan yorgun düştüğü bir Çin mitoloj isinde ölümsüzlük
akşam bir çınar ağcının altında otunun yetiştiği bir adanın varlı­
uyuya kaldı. O anda bir ses duydu. ğından söz edilir. Bu adada yaşa­
Bir ot kendisine sesleniyordu. yanların bu otla beslendikleri ve
Lokman Hekim bu sesle yerinden yaşlılık, ölüm nedir bilmedikleri

1 86
YOSUN

anlatılır. Burada sadece kutsanmış hediyesi getirmesini istemiş. Bu­


kişilerin yaşadığına inanılır. Bu nun üzerine kızın babası berabe­
mucize adayı bulmak için pek çok rinde düğün hediyeleriyle nehir­
kişi girişimde bulunmuş ancak ya den dışarıya çıkmış. İnanışa göre
adanın izini hiç bulamamışlar ya baba ya bir timsah ya da bir yılan
da adayı bulmuş ancak yaklaştıkça görünümündeymiş. Kızına düğün
uzaklaşmışlardı (E!iade 2002a). hediyesi olarak yer elması, avize
ağacı, tatlı patates ve muz getir­
YER ELMASI. Cennetten kovul­ miş. Bu hediyeleri alan çift onları
maya sebep olan yasak meyve toprağın üzerine bırakmışlar ve
Kenya mitoloj isinde yer elması böylece yeryüzünün tüm toprak­
olarak geçer. Buna göre tanrı lan bu bitkilerle dolmuş. İnsanlar
Ruwa ilk çifti ölümsüz olarak ya­ tarımı bu sayede keşfetmişler
ratmıştı ve onları birbirinden güzel (Mythencyclopedia 2007).
meyvelerin olduğu cennet bahçe­
sine yerleştirmişti. Ancak Ruwa bu YOSUN. Bir çeşit su bitkisi olan
çifte yer elması yemeği yasakla­ yosun Bomeo yerlilerince kutsal
mıştı. Bir gün Ölüm bu çifti kan­ sayılırdı. İlkellerin inancına göre
dırarak yer elmasından tatmalarına yosun dişi bir gergedan-kuşun bo­
sebep oldu. Ruwa her şeyi bilen ğazından çıkmış ve insana dö­
olduğundan yarattığı insanların nüşmüştü. Yani insan yosundan
yasağını ihlal edip, Ölüm'ün sö­ olmuştu (Hançerlioğlu 1 993).
züne uyduklarını anladı. Bunun Kuzey Amerika mitolojisinin en
üzerine Ruwa bu çifti cennetten popüler figürlerinden birisi olan
kovdu ve Ölüm'ün sözüne kandık­ Kuzgun, yeryüzüne ışığı getiren
ları için onları ölümlü yaptı (My­ bir halk kahramanı olarak nam sal­
thencyclopedia 2007). mıştır. Söylenceye göre başlan­
Güney Amerika 'nın Trio halk gıçta dünya karanlık içindeymiş.
söylencelerinde tarım öncesi dö­ Çünkü gökyüzü şefi bütün ışık
nemde yaşamış Paraparawa adlı kaynaklarını evindeki kutuların
bir adamın hikayesi yer alır. Para­ içine hapsetmiş ve onların çıkma­
parawa bir gün nehirde avlanırken sını istemiyormuş. İnsanlar yeryü­
bir balık yakalamış. Tam balığı ye­ zünde karanlıkta etraflarında ne
meğe hazırlanmışken bir de bak­ olduğunu göremeden zorlukla ya­
mış balık güzeller güzeli bir genç şıyor, balık tutmakta zorlanıyor,
kıza dönüşmüş. Paraparawa gözle­ hayvanlar ise avlarını göremedik­
rine inanamayarak karşısında gör­ leri için karınlarını nadiren doyu­
düğü güzelliğe aşık olmuş ve rabiliyorlarmış. zamanla herkes
hemen bu kızla evlenmek istemiş. karanlıkta yaşamaya alışmış ancak
Bunun üzerine genç kız nehirdeki kuzgun bu karanlığa isyanından
babasına seslenerek ondan düğün vazgeçmemiş ve gizlice bir plan

1 87
YOSUN

yapmış. Gökyüzü şefinin kızı her Böylece yıldızlar gökyüzündeki


gün kovasını doldunnak için bir su yerlerine yerleşmişler. Kuzgun bir
kaynağına gelmekteymiş. Kuzgun süre sonra yine çığlık çığlığa ağla­
bunu bildiğinden hemen o kay­ yınca Şef onu avutmak için ikinci
nağa giderek kendisini bir çam iğ­ kutuyu eline vermiş. Bu kutunu
nesine dönüştünnüş ve esintinin içinde de ay varmış. Kuzgun ayı
önüne durarak kızın kovasının kutudan çıkarmış ve onunla top
içine uçmuş. Gökyüzü şefinin kızı gibi oynamaya başlamış ve fırsa­
dönüş yolunda susayıp kovadaki tını bulduğu anda ayı da bacadan
sudan içince kuzgun bir çam iğ­ dışarıya fırlatıvermiş. Bunu yap­
nesi olarak onun boğazından kaya­ tıktan sonra da oyuncağını kaybe­
rak içine yerleşmiş. Kız her şeyden den bir bebek gibi ağlamaya baş­
habersiz, kısa süre sonra hamile lamış. Torununun çığlıkları karşı­
kalmış ve ilginç bir bebek dünyaya sında çaresiz kalan gökyüzü şefi
getirmiş. Gökyüzü şefi, torununun her şeyden habersiz son kutuyu da
bir kuzgun olduğundan habersiz ona uzatmış. Bebek kutudan çıkan
tüm gününü onunla oynayarak ge­ güneşi görünce hemen bir kuşa dö­
çiriyormuş. Kuzgun gökyüzü şefi­ nüşmüş ve gagasında güneşle be­
nin yanında geçirdiği süre içinde raber uçarak oradan uzaklaşmış.
onun bir kenara özenle dizdiği ku­ Artık güneş sayesinde yeryüzü
tulara büyük titizlik gösterdiğini pırıl pırıl bir aydınlığa kavuşmuş­
fark etmiş ve aradığı şeyin bu ku­ tur. Kuzgun daha sonra yosunlar­
tularda saklı olduğunu anlamış. dan bir merdiven yaparak okya­
Kuzgun kutularla oynamak iste­ nusun dibine kadar iner ve orada
yince şef onu hemen oradan uzak­ karadakilere benzer hayvanlar ol­
laştırmış ancak bebek kılığındaki duğunu keşfeder. Tekrar yukarı
kuzgun ağlamaya başlayınca yaşlı çıkan kuzgun ilk insanlara ağ ile
şef dayanamayıp en küçük kutuyu balık tutmayı öğretir. Kuzey Ame­
ona uzatmış. Kuzgun kutudan rika mitoloj isinin değişik varyant­
çıkan yıldızlarla oynamaya başla­ larında kuzgun yaratıcı bir ilah
mış ve şef yetişinceye kadar onları olarak karşımıza çıkmaktadır (Wil­
evin bacasından dışarıya fırlatmış. kinson 2010:286,287).

1 88
z
ZAKKUM. İslam inancında zak­ nışa göre çirkin zakkum ağacının
kum, cehennem ağacı olarak be­ meyvelerini yiyen günahkarlar
nimsenir ve Kuran-ı Kerim'de pek üzerine kaynar su içince zakku­
çok ayette "lanetlenen ağaç" ola­ mun dikenleri bağırsakları tırma­
rak bahsedilen ağacı İslam müfes­ lar, kaynar su ise bağırsakları
sirleri zakkum olarak kabul eder­ haşlayarak onların acılarını çoğal­
ler; Hani sana: Rabbin, insanları çe­ tır (And 2007:258).
peçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana Vakıa suresinde ise cehenneme
gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur 'an­ gidenlerin zakkum ağacıyla besle­
'da lanetlenen ağacı, ancak insanları sı­ neceği anlatılır; Sonra siz ey sapık­
namak için meydana getirdik. Biz onları lar, yalancılar! Elbette bir ağaçtan,
korkuturuz da bu onlara azgınlıktan zakkum ağacından yiyeceksiniz. Ka­
başka bir şey sağlamaz (İsra suresi 60. rınlarınızı ondan dolduracaksınız.
ayet). Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
Saffat suresinde ise zakkumdan Susamış develerin suya saldırışı gibi
günahkarlar için bir imtihan aracı içeceksiniz. İşte ceza gününde on­
olarak bahsedilir; lara sunulacak ziyafet budur! (Va­
Şimdi, ziyafet olarak cennet ehli için kıa suresi 5 1 -56; Ergun 2004:94-
anılan nimetler mi daha hayırlı, yoksa 95).
zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu)
zalimler için birfitne (imtihan) kıldık. ZAMBAK. Hyakinthos, göz alıcı
Zira o cehennemin dibinde bitip yeti­ güzellikte bir delikanlıydı. Hya­
şen bir ağaçtır. Tomurcukları sanki kinthos, kusursuz ölçüdeki güzel­
şeytanların başları gibidir. (Cehen­ liğiyle Apollon'u kendisine aşık
nemdekiler) ondan yerler ve karınla­ etmişti. Apollon ve Hyakinthos bir
rını ondan doldururlar. Sonra zakkum gün beraber disk atarlarken disk
yemeğinin üzerine onlar için, kaynar bir kayaya çarpıp geri döndü ve
su karıştırılmış bir içki vardır. Sonra Hyakinthos ' a çarparak ölümüne
kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe sebep oldu. Hyakinthos 'un ölümü
olacaktır. ( Saffat suresi 62-68) ina- Apollon' da derin bir acı uyandırdı.

1 89
pollon, Hyakinthos 'un akan kan­ "müjde sahnesi" (announciation)
rını bir çiçeğe dönüştürdü. Bu olarak isimlendirilir. Floransalı
çek adına "Hyakinthos" denilen ressamlar bu sahneyi işledikleri
tğ zambağı oldu. Çiçeğin taç tablolarının bir köşesine küçük bir
tprakları Apollon'un onu kaybe­ zambak motifi eklemişlerdir. Zam­
nce attığı feryadın "Ai" işaretini bağın Floransa simgesi olduğunu
şıyordu (Grimal 1 997). bilmeyenler bu motifi bakirelik
Zambak, Floransa'nın sembolle- sembolü olarak yorumlarlar. As­
1den biri olarak kabul edilmek­ lında zambak genel olarak aklığın,
dir. Bunun böyle oluşu Röne­ arınmışlığın ve bekaretin sembo­
ns 'da yaşanan bir hikayeye da­ lüdür. Ancak Rönesans tabloların­
mır. Bilindiği gibi Rönesans dö­ daki kullanımında Floransalı res­
:minde resim sanatının en çok samların bir çeşit şifresi olmuştur.
svir ettiği konu İsa ve yaşamıdır. İşte bu dönemde Floransa karşıtı
a'nın yaşamından alınan pek çok bazı ressamlar announciation tab­
hne Rönesans resmine konu ol­ lolarına zambak yerine zeytin mo­
uştur. Bu sahnelerden birisi olan tifi koymuşlardır (Belge 200 1 ).
tş melek Cebrail 'in Meryem'e İsa, insanların maddi şeyler için
mrı ' nın çocuğunu doğuracağını büyük kaygılar taşıdığını görmüş
m ediş sahnesidir. Bu sahne ve onlara şöyle bir örnek vermiştir
"kır zambaklarına bakın: ne çalı­
şırlar, ne de iplik eğirirler, bununla
birlikte Süleyman bile en görkemli
döneminde bunlardan biri gibi gi­
yinmiş değildi (Matta VI, 7- 1 1 ). "
Böylece insanlara tanrıya güven­
melerini öğütlemiş ve tanrının di­
leyen herkese verecek kudrete
sahip olduğunu anlatmıştır (Chal­
laye 2002).
Eski İran dininde suların koru­
yucusu olan Hodad ve bitkilerin
koruyucusu Mordad daima birlikte
anılan iki melektir. Her ayın 6.
günü Hordadruz olarak kabul edi­
lir ve Zerdüşt'ün Hordad gününde
doğduğuna kıyametin de bugün de
kopacağına inanılır. Zambak ise
Hordad' a özgü bir bitki olarak bi­
linir (Yıldırım 2008:383).
Meryem Ana ve İsa İkonu.
(Yılmaz, N.1997)

1 90
ZEYTİN

ZENCEFİL. New Britain'de rüz­ Attike halkı, zeytin yetiştirmeyi ve


gara hükmetmek, yönünü tayin zeytinyağım ona borçlu oldukla­
etmek için büyücüler özel bir ayin rını düşünüyorlardı (Grimal 1 997).
düzenlerler. Öncelikle havaya yan­ Attike için yapılan seçimi At­
mış kireç serper daha sonra da el­ hena kazanmış, Poseidon kaybet­
lerindeki zencefil dallarını sallar, mişti. Bir zaman sonra Poseidon'un
havaya atar ve tekrar yakalarlar. nympha Euryte'den olma oğlu Ha­
Yanmış kireç tozlarının en yoğun lirrothios, babasının Ati-na'yı ala­
olarak düştüğü yerde zencefil dal­ mayışına duyduğu öfkeyi Athe­
larından ateş yakarlar. Bir yandan na 'nın Attike 'ye hediye ettiği zey­
özel şarkılar söyleyip bir yandan tin ağacından çıkarmak istedi.
ateşin etrafında dönerler. En so­ Ancak niyeti boşa çıktı ve ağacı
nunda ise ateşten geriye kalan zen­ kesmek için zorladığı balta büyülü
cefil küllerini toplar ve suya ser­ bir şekilde ters dönerek Halirrothi­
perler. Zencefil, kutsal ağacı temsil os 'un kendi kafasını kesti (Grimal
eder ve onun dumanı büyücülerin 1 997).
mesajını tanrıya iletir (Ergun 2004:
37) .

ZEYTİN. Yunan Mitoloj isinde


Attike'nin koruyucu tanrısının se­
çilişi ilginç bir mitle aktarılır. At­
tike ' nin koruyucu tanrılığına iki
aday vardı. Bunlardan biri deniz­
lerin tanrısı güçlü Poseidon, diğeri
ise Zeus'un kafasından silahıyla
doğan tanrıça Athena'ydı. Posei­
don kendisini ispatlamak için üç
dişli yabasını bir vuruşla salladı ve
Atina akropolisinde bir tuz gölü
meydana geldi. Atheaa ise bu
şehre verebileceği daha değerli bir
hediyenin bir zeytin ağacı oldu­
ğunu düşündü ve Atina' da bir zey­
tin ağacının topraktan bitmesini
sağladı. Bu seçime hakemlik ya­
pan Olympos'un on iki tanrısı
Atina için en değerli ve yararlı he­
diyenin zeytin olduğuna karar ver­
diler ve Athena'yı seçtiler. Athena, Athena, Partenon tapınağının kült
Atinalılann akıl tanrıçası olmuştu. heykeli (Cristou P., 1988)

191
ZEYTİN

Persler Atina'yı fethettiğinde ak­ tek ağacın; iyilik ve kötülüğü bil­


ropolis ve civarındaki zeytinlikleri me ağacının meyvesini yasakla­
ateşe venniş ve tüm zeytinleri yak­ mıştı. Bir gün yılan Havva'yı ayar­
mışlardı. Ancak kısa süre içinde tarak İyilik ve Kötülük meyvesin­
zeytin kütüklerinin küllerin için­ den yemesin! sağladı. Havva onun
den filiz vermesi Atina'nın yıkıl­ sözüne uyup meyveden yedi ve
madığının bir işareti olarak yorum­ kendi yemekle kalmayıp Adem'e
lanmıştı (Belge 200 l )
. de yedirdi. İşte böylece ikisi de
Apollon'un, Roi (Nar) ile birleş­ çıplak olduklarını bildiler. Bu du­
mesi sonucunda doğan Anios, ba­ rumdan büyük utanç duyarak ör­
bası Apollon tarafından kendisine tünme gereksinimi duydular. Edep
bahşedilen kehanet gücüne sahipti. yerlerini incir yapraklarıyla sakla­
Anios, Dorippe ile birleşmiş ve dılar. Allah onları gönnüştü. Kendi
bağcılar adı verilen üç kızı ol­ sözüne değil de yılanın sözüne
muştu. Bu kızlardan birisi Elais inandıkları için Adem ve Havva'yı
(zeytinyağı) adını taşıyordu. Elais, lanetledi; onları cennetten kovdu.
kardeşleri Spenno (buğday tanesi) Bundan böyle Adem ekmeğini
ve Oino (şarap) ile Troya sava­ topraktan çıkaracak, emek sarf
şında Yunan askerlere gönüllü ola­ edecek, zorluk çekecekti. Havva
rak yardıma gitmişti. Ancak uzun
yıllar geçmesine rağmen savaş bir
türlü bitmeyince üç kız kardeş
gençlikleri solmadan çareyi ora­
dan kaçmakta buldular. Çok geç­
meden kızların yokluğunu fark
eden Yunanlar peşlerine düştü. So­
nunda bu kovalamacaya tanrı Di­
onysos bir son verdi ve kızlara
acıyarak onları güvercine dönüş­
türdü (Grimal 1 997).
Akdeniz dünyasının yaşam kay­
nağı niteliği taşıyan ve çoğu mi­
tosta "Ölmez Ağacı" olarak adlan­
dırılan zeytinin tanrı tarafından in­
sanlığa armağan edilişi pek çok
mitosta anlatılır. İlk insan olarak
kabul edilen Adem ve eşi Havva
cennetteki rahat hayatlarından iş­
ledikleri günah sebebiyle kovul­
muşlardı. Allah onlara cennetin
Zeytin çırpma sahnesi, siyah figürlü
tüm nimetlerini sunmuş ancak bir amphora MÖ 6.yy (Jenkins I. 1 993)

1 92
ZEYTİN

ise sancılı doğumlar yapacaktı. Y ı­ Kuran-ı Kerim'de Niir Suresinde


landa onlar gibi lanetlendi ve o da zeytin şöyle geçmektedir; "Allah
yerlerde sürünmeye mahkum oldu. göklerin ve yerin nurndur. o 'nun nu­
Böylece yeryüzünde hayat müca­ rnnun temsili içinde lamba bulunan
delesine giriştiler. Hiçbir şey cen­ bir kandillik gibidir. O lamba kristal
netteki gibi hazır değildi, artık her birfanus içindedir; ofanus da sanki
şey için çok ama çok emek harca­ inciye benzer bir yıldız gibidir ki, do­
maları gerekiyordu. Onlara veri­ ğuya da, batıya da nisbet edilemeyen
len en büyük ceza ise artık ölümlü mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden
olmalarıydı. Gün gelecek toprak­ (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun
tan gelen bedenleri yine toprağa yağı, neredeyse, kendisine ateş değ­
geri dönecekti. Yıllar geçti ve mese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne
Adem artık ölüm zamanının yak­ nurdur . . . " (Nür Suresi 3 5 . ayet).
laştığını anladı. Ancak Allah'a İncil' de Pavlos 'un Romalılara
karşı işlediği günahtan çok bü­ mektubun' da İsa zeytin ağacını bir
yük pişmanlık duyuyordu. Ölme­ benzetme aracı olarak ustalıkla
den önce hem kendisinin hem de kullanmıştır: . . . Eğer kök kutsalsa
"

onun günahı yüzünden lanetle­ dallar da kutsaldır. Ama iyi cins zey­
nen tüm insanlığın affedilmesini tin ağacının kimi dalları budandıysa
umuyordu. Bu sebeple oğlu Şit'i ve sen bir yabani zeytinken onların
cennet bahçesine elçi olarak gön­ arasına aşılanıp, onlarla birlikte
derdi. Şit, Aden'e vardı ve burada ağacın yaşam sağlayan özüne ortak
Allah'ın Adem'i ve soyunu bağış­ oldunsa sakın önceki dallara karşı
laması için dua ederek yakardı. böbürlenme! Eğer böbürleniyorsan
Cennet bahçesinin bekçiliğini ya­ şunu unutma: Kökü destekleyen sen
pan melek onun dualarını duydu değilsin: tam tersine kök seni destek­
ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacın­ lemektedir. Belki de, 'dallar ben
dan üç adet tohum alarak bu to­ oraya aşı/anayım diye budandı ' di­
humları Şit'e verdi. Melek, Şit'e yeceksin. Bu doğrn. Onlar imansızlık
bu üç tohumu Adem öldüğü za­ nedeniyle budandı, sen ise iman ne­
man onun ağzına koyarak onunla deniyle durmaktasın. Ama sakın bö­
birlikte gömmesini söyledi. Şit bürlenme, tersine kork! Çünkü Tanrı
geri döndüğünde Adem hayata iyi cins ağacın dallarını esirgeme­
gözlerini yumdu. Meleğin söyle­ diyse, seni de esirgemeyecektir. Tan­
diği gibi tohumları Adem' in ağ­ rının iyiliğini de sertliği,ni de tanı. O
zına koydular ve Adem' i Hebron düşenlere karşı sert, sana karşıysa
vadisi'ne gömdüler. Bir süre sonra tanrısal iyilikle davranır. Bu iyiliğe
Adem'in mezarı üzerinde üç ağaç bağlı kalman gerektiğini de unutma:
yeşerdi. Bu ağaçlar Akdeniz'in üç yoksa sen de kesilip atılırsın. Eğer
ünlü ağacı; zeytin, sedir ve servi imansızlıkta direnmezlerse, İsrailli­
ağaçlarıydı (Ünsal 2003). ler de aşılanacaklar. Çünkü tanrının

193
ZEYTİN

gücü on/an yeniden aşılamaya yeter. rek tespih yaparlar. Bir inanışa
Sen yabanıl zeytin ağacından kesilip göre İsa Romalı askerlere bu zey­
doğaya aylan olarak iyi cins zeytin tinlikte yakalanmıştır. Pek çok
ağacına aşılandınsa, iyi cins ağaç­ insan sıkıntıya düştüğünde Cetsi­
tan budanan dallar ne denli kolay­ mani'ye sığınarak dua eder ve bu­
lıkla kendi ağaçlarına aşı/anacak­ rada huzur bulacağına inanır
lardır! "( Romalılara Mektup 1 1 : (Yıldırım 2008: 2 1 1 , 2 1 3).
1 6-24). Tevrat'ta ise Davud kendisini bir
Kudüs'te Zeytindağı 'nın batı zeytin ağacına benzetir. Mezmur­
eteklerinde bulunan Cetsimani lar 52:8'de
adında bir zeytinlik vardır. Burası "Fakat ben A llah 'ın evinde yeşil
İsa'nın sıkça uğradığı Kidron va­ zeytin ağacı gibiyim;
disinin yakınlarındadır. Suyu gür Daima ve ebediyen Allah 'ın inaye­
akan çeşmeleri, geniş ve güzel yol­ tine güvenirim " demektedir.
ları olan bu bahçede tarihi sekiz Musevilerin zeytin ağacını kut­
zeytin ağacı bulunmaktadır ve sal olarak benimsemesi zeytin ağa­
bölge halkı bu ağaçların Mesih dö­ cının Tevrat'ta çok kere iyi şekilde
neminden kaldığına inanırlar. Za­ anılmasından ileri gelmektedir.
hitler bu ağaçlardan topladıkları Zekerya Bap 4: 1 1 - 1 4 'te zeytin
zeytinlerin çekirdeklerini ipe dize- ağaçları tanrının yanında yer alan

Ayasofya Kilisesi Mozaiklerinden bir Deiseis-Yakanş sahnesi


(İsmail Gezgin kişisel arşivinden)

1 94
ZEYTİN

mesholunmuş ağaçlar olarak ta­ sığırcık kuşu biçiminde bir tılsım


nımlanır: " Ve cevap verip ona de­ yerleştirilmiştir. Bu kuş senede bir
dim: şamdanın sağında ve solunda kez kanat çırparak haykırır ve
bu iki zeytin ağacı nedir? Ve yine bunu işaret sayan diğer kuşlar ga­
ona cevap verip dedim: iki altın gaları ve tırnaklarıyla zeytin geti­
oluğun yanında olan ve kendilikle­ rirlermiş. 1 7 . yüzyılda yaşamış
rinden altın gibi yağ akıtan bu iki Mehmed Hemdemi Çelebi de Ev­
zeytin dalı nedir? Ve bana söyleyip liya 'nın anlattığına benzer bir ef­
dedi: Bunlar nedir biliyor musun ? sane aktarır. Rivayete göre Yanko
Ve dedim: Hayır, efendim. Ve dedi: bin Madyan'ın büyük bir kent ve
Bunlar mesholunmuş o iki/erdir ki, kilise yaptıracağını duyan Rukiya
bütiin dünyanın Rabbi yanında adlı bir alim becerisini ispat etmek
durmaktadırlar" arzusuyla İstanbul'a gelir. Burada
Eski Ahit, Hakimler kitabında saf altından bir sığırcık kuşu yapar.
zeytin' in yararlılığını yücelten Rukiya bir de elmas ve gümüşle
sözlere rastlanmaktadır. Buna göre süslediği bir zeytin çekirdeği yapar
bir zamanlar tüm ağaçlar toplan­ ve bu çekirdeği sığırcığın ağzına
mış ve zeytin ağacının huzuruna koyar. Altından yaptığı bir levhaya
çıkmışlar ondan kendilerine krallık ise Tevrat ve Zebur'daki kutsal ad­
yapmasını istemişler ancak zeytin lan içeren bir tılsım kazır, bu lev­
ağacı onlara "Allah'ın ve insanın hayı büyük kilisenin kubbesine
bende sena ettikleri yağımı bıraka­ yerleştirir. Bir yıl sonra bu levhayı
yım da ağaçlar üzerinde sallanma­ ağzında zeytin çekirdeği olan sı­
ğa mı gideyim?" diyerek bu teklifi ğırcık biçimindeki mücevherin
reddetmiştir. Ağaçlar zeytin tara­ üzerine asarlar. Böylece bu tılsımı
fından reddedilince incir ve asma­ gören bütün kuşlar gagalarında ta­
ya da aynı teklifle gitmişler ancak şıdıkları bir zeytini ve tırnakla­
tıpkı zeytin gibi bu iki yararlı ağaç rında taşıdıkları iki zeytini bu tıl­
da lider olmaya yanaşmamışlardır. sımlı sığırcığın üzerine bırakırlar­
Sonunda ağaçların krallık çağrı­ mış. Hem Evliya Çelebi 'nin Hem
sına hevesle atlayan bir tek kara­ de Mehmed Hemdemi Çelebi'nin
çalı olmuştur (Tevrat, Hakimler aktardığı efsanelerdeki tılsımın sağ­
Bap 9:8, 9, 1 0, 1 1 , 1 2, 13, 1 4, 1 5). ladığı şey halkın veya kilisenin ih­
Evliya Çelebi, Konstantin ya da tiyacını karşılayacak zeytinin ko­
Çemberlitaş sütununun tılsımıyla layca toplanmasıdır (Özay 2009:
ilgili ilginç bir efsane aktarmakta­ 56,57).
dır. Buna göre sütunun en tepesine

195

You might also like