You are on page 1of 658

‫ﺟﺼﺞ‬ ‫‪-‬‬

‫ﻣﻢ<ت‬

‫‪٢٦^٨٦‬‬
‫‪•-٢-‬‬

‫رﺀب ؟آ< ﺑﻤﺎمﺀاﺳﻢ؛‪,‬إلاﻣﺢ‪,-‬إلآد‬


‫‪٦^٢‬‬
‫•م ‪•٦‬‬
‫‪.‬‬

‫أ؛ﻣﺖ‬

‫أؤﻣﺤﺔ‬ ‫‪w‬‬
‫ارةةو ‪\.‬‬
‫‪•٠‬‬ ‫؛‬
‫ب‪ ٨‬ﺗﻴﻢ‬

‫ص‬
‫‪٧‬‬
‫‪:‬‬ ‫‪:‬‬

‫‪erce‬‬ ‫‪yo‬‬ ‫ه‬

‫■‪-‬‬
‫■غ‬
‫ﺀﺀﺟﺂ؛‬
‫‪~،‬‬

‫‪.٧٧‬‬ ‫‪.‬‬
‫‪,‬ﻫﻤﻢ‬

‫‪،‬ص‬
‫‪,٧‬‬ ‫[ص‬
‫ﻣﺤﺎﻇﻤﺤﻮﺋﻔﺖ؛ؤرة إل ﺗ إل ﺗﻴﺄ‬

S Ü N E N -I İB N İ M ÂCE

T E R ،E M E ^ v e ‫ ؛‬ERH İ

c m ■

Mütercim Naşir
Haydar HATİPOĞLU Kahraman Yayınları
(yarışları) Fethullah KAHRAMAN,
(VarisleriK / y
KAHRAMAN YAYINLARI

Umumi Neşriyat No: 6


Kur’ân ve Had‫؛‬$ ilimleri Husûsi No: 1

isteme Adresi-
KAHRAMAN YAYINLARI
Davutpaşa Cad. TİM2 No: 322
Topkapı-istanbul
Tel: 0212613 83 05
Fax: 0212 565 ^5 84

Sertifika No: 16133

İstanbul 2012

Dizgi: Ayyıldız Matbaası


Baskı: Ofis Matbaa Ltd. şti.
Davutpaşa Kışla Cd. 75/386
Topkapı-İSTANBUL
Tel: 0212 576 47-15

S،İNEN-I İBNİ MÂCE Terceme ve Şerhi’nin telif ve yayın hakkı


KAHRAMAN YAYINLARI’na aittir.
Taklit edenler mes’nlriı'ir
> ‫ رﻛم‬، ‫رى‬، ‫ره ال‬.
‫ن<ﻓﺂﺑﺠﻨﻤﻮﻣﻠ إل ؤأؤأ‬ (‫ﻣﺤﻨﺎظ ( ﻫﻮ‬

‫ا‬

S Ü N E N -İ İR N İ M ^C E

TERCEM ESİ v e ŞERHİ

■‫آﻟو‬ - ‫'م‬

:T^cemeveŞerteden
Haydar HATİPOĞLU
Din
Yüksek» (٧‫؛‬٢٧١٧ ‫راﺻﺮه‬
(§)er

NEŞREDEN
KARRA^AN YAYINLARI
‫ﺑﻤﺴﻤﻞﺀ‬

‫ماثﺑﻣﺎﻛﻣدﺑم‬
‫اﺑﺎﻟﺳﺳﺎﻛال ؛‬ ))u v

S A B A H N A M A Z IN D A N S O N R A V E İK İN D İ — 47»
N A M A Z IN D A N S O N R A N A M A Z K IL M A K T A N
N E H İY B Â B I

، ‫ﻫﻤﺄﺗﺎﺗﺔمؤأ‬
j ‫ﺋﺖ‬
، ‫ ظ ﻋﺘﺒﻪ ن‬.‫ن أ ق ﺷﻤﻪ‬ ‫ﺑﻤﺰمﻣﺢ‬
‫— ﺣﻤﺤﺎ‬
١٢٤٨
‫؛‬ ‫ﻳﻰﺛﺮﻋﻢ‬،‫ م أ‬، ‫ ﺛﻰﺣﻔﺺﻳﻰﺀاﺻﻤﻢ‬،‫دﻣﻲ اﻟﺮش‬ ،- ‫ ﺛﻰ ﺣﻢ‬، ‫ﻫﻤﺮ‬،‫م م؛دامت‬
، ‫س’اﻛﻢ‬
‫ﻫﻠﻠﻊ‬،‫ن‬
‫ﺣﻰ‬ ‫ ضاﻟﺼالة‬:‫ ﺗﺰ ﺛﻦ ﺗآل ﺛﻴﺆ‬.
‫سﺀ‬ ‫<ﺛﻮﺗﺎﻧﻲ‬
‫أنت‬
. ‫ﺗﻲ‬ ; ‫ﺛﺒﻤﺎﻣﺲ‬
‫آ‬ E R € E M E ‫ا ة‬
:Ebû Hüreyre ( R a d t y a l l â h ü anA)’den; Şöyle demiştir ...“ )1248
Ş ü p h e s iz , R e s û lu ila h ( S a lla lla h ü A le y h i ٧٠ -S e l l e m ) , i k i n a m a z
S a b a h n a m a z ın d a n so n ra g ü n e ş d e ğ u n cd aa yn a mk eandeat rt i‫؛‬ ٧٠
ik in d i n a m a z ın d a n sen ra g ü n e ş b a tın c a y a k a d a r n a m a z k d m a k ta n
m e n e t t i*’.(
(

‫ﺀﺗﻴﺔﺑﻤﻠﻰاﻗﺒﻢ‬،‫ﻣﻤﻴﺎﺗﻢ‬،
a . ‫ﻣﺤﺎ‬ - ١٢٤٩
‫ﻧﺎﺗﻴﻌﺔت» ال ﺀآﺗﺖ ام‬ ‫؛‬، ‫ﻗﺘﻴﻲ؛أ اﻣﻤﺪرئ‬
‫ﺀىﻣﺢﺀث"ﺀن‬
‘ ‫ﺗﻤﺢا‬
.٠ ‫ﺣﻰدﻟﻤﻴﻊ ا(ﺷﻨﺊ‬ ‫ﺑﻤﺪاأ؛ﺛﺜﺮ‬ ٨٠٠‫ وأل‬،‫ﻣﺲ‬-‫ﺣﻰ آرباك‬
٠^
6 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

TER CE MES Î

1249) Ebû Saîd-i Hudrî ( R a d t y a l l â h ü ) ’den rivâyet edildiğine


a n h

göre; ?eygamber ( S a l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurmuştur :


«îkindi ]‫ا[ﻫﺎ‬،‫ ا[ ااا) ااﻟﺌﺎ‬sonra giineş batıncaya kadar hiç bir namaz
olmaz ve sabah namazrndan sonra güneş doğuncaya kadar hiç bir na-
‫"< ﺀﻫﺎ!اﻟﻢﺀﻣﺎاا‬
. ‫ ﻗﺬ ﻗﺄدة‬، ‫ ى ﺷ ﻂ‬.•‫ ئ ﻣﺤﺪ نﺑﻤﺺ‬.‫ﻣﺤﺄ ﻣﺤﺪ ة ﺑﺨﺎر‬ —
١٢٥٠

، ،‫أ ﺛﺄدة‬£
‫ﻧﻰاﻟﻤﺎﺗﺔمةذأ‬ . ‫ﺋﺄب‬ ‫ئ‬ jU‫ى؛‬. . ‫ﻓﻰﻧﻲمأ‬
‫ﻣﺢ م ن‬.‫دﻗﺄﺛﺂأ‬ ‫ع‬

‫ﺻﺎم‬
‫مؤأر‬
>،_‫ﺗﻠﻄﺎا‬
‫ نﺀم ي ن ا‬I ‫وذ‬،‫ﻣﺘﺾ‬jÇ j،‫*ى‬
‫ﻋﻦد‬
‫ت؛ ﺗﻤﺪ‬
‫س؛ ﻣﺄ‬‫ا‬7‫ﺀﻧﺎتﺀ‬

.‫ﺛﻖ‬ ‫*ﻟﻢﺀ ﻣﻤﺦ‬ ‫ آل ﻇﻮ ﺑﻤﺪ ا‬٠‫ف|ﻓﻔﺄ د‬ 3 ‫أذﺗﺶ‬ .‫ي؛‬ ‫ذى‬

. ‫آﺗﻴﺒﺜﺬم‬ ،‫ﺗﺒﻤﺘﺎﻛﺰﺀ‬ ‫د ال ذ ال‬

T ERCEMES Î
1250) (Abdullah) bin Abbâs ‫؛‬ ‫ةﻫﺛﺻإل«ﻫﻬم‬ a n h ü m â y d a n - , Şöyle de-
miştir:
îçlerinde Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü a n h l’ın bulunduğu
merdi ( = Güvenilir, doğru ve çok dindar) bir çok adam — ki bence
en merdisi Ömer (Radıyallâhü anh)'dir. Resûlullah (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem)'in şöyle buyurduğuna benim yanımda şahâdet ettiler
(= Bana bildirdiler) :
«Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar hiç bir namaz
olmaz ve ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar hiç bir na-
m az olmaz.»”

İZAHI
E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ve E b û S a i d (Ra
dıyallâhü anh)'ın hadîslerini B u h â r î ve M ü s l i m de rivâ-
yet etmîşlerdir. î b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh)’ın hadîsini
.de B u h â r î , M ü s l i m , T i r m i z î , E b ü D â v û d ,
T a h a v î ve B e y h a k î de rivâyet etmişlerdîr.
Bu hadisler, sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar
ve ikindi ‫ الﻫﺴﺎ^ﻫﺎااﻫﻪ‬sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmayı
yasaklamışlardır.
147 KİTA b Ü İKÂMETÜ-S’SALÂ 7

İslâm âlimleri bu iki vakitte kazâ namazlarının kılınmasmın câ-


izliğinde ittifak etmişlerdir. Delilleri de B u h â r î , M ü s l i m
ve E b û D â V û d ’ un da rivâyet ettikleri 698 nolu E n e s (Ra-
dıyallâhü anh)'in hadîsi ve 10. bâbta geçen diğer hadîslerdir, ©ra-
daki hadisler, unutularak veyâ uykuda kalınarak vaktinde kılına-
mayan namazların hatırlandığı veya uykudan kalkıldığı zaman kazâ
edilmesini emrederler.
Şu halde bü hadîsler nâfile nahıazlar hakkındadır.
Hadîslerde “Namaz nlmaz” denmiştir. Bımdan maksat, bu vakit،
lerde nâfile namaz kılmayı menetmektir. Bu yasaklama mekruhluk
içindir. Çünkü K a y s b i n A m r (Radıyallâhü anh) sabah na-
mazmdan sonra iki rek’at. namaz kılarken onu ?eygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem) gürinüş ve : «Sabah namazının farzı iki rek’at-
tır.* buyurmuş, bunun üzerine K a y s (Radıyallâhü anh) kıldı
ğı n am azın sabah sünneti olduğunu arz edince efendimiz sükût et-
miştir. (1154 nolu hadîs)

BU İKİ VAKİTTE n AFİLF. KILMAK HAKKINDAKİ


ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ

1. E b ü H a n i f e ve arkadaşları: Bu hadîsleri delîl göste


rerek bjı vakitlerde her türlü nâfile kılmak ^ k r u h tu r . Abdest na-
mazı vd'T'ahiyyetül-Mescid” namazı gibi bir sebebe d a la lı nâfileler-
le böyle bir sebebe dayalı olmayan nâfile arasında bir fark yoktur,
demişlerdir.
Mâlik, Ha s a n- ı Basri , Saî d
y e b ve A l â b i n ^ i y â d da böyle demişlerdir.

;
‫اﺀا‬/‫أﺀث‬
‫ﺗﻘﺘﺄﻗﺶ‬ ‫؛‬
‫؛ ئ‬
‫ةﺗﻠﻢ‬ !‫ال ة‬ ‫تﺀﺀﺋﺔةئ‬ '‫ ئ‬1 ‫ﻗﺚ‬
da böyle demiştir.
2. Ş â f i î : Abdest almak, câmiye girmek gibi bir sebebe da
yalı olarak kılman abdest namazı ve “T h y y e t ü ’l-Mescid” namazı
gibi nâfileler kıluıır demiştir. Delili de Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem l’in öğle namazının son sünnetini ikindi namazından sonra
kılmasıdır. 1159 nolu hadis buna âittir.
Cumhur, Ş â f i i ’ nin gösterdiği delili kabul etmiyerek bu de-
lîl. Peygamber (Sallallahü aleyhi ve Sellem)'e mahsus bir hüküm
ifâde eder, demiştir.
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

‫ة‬
. H a n b e l i l e r ’ e göre bu vakitlerde her çeşit nâfile kıl-
mak haramdır. Sebebe dayalı elanla oimayan arasında fark yoktur.
Yalnız tavaf sünneti müstesnâdır. Çünkü tavaf sünnetinin her zaman
kılınabileceği 1254 nolu hadisle bildirilmiştir.
, î b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadisinde geçen “Mer-
di’’ kelimesi ‘Rıza’ kökünden ism-i mefuldur. Yâni ‘kendisinden râzi
olunmuş kişi’ demektir. Tercemede parentez ‫؛‬içi i fâdeyle belirttiğim
gibi burada kasdedilen m â n â : ‘Emniyeti, dürüstlüğü ve dindarlığı ile
her yönden itimada şâyan’ demektir.
Hadîsin ‫؛‬ ‫وﺟﺎل‬ ‫'ﻋﺋدى‬
‫ﺳﻬد‬' cümlesinin m ân âsı: “...adamlar benim
yanımda söylediler, bildirdiler.”
Y oksa san ıld ığ ı gibi, h ü k ü m v erm ey e esas tu tu la n şâh id lik m â-
n âsı kasdedilm em iştir.
‫ﻳﺈ ا ﻟﻤ ال م‬ •‫م‬ ‫ ﻳﺎ ب ﻣﺎﻣﺎﺀق اﻟﺴﺎﻋﺎت ا ﻟﻰ ز‬٢١٤٨(
NAMAZ KIT,MANIN MEKRÛH OLDUĞU — 148
SAATLAR HAKKINDA GELEN
HADÎSLER) BÂBI(

، ‫ﻧﺔﻃﺎﺀ‬ ‫ﺀﻧﻨﻢ_ل‬ ، ‫ﺀﻧﺸﺜﺔ‬ ، ‫ ظ ﻋﻨﺒﺮ‬. ‫ ﻧﻰﺷﺘﻪ‬،‫ﻧﺄ‬ ‫و ﺣﻤﺮ‬. * 1‫ﺣﻤﺢ‬ —


١٢٥١

‫ ﺛﻦ رو ق ﺛﻨﺘﻪ؛■ أد؛ أﻫﺚ‬، ‫ﻧﺎ*ﻟﻤﻤﻖ‬ ‫ﺗﻲ‬:‫ ةذة‬، ‫ دﺋﻤﺢ‬.‫ر‬. ‫ﺀى‬


‫ﺟﻮف‬ • *‫أده آﻟﻢ‬ ‫؟‬ ‫ﻣﺤﺬ أﺧﺮ‬
‫ﺗﻞ ﻣﺤﺬﻣﺘﺎﺀة أ س إ ن اف ى‬ ‫؛‬ ‫ﻗﻨﺚ‬ . ‫ر ﻧﻮ ت ام‬

٠ ‫ﺀ ﺗ ﻢ ا أ‬.‫ﻧﻤﻴﺦﺚ‬
‫ﺣﻤﺌﻄﺞﻮ ﻣاﻤ ﺨ ﺎ ﺛ‬
‫ ﻧ ﺤ‬-‫ﺗﺪا ﻫﻤﺢ‬ ‫ﻧﺘﻨﺘﺎ‬ •‫*ط‬ ‫ا ﻟﻤﺎ آل د‬

‫'دث ي ه‬
.• *'‫ﺷﺎل‬ : ‫ﺗﺜﻢ‬ ‫ﻧﻤﺘﻞ*ﺗﺎﺑﻤﺎ ة ق‬ . ‫ﻳﺒﻢ‬ - ‫ﺗﺠﺂﺀ‬ ‫ﺑﻤﺌﺎﺗﻄﺤﺎ رأ‬

,‫م‬ ‫ﻣﺤﻴﺮﻣﺜﺎ‬ ‫ﺀﺀ دا‬ *‫ م‬.‫م؛ر‬ ‫ﻣﻤﻤﺒﻤﺎ‬ ‫ﻣﺤﻤﺤﻞ ؛‬ ‫ﻗﺨﻤﺌﺄ غ' ار‬ '‫ﻣ ﺎ‬
‫^^؛‬C ١.‫ ا‬/ ‫ﻳﺎﻣﺮ‬ ‫ﺛﻄﻴﻊ م‬ ‫ﺛﺮﻗﺎﺛ ال ذ ؤ‬ ‫ﻫﺪ رب م إ‬ ^^^ ١،‫ﻧﻴﺤﻰﺛﺼﺐ‬
^ ’‫ﻣﺄا‬

TERCEMESÎ
1251) “... Amr bin Abese (1 6 ) ‫ق‬ ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’den; şöyle demiştir :
Ben (bir gün) Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in yanma
(138) 283 ‫ ﻫﻪ‬1‫ ال‬hadis bahsinde hal tercemesi geçmiştir.
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALA

vararak: Allah katında başka saattan daha sevimli (makbul) bir


saat var mı? diye sordum . Buyurdu l، i:
«Evet. Gecenin tam ortası (en makbul saattir.) Artık (٠
zaman-
dan) şafak sbkünceye kadar sen dilediğin kadar nâfile kıl. Sabah
namazından sonra güneş doğuncaya kadar, bir de (doğduktan son-
ra) kalkan gibi olduğu müddetçe ve parlayıncaya kadar namaz kıl-
maktan vazgeç. Sonra direk kendi gölgesi üzerine kalkıncaya kadar
(= güneş gök ortasına varıncaya kadar olan süre içinde) dilediğin
kadar nâfile kıl. Sonra güneş semânın ortasından sapmcaya kadar
namaz kılmaktan vazgeç. Çünkü cehennem gündüzün tam ortasın-
da tutuşturulur. Bundan sonra ikindi namazını kılıncaya kadar dile-
diğin nâfiieleri kıl. ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar
namaz kı)maktan vazgeç. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasın-
da batar ve şeytanın iki boynuzu ortasında doğar.*”

İZAHI

M ü s l i m , E b ü D â v û d , T i r m i z î , A h m e d , Ta-
h a v i ve B e y h a k i de bunu uzun ve kısa metinler hâlinde
rivâyet etmişlerdir.
Hadis, gece yarısından şafak sbkünceye kadar olan zamanın nâ-
file namaz ve şâir ibâdetler için en makbul zaman olduğuna delâlet
eder. Allah katında çok sevimli ve daha makbul olmaktan maksat bu
süre içinde yapılan ibâdetin Allah katında kabule daha şâyan olma-
sidir-
H adîste: Yeni doğan güneş kalkana benzetilmiştir. Çünkü o es-
nada harareti yoktur, ışığı yayılmamış ve bakılabilir, durumdadır.
H adisin: «Direk kendi gölgesi üzerine kalkınca...» cümlesinden
maksat gündüzün tam ortasıdır. Bilindiği gibi güneş doğduğu zaman
her cismin gölgesi uzundur. Güneş yükseldikçe gölge kısalır ve is-
tiva zamanı yâni güneş semânın tam ortasına vardığında gölgelerin
kısalması son haddini bulmuş olur. Yere dikilen bir direğin gölgesine
dikkat edilirse gölgesi kısala kısala istivâ zamanı direğin gölgesi çok
az olur. M e k k e ve M e d i n e ile bunların dolaylarında yılın
en uzun günlerinde — yaz mevsiminin başında — yere dikilen dire-
ğin gölgesi istiva zamanında kalmıyor ve o anda direk sanki gölge-
sinin üzerine kalkmış olur. Hadisin:- ‫أشﻣﺣماﺗﺣﻧدذﻋﻞظﻠﻪ‬/= «Di-
rek gölgesi üzerine kalkıncaya kadar...* cümlesi bunu ifâde eder. Ve
10 SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

maksat, güneşin semânın ortasına geldiği anı ifâde etmektir ki bu


ana “istiva" zamanı denir.
H adîsin: «Çünkü eehennem gündüzün tam ortasmda tutuşturu-
lur» v e : «Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar ve iki
boynuzu arasında doğar» cümleierine geiince bu hususta H a t t â -
b î şöyle d e r :
“Bir şeyin haram kılınması veyâ bir şeyden menetmek için ne-
' den olarak zikredilmiş olan bâzı hususlar var ki bunların anlamla-
rını, gözlem ve duygu yolu ile idrak etmek mümkün değildir. Me-
selâ cehennemin, gündüzün tam ortasında tutuşturulması ve güne-
şin şeytanın boynuzları arasında doğması ve batması bu vakitlerde
namaz kılmanın yasaklanması için neden gösterilmiştir. Biz kısır ak-
lımızla ve duygu organlarımızla bunu idrak etmekten âciziz. Hâl böy-
le olunca yapılacak şey bunlara îman etmek, verilen malûmatı ay-
nen kabul etmek ve bunların hüküm k ısm ın a yönelmektir."
El-Menhel yazarı: “Güneşe tapanlar güneş doğarken ve batar-
ken ona secde ederler. Şeytan da bu durumu bildiği için güneş do-
ğarken ve batarken başını ufukta güneşin hizâsına getiriyor ki gü-
neşe tapanlar secde ederken ona da secde etmiş olsunlar. Şeytanın
boynuzlarından maksat başının iki tarafıdır. Şeytan ve askerleri bu
sırada çok aktif davrandıkları için m ü’minlerin namazlarını kanştı-
n p bozmaya hazırdırlar .‫ه‬ esnada putlara tapınılıyor. Bu nedenle o
sırada namaz kılmak **
Güneş semânın ortasına geldiği vakit, güneşe tapanlar ona sec-
de ederler. Şeytan kendisine de secde edilsin diye güneşe yaklaşır.
Kâfirler o sırada yaptıkları batıl secdelerle İlâhî azaba bir kat daha
müstahak olmakla cehennemi tutuşturmuş olurlar .‫ه‬ müşriklere ben-
zemesinler, diye mü’minler ٥ saatta namaz kılmaktan menedilmiş-
tir."
Hadis şu vakitlerde nâfile namaz kılmayı m enetm iştir:
1. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar.
2. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar.
3. Güneş doğarken ve bir mızrak boyu yükselinceye kadar.
4. Güneş semânın ortasına vardığı zaman — ki buna ‘Istivâ’
zamanı denir. —
5. G ün eş b atark en .
Bu beş vakitten ilk ikisinin başlangıcı kişinin namaz kılmasına
bağlıdır. Yâni fecirden sonra ne zaman sabah namazını kılarsa na­
148 KI t ABÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 11

mazdan sonra yasak vakit başlamış olur. Kezâ ikindi vakti girdik-
ten sonra ne zaman ikindi namazını kılarsa bundan sonra yasak va-
kit başlamış olur.
Bil iki vakitte namaz kılmakla ilgili âlimlerin görüşlerini bundan
önceki bâbta izah ettim.
Diğer üç vakit ise bağımsız ve sâbittir. Bu üç vakitte namaz kıl-
makla ilgili âlimlerin görüşlerini el-Menhel yazarı şöyle anlatır:
1. E b ü H a n i f e ve arkadaşları: Bu vakitlerde biç bir na-
maz kılınamaz. Ne farz, ne vâcip, ne sünnet, ne de edâ olarak ne
de kazâ olarak kılınır. Kılınacak olsa bile fâsittir, bâtıldır. ¥alm z şu
namazlar bundan müstesnâdır, demişlerdir.
Günün ikindi namazı, cenâze namazı, tilâvet secdesi, bir de E b ü
Y û s u f ’ a göre Cuma günü istivâ zamanı kılınacak nâfile namaz.
(El-Menhel yazarı, istisnâ edilen namazlara âit delilleri zikret-
miştir. Oraya mürâcaat edilsin.)
2. Ş â f i î mezhebine mensup âlim ler: Bu vakitlerde bir se-
bebe dayalı olmayan nâfile namaz kılmak mekruhtur. Fakat bir se-
bebe dayanan nâfile namaz ve farz namaz kılmabilir. Ancak günün
sabah namazını güneş doğacağı zamana ve ikindi namazını güne-
şin batacağı zamana bile bile tehir etmek câiz değildir, demişlerdir.
3. H a n b e l i l e r ’ e göre, bu üç vakitte hiç bir nâfile kılı-
namaz, kılınacak olsa bile bâtıldır, sebebe bağlı olan nâfile ile bağ-
İl olmayan nâfile arasında bir fark yoktur. Yalnız Cuma günü istivâ
zamanı ‘‘Tahiyyetü’l-Mescid” namazı kılınabilir. Bunlara göre cese-
din bozulması tehlikesi olmadıkça bu üç vakitte cenâze namazını kıl-
mak haramdır. Böyle bir zarüret olunca kılınabilir. Bu vahitlerde,
kazâya kalmış olan farz namazları kazâ etmek kerâhetsiz olarak
câizdir.
4. M â l i k i l e r ’ e göre, güneş doğarken ve batarken bir se-
bebe dayalı olanlar dâhil her türlü nâfile namaz kılmak haramdır.
Kezâ bozulma tehlikesi olmadıkça, cenâze namazını kılmak da ha-
ramdır. Fakat farz namazların edâsı da kazâsı da yapılabilir.
İstivâ zamanına gelince bu vakitte her tür namaz kılınabilir.
z e r k â n i , el-Muvatta’ şerhinde şöyle d e r : Cumhur ve üç
mezheb^mamları, istivâ zamanında nail ez kılmanın mekruhluğuna
‫ل‬
hükmetmişlerdir. M â l i k ise bu hadîsi (yâni 253 nolu A b d u l -
12 SÜNEN-İ İBN-1 MÂCE

‫آل ه ا‬e s - S u n a b i h î ’ nin


hadîsini) rivâyet etmesine rağmen
istiva zamanında, namaz kılmakta kerâhet yoktur, demiştir.”
‫ﺷﺜﻤﺢ‬ ، ‫ﺋﺎﻟﺌﻴﺄ ^ما ﻧﺄ ^ ذ ﺗﻚ‬ ‫ ذ ﻧﺌﺎ وم‬1 ‫ﻣﺤﺎ ظ‬ - ‫آ ﻫﻤﺂا‬
. ‫وﺗﺎف‬- ‫ﻟﺚﺀﻟﻞ ر‬
*‫ آتﺻﺌﺮان ن ا‬:‫ﻋﻦ أ ﻟﻤﺮ_ره ؛ آت‬، ‫ىمدﻣﺄز‬
‫اﻳﻰ ﺀﺛﺎن> ﺀﻧﺎ‬
‫ ةت' ﻣﺘﺘﺎﻳﻢ‬. ‫ ﻣﻤﻮ‬4‫ﺛﺂع *أﺀ‬
‫ﺳﻤﺂﺗﻖ و ﻣﻢ‬ ‫ا ةةت ﺀ أ ﺗﺸﺘﺨﺎ إ ﻗﺘﺎﺀ ة‬
‫م ا ذا ﻧﻴﻖ‬.‫ إم‬٠٥٤ ‫ ^؛ ؟‬٠١١،٢٠ ، ‫ﻓﻲ‬
« ‫ﺗﺎﻋﻪ‬
‫؛‬-"<‫ؤا؛م‬ ^ ١١‫ ﻧﺚ ﻣﻦ ﻧﻤﻤﻲ‬:‫آت‬
‫ﺻﺚ‬۶ . ‫إل* ﺋﺄﺋﺌﺊ ﺑﻤﺮق ال؛ﺗﻌالن‬ ^^ . ١‫ ^؛ ﺀى ﻧﻨﺦ‬٠١١‫ ﻧﺪع‬، ‫ﻛﻴﺦ‬ ،

‫ﻣﺢﺀ ا ﺑﻢ‬ ‫ إل ا‬- ‫ﻣﺤﺜﻤﺘﺠﻤﻠﺢ‬ ‫ﺀﻣﺢا‬ ‫ﻣﺤﻰﻣﺂﺛﺌﺄ أ‬

‫ ﺣﻤﺸﺒﻊ‬- ‫ ﻇﻤﺤﺄ د ﻣﺤﺘﻴﺄﺗﻤﺢ‬.‫اة ؟ ﻣﺢ‬:‫مم ﻣﺤﻤﺢاد ﺀث * ﺀ ذ ﺑﻢﺗﺎل؛‬


. ‫ﻗﺌﺒﻢﺀﺋﻴﺎﻟﻢ‬ ' ‫ﻣﺤﻀﺔ‬ ‫ ﻣﺈذازاكم؛اﺑظو‬. ‫ا ﻟﻤﺤﺴﺎﺟﺒﻘﺎ آل' ﺀ ن‬
. ‫ﻣﺠﺎﻣﺢ‬ ' ‫ﺗﻤﻐﺎ ل ﺀ آ ﺀ‬
٠‫إﺳﺳﻧﺎدءﺣﺷن‬
‫اؤواﺛد ؛‬
‫ق‬
TERCEMESÎ
1252) "... Ebû Hüreyre( R ‫آاﻋﻞره ه‬
« ' ; Şöyle demiştir :
a d t y a l l â h ü

Safvân bin el-Muattal (Radıyallâhü anh), Resûluilah (^allalla-


hü Aleyhi ve Sellem) *٠ :
— Yâ Resülallah! Senin bildiğin ve benim bilmediğim bir şeyi
sana sormak istiyorum, dedi. Efendimiz :
٠
— Nedir ?» buyurdu. Safvân (Radıyallâhü arih) :
— Gece ve gündüz saatlarından namaz kılmanın mekruh oldu-
ğu bir saat var mıdır? diye sordu. Efendim iz:
— «Evet. Sabah namazım kıldığın zaman artık güneş doğunca-
ya kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü güneş, şeytanm iki boynuzu
ile beraber doğar. Doğduktan sonra güneş senin başın üzerinde mız-
rak gibi dik duruncaya kadar (geçen süre içinde) namaz kıl. Çünkü
hıı sırada kılman namazda Rİelekler hazır bulunur ve o namaz mak-
buldür. Güneş senin başın üzerinde mızrak gibi (dik) olunca namaz
kılmayı bırak. Çünkü o saat öyle bir saattir ki, onda cehennem tutuş-
turulur ve onda cehennem kapıları açılır. Güneş senin sağ başıhdan
sapıncaya kadar (devam eder). Güneş sapınca sen ikindi namazını
148 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 13

kılana kadar kılınan namaz makbuldür. Ve melekler onda hazır bu-


lunurlar. ikindi namazını kıldıktan sonra güneş batmcaya kadar na-
maz kılmayı bırak» buyurdu.”
Not : Bunun isnadının hasen olduğu Zevâid'de bildirilmiştir.

‫ﻋﻦ ﻧﺄي‬، ‫ أﺛﺄ*أﺀب*داإلراق• أ ﻧﺄزأ ﻧﺜ ﺖ‬- ‫ﺣﺘﻤﺤﺎﺑﻤﺎق ح ﺗﺘﻨﻮر‬ ١٢٥٣


"

‫ ﺀأت‬m ‫ﻟﻤﺜﺎﻣﺤﻨﻰ؛ أد دﻧﻮت 'م‬


‫ ﺀنمأ ﻓﻰﻣﺪاف ا‬،‫ ﺗﻢ‬- ‫ ﻋﻦ ﻗﻄﺎ* ق‬،‫ﺣﻢ‬
‫اﻳﻰأﻧﻠﻢ‬

• ‫دﺗﻢ ) ﻣﺄدم«أ‬0 ‫ة؛ ﺗﻜﻒ رأن ﺀأت‬ ‫م؛دﻣﺂ‬


•‫؛‬ ١^
٠
‫ﺀﻣﺈدامﺀت ق ﻗﺘﻤﺆ‬. ‫ذإلي‬
.» ‫ ﺀألﺳﻐﻮا*ذم ال!اﺛﺎت ؛ ﺛ ال ذ‬. ‫ *إدارﺗﺖ أر؛ﻣﺄ‬٠‫؛آم د ﻧﺘﺄﻓﺮ وتةن'زآ‬
. ‫ﺳﻞ وواﻟﻲ ﺀ أت‬،‫ق اؤواﺛﺪ ؛ﻣﻠﻤﻦ؛دم م‬

T E H C E M E S İ

1253) ،‫ء‬..‫ﻫﺎم‬Abdillah es-Sunâbihî ) ’den rivâyet edil--،


( R a d t y a l l â h ü a n h

‫ءلء؛ة؛ه‬‫أ'ءءةة‬
Resûlullah ‫ﻣﺢ‬/‫اﻫﺎوء‬
' ‫ءك‬//‫ء‬
»،‫ر‬şöyle buyurdu demiştir.
( S a l l a l l a h ü v e

«Şüphesiz güneş, şeytanın iki boynuzu arasında doğar.» İYâhut


buyurdu k i :
*Şeytanın iki boynuzu güneşle beraber doğar.» 1 Güneş yükse-
linçe şeytan ondan ayrılır. Güneş seıuâuııı ortasında olunoa şeytan
güneşle beraber olur. Güneş batıya yönelince (yâhut buyurdu k i :
«ayrılınca» 1 şeytan güneşten ayrılır. Gl'ineş guruba yaklaşınca şey-
tan onunla beraber olur. Güneş batınca şeytan ondan ayrılır. B u n u n
için bu üç saatta namaz kılmayınız»”
Not: isnsduun miirsel ve ricalinin ‫هء[ﻟﺔ‬
olduğu Zevâid’de bildirilmiştir

İZAHI
E b ü A b d i l l a h (Radıyallâhü anh)’in hadisi, güneş doğar-
ken, batarken ve semânın ortasında olduğu zamanlarda namaz kıl-
manın yasak olduğuna delâlet eder. Bunda g e ç e n : ‘Şeytan boynuz-
lannın güneşle beraberliği’ ile ilgili bilgi yukarıda verilmiştir. An-
cak notta işâret edildiği gibi hadis mül'seldir. Çünkü E b ü A b -
' -‫ااظﺔﻫﻬق ةء‬ ‫ ؛‬: (Radyallahü anh) Peygamber (Sal-
14 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

lallahü Aleyhi ve Sellem) ’i görmemiş, vefâtından üç gece sonra M e -


d î n e ’ ye varmıştır. Bu zâtm adı A b d u r r a h m a n b i n
U s e y l e ’ dir. H i c â z ’ lılar kendisinden rivâyet etm işledir.
Kendisi E b û B e k i r (Radıyallâhü anh) ve Ö m e r (Radı-
yallâhü anh) ’den rivâyet etmiş, kendisinden d e S ü v e y d b i n
G u f l e ve t b n - i M u h a y r î z rivâyette bulunmuştur, t b n-i
S a ’d ©٨٧
sika saymıştır. t b n - i E e h e b i ' nin dediğine gb-
re A b d ü l m e l i k ’ i n hilâteti devrinde vefât etmiştir. (13?)
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’nin hadîsi de mezkûr
üç vakitle beraber bir de sabah namazından sonra güneş dogunoaya
kadar ve ikindi namazından sonra güneş batınoaya kadar olan va-
fitlerd e namaz kılmayı yasaklar.

‫د ﻣﺖ‬, ‫ق ا ﻟﻤﻤ ال‬


‫ة‬.‫ﻣﺎإ ﺀ ق ا ﻟﺰﺣﻤﺔة‬ ١٤٩)( ‫اب‬
MEKKE’DE HER VAKıT NAMAZ KILINABİLECEĞİ — 149
HAKKINDA GELEN (HADÎSLER) BÂBI

•‫ ﻳﻰا ﻟﻤﺤﺖ‬.‫ﻣﻰ أ‬ ‘‫ﻳﻖ‬ ‫ظ ﻣﺜﺊ؛اث ن‬ ‫ﻛﺒﻢ م‬


• ‫ذ‬ ‫ﻇﺒﺠﻮﺑﻤﺪ ينم‬ — ١٢٥٤

!‫ﺛﻤﺪﻗﺎ ف‬ ‫ا إق‬ «3 ^ ‫ت ﻓﺄ رآو ﻧﻮ ال‬،‫ثﺀﻟﻴﻢ؛ ةآل‬،‫ر‬


‫ش‬ ‫ﻋﻦ ﺛﺘﺪا ف ﻳﻰ إآاﻣﺔم> ﻋﻦ‬

.>)‫ﻣﺎ ر‬ ‫ﺷﺎﺀﺋﺎﻟﺜﻠﺆ ا‬ ‫ أ ; ة ﺗﺎ إل‬. ‫ﻳﺮ‬ ،‫ﻣ ﺢ‬ ‫ﻳﺪ اا‬ . ‫مم ا ﻃﺎ‬


‫ﻣﺎﻟﺦ‬ :‫غﻣﻦ‬
T ER CE MES İ

1254) “... Cübeyr bin jVIut’im ( R a d t y a l l â h ü ) ’den rivâyet edildiğine


a n h

göre ; Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e Ş e U e t n ) şöyle buyurdu, demiştir :


«Ey Abdi Menâf oğulları! Gece ve gündüzün herhangi bir saa-
tında bu beyti (Kâ’be’yi) tavaf eden ve namaz kılan hiç kimseye mâ-
ni olmayınız.»”
İZAHI

Ti r mi z i , Ebû D â v û d , N e s â i , Şâfiî, Ahmed,


İbn-i H u z e y m e , tbn-i H i b b â n , D â r e k u t n i ve
B e y h a k i de bunu rivâyet etmişlerdir.
Hadis, gece ve gündüzün her saatmda K â ’ b e ’ yi tavaf etme-
nin meşrüluğuna delâlet eden Bundan önceki bâbta, namaz kılmanın

13)‫ر؟‬ Hulâsa
231 :
149-150 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ ‫ول‬

mekruh olduğu bildirilen vakitlerde de K â ’ b e ’ nin tavâf edil‫ ؟‬-


bileceği husûsunda âlimler müttefiktir. Delil de bu hadîstir.
Hadîste geçen namaza gelince; bununla tavâf namazının kasde-
dilmiş olması muhtemeldir. Tavâf'la birlikte zikredilmesi bu îhtîmali
kuvvetlendirir. Bütün namazların kasdedilmesi ihtimali de vardır.
Ş â f i i âlimler ve A h m e d bu ve benzerî E b û Z e r r
(Radıyallâhü anh)'m hadîsini delil güstererek mekrûh vakitler dâhil
gece ve gündüzün her saatında tavâf namazının kılınabildiğine hük-
metmişlerdir. Diğer namazlar da aynı delîl gereğince M e k k e ' d e
her zaman kılınabilir, M e k k e için mekrûh vakitler süz konusu
değildir, demişler.
H a n e f î l e r ve M â l i k î l e r : M e k k e , diğer şehirler
gibidir. Mekrûh vakitlerde orada da namaz kılınmaz, demişlerdir.
Bu grubtaki âlimler, mekrûh vakitlere âit hadislerdeki umumîliği tu-
tarak, onları bu hadîse^ercih etmişlerdir.
Ei-Menhel yazarı ilk grubun görüşüne taraftar çıkarak hadîsle-
rin arasını bulmak mümkündür. Bu bâbtaki hadîs ve benzerleri, mek-
ruh vakiHere âit hadîsleri hususileştirmiş, denilebilir, diyor.

‫اب ﻣﺎ إ ﺀﺀا|ذاأ ﺧﺮ داا ﻟﺼالة ﺀن و؟ﻣﺎ‬ ) ١٠٠(

FARZ) NAMAZI (İHTİYAR) VAKTİNDEN( — 150


TEHİR ETTİKLERİ ZAMAN HAKKINDA
GEEEN (HA1Û1SEER) BABI

، 5 ‫ﺀﻧﺬ‬ ،‫م‬ ‫م‬ ، ‫أم م د ﻛﺮ ﺀ ﻳﻰﻣﺎ ش‬ ‫آى‬ •‫ﺣﺘﻤﺤﺎﻣﺤﺪ نهال ﻣﻤﺈج‬ —


١٢٥ ٥

‫إﻣﻤﻈﺄﻣﺤﺔاوه‬._‫ﺀﺳﻤﻮم‬ . ‫ت‬،، ‫ﻫﺒﻤﻔﻘﺘﻢ‬ ‫؛‬


. ‫ﺋﺮﻓﻮ ذ‬ ‫ ﻟﻰ‬1 ‫ﺗﺰﻳﻤﺤﻢ * وو ﺗﺖ‬ ‫ﻟﺘﻤﻢ’ ش؛وا ﻳﻰ‬ ‫؛ ﻧﺄ ؛ د‬ •‫أ ذ ر ذ ا ﻟﻢ * أل م د ﻣﺆ '؛ ﻏﺂ‬

. ‫مت‬
‫ﺑﻤﻠﻮﻧﺎﻧﺒﻢ‬ ‫هم ﻣﺄ وا ﻧﻴﺈ ؤا‬
TERCEMESİ
‫ ا‬2 ‫ةة‬ -‫لﺀ؛ال أا « اا ال ا (ﺋﺎ‬ M e s(' R
û da d ı y a l l â h ü a n h ) ' d e ı ı r i v â y e t 1»
‫ﻧﺦ ؛ ا إ ؛‬-
n e g ö r e ‫ﺳﺎ اااه ﺀﺀ ةا‬ S a l l a l l a h ü : \ l e y h i) ‫م<أ‬S e l l e m (, ‫را 'إ؛آه‬ b u y u r d u .'‫اا‬، ‫؛ااا‬.‫ ا ؛ﻳﻲ‬: '


Namazı vaktinden sonra kılan cemâatlara yetişmeniz umulur
-Eğer onlara yetişirseniz, bildiğiniz vakitte evlerinizde namazınızı kı
-Iınız. Sonra onlarla (tekrar) kılınız ve onlarla kıldığınızı nâfile ya
pınız.«”
16 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

. ‫ﺗﺗﺎﻟﺔ ؛ وﻳﺄ‬ < ‫ﺋﻧﺎﻳوةت‬ ،5 ‫راﺳﺄإ‬


، ‫ ﺳﺋذاﻣﺗﺎدءﻳت‬، ‫ﻫآل‬

‫ آل‬€‫ ﺋﻴ إل أة ﻣﺢ‬.‫ودأ ﺀ؛ ق ﺀ ةة‬ ? ‫ﻣﻴﻤﺆﺧﺈﻣﺤﺆﺗﻮ‬ ‫إل او ﻛﺎ أ آل‬


T E R C E M E S İ

1256) ”... Ebû Zer rivâyet edildiğine göre; Pey-


( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’d e x \

gamber ( S a l l a l l a h ü şöyle buyur‫؟‬nuştur :


A l e y h i v e S e l l e m )

«Sen namazını vaktinde kıl. ig e r imam, cemâata vaktinde namaz


kıldırırken sen ona yetişirsen namazını onlarla beraber kli. Bu du-
rumda sen (vaktinde ve cemâatla) namazını kılmış olursun. Eğer
böyle olmazsa, (yâni imam vaktinden sonra cemâata kıldıracaksa,
sen vaktinde namazını kıl. Sonra onlarla da kıl.) artık onlarla (tek-
rar) kıldığın namaz senin için nâfiledir.»"

، ‫أؤ ﻣﺎدة تمﻧﺎم‬:‫ اﻧﺎن‬، ‫ﻋﻦ أق أى‬، ‫ﺀﻧﻤالﻟﻦ_ﻟﻤﺘﺎف> ﺀﻧﺄﻣﻴﻰا*د؛ي‬


. ‫ةﺗﺎي‬.‫إلم أ‬.‫ ﺛﻦ‬٠١ ١^ ‫نون ﺀ‬ «‫ ﺀن!يةاأرإ ﻧﺄت‬، ‫ﺛﺎﻣﺖ‬،‫ﻧﻰﻋﻦﺀﺗﺎده ن اأ‬."‫ﻧﻢ‬ _
. ‫ﺟﻤﺘﻠﻮاﻣﺘالﺗﺘﺆإم ﻧﺘﺜﺰﻫﻨﻮﺀ\ﺀ‬-‫ﻣﺂ‬. ‫رونا(ﺻالم ﺀن ؤ؟ﻏﺂ‬-‫أو‬
TERCEMESİ

1257) ”... ‫ءﻗظﺮآ‬


‫ع‬
1 bili es-Sâmit ) ’den rivâyet edildiğine ( R a d t y a l l â h ü a n h

göre; Peygamber şöyle buyurmuştur :


( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ,

«Bâzı işlerle meşgûl olup namazı vaktinden geciktiren bir takım


emirler olacaktır. (Siz namazınızı vaktinde kılınız ve) onlarla bera-
ber kıldığınız namazınızı nâfile yapınız.»”

İZAHI
İ b n - i M e s ’ û d (Radıyallâhü anh)’m hadîsinin benzerini
B u h â r î , M ü s l i m , T i r m i z î , E b ü D â v û d ve B e y -
h a k î de rivâyet etmişlerdir.
E b ü Z e r (Badıyallâhüanh)’ınhadisini M ü s l i m , E b ü
D â V û •d, T i r m i z î , N e s â i ve B e y h a k î de rivâyet
etmişlerdir. Buradaki metin kısa olduğu için parantez içi ifâdelerle,
ISO KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 17

kasdedilen mânâyı anlatmaya çalıştım. E b û Dâvûd'un rivâ-


yetinde efendimiz’e âit metin şöyledir:
‫اﻓﻠﻪ‬,‫ﺻﻢ اﻟﺼاله ﻳﻨﻔﻴﻬﺎ ﻫﺎن أذرﻛﻤﺎﻣﻨﻬﻤﺈﻫﺼﻨﻬﺎ ﻫﺈﻳﻠﻖ‬
= Sen namâzını vaktinde kıl. Sonra onlarla beraber kılmaya ^e-
tişirsen (tekrar) kıl. Çünkü onlarla kıldığm, senin için bir nafiledir.»
U b â d e (Radıyallâhü anh) ,m hadîsinin benzerini E b û -٥٤
v û d ve A h m e d de rivâyet etmişlerdir. E b û D â v û d ’ un
rivâyetinde efendimizin buyruğundan itibaren metin meâlen şöyle-
dir:
«Şüphesiz benden sonra başınızda öyle emirler olacak ki bâzı
şeylerle meşgûliyetleri yüzünden namazı vaktinde kılmıyacaklar ve
nihayet namaz vakti çıkmış olacaktır .‫ه‬ zaman siz namazınızı vak-
tinde kılınız-»
Bir adam: Yâ ResûlaUah onlarla beraber (tekrar) kılayım mı?
di^e sordu. Efendimiz:
«Evet. Eğer dilersen.» buyurdu.
Bu bâbtaki hadislerde g eçen : “Namaz vaktinden” maksat ihti-
yar vaktidir. Sıhhat vakti değildir. Yâni namazı geciktirmektir. Ta-
mâmen vakti çıkıncaya kadar kılmamak v ek azâya bırakmak değil-
dir. ‘Namaz’ Kitabının birinci bâbında 5 vakit ‫ا»س‬ fazilet va^-
ti, ihtiyâr vakti ve sıhhat vaktinin bulunduğu ve en makbulünün fa-
zilet vaktinde, hiç olmazsa ihtiyar vaktinde namaz kılmanın ve da-
ha sonraya bırakmamanın önemi a n la tılm ış tır
N e V e V i : ‘Bu hadislerde geçen tehirden maksat, namazı büs-
bütün vaktinden çıkarmak değil, ihtiyar vaktinden sonraya bırak-
maktır. Çünkü mütekaddimin ve müteahhirin emirlerden nakledil-
miş olan durum, bâzı emirlerin namazı ihtiyâr vaktinden sonraya
bırakmalarıdır. Hiç bir emîrin namazı, vaktinden çıkardığı yâni ka-
zâya bıraktığı naklolunmamıştır. Şu halde bu hadisleri vuku bul-
muş olan duruma uygun yorumlamak gerekir,’ demiştir.
E l - A y n î ; bu yoruma itiraz ederek: Fâsık halifelerin ve zâ-
lim sultanların değil, namazı kazâya bırakmak, büsbütün namazı
terkettikleri bir gerçektir, demiştir.
Bence N e v e v i ’ nin yorumu uygundur. Çünkü hadislerde,
bâzı emirlerin namazı vaktinden çıkararak kıldıracakları bildiriliyor
ve ferdlerin evlerinde vaktinde namaz kıldıktan sonra onlarla berâ-

Sünen-i ibn-i Mâce — C . : 4 - P . : 2


la SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

ber tekrar kılmaları uygun görülüyor. Demek ki hadislerde durum-


lan anlatılan emirler namazı büsbütün bırakanlar değil, geciktiren-
lerdir. Namazları tamamen vaktinden çıkararak bunları cemâatla
berâber ve kazâ durumunda kılmayı itiyad hâline getirmiş olan emir-
ler bilinmediğine göre tehirden maksat, ihtiyar vaktinden çıkarmak
olmalıdır.
İmam namazları ihtiyar vaktinden çıkardığı' takdirde ferdlerin
ihtiyar vaktinde namaz kılmaları ve sonra cemâatla tekrar o nama-
zı kılmalarının hikmeti vaktin faziletini kazanmak, cemâata muhâ-
lefet etmemek, ü lü ’l-emre karşı gelmemek ve müslümanlar arasın-
da bulunması gerekli birliği zedelememektir.
Hadisler, ilk namazın farz yerine geçtiğini ve ikinci kez kılınan
namazın nâfile hükmünde olduğunu açıkça belirtirler. Cumhürun
kavli de budur.
M â l i k i l e r ’ in meşhur kavline.^öre kişi, hangisini kabul
buyuracağını Allah Teâlâ’ya bırakarak /ikinci defa namaza durur.
Hadislerdeki hüküm umumidir. Yâni sabah ve ikindi namazı da
bu hükme dâhildir. Sabah ve ikindi namazlarından sonra namaz kıl-
manın memnuluğuna âit 14?. bâbtaki hadisler, bu bâbtaki hadîsler-
le hususîleştirilmiştir. Yâni bu hüküm müstesnâdır.
H a n e f î l e r , sabah ve ikindi namazı tekrar kılınamaz. 147.
bâbtaki hadîsler, tekrar kılmaya mânidir, demişlerdir, ©nlara gö-
re akşam farzı tekrar kılındığında îmam selâm verince kîşî bir rek’at
daha ekler. Çünkü tek rek’atlı nâfile yoktur.
M â l i k î l e r ve H a n b e l î l e r de : ü ç rek’atlı nâfile ol-
madiğini ve kılman ikinci namazın nâfile olması ihtimalini gerek-
çe g ö s t e r e r e k akşam namazı ikinci kez kılınmaz, demişlerdir .

HADİSİN FIKIH YÖNÜ

١. İmam, namazı müstehab vaktinden tehir ettiği zaman,, kişi-


lerin fazilet veyâ ihtiyar vaktinde münferiden namazlarını kılmala-
... ٢١ ve cemâat faziletini kazanmak için ikinci kez imamla beraber kıl-
maları matlûbtur.
2. Günah olmayan hususlarda ü lü ’l-emre itâat etmek matlüb-
tur. özellikle tefrika ve fitne çıkacak işlerden kaçınmalı.
3. Namazlarda fazilet vaktine ve cemâata önem verilmelidir.
131 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 19

4. Namazı İhtiyar vaktinden geelktirmek fenadır.


5، Hadisler efendimizin mûcizesini ihtiva eder. Çünkü E m e -
v î l e r devrinden bu zamana kadar geçen sürede bâzı meşgüli-
yetler dolayısıyla namazları ihtiyar vaktinden çıkaran niee emirle-
re rastlanmıştır.

‫ا ﻧﻠﻮف‬ ‫) ﺑﺎبﻣﺎﺟﺎﺀ ق ﺻالة‬١٠١)


151 — (SAVAŞTA) TEHLİKE ZAMANINDA NAMAZ
‫ه‬
KILMAK HAKKINDA ELEN HADİSLER BÂBI

Salâtü’l-Havf ‫ ؛‬Korku namazı diye adlandırılan savaş esnasında


namaz kılmak demektir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
parafından muhtelif şekillerde kılınmıştır. Bunlar incelendiğinde
düşman saldırısına karşı gerekli tedbir alınmak sûretiyle en ihtiyât-
İl bir tarzda kılındığı gürülür. Tehlike dolayısıyla namaz kılınırken
amel-i kesir denilen ve normal zamanlarda yapılması namazı bozan
hareketler meşrû kılınmıştır. Salât -1 Hafv, Nisâ sûresinin 101. ve
102. âyetleriyle sâbit olduğu gibi ■bu bâbta bir kısmı rivâyet edilen
sahih hadîslerle sâbittir. Bu namaz, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) zamanına mahsus değildir. Çünkü ondan sonra da sahâbiler
tarafından kılınmıştır. Bu bâbta bâzı şekilleri rivâyet edilmiştir. Hep-
si câizdir. Her imam bâzı şekilleri tercih etmiştir. Hadîslerin terce-
me ve izahına geçmeden önce memleketimizde mensûbu bulunan
H a n e f i ve Ş â f i i mezheblerine göre seçilmiş olan şekilleri
tosaca anlatmak yararlı olur.
1. Hanefî mezhebine göre düşman kıble yönünde olsun ol-
masın şöyle kılınır:
İmam cemâati iki gruba ayırarak bir grubu düşmana karşı ٠٥-
bet beklemekle görevlendirir. Diğer grupla namaza durur. Namaza
duran grup, iki rek’atli namazın bir rek’atini, üç ve dört rek’atli na-
mazlann iki rek’atini imamla beraber kıldıktan sonra namaza ara
vererek gidip düşmana karşı duracak ve düşmana karşı bekliyen
grup, gelip kendilerini bekliyen ‫ ؛‬.١١١ uyacaklar. İmam, bunlarla
beraber kalan namazı kılıp, kendi namazı bitince imam selâm ve-
recek ve düşmana karşı gidip duracak. İlk grup gelip kalan rek’at-
leri kırâatsız olarak kılıp namazını tamamlıyacak ve selâm verecek.
Bunlar tekrar nöbete geçtikten sonra ikinci grup gelip namazını ta-
• ve selâm verecektir. Ikînci grup mesbûkî durumunda
olduğu için kalan rek’atleri kılarken kırâat yapacaktır.
SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

Ş iddetli k o rk u h âlin d e h e rk e s sü v a ri o la ra k ve ken d i k en d in e


n am az k ılacak tır. Bu ta k d ird e y ay a y ü rü m ek le n a m a z hozulur.
H a n e f i âlimleri bu şekli 1258 nolu İ b n - i Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh)'inhadisinden ve bunun benzeri olan İ b n - i M e s’-
u d (Radıyallâhü anh)’un hadîsinden almışlardır.
2. Ş â f i î mezhebine göre düşman K ı b l e tarafında ise
bütün cemâat iki saf hâlinde ve yüzleri düşmana dönük olduğu hal-
de K 1 b 1 e ’ ye doğru imamla beraber namaza başlıyacaklar, bir-
likte birinci rek’atin rükûunu yapıp doğrulduktan som a imam ve
ilk saf secde edecekler, ikinci saf ayakta bekliyecek. İmam ve ilk
saf ikinci rek’ata kalkınca ikinci saftakiler secdeye varıp kalkacak-
lar. İkinci rek’ata başlanınca ilk saf geriliyecek ve ikinci saf ilerli-
yerek birinci safın yerini alacak. Sonra birlikte ikinci rek’atın rü-
kûuna varıp kalkacaklar. Daha sonra imamın arkasına geçmiş olan-
lar, imamla beraber secdelerini yaptıktan som a oturunca hâlen ikin-
ci safta olanlar secdelerini yapıp teşehhüdde imama yetişecekler ve
‫ه‬
böylece namaz bitirilecek. Bu şekil 1 2 0 nolu hadis ve benzerlerine
dayanmıştır.
D ü şm an kıble y ö n ü n d en b a şk a b ir yönde ise n a m a z iki şekilde
k ılın a b ilir:
‫لءل‬
a — İmam cemâati 1 gruba ayırarak her gruba birer defa tam
namaz kıldıracak. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in Batn-1
Nahil’deki kıldınşı böyledir.
b — İmam bir grupla bir rek’at kıldıktan som a ikinci rek’ata
• " bu grup imamdan ayrılarak herkes kendi kendine, kalan
rek’atleri kılıp selâm verir ve düşmana karşı nöbete geçer. İmam
ayakta ikinci grubu bekler. Nöbeti birinci gruba devreden ikinci
grup, gelip imama uyacaklar ve imam bunlara bir rek’at kıldıra-
cak ve oturacak; cemâat, otuımadan ikinci rek’ata kalkıp bunu kıl-
diktan sonra onları bekliyen imama teşehhüdde yetişecekler ve bir-
likte selâm verecekler.
M â l i k , A h m e d ve D â v û d da bu şekli tercih etmiş-
lerdir.
T ehlike b ü y ü k o ld u ğ u ta k d ird e h e rk e s m ü m k ü n o ld u ğ u şekilde
y a y a v ey a binici o la ra k n a m a z k ıla c a k t'

، ‫ ﺀن*أﻣﻊ‬، ‫مي*اﻧﺎﻧﻲ ن م‬ ‫ أ ﺑﺄ 'آﺟﺮ ر‬. ‫ﺀﻣﺤﺎ ﻣﺤﺪ ىباﻟﻤﻢ إج‬


‫م‬، _ —١٢٥٨

‫اﺛﻠﻮف « أن ﻣﺤﻮن ااآلﻣﺎم دﻣﺘﺰ‬ ‫ف‬ .، ‫ﺛﻮﻟﺚ اذي‬


*‫ ﻣﺤﺄآلن‬:،[‫م اد م؛ ظ‬
.‫؛ﻧﺪو‬ ‫و ﺗﻨﻲ‬ ‫مرإإم‬ ‫نوؤ ﺗﺦ ﻃﺎﻣﺤﺔ‬. ‫ﺳﻨﻮ دو ﻧﻦﺀد ﻫﻮا ﺣﺪه‬
‫مرﻣﻢ‬ . ‫ة‬،
‫ﻣﺤﺰ م‬1‫ﺑﻤﺊ‬
1‫ﻟﻪ‬ KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALA 21

/ ‫ﻣﺤﺮﻣﻮن"»ﻛﺎن ادن إ' إﻧﺘﻠﻮا‬٢٢ . ‫وا ا ﺛﺌﺬ م ﻣﻌﺄﻣﻴﻴﻢم‬ ‫ﻧﺜﺪ‬ ‫ اﻟﺪن‬، ‫ ﺛﻤﺮن‬٢٢

—‫'ث‬
‫ﺣﻮف‬ ‫ ؛ن‬. ‫ﺳﻪ‬،‫ﺳﻌﺪهﻟﺚ‬ ‫ﺑﺼ ال‬ ‫ﺀد م‬-‫رأ وا‬
‫ﻣﻦ اﻟﻄﺎﻣﺤﺖ_إإ‬ ‫حﻛﺰن‬
"‫ﻣﺘﻠﻰ‬
‫وة‬٠ ‫ﻞ؛ﺻالم‬
‫ال أؤئ ﺀأﺀ‬،‫ زج‬، ‫ﻣﻤﺚ‬
». ‫أ ﻗﺬونذ‬
. ‫ ﺑﻢ ; ﻧﻰإا ﺛﺒﻤﺔاا ﺛﻤﺢ‬: ‫ﻇﺖ‬
T E R C E M E S Î

1258) "... (Abdullah) bin Ömer ‫'إءﻣﺣﻬﻣﺂ‬،‫ا‬


//‫') ﻣﺣﻬﻣﺢ‬dan rivâyet edil-
a n h ü m â

diğine göre:
R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) salât-ı h a v f h a k k ın d a
^d^le b u y u rd u , d e m iş tir :
«‫؛‬a ıa m b ir g ru b la n a m a z a b a şlar, b irlik te b ir seede (rek 'at) kı
la rla r. Bir g ru p d a n a m a z a d u r a n la r ile d ü şm a n a ra s ın d a b u lu n u r.
S o n ra em irle b e râ b e r b ir r e k 'a t kılm ış o la n la r gidip d ü şm a n a k a rşı
(bekliyen ve) h e n ü z n a m a z k ılm am ış o la n la rın y erin d e b u lu n acak .
Bu d e fa n a m a z kılm am ış o lan g ru p gelip em irleri ile b e ra b e r b ir see-
de (rek ’at) k ılaeak lar. S o n ra em ir, k en d i n a m a z m ı b itirm iş o la ra k
çıkıp gideeek ve h e r g ru p ken d i k en d in e k a la n b ir re k ’ati kılaeaktor.
E ğer d a h a şiddetli b ir k o rk u v a rs a h erk es k en d i k en d in e y a y a ve-
y â binici o la ra k n a m a z kılacaktır.*
Râvi. d em iştir k i : Secde ile re k ’a t kasted iy o r.’’

İ Z A H I

B u h â r i , M ü s l i m , ‫اآ ؛ أ‬ ‫ إ ة ال‬, E b ü ‫ ه‬â ٧ü d , N e -


s â i , T a h a v î ve B e y h a k i de b u n u b en ze r la fızla rla ri-
v ay et etm işlerd ir. ' ‘
E b û H a n i f e , O n u n a rk a d a şla rı, E v z â î ve M â l i -
k i l e r ’ de n E ş h e b bu şekli seçm işlerdir. El-M enhel y aza rın ın
b ey ân ın a göre b u şekilde n am az k ılın ırk e n im am selâm v erd ik ten
so rııa ikinci g ru b u n d ü şm a n a k a rşı d u rm a k ü zere gitm esi ve birin-
ci g ru b u n g eri d ö n erek k a la n n a m a z ı eski y erle rin d e k ılm ası H a -
n e f i ’ lerce m e n d u b tu r. Ş ay et g eri dönm eyip o ld u k ları y erd e na-
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

-mazını tamamlarsa caizdir. İkinci grubun da daha sonra eski yer


lerine dönüp crada namazını tamamlaması menduptur.
‫ ال ﻫ ﺎ‬، ‫’ ا ؛‬- ‫ ا ا ا ﻓ ﺎ) ا ﻫ ﻮ‬Fethü’l-Kad!r’de bu hadîsi ve İ b n - i ,
M e s ’ u d (Radıyallâhü anh)’un hadîsini zikrettikten sonra: ‘Bu
hadislerin E b ü ‫ ’ ^ ؛ ؛ ال ﻗ ﺎ‬nin
‫ا‬ seçtiği kılış tarzının tamamına
delâlet etmediği açıktır. E b ü H a n i f e ’ nin görüşüne eksiksîz
-delâlet eden hadîs, İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh)’den ri
vâyet olunan hadîstir.’ demiştir,
‫ ﺗﻴﻢ‬.‫ﻏﻢ ﺀﻧﺌﻦ‬ ‫ ﻧﺸﺪ‬،‫ ﺀﺗﺘﻲ‬VS. J&'s ‫ ﻣﺤﺎﻣﺤﺘﺪ‬-‫ﺑﻤﻬﻤﺂ ا‬
‫ﺀﺛﺜﺂ؛‬-‫أﻣﻖ‬ ‫ ﻋﻦ ﺗﻤﺪ ن‬،‫ ﻋﻦ ﺻﺎغ ق ﺣﻮك‬،‫ﻣﺤﺄﺳﻢ نﻣﺤﺘﺪ‬
‫ ﻋﻦ ا‬، ‫اآلﻣﺤﺎرﻛﺄ‬
.‫ﺗﺘﻪ‬ ‫مر‬
‫ﻣﻢ‬ ‫ؤرةو؛ﺀالﻟﻔﺔ‬. ‫ز^ اﻣﺤﺒإل‬,‫ﺀآد؛ ﻗﻮ؛ اإلﻣﺎمﺗﺴﺘﻤﺐ‬
, > ‫ اﺛﺜﺆف‬٠^ ٠٠‫ ق‬،‫أزه ﺀآت‬
‫ذ آل ﻗﻤﺰ‬ .‫• دد ﺟﻮﻣﻢ إلا ﺛﺖ• ﻣﺂ ج ﺑﻤﺰ ؟ ئ‬

.‫ وﻳﺌﺄوﺿﺚ‬.‫ث؛ام أودﻳﻠﻖ‬،_‫إإ‬ ‫ ﺛﺬ ﻧﺒﻮن‬٢٢.■‫آل’ﻓﺴﻤﻢ•ﺗﻐﺪ' ﺛﺘﻲ' ﻳﻰﺗﻜﺎﺗﻴﺈ‬/ ‫ؤﺑﺠﺒﺪون‬


‫ *مﺀمر ﻣﺤﻮن‬.‫ﺀدة‬-‫ﺀآلج ﻋﻢ رﺧﻪ’• ؤن~ﺀﺛﺪ ع ؛ ﺗﺬد ﺑﺘﻲ • ﻓﻨﻲ دﻣﻤﺄن ؤآلم ؤا‬
‫ ﺗﻨﺜﺪ و ﻧﻨﺆ د ﺛﻨﻲ‬,‫ و‬. ‫رﻣﺤﻪ‬

1‫ م‬.‫ ﻫﺪ ؛ ﻣﺄﺗﺖلﺑﺠﻲ م ﻧﻨﻴﺪا ﻟﺘﺜﺬ ةن* ﻧﺬآ ﻃﺪا ث‬.‫ ﺀﺛﺪ ة‬3‫أأ‬
‫ﻟﻤﻤﻴﻰ‬
‫ س ﺗﺶ‬، ‫ ﻣﺎ ت‬- ‫ﻣﺤﺖ ﻧﻨﻲ ن‬٠‫ﻣﺤﺖ أﻳﻪ‬,،‫ﻣﺤﺖ *ي" ﻣﺤﺖ م ا ﻟﻢ ت'* ﻣﺒﻢ‬

•‫ض‬ -
‫ي ت‬-'‫م*ث م‬ ،‫؛ ؟ ؛‬.. ‫ﺀن اي‬ ‫ك؛‬، ‫ق‬.‫ﻣﺢا أ‬
‫ ر' د ل•'ﻣﺚ)م‬،‫؛ظ اﺛﻠﺪ<ث‬-‫ ؤﻟﻨﺚ أ‬.‫ﺑﺠﺐ‬Ji ‫ﻣﻲ‬ :‫ي‬-‫ﻣﺖ‬4 ‫ﺀآت•• ﻗﺂت‬
■ .............................................................. . ‫ﻣﺣﺊ‬
. ‫ءم‬
TERCEMESİ

1259) "... Sehl bin Ebi Hasme ( R a d ı y a l l â h ü a n h y & t n rivâyet edildiğine


göre; salât-1 havf hakkında şöyle demiştir :
İmam kıble’ye doğru namaza durur. Cemâattan bir grup da
onunla beraber durur. Diğer grup düşmana karşı ve yüzleri namaz
151 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 23

kılanlara dönük olarak bekler, imam, namaza duranlara bir rek’at


kıldırdıktan sonra bunlar kendi kendilerine rüku’ eder, seedelerlnl
aynı yerde yapıp (namazlarını bitirdikten) sonra düşmana karşı
bekliyenlerin yerine giderler ve oradakiler gelir, imam gelenlere bir
rek’at kıldırır ve birlikte iki seede ederler. Artık namaz imam için iki
rek’at olmuş olur, gelenler için de bir rek’at ölmüş olur. Sonra bun-
lar bir rek’at daha kılar ve secdelerini yaparlar.
Muhammed bin Beşşâr demiştir l، i: Ben bu hadîsi Yahyâ bin
Said el-Kattân’a sordum. Yahyâ bana Şu’be’den (rivâyet etti.) ‫ه‬da
bin el-Kâstm’dan (rivâyet etti.), ‫ه‬da babasından (ri-
vâyet etti.),‫ه‬ da Sâlih bin Havvât’tan (rivâyet etti), ‫ه‬
da Sehl bin
Ebi " (rivâyet etti.),‫ه‬da Peygamber (Saliailahü Aleyhi
Yahyâ bin Said ' " hadisinin mislini rivâ-
yet etti.
" • bin Beşşâr demiştir k i‫ ؛‬Yahyâ bin Said el-Kattân
bana dedi ki: ‘Şube'nin hadîsini Yahyâ bin Said el Ensâri’nin hadi-
sinin yanma yazıver.’ Ben Şu’be’nin hadisini hıfzetmiş değilim. - ‫ﻫﺎ‬
kin Yahyâ’nın hadisinin mislidir.”

İZAHI

S e h l (Radıyallâhü anh) ’in hadisini B u h â r i , M ü s l i m ,


Ebü D â v û d , N e s â i , T i r m i z î . B e y h a k î , D â r e -
k u t n i ve T a h a v î benzer lafızlarla ve çeşitli senedlerle ri-
vâyet etmişlerdir.
Müelhtimiz Y a h y â b i n S a i d e l - K a t t â n ’ dan son
ra birisi Y a h y â b i n S a î d ’ '
Ş u ’ b e ’ den olmak üzere senedlerde az değişiklikle rivâyet etmiş-
tir. Birincisi S e h l ’ den mevkuf olarak, İkincisi merfu’ olarak
rivâyet edilmiştir. Ancak İkincide hadîs metni rivâyet olunmamıştır.
E b û D â v û d da birisi Y a h y â b i n S a î d e l - E n -
s â r î ’ den, diğeri Y e z î d b i n N u m â n ’ dan olmak üzere
iki tarikle rivâyet etmiştir. Orada Y a h y â ' dan yapılan rivâ-
yette : ‘İmam teşehhüde oturunca ikinci grubu beklemeden selâm ve-
rir, ikinci grup da namazını tamamladıktan sonra selâm verir,’ denil-
miştir. Y e z i d ’ in rivâyetinde : ‘imam, oturarak ikinci grubu bek-
ler. İkinci grup kalkıp ikinci rek’atini kıldıktan sonra imam bunlar-
la selâm verir,’ denilmiştir.
SÜNEN-Î İBN-t MÂCE

-Müellifin rivâyetinde bu hususta bir serâhat yoktur. Fakat ifâ


-de tarz،, imam،n ikinci grubu beklememesine daha uygundur. Müel
lifin rivâyeti, Y a h y â yoluyla olduğu için, Y a h y â ’ dan olan
-E'b û D â v û d ’ daki rivâyete uygun olarak yorumlanmas، terci
-he şâyandır. E b û D â V û d ’ un rivâyetine göre M â l i k , Y e
-z î d ’ in rivâyetini daha sevimli görmüştür. El-Menhel’in naklen be
yânına göre ‫ااا‬
M â l i k , Y a h y â ،< ’ .rivâyetini de beğenmiştir
-Hulâsa iki şekilde olabilir. İmam isterse teşehhüdde ikinci grubu bek
.ler, beraber selâm verirler. Dilerse onları beklemeden selâm verir
-Cumhur ve Ş â f i i , s e h 1 ’ in hadîslerini, düşmanın K ı b
.e ’ den •başka bir yönde olduğu duruma yorumlamışlardır 1
-Ş â f i î , M â l i k ve A h m e d , s e h 1' in hadîsinde tâ
-rif edilen kılış tarzını seçmişlerdir. Bu kılış tarzına “Zatür-Bikaa’’ kı
lışı denilmiştir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu
savaşta böyle kıldırmıştır .

‫ م‬،‫وزب‬VS .‫نﺷﺪ‬ ‫ ئ‬.‫أﻣﻤﺪ وﺗﺘﺪة‬


‫ثﻣﺢداﺗﺎمم‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ -٢٦٠
١
‫ ﻣﺰ‬.
‫ ﻣﺞ مﻣﻤﺄ‬. ‫وف‬1‫مأﻣﺤﺎﻳﻪ ﺀﺗآل ؛ات‬ ‫ش؛أن؛ي‬
'‫ض ﻧﺠﺪقﺀﺑﻢ‬،‫أﻣﻔﻰاارﺑﻤﻢ‬
‫مم ث'الﻣﺤﻦ'ﺧﺎرم ﺗﻰ إ‬
‫داثﺀص‬، ‫ؤا ﺛﺄ' ﻛﺮ> ﺗإلدﺑﻤﻢ‬ ،. ‫ﺛﻮﻟﺘﺎس‬.‫ﻧﺠﺜﺎ• ﺑﻤﻨﺌﺬر‬
‫؛‬
. ‫أوو‬ç\jA ‫ ﺣﻰة؛ﺛﻮا‬.‫ﺛﻤﺪم‬1‫""آز ا ﺛﺄ ا‬٢٢ .‫ ﺳﻢﺀأ ﻧﺠﺬﺛﻨﻲ‬1‫ﻣﺠﺪ أوﻓﻖ م‬
‫ﺗﻨﺚ‬
‫ ﺗﻤﻤﺐ‬. ‫ﻏﺎﺣﻴﻤﻤﻲ‬ ‫ و‬.‫ﻣﺎﺳﺎﻧﻲ‬ ‫ اد ﻓﺎ ق ﺀﻣﺤﺎ؛ ة‬:‫ثﺀدﺀ‬
*‫ وﻛﺘﺤﻢ‬.‫مﺀﻣﻞارم*ووا ﺗﺄ و ﺗﻴﺈﺋﺒﻤﺄ أل ﻟﺜﻨﺒﻤﺂ ي‬.‫ؤاﻟﺸﺄاﻛﻰﺗﻠﻮةم‬
‫ااﺻﻮ‬.‫ﺀ ل‬1‫ا ﻟﺘﺪ ﺀﻣﻢ‬ . ‫م‬.
‫ﻣﻨﻴﺄﻧﺒﺘﺂ وأد‬
‫و‬ 1 ‫• و ﻧﻨﺬ<آاﺗﻔﺔ‬. ‫ﻧﺪ ج ﺗﻊ ا ي‬
. ‫إ ﺷﺎد ﺣﺪﻳﺚ إ ر ﻣﺬا ﻣﺼﺢ‬ ‫؛‬ ‫ق اودا ؛ د‬

TERCEMESİ
‫ﻣﻬث‬
1 "... Câbir bin Abdillah
( R a d t y a l l â h ü a n k ü m â y d a n ; Ş ö y l e d e m i ş t i r :

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ashâbına salât -1 Havf’ı


kıldırdı. Bütün cemâatla birlikte rüku’ ettikten sonra Resûlullah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) ve Onun arkasındaki saf secde ettiler. Di-
ğerleri ayaktaydılar. Efendimiz ikinci rek’ata kalkınca bekliyenler
kendi kendilerine iki secde yaptılar. Sonra ön saf geriliyerek ikinci
safın yerinde durdu ve ikinci saftakiler ilerliyerek ön saffm yerin-
de durdular. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hep-
KÎTÂBÜ ÎKAMETÜ-S’SALÂ

siyle rîiku, etti.D aha sonra Resûluilah (Sallalahü Aleyhi Sellem) ٧٠


ve ٠٥١١١١ arkasındaki saf secde ettiler. Başlarını secdeden kaldırın-
ca diğerleri de secde ettiler. Cemâatin tümü Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Re beraber riiku’ etmiş oldu. Ve her grup bir
rek'a‫؛‬in secdelerini kendi kendilerine yapmış oldular. Düşman Kıble
yönündeydi.”
N o t: Câbir (R.A.)’in bu ha<u$inin isnadının sahih olduğu Zevâid’de bildiril-
miştir.

İZAHI
Bu hadis Zevâid türündendir. £ b ü D â v ü d ,
N e s â i , İ b n - i H i b b â n ve e l - H â k i m bunun ben-
zerini E b û A y y â ş ez - z ü r e k i (Radıyallâhü anh)’den,
daha uzun bir metin hâlinde rivâyet etmişlerdir. E b ü D â v û d’un
rivâyetinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in ‫ال‬$‫ااف؛‬
ve B e n î S ü l e y m savaşlarında böyle kıldırdığı belirtilmiştir.
Düşman kıble yönündeyken böyle kılış tarzını Ş â f i i , s ü f -
y â n - ı S e v r i , M â l i k ve A h m e d uygun görmüşlerdir.
Ş â f i i hadiste anlatıldığı gibi saflann yer değiştirmesinin efdal ol-
duğunu söylemiştir. Saflann yer değiştirmemesi de câizdir.
Bu kılış tarzmı, bâbın başında Ş â f i i mezhebine göre kılış
şekillerini anlatırken açıklamıştık^

‫ارﻣﻣﺮف‬
‫ت‬‫ﺻال‬‫ابﻣﺎﻣﺎءق‬، ١٠٢^
KÜSÛF (güneş ve ay tutulması) NAMAZI — 152
HAKKINDA GEEEN HADÎSLER B^BI

jM،«‫ ﻟﺖ؛اﻳﺚﻳﻰ أي‬،‫أي• ت‬ ‫ —ﺣﺘﻤﺤﺎ ﻣﺤﺪ ى ﺻﺒﻪﻳﻰ ﻗﻴﻮ• ى‬١٢٦١


‫ إث ا ﺋﺲ‬٠ ‫م‬ ‫ﺛﻮﻟﺚ ام‬
<‫من‬ ،(‫ﻣﺘﻌﻮد؛ ؛ظ‬ ‫ ﻋﻦ أي‬، ‫ﻋﻰ ﺳﻢ ن أي آ ز م‬
.» ‫ ﻟﺘﻤﻮة ﻣﻘﻮرا ﻣﺤﺎ‬3 ‫ﺗﺄﺛﻠﺌﺎﻫﺲ ^ذا‬ ‫ﻧﻲﻣﺢﺗ ال ﺗﻤﺌﺎ ن م‬
.‫ﻟﺖ‬
‫ؤا‬
T ERCEMES Î
1261) "... Ebü Mes’ud (el-Ensârî) ( R a d ı y a l l â h ü rivâyet edil-
a n h y â t n

diğine göre; Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e t t e n ) şöyle buyurdu, demiştir :


«Şüphesiz, güneş ve ay hiç bir insanın ölümünden dolayı tutul-
maz. Tutulduğunu gördüğünüz zaman hemen kalkıp namaz kılı-
nız.»”
36 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

, ‫؛ ي‬. ‫ﺛﻤﻤﺔﻣﺢ‬ . ‫ﺛﺎﻣﻤﺔﻣﺢ‬ > ‫ﻫﻤﺤﺎﻣﻤﺔﻣﺢ‬ :- ٧٢٦٢■


:3 ‫ج ذ ﺑﻤﻲ ؛ ة‬،‫ ﺛﻦ اك‬،‫<م‬:‫أه‬ ‫ﻗﻮ ﻃﻪ• ﺛﻦ‬ *‫؛؛‬ •‫ﺀ ﺀﺑﻬﻢ ' ب‬
. ‫ ﻗﺎ دب‬1‫■؛ئ‬.‫ ئ' م‬،‫ ر خ زق ﻣﺢ‬M' ‫ ﻣﺢ ا أ ﻣﺢ؛ت ﺑﻢ رﺑﻤﺪل'م‬-‫' ت‬
‫ ذ أ ' ذ'أا ﻧﻤﺤﺬ ' ﻧﺎ ثى' ﺋﺎﻟﺘﺘ أل ت ﺀ _ ﺗﺎ ذ‬1 ‫م ﺗﺎل' م‬ '' ‫تث‬
' ‫’ ةن ﻟﻰﺧﻢا‬-
‫ رل‬- ' ‫ﺀأ‬
‫ﻗﻜﻐد‬. ‫ﺻﺔص■ﻣﺢ"؟ذإﻟق• آل 'ﺿﻧن' أﺋﺗآل‬,‫ﺻﺗم‬- ‫أال‬
‫ أل ظ ؛ ﺗﺎ ع' آل ﺀ‬،‫ﻳﺎﻣﺤﻠﻰا ﻗﻤﺢ‬ ., ‫ﺗﺈ آ‬ ‫ﺗﺄﺷﻦ ' ال ا‬ ‫و‬,
T E R C E M E S Î

12 ‫" )ﻫﺔ‬... N'unıan bin Beşir ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ' den: Şöyle demiştir :


R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) h a y a tta iken g ü n eş tu-
tuldu. Efendim iz (evinden) endişeli ve rid astn ı sü rü k liy e sü rü k liy e
m escide geldi. G üneş açth n cay a k a d a r devam lı n a m a z kıldı. S o n ra
şöyle b u y u r d u :
«Bâzı in san lar, g ü n eş ve ayın an c a k b ü y ü k b ir ad am ın ölüm ü
dolayısıyla tu tu ld u ğ u n u sa n ırla r. H albuki öyle değildir, ‫ ؟‬üphesiz gü-
neş ve ay ne kim senin ölüm ü ne de k im sen in h a y a tı için tu tu lu r. Al-
lah, y a ra tık la rın d a n b ir şeye b ak tığ ı zam an o şey G n a k a rşı h u şü
eder.»”

‫ا ﻏ ﺔإ‬1 ‫ا‬
E b ü M e s ’û d (R ad ıy allâh ü a n h )'u n had îsin i B u h â r i
ve M ü s l i m de riv â y e t etm işlerdir.
N û m a n (R adıyallâhü an h ) 'ın h ad îsin in b ire r ben zerin i E b ü
Dâvûd, Nesâi, T a h a v î , H â k i m ve B e y h a k î
de, riv â y e t etm işlerdir.
K üsûf ‫ ؛‬Ay ve g ü n eşin tu tu lm a sı dem ektir.
H usüf d a b u m â n â d a kullan ılır. B âzılarınca g ü n eşin tutu lm ası-
n a küsüf, ay m tu tu lm a sın a h u sü f denilir. Bilindiği gibi g ü n eşin tu-
tu lm a su u n sebebi a y ’ın y er ile g ü n eşin a ra s ın a girm esidir. A yın tu-
tu lm asm a sebebi de y erin Ay ile G üneş a ra s ın a girm esidir. G üneş ve
Ay tu tu lm a sı dolayısıyla h ad îslerd e b ey an edilen özel n am azın kılın-
m ası s ü n n e t ve icm â' ile m eşrû kılınm ıştır.
Bâb : 152 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 27

M ü s l i m , E b û D â v û d ve başkalarının rivâyet ettik-


leri bir hadis-i şerifte Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in îb-
râhim isimli oğlu vefât ettiği gün güneş tutulmuş; halk, İ b r â -
h i m ’ in ölümü dolayısıyla güneşin tutulduğunu söylemiş, bunun
üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) küsûf namazını
kıldırmış ve namazdan sonra Güneş ve Ay'ın herhangi bir insanın
ölümü dolayısıyla tutulmıyaeağını bildirmiştir. Peygamber (Sallel-
lahü Aleyhi ve Sellem l’in oğlu İ b r â h i m , hicretin sekizinci ^1-
İl Zilhicce ayında Hazret-i M â r i y e - i K ı b t i y y e ’ den doğ-
muş ve hicretin onuncu yılı onsekiz aylık iken vefât etmiştir.
N u m â n (Radıyallâhü anh) ’ın hadîsinde, güneş tutulunca Pey-
gamber• (Sllalahü Aleyhi ve Sellem) ’ in endişeli olarak evden çıkıp
mescide geldiği belirtilmiştir. B u h â r î ve M ü s l i m ’ in E b û
M ü s a (Radıyallâhü anh)’dan yaptıkları bir rivâyette Peygamber
(Sallallahü Aleyhive Sellem )’in, kıyâmet kopması endişesiyle kalkıp
mescide geldiği belirtilmiştir. El-Menhel yazarı; Peygamber (Sall&lla-
hü Aleyhi ve Sellem )’in, geçmiş ümmetlerin başına gelmiş olan azab-
larm bir benzerinin, o günkü insanların başına gelmesi endişesini
duyduğu veyâhut bu gibi olaylar karşısında ümmetin endişe duyma-
sını öğretmek için bu halde geldiğini ifâde etmiştir. Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in ridâsını sürükliye sürükliye gelmesinin
sebebi, acele etmesidir.
N ü m a n (Radıyallâhü anh)’m hadisînde güneş açılıncaya
kadar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in namaz kılmakla
meşgul olduğu ifâde edilmiştir. E b ü D â V û d ’ un rivâyetinde
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in namazı ikişer rek’at kıl-
dığı ve her iki rek’attan sonra, güneşin açılıp açılmadığını sorduğu
kaydedilmiştir.
٠
Hadîsin «Allah yaratıklarından bir şeye baktığı zaman şey Ona
karşı huşü eder.» anlamını ifâde edencüm le, E b ü D â V ü d ’ un
rivâyetinde yoktur. T a h a v î ’ nin rivâyetinde vardır. N e s â i ' -
nin K a b i s a e l - H i l â l i ’ den yaptığı rivâyette de bu ziyâde
vard ır.

J b n ü ’ l - K a y y ı m , Miftahü’s-Saâde adlı eserinde : ‘Bu cüm-


lenin bâzı ravilere âit olması muhtemeldir. Çünkü küsûf hadîsini on-
dan fazla sahâbi rivâyet etmiş, hiç birisinin rivâyetinde bu cümle bu-
lunmamıştır.’ demiştir. K â d i : ‘ S ü b k î , G a z a l i ’ nin bu
cümleyi râvilere mal etmesine karşı çıkmıştır. Bu ziyâde N e s â î
ve başka kitanlarda rivâyet olunmuştur. Bu cümle, güneş ve ay’ın
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

tutulması için filozofiarın gösterdikleri sebeple çelişki arzetmez. Çün-


kü herşeyi bilen ve güeü herşeye yeten Allah Teâlâ’nm Güneş ve
Ay’ın tutulması için maddî sebep gerçekleştiğinde bunlara tecellî et-،
mesi ve bu İlâhî emre Güneş ve Ay'ın boyun eğmesi normaldir. Hâl
böyle olunca tutulmanın gerçek sebebi İlâhî tecellidir. Filozofların
anlattıkları sebep maddî sebeptir,’ demiştir.
Kâinatı kudret elinde tutan ve Güneş, Ay ve yer küresi gibi var-
lıklan bir intizâm ve hesap dâhilinde seyrettiren Allah Teâlâ’nın emir
ve irâdesiyle yerin Ay ile Güneş arasına girdiğini, kezâ Ay’ın yer ile
Güneş arasına girdiğini Allah’a inanan hiç kimse inkâr etmez. Güneş
ve ay açık iken olup biten ışık, ısı ve bilümum olaylar İlâhî tecelli-
nin çerçevesi içinde olduğu gibi, Güneş ve Ay’ın tutulması ve bunun-
la ilgili ’ İlâhi tecellinin dâiresi dışında mı ki bu cümlenin,
' ' maddî sebeplerine t^rs düştüğü hatıra gelebilsin. '

‫ﺗﺈرﻳﻰ‬-‫أ‬
.‫وزه‬.‫ﻳﺪاسﺑﻢ‬‫دﺻﺮئ■ظ‬ ,‫ﻣﺞﺀﻧﺎل ا‬
‫—ﺀﻣﺤﺎأﺣﻤﺪن رد‬١٢٦٣
‫ﺀإرق رؤة ﻧﺎﻟﺰ م ﻋﻦ ﺀا ﺳﺔ أﺗﺘﺂ ﻛﻤﺘﺎ ك‬-‫أ‬
‫سم‬ ‫؛‬ ‫؛‬ ‫؛‬ . ‫ﺛﻮﺑﻰ > ﺀﻧﺎﻧﻴﻴﻬﺎم‬
> -‫؛‬

‫ﺀﺗﻤﻤﺎ ة<ا‬ ‫ةآم‬ .‫س‬ ‫ﻣﺨﻤﺤﺪا ﻟﻪ ^ إ ﻧﺂ‬ . ‫ ﺛﺮال ﺧﺆ إق‬.;‫ﻟﺜﺎﻣﺈ‬


‫مر؛ﻋﺮأﻧﻪ‬. ‫*رعو ﻃﻮ_ﻟال‬ ‫اإؤإرا؛مشةآل‬
. _

‫'أﻫﻤﻖص‬
،‫ﺗﻄﻮة‬،‫ﻣﺄﺀاﻣﻤﺤﺜﺄﻣﺤﺎ‬
. ‫ﻧﺔﻓﻄﺔ‬ € ‫ﻣﺤﺖﺀدم‬
‫م‬. / ‫ﻫﻤﺤﻤﺴﻤﺨﺎف‬

‫ مﺀﺛﺂل‬. ‫ﻣﻜﺘﻮﺟﺮ'ﺧﻤﺒﻢ <دة ﻣﺤﺄأ ﻳﻰﺋﺎ و ز ﻋﺎ الﺀل‬


' - ‫ﺀﻣﻤﺎﻣﺤﺎﻣﺌﺎالدن‬
.:‫ آ ﻗﺄ ر؛ ﻗﻄﻘﻢ ﻟﻢ آﻧﺖ ﻟﺞ)اأﺛﺘﻲ ا' ﻣﺢﺛﺚ*ت ﻧﻔﻖ‬. ‫ﻟﻨﻦ ﺣﺪم‬/‫ﻣﺤﻤﺨﺎﻟﻪ‬
‫ممم‬
\ ‫ﺗﺸﺎﻣﺤﻮﺗﺎ ةم ﻣﺊ‬ ‫ﻫﻘﻤﺤﺜﺎدﻣﺒﻌﺄﺋﺘﺜﺎرﻣﻴﻌﺘﺒﻤﺎت ث‬
‫ ؛‬،

‫ﻣﺤﺜﺎﻗﺘﻴﻞﺀﻧﺂأ ﺗﺎﻣﻤﺎ‬ ‫ ﺑﻤﺄﺗﻢ 'إ ةا‬. ‫ﺳﺔﺛﻤﻖﺀﻣﺎﻣﺄأ ﺗﻨﻤﻢم‬ ‫ﺀﻓﺎ ة‬


.» ‫رأئ« و ﻣﺄ ذأ؛ زﺀ وا ﻓﻴﺎل ﺀﺛ ال«ز‬ . ‫ﻣﺎن ﺑﻤﻮ<ت أ ﻧﺰ ؤ آلإ ت؛ ام‬.‫آل ﺗﺴﻜﺲ‬
TERGEMESİ

126‫' )ق‬،... Âişe (Radtyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir :


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayattayken güneş tu­
152 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

tuldu. Resûlullah (Sallallahü Aleyh( ve Sellem) riıeseide çıkarak na-


maza durdu ve tekbir aldı. Cemâat da Onun arkasında saf oldular.
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kırâatıni uzun tuttu. Sonra
‫هره ﺻﺎس‬
t e ^ ir alıp ’ ^ ،
‫ﺣﻣدهرﺑﻣﺎزك اﺛﻧد‬
‫اف ئ‬٤٣ dedi. Sonra ayakta durdu .ve uzun
kırâat yaptı. Bu kırâatı İlk kırâatmdan biraz az İdi. Sonra tekbir alıp
uzun bir rüku’ yaptı. Bu rüku’ ilk rüku’dan biraz kısa idi. Sonra
(başını ka(dırıp ‫؛‬ ‫ز؛ﺛﺎزكاﺛﻧت‬0‫ﺳﺢﻣألإنﻣؤذ‬ dedi. Sonra son rek’-
atta bunun mislini yaptı. Böylece dört rüku’ ve dört secdeyi tamam-
ladı. Ve henüz pamazdan çıkıp gitmeden önce güneş açıldı. Namaz-
dan sonra kalkıp halka hutbe okudu. (Hutbede) Allah’a lâyık oldu-
ğu sözlerle hamd-ü ^enâ ettikten sonra şö^le buyurdu:
«Şüphesiz güneş ve ay, (azâmet-i ilâhiye’ye delâlet eden) Allah’ın
âyetlerinden iki âyettir. Hiç bir kimsenin ölümü veyâ hayâtı dolayı-
sıyla tutulmazlar. Siz, bunları tutulmuş iken gördüğünüz ‫ >اﻫﺎالﺀأ‬na-
maza sığınınız.»”

İZAHI
B u h â r i , Mü s l i m , T i r m i z i , Ebû D â v û d , Ne-
s â î de bunu rivâyet etmişlerdir. B u h â r i ve M ü s 1 i m ’ in
r iv â ^ tferi^ ^ ^ b eb ııra d a to n d en d a h a u zım d u r. E b û D â v ü d ’ -
un rivâyetinde hutbe ile ilgili kısım yoktur.
Bu hadise göre Küsü‫ ؛‬namazı iki rek’srttir. Her rek’atta iki kı-
yam ve iki rüku’ bulunur. Kıyam ve rüku’iar uzun tutulur. Jkinci
rüku’ ve ikinci kıyam, birincisinden nisbeten kısa olur.
Küsü‫ ؛‬namazının her rek’atında üç, dört ve beş rüku’ bulundu-
ğuna dâir rivâyetler de vardır. Şu halde muhtelif şekillerde kılma-
bilir. Rivayetlerin değişik olması nedeniyle, namazın keyfiyeti husü-
sunda Elkıhçılar çeşitli görüşler beyan etmişlerdir. Şöyle k i :
. t — H a n e f i l e r , S e v r i ve N a h a i : Küsü‫ ؛‬namazı,
şâir nâfileler' gibi iki rek’attir, demişlerdir.
2 — M â l i k , Ş â f i î , A h m e d ve Fıkıhçıların cumhû-
runa göre küsûf namazı iki rek’at olup her rek’atta iki rüku’ bulu-
nur
' İbn-i H u z e y m e , H a t t â b i
ve--'N e .v e V ‫ ؟‬: Küsü‫ ؛‬namazının keyfiyeti hakkmda sâbit 1 ‫سه‬
30 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

şekillerin hepsiyle amel etmek câizdir. Bu ihtilâf, mübah bir ihtilâf-


tır, demişlerdir.
Hadis küsûf n a m a z ı n ı n cemâatla kılınmasının meşrûluğuna de-
lâlet eder. H a n e f î âlimlerine göre küsûf namazı. Cuma nama-
zım kıldıran imamın arkasında cemâatla kılınır. Bu mümkün olmaz-
sa herkes kendi kendine kılar. Diğer üç mezhebe göre cemâatla kı-
lınabildiği gibi, münferiden (tek başına) da kılınabilir.
Yukarıdaki izah, güneşin tutulması namazına âittir. Ay tutul-
ması namazına gelin ce:
İ - H a n e f i l e r ’ e göre bu namaz, şâir nâfileler gibi iki
rek’attır. Cemâatla değil, münferiden kılınır. Çünkü Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) hayattayken defalarca ay tutulmuş, fakat
bunun için cemâatla namaz kıldığı rivâyet olunmamıştır.
2 — M â l i k î l e r ’ e göre de durum aynıdır.
3 — Ş â f i î l e r ’ e ve H a n b e l i l e r ’ e göre bü namaz,
güneş tutulması namazı gibidir.
Hadîste: «Güneş ve Ay tutulduğu zaman namaza sığınınız.» bu-
yurulmuştur. Yâni namaza koşunuz, bu olayın def’i için namazdan
yardım dileyiniz. İnsanların başına gelen belâ ve musibetlerin def’i
için namaz ve onun benzeri olan duâ ve istiğfar yapmak sûretiyle
Allah’a sığınmanın meşrûluğu ve bu gibi ibâdetlerin başa gelen âfet-
lerin def’‫ ؛‬için yararlı olduğu hükmü bu cümleden çıkarılabilir.
Küsûf namazının kılınmasına dâir bu ve benzeri hadîslerde mev-
cut emir, cumhurca mendubluk için yorumlanmıştır
Küsûf namazından sonra hutbe okumaya gelince; Bu husüsta Fı-
kıhçıların görüşleri şöyledir:
1 — E b ü H a n i i ' e , M â l i k , E b û Y û s u f v e b ir r i-
vâyete göre A h m e d : Küsûf namazında hutbe okumak yoktur.
Bu ve benzerî hadîslerde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
küsûf namazı kılmayı emretmiş, fakat hutbe okumayı emretmemiş-
tir. Eğer hutbe okumak meşrû olsaydı bunu da emrederdi. Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hutbe okuduğu, bu hadîslerin
zâhirinden anlaşılıyor ise de; buyurduğu konuşma hutbe niyetiyle de-
ğil, halkın yanlış anlamalarını tashih etmek içindir, demişlerdir.
2 — ş â ‫■؛‬i i 1 e r : Küsül namazından sonra iki hutbenin okun
ması müstahaktır, diyerek bu bâbta rivâyet olunan hadîsleri delîl
göstermişlerdir.
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ ‫ال‬

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in * ‫ءه^ﻫﺂل‬


senra irad buyurduğu hutbenin az bir kısmı burada rivâyet ediimiş-
tir. B u h â r î ve ‫ل الا اﻗﻬﻬﺎ‬
‫؛‬ ‫’؛‬€ nisbeten uzunea bir hutbe ri-
vâyet olunmuştur. Diğer hadis kitablarında daha uzun metin mev-
cuttur. îstiyenler oralara mürâeaat, edebilirler. Hutbenin bir parçası
da 1265 nolu hadîste gelecektir.

،‫ﻧﻨﻤﺎ ل‬ ‫ ﺗﺎ و ﻳﻊ ‘ ة‬: ‫ أآ ال‬. ‫ وﺻﺪ مﻧآلﺀاﺻﺖ‬، ‫ — ﺣﻤﺤﺎ ﻗﺊ ن ﺻﺪ‬١٢٦٤


‫ ﺻﺰ ث‬:‫ ﺋﻦ ﻣﺮة ن ﺟألس؛ ﻗﺂت‬،‫ﻧﻴﺔ ن ﻣﺎد‬ ‫م‬ ،‫ﻧﻘﺘﻰ‬ ‫ض اآلﻧﻮد م‬
. ‫ ﺛآلﻧﺤﺰمﻣﺘﻮ‬، ‫دﻧﻮ ت؛م ؤ|إؤقا’ضوف‬
‫سﺀ‬
TERCEMESİ

1264) “... Semûre bin Cündüb ( R a d ı y a l l â h ü ‫« ه‬/،)’den; Şöyle demiştir :


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l, (güneş tutulması ne-
deni del bize küsüf namazını kıldırdı. Namazda sesini işitme- ‫ﺳﺎا'ه‬
dik.”

İZAHI

E b û D â v ü d , N e s â i , A h m e d ve B e y h a k î de
bunu rivâyet etmişlerdir. Bunların rivâyeti çok uzundur namazın kı-
lınış şekli târif edilmiş ve E b ü D â v û d ile N e s â î ’ nin ri-
vâyetinde namazdan sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem l’in hutbe okuduğu da belirtilmiştir.
" an h l’in : “Namazda ‫ةاام‬،‫ا‬
sesini işit-
medik.” sözünden maksadı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem l’in bu namazda kırâatı gizli yaptığmı ifâde etmektir. Bu itibar-
la K ü s ü ^ ^ z ı n d a t o r â a t ı g z l i olduğuna delildir. E b ü H â n i -
fe. Mâ l i k , ‫و‬ â ،■i i âlimleri ve Fıkıhçıların cumhûru bununla
•• •• E b ü Y û s u f , M u h a m m e d ve A h -
m e d bu namazda açıktan okumaya hükmetmişlerdir.

6{ ‫ﻫﺊ> ﺋﻦ‬ ‫م‬ ‫ح ة‬،• ،‫ ت‬. ‘‫ة ﻇﺔ ا ﻟﺘﻖ‬. ‫ ﻣﺤﺎ ﻣﻤﺈ‬- ١٢٦٠
. ‫ﻏﺘﺮف‬1‫ﺗأل؛ اث‬ ‫اق‬3 ‫ﺗﺘﺪ‬
^ ‫ ﺗﻖ‬:‫' ﺗﻬﻢ ؛ ﺀآﺗﺖ‬،‫ ﻧﻴﺄ ي‬.‫‘ﻗﺖ ص‬
‫تم ﻧﻎ "أﺀ‬
‫ ﺗﻢ‬.'‫ﻳﻨﺘﺎ وم‬ ‫ خ' ةأ"؛‬3 ‫ م‬.'‫ﻣﺦ‬ ‫ ﻣﺂ غ' ة ﻇ ﺘﺎ آل‬- ‫ةأم " ﻣﺤﺎ ي ﺀ‬
SÜ N E N İ İBN-İ MÂCE

‫ا ا ﺛﺒﻮآ‬، ‫ﻇﺪﺀﺗﺒﻢ‬
. ‫ ﻧﻢ‬.‫ ؛؛ ج‬.‫ ﺛﺄ ج' ﻫﺘﺎﻟﺜﻤﺊ‬.‫ ﻧﻢ'ج‬. ‫وزغ‬
‫• ﺗﻢدحﻗﺎم جﺀد اإلم‬
• ‫صﺀأرﻣﺦا‬
‫دح‬۶ .‫ا*ﻟﻤﺎم‬
‫ﺳﺄمفاﺀت‬
‫؛ ج‬٠
‫ﻣﺘﻤﺞﺀﻗﺖ‬.‫ﻣﺘﻤﺘﺞ‬. ‫ ﻣﺄﺗﺒﻤﻈﺎاﺗﺎد ﻣﺊ‬. ‫ﻣﺘﻤﺘﺞ‬: ‫ثأاا اوﻣﺦ‬ ' ‫ﺗﻤﺄج‬

‫ ﻣﺪﺀ'ﺗﻮىا؛إﺛﺔ ﺣﻰ ز ا^ ألذ ﻫﺂﻳﺄ ﻟﺒﻤﻴﻢم‬1 ٠ ‫ ^^ ق؛ت‬،١‫ ﻧﻢ‬. ‫دمال ﺛﺜﻮ‬


•٠‫ﻳﺢ‬ ‫؛ أﻛﺄرب ا ؤأأل‬ ‫ﺋﺌﻨﺊح‬
‫ و ﺑﺘﺖ ﺀى ا ذ ر‬.‫ئ ؤإﻧﺎﺧﺎ‬ ‫ﻗﻄﺎ ف‬

‫ﺛﺎﺷﺄﻟﺴﻢ‬
‫؟‬ ‫ ﻣﻢ؛‬. ‫ةئ‬< ‫ﻣﺮأةﺀﻧﺒﻢ‬ ‫ ﻧﻤﺌﺄﺑﺠﺌﺘﻢ {زأﺗﻘﺎ‬-:‫ائ‬. ‫ﺋﺖ‬
‫ إﺳﺄﺗﺬﺣﺘﺎش‬1‫ ﻣﻨﺄ ر ﻧﻢ‬Vj ‫ﻋﻴﻰأﺛﺜﻤﺄ‬‫آل‬/ . ‫ ﺷﺘﺎﺋﺌﺎ‬،‫ ؛ ج ؛‬١٤^
. ‫ر اأ آلد ﺿﻢ‬
T E R C E M E S Î
1265) Ebû ‫( آن؛اﻋﺔ‬Radtyallâhü anh)’in kızı Esmâ (Radtyallâhü ‫» ه‬-
hüntâ) ’d a n ; Şöyle demiştir :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem l, bize K üsûf n a m azını


kıldırdı, n a m a z a d u rd u . A y a k ta d u ru ş u u zattı. S o n ra rü k u ’ e tti rü-
k û ’u d a u zattı. (R ü k u ’d a n başm ıl k ald ırıp d o ğ ruldu, a y a k ta k i d u ru -
ŞU u zattı. S on ra r ü k u ’ etti. R ü k u u (yine) u zattı. (R üku’d a n başını)
kaldırdı. Seede etti, Secdeyi (de) u zattı. (Secdeden başını) k ald ırıp
(tek ra r) secde etti. Secdeyi (yine) u zattı. S o n ra b aşın ı k ald ırıp a y a ğ a
kalktı. K ıvâını u zu n tu ttu . R ü k u a vardı. B unu u» 'ıız.ıın tu ttu . (R üku’-
d a n ‫ﺻﻮﻫﻆ‬ ‫ ال‬k ald ırd ı. K ıyam ı (yine) uzattı. (T ekrar) rü k u ’a vardı.

‫ةةث‬ ‫ﺀﺀﻋﻤﺤﻖﺀ‬: ‫ة‬ ‫ﺀ‬


«Cennet b a n a o k a d a r y ak laştı ki o n a c ü r’e t etseydim size o n u n
salk ım la rın d a n b ir ta n esin i g etirird im . C ehennem ateşi de b a n a o ka
d a r y ak laştı k i : Ey R abbim ! ‘Ben de b u n la r a ra sın d a y ım ’ dem eye
başladım .»
N âfi d em iştir k i : Z an n ım ca ibn-i Ebi M ü le y k e : P ey g am b er (Sal-,
la llah ü A leyhi ve Sellem ), şöyle b u y u rd u , d e m iş tir:
«Ve (cehennem de) b ir ked in in tırm alay ıp d u rd u ğ u b ir k ad ın
ggrriiim ‘B una ne oluyor?v diye sordum . D ediler k i : Bu k ad ın b u ke-
152 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S-SALÂ 33

diyl ölünceye k a d a r h ap setti. ^٠ o n a yiyecek verdi, n e d e y erin h aşa-


ra tın d a n b ir şey yesin diye salıverdi.*”

İ Z A H I
B u h â r i , M ü s l i m ve A h m e d de h u n u riv ây e t et-
m işlerdir. Bu d a  i ş e (R ad ıy allâh ü an h â ) ’ n in h ad isi gibi k ü sü f
n am azın ın iki re k ’a t olduğuna, h e r re k ’a tta u zu n tu tu la n iki kıyâm
ve iki rü k u b u lu n d u ğ u n a , b u n a m a z ın cem âatla k ılm m asın ın meş-
rû lu ğ u n a d elâlet eder. A yrıca bu n a m azd ak i secdelerin u zu n tutul-
d u ğ ü n u ve k a d ın la rın d a b u n am azın c e m â a tın a k atılm asın ın meş-
rû lu ğ u n u ifâde eder.
Hadis, P eygam b er (S alialiah ü A leyhi ve S ellem )’in k ü sü f nam a-
zindan so n ra irad b u y u rd u ğ u h u tb e n in b ir p a rçasın ı ih tiv â eder. Bu
p a rç a d a cen n et ve ceh en n em in efendim ize çok y ak laştığ ı ifâd e bu-
y u ru lm u ştu r. H â f ı z î b n - i H a c e r : C ennet ve C ehenne-
m in y ak la şm a sın a â it bu fık ra âlim lerce iki şekilde y orum lanm ış-

Birinci ih tim a l: Efendim izle C en n et ve C eh en n em a rasın d a k i


p e rd e le r kaldırılm ış, a ra d a k i m esafe dyle k atlan m ış ki P ey g am b er
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u ra la rı çok y ak ın d a n g ö rü p seyret-
m iş ve isteseydi elini u zatıp C en n et m eyv elerin d en k o p arıp h a lk a ve-
rebilirdi.
İkinci ih tim a l: C en n et ve cehennem A llah’ın em ri ile d u v a ra yan-
sıtılm ış’ ve efendim iz a y n a y a b a k a r gibi d u v a ra ak settirilm iş olan
cen n e t ve cehen n em şekline b ak tığ ın d a o ra la rın ah v alin i seyretm iş-

E fe n d im iz in : «Ben de b u n la r arasm d ay ım » cü m lesin in m â n â sı şu


olabilir : Ben in s a n la r a ra sın d a b u lu n d u ğ u m m üddetçe azap görm e
m elerine d â ir b ir İlâhi vaît vardır.
‫ﻛﺎد اﻓﻦ ﻟﺘﻨﺬﻳﺄ داﺋﺬ ﺑﻴﻬﻢ‬ ‫وﻣﺎ‬ ‫م‬

= «Sen o n la r a ra s ın d a ik en A llah o n ları tâzib edecek değildir.» Âye-


ti bu vâit h ak k ın d ad ır. Efendim iz C ehennem i çok y ak ın d an seyredin-
ce bu İlâhî vâdi dile g etirerek şefk atin i izhaı■ etm iş olur.
Ü çüncü ih tim a l ‫ ؛‬Efendim iz cehennem i çok y ak ın d an m ü şâh ed e
edince İlâhî h aşy et dolayısıyla «Ey R abbim ! Ben de o n la rla b e ra b e r
miyim?» diyerek A llah ’ın ra h m e tin e sığınm ıştır.

Sünen-l Ibn-i Mâce — c . : 4-F. : 3


34 SÜNEN-İ İBN-İ

Ehl-i s ü n n e t m ezhebine göre cen n et ve ceh en n em h â le n m evcut-


tur. B u raların efendim ize gdsterilm esi A llah'ın k u d retin d ed ir. Za-
m an vo m ek ân m e fh û m u n u n k ald ırılm ası ile h ir a n d a cen n et ve ce-
hen n em in H a b i b - i A ' z a m a sey rettirilm iş olm asının a k ıld an
uzak hiç b ir yönü yoktur.
(‫ﺳﺘﺎﺀ‬ ‫ق ﺻال ا‬
‫ ) ﺑﺎ ﻣﺎ إ ﺀ ة‬١٠٣
‫ب‬
‫ —ول‬İSTİSKA (‫ح‬YAĞMUR DİLEME)
3 NAMAZI
HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

îstiska s K u rak lık olduğunda, istiğ fa r etm ek, n a m a z k ılm ak ve


d u â etm ek sû retiy le Allah T eâlâ’d a n h ay ırlı ve b erek etli y a ğ m u r di-
lem ektir. Îstiska kitab, sü n n e t ve icm â’ ile sâb ittir.

‫؛‬،‫أﻫد|ﻗﺗﻲ‬
،‫ ه‬, ‫ﻣﺢ‬. ‫ةآءاﻫت‬
/ ‫ ﺛﻣم‬. ‫ءﻣﺣﺎ ؛إلﻣﺣﻣم‬
- ‫ا' اﻣﺎ‬ '

‫ اﻣﺢ؛ﺀ‬ât'‫ أ ﻧﺜﻨﻲأت؛د‬،:1‫ م أﻳﻲ ؛ﻣﺄ‬،‫ﻋﻦﺑﺜﺎم ن إ*ﻧﺜﺎث نﻫﻤﺪ؛ف’ﻗﻜﻨﺎة‬


‫ش ؟‬1 ‫ﻟﻢ‬. ‫رن أ ل‬
! ‫ ﺗﺎت‬: ‫وم‬ ‫ة ﻣﺤﺎ‬ . ‫ ﺗﺎﺀ‬: ‫شم ة ﻧﺎﺋ ال ﻣﻔﻰا إل‬ ‫ﻬﻤﺎﺳﺄﻃﻤﻢﺀ‬
‫إ ﻗﺎ‬
‫آ ﻧ آل ﻛﻢ‬. ‫ﻣﻰ‬ 1:‫ﻏﺘﺎﺗﺮﺀ‬ :‫ث‬ ‫ﺗﻀﺎﺛﺘﺜﺪ ال‬ ^ ‫ﻫﻤﺨﻤﻠﺜﺎ س‬ -‫؛‬ ‫ﻣﺢ‬
. ‫دذه‬ ‫ ؤأ ﺑﻤﺐ ﺧﻄﺌﺜﺜﻢم‬. ‫ﻛﺄ أ ي ق’ا ﻟﻤﺪ‬
L E R M E M E S İ

‫ا‬
266 ) ”... İshal‫ ؛‬bin .‫)اا; اا؛ س‬ bin Kinâne (138) (Radıyallâhü anh den:
y

Şöyle demiştir :
istiska’daki namazı (n d u ru m u n u ) (A bdullah) bin Abbas (Radı-
y a llâ h ü a n h ü m â ) ’ya sormam için emirlerden birisi benî ona gön-
derdi, (ish ak gidip ibn-i A bbas (R adıyallâhü a n h ü m â ) ’ya sorunca)
İbn-i Abbas (Radıyallâhü anhüm â : ‫ه‬
emirin şahsen bana sorması-
na ne engel var? dedikten sonra şöyle d ed i : Resûlullah (S allallah ü

(138) İshak bin Abdlljah bin ei-Hâris bin Kinâne el-Âmirİ (R.A.) Peygamber
(S.A.V.)’den mürsel olarak rivâyette bulunmuş, a^nea Ebû Hüreyre (R.A.) ve ibn-i
Abbâs (R.A.)’den rivâyette bulunmuştur. Âmir bin Sa’d ve Abdülmellk bin Ebi
Bekir (R.A.)'den rivâyetleri var. Kendisinden de iki oğlu Abdurrahman ile Hişâm
ve Ömer bin Muhammed el-Esleml, rivâyet etmişlerdir. Sıkadir. üçüncü tabaka-
dandır. Ebû Dâvûd, Nesâ‫ ؛‬ve Tirmizî de rivayetlerini almışlardrr. (El-Menhel:
cild 7, sahife 6)
153 KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

Aleyhi ve Sellem), (istiska namazına) mütevazî, önemsiz giyimli,


1‫ﻫوالأ‬içinde, yavaş yavaş yürüyerek ve boyun eğerek çıktı. Bayram-
da kıldırdığı gibi iki rek’at namaz kıldırdı. Ve şu (bayram ve Cuma-
daki) hutbeniz ğibi hutbe okumadı.”

İZAHI

Ebû Dâvûd, N e s â i , T i r m i z i , A h m e d , H â-
‫ا‬، ‫ﻣﺎ‬، , ' ‫ال ؛اﻣﺎﻫﻪ‬، ‫ ؛ ه‬, i b n - i H i b b â n ve '‫ارﻫﺔ‬،‫اءاه‬
de bunu benzer lafızlarla rivâyet etmişlerdir, i s h a k ’ ı î b n - i
Abbâs (Radıyallâhü anh)’a gönderen zâtın M e d i n e emirl
e 1- V e lî d b i n U t b e , râvi o s m a n ’ m dediğine göre e 1-
V e l î d b i n U k b e olduğu E b û D â V û d ’ un rivâyetinde
belirtilmiştir. (139)
Hadis, istiska namazının iki rek’at olduğuna ve bayram nama-
zma benzediğine delâlet eder. Ş â f i i l e r , bunu delil göstererek,
istiska namazının bayram namazı gibi olduğuna ve bayram nama-
zmda olduğu gibi bunun ilk rek’atında yedi ve ikinci rek’atmda beş
tekbir alınmasına hükmetmişlerdir. Ş â f i î l e r ’ in ikinci delili
H â k i m ve D â r e k u t n î ’ni n M u h a m m e d b i n A b -
d i l a z i z târiki ile yine î b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’-
den rivâyet ettikleri bir hadistir. Hadîste İh، rek’atta yedi ve ikin-
ci rek’atta beş tekbir alındığı tasrih edilmiştir.
M â l i k , A h m e d , î s h a k , E b û S e v r ve Cum hur:
îstiskâ namazında zevâid tekbirlerinin bulunmadığına hükmetmiş-
lerdir. Bunlara göre, istiska namazı, rek’at sayısı, açıktan okumak ve
hutbeden önce kılınması bakımından bayram namazına benzetilmiş-
tir. D â r e k u t n î ve H â k i m ’ in hadîsi ise râvi M u h a m -
m e d b i n A b d i 1 a z i z ' in zayıflığı nedeni ile delil olamaz.
îstiska hutbesinin diğer hutbeler gibi olmamasından maksat, bu-
nuh Cuma ve bayram hutbelerine benzememesidir. Çünkü bu hut-
benin hemen hemen tümü duâ, istiğfar, tazarru ve yakarıştan ibâ-
retti.
îstiska namazının meşrüluğuna ve iki rek’at olduğuna M â l i k ,
Ş â f i î , A h m e d , M u h a m m e d , bir rivâyete göre E b û

( ‫ل‬3‫ ) و‬El-Velid bin Utbe veyâ bin Ukbe’nin, hicretin 53. yılı Medine emîri bu-
lunduğu tbn-i Cerir tarafından ^kledilmiştir.
aö SÜNEN-t ÎBN-Î MÂCE

Y û s u f , S e l e f ve halefin cumhûru hükmetmişlerdir. Bunlara


göre istiska namazı sünnettir.
E b û H a n i f e : Istiska namazı cemâatla kılınmaz. Bu namaz
sünnet değil mendubtur. Kişilerin tek başma kılmaları câizdir. îstis-
ka namazı duâ ve istiğfardan ibârettir, demiştir.

~ ‫س‬ ~ . ‫ ﻣﺤﺎذ‬،‫ت‬. ‫ﺑﺞ‬ ‫ ة‬. ‫ﺀﻣﺤﺎﺋﺖ‬ -١٢٦٧

‫ﺋﺊ ا ﻧﺎ' د' ﺀ‬ . ‫ي‬ *‫■ م ؛ أن' ﺑﺖ‬


‫؛رف‘ ت‬ ‫ﻣﺒﻤﺚ‬ .- ‫ﺑﻤﺎ‬ ‫ﻣﺤﺖ ؟ئ‬

. ‫ردا*م ؤءؤوﻛﺗم‬
‫ؤدﺗب‬
1 ‫ﺗﻣﺑداأؤ؛آآ‬
-*‫ﻧﺷﺗﻲ•ظ‬-

^‫؟‬-^ ١ ‫ﺗﻖ‬ ٠ ‫ﻣﺔ ﺑﺠﻖم ى ﺷﺪ‬ ٠ ‫ﺛﺖ؟ق‬ ٤٢


٠١^٠ ‫اد ﺀ ج‬ S، ‫ﺀص‬

I I I ‫ ﺿﺎ ي‬، ‫ ﻣﻤﺢ‬، ‫ﺀ ﺳ ﻤ ﻨ ﻤ ﻴ ﻢ‬ ، ‫ﺀﺗﻤﺤﻤﻨﺸﻨﺨﻤﻢ‬ ‫ا‬

‫ﺗﻤﺪ ؛ ا ﺟﺘﺒﺄﺋآلث‬ ‫م ة ﻧﺤﻢ‬ ‫ﺛﻨﻲ ا' د ﺳﺰﺑﺊ ؛*آﻟﺖ ؛ آ* ﻟﻔﺄ ؛‬، ‫زأدﻧﻒ؛ان‬
١ ١‫ﻣﻞماأ؛ﻣﺈىﻋد‬
‫ ؛‬.^ . ‫ ال‬،(:‫ظ‬‫اﻟﻘﺗﺎﻟﻲ ؟‬
‫أي اﻟﻧألق‬، ‫أﺳﻧﺄال‬
TERCEMESÎ

‫رآم؛ﺋﺎ‬ .‫ااراا‬
"... ‫ آ؛‬،‫ )'!' اا؛(ا ا‬mıbn
'bı ‫ﻣﺤﺎ; ااااا؛‬
‫) ا‬.‫ ﻇﺎ‬،‫؛ ااااا‬،‫ آل‬bin Zeyd bin ‫راااا؛ع‬
) Radıyallâhü ( )140 ‫ﺀﻣﺤﻬﺴﻢ‬ »‫'رﻣﺢ‬،‫ الظ‬: rivâyet edildiğine göre

Kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in istiska için


musallaya (14)) çıktığını, orada Kıble’ye dönüp ridasını çevirdiğini
.ve iki rek’at namaz kıldırdığını müşâhede etmiştir
Abbâd bin Temîm’in amcasından bunun misli Peygamber (Sallallahü ...
iryhî [-' ’‫ﺀ‬// ‫ا«'ﺀ‬/ ‫ ر‬.’den rivâyet edilmiştir
.‫'تاا‬،'
Süfyâı?ın el-^les'âdi’den rivâyet ettiğine göre ’‫اﺀ‬-‫ ه’ ةﺀاإ‬1،‫ آ‬:
:Ben, Ebu Bekir bin Muhammed bin Amr (Radıyalldbü anbl e
-Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ridâsmın yukarı tara
fim mı aşağıya indirdi, yoksa ridasmın sağ ‫ﻪءل‬
‫<ﺳﻣ‬
mı sol cepkenine
aldı? diye sordum. Ebü Bekir (Radıyallâhü anh) : Hayır. Sağ ‫ﻫﻠﻤﻞ‬« ‫اا‬
”.sol cepkenine aldı, diye cevap verdi, demiştir
.Hal tercemesi 434 nolu hadisin izahmda geçmiştir 11401
Musalla şehir ve köy dışmda namaz kılmak için tahsis edilen sahâdır )141(
KITÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 37

İ Z A H I

K ütüb-i S ille sah ih lerin in hepsi, ٨ !١١١e d , ‫ف ه‬


١ ٢ ! ،١، ‫ آل‬،١
١‫أ‬
ve B e y h a k i de b u n u ben zer la fızla rla riv‫؛‬lyet. etm iştir.
E bû ‫ﻟﻠال ا ه^ةه‬، ' riv ây etin d e ? e y g a m b e r (S allallah ü Aley-
hi ve S e lle m l’in m u sallay a çık tığ ın d a ce m a a ta iki re k ’a t n am az kıl-
dırdığı, bu n a m a z d a açık tan ©kuduğu, rid âsın ı tah v il ettiği, ellerini
k ald ırıp d u â ettiği, y a ğ m u r dilediği ve K 1 b 1 e ’ ye d b n d ü ğ ü ifâde
edilm iştir.
istisk a n a m azın d a im am ın açık ta n ‫ أل ﺳﻬﺎالﺀ اه‬m ü stah ab lığ ı hu-
sû su n d a İ b n - i B a t t a l , âlim lerin icm âm ı n ak letm iştir.
H adisin . ‫وﻗﻒ رداﺋﻪ؛‬ cüm lesi iki şekilde ^ r u m la n a b ilir . B iris i:
‘Etek ta ra fın ı tu tu p ©muza a tm a k ve rid â n ın y a k a kısm ın ı aşağ ıy a
salıverm ektir. D iğ eri: R id â n ın 's a ğ y an ın ı S©1 cepkeni ve S©1 ta ra fın ı
sağ cepkeni ü zerin e g etirm ek sû retiy le çev irm ek tir. H adîsin terce-
m eşinde belirtildiği gibi râv i ‫اء‬-‫اﻫﻪ ءرا‬ .’‫؛‬ bu cü m ley lek aste-
dilen m ân ây ı râv i E b ü B e k i r ’ e sorm uş ve ikinci m â n ân ın
kastedildiği şek lin d e cevap alm ıştır.
Bâzı riv ay etlerd e bu cüm le y erin e ‫؛‬ ‫ززل رذاﺋﻞ‬ cüm lesi v ardır.
B unun m ân âsı ‘R idâsını tah v il e tti’dir. R idânın tah v ili d e iki şekilde
y o ru m lan ab ilir. E b ü D â V û d ’ u n b ir riv ây e tin d e‫“ ؛‬R idâsını
ta h v il etti” cüm lesinden s© n ra : “S ağ y an ın ı sol cepkeni ve S©1 ‫> اااااﻫﻤﻞ‬
sağ cepkeni üzerin e a ttı.” diye açıklayıcı b ir cüm le bulunuy©r.
E b ü D â v û d , T a h â v î ve B e y h a k î ’ n in d iğ e r b ir
riv ây e tle rin d e A b d u l l a h b i n Z e y d (R ad ıy allâh ü an h ) :
"R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), ü stü n d e siy ah b îr ha-
m ise olduğu h ald e istisk ay a çıktı. H am îsan ın etek ta ra fın ı tu tu p yu-
k a rıy a y â n i o m u z u n a a tm a k istedi. Bu zor o lu n c a m ü b â re k cepkeni
üzerin e çevirdi” d em iştir
Ridâ tah v ilin in keyfiyeti h a k k ın d a âlim ler ih tilâ f etm işlerdir.
M â 1 i k i ’ le r ile H a n b e 1 i ’ lere güre rid â n ın tahvili, sağ ta-
rafı s©la ve S©1 ta ra fı sağ a alm ak sü retiy le çevirm ektir. R idâ y uvar-
lak ©Iduğu ta k d ird e büyle tah v il edilm esine ş â f i î ’ 1er de hük-
m etm iştir. Ş ay et d ö rt küşeli ise büyle çevirm ekle b erab er, rid ân ın
eteğini ©١ ١١
١« ta ra f ın a ve ‫اثﺀه‬،‫ ةا‬ta ra fın ı etek ta ra fın a çevirm eyi ş â -
f i i ’ 1er m eşrû g ö rm ü şlerd ir. H ‫ ه‬n e ‫ﺀ‬i 1 e r ’ den ‫ إ‬1 ‫ الا ﻫ الال‬-
m e d ise, im am ın rid âsm ın etek ta ra fın ı © m uzlara a lm asın a ve
38 SÜNEN-* *BN-İ »* ‫ئ‬

omuz tarafını aşağıya sarkıtmasına hükmetmiş, cemâatm ridâ tah-


vilini meşrû görmemiştir. Ridâ, kaftan olduğu takdirde ters çevirii-
melidir, demiştir.
îstiska namazında ridâyı tahvil etmenin hikmeti, bu değişikliği
hayra yorumlayarak Allah Teâlâ’nın kuraklık ve kıtlık hâlini de be-
rel‫؟‬etli yağmur ve bolluk hâline tahvil ve tebdfl etmesini ummaktır.
Hadîs, duâ için K ı b l e ’ ye dönüldüğü zaman ridânm tahvil edi-
leceğine delâlet eder.

‫ى ذب‬: ‫ﻧﺎ'ﻟﺘﻖ ةاﻫﺎا ؛ ﻳﻊ ؛ ة 'ال‬، ‫ةاآلﺛﻴﻲ‬/ ‫ﻣﺢ‬ ١٢٦٨—‫ﺀﺗﻤﺤﺎ‬


>‫ ﺋﺪ ن ةةﻳﺎإلﺗﺶ‬- ‫ ﺋﻦ‬٠ ‫ش وثن‬
*‫ى‬

‫\أ\ل‬ ‫ ﺳﺆ ث د ﺋﺌﺜﻒ‬. ‫ﻳﺄﺗﺎﻧﺘﺴﻢ‬ . ‫ت؛ ﺻﺢ دﻧﻮت ام‬ ‫ﻟﻤﺪﻋﻢﺀ ^ ؛‬


‫مأ‬
‫ي ﺑﺌﺎ>؛‬ ‫ﺀﺗﻢ‬. ‫ﺗﺎﺛﺒﻢ;ث‬ ‫ﺋﺄﺋﻲ و' ﺋﺂاﻟﻪ' ﻧﺘﺮﺀد ر'ﺀث م ا'ه‬ . ‫دال أك‬
‫ﻣﺢ‬
■ :‫ م' ﻳﺎ آل‬.‫ﻧﺰﺋﺎآل‬.‫ﻣﺤﻴﺎآل‬:‫' ﻳﺪا ’آل‬
٠ ‘‫ذات‬
‫سﻋﻨﺎرﺗﻪ ﻣ ﺤﺼﺤﻮ رإ ﻓﻲ‬
‫ق اؤواد ؛ إ‬

TERCEMESİ

1268) Ebû Hüreyre ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n ; ^öylc demiştir :


R esûlu llah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) b ir g ü n istisk a y a çık-
tı. Bize ezan sız ve ik am etsiz o la ra k iki re k ’a t n a m a z k ıld ır d ı. S o m a
bize h u tb e okudu. E llerini k a ld ıra ra k ve y ü z ü n ü K ıble’ye d ö n d ü rerek
A llah’a d u â etti. R idâsm ı çevirdi, sağ y a n ı sol cepkeni ve sol y an ı sağ
cepkeni ü zerin e aldı.”
N o t: Bunun ‫ﺳﺲ‬ sahih ve ricâiinin sika oldukları. Zevâid’de bildiril-
miştir.

ÎZAH1
Zevâid türünden olan bu hadi« de istiska namazının iki rek’at
olduğuna, hutbenin namazdan sonra okunduğuna, kıble’ye dönüle-
rek ve ridâ tahvil edilip Allah’a duâ edilmesinin meşrûluğuna delâ-
let eder. A ynca bu namaz için ezan ve ikametin meşrû olmadığını
ifâde eder. Bu hadîs, duânın namazdan sonra yapıldığına delâlet
eder. E b û D â V û d ’ un Î b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh)’-
154 KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 39

den rivâyet ettiği 1266 nolu hadîsin benzerinde Peygamber (Salial-


lahü Aleyhi ve Sellem l’in duayı namazdan önce ettiğini ifâde ediyor.
Müellifin rivâyetindeki: ‫ﺛﻣﻳظ‬ . kelimesini ‘boyun eğerek’ diye
terceme ettim. Bu kelime‫ ؛‬yalvararak, tazarru’ ve niyazda bulunarak
anlamını da ifâde ediyor. Bu şekilde terceme edilebilir ve bu takdir-
de İ b n - i A b b â s (Badıyallâhü a n h l’ın buradaki rivâyeti de
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in duâyı namazdan önce
yaptığına delâlet eder. £1-Menhel yazarının dediği gibi, bu rivâyetler
arasında bir ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü efendimizin bâzen
böyle, bâzen öyle etmiş olması muhtemeldir. Yâhut âtıf edatı olarak
kullanılmış olan ‘Silinme’ ve ‘Fe’ harfleri tertip ve sıralamayı ifâde
etmez.
Şöyle de denilebilir: Hem namazdan önce hem namazdan son-
ra duâ edilmiş olabilir. Bâzı rivâyetler birisini diğer rivâyetler de
öbürünü ifâde etmiştir.
.‫ﻳﻰا ال‬ ‫ﺷﺘﺎﺀﺀﻗﻠﻤﺎﺀ‬
‫ ) ا ﺑﻤﺎ إ‬١٠٤(
İM — İSTİSKADAKİ DUÂ HAKKINDA
GELEN HADİSLER BÂBI

، ‫ﻣﺮم‬ ‫ ﺀ‬،‫ىرون‬
‫ﺀﻧﺎآلﻫﻤﺜﺮا‬، ‫ ﺒ ﺠ ﻨ ﻤ ﺄ ﺗ ﻮ‬١٢٦٩
‫ﺣ ﺘ‬ -

I ‫ﺣﻤﻤﻨﻤﺂ‬ ‫ﻣﺌﻤﻨﻴﺘﻨﺎﻟﻤﻢ ؛ أ ؛>؟ آ ﺗﺒﻢ ؛أ‬ ، ‫ﻇﻢ‬ ‫ﺻﻤﻤﺘﻠﻔﻰا‬


! ‫ اﻓﻲ‬3 ‫أر ﻧﻮ‬ :‫ﻗﺄت‬ ‫ ﺟﺎﺀرﺟﺖ"إل ا ي‬:‫ ﺀأت‬. ‫واﺣﺪر‬ ‫ح*ﺛﺎﻋﻦن«ﺛﻮﻟﺦ اذي‬
‫ورة ز ث ﺛﺘﺎ‬ ‫ئ‬ ‫ﻫﺄﺀﻗﺂت ا‬
< ‫ ﻣﺜﺎﻣﺤﻪ ﺗﺖ‬.‫ﻣﺞ ت‬ . ‫ﻗﻤﺤﺦﺀ‬ ‫ا‬
‫ﻣﺤﺎ‬1 ‫ ﻣﺄت>«!■وه ك‬. ‫ﺻﻮا‬
-‫ ﺣﻰأ‬١٠٣٢‫ﺋﺄ‬،‫ﻇﺖ‬. » ‫ﺀﻳﺮﺀﺛﺎؤ‬٩٤ ، ‫ﺀأﺟألﺀﺛﺮ رص‬
، ‫ﻣﺎﻳﺒﺠﺔ وا‬ ‫ﺀﺀﻗﺄﺗﻤﻢ‬ . ‫وتم‬
‫ﺛﺒﻤﺘﺘﺎ أن‬ : ‫ ﺛﻮﺗﺎﻟﻪ‬-: ‫ أ‬: ‫ ﻗﺄ ال‬، ‫إلم ﻫﺎﻟﻲ‬
. ‫ال‬ ‫ﻟﻌﺜﺘﻘﻄﺤ إل او ﻋ‬ ‫ﻫﻞ' ا‬ : ‫ﺋﺖ‬

TERCEMES İ

1269) Şürahbîl bin es-Sımt ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’den rivâyet edildiğine


göre kendisi Ka’b ( R a d t y a l l â h ü.: a n h ) ’a
40 SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE

Y â K a’b bin M ürre! R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’-


den bize h â d is riv â y e t et. Ve (yanlış sözden) sak ın , dem iş; K a’b (Ra-
d ıy allâh ü an h ) şöyle d e m iş tir : Bir adam , P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S ellem )’e g e le re k : Yâ R esûlallah! A llah T eâlâ’d a n istisk a
et. (Y ağm u r dile) dedi. B u n u n ü zerin e R esû lu ilah (S allallah ü Aley-
hi ve Sellem ) ellerin i k a ld ır a r a k :

‫ﻣﺜﺎ ﻣﺮﻳﺌﺎ ﻣﺮﻳﻌﺎ ﻃﻤﺎ ﻋﺎﺟأل ﻋﻴﺮ زاﺛﺚ ﻧﺎﺑﻤﺎ ﺋﺮﻣﺤﻨﺎ ؛‬ ‫ا ﺋﻠﻔﺰ ا ﻣﻴﺎ‬
= «A llahım‫ ؛‬Bize âk ib eti h ay ırlı, bel, um um î, âcil, geç k alm ay an ,
y a ra rlı ve z a ra rsız b ir y a ğ m u r ver.» diye d u â etti.
R âvi d em iştir k i : ikinci C u m a n am azın ı k ılm ad an ev v el bul bol
y a ğ m u rla ih y ، edildiler. R âvi d em iştir k i : S ah âb iler, (tek ra r) O’n a
gelerek (bu defa) y a ğ m u ru n fazlalığ ın d an şik ây etçi o ld u lar v e : Yâ
R esü la llah‫ ؛‬ev ler yıkıldı, d ediler. B unun ü zerin e E fe n d im iz :
«A llahım‫ ؛‬E trafım ıza (yağsın), ü zerim iz e değil» diye d u â etti.
Râvi d em iştir k i : Bu d u â ü zerin e b u lu t p a rç a la n ıp şeh rin sağ ın a ve
so lu n a çekildi.”

. ‫ﻃﺎﻧﻨﺎﻟﺘﻴﻊ‬ ‫ ﺗﺄ‬-‫ﻣﺪاآلﺧﺆص‬.‫أ‬، ‫ﺀ‬ ‫أةأما‬


‫ن أق‬ ‫ ” ﻣﺤﺎ ﻫﻤﺪ‬١٢٧٠
: ‫؛آت‬، ‫ﺀﻧﺎﻳﻰﺋﺜﺎس‬ ،‫ﺑﻤﺖ‬١٠٠‫ﺣﺜﻢ ن أﻧﻰ‬ ‫ ﺀن‬،‫ع‬، ‫ئ ة ﺑﻤﺎﻣﺤﺄةإل'ﺑﺴﻤﺂ • ئ‬

‫ ﺋﻤﻢ‬/‫ ; هؤ‬£ ‫ش'ﺢ ﺟ ﻤ ﺢ ن ﺀ ﺷ ﻮ م‬


‫ آ د ﺳ ﻮ ﺗ ﺎ ﺳ ﺄ ﻣ‬: ‫ | ﻗﻤﺢ‬1 ‫ ي‬4 ‫ﻳﻤﺢا آل‬
‫ إل ا‬.‫ﻫﻤﺎﻓﻢﺀ أ ﺋﺒﻤﻴﺔﺀ آا‬
‫ م‬، ‫ م ﻓﺪا س‬، ‫س' ا ﻟﻤﺢ‬ ‫د‬.‫ ﺑﺠﻦم ﻣﻨﺔل‬. ‫ د ال‬، ‫ﻣﺢ‬

‫ﻣﺢﺀﻣﺤﻬﻢ ﻳﻠﻢ‬
‫مة‬/ ‫ﺗﺠﻤﺪاﻣﺢم ﺗﻤﻬﻤﺪﺋﺈ ^ض‬ ‫؛‬ ‫دثهت‬
‫ﻣﺤﺄ ؛ ي‬
‫س‬ ‫ قم‬: ‫إ أ ﻣﺎ‬
. ‫ورإﻓﻲ ﻣﺤﺎت‬ ‫إﺳﻨﺎده ﻣﺢت ح‬ ‫ف اؤواﺗﺪ ؛‬

T E R C E M E S Î
1270) “ ... İbn-i Ahh&s (Radıyaüâhü anhümâ)’dan; ^byle demiştir :

Bir a ’rab î, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'e g e le r e k :.


Y â R esü lallah ‫ ؛‬S a n a öyle b ir k av m in y an ın d an geliyorum ki; ku-
ra k lık dolayısıyla ço b an ları h a y v a n g ü tm ey e g itm ez ve erk e k de-
velerindeıi h iç b irisi k u y ru ğ u n u k ald ırıp indirem ez, dedi. B unun üze-
154 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 41

rin e P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) hem en m in b ere çıka-


ra k A llah’a h am d ettik te n sonra;

‫ز ام‬ ‫ﻋﺎﺟأل ﻋﻴﺮ‬ ‫ﻣﺮﻳﻌﺎ ﻏﺬﻧﺎ‬ ‫ﻏﺴﺎﻣﻐﻴﺘﺎ ز ﻳﻐﺎ ﻃﻬﺎ‬ ‫اﻟﻠﻬﻢ اﺳﻘﻨﺎ‬
= -» A llah ’ım! Bize can k u rta ra n , âk ib eti h ay ırlı, u m um i,bol, s ır
-sıklam eden, âcil ve gecikm esiz b ir y a ğ m u r ver.» diye d u â etti. S on
-r a m in b erd en indi. E tra fta n gelen h erk es î (Bol y a ğ m u r ile) ih y â edil
”.dik, d ed i
Not : isnadının sahih ve ricâllnin sika ‫ ه‬1‫ الﺟﺮاه‬Zevâid’de bildirilmiştir.

‫ﻣﺤﻲ ‘ص‬
‫ ﻗﺬ أ‬، ‫ﺗﻲ‬ ‫ﻧﺘﻪ• ى ﺛﺎ ن • ظ‬ ‫أق‬ ‫— ﺣﻤﺤﺎ أم أ ﻛﺮ ن‬
١٢٧١
‫أ ذ ' ذ ﺋﻪ ' ﺣﺂي ﺀ دا ﻳﺖ‬
، ‫م ﺑﻤﻲ ن ﺷﻚ م ﺀنم أﻓﻰذد ر‬
‫؛؛‬. ،‫ﺋﺪﻛﺔ‬
■ ‫( آ ﻟﺘﺔ )ﻟﻎﺀﻣﺢ‬
. ‫ﻗﺎﻣﺠﺜﺎ م‬ ‫ أ ﻧﺎ آ‬: ‫أآ ﺗﻲ‬
T E R C E M E S ]

‫)ل ? ةا‬ "... Ebû Hüreyre ( Radıyallâhü ıınk)'6en\ Şöyle demiştir :


P eygam ber (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) y a ğ m u r için d u â etti.
E llerini öyle k ald ırd ı ki; Ben O nun k o ltu k a ltla rın ın beyazım gör-
düm . (V eyâ bu beyazlık gürüldü.)
Râvi M u’temiı-, b u n u n istisk a d a o ld u ğ u n u sanırım , d em iştir.”

•‫؛‬/‫؛؛‬ ‫ م ﺀت‬، ‫ ﺀت؛ل‬.‫ﻫﻢﺀﻧﺎأ‬


•^ ١‫ﻫﻢ‬.‫ أ‬،‫ﻣﺤﺎﺑﻤﺘﺪ ن اآلذﻧﺪ•ت‬ ١٢٧٢

. ‫ﺛﻮرإاﻧﻲ‬.‫ ^^ زأﺗﺂأ؛ظررإودﺟﻪت‬١‫ﻓﻮ*ت‬ : ‫ ﻧﺎﺀإل مأ؛ﺗﻲ ؛ﺀأت‬١٠‫م‬
‫اث؟ر‬
: d j * ‫; ا'ﻟﺘﻴﺔؤ • ﺛﺂذ*ﺣﻢ‬ ‫ا'ﻣﺢا • ﻧب ﺄم ر ﺗ ﻨ ﻰ‬
‫ﻣﺪ ؛ ر‬
‫ت‬
‫ﺛﻨﺜﺄ^آل ﻧﺎﻳﻲ‬ > ‫ى؛اأ ﺗﺎ‬
‫أﺀأت‬ ‫دأﺗﺺ‬
. ‫اﺑﻲ‬، ‫ﻧﻨﺰﻳﺜﺄﻣﻲ‬
T E R C E M E S İ
!272) "... (Abdullah) ‫ااراأ‬-‫ل‬ Ömer (Rachyallâhü anhümâ)'dan: Şöyle de-
miştir :
42 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

R esûlu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) M edine'de m in b er üze-


rin d e y a ğ m u r d u âsım o k u rk en ve h en ü z m in b erd en in m ed en Medi-
n e ’deki b ü tü n o lu k lar g iirü l g ü rü l a k a rk e n ben m ü b â re k y ü zü n e ba-
k a b a k a şâ irin ‫ﺑﻮﺟﻬﻪ إلل' ا ﻳﺜﺎﻧﻰ ﺻﻦ ﻟال زس؛‬ ‫ﺗﻤﺲ اﻟﻤﺎم‬ ‫ﺑﺠﺺ‬ ‫■ وا‬

sözünü d e fâ la rc a h atırlam ışım d ır.
Bu söz Ebû T âlib’e â ittir.”

Î Z A H I

K a ’ b (R ad ıy allâh ü an h ) 'm h ad îsin in b en zerin i B u h â r î


ve E b û D â v û d , E n e s (R adıyallâhü a n h )'d e n riv ây e i et-
inişlerdir. B u h â r i ve E b û D â v û d ’ u n riv ây e tin e g ö r e :
“R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ir C u m a g ü n ü m in-
b e r ü zerin d e h u tb e ok u rk en , b ir ad am a y a k ta d ik ile re k :
Yâ R esûlallah! H ay v an la r h elâk oldu. A llah ’a d u â et. Bize yağ-
١
١١٢versin,
٧ dedi. B unun ü zerin e efendim iz ellerin i k a ld ıra ra k yağ-
١١ ١٧٢için d u â etti. H av a o e sn â d a ta m a m e n açıktı. Â niden b ir rü z g â r
esti ve b u lu t gö rü ld ü . B iraz so n ra to p la n a n b u lu tta n b a rd a k ta n bo-
şa n ırc a sın a bol bol y a ğ m u r y ağ m ay a başladı. Bir h a f ta y a ğ m u r ke-
silm edi. E rtesi C u m a n am a z ın d a yine Efendim iz h u tb e o k u m ak için
a y a ğ a kalk ın ca, b ir ad am a y a ğ a k a lk a ra k ‫ ؛‬Y â R esû lallah ev ler yı-
kıldı. Y ağ m u ru n kesilm esi için A llah ’a d u â et, dedi. R esû lu llah (Sal-
la lla h ü Aleyhi ve Sellem ) teb essü m e ttik te n s o n r a :
«E trafım ıza (yağsın), ü zerim iz e değil.» b u y u rd u . B u lu ta bak-
tim . M edîne şeh rin în e tra fın d a h a lk a h âlin e geldi.’
‫ ه‬riv ây etlerd e P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in yap-
tığı d u â n ın m etni, b u ra d a olduğu gibi zikredilm em i‫ ؟‬tir. B u h â r i ’ -
nin riv ây etin d e P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in;
‫ﺣﻘﻨﺎ‬
‫ﻟﻠﻬﻤﺄ ا‬
‫ﺣﻘﻨﺎ آ‬
‫ﻟﻠﻴﺰ ا‬ ‫ﻟﻠﻬﻢ؛ ا‬
‫ﺣﻘﻨﺎ آ‬ ‫أ‬ = «A llah’ım bize y a ğ m u r ver, Al-
la h ’ım bize y a ğ m u r ver, A llah ’ım bize y a ğ m u r ver.» diye d u â ettiğ i
ifâde edilm iş ve y a ğ m u ru n kesilm esi için y ap tığ ı duâ, b u r a d a k i n i n
aynisidir.
! ^ ٠-، A b b â s ( R a d ı^ llâ h ü ‫’ ) س‬ın h adîsi zevâid tü rü n -
dendir. Bu h a d îstek i d u â n ın b en zer in i E b û D â v û d , H â k i m
ve B e y h a k i , C â b i r b i n A b d i l l a h (R ad ıy allâh ü a n h ) ’-
den riv ây e t etm işlerdir.
154 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ 43

Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’in hadîsinin benzerini


B u h â r î , M ü s l i m ve E b ü D â v û d , E n e s (Radıyal-
lâhü anh )’den rivâyet etmişlerdir.
A b d u i l a h bin Ömer (Radıyallâhü anh)’in hadîsini
B u h â r î de rivâyet etmiştir.
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh) ve i b n - i Ö m e r
(Radıyallâhü anh)’in hadîsleri, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’în yağmur talebi için minber üzerinde duâ ettiğine delâlet edi-
yerlar. B u h â r î ve E b ü D a v u d ’ un E n e s (Radıyallâ-
hü anh) ’den rivâyet ettikleri hadîs ise Cuma hutbesinde yağmur duâ-
sının meşrüluğuna delâlet eder.
E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’in hadîsi de yağmur için
duâ ederken Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in ellerini kol-
tuk altlarının beyazı görülünceye kadar kaldırdığına delildir.
Bu bâbtaki hadîsler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
duâsmın derhal kabul olunduğunu ifâde ediyorlar.
Yağmur talebi için istiskanın bir kaç türlü olabildiği, bu konu-
da rivâyet olunan hadîslerden anlaşılıyor. El-Menhel yazarı, bu çe-
şitleri şöyle sıralıyor:
Istîskanın en azı yağmur için duâ etmektir. Ortancası farz na-
mazların arkasında yağmur için duâ etmektir. En mı'îkemmeli, is-
tiska niyetiyle iki rek’at namaz kılmak, iki hutbe okumak ve duâ et-
mektir. Hutbeler naıhazdan önce veyâ sonra olabilir. Çünkü her iki
şeklin meşrüluğuna delâlet eden sahîh rivâyetler mevcuttur. M â -
I i k î l e r , S â f i î l e r , H a n b e l î l e r ve âlimlerin cumhû-
ru önce namaz, sonra hutbe o k u m a y ı tercih etmiştir.
B u h â r î ve E b ü D â V û d ’ un E n e s (Radıyallâhü
anh)’den rivâyet ettiklerine göre Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) yağmur duâsında ellerini kaldırırken avuçlarının içini yere
döndürmüştür. Bunun hikmeti, kuraklık ve sıkıntının bol yağmur ve
genişliğe çevrilmesidir.
î b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh)’in hadisinde anılan E b û
T â 1 i b ’ in beyti, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hak-
kında söylediği ‫ﻫال‬beyitlik bir medhiyyedendir. K a s t a l â n i ’ nin
B e y h a k î ’ den naklen beyânına gör‫ ؛‬B e y h a k î , E n e s
(Radıyallâhü anh)’in şöyle dediğini rivâyet etm iştir:
44 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

“Bir a’rabi. Peygamber (Sallallahü Aleyhime Sellem) ,e gelerek ‫؛‬


Yâ Resûlallah! Allah’a yemin ederim ki bizim ne inildiyebilecek bir
devemiz kaldı, ne de bağırabilecek çocuğumuz, dedi. Bunun üzerine
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kalkıp ridâsını sürükliye
sürükliye minbere çıktı ve Allah’tan yardım diledi... (bol bol yağmur
gelmeye başlayınca) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«£ğer Ebü Tâlib hayatta olsaydı ،;٠١٢ sevinirdi. Onun şiirini kim
okuyabilir?» buyurdu. ‫ف‬
‫ﻋﺎاااال‬
üzerine Ali (Radıyallâhü anh) ayağa
kalkıp:
Yâ Resûlallah! Bana âyle geliyor ki Sen onun şu sözünü kaste-
diyorsun, dedi ve mezkûr beyti arkasındaki üç beyitle birlikte söy-
ledi.”
. Bu beyit E b ü T â l i b tarafından Peygamberimiz üzerinde
medhiye olarak yazılmış çok değerli bir kasidedendir. Ebû Tâlib bu
kasideyi M e k k e müşriklerinin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’e amansız husûmet besledikleri ve inanan bir avuç müslü-
manı Onun çevresinden uzaklaştırmak için insanlık dışı hareketleri
revâ gördükleri günlerde kaleme almıştır. Bu beytin mânâsı şöyledir:
O efendi beyazdır. Mübârek yüzü suyu hürmetine yağmur dilenir.
Yetimlere yardımcı ve sığınaktır. Fakir dul kadınlar için güven kay-
nağıdır.’
§öyle bir soru hatıra i l e b i l i r : £ b ü T â l i b , Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in istiskaya çıktığı zamana yetişme-
inişken Onun mübârek yüzü suyu hürmetine yağmur dileneceğini
nereden bilmişti? Bilindiği gibi istiska, hicretten sonra meşrü kılın-
mıştır. E b û T â l i b ise hicretten önce M e k k e ' d e ölmüş-
tür. Bu sorunun cevâbı şöyledir : İ b n - i A s â k i r ' i n c e 1 h e -
m e b i n A - r f a t a ’ dan tahriç ettiğine göre € e l h e m e
şöyle söylemiştir :
Mekke halkı kuraklık ve sıkıntı çektiği esnâda ben Mekke’ye
vardım. Kureyş, Ebû Tâlib’e baş vurarak :
Yâ Ebâ Tâlib! Mekke çok kuru kaldı. Çoluk çocuklar perişan
vaziyette. Gel de yağmur duasında bulun, dediler. Ebû Tâlib yağ-
mur duâsına çıktı. Beraberinde güneş gibi nurlu, gencecik bir oğ-
lan çocuğu vardı. (Peygamber Efendimizi kastediyor.) Bu nurlu ÇO-
cuğun çevresinde bir kaç çocuk daha vardı. Ebû Tâlib bu çocuğun
kolundan tutup Kâ’be’nin yanma vardı ve Onun sırtını Kâ’be’ye da-
yadı. Çocuk duâ etmeye başladı, o esnada hava tamamen açık idi.
‫ﻣﻮا‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 45

B irden b ire ş u ra d a b u ra d a b u lu tla r görülm eye b aşlad ı ve sırsık lam


edici y a ğ m u r yağdı. M ekke d ereleri s u la rla ta ştı. Ebû Tâlib, b u n u n
h a k k ın d a m e zk û r beyti söyledi.
İbn-i Ö m e r (R adıyallâhü a n h l bu h ad iste d iy o r k i : ?ey-
g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem l M e d i n e ’ de m in b er üze-
rin d e y a ğ m u r d u âsın ı edip h en ü z m in b erd en in m ed en b ü tü n oluk-
la r y a ğ m u rla dolup ta şa rk e n d e fa la rc a şâirin bu beytini y âd ede d ur-
dum .

‫ ) اب ﻣﺎ إ ﺀ قﺻالة ا ﻟﻤﺪن‬١٠٠)
155 — İKİ BAYRAM NAMAZI HAKKINDA
GELEN (HADÎSLERİ BÂBI

‫؛؛‬ ‫ﻋﻦ ﺋﺚ‬، ‫ءن ورب‬ ‫ ^• أ ﺛﺂ 'أ * ﺛﺈ ؛اث‬٠٠١١‫ﺣﻤﺤﺎﻣﺪ ن‬ ١٢٧٣


>-‫^ أثع ﺀ ود ﻇﺘﻲ‬ ‫ﻣﺤﺘﺎﺑﻢﺀ م; ﺿﺖ = أ ﺗﺒﻢﺀ ر ﻧﺮ لﺀاف‬ ‫؛‬ ‫ه‬


. ‫ ؤوﻋﻈﻴﻦ وأر ﻏﻦ ا ﻟﺜﻦ؛ ة‬yL'jTü ‫أ"آﻣﻦ‬ ‫ﺛﻌﺎﻟﺴﺎ‬
>. . ‫ ﻣﺮأىأ'ه أ‬،‫؛ ﺣﻄﺐ‬
. /‫ﻳﻤﺆاش‬-‫اظ‬/‫رأة;م ﻣﺎﻓﻲ^ ﻳﺺ‬
‫ﺑﻢ\ل‬ . ‫ ﻣﺬﻣﻤﻨﺎ‬.‫دش ﻳﺖ‬
<‫ز ﻳﻞد‬
T E R C E M E S İ
1‫د? ة‬ ) "...
‫ ) ﺳﺎ الا<ﺀ الا‬bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)\[sa\ Şöyle ‫ﺀاﺀ‬-
miştir :

Ben şa h a d e t ederim ki R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem)


b ay ram n am azın ı h u tb e d en önce kıldırdı. S o n ra h u tb e okudu. S o n ra
(hutbede) sesini k a d ın la ra d u y u ram a d ığ ın ı bildiğinden o n la ra yakın
b ir yere gidip o n la ra v aaz ve n a s ih a t etti, s a d a k a v erm elerin i em-
retti. Bilâl (R adıyallâhü an h ) d a (sad ak a için elbisesinin eteğini! el
leri ile şöyle tu tu p açtı. A rtık h e r k ad ın küpesini, y ü zü ğ ü n ü ve neyi
v a rs a (Bilâl'ın eteğine) a tm a y a başladı."

M ü s l i m ve E b ü D â v ü d d ^ u n u n benzerini riv ây et
etm işlerdir. A yrıca B u h â r i , M ü s l i m , Ebû D â v û d
ve N e s â i b u n u n benzerini C â b i r b i n A b d i l l a h (Ra-
d ıy allâh ü a n h )'d a n riv ây e t etm işlerdir. C â b i r (R adıyallâhü
a n h )'in riv ây eti m eâlen şö y led ir:
46 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

"Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Ramazan bayramı


günü önee bayram namazını kıldırdı. Sonra cemâata hutbe okudu.
Allah'ın Peygamberi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hutbeyi bitirin-
ce yerinden ayrıldı ve kadınların ‫ ﻫﻬﺎ ا)اﻫﺂل‬vardı. Efendimiz Bilâl'ın
koluna dayanarak, Bilâl da eteğini (sadaka için) açmış olduğu hal-
de, efendimiz kadınlara vaaz buyurdu. Kadınlar da Bilâl'ın açtığı
elbisenin içine sadaka atarlardı. Râvi demiştir ki artık kadın yüzü-
ğünü atıyor ve tüm kadınlar bir şeyler atıyorlar da, atıyorlardı.”
îbn-i Ab b â s (Radıyallâhü anh) ve C â b i r (Radıyal-
lâhü anh)'den yapılan bâzı rivâyetlerde, “Fıtır günü” yâni Ramazan
bayramı günü kaydı mevcuttur. Bayram namazının hutbeden önce
kılınmasına dâir bâzı hadîslerde bu kayıt yoktur. Bu bâbta rivâyet
edilen diğer hadîslerde böyle bir kayıt yoktur.
Bu konuda rivâyet edilen hadisler bayram namazının hutbeden
önce kılınmasına delâlet ederler.
K â d ı l y â z : Bütün âlimler ve tüm fetvâ imamları bu hu-
sûsta müttefiktirler. Aralarında her hangi bir ihtilâf yoktur. Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ,in tatbikatı ve ondan sonra H u -
l e f â - i R â ş i d î n ’ in uygulaması böyledir, demiştir.
١
E - 1 r a k i d a : Bayram namazının hutbeden önce kılınma-
sı tüm âlimlerin kavlidir, demiştir.
Namazdan önce hutbe okunduğu takdirde, ‫و‬
â f' i i ve H a n -
b e l i mezheblerine göre okunan hutbe muteber sayılmaz, namaz-
dan sonra tekrar okunması sünnettir. H a n e f î mezhebine göre
mekrûh olmakla beraber muteberdir. M â l i k i mezhebine göre
muteberdir. Namazdan sonra tekrar okunması sünnettir.
Hadîs, kadınların bayram namazına gitmelerinin meşrüluğuna
ve kadın cemâatin erkek cemâattan tamamen ayrı oturmalarının
gerekliliğine delâlet eder. Çünkü kadın cemâat, Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhiye Sellem )’den uzak oturduklarından dolayı hutbeyi işi-
' için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hutbeden
sonra onların yakınına gitmiş ve onlara nasihatte bulunarak sada-
ka vermelerini bmretmiştir.
Kadınların verdiği sadakanın tıtır sadakası olmayıp normal bir
bağış olduğu M ü s 1 i m ’ in i b n - i c ü r ey c tariki ile A l â ’ -
dan olan bir rivâyetinden araşılıyor. Şöyle ki i b n - i C ü r e y c :
Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in emrettiği sa-
daka fıtır sadakası mı? diye Atâ’ya sordum. Atâ ‫ ؛‬Hayır. ‫ه‬ gün için
kadınların yapacağı bir teberru, diye cevap verdi.” demiştir.
KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

Bi l âl (R adıyallâhü ‫ راﻛﻪ‬k a d ın la rın y a p tık la rı b ağ ışları tes-


lim alm ış, so n ra P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u n u fa-
k irlere dağ ıtm ıştır. N itekim E b ü D â v û d ’ u n İ b n - i A b -
b a s (R adıyallâhü a n h ) ’d a n olan b ir riv ây etin d e :
‫ﻗﻔﺜﻨﻦ ﻋﻠﻢﻣﻬﺮاك ا ﻟﻤﺤﻖ‬ “S o n ra P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
Sellem) k a d ın la rın y a p tık la rı b ağ ışları m ü slü m a n la rın fa k irlerin e
tak sim etti.” denilir.
H adiste geçen “H u rs” veyâ “H ırs” kelim esi k u la ğ a ta k ıla n hal-
k a biçim inde altın veyâ g ü m ü şte n m âm u l küpedir.
Hadis, kadının, k o casın d an izin alm a d a n ken d i m a lın d an s a d a k a
çık arm asın ın m e şrü lu ğ u n a d elâlet eder.
İbn-i A b b â s (R a d ıy a l^ h ü a n h t ’ın b u ra d a : “Ben şeh âd et
ed e rim ...” sözünden m aksadı. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in böyle y ap tığ m ı gözleri ile gö rü p b u n u b izzat m ü şâh ed e et-
tiğini ve kesin bilgiye d ay alı h a b e r verdiğini ifâde etm ek tir. Y oksa
h e r h an g i b ir k o n u lehinde veyâ aley h in d e şâh itlik etm ek m ân âsı
k astedilm em iştir.

،‫ﺗﺠﺮﻏﻢ‬ ‫ ﺀن ا‬، ‫ﻫﻤﺄﻛﺮ ن■ﺀأآلد ادأ ﻣﺊ • ﺛﻨﺎﻣﺤﻲ ن‬.‫— ﺻﻤﺤﺜﺎأ‬١٢٧٤


‫ﺀﻏﻢ ؛ا ﻣﺤﺒﺄﻣﺢ‬ . ‫أ ذا ي‬ ‫ ﻣﺖ؛اﻳﻰﺀﺑﻤﻰ؛‬، ‫ ﺀﻧﻤالدس‬،‫ﺷﻤﺤﻨﺌﻢ‬
. ‫آدا ﻧﺆ ال ل؛ﻗﺂﺗﺔ‬
? E R C E . ^ E S İ

J274) "... (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle de-


miştir :
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), b ay ram g ü n ü b ay ram
n am azın ı ezansız ve ik am etsiz o la ra k k ıldırdı.”

İZAHI
E bû D â v û d d a b u n u riv â y e t etm iştir. O rad ak i riv ây e tte
Ebû B e k i r (R adıyallâhü a n h ) ’ın d a b ay ram n am azın ı ezansız
ve ikâm etsiz kıldırdığı b elirtilm iştir. A yrıca Ö m e r (R adıyallâ-
h ü an h ) veyâ O s m a n (R adıyallâhü a n h ) ’m böyle yap tığ ı rivâ-
yet o lu n m u ştu r. A ncak râv i Y a h y â e l - K a t t a n , ‫آ^او ه‬ ‫ل’؛؛‬
mi, O s m a n ’ m mı? zikredildiği h u sü su n d a tereddüt, etm iştir.
48 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Müsl i m, -Tirmizi, Ebü □ â v ü d ve b aşk ala rın ın


riv â y e t ettik leri C â b i r b i n S e m û r e (R ad ıy allâh ü a n h ) ’ın
had îsin d e de P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in ezansız
ve ikam etsiz b ay ram n am azın ı k ıld ırd ığ ın a c â b i r ’ in d e falarca
şâ h it olduğu ifâd e edilm iştir.
Tüm âlim ler, bu h ad îsleri ve b en zerlerin i delil g ü stererek bay-
ra m n a m azın d a ezan ve ik am etin m eşrû o lm ad ığ ın a hü k m etm işler-

،‫ ﺀﻧﺎآلﻫﻤﺶ>ﻋﻦ آلﺛﺎﺛآلﻧﺮﺟﺎﺀإ‬، ‫ه‬.‫ﺗﺎ دم‬ ‫ﻣﺢ‬.‫ز ﺛﺴﻢ• ى أ‬.‫ﺻﺒﺠﻨﺎأ‬ -١٢٧٥

• ‫ﻳﻰﻧﻲ‬ .‫ﺳﻤﺄ‬ ، ‫ ﺀﻧﻤﺘﻘﻨﺜﺒﻢ‬،‫ﺳﻨﻤﻠﻢﺀ‬ ‫أﻫﻤﻴﻲ• دﺀىو‬،‫م‬، ‫ﻋﺬأﻳﻲ‬


:‫ ﻣﺪ ام ر ﺟﻠﻬﺄد‬. ‫آلؤ‬
‫ ﻣﺪأإإﻧﺊﺀأ؛ي ﻣﺪا؛ﻋﺜ‬. ‫ل‬،‫ﻟﻤﻢ‬
‫ أ ﻣﺞﻣﺪوان اﻳﺘﻲ_وما‬: ‫ﻧﺄت‬
‫ أ ﺛﻴﺈﻧﺌﺬة‬3‫وت‬. ‫رب‬
.‫ﻣﺤﺞح‬ *‫ﺮﺟﺖ اﻳﻨﺒﺮة!ﻣﻌﺪث أ‬

‫ ﺳﻤﺘﺬ‬. ‫ﻗﺶ آ ﻗﻲ‬ ‫ﺳﺪ‬١^ ٠‫ أﺛﺎ‬:‫ ﺛﺄ دأو ﺳﻤﺪ‬. ‫ﻣﺪاﻟﻪ؛آلؤ ؤإ* م ﺳﻤﺈﺳﺪأﻣﺘﻴﺎ‬
.‫ﻣﺌﻤﺤﻤﻢتﻳﻢ‬ ‫ﻣﻈﺎخ أذ ﺑﺞممؤد‬ ‫ ﻏﺔﻣﺸﻨﺄىﺀاذآ‬.‫ﺗﻨﻮﺗﺎﺗﻲ‬
‫ء‬. ‫ اإلﺀﺀآن‬، ‫ﺿﻤﻦ‬
‫وذوق أ‬. ‫ﺑﻤﺶ‬ *، ^ ٩ ‫ؤن إ*ﻧﻘطﻊﻫﺎﺳﺎإهم •؛ن أ*ﻣطﻊ ؛‬
T E R C E M E S Î

1275) " ... Ebû ‫أذﻣﺢ‬،‫) ا‬-‫ ؛‬Hudrî) (Rudiyaltâhü anh ) ’de n; §‫؛‬iyk demiştir :
(M edine vâlisi) M ervân (1‫ ل^ه‬b ay ram g ü n ü m in b eri (m usallaya)
ç ık a rta ra k b ay ram n am azın d a n önce (m in b er üzerinde) h u tb e oku-
m a y a başladı. Eir ad am a y a ğ a k a lk a ra k :
Yâ M ervânî Sen sü n n ete m u h â iefet ettin. B ayram g ü n ü m inberi
(m escidden m u sallay a) çık arttın . H albuki m in b er çıkarılm azdı. Na-
m azd an önce h u tb ey e b aşlad ın . H albuki h u tb e (n am azd an ) önce
okunm azdı, dedi. Ebü S aîd(-i H udri) (R ad ıy allâh ü an h ) :
Bu ad am k endisine d ü şen görevi ifâ etti, (çünkü) ben Resülul-
lah (S allallahü Aleyhi ve S ellem )’d en işittim buyurdu k i ;

،142) Emev) halîfelerinden olan Mervân bin e‫؛‬-Hakem, halîfe Abdülmelik’in


babasıdır. Muâviye (R.A.) halîfe iken Mervân’ı Medine Vâliliğine atamıştı. Msrvan
h. 84 yılının sonlarına doğru halîfe olmuş ve 65 yıl‫؛‬nda vefât etmiştir. (Tuhfe :
c. 1, Sah. 275)
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 49

«Kim bir münkeri görüp onu elile değiştirmeye muktedir ise, eli-
‫إ اه‬
le değiştirsin. Eğer buna güeü yetmezse dili ile değiştirsin. 1 ile de-
ğiştiremezse kalbi ile değiştirsin. Kalb ile değiştirmek İman ‫؛‬meyve-
sin) in en zayıfıdır.»”

İZAHI
Ahmed, Müslim,, Ebû Dâvûd ve Beyhakl
de bunu rivâyet etmişlerdir.
167. bâbta gelecek olan 1313 nolu hadîsin izahında belirteceğim
gibi hava yağışlı olmadığı zaman Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ve -‫؛‬ ‫ة؛ﻗﺎﻫال‬ R â ş i d i n bayram namazını müsâit
bir meydanda kıldırırlardı ve 158. bâbta açıklanacağı üzere Peygam-
ber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) bayram hutbesini minber üzerinde
okumazdı. M e d i n e vâlisi M e r v â n bayram hutbesi için
mesciddeki minberi, bayram namazının kılınacağı meydana çıkart-
tırmış ve bayram hutbesini okumak için minbere çıkmış. Bir de hut-
beyi namazdan önce okumaya başlamış, bunun üzerine cemâattan
bir zât vâlinin bu hareketine karşı çıkarak iki noktada sünnete mu-
hâlefet ettiğini cemâatin huzûrunda söylemiştir. Burada ‘Sünnet'ten
maksat, Resûlullah (Sallallahü Aleyhive Sellem )’dan> sâbit olan yol-
dur.
El-Menhel yazarının nakline göre vâliye itiraz eden zâtın imâ-
re b i n R u a y b a olduğu söylenmiştir.
Hadîsin zâhirine göre bayram hutbesini namazdan önce okuyan
ilk şahıs M e r v a n ’ dır. Bâzılan ‫ه‬ s m a n (Radıyallâhü anh) 'ın
da böyle yaptığını söylemiş ise de e l - A y n i.'nin dediği gibi bu
rivâyet subût bulmamıştır. Bâzılan da bunu ilk yapanın M u â V i
y e (Radıyallâhü anh) olduğunu söylemiştir. Ş â f i i ’ nin rivâ-
yetine göre A b d u l l a h b i n Y e z i d e 1 - H 1 t m I :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekir, Ömer ve
Dsman (Radıyallâhü anhüm) önce bayram ‫ا «ﺳﺎا‬
ondan sonra hutbe okurlardı. Muâviye (Radıyallâhü anh) iş başına
geçince hutbeyi ‫ءااة‬
aldı, demiştir.
E b û S a i d (Radıyallâhü anh) : “Bu adam kendisine düşen
görevi yaptı.” demekle vâliye itiraz eden zâtın, mükellef bulunduğu
marufû emretmek ve münkeri nehiy etmek vecîbesini yerine getir-
diğini ifâde etmiştir.
Sünen-i îbn-i Mâce — c . : 4-F. :4
so SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

“Münker" Şer’an kötü sayılan şeydir. Peygamber (Sallallahü


Aleyhi ve Sellem )’den sâbit olan yola aykın düşen her fiil, hareket
ve söz münkerinin kapsamma girer. Söyle bir münkere karşı çık-
maya da “inkâr” denir.
K â d ı I y â z : Cemâatin huzûrunda adamın valiye itiraz et-
mesi ve • £ b û S a i d ’ in vâlinin hareketini münker sayması, hut-
benin namazdan sonraya bırakılmasının Sünnet-i seniyye’ye ve H u -
l e f â - i R â ş i d i n ’ in tatbikatına uygunluğuna delâlet eder, de-
miştir.
Münker bir şeyi değiştirmeye âit hadîsteki emir âlimlerin icmâı
٦ile vâciblik içindir. Bu vücüp farz-1 kifâye nevindendir.Yâni bu ğö-
revi bâzı kimseler ifa ettiği takdirde diğerlerinden sorumluluk kal-
kar. Hiç kimse yapmazsa toplumun tümü sorumluluk altında kalır.
Namaz, oruç, zekât gibi farziyeti herkesçe bilinen mârufu em-
retmek ve içki, kumar, zinâ gibi haramlığı herkesçe mâlum olan mün-
keri değiştirmek hizmeti yalnız din âlimlerine münhasır değildir. Bü-
' tün müslümanlar bu konuda sorumluluk taşır. Fakat farziyeti veyâ
yasaklığı yalnız din âlimlerince bilinebilen ince meselelerde mârufu
emretmek ve münkeri değiştirmek görevi ilim ehline âittir. Avâm ta-
bakası bundan sorumlu değildir.
Bir münkeri elile değiştirmeye muktedir olmayan, meselâ‫ ؛‬ehle
müdâhale etmesi hâlinde daha büyük bir fitnenin doğmasından kor-
kan kimse, diliyle değiştirsin. Şâyet diliyle karşı çıkmak ve ikazda
' • daha fenâ bir duruma sebebiyet verecekse, artık kalble
• Yâni kalben o münkerden nefret etsin ve giderilmesi için
Allah’a duâ etsin.

Hadîsin ‫؛‬ ‫_االﻳن‬.‫^ ﻧذﻟك أﺻذي‬cümlesinin zahir mânâsı‫“ ؛‬Münker-

den kalben nefret etmekle yetinmek îmanın en zayıf mertebesidir.”


Bu mânâ kastedilmemiştir. Çünkü; ehle ve dilile münkeri değiş-
tirmeye muktedir olmayan bir kimse yalnız kalben nefret etmekle
mükelleftir. Gücünün yetmediği bir şeyle mükellef değildir. Dolayı-
sıyla bundan dolayı îmanı en zayıf mertebeye düşmüş, denmez.
Mezkûr cümle muhtelif şekillerde yorumlanmıştır.

S i n d i ’ nin beyânına göre‫ ؛‬bâzı âlimler, cümledeki ‘İman’


kelimesini ‘Amel’ mânâsına yorumlamıştır. Yâni münkerden yalnız
kalben nefret duymak münkerle mücâdele etmek bakımından en za-
ytf olan ameldir.
KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 51

B âzılan d a : ‘M ü n k erd en k alb en n e fre t etm ek İm an m eziyetleri-


n in en zayıfıdır.’ diye y o ru m y ap m ışlard ır.
El-M enhel y a z a rı d a : M ü n k erd en k alb en n e fre t d u y m a k îm an
m eyvesi b ak ım ın d an d iğ erlerin d en zayıftır, diye y o ru m y ap m ıştır.
M ü n k eri el ile d eğ iştirm ek ‫ ا ﻟﻬﻬﺎ اأ‬en k u v v etli m eyvesidir. ‫اله‬
‫ وال‬d e ğ iş tir m e k ‫ ﻫﻠﻬﻬﺎاأل‬m u ted il b ir sem eresidir. K alben n e fre t etm ek
ise en k ü çü k v e az b ir sem eredir.
K â d ı I y â z ‫ ؛‬Hadis, m ü n k e rin d eğiştirilm esi keyfiyeti için
b ir e s a s t ı r . A rtık m ü n k e ri değ iştirm ey e ç alışan m ü ’m in elin d en ‫ وج‬-
len h e r çarey e b aş v u rm a k d u ru m u n d a d ır. M ü n k eri elile - - - - -
k u m ar, saz, eaz âletle rin i k ırm ak , içkileri dökm ek, gaspedilm iş olan
m a lları g asp ed en lerd en ta h sil etm ek vey â b u n la rın ifâsı için em ir
ve tâ lim a t verm ekle g erçekleşir. E ğer böyle y a p m a k ta n d a h a bü-
yük b ir fitn e n in d o ğ acağ ın d an k o rk a rsa m ü ’m‫؛‬n, o m ü n k e ri dili ile
değiştirsin. Bu d a n a s ih a t etm ek, g erek tiğ in d e te h d it etm ek, k o rk u t-
m a k ve h a y ra d â v e t etm ek le h âsıl olur. M ü n k eri sözle *
nin d a h a b ü y ü k b ir fitn ey e sebebiyet vereceğ in d en k o rk a n kişi ar-
tok k alb en n e fre t etm ek le y etin ir. H ad îsten k asted ilen m â n â b u d u r.
B âzılan, ş a rtla r ne o lu rsa olsun m ü n k e ri d eğ iştirm ek g erek ir. Bu
u ğ u rd a ölm ek ve b ü y ü k z a ra rla rı göze a lm a k gerek ir, d em işler ise
ie bu g örü ş h ad îsten k asted ilen m â n â y a ayk ırıd ır, dem iştir.

،‫ م*آغ‬، ‫ﺋﺴﺪ ؛مﻧﻲﻫﻤﺮ‬ ‫ﻫﻢ د ﺗﺚ• ظ‬.‫— ح؛الﻣﻨﺎﺣﺆ*رم نﻣﺤﻢ• ظ أ‬


١٢٧٦
•‫ﺑﺘﺪﻣﺪأ ﻣﻠﺘﻪ‬ ‫ إﻃﻮن ا‬، ‫ رأم‬، ‫م*أو ﻣﺮ‬ ، ‫إﺋﺊ‬ :‫ﻋﻦون ﻛﺮ ؛ﻧﺄت‬
‫ﻣﻪ‬.‫ﺳﻤﺪ • وأ‬ ‫ارمﺀن‬ ‫ﻟﺼﻒ ﻋﺒﺪ‬ ‫ﻣﻨﻌﺒﻒ‬
• ‫ ﻛﺎ ر إ ﺳ ﻨﺎ ده‬٧٢‫ ﺳﻌﺪ‬٧٢ ‫ارم‬ ‫ﻓﻰ اؤوا ﺛﺪ ؛ ﺣﺪﻳﺚ ﻋﺒﺪ‬

. ‫ال ﻳﺮ ف ه‬
^ E B ^ E M E B İ
1276) “... Abdullah bin Ömer ( R a d t y a l l â h üŞöyle demiştir:
a n h ü m â y A a n ■,

P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), O n d an so n ra E bü Be-


k ir ve o n d an s o n ra Ö m er (R ad ıy allâh ü an h ü m â) b a y ra m n am azın ı
h u tb e d en önce k ıld ın rla rd ı.”

İZAH!

E b ü D .â v û d ’ d a n b a şk a K ütüb-i S itte’n in d iğ e r y a z a rla rı


b u n u riv â y e t etm işlerd ir. Bu d a b a y ra m n am azın ın h u tb e d en önce
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

kılınm asının m eşrü lu ğ u n a d elâlet eder. T i r m i z ‫ ؛‬bu hadisi ri-


vâyet ettik te n s o n r a : S ah âb ilerin ve o n la rd a n so n ra gelen âlim lerin
am eli böyledir. H er iki b ay ram d a önce n am az kılınır. S o n ra h u tb e
okunur. H utbeyi n a m a z d a n önce o k u y an ilk şah sın M e r v â n
b i n e l - H a k e m olduğu söylenir, dem iştir.

‫ال اﻟﻤﺪن‬ ‫ﻣ‬ ‫ق‬ ‫ ذ م دك؛رم اإلﻣﺎ‬٠١٣ ‫اب ﻣﺎ‬ ) ١٠٦(

‫ووا‬ İKİ BAYRAM NAMAZINDA İMAMIN —


KAÇ TEKBİR ALACAĞI HUSÜSUNDA
ÇELEN HADÎSLER BÂBI

، ‫ﻟﺮﺗﻤﺘﻦ ن ﺗﻢ ق م ار ن ﺗﻢ‬
\ ‫ظ ﺋﺪ‬ .P ‫ن‬ ‫ح) ﻋﺜﺎ م‬ — ١٢٧٧
‫ ﺣﻦ‬. ‫ﻋﻦ ﺟﺪه؛ أأ ﺗﻨﻮﺗﺎﻧﻲ‬، ‫ ﺀﻧﺄ؛ﻳﻪ‬،‫اﺳﺆ§ق• ﺣﺪﺛﻴﻰأﻣﻴﻰ‬
■ ‫ﺗﺮدن وﻧﻮل‬
• ‫ اأﻗﻨﺎ*ق‬، ‫ ؤق ااآلﺧﺮة خ* ﺳﺎﻣﻢ‬. ‫ نﺀآب*ل اأؤﻧﺎ؛ؤ‬،_‫ق اآلول‬ ) ‫^ﺛﺮ ق‬-‫؛‬.

T E R L E M E S İ

‫ةا‬ 77( "...


‫ﻫﺎ‬،،‫ اااا'اخ‬1‫ ﺋﺎ‬1،
‫أ‬ Sallallahü) . ‫ ا‬/ ‫ م'اﺀ‬//‫ 'ﺀ'أ‬.‫اﻣآل‬/ ‫اا’؛رااﺀﺀ‬ müezzini Sa’d
،‫ ام‬1-
،‫ ا; آا ؛‬/ Raılıyallâlıii) )‫م » ا‬/ ‫ ااآا>'ر‬:Şöyk
; dem iştir
-R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) iki b a y ra m d a (n am a
-zın) ilk re k ’a tın d a k ırâ a tta n önce yedi ve son re k ’a tta k ırâ a tta n ön
”.ce beş (defâl te k b ir alırd ı
Not : ZevâlU'de Abdurrahman bin îshak bin Ammar’m hadîsinin ‫س‬ -za
•yıftır. Çünkü Abdurrahman bin Sa’d zayıftır. Babasının hâli de bilinmiyor, den
miştir.

‫ ﺳﻤﺎ ف‬،‫ﺗﺄﺋﺘﺎﻓﻨﺎ هر' ب‬ . ‫ ت؛ ﺗﺒﻤﺎ ه‬،‫ ﻣﺤﺎ أأل ﻟﻨﺐ‬- ١٢٧٨


. ‫ﻋﺊ ذأ؛ أف ؛ﺋﻲ‬، ‫ﻣﺤﻲ‬
‫ﺀئ أ‬ ،،-*‫"■ م‬
‫رو ن‬ ‫م‬ ،‫ﻟﻰ‬-“1‫ ن‬.‫مارﺑﻢ'ن‬ ‫اﻳﻰ‬
. ‫ﻣﺤﺘﺎ‬ ‫ﻛﻲ' ﻳﻰﻧ آل ؤا ﻳﻴﻴﺎ ؤ‬

T E R C E M E S İ
1278) "... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-.^s (Radt•
yallâhü ankütn)’dan: Şöyle demiştir :
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ay ram n am azın d a
(ilk r e k ’a tta ) yedi ve (son re k ’a tta ) beş (defa) te k b ir aldı.”
KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ ‫ة‬:‫ل‬

‫ﺻﺪ‬ . ‫ءذ‬
u ‫؛‬ ‫*د ن‬،‫ﺻﺪ ن ز د اس ن ﺀ‬ ، ‫»ودﻣﻤﺚ‬
‫ﻫﺒﺠﻨﺎ أؤ‬ -١٢٧٩
‫؛‬ ‫ *ﻋﻦ ﺟﺪﺀ‬، ‫ ﻣﻦ أ ﻳﻪ‬، ‫ ﻛﺠﺮ ﻳﻰ زد ه ﻳﻰﻫﻤﺮو ن ﺋﺬب‬،‫ ﺛﻦ‬. ‫ ﺛﺎﻓﻲ ن ﺀ؛ﺛﻪ‬٩١
‫ •رم‬٧١‫■ وﻫﻤﺎ> ف‬،_‫ ذ األول‬، ‫ ﺑﻤﺎ‬-<‫ةتﻳﻰ اﻟﻤﺪ_ﻳﻰ‬-‫ م‬.
• ‫أرة وﺳﺮ ام‬
‫ت‬
‫ ■ا‬E1‫ ا‬c E M ‫ن'ل‬ ‫اة‬
Kesîr’in ..." )1279 ‫ء‬
‫ﺳﻣﻞ‬
‫ءا‬.‫م‬
‫) ﻟﺑ‬.١١١١٢‫؛(ا‬
«.١١ ) ‫ا‬،-.‫؛آاا‬/)'‫اا‬ ‫ﺻﺎءم‬
‫أر'اا‬
‫) (؟‬،) ‫؛‬،, /‫يءم‬
/‫اام‬
:Şöyle demiştir
-’R esûluilah (S allallah ü A leyhive Sellem ), iki b a y ra m d a ilk re k
a tta (k ırâ a tta n önce) yedi ve son re k ’a tta (k ırö atta n önce) beş (de
fa) te k b ir ald ı .”

، ‫ﻛﺜﺔ‬ ،‫؛‬ ١‫ﺀ ؛دا ﺳﻴﻰ ؤش• أﺧﺜﺮﻧﻰ‬ v~ . ‫— ﺣﺘﺒﺠﻨﻢ ﺗﺬﻧﺂة ﻳﻰ _ﻧﺤﻲ‬١٢٨٠
. ‫ءنء\دﺛﺔ ؛ أ(آﺗﺛوﺗﺎؤ‬، ‫زت‬
*‫ءر‬
*‫ ﺛن‬، ‫ ﻳﻧﺎم‬٩
١‫زغ‬،‫ وﺷد‬. ‫ﻗنﻧﺎﻓﻳﻳﻰ_ر_د‬
•‫رى ﺗﻚ؛ ﺛﺮ ﻓ ﺮ ﻣ ﺮ ﻣ ﻊ‬- •‫آلغ'ﺳﺎ‬ ‫ﺗﻤﺎﻧﺒﻢﺀ ﻟﺮ وا*أل‬
‫ﻛﺒﺮﻓﻰ اﻟﻒ‬
T E R C E M E S Î

1280) "... Âişe ( ‫ص'إﺀﻣﺤﻢ‬،‫ ﺳﻢ؛‬anhâ) dan: Şöyle demiştir :

R esûluilah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ), fıtır ve k u rb a n bay-


ra m la n n am a z ın d a rü k u a â it iki te k b ird en b a şk a (ilk re k ’a tta ) yedi
ve (‫؛؛‬on re k ’a tta ) beş (defa) te k b ir aldı."

S a ' d (R adıyallâhü an h ) m hadisi zevâid tü rü n d e n d ir. B e y -


h a k i de riv ây e t etm iştir. H adisin senedi zay ıf ise de d iğ e r ha-
dişler, b u n u n h ü k m ü n ü tevid ederler.
A b d u r r a h m a n bin A mr (R adıyallâhü a n h )'m ha-
dişini E b ü D â v û d , D â r e k u t n i ve ‫ أ ﺀ ة‬1‫ ا ﻫﺎ‬، ‫ ل‬de

، ١٠٠١ Kesir’in ‫ﺳﻢ‬ ‫ا‬, ‫ ﻣﻢ‬Anır bin Avf el-Müzenİ’dir. Künyesi Ebû Abâil-
lah'tır. Sahâbidir. Bedir savaşma katılm،şt‫؛‬r. ( Tuhfetü'l-Ahvezi : 1 ‫ه!إتﺀ‬, Sah. 276)
54 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

riv â y e t etm işlerd ir. E bû Dâvûd'un riv ay etin d ek i m etin şöy-


le d i r :
‫ضة ﻇﺪ‬
‫ﻃﻞ' ﺋﻞ' ﺛﺌﺎ فص ﺋﺎش‬- ‫مض ﺛﺎﺷﺎﻧﻲ ﻏﺰو ﺋﻨﺎﻧﻢﺀ س‬
‫ﺳﺌﻤﺮ ا ﺛﻴﺖﻓﻲ ا ﻟﻔﻄﺮ ﻧﻊﻓﻲ األود وصﻓﻲ اآلﺧﻨﺔ واﻟﻘﺰاﺋﻪ ﺗﻨﺪﻧﺎ‬
‫و‬
‫ﺻﺂ‬
= Abdullah bin Amr bin el-As (Radtyallâhü atıhüm âyûm rivâyet edildiği-
ne göre Allah’ın nebisi (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Ettir b a y ra m ’t n a m a z ın d a tek b ir, ilk re k ’a tta yedi ve son re k ’at-


t a b‫ ؟‬ş (defa) d ır. ٢^
١iki re k ’a tta k i) k ır a a t (b u n lard ak i) tek b irler-
den sonradır.»
A m r b in A vf (R ad ıy allâh ü a n h )'m h ad îsin i Tirmizi
de riv â y e t etm iştir. T i r m i z î ’ n in riv ây etin d e : ‫ﻣﻨﺪﺀإﻟﻘﺰاﺋﺔ‬
= «K ırâattan önce» kay d ı m ev cû ttu r. Y âni n am azın h e r iki re k ’a-
tın d a te k b irlerin k ırâ a tta n önce alındığı ta srih edilm işti‫ ؟‬.

Âişe (R adıyallâhü an h â ) ’ n in hadîsin i E b û D â v û d ve


R e y h a k i de riv â y e t etm işlerd ir. E b û D â V û d ’ u n rivâye-
tin d e yedi te k b irin ilk re k ’a tta ve beş te k b irin ikinci re k ’a tta alındı-
ğı belirtilm iştir.
Bu b âb tak i h adisler, fıtır b ay ram ı y ân i R a m a z a n b ay ram ı
olsun, K u r b a n b ay ram ı olsun h e r ikisinde k ılın acak b ay ram na-
m azın ın ilk r e k a tın d a yedi ve sön r e k a tın d a beş d efa te k b ir alına-
c a ğ ın a ve h e r iki r e k ’a tta te k b irlerin k ırâ a tta n önce alın a c a ğ ın a de-
lâ le t ederler.

Bu h u su sta k i â lim le r in g ö r ü ş l e r i:

R a m a z a n ve K u r b a n b ay ram ı n a m a z la rın d a ilk re k ’-


a tta yedi ve son r e k a t t a beş te k b ir a l ı n a c a ğ ı n a h ü k m ed en âlim lerin
b a ş ın d a Ö m e r , A l î , E b û H ü r e y r e , Ebû Said-i
H u d r î , c'âbir, îbn-i Ö m e r , îbn-i A b b â s ,
 i ş e ve M e d i n e ’ ni n F u k a h â - i S e b ’a s ı (yedi
fıkıhçısı) (R ad ıy allâh ü an h ü m ) gelir. Ö m e r b i n A b d i l -
aziz, Zühri, Me k hûl , Mâlik, Evzâi, Şâfii,
•• î s h a k ve ’ gibi ta b iile r ve o n la rd a n
s o n ra g elen lerin kav li de b u d u r. B u n la rd an M â l i k , A h m e d
ve e l - M ü z e n i ’ ye göre ilk r e k a t t a alın a c a k yedi te k b ir’e İT
157 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

titah tekbiri dâhildir. Şâfiî, Evzâî ve İ s h a k ’a göre dâ-


hil değildir.
Yine M â l i k , Ş â f i î ve A h m e d ’ e göre her iki rek’-
ata göre tekbirler kırâattan önce alınır. E l - I r â k î ’ nin dediği
ne göre sahâbilerin ve tabiîlerin ekserisinin kavli budur.
H a n e f i âlimlere göre bayram namazlarında zevâid tekbir-
leri her rek’atta üçtür, ilk rek’atta kırâattan önce ve iftitah tekbirin-
den sonra alınır, ikinci rek’atta ise kırâattan sonra üç tekbir alınır.
Sonra rüku’ için her zaman olduğu gibi tekbir alınır. Sahâbilerden
i b n - i M e s ’ u d , E b û M û s a e l - E ş ’ â r i ve E b û
M e s ’ û d e l - E n s â r i ile tabiîlerden S e v r î (Radıyallâhü
anhüm}’ün kavli de budur.

ZEVÂİD TEKBİRLERİNİN HÜKMÜ


Cumhûra göre bu tekbirleri almak sünnettir. H a n e f i l e r ’ e
göre vâcibtir, bilerek terkeden kişi günah işlemiş olur.
Geniş malûmat için fıkıh kitablarına baş vurmak gerekir.

‫ن‬ ‫اﻟﻤﺪ‬
‫ ق اﻫﺮاﺀة ق ﺻالة‬٠١٠ ‫\(سإ ﻣﺎ‬ovi
157 — İKİ BAYRAM NAMAZINDAKİ KIRÂAT
HAKKINDA GELEN (HADİSLERİ BÂBI

‫ص زﻣﺤﻘﺪ‬
‫ ﺛﻦ إﻣﺮاﻣﺒﻢ‬،'‫ي‬ ‫ﺛﻤﺎ<ﺗﻢ ن‬- ‫ أﺑﺂ'أ‬. ‫ﺻﺒﺠﺘﺎ ﺻﺪ ن ا ﻛﺘﺈ ج‬ ١٢٨ ١

‫ ﺛﻦ اﺋﺜﺎؤ نﺷﺮ ؛أن رﻧﻮتاﻓﺆ|إؤ‬، ‫ص ﺑﺐ نﺗﺎﻣﺒﺮ‬، ‫ﻣﺤﻲ‬ ‫ﺀىأ‬، ‫ان ا ﻟﻤﺠﺮ‬


.‫ة‬:‫ف ﺣﺪم ذاﻟﻨﺎش‬
‫ و ﺗﺪأ"ﻣﺂ‬، ‫ﺣﻢﺗﺮأ ﻗﺎ * ﻣﺤﻨﻨﻴﻴﻤﻨﻴﺎﻧﻢ و ﺛﻠﺜﺎ آلﺀل‬
‫؛‬ ‫ئ‬
TERCEMESİ

: Numan bin Beşır (Radtyallâhü on/r)’dcn; Şöyle demiştir ..." )1281 .


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her iki bayram nama
z ı n d(Fâtiha’dan
a sonra : ‫ﻓﻞ‬
( ‫ا آل‬ ‫اﺳﻢ رﺑﻤﻰ‬ “ ve, :‫اﻟﺜﺎﺳﺖ‬
C•*■ ‫ض' آﺋﺎﻟﻎ ﺣﺪﻳﺚ‬
sûrelerini okurdu'..”

‫ ﺋﻦ‬. ‫ﺋﺬﺿﺖ؛ ز ﻧﺪ‬, ‫ أ ﻳﺎ؛ ﻫ ﺪ‬. ‫ ﺀ ﻧﺤﺘﺖ ﺑﻢ 'ام‬- ١٢٨٢‫ى‬


56 SÜNEN-Î ÎBN-I MÂCE

‫ذ‬- ‫أى‬._ ‫ئ ؛‬:‫ﻓﻰ ؤم اق‬.‫ ﻣﺞ ﻫﻤﺪﺑﻤﻲ• ﺀﺗﺪأ ﻟﻰ أ‬: ‫ﻣﺬاﻓﺚ ﺗﻤﺬا ف ؛أﻣﺢ‬
‫زت‬-‫اوم ؛‬
.• ‫ ؟ةل'ﺀإآف‬,‫ﻟﺬداادﺗﻢ‬,‫ﻏﺄﻳﻰ ؛‬
‫تم‬
^ ‫صال‬
^
T E R C E M E Sİ

12 _‫ءا‬ l'beydullah hin Abdillah (Radıyallâhü anhümâ)'dan rivâyet


( "...
edildiğine
:،‫)؛‬
ire
mer (Radtyallâhü anh) bir bayram £ ‫ﻫﺞ‬
^‫ﻧﻞ‬
namaza) çıkmı)‫ ؟‬ve
-Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bu gibi günlerde (Fâti
ha'dan sonra) ne okuduğunu £bü Vakıd el-LeysI (Radıyallâhü anh)’a
adam) göndererek sordurmuş ve Ebü Vakıd: (Efendimiz ((,
‫ ﻗﺎف‬ve : ‫ﺛﻤﻨﺮﻳﺖ‬ ‫ا‬ sürelerini (okurdu) diye cevap vermiştir ,

‫ مﺀ‬، - - . ‫ ى ﺋﺄﺣﺒﻤﺎ'إ ﻧﺈ ج‬. ‫ﻣﺔﻣﺤﺎ إل ﺀ آل‬ ' ‫ﺛﻢ‬. ‫ﺀﻣﺤﺎا‬ ١٢٨١٢


-

‫أم ﻗﺮ‬ . ‫ي‬ ‫؛‬ ‫ﺀن؛ﻳﻰ ﻣﺎس ؛ أن‬ ،‫ص ذ م تﻫﻤﺮو نﺀ*الة‬ ،

. ‫ﻧﺎﺷﺜﺔ‬
‫ﻣﺚ ا*ا‬
_‫ وﻧأل"ﻣﺂﻟﺊﺣﺪ‬،| ‫ﺗﻢ رﺗﻠﺚ اآلﺀؤ‬،‫ﻳﻤﻨﻲا‬ ‫ ؛؛^^؛‬١
٠١‫ق‬
TERCEMES Î

‫ل‬
128 ) (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'dan: Şöyle de-
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), her iki bayram nama-
zında (Fâtiha’dan sonra); ‫ر ﺑﻢ ”الﺀﻟﻰ‬، ‫ﺳﺘﻤﺮ‬
‫ ﺳﻴﺢ ا ا‬ve; ‫اﻟﻌﺎﺷﺌﺖ‬ ‫ﻓﻞ آﺛﺎﻟﺬﺣدﻳث‬
sûrelerini okurdu."

N ‫ه‬ m a n (Radıyallâhü anh)'ın hadîsini M ü s l i m ve


T i r m i z i de rivâyet etmişlerdir. U b e y d u l l a h (Radıyallâ-
hü anh) ’ın hadisi B u h â r i ’ den başka Kütüb-i Sitfe sahibleri
tarafından rtvayet edilmiştir. İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü
âhh)'m hadîsi N u m â rt (Radıyallâhü anh)'m hadisinin aynidir.
Müellif’ten başka kim tarafından rivâyet edildiğini bulamadım.
^ ‫الة«اه‬(Radıyallâhü anh) ve Abbâs ‫أاﻫﻞ‬-‫إ‬
(Radı-
yallâhü anh)'m hadîslerine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
KITÂBÜ IKAMETU-S’SALA 57

Sellem) bayram namazlarında Fâtiha’dan sonra ilk rek’atta el-A’lâ


sûresini ve ikinci rek’atta el-Ğâşiye sûresini okurdu. U b e y d u l -
1a ١
١ (Radıyallâhü anh)’ın hadîsine göre Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ilk rek’atta Kaf sûresini ve ikinci rek’atta el-Ka-
mer sûresini okurdu. Bu hadiste Ö m e r (Radıyallâhü anh)’in
Peygamber (Sallallahü Aleyhive Sellem )’in hangi sûreleri okuduğu-
nu £ b û V â k ı d (Radıyallâhü anh)’a sorduğu bildirilmiştir,
ö m e r (Radıyallâhü anh) gibi bir zâtın bundan haberdar olması
gerektiği halde bunu sordurmasının sebebi kendisinin bir şüpheye
düşmüş olması ve bu şüpheyi gidermek için sordurduğu muhtemeldir.
Yâhut E b ü V a k ı d (Radıyallâhü anh)’ın bunu bilip bilmedi-
ğini anlamak için sordurmuş olabilir. Yâhut cemâatin bunu duyma-
sını ve öğrenmesini istemiş olabilir.
Hadislerden anlaşılıyor ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) bâzen bayram namazında el-A’la ve el-Gâşiye sûrelerini bâzen
de Kaf ve el-Kamer sürelerini okurdu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’in bayram namazlarında bu sûrelerin tamamım okuduğu
el-Menhel’d e belirtilmiştir.
R e y h a k i ve N e v e v i , U b e y d u l l a h ' m Hz . Ö m e r
( R a d ı y a l l â h ü anh )’i görmediğini söylediklerine göre hadis münkatı-
dır. Lâkin M ü s l i m ve B e y h a k i ' nin rivâyetine göre
١
١
U b e . y d u l l a h bu olayı 1 ü V â k 1 d (Radıyallâhü anh)’-
‫ ه اا‬١
١
den rivâyet etmiştir u b e y d u‫ ' ؛‬h ' ‫ ؛‬E û ^ ‫( ا> ل ؛ ا ة‬Radıyal-
lâhü anh) zamanına yetiştiği st'ıbıttıt. Bu sebeple hadis muttasıldır.
‫ ) إب ﻣﺎﺟﺎﺀﻗﺎﺗﻠﻄﺒﺔ ق ا ﻟﻤﺪ ن‬١٠٨)
158 — İKİ BAYRAMDAKİ HUTBE HAKKINDA
GELEN (HADÎSLER) BABI

‫•م‬
‫ﺑﻢ‬4 ‫ ﺳ آل ﻳﺪﻧﺄ‬، -‫ ﺻﻤﺤﺎﺀﺛﺪةﺀﻗﻨﺎﺧﻨﻤﺢ‬١—
‫ةويمﺣﺪ‬ ٢٨٤
‫م ﻣﺄت^ﻣﺣﺎيءق‬،‫ ﺛﻣﺄﻧﻳ ث‬:.- ‫مؤﻣﺣﺗدم ﻣﺢ‬،‫ ﻧﺛﺄآ ض‬.‫ آ‬: ‫ﺛﺂت‬
. ‫ؤﻫﺑﻣدﻣﺣالغ‬، ‫_ﻣﺤﺪﻳﺄآةه‬

T E £ € E M ES ‫ا‬
‫ ةا‬8 4 ( ‫إ‬:‫ا'اال‬ K âhilKadıyailâhü
(el-A h m esi) ( >‫ رﺿﺎ« ا‬d e n r h â y ،' i ‫؛ااﺀ‬1‫ ااا‬-
yine yöre‫ءاوة ؛‬
: demiştir
Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’i bir deve üstünde
hutbe okurken ve devesinin yularını ‫ ا‬-ir habeşi tutmuş olarak gör
d ü m .”
SÜNEN-1 İBN-I MÂCE

‫ ى إﻣ آل‬.‫ ئ ئ ن ﺛﺘﺪ‬.‫ ﺋﺆ‬:‫ﻣﺢ‬


‫ﻣﺤﺎﺋﺚةﻣﻤﻤﺦ‬- ١٢٨٥
‫ﺑﻤﺜﺐ‬. ‫ ﻧﻮ أرﻣﻲ؛ ذآد؛ رأﻳﺖري‬،‫ﻣﺺ‬
‫^ ﻋﻦ ﺳﻦ ن‬١٠،‫نما أق‬
. 1‫ﻣﺬﻏﺘﻄﺎﻣﻢ‬-‫ ا‬,‫ دﺋﻤﻤﻰ‬٠‫ﺣﺴﺎي‬ ‫ﻣﻞ *أدر‬
T E R C E M E S İ

1285) "... Ebû Kâhil (eJ-Ahmesî) (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle de-


miştir :
Ben P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i b ir güzel deve
ü stü n d e h u tb e o k u rk en ve devesinin y u la rın ı b ir hab eşi tu tm u ş ola-
.rak gördüm .”

. ‫ م ﺗﻪ'يص‬، ‫ة» آ ذ ي‬. ‫ﻣﺢ'م‬


‫ﻣﺤﺎ ص‬- ١٢٨٦
•‫ءد ﻧﺛﻳﺑ مء‬.^‫ي‬ ‫ ﺗﺎ‬.‫ دأ‬،‫ﻫﺗﺟﻘﺎل‬
‫؛‬ ' ‫ب‬
‫ﻣﺣ‬
‫أآءىأ‬
. ‫‘ ث ﺳﺪ• واﺑﺠﻢ ال ﻳﺮ ف ادم‬.‫اذذ•> ﺀ ' د ال م‬ ، ‫ف اودا ﺗﺪ ؛ إ ﺳﺘﺎده « ﺗﺠﻒ‬

f E n u E M E S l

1286) Nubayt (Radıyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre kendisi


haeea gitmiş ve :

Ben P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i devesi üzerin-


de h u tb e o k ^ k e n gö rd ü m d em iştir.”

.‫'ﺗﺎ ؛ﻗ ﻤ ﺒ ﻤ ﻨ ﺔ ﺗ ﺖ ' ﻣﻨﺘﺎﻫﺬل‬.‫ ﻣﺤﺎثﺀةم‬- ‫ا' ﻋﺄا‬


.‫ ﻓﺄﺛﻔﺎذأ‬: ‫ ﻧﺢ 'ةﺑﺞ‬،‫ةذاش‬ ': ‫ ﻣﺒﻢﺀ ؛ةت‬-‫ﺛﺒﻤﺄىمض >ﻣﺄي؛‬
. ‫دن‬2‫ااﻓﻞﺀ؛لق ﺋﺆ؛ا‬
‫قﺀأم‬
T E R C E M E S İ

1287) "... Müezzin Sa’d (Radıyallâhü anh)' den; Şöyle demiştir:


P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), h u tb ed e y er y e r te k b ir
g etirird i, ‫؛‬ki b a y r a m h u tb esin d e çok te k b ir g etirird i.”
Not : Râvi Abdurrahman bin s^d'm zayıflığı ve babasının bâlinin bilirime-
mesi nedeniyle bu senedin zayıflığı Zevâid’de bildirilmiştir.
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 59

‫م ﻣﺎض د‬ ، ‫ن ﺛﺘﺲ‬ ‫زﺳﻤﻨﻲ ئ أؤأﺗﺎﺗﺚ • ئ ذادد‬.‫ﺀةﺑﺠﻨﺎأ‬


• — ١٢٨٨

. ‫ﻣﺤﺮج إوم اﻟﻄﺐ‬ ‫ ن*ﺛﻮﻟﺚاص‬:‫أد‬ ‫؛‬ ٤١^^


٤‫ي؛ أؤ ﺗﺼﺪ‬
‫ال‬،‫ﺛﻢ ﺟﺮس •ﻏﻢﺀ‬ ٧١^
٠‫ﺀﻣﻴﻤﺴﻨﺎﻣﻠﺪﺟﺜﻲ ﺳﻘﻴﺖ‬ * ‫ﺛﻢﺀ ا إإ ﺋﺎﺳﺪم ة ﺗﻤﺢ‬
‫ك‬،' ‫ ' ﻫﺬ‬. . ‫ﺗﻴﻴﻨﺎﺋﺎﻣﻨﺎﻛﺊ‬ ‫ ا‬، ‫ﻟﺘﺎا‬
; ‫ﻣﺤﺘﺬﺑﻢ* ذ ا‬ ‫ ش'زا م ﺛﺄ ' ز‬.‫ﺳﺮ ا‬ .

‫ل؛ الا ﻧﺑم‬. ‫أث ﺑمءﺗت'ا ذ 'و ﺛﻬﺄ‬1 ‫تءآلأﻳ ق‬


'.
T E R C E M E S Î
1288) ' Ebû Saîd-i el-H udrî ( Radtyallâhü anh)'den; Şöyle dem iştir :
R e s û lu ila h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e r ) , b a y r a m g ü ^ ü (m u s a l-
la y a ) ç r k a r d t c e m â a t a ik i r e k ’a t b a y r a m n a m a z ı k ıld ır ıp s e lâ m v e r - ,
d ik te n s o n r a a y a k t a d u r u p c e m â a t a y ü z ü n ü d ö n d ü r ü r d ü . C e m â a t d a
o t u r a n ^ v a z iy e tte o lu r d u E fe n d im iz ( S a iia liâ h ü A le y h i v e S e lle m ) :
« S a d a k a v e r in iz s a d a k a v e rin iz » b u y u r u r d u . E n ç o k s a d a k a ve-
re n le r ' B u n la r k ü p e le r in i, y ü z ü k le r in i v e n e le r i v a r s a
(v e r ir le r d i.) S o n r a E fe n d im iz s a v a ş iç in a s k e r g ö n d e r m e k is te s e ve-
y â b a ş k a b i r iş v a r s a c e m â a t a a n l a t ı r d ı b i r e m r i y o k s a d ö n ü p g id e r d i.”

،1‫ﻣﺒﻤﺎﺳﻨﻤﺪاﻟﺮ‬
• ‫ م•ئ‬. ‫ﻣﺢ‬
.‫ ﺛﻢ•ئأ‬2‫ ﻣﺤﺎﺀﻧﻲ؛‬١—
٢٨٩
‫ف<§§ق‬
‫ه ؛ ﻣﺞ ﺑﻨﻮة ا‬ ‫؛‬ ‫ﺀﺀﻧﻴﺮ‬ ‫ﻣﺢ األﻧﻢ‬
.‫ئﺀﺑﻤﻴﻠﻮﺗﺴﻠﻢ اﻣال ﻧﺄ •ىأ‬
. ‫ ﺀآم‬٢٢‫ﻧﺪم‬ ‫ا ﺀم ﺳﺪ‬:‫ﺀﻣﺤﻨﺒﻤﺂﺀ‬. ‫_ﺀوم ﻓﻄﺮ أو أش‬
)• ‫ إال ؟دﻓﻲ ( ﻧﺪم ﻓﻄﺮ ادا ﺿﺺ‬، ٠٢١٢ ‫ﻓﻰ اؤواﺛﺪ ؛ روام ا ﻧﻤﺎﻟﻰ ق ا ﻟﻤﻔﺮى ش ﺣﺪﻳﺚ‬
. ‫م ﺑﻤﺮﺿﻴﻒ‬.‫وا‬ ‫ﺷﻤﻨﻪ‬
• ‫ و ﻟﺪﻟﻬﻮ ا ﻣﻞ‬، ‫ن ﻣﺎﺟﺔ ﻟﻴﻪ ﺳﻌﻴﺪﻣﻢ ﻣﺴﻢ‬.‫وإ ﺳﺌﺎ دا‬
T E R C E M E S Î
1289) "... Câbir ‫ﻣﺤﻬﻤﺂ‬ ،‫»و‬// ‫ﻫﻬﻖ‬anh )'den\ Şö^le dem iştir:
R e s û lu ila h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) F ıtır v e y â K u r b a n b a y -
r a m ı g ü n ü (m u s a lla y a ) ç ık a r a k a y a k t a h u t b e o k u d u . S o n r a b ir a z
o t u r d u k t a n s o n r a ( t e k r a r ) a y a ğ a k a l k t ı (ik in c i h u tb e y i © k u d u .)”
Not : Zevâtd’de şöyle denmiştir : Nesâi, Câbir (R.A.)’in bu,hadisini küçük
süneninde rivâyet etmiştir. ¥aüıız orada : ‫ﺣﻢ ﻓﻄﺮ آوﺳﻤﻢ ا ﺻﺤﻲ‬ -= «Fıtır
veyâ Kurban bayramı (‫؛‬ünü» kaydı yoktur, ibn-i Mâceh’in süneninde bulunan is-
mail bin Müslim’in zayıflığı husûsunda âlimler ittifak etmişlerdir. Râvi Ebû Bahr
da zayıftır.
SUNEN-I İBN-İ MÂCE

İ Z A H I

Müellifin iki senedle rivâyet ettiği E b û K â h i l (Radıyallâhü


a n h l’ın hadîsini N e s â i de rivâyet. etmiştir. (144)
Hadis, bayram hutbelerini deve üstünde okumanın meşrüluğu-
na delâlet eder. Devenin yularını tutan Habeşi’nin B i l â l (Ra-
dıyallâhü anh) olduğu s i n d i ’ de beyan edilmiştir. Bir maşla
hat için büyüklerin binek h a y v a n ı n m yularını tutmanın meşrüluğu
bu hadîsten anlaşılır. Buna benzer hizmetler de böyledir.
N u b a y t (Radıyallâhü anh) (145) ,m hadîsini E b û D â -
v û d , A h m e d ve N e s â i de rivâyet etmişlerdir. E b û
D â V û d ’ u n rivâyeti şöyledir :

... ‫ﻋﻦ ﻧﻂ آﻧﺖرأى ا ﻟﺘﺒﻰ ﺻﺊاف ﻏﻴﻪ وﺳﺌﻢ؛ واﻗﻌﺎ ﺑﺰﻗﻪ ﻋﺊ ﻧﻌﻢ آﺧﻤﺰ‬
‫ﻣﺣف‬
= ... «Nubayt (R adıyallâhü a n h ) 'den rivâyet edildiğine göre ken-
disi Peygamber (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’‫ ؛‬Arafe’de Vakfe'de iken
kırmızı bir deve üstünde hutbe okurken gördüm.» dem iştir.
N u b a y t (R adıyallâhü an h ) V edâ h accın d a P ey g am b er (Sal-
la llah ü Aleyhi ve S ellem )'e r e ^ k a t etm iş ve bu h ac seferinde Pey-
g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem) arefe g ü n ü A ra fa t’ta deve üs-
tü n d e hu tb e ok u rk en N u b a y t (R adıyallâhü a n h ) o rad a bulun-
m uştur. E b û D â v û d ve A h m e d ’ in riv ay etlerin d e belir-
tildiği gibi P eyg am b er (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) A refe g ü n ü A ra-
fa t’ta okuduğu hutbeyi deve ü stü n d e irad b u y u rm u ştu r. Bu h u tb e
b ay ram d an b ir gün önce o ld u ğ u n a göre, bu had îsin bu b â b ta zikre-
dilm esinin gereği g örülm üyor. A ncak m üellifin riv ây etin d e hutbe-
nin okund u ğ u y er ve zam an belirtilm em iştir. Efendim izin vedâ hac-
çın d a b ay ram g ü n ü M i n a ' da h u tb e okuduğu sâb ittir. Bu hut-
be kastedilirse, h ad îsin bu bâb a u y g u n lu ğ u açıktır.

( 145) Nubayt bin Şartı bin Enes bin Mâlik el-Eşcai el-Kuii (R.A.) sahâbidir.
?‫؛)■(•؛‬amber, Enes bin Mâlik ye Sâlim bin Ubeyd’den rivayetleri vardır. Kendisinden
de oğlu Seleme, Nuaym bin Ebi Hind ve Ebü Mâlik el-Eseai rivâyet etmişlerdir.
Ebü öâvûd, Nesâi, ibn-i Mâoeh onun hadislerini rivâyet etmişlerdir. (El-Menhel :
eild Tekmile 2. Sah. 52)
١144 ٠. Ebü Kâhil'in isminin Kays bin Aiz olduğu ve sahâbilik şerefine maz-
har olduğu müellifin beyan ettiği s«‫؛‬n،‫؛‬dlerde belirtilmiştir. Râvisi ism âil bin Ebî
Halid'dır
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 61

S a ’ d (R ad ıy allâh ü a n h )'in h ad îsi zevâid tü rü n d e n d ir. Bu ha-


dîsten an laşılıy o r M, P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) bay-
ram h u tb e lerin d e bol bol te k b ir alırdı. H adisin z âh irin e göre d iğ er
h u tb e le r de tek b irsiz değildir. S i n d i böyle d em iştir. F a k a t ha-
dişin ikinci cüm lesi birinci cü m len in b eyanı olabilir. Bu ta k d ird e
hadisin iki cüm lesinde geçen h u tb e ile b ay ram h u tb esi kastedilm iş
olur. H adisteki; ‫ﻟﺨﻄﺒﺔ‬
‫ﺿﻐﺎﻳﻰ ا‬
‫أ‬ sözü ile h u tb e n in başı, esnâsı, orta-
la n ve sonu k asted ilm iştir. H adîsin y o ru m u şöyle o lu r :
“Peygamber (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) bayram hutbesinin
başında, ortasmda, muhtelit yerlerinde ve sonlarında tekbir alırdı.
Bayramlardaki hutbelerde çok tekbir alırdı.”
Hadîs, b ay ram h u tb esin d e bol bol te k b ir alm an ın m e şrû lu ğ u n a
delâlet eder.
£ b û S a i d (R adıyallâhü a n h ) ’ın h adîsini B u h â r i .
M ü s l i m ve N e s â i de riv ây e t etm işlerd ir. Bu h ad îsin delâ-
let ettiği h ü k ü m le r şu n lard ır.
1. B ayram n am azın ı m u sallad a k ılm ak sü n n ettir. A ncak yağış
gibi b ir m â zeret o ld u ğ u n d a câm ide kılınm ası m eşrû d u r. 167. b â b ta
b u n o k ta y a değinilecek.
2. B ayram n am azı iki rek a ttır. C em âatla k ılınm ası m eşrû d u r.
3. B ayram hutbesi, n am azd an so n ra o k u n u r. H atip a y a k la rı üze-
rin d e d u ra ra k ve ce m â a ta dö n ü k o la ra k h u tb e okur. C em âat ise otur-
d u ğ u yerde h u tb ey i dinler.
4. H atip h u tb esin d e cem âati h a y râ ta ve sa d a k a verm eye teşvik
eder.
5. K ad ın lar k o caların d an izin a lm ad an kendi m a lla rın d a n sada-
k a verebilirler.
6. İm am , h u tb ed en so n ra cem âati ilgilendiren k o n u la rd a konuş-
m a yapabilir.
C â b i r (R adıyallâhü an h ) 111 h ad isin i N e s â i de riv ây et
etm iştir. Yalnız (ıradaki riv ây e tte ‫ﺀم آد آ‬1 ‫ﺑﺠﻢ‬sözü
.‫ﺻﺤﻰ‬ y o k tu r Q ra
daki riv ây etin m eâli ş ö y l e d i r .
“Resûlullah^(S allallah ü Aleyhi ve Sellem) (m usallaya) ç ık a ra k
ayakta hutbe okudu. S o n ra b iraz o tu rd u k ta n so n ra ay ağ a k alk tı
(te k ra r h u tb e o k u d ^ .)”
Bu hadis de baymam h u tb esin d e h atib in ay a k la rı üzere durm ası-
nin m e şrû lu ğ u n a delâlet eder. A yrıca iki h u tb e a ra s ın d a kısa b ir otu-
ru şla fâsıla v erm esin in m eşrû lu ğ u n a d elâlet ed er
62 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ﻟﻄﻤﺄإﺗﻌﺪ اﻧﻤالة‬-‫ﻣﺎﺟﺎﺀق ا ﺛﻄﺎر ا‬ ‫اب‬ ) ١٠٩)

159 — BAYRAM N A M A Z IN D A N S O N R A
HUTBEYİ (D!NEEMEK İÇİN) B E K L E M E K
H A K K I N D A G E E E N (HADİS) B ^ B I

‫ىا ﻛﺘﺪ‬: ‫ﺗﺎﻏﺎﺑﻨﺊ ؛ ﻣﺢ‬ ‫ دوم ة‬، ‫ﻣﻤﺎﻳﻢ‬ ‫ﻣﺤﺎ ﺿﻤﺔم’ ة‬ -^ ‫'■■ ﻣﺎم‬
‫ ﺛﻔﺈ ت اﻟﻤﺪ‬:‫؛ ؟آل‬ ‫ﺛﻢﺀ ا‬
‫ا ﻟﻢ‬ ‫ ﺀنﻋﺐ*د اف ن‬، ‫ﺀ‬1‫ﻋﻦ ﻋﻂ‬ ،‫ ﺋﺮ غ‬.‫اى‬ ‫ ى‬. ‫؛ﻳﻰ ﺛﻮﻫﻰ‬
‫ﻣﺤﻠﺲ‬،‫• ذق أﺣﺒﺔ أذ‬٧ ^٠١١‫ﻣﺘﻠﻰم؛ﻧﺎ اﻟﻤﺪ>رأ؛آت ﺀ ﻧﺪ"آض؛ﺛﺎ‬$ • ‫ر ﻧﻮ ده‬ ‫؛؛‬

•٠‫ب‬ ‫؛اﺋﺘﻲ ﻧﺘﻴﺒﻤﻰ• دﻣﺊ أﺣﺐ أن ﺑﻤﻨﺐ ﺗﺬ‬


T E R C E M E S İ

1‫)ﻫﻮت‬ Abdullah bin es-Sâib (146) (Radtyallâhü atıhyûtn •. Şöyle de-


miştir :

Ben R esdluilah (S allallah ü A leyhive Sellem ) Re b e ra b e r b ay ram


n am a z ın d a h a z ır b u lu n d u m , o, bize b a y ra m n am azım k ıld ırd ık tan
s n n ra :
«N am azı b itirdik. A r t ı k‫ أ)أ«ااالاا؛‬dinlem ek) için o tu rm a k isteyen
otu rsu n . O itm ek isteyen gitsin.» b u y u rd u .”

E b ü D â v û d , N ٠s ‫ ه‬i , D â r e k u t n i , 11 ‫ااا؛ﻗﻒ‬ ve
B e y h a k i de b u n u riv ây et etm işlerdir.
Ei-M enbei y azarı şöyle d e r :
“Hadis, b ay ram h u tb e sin in vâcip clm ad ığ ın a d elâlet eder. Çün-
k ü eğ er vâcip olsaydı, onu d inlem ek için beklem ek de vâcip olacak-
tı. B ütün im am lar, h u tb e n in vâcip o lm adığına h ü k m etm işlerd ir.
H utbeyi d in lem en in vâcip olm am ası, hutbeyi ‫ ال اأا ﻫﺎ اااله‬vâcip ol-
m am asın ı gerektirm ez, denilem ez. Ç ü n k ü h u tb e ce m â a ta y ap ılan b ir
‘ Bu k onuşm ayı dinlem ek vâcip o lm ay ın ca k o n u şm an ın
kendisi de vâcip olm az

146) Hâl tercemesi 820 nolu ‫ ﺳﻢ‬1‫ ق‬bahsinde geçmiştir.


159-160 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 63

‫ﻗﻞ ﺻال ارﻣﺪ و ﺑﺪﻣﺎ‬


‫ت‬ ‫ﻣﺎﺀق ا ﻧﻤ ال‬
‫ة‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫إ‬ ١٦)*)‫ب‬

160 BAYRAM NAMAZINDAN ÖNCE VE


SONRA NAMAZ KILMAK HAKKINDA


GELEN HADİSLER BÂBI
‫ ﻳﻤﺊ‬.‫ ﺛﺪ آ‬. . ‫ ى ئ‬. ‫ ى _ ﺑﺠﺘﻴﻨﻨﻲ‬. ‫—ﺻﻮﻧﺎص! د ﻧﻈﺮ‬ ١٢٩١

•‫ﻣﺤﺖ‬
'‫ رم'ﻣﻤﻤﻠﻰﺑﻤﻤﺎ‬. ■ ‫اف‬، ‫ةأاس ؛ أد رﻧﻮل‬،‫ضات‬،‫ﻋﻦ ﻧﺒﻢ؛د نج؟ﺑﺮ‬، ‫اﺋﻤﺎ؛ت‬
. ‫أيﺀ ؛ إل ﺋﺜ ال ﻗﻖ‬
T E R C E M E S Î

-Abdullah) bin Abbas (Radıyallâhü atıhümâydan; Şöyle de ( )1291


: miştir

R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), (m usallaya! çık arak


-e em û ata b ay ram n am azın ı kıldırdı. B ayram n am a z ın d a n önee ve son
r a n a m a z k ılm ad ı ." ‫؛‬

، ‫ﺷﺎﺛﺊ‬ ‫ ﺀ ﺋﺒﻤﺎﻓﺔ ؛ ﺑﻤﺎ آل‬. ‫ه ه ﺀ خ‬. ‫ — ﺀﻣﺎ م ؛ ة س‬١٢٩٢


. ‫ﻓﻲﺳﺪﺗﺎقﺑﻤﺪ‬ ‫ﻣﺒﻤﻪ ز‬‫اي ز*ااأﺻﺎا‬
^ ‫ؤد ؛ أن‬‫ﺋﺊ ؛‬
- ،‫ ﺋﺬأﻳﻲ‬،‫ﺀن رو ﻧﻘﻊ؛س‬
. ‫إ ﺳﻐﺎد ﺀﻣﻴﺢت ورإ ﻟﻪ ﻣﺤﺎ‬ ‫ق ؛اوواﺛﺪ‬

-Amr bin Şuayb’ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-As) (R a )1292
: dıyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle demiştir
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), hiç b ir b ay ram g ü n ü
”.b a y ra m n am azın d a n önee ve so n ra n a m a z k ılm am ıştır
-Bunun senedinin sahih ve ricalinin sikalar olduğu Zevâid'de bildiril :
miştir.

.‫ﺑﺎﺷﻨﺮواآلﺋﺈ‬ ‫ﺳﻤﺢ؛‬،‫ﺑﻤﻲ؛‬
‫ﺋﺎﻣﺤﺘﻢر‬- ‫ ﺣﺎﻧﺢ " ﻧﻤﺢا‬-<^ ‫ام‬
: ‫*رئ ؛ ﺛﺄت‬
‫ ﺛﻦ‘ أﻧﻰ ف ةد‬،‫ﺳﻢ‬.‫ ﺛﻦ ﺛﺶ ﻣﺢ‬، ‫ئ ﺀﺑﻢما ةﻣﺤﻢ ن ﻳﺪ‬
• ‫ ﻇﺪارخ'إﻟﻰ ﺗﺰﻓﻤﻲا ر‬.‫ﻣﺤﺪ*ﺗﺪت اف^ ال ﺿﻠﻤ آل ا ﻟﺪ ظ‬
‫ﻗﻢ‬
٠ ‫ﻣﺤﺎ‬ ‫ورب‬
‫ﺻﺤﻤﺢ‬‫واؤوأد إ ﺳﻨﺎﻟﻪ ت‬٠
64 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T ERCEMES İ
‫ول‬
3 2 ) "... Ebû Saîd-i Hudrî ( R a d t y a l l â h ü a n h ) 'd e n : Şöyle demiştir :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhive Sellem) bayram namazından ön-
ce hiç namaz kılmazdı. Bayram namazından senra evine dönünce iki
rek’at namaz kılardı.”
Not: İsnadının sahih ve ricalinin sikalar olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

İZAHI
İbn-i A b b a s (Radıyallâhü anh)’ın hadîsini Kütüb-i Sitte
yazarları. A h m e d , H â k i m , D â r e k u t n î ve B e y h a -
k i de rivâyet etmişlerdir. A b d u l l a h b i n A m r (Radıyai-
iâhü anh) ve Eb û S a î d (Radıyaliâhü anh)’ın hadisleri Zevâid
türündendir.
Bu hadîsler, bayram namazına bağil sünnetlerin bulunmadığına
delâlet ederler. Bu husûsta âlimler müttefiktirler
Bayram namazından önce veyâ sonra nâfile namaz kılmanın hük-
mü husüsunda âlimler arasında, ihtilâf vardır.
Ashab ı kiram ve tabiîlerden bir cemâat, bayram namazından
önce ve sonra nâfiie kılmayı mekruh saymışlardır. ‫ ا ﻟ أل ؛‬- ‫ ا‬A b -
h â s (Radıyallâhü anh) ve i b n - i Ö m e r (Radıyaiiâhü anh)
böyle hükmedenlerdendirler.
Ashab ve tabiîierden diğer bir cemâat, bayram namazından ön-
ce ve sonra nâfile kılmanın câlzllğine hükmetmişlerdir. E n e s ,
~ b i n e l - H u s a y b ve R a f i ’ b i n H a d i c
bu cemâattandır.
Bir cemâat da bayram namazından sonra nâfile kılmayı câiz gör-
müştür. E b ü M e a ’ û d e l - B e d r î , A l k a m e , N a h a î ,
S e v r î ve R e y ehil böyle diyenlerdendirler.
El-Menhel yazarı bu arada her gruba dâhil bir çok sahâbi.ve tâ-
biinin ismini zikrettikten sonra mezheblere mensup âlimlerin görüş-
lerini anlatır. Görüşlerin özetleri şöyledir:
1. H a n ،; f ‫ ؛‬l e r ’ e göre musallada bayram namazından önce
ve sonra namaz kılmak mekruhtur. Bayram namazından önce evde
kılmak da böyledir. Fakat bayram namazından sonra eve dönülün-
ce kılmak mekruh değildir. Delil de i b n - l Mâ c e h ’ in rivâyet
ettiği E b û S a i d (Badıyallâhü anh)’in 1293 nolu hadisidir.
161 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ

E l - H a k i m de bu hadisi rivâyet etmiş ve sahih saymıştır. ‫ل‬


E -
H â f ı z , el-Fetih’te bu hadîsin hasen olduğunu söylemiştir.
2. Ş â f i î l e r ’ e göre b a^ am namazından önee ve sonra
nâfile kılmak bu hadisler gereğince imam için * Fakat ce-
mâat için mekruh değildir.
‫ة‬ . M â l i k i l e r ’ e göre musallada nâfile kılmak mekruhtur.
‫أﻫﻪ‬
1 1 de bu hadislerdir. Fakat yağmur gibi bir mâzeret ’ ’
bayram namazı câmide kılındığı zaman bayram * önce
ve sonra nâfile kılmak câizdir. Cemâat için hüküm budur. Fakat imam
için câmide de olsa nâfile kılmak mekruhtur.
4. H a n b e l i l e r ' e göre de nâfile kılmak mekruhtur.
Nâfile kılmanın mekruhluğuna hükmedenler bu bâbta rivâyet
edilen hadisleri ve benzerlerini delil göstermişlerdir. Câizdir diyenler
ise bu hadislerde bir yasaklama yoktur. Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve sellem l’in kılmamış olması bunun mekruhluğunu gerektirmez,
demişlerdir.

‫ا ﻟ ﻴﺪ ﻣﺎﺋﻴﺎ‬ ‫ق ا ﻟﺮ و ج إﻟﻰ‬،‫ﻣﺎ ﻣﺎ‬ ١٦١).


( ‫اب‬
BAYRAM NAMAZINA YÜRÜYEREK — 161
ÇIKMAK HAKKINDA GEEEN HADÎSLER BÂBI

' ‫*م‬ ‫راد ن‬ ‫اؤم ن ﺳﻤﺪ ﻳﻰ‬ ‫ ﺀب*د‬U‫؛‬ . ‫ﻇﻬﻆ ﻣﺜﺎ م ن ﻫﻤﺎر‬ ” ١٢٩٤

٠ ‫ اأ ﺗﻲ آ ي‬،‫ﻣﺤﺢ ان‬- ‫ ﺀ ذ‬. ‫ ﺋﺔ ﺋﺪ ؛ أذ ' ي‬، ‫ ﻗﻖ آﺑﻤﻲ‬. ‫ﻳﻰ رﻳﻰ‬:-‫ﺋﺊ‬

• ‫ي‬ ‫ﻧﺮﺑﻊ‬
‫ا ﻟﻪ‬. ‫ال‬
‫ف ﺑﻤﺮ‬ ، ‫وم‬.‫وآ‬
‫ﺿﻴﻒ‬ ‫ﺀ ن |رﺀ‬ ‫ ا ﻟﺰ واﺋﺪ‬:‫دق‬

FE R C E ME S İ

1294) "... Sa’d (el-Karaz) ( R den; Şöyle demiştir:


a d t y a l l â h ü a n h ) ’

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), bayram namazına


(musallaya) y ü r ü y e r e k çıkar ve yürüyerek dönerdi.”
Not : Râvi Abdurrahman’ın zayıflığı ve babasının hâlinin meçhul olduğu Ze،
vâid'de bildirilmiştir.

،‫ﻣﻤﺤﻢ‬1‫ ﺋﺪ ار*م ن ﺋﺬ غ ا‬، ‫ أ ﻳﺄ‬. ‫ﻣﺤﺎ 'ئ ة ا ﻟﺘﻲ‬ ١٢٩٥


-

Sünen-i îbn-i Mâce — c. : 4 - F. : s


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ﻧﺠﺊ إل'ﻟﺒﻤﺪ‬ ‫ﺷﺎﻧﻢ ؛ ﻣﺄ ت‬ ، ‫ ﺛﻦ آغ‬، ‫ﻗﺼﺪ م‬ . ‫ﺛﻦ أﻳﻲ‬


. ‫ا‬:‫زرﺟﺤﺘﺎش‬، ‫؛ ادا‬
٠‫^ ﺿﻌﻴﻒ‬، ٠٠١١ ‫ارم ﻳﺮ ﻋﺒﺪ اف‬ ‫ق اووا ﺛﺪ ؛ ق إﺳﺪﻧﺎده ﻋﺒﺪ‬
T E R C E MES Î
1‫ت‬9 .‫آ‬ "... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü arıkünuî ) ’dan; Şöyle de-
miştir :
Resblullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), haytam namazına
(musallaya) yürüyerek çıkar ve yürüyerek dünerdl."
Nnt : Bunun ^nedindek‫ ؛‬Abdurrahman bin Abdillah el-ömeri’nin zayıflığı
Zevâid’de bildirilmiştir

، ‫ ةةأ ﺑﻤﻴﺘﺘﺎ ق‬، ‫ ﺋﺘ ال‬،‫ ت‬. ‫ﻣﺌﺎآئ‬.‫ أ‬،‫ ت‬. ‫ﺑﻤﻴﺔ ث م‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ - ١٢٩٦
. ‫ﺀن اد'رف ﻣﻤﻨ إل؛ةت؛ إذ ﻳﻦ ال؛ﺋﻲ أ ذي ﻓﻲ ا" ﺑﺪ‬
TERCEMES Î
‫و‬ '،،),( .‫ا‬...
[‫ام■ ؛‬،‫آرأ‬
_ ‫ا‬.;‫ا‬,‫أ‬ ‫ا‬ :;dibi (Radıyallâhü anlı)'den: Şöyle dem iştir
Bayram namazına yürüyerek gitmek sü n n etin d i ‫”؛؟‬
‫ ﺗﺄ ﺗﺘﻨﻞ‬. ‫اب‬1‫ ى ﺛﺒﻢم آ ي ن ظ‬. ‫ﻟﻤﺚ ؛اج‬
‫د‬، ‫ةا‬ ‫ﻣﻤﺪ‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ - ١٢٩٧
‫ﺣﻤﻦ م أ ل‬. ‫م ﺟﺪو؛ أﻳﻰ دﻧﻮت ' د‬، ‫ﻣﺄﻳﻲ‬ > ‫ة*ب ام ن أق‬
‫راغ‬ ‫ﺀن ﺀ م نﺀ‬
. ‫دسم آﻳ‬
،_‫""'ااال‬
١ ‫؛‬, ‫ﻧﺎد‬،« ‫ ﺀ ﻣﺬااال‬,‫ و ﺳﻤﻢ‬. ‫ن ﺻﺪ اش‬.‫ ﻣﻪ ﺷﺪ د و ﺀ د‬، ‫ق اؤدا ﺛﺪت ﺀذا إ ﺳﺘﺎد ﺿﻌﻴﻒ‬
.) ١٣٠ ‫( ﺣﺪﻳﺚﺑﻤﺤﺮم‬

TERCEMES Î
1297) Ebü Râfi (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle ‫أ؛ او؛أأاﻳﺎ‬ :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), bayram namazına yü-
rüyerek gelirdi.”
N b t: Bunun râvilerinden Mendel ve Muhammed bin Ubeydullah’ın zayıflığı
nedeniyle senedinin zayıflığı ve bu senedin gelecek bâbta <1300 nnlu hadiste) gele-
ceği Zevâid'de belirtilmiştir.

Bu bâbtaki hadisler Zevâid türündendir. ¥alnız A 1 i (Radı-


yallâhü anh)’m hadîsini T i r m i z i de rivâyet etmiştir.
"• A l i (Radıyallâhü anh)’m hadîsini rivâyet et-
tikten sonra hadisin hasen olduğunu, ilim ehlinin ekserisinin uygu­
162 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 67

lamasının böyle olduğunu ve âlimlerin bir meşrû mâzeret olmadık-


ça bayram namazına yürüyerek gitmekten hoşlandıklarını söylemiş-
tir.
Tuhfetü’l-Ahvezî müellifi de : ‘ A l i (Radıyallâhü anh)'m ha-
dişi merfû hükmündedir. Hadîs, bayram namazına yürüyerek git-
menin sünnet olduğuna delildir. Seneddeki râvi e l - H a r i s - î
A ’ v a r ’ ın zayıflığı nedeni ile hadis zayıf ise de bu konuda bir
kaç tane zayıf hadîs rivâyet edilmiştir. Bunlar birbirini takviye eder-
ler.
Hanefiler, Ş â f i i , S ü f y â n -1 $ $ ٢٢
‫؛‬, A h m e d
ve diğerleri bayram namazına yaya gitmenin müstahablığına hük-
metmişlerdir. E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’m merfû ola-
rak rivâyet ettiği ve sahih olduğuna ititfak edilmiş o la n :
‫زآﺋﺛﺰ ﺋوذأ‬ ‫ﻓﺄﺗﻮﻫﺎ‬ ‫= رﻧﺎ آﺛﻳﺛﺰﻟاﺻالة‬ «Namaza gelmek istediğiniz za-
man yürüyerek geliniz» hadisi de bu görüş için kuvvetli delildir.
H â f ı z - ı I r a k i : ‘Bu hadis umumidir. Cemâatla kılınması meş-
rû olan vakit namazları, Cuma, bayram, küsuf ve istiska namazları-
mn tümüne şâmildir. Sahâbilerden Ö m e r (Radıyallâhü anh) ve
A l i (Radıyallâhü anh), tabiilerden İ b r a h i m N a h a î ve
Ö m e r b i n A b d i l a z i z ve imamlardan S ü f y a n , Ş â
f i i , A h m e d ve başkaları böyle hükmedenlerdendirler. Bayram
namazından dönüşte de yürümek müstahabtır... ’ demiştir

‫ ق ا ﺷﺞ ادم اﻟﻤﻦص ر ق د'رﺟﻮعنم ﺀﻳﻢ‬٠١٣‫) اب*ا‬١٦٢)


162 — BAYRAM GÜNÜ BAYRAM NAMAZINA
BİR YOLDAN GİTMEK VE BAŞKA BİR YOLDAN
DÖNMEK HAKKINDA GELEN (HADİSLER) BABI

.‫ن ﻧﺘﻲ‬ ‫ ^^ ن ﻧﺘﻲ ﻳﻰ‬١١‫ ى ﺀﺷﺪ‬. ‫ﻣﻤﺤﺎ ﺑﺜﺎ ؛ ن رار‬ ١٢٩٨


‫ﻗ ﺈ دا ﺧ ﺊﻓ ﻲ ا 'ﻟ ﻤ ﺪن ﻧ ﺜ ﻖ ي‬ || ‫ﻋﺰﺟﺪم؛ أف 'ي‬ ، ‫ﺀﻧﺄ؛ﺗﻪ‬ ،‫ﻳﻰ‬.‫أخﺛﺮﻗﺄ‬


‫ق ااﻃﺮ_ق• اال ﺧﺮ‬ ‫ ا‬.‫ﻣﺄ ؤأﻣﺤﺎس؛اﻟﻬﺴﺎط ط‬
‫ﺗﻢ ا؛ ﺀﻣﺬ ى‬ ‫اﻟﻤﺎ‬.‫ن أرق‬
‫دار س؛يص‬

•‫رم إن اأ؛ألط‬.‫ﻳﻰ ﻧﺮ‬،‫أم ﺑﺪارأ‬ ‫ ﻣﺤﺠﻮ دارﻫﻤﺎد ن‬۶ ٠‫ز ق ه ذزس‬


٠ ‫ﻫﺬا ا إل ﺳﺘﺎ د ﺿﻌﻴﻒ ﻟﺬﻣﻒ ﻋﻤﺪ ار ﺣﻦ وأ ﻳﻪ ﺀ ك ﻧﺒﻪ ﻋﻠﻪ ق اؤواﻣﻤﺪ‬
6S SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

T E R C E M E S Î

: l?،»s) "... Sa'd (el-Karaz) (Radtyallâhü anlı)'âi'n : Şöyle demiştir


-P eygam ber (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) h e r îkî b ay ram (da n a
m az için m u sallay )a çıktığı zam an (gidişte) Saîd bin Ebi’l-As (Radı
y allâh ü a n h (‫ص‬evinin y an ın d an so n ra ç a d ırla rd a ik am et edenlerin
-b u lu n d u ğ u yoldan giderdi. B ayram n am azın d a n so n ra b aşk a bir yol
dan. Beni Z uray k y o lu n d an d ü n erek A m m ar bin Y âsir (R adıyallâhü
anh ) in ve Ebü H ü rey re (R adıyaliâhü an h ) n in ev lerin in y an ın d an
*'.d-B eiâta çık a rd ı <
Not : Zevâid'de belirtildiği ‫ أط؛ج‬râvi Abdurrahman ve babasının zayıflığı ne■
isnad zayıftır,
>‫ا‬،' ‫ ﻫﻞ 'ﺑﻢﺀ‬bu

‫ءن'اﺟم‬، ‫ﻣﺣﺊ•ىﻣﺑم'فن م‬.‫يم ﻳﻰ ذﻛﺑم■مى أ‬‫— ﻣﺣﺎﺑم‬١٢٩٩


‫ﺀﻏﺊ أل‬
3 • ‫ﻗﺎﻣﺢﺀﻧﻤﺢ‬
٠‫ﻣﺤﺐ ﻧﺰ ق‬ '‫إن‬ ‫ﺀ ﺀ؛‬
‫ﺀﻧﺎﻣﺢ ' < ؛ أت‬
. ‫؛د ﺛﺖ‬ ‫ ؤ‬. ‫وسز 'ا ت ف‬
T E R C E M E S Î

‫ا‬-‫ا‬،‫ ا‬،‫( ا‬ Abdullah ‫اا؛آ‬ Ömer (Radtyallâhü ،،«/t/den rivâyet edildiğine


:‫؛؛‬öre

-Kendisi b ay ram n am azın a bir yoldan giderdi ve ^ a ş k a b ir yol


-d an dönerdi ve R estılıtllah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) böyle y a p a r
lardı, d e rd i ."

‫ءن‬،‫ى ﻧدال‬. ،_‫ﻧﻬﻣﺎا‬


‫ق ا‬.‫ ﻧد'ﺛﻧﺰز‬،‫ ﺛن‬. ‫—ﺣﻘﺑﺟﻧﺎأءدﻳﻰ اآلزﻧﺮ‬١٣٠٠
‫<أراأ»ﻳد‬ ‫ ﻋنﻫدو؛ أذ اي‬،‫ ءن أﻳﻪ‬،‫ﻓﻲ‬ ‫ت*د امنأﻣقزا‬
‫ءﺗم~دنءﺑ‬
. ‫ه‬.‫ذى اﺗدا؟م‬
‫الءآر_ق!ﻫ‬
‫ئقءم‬-‫و_ر‬، ‫ش*ا‬ ‫ﻣﺎ‬
. ١٢٩٠ ‫ﻓﺪﻳﺚﺀ ز‬ ‫أ إل د ن را‬ ‫؛‬ ‫ وﺗﺪ ر ﻣﺪ‬. ‫أ ﺛﻢ‬ ‫ن‬،‫نﺀ‬ ‫ﺀ‬.‫ ﻣﺴﺪلدد‬. ‫ﻧﻌﻴﻦ‬ ‫ ﻧﺎ د‬- ‫ﻣﺪا إ‬ ‫؛ا ﺗﻞ‬.*‫واز‬

T E R C E M E S Î

‫ذ‬
1 00 "...‫اادا‬
£ (" Râ
fi ) ‫ﻣﺣﻬم‬
‫ه’إء‬//،‫م'رس ةه؛‬
‫ااءﻟ‬:‫ن؛و‬
‫ءا'ﻳ‬demiştir
162 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ

P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve Sellem l b ay ram n am azm a ^ü


rü y e re k giderdi ve geldiği yoldan b aşk a b ir yoldan d ö n erd i.”
N o t: Buraın senedinde bulunan Mendel ve ،‫ ال ا ﺳﻬﺄ ل‬،‫ ه‬bin übeydullahîn za
yıflığı nedeniyle bu isnaduı zayıflığı Zevâid’de bildirilmiştir. Bu isnad 1297 nolu
badiste de geçmiştir.

‫ﻋن ﻧﻳب‬، ‫ﺛﻧﺋت'جق ﻧﻮاذ‬، ‫ﻣﺎاأيﻣﺣق‬. ‫ﻣﺣﺎﻣﺣبن 'زم‬


‫—ء‬١٣٠١
‫;خ‬
' ‫ آ ﻳﺐ‬4 ‫ ﺀ ذ ؤ رخ‬. ‫ي‬ ‫ﺛﻦ• أ ﻫﻤﺊ'ئ ؛ أذ‬
‫؛‬ ،3 ‫ ﺗﺎ 'د ﻳﺚ اآلت‬. ‫ا‬
.‫ﻓﻰﺀﺀﻳﺮاﻟﻄﺮإق ادى أﺧﺬ ﻣﻪ‬
T E R C E M E S İ

‫ دا‬0 ‫" ) ا‬... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den: ‫ا’ إ ةو‬،' demiştir:
P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ay ram n a m a z ın a çık-
tığı zam an geldiği yoldan b a şk a b ir yoldan dö nerdi.”

İ Z A H I

S a ’ d (R ad ty allâh ü an h ) ve E b ü R â ‫ﺀ‬ i (R adtyallâhü


a n h ) ’m hadieleri zevâid t ü rü n d en d ir.
S a 'd (R adıyallâhü a n h ) ’m h ad isin d e geçen “F esâtit” kelim esi
“F u stâ t"m çoğuludur. K ıldan m âm u l çad ırlard ır. “B elât" evde veya
evin d ışm d a döşenen ta şlard ır. Bir de M e d i n e ’ de b ir sem tin
ad ıd ır

İbn-i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) 'in had isin i E b û D a


‫ﻫﺂ‬ ،‫ ا‬, H â k i m ve B e y h a k i de riv ây et etm işlerdir.

Ebü H ü r e y r e (R adıyallâhü a n h )'m had isin i T i r m i z i ,


A h m e d , D â r e m ı ve î b n - i H i b b â n d a riv ây et et
m işlerdir. B u h â r i de b u n u n b enzerini C â b i r (R adıyallühü
a n h ) ’den riv ây et etm iştir.

Bu b â b ta riv â y e t edilen h ad îsler im am olsun cem âat olsun bay-


ram ‫ةﻫﺎااﻫﺎا‬،‫ ﻗﻞﺀ‬giden h erk esin b ir yoldan gitm esi ve b aşk a b ir yol-
d a n dönm esinin m ü sta h ab lığ ın a d elâlet ederler.Y olu değ iştirm en in
hikm eti h e r iki yolun ve b u ra la rd a b u lu n a n in sa n la r ile cin lerin na-
m aza giden kişi lehinde şâh id lik etm esi, cem âatin u ğ ram ası de de-
ğişik yo lların b erek etlen m esi ve İslâm alâm etleri ve h aşm etin in teş-
h ir edilm esidir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ ﻳﻰ ا ﻣﻤﻠﻴﺲ _ﻣﻠﻢ ا ﻟﺒﺪ‬٠١٢ u ‫ ) اب‬١٦٣


)
163 — BAYRAM G Ü N Ü TAKLİS (DEF ÇA LM AK VE
N A Ğ M E İLE ^ ٥ ^ SÖYEEM EK) H A K K IN D A
GELEN H A DÎSLER BÂBI

‫ ﺷﻤﺪ‬:‫م ﻋﺎم ؛ﺀآت‬ ، ‫ ﺋﻦﻣﻨﻴﺮم‬، ‫نس؛ﺑﻤﺪ• ى ﺷﺮاث‬ ‫ *"ﺻﻤﺤﺘﺎ ﻧﺪﺗﺪ‬١٣٠٢


‫ﻣﺢﺀ مﻣﺪﻣﺚﻋﺘﺐ‬
‫ﺛﺎﻳﻰ آلأ ﺗﺎ م*أآ ﺣﻮﻧﻜﺂ‬ :‫ ﻗﺄت‬،‫ﺀ؛اﺻﺎآلﺷﺰىﻛﺪم ﻳﺈآل'ﺷﺂر‬

‫اءم‬،‫ﺑﺟﻣﺢ‬

٠‫ وﻋﻴﺎﻣﻨﻰ ا آل ﺷﺮ ئ د سﻓﻲ ﻋﺘﺪ ا ن ﻣﺎج ؛ ^وى ﻫﺬا ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬٠‫ ﻫﺬا إﺳﺘﺎدر'ﻣﺠﻨﺞ ﻣﺤﺎت‬٠‫ق از وا ﺛﺪ‬
•‫ﻳﻞﻟﻢ ﺑﻤﻮجﻓﻲ أ ﺣﺪﻣﻦ ا ﻛﺎ ب اذ ﻛﺘﺐ ا ﻟﺨﻤﺔ اآلﻣﻮل‬
T E R C E M E S İ
1‫ﻫﻞ‬2‫ر‬ "...
Âmir (Radtyallâhü ‫ ره»ه‬-’den rivâyet edildiğine gdre Iyâz el
-E ş’arî (147) ( Radtyallâhü anh) el-Enbar (148) da bir bayram günü hazır bu
: )lunmuş ve (oranın halkına
-R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) y a n m d a ta k lis yap ıl
”.dığı gibi niçin sizlerin ta k lis y ap tığ ın ızı g ü rm ü y o ru m ? d em iştir
N o t: Zevâid'de şöyle denmiştir: Bunun senedindeki rical sikalardır. Iyâz
-el-Eş’ari’nin ibn-i Mâceh yanında bundan başka hadîsi yoktur. Kütüb-i Sitte sa
hiblerinden ibn-i Mâceh müstesna ‫ أوه‬birisi Iyaz’ın rivâyetlni tahriç etmemiştir,
, ‫ق‬،‫ﺳﺄﻳﻰ ي‬ , ‫ﻧﺖﺀﺳ ال‬
. ‫ ز ﺛﺒﻢﺀ‬.‫ ىأ‬. ' ‫ﺀﻣﺤﺎﻧﺤﻘﺔﻧﺤﻲ‬ - ‫آا‬ -‫م‬

.‫ﻣﺄﺑﻢ‬ ‫ﻟ ﺘ ﺒ ﺠ ﻴ ﻤ ﺪ ﻣ ﺢالس || ﻗﺈ ال د‬ ^:‫ه‬ '‫ﻣ ﺴ ﺴ ﻨ ﺖ ;؛‬ ، ‫ﺀﻧﻤﺢ‬

yLâîl .‫آلﺗﻮم‬ ‫ؤ' آ ﺛﺌﺊ‬ ‫ ﺛﺈن دﻧﻮت ام‬. ‫إالﺛﻰ>ؤاﺣﺪم‬


،‫ل‬£ ‫ ﺋﻦ‬، ‫ ظث؛ﺗﺎن‬.٢٠١ ‫ﻧﺎع‬. ‫؛ت‬.‫*آتأي اﻟﻤﻦ ن ﺗﻨﻪ اأﻗﻞ\ن• ى ا ﻧﺒﺰ‬
‫م‬.‫أ ﻧﻴﻢ‬ ‫م‬.‫ أ‬،‫ﻣم‬.‫راﻣﺒﻢ ن ﻧﻢ‬.‫ ع ﺑﻢمﺗﺄإ‬- ‫ﺀﻧﻴﺮ‬ ، ‫ﺀﺑﻢ« ﺗﺎإ ﻧﺮا ﺋﺪ‬ ‫م• ع‬ ‫م‬
. ‫ مم‬، ‫ﻗﻦمأ ﻧﻰإﻧﻨﺎث‬، ‫ئ ﺛﺮﻟﻰ‬
‫\ﻣﺮ }ﻣﺤﺮم‬
.‫ ورﻣﺎﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬،‫ق اؤوﺛﺪ؛ إﺳﻨﺎد ﺣﺪﻳﺚ ﻳﺲ ﻛﻤﺢ‬

(147) Iyaz bin ^mr el-Eş’ârî’nin ‫ ا ﻃ ﻘﻬﻬﺔ‬1‫ ﻟﺔل‬ihtilâflıdır. Râvileri Şa”bl ve Samk
bin Harb’dır. Ebü Hatim : Iyaz tâbiidir, mürsel rivâyetleri vardır. Ebü Ubeyde’yi
görmüştür, der. (Hulâsa: Sah. 301)
(148) Enbar Irak’ta bir şehirdir.
163 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALA 71

T E R C E M E S Î

1303) Kays hin Sa’d (149) (Radtyallâhü anh)’den \ Şöyle demiştir :


R esdlullah (S allallah ü A leyhi ^e S ellem ), h a y a tta ik en n e oldu
ise ben m u h a k k a k hepsini gördüm . Y alnız b ir şe^ görm edim . (‫ ه‬d a
ş u d u r :) F ıtır (bay ram ı) g ü n ü O’n a ta k h s yapılırdı."
N o t: Kay^n bu hadisinin senedinin sahih ^e ricalinin sika oldukları Ze-
vâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I

Bu b âb ta k i h ad isler zevâid tü rü n d e n d ir.


T aklls ‫ ؛‬D ef çalgısı eşliğinde nağ m e ile söz söylem ektir. Sindi
b u h u s û sta şöyle d e r :
“Taklls ‫ ؛‬Def çalm ak ve ta ğ a n n i etm ek tir. (N ağm e ile söz söyle-
m ektir.) E m ir şeh re g irdiği zam an O n u n ö nü n d e o y n ay an kişiye mu-
kallis, ta k lis de çeşitli o y u n la rla em iri k a rşıla m a k tır, d iy en ler var-
dır.
S u y û t î ’ n in söylediğ‫؛‬n e göre h ad îs râv ilerin d e n Y û s u f
b i n A d i y y : Taklis, câriy elerle ço cu k ların yol ağ zm d a o tu ru p
d ef ç a la ra k eğlenm eleridir, dem iştir.
F erah ve sev in çlerin i a çık lam ak ü zere b âzıların m P ey g am b er
(S allallah ü A leyhi ve S e lle m ))’in h u z û ru n d a d ef ç a la ra k şiir söyle-
dikleri ve P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in b u n u m enet-
m ediği anlaşılıyor. N itekim , E fendim izin h u z û ru n d a d ef çalm ay ı ada-
y a n câriy e ad ağ tm y erin e getirm iş, E fendim iz de b u n u reddetm em iş-
tir. Â i ş e (R ad ıy allâh ü an h â) ’n in y a n ın d a şiir söyleyen iki câ-
riyeyi de Efendim iz d u rd u rm a m ıştır.”
M ü slim 'in  i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’d en riv ây e ti şöy-
le d ir:
“E n sar’ın câriy elerin d en ikisi, B uâs (savaşı) g ü n ü ile ilgili ola-
r a k E n sa r’ın söylem iş o ld u k ları şiirleri b en im y an ım d a ta ğ a n n î eder-
k e n ( = n ağ m e ile söylerken) E bü B ekir (R adıyallâhü an h ) odam a
giriverdi. Bu iki câriy e şark ıcı değillerdi. E b û B ekir (R adıyallâhü
an h ):

(149) Hâl tsrcemesi 466 nolu hadis bahsinde geçmiştir.


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Resûlullah (Sallallahü Aleyhive Sellem l’hı odasında şeytan müz-


mûru mu (1501? diye azarladı. Bu ‫ﺳﺎه‬
bir bayram gününde oldu.
Resüiullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Yâ Ebâ Bekir! Her kavmin bir bayramı vardır. Bu (gün) de bi-
zim bayramtmızdtr.» buyurdu.” (151)
Hadisler bayram günü def çalmanın mübahlığına delâlet eder-
ler. ^‫؛‬ ٠٢٠٢ : Bayram, sünnet düğünü ve evlenme gibi neş’e ve
sevinç günlerinde def çalmanm mübahlığı Peygamber (Sallallahü
A leyhi ve S ellem )’in m e zk û r h a d îs in d e k i : = «Bu, bizim
bayramımızdır.« buyruğundan anlaşılır. D e f: Dâire şeklinde olup bir
yüzü kapalı olan ve genellikle dervişlerin çaldığı bir âlettir. Davul-
dan farklı yönü, davulun iki tarafının da deri ile kaplı oluşu, defin
yalnız bir tarafının deri Be kaplı oluşudur. Def bâzen pullu bâzen pul-
suz olur.
Tağanni; yâni nağme Be şiir söylemeye gelince, içki, kumar, ve
fuhuş gibi kötülüklere teşvik edici veyâ şehveti uyandırıcı nitelikte
olduğu takdirde mübah değildir. Söylenmesi ve dinlenmesi yasaktır.
Ahlâk bozucu olmayan ve bir fitneye sebebiyet vermeyen tağannî
mubahtır.
El-Fıkıh Ala’l-Mezâhıb adlı eserin “Kitabü’l-Hazar ve’l-Libaha”
bölümünde def ve benzeri eğlence âletlerini çalmak ve tağannî ile
şiir ve benzerî söz söylemek hakkındaki âlimlerin görüşleri nakle-
dilmiştir. ©rada verilen bilgilerin bir kısmını özetliyerek buraya ak-
tarmayı uygun buldum. Şöyle k i :
H a n e f i âlimleri demişler l، i: Haram olan tağanni, hayatta
olan muayyen bir kadının güzelliklerini, içkilere teşviş edici özellik;
lerini anlatan veyâ kişileri tahkir edici sözler gibi söylenmesi mübah
olmayan cümlelerle yapılan tağannidir. Suların, denizlerin,’ dağların,
çiçeklerin ve benzerî şeylerin güzelliklerini ve özelliklerini anlatan v e
söylenmesi mübah olan başka konular hakkındaki sözlerle tağannî
etmek câizdir.
Şu halde, taganni’nin mekruhluğu ve onu dinlemenin günah sa-
yıldığı yolunda E b û H a n i f e ’ den nakledilen fetva, haram
olan tağanni nevine âittir. Zar, satranç ve benzeri âletlerle oynamak,
( ‫ )■ ﻣﻮل‬Müzmûr ve mizmâr : Düdük, ney ve kaval ve bunları çalmak, ıslık çal-
mak anlamlarına gelîr. Zemlr de güzel ses ve makamla şiir okumaktır. Burada
son mânâ kasâeâilmiştir. ‫ب‬
51‫ >) ل‬Bu hadis 1898 no.lu hadisidir. Geniş hllgl için oraya mü-
racaat edilebilir. '
164 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 73

ta n b u r, k an u n , z u m a , b o ra z a n ve b en zerî âle tle ri ça lm ak H a n e f î


âlim lerince ta h rim e n m e k ru h sayılm ıştır. B âzılan h a ra m say m ışlar-
dır.
( H a n e f i âlim lerin d en e l - H a s a n , evlenm e d ü ğ ü n ü n -
de p u lsu z d ef çalm ay ı m ü b a h say m ıştır. D iğer H a n e f i âlim leri
d ü ğ ü n d e def çalm ay a â it riv ay etleri, d ü ğ ü n ü ilâ n etm ek te n kinâye-
dir, diye yorum y ak m ışlard ır. H a n e f î âlim lerin in '
birisî; ‫ﺻﺎم‬-‫ﻛﻞ ﻟﺐ ا ى ادم‬ = «Â dem o ğ lu n u n h e r ç e ş it o y u n

v e e ğ le n c e s i h a ra m d ır .» hadîsid ir. B ir riv ây e tte b u h ad îsîn so n u n d a


şu ilâve va?dır : ‫االﺗالﺛﺔ ا آل ﻣﺔ ا ﻫﻠﺪ وآد ﻳﺒﻪ ﻟﻤﻮﺳﻪ و ﻣﻨﺎﺿ ال ﻟﺘﺮﺳﻪ‬
= « A n c a k k iş in in , e ş ile o y n a ş m a s ı, a tı n ı e ğ itm e s i v e o k a tış ı y a -
rış m a s ı h a ra m d e ğ ild ir .»

Ş â f i î â lim le r i: F itne ve h a ra m a yol a çm ay an ve söylenm esi


h a ra m olm ayan sözleri te ğ a n n i île söylem ek ve evlenm ek, çocukları
S ünnet etm e ve b a y ra m g ibi sevinç g ü n le rin d e d ef çalm ak m ü b a h tır,
^ em işlerd ir.
M âliki âlim lerin in kav li de Ş â f i i l e r ’ in k av lin e ben-

H a n b e l i âlim leri h e r tü rlü çalgıyı y a sa k g ö rm ü şlerd ir. Ta-


ğan n îyi de y u k a rd a b elirtilen ş a r tla r d âiresin d e m ü b a h saym ışlar-

i l im l e r , K u r ’a n - 1 K e r î m ’i ta ğ a n n i ile o k u rk en h a rfle ri tebdil


edecek, h a rfle r ilâve edecek v ey â b u n a b en zer h allere yol a ça cak şe-
kildeki ta ğ an n iy i h a ra m say m ışlard ır.
G eniş m â lu m a t için fık ıh k ita b la rm a m ü râ c a a t etm ek gerekir.

‫؛ ﻟﻤﺎﻟﻤﺪ‬.‫ ﻟﺮة‬-‫إ ﺑﻤﺎ إ ﺀﻗﺎ‬ (n t)

164 — BAYRAM GÜNÜ HARBEYİ (K IS A


. M IZ R A K I S Ü T R E Y A P M A K ) H A K K IN D A
GEEEN (H A D İS T E R ) B ^ B l

‫ﺣﻤﺤﺎﻣﺜﺎم نﻫﻤﺎر• ئﻋﺒﻤﻰ ن أدس• ع وﺣﺪﻫﻤﺄﻣﺪاﻣﺮش‬ ١٢٠٠٤


‫؛‬ ‫ﻣﺖ‬
\ ‫ﻣﺤﻲ‬
، ‫ﻣﺢﻣﺤﺬﺗﻲ‬
1 ‫ﺗﺎاالدﻧﺎئ‬: ‫ﺀﻣﺢ‬
. ‫ﺗﺄﻫﻢ ; ﻟﺜﺔ م‬. ‫ﺛﻤﻢ‬.‫ما ﻧﺈ‬

.‫ث‬
„‫ داﻟﺚ;ﻧﺤﺚﻧﺼﺖ‬. ‫ ﺗﻤﻒ‬. ‫ ا ﻟﺜﺰ ذ‬4 ‫'ةذﺑﻤﺒﺪ‬ ^ ‫أذدﻧﺪﺗﺎﻟﻪ‬
74 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ وﻧﻬﻖ أن اأ؛ة ﻇﻤﻦ ﻧﺘﻨﻲ إ‬. ‫ﺗﻴﺄﻣﺢ‬


‫ﺑﻤﻦ إ‬ ‫م‬.‫أت‬
• ‫ﺋﻴﺖ ﺑﺜﺬ‬ ‘‫ﻟﺘﻤﻤﻠﻰ‬
,‫؛ج ا‬ ،‫؛‬

/‫و‬.‫ﻣﺤﺌﺒﺠﻤﺒﻤﻨﻘﻬﻢ‬
T E R C E M E S İ
1304) “ ... (Abdullah) ‫أا؛ط‬ Ömer (Radıyallâhü ankümâ)’dan; ^öyle de-
miştir :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), b ay ram g ü n ü sab ah le-
yin m u sallay a gid erd i a n a z a (krsa m ızrak ) d a ‫ ﺳﻪ’ ه‬ö n ü n d e g ö tü rü -
lü rd ü . ‫ ه‬, m u sallay a v ard ığ ı za m a n (götürülen) a n a z a (k ısa mız-
rak ) O ’n u n ön ü n e dikilirdi. A n aza (kısa m ızrak ) ye d o ğ ru b a y ra m n a-
m a zın a d u ru rd u . Böyle y ap m an ın sebebi ş u d u r : M u salla boş b ir m ey-
d a n idi. O nda s ü tre y ap ılaeak hiç b ir şey yoktu.”

. ‫ﻛﺰﻣﻤﺤﺪ;ث‬ >‫ت؛‬، ‫ﻳﻴﺄ آ‬ ‫^ ﺑﻤﺎﺗﻠﻰع'؛‬ ‫' ة ذا ي‬:'‫ﺷﺎﺗﻤﺢ ؛ ة ل‬


. ‫ ؤاﺋﺎ*ى ﻣﻦ ﺣﺄﻓﻪ‬، ‫ﻧﻤﻴﺮإ”ﻧﺒﻢ‬

. ‫ﻗﻨﻤﺎﻣﻤﺎ ا ﻣﺤﺎ م‬ ‫ﺗﻲ ؛‬ ‫ﺀأ‬


T E R C E M E S İ
1305) "... (Abdullah) bin Ömer (Radıyallâhü anhümâ)'Am\ ^öyle de-
m iştir:
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem ), (açık y e r d |) b ay ram
g ü n ü (nam azı) v ey â b a şk a b ir n a m a z kıldığı zam an O’n u n ön ü n e
h a rb e (kısa m ızrak ) dikilirdi. H arb e’ye d o ğ ru n a m a z a d u ru rd u . Ce-
m â a t d a O’n u n a rk a s ın d a b u lu n u rd u .
(Râvi) N âfi d em iştir k i : B u n u n için d ir ki e m irler de h arb ey i itti-
h a z etm işlerd ir.”
‫ﻳﻰﻣﺊ‬ ‫أؤ‬.‫ﺑﻤﺎﻟﻬﺔ م‬ ‫ ى‬،.‫ﻣﺤﺎﺋﺎﺗﺤﺬﻧﻔﺎ آل ﺗﻠﻰ‬ <- ١٣٠٦
‫ﻗﺬ أ ﻧﻢمم ﻛﺖﺀﻫﺄ اة ﺗﻤﺘﻮ ﻣﺰا ﻳﺪ‬، ‫ ﻣﻤﺤﻲا د ف‬،‫ماي ﻳﻞ‬
• ‫ﻟﻘﺰﺛﻤﻘﺪا‬ ‫؛‬.
. ‫ وإ ﺳﻨﺎدا ﺗﻴﻤﺎﺟﺔﻣﻴﺢ ورإي ﻫﺎ ت‬. ‫ئ ﻗﺎ آل <ا ف ال ﻣﺎ ق> و ﺑﻰ ﻗﺮوا ﺑﻤﺎ‬.‫ﻗﺎ ووا؛د؛ ﻣﻨﺎم ااز‬
164 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 75

T E R C E M E S Î

1306)• Enes bin Mâlik (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :


R estilullah (S allallah ü A leyhi ^e Sellem ), b ir h a rb e ’yi s ü tre edi-
n e re k m u sa lla d a b a y ra m n am azın ı k ıldırdı.”
N o t: Zevâid’de denildiğine göre el- Mizzi, el-Etrâf’ta bu hadisin Nesâi tara-
fmdan rivâyet edildiği^ söylemiştir. Fakat bizim rivâyetimizde bu yoktur. îbn-i
Mâceh’in senedi sahih olu? râvileri sika zâtlardır.

İ Z A H I

îbn-i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h )'in h ad isin i B u h â r i ,


M ü s l i m , E b ü D â v û d ve N e s â i de b en zer la fızla rla
riv â y e t etm işlerd ir. î b n - i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) 'in ilk ha-
dişinin; ‫ ؤﺧﻠﺌﺂ آذاﻟﻤﺼﺊ ﻛﺎﻧﻴﻤﺼﺎﺀﻟﻴﺲ ذﻟﻪ شﺀﻳﺸﺚﺀدﻳﺆم‬, kısm ı
h â riç diğeri B u h â r i ’ de m ev cu ttu r. Bu kısım î b n - i Hu-
‫ ﻣﺎااأل؛أ‬ve e l - î s m a i l i ’ n in riv ay e tle rin d e de v ard ır.

H arb e ve A n a z a ‫ ؛‬U cu n a yassı d em ir ta k ılı k ısa m ızrak tır.


M usalla açık b ir m ey d an cld u ğ u ve e ra d a s ü tre y ap ılaca k b ir
d u v a r ve benzeri b ir şey b u lu n m ad ığ ı için P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve Sellem ) b ay ram n am azın ı k ıld ırm a k ü zere m u sallay a çık-
tığı zam an b e rab e rin d e b ir h a rb e g ö tü rü lü rd ü . N am aza d u ra c a ğ ı za-
m a n h a rb e O ’n u n ö n ü n d e y ere dikilirdi. Efendim iz için s ü tre clu rd u .
‫ﺎا ؛‬
‫الاﻫ‬ ‫ الا‬sü tresi c em âat için de yeterlid ir. Bu sebeple ce m â a t d a süt-
resiz c la ra k efendim izin a rk a s ın d a n a m a z a d u ru rla rd ı.
H adîsin s c n u n d a k i:
-‫‘ = ﻧﺒﻦ* م ا ﻗﺬﻓﺎ اآلﻣﻨﺈﺀ‬B unun için d ir ki e m irler de h arb ey i ittih a z
e tm işle rd ir' sözü h a d îste n değil, râ v i N â f i ’ in sözüdür. Peygam -
b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in ittih a z ettiğ i h a rb e , b ir riv ây e te
göre N e a ş i ta ra fın d a n hediye edilen h arb e d ir. .Diğer b ir rivâyete'
gö re U h u d sav aşın d a Z ü b e y r (R adıyallâhü an h ) ta ra fın -
d a n öld ü rü len b ir m ü şrik e a it o la n h arb e d ir.

HADÎSTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ


1. N am az için sü tre ittih a zı m eşrû d u r. Bu k o n u d a ge*niş m âlu-
mat. »4 0 - »43 nolu h ad isler b ah sin d e verilm iştir.

2. Z a ra rla rı d efetm ek için g erekli silâhı b u lu n d u rm ak , b ilh assa


y o lcu lu k ta ta şım ak m eşrû d u r.
3. H izm etçi edinm ek m eşrû d u r.
7« SÜNEN-I IBN-I MÂCE

‫ ) اب ﻣﺎﺟﺎﺀق” رو ج اﻟﺘﺴﺎﺀق ا ﻟﻤﺪن‬١٩٠)


165 — KADINLARIN BAYRAMLARDA NAMAZA
ÇIKMALARI HAKKINDA ÇELEN HADÎSLER BÂBI
،‫تﺀﺳﺚمﺀﺑﻢﻧﺘﺎن‬ ‫يمﻳﻰﻫﻢﺛﺪ ﺗﺎأﺗﻤﺎم‬، ‫ﻣﺎ ﻣﺤﺎأ ﺛﺄﻣﺔأ‬ . _ ^

‫نم‬
‫ﻣﺤﺠﻢ‬
‫ﻗﻄﺘﻪ ﺀآﺗﺘﺄ أﺗﺖ*آ دﻧﻮﺛﺎﻣﺆ§قأن‬ ‫ﻋﻰأم‬ : ‫ﺗﻤﻤﺘﻪ‬
-‫ﻋﻦ‬ ‫؛‬ ،

‫ﺀداﻧﻰ آلﻏﻮن ﺗﺂ‬-‫ﻟﺜﺚ ﺳﻨﺂ آﺗﺄأ*ﻧﺖإ‬


‫ﺋﺺ ظ ﺀآﻧﺘﺄأمة؛‬i\j'‫ﻳﻰ اأي*ز‬
‫؛‬ : >3 .

‫ﻣﺜﻬﺄون ث ا‬ -‫ءآتء أ‬ ‫ﺟﺪأب ؟‬


» .;

TERCEMES Î

‫ال‬07‫ر‬ : Ümmü Atiyve (151) (Radtyallâhü anhâ )'da n; Şöyle demiştir


-Resûluilah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem), kadınlan Fıtır (Rama
)zan bayramı) ve Kurban (bayramı) günlerinde (bayram namazına
)çıkarmamızı emretti. Râvi dedi ki ümmü Atiyye (Radıyallâhü anhâ
şöyle demiştir
Biz -Kadınlardan
i‫؛‬ cilbabı (örtüsü) olmayan he ede
cek? diye sorduk, ^uyurdu ki‫؛‬
Onun kadın (din) kardeşi kendi cilbabından ona giydirsin»
.«"

، ‫ ﻣﻴﺮن‬Çf»\ ‫ ض‬، ‫ﻣﺪﺑﺂ‬.‫ ﺀﻧﺄ‬، ‫ﻳﺄﻧﺎﺗﻤﺎ ن‬ ‫ﻧﻤﺒﺎج أ‬


• ‫ة ا‬. ‫ﺧﺌﺒﺠﻨﺎ ﺻﺪ‬ ١٣٠٨

‫ت ﺻﻮ‬،‫قﺗﺌﺖ‬-‫ﺀأ<ﺑﺪاادﺗﺎ‬
‫د‬. . ‫ﺳﻢﻣﻢ اﺋﺖ أدد'ﺋﺮﻟﺚ خ‬
‫؛‬ * ‫'؛‬ ’

‫ي‬،‫ائ‬ ., ‫ﺗﻘﺼﺎﻟﻀﻢﺀ‬
‫ل رﺑﻤﻮ اﻛﻴﺒﻢ‬.‫اي‬
. ‫يذﺑﻤﺬ‬
‫'؛‬ '

T ERCE MES Î

1 8 ‫) ﻫﺪ‬ Ümmü Atiyye (Radıyallâhü ،،‫' ر س‬dan rivâyet edildiğine gö-


re Resülullalı (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'أ‬Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Âtik (yetişkin) kadınları ve örtülü kadınları (evden) çıkartnız.
Bayram (namazın) da ve müslümanların davetinde bulunsunlar. Ha-
^ız (ay başı âdeti) hâlindeki kadınlar cemâatin (bayram namazı kıl-
dıkları) musallasından uzak dursunlar.»"

( 1 ‫)ةل‬ Hâl tercemesi 647 nolu hadis bahsinde geçmiştir.


Bâb : 165 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 77

İ Z A H I

K ütüb-I S itte s a h‫؛‬pl*ri U m m ü A t i y y e (R adıyallâhü


an h ) ’ m hadisini b en zer la fızla rla riv â y e t etm işlerdir. Bu h ad îste ge-
çen bâzı kelim eleri açık lay alım :
F ıtır g ü n ü : R am azan b ay ram ıd ır. Bu g ü n m ü n âseb etiy le fıtır
sad ak ası çıkarıld ığ ı için bu isim verilm iştir.
N a h r g ü n ü : K u rb an b ay ram ı g ü n ü d ü r. N a h r kelim esinin lü g a t
m ân âsı beg azlam ak tır. Bu g ü n m ü n âseb etiy le k u rb a n kesildiği için
bu isim verilm iştir.
C ilb a b : Bu kelim e çeşitli şekillerde tâ rif edilm iştir. T u h fetü ’l-Ah-
Tezi y azarı şöyle d e r :
“E l - C e z e r i , ‘‫ﺖﺀ‬1‫ﻂ‬
‫ﻃﻬ ﻟ‬: İz a r ve rid ad ır. (Y âni belden aşağı
ve belden y u k arı giyilen iki p a rç a d a n ib â re t b ir k a t elbisedir. Bu
k atlık eski A rap kıy âfetin e göredir.!
B a z ıla rı: Cilbab, ça rşaftır, dem iştir. B âzıları : Cilbab, k ad ın ın ba-
şını ve belden y u k arı v ü eu d u n u ö rten elbisedir, dem iştir. C ilbab'ın
çoğulu C-piahih'dir dem iştir.'
K âm us s a h ib i: C ilbab k ad ın ın ç a rş a f altın d a giydiği geniş göm-
lek ve benzeri elbisedir. Y âhut elbiseyi ö rtm ek için üstte giydiği çar-
şa f ve baş ö rtü sü gibi bir şeydir, d em iştir
A vâtık : Â tık’ın çoğuludur. Âtık : £ rg in lik çağ ın a v arm a k üzere
olan veyâ erginlik çağ ın a yeni v a ra n kad ın d ır. B â z ıla rı: Âtık, evli
genç kadındır, dem iştir. B aşka tü r tâ rif ed en ler de v a rd ır
H u d â r : H ıdr'ın çoğuludur. Hıdr, ö rtü d em ek tir. B aşka m â n â la rı
v a r ise de b u ra d a bu m ân â kasdedilm iştir.
H üyyad : H âid'ın çoğuludur. ‫ا‬1‫ف‬ ‫؛‬،‫ا‬, ay başı âdeti h âlin d ek i kadın-
dır. Bâzen bu âdeti görm e çağ ın a gelm iş olan k ad ın a n lam ın d a kul
lanılır. tem izlik h âlin d e de ona bu kelim e k u llan ılır

H adisin m â n â s ı:
P eyganıber (S allallah ü A leyhi ve Sellem! k a d ın la rın ö rtü lü ola-
rak b ay ram n am azı için m u sallay a ve m ü slü m an la rın d âv etlerin e
çık m aların ı enııetiniştiı-. ü n ııııü A tiyye (R adıyallâhü an h â! cilbabı
olm ayan k ad ın ın d u ru m u n u sorm uş, efendim iz, o k ad ın ın ark a d a şı
olan başk a k ad ın ın kendi eilb ab ın d an o n a giydirm esini em retm iştir.
B una â i t :
78 SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

‫ﻗﻠﺌﺒﻨﺘﻴﺎ أﺣﺜﻬﺎ ﻣﻦﺟﻠﻴﺎﺑﺒﻤﺎ‬ cüm lesi iki tü r m â n â la n d ırıla b ilir:


B irin cisi: B aşka k ad ın ın onu d a ken d i cilb ab ın ın a ltın a g e ç ir e r e k
b erab e rc e b ir cilbabm a ltın d a ö rtü n m elerid ir.
İk in c is i: B irden fazla cilbabı o lan b a şk a k ad ın b ir cilb ab ın ı em a-
n e te n o k a d ın a giydirsin. E b û D â v û d ’ un;
‫ ﺛﺰؤ‬°‫ﺋﺠﺴﺜﻬﺎﺻﺎﺟﻤﺌﻬﺎﻃﺎﻣﻤﻪ ﺑﻦ‬ = «O nun k ad ın a rk a d a şı elbise-
sin in b ir kısm ını o n a giydirir.» riv ây e ti birinci m â n ây ı teyid eder.
İ b n - i H u z e y m e ’ n in riv â y e tin d e k i:
‫ن‬-‫ﻣﻦ ﺟالﻳﻴﺈﻫﺎ‬ = «O nun c ilb ab la rın d an b ir tan esin i...» ifâdesi ikinci
m â n ây ı teyid eder.
H adis, hayız âd eti h âlin d ek i k a d ın la rın m u sallay a y ak laşm am a-
la rm ı em retm iştir. B unun hikm eti, m u sâllan ın k a n la k irletilm esin i
önlem ek ve cem âati k a n k o k u su eziyetinden k o ru m ak tır. Bu em ir
c u m h ü ra göre m en d u b lu k içindir. Ç ü n k ü m u sallâ m escid h ü k m ü n -
de değildir. Y âni hayızlı k ad ın ın m escide girm esi h a ra m ise d e ‫الا؛ا‬-
sallây a girm esi h a ra m d eğ ild ir. Zayıf b ir kavle g öre em ir v ü cü b için-
dir.
H adis b ü tü n k ad ın la rın b ay ram n am azın ı k ılm ak ü zere m usal-
la y a g itm elerin in m e şrû lu ğ u n a d elâlet eder. Bu h u su sta b âk ire, dul,
genç, yaşlı ve evli k a d ın la r a ra s ın d a b ir fa rk yoktur. Tâbii, kadınla-
rın m u sallây a g itm elerin d e b ir sark ın tılık ve benzeri b ir sak ın can ın
bu lu n m am ası şa rttır. A ksi ta k d ird e g itm eleri m eşrû değildir.

KADINLARIN BAYRAM NAMAZINA GİTMELERİ


HAKKINDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ

El-M enhel y azarı bu k o n u d a özetle şöyle d e r :


$ ٠٧٢ ! , İ b n ü ’ l - M ü b â r e k ve H a n e f i l e r ’ de n
E b û Y û s u f k a d ın la rın n am az için evden çık m aları m e k ru h tu r,
dem işlerdir. M â l i k ’ ten b ir riv ây e t de böyledir. Y a h y â bin
S a î d ve N a h a i ’ ni n de böyle söyledikleri n ak lo lu n m u ştu r.
H a n ' e f i l e r ’ den İ b n ü ’ l - H u m â m : Yaşlı k a d ın la r bay-
ram n am azın a ç ık a rla r genç k a d ın la r çıkm az, dem iştir..E l-M i^kat’ta :
Bu kavil, m utedildir. A ncak şu k ay ıtla rı ek lem ek gerekir. Yaşlı ka-
dınlar, şehvet çekici d u ru m u n d a o lm a y s a k , süs elbisesini giym em iş
olacak, eşinin m ü saad esin i alm ış olacak, b ir k ö tü lü k endişesi olm a­
İfiS KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 79

yacak, ziynet eşyasını üstünde bulundurmayacak, güzel koku sürün-


meyecek, açılmıyacak, Îslâmî hükümlere göre iyice örtünmüş olacak
ve buna benzer tedbirleri almış olacaktır. E b ü H a n î f e de-
miştir k i : Kadınlar evlerinde oturmalı, namaza çıkmamalıdır,’ diye
malumat vardır.
Ş â f î l e r : Genç kadınların ve güzel kadınların namaza çık-
maları mekrühtur. Ç ü n k ü onlar için bir fitne korkusu vardır. Fakat
- - - - - - çıkmaları müstahabtır. Süs takınmayan yaşlı kadın-
ların vakit namazlarına gitmelerini, bilhassa bayram namazına çık-
malarını müstahab görüyorum, demiştir.
M â l i k î l e r ’ in görüşü ş â f i i 1 e r ’ in görüşüne yakındır.
Ancak onlar yaşlı kadınların gitmelerini müstahab değil, câiz gör-
müşlerdir.
" Güzel koku sürünmeden, ziynet ve şühret
elbisesini giymeden kadınların namaza çıkmalarında bir beis yoktur,
* Onların sözlerinin zâhirine göre yaşlı kadınla genç ka-
d ı^ r a s ın d a bir fark yoktur.
En-Neyl’d e : K â d ı I y a z ' ı n dediğine göre E b ü B e -
kir, Ömer, Al i ve İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü an-
hüm l:
“Kadınların b ayram ‫ااا‬،‫ﻫالاأﻫﺎاا‬
çıkmaları onların üzerinde bulu-
nan bir haktır, demişlerdir” denilmiş. En-Neyl yazarı daha so n ra :
Kadınların bayram namazına çıkmaları kayıtsız şartsız mekruhtur,
demek tutarsız görüşlerle sahih hadisleri reddetmek olur. Genç ka-
dınları ayırmak da hadîslerin sarahatına aykırıdır, demiştir.
El-Menhel yazarı, en-Neyl’‫؛‬n kavlini naklettikten sonra : Kadın-
ların bu devirde çıkmalarında ve erkeklerle toplanmalarında bulu-
nan sakıncalar açıktır, der.”
BAYRAM NAMAZININ HÜKMÜ

1• H a n e f î âlimlerinin en sahih kavline göre, Cuma namazı


kendilerine farz olanlara bayram namazı vâcibtir.
2• H a n b e l î l e r ’ e göre b ^ r a namazı erkeklere farz 1
kifayedir.
3. C u m h u r ’ a göre sünnet-i müekkededir.

El-Menhel’de her grubun delilleri zikredilmiştir.


80 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

، ‫ﻧﺜﺈﺟﻦ * ﺑﻤﺎة‬ vs .‫ ﺗﺎﺣﻤﺺ ن ﻏﻴﺎث‬. ‫ _ ﺋﻬﻤﺈ م*د ام ن ﺗﻤﺪ‬١٣٠٩

‫ﻣﺤﺜﺒﻢ‬ ‫ﻋﺬ ﻣﺤﺞةأ‬ .‫اي‬ ‫أئ‬ ‫؛‬ ‫سا ﻧﻤﺎ‬


‫م‬ ، ‫ﻣﺎ(ﺗﻢ‬ ‫ﺛﺬ‬

•‫اد؛د ﻛﺄ‬ ‫ﻳﻰ‬


• ‫ﺀإ س‬ ‫ون‬
‫ﺣﺪﻳﺖ‬ ‫د ق‬:‫ اروا‬:

1‫روﻫﻞ‬ ) Âbdullab)
•...‘ Uin Abbâs ( Radtyallâhü ‫« ﻫﻪ «ه‬،‫ ال ﻫﻞ’رﻣﺢ‬Şöyle de -;
:‫؛‬
niştir

P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) h e r iki b a y ra m d a k -‫؛‬z


”.la rın ı ve h a n ım la rın ı (b ay ram n am azın a) ç ık a rırd ı
-N o t: Seneddekl râvilerden Haccâc bin Ertat'm tedlisçiliği nedeniyle bu ha
Zevâid'de belirtilmiştir. Taberâni de bu hadisi rivâyet
dişinetmiştir
zayıilığ.‫؛‬

‫ا إذا ا ﺟﺘﻤﻊ اﻟﻤﻴﺪانﻳﻰ_ﻣﻮم‬،،‫ اب»ا طﺀ ؛‬، ١٦٦^


)BÎR GÜNDE İKİ BAYRAM (BAYRAM VE CUM A — 100
TOPLANDIĞI ZAMAN HAKKINDA GELEN
HADÎSLER) BÂBI(

‫ة ﻧﻘﺎ ذ‬، ‫إ ﻧﺘﺎﻳﺚ‬ V! . ‫ﺗﺌﺪ‬ ‫أؤأ‬ VS. ‫ﻫﻲ‬ ‫وﻫﻮ‬ ‫ﻗﻢ‬ ‫ ؤى‬- ١٣١ ٠

''‫أﻳﻢ‬
‫دأ ﺑﻦ ؛‬ ‫ﺀال ﺗﺄت‬-‫ﺳﻤﺬ ر‬ :‫ﻛﺎﻳﻰ؛ ت؛ت‬ ‫ مة ﻧﺈ إ ﺳﻨﺄ ﻗﺮ ةآا‬، ‫ا ﻳﺎ* ﻣﺘﺆ‬

‫؟‬ ‫ف^ن ﺑﻤﺞ‬ ‫؛آت ﺗﻢ' • آت ؛ ﺀ‬


: ‫ ﻣﺪ نﻳﻰ غ* ﻣﺎ‬. ‫ﺛﺮﺑﻲ؛ي‬-‫■ ﺛﻤﺪ ت غت‬
‫ض‬
•‫ﺗﺬﺛﺎﺀ أنﺑﻤﻮﻋﻞ*ﺑﻤﺰا ﺀ‬ ‫ف؛ت ﺀ‬
‫ ﺛﻢ‬. ‫ ﺛﻢ رﺣﺺﻳﻰ ا؛ ﻛﻲ‬.‫ل‬،.‫ﻟﻤﻲ‬
‫ ﻧﺮ ا‬: ‫آو‬
T E R C E M E S Î '

1510) "... îyas bin Ebi Ram la eş-Şâmî (152) ( ‫ﻣﺢ'وﺀسﺀ‬/ ‫ ﻫﻬﻪ‬anh )'den ri-
vâyet edildiğine göre şöyle dem iştir :

Bir a d a m (benim b u lu n d u ğ u m b ir m ecliste) Zeyd b in E rk am (Ra-


dıy allâh ü anh ) a :

‫ ا‬1‫ ) ةه‬Râvisi Osman bin el-Muğire’dir. İbnü’l-Münzir ve Îbnü'l-Kattan onu


meçhul saymışlardır. îbn-i Hibban ise onu sikalardan saym‫؛‬şt،r. Ebû Dâvud, ibn-i
Mâeelı ve Nesâi onun rivayetlerini almışlardjr. (El-Menhel 6 ‫إﺀ‬1‫ ه‬. sahife 220)
KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 81

Bir günde (toplanan İM b ab am ı - bayram ve Cuma’yı) Resü-


lullah (Sallallahü Aleyh( ve Sellem l’İn beraberinde geçird(n mi? di-
ye sordu, Zeyd (Radıyallâhü anhl :
£vet, diye cevap verdi. A dam :
Peki efendimiz (o günl ne yapardı? diye sordu. Zeyd (Radıyal-
lâhüanhl dedi ki:
Efendimiz, bayram namazını kıldırdı. Sonra C u m a ‫ﻫﻬﺳﺎا‬hak-
kında ruhsat vererek buyurdu l، i:
«Cuma namazını kılmak isteyen lnlsm.»”

İZAHI

A h m e d , Ebû Dâvûd, N e s â î , H â k i m , Ibn-i


H u z e y m e , z e h e b i , B e y h a k i ve Î b n ü ’ l - M e d i n î
de bunu rivâyet etmişlerdir. Râvilerden 1 y â z ’ m adâleti husü-
sundaki ihtilâfı dip notunda belirttim. Bâzı rivâyetlerde mânâyı et-
kilemeyen az lafız farkı vardır.
İki bayramdan maksat, parantez içi ifâde ile beiirttiğim gibi Cu-
ma ve bayramdır. Yâni Ramazan veyâ Kurban bayramının ilk gü-
nü Cuma’ya rastladığında hem bayram namazı hem Cuma nama-
zı mı kılınacak? yoksa yalnız bayram namazı kılınacak da Cuma na-
mazı kılınmıyacak mı? soru bu husüstadır,
z ٠ ‫ي‬ (Radıyallâhü anh)'a soru soran zâtın M u â .v i y e
b in E b i S ü f y a n (Radıyallâhü anh) olduğu E b ü D â -
V û d ’ un rivâyetinde belirtilmiştir.

Cuma’ya bayram denmiştir. Çünkü ‫ ة‬€ ‫ اا؛ أا ' ا ﺀ اﻫ ﺎا أ‬E b ü


Hür e y r e (Radıyalâhü anh) ’den rivâyet ettiği bir hadîste Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cuma gününün Allah tara-
fından mü’minlere bayram kılmdığmı beyan buyurmuştur.
Hadis, bayram namazında bulunanların o günkü Cuma nama-
zina gitmemelerinin câizliğine delâlet eder.
El-Menhel yazarı bu hususta âlimlerin görüşlerini izah etmiştir.
Czeti şudur:
‫ل‬-‫أءاأاﻫﻬﺎا آل‬
8 Bayram namazını cemâatla kılanlar ٠
günkü Cuma namazını kılmıyabilirler. Ancak imam Cuma’yı kıl-

stinen-i tbn-i Mâce — c . : 4-P. :6


82 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

mak zorundadır. Çiülkü .,(1311 noljı) hadîste Peygamber (SaiiaUahü


Aleyhi v e Sellem) : ‫ث‬
‫ث؛اﺗﺎﻗ‬
‫إن‬ ‫ؤاﺛﺎ‬
‫« = ﻣﺤﻨﻨﻮن‬ve biz in ş a a lla h C u m a’yı
kılıcılarız.» buyurmuştur, derler.
2 - — M â l i k î l e r ’ d en iki riv â y e t v ard ır. B ir riv â y e te gö re
b a y ra m n a m a z ı ile y etin ilir. İkinci riv ây e te göre C u m a n a m a z ı sa-
k ıt olm az. K ılınm ası g erek ir. Bu riv â y e t m ezh eb in m e şh u r k av lid ir.
‫ء‬
3 — E b d H a n î e ’ ye g ö re C u m a n am azın ı k ılm ak gerek ir.
4 — Ş â f i i l e r ’ e göre şehir halkı Cuma’yı kılmak zorunda-
dırlar. Bayram namazı Cuma namazı yerine geçmez. Fakat şehre
yakın köyde oturup şehirde okunan ezan sesini duyanlar,
şâir Cuma’lara gitmekle mükellef oldukları halde o günkü Cuma na-
mazma gitmekle mükellef değillerdir. Mezhebin meşhur kavli budur.
Buna göre Cuma namazına gitmeye mecbur olmayanlar günkü öğ- ٠
le namazını kılmakla mükelleftirler. ‫ه‬
s m a n (Radıyallâhü anhl
ve Ö m e r b i n A b d i l a z i z ’ in kavli de böyledir.”
E b ü D â v û d v e' N e s & i ’ n in A t â b i n E b i R a-
bâh (R ad ıy allâh ü an h ) ’d a n riv â y e t e ttik leri b ir h ad ise gö re A tâ
(R adıyallâhü an h ) şöyle d e m iştir:
“ (Abdullah) b in Z übeyir (Radıyallâhü anh), bize C u m a g ü n ü n e
" b ir b a y ra m n am azım g ü n d ü z ü n evvelinde kıldırdı. S o n ra
' ~ " F a k a t ibn-i Z ü b ey r C u m a n a m a z ın a gel-
m edi. Biz de n a m a zım ızı (cemâatla değil) te k te k kıldık, ib n -i Ab-
b âs ' " " " anhümâ) ٠ s ıra d a T âif’teydi. O ra d a n d ö n ü n ce biz
o la n d u ru m u k en d isin e an la ttık . D edi k i : ibn-i Z ü b ey r (R ad ıy allâh ü
anhümâ) sü n n e te (yâni Efendimizden sâbit olan yola) u y g u n yapm ış-
t:»•-’’
Şu h a ld e b a y ra m g ü n ü C u m a’y a ra stla d ığ ı z a m a n b a y ra m n a-
'• k a tıla n la r o g ü n k ü C u m a n a m azın ı k ılm a k la m ü-
kellef değildir, diyen âlim lere göre o g ü n k ü C u m a’y a g itm ey en ler öğ-
le n am azım k ılacak lard ır.

‫آل‬ ‫م؛‬ . ‫ ى ئ‬. ‫ﺗﺎ ﻣ هﺢ‬ . ‫ ﻧﺎﻟﺨﺰ اش ﺀأ‬/ ‫ﻣﺤﺎﻣﻢ‬ ١٣١١


-

.‫؛‬ ‫ ﺀﻧﺪﻣﺘﻮل ' ؤ‬، ‫ﺻﺎﻟﺢ ﺋﻦ ان ?اس‬


* ،‫ ﺀنم أي‬٠‫ﻣﺖ*ج‬
‫ﻟﺘﻲ ﻣﻦ م اﻫﻤﺰﻳﻰر‬
‘ ‫ا‬

‫ وإ ؛ ﻧﺤﻤﺬ‬. ‫ﺀ ا ﺟﺜﻊ ﺀد'ن ﻓﻴﺔﺑﺞ ؛"ه• ﻧﻦ*ﺷﺎم؛أﺟﺮأه ﺛﻰا ﻣﺢ‬ ‫ةأتمأق‬


‫إذﺷﺎﻣﺎف‬
‫م‬.»
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 83

‫ﺑﻤﺎﺑﺠﻤﻤﺤﺜﺎ م‬ ‫ ظﺀ‬. ‫ ﻣﺤﺎﺋﺬ ة ﻣﻤﺘﺖ‬. ‫ ;ا‬،‫ﻣﺤﺎﻧﺤﺪﺑﻤﻤﺢ‬


. ‫ﻫﻢ‬ ،.’ ‫ة ﺗﻴﺎ ي‬ ، ‫ةمﻳﻰﻣﺤﺮ‬
‫ﺀﻧﺄ‬ ، ‫م‬ ‫ﻋﻦ أق‬، ‫ﻳﺰ ن رﺛﺒﺞ‬-‫ﻗﻰ م ال‬
. ‫ن ا ﻟﻤﺰ ﻋﺬا اإل ﺳﺘﺎد‬,‫وروا ﺀأ ﻳﻮ داود ق ﺳﻨﺘﻪ ص ﺀ د‬ •‫ق ارواﺛﺪ ؛ إ ﺳﻨﺎ ده ﻣﺤﻴﺢ ودإ ﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬
T E R C E M E S t

1311) (Abdullah) h‫؛‬n Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan !■‫؛‬vâyet ‫ا؛ﻟﻊ‬-


diğine göre; Resülpllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir:
‫ﻫﻬﺎ ةا‬ b u g ü n ü n ü z d e 11‫ !؛‬b ay ram to p lan m ıştır. A rtık k!m diler-
se o n u n b a y ra m n am azı C u m a n am azı y erin d e de k âfid ir. BİZ inşa-
‫ ﻟﻢ‬1‫م‬1‫ﺀﺳﻂ ﻣﺎ> ﺳ ال ااا ﻫﺎ اااام ا‬ .‫م‬

Ebû H ü rey re (R ad ıy allâh ü a n h )'d e n riv â y e t edildiğine gü re


P ey g am b er (S ailallah ü A leyhi ve Sellem ) şöyle b u y u rd u , d em iştir ve
b u n u n m islini zik retm iştir."
N ot: Bunun İsnadının sahih ve ri^âlinin sika oldukları Zevâid’de belirtil-
miştir. Ebû Dâvûd kendi sünenlnde bu ‫ إس‬Muhammed bin el-Musaffa’dan bu
senedle rivâvp.t. etmiştir.

İZAHI
M üellif b u h ad isi iki senedle riv â y e t etm iştir. B irisi î b n - i
Abbâs (R ad ıy allâh ü a n h )'a , diğ eri E b ü H ü r e y r e (Radı-
y a llâ h ü an h ) ,a ulaşır. î^isi de• ‫ﺿﻬﻬﻤﺤﻤﺎة‬. E b ü D â v û d ’ u n M u -
h a m m m e d b i n e l - M u s a f f â ’ d a n riv ây e ti E b ü H ٥-
r e y r e (R adıyallâhü a n h ) ’a yine m e rfü o la ra k u laşır.
H â k i m ve B e y h a k î de b u n u riv â y e t etm işlerd ir.
Bu h ad is de b ım d an önceki h ad isi teyid eder. B una ilâveten, bay-
ra m n am azın ı k ıla n la rın o g ü n k ü C um a n am azın ı d a k ılm aların ın
d a h a iyi o ld u ğ u n a d elâlet eder. Ç ü n k ü b u ra d a P ey g am b er (Sallal-
lâ h ü A leyhi v e Sellem ) o g ü n k ü C u m a n am azm ı isteğe b ağ la m a k la
b e ra b e r k en d ilerin in C u m a’yı k ıld ıra c a k la rın ı bildiriyor. Şu h ald e
k ılm am ak ru h s a ttır. K ılm ak azim ettir. A zim etle am el etm ek efdaldır.

٠‫ ﻣﻦ م 'م_زﻧﻲ م‬t ‫ﺗﺘﻮﻟﻦ ﺀﻳﺈ‬ C? . ‫— ﺻﺪﻣﺤﻨﺎﺛﺎدم ة اﺗﺜﺘﺲ‬


١٣١٢
‫ﺛﻠﻰ ؛اش‬ ^ ‫ﻟﻤﺒﺘﻨﺪﻳﺎﻟﻪ‬ ‫؛‬ ‫ ا ﺑﺞ' ﻫﺘﺎب‬: ‫ ﻣﺢ ؛ إل‬,‫ت‬. ‫ﺷﺎ‬ » ‫م ؛اج‬ >

‫ﺋﻜﺌﻮ ةك‬ ‫ أ ذ ة‬, ‫ﺻﻘﺎ‬ . ‫ إ ﻳﺄ‬، ‫ أ ذ ; أة ﻫﻖ ؛‬, ‫ »ﻣﺔت < ﺗﻨﻒ‬.


. ‫ﺟﺎ د؛ و ﻣﻠﺪل‬ ‫ق اؤواﺛﺪت ﺿﻴﻒ ﻛﻒ‬
SÜNEN-İ ÎBN-t MÂCE

T ERCEMES Î

‫م‬
‫ ا‬.‫ر ﻳ ﺎ آ‬
in işi ‫'!؛‬:
). ‫اا‬...« ‫; ااااا‬،
‫( •ا 'ﻣﺎااز ) اا؛<ا ( اا‬R atlıyatlahü anhümâyt&'diı; Şöyk* de-

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hayatta iken iki bay-


ram (bir günde) toplandı. (= bayram. Cuma gününe rastladı). Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), cemâata bayram namazını kü-
dırdıktan sonra buyurdu k i:

yi isteyen gelmesin.»” ‫ر‬


.<‫ اا الا‬günkü) Cuma namazına gelmek isteyen geisin. Gelmeme-

‫اﺀ‬0 ‫ ا‬: Râvilerden Cübâre ve Mendel zayıf oldukları için senedin zayıflığı Ze-
vâid’de bildirilmiştir.

‫ﻣﻄﺮ‬ ٩ ‫ ق ﻣﺎت؛ ا ﻟﻴﺪ ق ا ﻟﻤﻤﺪ‬٠١٢‫بﻣﺎ‬


YAĞMUR OLDUĞU ZAMAN — «»?
BAYRAM NAMAZINI M£SCÎDD£ KILMAK
HAKKINDA G£LEN (HADÎSLER) BABI

‫ ى ﺑ ﻤ ﺰ‬. ‫ة ﺛ ﻢ‬. ‫ ا *زﻟﺪ‬،‫ ت‬. ‫ﻗﺎ ذما ﺣﺘﻲ‬ ‫ﻣﺤﺎ اﻣﺤﺜﺎس ة‬ - ١٣١٣

‫ﻣﺔﺑﻤﻤﻤﺤﻤﺤﻘﻤﻨﺄ إ ا ﻣﺤﺔ‬ ‫ماأ ﻣﻤﻲ‬


‫ﺗﺠﺎ؛‬ ‫؛؛ﺀأت؛‬ ‫ﺀﻣﺤﺄ إ ةد‬ ‫؟‬ ‫اةم‬ .‫ا‬

.^ ‫صم‬
‫ﺗﻴﺈﻗﺎ‬ <‫^ ﺻﺈ ا‬ ‫ﺻﺪﻣﻠﻤﻤﺤ ال ف‬ ‫ﻫﻤﻢم‬. ‫ أﺻﺎب ا ة س ﺗ ال ﻓﺎ‬: ‫ﻇﺖ‬
EERCEMESÎ

‫ ا‬. ‫ ا آ‬.‫آ‬ "...‫ا’ات‬


((‫آا‬ llüreyr،* ‫ م؛‬،‫ ه'اﺀﻣﺤﺎ‬//‫ ﺳﻤﻞ’ ره«ه ﻫﻀﻪ‬: Şöyle demiştir;
ResûluUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), hayatta iken bir bay-
ram günü halk y a ğ m u r d a n ıslandı. Bu sebeple efendimiz onlara
bayram namazını Mescid’de kıldırdı.”

t 7. A H I
E b û D â v û d , B e y h a k î ve H â k i m de bunu rivâ-
yet etmişlerdir. Hadisteki Mescid ile Mescid-i Nebevi kasd edilmiş-
tir.

Hadis, havanın yağışlı olması gibi bir mâzeret bulunduğu za-


nıan bayram namazının mescidde kılınmasının câizliğine delâlet eder.
Bir özü r olmayınca açık bir meydanda kılmak sünnettir. Çünkü Pey­
m KÎTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 85

g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) devam lı s u re tte b ay ram ١ ١«


m azların ı şeh rin d ışın d a m u saliâd a kıld ırm ıştır. O ’n d a n so n ra H ٧
l a f â - i E â ş i d i n de böyle y ap m ışlard ır. E b û H a n i f e ,
M â l i k , ş â f i î 1 e r ’ d en b ir cem âat, H a n b e l i l e r ve
C u m h ü r’u n kavli b u d u r. B u nların d elillerin d en birisi de B e y h ’-a
k i ’ n in A b d u l l a h b i n  m i r (R adıyallâhü a n h )'d e n olan
şu r iv â y e tid ir :
“Ö m er bin el-H attab (R ad ıy allâh ü an h ) d ev rin d e b ir b ay ram gü
n ü M edine’deki h a lk y ağ m u rd a n ıslan d ı ve m u sallay a g itm ek ten im-
tin a ettiler. Ö m er (R adıyallâhü an h ) c e m âati m escidde toplad), on
la ra b a y ra m n am azın ı kıldırdı. S o n ra m in b ere ç ık a r a k : Ey C em âat ;
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) cem âati m u sallay a çık ar
ta ra k o ra d a o n la ra b a y ra m n am azın ı k ıldırırdı. Ç ü n k ü m u salla da-
h a kolay ve g en iştir. M escid de cem âati alm azdı. Y ağış o lu n ca mescid
d a h a elverişlidir, dedi.” '
‫ و‬â f i i 1e r'in b ir kısm ı, m escid cem âati ala b ilir genişlikte
olursa, b ay ram n am azın ı m escidde k ılm ak efd ald ır, dem işlerdir. Ya
ğ ış gibi z a rü re t o lm asa d a h ü k ü m b udur. Ç ün k ü M e k k e ' de
im a m la r hep m escidde kıla gelm işlerdir. M escid d a h a şerefli ve da
h a tem izdir, dem işlerdir. B u n lara göre m escid cem âati alm azsa bay
ram n am azın ı m u sallad a k ılm ak efdal olur.
El-M enhel y a z a r ı: “Bu ay rın tıy a a it hiç b ir delil yoktur. Ş e v -
‫أ ا ؛ﻓ ﺎ‬ d em iştir k i : ‘M escidin cem âati alm ası ve alm am ası m ücer
red b ir ta h m in d ir. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellâm )'in dâim a
b ay ram n am azla rım m u sallad a kıldırdığını ı’tiral' etm eye rağ m e n bu
n a uym ayıp b ir ta h m in in peşine düşm ek isâbetli değildir."
K uvvetli ‫ه‬1‫ﻫ ﺔ‬ilk g ö rü ştü r. Ç ü n k ü delilleri kuvvetlidir.
M usallâ'n ın M escidden efdal olm ası h ü k m ü n d en M e k k e '
deki Mescid-i H aram m ü stesn âd ır. Ç ü n k ü âlim ler Mescid-i H aram da
k ılm an ın efdal oluşu h u su su n d a ittifa k h alin d ed irler.
‫ و‬â f i i : Bize şu h a b e r u la şm ıştır : R esûlullah (S allallah ü Aley
hi ve Sellem ) R am azan ve K urb an b a y ra m la rın d a b ay ram nam azı
m m u sallad a kıldjrırdı. O ’n d a n so n ra g elen ler ve ٧ e d i ٨ e ' nin
tüm h alk ı d a böyle y ap a gelm işlerdir. D iğer şeh irlerd e de aynı şey ya-
pılagelm iştir. Y a l n ı z M e k k e halk ı m ü stesna. Ç ü n k ü S eleften
hiç b ir kim sen in M e k k e ’ h lere b ay ram n am azın ı m u sallad a kıl
d ırd ığ m a d â ir hiç b ir h a b e r bize u laşm am ıştır, der.
El-Fetih y azarı d e r k i : ş â f i i : B unun sebebi M e k k e Mes-
cidinin çok geniş v e M e k k e e tra fın ın d a r o luşudur, dem iştir."
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ ﻫﻤﻤﺎﻟﻤﺪ‬.‫إ ﺑﻤﺎﺀا ﻣﻘﺎﻋﺴﺎﻟﻤ ال ﺣﻖ‬ )١١٨(


168 — BAYRAM GÜNÜ SİLÂH TAŞIMAK
H A K K IN D A GELEN (HADÎS) BÂBI

* ‫ئةمألﺀ ﻣﺤﺞ•أهى ﺑﻤﻴﺪ ة ذ‬- ‫ﻣﺤﺴﺔﻣﻢ‬ ‫ﻣﺤﺎ ' ﺋﺪ اأ‬ <—٣١٤

‫؛‬ ‫؛‬‫؛‬
‫م أذﻣﻣسال؛الخ‬ .‫ﺑﻣﻰ؛ أئ' ي‬ ‫ م اﻣنء‬٠٠١٤٠ ،‫ءى‬ ‫اءن ﻣﺣﻌﻰ‬

. .‫؛‬. ‫ ؛‬. ‫•؛‬


‫ ﺀﺗﺮﺟﻮاإﻟال ح‬.‫ان‬
.‫ن‬
. ‫؛واءﺗﻣﻣﺎددؤ‬

‫ﺿﻳﻌﺎ‬
‫ﺀ ك ا ﻟ ال ﺣﻞ م‬
‫ﺿﺮﺳﻮ لاش‬
.
‫ﺀﻫﺒﺞ‬
‫أنءمءؤااﻳدﺗﻳﻠأل‬
‫مءقﺑﺟداإلﻣﺗال‬
‫ﻧذإد‬, ‫ن ﻧﻤﺢﺑﺳﻣﻞ‬.‫قاوﻟم ؛قءﺳﻣم (ار‬
‫> و ﻣﺎ‬

‫ﻣمﻣد‬،‫ﻣﺤﻠﻮااﻟالح‬. ‫ﻓﻰﺻﻣم صاﻟﻬشاﻟﻣﺮ ىﻧﻣوا آن‬


‫ﻣﺤﺒﻤﺰ ب و؛ال‬
‫ﺀلاﻟﻠدئءك دماﺑﺧﺎدئ‬
‫ﻣﻬﺎﺗﻴﺮ آم‬ ‫د ذ ﻛﺲ‬
‫ ل*ا ل‬-‫ ﺟﺪﺑﺮﻧﺎق إ ﺳﺘﺎ دم‬،‫دددك‬
‫إ الا ﻧﺒﻤﺎ ؛دا ﻣﺪ وا‬
‫ئ‬.‫ادش ذ ﻣﺢ ا ﺑﻤﺎ د‬
‫وإزم ذا اإلﺳﺎدﺳﺎ‬، ‫آﻣال‬،‫ﻳوماﻟب• وذاﺑﻣﻞﻣﻞاناﻟﺧدﻳق‬
YERG'EMESÎ'

‫ ال‬1‫ه‬ )‫ﺳﻤﺤﺴﺎ‬
( ‫ر‬ bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle de-
m iştiı:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve S e lle r ), (mü’minlere) düşman
karşısında olmadıkları müddetçe İslâm memleketlerinde bayramlar-
da silâh taşımayı yasaklamıştır.”
Net : Bunun isnadındaki râvi Nail bin Necih ve ismâil bin Ziyâd’m ‫ﻣﻠﻬﻪ‬
‫ءا‬
oldukları Zevâid'de bildirilmiştir.

i 7■ A H i

Bu hadis zevâid türündendir. Zevâid yazarı bunun iki râvisinin


zayıf olduğunu söylemiştir. Ancak bu husüsta S i n d i şöyle der :
“B u h â r î t e n d sahihinde zikrettiğine göre H a s a n -1

Bâsri: ‫وؤاﻳدا‬
‫ﻓﺎﻫواﻏ‬،‫آن'ﻧﺣﻠوا اﻟﻣﺗألخ _ﻣم'ﻋﻳد األان‬
= ‘Mü’minler silâh taşımaktan menedilmişlerdir. Düşmandan
korktukları zaman müstesnâ.' demiştir. Ve ‫ااﻓﺎ‬-‫ ل‬Ö m e r (Ba-
dıyallâhü anhümâ) da H a c c â c ’ a:
KİTABİ! İ k A m e t ü -S’SALÂ 87

‫ئ‬
:‫’ﻣﺣﺞ‬
،‫ﻣﺣﻞ‬
‫ﻳﺪ‬ ‫ﻳﻮم ﺛﻢ‬ ‫ق‬ ‫ اﻟﻤﻨالخ‬،‫ت‬
‫= ﺧﻠ‬ S en silâh ı öyle h ir g ü n ta‘-
‫ أ‬.im işsin
ki e g ü n siiâ h taşın m azd ı.' d e m iştir
B u h â r î ’ n in şerh in d e 8 ‫ل‬- ‫ ' أ ال آ ﻟﺦ‬n in zik re ttiğ in e göre
A b d ü r r a z z â k m ü rsel b ir isn ad la şöyle riv â y e tte b u lu n m u ş tu r :

‫ﺑﺎﻟﻨﻲ ﻳﺆم اﻟﺼﺪ‬ ‫ﺧﻰ دﺳﺪلﺀ اﻓﺖ ﻫﻨﺊ اذ ﻋﺚ زﻇﺮ أذﻣﺤﻴﻮا‬


“Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) mü’minlerin bayram
günü silâhla çıkmalarını yasaklamıştır.”
S i n d i y u k a rd a k i n ak illeri y a p tık ta n s o n r a : Bu, g ö steriy o r ki
m e z k û r h ad isin isn ad ı zay ıf ise de b ir aslı v a rd ır, d em iştir.”
B u h â r i ’ n in ‘B ay ram d a ve h a re m ’de silâ h ta şım a n ın m ek-
ru h lu ğ u ’ b â b m d a ş â rih e l - A y n î şöyle d e m iş tir :
“B ayram g ü n ü silâ h ta şım a n ın m e k ru h lu ğ u , silâh ı iftih a r için ta-
şıy an ve c e m â a ta eziyet etm ek te n em in o lm ay an k im seler h ak k ın d a-
dır. Ş eyhim iz de böyle d em iştir. K im seye eziyet etm iyeceğine güve-
n e n ve iftih a r vesilesi y ap m ay ıp o ih âd ’a h a z ırla n m a k için id m an ve
eğitim m a k sad ıy la ta şıy a n h a k k m d a değildir. Ç ü n k ü ‘B ay ram g ü n ü
‫ س‬V‫ ؟‬d a ra k ’ b âb ın d a riv ây e t o lu n a n h a d isle r b a y ra m g ü n ü mız-
r a k la r ve k a lk a n la rla o y n am an ın m e şrû lu ğ u n a d elâlet ed erler.”
164. bâbta rivâyet edilen hadîsler de bayram namazmda mız-
rakı sütre etmenin meşrûluğuna delâlet ederler.”

HADİSİN FIKIH YÖNÜ


1. İslâm m em leketinde b a y ra m g ü n le rin d e b a şk a la rın ı ra h a tsız
ed ecek ta rz d a veyâ bö b ü rlen m ek niyetiyle silâ h ta şım ak y asak tır.
2. D üşm an k a rşısın d a o lu n d u ğ u ta k d ird e silâh ta şım ak b ay ram
g ü n ü n d e de m eşrû d u r.
‫ إ إ ب ﻣﺎ ﻣﺎﺀق ا ال ﻏﺸﺎ ل ق ا ﻟﻤﺪ ن‬١‫را؛م‬

HER İKİ BAYRAMDA B©Y ABDESTİ ALMAK — 169


HAKKINDA ÇELEN (HADİSLER) BÂBI
‘‫ن تﺀر؛ل‬ ‫ ﻋﺊ ﻧﻢن‬، ‫ئ ﻣﺤﺈﺟﻦﺀﻣﺤﺒﻤﻢ‬ • ‫ﺣﻤﺤﺎﺟﻤﺎدة ن‬
‫اﺗﻤﺜﺲ‬ ١٣١ ٥

•‫ﻣﺤﺘﺎﻓﻤﺤﺘﺌﺪ ع؛ ا ﻛﺰﻧﻊ؛األص‬ ‫ ' ةة‬: ‫ي؛ ةد‬.‫ﺳﺎ؛ ﺀﻣﺎ‬


•‫ﺿﻘﻒ• د ج؟ا ج ﺀن *ﺗﻢ ﺿﻴﻒ' ﻳﻨﺎ‬ ‫دم‬ ، ‫ق اوواﺛﺪ؛ ﻣﺬا إ ﺳﺘﺎ د ﻧﻢ ﺟﺎ دت‬
٠ ‫ﻣﻦ ﺟﻌﻢ ا ﻟﻌﺎ ك‬ >‫ال ﺑﻤﺎ غ ﻋﺒﻴﺎ‬ ‫> أ ﺣﺎ د ﻳﺚ‬0 ‫ﻋﻦن ﻣﻴﻤﻮ ﻣﻦا ﻣﻤﺮ‬ ‫*ال؛ ا ﻟﺘﻞ‬
‫دوى‬
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

1315) (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü ankümâydaa; Şöyle demiştir:


R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) fıtır b a y ra m ı g ü n ü vc
k u rb a n b a y ra m ı g ü n ü bey ab d esti alırd ı.”
Not: Bunun senedindeki râvilerden Cübâre ve Haccâc bin Teinim,in zayıf-
lığı z ^ â id ’de bildirilmiştir.

‫ أؤﺟﺘﺬز‬،‫ت‬. ‫ أزﻧﻐﺂ نﺀد‬١٠ ‫ﻳﻨﻴﺄ‬


• ‫ﺗﻌﺘﺖ ن ﺀئ ا‬
‫ﺧﻌﻤﺤﺜﺎ‬
١—٣١٦
،‫ﻛﻲ ؤ ﺗﻨﻲ‬7‫ ﺀىﺟﺪﻣﺎﻣﺤﺎ‬،‫ م ﺋﺪا ﻟﺮﺀ'ن ■دﺀﻗﻪﻛﻲﺀﻧﺎﻟﻤﺄ ن م‬،‫ا؛ﻟﻬﺌﺊ‬
. ‫ﻫﻤﻢ ؛ ﻛﺮو_ﻣﻮم رﻧﻦ‬,‫ ﻣﺄ ا ﻳﺄ؛اﻣﺢ*ﺋﺮو‬٧١٢‫م‬ . ‫مو ﻏﺘﺘﻠﺒﻢﻣﺤﺔ؛؛ أن رﻧﻮت ام‬
.‫ ا'الﺀم‬.‫ﻧﺔ ةا ﻫﺄﻛﻲ; ﻣﺤﺄ ه؛ اأ ﺛﻴﻘﺲ‬
. ‫ﻧﺪ ق‬ >‫ ﺧﺒﻴﺚ‬، ‫ ب‬1‫ﺗﻜﻨﺂ‬ ‫ ﺀل ﻓﻪ إنﻋﻤﺘﻲ‬. ‫ﺋﻪ‬ ‫ﻫﺬا إ ﺳﺘﺎد ﻧﻴﺔ او ﺳﻒ ن‬ ! ‫ق اووا ﺛﺪ‬
• ‫أم ﻳﺒﻊ ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬ ‫ وﻫﺎل ان ﺣﺒﺎ ن‬٠ ‫ﻫﺎل ا ﻟﺴﻔﺪ ئ ؛ ﻫﺎت و ﻛﺪ مﺣﺪﻏﺮ وا‬

T E R C E M E S Î '
1‫“ )ﻫﺎل‬... El-Fakîh bin Sa’d — ki sahâbîlik şerefine mazhar olmuştu —-
( ‫ﻣﺤﻬﻢ‬،‫ﻫﻬﻤﺤﺌﺴال‬ ‫ ره»ه‬15) ‫ )د‬şöyle demiştir: •
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) fıtır b a y ra m ı g ü n ü , k u r-
b a n b a y ra m ı g ü n ü ve are fe g ü n ü bo^ ab d esti ah^dt. (Râvi d em iştir
ki) el-F âkih d e b u g ü n le rd e boy ab d esti alm ay ı ev h a lk ın a em red erd i.”
N o t: Bunun senedindeki râvi Yûsuf bin Hâlid hakkında, ibn-i Mûin’in : ‘٠ ,
kezzab’tır. habistir, zındıktır’ dediği Zevâid’de bildirilmiştir.
Shıd‫ ؛‬de : ‘Ben derim ki, Yûsuf’u tekzib edenler çoktur. îbn-i Hibban’ın dedi-
ğine göre hadis uydururdu,’ demiştir.
İ Z A H I

Bu b â b ta riv â y e t olunan• iki h ad isin Zevâid tü rü n d e n o ld u ğ u ve


sen ed lerin in zayıflığı n o tta b elirtilm iştir.
H ad isler R am azan b ay ram ı ve K u rb an b ay ram ı g ü n le rin d e gus-
letm en in m e şrü lu ğ u n a d elâlet ederler. İkinci h ad is A rafe y ân i K ur-
b an b a y ra m ın d a n b ir önceki g ü n d e g u sletm en in m e şrü lu ğ u n a d elâlet

F.l-Fıkh Alft’l-M evahib’tfl b o^ân edildiğine g öre h e r iki b ay ram


g ü n ü gusletm ek H a n e f i , Ş â f i i , M â l i k ve H a n b e l i
m ezheblerine gö re sü n n ettir. A yrıntılı bilgi için o ra y a m ü ra c â a t edi-
lebihr.

(153) Sahâbi olsu bu zâtm râvisi, torunu olsn Abdurrahman bin Ukbe bin
e!-Fâkih’tir. îbn-i Mâceh, onun hsd!s‫؛‬er!ni rivâyet etmiştir. ( 1 ‫ﺳﺴﻢ‬ 3-‫)ل‬
170 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

‫ ) ﻳﺎبﻓﻰ وﻣﺖ ﻣالم اﻟﺼﺪن‬١٧٠(


HER İKİ BAYRAM NAMAZI VAKTÎ — 170
HARKINDAKİ BÂB

j\ J' c L .‫؛‬ ‫إ ﻫﻴﺪ ﻧﻤﺄ ش‬-‫ ﺀ ا‬. ‫أث‬ ‫ﺿﻤﺤﺎﺛﺒﻢم ا ﻣﺒﻢ‬ n v< -

، ‫ﺛﺢ'ش ﻋﻢ ؛ آ ز أدأ ض‬ -‫ﻫﻤﺢﺗﻬﻢ‬


‫ م ؛ أ‬. ‫ ﺀن*ﺀﺑﻤﺎف ن‬، ‫ راد ﻧﻤﺢ ؛ر‬. ‫ ﺀى‬،‫ز د‬ ‫نما‬
. ‫ ﻳﺞ‬- ٨١١‫ﺳﺘﺎﻋﺘﻦ\ ﻣﻨﺰو> ودﻣﻤﺜﺖﺣﻤﻲ‬
‫\ ش* ؤ ظ‬Ij5f* :3 ‫ؤةآ‬، ‫* آدم إﻧالﺀاألت\م‬
TERCEMES İ

Abdullah bin Büsr (Radtyallâhü anhütnâyûan rivâyet edildiği ...“ ) 17


-‫دا‬
: ne göre

Kendisi Ramazan veyâ Kurban bayramı günü cemâatla beraber


musallaya) çıkmış da, imamın gedilm esine karşı çıkarak ( -Biz (Pey ١
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken bu saatta şüplıe -
8 ‫ءل‬ ٠
bayram namazından çıkmış olurduk , saat, nafilenin kılınabi
”.leceği (ilk) vakittir, demiştir

İ Z A H I

E ‫ؤ‬
û Dâvûd, Hâkim , ‫ﻫطءآ‬:‫ إااف‬٢®B e y h a k î
.de bunu rivâyet etmişlerdir
layın Ramazan veyâ Kurban bayramındâ olduğu husûsundaki©
.tereddüt râviye âittir
)Sahâbi olan A b d u l l a h b i n B ü s r (Radıyallâhü anh
Peygamber fSallallahü Aleyhi ve Sellem l’in vefatından sonra bir
bayram günü namaz için musallaya çıkmış, imam bayram namazını
ilk v a k t i^ e n t e t o ^ m iş , bunun üzerine A b d u l l a h (Radıyallâhü
.anh) imamın bu hareketine karşı çıkmıştır
H adisin : ‫إى اﻟﺋﻧﻳﺢ‬
<‫ وذﻟك‬-cümlesi Abdullah (Radıyal
lâhü anh)’ın sözündendir. Bu cümledeki ‘Teşbih’ kelimesi ile nâfile
-namaz veyâ kuşluk namazı kasdedilmiştir. Bilindiği gibi güneş do
-garken nâfile namaz kılmmaz. Güneş bir mızrak boyu kadar yükse
linçe nâfile kılınabili‫؟‬. .Bu vakit nâfilenin kılınabileceği ilk vakittir
Abdullah (Radıyallâhü anh)’m işâret ettiği saat n afilenink i -
SÜNEN-İ İBN-t MÂCE

lınabileceği ilk vakittir. Yâni bayram namazının ilk vakti, nâfile na-
ntıazmın ilk vaktidir.
‫ا ﺷﻨﻴﺢ‬ ‫ ؛ وذﻟﻠﻰﺣﻳن‬cümlesi A b d u l l a h (Radıyallâhü anh) ’m
râvisi Y e z i d b i n H u m e y r (Radıyallâhü anh)’a âit ola-
bilir. Yâni A b d u 1 1 a h CRadıyallâhü anh) ’m işâret ettiği saat
nâfilenin kılınabileceği ilk saattir.
Rayram namazının ilk vaktinin, güneş doğduktan sonra nâfile
namazının kılınabileceği ilk vakit olduğu husüsunda icmâ vardır.
Ei-Bahır yazarı: Bayram namazıma ilk vakti güneşin etrafa ya-
yıldığı zamandır. Güneşin semânm ortasına çıkacağı zamana kadar
bayram namazı kıiınabilir. Bayram namazı vakti hakkında her han-
gi bir ihtilâfı bilmiyorum, demiştir.

BAYRAM NAMAZININ. EN FAZİLETLİ VAKTİ

Kurban bayramı namazını, güneşin bir mızrak boyu kadar çıktı-


ğı vakitte kılmak efdaldır. Bunun erken kılınmasının hikmeti şudu r:
Kurban bayramı günü bir şey yemeden bayram namazına çıkmak
efdaldır. Fazla gecikme nedeniyle, bâzı ]،imselerin acıkmaktan dola-
yı rahatsız olmaları muhtemeldir. Erken kılınırsa herkes zamanın-
da evine döner, kurban kesecek olanlar kurbanların^ keserek ondan
yerler. Kesmeyenler de kahvaltı ederler.
Ramazan bayramı namazı ise; güneş iki mızrak boyu kadar yük-
selince kılınmalıdır. Efdal olanı budur. Bu gecikmenin hikmeti ise.
Ramazan bayramı günü namaza çıkmadan önce bir şey yemek sün-
nettir. Acıkmadan mütevellit eziyet duymak söz konusu değildir. Fit-
râsini vermemiş olanlara namazdan önce fitre çıkarmaları için bir
fırsat ve imkân vermektir.
H a n e f î , Ş â f i î ve M â l i k i mezheblerinin kavli bu-
dur. Bunların bîr dehh e l - H â f ı z ’ ın et-Telhîs’te zikrettiği ve
' H a z m ’ m C ü n d i i b (Radıyallâhü anh)’ten rivâ-
yet ettiği şu hadîstir:
‫ض*ﺟﺋف ﻗﺎل"ﻛﺎن اﻟﻤﺤﻰ ﺻﺊ اشﻋﻠﻳموﺳﺋم ﻳﻧﺊ; ﺗؤم ؛ﻧﻳﺮ‬
‫داﻟﺜﺜﻨﺲ ﻋﺊﻣﺤﻨﻲ رﻣﺤأل داآلﺻﺾ ﻋﺊﻣﺤﻨﻲ رﻣﺢﺀ‬
= ,»
Feygamber
... (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) bize fıtır günü
güneş iki mızrak boyu kadar yüksek iken ve kurban bayramı günü
güneş ‫ﻣأله‬
mızrak boyu kadar yükselmişken namaz kıldırırdı.«
Bâb : 171 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 1«‫؛‬

M â l i k î l e r ’e göre her iki bayram namazı için en efdal va-


kit güneşin bir mızrak boyu kadar yükseldiği vakittir.
(‫ﻳﻤﺘﺘﻲ‬ ‫ ف ﻣالت اﻟﻠﻴﻞ‬٠١٢‫ﺛﺎبﻣﺎ‬ ) ١٧١
‫ل‬7‫ —ل‬GECE NAMAZINI İKİ (ŞER) REK AT KILMAK
HAKKINDA GELEN (HADİSLER) BÂBI

>‫؛؛دن‬£‫م أ ﺑﻰ ﻣﺤﻢ‬ *‫م‬. ‫ز‬ ‫ة‬ ‫أ ﺑﺄ رأ ﺣﺎد‬ . ‫ﻳﻰ ﺛﺘﺪه‬ ‫أ ﻛﻦ‬ ‫ — ؤ ﺑﺠﺜﻢ‬١٣١٨

. ‫ﺑﻤﻠﻰﺋﺨﻠﻤﺤﻤﺢ‬ | | ‫ م ةد ﺗﺘﺜﻮﺛﺎﻟﻪ‬: ‫ث م ؛ ﻣﻪ‬


‫ﺳﺎث‬
TERCEMESÎ
1318) "... (Abdullah) bin Ömer ( R a d t y a l â h ü ‫§ ; ال ﻫﻪ’ ر ﻣﺤﺴﻬﻪ » ه‬öyle demiştir:

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Seller) geceleyin namazı iki-


şer ikişer (rek’at) kılardı.”

‫م؛‬ ‫ ﺀن؛ ق‬، ‫ ﻋﻦ 'اغ‬، ‫ﺗﻢ‬ ‫ن‬ ‫آ’أ ﻳﺄ ا ﻗﺘﺚ‬. ‫ن ر ﻟﺢ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺤﺪ‬ —
١٣١٩

.٠ ‫ﻣﺘﻰ‬ ‫ق ﺗﺲ‬ ‫ ﺀﻣألم‬،(‫أن رﻧﻮت ا ﻣﺆ |إأؤة‬


T E R C E M E S
‫اد‬
1 9 ) "... (Abdullah) ‫م؛ط‬
Ömer (Radıyallâhü anhümâyûan rivâyet edil-
diğine göre; Resûluilah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Gece namazı ikişer ikişer (rek'at) dır.»”

1 ‫مﻧﺎﺀﻟﺮم‬ ، ‫م‬ ‘‫ﻣﻤﺤﺎث‬١٠ ■‫ نمأﻳﻰﺳﻤﻞ‬، (‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﻢ‬ —١٣٢٠


، ‫ﺀ ىأ ﻳﺎﺗﺘﺂ‬ ‘ ‫دبا ﻧﺄﻣﻴﻰ‬
‫ﻣﺢ‬ •‫ﻧﻢ‬ ‫ ﺀن ا‬،‫م أﻳﻪ• دﺀىﺀﻣﺢ'ﻣﺤﻴﻰﺑﺔال‬
. ‫ ﻧﺆ دا ي‬: ‫م ؛ ﻓﺄت‬ ‫ ﻣﺮ ان‬، ‫ﻋﺰﻃﺎو س‬ ، •‫ﻏﻦ ا ﻧﻬﻤﺮ‬

• ٠‫ﻣﺢ'ﻣﺰ‬. ‫ف ال*ﻳﺦ أل"ر‬١٠'‫ل ﻗﺄت ﺀﺑﻤﺪ ﺗﻘﻲض • إل‬،‫ﻋﻦ ﺗآلؤاﻟﺚ‬


Abdullah hin Büsr (R.A.)’m Hâl Tercemesi
Abdullah bin Btisr bin Ebi Biisr ei-Mâziııl Ebû Bilsr sahâbi oğlu sahâbl’dir.
Hadislerinden birer tanesini Buhâri ve Müslim rivâyet etmişlerdir. Râvileri,, Ye-
zid bin Humayr, Muhammed bin Ziyâd el-îlhani ve Ebü’z-Zâhiriyye’dir. Başka râ-
vileri de vardır. Hicretin 88. yılı vefât etmiştir. 96. yılı vefât ettiğini söyleyenler
de vardır. Şam'da vefât eden son sahâbi’dir. (Hulâsa, Sah. 292)
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T'£RC£M£Sİ

1320) İbn-i Ömer ( R a d t y a l â h ü anâümâ)’dan; Şöyle demiştir:


Gece namazı (nm kaçar rek’atından selâm serileceği) Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e soruldu. buyurdu ki ‫؛‬ ٠
«(Kişi.) ikişer ikişer (rek’at) kılar. Şafakın dogmasından korka-
cağı zaman bir rek'at vitir kılar (veyâ bir rek atla gece namazını ‫ه‬
tekleştirir.)»”

‫ ﺛﻨﻲ ا آل م ‘ ﺀىﺀ؛أم‬، ‫ ئ ة؛ة ﺀ إل‬. ‫ ذ ة و ﻣﺞ‬1‫— ﻣﺒﺠﺜﺎﻣﺜﺖ‬


١٣٢١
‫ ;آلل‬1،‫أﻣم‬. ‫ادى‬ ‫؛‬ ‫ ءﻧﺎﻳﻰﻣﺎس‬، ‫ ءﻧﺗﻣدﻳﻰ ﺟم‬، ‫إت‬1*
. ‫ﺛﻘﻢ‬ 3‫ﺛﻲ‬ ‫؟‬
T ERCEMES İ
1321) "... (Abdullah) bin Abbâs ( R a d ı y a l l â h ü a n k ü m â y d a n : Şöyle de-
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), geceleyin namazı iki-
şer rek’at kılardı."

İZAHI
Gece namazmın ikişer rek’at. olarak kılınması hakkında mü-
teaddit senedlerle rivâyet edilen İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü
anh )'‫ﻫﺎ‬
hadisi benzer lafızlarla Kütüb-i Sitte’nin tümünde rivâyet
olunmuştur. İlk hadîs ayni senedle müellifin ‘Bir rek’atla vitir - ‫س‬
mak' bâbında 1174 numara ile geçmiştir. Oradaki metnin sonunda;
f j S j i ‫^« — دﻳس‬e bir rek’at vitir kılar» ziyâdesi vardır. Geniş izah
için oraya mı'macaat. ftriiifthiiir
îbn-i ‫آ؛اااه‬
(Radıyallâhü anh)’m 9 ‫ ﻟﻪ‬nolu hadisi Kütüb-i
Sitte’nin tümünde rivâyet edilmiştir.
Bu bâbta ve bundan sonraki bâbta rivâyet olunan hadîslerde ge-
ç e n ; ‫‘؛‬ ‫ﻧش‬ = ikişer rek’at” kelimesi te’kit için iki defa tekrarlanmış-
tır. Bunun mânâsı her iki rek’atm sonunda selâm vermektir. Çünkü
M ü s l i m ve A h m e d ' in U k b e b i n H a r i s tarikiyle
İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anhümâ)’dan olan rivayetlerinde :
172 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

‫ﺗﺶ‬ ‫ ذ ى‬1‫ﺋ ﻨ ﺮ ن‬ ‫ﻓﻘﻴﻞالﺗن‬ — “İkişer ikişersözü ٥٠ ne kastedildiği


İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhüm â)’ya sorulmnş?" ٠da:
‫'ﻓﺎل ﺳﻠﻢﻓﻲ ﻛﻞ وﻛﺷذ‬ = “Her iki rek’atm sonunda selâm ve-
rirsin” diye cevap vermiştir, deniliyor. ٠
1320 nolu İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh)’ın hadisini B u -
h â r i , M ü s l i m , M â l i k , E b ü D â v û d , N e s â i ve
T a h a v i de rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i de bunun benze-
rini e l - L e y s târiki ٥٠ İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’den
rivâyet etmiştir.
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü ‫ ااا'الا ﻣﻪ‬hadîsini Nesâi de
rivâyet etmiştir.
Bu bâbtaki hadisler geceleyin kılınan nâfile namazında her iki
rek’atın sonunda selâm vermenin sünnet olduğuna delâlet eder.
Ei-Menhei yazarının beyânına göre e)-Hâfız şöyle demiştir:
‘Cumhur, bu hadislerdeki: ‫ﻧﺶﻧﺶ‬ifâdesini her iki rek’atın sonun-
da selâm vermek şeklinde yorumlamış ٧٠ böyle kılmanın efdal oldu-
ğu beyan edilmiş, demiştir. (Yâni bu hadisler, gece namazının her
iki rekâtından sonra selâm vermenin daha efdal olduğunu beyan et-
miş olur.)
Hadîsler, her iki rek’atm sonunda selâm vermenin daha kolay
ve hafif olduğunu bildirerek böyle de kılınabileceğini beyan için ola-
bilir.
M â l i k , Ş- âf i İ - , A h m e d , E b û Y û s u f ٧٠ M u -
h a m m e d bu hadisleri ٧٠ benzerlerini delil göstererek gece na-
mazının her il،i rekâtından spnra selâm '■0 ‫أماﺀ‬ ‫ ااأاام‬efdal olduğuna
' ' * Bundan sonra gelen bâbta âlimlerin görüşleri ay-
rmtılı olarak bildirilecektir.
‫ﻣﺜﻲ ﻣﺜﻰ‬ ‫إب ﻣﺎإ ﺀ ق ﻣ ال اﻟﻠﻴﻞ واﻣﺎر‬
) ١٧٢)
i 72 — GECE VE GÜNDÜZ (NÂFİLE) NAMAZIN
İKİŞER İKİŞER (REK’AT) KILINMASI HAKKINDA
GELEN (HADİSLER) BÂBI

.‫ث‬‫ﺀﺑﻤﻈﺘﺤﺘﺔﺑﺠﻬﻤﺒﻢﺀ‬ ‫ﻣﺤﺎ ؛ آل ﺛﻤﻢﺀ ي‬ - ١٢٢٢


‫ﺀ ﺀ؛‬/ ‫ﺑﻤﻖن‬
’‫ﻣﺨﺌﺎ ال‬ ‫؛ أثع‬، ‫ﻣﺚ ؛ق‬ <‫ س‬،‫ ﻓ ال ﺀ ى ﻗﻆ‬.‫ﻳﻤﺢ‬ ‫ ﺀ ا ﺗﺪ ة‬:‫ﻫال‬
SÜNEN-1 ÎBN-İ MÂCE

• »‫ﻣﺤﻤﻞ‬ ‫ﺀﺧﺔﻫﻠﺜﺎﻣﺂ د‬ ‫د' ﻧﻮ ال ﻓﻬﺄ ت‬


‫نر ؛ ت‬ ‫مأث ﺛﺺﺀﺳﻤﺨﺎﻧﻤﻨﻢ‬
• ‫ وا ﻟﺨﺪﻳﺚ ﻳﺪون ﺀذه اوﻳﺈدة ﻣﺢ‬٠ ‫ وﺿﻊﺀوﻫﺎ‬٠ ‫؛اا ﺀﻟﻢ ا ﻟﺨﺎﻧﻆ‬
‫ﺗﻜﻢ‬ ‫ﻗﺪ‬ ‫زﻳﺈدةار؛ ا ﻟﺰ‬

T E R C E M E S Î

1322) Abdullah bin Ömer dan rivâyet edildi-


( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â ) ’

ğine göre; Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A şöyle buyurdu, demiştir :


l e y h i v e S e l l e m )

«Gece ve g ü n d ü z (nâfile) n a m a z ı ik işe r ik işe r (rek’at) dır.»”

A h m e d , ‫ﻫﺔ‬،‫ ن‬D â V ‫ آلة‬, T i r m i z î , N e s â i , î b n - i


H i b b a n , î b n - i H u z e y m e ve D â r e k u t n î de b u n u
riv â y e t etm işlerd ir.
Bu h ad îse gö re g ü n d ü z n â f ile le r in d e d e gece n âfilele ri gibi iki-
şe r re k ’a tin so n u n d a selâm v erm ek d a h a efdaldir. A n cak b u n u î b n - i
Ö m e r (R adıyallâhü an h ) ’d en riv â y e t ed en N â f i ’ A b d u l -
l ah b i n D i il a r ve b ir cem âatin riv ây e tin d e ‫« = واﻟﻨﻬﺎر ؛‬ve
gündüz...» k ay d ı y o k tu r. Y alnız A l i e l - E z d i ’ ni n î b n - i
Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) ’d en o lan riv ây e tin d e b u ziyâde v ard ır.
Bu k o n u d a î b n - i A b d i ’ l - B e r r şöyle d e r :
‫« = واﻟﻨﻬﺎر‬ve gü n d ü z...» k ay d ım A lî e l - E z d î ’ d en b aşk a
hiç kim se î b n - i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) ’d en riv â y e t etm e-
m iştir. Ü stelik b u k a y d a îtira z etm işlerd ir. Y a h y â b i n M u i n
b u n u zayıf s a y a ra k : N â f i A b (d u 11 a h b i n D i n â r ve
b ir c e m â a t b u hadîsi; ‫ واﻟﻨﻬﺎر‬kay d ı olm aksızın îbn-i Ömer (Ra-
d ıy allâîıü a n h )'d e n riv â y e t etmişler^ dem iştir. N e s â î d e : Bu ha-
dîsin senedi güzeldir. F a k a t î b n i Ö m e r (R ad ıy allâh ü an h ) ’m
a rk a d a şla rın d a n b ir c em âat e l - E z d î ’ ye m u h â lefet ederek;

‫ واﻟﺒﺠﺎو‬ziyâdesini zik retm em işlerd ir, der.

î b n - i H u z e y m e , î b n - i H i b b â n ve e l - H â ^ i m
b u n u sah ih g örm ü şlerd ir. B e y h a k î d e : ‘Bu h ad îs sah îh tîr, A l î
e 1 - E z d ‫ ’ ؟‬yi M ü s l i m h ü ccet say m ıştır. S ik a râ v in in ziyâde-
si m a k b u ld ü r. B u h a r ‫ ’ ؛‬d en b u h ad îsin d u ru m u so ru lu n ca : Bu
h ad îs sah îh tîr, diye cev ap v ererek e l - E z d î ’ n in tâ rik iy le b u n u
riv ây e t etm iş v e : Bu h ad îs M u h a m m e d b i n S i r î n t â-
KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S'SALÂ

rikiyle de î b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh)’den merfu’ ©la-


rak rivâyet edilmiş, bunun senedindeki râvllerln tümü sika zâtlardır,
demiştir.’ der.”
Hadisin başka s‫ ؟‬nedleri ve şâhidleri vardır. El-Hâfız bun-
ların b ir‫ﺳﺎ ؛ا‬ et-Telhîs’te zikretmiştir.

GECE VE GÜNDÜZ NAFİLELERİNİN KAÇAR


REK’ATINDAN SONRA SELÂM YERÎhECEÖÎ
HUSÛSUNDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ

1. H a n e f i l e r ’ den E b ü Y û s u f ve M u h a m m e d ’ e
göre gece namazında her il،i rek’atın snnunda ve gündüz nâfileleri-
nin her dört rek’atından sonra selâm vermek efdaldır.
2. E b û H a n î f e ’ ye göre gece ve gündüz nâfilelerinin her
dört rek’atından sonra selâm yermek daha efdaldır.
E bû H a n i f e 'n in delillerinden birisi M ü s 1 i m ’ in
Mu â z ' a n h l‫؛‬’dan rivâyet ettiği şu meâldeki ha-
diştir;
“Muâza (Radıyallâhü anhl Âişe (Radıyallâhü anhâ)’ya:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kuşluk namazını kaç
rek’at kılardı? diye sormuş. Âişe (Radıyallâhü anhâ) :
Dört rek’at kılardı ve Allah’ın dilediği kadar fazlalaştırırdı, diye
cevap vermiştir.”
Diğer bir delili de E b ü D â v û d ’ un  i ş e (Radıyallâhü
anhâ) ’dan rivâyet ettiği şu meâldeki hadîstir:
"Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in gece namazı hak-
' ‫آهء‬-‫ءه‬
(Radıyallâhü anhâ)’ya soru s o r u lm u ş , kendisi şö y le
vermiştir: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yatsı namazını
cemâatla kıldıktan sonra âile efradının yanma dönerdi. Dört lek ’at
(nâfile) kıldıktan sonra yatağına girerdi.”
H a n e f î âlimleri bu bâbta rivâyet edilen î b n - i Ö m e r
(Radıyallâhü anh)’m hadîsine yukarıda anlatılan gerekçe ile cevap
vermişlerdir.
3. Ş â f i î ve A h m e d ’ e göre tüm nâfilelerde her iki rek’a-
tm sonunda selâm vermek efdaldır. Bunların delillerinden birisi 1 b n-i
Ö m e r (Radıyallâhü anh)’m buradaki hadîsidir. B u h â r i ;
“Nâfile namaz ikişer rek’attır” bâbında şöyle der :
SÜNEN-İ İBN-Î

', A m m â r , E b û Z e r r , E n e s , C â b i r b i n Z e y d ,
J k r i m e ve Z ü h r î ’ n in tü m n afilele rd e h e r iki re k ’a tm sonun-
d a selâm v erm e n in efd al o ld u ğ u n u söyledikleri zik red ilm iştir. Y a h -
y â b i n S a î d e l - E n s â r i d em iştir k i : M em leketim izde be-
n im yetiştiğim b ü tü n fık ıh çılar g ü n d ü z n âfilelerin d e h e r ik i r e k ’a tte n
sorçra selâm v erirlerd i.”
4. M â l i k i m ezhebine gö re b ü tü n n afilele rd e h e r iki rek 'at-
ta n so n ra selâm v erm ek m a tlu b tu r. D ört r e k ’a tm so n u n d a selâm v e r ''
m ek ise m e k ru h tu r. El-M enhel y a z a rı âlim lerin g ö rü şlerin e m esned
olan delilleri “G ü n d ü z n am âzı” b ab ın d a zik retm iştir.

،‫ﻋﻦ ﺧﺎضمنﺀيداف‬،‫م ﺗﺮﻧﻲ• أ ﺟﺎ ة ا ﻣﺂ وش‬ ‫— ﻃﻤﺤﺎ ﺀآمداف مة ﺀ‬١٣٢٣


'‫ى‬ ‘*' ٠ ''*
١٠١ ، ‫ﺀن ؛ ر ﺗﻬﻴﻰﻇﺘﺎ ن‬

•‫ ﻧﺮﺛﻰ"ﺧﻤألرﻛﺜﻤﺢ‬.‫ﻟﻔﻰ د ﻛﺄ ت‬
،‫ثىم‬ ‫ﻣﺰﻧﺤﺜ ﺎ‬ ،‫ﻫﻤﻢ' ﻟﻨﻴﺈ‬.، . ‫أن ﺗﻨﻮ ت'ذث‬
T ERCEMES İ

1323 "... Ümmü Hp.ni’ binti Ebî Tâlib (154) ( R a d t y a l l â h ü a n h â ) ’ dan;


Şöyle demiştir :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem l (M ekke’nin) fe tilı ‫ هﺀ‬-
n ü k u şlu k n â f i l e s i n i sek iz re k ’a t kıldı. H er iki re k ’a tta n (sonra) se-
lâm verdi.”

İZAH!

E b û D â v û d ve B e y h a k î de b u n u riv ây e t etm işlerdir.


M e k k e feth i h ic re tin 8. yılı R am azan ay ın d a olm uştur.
S ü b h a tü d d ü h a : K uşluk n am azı d em ek tir.
Hadis, k u şlu k n a m azın ın sekiz re k ’a t o ld u ğuna, b u n u k ılm an ın
ve h e r iki re k 'a tın so n u n d a selâm v erm en in m ü ste h ab lığ m a d elâlet
eder. H adis g ü n d ü z n afilele rin in h e r iki re k ’atin d e n so n ra selâm ver-
m enin efdal o ld u ğ u n u söyleyenler için b ir delildir.
B azıları ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’‫؛‬n fe tih g ü n ü
kıldığı n am azın fetih n am azı o ld u ğ u n u söylem işler ise de, bu ^ ad is
b u n u reddeder. Ç ü n k ü k ılın an n am azın k u şlu k n am azı o lduğu b u ra-
d a ta srih edilm iştir. ١
(1‫) ﻣﺔ‬ Hâl tsrcemesi 465 nolu hadis bahsinde geçmiştir.
172 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 97

‫؛‬ ‫ﺳﺄﻓﻰﻧﻔﺘﺎة‬
‫ئوة ﻧﺒﻤﻘﺎﻛﻨﺎ ﺗﺎﻣﺤﺘﻨﻜﻞ‬
، ‫إ ا ﻣﺤﺎﺛﺖ‬
. - ^

‫؛‬‫ا ﺗﻜﺄﺳﻬﻤﺤﺔ ﺿﺄﻳﻰﻳﺪ ﻣﺎﻳ إل ه أ ﺑﻤﺘﻤﺒﻤﺄﻣﺢ‬


‫؛‬ ، ، ،

» .‫ﻣﻴﺜﻪ‬


‫ﺿﺒﻞ اﻟﺨﺪﻳﺜﺮ‬ ‫ﺻﻤﺎ مؤآ ﺀه‬-‫ ﻗﺎلارن ﻋﻌﺪ اﺑﺮت ا‬٠ ‫ إﺳﺘﺎده ارو ﺳﻨﻴﺎ زا ﻟﻌﺪ ئ‬,‫؛ ؤ‬
‫ق اوواﺗﻞ‬
T E KC E ME S I
1324) Ebü Saîd (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre; Pey-
gamöer (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir :.
«(Nafilede! Her iki rek’atte selâm vermek vardır.»”
٠
^‫ ؛‬: Râvi Ebû Süfyân es-Sa’di'nin rivâyetlnin zayıflığı üzerinde âlimlerin
ittifâk ettiklerini ibn-i Abdi'i-Berr’in söylediği Zevâid’de bildirilmiştir,

. ‫ ﻗﻴﺊ‬،‫ ت‬. ‫ ه ن ﻧﻮﺀار‬3 ‫ ئ ت‬. ‫أؤم ة أد ﻳﺘﻪ‬ ‫ﻣﺤﺮ‬ — ١٣٢٥


، ‫ﻏﻨﻴﻤﺤﺈﺀ‬ ‫> ة ذ ﺛﺐ* را ﻧﻴﻤﻲ 'آ‬ ‫ﺀىأﻧﻰ نأﻳﻖأﻧﻰ‬ ، ‫ﻳﺪ‬- ‫ن‬ ‫ﺣﺪﺑﻲ ﺀب*د وﺗﻤﻢ‬

. ‫اﻳﻰ أقوداﻋﻪ ؛ﺀآﻟﺖ ؛ ﺀآت رﻧﻮداف‬ ، ‫ ^^ ﻋﻦ ا ' ﻟﻄﺈ م‬، ١‫ص ﻣﺪاف ن‬
• ‫ ﺑﻢ • ؤ ﺛﺂﺀ س ؤ" ﻧﺴﻜﻰ و ذ ﺗﻴﻊ‬- ‫ﻟﻜﺖ‬ ‫ؤ ﺗﺌ إل‬ • ‫ ﺛﺘ آلة األ؛ل م ؛ ى م؛ﻧﻲ‬٠

•‫ ﻣﻦ ؛ آ ض ذ ﻫﻦ> ص ﺧﺪ إل ﺀ‬. ‫ اذل»م اﺀﻧﺠﻢ ﻟﻰ‬: ‫ز"ﺛﺮﻟﺖ‬

T E R C E ME S İ
1325) El-M uttalib yâni ibn-i Ebi Vedâa (133) (Radtyallâhü ‫ض « ه‬‫’ر‬-
den rivâyet edildiğine göre; Resülullab (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺟﺎا‬Sellem) ‫ث؛و‬1^‫ﺀ‬
buyurdu, demiştir :

(1‫ ) ﻫﻮ‬El-Muttalib’in hangi zat olduğu husûsunda ihtilâf olmuştur. Çünkü bi-
‫أم‬ : el-Muttelib bin Ebi Vedâa es-Sehmi Ebû Abdillah’tır, Bunun hadisleri var-
dır. Râvileri ise Ca’fer, Kesir ve Abdurrahman'dır. Diğeri d e : El-Muttalib bin
Rebia bin el-Hâris bin Abdilmuttalib el-Hâşimi'dir. Bu zât sahâbîdir. Râvîsi Ab-
âullah bin el-Hâris bin Nevfel’dir. Tehzîb’te belirtildiğine göre îbn-i Mâceh bu zâta
ei-Muttalib bin Ebi Vedâa demiştir. (Hulâsa : 279)
Bu duruma göre ibn-i Mâeeh’in kastettiği râvi sahâbi olan el-Muttalib bin
Rabîa (R.A.)’dır.

Sünen-i îbn-i Mâce — c . : 4-F, : 7


SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

«Gece n am azı ik işe r ik işer re k ’a ttır. Sen h e r iki re k ’a tta teşeh-


h ü d o k u rsu n . Fakr-U z a ru ra tım y a lv a ra ra k açık larsın , y o k su llu ğ u n u
zilletle dile g etirirsin . (Namazdan sonra) d u â ed erk e n ellerini kaldı-
rırsın ve A llahım b a n a m a ğ fire t eyle, dersin. Kim b u n u ya^ım azsa
onun n am azı (ecir ve fazilet ‫ﻫﻠﻄﻌﻂ‬ ‫ﺻﻞ)الا‬ ‫ ا‬n o ksandır.»”

İ Z A H I

Ahmed, Tirmizî, Ebû Dâvûd, D â r e k u t n î


ve B e y h a k î de b u n u b en zer lafızlarla riv ây et etm işlerdir.

H a d is te k i: ‫ﻧﻘﻰ‬ ‫ﻧﺶ‬ İfâdesinin m ân âsın ın , ibn-i G m e r


(R adıyallâhü an h ) ta ra fın d a n açık lan d ığ ın a göre h e r iki re k ’atın
so n u n d a selâm verm ek olduğu 1321 nolu h ad îsin izah ın d a anla-
tılm ıştır. Bu d u ru m a göre b u hadîs de gece n a m azın d a efdal olanın
h e r iki re k ’a tta n so n ra selâm verm ek o ld u ğ u n u b ey an etm iş olur.
El-M enhel y aza rın ın b ey an ın a göre m ak sad h e r iki re k ’a tta te-

şeh h ü d ü ok u m ak olabilir. Bu takdirde; ‫ﻳﻨﻬﻞ‬ cüm lesi;

ifâdesinin açık lam ası olm uş olur.

Bu h ad iste geçen bâzı fiilleri a ç ık la y a lım ;

‫ ﻗﻨﻤﻜﺌﻢ‬،‫ ﺳﺎس‬،‫ﺷﻬﺪ‬ fiilleri m u zâri fiilleridir. M u z â ra a t h a rfi olan;


«Te» hafifletm ek için atılm ıştır. B u n ların aslı ve m â n âsı ş ö y le d ir:

‫= ﺛﺘﺜﻨﻬﺪ‬ “te şeh h ü d o k u rsu n .” ‫ ﺛﻲ؛خ‬- ‘T acirliğ in i açık larsın .”

Bu fiil b azı riv a y e tle rd e ‫ت‬ ‫ع‬


‫ﺗﺂ س‬ diye geçer.
B unun m a sd arı o lan “Bü’s" şiddetli ih tiy aç ve fak irlik tir. Fakir-
1‫ ﻟﺆإ‬dile getirm ek tir. K am u sta “T ebaüs” fak irliğ i gö sterm ek tir. H uşû
ve y a lv a rm a k an la m ın d a d a ku llan ılır. B u rad a bu m â n â kasdedilm iş-
tir

= “zilletini ve h a k irliğ in i açık larsın .”

— “D uâ ed erk en ellerini k ald ırırsın .”


‫ﺑﺬاخ‬ = " ' -- g ura،j a n o k san d ır, m â n âsı kasdedilm iş-
tir. Y ani o n am az h u şû su z ve ta v âzu su z kılındığı ta k d ird e sah ih ol-
m a k la b e ra b e r sevap ve fazilet y ö n ü n d en n o k san sayılır.
173 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

(‫ﻣﺰ ر ﻃﺎ ن‬ ‫ ق‬٠١٣' ‫ إ ﻳﺈ ب ﻣﺎ‬١٧٣

‫ل‬7‫ —و‬RAMAZAN AYI KIYÂM (= TERAVİHLE İHYASI)


HAKKINDA GELEN (HADİSLER) BÂBI

Kıyâm: Ramazan gecelerini ibâdetie ihya etmek veyâ teravih


namazmı kılmak demektir. Rn bâbta rivâyet edilen hadislerde geçen
bu kelime ve bundan türeme fiillerin sözlük mânâsı kalkmak, ayak-
ta durmak ve düzelmek gibi işlerdir. Burada kastedilen mânâya ge-
linçe, âlimlerin çcğu bunu teravih namazını kılmak ’ ye-
rumlamışlardır. Bâzıları da bunu Ramazan gecelerini ibâdet ve taat-
la ihyâ etmek mânâsına ycrumlamışlardır.
E l - H â f ı z , el-Fetih’te : “ N e V e V i , kıyâmı teravih nama-
zmı kılmakla yorumlamıştır. N e V - e V i ’ nin maksadı, terâvih na-
mazını kılmakla Ramazan kıyâmı ve bunun için vâdedilen sevâbın
hâsıl olduğunu ifâde etmektir. N e V e V i , Ramazan ’
terâvih namazından başka ibâdetlerle oiuşamıyacağını söylemek is-
tememiştir. Böyle bir maksadı yoktur. Fakat e 1- K i r m a n i , bu-
nu garipsiyerek demiş k i : ‘Alimler, Ramazan kıyâmı ile terâvih na-
mazının kastedildiği husüsunda ittifâk etmişlerdir,’ diye bilgi verir.”
Hadîslerdeki kıyâm kelimesi kayıtsız olarak geçtiğine göre bu
kelimeyi mutlak mânâya yorumlamak yâni Ramazan gecelerini ibâ-
det ve taatla ihyâ etmek diye açıklamak daha uygundur, diyenler
vardır. El-Menhel yazarı da buna taraftardır.
Âlimlerin çoğu Ramazan kıyâmını terâvih namazını kılmak şek-
ünde * için hadîsleri terceme ederken kıyâmı, terâvih
namazmı kılmak diye terceme etmek mümkündür. Ancak bu kelime-
nin, Ramazan gecelerini ibâdetle ihyâ etmek diye yorumlanabilece-
ğini hatırdan çıkarmayı hatırlatmak isterim.

، ‫ن رو‬ ‫ﻫﺰﺻﺪ‬ ، ‫ﺑﻤﺮ‬ ‫ى ﻣﺤﺜﺪ و‬ .‫ي‬ , ‫أ ﻧﻰ‬ ‫من‬ ‫ﻣﺤﺎمأﻫﻢ‬ — ١٣٢٦

‫ه‬ ‫ ﻃﺎذ‬7‫ﻣﺘﻨﻴﻢ‬ . ‫آد ﺀ آت ر' ﻧﻮﺗﺎﻣﺢ‬ ‫؛‬ ‫ﻳﻰﺳﻤﺔﻣﺢﻣﺎﻫﻌﺔﻣﻤﺎ‬


. » ‫ﻧﺞ‬-‫ ؛ ﻗﻠﻤﻤﻨﺬ‬-‫ ﻧﻴ آل ؛ ا‬، ‫ا ؟‬1 ‫ﺀآﺋﺎؤا< إل‬4
TERCEMES Î

1326) Ebü Hüreyre (Radtyallâhü ank)'den rivâyet edildiğine güre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
100 SÜNEN-I ÎBN-İ MÂGE

«Kim ‫؛‬n a n su k ve sır f Allah rızasını dileyerek Ramazan orucu-


nu tutar ve gecesini terâvihle (veyâ başka ibâdetle) ihyâ ederse, onun
geçmiş günahı bağışlanır.•"

İZAHT

M â l i k , Kütüb-i Sitte sâhibleri ve Beyhakî bunu benzer


lafızlarla rivâyet etmişlerdir.
Hadisin-, kelim esi: “Allah ve Resûlüne inanarak" veyâ “Ra-
‫ااه؛ﻧﻬﻠﻪ‬orucunun hak oluşuna ve bu ibâdeti ifa etmek sonucunda ka-
zanılacak sevâba ait İlâhi müjdeye inanarak” diye yorumlanmıştır.
iki mânâ muhtemeldir.
Hadisin; kelim esi;
“Her çeşit riyâ ve gösterişten uzak ve tam bir ihlâsla Allah'ın rı-
zasını dileyerek” diye yorumlanmıştır.
Hadîsin : “... Ramazan orucunu tutar...” cümlesinden maksat Ra-'
mazan ayı boyunca oruç tutmaktır, özürsüz olarak Ramazanın bir
gününü bile oruçsuz geçiren kimse için mezkûr sevab yoktur, özre
binaen oruç tutamayıp, tutamadığı günleri kazâ eden veyâ şer’î hü-
kümler çerçevesinde fidyesini ödeyen kimse ise mezkûr sevâbı ka-
zanır. Tıpkı ayakta duramadığı için oturarak namaz kılan gibi. Çün-
kü buna ayakta namaz kılanın sevâbı vardır.
Hadîsin zâhirine göre, îman ve ihlâsla Ramazan orucunu tutup
’ ibâdetle ihyâ edenin geçmiş‫ ؛‬küçük, büyük tüm günahları
bağışlanır. El-Menhel yazarının beyânına göre İ b n ü ’ l - M ü n z i r
böyle hükmetmiştir. Fakat N e v e v î , M ü s 1 i m ’ in şerhinde :
‘Fıkıhçılarca bilinen meşhur görüş bu hükmün küçük günahlara mah-
sus olup büyük günahlara şümullü olmamasıdır. Bâzılarma göre
eğer küçük günah yoksa büyük günahların cezâsı hafifletilir‘, demiş-
tir.
Ramazan gecelerini ihyâ etmekten maksat, gecenin tamamını ibâ-
detle geçirmek değildir. Gâye gecenin bir kısmını ibâdetle geçirmek-
tir. Nitekim kıyâmı terâvihle yorumlayanların görüşüne göre terâ-
vih namazını kılan kimse geceyi ihyâ etmiş sayılır.

، ‫ظ ﺻﻤﻤﻪ'ن ﺋﺄﻣﺤﺔ‬ . ،_ ‫ﺣﻤﺤﺎ ﺀزد ن ﺻﺪا'ﺗﻬﻎ ق أ ق ا ﻟﻨﻴﺎ رد‬ — ١٣٢٧


173 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 101

، ‫ن م ا ﻣﺤﺪﻛﺂ‬ ‫مءﺟ‬
‫ءى‬، ‫ م اإلﻳﻲ ن م'داﻟﺮﻣﻰ اﻇﺮﺛﺊ‬، ‫نمأ ﻗﻌﺘﺪ‬ JİS‫ﺀن؛‬

‫ﺣﻰ ق‬ • ‫ﺑﻤﺎﺷﺒﻤﻜﻦﺀ‬
‫ وﺗﺼﺎن• ﻣﻠﻢ*اﻣﺈ‬H l 1‫ ﻣﺘﻨﻨﺎخ رﺛﻮلاش‬: ‫ﻋﻦ أقدر ﻧﺄل‬
‫آ‬-‫ﺗﻤﻤﺘﺘﺜﺎﻟﺌﻢ‬ • ‫ ا ﻳﺘﺔﺀﺗﺺ ﻣﺤﻢﻣﺤﻰﺋﻨﺚ ا ﻟﺜﻞ‬1 ‫ ﻗﺂم م ﺗﺎل* ةاا‬. ‫ﻧﺢم و ل‬
‫ﺗﺎﺀﺗﻀﺘﺞ‬ /‫ ﺗﻢث ام‬، ‫الت ﻃﺎﻓﻲ ;ﻟﻢ ;ا‬: ‫ ﺷﻢ'م ة ﺛﺘﺎ‬. ‫ م *;ﻣﺤﺎ‬. ‫ا ﺛﻈﺎ أى'ت ز ;ا‬
‫ ﻗﺄتﺀ[إﺗﻬﺴﻤﺄم‬. ‫ أر ﻧﻮﺗﺎﺳ إل ﺗﺌﻘﺄ ' ﺋﺼﺄ ﺳﻢ‬: ‫ ة ﻟﻖ‬. ‫ﺋﻈﺮ اؤ *ل‬
، ‫ﻓﻲ‬
-‫ﺗﻤﺈﻗﺎ‬‫ﻣﺈ"هأم*دﻟﺔ ﺗﺎ م ﻧﺘﺔ ﺀ ^ﺗﺘﻲ ﻣﺌﺎم ﻧﺔ ا‬
‫لأ‬ ) ‫ ﺗﻖ ﺗﻤﺮف‬٢^۶ ‫خ‬
• ‫ﺟﺜﻊ اﺋﺎئ‬ ‫ﻓﻲؤب؟ ﺀآت ﺗﺂخ ﻣﺎةدأﺗالدا‬ ‫؛‬ ، . ‫ﺗﻖ‬ ‫م‬
•.

. ‫اﻟﺜﻐﻮر‬ ‫ وﺗﺎاﻟﻤالح‬: ‫ ﻣﺪ‬. ‫زﺛﺂ؛أﺛالخ‬،‫ ﺳﺂم ث ش ﺛﻴﺘﺎ أن ت‬، 3‫ﻣﺄ؛‬


‫ ؟‬،(‫؛ *؛‬

‫ مماأ ﻳﺄ ^ز ﺗﺎ ظﻣﻦ ﻣﺘﻲ اﻟﻨﻴﺮ‬، ‫أت‬


T ER C E MES Î

‫ت‬
‫ﻣﺣ‬
7^ ) “... Ebû Zerr(-1 Gıfarî) ( R Şöyle demiştir :
a d t y a l l â h ü a r ı h y d e n \

Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S e lle r ) ile beraber bir Ra-


m azan (ayı beyuncal oruç tuttuk. (Ramazan ayından) yedi gece ka-
lmca^a kadar hiç bir gecesinde bize terâvih 1 (veyâ) gece- ‫ﺳﻪﻫﻞ‬
yi 1 ‫اااءهﻣﺔﻣﺎل‬
، ‫ﻟﻣﺣﺎ‬ . (Ay sonundan başma doğru) yedinci gece olunca
yaklaşık olarak gecenin üçte birisi geçinceye kadar bize terâvih kıl-
dırdı. (Veyâ gecenin ٠
kısmını ihyâ ettirdi.) Sonra geceyi tâkip ٠
eden (sondan) altmcı gece oldu. (Ama) onda terâvih kıldırmadı. Ni-
hâyet (sondan) beşinci gece oldu, O ndan) yaklaşık gecenin yarısı
geçinceye kadar bize terâvih kıldırdı. Ben :
Yâ Resûlallah! Bu gecemizin kalan yansım da ihyâ etmemizi bu-
yurmanızı temenni ediyoruz, dedim. Buyurdular k il
“Şüphesiz, imam namazdan dönûnceye kadar onunla berâber
(yatsı farzını ve) terâvihi kılan kimsenin bu ibâdeti bir geceyi (ta-
mâmen) ihyâ etmeye denk olur.”
Sonra o geceyi izleyen (sondan) dördüncü gece oldu da terâvih
kıldırmadı. Nihâyet, onu tâkip eden (sondan) üçüncü gece oldu. , ‫ه‬
(muhterem) eşlerini ve yakınlannı topladı. €em âat da toplandı. Ebû
Zerr (Radıyallâhü anh) demiştir ki efendimiz o gece, bize kıldırdığı
٠
terâvihi kadar uzattı ki biz sahur yemeğini kaçıracağımızdan kork­
102 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

tuk. D enilm iş k i : F elâh n ed ir? £‫ﻫﺮا‬Z e rr (R adıyallâhü an h ) : Felâh.


s a h u r yem eğini y em ek tir, diye cevap verm iştir. Ebû Z err (R adıyal-
lâ h ü an h ) d em iştir k i : o geceden so n ra efendim iz R am azan ay ın ın
k a la n ik i gecesinde bize te râ v ih n a m a z ın d a n hiç b ir şey k ıld ırm ad ı.”

i 7 A H I

Tirmizi, Ebû Dâvûd, Nesâi, Tahavî, Hâkim


ve B e y h a k i de b u n u riv â y e t etm işlerd ir. T i r m i z i ve H a -
k i m b ü n u n sah ih o ld u ğ u n u d a belirtm işlerd ir.
H adîsteki ‘K ıyâm ’ kelim esini te râ v ih n am azın ı k ılm ak an lam ın -
d a tercem e ettim . B ir önceki h ad îsin iz ah ın d a b elirttiğ im gibi b u ke-
lim eyi ‘G eceyi ibâd etle ih y â etm ek ’ an la m ın d a y o ru m lam ak m üm -
k ü n d ü r.
A ra p la r g ü n le ri h esa b la rk e n ay so n u n u esas a lırlar. O n u n içindir
ki E b û Z e r r (R ad ıy allâh ü an h ) R am azan ay ın ın son yedi
gecesini ilkine yedinci, İkincisine altıncı, ü çü n cü sü n e beşinci... de-
m iştir.
A rab î a y la rın b âzen 29, b âzen 30 g ü n o lduğu b ilin m ek ted ir. 23
veyâ 31 olm ası ih tim â li y o k tu r. Ç ü n k ü A rab î a y la r gök ay ın ın ye-
nilenm esi esâsın a bağlıdır. Ş u h ald e h e r ay ın 29 g ü n ü d o ld u rm ası
kesindir. 30. g ü n şüphelidir. Ş üpheli g ü n ü h esâb a k a tm a m a k gerek-
tiği için E b û Z e r r (R ad ıy allâh ü a n h ) ’ın dediği yedinci gece
R a m a z a m n y irm i ü çü n cü gecesi, altın cı g ere R am azan ın y irm i dör-
d ü n cü gecesi, beşinci gece, R am azan ın 25. gecesi, ü çü n cü gece. Ra-
m a zan ın yirm i yedinci gecesi ve k a la n g eceler R am azan ’ın yirm i
sekiz ve yirm i d o k u zu n cu gecesi olm uş olur.
H âl böyle olu n ca b u hadis, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in R am azan ay ın ın y aln ız yirm i üç, yirm i beş ve y irm i yedin-
ci g ecelerinde te râ v ih n am azın ı k ıld ırd ığ ın a veyâ b u geceleri cem âa-
ta ih y â ettird iğ in e, ib â d eti R am azan ’m 23. gecesi, gecenin ü çte biri-
sine, 25. gecesi gecenin y a rısın a ve 2?. gecesi şa fa k a y ak ın b ir zam a-
n a k a d a r u z a ttığ ın a d elâlet eder.
R am azan ’ın yirm i yedinci gecesi P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi
ve Sellem ) m u h te re m eşlerini ve y ak ın ların ı d a te râ v ih n am azı için
toplam ıştır. B üyük b ir ce m â a ta te râ v ih k ıldırm ıştır.
E bû Z e r r (R ad ıy allâh ü an h ) yirm i beşinci gecenin tam â-
m ini ih y â etm ek a rz u s u n u P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e
173 KİTÂBÜ ÎKAMETÜ-S’SALA 103

arzetm iş, efendim iz de y atsı ve te râ v ih n am a z ia rın ı im am la b e râ b e r


k ılan b ir kim sen in sev âb ın ın ‫ ه‬gecenin tü m ü n ü ih y â ed en in sev âb ın a
d en k o ld u ğ u n u m üjdelem iştir.

H a d is in : ‫ﺣﺘﻰ ﺗﺌﺼﺮل؛‬ ‫ﻧﻦ ﻗﺎم ﻧﻊ أإلﻧﺎم‬ cüm lesinin m â n âsı bu-

dur. Y alnız y atsı n am azın ı im am la b e ra b e r k ılan ın sevâbı ise ^ a n m


gecenin ih y â sın a d en k olur. Ç ü n k ü M ü s l i m , M â l i k , ^ ‫ ؛‬٢-
m i z i ve E b û D â v ü d ’ un O s m a n b i n A f f â n (Ra-
d ıy a llâ h ü a n h ) ’d a n m erfü o la ra k riv â y e t ettik leri b ir h ad îste ?e^-
g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) şöyle b u y u r m u ş tu r :

‫ﺟﺎﻋﺖ ﻛﺎن ﻣﺤﺎمﻳﺼﻒﻟﻨﻠﺖ وﻣﻦﻣﺤﻨﺊ اﻟﻌﺜﻨﺎﺀ‬, ‫ﺀﺳﻢﺀﺻﻠﻰ اس ق‬


‫واﻟﻤﺠﺮ ﻓﺪﺟﻤﺎﻋﺔﻛﺎﻳﻰ ﻣﺤﺎم ﻟﺘﻠﻮ‬
= «Kim yatsı namazını cemâatla kılsa gecenin yansım ibâdetle
ihyâ etmiş gibi olur. Kim yatsı ve sabah namazlarını cemâatla kılsa
bir geceyi ibâdetle ihyâ etmiş gibi olur.»
Felâh ‫ ؛‬K u rtu lu ş, m u tlu lu k , zafere k av u şm ak , devam lı k alm ak ve
s a h u r yem eğini yem ek gibi m ü te a d d it m â n â la ra gelir. B u rad a son
m â n â n ın kastedildiği E b û z e r r (R adıyallâhü an h ) ta ra fın d a n
ifâde edilm iştir. Bu kelim en in m â n âsın ı so ra n zâtın h a d is râv isi C ü -
b e y r (R adıy allâh ü an h ) olduğu E b û ‫ ه‬â V û d ’ u n riv ây etin d e
ta srih edilm iştir.
Suhür : S a h u r yem eğini yem ektir.
Sahur : S a h u r v ak tin d e y en en y em ek ler ve içilen içeceklerdir.
El-Menhel y a z a n şöyle der :
“T erâv ih n am a z ın ın câm ide c em âatla k ılın m asın ın evde k ılın m a -
sm d an efdal o ld u ğ u n a h ü k m e d en c u m h u r b u h ad îsi delil gösterm iş-
tir. Bu h ad îs N e s â i ve T a b a r â n î ’ ni n Z e y d b i n S â -
b i t (R adıy allâh ü a n h ) ’d en riv â y e t ettik leri :

‫ اﻧﻲ ق ﺗﻨﻪ إأل اﻟﻜﺌﻮﺗﻪ‬،‫ﺀ؛ آﻧﻤﻨﺊ اﻟﻬﺜالؤﺻﻨال‬ *Farz namaz hâriç, en


faziletli namaz adamın kendi erinde kıldığı namazdır.» h ad îsin in
' Y âni te râ v ih n am azı d a fa rz n am az gibi
b u h ad îste n istisn â edilm iştir.

H adîs, ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in te râ v ih n a


m azını ara lık lı ü ç gece k ıld ırd ığ ın ı ifâd e eder.
104 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Cumhurun bir delili de Ö m e r (Radıyallâhü anh)’m, diğer


sahâbilerin ve onlardan sonra gelenlerin terâvih namazım câmiler-
de ve cemâatla kılmalarıdır.
M â l i k , E b ü Y û s u f , Ş â f i i l e r ’in bir kısmı ve di-
ğer bâzı âlimler Z e y d (Radıyallâhü anh) ’m yukardaki hadisini
delil göstererek terâvih namazını evde tek başına kılmanm efdal
olduğü^hükmetmişlerdir. T a h a v i bu kayii i b n - i Ö m e r ,
İ b r â h i m N a h a î , i s h a k b i n S ü v e y d , Ur ve ,
S a î d b i n C ü b e y r . K â s ı m , S â l i m ‫ ؛‬N â f i ve baş-
kalanndan naklederek: Bu zâtların hepsi Ramazan ayuıda evde kıl-
mayı imamla kılmaya tercih etmişlerdir. Doğrusu da budur, demiştir.
Cumhur ise, yukarıda da anlattığım gibi Z e y d (Radıyallâhü
‫ ا ال ' س‬hadîsini bayram namazı gibi oemâatla ‫ ط‬1‫ اﺀﻫﺎﻫﻬﻞ‬meşrû kıh-
nan sünnetlerden başka nâfilelere tahsis etmiştir. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in terâvih namazını M e s c i d - i
N e b e v î ' d e cemâatla kıldığı sâbittir.

TERÂVİH NAMAZI KAÇ REK’ATTIR?


Terâvih namazının rek’at sayısı husüsunda âlimler arasında İh-
tilâf vardır. El-Menhel yazan bu ihtilâfı ve her grubun delillerin،
zikretmiştir.
H a n e f i , ‫ ﺀ ة و‬i i , H a n b e l î âlimleri, meşhur kavline
göre M â l i k , D â v û d ve bir çok âlim terâyih namazmın yir-
mi rek’at olduğuna hükmetmişlerdir. Her il‫؛‬i rekatın sonunda selâm
verilmeli ve her dört rekattan sonra kısa bir istirahat otuıuşu ya-
pılmalıdır. Bu ' nedeni ile terâvih ismi verilmiştir. Çün-
kü ‘Teravih’ kelimesi ‘Tervîha’nm çoğuludur. Tervîha‫ ؛‬Asıl mânâsı:
rahatlamaktır. Sonra terâvih namazının dört rekatına, bu isim ve-
rilmiştir. Çünkü bunun arkasında istirahat için biraz oturulur.
Bu grubun ~ birisi B e y h a k î ’ nin sahih bir is-
nad ile b i n Y e z i d (Radıyallâhü anh)’den rivâ-
yet ettiği şu haberdir: ,,Sahâbiler, Ö m e r , O s m a n ve  l i
(Radıyallâhü anhüm) devirlerinde terâvih namazını yirmi rek’at ola-
rak kılarlardı.”
T i r m i z i de: Âlimlerin ekserisi, terâvih namazmın yirmi
rekat olduğuna dâir Ö m e r (Radıyallâhü anh), Â l i (Radı-
yallâhü anh) ve başka sahâbilerden rivâyetler üzerinde karar kıl-
mışlardır, demiştir.
Terâvih namazının 8,10, 16, 24, 34, 36 ve 40 rek’at olduğuna dâir
görüşler de vardır.
173 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 105

î b n - i A b d i ’ l - B e r r : P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’d en te râ v ih n a m a z ın m re k ’a t sayısı h a k k ın d a b ir ta h d îd vâ-
rid olm am ıştır. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem ), E b û
B ekir (R ad ıy allâh ü an h ) z a m a n m d a ve Ö m e r (R ad ıy allâh ü
an h ) ’ın d ev rin in ilk z a m a n la rın d a 8 ve ‫ ﻫﺎ‬re k ’a t k ılın d ığ ın a d â ir ri-
vâyetle am el etm ek efdaldir. B u n d an so n ra efd al olanı Ö m e r (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ), O s m a n (R ad ıy allâh ü a n h ve A l i (R adıyal-
lâ h ü an h ) ’ın z a m a n la rın d a u y g u la n a n y irm i re k ’a t o la ra k k ılm ak tır.
Ç ü n k ü P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) H u l e f â - i R â -
s i d î n ’ in sü n n e tin e sıkı sarılm ay ı em retm iştir, der.
Terâv ih n am azı, y a tsı n am azı île ş a fa k ’a y ak ın za m a n a r a s ın d a ^
k i s ü re içinde k ılın ır. C u m h u ra g ü re e n efd alı y a tsm ın son sü n n etin -
d e n s o n ra ve v itird e n ö nce k ılın m asıd ır. H a n e f i l e r ’ e g ö re te-
râ v ih ’in v a k ti y a tsı n a m a z ı ile v itir n a m a z ı arasıd ır.
T erâv ih n a m a z ı d iğ e r n a m a z la rd a n fark sız o lduğu için n am azın
- • • ve ad a b ım ih lâ l edici b ir h ız la k ılın m am alıd ır. B u n u ace-
le b itirm eye m a âlesef b âzı im a m la r ve b ir k ısım c e m â a t â d e ta yarı-
şırla r. H a ttâ b âze n tâd il-i ö rk â n bile te rk e d iliy o r k i n a m a z ın ifsâdı-
n a k a d a r gidilm iş olur. A llah cüm lem ize ş u u r İh san eylesin.

' ‫آلآل ة ' ﺀ‬ "، ‫ق‬ ‫ ئ ' ضع ﺀﻣﺜﺼﻴﺪ‬- ‫ ة ﻣﻢﺀ‬. '‫ﻣﺎﺀ ؛‬ -- ١٣٢٨
‫ ى ﻧﺘﺖ‬. ‫ﺗﺐ أود 'ود‬. ‫ز د‬ ‫ضاﻣﺤﻢﻣﻴﻰ‘ ﺀن ' دم تشﻳﺒﺎن• ع ؤحدﺀ ﺛﺂﺑﻤﺘﻲ ن‬
3:‫ ﺛﺘﺮ قث؛ ﻳﺎذ؛ ﺛﺄ‬١‫ﻛالﻣﺎ ﻗﻲ‬7،‫ ﺛﺎ* ﻟﻲ ن اأ ﻣﻜﻞ اﻇﺬ' اأ‬٠،‫ﻳﻤﻰ‬ ‫ان ﺀ ألا‬
‫* ﺑﻴﻖ آل ه‬
‫ ﺀ ددى ﺑﺞ_ت ﻳﺦ ﻳﻦ‬:‫ﻗﺊ‬ ‫ارم‬ ‫ ﻳﻰ م'د‬٠٤٠‫لﻣﺘﺖ ؟أ‬
‫ه‬. ‫ل أة ﻣﺤﺪاؤ‬.‫ﺣﻤﺤﺄ‬
‫؛‬ • ‫ﺗﻤﻢ‬
‫ت؛‬‫ﻳﻰ؛ﻣﺮﺗﻀﺎن ■ ؛‬

‫ م« ﺗﺎﺗﻤﺤﺰةﻣﻤﺮآال‬.‫ﻧﺜﺘﺜﺘﺜﻢ ﻣﺎﺗﺔ‬ ‫ مؤ‬، ‫مم‬


‫ ﺀﺷالﻛﻨﺒﺎفم ﺀوﻛﻢ‬٤ $

.» ‫مم ﻛﻮ وف" ه‬
‫ ه‬. ‫ؤاﺣﺴﺎك ﺛﺰخ ﺀن دز‬
T E R C E M E S Î
1328) “... En-Nadr bin Şeyban (156) ( R a d t y a l l â h ü a t ı k ) ’d e n ; Şöyle demiştir:

(156) En-Nadr büı Şeybân el-Huddânl el-Basri Ebû Seleme (R.A.)’den rivâ-
yet etmiştir. Hâvisi el-Kasım’âır. Buhâri: Onun hadisi sahih değil, demiştir. (Hu-
106 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Ben Abdurrahman (bin A vf}’m oğlu Ebû Seleme (Radıyallâhü


anhüm â)’ya rastladım ve ‫؛‬
Ramazan ayı hakkında babandan dinlediğin bir hadîsi bana zik-
ret, dedim. Ebû Seleme (Radıyallâhü anh) : Peki. Babam bana anlat-
tığına göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ramazan ayını
anlatarak şöyle buyurmuştur:
«(Ramazan ayı) öyle bir aydır ki Allah Teâlâ, onun orueunu ûze-
rinize farz kıldı. Ben de onun kıyâmmı gecelerini terâvih (veyâ baş-
ka ibâdetle ihyâ etmeyi) sünnet kıldım. Artık kim inanarak ve sırf
Allah rızâsını diliyerek orucunu tutar ve gecelerini terâvih (veyâ
başka ibâdet) le ihyâ ederse, anası kendisini doğurduğu gün gibi gü-
nahlarından temizlenmiş olur.»”

İZAHI

N e s â i de bunu rivâyet etmiştir.


Hadis, Ramazan orucunun faziletini ve gecelerini ibâdetle ihyâ
etmenin sünnet olduğunu, orücunu tutup gecelerini ihyâ edenin gü-
nahlardan temizleneceğini ve anasından yeniden doğan çocuk gibi
günahsız hâle geleceğini hükme bağlamıştır.
Hadîsin bir kısmı 1326 nolu hadîse benzediği için bununla ilgi-
li açıklayıcı bilgi edinmek istiyenler oraya mürâcaat etsinler.

‫ ق ﻣﻢ ا ﻟﻠﻞ‬٠١٢ ‫اب ﻣﺎ‬. ) ١٧٤)


174 — GEGE İBÂDETİNE KALKMAK HAKKINDA
GELEN (HADİSLER) BÂBI

‫ ص‬، ‫ﻳﻮﺗﻴﺂ ص اآل ض‬


، ‫ﻫﻤﻤﻠﺮ ن أف ﺷﻴﺒﻪ• ى أ‬.‫ﺻﻤﺤﺎ أ‬ ١٣٢٩

‫ ﺗﻤﻤﺎﻟﺌﺒﻤﻦ ﻣﺪ أ ﻣﺔ‬.‫ م‬٠ ‫ د' ﻧﻮﺗﺎؤ‬3 ‫أل' أأ‬
‫ ﺗﻦ ا ﻫﻤﺢ' آ ؛ ؛‬، ‫ﻳﻰﺀﺗﺎﻟﺞ‬
.‫أ‬

Ebû Seleme (R.A.)’ın Hâl Tercemesi

Ebû Seleme bin Abdirrahman bin Avf ez-Zühri el-Medeni büyük bir âlimdir.
Amr bin Ali, onun adı yoktur, demiş ise de et-Tehzîb’te adının Abdullah olduğu-
nu söyleyenler vardır. Bâzıiarı isminin ismâil olduğunu söylemiştir. Bâzılan da
adı ٥٠ künyesi birdir, demişler, diye bilgi verilmiştir. Ebû Seleme (R.A.) baba-
(Bevâmı 107.Cİ Sahifede)
174 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 107

. ‫ ﻣﺜﺪﺗﺄ ﺀﺀدم‬،‫ا* ﺛﺘﻤﻆ ؛ذ ك اق> ا‬ ‫ؤج‬.‫ﺑﻤﺒﺪﻏﻴﻲﺣﻤﻢاالث ﺀﺛﺪ‬ ^^ ١ *‫رأ ﻣﺄﺣﺪﻛﻢ‬

‫ا‬.‫دﻣﻳﺢ ﺷط‬ >‫ﺗﺗﻠﺗﺄءﻣدم ^ ﻟﻠﻣﺄ‬ *‫ا‬ ‫ م؛ذاءأم‬.‫ ا*ةﻧﻠﺗﺄءةادم‬،‫رآم ﻓﺮﺻﺄ‬

٠٠‫ ﻣﻴﺬ ا( ﺗﻘﺲماأ ﻳﺼﺐ ح ؛را‬- ‫ أﻣﺘﺨﺢﺀﺀ ﺛﻤ ال‬، ‫ام ﻣﺘﺊ‬،‫ﺛﻴﺢ • ؤإ ذ‬ • ،-» C » * ‫ﻃﺌﺲم ا ﻟﺸﻰ ﺋﺪ‬
T E R C E M E S İ

1‫ د‬29‫" ر‬... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«(Sizden b irisi u y u y u n ca) §eytan geceleyin en u n ensesine üç dü-
ğüm lü b ir ‫ ﺀ؛‬b ağ lar. ٠ kim se u y an ıp A llah'ı a n a rs a b ir diiğüm ÇÖ-
züm lenir. K alkıp ab d est aldığı za m a n b ir d ü ğ ü m (d ah a) çözülür. Na-
m a z a d u rd u ğ u za m a n b ü tü n d ü ğ ü m ler çözüm lenir. A rtık (gece na-
m a zın a k alk an ) o kim se, d ü ğ ü m ü çözük, hafif, gönlü hoş ve h a y ra
ulaşm ış o la ra k sa b a h la r. E ğer (A llah’ı anm ayı, ab d est alm ay ı ve na-
m az kılm ayı) y ap m azsa, u y u şu k , gön lü h a b is ve hiç b ir h a y ra ulaş-
m adiği b ir h ald e sab ah la r.» ”

İ Z A H I

Mâlik, Buhârî, Müslim, Ebü Dâvûd ve Ne-


s ‫ة‬ î de b u n u b en zer la fızla rla riv â y e t etm işlerdir.
K âfiye i B ir şeyin k âfiyesi o n u n so n u d em ek tir. Bu ned en le şiirin
so n u n a kâfiye denilir. B u rad a b aşın kâfiyesi ile b o y u n u n a rk a s ı yâ-
ni ense kasted ilm iştir. U yuyan a d am ın ensesine şey tan ın d ü ğ ü m lü
ip b ağ lam ası h ak ik i vey â m ecazî olabilir. El-M enhel y azarı h adîsin
zâhirini, h ak ik i m â n â y a d a h a y ak ın g ö rm ü ştü r. S ih irb az k ad ın la rın
ipleri ve ü zerin d e b ir şey ler söyleyerek ü fü rm eleri
" ^ e y ta n ’ın d a ekserisi k ad ın o lan s ih irb a z la r gibi ipleri
" b ağ lam ası m ü m k ü n d ü r.

Ebû Seleme (Baştarafı 1 0 6 .C 1 Sahifede)


sından, üsâme.bin Zeyd (R.A.)’den Ebû Eyyub-1 Ensârî (R.A.)’den ve bir cemâat-
tan rivâyette bulunmuştur. Kendisinden de oğlu Ömer, Urve, el-A’rac, Sabi, Zühri
ve bir cemâat rivâyet etmiştir, ibn-i Sa’d o, sika, fıkıhçı ve hadisleri çok idi.
El-Hâk‫؛‬m Ebü-Abdillah onun ‫ س ﺀ‬. ‫ إ‬Seb’adan birisi olduğunu nakletmiştir, der.
Hicretin 04. yılı vefât etmiştir. El-Fellâs’m dediğine göre 104. yılı vefât etmiştir.
(Hulâsa: 451)
١»« SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Bu b a ğ la m a işi m ecâzi olabilir. Y âni sih irb a z bü y ü led iğ i kim -


seyi e ^ i a ltın d a tu ttu ğ u gibi şe y ta n d a u y u y a n kişiyi â d e tâ büyüle-
m işcesine ib â d ette n ve A llah ’ın a n m a k ta n alık o y m ak ister.
En-N lhâye y a z a r ı: M aksat, şey tan ın u y u y a n k işin in u y k u su n u
ağ ırla ştırm a si ve u zatm asıd ır. A rtık san k i o n u b ağ lam ış ve üç dü-
ğüm le düğ ü m lem iştir, der.
Ş ey ta n d an m a k sa t İblis olabilir. B â z d a n b u n u u z a k g ö r e r e k : lb-
lis " in sa n ın ensesine ip b ağ lam ay ı y etiştirem ez, dem işler
ise de b u n u n g arip sen m em esi gerekil•. Ç ü n k ü C enâb -1 H ak ’ın İblis’e
b u g ü c ü v erm esi m ü m k ü n d ü r.
B âzıları d a ş e y ta n d a n m a k s a t İblis’in av an e si ‫ه‬1‫ص‬şey tan lard ır.
A rtık b u işi h e rh a n g i b ir şe y ta n v ey â h e r kişiye m u sa lla t o lan be-
lirli şe y ta n y ap ar.
Bu h ad îs B u h â r î ’ n i n E b û H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü
a n h ) ’d en m e rfû o la ra k riv â y e t ettiğ i şu h a d îs’e te rs d ü ş m e z :

‫صماﻟﻤﻮم‬ ‫ﻳﺄ آﻧﺖ رﻣﺤﻲ أﻓ أل ي‬-‫إذا آوت إﻟﻰاق ﺷﻠﻰ ﻓﺎ‬


0

‫ﻧﻄﻨﺼﺼﺢ‬ ‫ ﺋﺎﺋﺜﺰأل ه ال ؛‬،‫ﺗﺰال' ﻓ ال ﻣﺬ ا ف‬. ‫ ﻓﺘﺎﺋﻚ' ﻟﺬ‬: ‫ﻣﺤﻲ األ‬


= «Sen ak şam y a ta ğ ın a g ireceğ in zam an  yetüT-K iirsî olam•

,.‫أف ألوﻟﻦ األ ﺋﺰ ا ﻳﺬ اﻟﻤﻮم‬ â y etin i so n u n a k a d a r oku. Ç ü n k ü b u n u

o k u rsa n A llah ta ra fın d a n b ir m u h â fız (m elek) sen in b a şm d a devam -


İl b e k le r ve s a b a h a k a d a r şe y ta n s a n a ‫؛ آ‬،‫ > ه؛اااوﻫﺎﺀل‬Ç ü n k ü b u bâb-
ta k i h ad îsi m ân ev i d ü ğüm lem eye ve B u h â r î ’ d ek i h ad îsi m ad-
dî y ak la şm a y a y o ru m la m a k vey â b u n u n te rsin e y o ru m y a p m a k m üm -
k ü n d ü r. Y âh u t h e r ik i h ad îs d e m ad d î y a k la şm a ve düğüm lem eye
vey â ikisi de m ân ev î -alanda y o ru m lan ır. Bu ta k d ird e B u h â r î ’ -
deki h ad îs b u rd a k i h ad îsi h u sû sîleştirir. Y âni y a ta ğ a g ire rk e n Âye-
tü ’l-K ürsî’yi o k u y a n la r b u b â b ta k i h ad îsin h ü k m ü n d e n m ü stesn âd ır.
Ş ey ta n o n la rm ensesine d ü ğ ü m lü ip bağ lay am az.
H adîs, kişî, u y an d ığ ın d a A llah ’ı a n a r s a ip în b ir d ü ğ ü m ü n ü n ÇÖ-
züm leneceğini b ild irm iştir. A llah ’ı a n m a k zik rin h e r çeşidi ile ger-
çekleşir. K u r ’ a n okum ak, H adîs okum ak, dinî ilim le m eşg u l ol-
m ^ k d a b u n a d âh ild ir. -‫؛‬
C ünüp ad a m ın u y an d ığ ı za m a n boy ab d esti a lm a d a n y aln ız ab-
d est alm ası ile d ü ğ ü m ç ö zü lü r m ü?
174 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 109

Bâzılan hadîsin umumîliğine bakarak: Evet, demişlerdir. Bâzı-


la n d a : Hayır, demişlerdir. Bunlar derler k i ; Uyananların büyük
çnğunluğu cünüp olmayıp yapacağı iş abdest almak olduğu için ba-
dîş abdest almaktan bahsetmiştir. Cünüp ise ancak boy abdesti al-
dığı zaman düğüm çözümlenir.
Hadîsteki zem, namaza kalkmaya niyetli olmayan kimseye mah-
sustur. Çünkü kalkmaya niyetli olup uyanmayan veyâ kalkmayı îti-
yad edindiği halde her nasılsa uyanamayan kimsenin kalkmışcasma
sevap kazandığı ve onun uykusunun kendisi için Allah tarafından
verilmiş bir sadaka olduğu M â l i k , E b ü D â v û d , N e-s â î
ve B e y h a k î ’ nin rivâyet ettikleri  i ş e Radıyallâhü an- ٢
h â l’nin merfû hadîsi ile sâbittir.

HADİSİN FIKIH YÖNÜ

1. Gece uykudan uyanınca Allah’ı anniak, abdest alıp namaz


kılmak sünnettir.
2. Bunu yapandan şeytan uzak durur ve bunu yapmak, bol ecir,
mutluluk ve gönül hoşluğuna vesile olur.

، ‫ ﻋﻦ أﻧﻰ ووﺗﺪ‬، ‫ﻋﻦ ﻣﻨﺜﻮر‬ ،* ‫ﺛﺄ’أﺟﺮر‬ ‫— ﺣﺘﺰﻣﺤﻨﺎﻣﺤﺪن اﻟﻢ؛اج• أ‬


١٣٣٠
,'‫ ذ'س‬. ‫ ن؛ت‬.' ‫ أش‬،‫^ل' ﺑﺞ 'اﻣﻞ’ ة' ﺀ‬ ‫ﻟﻰ' ﻧﺮﻟﻎ‬, ‫ ذ ك‬: ‫ﺋﺬ ؛ ﻧﺎﻟﻪ ؛ ةت‬
‫ف‬
‫م أد‬٠ . ‫آت‬
‫تآﻟﺜﺖ ﺛﻦ‬
T ERCE MES İ

‫ﺗﻞ‬3‫ه‬ :Abdullah
‫•؛‬... ( (bin Mes’ud) ( R Şöyle demiştir
a d t y a l l â h ü a n h ) ’d e n - .

Sabaha kadar uyuyan ve (namaza kalkmayan bir adamın bu


:hâli) Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e anlatıldı. Efendimiz
”-Bu adamın kulaklarına şeytan işemiştir.» huyıırdu «

İZAHI
-B u h â r î , Mü s l i m ve Ne âi de bunu rivâyet etmiş
lerdir.B u h â r i ’ deki metinde : ‫*اءام ؛ق؛ﻣﺣﻧؤ‬ = »^ ‫ﻫﺎاﺳﻬم‬-
ve maza kalkmadı.» cümlesi vardır ‫؛‬ ‫أدم‬
110 SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

İfâdesi yerin e: ‫ﻓﺎ ادم‬ = «kulağına» ifâdesi bulunur.


Müellif hadisi, bu bâbta rivâyet ettiğine göre adam gece nama-
zina kalkmıyermuş ve cnun bu hâli Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’e şikâyet edilmiştir. Fakat sünnet olan gece namazına
kalkmamak yüzünden bu azarlamanın buyurulması hikmeti açık de-
ğildir. Bu nedenle S i n d i : Bu adamın yatsı namazını kılmadan
uyuduğu ve sabaha kadar uyuyakaldığı muhtemeldir. Bu takdirde
farz namazı kaçırdığı için bu azarlamanın yapıldığı anlaşılır.
S ü f y â n - ı S e v r ‫ ؛‬: B izcebu adam farz namazı kılmayıp
uyuya kalmıştır, der.
«Bunun kulaklarına şeytan işemiştir» cümlesinin açıklaması hu-
süsunda H a t t â b ‫ ؛‬şöyle demiştir. Bu cümle benzetmek içindir.
Adamın uykusunun ağırlığı ve bu hâlinin namaz kılmaktan gaflet
etmesine sebebiyet vermesi yönünden, kulağına işenip işitme duy-
gusu bozulan kimse gibidir.’
~ ’ de : Bu hâl, şeytanın bu adam üzerindeki tahakküm
derecesini ve onun da şeytana olan itaatini ifâde eden bir benzetme
cümlesinin anlamıdır, demiştir.
T 1 y b i d e : Şeytan bu gâfil adamın kulağını bâtıl şeylerle
ve kulağında hak sözü işitmeye mâni bir sağırlık vermiş-
t‫؛‬r rier

■ şeytanın işemesini hakiki mânâsına hamletmekte


bir beis yok, demiştir.

،‫ﻣﺤﻤﺰاﺑﻢ‬
*‫ ﺛﻨﻲ ا‬، ‫ﺗﻢ‬ ‫؛ا ا*زﺑﺒﻢ ن‬-‫ اؤا‬.‫ﺀ ى ئ ن ا ﻟﺘﺎج‬ -١٣٣١

. ‫أد ؛ أد ﺗﻨﺮﻟﺖ'ﻧﻲ‬ ‫ ﺀ ى ﺀﺑﻢ ا ﻣﺤﻦ ﻫﻤﺮد ؛‬، ‫ﻧﺒﻢ‬ ‫ ﺀ ىأ إ‬، ‫ ﻳﻰﻛﻤﺤﺐ‬.‫ ﻧﺤﻲ ﺗﻴﺄ‬- ‫ﻋﻰ‬

•‫ﻗﻮ م ائ*~ت ﺀ ر آل ؤم األت*ل ﺀ‬ ‫ئ‬. ‫ذف ﻫألن‬ ‫ه آل ﺛﺘﺆ‬

T EB C E ME S İ

3 ‫ “ ) ا‬... Abdullah bin Amr (bin el-As) (Radıyallâhü anhümâ)’dan ‫ ؛‬٢-


‫ﺋﺎ‬
vâyet edildiğine göre: Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu,
dem iştir:

«(Yâ Abdullah!) Sen falan adam gibi olma .‫ه‬


gece namazına kal-
kardı. Sonra gece namazına kalkmayı bıraktı.»"
174 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 111

İZAHI
B u h â r î , M ü s l i m ve N e s â ı de b u n u riv â y e t etm iş-
lerdir.
H a d îs te : “Falan adam” diye k in ay e y o lu y la an ıla n şah sın kim
olduğu bilinm em ektedir. M u h tem elen b ir râvi, o şah sın ad ın ı kesin
bilm ediği veyâ u n u ttu ğ u için b u ifâdeyi k u llan m ıştır. Y âh u t Peygam -
b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ad a m ın k u s u ru n u gizlem ek m ak-
şad ıy la ism ini zik retm em iştir.
Bâzı âlim lere göre şöyle de o la b ilir : A b d u l l a h b i n A m r
(R adıyallâhü an h ) evvelce gece n a m a z ın a k alk m ay ı itiy ad h âlin e ge-
tirdiği h ald e b ilâ h a re b u n u terk etm iş. P ey g am b er (S allallah ü Aley-
hi ve Sellem ) de d u ru m u bildiği için kin ây e yolu ile o n u u y arm ıştır.
Y âni o nu k astetm iştir.
H adîs, gece n a m â z ın a teşvik edicidir. A ynı z a m a n d a şu n u d a be-
l i r t i r : Gece n am a z ın a d ev am ed en b ir kim se so n ra d a n bu güzel alış-
k an lığ ı hırakm am alıd ır.
S i n d i de : “H adis şu n u ifâd e •e d e r: Gece n a m a z ın a u zu n sü-
reyi ayırm ak , bâzen tü m ü n ü terk etm ey e yol açar. Bu sebeple gece
n a m a z ın a n o rm al b ir zam an ı a y ırm ak d a h a u y g u n d u r. N itekim fa-
lan ad am gece n a m a z ın a fazla v ak it ay ırıyordu. S o n ra b u n u tam â-
m en b ırak tı. Sen o n u n gibi olma. N orm al b ir sû rey i a y ır ki b u n u
sürdüresin:
Bu hadîs ü zerin e A b d u l l a h (R adıyallâhü an h ) vefât edin-
ceye k a d a r gece n am a z ın a d evam etm iştir.” der.
‫ﺋﺼﺔﺑﺞ‬ . ‫ﺗﻰﺗﺞ‬ ' ‫ﻟﻄﺘﻘﺔ‬ ،. ‫ﻣﺤﺎﻧﺘﺜﺔﻣﻢ‬ - ‫آ ﻣﻤﺎ‬
،‫ﺗﺤﻨﺜﺒﻤﺌﻴﺘﻴﺎﻗﺘﺾ‬ ‫ ا‬-. ‫ ﻧﺌﺎ و‬/ ‫ ﺀ ش‬: ‫ﺋﺊ ؛؛ازا‬ ‫ﻧﺴﺔﻫﻢ د ا‬
‫ ﻣﺔ ؛ ﺗﺄ م ﻧﻴﺎ ن ن ذ؛ﻧﺖ‬. ‫ﻗﺬأ ﻳﺐ ﺀﻗﺬﺛﻨﻲ ن ﺋﺪ ام ؛ م؛ت ؛ آت رﻧﺮﻟﺘﺎش‬
‫ﺑﺠﺌﻠﻲ‬ -‫ش‬ _‫^ ش‬ ‫ﻛﻲﺀﻳﺌﻴﻤﺎﺗﻴﻨﻴﺈﺛﻠﺬ ه‬ :‫ﻟﺜﻴﺬ‬

.٠ ‫ ﻣﺔ‬1‫إل‬ ‫ا‬

٠ ‫ وﻣﺎ ﻣﻨﻤﻘﺎن‬،‫داود وﺷﻴﺘﻐﺘﻪ ؛و ﺳﻒ ن ﺀل‬ ‫ﻧﻴﻪ ﺳﻨﻴﺪنم‬ ‫ق اؤواﺛﺪت ﻫﺬا‬


، ‫ﻗﻔﻴﺪ ر‬ ‫ا‬ ‫ن‬.
‫ﻳﺪ‬ ‫ﻳﻮ شن‬ ‫ وأﺀن‬، ‫وآل اﻟﻤﻴﻮﺀأئ ؛ ﻫﺬا ا ﻟﺪﻳﺚ اوردﺀ ان ا ﻟﻮ ذى ق ا ﻟﻮﻧﻮ ات‬
. ‫؛إﻧﻪ ﻣﺰ رك‬

•‫ﻋﺪئ '•أرﺟﻮاﻧﻪ ال أ س ﻳﻪ‬ ‫وﻗﺎل إن‬ .‫ ﻟﺪﻳﺚ‬-‫ﻣﺎﻟﺢ ا‬ ‫ﻣﺢ زدﺀة؛‬.‫؛ ﺗﻚ *ال ﻗﺘﻪ أ‬ ‫ى ا ﻟﻤﻨﺪ‬
‫*اد‬
112 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

TERCEMESÎ

1332) Câbir bin Abdillah ( R a d t y a l l â h ü a n h ü mdan rivâyet edildi-


â ) '

ğine göre; Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ‫؛‬öyle buyurdu, demiştir:


«D âvûd (A leyhisselâm ) 'ın oğlu S ü ley m an (A leyhisselâm ) ’m an a-
sı S ü ley m an (A leyhisselâm )’a : Ey oğuleuğum ! G ece çok u y u m a. Ç ün-
k ü geceleyin çok u y u m a k ad a m ı k ıy â m et g ü n ü fa k ir b ırak ır.» ”
N o t: Seneddeki râvi Süneyd bin Dâvhd’un ve onun şeyhi Yûsuf bin Mu-
hammed’in zayıf oidukları Zevâiâ’de ‫ﻣﺲ؛ ا> اا ظ‬ . Suyûtî: İbnü’l-Cevzî bu hadi-
si mevzu hadisler arasında zikretmiş ve râvi Yûsuf bin Muhammed bin el-Münke-
dir’in hadisleri terkedildiği için böyle yaptığmı söylediğini nakletmiştir. .
Sindi: ‘Ben derim k i : Ebû Zur’a Yûsuf’un hadislerini iyi görmüş, îbn-i Adî
de onun hadisinde beis olmadığım umduğunu söylemiş,‘ demiştir.

‘‫د‬. ‫ع‬ ‫م‬.‫ت ن ﺗﻮ ز أ‬.‫ ~ ﺣﻤﺤﺎ إ*ﺀاﺀآل ن ﻣﺤﻢ اﻟﻄﺄ؛ئ• ئ ﻣﺎ‬١٣٣٣


. ‫ﺛﻮﻟﺚ ام‬
*‫ر ؛ ﺀآتت ﺀآت ن‬. ‫ ﻋﻦ إ‬،‫ ﻋﻰ أﻳﻰ ﻓﺎ ن‬،‫ ﻋﻦ اآلض‬،‫ك‬.‫ﺀﻣﺤﺄ ﺛﺮ‬
.٠ ‫ﺟﻬﻪﺑﺣﺰ‬
‫ ﺗﺛنو‬، ‫ﺗﻨﻜﻤﺤﺖمءالﻣﻪ ﺑﺢ*ل‬
‫م‬ ‫ء‬
‫اﻟﻠﺨﻆ ﻏﺮ‬ ‫م اﻣﻠﻬﺎظ ز أن أ ﻟﺨﺪﻳﺚ‬ . ‫ﻣﻌﻖ ا ﻧﺪﻳﺚ آ ﺑﺖ ؟واﻓﺘﺔ اﻟﻘﺮان و ﻟﻤﺎ دة اا؛؛ﻫﻮر*ة‬-
‫ن ﻛﺮت‬.‫ ز ﺣﻤﻞ آ ل ؛ ﺗﻠﺖ ﻣﺤﺪ ض ﻋﺒﺪ اش‬.‫ارم‬ ‫ن ﺀ د‬.‫ﻋﻦ ﺀ د‬ ‫واﺧﺮج ا ﺑﺲ قبا ﻛﻢ‬ •‫ﺗﺎ;ت‬
‫ ﻟﻬﺪﻳﺶأ‬-‫ﺗﻠﺖ ؛ ﻣﺎﻣﻤﻮل ﻗﻬﻨﺎ ا‬ ‫و ﻋﻴﺎﺑﺔ‬. ‫ﺷﻴﺦم ﻟﻬﻐﻌﻨﻠﻮإ' ﺳ ال ود ﺗﻴﻮﺻ ال ح‬ ‫ﻣﻮﻣﻰ ؟ ﺗﺎ ل ؛‬ ‫ﻣﺎﺗﻘﻮلنا دآ ﺑﺖ‬

‫ وﻧﺪ آواردت ا؛وال اآلﻋﺔ ﻣﻞ ﻋﺪ ﻣﻦا ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬. ‫ واﻣﺎ ﻏﻴﺮ ذ ﻟﻚ ؛ ال ﺗﻮ م ﺀﻟﻪ‬. ‫ ﻏﺎط ﻣﻦ ا ﻟﺜﻴﺦ‬:‫آ ل‬
• ‫م‬، ‫ﻣﻨﺪ ا ﻟﺜﻤﺎ ب ﻓﺎ ل ق ا ﻟﺨﺪﻳﺚ إﻟﻰ‬ ‫ ال اا؛ﻣﻤﻤﺪم و ﻏﺎﻟﻤﻤﻢ اﻟﺘﻌﻨﺎ ﻋﺊ ق‬، ‫ق ا ﻟﻮﻋﻨﻮع ﻣﻠﻰ ﺳﺒﻴﻞ ا ﻟﻨﻠﻂ‬
. ‫ ا ﻟﻤﻨﺪ ى‬٠١

TERCEMESÎ

1333) Câbir bin Abdillah ( R a d t y a l l â h ü ’dan rivâyet edildi-


a n h ü m â )

ğine göre Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu demiştir :


«Kim gece çok n a m a z k ıla rs a g ü n d ü z o n u n y ü zü güzel (nurlu)
olur.»”

İ Z A H I

Bu h ad isin zevâid tü rü n d e n o ld u ğ u n a d â ir b ir bilgiye rastlam a-


dım. B u n u n la b e ra b e r m ü e llifin sü n en in d en b a şk a K ütüb-i S itte ’n in
174 KİTÂBÜ İKAMETÜ-S’SALA 113

her hangi hirisinde bulamadım. Bu nedenle zevâid türünden olması


kuvvetle muhtemeldir.
S i n d i hadîsin mânâsı ve sıhhati konusunda şöyle d er:
“Hadîsin mânâsı şudur: Gece namazına devam eden ve bunu
bol yapanın yüzünde ibâdet nurü ve kabul belirtisi görülür. Mâne-
vî bir güzellik belirgin olarak müşâhade edilir. Hadîsin mânâsı Fe-
tih sûresinin son âyetindeki:
‫ا ﻟﺌﻤﺆ‬ ‫= سﺀآﺋﻢق وﺟﻮﻣﻬﻢﺑﻦ آز‬
* «Onlar, yüzlerindeki secde izî ile
tanınırlar.» (157) nazm-i celîle uygundur. Müslümanlardan çok k،m-
se, gece namazına devam edenleri yüzlerindeki nurla tanır. Hulâsa,
hadîsin mânâsı mezkûr âyete uygunluğu ve teheccüd namazına de-
vam edenlerin yüzünde belirgin olarak bulunan nürun müşâhede
‫ﻋﻪ ﻓﺎ‬
edilmesi ile sâb ittir. 1 hadis hâfızlan bu habisin bu metinle sâ-
bit olmadığını söylemişlerdir.
E l - H â k i m : ‘Râvi S â b i t b i n M ü s a , K â d ı S e -
r î k b i n A b d i 11 a h ’ m yanına girmiş. Ş e r i k bu sıra-
da bir hadisin metnini senedi ile beraber zikretmek ü zere:

‫ر ﺳﻮل اف ﺻﻞ اف‬ ‫ﺟﺎﺑﺮﻗﺎل ﻗﺎل‬ ‫ﻋﻦ ا ﺑﻰ ﻃﻴﺎ ن ﻋﻦ‬ ‫االﻣﺤﺶ‬ ‫ﺣدﺛﻧﺎ‬


‫ﻋﻠﻴﻪ و ﻣﻠﻢ‬

söylüyormuş. Hadisin senedini bitirmiş, sıra hadîsin metnini söyle-


meye geldiği anda Ş e r i k , s â b i t ’ in yüzüne bakmış, yüzü-
nün teheccüd namazı nedeni ile nurlu olduğunu belirtmek üzere;
/ ‫ﺑﺎﻣﺎ ر‬ ‫ﺑﺲ ﺣﺴﻦ وﺟﻬﻪ‬ ‫ﻛﻤﺊ ﺻال ﺗﻪ‬ ‫ﺛﻖ‬
: = “Gece çok namaz kılanın
yüzü gündüz .güzel ve nurlü olur.” demiş. S â b i t ise b'u sözün
hadîs olduğunu zannetmiştir, demiştir.
B e y h a k i de, M u h a m m e d b i n Âbdirrahman
bin ‫؛اااﻓﻧﺢ‬l ’ den tahriç ettiğine göre M u h a m m e d şöyle
dem iştir:
Ben M u h a m m e d b i n A b d i l l a h b i n N ü m e y r ’e:
— S â b i t b i n M ü s a hakkında ne dersiniz? dedim. Ken-
riisi;
(157) Fetih Sûresi : 29.CU âyet

‫د ق‬- ‫ ل‬ihn-i Mâce — c . : 4-F.


llt SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

■S —
â b i t , faziletli, sâlih ve ib âd etle ta n ın m ış b ir h ad is şey
:hidir, diye cevap verdi. B e n
:Bu h ad îsin e n e dersiniz? dedim . K e n d isi —
Bu hadîs, s â b — ‫ آ‬t ’ in b ir g alatıd ır. F ak at b u n d an b a şk a
-g a la t elm ası sa n ıla n hiç b ir h ad îsi y ek tu r. H adis im am ları b u h a
-dişin bile bile değil, y a n ılm a sonucu m evzu b ir h ad îs o lduğu y o lun
-’d a ittifa k etm iş g ibidirler. Y alnız e l - K u d a i , M üsn ed ü ’ş-Ş ih âb
ta b u n la ra m u h â lif k alm ak h ad îsin S â b i t o lduğu te m â y ü lü n ü
g dsterm iştir, diye cevap v erd i .”

> ‫ﻟﻖﺀدئ زﺋﺒﻤﺎأﻧﺘﺎﺑﺚ‬،‫ ﺣﻘﻤﺤﺜﺎﻣﺤﺘﺪ ﺛﺎ ر ىﻧﺤﺘﺘﻴﺮﺳﺘﺼﺪ وار‬١٣٣٤


i ، ، . ،/ —

‫ر؛‬ ‫ﻧﻤﻤﻬﻤﺢﺀ‬ ‫ ة‬، ‫ﻣﻨﺘﻮ ة ﻣﺤﺎ ه‬ ، ‫ﻣﻤﻔﻤﺤﺎﻫﻤﺄ‬ ، ‫ﺀﻫﺔﺑﺞ‬ ‫ل‬


.^ ‫ﻟﺪﺗﻘﺎﺛﻘﺪا ﺷﺈﻣﺢ ؤﻧ آل ة ﻟﻴﺘﻨﻮ دا ف‬
: . ‫ا‬ ^ ‫ه لﺀ اة ﻳﻤﺮﻧﻮﺛﺎف‬ :

‫ﺋﺘﻘﺎةس ألﺋﻴﺈل قﺀماضﻧﺞ’ة دﻧﺮدف رﺛﺖ أذو'ج‬


. ' >. 1

‫ﻓﻴﻨﺔﺑﺠﻜﺪف دﻛﺎذأتىﺀبأم أﻟﺜﺄﺗﻢ أﻳﺂاﺋﺎﺳﺎأﻗﺮااﻫﻢ‬


، ; ، '/ * ‫؛‬ ‫؛‬ . .

. ‫ﺛﻢﺀ‬ . ‫ال ه‬ ‫ؤأ ﻧﺰ اا ﺛﻢ و ﻇﻮﻟﺸﻮا ﻫﺲ م ﺋ‬


، £ ،

T E R C E M E S İ
1334) "... Abdullah (158) bili Selâm (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle de-
m iştir:
R esûlullah (S allallah ü A leyhive Sellem ), (hicrette) M edine’ye
geldiği za m a n h ail، h ızla O’n a g ittile r ve ‫ ؛‬R esû lu llah (S allallah ü Aley-
hi ve Sellem ) geldi, denildi. Ben de C ’n a b a k m a k için h a lk a ra s ın d a
geldim . R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in yüküne d ik k at-
la. b ak tığ ım zam an C ’n u n y ü zü n ü n y alan cı y ü zü olm adığını bildim
( = böyle tam dım .) ilk sözü şu o ld u :
- «Ey in san lar! S elam laşm ay ı yay g ın laştırın ız, yem ek yediriniz,
geceleyin h a lk u y u m u şk en siz n am az kılınız. (Böyle y ap arsan ız) se-
lâ m la cen n ete girersiniz.»”

İ Z A H I
' ve H â k i m de b u n u riv ây e t ed erek B u h â r î
ve M ü s l i m ş a rtı ü zerin e sah ih o ld u ğ u n u söylem işlerdir.

(1 8 ‫)ع‬ Hâ( tercemesi ‫ل‬0‫ ﻫﺔ‬nc‫؛‬u hadis bahsinde geçmiştir.


174 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 115

A b d u l l a h b i n S e l â m (Radıyallâhü anhl. Peygamber


(Sallallahü Aleyhi ve Selleml’i görür görmez mübârek yüzünün bir
yalancı yüzü olmadığını sezmiştir, ibâdetine düşkün ve gece nama-
zina devam eden mü’minlerin yüzleri nurlu olur da Fahr-1 Kâinat
efendimizin büyüklüğü, yüceliği, üstün risâlet nuru O’nun mübârek
yüzünden fışkırmaz mı? Ne mutlu o nurlu yüzü görmek şerefine
mazhar olmuş olan Ashab-1 Kiram’a. E^ Yüce Allah! Bizlere de ölüm-
den sonra o mübârek yüzü görmek nimetini ve şefâatmı nasip eyle.
Hadiste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), mü’minlerin
" yaygınlaştırmasını, yemek yedirmesini (bilhassa fakir-
leri kollamasını) ve gece namazına kalkmasını emretmiş ve bunlan
* selâmlanarak cennete gireceklerini müjdelemiştir.
H adisin : ‫ﺑﻤﺘالم‬ ‫ﺗذﺣﻠوا اﺑﻧﻪ‬ = «Selâmla cennete girersiniz.»
cümlesinden maksat melekler tarafmdan selâmlanarak veyâ birbiri
nizle selâmlaşarak veyâhut selâmetle cennete girersiniz.
S i n d i bu hadîsin Furkan sûresinin 63, 64, 67 ve 76 nci âyetle-
rine uygun olduğunu şöyle anlatır :
Hadisin; ‫ﻣﺣﺛوا اﻟﻣﺛالﻟم‬-- «Selamlaşmayı yaygınlaştırınız.» cüm-
lesi; ‫ﺳال ﻣﺎ‬ ‫« “واذاﺣﺎطﺗﻬم" اﻳﺎﺟﺋوذﻓﺎﻟوا‬ve câhiller onlara takıldıkla-
rı zaman selametle derler.» (159) âyetine işârettir. Hadîsin : ‫وادﻧﻤﺤﻦ‬
‫«إذا آﺋﻘﺋواﻧﺰﺗﺳﻳﺋواوﻧﺰ ﻓﺮوا‬ve onlar ki mallarını harcadıkları za-
man ne is r a f ne de darlık ederler. Bunun arasında mutedil b ir h a l-
de bulunmuş olurlar.» (16ü) âyetine işârettir. Hadisin : ‫ﺻﺘﻠﻮا ﺑﺎﻟﻠﻨﻞ‬
‫ز‬
= «ve gece namazını kılınız...» cümlesi: ‫ﻳﺪ ا ﻏﻤﺎﻧﺎ‬ ‫ز|ﻟﺬﻳﻦ ﺗﻴﺌﻮ ن رزﻧﺈومﺀ‬
= «ve onlarki secde edici ve ayakta ibâdet edici olarak Rabları için
gecelerler.» (161) âyetine işâretür. Hadisin:‫واتذ<ﻟ اﺑﻧﻪ‬ = «Selâmla
cennete girersiniz...» cümlesi;.. ‫وا‬
‫ﺻﻳﺮ‬
‫ئﻣﻤﺎ‬‫« =أوﻟﻳك ﻣﺤﺰؤﻧﻰ اﻟﺋﺰ‬İşte on-
lar, sabırlarına karşılık, yüksek köşklerle niükâfatlanacaklar ve ora-
da bir sağlık ve selâmet duâsıyla karşılanacaklardır.» (162) âyetine
işârettir.
(159) Furkan, 63.
(166) Furkan, 67.
(161) Furkan, 64.
‫ س ( وه‬،‫ اآ‬75.
1)
116 SÜNEN-1 tBN-t MÂCE

‫ إﺀ ؛؛«ن أ_ﺗﻆ أﻋﺘﻲ ﻣﻦ اﻟﻴﺪ‬U ‫ ) اب‬١٧٠(


17 ‫ه‬
)E^İN
— İ GECELEYİN (NAMAZ İÇİN
UYANDIRAN HAKKINDA GELEN (HADÎSLER) BÂBI
‫ﺷﺘﺎن‬ ‫ى‬ . ‫اأ ز ﻟﺪ'ة ﻣﺤﻢ‬ ‫ى‬ .٣ ١ ‫ﺣألن ص ة ﻗﺎ ة‬ —
١٣٣٠

، ‫ﻣﺖ أف ض‬، ‫م ' آل ر‬


‫ممدأ ﻗﻤﺤﺮ‬ ، ‫م ﺀآلﻳﻰ ا أ ﻣﺢ‬ ، ‫ ﺀن اآلﻣﺤﻦ‬، ‫ﺣﻢ_ة‬
‫أ؛ و ﺛﺘﺎ د‬

. ‫ﺑﺠﻲ‬ ‫ق' ﺋ إل‬-‫ ﻗﺘﻆ اآلﻳﻞ ﺑﻖ ﺣﺪ رأ ﻗﺊ ﻣﺘﺄ‬-‫ •أد• إ داا‬. ‫؛ﺀ ' ي‬
‫ﻟﻤﺤﻨﺎﻓﺤﻤﺘﺎ ر ﻫﻜﻞ'ات‬
». ‫'ى ﺑﺬا‬
YERGEMESÎ

1335) “ ... Ebû Saîd(-‫ ؛‬Hudrî) ve Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anhümâ) ’dan
rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyur-
m u ştu r:

«Geceleyin ad am uyandığı, eşini u y an d ırd ığ ı ve ikisi iki re k ’a t


n a m a z k ıld ık ları z a m a n ‫ﺀ‬ ‫اﻓﻪ ﻛﺜﻴﺮا زاﻟﺬاﻛﺰاﻣﺘﻲ‬ ‫وا ﻟﺬا ﻛﺮﻳﻦ‬ = ‘ve A llah’ı
çok a n a n erk ek lerd en ve k a d ın la rd a n ’ (sayılırlar. G n la r arasın d a )
y azd ırlar.» ”
*•، ‫ي ن ﺳﻴﺪ ص ان ﻣﺤالن‬-'‫ﺣﻘﻤﺤﺘﺎ أﺣﺪ ن مآﺑﻤﺖ ا ﺛﻠﺤﺪ رى ى ﺗﺢ‬
، . — ١٣٣٦
^ ‫ أ ﺗ ﻤﺤﺘﺎ ف‬: ‫ﻣﺄﻫﻬﻢ ;ت ؛ ؛ أت‬ . ‫ﺳﺄﻫﺘﺎﻟﺞ‬ ، ‫ﺷﺎﻗﻘﺈﻋﺘﻨﻤﻤﻢ‬
‫ ؤن أﺑﺘﺖرش ق ذإؤﺛﺎ‬.‫ﺟالأمﻣﻦ ﻳﺪ ﻧﺆؤأ_ﻣﻆ اﺋﻨﺄ' ﺗﻬﻢ ﻧﺌﺘﺄ‬-‫ رﺣﻢ اف ر‬٠
‫إذأ؛ ﻟﺮ' ﺗﺖ‬ ‫ رأ ﻇﺌﻨ آل ﺑﻤﻚﻟﻰ‬: ‫ﻣﺤﺜﺒﻘﺤﻠﻨﺌﺖ‬
. ، ' ‫؛‬ ‫اال> • ض'اف' ا ﺳﺄ‬
. »* ٧١‫قوج»ه‬
T E R C E MES Î '

‫ل‬33‫ﺀ‬ ;Ebû
‫؛؛‬... (Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre
(Sallallahü Aleyhi
Resûlullah
ve kellem öyle buyurdu, dem‫ ( ؛‬t‫؛؛‬
:‫؛‬r

G eceleyin (u y k u d an ) k alk ıp n a m a z « ‫ ط‬1‫ﻣﺲ‬-eşini de u y an d ırıp n a


m a z k ılm a sın a vesile o lan a d a m a A llah ra h m e t ed er (veyâ ra h m e t
E ğer eylesin.) ‫' إوه‬ edem e y ü zü n e su serpsin. G eceleyin
u y k u d an ) k alk ıp n a m a z k ıla n ve eşini u y an d ırıp n a m a z k ılm asın a (
‫ل‬7‫و‬ KtTÂBÜ ÎKAMETÜ-S’SALÂ 117

vesile olan kadına da Allah rahmet eylesin (veyâ rahmet eder.) Eğer
eşi kalkmamazlık ederse yüzüne su serpsin.»”

İZAHI
îlk hadisi, E b û D â v û d , N e s â i , ‫أل ﻃ ﺎ‬-‫إ‬ H i b b â n
ve e l - H â k i m de riv â y e t etm işlerd ir.
Hadîs, bir ‫ﻫﻠﺮه‬
!‫ﻫﺎاا‬
uyanıp eşini de uyandırması ve ikisinin iki-
şer rek’at namaz kılması hâlinde ikisinin de hadiste anılan âyetle
övülen zümreye dâhil olaeakiannı bildirir. Kadın uyanıp eşini uyan-
dırırsa veyâ ikisi de kendiliğinden uyanırlarsa yâhut bir başkası iki-
sini uyandırırsa hüküm aynıdır. ¥âni erkeğin, eşini uyandırması şart
değildir. Gâye eşlerin gece namazma kalkmalarıdır. Genellikle e^■-
kekler, eşlerini gece namazma kaldırdıkları için hadisteki ifâde böy-
le buyurulmuştur.
Hadis, gece namazına kalkan eşlerin asgari ikişer rek’at namaz
kılmaları hâlinde Ahzab sûresinin 35. âyetinde övülen mü'minler
zümresine girmiş olacaklarım müjdeliyor. Mezkûr âyette mü’minlerin
. övgüye lâyık meziyetleri sıralanıyor ve sonunda:

= ... «ve Allah Teâlâ’yı çokça zikreden erkekler ve zikreden ka-


dmlar için Allah Teâlâ bir mağfiret ve büyük mükâfat '
tır.» buyuruluyor.
El-Menhel yazarı: "Allah’ı zikretmekten maksat belirli bir zikir
değil umumî ^ ^ d a k izik ird iı■ . Teşbih, hamd, kelime-i tevhid, istig-
far. Peygamber. (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e salât ve selâm ge-
،İ171،^1،, Allah Teâlâ’mn yaratıklarında tefekkür etmek, Kur’an, ha-
dis ve fıkıh okumak şâir dini ilimlerle meşgul olmak bu anlama dâ
hildir. Zikrin çokluğu şahıslara göre değişir. Günlük olarak avam
‫ﻫﻪ‬
tabakası için zikrin asgarisi 3 , tasavvuf ehli için en az )2.000 ctefâ
zikretmektir. Arifler İçin ise Allah’tan başka şeylerin onların kalbini
meşgul etmemesidir.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ


Hadis gece ibâdetine, hayır işlerinde yardımlaşmaya ve Allah Te-
âlâ’yı bol bol zikretmeyi teşvik eder.
İkinci hadîsi E b û D â v û d , N e s â i , İ b n - i Hi bbâ n,
H â k i m ve B e y h a k i de rivâyet etmişlerdir.
١١« SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

Hadis, gece namazına kalkan ve eşini uyandırıp onun da namaz


kılmasına vesile olan erkek ve kadının İlâhî rahmete müstahak oldu-
gunu müjdeler. Hadis, duâ mâhiyetinde olabilir. Yâni böyle yapana
Allah rahmet eylesin.
Hadis, eşin gevşeklik etmesi hâlinde yüzüne su serpilmesini tav-
siye eder. Çünkü su serpilmesi kalkmaya yardımcı olur.
Evden birisinin ev halkını gece namazına kaldırması teşviki ha-
dişten çıkarılabilir. Nitekim E b û D â V û d ’ un ilk hadis rivâ-
yetinde; ‫ﺻﺮآﺗﻪ‬
‫=ا‬ «karısını» ifâdesi yerine; ‫=ﺳﻣﻪ‬ «ev halkın}» ifâ-
desivardır.

ÎK İNCÎ H A D ÎSİN FIK IH Y Ö N Ü


1. ölülere rahmet okunduğu gibi dirilere de rahmet okumak
meşrûdur.
2. Gece namazına kalkmak ve başkasını kaldırmak İlâhi rah
mete mazhar olmaya vesile olur. Gece namazına önce kişi kalkmalı
ondan sonra başkasını teşvik e tm e lid ir .
3. Uyuyan kimseyi nâfile namaz için uyandırmak meşrûdur.
4. Hayır yapmada gevşeklik edeni tahrik ve teşvik etmek meş-
rûdur.
‫اﻣﺎن‬،‫اب ق ﺣ ﻦ اﻟﻤﺮت م‬. ) ١٧٦(
‫ا‬KUR’AN-1 GÜZEL SES^E GKUMAK - 76
HAKKINDA BİR BAB

‫ومى‬/‫اص‬
.‫؛‬ ‫ﺛﺬﻛﺎ ذ ا‬ ‫ﺗﻢﻣﺢﺛﻦ‬
'‫ﺀﻣﺤﺎﻣﻨﺎﻣﺘﺎﻣﺢ‬ - ‫^ ﻣﺎ‬
‫ﻗﺎﺗﻦ‬ ' ‫ ﻛﻢ‬: ‫؛ ةت‬ ‫ﺀﺑﻲﺀﺳﺌﻐﺎ ر ﺀﺷﺌﺎ ل‬
، ‫ﻗﻄﻊئ‬ .‫ ﻧﺄ‬.‫ ﻣﺢ ا‬، ‫ج‬ ‫اأﻣﺤﺖ‬،‫'ن‬
..‫ﻗﺂ د‬ '.‫ﺗﻴﻦ‬ 1١
‫د ﺗﻖ أ ﻧﻖ ؛‬،.
: ‫ﻧﺌﺖ ؛ ي‬ ‫ﻣﺤﺒﻤﺒﻢ‬
• "‫ ه‬، ‫ ن؛ا ﻣﺎ‬،‫اﺑﻢ أي‬
١?« KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 119

T ER C EM ESÎ

1337) "... Abdurr‫؛؛‬hmân bin es-Sâib (163) (Radtyallâhü anhümâ)’dan;


Şöyle demiştir :
Sa’d bin Ebi Vakkas (Radıyallâhü anh) gözü kapanmış iken bi-
ze (misafir olarak) geldi. Ben (yanına varıp) selâm verdim. ‘Sen
kimsin? diye sordu. Ben (kim olduğumu) ona söyledim. Bunun üze-
rin e: Merhaba kardeşimin oğlu! Kur’an -1 güzel sesle okur olduğunu
haber aldım. Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’‫ ؛‬şöyle buyu-
rurken işittim, dedi.
«Şüphesiz bu (yüce) Kur’an, tesirli olarak inmiştir. Artık onu oku-
duğunuz zaman ağlayınız. Ağlamanız gelmezse ağlamaya çalışınız.
Onu okurken sesinizi güzelleştirmeye gayret ediniz. Kim Kur’an’ı gü-
zel sesle okumaya gayret etmezse bizden değildir.»’’
N o t: Bunun senedinde bulunan ve adı ismâil bin Râfi’ olan ‫؛‬
Ebû Râfi’in
zayıf ve terkedilmiş bir kişi olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

İZAHI

Zevâid türünden sayılan bu hadisin Peygamber (Sallallahü Aley-


hi ve Sellem )’e âit metnin son kısmı olan; ‫ﻓﻠﻨﻤﻰ‬ ‫ﻣﻧﺎ‬ ‫'ﺀﻟﻢ‬ ‫ﻣﻧن ﺗﺛﻘنﻳﻪ‬
cümlesinin bir benzeri olan :]• j ..................................... E b û
‫ةه‬¥‫ه‬, ‫ه‬ ve Tahâvî rivâyet etmişlerdir.
Hazan v e H üzün: üzülmek, üzmek ve üzüntü gibi değişik mâ-
nâlara gelir. Burada kastedilen mânâ kalbi mahzûn eden ve gözü
yaşartan, demektir. Hadîsin; ‫ ﺛﺰلﺑﺣﺰم‬cümlesinden kastedilen mâ-
nâ şu olmuş olur. K u r ’ a n , kalbi mahzun eden ve gözü yaşar-
tan bir özellikle inmiştir. Mânâsını düşünerek ve huşü içinde oku-
yan kimseye etki yaparak kalbini mahzun eder ve okuyucusunu ağ-
latır.
Taganni: Nağme ile söz söylemektir. Burada tağanni ile kaste
dilen mânâ, nağme ile K u r ’ a n okumak değildir. Buradaki ta-

(163) Abdurrahman bin es-Sâib isminde olup Sahâbilerden rivâyeti o!an ،i‫؟‬
kişiden Hulâsa’da bahsedilir. Bunlardan birisinin râvisinin ibn-i Ebi Miileyke ٠١-
âuğu bildiriliyor. Buradaki râvisi de odur. Bu itibarla Abdurrahman bin es-Sâib
bin Ebi Nehik el-Mahzumi’nin kastedildiği kamsma vardım.
120 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

ğanni ile neyin kastedildiği husûsunda âlimlerin söylediklerini


el-Menhel’den naklen bilginize sunacağım : El-Menhel yazan “Kıraat-
ta tertil’in müstehablığı" bâbında mezkûr hadîsin açıklamasını ya-
parken şöyle d e r :
"Hadîsin mânâsı şudur: ‘Kur’an’ı ağır ağır ve tecvîd kâidele-
rine uygun olarak ve sesini güzelleştirerek okumak gerekir. Böyle
yapmayan kimse bizim mükemmel yolumuzun m e n s u p î a r ı n d a n değil-
dir.'
Tağanni’den maksat sesi güzelleştirmek ve Kur’an’ı ağır ağır
nkıımakt.ır ki buna tertil denir.
Bâzılan : Tertil, Kur’an’daki harflerin mahreçlerine ve tecvîd kâi-
delerine riâyet etmektir, demişlerdir.
Bir kısım âlim ler: Tağannî’den maksat Kur’an'ı açıktan ve yük-
sek sesle okumaktır, demişlerdir.
Tağannînin, Allah’ın azametini düşünerek ve korku duygusuyla
okumak, Kur’an okumakla kederleri dağıtmak olduğu da naklolun-
muştur.
Bir kısmı da tağanniyi istiğna anlamında yorumlamışlardır. Yâ-
ni Kur’an dünya menfaatma âlet edilmemelidir. Okuyucu tok gözlü
ve müstağni davranmalıdır.
J b n ü ’ l - C e v z î ’ nin nakline göre Ş â f i î : Tağannî te-
sirli ve gönlün hüzün duyacağı tarzda okumaktır, demiştir.
Tağannî başka şekillerde de yorumlanmıştır. En yakın ve mü-
nâsibi, harfleri ihlâl etmemek şartıyla güzel sesle okumak yorumu-
dur.
T u r b e ş t ‫ ؛‬, Tağannî’nin müstağni olmak aniamıyla ^ ٠٢٧
^-
lanmasını tercih ederek: ‘Hadîsin mânâsı; Tağannî etmeyen kişi, bi-
zim sünnetimizin ehlinden ve işimizde bize uyanlardan değildir de-
mektir. Bu ise bir tehdit mâhiyetini taşır. Halbuki ümmet-i Muham-
mediyye arasmda ittifak vardır ki Kur’an b u y u cu su sesini güzelleş-
tirmese bile sevap kazamr. Şu halde sevap kazanmasına rağmen na-
sil tehdide mâruz kalır?' d em iştir
~ de T u r b e ş t i ’ nin görüşünü tercih etmiştir.
El-Fetih yazarı: ‘Kur’an okunurken sesi güzelleştirmek ve sesi
güzel olanı tercih etmek husûsunda bir ihtilâf yoktur. Delilerinden
çıkarılan sonuç şudur: Kur’an’ı güzel sesle okumak matlubtur. Eğer
176 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 121

okuyucunun sesi güzel değil ise gücü nisbetinde sesini güzelleştir-


meye çalışmalıdır, der.
Hadîs, Kur’a n ı Kerim okurken sesi güzelleştirmenin meşrûluğu-
na delâlet eder. E l - H â f ı z ’ ın dediği gibi bu husüsta âlimler
müttefiktir.

NAĞME VE MUSİKİ MAKAMLA KUR’AN OKUMAK


1. M â l i k ve âlimlerin ekserisine göre nağme ve mûsiki ma-
kamlarla Kur’an okumak mekruhtur. Çünkü Kur’an’ı huşü içinde
mânâsını düşünerek ve kalbi mahzun edecek gözleri yaşartacak şe-
kilde okumak gerekir.
2. E b ü H a n i f e ve seleften bir cemâat hadislerin zâhiri-
ne hükmederek nağme ile okumak câizdir, demişlerdir. Bunlar der-
ler ki, nağme ile okumak daha çok kalbi mahzun eder, dikkatla din-
lemeye sebep oiur.
El-Fetih yazarı şöyle d e r :
*Kur’an’ın nağme ile okunmasının câizliği husûsunda - - - - -
leri arasında ihtilâf vardır. M â l i kî l e r * d e n .................................
böyle okumanın haramlığına M â 1 i k ’ in hükmettiğini * '• '
tir. Ta b a r i , M â v e r d i ve H a n b e l i l e r ’ den t b n - i
H a m d â n bu kavli bir ilim cemâatından nakletmiştir.
M â 1 i k i 1 e r ’ den, İ b n - i B a t t â l , I y â z ve K u r -
t u b i , Ş â f i î l e r ’ den G a z a l i ve M â v e r d i , H a n e -
f i l e r ’ den e z - z a h i r e sâhibi gibi bir cemâatin bunun mek-
ruhluğuna hükmettikleri naklolunmuştur. H a n b e l î l e r ’ den
bir kısım âlimler de böyle hükmetmişlerdir.
İ b n - i B a t t â l , bunun câizliğini Sahâbilerden ve tabiiler-
den bir scemftattan nakletmiştir. Ş â f i i ’ nin kesin kavli de budur.
T a h a v î de H a n e f î l e r ’ den bu kavli nakletmiştir.
Yukarda anılan ihtilâf, nağme ile okunurken harflerin, mahreç-
lerinden çıkarılmasına riâyet edilmek şartına bağlıdır. Çünkü Kur’-
an’m tek bir harfi tağanni yüzünden ihlâl edilirse bunun haramlığı
husûsunda âlimler ittifak halindedirler.
N e v e v i , et-Tibyân’d a : Uzatma nedeni ile kırâat sının aşıl-
madıkça Kur’an’ın okunuşunda sesin güzelleştirilmesinin müstahak-
lığına âlimler ittifakla hükmetmişlerdir. Bu sınır aşılırsa, hattâ tek
bir harf fazla veyâ noksan okunursa o okuyuş haramdır.
‫ل‬22 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

Tağanni ile ©kumaya gelince, Ş â f i î bir yerde mekrüh oldu-


ğunu, başka bir yerde bunda beis olmadığını sdylemiştir. Ş â f i î ’ -
nin arkadaşları demişler ki, Ş â f i î ’ nin bu iki fetvâsı arasında
ihtilâf yoktur. Çünkü bu fetvâlar ayrı ayrı hallere âittir. Şöyle ki; ta-
ğannî yüzünden kırâat sınırı aşılırsa haramdır, aşılmazsa haram de-
ğildir. Nitekim M â V e r d i ’ nin Ş â f i î ’ den olan rivâyetine
göre tağanni ile okunduğu zaman bâzı harflerin mahreçlerinden baş-
ka bir yerden çıkmasına sebep olursa haram olur. H a n b e l i l e r ’ -
den İ b n - i H a m d â n da bu kavli nakletmiştir.’
El-Menhel yazarı yukardaki nakilleri daha ayrıntılı naklettikten
sonra şöyle d e r :
Hulâsa yukarda verilen mâlümattan şu sonuç alınıyor: Zamanı-
mızın okuyucularının ekserisinin yaptığı gibi kırâat kâideleri ve tec-
vid usulü dışına çıkılarak okumak haramdır. Bunda âlimlerin itti-
fakı vardır. Harflerin mahreçlerine riâyet edilmeden fazla uzatma
ve " harfleri ziyâde veyâ noksan yaparak Kur’an okumak
ve böyle okuyuşu dinlemek haramdır.”

HADİSİN FIKIH YÖNÜ


1.
Kur’an -1 Kerim’‫ ؛‬kalbi mahzun edici ve gözleri yaşartıcı bir
edâ ve sedâ ile okumalı.
2. Kur’an -1 Kerim’i okurken ağlamalı, ağlamak gelmediği tak-
dirde, gelmesi içîn kişi kendini zorlamalıdır.
3. Kur’an’ı okurken sesi güzelleştirmelidir. Ancak kırâat usü-
lünü ve âdabını ihlâl edici tağannî ile okumamalı.

‫ن‬/ ‫ ئ ﻇﺔ‬. ‫ةم‬ / ‫ ئ م' ﻳﺪ‬. ‫ ا الأل ﻧﺜﺊ‬: ‫ﻣﺤﺎ اوا ﺳﻨﺔ‬ - ‫ﺣﻤﻤﺎ‬
،‫ﻟﺠﺎﻳﻢ‬ ‫ ز‬،‫^ ه‬ ‫ﺘﻤﺤﺒﻤﺒﻤﻠﻤﺤﻨﺤﻤﻈﻢﺀ‬
‫ةا ﻫﻴﻘﺄا ق‬
» ‫^ ﺛﻨﺖ؟‬ ‫ﻗﺂت ﺀ أن‬ . ‫ ﺛﺎﺀ‬،‫آل ﺑﻤﺪال‬-‫^ ل‬
‫؛تم ﻣﺞ‬ ‫ أﺑﻤﺄت ﻧﻢﺀر*د رﻧﻮداس‬:‫ﻣﺄﻟﺘﺎ‬
• ‫ أ ﻧﻢ‬،< ‫مهنأأرمثمدﺻﻬﻤﻢ‬
‫ﻣﺢ‬
‫ﺛﻨﻖ؛ﺳﻤﻨﺖ أو ح ﺀدأ؛م دﺟﻮ ﺛﻰ أﻣﺤﺎ؛أذ ز* أﻣﻊﻣﺢ؛‬
‫ ﻣﻤﻴﻰﻏﺌﺔ‬،‫ ﻣﻤﺤ آل ة ﺗﻤﻆﺀ مام‬.‫؛ ﻛﻘﺄﻣﻴﻈﺖﺀﺀا ﻗﻌﻞم‬
.» ‫ﺋﺪﻓﺎﻣﺤﻰﺗﺪﻗﺄ ﻣﺢ؛ ﺗﺬ ال‬ ‫مما‬
176 KİTÂBÜ İKAMETÜ-S’SALA 123

TERCEMES İ
1338) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in zevcesi Âişe (Ra-
dtyallâhü anhâ)'den rivâyet eöildiğine göre şöyle demişti،•:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken bir gece
yatsıdan sonra (Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in yanı-
na gitmekte) geciktim. Sonra gittim. B ana:
— «Nerede idin?» diye sordu. Ben :
— Senin ashâbından bir adamın Kur'an okuyuşunu dinliyordum.
Onun okuyuşunun ve sesinin mislini hiç kimseden işitmedim, dedim.
Âişe (Radıyallâhü anhâ) demiştir ki, bunun üzerine efendimiz o sa-
hâbiyi dinlemek için kalktı. Ben de O’nunla beraber kaLktım. (Gidip
onu dinledikten) sonra Efendimiz bana dünerek şöyle buyurdu:
«Bu, Sâlim mevlâ Ebi Huzeyfe’dir. Allah’a hamd olsun ki bunun
mislini benim ümmetimde kılmıştır.»”
N o t; Bunun senedinin sahih ve rieâlinin sika oldukları Zevâid’de bildiril-
miştir.

İZAHI
Hadis, zevâid türündendir. Kadının, erkeğin Kur'an okuyuşunu
" câiz olduğuna delâlet eder. (Ancak fitne tehlikesi var-
sa câiz olmadığı mâlümdur.)
Hadîs Kur’an’ı güzel sesle okumanın övgüye lâyık bir meziyet
olduğuna ve S â l i m (Radıyallâhü anh)’ın Peygamber (Sallalla-
hü Aleyhi ve Sellem )’in takdirine mazhar olduğuna delâlet eder.
Sâlim (R.A.)’ın Hâl Tercemesi
Sâlim Mevlâ Ebi Huzeyfe bin utbe bin Rabia bin Abd-i Şems (R.A.) aslen
İranlIdır. Sâlim bin Makıl olarak da anılır. Bedir ehlinden olup kadir ve kıymet‫؛‬
büyük olan meşhur bir sahâbidir. Sabıkin-i Evvelindendir. Yâni ilk müslümanlar•
âandır. Ensâr-I Kiram’dan bir kadmın azadlısıdır. Ebû Huzeyfe’nin mevlâsı yâni
azadlısı değildir. Ebû Huzeyfe (R.A.) onu evlâd aldığı, sonra evlâd edinme ya■
" " " için ona mevlâ Ebi Huzeyfe denmiş. Ebû Huzeyfe oğlu denmemiştir.
Seçkin ve büyük sahâbilerdendir. Ebû Huzeyfe onu evlâd edindiği için Kureyş’ten,
aslen İranlI oldu^ı için acemden, hicret şerefine mazhar olduğu için muhâcirler-
den, ve Ensâr’dan bir kadmın mevlâsı olduğu için Ensâr’dan sayılırdı.
Kurrâ’dan sayılır. Çünkü Buhâri ile Müslim Abdullah bin Amr bin el-As
(R.A.)’dan Peygamber (S.A.V.)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir :

'‫وأ ﻧﻰ‬ ‫ﻣﺤﺂن ﻣﺢم آذﺑﻤﺚ م اﺋﻢ ﺳﻨﻲ دﺳﺎﻟﻢﺀ ﻣﻠﻰ’آﻳﻰ ﻳﺲ‬
‫حﻧﺪا ا‬
‫ ﻳﻞﺀ‬İJİ ‫ض ﻛﻒ وﻣﻌﺎذ‬
(Devâmı 124.CÜ Sahifede)
SÜNEN-İ İBN-t MÂCE

‫مرا ﻣﺒﻢ‬.‫إ‬ L
. ‫ﺟﺘﻤﺮا' ﻧﻴﻖ؛‬ ‫ه ن‬ ‫ﻧﺪ‬ ‫ ى‬.‫ﺣﺘﻤﺤﺎ ﻫﻢ ن ﻣﻌﺎ ذا ﻛﺮ ر‬ —
١٣٣٩

‫ ﺀإن ﺛﺊ‬. ‫؛ ﻣﺄت؛ﻣﺄت دﻧﻮت ام‬٨١٢‫ م‬، ‫ ﺛﻰ أي اﺛﺮﺑﺜﺮ‬، ‫ إل ج‬.‫ا ذإ ﻣ آل ت‬


. ‫ ﻗﺰاسﺀ‬/ ‫ج ;ﻣﻪ‬ ، ‫ ﺗﺮأ‬1;‫ﻛﻰﺑﻤﺒﻢ‬ ‫ ا‬، ‫ث'ا ؛إأﺗﺰآن‬
-‫ ﻧﺎ ة ﺳﺬ ز‬1 ‫أن‬

. ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻣﺎﺀ؛ل> _ ﻧﻲ‬


‫ا ﻣﺒﻢ ﻳﻤﺂ إواراوى‬- ‫ﻟﻨﻤﻒ آل‬ ‫اوداد؛* إ ﺳﺌﺎ د ه سمف‬ ‫ق‬

T E R € E M E S‫؛‬

‫ﻟﻞ‬
‫(ود‬ "...
€ âb-‫؛‬r (Radtyallâhü anÂ)’den rivâyet edildiğine göre; Resâlul
:lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu, demiştir
-K ur’a n o k u rk en sesini İşittiğiniz zam an A llah’ta n k o rk tu ğ u k a «
-n ısm a v ard ığ ın ız a d a m şü p h esiz K u r’a n ’ı en güzel sesle o k u y a n la r
”».dandır
Not: Râvi ‫ﺄأإ‬
‫ﻬ‬ ‫اﻟ‬
‫؛‬‫اا‬ bin îsmâil’in ve kendisinden rivâyet eden Abdullah’ın

İ Z A H I
-Bu hadis de zevâid türündendir. Hadîsten kastedilen m ânâ şu
-d ur: Kur’a n ) okurken sesi güzelleştirm ekten gâye okuyuşun gönül
-lere korku vermesidir. Kur’an okurken İlâhî korku duyduğunu zan
nettiğiniz kimse şer’an matlub olan güzel okuyuşu gerçekleştirm iş
sayılır .
• ‫• ى اﻣﺪدد نﺀﻣﻨﺈأ• ئأداآلوزاع‬ ‫ة ﺷﻲ‬. ‫ ﺻﻤﺤﺜﺎ و ﺑﺊ‬١٣٤٠-
:‫ﺳﺪ؛ رأت‬ ‫ﻋﻦﻣﺾ\ةن ﻳﻰ‬ >‫ﻛﺎﻟﻔﺖ‬ ‫ﺗﻮ ق‬ ،‫ ﻣﻢ‬،‫ت‬ ‫ﻋﻦ‬ >‫م' ز اف‬ ‫ﺗﻢ إ ﺳﻤﺎﺀﺗﺊ ن‬

‫ﺻﻢ ﺑﻤﺄ ذ ﻳﻮ م‬
> ‫ ا آل ﺋﻞ ﻇﻨﻦ‬4 ‫د' ص‘ أذ'ﺗﺄ‬ <‫ه‬ ‫ ﻧﺮ دا ذ‬: 3 ‫ة‬
‫ﻣﺤﺔﺗﺎﺻﺎ و ﺋﺆ إل ﻣﺤﻲ ﺀ‬

■‫ ﺀﻣﺒﻦ‬٥ ‫^^ قت اؤوا ﺛﻚ‬

s âlim (Baştaratı 123.CÜ Sahifede)


=«K u r’an-ı (şu) dört kişiden alımz (= onlardan öğreniniz). İbn-i Mes’ud, Sâ-
‫ ﺳ ال‬Mevlâ £bi Huzeyfe, tlbeyy bin Ka’b ve Muâz bin Cebel ( ‫ ﻣﻊ‬.( ’‫ﺻﺴﻪ‬
Sâlim Ebû Bekir (R.A.) devrinde vukû bulan Yemâme savaşında şehid ol-
muştur. (El-Menhel: Cild 4, Sah. 306)
176 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 125

T E R C E M E S İ
1340) Fadâla bin Ubeyd (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫؛‬öyle buyurdu, dem iştir:
«Sesi güzel ،E riy en in sesin i efendisi n a sıl iyice d in liy o rsa güzel
sesle K u r’a n ’ı a ç ık ta n o k u y a n a d a m ın sesini A llah T eâlâ d a h a iyi
dinler.*”
Not: İsnadının basen olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I
Bu h ad is de zevâid tü rü n d e n d ir.
K a y n a : C âriy e dem ek tir. S ıh a h ’t a ! K ayna, ‫ ؛‬ark ıcı olsun, olm a-
sın câriy e dem ek tir. B â z ıla n n ağ m e ile söyleyen câriy ey ‫ ؟‬m ahsus-
tu r, d em işler ise de böyle değildir, d enm iştir.
S i n d i , K ay n â’n ın güzel sesle söyleyen y ân i şark ıcı câriy e
a n la m m a a lın m a sın a ta r a f ta r olm uş ve b u h ad is de şark ıcı câriy e
a n lam ın ı te y id eder, d em iştir.
El-M ûncid y a z a n : K ayna, şark ıcı câriy ed ir, dem iştir.
H adîs, câriy e sâh ib in in , h a râ re tle ve zevkle câriy esin in sesini
dinlem esini ö rn e k v erm iştir. C âriy en in sesi g üzel olm azsa efendisi
o n d an h o şlan m az ve dinlem ez. F a k a t sesi güzel olan câriy e a n lam ı
a lın ırs a ö rn ek o lu şu açık olur.
H u lâsa k asted ilen m â n â şu d u r ‫ ؛‬A dam şark ıcı câriy esin in sesin-
d en n a sıl h o şlan ıy o r ve ş a rk ı o k u y u şu m ak b û le g eçiyorsa K u r’a n ’ı gü-
zel sesle o k u y an m ü ’m in a ç ık ta n K u r’a n o k u d u ğ u z a m a n A llah Teâ-
lâ o câriy e sâh ib in d en d a h a h o şla m r ve o n u n m ak b û lü n e geçer. Tabii
A llah’ın dinlem esi ve h o şlan m ası h ak ik i m â n â d a değildir. B undan
m a k sa t A llah k a tın d a m a k b u l olm ası ve bol m ü k â fa tla k arşılan m a-
sidir.
‘ ‫رد و ﺀ‬ ‫مﻣﺤﺬ‬ . ‫ﻧﻘﺔ‬
‫أن‬، ‫ة‬ ‫ﻓﺬ‬ ‫ئ‬ . ‫ﻣﺤﺞ‬ ‫ﻣﺤﺪ‬ ‫ﻣﺎ‬ -‫ة‬ ١٣٤١

‫ ا*ﻟﺘﻨﻤﺎآ ﺻﺒﻊ أدا*م دﺟﻞ‬. ‫ دﺧﻞن<ﺛﻮث اﻓﺚ‬:‫ ﺋﻦممأ ﻗﺼﺮ ؛ ﺀأت‬، ‫ﺀنمأ ﻳﻰﺗﺘﻪ‬
‫ﻗﺄ ل ﺀ آﺀد أوي ﻧﺬ ا ﻣﻦ ﺗﻨﺎ وم‬ . ‫ ﺻﺊ ؛ ﻋﺘﺐ اف ن ﺳﻲ‬٠ ‫ص ﻋﺪم؟‬٠ ‫ﻗﺄ ل‬ '

».‫ادداود‬
٠ ‫ﺳﻴﺄ ﻣﻦ ح د ﺛﺚ ؛راده‬
‫وف‬ ‫ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ مآ ل م وق‬
*‫ﻣﻮﻋﻰ‬ ‫اوداد ؛ ﻗﻠﺖ‬
‫؛ن أﺻإلف اأﻣﺒﻢﺀﺣﻴﺠﻴﺈ‬ ‫ق‬

٠ ‫ رﺣﺎﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬، 0‫ﺀ األ ﺳﺎل ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚﻋﺎﺋﺸﺔ * وإ ﺳﻨﺎد ﺣﺪﻳﺚ أ ل ﺀﻣﺈرر‬


SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

TERCEMESÎ

1341) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle dem iştir:


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) meseide girdi ve bir
adamın Kur’an okuduğunu işitti. Bunun üzerine:
«Bu (okuyucu) kimdir?» diye sordu. Abdullah bin Kays (Radı-
yallâhü anhl’dir denildi. Efendimiz ‫؛‬
«Gerçekten bu adama Dâvûd (Aleyhisselâm)’ın nağmelerinden
bir nağme verilmiştir.» buyurdu.”
N o t: Zev^d’de şöyle denmiştir : Ben derim İri bu hadisin ‫ﺀه‬1‫ ل‬Buhâri ve
Müslim'de Ebü Mûsa (R.A.)’m hadisindendir. Müslim’de aynca Büreyre (R.A.)'ın
hadîsindendir. Nesâî’de ise Âişe (R.A.)’m hadisindendir. Ebû Hüreyre (R.A.)ün
hadisindeki isnadm ricah sika zatlardır.

İ Z A H I

Mizmar: Mûsikî âletidir. Zurna ve ney gibi üflenen ve ses veren


âlet kısmıdır. Güzel ses mânâsında kullanılır. Burada kastedilen mâ'
nâ güzel ses, edâ ve sedâdır. Hadisteki ‘Âl-i Dâvûd’ tâbirinden mak-
sat, D â v û d (Aleyhisselâm)’ın bizzat kendisidir. Onun yakın-
lan değildir. Çünkü kendisinin güzel sesi meşhurdur. Yakınlarının
da güzel sesli oluşları meşhur değildir.
B u h â r î ’ nin rivâyeti şöyledir:

Ü1U ‫ص اﺑﻲ ﻣﻠﺲرض اف ﻋﺘﻪ ان اﻟﺘﻴﻰ ﺻﻞ اش ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ ﻗﺎل ﻟﻪ‬


‫ﻣﺤﺬ‬
‫ﻣﻮش ﻟﻤﺬ اد ﺑﺬ ﺑﺮﻣﺎراﻣﺘﻦ ﻣﺮاﻣﺜﺪ آدذر‬
-»...
Y â Ebû Mûsa! Şüphesiz sana Dâvûd (A ley h isselâm ) ’ın nağ
».melerinden bir nağme verilmiştir

v u .: ‫ﻧﺌﻢ‬ ‫ موﻣﺤﺪ‬،‫ة ﺗﻬﺐ‬/ ‫ظ أ ﺗﻲ‬ • ‫ ﻣﺤﺎ ﻣﺢﺳﺔ ظ‬- ١٣٤٢


:3‫ ﺀأ‬،‫ﺗﻪ‬1‫ﻧﺔ ز‬ ‫نا‬
‫ﺗﺬﺗﺔﺑ ﻤﺎر ﺑﻢ‬ :‫ ؟آد‬،‫ ﻧﺜﻄﻚ; ا'ﻟإل‬،‫ ث‬:‫ آت‬، ‫همش‬:
‫ئ‬
. »•‫ ﺗﻢ‬- ‫ئ؟وا ا"ﻧﻴﺎن أﺻﺎ‬ ٠. ‫ﻣﺄتن»ﺛﻮألرس‬:‫ﺣﻤﺖاﻟﺮاين ﻣﺎزتﻧﺒﻤﺘﺪثﻇﺖ‬
TERCEMESİ
1342) “ ... Berâ bin Âzib (Radtyallâhü ‫’ ره » ه‬den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
١‫»؟‬ KÎTÂBÜ tKÂMETÜ-S’SALÂ 127

«Sesini güzelleştirmek süretiyle Kur’an (okuyuşunu) süsleyi-


niz.»”

bunu rivâyet etmişlerdir. Hadisin zâhirine göre mânâ şokedir : Kur’6


an’ı seslerinizle süslediniz. Bundan maksat ise Kur’an -1 Kerîm'i süs-
lemek değil, sesi güzelleştirmek suretiyle okuyuşu süslemektir. Çün-
kü güzel söz güzel sesle okunduğu zaman daha etkili olur. Nitekim
e l - H â k i m ’ in merfû olarak B e r â (Radıyallâhü anh)’den
yaptığı bir rivâyet şöyledir:. ‫اﺛﻠﺠﺬس‬ ‫وت‬
‫ﻟﺻ‬‫ﺧﻴﺮا اﻟﺌﻨﺄذ ﺑﺄﺻﻮاﺗﻜﻢ ﻓﺈذ ا‬
= «Kur’an’ı (güzel) seslerinizle güzelleştiriniz. Çünkü güzel ses
Kur’an’m güzelliğini artırır.»
El-Menhel yazan bu hadîsin açıklaması bahsinde şöyle d e r :
“Bâzıları bu hadîsin ters çevrilmiş olduğu görüşünü beyan et-
mişlerdir. Bunlara göre hadîsin a s lı:
‫= ذؤﺋﻮا أﺻواﺋﻜمﺑﺎﻟﻣﺈن‬ «Kur’an’la sesinizi güzelleştiriniz.» sebep de
Kur’an’ı Kerîm’in sesle güzelleştirilmesi değil, sesin Kur’an -1 Kerîm le
güzelleştirilmesinin uygunluğudur.
H a t t â b i şöyle d e r : ‘Hadîs imamlarından böyle yorum ya-
panlar vardır. Onlara göre hadîs ters çevrilmiştir. Bu çeviri Arap
dilinde mevcuttur. Meselâ Araplar: Deveyi suya arzettim derler. Mak-
şatlan ise suyu deveye sunmaktır... Ş u ’ b e ’ den rivây‫ ؟‬t edildi-
ğine g ö r e : E y y û b beni bu hadîsi; ‫ن'ؤﺋﻮا ا ﻟﺌﺄذ ﺑﺂﺻﺰاﺋﻜﻢ‬şeklinde
rivâyet etmekten menetmiştir, demiştir. H adîsi: ‫ﺗﻜﻣﺈﻳﺎﻟﻣﺈن‬
|‫ﺻﻲ‬‫ﻳزﺧوا أ‬
şeklinde rivâyet ederek doğrusu budur, diyenlerden birisi de T a l -
h â ’ dır. Doğrusu budur.
H a t t â b î , daha sonra hadîsin; ‫ﻳﺎﻧﻬﻣﺂن‬

٠
^ ١
^ ١‫ ذؤﺋﻮا‬şeklinde
olan rivâyeti senedi ile beraber zikretmiştir.
Hadîsi zâhirine göre bırakmak daha iyidir. Çünkü H â k i m ’ in
rivâyet ettiği B e r â (Radıyallâhü anh)’ın merfû hadîsinde yukar-
da da işâret ettiğim gibi güzel ses ‘ Kur’an güzelliğini arttırır. Bun-
dan önceki hadîs de bunu teyîd eder.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ اﻟﻴﻞ‬â * ‫ ) •اب ﻣﺎﻣﺎﺀ‬١٧٧ ‫ه‬. ‫) آم ﻣﻦ ﺣﻦ‬ ■

177 - GECE HİZBİNE UYANMAYAN HAKKINDA


G E ^ N HADİSLER BÂBI
H iz b : Kişinin âdet edindiği kırâat veyâ namaz yâhut zikirdir

■،‫ﺻﺰئ ظ ﺛﺪ امندﻧﻲ‬-‫ﺛﻤﻤﺞ اد‬،‫ﺋﻐﺚ أﺗﻤﺪ ن رد ﻳﻰ ال‬ • — ١٣٤٣

‫زد ﻗﺼﺪامنﺛﻤﺎم‬.‫ ن‬١‫أﺑﺂ*أﻳﻮضنزﻳﺖ م ﺛﻤﺎا_ا أن‬ ، ،^^ ‫؛‬ JTİ، >

‫ آت‬:‫ ﺳﻤﻨﺖ م ن اﻧﺌﻄﺎس آمث‬:‫؛أد‬ ^‫؛‬ ٢۵١١‫ﻳﺈراث م ﻣﺪاآل؛ﻋﻦ ن م‬-‫أ‬


‫أف ﺻال؛ن ادم‬-‫ﻣﺘﺮ*م يام ؛‬، ‫ أؤﺀى سﺀ ث‬، ‫ ﺀ ﺗﻰ *أم ﻋﺊ ﺣﺰﻳﺮ‬. ‫ اف‬، ‫رﻧﻮل‬
‫•م‬ ‫ﺛﺔ ة خ ﻫﻤآلﻛﺂﻇﻬﻤﺄﻣﺘﻨﺎﻟﺜﻞ‬ ،
E B C E M E E İ’‫؟‬

Ömer )1343 el-Hattâb ‫ه؛ظ‬ ( R a d t y a l l â h ü rivâyet edildiğine


a n h y â e a

: göre; Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e t t e n ) şöyle buyurdu, demiştir


Gece) l ı i z b i n i v e y â b i r (« ‫ااا«ة ط‬ « -y a p m a d a n u y u y a k a l ı p b u n p s a
b a h n a m a z ı ile ö ğ le n a m a z ı a r a s ı n d a (ki vakitte) e k u y a n k im s e iç in
g e c e le d in okum uş g ib i (sevap) y a z ı l ı r .« ”

، ‫ﻣﺤﺎﺗﻴﻠﻨﺔﻳﺎﻟﻬﺎﻗﺎد ﺗﺎاﺛﻠﻨﺜﻔﻨﺔآلامﺑﺊﺳﺰاﻗﺔ‬
، . - ١٣٤٤

‫ ﺀﻧﻨﺆ _ ﺗﺪ‬، ‫ﺀئةب*اﺗﺔ ﻧﺄﻣﻴﻰإل؛ ه‬ ، ‫ ت‬.‫ن أ ق آ‬ ،_ ‫ﺑﺈم‬ ‫ ﻋﻦ‬،


<- ‫ة ﺋﺜﺂ ؛ ﺛﺎﻧﺎ إل ﺣﻢ‬

‫ ﺀ ة ت أﻳﻰ ﻣﺮ'ﺷﻪ دﻧﻮﺀى‬. ‫ﻳﻰ اوذا ﺀ ﺗﺞ ا ﻳﻪ‬


، '‫انﺀﻣال مأر‬ ،< « ، .

‫ ﺑﻤﻠﻤﺤﻤﺢ‬.‫ﺤﻤﻴﺜﻤﺤﺬاﻟﺜﻞ ﻓﻴﻴﺨﻤﻴﻬﻤآل ﺗﺎﻣﻰ‬ ‫أذ ﻧ‬ ، :

. ‫ه ﻣﻦ و ﺗﻪ ﺀ‬.‫ﺻﺪﺋﺖ ﺀل‬

T E R C E M E S İ
1344) Ebü’d-Derdâ ( R a d t y a l l â h ü rivâyet edildiğine göre;
a n h y & e n

Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurmuştur :


« G e e e le y in k a lk ı p (nâfile) n a m a z k ı l m a k n i y e t i i l e y a t a ğ ı n a g i-
re n ve sab ah (namazı zam anınla k a d a r u y u y a k a l a n k i m s e i ç i n n i-
177 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ

yet ettiği namaz (m sevâbı) yazılır ve onun uykusu, Eabbı tarafın-


dan kendisine (verilen) bir bağış olur.»”

İZAHI
Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’ın hadîsini A h m e d , M ü s l i m ,
E b û D â v û d , T i r m i z i ve B e y h a k î de rivâyet etmiş-
lerdir. N e s â i de merfû ve mevkuf olarak rivâyet etmiştir. T i r -
m i z i , hadîsin hasen - sahih, N e v e v i de sahih olduğunu söy-
lemişlerdir.
Geceleyin âdet edindiği hizbinin tamâmmı veyâ bir kısmını oku-
yamayıp uyuyakalan bir kimse okumadığı hizbinin tamâmını veyâ
kalan kısmını sabah namazı ile öğle namazı arasındaki süre içinde
okuyan kimsenin geceleyin okumuşcasına sevap kazandığı müjde-
leniyor. Bu sevap Allah Teâlâ’nın bir ikramıdır. Tabiî bu ikram, uy-
kusu ağır bastığı veyâ kalkmasına engel olan bir özürün doğması
nedeni ile hizbini okuyamayan ve yatağına girdiğinde kalkmaya ni-
yetli olana mahsustur.
Hadîs, gece hizbini îtiyat etmenin ve uyuyakalmak veyâ başka
bir mâzeret dolayısıyla hizbini kaçıran bir kimsenin bunu kazâ et-
meşinin meşrüluğuna delâlet eder. Bu husüsta imamlar ihtilâf etmiş-
lerdir. Şöyle k i :
1. E b û H a n î f e ve E b ü Y û s u f ’ a göre gece nama-
zını veyâ ratip nafileleri kaçıran kimsenin bunu sabah namazı (gü-
neş doğup bir mızrak boyu kadar yükseldikten sonraki vakit) ile öğ-
le vakti arasındaki süre içinde kazâ etmesi müstahabtır. Bunların
dehli bu hadistir.
2. Ş â f i i , H a n e f î l e r ’ den M u h a m m e d ve bir ri-
vâyete göre A h m e d b i n H a n b e l bunu gündüz kazâ et-
menin müstahab olduğunu söylemişlerdir. Bunların delili M ü s -
1 i m ’ in  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’den rivâyet ettiği şu meâlde-
ki hadistir:
“Bir ağrı veyâ başka nedenle Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) gece namazmı kılamadığı zaman gündüz on iki rek’at nâfile
kılardı."
Bu hadiste gündüz kelimesi mutlaktır. Yâni öğle vaktinden ön-
ce veyâ sonra kaydı koşulmamıştır.

Sünen-i ibn-i Mâce — c . : 4-F.


130 SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

3 — M â l i k i l e r ’ e göre uykunun ağır basması gibi bir ne~


denle gece namazını kaçıran kimse sabah namazından önce haiırlar-
sa hemen kılar. Sonra namazını k ıla r Sabah nam azından sonra ha-
tırlarsa veyâ daha önce hatırladığı halde sabah namazından önce kıl-
mazsa, sabah nâmazından sonra kazâ etmez.
E b ü ’ d - D e r d â (Radıyallâhü anh) ’ın hadîsini N e s â i ve
H â k i m de rivâyet etmişlerdir. Ayrıca M â l i k , E b ü D â -
v û d , N e s â i ve B e y h a k î , Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)'-
dan merfû olarak ve şu metinle rivâyet. etmişlerdir.

‫رىءما ﺛﻜووﻟﻪﺻالﺑﻠﻳﻞﺗﻌﻠﺛﻊﻓﺑﺟﺎ ﻣﻢ إأل ﻧﻴﺖﻧﺔ آم‬


‫ﻣﺎ م‬
‫ﺻﻧﻔﻪ‬‫ﺻالﺗﻪوﻛﺎن ﻣﻧذ ﻓﻧم‬
= «Geceleyin namaz kılmak âdeti bulunan ve uyuyakalıp bunu
kaçıran her kişi için o namazın sevâbı vardır. Ve onun uykusu ona
bir sadaka olmuş olur.»
Yâni gece namazını ‫؛‬tiyat edinen ve uykunun ağır basması yü-
zünden bunu kaçıran kimse sonra kazâ etmezse o namazın sevâbını
almış olun Ancak her hayır en az on kat arttırıldığı halde bu katla-
ma sevâbını alamaz. Şâyet sonradan kazâ ederse bu artıştan da ya-
rarlanmış olur. Onun uykusu da Allah tarafından ona verilen bir
bağış olmuş olur.
Hadis gece namazına kalkmaya ve buna niyetlenmeye teşvik
eder. Bir hayra niyetlenip bir dünya meşgûliyeti engeli olmaksızın
başka bir mâzeret dolayısıyla bu hayrı gerçekleştiremeyen kimsenin
onu gerçekleştirmiş gibi sevap kazandığı sonucu da hadisten çıka
rılır.
(‫ﺑ ﻴ ﺘ ﺼ ﺐ ﻣﺤﺘﻢ اﺛﺘﺮان‬ ‫ ) ا‬١٧٨
‫ا‬
78 — KUR’AN’IN KAÇ GÜNDE HATMFDİI MEŞİNİN
MÜSTAHAB OLDUĞU HAKKINDA BİR BAB
‫م*داس ن‬ ‫ ءن‬،‫ﻫم ﺛﺎدا*ألم‬.‫ ىأ‬.‫— ﻣﺣﺎ أو"مﻳﻰأقﺋﺄ*ة‬١٣٤٥
‫ت؛‬‫ ءﺋﺟدﻣﺄؤﺳﻧﺋد_ﻣﺎ‬،‫ﺳﻳﻰ أؤم‬ '‫ت‬‫ءئء؛ﻣﺎننءﺑﺎ‬،‫ل) اﻟطﺎإل‬- ‫ن‬. ‫ءﺑﻣﺎﻟد*من‬
. ‫ﺷﺎﺗﺔ‬ ‫ﺀالدت ى اذﻧﻴﺮةى‬-‫ل> زﻓﻲﺗﻣف• ؛ﺗﺰرااآل‬. ‫ا ي رﺳﻮﻟﻴﺎف‬-‫؛ أﻳم‬
‫ م ؛ ﻳﺘﺎﻟﻚ ﻳﻰ ﻣﺔ آل• د ﻛﺎ ن آأ" إل آا ﺳﺄ دو ﺗﺘﺐ ا*ﺑﺘﺎم‬. ‫ؤأ*زت و ﻧﻮال ف‬
178 KİTÂBÜ tKÂMETÜ-S’SALÂ 131

‫ﺀى _راوحﺗﺺ ﺑﺠﺜﻪ• زأﻛ ال ك ﺑﺠﺪﺛﺄ ﻣﺎ” ﻟﻘﺜﺊ*و‬- ، ‫ﻣﺘﺪﺛﺄت؛ ﺋﺎﻣﺪ ر ذي‬
‫ﻣﺤﻲ‬
‫د_ﺗﺔ‬.‫ ظﺀ■*رﺟﻤﺎقاأم‬. ‫ آ ذ ﻟﻰ‬1 ‫ﻛﻈﺜﺘﺘﻘﺘﻲ مﺀ‬ .‫ؤ"”_ﺗﻮال ه ؤأل< ﻧﻮ ام‬. ‫ﺋﺮرإ ش‬
‫ ﻣﻢ ؛ا ' ةذﺋﺎ ت' ﺑﺦ‬. ، ‫ﻫﺜﺘﻜﻠﺘﺎ زذ ﺋ إل ا‬ . ‫ﺀﺗﺎﻣﺌﺮ ' ﺋﻴﺄ‬ ‫ت‬. ‫ﻣﺢ‬
‫ﻟﺚ‬-*‫ ﻗﺘﺄي*ﻧﺄتﻗﻴﺎﻟﻦ‬1 ‫ﻗﻨﺚ آن<ﺗﻮت؛م‬
: . ‫ﺀﺀﺷﻴﺎﻟﺰى ةن ﺗﺄع؛ﺗﺎ ﻧﻲ‬
‫■ أﺋﻘﺄ ﺀﻧﺎأن ؛‬

٠‫ ﺗﻜﺮﻧﺘﺎأن أﺧﺪج ﺗﻰ أ ﺗﺔ‬-‫ إثﺀﺀﺀزأةل < ق ﻳﻘﺎأس'ن م‬٠‫• آت‬


‫أل‬-' ‫رات‬
‫ﻣﺤﻢ' ﺗﻤﺬ ام‬
‫آذأال‬:‫ث‬ '،^ ‫ﺛﺮالف‬. ‫ﻧﺄﻟﺌﺄﻣﺤﺎﺑﺖ‬ ‫ﻧﺎﺗﺄر ق‬
'‫ ؛‬.

‫ﻣﺤﺬﻳﻰ ز ﻳﻎ زإ"؛ ﺗﻰ ﻋﺘﺮه ؤآ آل ث ﺀﺷﺮم ز ﺑﺰﺑﺖ ا ﻗﺸﺜﺪ‬ ‫■ ؤ‬

1‫" ) س‬... Evs bin Huzeyfe 164 ‫( )ا‬Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir:
Biz, S akif h ey ’eti içinde (M edine’ce) R esûluilah (S allallah ü Aley-
hi ve S ellem )'in y a n m a geldik. H ey’et, el-A hlaf ı M uğîre bin S u ’he
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) 'a m lsâ fir etti. R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve
Sellem ) de Beni M âlik’i k en d isin e âit b ir ça d ıra y erleştird i. R esûluilah
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ), a rtık h e r geee y atsı ' son-
ra y anım ıza g elir ve a y a k la rı ü zerin d e d ik ilerek bizim le *
(A yakta y o ru ld u ğ u için) sıray la a y a k la rın ı din len d irird i. (= V ücü-
d u n u n ağ ırlığ ın ı b ir a y a ğ ın a verir, b iraz so n ra d iğ e r a y ağ ın a verirdi.)
K onuşm asının ekserisi, k av m i o lan K ureyş’te n b aşın a gelen şeylere
â itti ve şöyle b u y u ru rd u :
«Bizim h ic re tte n önceki h âlim iz ile h ic re tte n so n rak i h âlim iz b ir
değildir. Biz h ic re tte n önce zayıflık, h a k â re te m â ru z kalırd ık . Biz
M edine'ye çık tık ta n so n ra bizim le o n la r (M ekke m ü şrik leri) arasın -
d a sav aş (h er iki ta ra f için m u k a d d e r olan) n asib leri cerey an edi-
yordu. Biz o n la ra galebe çalıyorum o n la r bize galebe çalıyorlardı.»
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Selem ), b ir gece y an ım ıza mu-
ta t v ak tin d en so n ra geldi. B e n : Y â R esülallah! Bu gece bize gelm ek-
te geciktiniz, dedim , o :

<‫ ) ﻣﻬﻞ‬Evs bin Huzeyfe’ye Evs bin Ebi Evs es-Sakafi de denir. Bu zâtı Evs
bin Evs e^Sakati i‫؛‬e karıştıranlar olmuş ise de ayrı ayrı zatlardır. Eğerinin ha-
disi ‫ل‬087 ‫س‬،‫ ﻫﻞ‬geçmiştir. Buradaki Evs (R.A.) ?eygamber (S.A.V.)'den ve Ali
<R.A.)’den rivâyet etmiştir. Râvileri de oğlu ٨٥١٢, torunu ©sman, Numan bin Sâ-
lim ve bir cemâattir. (El-Menhel : c. 8, Sah. 8)
SÜNEN-1 İBN-l MÂCE

«Kur’a n ’d an hizbim i (v ak tin d e okum adığım ı h atırla m a k la ) he-


m en okum am ‫ و؛؛‬çıkıverdi. Ben de o n u ta m a m la m a d a n çık m ak ta n
hoşlanm adım .» b uyurdu.
Evs (Radıyallâhü anhl d em iştir k i : Ben R esûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem ) 'in a s h a b ’ı n a : Siz K ur’a n ’ı n e şekiide hizibiere ayı-
rıy o rsu n u z? diye sordum . D ediler k i : ü ç , beş, yedi, dokuz, o n b ir ve
onüç (süreyi birer hizib), el-M uf assai (165) d a b ir hizib (yapıyoruz.)"

Ahmed, Ebü Dâvûd ve başkaları da bunu rivâyet et-


millerdir
Hadisteki bâzı kelimeleri açıklayalım :
S a k if: T â i f ’ te bir kabilenin adıdır. S a k i f kabilesi as-
lında bu kabiienin babası olan K a y s b i n M ü n e b b i h b i n
B e k r ’ in lâkabıdır.
A h lâ f : Sakif kabilesinden bir cemâattir. Relime olarak ‘Halif’in
çoğuludur. ‘H alif ise muahede eden demektir. Bu cemâat kendi ara-
sında yardımlaşma ‫اﻟس‬ >> yaptıkları için onlara bu isim verilmiştir.
Üsdü’l-Gâbe’d e : S a k i f iki kabileden oluşmuştur Bunlar
e l - A h l a f ve B e n î M â l i k kabileleridir, demiştir.
S a k i f kabile^ ilk zamanlarda müslüman olmamıştı. Hattâ
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleriı)'in meşhur T â i f sefe-
rinden sonra müslümanlığı kabul eden bu kabilenin sevilen ve sa-
yılan siması U r v e b i n M e s ’ u d (Radıyallâhü anh) müs-
lümanlığı kabul etti diye kabilesi tarafından şehid edilmişti. Nihâ-
yet son zamanlarda bu kabile de müslümanlığı kabul ederek bu ko-
nuda 5 kişilik bir hey’eti M e d i n e ’ ye gönderdi. H eyet T e -
b ü k savaşını müteakip Ramazan ayı içinde M e d i n e ' ye gel-
di. Hey’ette e l - A h l â f kolundan iki ve B e n i M â l i k ko-
lundan üç kişi bulunuyordu. Hadiste işâret edildiği gibi e l - A h -
1 â f koluna mensup olanlar e l - M u ğ i r e b i n ‫ءه'الو‬
(Ra-
dıyallâhü anh) ’a misâfir oldular. Çünkü e l - M u ğ i r e (Radıyal-
lâhü anh) onlardan idi. B e n i M â l i k koluna mensup olanlar
da ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e misâfir oldular. On-
lar Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ,e âit bir çadıra yerleş-
tirildiler. Çadır M e S c i d - i N e b e v i de kuruldu.

‫ةال‬$‫ر‬ ıf Sûresinüen İtibaren Kur’an’m *on bölümüdür‫؛‬


K.
178 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S'SALÂ 133

Hey'et, bir süre daha putlara tapmak ve namazdan muaf tutul-


mak gibi bir ‫؛اط‬،‫ ا؛‬yersiz tekliflerde bulundular. Bu teklifler redde-
dilince putlarının kendileri tarafından değil, gbnderilecek görevliler
eliyle kırdınlması teklifinde bulundular. Bu teklif nlumlu karşıla
mnca hey’et müslüman oldu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
leml O s m a n b i n £ b i ’ l - A s (Badıyallâhü a n h l’ı onlara
emir olarak gönderdi. Ayrıca E b ü S ü f y a n b i n H a r b
(Radıyallâhü anh) ve e l - M u ğ î r e b i n Ş u ' b e (Radıyal-
lâhü anh)’ı putları kırmak için onlarla beraber gönderdi. Putlar te-
mizlendi ve İslâmiyet yerleşti.
E V s (Radıyallâhü anh) demiştir ki, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) her gece yatsı namazından sonra yanımıza gelir
ve ayakta bize konuşma yapardı. Ayakları üzerinde durduğu için is-
tirahat etmek amacıyla vücûdunun ağırlığını bir ayağına verir, ona
dayanır. Biraz sonra diğer ayağına ağırlık verirdi. Konuşmasında ek-
seriyetle K u r e y ş müşriklerinin M e k k e ' d e yaptıkları ezi-
yellerden bahsederdi. Müslümanların M e k k e devrinde zayıf
ve hakâretlere, zulüme mâruz bırakıldıklarını, hicretten sonra du-
rumun değiştiğini ve bu dönemde yapılan savaşlar da bâzen gâlip,
bâzen mağlûp olduklarını anlatırdı.
‫ﺳﺣﺎلء اﻗﺰب‬،‫ ﻛﺎﻧت‬cümlesinde geçen “Sicâl” kelimesi “Secl”ın ço-
ğuludur.
Seci ‫ ؛‬Kovadır. 'Aslında kuyudan su çekmek işinde kullanılan ko-
vadır. Kuyudan su almak isteyen iki kişi nöbetleşerek kova ile su
çekerler. Seci• nöbetleşme ile kuyudan su çekmekte kullanılan kova
olduğu için bilâhare, gâh yenen, gâh yenilen anlamında kullanılmış-
tır. Burada da son mânâda kullanılmıştır. Yâni gâh yenmek ve gâh
yenilmek durumları anlamında kullanılmıştır. Ben bu mânâyı ifâde
etmek için ‘Sical* kelimesini ‘Nasibler’ diye terceme ettim. Zâten bu
kelimeden sonra gelen cümle bunun bir açıklaması mahiyetindedir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gece mütad vak-
tinden sonra hey'ete uğrayınca râvi E V s (Radıyallâhü anh) ge-
cikmenin hikmetini anlamak istemiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) de unutma nedeniyle zamanında okumadığı hizbini ha-
tırlayınca bunu okumadan çıkıp gelmekten hoşlanmadığı için oku-
yup geldiğini ve bundan dolavı geciktiğini anlatmak istemiştir.
R â v i E v s (Radıyallâhü anh) Sahâbilerin Kur’an -1 Kerimi
kaç hizbe ayırdıklarım yâni günlük olarak ne kadarını okumayı iti
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

yad ettiklerini öğrenmek istemiş. Bu soruyu sahâbilere sormuş ve


hadiste işâret edilen cevâto al^uşhr.
Cevâbın izahı şudu r:
Sahâbiler, Kur’an -1 Kerim’i yedi hizbe ayırmışlardır. Her gün ve-
yâ gece bir hizbini okumayı itiyad edinmişlerdir.
Birinci hizib, Bakara, Âl-i imrân ve Nisâ sûreleridir. Fatiha kısa
olduğu için sayılmamıştır.
İkinci hizib, beş süredir. Birincisi Mâide, sonuncusu Tevbe SÜ -

residir.
Üçüncü hizib; Yûnus süresinden Nahıl süresine kadar olan yedi
süredir.
Dördüncü hizib, isrâ sûresinden Furkan sûresine kadar olan do-
kuzsûredir.
Beşinci hizib, Şuarâ sûresinden Yâsin sûresine kadar olan onbir
süredir.
Altıncı hizib, Saffât sûresinden Hucurât sûresine kadar olan on-
üç sûredir.
Yedinci hizib, el-Mufassal bölümüdür ki bu bölüm Kâf süresin-
den başlar ve Kur’an’ın sonuna kadar devam eder.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ

1. Dini öğrenmek için yolculuk etmek ve başka memleketlere


gitmek meşrûdur.
2. Misâfir ‫اس!اه‬ ve misafir ağırlamak meşrûdur.
3. İhtiyaç hâlinde yatsı namazından sonra konu‫؟‬mak câizdir.
4. Kur’an’m bir bölümüne hizib demek câizdir.
5. İtiyad edilen hizib zamanında okunmadığı takdirde ilk fırsat-
ta okunmalıdır.

^ ‫ ﻧﺤﻢﺀ‬. ‫اض‬، ‫ ﻧﺾ‬. ‫ﻣﺢي‬- ‫ ﺗﺄ‬- ‫ ﻫﺎد ﻣ أل‬- ‫تﻣﺤﻴﻰ‬-‫ ﻣﺤﺎأﺀ‬- ‫امأم ﻣﺎ‬
>‫ ا‬-

: ‫ﻣﻤﺤﻤﺪ ؛ ﻣﺈد‬ ‫ﻧﻨﻀﺎ ن ‘ ﺀىﺀﻳﻦ ا‬ ‫ﺀﻣﻨﺤﺘﻴﻨﺜﺒﻢ‬ ، ‫ﻗﻨﺎﻧﺄم ﻧﻰﺛﻮﺛﺔ‬


‫أذﻣﺣﻞ‬ ‫أش‬ 1‫ﺀ‬
‫ﻓﻰ‬ ٠ ‫ ﻗﺬاف إ ﺑﻤﺔ ام‬. ‫ﻗﻴﻮ‬ ‫ﺀم‬ ‫ﻣﺤﺄتم‬ ‫ﻗﺄق‬$‫ق‬
178 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 135

•‫ئﻫﻢ " ﻗﺪﺛﻤﺢ‬ ‫دﺀى‬ ‫كم‬


‫ﻣﺂ؛ﺛﻤﺤﻴﻰ؛ﻧﻨﻲﺀ• ﻣﺔ‬. ‫ زأذﺀ ﺋﺈأ‬، ‫ة]ﺑﻢ اا ؛ﺗﺎئ‬
٠‫ﻣﺄ؛دأم ﺑﻢ*ع‬٠‫ﻳﻰ• *آ ﻟﺔ‬,‫ ﺛﺘﺊ ﻳﻦ*ؤل دﺷﺒﺎ‬-‫ دﺀف أ‬:‫ﻋﻤﻢﺀزر ﺗﺚ‬،‫ت « آزأئ ق‬،‫؛‬
• ، ‫• *أي‬ ‫دتدش أ ﺛﺜﺘﻊﻣﺊ مقﻗﺘﺎﻳﻢ‬ ‫؛‬ *

TERCE'M£S't

1346) “ . .. A b d u l l a h b i n A m r ( b i n e l - As) ( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â y û a . n ; Şöy-


le d e m i ş t i r :

Ben K ur’an-ı hıfzettim . Ve ta m â m ın ı b ir gecede okudum . B unun


üzerine R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), b u y u rd u ki ‫؛‬
«Senin ü zerin d en u zu n zam an ın geçm esi ile (h er gece K u r’a n ’ın
ta m âm ın ı ck u m ak âd etin d en ) u sa n m a n d a n k o rk arım . B unun için
sen a y d a b ir h a tim indir.» B e n : Y â R esûlallah!
Beni serb est b ıra k ki g ü cü m d en ve gençliğim den y a ra rla n a y ım ,
dedim . B uyurdu k i :
«٠ halde, on g ü n d e b ir h atim indir.» Ben (yine) : Beni serb est bı-
ra k ki k u v vetim d en ve gençliğim den y a ra rla n a y ım dedim . B uyur-
du k i :
«‫ ه‬h ald e yedi gü n d e hatm et.» Ben (tek ra r) :
Beni serb est b ırak ki g ü cü m d en ve gençliğim den fay d alan ay ım ,
dedim . (B undan) im tin a etti.”

İ Z A H I
Buhâri, Müslim ve Ebû Dâvûd da b u n u n ben-
zeriıû riv ây e t etm işlerdir. S i n d i h ad îsin ‫؛‬ ‫ﺋﺮ|ىتﻛﻠﺖ ق ﻧﺔ‬
= “K u r’a n ’ın tü m ü n ü b ir gecede o kudum " cüm lesini : ‘Y âni K u r’a n ’ın
tam âm ın ı b ir gece n a m azın d a ok u m ay ı â d e t edindim .’ şeklinde yo-
ru m lam ıştır.
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem ), A b d u l l a h (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ) ,a : S enin y aşlan ıp zay ıflay ın ca b u âd eti sü rd ü rem i-
yeceğinden ve u sa n a c a ğ ın d a n y ân i y o ru lac ağ ın d an endişe duy arım ,
dem ek istem iştir. Ve a y d a b ir h atim indirm eyi â d e t edinm esini arzu-
lam ıştır. N ih ây et yedi g ü n d e b ir h a tim in dirm esini u y g u n b u lm u ştu r.
S i n d i ’ n in y o ru m u n a göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem ) A b d u l l a h ( R a d ı^ llâ h ü a n h ) ’m h e r gece n a m â z d a K u r’-
a n ’ın yedide bi‫ ؟‬b ö lü m ü n ü o k u m asın ı u y g u n b u lm ü ştü r.
‫ل‬36 SÜNEN-t ÎBN-İ MÂCE

B u h a d î s d e b u n d a n ö n c e k i h a d îs g ib i K u r ’a n ’ın y e d i h iz b e a y r ıl-
m a s ın ın u y g u n l u ğ u n u h ü k m e b a ğ la m ış tır .

G e c e n a m a z ı n d a h ıf z ı o l a n l a r ın b u h iz b i o k u m a s ın ın m ü s ta h a b -
lığ ı d a b u h a d i s l e r d e n ç ık a r ılır .
B u h a d îs y e d i g e c e d e n d a h a a z b i r s ü r e d e K u r ’a n ’ı h a t m e m ü s a a -
d e s in in A b d u l l a h ( R a d ıy a llâ h ü a n h l ’a v e r ilm e d iğ in e d e lâ le t
e d e r.

‫ﻋﺑﻣﻣﺛﺄاﻳﺂم‬.'‫ﺗﺎﺋط‬ .‫ﺗﺎﺻدﻧﺋم‬ .‫ﻣﺣﺎﻣﺣﻘﻧظﺮ‬ - ‫^ ﻣﺎ‬


، ‫ ﺋﺌﻢ‬1‫ ا‬،‫ ﻋﻦ _ز_د ن ﺀﺀد م ث‬، ‫ﺋﺄ دم‬ ‫ ﻋﻦ‬، ‫ﺛﻦﺷﺖ!؛ه‬ 1 . ‫ ى ج ن ال<ﺗﺮث‬. ‫ن ﺣألي‬،‫ا‬
‫ا ﻗﻪ ﻣﻦ زأا*ﻟﺰان قأا"ئ‬-‫ ﻗﺄت ﺀ ز م‬. ‫ﻣﺖ اس‬-‫ﺋﻦ م*داف ﻳﻰ رو؛ أن د‬
. ‫ﻣنءماالﺗﻪ‬
^ E R G E M B S İ '

147‫ت‬) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) ( ‫ﺀ‬


،‫ﺀ‬‫ه‬
‫ﺀ‬ ‫ﻮ‬‫ﺼ‬‫ﺤ‬‫ة‬
‫ﻤ‬‫ﻫ‬anhümâ)’dax\■,
Şöyle demiştir:
«Üç g e c e d e n d a h a a z b i r s ü r e d e K u r ’a n ’ı n t a m a m ı m o k u y a n , o n u
a n la m a m ış tır .» "

ÎZAHI
T i r m i z i ve E b û D â v û d d a b u n u b e n z e r l a f ı z la r l a
r i v â y e t e tm iş le r d ir . E b ü D â v û d ’ u n r iv â y e tin d e k i m e tin şöy-
le d ir:
‫ألﻣﻤﻪ ﻧﺬ ﻗﺮأ اﻣﺤﺂذﻓﻲ اﻫﺰأ ﻣﺬ ﻟالث‬ = « K u r’a n ’m ‫»وا‬، ‫ااا ﺳﺔ‬ üç gün-

d e n d a h a a z b i r z a m a n d a o k u y a n o n u a n lıy a m a z .»

E l-M e n h e l y a z a r ı şö y le d e r :
Y â n i K u r ’a n ’ı n ‫ ا ﻫﺎ الا ﺳﻢ‬ü ç g e c e d e n a z b i r z a m a n iç in d e o k u -
y a n k im s e m â n â s ı n ı a n lıy a m a z . Ç ü n k ü b u t a k d i r d e a d a m h ız lı o k u r
v e b ü t ü n ö n e m i K u r ’a n ’ın la f ız la r ı t a m v e u s ü l ü n e u y g u n o k u m a y a
v e r ir . A r tık m â n â s ı n ı d ü ş ü n m e y e z a m a n b u la m a z .

H a d is , K u r ’a n ’m ü ç g e c e d e n d a h a k ıs a b i r z a m a n z a r f ı n d a h a t-
m e d ilm e m e s in in m ü s t a h a b l ı ğ ı n a d e lâ le t e d e r.’

S i n d i d e : *üç g e c e d e n d a h a a z b i r z a m a n iç in d e K u r ’a n ’m
t a m a m m ı o k u y a n b i r k im s e , K u r ’a n o k u m a k t a n a s ıl g a y e o la n m â -
173 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 137

n â sın ı ve h ü k ü m le rin i a n la m a k im k ân m ı b ulam az. H adis b u d u ru -


m u h a b e r verir. H adîsin b ir b ed d u a o la ra k b u y u ru lm u ş olm ası d a
m uhtem eldir. Y âni üç geceden a z b ir za m a n d a K u r’a n ’ın tam am ın ı
o k u y an kim se o n u n m â n âsın ı an lam asın .
H er iki y o ru m a göre h ad isin zâh iri üç geceden k ısa b ir sü re için-
de K u r’a n ’ı h a tm e tm e n in m e k ru h lu ğ u n u ifâd e eder. Bu d u ru m um u-
mî değildir. F azla m eşg ü h y eti o la n la r b u n d a n m ü ste sn â d ır,’ der.
N ev ev î de şöyle d e r :
, A b d u l l a h ’ ı n ilk h ad îsi K u r'a n ’m h ad îste a n la tıla n m er-
teb elere göre o k u n m asın ın m e n d u b lu ğ u n a d elâlet eder. A rtık her-
kes k en d i d u ru m u n a göre, acele etm em ek ve u sa n m a endişesini duy-
m a y a c a k şekilde b ir m e rteb esin i seçer. H adis ib â d ette ik tisad y o lu n u
g ö ste rir ve K u r’a n ’ı o k u rk e n m â n â sın ı d ü şü n m ey e işâ re ttir. Selef-i
S alih in ’in g ü n lü k o k u d u k la rı K u r’a n m ik tarı, d u ru m la rı, Vazifeleri
ve a n la y ışla rı itib a rı ile m u h telifti. B âzılan ay d a, b ir k ısm ı y irm i
günde, b a ş k a b ir g ru p on g ü n d e b ir h a tim in d irird i. S e le fin ekserisi
b ir h a fta d a hatm ed erd i, ü ç gecede h a tm ed en leri de çoktu. B ir gün-
de, h a ttâ b ir gecede h a tim in d irm ey i itiy ad ed in en leri de ço k tu r. H at-
tâ g ü n d e üç h a tim in d ire n le rin b u lu n d u ğ u d a bize ulaşm ıştır. En
u y g u n olam ş u d u r : Kişi k en d isin in d u ru m u n u d ik k a te a la r a k devam -
h s û re tte yapab ileceğ i m ik ta rı â d e t edinm eli ve b u n u k a çırm a m a y a
' Bu m ik ta rı n e k a d a r fazla tu ta r s a d a h a iyidir. F a k a t ge-
nel v ey â özel çalışm a ve hizm etleri b u lu n a n la r, fazla hizib tu ttu k la rı
tak d ird e, d iğ e r h izm etleri ak sıy acak sa, o n la r h izm etlerin in ak sam a-
m asını gözönünde b u lu n d u rm a k süretiyle g ü n lü k h izib lerin i ay arla-
m alıdırlar.

.‫ظ ﻧﻴﺪﻳﻰ*ﻣﻘﺮو^ ة‬. ‫ﻣﻢم ﻧﺒﻤﺮ‬ ‫ﻣﻔﻰﺛﻲ" • ئ‬


* ، ‫ﻫﻣﺄمر‬
.‫ﻣﺤﺎ أ‬
‫ب‬
—١٣٤٨
‫ ﻋﻦ ﻣﺎدﺗﻪ؛ ذ أئ ؛ ال *ﺀإأم‬، ‫؟‬ ‫ي ن‬:'-“ ‫ ﺀئ‬،‫ أدق‬،‫ ﺀن ذراده ث‬، ‫ى ﺛﺂمد‬
. ‫ أاأ ﻗﺰآ ﺋﻤﺤ ال ﻟﻤﺜﺜﺎ ج‬: ‫م‬ ^ ‫يﺀ 'ف‬

T E R C E M E S İ

1348) "'... Âişe (Radtyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir :

Ben A llah ’m nebisi (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in b ir gecede


s a b a h a k a d a r K u r’a n ’m h ep sin i o k u d u ğ u n u bilm iyorum ."
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

‫ ق اﻟﺌﺮاﺀة قﺻالة اﻟﻠﻴﻞ‬٠١٢‫) اب ﻣﺎ‬١٧٩)


179 — GECE NAMAZINDAKİ KIRÂAT HAKKINDA
GELEN HADİSLER BÂBI

• ‫ﺋﺌﻊ‬ ‫أ آل ؛'أ‬ ‫ن ﻣﺤﻢ•؛‬ ‫ دﻋﺊ‬، ‫ﻫﻤﻤﺢ ﺑﻤﺄم ﻧﻰﻗﺒﻢ‬.‫ —ﺻﻤﺤﺘﺎأ‬١٣٤٩


:‫ت‬1‫ب ؛ﻣﺄ‬،‫ ﺀن آم ﻣﻖﺀﺑﻤﺖ أقﻃﺎل‬، ‫ ﺀئ ﺑﺠﻲ•ى ﺟﻨﺪه‬، ‫ﻣﻨﺮمﻋﻦ أﻧﻰ اﻟﻤألﺀ‬ ١٠٠
‫ﺛﺸﻤﺘﻢﺀ؛ ﻗﺰ دأمأ ﺀ ر ﺻﻢ‬ ‫ﺀ ﻣﺤﺂﺀﺀ قا‬
٠‫وا ﻟﺨﺎ د ﻳﻰ ا ﻟﻜﺮ ى‬ ، ‫ ورب ﻣﺤﺎت■ ورواه اﻟﺰﻣﻦ ئ ق ا ﻟﺜﺈﺛﺪ‬٠‫ق اؤواﺛﺪ; إ**ﻧﺎده ﺗﻤﺢ‬

TERCEMES İ

1 ‫ﺻد‬ Ümmü Hânî "... ' ( Ebi Tâlib ‫اأا؛ال‬ an rivâyet ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) 'd

: edildiğine göıe §b^le demiştir *


-Ben evimin damtnda iken Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel
”.lem l’in geee (namazındaki) okuyuşunu işitiyordum
Nnt : Bunun ‫; اﻫﺎااهﺀ(اﺀ؛‬sahih ve ricâhnm sika oldukları. Tirmizî’nin Şemâil’d e
Nesâi’nin de Sünen-1 Kübrâsında bu hadîsi rivâyet ettikleri Zevâid’de bildirilmiştir.

‫ﺋﻧك'اﺗﺊ ن‬ t ‫ﻧﺣﺗﻲ ن ﻧﻳﻲ‬ C . ‫ أر ﺑﻤﺮ‬، ‫— ﺿﻣﺣﻧﺎ أم ن ﻗﺘﻒ‬١٣٠ ٠


‫ز‬-
‫ا‬ . ‫ﻲ‬‫ﻟ‬1 ‫ة ؛‬
‫ﺘ‬ :‫دز'^ﺛﻮر‬،‫ ﺳﻤﻨﺚأر‬:‫رن‬
‫ﺎ‬‫؛ ﻧ‬ ‫ﻦ‬‫ﺟ‬-‫ت‬
‫ﺎ‬
‫ﺑ‬ ‫ﺖ‬‫ﻤ‬‫ﻢ«ﻳ‬
‫ن ﺟ‬‫ﺀ‬، ‫ف‬
‫ﻲا‬‫ﻨ‬
‫ﻗ‬

‫ ﻧﺒﻢ ؛ ﺗﻴﺮأاةأﻣﻤﻤﺤﺎﺗﺖ‬، ‫ ﺛﺜﻚ‬,‫ ﺑﻤﻤﻤﻢ‬.‫ ﻧﺎال" ةﺀﺑﻤﺄﻧﻞ‬. ‫ ﺗﺪ' ﻧﻨﺎ‬. ‫ أ ﻧﺢ‬،‫ﺀ‬


. ‫اي' ا ' ﻟﺒﺠﺄ‬
، ‫وأ ﺣﺪ ق ا ﻟﺸﺪ‬ ، ‫ اﻟﻨﻤﺎﻟﻰ" ق ا( ﺗﻜﺈ رى‬، ‫ روا‬:‫ﺛﻢ ﺀل‬ . ‫إﺳﻨﺎده ﺗﻤﺢ ورب ﻣﻤﺎت‬ ‫؛‬ ‫ف ازواﺛﺪ‬
. ‫ﺗﻤﺢ‬ ‫؛‬ ‫وا ﻟﺨﺎم وﻋﺎل‬ ، ‫ن ﺧﺰﻧﺔ ق ﺗﻤﺤﻪ‬.‫دا‬ .

. ‫ﺀة ﻳﻘﺘﻔﻰ أن ال ﻛﻮ ن ﻣﺤﺎ ﺀﻓﺪه ﻧﻠﻴﺄ» ل‬.‫ن ﻏﺰ‬.‫"ﻗﺪم ﻧﻤﻠﻪ ﻋﻦ أ‬ ‫؛‬ ‫ﻋﺎل اﻟ ﻨ ﺪ ئ‬

TERCEMES İ
‫دا‬
50 ) "... Ebû Zer(r-1 Gıfârî) den; Şöyle demiştir:
( R a d ı y a l l â h ü a n h )

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir gece) sabah olun-


caya kadar namazda bir âyeti tekrarladı. Ayet de şudu r:
‘ = «EğerSen
179 KİTÂBÜ ÎKAMETÜ-S’SALA 139

o n la rı ta z ip edersen şü p h esiz o n la r sen in k u lların d ır. Ve eğ er on-


la n m a ğ fire t eylersen şü p h esiz S en azizsin, hakim sin.» (166)
N o t: Zevâid’de şöyle denmiştir : Bunun isnadı sahih ve ricali sikalardır. Ne-
sâl, Sünen-i Kübrasmda, Ahmed, Miisnedinde, ibn-i Huzeyme, Sahihinde ‫ ؛‬Hakim
de kendi sahihinde bunu rivâyet etmişlerdir. Hakim, bunun sahih ©ldu^ınu da söy-
lemiştir.

İ Z A H I
‫اا!اااأآ‬ ،‫ ن‬H â n ı (R ad ıy allâh ü a n h â ) 'n in h ad îsin d e geçen *Arîş’in
asıl m â n âsı gölgelik ve ç a rd a k tır .‫ ﺀ‬ü m m ü H â n î (R adıyallâ-
h ü a n h J ’ın evi ç a rd a k biçim inde olduğu için bu kelim e kullan ılm ıştır.
G âye evin dam ıdır.
S i n d i : H adîsin gece n am azın d a k i k ırâ a t d u ru m u n a delil
olabilm esi için h ad istek i gece o k u y u şu n d an gece n am azı içindeki
K u r’a n o k u y u şu n u n k astedilm esi gerekir. Açık ve a k la ilk gelen m â-
n â d a b u d u r. B unun için d ir ki; m üellif b u n u bu b â b ta riv â y e t et-
m iştir. B u n u n la b e ra b e r h ad îstek i k ırâ a tla , n a m a z d ışın d ak i K u r’a n
okuyuşu veyâ n a m a z içindeki K u r’a n ’d a n b a şk a şeylerin o k uyuşu
k asted ilm iş olabilir.
H adîsteki k ırâ a tı gece n am azın d a k i K u r’a n o k u y u şu n a yorum la-
dığım ızda, gece n am a z ın d a açık ta n o k u m an ın m e şrü lu ğ u n a h ad îs de-
lîl olm uş olur.
Ebû Zerr (R ad ıy allâh ü a n h l ’ın h ad îsin d e ? e y g a m b e r (Sal-
la lla h ü A leyhi ve S ellem )’in .b ir gece n am a z ın d a ay n ı ây eti s a b a h a
k a d a r te k ra rla d ığ ı belirtiliyor. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in te k ra rla d ığ ı ây eti S a h â b ile r d u y d u ğ u n a göre, gece n am azın -
d ak i k ıra a tin b aşk ası ta ra fın d a n işitilecek ses to n u ile o k u n m asın ın
m e şrü lu ğ u n a h ad is delil olur.
S i n d i b u h ad îsin açık lam ası ile ilgili o la ra k özetle şöyle d e r :
“H adiste a n ıla n ây eti ?e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in
gece n a m azın d a te k ra r te k r a r o k u d u ğ u A h m e d ’ in riv ây etin d en
açık ça anlaşılıyor. Ç ü n k ü o rad ak i riv ây e tte ?e y g a m b e r (S allallah ü
A leyhi ve S e lle m l’in m e zk û r ây eti rü k û ve secdelerde de te k ra rla -
dıgı ifâde edilnıişlir. Bu riv ây et ’s ahih ise rü k û ve secde de K u r'an oku-
m a n ın m enadilm esin d en ö ncek‫ ؛‬z a m a n a y o ru m lan ır. Y âh u t bu ây et
d u â niy eti ile rü k û ve secdede o k u n m u ştu r, diye y o ru m y ap ılır. A h -
m ٠d ’ in riv ây e tin d e şu ilâv e v a r d ı r :

(166) Mâide-118
140 SÜNEN-Î iBN-î MÂCE

‫ﺀ‬
‘E b û Z e r r (R ad ıy allâh ü a n h ), d e m i ş t ir k i S a b a h o lu n c a b e n ‫؛‬
Y â R e s û la lla h ! S a b a h a g ir in c e y e k a d a r s e n b u â y e ti t e k r a r l a d ı n .
R ü k û v e s e c d e le r d e d e o k u d u n , d e d im . B u y u r d u k i :
« Ü m m e tim e ş e f â a t e tm e k iç in R a b b im (Azze ve C e lle l'd e n d ile k -
te b u lu n d u m . R a b b im ş e f â a t e tm e m i k a b u l b u y u r d u . Ş e f â a tım A l l a h 'a
o r t a k k o ş m a y a n h e r k e s e i n ş a a l l a h y e tiş e c e k tir .’ S u y u t î bu bil-
giyi kendi hâşiyesinde vermiştir.»

، ‫دمتءب‬
‫ﺳﺎآلﻫﻣش>ﻋن ﻧﻨﻲن‬، ‫ره‬
^‫ﺗﻣﺎل‬
‫ﻣﺣﻲ• أأو‬
‫ﺻﺒﺠﻨﺎﻋﺊن‬ ١٣٥ ١

‫ دﻛﺎن‬٠‫؛ﻓﺔ ؛ أل ا ي ؤ؛إﻋﺈؤز‬.‫ ﻣﻦ ﺛﺬ‬، ‫ ﺀن ج ﻳﻰز*ر‬، ‫ﺑﻤﻦ ا ﻟﺨﻨﻲ ذاالﺟﻤﻒ‬


<‫ﻧﺢ‬ ‫ث إ ﺋﺎﺗﺆ إا'ن ا^اﺣﻤﺰيف‬.‫ وإداﻣﺮ ال'ةﺀذاس ا< ﺛﺤﺎل‬-‫ ؤرإلﻧﺄت‬. ' ‫إ دا ﻣﺬاا‬
T E R C E M E S İ

1‫)وال‬ "... Huzeyfe (Radtyallâhü anhyden; Şöyle demiştir :

P e y g a m b e r (S allallah ü 'Aleyhi ve Sellem ), g e c e n â f ile s in i k ıld ı.


(N am azdaki) k ı r â a t m d a b i r r a h m e t â y e ti g e ç tiğ i z a m a n (rah m et)
d ile r, b i r a z a p â y e ti g e ç tiğ i z a m a n (azab ’ta n A llah'a) s ığ ın ır v e A lla h
T e â lâ ’n ın n o k s a n l ı k l a r d a n p â k o ld u ğ u n d a n b a h s e d ile n b i r â y e t geç-
tiğ i z a m a n t e ş b ih e d e rd i."

، ‫زق‬ ‫ض اﻳﻰ وﻧﻰ‬، ‫ﻳﻤﻢﺀا‬


‫ا ﺀقﻳﻰ‬- ، ‫أي‬
• ‫ن‬ ‫ﺑﻤﺰﺀ‬
‫ﻫﻢ‬.‫— ﺻﺒﺠﻨﺎأ‬
١٣٥٢
‫ ﺛﻨﺐ‬.‫ﻇﺘﺈ ل‬ : ‫ ﺀآت‬. ‫ ﺛﻨﺎﻳﻠﻴﻰ أت*ز‬، ‫ ن‬- ‫ﻟﺮﻣﺜﺄﻳﻰ‬ ‫ ﺀىﺀﺑﻢدا‬، ‫ﺀﻳﻰﻣﺎﺛﺖ‬
•‫ﻳﻢ ﺛﻰ ا؟ﺛﺎر‬ ‫ ﻗﺂت « أﺀ وت‬، ‫ﺋﻮﺀ\ ﻓﺺ ﻳﺎ ;ة ﺛﺬ ب‬
• ‫ؤم أ ﻧﺰ ﺀ ن اا زل‬

.>، ‫اذر‬ ‫ذﺗ ال ﺑﻤﻴﺮ‬


T E R C E M E S İ

1352) “ ... Ebû Leylâ (Radtyallâhü anhyden Şöyle dem iştir:


P e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) g e c e le y in n â f ile n a m a z
k ı l a r k e n b e n C ’n u n y a n ı n d a n a m a z k ıld ım , o , k ı r a a t ı n d a b i r a z a b
â y e tin i o k u d u . Â y e tin b itim in d e î

'‫آﺋﻮ ﻳﺎﻓﺐﻣﻦ اﻟﻐﺎب روم الص ا ﻟﻢأ‬ = « C e h e n n e m a t e ş i n d e n A lla h ’a

s ığ m ır ım . C e h e n n e m lik le r in v a y h â lin e .» b u y u r d u ."


178 KÎTÂBÜ ÎKÂMBTÜ'S’SALÂ 141

، ‫ﻧﻨﻢ‬ / ‫ﺗﺎﺗﻲ‬ . ‫ﻣﺊ‬ ‫ن‬،‫ﺗﺎﺀﺑﻤﺎ رم‬ . ‫ﻣﺤﺎﻣﺤﺪمم ﻧﺎﻟﺜﻤﺢ‬ -١٣٥٣

• ‫ﺣﻢ ﺋﺪﻣﺆ"ﻟﺒﻢ ﻣﺪا‬ ، : 3 ‫ﺻﺄ‬. ‫ أ ﻟﺖ أس ن ﻣﺎﻟﻚ> ﻋﻦ إرا؛م ؛ ي‬:‫ﻧﺄو‬ ‫ﺀنث؛ئ؛‬


TERCEMESÎ

1‫ق‬
5‫رت‬ : Katâde (Radtyallâhü anhyâen: Şöyle demiştir
Ben, Peygember (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'İn okuyuşunu
Enes bin Mklik (Radıyallâhü anh)’a sordum. Dedi k İ !
‫ه‬, uzatmaya elverişli harfleri okurken) sesini uzatırdı)."

، ‫ن*ﺛﻦ‬ ‫رد‬.‫ ﻋﻦ‬، ‫ﻳﻰ ﻫﻲ‬٧ ٩ ‫ﻗﺜﺒﻢ ظ‬


• .‫أ‬ ‫ﻫﻢ أ ﻛﺮ ن‬.‫ﺣﻤﺤﺎأ‬ ١٣٥٤

‫ﺣﻤﺂ‬1 : ‫ث ﻗﻨﻖ‬.‫ أ*ن*تﻋﺎﻳﺖ‬: ‫ ﺗﻦ ﻋﺼﻒ ن ا'ﻟﻌﺮث ؛ ﻧﺄت‬، ‫ﻏﺬ ق؛اﺋﺚ ن دى‬


:‫ آ ﻧﺖ‬. ‫ا ﻳﺘﺖ; ﺀا ﻫﻦ‬،;‫ آ‬:‫ ؛ئ‬١* ‫ﺛﻤ ال \ ﻣﻊ م ﻣﺤﺖ‬ ‫ﺑﻤﻮت‬

TERLEMESİ

) "... l~iu‫؛‬iayf bin el-Hâris ( Radıyallâhü anh ) ’den: Şöyle demiştir :


1‫ةةئ‬
Ben Âişe (Radıyallâhü anhâ)'nın ‫ ةا[ااا ﻫﺄ‬giderek: Resûluilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (gece namazında) Kur’an’ı açık mı
gizli mi okurdu? diye sordum. Dedi k i:
Bâzen açık, b â z e n gizli okurdu. Ben:
Ailahü Ekber. Bu dine genişlik bahşeden Allah Teâlâ’ya hamd
olsun, dedim.”

İ Z A H I

H u z e y f e (Radıyallâhü anh)’ın hadisini M ü s l i m uzun


bir metin hâlinde rivâyet etmiştir. Cradaki rivâyette “gece namazı"
kaydı mevcuttur. Hadis, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in
gece namazında Kur’an’ı açıktan okuduğuna delâlet eder. Ayrıca
rahmet-i İlâhiden bahseden bir âyet okunduğu zaman Allah’tan rah-
met dilemenin, İlâhi azabtan bahseden bir âyet okunduğu zaman
azabtan Allah’a sığınmanın ve Allah Teâlâ’nm noksanlıklardan pâk
** bahseden bir âyet okunduğu zaman Allah’ı teşbih etme-
nin müstahablığma delâlet eder.
SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

N e v e v î : H adîs, b u n la rın h e r o k u yucu için m ü s ta h a b oldu-


ğ u n a d elâlet eder. Y âni iste r n am azd a, iste r n a m a z d ışın d a okun-
sun. Bizim m ezhebim ize gö re im am , im am a u y an ve kendi ken d in e
n am az k ıla n ın b u n la rı o k u m a ların ın m ü stah ab lığ ıd ır.
E bû 'Leylâ (R adıyallâhü a n h ) ’m h adîsi de gece n am azın-
d a K u r’a n ’ın açık sesle o k u n m asın ın m e şrû lu ğ u n a delâlet eder. Ke-
zâ a z a b ta n b ah sed ilen b ir â y e t o k u n d u ğ u zam an A llah ’a sığ ın m an ın
m e şrû lu ğ u h ü k m ü de bu h ad îste n çık arılır.

Bu h ad îste geçen ‘V eyl’ kelim esi: ‘H elâk olm ak, azap, ceh en n em ’in
b ir deresi, y a z ık la r olsun, vay h â lin e ’ gibi değişik m â n â la ra gelir.
B urada, m e zk û r m â n â la rın hepsi d ü şü n ü leb ilir.

K a t â d e (R ad ıy allâh ü an h ) ’m h ad îsin i B u h â r i , T i r -
m i z î , E b û D â v û d ve B e y h a k î d e riv ây e t etm işlerd ir.
S i n d î şöyle d e r :

‘M ed ‫ ؛‬Sesi u zatm ak tır. K asır ise sesi k ısaltm a k tır. M ed gizli ve


açık tü m n a m a z la rd a k i k ır a a tta m eşrû olduğu için bu hadis, gece
n am a z ın d a k ıra a tin aç ık ta n o ld u ğ u n a delîl olm az. Evet, h a tır a ilk
gelen şey açık sesle u z a tm a k tır. B una b ak ılırsa h adîs delîl olm uş
o lu r ve dolayısıyla gece n am a z ın d a aç ık ta n o k u n d u ğ u n a delîl olur.
B unu b ü tü n n a m a z la r için d ü şü n m ek yan lıştır. Ç ü n k ü g ü n d ü z na-
m a zların d ak i k ıra a t gizli o ld u ğ u h alde b u n d a d a m ed y ap m ak meş-
rû d u r.

M üellif b u h ad îsi b u ra d a zik rettiğ in e göre böyle y o ru m yapm ış


kan ısın d ay ım .’

El-M enhel y aza rı d a : ‘Y âni P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve


Sellem ) u zatm ay a elverişli h arfle ri uzatırdı. A rk asın d a ‘Elif’ veyâ
‘V av’ y â h u t ‘Y a’ b u lu n a n ‘N û h ih â ’ kelim esinde olduğu gibi h a rfle r
uzatılır. (Bilindiği gibi elitten önceki h a rfin h arek esi ü stü n , v av ’d an
önceki h a rfin h arek esi ötre ve Y â’d a n önceki h a rfin h arek esi esre
olduğu ta k d ird e m ed d u ru m u olur.) M ed’d in çeşitleri b u lu n u r. Bu-
n u n tafsilâtı k ıra a t ilm ine â it k itab lard a d ır.

K ıra a tta k i m ed’d in hikm eti, o k u n an ây etlerin m ân âsın ı düşün-


meye, te fe k k ü r etm eye ve n a s îh atlg n m ay a fırsa t v e rm e k tir.’ der.

Bu hadis de d a h a önceki h ad îslerd en çık a rıla n aç ık ta n o k u m a


h ü k m ü n d e n b aşk a k ıra a tta u su lü d âiresin d e m ed y ap m an ın m eşrû-
lu ğ u n a d elâlet eder.
180 KİTABÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 143

 i ş e (Radıyallâhü anhâ) 'nin hadîsini T i r m i z î de rivâyet


etmiştir. Bu hadis de gece namazında ‫ا؛؟ه‬
‫آ‬
1 sesle ve gizli nlarak
Kur’an okumanın meşruluğuna delâlet eder.
El-Menhel yazarının naklen beyânına güre T 1 y ‫ط‬î şöyle de-
m iştîr:
‘Gece namazında açık sesle ve gizli olarak Kur’an okumanın fa-
zîletîne âit eserler gelmiştir. Bâzı eserlere göre gizli okumak fazilet-
lidîr. Diğer bâzı eserlere göre açıktan okumak faziletlidir. Bu iki
tür eserlerin arasını bulup cemetmek için şöyle d en ir: Gösteriş ve
riyâdan korkanlar için gizli, korkmayanlar için açıktan okumak ef-
daldır. Ancak açıktan okuyanın namaz kılan veyâ uyuyan veyâ baş-
ka durumda olan her hangi bir kimseye eziyet etmemesi şarttır. Bu
şart dâiresinde açık sesle okumanın efdal olmasının hikmeti, şudur :
Açıktan ' okuyucunun kalbi uyanır, derlenip toparlanır,
uykusu kaçar, başkasının dinlemesine, zevk almasına, bir şeyler öğ-
renmesine ve ibâdete teşvik edilmesirie yardımcı olmuş olur. Artık
bu mülâhazalar olunca açık sesle okumak efdal olur.

‫ﻣﺎ إ « ﻳﻰ ا ﻟﻌﺎم إذا ﻗﺂ م ارﺟﻞ ﻣﻦ ا ﻟﻞ‬ ‫اب‬ ) ١٨٠(

‫ااا‬ADAM
GEGE NAMAZINA KALKTIĞI — 0
ZAMAN (GKUYACA‫ (! ؟‬DUA HAKKINDA
GELEN HADİSLER BABI
> ‫ ﺛﻦ ﻓﺒﻤﺎن اآلﺣﺆل‬، ‫ﻓﺘﺎ ن نﻣﺘﻨﻪ‬ L.‫ﺻﻲ ﺑﺚ ؛ﻳﻰ راو؛‬ —
١٣٥٥

‫ا ﻣﺤﺈ‬.‫^ إ ﻧﺎﻳﺒﻤﺌﺎ د ﻟﺔ ت‬ ‫ةد' ; ﺀن ر'ﺗﺮﻫﺎف‬ ‫؛‬ ‫مت‬


‫ي> ﻣﺎ ث‬.‫؛ ﻗﺔ ئ‬
‫تا ﺛﺜﺎ‬
‫أ' ذ وا ؛‬ •‫ك‬ ‫ز ﻛﺑ‬ •‫ﻧﻳ ن‬ ‫ أﺛﺚ ور ا ﻟﻨ ﺮ 'ت و'آلزض ؤﻣﻰ‬. ‫ﻣﻣﻧﺎطم*اث‬
.‫ ﻟﺦ‬: ‫ ؤﺀةا‬. ‫ﻣﻀﻮﺳﻤﺠﻢ‬ ‫ ﻣﺜﺎﺗﺆا آلو‬1 ‫ﻧﻘﺜﺎﺋﺜﺎ ل‬ ‫ أ‬.‫ ز ﻛﻀﻲ‬.‫ﺗﺜﻢ ؛‬.‫ﺳﻢ‬ 3 ‫ؤاﻣﺤﺾ‬
، ‫ؤاﺋﺎ رص‬ ، ‫ﺛق‬- ‫واطﻧﻪ‬ ، ‫ ﺣ ق‬،‫ورﻟﻠث‬ ، ‫ؤزﺗﺂوآلﺛق‬ ، ‫ؤوﻧ دك ص‬ ، ‫’أ ﻧﻘﺎﺗﻠﺊ‬
‫ؤ ﻣﺤﺚ‬، ‫ ؤ ز آلآ ﺗﺚ‬، ‫ﻗﺄﻛﺄﻓﺖ‬ ‫ ا‬. ‫مؤ ﻣﺢ < آ‬، ‫ وا ﻣﺤﺬﺧﻢ‬، ‫وا ﻟﻤﺤﻖ‬
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

. ‫ ﺗﻴﻤﺘﺪ ال ﻳﺔإ ال ﻳﺬﺀ‬. ‫والإنﺀﺗﻚ‬


‫ﺛﻢ‬ ‫نأ؛ق‬ u‫ ؛‬. ‫ﺀ؛إﻧﺚ‬ ‫<ﺛﻔﻳﺎنن‬ ‫ظ‬ .‫؛‬ ‫نﻧﺳم'اﻟﻣﺄوإ‬ ‫أ ﻛﺮ‬ ‫أو‬ ‫ﺻﻰ‬

‫ﻣﺤﺪﻫﻒ‬ ‫أات؛? ذ‬ ‫ﻧﺎﻣﺤﻤﺢ ؛‬ ‫ ة‬، ‫ت د ﻣﺄﻣﺢﺀ‬، ‫ ﻛﺎﺗﺎ دآد ﻣﺢﺀ‬، ‫او ﺀ و‬


. ‫ﻗﻜﻤﺤﻲ‬ .‫ش‬ ‫إ ةا ﺀﻣﺬ و إل ﺀ‬
T E R C E M E S İ

،355) •*... (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle de-


miştir :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ، geceleyin n a m a z a kalk-


tığı za m a n sövle d u â e d e r d i:
«Allahım! H am d S en in içindir. S en göklerin, y e rin ve b u n lard a-
k ilerin n û ru su n . (Bunlar} ayd}nlat}rs}n.) H am d sen in İçindir. Sen
gök lerin y e rin ve b u n la rd a k ile rin yöneticisisin. H am d S a n a m ah-
su stu r. S en göklerin, y erin ve b u n la rd a k ile rin sahibisin. H am d Sa-
n a m a h su stu r. Sen h ak sin . S en in v a 'd in h a k tır. Seni gö rm ek hak-
tır. Sözön h a k tır. C en n et h a k tır. C ehennem h a k tır. K ıyâm et g ü n ü
h ak tır. P ey g am b er h a k tır. M uham m ed (S allallah ü A leyhi ve Sellem )
h a k tır. A llahım ! S a n a itâ a t ettim . S a n a in an d ım . S a n a te v ek k ü l et-
tim . S a n a yöneldim . S enin k u v v etin e d a y a n a ra k (d ü şm an larla) m ü-
câdele ettim . A ram ızd a y aln ız seni h ak em kıldım . A rtık evvelce iş-
lediğim ve so n ra işliyecegim i sandığım , gizli y ap tığ ım ve a çık ta n iş-
lediğim g ü n a h la rım ı bağışla. (Â h iret h a y a tın d a beni) ö n e alan,
(dünya h a y a tın d a peygam berliğim i) so n ra y a b ıra k a n a n c a k sensin.
S enden b a şk a ib â d ete lây ık ilâ h y o k tu r. A ncak Sen v arsm . G ünah-
ta n y ü z çev irm ek ve ib âd ete k u v v et a n c a k S enin y ard ım ın lad ır.» ”

Î Z A H I
E b ü D â v û d h â riç K ütüb-i S itte sâh ib lerin in hepsi b u ha-
disi riv â y e t etm işlerd ir. M ân ây ı etk ilem ey en az lafız değişikliği bâzı
riv ay e tle rd e v ard ır.
M üellif b u h ad isi iki senedle riv â y e t etm iştir.
T i r m i z i ’ n in şerh i T uhfe y aza rı şöyle d e r :
“ E l - H â f ı z : 'H adîsin ifâd e ta rz ın a göre ? e y g a m b e r (Sallal-
la h ü A leyhi ve Sellem ) gece n a m a z ın a b a şla rk e n b u d u ây ı o kurdu.
İ b n - i H u z e y m e b u ifâd e ta rz ın ı delil g ö sterere k ? e y g a m b e r
80‫ل‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 145

(S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in gece n a m a z ı için n iy et edip iftita h


tek b irin i a ld ık ta n hem en so n ra bu d u ây ı o k u d u ğ u n u sbylem iştir.’
der.
H a d îs in : «Sen gö klerin, y erin ... n u ru su n .» cüm lesinih m ân âsı :
‘Sen b u n la rın aydınlatıcısısın. Ve n u rla rın ın yaratılışısın.■ î b n - i
A b b â s (R ad ıy allâh ü an h ) : Bu cü m len in m ânâsı; ‘S en b u n la rd a -
ki h alk ı h id ây ete e rd ire n sin ’ şeklindedir, dem iştir. B âzıları n u r ke-
lim esini m ü n ev v er kelim esine y o ru m lam ışlard ır. Bu y o ru m a göre
cüm lenin m â n âsı şöyle o l u r : ‘Sen b u ra la rd a h e r tü r eksiklik ve ku-
su rd a n m ünevversin, p âk sın .’ B â z d a n d a : N u r kelim esi övgü için
kullanılır. N itekim fa la n kişi şeh rin n u rü d u r ve z am an ın güneşidir,
denilir. E b ü ’ l - A l i y e de n u r kelim esini m ünevvir, y ân i süsle-
yici m â n â sın a y o ru m la y a ra k : Yâni; Sen gök leri güneş, ay ve yıldız
la rla süsleyicisin. Yeri de P eygam berler, âlim ler ve velilerle süsleyi-
cisin’ dem iştir. î b n - i B a t t â l d a şöyle d e m iştir ‫ ؛‬Y âni bun-
lard a k ile r, a n c a k senin n u ru n la h id ây ete ererler.
H adîsin; «Sen göklerin, y erin ... yöneticisisin» m e âlin d ek i cüm le-
sinde geçen “K ayyâm ” kelim esi y erin e bâzı riv ây e tle rd e “K ayyım ”
d iğ e r bâzı riv â y e tle rd e “K ayyum ” kelim esi b u lu n u r. H epsi A llah Teâ-
lâ ’n ın s ıfa tla n n d a n d ır. M ân âla rı d a tü m y a ra tık la rın işlerini düzen-
leyen ve âlem i b ü tü n n u rla rıy la yön eten dem ektir. “K ayyum ” A llah ’ın
isim lerindendir. M ânâsı, b iz â tih i v a r olan, v arlığ ın d a hiç b ir şeye
m u h taç o lm ıy an d em ek tir. H er şey ©’n u n la v a r olur. O ’n su z h e r han-
gi b ir şeyin v a r olm ası ve v a r o la n ların v arlık la rın ı sü rd ü rm esi dü-
şünülem ez.
Hadisin «Sen haksin.» cüm lesindeki h a k kelim esin d en m a k sa t Al-
lah T eâ lâ’n ın v arlığ ın m sâb it ve gerçek olm asıdır. K u r t u b i ;
H ak vasfı, gerçek m ân âsıy la, a n c a k A llah ’a m a h su stu r. Ç ü n k ü var-
lığı hiç b ir şeye d ay an m az. Ezeli ve ebedidir. O n d an b a şk a böyle b ir
v arlığ a sahip o lan hiç b ir şey y o k tu r, dem iştir.
Î b n ü ’ t - T î n : Bu cü m len in m â n â sı şöyle o la b ilir : H akiki ilâh
an ca k sensin. S en d en b a şk a ta p ın ıla n ilâ h la r h a k değildir, b âtıldır,
dem iştir.
H adîsin «Seni gö rm ek haktır.» m eâlin d ek i cüm lesinde geçen ■“ ‫ﻋﺎ‬-
k a a ” kelim esi, A llah T eâlâ’yı gö rm ek veyâ ö ld ü k ten so n ra d irilm ek
m â n â sın d a y o ru m lan ab ilir. B âzıları b u n u ölm ek ile yo ru m lam ış ise
de N e v e v î red d etm iştir.

stinea-l îbn-i Mâce — c. 4 ‫؛‬


-F. : 10
146 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

D iriim ek veyâ A llah T eâlâ’yı â h ire tte görm ek m â n âsın ı ifâde


eden bu cüm le ve b u n d a n so n ra gelen b ü tü n cü m lelerin m âhiyetle-
ri, h a d is in : *Senin v a ’d ın haktır.» cüm lesinin şü m û lü n e g irer. An-
cak önem ine b in âen bu g erçe k ler b ir b ir dile g etirilm iştir.
H adisin • S e n i n k u vvetine...» cüm lesinin m ân âsı • S enin han a ver-
digin delile ve kuvvete d a y a n a ra k in k â rc ıla rla ve k âfirlerle m ücâde-
le ettim , in a tç ı d ü ş m a n la n delillerle su stu rd u m ve kılıçla cezâlan-
dırdım
H adisin «A ram ızda yalnız...» cüm lesinin m â n âsı ş u d u r : H akkı
in k â r eden h erk esi S enin h ü k m ü n e d ö n d ü rd ü m . Benim le böyleleri
a ra s ın d a Seni h ak em kıldım , in k â rc ıla r p u tları, k âh in leri, ta p tık la-
n ateşi, şe y ta n la rı h a k e m edegeldiler. Ben S en d en b a şk a hiç b ir ha-
kem tanım ad ım .
H adisin so n u n d a ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) A llah
T eâ lâ'd an geçm iş ve gelecek, açık ve gizli tü m g ü n a h la r için m ağfi-
re t dilem iştir.
N e V e V i : b u h u s u sta şöyle d e r : ‘? e y g a m b e r (S allallah ü Aley-
hi ve Sellem ) g ü n ah sız o lduğu h ald e m a ğ fire t dilem esinin hikm eti.
O n u n tev âzu u , g ö n ü l alçaklığı, A llah ’ı yüceltm esi ve A llah ’ta n kork-
m asıdır. B ir de m a ğ fire t dilem e u sü lü n ü ü m m etin e ö ğretm esi ve ör-
nek olm asıdır. Bu ve b en zeri h ad isler, ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi
ve S ellem )’in gece n a m a z ın d a zikir, d u â ve in an ılm ası g erekli esas-
la ra in an d ığ ın ı itira f etm ek m â h iy etin d ek i sözlere d evam ettiğ in i ifâ-
de ederler.
H adîsin so n u n d a ‫ إأل ﺑﻠﻰ ؛‬،‫وأل ﻣﺆ‬ ‫وأل ﺣﻮل‬ cüm lesi bâzı riv ây e tle rd e
yoktur. Bu cüm leyi şöyle y o ru m lam ak d a m ü m k ü n d ü r : H ikm etli ta-
s a rru f ve ta m kuvvet, a n ç a k A llah ile k âim‫ ؟‬Jir. I
.\ ' ‫ س ﺀ ب;ة ﺗﻘﻠﺞ‬،_‫ﺗﺎﻧﻘﺔ اةب‬ . ‫ ﺛﻴﺊ‬، ‫ ﺿﻤﺤﺎأ ﻋﺂز ﺑﻤﺄي‬- ‫ﻣﻤﺎ‬
- ‫ﺣﻤﻨﺎﻟﻲ‬ 1‫ ﺗآل‬:‫ﻧﺂﻟﺜﺂﺑﻤﺔ‬ ‫؛‬ ‫م ﺀادم__ت م*د آﻟﺖ‬
■ » ‫ﻳﺪ‬ ‫ د*' ﻳﻰأذ ﻳﺖ ن‬،.
-

‫ﻳﻰ ﺀقم أ ﺳﺪ ﺀﺑﻤﺔ‬-‫ أﺀد—أوي م ؛ى ؛ ت ﺗﺄا‬:‫ت*ﺛﺢ؛ موﺧﺎراﻟﺊ أل ة ﻟﺬ‬.


‫ﺋﺄﺗﺤﻬﻢ 'ا‬ ‫ﺋﻘﺬ 'ا‬
. . ‫ ئ‬.‫ﻣﺢ' أ ﺀ ةم'ا‬ . '

‫ ﻣﺔ‬0 ‫ و_تﺀود م\ﺀ ﻣﻨﻲ قما ﻟﻈﻢ ﻧﻮم اأ؛‬٠ ‫ى وﺀا*ى‬-‫ ا ﺀﻓﺮﻟﻰ ؤا ﻧﺪ ق ؤا ﺗﺰ أ‬.
T ‫ ؤ ﺀ‬CE M E s f ■" '
]356) Asını bin Hümeyd (bin Abdirrahman bin Avf) (Radtyallâhü
anhümâ)’dan: Şöyle dem iştir:
180 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 147

Ben Âişe (Radıyallâhü anhâ)’y a‫ ؛‬Peygamber (Sallallahü Aleyhi


ve Sellem) ne ile gece namazına başlardı? diye sordum. Dedi : ‫أءا‬
Sen bana öyle bir şey serdun l،i‫ ؛‬senden önce hiç kimse bana
onu sormamıştır .‫ه‬
on defa tekbir alırdı, ö n defa hamd ’ederdi, ö n
defa teşbih ederdi, on defa istiğfar ederdi ve şöyle derdi ‫؛‬
«Allah'ım! Bana mağfiret eyle. Beni hidâyette dâim eyle, beni
nzıklandır ve bana âfiyet ver.» ve kıyamet günündeki durduruluşun
sıkıntısından Allah’a sığınırdı.”

İZAHI
E b û D â v û d ve N e s â i de bunu rivâyet etmişlerdir.
N e s â i'n in rivâyetindeki duânın sonunda sığınmayı ifâde eden
.‫ه‬
duâ cümlesi vardır cümle şöyledir:
‫ﻟﺳﺎﻣﺔ‬
‫م ﻳؤﻟم ا‬،‫اءق‬
‫اﻋودﻳﺎﻓبﻣن'ﺻق‬ = «Kıyamet günündeki durdu-
ruluşun sıkıntısından Allah’a sığınırım.»
S i n d i : Hadîste alındığı haber verilen on tekbir, iftitah tek-
biri ile beraber veyâ sonra alınırdı. Namaza başlamadan önce Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in mezkûr tekbirleri alması
ihtimâli uzaktır, demiştir.
Hadis, gece namazında tekbir, hamd, teşbih ve istiğfarın onar de-
fa yapılmasının ve hadiste geçen duânın yapılmasının meşrüluğuna
delâlet eder.

‫ﺗﻨﺦ‬ ،،. ،‫ ﻣﺤﺎ و ﻧﻲ‬/ ‫ﺑﻢ‬ ' <،‫؛‬ •‫ﺀ‬


‫ﻫﻢ‬ ‫ﻣﺤﺎﺑﻢ ' ﻣﻢ ة‬ -١٢٠٧ ■

: ‫ أﻟتآؤف؛ث‬: ‫م* داآلﺀ'ن ؛ ءآد‬ Ü ‫ة‬


’ ‫ ﻗﻜﻣﺣﺮ ‘ ﺀى أﻓﻰ‬3 ‫ﺗﺤﺎى ت‬- ‫ئ م■ ئ‬.'
‫؛زد ﺀ ا؛ ﻣﺄ‬.; ‫؛ ﻛﺬ‬/‫ةآت‬ ‫ﻏﻪم إ د'أآم ﺗﺬا ﻟﺰ* ﻟﻢ ؟‬ . ‫ ﻧﻘﺜﺦ ا ي‬- ‫ام‬
، ‫ﺗﻴﺄﺛﺆ‬ ‫ ﻣﻢ ' ا إل ﻧﻴﺆا‬، ‫ﻣﺎ < اا ﻧﺜﺎﺗﻮا آلذ ض‬
‫ﺀﻗﻬﺬ •ﺑﻤﻤﺤﻴﻰد اا ﺋﺒﻤﻴﻘﻤﺬا ﻇﻖ‬ -‫ﺛﻤﺎ ش؛‬ ^ ‫ﻳﻤﺎ‬
. ‫ﺀﻗﺼﻴﺒﻤﺴﻤﺜﺘﻘﻤﻢ‬ ‫ إ‬، ‫;ي ؛ق‬
148 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

TERCEMES İ
13 5 7 ) " ... ‫ه(ا ﻳﺎ‬ Selem e l)‫؛‬n .\ b t l i r r a h m a n (bin A v f) (R a d ty a llâ h ü anhü-
‫ﺀ‬
‫ا‬
?‫ﺢ‬')‫ أا؛ا‬r i v â y e t ‫'اإ“ا‬1‫ﺀ‬
‫ر‬
‫ﻣ‬ ‫ل‬‫خ؛‬
‫ا؛‬،‘ "üre ş ö y l e d e m i ş t i r :
Ben, Âişe (Radıyallâhü anhâ)’ya Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) gece namazına kalktığı zaman namaza ne ile başlardı?
‫ه‬
diye sordum. Dedi ki ‫ ؛‬, (namaza başlayınca) şu duâyı okudu:
«Allah’ım ‫ ؟‬Cibrâil, Mikâil ve isrâfll’ln Rabbıî Göklerin ve yerin
yaratıcısı, gizli ve âşikâr her şeyin âlimi! Kullarının ihtilâfa düştük-
leri din konusunda onlar arasında Sen hükmedersin, ihtilâf konusu
edilen hakka irâdenle beni hidâyet eyle. Şüphesiz sen dosdoğru yo-
la hidâyet edersin.»
Râvi Abdirrahman bin Ömer demiştir k i : Cebrâil kelimesini hem-
ze'li olarak hıfzediniz. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’d e ^ ö y le r iv â ^ t olunmuştur•’’

İZAHI
Mü s l i m. T i r mi z i , Ebû D â v û d , ve
‫ط ا‬n - ‫؛‬ H i b b â n da bu hadîsi rivâyet etmişlerdir.
El-Menhel yazarı bu hadîsin açıklamasında şöyle d e r : Yâni ?ey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geceleyin kalkıp namaza baş-
ladığı zaman iftitah tekbirinden sonra bu duâyı okurdu. Hadis, tfti-
tah tekbirinden sonra bu duânın okunmasının meşruluğuna delâlet
eder, ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in bu gibi duâları üm-
metille duâ etmek usûlünü öğretmek içindir. Aynı zamanda G’nun
üstün tevâzu ve eşsiz takvâsını yansıtır. Bu rivâyet ile bundan ön-
،':eki rivâyetler arasında bir ihtilâf söz konusu değildir. Çünkü Pey-
gamber (Sallallahü Aleyh.‫ ؛‬ve Sellem) bâzen bu duâyı, bâzen de bun-
dan önceki rivâyet.Ierde geçen duâları okurdu.
Bu hadiste meleklerden üçünün isminin anılmasının hikmeti on-
ların yüceltilmesi ve şereflendirilmesidir. Çünkü onların işleri, on-
larla düzenlenir. Zirâ C e b r â i l semâvi kitabları Peygamberlere
indirmek ve vahiy ile görevli idi. Şer’i hükümleri öğretirdi. M i -
‫آي‬
k i 1, canlıların rızıkları, bitkiler, yağmurlar ve tabiat olaylarını
• görevli idi. İ s r a f i l de Levh-i Mahfuz ile görevli
olup Sür’a üfler.
Müellifin rivâyetinde c i b r â i 1 olarak geçen bu kelime ye-
‫الل ه ة‬
liue E b û ^ ¥ ، ' ^ rivâyetinde C i b r i l kelimesi geçer.
C i b r i l , C i b r â i l ve C e b r â i l kelimelerinin hepsi, aynı
meleğin isimleridir.
KITÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 149

‫ذم ﻟﻤﻞ ﺛﺎﻟﻠﺘﻞ‬ ،‫ ) إب ﻣﺎط‬١٨١(

G E C E L E Y İN K A — 181‫؟‬ R E K ’A T N A M A Z K I L I N A C A Ğ I
H A K K IN IZ A G E L E N (H A D İS L E R ) BAPî

،‫ ﺛﺰا ﻟﺰ ز ئ‬، ‫ﺋﻨﺎﻳﻰأمﻓﻰذف‬ ،‫أ‬ ‫ﺗﺎ‬ ‫ ى‬. ‫ﻫﻤﻤﻨﺎﻣﻨﻰﺷﻮ‬ . ‫ﻣﺢ ) أ‬ -١٣٥٨

•‫ﻟﺪﻣﺖ|؛• ى ارب‬
‫ﺗﻨﻴﺂ ا‬.‫ة ا‬. ‫ ع ﺀﺑﻢم ﺗﺄﺋﺪ ﻣﻢ‬. ‫ ﻗﺬﻫﻮة‬،‫ﻗﺬﻗﺮ’ؤث‬
cJÎ «.: ‫أممؤذذا ﺑﺜﺄ ﻳﻰ‬ . ‫م ﺗﺎم ﺛﺔ‬ ، ‫ﻗﺬ رؤة‬ ،

•‫ئ‬ ‫ إﺧﺪىﺀث*رم د‬،‫ﺗﺎﺗﻮ أذ ﻳﺈﺀ ذ ﻣﺘال؛اﻟﻤﺌﺎﺀإﻟﻰا*ﻟﺬﺋﺮ‬ ،‫ي‬ ‫هإ‬ ‫'ئ اا؛ئ‬


*‫ﺣﺪ م‬ ‫ﻣﺄأ‬ ‫؛‬/ ‫د‬- ‫ﻧﻴﺌﺞ؛ ﻟﺆ‬ ‫دﻧﺒﻢ‬.‫ث‬ • ‫وزر‬ •
‫اق*ﺗﻲ‬ ‫ﻳﻢ ﻧﺨﻤﺪ‬

•%< ‫ﺗﻜﺖ ا*ﻟألل ﻣﺬاالذان االؤل ﻣﺬ‬ ‫ ﺀإدا‬. ‫أ ﻧﻪ‬3 ‫ﺀﺑﻤﺘﺄﻟﻌﻤﻊ‬ ، ‫ﻣ ﺒﻤﺂ ' أ‬

• ‫ﺣﻲﺀﻣﺢ‬، ‫ﻣﺢ دﻣﺤﺄز‬ ٢٤ ‫رﺑﺜﻨﻲ‬


>

•‫ﺑﻤﻨﻪ‬ ‫دوىﺳﻠم‬ •‫إ ﺳﻨﺎد • ﺻﺢ ﺑﺮﺟﺎﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬ :‫اوواﺛﺪ‬ ‫ق‬


TERCEMESİ

‫ﺋﺘﺎ‬ 8‫" ر‬... Aişe ( Radıyallâhü ‫ﺳﻢ‬/‫ﻣﺢﺀ‬


‫ااا;ا)'ر‬ ; Şöyle ‫آ؛ا؛؛آﺳﻤﺎﺀ‬ :

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yatsı namazından be


şaldığı zaman ile şafağın sökeceği zaman arasındaki süre içinde on-
bir rek’at namaz kılardı. Bunun her İM rek’atmın sonunda selâm ve-
rirdi. Ve s o n u n d a k i bir rek’atı tek kılardı. Bütün rek’atlerdeki sec-
deleri öyle uzatırdı ki henüz başını secdeden kaldırmamış iken biri
niz elli âyet okuyabilirdi. Müezzin sabah namazının ezanını bitirince
kalkar, hafif İM rek at kılardı.”
Not : İsnadının sahih 1’e ricalinin sika olduğu Zevâid’de bildirilmiştir. Müs•
hm bu ‫ ﻃﺔ !ه ﺀ ه‬bir parçasını rivâyet etmiştir.

İ Z A H I

Müellif b u h a d i s i E b ü B e k i r b.'Ebi Şeybe ve A b -


d u r r a h m a 11 h i n 1 h ،• â h ‫ا‬ m ' d ،‫؛‬n ik i s e n e d l e r i v a y e i e d e - '
r e k h a d is m e t n in in E b ü B e k i r h i n E h ‫؛‬ §'■ e y b e ٠y e n in
ş a n s e n e d e â it e ld u ğ u n n b e lir tm iş tir .
150 SÜNEN-Î İBN-İ MACE

Zevâid y a z a n , b u n u zevâid tü rü n d e n saym ış ise de B u h â r i ,


Müsl im, £b ü D â v û d ve N e s â i ’ n in de b u n u bir^i-
rine y akın la fızla rla riv ây e t ettik le ri el-M enhel’de belirtilm iştir. Bu
itib a rla hadis zevâid tü rü n d e n say ılm am alıd ır.

E b ü D â V û d ’ un riv ây e ti b u ra d a k i riv ây e te çok b en zer ve


aynı m ânâyı ifâde eder. O rad ak i riv ây e tte şu ilâve de v a rd ır ‫؛‬

‫ﻳﺄﺗﻴﻢ’ ا ﻟﺆ ذ ن‬ ‫ﺧﺘﻰ‬ ‫اآلؤن‬ ‫ﺷﻤﻪ‬ ‫ﻧﺰ اﺿﻄﺠﻊ ﺀﻟﻰا‬ = «... S o n ra M üezzin


on‫؛‬، geliiKoy،‘ k a d a r s‫؛‬ıy ‫ر‬anı ü zerinde uzanırdı.»
Hadis, v itir n am azın ın b ir re k ’at. o la ra k kılınabileceğine delâlet
eder. Ve v itrin en az re k ’a t say ısın ın üç o ld u ğ u n a h ü k m e d en ler aley-
hinde b ir riftlildir
Hadis, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in gece n am a-
zm m secdelerini b ir k im senin elli ây et okuyacağı sü re k a d a r uzattı-
ğını ifâde ediyor.

H adisin ‫؛‬. ‫اآلول‬ ‫ﻣﻦ اﻣﺢ"ان‬ ifâdesinden m aksat, fecirdenönce oku-

n a n ilk ezan değil, fecirden so n ra o k u n an ikinci ezan d ır. B una ilk


ezan denm esi, ikâm eti ezan gibi h e sap la m ak itibariy led ir. Y âni ikâ-
m et ikinci ezan gibi d ü şü n ü lü n ce fecirden s o m a o k u n an ezan, birin-
ci ezan olm uş olur. Ç ü n k ü sab ah fa rz ın d a n önce k ılınm ası m eşrû
o lan iki r e k ’a t sü n n et, fecirden önce kılınam az. F ecirden so n ra kılın-
m ası m ecbürid ir.

Hadis, gece n a m a z ın a k alk m an ın ve b u n u n secdelerini uzatm a-


nm m ü stah ab lığ ın a, v itir n am azın ın b ir re k ’a t o la ra k kılınm asının
m e şrü lu ğ u n a ve sa b a h sü n n etin i h afif tu tm a n ın m ü sta h a b lığ ın a de-
lâlet eder.

>‫روة‬ ‫ ﻣﻦ ﻣﺸﺎ م ذ‬،‫ﻓﻴﺎ ن‬ ‫ﺀب*دث ى‬ 1. ‫ ﻣﻮﺑﻜﺮﻧﺄﻣﻴﻰﻗﺴﺔ؛‬.‫ﺣﻤﺤﺎأ‬ —


١٣٥٩

. ‫ﺛﺌﻤﺔﺛﺊ‬ ‫ال‬ *'‫ ل‬,‫ئ‬ ‫ ﻳﻨﺎ‬،‫ﻣﺤﺈ‬ ،^


‫ﺋﻲ‬ ‫ م ة ال‬: ‫ﺀ آك‬ ‫ ﺳﺜﺎ؛ ﺗﺚ ؛‬، ‫ﺻﺄﺑﺞت‬

T E R C E M E S İ

1359) Âişe (Radıyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir '.

P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) geceleyin on üç re k ’at


n a m a z k ılard ı.”
181 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 151

‫ ﺗﺎﻳﺮ‬.‫ﺳﻤﺎآل'ض»ﺳﺎ‬
،" ، ‫ﻣﺺ‬
‫ ﻣﺤﺎ 'أل‬L..-‫ﻣﺤﺎ ظ ﻧﺎﺑﺘﺰئ‬ ١٣٦.
-

‫ﻟﻠﺖ'ل ﺗﺢ دﺛﺄت‬
• ‫ﺀﻣﺤﻖا‬
‫ي‬
TERCEMES Î

1360) Âişe ( R dan; Şöyie demiştir :


a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geceleyin dokuz rek’at


namaz kılardı."

İZAHI
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) ,nin ilk hadisinin benzerini B u h &-
r ı, M ü s l i m , E b û ^ ‫ﻫﻪ ﻓﻪ‬
, N e s â i ve T i r m i z i
de rivâyet etmişlerdir. İkinci hadisini ise T i r m i z î ve N e s â i
rivâyet etmişlerdir.
“ Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nin bâzı rivâyetlerinde Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ,in geceleyin yedi rek’at, diğer bâzı ri-
vâyetlerinde cnbir rek’at kıldığı belirtiliyor. El-Menhel yazarı “Gece
namazı bahsi”nde bu rivâyetlerin arasını bulmak konusunda N e -
v e v i ’ ni n M ü s l i m ’ in şerhinde şöyle dediğini nakleder:
“ Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nin hadisindeki ihtilâfa gelince, bu
ihtilâfın kendisine âit olduğu söylenmiş‫ ؛‬bâzılan da ihtilâfın kendi-
sine değil, râvilere âit olduğunu söylemişlerdir. Artık gece naıiıazı-
nin onbir rek’at olduğuna dâir rivâyetinin Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’in çoğu zamandaki tatbikatını diğer rivâyetlerinin
ise Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in zaman zaman yap-
tığı tatbikatını bildirdiği muhtemeldir. Yâni muhtemelen şöyle ol-
m uştur: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ekseriyetle onbir
rek’at kılardı. Bâzen diğer rivâyetlerde haber verildiği gibi kılardı.
Rivâyetlerin hepsi göz önüne alınınca Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) gece namazını âzami onbeş rek’at kılmıştır. Bunun iki
rek’ati sabah sünnetidir. Ye en az yedi rek’at kılmıştır. Bu değişik-
lik zamanın genişliği ve darlığı veyâ hastalık, uykusuzluk gibi çe-
şitli mâzeretlerin bulunup bulunmamasından ileri gelmiş olabilir.
Şöyle de söylenebilir: Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) bâzı rivâ-
yetlerde gece namazının başlangıcında kılınanhafif iki rek’ati hesa-
ba katmış, diğer bâzı rivâyetlerde katmamıştır. Kezâ sabah sünneti-
ni bâzı rivâyetlerde hesâba katmış, diğer bâzı rivâyetlerde katma-
maştır. Veyahut bâzı rivâyetlerde bu dört rek’ati dikkate almış, di-
ğer bir kısım rivâyetlerde dikkate almamıştır.
152 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

K â d ı l y â z : Gece namazının belirli bir sınırla çevrili ©1-


madiği, isteğe binâen az veyâ çok kılınabileceği ve ne kadar çok kılı-
nırsa sevâbmın © nisbette fazla olacağı husüsunda âlimler arasında
bir ihtilâf y©ktur. Görülen ihtilâf, ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem l’in bizzat kıldığı rek’at sayısı ve tatbikatına yöneliktir, de-
miştir.'‘
‫ ﻗﺊ ﻣﺤﻢ‬، ‫ ى أي‬. ‫اأم_ئ‬ ‫*ديأﻣﺮوﺀب‬
، ‫ثﻣﻮن‬
‫ةد ن ﺛﻢﻳﻰت‬،‫— ﺣﺘﺒﺠﻨﺎﻣﺢ‬
١٣٦١
‫ش‬1‫ﺀﺑﺪ‬ ‫ت‬،‫ ﻣﺘﺎا‬: ‫ ﺛﻦ ﺗﺎ م اذى ؛ ﺛﺄ أل‬، ‫ﺀ ن أي ﻳﻨﺜﺎ ث‬ ، ‫وه‬ ‫ﺀﻣﺢ‬‫ى‬-‫ ﺛﻰ ﺛﻮ‬، ‫ج» ﻓﺮ‬ ‫ان‬

‫ ﻣآلث ﺛﺌﺰه‬:‫ ؛؛؛آل‬.‫ﻳﺎﻧﻔﻴﺪ‬ ‫ ﻋﻰ ﺻالة_رﻧو ل اﻓﻲ‬،


. ‫ ﻗﻬﺌﺮ‬3‫ﺑﺘﺖ ا‬ ‫ﺗﻲ‬-‫ ؤرﻛﺖ‬. ‫إ؛ ال ث‬ ‫ ؤ_اوﻏﺪ‬. ‫ وﻣﺄ"ىن‬. ‫ه‬_‫ﻛﻢ‬
‫ر‬

TERCEMES İ

1‫) ة ﺗﺎ‬ "... Âmîr eş-Şa’bî (Radtyallâhü anh)'den: 1‫ ﺀ‬demiştir


’‫<ةو‬ :

Ben, R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in gece n am azın ı


A bdullah bin A bbas ve A b d u llah bin Ö m er (R adıyalâhü a n h ü m l’a
sordum . D ediler k i : O nüç re k ’a t kılardı. B undan sekiz re k ’a t kılardı.
S o n ra üç re k 'a tı v itir o la ra k k ılard ı ve iki re k ’ati fecirden so n ra kı-
larrii■"

•‫ﻣﻰ‬-‫اﻟﺪ؛‬ ‫ﺛﻨﺎ ﺀم*داس ن زاغرنتاآإ‬ . ‫ —ﺣﺘﻤﺤﺎ ﺋﺔ ا ﻟﺘ آل م يﻋﺎﺻﻢ‬١٣٦٢


‫ﻟﺘﺮﻣﻪ ؛‬ ‫سم‬
‫أي ؛ أث ةﺑﻢ'ﻧﻲ ةئ‬
‫ ﺛﻦ ؛‬، ‫م‬ ' ‫ةذةب*ر ه ﻧﺄ ي‬، ‫ﻫﺚ ن أزغ‬1‫ظث‬
. ‫ﻫﺎ و‬ | ‫ أﺗﺜﺖ'ة ﺀة ﻣﺤﻠﻤﺢ‬،‫ ﺋﺊ‬:‫ ؛آت‬.‫ ﻣﺤﺜﺔﻧﻠﻤﺤﻨﻤﻤﺎﻇﺘآل‬-‫' آ‬
. ‫ﻲ‬‫ﺆ؛؛ ﻧ‬‫ﻢﺋ‬
‫ﺘ‬‫ﺤ‬‫ﺮر ﻣ‬‫ﺛ‬
،‫ﺀ‬‫ف‬،. ‫ت ه‬‫ﻧﻮ‬
‫مر‬‫ﺄ‬
‫ﻫ‬ ‫ ذ‬. ‫ﻃﺎﻃﻪ‬
1 ،‫ه‬ ‫ أؤ‬، ‫ه‬:‫ت‬
:‫ثﺀ‬*‫ﺪ‬
‫زﺋ‬‫ ذ‬، ‫وآد‬

. ‫ﺑﻤﺂ‬
‫ زى دون اﻟﺚ؛ﻳﻦﺛﺐ*ذ‬،،‫م‬-‫ ﺗﻢ رﻛﺖ‬. ‫ﻟﻪ‬ ،‫ف‬
‫ﻃﻮ_د‬ ‫ﺄ‬
‫ﺘ‬‫ﻮ_ﻟ‬
‫ﻠ‬
‫إ‬ ‫ﻃ‬، ‫ن‬
‫ﺄإ‬
‫ﺌ‬‫ﻮ_ ﻟ‬
‫ﻠ‬ ‫ﻲﻃ‬‫ﺘ‬
‫ﺸ‬ ‫رﻛ‬٢
٢

،‫ا ﺛﻬﺄ ب*ألﻣﺂ• م رﻛﺖ ي‬ ‫*م ر ﻓﻲ> زى دون‬.‫ﺑﻴﺮﻣإلﻣﺂ‬.‫ زى دون األآ‬،‫م ﻧﻜﺘﺘﻲ‬
•‫ه‬-‫ ذ ك ﺛ ال ث ﻋﺸﺮه رﻣﺢ‬. ‫*مأؤ"ر‬
TERCEMESİ
1362) ^eyd bin Hâlid el-Cühenî (Radtyallâhü anh )'den: Şöyle ‫■ل‬،;-
m iştir.;
Bâto : 131 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 153

Ben bu gece R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S e lie m i’in n am a-


zını d ik k atle îzliyeceğim , dedim . Ve O ’n u n evinin eşiğinin vey â ça-
<‫ ااااااأال‬b ir k e n a rm ı kendim e y astık edindim . G eceleyin R esû lu llah
(S allallah ü A leyhi ve Sellem) kalk tı. H afif tu ttu ğ u iki re k ’a t kıldı.
S o n ra u zu n tu ttu ğ u hem de çok u zu n tu ttu ğ u iki re k '‫»؟‬t kıldı. D aha
s o m a iki re k ’a t kıldı. B u n lar d a h a önceki re k ’a tlerd en b ira z kısaydı.
S o n ra iki re k ’a t d a h a kıldı. B u n lar d a b ir önceki re k ’atle rd e n b iraz
kısaydı. S o n ra iki re k 'a t kıldı. B u n lar d a k en d ilerin d en önceki iki
re k ’a tte n b iraz kısaydı. S o n ra iki re k ’a t d a h a kıldı. D ah a s o n ra b ir
re k 'a ti te k o la ra k kıldı- işte hepsi onüç re k ’a ttir.

i / A H 1

Âm i r e ş - Ş a ’ b î (R ad ıy allâh ü a n h ) ’n in h adîsi gece n am a-


zınm o n b ir re k ’a t o ld u ğ u n a d elâlet eder. B unun sekiz re k ’atin in ön-
ce kılındığı ve d a h a so n ra üç re k ’a t v itir kılındığı ifâd e ediliyor. Ha-
dişin zâh irin e göre bu üç re k ’a t aralık sız ve b ir selâm la kılınm ıştır.
V itir n am azın ın üç re k ’a t o ld u ğ u n u ve a ra s m d a selâm verilm eden
kılındığını söy leyenler için h ad is delil sayılabilir.
z e y-d (R adıyailâhü a n h ) ’in h adîsini M â l i k , M ü s l i m ,
E b ü D â v û d , T i r - m i z i , N e s â i ve B e y h a k î de
riv ây e t etm işlerdir. Bu hadis, gece n am azın ın onüç re k ’a t o ld u ğ u n a
ve v itrin tek re k 'a t o la ra k kılınabileceğine delâlet eder.
El-M enhel y aza rın ın dediği gibi Z e y d (R adıyallâhü an h )
g ü n d ü z P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in gece nam azın ı
gözetliyeceğini söylem iş ve ak şam olu n ca izlem eye başlam ış ve d a h a
so n ra m üşâh ed esin i b elirtm iştir.
Ze y d (R adıyallâhü a n h ) ’m gözetlem esinin. P ey g am b er (Sal-
la lla h ü Aleyhi ve S ellem )’in m ü saad esi de o lduğu ve bu işin b ir yol-
c u lu k ta v u k u ’ b u ld u ğ u el-M enhel’de ifâde edilm iştir.
F u s ta t! K ıldan yapılm ış çadırdır.
A tebe ‫ ؛‬K apının eşiğidir.

،‫ئﻣﻤﻦ ن ﺻﺰ • ي ﺗﺂ ؛ة ﻧﺄﺋﻲ‬ • ‫أأظا‬


‫رأ ز ن ﺀ د‬.‫ﻣﺤﺮ أ‬ ١٣٦٣

‫ ﻗﻦ؛ى واس ؛رأ ﻧﺮﻣﺄﺗﻪ زإم‬، ‫ﻳﻰ ﻣﺎس‬١ ‫ ﻣﺆ‬،‫د‬ ، ‫ال‬1‫ﺿﻤﻬﻘﻨﺚ‬ ‫ﺀن‬
‫ض از»ﻣﺎدم‬‫ﺗمقر‬،‫ص‬
‫م؛تﻣﺂﺻط‬
: ‫ﺧﺎﺑﺎ‬
. ‫ﻣﺊ‬
‫و‬، ‫ زوج اﺛﻰؤ؛وإؤ‬، ‫ﺀﺋﺪﻣﺗﻣو< آ‬ .
‫ص‬ SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

،,^! ٥١‫ال‬،‫دااﺛﻤﻢ‬،‫ىإ‬ . . <■ ‫؛' ي‬ ‫ﻗﺂ‬ • ‫ﻣﺤﺎﺀﻗﻄﻮ‬


‫ ﺛﺄﻧﻞ‬. ‫ﻣﺄﺛﺌﺘﻨﺌﺎﻧﻲ‬ ‫ؤا‬
‫وﺟﺆي‬،‫ﺑﻤﺤﺎدؤمﺀد‬،‫ﻳﺎ‬ .• ‫ﻣﻴﻲ أﻧﺒﺘﺖﺑﻤﻠﻲ اح ﺋﻈﺎإلإ‬
‫؛‬ ‫أد ﻣﺔم؛‬
، ‫؛‬ ،

، ‫م ؛ ت؛ﻣﺄةة‬ ‫ﻓﺂم ق‬ ‫ مم‬. ‫ا ل ﻣﺮ ان‬ “‫•درة‬


‫ﺗﻢ آرأ ا ﻟﺸﺮ ا_آت ﻣﺤﺬ ا ﺧﺮ‬ • ‫ﻳﺪ و‬

. ‫ﺛﺎرأ ﻫﺆ‬ ٢٢ . ‫ه‬،‫ﺋﻤﺬﻟﺼﻮ‬-‫ ﺛﺄ‬، ‫ذوﺻﺂﻳﻤﺮآ‬


. ‫ﻟﻰﺟﻨﺒﻲ‬
‫ﻗﻨﺊإ‬ ‫د ﻧﻨﻖ‬ ٢٢ . ‫ﻧﻘﺘﺖ ﻣﺶ ﺗﺎ ﺻﻨﻊ‬ ‫ﺷﺖ‬ : ‫ﺛﺎ س‬ ، ‫ﻓﺂت ﻣﺪ م ي‬

.‫ ﻧﺜﻞ ؟ ة ﺛﻨﻲ‬. ‫ؤ*ﺧﺬ أد ي روﺗﻖﺗﺊ؛ﺛﻤﺄ‬.‫ى‬-‫ ﺗﺪم ا'أإﺑﻤﻰ قرأ‬.


) ‫فورن ﻟﺘﺎ‬
‫«وﻣﻊ‬
.‫أذي‬ ٠٢٢ .‫ﺛﺘﻲ‬ ‫م ﺀأ‬ .‫ﻣﺤﻢ‬ ‫ مﻧﻢ أ‬.‫عﺀ أ ﻧﺘﺘﻲ‬ .‫ﻗﻰ‬ ‫ ﺀﻧﻢ أ‬.‫ﻧﻢ ؟ ﺛﺜﺒﻢ‬

. ‫ رأ ﻣﺞ إد اﻟﻤالم‬. ‫؟ﺷﺈنﺧﻔﺖ؛ﺑﻢ‬3 ^ ٠ •0‫* ﻣﺤﺊ؛‬V‫ﻧﻢ اﺻﻨﺘﺢﺣﺊ؛‬


T E R C E M E S Î

İ363) ”... (Abdullah) ibn-i Abbâs (Radıyallâhü ankütnâ)'âan rivâyet


edildiğine göre kendisi teyzesi olan ?eygamber ‫ﻫﻜﺂ‬/‫ﻫﻲ‬//‫ ةﺀه‬Aleyhi ve Sellem) ’in
muhterem eş)eı-‫؛‬o^en Meymune (Radıyallâhü anhâ) ’mn odasında bir gece yat
: mı§ ve şöyle demiştir

-Ben y astığ ın genişliği istik âm e tin d e uzandım . R esûluilah (Sal


la lla h ü A leyhi ve Sellem ) ve eşi, y astığ ın u zu n lu ğ u istik âm etin d e
-u zan d ılar. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) u y u d u . Geee y a
rısı v ey â b ira z önce y â h u t b iraz so n ra P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
-ve Sellem ) u y a n d ı ve elini y ü zü n e sü re re k u y k u y u k an ırd ık tan son
r a Al-i im râ n sû resin in so n u n d ak i on ây eti okudu. S o n ra asılı o lan
b ir su k ırb a s ın a d o ğ ru g id erek o n d an güzelce ab d est aldı ve n a m a z
-k ılm ay a başlad ı. A b d u llah b in A bbâs (R adıyallâhü a n h ü m â) dem iş
tir ki‫؛‬
Ben de k a lk tım ve O n u n y ap tığ ın ın m islini y ap tım . S o n ra gidip
-O nun (sol) ta ra fın d a n a m a z a d u rd u m . R esû lu ilah (S allallah ü A ley
-hi ve Sellem ) sağ elini b aşım a koydu ve sağ k u lağ ım ı tu tu p b ü k m e
ye başladı, iki re k ’a t n a m a z kıldı. S o n ra iki re k ’a t kıldı, so n ra iki
re k ’a t kıldı, so n ra iki re k ’a t kıldı, so n ra iki r e k 'a t kıldı, so n ra iki
re k ’a t kıldı so n ra te k r e k 'a t o la ra k v itir kıldı. S o n ra m üezzin O’n a
gelinceye k a d a r uzandı. (M üezzin gelince) h a fif iki re k ’a t k ıla ra k
s a b a h ‫ ﻫﺎ[اأﻫﺎا«؛ال‬çık tı .”
181 KİTÂBÜ İKAMETÜ-S’SALÂ

Bu h adîsi M â l i k ve K ütüb-i S itte sah ip leri ile B ey h a k î


£İe riv â y e t etm işlerd ir.
El-M enhel y a z a rı b u h ad isin şerh in d e şöyle d e r :
“A b b â s (R ad ıy allâh ü a n h ) , oğlu A b d u l l a h (Radıyal-
lâ h ü a n h ) ’ı b ir iş için y a tsı n a m a z ın d a n so n ra P ey g am b er (Sallalla-
h ü A leyhi ve S e lle m l’in y a n m a gönderm işti. A b d u l l a h (Ra-
d ıy a llâ h ü an h ) g ö tü rd ü ğ ü işi P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’e in tik a l ettirin ce P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem )
O na:
«O ğulcuğum ! Bu gece bizim y an ım ızd a yat» b u y u rm u ş ve ken-
disi de o n u n y a n ın d a y atm ıştır. M u h a m m e d bi n N a s r
bunu İ b n - i A b b â s (R ad ıy allâh ü a n h ) ’d a n riv â y e t etm iştir.
H adiste P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in o k u d u ğ u h a b e r
verilen Al-i im râ n sü resin in so n u n d ak i on ây etin in başlangıcının;
‫ إذﻓﻲ ﺣﻠﻖ اﻟﺴﻤﻮات واآلزض‬ây eti o lduğu M u h a m m e d bi n
N a s r ' ın riv ây etin d e b elirtilm iştir.
U yku eserin in d ef’i için P e ^ g a ^ b e r (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem ) elini y ü zü n e sü rm ü ştü r.
İbn-i A b b â s (R adıyallâhü a n h ), P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S ellem )’e u y m ak için O ’n u n sağ ın d a d u rm ası g erek irk en
solu n d a n a m a z a d u rd u ğ u için P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in onu sağ ta ra fın a geçirdiği riv ay e tle rin ço ğ u n d a belirtilm iş-
tir. P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) im am ın s a ğ ın d a dur-
m a n ın gerekliliğini ih ta r etm ek ve P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’in n a m a z k ılışın a d ik k a ti çekm ek için t b n - i A b b â s
(R adıyallâhü a n h ) ’m k u la ğ ın ı b ü k m ü ştü r.
H adisin zâ h irin e gö re P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem)
h e r iki re k ’atın so n u n d a selâm verm iş ve son re k ’a tı tek kılm ıştır. Kıl-
dığı re k ’a tla rm toplam ı o n ü çtü r. M üezzin g eldikten so n ra iki re k ’a t
sab ah sü n n etin i kılm ıştır. Bu d a h e sa p la n ın c a kıldığı re k ’a t sayısı on-
beşi b u lm u ş olur.
Z e y d b i n H â l i d (R adıyallâhü a n h J ’ın ve t b n - i A b -
b â s (R adıyallâhü a n h ) ’m m e zk û r h ad îsleri P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S ellem )’in gece n am azı o la ra k onüç re k ’a t k ıld ığ ın a d elâlet
ederler.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

HADÎSİN FIKIH VÖNÜ

1. Geee namazını onüç rek’at, olarak kılmak müstehabtır.


2. Her iki rek’atin sonunda selâm vermek müstehabtır.
3. Vitir namazı tek rek’at olarak kılınahilir-
4. Gece namazından sonra sağ yanı üzerinde uzanmak müste-
habtır.
5. Sabah sünnetini hafif tutmak müstehabtır.
6. Abdest almadan ezbere Kur’an okumak câizdir.
7. Uykudan uyanınca elleri yüze sürmek müstehabtır.
8. Vitir namazını gecenin son kısmına bırakmak müstehabtır.
Tabi bu hüküm uyanacağına güvenenlere mahsustur.
‫و‬
. Namaz vaktini bildirmek için müezzin tutmak müstehabtır.
10. Namaz için ikamet edileceği zamanın müezzin tarafından
hnama bildirilmesi meşrûdur.
11 . Sabah sünnetini evde kılmak müstehabtır.

‫ﻳﻞ أﻣﻤﻞ‬ ‫ﺳﺎﻣﺎت ا‬ ‫ ق أى‬٠١٣ ‫اب ﻣﺎ‬ ) ١٨٢)


182 — GFCENÎN HANGİ SAATLERİNİN EFDAL
OLDUĞU HAKKINDA GELEN (HADİSLERİ RÂBI

•‫أ ﻧﺄﺗﺪ‬ ‫ اد ﺑﻤﺪﺑﻢ‬، ‫ﻗﺒﻤﺪ ة ؛ﺷﺎر‬ ، ‫ﻧﺄﺑﻴﺜﺜﺈ‬ ‫أر‬ ‫ م ' ؟‬.‫أ‬ ١٣٦٤

‘‫م‬ ‫ن‬.‫ ت‬-‫ن ﺀثﺀ* ﺀﻳﻰ ؤ‬ ‫ﺛﻦ* أ ﺗﻦ‬ * ‫ظ ئ؛ﺑﻪ‬ • ‫ﺟﺘﺰ‬ ‫ئﺀﻣﺢ د ة‬ : ‫أزم‬

.• ‫ﺛﻮﺗﺎﻣﺢ‬-‫أ ي ت‬ :‫ب؛ ذآت‬ ‫ ﺛﻦ رو ن‬،‫م؛ ﺗﺪﻣﺒﻤﻦ ﺗﻴﺎ* ﻟﺘﺒﻤﻞ‬


‫ أ ﺑﻲ‬ÇC'. ‫ئ‬ ‫ﺗﻞ‬ :‫ ﺛﺌﺒﻢ * ئﺀ د ﻧﺖ‬٠ 3 ‫ ر ﻧﻮ ت م ! ﺗﻦ \ل ^' ﺗﺘ آل؟ ﻓﺄ‬i: ‫ﺛﻨﺖ‬

■‫ﻧﺘﻠﻢ‬ ‫ﺣﻤﺌﻴ ال أ‬ . ‫؛ ﺗﻤﺘﻤﻢ‬ ‫ د ﺀ ةا ﺿﻰا‬،‫ﻳﺎ‬


،‫ة إ ال ش س„ ف‬. ‫ ال ﺑﻤﺪف آ'مﺳﻤﻊ ﻣﻦ آ ﺀد ش ا ﻟﻤﺤﺎ‬:‫ ؛ ل‬،'‫ارم ن ا ﻟﺒﺒﻢ ' ل‬ ‫ﻣﺪ‬ :‫ق اروا ﺛﺪ‬

*‫ﻟﺮﺑﺪ‬ ‫ﻧﺰ د ن ا ﻟﻖ• ﺗﺎل ان ﺟﺎ ن• رد ﻳﻰ ا‬

T ER C E MES İ
1364) "... Amr bin Abese (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :
Ren Resûlullah (Sahallâhü Aleyhi ve S'ellem).’« gelerek:
«Yâ Resûlallah! Kim seninle beraber müslüman oldu? diye sor-
dum. Buyurdu k i :
182 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 157

-*
Bir h ü r ve b ir köle.» Ben : A llah k a tın d a b ir s a a tta n d a h a m a k
:bul b aşk a b ir s a a t v a r m ıdır? diye sordum . B u y u rd u k i
”».Evet. En m ak b u l vakit, gecenin son y a rısıd ır «
Not : Zevâid’de şöyie denilmiştir : Râvi Abdurrahman bin el-Beylemâni’nin
sahâbîlerden sirf ve Yezid bin Talak müstesnâ herhangi bir zattan hadis işittiğinin
bilinmediği söylenmiştir, Ibn-i Hibbân: ‫ه‬, mürselleri rivâyet eder, demiştir,

‫ﻣﺤﺪا ﺷﻤﻴﻤﺎﻳﺪ‘ﺀﻧﺄﻳﻰإنﺀث‬،‫رم ةا_ ﻗﺌﺜﺄ■ت‬.‫ﻣﺤﺎ أ‬


> — ١٢٦٠
•‫<؛‬ ‫ﻟﻨﻴﺂ‬ ، ‫انا ’ ل‬
‫^ ﻇﻤﺄ دت‬ | ‫ ' ؟ ذ ﺳﻤﺪ اف‬: ‫ع‬ ‫؛‬ ‫ﺳﺘﺎ ه‬ ، ‫؛ز؛اآلﻧﻨﺚ‬
‫ ذإن إ را؛ ل روى ﻋﻨﻪ‬،‫ وإن ا ﺧﺘﻠﻂ أ ﻳﺆ ز‬،‫ق اروا ﺛﺪ ؛ إ ﺳﺘﺎد« ﺀ؛ ح ﺑﺮﻣﺎﻟﻪ ﻣﺤﺎت• وأ؛ دإ ﺳﺤﺎق‬

• ‫ و ﺑﻦ ﻃﻮي ق دوى ﻟﻪ ا ﻟﺜﻴﻐﺎ ن‬. ‫ﺑﻞ اال ﺧﺘالط‬


TERCEMESİ
‫ﺗﺎ‬6‫ة‬ ‫وآ‬
. "...
‫ )( ؛‬،- R a d ı y a l l â h ü ' a n h â ) \ \ a n ‫آاواال ا‬
;‫ {('؛؟‬de) ،، ‫ ؛ ؛‬:
-Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gecenin evvelinde uyur
”.du ve so n u n u ib âd etle ih y â ed erd i
-Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadı sahih Ve ricâlı sika zâtlar
dır. Ebû İshak, son zamanlarında senedleri karıştırmış ise de isrâil bu hâlinden
önce kendisinden rivâyet etmiştir. Buhârî ve Müslim de bir tarîkten ‫اه‬، ‫ ﺻﺎ‬-rivâ
yetlerini almışlardır,

‫ و؛ﻣﻤﺐ و ﺟﺪ ي‬، ‫ ذ ات ؛ ﻣﻞ‬1‫ﻧﻖ‬ ‫ﻣﺤﻖ‬، ‫اذ‬3 ‫ _ ﺀﺑﺠﺜﺎ أأوس‬١٣٦٦


، ‫ ﻋﻦ أﻣﻖ*ﺗﺘﻪ• وأق ﻋﺸﺪام اآلر‬، ‫ﺛﻤﻒ‬ ‫ ﺀ ن از‬، ‫ﺗﻨﻂ إﻣﺮاﻣﻴﻢمﻳﻰ ث‬ :‫ ا ال‬5 ‫^ ﻣﺲ ؛‬

‫ﻗﺜﻨﺚ اﻗﻞ‬-‫ﺣﺴﺖ‬،‫ رﺛﺄﺋﺎركوداﻧﻰ‬، (‫ﻓﺂت ﺀ م‬.‫ﺗﻮﺗﺎؤي‬-‫ﻋﻨﺄﻳﻰﻧﺮ_رم؛ أدت‬


‫ه؟ ﺳﺒﻢ'ﺀو_ؤا أﺛﻨﻢ;ﺀإآه ؟ﻣﻰ‬:‫اﻟﺘﻰﻣﺄﺀط‬1 ‫ ﺳﻦ‬:‫ذﺗﻮت‬ ‫ال‬-‫ا‬
•‫أدﻟﻲ‬ ‫ﺀﺗآل ؛ اض اﻟﻮﻧﻲ ﻣﻞ‬ ‫ون؛‬
‫ج'ﺀوا إثﺀم‬ »‫ﻛﻢ‬ ( ‫*اﻏﻔﺮ آل ؟ ﺣﻰ أ ﻧﻠﻎ‬
TERCEMESİ
‫ﻫﻬﻣﺣﻞ‬
> "... Ebû Hiireyre ،/«//)’den rivâyet edildiğine göre;
٤
١ ‫ﻣﺣﺎاا'إااا‬
‫ال‬, demiştir :
( R a d t y a l l â h ü

Resölullalı ،'
( S a l l a l l a h ü A l e y h i S e l l e m ) şöyle
«Gecenin (üçte ikisi geçip) üçte birisi k alın ca h e r gece R abbim iz
T ebâreke ve T eâlâ keyfiyeti bizce m eçhul b ir d u ru m d a (birinci göğe)
in e re k şa fa k sükünceye k a d a r b u y u ru r k i :
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

Kim benden bir şey istiyor ki ben ona vereyim? Kim bana duâ
ediyor ki onun duâsına icâbet edeyim? Kim benden mağfiret diliyor
‫س‬
ki 0 mağfiret edeyim?»
‫ﻫﺎ‬
Bunun içind ir sabâbiler gece sonunda namaz kılmayı, gecenin
bvveiinden daba çok severlerdi.”
HABİSLERİN İZAHI
A m r (Radıyallâhü an h l’ın hadisi zevâid Müslü-
manlıği ilk kabul eden hür ile E b û B e k i r (Radıyallâhü anh)
kasdedilmiş, Köle’den maksat da B i l ^ l - i H a b e ş i (Radıyallâhü
anh )’dır.
H adisin: «Gecenin tam ortası...» meâlindeki ifâdesinden mak-
şadın gecenin son yarısı olduğu s i n d ‫ ' ؛‬de belirtildiği için terce-
mede buna işâret edilmiştir. Şu halde hadis, en faziletli olan gecenin
son yarışının başlangıcı olan gecenin ortasını bildirmiştir‫؛‬
Bu hadisteki: «Allah’a en yakın saat...» tâbirinden maksad, se-
vâbı en çok ve en makbul zamandır، Çünkü Allah Teâlâ’ya maddi
anlamda yakınlık ve uzaklık süz konusü değildir.
‫و خ‬ i e (Radıyallâhü anhâ) ’nin hadis‫ ؛‬zevâid türünden sayıl-
miştir. Halbuki Kütüb-i Sitte’nin tümünde A i ş e (Radıyallâhü an-
h â )’nin buna benzer hadisi vardır. B u h â r i ’ deki A i ş e (Ra-
dıyallâhü ‫اااا'ﻟﻔطﻠﻠﻪ‬
‫ ؛‬hadisi şöyledir:
‫ﻋﻦ ﻋﺎﻣﻤﺔ ر ض اش ﻣﺤﻴﺎه ﻗﺎﻟﺘﺄ ﻫﺖ ﻏﺬ ﺻالة ﻧﺜﻮل افﺀﺻﻞ اذ‬
‫ﻣﺤﻠﻪ وﻳﺌﻮم آﺧﺮه ﻣﻴﺼﺊ ﺋﻢﻳﺮﺟﻊ إل ؛ ﻓﺮاﺷﻪ‬ ‫ﻏﻴﻲ ﺑﺴﻠﻢ ﻳﺎﻟﻠﻬﺒﺮ ﺋﺎﻧﺘﺄﻛﺎﻳﻰ ﺋﺌﺎم أ‬
‫ﻗﻤﺖ ﻓﺈن' ﻛﺎنﻳﻲ ﺧﺎﻳﺚ ا ﻏﺜﻨﻞ' ﻧﺈألﺛﺰﻣﺤﺌﺂ وﺧﺮج‬.‫]إدا أدن اﻣﺤﻖ‬
Âişe (Radıyallâhü anhâ)’dan Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’in gece namazı keyfiyeti sorulmuş ve kendisi şöyle cevap
vermiştir،
Resûllulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gecenin evvelinde uyur-
du, sonunda da kalkıp namaz kılardı. Sonra yatağına dönerdi. Müez-
zin sabah ezanmı okuyunca (yatağmdan) sıçrardı. Şâyet kendisinin
bir ihtiyacı olursa guslederdi. Yoksa abdest (alıp (namaza) çıkardı.”
E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’in hadisi Kütüb-i Sitte’-
nin tümünde rivâyet edilmiştir.
Bu hadiste Allah Teâlâ’nm her gece dünyaya en yakın olan birin-
ci göğe indiği bildirilmiştir. Mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ’-
nin inişinden maksadın ne olduğu husûsunda âlimler arasında ihti­
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 159

lâf vardır. El-Menhel yazarı bu hususta geniş izahat vermiş olup,


özetle şö^le demiştir :
“Bu hadis, müteşâbih sıfatlara âit hadislerdendir. Bu gibi hadis-
lerin yorumu hakkında selef ve halef âlimlerinin meşhur iki görüşü
vardır.
Müctehid dört imamın, Z ü h r î , E v z â î , İ b n ü ’ l - M ü -
b â r e k , M e k h û l , $ ‫ ال ﻫ ﺂ ل ؛ ه‬- ‫ ا‬S e v r î , i b n - i ٧١٢٠١٢-
n e , e l - L e y s b i n S a ’ d ve iki H a m m â d ’ ın dâhil bu-
lunduğu selefin cumhuru, bu gibi hadislerin yorumu hakkında şöyie
demişlerdir.
Allah Teâlâ’nm sıfatlarına âit olup, zâhirine göre Allah Teâlâ'nın
başka şeylere benzetildiği görülen hadîslerin yorumunda açık ve se-
lâmetli yol, bu hadisleri zâhirine göre bırakıp icmâlen buna inanmak
ve Allah Teâlâ’yı benzetmekten ve keyfiyetten tenzih etmektir. Çünkü:
‫ﻟﻳش ﻛﺛﻪسﺀ وﺋﻮاﺷﻊ أﺿؤ‬ = *Hiç bir şey ©'na benzem ez. , ‫ه‬
işiticidir, görücüdür.* ©Û7) âyeti, Allah Teâlâ’nın hiç bir şeye ben-
zemediğini bildirmiştir. Bu mezheb, bizim de benimsediğimiz en sâ-
lim mezhebtir.
H alefin cumhuruna gelince; Onlar müteşâbih âyetleri ve hadis-
leri Allah Teâlâ’nın şânına lâyık bir takım yorumlarla yorumlamış-
lardır. Çünkü Allah Teâlâ’nın cisim olmak, hareket etmek, durmak,
yön taşımak, inmek, bir yerde dürmak ve benzeri durumlardan mü-
nezzeh ve pâk olduğu kat’î delillerle sâbittir. Bunlar bu hadîsteki ini-
şi Allah’ın bizzat inişi değil, görevli meleğinin inişi olarak yorum-
larlar. Arap dilinde bu tür ifâdeler kullanılır. Meselâ devlet başka-
nının emriyle görevli memurları bir şey yaptıkları zaman : ©evlet baş-
kanı yaptı denilir.
Şöyle de yorumlanmıştır: Allah’ın inişiyle Onun kullarına yö-
nelmesi hepsine rahmet etmesi ve tümüne ikramda bulunup duâları-
nı ve mazeretlerini kabul buyurması kastedilmiştir.
A y n i ’ nin B u h â r i ’ nin şerhinde naklen beyan ettiğine gö-
re bâzı âlim ler: Allah’ın inişiyle Onun tenezzül buyurması kastedil-
miş, demişlerdir. Yâni Allah'ın azametine bakılırsa hakir ve fakir
olan Kulların yakarış ve yalvarışlarına iltifat etmemesi beklenir. Lâ-
kin Allah lütfunuesirgem eyip tenezzülen kullarına iyilik eder. M ü s -
l i m ’ in l m a m -1 M â l i k ’ ten olan rivâyetindeki:
167‫)؛‬ Şûrâ sûresi, âyet: 11
160 SÜNEN-1 İBN-Î MÂCE

= «Rabbimiz tenezzül buyurur» ifâdesi bu yorumu te’-


yid eder. Çünkü tenezzül, manevî nüzül anlamına gelir. Hattâ ilk
akla gelen mânâ budur.
Ebû Bekir bin F û r e k ’ in bâzı güvenilir râvilerden
nakline göre hadisteki fiil, ،‫ ﺛﺘﺰل‬olarak zaptedilmiştir. Fiil böyle oku-
‫ااالال‬€‫ ه‬cümlenin m ânâsı‫؛‬
«Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ birinci göğe melek indirir.» şek-
linde olur.
El-Menhel yazarı, yukarıdaki ma'lumatı verdikten sonra şöyle
d er:
Bu konuda uymaya ve kabule şâyan en selâmetli yorum selef
mezhebinin yorumudur. B e y b a k i bu konudaki mezhebleri
naklettikten sonra: En selâmetli mezhep, keyfiyetinden bahsetmeden
ve kastedilen mânâyı araştırmadan buna inanmaktır. Ancak ?eygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından bir açıklayıcı bilgi sâ-
bit olursa ona dönülür. Nitekim âlimler, bu tür hadîslerin belirli bir
şekilde yorumlanmasının zorunlu olmadığı husûsunda ittifak etmiş-
lerdir. Şu halde en sâlim yol, bunun ilmini Allah’a havale etmektir,
demiştir.
El-Menhel yazarı daha sonra bu konudaki mezheblerin görüşle-
rini açıklayıcı mâhiyetteki N e V e V i ’ nin ، 0 ‫ ي‬، ‫؛' ااا ؛ ا ﺀ ؛‬
hindeki beyânını nakleder. Bu beyan, yukardaki açıklamanın bir ben-
zeri olduğu için bunu aktarmaya gerek görmüyorum.
El-Mirkat şerhinin yazarı, N e v e v ı ’ nin mezkûr beyânını
zikrettikten sonra şöyle d er:
“ N e V e V i ’ nin bu beyânı ile E b û i s h a k - ı Ş î r â z î ,
I m â m ü ’l - H a r e m e y n , G a z â l i ve başka bir çok imamm
beyânından anlaşılıyor ki bu hususta selef mezhebi ile halef mezhe-
bi mensuplan Kitap ve Sûnnet’te vârid olan müteşâbih cümlelerin
zâhirine göre mânâlandırılmaması husûsunda ittifak hâlindedirler.
Allah hakkında Kitap ve Sûnnet’te vârid olan gelmek, inmek, el, yüz,
öfke, acımak, arş’ta oturmak, gökte olmak gibi sözlerin zâhirî mâ
nâşının, Allah hakkında aklen imkânsız olduğu kat'îdir. Bunların zâ-
hiri mânâlarına inanan kimselerin İslâm’dan çıktığı husûsunda icmâ
vardır. Bu sözleri zâhirî mânâya hamletmek mümkün olmayınca se-
lef ve halef âlimleri, bunları te’vil etmek zorunda kalmışlardır. Se­
182 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 161

lef ve halef âlimleri, bu husûsta müttefik olmakla beraber, yorum-


lama şeklinde ihtilâf etmişlerdir.
Selef âlimlerinin ekserisinin mezhebine göre bu sözleri, zâhiri
mânâsından döndürmek zorunludur. Ama bunlan hiç bir mânâ ile yo-
rumlamamak ve Allah Teâlâ’nın şânına lâyık kemal sıfatlarının hâiz
olduğuna ve her tür noksanlıklardan nezih ve pâk olduğuna itikâd
edilir. Bu görüş, icmali bir yorum mâhiyetini arzeder.
Halef âlimlerinin ekşerisi ise bu sözleri Allah’ın şânına lâyık bir
şekilde yorumlamak yolunu tutmuşlardır. Bu yol, tafsili bir yorum
mâhiyetini arzeder...”

H A D ÎS İN F IK IH YÖNÜ

1 — Gece namazına kalkmaya teşvik vardır.


2 — Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra ibâdet etmek daha fazilet-
lidir.
3 — Gece ibâdetine kalkıldığında duâ etmek, dileklerde bulun-
mak ve istiğfar etmek arzulanır.

، ‫ةم ﻣﺤﺌﺜﺄ‬
‫ﻟﻴﻢ‬ ‫ﺑﻤﻤﺎﻟﻦم‬ ‫ ﺀ إ داد‬. ‫ﺗﻤﺖ‬:"‫ﺀﻣﺈن اف‬. ‫ ﺛﻮداﺗﻲ‬.‫ أآ ﺗﻦ‬:‫ﻓﺄد‬
‫ﻣﺊ ﺗﻨﺄﻓﻲ أﻋﻄﻪ • ﺗﺊﻟﻤﻈﻤﺎﻓﻰ‬. ‫ﻣﻦدءي أ ﻧﺠﺐآل‬. ‫ ﺗﻨﺄئ ﺀ؛ادى ﻣﻴﻰ‬V
:‫ﻧﺄت‬

.٠‫ﺷﻢ‬ ‫ ﺣﻰ ﻃﺦ ا‬. ‫أم آل‬


•‫اد ﺋﺜﻪ ﻋﺰاآلوزاﺀى ﻣﻌﺎوﻳﺔ‬-‫ ز ﻣﺪ ؛ ا ﻋﺔ ا‬. ‫ ﻗﺎلﺻﺎﻟﺢ‬. ‫ﻧﻌﻴﻒ‬ ، ‫ق إ ﻣﻨﺎ دهﺀد _ ﻧﻤﺼﻌﺐ‬ ;‫ق اؤوا ﺛﺪ‬

T E R C E M E S Î
1367) Rıfâa (168) ei-Cühenî (Radtyallâhü anh)'Aen rivâyet edildiği-
-‫؛‬ıe göre Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle ‫الا)آال'إالدا‬. demiştir :

(168) Rıfâa bin Arâbe el-Cühenî veyâ el-Cühni el-Medenî sahâbîdir. Hadis•
leri vardır. Râvisi Atâ’ bin Yesâr’dır. Hadislerini îbn-i Mâceh kendi Söneninde,
Nesâi de «Kitâb-U ‫ﺗﺴﻢ‬ Yevmin ve Leyletin» adlı kitabmda rivâyet etmiştir. (Hu•

Sünen-i îbn-i Mâce — c. : ٠ -^. :11


SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

«Allah Teâlâ, gecenin y arısı ^ ey â ü çte İlcisi E d in cey e k a d a r ta-


lepte bulunm az. Bu sü re n in b itim in d en fecir d o ğ u n cay a k a d a r şöyle
b u y u ru r:
S akın benim k u llarım b en d en b aşk asın d an b ir istek te b ulunm a-
sınlar. Kira b a n a d u â ed erse O n a icâb et ederim . Kim b en d en b ir hâ-
cet isterse o n a veririm . Kim g ü n â h ın ın m a ğ firetin i b en d en dilerse o n a
m a ğ firet ed erim .-”
No،: Zevâid’de şdyle denilmiştir : Bunun senedindeki Muhammed bin Mus’ab
zayıftır. Sâlih bin Muhammed : Onun Evzâi’den olan bütün hadisleri matlubtur,
demiştir.

‫ ﻣﺎ اد ﺣﻢ أن آ ﻛﻖ ﻣﻦﻣﺤﺎم اﻟﻠﻞ‬٠١٢‫ ) اب ﻣﺎ‬١٨٣(


YETERLİ OLDUĞU UMULAN GECE İBÂDETİ — 183
HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

‫؛‬ ‫ﺳﺗﺎطنﻣﻣﺗد‬
‫ ﺋ منءﺗﺎثؤأ‬L.‫داﻟﻪن ﺋم؛‬1‫ —ﺻﻣﺣﺗﺎ ﻋﺘﺜﺪنء‬١٣٦٨
‫إث‬
‫؛ ﻧ ظدأ ﻣﻣﺎﻫﺗم‬، ‫ ﺳﺔﺑﻣﺎﺗﻣﻬﻐد‬، ‫ ﻣﺈﺗﺎﻣﺑم‬،‫ءش‬ < ‫عءءآل‬

‫ ذ ﺗﺔ>ﻛﻧم‬،‫ﺳﻳص‬،‫ اآل ةأذ ﺋﻬﻣﺛﺔاإل ؛‬، ‫ﻣداف ||ة‬.‫؛؛؛ﺗت‬:‫ةت‬


•‫ي‬. ‫دش‬ ‫ ﺗﻘ‬- ‫وف‬
‫*أ ﻧﻣ و م ةﻫﻠ‬ ‫ظﻣ ب‬ : ‫شمظ ﺗ م دا ﻟﺮ‬
: ‫ﻧﺣد ﺷﻪ‬ > ‫ﻣﺄﺗﺣﻔس‬

T E R C E M E S İ

1368) Ebû Mes’ud (Ukbe bin Amr el-Ensûr‫ ؛‬el-Bedrî) (Radıyallâhü


anh)'den rivâyet edildiğine göre. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ‫'آ‬،’ Sellem) şöy-
le buyurdu, demiştir :
«B akara sû resin in son iki ây etin i b ir gecede kim o k u rsa b u âyet-
le r o na k âfidir.-
Râvi H afs’ın ken d i riv ây etin d e dediğine göre, râ v i A b d u rrah m an
şöyle d e m iş tir : Ben b ilâh ere Ebû M es’ud (R adtyallâhü a n h ) 'a (Kâ-
be’yi) ta v a f ed erk en rastlad ım d a b a n a bu hadisi a n latt،.”

‫ر ‘ ﺛﺬﺗﻘﺗدي‬,‫— ﻣﺣﺎ ﻗﺎ ننأق ي• ى ﺟﺮ‬١٣٦٩


٠ ‫ﺛﻦ إ*ر'?ﺑﻢ‬ ‘

‫ﻣﺢ‬
-‫ثﺗﺄاالة‬
‫آت« ﺗن‬. ‫وت ام‬ ‫ ﻟﺗﻧﻳد ؛ أةدﻧ‬،‫ﻋنأ‬، ‫رﻧد‬. ‫ناارﺧﻳﻰ‬
‫’د‬:‫ﻋنء‬
‫ ﻛﺘﺎ‬،‫ؤ‬٠ •-‫ق لم‬ ‫اورةر؛ا ﺧﺮﻧﻮ‬،
‫ﺀن‬
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 163

T E R C E M E S İ

1369) "... Ebû Mes'ud (Ukbe bin Amr el-Ensûri el-Bedrî) ( Radıyallâhü
anh) ’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öy-
le buyurdu demiştir :

*Kim b ir gecede B ak ara sû resin in so n u n d ak i iki âyeti ok u rsa, O


ây e tle r o n a kâfidir■»”

i z A H I

K ütüb-i S itte sah ip lerin in hepsi E b û M e s ’u d (Radtyallâ-


h ü a n h l 'u n bu h adisini riv â y e t etm işlerdir.
M ü s l i m ’ i n riv ây etin d e A b d u r r a h m â n bin Ye -
z i d ’ in şöyle dediği b elirtilm iştir :
“Ben K âbe'nin y an ın d a Ebû M es'ud (R adıyallâhü a n h ) ’a rastla-
dım. Ve O na; B a k a ra sûresinde!(! iki ây et h ak k ın d a senden b a n a b ir
had îs ulaştı, dedim . Dedi k i : Evet. R esû lu llah (S allallah ü Aleyhi ve
Sellem) :
«B akara sû resin in so n u n d a iki ây et (v a r)d ır ki, kim o n la rı ge-
celeyin o k u rsa bu ây e tle r o n a kâfidir.» b u yurm uştur-•’
Bu â y e tle r «Am ene’r-R esûlü,..»den b aşlar, sû ren in so n u n a k a d a r
devam eder.
El-M enhel y aza rın ın n ak lin e göre K u r’an okum a sevâbı hakkın-
daki A l î b i n S a î d e l - A s k e r i ’ ni n U k b e bi n
A m r ’ den b ir senedle riv ây et ettiğ in e göre U k b e şöyle de-
m iş tir : Kim bu iki âyeti y atsıd an so n ra o k u rsa ona yeter. Bu âyet-
ler «Â m ene’r-R esû lü .. .»den sû ren in so n u n a k ad ard ır.
M ezkûr iki ây etin o k u y u cu su n a kâfi gelm esinden m aksad, o ki-
şinin gece ibâdeti sev âb ın a k av u şm u ş olm asıdır. N itekim el-M enhel’-
de riv ây et edildiğine göre î b n - i A d i y y ' i n ‫اا ﻓﺎ‬-‫ ؛‬M e s ' u d
،R adıyallâhü anlı) den olan riv ây etin e göre R esûlullah (S allallah ü
A leyhi ve Sellem) :
«Kim bu iki ây eti y atsıd an so n ra o k u rsa o n u n için gece n am azı
yerine kâfidir.» b u y u rm u ştu r.
B â z ıla rı: M ezkûr iki ây etin kâfi gelm esinden m ak sat, okuyucusu-
n u n şey tan ş e rrin d e n k o ru n m asıd ır, dem işlerdir. Yine el-M enhel’in
SÜNEN-t ÎBN-1 MÂCE

n ak lettiğ i T a b a r â n î ’ n in Ş e d d â d b i n E V s (Radıyal-
lâ h ü an h ) ,d en olan b ir riv ây e tin d e R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve
S e lle m ):
«Bakara sû resin in so n u n d ak i iki ây et üç gece h a n g i evde ok u n u r-
sa şey tan o eve yaklaşam az.» b u y u rm u ştu r. Bu h ad îs bu y o ru m u te-
yid eder.
B âz d a n m e zk û r iki ây etin o k u y u cu su n u b ü tü n k ö tü lü k lerd en ko-
ru d u ğ u ‫ ؛‬b ir kısım âlim ler de itik a tla ilgili k ö tü lü k lerd en k o ru d u ğ u
yo lu n d a yorum y ap m ışlard ır. B aşk a b ir g rup, m e zk û r ây etlerin , oku-
y u cu su n u in san ların ve cin lerin şe rrin d e n k o ru d u ğ u şeklinde yorum
yap m ışlard ır. R âzıları d a ‫ ؛‬O k u n an b u iki ây etin sev âb ı o k a d a r çok-
tu r ki, o k u y u cu su n a k âfidir. B aşka b ir sevap istem eye ih tiy aç bırak-
m az diye te ’vil etm işlerdir.
Y u k arıd a a n la tıla n m â n â la rın hepsini k astetm ey e b ir m â n i yok-
tu r.
M ezk û r iki ây ette îm an ve itik ad ın b ü y ü k esasları ve sa h âb ilerin
övülm esi v ard ır. B unun y a n ın d a son â y e tte yedi d u â cüm lesi bulu-
nur.M ü s 1 i m ’ in b ir riv ây e tin e göre B a k a ra sûresi, R esûlullah
(S allallahü Aleyhi ve Sellem ) ta r a f ın d a n o k u n d u ğ u zam an h e r d u â
kelim esini o k u d u k ça A llah T eâlâ ta r a f ın d a n : «D uânı k ab u l ettim .»
b u y u ru lm u ştu r.
Bu iki ây etin fazileti h a k k ın d a v ârid olan h ad îslerd en birisi H â -
k im ve B e y h a k î ’ nin E b û ^^٢٢ (R adıyallâhü an h ) 'den
riv ây e t ettik leri şu m eâldeki h a d is tir :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u y u rd u k i : “A lla h T eâ-
lâ B ak ara sû resin i a rşın a ltın d ak i h âzin esin d en b a n a verd iğ i iki âyet-
le ' ' A rtık b u iki ây eti öğren in iz ve eşlerin iz ile çocukları-
niza öğretiniz. Ç ü n k ü bu iki âyet, hem nam az, hem K ur’an, hem duâ-
d ır.”
‫ﻟﻰ إذا ﻟﺺ‬-‫) ;اب ﻣﺎ طﺀ ق اﻟﻢ‬١٨٤)
184 — NAMAZDA UYKUSU GELEN ADAM
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

‫لا‬
‫ﻋﻮﺣﺪﺗﺎأﺛﺮﻣﺮؤ‬ •‫ﺑﻤﺰﺑﻤﺄﻳﺎﺛﻴﺒﻪ‬
‫مﻣتﻧﺎءﺑﻣﺎﺳنع‬-‫ء‬
• ‫ﻫﻢم‬
‫ — ﺧﻣﺣم أ‬١٣٧٠ .

، ‫امةﻗﺚﻣﺤﻤﺢﺀ‬:‫ﺀﻣﺢﻣﺪاﺛﺰزﻧﺄﻳﻰازم ﻧﺞ‬ ‫مثم وص ﻫﻘإل ﺗﺄ‬ .


KlTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 165

‫ ﻣﺘﺰﻗﺪﺣﻰمأذ ﺀﺑﻌﻲ‬،*‫ <إلداص أ ﺗﻢ‬. ‫ ﻧﺄت ا ي‬:‫ ﺛﺬأﻧﺘﻲ‘ م ﻣﺎﻳﺜﺄ ؛ﺛﺂﻟﺖ‬.


‫ﻫﻢ‬ ' ‫ ﺑﻢ‬، ‫ ﻗﻢ; ﻣﺤﺖ‬/ ‫ ﺑﻤﺺ‬، ‫ى>إ ﻧﺎﺗﻠﻰﻧﻨﻦ‬/ ‫ﺑﻢ‬. ‫ﻣﺈث'ت‬.‫م ;؛‬
TERCEMES Î

1370) “ ... Âİşe (Radtyalâhü anhâydan rivâyet edildiğine göre, Resâlul-


lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Biriniz (n am azd a) u y k u su geidiği za m a n (n am aza ana verip)
ken d isin d en u y k u h âli gidineeye k a d a r u y u su n . Ç iinkü u y k u su geldiği
halde n a m a z h l . z a m a n ne süylediğini bilem ez. is tiğ fa r etm ek is-
te rk e n ken d isin e süvm esi u m u lu r.» ”

M â l i k ve K ütüb-i S itte sah ip leri ta ra fın d a n riv ây e t edilen


bu h ad isin h asen - sah ih o ld u ğ u n u T i r m i z i söylem iştir.
N u âs ‫ ؛‬U y u k lam a m â n â sm a geldiği gibi a ğ ır u y k u m â n â sın a d a
gelir. B u rad a h e r iki m â n â m u h tem eld ir
El-M enhel y a z a rı şöyle d e r ‫؛‬
“N u âs d e h a fif u y k u m â n âsı kasted ild iğ i ta k d ird e h ad istek i
«...uyusun» em ri m ü ste h ab lık için olur. H afif uyku gelm esi h âlin d e
n a m a z a a r a verm ek sevap olur. U evam etm ek ise m e k ru h sayılır.
Ş âyet N uâs ile a ğ ır u y k u kasted ilm iş ise «...uyusun.» em ri vücup için
olur. H adîsin b u n d a n so n rak i bö lü m ü n d e g ö sterilen «Ç ünkü u y k u su
geldiği h alde...» şeklindeki sebep, b u m â n ây ı te ’yid eder. Bu tak d ir-
de, y ân i a ğ ır u y k u geldiği zam an n a m a z a a r a v erm ek v âcib tir ve
n a m a z a devam etm ek h a r a m d ır
N am aza a r a v erm e k ten m ak sad , n am azı bozm ak değil, sırası gfe-
linçe selâm v erm ek sü retiy le a r a v erm ek tir.
H ad isin : «İstiğfar etm ek isterk en ...» cü m lesin d en m ak sad , u y k u
geldiği h ald e n a m a z a d evam eden kişinin, istiğ fa r edeceği yerde, ken-
di aley h in d e söz söylem esinden ve d u â y erin e b ed d u â etm esin d en
k o rkulm asıdır. N itekim N e s â i ’ n in riv ây e tin d e şöyle denilm iş-

tir: M eselâ adam ‫؛‬ ‫ﺋﻠﺿﺄ اؤ‬


‫ آ‬diyeceği yerde; ‫أألﻟﻬم؛ اﻋﻔن‬ diyebilir.
Bu ta k d ird e m a ğ firet dileyeceği y erd e n efsin in zelil ve h a k ir olm asi
için b ed d u â etm iş olur.
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

Kişinin kendi aleyhinde veyâ âile ferileri aleyhinde bedduâ et-


mesi yasaktır. Nitekim C â b i r (Radıyallâhü anh)'den Sünen-i
E b û D â V û d ' da rivâyet olunan bir hadiste Resûlullah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) meâlen söyle buyurmuştur:
«N efisleriniz aley h in d e b e d d u â etm eyiniz. E vlâdım z aley h in d e
b e d d u â etm eyiniz. H izm etçiniz aley h in d e b ed d u â etm eyiniz. M alları-
n ız aley h in d e b e d d u â etm eyiniz. Ç ü n k ü y ap ae ağ m ız b ed d u â, A llab
T bâlâ’n m d ilek leri k a b u l ettiğ i s a a te d en k gelebilir.»'

HADİSİN FIKIH YÖNÜ

‫ا‬— Namaz kılarken uykusu gelen kimsenin uykusu gidineeye


kadar namaza ara vermesi müstehabtır. Bu emir, gece ve gündüz
kılınan farz ve nâfile tüm namazlara şümullüdür. Ancak farz na-
mazın vaktinin çıkması endişesinin bulunmaması şartına bağlıdır.
Farzın kaçırılması tehlikesi varsa her halde farzın hemen kılınması
gereklidir.
M â l i k ve bir cemâat, bu hadisi nâfile namaza tahsis etmiş-
lerdir. Çünkü ekseriyetle uyku gelmesi geceye mahsûstur.
2 İbâdetin gönül huzuruyla ve huşû içinde yapılması istenir.
Çünkü uykusu gelenin gönül huzüruyla ve huşû içinde ibâdete de-
vamı güçtür.
3 — Uyku geldiği halde namaz kılmak mekruhtur.
4 — İbâdette ihtiyatı elden bırakmamalıdır
5 — Kişi, kendi aleyhinde bedduâ etmekten kaçınmalıdır.

‫ﻣﺤﺎﻫﻢر ﻟﻲم ﺗﺴﻤأل ﺗﻢ اﺀ ﺗﺎ ق داأوار ﺛﻨﻨﻢ د ﺗﻨﺌﺸﺎ ﺗﻲ‬


3 ، : : '' - ‫ا‬ ^ ‫ا‬
‫*دودا‬
‫ﻣﻢ‬ ‫ﺀﻣﺪﻫﺰ*ى‬1 '‫ دزو ال‬. ‫ ﻋﻰ أ؛س ق ماﻟﻚ ؛ أن رﻧﻮت 'ف‬،‫ان ﻧﻤﻨﻲ‬
‫ ﺛﺈإ؛رت‬. ‫ه‬.‫ﺻﻠﻰء‬
1 .‫ن‬.‫ ز_دﻧﻲ‬: ‫ت« ﺛﺎ ﻧﺬا اﻇﺄذ ؟» ة؛را‬
‫؛‬٠
٠.‫ﻧﻲ‬
-‫ت‬.‫ي‬‫ﺗﻲﻧﺎ‬-‫إ‬
» . ‫دءف ﻟﺑﻣ‬
‫داءر‬1‫م‬. ‫ﺻﻪ‬
\.‫ﻟﺻ أ ﺗﻦ ^مث‬‫تء‬.‫وه‬‫ءﻟ‬-• ‫؛ومح‬
‫ﺳﺂتء‬. ‫وةد ﻗﺗﺄ‬
FERCEMESİ

‫ا ا‬
.‫" ) ?؟‬... Enes bin >1 ‫أ؛اة‬ ( R Şöyle demiştir :
a d t y a l l â h ü a n k ) '( \ e n ;

Resûlullah ‫؛‬Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir gün) mescide gir-


miş de iki sütün arasına gerilmiş bir ip görmüş v e !
«Bu ip nedir?» diye sormuş. (Orada bulunanlar) demişler k i : Bu
Bâb : 184 KÎTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 167

‫ءأ‬, (Efendimizin muhterem zevcelerinden) Zeynep (Radıyallâhü an-


h â )’ya aittir. Burada namaz kılar. Ayakta yorulduğu zaman bu ipe
tutunur. Bunun üzerine Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«İpi çözünüz, ipi çözünüz. Biriniz hafif ve kuvvetli olduğu müd-
detçe namaz kılsm. Yorulunca otursun.» buyurmuştur."

İZAHI

T i r m i z i hâriç diğer Kütüb-i Sitte sahipleri bunu rivâyet et-


mişlerdir. Bâzı rivâyetlerde görülen az lafız farkı mânâyı etkilemez.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in zevcesi Z e y n e p
(Radıyallâhü anhâ) mescidde namaz kılarken kıyâmını uzatması ne-
deniyle yorulunca, yorgunluğunun gitmesi ve dinlenmek için ik i SÜ-
tun arasında gerdiği ipe tutunurdu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi .ve
Sellem) duruma muttali olunca, hadisteki emri buyurmuştur.
El-Menhel yazarı, hadisteki emri şöyle yorumlamıştır:
Yâni kişi rahatlıkla ayakta namaz kılabildiği müddetçe ayakta
kılsın. Yorulunca oturarak namaz kılsın. Emir böyle yorumlanınca
ayakta namaza duran kimsenin, yorulduğu zaman namazın kalan
k ısm ın ı oturarak kılabileceği hükmü hadisten çıkarılır.

Bu e ^ r d e n raksad, n ^ z Almaktan dolayı yorulan


kimsenin namaza ara vererek oturup dinlenmesi olabilir. Bu ihtimal
uzaktır.

HAD!s 1N FIKIH YÖNÜ


1 — İbâdette aşırılık yapmayıp mutedil davranmalı.
2 — Namaza kuvvetli, neşeli olarak durmalı ve gevşeklik ve yor-
gunluk belirdiği zaman, bu durum geçinceye kadar namaza ara ve-
rilmeli.
3 — Münker olan şeyleri gidermek meşrûdur.
4 — Kadınların nâfile namazları mescidde k ılm a la rı câizdir.
Çünkü Z e y n e p (Radıyallâhü anhâ) ve E b û ‫ه‬â v ü d ’ un bir
rivâyetinde belirtildiği gibi kız kardeşi H a m n e (Radıyallâhü an-
hâ) M e s c i d - i N e b e V i ’ de nâfile kılarlardı. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buna karşı çıkmamıştır. Tabii bir fitne
tehlikesinin olıhaması gereklidir.
5 — Namaz esnasında ipe tutunmak mekruhtur. Cumhur böy-
le hükmetmiştir. Nâfile namazda kıyâmın uzatılması nedeniyle asâ-
SÜNEN-Î ÎBN-I MÂCE

y a d a y a n m a n ın m ü b ah lığ ın d a ih tilâ f y o k tu r. Y alnız î b n - i S i -


r i n b u n u m e k ru h saym ıştır. F arz n a m a z d a ise b ir ö z ü r olm aksızın
a sâ y a d ay an m ak cu m h u rc a m enedilm iştir.

‫م‬ ‫ﻋنأق‬،‫ط__من إﻣ آل‬ ‫إﺟﻤﺐ •ظ‬ ‫ﺣﺷد‬ ‫ة‬. ‫ﺻﻣﺣﺛﺎ ﺑمءوب‬


“ ١٣٧٢

‫ ﺀأتء إدا ﺗم أ ﺗﺬ آم‬. ‫أن ي‬


' ‫رة ؛‬.‫م‬ ‫ص أقﻋﻧ‬، ‫ م أﻳﻪ‬، ‫ﻣﺣﻲن 'دذي‬ ‫و‬
.٠‫اﺻطﻠﺛﻊ‬،‫ﻣﺘﻮث‬£ ‫ﺛﻠﻢ* ﺗدر‬،‫؛؛^^ ﻣﺪ ﻳﺂﻳﺰ‬١‫ أ ﺷﺘﻢ‬،‫ ل‬-‫ﻣن اﻟﻲ‬
T E R C E M E S İ

1372) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre,
Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selle™) şöyle bayanla demiştir :
«Biriniz gece n a m a z ın a k alk tığ ı zam an (uyku basm ası nedeniy-
le okuduğu) K u r’a n o n u n dilin d en an laşılm az olup ne dediğini bil-
m ez ise (n am a za a r a verip) yatsın .»”

İZAHI
M ü s l i m , T i r m i z i , E b û D â v û d ve B e y h a k i
de b u n u riv â y e t etm işlerdir.
U y k u n u n a ğ ır b asm ası nedeniyle, gece n am azı k ılın ırk en o k u n an
K ur’an-ı K erihi ây etleri ra h a tlık la o k u n am ay ıp acem ice o k u n acak
d u ru m belirin ce n a m a z a a r a verilm esi ve u y k u h â li zâil o lu n cay a
k a d a r u zam p u y u m a em ri v erilm iştir. Tâ ki u y k u sersem liği yüzün-
den A llah 'ın kelâm ı y an lış okunm asın.
N am az dışımdaki b en zer h âlin h ü k m ü aynıdır. Y âni n am az hâ-
ricinde K u r’a n o k u rk e n u y k u su gelen ve dili ağ ırlaşıp n e okuduğu-
n a a n lam az d u ru m u n a d ü şen kişi K u r’a n o k u m ay a a r a v erip uy-
k u şu n u alm alıdır.

‫وا ﻟﺜﺎﺀ‬ ‫ب اﻟﻤﻨﺮ‬


‫ﻳﺘﻲ‬ ‫ﻣﺎﻣﺎﺀ ق اﻟﺼالة‬ ‫إ‬ ١٨٠)
) ‫ب‬
185 — AKŞAM VE YATSI ARASINDA NAMAZ
KlbMAK HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ ﺛن‬، ‫ئ‬.‫ل اﻟم‬،‫ظﺑﻣﺂوب ﻧﺎأؤل‬. ‫وﻳﺑﻊ‬


‫ﺑﺗﺎم‬ ‫آم‬ ‫ﺣﻣﺣم‬- ١٣٧٣
‫ﻣﺣﺰب‬
‫ا‬،‫ﺑﺞ‬، ‫ﻣن ز‬٠ ‫ رأترﻧو دا ف‬: ‫ﻧﺘﺂ‬ ‫ﺎﻫﺜﻪ ؛ أ‬
KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ

. \ ‫ماشﻓﻴﻢم ت؟اق‬
>k> ‫"ى‬، ‫ﻗﺘﻪ‬ ‫ذر_ن أ‬، ‫ﺛﺎ*ﺑﻘﺎﺀ‬
‫ا ﻟﻜﺬا ﻳﺘﻲ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ت‬
‫ﺣﻣد‬
‫ا ﺗﻔﻘﻮاﻣﻞﺿده آللﻧﺗﻪ اإلﻣﺎمأ‬
٠ ، ‫اﻟﻮﻳﺐ‬ ‫ن‬.‫تق إ ﺳﻨﺎده ﻳﻤﺘﻮب‬
‫ق اوواﺛﺪ‬
•‫ﻳﻔﻊ ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬ ‫ وﻛﺎن‬، ‫ا ذ ﻛﺎ ر‬

-Âişe (Radıyallâhü anhâyâen rivâyet edildiğine göre; Resûlul ...“ )1373


: lah (Sallallahü Aleyhi ve Sette™) şöyle buyurdu demiştir
A kşam ile yatsr n a m a z la rı a ra s ın d a y irm i re k ’a t (nâfile) k ılan «
"».kim se için A llah T eâlâ cen n e tte b ir ev y a p tırır
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedindeki Yâkub bin el-Velîd’in
zayıflığı husûsunda âlimler ittifak etmişlerdir, imam Ahmed :٠ , -büyük kezzablar
daldır. Hadis uydururdu, demiştir,

•‫ة ا؛إل أب‬. ‫ث‬.‫م *آال ئ ز‬ ‫وم ﺣصن‬.‫وأ‬ ، ‫وﻣﺣم‬ ‫ ءئ‬1‫ — ﺣﻣﺢ‬١٣٧٤

،‫أد ﻧﺘﻪ‬ ‫أردﻛم ﺀﻣﻦ‬ ‫ﻋﻦﺑﻣﻲ ﻳﻰ‬ ، ‫ﻳﻰﺀ اوا‬


‫أ ﻓﻴﻈﻢ‬ ‫ﺣدﺗﺗﻲ ي ن‬
،‫ﺑﻤﺎﻣﺐ‬ ،0 ^ 0 - ‫ﻟﺘﻨﻨﻞ‬ <‫أأ ﺗﺈﺑﻤﻮدا ف||ق‬ :‫ ﺗﺔ؛ ﺀأت‬.‫ ﻳﻰ م‬1‫ﺋﻦ‬

. ‫ﺿﺜﻈﻢ‬ *‫ﻣﺤﻖ‬ ‫ ةد ﻛ آل ﺛﺂ ةا‬، ‫ ' ﺑﻤﺈ_ﺀﺑﻢ‬- ‫ﺋﻢ‬ ;- ‫إ‬

T E R C E M E S Î

1374) “... Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«A kşam n am a z ın d a n so n ra a ltı re k ’a t (nâfile) k ılan ve a ra la rın -
d a fe n â söz söylem eyen kim se için b u n am az, on iki yıllık ibâdete
d en k tu tu lu r.» ”

İ Z A H I

1374 nolu E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’m hadîsi 113.


bâbta 1167 nolu olarak geçmiştir. Bu namazla ilgili gerekli mâlûmat
orada verilmiştir, isteyenler oraya mürâcaat edebilirler.
170 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

‫ ق ا ﻟﻄﻮع ق ا ﻟﻤﺖ‬٠١٢‫) إ ب ﻣﺎ‬١٨٦)


186 — NÂFİLEYİ EVDE KILMAK HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ءﺳﻣم‬ ،‫ﺗﺞ*طﺎرق‬،‫ﻗﻘﺈ• ﺗﺎأﻣﻮاﺋﺄﺧﺆص‬ ‫ﻣﺣﺎأ؛وم مةأ‬ -


١٣٧٥
‫ﻗﺂ آ ز مﺀﻟﺘﺐ ﺀ ﺀأﺗﻤﻢت‬ ‫ﻫﻤﺮ‬
• ‫ﻣﺦص ئ أدل اﻟﻤﺮاق إﻟﻰ‬ 3: ‫رو ؛ﻣﺄ‬.‫ان‬

‫ ﺳﺂزم‬3،‫ ﺛﺄ‬. *‫ارا ﻧﻠﻢ‬


: ‫ ﻣﺈدن ﺟﺘﻢم ؟ ﺀ‬3:‫اق ة‬
. 3‫؛أرا ﻣﻦ أﻧﻲ ال‬
: ‫ﺀى أ ﺑﺘﻢ* ؟ث‬

‫ ﻇﻠﺜﺒﻤﻮﺗﺎ ف ^ﺀﻗﺂ تﺀأ ﺋﺎﻏﺔا ﻟﺮ م‬: ‫ ؛ ﺗﺂﺗﻢمر‬. ‫ﺳﻠﻰ ال ةا ال ﻧﻠﻘﺘﻤﺢ‬


*‫دﺛﻜم‬
» . "‫و‬ ‫ي*ظ ﺿﺋﻌﺋ وا ﺛ‬ ‫ق‬

، ‫م*د ام ن ﻫﻣﺮو‬ : ‫؛‬3 ‫ﺟﺛﻧﺮ• ﻣﺄ‬


U ‫ﻣ دم ن‬ . ‫ﻛﻲ؛‬
U ‫ﺻؤن ﻧﺣت ﻳﻰ أقما‬

‫ ﺀى ﻫﻤﻢﺀ ﺗﺪﻟﻰ ﻣﺮ‬، ‫ﻧﻤﺪ‬ ‫ﺀﺀىﻣﺎﺻﻢ‬، ‫ثم ﻳﻰإ ﻧﺜﺎ‬


‫ﺳﺄ‬ ، ‫ﺗﺴﻪﺀﻓﻰأ‬
‫ﻋﻨﺮﺗﺐ ﻳﻰ أ‬

•‫ ﻧﺣﺮم‬. • ‫ي‬ ، ‫ﻋن‬ ^^ ، ٤١ ‫م ن‬ ‫ﻋﻰ‬، ‫ن اآل* ﻳﺑث‬،‫ا‬


،‫ا‬ ‫ دم ﺗﺞ‬، ‫ن رد‬.‫ وق اؤواﺛﺪ ؛ ﻣﺪار اﻟﻠﺮﻳﺘﺘﻲ زاﻣﺤﻢ‬. ‫ اﻟﻤﺺﺑﻤﺎرﻳﺘﺘﻲ‬، ‫ا ﻟﺨﺒﻴﺜﺘﺪ ذ ك‬
• ‫ وم اﻟﺒﻤﺎدى • ﻟﻢ ﺷﺖﺣﺪ؛ﺛﻪ‬. ‫ا ﻟﺘﻞ ق اﻟﺼﻔﺎﺀ‬ ‫ك* د‬

T E R C E M E S Î

‫ر ة ? ول‬ ،٩"...
^١٨٦ bin ،٩٨٦٢ ) ‫ل‬0‫( ر و‬Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :

Ira k h alk ın d a n b ir n e fe r (170) h alife Ö m er (R ad ıy allâh ü a n h ) ’m


y a n ın a çıkm ak âze re (M edine’ye) geldiler. O n u n h u z û ru n a v a rın c a
Ö m er (R adıy allâh ü a n h ) o n l a r a :
K im lerdensiniz? diye sordu. Ira k h alk ın d an ız, dediler. Ö m er (Ra-
d ıy a llâh ü an h ) :
K üfe em irin in izniyle m i geldiniz? diye sordu. G n la r :
Evet, dediler. R âvi d em iştir k i :
(169) ‫ > اا ط‬bin Amr veyâ bin Avf el-B‫؛‬cii el-Kûfi (R.A.)’den m،irse‫ ؛‬olarak
ve Ebü ümâme’den rivâyet etmiştir. Râvileri de Şâ’bi, Ebû ishak ve Şu’be’dir.
Ebû Hâkim çok sâdık olduğunu ve Buhâri’nin zayıf râviiere it kitabmda tahvil
€‫ﺳﻐﺴﻪ‬ söylemiştir. (Hulâsa : 183)
(170) Nefer, üçten az ve ondan fazla ‫دم‬ erkekler topluluğudur.
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 171

Gelenler, adamın kendi evinde (nâfile) namaz kılmasının hük-


münü sordular. Ömer (Radıyallâhü anh) dedi k i :
Ben (bunu) Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e sordum.
Buyurdu k i:
«Adamın (nâfile) namazı kendi evinde kılmasına gelince; bu
bir nurdur. Artık evlerinizi nurlandırınız.»
Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh)'in mevlâsı Umeyr (Radı-
‫لل‬
yallâhü anh) ( 7 ) Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü a n h l’den (tah-
dis etmiştir.) ‫ه‬
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den bu-
nun mislini (t.ahriis) etmiştir.
N o t: Müellif bu hadisi iki yoldan zikretmiştir : Zevâid’de şöyle denmiştir :
Bu iki yolun dönüm noktası râvi Âsim bin Amr’dır. ‫ ه‬ise zayıftır. Ei-Ukayli Onu
zayıf râviler arasında zikretmiştir. Buhâri de : Onım hadisi sâbit değildir, de-
miştir.

. ‫دارأشنﻣﻢ*دﺀأ‬
*‫ ى ﺀب‬:‫ف؟ ال‬. ‫ﻣﺣد ن ﻧﺤﺊ‬
‫ؤ‬، ‫ﺛﺎ ر‬ ‫—ﺣﺗﻣﺣﺎ ﻣﺤﺪن‬١٣٧٦
، ‫ ﻗﺬأ ق ﻧﺴﺪا ﻧﻠﺪ*رئ‬، ‫ر ن ﺀﺗﺪام‬. ‫ ﻗﻦ إ‬، ‫ﻋﻦمأ ﻳﻰﺛﻞ‬، ‫ ﻗﻦ اآلﻫﻤﺶ‬، ‫ئ ﻧﺔ ؛ان‬
‫ ؛ن ه‬. ‫ ﺋﻔﻰ أ ﺛﻢ* ﺀﺗآلزة > ﻣﺘﻲ»زأ ﺗﻚ ﻳﻨﺂﻟﺼﻴﺒﺄ‬١!‫ ؛‬٠‫ﻓﺂت‬ ‫ﻗﻦ؛ ي‬
٠• ‫ﺀﺗﺪا‬-‫ف ﻳﻤﺤﺜﻰﻣﻤالﺋﻪ‬،‫ﺑﻤﺰ‬
. ‫ وإ ﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬: ‫ق ارواﺛﺪ‬

T E R C E M E S Î
‫ال‬7‫" ) ه‬... Ebû Saîd-i Hudrî (Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine
göre: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Biriniz farz namazını (bir mescidde) kıldığı zaman namazından
bir payını evine versin. Çünkü Allah Teâlâ onun evde kılacağı na-
mazdan onun evine bir hayır verir-»'•
Not : Ricalinin sıkâ oldukları Zevâid’de iaidirilmistir.

، ‫ﻧﺎﻧﺣﻲن ﺳد‬
‫ع‬: ‫ ﺗﺂال‬. ‫— ﺣﻣﺣﺎ زقن أﺧﺰم> وﺀب*داﻣﺒﻤﻦنﻫﻤﺮ‬١٣٧٧
‫' ال ﻳ ال‬.^ ‫ ﻣﻮ ا ف‬. ‫ ادت‬: ‫ﺷﺎ در ؛ ةد؛‬ > ‫ ؛ق ;اج‬, ‫ﺳﺘﺘﻤﺎﻓﺘﻢ‬

‫•م‬ ‫ﻗﺪﺋﺜﻜﺮ’ﻣﺤﺪا‬
‫ﻟﻢ‬7‫ال‬ İbn-i Hibban onu Sikalardan saymıştır.
172 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T E ECEME S i

77‫) دا‬ (Abdullah) hin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)’dan rivâyet edil-


diğine göre; Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir :

« E v le rin l^ a b irle r ^ m a y ın ız .» ”

İ Z A H I
Âsim bin Amr (Radıyallâhü a n h l’ın ve Umeyr (Ea-
dıyallâhü ‫ ﻟال’اﻟﻠﺧﻪ‬hadîsleri Zevâid türündendir.
Ehü Saîd-i H u d r ı (Radıyallâhü anh )’m hadîsi de Ze-
vâid türündendir. Ancak M ü s l i m bu hadîsi C â b i r (Ea-
dıyallâhü anh)’den rivâyet etmiştir. '‫؛‬ ‫لء‬،‫؛‬$‫اا اااإل‬
rivâyetinde‫؛‬
‫ئﻣﺳﻣد‬ilâvesi vardır. Tercemede bu ilâveyi parentez içi ifâdeyle
işâret ettim. Bu hadîste ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) far-
zmı mescidde kılanın sünnetini evinde kılması ve evinin namaz sâ-
yesinde hayra kavuşmasını tavsiye eylemiştin
İbn-i Ömer (Eadıyallâhü anh)’in hadîsini B u h â r i ,
Müslim, E b ü D â v û d ve T i r m i z i de rivâyet etmiş-
lerdir.
A h m e d b i n H a n b e 1’ in  i ş e (Eadıyallâhü anhâ)’-
den rivâyet ettiği bir hadîste de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) şöyle buyurmuştur : ‫ ﺻﻮراﺻﻈﻮا‬,‫ﻳﺌﻮﻧﺎﻋﻠﻨﻜﻢ‬ ‫ وأل‬,‫ﻓﻲﺑﺟﻳﺗﻜم‬
= «Evlerinizde (nâfile) kılınız. Evlerinizi üzerinize kahirler yanma-
yınız.»
T i r m i z î ’ nin şerhi T uhfe yazarı hadîsi şöyle yerum lar:
“Yâni ölüler gibi elmayınız. Onlar evlerinde namaz kılmazlar. On-
ların evleri kabirlerdir. Hadîsi şöyle yerumlayanlar da olm uştur:
Evinde namaz kılmıyan kimse, kendisini ölüye, evini de kabre ben-
zetmiş olur. M ü s 1 i m ’ in rivâyet e ttiğ i:
«!‫ ؟‬inde A llah 'ın anıldığı ev ile içinde A llah'ın an ılm ad ığ ı ev, d iri
ve ölüye benzerler.» meâlindeki hadîs bu yorumu te’yid eder.
Bazıları: Hadîsin m ân âsı: ‘ölülerinizi evlerinizde gömmeyiniz.’
demektir, diye yorum yapmışlar ise de H a t t â b î : Bu yorum hiç-
bir şey değildir Çünkü Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) otur-
duğu evine defnedilmiştir. Peygamberlerin, öldükleri yerlere gömül-
dükleri rivâyetleri de vardır, demiştir.
187 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 17‫ة‬

‫ ﺛﻦﺀﻣﺘﺎو ة‬٠‫ ﻣﺪا إل ش ن ﺗﺈدﻋﺄ‬،‫ت‬. ‫م ن ﺣﺂف‬ ،‫ﺑﻤﺮ‬ ‫ﺻﺒﺠﻨﺎأغ‬ ١٣٧٨


‫؛‬ ‫ان ﺗﺎﻟﺢ> ﺛﻨﻲ اﺗ آلﺀ ن ا؛الﻳﺬث> ﺛﻦ •رام ن ﺛﻌﺎو”ﻟﺮه> ﻋﻦﻫﻤﻪ ﻋﻨﺪاﻓﻲ ﻳﻰ ﻧﻨﻲ‬
‫أأوا ﻟﻢﺀآ ﻓﻴﺎ ص‬ ‫أأ ﺋﺘﺜﺂما ﻟﻪ ؛ﻓﻲج‬، ‫أل‬ .: ‫ ﺛﻮﺗﺎﺗﻲ‬.‫ﻧﺄﻟﺜﺖ‬ :‫ﺀآد‬
‫أي يﺗﻨﻰ أﺣﺐ إال‬ ١‫ﻣﺴﺤﻲ‬‫ﻓﺂب ﺀ أآلرى إالﺛﻲ آ أرة ﻣﻦ ا؟‬ ‫؟‬

٠‫أ‬،‫ﻧﺶي |الأنﺗﻜﻮنﻣأل ﺗﻨﻲ‬


. ، ‫ﻓﻲاآ‬
‫ونأن أع‬ . ‫<؟‬

٠ ‫ق اوواﺛﺪ ؛ إ ﺳﻤﻨﺎد ﺀﺗﻤﺢ ورﻣﺎﻓﻲ ﻣﻤﺎت‬


T E R C E M E B İ
‫ﺋﻞ‬7‫)ة‬ "... Abdullah bin Sa’d ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’den; Şbyle demiştir :
Ben Resûluilah (Sallallahü Aleyhive Sellem )’eî Evimdeki namaz
mı meseiddeki namaz mı daha efdaldir? diye sordum. Buyurdu k i :
«Evime bakmıyor musun? Mescide ne kadar yakındır. Şüphesiz
evimde namaz kılmam, meseidde namaz kılmamdan hana daha se-
vimlidir. Earz namaz bundan müstesnadır.*”
Not: İsnadının sah!h ve ricâlımn sika oldukları Zevâid’de bildirilmiştir.

İZAHI
Zevâid türünden olan bu hadîs de farz namazların mescidde nâ-
file namazın da evde kılınmasının efdal olduğuna delâlet eder. Bay-
ram namazları ve terâvih gibi cemâatla kılınması meşrû olan sün-
netlerin de farz namazlar gibi mescidlerde kılınması efdaldir. Bun-
lara âit bâblarda gerekli açıklama yapılmıştır

* ‫ﺟﺎﺀﻳﻰ ﺻالى اك‬


‫ة‬ ‫) ؛ابﻣﺎ‬ ١٨٧( ■
DUHÂ (KUŞLUK) NAMAZI HAKKINDA - 187
DELEN HADİSLER b Abi
‫ت ن‬.‫ي‬. ‫ ش‬٠‫ت؛*ه‬
‫ﻫﻢ أ ز إل أﻧﻰق؛ﺑﺔ • ؛*انرﺗﻤﺘﺎ ن ﺀ‬.‫ —ﺻﺒﺠﺜﺎ أ‬١٣٧٩
‫ ﻳﻰز ﻧﻨﻴﺔ؛ ﺗﺎﻧﻨﻴﺔﺛﺎن > زاﺛﺎﻣﺊ‬، ‫ا ﻟﻖ‬ : ‫دم ﻳﻰ ا*ﻟﺤﺮث ؛ ﺛﺄت‬،‫ﺛﻦﻋﺐ*يا‬ > ‫أق ز آد‬

‫ي‬-‫ث‬، ‫أﺟﺬ أﺣﺪمﻣﺤﻦﺑﺮق أ'اث م» الﻧﺎ‬ '‫؛‬ ‫ أؤ ﻣﺆ؛ﺋﺮن> ش ﺗآلؤ ؛ ذ ش‬، ‫وا ؛ﺗﻮن‬
. ‫أر ث ئ '■ة *ﺑﺮري أﺗﻪ <ﺗالﻧﺎ ﻋﺄن ر ﺛ ﺂ ت‬ ‫ﺀﺗﺮ‬، ‫؛ي‬
174 SÜ N E N İ ÎBN-İ MÂCE

T ERCE MES Î

1 7 9 ‫" )ل‬... Abdullah bin el-Hâris (172) (Radıyallâhü anhümâ),dan; Şöy-


le demişti••:
Osman bin Affân (Radıyallâhü anh) zamanında halk çok veyâ
tam iken ben kuşluk namazını soruşturdum. O’nun yâni Peygamber
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem )’in bu namazı kıldığını haber veren
Ümmü Hâni (Radıyallâhü anhâ) ’dan başka hiç bir kimseyi bulama-
dım. Ümmü Hâni (Radıyallâhü anhâ) Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'in kuşluk namazını sekiz rek’at olarak kıldığını bana ha-
ber verdi.”

İZAHI
M ü s l i m de bu hadisi rivâyet etmiştir. Bunun bir benzerini
E b ü D â v û d ve T i r m i z i , i b n - i E b i ‫ﻫﺎ'ألءا‬
(Ra-
dıyallâhü anh) ’dan rivâyet etmişlerdir .‫ه‬
rivâyette ü m m ü H â nî
(Radıyallâhü anhâ). Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
M e k k e ’ nin fetih günü onun evinde gusledip sekiz rek’at kıldı-
ğını ve ondan sonra bunu kıldığını kimsenin görmediğini söylemiştir.
E b û D â v û d ’ un başka bir rivâyetinde ümmü Hâni
(Radıyallâhü anhâ) şöyle demiştir :
“Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Fetih günü kuşluk na-
mazım sekiz rek’at olarak kıldı ve her iki rek’atin sonunda selâm
verdi.”
E b ü D â v ü d ’ un bu rivâyeti. Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’in Fetih günü kıldığı namazın kuşluk namazı olduğunu
açıkça bildirir ve Fetih namazı olduğunu söyliyenleri reddeder. E 1 -
H â f ı z ’ ın el-Fetih’te zikrettiği ve I b n - i A b d i ’ l - B e r r
(Radıyallâhü anh)’in rivâyet ettiği ü m m ü H â n i (Radıyallâ-
hü anhâ) nin:
“Resûlullah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Mekke’ye geldi de se-
kiz rek’at namaz kıldı. Ben : Ne namazıdır? diye sordum. Buyurdu k i :
«Kuşluk namazıdır.،’ meâlindeki hadîsi de bunu teyid eder.

(172> Bin Nevtel bin Abdüimuttaiip el-Hâ.şimi sahâbiierin çocuklanndand،r


Yeni doğmuşken Peygamber (S.A.V.)'e götürülmüş, Peygamber (S.A.V.) onun da-
mağma bir şey sürmüştür. Kendisi Ömer, Csman ve Alî (R.A.)'den rivâyette bu-
lunmuştur. Râvileri de Abdurrahman, Ubeydullah ve Süleyman adlı oğullar• ile
Zühri'dir. ibn-i Muin ve başkalar•, onu s،kâ saymışlardır, ibn-i Sa’d : ‫ ه‬, Amman’da
hicri 84 y،l• ölmüş, demiştir. (H ulâsa-194)
Bâb : 7‫ﺀل‬ k It â b ü ÎKÂMETtj-S’SALÂ 175

-M üellifin hadîsi, k u şlu k n am azın ın sekiz re k ’a t o la ra k k ılın m a


sının m e şrû lu ğ u n a d elâlet e d e r ,

‫عﻧﺎﻧﺤﺲ‬ .: ‫ﻧﻲ‬/‫ ﺛﺄﺛﺤﻢ‬pu ، ‫ﻇﻲﻧﺤﺘﺖ و‬ -١٣٨٠

‫ ﺀى أﻓﻲ‬، ‫ر ﺀن مﺀأﺗﻪﻳﻰ أﻓﻲ‬، ‫ﻳﺄ‬ ‫ﻋﻰ ﻣﻮش‬، ‫ظﻧﺤﺘﺖ ى ﺑﻤﺎث‬ .‫وﻳﻰ ;■ﻛﻢ‬
، ‫ﺀﺗﺬ ز اذ ﺗﻰم*ﺋﺊﺀث*ﻣﻢ رﻣﺤﺄ‬ ‫ﻣﻮ‬ ‫اس‬.‫تم‬
‫ ﺣﻤﺚر*ﺛﺮت‬،3:‫ﻣﺄﻟﻚ؛ ة‬4 ‫ار‬
. ‫ﺑﻴﻰ ا ﻫﻴﻢ‬ ، ‫ﺗﺠﺎﺋﺬ‬ ‫آل‬ ‫تماشىأ‬
T E R C E M E S İ "

1380) Enes bin ^lâlik ( Radıyallâhü a n h y â t n ; Şöyle demiştir :


Ben R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’d en işittim . B uyur-
du k i :
«Kim oniki re k ’a t k u şlu k n am azı k ıla rsa A llah T eâlâ o n u n için
C ennet’te altın d a n b ir köşk y ap tırır.» ”

İ Z A H I

T i r m i z i de b u n u riv ây et etm iştir :


K uşluk n am azın ın en çok re k ’a t sayısı b u h ad îste *•••••" ' '
S i n d i : Yâni; kim k u şlu k n am azın ı oniki re k ’a t o la ra k devam lı
k ıla rsa A llah o n a C en n et’te b ir küşk y ap tırır. ‫؛‬K uşluk n am azın ı b ir
defâ bile oniki re k ’a t o la ra k kılana hıı m ü k â fa tın verilm esi m ân âsı
kastedilm iş olabilir. Ç ünkü A llah’ın kerem i sonsuzdur, dem iştir.

،‫ﻟﺮﻗﻚ‬ ‫ ز د ا‬.‫ى‬ ‫ ﺀ‬، ‫• ﺗﺎ شﻣﺒﻪ‬ \ ‫ﺗﺎ‬ ‫ﺗﺎ‬ ■ ‫ﻫﻢ"دﻛﺮ ﺋﺜﺄدﻗﺘﻪ‬.‫ﺣﻤﺤﺒﺠﻨﺎ أ‬ —


١٣٨١

. ‫ أزم‬:‫ ﺀأﻧﺖ‬١
’‫ﻛﻨﻰ‬ ‫آ ي ا‬. ‫ﻧﻲ‬ ' ‫ أﺟﻤﺊ‬: ‫ﻟﻘﺔ‬،‫ةتماﻟﻤﺪو _ « ادن؛ ﻧﺂ*ﻟﺊ ﺀا‬
0 ‫ﺀىﻣﻤﺎ‬

/ ‫ضءاف‬.‫ﺗﺂزع‬/‫أر‬
^ E R ^ E M E S İ
1381) "... &luâza el-A،leviyye (173) (Radıyallâhü anhâ)'dan; Şöyle de-
miştir :
Ben, Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’y a : P ey g am b er (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) knşlıık n am azın ı k ıla r m ıydı? diye snrriıım. ‫ اه؛؛ه‬k i :
(175) 656 nolu ‫ل‬1‫ ﻫﺎﺀ س‬dip notu olarak geçmiştir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Evet, dört rek’at ©larak (kılardı) ve Allah’ın dilediği kadar fazlalaş-


tınrdı.”
İZAHI
A h m e d , M ü s l i m ve H â k i m de bunu rivâyet etmiş-
lerdir. T i r m i z i de Şemâil’de N e s â î ise Sünen-i Kübrâ’sm-
da bımu rivâyet etmişlerdir.
S i n d i şöyle dem iştir: Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nin mak-
sadı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in zaman zaman kuş-
luk namazı kıldığını ifâde etmektir. Çünkü Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’in kuşluk namazı kılmadığı da kendisinden rivâ-
yet edilmiştir.‫ه‬ rivâyeti de şöyle yerumlamak gerekir. Yâni devam-
İl kılmamıştır. Röyleee  i ş e (Radıyallâhü anhâ)’dan olan fark-
Iı iki rivâyetin arası bulunmuş olur. Şöyle de denilebilir: A i ş e
(Radıyallâhü anhâ), Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
kuşluk namazı kıldığını görmemiş, sonra başkasının haber verme-
siyle mümkün olmuştur.
N e v e v î de M ü s 1 i m ’ in şerhinde ez oümle şöyle d e r : .
"Hulâsa, kuşluk namazı Sünnet-i Müekkede’dir. En az iki rek’at
en mükemmeli sekiz rek’attir. Dört veyâ altı rek’at da kılınabilir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in bunu kıldığına ve kıl-
madığına dâir  i ş e (Radıyallâhü anhâ)’dan olan rivâyetlerin
arasını bulmaya gelinee; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bâzen kılardı. Farz kılınması endîşesiyle bâzen terkederdi. A i ş e
(Radıyallâhü anhâ)’n in :
“Peygamber (Sallallahü Aleylıi ve Sellem) yalnız bir seferden
dönüşünde kılardı, diğer zamanlarda kılmazdı.” meâlindeki hadîsi,
şâir zamanlarda kendisinin görmediğine y o r u m l a n ı r . Nitekim bir ri-
vâyetinde:
“Ben görmedim» demiştir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) kuşluk zamanı çoğu zaman Onun yanında olmazdı. Yol©
giderdi, mescidde olurdu veyâ başka yerde bulunurdu. Eşlerinin ya-
nmda bulunduğu günlerden de ancak dokuz günden bir gün  i ş e
(Radıyallâhü anhâ)’nin yanında olurdu...”

، ‫ﺑﻤﻲ ﺋﻲ م ش ن م‬.‫ة أ‬.‫ﻣﺤﺎ ﻣﺢ' ﺑﺞ‬- ١٣٨٢


> ،'.

‫إ‬,‫ﻟﺖﻧﻨﻮل ه ءﺗﻦ أﻋﻆقآف‬


‫زم ﺋﺄ *آ‬.‫ﺀﻫﻢ‬
. ‫سأثأي م مأق‬
‫مﻧﺪ‬
:3 ‫؛‬ ، ،
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 177

T E R C E M E S İ

1 82 ‫" )ع‬... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kim k u şlu k n am a z ın ın çiftin e (iki re k ’atin e l d ev am ed erse gü-
n a h la n d en iz k ö p ü ğ ü k a d a r bile olsa b ağışlanır.*"

İZAHI
T i r m i z i de b u n u riv â y e t etm iştir. H adis, k u şlu k nam azı-
n in iki re k 'a tin e d evam e tm en in faziletin i b elirtiyor. H adisteki m u-
h â fa z a d a n m ak sat, bu ‫ إﺀال‬re k ’a ti h e r g ü n k ılm ak tır. S i n d i ’ n in
b ey ân ın a g öre b u n d a n y ân i m u h â fa z a d a n m ak sat, b u iki re k ’a ti hak -
kiyle ve lâyıki vechiyle k ılm ak olabilir. B ir d efâ olsun böyle k ılan ın
m e zk û r m ü k â fa ta k av u şm ası u m u lu r.
« ...D en iz k ö p ü ğ ü k a d ar...* ifâd esin in k u lla n ılm a sın a gelince;
T uhfe y a z a n n ın b ey ân m a gö re deniz k ö p ü ğ ü h a ik a ra s ın d a çokluk-
la m e şh u r olduğu için, g ü n a h la rın çok lu ğ u n u ifâde etm ek am aoıy-
la b u tâ b ir kullan ılm ıştır.
K uşluk n a m a z ı vakti, g ü n eşin b ir m ız ra k boyu k a d a r yükselm e-
siyle b aşlar. Ve g ü n eş gök o rta sın a v a rın c a y a k a d a r d evam eder.
K uşluk n a m azın ın re k ’a t say ısın a gelince; en az iki ve en çok
oniki re k ’a t olduğu y u k a rıd a b e lirtilm iştir
C u m h û r’a g ö re k u şlu k n am azı sü n n e ttir. Bu n a m a z d a F â tih a ’d a n
so n ra birinci r e k ’a tte “Eş-Şem s" sü resin i ve ikinci re k ’a tte “Ed-D uhâ"
sü resin i o k u m ak m ü ste h ab tır.

‫ ﻣﺘﻐﺎرة‬.‫ ) إ ب ا ﻣﺎﺀ ﻓﻰ ﺻالة اال‬١٨٨)


188 - İSTİHÂRE NAMAZI HAKKINDA
GELEN HAD!SLER B^BI

‫ ﻧﺎع م*د اآلع'ن‬.‫ﺧﺔل‬،‫ ى ث\ﻧﻞ ك‬.‫ةﻟﺊ‬-‫_زﻧﻧﺎ اا‬ ‫"ﺣﻘﺑﺟﻧﺎ أﻣﺤﺖ ﻳﻰ‬ ١٣٨٣
: ‫ﺋدم؛ ﻗﺄت‬ ‫ق‬ ‫_ﻣﺣدث مرمإ‬ ‫دأﻣﺮءا‬
‫ ﺳﻣﺗت ﺗﺬ د ﻳﻰ‬: ‫اﻳﻰأﻳﺎاﻟﻣو'ﻟﻰ؛ ؛آت‬

‫زد‬.; . ‫ﻛﺄ ﺑﻣﺗﺞ اﻟﻲ;ت ئ ا! ﺗﺂﺗﻲ‬،‫ﻳﺋو‬ .‫اإل‬ ‫ ة‬. ‫ﺛوﻟثئ‬.‫ت‬


‫آ‬ ‫ذ‬،'

! ‫ااا ﺋﻢﺀ‬ : ‫ﺗﻢ وئ‬ ، ‫ئ ﻗﻢ اأﻫﺮ_ﺿﺔ‬ ، ‫ر ﻣﺤﻲ‬ ‫" ؛إآل ﻣﺮ‬. ‫ ؤا ﻧﻢن أ — ذ ك‬٠
Sünen-i tbn-i Mâce : —
4 - c.
F 12: .
178 S Ü N E N İ ÎBN-İ MÂCE

‫ ﻣﺈ*أق ﻣﺪر‬. ‫اﻟﻈﺒﻢ‬،‫ ؤا ﺿﻖﺑﻳنﻏﻤﻤﻤﺚ‬. ‫ ؤأﺳﺘﻜﺪرك ﻗﺪر"ﻛﺖ‬. ‫ة ﺧﺘﻚ ﻳﺄﻣ آل‬.‫إﺀق أ‬

‫ﻧﺤﻤﺘﺜﺼﻠﻢ ﻣﺬ؛ ا آل ز‬ ‫ا ﻓﺌﻢ !إ‬ . ،_‫اﻟﻨﻤﻮد‬ ٠^


٢‫ؤأت‬ . ‫ﻟﻢ ؤآل أرم‬-*»‫ دو زآ‬1‫ؤالأ‬
.

‫ﺛﺮا ﻟﻰ‬-‫ﻧﺒﻖ و ﺗﺎ ش ؤﺀادة أ ز ى( أد ح‬ ‫ﺑﻴﻦ ئ ) خ؛الﻟﻰ‬ ، ‫هت‬


‫(ﺻﺲ‬
‫ﺗﻮد‬. ‫ﻟﻢ‬
( -*‫ ﻧﺌﺈه ﻟﻰ ؤ ارك ﻟﻰ م؛ه • ؤ إن ﺧﻤﺖآ‬.‫زﻳﻔﻲ ﻣﺂ«دؤهف ؤ‬
) ‫ق ع\ﺟﻞ أرى‬
‫ذأ ﻧﺮ ى‬
* ‫؟‬ ، ‫ه‬-‫ﺀى ز' ﻧﺪﻧﻲ ﺀ‬ ‫زآل ﺟﻤﺜﺜﺖ' ﻳﻰ ﻓﺄﺀﺗﺮ؛ه‬
، ‫ي؛ت آ ﺛﺄ ت ﻓﻰ آدت واأل ل‬
) ‫؛‬

‫ﺗﻤﺶ * ا‬ » ' ‫ﻣﺤﺒﻤﺄﻣﺬ‬ ‫ا‬

T E R C E M E S Î
1383) “... Câbir bin Ab‫؛‬iillah (Radıyallâhü anhümâ)’d a n: Şöyle demiştir :
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) bize K u r’a n ’d a n sû re
ö ğ re tir gibi istih â re (keyfiyet ve duâstnı) ö ğ rete rek b u y u ru rd u ki ‫؛‬
«^izdett birisi b ir ‫ أول‬y ap m ak istediği zam an fa rz değil (istih âre
niyetiyle n âfile o larak ) iki r e k 'a t n a m a z ktlstn. N am azd an so n ra şöy-
le d u â e t s i n :
A llah'ım ! H ak k ım d a h ay ırlısın ı Sen bildiğin için b en h ay ırlısın a
irçad edilm em i sen d en iste rim ve g ü eû n d en y ard ım d ilile re k hayırlı-
s m a g ü cü m ü n y etm esini sen d en dilerim . S enin b ü y ü k fazl (ve ke-
re m lın d a n isterim . Ç ü n k ü S en (h er şeye) k ad irsin . Ben hiç b ir şeye
k a d ir değilim . Sen (h e r şeyi) bilirsin. Ben (b ir şe^) bilm em . Sen
(herkese) gizli olan h e c e y i çok bilicisin. A llah'ım ! istediğim b u iş
(b u ra d a y ap m ak istediği şeyi b elirtir) S enin ilm inde benim için di-
nim e, h a y a tım a ve âh ire tim e h a y ır ise (y â h u t şim diki ve gelecekteki
işlerim b ak ım ın d an h ay ırlı ise) b u n u b a n a m u k a d d e r kıl. (B una gü-
cüm ü yetiştir.) B unu b a n a m ü y esser kıl. Ve ‫ إوإ الط‬b a n a m ü b â re k ey-
le. Ve eğ er sen in ilm inde (birinci d e fa söylediğinin m islini b u ra d a
söyler) §٠٢ ise bu işi benden, beni (ve kalbim i) de bu işten çevir ve
h a y ır nerede ise ‫ ه‬h a y rı b a n a m u k a d d e r eyle! S o n ra nefsim i bu hay-
٢٠ râzı kıl.»”
i 7A H 1

K ütüb-i S itte sâh ib leri ve B e y h a k i de b u n u riv ây e t etm iş-


lerd ir
İ s tih â r e : Y apılm ak isten en işlerde A llah T eâlâ’d an h a y ır dile-
m ektfr. Y âni y ap ılm ak isten en işin y ap ılm asın d an v ey â yapılm am a-
KtTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ 179

sın d an hangisi h ay ırlı ise onu y ap m ay a m u v a ffa k olm ayı ve gön-


lü n ona y a t^ m a sın ı dilem ektir.
H adisin "... bize istihâre öğreterek..,” cü m lesinden m a k sa t şu-
d u r : M übah işler h a k k ın d a nasıl istih â re edileceği ve ne d u â oku-
n acağ ı öğretilirdi. H aram ve m e k ru h işlerin terk ed ilm esin in h ay ırlı
olduğu bilindiği için b u n la r h ak k ın d a istih â re edilmez. Kezâ belirli
zam an d a yapılm ası g erekli farz veyâ vâcib veyâ " olan iş-
le r için de istih â re edilm ez. Ç ü n k ü b u n la rın y apılm ası M u tla k a ha-
yırdır. A ncak m ü ste h a b la rd a n geniş zam an içinde yapılab ilen in şu
veyâ b u z am an d a y apılabilm esi için istih âre edilebilir.
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) K u r’a n sü resin i öğret-
m eye önem verd iğ i gibi istih ârey i ö ğretm eye önem verm iştir. Çün-
kü n am azd a o k u m ak için K u r’a n ’ı bilm eye genel ih tiy aç b u lu n d u ğ u
gibi istih ârey i öğrenm eye de genel ihtiyaç v ard ır, istih âre; yolculuk
etm ek, tic a re t ve evlenm ek gibi m ühim işler için yapılır. Y em ek ve
içm ek gibi g ü n lü k m es’eleler için yapılm az.
H adîste fa rz o lm ayan iki re k ’a tın kılınm ası em redilm iştir. Bun-
d a n an laşılıy o r ki istih â re niyetiyle iki re k ’a t kılınır. B ir re k ’a tla is-
tih â re nam azı olm adığı gibi iki re k ’a tte n fazla n a m a z la d a olm az.
B â z ıla n : ikiden fazla re k ’a tla rla d a olur, dem işlerdir.
H adîsin z âh irin e göre farzın d ışın d a h e rh a n g i belirli b ir sü n n e t
k ılın ırk en istih ârey e de n iy et edilirse b u n u n la yetinilebilir. N e v e -
v i , bu g ö rü şü benim seyerek : F â tih a ’d ân so n ra birinci r e k 'a tta Kâ-
firû n sûresi, ikinci re k ’a tta Ihlâs sûresi o k u n u r, dem iştir.
B azıları ise : Birinci re k ’a tta :
‫ﻟﻰ ﺀأ‬ 1 ‫ال‬،_‫م ااﺋﺮ^ ﻧﺢ‬
1 ‫ذي وﺛﻢ‬ ‫ل ﻟﻢ‬1‫ﺛﺎك‬ ‫ﺀ‬1‫ﻣﺤﻠﻰﻣﺎس‬
‫ؤاﻳﺶم‬
‫ﺻﺪ ور ﻫﻢ ي ﻳﺠﻦث‬ ‫ﺗﻜﻦ‬ ‫ﺟﻢ ى‬ ‫ذلإذ درﺋﻚ‬
(174) âyetleri, ikinci re k ’a tta d a :
4 ‫ ﺑﻤﻮﻳﻰ ﻧﻢ اﺑﺠﺮ‬o ‫"؛‬
‫اﻣﻊ‬ ‫دﻣﺎ ﻛﺎن ﻫﻨﻦ دآل ﻣﻮﻧﺔ إدا ﻣﺺراف ورﺗال‬
‫ﺑﻦ ذي دﻧﻦ ﺳﻰ اذ ﻧﺠ الﻣﺜﻞ ﺻﻞ ﺻ الأل ﻳﻖ‬
(175) â^ eti ok u n u r, dem işlerdir.
El-Fetih y a z a r ı : En m ükem m eli K âfirû n sü resi ile ilk ây etleri bi-
rinci re k ’a tta ve ih lâ s sü resi ile son ây eti ikinci re k ’a tta o k u m ak tır,
dem iştir.

(174) K&sas, 68. âyet


(175) Ahzâb sûresi, âyet; 36
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

Bâzı â lim le r: İstih â re nam azı, b a şk a b ir n âfile ile y erin e getiri-


lem ez. İstih â re niyetiyle k ılın aeak m ü sta k il n a m a z ile gerçekleşir, de-
m işlerdir.
H adisteki d u â n ın açık lam ası h a k k ın d a el-M enhel y a z a rı özetle
şöyle d e r:
‫آﻟﻠﻴﺰ إﻳﺊ أﺳﺦ؛رﻟﺬﺑﻌﻠﻄﺚ‬ Y â n i: "A llah’ım! S en h a n g i işte y a ra r
old uğunu bildiğin ve b en bilm ediğim için S en beni en y a ra rlı işe
yönelt." Şöyle de d e n ile b ilir: “A llah’ım! Ş ü m u llü ilm in h a k k ı için en
y a ra rlıs ın a beni yönelt."
‫ورﺗﻤﺪﻋﺬ ﻳﺌﺬزﺑﻤﺖ‬ Y â n i: “S enin k u d re tin d e n y a rd ım d iley erek en
h ay ırlısın a m u k te d ir olm am ı dilerim .” Şöyle de d e n ile b ilir: "S en kâ-
d ir olduğun için h ay ırlısın ı b a n a m u k a d d e r ve m ü y esser eylem eni di
lerim ."
H a d is in‫ « ؛‬...b ü y ü k fazl (ve k e re m )ın d a n isterim .» eüm lesi Al-
la h ’ın verdiği ik ra m la rın h e rh a n g i b ir kim se ta ra fın d a n h a k edildi-
ği için değil, A llah ’ın fazl ve kerem iyle o ld u ğ u n a i ş â r e t eder.
H adisin : ‫• إ ذﻣﺤﺖ ﺋﻨﺜﺰ‬ cü m lesin in zâh iri m â n â sın a g ö re y o ru m
yakılm am alıd ır. Ç ü n k ü ilk a n d a h a tır a gelen m â n â : “A llah’ım! Şu
işin b a n a h ay ırlı o ld u ğ u n u b ilirse n ...” şeklindedir. Bu tü r m ân â, Al-
la h ’ın ilm inin kesinliğine te rs düşer. K astedilen m â n â i s e : “A llah'ım !
Senin sonsuz ilm inde bu iş b a n a h a y ırlı is e ...” şeklindedir. Terce-
m ede b u n a işâ re t etm ek istedim . Ş u h ald e cüm ledeki şüphe, A llah ’ın
ilm ine â it değil, y ap ılm ak iste n en işin h ay ırlı olup olm am asm d ad ır.
Kişi d u â ed erk e n b u ra d a y a p m a k istediği şeyi dile g etirecek tir.
H adîsteki ‘M aaş’ kelim esinin tercem ed e “h a y a t” o la ra k yorum -
ladım . Bu kelim e ile, tic â re t gibi geçim vesilesi o lan şey ler de kaste-
dilm iş olabilir.
H adisteki "A k îb et”ten m ak sad , Â h irettir.
‫ ﻫﺎﻓﺪزه ﻟﻰ‬cüm lesi ‫“ ؛‬B unu b a n a m u k a d d e r eyle.” v ey â “B u n a gücü-
m ü y etiştir” diye y o ru m lan ab ilir

‫ا آل وك‬ ‫وﺑﺪد' ﻣﻘﻞ ﻣﺂ ﻓﺎل' ق اﻟﻤﻨﺔ‬ cüm lesinin m â n â s ı: B irinci d efa

söylediğinin m islini söyler, dem ek tir. Y âni şöyle d u â e d e c e k :


«Allah'ım! S enin ilm inde b u ‫؛‬٠ benim için dinim , h a y a tım ve âhi-
re tim b ak ım ın d an şe r ise...»
KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ ‫ل‬8‫ل‬

‘‫را‬
‫ 'أؤﺣﺈ ﻟﻰﺀﻋﺎﺟﻞ آزى وآ ه‬cüm lesindeki te re d d ü t m â n â sın ı ifâd e
eden “Ev” kelim esi, râ v in in şü p h esin i ifâde eder. Y â n i: Yâ;
‫ﺣﺮا ﻟﻰ ى د ﻳﻨﻰ وﻣﻨﺎﻗﻰ ﻣﻌﺎﻗﺒﺔ آزف‬. b u y u ru lm u ş vevâ:

‫ﻣﺤﺎﺟﻴﻪ‬
‫ﺧﺬا ﻟﻰ ﻓﻲ ﻋﺎﺟﻞ أزى‬ b u y u ru lm u ştu r.
“Ev” kelim esinin m u h ay y erlik için olm ası m u h tem eld ir. Y âni
d u â eden kişi isterse O şekilde söyler, isterse d iğ e r şekilde söyler.
‫ﺀﻋﺎﺟﻞ إزى‬ = «D ünya h ay atım d a k i din im ve d ü n y am ile ilgili
işlerim » dem ektir.
‫اه‬ = «G elecekteki d ü n y a h ay atım d a k i dillim ve d ü n y am , âhi-
retim le ilgili işlerim » dem ektir.
İstih â re y a p a n kişin in n am az ve n am azı tâk ib en okuyacağı duâ-
d a n so n ra ne y ap acağ ı h ad iste zikredilm em iştir. N e v e v î : Kişi
istih â re e ttik ten so n ra gö n lü h an g i ta ra f a m eylederse onu yapm alı
ve istih âred en önceki te m ay ü lü n e d ay an m am alıd ır. Bilâkis kendi İh-
tiy ârin i bırak m alıd ır. Böylelikle gerçek m â n â d a hay ırlısın ı A llah ’tan
dilem iş olur, dem iştir.
istih ârey e rağ m e n b ir tem ây ü l ve gönül y atışm ası gö rülm ezse bâ-
z ıla n n c a üç defa, b âzıların ca d a yedi d efa istih â re te k ra rlan m alıd ır.
El-M enhel y a z a rı bu g ö rü şlerin delilleri olan h ad isleri zik retm iştir.

HADİSİN FIKIH YÖNÜ

1 — F eyg am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) üm m etin e dünya-


la n ve d in leri h a k k ın d a y a ra rlı o lan şeyleri ö ğ retm iştir.
2 — ö n e m li işler için istih âre y ap m ak m eşrû d u r.

‫ااﺀ؛»ﺀأ‬
Câbir bin Ahriillah (R.A.)’ın H â l<،‫؛؛‬
Câbir bin Abdillah el-Ensâri es-Selemi Ebû Abdillah’tır. İkinci Akabe görüş■
meşine katılan Ensâr'âandır. Bizzat Peygamber (S.A.V.)’den ilim almış, Medine’-
nin Müftilerindendir. Annesi bint-i Akâbe'dir. Bedir savaşına katıldığı ihtilâilıdır.
Fakat Hendek ve Biat-1 Rıdvan’da bulunduğu kesindir. Ayrıca ondokuz gazâda
bulunmuştur. Çok hadis rivâyet eden altı ^hâbidendir. 1540 hadisi vardır. Buhâri
ve Müslim 58 hadisini ittifakla. 28 hadisini Buhâri, 128 hadisini Müsiim münferiden
rivâyet etmişlerdir. Râvîlerinin başında Said bin Minâ, Ebü Zübeyr, Ebû Süfyân,
Talha bin Nâfi’, Hasan-1 Basri ve Muhammed bin Münkedir gelir. Yüz yıl kadar
(Devâmı İ82.Cİ Sahifede)
182 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫الﺟﺔ‬-‫ا‬ ‫ ) ؛ابﻋﺎﻣﺎءقﺻالة‬١٨٩(
‫ ا‬8‫ — ا؛‬HÂCET NAMAZI H A K K IN H A
GELEN HADİSLER BÂBI

،‫ ﺀ ن ﺀآﺋﺪ ﻳﻰﻣﺪ ار ﺑﻢ' ن‬،‫ما أﻣﺜﺎداﺀق‬.‫ مﺳﺎمأﻫﻢ ﻋﺎﺻﻢ‬. ‫دت‬


. ‫ﺣﺘﺒﺠﻨﺎﻧﻮ د ﻧﺲ‬ — ١٣٨٤

‫ﺿﺨﺜﺂﺑﻤﺘﻨﻮﺗﺎﻓ إل ﻗﺂ ت » س^ﻧ ﻤﻠﻦ‬ : ‫؛ﻗﺂت‬ ‫ى‬: ‫ ﻓﺄ د الآل ذل‬.‫ﺻﻤﺰ ا ﻓﺌﺄ‬


‫ ال |ﻟﻪ إالا ف‬:‫ *م أ؛ﺀت‬. ‫ﺋﻠﺘﻮﺻﺄ ؤإلﺻﺖ ر ﻛﻢ_إإزا‬ >‫ﻣﻨﺨﺄﻟﻘﻪ‬ ‫ أو إﻧﻰ أ ﺣﺪ‬، ‫ﺣﺎﺟﺔ إدا ﺛﻲ‬

! ‫ﻓﻢ‬ .‫ئ‬/ ‫ف ﻧﺐ' اأ ﻣﺎ‬/‫ ا ؛ﺋﻤﺪ‬. ‫اأم'ﻳﺒﻢ‬ ‫شمر‬


'‫ ؛ن * ﺛﺬ ه ر ﺑﺎ’ل‬.‫ما ﻃﻠﻴﻢ ا * ﻟﻤﺄ‬

‫آ‬: ‫زا ل ﺀ‬ ‫ رق‬.، ‫ؤا' ي ﻣﻨﺴﻤﺖ‬ ، ‫ذ رو ﻟﺚ‬ ‫ورم‬ ، ‫ﻣﺞ ؛ات ن ' ﺟﻠﺚ‬ ‫إﻓﻰ أ ﻣﺎ ك‬
‫ وال ئ‬، ‫ﻏﻔﺮآ> و'ال ئ إ ال زﺀ ةأد‬
. ‫ ﺗﻌﻨﻰ ذ ﺀ إﺀال‬-‫ال ك أال‬ ‫إ ﻣمﺢ‬. ‫ﺋﺴﻤﺖ‬
. ، ‫ ﻫﺚم ;ش'ث‬. ‫ ﻣﻢﻣﻄﺪ ا س مم أ ﺗﺮا أل ﺗﺄ ؤا آل ﺿﻤﺘﺎﺷﺎ‬. ‫ﺗﺒﺠﺂﻟﻰ‬ ‫ئ ؛ ﻛﺪﺛﺈ ال ة‬
‫د‬- ‫ث‬ ‫ ﺋﺪ ن‬i ‫آلن‬ . ‫ﻣﻐﺎل‬ ‫وق‬ ، ‫ﺀذا ا ﻟﺪﻳﺚ ﺗﺪ أﺀرﺟﻪ ا ﻟﺰ د ئ وة'لت ﺀذا ﺀد ﻳﺚ ﻏ ﺮ ب‬
٠ ‫ وذ ﺋﺪ ﺀو اﺑﺮ ا'م زهﺀ‬٠‫ار"ﺀن ﻳﺬﻋﻰ ؤ اﻟﺪ<ث‬

T E R C E M E S İ

84‫) دا‬ Abdullah bin Ebî Evlâ (176) el-Eslemi (R adıyallâhü anhy&çn .
Şöyle demiştir :

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yantmıza çıkıp gelerek


buyurdu k i:
«Her hangi bir kimsenin Allah katında bir hâceti veyâ Allah'ın
mahlükatından bir kimsenin yanında ihtiyacı olursa; abdest alıp iki
rek’at namaz kılsın. Sonra şöyle duâ etsin : ‘Halim ve Kerîm olan Al-
lah’tan başka ilâh yoktu‫؟‬. Büyük arşın Rabbi olan Allah Teâlâ’yı
teşbih ve tenzih ederim. Alemlerin Rabbı olan Allah’a hamdolsun.
Câbir ............................................................ (Baştarafı 181.Cİ Sahifede)
yaşamış olu?, hicretin 78. yıiı 94 yaşında vefat etmiştir. Medine'de en son vefat
eden sahâhtriir
Sahâbiler arasında Câbir bin Abdillah isminde iki zât daha vardır. Birisi
Câbir bin Abdillah bin Rabâh. diğeri de Câbir bin Abdillah Râbisî’dir. ‫؛‬Hulâsa : 50
-ve Tezkiretüi-Huffaz : c. 1. Sah. 37)

(178) Hâl tercemesi 418 nolu hadiste geçmiştir.


KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 183

Allah’ım! Şüphesiz ben Senin rahmetine vesile olan sebepleri,


mağfiretini gerektiren hasletleri, her hayrin ganimetini ve her gü-
nahtan selâmette olmayı senden dilerim.
(Allah’ım!) Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni
ve rızâna uygun her hâcetimi yerine getirmeni Senden isterim! Son-
ra dünya ve âhiretle ilgili dileğini Allah’tan iste. Çünkü şüphesiz ‫ه‬
dilek takdir edilir.»”
N o t: Bu hadisi Tirmizi de tahrjç ederek garib olduğunu söylemiştir. Hadi-
sin isnadı söz götürür. Çünkü râvi Fâid bin Abdirrahman, hadiste zayıftır. Fâid,
Ebü’l-Varkâ’dır.

İZAHI
T i r m i z i bunu rivâyet etmiş, yalnız duânın sonundaki fık-
rayı rivâyet etmemiştir. Bir de hâcet namazı kıldıktan sonra hadîs-
teki duâya başlamadan önce kişinin Allah’a senâ ve ?eygamberine
salavât getirilmesi ilâvesi vardır.

geciktiren demektir. ‫ا‬


H alim : Suç işleyeni cezâlandırmakta acele etmeyen ve cezâyı

Kerîm ‫ ؛‬Kulun istihkakı olmaksızın ve minnet etmeden ikram


eden demektir.
«Rahmetine vesile olan sebepler...» Î b n ü ’ l - M e l i k ’ in de-
diğine göre İlâhî rahmete vesile olan fiiller, sözler ve vasıflardır.
T 1 y b i ise‫ ؛‬Hadîsteki “Mucibât” kelimesi, “Muc‫؛‬be”nin çoğulu-
dur. “Mûcibe” Sâhibini cennetlik eden kelimedir, demiştir.
A zâim : “Azîmet”in çoğuludur. T ı y b i ' nin dediğine göre
azimetlerden maksat, İlâhî mağfirete kavuşmayı pekiştiren ameller-
dir.
Birr ‫ ؛‬A l i y y ü ’ l - K â r i tarafından tâat ve ibâdet olarak yo-
rumlanmıştır.
Hadis, günahlardan mâsum olmayı dilemenin câizliğine delâlet
eder. Bâzılan : Günahlardan mâsum olmak Peygamberlere ve melek-
lere mahsus olduğu için bunu istemek câiz değildir, demişler ise de
bu söz reddedilmiştir. Çünkü Peygamberler ve meleklerin günahsız
olmaları vâcibtir. Başkalarının günahsız olması câizdir. Câiz olan bir
şeyi istemek câizdir. Şu var ki Peygamberlere karşı saygısızlık yap-
mamak için günahlardan mâsum olmayı değil, günahlardan korun-
mayı dilemek uygundur.
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

.‫ ﻋﻦ‬،‫م ى ط‬. ‫دتأ ﺗﺪﺣﻤﺘﻘﺜﻮ ن دم• ئ ة؛ﻣﺎن ة‬


‫ﻣﺤﺎ‬ —
١٣٨٥
‫ﺣال‬-‫أف ر‬ ‫ ﺀن ﺀذان‬،‫ه ﻳﻰام ﺑﻤﺖ‬-‫ ﻋﻦ ﻣﺎ رة ن ﺧﺰ ﺀ‬،‫أﻧﻰ ﺟﻤﺎﻧﺠﺪ‬
JÛÎİ، ‫ن‬
‫؛‬

"‫ردآآلن‬-‫« |نﺷﺌﺖ أ‬3 ‫ﺻﺄ‬ . ‫ﻧﻰ‬


‫ﻧﻤﺂﺀ؛‬
_ ‫؛سﻧﻰأن‬ ‫ اﺣﻊ‬: ‫ﺿﺮر ألﻳﻲ أئ اي ه ﻗﺎت‬
‫ ؤ_ ﻣﺤﻞ؛‬. ‫ ﻛﺎ ره أن ﺗﺮﺻﺎ ذﺑﻤﻤﻰ وﺻﺮﺀه‬. ‫ اؤﺛﻪ‬:‫ت‬‫ ؤ إذ ﺷﺄ ذدﺀوت »ﺻﺄ‬. ‫وص ﺣﺘﺮ‬
. ‫ ذة‬-‫ﻟﻖ ئﺀﺀﺋﻢ ي اأن‬-°‫ وأ~ادﺟﻪ إز‬، ‫إﺀق أ* ﺗﺄﻟﻠﻖ‬ ‫اذآلم‬.١ «‫ذا األﺛﺎﺀ‬-‫ودم ﻳﻢ‬ •‫ ﺗﻲ‬-‫ر ﻛﻢ‬

))‫ق‬. ‫ﺷﺼﻪ‬.‫مراﻟﻠﻪ ا ﺀ‬
. ‫؛ا ﻣﺤﺜﺪ ا إﻳﻰ ﺋﺪ ﻫﻤﺠﻪم ت؛ ذإ ﻟﻰ ر ي ق ﺣﺎﺟﻰ د ذ ه ات؛ ﻓﻰ‬.

. ‫ ﻧﺬمﺣﺪﻣﺤﺚ ﻛﺪ ح‬:‫ﺀد إ ﻧﺘﺎث‬.‫ﻧﺄلأ‬


‫ﻣﺬا ﺣﺪ ﻳﺚ‬ : ‫ و؛ال‬. ‫ا أل د ﻣﺔ‬ ‫ﺛﻖ ﻣﺰإ ب‬ ‫آﺀادﻳﺚ‬ ‫ ق‬، ‫ ﻣﺎﺑﺎ أل ﺀﻣﺔ‬. ‫ﻗﺎ‬ ‫ ا ﻟﺘﺮذ ئ‬٠١ ‫ﺀذااﻟﺨﺪﻳﺚأﻟﺮد‬
. ‫<د ﻳﺜﻠﻞ ﺟﺪ ر‬- ‫ن‬.‫ م‬، ‫ ال ﻧﻤﻠﻪ إ ال ﻣﻦ ﻣﺬا اﻟﻮﺟﻪ‬، ‫ﻣﺢ ﻏﺮ ب‬ ‫ﺀﺳﻦ‬

TERCEMES Î

185‫“ ) د‬... Osman bin Hunevf (177) ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) 'd e n : Sbvle de-


miştir:
‫ه^ةة‬ kör veyâ çok az gören bir adam, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’e gelerek: Benim için Allah’a duâ , bana âfiyet ٠٠
versin. (Gözümü sıhhata kavuştursun.) diye dilekte bulundu. Efen-
dimiz ‫؛‬
«Dilersen bu hastalığın mükâfatını kendin için âhirete bırakırsın.
Bu daha hayırlıdır.١٢٠ eğer dilersen ben duâ ederim.» buyurdu.
Adam ‫ ؛‬Duâ ٠
٠, dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem} adama güzelce abdest almasını, iki rek’at namaz kıl-
masını ve şu duâ ile duâ etmesini em retti:
«Allah’ım! Şüphesiz ben Senden isterim ve rahmet Peygamberi
olan Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Sana yönelirim.

(177) ©sman bin Huneyf bin Vâhib el-Ensâri el-Evsi, el-Medeni meşhur bir
sahâbiüir. Halife Ömer (R.A.) ‫ ﻫ ال اااا« س‬Kûfe’ye arâzi ölçümü görevi ile gön-
derilmiş ve halife Ali (R.A.) zamamnda Cemel vak’asmdan önee Basra Valiliğine
tâyi I',ddilmi$t‫؛‬r. Rivâyet ettiği hadisleri vardır. Râvileri übeydullah bin Abdillah
bin utbe ve Hâni’ bin Muâviye es-Sadefî’dir. Muâviye (R.A.)'m hilâfeti zama-
nında vefat etmiştir. Ebû Dâvûd, Nesâi ve ibn-i Mâceh onun hadislerini rivâyet
etmişlerdir. (Hülâsa: 259)
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

Yâ Muhammed! (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) bu ihtiyacım ın yerine


getirilm esi için Senin yardım ınla Rabbime yöneldim. A llah’ım! Mu-
hammed (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’i benim hakkım da şefaatçi
kıl.>
Râvi Ebü ishak dem iştir k i : Bu hadîs sahihtir,”
N e t: Tirmizi bu hadisi duâiara âit bâblarda rivâyet ederek bunun hasen-
sahih garib olduğunu ve yalnız râvi Ebû Ca'fer tariki ile bildiklerini söylemiştir.

İ ZAHI

T i r m i z i ve N e s â i de bunu rivâyet etmişlerdir. ? ‫ ؛‬٢ -


m ‫آ‬z i ■nin rivâyetinde adam, ?eygam ber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lemV'den duâ isteyince şöyle buyurulm uştur:
«Dilersen duâ ederim, dilersen sabredersin. Sabretmek senin için
daha hayırlıdır »
Tuhfe pazarı şöyle d e r : Duâ istiyen kişi yâ âm â idi veyâ az gö-
rüyordu. Oöz hastalığından şifâ bulm ası için ?eygam ber (Sallallahü
Aleyhi ve S ellem )’den duâ dilemiştir. T ı y b i : ?eygam ber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) a d a m a :
«Dilersen duâ ederim» buyurmuş, adam da onun duâ etm esini is-
temiş, sonra ?eygam ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ), adamın duâ
etm esini emretmiştir. Bana öyle geliyor ki; adamın duâ
sabretm eye tercih etmesi, Peygam ber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’in
hoşuna gitmemiştir. Nitekim adam la konuşurken ;
«Sabretmek senin için daha hayırlıdır» demiştir. Mamafih ?ey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem l’in Ona tavsiye ettiği duâda
zât-ı Nebevisini şefâatçı kılm ası ve duânın kabulü yolunda zâtını ve-
sile kılması, yapılacak duâya ?eygam ber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in iştirak ettiği m ânâsı anlaşılır, demiştir.
Duânm m â n â sı; A llah’ım! Ben dileğim i Senden isterim. Âlemle-
re rahm et olarak gönderilen Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) ?eygam ber'i vâsıta kılarak Sana yönelirim. Ey Muhammed (Sal-
lallahü Alöyhi ve Sellem )! Ben Allah katında şefâat etm eni dilerim.
Tâ ki Senin şefâatınla ihtiyacım yerine getirilsin. Allah'ım! ?eygam -
ber’i benim hakkım da şefâatçı kıl.
N e s â i ’ nin rivâyetinde, hadisin sonunda şu ilâve v a rd ır:
186 SÜNEN-J İBN-İ MÂCE

‫مﺑﻤﺪة‬ ‫ ا‬:‫ﻣﺤﻠﺖ‬
‫ف‬ ‫ﻣﺬ‬ '.= «Allah, ٠adamın
‫ﻣﺮﺟﻊو‬ gözünü açm ış oldu-
ğu halde adam dönüp gitti.•
E l - H â k i m de bu hadîsi, N e s â î ’ deki ilâveyle birlikte
rivâyet etmiştir. T a b e r â n i de bunu rivâyet etm iş ve bu rivâ-
yetin başında şu kıssayı a n la tm ıştır:
“Bir adam, bir iş için defalarea halife ©sman bin Affân (Radı-
yallâhü a n h l’ın yanına gidip gelmiş، buna rağmen işi görülmemişti.
Adam bir gün Osman bin H uneyf (Radıyallâhü a n h l’e rastlam ış ve
derdini dökmüştür, ©sman bin Huneyf (Radıyallâhü anhl O n a : Ib-
İ'iki getir, abdest al sonra cam iye gidip orada iki rek’at nam az kıl-
diktan sonra şöyle duâ e t : (Hadisimizdeki duâyı zikretmiş) Bu duâyı
yaptığın zam an işini dile getir. Sonra bana uğra ki, ben de seninle
geleyim , demiş. Adam da gidip ‫ ااال ااه‬dediklerini yapmış, sonra ha-
lifenin kapısına varmış. Kapıcı hem en gelip elinden tutarak halîfe’-
nin yanm a çağırmış. Halife onu ‫ ﻫﺎ<اااﻫﺂل‬ve minder üzerine oturt-
muş ve :
Hacetin nedir? diye sormuş. Adam da işini söylem iş. Halîfe der-
hal onun dileğini yerine getirmiş, sonra o n a :
Bu saate kadar ihtiyacını niye bana anlatmadın? Ne işin olursa
bize gel, demiş. Adam halife'nin yanından çıktıktan sonra Osman bin
Huneyf (Radıyallâhü a n h )’a rastalm ış ona duâ etm iş v e :
Seninle görüşünceye kadar işim olmuyordu demiştir. Osman bin
Huneyf (Radıyallâhü an h )d a:

ta lla h i senin işin hakkında ben halîfe de konuşmadım. Lâkin


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’‫ ؛‬gördüm. Âmâ bir adam
O'na gelerek gözünden şikâyet etti...”
~ ' bu hadîsi zikrettikten sonra sahih olduğunu söy-
!emiştir
İbn-i T e y m i y e “Ettevessül Vel V esile” adlı risalesinde
de bu hadisi zikrettikten sonra aynen şunları şö y le r : Bu hadisi
B e y h a k î ve başkaları, “N übüvvet’in delilleri” bahsinde rivâ-
yet etmişlerdir.

«Tuhfe» yazarı yukardaki bilgileri verdikten sonra şöyle d e r :


Eş-Şeyh ‫اﻫ ﺔةل ل أل د‬
) ،‫ '؛‬- , M iftâhü’I-Hane adlı kitâbmda şöy-
le demiştir : üstadım ız e s - S i n d î kendi risâlesinde şöyle d e r :
Bâb : 190 KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 187

Bu hadis Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken


Ondan şefâat dilemenin ve Onu vâsıta kılmanın câizliğine delâlet
eder: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in vefâtından sonra
da Ondan şefâat dilemek ve Onu vâsıta kılmak câizdir. Çünkü T a -
b e r â n i , el-Kebir’de O s m a n b i n H u n e y f (Radıyallâ-
hü anh)’den rivâyet ettiğine göre bir adam bir ihtiyaç için defalarca
halîfe O s m a n b i n A f f â n (Radıyallâhü anh)’a gidip gel-
miş... ve mezkûr hadisi zikretmiştir.
Ş e y h A b d ü ’ 1 - O a n i daha sonra şöyle der : Mezkûr üs-
tadımız bu konuda tafsilâtlı bir risâle yazmıştır. İsteyen oraya mü-
râcaat etsin.
ş e V k â n i de Tuhfetü’z-Zâkirîn’d e : Her şeyi veren ve verme-
yen, dilediği olan dilemediği olmayanın Allah Teâlâ olduğuna itikâd
etmek kaydıyla Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’‫ ؛‬kendisiy-
le Allah arasında vâsıta kılmanın câizliğine bu hadis delâlet eder.
Peygamberlerle tevessül etmek için O s m a n b i n H U'n e y f
(Radıyallâhü anh)’m hadisi bir örnektir. Sâlihlerle tevessül etmeye
gelince; Sahih hadisle sâbit olmuştur ki kuraklık dolayısıyla sahâbi-
ler Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in amcası A b b â s
(Radıyallâhü anh)’a tevessül ederek yağmur duâsını yapmışlar. Yâ-
ni duâ ederlerken:
“Yâ Rabb! Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in amcası
Abbâs (Radıyallâhü anh)'m hatırı için bize yağmur İhsan eyle”, de-
mişlerdir.
B u h â r i ’ de ve diğer hadîs kitablarında rivâyet edildiği gibi
O m e r b i n e l - H a t t â b (Radıyallâhü anh) yağmur duâsını
yaparken şöyle demiştir :
“Allah'ım! Başımıza kuraklık geldiği zaman biz Nebimize teves-
sül ederdik. Sen bize yağmur verirdin. Biz Peygamberimizin amcasıy-
la sana tevessül ediyoruz bize yağmur ver!” Bu duâdan sonra Allah
yağmur vermişti. H a z r e t - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) böyle
duâ ederken hiç bir sahâbi buna karşı çıkmamıştı. Böylece bu ko-
nuda sahâbilerin icmâı oluşmuştu. Geniş bilgi için T i r m i z i ’ nin
‘Duâlar bâblarmdan müteferrik hadisler bölümü’nde rivâyet edilen
bu hadîsin şerhine âit Tuhfetü’l-Ahvezi yazarının verdiği bilgiye mü-
râcaat edilebilir.
‫‪SÜNEN-1 ÎBN-1 MÂCE‬‬

‫)*‪ ) ١٩‬اب ﻣﺎ‪ ٠١٠‬ق ﻣﺤالة ا ﻟﺴﺒﻤﺢ‬


‫‪190 — TEŞBİH NAMAZI HAKKINDA GELEN‬‬
‫‪HADİSLER BÂBI‬‬

‫ئ د‪.‬ق ن ﺀ ب‬
‫•‬ ‫•‬ ‫ﺧﻤﺢ‪ 1‬ﺛﻮش تﺀﺑﻤﺎرتﺗﻢدت ‪ ،‬أ‪.‬ﻫﻢﺀﻣﻰئا ﻣﻮ‬ ‫‪١٣٨٦‬‬
‫‪-‬‬

‫ﺣﺰ م‪،‬‬ ‫ﻳﻰ‬ ‫ن ﻫﻤﺮو‬ ‫أ ﺑﺪ أ ﻛﺮ‬ ‫‪،‬ﺗﻮق‬ ‫ﻧﻴﺪ‬ ‫أ ق‬ ‫ن‬ ‫ﺣﺪﺛﻐﻌﻦ ؛د‬ ‫‪.‬ﺀﺳﺪ‪0‬‬ ‫ش‪.‬ة‬ ‫ﺗﺮ‬ ‫ت)‬
‫ﺷﻰﺑﻢم؛اس إ ﺗ ﻢﺀ !' ‪ 1‬ال ﻣﺤﻚ ‪ ،‬أ الأ ﻣﺤﺎ ق ‪،‬‬ ‫ﻣﺄﻣﻴﻰ راغ ‪ ،‬ﺋﺖ ‪ :‬أأت ‪ 3‬ﻧﻮ أل ا‬

‫ت‪ : ٢٠‬مإق ‪ .‬آ ﺑﻤﻮﺗﻈﻲ ! ﻓﺂت ﺀ ﺳﺌﺄ ر ﻳﻊ ر ﻛﺄ ت• ﻣﻤﺮأ ؤ‪،‬ﻛآلر ﻣﺤﺔ‬


‫أ آل أ ﻣﻢ ﺀ‬
‫ﻣﺘﺘﺎﻳﺒﻢ ش‪ :‬ث؛ﺛﺜﺎدﺗﺎش ؤا ﺗﻠﺪ ف ﻗإلإن" إ الا ﻓﺂ"‬ ‫ﻣﺄةﻧﻴﺎل‪ 1‬ﻛﺘﺎ ب ؤﻧﻮر ؛‪ .‬إل اا *‬

‫ﻣﻤﺎﺗﺨﻤﺌﺲ‬ ‫;^ \ﺗﻤﺎت ^ ﻣﺄﺣﺘﺎ \‬ ‫ﺟﻤﺼﺔﻣﺔﺗﺔﺛﺘﺄ ذ‬ ‫ممؤاق‬


‫ﺗﻤﺴﺔﺀﻣﺎ ‪.‬‬ ‫\‬ ‫ﺧﺒﻤﻤﻤﺘﻘﺰ أ‬ ‫ﻣﺎﺀﻳﻢ ار‬
‫ﻗﺘﻴﻤﺎ \‬ ‫ت‪:‬‬ ‫ﺀﻣﺎ \ مﺀ‬ ‫ة‬

‫دك ﺣﻤﻰ ز*ﺗﻤﺤﻦ ذ ﻛ آل دﻛ ﻨﺔ•‬ ‫م م؛ر ح رأﺳآل ﻗﺮ آ ﺋﺮ م ﻣﺒﻢ ‪ 3‬أن ﻣﻮم•‬

‫ﻫﻤﺒﻤﺜﺒﺠﺘﻤﺂﺗﻲ ﺀ؛رﺗﺎماف أ آل‪٠‬‬‫‪،‬‬ ‫ﺗﻴﺠﺌﺖ *‬ ‫‪.‬‬ ‫ﻧﻜﺄ ت‬ ‫و؛ﻳﻰ ال‪/‬إ ﻣﺢ ﻓﻲ أرﻳﺞ‬


‫م‬ ‫ﻳﺂﺀﻣﺢ ﻣﺈ ذ‬
‫ﺀ ﻓ ﻢ‪-‬‬ ‫م‬ ‫ﻫﻤﻤﺄ أ" ت‬
‫‪ .‬ه‬ ‫ﻏﺜﺄﻳﻰﺀ‬
‫ﻣﺎ ت‪:‬إ ﺑﻤﻮت ا ﻓﺎ د ﺳﻤﺈم أ ﻣﺦ‬
‫•‬ ‫ﺣﻖ ﻓﺂ ل ه ﻓﺜﺘﺮآ ﻓﻲ ث ‪٠‬‬ ‫ﺀ‬ ‫ﺷﺮا ﻓﻲ ﺛﻤﺮ‬
‫ﺗﻢ ب ا ﻓﺎ ظ ‪ .‬واﻟﻤﺤﻲ؛ح آﺛﻪ ﺣﺪﻳﺚ آ ﺑﺖ ﻳﺒﻨﻰ ﻟﻜﺎ س ا ﻟﺴﻞ ‪*٠‬‬ ‫؛ال ا ﺛﺴﺘﺪى‪ :‬ﺛﻢ ا ﺛﺪﻳﺚ ﺗﺪ‬

‫و ﻧﻴﺖ آ ﻧﺎ ﺣﺄرة ﻣﻨﻪ ق ا ﺷﻴﺔ أ ل داود ‪ ،‬ﻟﺤﺎﺷﻴﺔ ا آل ذ ك ﻟﻜﻮ دئ •‬ ‫ﻟﺜﺎﺳﻖ ذ ﻟﻚ ‪.‬‬ ‫و ﻗﺪ ﺑﻤﻂ ا‬

‫‪TERCEMES İ‬‬

‫’‪Ebû Râfi‬‬ ‫‪( R‬‬ ‫‪a d ı y a l l â h ü‬‬ ‫‪a n h‬‬ ‫؛■؛‪)'den ...“ ) 386 1-‬‬
‫‪vûyel edildiğine göre, Re‬‬
‫‪-sûluliah‬‬ ‫‪( S a l l a l l a h ü‬‬ ‫‪A‬‬ ‫‪l e y h i‬‬ ‫‪v e‬‬ ‫‪S e l l e m‬‬ ‫‪Âbbâs‬‬
‫)‬ ‫‪( R‬‬ ‫‪)'a şöyle buyur‬‬
‫‪a d ı y a l l â h ü‬‬ ‫‪a n h‬‬

‫‪: muştur‬‬
‫— «‪Ey‬‬ ‫ا‪،‬اااي‬
‫ااال‬
‫؛‪Sana bir hediye vermiyeyim nti? Sana yarar[،‬‬
‫™أﻟﺔءالﻟال‪1‬ه‬‫‪mı? S a n a‬‬ ‫اوﺳﺎ‬
‫‪ilerim e düşeni yapmıyayım mı?» Abbüs،‬‬
‫( ‪: )Radıyallâhü anh‬‬
‫‪Buyur yâ Resülallah! dedi. Efendimiz —:‬‬
190 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

— «Dört re k ’a t (nâfile) n a m a z kıl. H er re k ’a tta F â tih a ’yı ve b ir


sû re oku. K ırâat bitin ce r ü k û a g itm ed en önce onbeş defa;
‫آلاف زاف اﻛﺘﺰ‬1 ‫ﺳﺤﺎﻳﻰ اﻓﺐ زاﺛﻨﺬف وال إﻟﺔ‬ S ü b h an allah i velham dülillâ-
h i ve lâ ilâh e illâ lla h ü v a lla h ü ekber, deyiver. S o n ra rü k û e t (R ükû
te şb ih in d en so n ra) b u n u on d e fa söyle. S o n ra (rü k û d an ) b aşın ı kal-
d ır. D o ğ ru lu n ca b u n u on d e fa söyle. S o n ra secde et. (Secdedeki tes-
bihten) so n ra b u n u on d e fa söyle. S o n ra (başını) secd ed en k ald ır.
(Bu o tu ru ş teşb ih in d en so n ra) d a on d e fa söyle. S o n ra secde et. (Yi-
ne o n d ak i teşb ih ten ) so n ra b u n u on d e fa oku. S o n ra b aşın ı k a ld ır ve
a y a ğ a k a lk m a d a n önce (o tu rd u ğ u n yerde) b u n u on d efa söyle, işte
h e r r e k 'a tta yetm iş beş d e fa olm uş olur. Bu zikir, d ö rt re k ’a tte üçyüz
defadır. E ğer a r tık g ü n a h la rın k u m y ığ ın ları m isli olm uş olsa A llah
senin için o n la rı bağışlar.» b u y u rd u . A bbâs (R ad ıy allâh ü an h ) :
— Bir k im sen in g ü cü b u n u b ir g ü n d e söylem eye yetm ezse? diye
sordu. E fen d im iz:
— «Bunu b ir C u m a’d a (b ir h a fta d a ) söyle. E ğer (Bir h a fta d a )
y ap m ay a g ü cü n yetm ezse b u n u b ir a y d a söyle» b u y u rd u . Ve n ih â y e t:
— «Bunu b ir yılda söyle» b u y u rd u .”
N o t: Sindi: Bu hadis hakkında hadîs hâtızları konuşmuştur. Sıhhatli oian
söz hu hadisin sabit olu? halkm bununla amel etmesinin uygunluğudur. Âlimler bu
husâsta geniş bilgi vermişlerdir. Ben bımun bir ?arçasını yazdığım Sünen-i Ebü
Dâvûd haşiyesinde ve Nevevi’nin ei-Ezkâr adlı kitabının haşiyesinde zikretmişim-
dir, demiştir.

‫ى ﺛﻮش ن‬ .‫ ﻫﻤﺮ ئ‬.‫ا ﻃﻤﺎﻟﺜﺎ‬ ‫ن‬ ‫ا آل م ةرم ذ‬ ‫ﻣﺤﺎ ﺑد‬ —


١٣٨٧
. ‫اس‬،‫ أتﻟﻤﺜﻮل‬:‫ﺀﺑﺎس ؛ أت‬،‫ ﻋﻦ ان‬، ‫ﺋﺘﻲ ة؟رﻣﻪ‬، ‫ ان‬V‫ ا ﻣﻢ ت‬١٠- ‫ ﻣﺪا ﺛﺰ ز‬,
، ‫*ﻏﺰك‬ ‫ﺳﺜﺎث> أآل‬،‫أيأ‬، ‫ أال”أﺀﻫﻠﻠﻖ‬1‫ﺷﺈس ق ﺛﻢ ا' ﻟﻈﺒﻲﺀ أﺀ*اس ! أص‬
>‫رم‬-‫أﺗﺬ ؛آ ذ ﻧﺆذ ﺻﺎفمالق ذ ﺑﻠﻦأرزموا‬.‫أالأﻣال ﻗﺜﻌﺘﺰﻣﺤﺎ ل • إأا‬

:‫ ع؛ز ﺧﻤﺎل‬.. ‫ ؤوﺋﺜﺜﺔآل*إلك‬،‫ وﺻﻐﺮه وﻣﺤﺮم‬،‫ؤﻏﺪأم ؤﺣﻤﺪم‬ >‫؛؛‬.‫وﺣﺪ‬


، ‫ؤ*ﻣﺒﻢ‬
. ‫وزؤ‬
‫ﻛﺘﺎس ؤﻧ‬-‫ة ال‬-‫ﺋﺆأرﻳﻊ ر ﺛﺄ ت • ﻣﺮأ ذ ﺧﻤﺖ وﻛﺖة؛ ﻫﺄإم‬ ‫أن‬
^ , ١‫آل‬/‫\ إ‬ ‫ ش*ﻣﺜﺎلا(ري وﻃﻤﺪف‬: ‫ﻣﺤﻰ ا'إلراأة ﻓﻰ أدل ر ذي أا*ث ؤأ ﺗﺬ أم‬
190 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ ﺗﻤﺘﺢ‬.‫ أة ﺀ ؟‬0 ‫ ﺛﺄﻧﻘﺖ‬، ‫; ﻛﺈ شم‬-‫ﺀﺗﻢم‬. ‫ ﻣﺔ م ؛ ﺗﺔ‬. ‫زاشأم "ﻣﺢ‬


‫ﺀﺗﻢ ﻣﻰﺑﻢ' اﺛﺊ*آ ؤأﻧﻖ ﻧﺎﺟﺪد ﺛﺘﻤﺎ‬. ‫ ﺑﻤآل ئ ا؛ ﺗﻤﻊ ﻧﺂوﺋﺂﺋﺚ*زا‬.
‫ أ ﻣﺘﻠﺬ‬3 ‫ *م ر*ﻣﻊ‬. ‫ ﻧ ﺒﺌ آل ﺗﺮ رآ ﺣﺎ‬،‫ ﻣﺄ ث‬. *‫راوأﻣﺂﺀث‬
‫ أ ﻧﺎ ق ﺑﻦ ا ل؛ ﺋﻮد ﺋﺖ‬3 ‫م ر ح‬

‫ ت; ﺛﻔﻰ أ ز غ ^ أت‬."’
‫ﻳﺬﻳﻰﺧﻤﺌﻬﻢ‬ ; ‫ د إ آل ﻳﺔ ون‬1 . ‫ﺿﻨﺂ ة ﺛﻴﺎ‬ ‫ﺑﻤﺜﻮ د ذ‬ ‫ت‬.

‫ش مﺛﻞﺀم م ^ة‬-‫ ذ ﻟﺢ‬-^ ‫ﻇﻦ‬/ ‫ومﺀﺋﻦزﺀة ;ل‬/ ‫ثم_ ﻳﻖ'ض‬- ‫ إ ﻧﺎﺛﺸﺖ'أل‬/


٠ ‫ • ﻣﻖ ﺀ رك ﺗﺮم‬،P " ‫ﺛﻢ ﺗﺪم• آ زذ أ‬ ‫؛ن أ ﻣﺤﺊ‬
T E R C E M E S İ

1387) "... Abdullah bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’dan rivâyet edildi-


‫ ؛‬ine göre; Resûlullah Sallallahü Aleyhi ‫ث‬
‫ﻣﺣ‬
‫مء‬
‫ر«ءﻣ‬
Abbâs bin Abdi’l-^Iuttalib
‫ﻣﺣﻪءآ‬
‫ﻫﻬﻣﺣﺎه'وأ‬
( v e

/ anh) ’a ‫؛‬öyle buyurmuştur :


«£y Abbâs! £y Amcam! ©٨
haslet (on çeşit g ü n a h ın k e ffa re tin )i
sana vermiyeyim mi? Sana ikram etmiyeyim mi? Sana bildirmiye-
yim mi? Sen onu (o k effareti) işlediğin ‫الﻫس‬
Cenab -1 Allah senin
için günahını bağışlar. Günahının evvelini, âhirini, eskisini, yenisini,
hatâsını, kasıtlısını, . küçüğünü, büyüğünü, gizlisini, açığını. (Bu
g ü n a h la r) on haslet (çeşit! tir. (Bu on h asletin keffareti) dürt rek’at
namaz kılmandır. Her rek'atte Fâtiha ve bir sûre okursun, ilk rek’at-
te kırâatı bitirince sen henüz ayakta iken onbeş defa‫؛‬
‫ﻓﻲ |ﺗﻲ‬
‫|فزا‬
‫ﻓﻲ و ال إﻧذ إأل‬ j Û J - I j ‫ب‬
‫ﻣﻳﻧﺎذ اﻓ‬ zikrini okursun. Sonra rükü
edersin. Sen rükû’ hâlinde iken (bunu) on defa süylersin. Sonra rü-
kû’dan başını kaldırırsın. Bunu on defa söylersin. Sonra secde için
eğilirsin. Secde hâlinde iken bunu on defa söylersin. Sonra secde-
den başını kaldırırsın. Bunu on defa söylersin. Sonra secde edersin,
bunu on defa söylersin. Sonra başım secdeden kaldırırsın ve bunu
on defa söylersin, işte bunların toplamı her rek’atte yetmiş beş defa-
dır. (Bunu) dört rek'atte yaparsın. £ğer her gün bir defa bu namazı
kılmaya gücün yeterse yap. £ğer gücün yetmezse her Cuma’da (her
h a fta d a ) bir defa yap. £ğer bunu yapamazsan her ayda bir defa yap.
£ğer bunu da yapamazsan ömründe bir defa yap.»”

i 7■ A H 1

£bü Dâvûd, Beyhakî, ibn-l H u z e ‫؛‬٢m e , T a -


berâni. Hâkim, ibn-i H ib bân ve t i r m i z i de
191 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ 191

b u n u riv â y e t etm işlerd ir. B azıları bu h adîsi î b n - i A b b â s {Ra-


d ıy a llâh ü an h ) ’dan , b âzıları d a £ b ü R a f i ’ {R adıyallâhü an h ) ’-
den riv ây e t etm işlerd ir. M eselâ T i r m i z i , E b û R â f - i ’ (Ra-
d ıy a llâh ü anh) ’den, E b û D â v û d ise î b n - i A b b â s (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ) ’d a n riv ây e t etm işlerdir.
H adisin baş k ısm ındaki “Elâ” kelim esi b u n d a n so n ra söylenecek
söze d ik k ati çekm ek için k u llan ılan u y a rm a ed atıd ır. îstifh am ve
olum suzluk e d a tla rın d a n m ü rek k e b olabilir. Bu ed atın y an ın d a ge-
len “U utike, E m nehuke, A h b û k e” fiilleri ay n ı m ân ây ı ifâde ederler.
Te’k id için m ü k e rre r gelm işlerdir.
H adisteki «... on h aslet...» ten m aksad, on çeşit g ü n a h tır ki, bun-
la r h ad îste sıralan m ıştır. P ey g am b er (S allallah ü A leyhive Sellem)
A b b â s (R ad ıy allâh ü a n h ) ’a b u g ü n a h la rı değil, b u n la ra k e fâ re t
olacak teşb ih n am azın ı ö ğretm ek ve b ir h ediye o la ra k verm ek iste-
m iştir. Bu m â n â n ın tam am lan m ası için on h asletin b a şın d a b ir mu-

zaf ta k d ir edilir. B unun aslı ‫؛‬ ‫ﻧﻜﻘﺰ ﻏﺜﺰﺧﺼﺎﻟﻲ‬ 'dir. H adîsteki “Z âlike”

ism-i işâreti, ta k d ir edilen, “M ü k effir” k elim esine işârettir.


«Allah senin için g ü n a h ın ı m a ğ firet eder.» cüm lesi iki şekilde yo-
' : Y âni A llah senin g ü n a h ın ı m elek lerd en g izler ve dola-
yısıyla m elekler onu y azam azlar. Y âh u t g ü n a h ın y azıld ık tan so n ra
A llah onu siler.
H adiste sıra la n a n on çeşit g ü n a h ın hepsi b irdir. Bâzı bak ım lar-
d a n dolayı çeşitlenm iş olur.

H adiste h a tâ o la ra k işlenen k u s u r g ü n a h sayılm ıştır. H albuki


T a b e r â n i ’ n in S e v b â n (R adıyallâhü a n h )'d a n ve M ü ellifin
E b ü z e r ٢ (R ad ıy alâh ü an h ) ’den, H â k i m ’ in î b n - i A b -
b â s (R adıyallâhü a n h )'d a n m e rfu ’ o la ra k riv ây et ettik leri hadîs-
lere göre m ü slü m an la rın u n u ta ra k veyâ zo rla n arak , y â h u t h a tâ ola-
ra k işledikleri g ü n a h la r b ağ ışlan m ay a tâb id ir. Bu d u ru m d a neden
bu h ad iste h a tâ d a g ü n a h cü m lesinden say ılm ıştır? diye b ir so ru ha-
tıra gelebilir. Btına cevâben d en ilir ki; G ü n a h ta n m aksad, cezâyı ge-
rek tirm ese dahi, sevâbı n o k san eden şeydir, ‫ ؟‬öyle de d en ileb ilir : M ak-
sat, h a tâ o la ra k işlen en k u s u r dolayısıyla d o ğ an z a ra rla rın bağış-
' " b ağ ışlan m ası ise k arşı, ta ra fı razı etm ekle ger-
‘ Cenâb- ı A llah dilerse h a tâ işleyen ve d o layısıyla başka-
sının z a ra ra u ğ ra m a sın a sebebiyet vereni b a ğ ışla r ve z a r a ra uğra-
y an ta ra fı, hazîn esin d en y ap acağ ı ik ra m la m em n u n eder.
SÜNEN-Î ÎBN-I MÂCE

H adîsteki h a sle tte n m ak sat, o n a r d efa o k u n a n m e z k û r zik ir ola-


bilir. A y a k ta onbeş d efa o k u n u y o r ise de r ü k u ’, i’tidal, secdeler, iki
secde a ra s t ve secd elerd en so n rak i h allerd e o n a r d efa o k u n d u ğ u için
b u n a on h a sle t denilm iş olabilir.
T eşbih n a m a z ın d a F â tih a ’d a n so n ra h e r h a n g i b ir sû re okunabi-
lir. B a z ıla rı: D ört re k ’a tte Zilzâl, Â diyât, A sr ve ih lâs sü releri okun-
m alıdır. B âzen de T ek âsü r, A sr, K âfirû n ve ih lâ s sû releri okunm a-
İldir, dem işlerdir. B aşk a s û re le rin o k u n m asın ı te rc ih ed en ler de var-
dır.
Bu b â b ta riv â y e t edilen iki hadîse göre a y a k ta k i teşbih, k ıraa t-
ta n önce değil so n rad ır. F ık ıh çıların c u m h u ru n u n kav li de b udur.
T i r m i z i ’ ni n E b ü V e h e b ’ d en riv â y e t ettiğ in e g ö re ken-
disi A b d u l l a h b i n e l - M ü b â r e k ’ e tashih n a m a z ın ın
k eyfiyetini sorm uş, ‫ ظ ؛‬n Ü ’ l - M ‫ا ^ آ ﻓ ﻈ ﻪ؛‬ de özetle şöyle tâ-
rif e tm iş tir : ‘iftita h tek b irin d en so n ra Sübhâneke d u âsın ı ok u rsu n .
S o n ra onbeş d e fa S ü b h an ellah i... teşb ih in i o k u rsu n . S o n ra E uzü ve
besm eleyi çek erek Fâtiha ve b ir sü rey i o k u rsu n . S o n ra on d efa Süb-
h â n e lla h i... d u âsın ı oku rsu n . S o n ra rü k û a g id ersin ve on d efa okur-
s u n ...’
H ulâsa Î b n ü ’ l - M ü b â r e k ’ i n r i v â y e t i n e g öre k ırâ a tta n
önce onbeş ve k ırâ a tta n so n ra on d efa teşbih o k u n u r. R ü k u ’, i’tidâl,
secdeler ve secdeler a ra s ın d a d a o n a r d efa o k u n u r, ikinci secdeden
so n ra okunm az. Toplam yetm işbeş olur.
El-Mirkât sâh ib i s ü b k i ’n in şöyle dediğini n a k le tm iş tir :
İ b n ü ’ l - M ü b â r e k ’ in yüceliği, o n a m u h â lefet etm eye m âni-
dir. A m a ben, i b n - i A b b â s (R adıyallâhü a n h ) ’m hadîsin-
deki usûle göre teşbih n am azın ı kılm ayı severim , ik inci secdeden son-
r a on d e fa teşb ih o k u m ak la secde ile kıy âm ın a ra s ın a fâsıla verm ek
engel teşkil etm ez. Ç ü n k ü teşbih n a m a z ın d a is tira h a t o tu ru şu meş-
rü d u r. ib â d ete d ü şk ü n m ü ’m in, b ir d efa i b n - i A b b â s (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ) ’m hadisiyle, d iğ e r b ir d efa İ b n ü ’ l - M ü b â r e k ’in
hadisiyle am el etm elidir.
E l - M ü n z i r i d e :: R âvilerin c u m h u ru i b n - i A b b â s
(R ad ıy ailâh ü an h ) ve E b ü R â f i ' (R ad ıy allâh ü a n h ) ’in hadîs-
!erindeki tâ rif ü zerin d e ittifa k etm işlerd ir. B u n u n la am el etm ek ev-
lâdır. Ç ü n k ü İ b n ü ’ l - M ü b â r e k ’ i n riv â y e tin in P ey g am b er
(S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e u laşm ası sâb it değildir, d em iştir.
Bu teşbihler, r ü k u ’, i’tidâl, secde ve secd eler a ra sın d a k i o tu ru ş-
ta o k u n m ası m ü ste h ab o lan teşb ih ve b en zeri zik irlerd e n so n ra oku-
n u r.
Bâb : 191 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ 193

Teşbih n a m a z ın ı k ılan kişi b ir y erd e sehvedip teşb ih leri eksik ya-


p a r d a d iğ e r b ir rü k ü n d e h a tırla rs a , h atırla d ığ ı yerd e eksiğini tam am -
lar. T eşbih n a m a z m d a sehiv secdesini g e re k tire n b ir h â l z u h u r eder-
se y ap acağ ı sehiv secdesinde bu teşb ih leri '* Ş â ir zam an -
la rd a ck u n m ası m ü ste h ab ela n teşbihi o k u m a k la yetinir.
T eşbih n a m a z ın a â it h ad is sa h ih tir, sâb ittir, b u n u n la am el etm ek
u y g u n d u r. İ b n - i H u z e y m e , H â k i m ve ~
nin d âh il b u lu n d u ğ u b ir cem âat, h ad isin h a se n o ld u ğ u n u söylem i‫ ؟‬-
lerdir. İ b n ü ' l - C e v z i b u n u m evzu’ h a d isle r a ra s ın d a zikret-
m ekle iyi etm em iştir. A s k a l â n i O nu ten k id etm iştir. O â r e -
‫ ال؛ ا‬، ‫ ؛ <ﺀ‬de : N â f i l e n a m a z la rın fazileti h a k k ın d a v â rid o lan
h ad îslerin en sah ih i teşbih n am azın ın faziletin e â it h ad istir. î b -
n ü ’ l - M ü b â r e k de teşb ih n a m a z ı: M atlu b tu r, h e r zam an iti-
yâd edinilm esi ve o n d an g âfil o lu n m am ası m ü ste h a b tır, dem iştir.
îbn-i A b b â s , îbn-i A m r b i n el-As, E b ü
R â f i ’, F a d l b i n A b b â s , A b b â s , î b n - i Ö m e r ,
A l i b i n E b i T â l i b , k ard eşi C a - ’ f e r ve ü m m ü S e -
l e m e (R adıyallâhü a n h ü m l gibi b ir çok sah âb i teşb ih n a m azın ı
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’den riv ây e t etm işlerd ir.

‫) اب ﻣﺎﺟﺎﺀق ﻟﻮ اﻟﻤﻤﻒﻣﻦﺷﻌﺒﺎن‬١٩١(
1‫او‬ ŞABAN A¥1N1N ONBEŞİNCİ GECESİ —
HAKKINDA GEEEN HADÎSLER B ^B !

، ‫ت‬:‫ ى ﻇﺎ رﺀزاي• أ ﺗﺎ* ﻣﺂا ﻧﺄﻳﻰﺀ‬. ‫ﻣﺤﺎد ﻧﻦﺀﻋﺎﺛﺎﻣﺢ‬ NrAA


. <-
‫؛‬ ‫اﻳﻰ‬، ‫ﻟﻧﻰ‬ ‫ﻣﺎ‬،‫ءؤأن‬
‫ﻣﺣﻲ‬
‫ءى ؟‬
‘‫ب‬‫هن ﻣدامنﺑﻣ‬-‫ﺣﻣﺈﻣﺮ'ﻣﺣم نءم‘ ﻣﺄ م‬
‫ ﻳﺘﻮي‬1‫ آرم ﻟﻲ‬، ‫ ﺀإدا ﻣﺢم ﻗﻒ ا ﻟﺘﻨﻒ ئﺷﺖ؛اذ‬. ‫ﺀآت؛ ﺀآ ﺑﺰت اﻣﺢ‬
‫ أ آل ﺋﺘﺶ”ؤرﻟﻰ‬:‫ ﺗﻘﻮت‬. ‫ﺣﻢ اهﺀف" ﻏﺪﻣﻴﻜﺜﺪ اش* ﺳﺈﻟﺴﻤﺎﺀ األﻳﺄ‬- ‫م؛ادم‬
‫ ﻣﺈﻃﺦ‬،‫ﻣﺤ آل! أ أل ت ﺀ ة ﻣﺤﺒﻤﺄ الإل ﻟﻤﺢ !أ ال ﻛﺬ ا أ ال ﻛﺬ ا‬
‫امم‬. »
‫رة‬-
• ‫ن أد‬ ‫نﺀد‬ ‫خ‬ ‫واﺳﻤﻪ آ؛ ﻣﺤﻜﺪ ن ﺀﺑﺪ‬ ‫؛‬JJ، ‫أق‬
- ‫ن‬.‫ ص ا‬،‫ف وداﺛﺪ ؛ م'م ﺗﺞ‬
. ‫ ﻳﺬع ا ﻟﺮ ث‬: ‫ﻣﺎل ﻧﻪ أﺣﻤﺪ ﻧﻲ ﺟﻞ واﺑﻦ ﺳﻦ‬

ibn-i Mâce Sünen-i — :٠ ‫ﺀ‬


- . : ‫ل‬3
194 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Ali hio Ebî Tâlib ( R a d t y a l l â h ü a n h ) 'd e n rivâyet edildiğine 1 ‫؛؛ب؛‬-


) 388
re ; Resûlullah) ‫ س‬/ ‫ﻣﺢ‬/،،‫ﻣﺤﻪ‬: A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir
Ş ab an ay tn ın onbeşinci gecesi o lduğu zam an , gecesinde ib âd ete «
k alk ın . Ve ٠ -g ecenin g ü n d ü z ü n ü (onbeşinci g ü n ü ) oruç tu tu n u z . Ç ü n
-k ü o gece gü n eş b a tın c a A llah T eâlâ (keyfiyeti bizce m eçhul b ir h a l
:de) d ü n y a y a e n y ak ın göğe in e re k (o an d a n ) fecir o lu n cay a k a d a r
-B enden m a ğ firet dileyen yok m u ? o n a m a ğ fire t edeyim . B enden rı
zık isteyen yok m u? onu rtzık lan d ıray ım (b ir belâ ile) m ü b telâ olan
yok m u? o n a âfiy et vereyim (b elâd an k u rta ra y ım .) Şöyle olan yok
”».m u? böyle o lan yok m u? b u y u ru r
N o t: Zevâid’de şöyle denmiştir : tsnâdı zayıftır. Çünkü râvi ibn-i Ebi Sebre
zayıtfır. Adı Ebû Bekir bin Abdillah bin Muhammed bin Ebi Besre’dir. Ahmed bin
Hanbel ve ibn-i Müin:٥ . mevzû hadis rivâyet eder, demişlerdir,

:‫ ﻗﺂآل‬. ‫ﻛﺮﺣﻢﻫﻢ د‬
‫مأ‬، ‫رادإﻟﻲ‬°‫ وﻣﺤﺪ ﻳﻰ ةب‬،‫ ئ‬-‫*داف اﻧﺌﺰا‬
‫— ﺣﺮﻣﺤﻨﺎﺀب*دة نث‬١٣٨٩
‫ ﺀن ﺀام ذه ؛‬، ‫ ﺛﻦ ﺀزوة‬، ‫ي ن أﻣﻴﻰك؛إب‬-*
‫ ﺛﻦﻣﺢ‬، ‫ئ ﻧ ﺰ د ن ﻣﺎرون• أ ﺗﻨﺎأ ﺣﺠﺞ‬
‫ ﻧﻚ‬-‫ﻧﺎ ئ‬ ، ‫؛ ذآ ﻧﻮ '؛ * و ﺛﻊ‬ . ‫ﻧﺜﺄﻃﻤﺢ‬ ' ‫ رة‬.‫ﺳﺎﻧﻲﺀ و ﺋﺎﺗﺌﻖ‬ ‫ة‬: ‫ﻣﺢ‬
، ‫ﺛﺄﺗﺖ‬ »‫؟‬ ‫ﻛﻮ ﺗﻮ آل‬3 ‫؛‬ ‫ﻧﺄﻧﻬﻨﺤﺎ شر ة ل‬ ‫؛‬ ‫ﺋﻦ‬ ‫؛‬ ‫ أ ﺳﻤﻨﺖ‬١
. ‫أ ﺀ ا ؛ ﺳﺔ‬ « ‫ ﻗﺄ ت‬. ‫أل) ا ال ﺗﺎﺀ‬

‫آلﻟﻰ‬،‫« |ل اﺳﺄ‬3 ‫ ﺀةآ‬٠‫ ل ﻇﻘﺘﺚ أ ﻏﺬأ ﻳﺖ ﻧﺺ ﺻﺚ‬5‫ ؤاث‬. ‫وت ى ذﻣﻤﻦ‬: ‫ﺋﺪﻣﻤﻦ‬
- ‫ﺋﺪ د ﺷﺮث؛ ﻣﺴﻤﺄ ب‬ ‫آل ﺳﻤﺮ ﻣﻦ‬/ ‫’اﺛﺎﺀاﻟﺚ ﻳﺂ ق*ﻧﻔﻦ‬، ‫ ﺋﺎل إإ‬1‫الاﻟﺼﻒ ﻣﻨﺶ‬.‫ﻣﻮرث ل‬
T E R C E M E S İ

‫ال‬8 ‫)ؤ‬ "... Âişe (Radtyallâhü anhâ)'dan; Şöyle demiştir :

P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in b ir gece (Şa’b a n ’ın


onbeşinci gecesi) o d am d an ayrıld ığ ın ın fa rk ın a vardım . H em en O nu
a ra m a y a çıktım . B aktım ki B akiyy’dedir. Başını sem ây a k ald ırm ıştır.
B a n a‫؛‬
«Yâ Âişe! A llah ve R esû lü n ü n sa n a zu lü m etm elerin d en mi kork-
m uş idin?» b u y u rd u .
Âişe (R adıyallâhü an h â) d e m iş tir‫ ؛‬: Bende bu (korku ve k ötü
zan) yoktur. Lâkin senin b âzı h an ım ların ın y a n ın a g ittiğ in i zan et-
tim , dedi. B unun ü zerin e O b u y u rd u ki •
191 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 195

«Şüphesiz A llah T eâlâ Ş a’b a n ay ın ın onbeşinci gecesi d ü n y a y a


en y ak ın ©lan sem ây a (keyfiyeti bizce meçhul bir şekilde! in e r. ١٢٠
(Beni) Kelb k ab ilesin in k e y u n la rm ın k ılları sa y ısın d a n d a h a çok gü-
n a h la rı (veyâ.günah sahiplerini) bağ ışlar.» ’’

İ Z A H I
A l î (Radıyallâhü anh)’m hadisi Zevâid türündendlr. Â i ş e
(Radıyallâhü anh) ’nin hadîsini T i r m i z i ٧٠
B e y h a k î de
rivâyet etmişlerdir.
Bu hadislerde geçen «Allah Teâlâ en yakın olan semâya iner.»
cümlesindeki inişle İlgili gerekli bilgi 1366 nnlu E b û H ü r e y r e
(Radıyallâhü anh) ’m hadîsine âlt îzahta geçti.
Ş a ’ b a n ayınm cnbeşincl gecesine “Berâat gecesi” denilir. Bu
gecenin İbâdetle geçirilmesinin fazileti bu hadislerden anlaşılıyc‫ ؟‬.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ٧٠
Sellem )’İn hanımları yanında
nübetleşe yattığı bilinmektedir. A i ş e (Radıyallâhü anhâ)’ya âit
bir gece‫ ؛‬ki ş a ’ b a n ayınm onbeşinci gecesi olduğu hadîsten an-
!aşılıyor, p^ygambeı; (Sallallahü Aleyhive Sellem) odadan ayrılarak
B â k i'iı ’ 1 - G a r k a d (178) ‫اإﻫﻪ‬
semte giderek orada ibâdet ٧٠
duâ ile vaktini meşgul etmiştir. A i ş e (Radıyallâhü anhâ) Pey-
٧
gamber (Sallallahü Aleyhi e Sellem) odasında bulamayınca baş-
ka hanımlarının yanına gittiğini zanetmiştir. Ancak bu gidişin Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ٧٠
Sellem) ٠٠
mübah olduğu kadısında
olduğundan dolayı, bu zan kdtü bir zan ٧٠
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ٧٠ Sellem )’i zulüm etmekle ithamı gerektirmez. Yâni A i ş e
(Radıyallâhü anhâ) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in
başka hanımlarına gitmesinin bir zulüm ٧٠
haksızlık olduğu kanaa-
tinde değildi. Bu sebeple  i ş e (Radıyallâhü anhâ) tahmin ٧٠
zannınm, kötü zan olduğunu sanmıyordu. Onun için Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’e verdiği cevapta Allah ٧٠
Resûlünün zu-
lüm etmelerinden korkusu almadığını ifâde etmek istemiş mübah ٧٠
olarak başka hanımlarma gitme zannını taşıdığını söylemiştir. Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e isnad edilecek haksızlığın
Allah’a da isnad edilmiş sayıldığı hadîsten anlaşılıyor. Çünkü Resü-
lullâh (Sallallahü Aleyhi ٧٠
Sellem), Allah’ın izni olmadıkça bir şey
yapamaz.
(178) Bu semt Medine şehrinin kenarında bir semt’tir. B ura^ Garkad ‫ا ﺀ ةةه‬
bulunduğu için bu ismi almıştır. ?e>gamber (S.A.V.)’in zamanından bugüne kadar
bu semt mezarlık olarak ^ la n ’lagelmiştir.
196 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Âişe (R adıyail^hü an h â ) Kemâl-i ak lıy la en güzel cevabı ver-


m iştir. Ç ünkü beslediği zannı gizlem iş olsaydı, h âşâ © ndan yalan
söylem iş olacaktı. P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )'in S O -
ru su n a; Evet! diye cevap verseydi R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve
S ellem )’e haksızlık isn ad etm iş olacaktı. F a k a t öyle y apm ayıp ayrın-
tılı cevap verm iştir. K ıskançlığını belirtm iş olm akla b erab er, Peygam -
b er (S allallah ü Aleyhi ve S e lle m l’in b aşk a h an ım ların m y an ın a git-
m eşinin A llah ta ra fın d a n m ü b a h kılındığı kan ısın ı açıklam ıştır. Pey-
g am b er *‘(S allallah ü A leyhi ve Sellem) ise  i ş e (R adıyallâhü
a n h â )'n in n öb etin d e b aşk a h an ım la rın ın y a n ın a gitm esinin haksız-
İlk o ld u ğ u n u ve b u haksızlığı y ap m adığını bildirm iştir.
K oyunculukla m e şh u r olan B e n î K e 1 b k abilesinin koyun-
la rın ın kıl say ısın d an d a h a çok g ü n a h la rın b ağışlandığı veyâ kıl sa-
yısı k a d a r g ü n a h k â r in sa n la rın b ağ ışlan d ığ ı bildirilm iştir. Tuhfe ya-
zarın ın e 1 - E b h e r i ’ den n ak len b ey an ettiği y o ru m a göre m ak-
sat, m ezk û r ‫؛؛‬o y u n la rın ü zerin d ek i k ıllar say ısın d an d a h a çok g ünah-
la rın o gece b ağ ışlan m asıd ır. K ıllar k a d a r g ü n a h k â r in sa n la rın ba-
ğışlanm ası değildir. A l i y y ü - I ’ K a a r i ' n in dediğine göre
B e y h a k i de böyle riv ây e t etm iştir.
' b ey ân edildiğine göre râv i R e z i ٨ bu h adîsin biti-
m inde:
‫ﺤﻦ اﺷﺤﻖ؛ اﻟﺜﺎر‬
‫=ﻣ‬ «Cehennem ateşin e m ü sta h a k olanlardan»
ilâvesini riv ây et etm iştir. Bu riv ây ete göre ise kasted ilen m ânâ, anı-
lan k o y u n la rm k ılların d an d a h a çok cehennem lik olan mü m inlerin
bağışlanm asıdır.

‫ﺿﺎن"أﺑﻣﺗﺔ‬، ‫ىاأو ;ﺑﺑم‬. ‫ممﻟ‬


‫ ﻣﺎﺗﻣﺣدةﺗد ﻣﺣﺈﺗﺻﻣﻬم‬- ‫• ™ا‬
، ‫ن أأى ﺀن ا' ﺛﺎ ب ن ﻣﺪ 'أرش ن ر*رس ﻗﻦم أ ﻗﻤﺰ ا آل ﺷﻢ ى‬
' ، ، ‫ﺀنكا ﺛﺎ‬
‫ﺗﻲ ؛ ﻳﻊ‬ ‫ث ؛‬. ‫ﺑﻤﺒﻊ ﻳﻰ ﺛﻖ اﻧأﺺ*ف ﻣﻦش*؛اذ‬ ‫س‬‫ آل ا‬٠‫آت‬ .‫؛‬ ‫ﺀي د ﻧﺪ ل ام‬

‫إال ﺛﺛﺰﻛﺄوﺻن‬.‫ﺧﺺ‬
>،.
Bâb : 1‫ﺗﻮ‬ KÎTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 197

. ‫ ﻟﻬﻤﻤﺔ ود ﻟﺰ س ا ﻟﻮﺛﻴﻊ ﺀ ن ﺳﺎ م‬İr،‫ﻧﻌﻒ ا ﺿﻒ ﻋﺒﺪ اش‬ ‫إ ﺳﺘﺎده‬ ‫ اروأد‬: ‫ق‬

•‫ ﻛﺬا ﺑﻢﺀأه‬،‫ ﻣﻮﺀ ى • ص ا ﻟﻨﺬ دى‬،<‫ان ﻋﺮزب ﻟﻢ ﻳﻠﻖ أ‬ : ‫ﻗﺎل ا ﻟﻨﺪ ئ‬


TERCEMES İ

390 1"... ١١٥


£ ( Mûsa ‫اء‬-
£‫أآق’و‬ R ‫»ه‬/‫رء‬ ')‫اا‬
a d t y a l l â h ü) ‫الاا‬
rivâyet
)“) ‫أاﻏ‬
‫') ؛‘« ) ؛‬
göre. Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A .‫ءا‬
//’‫ء‬
l e y h i '‫رارا‬
‫؛؛؟‬yle ‫ال‬
IH ' ‫إ[ا‬،'١٢٢١٧ eu،(
t،‫؛؛‬
:‫؛‬r ,
Ş üphesiz A llah T eâlâ Şa’b an ay ın ın onbeşinci gecesi (kullarına «
rahmetle) b a k a r ve h erk ese m ağ firet eder. Y alnız O n a şirk k o şan a
”*.v ey â m ü şah in e m a ğ firet etm ez
r : Senedi zayıftır, çünkü râvi Not
Abdullah
: öyle
Zevâiâ’âe
öen‫؟‬
lmi‫؛‬
bin‫؛‬
t‫؟‬
d bin Müslim de tedlisçidir. Sindi de : îbn-i
Lâhia
Arzab
zayıftır.
Ebû El-Vel
Müsa‫؛‬
ile görüşmemiştir. El-Münziri, kendi rızasıyla bu durumu bildirmiştir,

Zevâid tü rü n d e n o lan bu hadîsi m üellif iki senedle riv ây e t etm iş-


tir. A ncak n o tta zayıflığı belirtilen İ b n - i ‫ه ؛ ا ا و ا‬ ٢^
١٦iki se-
nedde de m ev cu ttu r.

T a b e r â n i ve İ b n - i H i b b â n , bu h ad isin benzerini
Muâz bin Cebel (R adıyallâhü a n h l ’den ve R e z z â ٢ ile
Beyhaki, Ebû Bekr-Î Sıddık (R adıyallâhü an h ) den
m erfu ' o la ra k riv ây et e d i ş l e r d ir .

H a d îs te k i: “M üşâhin" kelim esi, çeşitli m â n â la rd a yorum lanm ış-


tır. N îhâye’de : M üşâhin, d ü şm an lık eden, kin ve h u sû m et besliyen-
dir, denilm iştir. S i n d i ’ ni n b ey ân ın a güre E v z â î : M üşâ-
h in ’d en m aksad, İslâm c e m âatın d an ay rıla n b id ’a t sâhibidir, dem iş-
tir.
T ı y b i : M üşâhin kelim esiyle m ü slü m a n la r a ra s ın d a düşm an-
İlk, kin ve h u sû m etin sok u lm asın ın zem edilm esi k astedilm iş olabi-
lir. Din için b a şk a la rın d a n n e fre t duym ak, o n la ra buğz etm ek meş-
rü d u r. Bencillik y a p a ra k k in ve h u sû m e t beslem ek ise k ü tü d ü r, de-
m iştir.
Ş a ’b a n ay ın ın onbeşinci gecesinin faziletine â it b aşk a ha-
dîsler de riv ây et edilm iştir. Tuhfe y azarı, b u n la rı senedleriyle bera-
b e r riv â y e t etm iştir. Bu k o n u d a v ârid olan h ad islerin senedleri, ge-
nellikle zayıf olm ak la b erab er, b u n la rın toplam ı, bu gecenin fazile-
tinin b ir aslı o ld u ğ u n a d elâlet eder. Bu geceyi kısm en de olsa çeşitli
ibâdet, zikir ve d u â ile g eçirm ekte b ehem ehal fay d a vardır.
SÜNEN-Î tBN-t MÂCE

Ş a ' b a n ay ın ın ço ğ u n u n P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-


lem ) ta ra fın d a n o ru çla geçirildiği v â rid o lm uştur. H a ttâ b âzen ta-
m a m ın m o ru çla g eçirildiği riv ây e ti v ard ır. Bu sebepie ş a ’ b a n ’ m
onbeşinci g ü n ü n ü n o ru çla geçirilm esine â it A l i (R adıyaliâhü
a n h l ’in h ad isi zay ıf ise de b u n u n la am el etm ek te b ir m a h z u r yok-
tu r.
‫ ) ارب ﻋﺎ إﺀق اﻛﻤالة واﻟﺴﺠﺪة ﺀﻧﺪ اذ ﻛﺮ‬١٩٢( .

Ş Ü K Ü R N A M A Z I V E S E C D E S İ H A K K IN D A — 192
E L E N H A D İS L E R B Â B I^

i، ‫ي ﻗﻪ‬.‫ﺟﻢ؛ ﺣﺪث‬.‫ﻧﺰة ى ر‬ L
.,'‫ن ﺣﺪ ف‬ ، ‫— ﻇﻬﻆ م ﺑﻤﺮ‬١٣٩ ١
■‫ د ﻣﺤﻢ‬،‫ﺟﺜﻞ‬ ‫زف‬
‫رأس‬.‫ﻣﺢ*م ﺑﻤﺮ‬، ‫ﺀ‬ . ‫مﺛﺐ*راﻧﻲ نمأﻧﻰأدﻣﺤﺎ ؛ أدمر ﺛﻮﺗﺎف‬
‫ﻟﻴﻪ‬ ،‫ ل_ﺳﻠﺔ ن ربﺀ‬. ‫ﻣﻜﻠﻢ ﺿﻢ ا ال ﺑﺠﺮ ح و ال ؛ ﺗﻮﺛﻴﻖ‬ ‫وﻟﻢ آد ﻣﻦ‬ ،‫ ﺷﻂﺀ‬،‫ق اؤوا ﺛﺪ ؛ ف إ ﺳﺘﺎ د‬
‫ ^ ت‬٠^ ١^ ٠‫ وﻣﺎل‬٠‫ﺳﻀﻤﺎ‬
،‫ وﻗﺎل ا ﻟﺸﺎ ق؛ ض‬٠ ‫ﻋﻴﺈ‬ ‫ﺣﺪ ث إ ﺣﺎ د ﻳﺚ ال ﻳﺘﺎﺑﻊ‬ ‫ وﻗﺎل ون ﻋﺪ ئ؛‬٠ ‫انﻣﺤﺒﻤﺘﻲ‬
‫ودر إ ن‬ . ‫و ﻗﺎ ل أ ﻳﻮ ﺣﺎﺗﻢت ﻣﺎ ﺑﺄﺣﺎد ﻳﺜﻪ ﻳﺄ س‬ .‫ و؛ أل ﻳﺪ زرﻣﺔ ؛ ﺻﺪ وق‬. ‫؛ﻧﺘﺮب ﻋﻦ ا ﻟﺘﺘﺎ ت ﻳﺄﺣﺎد ﻳﺚ‬

‫ﺣﻴﺎ ن ق ا ﻟﺜﻘﺎ ت‬
T E R C E M E S Î

91‫“ )د ا‬... Abdullah bin Ebi Evfâ ’den; Şöyle demiştir:


( R a d ı y a l l â h ü ‫زء»ه‬
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem} E bû C ehil’in b aşı (nin
kesilm esi) ile m üjdelendiği g ü n İki re k ’a t (şü k ü r o larak ) n a m a z
kıldı.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedindeki Şa’sâ’nın aleyhinde
veyâ iehinde konuşanı görmedim, diğer râvi Seleme bin Reeâ ise; ‫ﻋﻠﻪ‬-‫ ل‬Muin onu
gevşek görmüş, İbn-i Adiyy: ‫ ه‬, Mütaba ile te’yid edilmeyen hadisler rivâyet et-
miş, demiştir. Nesâi onu zayıf görmüştür. Dârekutni : ‫ ه‬şifâlardan ayrılarak mün-
feriden bâzı hadisler rivâyet etmiş, demiştir. Ebû Zür’a is e : ‫ ه‬, çok sâdıktır, de-
miş; Ebû H âtim : Onun hadislerinde beis yok demiştir. İbn-i Hibbân da onu sı-
kâlardan saymıştır.

، ‫ﺛﻪ‬: ‫ أ؛ا اﻣﻨﻤﺢ‬.‫ أ؛ا أي‬.‫ﻣﺤﺎﺑﺠﻲ ي' ﻗﺎ ن د ﺗﺎ غ اﻟﻤﻤﻤﻰﺀ‬ - ١٣٩٢


‫^ ﻫﻦ أ ﻓﻰ نﺗﺎﻣﻤﻎ؛‬،^ ، ١‫ﺀﻧﺮ و ن أ ز ﻳﺪ ن ﻋﻨﺒﺔ‬ ،‫ ﺗﺜﻴﺐ‬-‫زﻧﺖ ن أﻧﻰ‬.‫ﻋﻦ‬
. ‫ ﻳﻨﺒﺎ‬، ‫ﺑﺨﺘﻴﺄﺑﺆ‬ . ‫أ ﺋﺎ ي‬
‫وﻣﺤﻮﺣﺘﻢ ﻋﻴﻒم‬ ، ‫ق اووا ﺛﺪت ف إ ﺳﺘﺎ د ه ان ﻟﻬﻤﻌﺔ‬
Bâb : 192 KlTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 199

T ERCEMES İ

‫رد‬
1 92 "... Enes bin Mâlik ; Şöyle demişlir :
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyük bir ihtiyacın


görüldüğü ile müjdelendi. Bunun üzerine hemen secdeye kapandı.”
N o t: Bunun isnâdında zayıf olan tbn-i Lahia’nın bulunduğu Zevâid’de bil•
dirilmiştir.

، ^^ ١١‫ﺀن‬ ، ‫ ﻋﺊ ﻣﻨﺮ‬، ^١^ ١‫ئ ﻣﺪ‬ • ‫ﺣﻤﺤﺎﺻﺪ ن ﻣﺤﻲ‬ — ١٣٩٣


. ‫ﻫﺌﺘﺸﺘﺎ‬ ‫ﺑﺎ م‬
' ،^ ‫ نﺀ‬: ‫ﺳﻨﻲ ؛<ات‬ ، ‫ﺷﻨﻜﺘﻤﺢ‬ ‫ﺳﺌﺪ ا آل‬
‫وز‬ ‫أ' ﻟﻜﻮ‬ ‫روى ﻋﻦ‬ ‫ وﻗﺪ‬. ‫ﻟﻄﻠﺒﻢﻣﺤﺎ‬
‫ م؛دف د ﻟﻜﻪ م ﺀ اإل ﺳﻨﺎد ل_ ت‬-‫ﻟﺪﻳﺚ‬ ‫ا‬ ‫اﻟﺰواﺋﺪ ؛ ﻧﺬ‬
‫ا‬ ‫ق‬
•‫ﻣﻮ ﻫﺬا‬

TERCEMES İ

1393) "... K a’b bin 9?‫) ) آ؛اﻗ ال‬ ‫ا‬ ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’den rivâyet edildiği-

‫ طﺎام‬Teâlâ Onun tevbesini kabul edince (şükür olarak) secdeye


kapandı.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bu hadis mevkuftur. Lâkin isnadı sahih
ve ricâil sıkâ zâtlardır. Ebû Bekir (R.A.) ve Ali (R.A.)’dan da bunun misli rivâyet
edilmiştir.

‫أ ال‬
: 1 . _ ‫ ؤأﺀد ن‬، ‫ﻣﺪ اف اﻧﻠﺰاﺗﺠﺄ‬
‫“أو ﺛﻤﺎ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎﻣﺪمن‬ —١٣٩٤
‫ ﻋﻦ‬،‫ ﻋﻦ أ ﻳﻪ‬،‫ صرمﺗﻜﺎ ن ﻫﻮ ﻓﺘﻲ ﻳﻰ ﻣﺪ ؛ؤ ﻳﻰ أ ق مدﻛﺮه‬، ‫ﻫﻢ آم‬.‫ئ أ‬
‫ ﺛﻤﺎ‬1 ‫ ث‬، ‫م< ﻧﺎﺟﺪا‬ ، ‫يم‬
‫أ"دآث أﺗﺖ ﻧﻢﺀ أؤ ﻳﺆ‬، ‫ﺀ ز‬ ‫أن؛ي‬ ‫؛‬ ‫ﺑﺠﻢﺀ‬
‫أي‬
. ‫ﻧﻲ ' ﻧﺂﻧألؤﻧﺄق‬
TERCEMES İ
1394) “... Ebû Bekrete ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’dan Şöyle demiştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kendisini sevindiren
veyâ onunla sevindiği önemli bir şey Ona gelhıce Allah Tebâreke ve
Teâlâ’ya şükür olarak secdeye kapanırdı.”
(179) Ka^ (R.A.)’ın hâl tercemesi ve tevbesi ile ilgili özlü bilgi 1082 sayılı
hadisin izahı bahsinde geçmiştir.
200 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

İ Z A H I

A b d u l l a h bin Ebi Evfâ (R ad ıy allâh ü a n h l ’ın ha-


disi Zevâid tü rü n d en d ir.
M ü‫؛؛‬lü m a n la ra ç©k eziyet etm ekle m e şh u r o lan azg ın M e k k e
m ü şrik lerin in ileri g elen lerin d en say ılan E b ü C e h i l , R e d i r
sav aşın d a katled ilm iştir, ?e y g a m b e r (S aliailah ü A leyhi ve S e lle m l’in
İslâm 'a çok z a r a r vere© bu k âfirin ö ld ü rü lm esi ü zerin e iki re k ’a t şü-
k ü r n am azı kıldığı b u h ad îste bildirilm iştir. P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S e lle m l’in ş ü k ü r n am azı kılm ış olm ası, ş ü k ü r secdesinin
m e şrü lu ğ u n a m ân i değildir. Çünkü ş ü k ü r secdesinin m eşrü lu ğ u , bun-
d an so n ra gele© hadîsleri© z â h irin d en anlaşılıyor.
Enes bin Mâlik (R ad ıy allâh ü a n h l ’in h ad isi de Zevâid
tü rü n d en d ir. Bu h ad istek i “H âcet" kelim esi ile görülm esi g erekli bü-
y ü k b ir ihtiyaç k astedilm iştir. Ehlini© m a lu m u olduğu ü zere bu ke-
lim edeki nekirelik, ta ’zîm içindir. Ç ü n k ü h e rg ü n sayısız ih tiy aç gö-
rü lü r. H er ihtiyacın görülm esi dolayısıyla ş ü k ü r secdesini© yetiştiri-
lem iyeceği m a ’lum dur.
K a ' b (R adıyallâhü a n h l ,m hadisi de Zevâid tü rü n d e n d ir. ö z ü r-
süz o la ra k T e b ü k sa v a şın a k atılm am ası ve sonrada© Peygam -
b e r (S allallahü Aleyhi ve S ellem )'e d o ğ ru su n u söylem esi neticesinde
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem l'ln em riyle m ü slü m a n la r
kendisiyle ve onu© d u ru m u n d a ola© iki a rk a d a şıy la m ü n âseb etleri
kesm işler, arada© iki a y a y ak ın b ir sü re g eçtik ten so n ra inen Tevbe
süresini© 8 ‫ﻟﻞ‬. âyetiyle bu üç zâtın tev b elerin in k ab u l b u y u ru ld u ğ u
m ü jdelenm iştir. K a ' b (R ad ıy allâh ü an h ) d u ru m u öğrenince şü-
k ü r secdesine k ap an m ıştır.
E b ü R e k r e t e (R adıyallâhü a n h ) ’©i© h ad îsin i E b û D â -
v ü d ve T i r m i z i de riv ây e t etm işlerdir. ? ‫أة ؛ اااآ ؛‬ hadi-
sin h asen - g a rib o ld u ğ u n u ve ilim ehlini© çoğunu© b u h ad îsle am el
ed erek ş ü k ü r secdesini© m eşrü lu ğ u g ö rü şü n d e o ld u k ların ı belirtm iş-
tir.
T uhfe y a z a n şöyle d e r :
“ Ş e v k a n i , en-N eyl’de ş ü k ü r secdesine â it h ad îsleri zikret- •
tik te n s o n ra : Bu h ad îsler, ş ü k ü r secdesinin m e şrü lu ğ u n a d elâlet eder-
ler. ‫ و‬â f i î ve A h m e d b u n u n la h ü k m etm işlerd ir. M â l i k
ve b ir riv ây e te göre E b ü H a n i f e : Ş ü k ü r secdesi m ek ru h -
tu r. Ç ün k ü P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'e n im etler
a r d a rd a geldiği h ald e ş ü k ü r secdesi ettiğ i sâb it olm am ıştır, dem işler.
193 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 201

E b û ‫ 'ﺀ ؛ إا اﻫ ﻞ ؛‬den d iğ e r b ir riv ay e te göre ş ü k ü r secdesini ،‫؛‬٥ ١-


b ah saym ıştır. M üeilifin bu ta rik le rd e n zik rettiğ i ve bizim de zikret-
tiğim iz h ad islerin ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e v ârid 1‫ه‬-
m a sın a rağ m e n bu iki im am ın P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’den ş ü k ü r secdesinin v ârid ©İmasını in k â r etm eleri g arib sen ir.
Ş ü k ü r secdesinin sü b u tü n ü te ’yid eden d elillerd en birisi de Sâd sûre-
sindeki secde h a k k ın d a P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in :

‫ئ وﻧﻪ‬،‫« =ﺣﻲ ﻟﺜﺎ ﺛﺛإل الان‬Bu secde bizim için şükür, Dâvûd (Aley-
hisselâm ) için Tevbe (secdesi) dir.» h adisidir, dem iştir.
S i n d i ’ nin b ey ân ın a göre H a n e f i âlim lerin d en ‫> اا ﻫﺎ ااا‬
Muham^ned Şeybanî de ş ü k ü r secdesinin m e şrü lu ğ u n a
hü k m edenlerden d ir.
£1-Fıkh Ala'l-Mezâhibi'l-Erbaa adlı k ita b ta ş ü k ü r secdesi hakkın-
d a şöyle d e n ilm iş tir:
Ş ü k ü r secdesi, tilâv et secdesi gibi b ir secdedir. B ir n im etin görül-
mesi veyâ b ir b elân ın defedilm esi h âlin d e yapılır. Ş ü k ü r secdesi an-
cak n am azın d ışın d a yapılır. N am az içinde y ap ılm asıy la n am az b©-
zulur. N am azd a y ap ılan rü k u ’ ve secdeye v arılırk en b u n u n zım nm -
d a ş ü k ü r secdesine de n iy e tlen irse‫ ; ؛‬ap ılan rü k u ' ve secde kâfi gel-
mez. Ş â f i i ve H a n b e l i âlim leri ş ü k ü r secdesinin m eşrü-
lu ğ u n d a ittifa k etm işlerdir.
'٠ âlim leri : Fetvâ v erilen kavle g ö re‫ ؛‬ş ü k ü r secdesi
- - - N am azın r ü k u ’ vey.: secdesinin zım n ın d a b u n a niyet
edilirse kâfidir. N am azd an s©nra ş ü k ü r secdesini y ap m ak m e k ru h tu r.
Ç ünkü av am ta b ak ası b u n u n sü n n e t veyâ vâcib ©iduğunu zannede-
bilirler, dem işlerdir.
M â l i k i ' le r‫ ؛‬Ş ü k ü r secdesi m e k rp h tu r. Bir n im etin d ©ğması
veyâ b ir belân ın gitm esi zam an ın d a iki r^ k ’a t ş ü k ü r n am azı kılm ak
- - - - - dem işlerdir.

‫ا ﻟﺼ ال ؛ ﻛﻔﺎ رة‬ ‫إ ﺀ قأن‬ ‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ‬١٩٣(

NAMAZIN GÜNAHLARA KEFFAr ET o l d u ğ u n a — 193


d a ir g e l e n HAIISLER BABI

‫ﻣﺣﻣﻧﺮ‬
‫ﻧﺳﺮنءئ• *أال؛ىﺑﺟﺢ•ئ‬، ‫نمأزﻣﻠﺮ مأﻳﻰﺛﺘﻪ‬
‫ﻣﺣﻧﺎ‬
<‫ —ء‬١٣٩ ٥
‫أم ن ا ﻣﻢﺀ‬ ‘‫ا'ﻟﺆااي‬
‫م‬ ‫ﻣﺔ‬:‫ن دل‬/ ‫ ﺳﻢ‬، ‫ ن ا*دﻧﺘﺮ؛ ال؛ س‬0 ‫ ﻋﻦ ﻗﺎ‬، ‫ ﺛﺌﺜﺎن‬.‫ز‬
202 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

>‫ ﺛﺪﻣﺎ‬. ‫ ﺑﺖ ﺀن ر ﺛﻮ وام‬-‫ ﺗﺎ‬،‫ﺳﻤﻨﺖ إ‬: ‫ﻋﻰ ﺀئ ن أ ﻧﻰآ ﺑﻲ ؛ ﻧﺄت‬، ‫ا*ﻟﻬﺰارﻛﺎ‬


. ‫ﺛﻔﺖ ﺗﺪألم‬ ‫ ﺛﺈدا‬. ‫ﺀﺋﻠﻤﺘﻪ‬
:‫ ات‬، ‫دا ﺛﺪﺛﺘﻲﺀﺗﺔمءإلم‬،‫ ؤإ‬. ‫ﺛﺎي ﻣﻦ‬،‫ﻣﺘﺜﻰافم م‬
‫ﺗﻤﺤﺘﻔﻤﻢﺀﺻﺘﺒﺞ‬ ‫ ه ﺀ ﺀ ا‬، ‫ﻣﻤﺤﻘﺘﺘﻘﺎﺗﻢ ' ﺗ ﻮ‬ ‫ﺛ آل اأ ﺀ ر‬
) ‫ ﻣﺄﻣﻤﻠﻰ‬: ‫ﺛﺘﺸﻬﻢ‬
* ،‫دأآل‬ ( ‫ﺳﻢ‬
‫ر‬:‫م‬-
‫ ؛م؛ل‬. ‫م‬ .» ‫ ﺀ ؛ﺀﺻﻨﺎإلﻣﻨﻮ‬، ‫ﺻﺄ‬
* ‫و‬- ‫ ن‬، ‫ﺛﺌﺒﺪ ’ﻣﺎ‬

. ‫إالﻣﺤﺎفم آل ﺀ‬، ‫ﺛﻈﺌﺎ س‬ ‫ؤ‬


٠ ‫ﺣﺪﻳﺚ ﺣﻤﻦ‬ :‫ﻣﺢ ﻣﺬ ى و ﻗﺎ ل‬
‫ا ﺀﻟﺪﻳﺚ ﻗﺪ رواه اﻟﺒﻢ‬ •‫ﻗﺎ ل ا ﻟﻤﺜﻠﻰ‬

TERCEMES İ

‫دا‬95‫ر‬ ٨١‫؛‬
...“ bin Ebi 'l'âlib ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ' den; Şöyle demiştir :
Ben, Resûlullah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem )’den bir hadîs işit-
tiğim zaman, Allah dilediği ]،adar beni o hadisten yararlandtrırdt.
Ve başkası ondan bana hadis rivâyet ettiği zaman râviye yemin tek-
lif ederdim. Yemin ettiği zaman onu tasdik ederdim. Ebû Bekir
(Radıyallâhü anh) da bana bir hadîs rivâyet etti. Ebû Bekir (Radı-
yallâhü anh) doğru söyledi. Dedi k i : Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Bir günah işleyen hiç bir adam yoktur ki, günah işledikten son-
ra abdest alır, abdestini güzelce alır, som a iki rek’at namaz kılar
(Mis’ar demiştir k i : Sonra namaz kılar) Ve günahının mağfiretini
Allah’tan diler de Allah Cna mağfiret etmez.» .buyurdu.”
Not: Sindi Tirmizi’nin de bunu rivâyet ederek hasen olduğunu söylediğini
nakletmiştir.

İ Z A H I

Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Nesâi de bunu rivâyet


etmişlerdir.
rA 1 i (Radıyallâhü anh) bizzat ?eygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’den işittiği her hadisle amel etmek sûretiyle din ve dün-
ya işlerinde âzami derecede yararlanmaya çalıştığını beyan etmiş-
tir. Başkası Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in bir hadisi-
ni rivâyet ettiği zaman rivâyetin fazlasıyla tevsiki ve ihtiyat için râ-
viye yemin teklif ederdi. Aslında bütün sahâbîler sıkâ zâtlardır. Ye-
minsiz rivâyetlerl de mûteberdlr.
KİTÂBÜ İ k AMETÜ-S’SALÂ

Ebû Bekir anh) bu hadîsi ٨١‫؛‬


(Radıyal-
A i i (Radıyallâhü anh) ona yemin tek-
lif etmeyerek doğru inandığım ifâde etmiştir. Zâten Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) doğruluktaki sebâtı dolayısıy-
la E b û B e k i r anh)’a (Sıddîk) lâkabmı vermiş-
tir.
B u h â r i ’ni n beyânına göre A 1 1
hâb’tan ، ‫آء ااه‬
, M i k d a d , A m m â r ve F â t ı m a (Ra-
dıyallâhü anhüm )’den yeminsiz rivâyetlerde bulunduğunu sdylemiş-
tir.
Hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e âit olan met-
ne gelince‫ ؛‬Bundaki: «... abdestini güzelce alır...» ifâdesi, abdestin
adâb ve sünnetlerine riâyet etmek süretiyle alınmasına teşvik mâ-
hiyetindedir. Hadis, beşer olarak günah işleyen bir kimsenin hemen
pişmanlık duyarak güzelce abdest alıp iki rek’at namaz kılması ve
içtenlikle Allah’tan mağfiret dilemesi hâlinde günahının bağışlana-
cağım müjdeliyor. Bununla küçük günahların kastedildiği gelecek
hadîslerin izâhmdan anlaşılıyor.
Hadisi râvi O s m a n ’ dan S ü f y a n ve M i s ’ a r rivâyet
etmiştir, s ü f y a n ’ m rivâyetinde : «... sonra iki rek’at namaz - ‫ط‬
lar.» ifâdesi bulunur. M i s ’ a r ’ ın rivâyetinde «...iki rek’at...» kay-
dı yok, sadece: «som a namaz kılar...» ifâdesi vardır.
«...ik i rek’at...» kaydı bulunan rivâyette iki rek’at nâfile nama-
zın.kastedildiği ihtimâli kuvvetlidir. Yâni bununla farz namazın kas-
tedilmemesi ihtimâli kuvvetlidir. Fakat diğer rivâyete göre namazla
farz namaz veyâ nâfile namaz kastedilmiş olabilir. Bu bâbtaki diğer
hadislerde geçen namaz ifâdesi ile Yarz namaz kastedildiğine göre
namazla farz nama^m kastedilmesi muhtemeldir.
‫ ﺳﺜﺔ‬،‫ ﺀﻣﺤﺎﻣﻤﺔﺛﻠﺢ أﺗﺎأأال ﺛﻬﻢ ﻧﺎإآل ز‬١٢٠١٦
‫؛‬.. ■ . -

.‫ﺳﻞﻣﻬﺄم أﻧﺰو‬
1 ‫ﻇﻨﻪ ﻋﻦﻋﺎﺻﻢ؛رﻳﻤﺜﻒ ال! ﻗﻌﻖ؛أ'ﻣﻢ ﺀزؤ ﺀزﻟﻤﺎلال‬
، 1 1 ‫ﺀﺷﺎش أ‬ ‫ان‬
) [

‫ﻫﻤﺄﻟﻬﺒﺪةﺑﻤﻨﻤﺢ ةآﺗﻲ آأاأﻧﺐ‬


! / . ‫ممأ‬
‫راﻣﺤﺎﻣﻨﺒﻤﺌﺄإﻟﺜﺘﺎدةدش‬
' ; .

‫ﻟﺨﺎﺟﺪاآلرﺗﻤﺔﺀﻓﺖآلدزﻧﻪﻫﻨﺄت‬
: . ، ‫أﺑﺎاﻟﺮزواﻧﺄم زن أﺧﻴﺮ*آأﻧﻪﻣﻦ ﺀؤق ا‬
' . «

‫ ﺗﻦ“ ﺛﺄ‬٠ ‫ىةادﺛﻮت ﻟﻪﺀﻗﺄ‬ ‫قﺳﻤﺖ‬1 ٠‫ ﻣﻤﻤﺬﻣﺢ‬.‫ﺑﻢ اأﺛﻠﻚ' ﺗﺄ‬-‫ﻰ‬ ‫ﻳاأ أ‬


‫ﺛﻤﺬإل أءدﺑﻪ ﻓﺄد ؛ ﻟم‬
•‫م‬ ‫؟‬ ‫ﻣﺢﺀ‬
‫ﺀﻗﺖأؤ آ ﻣدمون ممأ‬، ‫ﻣﺖ‬
» ‫ﺻﻠﻰ ﻛﺂأ‬
‫مؤ‬، ‫ﻣﺖ‬
‫ﻛﺄأ‬
204 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T E R C E M E S Î

U96) ‘ Asını bin Süfyân es-Sakafî ( R a d t y a l l â h ü a n h ) '( ] e n rivâyet ‫ﻟال؛ﺀ‬-


diğine göre :
Selâsil s a v a şın a k atılm a k istem işler ise de sav aşı k a çırm ışla r d a
ndbet tu tm u ş la r (veyâ sav aşın fazı'ietini elde etm ek için çokça zühd
ve tâ a tla m eşgul olm uşlar.) S o n ra M uâviye (R adıyallâhü a n h ) ’m ya-
n ın a dönm üşler. Bu esn âd a M uâviye (R adıyallâhü a n h ) ’m y an ın d a
Ebü E yyüb ve U kbe bin  m ir (el-C üheni) (R adıyallâhü an h ü m â) bu-
lu n uyorlarm ış. Â sim (R adıyallâhü an h ) :
Ey E bâ Eyyüb! Bu yıl sav aşı k açırdık. Bize h a b e r verildiğine gö-
re d ö rt m escidde n a m a z k ılan ın g ü n a h ı bağ ışlan ır, dem iş. Ebû Ey-
yûb (R adıyallâhü an h ) :
Ey k ard eşim in oğlu! B undan d a h a kolayını s a n a göstereyim mi?
Şüphesiz ben, R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i şöyle buyu-
ru rk e n işittim ‫؛‬
*Kim em ro lu n d u ğ u gibi ab d est a lır ve em ro lu n d u ğ u gibi (farz)
n a m a z la rı k ılarsa, o n u n geçm işteki g ü n ah am eli bağışlanır.» Böyle
m idir y â U kbe? diye k arşılık verm iştir. U kbe (R adıyallâhü an h ) d a i
Evet, (diyerek Ebû Eyyûb (R ad ıy allâh ü a n h ) ’ı d o ğ ru lam ıştır.» ”

İ Z A H I

Ahmed, Nesâi ve ibn-i Hibbân d a b u n u riv ây et


etm işlerdir.
M üellifin zik rettiğ i senedde $ ‫ ال ﻓ ﺂل)ه‬b i n A b d i l l a h ’ m
 s i m b i n ‫ ة‬،، ‫ ' ﻫ ﻔ ﺂ ل ﺀ‬d an riv ây e t ettiğ in in sanıldığı belirtil-
m ektedir. S ü n en in M iftâh ü ’l-Hâce hâşiyeli n ü sh asın ın d e rk e n a r no-
t u n d a : D oğrusu S ü f y â n bi n A b d i r r a h m a n bin
 s i m b i n S ü f y â n b u n u d edesinden y ân i  s i m b i n
S ü f y â n ’ d an ta h d is etm iştir, denilm iştir.
N e s â i ■ ’ n in zik rettiğ i senedde de S ü f y â n b i n A b d i r -
r a h m â n ’ m  s i m b i n S ü f y â n ’ d an riv â y e t ettiğ i sâ-
bittir. N e s â i ' deki sened d u ru m u , b u ra d a k i h âşiy en in verdiği
bilgiyi te'y id eder. H adîsteki “M u râb ata " k ö k ü n d en alın m a “R âb etû ”
Bab : 193 KİTÂBÜ tKÂMETÜ-S’SALÂ

fiilinin hakiki m ânâsı, nefis ve cesedi tâ a ta b ağ lam ak tır. Bu fiilden


“E ıb â t” m ânâsı, y ân i d ü şm a n a k arşı önem li m evkilerde n ö b et tut-
m ak m â n âsı k astedilm iş olabilir, ib â d e t ve tâ a tla r, şe y ta n la rın yol-
la rın a set çekerek nefsi şeh v etlerd en m en ettik leri için, â d e tâ n öbet
bekliyen a sk erle re benzerler. N efis ve şey tan ın d ü şm an lığ ı m a ’lum -
d ur. H attâ o n la rla sav aşm ay a b ü y ü k cihad ismi verilm iştir. Bu hu-
su stak i hadis m eşh u rd u r.
H adîsteki d ö rt m escidden m aksad, h e rh an g i m escid ler olabilir.
S i n d i ’ nin dediği gibi b u n u n la M e k k e ’ deki M e s c i d - ‫أ‬
H a r â m ’ ın, M e d i n e ’ deki M e s c i d - i N e b e v i ’ nin,
K u d ü s ’ teki M e s c i d - i A k s â ’ ni n ve K u b a M escidi-
nin kastedilm iş olm ası kuvvetle m uhtem eldir.
 s i m (R adıyallâhü a n h ), M u â v i y e (R ad ıy allâh ü a n h ) ’ın
y an ın d a g ö rd ü ğ ü E b û E y y û b (R adıyallâhü an h ) ve U k b e
(R adıyallâhü a n h )'y e sav aşı k a ç ırm a d a n dolayı d u y d u ğ u ü zü n tü y ü
ve k u su ru ifâde ederek, bu k u su ru n b ağ ışlan m asın a b ir ç âre o la ra k
d ö rt m escidde n am az kılm ayı d ü şü n d ü ğ ü n ü b elirtm ek istem iş, E b û
E .y y ٥ b (R adıyallâhü an h ) d a h a kolayını b ild irerek R esûluilah
(S allallah ü A leyhi ve S ellem )’d a n b izzat işittiği hadisi riv ây e t etm iş
ve U k b e (R adıyallâhü a n h ) ’in tasdikini istem iş, U k b e (Ra-
dıy allâh ü an h ) de onu d o ğrulam ıştır.
H adisteki n am az ile fa rz n am azın kastedilm esi m u h tem eld ir. Bâ-
zı âlim ler, b u n u n la farz n am azın kastedildiğini bildirm işlerdir.
H adisin «... ' gibi...» tâbiriyle, vücub için olan em ir
••• ’ olabilir. Böyle y o ru m lan ın ca ab d est ve n am azın farzla-
rıyla y etinen kim se, h ad istek i m ü k â fa tı alm ış olur. Bu tâ b irle m en-
du p lu k için olan em ir kastedilm iş olabilir. Bu ta k d ird e had îstek i
m ü k âfat, alın aca k ab d est ve k ılın acak n am azın fa rz la rı y an ın d a sün-
net ve âd a b ın a riây e t etm eye bağ lan m ış olur.
- - ‫آ؛؛س‬ verilen geçm iş g ü n ah la, k üçük g ü n a h la r
kastedilm iştir.

. ‫راﻋﻴﻢ ق ﻧﺘﺪ‬.‫ﺣﻤﺎﺗﺪ امﻳﻰ أق ذ اد• ى ﺑﻢﺀوبﻳﻰ إ‬ ١٣٩٧


‫ر ز م ؛ أن ﺀ\ﻣﺮ ن‬ ‫ ﺀ*دشﻳﻰ أى‬، ‫ﻧﻰﺀ*' ﺻﺎﻳﺢت‬


‫ •<د‬. ‫ى‬ ‫ﻗﺬ‬ ، ‫ﺑﻤﺐ‬ ‫؛ﻳﻰ أ ﻣﻰماﻳﻰ‬
‫ﺳﻣت ر'ﻧوﺗﺎي ه‬: ‫ ةﺗذأق‬: ‫ﻣﺣت‬
; ‫ ﻣﻣﺄإ ﻟﺑﻣ ذأل‬: ‫ءأت‬
‫ﺗدأﻗﺗﺊ ؛‬
206 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

،‫ﺀﺧﺈﻣﺄﺣﻲ ﻛﺈم ﺛﺂ'رﺀزﻳﻰةم ﻧﺴﺈ دي"ﻣﺖمأدم ﺀس رك‬ ‫ أدوت رﻛﺎت‬٠ ‫دم ﺗﺮ‬
'

‫ آتﺀﺀ ﻇﻨﺎﻟﺼالم أذب اﻟﻦ؛مو ﺑﻜﺎ ﺀﻧﻢ ن‬. ‫ﺛﺎﻛﺎ ن ﻳﺪﻣﻦ ذدﺀي؟ ﺀﻧﺄت؛ آل ﺛﻰ*ﺀ‬

‫ﻣﻤﺎر< ؛‬
. ‫ن ﺷﺎ ن ﺑﺈﻟﻪ ﻣﻤﺎت • ورواﺀ ا ﻟﺘﺮذ ئ وا ﻟﻨﺎ ل *ن ﺣﺪﻳﺚ أ ل‬, ‫ق اووا ﺛﺪ ؛ ﺣﺪﻳﺚ ﺀﺛﺎن‬

T E R C E M E S İ
!39?) Osmân bin Affân (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet ‫ﺳﻤﺘﺆ؛ﺳﻠﻊ‬ ^ö-
re, şöyle dem iştir:
Ben, R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’den işittim . Bu-
y u rd u k i :
«Söyleyiver, sizden b irisin in ev in in y ak ın m d a a k a r b ir n e h ir bu-
lu n u r d a ev sah ib i h e r g ü n beş d efa ‫ ه‬su d a y ık a n ırsa v ü eû d u n u n
k irin d en n e kalır?» P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m u-
h â t a b ı : A dam ın k irin d en hiç b ir şey k alm az, dedi. B unun ü zerin e
E fe n d im iz :
«Şüphesiz su y u n k iri giderdiği gibi n a m a z g ü n a h la rı giderir.»
b u y u rd u .”
Not : Zevâtö’de şöyle denilmiştir : Csman bin Affân (R.A.)'ın 1‫ اسﺀﻫﻬﺎ‬ri-
‫اﻟﻘﻢ‬ sika zâtlaröır. Tirmizi ve Nesâî, bu hadisi Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet
etmişlerdir.

‫ م‬٠‫ ﺀى ﻳﺂ ن اﻣﺤﺺ‬، ‫ ن ﺀﺛﺔ‬، ‫ى إمﺀاﺀﺗﻲ‬ ، ، ‫ح؛ ﻣﺤﺎﻣﺜﻨﺎ ت ن ؤ‬ ١٣٩٨‫ب‬

.‫ﻣﺤﺂﺣﻤﺎز‬
‫ا‬،‫ﻟﻤﺊ> ﻋﺰﻣﺪا ﺳﺰﻧﻨﺘﻮد ؛ أﻧﺮﺟالأﺀﺗﺎﺑﻤﻨﺎﻣﺮأة> _ﻧﻲ ﺛﺎددذ‬ ‫أﻳﻰﺀﺗﻤﺄن ا‬
‫آل‬. ‫ﻓﺪ م ذ ك‬ .‫ ﻛﺂ ز آل ئ |إق‬.‫ ؛ ة‬١١‫ غ_تمأثوث ذ‬,'‫ﺀ أ ﻣﻰ ظ خ‬
‫ﺑﺬخ‬- ‫ﺀظ*رتماف ﻧﺜﺜﺎﻣﻪ أ«م اﻟﺼالﻫﻂ؛ﻳﻰاﻟﻤﺄر وزل"ﻣﺎﺛﺊ اﺛﻞ؛ل إن ﻃﺒﻨﺎت‬
• ، :

» . ‫دﻧﺄﺧذﻣﺄ‬ «: ‫؛آت؟‬
‫دذه‬، ‫أب‬
!‫ش‬‫ﻧوﺗﺎ‬3‫ آ‬:‫ق؛د‬. ‫؟رﻳﻰ‬1 ‫ت؛تﻧﻧكءد ﻳﻰإلأ‬
‫اﻟﺋ‬
T E R C E M E S İ
1398) "... Abdullah bin ^les’ud ( Radıyalâhü anh)’den; Şöyle demiştir:

Bir adam , b ir k a d ın a u y g u n su z dokunm uş, y ân i z in âd an n o ksan


b ir şey yapm ış, a rtık y ap tığ ın ın n erey e u laştığ ın ı bilem iyeceğim . An-
cak zin a olm adığını biliyorum . A dam , b ilâh ere P ey g am b er (Sallalla-
Bâb : ‫وول‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 207

hü A leyh ive S ellem )’e g elerek b aşın d an geçeni an latm ış, b u n u n üze-
rin e A llah S ü b h ân eh u ve T e â lâ :

‫ﺛﻴﺄ‬ ١‫ﻳﻖت‬ ‫ﺋﺘﻲ‬ ‫ا‬ ‫ان‬ ‫؛م‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫وق ا ﻗﻬﺮ " أل ز ئ‬ ‫م’آ ص ا ﻟﺜ ال‬

‫ه‬، ‫ةأوةوﻳﻰأآلم‬.
ây etin i indirm iş, o a d a m‫ ؛‬Y â R esülallah ! Bu y alm z benim için ‫? س‬
diye so rm u ş‫ ؛‬R esü llu lah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) :
«Ü m m etim den b u n u tu ta n h erk es içindir.» h » yıırm ıı‫ ؟‬t» r . ”

İ Z A H I

Osman (R ad ıy allâh ü a n h ) ’m h ad îsin i B u h â r î , T i r m i -


z î ve N e s â î , E b û H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü a n h ) ’d en ri-
vây et etm işlerdir.
F in â : Evin y ak ın ı dem ektir.
D e re n : K ir’dir.
Hadîs, g ü n d e beş d efa tem iz su y la y ık a n a n b ir k im senin vüeû-
du üzerinde k ir kalm ad ığ ı gibi beş v ak it n am az k ılan ın ü z e rin d e m â-
nevî k ir m esâbesinde o i a n g ü n a h la rın k alm ad ığ ın ı ve n am azın su gi-
bi m ânevi kiri g id erdiğini bildiriyor.
S i n d î : Â lim ler, h ad îstek i g ü n a h la rı k ü çü k g ü n a h la rla yo-
ru m lam ışlard ır. A ncak h ad îsin zâh iri b u y o ru m a pek u y g u n düşm ez.
Ç ünkü nam az, tem izleyicilik b ak ım ın d an su y a benzetilm iştir. Su, h e r
tü rlü kiri giderir. G iderem iyeceği b ir şey k a la c a k olsa d ah i bü y ü k
ve çok k irin değil, az ve k ü çü k k irin kalm ası d ü şü n ü lü r. Bu d u ru m a
güre b ü y ü k g ü n a h la rın kalışı ve k ü çü k g ü n a h la rın gidişi, benzetm e
b ak ım ın d an a k la y atk ın gürülm üyor. A ncak şöyle d ü şü n ü le b ilir: Kü-
çük g ü n a h la r, v ü cû d u n dış kısm ını m â n en k irletir. N itekim ab d est alı-
n ırk en k ü çü k g ü n a h la rın ab d est u zu v la rın d a n döküldüğü, v ârid olan
h ad îslerd en anlaşılıyor. B üyük g ü n a h la r böyle değildir. Ç ü n k ü b ü y ü k
g ü n a h la r, in san ın içini de kirletir. N itekim b ir h ad îste :
«Kul, g ü n a h işledîği zam an k alb in d e siy ah b ir n o k ta hâsıl olur.»
b u y u ru lm u ştu r. Bu h ad îsin b en zerleri v ardır.

' ‫ زان'ﻋﻠﻰا ﺋﻮ‬,‫ال ﻧﻞ‬8‫ﻟﻢ‬ ây eti de bu m eâldedir.


b y ^ - ‫م م‬
180) Mutaffifin, 14
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Exı şiddetli büyük günahların ciddi tevbe ile giderilmesinin müm-


künlüğü bilinmektedir. Ciddî tevbe, kalbin pişmanlık duymasıyla
hâsıl nlur. Vücûdu yıkamak yalnız dıştaki kiri giderir. lc kiri gi-
dermez. Namaz yıkamaya benzetildiği için onun gibidir. Dıştaki mâ-
nevi kiri giderir. îçe nüfuz eden kiri, yâni büyük günahları gider-
mez.
İ b n - i M e s ’ û d (Radıyallâhü anh) ’un hadîsini B u h â r i
ve T i r m i z î de rivâyet etmiştir, © r a d a k i rivâyette bir adamın
yabancı bir kadını öpmek suçunu işlediği, sonra başına geleni Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e bildirdiği ve bunun üzerine
anılan âyetin indiği belirtilmektedir.
©pülen kadının Ensâr’a mensup olduğu bilinmekte beraber, adı
meçhul kalmıştır, ©nu öpen abamın kimliği husûsunda ihtilâf olmuş-
tur. En sahih kavle göre E b ü ’■1- Y e ş e r , K a ’ b b i n A m r
b i n A b b â d e l - E n s â r î e s - S e l e m î ’ dir. A k a b e ve
B e d i r ’ de bulunan sahâbilerdendir. B e d i r savaşında Pe^-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in amcası A b b â s (Radı-
yallâhü anh)’ı esir eden odur. B e d i r ehlinin en son yaşıyanı
olup, hicretin 55. yılı vefât etmiştir. A b b â s (Radıyalâhü anh)’a :
Avucunda ezebileceğin E b ü ’ l - Y e s e r (Radıyallâhü anh) ’e na-
sil esir oldun? diye sorulmuş, kendisi: Karşıma gelir gelmez koca
H a n d e m e dağı gibi oldu, cevâbını vermiştir.
A 1 i (Radıyallâhü anh) ’den şöyle bir rivâyet vardır : Ensâr’dan
birisi A b b â s (Radıyallâhü anh)’ı esir olarak getirdi. A b b â s
(Radıyallâhü anh) Allah’a yemin ederim ki beni esir eden bu de-
ğildir. Beni esir eden alabacak bir ata binmiş, güzel yüzlü, başının
yan tarafları taz bir kimsedir ki, onu içinizde görmüyorum, deyince
E nsâri: Vallahi ben esir ettim Yâ Resülallah, dedi. Bunun üzerine
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ensâri’y e :
«Sus! Yemin ederim ki, Allah seni bir melekle te’yid etmiştir.»
buyurdu.

Hadiste belirtilen suçu işleyen zât, gizli işlemesine rağmen Al-


lah’a karşı beslediği korku ve pişmanlık nedeniyle behemehal gerek-
h cezaya çarptırılmasını ve Allah'ın huzûruna ak bir yüzle çıkma-
sını şiddette arzuladığı için gizli olan bu hâlini Peygamber (Sallalla-
hü Aleyhi ve Sellem )’e arzetmiştir. T i r m i z i ’ nin rivâyetinde,
adam başından geçeni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e
arzedince. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

«Allah yolunda savaşmaya giden bir müslümanın karışma böyle


mi bakarsın?» buyurmuş. E b ü ' l - Y e s e r (Radıyallâhü anh)
bunun üzerine kendisini Cehennemlik ‫وده‬
zannıyla: Ah bu saa-
te kadar keşke iman etmemiş Asaydım di^e '
ve biraz sonra Hûd sûresinin 114. âyeti inmiştir. Âyet, hadisin terce-
mesi esnâsında zikredilmiştir. Meâli şöyledir:
«Ve namazı gündüzün iki tarafından ve geceden de gündüze ya-
kın saatlerde dosdoğru kıl. Şüphe yok ki güzellikler, kötülükleri gide-
rir. Bu, güzelce düşünenler için iyi bir öğüttür.»
Bu âyette emredilen namazların Farz namazlar olduğunda ittifâk
vardır. Gündüzün iki tarafından maksat gündüzün ilk yarısı ile son
yarısıdır. îlk yansına sabah, son yarısına öğle ve ikindi namazları
‫ة‬
girer. İ b n - i Ab b s (Radıyallâhü anh )’a göre akşam namazı
da girer. Gecenin gündüze yakın zamanlarındaki farz namazlar ise
akşam ile yatsı namazlarıdır.
Hadisin sonundaki; ‫ إن آﺧذ ؤ‬cümlesi yerine B u h â r i ' de :
‫ = 'ﺑوﻳﻊ اشﻛﻠﻬم‬. «Bütün ümmetimin hepsi içindir» cümlesi var-
dır. B u h â r i ’ nin bir başka rivâyetinde :
" ‫= ﻟنﻋﻣد هﻣن أش‬ «Ümmetimden bununla amel edenler içindir.
ifâdesi var. Bu üç rivâyetin mânâsı bir birine yakındır.

‫؟اﺀ ﻓﻰ ﻓﺮض ا ﻟﻤﺎ رات ا ﻟﺨﻰ وال*ﺀاﻓﻈﺔ ﺻﻴﺮا‬-‫; ) ا ﺑﻌﺎ‬١٩٤(


BEŞ VAKİT NAMAZIN FARZİYETİ VE — 194
BUNLARI MUHÂFAZA (= DEVAM) ETMEK
HAKKINDA GELEN HADİSLER BABI

‫ ﻧﺤﺮ‬.‫ﻟﻤﺼﺮﻛﺄ ﺗﺎﺀﺷﺪ اﻓﻦﻳﻰ وس• أ ﺧﻤﻬﺎ‬


• ‫ي ا‬-*‫— ﺣﺘﺒﺠﻨﺎ ﺣﺮة ن ﺑﻢ‬
١٣٩٩
‫«رصاس‬. ‫ ﺀات رﻧﻮلﺀاس‬:‫ﻋﻦ أ ﻧﻢﻳﻰ ﺗﺎﻧﻚ؛ ﺀآت‬، ‫ﺀن!ق ﺛﻤﺄس‬ 1_،‫رة ق‬

‫س ى ؛ ﻣﺎدا ا ﻗﺮ ص‬
‫ﻫﺎﺗﻤﻮ‬ ‫ى‬- ‫ﺀى اؤ ﺗﻰ ﺗﻮ‬- •‫ر ﺟ ﻨﺖ ﺀ دإلق‬
• ‫ﺀﺗآل‬
‫• ؛‬ ‫ش ﻧﻲ‬ 1
‫ﻟﻖ• ﻣﺈف أم؛ك‬-‫ *أرﺟﻊ إﻟﻰﺗﺄ‬1،‫أل‬: ‫غ ؛‬
• ‫ رص هﺀﺳﺾ‬: ‫ ﻟﺘﺎ‬.‫أل ﺛﻖ أ ﻣ أل ؟ م‬-‫رإ‬

. ‫ﻓﺮج «ت إﻧﺎ ﺛﻮ «ىﻣﺎﺧﺒﻦ~ه‬ . ‫زﻋﺎ‬-‫ ؛راﺟﺘﺚ رﻳﺊ• ر ﺻﻊ ﺀى ث‬. ‫ق ذإلﺛﻢ‬.‫إل أط‬

Sünen-i îbn-i Mâce : —


4 - c.
F 14: .
210 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ ' و ﺑﻤﻘﺪ; ﻳﻰ • ﻫﺂل' ﺻﻬﻤﺂ‬. ‫ ﺛﺈذأث؛آل ال ؛ ﻳﺔ د إإق‬. ‫ ﺗﺒﻤﻖ‬4 ‫ ا ﻧﻴﻢ‬: ‫ﻗﺄت‬


‫ ﻧﺘﺄا ﻗﻢ‬،‫اد ﻣﺊ‬ •‫ﻣﺰ‬ 4 ‫ﺗﺠﺖ‬ •‫ﺀ‬
‫ﺛﺒﻤﺜﺎﻣﺘﺜﻠﻨﺢ‬ ‫أ آل‬ . ‫ﺗﻮزﻣﻤﻮئ‬
٠‫ﺀ‬ ‫ررق ا ﻣﻤﺘﺆ‬
‫؛ت‬
‫ت ﺋﺪ‬‫ا‬,‫ﻓﺜﻠﻌﻤﺘﺖ‬

T E R C E M E S İ

‫ل‬
199 ) “... Enes bin Mâlik ( R a d t y a l l â h ü ) ’den rivâyet edildiğine göre,
a n h

Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir :


«(M l’râ c olayında) A llah Teâlâ, ü m m etim e elli n am azı fa rz etti.
Ben b u (teklifi) farziy eti y ü k le n erek dündüm . (D önüşüm de) M üsa
(A leyhisselâm )’a rastlad ım . M ü sa (A leyhisselâm ) :
S enin R abb’in S enin ü m m etin e neyi farzetti? diye sordu. B e n :
«‘B ana (ve üm m etim e) elli n am azı fa rz e tti’ dedhn. M üsa (Aleyhis-
selâm ) dedi ki ‫؛‬
R abb’ine dün (de azaltılm ası için şe fâ a t ot.) Ç ü nkü, S en in ٥٥١-
m etin in b u n a tâ k a ti yetm ez, dedi. B unun ü zerin e R abb’im e m ü râ c a a t
e ttim de b u n u n b ir ş a rtın ı ( = kısm ını) indirdi. Ben M üsa (Aleyhis-
se lâ m )’in y a n ın a d ü n erek d u ru m d a n D n a h a b e r verdim . Dedi k i :
R abb’ine m ü râ e a a t et. Ç ü n k ü S enin ü m m etin b u n a tâ k a t getire-
mez. Ben de R abb’im e m ü râ c a a t ettim . (A llah T eâlâ) :
‘D a la r beştir, yine o n la r elli’dir. Benim k a tım d a k a z â h ü k m ü de-
' b u y u rd u . S o n ra M üsa (A leyhisselâm ) ’a döndüm . Tek-
r a r R abb’im e dönm em i söyledi. Ben :
‘(A rtık) R abb’im den u ta n ır oldum.» dedim .»”

i 7. A H T

Bu hadîsi Buhârî, Müslim ve Tirmizî de riv ây e t


etm işlerdir.
Beş v ak it n am azın farziy eti M i’raç gecesi olm u ştu r. A llah T eâlâ
h e r g ü n elli v ak it n am azı fe rz etm iş. H adiste iş â re t edildiği ğibi ?ey-
g a m b e r (S allalla h ü A leyhi ve Sellem ) d ö n ü şü n d e M ü s a (Aleyhis-
selâm ) ile m ü lâ k a tı n eticesinde bu $^١٢١٥١١١azaltılm ası için A llah Teâ-
lâ ’y a d e fa la rc a m ü râ c a a t etm iştir. M üellifin riv ây etin d e P eygam ber
(S allallah ü A leyhi ve S ellem )’‫ «؛‬iki d efa m ü râ c a a t ettiği belirtilm iş-
tir.
194
Bâb
‫؛‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ 211

T i r m i z i ’ nin rivâyetinde : isrâ gecesi elli vakit namazın farz


kılındığı, sonra beşe ininceye kadar eksiltildiği ve beş vakit namaz
kılmakla elli vaktin sevabının verileceği belirtilmiştir. Tuhfe yazarı,
e 1 - H â f 1 z ’ ın : Ben Mi’rac gecesi namazın hafifletilmesine dâir
rivâyetleri tahkik ettim. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in
her mürâcaatmda beşer namazın indirildiğine dâir S â b i t (Radı-
yallâhü an h l’in rivâyetini sağlam gördüm. S â b i ' t (Radıyallâhü
an h l’in rivâyetindeki bu ilâve, güvenilir bir ilâvedir. Diğer ilâveleri
ona hamletmek gerekir, dediğini nakletmiştir.
E l - H â ' f ı z ’ ın beyânına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem l’in Allah’a mürâcaatı iki değil dokuz defa tekrarlanmıştır.
M ü s 1 i m ’ in rivâyetide e l - H â f ı z ’ ın dediğini te’yideder.
Çünkü o rivâyette Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml her mü-
râcaatmda beş namazın indirildiğini açıkça bildirmiştir.
El-Menhel yazarı “Cünüblükten gusül bâbı”nda el-Fetih’ten nak-
len şöyle d e r :
Bâzı âlimler, M ‫ه‬s a (Aleyhisselâm)’ın Peygamberimiz (Sal-
lallahü Aleyhive Sellem )’i defalarca Allah’a döndürmesinin hikmeti
hakkında şöyle dem işlerdir: M ü s a (Aleyhisselâm), Allah Teâlâ’-
5TLgörmek istedi. Bundan menedildi. Allah Teâlâ’yı görmek şerefinin
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e verildiğini öğrenince, Al-
lah’ı gören Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’i defalarca gör-
mek istedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her mürâcaa-
tında Allah’ı görüyor, M û s a (Aleyhisselâm) da Allah’ı göreni
görüyor.

El-Menhel yazan daha sonra şöyle diyor: Peygamber (Sallallahü


Aleyhi ve Sellem )’in defalarca Allah’a müracaatı, Allah’ın günlük
namaz sayısı hakkındaki ilk emrinin ve bunu ta’kib eden mürâcaat-
lardaki emrinin değişmez emir türünden olmadığına delâlet eder. Son
emrin değişmez emir türünden olduğu Allah tarafından Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e bildirilmiştir.

S i n d i : ‘Son emir, beş vakit namaz sayısının artık indirilemi-


yeceği hakkında olmayıp, kılınacak beş namazın elli namaza denk
tutulduğuna âittir. Çünkü eğer bu sayının değişmiyeceğine âit olmuş
olsaydı, M ü s a (Aleyhisselâm), Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’i ' etmeye teşvik ederken Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem) :
212 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

A rtık ben R abb’im den u ta n ır oldum» dem iyecekti. Bu sayının»


a rtık
m iyeceğ‫؟؛‬
d eğ,‫’؛‬n in A llah ta ra fın d a n em redildiğinl söyliyecekti
.demiştir
H adisin: ‫ ﻟﺪى‬İl ‫أل ﺗﺪ اا اﻟﻤﻦ‬ K âaf.sû resin in 29. ây etin
eumdle
e ‫؛؟‬

ge
çen : ‫ ﻧﺎ ﻳﺬ ل* اﻟﻘﻨﻞ' ﻟﺬئ‬.nazm -ı celil’e işâ re t g ib id ir
-H adiste geçen kelim esi,“Y arım ” m â n â sın a geldiği gibi, ya
rım d an az veyâ çok m ik tâ ra d a d en ilir ,

‫ﻋ ﺬ ﺛﻢ ام‬، ‫ﺛ ﺮ ﻟ ﺚ‬ L
. ‫؛‬‫اﻟ ﻮو د‬ U. ‫؛‬ ‫م ﻰ ﺧالد ا‬
‫ﻣﻤﺊ‬ ‫ﺣ ﻤ ﺤ ﺎأﻣ ﺪ ﻳ‬ ١٤٠٠

‫؛‬. ‫ﺣﺘﻲ ﺗأل‬. ‫إدﺗﺎس ؛اد ﺑﻲإنﻛﻢ‬-‫ا ﻗﻢ ردﺀاذةت‬


•. ،- : ‫؛‬ ، ،

‫ةود ﻳﻢ أذ ﺗﺊﺀسﺀك‬ . ، *

. ‫داود‬ ‫م ق أق‬ ‫ ﻧﺪﻳﺚ ﺀن إ ن ﺀ اس• واﻟﻤﺮاب ﺀن إن‬-‫ روى إ ن ﻣﺎﺟﺔ ﻣﻨﺎا‬:‫ق ارواﺗﺪ‬
‫ﺀﻣﺪ اش ى ﺀﻫﻢ وأق اﻟﻮاد اا ﺛﻞ*ﺀ ﺀ* دروة‬ ‫ ﻟﻘﺼﻮر‬، ‫ﺀﺑﺎ ص واه‬ ‫ن‬.‫م ﻗﺎلت وإﺳﻨﺎد ﺣﺪﻳﺚ ا‬
. ‫ﻧﻌﻆ ت ا إل ﻣﻤﺎ ت‬ ‫أ ﻣﺐ ا‬

T E R C E M E S İ

1‫رﻫﺺ‬ ‫ر) ا‬،‫ ااال‬1;،


."... ‫اﺀﻟﺮل ال‬-‫ ؛‬.‫'; راراا‬،.
‫ ( ﺑﻢ‬R adıyallâhü anhümâ)'i lan; Şöyle demiştir:
P e^gam berlntlz (S allallah ü Aleyhi ve Sellem) Mi’rac gecesi elli
nam azla em redildi. S o n ra b u n u beş n am az etm esi için R abb’inize mü-
râ c a a t etti."
Not : Zevaid’de ‫رﻫﻮ‬-‫ ﺀا‬denilmiştir : ibn-i Mâceh bu hadisi ibn-i Abbâs
(R.A.)'den rivâyet etmiştir. Doğrusu Ebû Dâvûd’un rivâyetinde olduğu gibi, bunu
İbn-i Ömer (R.A.)'den rivâyet etmektir, ibn-i Abbâs (R.A.)'m hadîsine âit sened
çok zayıftır. Çünkü râvi Abdullah bin Usm ve Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî, hıfz ve sağ-
lanılık ehlinin derecesinden aşağıdır.

‫ي‬-;; ‫ﻗﺬ ﻗﻢ‬ ، ‫*ة‬


‫ ﺛ ﺬﺷﻦ‬، ‫ﺛ ﻨ ﺎ ا ز أ ﻟ ﺜ ﺪ ئ‬ . ‫ﺣﺘﺮﻣﺤﻨﺎ ﻣﺤﺔ ى ﺗﻨﺎر‬
‫س‬١٤٠١

‫ ﺀذ ﺀ؛اده‬،‫ﺀن ا*د ﺧﺪﺟﻰ‬ ، ‫ز‬.‫ﺛﻦ 'ﻳﻰ ذ ﺋﺐ‬ ، ‫ﻗﺬ ﺻﺪ ي ﺗﺤﺪي •ي< ﺑﺎن‬ ‫(ﻳﻰ ن«ﻳﺪ‬
،

‫رذ ﻣﺬماف‬-‫ام‬ ‫ات’ ﻓﻮ‬


‫ﻣﺤﻦ‬ «‫ ﺿﺪ‬. . ‫ ثﺀﻧﺚ ﺗﺜﻮ ت اذي‬:‫ ﻣﺖ؛ ﻗﺂت‬1‫\ ل> اﻟﺺ‬

‫اف‬-
‫ ﻟﻤﺘﻐﻨﺎةا ﺑﻤﺘﻤﻴﻦ• ﻣﺈئ‬،‫ﺗﻴﺄىﺷﻂ‬-‫ﻏﺘﺘﺺ‬
‫ دن إﺀﺑﻬﺰﻟﻢم إ‬. ‫ﻫﺪﺧﺎدم‬
194 KİTÂSÜ IKÂMETÜ-S’SALÂ 213

‫ اﻣﺘﻐﻘﺎة‬، ‫ وﺗﻦ إ؟ ه ﺋﺪ اﻣﻤﺲ ﻣﻴﻦث؛ﺛﺎ‬. ‫ة*ماأة؛اﺗﺔ م'دا أن إلﻳآلﺻﺔ‬


. ‫ﻏﻔﺖى ﺀ‬
‫زإنطﺀ‬، ‫د" إن اﺛﺎآﻋﺪﺗﻪ‬."‫؛‬.‫؛ن> إممت؛ﺗﻜﻦﻓﻲ•ﺀﺳﺪ اﻧﻪﺀ‬-‫ﺑﻤﺘﻪ‬
l’ E R C E M E S İ

‫ ا‬4‫ﻟﻪ‬ ) "... Ubâcle ilin es-Sâmit (liıidtyaliâhü anh)'den rivâyet ‫ﺀاا؛غ؛ ا)ا؛اﺀﺀ‬
göre :
Ben, R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )'den işittim . Şöyle
buy u rd u , d e m iş tir :
«Allah Teâlâ, k u lla rın a beş nam az] farzetm iştir. Kim b u n la rın
h ak k ın ı hafife tu tm a k la b u n la rd a n en u fak b ir şeyi n oksan bırak-
m a d a n h ak k ıy la ed â ederse, şü p h esiz A llah T eâlâ k ıy â m et g ü n ü (azap
verm eden) O nu C en n et’e dâh il etm esin e d â ir v a ’dinl y erin e getirici-
،lir. Kim l« ı« b n ıı h ak k ın ı h afife tu ta r a k b u n la rd a n b ir şey noksan
b ıra k a ra k k ıla rs a O n u n için A llah k a tın d a b ir va'd y o k tu r. Dilerse
O nu ta ’zib eder, dilerse bağ ışlar.» ”

İ Z A H I
A h m e d , M â l i k , E b û D â v û d , N e s â i ve Ibtı I
H i b b â n de bunu b en zer lafızlarla riv ây et etm işlerdir.
Hadis, h e rg ü n beş n am azın fa rz o ld u ğ u n a d elâlet eder. ¥ ‫؛‬trin
vâcip olm adığını söyliyenler b u n u delil g ö sterm işler ise d e bu onhm
için pek delil olm az. Ç ün k ü v itir n am azın ın farz olm adığı bu hadis-
ten anlaşılır. V itrin vâcip o lduğunu söyliyenler de fa rz olm adığını
söylerler.
H adisin «... b u n la rın b ak k ın ı hafife tu ta r a k ...» kaydı, y a n ıla ra k
veyâ u n u ta ra k n o ksan k ılan ı bu h ü k ü m d en çık a rır. H adisin «Onu
C ennet’e dâhil etm esine...» ifâdesinden m aksad, azap verm eden Cen-
n e t’e sokm aktır. Ç ü n k ü netice itib ariy le h e r m ü m in C ennet e girer.
N am azın farziy etin i kab u llen m ek le b e ra b e r k ıln u y an m ü m in de so-
n u n d a C ennetlik tir. ‫ الو‬h alde b u ra d a k asted ilen m ân â, azap görme-
den C e n n e te ir m e k ti r . H adisten şu neticeyi ç ık arm ak m ü m k ü n d ü r.
Beş v ak it n a m a z a sım sıkı s a rıla ra k n o ksansız devam eden mü min,
sâlih am ellere A llah’ın .inâyetiyle m u v affak olur. K ö tü lü k lerd en k(i
r u n u r ve böylece azap g ö rm eden C en n et'‫؛‬l e m ü k â fa tla n d ırılır.
Hadisteki istihfaftan namazın hakkını hakir görmek ve küçülil-
semek kastedilmemiştir. Çünkü namazı ve hakkını ‫؛‬h akir görmek ma-
‫‪SÜNEN-1 ÎBN-İ MÂCE‬‬

‫‪a za lla h in san ı k ü fre g ö tü rü r, is tih fa fta n m ak sad , pek önem verm e-‬‬
‫‪m ektir.‬‬
‫‪A llah T eâlâ noksansız o la ra k beş n a m a z a v ak tin d e d evam eden‬‬
‫‪için bu v a ’ad d e b u lu n m u ştu r. Hadîs, A llah ’ın bu v a ’dini â h ire tte ye-‬‬
‫‪rin e getireceğini h ü k m e bağ lam ıştır.‬‬

‫‪ ۶‬؛ن ﻳﺪ‬
‫اﻟﻤﺰىﺀ أﻳﺄ؛آ ماك ن ‪،‬‬
‫‪.‬‬ ‫‪-‬ص ﺑﻤﺶ ن ﺀﺀ‬ ‫‪١٤٠٢‬‬
‫تءخ أﻧن ن ﻣﺄﻟك ; ﻗول‬
‫م‪:‬‬ ‫ق أﻳﻖ م ؛مأت‬ ‫ت‪.‬ﻣﺎف‬ ‫ﺛﺮك‬ ‫م‬ ‫‘‬ ‫ﻟﻣﻧﺣﻳﻰا‬

‫‪.‬ﺀﻣﻢ ﺀةﻟﺒﻢر ‪.‬‬ ‫م ﻣﺎ؛اﺧﻪﻓﻰ اﻟﻤﺲ'ﺣﺪ‬ ‫ق*ﺛﺂ م*ىﺟﻤﺢ‪-‬س ف اﻟﻨﺘﺠﺪ ‪ ،‬دح ‪3‬درﺟﻞى‬
‫‪: .‬آت\‪J\fi‬‬ ‫ﺗ ال ظ ﺀ را' ﻣﻴﻢ‬ ‫‪.‬‬ ‫'‬
‫ﻧﻨﺤﻮ ال ﻧﻲ‬ ‫أ‪ -‬ﻣﻢدص ؟‬ ‫ﻣﺂﺗﻤﺤﻢم؛‬
‫^‬ ‫ايماا ﺑﻤﻤﺎ ﻃﺒﻴﺈة ﻣﺤ ال‬
‫ذذااآل ﺛﺪاأ ﻣﺤﺴﻤﺤﻜﻤﺌﺘآلاآل ﺑﺞ ^‬

‫ﻟﻤﺴﺄﻟﺖ‬
‫ﻫﺬ ﻓﻰ ا'‬ ‫ت ن اال ﺑﻤﺄ ؛ أ ﺻﺪ ‪ 1‬إل‬
‫‪-‬ا“ ﻣﻤﻦ وﺗﺸﺪد‬ ‫أﺟﺒﻤﺸﺎ>*ﻣﺎ‬
‫؛‬ ‫أد‬
‫*‬ ‫ﺀ‬

‫ﺛﻤﺤﺚ ‪ .‬ر‪/‬ﺗآل‬ ‫» ة ﺗﺊ 'ا ال ﺑﺞ‪:‬‬ ‫كم ﺗﺎﻣﺎ‬


‫ﻣﺢﺀ دنم ﻫﻔﻰﺛﻒمﺳﻠﺚ ‪ .‬ﻗﺎ'ت « ﺗﻞ‬

‫ممﺀ ! ﺗﻢ • »‬
‫^ ^ﻧﺢ‬ ‫ﻇﺘﻤﺤﺘﺎ ف‬ ‫ﻫﻢ ؟‬ ‫مشا‬
‫أرم * ﻇﺬ ‪4‬‬
‫در ﺑﻤﻰ م ‪-‬ﻣﺢ ‪ :‬اف‬
‫ؤاة‪1‬ق ؟ ‪Jİİ‬‬ ‫آت‪ ^^ ٤ :‬؛؛ف‪ ،‬ماش أرك أذ آ ﺀ أﻟﻢﺀ'ت ﻇﺺﻳﻰ اﻟﻮ*م‬
‫؛ ؤي ‪،‬ماش أﺗﺮﻟﺚ أف ﻣﺤﺮم ث ﺿﺖ‬ ‫ﺋالح‬
‫'‬ ‫آت‬
‫‪:‬‬ ‫ﺀ‬ ‫"‬ ‫اف‪،‬آ‪۶١‬‬ ‫ﺀ‬ ‫‪.‬‬ ‫رﻧﻮت ه‬

‫نمآ ف ﻣﻜﺄ‬
‫‪ 0‬ﺀا أل ﺋﺈ ‪ 1‬ﺗﻤﻢ » آت ‪ :‬ة ﻣﺤﻚ ؛إس ‪،‬‬ ‫ﻣﻢ ' ﻟﻤﻚم ؟ ةأ ﺗﻤﺤﺪا ف‬
‫ﺀ‬ ‫ه اإلﺀم ‪1‬ﻟﺒﻢم‬ ‫‪^^ ٠١‬ﻣﻦ أﺀﺗﻴﺎ‪.‬ﺗﺎﻫﺘﺔﺳﻢ‪،.‬ا ؤ* ﻣﺘﺎﻳﺎ ؟ ﻗﺄترﻧﻮت ه‬
‫‪،‬‬ ‫—آر والم"ﻧﻮزاﻳﻰ م‪.‬ﻧﻤﺺ ‪.‬ؤأﺛﺂ‬
‫ض ‪11‬م ن 'دﺗﺜﺔ‬ ‫ﺗﻨﺌﺎ ﺟﺬا از‪ .‬ؤأ'‬ ‫ﺋﻤﺄﺗﺎآل‪-‬ﺟﺊ ‪١:‬‬
‫•‬ ‫أﺧﻮ ه“ م ن مآﻣﺢ‬
‫‪T E R C E M E S Î‬‬

‫> ة ﺳﺎ‬ ‫‪“ ... Enes bin‬‬ ‫آا؛اةأال‬ ‫‪(Radıyallâhü anh) ’den ; Şöyle dem işlir:‬‬
‫‪Bîz bir gtin mescidde oturmuş iken bir adam devesine binmiş‬‬
194 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 215

olarak geldi. Devesini mescidin bir tarafında çökerterek ayağını bağ-


ladıktan sonra mescidde oturanlara:
— Muhammed (S allallah ü A leyhi ve Sellem l hanginizdir? dedi.
Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) mescidde oturanlar arasın-
da yaslanmış vaziyette idi. Enes (R adıyallâhü a n h ) demiştir ki î Ora-
dakiler;
— Muhammed (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) yaslanan bu beyaz
adamdır, dediler. Adam O na:
— Ey Adülm uttalib’in oğlu! (diye) hitâb etti. Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Seni dinliyorum.» meâlinde bir cevap buyurdu. Adam O’na i
— Yâ Muhammed (Sallallahü Aleyhive Sellem)! Ben sana (bir
şeyler) sormak ‫ اااااا^أ ﻟﻤﺤﻞ‬ve soru sormakta şiddetli davranacağım.
Bana kızma, dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : '
— «Sormak istediğini sor» buyurdu. Adam O'na ‫؛‬
— Senin Rabb’in ve senden öncekilerin Rabb’inin hakkı için sa-
na soruyorum. Allah mı seni bütün insanlara Peygamber olarak gön-
derdi? diye sordu. Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) :
— «Allah’ım! (Sen şah itsin ) Evet» buyurdu. Adam ‫؛‬
— Allah hakkı için sana soruyorum. Allah mı sana hergün ve
gecede beş namazı kılmanı emretti? diye sordu. Resûlullah (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Allah’ım! Evet» buyurdu. Adam ‫؛‬
— Peki, Allah hakkı için sana soruyorum. Allah mı senenin bu
ayını (= R am azan ’a) oruçla geçirmeni emretti? diye sordu. Resûlul-
lah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) :
— «Allah’ım! Evet» buyurdu. Adam:
— Peki, Allah adıyla sana soruyorum. Bu sadakayı zenginleri-
mizden alıp fakirlerimize taksim etmeni Allah mı sana emretti? diye
sordu. Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) :
— «Allah’ım! Evet.» buyurdu. Bundan sonra adam:
— Senin getirdiğin dine inandım ve ben arkamdaki kavmimin
elçisiyim. Ben Beni Sa’d bin Bekr’in kardeşi Dımâm bin Sa’lebe’yim,
dedi."

İZAHI
Buhârî ve Müsl i m de bunu benzer lafızlarla rivâyet
etmişlerdir.
216 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Hadisin metni .uzun oiduğu için ^‫؛‬ ٤٢^


٧ ve M ü s l i m ’-
deki benzer rivâyeilerden bahsetmek kenuyu uzatır.
M ü s 1 i m ' m rivâyetinde E n e s (Radıyallâhü anh) hadisin
baş kısmında meâien şöyle dem iştir:
Biz, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bir şey sormak-
tan menedilmiştik. (Enes (Radıyallâhü anh) bu sözüyle Mâide sû-
resinin 101. âyetindeki yasaklamayı kastetmiştir. Ayetle sorulması
yasak kılınan şeyler, ihtiyaç duyulmayan, gereksiz sorulardır.) Bu
sebeple bedevilerden aklı başında bir adamın gelip soru sormasını
ve bizim de dinleyici olarak faydalanmamızı arzuluyorduk. Bir gün
bedevilerden bir adam gelerek...
M ü s 1 i m ' in rivayetinin sonunda adam, hac farziyetini sormuş
ve bunun cevâbını aldıktan sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'e:
Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki bu farzlardan
ne fazla yaparım, ne de bunları eksiltirim, diyerek dönüp gitmiş;
Peygapıber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) d e :
«Yemin olsun. Eğer doğru söylediyse mutlaka Cennet'e girer»
buyurmuştur.
Bu hadisin ihtivâ ettiği ilmi mes eleler çoktur. Bunların bir kıs-
mına göz atalım :
١
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ümmeti arasında
büyük bir tevâzu’ ile ve onlardan farksız bir kıyafetle bulunurdu.
Ashâb arasında oturmuş iken gelen yabancılar, makam, mevki ve
kıyâfet farklılığı ile Onu ayırd edemezlerdi.
2 — Adam çetin soru sormak istediğini ve hoşgörü ile karşılan-
masını istemiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyük bir
müsâmaha ile karşılayarak rahatça sûru sorması -imkânını bahşet-
miştir.
3 - Adam soru yöneltirken âdeta Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem)'e yemin yöneltir gibi olmuş. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) de buna uyarak her cevâbın doğruluğuna Allah'ı
şâhid göstermiştir.
4 — Hadis, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in bütün
insanlara gönderildiğini.
5 — Hergün ve gece beş namazın farz olduğunu,
6 — Ramazan ayı orucunun farz olduğunu,
194 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 217

7 — Zekâtın farz olduğunu hükme bağlamıştır.


N e v e v l , M ü s 1 i m ’ in şerhinde Ş e y h £ b ü A m r
bin $ ‫ال ا'ااﻓﺎة‬
şöyle dediğini nakletm iştir: Taklidi imana sâ-
hip avam tabakasının mü’min sayılıp, tereddütsüz olarak İslâmiyet'e
inanmalarının kâfi olduğuna dâir İslâm âlimlerinin mezhebinin sıh-
hatına bu hadis delâlet eder. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'e bu soruları soran D i m â m (Radıyallâhü anh) aldığı
cevaplan doğrulamış, bunların derinliğine inmemiş. Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) de Onun böyle itikâd etmesinin yeterli sa-
yılmıyacağını bildirmemiştir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem)'in sükutu bunun kifâyetine delildir. £ğer bu kadarı kâfi gelme-
şeydi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o n a : Benim müci-
zelerimi görmek süretiyle ve kesin delillerle itikâd sâhibi olman ge-
rekir şeklinde cevap verecekti.
N e V e V i bu arada : Haber-i Vâhid ile amel etmenin meşrûlu-
ğu bu hadisten çıkarılıyor, demiştir.
‫ ﺛﻨﺎ ؤ ﺗﻪ‬٠ ^^ ١‫ﻛﻬﻲ ي د ﻣﺘﺎ ر‬ ‫ ن ﻣﻤﺚ؛أب ؤ‬،3‫ؤى ﻣﺖ ي ن ﻋﺜﻤﺎ‬ —
١٤٠٣

‫ﻣﺈر‬-‫اﻟﺴﻠﻞ• أ‬،‫ ى إ رة نﻣﺘﺪاس نأي‬,‫ ن ا)وود‬1


، ‫دوأد ن* آ خ‬ ‫ى‬

‫ ﺀﺗﺮم ؛ أن ر ﺛﻮ داف ؤ|ؤ زآد‬-‫»ى أ‬،‫ إأل ؛آ ﺛﺂ دآ ن رل‬:‫ رأت ﻧﻌﻄﺐﻳﻰ ا*دﺳﻲ‬: ‫ﺋﺂد‬
‫ و ﺀ ؛ ﻧﺖ ﻋﻨﺪىم*دا أﺗﻪ‬. ‫رن؛ث‬ ‫ ا ﻣﺮﺿﺖ ق أﻣﺘﻞ؛ا ضﺻﻴﺎ‬: ‫« ؛آدﻓﺚ ﺀر و ﺟﺪ‬
• ‫ﺀ*دى ﺀ‬ ‫ ﻣ أل ﺀﺀد ﺛﻢ‬t ‫د س زم ﻧﻤﺄﻏﻆ ﻋﺄﻣﻰ‬ •‫ا ﻃﻨﺔ‬ ‫ذﻗﺖ ﻋﻨﻴﻦ آوز ﻧﻴﻦ\د ﺣﻠﺘﻪ‬£ ‫ﺗﻦ‬

٦ ■‫ﻧﺈ دة ﻟﺪ ود‬
T F. B O F. M F. s ‫ا‬
Ebû Katâde bin Rib'î (1^1) (Radıyallâhü an/r)-den rivâyet
1403■‫؛‬،..
(
-edildiğine göre1: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle bu.vurdu. de
: miştir
-Allah (Azze ve Celle) buyurdu k i: Ben senin ümmetine beş na «
-mazı farz ettim ve bunlara vakitlerinde devam edip sımsıkı sarılan
-lan C en n et’e dâhil etmemi kendi katımda va’dettim. Banlan vaktin
-de kılmaya devam etmiyenler İçin benim yanımda hiçbir va’d yok
”».tur
Not : Râvi Dubâre ve Düveyd’den dolayı isnadına itiraz olabileceği Zevâid'de
bildirilmiştir.

‫ >لﺀل‬Ha! tercemesi 35 nolu hadiste geçmiştir.


218 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İ Z A H I
E b û D â v û d d a b u n u riv a y e t etm iştir. Zevâid y a z a rın ın bu-
n u Zevâid tü rü n d e n s a y m a s ı n ı n sebebini bilem edim .
El-M enhel y a z a rın ın dediği gibi h ad isin m â n â sı ş u d u r :
A llah T eâlâ ? e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e ve O nun
üm m etin e h e rg ü n ve geee beş n am azı ‫ ؛‬arzetm iş ve b u n la rı zam anm -
d a sıh h atli b ir şekilde k ılm ay a devam ed en m ü ’m in lerl a z a b a sok-
m a d an C en n et’e k a v u ştu ra c a ğ ın ı v a’det.mlş, n a m a z a devam etm iyen-
le r İçin C en n et’e azapsız k a v u ştu rm a v a ’di y o k tu r. N am azı k a ç ıra n
veyâ kılm ıyan m ü ’m in lerl dilerse affeder, dilerse cezâlan d ırır.

H A D ÎS İN FIKIH ¥O N Ü

‫ — ل‬Beş v ak itle em red ilen n a m a z la r ta rz d ır.


2 — B u n la ra d ev am e d en ler C en n et’e m ü ste h a k olur.
3 — B u n la ra d evam etm iy en ler için b ü y ü k teh lik e v ard ır.

. ‫و ﻣﺴﺠﺪاﻟﺘﻲ‬ ‫ب ال ارام‬
‫ﺀﺳﻠﺴﻤﺔ ق‬ ‫ا ﺑﻤﺎ إ‬/ ١٩٠)(
‫ه«ل‬ MEKKE’DEKİ) MESCİD-İ HÂRÂM’DA VE) —
M EDİNE’DEKİ) MESCİD-İ NEBEVİDE K IL IN A N (
NAMAZIN FAZİLETİ HAKKINDA
ÇELEN HADİSLER BABI

‫أق ﻣﺮ_ره ؛‬ ‫ ﺛﻦ‬، ‫شا ااآلر‬


‫ﺛﻦ أق م‬،‫ﺛﻢ ا ف‬ ‫زق‬
‫ن‬،‫ﺛﻲ*ن ام‬ ‫ي‬,‫د‬
■ ‫ت‬.‫ﺛﻰ دﻧﻲ‬

. VCjy ‫ث‬ ‫ﺻمة‬ ‫ئ أف‬ ‫ﻓﺾ( ؛‬


‫ أ‬١^ ‫ ﻧﻌﺪ‬،‫ق م‬
‫ى‬ 3‫ افء^ؤ ﻣﺂ‬،
‫ ﺻال‬٠ ،‫«ن‬ ‫أف‬
‫راسر‬

. ‫اﻣﻧﺎﻳﺎم ﺀ‬ ‫إ ال‬

،‫ﻟﺛﺗﺑﻲ‬ ‫ا‬ ‫ ﻳ دن‬- ‫ءن‬ ، ^ ١١‫ ءن‬، ‫ﺛﺗﻧﺄ‬


^ ‫ ﺗﻪ ﺳﻪ؛انن‬. ‫ﺗﺑﺟﻧﺎﺑﺗﺎ ؛ن ﻫﻣﺎر‬ ‫ﺣ‬

‫ﺳﻤﻴﻤﻤﻤﺤﺔ‬
• ، ‫ﺀﺋﺎﻫﻤﻤﺂ‬
T E R C E M E S İ
1404) Ebû Hüreyre (Radıyallâhü «« ‫’رأم‬den rivâyet edildiğine göre,
Resûlullah (Sallallahü .Aleyhi ve kellem) şöyle buyurdu, demiştir :
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 219

«Benim (M edine’deki) b u m escidim de k ılın an b i r ‫ ه؛ا »ا؛ ا‬, (Mek-


k e’deki) M escid-i H aram m ü stesn â, b a şk a m escidlerde k ılın an b in na-
m a zd an (sevap b ak ım ın d an ) hayırlıd ır.»”

،‫ﻏﺮ‬
‫ ﺛﻦ*أ‬، ‫ﺋﻢ> ﺛﻦتم*داس‬ ‫ ظ ﻣﺪﻃﻲ ن‬.‫ﺣﻤﺤﺎ إ ﻧﻨﺎق ن ﻣﻨﺜﻮر‬ ١٤ ٠٥

‫ أ ﻓﺘﻞ ئ أﺛﻨﻲ ﻧﺘآلؤ‬،‫ ﺀﺻالة ﻳﻰ ﻧﻦﺀ دى ﻧ ﺬ م‬3،‫ ش ' ي ^ ﻣﺂ‬، ‫ﺀن ازﻫﻤﺪ‬
. ‫ ﻣﺪا ﺗﻴﺎﻧﺈﺀ‬: ‫ إ أل اد‬. ‫ﺗﺠﺪ‬ ’ ‫ﻓﺒﻤﺴﺆامام ﺛﺬ‬
T E R C E M E S Î

1405) "... Abdullah lı‫؛‬n ٥٢١٢ ١^ (Radıyallâhü anhümâyûan, Peygamber


(Sallallahü Aleyhi ve Scllenı)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
«Benim (M edine’deki) bu m escidim de k ılın an b ir ‫ ا؛ ااس‬, (Mek-
ke’deki) M escid-i H arâm m ü ste sn a b a ş k a m escidlerde k ılm an bin na-
m a zd an (sevab b ak ım ın d an ) hay ırlıd ır.»”

İ Z A H I
M üellif, £ b ü H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü a n h ) ’in h ad isin i iki
senedle riv â y e t etm iştir. £ b ü D â v û d hâriç, K ütüb-i S itte’n in
d ik erlerin d e de E b û H ü r e y r e (R adıyallâhü a n h ) ’‫؛‬n m e zk û r
hadisi riv ây e t edilm iştir.
! ،‫؛‬،-‫؛‬ Ö m e r (R adıyallâhü a n h ) ’in had isin i M ü s l i m
ve N e s â i de riv ây e t etm işlerdir.
H er iki h ad îsin m â n âsı aynıdır.
H adislere göre, M e d i n e ’ deki Mescid-i N ebevi’de k ılın an b ir
nam az, M escid-i H arâm hâriç, d iğ e r m escidlerde k ılm an b ir n am az-
d a n fazilet b ak ım ın d an h ay ırlıd ır
T uhfe y azarı, bu h ad îsin şerh in d e şöyle d e r :
“ N e V e V i ; P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in Mes-
cidinde n am az k ılm ay a d ü şk ü n olan kim se, P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve Sellem ) zam an ın d ak i m escid sem tin d e n a m a z kılm alıdır.
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’den so n ra ilâve edilen kı-
sım da değil. Ç ü n k ü faziletin bin k a t artışı, O n u n M escidi h a k k ın d a
v ârid olm uştu r. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) bu m ânâ-
y i: « ...b u m escidim de...» b u y ru ğ u y la te ’yid etm iştir. F a k a t M e k -
k e m escidi böyle değildir. Ç ü n k ü M escid-i H arâm tâ b iri, tü m M e k -
SÜNEN-İ İBN-İ MACE

k e ’y i kapsar. Hattâ sahih kavle göre bütün H a r e m mıntıka-


‫ء‬
sim kapsar,’ demiştir. H a 1 z , el-Fetih’te N e V e V i ’ nin bu
kavlini anlatmış ve bu görüşe katılıp katılmadığı husûsunda sükut
etmiştir. Ben derim ki, A l i y y e l - K a â r i ’ el-Mirkât'ta
‘ S ü b k i ve başkaları, N e v e v i ’ nin mezkûr görüşüne katıl-
mışlardır. i b n - i T e y m i y e ve M u h i b b - i T a b e r i bu
görüşe karşı çıkarak bâzı eserleri delil göstermişlerdir. £z cümle şöy-
le dem işlerdir : ‫ > ا ا ﻓ ﺎ ا ا ؛‬M â l i k ’ e bu husus sorulmuş ve fazile-
tin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml zamanındaki mescid
semtine münhasır olmadığını savunarak : Çünkü Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Se'lleni) kendisinden sonra olacak şeylerden haber ver-
miş, yer onun İçin dürülmüştür. Kendisinden sonra meydana geleçek
şeyleri bildirmiştir. Eğer Mescid-i Nebevi’ye yapılan ilâveye bu fazi-
let şümullü olmasaydı H u l e f â - i R â ş i d i n bunca sahâbîle-
rin huzûrunda ilâve yakmayı câiz görmiyeceklerdi. Halbuki hiç kim-
se, yapılan ilâveye karşı çıkmamış, demiştir. Diğer taraftan M e d ‫ ؛‬-
n e târihinde Ö m e r (Radıyallâhü a n h l’den rivâyet edildiğine
göre Mescid-i Nebevi’ye ilâve işi bitince şöyle söylemiştir: '£ğer mes-
cid cebâneye kadar, bir rivâyete göre Zülhüleyfeye kadar uzasaydı
^epsi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in mescidi olurdu.’
Bunların bir delili de £ b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü a n h l’-
den rivâyet edilen Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in:
«Eğer bu mescid San’a’ya kadar büyütülseydi mescidim olacaktı.»
meâlindeki hadisidir. Bunun bir rivâyeti de ‫؟‬fiyledir:
«Bu mescidde ne ilâve yapılsaydı, hepsi benim mescidim olurdu.»
el-Cevherü’l-Munazzam
¥u k arıdaki bilgi, İ b n - i H a - c e r ’ in
adlı kitabından özetlen m iş’ dem iştir.”
Tuhfe yazarı, yukardaki nakilleri yaptıktan sonra : £ger E b û
H ü r . e y r e (Radıyalâhü anh)'nin yukarıdaki hadisi sahih olsaydı,
aradaki ihtilâf -1 kesip atardı. Lâkin hâlinin ne olduğunu bilemiyece-
gim. Acaba delil olmaya müsâit midir, değil midir? Ben Onun sene-
dini de bulamadım, demiştir.
Hadis, Mescid-'‫! ؛‬Harâm'-daki namazın faziletini bu ölçüden hâriç
tutmuştur. Mescid-'i Haram ın istisna edilmesi çeşitli mânâlara muh-
temeldir. 'Beyan edilen ihtimalleri Tuhfe yazarı şöyle sıralamıştır.
“Bâzıları demişler ki :‫؛‬istisnanın mânâsı, muhtemelen şöyledir :
Benim Mescidimdeki bir namaz, Mescid-i Haram da kılınan bin na-
mazdan üstün değil, daha a-z sayıyla üstündür.
195 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S'SALÂ

ikinci İh tim a l: Mescid-i H a râ m 'd a k ılın an nam az, benim mesci-


dillide k ılın an n a m azd an d a h a faziletlidir.
Ü çüncü ih tim a l: H er iki m escidde k ılın an n am azın fazileti eşittir.
Ben diyorum k i : Bu ih tim alleri s ıra la y a n kişiler, Mescid-i H arâm '-
d a k ılın an nam azın, Mescid-i N ebevi’de k ılın an n am azd an efdal ol-
d u ğ u n a d elâlet eden h adîsleri h e r h alde gö rm em işlerdir. Bu hadîs-
lerd en birisi, A h m e d ve i b n - i H î b b â n ’ m A b d u l l a h
bin Z ü b e y r (R adıyallâhü a n h ) ’den riv ây e t e ttik leri şu hadis-

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) :


«Benim bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Harâm müs-
tesnâ diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir ve
Mescid-i Harâm’da kılınan bir namaz bu (m escidim de) kılman yüz
namazdan efdaldır.» buyurdu.’
D iğer b ir hadis, İ b n i M â c e h ’ in C â b i r (R adıyallâhü
a n h ) ’den riv ây e t ettiğ i şu h a d î s tir : ... (Tuhfe y azarı 1406 nolu hadîs-
m izi kastediydr.)
T uhfe yazarı, bu h u sû sa â it b aşk a hadisleri de zik retm iştir.
، ‫رو‬ ‫إز‬ ‫اا’أ ﺷﺄ‬.‫ ﻫﺪئ‬، ‫ؤ‬ ‫— ﺣﺘﺒﺠﻨﻢ إﺋﺌﺎث;تﻳﻰ أ ﻧﺪ ظ‬
١٤‫\ﺗﻢ‬
‫ﻳﻰ ﻧﺎﺟﺪ‬
‫ﺀاﻟﻂ ﺀة ﺻال ى‬ ‫ا ف‬،‫د ر ﻧﻮ ا‬. ‫ﻋﻦر إ أد ؛‬ .‫اة‬،
‫ﻋﻦ ﺀط‬ ‫ا ﻟﻜﺮ‬-‫م‬،°‫ﻋﻦ ﺀب‬
‫د‬

‫وﺗ آلة قام ا ﺛﻨﻨﺒﺪ اﺗ ﻠﺆ‬ ‫ ؛‬١^. ١ ‫اد ﺳﺤﺪ‬ ‫إال‬ . ٠١٣٠ ‫أ ﻓﺰ ذ ﻣﻦ أ ف ﺻالة ي»»ا‬

‫أ ﻓﺬ تم ون ﻣﺎ أ ﻟﻒ ﺻالة ي‬
‫ه«ا»ﻣﻮاﺀ‬.
‫آ ﺳﺪ و ؛ ﻗﻪ اﻟﺰار واﻟﺪارﻗﻄﻖ‬ ‫ آل ن إﺳﻤﺎﻋﻴﻞن‬. ‫ﻣﻴﺢ ورﻣﺎﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬ ‫اؤواﺛﺪت إ ﻣﻨﺎ ﺣﺪﻳﺚﺟﺎﺀر‬
‫د‬ ‫ف‬

. ‫ؤا ﻟﻤﺤﺤﻤﻦ‬ ‫اإل ﻧﺘﺎد ﻣﺤﺘﺞم‬ ‫ وإق رﻣﺎل‬.‫ وﻗﺎل أﺑﻮ ﺣﺎﻳﻢ؛ ﻣﺤﺪوق‬٠ ‫وا ﻟﻬﻲ ق ا ﻟﻜﺎﺛﻒ‬
T E R C E M E S İ
‫ﺀﻫﺒﻤﺎ‬
<( )'‫'؛‬،)(‫؛‬٢ (R a d ty a lâ h ü ‫ ال'اا)'رسﺀ‬rivâyet ‫ ﺀ ^؛غ؛ ا)ا ؛‬göre, R esûlul-
)‫ا“ا‬
‫ ( ا‬Sallallahü A lev in VC ‫<ذ‬//‫ ر »ا'؛‬şöyie buyu niu . ،k m iştir :
‫ﺀﺗﻨﻞ‬
«Benim (M edine’deki) bu mescidimde kılınan bir namaz, (Mek-
ke’deki) Mescid-i Harâm müstesnâ, diğer mescidlerde kılınan bin na-
ntazdan (sevab- b ak ım ın d an ) hayırlıdır. (M ekke’deki) Mescid-i Ha-
râm’da kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılınan yüz bin namaz-
dan (sevap b ak ım ın d an ) efdaldır.»”
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir. Câbir (R.A.)’in hadisinin isnadı sahih ve
ricâli sika zâtlardır. Çünkü Bezzâr, Dârekutni ve Zehebi; ismâil bin Esed’i sika
saymışlardır. Ebû Hâtim de : c çok sâdıktır, isnadın kalan râvilerini Buhâri ve
Müslim hüccet saymışlardır.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İZAHI

Zevâid türünden ©lan bu hadisi A h m e d de rivâyet etmiştir.


Bu hadis M‫ ؟‬scid-i Harâm’ı istisnâ etmenin mânâsını açıkiıy©r. Bun-
dan önceki hadîslerde mevcut istisna buna göre yorumlanır. Hulâsa
şudu r‫؛‬
M e d i n e ' deki M e s c i d - i N e b e V i ’ de kılman bir na-
maz, diğer mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır. M e k ^ e ’ -
deki M e s c i d - i H a r â m ’ da kılınan bir namaz, diğer mescid-
lerde kılman yüz bin namazdan hayırlıdır. Şu halde M e s c i d - i
H a r â m ' da kılınan bir namaz M e s c i d - i N e b e v i ’ de kı-
İman yüz namazdan hayırlı olur. Çünkü M e s c i d - i H a r â m ’ -
da kılınan namazm sevâbımn, M e s c i d - i N e b e v i ’ de kı-
İman namazın sevâbının yüz katı olduğu hadîsten anlaşılıyor.
Fethü’l-Bâri’de şöyle denilm iştir: ‘Hadiste «Mescid-i Harâm’da
kılınan bir namaz, diğer mescidlerde kılman yüz bin namazdan ha-
yırlıdır.» buyurulurken bu hükümdeh M e d i n e Mescidi müs-
tesnâ tutulmuştur. Hadîsi böyle yorumlamak gerekir.’ Çünkü M e -
d î n e ’ deki mescidin diğer mescidlerden namaz sevâbı bakımından
bin kat üstünlüğü bu bâbtaki hadîslerle sâbittir.

‫ ﺑﺎبﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق ا ﻟﻤ الذ ق ﺳﺠﺪ ﺑﻴﺖ ا ﻟﻘﺪ س‬١٩٦))


196 — KUDÜS’TEKİ MESUİD-İ AKSÂ’DA NAMAZ
KILMAK HAKKINDA ÇELEN HADİSLER BABI

،‫ د‬.‫ﻫﻣض• ى ﻫﻣﻣدة غ‬.‫س ى ن‬.‫ﻧﻣ د ' ﻓﺎ أل وأ• ئ ﺀ‬ ‫ — ﺣﻘﻣﺣﺎ إتءاءة‬١٤ ٠٧

‫؛‬ *‫ﻋﺊ ز‬،‫ص أﺧﻪ ﻫﺜﺎن ن أﻳﻰ ﺳﺮده‬، ‫ﺛﻰز_اأد ن أﻳﻰ ﺛﻮﺑﻪ‬
‫ ﻣﺆآلؤ[ي‬، ‫ﻣﻤﻮ'ت‬
, ‫أرص ا ﻟﺤﺸﺮ ز اأ ﺛﻨﺜﻢ‬ ‫ ﺀآﻟﻂ ﺀ‬, ‫أ ﻧﻴﺂﻳﻰﺀإلت ا ﺛﺘﻤﺪس‬ 1 ‫ آرﺳﻮت اف‬:‫ ﺋﻨﺘﺚ‬، ‫ﻟﺖ‬
: ١٠
‫أروت إن إ* أ ﺛﺘﻄﺢ‬ :‫؛ﻃﻨﻂ‬ ))‫ﺻالة ﻳﻰ ﺀﻳﺮه‬ ‫ ﺀإف ﺻاله‬. ‫اث؛وة ﻧﺺ؛راﻏﻲ‬

» ‫ﻛﻨﺄﺀه‬
. ‫ﺻﺌﻨﺘﺬﻣﻤﺔ ه ﺀ و‬ •‫ﻟﻤﺮج ﻣﻲ‬.‫مث ا‬
, ‫ﻧﺄﻣﺤﺜﺮآإﻟﻪم زأالﺀﻣﻢ*دﻳﻰ رم د‬
‫؟‬ ‫أ‬
‫ و ﻫﻮ ا ﺻﺢ ﻣﻦ‬. ‫ود ه ﻣﺤﺎت‬ ‫ﺻﺢ‬ ‫نﻣﺎﺟﺔ‬.‫ا‬ ‫وإ ﺳﺌﺎ د ﻃﺮﻳﻖ‬ •‫روى ا ﻳﻮ داود ﻳﻤﻪ‬ ‫ﻓﻰ اروا ﺛﺪ؛‬
‫ إز ﻋﺎﺟﻪ ق‬٠ ‫ﺀر*ح‬ .‫ده أ ل ﺳﻮك؛ا‬ ‫ ﺀ‬،‫نة‬,‫آن‬
‫و ﺳﻤﻮ‬ ‫إل ﺳﻮ‬
‫دة‬ ‫ن؛ن‬,‫اد‬
‫زإ ﺑﺘﻲ‬ ‫داود‬
‫ﻃﺮ•؛ ﻗﻠﻞ‬
‫ن‬
•‫ﻗﺎﻟﺪﺑﻞ• وﺗﺪ ر ﻛﻘﺄ ل داود‬ ‫ن‬.‫ ﺻالح اﻟﺪ‬،‫آم‬ ‫ ﻛﺎ‬،‫ﻃﺮﻳﺘﻪ‬
Bâb : 196 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

T E R C E M E S İ
1407) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mevlâs] Meymû-
ne (182) (Radıyallâhü anhâ)'dan; Şöyle demiştir :
Ben (bir gün) : Y â R e s û la lla h ! B eytü’l-M akdis (M escid-i A ksa)
h a k k ın d a bize fe tv â ver, dedim . B u y u rd u k i :
«(O rası) m a h şe r (k ıy am et gün ü ) y erid ir. O ra y a v arıp içinde na-
m az kılınız. Ç ü n k ü O n d a k ılın an b ir n am az, b a şk a y erd e k ılın an bin
n a m a z gibidir.» B e n :
E ğer o ra y a k a d a r yolculuk etm eye g ü cü m yetm ezse ne edeceği-
m i h a b e r v e rir m isin? diye sordum . B uyurdu ki ‫؛‬
«Ben O n a zeytin yağ ın ı hediye edersin, ay d ın latılm a sın d a kulla-
nılır. Kim b u n u y a p arsa, o ra y a v arm ış gibi o lu r.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Ebû Dâvûd bunun bir kısmım rivâyet et-
miş. İbn-i Mâeeh'in senedi sahih, rieaii de sika zâtlardır. Bu sened Ebû Dâvûd’un
rivâyetiödeki senedâen daha sıhhatlidir. Çünkü Ziyâd bin Ebi Sevdete ile Mey-
mûne ( ‫ه ﺀ‬.‫ ر‬arasmda ©sman bin Ebi Sevdete vardır. İbn4 Mâceh, senedinde bu-
nu tasrih etmiştir. Selâhüddin de el-Merasil’de bunu anlatmıştır. Ebû Dâvûd’un
senedinde ise râvi Osman bin Ebi Sevdete terkedilmiştir.

İ Z A H I
Zevâid tü rü n d e n olan b u h ad îsin şerh in d e S i n d i şdyle d e r :
B e y t ü ’ l - M a k d i s h a k k ın d a fetv a so ran M e y m û n e
(R adıyallâhü a n h â ) ’n in m ak sad ın ın n am azd a B e y t ü ’ 1 - M a k -
d i s ’ e k a rşı d u rm a h ü k m ü n esh ed ilerek m ü slü m a n la rm kıblesi
K â ’ b e olunca B e y t ü ’ l - M a k d i s ’ de n am az k ılm an ın m ü-
b ah olup olm adığını ö ğrenm ek olabilir. H a ttâ m a k sad ın ın bu olduğu
kuvvetli um u lu r. H adîsin : «Orası m a h şe r ve m en şer arzıdır» ifâde-
sindeki m a h şe r ve m en şerd en m a k sad k ıy âm et g ü n ü d ü r. Yâni kıyâ-
m et g ü n ü o n u n y a k ın ın d a h alk to p lan ır. H ad îsler b u n a d elâlet eder.
B e y t ü ’ l - M a k d i s ve M e s c i d - i A k s â , K u d ü s ’ -
teki m e şh u r m escidin isim leridir. Bu m escid’de k ılm an n am azın di-

(182) Bu hâtûn, Sa’d kızı Meymûne’dir. Peygamber (S.A.V.)’in hizmetçisi idi.


Beytü’l-Makdis’in fazileti hakkında Peygamber (S.A.V.)’den rivâyette bulunmuştur.
Mezkûr rivâyette bulunan kadımn Sa’d kızı Meymûne değil, başka bir ،‫ اا ﻫﺎ ااو ل‬$
olduğu söylenmiş ise de birincisi sıhhatlidir. Kendisinden rivâyet edenlerin başın,
da Ziyâd bin Ebi Sevdete, Ziyâd’ın kardeşi Osman, Ebû Zeyd ed-Dabi, Hilâl bin
Ebi Hilâl ve Eyyûb bhı Hâlid el-Ensârî gelir. Dört Sünen sahipleri onun rivâyetle-
rini almışlardır.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

ğer mescidlerde kılınan bin namaz gibi olduğuna dâir buradaki hü-
kümden M e s c i d - i N e b e v i ve M e c c i d - i H a r â m
müstesnâdır.
Bu hadise göre bu mescid’de kılınan namaz fazilet bakımından
M e s c i d - i N e b e v i ’ de kılınan namaz gibidir.
M e y m û n e (Radıyallâhü anhâ)’nin “Oraya kadar gitmeye
gücü yetmezse” şeklinde sorduğu soruya karşılık verilen cevapta, o
mescidin aydınlatılmasında kullanılmak üzere zeytin yağının hedi-
ye edilmesi hâlinde oraya kadar gidilmiş gibi sevâbın kazanılacağı
bildirilmiştir.
Ebü D â V û d ’ un rivâyetinde Me y m û n e (Radıyallâ-
hü anhâ)’nin:
“Beytül - Makdis hakkında bize fetvâ ver” sorusu üzerine ?ey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in şöyle buyurduğu belirtil-
miştir:
- ‫زﺋﻬﻈﻮا ف‬ ‫ﺗﻲ‬ ‫ذاك' < ﺛﺎ ﻓﺈذ ﻧﺰ‬ ‫ف وﻧﻤﺎﺛﺖ اﻟﺒالد إذ‬ ‫إ ﺋﺌﻮإ ﻓﻤﻈﻮا‬
‫ﻓﺎﺑﻤﺌﻮا ﻳﺰﻳﺖ ﺳ ال ج ق ﻣﺤﻨﺎدﻳﺒﻪ‬

‫ء‬Beytü’l-Makdis’e gidip içimle namaz kılınız. O günlerde (soru


sorulduğu zaman) o ımımleketlerde savaş vardı. Eğer içinde namaz
kılmak için oraya gidemezseniz kandilerinde yakılacak zeytin yağını
gönderiniz.»
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) devrinde K u d ü s
müşriklerin elinde idi. Orası Dar’ül-Harb olduğu için müslümanlar gi-
remiyorlardı. K u d ü s hicretin İŞ. ^ıh b in e l - H a t - ٥١١
٢^
١
t â b (Radıyallâhü a n lıü ın j

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ


1 — Mes c. i d- i A k s a ’‫ااا‬
fazileti belirtilerek orada kılı-
nan namazın diğer mescidlerde kılınan bin namaz gibi faziletli oldu-
ğu bildiriliyor.
2 — İçinde namaz kılmak için oraya yolculuk etmek meşrûdur.
3 — M e s c id le r in a y d ın la t ılm a s ın d a k u lla n ılm a k ü z e r e z e y t in y a -
ğ ın ı g ö n d e r m e k m e ş r ü d u r . d ü n ü m ü z d e k i a y d ın la tıc ı v e b e n z e r i m e s -
C id e y a r a r l ı m a l z e m e l e r d e a ^ m h ü k m e tâ b id ir .
4 — Şer’i hükmü bilmiyenler âlimlere mürâcaat etmelidirler.
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

‫ﻏﺒﺔﺟﻤﻤﺄﻳ ﻤﻖ‬ ‫ ﺀ اأ‬- ،‫ﺀﻣﺤﺎﺛﻈﺎﻓﺒﻤﺎﻳﺘﺮ او ض‬ -< ‫• أ‬A


، ‫ ؛ذ ﻗ ذاف ت ' ش‬، ‫ظ اﻓد ة ا آل ﻧﻧﻲ‬ ،‫ ت‬. ‫ﻣﺣﺊ ق أ ه ' ﻣ و‬ ‫م‬، ‫ا ﻟﺗﺎ ' ﻗ‬

:‫آآل*آا‬ ‫ ﺗﺄت اف‬، ‫ىئ ﺗﺎﺀ ﺗﺈ*ت ﻗﻤﺪس‬ ‫ ﺀأتﺀﺀئ ا ﻳﺈﺋﻮ ان‬. ‫ﻋﻦ \ﻟﻨﻰ‬
‫ﻫﺸﺄﺗﺠﺪ‬ ‫ رأ ال ;أ‬، ‫ئ‬ ‫ﺛﻈﻜﺎ ال ;ﻧﺒﻤﺪﻣﺢﻧﻴﻚ‬ ،‫ظ‬ ‫ﺗﺎﺑﻰ‬ ، ‫ﻇﺎ‬

. ‫ إﺀ الذ ئ ون ﺗﺂوز< ﺷﺬرزﻟﺪأهم أق ه ﻫﺎت ادى‬، ‫ﺗالة ﺛﻪ‬،‫آلال‬/‫ر_ ذإ‬ V، _‫أ ﺛﺪ‬

.» ‫ﺗﺒﻤﻮأرم أن ﺣﻤﻮذ؟ت أﻏﺶ اﻗﺎ ؤأ‬.‫وأ؛ا اﻣﻢ)ل آذن أﺀط‬


‫ ا ﻗﻢ أﻳﻮ داود ﺀﻟﻰ ﻣﺄرﻓﻪ إألول ﻣﻦ ﺀن؛ اﻟﻮﺟﻪ دون ﻣﻦﺀ‬:‫ر واز ال ﻳﺄ"ل ﻣﺬا ا ﻟﻤﺞ) ﻳﻰ ارواﺛﺪ‬
‫ن‬. ‫ ﻋﻦ ﺳﻴﺪ‬، ‫ ﺀن أ ف ﻋﻤﺮ‬، ‫ن ﻋﻨﻊ*ور‬.‫ ورواه ا ﻟﻤﺎﺀل ق ا ﻟﻤﻐﺮى ﻣﻦ ﻫﺬا اﻟﻮﺟﻪ ﺀن ﺣﻤﺮد‬. ‫ارإ دة‬
*‫ض؛‬
• ‫ن اد‬.‫ ﺀن ا‬، ‫ﺀﻧﺄ إل ددأ س اد ال ق‬ ، ‫ن رد‬. ‫ ﻋﻦ د ﻣﻤﺔ‬، ‫ﺀﺑﺪاد زي‬
‫ وأ ﻳﻮ ب؛آ ﺻﺮد ﻣﺘﻤﻖ‬٠‫ﻣﺎﻟﻪ‬
■ ‫أل ن ﻋﺒﻴﺪ اف ب ا ﻟﺠﻢ ال ﻳﻌﺮ ف‬ ‫ﻧﻊ ﻳﻒ ؛‬
. ‫ﻏﻞ ﻧﻄﻪ‬

TERCEMES İ
1408) "... Abdullah b‫؛‬ıı ٨١١١٢ ‫ ﻫﻬﻤﺢ‬،‫؛‬
) ‫ ه'ا ﺀﻣﺤﻬﻢ‬// ‫رس‬
’den rivâyet edildiğine
göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
«□âvüd (Aleyhisselâm)’in oğlu Süleyman (Aleyhisselâm) Beytü'l-
Makdis’in binasını bitirince Allah Teâlâ’dan üç dilekte bulunmuştur!
1 — İlâhî ‫ﺳﺎا‬
uygun bir hüküm verme kudreti.
2 — Kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk
٧ « saltanat-
3 — Yalnız namaz kılmak için Mescid-i Aksâ’yı kastedip gelen
kimsenin annesinden doğduğu gün gibi günahlar‫؛‬ndan çıkması.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki ١
Süleyman (Aleyhisselâm)’m dilediği ilk iki şey kendisine veril-
miştir. Üçüncü dileğinin de kendisine verilmiş olmasını umarım.»"
Not: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Ebû Dâvûd 1‫ﻣﺎ‬ baş kısmıru rivâyet etmiş

ve; ‫ زآن' أل ﻧﺎش ﻓﻨﺎ ا ﻧﻨﺠﺬ‬ilâvesini rivâyet etmemiş, Nesâî de Sünen-i Suğra’sında
bu hadisi Amr bin Mansûr’dan, Ebû Misher’den, Said bin Abdül-Azîz’den, Rabia bin
Büreyd’den, Ebû İdris el-Hülâni’den, tbnü’d-Deylemî’den... mislini rivâyet etmiştir.
tbn-i Mâceh’in târikine âit sened zayıftır. Çünkü Ubeydullah bin ‫ﺀ‬1‫' اا ﻟﻠﻬﻢ‬،‫اا‬
hâli ' " Ve Eyyûb bin Süveyd’in zayıflığı üzerinde ittifak vardır.
Sünen-i ibn-i ‫»ا‬،‫ — ﻫﻬﻪ‬c. : 4- P . :15
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

İ Z A H I
N esâi, İbn-i H u z e y m e , i b n-i H i b b â n ve
el-H âkim de b u n u b en ze r la fız la rla riv â y e t etm işlerdir.
" " ' (A leyhisselâm ) 'm İlâhi h ü k m e u y g u n h ü k ü m
verm e k u d retin i istem esin d en m aksadı, h a lk a ra sın d a k i İh tilâfla rı
h alletm ek ü zere h ü k ü m ü v e rirk e n ve ic tih ad ed erk e n isâb etli h ü k ü m
verm eye m u v a ffa k olm asıdır.
* so n ra hiç kim seye n asip o lm ay acak m ü lk ve s a lta n a t
sâh ib i olm ayı dilerken, m ü lk ve s a lta n a t h a şm etin in m addî y ö n ü n ü
d ü şü n m ey ip b u n u n h alk ın im ân ve h id ây etin e sebep olm asını d üşün-
m ü ştü r.
Bu h adîs de B e y t ü ’ l - M a k d i s ’ e n a m a z için gitm en in
faziletine d elâlet eder.

, ‫ظ؛؛؛ وا آل ﺋﺬ ﺗﻢ؛ي‬
‫' أل ﻳﺔ‬ ‘ ‫ﻳﻰﺗﻴﺘﺊ‬
_‫ ﺋﻴﻆﻣﺢ'منأ‬١٤ ٩ > • — •

‫ارﺀ‬.*‫م ﺗﺪﺗﺎأ ﺗﺒﻲ ﺀﻗﺎﻫﺌﺪ ﺗﺂ أئنﺛﺮﻟﺘﺎف أد آل ك‬


« . . ‫؛‬ ' ، ‫؛‬

• ٠ ‫ﻧﻨﺊ ﺛﻴﻰﻧﺬ ا ؤ؛أ ﻧﻨﺜﻲ اآل؛ﻣﻰ‬ ، £ ، ‫ﺀ م؛آ ﻣﺴﺎﺟﺪت س؛ﻋﺪ اﺗﻨﺮأم‬ ‫الأل‬ |

T E R C E M E S Î

.Ebû Hüreyre ( R a d t y a l l â h ü a n h ) \ \ t n rivâyet edildiğine güre )1409


: Resûllulah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir
N am az ve ib â d e t için) hiç b ir m escide yolculuk etm ek doğru («
-değildir, (?az la sevab üm idiyle) y aln ız (şu) üç m escide yolculuk edi
M escid-i H arâm , benim bu M escidim ve Mescid-i A lebilir
k sâ .«
‫”؛‬

< ‫ ﻣﺤﺎﺑﺌإلةصئ ﺻﺪوﺷﻢ ﻳﺌﺎ دةاهرﻳﻢﺀﻧﻮﺀأم‬١٤١٠


، ‫؛‬ ■ ■ . —

‫ءآت ءو ﺷ د‬ ‫ءرو ن ادآص ؛أن رﻧ وت اﻫﻲ‬ ‫ﻣم ام ن‬

. 1 ، ‫""ﺳﺤﺪاآل؛ﻣﻰ‬
‫ىاؤإؤ ﺗﺴﺤﺪ ذذ ه‬ ‫ وإﻟﻰاﻟﻢ‬،‫ ا ﻟﺴﺠﺪازام‬، ‫ إئ‬:‫إآلإﻟﻰم<أل*ﻟﺰﻧﺘﺎﺟﺪ‬
^ E B ^ E M E B Î

1410) “ ... Abdullah bin Amr bin el-As ( R a d ı y a l l â h ü ) ’dan rivâ-


a n h ü m â

yet edildiğine göre, Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, de-


miştir :
KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

«Mescid-1 Harâm, M escid-iA ksâ ve benim bu Mescid'im olmak


üzere mezkûr üç mescidden başka hiç bir meseide (namaz kılmak
ve ibâdet etmek için) yolculuk edilmez.»”

E b û H ü r e y r e (d ıy a llâ h ü ‫ﺻﻪ‬ ) ve A b d u l l a h b i n
A m r ( d ıy a llâ h ü‫س‬ ) ’m hadislerini Kütüb-i Sitte sâhibleri ve
başkaları rivâyet etmişlerdir.
Rihâl s Hahl’in çoğuludur. ‫ﺳﻪ‬ deve palanıdır. Şedd-i Eihâl, as-
lmda deve palanmı sıkmak ve yolculuğa hazırlanmaktır. Burada yol-
culuğâ çıkmaktan kinâyedir. Hadis namaz ve ibâdet için M e k k e ' -
deki M e s c i d - i H a r â m ’ a, M e d i n e ’ deki M e s c i d - i
N e b e V i ’ ye ve K u d ü s ’ teki M e s c i d - i A k s â ’ ya yol-
culuk etmenin me‫؟‬rûluğuna ve bunlarm dışında kalan mescidlere na-
maz kılmak için yolculuk edilmemesine delâlet ediyor.
M e s c i d - i N e b e v i ’ ni n Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) zamanındaki kısma sonradan yapılan ilâvelere şümullü olup
olmadığı husüsunda âlimlerin görüşlerini bundan önceki bâbta zik-
retmiştim.
M e s c i d - i H a r â m ’ dan neyin kastedildiği husûsundaki
ihtilâfı da orada zikretmiştim.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ

yazarı “Medine’ye gidi.” bâbında özetle şöyle der .•


E l-M e n h e l
1 — “Hadiste anılan üç mescidden başka mescidlere'ibâdet için
yolculuk edilmesinin meşrû olmadığı anlaşılıyor. E l - C ü v e y n i -
nin dediğine göre Ş â f i î başka mescidlere ibâdet için yolculuk
etmenin haram olduğuna hükmetmiş, K â d ı 1 ‫ةﻗﺄل‬ da bu kavli
seçmiştir.
Cumhûra göre cihad, ilim, ticâret v.s. din ve dünya işleri için
yolculuk etmenin câizliği hakkında icmâ’ vardır. Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhive Sellem l’in kabrini ziyâret etmek için yolculuk etmek
cumhürun kavline göre meşrûdur. Hattâ meşruluğunda icmâ’ olan ve
yukarda anılan yolculuklardan evlâdır. Zâten kabirlerin ziyâretinin
meşrûluğunda ittifak vardır.’ Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) kabirlerin ziyâretini emretmiştir.”
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in kabrini ziyâret et


menin fazileti hakknda pek çok hadis rivâyet olunmuştur. Bunla-
rm bir kaçının meâlini söylemekle yetineceğim :
a — Eş-$‫؛‬fâF îH ukük‫’؛‬l-Musta fâ’da A b d u l l a h b i n ö 111 e r
(Radıyallâhü anhl'dan rivâyet edildiğine göre efendimiz :
«Kim kabrimi ziyâret ederse, onun için şefâat etmem sâbit ‫آزرا‬
hak olur.» buyurmuştur.
b — Enes bin Mâl i k (Radıyallâhü anh)’den;
٠
«Kim sevap niyetiyle Medine’de beni ziyâret ederse, benim k،ım
‫اا‬
şum sayılır. Kıyâmet günü ona şefâat ederim.» buyuruldugu ‫ ا‬: ‫ م < ا‬،
olunmuştur.
c — A b d u l l a h b i n Ö m e r (Radıyalâhü anhl'dan
gelen bir rivâyette de :

«Kim vefâtımdan som a beni ziyâret ederse hayâtımda ziyâret et-


miş gibidir.» buyurulmuştur.
d — İbn-i A d i y y ’ in rivâyet ettiği bir hadiste :
«Kim Kâ’be’yi ziyâret edip de beni ziyâret etmezse, bana cefâ et-
mis olur.» buyurulmuştur.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in kabrini ziyâret et-
menin fazileti hakkında ciltler dolusu müstakil kitablar yazılmıştır.
Hac menasiki hakkında yazılan kitaplarda bu konuda yeterli bilgi
vardır. Ayrıca Şevâhidü’l-Hak adlı kitap, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’in kabrini ziyâret, ondan yardım dilemek ve şefâa-
tı gibi önemli konular için yazılmış, tavsiyeye şâyan bir kitabtır. Sa-
hih-i Buhari’nin muhtasarı Tecrid-i Sarih terceme ve şerhinin Diyâ-
net İşleri Başkanlığınca basılan nüshasının 19?2 baskılı dördüncü cil-
dinin 175. sahifesinde başlıyan ve bir kaç sahife devam eden yeterli
bilgi vardır, isteklilerin oralara mürâcaat etmeleri tavsiyesiyle yeti-
neyim. El-Menhel yazarının verdiği ma’lumatın devam ı:
2 — Hadis, bu üç mescidin faziletine, diğerlerine üstünlüğüne
ve onlarda kılınan namazın faziletine delâlet eder.
' ' ' H a r â m ’ a gitmeyi adayan kimseye bu adağın
ifâsı gerekir. M e s c i d - i N e b e v i veyâ M e s c i d - i A k -
٤
s ! ya gitmeyi adayan hakkında ş â f i i ' nin iki kavli var. Bi-
risıne göre bu adağı ifâ etmek müstehabtır. Diğer kavline göre vâ-
: 197 KİTÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ

cibtir. Bir çok âlim de v ü cû b u n a h ü k m etm iştir. M â l i k ve A h -


m e d ’ in kavli de b u d u r. E b ü H a n i f e ’ ye güre böyle ada-
ğın yerin e getirilm esi v âcib değildir.
D iğer m escidlere gitm eyi a d a m a k la c ra la r a g itm ek vâcib olm az.
Ve a d a k oluşm uş sayılm az. M â l i k i l e r ’ de n M u h a m m e d
b i n M e s l e m e hâriç, tüm âlim lerin m ezhebi b u d u r.
A h m e d ’ e göre bu adağı yapana yemin kefâreti gerekir.
Bu üç m escidin ü stü n lü ğ ü n ü n sebebine gelince; M e s c i d - i
H a r â m ’ d ak i K â ’ b e , m ü slü m a n la rın kıblesidir. Hac için ora-
y a gidilir. M e s c i d - i N e b e v i , ? e y g a m b e r (S allallah ü Aley-
hi ve S ellem l’in m escididir. O n a ik râm olsun di^e A llah T eâlâ O nun
m escidine özel fazilet v erm iştir. M e s c i d - i A k s â ise, geçm iş
ü m m etlerin kıblesi idi. T a b e r â n i ve B e z z â r ’ m ta h ric
ettik leri E b ü ’ d - D e r d â ’ n in m e rfu ’ b ir h ad isin e göre M e s -
c i d - i H a r â m ’ d a k ılın an b ir nam az, d iğ e r m escidlerde kılı-
n a n y ü z bin nam aza; ?e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in
m escidinde k ılın an b ir n am az, d iğ e r m escidlerde k ılın an bin nam a-
za ve M e s c i d - i A k s â ’ d a k ılın an b ir n am az d iğ e r mescid-
lerde k ılın an beşyüz n a m a z a bedeldir.

‫ﻣﻌﺪﻧﺎ‬ ‫ق‬
‫ﻳﺎ ﻣﺎ ﻣﺎﺀقة اﻟﺼال م‬ ١٩٧)( ‫ب‬
KUBA MESCİDİNDE KILINAN NAMAZ — 107
HAKKINDA GELEN HADİSLE» BABI

•‫ﺟﻌﻔﺮ‬ ‫ ﻟﻤﺪ ق‬-‫ دا‬- ‫ ﺀن ﺀ‬، ‫ ة‬.‫أم أﺳﺎم‬ ،‫ﺛﻦ‬. ‫ة أق ث؛ﺑﺔ‬ ‫ أأدم؟ر‬I ” ١٤١١
‫آلدﻣﺎرى> وأنﻣﺤﻰ‬/‫ ﺗﻮق ؛ﻳﻰﻏﺄﺛﺔ؛ أﻫﺪ ﺣﻤﻊ أ ﺳﺪ ن ذم ا‬،‫رﺀ‬.‫ى أر اال‬
.، ‫ﺣﻤﺘﻦﺀﻣﻠﺞ‬
1 ‫ دأ ال ﻣﺄﺗﻤﺾ ﻗﻦ‬I ‫ﺎﻳﻮ‬
‫؛‬ ‫ﺛﺸ‬ ‫ﻣﺎﻟﺘﻴﻬﻲ‬ ‫مأ‬

E ?‫ و‬c E M E ‫ا ة‬
1‫ ة‬Peygamber (Sallallahü AIcŞ’hi ...“ 111 ‫ م'آ‬Sellem) 'in aslıâlıuulaıı olan
üseyd bin Züheyr el-Ensâri (Radtyallâhü ‫ﺀ' ره»ه‬1‫ ااﺀ‬-rivâyet edildiğine göre. ■Pey
: gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir

Kubamescidinde kılman bir namaz bir umre gibi (faziletli)dir «.«”


230 SÜNEN-1 ÎBN-1 MÂCE

-T i r m i z i , B e y h a k i , A h m e d ve H â k i m d e bu
nu rivâyet etmişlerdir. K u b a mescidi M e d i n e ’ den üç mii
El-Fetih’te beyân edildiğine göre " ' " ‫ه‬
semtte bulunan bir
kuyuya izâfeten mescide bu isim verilmiştir. Bu mescid B e n i
A m r b i n A v f kabilesinin mescididir. Resûlullah (Sallallahü
’Aleyhi ve Sellem l’in ilk te’sis ettiği mesciddlr. Hicret esnâsında İnşâ
.edilmiştir

‫ ن؛؛ز ة أد س‬، ‫ ﺀﻳﺖ‬1 ‫ ة‬. ‫ﺀﻳﻢ‬


v . :‫<؛‬ ‫ن م‬.‫ﺀ ى؛ ﺀ أ‬
• —١٤١٢
‫دئ تﺀ‬
: ‫ﻣﺘﻤﺢ‬ ‫ ة‬-‫ أت ﺀﻣﺤﺌﺄ إ ا ﺗ ال‬،.‫ﻫﺬ ' ﻟﻤﺤﻤﻖ‬ ‫ ة‬. ‫ت' س‬
،، ‫ﺗﻢﺀأق’ ﻧﺒﻤﺌﺄ‬،‫ق؛ ﺗﺬ ;ﻣﺢ‬- ‫ إ ت ؛ ؤ إل ؛؟ ﻣﻤﺢ‬-‫ج‬ . ‫ ال‬:‫ج‬

TERCE MES İ

‫ ا‬41‫)ق‬ Süheyl bin Huneyf ( R adtyalâhii a n h y fe n rivâyet edildiğine


göre, Resüllulah (Sallallahü A leyh i ve Sellem ) şöyle buyurdu, demiştir :
«Evinde abdest aldıktan sonra Kuba mescidine gelerek içinde bir
namaz kılan ‫إوئءل‬
için bir umrenin ecri gibi ecir vardır.»”

İZAHI

N e s â i de bunu rivâyet etmiştir.


Hadisin : «Evinde abdest...» kaydıyla ilgili olarak S i n d i şöy-
1e d e r : Hadîste belirtilen sevâba kavuşmak için bu kaydın muteber
ve şart olmadığı umulur. Bu kayıt bu mescide evi yakın olan ve
evinde aldığı abdestle oraya gidebilenlerin gitmelerinin istendiğine
işârettir. Yâni uzak yerlerden sırf K u b a mescidinde namaz kıl-
mak için yolculuk edilmez. Bundan önceki bâbta geçen hadisler bû
durumu bildirmiştir. Şu halde M e d i n e ’ de bulunan veyâ orası
gibi yakın yerlerde bulunan kimseler, K u b â mescidinde namaz
kılmaya teşvik edilmiştir ki, böylelerinin bulundukları yerlerde al-
dıkları abdestle K u b â mescidine gidip namaz kılmaları müm-
kürdür.
1‫ﻫﻮ‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 231

‫) ﻳﺎ ب ﻋﺎ ﻣﺎﺀ ق اﻟﻤﺎدة ق ا ﻟﻤﺠﺪا ﺑﺎع‬١٩٨)


198 — CUMA NAMAZI KILINAN MESCİDDE ;
^ M ^ K I ^ A I N I N FAZİLETİ) HAKKINDA
ÇELEN HADÎS BÂBI

‫ﻣﺤﺄﺗﻢ ﻗﻲ اﻓﻲ‬-‫ى ﺋﺌﺂ‬ ٠ ١^^^ ١‫م‬.‫ ظ أ‬.‫وﺗﺎ ب‬


^ •^ -١٤١٣
، ‫ ﻓﺔ‬. ‫ﻧﺘﺸﺜﻒﺀﻣﻔﺎ ت ﺀﻗﻰ‬ ‫■ اأ ﻣﺤﻠﺌﻤﻤﺎ دى ﻣﺤﺘﺎ ك ؛ ةت ﺀ ة‬
‫ؤ ﺗ آل م ﻳﻰا ﻟﺘﻦ ؟د ادى ﺑﺠﺢ ﻧﻪ‬ ،<‫ﺻال‬
> ‫ن‬ ‫وﻣﺜال"! هم ﻳﻰ ﻣﻨﻤﻲ اأ ﻳﺜﺪ ﺑﻤﻦ*س ؤ ﻋﺸﺮ‬

‫ؤ«ﺗﻠﺤﺜﻪ ذ ﺗﺠﺪى‬. ‫ أف< ﻣالة‬،‫ز)اﻟﻤﺴﺠﺪ ا ال ؛ ﻣﻰﺑﻤﺌﺲ؛ز‬.‫ وﺻال م‬.‫ﺳﻤﺎم*ﺗآلؤ‬.‫ﺑﻢﺀم‬


‫ﺀ‬. ‫ﺳﺠﺪ اﺗﺮام مﺀإةزأفﺻالة‬،‫ وﺻال~ه قاام‬.‫إى أﻣﺤﻲﺻال؛ز‬.‫ﺑﻤﺪﻣﺲ‬
‫ﻋﻦ‬ • ‫ ورز ﻳﻖ ﻗﻴﻪ ﻣﻘﺎل‬٠ ‫آل ن ا؛ا ض؛اب ا ﻟﺴﺸﻖ ال أﻋﺮف ﺣﺎﻟﻪ‬ .‫ ﺿﻴﻒ‬٠^^^ ‫ق اؤ زا ﺛﺪ ؛‬
‫ال ﻳﺜﺒﻪ‬ ، ‫ﺛﺈ‬. ‫ﻳﺘﺌﺮ د إ أل‬ ‫ و؛ال ؛‬،‫ ودﺀﺀ زه إ ن ﻣﻲ؛ن ﻗﺎﻟﺜﺖ ؛ت وق ا ﻟﺬﻣﻘﺎﺀ‬. ‫ ال ؛أس ﻳﻪ‬. ‫آد ز ر ﻋﺔ أ؛ ه ﺀل‬

■‫ﺣﺪﻳﺚ األ ﻣﻴﺎتت ال ﺑﺠﻮز اال ﺣﺘﺠﺎجﻳﻪ إ ال ﻋﺘﺪ أﻟﻮﻓﺎق‬

^ E k c e m e s İ
1‫" ) ﻗﻠﻪ‬... Enes b‫؛‬n Mâlik (R adıyallâhü ،‫ «؛‬A ’den rivâyet ediidiğine gö-
re, Resâlullah ( Sallallahü A leyh i ve ‫«ﺀﺀﻣﺤﻚ‬،‫ ر‬şöyie buyurdu, demiştir:
«Adamuı kendi ekinde kıldığı namaz, b ir ‫ أ ﻫﺴﺎا‬olarak hesapla-
nır, kabileler (mahalleler) mescidinde kıldığı namaz yirmi beş nama-
za bedeldir, içinde C um a ‫؛ا‬،‫ ﻫﻬﺎ ا‬kılınan mescidde kıldığı namaz beş-
yüz namaza bedeldir. Mescid-i Aksâ’da kıldığı namaz elli bin nama-
za tekâbül eder. Benim (Medine’deki) Mescidimde kıldığı namaz elli
bin namaza denk olur. Mescid-i Harâm’da kıldığı namaz yüz bin na-
maza tekâbül eder.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir. Bunun senedi zayıftır. Çünkll Ebü’l-Hat-
tâb-i Bımışlrl’nüı bâll bilinmiyor. Züreyk aleyhinde konuşulmuştur. Ebû Zür’a’dan
hikâye edildiğine göre kendisi: Züreyk’in rivâyetinde bir beis yok, demiştir, ibn-i
Hibbân da onu hem sikalar hem de zayıflar arasında zikrederek: Tek başına bâzı
şeyler rivâyet eder. Sikaların hadislerine tenzemez. Sika zatların hadîslerine uy-
gun ‫ وا ﺳﻠ ال ا؟‬onun rivâyetiyle delil gösterilme, demiştir.

) /. ٨ H 1
Bu badis Zevâid türündendlr. Buna göre Cuma namazı kılınma-
van mescidlerde kılınan ‫؛‬arz namaz evde kılınan namazdan yirmibeş
derece üstündür. Cuma namazı kılınan câmilerde kılınan bir ‫؛‬arz na ­
SÜNEN-t ÎBN-t MÂCE

maz evde kılınan farz namazdan beşyüz derece üstündür. Vârid 1 ‫سه‬
sahih hadislere göre Cuma namazı kılınan câmller ile kılınmayan
mescidler arasında bir fark kaydı olmaksızın buralarda kılınan bir
farz namaz evde kılınan namazdan yirmibeş derece üstündür. El-
Menhel ya za rı: Bu hadis ile diğer hadislerin arasını bulmak şöyle
demekle mümkündür.
Cemâatia kılınan bir farzın tek başına kılınan namazdan yirmi-
beş derece üstünlüğüne dâir hadisler, ilk zamanlara âit idi. Sonra
Cuma namazı kılınan mescidlerdeki namazın sevâbı beşyüz dereceye
çıkarıldı. M e s c i d - i A k s â ve M e s c i d - i N e b e v i ’ de
kılınan namazın sevâbı hakkında da aynı şekilde uzlaştırıcı yorum
yapılabilir, diyerek bunu açıklar.
Her ibâdetin en az on kat arttırıldığına dâir hadîsin hükmü umu-
midir. Evde kılınan namaz da bunun hükmüne dâhildir. Namazla-
٢٧١ farklı dereceleri bu hadiste ifâde edilirken mezkûr hadîs hükmü
mahfuz tutulmakla berâber belirtilmemiştir.

‫^ اب ﻣﺎﺣﺎم ق ﻳﺪﺀ ﺛﺄ ن اﻟﻨﻴﺮ‬١٩٩^


MESCİD-İ NEBEVİ YE MİNBEB KCNULMA BABI — 199
‫؛ذﺗﺒﻤﺎف‬،‫ﺗﺎﻳﺎﻓﺒﻤﻢ دسﺀئ؛‬ 1.‫ﺀ؛‬
‫ ار‬.‫ﺀﺗﺒﻤﻤﻎ‬ ‫ إ ﺀ ؛‬،‫ﺿﻤﺢ‬- ‫اا ؛ ا‬
. ‫ ﺀر ﻧﻮ داا؛ ﺛﻢ‬: ‫ﺀﻧﺄﻳﻪ ؛ةﺗﺖ‬ >‫ﺗﻚ*ﺳﻢ‬ ‫م ا ﺳﺮ ن أﻓﻰ‬ ‘‫ن ﺀﻣﻞ‬ ‫ان ﺀ م‬
-‫رﺟﺊ‬ ‫ هﺀات‬. ‫أﺻﻠﻰ إﻟﻰ ﺟﻐﻊ إ أ^ن ا ﻟﻤﻦ ر ﻳﺘﺎ• ؤﺟﻤﺂ ﺑﻤ ﻬﺪ إﻟﻰ ذﻟﻚ اﻟﻤﻨﻊ‬

‫ﻣﺤﺜﻴﻢ‬ ‫ﻣﺤﺘﻤﺔﻗﺔﻣﺄﺗﻜﻴﻤﻬﺘﺂﺀﺗ آل‬ ‫ﺀﺛﺎﻫﻤﺢ ؛ ﺗﺘﺜﺔ ا ذ‬


‫ﻣﺤﺄﺀﻟﻰ' أآم•ﻫﻦم‬، ‫ﺣﻄﺒﻤﻰ ؟ ﺀأد ﺀدﺑﻢ*ﻣﺔﺻﻌﻠﺒﻢ م ال ﻣﺂﺀد ﻣﻚ• ﻣﺢ‬
، ‫ ا* ﺑﻢ‬،‫ه أ ذ غ ؛ ق‬ ‫ه ؛ ف ﻣﺮ*ﺿال ادﻳﻰ م ذه• ﻣﻦاه أراد ﺑﻨﻮ داس‬
. ‫ ﺳﻐﺆ ا ﺋﺘﻘﻢ‬،‫م' ح‬ ، ‫ ﺑﺞ' ال ﻫﻎ‬,‫ث‬
‫ ؛‬- ‫ﺑﻤﺪ اﻣﺢ‬ ‫ﺀﺗﺎ ن ا ﻟﻨﻲ اصﺀة‬
‫ ﺗم رم‬. -‫م‬ ‫ﺀ‬ . ‫ت‬, ‫ ﺗﺋﻣم‬. ‫ﻣﻘﺎﻟﺬ غ‬ '‫ﺣﻤﺢ‬ ٥ ‫ﺗﺘﺪ ث' ﻣﺤﻪ‬ ‫ﻣﺢ'ت‬
‫دغ‬ ‫_ ﻇﺢ ﺛﺪم“اأ* ﺟﺪ ز و > أﺧﺪذﻣﺊ‬.‫ﺗﺪ إ ﺗﻪ‬ *‫إﻟﻰ اﻟﺒﺠﺮ• د ﻛﺎ ن إن'اﺗﺪ‬

. ‫ ةﻛﺚ'آا*ؤﺗﺊ ر ؛اﺋﺮقﺀ‬. ‫'ؤ‬ ‫• رﺀذﻣﺮ؛ ز ا ﻣﺢﺀ‬ ‫ﺋﻨﻬﻢﺀ‬


‫أ‬
KİTÂBÜ İKÂMKTÜ-S’SALÂ

T E R C E M E S Î
1414) "... Übeyy bin Kâ’b ( Radtyallâhü anh) den; Şöyle demiştir :
(M edine’deki) M eseid-i N ebevi ça rd a k şeklinde iken R esû lu llah
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ) (M eseidin kıble ta ra fın d a b u lu n a n ) b ir
h u rm a k ü tü ğ ü n e d o ğ ru n a m a z k ılıyor ve o k ü tü ğ e d a y a n a ra k h u tb e
okuyordu. A sh âb ’m d a n b ir ad am P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’e ‫؛‬
C um a g ü n ü ü zerin d e d u ra e a ğ ın b ir şey (m inber) y apm am ızı ar-
zu e d e r m isin? T â ki, c em âat seni gö rebilsin ve h u tb e n i o n a d u y u ra-
bilesin, diye sordu. Efendim iz :
«Evet,» b u y u rd u . B unun ü zerin e ad am o n u n için üç b asam a k
y ap tırd ı. M inberin en y ü k seğ i odur. M in b er k o n u lm ak isten in ee efen-
dim izin (konu şu rk en ) b u lu n d u ğ u y ere k o y d u lar. S o n ra R esûlullah
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ) m in b ere d o ğ ru k a lk m a k isteyince ev-
velce y a s la n a ra k h u tb e okuyageldiği k ü tü ğ ü n y a n ın d a n geçti. K ütü-
ğ ü geçince; k ü tü k , y arılm ca y a k a d a r fe ry a t etti. R esû lu llah (Sallal-
la h ü A leyhi ve Sellem ) k ü tü ğ ü n sesini işitin ce m in b erd en in d i ve kü-
tü k sesini kesinceye k a d a r m ü b â re k elini o n a sü rd ü . S o n ra m in b ere
döndü. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u n d a n s o n ra na-
m az k ılm ak istediği zam an k ü tü ğ e d o ğ ru n a m a z kılıyordu. M escid
yıkılıp değiştirilin ce U beyy b in K â'b (R ad ıy allâh ü an h ) b u k ü tü ğ ü
alıp g ö tü rd ü . Ve çü rü y ü n cey e k a d a r onun e rin d e y an ın d a idi. Son-
r a ağaç k u rd u k ü tü ğ ü yedi ve dağılm ış oldu."

>‫ﺋﻤﻤﺜﺔﺛﺔ‬ . ‫ ة ك‬/< ‫ ئ م‬،.‫ﻣﺔﺀﺑﺠﺎ ص‬ ‫ ﺿﻤﺤﻤﺢ م‬-^ ‫م‬


‫أة ا ﺋﺒﻢ 'ه‬ ‫؛‬ ‫ ﺛﻦ‘ أﻓﻰ‬،‫ﺀن ا ن ﺀ؛اس ؛ وﺛﻦ* ا؛ت‬ ‘ ‫ﻓﻰﻫدﻢا‬.‫م ن أ‬ ‫م‬
‫^ ﻫﺎ'أث ﻣﺎﺣﻤﺘﺜﻪ‬ ١‫ "ﻓﻦ‬.‫■ ﺀﻫﺪ ا ا" ﺣﺬا ﻳﺜﺖ د ﻧﺐ إﻟﻰ ادم‬
‫ﺛﺈﻟﻰ ﺟﻨﻊ‬-‫ﻣﺤﻞ‬ ‫ئ‬
» ‫اﻣﺔ‬
. ‫ ﺀﺛﻨﺈل_وﻣﺎﻟﺔ ؛‬1‫هآلاإﻣﺄﺣﺘﻀﺘﻪ‬ ‫—م ﻛﻦ• ﻗﺎت‬
. ‫ﻧﺎدﺀ ﺻﺢ ورﺟﺎﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬-. ‫و اووا ﺛﺪت إ‬

T E R C E M E S Î

• 14‫) ةا‬ "... Enes bin Mâlik (Radtyalâhü anh)’den; Şöyle demiştir :
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ir h u rm a k ü tü ğ ü n e
d a y a n a ra k h u tb e o k u rd u . ٠, m in b er ittih a z edilince m in b ere d o ğ ru
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

gitti. K ü tü k fe ry â d etti. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem)


O nun y a m n a v a r a r a k O nu b a ğ rın a b astı. B unun ü zerin e k ü tü k d ur-
du. S o n ra P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem) b u y u rd u k i :
«Eğer b en o n u b a ğ rım a b asm asay d ım k ıy âm ete k a d a r inlice-
çekti.»”

‫رق‬
N o t: isnadının sahih ve ricalinin sika olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

‫؛‬ ‫ﺛﻮ م‬ ‫ظ ﻧﻢ ؛ان ن ﺀأ ﻧﺔ ﺀن‬


، . ‫ﺣﻤﺤﺎأ ﻣﺪ ن *آﻳﺖ اطﺀئ درى‬
، — ١٤١٠٦

‫ﺗﻤﺪ ن ﺳﻤﺪ‬ ‫ﺛﺊ أى سﺀ هو ؟‬


"‫ﻫﻤﺎﻣﺢظ‬ ‫اف‬ ‫الاﺋﺎس ﻳﻰ ﺀ م‬،‫ اﺧﺂا‬:‫ﻧﺄل‬
‫ ﻣال” ﺀالن‬. ‫ اة‬1‫ ﺀ و ﺋﺄ * ل اأ‬. ‫زﺛﺘﻰ‬. ‫ﺀﻟﻢم‬١‫ى‬-‫ ت ي أ ﺛﺪ ﻣﻦ اال‬،‫ﺂأا‬: ‫ ﻫﻤ‬. ‫ﻧﺘﺄ زه‬
٠ ‫ﻧﻤﺪ ؤﺀأماواس ﺣﻘﻪ‬ 1‫ ن‬. ‫ﻳﻊ‬ ‫د‬ ‫ﺀﺀأم ﺀثي ه حت ﺗﻤﺎ‬ .٨ ‫إاي‬.‫ م‬. ‫ ﺀﻣﺢ إل‬، ‫ﻣﻮﻟﻰ ﻫ ال ﺛﺔ‬

‫ﻟﺜﺮﻋال|ﻟﻰا* هﺀرأ‬ ‫ﺑﺎأل‬


‫*رض • ﺗﻢ‬ ‫ﺗﺒﺪﺀئ‬
‫هﺀرأ مممرج رح رأﺗﻪ ر ح ا*ﻟﺜﺌﻘﻜﻴﻰ‬
• ‫ ﺗﺆت ﺛﺈآلز‬،!<■‫رح لﺀ»ﻫﺮى‬
‫ض‬ ' ‫مم رج ؛؛آﻟﻢ ﺗﻢ‬
T E R C E M E S Î
1416) “... Ebû Hâzım (Seleme bin l)‫؛‬nâr) (183) (Radıyalâhü anh)’den;
Şöyle dem iştir:

R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m in b erin in n ed en


(hangi ağ a ç ta n ) yapılm ış olduğu h u s ü su n d a b ir g ru p a ra s ın d a ihti-
lâ f (m ü n âk aşa) oldu. B u n lar Sehl bin S a ’d (es-Sâidi) (R adıyallâhü
a n h ü m â) ’n in y a n m a v a r a r a k O n a so rd u lar. Dedi k i :
M inber’in n ed en y apıldığını ben d en d a h a iyi bilen kim se kalm a-
dı. O (m inber) G âb e’n in Esi ağ ac ın d an d ır. F ala n ca k ad ın ın m a ra n -
goz olan ^ e v lâ s ı fa la n c a ad am y ap ıp getirdi. M in b er (yerine) konu-
‫؛‬u n ca P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem) O n u n ü zerin d e ayak-
ta d u rd u ve kıbleye döndü. C em âat d a o n u n a rk a s ın d a a y a k la (na-
m aza) d u rd u la r. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) (tek b ir
aldı) ve k ır â a ta başladı. S o n ra rü k u ’ etti, so n ra b aşın ı (rü k u ’dan)
k aldırdı. S o n ra (kıbleden y ü z ü n ü ay ırm ay ıp ) gerisin geriye g id erek
indi. N ih ây et y ere secde etti. Secdeden so n ra te k r a r m in b ere çıktı.
K ırâ a t etti. S o n ra (yine) rü k û edip doğ ru ld u . S o n ra (d ah a ünce yap-
tığı gibi) gerisin geriye g itti. N ih ây et y ere secde e tti.”

(İ83) Hâl tercemesl ‫و‬8‫ ل‬nolu hadis bahsinde geçmiştir.


Bâb : ‫وول‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

‫ ﻋن <ﺋﻠﺛﺗﺎن‬، ‫ أ ﻳﺮﺋ د ئ‬، ;١ ‫ظ‬ .‫ أ ﻓﻲ ن ﺣﺎ ف‬، ‫م‬ ‫و‬,‫ — ظ ﻐﻧم أ‬١٤١٧

‫ر ﺗﻴﻨﻤﻎ ؛اد ﺀذنﺀرداﻣﺤﻪ ﺋﺮ؛ﻓﻲ‬. ‫ﺿﺔ ةﻧﺈ‬،‫اي ﺳﺄي‬


; : ‫؛‬ ، ،

‫شمآد اﻟﻤﺬغ أديﺗﻰ‬


) ‫أم*يﺷﺘﺮةرأؤ؛آدإقﺑﻤﻨﻊ*م ا"ﻏﺬ ﺀي‬
■(‫؛‬ •‫؛‬ )

•‫ﺗﻢ‬: ‫أ‬ ‫ﻗﺎ د‬ . ‫ﻧﻌﻖ‬ ‫د ' ﺗﻦ‬ . ‫ ﺗﻖ أﺀت رﻧﻮت خ‬.‫آ ﺗﻨﻲ‬ ‫ﺗﺖ ' أ ﻧﺪ‬

' ‫إل‬ ‫ﻳﻨﻤﺎﻧﻌﻤﺎأ ذ‬ / ‫ا‬: - ‫ز' إ‬


•‫ﺑﻐﺪ اذر‬ ‫ وﺀلت و ﻗﺪ أ ﺧ ﺮﺟﻪ ا ﻟﺸﺎ ل ﻋﻦر ﺟﺎ‬٠‫ف اؤواﺛﺪ؛ إ ﺳﻨﺎ' د ه ﻣﺢ؛ح وا ﺗﻴﺄإا' ﻋﺪ ىأ ﺀة‬

TERCE MES İ

‫ل‬4 ‫ ا‬7‫ر‬ Câbir bin Abdillah (Radıyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle demiştir:


Resûlullah ( 1 1 ‫ﻫﻞﻫﻞﻫﺔ‬
‫ﻫأل‬
Aleyhi ve Sellem), bir ağacın gövdesine
(râvi demiştir k i : ¥eyâ hurma kütüğüne) ayakta dayanırdı. Sonra
bir minber edindi. Râvi demiştir ki:
Bunun üzerine hurma kütüğü feryâd etti. (Câbir (Radıyallâhü
anh) demiştir ki) : '
Öyle (feryâd etti) ki, mesciddekiler onun feryadını işittiler. Ni-
hâyet Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kütüğün yanma va-
rarak elini sürdü de (byleee) sustu. Oradakilerin bazıları dedi ki ‫؛‬
Eğer Efendimiz Onun yanına varmasaydı kütük kıyâmete kadar
feryâd edecekti.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahihtor. ibn-i Adiyy de sı-
kadir. Nesâi bu hadisi Câbir <R.A.)’den başka bir senedle rivâyet etmiştir.

i 7. A H I

Übeyy (Radıyallâhü anh) ,in hadîsine diğer Kütüb-i Sitte’de


rastlıyamadım. A h m e d , İ b n - i S a ’ d, D â r e m î , E b ü

‫ل ;؛ث‬، ‫ﺛﺔﻧﻎل ﺗﺚ ؛ م ﺀﺧﻢ‬ ‫ع‬ ‫مة‬ ‫ﺛﺜﺌﻨﺔ‬


,. ‫سا‬ ‫؛‬, ‫تﺀ‬
lallahü Aleyhi ve Sellem l’in mescidi çardak şeklinde iken yâni mes-
cidin üstü hurma y a la k la r ı ile örtülü ve bağlardaki çardak gibi
.^ en Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in bir hurma kütü-
ğıfne doğru namaz kılageldiği ve hutbe okurken ona dayandığı bil-
diriliyor.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

'' N e b e v i ’ nin yapılışı ve sonradan yapılan ilâ-


veler hakkında genel bilgi 742 nolu hadisin izahı bahsinde verilmiştir.
Minber yapımı için ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml’in
arzusunu soran sahâbi’nin ismi burada açıklanmamıştır. E b ü D â -
‫ﻫﻬﺂ‬ ‫ ’ ا اال‬İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anhl’den olan bir rivâ-
yetinde bu teklifi yapan sahâbi’nin ‫ ااا؛ااا ﺀ آ ؛‬- ‫ن‬ ٥٢ ^ olduğu be-
" ©radaki rivâyette iki basamaklı bir minber yapıldığı bil-
dirilmiş ise de üzerinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml’in
oturduğu üçüncü basamak hesaba katılmamıştır. Burada üç basamak
denilirken son basamak hesaba katılmıştır. Böylece rivâyetler ara-
sında ihtilâf yoktur.
Bu hadisiti zâhirine güre teklifi yapan ve T e m i m i ‫ه‬
â ri
olduğu E b û D â v ü d ’ un rivâyetinden anlaşılan sahâbi, min-
beri yapmıştır. Halbuki 1416 nolu hadisin açıklamasında belirtildiği
gibi minberi yaptıran Ensâr’dan bir kadındır. Yapan da onun mev-
iâsı olan bir marangozdur. S i n d i : Rivâyetler arasında ihtilâf
yoktur. Çünkü minber için ilk teklifi yapanın T e m i m olması
ve sonradan kadının yaptırması mümkündür. Hattâ T e m i m ’ in
konuyu kadına intikal ettirmesi ve böylece müşterek çalışma netice-
sinde minberin yapılmış olması umulur, demiştir.

Hurma Kütüğünün F eryâd E tm e‫; ؛؟‬


Bu olay, bir Cuma günü M e s c i d - i N e b e v i ’ d‫ ؟‬ve Cu-
ma namazına katılan mescid dolusu sahâbîlerin huzürunda cereyan
etmiş bir mücizedir. Bu konuda rivâyet olunan sahih rivâyetlerde bu
kütüğün Efendimizin hutbe için minbere çıkmakla ayrılığından do-
layı elem ve üzüntü ile feryâdlar çıkardığı belirtilmektedir. Bu olayı
bu bâbta rivâyet edilen üç hadîste belirtildiği gibi B u h â r î ’ ni n
C â b i r (Radıyallâhü anh) ve İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü
anh) ’den; A h m e d b i n H a n b e 1 ile T i r m i z î , İ b n - i
H u z e y m e , Ta. b- e r âni , D â r e m î , ^ ‫ﻟﻬﺎاأﻟم‬،‫أ‬ ve N u -
‫ ه‬y m ’m E n e s ’ ten ; A h m e d , E b ü S a ’ d, E b û N u -
a y m , T a b e r â n î ve ‫إ او األ ء‬
، < ، ' nin İ b n - i A b -
b a s '-d a n‫ ؛‬A h m e d , i b n - i S a ’ d, D â r e m i , E b ü Y a ’ -
l â , B a ğ a V i ve Müellifin ü b e y y b i n K â ’ b (Radıyal-
lâhü an h l’den rivâyet ettikleri hadisler ve başka hadisler de bu ola-
yı belirtirler.

Hurma •kütüğünün feryâdı^ ayım belirten hadı^ mütevatırdir demiş-


lerdir.
199 KİTÂBÜ İKAMETÜ-S'SALÂ 237

İ b n - i E b i H â t i m ’ in dediğine gö re Ş â f i i : ‘A iiah
P eygam berim iz (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e v erd iğ in i hiç b ir pey-
g am b ere v erm em iştir.’ dem iştir. î s â (A leyhisselâm ) ’y a ölüleri di-
riltm e m ûcizesinin verildiğini a n la ta n Ö m e r b i n S e v â d e :
‘M u h a m m e d (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) E fendim iz’e h u rm a
k ü tü ğ ü n ü n fery ad ı m ûcizesi verildi. Bu fery âd ı h erk es duydu. Bu
m ûcize ölüleri d iriltm ek ten d a h a b ü y ü k tü r’, diye Ş â f i i ’ ye cevap
verm iştir.
Enes (R ad ıy allâh ü a n h ) ’m h ad îsi Zevâid tü rü n d e n d ir. A h -
med, î bn- i H u z e y m e , T a b e r â n î , D â r e m i , Bey-
h a k i ve Ebû N u a y m da E n e s (R ad ıy allâh ü a n h ) ’in
hadisini riv ây et etm işlerdir.
Sehl (R ad ıy allâh ü a n h ) ’m hadîsin i T i r m i z î h âriç Kü-
tüb-i S itte sah ip leri ve B e y h a k î riv â y e t etm işlerdir.
Bu h ad îste P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m inbe-
rin in han g i a ğ a ç ta n yapıldığı h u sû su n d a b ir g ru p a ra s ın d a m ünâ-
k aşa yapıldığı belirtiliyor, ih tilâ f eden ce m â a tta k i z â tla rın isim leri
bildirilm em iştir. B u n lar S e h l b i n S a ’ d (R ad ıy allâh ü a n h ) ’a
b a ş v u ra ra k d u ru m u ö ğren m ek istem işler, ‫ ه‬d a : B unu ben d en d a h a
iyi bilen kim se k alm ad ı dem ekle vereceği bilginin kesin ve in a n d ın -
cı olduğunu b elirtm ek istem iş ve m in b erin ‫ ة‬â b e ’ n in E s 1 ağa-
çın d an yapıldığını bildirm iştir.
‫ة‬ â b e ‫ ؛‬Ş a m • istik âm etin d en M e d i n e ’ y® dokuz mil me-
sâfede ağaçlık b ir y erin adıdır. M inber bu orm an cığ ın E s 1 ağa-
çın d an yapılm ıştır.
K âm us’un tercem esi ö k y a n u s ’ta şu bilgi v a rd ır : ^ a r f â ’ , b ir
ağaç ism idir. Ki, d ö rt sınıfı olur. Bir sınıfı E s 1 d ed ikieridir. Bu ağaç
İ l g ı n ağacıdır. E s i , acı î l g ı n ağ ac ıd ır ki, büyüğü, kü-
ç ü ğ ü , r a y v e f l s i , m e y v e s iz i o lu r.

M inberi y a p tıra n k ad ın ın E n sâ r’d a n olduğu. B u h â r i ’ nin


bir rivâyetind® belirtilm iş. F ak at ismi verilm em iştir. A dının F ü -
k e y h e 1‫ ه ؛ ه‬U b e y d b i n D e y l e m olduğu söylenm iş,
b â z ıla r ı: Adı Â i ş e ’ d ir dem işlerdir. K adının hizm etçisi olup min-
beri y ap an m a ra n g o zu n a d ın a gelince; ad ın ın K u b e y s â el-
M a h z ü m i olduğu söylendiği gibi, B â k u m ' d u r d iy en ler ve
M e y m u n ’ dur , d iy en ler de v ardır. H â f ı z , son kavli seç-
m iştir.
B u h â r i ’ ni n C â b i r (R ad ıy allâh ü an h ) ’den olan b ir rivâ-
yetine göre k ad ın m in b er y a p tırm a k için P eygam ber (S allallah ü Aley-
238 SÜNEN -‫؛ ؛‬EN -‫ ؛‬MÂCE

‫ ﻂ‬ve‫ ﻟ‬Sellem ) ’in m ü saad e sin i istem iştir. E b û D â V u d ’ün N e -


b i ’ den o la n riv ây e tin d e P ey g am b er (S allallah ü A le y h ve Sellem )
m in b e r y a p tırm a işi için k a d m a h a b e r gb n d erm iştir. M u h tem elen ön-
ce kadın, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e tek lifte bu lu n -
m uş, b ilâ h a re P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) o n a m ü sb et
cevap verm iştir. K adının hizm etçisi o lan m aran g o z, n^inberi yapıp
getirm iş ve yerin e y erleştirm iştir.
El-M enhel y aza rın ın dediğine göre m in b erin yüksekliği ve kıble
y ö n ü n d en kuzey y ö n ü n e o lan u zu n lu ğ u ik işer arşm , genişliği de b ir
a rşın idi. İlk iki b asam a ğ ın yü k sek liğ i y a rım ş a r a rş ın ve ü stü n d e
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in o tu rd u ğ u son ve üçün-
cü b asam a ğ ın yüksekliği b ir a rş ın idi. Son b asam a ğ ın ü s t y ü zü b ir
a rşın k a d a r idi. M inberin e tra fı beş sırık la çevrili idi. B u n la rın b ire r
ta n esi m in b erin sağ ve sol y a n la rın a çakılı idi. ü ç ta n esi d e m inbe-
rin kıble ta ra fın a çakılı idi. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem)
m in b e r ü stü n d e o üç sırığ a d ay an ırd ı. M in b erin ilk b a sam a ğ ın ın iki
ta ra fın a ay rıc a dikey o la ra k iki sırık çakılı idi. M in b erin y a n la rın a
çak ılan sırık lar, dikey s ırık la rla b ağ lan tılı idi. M in b erin e tra fın d a ye-
di pençerem si açık y e r vardı. M e d i n e vâlisi M e r v â n za-
m a n ın a k a d a r m in b er b u v aziy ette idi. M u â v i y e (R adıyallâhü
an h ) halife iken P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m inbe-
rin in Ş a m ’ a gönderilm esi için M e r v â n ’ a tâ lim a t yazm ış,
M e r v â n d a m in b eri y erin d en sökm üş Ve M u â v i y e (Radı-
y allâ h ü a n h ) ’ye gön derm ek istem iş. F ak at ay n ı g ü n g ü n eş tu tu lm u ş.
M e d i n e k a ra n lığ a boğulm uş, y ıld ızlar gö rü lm ü ş ve şiddetli fır-
tın a kopm uş, b u n u n ü zerin e M e r v â n , M e d i n e h a lk ın a şöy-
le b ir h itâb ed e b u lu n m u ş :
‘Ey M edine halkı! Siz h alife’n in P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
‫ص‬ • m in b erin i Ş am ’a gön derm em için em ir v erd iğ in i sanıyorsu-
nuz. H alife b u n u n sak ın calı o ld u ğ u n u bizden d a h a iyi bilir. Halefe
m in b eri b ü y ü tü p y ü k seltm em i em retm iştir.
M ervân b u n u n ü zerin e b ir m a ra n g o z ç a ğ ırta ra k m in b ere a ltı b a-
sam ak ilâve etm iştir. M inber, b u şekli ile d evam etm iş, n ih â y e t hic-
re tin 654. yılı M escidin y an m ası dolayısıyla m in b er de y an m ıştır.’
H adîse göre m in b er y erin e k o n d u k ta n so n ra P ey g am b er (Sallal-
la h ü A leyhi ve Sellem) m in b ere ç ık a ra k o rad a ce m â a ta n a m a z kıl-
dırm ış, kıyâm ve r ü k u ’u m in b erin ü stü n d e yapm ış, m in b er secde et-
m eye m ü sâit olm adığı için, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem )
y ü z ü n ü kıbleden dö n d ü rm ed e n g erisin geriye g id erek y ere inm iş ve
secdeyi y erd e y ap m ıştır. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in
o g ü n m in b e r ü stü n d e n am az k ıld ırm asın ın hikm eti, ta tb ik a th ola-
ra k n am azm kılınışını ce m â a ta öğ retm ek olabilir.
200 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 239

C â b i r (R ad ıy allâh ü an h ) ’in h ad îsin i B u h â r î ve N e -


s â i de riv â y e t etm iştir. Bu h ad is de P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
ve S e lle m l’in ili، z a m a n la rd a h u rm a k ü tü ğ ü n e d o ğ ru n a m a z kıldığı
ve h u tb e d e ona dayandığı, so n ra m in b er y ap ılın ca m esciddeki cem âa-
tın duyabileceği b ir to n la k ü tü ğ ü n fery âd ettiği, P ey g am b er (Sallal-
la h ü A leyhi ve S ellem l’in o n u n y a n ın a g id e re k elini sü rd ü ğ ü , böylece
k ü tü ğ ü n in iltisin in kesildiği belirtiliyor. Ve b âzı s a h â b lle r in :
“E ğer P eyg am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem} o n a v arm asay -
dı k ıy âm ete k a d a r k ü tü k fe ry â d edecekti.” d ed ik leri belirtiliyor.

‫ ق ﻃﻮل ارﻣﺎم ق ا ﻛﻠﺮ ات‬٠١٢‫ ) ﻳﺎب ﻣﺎ‬٢٠٠)


200 — NAMAZLARDA R !¥ ^ M !N UZUN OLMASI
HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ ﺀ)ال؛ ى ﻗﺊ‬. ‫ﺗﺼﺪ‬- ‫ وﻣﺜﻮد ﻳﻰ‬،‫ "ﺻﻤﺤﺜﺎﺀأ*د ام ن ﻋﺎم ن زواره‬١٤١٨

T E R C E M E S İ
1418) "... Abdullah (bin Mes’ud) ( Radıyalâhü a«A)’dert; Şöyle demiştir :
Bir gecede R esü iu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem l ile b e ra b e r
n a m a z kıldım , o, a y a k ta o k a d a r d u rd u ki b en fe n â b ir şey işlem eye
‘ (Râvisi Ebû V âîd d em iştir hi :1 B e n :
N ed ir o fe n â iş? diye sordum . îbn-i M es’û d (R ad ıy allâh ü a n h l :
O nu a y a k ta b ırak ıp o tu rm a k istedim , dedi.”

İ Z A H I
B u h â r î , M ü s l i m ve T i r m i z î de b u n u riv â y e t et-
m işlerdir.
S i n d î : î b n - i M e s ’ü d (R adıyallâhü a n h l ’u n o tu rm a k
istem esi, y a o tu ra ra k n am aza d e v a m etm ek veyâ n am azı y a rıd a kes-
m ek a n la m la rın a m u h tem eld ir. A n latılan olay, gecenin n âfile nam a-
zın d a idi. Ç ü n k ü fa rz n am azla rd a , im am ın c e m âatin h âlin e riâ y e t et-
‫ وس‬h ü k r a v ard ır, dem iştir.
H adis, n âfile n a m azın d a kıy âm ı u zu n tu tm a n ın faziletin e delâ-
let eder.
240 SÜNEN-t ÎBN-Î MÂCE

‫ ﺳ أل ﻟﺪ ة ﺑﻤﺎ ئ‬، ‫ﺋﻈﺌﺔﻣﺒﻢ‬ .‫م‬ ‫ﻣﺎﻣﺜﻤﺔﺀ‬ -. ‫ﺑﻤﺎإا‬


! ‫ _زأ رﻧﻮت ﻃﻲ‬: ‫ﻗﻤﺖ‬ . ‫ت آدﻧﺎث‬،‫■؛ى" ﻣﻨﺘﺖ‬ ‫ ة ؛ ر*ﻧﻮأا ام‬: ‫ ﺗﻮد‬. ‫ات*ﺛﺮه‬
‫ﻣﺤﻮآا‬1 ‫ءم*داش‬
‫»؟‬. ‫أ؛ ال أرن‬ « ‫ ﺀأت‬. ‫ث زآ"~أﺣﺮ‬‫زدءﻗنﻃﺚ ﻗﻖ آ ﺳﺪمﻣﻧد'ﻟﺑﻠ‬
T E R C E M E S İ

‫ل‬4 ‫)و ا‬ El-Muğfre (bili S u’be) (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir:


R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) geee n a m a z ın d a ayak-
ta o k a d a r d u rd u ki iki ay ağ ı (veyâ iki bald ırı) şişti. K endisine
(Âişe (R adıyallâhü an h â) ta ra fın d a n ) :
Yâ R esülallah! A llah sen in geçm iş ve gelecekteki g ü n a h la rın ı
m a ğ fire t etm iştir. (İb âd et h u sü su n d a niçin b u derece g üçlü ğ e kat-
!anıyorsun?) denildi. Resül-i E krem (S allallah ü A leyhi ve Sellem)
(bu İlâhi m a ğ firete k a rşı gece ibâdetiyle) :
«Ş ükreder b ir k u l olm ıyayım mı?» diye cevap b u y u rd u .”

t 7. A H İ

Buhâri, Müslim, Tirmizi ve Nesâi de b u n u


riv ây e t etm işlerdir.
B u h â r î gece n am azı b ah sin d e P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
ve S ellem )’in a y a k la rın ın n am azd a u zu n sü re â y a k ta d u rm a sın d a n
dolayı şiştiğine d â ir açtığı b â b ta b u n u riv ây e t etm iştir.
B u rad a P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'e n ed en nam a-
zı bu k a d a r u zattığ ım so ran zâ tın ismi b elirtilm em iştir. D iğer rivâ-
y etlerd en soru sâh ib in in ( Â i ş e (R adıyallâhü an h â ) o ld u ğ u n u an-
lıyoruz.
P eygam berlerin, b ü tü n g ü n a h la rd a n m âsu m olduğu bilinm ekte-
dir. Bâzı âlim ler d em işler k i : K itab ve S ü n n etle bâzı pey g am b erlere
g ü n a h isnad edilm iştir. M eselâ Â d e m (A leyhisselâm ) h ak k ın d a
K u r ’â n - ı K e r i m ’ ‫وه‬: ‫ﻫﻰ آدمرب‬ =‫ﺀ‬
‫ﻣﺢ‬ «Âdem R abb’ine isyân
etti.* b u y u ru lm u ştu r. Bu ve b en zeri y erlerd ek i g ü n a h la rd a n m aksad,
en iyisini b ırak m ak tır. Bu d a p ey g am b erler için çok g ü rü lerek b u n a
g ü n a h ismi verilm iştir. K u r’a n ve S ü n n et d ışın d a p ey g am b erlere ku-
s u r isnadı, kesinlikle h aram d ır.
‫«ص‬ KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 241

Âi ş e (R a ^ y a ilâ h ü an h â ) P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve


: S ellem )’e ibâd ete d ü şk ü n lü ğ ü n ü n sebebini so ra rk e n
Sizin geçm iş ve gelecek tü m g ü n ah lar!n ،z m a ğ firet o lm u ştu r.” sözü “
-ile F etih sû resin d ek i İlâhi m üjdeye (184) işâ re t etm ek istem iştir. Ni
tekim b u n d a n so n ra gelen £ b ü H ü r e y r e (R adıyallâhü a n h ) ’in
:h a d is in d e
A llah, sen in geçm iş ve gelecek g ü n a h la rın ı ta m â m e n m a ğ firet “
' eylem iştir.” denilm iştir. P ey g am b erler h e r tü r g ü n a h ta n
lar. A llah T eâlâ o n ları k o ru r ve b ilh assa P ey g am b er efendim ize özel
b ir m ü k â fa t o la ra k fa ra z a k u s u r ^ y ıla b ile c e k b ir d u ru m olsa d ah i
-b u n u n peşinen bağ ışlan m ış say ılacağ ın ı m üjdelem iştir. Â i ş e (Ra
-d ıy a llâh ü a n h â ) ’den b aşk ası d a b u so ru y u sorm uş olabilir. S oru s â
kipleri, çok ib â d e t etm en in İlâhî m ağ fireti elde etm ek için o lduğunu
saym ışlar, m a ğ fire t hâsıl o lu n ca çok n âfile ib âd ete h âcet olm adığı
-kanısını taşım ış olabilirler. V erilen eev a b ta çokça ibâdetin, n im etle
-r in ş ü k rü n ü e d â etm ek için olduğu b u y ı ^ m ı ı ş t u r . M ü’m in b u am aç
-la çok ib âd et etm elidir, © lan g ü n a h la r d a b u vesile ile b a ğ ışlan a
b ilir .

• ‫ي ن ﺀآن‬-‫ﻣﺤﺘﺪ ن ز ﻧﺪ • ﻣﻤﻪ ﻣﻢ‬ ، ‫ \*ل ﻣﺜﺎ م اﻟﺮم ؛ ش‬LsJe\ ١٤٢٠


‫ﺳﻠﻰ‬
-. ‫فا‬
‫^ل ﺑﻐول‬: ‫أدق‬
‫ﺗم ؛‬.‫ﻣﻠﻰﻋد‬
‫■م أ‬،‫ﺗﺎﻟﺞ‬،‫ ﻗنأؤ‬، ‫ا*ألﻣﺢ‬ ٧
. ‫ إذ اس آد* ﻏﺘﻲ ئ ﺗﺎ ﻣﺪ م ﻣﻦ د ﺑﻠﻦ ؤﺗﺎ ” أم‬: ‫ص ﻟﻰ آل‬:. ‫ﺋﺪﺛ ال‬ i z S j ' t' ‫ﺣﻰ‬

t ..‫ﺀﺑﻤﺎﺛﺘﺔأورا ' أ‬ ‫ي ﻫﺄ«أل‬


‫ال — ك؛ﺗب‬ '—'
‫ورواﺀ أ ﻣﺎ‬ •‫ ﺑﻢ * ح دوا ﺗﻪ‬٢ ‫ ﺀﺗﺞ‬،‫ ا‬. ‫ﻣﻰ‬ ‫إ ﺳﻨﺎ د ﺣﺪﻳﺚ أي ﻫﺮبت‬ ‫ز اؤوا ﺗﺪ؛‬
•‫ وا ﻟﺘﺮﻣﻦﺗﺤﺂ ﻋﻦ ﺣﺪﻳﺚ إ رر‬٠ ‫ ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ اﻟﻤﻨﻴﺮة‬، ‫ا ﻟﺜﻨﺔت ﺳﺮ ى أ ل داوت‬

l ' £ R ^ £ M £ S l
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü ...“ )1420 ‫ل’ ره»ه‬€‫ ه‬öyle demiştir‫؛‬:;
‫س‬ ‫ﺳﺎ‬ S a llallah ü A leyhi) ١٠•Sellem ) a y a k la rı (v ey â b a ld ır -
) ‫ﻞ‬Fetih
‫ﻣ‬ sûresinin 2. âyetincteki )4 :‫م‬ ‫ر‬

= -»
AUali senin için seçm iş ve gele
cek olan.çünamnı
‫؛‬ k u ş l u m , diye...» nazm -1 çelilme işârettir

Sünen-i ibn-i
ce —Mâ
F .c‫؛‬
‫؛‬4. '. 1®:
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

lan) şişene kadar (geceieyin) namaz kılardı. Kendisine: Şüphesiz


Allah, senin geçmiş ve gelecek günâhını mağfiret eylemiştir, (Hâl
-böyleyken niçin bu kadar nâfile namaz kılıyorsun?) denilmiş; ken
: disi
”.Ben çok şükreden bir kul olmıyayım mı?» diye cevap vermiştir«
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Ebû Hüreyre (R.A.)’ln hadisinin senedi
kuvvetlidir. Müsiim, bu senedin bütün râvilerlni hüccet saymıştır. Ebû ‫^ﻗﻪ‬ ‫ﻪ‬‫ ﻫ‬-hâ
ç Kütüb-i
ri Sitte sâhibleri bu lıadlsl el-Muğîre (R.A.)’den rivâyet etm işlerdir ^‫ ؛‬٢
.•
mlzl de Câbir fR.A.)’den rivâyet etm iştir ,

‫ ﻣﺢ 'ﻣﺤﻤﺤﻨﺢ‬، ‫ﻣﺤﻢ‬
•‘ L' ■‫ﻣﺒﻤﻲ‬-‫ أ‬,‫ش‬
‘ '‫ ﺀﻣﺤﺎ ' ﺑﺠﺒﻢ‬- ١٤٢١

‫ﺋﺎﻛﻢ ؛ أ؛ ﺗﺪ أ‬ ‫أ‬ ،‫ﻓﻲ‬


: ^ ‫ﺗﻞ' ا‬ ‫؛‬ ‫ﺳﻴﺮﻳﻤﺎ ف ؛ ﺀ أد‬ ، ‫ﻧﺄﻫﺎ ان ؛ م‬ ‫؛‬

1‫ت‬
> ‫ﺗﻨﻮ‬
. ‫ﻣﺂﺗﻤﻄﻮﺗﺎأ‬

T E R C E M E S İ

1421) ‫؛‬،... Câbir bin Abdillah ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’d a n ■ . Şöyle demiştir:

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e: Hangi namaz efdal-


dir? diye sorulmuş; kendisi:
«Kunutu (kıyâmı) uzun olan» buyurmuştur.”

İZAHI

Mü s l i m, Ti rmi zi ve A h m e d de bunu rivâyet etmiş-


lerdir.
Âlimler, bu hadîsteki kunutu, kıyam ile yorumlamışlardır.
Bu bâbtaki hadîsler, kırâatı uzun tutulan namazın kırâatı kısa
tutulup rek’at sayısı ve dolayısıyla rükû ve secdesi çok olan namaz-
dan efdal olduğuna delâlet ediyorlar.
E l - I r â k î : Kıyâmı uzun tutmanın efdâliyetine âit hadîsle-
rin, cemâatla kılınması meşrû olmıyan nâfile namaza ve tek başına
kılınan farz namaza âit olarak yorumlanması açıktır. Çünkü imâm
farz namazlarda ve cemâati a kılınması meşrû olan nâfilelerde kıyâ-
mı hafif tutmakla memurdur. Ancak kendisine uyanlar, belirli kişi-
ler olup, uzatmayı tercih etseler ve çocuk ağlaması gibi hafif tut-
mayı gerektiren bir mâzeret peydâ olmazsa, kırâatı uzatmakta beis
yoktur, demiştir.
201 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

H a n e f î l e r ve Ş â f i i l e r , bu bâbtaki hadîsleri delil


göstererek: Nâfile namazlarda kıyamı uzun tutmak, çok rüku’ ve
secdeden efdaldir, derler.
T i r m i z i : Âlimler bu husûsta ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına
göre kıyâmı uzun tutmak, çok rükû ve secde etmekten efdaldir. Bâ-
zılanna göre bunun aksine çok rükû ve secde, kıyâmı uzun tutmak-
tan efdaldir. A h m e d b i n H a n b e l demiştir k i: Bu husus-
ta Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den iki hadîs rivâyet
olunmuştur: Yâni hem kıyâmı uzun tutmanın efdâliyeti hakkında
hadîs vardır. Hem de çok rükü ve secde etmenin faziletine âit hadîs
vardır. Bu sebeple bir hüküm beyan etmemiştir, t s h a k ise şöyle
demiştir: Gündüz kılınan nâfilede rükû ve secdenin çok yapılması
efdaldir. Geceleyin kıyâmı uzun tutmak efdaldir. Ancak her gece bel-
li bir hizbi olan kimse, namazda o hizbini zâten okuyacak ve kıyâ-
mı uzun tutacak. Bunun yanında çok rükû ve secde etmesi efdaldir,
derim. Çünkü bu da onun için yeni bir kazanç olmuş olur, demiştir.

‫ا ﻟﻤﺠﻮد‬ ‫؛‬ ‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎﻛﻢﻣﺎﺀ ز ر‬٢٠١(


‫ ة‬ÇOK S£€D E ETMEK HAKKINDA — 01
GELEN HADİSLER BÂBI

‫ﺣﻮ ث ﺀأ'ال ﺀ‬
. ' ‫رص‬ ‫ﺛﻘﻤﺒﻤﻦ ة‬ ‫ ﺀ ى ب ﺀ إ ه ﺀ ر ت‬- ١٤٢٢
. .

، ‫ ﺀن م ﺛﺪﺛﻮ ل‬٠‫ﻣﺤﻲ‬
‫ ص أ‬٠‫ن ﻣﺢ؛ان‬ ‫ﺑﻤﺖﺀآ‬
‫ئ ﻗﺪ 'رش ن‬ . ‫ﺛﺴﻢ‬ ‫أ*رﻟﺪ ﻳﻰ‬ C

‫ﺗﻢ‬ ‫ ﺗﻴﻪ‬-‫ﻫﺪﺀﺗﺘﻖ أ ﺗﺜﻮﺗﺎﻟﻬﻞ ا‬ ‫ﻳﺄﺗﻪ‬


'‫؛‬ ‫ﻣﺤﻴﺜﻤﺖ ؛ أة أ ؛ اة‬ ': ‫ي‬
‫ ه ﺀﻗ أل ﺋﻤﻤﺚ 'ؤ ﻧﺈ ت؛'؛ آل ﺗﺜ آل‬. ‫ ﺀ آل ؛ا ﻟﺌﻤﻲ‬. ‫ ت‬. ‫أ ﻧﻲ ؛ ي ﺛﺄ'ﺀال؛‬
.٠‫اث ﺣﻤﻞ؛ة‬£‫ماف م؛ﻣﺎدرﺟﻪ وﺣﻂ ﻫﺎﺀ‬
TERÇEME^l

1422) " ... E b ü E â tim e (1 8 5 ) ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’ den; Ş ö y le dem iştir :

Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve ~


Yâ Resûlallah! üzerine dosdoğru durup işliyeceğim bir ameli ba-
na haber ver dedim Buyurdu k i:
‫ﺀ‬‫ل‬8‫ )ة‬El-Leysî veyâ ed-Devsi sahâbidir. ‫ ؛ظ‬hadisi var. Şam’a yerleşmiştir.
Râvileri Kesir bin Murre ve Ebû Abdirrahman el-Habli'dir. Ebü Dâvûd, Nesâî ve
İbn-i Mâceh hadîslerini rivâyet etmişlerdir. (Hulâsa-457)
244 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

«Secdeye sarıl. Çünkü şüphesiz sen Allah Teâlâ’ya bir secde ٠٠ -


m ezsin ki; Ailah onunla sen i bir derece yükseltm esin. Ve senden hir
hatâyı onunla düşürmesin.»”

‫ﺀﺋﺒﻤﺮ‬ . ‫ او' ﺀﻳﺜﺘﺜﺚﺀما‬،‫ ت‬. ' ‫ ﺗﺎ ؛ﺑﻢ‬.‫ ة ﻣﺤﺎ ؛ ﺑﻤﺎ ا ﻧﻤﺒﻤﺈ‬- ‫ ا‬، ‫ﻣﺂ‬
‫ ﻧﺪ ■;ﻧﺎذال‬، ‫ﻗﻴﺊ‬ ' ‫ ﻳﺪﺑﻤﻌﺘﺎ م‬.‫ﻣﻢ‬ : ‫آلؤداﺑﻢ &ت‬
• ‫ﻣﺤﺪب ا‬ ٠‫م‬.‫أ‬
‫اة ﻣﺮ د‬
‫ آل‬1 ‫ﺗﻢ ﻏﺪ ة ﺗﺰ‬ : ‫' آل‬ ‫ﻗﻨﺊ‬ ‫ﻣﺤﺌﻤﺚ؛ذ‬ :‫ه‬ ‫؛‬ ‫ﻗﺌﻨﻖ ﻋﻤ أل‬ ‫اةرا‬
‫م'ت‬
. ‫ﻧﻨﺤﺖ ﺀﺀ ألث‬
. . ‫ﺛﺘﺜﻘﻨﺌﺈ زأ‬ ‫؛‬-‫م‬ ‫ﺋﻜﺚ‬
. ~‫ ﺀأو م‬. ‫ﻧﺄﺗﻲ غ‬ ‫أ‬

‫ ﺀﺋﻒ‬.‫ﻣﻤﺤﻢ ; ةرو‬3 ‫ﺗﺶﺀ‬


‫ﺒﻤﺌﻤﺢ«د• ﻣﺢ؛ﺛﺘﻖ‬
‫ﻗﺂد دﺀﻫﻘ‬
. ‫ أ ﺀ‬:‫دﺣﻂ~شع اﻣﺎ ﺛﻲ‬، ‫ﺗﺔ‬.‫م‬ ' ،»‫؛‬
‫اال رﻧﻪ‬، ‫ﺗﺜﺜﺪ ﻓﻴﻨﺆدة‬

‫ﻫﺔت‬
. ‫ذ‬7‫ﻣﻤﺜﺎ‬ ‫ﻣﺄﻣﻢم‬ ‫وت أااﻟﺔد؛ﻣﺌﺎﺀ‬ ■:‫مم‬
‫*آت ﻣﺘﺪ ان‬
T E R C E M E S İ '~

‫ﺋﺒﻤﺎ‬.‫آ‬ ...‫ة‬،‫م؛‬
• (’‫*؛ي‬
‫ااا‬ ‫اا؛ال‬ Kbî ‫ا؛'آ‬1‫ﺳﻢ‬ ¥.ı'm
el-ur -'))Radıyallâhü
‫؛‬ anh ( )186
: ieiı: Şiiyle ،lenılştlr(

: Ben; Sevhân (Radıyallâhü a n h )’a rastladım. Ona dedim ki


Allah Teâlâ’nın beni yararlandıracağı umulan bir hadisi bana
‫س‬.
.‫ﺎ‬ ‫ﻤ‬‫ﺎ> ﺳ‬
‫ﻤ‬ ‫ﻫ‬ Radıyallâhü anh) d a n i)
:‫؛‬t،r k i
-Sevbân (Radıyallâhü anh) süküt etti. Sonra ben dönüp söyledi
ğim in m islini söyledim . ‫ ه‬yine) sustu, ü ç defa tekrarladım. Ondan)
: sonra S e v b te (Radiyallâhü anh) bana dedi İd
Allah için secdeye sarıl (bol secde et.) Çünkü ben Besûlullah
:Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’den işittim. Buyurdu k i (
A llah’a secde eden bir kul yoktur ki, Allah onu secde ile bir«
».derece yükseltm esin. Ve © secdeyle ondan hir günahı düşürm esin
:Ma’dân (Radıyallâhü anh) dem iştir k i
S o n r a ‫ﺻﺎﺀ‬،‫ﻓﻬﻤﺎ‬ Radıyallâhü a n h )’a rastladım. Ona da aynı) '
dilekte bulundum . ‫ه‬ -da Sevbân (Radıyallâhü a n h l’m sözünün m is
lisini söyledi .”

< ‫ئ‬ ‫ﺀ‬‫ ر‬Ma’dân eş-Şâmi, Ömer (R .a.)'den rivâyet etmiş, Râvisi Sâlim bin Ebi
‫ة‬
Ca'd’dir. Bier‫ ؛‬ve İbn-i Sa’d ©nu sika saymışlardır. (Hulâsa : 383)
201 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ 245

‫ﻣﺤﻐﺌﺪ‬-‫م ﻣﺎد‬ >‫ قﺀآﺀ‬.‫؛اأﻧﺈﻳﺖ ن‬،‫ت‬ ' —


١٠٤٢٤

‫ اﻟﻤﺎﻣﺖ؛‬،‫ ﻋﻰ ﻣﺎومت‬،‫ﺛﻤﻰ‬ ‫ اش‬، ‫أددس ﺗﺖ؛ﺗﻤﻢ نﺣﺸﻲ‬.‫ى‬


‫ﺀ‬ ^^، ١

‫آل ﻣﻤﺎ‬ ‫ * ﺑﺄ‬:‫ش‬


-‫'« ﻣﺎ ئ ﺀ د آ ﺟﺜﺪ ﻓﺲ «أده إ ال ﻣﺎ؟‬

• ‫ﻟﻴﻢب‬
* ‫ ﺣ إل وا ﺛﻰ ا‬1 ‫ ﻣﺎﻣﺘﺖ‬. ‫م ﻧﺎ در ف‬،‫ور ﻓﺦ ل‬ ، ‫ وﻣﺤﺎ ﺛﺔم وا ﺗﺈ ؛ه‬، ‫ﺀس ﻧﻪ‬-

٠ ‫ ﻟﻢ‬-‫م‬ ‫ ا؛ ﺗﺪﻟﻴﺲ ا ﻟﻮﻟﻴﺪنم‬، ‫<دﻳﺚ ﺀﺑﺎ دة ن» ﻳﻒ‬- ‫ ﻓﺖ‬-.‫ادت إ‬ ٠ ‫(*؛‬

T E R L E M E S İ

‫ ا‬4‫ ة‬4 ( "... ‫ط‬‫ة‬


’،‫ ﺀاآ‬lıiu es-Sâmit (Radıyallâhü ‫' ره«ه‬،‫ ااﺀآ‬rivâyet ٢١۴‫ﺳﻢ‬
‫ا‬
‫؛‬‫ﺀا‬‫غ؛ا‬
‫إ‬
«öre. 0‫( ةاالاه ﺀﺀﻳﺎ‬Sallallahü .Aleyhi ‫ م؛آ‬،‫م؟‬// ‫ را»م‬şöyle buyururken ‫؛؛‬itm iştir :

٠A llah’a b ir secde ed en hiç b ir k u l y o k tu r ki, A llah o n a o secde


ile b ir h asen e y azm asın , o n u n b ir g ü n a h ım silm esin ve o n u secde ile
b ir derece yükseltm esin. A rtık çok secde ediniz.»”
٠
Not : Râvi el-Velid bin Müslim’in tedliseiliği nedentyie Ubâde (R.A.l’m ba-
dişinin zayıflığı Zevâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I
Ebû F â t i m e (R adıyallâhü a n h )'n in h ad isin i b aşk aca bir
riv ây et edene r a s tla m a d ım
S e v b â n (H adıyallâhû a n h ) ’ın h adisini M ü s l i m , T i r -
mizi, Ebû D â v û d ve A h m e d de riv ây et etm işlerdir.
T uhfe y aza rın ın dediğine göre M ü s ‫ل‬i m , A h m e d ve E b û
Dâ v û d ’u n riv ây etin d ek i P e^ g am h er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’e â it 'hadis m etn in in b aşı ş ö y le d ir:
‫ﻓﻴﻚ ﻏﺰة ا ﻟﺠﺪد‬ = «Çok secde etm eye d ev am et...»
Ş e v k â n i , e n -N e y l'd e : Bu hadis, çok secde e tm en in m atlû b
o ldu ğ u n a delâlet eder. B uradaki secdeden m aksat, n a m a z İçindeki
secdedir. Y â n i: Bol n am az kıl ki bol secde edesin. Çok secde etm eye
teşvikte b u lu n m an ın sebebi, E b û H ü r e y r ٠ (R adıyallâhü
a n h )'d e n riv â y e t edilen şu m eâldeki h a d istir:

dlr.» N e V ٠
V i böyle d e m iş tir . ‫ره‬
«Kulun R ab b ’ine e n y ak ın olduğu h âl, k u lu n secdede okluğu hâl-
hadis, secdenin k ıy am d an ve
n am azın d iğ er rü k ü n le rin d e n efdal o ld u ğ u n u söyliyenler için delil-
dir, dem iştir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T i r m i z i ve B a ğ a v i ’ nin anlattıklarına göre içlerinde


A b d u l l a h b i n Ö m e r (Radıyallâhü anh)’in bulunduğu bir
cemâat, çok secde etmenin kıyâmı uzatmaktan efdal olduğunu söy-
lemiştir. M â l i k i mezhebinde iki kavil vardır. Bir kavle göre
kıyâmı uzatmak efdaldir. Diğerine göre çok secde etmek efdaldir. Kı-
yâmı uzatmanın efdâliyetine âit gerekli bilgi bundan önceki bâbta
verilmiştir.
U b â d e (Radıyallâhü anh)’nin hadîsi Zevâid türündendir.
Ş e v k â n i :Bu bâbta rivâyet edilen hadîsler, çok secdenin kıyâ-
mı uzatmaktan efdal olduğuna delâlet etmezler. Hak olanı, kıyâmı
uzatmanın efdâliyetidir. Çünkü çok rükü ve secde edilmesine âit ha-
dişlerde: «Efdaldir (= Yâni daha faziletlidir.)» ifâdesi yoktur. Sâde-
ce fazîleti belirtilmiştir. Fakat kıyâmın uzatılmasına âit hadîslerde:
«Efdaldir (= daha faziletlidir.)» ifâdesi kullanılmıştır, demiştir.

BU BABTAKİ h a d îs l e r d e n ÇIKARILAN
FIKIH HÜKÜMLERİ
1 — Çok secde etmek tavsiye edilmiştir. Bu secdeden maksadın,
namaz içindeki secde olduğu yukarıda belirtilmiştir.
2 — Kulun yaptığı her secdeye karşılık Allah onun mertebesini
bir derece yükseltir, bir günahını siler ve ona bir hasene yazar.
‫ ا ﻟﺒﺪ اﻟﺼالة‬٩ ‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق أو ل ﻣﺎ ﻣﺤ ﺎﺳﺐ‬٢٠٢)
202 - KULUN ÎLK HESABA ÇEKİLECEĞİ
ŞEY NAMAZDIR, HAKKINDA GELEN
HADÎSLER BÂBI

‫ ﺗﺎﻧﺮ ذ‬، ‫ رد ق‬. ‫ و ﺻﺪ م ة ﻇﺪ• آ آل ؛ ئ‬، ‫ ﻫﻤﻮ أد ﻧﺄﻳﻰ ئ‬.‫أ‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ -١٤٢٥

‫آد ي‬ ‫آد؛‬ ‫ﻛﻲ؛‬ ' ‫ﻧﻴﻢم‬ ‫ﻣﺄ م‬ ،‫ﺀن*ﺀآلﻧﺪذ‬ ٠‫ةو‬- ‫ﻣﻨﺜﺬﻣﺢ‬


‫ أ ذ أؤت‬0 ‫ﻳﻌﺘﻮ‬ ‫ا‬ ‫ﻣﺄﻧﺤﻤﺄﻓﺴﻤﺘﺮﻧﻮ‬ ‫ﻣﺢ‬، ‫ﺗﺄﺀ‬
‫ته ﻣ آل‬ *‫ ﻟﺪ ' أث‬: ‫ رم‬-‫أ ﻣﺪ م‬

‫ ﺛﺈ ال ﻳﺪ‬٠‫أ"ﺻﺄ‬-‫'أ ﻧﻤﺤأل• ﻣﺈل‬ ٠۵١١^


٠* ‫ﻣﺤﺐ أماﻟﺴﺪاأمﺷﺈ أدﻣﺎإل؛اﻣﻲ‬.‫ﻣﺎ‬
1
: ‫_ ﺑﻢ‬

‫ﻣﻤﺎﻣﺒﺠﻦ ' ﻣﺢﺀ ه^ه ﺗﻴﺚ‬ ‫؟ﻣﺈل ^ ذ دم ﻣﺤﻊ‬ ‫ﻣﻤﻤﺤﻤﺢﻣﻢﻟﻢ‬


‫امأ ﺑﻴﻴﻞ‬
.‫ؤ ﺳﺎ را آل ﻫﻤﺎل ا ﺗﺮ و ﺻﺔﻣ أل ذ ﻣﻤﻦ ﺀ‬
KITÂBÜ ÎKÂMETÜ-S’SALÂ 247

T E R C E M E S İ

1425) "... Enes bin Hakim ed-Dabbî ( ‫ل‬8 7 ‫ر‬ ( R a d t y a l l â h ü a»/‫’)؛‬den; Şöy-
le demiştir :
Ebû Hüreyre ! R a d ı y a l l â h ü ٤٠١^
٨bana dedi kî ‫؛‬
Sen şehrinin haikına vardığın zaman, benim Resûlullah ( S a l l a l -
l a h ü A l e y h i v e S e l l e m l ’den şunu buyururken işittiğimi onlara haber
v er:
«Kıyâmet günü müslüman kulun ilk hesaba çekileceği şey, farz
namazdır. Eğer farz namazı tam yapmış ise (mesele yek.) Aksi tak-
dirde (Allah t a r a f ı n d a n meleklere) :
Bakınız, onun nâfile namazı var mı? buyurulacak. Eğer nâfilesi
varsa farz namazları ondan ikmâl edilir. Sonra şâir farz âmeller
hakkında bunun misli İşlenir.»”

، ‫ﺗﺘﻪ‬ ‫ ظ ~ﺛﺎد ن‬. ‫ ى ﻧﺜﺜﺄ ن ن■ رب‬.^ ١^ ١‫— ﺣﻤﺤﺎأﺣﻤﺪ ن ﻧﺪ‬


١٤٢٦
‫ ع وﺛﺪ*ﺗﺂ‬- ‫ﻧﻴﺘﻴﻪ‬ ‫ ة‬، ‫ﺀﻧﻤﻢمااﻟﺪ رﻳﻰ‬ ،‫زأدﻳﻰ‬ ‫ﻋﻦداود ن أإ اث» ﺀ نورادة‬
، ‫ﻣﺪ'ﺟﻞ‬ ، ‫ﻣﺤﺎﻟﺘﻦ‬ ،' ‫ثأ ؛ ظ‬
' ‫ﺛﺎ‬ ‫ أ‬. ‫ ئ ﺀ آل‬. ‫ى ﻫﺪ‬. ‫ﺗﻜﻨﻨﻤﺤﻤﻨﺎﻟﺘﺎ ج‬ ‫ا‬
^ ‫ ﻣﺎ ي‬،‫ ﺀﺀﻧﻰﺑﻢ اآلادﻛﺔ‬،‫ﻣﺢﺀىأﻳﻰﻣﺤﺮم ؛ د ﺋﺎ دد ﻧﺄﺀ ﻗﺶﺀ ىددا دة ﻧﺄد ﻳﻰ‬
/ ‫ﻣﻤﺤﻴﺄ أ ﺑﻢ‬ ‫ ﻣﺈ ذ ا‬. ‫ او ﺗﻴﻈﻪ‬٢٠٤‫ ﺗﺎﺑﻤﺪق ﺧﺪاﺛﺘﺪ‬.‫أا ﺗﻤﺄع‬
‫ ﻧﺪ• ﺛﻤﺪوذ ﻟﻢى‬، ‫وامادﻇﺮ‬
‫ ﺛﺒﻤ الإ ﻳﺒﺞ؛‬.‫ ﻗﺂت اذ أل‬،'‫أم‬ ‫ﻫﻦ‬ ١‫ﺛﺈ<؛‬
. ٠ ‫ ﻧﺒﻖ‬،-‫ م ﻛﺄﺣﺬ آل ﺀ د ؤﺣﺴﻢ‬. ‫ ع ﻣﻦ ر ﻳﻘﻲ‬:‫ ةﻣﺎ ﺗﺎص‬٢^
١‫ﻣﻦﻣﻤﻮع ؟ ﺛﺄ‬
TERCEMES İ
1426) "... Temim ‫فءء‬-‫وأ‬ ‫أ^ﻗ‬ ( R rivâyet edildiğine göre.
a d ı y a l l â h ü a t ı h y A t n

Peygamber (Sa)lalJahü .\leyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :


«Kıyâmet günü kulun ilk hesaba çekileceği şey ( f a r z ) namazıdır.
Eğer farzı tam yapmış ise ona sevap sayılır. Şâyet farzı tam yapma-
mış ise Allah Sübhânehü ve Teâlâ meleklerine:

(187) Enes bin Hakim ed-Dabbi ei-Basri, Ebû Hüreyre (R.A.)'den hadis ri-
vâyet etmiş, kendisinden de el-Hasan ve Ali bin Zeyd rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd
ve İbn-i Mâceh onun rivâyetlerini almışlardır. (Hulâsa : Sah. 40)
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

Bakınız! K ulum İçin n âfile n a m azd an b ir şey b u lu r m u su n u z?


B ulacağınız nâfllelerle n o k sa n b ırak tığ ı farzın ı ik m âl ediniz, buyu-
ra e a k tır. S o n ra d iğ er am eller b u n a göre ele alın ır (h esap la n ır.)» ”

İZAHI

'!‫ث‬b ‫ ه‬H ü r e •y ٢e (R adıyallâhü an h ) î n had îsin i ‫ال م ؛ أ‬


‫ا ةإ ا‬
de ‫؛‬١vâyev etmiştir.
^ ü e b if in iki s ^ d l e ‫اا»آ‬ ، ‫ااإ‬ ‫ه‬، ‫ل‬- ‫ﻪ‬ ‫آﻗ‬ ‫أ‬ (R adıyallâhü an h )
den rivâyet ettiği hadîsi £ b ü D â v û d ve A h m e d d e ri-
vâyet etm işlerdir.
Bu hadislerde : «Kıyam et g ü n ü m ü slü m an kul önce fa rz nam az-
d an h e sa b a çekilecek. F arz n am azı v ak tin d e ed â etm iş ise b u n am azı
onun için ecir ve se v a b olur. Ş ây et ta m o la ra k kılm am ış ise b u n u n
eksikleri v a rs a nâfile n am azın d a n k ap a tılm a y a çalışılacaktır.» buyu-
rulm uştur.
H adislerin zâh irin e ، ö r e k işinin kılm adığı fa rz n a m a z la rın yeri,
nâfile n a m a z la rla d o ld r u la c a k . Bu nâfile fa rz a bağlı s ü n n e tle r ola-
bildiği gibi şâ ir n âfilele r de olabilir.
£ 1 - 'I r â ■k , T i r m i z i ’ nin şerh in d e bu y o ru m u verm ekle
b eraber, d iğ er iki yorum -un’m u h tem el o ld u ğ u n u b e lir te r e k : F arzlar-
daki sü n n e tle r ve sehiv secdesi ile tam iri m ü m k ü n olan m ühim hu-
‫؛؛‬uslar, n am azd ak i h u ş u ’, zik irler ve d u â la rd a görülecek noksanlık-
lar, nâfile n am azla rı ve o n la rd a k i benzeri şeylerle k ap atılır. V ey âh u t
farz n a m a z la rın ş a rtla rın d a ve rü k ü n le rin d e b ir eksiklik g ö rü lü rse
nâfilelerle tâ m ir edihr, dem iştir.
I 'b n ü ’ 1 - A r a b i : F a rz la rın say ısın d a görülecek noksanlıkla-
rın nâfilelerle ikm ali m u h tem el olduğu gibi, fa rz n am azd a b ulunm a-
sı gerekli h u ş u ’ b ak ım ın d an görülecek n o k san ın n âfilelerle telâfi edil-
m esi m â n â sı da m uhtem eldir. Bence birinci ih tim al d a h a açıktır. Çün-
kü had îslerd e b u y u ru lu y o r ki :
«N am azın h esab ı b ittik te n so n ra zek ât V.S. am ellerin m uhâsebesi
de n a m a z gibi yapılacaktır.» Bilindiği gibi z e k â tta an c a k ödenen fa rz
kısm ı var. Bir de fa rz d a n fa z la o la ra k ödenen m eblâğ var. Zekâtın
fa rz bölüm ünde görülecek eksiklik, z e k â tta n ay rı o la ra k ödenen faz-
lalık la ikm âl edileceği gibi fa rz n a m azd an fazla o la ra k kılın an nâfi-
leler ile eksik k a la n fa rz n am azla rın yeri d o ld u ru lu r. A llah'ın fazl -1
geniştir, dem iştir.
KİTÂBÜ İKAMETÜ-S’SALA

Hadislerde: «Namazın muhasebesinden sonra diğer farz ibâdet-


ler namaz gibi hesap edilir» buyurulmuştur. Yâni zekât, oruç, hac
gibi şâir farzlarda noksanlık varsa, nâfile olarak verilen sadaka, tu-
tulan oruç ve yapılan hac ile ،âmir edilir.

1 ‫ﻟﻨﺎﻓالﺟﻤﺚ أﻣال‬
‫ﺳﻜﺘﻮﻣﻦ‬ ‫ ) اب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ قﺻالة ا‬٢٠٣)
203 — FARZ NAMAZIN KILINDIĞI YERDE
NAF1EE NAMAZIN KILINMASI HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BÂB

‫ ﺳﺺ؛ ﻧﺨﻠﺠﺈ‬،‫ﺗﺎﺑﻤﻴﺜﺒﻤﻤﻤﺊ‬ .‫؛‬ ‫ ﻗﺌﻲ‬.‫ ﻣﺤﻤﺒﻤﺄ‬.‫ ﺀﻣﺤﺎأ‬- ‫ﻣﺂﺀا‬


،‫ ﺷﺎ ي ^آت ^ آ ﺷﺰأ ﺛﻤﻢ‬، ‫ﺀﻧﺄﻣﻔﻰﻣﺤﺮة‬ ،، ‫ﻣﺤﺮ‬
‫تﺀا‬
‫ار ﻣﺤﻤﻨﺈ‬.‫ا ﻳﻰ س ﺀﻧﺈ‬
.‫ﺀﺋﺚ‬*‫أو’ﺀنﺀإه »ﻫﻨﻲ اﻟﻲ‬، ‫ أد م ﻳﻨﻪ‬٠‫إئا ﺀ>أن أﺀدم أدﻳﺄص‬
T ERCEMES Î

1427) "... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü atıh)'den rivâyet edildiğine güre:


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Sizden birisi namaz (yâni sünnet) kılacağı zaman (yerini değiş-


tirmekten) ileri gitmekten veyâ geri çeMlınekten veyâ sağına yâhut
soluna (çekilmekten) âciz mi kalıyor?»”

ÎZAHI
Ahmed, Ebû Dâvûd ve Beyhaki de bunu rivâ-
yet etmişlerdir.
Hadîsin mânâsı şudu r: Biriniz farz namazı kıldığınız yeri değiş-
tirerek nâfile namazı kılmak için önce, arkaya, sağa veyâ sola gitmek-
ten âciz midir*?
Hadisteki “Subhâ” nâfile demektir. Hadisteki «...yâni subhâ...»
ifâdesi, bâzı râvilerin açıklamasıdır.
Hadis, kişinin farz namazı kıldıktan sonra nâfileyi kılmak istedi-
ğinde yerini değiştirmesinin meşrüluğuna delâlet eder. Bu husüsta
imam olan ve olmayan arasında bir fark yoktur. Bunun hikmeti, sec-
de yerlerinin çoğaltılmasıdır. Çünkü B u h â r i ve B a ğ a V i ’ nin
dediği gibi secde yerleri, secde eden kişi için ktyâmet günü şehâdet
edecektir.
SÜNEN-İ İBN-I MÂCE

En-Neyl yazarı: Kişi, farz olsun, sünnet olsun her namazdan son-
ra kılacağı Ikl’ncl namaz için yer değiştirmelidir. Eğer yer değiştir-
miyecek olsa, hiç olmazsa yanındakilerden birisiyle, usûlü dâiresin-
de bir konuşma yapmalıdır. Çünkü ara^a konuşmadan ve yer değiş-
tirmeden iki namazı üst üste kılmak, E b û D â v û d , H â k i m
ve T a b e r â n î ’ nin el - E z r a k (Radıyallâhü an h l’dan rivâ-
yet ettikleri bir hadîsle yasaklanmıştır, demiştir.

H A D ÎS İN FIKIH YÖNÜ

1 — Farzdan hemen sonra aynı yerde nafileye durmak mekruh-


tur. H a n e f i l e r ’ e göre “Allâhümme Ente’s-Selâmü..." zikriyle
ara vermek müstehabtır. Diğer mezheblere göre namazdan sonra
okunması vârid olan istiğfar, teşbih, hamd ve tekbirle ara vermek
mendubtur.

'•, ‫؛ ﺗﻘ آلﻗ ظم‬، ‫ةﺗض‬.‫ءاا‬- ‫ء'ﻣﺣﺄ‬- ‫ﻣﺢﺑم‬


- ‫ة‬. ‫ءﻣﺣﺎﻣم‬- ‫ ™اأ‬.
‫ال ﺑﻤﻠﻰ ا ﺑﻤﺎ ن؛ ﺋﻨﻲ‬ • .‫ ؛أد‬.‫ﻟﺬ ب ؛ أ ﺋﺪ' ﺷﻤﺖ 'ف‬ . ‫؛‬ ‫ ‘ م ﺀ ا ز إل‬2 ‫م‬
. »‫ ﺀ ; ﻗﺮﺋﺔ‬. ‫اﻣﺢت ﻟ أل اأ ﺛﻤﺤﺔ‬
‫ ﺿﻬﺬ‬.*‫اض•‘ ﺀﻫﻤﻤﺢ' اإل ﻣﺴﻤﺎآ ﺟﻢ‬-'‫ةﺀة’ي‬/ ‫ﺿﻰﺗﻤﺮ‬
.‫ث‬
'‫ م‬،. ‫ ﻧﻤﺘﻴﻢ‬، ‫ئ‬
'‫* ﻣﺤﺒﻨﻢ؛اﻣﺢ‬،‫ﻏﻈﺎ‬.'
T ER C E MES İ

1428) "... El-Muğîre bili Şu’be {Radıyallâhü anh)'ûen rivâyei edildiğine


göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

«İmam farz namazı kıldırdığı yerden başka bir yere geçmedikçe


aynı yerde namaz kıla.ma*-»’’

i 7■ ٨ H I

Müellifin iki senedle e 1 - M u ğ i r e (Radıyallâhü anh) ,den ri-


vâyet ettiği bu hadisi E b û D â v û d da rivâyet etmiştir. E b û
D â v û d , râvi A t â ’ mn e 1 - M u ğ i r e (Radıyallâhü anh) ’ye
ulaşmadığını söylemekle hadîsin munkatı’ olduğunu belirtmek iste-
miştir. El-Menhel'de belirtildiğine göre A t â meşhur kavle göre
KİTÂBÜ IKÂMETÜ-S’SALÂ 251

Hicretin 30. yılı doğmuş, bu tarih e l - M u ğ i r e (Radıyallâhü


anh)’in vefât târihidir.
Hadis, yasak anlamında kullanılmıştır. El-M enhel yazarı şöyle
der :
“Bu hadîs, imamın farzı bitirince başka yerde sünnet kılmak ü ze-
re yerini değiştirmesinin müstehablığına delâlet eder. Fıkıh âlimleri
bu husûsta ihtilâf etmişlerdir. Şöyle k i :
1 — E b ü H a n i f e ’ ye göre son sünneti olan her farzdan
sonrâ imam yerini değiştirmelidir, ikindi ve sabah gibi son sünneti
olmayan namazlardan sonra yer d‫ ؟‬ğiştirmemelidir.
2 — H a n e f i l e r ’ den ' i m a m M u h a m m e d ’ e göre
tüm farzlardan sonra imam yer değiştirmelidir. Tâ ki herkes imamın
boynunda sehiv secdesinin bulunmadığını iyice anlasın. El-Bedâyi’
de : Rivâyet edildiğine göre E b û B e k i r (Radıyallâhü anh) ve
Ö m e r (Radıyallâhü anh) farz namazı bitirince kızgın taşlar üs-
tündeymişler gibi hızla yerlerinden kalkarlardı, denilmiştir.
3 — M â l i k i , Ş â f i î ve H a n b e l i 1 e ٢’ e göre imamın
farz kıldığı yerde sünnet kılması' mekruhtur.
Yukardaki görüşler, yerin müsâit olması hâline mahsûstur. Ye-
rin sıkışıklığı gibi bir mâzeret olduğu zaman imam, bulunduğu yerdo
sünnetini kılar.
‫اصق ا‬
‫ﻟﻤﺴﻤﺪ ﻟﻤﻞ ﻧﻪ‬ ”‫ ) ﻳﺎ بﻣﺎ إﺀق‬٢
‫ﻣﻮﻃﺘﻲ‬ ٠٤)
204 MESCİDDE• MU A Y YEN BİR YERİ YURT EDİNİP
DÂİMA ORADA NAMAZ KILMAK HAKKINDA
OELEN HADÎSLER BÂBI

‫مدﻛﺮن‬،‫ﺷﺮ‬ ‫ﻣﺢ‬
.‫دﺣﺪﺛﺄأ‬ ‫ﻳﻰﺿﻤﺔ•ءﻧﺎ‬
‫ﻫﻤﻤﺮﺑﻤﺄم‬.‫—ﻇﻤﺤﻢأ‬١٤٢٩
، ‫ودر‬
‫ ﻋﻦ " ﺗﻢ ﻳﻰﻣﺢ‬، ‫ ﻋﻦ أ ﻳﻪ‬،‫ﻋﺘﺒﺎﺗﻠﻤﻴﺪ ن ﺟﺘﻤﺮ‬ :‫ * أ ؛ال‬.‫ ى ﻣﺪ ي ن» ﺗﻤﺪ‬. ‫ﺣﻒ‬
U

، ‫ ﺀةة ﺛﻤﻤﺤﺎب‬: ‫ﻣﺔﻧﻜﺚ‬ | ‫ﺳﻤﺤﻮ خ‬ ‫؛ ؛ت ؛‬ ‫ة ﻧﻤﻤﺎﻣﺒﻤﻨﻤﺤﺬل‬


•‫ ا*ئ‬c k k* ‫ﻛﺎ اؤﻳﻰ ه ك'إ‬-٠١١‫ف‬
‫;؛؛ اﻟﺮﺟﺪ‬١٠٠٢. ‫دم رﺷﻲ ا ﻟﺒﻊ> ﺛﺄن‬
SÜNEN-İ İSN-İ MACE

TERCEMES Î

1429) "... Abdurrahman bin 188) ‫( )ارا؛ؤ‬Radtyallâhü anh)\\en. Şöyle de-


miştir :

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Seltetul •‫ أو‬şeyden nehiy bu-


yurdu:
Karganın gagalaması (gibi çabuk secde etmek) ten, yırtıcı hay-
vanın yayılışı (gibi secdede kolları yere yaymak)tan ve devenin (su
çevresinde çökmek için) belirli bir yeri yurt edinmesi gibi adamın
(mescidde) namaz kıldığı y e r i yurt edinmesinden."

i 7 A H 1

‫ة‬
Ebü D â v û d , A h m e d , H e s 1 , i b n - i H u z e y -
m e , İ b n - i H i b b â n ve H â k i m de bunu rivâyet etmiş-
lerdir.
El-Menhel yazarı, hadisin açıklaması bahsinde şöyle d e r :
“Karganın gagalaması rükû ve secdeye varış ve kalkışında ace-
le etmekten kinâyedir. Bilindiği gibi rükû ve secdelerde rükû’dan ve
birinci secdeden sonraki kalkışlarda, yâni i’tidâl ve iki secde arasın-
‫ﻣﺣﻪ‬
‫ا‬ oturuşta asgari bir veyâ üç “Sübhânellâh” diyecek kadar dur-
mak gerekir. Bu rükünlerde acele edenler, gagasıyla yerden bir şey
alan kargfl’ya benzer.
Yırtıcı hayvanın yayılışından maksad, secdede kolları yere yay-
maktır. Bilindiği gibi köpek ve başka hayvanlar yatarken kollarım
yere yayarlar.
Deve, sulanmaya götürüldüğünde biraz su içtikten sonra su çev-
resinde muayyen bir yere çöker. Orada dinlendikten sonra tekrar su
içmeye gider. Dönüşünde aynı yere çöker. Devenin çökmek için bel-
1‫ ؛‬bir yeri seçmesi ve hep oraya çökmesi gibi kişinin mescidin muay-
yen bir yerini kendine tahsis edip dâima Olmada namaz kılması ve
mescidin başka yerlerinde namaz kılmaması yasaklanmıştır. Bunun
hikmeti; Böyle bir davranışın şöhret, riyâkârlık ve gösterişe yol aç-
masıdır.”

(188) Abdurrahman bin Şibl bin ‫ آس‬bin Zeyd bin Necde el-Ensâri el-Evsi’-
a ta -
‫ﻪ‬‫ﻬ‬‫ أ ﺳ‬olduğunu B uhârt söylemiştir. Abdü’s-Samet de onun Humus’a yerleşen
sahâbilerden olduğunu söylemiştir. Hâvileri Yezid bin Humeyr, Ebû Hâşid el-H‫؛‬b-
râni, Ebû Selâm el-Esved ve Temim bin Mahmuö'dur. (El-Menhel, €i،d ; 5, Sah. 307)
204 KİTÂBÜ İKAMETÜ-S’SALÂ

Secdede acele etmek ve kollan yere yaymak hususları, beşinci


kitabm yirmi birinci bâbında geçen 891 - 892 nolu hadisler bölümün-
de izah edilmiştir.

،‫دروى‬ ‫ﺛﻨﻦ اﻟﻤﻦ؛رم ن ﺀﺀﺑﻤﺎﻟﺮﺷﺎ أم‬ ‫ﺀﺗﻤﺤﺎ آ* ﻣﻮ ب ﺗﻢ *د‬ ” ١ ٤٣٠

‫ﺛﻰ‬ ‫إ ﻓﻲ ﻓﻲ ﻧﺒﻤﺔ ا‬ ‫ةنمﺀ‬


‫أىم‬ ‫؛‬ ‫ﻣﻎﺀﻣﺢ‬
‫ﻧﺘﻪ ن ا آل‬ ‫ﻋﻦ‬ ،‫ﺳﺪ‬ ‫رد ن أي‬.‫ى‬ ‫ﺀ‬

‫ ﺗﺎﺋﻨﺎ ؟‬،‫الﺿﻠﻰ‬1 : ‫ ﻓﺂﺛﻮتلا‬. ‫زي\ ﻟﺠﺄ‬ ‫ﺛﻤﻤﻠﻰ‬، ‫ ﻣﺤﻒ‬.‫ ﺀ ون اأ‬،‫ﺳﺪﻓﻲ ا آل ﻧﻤﺘﻴﺎ اآز‬

. ‫ى ﻧﺬااﻣﺤﻤﺎم‬ ‫ﺗﻤﺮ‬ _ ‫ﺛﻮﺗﺎﻟﻠﻲ‬


*‫ر‬ ‫ إ‬:‫ أ ﻳﻘﻮ ل‬.
‫ﺗﻖﺀ ﻗﺮ أ‬ ‫دىاالح ا ﻟﺘﻨﺪ‬
' ‫ﺗﻲ‬ ‫ﻧﺄﺷﺮ إدآ‬

T E R C E ME S İ

0 ‫ ا‬4‫)ع‬ Yezîd ‫ اا؛ال‬Ebî L’beyd ( Radtyallâhü an/t)’den dvâyet edildiği-


ııe göre :

Seleme bin el-Ekvâ (Radıyallâhü anh), kuşluk namazını kılma-


ya ‫أش اﺳمءء‬
1 ). Nebevî’deki Osman bin Affân (Radıyallâhü
an h l’a âit) Mushafa yakın sütunun‫؛‬yanına giderek ona yakın bîr yer-
‫ﻣﺎﻫﻬﻪ ﺀه‬ ‫ اعﺀ ا ﺳﺎ أ‬O l»!

Niçin ‫صءااو‬
namaz kılmıyorsun? diyerek mescidin bâzı taraf-
larını işâret ederdim, o derdi İli:
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’! gördüm. (Namaz
kılmak için) burayı arzulardı.”

‫ ؛‬ZAHI
Hadis, S e l e m e b i n e l - E k v â (Radıyallâhü anh)'m
kuşluk namazı için H z . o s m a n (Radıyallâhü a n h l’ın mus-
hafinin bulunduğu yere yakın olan sütunun bulunduğu, semti seçerek
orada kuşluk namazına durmayı itiyad ettiğine delâlet eder ve sebe-
bî sorulduğunda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in orada
namaz kıldığı için Ona uymak ve feyiz ١ ٢٠• bereketini almak niyetiyle
böyle yaptığı verdiği cevaptan anlaşılır.
S i n d i : Ru• hadisten anlaşılıyor ki: Mescidin muayyen bir ye-
rinde çok namaz kıhnakta beis yoktur. Bilhassa büyük zâtların izle-
rinde» feyiz almak ve onlara uymakla bereket kazancı: düşüncesiyle
böyle davranmakta hiç mahzur yoktur. Bir önceki hadîsteki yasakla-
ma, mescidin muayyen bir yerini tahsis etmek hakkındadır, demiş-
tir.
254 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ ) اب ﻣﺎطﺀﻳﻰ أن زﻣﻎ ا ﺑﻞ ﻟﺬا ﺣﻠﺖ ﻗﺎﻣال؛ل‬٢٢٠(


AYAKKABININ NAMAZIMA ÇIKARILACAĞI — 205
ZAMAN NEREYE KONULACAĞI HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BÂBI

، ‫ﻧﺠﺪ غﺀ‬ ‫ ﻋﻦ ا‬، ‫ﻧﺠﻲ ن م* ﻳﺐ‬ •‫ﻳﻰﻗﺄﺑﻪ‬,‫أ‬


‫**؛‬ ‫ن‬ ‫ ؛ﺑﺠﻢ‬-‫— ﺣﻤﺤﺎأﻣﺢ‬
١٤٣١
‫ﺗﺘﺚ‬.‫؛ ^^ ؛آت ؛ ﺗﺄ‬ ١^ ٠‫ ﺛﻦ ﺀب*د ام‬، ‫ ﺀن ﺀب*داف ن»ﺛﻤﺎن‬، ‫_ﺀن ﻣﺤﻢ ن ﻣﺎد‬
•‫ﻳﺰﺑﻴﻪص ﻣﺎ دم‬ ، ‫ز ﻳﺄﻟﻢ اﻟﻤﻨﻲ ﺀ‬ . ‫دﻧﻮت اﻓﺮ‬

1‫ا ﺑﻢ‬ Abdullah bin es-Sâ


1)
b‫؛‬
‫ﺳﻢ‬"...( () Radtyalâhü anhümâ)'Aan\ Şöyle
: demiştir
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’{ (Mekke) Fetih
”.günü namaz kılarken gördüm. Ayakkabılarını sol tarafına bıraktı

»A H -7*

.E b ü D â v û d ve N e s â l de bunu rivâyet etmişlerdir


Hadis, namaz kılanın ayakkabısını sol tarafına bırakabileeeğine
-delâlet eder. Ancak sol tarafında kimsenin bulunmaması şarttır. Bu
nu böyle yorumlamak gerekir. Çünkü bundan sonra gelecek hadîste
-sol tarafta bir kimse varsa ayakkabının oraya konmaması emredil
m iş tir.

‫ى‬: ٠VI . ‫ور ﻣﺪ‬ ‫ ؤﻣﺤﺜﺪ‬، ‫ﻧﻨﻢ‬ ‫ﺗﺎﻣﺒﻢ؛‬ . ‫ﻣﺤﺎﻳﺎ ذ ﻧﺈ‬ -١٤٣٢

‫فﻫﻢ*رم؛‬.‫أ‬ ‫ﺀ‬،‫ى‬
‫ﺀىأﻣﺤﻲ‬، ‫ﻳﺪ ن أﻧﻰﻋﻲ؛ز‬-• ‫ ﺛﻦ ﺛﻢ اش ق‬، ‫ةﺗﺎرئ‬،‫ ﺋﺶ اأ‬1‫ﺛﻢ ا‬
‫ ﺀﻳﺪﺟﻴﻰ‬-‫ﻧﺄﻳﻪ ؛‬ ‫ﻛﺈن‬. ‫ﺋﺪﺗﺘﻠﺬ‬ ‫ « أ'ﻟﺰم ﻫﺘﺜ أل‬. ^ ١‫رة رﻧﻮت‬
‫ﻓﺄ‬: ‫ﻇﺖ‬
•٠‫ ﻟﺆذﻳﻰ ﺗﻰ •<ﻟﻨﻠﺬ‬، ‫ ؤآلزت ' آل‬، ‫ﺑﻤﺎف‬-‫ زآلﺀن ﻳﻤﻢﺻﺎ‬، ‫مؤآلﺀﺋﺘﻠﺮ أ ﺛﻦ ﻳﻠﺬ‬
. ‫ز ﺗﻐﻤﺘﻪ‬ ‫ﻣﻖ‬ ،‫ب‬ ‫روى أم داود ﺑﺾ ﻣﺬا ا‬:‫قاوواﺀد‬
‫ ﻣﺪ اشﺀن‬،‫ وق إﺳﻨﺎد‬. ‫ﻟﺨﺪﻳﺚ‬

189) Hâl tercemesi 820 nolu hadis bahsinde geçmiştir.


205 KİTÂBÜ İKÂMETÜ-S’SALÂ

1432) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyer edildiğine göre:


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«A yakkabtlartnt a y a k la rın d a n çık arm a. E ğer ç ık a rırsa n ay ak la-
‫اا!اااآ‬
a ra s ın a koy. O n ları ne sağ ta ra fın a ne a rk a d a şın ın sağ ta ra -
fm a ne de a rk a n a b ıra k ki, sen a ra d a k ile re eziyet etm iyesin-»’’
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Ebû Dâvûd bu hadisin b ir parçasm، rivâ-
yet etmiştir. £‫ ال ا‬senedindeki Abdullah bin Said’in zayıflığı husûsunda ittifak
vardır.

İ Z A H I

Notta belirtildiği gibi E b û D â v û d bu hadîsin bir kısmını


rivâyet etmiştir. Oradaki hadîs meâlen şöyledir:
«Eiriniz n a m a z k ılm ak isteyip a y a k k a b ıla rın ı ç ık a rırsa ayak k ab ı-
la rıy la kim seye eziyet etm esin. O n ları a y a k la rın ın a ra s ın a b ırak sın ve-
yâ o n la rla n a m a z ‫ا‬،‫ ا‬1‫ اااﺀ‬.> E b û D â V û d ’ un E b û H ü r e y r e
(Radıyallâhü anh)'den olan diğer bir hadîsi de meâlen şöyledir:
*Biriniz n a m a z kılacağ ı zam an a ^ k k a b ıl a r ın ı sağ ta ra fın a bırak-
m asın, sol ta ra fın a da, b aşk asın ın sağ ta ra fın d a olacak sa b ırak m a-
sın. A ncak sol ta ra fın d a kim se yo k sa o ray a b ırak a b ilir. A yakkabı-
la rın ı iki ay ağ ın ın a ra ş m a bıraksın.»
H adîsin: «A yakkabılarını a y a k la rın d a n çıkarm a!» hükmü ayak-
kabıların temiz olması hâline mahsustur. Necis olduğu takdirde Ç1-
karılmasının zorunluğu mûlumdur. Ayakkabı ile namaz kılma hük-
mü ve bu husustaki âlimlerin görüşleri beşinci kitabın 66. bâbında
‫ه‬
geçen 11039 - ?3 nolu hadîsler bahsinde geçmiştir.
Hadîs, çıkarılan ayakkabıların kimseye eziyet vermemesi için
ayakların arasına konmasını meşrû görmüştür.
S î n d î bu hususta şöyle d e r : ‘İki ayak arasındaki boşluk, nor-
mal olarak ayakkabıların konmasına müsâit değildir. Bu sebeple mak-
sat; ayakkabıların iki ayağın hizâsında ve kişiyle secde yeri arasın-
daki boşluğa konması olabilir. ¥âni secde edilirken dizlerin ilerisine
ve göğüs hizâsına gelecek yere konması kastedilmiş olabilir. Şöyle de-
mek de mümkündür: Asr-1 Saâdet’teki pabuçlar çok ince idi. Ayak-
lar arasına konması mümkündü. Hüküm bu tip ayakkabılara mah
sûstur.’
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Ayakkabıların ayal،lar arasında yere konması veyâ göğüs hlzâ-


sına konması, ayakkabıların temiz olması veyâ ayakkabıların üstü-
nün temiz bir şeyle örtülmesi şartına bağlıdır. Çünkü namazın sıhha-
tının şartlarından birisi de namaz kılınacak yerin temiz olmasıdır.
Namaz kılan kişinin vücud veyâ elbisesinin bir necâsete dokunma-
sıyla namaz bozulur.
Hadis, kimseye eziyet olmayacaksa, yâni sol tarafta bir kimse
yoksa ayakkabının o tarafa konabileceğine delâlet eder.
‫ﺀ‬ <

‫ﻛ ﺘﺎ ب ا ﻳﻨﺎ ر‬ —٦
6 — C EN Â İZ (C EN A ZELER ) KİTABI

C enâiz ‫ ؛‬C enâzenin veyâ cîn âzen in ço ğuludur. ‫ ه‬1‫آل‬d em ek tir. Yâ


h u t cinâze dlüye denir. C enaze de n a 'ş a denir. B unun te rsi de olabi-
lir. ‫ ه‬1‫ ه‬ile ta b u t ve b en zerin in to p lam ın a d a denilir. K âm us sâhibi
bu m â n â la rın tü m ü n ü bildirm iştir.

‫ض‬‫ء؛؛ادة اﻟﺮﻳ‬
‫ ) ﻳﺎ بﻣﺎ ﻣﺎﺀق‬١(
HASTA ZİYÂRETİ HAKKINDA — 1
ÇELEN HADÎSLER BÂBI
،‫ ﻋﺰاﻃﺎرث‬، ‫ثمأﻰإلﺣﺎ‬
‫ﻣﺢ اآلﻣﺆص مﻧ‬.‫ىأ‬
، “ . ‫ﻣﺮﻛﺎﺀ‬
‫— ﺣﺘﺰﻣﺤﻨﺎﺛﺎب ن ال‬
١٤٣٣
‫ﻓﻪ‬ ‫ ﺗﺘﻠﻢم‬: ‫ ﺳﻮ ف‬:J L‫»؛؛‬ ‫^ممإﻓمءالﺋﺗﺑﻠ‬. ‫رظت 'ﻧوﺗﺎش‬ :‫؛ ه‬

‫و ﻳﻊ ﺟﻨﺎز"ة‬ •‫ﻣﻮدم إدا ﺗﺮ ص‬1 ‫ ؤ‬. ‫س‬‫دامو ﺑﻤﻤﺘﻪ إ ءط‬. ‫ام؛ؤ ﺑﺞ ﺛﻬﺈ دادﺀ‬. ‫ه‬،‫ق‬
‫ادا ﻟ‬
)) .‫ ء؛ﻣب إن؛اﺳﻪ‬L ‫ ؤرﻣﺤﺴﺄ آه‬. ‫ ت‬،‫|دات‬
T E R C E M E S Î
Alî (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre, Resûluilah ..." )1433
Sallaakü Aleyhi ve Sellem(.( :‫؛‬öyle buyurdu, demiştir
M üslüm an için m ü slü m an ü zerin e ö rf ve â d e t veçhiyle (yerine «
getireceği) altı (hak) v ard ır. C n a rastlad ığ ı zam an selâm v e rir .© ٨٧
dâv et e t t i ğ i ‫ ﺳﺎ اهﺀ‬-d âv etin e icâb et e d e r •Aksırdığı (ve a k sırın ca Al
-la h ’a h am d ettiği) zam an teşm it eder, (© na ra h m e t diler) H a sta la n
dığı z a m a n onu z iy âret eder, ö ld ü ğ ü zam an cenâzesine gider. Kendi
nefsi için arzu lad ığ ın ı o n u n için de a rz u la r .«”

Süneıri tbn-i Mâce — c. : 4-P . :1 7


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

i 7■ A H I

Tirmizî ve A h m e d de bunu rivâyet etmişîerdir.


Ma’ruf ‫ ؛‬Şer’an ve dînen güzel sayılan şeydir. BâzıJarı buradaki
“Ma’ru f’u öyle yorumlamışlardır. Câmiü’s-Sağîr şârihi el-Azîzî, böy-
le yorumlayanlardandır. Hadîste zikredilen altı hak bu mânâda ma’
ruftur. Yâni şer’an ve aklen güzel şeylerdir.
S i n'd î ise ma’rufu örf ve âdet veçhiyle yeline getirilmesi bek
lenen şeydir, diye yorumlamıştır.
Hadîsin zâhirine göre bu hakları ifâ etmek vâcibtir. Fakat âlim-
Ier bunu vâcib ve menduba şümullü, geniş‫ ؛‬kapsamlı bir mânâya yo-
rumlamışlardır. Hadîsin ifâde tarzı, bu altı şeyin, müslümanlığın ve-
cîbelerinden olduğuna delâlet eder. Bunun içindir ki bu haklar ba-
‫ ال ﻫﻬﻬﺎاﻟال؛ا‬sâlihiyle, fâsıkıyla tüm müslümanlar eşittir. Ancak sâlih
kimselere fazla saygı duymak ve ikrâm etmek gerekir. Müslümanlı-
ğm gereği olan hakların sayısı rivâyetlerde muhteliftir. Nitekim bu
hadîste altı hak, bunu ta’kip eden hadîste dört hak, ondan sonra ge-
len hadîste beş haktan bahsedilir. Şu halde belirtilen sayı, tahdit için
değildir. Yâni haklar bu kadardır. Başka hak yoktur demek değil-
dir-
Birinci hak, müslümanın müslümana selâm vermesidir. Bu konu
33. kitâbın 11 - 14’üncü bâblarında rivâyet olunacak 3692 - 3701 nolu
hadîsler bahsinde inşâallah îzah edilecektir.
İkinci hak, müslümanın dâvetine icâbet etmektir. Bu dâvet, ziyâ-
fet, yardıma dâvet ve evlenme münâsabetiyle verilen ve velime de-
nilen yemeğe dâvet olabilir. Dîne aykırı bir hareket, meselâ içki, saz,
kadın oynatmak gibi bir münker yok ise velîme dâvetine icâbet et-
mek vâcibtir. Diğer dâvetlerin hükmü, genellikle sünnettir, önemine
göre icâbında vâcib olabilir.
Üçüncü hak, aksıran ve aksırırken “Elhamdülillah" diyen müslü-
mânâ Teşmit etmek, yâni ona “Yrhamükellah = Allah sana rahmet
eylesin.” demektir. Bu husus, 33. kitâbın 29’nci bâbında zikredilecek
‫ل‬
3?13 - 3 ? 5 nolu hadîsler bahsinde anlatılacaktır.
Dördüncü hak, hastalanan müslümanı ziyâret etmektir. Hasta
ziyâreti. Cumhura göre sünnet-i müekkededir. Ancak ziyâret etme-
mek; hastanın tehlikeye düşmesine ve zarurî ihtiyaçlarının ihmâli-
ne yol açacak olursa ziyâret ve bakım vâcib olur.
Beşinci hak, müslüman öldüğü zaman onun cenazesine gitmek-
tir. Bu, cenaze namazına katılmak veyâ mezarlığa kadar cenazeyle
‫ل‬ KİTÂBÜ-L CENÂİZ

gitmekle gerçekleşir. Cenaze namazı ve ölüyü defnetmek, dilindiği


gibi farz-ı kifâyedir. Bir köy veyâ belde halkının bir kısmı bunu ifâ
edinee sorumluluk diğerlerinden kalkar. Aksi takdirde bütün mükel-
lefler mes’ul kalır.
Altıncı hak, kendi şahsı için dilediği hayırlı şeyleri müslüman
için de dilemektir. Kendi nefsi için dilediği belirli bir hayrın aynısı-
nı her müslüman için dilemek mânâsı kastedilmemiştir. Çünkü o İŞ;
başkası için hayır olmayabilir. Maksad, herkes İçin hayır *

‫ ىﺗﺧﻲ‬:‫ﻓﺂآل‬. ‫وﻣﺣد ﻳﻰن؛؛أر‬، ‫ﻣم ن ﺣﻒ‬،‫ ﺻﻰ أأوﺛﺮ‬-— ١٤٣٤


> ‫ ﻋﻦ أ ي ﻣﻨﺘﻮد‬، ‫ﺛﺊ ث ^ ﻛﺊ أﻧﻲ‬
■ ، ‫ ﻋﺊأﺑﺰ‬، ‫ ﺀﻣﺪ ا؛ ﻟﻤﻴﺪ ﻳﻰ ﺟﻌﻔﺮ‬L‫ ؛‬. ‫!ن ﺳﻢ د‬

، ‫ دﺀ\م‬٩ ‫موﻧﺠﺜﻪ‬،‫ؤا ﺛﻄﺲ‬ ‫ﺛﻢمأر اﺣﺨالل ﺋﻘﺾم‬ ‫ﻟﻢ ﻗﻠﻰام‬1 ‫آدﺀ ذت‬ ‫ﻋﻦ‬
» ‫رص‬
. ‫ ل ﺀﺑﻢم‬، ‫ؤ _ ﺛﻤﺪ ت و ﺗﺎ س‬

. ‫ ﻋﻨﺪ وا ﺋﻨﻎ؛رم‬، ‫ ﻟﻨﺪد ﺛﻖ ا ﻟﻤﻌﻤﻴﻦ و ﻏﺮﻣﺎ‬-‫ﻣﺘﺢ■ وأ ﻣﻞ ا‬ ‫ﻣﺴﻌﻮ د‬ ‫آه‬ ‫ﺣﺪﻳﺚ‬ ‫ق اوواﺛﺪ؛ إﺳﻨﺎد‬

TERCEMES İ
1434) “... Ebû Mes’ud den rivâyet edildiğime göre;
( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’

?eygamber ( S a l l a l l a h ü şöyle buyurdu, demiştir :


A l e y h i v e S e l l e m )

«Müslüman için müslüman üzerinde dört haslet vardır s Aksır-


dığı (ve Elhamdülillah dediği) zaman onu Teşmit eder. (Yerhamü-
kellah der.) Dâvet ettiği zaman dâvetine icâbet eder, öldüğü zaman
cenazesinde hazır bulunur. Hastalandığı zaman onu ziyâret eder.»”
Not: Zevâid’de şdyle denmiştir : Ebû Mes’ud (R.A.)’ın hadisinin isnadı sar
hîhtir. Hadisin asil Bı^âri.^Müslim ve başka kitablarda Ebû Mes’ud (R.A.)’dan
başka sahâbîlerden rivâyet olunmuş olarak vardır.

، ‫ق رد‬:‫ ﻗنﻣﺣد‬، ‫ءﻣﺣﺗدةﺷﺮ‬.‫ﻫ؟ﺛﺮ وأدي‬


‫م‬.‫ ﻣﺣﺎأ‬-١٤٣٥
‫ ﺀ ص ئ ص اأﻣﺸﺈأﺀ‬. ‫ ﺗﺄل ﺑﻨﻮد ﺀ ؤ‬:‫ ﻋﻦ أﻧﻰﻋﻨﻰ_رة ؛ ﻗﺄد‬، ‫ﻓﺂ‬ ‫ﺀن أﻧﻰ‬
‫ؤ ﺷﺚ‬، ‫ ض‬. ‫مماما ﺋﺔ‬
: ‫ ؤ ﺀ‬، ‫ﺛﻴﺌﺎﺑﻤﺰ ة‬ ‫ ؤ‬، ‫ ؤ إإ ; ةا ﻟﺜﻤﻢ‬، ‫! ة‬ ‫ﻟﻦﺀ ا‬
‫دت‬: ‫ﺀ ا لمما ﻟﻢ‬

.>، ‫ﻣ ال س‬ ٧١^
١

..‫ ﻟﻜﻦ ﻟﻔﺮﻣﻦا ا ﻟﺒﻖ‬، ‫وا ﻟﺪﻳﺚ بﺀذا اﻟﻮﺟﻪ ﻟﻰا ﻟﻤﻤﺢ؛ن‬ •‫ﻗﺎ ووا ؛ د؛ إسﺗﺎدﻫﻤﺤﺢ ورب ﻣﺤﺎت‬
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

TERCEMESİ

4.55‫" )ا‬... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh )'de n rivâyet edildiğine »öre;
Resûlullah (Sallallahü .-‫ا‬/‫ ﻫﻮﺀ‬/‫ﺀآ‬،‫ﺀﻣﺢث‬//‫ را«ﺀ‬şöyle buyurdu, demiştir :
«(Şu) beş şey müslümanın müslüman üzerindeki hakkındandır:
Selâmı reddetmek (= Selâmı selâmla karşılamak), dâvete icâbet et-
mek, cenazede hazır bulunmak, hastayı ziyâret etmek, aksıranı Al-
lah'a hamd ettiği zaman teşmit etmek (ona rahmet dilemek).»”
N،n : Zevâid’de şöyle denllmişttr : Bunun isnadı sahih ve riealı sika zâtlar-
dır. Hadis. Buhâri ve Müslim’de mevcuttur. Lâkin ifâdesi değişiktir.

İZAHI

Notta belirtildiği gibi E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'in


hadisinin benzeri B u h â r i ve M ü s 1 i m ’ de mevcuttur.
M ü s l i m ' d e k i metin şöyledir:

‫زس ﺀؤب ؟ﻟﻤﻢ'ﻣﺈم ﻋﺪ آﺟﻴﻪ رزأ اﻟﻤالم وﺳﺠﻴﺘﻢ اﻟﻐﺎﻃﺲ واﺟﺎﻳﻪ اﻟﺪﻓﻮئ‬
‫دﻋﻴﺎذﺀ ا ز ﻳﺨﻰ زاﻳﺎغ ا ﻳﻨﻨﻲ‬
= Bey şey müslüman için din kardeşi üzerinde vâcibtir. Selâmı“
-reddetmek, aksıranı teşmit etmek, dâvete icâbet etmek, hastayı Zİ
».yâret etmek ve cenâzelere gitmek
-Bu hadiste anılan haklardan selâmı reddetmek, yâni sejâm vere
n e : “Aleykümü’s-Selâm” di^e cevap vermek vâcibtir. Diğerlerinin
hükmü yukarıda anlatıldı
‫ ﺳﻤﺘﺖﻣﺤﺖ‬:‫ ﻧﺄت‬t ‫اﻣﺜﻒ؛ان‬-‫ ع‬. ‫ ﺛﺘﺎ ق‬٠‫دم اف ال‬
‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺤﺪ ق ﺀب‬ ١٤٣٦

، ‫ا‬. ‫ ﺗﺎث‬. ‫ر نﺀﺷﺪاش ﺑﻤﻮت ؛ آتﻓﻰ ر'ﺣﻮألؤث‬.‫رما د ﻧﺘﻜﺪ ﺑﻤﻮت ؛ م* ت آ‬


‫ان‬
•‫زأ’اﻳﻰ قﻧﻲة‬، ‫م أم‬.‫ؤا‬
TERCEMESİ
I4.İU; 1‫ اا‬.‫ ) ااا; اا؛اﺀالا‬Radıyallâhü ،‫» ا ﺳﺎ اا‬،‫ رت‬1')
"... C'âbir <‫؛‬ ‫ ; اات‬Şöyle
; ', (l،*uııştir
Ben, Beni Selime kabilesinde iken Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) vava olarak ve Ebû Bekir (Radıvallâhü anh) beni zivârat
ettiler."
1 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 261

İZAHI
Buhâri , Ti rmi zi , Ebû ‫ﻫﻪ^ﻓﻪ‬
-ve H â k i m bu
nun benzerini rivâyet etmi‫ ؟‬lerdir. E b û D â V û d ’ un rivâyetinin
zâhirine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) defâlarca
y a y a olarak C â b i r (Radıyallâhü anh)’in ziyâretine gitmiştir. Bu
-ziyâretin hasta ziyareti kabilinden olması hasebiyle, hasta ziyâreti
ne yaya olarak gitmenin efdâliyeti anlaşılıyor ,

‫ﻣﺖﺀ ذ‬ . ‫ ا ﺑﻤﻴﺘﻠﺢﺀ‬، ‫ ت‬.‫ي‬. ‫ذ‬- ‫ﻧﻔﺎ‬ a . ‫ﺑﻢ 'ﺀي‬ ‫؛‬ ‫ﺿﻰﻳﺚ‬ - ١٤٢٧

.. ‫ ﻣﺘﺘﻴﻤﺎإ أل س ﺀ آل ث‬. ‫' ؟ ذا ي | و ال‬: ‫ا ﺷﻞ < ﺳﺎ د ﻳﻬ ﻤﻤﺄ ةد‬


■‫ﺗﺎ ل ﻧﻴﻪ ا ﻟﻴﺨﺎ رى وأﻣﺮ ﺣﺎﺑﻢ وأ ﻣﻮروﻋﺔ ؛ * ﻛﺮ ا ﻟﺪﻳﺚ‬ ، ‫ق اؤواﺛﺪ ت ق إ ﺳﻨﺎ د ه ﻣﺴﻠﻤﺔ ن‬
)Jp
‫ وﺀال ﻋﺪ ى؛‬. ‫ﺑﺎ ش‬ ‫ﺗﻜﺮ‬ ‫« ا ﺗﻢ ؛ ﻣﺬا‬-‫ﺗﺎل أﻣﻮ‬ )‫و ﻣﻨﻌﻜﺮا" ﻫﺤﺪﻳﺚ ( ﻛﻦ ال ﺛﻢ د ﺀ ر ﻳﻨﺂ إ ال ﺑﻤﺪ ﺛ ال ﺛﺔ الم‬
. ‫ وا ﻣﻤﻘﻮا ﻣﻞ ﺗﻀﻴﻌﻪ‬٠ ‫أ ﺣﺎد ﻳﺜﻪ ﺿﺮ ﻣﺤﻔﻮﻇﺔ‬

‫ﺑﺂ ل ؛ ﻳﺘﺘﺰ ى ﺑﺼﻤﺎ‬ ، ‫ﻟﻜﻦ ا أل ﺣﺎد ﻳﺚ دﺀز ﻋﺎ ا ﻟﻤﺨﺎ وى ق ا ﻟﺘﺎﻣﺤﺪ ا ﻟﻤﻨﺔ‬ ‫ﺗﻚ‬ ‫ﺀ ل ا ﻟﻤﻨﺪ ى ؛‬
٠‫ﺗﺎﺑﻌن‬
‫ضاد‬‫وﻛذﻟكآﺧذﺑﻪ ﻟ‬٠‫ﻳﻣﻧﻲ‬

Enes bin( ..." )437 ‫ال‬1‫أ؛اق‬ :)Radtyallâhü anh)'den; ^öyle demiştir

)Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (hastalık üzerinden


”.üç gün geçmeden hiç bir hastayı ziyâret etmezdi
-N©t : Zevâiâ'âe şöyle denilm iştir: Bunun senedinde Mesleme bin Uleyy bu
lunur. Buhâri, Ebû Hâtim ve Ebû Zur’a : Mesleme’nin hadisleri ~~ Onun
-miinker hadislerinden birisi bu hadistir, demişlerdir. Ebû Hâtim : Bu hadis, mün
.ker ve bâtıldır, demiştir. İbn-i Adiyy de : Mesleme’nin hadisleri mahfuz değildir
.Âlimler nnu zayıf saymak üzere ittifak etmişlerdir, dem iştir

S i n d î : Ben derim ki; Ama M e s l e m e ’ nl n hadisleri


: e s - S e h â V 1, “el-Mekâsıdü’l-Hasene” adlı kitâbında zikretmiş ve
-Bu hadisler birbiriyle kuvvetlenir, demiştir. Bâzı tabiiler de bu hadis
.le hükmetmiştir, demiştir

i z ٨ H ١
‫ا‬
S i n d i : Ben derim ki; Ann ، ،^ e s l e 111 e ' nin hadislcı-ini
kişiyi hastalığın ilk üç gününde ziyâret etmeyip, bundan sonra ziyâ
-ret etmek meşrûdur. Eğer hadis sahih ise bunun hikmeti şu olabi
lir : Müslümanın hastalandığı kesinlik kazanıncaya kadar ziyâreti ge -
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

ciktirmektir. ü ç günlük bir zaman yatan bir kimsenin hastalandığı


anlaşılabilir. Bunun üzerine ziyâret edilir. S i n d i bu hikmeti be-
lirtmiştir.
Âcizane hatırıma şu hikmet geliyor. Bu da muhtemeldir. Basit
rahatsızlıklar dolayısıyla bir iki gün yatılabilir. Bu çeşit yatışlar, Zİ-
yâretçi ve ilgi ister hastalıklardan sayılmaz, ü ç günden fazla yatan
bir kimse, genellikle hasta sayılır. Bunun için bu süre knnulmuş ola-
bilir.

‫ى‬-‫ ﺳﻤﺮ‬،‫ ظﺀﺻﺔ ن ﺧﺎدﻣﺎﻟﺜﻤﺤﻮﻓﻰ‬. ‫وأن ﻧﺄﻣﺮ ) ﻳﺒﻪ‬. * ‫— ﺣﺘﻤﺤﻢ‬١٤٣٨


^ ‫؛ﺀأت ؛ ﻧﺄ ل ر ﻧﻮ دام‬ ‫أ و ﻧﻴﺎﺀ‬،‫ددئ‬
‫ ﻋﻦ‬، ‫ي>ﺀىأﻣﺤﻪ‬ ‫را ﻣﺒﻢ‬. ‫ما ﻗﻤﺤﻢ ﻧﺈ‬
‫وﺛﻮﺑﻤﻴﺴﻢ‬ • ‫ﺳﺄﺛﺎ‬ ‫ﻧﺮد‬ ١٢‫ ﻣﺈن ذوق‬. ‫آلﺟﻞ‬/‫ر ﻳﻰ ا‬ ‫مام ض ﻧﻨﻘﺲ او‬ ‫ م• ﻣﺪ‬- ‫ظ‬ ‫د‬ 1‫ إئ‬٠
• ‫ﺀ‬ ‫ﻳﻨﻀﺎأ ﻣﺮﻳﺾ‬

T ERCEMES İ

1 4 8 ‫" )ق‬... Ebû Saîd-i Hud،■‫( ؛‬Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine gö-
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu demiştir :
«Hastanın yanma girdiğiniz zaman ömrünün uzunluğu husûsun-
da onu umutlandırıp kederini dağıtınız. Çünkü bu umut hiçbir şeyi
geri çevirmez. Ve 1 ‫اا ﺳﺎ‬
gönlünü hoş eder.»”

İZAHI

■ ? i r m ‘i z ! ve Beyhaki de bunu rivâyet etmişlerdir.


Tenfiss Gam ve kederi gidermektir. Burada bu mânâ kastedil-
mekle berâber ecel husûsunda umutlandırmak mânâsı da düşünü-
lebdir. Yâni ziyâret edilen hasta için şifâ dilenir, iyileşeceği, çok ya-
şayacağı umudu verilir. Bu sözler, eceli gelmiş ise geciktirmeye yara-
maz. Ama hastanın kederini gidermeye ve gönlünün hoş olmasına ve-
sile olur.

، ‫ أ ﺗﻢ ' ﺗﻠﺘﻲ‬L - . '‫ﺗﻤﺎﻧﻘﻦ ; ي‬ ‫ ظ‬.‫ﻣﺤﺎا ﺗﺌﺘﺬﺑﻤﻢﺀا ' ص‬ -. ١٤٣١


٦ KİTÂBÜ-L CENÂİZ

"‫ﺗﺎﻳﻪ‬ ‫ ا ﻳﻢ » ﺗﻢ* أ‬4 ‫ﻇﻴﺚ‬ 5: ‫نت " ؟ ذ ث' ثﺀأ‬


« ‫ ة ذا ي ؛ و‬. ‫ﺋﺜﺄ و‬ ■

»‫ﺀﺛﻠﺒﻤﻌﺘﻪ‬
. ، ‫ إل ؤإم ؤإ ؛ا‬-‫ﺀ ؤم ا<ةﺛﺺ ﺗﺮﺑﺺ أ‬
‫ ال ﻳﺘﺎ ح ﺀﻟﻰ‬: ”^ ١ ‫• وآ ل‬ ‫اﻟﻤﻤﺎت‬ ‫دم ﺀ إ ن ﺣﺒﺎ ن ق‬ ‫ﻣﻢ ؛‬
، ‫ ﻓﻰ إ ﺳﻨﺎ د ه ﺻﻨﻮ ان ﺀن‬: ‫ﻗﺎ روا ﺋﺪ‬

٠ ‫ت اإ ن ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬

TERCEMESÎ
1439) "... (Abdullah) İbn-i Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle de-
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hasta bir adamı ziyâret
ederek:
«Canın ne çeker?» diye sordu. Adam: Buğday ekmeğine iştahım
var dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kimin yanında buğday ekmeği varsa, kardeşine göndersin» bu-
yurdu. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Birinizin hastasının €anı bir şey çektiği zaman, hastasına onu
yedirsin» buyurdu.”
N o t: Zevâid’de şöyie d e m iş tir : Bımun senedinde Safvân bin Hubeyre var-
dır. ‫ﺳﺔ‬-‫ل‬Hibbân onu sıkâlardan saymıştır. En-Nuteyli d e : Onun hadisini te’yid
ed،m rnütâba yoktur, demiştir. Ben diyorum k i : Takribü’t-Tehzib’te y a z a r: Onun
hadisi gevşektir, demiştir.

İ ZAHI
Bu hadis Zevâid türündendir. Hadis, hastanın hâlinin ve ihtiyaç-
larınm sorulmasmın uygunluğuna delâlet eder. Ayrıca hastayı ve
muhtaç kimseyi tercih ederek ihtiyaçlarının giderilmesinin meşrülu-
ğuna delâlet ediyor. Çünkü burada Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Kimin yanında buğday ekmeği varsa kârdeşine göndersin» bu-
yurmuştur. Ekmek sâhibinin veyâ âile fertlerinin ihtiyaç fazlası kay-
dı koşulmamıştır. Ancak eğer bu kayıt varsa kişinin hastayı ve muh-
taç kimseyi kendi nefsine ve âile fertlerinin tercih etmesi hükmü Ç1-
karılmaz.
Hadîs, hastaya canının çektiğini vermeyi emrediyor. Bundan
maksad, hastalığına zarar vermiyen şeylerdir. S i n d i ' nin dedi­
SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

ğine g ö bu büküm umumî olabilir. Yâni hastalığa zarar vereceği


r e

muhtemel olsa bile verilmesi emrolunmuştur. Çoğu zaman Cenâb -1


Allah şifâyı hastanın canının çektiği şeyde kılar.
Hadîs, hastaya canının çektiğinden yedirmeyi emreder. Zararlı
olduğu muhtemel olan yiyecek ve içecek maddeleri bol ve defalarca
verildiği takdirde zararlı olur. Az verilirse pek zararlı olmaz. Hat-
tâ hiç zarar vermez, denilebilir. Hadis, bol ve defalarca verilmesini
emretmemiştir. Hastanm canının çektiğinden yedirme emri verilmiş-
tir. Az yedirmeyle bu emir yerine getirilmiş olur. hastanın arzu- ٧٠
su gerçekleşmiş olur.

‫ﺀيم ﻣﺪ‬ ‫شا آل‬


‫م؛ ؛ ﻟﻤﺆ‬، ‫أع ﺑﻤﻰ أل‬ ‫ﻛﺞ‬
• ، ‫ة ذ؛ ؛‬.‫ﻣﺤﺎﻣﻤﺤﺎت‬ ١٤٤٠

‫قﻣﺮﻳﺾآ«وده • *ﻣﺂت‬ .٤٢١١‫ﺑﻨﺪ‬ ‫؛‬ ،3‫‘ﻟﻤﺖ أ ﻧﻰ نﻣﺎﺋﺚ؛ ﻣﺄ‬ ‫اﻟﺪ*أﻳﺎ‬


. ‫داﺛﻮاﺛﺐ‬9،‫* م‬.‫ ﻧﻢ‬:‫ه ﻓﺄت‬ ‫؟‬

• ‫ن ؟إن ار ﻗﺎﻟﻰ‬, ‫ﻟﻨﻒ ؛ زﻳﺪ‬ ، ‫قاوواﺛﺪ ؛ إ"ﺗﺎدﺀ ﺿﻌﻴﻒ‬

T ERCEMES Î
1440) "... Enes bin ‫آ؛اﻓﻠال‬ den; Şöyle demiştir :
( R a d t y a l l â h ü a n h y

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hastanın yanma gi-


derek onu z iy n e t etti. Ve :
«Eir şeyi iştihâ eder misin? Çörek iştihâ eder misin?» di^e sor-
du. A dam : Evet, dedi, ©radakiler onun için çörek taleb ettiler.”
Not : Râvi Yezid bin Ebân er-Rakkâşi’nin zayıflığı nedeniyle İsnadının zayıf-
lığı Zevâid’de bildirilmiştir.
‫;* ﻣﺤﻠﻢ‬/‫ ى ﺑﻤﻤﻦ‬. ‫ﻣﻢﻧﻬﻤﻜﺜﺔﻧﺚ‬ . ‫م‬ ‫؛‬ ‫ﻣﺤﺎﺑﻤﺜﻦ‬ - ‫ا إ أا‬
‫وإﺋﺎ ﺋﺜﺎ*ث‬ . ‫ل ا ي‬، 3 ‫ﻋﻦ م ﺗﺎﻧﻞ'ﻃﺎس ؛ ﻗﺄد ؛ ظ‬، ‫ﻟﻤﺔ ز م نﻣﺤﺮران‬
.» ‫ﺀما ﺗ ال د ﻛﺄ‬1‫ ﻋﺈﻟﺪﺀاﺀﻣﻜﺪﺀ‬. ‫ض ﻧﺮم أن دم ﺛﻖ‬.‫ؤﺗﺮ‬
‫تق‬
*‫ى‬‫؛ال اﻟالﻳﻰف اﻟﺒﺎﺳﻂ داﻟﺰ‬ • ‫إ الأﻧﻪﻣﻤﻠﺢ‬ ‫ﻣﺎﻟﻪ ؛ ﺗﺎ ت‬
• ‫إﺳﺘﺎده ﻣﺜﺢور‬ ‫؛‬ ‫قارواﺛﺪ‬
. ‫ اﺀ‬. ‫ﺛﻠﺔ‬ ‫ﻫﻤﺮ‬
‫انﻋﻦ‬
‫ﻣﻤﺮ‬
‫ن‬.‫ن‬
‫واﺗﺔم؛ﻣﻮ‬.

. ‫ﺑﻮن ﻟﻢ ﻳﺪ ر ك ﺣﻤﺮ‬ ‫؛‬ "‫دق ا آل م إلن ود ﻳﻰ‬


T ERCEMES Î
1441) "... Ömer bin el-Hattâb ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ' den; Şöyle demiştir :
2 KİTÂBÜ-L €ENÂİZ

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana buyurdu hi ‫؛‬


«Bir hastanın yanma girdiğin zaman sana duâ etmesini kendi-
sinden iste. Çünkü onun duâsı, meleklerin duâsı gibi '
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahih ve ricâii sika zâtlar-
dır. Ancak hadis m unkati’dir. Ei-Alâmî, El-Merâsil’de ve elMizzi’ : Meymun bin
M ihrân'ın Ömer (R.A.)'den olan rivâyetinde kesikiik var demişlerdir.
Nevevî’nin el-Ezkâr adlı k itab ın d a: Meymun Ömer (R.A.)’e yetişmemiş, den-
miştir.

‫ر؛اآ اب ﻣﺎﻣﺎﺀق ز اب ﻋﻦ ﻋﺎدﻣﺮﻟﻬﺘﺎ‬


BİB HASTAYI ZİYÂRET EDENİN SEVÂBI — 2
HAKKINDA GEEEN HADİSLER BÂBI

، ‫ﻣﺎﻟﻢ‬ ،‫ﻧﺤﻦ‬ ‫ ﺗﺎا آل‬. ‫ ﺗﺎ أأو ﺗﻮ ;ﻣﺂ‬. ‫ﻣﺤﺎ ة ' ﻣﺎذ ﻧﺄﻓﻰﻗﺘﺚ‬ - ‫^إا‬

‫ﺣﻤﺘﺮﻧﻮﺗﺎس|ؤﻗﺎﺗﺮﺗﻤﺴﻤﺂﻳﻰ‬: ‫ﺀنﺀﺀ؛ ةأت‬، ‫م م ا آلم ن أقوﻟﻰ‬


. ‫ﻳﺊ ﺿﻦم ا آل ﺗﺔ‬ ‫ ﻓﺈذا‬. ‫ حى ﺀﻧﻠﺲ‬-‫ د‬: ‫ﻓﻰﻳﺎ ال ا‬ ‫م‬ ، ‫ا‬1 ‫ﻟﻢ ةام‬ ‫’امأىم‬

‫ﺀلتي‬ ‫ﺗﺂ؛ ﺗﻖ‬ ‫ ؤإننمﻛﺎ‬. ‫ءى ﺑﻤﺊ‬-


‫ﻣﻔﻚ‬ ‫أ ف‬ ‫ز ﺀآ؛يﺗﺐ*زن‬ ‫ن^ن ﺀ دؤه‬ ‫؛‬
. .‫ﻣﺬﻣﺘﻤﻈﻴﻢ‬ ‫ت؛‬
TERCEMESİ

1442) "... Alî (bin Ebi Tâlib) (Radiyallâhü anh)’den: Şöyle demiştir :
Ben, Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den işittim. Bu-
yurdu k i:
«Hasta ziyâretçisi olarak müslüman kardeşinin yanma varan bir
kimse, hastanın yanında oturuncaya kadar Cennet meyvelerini ko-
para kopara (veyâ Cennet meyveleri içinde) yürümüş olur, oturdu-
ğu zaman rahmet onu kaplar. Eğer ziyâret‫ ؛‬sab^leyin olursa gece-
leyinceye kadar yetmiş bin melek ona duâ ve istiğfar eder. Ziyâreti
akşam olursa sabahlayıncaya kadar yetmiş bin melek ona duâ ve is-
tiğfar eder.»”

i z  H 1
Tirmizî, Ahmed ve Beyhaki de bunu rivâyet et-
mişlerdir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Hırâfet ve Harâfet, Nihaye’de meyveleri koparmak diye târif edil-


miştir. Kamus’ta ise bu kelime koparılan meyve diye târif edilmiştir.
Kamus’un târifine göre hasta ziyâretine giden kişi onun yanında otu-
runcaya kadar Cennet meyveleri içinde yürümüş olur, diye hadis yo-
rumlanır. S i n d i ’ nin beyânına göre : ‫اﺑﻧﺔ‬ s ifâdesi ye-
rine bâzı rivâyetlerde : ‫ قﺣﺰﻟﺔ اﺑﻧﺔ‬ifâdesi bulunur.
Hurfe‫ ؛‬koparılan hurma meyvesidir.
E b û B e k i r b i n e l - E n b â r i : Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) tarafmdan hasta ziyâretine giden kimsenin elde et-
tiği sevab; * ' kopanp topladığı meyvelere benzetilmiştir. Hı-
râfe veyâ Hurfe kelimesiyle yol mânâsının kastedildiğini söyliyenler
de vardır. Buna göre cümlenin m ânâsı: ‘Hasta ziyâretine giden kişi
hastanın yanında oturuncaya kadar Cennet yolunda yürümüş sayılır’
olur. Yâni Cennet’e götürücü bir yol izlemiş olur.
E b ü D â v û d da A 1 â (Radıyallâhü anh) ’den mevküf ola-
rak bunun bir benzerini rivâyet etmiştir.
El-Menhel yazan hadîsteki ‘Sabâh’ ve ‘Mesâ’ kelimelerini şöyle
yorumlamıştır:
Sab âh! Gece yarısından gündüzün ortasına kadardır.
Mesâ: Çündüzün ortasından yâni öğle vaktinden gece yarısına
kadar olan süredir.
El-Menhel yazarının beyânına göre bu mükâfat müslüman has-
tanın ziyâretine âit olup ziyâretçinin Allah rızâsı için ziyâret etme-
s i hâline mahsustur. Çünkü E b û D â V û d ' un E n e s (Radı-
yallâhü anh)’den merfû olarak rivâyet ettiği bir had îste:
«Güzelce abdest alıp Allah rızası için müslüman kardeşine has-
ta ziyâreti niyetiyle gideıı kişi yetmiş yıl mesafe uzak-
laştırilmiş olur» buyurulmuştur. Zenginlere, etiket sâhiplerine ve nü-
fuzlu kimselere yapılan hasta ziyâretinde zaman zaman görüldüğü
gibi riyâ ve gösteriş gibi mülâhazalarla yapılan ziyâretler bu mükâ-

٧
fatlara vesile olmaz.
١ y \ u . ‫ أوﻧﻔننﻧﻘﺮب؛‬٠‫— ﺣﺘﺒﺠﻨﺎ ﻣدنﺑﺷﺎر‬١٤٤٣
، ^ ^‫>ﻣﻨﺎ ن‬

‫ﺗﻮﺗﺎﻓﻤﺢ « ﺗﻦ ; ا ﻧﺸﺒﻢ'ا‬ . ‫ﺗﺖ‬ ‫ أل‬: ‫أد‬ ‫ﻧﺄﻗﻤﻦ ' ؛ ؛‬ ‫؛‬،‫؛‬ ‫ م'ئ‬. ‫ ﺗﺎ ذ ﺗﻴﺄ ق‬:‫ﺛﻨﺚ‬
‫ه ﺗﺮ أل ه‬ ‫ن‬-‫ ﻗﺄ وأت‬، ‫ﻃﻨﺖؤث'ب ' ظ(ث‬ , :‫ث‬ ' ‫م ئ‬ ‫ أدى‬. ’
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 267

T E R C E M E S Î
1443) Ebû Hüreyre ( R a d ı y a l l â h ü rivâyel edildiğine göre;
a n h y & z n

Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e t t e * * ) ‫؛‬öyle buyurdu, demiştir :


«K im h a s t a y ı z i y â r e t e d e r s e g ö k te n b i r m e ie k ‫ ؛‬G ü z e l v e h a y ırl»
b i r iş y a p tın . Y ü r ü y ü ş ü n g ü z e l v e h a y ı r l ı o ld u . K e n d in e ~
b ir k ö ş k h a z ır la d ın , d iy e n i d â e d e r.» ”

İ Z A H I

T i r m i z i ve i b n - i H i b b â n d a b u n u r i v â y e t e tm iş-
le rd ir.

S i n d i ’ n in b e y â n ın a g ö r e Tı y b i h a d î s te k i c ü m le le r i şöy-
le y o r u m l a m ı ş t ı r :

‫ﻃﻨﺘﺎ‬ c ü m le s i z iy â r e tç i n in d ü n y a h a y a t ı n d a m e s ’u d o lm a s ı iç in

b i r d u a d ır . Y â n i d ü n y a d a m e s ’u d y a ş a y a ş ın .
‫وﻃﺎب ﻣﺤﺎك‬ c ü m le s i y a p ıla n y ü r ü y ü ş ü n C e n n e t y o l u n d a y a p ıla n

y ü r ü y ü ş t e n o ld u ğ u n a k in â y e d ir . Y â n i y a p tığ ı y ü r ü y ü ş C e n n e te gö-
t ü r ü c ü lı.ay ırlı b i r y o lc u lu k tu r .

‫اﺑﺌﺖ ﻣﺌﺰأل‬ ‫ﻣﻮ ات ﻣﻦ‬ c ü m le s i â h i r e t h a y a t ı n d a m e s ’u d o lm a s ı iç in

b ir d u â d ır . Y â n i : Â h ir e tte m e s ’u d y a ş a y a s ın .

B u d u â l a r m k a b u l b u y u r ü l m a s ı y o lu n d a d u y u l a n b ü y ü k ü m id v e
b e s le n e n k u v v e tli h ı r s d o la y ıs ıy la b u d u â b â z ı fiille riy le y a p ılm ış tır .

‫اف’ ؛ ﻣﺤﻤﺘ ال ﺑﻤﺈ ال‬


‫ﺛﺎﺑﻄﺈﻣﻖ‬ )٣(
3 — ÖLÜYE (Ö L Ü M D Ö Ş E Ğ İN D E O L A N A )
TEVHİD KELİMESİNİ TELKİN ETMEK
HAKKINDA GELEN HADİSLEK B^Bl

، ‫ﺳﻨﺘﺖ ' ﻳﺊ‬ ، ‫ م‬, ‫ﺀﺛﺎأ ﻋﻤﻢ اآل‬- ‫ﻣﺤﻤﺒﻤﺄﻫﺌﺖ ؛‬ ، ‫ﺿﻤﺢ‬- ‫ ؛ ا‬، ‫؛‬
SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE

1444) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâkü anh)'den rivâyet edildiğine göre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve bellen*) ‫؛‬öyle buyurdu, dem iştir:

«Ölülerinize (ölüm döşeğindeolanlarm ıza) Lâilâhe ill^llalt’t tel-


kin ediniz.»”

>‫نﻳﻰ ; الل‬1‫ ﻣﻧﺂ ن‬، ‫ ظ ءذارﺛﺢ'ن نﺗﺮ*دئ‬. ‫— ﺻﺑﺟﻧﺎ ﻣﺣدﻳﻰﺗﺢ* ؤ‬١٤٤٥


^ ‫ﺀﻳﻰ ؛ ةدﺀ ؛ أ ﺗﻤﺤﺘﺎ ف‬
; ‫ﺳﺄﻫﻔﺎ ' د‬ ، ‫ﺳﻤﺤﺘﻦﺀﺗﺊ‬ . ‫ت ؛ ﺛﺔ ن ; أ‬ ‫مﺀ‬
.‫ الإن'إالاسﺀ‬:*‫ﻣﻮ م‬ ‫ﺀﻟﻘﻮا‬
T E R C E M E S Î

1445) "... Elıû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü ‫ا< ر س‬،‫ ' إ‬rivâyet edildiğine gö-
r e : Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir :

«Ölülerinize (ölüm döşeğinde nlanlartnıza) Lâilâhe illallah’ı tel-


kin ediniz.»”

İZAHI

Ebû H ü r e y r e (R ^ıyallâhü anh)’tn hadisini Müslim


de rivâyet etmiştir.
E b û S a i d (Radıyallâhü anh) ,m hadisini A h m e d , M ü s -
١٨
1 i , T i r m i z î , E b û D â v û d , N e s â i ve B e y h k i ‫ه‬
de rivâyet etmişlerdir.
T elkin: Hatırlatmaktır. Hadîsteki mevta kelimesi ölüm döşeğin-
de olanlar diye yorumlanmıştır. Kelimenin asıl mânâsının ölüler ol-
duğu ma'lumdur. Bu kelime, meyyit’in çoğuludur.
El-Menhel yazan hadisin açıklamasında şöyle d e r :
“Yâni ölüm döşeğine giren hastalarınıza tevhîd kelimesini ha-
tırlatm. Bu kelimeleri söylemeleri için emir vermeyin, açıkça isteme-
yin ve İsrarda bulunmayın. Çünkü o saat sıkıntı ve keder saatidir.
Bu husûsta yapılacak ısrar Allah korusun ölünün durumunun değiş-
meşine sebebiyet verebilir.”
Yâni hastalığın şiddeti ve sıkıntının ızdırabı yanında tevhid ke-
limesi için ısrar yapılırsa icâbında hasta ; Benden ne istiyorsunuz, ve-
3 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

yâ : Söylediğinizi söylemem gibi sakat bir lâf edebilir ki, bunun îman
bakımından tehlikesi büyüktür.
Telkin ve hatırlatma ‫؟‬öyle o lu r: Hastanın başında bulunanlar-
dan bir münâsibi açık sesle kendi kendine tevhid kelimesini okur.
Hasta onun sesini işitince bu kelimeyi ğetirir. Böylece maksad hâ-
sil olmuş olur.

Yukarıda belirtildiği gibi mevtâdan maksad, ölüm döşeğine gi-


renlerdir. İ b n - i H i b b â n ve başkaları bu bâbta rivâyet edi-
len hadisleri delil göstererek böyle yorum yapmışlardır. I b n - i
Ö m e r (Radıyallâhü anh)’den merfu’ olarak rivâyet edilen şu me-
âldeki hadîs de bu yorumu te’yid e d e r :
«Ölülerinize tevhid kelimesini telkin ediniz. Çünkü öleceği zaman
bunu söyleyen hiç bir müslüman yoktur ki, Allah onu cehennem ate-
ş i ^ n kurtarmasın.»
Bütün imamlar ölüm döşeğindekine bu telkinin yapılmasına hük-
metmişlerdir. N e v e v i , M ü s l i m ’ i n şerhinde: Bu telkine
âit emir mendubluk içindir. Alimler bu telkinin meşrûluğu üzerinde
ittifak etmişlerdir ve hastaya bu kelimeyi çokça ve ardarda söylet-
mekten kerâhet duymuşlardır. Çünkü hastalığın şiddeti dolayısıyla
hasta yapılan ısrardan höşlanmayabilir. Veyâ uygunsuz bir söz ağ-
zindan çıkabilir. Alimler demişler ki : Hasta bu kelimeyi söyledikten
sonra başka bir konuşma yapmadıkça ikinci kez tekrarlaması için
telton apılm am alıdır, demiştir.

T i r m i z i ’ de beyân edildiğine göre A b d u l l a h b i n


e l - Mübâ r e k (Radıyallâhü anh) sekerata girdiği zaman bir
adam ona tevhid kelimesini telkin etmiş ve telkini defalarca tekrar-
lamıştır. Bunun üzerine A b d u l l a h b i n e l - M ü b â r e k
(Radıyallâhü anh) : Ben tevhid kelimesini bir defa söyleyince konuş-
madiğim müddetçe tevhid kelimesi üzerindeyim, demiştir.
Cumhür’a göre bu telkin mendübtur. Hadîsin zâhiri telkinin vâ-
cibliğini gerektirir. Âlimlerden küçük bir cemÂat vücübuna hükmet-
mişlerdir. E 1- K â a r i ’ nin dediğine göre bâzı M â 1 i k i 1 e ٢
bu telkinin vücübu husüsunda âlimlerin ittifakını nakletmiştir.

DEFİNDEN SONRAKİ TELKİNİN HÜKMÜ


El-Fıkh Ala’l-Mezâhibi’l-Arbaa’da beyân edildiğine göre Ş â f i i
ve H a n b e l î mezheblerine ^öre bu telkin müstehabtır. H a -
‫‪270‬‬ ‫‪SÜNEN-1 İBN-İ MACE‬‬

‫‪n e f î â lim leri: Bu telkinin yap»lmas} için em redilm ez ^e yapanlar‬‬


‫‪menedilmez, demiçlerdir. M â l i k î l e r ’ e göre definden sonraki‬‬
‫‪tellrin mekruhtur.‬‬
‫‪Definden sonraki telkin şu sözlerle o la b ilir:‬‬ ‫‪,‬‬

‫‪،‬ﻳﻦ'‬ ‫ام اﻟﻨﻬﺪ ا ﻟﻠﻲ ﺣﺰﺟﺬ ﻗﺪﺗﻪ‬ ‫؛ ﺑﻤ الذ اﺛﻦ ﺑال ﺛﺆﺑﻴﺎﻋﻴﻦ اﻓﻪ اﺛﻦ؛‪ .‬آﻧﻮاف‬
‫ا أل و ﺀ ذ ؛ أذ آل؛ﻧﻦ اآل ا ذ ﻧﻲ ؛ ﻣﺢ؛ ‪ '.،‬ه' ن؛ذ ﻧﺤﺜﺎ ﻧﺪ ؛ ﻧﻴﺘﻪن؛ئ‬
‫اﺀئ؛م ص ﻧﺄنﺀ ادارﺣﻖ وآن اﻟﺘﻨﺚﺣﻴﻰ وآد اﻟﻤﺜﺎﻧﺔ اﺳﻪ ألرﻧﺠﺖﻓﻴﻨﻲ زأر‪1‬؛ض‬
‫ﻳﺒﻢ ‪-‬ا ض ﻓﺪ ا ﻣﺤﺪ ردآ ﺋﻠﺊ ر ﺿﻴﻴﺚ ﺑﺎش ز ﺋﺎ و ﻳﺎ ال ﺷ ال م د ﻳﻨﺎ ؤ ﺋﺤﻤﺪ ﺻ الاف‬ ‫‪،‬‬ ‫*‬

‫؛ﻋﺄق‪-‬ﺀﻣﺢ وﺳﻠﻢ ﺛﻴﻴﺎ ن؟اﻣﺤﺂج إﻧﺎﻧﺎ د ﻳﺎﻟﻜﺘﺔ ﻗﺒﻠﺔ و‬


‫ﻳﺎﻟﻤﺆﻣﻨﺲ إﺧﺰاى‪.‬‬

‫ﺋﻤﺢ ‪.‬ا ﺀﻧﺪﻧﻈﺮ ‪ .‬ئ أ‪ .‬ﻫﻤﻤﺮ ‪ .‬ﺗﺎﺣﻤﺜﺮ م ﻧﻨﻢ ‪ ،‬ﻫ ال ﺑﻤ آل‬ ‫‪١٤٤٦‬‬
‫—‬

‫ﺀﻣﻢ ؛ أل ﺑﻢ‬
‫'‬ ‫ﺗﻤﺤﺜﺎﻓﺒﻤﺄﻣﺢ‬ ‫ﻳﻤﺎﻓﺜﺒﺞ ‪ ،‬ﻣﺄ ي ؛ ؛ آت =اة‬ ‫;‬ ‫ا‬
‫ا ﺗﺎﻳﺂﺀ‬ ‫رب‬ ‫ز أل ﻗﺎﺗﻠﺒﻢم ا ال ﻳﺈ ‪ ،‬ﺛﻴﺎﺋﺎﻓﻲ د ﺑﺄﻣﺶ اﺗﻔﺈﻳﻢ ‪ t‬ا ﺗﻠﺪﻓﻲ‬
‫‪ ،‬وأﺟﻮد‪•٠‬‬ ‫ﻓﺄرا‪ :‬آت<ﺛﻮآلاس ‪ . 1‬ﻛﻨﺂ ﻟألﺛﺎﺀ ؟ ﻧﺄت ﺀأﺑﻮد‬
‫ﻓﻪ ا ﺣﺪ ت*اآرى‬ ‫‪،‬مد‬
‫ﺟﺮﺣﻪ و ﻛﺸﺮ ن ز_‬
‫•‬ ‫ز اروا ﺛﺪ ‪ :‬ق ﺑﻤﺎدﻫﺈ"ﺀﺀاق ﻟﻤﺎر ﻣﻦ و ﻗﻪ و ال ﻣﻦ‬
‫ﺑﺴﺒﻤﺪ ى وأزال‬ ‫‪،‬‬ ‫ﻟﻘﺎﻟﻢ ؛ ﺻﺎﻟﺢ‬
‫‪:‬‬ ‫س‬
‫وﺗﺎل ﻣﺮة ؛ﻟﻬﻰ ‪ ٠‬أ •‬ ‫ﺳﺘﻲ ا؛س إ ﺛﻰ •ﺀ‬
‫‪:‬‬ ‫وﺗﺎل إ ن‬ ‫‪.‬‬ ‫‪٠‬؛‪ ٠‬أ ﻣﺎ‬
‫ﻣﻤﺎت‬
‫•‬ ‫و ﺗﻞ ؛ ﻣﻤﺔ ‪ .‬و إق وإ ﻟﻪ‬ ‫ﺿﻴﻒ‬
‫•‬ ‫اﻟﻨﺎﻓﻰ‬
‫؛‬

‫‪^ E R C E M B S İ‬‬

‫( ‪) "... Abdullah bin Cafer’in babasmdan‬ل‪446‬‬ ‫‪R‬‬ ‫‪a d ı y a l l â h ü‬‬ ‫‪den ri-‬‬
‫’ ) ‪a n h‬‬

‫‪vâyet edildiğine göre; Resûlullah‬‬ ‫‪( S a l l a l l a h ü‬‬ ‫‪A‬‬ ‫‪l e y h i‬‬ ‫‪v e‬‬ ‫‪S e l l e m‬‬ ‫)‬ ‫‪şöyle buyurdu.,‬‬
‫‪dem iştir:‬‬
‫‪«Mevtânıza (ölüm döşeğinde olanlarrnrzal :‬‬

‫زب'‬ ‫اث‪،‬ﺑﺌﺘﻲ‬ ‫؛ ﻣﺤﻢ‬ ‫زب‪^^ ١‬‬ ‫أل ؟ ﻟﺔ ا أل اف اﻣﺤﻢ اﻟﻜﺮﻳﻢ ﺳﺤﺎف اﻓﺐ‬ ‫د‬

‫؛‪f u telkin ediniz‬‬


‫«‪zikır .‬‬
‫‪S ah âb îler: Yâ Resûlallah! (Bu telkin) diriler için nasıldır? diye‬‬
‫‪serdular. Buyurdu k i :‬‬
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 271

«D aha güzeldir, d a h a güzeldir.»”


N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedindeki râvi ishak’ı sika sa-
yan veyâ eerh eden kimseyi görmedim. Râvi Kesir bin Yezid hakkında Ahmed ;
Ben onun rivâyetinde bir beis görmüyorum, demiştir, ibn-i Mûin ise : Bir şey de-
ğildir, demiş; Başka bir defa da ; Onun rivâyetinde beis yoktur, demiş; Bir başka
defa da : Kuvvetli olmamakla beraber işe yarar, demiştir. N e sâ î: Zayıftır, demiş-
tir. Sika olduğunu söyliyenler de vardır. Senedin kalan râvileri sika zâtlardır.

‫ﺣﻤﺮ‬ ‫ﻳﺎ بﻣﺎ ﻣﺎﺀ * ا ﺀﺗﺎل ﻋﻨﺪ اﻟﺮإ*ﺗﻰ إذا‬ ) ٤)


4 — HASTA ÖLÜM DÖŞEĞİNE DÜŞTÜĞÜ ZAMAN
DNÜN YANINDA NE KONUŞULACAĞI HAKKINDA
ÇELEN HADİSLER BABI

‫ ﻣﺄ ال؛ ﺗﺎ أﺗﻦ ﺛﺘﺎي "‘أ‬.‫ وﻋﺊ ن ﻧﺤﻢ‬، ‫ﻫﻢ أ ﻛﺮ ن أق ﺗﺒﺠﺄ‬.‫— ﺣﺘﺰﻣﺤﻨﺎأ‬


١٤٤٧
‫م‬-‫ﺀإدا ﺿﺮ‬ ^ ‫اسم‬
‫آت ﻣﺤﻞ‬- :‫ﻗﺬ أر ﻧﺘﺂ ؛ ﻫﺖ‬ ،‫ﻫﺰﺿﻖ‬ ،‫ﻗﺰاآل ص‬

. ‫ﺀﻟﻰ آ ﻣﻮزن ﺀ‬،‫ﻳﻐﻪ ؛وﺳﻮد‬ ‫ا ' د ال‬ ‫؛ن‬ ‫ﻗﻮز‬


.‫<را‬- ‫؛‬ > ‫ﺛﺘﺔ‬
‫ ؛‬. ‫ا ﻟﻢ‬ ‫ﻟاﺲ;دصأي‬
٠‫ﻳﻘﺎﻛﻘﺪﻗﻨﻖﺀأ ﻣﺤﺪ ه!إ ةآآ ﻇﺔ ئ ﺀ ت‬ ‫ ﺛﺎﺗ ﻤﺤﻈﺔآ‬0 ‫ة‬
'‫ا ﻫﺖ‬،‫ ﻛﺎﺀﻫﻤﻲ‬. ‫ ث‬،‫ﺳﻞ‬ ‫ﺣﺴﺄ » ﺋﺂ ك ؛‬ ‫ﻳﺖ' ﻫﻢ ﺀ دي‬ ‫د رؤأ ه > ؤأؤى‬ ‫أد ه ﺀ ود ا إ ؛ ﻳﺄ اغ ؛ت‬

. ‫ﻣﺤﻤﻨﻮﺗﺎ ش | ج‬ . ‫ﺳﻤﻤﺢﺀ* ﻣﺒﻢ‬


T E R C E M E S Î

1447) "... (Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in eşi) ümmü Se-


leme (Radıyallâhü ‫(' ) آ س ؛‬lan rivâyet edildiğine göre; Resûluilah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«H asta veyâ ö lü n ü n y an ın d a h a z ır b u lu n d u ğ u n u z zam an h a y ır


söyleyiniz. Ç ünk ü şü phesiz m elek ler sö y led ik lerin ize: Âmin! derler.»
Ebü Selem e (R adıyallâhü an h ) v efât ettiği zam an ben, Peygambe،•
( S ^ la lla h ü A l e ^ v ^ e l l e ^ ’in y a n m a v a r a r a k :

— Y â R esülallah! Ebû Selem e (R adıyâllâhü an h ) öldü, dedim .


B uyurdu k i :
— «De ki ‫ ؛‬A llah’ım ! B ana ve o n a m a ğ firet eyle. Ve o n u n ar-
k asın d an b a n a sâlilı b ir h alef ver.» 1،‫ااأآ‬ Selem e (R ad ıy allâh ü an-
SÜNEN-1 İBN-I MÂCE

hâ) demiştir k i: Ben (bunu) yaptım. Allah bana ondan hayırlı bir
eş verdi, (ki) Allah’ın Resulü Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’dir.»”

İZAHI

Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd, Nesâî ve


B e y h a k î de bunu rivâyet etmişlerdir.
Hadis, ölüm döşeğine giren hasta ziyâretine giden veyâ cenâzeye
giden kimselerin; hasta ve ölü için hayır duâsı yapmalarmı emret-
miştir. Şu halde hadisin «... hayır söyleyiniz.» emrinden maksad, ha-
yırla duâ etmektir. Zira bunu tâkib eden :
«Çünkü şüphesiz melekler sizin söylediklerinize: Âmin! derler.»
eümlesi, bir duânın yapıldığına delâlet eder.
Meleklerin; Âmin demesi, duânın makbul olmasına delâlet eder.
«... Hayır söyleyiniz» cümlesinden maksad : ‘Hasta ve ölü hakkın-
da iyi konuşun, kötü konuşmayın’ olabilir. Çünkü ‫ﻫﺔأ‬-‫إ‬
Ömer
(Radıyallâhü an h l’in rivâyet ettiği bir hadîste ?eygamber (Sallalla-
hü Aleyhi ve Sellem) :
«Ölülerinizin iyiliklerini anlatınız, kötülüklerini anlatmaktan sa-
kınınız.» buyurmuştur.
Cümle böyle yorumlanınca meleklerin âmin demesinden maksad,
meleklerin anlatılan iyilikleri tasdik etmeleridir.
Ebû S e l e m e (Radıyallâhü anh), ü m m ü S e l e m e
( (Radıyallâhü anhâ)’nin kocası idi. Vefât edince muhterem eşi U m -
mü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) ?eygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem )’e mürâcaat ederek durumu haber vermiştir, ?eygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de yapılması meşrü olan duâyı öğ-
retmiştir. Bu duâda ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)
hem kendine, hem de merhum eşine duâ etmiştir. Yaptığı duâ neti-
cesinde Cenâb-1 Allah ©na büyük bir ikramda bulunarak Resûl-i Ek-
rem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile evlenmeyi nasib eylemiştir. (1)
Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâ) yaptığı duânın makbul
olduğunu ve bu şerefin kendisine nasib olduğunu dile getirmiştir.

(1) Ebû Seleme (R.A.)’nin hâl tercemesi 1328, üm m ü Seleme (R.A.)’nin hâl
tercemesi 600 nolu hadîslerde geçmiştir.
KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 273

H A D ÎS İN F IK IH Y Ö N Ü

Ölüm döşeğine giren hastayı ziyâret eden veyâ cenâzeye giden


kimsenin, onlara mağfiret için yakınlarına sonucun hayırlı olması
için duâ etmesi matlubtur.

‫ ﻋﻦ‬،‫ﺛﻲ؛ق‬ ‫ ن‬، ٢٠٤١ ‫~ا ﺀئ ن‬ •‫ي‬ ‫م؛ ﻣﺤﺎ * أدمن مأﻳﻰ‬ ١٤٤٨

، ‫ م أ ﻳﻪ‬، ) ‫ة'(ﺛ إل ت ز ا ﻣﺊ‬ ‫ﻣﺄﻫﻘﺎ‬ ‫ﺀ‬،‫ﻗﻦ ﻧﻮ ة اﺋﺜﺒﻢ‬ ، ‫ﻣﺤﻪﺀﺗﻚﺀ‬


‫ا‬
• ‫س‬.‫ﻣﺒﻤﺒﻢ‬-‫ﻣﻢ‬ '‫ث‬ ‫ﺗﻤﺤﻬﺎﻟﻬﻬﺎ ز' ﻣﺘﺎ‬ ‫ﺳﺴﻠﺪﺗﺘﺎي ؛ ةد ﺀ ة‬
TERCEMES İ
1448) "... Ma’kil bin Yesâr (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine gö-
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ‫ﻣﺤﻚ‬/‫ را«ﺀ‬şöyle buyurdu demiştir :
v e

«‫ه‬ s ü r e y i (yâni ‘Y â s în ’ sûresini) m e v ta n ız ın y a n ı n d a o k u y u -


n u z .» ” ١
İ Z A H I

£ b ü D â v û d , B e y h a k î , î b n - i H i b b â n ve H â -
k i m de bunu rivâyet etmişlerdir. A h m e d ve N e s â i de bu-
nu daha uzun bir metin hâlinde rivâyet etmişlerdir.
Mevtâ : Meyyit’in çoğuludur. Burada ölüm döşeğine düşen
ağır hastalar kastedilmiştir. Çünkü D e y l e m i ve başkalarının
E b ü ’ d - D e r d â ’ dan merfu’ olarak rivâyet ettikleri bir hadiste
m eâlen :
« Ö lü m d ö ş e ğ in d e o la n h iç b i r h a s t a y o k t u r k i ü z e r in d e Y â sîn
o k u n s u n d a A lla h o n u n s e k e r â t ı n ı h a f if le tm e s in » buyuruluyor.

E l-M e n h e l yazarı, sekerâte giren hastanın yanında Y â s în süresi-


nin okunmasındaki hikmet ile ilgili olarak şöyle d e r : Hasta, o esnâ-
da kuvvetten düşer, gönlü Allah’a yönelir. Yâsin sûresi onun yanın-
da okununca kalbi kuvvetlenir. Dine inancı şiddetlenir. Ve o sûrede
anlatılan kıyâmet hallerini duymaktan hoşlamr. T 1 y b i bu ko-
nuda şöyle d e r : ‘Y â s în sûresinde îman esasları, din temelleri, imana
dâvet, geçmiş ümmetlerin halleri, kaderin isbatı, kulların fiillerinin
Allah’a dayandığı, Allah’ın varhğı ve birliğinin isbatı, kıyâmetin alâ-
metleri, öldükten sonra dirilme, âhiretteki hesap, cezâ gibi gerçekler
beyan edilmektedir. Bu nedenle hastanın başında okunması meşrû kı-
lmmıştır.’
Sünen-i tbn-i Mâce - c . : 4- F. : 13
274 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Müteahhirînin bâzı âlimleri, hadîsin zahirini tu ta ra k : Yasin sû-


resi cenâze üzerinde definden önce okunur, demişlerdir. B âzılan d a :
Definden önce de sonra da okunur diyerek î b n - i A d i y y ' i n £ b û
B ‫ة‬k i r (Radıyallâhü a n h )’den rivâyet ettiği şu m eâldeki hadisi de-
lil gösterm işlerdir:
،Kim babasının ve annesinin veyâ bunlardan birisinin kabrini
Cuma günü ziyâret ederek orada Yâsîn sûresini okursa, Allah kabir
sahibini m ağfiret eder.»

HADİSİN FIKIH YÖNÜ


Hadis, Yâsîn sûresinin okunm asının faziletine, ölüm döşeğine dü-
şen hastanın başında okunm asının, m atlub olduğuna; ikinci yoruma
göre definden önce ve sonra ölünün yanında okunm asının matlub
olduğuna ve gerek hasta gerek ölünün okunan Yâsin sûresinden ya-
rarlandıklarına delâlet eder.
ölü n ü n duâ ve sadakadan da faydalandığı husûsunda âlim lerin
İttifakı vardır. Cumhûra göre kişinin yaptığı ııâfile ibâdetin sevâbı-
nı bir ölüye veyâ dirice vermesi câizdir. Yapılan ibâdet; namaz, oruç,
hac, sadaka, Kur’an okumak ve başka ibâdetler olabilir. İbâdeti ya-
pan kişinin sevabından hiç bir şey noksan olm aksızın ölü bundan ya-
rarlamr. İ m a m E b û H a n i f e ve A h m e d de bununla
hükmeden âlimlerdendirler.
Cumhûrun delillerinden birisi, T a b e r â n î ve B e y h a -
k i ’ ni n İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü a n h )’den m erfu’ olarak
rivâyet ettikleri şu m eâldeki h a d istir: ،Sizden birisi, nâfile bir sada-
ka vereceği zam an, sevâbını baba ve annesine bağışlasın. Çünkü bu
takdirde onlara sevap verilir. Kendisinin sevâbından bir şey eksil-
mez.»
Diğer bir delil; A h m e d , M ü s l i m , N e s â i ve İ b n - i
M â c e h ’ in E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)'den rivâyet
ettikleri şu m eâldeki hadistir :
“Bir adam Peygam ber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’e‫ ؛‬Babam
öldü. V âsiyet de etmedi. Onun yerine benim sarak a vermem ona ya-
r a r s a ğ l a r mı? diye sordu. Efendimiz (Sallallahü Aleyh] ve Sellem ) :
،Evet» buyurdu.”
A llah: ‫ذ‬ ‫ﺎق‬
‫ﺠ‬ ‫مرﺑ‬ ‫ض‬‫ر‬‫ا‬ ‫رب‬ ‫ﻞ‬‫وﻗ‬ ‫أ‬2 ‫ ل‬âyetinde baba ve
anneye duâ etm eyi em retm iş v e :

(2 ) i s r â : 24
KİTÂBÜ-L 0 ‫ة ﺀ س‬

5) ‫اآلرﻣﺤﻰ‬ ‫ﻟﻦ ق‬ ‫و ﻳﺸﻐﻔﺮ ون‬ ‫ﻳﺤﻤﺪ زﺑﻤﻢ‬ ‫ﻳﻤﺤﻮ ن‬ ‫ )واﻟﻠﺜﻜﺔ‬ây etin d e m elek-
lerin m ü ’m in ler için istiğ fa r ettik lerin i h a b e r verm iştir.

‫ﺑﻤﺼﺪ ر ﺑﻤﻢ و ﻳﺆﻣﻨﻮ ن ﺑﻦ‬


:‫آرش‬ ‫ﻳﺴﻤﻮ ن‬ ‫ﺣﻮﻟﻪ‬
‫اﻟﻤﺶ د س‬ ‫؛ ﻟﻠﻢ ن‬
‫ﻟﻠﺬﻳﻦ اﻣﺘﺪا‬ ‫و ﻳﺴﺘﻐﻔﺮ ون‬
(4) ây eti H am ele-i A rş M eleklerinin m ü ’m in lere istiğ fa r ettik lerin i
bildirir.
Bir kısmı yukarıya alınan deliller, başkasının am elinden yarar
sağlanabildiğini kesinlikle bildirirler.
‫اال ﻣﺎﺳﻤﻠﻲ‬ ‫ﻟالﻧﺴﺎن‬ ‫ﻳﺲ‬ ‫= واد‬ ٠١٢. ş ü p h e s iz i n s a n a n c a k ç a lış tığ ın a

e riş ir.» (51 âyeti, y u k a rıd a k i delillere ay k ırı değildir. Ç ü n k ü m ü ’m in,


h ay ırlı b ir am el işleyip sevâbını b ir m ü ’m in k ard eşin e bağ ışlad ığ ı za-
m an, sevap b a ğ ışla n a n a ulaşır. A rtık kendisi işlem iş gibi nlur. ^ iğ e r
ta ra fta n b u âyet, b ir kısm ı y u k a rıd a zik red ilen d eliller m uvâcehe-
sinde husûsîleşm iştir. î k r i m e * d en riv â y e t ed ildiğine g ö re b u
ây et M ü s a (A leyhisselâm ) ve ‫ل ﺀ إا ا ة ا ﻫ ﺎ‬ (A ley h isselâm t’in
k av im lerin e m a h su stu r, ü m m e t - i M u h a m m e d i y e ise
b irb irin in am elin d en y a ra rla n ır. Ç ü n k ü m e zk û r deliller b u n u gerek-
tirir. A yrıca B u h â r i ve M ü s 1. i m ’ i n î b n - i A b b â s
(R adıyallâhü a n h ) ’d a n riv â y e t ettik leri b ir h ad îste m eâlen şöyle bu-
y u r u lu y o r : ‘
“ B ir a d a m P e y g a m b e r (Sallallahü Aleyhi ve S ellem ٠ ) '‫؛‬
K ız k a r d e ş i m H a c c y a p m a y ı a d a d ı. ١٢. a d a ğ ın ı y e r in e g e tirm e -
d e n ö ld ü , d e d i. P e y g a m b e r (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) :
« E ğ er k a r d e ş i n in b o y n u n d a b i r b o r ç o ls a y d ı s e n o n u n y e r in e bo|•-
c u n u ö d iy e c e k m iy d in ? » d iy e s o rd u .

A d a m : E v e t, d iy e c e v a p v e r d i. E f e n d i m i z :
«٠ h a ld e k a r d e ş i n in A lla h T e â lâ ’y a â i t b o r c u n u ö d e . ‫ ه‬, ö d e n m e -
y e d a h a lâ y ık tır .» b u y u r d u ."
M ü s l i m , E b û ‫ﻣ ﻬ ﻪ ^ﻓ ﻪ‬ T i r m i z i , N e s â i ve
İ b n - i M â c e h ’ in riv â y e t e ttik leri şu m eâld ek i h ad îs de ay rt b ir
delildir-.
« İn s a n ö ld ü ğ ü z a m a n a m e li k e s ilir. A n c a k ü ç ş e y d e n k e s i l m e z :
S a d a k a - i C â riy e , y a r a r l ı ilim v e o n a d u â e d e n s â l i h b i r e v lâ t.»

(3) Şûrâ : 5
(4) Mü’min : 7
(5) Necm : 39
276 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Bâzılan : Mezkûr delillere ters düştüğü sanılan mezkûr âyetteki


insan kelimesi ile kâfir kişi kastedilmiştir, demişlerdir. Buna göre âye-
tin yorumu şudu r: Kâfir kişi için amelinden başka hiçbir hayır yok-
tur. O, işlediği hayra karşılık dünyada bol rızık ve sağlık gibi nimet-
lere kavuşturulur. Âhirette onun için hiç bir hayır yolrtın•

OKUNAN KUR’AN’DAN ÖLÜ YARARLANIR MI?


El-Menhel yazarı, yukarıdaki bilgileri verdikten sonra bu husus-
ta şöyle der :
“Okunan Kur’an’ın sevâbmın ölüye ulaşması hakkında âlimler
arasında ihtilâf olmuştur. Söyle k i :
1 — Eğer üoretsiz olarak okunursa ‫اااو<ااإ‬ Ebû Ha n î f e ,
arkadaşları ve A h m e d ’ e göre ölü yararlanır. Z e y l â i ,
el-Kenz’in şerhinde ‘başkasının yerine hac yapmak’ bâbında:
Ehl-i Sünnet mezhebine göre namaz, oruç, hac, sadaka, Kur’an oku-
mak, zikirler gibi her türlü nâfile hayırların sevâbının başkasına ba-
ğışlanması câizdir. Bu sevap ölü^e ulaşır ve ölü ondan yararlanır, de-
miştir.
M u ’ t e z i l e mezhebine göre kişi, amelinin sevâbını başkası-
na bağışlayamaz. Bağışlasa bile ilgiliye ulaşmaz. Ve menfaat sağla-
maz. Oelilleri de : ‫ﺳﻌﻰ‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫وان ﻟﻴﺲ ﻧﺎ د ﻧﺎ ن ا ال‬ âyetidir. Bu âyetin
delil olmadığı yukarda belirtildi.
M â l i k ve ş â f i i ' den meşhur rivâyete göre Kur’an oku-
manın sevâbı ölüye ulaşmaz. Fakat M â l i k ve Ş â f i i ’ nin bâ-
zı arkadaşlarının seçtikleri kavle göre kırâatın sevâbı ölüye ulaşır.
Ancak okuyucunun kırâatını bir duâ ile ölüye bağışlaması gerekir.
N e v e v î de el-Ezkâr’d a : Alimler duânın ölülere yararlı olduğuna
ve sevâbının onlara ulaştığına icmâ’ etmişlerdir. Bunların delilleri,
bu hükmü ifâde eden meşhur âyetler ve meşhur hadîslerdir. Bunlar-
dan b irisi:

‫وا ﻟﺬﻳﻦ ﺟﺎؤا ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻫﻢ ﻳﻘﻮﻟﻮن ر ﺑﻨﺎ اﻏﻔﺮﻟﻨﺎ والﺧﻮا ﺗ ﺘ ﺎ ا ﻟﺬﻳﻦ ﺳﺒﻘﻮﻧﺎ ﺑﺎالﺑﻤﺎن‬

= «Ve onlardan sonra gelen ler: Ey Rabbimiz‫ ؟‬Bize ve bizden ön-


ce iman eden kardeşlerimize mağfiret eyle, derler.» âyetidir, ،.٠١
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in;
61 Haşr : 10
KİTÂBtJ-L CENÂİZ 277

‫ﻟﻤﻘﻞ‬
(• ‫ﻣﻊ‬ ‫ﻣﺤﻢ اﻋﺬر إل ﻓﺰ‬
'‫آ‬ = Allah’ım! B^lü’l-Ğarkad (mezar»
‫{؛‬- .-
‫ج‬
‫ال‬ halkına m ağfiret eyle» hadisi ile ;
A llah’ım! Bizim dirimize ve ölüm üze m ağfiret eyle.» hadîsi de« =
-hu konudaki delillerdendirler. Âlimler, Kur’an okuma sevâhının baş
-kasına ulaşm ası husüsunda ihtilâf etmişlerdir. Ş â f i î ’ nin m eş
hur kavli ile bir cem âatin kavline gbre ulaşmaz. A h m e d bin
-H a n b e l , âlim lerden bir cem âat ve Ş â f i i ’ nin arkadaşların
-dan bir c e m â a t: Ulaşır, demişlerdir. En iyisi okuyucu kırâatını biti
,r in c e : A llah’ım! Okuduğum Kur’an’ın sevâbını falan kişiye ulaştır
.şeklinde duâ etm esidir
-Ücret karşılığında okum aya gelince H a n e f i ve H a n — 2
b e l i âlim lerine göre bunda sevâb yoktur, ü cret alan da veren de
günah işlem iş olur ,
‫ﻬ ﻮ‬ ‫ ﺛل؛‬-ve M â l i k i âlim lerine göre Kur'an okumak kar
şılığında ücret alm ak câizdir. Bunların delili, B u h â r i ’ ni n İ b n - i
Abbâs (Radıyallâhü a n h )’den rivâyet ettiği Peygam ber (Sallal
lahü Aleyhi ve S ellem )’in şu h ad îsid ir :
‫إﻧﻰ اﺣﻰ ﻣﺘﺎآﺧﻦ'ﻧﻢ ﻣﺤﻢ آﺟﺮا ﺑﻤﺎب ام‬ = K arşılığ ın d a ü cret aldığınız»
şeylerin oianı,
ücret almaya
Allah’ınenkitabıdır
liyakat.«‫؛‬،

•‫أردﻳﻰ ﻫﺮدن• ع ﻟﺤﺪ*ﺗﺂﺀﻣﻢ دمﺗﺎ إ ﻣﺎﻣ آل‬ ‫■ى‬


‫ﻃﺮى ﻧﺤﺪ نﻣﺘﺘﻲ‬ —
١٤٤٩

٠‫ ﺛﻦ ا ﻣﺤﺊ‬، ‫ﺛﻦ اﻟﺮث ﻳﻰ ﻣﺤﻞ‬ ، ‫ﻳﺎ ث‬ ‫ﺑﻤﻤﻤﺤﺪ ﻳﻰ‬ ‫ىماﻟﺔﺛﺎوﻳﻰ ا‬


‫ﻟﻨﺔ ؛ أ"ﺗﺘﻢ‬
، ' ‫ﺗﺬﻧﺜﻚ*ﺑﺂا‬ ‫ ﺀﻟﻢا‬:‫ﺀآت‬ ‫؛‬ ‫أز‬:‫ي‬
‫ ﻫﻦ‬،‫ﻳﺘﻢ‬ ‫ﺛﻦ ﺋﺪ اﻟﺮﺀ ش ز ﻛﻨﻲ‬
‫ةوأ ﺀ ي‬، ‫أأ؛أم ا ﻟﻤﻢ ا أﻓﻲ إل؛ ﺛﻤﺢ‬ ‫ ذأﻧﺘﺚ ؛‬. ‫ﺗﺮدر‬ ‫ى‬ :‫أأرام‬
‫أم ﺑﺘﺮ ﻳﺘﺤﻘﺎ‬
‫ااﻣﻢ داأرﺀﻧﺎ‬.‫ أ أ‬: ‫ﺀن أ ﺳﻞ ﺗﺬذ ؛ﻳﻢ■ ﻣﺄﻟﺘﺄ‬ ‫؛^اأب‬
١ ‫ﺻﺮ ؛ﻓﺜﻘﻲ‬:‫ﻧﺂﻓﻲ‬. ‫الم‬1‫«ق ال‬
M a 'k ıl b in Y e s â r ( R . A . ) ı n 1‫ا ﻓﺎ‬ : T ercem es

M a ’k il b in Y e s â r b in A b d illa h Ebü A li e l- B a s r i e l- M ü z e n i ‫ه ﺀا‬.‫ا‬ ş a h a b ıd ır .


‫ﺻﺂﺳﺄ’ اا ﺳﻮ‬ ’‫ه‬ -k a tm a n la r d a n d ır . P eygam ber ( S .A .V .) ’d e n v e N u ’m a n b in M u k
.r i m ’d e n r i v â y e t e t m i ş , k e n d i s i n d e n d e I m r â n b i n H u s a y n . M u â v i y e b in K u r r e
e l- H a k e m b i n e l- A ’r e c , H a ş a n -} B a s r i ( R .A .) v e b ir c e m â a t r iv â y e t e t m i ş t i r . A h m e d
v e K ü tü b -i S it t e s a h i h l e r i o n u n r i v â y e t l e r i n i a l m { ‫ ؟‬-la r d ! r . M u â v i y e ( R . A . ) ’in h ilâ
-f e t i n i n s o n z a m a n l a r ı n d a B a s r a ’d a v e f a t e t m i ş t i r . Y e z id b in M u â v iy e * n in zam a
f â t e t t i ğ i n i ns ıönyâl iay evne l e r d e v a r d ır . ( E M e n h e l , c : 8, S a h‫؛‬- . 2
8^(
SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

) >‫اه‬ ‫ﺷﺌﺮ‬ ‫ﺗﺊ‬-*‫ 'ن‬، ‫ ﺗﻘﻮد ﺀإ ن أؤدإﺣﺎﻟﻮﻣﺘﻴﺮ> ﻗﻂ ؛رﺧﺼﺮ‬.‫أك ﻣﺘﺖ ﺗﻨﻮ دا ﻧﻲ‬
، ‫آل‬ ‫ ﻫﺖ ؛ ﺀﺗﺬ‬. ‫ﺀ تﺀﺀ‬
T E R C E M E S Î

1449) "... Abdurrahman bin Ka’b bin Mâlik (Radıyallâhü anhümâ)’dan;


،) da baba‫؛‬n (Ka'b bin Mâlik) (Radıyallâhü anh) ’dan rivâyet ettiğine göre :

K a’b (R adıyallâhü an h ) v efât edeeeği zam an y a n ın a gelen el-Be-


r â bin M a’r u r ’u n k ı z ı ‫ ﻫال «ارآ‬B işr (R adıyallâhü an h â)
Ey E bâ A b d u rrah m an ! (ö ld ü k te n so n ra) fa la n a d a m a ra s tla rs a n
b enden o n a selâm sbyle, dem iş. K a’b (R adıyallâhü ^ ٥ ١١) de ‫؛‬
A lla h seni b ağ ışlasın ey ‫ ﻫﺎ »اآل‬Bişr! Biz (şu an d a) b a şk a şey-
lerle çok m eşgulüz, d e m iş .،‫؛‬
‫ا»األ‬ Bişr (R ad ıy allâh ü an h â) :

Ey E b â A b d u rrah m an ! S en R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sel-


le m )’den şöyle b u y u ru rk e n işitm ed in m i? :

«Şüuhesiz m ü 'm in lerin ru h la rı, yeşil k u şla rın içindedir, ö e n n e tin


ağ a ç la rın d a n rızık lan ırlar.» K a’b (R adıyallâhü an h ) :

Evet, (işittim ) diye cevap verdi, ü m m ü B işr (R adıyallâhü an-


hâ) d a.' İşte b u odur, dedi.”

İ Z A H I

Bu h ad isin P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e â it m et-


n in in b ir benzerini T i r m i z i ve A h m e d de riv â y e t etm iş-
lerdir.

S i n d i : Benim g ü rd ü ğ ü m m ü ellifin sü n en n ü sh a la rın ın tü-


m ünde h ad îsin ilk râv isi K a ’ b (R adıyallâhü a n h ) ’dır. H adîs K a ’ b
(R adıyallâh ü a n h ) ’ın ölüm döşeğinde iken olan b ir d u ru m d a n bah-
settiğine göre ilk râ v in in K a ’ b (R ad ıy allâh ü an h ) değil, o n u n
oğlu A b d u r r a h m a n (R ad ıy allâh ü an h ) olm ası zâh ird ir. Ve
olay A b d u r r a h m a n (R ad ıy allâh ü an h ) ta ra fın d a n an latılm ış
gibidir. Ç ü n k ü o lay a ş â h it olan odur. R ivâyet eden de odur. H albuki
ilk râv i K a ’ b (R ad ıy allâh ü an h ) olunca olayı a n la ta n K a ’ b
(R adıyallâh ü an h ) olm uş olur. O ğlu A b d u r r a h m a n (Radı-
y allâh ü an h ) d a k en d isin d en riv â y e t etm iş olur. Bu d a m ü m k ü n d ü r.
KİTA b »-T, CENÂİZ 279

Şöyle k i : Muhtemelen : A b d u r r a h m a n (Radıyallâhü anh ),


Ü m m ü B i ş r (Radıyallâhü anhâ) ile K a ' b • ......
anh) arasında cereyan eden konuşmada hazır bulunmamış, bilâhere
gelince babası yapılan konuşmayı kendisine nakletmiştir, demiştir. ;.
T i r m i z i ’ nin r i^ e t in d e Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ’e âit hadis metninin baş'kısmi: ‫؛‬ ‫آؤزاخ اﻟﺗﺛﻬذام ق ءمﺿﺰإ‬
— «Şehitlerin ruhları yeşil kuşlardadır...» şeklindedir.
Ü m m ü B i ş r (Radıyallâhü anhâ), Peygamber (Sallallahü
٠
Aleyhi ve Sellem l’in hadîsini rivâyet etmekle mü’minlerin ölümden
sonra Allah katında yaşamaya devam ettiklerini ve dolayısıyla on-
lara selâm göndermenin mümkün olduğunu anlatmak istemiştir.
Müellifin rivâyetinin zâhirine göl’e bütün mü’minlerin ruhları,
anılan durumdadır. K a ’ b (Radıyallâhü anh) şehit olmadığı hal-
de Ü m m ü B i ş r (Radıyallâhü anhâ)’nin bu hadîsi ona da Ş Ü -
mullü olduğu mânâda zikretmesi, İlâhî mağfirete mazhar olan tüm
mü’minlerin ruhlarının böyle olduğuna delâlet eder. T i r m i z î ’ nin
rivâyetine bakılırsa müellifin rivayetindeki mü’minler kelimesi, şehit-
ler mânâsına yorumlanır.
M ü s 1 i m ’ in ‫ا؛ألا‬- ‫ ن‬M e s ’ u ‫؟‬l (Radıyallâhü anh) ’den olan
rivayetinde:
«Şehitlerin ruhları, yeşil kuşların içlei'indedir. Onlar için arşa ası-
İl kandiller vardır. Onlar cennetten diiedikeri yerlerde serbestçe de-
٠
laşırlar. Sem a kandillere dönerler.» mealinde bir hadîs vardır.
Tuhfe yazarı el-M‫؛‬rkat’ta şöyle dem iştir: ‘Ruhların tenâsuhuna
ve ruhların ceset değiştirdiğine inanan bâzı kimseler, bu hadîsi delîl
göstermeye çalışmışlardır. Bu sapık akidede olanlara göre ruhlar gü-
zel cesetlere girerek nîmetlenir. Ve müreffeh yaşai'. Çirkin cesetle-
re sokulmakla ta’zib edilirler. Mükâfat ve cezâ bundan ibarettir. Yâ-
ni hakiki cennet ve cehennem yoktur. Ruhlar iyi cesetlere yerleştiril-
mekle Cennete kavuşturulmuş olur. Çirkin cesetlere yerleştirilmekle
sevk edilmiş olur. Bu akîde bâtıldır. Çünkü şer’‫ ؛‬Şerif’in
getirmiş olduğu ölümden som a dirilmek, hesâba çekilmek, Cennet
ve varlığı gibi dinin esaslarına ters düşer. Şerhü’l-Akâ-
id’in bâzı hâşiyelerinde deniliyor ki: Tenâsuh akidesinde olanlara
göre tenâsuh, ruhların âhirette değil, yaşadığımız âlem içinde bâzı
bedenlerden çıkıp başka bedenlere geçmesidir. Çünkü onlar âhireti.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

C enneti ve C ehennem i in k â r ederler. B u n u n için de k â fir ©lmuşlar-


d ır ’
Tuhfe y a z a r ı : T en â su h u n b âtıl o ld u ğ u n a ap açık d elâlet eden b ir
çok ây et ve hadis v ard ır. O n la rd a n birisi, A llah T eâlâ’n ın b u y u rd u ğ u
su â y e ttir :

‫ﻟﻌﻞ ا ﻋﻤﻞ ﺻﺎﻟﺤﺎ ﻓﺈ ز ﻛﺖ‬ ‫ﺣﺘﻰ اذا ﺟﺎﺀ ا ﺣﺪﻫﻢ ا ﻟﻮ ت ﻗﺎ ل رب ار ﺟﻌﻮﻧﻰ‬

‫ﻳﺒﻌﺜﻮ ن‬ ‫ﻳﻮم‬ ‫ﻗﺎﺋﻠﻬﺎ وس وراﺋﻬﻢ ﺑﺮ ز خ ا‬


‫ﻟﻰ‬ ‫ﻛال رﺗﺒﻤﺎ ﻛﻠﻤﺔ ﻫﻮ‬.
= «O nlardan b irin e ölüm gelince “Rabbim! Beni geri çevir, um a-
rım ki gerid e b ırak tığ ım (d d n y a )d a iyi iş işlerim .” der. H ayır, bu söz
sadece ken d i lâfıdır. T e k ra r d iriltecek leri g ü n e k a d a r a rk a la rın d a ge-
riye d önm ekten o n ları alıkoyan b ir engel vardır.» (?)

. ‫ ﺟﺬ ون‬1‫أو ﻧﻐﺊ ﻳﻰ ال‬ ‫ى‬.1 ‫ي ﺀى‬


‫ﺻﺪ ﻳﻰ‬ ‫اآلرﻧﺮ‬. ‫ﺀﻗﺒﺠﻨﺎأ ﺣﺪنى‬ ١٤ ٥—٠

:‫ ذﺗﺖ‬. ‫وثمأ‬
‫د'ف ؤص‬.‫ ق ﺀ‬j C ‫ﺛﻠﺖ ؤ‬-‫ى ﺻﺪﻳﻰ ا' ﻟﺖﺀﺑﺮ؛ آت؛ د‬

٠ ‫ا؛ﺳالم‬ ‫اﻣﺮأى رﺳﻮل اف‬


. ‫ ف‬،‫ ﺀ‬.‫ل ت إال أ ه م‬،‫ ور ﺟﺎهﻣﻖ‬, ‫م ؟‬ ١٠‫اؤواﺛﺪ ؛ ﻫﺬا‬
‫د— ﻧﺎ‬ ‫ق‬

T E R C E M E S Î

5014 ( "...
‫؛اا ال ا إ‬،‫اأااا‬ ‫ا ﺀﺀ‬ ١١(‫اما؛‬- ‫ال ا ال ا إ‬ ،*)‫آ ! ا‬ -)R adıyallâhü anh) (S) d en : § ö y
: ie dem iştir

-C âbir bin A bdillah (R adıyallâhü an h ) ölüm döşeğinde iken y a


-n m a girdim ve o n a : R esû lu ilah (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’e se
”.lâm söyle ded im
Not : Bunun senedtntn sahih ٠ricalinin
٢ sika oldukları, iakat mevkuf olduğu
Zevâid’de bildirilm iştir .

(?١Mü’minun : 99 -100
(8) Muhammed bin el-Münkedir bin Abdillah et-Teymi Ebû Abdillah el-Me-
deni, âlim imamlardandır. Aişe, Ebû Hüreyre, Ebû Katâde, Câbir ‫ ﻋﺎ‬.‫ خ‬. ‫ ا‬ve bir
cemâattan rivâyet etmiş, ‫ ه؛ ﺳﻠﺲ‬de Ze^d bin Eşlem, Yahya ei-Ensâri, Zühri
v e bir cemâat rivâyet etmişlerdir. İbnü’l-Medini’nin dediğine göre ikiyüz kadar
hadisi vardır. Hadis okuduğu zaman kendisini tutamayıp ağladğimı Ibn-i Hibbân
söylemiştir. Sıkâdır. 130. yılı vefât ettiğini Vakidi söylemiştir. (Hulâsa : 360)
‫و‬ KÎTÂBÜ-L CENAÎZ

‫قاﻟﻣؤﻣن_ؤﺟﺮق اﻟﻣﻊ‬٠١٣‫ره ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ‬


5 ‫س‬
— CAN ÇEKİŞİRKEN ECİR KAZANIR
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI
>‫ﻋﻦ ﻗﺜﺎﺀ‬، ‫ اآلؤزاي‬n\ .‫؛‬ ‫ ى اﺛﻦﻳﺖ نﺋﺰ‬. ‫م نﻫﻤﺎر‬1‫" “ﺻﻤﺤﺈﻋﺶ‬١٤٠١
‫ ﺋﻨﺄ ى‬. ‫ ﺗﻖ' ا ﻣﻆ‬. ‫ ﺋ إل ي ﺋﺒﻢ'ث ' م"ئ‬. ‫؛ ذ ؛اإلث ؛ أة ﻧﺸﺘﺎﺗﻲ‬
. » ‫ﻣﻦ ﺻﻨﺎم‬
- -‫ﻛﺈف ذﻫﻖ‬. ‫ﺗﻤﺊ ؤﺣﻤﻤﻚ‬
‫"رأ‬V « ‫ﻧﺎﺀآت ﻳﺄ‬.‫ ﺗﺎح‬. ‫اي‬
، ‫ﻟﺘﺤﺪﻳﺚ‬ ‫ﻣﺤﺪ م ح ا‬ ، ‫ ﻛﻦ ﻳﺪﻧﻰ‬،' ‫ واﻟﻮﻟﻴﺪ ن ﻣﺴﻢ وإ‬٠‫ور ﺑﻪ ﻣﺤﺎت‬
• ‫ﺀزال ط ﺑﻤﺶ‬
T E R C E M E S İ
1‫" ) اؤه‬... Âişe (Radıyallâhü anhâ)'dan rivâyet edildiğine göre:
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ir g ü n C n u n o d asın a
girm iş, o sıra d a  işe (R adıyallâhü an h â) ’n in y an ın d a b u lu n a n b ir
yalım ının nefesini ölüm tık am ıştı. (C an çekişiyerdu.) P ey g am b er (Sal-
‫ س‬،‫ ا‬Aleyhi ve Sellem) Âişe (R adıyallâhü ‫ ﻫﺲ *ا ﺳﻢ‬ü zü n tü hâli-
n i görünce O n a :
«(Şu) ‫ ل » ا«ا ﻫﺄ‬için üzülm e. Ç ün k ü şu (ıstırap) o n u n h asen atın -
dandır.» b u y u rd u .”
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu isnad sahihtir. Ricali de sika zâtlar-
dır. Râvi el-Velid hin Müslim tedlisçi ise de burada tahdis etmiştir. (Yâni an’ane
ile rivâyet etmemiştir.) Artık endişe yoktur.

، ‫ﺳد‬،‫ ماﺛﻬﻰﺗﻲ‬، ‫ﻣﻳﻰ*ﺗﻣﻞ‬


‫—ي‬‫ م‬،‫ﺛن‬.‫ﻳﺳﺮ‬
‫ﺑﺟم‬
‫ أ‬،‫ﺣﻠﻣﺎ‬
- ١‫ن‬

٢
. »‫ﻣﺘﻴﺮﻗﻤﺢ‬ ; ‫ ا ﻣﺄ ئ‬8 ‫^ةأت‬ ‫ة ﻧﺄﻳﻲ ؛ أ ﺋﺎ ي‬،‫ئ؛ ﺷﺎﻣﻦ ؛ل'م؛دة‬
، ‫ﺋﺜﺄ‬
T E R C E M E S İ
)452) "... Büreyde (bin el-Husayb) (Radtyallâhü anh) (9) den rivayet
edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şiiyb? buyurdu, de-
m iştir:
«Mü’m in, alın teriy le ölür.*”

İ ZAHI
Tirmizi, N e s â 1 ve H âkim de b u n u riv ây e t etm iş-
lird ir-

(9) Râl tercemesi 149 nolu hadiste geçmiştir.


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

H adîs, m u h te lif şekillerde y o ru m lan m ıştır. Bu k o n u d a T u h fe’de


şöyle d e n ilm iş tir:
Hadîs,, ölü m ü n şiddetini ifâde eder, d iy en ler o lm uştur. Y âni se-
k e râ tta d u y u la n ıstıra b ın şiddetiyle, h a s ta n ın aim terler.
B a z ıla rı: S e k e râ tta aln ın terlem esi h a y ra a lâm ettir, diye yorum -
ian ıışlard ır.
I b u ü ’ l - M e l i k : Yâni m ü ’m iniıı g ü n a h la rd a n a rın m ası ye-
yâ derecesin in y ükseltilm esi için se k e râ tı öyle şiddetli o lu r ki, aln ı
terler, dem iştir.
T u r b e ş t i : H adîs, iki şekilde y o ru m la n a b ilir: B irincisi ölü
m ü n şiddetidir. İkincisi m ü ’m in h elâl rızık taleb i y o lu n d a ve n am az,
oruç gibi ib â d etle rin ifası u ğ ru n d a alın te ri döker. T â ki, ak b ir
yüzle A llah ’a k av u şsu n . B irinci y o ru m d a h a açık tır, ^em iştir.
E 1 -1 r â k i de : H adîsin m â n â sın d a ih tilâ f e d ilm iş tir . ‫اﺀ ةة‬1‫ ه‬-
rı s e k e râ tm şid d etin d en dolayı alın te rle r dem işlerdir. B âzıları d a .
M ü’m in s e k e râ tta A llah T eâlâ’d a n h a y â e ttiğ in d en dolayı terler. Se-
bebi de ş u d u r : M ü’m in g ü n a h k â r o lm ak la b e ra b e r s e k e râ tta m ağfi-
re t ve n im etle m üjdelen in ce m ah cu p k a lır ve b u n u n için aln ı te rle r

، ‫ﺀاد ظ ﺗﻮ ز‬
. ‫ﻟﻬﻤﺞ ى ﺋﺘﺖ ﻳﻰ‬
• *‫ﻣﺤﺎ ردخ ن ا‬ ١٤٥٣

> ‫ ^؛‬١‫ىمأ ض"ى ؛ م؟ت ؛ أ ﻟﻂ رﻧﻮت‬


‫ ﻋﻰ‬، ‫ أﻓﻰ أرده‬،‫ م‬، ‫ﻋﻰ ﻋﺘﻢ ق إل*س‬
‫ﻣﻐﺮﻓﺔ ا*ت ﺑﺰى اال ؟‬
•٠ ‫ﻣﺎن‬-‫ا‬:‫*ى ﻳﺄت ﺀإإ‬ ‫ﻣﻰﻣﻤﻴﺢ‬
‫و ا ﻟﺘﺢ اآلزد ﻣﺤﺂﻟﻮ« ﺗﻌﺎﻟﺨﺪﻳﺶ‬,‫ ﻧ ﻨ ﺴ ﻪ أ‬. ‫ن ﺳﺘﻲ و ﻧﻤﺮه‬, ‫ ﻛﺬ ه ﻧﺤﻰ‬، ‫ن ئ ﺀ‬.‫ا ﻃﺪه ﻧﻊ ر‬،‫ ر ﻟﻰ‬: ‫ﻗﺎ روا ؛ د‬

T E R C E M E S İ

Ebû .Musa ..." ) 1453 ‫آ‬،‫ آ‬،»/ ‫ س' وﺀ‬،‫ ﺋﻤﺔ‬،، ‫ ﻣﺲ‬,',‫ﺳﻤﺎ)' ا‬ Şöyle d em iştir: ‫؛‬

‫هﺀ‬1‫ال‬
‫ﺻ‬ öşeğine
d giren) k u lu n -‫؛‬،
m anlar، ta n ım asın ın n e zam an k e
.- sildiğini R esûlullah (S allallah ü A leyhi V،-. S ellem )’e sordum . B u y u r
du ki‫؛‬
،*)
R uh alm a k la görevli m elek leri ve b erzah âlem i ile ilgili şe y le ri
”».m ü şâh ed e ettiğ i z a m a n
•N o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Nasr bin Hammâd var
dır k i ; ‫ا ؟‬،‫ ﻓﺎال ؛‬-bin Main ve başkaları onun yalancı olduğunu söylemişlerdir. Ebü’l
Petb el-Ezdî de onun hadis uydurduğunu söylemiştir .
6 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ﻣﺎﺀق دﻧﻤﻴﺾ اﻟﻴﺖ‬ ‫ ﻳﺎ ب ﻋﺎ‬، ٦ ^ ٠

ÖLÜNÜN GOZLEHfNİ KAPATMAK — 6


HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

،‫آلا 'ﻟﻮارئ‬ ‫ ظ أو ﻳﻨﺘ‬.‫ﻣﺤﺎإ ﻣﺎﻣ آل ﻣﺎآ“ﻣﻨﻢ• ئ ﻣﻤ أل ن رو‬ ١٤٥٤


‫ﻋﻦ أرﻣﺘﺘﻪ؛ ﻓﺄﻧﺬ؛ ﺑﺤﺪ‬،‫ب‬,‫ ﺀىﻟﻤﺘﻬﺘﺄ ﻧﺪو‬،‫ة‬/‫ ﻗﻰأوﻓﻰ أال‬،‫ دس‬،,،‫؛؛‬١٠‫ﻋﻰ‬


،‫ ^^ ؤم ﻣﺺ‬١١‫ت « ﻳﻦ‬‫ﻓﺂ‬۶ ‫ر‬.‫ ﻫﺎﺀﻧﺘﻪ‬،‫ وﺋﺪ ﺛﻖ ﻧﺮ م‬،‫ ﻣﺪ أﻣﻔﻰ« ﺛﺂ‬. ‫ر ﻧﻮ دا ف‬
. ‫؛ ؤ ﻛﺎ أ؛ ﻧﺘﺜﻪ‬
T E R C E M E S Î

1454) "... Ümmü Seleme (Radıyallâhü ‫» ه‬/ ‫’رةﺀ‬dan; ^ö^le demiştir :


Resdlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) Ehü Seleme (Radıyal-
lâ h ü a n h ) ’m (cenazesinin) yanına girdi. Ehü Seleme (R adıyallâhü
a n h ) ’in güzü açık (kalm ış) idi. Efendimiz Onun gözünü kapadı. Son-
ra buyurdu ki:
«Şüphesiz ruh a lın d ığ ı zaman g ö z onu tâ k ib eder.»"
i 7. A H T

Müslim, Ehü Dâvûd ve Beyhaki de b u n u riv ây e t


etm işlerdir.
Hadîs, ö lü n ü h gö zlerin in açık k alm asın ın sebebini b elirtm ek te
ve ö lü n ü n gözlerinin k ap atılm asın ı m eşrû k ılm ak tad ır, ö lü n ü n gözle-
rin i k a p a tm a n ın faydası, b ak ıld ığ ı zam an çirk in görülm em esidir.
G özlerin rû h ü ta ’kip etm esin e gelince; S i n d i şöyle d e r : R uh
cesedden çıktığı zam an göz de gitm iş olur. A rtık açık k alm asın d a
b ir fay d a yok tu r. Şöyle de o la b ilir ; Kişi se k e râ ta g irdiği zam an rû -
h u n u a lm a k la görevli m elek o n a g ö rü n ü r. A rtık kişi h ep o n a b ak ar.
G özü o na d ik ilir ve ru h ay rılın ca y a k a d a r göz dikili k alır. R uh alın-
‫ﻟﻚ‬1‫ ﻟﺪﺀ‬so n ra d a gözler öyle d u ru r.
‫ﺀز ﺛﻪ‬ u .‫؛‬ ‫ى ﻫﺎﻣﻢم ن ﺀ ئ‬ . ‫نل‬
~+\ ‫ﺛﻴﺎ ن‬ ، ‫ﻫﻢ داود‬.‫أ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎ‬١٤٥٥

‫ؤس ؛‬ ‫ ﻣﺄﺛﺪ اد ﻧﺄ‬، ‫ﺀﻧﻤﻤﺤﻠﺪ‬ ، ‫ﺗﻴﺸﺎﻫﺊ‬ ‫ﺀﻧﻤﻤﺎ ال‬ ، ‫ﻣﺢ‬


.‫اﻳﻰ *ﺛﻮ‬
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫اوت; ﺗﻲ‬ ‫ إل‬. ‫ﺑﻤﺖ‬ ‫ﻫﺜﻮ اا‬ ، ‫ﺋﺘﻢ‬ ‫ﺗﺘﺔ أ‬ ‫ ا‬: ‫ﻣﺘﺎﻓﺎ و م إ‬ . ‫ ﺀﻫﺖ‬.‫ﻫﺄ‬

. ‫ﺛﻖﺀﻟﺘﺎ ة ﺗﺄﻧﺜﺎ وت‬ ‫ﻣﺤﺜﻤﻤﺰ‬ ‫ﺀﺀﻳﺔ ا‬. ‫ ؤ زز اوا‬, ‫ار ﻣﺪخ‬


. ‫و إق رﺟﺎﻟﻪﻣﺤﺎت‬ . ‫ﺧﻒ ﻓﻴﻪ‬ ‫ آلن؛زﻋﺔ ن ﺳﺪ‬، ‫ إ ﺳﻨﺎدم ﻣﻦ‬: ‫ق اوﺛﺪ‬
T E R C E M E S İ
1455) ” ... Şeddâd bin 'Evs (Radtyallâhü anhyâen rivâyet edildiğine gö-
re; Re‫؛؛‬ûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؟‬öyle buyurdu, dem iştir:
«M evtanızın (ölüm döşeğine düşen lerin izin ) y a n ın d a h a z ır bu-
lu n d u ğ u n u z zam an , (öldüğünde) g ö zü n ü k ap atın ız. Ç ü n k ü göz rü h u
izler, Ve h a y ır söyleyiniz. Ç ü n k ü m elek ler ö lü n ü n ev h alk ın ın söyle-
d ik le rin e : Â m in, derler.» ”
Not : Zevâld’de şöyle denmiştir : Bunun senedi hasendir. Çünkü Kazâa bin
Süveyd’in sıkalığı ihtilâflıdır. Diğer râviler sikadır.

İ ZAHI
Zevâid tü rü n d e n o lan bu h ad isi A h m e d ve H â k i m de
riv ây e t etm işlerdir.
H adis, ö lü n ü n gözlerini k a p atm ay ı ve o n u n h a k k ın d a iyi konuş-
m ayı em reder. V eyâ ölüye h a y ırla d u â etm eyi em reder.
ö lü n ü n gözlerini k a p a tm a ile ilgili em rin ve gösterilen gerekçe-
nin İzahı b u n d a n önceki h ad îs b ah sin de geçm iştir.
H adisin «Ve h a y ır söyleyiniz.» cüm lesi ile ilgili g erekli bilgi ise
1447 nolu hadis b ah sin d e geçm iştir.

‫ ) ﻳﺎبﻣﺎ ﻣﺎﺀﻓﻰ ﻣﻞ اﻟﺘﺖ‬٧)


7 - Ö E Ü V Ü Ö P ^E K HAKKINDA GEbEN
HADİSLER BABI

‫وي د‬
، ‫ف' ال ؛ ع ﻧﺎ‬ ‫ﻣﺤﻢ ؛‬ ‫وﺀ ئ ن‬ ،‫ﻳﻰﻳﻤﺚ‬ ‫ن مأ‬ ‫ﻛﺮﺣﻢﺀد د‬
. ‫ﺣﻤﺤﺎ أ‬ ١٤٥٦

‫ﻣﺪ‬ :‫ط‬ ، ‫ﺋﺎ‬ ‫؛‬ ‫ﻫﺰﻫﻤﺤﺘﺄ‬ ، ‫ن ﻣﺤﻢ‬ ‫ﺀ ن؛ ﺗﺄﺳﻢ‬ t :‫داف‬


‫ﻧﻢ‬ ‫ﻣﺰﻣﻢ‬ >‫ن‬ ‫ﻣﺰﻧﻤﺈ‬

. ‫ﻣﻞ ﺷﺤﺪ _ م‬ ‫د ﻣﻮﻳﻪ‬ 4، ‫د ﻛﺄ دأ ﺋﻈﺮ‬ . ‫' ﺗﺒﻤﺂ‬ ‫ﺗﺜﺰ زوﺗﻮ‬ ‫ن‬ ‫ ﺀ؛ ﻣﺎن‬. ‫ر*ﺛﺮﻟﺘﺎس‬
T E R C E M E S İ
Âişe
(Radıyallâhü ..." )1456
);»‫ض‬
،‫ ااا؛ا)'رة‬: ‫' أإا'اخ‬ dem iştir: ،
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

O sm an bin M az’u n (R adıyallâhü an h ) ölm üş iken R esû lu llah (Sal-


la llah ü A leyhi ve Sellem) e n u ö p tü de öp erken y a n a k la rın a a k a n göz
y a ş la rın a (şu an d a) b ak ıy o r gibiyim .”

İ Z A H I
Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Reyhaki de b u n u riv â
yet etm işlerdir.
Hadis, ölüyü öpm enin m e şrû lu ğ u n a ve sessizce a ğ lam an ın câiz
ligine d elâlet eder. Â i ş e (R adıyallâhü an h â ) ’n in :
“P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in y a n a k la rı ü zerin e
a k a n göz y a ş la rın a ...” sözü P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in O s m a n (R adıyallâhü an h ) ü zerin e çek ağ lad ığ ın d a n ki-
nâyedir.
O s m a n b i n M a z ’ ü n b i n H a b i b , cn ü ç ad am d an
se n ra m üslüm an lığ ı k ab u l etm iş ve oğlu s â i b ile b irlik te H a -
، ‫ ؛ ؛ وﺑ ﻢ‬، '‫ ا هه‬ilk ‫ ا‬h ic re t eden kâfile içinde o ra y a göç etm iştir.
^ ‫ا ا ؛ ؟ أﻟ ﻮ آ ال‬m’ü slü m an lığ ı k ab u l ettiği h ab erin i alın ca geri gel-
m iştir. P e y g a ^ e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in sü t k ardeşidir.
R e d i r sav aşm a k a tıld ık ta n so n ra M e d î n e ’ de v efât etm iş-
tir. M uhâcirin-i K irâm ’d a n M e d i n e ’ de v efât eden ve R a k î ’ a
defnedilen ilk zâttır. H icretten otuz ay so n ra Ş a ’ b a n ay ın d a V 8 -
fâ t etm iştir. (El-M enhel : c . 8, Sah. 325)

‫؛‬ ‫ﻧﺎﻣﻴﻰﺗﻤﻞ‬ ، ‫د ﺗﻤﺈ‬ ، ‫ﻣﺪ اأ»ﻇﺒﻢ‬ ‫ ذا ﺗﺒﻤﻰ ن‬، ‫ﺣﻤﺤﺎأ ﺀد ن ﺳﺎ ن‬ ١٤٥٧


،‫س‬1‫ﺛﻲ* د‬ ‫ﻗﻦ‬ ، ‫ﻗﻢ\ د ذ ة‬ ‫أ‬ ‫ن‬ ‫ﻣﻮﻋﻰ‬ ‫ﺛﺊ‬ ،‫ﻣﻴﺬ‬ ، ‫ﻋﺰ‬ ،‫ﺷﻴﺪ‬ ‫ن‬ ‫ﻧﺤﻲ‬ ‫ى‬ ‫ﻧﺎ؛‬ ‫آ‬

.‫ي‬ ‫ ودو‬. ‫ﻣﺪ ؟ ي‬ ‫ﻛﺮﺀ د‬


‫ﺛﻦ؛ق ﺀ؛اص ؤﺀ\ﺋﺜﺔ ؛ أن\ﻣﺂ‬
T E R L E M E S İ
5714 ( ‫اا أل ق‬- ‫ إ‬.‫ ﻗﺪا ل؛ ا‬.‫ ﺑﻢ‬-ve  işe ( R adtyallâhü anhüm )'den rivâyet ed ild iğ i
"...
: ne göre
P eygam ber (S allallah ü Aleyhi ve Sellem) v efât etm iş iken Ebû
Rekir (R adıyallâhü an h ) onu ö p tü .”

B u h â r i ve T i r m i z i de bunu rivâyet etmişlerdir. T i r -


m i z i bu hadisi mezkûr iki sahâbiyle birlikte C â b i r (Radıyal-
lâhü anh )’den de rivâyet etmiş, fakat senedini zikretmemiştir.
SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE

Ş e v k â n i : Bu hadis, ölüyü ta’zim etm ek için ve teberrüken


öpmenin m eşruluğuna delâlet eder. Çünkü E b û B e k i r (Ra-
" " " a n h )’in bu hareketine her hangi bir sahâbînin karşı çıktığı
• • ••' Şu halde bu hususta icm â’ vardır, demiştir.

‫) ﻳﺎبﻣﺎﻳﺎءقﻧﺣﻞ اﻟﻳت‬٨)
8 — ÖLÜYÜ YIKAMAK HAKKfNDA GELE^
HADÎSLER BÂBI

، ‫ ﺷﻤﺄﻏﺐ‬،، ‫ﺛﺎﺑﺎﻗﻬﻢ‬ '‫ﺗﺎﺑﻤﻢ‬ ،.


‫ﻣﺔﻫﻤﺾ‬ ' ‫ ﻣﺤﺎأ ﻣﺢ‬- ‫ ا‬1 ‫^ه‬

‫ةﺛﺪ‬:‫ﻣﻤﺔاﺷﺘﻰوةأن‬3‫ ﻣﻤﺤﺔ‘ ﺷﻤﺎأة؛ و ؛ عم؛ ﺋﺨﺜﺔوا‬.‫ﺀ ة‬


،‫اﻟﺗﺎﻣﺣذﻧم‬، ‫ةآﺗﻣﺎﺑث ؟ﻣﻲءاﻟﻣﺣﺗﺎاداﻛﺮألﻓﻧم‬. ‫مءمةﺛﻣ‬
‫ممءاﺑم ﻟ‬
‫ﺑﻤﺨﻒاا ال ﺑﻤﻤﺤﺮ أزﺛﺒﻢ ؛ﻳﻦ'ﻣﺤﺪ*دامﺀإ ﻣﺤﻤﺢ'آ ﺑﺘﺤﻢ‬ ‫أآ ﺀ ب‬
/ •

‫أام ﺀ‬.‫ا ذا*أم • مﻣﺄﻣﺢ إوأﺣﻢ• •وﻣﺂتﺀ أﺷﺮﺗﻤﺂإ‬-‫ﻣﺬﺀ‬


• ‫ﻣﺜﺄأ‬
YERMEMESİ

1458) "... Ümmü Atiyye (Radıyallâhü anhâ)’dan: ^öyle demiştir :


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ), biz enun kızı Ummü
Gülsüm (Radıyallâhü a n h â )’yı yıkarken yanım ıza girdi v e:
«Onu su ve sidr ile ‫ة‬، veyâ beş (de fa) hattâ gerekirse daha faz
la yıkayınız. Son defasında Kâfür yâhut Kâfür nevinden bir koku
kullanınız. Yıkam a işini bitirdiğiniz zam an bana bildiriniz.» buyurdu.
Biz yıkam ayı bitirinee Ona haber verdik. Resûluilah (Sallallahü (Aley-
hi ve Sellem) bize *Hakv’ denilen kendi izârm ı verdi v e :
«Bunu kızıma iç göm leği yapınız.» buyurdu.

İ Z A H I

A h m e d , Kütüb-i S it e sâhipleri ve B e y h a k î de bunu


rivâyet etmişlerdir.
S id r : Nebk ağacının yaprağıdır. Kâmus’ta şöyle târif ed iliy o r:
Sidr, Nebk ağacının adıdır ki, A r a b i s t a n kirazı denilir. T r a b -
z o n hurm ası O nevidendir. İki çeşittir. Birisinin yem işi hoştur. Yap-
rağıyla yıkanılır. Diğeri kekrek olur.
8 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

Hadîsin zâhirine göre Sidr, her defasında suya karıştırıiır.


H a n b e l î l e r ve H a n e f î l e r böyle hükmetmişlerdir, Şö^le
ki; H a n b e l î l e r ’ e göre Sidr veyâ benzeri bir şey suya kanş-
tırılarak köpürtülür. Köpük kısmıyla eenazenin başı ve sakalı yıka-
nır. Bedeni de tortu kısmıyla yıkanır. Sonra temiz su bütün vücûda
dökülür. Bu bir yıkama sayılır. Her defasında böyle yapılır. Son
defasında Sidr ile beraber Kâfür da suya katılır.
H a n e f i l e r ’ e göre ilk iki yıkama sidr ile yapılır, üçüncüsü
Kâfür’un katıldığı suyla yıkanır. El-Feth sâhibi, bu yıkama tarzını
‫لﻟﻞ و‬
zikrettikten son ra: eyhü s âm demiştir k i : Birinci defa sâde suy-
la yıkanır, ikinci defa Sidr’in karıştırılıp kaynatıldığı suyla yıkanır.
Üçüncü defa Kâfûr’un karıştırıldığı suyla yıkanır, demiştir.
M â 1 i k i 1 e r ’ e göre birinci defa sâde suyla, ikinci defa
Sidr’in karıştırıldığı suyla veyâ bunun aksi, üçüncü defa Kâfûr’un
katıldığı suyla yıkanır.
ş â f i î 1 e r ’ e göre ilk defa Sidr’in karıştırıldığı suyla, ikinci
defa sâde suyla ve üçüncü defa bir parça Kâfür’un ka^ştırıldığı suy-
la yıkanır.
Sidr veyâ benzeri bir şeyin karışmasıyla değişen suyla yapılan
yıkamanın, farz olan yıkama yerine geçip geçmediği ihtiiâfiıdır. Sa-
hîh kavle göre kâfi değildir. Sâde suyia yıkatılması gerekir. Farz
olan yıkama, me^yit’in üstündeki necâset giderildikten sonra bütün
vücûdu ıslatan bir yıkamadır. Dört mezheb imamının kavli budur.
K ü f e âlimleri Z â h i r i y e mezhebi âlimleri ve e i - M ü z e -
n î , üç defa yıkamanın farz olduğuna hükmetmişlerdir.
Sabun gibr temizleyici olan her temiz madde Sidr hükmündedir.
Yıkamanın son defasında suya Kâfûr’un katmanın hikmeti, Kâ-
für’un cesedi kuvvetlendirip sertleştirmesi ve Kâfür kokusundan ha-
şerâtm nedret etmesidir. Bir de Kâfür kullanmada meleklere ikrâm
ve saygı vardır. Çünkü kokusu güzeldir. Melekler de o sıralarda
cenazenin yanında hazır bulunurlar. Kâfûr kullanmak müstahabtır.
Cenâzeyi yıkamak, kefenlemek, üzerinde namaz kılmak, taşımak
ve defnetmek farz -1 kifâyedir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in üç veyâ beş defa yı-
kamayı emretmesinden maksat, yıkama sayısının tek tutulmasının
bildirmektir. Şu halde birinci veyâ ikinci defa yıka-
makla ceset temizlenmiş olsa dâhi yıkama sayısını üçlemek mendub-
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

tur. Kezâ dördüncü defa ile temizlik hâsıl olursa, tekleştirmek için
beşinci defa yıkanmalıdır. Bundan sonraki sayılarda da aynı usul tat-
bd‫ ؛‬edilir,
‘Hakv’ veyâ ‘Hikv’ kelimesinden maksat, belden yukarı giyilen
ve izâr adı verilen elbisedir. Asıl mânâsı izârın bağlandığı bel kıs-
mıdır.

HADÎSİN FIKIHYÖNÜ
1 — ölü yü yıkamak vâcibtir.
2 — Yıkama sayısını tekleştirmek müstehabtır.
3 — ölü yü yıkarken suya Sidr veyâ benzeri temizleyici ve temiz
bir maddeyi karıştırmak, müstehabtır.
4 — Son yıkamada suya bir parça Kâfur veyâ benzeri güzel ko
kuyu karıştırmak müstehabtır.
5 — Sâlihlerin elbiselerinden teberrük için Ölüye kefen yapmak
meşrûdur. Nitekim hadiste belirtildiği gibi Feygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) kendi izarını vererek kızına ‫ص‬
kefen yapılmasını
emretmiştir. Bunu iç kefen yapmanın hikmeti, mübârek izarın doğ-
.rudan doğruya cesede sarılmasıdır.

. ‫أؤب‬ ‫ﺀن‬ t ^٤١١ ‫ﺑﺚ‬،‫ى ةﺑﻤﺎآزذ‬ — .


١٤٥٩

‫ وﻛﺎن ﻗﺤﺎ د _ ﺗﺤﻤﻤﻨﻪﺀﺀ ﺷﺒﻤﺄ و"را‬. ‫ﻟﻤﺤﺜﺎ ﻣﺤﺘﺪ‬،‫ ﻏﺴﻠﺢ‬4‫ﺀن أمﺀﺀث‬ >
‫ﻟﺌﺤﻤﻤﻪ‬ ،‫ﺣﺪم ا‬

‫ ؤﻣﻮاﺀن_ﺟﺎأوﻣﻨ ﻮﺀﻣﻤﺄﺀ‬1‫ﺛﻪ ﺀا؛ﻣﺎنﺀوا ﻣﻤﺘﺎﻣﻎ‬ ‫و ﻛﺎ د‬ ‫ﺳﺎﺀ‬


*‫ﻧﻲ ﺀاﺀس]ﻣﺂ ﻣﺎالأا أنﺧﻢ‬ ‫وﻛﺎن‬

‫مم ن‬
‫ﻣﺢ‬ ‫زأأاﻫﺎ‬-‫ت‬ ‫ﻧ ﺘ ﺄ‬١ ‫ أ أل م ؟‬: ‫ﻣ ﻪ‬
‫ أ‬: ‫ه‬.‫ﺀط‬ ‫نمآ ﻛﺎ‬-

t V r c e m e s . '

14 59) '... M uham m ed bin Şîrîn ü m m ü A tiy y e (Radıyaliâhü anhâ ) ’dan


rivâyet ettiğ i hadîsin m islini H a fsa rivâyet etm iştir. H a fsa ’nın hadîsinde F ey-
gam ber ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e â i t :

«Onu (kızımı, çift değil) tek yıkayınız.» buyruğu vardır. Yine


Hafsa’nın hadisinde ‫؛‬
«Onu üç veyâ beş defa yıkayınız.» buyruğu bulunur. (Keza)
Hafsa’nın hadisinde :
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

«Onu yıkamaya sağ tarafından ve abdest uzuvlarından başlayı-


nız.» buyruğu vardır. Yine 1 ‫اﻟالا'«ﻫﻞ‬
hadîsinde üm m ü Atiyye (Radı-
yallâhü anhâ) şöyle dem iştir: Ve biz Ümmü Gülsüm (Radıyallâhü
anhâ) ’nin saçını taradık، üç örgü yaptık.”

Kütüb-i Sitte sahipleri ve Ahmed bu hadisi rivâyet etmiş-


lerdir.
Bundan ünceki hadisi ü m m ü A t i y y e (Radıyallâhü an-
h â )’den M u h a m m e d b i n Ş î r î n rivâyet etmiştir. M u -
h a m m e d ’ in râvisi de E y y û b ’ tur. Bu hadîste ise ü m m ü
At i y y e (Radıyallâhü anhâ)'nin râvisi H a f s a ’ dır. H a f -
s a ’ nin râvisi yine E y y û b ’ tur. E y y û b ’ un H a f s a’dan
rivâyet ettiği ü m m ü A t i y y e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadî-
sinde bulunan ilâveler, tercemede işâret edildiği gibi şunlardır:
Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem )’e âit olarak rivâyet
edilen ilâvelerin birincisi, ü m m ü G ü l s ü m (Radıyallâhü
anhâ)’nin çift değil tek sayıyla yıkanması eniridir. Yâni 2,4,6 gibi
sayıyla yıkarna değil 3,5,7... defa gibi tek sayıyla yıkama emri ve-
rilmiştir.
«Onu üç veyâ beş defa yıkayınız.» emri, M u h a m m e d ’ in
hadisinde: «Onu üç, beş defa, hattâ gerekirse daha fazla yıkayınız.»
şeklinde buyrulmuştur.
H a f s a ’ nin hadîsindeki diğer bir ilâye :
«Onu yıkamaya sağ tarafından ve abdest uzuvlarından başlayı-
nız.» emridir.
. Bu emre göre cenâzeyi yıkamaya başlarken abdest uzuvlarından
ve sağ tarafından başlamak müstehabtır.
Cenâzenin abdestini aldırmanın hikmeti, mü’minlerin alâmeti
olan abdesti tekrarlamaktır.
Cenâzeyi yıkarken abdesti aldınldığmda ağzma ve burnuna su
vermenin müstehablığma h ü k m e d e n ^ â f i î ve M â l i k i âlim^
leri. bu hadîsi delîl göstermişlerdir. Bir de ölünün abdestini ,dirinin
abdestine kıyaslamışlardır. Bu âlimlebe göre ölünün ağzma, bur-

Sünen-i îbn-i Mâce — c . : 4 - P . - 1 9


290 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

nuna su verirken suyun m !desine girm em esi için usûlü dâiresinde


ölünün başını eğm ek müstehabtıı■. H a n e f î ve H a n b e l î
âlim lerine göre ölünün ağzına ve burnuna su verilmez. Onlara göre
hadîsteki abdest uzuvlarından maksad, Kur’an’da anılan uzuvlardır
ki, m azm aza ve istinşak buna girmez. Bir de ölünün ağzından ve bur-
nundan ٩ ٢ ۶» çıkarmak imkânsızdır
١

Hülâsa vâeib olan yıkama, ölünün üzerindeki necâset giderildik-


ten sonra bedenin her tarafını temiz su ile bir defa yıkamaktır. Yı-
kama sayasının 3, 5,7... gibi tek olması, suya Sidr ve benzeri sabun
gibi bir şeyi karıştırmak, son yıkamada suya Kâfür veyâ benzerini
katmak, yıkamaya başlarken ölünün avret mahallini yıkamak, sonra
abdest aldırmak, daha sonra sağ tarafından yıkamaya başlamak müs-
tehabtır.
٠٥١
H a fs a ’ hadîsinde ü m m ü A t i y y e (Radıyallâhü
anhâ)’ye âit olan ilâve şudur : “Bîz onun saçını taradık, ü ç örgü yap-
tık."
Bu h a ٢ î ’ nin rivâyetindeki ilâve şö y led ir:
“Yıkayıcı kadınlar, Peygam ber (Sallallahü A leyhi ve S ellem )’İn
kızının saçını çözdüler, sonra saçını yıkadılar. Daha sonra üç örgü
yaptılar.”
ölünün saçım taramanın faydası, saçı temizlemek ve suyu saç-
Iann dibine ulaştırmaktır.
Bu ilâve, ölen kadının saçını taram anın ve üç örgü hâlinde ör-
menin m üstehablığm a delâlet eder. M â l i k i , Ş â f i i ve H a n -
b e l i âlim leri bunuhla hükmetmişlerdir.
£ v z â i ve H a n e f î â lim leri: Saç salınm az, iki örgü hâlin-
de ölü cü n göğsüne ve göm leğin üstüne konulur, demişlerdir. H a -
‫ ه 'ا‬f ‫أ‬ " göre saçın taranm ası ve üç örgü hâlinde arkaya
salınm ası hakkında Peygam ber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’in bir
emir veyâ işâreti bu hadîste görülmüyor. Hadîste görülen durum,
Ü m m ü A t i y y e (Radıyallâhü anhâ) ’nin kendi yaptığını bil-
dirm esinden ibârettir-

‫ﻳﻢ‬-‫ ﻋﻦ‬،‫ ﺟﺮع‬،; ١‫ ﻋﻦ‬،‫ئ وﺑﺦ ن ﺀإدﺀ‬ .‫ن ادم‬ ‫ ”ﺣﻤﺤﺎؤﺛﻤﺚ‬١٤٦٠


. ‫زرﻏدك‬V ‫ء‬. ‫ﻣﺄﺗﻞ اﺋﺈ‬:‫اءنءؤء ؛ةت‬
‫ﺗ‬-‫ص‬‫ممﺗ‬
‫ﺷﺄءدم‬، ‫ت‬.‫قء‬.‫اﻧﺄ‬
» ‫ﻧﺖ‬
. ‫أل ﻟﺰه ﻧ ال‬ ‫ﺀ '؛‬ ‫ﻧ أل‬
KİTÂBÜ-L CENÂÎZ 2‫ﻟﻮ‬

T E R C E M E S İ

‫ﻫﺎ‬
Alî bin £bî Tâlib ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’den rivâyet edildiğine
:göre; Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir
”،.Uyluğunu açma. Ne dirinin ne de ölünün uyluğuna bakma«

b u n u r i v â y e t e tm iş le r d ir . B iU ndiğı g ib im iz k a p a ğ m d a n ^ o ^ e ^ a d a r
o la n e r k e ğ in v ü o û d u a v r e t t ir , ö r t ü l m e s i g e r e k ir . E r k e ğ in e ş in d e n
-b a ş k a s ın ın b u r a l a r a b a k m a s ı h a r a m d ı r . P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y
-h i v e S e lle m l A l î ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’a u y lu k k ıs m ın ın a v r e t o l
• * d u ğ u n u , ö r t ü l m e s i n in g e r e k liliğ in i b ild ir m e k is te m iş v e
b a ş k a s ın ı n y a n m d a b u r a y ı a ç m a m a s ın ı e m r e tm iş tir . K e z â ö l ü o ls u n
" • ' d ir i o ls u n h e r h a n g i b i r k im s e n in b u r a l a r ı n a b a k m a s ın ı
-A v r e t m a h a l l i n e b a k m a s ı h e l â l o la n e ş le r, b u y a s a k ta n m ü s t e s n â

-H a d is , ö lü n ü n a v r e t m a h a l l i n e b a k m a n ın , d i r i n in a v r e t m a h a l l i
.n e b a k m a k g ib i h a r a m o l d u ğ u n a d e lâ le t e d e r

-b ü H a n i c e , M â l i k , Ş â f i î ve A h m e d , bu£
n u n l a h ü k m e t m iş l e r d i r ,

} ‫ﻣﺘﺪ‬ ‫ ﻋﻦ ﻣﺜﺮ إز‬،j ‫ظ م ﻓﻪ ﻧﺎ أؤإ؛ا‬ ٠١^^^


‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺤﺪ ن ﻣﺤﺆ‬ ١٤٦١

‫'ث‬6 ‫ ﺑﻤﻪﺀ ؛ت‬.‫ﺗﻤﻮﻧﻲﺀوه‬


. -‫ﺑﻤﺎﻓﺘﻬﻢ ؛ ﺀذﺀ; ةه‬ ‫؛‬ ‫ﺗﺂﺋﺚ'م س‬. ‫م ﻧﻢ‬
. ‫اﻫﺄﻣدذل‬
‫اﺀإص‬،‫ ؛ال ده أى ؛ أ‬، ‫ﻣﻄﻞ‬
‫ ز»ﻳﻌﺮﺗﻲ‬.‫ﻣﺌﻪ‬ ‫ وﻣﺪرواﺀ‬، ‫؛ ﻗﺈ«ﺀﻧﺎده ﻳﺘﻴﺔ> وﻣﻮﻋﺪﻟﻰ‬
‫و ﻛﺬﺑﺎ ' ت‬ ‫ﺑﻤﻨﻊ أ آل ﺣﺎد ﻳﺚ‬ ، ‫ﻟﺨﺪﻳﺚ‬ ‫أ‬ ‫ ﻣﺰوﻟﺚ‬. ‫زﺛﺎل أﻫﻞأر ﻣﻄﻨﻰ‬.‫ﺗﻢ؛ﻛﺮاﻟﺨﻘﻤﺜﺎ‬ ‫ و ﺗﺎ ل ا ﻟﻐﺎ رى‬.‫ﻛﺬ ب ﻣﻮﺿﻮﺗﻤﻤﺔ‬

T E R C E M E S İ
‫أةﺑﻣﺂ‬
> "... Abdullah bin Ömer ( R a d t y a l l â h ü a n h ü m rivayet edüdi-
â y â m

ğine göre ; Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle huyurdu, demiştir :


" güvendiğiniz kimseler yıkasın.»”
N o t : Zevâid’de şöyle ' : Bunun senedinde bulunan Râvi Bakiyye
tedlisçidir. Ve bunu an’ane 11® rivâyet etmiştir. Diğer râvi Mübeşşlr İrin Ubeyd
Onun ' mevzu’ hadislerdir, demiştir. Buhârî
de : Hadisleri m üakerdir, demiş; Dârekutnî de : o, uydurm a hadîs rivâyet «ter,
yalan söyler, demiştir.
SÜNEN-İ ÎBN-t

İ Z A H I

Zevâid türünden olan bu hadîs, güvenilir kimselere ölüleri yıkat-


tırmayı emreder. Güvenilirlikten maksad, yıkama esnasında ölünün
vücûdunun kararması gibi kötü alâmetleri görürse bunu halka anlat-
mıyacak ve gizllyecek karekterde olmaktır. Hadisin senedinin zayii
olduğu notta belirtilmiştir. Mamafih ölünün kusurlarını gizlemek, ge-
nel hükümler muvacehesinde emredilmiş bir keyfiyettir. Bundan son-
raki hadîste de buna âit hüküm v a rd ır

,‫ث' ﻫﻢ‬ ‫ ئﺀآل‬،.‫ ه ﺑﺎ ر ﺑﻤﻨﺎﺋﺪ ق‬. ‫’ة ج‬/ ‫ﻣﺤﺎ م‬ -١٤٦٢

•- ‫ﺀة ؛ ﻣﺂ‬ ،‫ﺻﻤﺮم‬


‫ﺿﻢت ﻣﺢئ م‬ ‫ﺑﻤﺖ ﺀ‬
‫أ‬، ‫ﺀﻧﻰ‬
‫ن م أئ‬
‫ﻳﻢ‬ ، ‫شم‬ ‫ﻣﺖﻫﻤﺮن‬
‫د‬

‫ ﺛﺈ*ﻟﻤﻨﻴﺜﻲ‬، ‫ﺀﺗﺬﺛﺜﺪيمد ﻛﺔؤﻗﺔد ﻣﻢ وﻣﻴﻔﺘﻲ‬ . ‫ د ﺑﺰﺗﺎم‬،


» ‫أ خ‬.‫و ﻗﻲ‬ ‫ﻣأل‬
‫ﻏﺶ_وم‬ ‫ﺧﻤﺢ‬
‫ئ‬ ‫ﺗﺎ‬
‫رأى‬،
. ‫ﺑﻦ‬ ‫ ﻛﺬ ه آ ﺣﺪ وإ ن‬، ‫ن ﺧﺎﻟﻞ‬.‫ﺿﺪ ﻧﺘﻪ ﻫﻤﺮ‬ ‫ف او ﻟﻢ ؛ ﺀذا إﺳﻬﺎد‬

T E R C E M E S İ
1462( .٩١ -bin
‫ ؛‬Ebi Tâlib (Radıyallâkü atıhyden rivâyet edildiğine gö
: re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir
,Kim bir ölüyü yıkar, onu kefenler, kefenine güzel koku saçar «
-cenâzesini taşır, üzerinde namaz kılar ve (kötü belirtilerden) gördü
ğünü ölü aleyhinde yaymazsa, anasından doğduğu gün gibi hatâla -
‫؛س‬،‫ال‬ ”».çıkmış olur
N o t: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi zayıftır. Çünkü ©ndakl râvi
Ömer bin ‫ةآأ’ ﻫ ال‬
‫ إ‬Ahmed ve ibn-i Muin yalanlamışlardır.

،‫ﺛﺮ‬ ‫ﺋﺔﺑﻤﺎﻳﺰ ةاد‬ . ‫دب‬ ‫ ﻣﺤﺎﻣﺤﺪ ةة ﺑﻤﺎﺳﻨﺄﻳﻰا ﻛﻨﺎ‬- ‫^ أا‬


‫ى‬ ‫طﺀ ام‬ 3 ‫؛ ﻣﺂ‬ ‫رم ؛ ﺀآد‬-‫م أﻓﻰﻧﺮ‬ ، ‫ ﻣﺖ أ؛ﺗﻪ‬، ‫ﺻﺎﻟﺢ‬ ‫ض*ﺗﻤﻞ‬
‫أي ن‬،

» ‫ ل‬.‫ﺻﻠﺖﺀ ﻫﺘﺜﺲ‬ ‫«مش‬

T E R C E ME S İ
‫ ا‬46‫" زد‬... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sette™) şöyle buyurdu, demiştir :
«Bir ölüyü yıkayan kimse (yıkadıktan sonra) gusletsin.»”
8 KİTÂBÜ-L c e n A İz

İZAHI

Ebû Dâvud ve Beyhaki de bunu rivâyet etmişlerdir.


٠
E b û D â V û d un rivayetinde : «... ٧٠öiüyû taşıyan kimse,
sonra abdest alsın.» ilâvesi vardır.
El-Menhel yazarı, bu hadisin açıklamasında şbyle d e r : Hadisin
zahirine göre ölüyü yıkamaktan dolayı gusletmek ve onu taşımak-
tan dolayı abdest almak vâcibtir. A l i ve E b û H ü r e y r e
(Radıyallâhü anhüm âl’nın böyle hükmettikleri rivâyet edilmiştir.
M â l i k , A h m e d ve Ş â f i î âlimleri mezkûr gusül ve
abdestin müstehablığına hükmederek, bu hadîsteki emri müstehab-
İlk mânâsına yorumlamışlardır. Delilleri, D â r e k u t n ı ve H â -
k i m ’ in ‫الﻫﺎ‬-‫؛‬ A b b â s (Radıyallâhü anh) ,dan rivâyet ettik-
١٠٢‫؛‬şu meâldeki hadistir :
‫ام‬،‫ ﻫﺄﻫال ؛‬yıkadığınız zaman bundan dolayı size gusletmek ge-
rekli değildir. Sizin ölünüz necis değildir. (Gusülden sonra) ellerinizi
yıkamanız kâfidir.»
El-Menhel yazarı bu arada guslün vâcib olmadığına âit bir kaç
hadisi zikrettikten sonra H a t t â b i ’ nin : ,Ben, ölüyü yıkamaktan
dolayı guslûn ve Ölüyü taşımaktan dolayı abdest almanın vâcibliği-
ne hükmeden bir fıkıhçı bilmiyorum. Hadisteki emir müstehablık
için olmaya benzer. Hadisin mânâsı şu olabilir: ölüyü yıkayan kim-
senin vüoûduna ve elbisesine yerden su sıçramasından veyâ ölünün
bedeni üzerinde bulunabilen bir necasete su dökülürken ve yıkayı-
cinin üstüne başına ?is suyuh sıçramasından emin olunamaz, ?is su-
yun nereye sıçradığını tesbit etmek mümkün olmayabilir. Bu durum-
da yıkayıcı bütün vücûdunu yıkamak ve böylece pislenen yeri temi‫؛‬:-
lemiş olmak zorunda kalır. Abdest alma emri de cenâze namazını
kılmak için hazırlıklı olmak amacmı taşımış olabilir.' dediğini nak-
leder.
El-Menhel yazarı: H a t t â b i yukardaki sözünde : Guslün
vücûbuna hükmeden bir fıkıhçıyı bilmiyorum, demiş ise de guslün
vücûbuna hükmedenleri yukarıda zikrettim, demiştir.
El-Leys bin ‫اا ﻫق‬
' , E b û H a n i f e ve arkadaşları
yıkayıcının gusletmesinin vücub veyâ müstehablığına hükmetmişler-
dir. önlara göre hadîslerdeki gusülden maksad, elleri yıkamaktır.
SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

(‫وﺟﻬﺎ‬3 ‫ ق ﻏﺴﻞ'ازﺟﻞ اﻣﺮأم و ﻧﻤﻞ ارأة‬٠١٢‫) ﺛﺎب ط‬٩


‫ — و‬ERKEĞİN KENDİ HANIM INI VE KADININ
KENDİ KĞĞASJNI YIKAMASI HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ﺋﻣ م' ﻗﺑﻣﻔﺊ‬ .‫ةﺛﻨﻴﺎﺿﻢ‬/‫ ﺋﻤﺢ‬.‫ ة ﻣﺄ‬/‫ ﻣﺤﺎﻣﺢ‬-١٤٦٤


‫ﻛﻤﺢ‬ ‫ﻣﻒ ؛‬ ،‫ ﻣﻞ‬،‫ﺗﻤﺒﻨﺒﻤﻔﺘﺎﻣﺢ‬ ‫ﻣﺤﻤﺢ؛‬
. ‫ﺛﻤﺢ‬ ‫ﺘﺎﺀﻧﺘﺎﻳ إل و‬ ‫ﺀﻗﻜﻨﻤﻰﺗﺎ ا ﻣﻘﺪ عم ﺗ‬ ‫ام ق‬
،‫إﺳﻨﺎد‬ : ‫ ﺻﺎﺣﺐ ا ز وا ﺛﺪأ ﻳﻨﺎ ﻫﺎل‬،‫ وﻣﻊ ذ ﻟﻚ آ ل‬، ‫ﻫﻢ داود‬.‫واد ﻳﺚ ك رداﺀأ‬ ‫؛‬ ‫أزل'دﻣﻤﻰ‬
، ‫ ﻟﻜﻦ ﺗﺪ إ ﺀ ﻋﺔ ا ﻟﻤﻤﺮ غ ا ﻟﺘﺤﺪﻳﺚ‬، ‫ وإ ﻧﻚ' ﻣﺪﻟﺴﺎ‬، ‫ن‬ ‫ات • آل‬
‫ ﻧﺈ‬.‫داق ﺀ د‬ ‫ﺀن‬ ، ‫ﺀﺛﺢ‬
‫درب‬
‫ة ا ﻟﺨﺎ • وض ﺀ‬.‫ف م روا‬

Y E R € E M E S ‫ل‬
‫ﻫﺔﻫﺎ‬
< A
:‫§؛‬
e ( R a d t y a l l â h ü a n h â ) ’d a n \ Şöyle demiştim
-Bana şimdi beliren görüş, daha önce belirseydi Peygamber (Sal
٨
lallahü Aleyhive Sellem )’i) -cenazesini) hanımlarından başkası yıka
".mıyacaktı
N o t: Sindi şöyie demiştir : Bil hadisi Ebû ‫ ﻫﻪ ^ ﻗﻪ‬-da rivâyet etmiştir. Bu
nunia beraber Zevâîd sahibi bunu zikrederek -isnadı
‫؛‬ sahih, rieâii sikadır. Çlin
kü râvi Muhammed bin ishak tedlisçi ise de Hâkim ve başkasının rivâyetinde bu
.hadisi an'ane ile değil, tahdis ile rivâyet etmiştir, demiştir

İZAHI
Ahı^ed, Ebü Dâ v û d , Beyhakl , îbn-i H i b b ân
^ ve H â k i m bunu uzun bir metin hâlinde Âişe (Radıyallâ
.anhâ) ’den rivâyet etmişlerdir
-Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) galibâ Peygamber (Sallallahü Aley
hi ve Sellem )’in mübârek cenâzesi yıkandıktan sonra, ölen erkeğin
-eşlerinin iddet süresince nikâh hükmü bakımından kocalarına bağ
-lılıklarını bilmiş ve bu bilgisi daha önce olmuş olsaydt kendisi-'ve ar
dadaşlarından başkasınm Peygamber (Sallallahü Aleyhive Sellem )’i
yıkamayacaklarını söylemek istemiştir. Veyâhut bu hükmü bundan
.sonra gelecek hadîsten kıyas yoluyla çıkarmıştır
Hadis, kadının vefât eden kocasını yıkamasının ve bunun aksinin
c'âizliğine delâlet eder ,
KlTÂBÜ-L €ENAIZ

 lim ler bu h u s u sta ih tilâ f etm işlerdir. Şöyle k i :


1 — M â l i k , Ş a f i î ve a rk a d a şla rı, eşlerin b irb irin in eenâ-
zesini y ık a m ala rın ı câiz gö rm ü şlerd ir. A h m e d ’ in m e şh û r kavli
de b u d u r. Erkeğin, ‫ ﻫﺎ اال ااةﻟﺮ‬cenazesini y ık am asın ın delili, b u n d an
su n ra gelen h ad îstir. K adının, eşinin cenâzesini y ık am asın ın delili de
bu hadîstir
B e . y h a k i ve D â r e k u t n î ’ ni n E s m a b i n t U m e y s
(R adıyallâhü a n h â l’den riv â y e t ettik lerin e g ö re P ey g am b er (Sallal-
la h ü A leyhi ve S e lle m l’in kızı F â t ı m a (R ad ıy allâh ü an h â) vâ-
siyet ederek; kocası A 1 i (R adıyallâhü an h ) ta ra fın d a n yıkatılm a-
sını istem iş ve A l î (R adıyallâhü an h ) ile E s m â (R adıyallâhü
an h â) onu y ık am ışlard ır.
Kezâ Â i ş e (R adıyallâhü a n h â l ’den riv â y e t edildiğine göre
E ‫ط‬ ü B e k i r (R adıyallâhü an h ) v efât edeceği zam an h an ım ı
E s m â bin ti U m eys (R ad ıy allâh ü an h â ) ta ra fın d a n yıka-
tılm asını vasiyet etm iş, E s m â (R ad ıy allâh ü an h â ) zay ıf olduğu
için A b d u r r a h m a n (R ad ıy allâh ü an h ) o n a y ard ım etm iştir.

2 — A h m e d ’ den b ir riv ây e te gö re eşlerin, b irb irle rin in ce-


n âze lerin i y ık a m ala rı y a sa k tır. K endisinden y ap ılan d iğ e r b ir rivâ-
yete göre k ad ın ın eşinin cenâzesini y ık am ası câizdir. F a k a t erkeğin,
h an ım ın ın cenâzesini y ık am ası câiz değildir. E b ü H a n î f e ve
S e v r î ’ n in kavli de b u d u r. © nların g ö sterd ik leri gerek çe ş u d u r :
K adının ölüm ü, kız k ard eşi ile evlenm eyi m ü b a h kılan b ir ay rılık tır.
Kezâ, ölüm ü ile kocası, o n d an b a şk a d ö rt k a d ın la evlenebilir. Bal-
diz ile veyâ d ö rt k ad ın la evlenm esi için erkeğin, eşinin ö lü m ü n d en
so n ra b ir sü re beklem esi m ecb û riy eti y o k tu r. B ü tü n bu d u ru m lar, er-
keğin, ölen h an ım ıy la irtib â tın m kesildiğini gö sterir. A rtık erk eğ in
ölen eşine b ak m ası ve elini d o k u n d u rm ası h ara m d ır. F a k a t kocası
ölen k ad ın ın id d eti bitm edikçe, kocası ile o lan evlilik b ağ ı ta m am e n
kopm uş sayılm az. B unun için y ıkayabilir.

Bu âlim ler, b u n d a n so n ra gelen  i ş e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in


hadisini P eygam b er (S aliailah ü A leyhi ve S ellem )’e m a h su s o la ra k
y o ru m lam ışlar v e y â h u t P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ),
 i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’yi b izzat y ık am ay ı kasdetm em iş, yıka-
m a ted b irin i yü k len m esin i k astetm iştir.

A l î (R ad ıy allâh ü an h ) ’n in F â t ı m a (R ad ıy allâh ü an h â ) 'yi


y ık a m asın a gelince, l b n - i M e s ’ u d (R ad ıy allâh ü an h ) b u n a
k a rşı çıkm ıştır.
SÜNEN-İ ÎBN-1 MÂCE

‫ﻣﻤﻢ‬ ، ‫ﺗﺎﻣﺤﺘﻨﻘﺂ‬ . ‫ﺋﻨﺘﻠﻰ‬ ‫ﺗﺄ أ‬ ' ;،.‫ﺿﻰﻗﺜﻨﺒﻢ‬ - ‫؛ ا‬- ‫ﻣﺎ‬

‫ ﺀن ﺀ\دﺛﺔ ؛‬، ‫ل !ف‬،‫ن ﺀم‬ ‫ضﻋﻘﻲا؛ؤي‬،^^^ ١‫م‬ ، ‫ﺑﻪ‬-‫ ﺀئ_دﻧﺔوب تﺀ‬، ‫إﻧﻲ إﻧﻮاﻳﻰ‬
.‫ﻓﻰ يﺗﻰ‬töz ‫ و ﺑﻤﻖ ؤأﺗﺄ أ أل‬.‫ه ئﻣﺤﻨﺠﺞ‬ ‫ زئ ر ﻣﺪ اف‬: ‫؟اﻧﺘﺖ‬
‫ﻗﻢ‬ ‫ﺛﺮﻣﺢ ﻓﻲ ﻣﺖ‬1‫ﺗﺎث ﺀ ﻧﻢ آت «ت‬،‫ ﻧﺎﻧﺄ‬١‫ ؛ﺀآت«ﻣﺖ أزل _اﺀاﺛﺔ‬. ‫ﺗﺎم‬.‫وآ*أأﻗﺮث؛ؤارأ‬

. ‫ﺀﻧﻤﺮأ‬ ‫ﻓﻰ ارواﺛﺪ ؛ إ ﺳﻨﺎد رإ ﻟﻪ ﻣﻤﺎت• رواه اﺑﻐﺎرى ﻋﻦ وﺟﻪ اذر‬


TERCEMESÎ

1465) ،'... Âişe ( Radtyallâhü anhâydan; Şöyle dem‫؛؛‬t i r :


Resüiuhab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Baki’den döndü, beni
başımdaki ağrıdan hasta ‫ ﺳﻬﺄ «ا‬buldu. Ben ٠ esnada ‫" ؛‬Vay başım!
diyordum, o :
«YA Âişe! Bil’akis ben vay başım demeliyim.» buyurdu. Sonra:
«(Yâ Âişe!) Eğer sen benden önce ölmüş olsan da senin başında
durup seni yıkasam, seni k^ehlesem ve senin cenâze namazını kıl-
dırıp seni defnetsem, sana hiç bir şey zarar vermez.» buyurdu.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Seneddeki râviler sikadır. Buhâri bunu
başka bir şekilde kısaca rivâyet etaliştir.

İZAHI

 h m e d ve ^ ‫ ا ﻫ الأ ﻟ ﻪ‬،‫ ل‬de bunu rivâyet etmişlerdir. B u -


h â r ! ’ nin rivâyeti meâlen şöyledir :
‘Âişe (Radıyallâhü anhâ) bir defa şiddetli baş ağrısına tutula-
rak) : Vay başım, dedi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ben hayattayken sen ölürsen sana istiğfâr ve duâ ederim.» buyurdu.
Bunun üzerine Âişe (Radıyallâhü anhâ) : Vay başıma gelen! Valla-
hi öyle sanıyorum ki, gerçekten sen benim ölümümü istiyorsun. Eğer
ben ölürsem sen cidden ٠ günün akşamı bâzı hanımlarınla gerdeğe
gireceksin, dedi. Bunun üzerine efendimiz şöyle buyurdu ‫؛‬
«Yâ Âişe! Bilâkis ben vay başım demeliyim. (Çünkü senden ön-
ce öleceğim) Ben Ebü Bekir’e ve oğluna haber gönderip, hilâfeti Ebü
Bekir’e vâsiyet etmeyi arzu ettim. Sonra düşündüm ki, Allah (hali-
f e l i ğ i Ebü Bekir’den başkasına v e r m e k t e n ) imtina eder. Mü’minler de
10 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

b a şk asın ın h alîfe olm asını m en ed erler. Y âh u t A llah (b aşk asm ı ha-


life k ab u letm e k ten ) im tin a ederler.» ”
S i n d i ’ n in b ey ân ın a g ö re h ad îstek i olay. P ey g am b er (Sailal-
la h ü A leyhi ^e S e lle m l’in v e fa tın a y ak m g ü n le re ra s tla r. H astan ın
açığ a v u rm asın ın câizliği h ad îste n çıkarılıyor. P ey g am b er
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ) Â i ş e (R ad ıy aliâh ü a n h â ) ’ye şu-
n u b ild irm ek iste m iş tir: S enin h asta lığ ın geçicidir. S ağ lığ a k av u şa-
caksm . F a k a t benim h astalığ ım geçici değildir. Y ak ın d a öleceğim .
H astalığ m - • • * dolayı vay başım ! denecekse sen d en önce ben
dem eliyim .
H adîs, erk eğ in v efât ed en h an ım ın ı y ık am asın ın m e şrû iu ğ u n a de-
lâ let eder. Bu k o n u y la ilgili g erekli bilgi, b u n d a n önceki h a d îste bil-
dirilm iştir. /

‫ ق ﻧﻤﻞ اﻟﻨﻲ ؤ؛؛ﺀؤ‬٠١٢‫ ) ﻳﺎب ﻣﺎ‬١٠(


PEYGAMBER (SALLALLAHÜ ALEYHİ YE SELLEM)’{N — 10
YIKAMAK HAKKINDA GELEN '
HADÎSLER BÂBI

.‫و'ة‬ ‫أ ﻳﻮ ﺗﺎ‬ f U.‫اﻟﻮا*ﺛﻄﻰ‬ ‫ﺳﻴﺪ ن ﺑﺠﻲ ن ا آل ز ﻣﺮ‬ ‫ سﻃﻤﺤﻨﺎ‬١٤٦٦


‫ﺛﻨﻮاق ﺻﺪ‬-‫ أ‬،٠١: ‫ آت‬5‫ ﺛﻦ أي؛‬، ‫ ردة‬. ‫ ﺛﻨﻲماﻧﻲ‬، ‫دمص‬
‫ ﺛﻰ ﺋﺂﺗﺄ ن‬،‫ردم‬.‫ى أو‬
*

• ‫ﻣﺤﻠﻔﻤﻠﺔ‬ ‫ﻣﺤﻤﺎ ةة‬ ’ ‫ال‬-‫؛’ ل ؛‬


‫اة‬ ‫ﻣﻘﺎﺀ أا ﻣﻢ ثﺀث‬
، ‫يا‬
'
‫ إز اد ﻳﺚ‬: ‫ وﺛﻮل ا ﻟﻢ‬. ‫ن ز دا ﻟﺘﻴﺲ‬. ‫ واﺳﻤﻪ ر‬،‫أ ل ردة‬ ‫ اﺿ ﻒ‬، ‫ﺿﻴﻒ‬ ‫ إﺳﺘﺎده‬: ‫ق ازواﺛﺪ‬
. ‫ذ ك اﻟﺰى ق اآلﻣﺎراف وا ﻟﺘﻬﺬﻳﺐ‬، ‫ ال‬: ‫ و ج‬- ‫ و ﺑﺪ ردة م ؛ز ﻳﺪ ﺀن ﻋﺒﺪ اش‬، ‫ﻣﻴﺢ‬

T E R C E M E S İ
146‫)ة‬ Büreyde (Radıyallâhü anh)'den \ Şöyle demiştir :
(V efât eden) P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’! yıka-
m a y a b aşlam ak isted ik leri zam an , d âh iid en seslenen b irisi o n la r a :
R esüluiiah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in göm leğini soym ayınız!
diye seslendi.”
N ot: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi zayıftır. Çünkü râvl Ebû
Bürde zayıftır, adı Ömer .bin Yezld et-Teymi’dir. El-Hâkim’in şüphesiz bu hadis
zayıftır ve Ebü Bürde Yezid bin Abdillah’tır, sözü bir vehimdir. Nedenin! el-Müzzi,
el-Etraf’ta ve et-Tehzîb’de zikretmiştir.
SÜNEN-İ İBN-I MÂCE

İ Z A H I

Zevâid ،ü rü n d e n olan bu hadîs, P ey g am b er (S allallah ü A leyhî ve


Sellem ) v efât edince sah âb ilerin , ٥ göm leğini çık a rm a d a n m übâ-
٥٠^
re k v ü c û d u n u y ık a d ık la rın a d elâlet eder.

N o tta b elirtild iğ i gibi h ad îsin senedi zayıf ise de P ey g am b er (Sal-


la lla h ü A leyhi ve S ellem )’in göm leği ç ık arılm ad an yıkatıldığı, A h -
m e d , E b û D â v û d , I b n - - i H i b b â n ve e l - H â k i m ’ in
Aişe (R adıy allâh ü a n h â ) ’den riv ây e t ettik leri şu m eâldeki hadîs-
)e sa b ittir

‘Âişe (R adıyallâhü an h â) şöyle d e m iş tir: S ah âb iler, P eygam ber


(S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i y ık am ak istedikleri ra m a n ded iler ki;

Bilm iyoruz, ölülerim izin elbteesini ta m a m e n so yduğum uz gibi Re-


sû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in b ü tü n elbisesini soyacak
mıyız? Y oksa ü zerin d e elbise olduğu h ald e m i y ık ay acağ ız? B u n lar
ih tilâ fa dü şü n ce A llah T eâlâ o n la ra b ir u y k u verdi. H erkesin çenesi
göğsüne d ayan d ı. S o n ra evin b ir kö şesinden kim o ld u ğ u n u bilem e-
dikleri b ir kim se o n l a r a‫ ؛‬P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i
ü zerin d e elbise b u lu n d u ğ u h ald e yıkayınız, diye seslendi. B unun üze-
rin e R esülullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in göm leği ü stü n d e ol-
d u ğ u h alde y ık a m ay a b aşlad ılar. S uyu göm leğin ü zerin e d ö k ü y o rlar
ve göm leği ile b e ra b e r v ü cû d u n u ovu y o rlard ı.’

A h m e d ’ in riv ây e tin e göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve


S ellem )’i y ık a y a n la r A l î b i n E b î T â l i b , A b b â s b i n
‫ ال ااا ﻟﻬﻬ أل خ‬، ، ‫ ﻇ ﺎا ه‬, P a d l b i n A b b â s , ü s â m e bin
Z e y d , K â s ı m ve efendim izin m evlâsı S â l i h (R adıyallâhü
a n h ü m )’dür. A b b â s , F a d l ve K â s ı m (R ad ıy alâh ü an-
h ü m ), A 1 i (R ad ıy allâh ü a n h ) ’a y ard ım ed erek P ey g am b er (Sal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem ) ’i sa ğ a sola d ö n d ü rü rlerd i, ü s â m e (Ra-
" " " an h ) ve ‫ال؛ ا ة ق‬ (R ad ıy allâh ü an h ) d a su dökerlerdi.
A 1 i (R adıyallâh ü an h ) de y ıkardı.

B e z z â r ve B e y h a k i ’ n in riv ây e tin e gö re P ey g am b er
(S allallah ü A leyhi ve Sellem ) A 1 i (R ad ıy allâh ü a n h ) ’a : «Senden
b aşk ası beni yık am asın . Ç ü n k ü kim benim av retim i g ö rü rse gözleri
k ö r olur.» b u y u rm u ştu r. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in
A 1 i (R adıyallâh ü an h ) ’i b u işe ta h sis etm esin in sebebi, A 1 i (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ) ’in a v re t y erin e b a k m a k ta n çok sak ın d ığ ın ı bildiğinden
dolayı olabilir.
KİTÂBÜ-L CENÂÎZ 299

، ‫ﻣﺪﻣﺮﻳﻰ‬
’ ‫ ﻣﺦ ا‬، ‫ ص‬١٠٠ •‫ نﺀﻳﺬا ﻣﻢ ﺗﻨﻪ ﺻﻘﺮان ن ﻣﺒﻤﻰ‬، ‫ _ﺛﻢ‬-‫ﺣﻤﺤﺎﻧﺞ‬ ١ ٤٠٦٧

‫رس‬ . ‫لﺀا ﺛﺘﺊ اش‬ ‫ﻗﺂﻟﺚ‬


: ‫ا*ﻣﻘﻄﺎﺑﻲ‬
‫؛‬ ‫ﻟﻨﻴﺎ ﻋﻦ ﺀئ ن‬
، ‫ا‬،‫ر‬ ‫ﻋﻦ!ﺻﺪ‬

. ‫ﻃﺸﺘﻆ‬ ‫ﺀب ﻃﺸﺖ ﺛﺎ و‬-‫ﻟﻂ‬


• ‫ إآﻣﻴﻰا‬: ‫أال‬، ‫ مم ﺑﻤﺪه •؛م‬، ‫ﺑﻤﻜﺴﻤﺤﻰاأﻣﻴﺖ‬. ‫م"ه ﻣﺎ‬ J L; ^

٠ ‫اق ﻣﺼﺎن ق ا ﻟﻘﺘﺎ ت‬ ‫ آلن ﺑﻤﻲ ﻣﻦ ﺧﺪ ا م‬٠ ‫ﻟﻢ ﺛﻘﺎ ت‬-‫ﻣﻴﺢ ووﺟﺎ‬ ‫ﻫﺬا إﺳﺘﺎد‬ ‫؛‬ ‫ف اؤواﺑﺪ‬
‫واالق*شﺀودون‬
• ‫نم‬
• ٠ ‫ﺀﻳﻰ اﺣﺘﺞ‬ ‫ن‬.‫و ﺻﻮ ان‬

TERCEMES İ
1467) "... ‫ثا‬
. 1 bin Ebi ‫ ( ط ؛ ﻟﻘﺂ‬R adıyallâhü a n h ) ’den rivâyet e،)‫؛‬،d‫؛‬ğine

Peygamber (Sallallahü Alenili ve Sellem )’! yıkadığı zaman ölü-


de aradığı (idrar ve gaitayı) onda aradı da aradığını bulamadı ve ‫؛‬
Babam sana feda olsun. Sen çok temizsin. □! ! !ken temizdin, dlü ٢
iken de temizsin, dedi.”
Not: Zevâid’de şöyle öenllmiştir : Bunun isnadı sahih olup ricâli de sikadır.
‫و‬‫؛ﻟﻬﻠ‬،‫ا‬Yahyâ bin Hızâm’ı tbn-i Hibbân sikalar arasında zikretmiş, Safvân b‫؛‬n
İsa’yı da Müslim hüccet saymıştır. Kalan râviler de meşhur hâvilerdir.

t M1
Zevâid türünden olan bu hadis. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ’in vücûdu Aldatılırken avret mahallinde bir necâsete rastian-
madığına delâlet eder. Hadîs, ölü yıkatılırken avret mahallinde bir
necâsetin bulunup bulunmadığının araştırılmasmm ve varsa gideril-
meşinin gerekliliğine delâlet eder.
>‫ن ﺀﺋﺈ‬ ‫ﻧﻬﻲ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎ ﺀ؟اد ن آ ﻧﺘﻮب• عﻧﺎاﺗﻠﺘﺺ ن وﺗﺪ ن ﻗﺊ‬ ١٤٦٨

٠ < ‫ﺑﻤﺔ‬ ‫ةد = ةﻟﺖ‬ ‫؛‬ ‫ﺳﺌ آل‬ ، ‫ي؛‬ ‫ﻣﺄ‬ > ‫؛ ذ ا ﻣﺪ د ﺋﺬ ام د ﺗﻤﺢ‬
•٠ ‫ ز ر س‬، ‫ﻣﺤﻰ ز ى‬، ‫دا« إ أ*ا ﺗﺖ ﻣﺄﺀﺀاوإ_ر ﻳﺴﻊ ﻧﺮس‬
‫وع‬٠‫وب ﻣﺎل ﻓﻴﻪ اﻣﻦ ﺣﻴﺎن ت*ﻛﺎن راﻓﻤﻨﻴﺎ داﺀﻳﺂ‬
‫ ألن ﻋﺈديﻳﺷ‬٠‫إ ﺻﻄﺎد ﺿﻴﻒ‬ ^ ٠ ‫ق اؤواﺛﺪت‬
‫ ﻣﺴﺘﺤﻖ‬،‫ﻣﺤﻮﻣﻦ ﻏالة اروا ﻓﺾ‬،‫ وﻗﺎل اﻣﻦ ﻃﺎﻫﺮ‬٠ ‫ ﻓﺎﺳﺘﺤﻖ اﻟﺘﺮك‬٠ ‫ﻟﻤﺸﺎﻣﺤﺞ‬
‫ذأكﺀ ﻛﺎن روى ا ﻟﺘﻤﺮﻋﻦ ا‬
‫ﻓﺘﺪ أ ﺑﻜﺮ ا آلﺀﺀة ق‬ ‫ﺣﺪا‬
> ‫وإن روى ﻋﺘﻪ ﺣﺪﻳﺜﺎ وا‬ ، ‫وا ﺑﻐﺎ رى‬ . ‫ ق ا ﻟﺜﺎ م‬، ‫اﻟﺘﺮك آل'ه ^وى ا ﻟﻨﺎ ك‬
‫ﻣﺘﺮﺑﺔ‬ ‫اﻟﺨﺘﺎظ و؛ ل اد ﻣﻰ ت دوى ﻋﻨﻪ اا؛ﺀﺗﺎدى‬
• ‫ ﻋﻠﻴﻪ رواﻳﺘﻪ ﻋﻨﻪ •وز ك ارواﻳﺔ ﻋﻨﻪ ﺟﺎﻋﺔ ﻣﻦ‬،‫ﻣﻤﺮ‬
٠‫ﺷﻳﺧﻪﺧﻠفﻓﻳﻪ‬
‫؛^ *و‬
٥
300 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

T E R C E M E S İ

1468) "... Alî (bin Ebî Tâlib) (Radıyallâhü anh) ’deh rivâyet edildiğine
göre; Resâlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
« Ö ld ü ğ ü n z a m a n b e n i Ğ a r s a d lı k u y u m d a n y e d i k ı r b a s u y la yı-
k a y ın ız .» ”
N o t: Zevâid’de şöyle d enilm iştir: Bu isnad zayıftır. Çünkü ibn-i H ib b â n :
Râvi Abbad bin Yâkub açık râfiziydi. Bununla beraber meşhur râvllerden mün-
ker hadisleri rivâyet ederdi. Bu sebe?le terkeâilm eyi ‫س ؛<ا‬ ‫ ؤ‬demiştir. îbn-i Tâ-
hir de ‫ ه ؛‬, râfizilerin aşırılannâandır. Terkedilmeye m üsthaktır. Çünkü münker
hadisleri meşhur hadisler arasında zikreder. Buhâri ondan tek bir hadis rivâyet
etmiş ise de m uâsırı olan im am lar onun bu rivâyetine karşı çıkmışlardır. Hadis
hâfızlanndan bir cemâat, ondan rivâyeti terketmişlerdir, demiştir. Zehebî de ‫ ؛‬Bu-
hâri ondan yaptığı rivâyeti başkasından olan bir rivâyetle birlikte almıştır, demiş-
tir. Abbââ’m şeyhi (Hüseyin bin Zeydl’in sıkalığı ihtilâflıdır.

İ ZAHI
Zevâid türünden ◦la n bu hadis ?eygam ber (Sallallahü A leyhi ve
S ellem )’in, vefât ettiği zam an Ğ a r s kuyusundan alınacak yedi
kırba su ile yıkatılm asını vasiyet ettiğine delâlet eder.
Ğ a r s: K u b a köyünde bulunan ve S a ’ d b i n H a y s e -
m e (Radıyallâhü anh) ,a âit kuyunun adıdır. Peygam ber (Sallal-
lahü A leyhi ve Sellem ) ‫ ه‬kuyudan su içerdi. Bu kuyuya ‫ وآالﺀ‬di-
yenler de vardır.

. ‫ﺀﻗﻜﻔﻨﺎﻟﺘﻲ‬ ‫ إ‬- ‫ ) إ ﺑﻤﺎ‬١١(


1! — PEYGAMBER (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SFLLEMl’İN
KEFENİ HAKKINDA GELEN H A D İSLER BÂBI

‫م ﻳﻘﺎم‬ ، ‫ﻣد مدﻛﺮ ن أﻣق ﺛﻳﺔ • ~ا ﺣﻔص ن ء؛اث‬. ‫— ﺣﺗﻐﺑﺟﻧﺎ أ‬١٤٦٩


>‫ﺗﻪ‬ ‫ﻳﻰ إؤؤ أ? ﻟﻞ ﻳﺾ _ﺀأ‬ ‫ ﻋﻦ ﻋﺎﺋﺬة؛ أد اي‬، ‫ان روه >ﻋﻦ أﻳﻲ‬
‫_ ز* ﻫﻤﻞ أ ال ﻣﺬ‬ ‫إ* م‬ ;‫ ﻟﺜﻪ‬1‫ﺳﺪ د‬ . ‫ﻣﺺ ؤآل ﻫﻤﺎ*ه‬ ‫ﻧﺲ‬
.‫ﻛﺘﻮم‬ ‫ ﻟﻢ* ذ‬، ‫ﺧﺮؤ‬
‫؛‬ ‫ ﺋﺬﻟﻤﺎ؛وا ﺗﺮد‬:‫ ق؛ﻧﺘﺄﻣﺎﺗﺜﺔ‬. ‫ ﺀﺛﺮز‬-‫ﻳﻰ‬
T E R Ğ E ^ E S !
1469) "... Âişe (Radtyallâhü ‫’ ) ﺳﻢ » ه‬dan: Şöyle demiştir :
İl KİTÂBÜ-L CENÂİZ 301

‘Peygamber (Saliaiiahü Aleyhi ve Sellem) Y e m en ‫ ﻫﺎ اﺀ ا' ﻫﺎ ا‬be-


yaz üç parça bez içinde kefenlendi. Bunlar içinde gbmlek ^e sarık
yoktu.’ Âişe (Radıyallâhü anhâ),ya: Diyorlar ki: Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) hibere (çizeli hırka) içinde kefenlenmiş,
denildi. Bunun üzerine Âişe (Radıyallâhü anhâ) : Hibere hırkasını ge-
tirdiler de onu kefen yapmadılar, dedi.”

İ Z A H I

Kütüb-i Sitte sahipleri ve A h m e d bunu rivâyet ed işlerd ir.


H ibere: Y e m e n ma’muiü bir hırka çeşididir. Pamuk veyâ
ketenden yapılmadır. Çizgili olur.
Hadîs, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in üç parça be-
yaz Y e m e n bezi içinde kefenlendiğine delâlet eder.
H adisin: “Bunlar içinde gümlek ve sarık yoktu.” eümlesi iki şe-
kilde yorumlanabilir. Birinci ihtimâl; Bu üç parçanın yanında göm-
Jek ve sarık yoktu. İkinci ihtimâl; ü ç parça bezden birisi sank di-
geri gömlek değildi. Yâni üç parçanın her birisi bütün vücüdu örten
birer sargı idi.
1. S â f i i 1 e r bu hadisi delil göstererek erkek için sünnet
olan kefen, her birisi bütün vücüdu örten üç sargıdır. Bunların dı-
$mda gömlek ve sarığın bulunmaması efdaldır. Şâyet bunlara bir
gömlek ve bir sarık ilâve edilirse mekruh olmaz. Ş â f i i l e r ha-
dîsi birinci ihtimâle göre yorumlamışlardır. Mezkûr beş parçadan
fazla kefen yapmak mekruhtur.
2. H a n b e l i l e r de bu hadisin zâhirini tutarak: Erkeğin
müstehab olan kefeni, her birisi bütün vücüdu örtecek üç sargıdır.
Buna bir şey ilâve etmek mekruhtur, demişlerdir.
‫و‬. M â 1 i k i 1 e r , mendub olan kefen; bir izâr, yâni belden
sşağı vücüdu örten peştemal, bir gömlek, bir sank ve bütün vü
cüdu örten ‫ه‬ sargıdır.
4. H a n e f i l e r ’ e göre sünnet olan kefen, bir izâr, bir göm-
lek ve bütün vücüdu örten bir sargıdır. Gömlek, omuzlardan ayak-
lara kadar uzun olmalıdır, izâr, baştan ayağa kadar vücûdu örtecek
durumda olmalıdır. Kefenin üç parçadan fazla olması mekruhtur.
Bir kavle göre beş parçaya kadar ilâve yapmakta beis yoktur.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hibre denilen çizgi-
1، hırka içinde kefenlendiği, Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)’ye söylen­
3C2 SÜNEN -‫؛ ؛‬BN -‫ ؛‬MÂCE

miş, ‫( ﺣ ﻮ؛ ة‬Radıyallâhü anhâ) hibrenin getirildiğini, fakat kefen


yapılm adığını bildirmiştir.
El-Menhel y a z a n : Sahâbilerin hibereyi kefen yapm am alarının
hikmeti, bünu m ünâsip görm em eleri olabilir. E l - A y n i demiş-
tir k i : ‘Peygam ber (Sallallahü A leyhi ve S ellem )’in yıkanm ası işi bi-
tince getirilen hibere hırkası ile m übârek vücûdu kurulanm ış ola»
bilir. Sonra bu hırka geri verilerek üç parça beyaz Y e m e n bezi-
ne s a r ılm ış tır .'

KADININ KEFENÎ

Erkeğin m üstehab olan kefeni hakkındaki âlim lerin görüşünü


yukarda zikrettik. Burada kadınların kefen durum una da bir göz ata-

1 — H a n e f ı l e r ’ e göre m üstehab olan kadın kefeni beş


parçadan ib ârettir: İzâr, gömlek, baş örtüsü, bir sargı ve m em eleri
üzerine bağlanan bir parça.
2 — Ş â f i i ve H a n b e l i m ezheblerine göre de müste-
hab olan beş p arçad ır: İzâr, baş öriüsü ve iki sargı. Sargılarm, bü-
tün vücûdu örtecek durumda olm ası m a ’lo m riu r
3 — M â l i ^ i l e r ’ e göre müstehab olan kefen yedi parça-
d ı r : İzâr, gömlek, baş örtüsü ve dört sargı.

‫م‬:‫أت‬ ، ‫ﻫﻪ‬ ‫ىو ﻟﺔ ا‬ . ‫ﻣﺤﺎأ ﻣﺤﺪ ة ﺋﻔﻤﺤﺪ م‬ - ‫أا‬ ¥■•■. .

‫ ﺀﻧﻤﺘﺪ ا ف‬،‫ ﺀﻧﺄ غ‬، ‫ﺋﻦ ﺛﺂﺗﺎ ن ن ﺛﻮ ز‬ ، ‫ ﺗﺲ نﺀ* ال ن‬، ‫ﺗﻤﺘﺜﺌﻠﻴﻰﺛﻴﻤﻲ‬ ‫ا‬

. ‫ﻳﻰﺣﻢ ﻣالث رآ ط ﻳﺾ ﺛﻘﻮ د ﺗﺔ‬ ‫ت ام‬


،‫م‬ ‫إ نﺣﻤﺮ‬ ‫ و إ ﺳﺈ د ﺣﺪ ن‬. ‫ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ ا ﺋﺜﺔ و إ ن ﻋﺈ س‬ ‫قاﻟﻤ ﺤﻴﺤﺘﻲ‬ ‫اوومت ﺋﺚ أ ﻣﺤﻪ‬ ‫ق‬

. ‫ ﻏﻴالن ﻋﻦ درﺑﺔ ض ﻟﻠﻌﻆ وا ﻟﻨﺒﻂ واإلﻣﻤﺎن‬،‫ن م دﺀ ى ﻳﻄﻤﻰ ؛‬,- ‫ﻣﺤﻤﻮد ﻧﻤﻠﻢ‬

T E R C E M E S İ
1‫) ه? ه‬ " ... A bdullah bili Öm er (R adtyallâhü a n h ü m â yâ m \ Ş öyle dem iştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) Sehuliyye (denilen) üç


parça beyaz ve ince bez içinde kefenlenmiştir."
N o t : Zevâid’de şd^le denilmiştir : Bu hadisin aslı Buhâri ٢
® Müslim'de Âişe
(R.A.) ve îbn-i Abbas (R.A.)’dan rivâyet olunmuş olarak vardır, ‫؛‬bn-i Ömer
<R.A.)’in ‫ ااإ ﻇﺲ‬senedi basendir. Çünkü râvilerinden ‫ ﺀ م‬، ‫ >ا‬bin Müsa ve
Hafs bin Ğaylan, hıfz, zapt ve itkan ehlinin derecesinden aşağıdır.
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

S ehûliyye ‫ ؛‬Y e m e n ’ de bez d o k u n a n b ir kö y ü n adıdır. Bu


köyde d o k u n an beze de denilir. Bu kelim e S u h û liy y e diye de okuna-
bilir. E z h e r i ’ n in dediğine g ö re S ehûliyye kö y ü n adıdır. S uhû-
liyye ise bu köyde d o k u n an bezdir.
Riyâd R itâ’n ın çoğuludur. Ritâ, tek p a rç a d a n ib â re t çarşaftır.
Bir kavle göre inee ve y u m u şak bezdir. B u rad a iki m â n â y a d a yo-
ru m lan ab ilir.
N o tta belirtildiği gibi h ad isin aslı B u h â r i ve M ü s l i m ’ de
Âi ş e (R ad ıy allâh ü an h â ) ve i b n - i A b b â s (R adıyallâhü
a n h ) ’d en riv ây e t edilm iştir. B u h â r i ’ de A i ş e (R adıyallâhü
a n h â ) ’d en riv â y e t edilen hadis, m eâlen ş ö y le d ir:
*‘Resûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) pamuktan (m a’m ul)
sehûliyye (denilen) üç parça beyaz Yemen bezi içinde kefenlendi. Bun-
lar içinde gömlek ve sarık yoktu.’
Bu h a d îs de erk eğ in m ü ste h ab o lan k efen in in üç sarg ı o ld u ğ u n a
ve b u n la rın beyaz olm asının m ü steh ab lığ m a d elâlet eder.

، ‫ذادمﻓﻰ‬
‫ﺀ ى ﺀ ا ﺗﺄ‬ ، ‫ض‬.‫ﺑﻤﺎﻓﺔ إم‬ ‫ﻣﺤﺎ م؛ ة ﺀ م• ى ة‬ —
١٤٧١

: ‫ﻣالﺛﺄزاﻫﻤﻞ‬ ‫اف <§§مؤ ق‬، ‫ ﺀن اقﺀﺛﺎس ؛ آت؛ﺳﻤﺘﻲ رﻣﺜﻮل‬، ‫ﺀﻧﺜﺒﻤﻢ ﺀ‬ ‫م‬، ‫ﺀﻧﻄﻢ‬

١٠^١٠‫ ؤح ^ﻧﺤﺮا‬،‫ارى ﻣﺺ ﻗﻲ‬


٠ ‫ﻣﻞ زذ ه‬ ‫ ألن ح ﺋﺪ ر أ ل زﻳﺎد‬٠٩ ‫ الﻳﻤﻤﺢ اال ﺣﺘﺠﺎج‬، ،_‫ﺗﺎل اﻟﺘﺰوى ت ﻫﺬا ا ﺀﻟﺪﻳﺚﺻﻌﻴﻦ‬
٠‫وﺗﺪ ﻏﺎﺛﻒ دواﺑﻤﻪ رواﻳﺔ أ ﺛﺜﻔﺎﺗﺎ‬
T E R C E M E S Î

1471 ” ... İbn-i Abbâs ( Radtyallâhü anhümây dan; Şöyle demiştir :


Resûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) (şu) ûç parçada kefen-
lenmiştir: içinde vefât ettiği gömlek ve Neerân ma’mulü hülle.’’
N o t: Nevevl: Bu hadis zayıftır. Belli sayılması sahih değildir. Çünkü râ-
visi Yezid bin Ebî Ziyâd’ın zayıflığı husûsunda ittifak vardır. Bilhassa onun bu
rivâyeti sika zâtların rivâyetine muhaliftir, demiştir.

İZAHI
Bu had îsi E b ü Dâvüd, A h m e d ve B e y h a k î de
riv ây e t etm işlerdir.
304 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

H ülle i İM p a rç a d a n ib â re t b ir ta k ım eibisedir. A ynı k u m a şta n


o lm ay an ta k ım a v ey â b ir p a rç a d a n ib â re t elbiseye H ülle denilm ez.
N e c r â n : A rap y a rım a d a sın ın d o ğ u su n d a b ir şeh ird ir. ٠ beldenin
m a ’m u lü olan elbiseye N ecrân iy y e denilir.
Bu h ad ise g ö re P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in ke-
feni; İki p a rç a d a n ib â re t h ü lle ve içinde v efât ettiğ i göm leğidir.
El-M enhel y a z a rı bu h ad îsle ilgili o la ra k şöyle der.-
“K efenlerden b ir p a rç a n ın göm lek o ld u ğ u n a h ü k m e d en H a n e -
f i ve M â l i k i âlim leri için b u h ad îs b ir delildir. K efende gömle-
ğin b u lu n m asın ın m ü ste h a b olm ad ığ ın a h ü k m ed en â lim le r şöyle de-
m iş le rd ir : Bu h ad is zayıftır. Ç ü n k ü râv isi Y e z î d b i n £ b î
Z i y â d aley h in d e k o n u şu lm u ştu r, ü s te lik P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S e lle m l’in, içinde v efât ettiğ i ve y ık a n ırk e n so y u lm ay an
göm leği içinde k efen len m esi ö rf ve â d e t y ö n ü n d en u z a k b ir ihtim ald ir.
D iğer ta ra fta n P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in hü lle için-
de k e fe n le tm e si sözü g a la ttır. Ç ü n k ü M ü s 1 i m ■in riv ây etin d e
Âi ş e (R adıy allâh ü an h â ) :
“R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) p a m u k ta n m a ’m u l Se-
hüliyye d en ilen üç p a r^ a beyaz Y em en bezi içinde k efen len d i ve bun-
la n n içinde göm lek ve s a rık y o ktu.” d em iştir. (B u h ârî’de de ay n ı ha-
dîs m evcuttur.!
H ülleye gelinee‫ ؛‬H ülle, kefen y ap ılm ak ü zere sa tın alın d ığ ı için
h a lk b u n u n kefen y apılıp y ap ılm ad ığ ım bilm ediler. S atın a lm a n hül-
le terk ed ild i ve  i ş e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in h ad îsin d e belirtil-
diği gibi üç p a rç a b eyaz Y e m e n bezi k efen yapıldı. B u n u n üze-
rin e A b d u l l a h bin Ebî B e k i r (R ad ıy allâh ü an h )
bu hülleyi a l a r a k : Ben k endim e k efen y ap m ak için saklıyacağım , de-
di. S o n r a : E ğer A llah T eâlâ bu hüllen in P eyg am b erin e kefen yapıl-
m a sın a r â z ı olsaydı, o n a kefen ettirird i, diy erek n iy etin i değ iştird i
ve sa tıp bedelini s a d a k a o la ra k d a ğ ıtt‫؛‬.

T i r m i z i : P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in kefe-


ni h a k k ın d a v ârid o lan h ad islerin e n sahihi, Â i ş e (R adıyallâhü
a n h â ) ’n in hadisid ir. S ah âb îlerin ve o n la rd a n so n ra gelen âlim lerin
ek serisin in am eli  i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’n in h adîsin e göredir,
dem iştir.
12 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 305

‫ﻳﺘﺼﺐﻋﻦ از ﻛﻘﻦ‬ ‫ ؛ إ‬،‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ إ‬١٢(

MÜSTEHAB OLAN KEFEN HAKKINCA — 12


GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ة ﻧﺜﺒﻤﻨﺎ ف‬، ‫ﻃﺮ‬ ‫ ﺀﻳﺎ أ‬3 ‫ﺗﺄةﺑﻤﺎﻣﻤﺤﻦ‬-‫آ ﺛﺄ‬ . ‫ﺑﻤﺞﺀﻧﺎﻧﻢ‬


‫ﻣﺤﺎم ﺀﺋﺪ‬ - ١٤٧٢
١. ‫ﻧﻮﺛﺎﻧﻲ‬ 3‫ت ﻓﺂت‬:‫وس ﻓﺄ‬
‫؛‬ ‫ض ان‬ ‫ﺀﻧﻨﻢ ؛د ﻧﺜﺈ>ر‬ ،‫^ ﺛﺎ ن ق خ؛ﺑﻢ‬٠١
. ‫ﺗﺔﻣﻤﺘﻴﺎﻣﻤﻤﺆﻣﺤﺜﺬﺀ م‬ . ‫مﺀث < وإلا ﺗﺒﻤﺮ ئ‬
T E R C E M E S Î

1472(-îbn-i
‫؛؛‬... Abbâs (Radtyallâhü anhümâyâan rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve ‫ را»ﺀﺀﻣﺤﺔ‬: şöyle buyurdu, demiştir
E lbiselerinizin en h ayırlrsı b ey az o lan ıd ır. B unun için ö lülerinizi «
b ey az elbise için d e k efenleyiniz ¥ ٠”».b ey az elbise giyiniz

İ Z A H I

T uhfe’de n a k le n b ey an ‫ﻟﻬﻢ‬1‫ ةﻫﻠﻐﻠﻪ‬g ö re N e s â i h â riç K ütüb-i


-S itte’de b u h ad îs riv â y e t edilm iştir. T i r m i z i b u n u riv â y e t e t
-tik te n s o n r a : ‘Bu h ad is h a se n - sah ih tir, ilim eh lin in m ü ste h ab say
dığı elbise beyaz olam dır. A h m e d ve ‫ا‬$ ‫ ﻇ ﻬ ﺎ؛‬:d em işler k i
K efen için en sevim li elbise b eyaz o lan ıd ır.’ diye bilgi v e rm iştir .

، ■‫ﻧﻢ‬ ‫ أ ﺛﺄ 'ا ﺑﺜﺎ ؛ ن‬٠‫ان ﻟﻢمﻣﻤﺎ‬ .‫ش‬


U‫زذ اال ؛‬ ‫ﺣﺘﺒﺠﻨﺎأوﺑﻰ ن‬ ١٤٧٣

‫ﻣﺖ؛‬ ‫ ﺛﻦ ودة ن‬،‫'ﺛﻦ أﻳﻪ‬، ‫ﺛﻦ ود؛ ن دى‬،‫ﺛﻢ ن أ ﻣﻴﻰﺿﺮ‬ ‫ﺛﻦ‬


. ‫|مرأأت ﺀﺀ ا ﻟﻜﻤﺎ ظ‬ ‫أﻟﺘﻤﺤﻤﺘﺎف‬
T E R C E M E S İ

‫ ﻫﺎ‬7‫“ رق‬ Ubâde bin es-Sâmit (Radtyallâhü anhy&en rivâyet edildiğine ...
göre: Resûlullah ‫ ﺀﻣﻤﺼﻜﺂ‬،‫ ﻫﻬﺎ‬Aleyhi ve Sellem ( :‫؟‬öyle buyurdu, demiştir
K efenin h ay ırlısı h ü lle d ir «.«”

Sünen4 ibn-i Mâce — c . : 4-P . :2 0


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İ Z A H I
E b û □ â v û d ve B e y h a k î d e b u n u r iv â y e t e tm iş le r-
d ir. T i r m i z i is e b u n u E b û ü m â m e (R a d ıy a llâ h ü a n h â l
d e n r iv â y e t e tm iş tir.

. E l - ^ n h e l y a z a r ı ş ö y le d e r :

" Y â n i h ü lle k e f e n in h a y ır lı k ıs m ı n d a n s a y ılır . H ü lle , Y e m e n


m a ’m u l ü e l b i s e d i r . A y n ı m a l d a n i k i p a r ç a d a n ib â r e t ta k ım a d e n ilir.
H ü lle , ik i p a r ç a d a n ib â r e t o ld u ğ u iç in b i r p a r ç a d a n ib â re t k e fe n d e n
h a y ır lı s a y ılır. Ş u h a ld e h ü lle n in h a y ır lı o lu ş u , b ir p a r ç a d a n ib â re t
k e fe n e n a z a ra n d ır. Ç ü n k ü ü ç p a rç a lık k e fe n in h ü lle d e n e f d a l o ld u -
ğ u m a ’l u m d u r . H a d î s t e n ş u m â n â n ın k a s te d ild iğ i u m u l u r : Z a rû re t
o lm a d ık ç a b ir p a r ç a lık k e f e n le y e tin m e k u y g u n d e ğ ild ir.

B âzı â lim le r b u h a d îs i d e lil g ö s t e r e r e k : Y e m e n m a ’m u l ü


h ır k a la r ı k e f e n y a p m a k e f d a ld ır , d e m iş le r is e d e y u k a r ı d a b e lir tild i-
ğ i g ib i e f d a l o la n k e f e n b e y a z b e z d ir . M u h te m e le n ٠gün iç in h a lk ın
te m in i k o la y o la n k e f e n lik h ü lle o ld u ğ u iç in P e y g a m b e r ‫؛‬S a ll a ll a h ü
A le y h i v e S e lle m l b ö y le b u y u r m u ş ‫ ؛‬u r.

‫ة ﺗﺘﻨﺪ أل اغ‬:'‫ش‬ ‫؛؛‬ ‫ﻣﺄﻗﺌﺄ د‬ ، ‫ ﺗﺼﺖ‬. ‫ﺳﻤﻢ‬ >‫ﻧﺘﺎ ذ‬ ‫ ذ‬./ ' ‫م ؛ت‬
. ‫ﻣﻤﻬﻤﺠﻢ‬ ‫ أ‬-‫• أا ﻧ آلأ ﺗﻢ‬
T E R C E M E S İ

1474) Ebû Katâde (Radtyallâhü anhyâen rivâyet edildiğine göre;


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

« S iz d e n b ir is i (ö le n i d in k a r d e ş in in te ç h iz v e te k f in i iş in i ü z e ri-
n e a l d ı ğ ı z a m a n o n u n t e k f i n i n i g ü z e l c e y a p sın ,» ”

İ Z A H I

T i r m i z î d e b u n u r iv â y e t e tm iş tir.

T e k fin in y â n i k e fe n le m e iş in in g ü z e lc e y a p ılm a s ın d a n m aksad,


k e fe n o la ra k k u lla n ıla c a k b e z in te m iz , p â k v e ö lü n ü n d e ri re n g in i
g ö s te re c e k k a d a r in c e o lm a m a s ı, ö lü n ü n b ü tü n v ü c û d u n u iy ic e ö rt-
m e s i v e ö lü n ü n h a y a t t a ik e n g iy d iğ i b e z n e v in d e n o lm a s ıd ır. M ak-
13 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 307

s a d k e fe n in lü z u m u n d a n f a z la o lm a s ı, p a h a lı o lm a s ı, d e ğ ild ir . Ç ü n -
kü E b û D â V û d ’un A I î ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n r i v â y e t e t -
tiğ i m e r f u ’ b ir h a d îs te p a h a lı k e fe n k u lla n ılm a s ı y a s a k la n m ış tır .

M ü s l i m , E b ü D â v û d , N e s â î ve B e y h a k i de
b u h a d is in b ir b e n z e rin i C â b i r b in A b d i l l a h (R a d ıy a l-
l â h ü a n h ) ’d e n r i v â y e t e t m i ş l e r d i r . O r a l a r d a k i h a d i s u z u n c a d ı r . B e n -

z e r c ü m le s i ş ö y le d ir : ‫ﻳﻀﻦ ﻛﻤﻨﻪ‬ ‫إدا ﻛﺲ أ ﺛﻢ آﻓﺎت‬ = « B irin iz ö le n

d in k a r d e ş in i k e fe n le m e k is te d iğ i z a m a n enun k e fe n in i g ü z e l y a p s ın
v e ^ â g ü z e lc e k e fe n le s in .»

E l-M e n h e l y a z a r ı ş ö y le d e r : H a d îs in m â n â s ı ş u d u r : K e fe n iç in
e lb is e le r in e n te m iz in i, b e y a z ın ı v e n o r m a l o la r a k y e te c e k m ik ta r ın ı
te r c ih e ts in v e h a y a t t a ik e n g iy m e s i m ü b a h o lâ n c in s te n o ls u n . K e-
fe n ; p a m u k , y ü n , k e te n , k ıl g ib i d ir i iç in k u lla n m a s ı m ü s te h a b o la n
m a d d e l e r d e n m a ’m u l c i n s t e n o l a b i l i r . E r k e k i ç i n k u l l a n ı l m a s ı h a r a m
o la n ip e k te n k e fe n y a p ıla m a z . K a d ın iç in ip e k te n k e fe n y a p m a n ın
m e k r u h o ld u ğ u n u s ö y liy e n le r o ld u ğ u g ib i h a r a m o ld u ğ u n u s ö y liy e n -
le r d e v a rd ır.

N e ١٢e Vi : M ü b a h k e fe n h u s ü s u n d a ö lü n ü n m a d d î d u r u m u n a
î t i b a r e d ilir . E ğ e r m a l ı ç o k is e , e lb i s e s i n in iy i s i n d e n k e f e n y a p ıl ır . E ğ e r
o r t a h a l l i is e , o n a g ö r e k e f e n y a p ı l ı r . M a d d î d u r u m u d ü ş ü k is e h â li -
n e g ö re k e fe n i y a p ılır , d e m iş tir.

‫ه‬ ‫ق أﻛﻤﺎ‬ ‫إذاأد ﺑﺞ‬ ‫اﻟ ت‬ ‫ﻓﻰ ا ﻟﺘﻈﺮإ ﻟﻰ‬٠١٢ ‫ابﻣﺎ‬, ) ١٣)

13 — Ö E Ü Y E K E F E N L E R İ N E D Â H İ L E D İ L D İ Ğ İ Z A M A N
B A K M A K H A K K IN D A G E L E N H A D İS B Â B I

،‫ﺛﺗﺔ‬ ‫ ى أؤ‬. ‫ ىدءص ﻳﻰ ا ’ ﻟﻧﻧ ن‬.'‫م ؛‬ ‫واءد ن‬ ‫ﻣﺣد ة‬ — ١٤٧٥

. ‫ ؛أد أم ا ي‬. ‫ي‬ ‫إة‬ ،‫ﻧﻴﺒﻢ‬ .‫ث ا‬ ‫ه‬ : ‫ ؛ ءت‬،‫؛‬ ‫م أ ﻧﻲ ن ﺀ‬


. ‫ ؤ ﺗﻚ‬، ‫ﻣﻜﺐ ﺀﻧﻪ‬ ‫ﺗﻖ أالت إﻟﻪﺀ ه ﻣﺄ‬
‫رأم“ ذأ‬ ^ ‫أم‬ ‫ "ذرﺟﻮه ق‬V ‫رر‬
، ‫ روى ﻋﻦ أ ﻧﻰ م ا ﻟﻤﻰ «ن ﺣﺪﻳﺜﻪ‬٠ ‫ آ ل إ ن ﺣﺒﺎن‬، ‫ آل أﺑﺈ ﺷﻴﺒﺔ‬، ‫ق اؤواﺛﺪ ؛ إ*ع ﻧﺎ دم ﺿﻴﻒن‬
، ‫ ﺋﺪﻳﺚ‬-‫ﻣﻨﺘﻜﺮ ا‬ ، ‫ ﻟﺪﻳﺚ‬-‫ وﺀل أﻳﻮ ا ﻳﻢ ؛ ﺿﻴﻒ ا‬. ‫ﻣﺎﺣﺐ ﻋﺠﺎﺋﺐ‬ ‫؛‬ ‫ وﺀل اﻟﺒﻐﺎرى‬. ‫ال_ﻧﺤﻞ ارواﻳﺔ ﻋﻨﻪ‬
-‫ﺀﻧﻪ ﻋﺤﺎﺋﺐ‬
308 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T E R C E M E S Î

I47S) "... Enes bin Mâlik ( Radtyallâhü anhyûen: Şöyle demiştir :

?ey§am ber (S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e m l ’i n o ğ lu v e fâ t e d in c e


P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) s a h â b ile re :

«B en o n a (o ğ lu m a ) b a k m a d ı k ç a o n u k e f e n l e r i n in iç in e d â h il e t-
m e y in iz » b u y u rd u . ( Y ık a m a iş i b itip k e fe n le rin e s a rıla c a ğ ı z a m a n )
E fe n d im iz o n u n y a n m a g e ld i v e ü z e r in e e ğ ilip d u r d u v e a ğ la d ı.”

Not: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi zayıftır, ibn-i Hibbân : Se-
neddeki râvi Ebû Şeybe Enes (R.A.)’in hadisinden olmıyan şeyleri ondan rivâyet et-
miştir. Ebû Şeybe’den rivâyet etmek helâl değildir, demiştir. Buhâri de : ٠ , acâi?
sahâbiâir, demiştir. Ebû Hâtim de; Onun hadîsleri zayıftır, mûnkerdir, ondan
acâip şeyler rivâyet edilmiş, demiştir.

İ Z A H I

Z e v â id t ü r ü n d e n o la n b u h a d i s l e İlg ili o l a r a k S i n d i s ö v le
d e r:

‘H a d i s , ö l ü y e b a k m a k i s t i y e n k i m s e n i n , ö l ü k e f e n l e n m e d e n ö n c e
b a k m a s ın ın uygun o ld u ğ u n a d e lâ le t e d e r, □ o la y ıs ıy la k e fe n le n d ik -
te n so n ra a ç ıp b a k m a n ı n iy i o lm a d ığ ı a n l a ş ı l ı r . K e fe n e s a rıld ık ta n
s o n r a a ç m a k k ü lf e ti n e ih tiy a ç d u y u la c a ğ ın d a n d o la y ı P e y g a m b e r (S a l-
l a l l a h ü A le y h i v e S e l l e m l ’i n b u e m r i v e r m i ş o l m a s ı m u h te m e ld ir .'

H a d îs , ö lü y e k e f e n l e n m e d e n ö n c e b a k m a n ı n m e ş r ü l u ğ u n a d e lâ l e t
e d e r. T a b i ö lü n ü n a v r e t m a h a llin e b a k m a k y a s a k tır. B u ra d a k i b a k -
m a k ta n m a k s a d , b a k ılm a s ı m ü b a h o la n y ü z , e l g ib i y e r le r e b a k m a k -
tır A y r ıc a s e s s iz o la r a k a ğ la m a n ın c â iz liğ in e d e lâ le t e d e r.

M â r i y e - i K ı b t i y y e ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’d e n d o ğ m a ,
Peygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e m ) ’i n o ğ l u İ b r â h î m ,
h i c r e t i n s e k iz in c i y ılı Z i l h i c c e a y ın d a d o ğ m u ş v e h ic re tin o n u n -
c u y ılı R e b ' ı ü ’l - E v v e l a y ın ın o n u n c u g e c e si v e fâ t e tm iş tir.
V â k ı d i b ö y le d e m iş tir . İ b n - i H a z m ’m d e d iğ in e g ö re
is e İ b r â h î m , Peygam ber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n v e -
fâ tın d a n üç ay önce v e fâ t e tm iş tir. İ b r â h î m , o n s e k iz v e y â
o n a ltı a y lık ik e n v e f â t e tm iş v e B a k î ’a d e fn e d ilm iş tir .
14 KÎTÂBÜ-L CENAİZ

‫اص ﺀن ا ض‬ ‫ ﻳﻰ‬٠١٢ ‫ﻳﺎب ﻣﺎ‬ ) ١٤)

14 —. NAİ (ÖLÜMÜ C Â H İ L İ Y Y E T D E V R İ N E GÖRE


İLÂN ETMEK) DEN NEH!Y HAKKINDA
GELEN HADİS BÂBI

، ‫ﻧﻠﺒﻢم‬ ‫ن‬ ‫مﺣﺄ؛ﻣﺴﻢ‬ ، ‫نا*دﺑﺎرك‬ ‫ ي ﺀﺑﻢ اس‬. ‫ن راج‬ ‫—ﺣﺘﺰﻣﺤﻨﺎ ﻣﺮو‬١٤٧٦


. ‫ﺗﺪا‬-‫ أ‬،‫خ؛ذزاه‬ V: ‫ ﺗﺎ ت ﻟﻪم اﻟﻢ؟ﺗﻦ ﻗﺄل‬١!( ، ‫ ^نﺣﺪ^ﻣﺔ‬: ‫نﻧﺒﻤﺘﺊ ؛ ﻧﺂل‬ ‫ﻋﻦ ؛آلل‬

•‫ﻣﺤﻤﺈ ' ﻟﺰ‬ ‫ﻣﺎﺛﻨﻲ أ‬ ‫ مﺗﺄدف‬. ، ‫ث أن ﺣﻤﻮن ذزﺀا• ﻟﻔﻰ ﺣﻤﺬ ﺗﻨﻮ ت'ﻧﻲ‬-‫إؤ ا أﻏﺎم‬

T E R C E M E S İ

‫) ه? ﻫﺎ‬ "... Bilâl İlin Yahyâ (Radtyallâhü arıhyden: Şöyle demiştir :


H uzeyfe (bin el-Yem âfl) (R ad ıy allâh ü a n h ), b ir cen âzesi olduğu
za m a n ŞÖ^İ€ d erd i :ö lü m ü n ü kim seye ilân etm eyiniz. B unun n a i ol-
m a sın d an eidden k erk ar،m . Ben şu iki k u la ğ ım la R esû lu ilah (Sallal-
la h ü A leyhi ve Sellem }’den işittim . N aid en n eh iy etti.”

İ Z A H I

Tirmizi, Huzeyme (R ad ıy allâh ü a n h ) ’d en b u n u n ben-


zerin i riv ây e t etm iştir. O rad ak i riv ây e tte H u z e y f e (Radıyal-
lâ h ü an h ) şöyle d e m iş tir :
“Ben öldüğüm zam an ö ld ü ğ ü m ü kim seye İlân etm eyiniz. B unun
n a i...”
T i r m i z i ’ ni n A b d u 1 l a h b i n M e s ’ u d (R adıyallâhü
a n h ) ’d a n riv ây e t ettiğ in e göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem) m eâlen şöyle b u y u rm u ş tu r:
«N aiden şiddetle sak ın ın . Ç ü n k ü nai, câh iliy y et d ev rin in işidir.»
A b d u l l a h (R ad ıy allâh ü an h ) : “Nai, ölüm ü Uân etm e k tir” de-
m iştir.
N a i‫ ؛‬L ügat k ita p la rın d a belirtildiği gibi lü g a t m ânâsı, ö lü n ü n
ölüm ünden h a b e r verm ek tir.
T uhfe y a z a rı şöyle d e r : H u z e y f e (R ad ıy allâh ü an h ) ’in ha-
dişinin zâh irin e g ö re kendisi P ey g am b er (S allallah ü A leyhi v e Sel-
310 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

le m )’m y asak ia d ığ ı N ai’den lü g a t m â n âsım kastedere!‫ ؛‬genel mâ-


n â d a ölüm den h a b e r v erm en in y asak lad ığ ı h ü k m ü n ü çık arm ıştır. On-
d a n b aşk a ilim e h l i : H adîsteki y a sa k n aid e n m ak sad , câh iliy y et dev-
rin d e m e şh u r o lan n aid ir, dem işlerdir. A s m â î : Bir kişi öldüğü
zam an A ra p la r b ir ad am ı a ta b in d irirlerd i. Binici, h a lk a ra s ın d a do-
la şır ve ölenin v efâtın ı e tra fa ilân ederdi, dem iştir. A lim lerin y asak
olan naiyi câh iliy y et d evri ü şü lü n ce y ap ılan n aiy e ta h sis etm eleri-
nin nedeni şu d u r : P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in N e -
c â ş i (R ad ıy allâh ü a n h ) ’n in ö lü m ü n ü ilân ettiğ i sâb ittir. Kezâ
M û ’ t e sav aşın d a şe^ it ed ilen z e ٧d b i n H â r i s e , C â -
f e r b i n E b i T â l i b ve A b d u l l a h b i n Re-
V â h a (R adıyallâhü a n h ü m l’ü n v efatların ı ay n ı a n d a P eygam ber
( S lla lla h ü A l e ^ i ve S ellem l’in M e d i n e ’ de a sh a b ın a h a b e r
verdiği sâb ittir. B u n lar gö steriy o r ki, ö lü m ü ilân etm ek, y a sa k o lan
naiy e girm ez. H albuki lü g a t m â n âsı itib ariy le bu d a n ai m â n â sın a dâ-
hildir. Bu sebeple âlim ler, m evcud h ad îslerin tü m ü n ü n işlerliğini ko-
ru m a k için y asak olan naiyi, câhiliyyet d evri ü şü lü n ce y ap ılan n aiy e
tah sis etm işlerd ir.
Î b n ü ’l - A r a b î : ‘H ad îslerin tü m ü n d e n üç h âl a l ı n ı r :
Birinci h âl, y ak ın ların , a rk a d a şla rın ٧® sâlih k im selerin h a b e rd a r
edilm esidir. Bu ilân sü n n ettir.
İkinci hâl, iftih a r vesilesi edilm ek ü zere h alk ı d âv et etm ek tir. Bu
is« m e k ru h tu r
Ü çüncü hâl, sesle a ğ lam ak gibi y o llarla ö lü m ü çevreye d u y u r-
m a k tır. Bu ise h a ra m d ır.' d em iştir
C u m h ü ra g öre ölüm ü câh iliy y et devri u su llerin e b a şv u rm a d a n
u sû lü d âire sin d e ilân etm ek câizdir. H a ttâ sü n n e ttir, denilebilir. Çün-
k ü B u h â r i ' n in riv ay etiy le sâb it o lduğu gibi P ey g am b er (Sal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem l H a b e ş i s t a n k ralı N e c â ş î ’ nin
ö lü m ü n ü ilân etm iştir.
E 1 - H â f 1 z , F eth ü ’l-B âri’de : V elhâsıl, sırf ilân etm ek te k era-
h e t yo k tu r. E ğ er b u n a b ir şey ilâve edilirse h ü k ü m değişir. H u z e y -
f e (R adıyallâh ü an h ) gibi bâzı selef âlim leri bu k o n u d a çok titiz
d a v ra n a ra k ölüm den b aşk asın ı h a b e rd a r etm ek ten k açın m ışlar ve
y asak olan n ai say ılm asın d an k o rk m u şlard ır.
15 KÎTÂBÜ-L CENAİZ 311

‫ﻳﺎ ﻣﺎ*ط ﻳﻰ ﺛﻤﻮ د ا ﻟﻨﺎ ر‬ ١٠)) ‫ب‬


15 —cenazelerde HAZIR BULUNMAK HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BABI
، ‫ن ﺻﻨﺔ‬ ‫ﺗﺄ <ﺛﻤﺎن‬ ‫ ؤ ﻫﺜﺎﻣﻴﻰ'ﻫﻤﺎر ؛‬، ‫ﺛﻤﺘﺔ‬-‫ﻳﻰ أ ق‬ ‫ﻓﺰﺣﻢﻟﻬﻢ‬
‫ﺻﻰ‬ —١٤٧٧

. ‫رة ؛ ﺀآت ؛ ﺀآت ؤﻧﻮﻟﺔ اﻓﻲ‬. ‫ ﻗﻢ‬. ‫ ﺀى أ‬، ‫ ﺗﻢ ؛د ﻧﺎد ﺳﺈ ب‬. ‫ ﺀن‬، ‫ﻋﻦ‬
‫ئراألن‬
‫ﻛﺊ ﻣﺮ ذﻣﻣن‬-‫ ؤإن ت‬. ‫ﻣﺎإ؛ﺗﺔ ﻋﻳث "ﺑﺛت ﺗ ورآ إز*ﺗﺮ‬ ‫" ﺗﺌﻦ‬ > ‫ﺋﺛﺎرة‬.‫ء أ ﻧﺮ ءوم دا‬

»‫ﺛﺄﺑﻤﺜﻤﺈ‬
. ‫مر‬‫ﺗﻤﺖﺛﻦ‬
‫»و‬
‫ض‬ ‫ق؛‬

T E R C E M E S Î

1477) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;


Resûlullah (Saiallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, d e ^ ‫§؛‬l‫؛‬r :
«GenAzeyi siir’atle naklediniz. E ğer ölü iyi b ir kim se ise ö n ü n d e
h a y ır v a rd ır, onu b ir a n önee o h a y ra u la ş tır m a o lu rsu n u z. E ğer
eenAze i^i b ir kişi değilse b u b ir şerd ir. (Bir a n önce) om uzlarınız-
d an in d irm iş olursunuz.»”

İZAHI
A h m e d , K ütüb-i S itte sah ip leri ve B e y h a k î bu hadîsi
riv â y e t etm işlerdir.
H a d is in : «Cenâzeyi s ü r’atle naklediniz» em rin d en m aksad, cenâ-
ze k a b ire g ö tü rü lü rk e n n o rm al y ü rü y ü şte n b ira z hızlı y ü rü m ek tir.
C enâzeyi ta şıy a n la ra vey â cenâzeye k a tıla n la ra zo rlu k verecek yâ-
h u t cenâzeden k a n ak m ak , pislik çık m ak gibi b ir sa k ın c a d o ğ u racak
hızla y ü rü m e k k asted ilm em iştir.
Bâzı âlim ler : Bu cüm led en m aksad; kişin in ö ldüğü ta h a k k u k edin-
ce teçhiz ve d efni için acele etm ek tir, dem işlerdir.
En iyisi ö lü n ü n k ald ırılm ası ve k a b re taşın m ası işini içine ala-
ca k geniş m â n â d a y o ru m y ap m ak tır. B una g öre cenâzeyi s ü r ’atle
**' em ri hem cen âzen in k ald ırılm ası için ç ab u k d a v ra n m a k
hem de k a b re g ö t ü r ü l ü r k e n n o rm al y ü rü y ü şte n b iraz fa rk lı b ir hız-
la y ü rü m e k işin e şü m u llü d ü r.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

H adisin b u n d a n sn n rak i cü m lelerin d e acele etm en in sebebi şöy-


le a n la tılıy o r : E ğer cenâze sâlih ve iyi b ir kişi ise ö n ü n d e y ân i kab-
rin d e h a y ır v ard ır, b ir a n önce ölüyü O h a y ra u la ştırm ış o lursunuz.
H ay ırd an m aksad, âm ellerin in sevâbıdır. Ş ây et ölü İyi b ir kim se de-
ğilse, yâni fâsık ise, o b ir şerd ir. Acele etm ekle b ir a n önce omuz-
la rın ızd a n indirm iş olu rsu n u z. Ç ü n k ü böyle b ir cen âze ra h m e tte n
uzak o lu r ve o n u n la b irlik te o lm ak tan dolayı sizin için b ir h a y ır yok-
tur.

HADÎSİN FIKIH ٧^١١

Ç lü n ü n k ald ırılm ası için acele etm ek ve m e z a ra g ö tü rü lü rk e n


bir sak ın ca y a yol açm ıy acak ölçüde hızlı y ü rü m ek m ü ste h ab tır. Bu
em rin m ü ste h ab lık için olduğu h u sû su n d a âlim ler a ra s ın d a b ir İh-
tilâ f yoktur. Y alnız İ b n - i H a z m, bu em rin v ü c ü b u n a h ü k
m ekm ekle âlim lerd en ayrılm ıştır.

‫ﻣﺪ‬ ‫ ﻫﻦ‬،‫ ﺀن ﻧﻤﻮ ر‬، ‫ﺗﻲ‬. ‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺪ ﻳﻰ ﻧﺘﺘﺪ م• ى ﺣﺎد ن' د‬ ١٤٧٨

‫ﻣﺤﻴﺘﻘﺲ ةةاﻫﻤﺤﺌﺂﺀادﺀآ ﻫﻔﺔتﺀه ﺗﺪوﺣﻴﺎئ؛ﻣﺤﻢ‬


: ‫ا‬ 3 ،

. . ‫ﺗﻤﺈﻟﺸﺎﻣﻐﺚﺀ خ‬
‫آددعأو ﻳﺸﺎ‬ . ‫ﻓﺒﻤﺌﺎﻟﻤﺦ‬ .
‫ﻧﻴﺎﻟﻤﻤﺤﺂ‬ ‫ﺑﺞ 'ا‬
‫ ﻓﺈن‬. ‫م ﻣﻨﻘﻄﻊ‬ ‫وأ ﻳﻨﺎ‬
> . ‫ﻧﻜﻬﺎ ر ؛ع‬ . ‫ﻟﻜﻦ ا ﻟﺪﻳﺚ ﻣﻮﻗﻮ ف‬ ، ‫و إل اإلﺳﺘﺎدﻣﺤﺎت‬ ‫؛‬ ‫ف اؤواﺛﺪ‬

•‫وﻏﻴﺒﻤﺎ‬ ‫ﻣﺤﻪ • *اﻟﻪ ﺑﺪ ط"ﺑﻢ و ﻟﺪ ذرﻋﺔ‬


‫أ؛ا ﻋﻤﺪة ﻟﻢ ﺳﻤﻊ ﻣﻦ أ‬

T E R C E M E S İ

1478) Abdullah bin ^les’ud ( Radtyallâhü fl«A)’den; ^öyie dem iştir:


Cenazeyi ،‫ ه‬1‫ ﺀلﺀ‬eden kimse, na'şın bütün taraflarını (sırayla! tu-
tarak taşısın. Çünkü böyle yapmak sünnettendir. Sonra dilerse (tek-
r a r taşım ak la) nâfile yapsın. Dilerse taşımayı bıraksın."
N o t: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Senedin râvileri sika zâtlardır. Lâkin ha-
dls m evkut olup merfu’ hükmündedir. Kezâ sened munkatı’dır. Çünkü râvi Ehû
Uheyde’nin babasından hadis işitmediğini Ebû Hâtim. Ebû Zur’a ve başkaları sö^-
lemiştir.

İ ZAHI
Hadis, Zevâid tü rü n d e n d ir. C enâzeyi ta şırk e n ‫ ﺳﻮ’ﻫﻊ‬sağ, sol ve
ön, a rk a ta ra fla rın ı sıra y la tu tm a k sû retiy le ta şım a n ın faziletin e de-
15 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 313

lâlet eder. î b n - i M e s ’ u d (R ad ıy allâh ü an h ) : “Böyle y ap m ak


sü n n e tte n d ir” d em iştir. S ah âb în in böyle sözü. P ey g am b er (Sallalla-
hü A leyhi ve S ellem )’in sü n n eti m â n â sın d a y o ru m lan ır. N a ’şın h e r
ta ra fın ı tu tu p b ir m ik ta r ta şıy a n kim se sü n n eti y erin e g etirm iş olur.
A rtık dilerse ta şım a işini b ırak ır, d a h a çok sevap k a z a n m a k isterse
te k ra r ta şım a y a b aşlar.
N o tta b elirtild iğ i gibi h ad is m ev k u ftu r. Y âni i b n - i M e s ’ u d
(R adıyallâhü a n h ) ’u n sözüdür. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in sözü o la ra k riv â y e t edilm em iştir. F a k a t m e rfu ’ ’ "• " '
dir. Ç ü n k ü S ahâbi, ş e r’î h ü k ü m ifâd e eden b u gibi sözleri ken d i gö-
rü ş ü o la ra k söylem ez;

، ‫ظ ﺷﻂ ﺋﻦ ل'ت‬، ‫؛‬. ‫ ﻳﺖ‬١٠٠‫ن‬ ‫ﻟﺜﺮﺀ‬


1‫ﺛﺖ‬. ‫ن ﺋﻴﺒﻲ‬ ‫ي*د‬
‫ﺣﺘﻤﺤﺎﻣﺤﺌﺪ ن‬ ١—٤٧٩

‫آد‬ ،• ‫ﺳﺮﻫﻮ ذ‬ ‫دأى ﺟﺎ دة‬ ‫ﻳﻬﺄ 'ثم‬ ‫ا‬ ‫ﺀن‬ ، ‫ ﻳﻰﺗﺮ س‬،‫ﺀ ن أ‬ ، ‫ﺋﻢ‬ ‫ر‬. ‫ﺀ ن أ ﻳﻰ‬

. »*‫هثيمة‬ ‫ؤ ﻇﻦ ﺀﻟﺜﺘﻜﺈم‬ «

‫وﻋﺢ‬ . ‫ﺿﻴﻒ• و ز ك _ﻣﺤﻰ ن اا؛ﻃﺎن وان ﻣﻌﺘﻲ وإ ن ﻋﻤﺪى‬ ، ‫ق ا ﻟﻮ اردت أش م إ ن ﻃﻢ‬


. ‫ﻧﻌﻤﻪ ؛ا ﻟﺪﻳﺚ ﻣﺤﺎﻟﻒ ﻣﺎ ق ا ﻟﻤﻌﻤﺤﺘﻲ ﻣﻦ ﺀدﻳﺚ أﺳﺮﻋﻮا إ ﺑﻨﺎ زة‬

147
9 ( “ ...£ ‫ﻫﻂ‬-Mûsa (el-£ş’ari) (Radıyallâhü anh)’den rivâyet edildi
;ğine göre
-P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) sa h âb ilerin b ir cen â
zeyi ‫ س‬:o la ra k g ö tü rd ü k le rin i g ö rm ü ş v e
".G idişiniz v a k a rlı olsun.» b u y u rm u ş tu r «
N o t; Zevâlü’de ş.،‫؛‬
yle denilm iştir: Râvi Leys, ibn-i Selim’dir ki, zayıftır
-Yahyâ bin Kattan, ibn-i Muin ve ibn-i Mehdi onu terketmişler. Zayıf olmakla be
râber b u hadis, B uhâri ve Müslim’deki «Cenâzeyi sür’atle <‫ﻣﻢ ؛ا؛ا‬ hadisine
.m uhâliftir

İ ZAHI
,N o tta belirtildiği gibi Zevâid tü rü n d e n o lan bu h ad îsin z â h iri
-K ütüb-i S itte’n in tü m ü n d e m ev cu t )4?? nolu h ad îse m u h â liftir. Ç ü n
-k ü cen âzen in s ü r ’atle n ak led ilm esi o h ad iste em red ilm iştir. Bu h a
-dîs aşırı hızla g ö tü rm e m â n â sın a y o ru m lan sa ve P eygam beri (Sallal
la h ü A leyhi ve S ellem )’in y asak la m ası aşırı h ıza â it olsa d iğ e r had ise
314 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

m u h a lif olm az. Ç ü n k ü d iğ er h ad isin açık lam asın d a b elirtildiği gibi


-ölü veyâ cenâzeye k a tü a n la r için sak ın ca d o ğ u raca k ta rz d a hızlı g it
m ek m eşrü d eğ ild ir ,

‫ﺣﻤﺮ‬ ‫أى‬ ‫ﻋﻦ‬ ، ‫ل‬،‫ﻳﻰاﻟﺘﻞ‬ U. ‫ا* ﺑﻨﺒﺊ؛‬ ‫ﺀﻣﺤﺎﻛﻴﺘﺮ نﻣﺖ*د‬ “ ١٤٨٠

‫ رأى‬: ‫ﻓﺂت‬ ‫اش‬.‫ول‬-‫ رم‬،‫ﻣﺮل‬ ‫*ز‬


‫ صأن‬، ‫رمﻳﻰ ﺗﻨﺰ‬ ،‫م‬ ‫ق‬.‫اق أ‬
‫مم‬-‫ر‬

‫ة؛ت«راالﻟﻤﻘﺊول أد ﺗال[ﺣﻤﻬﺎف‬. ‫ﻳﺜﺎﺛﺆ‬،‫ي‬،*‫ﻣﻢ‬.‫ ذا إل اة ﻧﺎ‬. ‫ن“ﺛﻮداﻓﻲ‬


. ‫ﺗﻤﻢ رﺣﻤﺄن ؟‬
-‫ﺀ*ؤون ﻣﻞ أ؛ذداﻣﺤﺒﻢؤأ"ا‬.;.
‫ﺀ‬

T E R C E M E S İ

1480) "... Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellentyin mevlâsı Sevbân


(Radtyallâhü ،z»^)’den ; Şöyle demiştir :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), b âzı k im selerin b inek


h a y v a n la rın a b in e re k b ir cenâzeye k atıld ık la rın ı g ö rd ü ve (onlara) :
«Sizler binici o ld u ğ u n u z h ald e A llah'ın m elek lerin in a y a k la rı Ü Z £ -
rin d e y ü rü m elerin d e n h a y â etm iy o r m usunuz?» h nynrriu.”

İ Z A H I

T i r m i z i de b u n u rivâyet- etm iştir.


T u h fe .y a z a rı şö^le d e r : Bu hadîs, b in erek cenâzeye k atılm a n ın
m e k ru h lu ğ u n a d elâlet eder. Bu hadîs, e l - M u ğ i r e (Radıyallâ-
h ü an h ) ,in (1481 nolu» hadîsin e m u h aliftir. Ç ü n k ü o h ad iste binicile-
rin, cen azen in a rk a s ın d a g itm eleri em redilm iştir. Ç eşitli y ö nlerd en
b u iki h ad isin a fa sın ı b u lm ak m ü m k ü n d ü r. Şöyle k i : M u ğ i r e
(R adıyallâhü a n h l ’in hadisi, h asta lık ve sa k a tlık gibi ö zü r sâhiple-
rin e â i t t i r . ‫ة’د‬
h ad îs ö zrü olm ıy an a h âk im d ir, denilebilir. K ezâ b u ha-
dîs, cen âzen in ö n ü n d e veyâ y a n la rın d a binici o la ra k g id en ler hak-
kın d ad ır. Böyle g itm ek y asak lan m ıştır. M u ğ i r e (R adıyallâhü
a n h ) 'in hadisi, a rk a d a n binici o la ra k cenâzeyi tâ k ib ed en lere â ittir
ki, b u m eşrû sayılm ıştır. Şöyle de denilebilir. M u ğ i r e (Radıyal-
lâ h ü a n h ) ’in hadîsi, binici o la ra k g itm en in câizliğine d elâlet eder.
F ak at m e k ru h olm ad ığ ın a d elâlet etm ez. H âl böyle o lunca binm ek,
m e k rü h olm ak la b e ra b e r eâizriir
H adisin tercem esini v erirk en ; ‫ نآ‬ifâdesindeki;
‫ﻳﻰﻣﻨﺤآلارﺗﺢ‬ ‫ان‬
15 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 315

h arfi, m e ftu h o la ra k d ü şü n ü lm ü ştü r. Eldeki n ü s h a d a öyle h arek eli-


dir. F a k a t T uhfe y a z a rın ın b ey ân ın a göre e l - K a a r i ’ b u h a rfin
m e k su r o ld u ğ u n u söylem iştir. B una g öre h ad îsin m eâli şöyle o l u r :
«U tanm ıyor m u su n u z? Ş üphesiz A llah'ın m elekleri a y a k la rı üze-
rin d e y ü rü y o rla r, siz binicisiniz.»

' ‫ى س؛ﺻﺪ ن م* داش‬ . ‫ظ رزح ن‬ . ‫ﺻﻤﺤﺘﺎ ﻫﻤال ﻳﻰ ﺣﺎر‬ " ١٤٨١

‫ﻣﻣﻳﻰﺣﻪ • ﺣﻣﻊ ا ’دﻧﻳﺮت؛ ن ’ ﺋﺗﺔ; ﺋﺰ ث‬ -‫ﺗﺑﻣﺗﻲ زاد ن‬ • ‫نءة‬ ^^ . ١:

‫ﻣﺄﺛﻰم^ان*ط ﺛﺎ‬
.‫ﻣﺼﺖ ﺛﺄﻧﺂﻫﺎزؤزاأ‬ > » . » ، J > ‫؛ ؛‬r . ‫ﺳﻤﻂد"وتام‬
T E R C E M E S İ

1481) El-Muğire bin Şu’be (Radtyallâhü ‫«ه‬/‫ي‬


‫ر‬’den rivâyet edildiğine
göre, şöyle demiştir : ■
Ben, R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'d en işittim . B uyur-
d u k i:
«Binici cen âzen in a rk a s ın d a gider. Y aya, cen azen in dilediği ta-
ra fın d a yürür.» "

t 7. A H T

Tirmizi, Ahmed, Ebü Dâvûd, Nesâi, ibn-i


H i b b â n , H â k i m ve B e y h a k i de b u n u riv ây e t etm iş-
lerdir.
El-M enhel p azarı, bu h ad isin açık lam ası b ah sin d e şöyle d e r :
Bu hadis, cenâzeyi u ğ u rla rk e n b in m en in câizliğine d elâlet eder.
A ncak bu hük ü m , binm eye ih tiy aç d u y u lm ası h âlin e m a h su stu r. Ha-
dis, böyle y o ru m lan ın ca M ü s l i m , E b ü D â V 'ü d , N e s â i ,
T i r m i z i ve b a şk a la rın ın S e v b â n (R adıyallâhü a n h â )'d a n
riv â y e t e ttik leri ve F ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e b ir ce-
n âzede binek h ay v an ı g etirilerek binm esi arzu lan m ış. F a k a t binm ek-
ten im tin a ’ etm iş. A ncak k a b ris ta n d a n dö n ü şte binm iş o ld u ğ u n u bil-
d iren hadise m u h â lif olm az
M â l i k i l e r , Ş â f i i l e r ve H a n b e l i l e r : C enâze
g ö tü rü lü rk e n ö zü r olm aksızın b in m ek m e k ru h tu r, y a y a y ü rü m ek
m ü steh ab tır, dem işlerdir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

H a n e f i â l i m l e r i : C e n â z e n in ö n ü n d e b in e r e k g itm e k m e k r u h -
tu r . A r k a s ı n d a m e k r u h d e ğ ild ir, d e m iş le rd ir.

B u h a d is , b in ic in in c e n â z e n in a r k a s ı n d a g itm e s in in e f d a l c ld u -
ğ u n a d e lâ le t e d e r. M â l i k î l e r , H a n e f i l e r , H a nb elîler
v e â lim le r in c u m h u r u b ö y le h ü k m e tm iş tir .

ş â f i î 1 e r , b in ic in in y a y a g ib i c e n â z e n in ö n ü n d e g itm e s in in
e f d a l o ld u ğ u n u s ö y le m iş le rd ir. L â k in b u h a d is in z â h ir i, o n l a r ı n gö-
r ü ş ü n ü re d d e d e r .

H a d is , y a y a l a r ı n c e n â z e n in h e r t a r a f m d a g itm e le r in in m e ş r û lu -
ğ u n a d e lâ le t e d e r. S e v r i , b u n u n z â h ir in i t u t a r a k b ö y le h ü k m e t-
m iş tir .

Y a y a la r ın c e n â z e n in h a n g i t a r a f ı n d a g itm e le r in in m ü s te h a b lığ ı
h a k k ı n d a k i â lim le r in g ö r ü ş le r in i b u n d a n s o n r a k i b â b t a z ik re d e c e ğ iz .

‫ ﻟﻨﺎزة‬-‫أﻣﺎم ا‬ ‫ﻟﻤﺚ‬
‫قىا‬ »U ‫اب ﻣﺎ‬ ) ١٦)

16 — C E N Â Z E N İN Ö N Ü N D E Y A Y A Y Ü R Ü M E K
H A K K IN D A Ç E L E N H A D ÎS L E R BÂKİ

: ‫ﺛﻢ ﺛﻢ إ ؛ازا‬ ‫ مو ﺗﻲ‬،‫وم‬ ‫ وﻣﺜﺎم‬،‫ة ﻣﺤﻢ‬/‫ﻣﺤﺎ م‬ - ١٤٨٢

‫ﺑﻜﺮ‬ ‫ؤمس‬
‫ؤآ ﻳﺄ‬ . ‫اي‬ ‫رأ ﺗﺬ‬ :‫ت‬ ‫ﺀ رآأ ﻳﻲ ؛ ﻣﺎ‬ ‫*ى‬ ، ‫ﻟﺮﻧﻤﺢﻳﻰ‬
‫تا‬
‫ﺀن‬ ‘‫؛ان‬ ‫ى ﻧﺊ‬

.‫ﺛﺎرة‬1‫ﺑﻤﻮ أل ﺗﺎﻣﺎ‬

T E R C E M E S Î

1482) "... Sâlim’in babası (Abdullah bin ‫ ﺻﺔ‬€‫) ا‬ (Radtyaliâhü anhümâ)’-


dan; Şöyle dem iştir:
R en , ? e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ’i, E b û B e k ir v e
Ö m e r ( R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) ’y ı c e n â z e n in ö n ü n d e y a y a o l a r a k y ü -
r ü r l e r k e n g ö r d ü m .”

:‫؛ ﻗﺎال‬ ‫ زﻧﺎرون ن ﺻﺪاف اﻟﺘﺜﺎﻟﺔ‬، ‫ﺣﻘﻤﺤﺎ ﻧﺘﺖ ى ﻋﺊ ا ﺗﻴﺜﺜﺊ‬ ١٤٨٣


‫ﻋﻦ أ ﻧ م‬،^ ^ ١‫ ض‬،‫رد' آل ذئ‬. ‫ة‬.‫رض‬ - ‫ﺗﻢﻣﺤﺜﺖ نم ﺑﻤﺰ اﻣﺤﺒﻤﻴﻰ• أ ﺛﺄ ة‬


16 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

T E R C E M E S Î

1483) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü ‫س‬ ‫’ )ﺀ‬den; Şöyle dem iştir:
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ), Ebû Bekir, Ö m er ve
O sm an (R adıyallâhü an h ü m ) cen âzen in ö n ü n d e y a y a y ü rü rle rd i.”

İ Z A H I

îbn-i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h l’in h ad isin i A h m e d .


Ebü Dâvûd, Tirmizi, Nesâî, D â r e k u t n i , îbn-i
H i b b â n , B e y h a k i ve H â k i m de riv ây e t etm işlerdir.
Enes (R adıyallâhü a n h ) ’in had isin i Ti r mi z i de riv ây et
etm iştir.
Bu hadîsler, y a y a la rın een âzen in ö n ü n d e g itm elerin in m ü steh ab -
İlgına d elâlet ederler. î b n - i Ö m e r , H a ş a n b i n A l î ,
Ebû K a t â d e , Ebü H ü r e y r e , îbn-i Z ü b e y r ,
K â s ı m bin M u h a m m e d , s âl i m, î b n - i Ebi Ley-
l â , Z ü h r i , Ş â f i î , M â l i k ve A h m e d (R adıyâllâhü
an h ü m ) böyle h ü k m etm işlerd ir. D elilleri bu h ad islerd ir. B ir d e : Ce-
nâzeye k a tıla n şefâatçıd ır. Ş efâatçı kendisine şe fâ a t edeceği kim se-
nin ön ünde gider, dem işlerdir.
E b ü H a n i f e , a rk a d a şla rı, E V z â i ve ‫ اﻫ اﺎ و ا‬، , ya-
y aların , een âzen in a rk a s ın d a g itm elerin in efd al e ld u ğ u n u söylem iş-
lerdir. A 1 i (R adıyallâhü a n h ) ’d en riv ây e t edildiğine göre şöyle
d e m iş tir: C enâzenin a rk a s ın d a y ü rü y en in , een âzen in ö n ü n d e y ü rü -
yene ü stü n lü ğ ü , fa rz n am azın n âfileye ü s tü n lü ğ ü g ib id ir.’ Bu âlim -
ler, b u b â b ta riv â y e t edilen h adisleri, cen âzen in ö n ü n d e y ü rü m en in
câizliğini açık lam ak ve h a lk a kolaylık g ö sterm ek m â n â sın a yorum -
lam ışlardır.
f a l l a ‫ ’ ؛ ؟‬n in riv ây e t ettiğ in e g öre A 1 i (R adıyallâhü an h )
cen âzen in a rk a s ın d a y ü rü d ü . K endisine E b ‫ ه‬B e k i r (R adıyal-
lâ h ü an h ) ve Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h l ’in cen âzen in ö n ü n d e yü-
rü d ü k le ri söylenm iş, b u n u n ü zerin e şöyle cevap v e r m iş tir : ö n la r, ce-
nâzen in a r ta s ın d a y ü rü m en in , ö n ü n d e y ü rü m ed e n efd al o ld u ğ u n u
bilirler. Bu ü s tü n lü k c em âatla k ılm an n am azın tek b a şın a k ılm an
n am aza ü stü n lü ğ ü gibidir. Lâkin b u n la r, h a lk a kolaylık g ö sterirler.
318 SüNEN-İ IBN-Î MÂCE

‫ﺳﺒﺠﺌﻨﻴﺎ ش‬ ،‫ﺛﺄﺗﺎﺋﺒﻤﺎﻣﺤﺎﺣﺪﻧﺬ أد‬ ‫ أ‬. ‫ﺋﺪﻧﺜﺒﻢ'ة‬ ‫أ؛‬ ‫ﻣﺎ‬ - ‫أ ^ا‬


‫ه‬ ^١ ٧ ^ ١٠ ‫أد‬: ■‫؛‬ ‫ﻟﺘﻢ‬ ‫إل ﺀﺻﻦ داف‬، ‫ي ة ﻧﺄﻣﻴﻰ ؛ إل ة ﻃ‬
،

8. ‫ ﻧﺲ ﺗﺰا ﻣﻦ ﻣﻤﺪ»ﻣﺎ‬. ‫^ؤأﻏﺴﺖ ﻳﺘﺄﻳﺘﺔ‬،‫اﻗﺎزم ﻣﺴﺰﺀ‬.‫ ا‬٠


‫ ﻧﺤﺎﻟﻮأ ﻳﻰ ﻣﺎﺟﺪة• وﺗﺪ و ﺟﺪ ﺗﻀﻴﻒ ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬.‫ﺗﺪﺿﻒ ا ﻟﺘﺮذ ى وﻏﻴﺮه ﻫﺬا ا ﻟﺪﻳﺚ‬ ‫ﺀل ا ﻟﻌﺪ ى؛‬
•‫ذ ﻟﻚ ق ﺑﻤﺶ ﻧﺦ أ ل داودا ﻳﻨﺎ‬
‫ ﻧﻌﻴﻴﺌﺔ‬.‫ وآ ل ﺀدت آ ل ا ﻟﺨﻴﺪى ؛ آ ل ا‬٠‫آ ل اﻟﺘﺮﻣﺬؤآت ﺣﻤﺖ ﻣﺪرن إﺳﻤﺎﻋﻴﻞ ﻳﻀﻒ أ ﻳﺎﻣﺎﺟﺪة ﻫﺬا‬
.‫ﻃ ﺎرﻟﺨﺪﻣﺤﺎ ا ﺀ‬‫ ﻃﺎر‬:‫ﻟﺤﻲ ؛ س أ ﻳﻮﻣﺎﺟﺪة ﻫﺬا ؟ آ ل‬
T E R C E M E S İ

‫ا‬484‫ر‬ Abdullah bin Mes’ûd (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiği-


ne göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Cenâze, m etb û (uyulan) d u r. Tâbi (uyan) değildir. C enâzenin
önünde g id e n ler cenâzeye k atılm ış elm azlar.»”
‫ال‬0 ‫ إ‬: Shıdl şöyle dem iştir : Tirmizi ve başkaları bu hadisi râvi Ebû Mâeide’-
nin hâlinden dolayı zayıf saymışlardır. Ebû nâvûd’un bâzı nüshalarında bu hadi-
shı aynı sebeple zayıf gösterildi^ kaydedilmiştir.
T irm izi: Ben Muhammed bin Ism âîi’den bu Ebû Mâ،‫؛‬lde’^l zayıf saydığım işit-
tim. Muhammed’de el-Humeydî’nin şöyle dediğini söylemiştir ‫ ؛‬tbn-i Uyeyne bu
Ebû Mftcide*nin kim olduğunu Yahyâ'ya sormuş? Yahyâ da : Bir kuştur. Uçtu da
bize hadîs rivâyet etti, diye eevap vermiş, diye bilgi vermiştir.

t Z AHI

N o tta belirtildiği gibi T i r m i z î ve E b û D â v û d da


bu hadîsi riv â y e t etm işlerd ir. C ra la rd a k i riv ş y e t d a h a u zu n d u r. Bu-
ra d a m etn in son kısm ı riv ây e t edilm işti!’. T i r m i z î ve E b û
‫ ه‬، ‫ الاا ' ﻫ ﻬ ﺄ‬riv ây etin d ek i h ad îsin bu kısm ı ş ö y le d ir:

‫ﺛﻦ ﻫﻬﻬﺎ‬ ‫[ ﺗﻌﻬﺎ‬,JJ ‫وآل ﺛﺜﻢ‬ ‫ﺗﻮﻋﻪ‬ ‫م‬3‫ﺛﺎﻳﺎ‬


Bu h ad îse göre cen âzen in ö n ü n d e y ü rü y en ler, cenâzeye katılm ış
olm azlar. Y âni k atılm a sevâbını ta m o la ra k a lm ay a m ü sta h a k olm az-
lar. Bu hadîs, cen âzen in a rk a s ın d a y ü rü m en in efdal o ld u ğ u n u söy-
liy en ler için b ir delildir. A ncak n o tta b elirtild iğ i gibi zayıftır.
1‫؟‬ KİTÂBÜ-L CENÂİZ 319

‫) ﻳﺎ ب ﻣﺎ إ ﺀ ق ا ﻟﺘﺮﻋﻦ ا‬١٧)
‫ﻣﺤﺴﺎﻣﺐ ﻣﻊ اﻟﻨﺎزم‬
17 — CENÂZEYE KATILMAK ÜZERE BÂZI
ELBİSELERİ SOYMAKTAN NEHlY HAKKINDA
GELEN HADİS BÂBI

•‫ﻳﻮﺀﺛﺪﺀﻣﺜﺄ ة أل ةا آل‬
: ‫نو ﻧﺎﻛﺎ‬
‫ أ < ﻳﻰم‬. ‫ ﻣ ﺤ ﺎ أ ﻣ ﻢمﻧ ﺔ ﺑ ﻤ ﺔ‬- ‫ه^ إ ا‬
•‫ إا ﺑﺎ زز‬. ‫ ر ﺛﺄﺧﺘﺸﻤﻠﻲ'ﻧﻲ‬:‫آل‬ ‫؛‬،
‫ﻋﻦ زرث'ل ﻳﻰا*ﺿﻤﺆأﻓﻴﻤﺮ*دم‬،‫ﻗﻦ' ﺛﻤﺞ‬
‫ﻣﺤﺘﻞ‬
‫ﺀأ‬ . ‫ﻧﻨﻮ ل ام‬ ،( ٤٠• ‫ﺑﻤﻮ ن ذض‬ ‫ﺛﻢﺀ‬
‫ﻣﻮا أرد‬-‫ﺀﻟﺮ‬ *‫ﻧﺄ ى ر ﻣﺎﻧﺪ‬
‫أد ﻋﻮ ﺀﻟﺜﺎﺛﻢم دﺀؤه‬ ‫أن‬
‫؟ أ ق ﻣﺤﺚ‬ ‫ﺳﺞ ا؛ ﺋﺎﻋﺞ‬
‫نودذﺑﻢ‬ ‫ط\ﻋﺠﺄ ﺗﻤﺄﺧﺬوذ ؟ أؤ‬
•‫ﻳﺮدواإذ'إإث‬ * ‫ ﺛﺄﺛﺬوم أرإل؛ﻣﻢ ؤأ‬، ‫م ﺻﻮدﻛﺮ* ﺀ ﺛﺄت‬ ‫ر*ﺟﺒﺮن ق‬
‫ ﻣﻲ‬. ‫ د ﺳﻪ‬. ‫ رك ﻏﺮ وا ﺣﺪ‬، ‫ن اﻟﺨﺎرث أﻳﻮ داود ا أل ص‬. ‫ ب ﺗﺘﺢ‬. ‫ﻣﺬا إ ﺳﻨﺎد ﺿﻴﻒ‬ :‫ق ؛وواﺛﺪ‬
،‫ﻟﺪﻳﺜﺘﻨﺪ‬ ‫* ﻛﺮ ا‬ *‫ وآ ال ﺑﻐﺎ ؛دى‬. ‫" ﻛﺬﻟﻚ ﻋﺰ وك ا ﻟﺪﻳﺚ‬،‫ن ا ﻟﺰ ور‬. ‫ و ﻋﻞ‬. ‫ ﻧﺴﺘﻲ وﺻﺮم ﻟﺪوﻧﺢ‬,‫ا‬
. ‫ و؛ال ؛م ؛ آﻳﻪ ﻧﻈﺮ‬. ‫ﻋﺠﺎ ﺛﺐ‬

-’) imrân bin el-Husayn ve Ebû Berze (Radıyallâhü anhümâ ..." )1485
: dan; Şöyle demişlerdir

Biz, R e s ^ u lla h (S allallah ü A leyhi ve Sellem }’in b erab e rin d e b ir


cenûzeyi şyie‫؛‬
ti‫س ؟‬ Efendim iz rid â la rm ı a tıp göm lekle y ü rü y en .
bâzı kim seleri gördü. B unun ü zerin e R esû lu llah (S allallah ü Aleyhi
: )v e Sellem ) (o n la ra

-S izler eâh ili^ ^ et d ev rin in fiilini m i tu tu y o rsu n u z ? Y oksa e â h i «


-Iiyyet d ev rin in işinin b en zerin i y ap m ak la o n la ra benzem eye m i çalı
-şıyorsunuz? Ş u sü ratin izd en b a şk a b ir sü ra tte (k a b rista n d an ) d ö n
.m en iz için aleyhinizde b ed d u â etm eyi eidden arzuladım .» b u y u rd u
-B unun üzerin e a d a m la r rid â la rın ı a ld ıla r ve b ir d a h a böyle y ap m a
.d ıla r
-N o t: Zevâid’de şOyle denilm iştir: Bu sened zayıftır. Râvi Nüfey’ Oin el-Hâ
ris Ebû Dâvûd el-A’m a’yı terkedenler bir değildir . ‫أ‬،‫ ةأاا‬bin Muin ve başkalan
onun hadis uydurduğunu sbylemişlerdir. Diğer râvi Al -bin
‫ ؛‬el-Hazevver’in de ha
,dişleri m ekruhtur. Buhârî : Cnun hadisi miinkerdir. Yanında acâip şeyler vardır
dem iştir .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İ ZAHI
Zevâid tü rü n d e n o lan b u hadis, cenazeye k a tıla n kim selerin,
ü zü n tü le rin i ifâd e etm ek için elbise d eğ iştirm elerin in y a sak lığ ın a ve
câhiliyyet d ev rin in âd e tle rin d e n o ld u ğ u n a d elâlet eder, c ^ h iliy y e t
devri a d a m la rı b u h u su sta çok a ş ın g iderlerdi. A sr -1 S a â d e tte rid â
(om uza a tıla n elbise) la n n ı a tıp göm lekle cenâzeye S atılan lar, y ân i
m â tem elbisesini g iy e n le ri p e k aşırı g itm ed ik leri için câh iliy y et dev-
ri ' b enzetilm işlerdir. Bu h âlin ? e y g a m b e r (S allallah ü Aley-
h i ve S ellem )’in öfkesine sebebiyet verdiği h ad îste b elirtilm iştir.

‫ﻳﻨﺎر‬ ‫ﺗﺒﻊ‬
< ” ‫وال‬ ‫إذا ﺣﻔﺮت‬ ‫ﻳﺎ ب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق ا ﺑﻨﺎزة ال"ﻣﺆﺧﺮ‬ ) ١٨)
18 —CENÂZEHAZIRLANDIĞI ZAMANTE’HİR
EDİLMEMESİVEARKASINDAATEŞ GÖTÜRÜLMEMESİ
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI
‫عﻧﺎم*داش ن د ف•مأﺧﺖﻳﻰسﺀد ن ﻫﻤﺰام‬.‫ي‬-‫ﻇﺊ ﺗﻨﻪ ن ﻣﻢ‬ ١٤١١٦

‫ﻧﺄمﻛﻄﺎﺑﻲ؛‬ ‫أل‬ ‫ﺀ‬ ،‫مهمﻣﻣ ﺂأﺤ ﺆ‬ ‫ا؛ﺋﻤﺆإ ؛ أةﻣﺤﺌﺪﻳﻰ م نﺀآل ﻧﺄم‬


‫ﻓﻰﻃﺎﺑﻲ ﺣﺪ‬

‫ﺗﺖ‬-‫ » م ؛ ﺗﻴﺎ ا ﺑﻤﺰ ؛ إ ذا ﺛﻒ‬. V )) ‫أﻧ ﺎ ؛ ﻗ ﻲ ﺀ آ ﻟ ﻂ‬


I E R C E M E S İ

1486) "... Ali bin Ebi Tâlib (Radtyallâhü «‫س‬ ‫’ر‬den rivâyet edildiğine gö-
re, Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Cenâze hazırlandığı zaman onu te’hir etmeyiniz.»”
İZAHI
T i r m i z î , H â k i m ve ١- ‫؛‬
٥^ H i b b â n d a b u n u ri-
v ây et etm işlerd ir. T i r m i z i ’ n in riv ây eti ş ö y le d ir:
«Yâ Alî! Üç şey vardır ki, onları geciktirme: Namaz, vakti gel-
diği zaman; cenâze, hazırlandığı zaman; kocasız kadın, ona denk bir
eş hoiundugo zaman.»
“Tuhfe” y a z a rın ın el-M irk ât’ta n n ak len b ey ân ettiğ in e göre
e l - E ş r e - f şöyle d e m iş tir : Bu hadis, m e k ru h v ak itlerd e cenâze
n a m azım n kılın m asın ın m e k ru h olm ad ığ ın a d elâlet eder. T ı y b i
de b u n u n ak letm iştir. Bizce de böyledir. Y âni g ü n eş d o ğ ark en , b a ­
18 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

ta rk e n v e sem ân ın o rta sın d a İken cen âze n am azı k ılınabilir. A m a da-


h a önce h azırlan d ığ ı h ald e n am azı k ılın m ay ıp b u v ak itlerd e kılınır-
s a m e k ru h tu r. S a b a h n a m a z ın d a n önce ve s c n ra ve ik in d id en so n ra
k ılın m asm d a k e râ h e t y o k tu r.
El-M enhel y a z a n d a b u k o n u d a şöyle d e r :
 lim ler b u h u s u sta ih tilâ f e tm iş le rd ir:

£ ‫ ﺀ‬1‫ﺀ‬7 ‫ م‬1،‫ه ة ﻣﺢ‬ ‫ﺀﺗﻤﺌﻨﻤﺖﺀﺀﺗﺴﻘﺬ‬ 1; ‫ﺀ‬، ‫ﺀﻣﺢ‬


“ ‫ﺀﻣﺢﺀﻧﻤﻢ‬‫ﺋﺊه‬
iken cenâze n am azım k ılm an ın m e k ru h o ld u ğ u n a h ü k m e t m i ş l e r d i r .
1 b n - i ö m e r (R ad ıy allâh ü an h ) ’in de böyle dediği riv â y e t edil-
m iştir. H a n e f i âlim leri de bö^le h ü k m etm işlerd ir. H a n e f î
âlim lerin e göre cen âze b u v ak itlerd e h a z ırla n ırsa hem en n am azı kı-
lm abilir. B unda k e râ h e t y o k tu r. F a k a t d a h a önce h azırlan m ış ise bu
v ak itlerd e k ılm ak m e k ru h tu r.
2 — M â l i k i l e r ’e gö re g ü n eş d o ğ ark en , b a ta rk e n ve Cu-
m a h u tb e leri v ak tin d e cenâze n am azın ı k ılm a k h ara m d ır. S ab ah n a -
m a zın d an s o n ra g ü n d o ğ m asın a y ak ın b ir z a m a n a k a d a r câizdir. Bun-
d a n so n ra g ün eş d o ğ u n cay a k a d a r m e k ru h tu r. ‫ اا ﻫﺎﺀﻟ ال ﻫﻐﻬﻪ‬so n ra ve
ikindi n a m a z ın d a n so n ra g ü n eş s a r a n n c a y a k a d a r m e k ru h tu r.
3 — Ş â f i i l e r ’ e gö re k e râ h e t v ak itlerin d e cenâze n am azı kıl-
m a k m e k ru h değildir. A n cak m a h su s bu v a k itle r s e $ lirse m ek ru h -
tu r. H adîslerdeki y asak lam a, b u v ak itleri bile bile seçm eye m ahsus-
tur.

/ ‫ أﻣﺢ‬0،‫ﺛﺄﻣﺂﺗﻴﻨﻨﻮ ا‬ ‫أ‬ .‫ﺗﺘﻲﺀ‬ ‫ﻣﺤﺎﻣﻤﻨﻤﺪ ا آل ؤة‬ _ ‫^إا‬

‫ﻣﻮس‬
- ‫ردم ﺣﺪ”ره* آد؛ أدس أف‬.‫أن آ‬
* ‫ ﻋﺊمأﻳﻰﺣﺮز؛‬،‫ﻣﻢ‬-‫رأ ذ ﻫﺪما أل ﺗﻠﻦ ﻣﺈ‬

‫ﺋﻘﺎ ؟‬ ‫ﻏﺘﻲ‬،‫؛آراآه أ ﻧﺴﺖ‬


: . ‫ؤم‬ ،‫ ال ﻣﺰ ي‬:‫ اأ ﻣﻮذ> ﻗﺄت‬، ‫م‬ ‫اآلئ؛ﻟﻰ ﺣﺘﻲ‬
>

•. ‫اد‬ ‫ أﻟم‬،3
‫ ﺛﺋﺗﻧ و‬- ’‫ﻟﻲ‬ ‫ﺛﺂ؛‬
. ‫ ﻣﺤﺔ‬:‫ آ ل ا ﻳﻮذ ر ﻳﺔ‬. ‫ﺑﻦ (أ ﻳﺎﺣﺮ ز ) ﺧﻠﻒ ﻧﻪ‬ ‫ آلن ﻋﺒﺪ ا ﻓﻦ‬. ‫ﺣﻦ‬ ‫ إ ﺳﺌﺎﺗﻢ‬: ‫ق از وا ﺋﺪ‬
‫وآ ل‬ •‫ ﻣﻤﺐ ﺣﺪﻳﺜﻪ‬، ‫ ﺀﻛﺮ ا ﻟﺤﺪﻳﺚ‬, ‫ ر ﻳﻰ‬،‫ﺣﻦ ا ﻟﺤﺪﻳﺚ‬ ‫ ؤﺋ أل ﻳﻮط " ﺑﻢ؛‬.‫إ ن ﺀ إ ن ق ا ﻟﺜﻘﺎت‬
‫وآ ل إ ن ﻋﺪى؛ ا ﻣﺔ * اروى ال ﺋﺘﺎ غ ﻋﻠﻴﻪ• وا ﺧﺘﻒ‬ •‫ﺿﻴﻒ‬ ‫ وآ ل ا ﻟﻨﻤﺎ ز؛‬. ‫ﻣﻨﻜﺮ ا ﻟﺤﺪﻳﺚ‬ :‫أص‬
•‫ وﻣﺮة ﻗﺎل ؛ ﺿﻴ ﻒ‬. ‫ ﻣﺤﺔ‬:‫ ﻓﺮة آ ل‬. ‫ﻫﻮل إ ن ﺳﻨﻲ ﻳﻪ‬
•‫ وآﺑﺪ داود ق ﺳﻨﺌﻪ‬، ‫ رواﺀ ﻣﺎﻟﻚ ق اﻟﻮﻃﺄ‬. ‫وﻓﻲ ﺷﺎس ﻋﻦ ﺣﺪﻳﺚ ا ل ﻣﺮ رة‬

stinen-i İbn-i Mâce —F21-c‫ ؛‬4:. .


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

T E R C E M E S İ

1487) Ebû Bürde (Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :


E b û M û s a e l - E ş ’a r î ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) v e f â t e d e e e ğ i z a m a n : C e -
n a z e n in a r k a s ın d a m ic m e r (a t e ş ) g ö t ü r m e y in iz , d iy e v â s iy e t e tti. C r a -
d a k ile r k e n d is in e ‫ ؛‬S e n b u h u s u s t a b ir ş e y iş it m iş m is in d iy e s o r d u -
la r . D e d i k i ! E v e t, R e s û lu lla b ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’d e n (iş it
t im ,)”

Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir. Bunun senedi hasendir. Çünkü Abdullah


bin Hu^eyn (Ebû Harlz) ihtilaflıdır. Ebû Zur’â : Sikadır, demiş, îbn-i Hibbân
onu sikalar arasında zikretmiş; Ebû Hâtim : Hadisi hasendir, münker değildir.
Yazılır, demiştir. Ahmed d e : Hadisi münkerdir, demi^; Nesâî de : Zayıftır, de-
miştir. İbn-i Adiyy d e : Onun rivâyet ettiği hadîslerin m ütâbaı yoktur, demiştir.
Onun hakkmdaki tbn-i Mûîn’in sözü değişiktir. Bir defa : Sikadır, demiş; bir
başka defa : Zayıftır, demiştir.
Bu hadîsin bir şâhidi vardır ki, o da Mâlik’in el-Muvatta’da ve Ebû Dâvûd’un
kendi ~ rivâyet ettikleri Ebû Hüreyre ‫ﺀ‬R.A. )'in hadîsidir.

İ Z A H I

Z e v â id t ü r ü n d e n o la n b u h a d îs , c e n â z e n in a r k a s ın d a a t e ş g ö t ü r -
m e n in y a s a k lığ tn a d e lâ le t ed e r .

M ic m e r ٠ A s ıl m â n â s ı a t e ş k o n a n b u h u r d a n lık v e b e n z e r i ş e y l e r -
d lr . B u r a d a a t e ş m â n â s ı k a s t e d i l m i ş t i r .

N o tta s ö z k o n u s u e d ile n E b û H ü r e y r e (R a d ıy a llâ h ü


a n h ) ’i n h a d i s i , E b ü ‫ا اال ' ﻫ ﻪ ؟ ﻓ ﻪ‬ s i n e n i n d e ş u ia f ız la r la r iv â y e t

e d ilm iş tir : ‫آل ﺋﺜﺘﻊ ا ﻳﺜﺎ ز ت ﺑﺼﺆة و آل ﻧﺎ م‬ ) ‫ﻗﺎ ل‬ ‫ﺻﻞ اف ﻋﻠﻴﻪ و ﺳﻠﻢ‬ ‫ﻋﻦ ا ﻟﻨﺜﺊ‬ )

— « C e n â z e n in a r k a s ı n d a s e s y ü k s e l t il m e z v e a t e ş g ö t ü r ü lm e z .»

E l - M e n h e l ’i n b e y â n ı n a g ö r e E b û H ü r e y r e (R a d ıy a llâ h ü
a n h ) : C e n â z e n in b e r a b e r in d e m ic m e r i ta ş ım a y ın d iy e v â s iy e t e t-
m iş tir .

B u n u n h ik m e ti, e h l-i K itâ b ın b ö y le y a p m a s ıd ır . O n la r a b enze-


m e k m e k r u h t u r . D iğ e r t a r a f t a n a t e ş b u lu n d u r m a n ın b ir f a y d a s ı y o k -
t u r . B i l â k i s k ö t ü y o r u m a y o l a ç a b i l i r . S a n k i ö l ü a t e ş l i k t i r . D a h a b il -
m e d iğ im iz h ik m e t le r d e b u lu n a b ilir . H â s ılı a t e ş p e r e s t le r in v e g a y r -l
m ü s lim le r in â d e tle r in e u y m a m a k v e o n la r a b e n z e m e m e k iç in cenâ-
z e n in a r k a s ın d a a t e ş g ö tü r m e n in m eşrû o lm a d ığ ı a n la ş ılıy o r . H a le f
v e s e le f â lim le r i b u h u s û s t a m ü t te fik tir le r .
19 KİTÂBÜ-L €ENÂİZ

‫ﻣﻦ ا ﻟﺴﺒﺈ‬
‫ﺑﻤﺎﺀ ن‬- ‫ﻳﺈ ﻣﺎ إ ﺀﻧﺒﻤﻦ ﻫﻞ ﻋﻠﻪة‬ ١٩١^ ‫ب‬

ÜZERİNDE MÜSLÜMANLARDAN BİR — 19


CEMÂATİN NAMAZ KILDIÜI CENÂZE
HAKKINDA ÇELEN HADİSLER BÂBI

، ‫س أﺑﺄاثان ﺀﻧﺎآلض‬
،‫ﺛﻤﺘﻪ ﺀﺑﻤﺎ‬
‫ ؤﻫﻈﺄرﻣﺰﻳﻰأﻳﻰ‬١٤٨٨
‫؛؛‬ * . ‫؛‬ . L‫؛‬ - —

‫ ﺋﺎت«ﺗﻨﻤﺘﻠﻰ ﺀي اق ﻣﻢ ا' ﺷﻤﺤﺎ‬. ‫ﺛﻨﻲ ام‬، ‫ره‬.‫ ﺀن أﻧﻰ ﻣﺮ‬، ‫إج‬.‫ﻋﻦ أﻧﻰﺻﺎ‬
•>‫ﻏﻴﺘإل ؛‬
. ‫ وإ ﺷﺎدﺀ ﺻﺢ ورﻣﺎﻟﻪ و إل ا ﻟﻤﺤﻤﺘﻲ‬. ‫اﺋﺸﺔ ق ا ﻟﺰﻣﺬ ئ وا ﻛﺎ ئ ﻣﺜﻠﻪ‬،‫^ ﻫﺪ بﺀ ﺀن؛‬٠:١^ ١‫ق‬

T E ' R C E ^ E S İ

;Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre )1488


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀﻣﺄ‬:Sette™) buyurdu, dem iştir

,Ü z e rin d e m ü s l ü m a n la r d a n y ü z k iş in in n a m a z k tld ığ ı c e n â z e «
”».m a ğ f i r e t o l u n u r
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Tirmizi ve Nesâî de bunun -misli Âişe
-R.A.)’den gelmiştir. Bu hadisin isnâdı sahih olu? ricâli Buhâri ve Müslim’in ri(
.câlidir

İ Z A H I

Z e v â id tü r ü n d e n o la n b u h a d is , y ü z k iş ilik m ü s lü m a n c e m â a t in
n a m a z ı n ı k ı l d ı ğ ı m ü ’m i n c e n â z e n i n İ l â h i m a ğ f i r e t e m a z h a r o l a c a ğ ı n ı
.m ü i d e l e r

-N o t t a i ş â r e t e d i l e n  i ş e ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’n i n T i r m i
-z i ’ d e k i m e r f u ’ h a d is i m e â l e n ş ö y l e d i r : “M ü s l ü m a n la r d a n b ir k im
-s e ö l ü p ü z e r i n d e s a c l a r ı y ü z k i ş i y i b u l a n b i r m ü s l ü m a n c e m â a t n a
m a z k ılıp ö lü y e ş e f â a t e d e r s e (d u â e d e r se ) b e h e m e h a l A lla h T e â lâ
o n l a r m ö l ü h a k k m d a k i ş e f â a t ı n ı k a b u l e d e r .”

‫ﺑﻤﻤﺤﺄ ت ﻣﺢم ﻧﺸﻢمش ﻣﻤﻢم‬


.‫ﺑﻢﺀ ﻧﺎأﺗﺬرا‬
‫ﻣﺤﺄا ﻣﺤﺎ ام‬ ı . . / ';.، ~ - ،

‫ ﻧﺜﻖ ان ﻳﻤﺪاذونﺀﺀس‬3):‫ﺗﻮﻟﻰ ﻣﺪاس ن ﺀأا*ى ؛ ة‬ ، ‫اق زﻣﺈداﻣﺌﺮاط‬


١‫ﻣﺤﺘﻨﺬ‬
‫ﻧﻲأﺟﺪ ﺛﻚ دﺑﻢ ﻗﺄت و‬.‫ﺣﺘﻊإل‬
: -‫ ﻫﺪا‬١٠‫ق‬
‫م‬. ‫ﺛﻢ‬ : ‫؟‬ * ] ‫تد‬
;
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

‫ﺛﺂﺋﻬﺘﺪﻧﻴﻨﺬ‬ . ‫ﻧﻲ‬،‫ﺻﺠﻮاإا‬-‫آت ﻣﺎ‬


: • ‫م* رم ؟ ؟‬
‫ﺗﻲ ﺋﻨﺊ؛ •آل ﻳﺖﻟﻢ‬-‫أرم‬
‫ﺛﺘﻢماﻟﻪ ﺀ‬ .V| ‫ﺑﻢﺛﻴﻦ م؛ﻣﻦ د؛دول ﺑﻤﺄﻣﻦ‬-‫ا؛ﻳﻦ أدﻟﻢ‬- « ‫ﻣﺤﻴﺒﺠﺪ‬ ‫ار*ﻣﺪ‬
T E R C E M E S Î

1489) *■'... Abdullah bin Abbâs’m mevlâ$‫ ؛‬Küreyb (Radıyallâhü anhüm)’-


den; Şöyle dem iştir:
A b d u lla h b in A bbâs ( R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) ’n i n b ir o ğ lu ö ld ü .
S o n r a A b d u lla h (R a d ıy a llâ h ü a n h ) b a n a :

Y â K ü r e y b ! K a lk d a b a k , o ğ lu m (u n c e n â z e s i) iç in k im s e to p la n -
m ış m ı? d e d i.

B en d e (b a k t ım v e ) E v e t, d e d im . B u n u n ü z e r i n e :

V a h s a n a ! T o p la n a n l a r ı k a ç k iş i s a n ı y o r s u n ? K ır k ( k iş i v a r ) m ı?
d iy e so r d u . B e n ;

H a y ır , o n la r d a h a f a z la d ır , d e d im . B u n u n ü z e r in e d e d i k i :

٠ h a ld e o ğ lu m u n c e n â z e s in i ç ık a r ın . B e n ş e h â d e t e d e r im k i R e-
s ü l u l l a h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’d e n ş ö y l e b u y u r u r k e n i ş i t t i m :

« A l a h T e â l â b i r m ü ’m i n e ş e f â a t e d e n k ı r k k i ş i l i k m ü ’m i n c e m â a -
t ın ş e f â a t ı n ı b e h e m e h a l k a b u l b u y u r u r .» ”

İ Z A H I

M ü s l i m , E b û D â v ü d , A h m e d ve B e y h a k î
de K ü r e y b ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’i n h a d i s i n i b e n z e r l a f ı z l a r l a r i-
v â y e t e tm iş le r d ir . E b û D â v û d ’un r iv â y e t in d e ?eygam ber
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e â i t h a d î s i n m e â l i ş ö y l e d i r :

« H iç b i r m ü s l ü m a n y o k t u r l، i, ö l ü r , A l l a h ’a h i ç b i r ş e y i o r t a k e t -
m i y e n k ı r k k i ş i o n u n c e n â z e ‫ ةااﻫﻬﺎاﻟﻬﺎل‬d u r u r d a A l l a h o n l a r ı o ö l ü
h a k k ın d a ş e f â a t ç ı e t m e z .» ( Y â n i : e d e r , d e m e k t ir .)

C e m â a tin ö lü y e ş e f â a t e t m e s in d e n m a k s a d , ih lâ s la ö lü ^ e d u â e t-
m e le r id ir . B u h a d îs e g ö r e b ir m ü s lü m a n c e n â z e n in ö n ü n d e k ır k k iş i-
l i k b i r m ü ’m i n c e m â a t i h l â s l a n a m a z k ı l ı p , ö l ü y e d u â e d e r s e A l l a h
T e â lâ b u c e m â a t in ş e f â a t ın ı y â n i d u â s ın ı k a b u l b u y u r u r
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

،‫ ى ﻣﺪ 'م ن ﺗ م‬:‫ اآل‬. ‫ ﻫﻣﻣﺮﻳﻰمأ ﻳﻰﺋﺄﻳﻪ ء'وءئ ن ﻧﺣ ؛م‬.‫ — ﺣﺗﻣﺣﺎأ‬١٤٩ ٠.•

‫ ﻟﻚ‬1‫ﻋﻦ م‬، ‫ﺣﺐ؛ بﻋﻦ ﻣﺮم ن ﻣﺪ؛ ف؛أزق‬


‫ز ﻧﺪ تأوﻓﻰ‬. ‫ﻋﻰ‬، ‫ﺀن ال م ن ﻳﻤﺎ ث‬
، ‫ ؟‬، ‫ﺛﺜﻘﺘﻨﺖ‬ ، ‫إ ﺋﺎأ ﻗﻤﺤﺎزم‬ ‫ ﺛﺄ تئ؛ ﺀ‬،‫ ؤ ﻣﺤ آل ئ‬، ‫ا ﺗﻴ آل ا ﻛ إل‬
‫ف‬
’• ‫ث ﻇﺮ‬ ‫ﺀﺗﺎ‬ « ‫ةت‬ 0 ‫ ﻧﻮﺗﺎ ف‬.‫ﺑﻤﺖ‬ : ‫رةت‬ .' ‫ه‬ ‫ﻣﺘﻠﺔ‬ . ‫ﻧﻤﻒ‬ '‫ﺘﻲ‬ ‫م' ﻣ‬1 ‫ﺟﻦ‬

.» ‫ ﻋﺪ ﻧﺘﺖؤﻣﺪم أوﺟﺐ‬،‫دإأت‬1‫ﺀﺀ دن اﻟﺖ‬


T E R C E M E S İ

1490) "... Mersed bin Abdillah el-Yezenî (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet
edildiğine göre ‫ ؛‬öyle demiştir :
M Â İik bir» H u b e y r e e $ -‫ ؛‬â n t i ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’a — B u z â t s a h â -
b i id i. — b ir c e n â z e g e t ir ild iğ i z a m a n c e n â z e y le g e le n le r i a z g ö r d ü -
g ü n d e o n la r ı ü ç s a f f a a y ır ır d ı. S o n r a c e n â z e ‫ﺳﺎ ا‬ ‫؛‬، ‫ه‬ ‫»ا‬ k ıld ır ır d ı. V e
ş ö y le d e r d i: Ş ü p h e s iz R e s ü lu lia h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) bu-
yurdu k i:

« M ü s iü m a n la r ü ç s a f h â lin d e d iz ilip b ir c e n â z e ü z e r in d e n a m a z
k ıld » ğ m d a o n la r ın d iz iliş i, b e h e m a h a l ( ö lü n ü n m a ğ f ir e t i n i v e y â C e n -
n e t l i k » İ m a s ı n ı ) v â c i b ( = s â h i t ) k ı l a r .»

İ Z A H I

A h m e d , T i ٢ mi z i , E b û D â v û d ve "
d e b u n u r iv â y e t e tm iş le r d ir .

B u h a d i s e g ö r e c e n â z e n a m a z ı n â d u r a n c e m â a t , e n a z ü ç s a f 1‫ ه‬-
m a lıd ır v e ü ç s a f o la r a k n a m a z a d u r m a la r ı h â lin d e A lla h T e â lâ ö lü -
y ü m a ğ f ir e t e y le r v e y â o n u C e n n e tlik e d e r . H a d îs te k i v â c ib lik t e n m a k -
sa d , A lla h 'a b u n u n v â c ib o lm a s ı d e ğ ild ir . A lla h h iç b ir ş e y e h â ş â
m e c b u r d e ğ ild ir . V â c ib lik t e n m a k s a d , s â b it o lm a k tır . Y â n i b u h u s ü s -
t a A l l a h ’ı n v a ’d i v a r d ı r . A l l a h , v a ’d i n d e n c a y m a z .
B u b â b t a r iv â y e t e d ile n ilk h a d îs e g ö r e y ü z k iş ilik c e m â a t , ik in -
c i h a d îs e g ö r e k ır k k iş ilik c e m â a t , ü ç ü n c ü h a d îs e g ö r e ü ç s a f lık c e -
m â a t , b ir c e n â z e ü z e r in d e ih lâ s la n a m a z a d u r u p , ö lü y e d u â e d e r le r -
s e A lla h T e â lâ ö lü y ü m a ğ f ir e t e d e r .

N e v e v î , M ü s l i m ’ in şe r h in d e ş ö y le d e r : K â d 1 1y â z :
D e n ild iğ in e g ö r e b u h a d îs le r , m u h t e lif z a m a n la r d a P e y g a m b e r (S a l-
l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e s o r u l a n s o r u l a r a , z a m a n ı n d a v e r i l e n c e ­
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

v a p la r m â h iy e t in d e h u y r u lm u ş , d e m iş tir . N e v e v î sö zü n e d evam -
l a : ‘M u h t e m e l e n P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e ö n c e y ü z
m ü ’m i n i n ş e f â a t ı n ı n m a k b u l o l d u ğ u A l l a h t a r a f ı n d a n b i l d i r i l m i ş , P e y -
g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) d e b u n u h a b e r v e r m iş tir . S o n -
r a k ır k k iş ilik c e m â a t m ş e f â a tın ın k a b u l b u y u r u la c a ğ ı d a h a so n r a
s a y ı l a n a z b i l e o l s a ü ç s a f l ı k c e m â a t i n ş e f â a t ı n ı n m a k b u l o l d u ğ u b il -
d ir ilm iş ‫ ؛‬P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) de bunu haber
v e r m iş tir . S ö y le b ir ih t im a ld e v a r d ı r : U s û l â lim le r in in c u m h û r u , s a -
y ıla r ın m e f h û m u n u d â h il s a y m a z la r . B u r a d a d a s a y ıla r ın m efh u m -
la n v a r d ır . H â l b ö y le o lu n c a y ü z k iş ilik c e m â a tin ş e f â a tın ın m ak-
b u l o ld u ğ u n u n b ild ir ilm e s i, d a h a a z c e m â a t in ş e f â a t ın ın m a k b u l o l-
m a m a s ın ı g e r e k tir m e z . A y n ı s ö z , k ır k k iş ilik c e m â a t h a k k ın d a d a
s ö y le n e b ilir . H a d is le r , y u k a r ıd a a n la tıla n ş e k ille r d e y o r u m la n ın c a
h e p s i iş le r liğ in i k o r u m u ş o lu r v e ş e f â a t k ır k k iş ilik c e m â a t la h â s ıl
o ld u ğ u g ib i b u n d a n az o la n ü ç s a flık c e m â a tla d a h â s ı l o lu r .’ d e -
m iş tir .
T u r b e ş t i d e : B u ü ç h a d is a r a s ın d a te z a t y o k tu r . B u g ib i
m e s ’e l e l e r d e i z l e n e n y o l ş u d u r ; i k i s a y ı d a n a z o l a n ı ç o k o l a n d a n s o n -
r a b u y u r u lm u ş o la r a k k a b u l e d ilir . Ç ü n k ü A lla h T e â lâ b ir s a y ıy a
" b a ğ l a d ı ğ ı v e v a ’d b u y u r d u ğ u z a m a n , b u y u r u l a n v a ’d ı n o k -
' O nun s ü n n e tin d e n d e ğ ild ir . B ilâ k is , f a z l v e k e r e m in i
z iy a d e le ş tir ir , d e m iş tir .

T ü r b e ş'.'t i ş u n u d e m e k i s t e m i ş t i r : M e s e l â A lla h T e â lâ k ır k
k i ş i l i k b i r c e m a a t ı n ^ e f â a t ı n ı k a b u l b u y u r a c a ğ ı n ı v a ’d e t t i k t e n s o n r a
bu v a ’d i n i d e ğ i ş t i r i p ‫ ؛‬B e n k ı r k k iş ilik c e m â a t in ş e f â a t ın ı k a b u l e t-
m em . C em â a tm s a y ıs ı y ü z e u la ş ır s a o z a m a n k a b u l e d e r im , b u y u r -
m a z . Ç ü n k ü k u lla r ın a fa z l v e k e r e m i so n s u z d u r . A m a b u n u n a k s in i
b u y u r u r . Ç ü n k ü b ö y le b ir d e ğ iş ik lik , k u lla r ın a le y h in d e d e ğ il le h in -
d e o lu r . M e s e lâ ö n c e y ü z k iş ilik c e m â a t in ş e f â a t ın ı k a b u l b u y u r a c a -
ğ ı n ı v a ’d e d e r . D a h a s o n r a b u s a y ı y ı a z a l t a r a k k ı r k k i ş i l i k c e m â a t i n
ş e f â a t ı n ı k a b u l b u y u r a c a ğ ı n ı v a ’d e d e r . B u t a s a r r u f , m ü ' m i n k u l l a r ı n
le h in d e o la n b ir t a s a r r u ft u r .

Mâlik bin Hubeyre (R.A.)’in ‫ا‬1‫ اه‬Tercemesi


Mâlik bin Hubeyre bin Hâlid bin Müslim bin el-Hâris el-Kindi Ebû Said’dir.
Ona es-Sükûni diyenler de vardır. Peygamber (S.A.V.)’den rivâyet etmiş. Kendi-
sinden de Mersed bin Abdillah el-Yesenl ve Humus ehlinden ‫ ؟‬ok kişi rivâvette
bulunmuşlardır. Ebû Yûnus*un dediğine göre Muâviye (R.A.) devrinde Humus
vâliliğini yapmıştır. îbn-i Hibbân ve Muhammed bin er-Rebi’ onu sahâbiler ara-
smda zikretmişler, Buhâri de et-Târih’te sahâbi olduğunu söylemiştir. Mervân bin
‫ﻚ‬ ‫ﻤ‬‫ﺳ‬ ‫ ا‬، devrinde vefât etmiştir. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve îbn-i Mâceh onun ha‫■؛‬
dişlerini rivâyet etmişlerdir. (El-Menhel, Cild 8, Sah. 328)
KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 327

‫ ق ا ﻟﺘﺎﺀ ز ا ﻟﺖ‬٠١٣‫اب ﻣﺎ‬ ) ٢٠(

ÖLÜYÜ ÖVM EK H A K K IN D A GELEN — 20


H A D ÎS L E R B Â B I

‫؛‬ ‫م‬ ‫ أ ﺑﻰﻳﻰ‬c f" ، ‫ن ﻧﻢ>ﻋﻰ *اﺛﺖ‬ ‫ ﺗﺄ‬. ‫ﺧﺰى أﺗﻨﺖﻳﻰ ﻋﺘﺒﺔ‬ ١٤٩١

، ‫ هﺀآت ﺀد ﺟﺂﻧﻢ*• ﻧﻢ ﺛﺮﺀﺛﻲ ﺑﺠﻨﺎذم‬، ‫ى ﺀل;ﺑﻢ ﺣﺌﺮا‬-*‫ ﺑﺠﻨﺎزة ﻣﺄ‬. ‫ س ﺀ ل ؛ ي‬: ‫ﻣﺄت‬

‫ذث‬-‫وﺟﺒﺖ وأم‬
• ‫ أ رﺳﺮت اف ا ﺋﻠﺖ ﻣﺤﺪث‬: ‫ﻗﺂت ﻧﺒﺠﺐ"ت » ﺳال‬
« )‫ﻣﺂ > م‬.‫ﺛﺄ*دئ ﺀل‬

•٠ ‫ ال* ﻟﻮﻣﻮل ﺋﻤﺄود اذﻗﺆ ف اآلزض‬. ‫ ﻫﺂت « ﺋﺰ ادة ا'اذﺗﻢ‬. ‫وﺟﺘﺜﺖ‬

T E R C E M E S İ

1491) "... Enes bin ^lâlik (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :


( B ir d e f a ) P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) (ile b â z ı sa -
h â b il e r ) i n y a n ın d a n b ir e e n â z e g e ç ir ild i. (O r a d a b u lu n a n s a h â b ile r
ta r a f ın d a n ) c e n â z e h a y ır ile a n ıld ı. E f e n d im iz :

* V â c ib (s a b it) o ld u .» b u y u r d u . S o n r a b a ^ k a b ir c e n â z e o r a d a n
g e ç ir ild i. O r a d a b u lu n a n s a h â b ile r t a r a f ın d a n o c e n â z e ş e r ile a n ıl-
d ı. R e s û l - i E k r e m (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) de (y in e ) :

« V â c ib ( s â b i t ) o l d u .» b u y u r d u . B ı^ n u n ü z e r i n e Ö m e r b i n e l - H a t -
tâ b (R a d ıy a llâ h ü anh) t a r a f ın d a n : Y â R e s û la lla h ! O (ilk ) cenâze
i ç i n ‫“ ؛‬V â c ib o ld u .” b u y u r d u n . B u (s o n ) c e n â z e iç in d e ‫“ ؛‬V â c ib o ld u . ”
b u y u r d u n . R e s û l- i E k r e m (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) :

« K a v m in ş â h i t li ğ i v e y â g e r e ğ i (v â c ib v e s â b i t o ld u .) M ü ’m i n l e r
y e r y ü z ü n d e A lla h ’ın ş â h itle r id ir .» b u y u r d u .» ’’
' ، ‫ﻧﻤﺤﺪﻧﻤﻮ‬ ‫ ة‬، ‫ﻧﺾ‬ ‫ز‬ ‫ﻟﺒﻴﺎﻧﺎ‬ ‫رو‬ ‫ﺗﻤﺄ‬ ‫<ىأ‬- ١٤٩٢

،، ‫ث‬ ‫ى ﺗﺒﺒﺂ‬-* ‫ﻣﺎ‬ • ‫ﻣﻰ‬ ‫ﺀﻟﻪ م أ‬ ' ‫ﻣﺮ و‬ ‫م‬ • ‫مو ﻧﺖ ﺀ‬ «‫ت‬ ‫ﻗﺄ‬ . ‫ﺗﺒﻲتا ﻧﻠﻴﺮ‬ ‫ﻓﻲ‬

•‫ﻛﺈم ﻗﺄ ؛داأام ف اآلذ ض ﺀ‬ ‫ﻗﺂ ت ﺀ ونﺀ ت• إ‬


'— ‫ﺋﺖ‬،‫ﻓﻰ ﺛﺎ ؛ ﺑﻲ اا‬
‫ رواه ا ﻟﻌﺎﻟﻰ إ ال ؛و ﻟﻪ ق ﻣﻨﺎﻟﺐ ا ﻟﺮ و ﻣﻨﺎ ؛ب ا ﻟﺜﺮ• وأﺻﻠﻪ ق ا ﺑﺼﻤﺤﺘﻲ ﻋﻦ ﺣﺪﻳﺚ‬:‫ﻗﺎ روا ﺛﺪ‬

. ‫ﺑﺤﺘﻲ‬ ‫ إ ال‬-‫ ورإ ﻟﻬﺮ‬، ‫ﻣﻴﺢ‬ ‫ وإﺳﻨﺎد إ ن ﻣﺎﺟﺔ‬. ‫ رواﺀ ا ﻟﺘﺮ ذ ى' وا ﻧﻤﺎﻧﺂ‬، ‫ وﻳﻮ اص ﺣﺪ_ث ﺣﻤﺮ‬. ‫أﻧﺲ‬
SÜNEN-t IBN-Î

T E R C E M E S İ

1492) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anA)’den; Şöyle dem‫؛؛‬tir :


( B ir d e f a ) P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) (ile b â z ı sa -
h â b ile r ) in y a n ın d a n b ir c e n â z e g e ç ir ild i. (O r a d a b u lu n a n s a h â b ile r
t a r a f ın d a n ) c e n â z e h a y ır h a s le t le r in d e n s a y ıla n b ir iy ilik ile a n ıld ı.
R e s ü l-i E k r e m (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ‫؛‬

* V â c ib ( = S â b it ) o ld u » b u y u r d u . S o n r a O n u n y a ıu n d a n b a ş k a
b ir c e n â z e g e ç ir d ile r . (O r a d a k i s a h â b île r t a r a f ın d a n ) b u cen â ze şer
f iille r d e n s a y ıla n b ir k ö t ü lü k le a n ıld ı. E fe n d im iz ‫؛‬

« V â c ib ( = s â b it) o ld u . Ş ü p h e s iz s iz le r y e r y ü z ü n d e A l l a h ’ı n şâ-
h it le r is in iz « b u y u r d u .”

Not : Zevâid’de şöyle denilm iştir: N e sa i: ‫ﻲ‬‫اﺗ‬


’‫ﺀ بر‬ ‫ﻲ‬‫ﻓ‬ ve:
‫ﻓﻲ ﻣﻨﺎﻳﺐ اﻗﻤﻮ‬
٩ ‫ر‬ kelimeleri hâriç bu hadisi rivâyet etmiştir. Hadisin aslı
Buhâri ve Müslim'de Enes (R.A.)’den rivâyet olunmuştur. Tirmizi ve Nesâi'nin ri-
vâyet ettikleri Ömer (R.A.)’in hadisine de muvâfıktır. îbn-i Mâceh’in senedi sahih
olup ricâli de Buhâri ve Müslim’in ricâliâir.

İ Z A H I

E n e s ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’i n h a d i s i n i B u h â r i ve M ü s -
1 i m b e n z e r la f ız la r la r iv â y e t e tm iş le r d ir . B u h â r i ’ n in r iv â -
y e tin d e R e s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e m ) ’a : S en O cenâze-
y e d e b u c e n â z e y e d e : “V â c ib o ld u .” d e d in ! d iy e n s a h â b în in Ö m e r
b i n e l - H a t t â b (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) o ld u ğ u b e lir tilm iş tir ,
t i r m i z i d e b u h a d îs i k ıs a c a r iv â y e t e tm iş t ir .

E b ü H ü r e y r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ,i n h a d î s i n i n o t t a b e l i r -
t ile n k e lim e le r h â r iç N e s a i d e r iv â y e t e tm iş tir .

E b û D â v û d da E b ü . H ü r e y r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’-
den b u n u n b e n z e r in i r iv â y e t e t m iş t ir . Z e v â id y a z a r ın ın b u n a n iç in
e ğ i l ^ d i ğ i ^ b ile m iy o r u m . E b ü H ü r e y r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’in
o r a d a k i r iv â y e t i m e â le n ş ö y le d ir :
“R e s û lu lla h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n y a n ı n d a n b i r c e n â -
z e g e ç ir d ile r d e (E fe n d im iz in y a n ın d a b u lu n a n s a h â b île r ) ‫ه‬ cenâze-
y i h a y ı r i l e a n d ı l a r . E f e n d i m i z d e : « V â c i b o l d u .» buyurdu.

S o n r a b a ş k a b ir c e n â z e g e ç ir d ile r d e o r a d a k ile r o n u ş e r ile a n -


d ı l a r . B u n u n ü z e r i n e e f e n d i m i z ( y i n e ) : « V â c i b o l d u .» b u y u r d u . S o n r a ‫؛‬
« Ş ü p h e s iz b â z ın ız , b â z ın ız h a k k ın d a ş â h it s in iz .» b u y u r d u .”
20 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

G e ç ir ile n c e n a z e le r h a k k ın d a a n ıla n h a y ır la r ın v e ş e r le r in m â-
h iy e t le r i ^ ‫ظ' ﺀ ا؛؛اف‬ E n e s (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’d e n o l a n r i-
v â y e t in d e a ç ık la n m ış tır , © r a d a k i r iv â y e tte E n e s
anh) m e â le n ş ö y le d e m iş t ir :

“B en ? e y g a m b e r (S a lla lla h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n y a n ı n d a o tu -
ru yord u m . B ir c e n â z e g e ç i r i l d i . E fe n d im iz : « B u c e n â z e n e d ir ? » b u -
yurdu.

S a h â b i l e r : F a la n c a k iş iy e a it tir , o k i ş i A l l a h ’ı v e R e s ü l ü n ü s e -
v e r . A U a h ’a i t a a t e d e r v e b u y o l d a ç a l ı ş ı r d ı , d e d i l e r . . . S o n r a b a ş k a
b ir c e n â z e g e ç ir ild i. S a h â b i l e r : F a la n c a ş a h s ın c e n â z e s id ir . B u c e n â -
z e A l l a h ’a v e R e s u l ü n e b u ğ z e d e r , A l l a h ’a i s y a n e d e r v e b u y o l d a ç a -
lış ır d ı d e d ile r ..."

H e r ik i h a d is t e ş e r b ö lü m ü n d e : “ S e n a ” k e lim e s i k u lla n ılm ış t ır .


H a l b u k i “s e n â ” ö v m e k t i r . B ir ş a h s m k ö tü lü ğ ü a m lır k e n b u n a “s e n â ”
d e n m e z . B u r a d a h a y ır b ö lü m ü n d e “s e n â ” k e lim e s i k u lla n ılm ış o ld u -
ğ u iç in e d e b î s a n a t o la r a k m ü ş â k e le iç in ş e r b ö lü m ü n d e d e a y n ı k e-
lim e k u lla n ılm ış tır .

B u r a d a ş ö y le b ir s o r u h a tır a g e le b ilir : F eygam ber (S a lla lla h ü


A le y h i v e S e lle m ) m ü t e a d d it h a d îs le r le ö lü le r in iy ilik le r in in a n la tıl-
m a s ın ı v e k ö tü lü k le r in in a n la t ılm a s ın d a n s a k ın ılm a s m ı e m r e tm iş tir .
B u h a d is te , s ö z k o n u s u ik în c î c e n â z e n în k ö tü lü k le r in i a n la t a n sa -
h â b î l e r i n i ç i n R e s û l- 1 E k r e m (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) m e n e t-
m e m iş tir ?

B u s o r u y a ş ö y le c e v a p v e r i l e b i l i r : © lü le r in k ö t ü lü k le r in i a n la t -
m a n ın y a s a k lığ ı m ü n â f ık , k â f ir v e a ç ık ç a f ıs k v e b i d ’a t i ş l i y e n l e r i n
d ı ş ı n d a k a l a n m ü ’m i n l e r h a k k ı n d a d ı r . B u i t i b a r l a m ü n â f ı k l a r ı n , k â -
f i r l e r i n , a l e n i b i d ’a t ç ı l a n n v e a ç ı k ç a f â s ı k l ı ğ ı g e r e k t i r e n g ü n a h l a r ı i ş -
liy e n le r in k ö tü lü k le r in i a n la t m a k v e to p lu m u n , o n la r ın y o lu n d a n sa -
k ın m a s ın ı s a ğ la m a y a ç a lış m a k c â iz d ir . Ş u h a ld e b u b â b ta k i h a d îs le r ,
y a s a k l ı ğ a â i t h a d is le r i n h ü k m ü n ü h u s u s i l e ş t i r m i ş o lu r .

E l - M e n h e l ’i n b e y â n ın a göre, b â z ı â lim le r e g ö r e y a ln ız k â fir le -


r in v e m ü n â f ık la r m k ö tü lü k le r in i a n m a k c â iz d ir . ö l e n m ü ’m i n fâ -
s ık d a h i o ls a o n u n k ö tü lü k le r in i a n m a k c â iz d e ğ ild ir . H a y a t ta ik e n
h a lk ın o n d a n k a ç ın m a s ı iç in k ö t ü lü k le r in in a n la t ılm a s ı c â iz d ir . A d a m
ö ld ü k te n s o n r a k ö tü lü k le r in i a n m a k t a f a y d a y o k tu r . B ilh a s s a te v b e
e d e r e k ö l m ü ş o l m a s ı m u h t e m e l d i r . B u n u n i ç i n d i r k i, c u m h û r a g ö r e
M u â v i y e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’n i n o ğ l u Y e z i d ’e ve H a c -
c â c - ı S a k a f i ’ye l a ’n e t o k u m a k c â iz d e ğ ild ir . S a h â b ile r in
330 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

P eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i ve S e l l e m l ’İn huzürunda k ö tü lü k le


yâd e ttik le r i c e n â z e , m ü n a f ık la r d a n İd i. N ite k im 1 1 ‫ا] ا ؛ ﻓ ﻒ‬ '‫!؛‬ ‫ل‬
E n e s ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’d e n o l a n r i v â y e t i n d e a ç ı k l a n a n k ö t ü l ü k -
l e r i a r a s ı n d a O n u n A l l a h ’a v e R e s ü l ü n e b u ğ z e t m e s i v a r d ı r .

H a d is le r d e k i: "Vâcib oldu.” c ü m l e l e r i n i n m â n â s ı ik ilik le r i a n ıla n


c e n â z e y e C e n n e t s â b it o ld u . K ö t ü lü k le r i a n ıla n c e n â z e y e C e h e n n e m
s â b i t o l d u . İ k i h a d î s i n s o n u n d a m ü ’m i n l e r i n y e r y ü z ü n d e A l l a h ’ı n ş â -
h i t l e r i o l d u ğ u b i l d i r i l i y o r . H a d i s l e r d e n a n l a ş ı l d ı ğ ı n a g ö r e m ü ’m i n l e r ,
ö l e n b i r m ü ' m i n i h a y ı r i l e a n a r l a r s a , C e n n e t l i k o lu r ; k ö t ü l ü ğ ü a l e n î
o la n la r ı k ö tü lü k le a n a r la r s a , C e h e n n e m lik o lu r . B u e t k i li ş â h i t l i ğ i n
s a h â b ile r e m a h s u s o lm a s ı m u h t e m e ld ir . Ç ü n k ü o n la r â d e t le r i d o la y ı-
s ı y l a d â i m a d o ğ r u v e h i k m e t l e k o n u ş u r l a r d ı . O n l a r ı n i z i n i t a ’k i b e d e n
t a k v â s â h i b i s â l i h m ü ’m i n l e r d e o n l a r g i b i d i r . Ş u h a l d e h a d i s l e r d e -
k i h ü k ü m le r in d ö n ü m n o k ta s ı fa z ile t , s a lâ h a t, d o ğ r u lu k v e e m n iy e t
e h lin in ş a h it liğ id ir . F â s ık la r ın ş a h it liğ in in b ir d e ğ e r i y o k tu r . Ç ü n k ü
o n la r b â z e n f â ş ık la r ı iy ilik le v e f a z ile t e h lin i k ö tü lü k le a n a r la r .

N e v e v i , ‫ﻫﻪ‬ ü s1i m ’ in ş e r h i n d e ş ö y l e d e r : ‘S â l i h v e s e ç -
k in g ö r ü ş , b u h a d is le r d e k i ş a h it liğ in u m u m î o l m a s ı d ı r . B ir m ü ’m i n
ö ld ü ğ ü z a m a n A lla h m ü s lü m a n la r ın tü m ü n e v e y â ç o ğ u n a ilh a m ve-
r ip ö lü y ü iy ilik le a n a r la r s a b u d u r u m , ö lü n ü n C e n n e tlik o ld u ğ u n a
d e l â l e t e d e r . O n u n g e ç m i ş t e k i e f ’a l i i s t e r C e n n e t l i k o l m a s ı n ı g e r e k -
t i r s i n , i s t e r g e r e k t i r m e s i n . Ç ü n k ü e f ’a l i C e n n e t l i k o l m a s ı n ı g e r e k t i r -
m e s e b ile m u t la k a C e h e n n e m e g ir m e s i m e c b u r iy e ti y o k tu r , o k im s e ,
A lla h 'ın d ile m e s i h ü k m ü a ltın d a d ır . A r tık A lla h in s a n la r a o n u ö v m e -
y i ilh a m e d in c e b iz b u k e y f i y e t t e n d e lil ç ık a r a r a k A lla h 'ın o n u b a -
ğ ış la d ığ ı n e t ic e s in e v a r a b ilir iz . H a y ır la a n m a n ın f a y d a s ı b ö y le c e b e-
h r g in o lu r .’

E l - H â f ı z , E l - F e t‫ ؛‬h ’t e : ‘ N e v e v i ’ n in b u g ö r ü ş ü h a y ır
b ö lü m ü n d e a ç ık t ır . A h m e d , İ b n - i H i b b â n ve H â -
k i m ’ in E n e s ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’d e n m e r f u ’ o l a r a k r i v â y e t e t -
tik le r i ş u m e â ld e k i h a d is , N e v e v i ’ n in s ö z ü n ü t e ’y i d e d e r :

«Herhangi bir müslüman ölüp de en yakın komşularından dört


kişi onun hayrından başka bir şeyini bilemiyeceklerini şehâdet eder-
lerse Allah Teâlâ: Ben sizin sözünüzü kabul ettim. Ve bilmediğiniz
günahlarını bağışladım, buyuracaktır.»
Ş e r b ö lü m ü n e g e lin c e , h a d is le r in z â h ir in e g ö r e b u d a h a y ır b ö -
lü m ü g ib id ir . Y â n i to p lu m u n tü m ü veyâ çoğu b ir ö lü y ü k ö tü lü k le
a n a r s a o n u n C e h e n n e m lik o lm a s ı d e lili b e lir ir . B ilin d iğ i g ib i b u d u -
r iım ş e r r i h a y r ın a g a le b e ç a la n k im s e b a k k ın d a v â k i o lu r .’ d e r .
21 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 331

H A D ÎS İN F IK IH ‫ ؛‬Y Ö N Ü

1 — Ö lü y ü , t a ş ıd ığ ı iy ilik v e y â k ö t ü lü k le a n m a k c â iz d ir . B u k o -
n u d a k i a y r ın t ılı b ilg i y u k a r ıd a g e ç ti.

2 — T a k v â s â h ib i s â lih le r in h a y ır la a n d ığ ı ö lü c e n n e tlik tir . B u


h ü k ü m k e s in b ilg iy e d a y a n ıla r a k v e ö lü n ü n d u r u m u n u n z â h ir in e g ö -
r e ş â h it lik e d ilm e s i ş a r t ın a b a ğ lıd ır . B iz im z a m a n ı m ı z d a k i b i l i r b il -
m e z in s a n la r t a r a f ın d a n c e n â z e n a m a z ı m ü n â s e b e t iy le b ir is i t a r a f ın -
d a n y ö n e lt ile n c e n â z e y le ilg ili s c r u y a c e v a p o lm a k ü z e r e y a p ıla n te z -
k iy e b u h ü k m e d â h il d e ğ ild ir .

3 — S a lâ h a t v e t a k v â s a h ip le r in in k ö t ü lü k le a n d ığ ı b ir c e n â z e n in ،
c e h e n n e m lik o ld u ğ u s a n ılır , ö l ü n ü n k ö tü lü k le a n ılm a s ı, h a r a m o la n
g ıy b e t e g ir m e z . B ilâ k is h a lk ın k ö t ü y o lla r d a n s a k ın d ır ılm a s ı iç in ö lü -
n ü n k ö tü lü k le r in i a n la t m a k m ü b a h tır . B u h u s u s t a g e n iş b ilg i y u k a -
r ıd a v e r ilm iş t ir .

‫ ق أن ﻣﺘﻮم اإلﻣﺎم إذا ﻣﻞ ﻋﻞ اﻟﺠﺎزة‬٠١٢‫اب ﻣﺎ‬ ) ٢١)

21 — İM Â M IN , C E N Â Z E N A M A Z IN I K IL D IR A C A Ğ I
Z A M A N N E R E D E D U R A C A Ğ I H A K K IN D A
Ç E L E N H A D İS L E R B Â B I

،،• ‫ ا ﺗﻲ‬. ‫ ةدا ظ ﺀﺛﺔﻣﻤﺆذ‬. ‫ ﺀا ﻣﺤﻜﺘﺄ‬. ‫ﻣﺤﺎﺀ؛ ة ﺀ م‬ - ١٤٩٢


.‫ﺛﻮآلاﻧﻲ‬.‫أﻧﺖ‬ ‫؛‬ ‫ارىما ﻟﻤﺰ‬
،_‫ ﺀن* ﻣﺮةم ﻧﺒﻤ آلل‬، ‫ﺑﻤﻢ اآلﻣﺸﻰ‬.‫ ام ن ﻣﺮ‬٨٠ ‫ﺀن‬

..‫ﺛﻞﺀآ‬.‫ ذ آم و‬. ‫ﺻﻖ ﻣﺪ ا*رأة ﻣﺎ ت ﻳﻰﺛﻘﺂﺳﻤﺂ‬


T E R C E M E S İ

1493) S em û re b in C iin d ü b e l-F e z â r î ( Radıyallâhü anh)’d e n ; § ö y le .


d e m iştir :

R e s û lu ila h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) lo h u s a lik h â lin d e ö le n


( E n s a r ’d a n ‫ﻫ الااﻫ أل‬ K a ’b a d l ı ) b i r k a d ı n ı n c e n â z e n a m a z ın ı k ıld ır d ı.
( N a m a z d a ) C e n â z e n i n t a m o r t a s ı h i z â s m a d o ğ r u d u r d u ."

:‫ ﺋﺪ‬، ‫م‬ ‫ﻣﻜﺄ‬ , ‫آم‬ ‫ﺷﺪ ن‬ ،‫‘ ت‬.


‫ﺋﺌﺎﺑﻤﺌﻰ‬ ‫ ﺀﻣﺤﺎ ﻗﻢ' ة‬- ١٤٩٤

، ‫ﺋﻰ‬ . ‫ ر ﺑﻲ‬3 ‫ ﻗﻨﺄم ث‬. ‫ رﺟﺪ‬. ‫أ ﺗﻰ ﻳﻰﻣﺎﻣﻤﻖﺀؤﺛﻖ ﺟﻨﺎن‬ ‫ﺗﺊ‬.‫دأ‬ ‫؛‬ ‫؛‬ ‫ﻓﻬﺎﺑﻲ‬
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

‫ ﻳﺄﻗﺎمح؛االوﻧﻂ اﻧﺜﺮر ﻗﺂل د‬1‫ﺻآلﺀ‬١‫ ﻗﺂرا آ أة زه‬. ‫ ﻳﺎﻣﺮأة‬،‫ﺑﺠﺜﺎزم أ ﺧﺮ ى‬


<‫ م‬، . :

dX*lûA ^^ ١‫ﻖ‬ ‫ﺀآ‬.


‫م ﻳ‬ ‫ﻲ‬‫ﻃ‬‫ت‬‫ﻮ‬‫ﻤ‬
‫ت ﺑ‬‫و‬‫ص ر‬ . ‫ألأ؛ آ خ ؛‬
١ ‫د؛‬
.‫أ‬. ‫ض ﻳﻰز‬*‫ا‬


^ ١:‫آه‬ ،‫ي‬ .‫م؛‬ :‫ﺗﺜﺎﻣﺤﺌﺎﻣﺤﺂ ق ؟ ةأت‬ ^١^ ١^? ‫ ؤﺀآﺀ‬-‫ﺀ ذ اؤ ﺀ ؤ‬

T E R C E M E S İ

1494) "... Ebû (iûlip ( Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :


B en , Ene® b in M â lik (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ,I şö y le y a p a r k e n g ö r d ü m :
( A b d u lia h b in U m e y r a d lı) b ir e r k e ğ in c e n â z e n a m a z ı n ı k ıld ır ır k e n
c e n â z e n in b a ş ım n h i z a s ı n a d o ğ r a d u r d u , s o n r a ( E n s â r ’d a n ) b i r k a -
d m a â i t b a ş k a b i r c e n â z e g e tirild i. C e m â a t E n e s b in M â lik (R a d ıy a l-
l â h ü a n h ) ’a : Y â E b â H a m z a ! B u n u n n a m a z ın ı k ıld ır , d e d ile r• E n e s
( R a d ıy a llâ h ü a n h ) n a ’ş ın (ta m ) o r t a s ı n ı n h i z â s ı n a d o ğ r u n a m a z a
d u r d u . S o n r a e l-A lâ ’ b in Z i^ â d (R a d ıy a llâ h ü a n h ) o n a :
Y â E b â H a m z a ! R e s û lu lla h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ’in er-
k e ğ in c e n â z e n a m a z ı n ı k ıld ır ır k e n s e n in d u r d u ğ u n y e r d e d u r d u ğ u -
n u , k a d ın ın c e n â z e n a m a z ı n ı k ıld ır ır k e n s e n in d u r d u ğ u n y e r d e d u r -
d u ğ u n u v e s e n in y a p tığ ın g ib i y a p tığ ın ı g ö r d ü n (m ü ) d e d i. Ene® (R a-
d ıy a llâ h ü a n h ) :

E v e t, d e d i. B u n u n ü z e r in e e l-A lâ ’ ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) b iz e d ö n e r e k :
(B u n u ) B e lle y in iz , d e d i.”

İ Z A H I
S e m ü r e (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) ’n in h a d îs in i K ü tü b -i S itte sâ-
h ip le r i v e B e y h a k i r i v â y e t e tm iş le r; ‫ أ ^؛ ﺻ ﺂ ؛ أ‬h a d îs in h a -
se n - s a h ih o ld u ğ u n u s ö y le m iş tir. K a d ın ın is m in in ü m m ü K a ’b
o ld u ğ u N e s â i ’ d e b e lir tilm iş tir .

Hadi®, lo h u s a lık h â lin d e ö le n k a d ın ın c e n â z e n a m a z ın ın k ıld ırıl-


‫ا‬، ‫ س‬m e ş r u l u ğ u n a v e c e n â z e n a m a z ı n d a im a m ın k a d ın ın t a m o r-
ta s ın ın , y â n i k a lç a s ın ın h i z â s m a d o ğ r u n a m a z a d u r m a s ı n ı n m ü s te -
h a b lığ m a d e lâ le t e d iy o r.

E b ü ‫ ( ﺀ ؛ ﻟ ﺔ ﺀ‬R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'i n h a d î s in i A h m e d ,


T i r m i z i , E b ü D â v û d , T a h a v i ve B e y h a k î de
r i v â y e t e tm iş le r d ir . T i r m i z i h a d î s in h a s e n o ld u ğ u n u sö y le m iş-
tir. E b ü D â v û d v e B e y h a k î ’ n in r î v â y e t le r i n d s k i h a d îs
m e tn i ç o k u z u n d u r .
21 KİTÂBÜ-L CENÂtZ

ö l e n e r k e ğ in A b d u l l a h b i n U m e y r ( R a d ıy a llâ h ü
a n h ) o ld u ğ u v e ö le n k a d ı n ı n E n s â r ’d a n o ld u ğ u E b ü D â V û d ’un
r iv a y e tin d e b e lir tilm iş tir . T i r m i z i ’ n in r i v â y e tin d e k a d ın ın K u -
r e y ‫ ’ ؛‬te n o ld u ğ u b ild ir ilm iş tir .
E l-M e n h e l y a z a r ı n ı n d e d iğ i g ib i b u ik i r i v â y e t a r a s ı n d a i h t il â f
y o k tu r . Ç ü n k ü k a d ın ın a s le n K u r e y ş ’ t e n o lu p , E n s â r ’d a n bi-
ris iy le e v li o lm a s ı m u h te m e ld ir .
E bü H a m z a , E n e s ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’in k ü n y e s id ir .
S ik a ta b i i le r i n m e ş h u r â b i d l e r in d e n o la n B a s r a ’ İl e l - A l â ’
b i n Z i y â d , E n e s ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’in e r k e k c e n â z e n in
b a ş ın ın h i z â s ı n a v e k a d ın c e n â z e n in k a lç a s ın m h i z a s ı n a d o ğ r u d u r -
d u ğ u n u g ö r ü n c e ? e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h iv e S e lle m ) ’i n m i b ö y -
le y a p tığ ım E n e s ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’e s o rm u ş . E n e s (R a d ı-
y a llâ h ü a n h ) d e P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ’in b ö y le
y a p to ğ ım g ö r d ü ğ ü n ü b ild ir m iş tir .

BU H U S U S T A Â L İM L E R İN G Ö R Ü Ş L E R İ

B u h a d is le r , im a m ın , c e n â z e n a m a z ın ı k ı l d ır ır k e n e r k e k c e n â z e -
n in b a ş ın ın ٧® k a d ın c e n â z e n in k a l ç a l ı n ı n h i z â s ı n a d o ğ r u d u r m a s ı-
n in ’ d e lâ le t e d iy o r la r . A lim le r b u h u s u s t a d e ğ iş ik gö-
r ü ş l e r b e y a n e tm iş le r d ir . Ş ö y le k i :
) — Ş â f i i l e r , D â v û d , ibn-i H a z m v e h a d îs eh -
li, m e z k û r h a d î s le r e g ö r e h ü k m e tm iş le r d ir .

2 — H a ü b e l i l e r ’e göre erkeğin göğsünün hizâsına doğ-


ru durulur. Kadınınki birinci görüşe göredir.
3 — H a n e f i â lim le r in e g ö r e im a m , e r k e ğ in v e k a d ın ın gö-
ğ ü s le r in in h i z â s ı n a d o ğ r u d u r u r . E b û H a n î f e ve E b û Yû-
s u f ’ t a n b i r r iv â y e te g ö r e e r k e ğ in b a ş ın ın v e k a d ın ın k a lç a s ın ın
h iz â s ın a d o ğ r u d u r u l u r . T a h a v i b u k a v li s e ç m iş tir. B u g ö rü ş ,
b ir in c i g ö r ü ş ü n a y n ıs ıd ır.
4 - M â l i k i l e r ’e g ö re im a m , e r k e ğ in k a lç a s ın ın ;h iz â s ın a
v e k a d ın ın o m u z la r ı h iz â s ın a d o ğ r u d u r u r .
Y u k a r ıd a k i ih tilâ f , e f d â liy e t d e ilg ilid ir. A s lın d a im a m e r k e k ve-
y â k a d ı n c e n â z e n in h e r h a n g i b i r p a r ç a s ı n ı n ^ ıiz â s m a d o ğ r u n a m a z
k i l d ır ır s a s a h ih tir .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ﺷﺎﺑﺎﻧﺖ‬ ‫ﺑﺎﻣﺎﺀﻳﻰ ا ﻓﺘﺮ ا«؛‬ ‫ا‬ ‫؛‬٢٢١


22 — C E N Â Z E N A M A Z IN D A K İ K IR Â A T
H A K K IN D A G E L E N H A D İS L E R B Â B I

،‫ﻗﺎ ذ‬ ‫ ﻣﺤﺎأ؛ ﺗﺪﻧﻴﺞ ئ زﺗﺪ ﻧﺎﻟﺚ'د‬١٤٩٠


‫ة‬/ ‫ئ إ أ ﻣﺒﻢ‬ . . -

. ‫أةلﻫﺰأﻋﺪاﺛﺎزةﻳﻘﺂﻣﺤﺘﺔادم‬
!‫ﺳﻢ ﺀﻧﺎتﺀﺑﺎسأفﻧﻴﻎؤ‬‫ى؛إ‬
‫ﻋﺰاوﺀم ﺀ‬ ‫؛‬ ، ، ،

T E R C E M E S Î

1495) "... îbn-i Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle demiştir. '


P eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) c e n â z e ü z e r in d e (n a -
m a z k ı l d ı r ı r k e n ) K u r ’a n -1 K e r î m ’i n F â t i h a ( s û r e )3 in i o k u d u .”

‫ﻟﻤﺜﺜﺖ ﺋﺄآل‬
: *‫ﻋﻴﻢ ا‬
‫ةمرا‬.
‫ﻟﻨﻲ؛آل ﺛﺈ‬
‫؛‬ ‫ﻓﻰﻋﺎﺻﺒﻢ ا‬
‫ ﺀ؛ﻣﺤﺎ ﻣﻮىأم‬١٤٩٦ . ، ، —

‫ﺗﺎ أأع ﺗﺄﺀاﺋﺒﻤﺒﺠﺎإلﺑﻴﻰ ﻧﺪﻣﻨﺢمة ﺀﻧﻴﻎﻫﻤﺄﻣﻤﻚ‬ / . .

‫ياالﻣﺎ مﻫﻠﺚأسلﻣﻬﺎف أذ ﺗﻴﺄ الﺑﻤﻞ ﺑﻤﻰاﺗﺘﺎب‬


. ‫؛‬ ‫؛‬ ' ^ .' ، : ‫؛‬ ‫؛‬ ,

‫ وﻣﺤﺴﻤﻪ‬٠ 0 ‫ﺀر‬ ‫نما‬


‫ ور ك‬٠ ‫ﺳﻌﻦ و ﻏﺮﻣﺎ‬ ‫وا‬،‫وﻣﻤﻪ ا ﺣﺪن‬ ، ‫ﺣﻮﺷﺐ‬ ،‫ﻗﺈﻃﺎﻟﻪ ﻗﻤﺮن‬ ‫ق اوواﺛﺪت‬
٠ ‫ و ﻳﻪ ا ﻧﻤﺎ ز و ﺣﺎ دو ﻏﻴﺮﻣﺎ‬٠ ‫اﻟﻤﻴﻬﻖ‬

Ümmü Ş e r ik e l- E n s â r îy e (Radıyallâhü )1496 ‫آا ^ ل’ ر ﻗﻪ »ه‬ -Ş; ö y le de


:m i ş t i r

-R e s û l u l l a h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) cenâze ü z e r in d e (n a


m a z k ı l d ı ğ ı m ı z d a ) K u r ’a n -1 K e r i m ’i n F â t i h a (s û r e ) s in i o k u m a m ız ı e m -
‫أس‬.”

N o t : Z e v â lû ’d e ş ö y l e d e n i l m i ş t i r : S e n e d i n d e k i ٢٤٧! Ş e h r b i n H a v ş e b ’i A h-
m e d , i b n - l M u i n v e b a ş k a la r ı s i k a s a y m ı ş l a r , lb n -1 A v f o n u b ı r a k m ı ş , B e y h a k î o n u
z a y ı f s a y m ı ş , N e s â l , H a m m â d v e b a ş k a l a r ı o n u g e v ş e k g ö r m ü ş l e r d ir .

İ Z A H I
î b n - i A b b â s ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’ı n h a d i s i n i T i r m i z i
d e r iv â y e t e tm iş v e ö z e d e ş ö y le d e m iş tir : İ b n - i A b b â s (R a -
22 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

d ı y a l l â h ü a n h ) ’m b u h a d î s i n i n s e n e d i p e k k u v v e t l i d e ğ i l d i r , i b n - i
A b b â s (R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'd e n r iv â y e t o lu n a n s a h ih h a d îs ;

‫اﻟﻜﺘﺎى‬ ‫ﻣﺎﻣﺤﺖ‬ ‫اﻳﺜﺎزؤ‬ ‫ﻋﺊ‬ ‫ا ﻟﻘﺆ اﻟﺆائ‬ ‫= نا ﺀ‬ ،،C e n â z e ü z e r in d e (n a m a z

k ılın ır k e n ) F â t i h a o k u m a k s ü n n e t t e n d i r . » k a v l i d i r . ( O n u n b u h a d î-
s in i ^‫؛‬ ٧١١^ ٢ , N e s a i ve E b û D â v û d d a r iv â y e t e tm iş -
l e r d i r .)

B u h a d îs le r , c e n â z e n a m a z ın d a F â tih a o k u m a n ın m e ş r û lu ğ u n a
d e lâ le t e d îy o r la r . F â tih a 'n ın ilk te k b ir d e n s o n r a o k u n a c a ğ ı, H â -
k i m ’ in C â b i r (R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'd e n v e Ş â f i î ’ ni n E b û
Ü m â m e ( R a d ıy a llâ h ü a n h )'d e n r iv â y e t e tt ik le r i h a d îs le r d e b e-
lir tilm iş tir .

 L İM L E R İN , C E N A Z E N A M A Z I N D A F  T İH A
O K U M A K H A K K IN D A G Ö R Ü ŞL E R İ

1 — ş â f i î â l i m l e r i : C e n â z e n a m a z ın d a F â tih a o k u m a k fa r z -
d ır . E f d a l © la m , i i k t e k b i r d e n s o n r a o k u n m a s ı d ı r , d e m i ş l e r d i r . Bun-
la r a göre ik in c i te k b ir d e n so n ra P eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e lle m ) 'e s a la v â t g e tir m e k v e ü ç ü n c ü te k b ir d e n s o n r a ö lü y e d u â e t-
m e k d e fa r z d ır . D ö r d ü n c ü t e k b ir d e n s o n r a k ıs a b ir d u â y a p ılıp se-
lâ m v e r ilir .

2 — H a n b e l î l e r de Ş â f i î l e r g ib i s ö y le m iş le r d ir . Ş u
fa r k la k i : H a n b e l î l e r ’e g ö r e‫ ؛‬F â t i h a ' n ı n i l k t e k b i r d e n s o n -
r a o k u n m a s ı fa r z d ır .

İ b n - i M e s ’u d , î b n - i zü b e y r, U b e y d b i n
ü m e y r , 1s ha k ve D â v ü d ( R a d ıy a llâ h ü a n h ü m ) ile M i s -
v e d b i n M a h r e m e ’ n in d e F â t i h a ’y ı o k u m a n ı n f a r z i y e t i n e
b ü k m e d ik le r i r iv â y e t o lu n m u ş tu r .

E b û H ü r e y r e , E b ü D e r d â , İ b n - i M e s ’u d ve
E n e s (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m ) ’d a n r i v â y e t e d i l d i ğ i n e g ö r e k e n d i l e -
ri c e n â z e n a m a z ın ın ilk ü ç t e k b ir in d e n s o n r a F â t ih a o k u r la r , d u â v e
is t iğ f a r e d e r le r d i. D ö r d ü n c ü te k b ir d e n so n ra b ir ş e y o k u m a d a n se-
lâ m v e r ir le r d i.

3 — T â v û s , A t â ’, İ b n - i Ş î r î n , İ b n - i C ü b e y r ,
ş a ’b î , M ü c â h i d , H a m m â d ve S e v r i , cen âze na-
m a z ın d a F â tih a o k u m a n ın o lm a d ığ ın ı s ö y le m iş le r , İ b n - i Ö m e r
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n d e b u h ü k ü m r i v â y e t e d i l m i ş t i r . H a n e f î - ٠
‫لﺀ؛ ’ آ ﺀ‬
‫ا‬ m e z h e b i d e b u d u r . B u n la r a g ö r e c e n â z e n a m a z ı d ö r t t e k ­
SÜNEN-t İBN-1 MÂCE

birdir. Birinci te k b ird en so n ra A llah ’a sen â edilir. İkinci tek b ird en


so n ra P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e sa la v â t g etirilir.
Ü çüncü te k b ird en ao n ra d u â edilir. D brd ü n cü te k b ird e n so n ra i^i
ta r a f a selâm verilir. F a t i h a okunm az. A ncak sen â niyetiyle F â t i h a
okunabilir.
4 — M â l i k î l e r ’ e g ö re cenâze n am a z ın d a F â tih a o k u m ak
m e k ru h tu r. B u n la ra göre h e r te k b ird en so n ra A llah ’a sen â etm ek,
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e sa la v â t g etirm ek m üste-
h ab tır. ^ e d u â etm ek vâcibtir.
B u n la rın delili, M â 1 i k ’ in el-M u v atta’d a N â f i , (Radı-
y allâ h ü a n h ) ’d en riv ây etle İ b n - i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) ’in,
cenâze n a m a z ın d a F â tih a o k u m ad ığ ın a d â ir verdiği bilgidir.
C enâze n a m a z ın d a F â t i h a o k u m an ın vâcibliğine h ü k m e d en âlim -
lerin g ö rü şlerin e m u h â lif k a lm a m a k niyetiyle F â t i h a o k u m a k ta ke-
ra h e t yoktur. Bilâkis b u niy etle o k u n m ası m en d u p tu r. H a ttâ d iğ er
âlim lerin de g ö rü şlerin e h ü rm e te n h e r te k b ird en so n ra b iraz d u â oku-
m a k ve birinci te k b ird en so n ra F â t i h a o k u m ak d a h a evlâdır. Ç ün k ü
böyle y ap ılın ca b ü tü n âlim lerin g ö rü şlerin e riâ y e t edilm iş olur.
M â ' l i k i l e r ’ i n y u k a rıd a k i g ö rü şü n d en so n ra k i bilgiler,
M â l i k i m ezhebine â it e t - T a r r â z ’ d a n n ak len el-M enhel’-
de verilen m a ’lu m a tta n ö zetlenerek alınm ıştır.
C enâze n a m azın d a F â tih a gizli ok u n u r.
‫) ﻳﺎ ب ﻣﺎ إ ﺀ ق ا‬٢٣)
‫ﻟﻌﺮﺑﻤﺎﺀرق اﻟﻤﺎدة زا ﻟﺠﺎزة‬
23 — CENÂZE NAMAZINDAKİ DUÂ HAKKINDA
GELEN HADİSLER BABI
. ‫أل‬ ‫ﻧﻨﻤﺤ ال ﻟﺘﻴ‬ ‫م د‬:‫ﻧﺚ‬ ‫ ﺻﺪ‬،‫ﻣﺤﺎأ ﺗﺤﻮ د‬ ١٤٩٧
-

‫قم ﻓﻰ‬
‫ ﺳﺄ‬/ ‫مةنﻣﺢ! ﺑﻨﻠﺮا ﻣﻤﻦ \ ﺿﺜﺎﺋﺘﺒﻢ‬، ‫ﺳﻤﺤﺪﻧﻬﻴﻰ‬ ، ‫اﻣﺎيﺀ‬
‫ ﺗﻀﺚ« إﺋﺎظ؛ﺗﻤﻢ‬.‫ﻳﻨﺘﺜﻨﻨﻮﺗﺎﺗﻲ‬ ‫؛‬ ‫؛ ﺀأت‬ ‫ﻳﻰﻣﺤﺮ‬
‫ةم‬
‫ ﺀﻧﺄ‬، ‫م‬ ! ‫ا ﻧﻤﺎ م‬
•» ‫ﻳﻠﻬﺜﻮاﻟﺒﻢم اﻟﻢ؛ ﺛﺎأ‬.‫ ا'ﻟﺒﻤﺚ ﺀا‬Jc
T E R C E M E S İ
: Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir )1497
-B en, R e s û lu lla h (S allallah ü A leyhi ve S ellem ) ’d e n iş ittim . B u
:y u r d u l a r k i '
Ö lü ü z e r in d e n a m a z k ıld ığ ın ız z a m a n i h l â s l a o n a d u â e d in iz «.« ”
23 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

İ Z A H I
Ebû Dâvûd, B e y h a k î ve i b n - i H i b b â n d a
b u n u riv ây e t etm işierd ir. El-M enhel y a z a n , hadîsi şöyle a ç ı k la r :
Y âni ölü iyi olsum fe n â olsun, siz A llah rızâsı için ve h âlisân e
o n a d u â ediniz. Ç ü n k ü g ü n a h k â r ölü, m ü slü m an k a rd eşle rin in d u â
ve şe fâ a tın a d a h a çok m u h taçtır. B unun için d ir ki m ü slü m a n la r d u â
etsin diye ölü o n la n n ö n ü n e k o n u lu r. H âlisâne duâ, d ü n y a m eşga-
lelerini h a tırd a n ç ık a rm a k la ve gönül alçaklığıyle h u şû içinde A llah ’a
y a lv a rm a k la gerçekleşebilir.
H adîsin m â n âsı şöyle de o lab ilir : D uânızı ölüye tah sis ediniz.
Y âni ö lü n ü n ş a h s ın a özellikle d u â ediniz, ş â f i i 1 e r ’ in cum hû-
ru böyle h ü k m etm işlerd ir. F a k a t fık ıh çıların ekserisi, d u â n ın um u-
mi yapılm asının câizliğine h ü k m etm iştir. Bu hadis, Ş â f i î l e r ’ in
g ö rü şü n ü kesin o la ra k y ansıtm az. Bu sebeple, bu h ad is o n la r için tam
delil sayılam az.

، ‫ ﻗﻦ ﻣﺤﺪ ﻳﻰ ﺑﻤﺎﻳﻰ‬،‫ﻣﺮ‬،‫—ﻇﻤﺤﻢ ﺗﻮﺗﺪ ن ﺗﺴﺪ• ظ ﺀئ ةث‬١٤٩٨


*. ‫ ﻣﺤﺘﺸﺜﺎ ي‬: ‫ﻳﻰﻣﺤﺮة ؛ ﻓﺄت‬،‫ ﺀﻧﺄ‬، ‫ﺛﻨﺄم ﻳﻰﺗﺘﺂ‬ ، ‫راﻳﺒﻢ‬.‫ﺀن ﺀﻣﻦ ؛‬
’‫ﻋﺎﻣﻤﺘﺎ> زﺻﻨﻢا‬
‫ﻳﺠﺎ ؤ ﻣﺌﻮ >آ’و ﺛﺎﻣﺪ و‬ ‫ زﻗﻮأل ﺀ اق'إﺛﻠﻢ رﻏﻔﺮ‬، ‫ازة‬1 ‫و ذل؛ ﻣﺪج‬
‫آلﺗالم• دﻣﻰ و ﻣﺔ ث‬/‫ ﻣﻦ أ ﻣﻮﻳﺔ ثﻣﺄﺣﻴﻲ ﻣﺪ ا‬١^ ١ . ‫ ود ^ رألزأ ﺗﺎ 'ا‬، ‫و ﻣﻲ 'أ‬
. » ‫ ؤ آل ﻧﻤﺌﺄﺑﻤﺘﺪم‬، ‫ﻣﺤﺮﻣﻨﺎأم‬ V ‫ممااله‬. ‫ﺀﺋﻲ ؤا ال_ﺀآن‬
T E R C E M E S Î

: Ebû Hüreyre ( Radıyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir )1498


-R e s û lu lla h (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b ir cenâze ü zerin d e n a
m az k ıld ığ ı zam an ş u d u â y ı o k u r d u :

‫ زﺷﺎﻫﺪﻧﺄ زﺀاﻳﺜﺄ زﺻﻐﻴﺮئوك؛ﻳﺮﻳﺌﺎ ز ﻧﻴﺎ زأﻓﺎﺋﺎ ﻣﺤﻢ‬I‫آ ﻫﺄ ا ﻋﻐﺰﺗﻴﺎ وﻣﻴﻦ‬


‫ان أ ﻗﻬﻢ‬،‫ﻓﺘ ﻲ ﻏﺪ اإل‬ ‫ﺗﻤﺤﻚ ث‬ '‫ز ﻧﻦ‬ ‫ﺛﺌﻨﻲ \ ﻏﺪ ما الﺗ ال‬ ‫ﻣﺬ أ ﻋﻘﺖ‬
; ‫ﺑﻤﺪ‬ ‫أل ﻣﻨﺎ آ ي؛ ز أل ﺋﻔﻘﺎ‬

Sünen-i ibn-i Mâce — c. : 4 - F . : 22


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

— «A llah’ım! D irim izi ve ö lüm üzü b u ra d a h a z ır o la n la r ım ız ı ve


© lm ^yanlarınıızı, k ü çü ğ ü m ü zü ve büy ü ğ ü m ü zü , erkeğim izi ve kadı-
nım ızı m a ğ firet eyle!
A llah’ım! Bizden y aşattığ ın kim seleri ‫؛‬slâm d îni ü zere y aşat! Biz-
den öldüreeek lerin i de îm an ü zere ‫ة‬1‫ﺀﻫﻪ‬ ‫أ‬

A llah'ım ! Bu cen âzen in ecrin d en hı’zi m a h ru m etm e ve o n d an son-


r a bizi dalâlete götürm e.»”

İ Z A H I

Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, Hâkim ve îbn-i


H i b b â n d a b u n u riv ây e t etm işlerdir.
D uâdaki k ü çü k ve b ü y ü k k elim elerin d en m ak sad , g en çler ve yaş-
lılardır. D urum böyle ©lunea k ü çü k lerin g ü n ah ı y o k tu r ki, o n a d u â
edilsin diye b ir so ru y a lüzum kalm az. M am afih erg en lik çağ ın a gel-
m em iş olan ço cu k lara d a P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in
d u â ederek b u n la rı m a ğ firetle d erecelerin i y ü k seltm ey i k asd etm iş ol-
m ası m ııhtem oldir
ö lü n ü n ecrin d en m ak sad , o n u n ölüm m u sib etin e k a rşı sab retm e-
n in sevâbı ve ölüm v u k u â tı dolayısıyla y ap ılan h izm etlerin sevâbı-
dır. C enaze n am azın ı k ılan kim seler, ö lü n ü n y a k ın la rın d a n olm asa-
la r bile d u a n ın b u son kısm ını o k u y acak lard ır. Ç ü n k ü m ü ’m in ler k ar-
deştir. B irisinin m usibeti, d iğ erleri için de m usibettir.
“ö n d a n so n ra bizi d alâ le te gö tü rm e!” cü m lesinden m a k sad şu-
d u r : © nun ö lü m ü n d en so n ra bizi h a k yoldan s a p a n la rd a n eylem e ve
bizleri im an ü zere sâb it e y le

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ

‫ — ل‬C enâze n a m azın d a d u â etm ek m eşrû d u r.


2 — Y apılacak d u ây ı u m u m ileştirm ek câizdir.
3 — C enâze n am a z ın d a aç ık ta n d u â etm ek câizdir. Ç ü n k ü eğ er
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) d u ây ı aç ık ta n y ap m am ış
olsaydı E b û H ü r e y r e (R adıyallâhü an h ) işitm iyecekti. Cum-
h û ra göre d u ây ı gizli y ap m ak m ü ste h ab tır. Ç ü n k ü A h m e d ’ in
riv ay e tin e g öre C â b i r (R ad ıy allâh ü an h ) : C enâze d u asın ı ne
Resul-i E krem (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ne E bû R e k i r
(R adıyallâhü an h ) ne Ö m e r (R adıyallâhü en h ) bize a çık ta n oku-
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

m a d ıla r , d e m iş tir . C u m h û r a g ö r e P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e


S e l l e m l ’i n a r k t a n d u â o k u d u ğ u n a d â i r b u v e b e n z e r i h a d î s l e r şöy-
le y o r u m la n m ış tır . P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ö ğ re t-
m e k iç in b â z e n a ç ı k t a n o k u m u ş tu r .

‫ائ‬7‫ﻇﺰ‬ . ‫ﺑﻤﻨﻤﻠﻢم‬ ;‫م‬ ‫ ﺗﺎ‬،.‫ﻣﺤﺎﺛﺒﻤﺮﻣ إل إ> را ﻣﺒﻤﺎ أل م‬ - ‫ﺳﺎ‬


‫؛ ﺛﺂت ؛‬ ‫ ﻋﻦ ززة ن اآل*ﺗﻊ‬، ‫ﻧﺪ د ﻳﺄ ز ﺋﻰ ن ﺗﺒﻤﺮﺀ ن ﻧﻴﻰ‬ •‫ﺑﺠﺢ‬ ‫نما‬
‫ آل ﺋآلن ن ﺛآلز‬١‫ اال؛م‬٠‫ى ﺑﺠﺪ ﺛﻰ ا* ﻟﺴﻔﻰ ﺛﺂﻣﺤﺔ ﺑﻤﻮد‬ . ‫ ام‬،‫ﻣﺶ رﺳﺮل‬
.‫ ﺣﺊ‬3‫ وا‬٠٧١ ‫ ذأﻧﺖ أ ﻧﺪ‬، ‫ﻫﻪ ﻣﺬ ﻓﺘﺔ أل م وﻋﺬاب اذر‬ • ‫ و ﻧﺒﻞ‬، ‫ﻓﻰ د ﻳﺚ‬
. ‫«أﻏﻔﻞ آلؤاؤﺀت إ'أث أ ﻧﺖ ا'ﻟﺜﺌﻮتمار ﻧﻴﻢ ﺀ‬

T E R C E M E S İ

1499) Vâsile hin el-Eskâ’ (10) (Radtyallâhü anh)’d en ; Şöyle demiştir:


R e s û lu lla h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) m ü s l ü m a ^ a r d a n b i r
a d a m ü z e r in d e c e n â z e n a m a z ı k ıld ır d ı. B en o n u n ş ö y le d u â e ttiğ in i
k e n d is in d e n i ş i t i y o r d u m :

‫ا ﻣﺤﺬ؛‬ ‫ﺟﺪايﻣﺤﻲ ﻣﺬ ﺑﻲ‬ ‫و ﻧﺒﻞ‬ ‫؛ ﻟﻢ اة ﺋالﻳﻰ اﺛﻦ ﺋألم ي ﻧﺸال‬


‫ ﻧﻎ؛ﺗﺎب ام ﻧﺄﻧﻒ آﺧﺰ ادم زاﻗﻖ' ﻫﺎﻣﻬﻦ دازﺧﻤﻪ اﺛﻚ آئ ا ﻣﺤﻖ اﻟﺤﻤﻢ‬,
= « A lla h ’ım ! F a la n o ğ lu f a l a n s e n in h ıfz - u h im â y e n d e d ir . S e n in
s e lâ m e tin e g ö t ü r ü c ü k i t â b m a b a ğ lıd ır . A r t ı k o n u k a b i r f itn e s in d e n
v e a t e ş a z â b m d a n k o r u . S e n (a h d e ) v e f â e d ic is in v e h a k k ı g e rç e k le ş -
tir ic is in . O n a m a ğ f i r e t e y le , o n a r a h m e t e y le . Ş ü p h e s iz Ş e n s in G a f û r ,
Ş e n s in R a llim .» ”

İ Z A H I

B u h a d îs i E b û D â v û d d a r i v â v e t e tm iş tir .
H a d is te k i “Z im m e t” k e lim e s i e m n iy e t, h ıfz v e h im â y e a n i a m ı n a
y o r u m la n m ış tır . P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) h a d î s te
- - - - - - g ib i c e n â z e y e d u â e d e r k e n ş u n u d e m e k i s t e m i ş t i r : A l-
l a h ’ım ! F a la n o ğ lu f a l a n S a n a î i n a n e ttiğ i iç in S e n in h im â y e n d e d ir .

(19) Hâl tercemesi 30‫ و‬nclu hadis bahsinde geçmiştir.


^ ١ SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

El Menhel yazarı :‫ وﺣﻨﻞ ﺟﺪارأل‬kelimelerini şöyle yorumlamıştır :


Habl’den maksad Kur’ân-J Kerlm’dir. Çünkü H â k i m ’ in ri-
vâyet ettiği bir hadiste:
“Kur’ân, Allah’ın sağlam habli (ipi)dir." buyurulmuştur.
C ivâr‫ ؛‬Emniyet ve selâmet demektir. Bu kelimelerle kasdedilen
mânâ şudu r: Bu ölü senin o kitabına yapışmıştır. Ki ona yapışan em-
niyet ve selâmette olur.
Bâzılarına göre ‘Habl’ kelimesi ‘ahit’ mânâsına ist,‫؛‬âre yoluyla kul-
lanılmıştır.
“Civar” kelimesi komşuluk demektir. Mübâlağa için “Habl" ke-
limesi “Civar” kelimesine izâfe edilmiştir. Asıl m â n â : “Falan oğlu fa-
lan senin ahdindedir ’ olur. Bu kavle göre bu kelimeler bir önceki
kelimenin açıklaması ’
Nihâye'de şöyle denilm iştir: ‘Arap kabilesi arasında düşmanlık,
savaş ve tehlike eksik olmazdı. Bir kabile reisinden ahitnâme alma-
dan o kabile hudutları içerisinde yolculuk etmek tehlikeli idi. Adam
yolculuğa çıkmak istediği zaman kabile reisinden kendisine doku-
nulmaması için ahitnâme alırdı. Bu belgeyi üzerinde taşıdıktan son-
r ^ ü v ^ ç e r i s i n d e o kabilenin mıntıkasında serbestçe dolaşırdı.
Başka bir kabilenin mıntıkasına varınca, onun reisinden de benzer
belge alır ve böylece yolculuğunu güven içinde sürdürürdü. îşte bu-
na “Hablül-Civâr” denilirdi.”
Burada bu mânâ kastedilmiş olabilir. Yâni bu mü’min kulun, se-
nin «îman ahitnâmeni» taşıyor.
“Sen (ahdel vefâ edicisin” cümlesinden maksad şudu r: Sen ver-
diğin sözı'i yerine getiricisin. Sözünden caymazsım

HADÎSÎN FIKIH YÖNÜ

١ — öğretmek maksadıyla cenâze namazında duâyı açık sesle


ekıımak câizdil'.
2 — Cenâze erkek olsun, kadın olsun, bilindiği takdirde kendi-
sinin ve babasının isimleriyle duâda anılması müstehabtır. Bilinmez-
se : ‘Allah'ım! Bu senin kulundur ve senin kulunun oğludur’ veyâ.:
Allah’ım! Bu senin câriyendir ve câriyenin kızıdır’ diye anılır.
KİTÂBÜ-L CENÂIZ 341

. ‫ﻟﻔﻆ‬ ^ ‫ﺗﺎﺀ' ئ ﻳﻰ‬ . ‫ ﺗ ﺎأ و ذ ا و د اﻟ ﺌ إل ئ‬- ‫ﺀ ﺋ ﺔ ﻟ ﻤ ﻜ ﻴ ﻢ‬- ‫مم‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ — ١٥٠٠

‫ ؛ﻣﺪت‬: ‫آت‬ ‫؛‬ ‫ﺀنﺀؤف د ﻣﺎ ك‬ ، ‫ﻣﻢ‬ ‫ن‬ ‫ﻟﻤﻢ‬ ‫ ﻗﻒ‬، ‫ﻏﺎﻧﻴﻤﺔ ذ ﺑﺎﺑﻲ‬-‫ﺣﺪم‬

‫ﻧﻴﻞ‬ ‫ اا؛ﺀإل ؛ ﺻﺖ ﺀ ي مد‬٠ ‫ ي ي ﺑﺠﺪ ﺛﻰ ا آل؛ ﻣﺎ ر • م~ﺷﻤﺢﻣﺢ ةود‬. ‫ﺑﺰ ت ام‬

‫ؤا؛ ﺋﺜﺂ‬ ‫وآ ي ﻣﻦبا ﻟﺪ ر‬ . ‫رد‬.‫ؤا ﻧﻨﻠﻢﺀآﺀ ﻧﻜﺘﻲ و‬ . ‫هم‬


‫اور*ﺣﻪ• نﺀا<ه ؤاﺀﻣﺚ ﺀن‬

‫ ؤ؛ ﻣ ال وا‬، ‫وأ*د آلإ ﻋﺎر ﻣﺬ ارا مروا ﻣﻔﺪ ا‬ ‫ﺑﻤﺘﺘﺔ ا آل •ر؛‬ ‫اؤا ﻟ ﻤﺤﺒﺎ آل؛‬ ‫ﻛﺎ‬

. )) ‫ﺛﺎ‬١‫ر‬
‫وﺀذرت‬ • ‫و ﺋﺄﻣﻴﻲ‬
‫؛أرمؤأه ﻣﺘﻦ_اﺛﺎ‬،‫أ‬

• ‫مﻣﺂﻛﺎل ذﻣﻤﺚ ام!ﺑﻞ‬ ‫ ﻧﺒﺬ أ" ﻧﻰ أن أ‬C‫ ﻧﺘﻲ فﻣﺜﺎﺀ‬.‫ﻧﺄ‬


‫ﻟﻤﻞﺀ‬ ‫ةدمئ‬
‫ﺀاﻟﺚ ﻗﻮﻧﻲ ؛‬
‫ص‬ - «

T E R C E M E S Î

I50G) “ ... Avf bin 11) ‫ا؛ ا ﻗﺎ ال‬ €‫>ا‬


-‫( ) أة'اوتﺀ‬Radtyallâhü anh) den; ‫ﺀاﻣﺈآ؛و‬ de-
in iştir:
‫ ( ﻫﻬﻠﺲ{هﺀﻣﻪ‬S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ’in E n s â r ’d a n (ö le n ) b ir
a d a m ü z e r in d e c e n â z e n a m a z ın ı k ıld ığ ın a ş â h i t o ld u m . V e (c e n â z e
' * ş u d u â y ı o k u d u ğ u n u (k u la ğ ım la ) : ‫وآ‬£‫ﺀﻗﻢﺀ‬ ‫ه‬
‫ﺑﻤﺈﻟﺞﺀ وﺗﻨﺐ‬
‫ﻋﻠﻪ واﻋﺼﻠﻪ ؤازﺧﻤﻪ وﻋﺎﻓﻪ ؤاﺀﻣﺖﻏﻨﺖ واﻏﺴﻠﻪ ﻧﺎﺀ ؤ‬ '‫ﺿﺪ‬ ‫أﻟﻠﻀﻢ‬

‫وأد ﻟﻪ ﺑﺪاره‬ ‫م ﺳﻤﻰ ا ﻟﺰﺑﺄ ا آل ﻳﻔﺖ ﻣﻰ ا ﻟﺬﺛﺲ‬ ‫ﻧﺎﺷﺌﺎﻧﺎ‬ ‫ؤﻧﻔﻪ ﻣﻦ ا ﻟﺒﻤﺐ‬


•j ‫ذارا ﺣﻴﺪا ﻣﻦ داره وأﺧأل ﻣﺌﻴﺮآ ﻣﻦ أﺧﻴﺐ وﻗﻪ ﻓﺘﻪ ا ﻟﻨﻲ وﻋﺬاب اﻟﺌﺎب‬
‫ « ﺀ‬A lla h ’ım ! O ® ، s e l â i ( = r a h m e t ) e t. O n u m a ğ f i r e t e y le . O n a
٢٠١٠® e y le . O n u b e l â l a r d a n k o r u . O n u a f v e y le . S u , k a r v e d o lu m e-
s â b e s in d e k i r a h m e t ç e ş itle r iy le o n u ( g ü n a h la r d a n ) p a k e y le . B e y a z
‫م‬1‫ ﻫﺈﻫﺈ ذ ه‬k i r d e n te m iz le tild iğ i g ib i o n u " ' ' ' v e • •
te m iz e y le . ( D ü n y a d a b ır a k tığ ı) e v in e k a r ş ıl ı k o lm a k ü z e r e (o n a )
e v in d e n d a h a h a y ı r l ı b i r e v v e r, (O n a ) ’’ d a h a h a y ırlı b ir
â ile v e r, o n u k a b i r f i tn e s in d e n v e a t e ş a z â b m d a n k o ru .»

(11) Avf bin Mâlik el-E‫؟‬câi el-öatafâni. Mekke Fetih günü E‫؟‬€a’ kabilesinin
bayraktarlığını yapmış olup 67 hadisi vardır. ‫ﺳﻪ‬ ve Müslim müttefiken bir
hadisini rivâyet etmişler, ayrıca Bulıâd bir hadisini, Müslim de beş ‫س؛ﺳﺎا‬ri-
vâyet etmişlerdir. Râvileri Cübeyr bin Nüfeyr ve Nesir bin M ürre’dir. Vâkuü,
Hayber savaşma katıldığını söylemiştir. Hicrî 73. yılı vefat etmiştir. (Hulâsa : 2981
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

A v f ( R a d ıy a lâ h ü a n h ) d e m i ş t ir k i : A n d o ls u n k i b e n o r a d a d u -
r u r k e n k e n d im i ( v e fâ t e d e n ) ‫ ه‬a d a m ‫؛‬n y e r in d e o lm a m ı te m e n n i e d e r
d u r u m d a g ö r d ü m .”

‫ﻋﻦ‬ >‫ﻗﻦ ﺟﻤﺪإج‬ ،‫ عﻧﺎ ﺣﻔﺺ ن ﺀ إ ث‬.‫ﺳﺪ‬ ‫ “ ﺣﺘﺒﺠﻨﺎ ﺀب*د اف ن‬١٥٠١

‫ ن'الم‬،‫ﻧ ال ﻣﺢ 'م‬ ., ، ‫اأ؛ ؛ ﺧﺔﻣﺤﻠﺔاف‬ : ' ‫؛ن ﺗﻨﻲ؛ ؛ات‬. ‫ ز‬: ‫أ ﻫﺎ أل‬
‫ﻧﺖ‬
• ‫ﻳﻨﻲ ؤأو‬ ‫ت‬
■ ‫ث‬
‫ﻗﺪ اﺛﺖ‬ ^^ ١‫ق س ﺀﺗﺎأ ﺑﺎﺋﺮ اق‬
.‫ﻫﻮدأ ﺑﺬﻟﻚ • و ﺗﺪ رواه إ ﻟﺴﺔ‬-‫اﻟﺘﺪا؛س ﻋﺚ‬ ‫ﺛﻤﻢﺀم‬
‫ن آرﻃﺎةﺀﻣﺪﺀﻛﺎزا‬. ‫ﺣﺠﺎج‬ •‫ﻓﻰ اؤواﺛﺪ‬

T E R C E M E S İ
‫ﻞ‬ ‫ﻛ‬ ©‫ل‬ ) Câbir ( Radtyallâhü a n h )’den; Şöyle dem iştir :
N e R e s ü lu lia h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ), n e E b ü B e k ir v e n e
d e Ö m e r ( R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) c e n â s e n a m a z ı h a k k ı n d a c e v â z v e r-
d ik le r i k a d a r h iç b i r ş e y h a k k ı n d a b iz e c e v â z v e r m e d ile r . Y â n i (c e n â -
z e n a m a z ın ı) b ir v a k te b a ğ l a m a d ıl a r .”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Râvi Haecâc bin E rtât çok tedlisçi idi.
Tedlisçilikle meşhurdu. Bu hadisi de an’ane ile rivâyet etmiştir.

İ Z A H I

A v f ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’m h a d is in i M ü s l i m ve B e y -
h a k i d e r i v â y e t e tm iş le r d ir . D u â n ın b â z ı k e lim e le r in d e ‫أل ﻟﻔﺎ اةه‬
e tk ile m iy e n a z b i r f a r k v a r d ır .

C âbir ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’in h a d is i z e v â id t ü r ü n d e n‫؟‬lir. S i n -


d i b u h a d is le ilg ih o l a r a k şb y le d e r :
Y â n i c e n â z e n a m a z ı n ın h e r v a k i t t e k ılın m a s ı h a k k ı n d a v e r ile n
c e v â z h iç b i r şe y h ı k ı n d a v e r ilm e m iş tir . H a d is , h ö y le y o r u m la n ın -
c a c e n â z e n a m a z ı n ın m e k r u h v a k i t l e r d â h i l h e r v a k i t t e k ıh n a b ile c e -
ğ in e v e c e n â z e n a m a z ı iç in h iç m e k r u h v a k i t o lm a d ığ ın a d e lâ le t e d e r.
H a lb u k i b u m â n â h a d î s l e r i n if â d e e t t ik le r i h ü k m e m u h a l i f nlm a.k-
l a b e r a b e r , m ü e llif in a ç tığ ı b u b â b l a m ü n â s e b e ti d e y o k tu r . B u n u n
i ç i n d ir k i; b â z ı l a r ı : H a d îs te n m a k s a d ş u o la b ilir d e m i ş l e r d i r : C e n â -
z e n a m a z ı n d a b e lli b i r d u â n ı n o k u n m a s ı. ta h d ld i k o n u lm a m ış tır . H e r-
h a n g i b i r d u â o k u n a b ilir .

S i n d i ’ n in z ik r e ttiğ i s o n y o r u m a g ü re h a d îs in s o n c ü m le s i-

n in ; ‫ﻧﻢ" ﻳﺌﺖ‬ d eğ il; *‫ﺋﻒ‬ ‫ﻧﻢ‬ o lm a s ı g e r e k ir . B u ik i c ü m le n in so n


KİTÂBÜ-L CENGİZ 343

h a r f i n in y a z ılış ı b i r b i r i n e y a k ın d ır . Y â n i b i r k a le m h a t â s ı ih tim â li
ü z e r in d e d u r u lu y e r .

B irin c i c ü m le n in m â n â s ı : 'T e v k ît e tm e m iş . Y â n i b e lli b i r v a k te


b a ğ l a m a m ı ş t ı r .’

Ily n c i c ü m le n in m â n â s ı : 'T e v k if e tm e m iş tir . Y â n i d u â y ı b e lirli


b i r s ı n ı r c a d u r d u r m a m ı ş t ı r .”

B e n c e h a d î s te k i i b â h a ’d a n m a k s a d‫ ؛‬c e v â z v e r m e k d e ğ il, a ç ık t a n
c k u m a k t ı r . V e h a d î s t e n m a k s a d ş u d u r : ‘R e s û lu lia h ( S a lla lla h ü A ley -
h i v e S e lle m ) c ls u n , E b û B ekir ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) v e Ö m e r
( R a d ıy a llâ h ü a n h ) o ls u n , b u n l a r c e n â z e n a m a z ı n d a b iz e a ç ık t a n d u â
o k u d u k l a r ı k a d a r , h i ç b i r ş e y d e b iz e a ç ı k t a n d u â o k u m a m ı ş la r d ı r .’
Z â te n b u b â b t a k i h a d îs le r , ? e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S el-
le m ) in c e n â z e n a m a z ı n d a k i d u â l a r ı a ç ı k t a n o k u d u ğ u n a d e lâ le t ed i-
y o r la r . B u h a d îs , b d y le y o r u m la n m c a b u b â b l a o la n m ü n â s e b e ti a ç ık -
tır. H a d is in s o n u n d a k i ‫؛‬ ‫ﻧﺰ ﻣﻘﺖ‬ c ü m le s in in m â n â s ı d a ş u o l a b i l i r :

C en âz e n a m a z ın d a k i d u â y ı a ç ık ta n o k u m a y ı h e rh a n g i b ir v a k te b ağ -
la m a m ış tır . Y â n i c e n â z e n a m a z ı, g e c e k ıld ır ıls ın , g ü n d ü z k ıld ır ıls ın ,
d u â a ç ık t a n o k u n m u ş t u r . B ilin d iğ i g ib i ş â i r n a m a z l a r d a d u r u m d e-
ğ iş ik tir . A k ş a m , y a ts ı v e s a b a h n a m a z l a r ı n d a a ç ık t a n k ı r â a t e d ilir.
G e c e k ılın a n ş â i r n a m a z l a r d a d a a ç ı k t a n o k u m a k m e ş r û d u r . G ü n d ü z
k ı l ın a n ö ğ le, ik in d i f a r z l a r ı v e ş â i r n â f ile le r d e k ı r â a t g iz li y a p ılır.
M if tâ h ü ’l-H â c e 'd e n a k le d ild iğ in e g ö r e H â f ı z I b n - i Ha-
c e r : B e n im m u t t a l i ’ o ld u ğ u m şey , b u r a d a k i ib â h a n m c e h r e n y â n i
a ç ı k t a n o k u m a k m â n â s ı n d a o lm a s ıd ır . Z â h ir b u d u r ki; C e n â z e d u â s ı
a ç ı k t a n d a o k u n a b ilir , g iz li d e o k u n a b ilir , d e m iş tir .

Y u k a r ı d a â c lz â n e a ç ık la d ığ ım ız m u h te m e l y o ru m , A h m e d ’ in
C â b i r ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’d e n r i v â y e t e ttiğ i v e e l-M e n h e l. y a z a -
r ı n ı n “ö l ü ^ e d u â b â b ı ”n d a z ik r e ttiğ i ş u h a d îs e a y k ı r ı d ı r :

‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺛﻨﺎدإ‬ ‫اذ‬ '‫ذ ل‬ ‫ز ﻧﻮ ال اف‬ ‫ذﻏﺎ ؛ اﺋﺜﺎزة‬ ‫'ﻟﺜﺎﻓﻲ‬ ‫ﻏﻦ• ﻳﺎ ي ﻓﺎد' ﻧﺎﻳﺎخ‬
)‫د آل ﻋﻤﺮ (وﻣﻠﻪ ﻧﺎخ ﺑﻤﻨﻰ ﺟﻬﺪ‬ ‫د إلأ ﺗﻮ؛ ﻛﺐ‬ ‫و ﺳﻨﻢ‬

= :» C â b ir (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’d e n ş ö y le d e m i ş t i r
N e R e s û îlu la h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) n e E b û B e k ir n e d e
-Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) c e n â z e d u â s ı n ı b iz e a ç ık t a n o k u m a d ı

Y u k a r ıd a k i d u r u m m ü v â c e h e s in d e h a d îs in a s ıl m â n â s ı n ı A lla h ’a
v e R e s ü lü n e h a v â le e tm e k e n i h t iy a tl ı o l a n ıd ı r ,
‫‪SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE‬‬

‫ﻋﻞ ا ﻟﺠﺎز أروﻋﺎ‬


‫ﻳﺎ ﻋﺎ ﻣﺎﺀق ا ﻟﻜﺒﻴﺮ ة‬ ‫ب ))‪٢٤‬‬

‫) ‪24 — C E N Â Z E Ü Z E R İN D E (K IL IN A N N A M A Z D A‬‬
‫‪D Ö R T T E K BİR A L M A K H A K K IN D A‬‬
‫‪Ç E L E N H A D İS L E R B Â B I‬‬

‫اآلح'ن‬
‫‪.‬‬ ‫ب*د‬
‫ﻛﺎﻣﺲ ى اأث؛ذت ﻳﻰ ﺀ‬
‫‪.‬‬ ‫ﺣﺘﺒﺠﻨﺎ ﻧﻤﺘﻮ ب ﻳﻰ م*د ‪،‬من‬ ‫‪١٥٠٢‬‬
‫—‬

‫رون ﺷﺐ ن ‪ ،٧٧١‬ﺀن ة؛ﻣﺎن ق م*ﺑﻈﻲ‬ ‫إإلا ‪،‬؛ ز ث‪،‬‬ ‫ظ ﺣﺎث ن االﻣﺎس‪ ،‬ﻋﺊ‬

‫‪.‬ﺻﻖنؤ ﺛﺘﺎ ن ﺗﺬﺛﺰز‬ ‫نما ما د ﺋﻢ ن ا*ﻟﻤﺮث> ﺀن ﺀﻛﺎذا ﺗﻲ‪ .‬ﺛﺎ ن ؛ أر ‪ ،‬ا ي‬


‫ﺑﻢ ‪.‬‬ ‫ز إل ر' ة ﺗﺄ ز‬
‫•‬‫ق از وا ﺛﺪ ؛ ﻣﺬا ا ﻟﺤﺪﻳﺚ ؤإ ﻳﻨﺎ ده ﺧﺎﻟﺪ ‪.‬ن إد إس ‪ ،‬وﺀد اﻣﻤﺘﻮا ﻣﻞ ﺗﻨﻌﻴﻤﻪ‬

‫‪TERCEMES Î‬‬
‫ر ةه‪ $‬ا‬ ‫‪ Affân ( 12) ( R adıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :‬ال؛ال ‪".... Osmân‬‬
‫‪P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) O s m a n b in M a z ’ü n‬‬
‫‪(R a d ıy a ll h ü a n h ) ’m ( c e n a z e s i) ü z e r in d e n a m a z k ıld ı. V e (n a m a z -‬‬
‫”‪d a ) c e n â z e ü z e r in e d ü r t d e f a te k b ir a ld ı.‬‬
‫‪Net : Zev^d’cte şöyle denilmiştir : Bu hadisin isnadında Hâlid bin ilyas var-‬‬
‫‪dır. Âlimler onu zayıf görmekte ittifak etmişlerdir.‬‬

‫‪:‬‬ ‫أد‬ ‫ﺛﻳﻲ‘ ت ‪ ،‬اﻣﺣﻣﻳﻰ‬


‫‪-‬؛ ‪،‬‬ ‫‪.‬‬ ‫ﺧﺑﻣﺗﺎﺋﺊ ن ﻣﺣم ‪ .‬ئ ة ﺑﻣﺎ ر ﻣﺎ ل '‬ ‫‪١٥ ٢‬‬
‫—‬ ‫‪-‬‬

‫‪ .‬ق أئ‪،‬ﺋﺆ‪ ١‬ت ؛ أه ‪.‬‬ ‫ﺻﺎ ص و ﻧﻮ ل اس‬ ‫ﻧﻴﻰ‪،‬‬ ‫ﺀﻳﻖ ﺗﻊ ﻣﺪ اف ن أي‪ ،‬أو ل‪ ،‬ا آل‬

‫ﺋﺖ ﺀ؛ أد‪ /‬ة ‪ .‬ﻟﻜﻦ‪ .‬ﺗﺖ ار'اإﺗﻲ• ظ‪ .‬آد ﺳﺖ ﻫﺮ'م' ﻳﺒﻤﺮذي‬


‫ﻋﺮﺛﺂﻧﺒﺬ‪.‬‬ ‫ﻗﺘﺜﻴﺮﺀ ت‪1‬ا؟ةﺋﻮات‬ ‫ردن أ‬ ‫ﻛﻢ'‬ ‫ﻧﻢ* ﻣﻤﺎأل؛ أ‬ ‫ف‪.‬‬ ‫ﻣﻦ ر' مﺛﺎ ا ﻟﻨﺮ‬

‫ﺗﺄﻣﺄ ; ه ‪ .‬ﺋﺈ ; ﺗﻨﺤﺬﺗﺎ؛آ ‪.‬‬ ‫ﺀأت ؛ إ‪ ,‬أ 'ﻣﺢ'ال؛ ﻧﺪ ‪.‬د ﻫﺌﻨﻤﺤﻠﺘﺎف ^ 'رةذ‬
‫‪.‬‬ ‫ﻫﺜﺘﺎﺋﺎ>اف ' أ ذ ; آدد ‪ ،‬ﺗﻢ ‪ .‬ﺗﺐ‬
‫ﻣﺘﻌﻪ ﺳﻨﺈ ننم ﻋﻴﻴﺔ رص‬ ‫ئ‪.‬ا ﻟﻜﻮ‬
‫ﺑﺎﺳﻤﻪ إراﻣﺠﺮ‪.‬ن ﺳﻢ‬ ‫ﻓﻰ إﺳﺂ ى‪ ،‬ادﺟﺪ‬
‫دم‬ ‫داد؛از‬
‫ق‬
‫‪.‬ن ﺳﻴﻦم وا ﻛ •ال وﻏﻴﺪ‬
‫‪Osman bin Maz’un'un hâl tercemesi İ456’da geçmiştir) )12.‬‬
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

T ERCEMES İ
1S03) "... El-Hecerî (Radıyallâhü anh) (13) ’den; Şöyle demiştir:
B en , R e s d lu lla h (Sallallahü Aleyhi ^e Sellem) ’i n a s h â b ı p d a n A b-
d u l l a h b in E b l E v f â e l-E sle m i (Radıyallâhü anh) ile b e r a b e r k ız ın ın
c e n â z e n a m a z ım k ıld ım . A b d u lla h (Radıyallâhü anh) o n u n c e n â z e -
si ü z e r in d e (namazda) d ö r t d e f a t e k b i r a ld ı. D ö rd ü n c ü t e k b ir d e n
s e n r a (hemen selâm vermeyip) b i r a z d u r d u . B en s a f la r ı n m ü t e a d d i t
y e r le r i n d e n c e m â a t i n im a m ı u y a r m a k iç in ‘S ü b h â n a l l a h ’ seslerini
iş ittim . S o n r a s e lâ m v e r d i. D a h a s o n r a : S iz b e n im b e ş d e f a t e k b i r
a la c a ğ ım ı m ı s a n ıy o r d u n u z ? d e d i. C e m â a t : B u n d a n e n d iş e ie n d ik , d e-
d ile r. K e n d i s i : B en (beş defa tekbir) a l a c a k d e ğ ilim . L â k in R e s ü lu l-
la h (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) d ö r t d e f a t e k b i r a h r d ı, s o n r a b ir
s ü r e d u r u p d e m e s in i A lla h ’ın d ile d iğ i (kelimeleri) s ö y le d ik te n s o n r a
s e lâ m v e r ir d i.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir. Senedindeki râvi el-Heeeri’nin adı ibrâhim
bin Mtisilm el-Kûfî’dir. Süfyân bin Uyeyne, Yahyâ bin Muin. Nesai ve başkaları
Onu zayıf saymışlardır.

‫ﻣﻮ أ ﻛﺮ ن ﺣألد ؛‬.‫ ؤأ‬، ‫وﺻﺪ ن ا ﺑﺜﺘﻲ‬ ، ‫ “■ ﻓﻤﺤﺎ أه‬١٠٠٤


‫ ﺀﺛﺎس؛‬،‫ار‬ > ‫ن» ﻣﻴﺪأ> ﻋﻦ ﻧﺜﺈ >ج ﻣﻦ‬
‫«•[اه ﻋﻦ‬ ‫ ﻣﺂل‬٠١١ ‫ ﺀ ن‬،‫اوان‬ ‫ﻧﺒﻤﻨﻴﻦ‬ ،‫«أزا ؛ ت‬

. ‫ﻳﺲ'أدﻣﺒﻢ‬ ‫أةا‬
T E K ‫ظ ;ا‬ ‫إ‬
M ‫<؛‬
E

-bdullah bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle de \ . ..." )1504


: miştir

P e y g a m b e r (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cenâze namazında dört


”. d e f a t e k b i r a ld ı

İ Z A H I

İlk iki hadis zevâid türündendir. ikinci hadîsi A h m e d de


.rivâyet etmiştir
ibrâhim bin Müslim el-Abdî el-Hecerî Ebû ishak el-Kûfi, Abdullah bin )13<
-Ebi Evfâ (R.A.)’dan ve Ebü’l-Ahvâz Avf bin Mâlik (R.A.)’den rivâyet etm iş; ken
dişinden de ŞuTıe ve her iki Süfyân rivâyet etmişlerdir. Nesai ve başkaları onu
zayıförmüşlerdir
g 1‫اه‬. ‫؛‬.‫ إ‬-Adiyy : Âlimler kendisinin Ebü'l-Ahvaz (R.A.) aracılı
ğıyla Abdullah (^.A .l’den olan rivâyetinin çokluğuna karşı çıkmışlardır. Halbuki
o rivayetlerin tüm ü doğrudur, demiştir. (Hulâsa Sahife 22(:
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

îb n-i A b b â s . (R a d ıy a îîâ h ü a n h ) ’ın h a d î s in i E b û D â-


v û d ve B e y h a k î d e r i v â y e t e tm iş le r d ir . E b û D â V û d ’ u n
r iv â y e ti m e â le n ş ö y i e d i r :

“E b û i s h a k ’ın Ş a ’b î’d e n r i v â y e t e ttiğ in e g ö r e § a ’b i :


‘P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) y e n i b i r k a b r in y a m n -
d a n g e ç m iş v e c e m â a t k a b i r ü z e r in d e s a f o lm u ş la r . P e y g a m b e r (S al-
l a l l a h ü A le y h i v e S e lle m ) k a b i r ü z e r in d e ( k ıld ırd tğ ı n a m a z c a ) d ö r t
d e f a t e k b i r a lm ış ,’ d e d i. B en Ş a ’b î’y e ‫ ؛‬K im s a n a t a h d i s e tti? d iy e so r-
d u m . D e d i k i : S ik a b i r z â t. O r a d a b u l u n a n A b d u lla h b in A b b â s (R a-
d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ( b a n a t a h d is e t t i .) ”

B u b â b t a r i v â y e t e d ile n h a d is le r , c e n â z e n a m a z ı n d a k i t e k b i r sa -
y ıs ın ın d ö r t o ld u ğ u n a d e lâ le t e d iy o rla r.

D ö rt m e z h e b im a m la r ı ile S e v r î , Î b n ü ’î - M ü b â r e k ,
î s h a k , . ibn-i Ebi E v f â , A t â ’ , ^ ‫ ^ اا ؛ ﺀﻫﻪ‬: ' d e n
M u h a m m e d ve E v z â î (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m ) b u n u n l a h ü k -
m e t r i k l e r d i r . S a h â b î le r d e n d e Ö m e r bin e l H a t t â b , oğ-
lu A b d u l l a h , zey d b i n S â b i t , H a ş a n b i n Ali,
B ı e r â ’ b i n  z i b v e E b û H ü r e y r e (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m )
b ö y le h ü k m e tm iş le r d ir . T i r m i z î : S a h â b i l e r d e n v e b a ş k a la r ı m
d a n o la n ilim e h lin in t a t b i k â t ı b ö y le d ir, d e m iş tir .
K a d ı I y â z : M u h te lif m e m le k e tle r d e k i f e tv â e h li v e F ık ıh -
ç ı l a r b u n d a i t ti f a k e tm iş le r d ir . Ç ü n k ü b u n a d â i r s a h i h h a d i s l e r v a r -
d ır. B u k a v lin d ış ın d a k i g ö r ü ş le r e i l tif â t e d ilm e m e lid ir. M e m le k e t-
l e r in f ı k ı h ç ı l a r ı n d a n î b n - i E b i L e y l â h â r iç , h iç b ir is in in
te k b i r l e r i b e ş y a p t ı ğ ı n ı b ilm iy o ru z , d e m iş tir .

S e v r i , E b û H a n î f e , Ş â f i i v e b i r r iv â y e te g ö r e
' ' İm a m , t e k b i r s a y ıs ın ı d ö r t t e n f a z l a l a ş t ı r ı r s a c e m â a t
b u h u s u s t a i m a m a u y m a z . B u n u n la b e r a b e r im a m s e lâ m v e r m e d e n
ö n c e c e m â a t s e lâ m v e rm e z , ö n ü n s e lâ m v e r m e s in i b e k le r.

‫ ك* ﺧﻤﺖ‬,-‫ابﻣﺎ إﺀ ﻣﻢ‬ )٢٠(


25 — (C E N Â Z E N A M A Z IN D A ) BEŞ D E F A
T E K B ÎR A L A N H A K K IM D A
Ç E L E N H A D İS L E R BABI

‫ ص‬،‫ ﻋﻰ ﻫﻤﺮو ﻳﻰ ﺛﺮم‬، ‫ﻋﻦ ﺛﺘﺄ‬، ‫ﻣﻮداوئ‬.‫ ؤأ‬، ‫ أق ﻋﺪئ‬U '\ vs .‫ى ذ ﻛﻢ‬1
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 347

‫ة^'أك‬ ;/ ‫ ا‬،‫ةأذم' ﺗﺔﺛﻲﺀ ب‬. ‫ﺑﻢ‬.‫ذن‬، '‫ﺑﻤﺜﻠﻰ ؛ةت ؛‬.‫ﺟﻤﺜﺄ‬ ‫ ا‬.‫ﺋﻎ‬


. ‫ﻣﺘﺎﻓﻤﺌﻲ‬ .‫ ' ة ذز‬: ‫ ةأت‬/ ‫ﻧﻤﺢ‬ . ‫ ئ‬: ‫و ﺑﻮ ؛‬
T E R C E M E S İ
1505) Abdurrahman bin Ebi Leylâ (Radıyallâhü anh)’den; Şöyle de-
m iştir:
Z e y d b in E r k a m (R a d ıy a llâ h ü a n h ) c e n a z e le r im iz ü z e r in d e dört;
d e f a t e k b i r a lır d ı. (B ir d e f a ) b i r c e n â z e ü z e r in d e b e ş d e f a t e k b i r a ld ı.
B u n u k e n d is in e s e r d u m . D e d i k i ‫ ؛‬R e s û lu lla h ( S a lla lla h ü A le y h i v e
S e lle m ) b e ş d e f a t e k b i r a lır d ı.”

İ Z A H I

M ü s l i m , T i r m i z i , E b û D â v û d , N e s a i ve
B e y h a k î d e b u n u r i v â y e t e tm iş le r d ir .

H a d is , e n l a r ı n c e n â z e n a m a z ın d a d ö r t d e f a t e k b i r a l m a l a r ın ı n
y a y g ın v e ç e k o ld u ğ u n a , f a k a t b e ş d e f a te k b i r a l m a n ı n n â d i r o ld u -
ğ u n a d e lâ le t e d e r. B u n u n iç in d ir k i Z e y d (R a d ıy a llâ h ü a n h )
b e ş d e f a t e k b i r a l ı n c a h e m e n s e b e b i s e r u lm u ş t u r .
D â v û d - i Z â h i r i , b u h a d îs i t u t a r a k c e n â z e n a m a z ın d a
d ö r t v e y â b e ş d e f a t e k b i r a lın m a s ın ın m e ş r ü lu ğ u n a h ü k m e tm iş tir .
C u m h u r , b u h a d î s i ş ö y le y e r u m l a r : Y â n i P e y g a m b e r (S a lla lla -
h ü A le y h i v e S e lle m ) ilk z a m a n l a r d a b e ş d e f a t e k b i r a lırd ı. S o n
z a m a n l a r d a d ö r t t e k b i r ile k ıld ır ır d ı. V e iş, b ım a g ö r e s â b itle ş ti.

C e n â z e n a m a z ı n d a k i t e k b i r s a y ıs ın ın b e ş e l d u ğ u n u s ö y liy e n le rln
b a ş ın d a Z e ^ d b i n E r k a m ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) , H u z e y f e
b i n e l - Y e m â n ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) v e Ş i i m e z h e b i â lim -
le r in in b u l u n d u ğ u n u e l-M e n h e l y a z a r ı b ild ir m iş tir .

T e k b ir s a y ıs ın ın a ltı, y e d i v e s e k iz o ld u ğ u n u s ö y liy e n le r v a r ise


d e b u n u s ö y liy e n le r in d e lille r in i z ik r e tm e k u z u n s ü r e r . Z â te n d ö r t
m e z h e b â l i m le r i n i n g ö r ü ş le r in e g ö r e t e k b i r s a y ıs ın ın d ö r t o ld u ğ u n u
b u n d a n ö n c e k i b â b t a z i k r e t ti m v e e n s a h i h k a v lin b u o ld u ğ u n u be-
lir ttim . B u s e b e p le d iğ e r g ö r ü ş le r i z ik r e tm e y e g e r e k g ö r m ü y o ru m

T EK B ÎR LER D E ELLER K A L D IR IL IR M I ?

B u h u s û s t a â lim le r a r a s ı n d a i h t i l â f v a r d ır . E l-M e n h e l y a z a r ı b u
k o n u d a ö z e d e şö y le d e r :
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

‫ل‬b n Ü ’'1 -M ‫ ه‬n z ‫ إ‬r : ilk te k b ird e ellerin k ald ırılm ası huSû-
su n d a â lim ler ic m â ’ etm işlerd ir, dem iştir. D iğer te k b irlere g e lin c e :
1 — i b n -i Ömer , Ö m e r bin A b d ü l a z i z , Atâ',
E v z â ı , Ş â f i î , A h m e d , i s h a k ve İ b n ü ’ l - M ü n z i r
(R adıyallâhü an h ü m ) : H er te k b ird e eller k ald ırılır, dem işlerdir.
2 — Eb û H a n i f e , Se v r î , Sâl i m, Z ü h r i ve
K a y s b i n E b i H â z ı m : Eller y aln ız ilk te k b irle k ald ırılır,
dem işlerdir.
3 — M â l i k ’ ten, h e r te k b ird e ellerin k ald ırılm ası ve yalnız
ilk te k b ird e k ald ırılm ası diye iki riv â y e t v ard ır. M ezhebinin m e şh u r
riv ây etin e göre y aln ız ilk te k b ird e kald ırılır.

■‫ﺀﻣﻬﻢ‬ ‫ة ي‬. ‫ ﺗﺎﻳﺄ‬.‫ة ا ﺗﻢ ا'ﺑﺰاﻣﺢ • 'ح ا‬ < ‫ ﺗﺎ‬.‫ ﺿﻤﺤﺎإ‬- \ ، - - ‫ا‬


. ‫ﺣﻤﺘﺎ‬ ‫م‬ ‫ أن ر ﺛﻮﻟﺔ‬. ‫ ﻋﻦ ﺟﺪ؛‬، ‫ﻗﺬ أ ﻳﻲ‬ ، ‫اف‬ ‫ﺀ ذ ﻛﺘﻢ ى ﻣﺪ‬
‫؛‬ ‫ ﺣﺒﺎن‬، ٢١ ‫إه رﺀش *ن أرﻛﺎن اذ ﻛﺬ ب ؛ وﺗﺎل‬ ‫؛‬ ‫ن ﻋﺒﺪ اف‬. ‫ﻛﻢ‬ ‫ق اووا ﺛﺪ ؛ ﺀل ا ﻟﺜﺎﻧﻰ ق‬

‫ وﻗﺎل اﻟﺜﻮوى؛ ﺿﻌﻴﻒ‬٠‫ ﻋﻴﺪ اﻟﺒﺮ ت ﺟﻤﻊ ﻣﻞ ﺻﻌﻘﻪ‬٧٢١ ‫ وﺀل‬٠ ‫روى ﻋﻦ آده ﻋﻦ ﺟﺪم ﻧﺴﺨﺔ ﻣﻮﺿﻮﻋﺔ‬

‫ ﻛﺒﺮ ات‬،‫ ﺣﺪﻳﺚ اﻟﺼﻠﺢ ﺣﺎ ر؛ ﻋﺰا ﻟﻠﻌﻦ و ﺣﺪﻳﺚ اأ‬،‫ى ﻣﺢ اا‬.‫ إ ال آن اﻟﺘﺮﻣﻦ‬٠‫ﻣﻮﻛﺬﻟﻚ‬ ‫ ﺗﻠﺖت‬٠‫ؤالﻣﻤﺎق‬

, ‫ ﺻﻌﻘﻪ ا ﻟﺒﺨﺎ رى واﻳﻤﻦ ﺣﻴﺎن ول*ام ﺑﻤﻨﻴﻬﻤﺈل— ﻛﺬ ب‬، ‫ ﻣﻞ‬٧٢ ‫ واراوى ﻋﺌﻪ إ را ﻣﻢ‬٠‫ق ا ﻟﻴﺪ‬

T E R C E M E S Î

1S06) "... Kesir bin Abdillah’ın dedesi (Anır İlin١٧.‫؛‬ cl-Ycşkurî) (14)
(Radıyallâhü anhüm)’den rivâyet edildiğine göre :
R esûlullah (S allallah ü A leybi ve Sellem ) (cenâze n am azın d a)
beş d efa te k b ir alm ıştır.
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir ‫ ؛‬Kesir bin Abdillah hakkında Ş â fii: ‫ ه‬,
yalancılık temellerinden birisidir, demiştir, ibn-i Hibbân d a : ‫ه‬, babası aracılı-
ğıyla dedesinden, mevzu’ hadislerden bir nüsha rivâyet etmiş, demiştir, ibn-j
Abdi’l-Berr ve Nevevi: Onun zayıflığı hakkında ittifak var, demişlerdir. Ben de-
rim k i : Bu, böyledir. Ancak Tirmizi Onun : Miislümanlar arasında sulh câizâir,
meâlindeki hadisi ile bayram namazındaki tekbirlere âit hadisini sahih saymıştır.
Onun râvisi ‫ ﺳﺎ؛إ‬، bin Ali’yi de Buhâri ve ibn-i Hibbân zayıf saymışlar, bâzı-
la n da Ona p lan cılık isnad etmişierdir.

14) Hâl tercemesi 1279 nolu hadis bahsinde geçmiştir.


KİTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ﻳﺎﺑﻤﺎﻣﺎﺀﻗﺎﻛ ال ؛ ﺀﻟﻰا ﻟﻄﻨﻞ‬ ‫ﻣﺒﻤﺎ‬


*‫را‬

Ç O C U K Ü Z E R İN D E C E N A Z E N A M A Z I K IL M A K — 26
H A K K IN D A Ç E L E N H A D İS L E R BÂBI

: . ‫رو ح ن ﻣﺎده‬
‫ف‬1 ‫\ ﺷﺪﻳﻰ ﻣﺮ‬2 ‫ﻓﺂت‬ L‫ ؛‬. ‫ﺣﺘﻤﺤﺎ ﻣﺤﺪ ن ﺷﺎر‬ ١—‫ ه‬٠٧

‫ﺋﺄﻳﻤﺦ‬ ‫ﻫﻴﻨﻴﻴﺘﺔﺀ ة‬ . ‫ﻫﻰﻣﺔﻧﺒﺞ‬ . ‫ ي‬. ‫ا ﻧﻮ ن‬

.€ ‫ﻗﻮﺛﻤﺎﻫﻤﺤ ﻠﻰﻣﻢ‬ ; ‫ﻣﻤﺔﻣﺤﺘﺎﺋﺊ‬ : ‫ا ﻣﺢ ؛ ﺑﻤﺌﺘﻖ ; ﻣﺖ‬

T E R Ç ' E M E S Î

‫<?ﻫﻜﺎ‬ E l- M u ğ îr e "...
‫ أ!؛ال‬: Ş u ’b e ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’d e n : Ş ö y le d e m iş t ir

-B en , R esH Iu IIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’d e n İ ş R t lm .'B u


!y u r d u k i
"».T ıfıl ü z e r in d e c e n â z e n a m a z ı k ı l ın ı r *

jfr ‫ﻣﻂ‬ ‘ ‫ﻫﻢ ا‬


‫ﻣﺤﻲ‬ .‫م ظ ار! ﻳﻊ ن •دد ظ■أ‬. ‫ ن‬٢^ ‫ﺧﻬﻆ‬ ١٥ ٠٨

•٠‫ﺀ ﻫﻲ دودت‬ ‫ق|إقﺀ إل؛ ا*ﻗﺜﺈأ ا‬


‫ﻟﻤﺶ‬ ‫وا‬‫اذ‬ ‫؟أدرﺳﻮت‬ ‫؛‬٥٤‫ ؛‬٠
٠١‫*د‬
‫ب‬‫نﺀ‬1

T E R C E M E S Î

‫ر»ﻫﺄا‬ " . .. ("âl)ir lıiu A İK İillah ( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â ) '( \ i \ n r iv â y e t e d ild i-


ğ în e g ö r e : R e s û lu ila h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ş ö y le b u y u r d u , d e m iş t ir :

« Ç o cu k d o ğ a r k e n is tih la l e ttiğ i ( = h a y a t b e lirtis i £ ö ste rd .‫؛‬ğ‫؛‬l za -


m a n ü z e r in d e c e n â z e n a m a z ı k ılın ır. V e m lr a s ç ‫ ؛‬o lu r.» ”

M u ğ i r e (R a d ıy a llâ h ü a n h l ’ln h a d îs in i A h m e d , E b ü
D â v ü d , . N e s a i , îbn-i H i b b â n , H â k i m ve Bey
h a k i d e r iv â y e t e tm i‫ ؟‬l e r d‫؛‬r.

T i r m i z î ve E b ü D â v û d ’ un uzunca olan rivâyetle-


rindeki hadîs, meâlen ‫؛؛‬öyledir:
«B inici, c e n â z e n in a r k a a ı n d a g id e r, y a y a c e n â z e n in h e r h a n g i b ir
t a r a f ı n d a y ü r ü y e b ilir . T ıfıl ü z e r in d e n a m a z k ılın ır.» E b û D â -
V ü d ‘ u n r iv â y e tin d e , “T d ıl ” k e lim e s i y e r in e “ S ık t” k e lim e s i v a r d ır .
350 SÛNEN-İ ÎBN-I MÂCE

K â m u s ’t a : “Tıfıl”, h e r ş e y in k ü ç ü ğ ü n e v e d e ğ a n ç o c u ğ a d e n ilir.
“S ık t” , a n a r a h m i n d e a s g a r î b e k le m e s ü r e s i d o lm a d a n d n c e d o ğ a n
ç o c u ğ a d e n ilir, d i^ e t a r i f y a p ılm ış tır .

B u h a d îs d ü ş ü k ç o c u k d o ğ a r k e n se s ç ık a r s ın , ç ı k a r m a s ın , y â n i
h a y a t b e lir tis i b u i u n s ^ n , b u l u n m a s ı n ü z e rim d e n a m a z k ılm a n ın m eş-
r û l u ğ u n a d e lâ le t e d e r. E l-M e n h e l y a z a r ı n ı n b e y â n ın a g ^ r e A h m e d
ve D â v û d b ö y le h ü k m e tm iş le r d ir . İ b n - i Ö m e r (E a d ıy a l-
lâ h ü a n h ) , İ b n ü ’ l - M ü s e y y e b ve î b n - i Ş î r î n ’ den
r i v â y e t o lu n a n d a b u d u r .
C â b i r (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’in h a d îs in i T i r m i z î ve Ne-
s a î d e r i v â y e t e tm iş le r d ir .

i s t l h l â l : Ç o c u ğ u n d o ğ a r k e n ç ı k a r d ığ ı s e s tir. T u h fe y a z a r ı n ı n n a k -
lin e g ö r e N ih â y e 'd e : Ç o c u ğ u n is tih lâ lin d e n m a k s a d , s e s ç ı k a r m a k ve-
y â h a r e k e t e tm e k v e y â h u t a k s ı r m a k y â h u t d a n e f e s a lıp v e r m e k gi-
b i h a y a t b e lir tis id ir , d e n ilm iş tir . ‫اا أل أ‬، ‫ ل ' ل‬-‫ال ا ﻗﺎ اا ﻫﺎ ؛‬ d a is tih lâ li
b ö y le t â r i f e t m i ş ti r . E l-M e n h e l y a z a r ı d a a y n ı ş e y i s ö y le m iş tir.

B u h a d îs e g ö r e d o ğ a r k e n h a y a t b e lir tî s i b u l u n a n ç o c u k ü z e r in d e
c e n â z e n a m a z ı k ılın ır , a k s i t a k d i r d e k ılın m a z . E l-M e n h e l’d e b ild iril-
d iğ in e g ö r e E b û H a n î f e , a r k a d a ş l a r ı, M â l i k , Ş â f i î
ve E v z â î b ö y le h ü k m e tm iş le r d ir .

H a d îs in m i r a s l a ilg ili s o n k ıs m ı T i r m i z i ’de ş ö y le d ir:

‫ﺣﺘﻰﺳﻨﻨﻬﻞﺀ‬ ‫رث‬
‫« ••• ألﻧﺮث والﺗﻮ‬... i s tih lâ l e tm e d ik ç e s a b i m ir a s ç ı o lm a z
v e k e n d is in d e n m i r a s a lın m a z .»
M ir a s la ilg ili f ık ıh y ö n ü “F e r â îz ” b ö lü m ü n d e k i 2750 - 275Î n o lu
h a d î s l e r b a h s î n d e i n ş a a l l a h a n l a t ı l a c a k t ır .

‫رم؛‬-‫ﻟﻢ‬.‫ﻋﻰ أ‬، ‫ ظ ا*وﻣﺊ ن ﻣﻢ> م أﻳﻲ‬. ‫ﺣﺘﺒﺠﻨﺎ ﻣﻘﺎم ن راو‬ —


١٥٠
٩

•»‫ﻟﻤﻜﻢ‬ ‫أ ﻏﺂ ؤم ﺀإ'م ﺛﻰ مأرا‬ ‫ﺀﻫﻐﻮا ﻣﺪ‬. ‫دا ﻟﺔ ا ﺋﻰ‬ :،(‫ظ‬


‫ روى‬: ‫وام وا ﻟﻐﺎ ش‬ "‫ﺀل ﻫﻴﻪ آي ﻧﺤﻢ ا آل ﻣﻬﺎ د‬ . ‫ﻳﺪ‬ ‫ ق إ ﺳﻨﺎده ا ﻟﺨﺰ ى ﻓﻲ‬: ‫ق اووا ﺛﺪ‬

‫ وﻗﺎل ﻳﺘﻮ ب‬. ‫اآلز دى‬ ‫ﻛﺬﻳﺒﻢﺀﺀ‬


‫ ؤ‬. ‫ و ﺛﻪ أم ﺣﺎﺗﻢ وإ ن ﻋﺪ ى وإ ن ﺣﺒﺎ واﻟﺪار ﺗﻄﻖ‬. ‫ﺀﻧﺂ؛ ﻳﻬﻌﻮﺿﻮ ات‬
•‫ان ﺛﻴﺒﺔ ؛ ﻣﺤﻤﻮل‬
T E R C E M E S İ
1509) "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir :
KİTÂBÜ-L CENÂÎZ 351

«Tıfıllarınız üzerinde cenâze namazını kılınız. Çünkü şüphesiz


onlar, sizin farat (= ö n c ü ) lannızdandırlar.»" (15)
N o t: Zevâid’de şöyie denilmiştir : Bunun senedinde bulunan el-Buhterî bin
Ubeyd hakkm da Ebû Naîm el-Isbahânî, Hâkim ve Nakkâş : ‫ه‬, babasından mevzu’
hadisler rivâyet etmiş, demişlerdir. Ebû Hâtim, ibn-i Adiyy, ibn-i Hibbân ve Dâ-
rekutni onu zayıf gürmüşler. El-Ezdi de onu yalanlamıştır. Yâkub bin ^eybe de :
‫ ه‬meçhuldür, demiştir.

‫ د ﻧﻚ وآم‬. ‫و ل اف‬-‫) إ ب ﻣﺎ طﺀ ق اﻧﻤال؛ ﺀﻟﻰ ان ر‬٢٧)


27 — RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)İ N
OĞLU ÜZERİNDE CENÂZE NAMAZINI KILMAK
VE ÖLÜMÜNÜ ANLATMAK HAKKINDA GELEN
HADİSLER BÂBI

‫ ة ﺀ؛‬، ‫ﺀﻫﺪﻣﺔأإ‬ ‫ ذر• ئ إ‬.‫ﺀﻧﺪﻣﻦ‬ ‫ﻧﻢﻧﺎﺀ‬ ‫ﻣﺤﺎﺀﺛﺪ ن ﺀﺗﺪا فم‬ ١٥١ ٠


. ‫ ي ﻧﺪم‬V ‫ﻛﺊ‬-‫ؤا‬ • ‫ذه‬.‫ﺑﻤﺪ ﻣﺤﺪ إ ﻳﻠﻐﺂﺳﺎ‬ ‫ﻣﺤﻮن‬ ‫دﻧﻮ ﻣﻨﻴﺮ • ؤإل ﺳﻰ أن‬
. ‫ﻧﻴﺈﺀ‬
‫آل‬‫ﺳﻤﺎﺀ ا‬
‫ﻣﻨﺴﻤﻰ أ‬
.‫ب‬‫ف إ‬، ‫دب‬
‫ق اآل‬‫ﺳﻨﺎد‬‫ﺑﻤﺘﻲﻫﺬا اإل‬
‫رى‬\‫ﻟﺦ‬
‫ﺧﺮﺟﻪ ا‬ ‫ﻟﺪ‬-‫ا‬
‫<ثﻫﺪأ‬

^ E R G E M E S İ

151‫ره‬ ”... ismâil h‫؛‬n Eh‫ ؛‬Hâlid ( Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle de-
miştir :
Ben, Ahriııllflh bin Ehi Evfâ (Radıyallâhü anhümâ)’ya:
Sen Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in oğlu ibrâhim’i
gördün (mü?) dedim.
Dedi ki: Küçük iken öldü. Eğer Muhammed (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)’den sonra bir peygamber’in olmasına İlâhî hüküm olmuş
olsaydı Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in oğlu yaşıyacak-
tı. Lâiğin Efendimizden sonra hiç bir peygamber yoktur.”
N b t : Buhâri El-Eâeb bölümünün 'Peygamberlerin isimleriyle isimlendirilen-
ler’ bâbında bu hadisi aynı senedle rivâyet etmiştir.

(15) E f r â t : «Farat»ın çoğuludur. Farat, yolculuk edecek kavmüı önünde gi-


dip, onlar için su ve benzeri ihtiyaçları önceden sağlıyan ve sonradan gelecekler
için gerekli hazırlığı yapandır.
SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

‫ إﻣﺮاﻣﺒﻢم‬u‫ ؛‬. ‫أﻋﺊ‬.‫ن ﺷﺒﻴﺲ اأ‬ ‫ى ﺋﺎﻧﺊ‬. ‫نﻣﺤﻢ‬ ‫ﺧﻤﺤﺎﺀب*د ا ﺛﺘﺎ ؛وم‬ —
١٥١١

‫؛ ن*ماآ ذإ ﻣﺮا ﻣﺒﻢ‬٥٤ ‫ﻣﺄ > ﻋﻰ و ﺗﺘﻢ >ﺀﻧﺎى ﻣﺶ ؛‬ ‫ن‬ ‫ ما ﻟﻤﻤﻜﻢ‬U‫ ؛‬. ‫ﺗﺚ ﻫﺜﺎن‬.‫ا‬

‫ رز•ﻣﻤﻖ‬-‫ده‬. ; ‫ ﺑﻢ " آل ﺗﺰ ظ‬. ‫ ن؛ اد‬. , ‫ﺀ ل' ﻧﺮداف‬ . ‫إ ة ﻧﻨﺪا ؛اﻣﺢ‬


. ٠"‫ﻣﻬﺊ‬ ‫ﺗﺰق‬.‫اأؤب*ﺀأ> ؤآا‬
‫ﻧﺰﺀ\ س ل»آﺗﻤﺘﺄ أ ز دم‬ . ‫ﺀ ﻟﻜﺎ نﺻﺪ_ﻣﺎ‬
‫ وﺀل‬. ‫ ﺀ دد ع ا ﺑﻐﺎ رئ ؛ ﻋﺘﻮا ﻋﻨﻪ‬،‫ﺛﻴﺔﻫﻢ وا— ﺀ ل‬ ‫رو‬. ‫ ن ﺀآ ﻧﺄ‬,‫ق اوواﺛﺪ ؛ ق إ ﺳﻨﺎد« إ رام‬
.‫ارم • وﺀل إ نﻋﻢ_ن ؛ ﻟﻴﺲ ﺗﺘﻢ• وأ ل آص ؛ ﺗﻜﺮ ا ﻟﺪﻳﺚ• دﺀل ا ﻟﻨﺎ ئ ؛ ﻣﺘﺮوك ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬.
٠ ‫إ ن اﻟﺒﺎرك ؛‬

T E R Ç E M E S Î
‫ا { ﻗﺎ‬ ( ‫الاﺀ‬،‫ﺳﺎ اال‬ bin .\bbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan: Şbyle de-
miştir:
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in oğlu İb rah im v efât
edince R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) cenâze n am azım kıl-
dırdı. Ve şöyle b u y u rd u ‫؛‬
«Şüphesiz C en n et’te onu em ziren v ard ır. E ğer y aşam ış olsaydı,
sıddîk b ir nebi olacaktı. E ğer y aşam ış olsaydı k ıb tî d ay ıları â z a t ola-
çaktı. Ve hiç b ir k ıb tî köle o la ra k k u llan ılm ıy acak tı.» ”
N ot: Zevâid’de şöyle denilmiştir : ^ ‫س‬ ‫ > ا‬senedindeki İbrahim bin ©sman
Ebû Şeybe Vâsıt kadısıdır. Buhâri ‫ > اااه‬hakkında : Âlimler onun sika veyâ za-
yıflıgı konusunda susmuşlar, demiştir. İbnü’l-Mübârek: Onun hakkında susarım,
demiştir, ibn-i M uin: Sika değil, demiştir. Ahmed : Hadisi münkerdir, demiş.
Nesâi de : Hadisi metruktıır, demiştir.

٠ ‫ﻳﺐﺀ‬
‫ئ أز ذادد • ى ﻳﺜﺎر ن إي اأر‬ . ‫ﻣﻬﺜﺎ ﻣﺪأذي ن‬ ١٠١٢

‫ا ﻫﻢ‬.‫ﻟﺨﻤﻴﻲ ؛ أد ؛ ل ﺀﺛﻖ‬ ‫ أ إ اا‬-‫ ش‬, ‫؛ إ ﺛﺄﻳﺘﻴﺂﻟﺔﺀ ي‬، ‫ ﻗﺊ‬. ‫ﻗﺬأﺗﻲ‬


'‫'؛ذاف‬ ‫ ﻣﺢ‬. ‫ﺀﻗﺌﺎﻛﻢ‬ ! ‫رئﺀف‬
‫' ﻧﺮﺗﻎ ؛‬ ‫أ‬ ‫؛‬ ‫ﻛﺸﺊﺀ ا ﻓﺎ وة‬
‫ا ﺑﻤﻨﻨﺪل‬
* ‫؛؛شا ه‬
‫ ﻣﺎﺛﺎﻟﻪ ^ أ »ائ ؛ ﺀ إل ﺗﻈﻴﺬ‬. ' ‫ ق؛رد‬. ‫ ثﺀ‬. , ‫ﻧﻠﻨﺘﻐﺪ‬ : ‫أه‬
‫ة؛ ﺗﻤﺤﺘﺎ ف ^؛» إذ ﺷﺌﻤﻒ‬ .‫؛‬ ‫ ﺗﺮ دا ﻓﺎﻣﺤﺬ ' ز' ﻣﺢ‬. ‫ألأ ﺀ' ﺛﺈإ ﻗﺈ ت‬
» . ‫ ﺛﺮﺗﺎ م ] ' ﻃﺄ أ ﺗﺪ قاف'ؤرﻧﻮز‬3 ‫ أ‬: ‫ﺣﻤﻜﻨﺮث أ ﺗﺘﺄ‬٠‫ﺋﺶ اأ‬
،

‫ ﺣﻤﻢ‬، ‫ إ ﺳﺎ د ﻫﺜﺎ م ن أ ل اﻟﻮرد ﻟﻢ آرش د ق د ال ﻣﺖ‬: ‫ز اووا ﺗﺪ‬


KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ن ران اآلﻣﻤﻬﺎل‬, ‫ا ﻟﻤﻬ ﺐ ؛ إ"م ﻣﺰ وك • و ﻣﺪا ف‬ ‫ق‬


‫ ؛ ل‬٠١ ‫ﻫﻞ‬ ‫ﻳﻞ‬ ‫ﺀل ا ﻓﺪ ى ؛ ؛ﻟﺐ‬
. ‫ وإ ق وﻣﺎل ا إل ﺳﺘﺎ د؛آت‬. ‫ان ﻣﺎ ن ق اﻟﻤﻤﺎت‬ . ‫ ا ﺗﻢ ص'ﻟﺢ‬:
‫وممد ه‬ ‫ئ ﻣﺎل ﻣﻪ‬،‫زان‬
‫أم‬
T E R C E M E S İ

‫ر^اﻛﺎ‬ Hüseyin bin Alî bin E ‫ أزا‬Tâlib (Radtyallâhü anhümâ)'dan;


Şöyle demiştir :

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’İn oğlu Kâsım vefât


edince (annesi) Hatice (Radıyallâhü anhâ) :
—Yâ Resûlallah! Kâsım’ın az sütü taştı. Süt çağını ikmâl edin-
ceye kadar keşke Allah onu yaşatsaydı, dedi. Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Se١١em‫ ل‬:
—Onun, sütünü tamamlaması Cennet’tedir.» buyurdu. Hatice
(Radıyallâhü anhâ) :
—Yâ Resûlallah‫ ؛‬Eğer ben bunu bilebilsem bu bilgi, onun (ve-
fât) işini bana kolaylaştıracak, dedi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
— «Dilersen ben Allah Teâlâ’ya duâ edeyim de onun sesini sa-
na duyurayım» buyurdu. Hatice (Radıyallâhü anhâ) :
—Jfiayır. Ben Allah’ı ve Resûlünü tasdik ederim, dedi.”
N o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bâvi Hişâm bin Ebi’l-Velid’i sika sayam
veyâ cerh edeni görmedim.
S in d i: Ben derim k i : Hayır. Takrib yazarının Onun terkedilmiş olduğunu
söylediği nakledilmiştir. Bâvi Abdullah bin İm rân’a gelince, Ebû H â tim : o, Sâ-
lihtir, demiş; îbn-i Hibbân da Onu sikalar arasında zikretmiştir. Senedin kalan
râvilâri sikadır, demiştir.

İ Z A H I

İlk hadîs, B u h â r ‫’ ؛‬de rivâyet edilmiştir. Si ndi , bunun


izanda şöyle der:
“Eğer efendimizden sonra bir peygamberin olmasına İlâhi hüküm
olmuş olsaydı...” cümlesi, muhtemelen Î b r â h î m ’in ölüm se-
bebini açıklamak içindir. Cümlenin dönüm noktası şu olur: îbrâ-
h ‫ ؛‬m’in nebi olması, yaşamasına bağlanmıştır. Bu yorum, mezkûr
yorumun efendimiz tarafından bilinmesi esasına bağlıdır. Bunun ben-
z.eıleri, bâzı zayıf yollarla Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’-
Sûncn-i îbn-i Mâce — c. : 4 -F. :23
SÜNEN-I İBN-Î MÂCE

d en riv â y e t edildiği gibi, sa h âb ilerd en de b u n u n m isli g elm iştir Bu-


n a göre hadisin m â n âsı şöyle o l u r :
“E ğ er efendim izden so n ra P ey gam berliğin h e rh a n g i b ir kim seye
verilm esi ta k d ir edilm iş olsaydı 1 b r â h i m ’ in yaşam as'- c m k ü n
o lu rd u .’’ L âkin y aşad ığ ı ta k d ird e İ b r a h i m ' i n nebi olm ası tak
d ir edildiği h ald e b ir p ey g am b erin gelm esi h ü k m ü olm ayınca 1 h ٢‫ة‬
h i m ’ in y aşam a m ası gerekir.
H adîsteki m e z k û r cüm lenin, ‫ إ‬b r â h i m ’ in faziletin i beyan
için olm ası m u h tem eld ir. B una göre şöyle y o ru m y a p ılır : E ğer efen-
dim izden so n ra b ir n eb in in gelm esi m u k a d d e r olsaydı, b u n a en lâ-
yık olanı İ b r a h i m olacaktı. Ve nebi olm ak ü zere yaşıyacaktı.
Lâkin b ir n eb in in gelm esi m u k a d d e r değildir. D olayısıyla y aşam ası
gereği yoktur.
H er iki ih tim âle göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem l in
erk e k ço cu ğ u n u n n eb i olm ası lüzum u, h ad isten çık arılam az. Dolayı-
sıy la şöyle b ir so ru y ö n e ltile m e z : P ey g am b erlerin ço cu k ların ın pey-
g a m b e r olm ası gerekm ez. E ğer g erekseydi t ü ^ in sa n la rın peygam -
b e r olm ası gerek ird i. Ç ü n k ü b ü tü n in san lar, A d e m (S allallah ü
A leyhi ve Sellem ) ve N û h (A leyhisselâm ) ’un ço cuklarıdır.
Z evâid tü rü n d e n o lan ikinci hadîse gö re P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve S ellem ), v e fâ t ed en oğlu 1 b r â h i m ’ in cenâze nam a-
zım kılm ıştır, i b r â h i m ’ i n. 16 veyâ 16 ^y lık iken v efât ettiği
r i v â ^ t l e r i v ard ır. E b û D â V û d ’ u n A i ş e (R adıyallâhü
an h â) ’d en olan b ir riv ây e tin d e P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’‫؛‬n, i b r â h i m ’ in cenâze n am azın ı kılm adığı bildirilm iştir.
Ei-M enhel y a z a r ı: B u n d an m ak sad ın , c e m â a ta kıld ırm am ış olm ası
m u h tem eld ir, dem iştir. E b û D â V û d ’ u n A t â ’ (R adıyallâ-
h ü a n h ) ’d a n olan m ü rsel b ir riv ây etin d e P ey g am b er (S allallah ü Aley-
' î b r â h i m ’ in cenâze n am azın ı k ıldırdığı belir-
tilm iştir.
Bu h ad îstek i «C ennet’te onu em ziren vardır.» cüm lesi, I b r â -
h i m ’ in şeref ve değ erin i b ey an etm ek içindir. S i n d i böyle
dem iştir. Ç ü n k ü C ennet, h e rh a n g i b ir şeye ih tiy aç d u y m a yeri de-
ğildir.
i b r â h i m ’ in an n esi M â r i y e (R ad ıy allâh ü an h â) kıp-
tilerd en olduğu için, hadîste; kiptiler, 1 b r â h i m ’ in d ay ıları
o la ra k gösterilm iştir. Tüm kıptı kö lelerin â z â t edilm esi ve köle edi-
nilm em esi ile ilgili cüm le de ‫ إ‬b r â h i m ’ in A llah k a tın d a k i kıy-
m et ve yüceliğini açık lam ak içindir.
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

Sotı h a d îs de Zevâid tü rü n d e n d ir. P ey g am b er (SaH allahü A leyhi


ve S ellem l’in oğlu K â s 1 m , H a t i c e (R ad ıy allâh ü a n h â.l’den
doğm adır. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in e n b ü y ü k ÇO-
cu ğ u d u r. O n u n ism ine iz âfeten P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem ) ’e E b ü ’ l - K â s ı m k ü n y esi verilm iştir. Kaç y a şın d a ik e n ve-
f â t ettiğ i h u sû su n d a kesin bilgi edinilem edi. B ir k avle g ö re iki ^ıl,
b a ş k a b ir kavle göre a y a k ta y ü rü y eb ilecek y a şa k a d a r y aşam ıştır. Di-
ğ e r b ir kavle göre, b ineğe b in eb ilecek y a ş a k a d a r y aşam ıştır. O nun,
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e risâ le t gelm eden önce ve-
f â t ettiğ in i söyliyenler o ld u ğ u gibi, d a h a so n ra v e fâ t ettiğ in i söyli-
y e n le r de v ard ır. Bu hadîs, efendim ize risâ le t görevi v erild ik ten son-
r a K â s 1 m ’ m v e fâ t e ttiğ in e d elâlet eder.
K â s 1 m ’ ın C ennette s ü tü n ü ta m am lam a sı ile ilgili cüm le, b ir
önceki h ad îstek i cüm leye b en zer ve P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
ve S e lle m l’in ço cu ğ u n u n yüceliğini b ey an içindir.
H a t i c e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in ölen K â s 1 m ’ m sesini
işitm esi için P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in teklifine
verdiği karşılığın, H a t i c e (R ad ıy allâh ü an h â) ’n in y ü k sek ze-
k â ve ü s tü n im an ın ı y an sıttığ ın ın e s - S ü h e y l i ta ra fın d a n
b elirtildiği s i n d î ’ de an latılm ıştır. Şöyle k i : H a t i c e (Ra-
d ıy a llâh ü an h â ) b erza h la ilgili bu olayı m ü şâh ad e etm ekle in an m ak -
ta n hoşlanm ayıp gaybe îm an sevâbm ı alm ay ı tercih etm iştir.

‫ ق اﻟﻤالم ﻋﻞ اﻟﺜﻤﺪاﺀ ردﺀﻣﻢ‬٠١٢‫) اب ا‬٢٨)


28 — §EH! t Le R ÜZERİNDE NAMAZ KILMAK VE ONLARI
DEFNETMEK HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

 lim ler, şehidin tâ rifi h u sû su n d a ih tilâ f etm işlerd ir. Şöyle k i :


El-M enhel y a z a rın ın b ey â n ın a g ö r e :
1 — H a n e f î âlim leri; Şehit, sav aş e sn âsın d a d ü şm a n la rın
d o ğ ru d an d o ğ ru y a veyâ dolaylı yo ld an ö ld ü rd ü k leri erg in lik çağ m a
erm iş ve deli o lm ay an m ü slü m a n a denilir. A silerin veyâ yol kesici-
lerin ö ld ü rd ü k leri m e zk û r m ü slü m a n a d a şeh it denilir, ö ld ü rü le n
m üslüm an, y aralay ıcı olm ıyan b ir âletle de ö ld ü rü lm ü ş olsa veyâ sa-
vaş m ey d an ın d a ölü b u lu n u p ü zerin d e b i r ^ a r a eseri b u lu n sa yine
şeh ittir. Göz ve k u la k gibi m u ta d olm ıyan y o llard an k an ın çıkm ası,
b ir y a ra eseri o la ra k k a b u l edilir, dem işlerdir.
2 — Ş â f i î l e r ’ e göre; K âfirlerle sav aşm a sebebiyle sav aş
e sn âsın d a ölen m ü slü m a n a şeh it denilir. İste r b ir k â fir onu ö ld ü r­
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

müş olsun, ister bir müslümanın silâhıyla yanlışlıkla öldürülmüş ol


sun, ister kendi silâh‫؛‬nın kendisine dönmesinle öldürülsün veyâ attan
düşmek, atın tekmesiyle yâhut ayakları altında çiğnenmekle öldürül-
sün, şehit sayılır. Kezâ.savaş aralığında-ölü olarak bulunup ölüm
sebebi bilinmiyen kimsenin üzerinde kan eseri bulunsun, bulunma-
sın; derhal ölmüş olsun veyâ bir süre kaldıktan sonra henüz savaş
neticelenmemiş il‫؟‬en aynı sebeple ölmüş olsun şehit say،hr. Mezkûr
şahıslar bu arada bir şey yiyip, içsin, vasiyet etsin veyâ bunları yap-
masm, farketmez. Şehit sayılmak husüsunda erkek, kadın, köle, ÇO-
cuk, sâlih ve fâsık eşittir. Savaş esnâsında yaralanıp, savaş bittik-
ten sonra yaşaması kuvvetle umulan kimse, bilâhare ölürse ihtilâf.‫!؟‬/,
olarak şehit değildir.
Mâl i ki ler ve Han beli ler de ş ‫'؛‬، fi i ler gibi
söylemişlerdir. Şu farkla ki; Ha nbe l i l e r ' e göre savaş mm-
tıkasında kendi kendine ölen veyâ silâhının geri tepmesiyle ölen, yâ-
hut ölü bulunup üzerinde yara eseri bulunmayan veyâhut yaralan-
diktan sonra geri taşınan ve yemek, içmek, uyumak, idrar etmek, ko
nuşmak, aksırmak gibi fiillerden birisini işleyen, yâhut uzun süre
yaşayan kimsenin cenâzesi yıkanır. Ve cenâze namazı Mhnır.
Bu konuda geniş ma’lumat almak için Eıkıh kitaplarına mürâcaai
etmek gerekir.
‫م أرد‬ ، ‫أؤم نءﻳش‬ ‫ء؛ﻣﺣﺎﻣﺣﺗد ن ﻣد 'ذ ن ﺋﺛﺮ • ى‬ ١٥١٣

• ‫ ﻣﺪمﺀاﺀ‬3‫ي‬
‫ﺑﻢﺀإﻣﺢ‬, ‫ ﺀ‬3‫ ﻣﺤﻢ ؛؛ا‬.‫ﻣﺤﺎ‬، ‫مم ﺀ‬
‫ﻣﺢ‬، ‫ﻳﻰﺑﻢ‬.‫ﻣﺤﺄ‬
. ‫رﻗﻮذ دﺋﺆﻛﺂﺋﻮﻧﻮﺻﻮع‬، ٠‫ﻣﺶﻣﺪﻣﺤﺰمﻋﻢ دمﺀﻟﻢ'ﺛﻠﻜﺂم‬
‫"ﻗﺪأ‬ ‫•؛‬

٠ ‫اووا ﻣﺪ أن إ ﺳﻤﻨﺎدﺀﺿﺒﻦ‬ ‫ﻳﻘﻤﺮ ﻣﻦ‬ ٠ ‫اددئ‬ ‫ﺀل‬

٢ E B c E ME s ‫ا‬
‫اةا‬.‫رآ‬ Abdullah hin Abbâs) ‫ﺑﻤﺎﺀﺳﻢ‬
"... //،‫ ﺳﻢ؛‬anhiimâyA&n \ -‫؛؛؟‬
yle de
:nıişiir
Uhud (savaşıl günü şehidlerin cenâzeleri Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanma getirildi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) sırayla onar cenâze grubu üzerinde namaz k ıld ır m a y a
başladı. Hamza (Radıyallâhü anh)’m cenâzesi olduğu gibiydi. Diğer
cenâzeler (namaz bitiminde) kaldırılıyor (ve yerlerine başka cenâ
zeler konuluyordu.) Hamza (Radıyallâhü anh)'ın cenazesi, konuldu
”.ğu gibiydi
-Not : Sindî demiştir ki : Bunun senedinin iıasen olduğu Zev^d’den anla
şılıyor.
Bâb : 28 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 3&'،'

İ Z A H I
Zevâid tü rü n d e n olan bu hadisi H ‫ ه‬k i m , T a b a r â n ı vc
B e y h a k i de riv ây e t etm işlerdir. U h u d şeh itlerin in yetm iş
kişi olduğu m a'lu m d u r. Bu hadîse göre şeh itlerin cenazeleri, ?eygam -
b er (S allallahü Aleyhi ve S ellem )’in b u lu n d u ğ u sem te getirilm iş, Re-
sü lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u n la r‫؛‬n n am azın ı kıldırm ış-
tır. H er d efasın d a on cenâze ü zerinde n am az kılm ış, P ey g am b er (Sal-
la llah ü A leyhi ve Sellem ) ’in am cası H z . H a m z a (R adıyallâhü
a n h ) 'in cenâzesin in n am azı ilk g ru b u n içinde kılınm ış, n am az bit-
tik ten so n ra H z . H a m z a ‫؛‬R ad ıy allâh ü a n h ) ’ın cenâzesi hâ-
riç, d iğ e r cen âzeler k ıld ırılarak y erlerin e dokuz cenâze getirilm iş, bu
d efa H z . H a m z a (R adıyallâhü an h ) dâh il bu g ru b u n cenâze
nam azı kılınm ış. H er d efasın d â g ru p la r değişm iş, fa k a t H a m z a
(R adıyallâhü a n h ) ’m can âzesi kald ırılm ad ığ ı için h e r g ru p la birlik-
te te k ra r te k ra r o n u n n am azı kılınm ıştır.

HADİSİN FIKIH YÖNÜ


1 — Bu h ad îse göre şe h ‫؛‬d)er ü zerin d e cenâze n am azın ı k ılm ak
m e şrû d u r. Bu h u su sta k i âlim lerin görüşleri, b u n d a n so n ra gelece^ h a-
dı'sin izahı bölüm ünde an latılacak tır.
2 — Bir cenâze ü zerinde b ir kaç defa nam az kılm abilir.
3 — Birkaç cenâze ü zerinde b ir d efa n am az kılm ak m eşrû d u r.

‫ م‬٠ ‫ﺗﺆﻣﺪ‬ ‫ا‬،‫ ﺀن‬، ‫ أ ﺛﺄ ظتاالﻣﻒ ر) ﺗﺪ‬. ‫ — ﺀألاﻧﺎ ﺻﺪ ن رﻣﺞ‬١٥١٤


‫ﻧﻮﺗﺎ ف ^ك ﺀﺗﻊ‬ 3 ‫ ﻣﻨﺖﺀ دا س ؛ أن‬.‫ﺳﺈ‬

‫ﻣﺔ ﺀ أ ﻳﺄ أ ﻛ ال أ ﺧﺬا‬ ‫ﺗ إل ﻣﺒﻤﺺ ؤاا؛ألﻣﻪ ﻣﻦ ﻗﺰ أم ذ م*س واﺣﺪ ﺗﻢ‬

Hamza (R.A.l'ın 1‫ اﺀا‬Tercemesi


Hamza bin Abdülmuttalib bin Haşini (R.A.). Peygamber (S.A.V.)’in amcası
٠süt
٢ kardeşidir. Efendimiz Peygamberiikle görevlendirildikten iki yıl sonra müs-
lümanlığı kabul etmi^ ve bundan sonra dâim a Efendimize yardımcı olmuştur. Me•
dine’ye hicret edenlerden olu? Bedir savaşına katılmış ve Tuayme bin Adiyy’i kat-
letmiştir. Efendimiz kendisini kumandan olarak bir savaşa göndermiş ve bayra-
ğı ‫ س‬teslim etmiştir. İslâm tarihinde ilk bayraktar ri’dur. Hicretin üçüncü yılı
vuku’ bulan Uhud savaşında henüz ‫(ا؛‬،،$‫ادا‬ <‫ﻟﻖ‬kabul etmemiş olan Vahşi ،R.A.)
tarafından şehit edilmiştir. Şehâdetiyle ilgili olay. B uhârî’nin t ah riç ettiği Ca’fer
bin Amr bin ümeyye ( ‫ﻣﻪ‬.('‫ ا؛‬eserinde anlatılmıştır.
El-Menhel yazarı, Hz. Hamza (R.A.)’m şehâdeti hakkında bu eseri nakletmiş
ise de buraya aktarılm am ıştır. (El-Menhel: Cild 8. Sah. 296)
SÜNEN-1 İBN-l MÂCE

٠ ‫ﺑﺂﻫﺪ ﻧﺆآلﺀ‬ ‫ أﻣﺎ‬٠ ‫ ؛ئ؛ أ ﻳﺖ زم إنمأﺣﺪﺀب ﺋﺪﻣﺔ ق؛ ﻗﻨﺐوﻣﺂل‬٠ ‫اإﻣﺎل؟‬


• ‫ﺿﺶ‬ ‫موار‬،‫ وزﻣﻴﺘﺊ ﺀﻧﻲم‬٠ ‫دﺀﻧﺘﻲ*ف‬. ‫رأﻣﺮ‬
T E R C E M E S İ

1514) "... Câbir bin Abdiliah (Radıyallâhü anhümâyAan\Şöyle demiştir:


R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem l U hud (savaşı) şehid-
le rin d en !İtişen ve ü ç er ldşlyl b ir k ab ird e y erleştiriy o rd u . Ve (bize) :
«E unların h an g isi K u r’a n -1 d a h a çok ö ğ ren ip hıfzetm iş?» diye SO-
ru y o rd u .
Bu ik işe r ve üçe r şeh id lerd en birisin e iş â re t edilince, o n u k a b re
önce (ve kıble ta ra fın a ) koy u y o rd u ve :
«(K ıyâm et g ü n ü ) Ben b u n la rın h a y a tla rın ı fe d â ettik le rin in şâ-
hidiyim.» b u y u ru y o rd u . Ve şe h itle rin y ık a tılm ad an , ü zerlerin d e na-
m a z kılm ad an k a n la rı içinde defn ed ilm elerin i em rediyordu-”

İ Z A H I

A h m e d , B u h â r î , T i r m i z î , E b ü D â v û d , Ne-
s a i ve B e y h a k î de b u h ad îsi riv â y e t etm işler; T i r m i z i
h ad isin h a se n - sah ih o ld u ğ u n u b ildirm iştir.
H adisin : ‫ﺣﻲ‬
‫ﻟﺆم وا‬ ‫ق‬ ifâd esin in zâhiri, iki vey â üç şehidin b ir
kefene k onulm asın ı ifâde ed erse de, s i n d i ’ n in n a k le n beyâ-
n m a göre M esâbih şerh in d e e l - M u z h i r : B u ra d a b ir sevbden
m a k sad b ir k ab ird ir. Ç ü n k ü iki v e y â üç şeh id in çip lak v ü cu d iarı bir-
b irin e değecek ta rz d a elbiselerini soym ak ve b ir k efen e s a rm a k câiz
değildir, dem iştir. M ezk û r ifâdeyi böyle y o ru m la y a n la r ço k tu r. Di-
ğ e r âlim ler d e bu y o ru m a k a rşı çık m am ışlard ır. L âkin h ad îsin zâh iri
iki veyâ üç şeh id in b ir te k k efen e sarılm asıd ır. D iğ er ta ra f ta n h a tır a
şu g e le b ilir:
B undan sonı^a gelen h ad iste şeh id lerin elbiseleriyle ve k a n la rı
içinde defnedild ik leri b ild irilm ek ted ir. H âl böyle o lu n ca şehidi kefen-
lem enin m â n âsı n ed ir? S i n d i b u k o n u d a şöyle d e r :
B ana öyle geliyor ki, k efenlem e işi sav aş e sn a sın d a elbisesi p ar-
çalan m ış ve bed en in i ö rtecek k a d a r elbisesi k alm am ış o la n la ra tat-
bik edilm iştir. Ş ehidin elbisesi k ısm en de kalm ış olsa iki şehidi b ir
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

kefene sarm akta, m a h z u r kalm az. Ç ü n k ü çıplak v ü cu d ları b ir b irin e


değm em iş olur.
Y u k arıd ak i ifâdeyi, b ir kefene k en m ak m â n â sın a y o ru m lay an
bâzı âlim ler; H er şehid için ay rı b ir kefen te ’m ini ‫ ااة ؛ال<ا ﻫﺎا؛‬olm adı-
ğ ın d an dolayı iki şehidin b ir kefene ko n u lm u ş olm ası b ir z a rü re t icâ-
bı olabilir, d em irlerd ir.
Bir kısım â lim ler d e ; Bir kefene k o n u lm an ın m ân âsı, b ir kefen-
liğin iki p a rç a y a bö lü n erek iki şehidin b u n la ra sarılm ası şeklinde ola-
bilir, dem işlerdir.
S i n d i y u k a rd a k i ih tim a lleri zik retm iştir. El-M enhel y aza rı
d a : İki veyâ üç şehidin b ir tek k efen in içine konulm ası, çıp lak V Ü -
c u tla rın ın b irb irin e değm esi sak ın casın ı g erektirm ez. Ç ü n k ü ceset-
le r a ra s ın a ot ve b en zeri şeylerin ko n u lm u ş olm ası m u h tem eld ir, de-
m iştir.
H ad isin : ‫ وﻟﻤﺄ ﺗﻘﺘﻠﻮا‬fiili, m eçhul sığasıyladır. M â n â sı: «Şehid-
le r yıka،ılm am ،ş o larak ...» d ır.
H adîsin : ‫ﻓﺰ ﺑﻤال ﺀﻟﻴﻬﻢ‬ fiili, m eçhu l ve m a ’lum olabilir. M eçhul
sığası ise; «ve şeh id ler ü zerin d e n a m a z kılınm adan» olur. M a’lum
i s e : «ve P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem} şe h itle r ü zerin d e
n a m a z k ılm a d a n . ■.» olur.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ

1 — Z a rü re t h âlin d e iki veyâ üç cenâzeyi b ir k a b re d efn etm ek


câizdir.
‫ — ة‬Y ine z a rü re t h âlin d e iki cenâzeyi b ir kefene ko y m ak câiz-
dir. Z a rü re t olm adıkça câiz değildir.
3 — Ş ehidler, y ık a tılm ad an d efnedilirler.
4 — Ş eh id ler ü zerin d e cenâze n am azı kılınm az.

ŞEHİDLERİN Y1KATILMASI VE NAMAZLARININ


KILINMASI HAKKINDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ
El-M enhel y a z a n bu k o n u d a şöyle d e r :
S a v a şta şehid o la n la r cü n ü p bile o lsa la r y ık ^ ılm ıy a c a k la rın a ve
n a m a z la rm ış k ılın m ıy acağ ın a E b ü D â V û d ’ u n E n e s b i n
‫(أ ا ؛ ﻓا ﺴ ﻢ‬R adıyallâhü an h ) ’den riv â y e t e t tiğ i:
SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

“Uhud şehitleri yıkatılmadılar ve üzerlerinde namaz kılınmadan


kanlarıyla defnedildiler” m eâllndeki h adîs ve b en zeri h ad îsler delâ-
let ed erler. Â lim lerin g ö rü şleri ş ö y le d ir:
i — M â l ‫ إن‬i l e r , y u k a rıy a m eâli a lm a n E n e s (Radı-
y allâh ü a n h ) ’in h ad isi ve b en zer h ad islerle h ü k m etm işlerd ir, ş â -
f i î l e r ’ i n b ir kısm ı, ‫ خ‬، ‫ ' ة‬N e h a î , ‫ اﻫ ﻮ‬-‫ ﻣ ﻘ اﺎ ا ألﺀ‬b i n
M ü s a , e l - L e y s , Y a h y â e l - E n s â r i , ‫ل 'ﻫ ﺎ اﻫ ﺎ‬- ‫ال ﺴ ﻢ‬ ‫ﻫ‬-
z i r ve ' E b û S e v r d e b ö ^ le dem işlerdir. D elillerinden birisi
de c â b ir (R adıyallâhü a n h ) ’in (1514 nnlu) hadisidir.
3 — H a e b e l i l e r ’ e göre şehid cü n ü p ise y ık atılır, değilse
yıkatılm az. Bâzı Ş â f i i l e r de bö^le dem işlerdir. C ü n ü b ü n yı-
k atılm ası h ü k m ü n ü n delili, î b n - i î s h a k (R ad ıy allâh ü an h ) ’m
el-M eğâzi’de riv â y e t e t tiğ i:
“H anzala bin er-R âhib (R adıyallâhü a n h ), U hud sa v a şın d a şehid
edildi. P eygam b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) :
«Hanzala’ya ne oldu? Çünkü meleklerin onu yıkadıklarını gör-
düm.» b u y urd u .
Sahâbîler‫؛‬Hanzala (Radıyallâhü anh), eşiyle cinsi temas yaptık-
tan hemen sonra savaş işi çıkınca, boy abdestini almadan savaşa çık-
tı, dediler.” meâlindeki hadistir.
A h m e d ’ den edilen iki riv ây e tin en sıh h atli o lan ın a göre
şehidin cenâze n am azı kılınm az, diğ erin e göre kılınır.
3 ■— E- b ü H a n î f e , a rk a d a şla rı, S e v r i , e 1 M ü z e -
nî , H a ş a n ı B a s r i ve Î b n ü ’ l - M. ü s e y y e - b ' e göre
şehid ü zerin d e cenâze n am azı kılınm az. Ve y ıkatılm az. E b ü H a -
n i f e ’ ye göre şehid cü n ü p veyâ çocuk y â h u t deh ise y ık atılır. Bun-
la rın delili, î b n - i A b b â s (R adıyallâhü a n h )'m ( 3 ‫ل‬5 ‫ ل‬nolu)
hadîsi ve B e y h a k i ’ ni n E b û M â l i k b l - Ç ı f â r i (Radı-
y allâh ü a n h ) ’d en riv ây e t ettiğ i b en zer h ad istir. Bu hadise g öre de
U h u d şehidleri, o n a r kişilik g ru p la r h âlin d e g etirilerek n am azla-
rı kılınm ış, H a m z a (R ad ıy allâh ü an h ) h e r g ru p ta b u lu n d u ru l-
m u ştu r. Bu h ad iste H a m z a (R adıyallâhü an h ) ü zerin d e yetm iş
d e fa n am az kılındığı kaydedilm iştir. F ak at Ş â f i î , bu h ad îsi mâ-
lul s a y a r a k : Ş eh id lerin tü m ü yetm iş idi. © n ar kişilik g ru p la r hâlin-
de n a m a z la rı k ılın d ığ ın a göre H a m z a (R adıyallâhü an h ) üze-
rin d e yedi d efa kılınm ış olur. N asıl yetm iş d efa olur? E ğer E b ü
M â l i k " an h ) te k b ir sayısını kasd etm iş ise, tekbir-
le r yirm i sekiz olur, dem iştir.
KÎTÂBÜ-L CENÂÎZ 361

El-M enhel y azarı, o 1 ü ١ ١١m ’ d en n ak len , ş ‫■؛‬، f i i ’ n‫؛‬n : ila -


dişler, m ü te v â tir y o llarla gelerek P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve
S ellem )’in u h u d şehidleri ü zerin d e n am az kılm ad ığ ım tesbit. et-
m işlerdir. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in o n la r üzerin-
de n a m a z k ıld ığ ın a ve H a m z a (R ad ıy allâh ü an h ) ü zerin d e yet-
m iş te k b ir ald ığ ın a d â ir riv ây e t sah ih değildir. B unea sah ih hadis-
ler k a rşısın d a sah ih o lm ayan riv ây eti gö sterm ek istiyen kim se utan-
m alıdır. U k b e b i n Am i r (R adıyallâhü a n h ) ’in h a d îs in e ge-
linçe U h u d sav aşın d an sekiz yıl so n ra bu n am azın kılındığı u k -
b e (R adıyallâhü an h ) ’ın h ad isin d e b elirtilm iştir. M uhâlifim iz; ‫ ه‬1‫ه‬-
n ü n defni ü zerin d en u zu n zam an geçince k a b ir ü zerin d e n am az kı-
lınm az, der. B ana öyle geliyor ki P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve
Sellem ) ecelinin y ak laştığ ın ı bilince U h u d şehidleriyle b ir nevi
üzere, o n la rın k a b ris ta n ın a g id erek o n la ra d u â ve istiğ-
fa r etm iştir. C enâze n am azın ı kılm am ıştır.. Bu ziyâret, sah ih hadîs-
lerle sâb it olan, şeh id lerin cenâze n a m azın ın k ılın m am ası h ü k m ü n ü n
' d elâlet etm ez, dediğini an latm ıştır.
El-M enhel yazarı, bu h u su sla ilgili o la ra k b ir çok nak illeri yapa
ra k delilleri k a rşıla ştırd ık ta n so n ra : H u lâsa şeh id ler ü zerin d e n am az
d elâlet eden h adîsler, n am az kılın d ığ ın a d â ir hadis-
lerden d a h a râciht.ir. ^ â h ir olan kavil n am azın kılınm asıdır. İ b n - i
H a z m dem iş ki; Ş ehidin ü zerin d e n am az k ılın ırsa iyi olur, kılın-
m azsa d a iyi olur.

،‫ﻧﺌﺎﺑﻲ‬ ‫ن ا‬ ‫ﻋﻄﺎﺀ‬ ‫م‬ >‫ﺗﺄﻣﻢ‬ ‫ ﺀئ ن‬،‫ ت‬. ‫ﻣﻤﺤﺎ ﺻﺪ نز_راد‬ ١٥١٥


‫ أ ﺗﺮ_ﺑﻤﻖ ا ﺋﺐ أن إل خ ﻗﻤﻢ‬. ‫ ^ ﻣﺎس ؛ أد دﻧﻮت ام‬٠١‫ ﻋﻦ‬، ‫ﻋﻦ س؛د ن ﺋﻰ‬

‫أم‬-
• ‫ ؤأإزﺗﺎ‬.‫ق ﻣﻴﺎ‬ ‫وأن‬،،‫د‬,‫ا؛ﻟﺒﺈن ؤاﻃﻠﻮ‬
T E R C E M ‫ظ‬ S1

1515( 1‫"اال‬... Abbâs (Radtyallâhü anhiimd)\\an: Şöyle demişi‫'!؛‬:


(-‫؛‬
-R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) U hud şeh id lerin in ü z e r
lerindeki d em ir ve deri ak sâm ın ın soyulm asını ve on ların , elbiseleri
”.içerisinde, k a n la rıy la d efn ed ilm elerin i e m re tti

.E b ü D â v û d ve B e y h a k î de b u n u riv ây e t e tm iş le d ir
Ş ehidlerin üzerlerin d e b u lu n a n d em ir ak sâm m d an m aksad, silâh ve
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

zırh gibi kısımlardır. Derilerden maksad, soğuktan korunmak veyâ


savaş için giyilen eşyadır.
Hadîs, şehidin elbiseleriyle ٣٠
kanlarıyla defnedilmesinin, dola-
yısıyla yıkatılmamasının meşrûluğuna delâlet eder. Demir ve deri
aksâmı, diğer elbise gibi kefen cinsinden olmadığı için soyulmuştur.

.. ‫ ة ال ﺀﺀ ا ﺋﺌ ﻘﻤﻤﺄ‬. ‫ ةأ ﻛﺘﻢ‬-‫ ﻧﺘ ال‬. ‫ ةﺀ ي‬. ‫ﺀﻣﺤﺎﺛﺄ‬ - ‫ا< ا ﻣﺎ‬


‫؛‬ ‫م_ ﺗﻮت‬ ‫اف‬-‫ث إرم نﺀﺗﻲ‬،‫ ﺣﻢ‬:‫اأ*رى ﺑﻤﻮت‬ ‫' ﻫﻤﻊ‬، ‫م ا آل م ﻧﺄ؛ س‬
. ‫ و ﺑﻤﺰا ﻫﺎإ ﻟﻰ اأ ﺷﺊ‬.*‫ ردواإﻟﺘﻤﺘﺎدﺀﻳﻢ‬. ‫ ﻣﺄ ل‬-‫ﻣﺤﻘﻠﻰم‬ ^ ‫إﻗﺪﻣﻤﺪاس‬
T ERCEM ESÎ
1516) "... Câbir bin Abdillah (Radıyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle demiştir:

Uhud şehitleri, Medine’ye nakledilmiş oldukları halde Resûlul-


lah (Sallalahü Aleyhi ve Sellem), onların şehid edildikleri yerlere ge-
ri götürülmelerini emretti.”

‫االي^ا‬
Ti r mi z i , Ah me d , Ebû Dâ v û d , N e s a i ve Bey-
h a k i de buna benzer lafızlarla rivâyet etmişlerdir.
Hadis‫ ؛‬şehidlerin, şehid edildikleri yerlere defnedilmelerinin ge-
rektiğine ve ^aşka ^ere nakledilmelerinin câiz olmadığına delâlet
eder. Âlimler böyle hükmetmişlerdir.
Şehidlerin şehid edildikleri yerlere defnedilmeleri emri vücub
için ^rum lanm ıştır.
Bu emrin, şehidlere mahsus olup, U h u d savaşının başlangı-
cma âit olduğu zâhirdir. Daha sonraya şümulü yoktur. Çünkü U h u d
savaşında şehid edilen A b d u l l a h (Radıyallâhü anh)’m cenâ-
zesinin, oğlu C â b i r (Radıyallâhü anh) tarafından ve savaştan
altı ay som a B a k i ’ a nakledildiği rivâyet olunmuştur. T ı y b i :
Zâhir şudur ki; nakle zarüret varsa nakledilir, yoksa nakledilemez,
demiştir.

DİĞER CENÂZELERİN BİR ŞEHİRDEN BAŞKA


BİR ŞEHRE NAKLEDİLMELERİ
1 — M â l i k i l e r ’ e göre cenâze, definden önce bir beldeden
başka bir beldeye nakledilebihr. Ancak bozulması veyâ kanaması
29 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

korkusu varsa nakledilemez. Definden sonra ise‫ ؛‬cesedin yırtıcı hay-


vanlar tarafından çıkarılması, suların cesedi alıp götürmesi, nakle^
dileceği yerin bereketinden ölünün yararlanması ve yakınlarının Zİ-
yâretine imkân verilmesi gibi bir maslahat için nakil câizdir. AnCak
bozulmuş olması gibi bir sakınca endişesi varsa câiz değildir. M â -
1 i k ’ in delili S a ' d b i n E b î V a k k â s (Radıyallâhü
anh )’in ve S a i d b. Z e y d (Radıyallâhü anh)’in e l - A k î k ’ -
،٠ ölmeleri ve oradan M e d î n e ’ ye nakledilip burada defnedil-
meleridir.
2 — H a n e f i l e r ’ e göre definden önce nakilde beis yok-
tur. Bir kavle göre namazın kısaltılması için gerekli mesâfeden da-
ha az bir mesâfeye nakledilmesi kaydı vardır. Bu mesâfe doksan ki-
lometre civarındadır. Diğer bir kavle göre daha uzak mesâfelere de
götürülebilir. Definden sonra nakil câiz değildir. Ancak ölünün def-
nedildiği yerin gasp edilmiş bir yer olması veyâ o yerin Şuf’a hak-
' istenmesi, yâhut defin esnâsında para, elbise ve ben-
zeri malların kabirde unutulması gibi bir mâzeret dolayısıyla kabrin
açılması câizdir.
3 — Ş â f i i l e r ’ e göre definden öhce cenâzenin başka bir •
beldeye nakledilmesi câiz değildir. Çünkü nakil, defnin gecikmesine
‫ﺳم ه‬
sebep 1 , bir ^avle göre mekruhtur. Ancak M e k k e , M e d i n e
ve M e s c i d - i A k s â yakınmda ölenin buralara nakledilmesi
câizdir. Bâzı ş â f i i âlim leri: Büyük zâtların yâni veli ve âlim-
lerin bulunduğu yerin yakınma defnedilmek üzere ölülerin nakli
câizdir, demişlerdir. Definden sonra nakil haramdır.
4 — H a n b e l i l e r ’ e göre bir sâlihin yanına defnedilmek ve-
yâ mübârek bir mıntıkaya götürülmek gibi meşrü bir gâye için ölü-
nün definden önce ve' sonra naklinde beis yoktur. Ancak çenâzenin
' emniyeti şarttır. Kokma, bozulma gibi sakınca korku-
su varsa, nakil câiz değildir.

‫) اب ﻣﺎ إ ﺀ ق اﻟﻤﺎدةﻏﻠﻰ ا ﻟﺠﺎزق ا ﻟﻤﺠﺪ‬٢٩)


29 — MESCİDDE CENÂZELER ÜZERİNDE NAMAZ
KILMAK HAKKINDA GELEN HADİSLER «ÂB!

،‫ﻣﺘﻠﺠﺘﺘﻞﺀﺷﺞ أ ﻫﺒﻞ‬
. ‫ ﺗﺎﺋﻲ‬. ‫ﺀ‬
‫ ة ﻣﻢ‬،‫ ﺀﻣﺤﺎم‬-- ‫إلاﻣﺎ‬
‫ﺗﻖﺻﻖﻫﺪﺑﻨﺎرت ق‬ ‫ف‬٠‫ا‬.‫ ذأة وﻧﻮت‬: ‫رم آد‬.‫ﻧﺮ‬
‫؛‬ ‫اﻟﺘﺆأﺗﺔ»ﻋﻦ أ_ل‬
364 SÜNEN-I TBNÎ MÂCE

T ١
٠:١
١‫ا‬: ١
٠
:M ٢
: »١
1517) ‘ ... ‫ان'ء‬
‫ﻫﺎ‬llöreyrr ( R a d t y a l l â h ü )'den rivâyet
a n h ‫؟اﻧﺎأء‬1‫اا؛غ؛‬€ göre:
«(' ‫اااااآلﺑم‬
;،‫اا‬( S a l l a l l a h ü A l e y h i ve S e l l e ™ ) ‫ﻣﺎا'الةو‬ lıu^ıırdu. (lenöştir:
«Kim bir cenâze üzerinde mescidde namaz kılarsa, ona b‫؛‬r şey
yoktur.»"

* ‫ﻓﺎ م‬ M 1

K bu D â v û d , B e y h a ki ve ‫ا^ﻫﻞ‬ Ebi ‫ ؟‬e y b e ’ de


bunu rivâyet etmişlerdir.
Ebü Davud'un rivâyetinde: ‫ﻓﺎد ﻣﺮة ﻋﻴﻪ‬ = » ‫ه^ ه‬ b ir şey
yoktur.» ifâdesi buiunur.
El-Menhel yazarının dediğine göre E b û D a v u d ' u n sû-
neninin nüshalarının ekserisi böyledir. H a t i b bu ifâdenin mah-
tuz olduğunu söylemiştir.
ib n i Ebi ş e y b e ’ nin rivi'ıyetinde mezkûr ifâde yerine :
‫ﻫآلﺻﻧالئﺛﻪ‬. — «Ona namaz yoktur.» ifâdesi vardır.
Bu üç ifâdeye göre hadisten çıkarılan hüküm, o a^aıııa sevab
tan bir şey olmamasıdır. Ve hadis, cenâze namazının mescidde kılın-
masının mekruhluğuna hükmeden âlimlerin delillerinden . ٠١٧٢
Ebû D a v i l d ’ un süneninin bâzı nüshalarında bu ifade yo
rine ‫؛‬ ‫شء ﻋﻠﻴﻪ‬‫ﻓأل‬ ‫را‬
» ....adam üzerinde bir şey yoktur.» ،‫'؟؛‬idesi ‫رادا‬
lunur. Buna ğore Imdisuı mânâsı, cenâze namazını mescidde kılan
killise aleyhinde hiç bir günahın bulunmaması demektir. l‫؟‬u takdir
de hadis, cenâze namazının mescidde kılınmasında kerâhet olmadı-
gını hükmeden âlimler için delil olur.
N e V e V i : E b ü D a v u d ' u n söneninden tahkik e d ile r e k
râviler tarafından dinlenmiş olan meşhur nüshalarındaki ifâde, bu
son ifâdedir. Ve hadîs, cenâze namazının mescidde kılınmasının meş-
rûluğuna hükmeden âlimlerin delilerindendir. Hadislerin tümünün
işlerliğini muhâfaza için diğer nüshalardaki; ‫ ﻟن‬kelimesini; ‫ص‬
‫ءﻟﻧ‬
kelimesine yorumlamak ğerekir. Yâni ehlinin ma’lumu olduğu üze-
re cer harfi 1 “ ‫ا ﺳﺎ ةه ه‬
” , yine cer harfi olan “Alâ” mânâsına almak
gerekir, demiştir.
KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

E 1 - A y n i ’ de İzah edildiğine göre bu hadisin senedindeki râ-


vi S A 1 i h ’ in zayıflığı, müteaddit âlimlerce ifâde edilmiştir.

‫ ى ﻓﺞ و ﻇﻴ أل‬. ‫ئ ى_زضم ﻧﺲ‬


• ، ‫ة أي‬.‫ “ ﻣﺤﺎا*ث ﺀ د‬١٥١٨
١‫ ؤه‬: ‫ م آ ﻳﺜﺄ ؛أدت‬، ‫الﻣﺘﻲ‬.‫ م م دﻣﺢ'ﻣﺢﺗﻲ‬٠‫ﻳآلذ‬.‫ﻣﺖ ﺗﺎﻟﺢ ﺑﺞ‬
^ ‫ ﻣﻞ ﺛﻤﺘﻞ ن ﺗﻤﺎم ]الﻳﻰ ا ' ﻟﻨﻨﻌﺪ‬. ‫ز ر* ﺛﻮداس‬ .

‫ ذ ﺋﻤﺤﺔأ ﻳﻰ‬, ‫ ﻧﺪ‬: ‫ ﺀﻧﺲ‬. ‫ ة ﺗﺎ‬.


‫ آ‬E 1‫ ﺗﺄ أ‬E M E S 1
‫اﻗﺎ‬#‫ر‬ Âişe (Radıyalâhii anhâ)'(\an; Şöyle demiştir :
Vallahi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Süheyl bin Bey-
da (Radıyallâhü anhl üzerinde mescidden başka hiç bir yerde namaz
kılmadı.
İbn-i Mâceh demiştir ki: Âişe (Radıyallâhü ‫ش‬‫ﺎ‬ ‫ا‬،‫ا‬
‫ال'اﻗا‬ hadisi da-
ha kuvvetlidir."

İZAHI

M üs lim, ^ i r ^ i z i , Ebû Dâvûd, N esai ve


‫^ة‬‫ إ ؛اﻫ ﺎا أل‬de bunu rivâyet etmişlerdir.

El-Menhel’de belirtildiğine göre  i ş e (Radıyallâhü anhâ),


vefât eden S a ' d b i n E b i V a k k â s (Radıyallâhü anh) 'in
cenâzesini Mescidin içine ithal edinee sahâbîler  i ş e (Radıyal-
lâhü anhâ)'nin bu hareketine karşı çıkmışlar. Bunun üzerine  i ş e
(Radıyallâhü anhâ) Allah’a yemin ederek bu hadisi söylemiştir. Ni-
١‫ا‬
tekim M ü s 1 i m ’ in A b b â d b i n A b d 1 a h b i n z ü
b e y r (Radıyallâhü anh)'den Onun da: Â i ş e (Radıyallâhü
anhâ)'dan rivâyetine göre ;
Âişe (Radıyallâhü anhâ) Sa’d (Radıyallâhü anh)’in üzerinde na
maz kılmak için eenâzenin mescidin içinden geçirilmesini emretmiş,
halk buna itiraz edince Âişe (Radıyallâhü anhâ) :
Halk ne çabuk unutuyor? Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) Süheyl bin Beydâ’ (Radıyallâhü anh) üzerinde ancak ınescidde
namaz kıldı, demiştir.’
SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

S ü h e y l b i n B e y d â (Radıyallâhü anh) ’ın babası V e -


h e b b i n R a b i a ’ dır. Annesi de D a ’ d ’ dır. B e y d â , an-
nesinin vasfıdır. S ü h e y l (Radıyallâhü anh) ilk müslümanlar-
dan olup H a b e ş i s t a n ' a hicret etmiş, sonra M e k k e ’ ye
dönmüş, daha sonra M e d i n e ' y e hicret etmiş, B e d i r ve
başka savaşlara katılmıştır. Hicretin 9. yılı vefât etmiştir. (16)

CENÂZE N A M A ZIN IN MESCİDDE KILINMASI


HAKKINDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ

1 — E b û H a n i f e , meşhur rivâyete göre M â l i k ve


I b n - i E b î Z i ’ b ’ e göre cenâze namazım mescidde kılmak
mekruhtur. Bunların delili 151? nolu E b û H ü r e y r e (Radı-
yallâhü anh)'in hadîsidir. Bu hadîs hakkında gereklî bilgi yukarı-
da verilmiştir, ikinci delilleri şudur: Mescid; Farz namazlar, İ3unla-
ra bağlı nâfileler, zikir ve ilim öğretmek için yapılmıştır. Cenâzenln
mescidin içine sokulması, mescidin cenâzeden çıkacak kan ve ben-
zerî pislikle kirletilmesine yol açabilir.
Bunlar  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ,nin hadîsine şöyle cevap ve-
rirler: Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in, S ü h e y l
(Radıyallâhü anh)’in cenâze namazını mescidde kılması, özel bir
olaydır. ٧٨١٧
^‫؛‬hüküm ifâde etmez. Çünkü Feygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’in, o esnada itikâfta olması veyâ bunun câizliğinî
beyan için böyle yapmış olması muhtemeldir. Bunun câizhği, kerâ-
heti gidermez. Eğer mescidde kılmak. Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’in âdeti olmuş olsaydı durum sahâbîlerce bilinecekti ve
Ai ş e (Radıyalâhü anhâ)'nin, S a ’ d (Radıyallâhü anh)’m ce-
nâzesini mescide almasına karşı çıkmıyacaklardı. A i ş e (Radı-
yallâhü anhâ) de karşı çıkanlara cevap verirken hadîsteki ifâde ye-
rine Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in cenâzeler üzerinde
namaz kıldığını söyliyecekti.

E b û B e k i r (Radıyallâhü anh) ve Ö m e r (Radıyallâhü


an h l’in cenâzeler‫ ؛‬üzerinde mescidde namaz kılındığına dâir rivâyet-
lere de şöyle cevap v e r m i ş l e r d i r ; Bu iki zâtın cenâzelerinin mescidin
içine alındılıları serâhaten bildirilmemiştir. Bu itibarla cenâzelerin
mescidin dışına konulması ve cemâatin mescidin içinde namaza dur-
muş olmaları muhtemeldir. Yâhut S a ’ d (Radıyallâhü anh)’in ce-

(16) El-M«nlıel : Cild 9. Sah. 22


36 ‫آآ ﺳﻤﺢ‬- ‫ ﻫﺄ‬CENAÎZ 367

nâzesinde olduğu gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in


hanımları cenâze namazını kılsınlar diye bu iki halîfenin cenâzele-
rinin mescide alınmış olmaları muhtemeldir.
2 — Ş â f i i , A h m e d , î s h a k , bir rivâyete güre M â -
1 i k ve başkalarına güre cenâze namazının mescidde kılınmasına
kerâhet yoktur. İ b n ü ’ l - M ü n z i r , Bu kavli E b ü B e k i r
(Radıyallâhü anh) ve Ö m e r (Radıyallâhü anh)’den nakletmiştir.
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’in diğer hanımlarının mezhebi ile Pukahadan çok zâtların
mezhebi budur.
Bunların delilleri, Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin mezkûr ha-
• ••• S a î d b i n M a n s u r ’ un kendi süneninde
Ebü B e k i r (Radıyallâhü anh) ve Ö m e r (Radıyallâhü
anh)’in cenâze namazlarının mescidde kılındığına dâir rivâyetler-
dir. Üçüncü delil, Ö m e r (Radıyallâhü anh )’in E b û B e k i r
’ "" anh) üzerinde ve S u h a y b (Radıyallâhü anh)’in
Ö m e r (Radıyallâhü anh) üzerinde mescidde namaz kıldıklarına
dâir İ b n - i E b i Ş e y b e ’ nin rivâyet ettiği hadîstir.
1517 n o lü h a d îs in iz â h ın d a b e lir ttiğ im g ib i N e v e v î bu ha-
d îs i d e b u g r u p t a k i â lim le r in d e lille r in d e n s a y m ış t ır .
İ b n - i R ü ş d : Sahâbilerin  i ş e (Radıyallâhü anhâ)’ye
itiraz etmeleri, cenâze namazının mescid dışında kılınmasının yay-
gınlığma delâlet eder. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in,
" (Radıyallâhü anh)’nin gıyâbî cenâze namazını kıldır-
mak üzere musallâya çıkması bunun şâhididir.

‫وال د ﻣﻦ‬ ‫ﻣﺎإ ﺀ ق األو ﺗﺎت اﻟﻖ ال ﻧﻤﻞ ﻳﺈﻋﻞ اﻧﻴﺖ‬ ‫ﻳﺎ ب‬ )٣٠)
30 — ÖLÜ ÜZERİNDE NAMAZ KIEMANIN VE ÖLÜVÜ
DEFNETMENİN YASAK OLDUĞU VAKİTLER
HAKKINDA ĞELEN HADİSLER BABI
‫ﺻﻤﺤﺎﻋﺊ ن ﻣﺤﻢ • ى وﺀأﺗﻊ”• ع وﺣﺪداﻫﻤﺮو ن ﺑﺎغ• ظﻫﻤﺪ ام‬٣١٥١٩
‫ ﺳﻤﺘﺬ ﺛﻦ‬: ‫ ﺣﻤﺼﺎأﻣﻨﻰ م_ﻣال‬: ‫ﻓﺂت‬,‫ ﻋﻦ ﻣﻮ ز ز ﻋﺊ ق ر؛آج ة‬1‫؛‬
‫ﻣﺖ‬
1 ^^*،- ١‫!ﻳﻰ‬
‫ أذ ﻗﻲ ﻳﻢ‬،‫ ه‬/ ‫ﻣﻮاف ه‬.‫ ت‬ot'ş&c ‫ م ا" ﻫ آل م|؛ ؛ ﻣﻒ‬٩١
‫ﻧﻠﻰﺗﻤﺪ‬ ‫؛‬ ‫دمﺀ_ﻣﺮم ه ﺀ أأ ﺷﺖ‬ ، ‫ﺳﻊ ' ذس أزﻗﻪ‬ ، ‫ﺣﻢ‬ ‫ﻳﻴﻢ اا‬
‫ ؛؛‬- ‫أ ذ ﻗﻲ‬
.

•‫ﻗﺮ وب ﺣﻰ ﻣﺤﺮب‬ ‫ﻧﺤﺲ‬ ،£‫ا ﻛﻤﺘﻢ‬


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

TERCEMES Î

‫ا‬.‫)وا؟‬ "... Ukhe İlin Âmir el-Cühenî ( R a d ı y a l l â h ü a t ı h ) 'd e n : Şöyle ‫ﺀاﺀ‬-


miştir :

Üç saat vardır ki, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ٠


saatlerde ölülerimiz üzerinde namaz kılmamızdan veyâ saatlerde ‫ه‬
ölülerimizi defnetmemizden bizi menederek ! (Ru saatler) Gün،‫ §؛‬tam
doğduğu zaman (dan göz ayarıyla bir mızrak boyu yükselinceye ka-
dar), istivâ (17) gölgesinin (görünüşte) durduğu zaman (dan), gü-
neş batıya kayıncaya kadar ve güneş batmaya eğildiği zaman (dan)
batıncaya kadardır."

ÎZAH1

Mü s l i m , A h m e d , T i r mi z i , Ebü D â v û d , Ne -
.‫ ؟‬a i ve B e y h a k î de bunu rivâyet etmişlerdir.
Hadîsin : = «Yeyâ ‫ ه‬saatlerde ölülerimizi def-
netmemizden...» cümlesi, âlimlerin ekserisince zâhirine göre mânâ-
landırılmıştır. Buna göre hadîste anılan zamanlarda ölüler‫ ؛‬gömmek
yasaktır. I b n - i H a z m bunun zâhiriyle amel ederek: Bu va-
kitlerde ölüleri defnetmek haramdır, demiştir. H a n b e l î l e r ’ ، ‫؛‬
göre mekruhtur.
Î b n ü ' l - M ü b â r e k , H a n e f î âlimleri ve â f i i 1e r , ‫و‬
hadîsi» mezkûr cümlesini ölüler üzerinde namaz kılmak mânâsı»»
yorumlamışlardır. Çünkü î b n - i D a k î k ı'i' 1 i y d ’ in rivâyet
lerinde U k b e (Radıyallâhü anh) :
“Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) güneş doğarken 1 - ‫هه‬
İtrimiz üzerinde namaz kılmamızdan bizi m enetti...” demiştir, deni-
lerek bu hadîs sonuna kadar zikredilmiştir Yâni oradaki rivâyette
yukarıdaki cümle yoktur.
Namaz kılmanın yasak edildiği üç vaktin birincisi, Güneş'in do-
" göz ayarıyla bir mızrak boyu yükselinceye kadar geçen
süredir. îkincisi, Güneş semânın tam ortasına vardığı zamandan, Gü-
neş’in batıya kaydığı âna kadardır. Güneş, semânın ortasına vardı
ğında görünüşte gölge durmuş gibidir. Aslında güneş durmadığı gi
bi gölgesi d،ı (hu'maz ،•’akal gölgenin harekeli ı;ok yavaşladığı için

<‫اآل‬ Güneş'in semânın tam ortasına vardığı âna dendir


30 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

durmuş zannedilir. Görülen bu duruşa Arap dilinde - •


yâni gündüzün tam ortasındaki gölgenin duruşu, denir.
Hadîsin “Güneş batıya kayıncaya...” ifâdesiyle zevâl vakti, yâni
öğle namazı vaktinin girdiği ilk an kastedilmiştir, üçüncüsü Güneş’in
gruba yaklaştığı andan tam battığı âna kadar olan şüredir.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ


‫ل‬
— Mezkûr vakitlerde cenâze namazı kılmak yasaktır. Bu hu-
sustaki âlimlerin görüşleri 1486 nolu hadîsin izâhında geçmiştir.
2 — Hadîsin zâhirine göre bu vakitlerde ölüyü defnetmek ya-
saktır. Yukarıda da işâret edildiği gibi, mezkûr vakitlerde ölüyü'def-
netmek, H a n b e l î l e r ’ e göre mekruhtur.
H a n e f i ve Ş a f i î âlimlerine göre bu vakitlerde ölüyü
defnetmek mekruh değildir. Ancak mahsus bu vakitleri defin işi için
s e ^ e k mekruhtur.
Gerek cenâze namazım kılmak ve gerekse ölüleri defnetmek ile
ilgili âlimler arasında bulunan ihtilâf, cesedin değişmesi korkusunun
bulunmaması hâline mahsustur. Böyle bir korku varsa, anılan vakit-
lerde de namaz kılmakta ve ölüyü gömmekte hiç bir salnnca yoktur.

،^، ‫ﻫﻤﻤﺢ‬
^ ‫س‬،‫ أ ﺛﺄﻟﻢ ؛ةﻣﺎص‬. ‫ ﻣﺤﺎﻣﻤﺪةاﻟﺘﺈج‬- ‫ﻣﻤﺎﻫﺎ‬

• ‫ وأﺷﺮح ﻧﻤﺤﻮ‬، ‫ﻋﻦ ا ﻧﻤﺎ س؛أل دﻧﻮت اإإي"ﺳﺄﺗإلزﺑآلإلث ﻓﻴآل‬، ‫ﻋﻰ ﺗﻨﺎﺀ‬
T ERCEMES İ

15,20) “ ... ‫ااﻃﻞ‬-‫آ‬ Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle dem iştir:


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ölen bir adanır gecele-
yin kabre bizzat dâhil etti ve kabirde (defin işinde aydınlık olsıın
diye) lâmba yakıldı."

İZAHI
T i r m i z î de bu hadîsi rivâyet etmiştir. T i r m i z î ’ deki ha-
dîsin meâli şöyledir:
“Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geceleyin bir kabrin
içine ^rdi. Onun için bir lâmba yakıldı Efendimiz, cenâzeyi kabrin
kıble tarafından aldı (kabre indirdi) ve cenâzeye hitâben:

Sünen-i tbn-i Mâce — c. : 4 - F . : 24


370 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

Allah sana rahmet eylesin. Sen (Allah korkusundan) çok âh çe-


kioi idin. Çok hur’an okuyucu idin.» buyurdu. cenâze üzerinde ١٢٠
dört tekbir aldı.”
Bu hadîs, cenâzeyi geceleyin defnetmenin ve defin esnasında ka-
bir ve çevresinde lâmba ve benzerini bulundurmanın câizliğine delâ-
let eder. Hadis, ölüleri geceleyin defnetmenin câiz olduğunu söyliyen-
ler için bir delildir. Câiz olmadığını söyliyenler, bu hadîsi zaruret hâ-
line yorumlamışlardır.

‫د‬.‫ز‬. ‫؛ ض' د‬.‫ ﺳﺎ‬، ‫ ﺀ' ﺋﺌﻊ‬- ‫ دم ة ﺗﻘﺎﻓﺎأ ﻣﺤﺊ‬،‫ﺀﻣﺢ‬-< ‫اآم‬


‫ﺛﻲاد‬- ‫ ال‬,^ ‫ ﺗﻤﺤﺘﺎ ذ‬،: ‫ ﺳﻲ; ﻳﺘﻴﻤﺎ ف ؛؛؛ت‬، ‫ﺗﻨﺞ‬،‫ ﻗﻢ‬.‫ا'دﻣﺢ ؛ ﺳﺄ‬
.. ‫ ﺑﻤ إلالأ ذ ﺋﺒﺠﺎ‬-‫ م‬-‫م‬
T E BC E M E Sİ
1521) “ ... Câbir bin Abdillah ( R a d t y a l â h ü a n h ü m rivâyet edil،)‫؛‬-
â y d a n

ğine göre ; Resûlullah (S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şö^le buyurdu, demiştir :


«Sizler bir zarüret ile karşılaşmadığınız müddetçe ölülerinizi ge-
celeyin defnetmeyiniz.»”

‫ ؛‬ZAH1
N e s â î de bunu benzer lâfızlarla rivâyet etmiştir.
Hadis, geceleyin defnetmenin câiz olmadığına delâlet eder. Câiz-
liğine hükmeden âlimler bu hadîsi şöyle yorumlamışlardır: Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bütün müslümanların ölüleri üze-
rinde namaz kılmak istediği için, sahâbîlerini geceleyin ölüleri def-
netmekten men etmiştir. Bir kavle göre bâzı kimseler, gecenin ka-
ranlığmdan faydalanarak ölülerini iyi olmıyan kefenlerin içine ko-
yuyorlardı. Bunun önlenmesi için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) gece defin işini nehyetti.

، ‫ن \ إلأ‬ ‫ﻧﻤﻀﺎ‬ / ‫ 'ﻟﻪﺛﺎ‬- ،‫ ~ﺿﻤﺤﻨﺎااو ﺳﻪم قاﻳﻰآلن ي‬١٥٢٢


‫ﺀتﺀرنﺀيما ؛أالﻓﻲ ^ ﻫﻤﻤﺰا ﺀ م* آ^اآدل‬،‫م؛ااأة ألﻣﺢ‬
. ‫ﺛ صء‬
.‫ داووإ د ض‬. ‫س‬ ‫ﻧﻔﺔ‬ .‫ذ اوداد ؛ ا ' ت؛ ا‬
31 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 371

TERC ME S
1522) “ . Câbir bin Abdillah ’dan ^vâyet edildi-
( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â )

ğine göre; Peygamber ‫؛‬öyle buyurdu, demiştir:


( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m )

«Gece ve gündüz ölüleriniz üzerinde namaz İtlimiz (kılabilirsi-


niz.l»”
N o t: Râvi İbn-i Lahîa’mn zayıf olduğu ve el-Velîd’in tedlisçi olduğu Zevâid’-
de bildirilmiştir.

K IB L EEHLİ ÜZERİNDE NAMAZ —3 1


KILMAK HAKKINDA BİR BÂB
‫اص‬
> ‫ م ﺻﺪ‬t ‫ن ﻧﺼﺪ‬ ‫ﻣدي‬ U.‫؛‬ ‫ى ﺣﻒ‬ ، ‫ﺑﺗﺮ‬y \ ‫ﺣﻤﺤﺎ‬ ١٥
— ٢٣
‫ أ‬3‫وة‬ | ‫ﻳﺘﻲ‬ ‫ﻣﺔﺑﺠﺎﻣﺢ‬ ‫ﻳﺔﺋﺜﺎﺧﺔ ا‬ ‫مة‬: ‫ﺀﻣﺤﺎﻣﺤﻬﻢ ؛ ةت‬، ‫ﺋﺔﺀأغ‬
٠ ٠٠٠‫ﻧﺮ ق‬ ‫ ؛‬٠ ‫و ﻧﻮ ال م‬ ‫ت‬٤٠٠ .‫ﻧﻪ‬ ‫ﻛﺌﺄ‬ ‫ال أ‬ ‫ﻧﻌ‬ ‫ أ ﻏﻴﻨﻲ‬١‫ام‬ ‫أوﻧﻮت‬
‫ ﻧﺘﻦ ﺀﺛﻪ‬.‫ﻣﺢ‬-‫مأ ﺗﺪ ﻣﻨﺎﺗﺪ ال ﻣﻢ؛ ﺗﺎةإق‬،
«‫ﻣﻦﺀأدادادىؤ§ؤأن ﺗﻤﻲ ﺀﺛﻪ‬
، .‫ﻳﻢ‬ ‫أؤال ﺛﻨﻲ‬.‫ﻇﻨﺠﻢ ﻳﻢ‬-‫أ*أﺑﺠﺖﺧﻤﺢ"ثﺀن ؛ا‬٠. ‫ ﺋﺘﺜﻤﻢ' ي‬. ‫ﻳﻪ‬ ‫ا‬
. ‫ﺛإلﻧتءمء ﻏﺈﻣﻣﺛﺎﺑﻣﺑمءإلأﻗﻲ‬. ‫ﻣﺣﺗﻬﺑﺎو‬ ..

■ T ER C E M ES İ
1523) “... İbn-i Ömer ’dan; Şöyle demiştir :
( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â )

Abdullah bin übeyy öldüğü zaman oğlu (Abdullah) (Radıyallâ-


hü anh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e gelerek ‫؛‬
Yâ Resülallah! (Mübarek) gömleğini bana ver. Bab amt onunla
kefenleyim, dedi (Efendimiz gömleğini verdi). Sonra Resülallah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki s
«Cenâze hazırlantnca bana haber veriniz (namazını kılayım.)
Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Onun cenâze na-
mazım l«lmak isteyince Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh), efen-
dimize (anladığımız kadarıyla) :
Bunun namazını kılmaman gerekir, dedi. Sonra Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) namazım kıldı. Sonra Peygamber (Sailal-
lahü Aleyhi ve Sellem) Ömer (Radıyallâhü anh)’a:
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

Ben şu iki şey arasında muhayyerim: (Aiiah Teâlâ buyurmuş»


fıklara sen ister istiğfar et, ister istiğfar etme ) ‫ةل‬
k i:) ‘Münâ «’.-bu 1
yurdu.Bunun üzerine Allah Sübhâneh :
»‫ ه‬.münafıklardan ölenlerin hiç birisinin üzerinde namaz kılma
Mezârı üstünde de durma ) ‫روا‬
.« âyetini indirdi.”
‫ﻟﻤﻤﻞ • *أال ؛ ى ﺑﻤﻨﻰ‬ ‫ﺗﻤﺮﺗﻨﺄ‬ ‫ مد‬، ‫ﻧﺎلمما ﻟﺆا ﻣﻴﺮإ‬ ‫ﺻﻰﻫﻤﺎر ن‬ — ١٥٢٤

• ‫؛م ﺀ‬ ‫ ﺗﺎ رأس ا ﺗﻨﺎﻣﻰ‬:‫ذآد‬


‫ ﻋﻦ ض ؛ ت‬، ‫ﻋﻦ ﻛﺎم‬ ، ‫ ﻣﻰﻳﺪ‬، ‫ﻳﻰ • ﺗﻌﻴﺪم‬١
‫ﻧﺆﺀﺛﻲ آل ﺋﺘﻚ ق ﻗﻤﻲ‬ . ‫ﻣﻢ ذ ﻗﻴﻤﻤﺆ‬،‫زأن ﺛﻚ‬ . ‫ﺗﺆﻇﻪراﻟﻢ إ‬ ‫وأوﺻﻰ أن‬

•‫ مؤآلﻣﺮ ى مﺀ‬١^
‫ﺀذ‬ ‫؛م ؤآلﺋﺘﺪى أﺗﺐ‬
١ ‫ﻣﺤﺘﻢ‬ ‫س‬ • ‫ذآمﻣﺪ‬
‫ي أرتا‬
T ER C EM ESİ
‫ﺑﻢ ^ ﻗﻞ‬ "... Câbir ( R a d t y a l l â h ü ‫’ ر ﺳﺂ‬den; Şöyle demiştir :
Medine’deki münâfıkların reisi (Abdullah bin übeyy) öldü ve
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml’in kendi gömleğini una ke-
fen yapmasını vâsiyet etti. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Selleml onun cenâze namazını kıldı. Kendi gömleğiyle onu
kefenledi ve kabri başında durdu. Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«Münâfıklardan ölen hiç birisinin üzerinde namaz kılma, meza-
rı başında da durma.» âyetini indirdi.”

! z AHI
İbn-i Ö m e r (Radıyallâhü an h l’in hadisini ‫ ا آ ﻗ ﺎ؛ ال أل‬,
Müslim ve hi e s a i de rivâyet etmişlerdir.
B u h â r î ve M ü s l i m ’ in İ b n - i Ö m e r (Radıyallâ-
hü anh l’den olan rivâyetleri meâlen şöyledir:
“Abdullah bin übeyy öldüğü zaman oğlu (Abdullah) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’in yamna gelerek: Yâ Resûlallah! Göm
leğini bana ver. Babamı onunla kefenliyeyim. Onun üzerine namaz
kıl ve ona istiğfar et, diye ricâda bulundu. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) gömleğini verdi v e :
«(Cenâze hazırlanınca) bana haber ver. üzerinde namaz kıla-
yım.» Buyurdu. Abdullah (Radıyallâhü anh) efendimize haber ver-

‫ >ل‬Tevbe )8:80
، ‫رول‬ Tevbe
84 :
31 KÎTÂBÜ-L CENAİZ

dİ. Efendimiz cenâze namazını kılmak üzere iken Ömer (Radıyallâ-


hü anh) ‫ ال؛) أ؛ ااا؛ ﻟﻤﺎا ﻓﻪ‬arkasından ridâsın)ı çekti ve:
Yâ Resûlallah! Allah sizi münafıklar üzerinde namaz kılmakta»
menetmedi mi? dedi. Resûl-i Ekreı‫( ؟‬Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Beil istiğfar etmekte ve etmemekte muhayyer kılındım. Allah
T eâlâ: ‘Bu münâfıklara sen ister istiğfar et, ister istiğfar etme (far-
ketmez.) Bunlar için yetmiş defa istiğfar etsen Allah aslâ onları mağ-
firet etmiyecektir.’ buyurmuştur.» di^e cevap verdi. Ye Resûl-i Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ibn-i übeyy’in cenâzesini kıldı. Bunun
üzerine:
«But münafıklardan ölenlerin hiç birisinin ‫ ءل«اس‬namaz kıl-
m a...» âyeti indi.”
Bâzı rivâyetlerde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in:
‫دﺳﺄزﻳدﻏﺊ اﻟﺛﺑﻣﻳذ‬ = «Ve ben yetmiş defadan daha fazla münâfık-
lar için istiğfar e d e c im .» buyurduğu ilâvesi vardır.
Ö m e r (Radıyallâhü anh) *in ilk hadiste söylediği ‫؛‬
“Gnun namazını kılmaman gerekir.” sözüne gelince‫ ؛‬Ö m e r
(Radıyallâhü anh)’in maksadı, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’e itiraz etmek değil, münafıklar hakkında gelen ve meâli yuka-
rıda geçen T e v b e sûresinin ‫وة‬ •âyetinden münâfıklann üzerin-
de namaz kılmamanın gerektiğin\anladiğHiı söylemektir ,Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu âyethı hükmünü Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh) ’e açıklayarak, münafıklar için istiğfar edip etmemek
husüsunda serbest bırakıldığmı g ir m iş t ir . Hattâ yukarda işâret et-
tiğim gibi bâzı rivâyetlerdeki ilâveyi de göz önünde bulundurduğu-
muzda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ,in Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh)’e cevâbı ve âyetin hükmünü açıklaması şöyle olup:
Allah Teâlâ buyurmuş ki:
‘,Sen ister münâfıklara istiğfar et, ister istiğfar etme. Eğer on-
lar için yetmiş defa istiğfar etsen, Allah onları mağfiret etmiyecek-
tir.” Beh istiğfar sayısını yetmişden fazla yapmakla onların mağfi-
retini dileyeceğim.
Hulâsa Ö m e r (Radıyallâhü anh) mezkûr sözüyle durumun
hakikatinin açıklamasını ve âyetten anladıklarının doğru olup olma-
dığını öğrenmek istemiştir. Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’in niyeti
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hâşa hatâlı hareket et-
tiğini söylemek değildir. Çünkü Ö m e r (Radıyallâhü anh) 'in böy­
374 SÜNEN-1 İBN-t MÂCE

le bir şey sbyiemeye hak ve yetkisi yoktur. Çünkü Peygamber (Sal-


lallahü Aleyhi ve Sellem l’in fiil ve hareketleri teşri mâhiyetindedir.
Ancak şöyle denilebilir: Ö m e r (Radıyallâhü anhl, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in mezkûr âyeti O an için hatırlama-
dığı ihtimâli üzerine âyeti hatırlatmak istemiş olabilir. Hatırlatma,
it^az demek değildir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml de
verdiği cevapta bu âyetin hükrçıünü belirtmiş namaz kılmaya mâni
olmadığını bildirmiş ve münâfıklara istiğfar etmek husûsunda mu-
hayyer olduğunu belirtmiştir.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in kendi gömleğini ver-


mesi mes’elesine gelince; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
İ b n - i ü b e y y ’ in münâfık olduğunu, yâni zâhiren müslüman
görünmekle beraber kalben kâfir olduğunu bilmekle beraber göm-
legini vermiştir. Çünkü İslâm'ın hükümleri dış görünüşe göre icrâ
edilir. Bir de î b n - i ü b e y• y ’ in oğlu, samîmi bir müslüman
idi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Onun dileğini yerine
getirmekle ona ikramda bulunmak istemiştir, ö le n münâfık, kavmi-
nin reisi olduğu için kavminden bir çok kimse hakiki müslüman du-
rumunda idi. Bu kavmin arasında bir kargaşılığın çıkmaması da
önemli idi. Münâfık adama Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in gömleğinin bir yarar sağlıyamıyacağı bilinmekle beraber, yu-
karıdaki nedenle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gömleği-
ni' vermiştir.
Bâzılan demişler k i : B e d i r savaşında esir düşen Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in amcası A b b â s (Radıyallâ-
hü an h l’ın üze.rinde elbise yoktu. I b n - i U b e y y gün göm- ٠
leğini A b b â s (Radıyalâhü anh)’a vermişti. Onun bu iyiliğine
karşılık olmak üzere öldüğünde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Selleml de kendi gömleğini ona kefen yaptırmıştır.

Abdullah bin übeyy bin Seiûi ve oğlu Abduilah (R.A.)’ın H â l Tercemeleri:


Abdullah bin Übeyy bin Selûl, Medine münafıklarının reisidir. Selûl, Huzâa
kabilesinden bir kaâmâır. Abdullah, câhüiyyet devrinde Hazreç kabilesinin reisi
idi. Hicretten sonra zâhiren müslüman ‫ اااﻟﻪ‬،‫ﺑﻢ‬, fakat kalben kâfirdi. Kurduğu mü-
nâfık bir grubu idâre ederek gizli ve açık bozgunculuktan geri kalmazdı. Müslü-
‫األﻫﻪ<؛؛ اا‬، kritik zamanlarını fırsat bilerek her defasında bozgunculuktan kaçın-
mazdı. Onun bozgunculuğunun iki üç drneğini vermekle yetmeyim :
Uhud savaşma sözde Peygamber (S.A.V.)’in mâiyetinde katıldığı halde sa-
vaşm en şiddetli bir âmnda ordunun üçte birini teşkil eden önemli bir kuvveti
iğfal ederek savaştan çekmiş ve bu kuvvetle birlikte Medine’ye geri çekilmişti.
(Oevâmı 375.Cİ Sahifede)
31 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 375

B U H A D ÎS L E R D E N Ç IK A R IL A N F IK IH H Ü K Ü M L E R İ

.Gömleğin cenâzeye kefen yapılması caizdir — 1


.Kâfirin ^e münâfıkm cenâze namazı k ılın m a z — 2
Hadîs, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}’in üstün — 3
.şefkatine ve merhametine delâlet eder
’’ Sâlihlerin eserlerinden bereket almaya çalışmak — 4
Ölünün ölüm haberini vermek meşrûdur — 5.

‫الﺀر ا‬L‫؛‬
، « . ^ ١^ ‫ن‬ ‫ﺑﻘﺤﻂ • ئ ﺛﺠﺄ‬
‫ﻧﻨﺄ ا‬ ‫ — ﺀﺑﺠﻨﺎ أ ﻣﺪد ن أو‬١٥٢٠

‫ﻣﺘﻜﻨﻮل ﺛﻦ ؤاآ ﻳﻰ ا آل ﺛﺞ ؛‬
> ‫ن' ﺗﻘ ال ن'> ﻋﻦ أ •ق ﺗﻤﺪ> ﺛﻦﺣﻢ‬ ‫ ث‬. ‫ال‬4‫ان ت‬

' ٠‫أ ﻛﻢ‬ ‫ﺗﺘﺖ • و ﺑﻤﺪ دا‬ ٠. ‫ﺗﺄت ؛ ﻓﺄت وﺛﻮب ؛ م‬


‫ﻣﻬﻬﻢ‬‫ ا‬1‫ ﺻﻞ‬b . übeyy (Baştarafı 374.Cİİ Sahifede)
Beni Mustalik savaşından dönüldüğünde bir su başında izdiham vuku’ bulu-
yor ve su yüzünden muhâcirlerden bir zât ile ensâr’dan bir zât arasında kavga
çıkıyor. Muhâcirden olan zât, muhâcirlerden yardım istiyor. Ensârdan olan da
ensârilerden yardım istiyor. Muhâcirlerin fakirlerinden birisi kavga eden muhâ-
cirden yana çıkarak ensâri’ye bir tokat atıyor. Olay büyümeden yatıştırıhyor. Fa-
kat münâfıklarm reisi ibn-i übeyy fitne ve fesââım sürdürerek ensârîleri tah-
rikten geri kalmıyarak: Biz Muhammed’e ancak güzlerimize yumruklar indirilsin,
diye arkadaşlık ettik. Vallahi bizim durumumuzla ^ ıâ c ir le r in durumu; ‘köpeğini
besle ki seni yesin’ sözünü söyliyen adamın dediğine benzer. Vallahi biz Medine’ye
dönecek olursak en azizler (bu sözle münâfıkları kastediyor.) hakirleri (bu sözle
muhâcirleri kastediyor) Medine’den dışarı atacaklar, dedikten sonra kavmine hi-
tâben: Sizler kendinize ne yaptmız? Bu Mekkelileri memleketinize yerleştirdiniz,
mallannızı onlarla bölüştünüz. Vallahi eğer yiyecek maddelerinin ihtiyaç fazlasını
tutup onlara vermezseniz yanınızdan dağılıp gidecekler. Bu itibarla onlara yiye-
cek maddelerini vermeyiniz ki, Muhammed’in etrafından dağılıp gitsinler, diyerek
kötü hezeyanları savunuştur. Zeyd bin Erkâm (R.A.) bu sözleri işitmiş ve du-
rumu Peygamber (S.A.V.)’e ulaştırmıştır. Peygamber (S.A.V.) orduya Medine’ye
hareket etme emri vermiştir. Ömer bin el-Hattâb (R.A.) il®-‫ ؛‬übeyy’in bu sözlerini
işitince :
— ¥٤ Resülallah! Müsâade et de bu herifin boynunu vurayım, demiş. Fakat
Peygamber (S.A.V.) müsâade etmemiş v e :
— «Hayır, olmaz, bu < ‫ ﻣﻬﺎ‬da mes’elenin mâhiyetini bilmiyen halk, Peygamber
(S.A.V.) arkadaşlarım öldürmeye başladı, der.» buyurmuştur, ibn-i übeyy’in ve
münâfık arkadaşlanmn olumsuz tutumlarmm bir nebzesinin anlatıldığı Münâfikûn
süresinin 7. ve 3. âyetlerinde ibn-i übeyy’in bu sözlerinden haber veriliyor :
«Bu münâfıklar: Allah’ın Resülü’niin yanında bulunanlar için bir şey sarfet-
meyin de dağdıp gitsinler diyen kimselerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazîneleri
Allah'ındır. Ama münâfıklar bu gerçeği anlamazlar. Eğer bu savaştan Medine’ye
dönersek şerefli kimseler alçaklan and olsun ki oradan çıkaracaktır, diyorlardı.
Oysa şeref ve izzet, Allah'ın, Peygamberinin ve inananlarındır. Fakat münâfıklar
İm gerçek bilmezler.»
SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

‫وأ ﻳﺆ‬ ٠ ‫م ﻣﻞ ﺻﻔﻪ‬ ، ‫ن ﻳﻬﺎن‬, ‫واﻟﺨﺎرث‬ ٠ ‫ و م ﺿﻴﻒ‬، ‫ن ﺛﺘﻈﺎن‬. ‫ق إﺳﻨﺎده ﻋﺘﺒﺔ‬ ‫ارداﺛﻖ‬
• ‫ق‬
• ‫ ﻛﺬ اب‬،‫ا ﻟﻄﻠﻮ ب‬ ‫ﻫو‬، ‫س«ﻳد‬
T E R C E M E S İ

1525) "... Vasile bitı el-Eskâ ( R a d t y a l l â h ü ’den rivâyet edildiğine


a n h )

göre; Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ‫؛‬öyle buyurdu, demiştir :


«Her müslüman ölü üzerinde namaz kılınız ve her emirle bera-
her cihad ediniz.»”
N o t: Zevâld'üe ‫؛‬öyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan ütbe bin Yek•
zan zayıftır. Haris bin Nebhân’in zayıflığı üzerinde ittifak vardır. Ebû Said el-Mat-
lub kezzâbtır.

İ Z A H I

Z e v â id t ü r ü n d e n o la n b u h a d îs e g ö r e , k ıb le e h lin d e n o la n , y â n i
z â h ir e n te v h id k e lim e s in i s ö y liy e n h e r k e s in ü z e r in d e c e n â z e n a m a -
z ın ı k lim a k m e ş r û d u r . H a d is te k i ö lü d e n m a k s a d , m ü s lü m a n ö lü s ü -
dür. B u n d an ş e h id le r m ü s te s n a d ır . Ş e h it le r ü s t ü n d e de cenâze na-
m a z ın ın k ılın d ığ ın ı s ö y liy e n â lim le r e g ö r e ş e h id le r m ü s t e s n â d e ğ ild ir .
H a d is te n m a k s a d , c e n â z e n a m a z ı y a ln ız ib â d e t in e b a ğ lı ö lü le r e m a h -
s u s d e ğ i l d i r , i b â d e t b a k ı m ı n d a n k u s u r l u o l a n m ü ’m i n l e r i n d e c e n â z e
n a m a z ı k ılın ır .

‫ﻗﻦم ﻣﺎﻟث‬ ، ‫ا ﻗﻤﺔﻳﺎ ي‬. ‫ ى ﺛﻲ‬. ‫ﻣﺤﻨﻤﺤﻨﺪﺗﺎﺗﻢ‬ ‫ﻣﺤﺎﺀﺑﻢ ا‬ -١٥٢٠٦

.‫ظ‬‫ 'آذن' ا ﻳﺎ‬، ‫ئم ؛دأ>لﺀ ﺀث ﺗﺄ ى ﺑﺎ ي ^ ﻧﻴﺦ‬:‫ﻣﺢ‬-‫ ﻣ ﻲ‬، ‫' •' ز م‬


‫ ع ا ﺷﻲ• نم آ ﺗ أل ﻗﻤﺎﻳﺘﻰ• ا؛ت ؛ رةذن'؟ﻗﺔ‬.‫ﻧﻤﺢ ت‬ ‘ 4 ‫إلب‬

İbn-i übeyy'in oğlu Abdullah (R.A.)’ın Hâl Tercemesi:


Abdullah bin übeyy, münafıkların reisi olmasına rağmen oğlu Abdullah, sa-
mimi ve ihlâslı bir müslüman idi. Sahâbilerin en hayırlı ve çok faziletli simaların-
dan birisi idi. Önc«ien adı Hübâb idi. Eygamber (S.A.V.) 0 ‫ ﻫﺎا‬Abdullah ismini
taktı. Abdullah (R.A.) bütün savaşlara katılarak Peygamber (S.A.V.)’in yanından
hiç ayrılmamıştır. Ebû Bekir (R.A.yin hilâfetinde Yemâme savaşma katılmış ve
orada şehid olmuştur. Abdullah (R.A.) babasının miinâfıkça hareketlerinden hiç
memnun değildi. Hattâ yukarıda bir parçasını anlattığım babasının bozgun،‫؛‬uluğu
olaymı duymuş, buna çok üzülmüş ve babasına çok kızmış, Peygamber (S.A.V.)’e
mürâcaatla babasının kendisi tarafından Öldürülmesi için müsâade istemiş, fakat
Peygamber (S.A.V.) buna müsâade etmemiştir.
31 KtTÂBÜ-L CENÂÎZ 377

T E R C E M E S Î

‫ل‬52‫رة‬ "... C b i r bin Semûre (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :


P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n a s h a b ı n d a n b i r a d a m
y a r a la n d ı. Y a r a o n a e z iy e t v e r d i. B u n u n ü z e r in e y a r a lı, o k la r ın d e -
m ir k ıs ım la r ın ın b u lu n d u ğ u y e r e y a v a ş y a v a ş g id e r e k b u n la r la k e n -
d in i b o ğ a z la d ı. P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) o n u n ü z e -
r in d e n a m a z k ılm a d ı. C â b ir ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) d e m iş t ir k i : P e y g a m -
b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n n a m a z k ı l m a y ı ş ı b i r t e ’d i b i d i . ”

İ Z A H I

A h m e d , M ü s l i m , T i r m i z i , Ehü D â v û d , N e -
s a i ve B e y h a k i d e b u n u r iv â y e t e tm iş le r d ir . B â z ı r iv â y e t le r
uzundur.

M e ş â k ı s : “M i ş k â s ” ı n ç o ğ u lu d u r . M iş k â s : O k u n g e n iş ve uzun
o la n d e m ir k ıs m ıd ır . O k u n u c u n a t a k ıla n b u d e m ir p a r ç a ; g e n iş v e
u z u n o lm a d ığ ı z a m a n o n a m ış k a s d e n ilm e z . M iş k a s ile k e n d in i b o -
ğ a z lıy a n a d a m ın is m i b ilin e m iy o r . E b ü ‫ﺀ م ' ه ؛ا ' ؟ ﻫ ﻪ‬ r iv a y e tin e
g ü r e a d a ttım k o m ş u s u o la n b ir z â t, y a r a lın ın k e n d in i b o ğ a z la d ığ ın ı
g ü r m ü ş v e d u r u m u P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e b i l d i r -
m iş tir . P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) d e : « S e n b iz z a t g ö r -
d ü n m ü ? » d iy e s o r m u ş . H a b e r c i: E v e t, d e y in c e P e y g a m b e r (S a ila lla -
h ü A le y h i v e S e lle m ) :

«٠ h a ld e b e n O n u n ü z e r in d e n a m a z ‫! ا ؛ ق « اا ط‬.■ b u y u r m u ştu r .
E l-M e n h e l y a z a r ı, b u h a d is in a ç ık la m a s ı b a h s in d e ş ü y le d e r : H a -
d is , in t ih â r e d e n a d a m ın cenâze ‫لﺀ اااا^ةاااةاا‬ k ılın m a m a s ın a d e lâ le t
eder. Ö m e r b i n A b d ü l a z i z ve E v z â i b ü y le h ü k -
m e t m iş le r d ir .

A h m e d ’e g ü r e i m a m o n u n n a m a z ı n ı k ı l m a z . B a ş k a s ı k ıl a r :

E b ü H a n î f e , M â l i k , Ş â f i i v e â lim le r in c u m h ü -
r u n a g ü r e n a m a z ı k ılın ır . P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m )
in t ih a r e d e n a d a m a b ir n e v î c e z â o la r a k v e b u g ü n a h ın iş le n m e s in -
d e n h a l k ı m e n e t m e k g â y e s i y l e o n u n n a m a z ı n ı k ı l m a m ı ş t ı r . N a s ı l k i,
N e s a i ’ n in r iv â y e t in d e b e lir tild iğ i g ib i P e y g a m b e r (S a lla lla h ü
A le y h i v e Ş e lle m ) b o r ç lu ü le n in n a m a z ın ı k ıld ır m a z d ı. B u n u n s e b e b i
d e h a ile m b o r ç la r ın ı ö d e m e d e ih m a lk â r d a v r a n m a la r ın ı ü n le m e k ti.
P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) in tih â r e d e n o a d a m ın ü z e -
r in d e n a m a z k ılm a k t a n k im s e y i m e n e t m e m iş tir . N ite k im N e s a i ’-
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

‫؛ا‬
‫ه‬ rivayetinde ‫؛‬ ‫ﻏﻠﻪ‬ ‫ﺻﺊ‬
‫ال؛‬ ‫= أ‬
‫فﺛأﺎ ﻓ‬ «Bana gelince‫ ؛‬ben şahsen
onun üzerinde namaz kılmam.» buyruimuştur.
Bütün fâşıklar,, intihar eden gibidir. Yâni cenâze namazları kılı-
nır. Çünkü D â r e k u t n î ’ nin müteaddit yollardan rivâyet et-
tiği bir hadiste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml :
«Lâilâhe illâllah diyenin arkasında namaz kılınız ve lâ ilahe il-
lâllah diyenin (cenâzesi) üzerinde namaz kılınız.» buyurmuştur.
Ebû 1 ‫ءءأﻫﻬﺎ‬
, İslâm devletine karşı isyan edenleri ve yol
kesenleri istisnâ ederek bunların üzerinde namaz kılınmamasına hük-
^metmiştir.

‫زام‬ ‫؛‬ ‫« ق اﻟﻣال‬١٢‫ ) إب ا‬٣٢(


KABİB ÜZERİNDE NAftiAZ KILMAK HAKKINDA — 32
OELEN HADİSLER B^Bl

> ‫را ج‬ ‫أ ﺛﺄ 'أ ﺣﺎد ن رﺗﺐ ظ مأﺑﻤﺘﺂﻋﻦ*ﻳﺮ‬


> . . ‫ن ﻳﺪ م‬ ‫ ﺻﺈن*ﺗﻌﺪ‬١٥٢٧ —

. ‫ ؤ|إد‬4‫ﺻﺘﺪﻣﺎ رﺳﻮلاﻟﺪ‬ . ‫ﻧﻤﺪﺀ‬


‫ ال‬،‫ص أق م_ رم ؛ أداص*م* ﺗﺆﺛﺎ* ﻣﻨﺘﺄ م‬
‫ ﻣﺂق وث‬C‫ث؛ال ردﺗﻤﺮق‬٠ ‫ آت‬.‫ﻟﺒﻢم ﺧﺂ ﺗﺎ"ت‬
، ‫ﻧﺠﺪ ؛‬ . ‫م‬،‫ﻧﺄ ت ﻧﺠﺄ ﺗﺖ ل‬
. ‫ﻧﺰﻫﻲ‬
L ERÇEMES İ
1527) •'... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :
Siyah bir kadın Mescid-i Nebevi’yi süpürüyordu. Resûlullah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) onu güremedi. Bir kaç gün sonra kadını
‫ه‬
sordu. Denildi k i : kadın üldü. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) :
«Neden bana haber vermediniz?» buyurdu. Sonra Onun kabri-
ne giderek üzerinde namaz kıldı.”

. ‫ﺗﻢ‬ ‫ن‬ ‫ﻧﺄﻳﻰ ي ى ﻧﺘﻢ ىقل‬


1 / . ‫ ﻫﻤﺄ م م‬.‫~ ﻣﺤﺎ أ‬ ١٥٢٨
، ‫رث‬ ‫ وأ ﻓﺄﻛﺒﺮ ﻣﻦ زم ﺀآت‬، ‫ ت‬. ‫ ﻋﻰزﻳﺖﻧﻤﻤﺄ‬، ‫ي ﺗﻢ ؛ ؟ ن زم ن أﺑﻤﺖ‬
: • .

. ‫ ﺛآلت‬: ‫ﻟوا‬1‫ ق‬. ‫ﻧﺄ ترءﻧﺔ‬ . ‫ﺟﺪﻳﺪ‬ ‫ﺛن ﻳ م‬ ‫ﺛﻧﺂ ورد اﺗﺄل_ح‬ '. ‫ﺗﻊ ؛ ي‬
. ‫ ذ ﻛﺮ ت أن م؛ذﺗﻠﻖ‬. ‫ أزم ز ك أم ﻧﺎ؛دا‬٠‫ ﻣﺤﻔﺔا‬-‫ت *أآل اذ‬،‫رﻣﺄث‬،‫أتم‬
Eâb : 32 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 37S

.‫سإﻣﺎد ﻣﺬﻳﻴﻰإز‬
،‫مت ؛ وأ إل ﺛﻤﻢ‬
^ £ > ‫اا ﻣﺄﺗﻤﻤﺤﺴﻠﻮ * الأ ﺀ ر ﺗﻨﺘﺎ ﻣﺎﺛﺘﺜﻢم ﺗﺜﺘﻢ‬
. C jj* ‫ﻫﻲ‬ ‫ﻧﺤﺖ‬ >‫ﻗﺄ آل‬ ‫ﺛﻈﺄ‬ >‫؛ ﻗﺖ‬ ‫أش‬٢٢ € ‫ﺋﻲال رﺗﻌﻪ‬ ‫ؤذﺗﺆن‬
T E R C E M E S Î
1528) “ ... Zeyd bin Sâbit’in büyük kardeşi Yezid bin Sâbit (20) (Radı-
yallâhü anhümâ)’dan; Şöyle demiştir :
(B ir g ü n l B iz , ? e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e r i ile b e -
r a b e r ( d ı ş a r ı ) ç ı k t ı k . E f e n d i m i z B a k i ’a v a r ı n c a y e n i b i r k a b i r l e k a r -
ş ıla ş t ı v e k im e â it o ld u ğ u n u so r d u . D e d ile r k i : E a la n k a d ın ın d ır .
E fe n d im iz , ‫ﺻﺲ ه‬ ‫ا‬ ta n ıd ı v e :
«N eden onun c e n a z e s in d e n b a n a h a b e r v e r m e d in iz ? » buyurdu.
D e d ile r k i : S e n g ü n d ü z ü n o r t a s ın d a u y u y o r d u n . C r u ç lu id in . B u s e -
b e p le s a n a h a b e r v e r m e k t e n h o ş la n m a d ık . E f e n d im iz ‫؛‬
« Y a p m a y ın ız (b ir d a h a b d y le b ir ş e y ) b ilm iy e y im . B e n a r a n ız d a
o ld u ğ u m m ü d d e t ç e s iz d e n h e r h a n g i b ir k im s e ö ld ü ğ ü n d e m u t la k a
O n u b a n a h a b e r v e r in iz . Ç ü n k ü ü z e r in d e k ıld ığ ım n a m a z , o n u n iç in
r a h m e t t ir .” b u y u r d u . S o n r a k a b r in y a n m a v a r d ı. B iz d e O n u n a r k a -
s ı n d a s a f o ld u k . K a b ir ü z e r in d e d ö r t t e k b i r a ld ı ( n a m a z k ıld ı.) »

'، ‫ﺳﻬﺊ‬ ‫ﻫﻤﻤﺤﻤﻰﻃﺎﻣﺰ ة ﻣﺤﻮ ا‬ ‫ﻣﺤﺎﺗﻤﺤﺔ ة‬ -- ‫^ ﻣﺎ‬


‫أﻳﻪ؛‬ ‫ن رﻳﻤﻪ‘ ﺛﻰ‬ ‫ ﻋﻦ ئ؛ﻧﻤﺎﻧﻲ ق‬،‫ذ‬-‫ﺛﻲ ﻣﺤﻢ ز زﺗ ﺪ داﻣﺤﺎﺟﺮ رقﻣﺘﻎ‬
» ‫ﻧﺎ‬.‫ﺀﺗألاد ' ذ ﻣﻴﻤﺊ‬ ‫ ﻗﺄت‬. ‫ﻳﺬﻣﻤﺚ‬
‫ﺀأر‬-‫ ﻣﺄ‬. ‫ﻣﺎﺛﺘﺄإ* ؛ودﻧﺒﻤﺎاﻟﻤﻴﺆ؛أﺀإإ‬ ‫^؛اﻣﺮأﺀ‬-«
٠١‫أن‬
. ‫ ﻧﺰ ﻗﺘﻲ‬٠‫ﺀ ﻣﻢﻗﺒﻮ‬ ‫ ذأد‬٢٢
. ‫ﺧﻠﻒ ب‬ ‫ﻳﺘﻮ ب ن ﺣﻴﺪ‬ ‫ آلن‬، ‫ و ﻣﺬا ا إل ﺳﺘﺎ د ﻣﺤﻦ‬٠ ‫ك رواه ﻏﺮه‬ ‫؛ث ا ﻟﺪ‬
‫ﻳﻰ اوو؛ ﻣﻢ ؛ أ ﺻﻞ‬

T E R C E M E S Î
‫ إ‬52‫)و‬ "... Âmir bin Rabîa (Radtyallâhü ank)’âen\ Şöyle dem iştir:
S i y a h b i r k a d ı n ö l d ü . P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A î e y h i v e S e l l e m ) ’e
h a b e r v e r ilm e d i. D e f in d e n s o n r a h a b e r d a r e d ild i. B u n u n ü z e r i n e :
« N iç in b u n u b a n a h a b e r v e r m e d in iz ? » b u y u r d u . S o n r a a s h â b m a :
« K a d ın (m k a b r i) ü z e r in d e s a f o lu n u z .» b u y u r d u v e ü z e r in d e n a -
m a z k ıl d ı r d ı ."
N o t: Zevâid’de şöyle öenllmlştlr : Bu hadisin aslını başkası rivâyet etmiş-
tir. Bu i‫؟‬nad hasendir. <‫ﻓﻴﻜﻠﻬآلﺗﺖ‬râvi Ya’kub bin Hümeyd’in sıkalığı ihtilaflıdır.
(20) Yezid bin Sâbit el-Ensârî (R.A.) Bedir ehlinden yüce bir sahâbidir.
Hadisleri vardır. Râvisi, kardeşi oğlu Hârice bin Zeyd bin Sâbit’tir. ibn-i Mâceh,
Nesai ve Ta’likat’mda Buhâri, ondan rivâyet etmişlerdir. (Hulâsa : 430)
380 SÜNEN-I IBN-İ MÂCE

، ‫ ﺳﻧﻳﺑﻣﺎﺛﺎﺿﻔﻰم‬، ‫ ﺗﺈ أ; زم ;ة‬. ‫مء ﻧﻣ ء‬‫ ﻣﺣﺎم‬- ‫ﻣﻬﺎ‬,‫م‬


، ‫ﺋدﺗﺮ‬. ‫وءث‬
‫ﺗﺗ‬. ‫" دءنرﻣﺗودم‬،‫ﻣﺎﺳﺑﺟﻲ‬
• ‫ت؛‬‫ﺿﺎﺛﻰ * ضاﻧﻣﺎص ؛*ا‬
. ‫ءن' اﻳد‬ :' ‫أﻣﺢ ؛‬
. '‫ ءاأﺋﻠﺢ‬. ‫ش‬

.'‫ﺛﻤﺼﻈﻪ‬ 1 ‫ﻗﺔﻫﻖ‬ '‫ﺛﻤﻬﻤﺢ‬ . ‫ﺛﻤﺤﻤﺄ‬


TERCEMESİ

-Abdullah bin A b ^ s (Radtyallâhü anhümâ)'dan; Şöyle de )1530


:m iştir

-Bir adam öldü. (Hasta İken) Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel


-lem) onu ziyâret ediyordu. Onu geee defnettiler. Sabah olunca ölü
münü ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem'(٠ .haber derdiler
:F .fftn riim iz

-Bana (geceleyin) haber vermenizden sizi alıkoyan ne idi?» bu«


yurdu. Oediler -ki
Oece
‫؛‬ idi. karanlık vardı. Sana meşakkat etmek is
-temedik. Bunun üzerine Efendimiz, adamın kabrine vararak üzerin
".de namaz kıldı
‫ دﻣﻣد ةﺑﺟﻲ‬،‫اﺛﻣﺣﺊ‬.‫ﻓﻣﺣﺎﺻﻎ ة مص‬- ١٠٣١
V te :’ .

‫ءى أﻧﻰ؛‬.‫ء‬
‫د> ﻋﻰ*آﺑﻣﺗم‬.‫ﻟﺛﺗﻬﻲ‬
‫ ﻋﻦشءذﻳﻰا‬،‫ﻋﻦ ﺳﺄ‬ ‫ ظ‬.‫ أﺣدن ﺟد‬١
‫؛؛‬
٠
. ‫ﺗﻠﻰﻣﻠﻣﺮﺗﻣﺗﺎم‬‫أناي ^ء‬
TERCEMESİ

1531) ” ... Enes (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :


Bir ölü defnedildikten sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) kabir üzerinde cenâze namazını kıldı.”

‫ن زذﻓﺗﺔ‬>‫ﺳﺎ‬.‫ﻣﻳﻰ‬
‫ﻋنأ‬، ‫ن أﻳوم‬0 ‫ظﻳﺮا‬. ‫—ﺻﺑﺟﻧﺎﻣﺣدن ﻛد‬١٥٣٢
. ‫ﺗﺎدئ‬ ‫سءءءم ﺗ‬ . ‫ م أﻳﻪ ؛أو' ي‬، ‫رﺗﺑﺔ‬. ‫ءنان‬، ‫ان رم‬
.‫ ﻣﺤﻠﻒ ﺑﻬﻢ‬، ‫ ﻓﻦ ﺣﻮﺗﻪ‬، ‫ ﺣﺴﻦ• أرو' ﻣﻄﻦ‬،‫^•؛ إ ﺳﻨﺎد‬١^ ٧

TERCEMESİ
1532) “ ... Büreyde (Radtyallâhü awA)’den; Şöyle dem iştir:
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

-P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) b i r ö l ü ü z e r i n d e d e f i n
”.d e n s o n r a c e n â z e n a m a z ı m k ı l d ı

N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadı hasendir. Ebû Sinan ve on-


‫ﺳﻪ‬ râvilerin sıkalığı ihtilâflıdır ..

‫ ن‬،‫ﺑﻣﺊ ؛‬
• ' ‫>' ﺋﻧﺎﺗﻲ‬ ‫ةﺗﺮ' ﺑﻞ‬. ‫ث*ج ﺗﻳن‬. ‫ءﻣﺣﺎورﺗب‬- ١٥٣٣
‫ﺗﻠﺬام’ م‬.‫مﺀت‬:‫ﺗﺖ‬
٠ *‫ﻟﻨﺞﺀا‬ ‫ ﺛﻦ أﻧﻰ ﺳﺪ ؛ﺀآ‬،‫ﺀىمأﻧﻰ'ﻧﺤﻢ‬،‫ﻳﺔﻣﺢ‬
‫ﻣﻢ امﻳﻰ ا*د‬
‫ ﻗﺂته أأل اإ ﻧﻤﻠﻤﺔا؟و‬.‫أ ﺟﺔﺑﻢ‬. ‫ ﺛﻨﺂأ ﺣﻨﺸﺘﺨﻢ‬. ‫ ﺛ ال‬،‫ةوﻣﺖ‬
.^^ ١‫ م‬.‫ ﺛﺄ‬، ‫ ﻧﺔ‬،‫ ﺑﻤﻮا ﺋﺎﺳﻤﻴﻨﺌﻒ‬.‫ت؛ﻛﺒﻢ ذل‬ ‫< وﺻﺄ‬،‫ ﺑﻢ‬.‫ﻣﺞ‬
٠‫وﻫوﺛﺑﻞ‬، ‫ﻧﺎﻟﻪونﻟﻣﺔ‬
‫د‬-‫اوواد ؛قإ‬
‫ق‬
T E R C E M E S Î

1533) Ebû Saîd (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle dem iştir:


S i y a h b i r k a d ı n , M e s c i d - i N e b e v î ’y i s ü p ü r ü y o r d u . G e c e l e y i n ve-
f â ، e tt i. S a b a h le y in R e s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) 'e ‫س‬ -
n m ö lü m ü h a b e r v e r ild i. E fe n d im iz ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) :
« N iç in ( g e c e le y in ) b a n a h a b e r v e r m e d in iz ? » b u y u r d u . S o n r a a s -
h â b ıy la b e r a b e r ç ık ıp , k a d ın ın k a b r i ü z e r in d e d u r d u . C e m â a t o n u n
a r k a s ın d a o ld u ğ u h a ld e k a d ın ü z e r in d e t e k b ir a ld ı ( c e n â z e n a m a z ım
k ıld ır d ı) . G n a d u â e tti, s o n r a d ö n ü p g e ld i.”

Not : Bunun senedindeki râvi tbn-i Lahia’nın zayıflığı Zevâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I

B u b â b t a • r iv â y e t e d il e n E b û H ü r e y r e (R a d ıy a llâ h ü
a n h ) ,i n h a d î s i n i B u h â r i , M ü s l i m , E b ü D â v û d , i b n - i
H i b b â n , H â k i m ve B e y h a k î d e r iv â y e t e tm iş le r d ir .
B u h a d îs t e s i y a h k a d ın d iy e t â b ir e d ile n k a d ın ın is m i, B e y h a k i ’-
n in r iv â y e t e tt iğ i B ü r e y d e ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’i n h a d is in d e
Ü m m ü M i h c e n o la r a k g e ç m iş tir . î b n - i M e n d e sa-
h â b ile r i a n la t ır k e n : H a r k a a ’ is m in d e b ir k a d m M e s c i d - i
N e b e V i ’yi s ü p ü r ü y o r d u , d e m iş tir . B u it ib a r la k a d ın ın a d ın ın
H a r k a a ' o lm a s ı v e ü m m ü M i h c e n ’ in d e on u n k ü n y esi
o lm a s ı m ü m k ü n d ü r . K a d ın ın ö ld ü ğ ü n ü P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y -
h i v e S e l l e m ) ’i n s o r u s u n a c e v â b e n s ö y l i y e n z â t ı n E b ü B e k i r
(R a d ıy a llâ h ü a n h ) o ld u ğ u , B e y h a k i . ’ ■nin r iv â y e t in d e b e lir til-
m iş tir .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Y e z î d (Radıyalâhü anh)’in hadîsini A h m e d , Nesai


ve ‫نل؛ألل‬
- H i b b â n da rivâyet etmişlerdir.
Âmi r bin Ra b l a (Radıyallâhüanh), B ü r e y d e (Ra-
dıyallâhü anh) ve E b ü s a i d (Radıyallâhü anh)’in hadîsleri
Zevâid türündendir.
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadîsinin benzerini
B u h a r î ve T i r m i zî de rivâyet etmişlerdir.
E n e s (Radıyallâhü anh)’in hadîsini B e z z â r da rivâyet
etmiştir. Diğer Kütüb-i Sitte’de rastlamadım.

HADİSLERİN FIKIH YÖNÜ

Bu hadîsler, eenâze namazını kılmamış elanların kabir üzerinde


namaz kılmasmın meşruluğuna delâlet ederler.
T i r m i z î , İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini
zikrettikten sen ra : i b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh)’m ha-
dîsini hasen - sahihtir. Sahâbîlerin ve diğerlerinin âlimlerinin ekse-
risine göre kabir üzerinde cenâze namazı kılmak meşrûdur. Ş â f i î ,
A h m e d ve i s h a k ’ m kav» budur. ilim ehlinin b âzısı: Kabir
üzerinde namaz kılınmaz, demiştir. M â l i k ’ în kavli budur.
İ b n ü ’ l - M ü b â r e k : ölü , üzerinde namaz kılınmadan defne-
dilmişse kabir üzerinde kılınır, demiştir. A h m e d ve i s h a k ’ a
göre definden sonra bir aya kadar kabir üzerinde kılinabilir. Delille-
ri, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ye Sellem )’in ü m m ü S a ’ d
bin Ubâde (Radıyallâhü anh)’nin kabri üzerinde ölümünden
bir ay sonra namaz kıldığına dâir İ b n ü ’ l - M ü s e y y e b (Ra-
‫ﺳﺔ ﻣﺎه‬
11 a ^ ) ’den işittikleri hadîstir.
El-^enhel yazarı da âlimlerin görüşleri hakkında özetle şöyle
der:
1 — H a n e f î l e r ’ e göre namazı kılınmadan defnedilen ölü-
nün henüz bozulmadığı kuvvetle sanılıyorsa kabir üzerinde cenâze
namazı kılınır, aksi takdirde kılınamaz. E b ü Y û s u f : Defin-
den îtibaren üç güne kadar kıhnabilir, demiştir. Definden önce na-
mazı kılınmış olan cenâzenin kabri üzerinde namaz kılınamaz. An-
cak ölünün velîsi cenâze namazını kıldırmak durumunda iken başka-
sı haksız yere cenâze namazını kıldırsa ve ölünün velîsi ona tâbi ol-
mazsa, bilâhere kabir üzerinde kılınabilir.
32 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

2 — M â ■'1 İ k i l e r ’ e göre namazı kılınmadan defnedilen ee-


sedin bozulması korkusu yoksa kabirden çıkarılarak namazı kılınır.
Bu korku varsa cesed tamamen çürümedikçe kabri üzerinde namaz
kılmak vâcibtir. Definden önce namazı kılınmış olanın kabri üzerin-
de namaz kılmak ise, mekruhtur. N e h a î : Kabir üzerinde hiç
bir sürette namaz kılınamaz, demiştir. M â li k ’ ten bir rivâyet de
böyledir.
3 — İ b n - i Ş î r î n ve Ş â f i i l e r ’ e göre definden önce
namazı kıiınmamış olanın kabri üzerinde namaz kılınır. Âlimler, de-
finden sonra ne zamana kadar namazın kıimabileceği husüsunda İh-
tilâf etmişlerdir. Bir kavle göre bu süre bir aydır. M a n b e l i l e r
de bu görüştedirler. Diğer bir kavle göre ceset tamamen çürümedik-
çe kılınabilir. Başka bir kavle göre ilelebed kılınabilir. Çünkü namaz-
dan maksad, ölüye duâdır. Duâ her vakit câizdir.
El-Menhel yazarı, âlimlerin görüşlerini yukarıda zikrettiğimiz gl-
bi beyan ettikten sonra her grubun delillerini ve karşılıklı cevapları-
m zikretmiştir. Bu arada el-Hedy’den naklen şöyle dem iştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in bir cenâze üzerin
de namaz kılmayı kaçırdığı zaman, kabir üzerinde namaz kıldığı sâ-
bittir. Bîr defâsında definden bir gece sonra, başka bir defasında de-
finden üç gün sonra ve diğer bir ölü vukuâtmda definden bir ay son-
ra kabir üzerinde namaz kıldığı sâbittir. Bu hususta belli bir süre tah-
dit etmemiştir.
Bu bâbtaki hadisler. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
' kemâline, ümmetine olan şefkatine; dünya ve âhireti ile
' ' ' * " ve haklarına verdiği öneme‫ ؛‬mescidlerin temiz-
lik işlerine ve bununla meşgul olanlara gösterdiği itinâya; iyi adam-
larm cenâzelerinde bulunmak için yaptığı teşvike; ölüm haberini ver-
menin meşrüluğuna ve definden önce cenâze üzerinde namaz kılma-
yı kaçıran kimsenin kabir üzerinde namaz kılmasının meşrüluğuna
delâlet ederler.

‫ﺀﻓﻰ ا ﻟﻤ ال ﺀ ﻟﻰ ا ﺗﺠﺊ‬ ‫ﻣﺎ ط‬ ‫ﺛﺎ ب‬ )٣٣) ”


33 — NE€ÂS! (RADIYALLÂHÜ ANH) ÜZERİNDE
(KILINAN) NAMAZ HAKKINDA GELEN
HADÎSLER BÂBI

،‫ﻳﻤﺴﻨﻢ ﻣالز ئ‬
‘ ‫ ﺛﺒﻤﺎإل‬،‫ د ﺛﺘﺌﺖ‬.‫ ةأ‬. ‫أﻣﺤﻤﺢ‬،‫ﺿﻤﺢ‬
- ‫»ﻣﺎ‬
٠‫ﺋﺌﺪﻧﺎ ذ‬ ‫ا ﻛﺜﺎ ؛‬ ‫ إ‬٠‫ آتن‬. ‫ﻧﻴﺪ ﻧﺎ * ﻟﻨﻤﺒﻲ ﺀىأﻳﻰذر„رم؛ اف ر* ﻣﺖ اف‬ ‫ﺀى‬
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

T E R C E M E S İ

1534) ،'... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setten) :
« Ş ü p h e s i z N e c â ş I ö ld ü » buyurdu. S o n r a R e s û lu lla h (S a lla lla h ü
A le y h i v e S e lle m ) v e a s h â b ı B a k î ’a ç ı k t ı l a r . E f e n d i m i z b i z i a r k a s ı n -
d a s a f d iz d i v e R e s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m l önüm üze
geçerek (n a m a z a d u rd u ) d ö r t te k b ir a ld ı.”

A h m e d v e K ü tü b -i S it t e s a h ip le r i b u n u r iv â y e t e tm iç le r d ir .
E b ü D â V û d ’un r iv â y e tin d e :

‘N e c â ş î (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’n i n ö ld ü ğ ü gün P eygam ber (S a lla l-


la h ü A le y h i v e S e lle m ) O n u n ö lü m ü n ü a s h a b ın a b ild ir d i.’ if â d e s i
v a r d ır .

N e e â ‫و‬ î ( R a d ıy a llâ h ü a r th ) H a b e ş i s t a n k r a lı n ın lâ -
k a b ıd ır . A d ı A s h a m a b i n E b h â r ’ d ır . N e c â ş i k e li-
m e ş in in m â n â s ı, h e d iy e d e m e k t ir . B u z â t; s â lih , z e k i, a k ıllı, â d il v e
b i l g i l i id i.

İ b n - i C e r i r v e b ir e e m â a t ın d e d iğ in e g ö r e N e e â ş i
(R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'm ö lü m ü h ic r e tin ‫و‬. y ılı R e c e b a y ın a r a st-
la r . B ir k a v l e g ö r e M e k k e f e t h in d e n ö n c e v e f â t e tm iş tir .

B u r a d a k i r iv â y e te g ö r e N e c â ş i ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’ı n n a -
m azı B a k i ’de k ıld ın lm ış tır . E b ü D â V û d ’ un r iv â y e t in e
g ö r e m u s a lla d a k ılın m ış t ır . M e d i n e ’de ik i m u s a llâ v a r d ı. C e-
n â z e le r in m u s a llâ s ı B a k i ’ de id i. B a y r a m n a m a z la r ı m u s a llâ s ı
B a t h a n ’da id i. O n a B a t h a n , B a k î ’i d e d e n ilir d i. B u
gün B a k i ’ a d ıy la m e ş h u r o la n B a k î ’a B a k î ü ’l - G a r -
k a d d a d e n ilir . N e c â ş î ’ ni n n a m a z ın ın B a t h a n ’da k ıl-
d ir ilm iş o lm a s ı d a m u h te m e ld ir .

H a d i s ‫ ؛‬P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n , N e c â ş î
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’i n c e n â z e n a m a z ı n ı d ö r t t e k b i r l e k ı l d ı r d ı ğ ı n a d e -
lild ir . V e b a ş k a b ir b e ld e d e ö le n b ir m ü s lü m a n ın g ıy â b i c e n â z e n a ­
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

mazının kılınmasmın câizliğine delâlet erler Âlimlerin bu husustaki


gdrâşlerini el-Menhel yazarı özetle şöyle anlatır:
1 — H a n e f î l e r ile M â l i k î l e r : ^ıyâbi cenâze na-
mazının kılınması meşrû değildir, demişlerdir. Bunlara göre cenâ-
zenin defnedildiği beldede namazı kılınmış clsun, olmasın ‫ ؛‬belde ‫ه‬
namaz kılınmak istenen beldenin kıble yönünde olsun, olmasın far-
ketmez. ‫؛‬ ‫إلءط‬- A b d i ’ l - B e r r , âlimlerin ekserisinin böyle
hükmettiklerini söylemişlerdir. Bunlar bu hadîse şö^le cevap verir-
ler : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in, N e c â ş i (Ra-
dıyallâhü anh)’in namazını kıldırması Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'e mahsûs bir şeydir. N e c â ş i (Radıyallâhü anh)’in
cenâzesi Allah tarafından Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in önüne getirilmiş veyâ aradaki mesafe kaldırılarak Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) N e c â ş i (Radıyallâhü anh)’i gör-
müş ve ölüm haberini ashabına verdiği gibi, definden önce namazını
kıldırmıştır. Nasıl ki M i ’ r a c olayını müteakip M e k k e müş-
‫اا‬
rikleri M e s c ‫ ؛‬d - i A k s â ’ ‫ > ؛‬şeklini târif etmeyi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e teklif edince Allah M e s c i d - i
A k s â ’ yı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in göreceği
şekle sokmuştur. Bu itibarla N e c â ş i (Radıyallâhü anh)’in na-
mazı, hazır olan cenâzenin namazı gibidir. İ m r â n b i n H u -
s a y n (Radıyallâhü anh)’ın (1535 nolu) hadîsi bunu te’yid eder.
Bu gruptaki âlimler, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’i‫؟‬ı
N ecâşi (Radıyallâhü anh)’in namazını kıldırması ile ilgili baş-
ka cevaplar da vermişlerdir. Bl-^enhel’de bunlar izâh edilmiştir.
" - "• - ' ' ve S e 1 e f ’ in cumhûruna göre
'gıyâbi cenâze namazını kılmak câizdir. !‫؛‬işinin ölü p defnedildiği bel-
dede cenâze namazı kılınmış olsun, olmasın. Kezâ defnedildiği şehir,
gıyâbi namaz kılınacak şehrin kıble tarafında olsun, olmasın farket-
mez. ‫ي‬
3 — İ b n - i H i b b â n : Cenazemin beldesi, namaz kılınacak
şehrin kıble tarafında olduğu zaman gıyâbi cenâze namazı kılına-
bilir, aksi takdirde kılınmaz, demiştir.
H a t t â b i : N e c â ş i (Radıyallâhü anh), Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’e inanan bir müslümandır. Pakat îmanını
gizli tutuyordu. Kâfirler içerisinde öldüğünde cenâze namazını kıl-
dıracak kimse orada yoktu. Bu sebeple Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem), Cnun namazını kıldırmıştır. Peygamber (Sallallahü

Sünen-i îbn-i Mâce — c. : 4 - P . : 25


SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

Aleyhi ve Sellem l’in Onun namazını kıldırmasının sebebi Allah bilir


budur. Hâl böyle olunca bir müslüman öldüğünde cenâze namazı kı-
lındıktan sonra başka beldelerde bulunanlar Onun namazını kıldır-
mazlar. Ancak Onun namazının bir engel dolayısıyla kılınmadığı bi-
linirse, mesâfe ne kadar uzun da olsa gıyâbi namazını kılmak sünnet-
tir. Kılındığında kıbleye doğru durulur, demiştir. T akiyyü’d-DIn de
H a t t â b î gibi söylemiştir. El-Menhel yazarı. Onun da sözünü
naklettikten sonra şöyle d e r : Bu söze itiraz edilir. Çünkü târihçile
rin zikrettiklerine göre N e c â ş î (Radıyallâhü anh), Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e altmış kişilik bir hey’et göndermiş;
hey’etin içinde oğlu E z h â da vardı. Yola çıkan hey’et, Peygam
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in yanma ulaşmadan denizde bo
'* * N e c â ş î (Radıyallâhü anh) altmış kişilik bir hey’et
gönderir durumda iken öldüğü zaman yanında hiçbir müslümanın
kalmamış olması, cidden akıldan uzaktır, ö len kişinin bulunduğu bel-
dede namazı kılınmadığı bilindiği zaman başka beldedekiler onun
gıyâbî namazım kılarlar, diyerek hadîsin hükmünü mesnedsiz ola-
rak hususileştiraek doğru bir hareket değildir. H a t t â b i ve
T akiyyü’d-Dın bu duruma düşmüşlerdir.

HADİSİN FIKIH YÖNÜ

1 — Ölüm haberini vermek meşrûdur. Ancak haber verilişinin


teçhiz, namaz, duâ, defin ve vâsiyetleri yerine getirmek için olması
gerekir, ölüm ilânıyla ilgili geniş ma’lumat 1476 nolu hadîs bahsin-
de verilmiştir. Hangi ilânın haram, hangisinin câiz olduğunu öğren-
mek için oraya mürâcaat edilmesi tavsiye olunur.
2 — Gıyâbi cenâze namazını kılmak meşrûdur. Bu hususta âlim-
lerin görüşleri yukarıda anlatıldı.
3 — Cenâze namazını mescidin dışında kılmak efdaldir.
4 — Cenâze namazım dört tekbirle kılmak meşrûdur. Bu husus-
taki geniş bilgi 1502 -)504 nolu hadîsler bahsinde geçmiştir.

Necâşî (R.A.) Hakkında Bir Kaç s ‫؛؛‬z


îsmi Ashama bin Ebhâr olan Necâşi, tâbiîlerin ileri gelenlerindendir. Etendi-
mizi görmeden müslüman olmuştur. Mekke’deki müslümanlar Habeşistan’a onun
yanma iki defa hicret etmişlerdir. Habeşistan kralı olan Necâşî, henüz müslüman-
lığı kabul etmemiş olmasına rağmen muhâcir müslümarilara karşı çbk iyi davran-
mış ve himâye etmiştir. Peygamber (S.A.V.) Amr bin ümeyye (R.A.)’İ iki m‫؛؛‬k-
tupla ona göndermiştir. Birinci mektupta pnu Islama dâvet etmiş, ikinci mektup-
(Devamı 378.Cİ Sahifede)
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

. ‫ﺑﻤﻘﺎ’ ﺷﻞ‬ ‫ ئ‬: ‫ ﻣﺄال‬. ‫وﻣﺤﻤﺪ ززإ د‬، ‫ﻣﺤﺎﺀ دن' ﻧﺨﻖ‬ ١٥٣٥

‫ﺀ‬،‫ﻟﺘﺒﻤﺲ‬
‫ص آﻣﻴﻰا‬، ‫ص أق ﻗالهم‬،‫' يص _زش‬، ‫ ظ ﺋﺘﻨﺮم‬.‫ اغ‬3 ‫ع و ﺛﺪﺛﺂ ﺣﻢ'رون‬
، ‫ﻛﺈﺀ م ا ﻛﺜﺎﺛﻰ ﺋﺪ ﺗﺎت‬
‫ إن أﺧﺂ‬٠ ‫ ا ﺳﺆ|إإ ؤأت‬، ‫ﻧﺎﺛﻠﻢ؛؛ن ؛ أن د ﻧﻮا‬ ‫ن‬1‫ﻋﻦ ﺀض‬
. ‫ﻗﻲ‬ ‫ﻧﺆﻫﻲ‬ •‫ي‬ ‫ؤا ﻟﺸﺂ ا ﻗﺎ‬ ‫ﻧﺘﺄﺛﺜﺎﺣﻘﺔ•م ؤإﻓﻰ‬ ‫ت ﺛﺂ م‬، ٠ ‫ﻳﻦ ) ال ذي‬ '
TERCEMES Î
-imrân bin el-Husayn (Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiği ...“ )1535.
: ne göre; Resâlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şö^le buyurdu demiştir
-Şüphesiz karde^niz ^eeÂ^i öldü, üzerinde namaz kılınız.» im «
rân anh) demiştir k i: Efendimiz namaza kalktı. Biz de
Onun arkasında namaz kıldık. Ben ikinci safta idim, iki saf hâlinde
".Onun namazını kıldırdı
j C ،‫ﺛﻢ‬ u.‫؛‬ ‫ ى ﺛﺘﺎوهم_ ن ﻣﺘﺎم‬. ‫ﺣﺘﺖرﻣﺤﺜﺎأ؛ل ﺀ ﺳﺰى أي ؛ﺷﻴﺒﺔ‬
— ١٥٣٦

. ‫ﻫﻦ إل ع ن ﺀﺗﻪ ا* ﻋﺎرﻳﻰ ؛ أذ ﺗﺴﺖ'ﻧﻲ‬،‫ﻳﻰال؛ ﺛﻞ‬،‫؛ ن أ ي ﺀن أ‬١١ ‫^م‬


. ‫ﻣﻲ‬ ‫ﺣ آل ذ‬ ‫ﻧﺊ‬ ٠ ‫ﻧﻐﺮ م ﻋﺚ‬ ‫ مﺀو*ﺗﻮا‬. üA«، ‫ﻗﺪ‬ ‫ﻛﺈﺀ ماك>ﺛﺎﺗﻤﺄ‬
‫ !ن أ ﺛﺂ‬٠ 3 ‫ﻣﺄ‬
٠ ‫ﻣﻤﺎ‬ ، ‫ورب‬
‫إ ﺳﻨﺎ دهت ﻣﻴﺢ‬ ‫؛ اوواىم ق‬
T ERCEMES Î
1536) “ ^lüeemmi’ bin Câriye el-Ensârî (21) (Radıyallâhü anh ) ’den
Necâşî . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (Baştarafı 386.C1 Sahifede)
la Ümmü Habîbe (R.A.) İle evlenmek istediğini bildirerek Necâşi (R.A.)’in yar-
dımcı olmasm‫ ؛‬teklif etmiştir. Necâşi (R.A.), Peygamber (S.A.V.)’in mektubunu
almca başına kcyarak müslüman olmuş ve Peygamber (S.A.V.) ümmü Habîbe
(R.A.) ile evlendirmiştir. Amr bin el-Âs (R.A.), Peygamber (S.A.V.)’İ görmeden
önce Necâşi (R.A.) aracılığıyla müslüman olmuştur. Bir bilmece mâhiyetinde : Ha-
disi çok olan bir sahâbî, bir tâbiin’in eli üzerinde müslüman olmuş diye sorulur.
Tuhfe yazarımn dediğine göre İran kralına Kisrâ, Roma kralma Kayşar de-
nildiği gibi Habeşistan kralma da Necâşî denilir.
Necâşî (RA.), yukarıda da işâret edildiği gibi hicretin 9. yılı Receb ayında
vefât etmiş ve Peygamber (S.A.V.) Medine’de aym anda bir mûcize mâhiyetinde
ölümünü sahâbîlere duyurmuş ve gıyâbi cenâze namazmı kıldırmıştır. (Tuhfe :
Cild 2, Sah'. 149)

(21) Mücemmi’ bin Câriye veyâ bin yezid bin Câriye el-Evsi sahâbîdir. Kur’-
an’ın hemen hemen tamamını cem edenlerden birisidir. Peygamber (S.A.V.)’den
rivâyet etmiş, râvişi de Ebu’t-Tufeyl Âmir bin Vâsîle’dir. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve
İbn-i Mâceh onun hadîslerini almışlardır. (Hulâsa : 369)
SÜNEN-Î ÎBN-1 MÂCE

rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü .Aleyhi ve Sellem) ş‫؛؛‬yl،• 1)U>:١٢


du. d em işür:
«Şüphesiz kardeşiniz Necâşî öldü. Kalkrn üzerinde namaz kılınız.»
Efendimiz arkasına bizi iki saf hâlinde dizdi.”
Not ; İsnadının sahih ve rieâiinin sika oldukları Zevâid’de bildirilmiştir.

، ‫ﻣﺘﻌﺪ‬ ‫ ﻋﺰﻣﺤﻢ ن‬، ‫ن ﺗﻨﺒﺊ‬ ^^ ١١^‫ ى ؛؛‬. ‫ﻣﺤﺜﺘﻲ‬


‫ﺣﻤﺤﺎﺻﺪ ن ا‬ ١٥٣٧

‫ﻫﻢﻗﺄت‬-. ‫ﻗﺄﺗﻴﺄﺟﻲ أن؛ي ﺣﺮج‬.‫ﻣﺤﻲ ةذﺋﺬ‬


.‫مد ﺀىزقاد‬
‫؛‬ ‫ﺀﻧﺜﺂ‬ ، ،

‫ﺀﻧﺘﺎﺗﻰ‬
. »‫مأوا ﺗﻨﻤﻮ؟ﻣﺂﺗﻢا‬
' ‫دت‬
‫ﻣﺎ‬ ‫ذرا‬
: ‫؛‬ *‫دم أؤذ ﻣﺣ» م‬ *‫ﻣﻞ ي ﺛ م‬ ‫ء‬

TERCEMESİ

1537) "... Huzeyfe bin Esid (22) (Radıyallâhü anh)d en rivâyet edildiği-
göre;
١١٢ Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sahâbileri (dışarı) çıkararak ;

«Yerinizden başka bir yerde öien bir kardeşinizin üzerinde na-


‫ه‬
maz kılınız.» buyurdu. Sahâbiler‫ ؛‬Kim ? diye snrdular. Efendim iz:
«Necâşî!» buyurdu.”
■‫ﺀ‬ :. ‫أ‬ ‫ة إن'اﻣﺒﻢ‬. ‫ م■ ح ' ﺀ‬- ‫ي‬.‫ة أ‬. ‫ﺀ‬ ‫ ﺀ‬-‫ى‬١٠٢٨
‫ﻣﺢﺗﺎ م أجﻣﺢ اﺗﻤﺢ أذاي ﺗﻠﻰﻳﺎﻣﺢ دﻣﺢرأنا‬
. ' ; ' ،' ‫س‬ ^ ‫؛‬ . ، ‫؛‬ ،

. ‫ ورﻣﺎﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬، ‫ف اوواﺀد ؛ إﻣﺘﺎص ﺻﺢ‬

TERCEMESİ
1538) "... İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhümâ)’(lan; Şöyle demiştir:
Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Necâşî (Radıyallâhü
anh) üzerinde (gıyâbî) cenâze namazı kıldı da (namazda) dört tek-
hir aldı ”
Not. : İsnadının sahih ve rlcâhnln sika oldukları Zevâid’de bildirilmiştir

1 m r â n (Radıyallâhü anh) ’ın hadîsini T i r m i z i , N e s â i .


İ b n - i H i b b â n ve B e y h a k î de rivâyet etmişlerdir.

(22) Huzeyfe bin Esid el-Cıfârl Ebû Serîhe, sahâbidir. Hudeybiye’de ve Şam
fethinde bulunmuş, dört hadisi vardır. Müslim iki hadisini rivâyet etmiştir. Râvi-
lerl Ebu’t-Tufeyl ve Şa’d'dir. (Hulâsa : 73)
KİTÂBU-L CENÂIZ

M ü c e m m i ’ (Radıyallâhü anh) ve b n -1 ‫إ‬ Ömer (Ra-


dıyallâhü anhümâ) ’nin hadîsi Zevâid türündendir.
H u z e y f e b i n E s i d (Radıyallâhü anh)’in hadisinin baş-
ka kimler tarafından rivâyet edildiğini bilmediğini söyliyen Tuhfe
yazarı: Buna bakılsın, demiştir. Ben de bakmama rağmen başka ki-
min tarafından rivâyet edildiğini bulamadım.
Bu hadisler de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in N e -
câşî (Radıyallâhü anh)’nin gıyâbî namazını kıldırdığına delâlet
ediyorlar. Cenâze namazında dört tekbir alındığı ve cemâatin iki
saf hâlinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in arkasında
namaza durdukları anlaşılıyor.

‫ﻓﻲ ﻧﺎ ب ﻣﻦﻣﺤﻞﺀﻟﻰ ﺟﺎز؛ و ﻣﻦ ا ﺗﻈﺮﺑﺘﻬﺎ‬٠١٠‫) اب ﻣﺎ‬٣٤(


CENÂZE NAMAZINI KIEANIN VE — 34
DEFNİNİ (N SONUNA KADAR) BEKLİYENİN
SEVÂBI HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI
>‫ﻣﺊ‬ ‫ﺷﺎ أل‬ , ‫ﻫﻤﺴﻢ‬ ‫ﻧﺎﻃﺎ آل‬ -.‫ﻓﻰﺗﺚ ؛‬ ‫ ز أ ز ةأ‬.‫ﻣﺤﺎ أ‬ - ‫ﻣﻤﺎا‬ •،

. ‫ ﻣﻖمىرﺳﻢ‬3‫ﺗﺬﺗﺰﻳﺠﻨﺎ‬ ٠ ‫ﻳﻪ‬ ‫ ﺀنا‬، ‫رم‬. ‫ﻳﻰدر‬.‫ ﻣﺄ‬،‫ﻧﻲ قا د ﺗﺴﻲ‬،‫ﺀز‬


,٠ ‫م‬ ‫ﻣﺆﺀ‬ «‫ﻳﺘﺎﻃﺎﻧﺄﻣﺂت‬ * ‫و ﻣﺎا‬ : ‫ﻓﺄﻧﺎ‬ ٠ ‫ ﻣﻎ ﻳﻨﺂ ﻣ أل ﺧﺮا ﻃﺎ ن‬- ‫دش ا آل ﻇﺮﺣﻰ م‬
٢E R c E M E ‫أة‬
‫ ا‬5‫ د‬:Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) den rivâyet edildiğine göre .
: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir

Kim bir cenâze« ‫ اااا ﺀﻣﺴﺎا‬.kılarsa Ona bir kırat (sevap) vardır
-Kim cenâzenin defin işi bitinceye kadar beklerse Ona iki kırat (se
:vap) vardır.» Sahâbiler: iki kırat nedir? diye sordular. Buyurdu k i
iki dağ mislidir«.«”
. ‫ ﺳﺜﺄ آث‬، ‫ﻣﺢ‬
‫ى ﻳﺪ‬ . ‫ﻇﺨﺎ ذ ﻧﺎ؛الوث‬ -. ‫ﻣﺤﺎﻛﺒﻤﻨﻨﺘ ﺪ ة‬ - ‫ﻣﺄﻫﺎ‬
‫ه‬ ‫ﻗﺬ م;ﻣﺎذ؛ ؛أت‬
: ،' ‫أردك‬ ‫ﻗﺬ ﻧﻨﺬاذ ن‬ ، ‫ﻳﺪ‬ ‫زق‬
‫ﺛﺪﺛﺘﻲ ﺗﺎ إل و‬
€ ‫ﻣألﺧﺮاﻃﺎن‬ ‫دي‬ ‫و ﺗﺬ ﺷﻬﺪ‬ .‫ﺑﺎ ر؛ ﻣال ﻗﺮاط‬ ‫ﺗﻦ ﻣﺘﻖ ﻣﺪ‬ ٠‫ه‬ ‫ﺗﻦتو اذي‬
.٠ ‫ ه ﻣﺆ أ ﺣﺪ‬،3‫ﻳﺮاط ؟ ﺛﺂ‬٠١١‫ﺀن‬
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

T E R C E M E S İ

1540) Sevbân ( R a d t y a l l â h ü rivâyet edildiğine göre; Resû-


a n k ) ’d e n

lullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir :


« B ir c e n â z e ü z e r i n d e n a m a z k ı l a n a b i r k ı r a t (sev a p ) v a r d ır v e
e e n â z e n in d e fn in d e (d e ) b u lu n a n a ik i k ır a t (sev a p ) v a r d ı r .»
Sevbân anh) d e m iş tir k i ‫ﺀ‬ P eygam ber (S a lla lla h ü
A l e y h i v e S e l l e m ) ’e k ı r a t ı n n e o l d u ğ u s o r u l d u . B u y u r d u k i :
« U h ıd (d a ğ ı) m is lid ir .» ”

‫م ﻧﺘﺎ ج‬ ،.
‫ﺷﺎﻟﻤﻞ‬ '‫ر‬ ‫ﺑﺎ‬ ،‫ ت‬. ‫ﺗﺒﻤﺐ‬ ‫ و‬.‫ﺑﻢ 'ف‬ ‫ﻣﺤﺎ‬ - ١٥٤١

‫ ﻓﺂت‬:‫ﺗﺰﻛﺲ ؛ ﻓﺄت‬ ‫م اﻳﻰ‬ ،. ‫نﺟﻤﻴﺶ‬ ‫م زد‬ * ‫م ﻣﺰﻋﺄن مأﺑﻤﺘﺎ‬ • ‫أؤظ‬


* ‫؛‬٤١

0 .‫اا‬ ‫ ﺛﺊ “ دم ؛ ال ﺗﻴﺘﺎ‬- ‫ و ﺳﻤﺒﻤﻤﺎ‬. ‫ﻣﺴﻢﺀ ز ﺟﻨﺎ ر ﺗﻖم ﺗﻴﺘﺎط‬ . ‫ﻣﻤﺪاس‬3

٠ . ٠‫ ماأ ﺗﻴﺮا ﻃﺎﺀذدر ﻣﻦ أ ﺣﺬﻣﺬم‬I ‫م ﺻﺪ ﻳﺪ م‬ ‫وادى‬


. ‫ﺛﻦ‬ ‫ *اإل ﺳﺘﺎد‬. ‫دم ﻋﺪﻧﻰ‬ ‫ اده؛‬،‫ن‬. ‫إ ﺀﺗﺎﻫﻢ ﺣﺠﺎج‬،‫ؤ‬ ‫اوداﺛﺪ‬
‫؛‬ ‫ق‬

T £ R C E M E S l

1541) "... übey ‫آل؛ط‬


Ka’b ( R a d t y a l l â h ü ’den rivâyet edildiğine göre;
a n h )

Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ş’öyle buyurdu, demiştir :


« B ir c e n â z e ü z e r i n d e n a m a z k ı l a n a b i r k ı r a t ( s e v a p ) v a r d ı r . D e -
fin ‫أول‬ b it in c e y e k a d a r c e n â z e d e h a z ır b u lu n a n a ik i k ır a t (s e v a p ) v a r -
d ı r . M u h a m m e d ’i n n e f s i k u d r e t e l i n d e o l a n ( A l l a h ) ’a y e m i n e d e r i m
k i k ır a t , ş u U h u d d a ğ ın d a n b ü y ü k t ü r .» ”

N o t: Bunun senedindeki râvi Haccâe bin Ertât’ın tedlisçiliği nedeniyle se- ١


nedin zayıflığı Zevâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I
E b û H ü r e y r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’i n h a d î s i n i A h m e d
v e K ü tü b -i S it t e s a h ip le r i r iv â y e t e tm iş le r d ir .

S e v b â n ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’i n h a d î s i n i M ü s l i m d e r i-
v â y e t e tm iş t ir .

Ü b e y y ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’i n h a d î s i Z e v â i d t ü r ü n d e n d i r .
E b û H ü r e y. r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’i n h a d î s i E b û D â -
V û d ’un s ü n e n in d e m e â le n ş ö y le d ir .
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 391

« K im b i r c e n â z e n i n b e r a b e r i n d e g i d e r e k ü z e r i n d e n a m a z k ı l a r s a
O n a b ir k ır a t (se v a p ) v a r d ır . € e n â z e d e fn in in s o n u n a k a d a r k im
c e n â z e d e h a z ır b u lu n u r s a , o n a ik i k ır a t (se v a p ) v a r d ır . K ır a tla r ın
e n k ü ç ü ğ ü U h u d m is lid ir . V e y â b ir is i U h u d m is lid ir .»

£bü D â V ٥d ’ un rivâyetinde hadisin baş kısmında‫؛‬


‫ﻧﻦ ﺳﻊ ﺟﺌﺎزﺀ‬ = « K im b i r c e n â z e n i n b e r a b e r i n d e g i d e r s e . . . » i f â d e s i

v a r d ır .

B u h â r i ’ n in b ir r iv â y e t in d e b u k ıs ım :

= « K im b ir c e n â z e y i t e ş y i e d e r s e » ş e k l i n d e d i r . D i ğ e r b i r r i v â y e t i n d e :

‫ﺷﻬﺪ ﺟﺜﺎره‬ ‫ﻣﻦ‬ = « K im b i r c e n â z e d e h a z ı r b u l u n u r s a . . . »

M ü e llifin r iv â y e t in in z â h ir in e g ü r e c e n â z e y i tâ k ip e t m e y ip y a l-
m z n a m a z ın d a b u lu n a n a b ir k ır a t s e v a p v a r d ır . B u h â r i ve
£ b ü D â V ü d ’un y u k a r ıd a a n ıla n r iv â y e tle r in in z â h ir in e g ö r e
b ir k ır a t s e v a p , c e n â z e ^ le b ir m i k t a r g i d e n v e n a m a z ın ı k ıla n iç in
h â s ıl o lu r , is t e r c e n â z e y i e v d e n it ib a r e n t â k ip e t s in , is t e r b a ş k a b ir
s e m t t e tâ k ip e ts in , fa r k e t m e z .

E l - H â f ı z , B u h â r i ’ deki b u h a d i s ş e r h i n d e : ‘B u r i v â -
y e t t e a d a m ın c e n â z e y i n e r e d e n it ib a r e n tâ k ip e d e c e ğ i b e y a n e d ilm e -
m iş tir . F a k a t B u h â r î ’ deki £ b ü s a Id -i M a k b u r i
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’n i n r i v â y e t i n d e , M ü s l i m ’ deki H a b b â b
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’m r i v â y e t i n d e v e A h m e d ’ in £ ‫ط‬ ü S a i d - i
H u d r i ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n o l a n r i v â y e t i n d e :

«U enâzeyi evd en it ib a r e n t â k ip e d e n le r » k a y d ı v a r d ır ، B u k a y -
da g ö r e c e n â z e , b u lu n d u ğ u e v d e n a lın ır k e n , o r a d a n it ib a r e n cenâ-
z e y le g id ip , n a m a z ı k ılın ın c a y a k a d a r a y r ılm a y a n a b ir k ır a t h â s ıl
o l u r . B e n c e c e n â z e y i t â k i p e t m e y i p s a d e c e n a m a z ı n d a b u l u n a n a k ı-
r a t s e v â b ı v a r d ır . Ç ü n k ü n a m a z d a n ö n c e k i t e ş y i ’ n a m a z a v e s i l e o lu r .
A m a y a ln ız nam azda b u lu n a n ın k ır a tı, e v d e n it ib a r e n v e y â b a şk a
y e r d e n c e n â z e y i tâ k ip e d ip n a m a z ın d a b u lu n a n ın k ır a t ın d a n k ü ç ü k
o lu r ,’ d e m iş tir .

H a d i s i n : « . . . d e f i n i ş i b i t i n c e y e k a d a r b e k l i y e n e i k i k ı r a t v a r d ır .»
• • • z â h ir in e g ö r e b u ik i k ır a t, n a m a z k ılm a k iç in v e r ile n ‫اآا‬ -
r a t t a n b a ş k a d ı r . Y â n i c e n â z e y i d e f i n s o n u n a k a d a r t a ’k i p e d e n kini■-!',
ik i k ır a t a lm ış o lu r . C e n â z e n a m a z ın ı d a k ılm ış s a b u n u n iç in a y r ı bir
k ır a t a lır . T o p la m ü ç k ır a t a lm ış o lu r .
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

E l-M e n h e l y a z a r ın ın b ild ir d iğ in e g ö r e m ü t e k a d d im în in b â z ı â lim -


le r i, h a d îs i b ö y le y o r u m la m ış la r d ır . İ b n i i ’t - T î n d e b u yoru-
mu Ka d ı E b ü ’ l - V e l i d ’ den n a k le t m iş t ir . L â k in B u h â -
rî ve M ü s l i m ’ in i b n - i Ş î r î n a r a c ılığ ıy la E b û H ü -
r e y r e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n r i v â y e t e t t i k l e r i b i r h a d î s e g ö r e R e -
s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ş ö y le b u y u r m u ş tu r :

« K im i n a n a r a k v e k a r ş ı l ı ğ ı n ı A l l a h ’t a n b e k l i y e r e k b i r m ü s l ü m a -
n in c e n â z e s in i tâ k ip e d ip , c e n â z e n a m a z ı k ılın a r a k d e fn i b itin c e y e
k a d a r c e n â z e y e r e f a k a t e d e r s e , h e r b ir i U h u d d a ğ ı m îs li o la n ik i k ır a t
(s e v â b ı) ile d ö n e r . K im c e n â z e n a m a z ı n ı kıldıktan s o n r a d e fin d e n
ö n c e d ö n e r s e b ir k ır a t ( s e v â b ı ) i l e d ö n e r .»

B u h a d îs , n a m a z v e d e f in d e n d o la y ı y a l n ı z ik i k ır a t ın h â s ı l o ld u -
ğ u n u a ç ık ç a b ild ir iy o r . B u d u r u m a g ö r e h a d îs in m e z k û r c ü m le s in d e
' v e r i le c e ğ i h a b e r v e r ile n ik i k ır a t ın b ir is i, n a m a z k ır a t ıd ır . ‫ﻣﻢ‬
Y i n e b u c ü m l e n i n z â h i r i n e g ö r e d e f i n k ı r a t ı v e r i l m e s i , d e f n i n b i-
tim in e k a d a r b e k le m e y e b a ğ lıd ır .

H a d îs te m e z k û r e c r in h â s ıl o lm a s ı iç in c e n â z e y e g id e n in m a k s a -
d in in A lla h r ız a s ı o lm a s ı ş a r ttır . R iy â v e y â k a r ş ılık o ls u n d iy e c e n â -
z e y e g id e n e b u e c ir y o k tu r .

K ı r â t : B u k e l i m e n i n a s l ı “ K ı r r â t ” t ır . Ç ü n k ü ç o ğ u l u “ K a r â r î t ” t ir .
K ır â t ; y a r ı m “ d â n ı k ” t ı r . D â n ı k is e ; d i r h e m i n a l t ı d a b ir 'id ir . Ş u h a l d e
b ir d ir h e m , a lt ı d â n ık t ır v e o n ik i k ır â t a t e k â b û l e d e r . B u r a d a k ır â t
k e lim e s i p a y m â n â s ın a k u lla n ılm ış tır . H a lk a r a s ın d a b ilin e n k ır â t ,
k ıy m e t s iz b ir a ğ ır lık ö lç ü s ü o ld u ğ u iç in P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y -
h i v e S e lle m ) k a s t e d ile n m â n â n ın b ü y ü k e c ir o ld u ğ u n u b e lir t m e k iç in ,
b ü y ü k d a ğ k a d a r o ld u ğ u n u if â d e e tm iş tir . A s lın d a s e v a b , m â n e v îd ir .
M a d d iy a tla a n la ş ılm a z . Y â h u t A lla h T e â lâ , v e r d iğ i s e v â b ı, U hud
d a ğ ın a b e n z iy e n b ir ş e k le s o k a r . V e â h ir e t t e h a y r â t m t e r â z is in e k o y -
durur.

H A D Î S İ N F IK IH Y Ö N Ü

1 — M ü s lü m a n ın c e n â z e s in in şâ n ı y ü c e d ir . Bunun h iz m e t i ile
m e ş g u l o la n a v e y â c e n â z e y e iş tir a k e d e n e b o l s e v a b v e r ilir .

2 — Cenâzeye iştirak etmeye, namazında bulunmaya ve defni-


nin sonuna kadar ayrılmamaya teşvik Vardır.
35 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ال ﻧﻤﻨﺎز ؛‬ ‫ﻣﺎﺀ ق ا ﻟﺘﺎم‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫اب‬ ) ٣٠(


CENÂZE İÇİN AYAĞA KALKMAK — 35
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

i ‫ ر‬î j \ ‫ ﻗﻦ‬، ‫ﺛﻰ أ ج‬ ‫ أ' ﺛﺂ أاةتﻣﺘﺎن ﺗﻧد‬. ‫~ ﺣﻤﺤﺎﻣﺤﺜﺪنرﻟﺢ‬١٥٤٢


،

،‫ ﺀﻧﺎﻟﺰﻣﺮى‬j d u . ‫ى‬ > . ‫ ع و ﺣﺪﺛﺄﺑﺜﺎ ؛نﻫﻤﺎر‬. . ‫ ﺛﻦ ا ي‬، ‫ ﻧﻲ دﻳﺘﻪ‬،‫م آم‬

‫ إدم مدأ ﺗﻢ‬٠>‫ ﻣﻌﻪ ﺀددط ﺀن ادى ؤ|قﻣﺂل‬، ‫ﻣﺤﻲ ﺀى آمن رﻳﻤﻪ‬ ، *‫ ﺀﻳﺎ‬، ‫ﺀى*ﺛﺎﻟﻢ ﺀ‬

' .٠‫ ﺗﺤﺄﻧﻰ ﻛﺌﻠﻠﻴﻢم أو زﺻﻊ‬j 4 «^‫ا;ﺋﺘﺎرت‬

YEKCEME^İ
-Âmir bin Rabia (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine gö ..." )1542
:re; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir
-Cenâzeyi gördüğünüz zaman, cenâze geçip sizi arkastnda bira«
-kıncaya kadar veyâ (yere) indirilinceye kadar ayağa kalkınız. (Ayak
"»).ta durunuz

İZAHI

Kütüb-i Sitte sâhipleri ve ^ € ، ‫ل اةالأل‬


-bunu rivâyet etmişler
.dir. T i r m i z î , hadîsin h asen-sahih ©lduğunu söylemiştir
:El-Menhel yazarı, hadîsi şöyle açıklar
-Yâni; cenâzeyi bulunduğunuz yerden geçerken gördüğünüz za
-man cenâze için ayağa kalkınız ve uzaklaşıp sizi arkasında bırakın
caya kadar veyâ sizi arkasında bırakmadan önce omuzlardan yere
.indirilinceye kadar, ayakta bekleyiniz
-Cenâzenin geçmesi ve sizi arkasında bırakması ifâdeleri mecâ
.zîdir. Gâye cenâzeyi taşıyanlardır
-Hadis, otururken yakınından cenâze geçirilen adamın ayağa kalk
masının meşrüluğuna delâlet ediyor. Ayağa kalkış; ölüye saygı için
.değil, ölüm olayının dehşetli ve korkunç oluşu içindir
Cenâze geçirilirken ayağa kalkmanın meşrüluğuna hükmeden
âlimlerin başında ‫الﻫﺎ‬-‫ ؛‬٥
m e ٢
, i b n - i M e s ’u d , E b û
M u s a e l ' - E ş ’ â r i , E b ü M e s ’ u d e 1 - B-e d 1* i , K a y s
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

,r e m e . H a ş a n b i n A l i . K a t â d e , i b n - i S i r î n
‫و‬
N e h a i , a ’b i , S â l i m b i n ‫؛‬ ‫طﺦ‬،‫طﻬﺎا ا‬
-ve M â l i
-k i l e r ’ den i b n - i H a b î b de İ b n ü ’ l - M â c i ş û n (Ra
.dıyallâhü anhüm’dür
H adisin : ‫ﺻﻊ‬
‫آذﺋد‬ ,»
V e—
yâ in d ir ilin c e y e k a d a r ...» cümlesi ile
-muzlardan yere indirilmesinin mi, •mezara indirilmesi mi kastedil©
diği husûsuna gelince
Ebû‫؛‬ ‫ه‬
â V û d ’ un zikrettiği senedlerden
-S e v r î ’ ni n S ü h e y l aracılığımla E b û H ü r e y r e (Radı
yallâhü anh)’den ettiği rivâyette : ‫ﺿن‬
‫ﺻﻊﻳﺈآلز‬
‫ﺣﺶ ﺋو‬ = »-V e r e in d i

- r i l i n c e y e k a d a r . . . » buyurulmuştur. E b û M u â v i y e ’ ni n S ü
h e y l aracılığıyla E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’dön
ettiği rivâyette: ‫ﺻﻊ ﻓﻲ اﻟﻠﺤﺪ‬
‫ﺣﺶ ﺋو‬ = »» ... K a b r e in d ir ilin c e y e k a d a r

.buyurulmuştur
E b û D â V û d ‫ق ؛‬،‫ﻫ ﻔ ﻤ ﻞ؛ ؛‬- ‫ ا‬-S e v r î ’ nin, hıfzetmek yö
.nünden E b û M u â v i y e ’ den kuvvetli ©lduğunu belirtmiştir
-E l - H â f ı z : B u h â r i , yere indirmenin kastedildiği mâ
nâsını tercih etmiştir, demiştir. Gerekçe de s ü h e y i ’ in şeyhi
-E b û S â 1 i h ’ in tatbikâtıdır. Çünkü B e y h a k î ’ nin rivâye
tinde S ü h e y l demiştir k i : Ben, E b û S â l i h ’ i cenâze
omuzlardan indirilinceye kadar oturmaz olarak gördüm ,

‫ ىﺋﺒﻢ'آ‬: ‫ه‬ u p ‫موش ن‬، ‫أؤم نمأ ﻗﺊ‬ ‫ ﻣﺤﺎ‬- ١٥٤٣


. ' ‫ ؛؛‬، ، ،
.

‫رم ه م ى ي‬.‫اﺑﻤﻤﻬﺄن ﺀﻳﻰﺀﺗﺪﻧﻤﺪ ﺀﻧﺎؤاﺗﺘﻪ ﺀﻧﺄﻓﻴﻬﻢ‬


» ‫وآ‬
. ‫ذ رت‬ ‫ ﺛﺈن‬. ‫ ؟ و ﺛﻮا‬٠ ‫آل‬،‫ ؤ‬، ‫ﺳﺄ م‬ . ‫ﺑﺠﻨﺎزة‬

. ‫ ورﻣﺎﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬، ‫ ﺣﻤﻴﺢ‬،٨ -‫؛‬،:


‫ق از واﺛﺪ‬

T E R C E M E S İ
1543) "... Ebû Hüreyre ( R a d ı y a l l â h ü ^byle demiştir:
a n h ) ’d e n :

P eygam ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’i n y a n ı n d a n b i r cenâ-


ze g e ç i r i l d i . K e n d i s i a y a ğ a k a l k t ı v e (bize) :
« A y a ğ a k a lk ın ız . Ç ü n k ü ş ü p h e s iz ö lü m iç in k o r k u v e d e h ş e t v a r -
d ır .» b u y u r d u . ”

Not: Bunım isnadının sahih ve ricâlinin sika oldukları Zevâid’de bildiril-


miştir.
35 KİTÂBÜ-L CENÂlz

İZAHI
Bu hadîs Zevâîd türündendir. Bu hadîs de cenâze geçerken aya-
ğa kalkmanın meşrûluğuna ve ayağa kalkmanın ölüye ta’zim için 1 - ‫ه‬
mayıp, ölümün dehşet ve kcrkunçluğunu ta’zim için olduğuna delâ-
let eder. Durum böyle olunca, cenâze kime âit olursa olsun ayağa
kalkılmalıdır.

‫دد‬، ‫ﻣﺻﺳﻧﺣﺗﻣﻳﺎدﺗﺊ‬ ، ‫ ﺋ ذ ﺛﻊ‬-‫ءﻣﺣﺎء ؛ ة ﻣ م 'م‬- ‫أ ؛ﻫﺎ‬


‘ ‫§ ﻗﻘﺒﻤﺎ‬ ‫دث’ماوت‬
- ‫ﺀن’ ﺀ آل ﺗﺄﻟﻤ ال ﺑﻲ ؛ ﻫﺖ ؛ أآﻣﺪ‬ ,‘‫م‬ ‫إ‬ '، ‫ت‬
. ‫ﺀﻧﺌﻢ‬

. ‫م ﺑﻤﺎ‬،‫ ﺀﺑﺞ‬.‫ﺛﺘﺂ‬
TERCEMES İ
1544) "... Alî bin Ebi ‫ط؛اﻗﺂ‬ ( R a d t y a l l û k ü ‫ض«ه‬
‫’ر‬den; ‫^ةو‬
‫ﻋﻞ‬demiştir ;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cenâzenin geçmesi
dolayısıyla ayağa kalktı, biz de kalktık. Nihayet ayağa kalkmayı ter-
kedip oturdu. Artık biz de ayağa kalkmayı terkedip oturduk.”

İZAHI
B u h â r i müstesnâ diğer Kütüb-i Sitte sâhipleri, A h m e d ,
I b n - i E b î ş e y b e ve B e y h a k i de bunu rivâyet etmiş-
lerdir.
Âlimlerin çoğu, bu hadîsi terceme ettiğim şekilde açıklamıştır.
Yâni ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilk zamanlarda cenâ-
ze için ayağa kalkardı. Sahâbîler de ona uyarak kalkarlardı. Bilâ-
here cenâzelerin geçişinde ayağa kalkmayı terketti. Sahâbîler de ter-
kettiler. Hadis böyle yorumlanınca, cenâze için ayağa kalkmamn
mensuh olduğuna hükmeden âlimler için delil olur. Ancak hadîsin
bu şekilden başka bir tarzda mânâlandırılması mümkündür. Hadisin
zâhirine göre mânâsı şöyledir :
“Resûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cenâze için ayağa
kalktı. Biz de ayağa kalktık. Nihâyet ‫ ه‬oturdu. Biz de oturduk.” Bun-
dan maksad; ‘Cenâze geçince ‫ه‬
oturdü, biz de oturduk’ olabilir. Böy-
le bir ihtimâl bulunduğu için, hadîs kalkmanın neshine kesin bir de-
lil değildir. Lâkin T a h a v i ’ nin A 1 i (Radıyallâhü anh)’den
olan rivâyeti kesindir.
El-Menhel’de zikredilen o hadis meâlen şöyledir:
“Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cenâze ile beraber iken
ayağa, kalkardı. Cenâze indirilinceye kadar ayakta dururdu. Cemâat
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

.da Onunla beraber ayağa kalkard،. Bundan sonra efendimiz oturdu


Ve cemâata oturmayı emretti.”
‫قو‬ f -i ‫ ؛‬: Bu bâbta en sahih hadis budur. Ve bu hadîs, ilk ha
‫ةن ة‬
disi
1) 4 nolu) neshedicidir. A 1 i (Radıyallâhü anh)’in maksadı
şudu r: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cenâzeyi gördüğü
-zaman kalkardı, sonra kalkmayı terketti. Artık cenâzeyi gördüğü za
.man kalkmazdı, demiştir
Cenâze için ayağa kalkmanın mensuh olduğuna hükmeden âlim
.lerin başında; E b ü H a n i f e , M â l i k ve Ş â f i i gelir
Bunların delilleri, A 1 i (Radıyallâhü anh)’m mezkûr hadîsi ile
,U b â d e b i n e s - S â m i t (Radıyallâhü anh)’ın T i r m i z i
-T a h a v î , Müellifimiz, E b û D â v û d ve başkaları tarafın
dan rivâyet edilen ve Y a h û d i l e r ’ e muhâlefet etmek üzere
.cenâze için ayağa kalkmamayı ve oturmayı emreden hadisidir
El-Menhel yazarı ayağa kalkmanın meşruluğuna taraftar çıkmış
ve N e V e V i ’ nin de kalkmanın mensuh olmaması şıkkını tercih
.ettiğini söylemiştir
-İ b n - i A b d i ’ l - B e r r ve İ b n - i H a z m de aynı gö
-rüştedirler. Bunlara göre A 1 i (Radıyallâhü anh)’in hadisinde bil
dirilen Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in kalkmayışının
-sebebi, kalkmanın m e n d u b l u ğ u n u ve oturmanın câizliğini beyan et
.mektir
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh), E b ü H ü r e y r e
-Radıyallâhü anh) ve İ b n ü ’ l - M ü s e y y e b de kalkmayanlar (
-dandırlar. A h m e d b i n H a n b e l ’ e göre kişi dilerse kal
)kar, dilerse kalkmaz. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem
önce kalkmış, sonra oturmuştur,
•‫ى‬-‫م‬
‫واننﻣ‬‫ﺻﻣ‬ ‫ ؛ى‬V ‫ ة‬. ‫ؤءءﺛﻪن‬
، ‫دء ﻳﻰ ﺛﺎ ر‬
‫ﻣﺣم‬‫ — ﻳﺊ‬١٥٤٥
‫ مﺟ‬، ‫ﻣﺤﻪ‬
، ‫دو‬ ‫ مأ‬، ‫ﻧﺜﺚ‬
‫ب؛فنﻧﺸﺄننﺑﻣﺎن ؛نأقأ‬ ‫ ^ ﻋنﻋﺗ‬،١^‫ من‬U‫؛‬
، |.
‫داا"ي ﺑﻤﺎزم ؤ ﻣﻨﻤﺄﺛﻰ وﺻﻊ‬ ‫؛‬
‫^ن رﻧﻮت م‬: ‫ ﻣﺖ ﻓﺂت‬1‫ﺀن ﺀ؛اﻧﻢ ﻧﺎﻟﻤﺖ‬
Uf ‫ﻗﺂد' م'ﺣﺬآ ﺳﻌﺄﻣﺤﺪا ﻣﺤﻨﻨﻮ ث 'ف‬
: ‫ وش ي ﺛﻴﺮ‬.‫و ﻛﺪ‬
. ‫ءمؤةﺗمءاﻟﻣم‬
. ‫ﻧﻌﻒ‬ «‫ﺑﻞ إ ﺳﻨﺎد‬ :‫؛ال ا ﻟﻨﺪ ئ‬
35 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

TERCEMES Î
545‫)ل‬ "... Ubâde bin es-Sâmit ( Radtyallâhü anhydtn Şöyle dem iştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cenâze ile gittiği za-
man; cenâze kabre indirilinceye kadar oturmazdı. Sonra bir Yahudi
âlimi Ona uğrayıp ‫؛‬
Yâ Muhammed! Biz böyle yaparım dedi. Bundan‫ ؛‬sonra Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oturdu ve (bize) :
٠
« g i d i l e r e muhâlefet ediniz. (Oturunuz.) buyurdu.”
Nnt: Sindi : Bunun senedinin zayıf olduğu söylenmiş, demiştir.

‫ إ‬-Z A H 1
‫ه‬
Ebû D â V û , T i r mi z î T a h a v î , Bezzâr ve
B e y h a k î de bunu rivâyet etmişlerdir.
Ebû D â V û d ' un rivâyetinde ?eygamberimize âit metin‫؛‬
‫=زﻫﻧواﺣﺎﻛوﻫم‬ «Oturunuz, onlara muhâlefet ediniz.» şeklindedir.
Bu hadise göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir ce-
nâzeyi teşyi’ ettiği zaman cenâze kabre indirilinceye kadar oturmaz-
dt. Sonra onunla görüşen bir Yahûdi â lim i: Biz cenâzeyi teşyi’ et-
tigimiz zaman, cenâze kabre indirilinceye kadar oturmayız. Aynen
sizin gibi yaparız, demiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) artık oturmaya başlamış ve sahâbilere oturmalarını,
Yahüdilere muhâlefet etmelerini emretmiştir.
Hadis, cenâze kabre indirilinceye kadar ayakta durmanın neshe-
dildiğine ' âlimler için bir delildir. Lâkin senedinin zayıf
olduğu söylenmiştir. Çünkü râvi A b d u l l a h b i n S ü l e y -
m a n ile babası S ü l e y m a n ’ ın aleyhlerinde konuşulmuştur.

CENÂZE MEZARLIĞA GÖTÜRÜLÜNCE


CEMÂAT NE ZAMAN OTURUR ?

El-Menhel yazarı bu hususta şöyle der :


1 — î b n - i O m e r , E b û H ü r e y r e , î b n - i ■ - Zü b e y r ,
E b û S a i d - i H u d r i , E b û M û s a e l - E ş ’â r i , Ev -
z â i , E b ' û ' H a n l f e , arkadaşları, A h m e d ve î s h a k
(Radıyallâhü anhüm)'e göre cenâze mezarlığa götürülünce omuz-
lardan indirilmedikçe veyâ kabre indirilmedikçe cemâat oturamaz.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

2 — Urve bin Zübeyr, S a î d bin e l - Mü s e y -


y e b , e l - E s v e d , M â l i k ve Ş â f i î ’ nin dâhil olduğu
bir cemaata göre cenâzeyi teşyi’ edenler, cenâzenin omuzlardan in-
dirilmesinden önce oturmak câizdir.

‫ﺗﺎل إذا د ﺧﻞ اﻟﻐﺎﺋﺮ‬ ‫*ا‬ ٠٦٠ ‫ب ﻣﺎ‬ ‫ ؛ إ‬٣٦(


MEZARLIĞA GİRİLDİĞİ ZAMAN — 36
NE SÖYLENEGEĞİ HAKKINDA GELEN
HADÎSLER BÂBI

، ‫ن؛ﺿﺎف‬ ‫ى ﺛﺮ_ألن ﻣﺘﺪاف>ﻋﻦ ﻣﺎﻣﻢ‬


‫ ~ ﺀﻣﺤﺎإﻣﺎﻣﺤالى ﺗوس‬١٠٤٦
) ‫صم ضاﺗﻲ‬
‫|إة اه ﺋﺪ‬ ( ‫ﻫﺄﻣﻘﺪ‬
: ‫ﺀنﺀاﺑﻤﻪ‬،‫ﺳﻨﻤﺤﺘﺪﻳﺜﺚ‬
‫؛‬ ‫ﺀﻳﻰﺀغ ا‬
. ‫ ﻧﻮ ل‬.‫ﻣﺔﻣﺬﻃﺆ إ ' أأ ﺛﻤﻤ ال‬ ‫اد‬ • ‫دآوماﺗﺮﺛﻴﻦﺀ‬
‫ﻣﻘﻢ 'م ذ‬ ‫ما‬٠‫ﻳﺰﻣﺤﻊ• ﻗﺄت‬
‫اﻣﺣﺂ!الءرﻗﺈﻣﺣﻣﻣﺛالءﺛﺑﻣﻣﻣم‬
ERCEMESİ ‫؛‬

: Âişe (Radıyallâhü anhâ)'dan; Şöyle demiştir ...•‘ )1546


-Ben bir defa Gnu — yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel
-lem )’i evd e— bulamadım da (aradım.) Baktım ki Bakî’ mezarlığın
dadır. Şöyle buyurdu‫؛‬
‫ﻧﻴﺜﺎﺀ أل ة‬
‫ﻣﺤﻨﺂﺋﺘﻤﻠﺜﺎﻳﻂ ;ا ﺛﺎ م آلﺣﺌﻮن آﻣﺤﻢ‬ ‫آد ال ز ﺀﻣﺬ ا ﻧﻤﻢﺀ‬ :

‫ﻧﺨﺪم‬ ‫اﺟﻨﺒﻤﺄ‬
= Selâm sizlere ey mü’min bir kavmin kabristan (halk)ı! Siz»
.bizim için faratlarsınız (23) ve biz muhakkak size iltihak edicileriz
Allah'ım! Bizi onların sevâbmdan mahrum etme. Ve bizi onlardan
sonra hak yoldan saptırma .«

‫ﺗﻣﺮﺛﻲ‬
، ‫صﺗﺄﺗث‬، ‫أﻣﻤﺪ •ى ﻳﺎن‬ U
.‫؛‬ ‫مم ﻧﺂﺋ‬
‫ﺣﻣﺣﺎﺻدنءﺑﺎي‬
— ١٠٤٧
‫ﺿﺒﺞ‬ ‫م^ا‬ ^ ‫ﺀﻣﺤﺔ اف‬ = ‫ﻣﺄﺑﻢ ؛ دأ‬ > ‫ ﺗﺒﻢ' آ‬. ‫ﻳﻤﺤﺖ‬ - ‫م‬

(23) Farat: Yola çıkacak bir kavmin varacağı yerde gerekli hazırlığı yapmak
üzere oraya gidecek öncülere denilir.
Bâb: 3Ö KİTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ص ؛ د ﻣﺢ ؛م‬ ‫ﺗﺪﻫﺄ د ﺋﺎ‬ ‫ ا‬، ‫ اا ﺀﻣﺔ و ﻣﻢ‬.‫; ﺿﻮم‬ ‫ﺗﻴﺈﺀ ةةة‬


.‫ ر ؛‬. ‫ﻗﺎ ا ظ‬

. ‫ﻣﻤﺤﺎﻣﺚ) ؤ ﻫ إل ﺻﺔ‬ 0.‫ماس إ ﻣﻤ ال ﺀﺗﻮ‬، ‫وإةإ ﻓﺸﺎ‬

154?) "... Büreyde ( R ’den; Şöyle demiştir :


a d ı y a l l â h ü a n h )

Rcsûiullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) sahâbilerine, kabristana


çıkacakları zaman Cne söyleyeceklerini) öğretirdi. (O n lard an m ezar-
h ğa -gideni) şöyle derdi :

‫ ﻏﻘﻨﻨﻲ آ ﻓﻞ' ا ﻟﺬ آر ﻣﻦ' اﺛﻮﻣﻨﺲ وا ﻧﻤﻦ الﻧﺎ اذ ﺛﺂ ; ائ ﺑﻢ‬,‫آﻟﻤﺌالم‬


‫؛‬

‫زم ا ﻟﻧﺎ س‬ ‫ر ا ﻓﺂ 'ﻟﺛﺎ‬


‫ﻧﻣﺋﻞ‬ ‫ال ﺣﻘﻮ ن‬

= «Selâm sizlere ey bu diyârrn mü’min ve müslüman halkı! Biz


de inşâallah sizlere iltihak edicileriz. Allah’tan kendimize ve sizlere
âiiyet dileriz.»”

İ Z A H I

 i ş e (R adıyallâhü an h â ) ’n in h ad îsin in benzerini, M ü s l i m


d a h a uzun m etin hâlin d e riv ây et etm iştir. F a k a t b u rad ak i;
°‫آلﻣﺤﺮﺗﺎ اﺟﺮﻓﻢ" زآلﺛﺬﺗﺂﻧﻨﺪﺗﻲ‬ ‫آ ﻟﺘﻲ‬ d u asın a, o rad ak i riv ây e tte rastlıya-
madım .
Âişe (R adıyallâhü a n h â ) ’n in M ü s l i m ’ deki riv ây etin d e
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in B a k î ’ k a b rista n ın a
v ard ığ ın d a B a k î ’ deki ö lülere h itab ı şöyledir :

‫ﺛﺂﺀ اﻓﻪ‬ '‫ان‬ ‫ﻧﺎﺛﻮﻏﺬ وذ ﻣﻮﺟﻠﻮ ن زإﺋﺎ‬ ‫ﺀﻟﻢ ذان ﻣﻢﺀ ﻣﺆﺟﻨﺲ‬
‫ﻓﺂﻓﺎﻣﺤﻤﺄ‬ ‫آدﻧالمﺀ‬
‫ﺑﻢم الﺟﻤﻮذ أﻟﺘﻲ اﻋﻔﺮ الص ﺷﻊ ا ﻟﺮﺑﺪ‬

Yine  i ş e (R adıyallâhü a n h â )'n in M ü s l i m ’ deki bir


riv ây etin e göre P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem) O na kab-
r istandakhet'e şöyle h ita b etm esini ö ğ re tm iş tir:
‫سل الم ﺀﺛﻤﺄ آﻫﻞ_ اﻟﺪﻳﺎر ﺟﻦ اﻣﺤﻨﺲ داﻟﺸﺒﻤﺲ زﻳﻨﺘﻲ اﻗﻪ ا ﻟﺘﻌﺒﻤﺲ ﻣﺂ‬
‫؛‬

‫ ﻟ ال ﺟﻘﻮ ذ‬°‫ﺑﻢ‬ ‫ﺛﺂﺀ اف‬ ‫ﻳﺈﺋﺎ إ ن‬ ‫داﻟﻤﺴﺄﺧﺮﻳﻦ‬


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

B ü r e y d e ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’i n h a d i s i n i d e M ü s l i m
r iv â y e t e tm iş tir .
D â r k e lim e s in in a s ıl m â n â s ı e v d ir . “D iy â r ”d a onun ç o ğ u lu d u r .
H a t t â b î : M e z a r lığ a D â r d e n ile b ile c e ğ i, h a d îs te n a n la ş ılıy o r . D o ğ -
r u s u d a b u d u r . Ç ü n k ü D â r , A r a p d i l i n d e m e s k e n e d e n i l d i ğ i g ib i ; h a r â -
b e le r e d e D â r d e n ilir , d e m iş tir .

E l-M e n h e l y a z a r ı d a : K a b ir le r e D â r d e n ilm iş . Ç ü n k ü k a b ir le r ,
d ir ile r in m e s k e n le r in e b e n z e r . D ir ile r , m e s k e n le r d e t o p la n d ık la r ı g ib i,
ö lü le r d e k a b ir le r d e to p la n ır , d e m iş tir .

H a d i s l e r : D ir ile r e o ld u ğ u g ib i ö lü le r e d e s e lâ m v e r m e n in m eş-
r ü lu ğ u n a d e lâ le t e d e r le r .

H a d is le r d e « t a ş â a lla h b iz d e s iz le r e iltih a k e d ic ile r iz » b u y u r u l-


m u ş tu r . Ö lü le r e ilt ih a k e t m e k k e s in d ir . B u r a d a t e b e r r ü k e n v e y â s ö z ü
‫ ؛‬ü s le m e k iç in in ş â a ll a h s ö z ü k u lla n ılm ış t ır . Ş ö y le b ir ih t im a l d e v a r :
im a n la ö lm e k k e s in o lm a d ığ ı iç in in ş â a lla h d e n ilm iş tir . V e y â h u t ? e y -
gam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e k e lle m ) k a b r is ta n a g it tiğ i z a m a n be-
r â b e r i n d e i h l â s l ı m ü ’m i n l e r b u l u n d u ğ u g i b i m u h t e m e l e n m ü n â f ı k l a r
d a v a r d ı. M ü n â f ık la r m durum una iş â r e t o lm a k ü z e r e : « in ş â a lla h *
b u y u r u lm u ş tu r .

H a d is le r ‫ ؛‬k a b ir z iy â r e t in e g id ild iğ in d e b u k e lim e le r i s ö y le m e n in


m e ş r ü lu ğ u n a d e lâ le t e d iy o r la r . H a d is k it a p la r ın d a s ö y le n m e s i m e ş r û
k ılm a n b a ş k a k e lim e le r d e v a r d ır .

E l-M e n h e l y a z a r ı, m e ş r ü k a b ir z iy â r e t in in â d a b ın ı N e v e v i ’-
d e n n a k le n ö z e tle ş ö y le if â d e e d e r :
“ K a b i r z i y â r e t ç i s i ; a l ç a k g ö n ü l l ü , A l l a h ’ı n a z a m e tin i d ü ş ü n ü c ü ,
k e n d is in d e n önce ö le n le r d e © ib r e t a lıc ı o la r a k v e A lla h r ız a s ı iç in
m e z a r lığ a g it m e lid ir . K a b r in y a n ın a v a r d ığ ı z a m a n s ır t ın ı k ıb le y e v e -
r ip y ü z ü n ü k a b r e d ö n d ü r e r e k s e l â m v e r ir . Y e d u â e d e r . H a d is le r d e
v â r i d o la © s e l â m v e d u â ş e k lin i t e r c ih e tm e lid ir , ? e y g a m b e r (S a lla l-
la h ü A le y h i v e S e lle m ) B a k i ’a g ittiğ i z a m a n a y a k ta d u rd u ğ u
g ib i z iy â r e tç i a y a k t a d u r m a lıd ır . A ncak b ir ö z ü r v a r s a o tu r m a k ta
b e is y o k tu r . K a b r in ç e v r e s in d e t a v â f y a p m a k , k a b ir s â h ib in d e n d ile k -
te b u lu n m a k s a k ın c a lıd ır .” (Y â n i z iy â r e t ç i: E y k a b ir s â h ib i! B ana
e v l â d v e r , b e n i ş u k a z â d a n k o r u v .b . s ö z l e r d e © s a k ı n m a l ı d ı r . Ç ü n l ‫ ؟‬ü
v e r e © k o r u y a n a n c a k A l l a h ’t ı r . B i l e b i l e b ö y l e s ö y l e m e k k ü f ü r d ü r . F a -
k a t : £ y k a b i r s â h i b i ! A l l a h k a t ı n d a b a n a ş e f a a t ç i o l. V e y â : E y A l-
l a h ’ım ! Ş u s e v g i l i k u l u n h a tır ı iç in b e n i b a ğ ış la . Ş u d ile ğ im i k a b u l
e y le , d iy e d u â e t m e k t e s a k ın c a y o k tu r .)
36 KİTÂBÜ-L CENÂÎZ 401

Kabrin başında Kur’an okumaya gelin ce:


l - E b ü ‫ ؛‬H a n i f e , bu konuda sahih bir hadis buiunma-
dığı gerekçesiyle mekruh görmüşse de H a n e f î mezhebinin ter-
cih edilen kavline göre Kur’an okumak müstehabtır. Çünkü bu konu-
da eserler vardır. Ziyaretçi, bilhassa Yasin sûresini okumalıdır. H a -
n e f î 1 e r ’ in •‘Dürrûl-Muhtâr” adla fıkıh kitabında 1 Kabir ziyâ-
retinde Yâsîn sûresi okunur, denilmiştir. î b n - i  b i d i n de
bu sözle ilgili olarak: Çünkü «Kabristana girip Yâsin süresini oku-
yan olursa Allah ٠ gün için azabtaki ölülerin azâbını hafifletir ve
okuyucu için ölü sayısınca hasenât olur.» mealinde hadîs vârid olmuş-
tur, der.
El-Lübâb şerhinde: Ziyâretçi F â t i h a , B a k a r a ’ nin ilk
sahif esini  y e t ü ’ l - K ü r s î ’ yi,  m e n e ’ r - R e s û l ü ,
Y â s i n , M ü l k , T e k â s ü r sûrelerini ve oniki, onbir, yedi
veyâ üç defa ‫ءةالاأ‬ sûresini okur‫ ؛‬Sonra : Allah’ım! Şu okudu-
ğumun sevâbını falana veyâ şunlara ulaştır diye duâ eder, denil-
miştir.
2 —Ş â f i î l e r ’ e göre ziyaretçinin Kur’an okuması m üste-
habtır.N e V e V î ، el-Mecmû’d a : Ziyâretçinin kabristana selâm ver-
mesi, ziyâret ettiği ölüye ve bütün kabristandakilere duâ etmesi,
Kur’an okuması ve sonra ölülere duâ etmesi müstehabtır. Ş â f i î ’ -
nin bu husûsta nassı vardır. Arkadaşları da müttefiken te’yid etmiş-
lerdir.
3 — H a n b e l î l e r ’ e göre Kur’an okunmalıdır. El-Muğnî de :
A h m e d ’ den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir : Kabristana gir-
diğin zaman üç defa  y e t ü ’ l - K ü r s i ve î h l â s süresini
oku. Sonra de k i : Allah’ım! Bunun sevabı şu kabristan ehlinedir.
ölülere duâ, istiğfar, sadaka ve Hac gibi hayrâtm sevâbının ba-
ğışlanmasında bir ihtilâf bilemiyoruz. A h m e d ; ölüye hayrın
her çeşidi ulaşiiA Çünkü bu hususta vârid olan nasslar vardır, de-
miştir.
4 — M â l i k î l e r ’ e göre kabir üzerinde Kur’an okumak mek-
ruhtur. Çünkü Selefin böyle bir tatbikatı yoktur. Selefin yaptığı
şey, sadaka ve duâdır. M â l i k î l e r ’ in bâzılarına göre Kur’an
okuyup sevâbını ölüye bağışlamakta beis yoktur. înşâallah ölüye se-
vâb hâsıl olur.

Sünen-l îbn-i Mâce — c. : 4 - F . : 26


402 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

‫ﻗﺎﺑﻠﺮﺳﻘﺎﻟﺘﺰ ر‬ « ‫ﻳﺎﺑﻤﺎﻣﺎ‬ ) ٣٧(


37 — MEZARLIKTA OTURMAK H A K K IN D A
GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ ﺀﻧﺎدم؛ل‬، ‫دىت ﺣﺒﺎب‬-‫ د * ﻫﺮأه‬. ‫ة ذأذ• ظ ﺣﺎ دة د‬. ‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺪ‬ ١٥٤٨


.‫ن؛‬ ‫ﺗﺮﻗﺎﻣﺘﻨﻮ ال ﻓﺌﺬ إ‬ ‫؛‬-‫ ﺛﻨﺎﻣﺤﺎﻣﺪﻣﺐ ؛ةت‬، ‫ ﺳﺌﺎﺋﺎئ‬، ‫ﻧﻤﺮ‬ ‫ا‬


. ‫ﺻﺜﺎﺗﺎ' ه‬
T E R G E M E S Î

1548) “... Berâ bin Âzib ( R a d t y a l l â h ü a t ı k ) 'd e n ; Şöyle demiştir :


B iz , R e s û l u l l a h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n b e r a b e r i n d e b i r
e e n ü z e y e ç ık tık . E fe n d im iz m e z a r lık t a k ıb le y e d o ğ r u o t u r d u .”

‫ ﺀﻧﺎﻟﻢ؛ل‬٠‫ي*س‬
،‫ﺛﻖ ﻣﺮدن‬، ‫ﻣﺮﻧﻢ ى أوﺛﺎل 'ﻣﺤﺖ‬.‫ﺻﻤﺤﺎأ‬
• ١٥٤٩

‫ﺿﺜﺎﺗﻢ' ﻣ ال ف | و ق ة‬
.‫ ؛‬3 ‫؟‬ : ‫ﻧﺎﺛﺘﺎﻣﺘﺜﺎﺑﻢ ؛ ؛ اد‬ ‫ ة‬، ‫ا ﺛﻤﺪ > ﺳ ال ﺋﺎ ذ‬
‫ ﻛﺄن ﻏد رﻗث ﺳﻣﻪ‬،‫ ﻣﺣس دﺟﺑث‬. ‫ﻗ م‬ 4‫؛‬ ‫ﻣﺂﻧﻣﺑﺂ‬
T E R C E M E S Î

1549) "... Berâ’ bin Âzib ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) 'd e n \ Şöyle demiştir:


B iz , R e s û l u l l a h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n b e r a b e r i n d e b i r
c e n a z e y e ç ık t ık d a k a b r in y a n ın a v a r d ık . E f e n d im iz o tu r d u . B iz d e
s a n k i b a ş la r ım ız ın ü s t ü n d e k a ş l a r k o n m u ş g ib i o tu r d u k .”

İ Z A H I
B e r â ' ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’m h a d îs in i E b ü D â v û d ve
N e s a i d e r iv â y e t e tm iş le r d ir . E b û D a v u d ' u n r iv â y e t in d e
B e r â ’ ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) m e â l e n ş ö y l e d e m i ş t i r : “ B iz , R e s û l u l l a h
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n b e r a b e r i n d e E n s â r ’d a n b ir a d a m ın
c e n â z e s in e ç ık t ık d a k a b r in y a n ın a v a r d ık . H e n ü z k a b r in k a z ılm a s ı
t a m a m la n m a m ış tı. P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) k ıb le y e
d o ğ r u o t u r d u . B iz d e O n u n l a b e r a b e r o t u r d u k .”
N e s a i ’ nin rivâyetinde ise hadîsin son kısmı şöyledir :
‫ا ق‬ ‫رؤو ﺳﺎ‬ ‫ﻋﺪ‬ ‫ﻛﺄ ن‬ ‫ﺟﻠﺘﺎﺧﺰﻧﻦ‬ ‫و‬ ‫ﺀ‬ “ B iz d e b a ş la r ım ız ın ü s t ü n e k u ş -

la r k o n m u ş g ib i O n u n e t r a f ın d a o t u r d u k .”
37-38 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 403

B a ş la r ım ız ın ü stü n d e k u ş la r v a r m ış g ib i o tu r m a k s a h â b ile r in
-e f e n d i m i z i n h u z û r u n d a ç o k e d e b l i , s â k i n v e m ü t e v â z i b i r t a r z d a o t u r
-m a l a r ı n d a n k i n â y e d i r . B i l i n d i ğ i g i b i k u ş , h a r e k e t s i z o l a n ş e y l e r i n ü z e
.r i n e k o n a r . K o n d u ğ u y e r d e h a r e k e t o l d u m u k u ş d u r m a z

S i n d i ’ n in b e y â n ın a g ö r e s a h â b ile r , e fe n d im iz in durum ve
-z a m a n l a r ı n a ç o k r i â y e t e d e r l e r d i . B â z e n O n u n h u z û r u n d a k o n u ş u r
.l a r , h a t t â g ü l ü m s e r l e r d i . B â z e n d e ç o k s â k i n v e s e s s i z o t u r u r l a r d ı

-H a d i s , ö l ü n ü n d e f n i n d e n ö n e e k a b r i n y a n ı n d a o t u r m a n ı n m e ş r û
lu ğ u n a v e o tu r u r k e n k ıb le y e d o ğ r u o tu r m a n ın m ü s t e h a b lığ ın a d e lâ le t
-e d i y o r . A y r ı c a s a h â b i l e r i n e d e b t i m s a l i o l a r a k P e y g a m b e r (S a lla lla
.h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ' e k a r ş ı d a v r a n ı ş l a r ı n ı y a n s ı t ı y o r

-B ü y ü k l e r i n h u z û r u n d a e d e b l i , m ü t e v â z i v e s â k i n o t u r m a n ı n m ü s
te h a b lığ ı h ü k m ü d e ç ık a r ılıy o r ,

‫ﻳﻰ إدﺧﺎل ا ﻟﺖ اي‬٠١٢U‫) ﻳﺎب‬٣٨(


ÖLÜYÜ KABRE SOKMAK HAKKINDA — 38
GELEN HADÎSLER BÂBI

>‫ﻳﻢ‬ fj*\ o ’‫ل ؛؛اﻳألن ﻏﺎ م• ﻧﺎﺀ ت*ط‬ •،‫؛؛‬


‫ ﻇﺒﺠﻨﺎﺑﺜﻞ ؛ ن ﺀﺛﺎر‬- ١٥٥٠

/ ‫ﻣﺤﺜﻴﺎ ال م‬ ‫ا ﺷﺘﺶ ت‬
، . ‫ﻣﻢﻫﻢﻋﺒﻢمة‬
.‫ﺳﺎﺗﻴﻪ‬ ، ‫ شﺀ انﺀ م‬،‫ﺻﺄأغ‬
، ‫ إدا أد ﺧﻞ ا ﺛﻧﺛﺗ ث ا*ﻟص‬. ‫ءآد ؛ خمﺎ ا ﺛﻰ‬ t ‫ازم‬ ‫ش‬ ،‫م ’أ ﻓﺞ‬ 1 ‫ا ﻇﺜﻴﺞ‬ ‫ظ‬

‫مادس ذ ﻳﻰﻧﺌﺪﺀ‬
‫ﻣﺮة إداوﺿﻊ‬
: ‫ﻫﻢ ﻓﺎد‬.‫ وﺀآتأ‬٠
• ‫ﻣﺤﺆدﻣﺜﻮل ام‬،‫دأ‬ ^ ١
^•٢ ٠^٥٤
‫دﻣﺎف • دذﺑﻤﺒﻞ م‬. ‫ﺑﻲ م‬.‫ﺣﻲ‬،‫ت ﺑﺜﺎﻣﺬ‬،‫• ث‬٠‫أم دﻣﻞ ﻧﻨﻲ د ﻧﺪ دام‬
■ ' • ‫ ﺀﻳﻢ‬٠٥٤

, ‫دﻣﻞ ﻣﺆ وﻧﻮل ا ﻓﻢ‬


T E R C E M E S Î

‫ ة ﻛﺎ‬-Abdullah bin Ömer (Radıyallâhü ankümâyd&n-, Şöyle de ...“ )0


:m iştir
Ö lü k a b r e d â h il e d ild iğ i z a m a n P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e l l e m: (

.‫ﻓﺐ‬
‫اﻓﺐ و ﻗﺊﻣﻠﺔ ﻧﻨﻮل ا‬ ‫؟ ﻧﻢ‬ E b üb uHy âu lri du r b
d iur . dReâf av ‫؛‬
SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE

d em iştir k i : ibn-i Ö m er (R ad ıy allâh ü an h ü m â) şüyle d e m iş tir : ö lü ,


k a b rin e indirildiği zam an efen d im iz: ‫؛‬ ‫ ام ادﺀز ﺳﻘﻲ• رﺳﻮل اف‬, ٣٠٠
b u y u rd u . Râvi H işâm , k endi h a d is in d e :
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in şu kelim eleri b uyur-
d u ğ u n u söylem iştir : ‫ﻳﻤﺮ اﻓﺐ زق ﻳﻤﻞ اﻓﺐ وﻏﻞﻣﻠﺖ ﻧﻨﻮل اف‬

İ Z A H I
İ b n - i Ö m e r (R adıyallâhü a n h ) ’in bu hadîsin i m üellif
H i ş â m b i n A m m â r ile A b d u l l a h b i n S â i d ’ den
iki ay rı senedle riv ây e t etm iştir. A b d u l l a h b i n S â i d ’ in
şeyhi E b ü H a l i d , i b n - i Ö m e r (R adıyallâhü a n h ü m â )’nm
h adîsini iki a y rı m etin h âlin d e ri.vâyet etm iştir. Ririnci m etin m eâlen
ş ö y le d ir:
“Ö lü k a b re k o n u ld u ğ u zam an P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve
Sellem : ‫ﻳﻤﻢ اﻓﺐ ﻧﻌﺪ ﺑﻘﺎ ﻧﻨﻮل اﻓﻪ‬ b u y u rd u .” B uy ru lan bu eüm le-
lerin m â n âsı özetle şöyledir :
«Ey ölül Seni A llah'ın ad ıy la in d ird ik . Ve R esü lu llah ’ın yol ve
dîni ü zerin d e seni teslim ettik.»
E b ü H â 1 i d ’ in b ir d efa y aptığı riv ây et m eâlen ş ö y le d ir:
“Ö lü k a b re k o n u ld u ğ u zam an P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
Sellem : ‫م اف دﺀق ﺣﻨﺔ ﻧﺤﻮل اف‬ ; b u y u rd u .” R uyrulan bu cüm le-
’ cüm lenin m eâli gibidir. Bu cüm ledeki «S ünnet»ten m a^-
sad, şe ria t ve yoldur.
M üellifin H i ş â m ’ d an riv ây et ettiğ i sened ile zik redilen Pey-
g am b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’in b u y ru ğ u ş ö y le d ir:
‫ا ﻓﻪ‬ ‫ﻣﻠﻖرﺳﻮل‬ ‫ﺑﺴﻢاف و ق ﺳﻄﻞ اف وﻋﻞ‬ M eâli ş ö y le d ir: «Seni Al-
la h ’}n adıyla indirdik; A llah’ın y olunda ve R esû lu llah ’m d ini üzerin-
de seni teslim ettik.»
Bu hadisi A h m e d , E b ü D â v û d ve B e y h a k i de
riv ây et etm işlerd ir.
Hadîs, ö lü n ü n k a b re indirileceği zam an bu zikri o k u m an ın müs-
te h ab lığ ın a delâlet eder. Tâ ki A llah ’ın ad ı ve R esü lü n ü n sünneti;
fitn e ve k o rk u la rd a n ko ru y u cu kale gibi ölüyü korusun.
KİTÂBÜ L CENÂİZ 405

. ‫ ى ةﺑﻤﺎأ<ز ز ﻇﺌﻒ‬. ‫ﺑﻣﺎﺳﻧﻣﺣﻣﺎ ر ﻫ مء‬ ‫ﻣﺎ‬ - ١٥٥١


‫ةاوئ ن ﺷ م‬
> ‫ﻋن‬، ‫د'ذي نأق‬
’‫ﺧﺮﻳﺔﻣﺣد ن م‬
‫ظ ﺗﺗﺑتنﻗﺊ• أ‬

٠ ‫ﻣﻞ ﺿﻌﻔﻪ‬ ‫ﻣﺘﻔﻖ‬ ‫ و ﺧﻤﺪق ﻣﺪاش‬٠‫ؤ ؛ ا ﻟﺰ وادت ق إ ﺳﺘﺎﻟﻢ ﻋﺌﺪل ق ز ﻣﺘﻤﻴﻒ‬

TERCEMESİ
Ehli Râfi ..." ) 5511 ‫’م؛‬،‫ا‬،/‫' إا‬،‫ا‬//‫ﻣﺢ‬/‫ ﻓﺎ‬:anh)\\cn \ Şöyle demiştir
)Ölen Sa’d (Radıyallâhü anh)’ın cesedi kabre indirileceği zaman (
R esûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) S a’d (Radıyallâhü anh) ’m
-cesedini y av aşça ve ted ricen n a ’şın ü zerin d en çekip çıkardı. (Ve kab
”.re indirdi) K ab rin in ü stü n e de su s e rp ti
Net : Zevâlü’de şöyle denilmiştir : Bunun senedindeki râvi Mendel bin Ali
ft bin Ubeydullah’m zayıflığı husûşjında ittifâk vardır‫؛‬
za^ı
،‫ﺋﻮ‬ ‫ردن مام‬ ‫ﻗﺬ‬ ، ‫ﻧﺜﺎث • ظ‬-‫ﻇﻐﻨﻢ ردن ن إ‬ —١٥٥٢

‫داﻣﻤﺄ‬ ،( ‫ﺷﺒﻤﺎال‬
‫داﺗﺠﺖا‬ ، ‫ﻣﺤﺬﺗﻞ اإلؤ‬
‫ أﺀذ‬. ‫ﻳﻰﺷﺪ ؛ أنرﻧﻮت ام‬
1 ‫ﻗﺬ‬

.)^ ١
.‫ و ذ ﻣﻪ ا إل ﻣﺎم ا ﺣﺪ‬، ‫ا ﻟﻮ ئ‬ ‫ﻋﻄﻴﺔ‬ ‫ ق ﺑﻨﺎﺑﻪ‬: ‫ق اؤوا ﺛﺪ‬
TERCEMES İ
‫ﻗﺎ‬.‫ﻣﺤآل‬ Klıû Sa
îd "...
‫ﻣﺢ»( م ؛‬
،‫ﺻﻮ‬/،‫ ره«هﻣﺤﻪ؛‬d en ; ‫خ‬،‫ 'اا 'إن‬: demiştir

R esüiuliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (kabre İndirilecek -za ‫؛‬


-man kabrin) kıble ta ra fın d a n a lın a ra k k arşılan d ı ve n a ’şm ü zerin
”.den y av aşça çekip çık arıld ı
N et: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadında bulunan Atiyye el-Avfi’yi
imam Ahmed zayıf saymıştır,

‫ﻳﺄ ؛‬ 1‫اا‬
Bu İM hadîs de Zevâid türündendir. îlk hadiste geçen “Selle” fii-
linin masdarı ©lan “Seir’in mânâsı, yavaş yavaş ve tedricen bir şeyi
çekip çıkarmaktır. Cenâze hakkında kullanıldığı zaman âlimler şöy-
le ta’rif etmişlerdir : Na’ş mezarlığa götürüldüğünde kabrin ayak ucu-
na ve kabrin hizâsına konulur. Sonra cesed na’şın üstünden yavaşça
çekilip çıkarılır ve önce baş kısmı kabre konulur. Sonra ayak kısmı
406 ‫؛؛‬TjNEN-İ İBN-İ MÂCE

kabre indirilir. Veyâhut önce ayaklar kabre indirilir, snnra baş kıs-
mı kabre indirilir, işte buna ‘ Seli" adı verilir. Bâzen Seli ve istilâl
lügat mânâsıyla hadîslerde gelir. Nitekim müellifin süneninin bâzı
nüshalarında buradaki ikinci hadîste mevcud Istilâl; yavaşça ^ekip
çıkarma mânâsına gelmiştir.
Ebü Râ‫ ؛‬i' (Radıyallâhü anh)’in hadîsinde Resûluilah (Sal-
‫؛ا‬،‫ﻧﺳﻞ‬Aleyhi ve Sellem) tarafından defnedildiği ve kabrine su ser-
pildigı bildirilen S a ’ d (Radıyallâhü anh)'in hangi S a ’ d 1 - ‫ه‬
dugu husûsunda sarih bir şeye rastlamadım. Ancak Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in S a ’ d b i n M u â z (Radıyallâhü
anl،)'ın cenazesine katıldığı sâbittir. Hadîsteki S a ’ d ile bu zâtın
kastedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Onun hâl tercemesi, 407
nolu hadis bahsinde geçmiştir.

BU HADİSTEN Ç1KARIEAN E1K1H HÜKÜMLERİ

1 — Olü kabre indirilirken yukarıda târifi geçen Seli usûlü m eş-


rüdur.
2 — Definden sonra kabrin üzerine su serpmek meşrüdur.
E b ü S a i d (Radıyallâhü anh)’in hadîsine gelince; Zevâid
türünden olan bu hadîs, sünen nüshalarının bâzılarında kısadır. El-
deki nüshada parentez içine alınan : ‫ زاﻧﺛﻞ اﻧالأل‬cümlesi bâzı nüs-
halarda yoktur. Ve fıkıh kitaplarında delil olarak nakledilen bu ha-
dîsin metninde, mezkûr cümle yoktur.
Yukarıda Seli ve Istilâl kelimelerinin fıkıhçılar ve hadisçilerce
yapılan istilâhi mânâsına bakılırsa bu cümlenin olmaması gerekir.
Çünkü hatırlanacağı gibi bu iki kelimenin istilâhi mânâsı kabrin ayak
ucuna konmuş olan na’şın üzerinden ölüyü yavaşça çekip çıkarmak
ve kabre indirmektir. Oysa bu hadiste Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’in mübârek na’şının, kabrin ayak ucuna değil, kabrin kıb-
le tarafına konduğu ve kabre inen sahâbîlerin yüzleri kıbleye ve mü-
bârek na’şa gelecek tarzda mübârek Efendimizi na’şın üzerinden alıp
kabre indirdikleri bildirilmiştir. Durum böyle olunca yukarıda an-
latılan Seli durumu söz konusu değildir. Bu cümlenin bulunduğu
nüshalarda mezkûr kelimenin lügat mânâsına yâni yavaşça çekip
çıkarma anlamına yorumlanması gerekir.
Bu hadîs, cenâzenin kabre indirilirken kıble tarafından alınma-
sının meşrûluğuna delâlet eder.
KİTÂBÜ-L CENAİZ 407

E l - M e n h e l yazan, ölünün kabrin kıble tarafından veyâ ayak ucu


tar'afından alınması konusunda âlimlerin ortaya attıkları görüşleri
şöyle anlatır:
1 — E b ü H a n i f e ’ nin kavline göre, na’ş kabrin kıble ta-
rafına konulur. Ve ölü na’ştan hafifçe alınarak kabre indirilir. Bu
kavil'‫ ؛‬A l i b i n E b i T â l i b ( R a d ı y a l l â h ü anh) ve İ s h a k
bin R â h e v e y h (Radıyallâhü anh)’den de rivâyet edilmiştir.
Delilleri, yukarıdaki E b û S a î d (Radıyallâhü anh)’m hadîsi-
dir. Fakat notta belirtildiği gibi senedi zayıftır, ikinci delilleri; E b û
D â v û d ’ un el-Merâsil’de ‫ﻟﻪ ؛اا ﻓﺂ ةا‬ N e h a i ’ den rivâ-
yet ettiği şu meâldeki hadistir:
“Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kıble tarafından ah-
narak kabre indirilmiş ve S e l i u s ü l ü i l e indirilmemiştir." üçüncü de-
lîlleri B e y h a k i ’ nin ‫ااظﻞ‬-‫ل‬Ab b â s (Radıyallâhü anh),
‫ةظﺄ‬-‫ل‬ M e s ’ u d (Radıyallâhü anh) ve B ü r e y d e (Radıyal-
lâhü anh )’den rivâyet e ttiğ i: ‘Sahâbiler Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem l’i kıble tarafından kabre indirdiler.’ meâlindeki hadîstir.
B e y h a k î ’ nin belirttiği gibi bu r i v a y e t l e r i n tümü zayıftır.
Üstelik Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in kıble tarafın-
dan alınması düşünülemez. Çünkü kabr-i 0 ‫إصو‬
odanın kıble tarafın-
daki duvarına iç taraftan bitişikti. Bu sebeple na’şın, kabrin kıble
tarafına konulması mümkün değildir.
2 - M â l i k , ‫إا؛ﻗو‬ ,• ‫ ا اﻣ ﺎا ال؛خ‬ve başkalarına göre Seli
usûlü ile yâni kabrin ayak ucuna konulan na’şın üzerinden ölü,
alınıp, baş ucundan ileri çekilerek önce baş kısmı kabre indirilir,
sonra ayak kısmı indirilir, ! b n - i Ö m e r , E n e s , A b d u l -
l a h b i n Y e z i d , N e h a i , ş â ’ b i (Radıyallâhü anhüm)
ve başkaları da böyle demişlerdir. Bunların delilleri, E b û D â v û d
ve B e y h a k î ’ nin rivâyet ettikleri A b d u l l a h b i n Y e -
z i d (Radıyallâhü anh)’in hadîsi, B e y h a k î ve Ş â f ‫ ’ ؛ ؛‬nin
îbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh)’dan rivâyet ettikleri: ‘Resû-
l u l l a h (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) b a ş t a r a f ı n d a n S e l i u s ü l ü i l e k a b -
r e i n d i r i l d i . ' meâlindeki hadîsidir.

E l-M e n h e l yazarı, bu grubun dayandığı başka delilleri de zikret-


miştir.
3 - E n e s ve bir rivâyete göre i b n - i m e r (Radıyal- ‫ه‬
lâhü anhüm â), Seli usûlüne hükmetmekle beraber: ölü, na’şın üze-
rinden çekilip çıkarılırken önce ayak kısmı kabre indirilir, demiş-
lerdir.
‫س‬ SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

-El-Menhel yazarı, yukarıdaki görüşleri anlattıktan son ra; Mez


-kür ihtilaf, hangi şeklin daha efdal olduğu hakkındadır. Ashnda hep
-si caizdir. Delillerin kuvveti yönünden Seli usûlü ağırlık kazanır. Bu
gün‫؛‬‫اااإ‬.bö^le yapmak daha kolaydır, demiştir

r .p \ li _ . ‫ﻣﺄﺀﻗﺎ ' آل ﻣﻨﺎﻟﻜﺄ ي‬ ‫ ى ﺀاد‬. ‫ ﻣﻤﻨﻬﻤﺎل‬1‫— ﺻﺒﺠﺜﺎ ﻣﺚ‬١٥٥٣ ■

‫ﺻﺼﻜﻞ‬ .‫ ة‬3‫ ﻗﺠﺌﺎ‬.‫آم‬ ‫إل‬ ‫ﺟﺘ‬ :‫ﻣﺔﻓﻤﺤﺎﻣﺤﻤﺄ ت‬ ، ‫ا ال ﺗﻴﺊ‬


‫ ﻇﺠﺄﺧﺬ' ذ ﻣﻮ ;ة اﻗﻨﻲ و' ﻓﺸﺎ‬. ‫ زؤ ﻣﺆز ﺛﻮ دام‬. ‫ زﻓﻲ ن؛ ال ف‬. ‫ﻓﺄل ؛ﺀﺑﺘﻢ اف‬
‫ﺑﻤﻲ؛‬
، ‫ أﺟﺪﺗﺎﻣﻦ اﻟﺘﻴﺘﺎي و ﻣﺊ ﻋﺬف ا*ﻟﻢ • اﻓﺘﺮ’• ﺟﺎف اآلدص ص‬١‫ ﺻﻢ‬:3 ‫ﻣﺂ‬
‫مأ ﺛﻰي ﺳﻢ»ﺗﺔ ئ وﻣﺜﻮل ه ؤإ؛|ؤ‬١‫_آل!ﻳﻰ م‬:‫اا) ﺛﺬ ق‬.‫ ؤإ ﺋﺂﺛﺜﺮﺿﻮ‬، ‫ ﺗﻨﺎ‬-‫زﺀﺗﺜﺪ ﺗﻮ‬

.• ‫ ؛ ' د‬١^ ‫م ل‘ش*ه ﻣﺜﻪﻣﺤﺬ‬ ‫؛‬١


•^ ١‫؛ إﻓﻰ ؤا ﻗﺎ در و‬٥٤ ‫رو ﻟﺚ؟‬. ‫رأ ﺑﺄ ﺛﻢ‬
■ ‫ ومﻣﺠﻨﻖﻣﻞ‬، ‫نﻋﺒﺪارﺣﻦ‬.‫ق اوداﺛﺪت ﻗﺈﻃﺪم'ﺀاد‬
‫ﺗﻤﻨﻤﻴﻐﻪ‬
TERCEMES Î
‫د‬
1 3 .‫" )؟‬... Saîd bin el-.Mıi'eyyeb Radtyallâhü anh) ’den; Şöyle demiştir:
(

Ben, İbn-i Ömer (Radıyallâhü anhümâ) ile beraber bir cenâzede


bulundum. İbn-i Ömer^(Radıyallâhü anhümâ), cenâzeyi kabre indirdi-
ği zam an: ‫اف‬ ‫ول‬
‫ﻏﻠﻰﻣﻠﺔرﺳ‬
‫افز‬ ‫ﺳﺒﻴﻞ‬ ‫ﺑﺴﻢ اﻓﺐزق‬ dedi. Sonra Lahit
üzerinde kerpiçlerin dizilmesine başlanınca; ibn-i Ömer (Radıyallâhü
anhümâ) :

‫م < ﺗﻳ م‬ ‫ آل ﻣﺢ‬1 ‫ﻳﻲ‬ ‫ئ ﻓ ذاب ا ﻣﺢ) ﻣﺣﻲ‬ ‫ﻛﺑﻣ ن‬ ‫ا‬ ‫ار ﺗﻲ ءذهم‬

‫ﻣﺜﻠﻰ ر ﺻﺰاﺋﺎ‬ ‫ﻟﺗﻲ‬


‫ﺣﻬﺎد‬
‫درو‬
‫ﺻﻌ‬‫ز‬
= «Allah'ım! Bu cenazeyi Şeytandan ve kabir azâbından koru.
Allah’ım! Yeri onun yanlarından uzak tut, rühunu yükselt, onu ka-
tından rızâya kavuştur.» dedi. B en :
Yâ ibp-i Ömer! (Bu söylediklerin) Resûluilah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’den işittiğin bir şey midir? Yoksa kendi re’yinle mi söy-
ledin? dedim. K endisi: Şu halde ben söz söylemeye kadir (miy)im?
Bilâkis Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den işittiğim bir şey-
dir, dedi.»
Not : Zevâtd’de şöyle denllmtştlr; Bunun senedindeki Hammâd bin Abdir-
rahmân'm zayıflığı üzerinde ittifak vardır.
39 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

Zevâid türünden olan bu hadîs, ülü kabre indirildiğinde İ550 nolu


hadiste H i ş â m ’ ın rivâyetinde mevcut olan duânın okunması-
nm müstehablığma delâlet eder. Ayrıca cesed, lahde konulup, üstü
derpişlerle drtüldüğü zaman, hadiste geçen duânın okunmasının meş-
rûluğuna delâlet eder.
Hadis, şer’i bir mes’eleyi bilmiyenin bilenlere sormasının ve bi-
lenin, bildiğini sorana nakletmesinin meşrüluğuna delâlet ediyor.

‫ —وة‬LAHDİN MÜSTEHABLIĞ1 HAKKINDA


GELEN HADİSLER BÂBI

K a b ir , “Lahd” ve “Şak” o lm a k ü z e r e ik i ş e k ild e y a p ılır .


Lahd ş e k li ş ö y l e d i r : K a b ir n o r m a l o la r a k k a z ılır . S o n r a k a b r in
ta b a n ın ın k a r ş ıs ın d a k i k ıb le d u v a r ı, ö lü n ü n y e r le ş e b ile c e ğ i k a d a r
o y u lu r . C e s e d ٥ oyu ğa ve yüzü k ıb le y e g e le c e k ş e k ild e y e r le ş tir ilir .
A r k a s ın a k e r p iç le r v e y â a ğ a ç la r d iz ilir . A r a la r ın d a n to p r a ğ ın s ız m a -
m a s ı iç in d e ٠٤, ç a m u r g ib i b ir ş e y k o n u lu r . S o n r a t o p r a k la d o ld u -
r u lu r .

Şak ş e k li ş ö y l e d i r : M e z a r n o r m a l o la r a k g e n iş ç e k a z ılır . T a b a n a
in ild ik te n s o n r a k ıb le t a r a f ın d a 30 - 40 s a n t im y ü k s e k liğ in d e in c e b ir
d u v a r ö r ü lü r . C e s e d in y e r le ş e b il e c e ğ i b ir a r a lık b ır a k ıla r a k o d u v a -
r ın k a r ş ı s ın d a , y â n i m e m le k e t i m i z d e k i k ıb le is tik â m e tin e g ö r e k a b -
r i n k u z e y t a r a f ı n d a d a o d u v a r a p a r e l e l b i r d u v a r ç e k i l i r . C e s e d ik i
d u v a r ın a r a s ın d a k i b o ş lu ğ a , y ü z ü k ıb le y e g e le c e k ta r z d a k o n u lu r . D u -
v a r la r ın ü s t ü k e r p iç , a ğ a ç v e t a ş g ib i m a d d e le r le ö r tü lü r . Y in e to p -
r a ğ m s ız m a m a s ı iç in ü s t ü n e o t v e y â ç a m u r g ib i b ir ş e y k o n u lu r . S o n -
r a ü s t ü to p r a k la ö r tü lü r .

H e r ik i ş e k ild e d e y a p ıla n m e z a r a ö lü in d ir ild iğ in d e , b a ş ın ın b a -


tıy a v e a y a k la r ın ın d o ğ u y a g e le c e k ta r z d a v e s a ğ y a n ın a y a tır ıla c a -
ğ ı m a ’l ü m d u r .

‫؛‬،[‫ اﻟﻢ؛اﻳﺊ• ﻣﺄ‬٢٤٠٠٠‫ ن‬٢١٤٠٠■‫إر• ى‬-‫م اس ن آ‬ ‫نم‬


‫ﺣﻤﺤﺎﺻﺪ‬ —
١٠‫ ه‬٤
‫ﺀﻧﺎ؛م ﻧﻤﺎ س م ﻇﺘﻞ‬ ،‫ ﻣﻤﺤﺪﻧﺠﻤﺢ‬،‫* م‬
. ٠ ‫ ؤاألئ إﻧﺘﺮ'أ‬i ‫ ا ﻗﺘﺪﺗﺄ‬٠ . ‫آﻟﺖ رﻧﻮت اف‬
410 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

T E R C E M E S İ

‫ ةةل‬4 ‫ر‬ İbn-i Abbâs ( Radıyallâhü anhümâ)’dan rivâyet edildiğine gö-


re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Eahd (usûlü) bizedir, Şak (usûlü) başkalarmadii’.»”

>‫ﻗﺎﻟﺜﻈﺈن> ﺀىزادال‬ ‫ ﺋﺮﺑﻤﺄﺀﻫﺬأ‬١٠•‫ﺀﺑﺠﻆ إمﺀاﺀ؛؛ إ ا ﻧﻨﻮ« ىا ﺛﺊ‬ “١٥٥٥

»،•‫ﻗﻲ‬
. ‫دا ﻛﻘﻢ‬، ‫|>إإ ا ﻛﺔ‬
. ‫ة ﺗﺒﻤﺮ واف‬:‫ﺋﻤﺎﻓﺎﻟﺘ آل ؛ ةت‬ ‫ﺋﺂﻣﻲ ق‬
‫ واﻣﻠﺪﻳﺚﻣﺊ‬٠ ‫اﻟﻄﺎن واﺳﻤﻪﻋﻤﺎن نﺣﻤﻴﺮ‬
، ‫قاؤواﻛﺪت إ ﺳﻨﺎ دم ﺿﻴﻒ ال ﻣﺎﺀﻣﻢ ﻣﻞ ﺗﻀﻴﻒ أﻧﻰ‬
٠٠ ٢^ ‫ن ال دﻣالق‬.‫ﺑﻤﺔ دشدواﺋﺖﺳﻌﺪ‬ • ‫دواﺋﺄ اﺑﻢﺀاس ق اﻟﻴﻦ اآلد‬

T E R C E M E S İ

1555) "... ('erir bin Alıdillah el-Becelî (24) ( Radıyallafıâ anh)'rieıı; Şöy-
le demiştir : Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'آ‬Selle/») buyurdu ki :

«Lahd (usûlü) bizedir, şak (usûlü) başkalannadır.»”


N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi zayıftır. Çünkü âlimler
Ebü’i-Yakzan künyeli Osman bin Umeyr’in zayıflığı üzerinde ittifak etmişlerdir.
Bu hadis, îbn-i Abbâs (R.A.)’ın rivayetinden olmak üzere dört sünende vardır. Ve
Sa’d bin Ebî Vakkâs (R.A.)'m rivayetinden olarak Müslim’de ve başka kitablarda
vardır.

،‫ى‬، ‫ﺀﺑﻤﺎﻓﻨﺠﻤﺤﺎﻟﻨﻤﺘﺮ‬ ‫ ى‬. ‫ ﻣﻤﺢ‬.‫ىأ‬ . ‫ﻣﺤﺎﻣﻤﺔ ا*دﻗﻰ‬ ٥٥٦


<—

،‫ﻟﻰﺋﺪا‬ ‫مت ﻣﺢ ؛ أ ﺑﺪ ال‬


'‫ﺀﻧﺠﺄ‬ ،‫م‬ * ‫ ﺀﻳﻰﻣﺤﻦ‬،‫ﺀﺗﻤﺘﻤﻢ‬ ‫ ت‬، ‫ﻣﺎ ا' ﺑﻤﻤﺎ‬
‫ﻧﻲ‬
^ ‫"ى‘ ض •رﺛﺮل•ا‬
‫ادا ﻧﺒﻤﺄﺀ ةﻣﺢ ﻧﺘﺎ‬
T E R C E M E S İ

1 5 6 ‫” ) ة‬... Âmir bin Sa’d (25) (Radıyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edildi-
ğine göre, (babası) Sa’d (bin Ebî Vakkâs) (Radıyallâhü anh) (vefât edeceği
zaman) :

(24) Fazileti 159 nolu hadîste geçmiştir.


(25) Âmir bin Sa’d bin Ebi Vakkas ez-Zührî el-Medeni (R.A.) hahftsından
ve Osman (R.A.) ile Abbâs (R.A.)’dan rivâyet etmiştir. Kendisinden de oğlu Dâ-
vûd, Zühri ve Ebü Tuvâle rivâyet etmişlerdir. îbn-i Sa’d : o, sikadır. Hadisi çok-
.tur, demiştir. Vakidi’nin dediğine gö.re.hicretin 104. yılı vefat etmiştir. (Hulâsa : 184>
KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 411

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e yapıldığı gibi bana da


lahd kazınız ve üstüme kerpiçler dikiniz, (üstümü kerpiçle örtünüz)
dedi.”

İZAHI
‫ا؛ظﺄ‬- ‫إ‬ Abbâs (Radıyallâhü anhüm â)’nın hadîsini T i r -
mizi, E b û D â v û d ve N e s â i de rivâyet etmişlerdir.
C e r i r (Radıyallâhü anh)’in hadîsi Zevâid türündendir.
 m i r (Radıyallâhü anh)’in hadisini M ü s l i m ve N e -
s a î de rivâyet etmişlerdir.
Bu bâbta rivâyet edilen hadîsler, mezarın lahid usûlü ile yapıl-
masının efd’a liyetine delâlet eder.
İlk iki hadiste «Lahit hizedir, şak başkalarmadır.» buyurulmuş-
tur. Bu eümleler, çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. El-Menhel yazarı
bu şekilleri şöyle sıralamıştır:
Yâni lahit usûlü biz müslümanların ölülerine mahsustur. Şak
usülü de bizden olmıyan Ehl-i kitâba mahsustur, A h m e d ’ in bir
rivâyetinde bu mânâ açıkça belirtilmiştir.
İ b n - i T e y m i y e : Bu badîste, Ehl-i kitabın şiârı olan tüm
işlerde onlara muhâlefet etmemiz için bir uyarı vardır, ö y le ki, ölü-
yü mezarın dibine indirmekte bile muhâlefet etmemiz emredilmiş,
demiştir.
Bir kavle göre hadisin m ân âsı: ‘Lahit usûlü, ?eygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem )’in ümmetine mahsustur. Şak usülü, geçmiş
ümmetlere mahsustur.’ Veyâhut ‘Lahit usûlü, Peygamberlere mah-
sustur. Şak usûlü peygamber olmıyanlara mahsustur.’ olabilir.
Bu hadîsler, lahit usülünün şak usûlünden daha faziletli olduğu-
na delâlet ederler. Şak usûlünün câiz olmadığı kastedilmemiştir. Bu-
na delîl ise, 155? nolu E n e s (Radıyallâhü anh) ’in hadisidir. Bun-
dan sonra o hadise geçilecektir.
N e v e v î , «1-Mühezzeb şerhinde: Âlimler, lahit ve şak usul-
leri ile kazılan mezarlara ölüleri defnetmenin câizliği üzerinde icmâ’
etmişlerdir, demiştir.
Toprak sert ve sık olduğu yerlerde lahit usulü efdaldır. Toprağı
gevşek olan yerlerde ise şak usûlü efdaldır. Elkıhçıların ekserisinin
kavli budur.
412 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫اب ﻣﺎ إ ﺀ ق ا ﻟﺸﻖ‬ ) ‫(• ؤ‬

ŞAK HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI — 40

. ‫ ى ﺗﺎ ر ﻛﻨﺌﺌﺎ آل‬. ‫ ىﻧﻤﺤﻢ ن اأﺗﺂم‬.‫نﺀ ﺑ ﺠ ﺬ‬، ‫ﻣﺤﺎﻣﺪ‬ - ١٥٥٧


‫ ﺳﻤﺬ اﻟﺪ_ئ‬.‫أد ﺳﻨﻤﺎﻟﻚ؛ ﻓﺄد؛ أم_ﺀاﻫﻤﻴﻰ اي‬،‫ م‬٠‫ﻧﺪﺛﻴﺤﻤﺘﺪاﻟﻄﻮ_ال‬
. ‫ ﻧﻴﺄﻣﺜﺒﻰ" ر ﻣﻢ‬. ‫ﻧﺸﻮ ر ﻗﺄ و ﺛﺘﺬﻳﻴﺄ‬ ‫رﺑﻤﺮخ• ﺛﺄزم؛‬- ‫اد ﺟﺰآ ﺗﻜﺪ‬
•‫ﺛﺪواﻓﻲؤ§ق‬،‫ﻧﺎﺣﺐ ﺋﻞ‬
. < ‫ ﻧﻢ ى‬.
. ‫زال ﻳﻌﺔ د ﻟﻤﻪ‬، ، ‫ ﻟﻤﺮ ح ا ﻟﺤﺪﻳﺚ‬. ‫ د*ش ا ﻣﺤﻮد‬، ‫ن ﺳﺎ و‬.‫ف اودا ﺛﺪ ؛ ق إ ﺳﺘﺎده ﻣﺎ دك‬
. ‫ﻣﻴﺢ‬ ‫ ﺀاإلﻣﺸﺎد‬. ‫وﻳﺎق ر إل اإلﺳﻨﺎدﻣﻤﺎت‬
'LERGEMESİ
1557) “Enes bin ‫ ﻗﻠﺔ‬1‫(ﺀﻟﻦ‬Radtyallâhü anh)'âtn \ Şöyle dem iştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefât ettiği zaman Me-
dine’de lahit kazıcı bir adam ve şak kazıcı diğer bir adam vardı. Sa-
hâbiler:
Biz Rabbimizden hayırlısını diliyerek ikisine de (haber) gönde-
relim. Hangisi sonra gelirse onu bırakırız, dediler. Ve ‫!؛‬،isine de ha-
her gönderildi. Lahit kazıcısı önce geldi. Bunun üzerine sahâbiler.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) işin lahit kazdırdılar.”•
N o t: Zevâ‫؛‬،t’de şöyle denilmiştir ‫ ؛‬Bunun senedinde bulunan Mübârek bin
Fudâle’yi cumhur sika saym]ş،ır. Ve kendisi burada tahdisle rivâyet etmiştir. Ar-

‫ر‬
tık tedlis yapması imkânı zâil olmuştur. Senedin kalan ricâli sika zâtlardır. Bu
sebeple isnad sahihtir.

. ‫رىإ‬،‫آم ااث‬ ‫ن‬ ‫ ﺀث*د‬1‫ت‬. ‫ﻳﻰ ﺳﺔﻳﻰ ﺻﺪم ﻳﻰ زم‬ * ‫ﺀﻫﺒﺠﻨﻢ‬ —


١٥٥٨
‫ ﻋﻦ ﺀا*ﺛﻪ؛ ذأﺛﺘﺖ‬،‫ﻗﺜﺎﻳﺚ‬
: ‫ﻳﻰمأ‬، ‫ ﺗﻜﻪ اﻟﺘﺮﺛﻰﺀ‬1 ‫ داإلﺀن ﻳﻰ أﻧﻰ م‬1‫ى ﺀ‬
.L"

‫ﻟﺖ‬،‫ وارم‬.‫ﺗﺘﻜﺜﻮا ﻗﺬﻫﺚ‬/ ‫ﺣﻰ‬ . ‫ﻇﻤﻮاﻳﻰاائ<ﻧﺪ‬-‫ ا‬jjpıy ‫ﺀﻟﻢ اﻣﺎت وﻧﻮل؛ف‬


. ‫ أ ل ' ﻳﺌﻤﺚ‬,‫ ن؛اث'الﻧﺒﻢ‬. ‫ﻣﺤﺎﺑﻤﻨﺰﻳﺎﺗﻲ‬ '‫ 'الش‬: ‫م• ’ةت ﺗﻲ‬.،- ‫ﻣﺤﺎ‬
• ‫| وإ‬ ‫ﺋﺲ مﺀ‬
. ‫إ‬ |‫ف‬
‫ ﻧﺶ' ﻳﻤﻞ ؛ا ؛؛‬، ‫ب‬ ‫ا ؛ ا أل‬1 ' . ‫ﻣﺤﺒﺒﻴﺎ‬ ‫ﻧﻮﻇﺮا ﻗﺎﻟﻘﺎ ن ؛ ال‬
‫ ﺗﺄ‬، ٠‫ﻣﻴﺢ ورﻣﺎﻟﻪ ﻣﻤﺎت‬ ‫ق اووا ﺛﺪت ﻫﺬا إذ اده‬ ‫؛‬
40-41 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 413

T ERCEMES İ

1558) Âişe (Radtyallâhü anhâ)'âan\ Şöyle dem iştir:


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S eller) vefât edince kabrin la-
hit veyâ şak usûlü ile kazılmas! husûsunda sahâbîler arasında ihti-
lâf oldu. Hattâ bu hususta konuştular. Ve sesleri yükseldi. Bunun üze-
rine Ömer (Radıyallâhü anhl :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in yanında ne hayatta
iken ne de vefât etmişken bağıramazsınız. — Veyâ buna benzer bir
söz söyledi. — Şak kazıeısının ve lahit kazıcısının her ikisine de (ha-
ber) gönderiniz, dedi. (Haber gönderildi.) bahit kazıcısı geldi ve Re-
sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için lahit kazdı. Sonra Resû-
lullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)• defnedidi.”
‫أﺀ‬0‫ا‬ : İsnadının salı!‫؛‬ı ve ricalinin sika olduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

*İZAHI

Zevâid türünden olan bu iki hadîsin birincisi‘ A h m e .d de ri-


vâyet etmiştir.
Hadisler; özellikle birinci hadis‫ ؛‬lahitin şak’tan hayırlı olduğu-
na delâlet eder. Çünkü Peygamberi için Allah Teâlâ lahiti seçmiştir.
Hadisler, şak usûlünün de câizliğine delâlet ederler. Çünkü M e d î -
n e ’ de şak usûlü ile mezar kazıcısının bulunduğu hadisten anla-
şıl-ıyor. Eğer onun yaptığı usul câiz olmasaydı kendisi men edile-
çekti.
İkinci hadisteki: ‫ﺻﻣﺣﺎ‬
‫دال‬ fiili yerine bâzı nüshalarda :
‫ ؤألﻣﻴﺠﺪا‬fiili bulunur. Yüksek sesle konuşmayınız demektir.
‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ ﺟﺎﺀ ق ا ﻟﻤ ال ﻣﺔ ﻳﻰ ا ﻟﺘﻤﺮ‬٤٢)

41 — KABRİ KAZMAK HAKKINDA GELEN


HADÎSLER BÂBI
• ،‫ت‬
‫دمو ن ﺋﺑﺎ ب• ﺗﺄﺗﺮ س ن ي‬ . ‫ﺋﻳ ن) أ؛ودﻛﺮن ودﺷﺗث‬ —١٠٠٩
•. ‫ ت؛ﺟﺪث ﻳال أ ﺧﺮ سادي‬،‫اﻟﻬﻢ‬
‫ ؛‬،‫ﺀن اآلذدع‬، ‫ ﻧﻴﺪ‬-‫ﺗﺪزي ﻧﺴﺪ ن أق‬
‫ ﻟﻬﺄ ذاﺛﺮاﺀ• م؛ﺗﺌﺄت‬،‫اأدﺛﻮل‬:‫ﻗﻚ‬ .• ‫ ﻣﺨﺎ ي‬.‫ أ‬3‫ﻣﺢﻣﺈدامرﺑﺠآلﺛﺖ ةا‬
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

‫ا‬.‫ ارﻣﺈ >رأى اﻓﻜﻮ‬٠ ‫ ﻗﺎت‬. ‫ ﻫﺰ ﺑﻨﺘﻪ‬.’‫م‬


•‫ئ؛رﺀوا ﻣﻦﺟﻬﺎز‬. ‫؛ﺛﺰﻫﺆ‬
‫مأرﺧﺎف ;ﻣﺤﻢ‬. ‫ﺀﺀاﺛﻢ‬- ‫تم ﺋﺘﻤﺄ‬
‫ ﻳﻬﻤﺂ دت ﺀﺧﻴﺺ‬.‫إتمﺀ ؟ةﻧﺞ؟ﺀﻣﻪآت‬
‫ إﺗﻪ ﺑﻤﺴﺈ‬..‫ أﺟﺖ‬٠ ‫ ث؛ت‬.‫؛ب أرﻧﻮتاؤي! أﻗﺬﺣﺰﻣﺤﺘﺂﻗﻪ‬ : ‫ ﺗﺺ أﻣﺤﺎ‬٥٤٤
. ‫اف' ﻧﻨﺜﻬﻢ‬
' . ‫ن ﻋﺒﻴﺪة‬, ‫ و ﻗﺈﺀﺛﺎ <م ﻣﻮ ش‬. ‫ﺳﻮى ذا ا ﻟﺪﻳﺚ‬ ‫ﺑﻐﻊ اﻟ ﻠ ﺶ ق ا ﻟﺤﺘﺐ اﻟﻤﻨﺔ‬ ‫آل‬ ‫ق اوواﺛﺪ ؛ﻟﻤﺲ‬
. ‫ و ﺑﺲ ﺑﻤﺠﺔ‬، ‫ﻧﻤﻞ ؛ ﻣﻤﺔ‬ ‫أو ﺻﻴﻒ‬. ‫ ﺻﻜﺮ ا ﻟﺨﺪﻳﺚ‬:‫' ﻳﻞ‬

T E R C E M E S Î

1559) “ ... El-Edra’ es-Sülemî (26) (Radtyallâhü anky&tn \ Şöyle demiştir:


Bir gece P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) i ç i n n ö b et tu t-
m a y a gittim . B aktım ki b ir a d a m y ü k sek sesle K ur’a n okuyor. B iraz
so n ra P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) d ışarı çıktı. Ben ‫؛‬
Y â R esülallah! Bu ad am riy a k â rd ır, dedim . E d râ’ (R adıyallâhü
an h ) d em iştir k i : S o n ra ٠ ad am M edine’de v e fâ t etti. Teçhiz işi bit-
tik te n so n ra n a ’şını taşıy ıp g ö tü rd ü ler. P ey g am b er (S allallah ü Aley-
hi ^e Sellem) (orariakilere) •
‫ ال<ام‬y av aşg ö tü rü n ü z. A llah o n u n la iyi m u am ele etti. Şüphesiz
o, A llah’ı ve R esû lü n ü seviyordu.» b u y u rd u .
E d râ’ (R adıy allâh ü an h ) d em iştir k i : Efendim iz o n u n k a b rin i
kazd ırd ı ve b u y u rd u k i :
«K abrini geniş tu tu n . A llah o n a bolluk verdi.» B unun üzerin e
ash â b ın d a n b â z ıs ı:
«Yâ R esülallah! Sen cidden o n a ü zü ld ü n , dediler. Efendim iz (Sal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem ) :
«Evet. Ç ün k ü şü phesiz ٠, A llah’ı ve R esü lü n ü seviyordu.» bu-
y u rd u .”
Not: Zevâiâ’de şöyle denilmiştir : Kütüb-i Sitte’de Edrâ’ es-Sülemi (R.A.)’m
bundan başka hadîsi yoktur. Bunun senedindeki râvi Mûsa bin mıeyde hakkında :
Hadisleri münker veyâ zayıftır, denilmiştir. Sika olduğunu söyliyenler de vardır.
Hüccet değildir.

26) Sahâbi’dir. Yalmz bu hadîsi vardır. Râvisi Saîd bin Ebî Saîd’dir. (Hu-
41 KİTÂBÜ-L CENAİZ 415

‫ ﻋﻦ‬، ‫ ” ﻃﻤﺤﺎ أدﻣﺮن ردان• ى ﺀب*دا'ﻟﻮادث ن ﺳﺪ• عﻧﺎ أؤب‬١٥٦٠


. ‫و‬،‫ ﺗﺄت رﻧﻮت ا‬:‫ﻟﻌﺎ م؛ ﻓﺂت‬ ‫ ﺀئ ﺑﺘﺎ م‬،‫ ﺀئ أق اآلﺑﺎﺀ‬، ‫ﺣﻢ‬
. ٠ ‫ﻣﻮاا<ؤأؤ ﻣﻤﺎؤ* ﺣﺴﻨﻮ‬-‫ ا‬٠
T ERCEMES İ

1‫)ﻫﻬﺔ‬ Hişâm (27) bin Âmir (Radtyallâhü anhümâyâan rivâyet ‫ ا؛لﺀح‬-


diğinegöre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şdyle buyurdu, dem iştir:
«Mezarları kazınız. Geniş tutunuz ve 1^1 yapınız.»”

İZAH.I

٨١٢hadis Zevâid türiindendir.


E b û D â v û d , B e y h a k î ve H e s a i de Hişâm
(Radıyallâhü anh)’m hadîsini rivâyet etmişlerdir.
E b û D â v û d ve N e s a i ’ nin rivâyetlerinden anlaşıldı-
gına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu hâdisi, U h u d
savaşında şehid olan sahâbilerin defni ile ilgili olarak buyurmuştur.
B e y h a k i ve N e s â î ’ nin bir rivâyetine göre H i ş â m
(Radıyallâhü anh) şöyle dem iştir:
“Biz Uhud günü müşkül durumumuzu Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’e arzederek:
Yâ Resûlallah! Her şehid için bir mezar kazmak bize güç gelir
dedik. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«(Mezarları) Kazınız, derinleştiriniz, iyi yapın ve iki üç kişiyi
bir kabre defnediniz.» buyurdu.
Sahâbîler ‫( ؛‬Aynı kabre defnedeceğimiz şehidlerden) hangisini
kabrin ön tarafına defnedeeeğiz? diye sordular. Buyurdu k i :
«Kur’an’ı daha çok hıfzedeni.»
Hişâm (Radıyallâhü anh) demiştir k i : Babam (Âmir) (Radıyal-
lâhü anh) bir kabre defnedilen üç şehidin üçüncüsü idi.”

(27) Hişâm bin Amil bin ümeyye bin el-Hashâs bin ‫أل؛اقﺀه‬, sahâbîdir. Amil
bin Ğanem bin Adiyy ei-Ensâri en-Neccârî’den hadîs rivâyet etmiştir. Basra’da yer-
leşmiştir. Bir kaç hadîsi vardır. Müslim bir hadîsini rivâyet etmiştir. Râvileri oğlu
Sa’d ve M u^a el-Adeviyye’dir. Dört sünen sahipleri, onun hadslerini rivâyet et-
mişlerdir. (Hulâsa: 41U)
4Î6 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

B u b â b ta k i h a d îs le r , k a b r in g e n iş v e d e r in k a z ılm a s ın ı e m r e d i-
y o r la r . K a b r in d e r in liğ in in m ik ta r ı h a k k ın d a â lim le r ih t ilâ f e tm iş -
le r d ir . Ş ö y le k i :

1 — M â l i k i l e r ’e g ö r e e n a z ı, ö lü n ü n k o k u s u n a m â n i o la -
‫س‬ v e y ır h c ı h a y v a n la r d a n k o r u y a b ile c e k d e r in lik t ir . D e r in liğ in â z a -
m is i iç in b ir s ın ır y o k tu r . B â z ı H a n b e l î l e r d e b ö y le d e m iş -
le r d ir .

2 — şâ f i î 1 e r ’e ve H a n b e l î l e r ' i n e k s e r is in e g ö r e
d e r in liğ in s ın ır ı o r t a b o y lu b ir a d a m k a b ir d e a y a k t a d u r u p k o lla r ın ı
h a v a y a k a ld ır d ığ ı z a m a n p a r m a k u ç la r ı y e r s e v iy e s in e d e n k g e le c e k
m ik ta r d ır . Ö m e r b i n e l - H a t t â b ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’d e n
d e b u k a v il r iv â y e t e d ilm iş tir .

3 - H a n e f i âlimleri ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre en


az derinlik yarım boy kadardır. Bir kısmına göre ise göğüs hizâsına
kadardır. Daha derin olursa daha iyidir.
K a b r in u z u n lu ğ u , ö lü n ü n b o y u n a g ö r e o lm a lıd ır . G e n iş liğ i is e ,
u z u n lu ğ u n u n y a r ıs ı k a d a r o lm a lıd ır .

‫) ﻳﺎب ﻣﺎ ﻣﺎﺀقﺣﻔﺮاﻟﺘﻌﺐ‬٤١)
42 — M E Z A R D A İ Ş A R E T İ N B U E U N M A S I
H A K K IN D A G E E E N H A D ÎS B Â B I

‫؛اﻣﺤﻤﺢﺀ‬: ‫م‬ ; ‫ﻧﺄﻏﺒﺄﻣﺤﺰﺛﺘﺎﻣﻤﻢﻧﻤﺢ‬


‫مصاا‬
‫ ﻣﺢ‬- ‫^اه‬
‫ث؛‬‫ﻣﺎال‬، ‫ﺳﻤﻦ>ﻋﻦ أﻧﻰر‬
‫ﺛﻖﻧﺘﻌﺐﻣﺖ‬، ‫ﺗﺐ‬
‫ﺛﻦﻛﻴﻢنر‬، ‫ظ ﺛﺪام؛زةﺻﺪ‬
. ‫" ﻣﺮﺀ؛ ﻧﻤﺎﻟﻦ ﻣﺌﻮنﺑﻤﺜﻐﺮة‬٢٤٠١^< ‫أد د ﻧﻮ ت اس‬
• ‫ رداﺀ ﺑﺪ داود‬، ‫ن أي وداﻋﺔ‬. ‫*ذا إ ﺳﺘﺎد ﺣﺴﻦ• وﻟﻪ ﺛﺎﻣﺪ *ن ﺣﺪﻳﺚ ا ﻟﻄﻠﺐ‬ ‫؛‬ ‫ق اودا ﺛﺪ‬

T E R C E M E S Î

1561 “ ... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh)’den: Şöyle demiştir :


R e s û lu ila h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) b ir t a ş ı G s m a n b in
M a z 'u n ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’m k a b r i n e i ş â r e t y a p t ı . ”

N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu isnad hasendir. Dâvûd'un el-Muttalib


bin Ebi Vedâa (R.A.)’dan rivâyet ettiği h ^ îs, bu hadîs için bir şâhittir.
43 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 417

İ Z A H I

Bu hadîs Zevâîd türündendir. Notta belirtildiği gibi bunun şâhidi


durumunda olan bir hadisi E b û D â v û d e l - M u t t a l i b
(Radıyallâhü anh)'den rivâyet etmiş. Ayrıca B e y h a k i ve
î b n - i E b i Ş e y b e ’ de e l - M u t t a l i b (Radıyallâhü anh)
den rivâyette bulunmuşlardır. E b û ‫ ةه‬¥‫اﻟال ااه‬ ’ rivâyeti uzun-
dur .‫ه‬ rivâyette:
P e y g a m b e r (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’i n‫ ؛‬B ü y ü k ç e b i r t a ş ı
O s m a n (Radıyallâhü anh) ' m b a ş u c u n a k o y a r a k :
٠٧
« B u t a ş l a k a r d e ş i m i n k a b r i n i t a n ı r ı m . Ve h a lk ım d a n ö le n le r i
o n u n y a n ı n a d e f n e d e r i m . » buyurduğu belirtilmiştir. Hâl tercemesi
1456 nolu hadîs bahsinde geçen, muhâcirlerden M e d i n e ’ de ve-
‫؛‬ât eden ve B a k i ' a defnedilen ilk zât olan O s m a n b i n
M a z ’ û n (Radıyallâhü anh), Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem)'in süt kardeşi olduğu için veyâ onu şereflendirmek için Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) O n a : « K a r d e ş i m . . . » demiştir.
O s m a n (Radıyallâhü anh) ,dan sonra Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) 'in ٠٧ halkından vefât eden ilk zât, oğlu î b r â h i m ’ -
dir. O s m a n (Radıyallâhü anh)'in yanına defnedilmiştir.

H A D Î S İ N E IK I H V O N Ü

Kabrin tanınması için taş gibi bir işâretin konulmasının m üste-


hablığı bu hadisten anlaşılıyor. Konulacak alâmet, bugünkü halkın
yaptığı gibi olmamalıdır. Bilindiği gibi çoğu kimseler, bu konuda is-
raf yaparak mezarları süslüyorlar.

‫_ ﻧﺤﻬﺴﻤﻤﺎ وا ﻟﻜﺘﺎ ة ﻋﻞ«ﻫﺎ‬f ‫ﻋﻦ ا ﻟﻤﻨﺎﺀ زا ﻟﺌﺮ‬


‫ ق ا ﻟﺲ د‬٠١٢‫ﻣﺎ‬ ‫ ) ﻳﺎ‬٤٣
‫)ب‬
43 — K A B İ R L E R Ö Z E R İ N D E B İ N A Y A P M A K , K A B İ R L E R İ
K İ R E Ç İL E Y A P M A K V E K A B Î R L E R Ö Z E R İ N D E Y A Z I
Y A Z M A K T A N N E H İY H A K K IN D A G E L E N H A D İS L E R B ^ B l

>‫ ط ﻋﺘﺒﺎ*ؤاوث‬:‫ ﻓﺎآل‬.‫ وﻣﺤﺘﺪ ن ز أد‬، ‫ﻣﺤﺜﺎ أزﻧﺖ ن‬،‫خ‬ ١٥٦٢


.‫ﺋﻨﻴﺴﺼﺎ*ﻟﻬﻤﺮ‬ . ‫ش و ﻧﻮلاف‬: ‫ ﻣﺄال‬J.Ç


‫ﻓﺎﻟﺮﺗﺘﺮ ﺛﻦ ؛‬
، ‫ ﺛﻨﺂم‬، ‫ؤب‬
{ ‫ﺛﻰ‬

Sünen-i ibn-i Mâce — c. : 4 - F . : 27


418 SÜNEN-İ İBN-Î MACE

T E R C E M E S Î

C'âbir ( Radıyallâhü ..." )1562 ‫ﺀاه‬/‫' را‬،1،*‫اا‬ : Şöyle


; demiştir
R e s û lu ila h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) k a b ir le r i k ir e ç ile y a p
”. m a k t a n n e h i y e t t i

A h m e d , M ü s l i m , Ebü D â V û d ve N e s a i de
bu h a d isi riv â y e t eletm
rd‫؟؛‬
^‫؛‬r. Ebü D â v û d ’ d a k i riv â y e t m e
:len ş ö y le d ir
-P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) k a b ir ü z e r in d e o tu r “
m a k ta n , k a b r in k ir e ç le y a p ılm a s ın d a n v e ü z e r in d e b in â y a p m a k t a n
”. n e h i y e t t i

E l-M enhel y a z a rı şöyle d e r : H a d isin z â h irin e g ö re k a b ı in k ire çle


- y a p ılm a sı h a ra m d ır. F a k a t H a n e f i l e r , M â l i k i l e r , ş â
f i i' l e r ‫ ؛‬, A h m e d , D âv û d ve b ir çok âlim , b u ra d a k i y a s a k
lamamı m e k r u h lu ğ u n a h a m le d e re k k a b rin k ire ç le y a p ılm a sı m e k ru h
.tu r. d e m iş le rd ir
Y a s a k la m a n ın h ik m e ti şu ç o lalı،'
b ilirEtiei.il
: K a bdeğil‫؛‬،
ir g e ‫؛؛‬
dir. V e y a h u t k ire ç le y a p tırm a k süs içindir, i l l i m i n süslem e', e ıhiı
.yacı y o k tu r
K a b rin k ire ç le s ıv a n m a s ın a gelince; H a ş a n 1 11 <، s 1 i . ş â
.’■i i ve A h m e d , b u n d a beis g ö rm e m iş le rd i '1
M â l i k e g ö re m e k ru h tu r. A ncak k o k u n u n ö n len m esi h u n a
.b a ğ lı ise ç â i z d i r
Ebû H a n i f e ve a rk a d a ş la r ın ın se çk in k a v lin e g ö re m ek
.r u h d e ğ i l d i r

t ‫ﺀن ؛ى ز غ‬ llC c، >‫ ى ﺣﻔﺺ ﻳﻰ‬. ‫— ﺻﻤﺤﺘﺎ ﻧﺪ ام ة ﻧﻴﻲ‬١٥٦٣

، '‫ أن ﺑﻤﺤﺐ ي ا*ﻣﺢ ة‬. ‫ ﺀأت؛ ص‬j)r


‫شار ﻧﻮد‬ ‫ﻋﻰ ﻧﺘﺒﻤﺂن ن زس‘ م ؛‬
. ‫ا ﻟﻤﺪ ﻋﻴﻪ‬ ‫ﻣﻴﺢ‬
. ‫ ا إل ﺷﺎ د وا؛س‬:‫ﺑﻤﺪ رغ ﻣﺬا ا ﻟﺪﻳﺚ ق ا ﻟﻤﺮ ك‬ ‫ آ ل ا ﻟﻢ‬: ‫آ ل ا ﻟﻤﻨﺪ ى‬
‫ وﺳﻤﻌﻪ‬. ‫م ﺋﻰ* أ ﺣﺪه ا ﻟﻠﻒ ﻋﻦ ا ﻟﻤﻠﻒ‬ ‫ و‬٠ ‫ ﻟﻐﺮ ب آ ﻛﺘﺒﻮ ن ﻣﻞ ﺑﻮ رم‬١‫ﻓﺈنةمأ ﺀ ا ﻟﻠﻴﺮ ئ ﻣﻦ ا ﻟﺪ ق إﻟﻰ‬

•‫ﻳﻢ اﻟﺲ‬ ‫ وﻟﻢ‬، ‫ادﻣﻲ ف ﺿﺮم• إ'هﻣﺤﺪث‬


4‫ة‬ KİTÂBÜ-L CENÂİZ 419

TERCEMES Î

1563) Câbir ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’ den; Şöyle demiştir :


R e s û lu lla h (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) k a b ir ü z e r in d e b ir ş e y
y a z ılm a s ın ı y a s a k la m ış tır .”

N o t: 1‫ ﻫﻬﻠﺔ‬şöyle demiştir : Hâkim bu hadîsi el-Miistedrek’te rivâyet ettikten


sonra bunun senedi sahihtir. Lâkin tatbikat buna göre değildir. Çünkü şarktan
garba kadar müslümanlaruı önder âlimleri, kabirler üzerinde yazılar '
Bu yazı işi halef âlimlerin selef âlimlerden aldıkları bir şeydir, demiştir. Zehebi
ise; Muhtasar adlı kitabında Hâkim’in sözüne karşılık olarak : Söz konusu yazma
işi sonradan ‫؛‬ead edilmiştir. Yasaklama hadisleri o âlimlere ulaşmamıştır, demiştir.

Î Z A H I

Zevâid türünden olan bu hadisi n‫>؛‬tta da belirtildiği gibi H â -


k im de rivâyet etmiştir.
Hadisin zâhirine göre kabir üzerinde yazı yazmak haramdır.
S i n d i , T i r m i z i ’ nin şerhinde : Yasağın umumî olması muh-
temeldir. Kabir sâhibinin adı, ölüm târihi veyâ Kur’an -1 Kerim ile Al-
lah'ın isimlerinden bir şeyin yazılmasının, bu yasağa girmesi muhte-
meldir. Çünkü bu yazıların yere düşmesi ve ayaklar altında kalması
muhtemeldir, demiş‫ ؛‬daha sonra nottaki H â k i m ve Z e h e b i ’ -
nin sözlerini nakletmiştik.
‫^؛‬ ‫؛‬ ‫إااف اأ‬
“en-Neyl ”de : Kabirler üzerinde yazı yazmanın ya-
saklığına dâir hadisin zâhirine göre ölünün ismini yazmak ile baş-
ka şeyleri yazmak arasında bir fark yoktur. Bâzı âlimler, süsleme
olmaksızın ölünün isminin yazılmasını câiz görünüşlerdir. Bunu, ?ey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in b in M a z ’ ü n ‫م‬$‫ااﻫالا‬
(Radıyallâhü anh)’in kabrine (156i nolu hadîste belirtildiği gibi) işâ-
ret olarak taş koymasına kıyaslamışlardır. Bu fetvâ, nassın hükmü-
nün kıyasla hususileştirilmesi ile hâsıl olur. Cumhur nassm böyle
husûsileştirilmesine hükmetmiştir. Bu fetvâ, nass karşısında kıyas
yapmak değildir. Ancak bu kıyâsın sıhhatli olup olmaması mes’ele-
si vardır, demiştir.
El-Menhel yazarı da şöyle demiştir : Dört mezheb im am ı: ölünün
adı, ölüm târihi dâhil herhangi bir şeyin mezar üzerinde yazılması
yasakt-ır, demişlerdir.
Bâzı H a n e f î âlipıleri: Kabrin tanınması için ölünün ismi-
nin yazılmasında bir beis yoktur, demişlerdir. Bu kavlin delili de
420 SÜNEN-t İBN-1 MÂCE

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in ( O s m a n b ‫ ؛‬.' ١


M a z ’ û n (Radıyallâhü anh)’m kabrine işâret olsun di^e baş '‫■ ؛ ؛‬
• ١
na taş bırakmış olmasıdır.
H a n e f i l e r ’ in bâzı Fıkıh âlimleri ise : Kabre ihtiyaç ‫ا(اإل ااائ‬
duğunda uygun yazıların yazılmasında beis yoktur, . '(، . ‫ﻧﻞ اﻟآل ﺳﻪ‬
‫ر‬
İ b n ü ’ l - Â b i d î n : Kabre yazı yazılması nehiy edilmiş ise de ame-
li iemâ’ yazı yazılmalının câizliği hakkındadır, diyerek; e 1 H â -
٠
k i m in notta yazılı sözünü nakletmiş ve bunun, (156i nolu) E n e s
b i n M â l i k (Radıyallâhü anh)’m hadîsi ile kuvvet bulduğunu
belirtmiştir. İhtiyaç yokken yazı yazılması câiz görülmemiştir
İhtiyaç hâlinde yazı yazılmasını câiz gören âlimlere göre hadis-
teki yasaklama, ihtiyaç duyulmayan hallere mahsustur

. ‫ ى ﺑﻤﺐ‬. ‫ﻟﻤﻲ‬ ‫ ﺋﺚ ن ﺛ ﺪ ا ش ا‬-‫ى‬ ‫ﻣﺤﺘﻲ‬


. ‫ئو‬ ‫ أل أ‬- ‫آل ﻫﺎ‬

^ ‫ م^ ﻳﻰ ض ؛ أ ﺋﺎ ذ ﺑﻢ‬، ‫ﻧﻴﺔﺀﺿﺎﻣﺤﺄم‬
، ‫ﺗﺬﻧﻨﻘﺪﻧﻴﺮ‬ ‫; ا ﻣ ﺘ ﺎ إل‬

• ‫ﺗﺰأتﺑﻣﻰ ﻣﺪا^ﻣﺰ‬
. ‫؛ات‬،<
‫ﻓﻲ‬ ‫ورإ‬
، ‫ﻣﻳﺢ‬o ‫ﺳﺎ‬
‫ إ‬: ‫ارواﺛد‬
‫ق‬
FERCEMESİ
1‫ﻫﻬﺊ‬ 1‫اث‬
"...
(‫ ( ه‬Sa
îd (Raflıyıi/lıi/ıii ،‫اﺀا‬/‫ را‬d e n : ‫’<؛‬.‫؟‬،
‫ا‬،■ k*nı)
:‫؛؛‬،‫؛‬
r
-Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabir üzerinde binâ ya
”.pılmasını men etmiştir
Ne، ; Zevâid’d e ‫ ﺀ؛إلةو‬denilmiştir : Bunun ‫ﺑﻢﺀن‬
‫ﻟﺲ؛‬ câh sikasahih
zâtlardır‫؛‬
ve ı

İ Z A H I

M ü s l i m , E b ü D â v û d , A h m e d ve N e s a i ' nin
C â b i r (Radıyallâhü anh)'den rivâyet ettikleri ve yukarıda meâli
yazılan hadîste de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ( kabir ٦٨
üzerinde bim't yapılmasını menettiği hildirilmiştir
،•٦ M enhel p a z a rı öyle
ş )‫ا ')ا‬
-T u r b e ş t i : Kabir üzerinde binâ yapmak iki şekilde düşünü
.lebilir. Birincisi, kabrin taş ve benzeri malzemelerle yapılmasıdır
.İkincisi de, kabrin üstünde kubbe ve benzeri binaların yapılmasıdır
Bunların ikisi de bu hadisle yasaklanmış, demiştir .
H a b : 44 KITÂBÜ'L CENÂIZ 421

Hadisin zâhirine göre kabir üzerinde binâ yapmak haramdır. Fa


kat Ş â f i i , arkadaşları Ve en sahih kavle göre H a n b e l ı âlim-
le r i: Yapılacak binâ, yapanın mülkünde ise mekruhtur. Umumi me-
zarlıkta ise haramdır, demişlerdir. N e v e v i : Arkadaşlarımız
demişler k i : Umumî mezarlıkta yapılan binâ âlimlerin ittifakıyla yık-
tırılır, demiştir.
H a n e f i âlim leri: Binâ, sus için ise haramdır. Mezarın sag
lamlığı için ise mekruhtur, demişlerdir. El-Ezhâr'da : Binâ, eğer ya-
panın mülkünde ise hadîsteki nehiy mekruhluk içindir. Umuma âit
mezarlıkta ise nehiy haramlık içindir. Ye yaptırılan binâ roescid bi-
- le olsa yıktırılması vâcibtir, denilmiştir.
M â l i k i l e r ’ e göre ölünün mülkünde veyâ mülk sâhibinin
izniyle yâhut sâhipsiz bir arâzide kabrin kendisinin taş ve malzeme-
lerle yaptırılması veyâ kubbesiz bile olsa duvarla çevrilmesi mekruh-
tur. Eğer iftihâr vesilesi yapılması niyetiyle olursa haramdır. Kezâ
ölülerin defni için vakfedilmiş bir yer ise haramdır.

‫ﻣﺎﺟﺎﺀﻳﻰ ﺧﺰ ا ﻟﺮ اب ﻳﻰ ا ﺷﺮ‬ ‫اب‬ ) ٤٤)


44 — DEFİN ESNASINDA KABRE TOPRAK ATMAK
H A K K IN D A GELEN HADÎS BÂBI

‫ﻓﺔ‬ ‫ ظ‬.‫ﺗ ﻪ‬ ‫ﻣﺢا ن‬ ‫ى‬. ‫ﻫﻮ‬ ‫وص‬ ‫او س‬ ‫ﻣ ﺤ ﺎ‬- ١٥٦٥

‫ ﺳﺄإا ﺋﺪﻋﻢ ؛‬،‫ﻗﺘﺘﺂ‬.‫ﺀىأ‬،‫ ﻓﻬﻢ‬.‫*ﺑﻤﻲا ﻧﺄ‬ ‫• اآلددا‬،‫'؛؛‬


‫ﺀن‬٠‫ﻋﻖ؛‬ ‫اﻳﻰ^ﻟﻘﺪمم‬
. ‫ﺗﻢ أقﻣﺮ ا ' م• و ﺀ ﺀ ذم ر ﺑﻲ‬٠‫ؤاﺛﺰ‬،‫ ﺀ أ‬. ‫ذي‬
‫مﺀ‬ ' ‫أن دﻧﻮت‬
TERCEMESÎ
1‫) ﻗﺆة‬ ' Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)'(len; §‫ب<ة‬
‫ ﺀ‬demiştir :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cenâze üzerinde na-
m az kıldı. Sonra ölünün kabrinin yanına vararak ölûnûn baş tara-
fmdan kabre üç avuç toprak attı.”

İ Z A H »

Bu hadîsin Zevâid türünden olduğuna dâir bir işâret yoktur. Kü-


tüb-i Sitte’nin diğerlerinde buna rastlamadım. Bâzı Fıkıh kitabları
bu hadîsi i b n - i M â c e h ’ ten, bâzıları da B e y h a k i ’ den
rivâyet etmişlerdir.
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

Dört mezhebin Fıkıh kitabından A b d u r r a h m a n e l - C e -


z e r î : Definde hazır bulunanların, ölünün baş tarafından her İM
elleri ile toprağı avuçlayıp kabre atmaları ve bunu üç defa tekrarla-
maları müstehabtır. Birinci avucu atarken : ‫= ﻣﻧﻬﺎﺧﻠﻘﻧﺎﻛم‬ «Biz si-
zi ancak topraktan yarattık.»‫ ؛‬ikinci avucu atarken : ‫و ﻓﻴﻬﺎ‬ ‫ﻧﻌﻴﺪﻛﻢ‬
= «Biz sizi ancak toprağa döndürürüz.»; ve üçüncü avucu atarken :
‫ﺑﻣﺎﻣﺊ ﺳﺎ‬
‫ﻣﺄناة‬ = «Biz sizi tekrar topraktan çıkarırız.» (28)
nazm-ı bellilerini okuması müstehabtır. Sonra kabir toprakla doldu-
rulur. M â l i k i ve H a n b e 1 i âlimlerine göre avuçla toprak
atılırken Kur’an’dan bir şey okunmaz, demiştir.

(‫ﻋﻴﻬﺎ‬ ‫ ق ا ﻟﺲ ﻣﻦ ا ﻟﺜﻰ ﺀﻟﻰ ا ﻣﻮ دوا ﺑﻠﺮ س‬٠١٢ ‫إ ب ﻣﺎ‬ ) ٤٠


‫ظ‬— KABİftLF.R ÜZERİNDE YÜRÜMEK YE
OTURMANIN NESİYİ HAKKINDA GELEN
HADÎSLER BÂBI

٠‫مﺛﺺ‬ ، ‫ادﺀم‬ ‫ن‬ ‫ﺀا‬ • ‫ﺧﺚﺀﻣﺤﺎﺀﺗﺂ ة‬-١٥٦٦


‫وم ﺀ‬ •‫ﺛﻢ‬ ‫ﻣﺤﻴﺊ أ‬ ‫ ؟ ذ‬٠. ‫آت ﺀ ادر ﻧﻮ ت اذي‬
:* ‫ره‬-
‫ ﻋ ﻰ أ ﻟﻤﺮ ؛‬،‫ﺀذأﻣ ﺤ ﻪ‬

‫ﻣﻤﺄﻧﺒﺠﺂﻳﻢ م‬
• ‫ﺀﻣﻪﺀ د آل‬

TERCEMES Î

1566) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
«And olsun ki sizden birisinin vücüdunu yakıcı bir ateş parçası
üzerinde oturması, onun bir kabir üzerinde oturmasından kendisi için
daha iyidir.»"

İZAHI
Ahmed, M üslim , Ebü Dâvüd, N e s a î ve
‫ة‬€‫اﻫالأل‬
،‫ ؛‬de bunu rivâyet etmişlerdir.
E b û D â V û d ' un rivâyetindeki hadis, meâlen şöyledir:
«Ândolsun ki sizden birisinin elbisesini yakıp derisine bir ateş
28‫)؛‬ Tâ Hâ sûresi, âyet: 55
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 423

parçası üzerinde oturması; bir kabir üzerinde oturmasından kendisi


için daha iyidir.»
Kabir üzerinde oturmaktan uzaklaştırmanın hikmeti, oturmanın
Ölü müslümanın hakkını hafife almak ve ona eziyet etmektir. Nite-
kim İ b n - i M e s ’ u d (Radıyallâhü anh) ’a kabre basmanın hük-
mü sorulmuş, kendisi: Ben hayatta olan bir mü’mine eziyet etmek-
ten nefret ettiğim gibi ölümünden sonra da ona eziyet etmekten nef-
ret duyarım, diye cevap vermiştir.
Bir kavle göre kabir üzerinde oturmaktan maksad, kabrin ba-
şından uzun süre ayrılmayıp mâtem tutmak için olan oturmaktır.
Hadiste kabir umumî olarak zikredilmiştir. El-Menhel yazarının
dediğine göre gayri müslimlerin kabirleri de bu ‫ﻟﻬﺎ؛‬،‫ ﺟﺎا ؛‬girer. Gerçi
müellifimizin bundan sonra gelen hadîsinde «Müslümanın kabri» di-
ye kayıtlama var ise de o kayıt, müslümanın şerefinin yüceliğini be-
lirtmek içindir. Asıl ihtiram da onadır.
Hadîsin zâhirine göre kabir üzerinde oturmak haramdır. Fakat
Fıkıhçılarm cumhüru, hadîsteki tehdidi, kerahet anlamına yorumla-
mışlardır. Tabiîdir ki küçük su dökmek veyâ büyük abdest bozmak
için kabir üzerinde oturmak haramdır. Alimler bu hususta müttefik-
tir. Bundan sonra gelecek hadîste belirtileceği gibi kabir üzerinde yü-
rümek de oturmak gibidir. Hattâ kabre dayanmak da oturmak gibi-
dir. Çünkü A h m e d ’ in r iv â ^ t in ^ ö r ^ e y g a m b e r efendimiz,
A m r b in H a z m ‫ل’(آس‬
(R adı^llâhü bir kabre yaslanmış
olarak görmüş ve G n a: ‫« = ألﺛوإﺻﺎﻣتﺧﺮا اﻟﻔﻲ‬Bu kabrin sahibine
eziyet etme.» buyurmuştur.
Zarûret hâlinde kabir üzerinde oturmâkta sakınca yoktur.
٢
M â 1 i k 1 ‫ ؛‬e ’ e göre kabir üzerinde oturmak mekruh değildir.
Çünkü M â 1 i k ’ in rivâyet ettiğine göre A l i b i n E b î T â -
1 i b (Radıyallâhü anhümâ) kabirlerin üzerine başım koyardı ve
ü z e r le r in d e uzanırdı. T a h a V î de ricâli sika bir senedle bunu
rivâyet etmiştir. B u h â r i de N â f i ’ (Radıyallâhü anh)’den
rivâyet ettiğine göre ‫اا ﻇﺎ‬-‫ ؛‬Ö m e r (Radıyallâhü anh) kabirler
üzerinde otururdu.
Bu grubtaki âlimlere göre yasaklanan oturmaktan maksad, abdest
bozmak için olan oturmaktır. El-Menhel yazarı bu yoruma mesned
olan M u h a m m e d b i n K a ’ b e l - K a r a z î (Radıyallâhü
anhümâ) ile E b ü ü m â m e (Radıyallâhü anh )’in hadîslerini
zikretmiştir. Konunun uzamaması için buraya aktarmaktan vazgeç-
tim.
424 SÜNENİ İBN-İ MÂCE

، ‫ﻧﺘﺘﺪ‬ ،‫ ﺀﻧﺎﻓﻴﺚ‬، ‫ ﻧﺎﺀ ا' د ﻣﻖ‬..‫ﻃﻤﺤﺎ ﺻﺪ ن إ ﺀﻣ آل ﻳﻰ ﻣﺮة‬ ~١٥٦٧


‫آم ؛‬ ‫ ﻫﺰﺋﻲ ن‬، ‫ ر ﺛﺪ ن ﻣﺪ ه اأ؛زﻧﻰ‬، ‫أﻧﻰ ﻧﺌﻢ‬
' ‫ م‬، ‫ﺗﺒﻢ‬ ‫ﻗﺬﺋﺪ ن أ ق‬
>‫ر ﺟﺪ‬.‫ﻧﺄﻣﺤﻴﺬ آم‬ ‫ أ‬، ‫ﻣﺪ م ؛ أ ذ ﺗﻢ‬ ‫ ال ﻧﺄ‬٠‫م؛ى‬
. ‫ ؛ ز ﻧﻮﻟﺜﺎ ف‬3 ‫ﻣﺄ‬
، ‫ﻣﻲ‬ ‫آ‬ ‫ﺋﺬﻳﺬ‬ ‫ز آ أرآﻧﻰ أو ﺗﻂ ا*ﻟﺜﻮر‬ . ‫ﺗﻤﻢ‬ ‫أ ﺗﺐ ؤأ ﻳﻦ أن أ ﻣﺜﻰ ﻣﺪ ﺀز‬
.٠ ‫أ ذز ﺗﻌﺰا ﻟﺜﻮ ق‬
‫ ' و ﻗﻪ أم ا ﺑﻢ وا ﻟﺸﺎ ي وان‬، ‫ﺛﻴﺦ ان ﻣﺎﺟﺔ‬ ، ‫آلن ﺧﻤﺪ ن إﺳﻤﺎﻋﻴﻞ‬ ‫ﻣﺦ‬
• ‫ﻓﻰ از وا ﺛﺪ ؛ إﺳﺌﺎده‬
‫ﻟﺷﻳﻐﺗﻲ‬
• ‫ﺳﻧﺎدﻣﻞﻗﺮطا‬
‫ﺣﺎلاإل‬
‫وﻳﺎقر‬. ‫ﻣﺎز‬
T E R C E M E S İ
‫ر? ﻫﻘﻞ‬ "... Ukbe bin Âmir (29) (Radıyallâhü anh) ’den; Şöyle demiştir :
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) b u y u rd u k İ :
«And olsun ki b ir ateş p arçasr v ey â b ir kılıç ü zerin d e y ü rü m em
v e y â h u t ay ak k a b ım ı ay ağ ım la dikm em b ir m ü slü m an ın k a b ri üze-
rin d e y ü rü m em d en b a n a d a h a sevim lidir. K ab irlerin o rta sın d a ab-
destim i bozm uşum v ey â çarşın ın o rtasın d a. Bence b u n la r a ra s ın d a
(çirkinlik açısından) b ir fa rk y o k tu r.» ”
N o t; Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun isnadı sahihtir. Çünkü ibn-i M â «‫’؛‬-
nin şeyhi Muhammed bin ismâil’i ; Ebû Hâtim, Nesaî ve ibn-i Hibbân sika say-
mışlardır. Senedin kalan rieâli, Buhârî ve Müslim’in şartı üzerine şifâdırlar.

‫ر‬. ‫ﺑﻤﺎﻣﺎﺀﻳﻰﺧﻠﻌﺎﻛﺎﺗﻴﻴﻰا ﻟﺘﺎ‬ ‫ ) ا‬٤٦(


46 — MEZAREIKTA AYAKKABILARI SOYMAK
HAKKINDA ÇELEN HADİSLER BABI
، ‫ﻧﺘﻢ‬ ‫اآلﺗﺆدﻳﻰﺷﺖ\ل ﻗﺊ آد‬
> ، ‫ ﺛﻦ‬. ‫ي‬ 3 ‫ﻃﻤﺤﺎﻗﺊ ن ﻣﺤﺪ • ﺛﻦ‬
، ١٥٦٨

،. ‫م‬ ‫د‬ ‫ﺿﺢ ر ﻧﻮ‬ ‫أآأ‬ ‫ﻧﺎﺗﺌﺼﺎ م؛ه ؛ ﺀ آت ؛ ﻣﺘﺄ‬ ‫ﻗﺬ أ ﻳﻢ‬ ، ‫ﺷﻚ‬ ‫ﻗﺬ أ ﻳﻢ ن‬

: ‫ﻫﺘﻖ‬ ٠ ‫ؤ‬ ‫ت‬ ‫ﻳﻤﻮ‬ ‫ﺛﻰ‬ ‫'آ‬ ‫ﺳﻤﺖ‬ ‫أ‬ ‫ف ؟‬ ‫ال‬ ‫ﻣﺤﺄﻣ‬ ‫اآ‬ ‫ا ﻣﻤﺔ‬ ٩ ١ ‫أ‬ ٠ ‫آل ل‬

. ‫ را* ﻟﻨﺘﺘﻴﺚ‬،‫ﺋﺮﻣﻠﻨﺜﺎ‬ *‫ آأ ﺛﻢ ﻣﻮا ﻓﻘﺜﺎ •"ﺀﺗﻞح؛ل ﺋﺪ أو ﻳﺆ اف‬٠ ١١^


‫أرﻧﻮت‬
‫ﻧﺆ آل ﺀ‬ ‫ﺟﺊ‬ ٠‫ت‬ ‫ﺛﺄ‬ . ‫ﻗﺎ م ا *د ﺗﻜﻴﺮﺗﺂ‬ * - \ ‫ﻣﻤﺮﻣﻞﺀ‬
‫وا ﻛﻲ‬ ‫أد ﺑﻚ ﻣﺮالﺀ‬ ٠ ‫ذات‬

(2‫ ) و‬Hâl tereemesi 558 noda geçmiştir.


46 KİTABÜ-L CENÂİ2 425

‫ص‬ ‫إ ﻣﺎ‬ ٠ ‫ ﺻﺂت‬. ‫ﺋﺘﺶ‬ ‫ ا*تﺀاإر ق‬U H ‫ﺑﻤﻰ‬ ‫ﺀ ال‬-‫ﻣﺂﻛﺘﺖ> ﺗﻲ *ى ر‬ 3 ‫ﺀأ‬ ٠ ‫وا ﺣﻢ ؛ ﺗﺎ‬

,‫م‬ ‫ﻳﺎ‬ ‫ أ‬1 ‫ﺑﺴﺒﻲ‬ ‫اد‬

• ‫آل‬ ‫ د ﺗﺒﺠﻤ‬، ‫ﻣﻤﺚد ﺟﺒﻢ‬ : ‫; ﻗﻮ د‬


T E R C E M E S Î
1568) "... 1‫ اا؛ال آأؤﺀب‬el-H asâsiyye ( R a d tya llâ h ü ‫س 'ر س‬ : Şöyle demiştir :

B e n , b ،r g ü n R e s û lu ila h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n b e r a b e -
r in d e y ü r ü d ü ğ ü m e s n a d a K e n d i s i :

— « Y â İ b n e ’l - H a s â s i y y e ! H a n g i ş e y s e b e b iy le A lla h 'ta n r â z ı d e-
ğ i l s i n ? S e n A l l a h ’ı n R e s û l ü i l e b i r l i k t e y ü r ü m e k n i m e t i n e k a v u ş t u n . »
buyurdu. B e n :
— Y â R e s ü l a l l a h ! A l l a h ’t a n h i ç b i r ş i k â y e t i m yok. ‫ه‬ , h er hayrı
b a n a v e r m iş t ir , d e d im . B ir a z s o n r a m ü s lü m a n l a r ın m e z a r l ığ ı n d a n g e ç -
ti v e (o r a d a k i ö lü le r e iş â r e t e d e r e k ) :
— « B u n la r , ç o k h a y r a k a v u ş t u la r .» b u y u r d u . S o n r a m ü ş r ik le r in
m e z a r lığ ın ın y a n ın d a n g e ç ti v e (o r a d a k i ö lü le r e iş â r e t e d e r e k ) :
— « B u n la r ç o k h a y r a s ı r t ç e v ir ip g e ç t ile r .» b u y u r d u . S o n r a d ö n -
d ü d e m e z a r la r a r a s ın d a a y a k k a b ı ile y ü r ü y e n b ir a d a m gördü ve

— «F.y S i b t ( = t a b a k l a n m ı ş s ı ğ ı r k ö s e l e s i n ) d e n m a ’m ı ı l a y a k k a -
b ı l a r s â h i b i ! A y a k k a b ı l a r ı n ı a t .» b u y u r d u .

M ü e llif d e m iş t ir k i : M u h a m m e d b in B e ş ş â r b iz e t a h d is e t t i. (D e-
d i k i :) B iz e A b d u r r a h m a n b i n M e h d i t a h d i s e t t i . ( D e d i k i :) A b d u l l a h
b in O s m a n : B u h a d îs iy id ir . R â v is i, s ik a b ir a d a m d ır , d iy o r d u .”

İZAHI
A h m e d , E b û D â v ü d , N e s a î , H â k i m ve B e y -
h a k i d e b u n u r iv â y e t e tm iş le r d ir .

H a d is in : ‫ﻋﺪ اﻓﺐ‬ ‫ﻧﺎﺳﻘﻢ‬ c ü m l e s i n i : « H a n g i ş e y s e b e b i y l e A l l a h ’-

ta n r â z ı d e ğ ils in ? » d iy e t e r c e m e e tt ik . C ü m le d e k i f iilin a s ıl m â n â s ı
k ı n a m a k t ı r . B u n a g ö r e c ü m l e n i n a s ı l m â n â s ı : “ N i ç i n A l l a h ’ı k ı n ı y o r -
s u n ? ” ş e k l i n d e d i r . B u m â n â s a k a t t ı r . H â ş a b i r m ü ’m i n A l l a h ’ı k ı n a -
m a k ta n u z a k tır . B u s e b e p le d ir k i S i n d i b u c ü m le y i: «H an gi şey-
d e n d o l a y ı A l l a h ’t a n r â z ı d e ğ ils in ? H a lb u k i b a k A lla h sa n a ne bü­
SUNEN-İ IBN-İ MÂCE

yük İhsanda bulundu. Sen, Onun Resülü ile beraber yürümek nime-
tine kavuştun.” diye yerumlamıştır.
H adisteki: “Sibtiyyeteyn” kelimesinin tek ili: “Sibtiyye”dir. Bu
kelimenin mânâsı “S‫؛‬bt”ten imâl edilmiş olan ayakkabıdır. “Sibt” ise
selem ağacının meyvesi ile tabaklanmış olan sığır derisidir. Bu de-
riden ayakkabılar imâl edilir. Derinin kılları giderilmiş olduğu için
veyâhut tabaklanma ile deri yumaşadığı için ona “Sibt” adı veril-
miştir .
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mezarlığa saygılı olmak
için adama, ayakkabılarını çıkarmasını emretmiştir. Alimlerin bu hu-
susta^i görüşlerine gelin ce:
1 — A h m e d ve Ş â f i i l e r ’ den el-Hâvl’ sâh ib i; Mezar-
lıkta ayakkabı ile yürümek mekruhtur. Mezarlığa girildiği zaman
ayakkabıyı çıkarmak sünnettir. Ancak pislik korkusu, diken batması
veyâ yerin sıcaklığı gibi bir zarûret varsa, ayakkabı de mezarlıkta
yürümek mekruh değildir, demişlerdir.
2 — Cumhüra göre ayakkabıyla mezarlıkta yürümek mekruh de-
B u h â r î , M ü s l i m , E b û D â v û d ve baş-
kalarının E n e s (Radıyallâhü anh)’den rivâyet ettikleri bir ha-
dişte ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

‫رغ‬
‫ﻳﻨﺎﻟﻬﻤﺎ‬ ‫ﻓﻨﻊ‬ ‫ ﻓﻨﻖ ﻫﺰﻟﻦﻋﻨﻪ آﺻﺨﺎﺗﻪ إﺛﻪ‬،‫ﺿﻴﻊف‬
‫اﻧﺄ اﻣﺤﺬ إذاو‬

= «Şüphesiz kul, kabrine konulduğu ve arkadaşları geri döndük-


leri zaman gerçekten O kul, arkadaşlarının a y a k k a b ı l a r ı n ı n sesini mu-
hakkak duyar.» buyurmuştur, ?eygatober (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’‫؛‬n bu hadiste geçen adama ayakkabılarını çıkarmasını emret-
mesi meselesine gelince; Cumhur bu hadise şöyle cevap vermişlerdir :
Adamın ayakkabılarında necâsetin bulunması muhtemeldir. Belki
de adam, ayakkabıları ile iftihar ettiği için ona bu emir verilmiştir.
Çünkü sibtten ma’mul ayakkabıları yalnız zevk ve safâ ehli giyiyor-
du. ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tevâzu' ile mezarlığa
gidilmesinden hoşlanırdı.
Eğer ayakkabı de kabristanda yürümek mutlaka yasak olsaydı;
bu yasak sahâbder arasında yayılırdı ve hiç bir sahâbi bundan ha-
bersiz kalmazdı. Çünkü herkesin başına gelen bir iştir. Delil yönün-
den cumhürun görüşü kuvvetlidir. Sibtten ma’mul ayakkabıların yal-
nız zevk ehli tarafından giyilmesi noktası, kabule şâyan görülmemiş-
tir. Çünkü e 1 - H â f 1 z ’ m el-Fetih’te zikrettiği gibi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kezâ î b n - i Ö m e r (Radıyallâhü
anh) bunu giyiyorlardı.
KÎTÂBÜ-L CENÂIZ 427

‫ ف ز ادة ا ﻟﻤﻮر‬٠١٢‫ ) ﺛﺎبﻣﺎ‬٤٧)


47 — KABİRLERİN HAKKINDA
GELEN HADİMLER B^BI

،‫ﻟﺪﻧﻤﻤﺬ‬ ‫ م ؛‬، ‫ ﻧﻤﻢ‬/ ‫ ﺗﺎﻣﻢ‬. ‫ <ﻣﺤﺎأ؛ د ﻣﺤﺔأ ﻣﻴﻰضﺀ‬- ‫اﻣﺎﻣﻬﺎ‬


١٢‫دددوااأﻗﻮل *إ‬
• ‫ت؛آت ﺑﻨﻮداش ^ م‬
'‫رم؛ ﻓﺄت‬.‫ﺛﻒ أﻳﻰﻧﻞ‬، ‫ز م‬ ‫ﺛﺬ أدأ‬

.‫؛م‬ ‫اأمم‬
‫ﺛﻦ م ﻗﻢ‬
TERCEMES İ
1569) "... Ebû Hüreyre ( R a d ı y a l l â h ü den rivâyel ‫؛‬
a n h ) ' ‫؛س‬
‫ ؛™ﻏﻧال‬göre.
Resûluilah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kabirleri ziyâret ediniz. Çünkü size âhireti hatırlatır.»"
‫ﻣﻰﺳﺈأ‬
. 1‫دﺑﺦ ظ ﻳﻒ‬
. ‫ﺗﺌﻮﺗﺮﻛﺄ ئ‬
• ‫ن“ﻧﻴﻲ ا‬ ‫ﻣﺒﻢﺀﺣﺘﺒﺠﻨﺎإمرا‬
١—
٥٧٠
.‫ﻟﺘﻐﺘﺎﻓﺬ‬ ‫ ﺳﻤﺤﺄ ؛ أ‬، ‫ﻳﻨﺎﻧﺄﻓﻀﺚ‬ : ‫ أت‬. ‫ااة;م‬ ‫ﺳﺄ‬ ‫' أد ؛‬
‫'' د‬.‫ق‬ ‫ﻣ ﺣ ﻘن ﻫ‬
. ‫ن ﻣﻨﻲ وأﺛﻮزرﻋﺔ واﺛﻮ داودو ﺻﺮم‬،‫وش ا‬، ‫ﺑﻂم ﺀ ن ﻋﻤﻢ‬ ‫ق اؤوا ﺛﺪ ؛ ﺑﺈ ل إﺳﺘﺎده ﻛﺎ ت •آلن‬
‫ﺳﻢ‬
• ‫دﻳﺎق دب ز ﻣﺮﻣﻞ‬

T E R C E M E S Î
‫ ﻗه ﻞ‬٠
7 • ...
( .'^işe ’dan: Şöyle demiştir:
( R a d t y a l l â h ü a n h â )

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l, kabirlerin ziyâreti hak-


kında ruhsat vermiştir.”
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinin râvileri sikadır. Çünkü
râvi Bistam bin Müslim'i ‫ﻫﺮآﺀ‬-‫ ل‬Muin, El‫؛‬ »ü Zur’a, Ebû Dâvûd ve başkaları sika
saymışlardır. Senedin kalan râvileri, Müslim'in şartı üzerindedirler.

Beşir bin El-Hasâsiyye ‫ ’ا« (د ﻫﺎ‬Hâl Tercemesi


Câhiliyyet devrinde bu zütın adı Zahm bin Mabed İdi. Peygamber (A.S.) Ona :
«Âdın nedir?» diye sorunca : Adım Zahm bin Ma’bed’dir, diye cevap vermiş; Pey-
gamber (S.A.V.) ona : «Sen Beşîr’sin» buyurmuştur. Peygamber (S.A.V.)’in âzâd-
‫؛‬ısı olan Beşir (R.A.), Îbnü'l-Hasâsiyye künyesiyle meşhur olmuştur. Hasâsiyye
Onun büyük dedesi Dabbâb’ın annesinin adıdır. Bu zât, Peygamber (S.A.V.)’den
hadis rivâyet etmiştir. Kendisinden de Beşir bin Nehik, €erîr bin Küleyb ve el-Ceh-
deme adıyla bilinen karısı Leylâ rivâyette bulunmuşlardır. Ebü Dâvûd, Nesaî ve
îbn-i Mâceh, onun hadislerini rivâyet etmişlerdir. (El-Menlıel €üd : 8 6 : ‫ و ؛؛‬,‫) ا<ﻫﻖ‬
SÜNEN-I IBN I m âce

،‫آةأأ'اة ﺣﻤﻎﺀ‬ ‫ﻣﺪ'آلﺀ ظةا د •ف‬


• ‫ض و‬. ‫— ﻣﺤﻢ‬١٥٧١
‫ة آل‬. ‫ ﻧﻨﺰ د ؛أة رﻧﻮت ا ﻧﻲ‬،‫ ﺀﻧﺎ ر‬، ‫ ﻋﻦ ﻧﺘﺮو ق ﻗﺎ آل ﺟﺬ ع‬، ‫ﺗﺎقﺀ‬، ‫ﺀﻧﺄ _ز ب ن‬

. ‫ﺛﺘﺤﻤﺎ ' ال ﻳﻮ م‬ ،‫ﻣﺈﺋﺄ' ر ذ د ﻳ أل*ﺋﺂ‬ •‫؛‬ ‫ودرون‬ ‘

‫ﻣﺎﻟﺢ‬
• ‫دم إن اﻧﻢ ؛‬ - ‫؛ﺳﻤﻒ‬ ‫م إنﺳﺘﻲ‬ ،' ‫ﻣﺎ ق‬ ‫وأ ﻳﻮ بﺑﻤﺄ‬ •‫ﻣﻦ‬ ‫ق اووا ﺛﺪ ة إ ﺳﻨﺎ ده‬

. ‫ﻣﺎ ن ق ا ﻛﺘﺎ ت‬ ‫إن‬ ‫ممود ز‬

T E R C K M E S İ

‫ ا‬5 7 ‫را‬ Mes'ud (Radtyallâkü anh)'den rivâyet « ‫ ﺀ اا ؛ ﺀال)ل؛ا‬göre:


" ‫آاداإ‬-
... ‫ل‬
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Selle™) ‫؛‬öyle buyurdu, demiştir :
* B en , s iz le r i k a b ir le r i z iy a r e t e tm e k te n m e n e tm iş tim . Bundan
s o n r a k a b ir le r i z iy â r e t e d in iz . Ç ü n k ü ş ü p h e s iz k a b ir le r in z iy â r e ti,
d ü n y a y ı k ü ç ü m s e t ir v e â h ir e t i h a t ır la t ır .» ”

N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun isnadı hasendir. ibn-i Muin, bura■


dairi râvi Eyyûb bin Hâni’‫؛‬zayii görmüş; ibn-i Hâtim ise işe yarar görmüştür, ye
ibn-i Hibbân onu sikalar arasında zikretmiştir.

İ Z A H I

E b ü H ü r e y r -e ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’ın h a d i s i d a h a u z u n u la -
f a k v e a y n ı s e n e d le b u n d a n s o n r a g e le c e k o la n b â b ta 1572 n u m a r a
ile g e le c e k tir . B u r a d a k i m e t in d e b u lu n a n â h ir e t k e lim e s i y e r in e o r a d a
m evt ٢= ö l ü m l k e l i m e s i b u l u n u r k i; m â n â l a r ı b i r b i r i n e y a k ı n d ı r . H a -
d iş le il g il i g e r e k li iz a h o r a d a } m p ıla c a k t ır .

 i ş e (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) v e i b n - i M e s ’u d (R a d ıy a llâ -
h ü a n h ) ’m h a d i s l e r i i s e Z e v â i d t ü r ü n d e n d i r l e r . i b n - i M e s ’u d
( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’m h a d i s i n i n b i r b e n z e r i n i M ü s l i m , T i r m i -
zi, £ ‫ﻫﻂ‬ D â v û d , İ b n - i H i b b â n , H â k i m ve ^ $ ١٢-
h a k i , B ü r e y d e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n m e r f u ’ o l a r a k r i v â y e t
e tm iş le r d ir .

E b û D â V û d ’un B ü r e y d e (R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'd e n o la n


r iv â y e ti m e â le n ş ö y l e d ir :

« B en s iz i k a b ir le r in z iy â r e tin d e n m e n e tm iş tim . B u n d an so n ra
k a b ir le r i z iy â r e t e d in iz . Ç ü n k ü o n la r ın z iy â r e tin d e te z k ir e (‫ﺀ‬ n a s i-
h a t , ö l ü m ü h a t ı r l a m a k v e k a b i r h a l k ı n d a n i b r e t a l m a k ) v a r d ır .»
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

H a d is le r , k a b ir z iy a r e t in in ilk z a m a n la r d a y a s a k o ld u ğ u n a de-
lâ le t e d iy o r la r . Y a s a k la m a s e b e b i h a k k ın d a e l-M e n h e l y a z a r ı ş ö y le
der:

İlk z a m a n la r d a h a lk , c â h il iy y e t d e v r in e y a k ın o ld u ğ u iç in , c â h i-
liy y e t d e v r in d e k i a lış k a n lık la r ın eseri o la r a k m e z a r lık ta u y g u n su z
k o n u ş m a y a p m a la r ı e n d iş e s iy le b u y a s a k k o n u lm u ş o la b ilir . İ s lâ m
k â i d e l e r i y e r l e ş i p , h a l k ş e r ’‫ ؛‬h ü k ü m l e r e i n t i b a k e d i n c e v e İ s l â m ‫ ؛‬â d â -
b a a lış ılın c a b u e n d iş e k a lk m ış v e k a b ir z iy â r e t ‫ ؛‬m e ş r ü k ılın m ış t ır .
N ite k im N e s a i ’ n in r iv â y e t in d e R e s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i
v e S e lle m ) m e â le n ş ö y le b u y u r m u ş t u r : « ...A r t ık k im k a b ir le r i z iy â -
r e t e t m e k is t e r s e z iy â r e t e t s in . Y e s a k ı n k ö t ü l â f e t m e y in iz .»

" « K a b ir le r i z iy â r e t e d in iz .» e m r i, c u m h û r a g ö r e m e n d u p -
lu k iç in d ir . F a k a t  i ş e ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’n i n h a d i s i n i n z â h i-
r in e g ö r e k a b ir z iy â r e t in e r u h s a t v e r m iş t ir . Y â n i z iy â r e t e t m e k c â -
iz d i r .

İ b n - i M e s ' u d (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’i n h a d îs in in son k ıs -


m ın d a k a b ir le r i z iy â r e t e t m e n in f a y d a la r ın a iş â r e t e d ilm iş , ‫ه‬ da dün-
y a h ır s ın ın v e a ş ır ı b a ğ lılığ ın k ır ılm a s ı ile â h ir e t in h a tır la n m a s ıd ır .

B u h a d îs le r d e n ç ık a r ıla n n e t i c e ‫ ؛‬K a b ir z iy â r e t in in m e ş r û lu ğ u v e
b u n a t e ş v ik t ir . Â lim le r , k a b ir z iy â r e t in in e r k e k le r iç in s ü n n e t o ld u -
ğunda it tif â k e tm iş le r d ir . K a d ın la r ın z iy a r e tiy le i l g i l i ş e r ’î hüküm
is e b u n d a n so n r a g e le c e k ik in c i b â b ta k ، h a d is le r b a h s in d e a n la t ıla -
ç a k tır .

‫ﺛﺮﻛﺈﺑﻢ‬ 1‫ا‬ ‫ﺑﻤﺎ ﻣﺎﺀ ق زإ رةر ﻳﻮ‬ ‫إ‬ ) ٤٨(

ܧR M
N KABİRLERİNİ ZİYÂRET ET
El،EN HADİSLER
HAKKINDA
BÂBI)‫؛‬

‫ي‬
> ‫د‬ ‫ى _زﻳﺪ‬ . ،‫دتنﺀ‬
‫ ى ﻣﺤﺘﺪ‬. ‫ﻧﻲ‬ ‫ن أق‬ ‫ﺣﻘﺒﺠﺖ) \ ل 'ل^ل‬ —١٥٧٢

‫ت ؛' ؛ةت=' ﻧﺎﺗﺎ ي ^ ﻣﻤﺤﺜﻨﺤﺪأ ﺗﻨﺤﻨﻨﻤ آل‬. ‫ ﺳﺄﻫﻲ‬، ‫ ﻗﺜﻨﺮ‬. ‫ﺳﺄ‬


‫ل'ل‬

‫أروت ﻳﺮ ث‬ ‫ واﺷﺘﺄد'ت رق ذ أن‬. ‫"أدن د‬٢٤٠٧ ‫ﺳﺄت ﺀاﺛﺎ د؛ت ﻳﻰأن أ ﺷﻢ‬ •

. ٠‫ ا *إل ت‬٢ ٢ ‫ﺀإ'ﻣﺄ ﺛﻦ‬ •‫ﻧﻴﻮ_روا ا*ﻟﻨﺘﻮن‬ İ، ،‫ؤزن‬


TERLEMES İ
.Ebû
‫ ؟‬Hüreyre
‫ا‬ ( R t ı d ı v ı ı l l â h ü a n h ) '( \ e ... )7211 ; ‫ ﻣﺎ'إ؛؛إل‬demiştir.
‫ص‬ BÜNEN-î ÎBN-İ MÂCE

Peygamber (SaîlaUahü Aleyhi ve Sellem) annesinin kabrini ziyâ-


ret etti. ١٢٠ ağlad]. Etrafındakiler‫ ؛‬de ağlattı. Sonra:
«Annem için istiğfar etmem hakkında Rabbimden izin istedim
de bana izin vermedi. Onun kabrini ziyâret etmem için Babbimden
izin istedim. Barta izin verdi. Siz kabirleri ziyâret ediniz. Çünkü ka-
birlerin ziyâreti, size ölümü hatırlatır.» buyurdu.”

İZAHI

Ahmed, Müs l i m, Ebû Dâvûd, Nesai , Hâkim


ve B e y h a k î de bunu rivâyet etmişlerdir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) annesi  m i n e
bi nt V e h e b b i n A b d i M e n â f bi n Z ü h r e ; Me k -
k e ile M e d i n e arasında bulunan e 1 - E b V â ’ da Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) altı yaşında iken, vefat etmiştir.
Annesi Onunla beraber, dayiları ‫ﺳ ﺎه‬ M e d i n e ’ deki B e n î
A d i y y b i n N e c c â r ’ m ziyâretine gitmişti. M e d i n e ’ den
M e k k e ’ ye dönüşünde vefât etmiştir.
Peygamber föallallahü Aleyhi ve Sellem) bilâhere annesinin kab-
rini ziyâret ederken âhireti hatırladığı için ve annesinin Onun pey-
gamberlik günlerine yetişmemesi için ağlamış ve oradakilerin ağla-
masına sebep olmuştur. K â d ı I y a z : Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'İn ağlaması, annesinin azâb içinde olmasından do-
layı değildir. Yegâne sebep‫ ؛‬annesinin, onun peygamberlik günlerine
yetişmemesi ve Ona îman etme nimetine kavuşmaması üzüntüsüdür.
Hadiste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in annesi için
istiğfar etmek üzere Allah’tan müsâade istediği ve fakat ona izin ve-
rilmediği bildirilmiştir, izin verilmeyişinin sebebi hakkında el-Menhel
yazarı şöyle d e r :
Sebeb ‫ الو‬olabilir : istiğfar bir günahtan dolayı muâhaza edilme-
meyi dilemektir. Peygamberlik haberi kendisine ulaşmıyan kişi, gü-
nâhından dolayı muâhaza edilmez, o halde muâhaza edilmemek için
istiğfara hâcet kalmaz.
Diğer taraftan şöyle de denilebilir: istiğfar İçin izin verilmemesi,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in annesinin kâfir olduğu-
nu zorunlu kılmaz. Çünkü Allah Teâlâ’nın başka bir sebeple Peygam
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’i Ona istiğfar etmekten men etmiş
olması mı'imktindfır. Nasıl ki borcunu karşılayacak bir mal bırakmak
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 431

sızın Ölen müslümanın cenaze namazını kılmaktan ve ona istiğfar


etmekten Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ilk zamanlarda
men edilmişti. Bunun sebebi de şöyle anlatılm ıştır: Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in istiğfarı derhal makbuldür. Kim için is-
tiğfar ederse derhal sevâbı ‫ ه‬kimsenin Cennet’teki makâmına ulaşır
ve hemen kişi ondan yararlanır. Halbuki borçlu ölenin borcu öden-
medikçe Cennet’teki makamından alıkonmuş durumdadır.
Yukarıda belirtilen izah nedeniyle : ‘Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem )’in annesi küfür üzerinde öldüğü ve kâfire istiğfar et-
mek câiz olmadığından, ona istiğfar etmek için Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem )’e izin verilmemiştir,’ diyenlerin sözü, sıhhat-
li değildir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in baba ve an-
nesinin kurtulmuş olduklarını ispatlayım bir çok delili C e l â l - i
S ü y û t î zikretmiştir. Bunlardan bir kısmı şunlardır:
1 — B u h â r i ’ nin E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) 'den
rivâyet ettiğine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
«Bulunduğum asra gelinceye kadar ben Âdem oğullarının her
asırdaki en hayırlı sülâlesinden gönderildim.» Meâlini yazdığımız bu
hadiste geçen “Kam ”, yüzyıl mânâsına geldiği gibi kişinin babaları
ve efendi mânâlarına da gelir. Bu sebeple terceme ederken bu keli-
meyi sülâle mânâsına terceme ettim.
2 — T i r m i z i ’ nin V â s i l e b i n e l - E s k â ' (Radı-
yallâhü anh)'den rivâyet ettiğine göre Resûluilah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Allah ibrâhim (Aleyhisselâm)’in çocuklarından islâmil (Aley-
hisselâm )’‫ ؛‬seçti, ismâil (Aleyhisselâm)’in çocuklarından Benî Kinâ-
ne’yi seçti. Beni Kinâne'den Kureyş’i seçti. Kureyş’ten Beni Hâşim’i
seçti. Beni Hâşim’den de beni seçti.»
K a s t a l â n î : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
baba ve annesinin kurtuluş ehlinden olduklarına, yâni Cehennemlik
olmadıklarına hükmeden âlimlerin delillerinden birisi şudur ki; Bu
iki muhterem zât, fetret devrinde, yâni Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem )’e Peygamberlik görevi verilmeden önce vefât etmişler
dir. Fetret devrinde ölenler için azâb yoktur. Çünkü Allah Teâlâ :
‫ ﺛمﺑﻣنﻟﺗ؛ﺔرﻧﺎ‬٠٦٠٠‫« — ﻣﺷما ﺷذ‬BİZ, Resul göndermedikçe azab veri
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

ci değiliz.» (30) buyurmuştur. Usbl âlimlerinden E ş ’ â r î y e mez-


hebinin ileri gelen âlimleri ve Fıkıhçdardan Ş â f i î âlimleri, Fey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in gbnderilişi kendisine ulaş-
madan ölen kimse ehl-i neeâttır. Yâni azabtan kurtulmuş olanların-
dandır, demiştir.
S ü y ü t î : Bu görüş Ş â f i î Fıkıhçıları ve E ş ’ â r i y y e
mezhebine mensub usûl âlimlerinin ittifakla kabul ettikleri mezhep-
tir, demiştir.

Diğer taraftan Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in baba


ve annesinin mü’min olduklarına ve İ b r â h i m (Aleyhisselâm) ’in
dînini kabul ettiklerine, kezâ M u h a m m e d (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’în Peygamber olarak gönderileceğine inandıklarına dâir
kesin bilgi vardır. Bu inanç ise, imanın ta kendisidir. Nitekim E b û
N a i m , Delâilü’n-Nübüvve’de Z ü h r i tarîkinden E s m â
b i n t - i R e h m aracılığıyla E s m â ’ mn annesinden şöyle de-
diğini rivâyet etm iştir: Ben, Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in annesi  m i n e ' y i son hastalığında gördüm. M u h a m -
m e d (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beş yaşında idi. Annesinin baş
uçundaydı. Annesi, M u h a m m e d (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’i
övücü şiirler söyledi. Bu şiirlerde ez cü m le: Sen, hillde ve haremde
bulunan beşeriyete gönderilmiş olacaksın. Sen, baban İ b r â h i m
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in dini olan İslâmiyet’le gönderilecek-
sin. Allah seni putlardan uzak tutmuştur, demiştir. Daha sonra şöy-
le dem iştir: ‘Her diri ölmeye mahkûmdur, her yeni eskir. Her büyük,
yokluğa gider. Ben de öleceğim, ismim bâki kalacak. Çünkü ben, ha-
yırlı bir halef ve tertemiz bir evlâd b ır a k tım ’

Z e r k â n î , C e l â l - i S ü y û t i ’ den şunu nakletmiştir : Âmi-


ne’nin bu sözleri, onun tevhid ehli olduğuna kesinlikle delâlet eder.
Çünkü İ b r â h i m (Aleyhisselâm)'in dînini ve kendi oğlunun Allah
taraftndan Feygamber olarak gönderildiğini, putlara karşı olduğunu
anlatmıştır. Tevhid, bundan başka bir şey mid‫؛‬r? Evet; Tevhid Allah’ın
varlığına ve birliğine inanmak, putların bâtıl olduğunu bilmek gibi
mefhumlardan ibârettir. Câhiliyyet devrinde küfürden uzak kalmak
için bu kadar kâfidir. Bunun ilerisi, ancak Peygamberlik görevi ve
rildikten sonra şarttir. Câhiliyyet devrinde bulunan herkesi kâfir san
mamak gerekir. Çünkü câhiliyyet devrinde Hanifler vardı. Fey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in annesi Haniflerden ol-
muş ise ne lâzım gelir. Zâten Haniflerin, Hanif dînini seçmeleri-
nin .sebebi, yakında haremden bir Peygamberin gönderileceğine
KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

dâir Ehl-i kitâb ve kâhinlerden duydukları bilgilerdir. Peygamber


(Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in annesi, efendimiz ile hâmile iken ve
doğumundan üyle apaçık alâmetler müşâhede etti ki, bunların her bi-
risi. Onu Hanif dinine ve tevhide yöneltmeye kâfidir. Onun gör-
düğü ve duyduğu gerçekleri hiç bir Hanif görmemiş ve duymamış-
tır. Kendisi anlatıyor: Ben kendimden öyle bir nûrun çıktığını gör-
düm ki; ş a m ’ ın saraylarını aydınlatıp bana gösterdi. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selleml ’in süt annesi H a l i m e , Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in göğsünün melekler tarafından yarıl-
ması olayından sonra çocuğa bir şey olur korkusu ile Onu annesine
geri getirdiği zaman annesi H a 1 i m e ‘ ye :
"Sen Şeytanm Ona bir şey yapacağından mı korktun? Hayır. Val-
lahi şeytan için Ona doğru hiç bir yol yoktur. Benim şu oğlum için
yüce bir şân ve şeref mutlaka oiacaktır” demiştir
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in babasından da İma-
nına ve tevhid akidesini taşıdığına delâlet eden sözler nakledilmiştir.
Târih kitablarında bu konuda geniş ma’lumat vardır.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in dedesi A b d ü l -
‫اا‬
m u t. t a h de tevhid ve H a n i f dîni üzerinde idi. M u h a m -
m e d (Sallallahü Aleyhi ve Selleml ’in Peygamberliğine delâlet eden
delilleri müşâhade ettiği için, Onun bu yüce küçük torununun Pey-
gamber olacağını önceden anlamış ve tasdik etmişti. E s - S ü h e y -
‫ ؛ ا‬: A b d ü l m u t t a l i b ’ e bir Peygamber’in dâveti ulaşmadığı
halde, bir çok delil onun Hanif ve Tevhid dîni üzerinde olduğunu is-
patlar, demiştir.
El-Menhel yazarı; E b ü D â V ü d ’ un t e n i n d e k i “Kabirle-
rin ziyâreti” babında, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in
babası, annesi ve dedesi A b d ü l m u t a l i b ’ in îman ehlinden
olduklarına dâir zikrettiği yedi büyük sahîfeyi tutar. Bu sebeple bu-
nu terceme etmekten vazgeçtim. El-Menhel yazarı, bu izahın bir bö-
lümünde özetle şöyle der :
Yukarıda verilen bilgiyi edindiğin zaman Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem l’in babalarının ve annesinin necât (= kurtuluş) eh-
linden oldukların، anljyacaksın. Çünkü Onlar İ b r â h î m (Aley-
hisselâm l’in dinine bağlıydılar. Onlara Hanif dini mensupları denili-
yordu. Şöyle de denilebilir: Onlar, her hangi bir hak dîni değiştir-
miyen Fetret ehlinden idiler. Çünkü Fetret ehli şu üç kısma ayrılır:

S1inen-i îbn-i Mâce — c. : 4 -F. : 28


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

B i r i n c i K ı s ı m : B a s i r e t‫ ؛‬v e a k l ı y l a A l i a h ' ı t a n ı y ı p O n a i n a n a n v e
p u t la r a ta p m ıy a n la r d ır .

İ k i n c i K ı s ı m : A l l a h ’a o r t a k k o ş m a y a n v e a k l ı y l a A l l a h ’ı t a n ı y a -
m ıy a n , h e r h a n g i b ir P e y g a m b e r i n d în i n e g ir m iy e n , k e n d i k e n d in e b ir
d in ve ş e r i a t i h d a s e tn d 'y e 'n k im s e le r d ir . B u n la r , ö m ü r le r i b o y u n c a
g a f l e t iç in d e k a lm ış la r d ır .

F e t r e t e h l i n i n b u ik i k ı s m ı , t a ’z i b e d i l m i y e n l e r d i r .
Ü ç ü n c ü k ı s ı m : B ir p e y g a m b e r i n d î n i n i d e ğ i ş t i r e r e k A l l a h ’a o r t a k
k o ş a n v e k e n d i k e n d in e b ir ş e r ia t ic a d e d ip b â z ı ş e y l e r i h e lâ l, b â z ı
ş e y l e r i d e h a r a m k ı l a n k i m s e l e r d i r . C e h e n n e m ’d e t a ’z i b e d i l e n l e r b u n -
la r d ır . B u h â r i ve M ü s 1 i m ’ de r iv â y e t e d ile n v e F e tr e t e h -
lin in b ir k ıs m ın ın t a ’z i b e d i l d i ğ i n e d e l â l e t e d e n h a d îs le r , b u ü ç ü n c ü
k ıs m a y o r u m la n m ış la r d ır .

M â l i k i ‫ '؛‬i l i m l e r i n d e n İ m a m £ b ü B e k i r b i n
e' 1 - A r a b î ■y e : P eygam ber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n b a -
b a sı C e h n e m lik t ir , d iy e n a d a m ın durum u s o r u lm u ş ; ş ö y le cevap
v e r m i ş t i r : B ö y l e s ö y l i y e n k i ş i m e l ’u n d u r . Ç ü n k ü A l l a h T e â l â :

‫ﻧﻤﻬﻢ اف ق ا ﻟﺪﻧﻴﺎ وا آل ﺧﺮة‬ ‫ور ﺳﻮﻟﻪ‬ ‫اف‬ ‫ﻳﺆ ذون‬ ‫ان ا ﻟﺬﻳﻦ‬ = ‫ﺀﻟﺔ ؛» ا ﺀ ه § م‬ A lla h 'a

v e R e s ü l ü n e e z i y e t e d e n l e r e , A l l a h d ü n y a d a v e â h i r e t t e l â n e t e d e r .»
‫ وأ‬1 ‫ل‬ b u y u r m u ştu r . P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n ba-
b a s ı C e h e n n e m lik t ir s ö z ü n d e n d a h a b ü y ü k b ir e z iy e t y o k tu r .
B u n u n i ç i n d i r k i; E b ü N a î m ’ in z ik r e t tiğ in e g ö r e ٥ ١١ ١ ٢^
b in A b d ٥ 1a z i z , b ir k â t ib in in b ö y le s ö y le d iğ in i d u y a r d u y m a z
ş id d e tle ö fk e le n m iş v e g ö r e v in e so n v e r m iş , b ir d a h a d a h iç görev
v e r m e m iş tir .

İ b n - i A b b â s (R a d ıy a llâ h ü a n h ) : ‫ﻣﻄﻴﻚ ر ﺑﻚ ﻛﺮﻣﺤﻰ‬ ‫و ﻟﺴﻮ ف‬

= « ¥ e m u h a k k a k A l l a h s a n a ö y l e v e r e c e k k i, s e n r â z ı o l a c a k s ı n . » (3 2 )
â y e ti b a h s in d e ş ö y le d e m iş tir : M u h a m m e d (S a lla lla h ü A le y h i
v e S e l l e m ) ’i n r ı z â s ı c ü m l e s i n d e n b i r i s i d e O n u n e v h a l k ı n d a n h i ç k im -
s e n in C e h e n ı ^ e g ir m e m e s id ir .
İ b n - i S a ’d t a h r iç e t t iğ i b ir h a d îs e g ö r e P e y g a m b e r (S a lla l
la h ü A le y h i v e S e lle m ) :

« B e n , e v i m i n h a l k ı n d a n h i ç b i r k i m s e n i n C e h e n n e m ’e g i r m e m e s i -
n i R a b b i m ’d e n d i l e d i m R a b b im d e b u d i l e ğ i m i b a n a v e r d i.» buyur
m u ştu r .

(31) Ahzâb : Âyet : 57


‫ ا‬3‫ ) ة‬Dııhâ : Âyet; s
48 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 435

،‫ﺋﻮن‬،‫ ز ﻧﺪ نن‬. ‫ ﺗﺈ‬. ‫ن إ ﺀﺀآل ن اﺑﺌﺮﻳﻰ اﺛﻮﻟﻤﻤﺊ‬ ‫ﻣﺤﺎ ﺻﺪ‬ 7— ١ ٥٧٣


‫ ؛‬،
‫ ﻳﻰإ ﻟﻰا ﻳﺄة ق‬.‫ ﻣﺤﺎ‬٠١٣ ‫ﻧﻤﻢ ﺀﻧﺎﻟﺰذرئ ﺀى ﻣﺘﺎإم مي ﺀزاﻫﻲ إل‬ ، ، .
‫ﻋﻦ إ راﻋﺒﻢﺀ‬
‫ﻣﻔﻰاالرم‬
‫أنﺛﻦ إت‬ ‫؟‬ • ، ‫ﻓﻲ إة\ل &ﺗﻤإلاﻣﻢ‬
‫ﺛﺂئ آرﻧﻮتر‬ ( ! :

. ‫ﺋﺘﺖ ﺛﺮﻟﺜﺎﻧﻲ‬. ‫؟^؟‬،٤ !^‫ف‬1‫ت _ارﻧﻮت‬:ta« ‫ذ؛آل‬


. ‫ﻓﻜﺎﺗﻢم و ﺟﺪﻣﻦ‬ ‫آت‬
: ‫أق وأد‬ -. ، ‫رائأاال‬
‫ أد ﻓﺄم‬٠‫\ﻫﻮ‬
‫ﺀ روث ﻗﺮﺗﻘﺮك ﺛﻮممي‬ ، c <

. ‫دمﻳﺈﻛﺎ‬
‫ﺗﺄﺗﻨﺰث ﺛﺰﻣﺈالﻗﻨﺖ‬.‫ﻛﻠﺸﺘﻨﻮﺛﺎﻓﻬﻮ ا‬ '*‫ش‬
•‫ﻣﻴﺢ‬ ‫ق اؤواﺛﺪت إﻣﺤﺬادﻣﺤﺬا ا ﻟﺤﺪﻳﺚ‬

T E R C E M E S Î

1573) ” ... Sâlim’in babası (Abdullah bin Ömer) (Radtyallâhü anhümâ)’-


dan rivâyet edildiğine göre şöyle dem iştir:

B ir a ’r â b l . P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e g e l e r e k :
Y â R e s â la lla h ! B a b a m g e r ç e k t e n y a k ın la r ıy la g e r e k t iğ i g ib i ilg i-
i e n i r d i . Ş b y l e i d i , b ö y l e i d i ( d i y e r e k b a b a s ı n ı ö v d ü v e :) B a b a m n e r e -
d e d ir ? d iy e s e r d u . E f e n d im iz :

« A t e ş t e d i r .* b u y u r d u . A b d u l l a h ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) d e m iş t ir kİ !

B a n a ö y l e g e l i y o r k i; A d a m b u e e v a b ta n d o la y ı iç e r le n e r e k !
Y â R e s ü la lla h ! S e n in b a b a n n e r e d e d ir ? d iy e so r d u . R e s ü llu lla h
(S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) :

« S e n n e r e d e b i r m ü ş r i k i n k a b r i n e u ğ r a r s a n o n u a t e ş l e m ü j d e l e .»
b u y u r d u . A b d u lla h ( R a d ıy a llâ h ü anh) d e m iş tir k i : B u a ’r â b i , b i l â -
h e r e m ü s lü m a n o ld u v e d e d i k i ‫ ؛‬R e s û lu lla h ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e l-
le m ) b a n a c id d e n y o r u c u b ir g ö r e v y ü k le d i . B e n y a n ın d a n g e ç ip d e
O n u C e h e n n e m le m ü j d e le m e d iğ im h iç b ir k â f ir in k a b r i y o k t u r .”

N o t: Bu hadisin isnaduun sahih oldu^ı Zevâid’de bildirilm‫؛‬،‫؟‬


t‫؛‬r

İ Z A H I

B u h a d is , Z e v â id * ü r ü n d e n d ir . P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e l l e m ) ' ‫ ؛‬٨ b a b a s ı n ı n C e h e n n e m l i k o l d u ğ u m â n â s ı , b u h a d i s t e n ç ık ، i-
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

rılamaz. $‫ أ ﺀﻧﺎ آ ﻟﻨﺂ‬şöyle dem iştir : A’rabi, babasının Cehennemlik


olduğunu öğrenince içinden öfkelenerek Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem l’e: Senin baban nerededir? diye sormuş, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ona, gönlünü alıcı ve tüm müşriklere
şümullü umumî bir cevap vermiş, kendi babasının durumunu belirt-
memiştir. Esasen Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in baba-
sından müşriklik hâlinin bulunduğu bilinmemektedir. Küçük yaşta
vefât etmiştir. Çünkü vefât ettiğinde onaltı yaşında idi. Ayrıca Al-
lah Teâlâ’mn Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in hatırı için
babasını ve annesini dirilttiği ve onların Peygamber (Sallallahü Aley-
hi Sellem l’e iman ettikleri rivâyet edilmiştir. Kesinlikle verilen hü-
küm, ikisinin de Cennetlik oldukları yolundadır. Bunun en kuvvet-
1‫ ؛‬delillerinden birisi şudur k i : ikisi de Eetret ehlindendirler. ş â f i i
ve E ş ’ a r î mezheblerinin imamları ve ileri gelen âlimleri, bir
Peygamberin gönderilişi haberini alamıyanların ta’zib edilmiyecek-
leri ve Cennetlik oldukları husûsunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Al-
lah Teâlâ : 33) ‫ر ﺳﻮ ال‬ ‫ )دﻣﺎﻛﻧﺎﻣﻌذﺑﺗﻲﺣﺗﻰ ﻧﻣث‬buyurmuştur. Hâfız
İ b n - i H ş c e r , el-isâbe’d e : Bunak fetret devrinde ölen, dilsiz,
sağır ve kör doğan, bir de deli olarak doğan veyâ henüz erginlik ça-
ğına gelmeden deliren ve ölünceye kadar delilik hâli devam eden
kimseler hakkında müteaddit yollardan rivâyet edildiğine göre anı-
lan bu kişilerin her birisi, âhirette kendisine bir mâzeret gösterip,
kendisini savunacak v e : Aklım olsaydı, bana tebliğ edilseydi... iman
edecektim, diyecektir. Bunun üzerine bunlar için ateş yükseltilecek
ve bunlara : ‫الو‬ateşe giriniz! denilecektir. Verilen emre itâat ede-
rek girenlere, ateş serin ve selâmetlik olacak. Emre karşı gelenler,
zorla ithal edileceklerdir. Biz umuyoruz ki; A b d ü 1 m u 1 t a 1 i b
ve ev halkı, verilen emre itaatla ateşe girenler cümlesinden olurlar.
Yalnız E b ü T â l i b için bir umudumuz yoktur, demiştir.
S i n d i , müellifimizin bu hadîsi bu bâbta zikretmesi ile ilgili
olarak şöyle d e r : Kanımca; müellif, hadîsteki: «Nerede bir müşri-
kin kabrine uğrarsan...» cümlesini dikkate alarak bu b â b ı: “Müşrik-
lerîn kabirlerini ziyâret” başlığıyla açmıştır. Çünkü müşriklerin ka-
birlerinin yanından geçmek de bir nevî z‫؛‬yârett.ir. Ama bâbm baş-
lığını böyle seçme.‫ ؛؟‬tartışılabilir.
Bâb : 49 KÎTÂBU-L CENÂİZ 437

‫ااﺗﻌﻮر‬-«‫) اب ﻣﺎﻣﺎﺀق اﻟﺲﻋﻦ زار؛ اﻟﺴﺎ‬٤٩ ('


KADINLARI, MEZARLARI ZİYÂRET ETMEKTEN — 49
NEHİY HAKKINDA ÇELEN HADÎSLER b Ab T

‫ﺑﻲﺀﺗﻪ• ع و ﺣﺪة‬
* r،
‫ﻫﻢ ﺑﻤﺮ*؛ أب ؛‬.‫ؤأ‬، ‫ﺻﻰ أي م ن < ي‬ ‫زق‬ ١٥٧٤

‫إؤإ‬،‫ ى ام‬.‫ﺳﻌالﻳﻰ‬،‫ ع و ﺣﺪة ﻣﺤﺪ ن ﺣﻜﺎأ‬.‫ﺀﺑﺖ*دن ﻧﻴﺪ‬،‫ت‬. ‫ﻫﻢﺀ ﺀم؟ر_ﺷﺎ‬
‫أ‬
، ‫ﻋﺸﺒﺎﻧﺮ ش ن أ ﻳﺎ د‬ ‫م‬ ، ‫ﺧﻢ‬ ‫ﻗﺎ د ن‬ ‫ﻋﻦ ﺛﺪ ! ف ن‬ > ‫و ﻣﻴﻂﺀ ﻛﺔ م ﺀئ ﺳﻤﻴﺎن‬

•‫دى ر ﻧﻮ دامﺀ|قادداد ﺗﺎﻣﺤﺪ‬:‫ﻣﺤﻪ ؛ﻣﺄت‬


‫ مأ‬،‫ﻣﺂﺑﻤﺖ‬
‫ﻣﻦ ام ﻟﺮﺑﻤﻨﻦ ﺗﻤﺘﺎﻧﺖ‬
٠ ‫ور ﻣﺎﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬ ، ‫ﻣﻴﺢ‬ ‫ إ ﺳﺘﺎد ﺣﺪﻳﺚ ﺣﺎ ن؛ن ؛ا ﺑﺖ‬٠ ‫ﻓﻴﺰ اؤوا ﻣﺪ‬

TERCEMESÎ
‫ ﻗﺎ‬7‫ره‬ "... Hassân bin Sâbit ( ‫ﻣﺢ‬4‫( ر‬R adtyallâhü a tık )'den: Şöyle demiştir:
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kabirleri ziyâret eden
kadınları lânetlemiştir.”
Not • Hassân bin Sâbit (R.A.)’in hadisine âit isnadın sahih ve rieâiinin sika
oldukları Zevâid’de bildirilmiştir.

'، Z&L ‫ى ﻣﺤﺪ ن‬. ‫ة ردان • ى ﻣﺪ ا*الارث‬ ‫ادم‬ ‫ ﺀ ى‬- ١٥٧٥


‫ﺀﺛﺔﻣﺤﺘﻤﺤﻤﻤﻤﻤﺘﻤﺤﺪ‬ ‫ ﻣﺤﺺ ؛ ه‬.‫م' اه ﺀﺗﺎﻟﺤﻤﻤﺤﺎ‬ .
TERCEMESÎ
1‫ ة‬7‫ة‬ ‫"س‬...
İbn-i
(، ‫؛ة‬ ‫ ث‬:)R adtyallâhü anhüm â)'dan; Şöyle demiştir
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem). kabirleri ziyâret eden
kadınlan lânetlemiştir .”
.‫ ﺛﺘﻖ ئ ﻗﻲ‬B .‫ أ ﺀﻧﺰ‬،‫ة ﻃ ﻲ اأ ﺗﻤﺢ‬. '‫ ﺀﻣﺤﺘﺎ ت‬١٥٧٦—

‫ ز ﺛﺎﻓﻨﺢ‬-( ‫؛؛ ﻧﺄﺑﻢ> ﺳﺄﻫﻬﻤﻦ'ت ؛ف ﻣﻤﺢ‬ ‫ﺗﺘﺂﻫﻤﻴﺄ ق‬, ‫ س‬،‫'_ أ‬:‫ﺀﻣﺤﻢ‬


‫ء ء‬
Bin el-Münzir el-Ensâri en-Neccâri Peygamber (S.A.V.)’in şâiridir. Râvısi )34
oğlu Abdurrahman ve Îbnii’l-Müseyyeb’dir. Peygamber (S.A.V.) : «Hassân, Allah'ın
Resâlünü müdâfaa ettiği müddetçe Ruhü’l-Kudüs onunla beraberdir.« ‫ ﺑﻤﻌﻠﻤ ال ه‬، ‫ ﺀ ال‬.
Ebû Ubeyd’in dediğine göre H. 54. yılı vefât etmiş, îbn-i îshâk'ın dediğine göre
yıl yaşamıştır. (Hulâsa75
120
(:
SUNEN-I IBN-I MÂCE

T E R C E M E S İ

1576) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den; Şöyle demiştir :

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), kabirleri ziyâret eden


kadtnlart lânetlemiştir.”

* '/ * M »

‫ آ الا‬hadis Zevâid türümdendir.


İ b n - i A b b â s (Radtyallâhü anh)’tn hadisini E b û D â-
v û d . N e s a i ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir.
E b ü H ü r e y r e (Radtyallâhü anhJ’ın hadîsini Ahmed,
T i r m i z i , İ b n - i H i b b â n ve B e y h a k i de rivâyet
etmişlerdir.
Lânetlemek, Allah’ın rahmetinden kevulmayı dilemektir. Kadın-
lar, ekseriyetle kabir ziyaretine gittikleri zaman bağırıp çağırırlar,
yakalarım yırtariar, yüzlerini döverler, koealarının hakkını çiğnerler
ve lslâmi örtünmeye riâyet etmeden, hattâ süslenerek giderler. Bu
©lumsuz davranışlarından dolayı, İlâhi rahmetten uzak kalmaları y©-
lunda Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in bedduâsina ma’ruz
dalmışlardır.
El-Menhel yazarı bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle d e r :
Hadis, kadınların kabir ziyâretine gitmelerinin haramlığına delâ-
let eder.
ş â f i i 1 e r ' in, M â 1 i k i 1 e r ' in ve H a n e f i l e r ’ in bâ-
zısı böyle hükmetmişlerdir.
٢
ş â f i i 1 e ’ in ekserisi ile H a n e f i l e r ’ in bir kısmı, bu
hadisi delil göstererek, kadınların kabir ziyâretini mekruh görmüş-
lerdir. H a n b e 1 i 1 e r ’ in mezhebinin meşhur kavli de budur.
Haram ©lmadığına dâir gösterdikleri delil, ü m m ü A t i y l e
‫ل‬
(Radıyallâhü anhâ)’nin (5 7 7 nolu) hadisidir.
H a n e f i l e r ’ in ekserisine göre kadınların ziyâreti caizdir.
٧â 1 i k i 1 e r ' in bir kavli ve A h m e d ’ in bir rivâyeti de böy-
ledir. Bu guruptaki âlimlere göre kadınların ziyâretinin **" ka-
bir ziyâreti için ruhsat verilmeden dnceki zamanda idi. Bilindiği gibi
ilk zamanlarda erkeklere de yaŞaklanmıştı. Bilâhere kabir ziyâretine
ruhsat verilince‫ ؛‬verilen ruhsat, erkeklere mahsus değil, kadınlara
‫ه‬0 KITABU-L CENAIZ

da şüm ullüdür. Bunlara göre ruhsat veren hadislerdeki zam irler er•-
keklere ait ise de; erkeklerin kadınlara gâlip kılınm ası yuluyla böyle
hitab edilm iştir. A slında hitap, erkeklere m ünhasrr değildir.
^ ‫آواأأو ﻟﻠﻪ‬ ’ ‫ ه ؛‬bir delili de İ b n - i A b d i ’ l - B e r r ’ in
et-T em hid’de A b d u l l a h bi n E b i M ü l e y ke (Radıyal-
lâhü a n h )’den rivâyet ettiği şu m ealdeki haberdir :
“Â işe (R adıyallâhü anhâ) bir gün m ezarlıktan döndü. Ben O n a :
Ey M ü'm inlerin annesi! N ereden geliyorsun? diye sordum . K endisi î
K ardeşim A bdurrahm an (R adıyallâhü a n h )’m kabrinden geliyorum ,
dedi. Ben ‫ ؛‬R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) kabirlerin ziyâ-
retini m en etm em iş m iydi? dedim . K e n d isi : Evet, E fendim iz kabir Zİ-
yâretindeh m en ediyordu. Sonra ziyaretini em retti.”
El-M enhel yazarı, H a n e f i '1 ٠ ٢ ٨ ‫ ’ ؛‬gösterdikleri başka de-
lilleri de " sonra : K adınların ziyaretiyle ilgili hadisler ile
d iğer h ad îslerin uzlaştırılm ası m üm kündür Şöyle k i : Ziyâret hakkın-
da verilen izin; örtülü olarak çıkan, âhireti düşünen, k ab ir halkından
ihret alan, bağırıp çağırm ayı, yüzünü dövm eyi, yak alarım yırtm ayı ve
kötü lâ f etm eyi terkeden kadınlar içindir. K ohulan yasak da, anılan
uygu n su z davranışlarda bulunan kadınlara m ahsustur, dem iştir.
N' ٠ V e V î , el-M ühezzeb şerh ind e el-M üstezhar sahibin in şöyle
dediğini n a k le tm iştir : Bence eğer kadınların ziyâreti, ü zü ntüyü yeni-
lem ek, ağlam ak, bağırıp çağırm ak ve benzeri olum suz h arek etler için
ise haram dır. K adınların ziyâretin i yasa k lıy a n hadisler, bunlara yo-
rum lanır. Eğer bu gibi olum suz harek etler için değil de ibret alm ak
için ziyâret etm ek isterlerse, bu ziyâret m ekruhtur. A ncak iştah çek-
m ek hâlin i yitirm iş bu lu n an ihtiyar kadınlar için câizdir, denilebilir.
N e v e v î , bu nakli yap tık tan sonra, bunu b en im sediğin i ifâde ede-
rek : Bununla beraber hadîsin zâhirini dikkate alarak ziyâreti terk
etm esi ih tiyatlı olanıdır, dem iştir.

‫؛ي ا ﻟﺨﻤﺎ «ا ﻟﺠﺎز‬،"‫) ؛اب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق ا‬٠•(


‫ ه‬KAOINLAR1N CENÂZELERÎ ^ÂKÎP ETMEEERÎ — 0
HAKKINDA GELEN HADİSLER BABI

. ‫ ضﺀ‬-‫ش‬،‫ م ؛ ﺛﺘﺮ‬. ‫ ﻇﺄ أدا ﺛﻨﺚ‬. ‫ ﺋﺘﺚ‬،‫ ﻣﺤﺎأ ﻣﺤﺄ ز ةأ ي‬- ‫ ﻣﺎ‬¥ ¥


. ‫ق أأرم ﻗﻲ‬،‫م؛ﺀﺋﻨﻲ'ﺗﻎ اﺛﻠﺘﺎﺀأن‬ ‫* ؛م*أم؛ ي؛‬
T E R C E M E S Î
77‫) ﻗﺎ‬ "... Ümmü Atiyye ( R adıyallâhü attfıâ)'dan : Şöyle demiştir :
440 SÜNBN-I İBN-İ MÂCE

BİZ (kadın lar, Resûl-i E krem (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ta-


rafın d a n ) cenâzeyi tâ k ib etm ek te n m en edildik. Bu y a s a k ta uym ak)
üzerim ize vâcib kılın m ad ı (veyâ cenâzeyi tâ k ib etm ek bize vâcib kı-
lın m ad ı.)’’

İZAHI

Buhârî, Müslim, Ebü Dâvûd ve Beyhak! de


bunu riv â y e t etm işlerdir.
H adîsin : cüm lesi, iki m â n â y a y o ru m lan m ıştır :
B îrine‫ ؛‬yorum , k o n u lan yasak, d iğ e r y a s a k la r d erecesin d e şiddetlen-
dirilm edi, te ’kid edilm edi.
Cüm le böyle y o ru m lam aca, k ad ın la rın cenâze tâ k ib etm elerin in
h a ra m kılınm adığı, an ca k m e k ru h kılındığı m â n â sı çık arılab ilir. Her-
halde Ü m m ü A t i y y e (R ad ıy allâh ü an h â) bu y asağ ın şid-
detli olm ayışını b ir b elirtid en an lam ıştır. Ç ü n k ü böyle b ir a lâm et yok-
sa; y a s a k la r aslın d a h a ra m lık içindir.
Kurtubi: Ümmü At i yy e (Radıyallâhü anhâ)’nin
hadîsinin ifâde tarzı, yasâğın tenzih için olduğunu gösterir. N e s a i
ve İ b n - i M â c e h ’ in E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)'-
den rivâyet ettiği (1587 nolu) hadisi, bu görüşü te'yid eder. (Bu ha
dişte ‘Bir cenâzeyi tâkip eden bir kadın, Ö m e r (Radıyallâhü anh)
tarafından kovulmak istenmiş, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) buna mâni olmuştur,’ diye bilgi vardır.)
Y u k arıd ak i cü m len in açık olan m â n âsı m ezk û r m ân âd ır.
D âvûdi had isi şöyle y o ru m la m ış tır: Y âni biz k a d ın la r cenâzeleri
tâ k ip edip k a b ris ta n a g itm ek ten m en edildik. (Y u k arıd a yazılı cüm-
lenin m â n âsı d a ş u d u r d e m iştir:) ö lü n ü n ev h a lk ın a tâziyede bu-
lu n m ak ve ölü lerin e ra h m e t dilem ek için o n ların y an ın a gitm em ek
üzerim ize vâcip kılınm adı.
D â V ü d i ’ n in m aksadı, k ad ın la rın k a b ris ta n a k a d a r cenâzele-
ri tâ k ip etm elerin e âit yasak; asıl m â n âsı o lan h a ra m lık içindir. Fa-
k a t k ad ın la rın ta ’ziyeye gitm em eleri h u sü su n d a sıkı b ir y a sa k la m a
konulm am ıştır.
M u h ı b b - i T a b e r i : Y u k arıd ak i cüm leden m ak sad ‫الو‬
olabilir : C enâzeyi ta ’kip için e rk e k le r teşvik edilm ekle, o n la ra meş-
rû kılındığı gibi biz k a d ın la ra m eşrü k ılınm am ıştır, dem iştir. B una
göre nehiy, h ara m lık içindir.
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

El-M enhel yazarı, y u k arıd a k i y o ru m ları a n la ttık ta n so n ra şöyle


d e r:
Bu hadis, cen âzen in k a d ın la r ta ra fın d a n tâ k ip edilm esinin k era-
h etin e d elâlet eder. Â lim lerin bu h u su sta k i g ö rü şleri şöyledir :
1 — H a n e f i âlimlerine göre kadınlarm cenâze tâkibi, tahri-
men mekruhtur. Delilleri, î b n - i M â c e h ’ in ve B e y h a k i ’ -
nin rivâyet ettikleri A 1 i (Radıyallâhü anh)’in (5 78 nolu) hadi- ‫ل‬
sidir.
2 — Ş â f i i âlim lerin e göre m e k ru h tu r. İ b n ü ’ l - M ü n -
z i r , bu kavli i b n - i M e s ’ u d , i b n - i Ö m e r , E b û
Ü m â m e , Âi ş e , M e s r û k , e l - H a s a n , N a h a i , Ev-
z â ı , A h m e d , i s h a k ve $ ٠٧٢ ! (R adıyallâhü a n h ü m )’-
den n akletm iştir.

b î a , cen âzen ın a rk a s ın d a k a d ın la rın çık m asın ın câizliğine tem a -


yül etm işlerdir. M â l i k î l e r de yaşlı k a d ın la r için a^'nı h ü k m ü
verm işlerdir. Kezâ baba, anne, koca, ev lât ve k ard eş gibi y akın ak ra-
basının cenâzesini genç k ad ın d a tâ k ip edebilir. A ncak fitn e tehlike-
sinin olm am ası ve ö rtü n m esi şa rttır. Fitne k o rk u su olan k ad ın ın ce-
nâzeyi tâk ip etm esi ise, m u tla k a h aram d ır.
Y u k arıd a a n la tıla n F ıkıhçıların görüşleri, süsleıııııiyeıı, yüksek
sesle ağ lam ıy an ve İslâm î ölçülere göre ö rtü n e n k a d ın la r h ak k ın d a-
dır. Böyle olm ayan k ad ın la rın cenâze tâkibi, âlim lerin ittifa k ıy la ha-
ram d ır. Bu g ü n k ü k ad ın la rın ekserisi böyledir. Ç ü n k ü cenâzeyi tâ k ip
ed erlerk en yükŞek sesle ağ la rla r. G öğüsleri, b o y u n ları ve b aca k ları
açıktır. B unun için bâzı â lim le r : C enâzesi olan dâhil, k ad ın la rı kab-
ris ta n a gitm ek ten m en etm ek, u y g u n olanıdır, dem işlerdir.

‫تئ‬
‫ﻋﻦ إتﺀاﺀ‬، ‫ ظ إ< ﻣﺎﻳﺊ‬. ‫ﺣﻤﺤﺎﺻﺪ ن ا ﺛﻨﺆ• ظ‬ ١٥٧٨

‫اف|إق‬، ‫ﺧﺌﺪﻣﻤﻞ‬: ‫ﺀنﺀو ؛أﻣﺢ‬، ‫ﻋﻨﺎﻧﺎ ك‬ ، ‫ﻳﻰﻣﺢ‬
. ‫ا ن ﺀ * ﺛﻰﺛﺄ دأ‬

‫ د ﺳﺘﻴﺄم‬3‫ن‬٠ ‫؛ت‬. ‫ﻟﻨﺎر؛‬-‫ ة؛ﻣﻤﻄﺮا‬، ‫ﺗﻤﻤﺎﺗﺤﻠﻈﺄ ى؟م‬ ‫ ةأ‬- ‫ﺟﺰ س‬ ‫ﻣﺈدااﺣﻦ؛‬


. V : ‫ ﺋﺘﻲ‬٠ ٢‫ ﻇ ﺪ ﻣ ﺘ ﺊ ﺋﺬﻳﻦ ﻣﻤﻦ مﻛﺪﻟﻰ‬. ‫ ال‬: ‫ ﻣﺄ ت « ﻋﺊ ﻣﺤﺎ ن أ ﻣﺄ ان‬. ‫ﻣﻠﻦ ؛ ال‬
SUNEN-I İBN-I MÂCE

، ‫ ﻧﻤﺎ ن زا ﻟﺘﺘﺎ ت‬.‫وان د ش ؤ ﻛﻊ د ﻧﻚ • ا‬، ‫ﻟﻬﻤﺮ ) و ﻫﻢ‬ ( ‫ن م‬.‫ﻃﺎر‬-‫ق إ ذد“ د‬ '‫ص‬


‫اود ؛‬ ‫ق‬
‫ وإ ﻣﺎﻣﻖ‬. ‫د' اب‬5‫ﻣﺰ دك• د؛ال ا ﺗﻠﻠال ﻳﻰ اإلد ﺛﺎد ؛ﺀم‬ ‫ ؛ا ﻟﺘﻤﺪد• د*ال اآلذدى ؛‬cr‫؛‬J ‫ك ﺀم‬.‫ص ﺀلآ‬
. ‫ﻣﺤﺌﺖ‬ ‫ د إ ﻗﺪ إ‬. ‫ﻧﺠﺎﻧﻘﺎﻛﺎﺗﺪﻫﻞ ؛ ﺀﻫﻠﻰ‬ . ‫ ﻣﺎ‬/ ‫ﻣﺬ‬ - ‫ﻟﺦ‬ ‫ ﺀا‬: ‫ﻫﻠﺪﻫﺂﺑﺠﺎ م‬ ،‫ن‬ ‫ ن » ا إ‬:‫ا‬
T E R C E M E S Î

١.‫)«?؟‬ "... Alî ( R adtyallâhü anh)\\itw . Şöyle demiştir :

R e s û lu ila h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ç ı k t ı . B a k t ı k i , b ir g r u p
k a d ın o tu r m u ş la r . O n l a r a :
— « S iz i o t u r t a n n e d ir ? » d iy e s o r d u . K a d ı n l a r :
— C e n û z e y i b e k l i y o r u z , d e d i l e r . E f e n d im iz :
— « (C e n â z e y i) S iz y ık a y a c a k m ıs ın ız ? » b u y u r d u . O n l a r :
— 'H a y ır , d e d ile r . E f e n d i m i z :
— « (C e n â z e y i) S iz t a ş ıy a c a k m ıs ın ız ? » b u y u r d u . O n la r :
— H a y ır , d e d ile r . E f e n d im iz :

— « C e n â z e y i k a b r e in d ir e n le r m e y â n ın d a s i z in d ir e c e k m is in iz ? »
b u yu rd u . O n la r :

— H a y ır , d e d ile r . E f e n d im iz :
— (‫ه‬ h a ld e ) G ü n a h iş le m iş o la r a k v e s e v a b s ız o la r a k g e r i d ö -
n ü n ü z .» b u y u r d u . "

Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadında Dinar bin Ömer (Ebû
Ömer) bulunur. Bunu Veki' sika saymış, İbn-i Hibbân da sıkaiar arasında zikret-
miş ise de Ebû Hâtim : ‫ ه‬, meşhur delildir, demiş. El-Ezd‫ ؛‬de : Metruktür, demiş.
El-Halili de ei-irşâd’d a : Kezzâbtır, demiştir. Diğer râvi îsmâil bin Siileyman
hakkında Ebû Hâtim : o sâlihtir, demiş. Lâkin İbn-i Hibbân, Onu sikalar arasın-
da zikretmiş ve : Hatâ eder, demiştir. Senedin diğer râviieri sika zâtlardır.

İ U H I

Zevâid tü rü n d e n olan bu hadisi B e y h a k i de riv ây e t etm iş-


tir. H adîsin zâh irin e güre cenâzeyi tâ k ip eden k a d ın la r g ü n a h işle-
m iş o lu rlar. Bir önceki h adîsin izah ın d a b elirttiğ im gibi H a n e f i
âlim leri bu hadisi delil g ü sterere k : K ad ın ların cenâzeleri tâ k ip etm e-
leri ta h rim e n m e k ru h tu r, dem işlerdir.

H adisteki m e 'z ü ra a t kelim esi, h adisteki m e’c ü ra a t kelim esine


uyum lu olm ası için böyle gelm iştir. G ram ere göre m e v z ü ra a t olm ası
gerekir. V izr kö k ü n d en gelm edir. ‘V izr’ : G ü n ah d em ek tir. B unun
ism-i m ef’ulü : ‘k^evzür’ ( = G ü n a h k â r) dur. K adın için ‘M evzüre’dir.
M evzûrenin çoğulu m e v zü raattır.
‫ة‬1 KITÂBU-L CBNAlZ 44‫د‬

(‫ ) ﺛﺎ ب ﻳﻰ ا ﻟﺲ ﻋﻦ ا ﻟﻴﺎﺣﺔ‬٠١
١§— NİYÂHAT ( = Ö L Ü İÇİN YÜKSEK SESLE
AĞLAMAK) TAN NEHİY HAKKINDA BİR BÂB

‫ﻳﺪﻣﺤﺘﺪاﻟﻬﻤﻞ‬.‫ةن‬، ‫ت ذﻛﻊ‬. ‫ال ﻣﺒﻤﺄوﻳﻰي‬.‫ﻣﺤﺎأ‬ - ١٥٧٩


‫ﺑﻤﺒﻤﺬﻣﺮ ل‬ ‫ ار ال‬.‫؛‬ ‫ ﻫﻮ ا ي‬،‫أل‬ . ‫ ﺛﻘﺎﻣﺄ‬، ‫ﺤﻘﻤﺾ‬ ‫ﻣﺤﻤﻤ‬ ،‫مآ إل آ ؟‬

‫ﻳﻢ‬
. ‫ دم ﺧﻒ‬، ‫ن ﺑﺪ اف‬.‫ذ اؤداد ؛ ﻓﻰ إ ﺳﺘﺎدم زﻳﺪ‬

T E R C E M E S Î

1S79) "... Ümmü Seleme (R adıyallâhü anhâyû'An rivâyet « ‫©؛ ﻏﺲ ؛ا‬


‫ ع‬göre:

P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) : ‫ د ال ﻳﻌﻪ ؛ ﺳﻚ ق ﻣﻌﺮ وف‬,


nazm -ı zelili h ak k ın d a ‫؛‬
*Nevh ( = ölü üzerinde yü k sek se sle ağlam ak ) tır.» b u y u rm u ştu r.”
N©t: Bunun senedindeki Yesld bin Abdillah’ın sıkalığının ihtilâf konusu ol-
duğu Zevâid’de bildirilmiştir.

İ Z A H I
H adîste ge^en nazm -ı çelil, ‫ﻫﺴﻢ‬ ‫ ااا‬، ‫ ا ا م‬، ‫ ه‬€ sü resinin 12’nci
âyetindedir. Bu âyet-i kerîm enin ، ‫ ال ا ال اا « ﻫﺎ اا ه‬m eâli ‫ ؟‬ö y le d ir :
*Ey P eygam beri M ü’m ln k a d ın la r s a n a gelip; A llah’a h içb ir şe-
yi o rta k k o şm am aları, h ırsızlık y ap m am aları, zinAda b u lu n m am ala-
rı, gocuklarını ö ldürm em eleri, elleriyle a y a k la n a ra s ın d a u y d u raeak -
la n b ir iftira y la gelm em eleri v e m a ’ru f olan hiç b ir h u s u sta s a n a Asi
o lm am aları ü zerin e s a n a b ia tta b u lu n a c a k la rı zam an sen de o n la rla
b ia tta b u lu n ve o n la r için A llah’ta n m a ğ firet dile. Ş üphesiz A liah
G a fû r'd u r, R ahîm ’riir-»
Ü m m ü S e l e m e (R adıyallâhü anh); âyetin m ezkûr cüm-
leşindeki P eygam ber (Sallallah ü A leyh i ve S e lle m )’e âsi olm an ın‫؛‬
Peygam ber (Sallallah ü A leyhi ve Sellem ) tarafından nevh ile, yâni
ölü için yüksek sesle ağlam ak la tefsir edildiğin i etm i‫ ؟‬tir.
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

Ş ö y le d e d e n ile b ilir : P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ),


â y e t t e k i m a ’r u f k e l i m e s i n i n e v h i y a s a k l a m a k l a t e f s i r e t m i ş t i r .

Nevh ve Niyâhat î ö l ü iç in y ü k s e k s e s le a ğ la m a k ş e k lin d e y o r u m -


la n m ış t ır . B â z ıl a r ı: A ğ la m a k la b ir lik t e ö lü n ü n iy ilik le r in i s a y m a k tır ,
d e m iş le r d ir . Niyâhat ve Nevh, dünya m a lın ın k a ç ır ılm a s ı ü z e r in e
y ü k s e k s e s le a ğ la m a y a d a d e n ilir . N âiha : A n l a t ı l a n ta r z d a a ğ lıy a n k a -
dm d e m e k t ir . H â l b ö y le o lu n c a ö lü iç in v e y â d ü n y a m a lın ı k a y b e t-
m ek ten d o la y ı y ü k s e k s e s le a ğ la m a k h a r a m d ır . G ü n a h iş le m e k t e n
d o la y ı y ü k s e k s e s le a ğ la m a k is e ib â d e ttir .

M ü s l i m ’ in ‫ﻫﺎ ا ﺀ ااا آل‬ A t i y y e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’d e n ‫ ؛‬٢ -


v â y e t e t t iğ in e g ö r e y u k a r ıd a k i â y e t in d iğ i z a m a n ü m m ü A t i y -
y e (R a d ıy a llâ h ü a n h ) b i r m a ’r u f h u s ü s u n d a : P e y g a m b e r (S a lla l-
l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e i s y â n ç e ş i t l e r i n d e n b i r i s i d e n i y â h a t t ı r , d e -
m iş tir .

. ‫ ئ‬٠‫ﻣﺤﺎﺑﺘﺎأ ﺑﻢ •'م ئ ﺑﻢﺀةم ة ﻳﺶ‬ ١٥٨٠


-
‫ﻓﻲ ﻏﻨﻲ‬ ،‫ﺣﻒ ﺗﺎ دؤﻣﺤﺺ‬ ،3‫ظ‬: ‫دآ‬
‫ ﺗﺪﻟﻰ ﺛﺌﺎ ؛‬،‫ئ ﻳﺮ ر‬
. ‫ ﻣﻧﻣﺈا ﻟﺗﻲ‬.‫أة ﻣﺣﺗﺎﺗﻲ‬
،‫دﻳﺎر‬٠‫وﻣداد‬.‫ﻣﻣدالﻣنوﻓﻪ‬،‫ﻟﻣﺂدﻣﻧم‬-‫ﻣدﻣﺮ‬.‫دﻗﺎآل‬، ‫اﻣﻣﺮ‬،‫ﻧوﻟم ؛ف‬
: ‫ﺧﺬ• د*ال آع ز' ا‬
‫ﻟﺲ‬ ‫؛‬٠٠٠‫ن‬.‫ﻳﻢ ؛ أس إﻫﺪى'• د*ال ا‬
۵ "‫ك ا‬.‫دمبا‬ •‫دم ادى‬
-‫ت‬
‫ﻟﻣﻣﺎ‬
‫ﻧﺑنقا‬.‫ ا‬، ‫•وذ‬١٠‫ﻣﻣﻰ‬
‫دمء‬
T E R C E M E S Î

1580) “ ... Cerîr >levlâ Muâviye ( R adtyallâhü anküm â)'dan: Şöyle de-
miştil :

Muâviye ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) Humus’ta hutbe okudu. Hutbede Re-


sülullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’in nevhten nehiy buyurduğu-
nu anlattı.”

N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir :١Bunun senedinde Cerir vardır. Ona Ebû


Cerir de denilir. Ben ne Onu cerh edeni, ne de sika göstereni görmedim. Seneddeki
Abdullah bin Oinar da Humus,lu olandır. Ebû Hâtim Onun hakkında : o, kuvvetli
değildir, demiştir. îbn-i Muin de Onun zayıt olduğunu söylemiştir. Ebû Ali el-Hâfız
da : O benim yanımda sikadır, demiştir. îbn-i Hibbân da Omı Sikalar arasında zik-
retmiştir.
51 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

: ‫ ﺀأ 'ال‬. ‫ﻧﺤﺘﻲ‬. ‫ﺛﻨﺤﺪ ة‬ *‫ﻫﻲ‬


. ‫ﻫﻢ‬ ‫م‬ ‫ ﺀ ى ا ص ة‬- ١٠٨١
، ‫ ؛د ﻣﻖ‬١‫ﺀﻧﺘﻤﺎق*ر‬١‫ص‬، ‫ ﻣﻦﺀﺗﻲ' ﻧﺤﻤﻢ‬، ‫ ب اآلذام • أ ﺛﺄ* ﻣﺄﺗﺘﻢ‬٥
. ‫د ا ' ﻟﺢ‬
‫ﻣ م»م‬ ٠ ٠٢
L
٧ /
‫ض غ م" اة'ق‬3‫أد ﻣﺢ‬
٠٠ ‫وﻳ م‬ ‫م‬
‫اآلﺗﺰئ ؛ ﻓﺄد ﺀ‬
‫م‬
‫ﻣﺢ‬-‫اخ‬
‫ء‬ ‫م‬
٧
. ‫ةرم‬ ‫ﺛﺎﺋﻘﺎ‬ ‫ دث ذ‬، ‫ﻓﻴﻬﻪﺀﺀﺋﻴﻦ‬ " ‫ ﺀﺗﺌﺄ‬:'' ‫اتىةا‬
‫ﺋﺎ ذﺀاك‬
. ‫ وربﻣﺤﺎت‬، ‫ادم ﻣﻴﺢ‬،‫ق اوداﺛﺪ ؛ إس‬

TEKLEMESİ

Ebû ..." )1581 ‫ ظ؛اﻗﻠال‬el-Eş’ar


î )‫ت‬Radtyallâhü anh)’der( rivâyet)5‫ا؛اﺀع ؛‬-
،‫ ﺀآآﻳﻎ؛ي‬öre;
g Resûböah (Sallallahü . ‫ل‬/ ‫' ﺀ'اﺀ‬،١٢
/ ،‫ة؟‬// ‫ را «ﺀ‬:şöyle buyurdu, dem iştir
-Niyâhat, €âhiliyyet (devrin) in işindendir. Ve şüphesiz nâiha ka «
dm, tevbe etmeden öldüğü zaman Allah Onun için ’ elbise
”».ve ateşten bir gömlek kestirir
N،}t: İsnadının sahih ve ricâlinin sika oldukları Zevâid’de bildirilmiştir.

,‫؛‬ 0‫ ﻣﻢ ي‬.‫ﻣﻨﻨﺎ‬ ،‫ث‬. ‫ ﻣﻨﺊ‬. ‫ﺗﺎﻣﺜﺔ‬ ’.‫ﻦ‬ ‫ﺀﻣﺤﺎﺳﺔﻣﺤ‬ - ‫آ ﻋﻤﺎ‬


. ‫ﻓﺄد ﺗﺄت و ﻧﻮل ه‬
: ‫ﻗﺜﺎس‬
‫؛‬ ‫ﻛﺮﺗﻪ ﻋﻦ ون‬
، ‫ﻓﻰﻛﺜﺜﺮ ص‬
، ‫م ﻣﺤﻲ ن مأ‬
‫ إل'ﺋﺄ‬، ‫ ؤن اةﻳﻤﺔإﻧﺰ*"ﺋﺒﺖ ﻣﺘﺄ ن “ ﻣﺚ‬. ‫ﺣﻪ ﻣﺪ اﺗﺴﺖﻣﻦ أﺗﺮ'ﻃﺎﻣﻬﺔ‬-‫«اﻟﺘﺄ‬
•» ‫؛‬ ‫ي ﺧﻎ ئ فااار‬ ‫ﻣﺤﻰﺻﻠﺪان • *م ﻳﺘﻖ‬
‫ﻟﻤﺤﺎﻣﻲﻧﻴﺎﺳﺮاﻣﺤال‬
‫ممﻣﻂ غ*؛ ا‬
‫ وآ ل إ ن‬. ‫ ﻋﺠﻢ‬. ‫ﻧﺴﺖ ﻟﻴﻰ‬ ‫ﺣﺪﻳﺔ‬ ‫ﺣﺪ‬: ‫ ﻗﺎ ل ب ا إل ﻣﺎم أ‬، ‫ن را ﺛﺪ‬.‫ر‬ ‫اروا ﺛﺪ • ﻓﻰ إﺳﺘﺎ ﻟﻢ‬ ‫ق‬
: ‫وآ ل إ ن ﺣﺒﺎ ن‬. ‫ﻳﻰ ﺑﺎﻟﺘﺎﺛﻢ‬ ، ‫رب‬ ‫وآ ل ا ﺑﻐﺎ د ئ ؛ ﺣﺪ؛ ﺛﻪ ﻋﻦ ﺑﻤﻲ ﻳﻤﺂأ ل "" ﻛﻴﺮ ﺛﺎ‬ •
‫ﻧﺼﻒ‬ ‫ﻣﺘﻲ ؛‬
•‫ ^ ^ ف ا ﻟﻠﻞ ؛ ﺷﺪ وك‬٧١ ‫وآ ل‬ ‫ﻟﺘﺪﺣﺐ‬
• ‫ إ ال ز ﺳﻴﻞ ا‬،‫ﺑﻤﺪﻧﻚ‬ ‫ ال‬، ‫ﻳﺬ ع ا ﻟﺨﺒﻴﺚ‬

T E R C E M E S Î

1582) ” ... Abdullah bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ’darı rivâyet edil-
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ا'ؤنﺀو‬
‫)! ﺀ‬uyurdu, demiştir :

«ölü üzerinde niyâhat, eâhiliyyet (devrin) in işindendir. Şüphe-


siz ki nâiha kadın ölmeden önce tevbe etmezse، gerçekten üzerinde

<35) Hâl tercemesi 280 nolu hadis izahında geçmiştir.


SÜNEN-I İBN-Î MÂCE

katrandan bir gömlek ve Onun üstünde de Ona giydirilmiş ate^en


bir gömlek bulunduğu halde kıyamet günü diriltilir.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun isnadında Ömer bin Râşit vardır.
Onun hakkında t mam Ahmed : Hadisi zayıftır, doğru değildir, demiştir, ibn-i Muin
de zayıflığım Eylemiştir ve Buhârî : Onun Yahyâ bin Eb! Kesir’den rivâyet et-
tiği hadis muzdariptir, doğru değildir, demiştir. îbn-i Hibbân d a : ٠ , hadiş uy-
durur. 0*nu zikretmek helâl değildir. Meğer ki, aleyhinde konuşma yoluyla ola,
demiştir. Dârekutni de el-îlel’de : o, metruktür, demiştir.

‫ﺑﻤﺘﻲ‬
‘ ‫ﺀﻳﻰأال‬،‫ﻧﺮا ﻳﺪ‬-‫ ﺀ؛ﺑﻤﺎف• أ ﺑﺂﻣﺄ إ‬،‫ ﺛﻦ‬، •‫رﻧﻦ‬. ‫— ﺻﻤﺤﺘﺎ أﺣﺬ ن‬
١٥٨٣
. ‫ﺀﻧﺎ*ال‬ ‫آل‬ ^ ‫أذ ﻫﻢ‬ || ‫ ﻣﺤﻤﺤﺪا ﻣﺢ‬: ‫ م؛ ا ﺗﻤﺢ ؛ةأت‬، ‫ﺀن ﺀﻣﺢ‬
‫ روى ﻋﺘﻪ‬: ‫ ﻣﺎل اإلﻣﺎم أ ﺣﺪ‬٠ ‫ دﺛﻘﺎو‬:‫و ﺑﺪ‬ i ‫ق اروا ﺛﺪت ق ا ﺳﻂ دم أ ﻳﻮ ﺑﻤﺒﻲ ا ﻛﺎ ت ا ﺗﻜﻮ ق زاذ ان‬
‫ وﺗﺎل ﻳﺘﻮ ب رن ﻃﻴﺎ ن‬٠ ‫ وﺗﺎل إ ن ﻣﻌﻴﻦ ؛ ق ﺣﺪﻳﺜﻪ ﻣﻨﻤﻒ‬٠ ‫ﻣﻢﻣﺌﺎ ﻛﺄر ﺟﺪا‬ ،‫إﻣﺤﻤﺮاﻣﻤﻞ ةمأاد ﻳﺚ ﻛﻴﺮ‬
٠• ‫واﻟﺰارت ال ؛أس‬

T ERCEMES İ
1583) "... Abdullah liin Ömer (R adıvallâhü anhüm â)’Aan: Sövle de-
iniştir:

Beraberinde yüksek sesle ağlıyan kadın bulunan bir cenâzeyi tâ-


‫لءااام‬
kip ، ‫أل‬
, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yasaklamıştır."
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Ebû Yahyâ el-Kattât
el-Kûfî Zâzân vardır. Adının Dinâr olduğu da söylenmiştir, imam Ahmed : isrâil,
<‫ ﺳﻪ ﺀ ل‬cidden milnker olan bir çok hadis rivâyet etmiş, demiştir. îbn-i Mûin de :
Onun hadîsinde zaaf var, demiştir. Yâkub bin Süfyân ve el-Bezzâr da : Onda beis
yok, demişlerdir.

‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ إ ﺀ ق ا ﻛﻰ ﻋﻦ ﺿﺮب ا ﺗﻠﺪ ودو ﺷﻖ ا ﻟﻤﻮ ب‬٠٢(


YANAKLARI PÖVMEK VE YAKALARI YIRTMAKTAN — 52
Y HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI‫؛‬
NEH
‫ن ﺑﻤﺎر • مﻧﺎﻣﺢ_ﺀا‬ ‫ ع وﺣﺪﺛﺂ*ﻣﺤﺪ‬. ‫ﺀ خ‬ ‫• نﻧﺎ‬ ‫ﻃﺒﺠﻨﻢﻋﺊ ن ﻧﺤﻢ‬ ١
—© ٨٤
• ‫ ﻣﺄﺗﺸﺮدق‬، ‫راﻋﻴﻢ‬.‫ ﺀىإ‬، ‫ ﻳﻢ‬3 ‫ﺀن‬ ،(،‫ﺀﻧﺚ‬ ‫م ﺀا‬ ‫ وﻋﺘﺒﺎﻟﺮ“ م‬،
،> ‫اﻳﻰ *ﺗﻤﻴﺪ‬
‫ن‬،‫ ﻋﻦﺀﺗﺪإ‬، ‫اآلﻣﺢ؛ ى‬ ".
L‫ر ؛‬
‫ﺗﻤﻊ‬ ‫ ى‬:‫ ﻓﺄب‬. ‫ﻫﻤﺤﻤﺮ ز ﺣ أل د‬.‫ ؤأ‬، ‫ع و ﺣﺪ دأ ﻋﺊ ن ر ﺗﻢ‬

‫ﻣﻨﺎﺗﺬﺷﺊ‬ ‫ن*س‬ ^ ١. ‫ﻣﺜﻮت‬


« ‫ﺛﺄت د‬:‫ﺀﻧﻤﺪ ام ؛ﻓﺄت‬ ، ‫م‬ ،‫ﺛﺮم‬ ‫ان‬

. ٠‫ﻟﻴﻮﺑﺖ و ﺛﺮ ب ا ﺗﻠﺪ ود> ودﻋﺎ ﻳﺪ ﻋﻮى ا؛الﻋآلة‬-‫ا‬


KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 447

T E R C E M E S Î

1584) Abdullah ( ‫ أ؛ال‬Mes’ud) (R adtyallâhü anh)'den; Resûluilah


(Sallallahü A leyh i ve Sellem ) şöyle buyurdu, demiştir :

« ö lü le r iç in ( e l iy l e ) y a n a k la r ı n ı ( y ü z ü n ü ) d ü v e n , y a k a la r ı n ı y ır -
t a n v e e â h il ly y e t â d e t i ü z e r e ( m ü n a s e b e t s iz ) d u â e d e n k im s e b iz (im
e h l-i s ü n e t im iz ld e n d e ğ ild ir .» b u y u r d u .”

i z A H I
B u h â r i , M ü s l i m ve T i r m i z i d e b u n u r iv â y e t e t-
m e le r d ir .

C ü y ü b ! “C e y b ” i n ç o ğ u l u d u r . C e y b , y a k a d e m e k t i r .
Şak ‫ﺀ‬ Y a r m a k , a y ı r m a k g i b i m â n â l a r a g e l i r . B u r a d a y ı r t m a k d i-
y e te r c e m e e tt ik . E l-M e n h e l y a z a r ı ile T u h fe y a z a r ın a g ö r e b u r a d a y a -
k a la n ş a k e tm e k te n m a k s a d , e lb is e n in y a k a s ın ı tu tu p , a ş a ğ ıy a k a d a r
a ç m a k v e b e n z e r i h a r e k e tle r d ir .

H u d ü d ! “H a d ” in ç o ğ u lu d u r . H a d d ın a s ıl m â n â s ı y a n a k tır , ö lü
iç in y ü z ü n ü d ö v e n le r e k s e r iy e t le y a n a k la r ın ı d ö v d ü k le r i iç in b u k e-
lim e z ik r e d ilm iş tir . E sas m ak sad yüzdür. Ç ünkü y a n a k la r ın ı d e ğ il
d e y ü z ü n ü n h e r h a n g i b ir t a r a f ın ı d ö v m e k d e b u y a s a ğ a d â h ild ir .

« C â h iliy y e t â d e ti ü z e r e duâ»dan m a k s a d , a ğ la r k e n sö y le n m e s i
d în e n c â iz o lm a y a n v e c â h iliy y e t d e v r i in s a n la r ın ın d e d ik le r i: “ö l-
d ü m , h e lâ k o ld u m , m a h v o ld u m ..." g ib i s ö z le r i s ö y le m e k tir .

B u h a r e k e t l e r , A l l a h ’a k a r ş ı a ç ı k b i r i s y a n v e h ü k m ü n e r ı z â g ö s -
t e r m e m e k m â h iy e t in i ta ş ıd ığ ı iç in y a s a k la n m ış t ır H a d îs , h ıı t ü r h a
r e k e tle r in h a r a m lığ ın a d e lâ le t e d e r

H a d îs te a n ıla n h a r e k e tle r d e b u lu n a n la r iç in b u y u r u l a n‫؛‬


« ... b i z (‫ ؛‬m e h l - i s ü n n e t‫ ؛‬m i z ) d e n d e ğ i l d i r . » i f â d e s i n e g e l i n c e‫ ؛‬B u n d a n
m a k s a d , b ö y le y a p a n la r , b iz im s ü n n e t e h lim iz d e n v e m ü k e m m e l y o -
lu m u z u n y o lc u la r ın d a n d e ğ ild ir . G â y e , t e h d ît v e b u t ü r h a r e k e t le r in
ö n le n m e s id ir . N a s ıl k i ç o c u ğ u n u a z a r lıy a n b a b a : B en s e n d e n d e ğ ilim ,
s e n d e b e n d e n d e ğ i l s i n , d e r . Y â n i; S e n b e n i m y o l u m d a d e ğ i l s i n d e m e k
is te r . H a d is t e k i if â d e d e n m a k s a d ; b ö y le y a p a n ın d in d e n ç ık a r ılm a s ı
h ü k m ü d e ğ i l d i r . A m a b i l e b i l e b il h a r e k e t l e r i h e l â l g ö r e n v e y â k a d e
r e k a r ş ı ç ı k a r a k A l l a h ’a k ı z a n k i n i ‫ ؛؛؟‬e li n d e n çıka■ •

İ b n ü ’l - M ü n z i r : M e z k û r ifâ d e d e n m a k sa d ; B u tü r h a r e -
k e tle r d e b u lu n a n la r ı te r k e tm e k , o n la r d a n y ı'îz ç e v i r m e k v e o n la r )a
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

o la n m ü n â s e b e ti k e s m e k tir . T â k i b u c e z a y la t e ’d i b e d i l i p , I s l â m ’ın
.ç i r k i n g ö r d ü ğ ü b u h a r e k e t l e r i b ı r a k s ı n l a r , d e m i ş t i r

-S ü f y â n ' dan nakledildiğine göre kendisi bu ifâdeyi te’vil et


-mekten hoşlanmazdı v e : Daha çok etkili olması için yorumdan sa
kınmak uygun olur, derdi,

، ‫ﻫﻤﺎﻧﺎﻧﺔ‬
‫ﺗﺎمأ‬:‫ةآال‬ - ‫ﻣﺤﺪ‬
‫ﻓﻰ و‬
‫ماﻟﺜﻢ‬J.ç ‫ ﻣﺤﺎﻧﺤﺪن‬١٥٨٥
، ~

‫اﻣﺔ؛‬.‫أ ﻳﻢ أم‬ ‫ ؤاأﺗﺂ<ﺑﻢ ﻋﻦ‬،‫ﺀئ " ﻛﺤﻮد‬ ، J.Ç ‫ن _زﺛﻖ ت‬ ‫ن—اﻟﺪمﺀ‬


‫ﺀى ز*ب‬

. ‫ادﺛآلﺣﻤﺒﻢدالﺀﺛﺎ اأو'ﺗﻠﺆاﻣﺤﺮ‬٠ ‫أذﺗﺴﻮتﻣﺢوةاادن ﺀﻣﺤﺜﺄ‬


. ‫؟‬ ، . '

*‫ى‬،‫ي ﻣﺪ اف ا ﻟﻤﻐﺮ‬ ‫ﻫﻣﺔ‬ ‫ و ﻗﻪ‬،‫ ﺷﻴﺦ إ ن ﻣﺎﺟﺔ‬، ‫ن ﺟﺎر‬. ‫ﻳﻰ اودارد • إ*ﺷﺎدم ﻣﻴﺢ• آل ن ﺀ د‬
. ‫و ش ﺑ ﺈ ل اإلﺳﺘﺎد ﻣﻤﺎ ت ﻣﻞ ﺷﺮ ط ﻣﺴﻢ‬ •
‫ﻟﻜﺎﺷﻒ‬ ‫داد ﻣﻲ ق ا‬ ، ‫دم “ ﻟﺔ‬

T E R C E M E S Î

Ebû ümâme ( R adıyallâhü ..." )1585 ‫ ر ﺀ «ه‬:’den: Şöyle demiştir

-R e s û l u i l a h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) (ö lü iç in ) y ü z fln ti tır


-m a l a y ı p d e r i s i n i y ı r t a n k a d ı n a , y a k a s ı n ı y ı r t a n k a d ı n a v e : M a h v o l
”. d u m , h e l â k o l d u m d i y e b a ğ ı r ı p ç a ğ ı r a n k a d ı n a l â n e t e t m i ş t i r

N e t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun


-‫؛‬
snam sahihtir, çtinki ibn-i Mâ
-cehi’n şeyhi Muhammed bin Câbir’in sıkalığmı Muhammed bin Abdillah el-Had
-remi, Meaieme, el-Kâşifte Zehebî ifâde etmişlerdir. Senedin diğer râvileri, MÜS
lim’in şartı üzere §ıka ^âtlardır,

‫ﺋﺆنﻋﻦ‬o ‫ؤدئ ظﺟﺌﺮ‬


> ‫آل‬/‫ ﺣﻤﺤﺎأت نﺀ؛ﺗﺎل ن ذﻛﺒﻢ ا‬١٥٨٦. ‫؛‬ —

• ‫ردم‬.‫ وأق‬، ‫ﺣﻤﺬأ آ ﺷﺮم ﻫﺪﺀؤﺀئ ﺀﺗﺪاﻣﺒﻢ'ن ن ز د‬ :‫؛؛آت‬ ‫ﻗﺎﻟﺌﺒﻤﻰﺀ‬


‫أ‬
: ‫ ث؛ت رآ‬،‫ ﺛﺄف؛ث‬. ‫؛اال ؛ ﻟﻤﺎةﺗﺄ أو ﻣﻮ <ز أ ﺗﻴﻚ اﺻﺄ"ﻟﻪ أم ﻣﺪ ! م ﺳﺢ رت‬
. ‫ﻣﻤﻰزئمث رﻧﻮتذي آلﻛﺎذ ﻣﺤﺘﺪﻣﺎأن زﻧﻮتام‬
،‫ل'تأقرك‬
‫أد ﻣﺎﺀ‬
‫؟‬ . ' .

•٠‫ﺣﻤﺚ‬
-‫ﻧﻖد‬ ‫رﺀآﺀ ﺣال و‬. ‫زأت ﺀ آ ﻣﺄ‬
T E R L E M E S İ

‫م‬،‫’ ) ا «ﻣﺢ‬-
1586) "... Abdurrahman bin Yezîd ve Ebû Bürde ( R adtyallâhü « »،‫؛‬
dan : Şöyle demişlerdir :
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

Ebû Mûsa (el-Eş’arî) (Radıyallâhü anh) 'in. hastalığı şiddetlenin-


ce hanımı ümmü Abdillah (bint-i Ebî Devme) (Radıyallâhü anhâ)
ona yönelip, yüksek sesle ağlamaya başladı. (Baygın olan Ebü Mûsâ)
(Radıyallâhü anlı) biraz sonra ayıldı. Ve hanımına :
Resûllulah (Sallallahü Aleyhi ^e Sellem ) 'in uzak o ld u ^ İlimse-
den benim (de) uzak olduğumu bîlmedin mi? dedi. Kendisi hanımına
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’in şu hadisini daha önceden
anlatırdı:
«Ben, musibet zamanında saçını yolan, yüksek sesle ağlıyan ve
elbisesini yırtan kadınlardan uzağım.»”

İZAHI

B u h â r î ve E b û M ü s l i m de bunu rivâyet etmişler-


dîr. E b û D â V û d ve N e s a i de bunun benzerini rivâyet
etmişlerdir.
E b û M û s â (Radıyallâhü anh )’in hanımı ü m m ü A b -
d u l l a h (Radıyallâhü anhâ)’nin, E b û ‫ه‬
e v m e ’ nin kızı
olduğu. N e s a î ’ nin süneninde belirtilmiştir. Ö m e r b i n
Ş e b b e ise B a s r a târihinde E b û M û s â (Radıyallâhü ١
anh) ’m hanımının isminin S a f i y y e olduğunu, E b û M û s â
(Radıyallâhü anh )’m oğlu E b û B ü r d e ’ nin annesi olduğunu
ve bu hastalık olayının E b û M û s â (Radıyallâhü anh) B a s -
r a ’ da vâli iken vuku’ bulduğunu bildirmiştir.
N e v e v î Aşağıdaki câhiliyyet devri âdetleri, sahâbîlerin it-
tifakıyla haram sayılm ıştır:
1 — N üdbe: ölünün iyiliklerini sayarak ağlamak.
2 -— N iyâhat: Yüksek sesle ağlamak.
3 — Darb-ı H ad: Yanaklarını, yüzünü, başım, dizlerini dövmek.
4 — Şakk-ı C eyb: Yaka ve elbiselerini yırtmak.
5 — ‫وﻫﻠﻬﺄل‬-‫ ب‬Vech: Yüzünü tırmalamak. yüz derisini yırtmak.
6 — Veyl ve Sübür d u â sı: Azâb ve helâk ile duâ etmek, demiştir.
El-Fetih yazarı: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in:
(«Ben... uzağım.» diye terceme ettiğimiz) «Beriyim» ifâdesinin asıl
m ânâsı: Ayrıyım, demektir. Çünkü Berâatın asıl mânâsı, bir şeyden
a y r ılm a k t ır Bana öyle geliyor ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve

Sünen-i ‫ﻫﻪﺀ‬-‫ ل‬Mâce — c. : 4-F. :29


450 SÜNEN -1 İBN-İ MACE

Sellem) böyle yapan kimsenin, onun şefâatma dâhil olmıyacağı gibi


bir mânâyla tehdit etmiştir, demiştir.
Bâzı rivayetlerde kadına âit ifâdeler kullanıldığı için terceme
ederken böyle hareket eden kadınlar dedim. Aslında gerek müellifin
rivâyetindeki ve gerekse E b û D â v û d ile N e s a I ’ nin ri-
vâyetlerindeki ifâdeler umumidir. Bu ifâdeler, kadını ve erkeği kap‫؛‬
sar. Bu tür hareketler ekseriyetle kadınlarda görüldüğü için bâzı ri-
vâyetlerde «Kadın» ifâdesi kullanılmıştır. Yasaklık bakımından ha-
dîsin hükmü erkeklere de şümullüdür

‫اصﺀﻟﻰ اﻟﻤﺖ‬ ‫اب ﻣﺎ إ ﺀ ق‬ ) ٠٣(


ÖLÜ ÜZERİNDE AĞLAMAK HAKKINDA — 53
ĞE1E-N HADİSLER BABI

،‫ ح‬5‫وت‬ LA : y \s. ‫ؤﺀئ ن ﻣﺤﻢ‬ ،‫أﻧﻰ ش؛ﺗﺔ‬ ‫ﻫﻢ أ ﻛﺮ ن‬.‫ﺣﻤﺤﺎ أ‬ —


١٥٨٧

‫رم؛‬.‫ﺀﻃﺎﺀ ﺀى أ ﻗﻬﻢ‬
، ‫ن‬،‫ﻧﻤﺪ‬ ‫ﻣﻨﺤﻢم‬ ، ‫نمإلﻛﻤﺎ‬
‫ﻋﻦ دف‬، ‫دةم ﻧﺮ‬
‫ﺀى ﺑﺜﺎم‬
.‫أم‬ ÇpS ٠‫ ا إل؟أ س‬3 ‫ه ﻗﺂ‬ ‫رأم ﺻﺎح‬،‫ رأى م ا‬. ‫ ﺀ ذؤازت‬. ‫أو ا ي‬
. ‫ مواممدد ﻟﺐ‬، ‫ ﺛﺎ ; ة‬: ‫ وا ﻟﺾ‬، ‫ﺛﺒﻤﺎذ ﺑﻤﺌﺎﺛﺖ‬

‫ذروة‬
‫ﺋﺎ‬،‫ﺛﻦ>ع‬
‫ م‬، ‫ ﻋﻦ ﺗﺜﺎب ﻳﻰ ﻧﺪ ه‬، ‫ﻫﺜﺎن‬ , ‫ﺷﻤﻪ‬
‫ظ‬ ‫أي أ ﻛﺮ‬،
‫ﻫﻢ‬.‫ﺣﻤﺤﺎأ‬
‫ن‬

‫ﻋﻦ ﻧﺪه ﻧﺎآلررق>ﻋﻦ أ‬، ‫اﺀ‬، ‫ﻫﻤﺮوﺗﻴﺔ‬،‫ﻋﻰ ﻧﺤﻢت‬،‫ﻋﻦ دشﻳﻰك*ﻧﺎذ‬


،‫ﻣﻤﺺﺀرم‬
• ‫ﺛﻤﺚ‬ ،. ‫ﺑﻲ‬
. ‫ﻗﺎل ا ﻟﻤﻨﺪ ى ؛ ﻗﺎل ق ا ﻟﻨﺘﺢ ؛ رﻣﺺ ﻣﻤﺎت‬

TERCEMES İ

‫ ا‬.‫آ‬ ‫الﺑﺎ‬7#
"... (‫ > ؛‬Hüreyre (R adıyallâhü anh) den: Şöyle demiştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir cenazede idi. Ömer
(Radıyallâhü anh) ağlayan bir kadını gördü de susturmak için kadı-
na bağırdı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ğnu bırak yâ Ömer! Çünkü göz, yaş dökücüdür, kalbe musibet
gelmiştir. Dlüm vukuatı yakında nlmuştur.» buyurdu.”
Not : Sindi, ei-Fetih’te : Bu hadîsin ricâii sika zâtiardır, demiştir.
53 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 451

İZAHI
N e s a i ve İ b n - i Ş e y b e de bu hadîsi rivâyet etmişler-
dır. N e s a i ’ nin rivâyetindeki hadis meâlen şöyledir:
“Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) şöyle dem iştir: Resüiuiiah ($al-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in yakınlarından birisi öldü. Kadınlar top-
lanıp onan ‫ء ﻣس‬ 1 ağladılar. Ömer (Radıyallâhü anh) kalkıp ©nla-
rı men etmeye ve kovmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) ‫؛‬
«Onları bırak yâ Ömer! Çünkü göz, yaş döküeüdür, kalbe musi-
bet gelmiştir. Ve ölüm vukuatı yakmda olmuştur.» buyurdu.”
S i n d i : Hadisteki «Çünkü göz، yaş dökücüdür.» cümlesi, anı-
lan kadımn ağlamasının yüksek sesle olmayıp, göz yaşı dökmekle ol-
duğuna delâlet eder. Bunun içindir ki, ?eygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) kadının o ağlayışına ruhsat vermiştir. Hadisin böyle yo-
rumlanmasıyla ölü için ağlamak hakkında gelen hadîslerin arası böy-
le bulunmuş olur. Doğru olanını Allah bilir, demiştir.
Müellifimiz bu hadîsi iki senedle E b û H ü r e y r e (Radı-
yallâhü anh )’den rivâyet etmiştir.

.‫ىﻳﺪا'آلاﺣﺪنذإد‬٠ ‫ادبمﻗﺎﻛﺆ‬
‫ده ةﺻﺪا*س ﻧﺄ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎﺀث‬١٥٨٨ —

‫نما ﺗﺶﺗﺄت‬ i^0 ‫ﻣﺤﺎن ﺋﻦ أﻧﺎﻣﺔﻧﺮﺗﺪ ظ‬


،( ‫؛‬ ‫ص اآلﻣﺚ ﺋﺔأؤا‬
. ‫ئﻣﺪم‬ ، . ، *

.‫ﻏﻠﻰ‬ ‫ ﻣﺤﻤﺤﻬﻰأذ ﻣﺘﻠﺘﻘﺄذ ﻣﺄﻣﻬﺈو ﻧﺌﻬﺄذ ﻣﺆﺗﺎأ ﻏﺪد ﻳﺜﺎأ‬،‫ﻣال‬,‫د‬


.4 ‫ﺳﻤﺜﺖﺀث‬
‫آ‬، ‫ةؤﻣﺜﻠﺬإﺗﺄز‬: ٠‫دﺛالﺳﻢﻳﻨﺪم \ أﺟﺪﺗﻨﺊ•ﻣﺾ؛زوﻛﺸﻤﺖ‬

-:‫ﻟﺒﺠﻠﺴﺒﻢ‬ >
‫ ﺛﺖﺀﻇﺔﺀﻣﻤﻤﻤﺤﺔﻫﻢ‬.‫ﻫﺄآ ﻣﺤﻬﻔﺄﻣﺔﺗﻘﺖﺀ‬
: ‫ﺛﺂﺗﻨﺜﺔأت‬
« . ‫ﻣﺤﻤﻤﻖﺀﻗﺬم«ﺗﺬرم‬-‫ درو‬، ‫ﻇﺠﺪﺣﻞ؛أ *أدؤااﻟﺘﻲ رﻧﻮت اﻣﺆ§ق‬
‫ﺗﺎﻋﺬا _ آر ﺛﻮﺗﺎﻓﺂ‬ :‫ﻣﻨﺎﻟﺜﻴﺖ‬
< ‫ﺛﺂﻟﺔ آل ﺀ؛ اة‬ H‫ﻓﺆ‬. ‫ ا‬،‫ د ﻣﻤﺎ‬-‫ﻟﺔﻣﻜﻢ‬ ‫ ﺀا‬.‫ﻛﺄﻧﺂﻗﺄ‬

‫’اآل‬
;‫؛‬:'■‫ﻣﻤﻤﺖ‬ ‫ ﻓﺈأ؛ﺗﻦﺀﻣﻤﻪ ة‬..‫■ﺑﻤﻤﺎتﺀ؟اﻓﻴﺒﻤﻬﺎفﺀ ﻗﻬﺂ م‬
TERCEMES Î

1588) "... üsâme bin Zeyd ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’A s ı n \ ^öyİ€ demiştir :


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )'in kızlarından birisinin
oğlu ölmek üzere idi. Oğlanın annesi. Efendimize haber göndererek
SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE

y a n m a u ğ ram a sın ı {stedi. R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem)


de o n a :
«A llah'ın aldığı h e r şey A lla h 'a â ittir. Ve verd iğ i h e r şey de Al-
la h ’a aittir. Ve A llah'ın ilm inde h e r şey b elirli b ir a n d a son b ulur.
A rtık kızım s a b re tsin ve bu sa b rın A llah in dindeki sevâbını bekle-
sin.» diye eevap yoHadı. Ru cev a p tan so n ra oğlanın an n esi £fendi-
m ize an d v ererek y a n ın a u ğ ram a sın ı istedi. B unun üzerin e Resülul-
iah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) (kızının evine g itm ek üzere) aya-
ğ a kalktı. Ben de O n m ıla b e ra b e r kalk tım . Ve b erab e rin d e M uaz bin
Cebel, ü b e y y b in K a’b ve U bâde b in es-S âm ıt (R adıyallâhü an h ü m )
vardı. (Ç ocuğun b u lu n d u ğ u odaya) girdiğim iz zam an çocuğu Resû-
lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'e verdiler. Ç ocuğun rû h u göğsü-
ne gelm iş vaziy ette ız d ırap ta idi. Râvi d em iştir k i : ü s â m e (Radıyal
lâ h ü a n h ) 'm :
Çocuk (zay ıflık tan dolayı) eski b ir k ırb a y a benziyordu, dediğini
zannediyorum , ü s â m e (R adıyallâhü an h ) d em iştir ki ‫؛‬
R esûluilah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) ağladı. U bâde hin f.s Sâ
m it (R adıyallâh ü an h O na) :
N edir bu (ağlam a) y â R esülallah? dedi, e fe n d im iz :
«Adem o ğ u lların a A llah'ın verdiği ra h m e t (eseri)d ir. A llah, kui-
la rın d an an cak m erh am etli o la n la ra ra h m e t eder.» b u y u rd u .”

İ Z A H I

Ahmed, Buhâr i , ' Müsl i m, Ebû Dâvûd, Ne


‫؟‬ ‫اه‬ ve B e y h a k î de b u n u riv ây e t etm işlerdir.
Ç ocuğu h a s ta olan P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )'in
kızının Z e y n e b (R adıyallâhü an h â ) olduğu î b n - i £ b i
ş e y b e ’nin riv ây etin d e b elirtilm iştir, z e y n e b (R adıyallâhü
a n h â ) £. b ü ' - l - A s b i n e r - R e b î (R adıyallâhü a n h )'in
eşiydi.
E l - A y n i ’ n in n ak len bey ân ın a göre ‫ ه‬،! ‫ ةأ ال ا‬، ‫ل‬, bu ha-
dişin h âşiy esin d e çocuğun ad ın ın A l î b i n £ b i ’l - A s b i n
e r . - R e b i o ld u ğ u n u kendi el yazısıyla b ild irm iştir. Z e y n e b
(R adıyallâhü an h â) P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in git-
m eşini istem iş, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem) ise önce git-
m ekten im tin â ’ etm iştir, im tin â ın sebehinin A llah’a tam teslim iyet-
le ‘ açıklam ası veyâ bu tü r d av etlere icâbet etm en in vâ-
Bâb : ‫وه‬ KİTÂBÜ-L CENÂİZ

c ib o lm a d ığ ın ı a ç ık la m a s ı m u h t e m e ld ir , z e y n e b ( R a d ıy a llâ h ü
anhâ) ik in c i d e f a P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’‫ ؛‬ç a ğ ı r t -
m ı ş v e İ s r a r la g it m e s in i is t e m iş t ir . Ç ü n k ü Z e y n e b
anhâ) P eygam ber (S a lla lla h ü A l e y h i v e S e l l e m l ’i n g itm e s iy le duy-
d u ğ u e l e m i n d i n e c e ğ i v e P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m l ’in
d u â s ın ın b e r e k e tiy le ç o c u ğ u n ş if â b u la c a ğ ı k a n â a tin d e y d i.

B â z ı r iv â y e t le r d e ‫ اﻧﺐ‬,‫ﻧﻨﻮ ل‬ ‫ﻓﺒﻜﻰ‬ c ü m le s i y e r in e ;

‫ﺗﺖﻓﻘﺎﻣﺤﺘﺖ’ ﻏﻴﺎ ر ﺳﻮ ل اﺋﺐ‬ Iiesûlüll‫»؛‬lı ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n

g ö z le r i y a ş la r la d o lu p t a ş t ı.” c ü m le s i b u lu n u r . B u r iv â y e t . P e y g a m b e r
( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m l ’i n a ğ la y ış ın ın s e s s iz v e g ö z y a ş la r ın ı
d ö k m e k s û r e t iy le o ld u ğ u n a d e lâ le t ed e r .

E b ü D â V û d ’ un r iv â y e t in d e h a s t a ç o c u ğ u n o ğ la n v e y â k ız
o ld u ğ u if â d e s i b u lu n u r . B u te r e d d ü t ü s â m e (R a d ıy a llâ h ü a n h ü -
m â ) ’d e n o la b ild iğ i g ib i, o n d a n so n ra g e le n h e r h a n g i b ir r â v iy e â it
o l m a s ı d a m u h t e m e l d i r . E l - P e t i h ’t e h a s t a ç o c u ğ u n ü m â m e a d lı
k ız o ld u ğ u r iv â y e t in in is â b e t li o ld u ğ u s ö y le n m iş v e T a b a r â n i ’-
n in r iv â y e t i d e lil g ö s t e r ilm iş t ir .

E l-M e n h e l y a z a r ı ş ö y le d e r : A lla h T e â lâ P e y g a m b e r in e ik r â m
e d e r e k , ö lm e k ü z e r e o la n to r u n u ü m â m e ' ye ş i f â v e r d i . V e ÇO-
cuk büyüdü. F â t ı m a ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’n i n v efâ tm d a n son -
ra A l i b in Eb i T â 1 i b (R a d ıy a llâ h ü anh) ile e v le n d i.
A 1 i ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ş e h i t e d i l d i ğ i n d e h a y a t t a İd i.

B â z ı r iv â y e t le r d e P eygam ber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e :
« N e d ir b u a ğ la m a ? » d i g h a y r e t i n if â d e e d n s a h i b i n i n S a ’d b i n
u b â d e (R a d ıy a llâ h ü anh) o ld u ğ u b ild ir ilm iş t ir . S o r u sâ h ib i sa -
h â b in in h a y r e t e t m e s in in s e b e b i ş u o l a b i l i r : K e n d is i a ğ la m a n ın her
ç e ş id in in h a r a m o ld u ğ u n u v e P e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e l-
l e m ) ’i n b u h ü k m ü u n u t t u ğ u n u z a n n e t t i ğ i i ç i n h a t ı r l a t m a * * '
s o r m u ş o la b ilir . P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) d e s e s s iz
a ğ l a m a n ı n c â i z o l d u ğ u n u h a b e r v e r m i ş v e : ‘g ö z y a ş l a r ı A l l a h ' ı n d i-
le d iğ i k u lla r ın ın k a lb le r in e y e r le ş t ir d iğ i m e r h a m e t in e s e r id ir . K a ste n
v e is t iy e r e k y a p ıla n b ir h a r e k e t d e ğ ild ir ’ d e m e k is te m iş tir .

H A D İ S İ N F IK IH Y Ö N Ü

‫ل‬ — Ö lü m d ö ş e ğ in e g ir e n le r in y a n ın a f a z ile t s a h ip le r in in g itm e -


s i m e ş r û d u r . Ç ü n k ü d u â la r ın ın b e r e k e ti u m u lu r .
2 — F a z ile t s â h ip le r in in g it m e s in i s a ğ la m a k iç in y e m in v e r m e k
c â iz d ir . B u y e m i n e r iâ y e t e t m e k d e m ü s te h a b tır .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

3 — Hasta sâhiplerini ölüm vukuatından önce teselli etmek, cn-


lara sabır vermek meşrüdur.
4 — Hasta küçük çocuk bile olsa, ziyâret edilmesi meşrûdur.
5 — Sessiz ağlamak câlzdlr.
6 — ^er’l hükümlere zâhiren aykırı görülen büyüklerin hareket-
lerinin sebebinin küçükler tarafından sorulması meşrûdur.
7 — Allah Teâlâ’nın yaratıklarına karşı şefkatli ve merhametli
olmaya, katı yürekli olmamaya hadiste teşvik vardır.

‫ﺛﻢ‬ ‫م‬ *‫ﻗﻢ‬ ^ ١‫ ﻣﻦ‬، ‫ﺑﻤﻨﻲ ى ﻣﺜﻠﺒﻢﺀ‬ ‫ظ‬ ‫ﺗﻤﻲ‬


• ‫ة‬.‫أت‬ ‫ر ﺣﺘﺒﺠﻆ ﻧﻮ‬ ١ ٥٨٩

، ‫راﻳﻢ‬,‫ إ‬، . ‫ان و ﻧﻮ ل ام‬ ‫ لﺀا رق‬: ‫ﺋﺄﺗﺘﺂ‬ ‫ ﺛﻨﺄﺗﺜﺎﺀﺑﻤﺖ ؛‬،


‫"زد‬ ‫ان‬

‫و ) اﺗﻖ أ خ‬
‘ ‫رو ﻣﺢ' ﺗﻢون‬ : ‫ آل ﻫﺘﻲ‬3 ‫ئ‬ ‫ه‬
.. ‫ﺀ‬
‫وال؛وت‬، ‫ﺗﺬﺗﻢافﺀ ث ﺛﺄت ﺗﻤﻤﺔاﻣﺼﻢ؛ﺗﻊ«وق وﻣﺤﺰن ص‬ ، '

‫ﻳﺢ " آل ؤ ل‬ ‫ﻣﻮﻋﻮد زأن اال‬


‫ﺧﺰ "أ‬ ‫ﻳﻰ و‬
‫وﻋﺪمﺻﺎد‬ ‫ﻟﻤﺎﺑﺢ‬
، ‫ي”ﻣﺎ‬
‫ر آل أ‬ ‫ ؛‬٣ ^. ١١ ‫ﺗﺠﻂ‬ ‫ﻧﺎ‬

. ‫ﺗﻬﻤﺤﺔ م‬ ‫ أل‬. ‫ و إ ؛‬. ‫ﻋﺎﻳﻤﺎﺋﺘﺘﺒﻤﺘﺒﻤﺂ‬ ‫ﻳﻘﺄ إ‬ ‫و ﺑﻢ؛ أة‬

• ‫ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ أ‬
‫ﻧﺲ‬ ، ‫ﻣﺢ‬,‫ رواه ا ﻟﺒﺨﺎ ر ئ و ﺳﻢ وأ‬٠ ‫ق ال'واﺛﻞت إﺳﻤﺜﺎدﺀ ﺣﺴﻦ‬
‫داود‬

‫آ‬ E R c E M ‫ئء‬
S ‫أ‬

E$mâ binti Yezîd ... ■ ) 1589) ‫ ( ذل‬:)


R adıyallâhü anhâ)'den ^öyle demiştim

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’İn oğlu ibrâhim vefât


-edince Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ağladı. (Gözleri ya
şardı.) Onu ta’ziyet eden (ya Ebü Bekir (Radıyallâhü anh) ya da
Omer) (Radıyallâhü anh) Ona‫؛‬
-Sen Allah hakkını ta'zim edenlerin en liyakathsısın, dedi. Resû
: )lullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem
-Göz yaşarır, kalb mahzun olur. Biz Rahmimizin râzı olmıyaca «
ğı söz söylemeyiz. Eğer ölüm sâdık bir vaad, va’dedilen umumi bir
-şey olmasaydı ve sonraya kalan önce olana tâbi oimasay^ı (o da öl

,Esmâ’ bint Yezid bin es-Seken bir Râfi’ bin İmrü’l-Kays el-Eşheliyye )36(
hitabeti kuvvetli bir kadındı. Yermük savaşına katılmış ve şehit elmuştur. Bir kaç
hadisi vardır. Buhâri, Onun ‫ لﺀإل‬-hadisini almıştır. Kendisinden Mücâhid ve baş
4‫و‬8
kaiarı rivayette bulunmuştur. (Hulâsa :(
Bâb
‫در؛‬: KİTÂBÜ-L CENÂİZ 4‫ةة‬

meşeydi); ey İbrahim! Şu anda duyduğumuz üzüntüden fazia şiddet-


li bir üzüntü duycaktık ve gerçekten biz, senin için cidden mahzu
nuz.» buyurdu.”
N o t; Zevâid’de şöyle denilmiştir ; Bunun senedi basendir. Buhârî, Müslim
ve Ebû Dâvûd, bu hadisi Enes (R.A.)’den rivâyet etmişlerdir.

İZAHI

B u h â r î ve - E b ü D a v u d ' u n E n e s (Radıyallâhü
anh)’den olan rivâyetlerinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in ağlamasını ifâde eden cümle :
“Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in güzleri yaşardı.”
şeklindedir. Gerek bu cümle ve gerekse Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem)'e âit metin cümleleri, Onun sesli ağlamadığını, sadece
gözlerinden yaş aktığını belirtirler.
M â r i y e - i K ı b t i y e (Radıyallâhü anhâ) ’den doğma olan
1 b r â h i m , hicretin sekizinci yılı Z i l h i c c e ayında doğmuş,
onuncu yıl R e b i ü ’ l - E v v e l ayının onuncu gecesinde vefât
etmiş ve B a k i ' a defnedilmiştir.
İ b n - i B a t t a l : Bu hadis, nıübalı ağlamayı ve câiz olan
üzüntüyü açıklar. ‫ه‬
da Allah Teâlâ’nın rızâsına aykırı davranmak-
sızın gözünün yaşarması ve kalbin mahzun olmasıyla olan ağlama
ve üzülmedir, demiştir.
،‫ر‬ ‫ ﺀب*داش ن‬٧ .‫ إ ﻧﻨﺎ ق ن ﻧﺤﻢ \ ﻣﻮ ى‬،‫ﺑﻢ ت‬-‫إلﺀت‬
• ‫ﺀﺀﻣﺤﺎﻧﺢ د‬ “ ١٥٩٠

:‫ض ؛ أﺛﻪ ؛ذآلﻣﺂ‬،‫ﺀىﺣﻨﻪ ﺑﻤﺘﺞ‬،‫ﻣﺘﺄﻣﺤﻲ‬


‘‫دﻧﺤﻢ ن ﺀم'ش نﺟﺾ‬ ‫رﻣﺒﻢ‬-‫ﻣﺖ إ‬
. ‫وﺟﻚ‬3 ‫ﻗﺪ‬ :' ‫ ذآز‬.‫وإﻣﺄإﻟﻤﺮاج»ون‬ ‫وإﻧﺎف‬ ، ‫؛ د ﺀ ام‬ ‫أﻟﺘﺖ‬ • "‫أ ﺑﻮﻟﻲ‬ ‫ﻗﺪ‬
• ٠‫ضﺀ‬ ‫ آ ﻧﺠﺖ‬، ‫ﻛﺜﻪ‬ ‫ادرأ؛‬ ‫ﻫﺮ ع ﺛﺊ‬ ‫ إن‬٠. ‫ ن*ﺛﻮﻟﺚ ام‬،(‫ئ‬ •‫*آﻟﺘﺖ ؛ ؤاﻣﺢ*رآم‬
. ‫ وﻣﻮ ﺿﻴﻒ‬، ‫م ا ﻟﻤﺮ ئ‬ ‫ن‬.‫ب اش‬ • ‫ﻗﺈﺳﻨﺎ د‬ •‫داد‬ ‫ق از‬

TERCEMES İ

1590) Hamne bint-i Çalış (57) (Radıyallâhü anhâ)'dan rivâyet e،lil-


diğine göre kendisine :

(37) 627 noiu hadiste geçmiştir.


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Erkek kardeşin katledildi diye haber veriimiş‫ ؛‬K endisi: Ailah


Ona rahmet eylesin. Innâ Lillâh ve innâ ileyhi râciûn, demiştir. (Bu
defa) dediler k i :
Senin eşin öldürüldü. Kadın! Ah hüzün{ dedi. Sonra Resûluilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki :
«Şüphesiz koeasına karşı kadın tarafından öyle bir muhabbet ve
ilgi nevî vardır ki, o (muhabbet ve ilgi) hiç bir şeye karşı olamaz.»
Not: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan Abdullah bin
ümer el-ömerl zayıftır.

‫ﺗﺎﺗﺔ‬ ‫ أ ﻳﺄ 'أآ‬. ‫ؤ ﻧﺐ‬ ‫ا'دن‬ ‫ﺛﻖ‬ ‫اﺗﺎ‬. ‫ﺳﻊ؛د آ ﻳﻤﺘﺮ ئ‬


‫ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺮون ن‬ ١—
٥٩١

‫ﻧﻜﺲ‬ ‫ر ث ﺀﻣﻤﺪاال؛ ﺗﻤﻞ‬ ‫ﻫﻤﺮ أف رﻧﻮت ه‬


‫؛ ؛‬٤١‫ ش‬، ‫آن زﻫﺪ> ﺀن آﻣﻢ‬

*‫ث‬ ‫’ﺗﺊﺀ‬٠‫ﻣﺄإئﻟﺒﻢر‬.‫ﻳﺬ ﺣﺰم ال‬ ٠. ‫ ﻗﺎت وﻧﻮل ه‬. ‫ذ ﻫﺈ ص أوم أ ﺛﻲ‬


‫ص< ﺋﺒﺠﺎ ﺗﺎ ا' ﺗﻤﺤﺒﻤﺎ‬ . ‫ه' ﻗﻆ ر' ﻧﺮﺗﺎ ؤ‬ •‫ﺑﺠﺘﻢ 'ث‬ ‫ا' ﺻﻲ‬
. > ’‫م‬
‫ﺗﺪ أ'ﻧﻲ‬ ‫ زأل ﺗﻤﻤﺖ ﻗﺪ ﺀ ك‬، '{'*•( ‫زدص‬-
.‫ﻟﻜﻦ ﻣﺎﺷﺮض إل ﺷﺎد ﺀ‬ ‫ﺛﺪ‬
، ‫ ﻏﻰ أن ا ﻟﺨﺒﻴﺚ ﻣﻦ اووا‬:‫وذ ع ﺻﺎﺣﺐ ووا ؛ﺛﺪ ه‬ ‫ئ‬
‫ﺗﺎل ا ﻟﻨﺪ ؛‬

TERCEMES İ

‫ل‬5‫)ﻟو‬ îbn-i Ömer ( R a d t y a l l â h ü a n h ü n t â ) ’û a n \ Şöyle demiştir:


Abdü’l-Eşhel tadm ları Uhud günündeM ^hîdlaıd iç
ken Resûullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların yakınından geç-
ti ve Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Lâkin Hamza için ağlayıeı kadınlar yoktur.» buyurdu. Sonra En-
sâr’m kadınları gelip Hamza (Radıyallâhü anh) için ağlamaya baş-
ladılar. Bir süre sonra Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) uyan-
dıve:
«Yazık o kadınlara. Hâlâ evlerine dönmemişler (mi?) Onlara em-
redin. Gitsinler ve bu günden sonra ölen kimse üzerinde ağlamasın-
l«r» hnyıırriıi■’’

Not: Bindi şöyle demiştir: Zevâid sâiıibhıin, bu


hadisin Zevâid türünden ‫أاﺳﻪ‬،‫ل‬ 1 koyması,
gerektirir. Lâkin isnadının durumunu belirtme-
‫ﻫﺻﺳﻞء س‬
miştir.
‫ة‬3 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

P eygam ber ( S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m } « H a m z a iç in a ğ la y ıc ı


k a d m la r y o k t u r .» sözü n ü , y ü k sek s e s le a ğ la m a n ın y a s a k la n m a s ın -
d a n ö n c e b u y u r m u ştu r . ‫) ﻫﺦ‬ ‫ا'ﻫﺎ‬ - £ ‫' و‬- ‫ا ﻣ ﺎ ا‬ ‫ا> « ا‬ ‫د ﻟ ال‬ v e En-
sâ r k ın l a r ın ı n yü k sek s e s le a ğ la d ık la r ı, h a d îs in so n u n d an ‫ ة ه‬1‫ﻟﻮ ه‬ -
lıy o r . Ç ü n k ü h a d is in so n u n d a k a d ın la r ın a ğ la m a s ı y a s a k la n m ış tır .
Y a s a k la n a n a ğ la m a n ın s e s li a ğ la m a k o ld u ğ u v e s e s s iz a ğ la m a n ın y a -
s a k o lm a d ığ ı, m ü t e a d d it h a d îs le r le s â b ittir . Ş u h a ld e b u h a d is te y a -
s a k la n a n a ğ la m a , s e s li a ğ la m a d ır .

‫ ﻗﻦ‬،‫ﺗﺎﺑﺒﻢ اﺑﺘﺪئ‬.‫م ا‬ >‫ة ك'ي• ظ *ﻳﺎن‬ f\İA ‫ﻣﺎ‬ ١٠٩٢


‫هاش دﺗﺎ‬
‫ﻳﻰأه ؛ *آد = ﺳﻤﺤﺪاﻣﺤﺦ‬. ‫ن أ‬.‫ا‬-
‫ﺗﻘﻪ ﻏﻴﺮ وا ﺣﺪ‬ ،‫ﺛﻤﻒ ﺟﺪا‬ ‫ وﻣﺤﻮ‬،‫ ق إ ﺳﻨﺎﻟﻢ ا ﻟﺠﺮ ى‬٠ ‫• ق اووا ﺛﺪ‬

T E R C E M E S Î

1592) "... ‫آﻟﻄﻞ‬-‫ ن‬Ebî Evfâ ( R a d t y a l l â h ü ‫’ ر ﺀ » ه‬den; Şöyle demiştir :

R e s û lu lla h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) m e r s i y e l e r ( ö l ü n ü n iy i
ta r a f la r ın ı s a y ıp d ö k e r e k a ğ la m a k ) d a n m en e t m iş t ir .”

N ot: Zevâiâ’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde el-Heceri vardır ki, o,


cidden zayıftır. Onu zayıf sayanlar bir kişi değildir.

İ Z A H I

H a d is te k i m e r s iy e if â d e s in d e ^ m a k s a d ın n ü d b e o ld u ğ u s ö y le n m iş -
t ir . Y â n i ö l ü n ü n i y i l i k l e r i n i s a y ı p d ö k e r e k a ğ l a m a k d i y e ^ r u f ^ a n m ı ş -
tır . H a t t â b i : M e r s iy e le r d e n y a s a k o la n , c â h iliy y e t â d e t i ü z e -
r e n i y â h a t y â n i s e s li a ğ la y ı p ö v m e k t e o la n ıd ır . N ih â y e t o lm a k s ız m ,
ö lü y ü ö v m e k v e o n a d u â e tm e k is e m e k r u h d e ğ ild ir . Ç ü n k ü b â z ı s a -
h â b île r m e r s iy e le r s ö y le m iş le r d ir , d e m iş tir .

M e r s i n e ; lü g a t it ib a r iy le , s e s li a ğ lıy a r a k ö lü n ü n iy i ta r a f la r ım
a n la t m a k m â n â s ın a g e ld iğ i g ib i, ö lü ‫ﺳﻠﺼﺎ‬ y a z ıla n ş iir le r e d e d e-
n ilir . H a t t â b i ’ n in y u k a r ıd a k i b e y â n ın a g ö r e c â h iliy y e t â d e -
tin e g it m e d e n ö lü ^ ü ö v ü c ü s ö z le r s ö y le m e k t e b e is y o k tu r .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ﺻﺎده‬ ‫ ) إ ب ﻣﺎ ﺟﺎﺀ ق ا ﻟﻤﺖ ﻧﻤﺬ بﻣﻤﺎ *ﻳﺢ‬٠٤)


54 — ÜZERİNDE EDİLEN NİYÂHATLA TA’ZİB
EDİLEN ÖLÜ HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

، ‫ع و ﺣﺪﺛﺂ ﻣﺤﺪ نرم ﺛﺎ‬ .‫ ى ث\دان‬. ‫ﻓﻪ‬ ‫ﻫﻢ "ﺑﻜﺮ ن أ ق‬.‫ح<ﻣﺤﻨﺎ أ‬ —


١ ٥٩٣

‫ اتمة ﺑﻢ‬.L‫ ﻧﺔ آل؛‬/ ‫ﺀﺑﻤﺘﺂﺋﺰ‬ ‫ ع‬. ‫ﺑﺞ‬ ‫ ى ﻣﺤﺪ من‬: ‫ ﺛﺂ ال‬. ‫ﻧﺎﻟﻮ' ﻟﺪ‬ / ‫ﻣﺢ‬ ‫و‬

، ‫ ﻫﻤﺮ‬،‫ ﻋﻦ ات‬، ‫ﻣﺤﺘﺒﻲ‬ ‫ ﺀأ(وا ؛ ى ﺷﻂ> ﻋﻦ ﻗﺎ دم> ﻋﻦ > ﻧﻴﺪ ﻳﻰ‬. ‫وو ﻧﻲ ن ﺟﺮ ر‬

.، ‫ﻫﺒﻤﻔﺂ أ ﺋﻪ‬ ‫ﻣﺂﺗﻤﺎ أ‬ ^ ‫ﻣﺎ ي‬ ، ‫ ﻟﻘﺲ‬: ‫ﺳﻬﻤﻤﺤﺎ‬

T E R C E M E S İ
1593) Ömer bin El-H attâb (Radtyallâhü arthyAtn rivâyet edildiğine
göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ٤١،; Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

«Ölü, üzerinde edilen niyühat (sesli ağlamak) ile ta’zib edilir.»”

İZAHI
B u h â r i - M ü s l i m , N e s a l ve T i r m i z i de bunu
r iv â y e t e tm iş le r d ir .

Niyâhatın târifi ve onunla ilgili gerekli izah, 51. bâbta geçti.


Hadîsin zâhirine göre ölü, dirilerin sesli ağlamasr veyâ ölünün
i^i taraflarını anlatarak sesli ağlaması ile ta’zib edilir. (Ra- ‫آ»اااه‬
dıyallâhü anh) ve oğlu A b d u l l a h (Radıyallâhü anh )’m dâ-
hil olduğu bir cemâat böyle hükmetmişlerdir. Fakat âlimlerin cum-
hûru‫ ؛‬bu ve benzeri hadisleri değişik şekillerde yorumlamışlardır.
El-Menhel yazarı, bu yorumları şöylâ sıralar:

m e z h e b in * Jen su b başka âlim tere'göre dirilerin ağlarnası ‫ﺋﺎأ‬ ölü‫؛‬


nün ta 'z ib e d ilm e s i; ö lü n ü n , d ir ile r a ğ la s ın la r d iy e v a s iy y e t e tm e si
v e b u v a s iy y e ü n y e r in e g e tir ilm e s i h â lin e m a h s u s tu r . E b ü ’l - L e y s
e s - S e m e r k a n d i : B u y o r u m , tü m ilim e h lin in k a v lid ir , d e m iş -
t ir . N e V e V i de bu k a v lin c u m h û r a â it o ld u ğ u n u s ö y liy e r e k :
S a h ih o la n ı d a b u d u r , d e m iş tir . C u m h u r d e m iş tir k i : ö lü n ü n v a s iy -
y e t i ü z e r i n e a ğ l a m a y a ö l ü s e b e p o l m u ş o l u r . B u y ü z d e n d e t a ’z i b e d i -
lir . A m a ö l ü v a s i y y e t e t m e d i ğ i h a l d e ö l ü m ü n d e n s o n r a y a k ı n l a r ı n ı n

a ğ l a m a s ı y l a t a ’z i b e d i l m e z . Ç ü n k ü A l l a h T e â l â ; ، ^ ١ ‫و ال م ر وا ز رة و ز ر‬ ‫أ‬
54 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

= «Hiç bir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.» (38) buyu‫ ؛‬-


muştur.
2 — D â v û d - U Z a h i r i ve âlimlerden bir grup; bu hadîsi,
ölünün ölmeden önce yakınlarını ağlamaktan men etmeyi ihmal et-
mesi hâline ^rumlamışlardır. En-Neyl’den İ b n ü ’ l - M u r â b î t ’ in
şöyle dediği nakledilm iştir: Kişi, sesli ağlamanın yasaklığını bildiği,
yakınlarının ağlıyacaklarını anladığı halde bunun haramlığını öğret-
mediği ve onları men etmediği zaman yakınlarının ağlamasıyla ta’-
zib edilince kendi fiilinden dolayı ta'zib edilir. Başkasının fiilinden do-
layı ta’zib edilmez.
3 — İ b n - i H a z m ve bir cemâat, hadîsi şöyle yorumlamış-
‫هه‬
lardır: 1 , yakınları ağlarken dile getirdikleri vasıflarından dolayı
ta’zib edilir. Zulüm ve haksızlıkla geçirdiği mevkii, görevi; Allah’a is-
yan etmek yolunda kullandığı cesâreti ve yerli yerince kullanmadığı
cömertliği gibi.
4 — Bazı alimiere göre hadisteki ta'zib’ten murad, dirilerin ses-
li ağlaması sebebiyle meleklerin ölüyü kınamalarıdır.
5 — Mütekaddim âlimlerden £‫ﻫظ‬ C â ’ f e r ? a b e r i',
I y â z ve müteahhirden bir cemâat, şu yorumu tercih etm işlerdir:
Hadisteki ta’zibten maksad, dirilerin niyâhatından dolayı, ölünün elem
duymasıdır.
El-Fetih yazarı: Bütün bu yorumları ölülerin durumlarına göre
toplamak mümkündür. Meselâ âdeti niyâhat olan ölü, bu âdetinden
dolayı azâb görür. Yakınlarının ahlaması için vasiyyet eden kişi, va-
siyyetinden dolayı ta’zib edilir. Zâlim bir kimse ölünce, dile getirilen
ef’âli nedeniyle ta’zib edilir. Yakınlarının niyâhat edeceklerini bilip
de onları men etmeyi ihmal eden kişi, eğer ağlamalarına râzı değil1
se niçin ihmal etti diye kınanmakla ta’zib edilir. Eğer buna râzı ise,
‘ dolayı ta'zib edilir. Bütün bu durumlardan selâmette olup,
ihti‫؛‬ratan yakınlarını ağlamaktan men ettiği halde ölümünden sonra
yakınları muhâlefet ederek niyâhat ederlerse bu ölünün ta’zibi, on-
larm ------ ve Allah’a isyan etmelerinden dolayı duyduğu
el^m ve üzüntüden ibârettir, demiştir.

(38) F âtır sûresi : 18


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

-‫ ظ ﻣﺪا ﺗﺰ >ز ن ﻧﺤﻢ اﻟﺪ راوردﻛﺈ‬. ‫ةوب ى ﻫﻤﺪ‬.*‫ “ ﺀﺗﻤﺤﺎ آم‬١٥٩٤

‫ﻣﻰ أﻣﺤﻲ ؛ أث ا يؤ؛؟ﻗﺖ‬ ، ‫رئماآلش‬


‫ى ن أ ق ' و ﻣﻰ‬، ‫ ﻋﻰ ﺛﻮ‬، ‫ﻳﻰ ﻣﺰ‬.‫”ا أ*ﻳﻦ ن أ‬
:.‫ﻳﺎ‬ *‫ﺗﺎ‬ .‫م؛ات‬ ‫ ﻧﺎ‬:.‫ زا ش'ا‬: ‫ آ ﻧﺎ‬- ‫ﻗﺎﺀ‬،‫أ ﻧﺪ ب ﺀﺗﺔ ا م ﺀ‬ ‫ظم ا إل‬3 ‫ةآ‬
.»‫؟‬ ‫ﺋﻘﺤﻤﻚ‬ ‫ﻧﺜﻜﻤﺢ ؟ أ‬ ‫ أ‬: ‫; ﺛﻌﻮإل ات‬. ‫وﻣﺤﺨال‬.; ‫ال‬: ‫{اج‬
: ‫ﺛﺎت‬. ‫<ى‬ ‫زرؤازرة‬- ‫ زال‬: ‫ إالف ' ;ﻗﻮت‬. ‫ ﻛﻨﻴﺎ ال ف‬.‫ة‬
‫رأدوز‬ ‫د‬:‫ﻣﺎﺗﻠﻢ‬

‫ﺛﺮى أدأي؛ ﺛﻮس‬ . ‫ ﻟﺬ ؛ أﺣﺪﺣﻤﻖ أذ أا ﺗﻮس ﺣﺪﺑﻲ ﻋﻦ وﻣﻮد؛ف‬-‫و ﺑﻢ‬


‫ﻳﺄﻳﻤﺰ'ث‬ ‫ﻓﻰﻛ ال‬ ‫ﺗﻰ آ‬ "‫أ ذ‬ ‫ﻳﻴﻮ‬ ‫آا‬-‫ﻛﺪﺑﻖ‬
٠ ‫ آل ن ﻳﻤﻘﻮ ب ﺀ ن ﺣﻴﺪ ﺀﻧﺘﻠﻒ ﻧﻴﻪ‬٠ ‫ق اؤوا ﺗﺪ؛ إ ﺳﺘﺎ ده ﺣﺴﻦ‬

T E R C Ü M E S İ

594‫" ) ا‬... Ebû ‫ ةةه!إ‬e)-Eş’âri ( R adtyallâhü atıh)'âtn rivâyet edildiğine


göre; Peygamber (Sallallahü A leyh i ve ‫ ؛ را« أ ﺻﺔ‬öy!e buyurdn, demiştir :
«Ölü, k ab ilesin in ve y ak ın la rın ın sesli ağ lam ası ile ta ’zib edilir.
(A ğ lıy a n la r :) Ey koruyucu! Ey giydirici! Ey yardım cı! E^ sığm ak! ٢٠
b u n la rın b en zerin i sbyledikieri zam an, ölü k ısk ıv ra k tu tu lu p çekilir
ve ( o n a ) :
Sen bbyle (m i)sin, sen şöyle (m i)sin? denilir.»
Râvi Esid d em iştir k i : ( B u n u E b û M û s â ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’ın
o ğ l u M ü s â ' d a n d i n l e d i ğ i m z a m a n ) : S ü b h ân allah ! Ş üphesiz A llah
P e â lâ !‫ازى‬ ‫= وال ﺗﺰ ر وازرة وزر‬ «Hiç b ir g ü n a h k â r, b aşk asın ın g üna-
hini yüklenm ez.» (39) b u y u ru y o r, dedim . M ûsâ bin Ebi M û s â :
Y azık sa n a l Ben Ebû M û sâ ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’m R esû lu ilah ( S a l -
l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’den
b a n a ta h d is ettiğ in i s a n a h a b e r veri-
yorum . A rtık sen Ebû M û sâ ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) 'm P ey g am b er ( S a l l a l -
l a h ü Aleyhi v e S e l l e m ) 'e iftirâ ettiğ in i san ıy o r (m u )su n ? v ey â be-
nim Ebû M ûsâ ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’a iftirâ ettiğim i san ıy o r ( m u ) sun?
dedi.”
N o t: Râvi Yâkub bin Humeyd'in sıkalığı ‫ةا ﻟﺴﻢ‬، ‫ ال‬olduğu için isnadm hasen
‫ ه‬1‫ﻫﻪ‬ Z e ^ d ’de bildirilmiştir.

( ‫) وو‬ Fâtır sûresi, âyet: 18


KİTÂBÜ-L CENÂİZ

İZAHI
Hadîs, Zevâid türündendir. Hadisteki bâzı kelimeleri açıklayalım :
‫ء‬
Hayy Kabile ve kişinin yakınları demektir. Bu kelimeden sonra
gelen ve buna râci olan “Kaâlü” zamiri, çoğul için olduğundan dola-
yı Hay^ kelimesini ölüniin kabilesi ve yakınları diye terceme ettim.
Bu kelime ile, diri mânâsı kastedilmiş olabilir.
Adud ! Pazı demektir. Burada “Koruyucu” mânâsı kastedilmiştir.
Çünkü k o lla insanı korur. V e: Falan adam k o lu m d a” denilirken;
Beni korur” mânâsı kastedilebilir.
Kâsi i Giydirici demektir.
Cebel: Dağ demektir. Burada melce' ve sığınak mânâsı kastedil-
miştir.
Bu kelimelerin başında gelen “Vaa” harfleri nüdbe ve çağrı eda-
fidir.
Dirilerin ağlaması ile ölünün ta’zibi hakkında gereken bilgi, bun
dan önceki hadis izahında geçmiştir.

٠‫ﻛﻪ‬ ! ‫ﺀﻧﺎﻳﻰأ ﻓﻴﻆ‬ ،‫رو‬ ‫ ﻛﻦ‬،‫ ﻧﺊ ؛ان ن ﺀﺗﺘﺔ‬L".‫ ر‬1‫ م ﻧﻬﻢ‬1‫ﻇﺊﻋﺶ‬ —


١٠٩٥

‫ﻳﻨﻰﺗﺒﺠﺬﺛﻠﻪ‬ ‫ﺗﻨﻢ 'ا‬ . ‫آأئ‬.‫دآ‬ ‫آة ﺀﻧﺘﺬ‬ :‫ﺗﻦﺀ ه؛ أ ﺗﺖ‬ .

‫ ﺗﺎﺀ‬،‫ﻗﺄﻏﺂ ؤ ل ' ﺗﺄﺗﻨﺪ ب ﻳﻰ م‬ ‫أ ﻧﻬﺄ ي* ﻋﻮ ذ‬ ‫ؤن‬ «‫ﺛﺂت‬ .

TERCEMES Î

1595) "... Âişe ‫ﺀآ‬،‫ ه'إﺀﻣﺤﺎ‬//‫ ﻫﻬﻤﺢ‬anhâ )'dan: ^öyle demiştir :

Yahüdi bir kadın ölmüştü. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-


lem) yahûdilerin onun üzerinde ağlama seslerini işitti. Ve şöyle bu-
yurdu:
«‫ه‬kadının yakınları onun üzerinde ağlıyorlar .‫ ه‬da kabrinde ta’-
zib ediliyor.»"

İZAHI
‫الو‬1‫ا‬ , M ü s l i m , E b ü D â v û d , N e s a i ve T i r -
m i z i dşfbu hadisi kısa ve uzun metinler hâlinde rivâyet etmiş-
lerdir.
T i r m i z i ' nin rivâyeti ıneâien şöyledir :
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

" A m r e te (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) ’d a n r iv â y e t e d ild iğ in e göre  iş e


( R a d ^ a l l â h ü a n h â ) ’y a d e n i l d i k İ ‫ة‬
İb n -i Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ) :
ö l ü , y a k l a r ı m n ‫ ^؛‬l a m a s ı y l a t a ’z i b e d i l i r , d i y e r . B u n u n ü z e r in e
 işfe ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) :

A l l a h E b û A b d i r r a h m a n ( y â n i i b n - i ö m e r l ’e m a ğ f i r e t e y l e s i n ٠ ,
ş ü p h e s iz y a la n s ö y le m iy o r . L â k in ‫ اااااا‬،‫ وااﻋﺎ‬. v e y â y a n ılm ış , (M e s e le
ş u d u r :) R e s û l u l l a h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ü z e r in d i a g t n a n
b ir Y a h û d ı k a d ın ın k a b r in in y a k ın ın d a n g e ç t i d e ş ö y le b u h u r d u ‫؛‬

Y a h û d ile r , b u k a d ın ü z e r in d e a ğ lıy o r la r v e ş ü p h e s iz bu k a d ır t
( k ü f r ü n d e n d o la y ı) ta 'z ib e d ilm e k te d ir .»
B â z ı r iv a y e tle r  i ş e ( R a d ıy a llâ h ü a n h â ) b u s ö z ü n d e n s o n r a :
* H iç b i r g ü n a h k â r , b a ş k a s ı n ı n g ü n a h ı n ı y ü k l e n m e z . » m e â l i n d e k i
â y e ti, î b n - i Ö m e r ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’n i n h a d i s i n i r e d e t -
m e k ü z e r e o k u m u ştu r .

B u h a d îs te n a n la ş ılıy o r ^ i  i ş e (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) ö lü n ü n
y a k ı n l a r ı n ı n a ğ l a m a s ı i l e t a ’z i b e d i l m e s i h ü k m ü n e k a r ş ı d ı r . Y â n i b u
g ö r ü ş t e d e ğ ild ir . E b û H ü r e y r e (R a d ıy a llâ h ü a n h ) E b û
H â m i d ve Ş â f i î l e r ’ den b ir c e m â a t  i ş e (R a d ıy a liâ -
h ü a n h â ) 'n in g ö r ü ş ü n d e d ir le r .

E l-M e n h e l y a z a r ı: “ Â i ş e ( R a d ıy a llâ h ü a n h â } ’n i n bu* g ö r ü -


şü ve İ b n - i Ö m e r ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü r i l â ) ’n i n y a n ı l d ı ğ ı n a v e -
y â u n u t t u ğ u n a h ü k m e t m e s i k a b u l e d ilm e z . Ç ü n k ü y a k ın la r ın « ! a ğ la -
m a s ı i l e ö l ü n ü n t a ’z i b i n e â i t h a d î s l e r , İ b n - i Ö m e r (R a d ıy a llâ -
h ü a n h ü m â ) ’d e n b a ş k a ş a r a b î l e r d e n d e r i v â y e t e d i l m i ş t i r . S a h â b î l e r ,
b u n u k e s in lik le if â d e e tm iş le r d ir . B u h a d îs le r in s ıh h a t li b ir ş e k ild e
t e ’v i l i m ü m k ü n i k e n‫ ؛‬b u n u k a b u l e t m e m e k i ç i n h i ç b i r s e b e p y o k t u r .

İ b n ü ’l - K a y y ı m d a : S ik a r â v ile r in r iy â y e t le r in d e n s o n r a
 i ş e ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’n i n i t i r a z ı n a g ö r e h ü k ü m v e r i l m e z . Ç ü n -
kü Â i ş e (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) 'n in b u lu n m a d ığ ı m e c lis le r d e s a h â -
b ile r b u lu n u r v e O nun g ö r m e d iğ i b â z ı d u r u m la r ı s a h â b île r g ö r ü r ,
î b n - i Ö m e r ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’n i n u n u t m u ş v e y â y a n ı l -
m ış o lm a s ı ih t im â li, c id d e n u z a k tır , d e m iş tir .

Î b n ü ’ l - K a y y ı m ’ in iş â r e t e t t iğ i s ik a la r ü z e r in d e Ö m e r
b i n e l - H a t t â b , E b û M û s â e l - E ş ’â r î ve e l - M u -
ğ i r e b i n Ş u ’b e (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m ) b u lu n u r . Ç ü n ^ ü ö lü -
n ü n t a ’z i b i n e â h h a d i s , İ b n - i Ö m e r ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’-
d e n s â b it. o l d u ğ u g i b i b u n l a r d a n d a s â b i t t i r , d e m i ş t i r .
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ ) ﻳﺎب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق ا ﻧﻤﺒﺮ ﺀﻟﻰ ا ﻟﻤﻴﺔ‬٠٥)


55 — MUSİBET ÜZERİNDE SABRETMEK HAKKINDA
GELEN HADİSLER BÂBI

>‫ﺣﺒﺈﺳﻢ‬ ‫أي ؛‬ ‫ ﺀئ „ زدن‬، ‫ﺣﻤﺤﺎﺀﻣﺤﻢ دن ر ﻟﺢ • أﺛﺄ رااألت*ذن ﺳﻤﺪ‬ —


١ ٥٩٦

‫ ا ﺀ م ﻣﺄأ؛ادﺀث شﺀ‬3 ‫ﺗﺶ‬ 3 ‫؛‬:3 ‫ةآ‬ ‫؛‬ ،‫ﻣﻨﻆ‬ . ‫ﺛﻦ‬


. ‫ ﻋﺎ آل و ل‬: ‫اﻟﻢ‬

T E R G E M E S İ

1596) ” ... Enes bin ‫ ( آ؛ اة)إ‬Radtyallâhü anh ) ,den rivâyet edildiğine göre;
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve ‫ﺀة؛‬// ‫ ر «ﺀﺀ‬öyle buyurdu, demiştir :

«Satarın kem âli musibetin ilk darbesi sırasında (ta h a m m ü l ed e


b ilm e k ) d ir .» ”
İZAHI
Kütüb-i Sitte s â h ip le r i, T a b e r â h î ve B e y h a k i de
b u h a d îs i r iv â y e t e tm iş le r d ir . ‫ه‬ r iv â y e t le r u z u n d u r . B u h â r i ’ n in
r iv â y e t i m e â le n ş ö y le d ir : “Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ,
çocuğunun kabri yanında sesle ağlayan bir kadının yanından geçmiş
ve ona
«Allah’tan kork ve sabret ( b a ğ ı r ı p ç a ğ ı r m a ) . » buyurmuş.
K adın: Haydi uzaklaş. Benim musibetim senin başına gelmemiş-
tir, demiş. Kadım Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i ، ‫ ﻫﺎال « ا ه‬-
mış. Sonra kadına î Bu zât Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ) ’-
dir, denilmiş. Bunun üzerine kadın, Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e
S e l l e m ) ’in kapısına gelmiş, orada ( s a r a y k a p ı l a r ı g i b i ) kapıcılar bul-
mamış ve Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’e:
Ben seni tanıyamadım. ( B e n i a f v e d i n i z ) demiş. Peygamber ( S a l -
l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) de bu hadisi emretmiştir.”

H a d is in m â n â s ı ş ö y le d ir : Ç o k s e v â b a v e s ile o la n m ü k e m m e l sa -
b ir , a n c a k m u s i b e t i n b a ş l a n g ı c ı n d a k i s a b ı r d ı r . Ç ü n k ü o e s n â d a s a b -
r e tm e k , c id d e n z o r d u r .

Sadme : B u n u n a s ı l m â n â s ı, s e r t b ir ş e y e v u r m a k t ır . B u r a d a k a l-
b e m u s ib e tin g e liş i m â n â s ın d a k u lla n ılm ış tır .
E l - H a t t â b î : H a d î s i n m â n â s ı ; ö v g ü y e l â y ı k s a b ı r , !‫ ؟‬u s i b e t l e
k a r ş ıla ş ıld ığ ı ilk z a m a n d a k i s a b ır d ır , z a m a n ile r le d ik ç e m u s ik e t a ğ ır -
lığ ın ı y it ir ir v e s a b r e t m e k d e k o la y la ş ır , d e m iş t ir
SÜNEN-t İBN-t MÂCE

‫ﻳﻒ‬
، ‫'و‬ ‫آتم‬
‫ ئ‬. ‫وﺣﻤﺎر ﻣﻤﺮ ﺑﻢ ؛ ﻳﺪ ن ﻣﺎش‬
• ‫ﻣﺤﺎ ﺑﺸﺎم‬ ١٥٩٧
~
‫ ﻣﺘﺎ ق' ﻧﻒ ' ة ؛ 'ا؛اةآئ‬. ‫ات‬- 0 ‫ ﻣﺎ ي‬، ‫ ﻣﺤﺘﺔ‬،‫ ﺳﺄ ي‬، ‫ﺳﺎ ك' مﺀ‬

>k،\»‫ إ* أرص وال؛ا دون‬i ‫آلوﻟﻰ‬/‫إذ ﺻﺮت زا ﺷﻨﻴﺘﺂ ﻳﺘﻦ اث*ﺗﻲ ا‬


٠ ‫ﻣﻴﺢ ورإ ﻟﻪ ﻣﺤﺎت‬ ، ‫ﺑﻂ د ﺣﺪﻳ ﺚ أ ﻧﻰ أ ﻣﺎﻣﺔ‬ ‫ق اؤوا ﺛﺪت‬

T E R C E M E S İ

1597) "... Ebû ümâme (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Allah S ü b b ân e b u y u ru y o r k i : ‘E^ Â dem oğlul M usibetin ilk dar-


besi su*asında sab red ip , sevâbtnı (benden) istersen , ben sen in için
(doğrudan doğruya) C en n et’e g irm ek ten ba$ka b ir sev ab a ra z ı olmı-
yaoağım .»”
N o t; Ebû Ümâme (R.A.)’nin hadîsine âit senedin sahih ve riealinin ‫ﺀ‬،‫ هﺀل‬٠١-
duklan Zevâld’de bildirilmiştir.

>‫ﺀ ب* دا ﺗﺆ ي‬ ‫ﻣﺎرون أ ﺗﻴﺄ'آ‬


• ‫ن‬ ‫ ز ﻧﻖ‬- ، ‫ﻣﻢ‬ . ‫ﺗﻴﻪ‬ ‫ن أق‬ ‫ ﻣﻮ م ﺑﻤﺌﺮ‬. ‫ﻫﺜﺎ أ‬ —
١٥ ٩ ٨

‫ﻋﺔﺗﺠﺄ‬ ‫ ﺳﺎ أ ﻇﻖ ^أ ﻟ إل‬، ‫مردا ﻳﻰﻗﻪ‬ '‫ ةن‬، ‫ ة ﻧﺄﺑﻢ‬، ‫ﻗﺎﺗﺔﻃﺠﻤﻢ‬ ‫اة‬


، ‫ام<و‬ ‫م'ﺗﻮدﺀﺗﺎﻣﻦ ﺛﺆ أم* ا ﺑﺈ م؛ ﺑﻲم;ﻣﺮغ ق ﺗﺎ م‬
،‫ﻣﺎ‬،‫ﻟﻲ م‬ ‫ﺛﺎ ز‬ >
‫ﺻﺘﺪآل ا ﺷﺘﻴﺬ ﺛﻬﺢ؛ ي‬ ١‫ا ﻣﻢ‬ .‫ ﺛﻨﺰ ن‬-‫ئ ؛ؤﻓﻲ ؛ إ ال ف ؤإ*أأإ ا؛؛ذ ﻧﺎ‬
, ٠ ‫ﺧﻴﺮا ﻳﺰ أ‬ ‫ﺻﺊ‬
\‫ﺋﻲ>ؤﺀ‬ ‫ؤصﺀ؛ﺗﻰ ﺑﻨﺄ— إ ال اﺟﺮم اﺋﺖ‬

:‫ﻗﻚ‬ .‫ ﻣ ال دم‬.‫ﻫﺴﺖ‬ ‫ ا ﻣﺢﺀأأ‬-‫ع■ ة ﺀﺋﻘﻤﺤﻈﺄ ؛"ﻣﺤﺬ‬:


‫؛‬،٠
■٤٠‫ﻣﺤﻖ‬
‫ﻧﻲ ؛ *أ‬
• ‫ةاﻣﺤﺘﺎﺑﻤﻖ• اﻓﺘﺮ ؛ ﺀﺗﺪآل اﺋﻨﺘﺒﻤﺊ ﺗﺴﻲ‬،‫اةﺗﻲ ن‬
‫ ئ أﻧﻰ ﻧﺘﺖ ؟‬،‫ﺀئ و‬،‫ﺗﺼﻰ أ‬
: ‫ ﺋﻨﺚ ﻳﻰ‬، ‫ي؛ أر ذذ أن أﻗﻮت ؛ وﺻﻤﻨﻲ و؛ﻣﺤﺮآ‬

. ‫ا‬، ‫ وآﺟﺮﻧﻰﻳﻰﺛﻬﻲ‬.. ‫ﺗﻬﺪم‬، ‫م‬،‫*م ﺛﺎﻧﺂ• ﺑﺄﻣﺘﻲاف‬


T E R C E M E S İ

1598) "... Ümmü Seleme (Radtyallâhü anhâydan rivâyet edildiğine göre;


koeas■) Ebû Seleme (Radtyallâhü anh), kendisine ştt İl،adisi Resûlullah (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellent) d(;n işittiğini anlatmıştır :
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

«HİÇ b i r m ü s l ü m a n y o k t u r k i , b a ş ı n a b i r m u s i b e t g e l i r v e s ö y l e -
m e ş i n i A l l a h ’ı n e m r e t t i ğ i :

:‫ﺳﺸﺜﻰ ﻧ ﻤ ﺤ ﻤ ﺬ ﻏ ﺔ‬ .‫؛إ ﻫﻤﺤﺔه إ ل ﻧﺎ ذذآ ه ؛ ﺳﻠﺬ ا‬


‫ﻣﺘﻲ‬ ‫ﻋﻠﻨﻬﺎ و ﻏﺎﺻﻪ ﺣﺮا‬ ‫ﻣﺼﻨﺲ ﻣﻨﻬﺎ إ ال أ ﺟﺰه ا ﻓﻪ‬ ‫ؤ‬
= H e p i m i z A l l a h ' ı n m ü l k ü v e y a r a t ı k l a r ı y ı z . V e h e p i m i z a n c a k»
-O n a d ö n ü c ü l e r i z . A l l a h ’ı m ! B u m u s î h e t i m i n e c r i n i a n c a k ş e n i n k a t ı n
-d a n d i l e r i m . A r t ı k O m u s i b e t h u s ü s u n d a b a n a e c i r v e r . V e b u m ı ı s i
-b e t t e n d o l a b ı ( k a y b e t t i ğ i m n i m e t i n d a h a h a y ı r l ı s ı n ı ) o n d a n b e d e l o l a
r a k b a n a v e r .» d u a s ı n ı h e m e n o k u s u n d a A l l a h o m u s i b e t ü z e r i n d e
O n a e c ir v e r m e s in . V e ٠ -m u s i b e t d o l a y ı s ı y l a k a ç ı r d ı ğ ı n i m e t t e n d a
". h a i y i s i n i b e d e l o l a r a k v e r m e s i n
Ü m m ü S e le m e (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) d e m iş tir k i ‫؛‬
-)K o c a m ) £ b û S e l e m e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ö l ü n c e b a n a a n l a t t ı ğ ı R e
s ü lu lla h (S a lla lla h ü A l e y h i v e ^ S e l l e m ) ’i n h a d is in i h a tır la d ım ve;

‫وي وإﺋﺎ ا ﻧﻪ ﺛﺎﺟﺘﺮذ'آﺀإلﻋﻤﻤﺸﻤﺢ؛ت ﻧﻤﺾ ﻟﺰوﻣﺄﺟﻴﻰ ﻏﺘﻲ‬


= « Ş ü p h e s iz b iz A lla h 'ın m ü lk ü v e y a r a t ık la r ıy ız . V e ş ü p h e s iz h e p i-
m i z O n a d ö n ü c ü l e r i z . A l l a h ’ım ! B u m u s i b e t i m i n e c r i n i s e n i n k a t u ı -
d a n d ile r im . A r tık b u m u s ib e t im ü z e r i n e b a n a e c i r v e r .» d e d i m ve ١
‫ز ﻋﺼﺒﻰ ﺣﺮا ﻣﻨﻬﺎ‬ = « V e b u m u s ib e tt e n d o la y ı k a ç ır d ığ ım kocam dan

b e d e l o l a r a k d a h a i y i b i r k o c a v e r .» d e m e k i s t e d i ğ i m z a m a n , i ç i m d e :
E b û S e le m e (R a d ıy a llâ h ü a n h ) 'd e n d a h a iy i b ir k o c a b e d e l o la r a k b a -
n a v e r i l e c e k (m i? ) d e d im . S o n r a ٠ (d u â )n ın m e z k û r c ü m le s in i o k u -
dum . B ilâ h e r e A lla h , M u h a m m e d (S a lla lla h ü A le y h i ve S e lle m )'i
— E b ü S e le m e (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ' d e n — b e d e l o la r a k b a n a n a s ib e t-
ti. V e m u s i b e t i m h u s ü s u n d a b e n im e c r i m i v e r d i ."

İZAHI
B u h a b is i b e n z e r la f ız la r ! » M ü s l i m d e m ü te a d d it s e n e d le r le
r iv â y e t e tm iş t ir . H a d is b ir m ü s lü m a n ın b a ş ın a b ir m u s ib e t g e ld iğ i z a -
m a n , h a d is t e k i d u â y ı d e r h a l o k u m a s ın ı t a v s iy e e d iy o r . V e b u n u İh -
l â s l ı o l a r a k o k u d u ğ u z a m a n A l l a h T e â l â ’n ı n O n a o m u s i b e t i n e c r i n i
v e r e c e ğ in i v e o m u s ib e t d o la y ıs ıy la k a ç ır d ığ ı n im e t y e r in e d a h a iy i-
s in i v e r e c e ğ in i m ü jd e le r . ‫آل اا ؛ اا؛ ال‬ S e l e m e (R a d ıy a llâ h ü a n -
h â ), E b ü Se 1 e m e ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ,n i n e ş i y d i . E b ü S e -
‫ ل‬€‫ةااا‬ ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’i n v e f â t ı n d a n s o n r a y a p t ı ğ ı b u d u â b e -

Sünen-i îbn-i Mâce — c. : 4 - F . :30


SÜNEN-İ İBN-t MÂCE

-reketiyle Allah Teâlâ Ona Resül-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sel


lem f ile evlenme ş e r e f i n i na$ip eyledi. 1447 nolu hadîste bu konu ile
.ilgili kısa bilgi vardır
Hadisteki; ‫أىفزإع إﻟﻪراﺟمد‬cümlesi. Bakara sûresinin
-âyetine işârettir. Aynı cümle bu âyette geçmektedir. Tam âye .156
:tin ve ondan önceki âyet ile onu tâkip eden âyetlerin meâli şöyledir
,Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, nefislerden «
biraz eksiltmek ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar
: ki, başlarına bir musibet geldiği zaman
-Biz Allah'ın mülküyüz ve şüphesiz ancak Ona dönücüleriz.” der“
ler. Rabblerinin mağfiret ve rahmeti onlaradır. Hidâyete erenler de
onlardır
)40
.«(
. ‫ﻧﻬﺴﺪم‬ ‫ى ﻣﻮز‬ . ‫و؛أممأ‬
. ‫ ا ﻟﺜﻜﺈإ ن؛‬،‫ﺀﻣﺤﺎا ﺛﻮﻳﺪ نﺀروث‬
U -١٥٩٩

‫ ﺛﺦ‬: ‫ﺑﻤﺔ ؛أك‬


‫ﻳﻰﺗﺘﺂ ﻳﻢنا ﺗﺰ س ﺀا‬.‫ﻣﻢ ةذأ‬.‫ﺑﻢ'ﻗﺘﻨﺚﻣﺔ‬
‫؛‬ ' ، ‘

*‫أ ﻇﻮنورم‬ ‫اﺋﺎ»ز‬ . ‫ﻛﻘﻨﺢ ﻣﺒﺮا‬


< ‫ أ ذ‬. ‫ر* ﺛﻮﺗﺎفﺀ|أإؤ ي؛أا ﻳﻘﺖ ؤ ﺗﺘﻴﺎﺋﺄ س‬
‫م‬.*‫رام‬‫ﻛﻰ‬‫مافﻧﻴﻤﺄاإ‬
‫ﺀﻣﻠﻘﻢم‬
‫ﻣﺤﺬﻓﺗنزﺗﺤﻢ ورزأن‬ ،‫اسﻣﻞﻣﺎرأى‬ ‫ﻳﻰ م ﻳﺪ‬ ‫مأ‬ •

> ‫ أؤ ﻣﻦ اﺗﻤﺮﻣﺘﺘﻲ أ ﺻﺐ أ ﻧﻤﻤﺔ ﺀد‬، ‫ﺀآ أ ﻧﻢ ﻳﻖ اش‬.‫ﻣﺂ ا ﺛﺎ ئ ! أ‬


..‫ﻫﺮ‬ _‫ة؛ت ﺀاأ‬
‫ ﺻﺈﺑﺔ‬£ ‫ إ أل ﺣﺪ ا ﻳﺊ أ ﻧﻢ أن _دﺻﺎب إ‬1 .‫ ﻣﻰ‬،‫م‬ ‫ﻧﻤﻨﻢ‬ ‫ﻋﻦ ا * ﻟﻨﻤﺈ ه ر ﻓﻲ‬ ،‫ﻣﺒﻤﻤﻘﻲ مﻳﻰ‬

٠‫ أ ﺛﺪ ﺀا*يﻣﺤﺬ ﺗﺴﻌﻰ‬، ‫أ ﻧﺪى‬


* ‫ و ﻫﻮ ﺀﻧﻤﻴﻒ‬،‫ﻋﺒﻴﺪة ار ﻳﺪ ى‬ ‫ﻣﻮﻣﻰنم‬ ‫ق إ ﻣﻨﺎ د ه‬ ‫ﻓﻰ اؤوا ﺛﺪ؛‬

T E B € E M ‫ل ة ﺀ‬
‫ا؛وةا‬ .‫ أ‬...
‫ﻣﺎو؛‬
( ‫)ص‬ ‫'إر‬،‫ا‬//)‫ﻣﺤﺈﻣﺖ‬
‫ﻣﺢﺀ‬ ،‫ ااةاﺀ'رﺳﻢ «ا‬: Şöyle
; demiştir
)Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (vefât edeceği gün
-kendisiyle cemâat arasında bir kapı açtı veyâ aradaki bir örtüyü kal
-dırdı. Baktı ki, cemâat Ebü Bekir (Radıyallâhü anh)'m arkasında na
maz kılıyor. Cemâatin bu iyi hâlini görmesinden dolayı ve gördüğü
bu hâlin kendisinden sonra da devam etmesi husüsunda kendisine
-Allah Teâlâ’nm halife olması ümidiyle Allah’a hamd etti. Sonra bu
:yurdu k i
40‫ ة‬:،-‫ةل‬
Bakara sûresi )15 157-6
55 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ 467

«Ey İ n ş a l a r ! in s a n la rd a n vey â m ü ’m in lerd en h e r h an g i b irisin in


b a şın a b ir m u sib et geldiğinde benim ölüm üm ile o n u n b aşın a gelen
m usibeti düşü n m ek le b a şın a gelen b a şk a m usibeti h afifletsin. Çün-
kü benim üm m etim d en hiç b ir kim se, b en d en so n ra benim m usibetim -
d en d a h a şiddetli b ir m usib etle k arşılaşm ıy acak tır.» ’’
N e t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu hadisin İsnâdında bulunan Mûsa bin
Ubeyde er-Rabdî zayıftır.

İ Z A H I

Z e v â id tü r ü n d e n o la n b u h a d îs in a ç ık la m a s ı b a h s in d e S i n d i
ş ö y l e d e r : “P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n v e f â t ı y l a il-
g ili b â z ı h a d is le r d e b e lir tild iğ i g ib i P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e lle m ) v e f â t e d e e e ğ i g ü n  i ş e ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’n i n o d a s ı i l e
m e s c id a r a s ın d a k i k a p ıy ı a ç m ış v e y â a r a d a k i p e r d e y i a ç m ış ve ce-
m â a t a b a k m ış . C e m â a t, E b û B e k i r ( R a d ı y a l l â h ü a n h l ’ı n a r -
k a s ın d a nam aza d u r m u ş tu . C e m â a tin im a m la b e r a b e r to p lu h a ld e
n a m a z a d u r u ş la r ın d a n h o ş la n a n P eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e l l e ^ ^ h e m c e m â t ı n b u i y i h â l i n d e n d o l a y ı A l l a h ’a h a m d e t m i ş h e m
d e ö lü m ü n d e n s o n r a ü m m e tin in bu iy i h â lin in d e v a m ı iç in A l l a h ’u
T e â l â ’n ı n C n u n y e r i n e y a r d ı m c ı o l a c a ğ ı n ı u m d u ğ u n d a n h a m d e t m i ş -
t ir . P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) k e n d i s i n d e n s o n r a ü m -
m e t in in b a ş ın a g e le c e k m u s ib e tle r d e n d o la y ı d a ğ ılm a la r ın d a n kork-
t u ğ u iç in , g e le c e k m u s ib e t le r e k a r ş ı s a b ır lı o lm a la r ın ı t a v s iy e e t m iş
v e ü m m e t i n b a ş ı n a g e l e n e n b ü y ü k m u s i b e t i n , A l l a h ’ı n R e s ü l ü n ü n v e -
f â t e t m e s i m u s i b e t i o l d u ğ u n u h a t ı r l a t m ı ş , m ü ’m i n l e r i n b a ş ın a bun-
d a n d a h a ç e t i n b ir m u s ib e t in g e lm iy e c e ğ i n i b ild ir m iş v e e n ç e t in o la n
bu m u s ib e tin h a tır la n m a s ı iç in m ü ’m i n i n b a ş ın a g e le n her hangi
b i r m u s i b e t i n h a f i f l e t i l m e s i y o l u n u g ö s t e r m i ş t i r . Z ir a k ü ç ü k m u s i b e t ,
büyük m u s ib e t y a n ın d a yok o lm a y a m a h k û m d u r . B üyük m u s ib e te
k arşı sa b red en m ü ’m i n i n , k ü ç ü k m u s ib e t k a r ş ıs ın d a s a b ır s ız lık e t-
m e s i y a k ış m a z .”

G e r ç e k m â n â d a A l l a h ' ı n R e s ü l ü n ü t a n ı y a n v e s e v e n b i r m ü ’m i n ,
s a h ih h a d is le r le s â b it o ld u ğ u g ib i. P e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e l l e m ) ’i b a b a s ı n d a n , a n n e s i n d e n , e v l â d ı n d a n , m a l ı n d a n v e k e n d i c a -
n ın d a n d a h a fa z la s e v e r . H â l b ö y le o lu n c a R e s û lu ila h (S a lla lla h ü
A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n v e f â t ı m u s i b e t i n i e n b ü y ü k m u s i b e t o l a r a k g ö -
٢٥٢ v e tü m m u s ib e tle r , b u m u s ib e t y a n ın d a o n u n g ö z ü n d e k ü ç ü lü r .
A lla h b iz i v e o k u y u c u la r ım ı g e r ç e k m â n â d a R e s û l-i E k r e m (S a lla l-
l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i s e v e n v e ş e f â a t m a k a v u ş a n l a r d a n e y l e s i n .
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

٠‫اه‬.‫ﻳﻰﻳﻪ• وﻛﻊ ﻧﺎإدإجﺀﺀىﺑﺜﺎم ﻧﺬ‬


، ‫ ى‬.‫ا*أﺑﻜﺮ نأ‬،‫ —ﺀﻣﺢ‬١٦٠٠'
-

‫أﺻﺐ‬
، ‫ﺑﻤﺴﺴﺔ‬ ‫ اي‬١٠‫أﺛﺐ ؛آؤﺛﺔﻳﺘﺎﺛﻞﺑﻢ أﻳﻴﺎﻫﺂت‬
‫ ﻣﻦ‬٠ ‫؛‬3 ‫؛‬ ‫> ﻋﻦ‬ 1 ‫> ﻋﻦ‬ ‫ﻋﻦ‬

‫ﺟﺮ‬-‫"ﻛﺄﻣﺐ اﻓﺜﺂ ؤ؛؛ة اآل‬،‫ﺑﻤﻤﺎ‬.‫ ﺳﺄدم ﺀ‬،‫إلإ >ى ؤإذ‬.‫ أ ﺣﺪث ا‬، ‫إﺳﻪ‬.‫ﻧﺬ آﻣﺺ‬
.٠ ‫إأل_ﻣﻮم أﺻﺐ‬
‫ و ﺗﺪا ﺧﺘﻠﻒ ا ﻟﺸﻴﺦ ﻣﻞ م روى ﻋﻦ أ ﺳﻪ أو‬٠ ‫ﻛﻒ ﻣﺸﺎم ﻣﻦ زﻳﺈد‬ ، ‫ﻧﺬ‬ ‫ق اؤوا ﺛﺪت ق إ ﺳﻨﺎ ده‬

. ‫و ال ﻳﺮ ف ﻧﺈ ا ل• ﺗﻴﻞ ؛ ﺗﻄﻪ اإلﻣﺎم أ ﺣﺪ و ﺀ ل ا ﺗﻨﻤﺈ ن ؛ دوى ا ﻟﻮﻧﻮ ات ﻋﻦ اﻟﺜﻘﺎت‬ ،٠٠١ ‫ﻋﻦ‬

T E R C E M E S İ

‫ ا‬6‫ ه‬0‫" ر‬... El-Hüseyin ٨١ ،!‫؛؛‬٨ bin Ebî ‫( ط ؛اةآ‬Radtyallâhü anhümâ)'dan


rivâyet ‫ ﺀاا؛غ؛ إ اأا)ﺀ‬göre; Peygamber (Sallallahü .Aleyhi ve. Sellem) şöyle buyurdu,
demiştir :

«Başına bir musibet gelen bir kimse, biiâhere o musibeti hatırla-


yıp da 'tnnâ Lillâh ve innâ ileyhi râciûn’ sözünü yenilerse, o musibet
eskimiş olsa bile Allah Teâlâ ona başına o musibetin geldiği günkü
ecrin bir mislini yazar.*”
Not : Zevâtd’de şöyie denilmiştir. Bunun senedinde zayıflık vardır. Çünkü râ-
vi Hişâm bin Ziyâd zayıftır. Bunu babasmdan mı, annesinden mi rivâyet ettiği
husûsunda da ‫ أ ﺳﺈ‬1‫ أق‬vardır. Babasının ve annesinin hâli bilinmemektedir. Benil-
diğine göre imam Ahmed, Hişâm’ı zayıf saymıştır, ibn-i Hibbân da : ٥ , mevzu'
hadisleri sıkâ zâtlardan rivâyet etmiş, demiştir.

‫ ؛اب ﻣﺎ إ ﺀ ق ؤاب ﻣ ﻦ ﻋﺰى •ﻣﻤﺎإ‬٠٦ )(


BAŞINA MUSİBET (PEPENE T^’^İ¥ETTE BULUNANIN — 56
SEVÂBI HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI
‫ﺳﺄﻣﻤﺤﺤﻤﺎم‬
، 3 ‫ ﺣﺪدنة‬. ‫ﻧﻨﺤﻦ‬
،‫ﻛﺘﻒ ﺛإل‬
. ‫ﺷﺘﻪ‬
‫ةﻳمأﻰ‬. ‫ﻫﻢمدﻛﺮ‬
‫ﺧﺒﺠﺜﺎ أ‬ . ١٦٠١

‫ﺗﺤﺪ‬ ‫ﺣﻤﺮو ن‬
‫رم‬- ‫ﺗﺪن ث‬ ‫ﺣﻤﺖ ﺻﺪنن م أق‬
‫م‬ : ‫ﻧﺆق؛األﻧﺂي ذ‬
‫أت‬
‫اﻣﻤﺺ ﻳﺮىصﺑﻤﺘﺔ‬-‫ﻣﺤﻪ ﺛﻦ ي ﺛﻦ ي مأتﻓﺂل م‬
‫ﻣﻦ أ‬ .‫؛‬ •، ‘

‫ﻫﻢﺀاإلﺗﺒﻢ‬
. ‫ما ﻟﺒﺠﺎﺗﻲ‬ ‫إ ال ﻣﻤﺎ فم ﻧﺒﻤﺜﻪ‬
‫ﻟﻜﺎﺷﻒ‬
: ‫ ل ا ﻟﻨﻤﻲ' ق ا‬،‫و‬ . ‫ذي إ ن ﻋﺒﺎن ق ا ﻟﺨﺎ ت‬ ‫ردﻛﺎد ؛‬
، .‫آ‬ ‫ﺑﻤﺎﻫﻤﻤﺲ‬ ‫ق‬ ‫اروا ؛ د ؛‬ ‫ﻓﺈ‬
•‫م• د إق ﺑﺠﻪ ﻣﻞ ﻣﺮط ﺳﻢ‬ ‫ﻛﺔ• ث؛ال ا ﺑﺨﺎ دئت؛؛ه‬
‫ة‬6 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

TERCEMES Î
1601) •’... Abdullah bin Ebî Bekir bin Muhammed bin Amr bin Hazm’ın
dedesi (41) (Radıyallâhü anhüm)'den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
« B ir m u s i b e t n e d e n i y l e d u t k a r d e ş i n e t a ’z i y e t t e b u l u n a n h i ç b ir
m i i ’m i n y o k t u r k i, A l l a h S û b h â n e h u K ı y a m e t g i i n ü O n a k e r a m e t e l-
b is e le r in d e n b ir t a k ım e lb is e g iy d ir m e s in .» ”

Not ‫ ؛‬Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnad]nda Kays Ebû ümâre vardır.
İbn-i Hibbân onu sikalar arasında zikretmiştir. Zeheb’ de el-Kâşil’te sika olduğunu
Buhârî; Durumuna bakılmalıdır, demiştir. Kalan râviler Müslim’in
şartı üzerinedir.

، ‫ ﺀىﻣﺤﺪ م ﻧﻨﻮﻣﺢ‬، ‫ﺗﺎﺀﺋﻨﻢ\ ﻣﻢﺀ‬ :‫—ﺣﻤﺤﺎ ﻣﺮد ن راج • آت‬١٦٠٢


‫آت ﺑﻨﻮدام|إق ﺀﻣﻦﻋﺰى‬١‫م ام آت‬ ‫؛‬ ‫ﺛﻦ‬
* ، ‫ﺀﻧﺈراﻣﻢ ﺛﻦ اآلﻣﻢ‬ ، .

.٠ ‫ﺗﺘﻲ أﺟﺮم‬ ‫ﺗﻌﺘﺎﺗﺂ ﻣال‬


TERCEMESİ
1‫” ) ةﻫﻪ‬... Abdullah (bin Mes’ud) (Radtyallâhü ‫'ري«ه‬den rivâyet edildi-
ğinegöre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
« B a ş ı n a m u s i b e t g e l e n k i m s e y e t a ’z i y e t t e b u l u n a n a m u s i b e t s a h i -
h in in s e v â b ı n ın m is li v a r d ır .» ”

İ 2 A H I

İlk hadis Zevâid türündendir. T i r m i z i E b û. B e r z e


(Radıyallâhü anh)’den buna yakın bir merfu1 hadis rivâyet etmiştir.
‫ ه‬hadis şöyledir;
(41) Abdullah (R.A.)’ın dedesinin Muhammed bin Amr bin Hazm olduğu
Muhammed’in babasının adının da Amr bin Hazm olduğu senedden anlaşılıyor.
Burada hadisin ilk râvisinin Abdullah’ın dedesi olduğu bildiriliyor. Ama hangi
dedesinin olduğu belirtilmiyor. Hulâsa’dan anlaşıldığına göre Amr bin Hazm sa-
hâbidir. Ensâr’ın Hazreç kabilesine mensubtur. Künyesi Ebü’d-Dahhâk’tır. Hendek
savaşma katılmış ve Yemen'in bâzı işlerini tedvir ile görevlendirilmiştir. Bir kaç
hadisi vardır. Râvisi oğlu Muhammed ile Ziyâd bin Naim’di Nesai, el-Merâsil’de
Ebû Dâvûd ve ibn-i Mâceh onun hadîslerini rivâyet etmişlerdir. El-Medaini’nin
dediğine göre Hierî 51. yılı vefât etmiştir. Oğlu Muhammed ise kendisinin râvisidir.
Sikadır. Muhammed’in râvisi de oğlu Ebû Bekir’dir. Sikadır, ibn-i Sa’d’ın dediğine
göre Harre günü katledilmiştir. Ebû Davûd kendi süneninde ve el-Merâsil’inde
onun rivâyetlerini almıştır. (Hulâsa: 208-253) Huiâsa’dan alınan yukarıdaki bil-
giden anlaşıldığına göre ibn-i Mâeeh Muhammed’in rivâyetini almamıştır. Kezâ
Muhammed’in Peygamber (S.A.V.)'den rivâyet etmediği anlaşılıyor. Abdullah'ın
dedesinden maksadın Amr bin Hazm olduğu kanaati hâsıl olmuştur.
470 SÜNEN-1 IBN-I MÂCE

‫ﻣنؤى ذﻛﺊﻣﺣط ﺑﻧداﻓﻲ اﺑﻧﺔ‬ = «Çocuğu Ölen bir kadına ta’zi-


yette bulunana Cennet’te kıymetli bir elbise giydirilir.»
Tuhfe yazarı bu hadisin izahında Câmiü’s-Sağir ş e r h i n d e genç
yaştaki kadına kocasından ve mahremi olan erkeklerden başkası
ta’ziyette bulunamaz, denildiğini söylemiştir. T i r m i z i d e : Bu
hadîs garibtir, isnadı kuvvetli değildir, demiştir.
İ b n - i M e s ’ u d (Radıyallâhü anh) ’m hadisini t i r m i z î
de rivâyet ederek garib olduğunu söylemiş ve A l i b i n A s ı m ’ -
dan başka bir râviden merfu’ olarak rivâyet edildiğini bilmediklerini
ifâde etmiştir.
Ta'ziyet! Başına bir musibet gelen kimseye sabır tavsiye etmek
ve teselli vermektir. Meselâ : Allah senin ecrini yükseltsin, sana sa-
bir versin. Ta ki, Kur’an’da övülen sabırlılardan olasın, gibi sözler
söylemektir.
Bu bâbtaki hadisler ve benzeri hadisler, başına musibet gelene
ta'ziyette bulunmanın meşrüluğuna ve faziletine delâlet ederler. Ta’-
ziyet için söylenecek sözleri ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bir sinirle tahdit etmemiştir. Değişik sözlerle ta’ziyet edildiği rivâ-
yetleri vardır. Fıkıhçılar ta’ziyet için bâzı ifâdeler zikretmişlerdir.
Bunlardan birkaç tanesinin meâlini zikredelim :
1 — Bu musibetiniz dolayısıyla Allah size ecir versin. Musibe-
tinizde kaybettiğiniz nimetin yerine, Allah daha iyisini versin. Hepi-
miz Allah’ın mülküyüz, mahlûkuyuz. Ve hepimiz Ona dönücüleriz.
2 — Allah senin ecrini büyütsün, âkibetini güzel eylesin ve ölü-
ne mağfiret eylesin.
3 — Allah bu musibetin üzerine sana büvük ecir versin. Musi-
betine karşı iyi sabır versin. Senin âkibetini hayreylesin. ölü n e rah-
met ve mağfiret eylesin. Gittiği yeri terkettiği yerden daha hayırlı
etsin.

TA’ZİYET ZAMANI HUSÛSUNDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ

H a n e f i l e r , M â l i k i l e r , Ş â f i i l e r ’ in cumhuru
ve A h m e d ’ e göre ta’ziyet definden önce ve definden sonra ٥‫؟‬
güne kadar müstehabtır. Daha sonra ta’ziyet mekruhtur. Çünkü ta’-
ziyetten gaye, musibet sahibini teskin etmektir, ü ç gün sonra ekse-
riyetle acı ve keder hızını kesmiş olur. Ta’ziyet, üzüntüyü yeniletir.
KİTÂBÜ-L CKNÂİZ 4VJ

Âlimler, ta’ziyet edenin veyâ ta’ziyet edilenin hazır olmadığı za-


manı üç günlük süreden istisnâ etmişlerdir ■Ne zaman hazır olursa,
o zaman ta’ziyet işi yapılır, demişlerdir. T a b e r î : Hazır olma-
yan için geldiği andan itibaren üç günlük süre vardır. Hastalık ve
ölüm haberini duymamak mâzeretleri de hazır olmamak özürü gi'
٢
bidir. ^ â ‫ ؛‬i i 1 e ’ in bir kısmına göre ta’ziyet için sınırlı bir süre
yoktur.
Âlimler, ta’ziyet için oturup beklemek husüsunda ihtilâf etmiş-
lerdir. Âlimlerin bu husustaki görüşleri özetle şöyledir:
1 — H a n e f i l e r ’ e göre erkeklerin mesoidden başka bir
yerde ta’ziyet için üç gün oturmaları câizdir. Kadınların oturması
câiz değildir. H a n e f i 1 e r ’ den bir cemâata göre ta’ziyeti için
oturmak mekruhtur.
2 — ş â f i i 1 e r ile H a n b e l i l e r ’ e göre gerek erkekle-
rin ve gerekse kadınların ta’ziyet için oturmaları mekruhtur. Makbül
olam, ölü yakınlarının işlerine gitmeleri ve onlara rastlıyanın, rast-
ladıMarı yerde ta’ziyette bulunmalarıdır.
3 — M â l i k i l e r ’ e göre ta’ziyet için oturmak câizdir. Fakat
kaç güne kadar oturulacağı husûsunda bir bilgi edinilememiştir.
Yukarıdaki ihtilâf, oturulan yerde münker, yâni dinen yasak
olan bir şeyin bulunmaması ve yapılmaması hâline mahsustur. Bu-
rada dîne aykırı bir şey yapıldığı takdirde oturmak ve ta’ziyet et-
mek haram olur.

‫وﻟﻢ‬، ‫واب ﻋﻦ أ ﻣﻴﻤﺐ‬ ٠١٢‫ ) إ ب ﻣﺎد‬٠٧(


EV LÂD IN IN ÖLÜM Ü M USİBETİN İ G Ö REN İN — 57
SEVÂBI H A K K IN D A GELEN HADİSLER BÂBI

، ‫ ض اﻟﺒﻤﻲ؛ئ‬،‫ ى ﻗﺎ ف ن ﻋﻪ‬.‫ ﻣﺤﺄﻛﺮ ﻧﺄ؛ ﺑﻴﺸﺄﺑﻪ‬.‫ﺻﻤﺤﺘﺎ أ‬ —


١٦٠٣
‫ ﺑﺠﺬ ال ﺟﻠ ال ه‬- ‫ﻣﺤﻤ ال‬ ^ ‫ ﺀﻧﺎ ي‬، ‫رم‬.‫ ﺀﻳﻰ آؤاذر‬، ‫ﺀق* ﻳﺪ داأ ﺛﻤﺢ‬
،‫ﺗﺘﻢ‬. ‫ إ أل ﺀ ةاأ‬5‫ﺋﺎﻳﻨﺜﺪﺧﺎ ه‬
T ü n u l i MES I

‫ ا‬6‫ “ ( ﺗﻪ‬... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü (ink)'âen rivâyet edildiğine J ;‫؛‬


n rc
eygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sel/('}») şöyle buyurdu >?‫ﺳﻤﺎ‬
. ‫اا‬0 ‫ أ؛ آ ؛‬:
472 SÜNEN-Î ÎBN-I MÂCE

*Üç çocuğu Ölen adam, Allah’ın andı yerini bulacak kadarlık SÜ-
re hâriç Cehennem ateşine girmez.»”

İZAHI
B u h، â r i , M ü s l i m , Tirmizi ve Nesai de bunu
rivâyet etmişlerdir.
Bâzı rivâyetlerde «Cehennem ateşine girmez.» cümlesi yerine “Ce-
hennem ateşi ona dokunmaz.» cümlesi bulunur.
Hadisteki «...adanı...» tâbirinden maksad, yalnız erkeklerin bu
musibetten yararlanıp, kadınların yararlanmaması değildir. Hüküm
umumidir. Nitekim B u h â r i ve T i r m i z i ’ nin rivâyetlerin-
de bu kelime yerine: «Müslümanlardan her hangi bir kimse...» ifâ-
desi bulunur. Kadınların üzüntüsü daha çok ve kalbleri daha zayıf
olduğuna göre erkekler mezkur mükâfata kavuşurken kadınların mü-
kâfatının daha az olması düşünülmez.
Hadisin m etnindeki:‫« =ﻣﺣﻠﻪ اﻟﻣم‬Yeminin çözülmesi.» ifâde-
siyle ‫؛‬ ‫واردﻫﺎﻛﺎن ﻋﻞ رﻳﻚﺣﺘﻰﻣﻘﻔﺟﺎ‬
‫(« — دانﻣﻧﻜم اال‬Vallahi) Siz-
den hiç kimse yoktur ki illâ Cehennem ateşine uğrayacaktır. Bu, Rab
bin tarafından hüküm ve kaza buyurulmuş bir şeydir.» (42) âyetinin
hükmü olan, herkesin Cehennem’e uğraması kastedilmiştir.
Bu ve bunu tâkip eden âyetler‫ ؛‬bütün insanların kıyâmet günün-
de Cehennem'in müthiş manzarasını göreceklerini, muttaki olanla-
rm selâmete kavuşacaklarını ve zâlimlerin Cehennem'e atılacakları-
nı bildirir. Ayetteki uğrayış, geçerken yol uğrayışı şeklinde olabilir.
Tuhfe yazarının beyânına göre e l - C e z e r - i en-Nihâye’de
şöyle dem iştir: ‘Hadisteki kasemden maksad, Allah Teâlâ’nın :
‫وان ﻣ ﻨ ﻜ ﻢ ا ال واردئ‬ kavlidir. Araplar bir işin az sürdüğünü
ifâde etmek için : Şu iş yemin tahlili (= çözülmesi) kadar sürdü, der-
ler. M eselâ: Falan eve uğrayacağına yemin eden kişi, o yere en ha-
fif bir uğrayışla uğramakla yeminini çözmüş olur. Onun o kısa uğ-
rayışına kasem tahlili veyâ tahillesi denilir. Hâl böyle olunca hadi-
sin m ân âsı: ü ç evlâdı ölen erkek veyâ kadının Cehennem’e girmesi,
bir yeminin yerine getirilmesi kadar çok kısa sürer. Cehennem’e uğ-
ramak ile Cehennem’in üzerinden geçmek kastedilmiş olabilir.

42) Meryem saresl, â y e t: 7 ‫ل‬


57 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 473

E l - H â f ı z , e l - F e t i h ’t e ş ö y l e d e r : C u m h u r ‫ ؛‬h a d î s t e k i « T a h i l l e -
tü 'l-k a s e m » île m e z k û r â y e t k a s t e d ilm îş , d e m iş tir . H a t t â b i de:
H a d î s i n m â n â s ı ş u d u r : ü ç ç o e u ğ u ö l e n k i m s e , t a ’z i b e d i l m e k i ç i n C e -
h e n n e m ’e g i r m i y e c e k . C e h e n n e m ’i n ü stü n d e n g eçm ek s û r e tiy le C e-
h e n n e m ’e g i r m i ş e l a c a k t ı r . B u g e ç i ş s ü r e s i d e , b i r a d a m ı n y e m i n i n i
ç ö z e c e ğ i s ü r e k a d a r k ıs a o la c a k , d a h a u z u n o lm ıy a c a k tır , d e m iş t ir .’

T u h f e y a z a r ı n ı n b e l i r t t i ğ i n e g ö r e h a d i s t e v a ’d e d i l e n m ü k â f a t , s a b -
r e d e n k a d ın v e e r k e ğ e m a h s u s tu r . Ç o c u k la r ın ö lü m ü d o la y ıs ıy la sa b -
r e tm e y ip n iy â h a t e d e n v e y â y a k a s ın ı y ır tm a k , y ü z ü n ü , d iz in i d ö v -
m e k v e s a ç ın ı y o lm a k g ib i y a s a k la n a n h a r e k e tle r i iş le y e n e b u s e v a b
y o k tu r .

Şu h u sü su d a b e lir te lim : H a d îs te k i m ü jd e , ç o c u k la r ın ın s a ğ lığ ı


' g e r e k li te d b ir le r i a ld ık la r ı, h a y a t ı ü s t ü n d e titr e d ik le r i h a l-
d e ç o c u k la r ın ı k u r t a r a m a y a n b a b a v e a n n e y e m a h s u s t u r . B u it ib a r -
la ç o c u k la r ın ın s a ğ lığ ın a ö n e m v e r m iy e r e k ö lü m le r in e s e b e b iy e t v e -
r e n le r v e y â s e y ir c i k a la n la r , m ü k â f a t a lm ıy a c a k la r ı g ib i â h ir e t g ü n ü
m e s ’u l o l a c a k l a r d a -

. ‫ ﺀةﺀ ئ ﺑﻤﺎ ذ ة ﺛﻴﺎ ة‬. ‫ﻣﺎﻣﺤﺖ ة ﻗﺬا ف مﻣﺤﻤﺢ‬ - ١٦٠٤


‫؛‬ ‫ ﻗﺂت‬،‫ﻣﺤﻖ ن ﻣﺪ ا ﻟﺶ‬ ‫ﻟﻤﻲﻣﺢ‬
3 ،‫ﻣﺂ‬
‫؛‬ ‫؛‬ ‫ﻧﺜﺌﺔ‬ ‫ ﻣﻴ أل‬- ‫م‬ ‫ﺋﻦ‬ ، ‫ ح ﻫﺘﺎن‬٧ .‫ى‬

، ‫ﺗﺜﻮا ﺑﻚ‬ ‫؟‬ ‫أ‬ *‫ﺑﻰا‬4 ‫ ﻣﺎئ ﻣﺴﻢ ﺀ وذآل ﻣال‬٠‫ﺑﻤﻮد‬


‫ﻟﺆﻟﻲ‬
> ‫؛‬ . ‫ﺗﻮداس‬3 ‫ﺳﻤﺘﺬ‬

٠‫ ﻣﻦ أ؛ﻣﺄ<ذاﺀﺑﺤﺪ‬، ‫| ال ﺛﻤﻢ •ﻣﻰ أ ؛و فا؛أﺗﻲ ث ﻳﺔ‬


.

‫ﻣﺮﻣﺮ‬ :‫داود‬ ‫وآ ل ا ﻳﻮ‬ . ‫ذم إ ن ﺣﺒﺎن ق اﻟﻤﻤﺎت‬ ، ‫ﻣﺮﺟﻞ ن ﺛﻨﺔ‬ ‫ق اؤوا ﺛﺪ ؛ ق إ ﺳﺘﺎﺗﻢ‬
. ‫ا ﺑﻐﺎ ر ئ‬ ‫ز ﻣﺮ ط‬ ، ‫د ﻳﺎ ق د إ ل ا إل ﺳﺘﺎد‬ •٠١ ‫م ﻣﺤﺎت‬ ، ‫وﺣﺪي‬

T E R C E M E S İ

04‫" ) ﻫﺎ‬... Utbe 1‫ اا؛ظ‬.‫ ﺀﻇﻴﻢ‬es-Sülemî (4‫( ) د‬Radtyallâhü anh)'den rivâyet


edildiğine göre; Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve SeUemyûm şöyle buyu-
rurken işittim, demiştir :

(43) utben bin Abd es-Sülemi Ebü’l-Velid, sahâbidir. Humus’ta yerleşmiştir.


28 hadisi vardır. Hâvileri Râşid bili Sa’d ve ‫ ه ﺀأ‬1‫ ﻫﻞ‬bin Ma’dan’dır. Kendisi şöyle
demiştir : Peygamber (S.A.V.) Kurayza savaşı günü : «Kim bu kaleye bir ok SO-
karsa, cennet Ona sâbit olur.» buyurdu. Ben kalenin içine üç ok soktum. Vâkidi :
Hicretin 87. yılı vefât etmiş, demiştir, tbn-i Mâceh ve Ebû Oâvûd Onun rivâyetlerini
almışlardır. (Hülâsa: 258)
474 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

«G ünah i^ e m e çağ ın a u la şm ay an üç çocuğu ölen hiç b ir m üslü-


m an y o k tu r ki, o ço cu k lar o n u C en n et’in sekiz k ap ısın d an k arşılam a-
s ı n l a r . ‫ ه‬, bu k a p ıla rd a n dilediğinden C en n et’e girer.»”
N o t : Zevâid^e şöyle denilmiştir : Bunun isnadında Şurahbil bin ‫ىاو’ه‬
bulu-
nur. îbn-i Hibbân, onu sikalar arasında zikretmiştir. Ebû Dâvûd: Şürahbil ve
' demiştir. Kalan râviler, Buhârî ,nin şartı üzerine sened adamları-
dırlar.

‫ ﺛﺰ ز‬1‫ﻣﻤﺪ‬ ، ‫ﺻﺪ‬-‫ ﺗﻢ ﻣﺪا؟ؤارث ﻧﺶ‬. ‫ؤ ﻣﺤﺂ أو ﻧﻨﺂ ن ■ ﺗﺎﺑﺎﺗﺘﺊ‬ ١٦٠ ٥


‫م" ال ه‬
” ‫أ ﻗﺄ‬ S 'jr3. ‫ﺳﻠﺘﻢ‬ ‫؛‬ ‫ﻣﺎﻣﻦ‬ ٠٧٤ ‫اي‬. ‫ص‬ ‫ﻣﺎﺛﻚ‬
> ‫ﻧﻢ ز‬ ‫ﻫﺊ أ‬ >

..• ‫ و ﺗﺒﻤﻠﻨﻤﺤﺎﻓﺈﺀم‬:‫ االأ ﺗﻨﻨﺜﺄاالا‬، ‫ ﻧﺌﺪ اا ﻟﺖ‬-‫ إ‬، ‫ﺋﺎﻣﺤﻞ‬


T E R C E M E S Î

1‫ ” رة ﻫﻪ‬... Enes bin M âlik ( Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀﺀأ‬،‫ﻣﺢ؟‬/ ‫ زأﺀرﺀ‬şöyle buyurdu, dem iştir :

«Henüz g ü n a h işlem e çağ ın a gelm iyen üç çocuğu ölen m ü slü m an


h e r h an g i b ir b a b a ve an n e y o k tu r ki, A llah T eâlâ o ço cu k lara olan
rah m e tin in fad lı ile hepisini C en n et’e dâh il etm ez.»”

İ Z A H I

‫ال‬،‫( ﺟأل‬R ad ıy allâh ü a n h l ’ın hadîsi Zevâid tü rü n d en d ir.


Enes (R adıyallâhü an h ) ’m h adisini ^ ‫أآةاا ال‬ ve N e s a i
de riv ây e t etm işlerdir.
H m s 1 G ü n ah d em ek tir. B u rad a erg in lik çağı kastedilm iştir-

\ Bu hadîsler, erg in lik çağ ın a v a rttıad a n üç çocuğu ölen b a b a ve


an n en in A llah'ın ço cu k lara olan fazla ra h m e t ve kerem iyle doğru-
d an d o ğ ru y a y ân i azâ b çekm eden C en n et'e g irecek lerin e d elâlet edi-
yor. A ncak b ab a ve an n en in m ü slü m an olm ası ş a rtı k o şu lm u ştu r. Bir
de b u n d a n önceki h ad îsin iz ah ın d a b elirttiğ im gibi evlâd acısın a ta-
h am m ü l ed erek sab retm eleri, n iy â h a t ve benzeri y a sa k h arek e tler-
de b u lu n m a m a la rı şarttır.
S i n d i şöyle d e r : H adisin zâh irin e g öre bu ik ram , evlâdı kü-
çük y a ş ta ölen b a b a ve an n ey e m a h su stu r. B â z ıla rı: Bu m ü k â fa t, ba-
b a ve an n esin e y ü k d u ru m u n d a olan k ü çü k y a şta k i ço cu k lâr için var-
ken, b üyüyüp b ab a ve an n esi ile b e ra b e r çalışacak ve o n la ra hizm et
57 KİTÂBÜ-L CENÂIZ 475

e d e c e k y a ş a g e l m i ş e v l â t i ç i n o l m a z m ı ? d e m i ş l e r i$ e d e ; B e n d e r i m

k i : H a d is in : ‫ﻣﻦ أ ﺑﻮ اب ا ﺑﺌﺖ‬ ،‫ﺛﻠﻢ‬ = « Ç e c u k la r b a b a s ın ı ( v e y â a n n e -

s in il C e n n e t ’i n k a p ıs ın d a n k a r ş ıla r la r .» c ü m le s i, bu s ö z e m â n id ir .
Ç ünkü b u c ü m le , ç e c u k la r ın C e n n e tlik o ld u k la r ın a d e lâ le t e d iy o r .
H a lb u k i e r g in lik ç a ğ ın ı a ş m ış o la n e v lâ d ın m ü s lü m a n o lm a s ı v e C e n -
n e t lik o lm a s ı k e s in d e ğ ild ir . B u k e s in d e ğ il ik e n O n u n b a b a s ın ı v e-
y â a n n e s i n i C e n n e t ’i n s e k i z k a p ı s ı n d a n k a r ş ıla m a s ı k e s in o lu r m u ?
K e z â h a d i s i n : « A lla h T e â lâ , ç o c u k la r a o la n r a h m e t in in f a d lı ile ...»
if â d e s i buna m â n id ir . Çünkü büyük y a şta ö le n e v lâ d ın İlâ h î r a h -
m ete k a v u ş m a s ı k e s in d e ğ i l k i, A l l a h O na o la n ü stü n ra h m eti ile
b a b a s ın a r a h m e t e y le s in . E v e t, m ü s lü m a n k iş in in y a k ın la r ın ın ö lü -
m ü n e k a r ş ı s a b r e tm e s i s a y e s in d e C e n n e tlik o ld u ğ u n a d â ir h a d îs le r
v a r d ır . B u h a d î s l e f d e ö le n y a k ın ı n büyük veyâ k ü ç ü k o lm a s ı k a y d ı
y o k tu r .

‫ﻣﻢ‬ ‫م‬ ، ‫ﻳﺢ‬ ‫ ئ ﺑﻤﺎ ذ م ة‬. ‫ ﻣﺤﺎ أم ة م ﺀﻃ ال ﺑﻢ‬- ١٦٠٦


‫ﺀﻧﻢ ؛دا س ؛‬ ،‫ ﺀن*ﻣﻴﻰ ﺀﺗﺈدم‬، ‫ ا‬- ‫ ﺗﻮق ﻫﻤﺮن اﺗﻠﻄﺎا‬، ‫ ﻋﻦ أ ق ﻣﺤﺪ‬، ‫ م ﺀﺳﻢ‬- ‫ان‬

‫ت ﺗﻰ'أردت آ*ةﺗﺘﺮا ا ﺑﻤﻘﻢ * ﻫﻤﺎ أؤ ج‬


‫زآت ؛*آت ﺑﻨﻮةاف§§أق ﻣﻤﻨﺌﺪﻣﺤﻤﺚ‬
، ‫ﺗﺠﺎﻣﺤﻦلاةﺑﻤﻬﺂ أﺗﻤﺬأدئﻣﺤﺎﺋﻤﺢ ﻇﺘﻤﺪاﻣﺤﻤﻘﺄﺗﺎﻳﻰﻣﻨﻚ‬ - ‫؛‬ '

‫ﻧﺒﻤﺎﺗﻴﺎمﺀﺋﺪﻧﺘﺜﺆاﺀدا ةﺗﻤﻤﻤﺎﺀدﺀا‬ ,، . :

T E R C E M E S Î

1606) "... Abdullah bin ^les’ud (Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine


göre; Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'أ‬Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

« K im , g ü n a h i ş l e m e ç a ğ ı n a h e n ü z g e l m e m i ş o l a n ü ç ç o c u ğ u k e n -
d iş in d e n ö n c e ö lü r (d e s a b r e d e r ) s e ٠ ç o c u k la r , o n u n iç in C e h e n n e m
a te ş in d e n k o r u y u c u k a le (p e r d e ) o lu r la r .» Bunun ü z e r in e E b û Z err
(R a d ıy a llâ h ü a n h ) ik i ç o c u ğ u g ö n d e r d im , d e d i. E f e n d im iz (S a lla lla h ü
A le y h i v e S e lle m ) :

«İk i ç o c u k d a » b uyurdu. B unun ü z e r i n e K u r ’‫؛؟‬n o k u y u c u la r ın ın


b ü y ü ğ ü ü b e y y b i n K a ’b (R a d ıy a llâ h ü a n h ) :
B e n b ir ç o c u k g ö n d e r d im , d e d i. E f e n d im iz (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e lle m ) :
« B ir ç o c u k d a » b u y u r d u . "
476 SÜNEN-Î IBN-t MÂCE

İ Z A H I

T i r m i z i d e b u h a d îs i r iv â y e t e tm iş tir . T i r m i z i ’ n in r i-
v â y e tin d e h a d îs in s e n u n d ^ ş u ilâ v e v a r d ır :

= « L â k in b u m ü k â f a t a n c a k m u -

s i b e t i n i l k d a r b e s i a n ı n d a s a b r e t m e k l e h â s ı l o lu r .»

H a d i s , e r g i n l i k ç a ğ ı n a h e n ü z v a r m a m ı ş o i a n ü ç ç o c u ğ u ö l e n b ir
baba veyâ a n n e , ç o c u k la r ın ın ö lü k le r i m u s ib e tin in İh ، d a r b e s in d e
s a b r e t tik le r i ta k d ir d e b u ç o c u k la r m k e n d is in i C e h e n n e m a te ş in d e n
b ir k a le g ib i k o r u y a c a k la r ın ı m ü jd e liy o r , ? e y g a m b e r ( S a lla lla h ü A le y -
h i v e S e lle m ) b u h a d is i b u y u r u r k e n E b û Z e r r (R a d ıy a llâ h ü
a n h ) k ü ç ü k y a ş t a ik i ç o c u ğ u n u n ö ld ü ğ ü n ü h a b e r v e r e r e k b u n u n s e -
v â b ın ı ö ğ r e n m e k is te m iş , R e s û lu lla h (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m )
ik i ç o c u ğ u ö le n in d e b u m ü k â f a t a k a v u ş a c a ğ ı n ı b ild ir m iş t ir . B u d e f a
ü b e y y b i n K a ’b ( R a d ıy a llâ h ü anh) b ir ç o c u ğ u n u n ö ld ü -
ğünü b ild ir m iş , ? e y g a m b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) b ir ÇOCU-
ğ u ö le n e d e b u m ü k â f a t ın v e r ile c e ğ in i b e lir tm iş tir . T i r m i z i ’ n in
y u k a r ıd a k i ilâ v e s in d e b e lir tild iğ i g ib i b u s e v â b a e r iş e b ilm e k iç in ÇO-
c u k J a r ın ın ö lü m m u s ib e t in in ilk d a r b e s in d e s a b r e t m e k ş a r t ı m e v c u t -
tu r . H a d is te ü b e y y b i n K a ’b (R a d ıy a llâ h ü anh) iç in ;
" K u r ’a n o k u y u c u la r ın ın b ü y ü ğ ü ” v a s f ı v e r ilm iş tir . Ç ü n k ü ?eygam -

b e r (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ); ‫أ ﻗﺮ د ﻛﻢ أ ﺑﻲ‬ - « E n i y i o k u y a n ın ız

ü b e y y 'd ir ,» b u y u r m u ş t u r .

B u b â b ta r iv â y e t e d ile n h a d îs le r , M ü s lü m a n la r ın küçük y a şta


ö le n ç o c u k la r ın ın C e n n e tlik o ld u k la r ın a d e lâ le t e liy o r la r . B u h u s û s -
ta ic m a ’ v a r d ır .
M ü ş r ik le r in k ü ç ü k y a şta ö le n ç o c u k la r ın a g e lin c e ; b u n la r h a k -
k ın d a ih t ilâ f v a r d ı r :
E b û H a n i f e b u n la r ın C e n n e t lik v e y â C e h e n n e m lik o ld u k -
la r m a h ü k m e t m e y ip , bu h u su sta b ir ş e y s ö y le m e m e y i s e ç m iş tir .
İ b n ü ’l - M ü b â r e k , A m m â r ve i s h a k b i n R a h a -
v e y h ’ in m e z h e b le r i d e b u d u r.
N e V e V i : S a h ih o la n ı, b u n la r ın C e n n e tlik o lm a la r ıd ır , d e -
m iş tir .

B u n la r ın C e n n e t e h lin in h iz m e tç is i o ld u k la r ı h a k k ın d a r iv â y e t
v a r d ır .
C e l â l e d d i n - i D e v v â n i is e , b u n la r ın C e h e n n e m lik
o ld u k la r ın ı s ö y le m iş tir .
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 477

‫ ) ﻳﺎبﻣﺎﻣﺎءﺑﺑنرﻳب ﺑﺛﻞ‬٥٨(
— S IK T ، = düşük ‫س‬، ‫ل‬ M U S ÎB E T İ B A Ş I N A
G E L E N H A R K IN D A K İ H A D İS L E R B Â B I

‫رد ة‬. ‫ ى‬٠‫ن ﺀ م‬ ‫؟‬ ‫ عﻧﺎ ى‬:‫أد‬ .‫ي‬ ،‫ ال ﻣﻤﺔ أؤ‬.‫أ‬ ‫ ﺀ‬- ١٦٠٧‫ئ‬
‫ﻣﺜﻮﻟﻚ ا ﻓﺆﻗﻖ‬
‫رم ؛ ﻣﺄد؛ﻣﺄتو‬.‫ ﻧﺪ‬٧٠١‫م‬ ‫ذن دوﻣﺎذ‬.‫ ر‬. ‫م‬
، ، ‫م’ا س اﻟﻨﻮ«ئ‬
٠• ‫ﻣﺤﻰ*أدس أ ﺣﻠﻦ ﺣﻠﻖ‬،‫دﻳﻰ* أ ﺧﺐف‬. ‫ ﻟﻨﻞ"اﺋﺌﻤﻤﺢﺗﻴﻦ‬٠
، ‫ن ﻣﺪ ا ﻟﻤﺪ‬. ‫ آ ل ارى ق ا ﻣﺬ ب داآل ﻣﻠﺮا ف ؛ ز د ﻟﻢ ﻳﻌﺪك آﺑﺎ ﻣﺮر ؛ • و ز د‬: ‫ﻗﺎ ت‬ ‫اؤواﺗﺪ‬
: ‫ق‬
•‫ أ ﻣﺪ و إ ن ﺳﺘﻲ و ﺧﺎ ف‬4‫ ﻫﺪ ﺿﺬ‬، ‫وإ ن وأ ﺛﻢ ان ﺳﻤﺪ‬

T E R C E M E S İ
1607) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anhyûtn rivâyet ‫ ل؛ﻟﻊ‬،‫ﻃﻎ؛ ا‬ göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve. S e lle r ) şöyle buyurdu, dem iştir :
«Ö nüm de gön d ereceğim b ir düşük çocuk, arkam da b ırak acağım
b ir atlıdan şüphesiz bana daha s e v im lid ir.»”
Zevâid'de şöyle denilmtştir : Ben derim ki : Râvi yezid’in Ebû Hüreyre
(R.A.)’e yetişmediğini el-Müzzi, Tehzîb’te ve Etrâf'ta söylemiştir. Hiğer râvi olan
Yezid bin Abdülmelik’i ibn-i Sa’d sika saymış ise de Ahmed, ibn-i Muin ve halef,
onu zayıf saymışlardır.

: ‫ ةب‬. ‫ أ ع ' ﻣﺎ و ﺀا ﻗﻢ‬. ‫ﺋﻤﻤﺔ ا ﻧﺔ ث‬ ، ‫ ﻣﺢ‬،. ‫ﺀﻣﺤﺎﺳﺘﺒﻢ‬ - ‫ ا‬-‫ ا‬. ‫ع‬


‫ ﺗﺬ صﺑﻤﺖﺗﺎﺑﻤﻲ‬٠‫ﻧﻲ ﻃﻢ ا ﻧﻢ‬.‫ ﺋﻦ ﻇﺘﻦ‬، ،‫ ﻧﺪ ل‬L‫ ث‬3 ‫ﻣﺄ‬
‫ ؛‬. ‫م ﻗﺘﺎذ‬ L'

‫ﻛﺂﺀواﻧﺤﺌﺈد‬
‫ إذا ﻟﺘﻨﻞ‬٠^ ‫ﺛﺪﻟﺌﺎف‬.‫ ةﺛﺖ‬:‫ م أئ إة"ت‬٠‫؛ينﻳﻨﻒ* ﺛﻦ أاي‬
•‫ق ﻃﻪ‬،‫ن‬. ‫ت‬.‫ أﺀ'ﺗﻲ أ‬١‫ﺀﺗﻤﺢ‬
‫ث' ا'ﻟﺘﺎﺑﻢ‬ ‫ أي‬:‫ إلﺛﺎ'ت‬. ‫ال'ا أ ﻗﺘﺪأ ي ;م اة؛ت‬
.»‫ﺗﺌﺒﻤﻴﺌﺎ ' ة ؛‬ . ‫ﺗﺒﺒﻤﺘﻲ‬

. ‫ ﻗﺄﺿﺚ‬/ ‫ﺗﻲ' ﻧﺘﻢ‬ ‫؛‬ ‫؛أ ﺗﻤﺤﺘﻲ‬


٠ ‫ﻣﻞ‬ ‫ ﻣﻨﺪ لن‬1- ‫م'مم‬. ‫ ال ﻣﻤﺎﻧﻤﻢ ﻣﻞ‬، *.■’<.
‫إ ﻣﻨﺎ د ه ﻣﺎ‬ ‫اؤواﺛﺪ‬
‫؛‬ ‫'ز‬
T E R C E M E S İ
1608) ” ... ٨١‫ ؛‬bin Ebi Tâlib (Radtyallâhü a»A)’den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah ‫ ﻫﺔك‬//‫ ه‬// ‫ ﻣﺤﻬﻪ‬Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir :
478 SÜNEN-İ İBN-I MÂCE

«Allah Sıkt (d ü şü k çocuklun baba ve annesini cehennem ateşi-


ne sokacağı zaman, sıkt şüphesiz Rabbiyle cidden münâkaşa ve mü-
câdele eder (cidden o n la r için şe fâ a t eder.) Nihayet denilir ki ‫ ؛‬Ey
Rabbiyle münâkaşa ve mücâdele eden sıkt! Babanı ve anneni Cen-
net’e dâhil et. Bunun üzerine sıkt, serer (ebenin çocuğun gübeğinden
kestiği p arça) ile onları çekerek Cennet’e dâhil eder.»”
Ebü A li: ‫ب‬
‫رﺑ‬٢٠۶‫ﺮا‬،*‫؛‬
‫ ﻳ‬cümlesinin mânâsı ‫« ؛‬Sıkt Rabbine kızar.»dır,
demiştir.”
N o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadı zayıftır. Çünkü âlimler, râvi
Mendel bin Ali’nin zayıflığı üzerinde ittifak etmişlerdir.

‫ى ﺑﻤﻨﻲ' ى‬ • ‫ﺑﻤﺪ‬ ‫ ﻳﺬت‬١


٠ • ‫ددقم د ﺗﺪ‬
‫ﻧﻤﺎﺑﻢ‬ ‫ﻣﺤﺎ ي‬ - ١٦٠٩

‫ؤإ؟قﻓﺂب‬
‫ ءﻧﺎئءﻧ‬،‫ م ﺛﺂؤ ﻟﺟم‬،‫ﻣﺣﻣﺣﺎ‬
‫ﻳﻰﻣﺳﻠمما‬
‫ مﻣﺣدام‬٠‫ﻣﺑم'ﻓث‬
». ‫ ﻳﺴﺜ ال‬.‫ إد؛ اا‬، ‫ ﺿﻤﺈ ل ا ﻃﺌﺔ‬، ‫ﺻﺪﺛﻢ أﻣﻪ‬ ‫ إﻳﻰ ا‬١‫ وا ﻟﻰ ﻣﺠﻦ ث ﺀ‬٠
• ‫و ﻗﺪ اﻣﻤﺘﻮا ز ﻣﺘﻤﻤﻪ‬ ، ‫_ن ﻣﻮﻣﺤﺐ‬ ‫ق إ ﺳﻨﺎد • ﺑﻤﻲﺀ‬
‫ن ﻋﺒﺘﺪاف‬ ‫؛‬ ‫قارواﺛﺪ‬

T E R C E M E S Î

1609) "... ‫ال‬1‫ ? ةاا‬bin Cebel (Radıyallâhü anhyûen rivâyet edildiğine ‫ ة؛؛‬-
re: Peygamber ( ‫ﻫﺔ‬//‫و‬/‫ ﻫﺲ‬Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Nefsim, kudret elinde olan (A llah) a yemin ederim ki, sıkt’m


annesi ecir talebiyle düşük çocuğun musibetine sabrettiği zaman‫؛‬
şüphesiz sıkt, annesini kendi sereriyle Cennet’e çeker (g ö tü rü r.)» ”
N o t : Zevâid'de şöyle denilmiştir ‫ ؛‬Bunun senedinde Yahyâ bin t^eydillah
bin Mevhîb bulunur. Âlimler, onun zayıflığı üzerinde ittifak etmişlerdir.

7 ‫ا‬A H !

Bu b â b ta riv ây e t edilen h a d îsle r Zevâid tü rü n d e n d irle r.


S ık t: D üşük çocuk, d em ek tir. A sgari doğum sü resi o lan altı ayı
d o ld u rm ad an do ğ an çocuğa sık t denilir. Hadîs, bu d u ru m d a doğan
çocukların b a b a ve a n n e le rin in b a şla rın a gelen bu m u sib ete sabret-
tik leri ta k d ird e sık t'ın o n la ra şefâatçı olacağını bildiriyor.
Serer ‫ ؛‬D oğum dan so n ra eb en in gö b ek ten kestiği p arçad ır.
Mürağama : M ücâdele ve m ü n â k a şa dem ektir. E b ü A l î ’ n in
b ey ân ın a göre çekişm e ve kızışm a denir. S ık t’ın A llah ile çekişm esi.
59 KÎTÂBÜ-L CENÂÎZ 479

kızışması ve mücâdele etmesinden maksad, baba ve annesinin cehen-


nemden kurtarılarak cennetlik olmaları için Allah katında İsrarla
şefâat etmesidir.
Sıkt'ın baba ve annesini gdbeğinden kesilen parça ile çekip gö-
türmesi mecâzîdir. Mânevi bir bağ ile aralarında kurulacak irtibat-
la ve sıkt’ın öncülüğünde baba ve annesinin cennete götürülmesi
kastedilmiş olabilir. Veyâhut Allah Teâlâ, serere başka bir şekil ve-
rir ve yeni şekil alacak serer ‫؛‬le sıkt., baba ve annesini Cennet'e gö-
t.ürür.
‫ ^^ دﻣثإلأﻣﻞ اﻟت‬١‫ )اب ﻣﺎﻣﺎﺀق‬٠٩)
59 — ÖLÜNÜN £٧ HALKINA GÖNDERİLEN
YEMEK HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

، ‫دو ي‬ ‫ةت‬. ‫ﻣﻠﻤﻤﺔ اد ﺀ ج‬


‫ ئ ﺟﺌﺮ ﺀأد‬i١٢‫ذآد ل*ا‬
: ‫ﺀىأﻣﺤﻲ> ﻗﻰ ﺛﻤﺎفﻳﻰﺟﻨﻲ ؛‬،
‫ﺀﺋﻪﻣﺢﻣﺤﺎﺛﺄ ة ﻛﺎ‬

. ٠ ‫ ﻣﺎ• ﺳﺬأ"اﻟﻤﻢ آ ﻳﺘﻨﺘﻢ > أؤأس ﺗﺘﺈ م‬١٠٤‫ ﺟﻨﻲ‬،W ‫ا ا ﻧﺰ‬


-^

‫م‬ ‫ﻣﺎ‬
‫صﺟﻨﻲﻳﻰ‬
‫ ﺛﻮ دام‬٠‫د‬.
T E R L E M E S İ

‫ ﻫﺎ‬1‫ه‬ Abdullah Din Ca’fer -(‫؛‬


lu"...Elli
( Tâlib (44) (Radtyallâkü anhü
:m â)'dan; Şöyle dem iştir
-ö â ’fer (bin Ebi Tâlib) (Radıyallâhü anh)'m şehâdet haberi ge
:linçe Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu
Gâ’fer’in ev halkı için yemek yapınız. Çünkü onları meşgul eden «
bir şey onların başına geimiştir.»”

‫ ﺀآ*د اآلﺀق >ﻋﻦ ﺗﺘﻢ‬£‫ ؛‬:‫ أ ل‬.‫ﻫﻢ ﻓﻖ‬،‫ أ‬،‫ ﺀ ش‬- ‫ﺧﻤﺤﺎ ﻣﺤﻴﻮ‬ ١٦١ ١
— .

‫ذآﺗﺘﺂ‬
: ‫ادممﺀﻣﻰاﻃﺰ ؛‬
‫ﺀﻳﻰا‬، ‫ﻣﺎثﺑﻤﺰﺀﺣﺪﺛﻴﺔﻣﺪا ﻣﻤﻨﺎإا‬-‫اﻳﻰإ‬

‫ﺟﻢ ﻋﻰﺟﺪه أ*ﺀاﺀا'ل؛تﻫﻢ؛ﻣﻰ ؛ زأﺗﺘﺄ ؛ ل" اأ * ﺑﻔﺒﻤﺮ‬
، -‫ﺛﻪ ﻫﻤﻢ ن‬.‫أم ﺀرﻧﺎ‬

C44) Abdullah bin Ca’ter bin Ebi Tâlib el-Haşimî Habeşistan’a hicret edenle-
rin omda doğan ilk çocuklarıdır. Cdmertliğinin fazlalığı nedeniyle ona «Per^â»
denilirdi. 25 hadisi vardır. Buhâri ve Müslim iki hadisini ittiafkia rivâyet etmiş-
terdir Hicretin 80.nci yılı vefât etmiştir. (Hulâsa : 193)
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

‫ أ ﻧﺰ ا‬،‫ آل آت ﺟﻢ ﺋﺪش؛أوا ﻳﺜﺄ ز ﻣﻴﺄ‬٠‫ﻫﻤﺔأت‬،‫ أ‬،1 _‫اف‬


^ ]‫رﺟﻊ ﺑﻨﻮ د‬

. ‫ﻟﺜﺪﻇﺔ آل‬ ‫ ﺧﻢ متة‬، ‫ةم‬


‫ ﻧﺄزا ﻟﺖ‬: ‫سﺀ ' أد ﺛﺒﻤﺎ ف‬
;‫و ﻛﺬ اك أمﺀ دن‬ *‫ وص ﺀﻣﻮ؛آﻟﻢ •ﺗﻢ‬، ‫ ﻫﻬﺲ‬٢١‫ﺀل ا ﻟﻢ ئ ؛ ق إﺳﺎص‬

T ERCEMES İ

‫ ﻫﺎ‬1 ‫را‬ "... Esmâ’ binti Umeys (45) ( Radtyallâhü anhâ)’ûan\ Şöyle de-
m iştir:

Ca’fer (bin Ebî TâlibJ (Radıyallâhü anh) şehid edilince Resûlul-


lah (Sallallahü Aleyhi ve S e lle r ) İlendi ev halkının yanına ddndü ve ‫؛‬
«Ca’fer’in ev halkı, ölülerinin durumu ile cidden meşguldürler.
Bunun için nnlara yemek yapınız.» buyurdu.”
Abdullah demiştir k i: ölünün ev halkma yemek yapmak hadis
emri oiuncaya kadar devam edegelen bir âdet idi. Sonra terkedildi.”
N o t: Sindi şöyle demiştir : Bunun senedinde ümmü Isâ ١١٧١٧٨٧٢. Bu kadın
meçhuldür, ism i anıjmamıştır. Râvi ümmü Avn da böy‫؛‬ed‫؛‬r.

İZAHI

Abdullah (Radıyallâhü anh) 'ın hadîsini Ş â f i î , A h -


m e d , E b ü D â v û d , T i r m i z î , N e s a î ve B e y h a k î
de rivâyet etmişlerdir. T i r m i z î , hadîsin hasen olduğunu‫ ؛‬i b
n i i ' s - S e k e n de sahîh olduğunu söylemiştir.
E s m a ' (Radıyallâhü anhâ)’nin hadîsi Zevâid türünden olup,
A h m e d ve T a b a r â n î tarafından rivâyet edilmiştir
E b û T â 1 i b ’ in oğlu ve H z . A l i (Radıyallâhü anh )’in
kardeşi C a ’ f e r (Radıyallâhü anh) M u t e savaşında hicre-
tin 8. yılı A b d u l l a h b i n R a v â h a ve Z e y d b i n
H a r i s e (Radıyallâhü anhümâ) ile beraber şehid edilince bir mü-
cize olarak Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) M e d i n e ’ de
،‫ رص‬Esma' bint ümeys el-Has’amiyye, ilk muhâcirlerdendir. Meymûne
(R.AJ’ın anne bir kız kardeşidir. 60 hadis، vardır. Buhâri bir hadisini rivâyet et-
miştir. Râvileri : oğulları Abdullah ve Avn ile bir cemâattir. Ca'fer (R.A.) ile be-
raber Habeşistan’a‫ ؛‬sonra Medine’ye hicret etmiştir. Ca' fer (R.A.) ile evliydi. Ca’fer
(R.A.)’den s o n » Ebû Bekir (R.A.) ile evlendi. Ebû Bekir (R.A.)’in vefâtından
soma Alî (R.A.) ile evlendi. Alî (R.A.)’den soma vefât etti. (Hulâsa : 488)
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 481

aynı anda durumu sahâbîlere duyurmuştur. Bu hadîsi de ‫ ه‬sırada


emretmiştir.
Hadis; ölünün ev halkının ölüm üzüntüsü ile meşgul oldukları
için onlara yemek yapılmasının matlub olduğuna delâlet ediyor. Dört
mezhebin bu husüstaki görüşlerini el-Menhel’den özetliyerek buraya
alıyorum :
1 — H a n e f î Fıkıh kitaplarından Fethü’l-Kadîr’d e : ölünün
ev halkı komşularının ve ölünün uzak akrabalarının; ölünün ev hal-
kı için bir gün ve bir gece yetecek kadar yemek hazırlamaları müs-
tehaptır. (Bu arada bu hadis zikredilmiştir.) ölünün ev halkının Zİ-
yâfet vermeleri mekruhtur. Çünkü ziyâfet, sevinç hâlinde meşrûdur.
Bu gibi hallerde meşrü değildir,•çirkin bir bid’attır. Buna delil, c e -
٢ i r (Radıyallâhü anh)’in (1612 nolu) hadîsidir, denilmiştir.
2 — M â li k i 1 e r ’ e göre ölünün ev halkına yemek hediye
etmek mendubtur. Çünkü yemek yapmakla meşgul olamazlar. An-
cak ölünün ev halkı yüksek sesle ağlamak veyâ çirkin bir söz söyle-
mekle meşgul olurlarsa onlara yemek göndermek haramdır. Çün-
kü sürdürdükleri haram hareketlerine yardım edilmiş olur.
3 — Ş â f i i l ' e r ’ e göre ölünün ev halkının komşuları ve ak-
rablarmın onlara bir gün ve bir gece yetecek kadar yemek yapma-
ları ve yemek yemeleri için onlara İsrar etmeleri müstehabtır. Niyâ-
hat edenlere yemek yapmak haramdır. Çünkü günah işlemeye yar-
dım etmektir, ölünün ev halkının yemek yapıp, halkı yemeğe çağır-
malan mekruhtur. Bunların delili de C e r i r (Radıyallâhü anh)’in
1612 nolu hadîsidir. Ş â f i î l e r ’ den Z e k e r i y y a e l - £ n s â -
r i : C e r i r (Radıyallâhü anh)’in hadîsi kerahetin ötesinde ha-
ramlığa delâlet eder, demiştir.
4 — H a n b e l i l e r ’ e göre •üç güne kadar ölünün ev halkı-
na yemek yapıp göndermek sünnettir. Onların yanında toplanan halk
için yemek yapılmaz. Hattâ mekruhtur. Çünkü halkın orada toplan-
ması mekruhtur. Onlara yemek yedirmek, mekruh bir işe yardımcı
olmak demektir• A h m e d : Toplanan halka yemek yapmak câ-
hiliyyet. devrinin i§idir, demiş ve şiddetle buna karşı çıkmıştır

HADÎSLERİN F1KÎH YÖNÜ


ölünün ev halkına ziyâdesiyle şefkat etmek ve onlara yemek yap-
m a ^ e ş r ü ve matlubtur.

Sünen-i ibn-i Mâce — c. : 4 - F . : 31


SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫م‬1،‫ 'ف اﻟسﻣﻧﺎالج"إعإﻟﻰأﻣﻞاﻟت رطاﻟط‬١٢‫ ) ﺛﺎبﻣﺎ‬٦٠(


« ÖLÜNÜN EV HALKININ YANINDA TOPLANMAKTAN — »
VE (ÖLÜNÜN EV HALKI TARAFINDAN) TOPLANAN
HALKA YEMEK YAPMAKTAN ^E H IY HAKKINDA
GELEN HADİS RARI

. ‫م‬ ‫ﺛ‬ ‫ ئ‬. ‫ آت ء ء ﺷ ذ ن ﺗﻐثرو‬. ‫ﻣﺣﺎ ﻣ م ة ﺑﻣﻲ‬ - ١٦١٢

، ‫أﻳ م ﻧ م‬ ‫ﻋﻦ‬، ‫ص‬


‫إنءاء‬:‫دن‬ ‫ ﻧﺛ م‬1‫ ﺛت‬: ‫ ﺛﺂت‬. ‫ ﻧﺗﻲ‬،‫مأﻫﻢ اأ‬، ‫ﺑﺂﺋﺑﺦ ى ﻧﺣﺰ‬ ‫ؤﻧ د‬ ‫ع‬
‫ ﺀى ﺟﺮر ت ﻣﺐ اف ا*وآل ؛ ﺀأت ؛ ﻛﺜﺎ رى اإلﺟﺘﻤﺎخ‬، ‫صمنس ﻳﻰ أد أ ﻧﻢ ﺀ‬
. ‫ﺀة‬.‫ﺛﺘﺚ > ؤﺻﻧﻌﻪ ﺷﺂ م > ﻣﻦ اﻟﺘﺄ‬
‫إ د أ ﻧﺮاﻟﻦ؛‬
.‫ ز ﺿﻄﺴﺈ ؛‬، ‫داىل‬. ‫دإالﻟﺮض األولﻣﻞ ﻣﻄﺎﻟﺨﺎدئ‬.‫إ ﻃﺪﻣﺼﺢ‬: ‫ارواد‬ ‫ﻓﻰ‬
T ٢. R‫ آ ؛‬F. M E R ‫ا‬

Cer
îr bin ..." ‫اااااال اا‬
)1612- (! ; * ،'‘‫)؛‬
C1-
İ!
1>(Radıyallâhü ı i n h (\ ‫آل*اا‬
. ‫ا)اا'<ﻣإل‬،•-

: iniştir
Biz ölünün ev halkının yanında toplanmayı ve onların (toplantın
”.lar için) yemek yapmalarını niyâhattan (bir çeşit) görürdük
N o t: Zevâld’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahihtir ili، tarikin r6vi-
-‫؛‬eri, Buhâri’nin şartı ii^erinedirler. ikinci tarîkin râvileri, Müslim’in şartı üzerine
dirler .

Zevâld türünden olan bu hadîsi A h m e d de rivâyet etmiş-


tir. Bu hadîs, ölünün ev halkınin yanında halkın toplanmasını ve top-
lanan h^lk îçin ev halkının yemek yapmasının yasaklığına delâlet
ediyor. Alimler bu yasağı kerahet mânâsına yorumlamışlardır. An-
cak bundan önceki hadisler bölümünde anlattığım gibi z e k e r i y -
y a e l - E n s â r î : Bu hadîsin zâhirine göre ev halkının yemek
yapması haramdır, demiştir.
Âlimlerin bu husüstaki görüşlerini bundan önceki bâbta zikret-
miştik. El-Menhel yazarı şöyle d e r : Ta’ziyet için gelenlere ölünün
ev halkının yemek yapmasının câiz olmaması, buna ihtiyaç ve zarü-
ret olmaması şartın،•! bağlıdır İhtiyaç ve zarüret olduğunda mese
60-61 KtTÂBÜ-L CENÂİZ

lâ ta’ziyet için uzak bir yerden *bir adam gelip, geeeleyin orada yat-
mak ihtiyacını duyarsa, ona ^eme^ yapmak câizdir. Ancak yetim-
lerin malından ona yemek yedirilemez. Eğer ölünün malı yetimlere
kalırsa, uzak yerden gelenleri ağırlamak, köy halkına âittir.

‫ﻏﺮا‬ ‫ابﻣﺎ إ ﺀ ﻣﻤﻦﻣﺎت‬ )٦١)


«1 - GURBETTE ÖLEN KİMSE HAKKINDA
©ELEN (HADİSLERİ BÂBI

. ‫ةم‬ ‫ ﺀ ا ﻣﺤﻬﻤ ﺼﻠﻴﻮ‬، 3‫؛‬. ‫ ﻣﺎ آا _ ﺀﻣﺤﺎﻣﻪمةﻇﺶ‬.':


. ‫؛ات دﻧﻮت اﻓﻪ‬:‫؛ ل؛ د‬ ‫ﺋﻦ ﺛﻨﺘﻪ ﺋﻦﻳﻰﺛﺎس‬
1 ، 4 ‫ ؤاد‬3 ‫ب أ ﻟﺘﺰم نأي‬ -L

i'iÇ « ‫ﺗﺆث ﺀزةم‬٠


. ^

‫ن ﺻﺪئت‬.‫ﺀال ب اﻟﺨﺎدى ؛ ﻣﺪم اﻟﺨﺪﻳﺚ• ﺑﻤﺎلا‬، ‫ن ادم‬. ‫قا ب اﻟﻤﺬ؛ل‬ ‫ﺳﺖ‬‫ﺀﻋﺎﻣﻢ ص' أ‬ ‫دى‬ ‫؛‬ . -

. «‫ ﻣﺬاا ﻟﺨﺒﻴﺚ ﺷﻜﺮ ﻟﻤﻰ ﺑﻤﻰ‬:‫ﺀ ا ﻟﺪﻳﺚ ﺟﺪا •ﺑﻤﺎل إ ن ﺳﺘﻲ‬ ‫ال م ادأث• و؛ال رن ﺀإ ن ؛‬
•‫ إس‬٠. ‫و ﺗﺒﻜﻴﺖ ص اﻟﻤﺬﻳﻞ‬

TERCEMES Î

1‫ر ال ه‬ i b n - i .^ lıb â s ( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â y â a n r iv â y e t e d i ld iğ i n e g ö r e ;
R e s û lu lla h ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ş ö y l e b u y u r d u , d e m iş t ir :
«Gurbet ölümü şehidliktir.»
N o t: Zevâid’d e ‫ ﻫﺎ^ةو‬denilmiştir : Bu isnadda el-Hüzeyi bin el-Hakem bulu-
nur, Buhârî Onun hadîsinin münker olduğunu, tbn-i Adiyy Onun hadisinin doğru
olmadığını, tbn-i Hibbân da Onun hadisini cidden münker olduğunu söylemişlerdir.
İbn-i Muin de : Bu hadis münker olup bir şey değildir. Ben el-Hilzeyl’den hadis
yazmışımdır. Onun hadîsinde beis yoktur, demiştir.

İZAHI
Zevâid türünden olan bu hadisi D â r e k u t n i , ‫اا ألإ‬-‫ن‬
Ömer (Radıyallâhü anh)’den rivâyet etmiştir, ©radaki rivâye-
tin senedinde e l - H ü z e y l A b d ü l a z i z ’ den, ©da N â ^ i ’ -
den, © d a î b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet etmiştir.
S i n d i şöyle dem iştir: S u y ü t i : Î b n ü ’ l - C e v z i bu
hadîsi başka bir yoldan A b d ü l a z i z ’ den rivâyetle mevzu’
hadisler arasında zikretmiş ise de bunda ‫؛‬sâbet etmemiştir. Ben,
ŞÜNEN-t ÎBN-t MÂCE

el-Leâli’l-Maslûa’da bu hadis için çok tarik sevketmişimdir, demiştir.


' î b n - i H â c e r ’ de et-Tercîh’te : î b n - i M â -
c e h ’ in senedi zayıftır. Çünkü e 1- H ü z e y 1 ’ in hadîsi mün-
kerdir, demiştir. D â r e k u t n î ’ de ei-îiel’de € 1- H ü z € y 1 ’ den
dolayı seneddeki ihtilâfı zikretmiş ve e 1 - H ü z e y 11in A b d ü l -
a z i z aracılığıyla N â f i ’ den ve N â f i ’ in de î b n - i Ö m e r
(Radıyallâhü anh)’den olan senedin sahih oiduğunu anlatmıştır.
H adîs: Gurbet diyârında ölen bir mü’minin âhiret, sevâbı açı-
smdan şehid olduğuna delâlet ediyor.

‫ﻧﺴﻢ ■ﻧﺮمﻧﺊ‬
‫ي ﺀآت ظ ﻣﺪه ﺛﺂو‬-‫ﺣﺆﺗﻒ ﻧﻢ‬
. ‫ ﺣﻤﺎ‬١٦١٤ : • -

‫ﻣﻞ‬:‫ ﺀنﺀي ا ﺳﺘﻤﻮ ؛ ﻣﺂت‬، ‫ ﺣﻤﺄﻓﻤﺒﻢما ﻟﺮ ا ﻣﺢ‬، ‫ﺀﻧﺎف 'دآﻣﺮﻛﺄ‬،‫ات‬


‫ﺀ‬
. ‫ﻧﻌﻢ ﻣﻮدم‬ ‫ﺳﺘﺰﻗﻲ ي ﺛﺂل ﺀآوةم آذ‬
.‫ﻣﻲ‬‫ﺗﺔﻣﻰوإلﻳﺈدد‬
.‫رﺟﻴﺂإأﻣﺪ‬
‫؛‬ ■ ‫؛‬

‫ ﻣﺎس ق ﻗﻢ ﺗﺆم‬٩ ‫ إذا؛رﺟﺖ‬٠‫اﺋﺎس زم؟ آرﻧﻮت ام ؛ ﺀات‬


: ‫ﺳﺎت وﺟﺊ" ﺛﺊ‬
• ٠ ‫إنﺛﻘﻔﻲ أرمﻳﻰةاإل‬ ‫ﻣﺤﺲ آلﺛﺊﺗﺆﻟﻢ‬
T E R C E M E S İ

1614) A bdullah ‫اا؛ظ‬ ٨١١١٢ (R adtyallâhü anhiimâ)'dan ■


. Şöyle dem iştir:

Medine doğumlulardan bir adam Medine’de vefât etti, ?eygam-


ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun cenâze namazını kıldırdık-
tan sonra!
— «Keşke doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi.» buyurdu.
Cemâattan bir adam :
— Niye yâ Resûlallah! dedi. £fendim‫؛‬z :
— «Şüphesiz adam doğduğu yerden başka bir yerde öldüğü za
man cennette onun için, doğduğu yerden ecelinin kesildiği yere ka
dar bir mesafe ölçülür.» buyurdu.”

İ Z A H I

N e s a i de bunu rivâyet etm iştir. Hadis, gurbet diyârında öl


m enin faziletin e d elâlet eder. H adîsin zâhirine göre gurbette ölen
62 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

adama, öldüğü yer ile memleketi arasındak‫ ؛‬mesafe kadar cennet-


te yer verilir. Bu yer, gurbette öldüğü için verilir. Başka iyiliklerden
dolayı fazla yer verilmesine bu badis mâni değildir. S i n d i ’ nin
beyânına göre bâzı âlim ler: Bu badis, gurbette ölen kimsenin kab-
rinin bu kadar genişletileceğine dâirdir, demişler ise de badis bu mâ-
nâya pek delâlet etmez.
M e d i n e ’ de ölmenin fazileti hakkuıda hadisler varken M e -
d i n e ’ de ölen adam için ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem l’in:
«Keşke doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi.» temennisinden
maksad, M e d i n e ’ de ölmemesini dilemek değildir. S i n d i ’ -
nin dediği gibi ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in maksa-
dı şu olabilir : Keşke bu adam M e d i n e ’ ye hicret etmiş bir
yabancı olsaydı. Veyâ buna benzer bir temenni olabilir. Zâten ha-
dişteki ifâdeye dikkat edilirse gâyenin; M e d i n e ' den başka bir
yerde ölmesi değil, dugduğuyerden başka bir yerde ölmek temenni-
si olduğu göı^lür. ‫ب‬
‫ﻣﺮ ث‬ ‫) ﻳﺎبﻣﺎﻣﺎءﻣﻣنﻣﺎت‬٦٢) .
62 — HASTA İKEN ÖLEN KİMSE HAKKINDA
GELEN HADÎSLER b Abi

‫ثةت أ ﺛﺄ أأاة ﻣﺤﻰ‬


. ‫؛ت ؛ ﺋﺔﻗ ألا ق‬. ‫ﻣﺤﺎأ ﻣﻤﺪ ة ﻳﺒﻢ‬ -. ‫ ا‬1‫ﻣﺎ‬
: ‫ إر ﻧﺞ‬. ‫ اة‬. ‫ ظت‬:‫ه‬ ‫؛‬ ‫ى ﺣﺋﺎج ن ﻋ م‬ .: ‫ﻫم ﻣ دة ن أق ا ﺛﺮ‬.‫ع ﻧﺣدداأ‬
‫ﺋﺮع • ﻣﺂت ؛‬
‫أق ؛‬ ‫ ﺛن‬، ‫ن‬ ‫ﻣﻮس‬ ‫ ﺛن‬، ‫ﺛﻨﺎﺀ‬، ‫رراﻋﻴﻢ نﻣﺤﻢ ن أي‬
.‫~ أ ﺗﻴﺈاإ‬
‫ ﺗﺬﺗﺎ ت ﺗﺮد ﺗﺎﺗﺎ ت ﺷﺪ اؤود ذ ﺗﺔ ؛ ﺛﻢ وﻋﺪئ ورج ﺛﺜﻪ ز‬٠
• ‫ﻋﺑﻣﻣمما ﻳﻳ‬
‫ﻣﻊﺀن دﺀل‬
‫ن ﺳﻴﺪ اﺳﺎنداﺋﻦ‬.‫ﻛﺬﺑﻪﻣﺎﻟﻚ وﺑﻤﻲ‬.‫ن ﻣﺬ‬.‫ إراﻣﻢ‬،‫ ﻗﺈﺳﻨﺎد‬:‫ل *مﺀل قاوواﺋﺪ‬
‫م إآلﺀ‬، ‫ س‬،‫م ج‬،‫ ﺳﺰل‬، ‫ ﺻﺪى‬: ‫ن ﺣﺸﻞ‬.‫اإل ﻣﺎم أص‬

T ERCE MES İ

161‫ “ )ق‬... Ebû H üreyre (Radtyallâhü ânh)’Aen rivâyet edildiğine göre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Selle™) şöyle buyurdu, dem iştir :
SÜNEN-I IBN-I MÂCE

«Hasta İken ölen bir kimse, (âhiret sevâbı bakımından) şehld ela-
rak ölmüş olur. Kabir fitnesinden korunur. Sabah, akşam cennetten
rızıklandırılır■»”
N o t: Zevâid yazan şöyle demiştir : Mâlik, Yahyâ bin Said, el-Kattan ve
İbn-i Muin bu seneddeki râvi İbrahim bin Muhammed’i tekzib etmişlerdir.

İZAHI

Zevâid türünden olan bu hadîsin isnadı zayıftı!' S i n d i : Bu


hadis sahih olduğu takdirde İshal ve siroz hastalığı gibi özel bir has-
talığa yorumlamak gerekir, demişti^ Çünkü bâzı hastalıklarla ölen
kimselerin âhiret sevâbı bakımından şehid gibi olduklarına dâir ha-
dişler vardır. Müellifin 2804 nolu hadisinde şehid hükmünde olanlar-
dan birisi de karın hastalığı ile ölen kimsedir. Yâni ishal veyâ kar-
nında su birikmesi hastalığı ile ölenler şehid hükmündedir. Eğer
bu hadis sahih ise; bundan maksad, bu nevî hastalıklardır. Yoksa
her hangi bir hastalıkla ölen kimsenin şehid hükmünde olduğu kas-
‫؛‬edilmemiştir. S i n d i ’ nin beyânına göre hadisteki kabir fitne-
sinden maksad, meleklerin sorularıdır. Çünkü bu sorular, bir nevî
imtihandır. Fitne kelimesinin asıl mânâsı imtihandır.
Sindi, hu hadîsin isnadı hakkında aşağıdaki bilgiyi vermiştir:
S u y u t i : İ b n ü ’ l - C e v z i bu hadîsi mevzu’ hadisler ara-
sınria zikrederek nedeninin de râvi İ b r a h i m b i n M u h a m -
m e d b i n ’ E b. i Y a h y â e l - E s l e m i olduğunu belirtmiş-
tir. Çünkü bu râvi terkedilmiş bir kimsedir. A h m e d b i n H a n -
bel demiştir ‫ ظ‬: Hadîsin asli; ‫ ﻣﻦ ﻣﺎ ت ﻣﺎ ط‬- ‫« ت‬Düşmana karşı
nöbet beklerken ölen bir kimse...‫ ﺀ‬dır. D â r e k u t n î ’ nin i b r â -
h i m b i n Eb i Y a h y â * dan senedle naklettiğine göre i b -
r â h i m şöyle demiştir: Ben, İ b n - i C ü r e y c ’ e; ‫ﺛﻦم ﺗﺎ ت ﻣﺮا ﻃﺎ‬
hadîsini anlattım. Fakat kendisi benden‫؛‬ ‫ﻧﺎذ ﺗﺮﻳﻔﺄ‬ ‫ ﻣﻦ‬hadisini ri-
vâyet etti. Halbuki ben Ona böyle hadis rivâyetinde bulunamadım,
demiştir.
Zevâid’de şöyle denilmiştir: Ben derim k i: E b ü ’ l - H a s a n
e d - D â r e k u t n î şöyle demiştir: Bize M u h a m m e d tah-
dis etti, □edi k i : Bize A h m e d b i n A l î tahdıs etti, o da
dedi ki :Bize i b n - i E b î S e k i n e e l - H a l e b î tahdis
Uab : 63 KITÂBU-L CENÂ1Z 487

etti ve dedi k i : Ben İ b r a h i m b i n E b i Y a h y a ' dan işit-


tim. Dedi k i: Allah, benim ile M â l i k arasında hükmedecektir.
M â l i k beni K a d e r i y y e mezhebine mensub clarak isimlen-
dirmiştir. I b n - i C ü r e y c ’e gelince; Ben Ona M û s â b i n
V e r d â n ’ dan tahdis ettim. Dedim k i: M û s â ’ nin i b r â -
h i m ’ den, Onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den
rivâyet ettiğine göre; ‫ﺷﻬﻴﺪا‬ ‫ﻧﺎ ت‬ ‫« = ’ ﻣﻦ ﻣﺎ ذ ﻣﺂﺑﻤﺘﺄ‬Düşmana karşı
ııöbet beklerken öle» kinişe (abırel Sevabı bakımından) şehid olarak
ölmüş olur.» buyurulm.uş‫؛‬ur. Fakat İ b n - i C ü r e y c beni annem ta
rafımdan dedeme nisbet ederek benden; ‫ذاذ ﻣﺮﻳﺼﺎ ﻧﺎ ذ ﺷﻬﻴﺪا‬ ‫ﻣﻰ‬
‫« ﺛﺖ‬Hasta iken ölen kimse şehld olarak ölmüş olur.» hadisini rivâyet
etti. Halbuki ben Ona böyle hadîste bulunmadım.
Zevâid yazarı, yukarıdaki nakdlei’i yaptıktan sonra şöyie d er; Bu
hadîsin isnadında bulunan İ b r â h i m b i n M u l ı a m m e d ’ i
M â l i k , Y a h y â b i n s a i d e l - K a t t a n ve I h n - i
M u i n yalanlamışlardır. İ m a m A h m e d b i n H a n b e l
d e : O, kadercidir. Mu’tezilî’dir, cehmi’dir, her belâ onda vardır, de-
miştir. B u h â r i de o, cehmî’dir. İ b n ü ’ l - M ü b â r e k ve
herkes Onu terketmiştir. M â l i k ve i b n - i M u i n Onu tek-
zib etmişlerdir, demiştir.

‫ﻣﻤﻤﻤﺘﺎ م ا ﻟﺖ‬ ‫ﻓﻴﻢ‬ ‫إب‬ )١٣)


63 - - ÖLÜNÜN KEMİKLERİNİ KIRMAKTAN
NEHİY HAKKINDA BİR B^B

: ‫ أد‬. *‫ام_زة ﺻﺪاآلرادر* دﻛﺄ‬ ‫ ﺗﺎ ة ﺑ م‬:‫ ﻣﺄ ت‬- ‫م‬ ‫ﻣﺣﺎ ﺑﺸﺎ م ة‬ —١٦١٦

‫^ ﻣﺣﻣﺮ ةﻟ م^ ﺗﻲ‬ ‫ ﺛﻪ ؛ أأﻟ ت ؛ « ا ﺗ د* ﺗ و ﻟﺗﺎ م‬, ‫ ءراﻣﺎ‬، ‫ﺛﻧﺎ ﺳ دن *ﻣﺣب> ء ﻧﻣﺣ م‬


. ‫ﻣﻣﺮ وءم‬
TERCEMESİ

1‫" ) ةاه‬... Âişe ( Radtyallâhü anhâ)'ç\dVı rivâyet edildiğine göre; Peyganı-


ber (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'أ‬Selle»{) şöyle buyurdu, demiştir :

«Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak ğibidir.»


SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

İZAHI

A h m e d , E b û D â v û d ve B e y h a k î de bunu rivâ-
yet etmişlerdir. El-Menhel yazarı, bu hadîsin izahında şöyle der : Ha-
dişten maksad; kişinin hayatta iken eziyet duyduğu şeylerden ölü iken
de eziyet duyduğunu beyan etmektir. Şu halde diri iken ona ihânet
edilmediği gibi, ölû iken de ihânet edemez. Nitekim ' î b n - i E b i
Ş e y b e ’ ni n tahriç ettiğine göre î b n - i M e s ’ u d (Radıyal-
lâhü anh) ‫؛‬
“Mû’mine ölû iken eziyet etmek hayatta iken eziyet etmek gibi-
dir” demiştir. î b n - i H a c e r de : Bu duruma göre dirinin lez-
zet duyduğu şeylerden ölü de lezzet duyar, demiştir.
Hadîsten maksad, dirinin kemiğini kırmak haram olduğu gibi ölü-
nün kemiğini kırmak da haramdır.
S u y û ' t i , E b ü D â V û d ’ un hâşiyesinde bu hadîsin se-
bebini şöyle zikreder ‫ ؛‬c â b i r (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edil-
diğine göre şöyle dem iştir: “Biz Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) ile beraber, bir eenâzeye çıktık. Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) kabrin kenarmda oturdu. Biz de beraberinde oturduk. Me-
zar kazıcısı toprak altından bir baeak veyâ kol kemiğini çıkardı. Onu
kırmak istedi. Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Onu k ırm a! S e n in on u ölü iken kırman, onu diri iken kırman
gibidir. Lâkin onu kabrin kenarında toprağa göm.» buyurdu.”

H A D İSİN FIKIH Y Ö N Ü

‫ل‬— Kabir kazıcısı kazarken çıkacak ölülerin kemiklerini koru-


mah, kırmamalı ve toprağa gömmelidir. Ehl-i kitabın kemikleri de
bu hükme tâbidir.
2 — İnsana diri iken de, ölü iken de saygı gösterilmelidir.
3 — Dirinin eziyet duyduğu şeylerden ölü de eziyet duyar.
Bâb : 64 _ KİTÂBÜ-L CENÂİZ 489

‫ﻫﺔ‬ 1 ‫ﻇﺎﻓﺒﻤﻲ؛ث‬ ،‫ث‬. ‫ ﺛﺰ‬- ‫ت ا ﻣﻤﺒﻢ‬. ‫ﻣﺤﺎﻣﻤﺔ م‬ - ‫ ا‬-‫ﺳﻢ‬


‫أةت«ﺣﻤﺜﺈ‬. ‫ﻗﻮ ا ي‬ ، ‫ﺗﻨﺔ ) ﺋﺬأ ﺗﻮ ﻋﻦ أم ﺗﻨﺂ‬
‫أأدﺀ؛ ﺑﻤﻤﺔ ﺋﺪ ا؛ ي ن د م‬

• ‫ﺀر ﻣﻤﺠﻤﺨﻤﻤﺢ ﻳﻤﺤﻢ‬


* •
. ‫اﻟﺪق اﺣﺪاﻟﺘﺮؤﻛﻦ‬
> ‫ن*ﻣﺤﺎن‬. ‫ ﺟﻤﻮل• و ﻟﻬﻤﺪ اد ﺗﻴﻦ؛اد‬،‫ ﻧﺰﻳﺎ د‬.‫ق ارواﺛﺪ ؛ و ﺑﻤﺎﻓﻢ ﻣﺪ ه‬
T ERCEMES Î

1617) Ümmü Seleme (Radtyallâhü anhâ)'dan rivâyet ‫ا؛س‬،‫ ﺣﺎ!؛ﻏﻠﻞ‬göre;


?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurmuştur :

«Günah husüsunda ölünün kemiğini kırmak, dirinin kemiğini kır-


mak gibidir.»
N©t: Zevâid’üe şöyle denilmiştir: Bımun isnadında Abdullah bin Ziyââ bu-
lunur. Bu adam meçhuldür. Bımun terkedilmişlerden olan Abdullah bin Ziyâd bin
Sem’an el-Medeni olduğu ,■umulur.

^ ‫وﻣﻮلاف‬ ‫رضم‬
‫ف دﺀ؟ل‬٠١٣‫) ؤب ط‬٦٤)
«4 — RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)’İN
(SGN) HASTALIĞININ ANLATILMASI HAKKINDA
GELEN HADÎSLER BÂBI

Bilindiği gibi Vedâ haccında inen M â i d e sûresinin üçüncü


âyetiyle İslâm dîninin kemâle erdiği bildirilmişti. Gerek bu âyet ge-
rekse N a s r sûresinin inişi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in vefâtı zamanının yaklaşmış olduğuna birer işâret idi. 1621
nolu hadiste ifâde edildiği gibi her yıl R a m a z a n ayında C i b -
٢ i 1 (Aleyhisselâm), Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeliemJ’e ge-
lerek bir defa Kur’an mukabelesi edilirken bu yıl iki defa mukâ,-
bele okunması da Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in vefâtı-
nin yaklaştığına bir işâretti. Yine her yıl R a m a z a n aymda Pey^
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ﻫﺎ‬
gün itikafta kalırken bu
yıl yirmi gün itikafta kalmıştı. Zâten Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) meşhur Vedâ haccı hutbesinde vefâtı ‫اﻫﺔ‬،‫ﺳﻬﺎ‬
yaklaş-
tığını cemâata hissettirmişti. M e d i n e ’ ye dönüşünde U h u d
şehidlerini ziyâret ederek onların cenâze namazını kılmış veyâ on-
lara duâ etmişti. Son hastalığından bir gün önce B a k i ’ mezar-
lığına gidip orada defnedilmiş mü’mipler için istiğfar etmişti. Efendi-
miz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) âdetâ dirilere ve ölülere vedâ ee،i-
yordu.
490 SUNEN-I IBN-I MÂCE

B a k i ’ mezariığmdan döndüğü gece M e y m û n e (Radı-


yallâ'hü anhâ)’nin odasında idi. Ve o gece hastalandı. V â k ı d î ’ -
nin anlattığına göre hastalığı Z e y n e b b i n t - i C a h ş (Ra-
dıyallâhü anhâ)’nin odasında şiddetlendi.
Hadîs ve Siyer âlimleri Peygamber (Saiiaiiaho Aleyhi ve Sel-
lem )’in hastalığının başlangıcı, süresi ve vefât târihi husûsunda mü-
teaddid rivayetler nakletmişlerdir. Bu rivayetleri buraya özetle nak
ledelim :
A h m e d b i 11 H a n b e i ’ İ11 Â i ş e (Radıyallâlıü anlıâ) ’
den olan rivâyetine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bir P a z a r t e s i günü vefât edip Ç a r ş a m b a günü def-
nedilmiştir.
Urve (Radıyallâhü anh)’den olan rivâyete göre Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) R e b i ü ’ l - E v v e l ayının ilk gü-
nüne rastlayan P a z a r t e s i günü öğleden sonra güneş batmaya
yöneldiği sırada vefât etmiştir.
V a k i d i ’ nin E b û M a ’ ş e r ’ den rivâyet ettiğine göre
hicretin 11, yılı S a f e r ayının 19. Ç a r ş a m b a günü Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hastalığı şiddetlenmiş, has-
tahğı 13 gün sürmüş ve R e b i ü l e v v e l ’ in P a z a r t e s i ’ ye
‫ؤ‬
r a stla y n ik i^ i günü v efâ ^ tm iştir. Eğer S a f e r ayı © gün
çekmiş ise, hastalığı 13 gün sürdüğüne göre vefâtın, R e b i ü l e v -
V e 1’ in 1. gününe rastlaması gerekir. Rivâyetleri inceleyenler, ve-
fâtın ayın ilk gününe rastladığını bildiren rivâyet‫ ؛‬kuvvetli bulmuş-
lardır.
‫و‬
M ü s 1 i m ’‫ ؛‬Â i ş e (Radıyalâhü anhâ,)'dan olan rivâyetine
göre hastalık M e y m û n e (Radıyajlâhü anhâ)’nin odasında
başlamış, sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in muhte-
rem eşlerinin muvâfakatıyla A i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin odası-
na götürülmüştür.
Hastalığın s a f e r ’ in 2‫’ ؟‬inci günü başladığı ve R e b i ü 1 -
‫ل‬
e V V e 1 ’ in 2 . P a z a r t e s i günü vefâtm vuku' bulduğu V â -
k i d i ’ de rivâyet edilmiştir. Fakat bu rivâyetler, ilk rivâyet kadar
k u v v ^ i görülmemiştir.
Hulâsa, kuvvetli rivâyete göre Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) hicretin 11. yılı S a f e r ayının 19. günü M e y m û n e
(Radıyallâhü anhâ)’nin odasında hastalanmış, beş gün sonra p a ­
KITÂBU-L CENÂIZ 491

z a r te Si günü Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin odasına geçmiş,


8 gün de burada yatmıştır. R e b i ü l e v v e i ayının P a z a r -
t e s i ’ ye rastlayan birinei günü öğleden sonra ve güneş batmadan
önce vefât etmiş, Ç a r ş a m b a günü defnedilmiştir.

‫ﺳﻤﺪاس‬،،‫؛اننﻣﺘﺔ ﺀزالﻋﺮﺀ‬
‫ﻣﺜﺊ‬‫ ﺣﻤﺤﺎﺗالﻣﺰﺛﺄﺑﻤﺘﻢئ‬١٦١٨
، • . “

‫م ﺗﺮ ض‬ ١‫ﻣﺎﺑﻤﻬﺜﻚ ؛ أ ﻳﻰأ ﺛﻪ‬ ‫اﻳﻰ ﺀﺑﻢ اﻧﻲ؛؛ آت ؛ ﻧﺄ؟ ذ‬

‫ ﺗﺪور‬0 ‫وﻛﺎ‬ ^^ . ١^ ١ ‫ﻧﻤﻢ‬ ‫ؤ ﻧﺂ ﺛﻘ إل ﺛﺬ آل‬ •‫ ﺛﻤﺚ‬.‫ﺗﺜﻚ ﻣﺜﻠﻰ‬ ‫ا‬ ‫*آآت؛‬

. ‫دون ﺀﺛﻪ‬ ‫ذﻣﺤﻮن ق ﻣﺖ آزﻧﺚؤأن‬.‫اﺛﺪ ؛آى أن‬ ‫ﺀﺀﻣﺪ ا‬


• ‫ق ﺑﻤﺎﻳﺮ‬

‫د ﺟﻤﺢ• ﻧﺒﺒﺠﺔﺋﺎﺗﻲ؛ ﻣﺤﻀﻠﻪ‬، ‫ﺣﺄﺀ‬ . ‫ﻣﺄﻟﺖ ؛ أ ﻧﺜﺪﺀ ن*ﻣﺪاﻣﺢ‬


. ‫أ ﺗﺘﻤﺂا* ﻣﺢ‬

‫ ^ ^ وى ز* ﺋﺘﺜﺆ ﺀ\دﺛﺔ ؟ م ﺀﺀ‬١‫اس «ﺀآت؛ أرذرى ش‬-‫ماﻣﺤﺜﺄي اﻳﻰﺀ‬


. ‫ ﻳﻰﻧﻢ‬. ‫اةأ‬

T E R C E M E S Î

1‫) ﻫﺎ ه‬ “... b'beyduliah bin Abdillah (bin Utbe bin Mes’ud) ( R a d t y a l l â h ü

a n h ü m â ) (46)’dan: Şöyle demiştir:


Ben, Âişe (Radıyallâhü anhâ)’y a‫؛‬
Ey annem! Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hastalı-
ğmı bana anlatıver, di^e dilekte bulundum. Dedi k i: Efendimiz has-
talandı, hastalığında üflemeye başladı. Biz Onun üfleyişini kuru üzüm
yiyicisinin üfieyişine benzetiyorduk, o , sırayla eşlerinin odalarında
dolaşıyordu. Hastalığı ağırlaşınca Âişe (Radıyallâhü anhâ)’nin oda-
sında olması ve eşlerinin sırayla onun yanında kalmaları için eşle-
rinden müsâade istedi.

(46) El-Hüzeli Ebû Abdillah el-Medenl, Fıkıhçıydı. Gözlerini kaybetmişti,


Ömer ( ‫ع‬.‫ م‬. ‫ ا‬ve ibn-i Mes’ud ( ‫ﻣﻪ‬.( ‫ ’اﻫﻪ‬mtirsel olarak rivâyet etmiş, ayrıca baba-
sından ve Âişe (R.A.)’den rivâyet etmiş, kendisinden de kardeşi Avn, Zühri, Ebü’z-
Zinâd ve bir cemâat rivâyette bulunmuştur. ‫؛■ ﺀﻣﺎ اة' ﻫﻪ‬ ٠, sikadır, emindir ve
imamdır, demiştir. El-icli de : ‫ ه‬, ilmi cem etmişti, demiştir. Buhâri’nin dediğine
göre hicretin 94. yılı vetât etmiştir. 96 ve 99 hidâyetleri de vardır. Kütüb-i Sitte
sahipleri ,omm rivâyetlerini almışlardır.
SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE

Âişe (R adıyallâhü an h â) d em iştir l،i ‫( ؛‬Eşleri izin verince) Resû-


lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) iki ad am a ra s ın d a ve ay a k la rı
yerde s ü rü n e sü rü n e benim ed a m a g ird i . ‫ ه‬iki ad am ın b irisi A bbâs
(R adıyallâhü an h ) idi.
U beydullah (R ad ıy allâh ü an h ) d em iştir k i : Ben, Aişe (Radıyal-
Jâhü a n h â ) ’n in b u h ad isin‫ ؛‬ibn-i A bbâs (R ad ıy allâh ü a n h ü m â) ’y a an-
lattım . İbn-i A bbâs (R ad ıy allâh ü ‫ رﻓﺎ»ﻫﺲ‬: Âişe (R ad ıy allâh ü an-
h â ) ’nin, ism ini b elirtm ed iğ i ad am ın k im o ld u ğ u n u biliyor m u su n ? ‫ ه‬,
A li bin Ebl T âh b (R ad ıy allâh ü a n h ) ’dır, dedi.”

.*‫ أ ذ ﻧﻴﺎ’ﻟﺒﺎس‬٠‫ﺻﻲ‬ ‫ ﺗﻢ 'د‬. ‫ ﺟﺬﺧﺈ‬:‫ع‬ ‫ ﻗﻢ ﺗﻦ ﺛإلئ ؛‬/ ‫م ﻧﻢ‬

‫اصهةل‬
٠‫ إﻧﺄ در' ﺗﺄﺗﺎ‬V ‫> ﻧﻤﺎآ‬٠‫ؤﻟﺚ‬1‫ ﺷﻢ‬V،]‫ﺛﻤﺎ‬ V. ‫دب اﺋﺎس• واﺷﻒ أتاﻧﺸﺎف‬

‫ﻣﻊ ﺗﺒﺚ‬ .‫زأرأﻣﺄ‬ ‫ﺗﺚ أ ﻧﻨﺜﺖ‬,‫ﻳﻨﻲ ﺟﻞ‬ ‫ا ي ؤ |ق ﻓﻰ ﻣﺮﺿﻪ ادى آت ذي أ ﺣﺬ ذ‬

‫ث؛اذ‬ :‫ ﻓﺄﺛﺘﺖ‬٠ ٠^^ ‫ﺛﻰﻧﺠﻤﺢ> *م ﺀآت ﺀاﻫﻢ‬


١‫مم ﻣﺤﻴﺖﻧﻰ زأي؛ﻳﻰ إزؤ ﻧﻲ‬

• ^ ‫ﻣﺌﺬﺛﻰ ﻛ أل‬
‫ﻣﺤﺆ‬ ^
TERCEMES İ
1619) " ... Âişe (Radtyallâhü ‫ ; آاةه’رقﺀاس‬Şöyle d e m iştir'.
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) (şe y ta n la rd a n ve has-
ta lk la r d a n ) şu kelim elerle A llah ’a s ığ ın ırd ı:

: ‫ﻣﺌﻬﺪ ﺷﻖ‬ ‫ا آل‬ : ‫ةة‬ ‫ﻟﺜﻲ ' آل‬ ‫م واﺷﻒ آ ﻧﻒ ا‬- ‫آدم ا ﻳﺄ س رب ا ﻗﺎ‬

‫ﺗﻔﻤﺤﻢﺀ‬. ‫آل‬-.
= «Ey in s a n la rın Rabhi! Şu h a s ta n ın h astalığ ın ı g id er ve şifâ
b u y u r. A n cak sen şifâ v erirsin . S enin şifan d an b a şk a hiç b ir şifâ
yo k tu r, (Bu h a sta y a ) öyle b ir şifâ v e r ki, ‫ ه‬şifâ hiç b ir h astalığ ın
irin i bırakm ıyacak.» P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem) ve-
fâ t ettiği h a sta lığ ın d a ağ ırla şın c a O n u n elini tu ttu m . Ve bu kelim e-
leri okuyup. O n u n m ü b â re k v ü c û d u n a elim i sü rm ey e başladım . Son-
r a elini benim elim den çekip çıkardı. D ah a s o n r a :
‫ا آل م‬ ‫ ﺷﻰ أ ﻟﺮﻓﻘﻢ‬-‫دأ‬ ‫اﻟﻠﻬﻢماﺀﻣﺤﻠﻰ‬ = «A llah’ım b a n a eyle
ve beni refik-i a ’lâ ’y a eriştir.» b u y u rd u .
64 KİTÂBÜ-L CENÂtZ

Âişe (Radıyallâhü anhâ) demiştir k i : Peygamber (Sallallahü


'Aleyhi ve Sellem )’den işittiğim son sözü bu idi.”

İZAHI
B u h â r i de bu iki hadisi rivâyet etmiştir.
İlk hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in hasta-
lığındaki üflemesi, kuru üzüm yiyenin üflemesine benzetilmiştir
S i n d i : Yâni çekirdekli kuru üzüm yiyen kişinin, çekirdeği ağ-
Zindan atarken üflemesine benzetilmiş, diyer.
Miftâhü’l-Hâce yazarı d a : Kuru üzüm yiyen kişinin, kuru Ü Z Ü -
mün üstündeki hafif tozu ve toprağı gidermek için hafifçe üflediği
gibi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hastalığın ve zayıflı-
ğın şiddetinden dolayı mübârek vücûduna üflerdi, diyor. Bu arada
S i n d i ’ nin yukarıdaki benzetme ‫آه؛ﺳو‬de te k r a rlıy o r
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sağlığında muhterem
eşlerinin odalarında sırayla gecelerdi. Son hastalığının ilk günlerin-
de nöbet işini aynen tatbik ettiği; ağırlaşınca bütün eşlerinin muvâ-
fakatıyla  i ş e (Radıyallâhü anhâ)'nin odasında devamlı kal-
dığı ve eşlerinin sırayla  i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin odasında
Onun yanında kaldıkları, bu hadisten anlaşılıyor.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ağırlaştığında A b -
b â s (Radıyallâhü anh) ile A l î b i n £ b i T â l i b (Radıyal-
lâhü anh) Onun koltuklarına girmişler ve kendisi onlara dayanarak
Âişe (Radıyallâhü anhâ)’nin odasına götürülmüş; hastalık nede-
niyle ayakta tutunamadığı için mübârek ayakları yerde çizgi çizer-
‫؛‬:esine sürtüne sürt.üne götürülmüştür.
İkine‫ ؛؛‬hadiste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Al
lah’ım‫ ؛‬Bana mağfiret eyle. Ye beni refik-i a’lâ'ya eriştir.» buyur
muştur.
Refik'i a’lâ’dan kasdedilen mânâ husûsunda müteaddit beyanlar
vardır.
‫ ؛‬b n i 1 s h a k V‫ ؛؛‬c e V İl e r i ’ ye göre «Refik i A’lâ» Cen
net’tir. H a t t â b i : «Refi^-1 A’lâ» Peygamber (Sallallalıö Aleyhi
ve Sellem)'in mübârek rûhu, yüksek makamlara yükselirken kendi
sine refakat eden meleklerdir, demiştir.
Şârih K i r m â n i : R efik-iA ’lâ, ^ ‫ا‬،‫ف؟‬ sûresi âyetinde:
«Güzel refik» diye vasıflandırılan Peygamberler, sâdık kullar, şehid-
SÜNEN-İ ÎBN-1 MÂCE

ler ve sâlih in san lard ır, dem iştir. Bu yorum , b u n d a n so n ra gelecek


hadise d a h a u y g u n d u r, t b n - i H a n b e 1 ’ in riv ây e tin e göre
b u yorum  i ş e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’d en d a n ak led ilm iştir.
" Refîk-i A’lâ ile y ü k sek m a k am d ak i P ey g am b er
ler c;emâatı kastedilm iş olabilir, d em iştir

، ‫ ﺛن ردة‬، ‫ءن أﻧﺗﻲ‬،‫ر'ﻣﻳم ﻳﻰﺳ د‬. ‫ﻫم ردان 'أﻗﺮئ • ﺗﺈإ‬.‫— ﺣﻘﺑﺟﻧﺎأ‬١٦٢٠
‫ ؤذس‬VI ‫ص‬ ‫ةرتﺀﻣﺎﻣﺰئ „ﺗﺮ‬ '‫ت‬. ‫ﺀى ﺛاله؛ ﻓﺄﻧﺖ؛ ﺣﻤﺬ رﻧﻮت ' م‬
‫ ﺋﻣﻣﻣ‬. ‫ثم‬ ‫ هءة ﺗﺛﺎﺻﻣﺢ'ﻣﻬﺂﻗص‬: ‫ةﻟت‬. ‫األﺗﺄواأﻣﺔم‬
‫إىمء«ﻟﺗم أﺋؤ‬9‫إء‬
‫م"داءؤاﻟﻣﺋﺎ‬
‫ﺗﺈىواﻛ‬1_‫ﺻد‬
‫ﻳن'ﻟإلﺗﻲؤاا‬ ‫افءأإم‬
‫ءﻣم'دن‬
T E R C E M E S İ

1620) "... Âişe ( R a d t y a l l â h ü a«A â)’d an : Şöyle dem iştir :

Ben, R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’d en şöyle buyu-


ru rk e n işittim :
«H astalanıp d a d ü n y a (d a kalm ak ) ile â h ire t(e göçm ek) arasın -
d a m u h a y y er k ılın m ay an hiç b ir P ey g am b er yoktur.»
Âişe (R adıyallâhü an h â) d em iştir k i : P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve Sellem) v efât ettiği h a sta lığ a tu tu lu n c a boğazı kısılıp se-
si değişerek k alın laştı. S o n ra :

‫ﻋﻠﻴﻬﻢ ﻣﻦ ا ﻟﺘﺒﻴﻨﻲ وا ﻟﺼﺪﻳﻘﻨﻲ) وا ﻟﺸﻬﺪا ﺀ وا ﻟﺼﺎﻟﺤﻴﻦ‬ ‫ﻣﻊ ا ﻟﺬﻳﻦ ا ﻧﻌﻢ اف‬

(4?) âyetini o k u d u ğ u n u işittim . A rtık an lad ım ki, R esû lu llah (Sallal-


lahü Aleyhi ve Sellem) bu iki dilek a ra s ın d a m u h a y y er b ırak ıld ı (da
٨ , ahireti seçti.)”

t z AH1
B u h â r i de bu hadîsi rivâyet etmiştir. Peygamber (Sallalla-
hü Aleyhi ve Sellem )’in sekerât hâlinde okuduğu bildirilen âyet, N i -
s â sûresinin 69’uncu âyetinin bir parçasıdır. Ayetin tamamının
meâli şöyledir:
«Kim A llah’a ve R esûlûne itâ a t ederse, o n la r A llah’ın kendile-
rin e nim et verdiği P eygam berler, sıddıklar, şeh id ler ve sâlih lerle be
rab e rd irle r. B u n lar ne güzel ark ad aşlard ır.»

(47 i Nisâ sûresi : 69


KİTÂBÜ-L C E N ^Z

> ‫ﻳﻰﺗﺘﻪ ىم'د'م ﻟﻢ ﺀن‬


> ‫مأ‬٧‫م م‬.‫ ﺣﻤﺤﺎأ‬١٦٢١
. —

.. ٧١١‫ﺑﻣتﺑﻤﺎﺀﺀ‬-‫دﺛﺔ ؛ *أﺗت ؛ ا‬،‫ ﺀنﺀا‬،‫ﻣوق‬-‫ ءﻧم‬، ‫ ﻋﻦ ﻋﺎ م‬،‫م؛راس‬


‫ ﺋﺔ ار ج‬. ‫ﻓﺺ‬ ‫ﺑﺠﺄﺛﺒﻤﻨﺤ إل‬ ‫ﻣﺤﺂﻣﻜﻤﺤﺎﺀ ت ^ ﻣﺢ ؛ آ أل ﻛﺎ ذ‬ ‫آةمم‬
.‫ﻣﺎﺑﻢ‬ ‫ﻟﺒﺞم‬٢٢ .‫ ا ﺛﻜﻤﺘﺄ ؛آ<إﺛﺊ‬. ‫إي ﺣﺪ_ةا‬ ‫ أﺟﺜﻤﺎ ﻋﻦ ﺀﻟﻲ *م إةممأﻧﺖ‬٢٢
. »‫ﻋﻰ‬-‫ﻳﺈ؛‬

■3‫والف ؤﺀئ‬-*‫م ر‬- ‫ أل ﻏﺘﻰ‬،‫ﻣﺎﻛﻨﺖ‬ ‫ﻓﺖ آﻣﺂ؛ ﻣﺎ _ ﻟﺒﻤﻜﺈ ث؟ ﻗﺎﻧﺘﺖ؛‬ . ‫ﺿﻤﻤﺘﺄ أ إ* ذ ا‬

‫ ﺛﺼﻚ‬-‫د ﻛﺘﺄ ؛ أ‬ ‫ﺣﺘﻲ‬ ‫ﺛﻨﺖ إﻣﺎ‬ . ‫ﻓﺰ آ أ ز ﻳﺖ ﻣﻦ ﺣﺰ ن‬ ‫ﺗﺘﺚمم ة ﻟﺘﻮ‬.‫ﺛﻨﻖ ؛ ﻧﺎ ﻧﺄ‬

‫ﺗﺎﻣﺤ إل ي‬ : ‫ ع‬. ‫ﺀﺗﺂ م ﺋﺜﻤﺤﺄ ؤاا ﺑﻤﻬﻤﺎ ةت‬/ ‫ﻳﻤﺚ د‬ ^ ‫ ﻧﻬﻤﻞر ا ف‬:

‫ﺛﻢﺀﺑﻤﺪﺗﻨﻰ أ ﺛﺖ ؟ ﺗﺎﻳﺊ‬ ' ‫ إ‬:‫ﺛﺂﻧﺘﺂ‬ . ‫ﺻﻨﺎﻣﺎﺗﻤﺜﺎ ؟ آت‬ -‫ ﻧﻖ إداث‬. ‫ﺳﺖ ر ﻧﻮ ال ﺳﺆ |إ ؤ‬

‫م وال أن)ةإالﺋﺖﺣﻤﺖ‬. ‫ ؤأ الآ ﺗﻤﻮا ﺋﻠﻤﺘﺘﺜﺒﻲ‬.‫ﻣﻢةﻧﺒﻤﺂرﺿﻤﺢ؛إﺛﻤﺘﺎفﻳﻰ”ﻛﺈث ﺗﺎم ﺗﺘﺊ‬


‫ﻫﻤﻨﺎﺗﻪ ﻗﺎت‬ ‫ إ 'د‬٢٢٠.‫ت‬ ‫وﺀ‬ ٠ ،‫ي*ﻟﻢ ا ﻟﺴﺄﻧﺎ * أﻗﺖ‬
‫ ؤ‬. ‫ﺗﻠﻰﺋﻤﻬﻤﻖ‬،‫أودأ‬ ‫أﺑﻔﻲ • زأﺋﻲ‬
‫ﻣﺘﺜﻜﺈﻟﺌﺖ‬
• 5‫ د ذ األﻣﺔ؟ ﺀﻣﻀﺔ‬٠‫م‬
^ ‫اﺀاﻟﺮﻣﺌﺈن> أذ‬1‫إدم ذ‬.‫ ﺳﺄﻧﺘﺖ؟وي؛س‬-‫ﺀأآلأره‬
٦' E H C E M E S İ
١٠٧١( "... (Radtyaliâhü
e anhây&Ax\\ Şöyle‫؛؛‬
Ai>‫ا‬، ‫'اا‬، ‫او‬
‫ ؛‬: ‫')؛‬
P eygam ber (SallaM ahü Aleyhi ve Sellem ) in eşleri O nun y an ın
-d a toplandı. O ray a gelm eyen k alm adı. B iraz §onra (P eygam ber (Sal
.lallah ü Aleyhi ve S ellem )’in kızı) F âtım a (R ad ıy allâh ü an h â) geldi
O nun y ü rü y ü şü , san k i R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’in
.y ü rü y ü şü idi
: )H asta y atan ) P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem (
M erh ab a kızım.» b u y u rd u . S o n ra O nu so lu n a o tu rttu . D ah a «
.s o n ra O n a gizli b ir şey süyledi F âtım a (R adıyallâhü an h â) ağ lad ı
-D aha so n ra (yine) O n u n la gizli b ir şey ko n u ştu . Bu d efa F âtım a (Ra
:d ıy a llâh ü an h â) güldü. Ben F âtım a (R adıyallâhü a n h â ) ’y a
:Seni a ğ la ta n ned ir? diye sordum , o —
Ben R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’in sırrın ı ifşâ —
: edemem diye eevap verdi. Ben
-Bugün (gördüğüm ) gibi hiç bir zam an bir ü zü n tü y e çok y a —
kın bir sevinci görmedim, dedim. Fâtıma( R adıyallâhü an h â) ağladığı
zaman ben O n a :
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

R esûlu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) bizden ay rı o la ra k —


s a n a dzel b ir şey m i söyledi ki b u n u n ü zerin e ağ lıyorsun? dedim . Ve
-ne söylediğini F âtım a (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’y a sordum . F âtım a (R adı
; )y a llâ h ü a n h â
Ben R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ,in sırrın ı ifşâ —
-edeoek değilim , dedi. N ih ay et P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel
lem ) ve^ât edince ve ne söylediğini P âtım a (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’ya
sordum . Dedi k i :
‫ه‬, h e r yıl C eb rail’in kendisiyle b ir d efa K u r’a n ’ı m u k ab ele

ettiğini bu yıl iki d efa m u k âb ele ettiğ in i b a n a an latıy o rd u . V e :
— ٠ Ey k ızım)‫ ا‬-Ecelim( in y ak laştığ ın ı san ıy o ru m . Benim ev h a l
k ım d an b a n a iltih a k edecek ilk kişi sensin. Ben sen in için n e güzel
: selefim.» b u y u rd u . B unun ü zerin e ağladım . S o n ra b a n a gizli o la ra k
S en m ü ’m in ierin k a d ı n l a r ı n ı n v eyâ bu ü m m etin k ad ın ların ın « —
-b ü y ü ğ ü o lm an a râzı olm az m ısın?» b u y u rd u . Ben b u n u n için g ü l
düm ”

>‫ <ﺛﻣﺛﺎدم‬، ‫ ﺛﻦ‬. ‫ﺻﺗب ن اﺋﻣﻌدام‬ La. ‫ن؛ل‬


* ‫ء؛ﻣﺣﺎ ﺻد ن ﺛﺗ د 'م ﻳﻰ ﻣ‬ ١٦٢٢
—•

‫ﻧﺗ ث أﺗ ت ' أ ﺛ دء ﻓﻲ‬.‫ ﺗﺎﻧﺄ‬: ‫ﻗﺄﻧﺗﺄﺗ و ﺗﺔ‬ :‫؛ ؛آت‬ ‫قوص‬


‫ﺋن‬ 3،‫ض‬
، ‫ ص‬، ‫ﺛ ن اآلم <؛ي‬

! ‫ ﻧﻮل ا ﻓ ؤ‬3‫ﺟﻌﻤﺤﻰ‬
. ‫إأق‬ ‫اأؤ‬
T E R C E M E S Î
622‫" ) ا‬... Âişe (Radıyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demişliı :
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’den fa z la h astalığ ı şid-
detli olan hiç b ir kim se görm edim .”

، ‫ﻗﻘﺔﻣ م‬ ‫ ة‬. ‫ﻣﺣﺎﺗﻣﺑﻳﺔﻣﺣﺗ م‬ : ‫ئم ﻳﻰ‬


‫ﻣﺎﻣﺣﺄﻫﻣﺔ أ‬ - ‫م ^ا‬ ,

:‫ ﺀنﺀا ﻳﺜﺄ ؛ أ ﺗﺖ‬،‫م ن ﺀﺳﺪ‬-‫ ﺀﻧﺎﻟﻤﺄ‬،‫ ﻣﺜﺪ زز ﺗﺮﺟﺲ‬٠‫م‬-‫ ﻳﺔ ت‬. ‫ د‬. ‫ زاد‬-،‫م‬
t ‫ود * ﻫﺒﻤﺚ ﻓﺎ' ﻛﺪ ج‬ .‫ ﻣﺬ د ﺑﻤﻤﻤﺪ ح ؛ ﺗﻲ ﺗﻨﻲ‬-‫ د ﺀ ت‬. ‫تمار ز ﻟﺔ‬-‫د‬
C .‫ﻟﺗﺎﻣﺎﺗﺎﻣ ت‬ ‫ أء ى ء‬١‫ اﻟﻠﻤﻢ‬٠‫م ﺗﻤﻮل‬ ‫ﻣﻴﻤﺤﺪﺟﻢﺀه‬
T E R C E M E S Î
162‫د‬ ( :Âişe
"... ( Radtyallâhü anhâ) dan; Şöyle (letııiştir
R esûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’i gördüm . Vefât ediyor -
KİTÂBÜ-L CENÂİZ 497

-du. Yanında bir kab su vardı. Elini kaba sokup yüzünü suyla mes
hediyordu. Sonra•٠
Allah’ım! ölümün şiddetler»
-karşısında
‫؛‬ bana yardımcı ol.» bu
yuruyordu.”

‫ ﺳﻤﺢ أﻧﻦ‬١١‫ﻋﻦ‬٠‫ﻧﻴﺎنﻳﻰ إلة‬


‫ ^^؛‬، P
L. ‫؛‬ ‫ﺷﺲﺻﻰﺑﻖﻳﻰ‬
‫؛‬ ١٦٢٤
. ‫ﻣﺢ‬
-‫' ﺻﺎد ﻇﺂﺗﻌﻢ 'إلن‬،^ ‫ﻣﻢ'؛ﻣﺤﻴﺎﻟﻰﻧﻨﺪلاف‬ ‫؛‬ ‫ﺗﺖاأق ' ﺋﺪ‬. ‫ا‬
‫أرو‬ . ‫ﻗﺎﻟﺘ أل ﺀ‬ ‫ردم‬ ‫ﻗﻚ‬ ‫ﺛﺾ و ﺗ ال‬ ‫ آل‬7‫ﻓﻴﻨﻨﻲ ؛ ﺀ ي د‬ ‫ﺗﺜﺒﺖ‬

. ‫ﻓﻤﻤﺘﻔﻴﻤﺌﻬﻬﻢ‬ ، ‫ﻟﺜﺒﻢ‬ ‫ ال ؤا‬. ‫ﺀواﻗﻮاداةت‬1، ‫ﺑﻤإلائ‬.‫إل‬


T ERCEMES Î

1624) "... Enes bin Mâl‫؛‬k ( R ‫ره‬


«/‫’ ؛‬den; Şöyle demiştir :
a d t y a l l â h ü

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem ) ’e baktığım son bakış,


(vefât edeceği) Pazartesi ‫؟؛‬ünü (mescid ile Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’-■
nin odası arasındaki kapının üstündeki) perdenin kaldırılması (ile)
oldu. Perde kaldırılınca mübârek yüzüne baktım. Sanki mushaf’m
yaprağıydı. Cemâat da Ebü Bekir (Radıyallâhü anh) ’m arkasında
namazdaydı. Ebû Bekir (Radıyallâhü ahn) Onun geleceğini sanarak
çekilmek istedi. Fakat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) O na:
«Yerinde dur.» diye işâret buyurdu. Ve perdeyi indirdi, o günün
sonunda vefât etti.”

İZAHI
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nin yukardaki hadislerini Buhâri
de rivâyet etmiştir.
1621 nolu hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
kızı F â t 1 m a ’y a :
«Benim ehl-i Beytimde ilk olarak sen benim yanıma geleceksin.»
buyurduğu belirtilmiştir. Bu haber. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’in bir mucizesi idi. F â t ı m a (Radıyallâhü anhâ) Pey
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den sonra ancak altı ay yaşa-
mış ve Ehl-i Beyt’den ilk vefât eden ‫ ه‬olmuştur. E n e s (Radıyal-
lâhü anh)’in hadisinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in

Sünen-i tbn-i 32 : . ‫ ﺀه ﺀه‬€ —


٠ . : ‫م‬- ‫ﺀ‬
SÜNEN-İ İBN-Î MÂCE

-m ü b â re k yüzü E n e s (R adıyallâhü an h ) ta ra fın d a n m u sh a f y a p


ra ğ ın a benzetilm iştir. N e v e v î : Bu benzetm e ile P eygam ber
-S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’in m ü b â re k y ü z ü n ü n güzelliği, n u r (
lu lu ğ u ifâde edilm ek istenm iş, dem iştir. S i n d i : N e v e v î ’ n in
-zik rettiğ i h u su sla ra ilâv eten P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel
-le m )’in m ü b â re k y ü z ü n ü n m u h a b b et ve azâm etin in , g ö n ü llerd e M us
.h a f y a p ra ğ ın a d u y u la n m u h a b b et ve saygı gibi kökleştiğini ifâde e d e r
-E ğer gönüllerd ek i m u h a b b et ve saygı d u ru m u olm am ış olsaydı M us
-h a f y ap ra ğ ın ın benzetm eye esas alın m asın ın hikm eti kalm azdı, dem iş
tir
n in E n e s (R ad ıy allâh ü a n h )'d e n olan riv ay etin e ~
göre E b û B e k i r (R adıyallâhü an h ) P ey g am b er (S allallah ü
-A leyhi ve S ellem )’in y erin e üç g ü n d e onyedl v ak it n am az k ıld ırm ış
-tır. Bu onyedi vakit, C um a gecesi yatsı n am azın d an , v efât g ü n ü sa
-b a h n a m a z ın a k a d a r h esap lan m ıştır. Bu h esab a göre P ey g am b er (S al
-la llah ü Aleyhi ve S ellem )’in son kıldırdığı nam azın ak şam n am azı ol
m ası g e re k ir ,

،‫ﺣﻤﺎم ﻣﻘﺎﺋﺔ‬
‫ﺀ‬.‫ﻣﻦ ﺛﻮذ‬
4 ‫ﻳﺚ ة‬. ‫ﻓﻰﻗﺒﻢ‬
.‫ﻣﻤﺢ ةأ‬.‫ ﻣﺤﺎ أ‬١٦٢٠
، U.? -

‫دذاﻣﻨﻪ‬
3* ' ‫ﻧﺪهأفﻣﺢاف‬٢١‫ﻧﻨﺠﻨﻢص‬
./،،; ‫ﻣﻠﻴﻞ ﺀى‬
3 ‫ﺀىﻋﺘﻲأي ا‬ ‫؛‬ ، ، ،

‫ﻳﺒﻤآل‬/‫ادىﺗﻠﻔﻴﻤﺎلﺀت ﺛﺘﺎﻧﺼﺄﺀأ ﻣﻢﻧﺄزاتﺿﻨﺂﻧﻞ ﻣﺢ‬


^ ; . - ; ، -

.‫ق اؤواﺛﺪ ؛ إﺳﻨﺎد« ﻛﻴﺢ ﻣﻞ ﻟﺮ ط اﻟﻤﺤﻴﺤﺘﻲ‬

T E R C E M E S Î
1625) "... Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâyûan: ‫ ﺀﻟﺮؤن؛؛و‬lemi‫ ؛‬tiı :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) v efât ettiğ i h a sta lığ ın d a :
«N am aza ve sağ ellerin in m âlik o ld u ğ u şeylere (önem veriniz.
İh m al etm eyiniz.)» b u y u ru y o rd u . M ü b ârek dili b u kelim eyi dö ndür-
m eyecek h âle gelinceye k a d a r devam lı b u n u söy lüyordu.”
Not : Bunun senedinin Buhâri ve Müslim'in ‫؟‬art] üzerine sahih olduğu Ze-
vâ^d’de bildirilmiştir.

1 ?‫ا ا ا ف‬

Bu h ad îsin Zevâid tü rü n d e n olduğu n o tta b elirtilm iştir.


«Eymân» kelim esi “Y em în”in çoğuludur. Yemin; S ağ el dem ektir.
Eşya genellikle sağ elle m ü b â y aa edildiği için h ad îste : «... sağ elleri-
nizin m âlik olduğu. » ifâdesi k ullanılm iştir. A slinda m âlik, kişinin
64 KİTÂBÜ-L CENÂİZ

‫ ﻗوة‬eli değil, kendisidir. Burada bu İfâde ile mallar kastedilmiş ela-


bilir. Buna göre ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Sâhip
olduğunuz mallara önem verinin» buyurmuş olur. Yâni malların ze-
kâtına önem veriniz, hakkıyla ve usülüne uygun ©larak ödenmesin-
de gevşeklik etmeyiniz. Hadiste bu ifâde namazla beraber zikredildi-
ği için namaza en muvâfık yorum budur. Çünkü genellikle şer’‫ ؛‬Şe-
rif örfünde namaz ile zekât beraber zikredilir. Kur’an -1 Kerîm’de yir-
miden fazla yerde beraber zikredilmiştir.
«... Bilerinizin mâlik olduğu...» ifâdesiyle köleler ve eâriyeler kas-
tedilmiş olabilir. Bu yoruma göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) bunlarm haklarının ödenmesini, onlara karşı iyi '
smı ve onlara şefkatle bakılmasını tavsiye etmiş olur, ^ur’an -1 Kerîm
örfünde bu ifâde ile kölelerin ve câriyelerin kastediimesi öncelikle
hatıra gelir, ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in son hastalığında devamlı olarak bu
tavsiyeyi tekrarladığını ve mübârek dili bu kelimeleri söyleyemiyecek
hâle gelinceye kadar, yâni son anlarına kadar bu tavsiyeyi tekrar-
uladığını söylemiştir.

، ‫ﺗﻲ‬
’‫ﻫﻤﻤﺔأﻣﻴﻰئ ى أﺋﺎﻳﺚ د ﺋﻮ م إﻳﺔر‬.‫ ﻣﺤﺎأ‬١٦٢٦
، . -

: ‫ﻫﺄﺗﺘﺄ‬ . ‫وﻣﻲ‬ ‫ﺀﻣﻢ ﺀا*ﺛﺊ أن ﻋﻪ‬ ‫؛‬ ‫اآل~*ود؛ أت‬-‫ ﺀن‬i ‫ﻫﻦ إ’راﻋﻴﻢ‬ '

‫ﻟﺜﻨﺖ‬.‫<ﺣﺮى• ﺋﺪﻣﺎ‬-‫ أو إﻟﻰ‬، ‫ﻧﻜﻮﺧﻤﺘﺖ ﺗﻨﺪﻧﺢم إل ﻧﺪرى‬


• ‫<؟‬ ‫ﺗﻰأؤﻣﻰﻟﻞ‬
٢ ‫ ﺛﻰ أﻧﺺ‬٨
• ٠‫ وﺗﺎش*رث‬، ‫رى ﻣﺄت‬
‫ﺛﺈﺛﺪا"ﻣﺤﺎقﺣﻤﺆ‬
TERCEMES İ

1626) "... El-Esved (bin Yezîd) (Radtyallâhü anh) (48)’den; Şöyle de-
m iştir:

Ali (Radıyallâhü anh)'m Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-


lem) ’i vâsisi olduğu Âişe (R adıya^h üan hâT nın yanihda anlattılar.
Bunun üzerine Âişe (Radıyallâhü anhâ); Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) ne zaman Alî (Radıyallâhü ‫ا’ﻟﻬق‬
vasi tâyin etti?

(‫ رص‬El-Esved bin yezld bin Kays en-Nahaî, fıkıhçıdır. ibn-i Mes’ud, âişe,
Ebû Mûsa ( ‫ه‬.‫ م‬.‫ ر‬ve bir cemâattan rivâyet etmiştir. Kendisinden de ibrâhim Na-
hal, oğlu Ebû ishak ve bir cemâat rivâyet etmişlerdir. Sikadır, sek-
sen defa hac ettiği rivâyet edilmiştir. Her gece iki defa Kur’an’ı hatmettiğini ibrâ-
him söylemiştir. Hicri 74-75 yılı vefât etmiştir. (Hulâsa : 87)
SÜNEN-t iBN-İ MÂCE

And olsun kİ ben, Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem )’i göğ-


süme veyâ kucağıma dayatmış idim. Bir leğen istedi. Hemen sonra
kueağımda y،ğılıverdi. Ben farkına varmadan vefât etti. Artık efendi-
miz ne zaman vasiyyet etti? diye cevap verdi.”

İZAHI

Buhâri, Müslim ve Nesai de bu hadisi rivâyet et-


mişlerdir.
Hadis, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in A 1 I (Ra-
dıy^llâhü anh) veyâ başkasını vasi tâyin etmediğine delâlet ediyor.
M ü s 1i m ’ in bir rivâyetinde  i ş e (Radıyallâhü anhâ) :
“Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne altın ne dirhem,
ne koyun, keçi, ne de deve bıraktı. Ve nede bir şey vasiyyet etti,»
demiştir. Yine M ü s l i m ’ in T a l h a b i n M a s r i f ’ ten
olan,rivâyetine göre şöyle demiştir:
Ben, Abdullah bin Ebi Evfâ (Radıyallâhü anh)’a Resûluilah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) vasiyyet etti mi? diye sordum. Hayır, dedi.
‫ه‬
B en : halde müslümanlara niçin vasiyyet yazıldı. Veyâhut mûslü-
manlar niçin vasiyyet etmekle emrolundular? dedim. Dedi k i : Allah
(Azze ve Celle) ’nin kitabıy la tavsiyp edilmiştir.

N e V e V i şöyle demiştir : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-


lem )’in vasiyyet etmemesinden maksat, malın üçte biriyle veyâ baş-
ka bir şeyle vasiyyette bulunmamış olmasıdır. Çünkü malı yoktu. İkin-
ci maksat, ne A l i (Radıyallâhü anh)’i ne de başkasını vasi tâ-
yin etmemiş olmasıdır. Bilindiği gibi ‫و‬ i i 1-e r . Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem)'in A 1 I (Radıyallâhü anh)'ı vasi tâyin
ettiğini iddiâ ediyorlar. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in
H a y b e r ve F e d e k ’ teki arazisine gelince‫ ؛‬Peygamber (Sal- r
lallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken onları müslümanlara tahsis
ederek gelirini müslümanlara sadaka olarak dağıtmıştır. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Allah’ın kitabına sarılmayı, £hl-i Beyti-
ni sevmeyi ve müşrikleri A r a p yarımadasından çıkarmayı va-
siyyet ettiğine dâir olan sahih hadîslere gelince ‫؛‬ ‫ه‬ hadislerdeki va-
siyyetler burada kastedilmemiştir. Kastedilen noktalar, yukardaki
noktalardır. Soru sâhibinin sormak istediği şey de bu noktalarda-
dır. Bu itibarla hadîsler arasında bir çelişki söz konusu değildir.
KİTÂBÜ-L CENÂÎZ 501

65 — PEYGAMBER (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM) İN


VEFÂTI VE DEFNİNİN ANLATILDIĞI BÂB

‘‫ﺗﺄﻗﻤﺢ‬.‫ﺀنﺀﺑﻤﺎﻟﺪﻣﺢ‬ *."‫ز *م‬ .*‫نﻣﺤﺪ• ظ‬ ‫ —ﺀﻣﺤﺎﺀئ‬١٦٢٧ ‫؛‬


‫أ ﺀﻣﺤﺰق‬/، ‫د ﻣﺪﻧﻮ 'ش ؛ و‬١٥‫ت‬:‫ع‬
‫؛‬ ‫؛‬ ‫ثمذ‬
‫ ﺀىﺀا‬، ‫ﺷﺎﻳﻰأآم ﻗﺜﺊﺀ‬
‫• إ‬. ‫ﺛﺖ؛ ا ي‬- ‫ؤالﻣﺘﻮرن ؛ ا‬-‫ إإ*دﺗﺎﻳﻰ‬، ‫ﻣﺢ> ا ﺗﺔﺧﺎرﺟﺔ‬
‫ﻇﻨﺆﺗﺺﺀ‬ ”‫اﺀﺗﺄ‬

‫ و ﺛﻢ؛ ﺗﻨﻲ ﻋﻘﻪ‬، ‫ﻧﻤﻤﻨﺂ إل زإ خ‬ ، ‫ﻫﻢ م ﺑﻤﺮ‬.‫ ﺀ إ ام آ‬. ‫ﺗﺎ ^ ذ ﺗﺄﺧﺬ آ ﻣﺤﺪمأ ﻟﺮﺧﻰ‬

‫وي‬ .. ‫ آذ دﻧﻮت ه‬١ *‫ﺋﺪ‬، •‫ﺛﺘﻲ‬ ‫أك ؛ ؤ؛ف أن_ ﺀ;ﺗﺎث ر‬ ‫؛ ث*آال •' أت‬
‫ؤآل أرث‬
‫ﻏﻠﺢﻣﺢ_ مأة ﻳﺌﺄ أﻣﻰ‬
‫< ى‬- .. ‫؛ دام؛ ﺛﺎﺗﺎت د ﻧﻮ دام‬،(‫ق*آ ﺣﻬﺎﻛﺠﺪ م‬
‫ة ﺑﻢ افﺀ‬. ‫ﺗﺌﺠﺬ‬ 3 ‫ﻗﺂ‬
: ‫نمﺑﻤﺘﺰصﺀداﻟﺘﺄ‬
‫ﻫﻢ‬.‫ﺑﻤﻨﻴﺈ ﺳﺄم أ‬-‫ؤأت‬، ‫ﻛﻢ‬
. ، ‫ص؛ي‬‫ﺗﻰ اﺗﺘﺎ‬
‫ ص^ذ ﺗﺒﻤﺴﺎإلذ ﻣﺤﺪا ﻣﻤﺘﺎت ﻣﺒﻤﻤﻢم إ ال ﻣﻞ‬- ‫ﺀذ اف'ﺧﻤﺂزم ;ﺀت‬
‫ﻣﺢ‬
‫ وﻣﻦت*ﻣﺪﺑﺖ‬. ‫ﺋﺪ ﺛﻨﺘﺂﻣﺤﻰ ﻣﺆ اؤﺛﺖ• أﻫﺎن ﻣﺎت أذ ﺛﻞ اا"ﺗﻠﺜﺘﻢ ﻣﺪ أﺀةا؛ﺧﻤﻢ‬
. ‫ﻧﻨﺄ ﻳﻨﻢ اسﺀ ﺛﻆ ؤﻧﺒﻤﺬزىماس اك رﻳﻰ‬
0 ‫ﺀﻣﻪ‬ ‫ؤ‬
‫زي‬ •‫ ﺀ*ﺗﻴﺬ‬VJ ‫ﻧﺄﺗﻢ ؛ ﻣﺜﺘﺔﻓﻰز*أﻫﻤﺘﺄﻧﺎ‬
T E R C E M E S Î
: Âişe {Radıyallâhü anhâyfran ; Şöyle dem iştir ... “ )1627
Ebû Bekir (Radıyallâhü anh), Avâli(nin Sunh köyün)de oturan
eşi bint-i Hârice (Radıyallâhü anhâ)’nin yanında iken Resûluilah
Sallallahü Aleyhi ve
fât Sellem)
edince sahâbiier
ve Peygamber (‫؛‬
Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ölmemiş, ancak vahiy geldiği zaman (
-Onu tutan hâlin bir parçası o،nu tutmuş, demeye başladılar. Ebû Be
-kir (Radıyallâhü anh) biraz sonra geldi. (Mesciddeki kalabalığa bak
mıyarak ve kimseye bir şe^ söylemeden doğruca Peygamber (Sal-
1‫ظإلﻫﻬك‬ Aleyhi ve Sellem) in odasına g ird i, P e y g a m b e r (Sfl.IlaiIfl.hil
-Aleyhi ve Sellem )’in mübârek yüzünü açtı, ild gözünün arasım hür
etl^ ‫ ؟‬öp tü v e > • ‫س‬

Yâ Resüiallah! Babam, anam sana kurban olsun, vallahi Allah


-senin üzerinde ild ölüm birleştirmiyecektir. Vallahi Resûluilah (Sal
-lallahü Aleyhi ve Sellem) şüphesiz vefât etmiştir, dedi. Omer (Radı
yallâhü anh) de mescidin bir tarafında :
SÜNEN-Î ÎEN-Î MÂCE

Vallahi Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve S e lle r ) ölmemiştir, mü-


nûfıklardan çok insanların ellerini ve ayaklarını kesmedikçe ölmi-
yecektir, diyordu. Biraz sonra £bü Bekir (R ad ıy allâh ü an h ) minbere
çıkarak:
Kim Allah’a ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Allah diridir, ölmemiş-
tir. Ve kim Muhammed’e ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Muhammed
ölmüştür, dedi. Ve :
‫وﻣﺎﻣﺤﻤﺪ ا ال ر ﺳﻮ ل ﻗﺪ ﺧﻚ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻪ ا ﻟﺮﺳﻞ اﻓﺎن ﻣﺎ ت او ﻗﺘﻞ اﻧﻘﻠﺒﺘﻢ ﻋﻞ‬

‫و ﺳﻴﺠﺰى اﻓﻪ ا ﻟﺸﺎﻛﺮﻳﻦ‬ ‫ﻳﺨﺮ اﻓﻪ ﺷﻴﺌﺎ‬ ‫ﻓﻠﻦ‬ ‫ا ﻋﻘﺎﺑﻜﻢ و ﻣﻦ ﻳﻨﻘﻠﺐ ﻋﻞ ﻋﻘﺒﻴﻪ‬

= «Muhammed ancak hir ?eygamber’dir. Ondan önce nice pey-


gamberler geçti. Eğer O ölürse yâhut öldürülürse (küfre) geri mi
döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar
vermiş olamaz ve Allah şükredenlere mükâfat verecektir.» (‫ روه‬âye-
tini okudu.
Ö m er (R adıyallâhü an h ) d em iştir ki ٤Ben, o ây eti san k i ٠ güne
k a d a r hiç okum am ıştım .’’

İZAHI

B u h ‫ ؤ‬r i de b u n u riv â y e t etm iştir.


A v âli ‫ ؛‬M e d i n e civ ârın d a b u lu n a n b ir tak ım köylere veri-
len isim dir. M e s c i d - i N e b e V i ’ ye b ir m il m esâfede bulu-
n a n s u n h kö yü de A v â l i ’ den b irisi idi. E b û B e k i r
(R adıyallâhü a n h ) ’in eşi b i n t - i H â r i c e (R adıyallâhü an h â)
o köyde ik â m et ediyordu. K a s t a 1 â n i ’ n in b ey â n ın a göre Pey-
g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) E b û B e k i r (R adıyal-
lâ h ü a n h ) ’e eşinin y a n ın a gitm öşi için izin verm iştir. B u h â r î ’ nin
riv ây etin e g ö r e :
Ebû Bekir (R ad ıy alâh ü an h ) atma binerek köyden doğruca Mes-
cid-i Nebevl’nin yanma geldi ve orada atından inerek mescide girdi.
Hiç kimse ile konuşmadan Âişe (R adıyallâhü a n h â ) ’nin odasına gir-
di. Peygamber (S allallah ü A leyhi ve S ellem ) 'in mübârek yüzünü aç-
tı, sonra üzerine kapanıp öptü ve ağladı. Sonra: Babam, anam sana
fedâ olsun. Vallahi Cenâb-1 Hak senin üzerinde iki ölümü birleştir-
miyecektir, dedi.
)‫ر ص‬ Âl-i im144
rân‫؛‬
65 KÎTÂBÜ-L CENÂİZ

K a s t a l â n i “iki ölümü birleştirmiyecektir.” ifâdesi ile ilgili


©larak şöyle demiştir :
Bazılarına göre bu ifâde hakiki mânâsında kullanılmıştır. Bâzı
kimseler, ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in bâzı adam-
ların ellerini keseceğini sanıyorlardı. Eğer onların dediği doğru olsay-
dı ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in ikinci kez vefât et-
mesi gerekirdi. E b ü B e k i r (Radıyallâhü anh) bu iddiâyı red-
detmeye işâret etmiş oluyor. Ve”?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem )’in Allah katında çok yüce değeri bulunduğu için Allah, Onu
iki defa öldürmiyeceğini haber vermiştir. Eski ümmetler zamanında
ise Allah bâzı kimseleri iki defa öldürmüş ve Kur’an bunlardan ha-
ber vermiştir. Bu olaylardan birisi B a k a r a sûresinin 259’ncu âye-
tinde haber veriliyor. En açık ve uygun yorum budur.
Bâzılarına göre yukardaki ifâdenin mânâsı şudur: ?eygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) başkaları gibi kabirde ikinci defa öl-
miyecektir. Çünkü diğer ölüler kabre gömüldükten sonra meleklerin
sualleri için dirilir, sonra ölürler. Bu yorum, D â v û d ! ' nin yo-
rumudur.
Başka bir kavle göre ikinci ölümden maksad, üzüntü çekmektir.
Çünkü ilk ölümün kederinden sonra o, herhangi bir kederle karşılaş-
mıyacaktır.
En garib yorum, ikinci ölümden maksad, şeriatın ölmesidir, di-
yenlerin yorumudur. Y ân i: Allah senin üzerinde senin ölümünü ve
senin şeriatının ölümünü birleştirmiyecektir. E b û B e k i r (Ra-
dıyallâhü anh)’in o gün minbere çıktığında yaptığı konuşmada söy-
!ediği:
“Kim Allah’a ibâdet ettiyse şüphesiz Allah diridir, ölmemiştir. Ve
kim Muhammed’e ibâdet ettiyse, Muhammed ölmüştür.” sözü bu son
yorumu te’yid eder.
B u h â r î ’ nin bir rivayetinde i b n - i A b b â s (Radıyal-
lâhü anh) : Sahâbiler o derece şaşkına düşmüşlerdi ki, bu âyeti £‫ﻫﻪ‬
Be k i r (Radıyallâhü anh) okuyuncaya kadar Allah'ın bu âyeti
imiirdiğini santo bilmiyorlardı da E b ü B e k i r (Radıyallâhü
anh)’den öğreniyorlardı, işiten her sahâbi bu âyeti okumaya başla-
mıştı, demiştir.
‫آلة االة‬
‫؛‬ ' nin S a i d b i n e l - M ü s e y y e b ’ den olan
rivâyetine göre Ö m e r (Radıyailâhü aııh) o günkü hâlini şöyle
anlatmıştır:
‫‪SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE‬‬

‫‪“Vallahi Ebû Bekir (R ad ıy allâh ü an h ) Al-i imrân âyetini oku‬‬


‫‪yuncaya kadar, Peygamber (S allallah ü A leyhi ^e S ellem ) ’in vefât et-‬‬
‫‪،iği kanısında değilim. Ondan âyeti işitince dehşet içinde kaldım.‬‬
‫”‪Ayaklarım h e n i tutmaz olmuştu.‬‬

‫‪HADİSİN FIKIH YÖNÜ‬‬


‫‪Ö lü n ü n y ü zü n ü açıp b ak m ak ve öpm ek m eşrü d u r.‬‬

‫ﻣﺣﺎﻧ م‪.‬ة م اﺑﻣﺗﺊ ‪ .‬أﺛﺄءﻣﺣثن ﺟﻳم‪.‬ﺗﺎأﻳمﺋنﻧﺣم‬ ‫'‪٦٢٨‬‬


‫‪<-‬‬

‫ﻣﺎس ؛ﻓﺂت‪ :‬زمأرادم_ا‬ ‫ضرؤ‬


‫نﺻﺪ اﻓﻲ ﻋﻦﺀﻛﺮﺗﻪ‬
‫>‬ ‫‪،‬‬ ‫ص“■«‬
‫اﻳﻰ إنﺀاﻳﻰ• •ﺀدزي‬
‫أﻧﻨﺠﻴﺪداالﺛﻮل 'ﻓﺆ§ق دم' ‪ 4،‬أقﺀ‪:‬؛دم ق اإﻟﻰ'ج‪ ،‬وةﻧﺪؤحﺀﻛﻤﺮغ‬
‫ﻟﺤﺪ ‪.‬‬‫أﻧﻞ ﺀأ• ؤ‪.‬ﻧﻜﻮاإق أق ا ﻧﻪ ‪.‬وﻛﺎنﻧﺆا'ذىﻣﺤﻴﺮ الص اﺗﺘﺪﺗﺔ ‪.‬وﺀن_ ر‬
‫ﻣﺜﻢ•‬
‫ﻣﺤﻢ؟ م‪ ,‬إد*ﺛﻮإﻟﺜﺄ • •وﺟﺪدا*إﺀﻟﻤﺚ• ﻳﻰ أ‬
‫ﻣﺄم؛واإ'ﺑﻢ دﺳﺮﻟﺘﻲ• ﻫﺄزا ؛ '‬

‫ﻣﻴﻤﺼﺪﻳﺨﺜﻤﻨﻴﻤﻘﻤﺤﻤﺌﻤﺤﺎﺗﺎ س‬ ‫ﻣﺢ ‪ ،‬؛ ة ي ﺀ ؤ! ﻣﻤﺔ ز‬


‫\‪ yTjk‬أدﺧﺎوا ا ﻟﺘﺂ> ‪ .‬ﻧﻰ إدا وﺛﺮا‬
‫‪ .‬أذ‪،‬ﺗﺎآل ‪ .‬أدر ﻧﻘﻪ ‪ .‬ﻧﻖ ‪٩‬‬ ‫ﻋﺪ ﻧﻨﻮي'ﻧﻲ‬
‫ﻗﺄ ذ‬
‫”•‬ ‫|‬ ‫اس‬ ‫ﻣﺤﻴﻤﺤﻞﻣﺎ‬
‫أدمم‬
‫امدﻇﺪ ' ﻣﺤﺪ إ‬
‫^‬

‫ﺛﻨﻤﺪم ‪.‬‬ ‫آل‪ .‬ﻗﺎتﺀأﺀون ‪ :‬ﺗﺪسﻓﻲ‬ ‫ﺷﺄاﺣﺘﺎع _‪ ،(^^ ١،‬ﻗﺎﻣﺤﻜﺎن‪.‬إؤى‬


‫ر؛ أ ﺗﺂ; ﻳﺬ ‪ :‬ﻗﺪس ﻋﺄﻓﻲ ‪ .‬ﻓﺪ أ ع 'م ؛ آد إل ﻗﻨﺌﺪ د ﻣﻤﺢ ‪ :‬ﻗﻦ‬
‫‪ .‬اؤى‬ ‫ﺀﺗﺎﻣﻐﻦ ﺑﻢ| ال ﺋﺊ ن*ط ﺗﻴﻦ‪ • ٠‬ﻓﺂلﺀ زﻓﺌﻮاﻣﺮاس ﻧﺘﺮل ؛اﻧﻲ‬
‫‪ .‬وﻣﺘﻂ ا ﺛﺪ ﻣﻦ ﺛإلاآل دؤأم• ’ث ﺗﺖﻓﻲ ﻧﺬ رم‪,‬‬ ‫ود ﻗﺜﻲ ‪ .‬ﺀاﻳﺮواآل ‪ ،‬م دﻓﻦ‬
‫■‪.‬‬ ‫ﺀئ ة أي ﻣالﺑﻲ ‪،‬ؤ'أذﺗﺮث ن اإلا*م ‪ ،‬ﺛﻢ أم‪ •،‬وﺛﻤﺮ'ن ﻣﻮد دﺛﻮل ' م‬
‫ﺗﻤﺜﻠﻰ دﻟﻰ ‪ ٨ ٧‬أﺋﺜﺘﻜﺎفت‪-‬ﻣﻤﺎﺀن‬
‫'‬ ‫‪:‬‬ ‫ﻧﺔﻣﺤﺬإإم وﺀ ﺑﻤﻦ أ‬
‫*‬ ‫‪،‬‬ ‫‪.‬‬ ‫‪3‬‬
KİTÂBÜ-L CENÂIZ

‫ﺮﻟﺖ وﻛﺎن>ﺗﺼﺎن ﺗﺆآلت أﺧﺬ إدﻣﺄ‬


، > ‫وﻧﻮلام ﺀأت آلﻫأل ا*ﻣ‬
. ‫؛‬ . •

. ‫ ﺗﻨﺘﺜﻤﺄ أ ﺣﺪ ﺗﻤﻚأ؛دا‬V ١‫ؤﻓﺄت ؤم‬


: ‫ ﻧﺪ*ﻣﺂ ق م‬.‫ﺑﻤﺜﻤﺂ‬ . ‫دﻧﻮت‬
‫ﻇﻲ‬
‫ﺋﺪذثﺗﻊوﻣﺜﻮل‬'

' ^^^ ١‫ ن ﺀ؛اس‬٠٤١‫ز اوداﺋﺪ ؛ إ ﺳﻨﺎ دب ا ﻓﻦ ﻧﻤﺪ ه ن ﺻﺪ‬


.‫ دإﻳﻰدإ الإلم ﺀﺗﺎد ﻣﺤﺎت‬-‫ﺿﺈؤ'دأة • ﺑﻠﻮا ﻣﺎنﺀ دى‬

T E R C E M E S İ

1628) "... îbn-i. Abbas (Radıyallâhü <ınhiimâ)\lan; Şöyle demiştir :


R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) için m e z a r k a z m a k iste-
d ik leri za m a n £ b û U beyde b in e i-€ e rrâ h (R adıyallâhü a n h ) ’ın ark ası-
n a ad am gûnderd iler. K endisi M ekke h alk ı m ezarı §ibi ş a k şeklinde
m e zar kazıyordu. £ b û T alh a (R adıyallâhü a n h ) ’m a rk a s ın a d a ad am
gönderdiler. ٠ d a M edine ‫س‬ için m e z a r k azıyordu. K endisi me-
z a n la h it şeklinde kazıyordu. B u n larm ikisine de iki h ab erc i gön-
d e r e r e k ! A llah ’ım! K endi R esülün için (şak ve lah itten ) h ay ırlı olanı
sen seç, dediler. £ b û T alh a (R adıyallâhü ‫ ل’ ﻟﻄﻌﺔ‬bulabildiler. ‫ ه‬ge-
tirildi. £ b ü U beyde ( R a d ıy a llâ h ü an h ) b u lu n am ad ı. B unun üzerin e
£ b ü T alh a (R adıyallâhü an h ) R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem ) için la h it kazdı.
İbn-i A bbâs (R adıyallâhü an h ) d em iştir k i : S ah âb iler Salı gû-
nü P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in teçh iz işini b itirin ce
efendim iz kend i o d asın d a n a ’şı ü zerin e k onuldu. S o n ra erk ek cem âat
g ru p la r h âlin d e R esû lu llah (S allallah ü Aleyh) ve S ellem )’in y a n ın a
girip ü zerin d e ‫ ﻫﺎﺻﺎا‬kıld ılar. E rk ek ler b itince sah âb iler, k a d ın la n
g ru p la r h âlin d e o d ay a d âh il ettiler, (© n lar d a n am azın ı kıldılar.)
K ad ın lar bitince erg in lik ça ğ ın a gelm iyen çocukları (yine g ru p la r
hâlinde) o d ay a d âh il ettiler. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in cenâze n am azın ı ce m â a ta im am o la ra k hiç kim se kıldırm adı.
(H erkes kendi b aşın a kıldı.)
M ü slü m an lar P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) için ka-
zılacak m ezar yeri h u sû su n d a ih tilâ f ettiler. B â z ıla n : K endi mes-
cidinde defnedilsin, dediler. B â z ıla n : A shabı y an ın d a (B akî‫؛‬a) def-
nedilsin dediler. S o n ra £ b û B ekir (R adıyallâhü an h ) :
Ş üphesiz b en R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’den işit-
tim . B uyurdu k i :
SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

«Ölen h e r p ey g am b er, an ca k ö ldüğü y ere defnedilm iştir.» ibn-i


A bbâs (R adıyallâhü an h ü m â) d em iştir k i : B u n d an so n ra ü zerinde
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in v efât ettiğ i y a ta ğ ı kal-
d ırd ıla r ve (orada) o n a m e zar k azd ılar. S o n ra Ç a rşam b a gecesi, ge-
ce yarısırida Efendim iz defnedildi. O n u n m e z a rın a Alî b in Ebi Tâlib,
El-Fadl bin A bbâs, k a rd e şi K uşem ve R esûluilah (S allallah ü A leyhi
ve S ellem )’in m evlâsı Ş ü k ra n (R adıyallâhü an h ü m ) indiler. Ebü hey-
lâ künyeli Evs bin H avli (R adıyallâhü a n h ), Alî bin Ebl Tâlib (Ra-
d ıy a llâ h ü a n h ) ’e ‫؛‬
A llah T eâlâ h ak k ı için R esûllulah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’-
d en bize payım ızı v erm en i sen d en diliyorum , dedi. (K abre inip hiz-
m et etm ek istedi.) Alî (R adıyallâhü an h ) O n a :
(K abre) in, d iy erek izin verdi. Ş u k râ n (R adıyallâhü a n h ), Resû-
lu llah A leyhi ve S ellem )’in h a y a tta iken zam an zam an
giydiği b ir h ırk asın ı eline alm ış idi. O nu k a b re d efn etti v e : V allahi
bu elbiseyi sen d en so n ra ilelebed hiç kim se giym iyecektir, dedi. Bu
h ırk a R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ile b e ra b e r defnedildi.”
N o t: Zevâid’de şdyle denilmiştir : Bu hadisin senedinde Hüseyin bin Abdil•
lah bin übeydillah bin Abbas el-Hâşimî bulunur. Ahmed bin Hanbel, Ali bin
el-Medeni ve Nesal, bunu terketmişlerâir. Buhâri de : Zındıklıkla itham ediliyor-
du denildiğini söylemiştir. îbn-i Adiyy, Onu kuvvetli görmüştür, isnâdın Iralan
râvileri sika zâtlardır.

İZAHI

Zevâld türünden olan bu hadîste zikredilen lahit ve şak seklin-


de kazılan mezarla ilgili geniş bilgi 39 ve 40 ’ncı bâblarda geçen 1554 -
155? nolu hadîsler bahsinde anlatılmıştır.
?e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in v e fâtın d an hem en
so n ra halife seçilm em iş o ld u ğ u n d an dolayı cenâze n am azı cem âatla
kılınm am ış, h erk es ken d i k en d in e kılm ıştır.
Defin işinin gecikm esi n edeni h ak k ın d a S i n d i şöyle d er : Bâ-
z ı la r ı: S a h â b lle r P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in vefât
ettiği h u sü su n d a ittifa k etm ed ik leri için defin işi g ecik m iştir ,demiş-
lerdir. M uhtem elen defnedileceği yeri bilm edikleri için bu gecikm e ol-
rçıuştur. N ih ây et E b ü B e k i r (R adıyallâhü an h ) P ey g am b er
(S allallahü A leyhi ve S ellem )’d en işittiği hadîsi zikredince m e zar
kazılm ıştır. G ecikm e şu n d a n d a o lab ilir : P ey g am b er (S allallah ü Aley-
hi ve S ellem )’in v efâtın ı fırs a t b ilerek d ü şm a n la rın M e d i n e ’ ye
65 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 507

k arşı $aldırm aJarı en d işesinden dolayı S ah âb îler h ilâfet m eselesini


çözüm lem ek ve halîfeyi seçm ekle m eşgul idiler.
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m evlâsı Ş ü k r a n
(R adıyallâhü an h ) h ad îste sözü geçen h ırk ay ı kendi k en d in e m e zara
koym uş ve hiç b ir sah âb î o n a m u h â lefet etm em iş, h a ttâ h a b e rle ri bi-
le olm am ıştır. M eşh u r o lan riv ây e t böyledir. S i n d i ' n in dediği-
ne göre Ş ü k r a n (R adıyallâhü a n h ), P ey g am b er (S allallah ü
Aleyhi ve S ellem )'d en so n ra h e rh a n g i b ir ad am ın bu elbiseyi giyme-
sinden hoşlanm ad ığ ı için bu işi y ap m ıştır, i b n - i A b d i ’ l -
B e r r ’ den nakled ild iğ in e göre kendisi şöyle d em iştir : C enâzenin
ü stü n e kerp içlerin ko n u lm ası işi bitinee Ş ü k r a n (R adıyallâhü
a n h )'m koyduğu elbise k ab ird e n çık arılm ıştır.
Zevâid y a z a r ı : Bâzı şeyhlerim iz. Ş ü k r a n (R adıyallâhü
a n h ) ’m koyduğu elbisenin k ab ird e n çık arıld ığ ın a d â ir riv â y e t‫ ؛‬sıh-
h atli görm üşlerd ir. A m a bu h a d îs te k i:
“٠ elbise R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ile b e ra b e r
defnedîldî." eüm lesi b u n a m ân id ir, dem iştir.
~ de N e s a î ’ n in hâşiyesinde a n la ttığ ın a göre
‫ا‬ b n - i S a ’ d T a b a k a t’ta riv ây e t ettiğ in e göre V e k i ' ı Bibise-
n in k a b re defnedilm esi P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )’e
m ah su s b ir h ü k ü m d ü r, dem iştir. £ 1 - H a s a n ’ d an o lan rivâye-
tine göre de P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'in giydiği kır-
mızı ve tü y lü b ir h ırk a n ın m e zard a P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’‫ ظ‬a ltın a serildiği ve k a b rin içinin ru tû b e tli olduğu belirtilm iş-
tir. ‫اا ﻃﺎ‬-‫؛‬ S a ’ d ’ ın e l - H a s a n ’ d a n olan d iğ e r b ir rivâ-
yetine göre R esû lu llah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) :
«Benim m ezarım d a benim için h ırk a m ı seriniz. Ç ü n k ü yer, Pey
g am b eıle rin cesedlerine te ’sir edemez.» b u y u rm u ştu r.

، ‫ﻳﻰﻣﺄﺑﻤﺔاﻣﻤﺊ‬.‫ت اﻣﺒﻤﻔﺔاألﺗﻴﺎﺗﻤﺎأل‬- ‫ﻫﻤﺤﺎﻗﻤﺒﻤﻪﻣﺲﺀ‬


١٦٢٩
‫ ﺑﻢ‬.‫ﻣﺐ ال'وت ﺀن‬:‫ ﻛﻨﻚ‬٠ ‫ه ﺑﺠﺪ دﻧﻮت اف‬
،' ‫؛‬ ‫ﺀﻳﻰ أ ﻧﻢﻳﻰ ﺗﻤﻚ ؛اأﻟﺖ‬
. ‫ت ﺗﻰ*ﻳﻚ ﺗﺪا ﻳﻢ‬، ‫ﺀ آل‬ ‫؛ئ يماد ﻛﺒﺄﺛﺂ • *ﺀآت‬
. ‫ةرادؤاﻧﺂ أو*م اﻟﻤﺎﺗﺔ"م‬
. ‫إئم ذل ﻣﺤﺖﺛﻴﻦ أﻧﺘﻚ ﺗﺎ ﻟﺲ ;ﺗﺎرك هاأا ﺋﺪ‬

‫ ذ ﻛﻤﺎ ن‬،‫ﻟﻤﺒﺎﻟﻤﺮ ئ‬ :‫اري •وﺑﻤﺎل‬ ‫م‬.‫أ‬ ،< ‫ي‬ ‫ن ارﺑﺜﺮ‬ ‫شا‬


‫ذ اﺳﺌﺎدﺀ ﺀ د‬ ‫ف 'زواﻣﻢ ؛‬
. ’‫ﻓﻴﺰﻫﻤﻞ ا ﻟﺐ؛ ن‬ ‫ دو إق إ‬. ‫ض' ﺻﺎﻟﺢ‬
•• ‫أ ﺑﺎ د‬ ‫دم‬ •‫ط‬ ‫ﻟﻤﻄﺘﻢ ؛‬ <‫د‬ •‫ﺣﻤﺎث ذ ا ك' ت‬
SUNEN-I IBN-I MACE

TERCEMESÎ
1629) Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (vefât edeceği gün)
ölüm ızdırabım duyunca (kızı) Fâtıma (Radıyallâhü anhâ) : Vay ba-
bamın ızdırabına! dedi. Bunun üzerine Resûluilah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Bu günden sonra babanın üzerinde hiç ızdırap olmıyacaktır. Kı-
yâmete kadar hiç bir canlıyı bırakmıyacak olan ölüm şüphesiz, ba-
bana yaklaşmıştır.» buyurdu.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun isnadında Abdullah bin Zübeyr
el-Bâhilî Ebü’z-Zübe‫؛‬yr bulunur. Ona Ebû Ma’beâ el-Mısrl de denilir, ibn-i Hibbân
Onu sikalar arasında zikretmiş; Ebû Hâtim ise : o meçhuldür, demiş; Dârekutni
de; Sâlihtir, demiştir. İsnâdm kalan ricâli, Buhâri ve Müslim’in şartı üzerine-
dirler.
İZAHI
Buhâri bu hadisin baş kısmını rivâyet etmiştir.
‫ ز‬... ‫ ؛؛ ئ ﻣﺤﺖ‬C ü m le s in i rivâyet etmemiştir.
S i n d i şöyle demiştir: Hadisteki Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) ,in buyruğu, muhtemelen vefât ettiği gün söylenmiştir.
Hadîsteki ‘‘Kerb”den maksad, ızdırabtır. Bunun için ölümle son bu-
Jur, buyurulmuştur.
‫أي• ﺣﺪﺛﻨﻲ‬.‫ *أو أﻣﺎﻣﺔ • ﺣﺪﺛﻨﻲ ﻛآل نز‬،‫ ت‬. ‫ﺻﻰ ﺀئ نﻣﺤﺘﺪ‬ ١٦٣٠

‫ ا أ ض! ﻣﺲ ﺷﺘﺄمأ ﻣﺜﻨﺠﻢ‬: ‫ ؛ ﺀأت ؛ ذ ائﻧﻰﻓﺄ«إﺛﺚ‬d f ‫ ﻋﻦ أ ﻧﻲ ن‬، ‫ماﺑﻤﻰ‬


.‫أ ﻟﺜﻤﻤﺎا ﻣﺤﺎﺑﻮﻧﻨﻮالف ^ ا‬
.‫ ؤا*ﺛﺄن‬. : ‫ﺋﻦ أﺛﻲ ؛ أقﺗﺂﺟﺔ إﻧﺘﺂنﺣﺲﻣﺺ دﺛﻮواﻓﻲ‬،‫ﻏﻤﺤﺘﺎ* آﺑﻤﺘﺂ‬
‫و‬ ,

•‫■ ﻧﺎ ؛ ﺑﻢ■• ظﺀﻣﺤﺺ؛ﻣﺤﺖ‬ ‫ و؛ ئ آأ؛ ﺀﻣﺢ؛ا؛‬.‫ ذا‬.‫ﺑﻤﺨﺘﺎ ؛ةأ ﻣﻢ‬

،‫؛ ادﺀآل! ﻳﺈ ج‬
. ‫ﺗﻬﺠﻤﺄﺑﻤﺄﺀﺀﻣﺢﺀﺑﻤﻤﺒﻤ ال ه‬
T E R C E M E S I
Enes bin ^lâlik ( Radıyallâhü )1630 ‫ه«ه‬ ’(
‫ ه؛ اه‬-rivâyet edildiğine gö
re şöyle demiştir ,
KİTÂBÜ-L CENÂİZ

(Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )٦١١kızı) Fâtınia (Ra-


dıyallâhü anhâ) bana:
Yâ Enes! Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in üstüne top-
rak saçmaya gönülleriniz nasıl râzı oldu? dedi.
Sâbit (Radıyallâhü anh)’ın Enes (Radıyallâhü anh)’den bize tah-
dis ettiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in vefât
ettiği zaman Fâtıma (Radıyallâhü anhâ); Ey €ebrâil’e vefâtmı ha-
ber verdiğimiz baba! Ey şaşılacak derecede Rabbine yaklaşmış olan
babam! Ey makam'ı Cennetü’l-Firdevs olan babam! Ey Rabbinin dâ-
vetine icabet eden babam, diye üzüntüsünü açıklamıştır.
Hammâd demiştir ki; ben Sâbit (Radıyallâhü anh)’ı bu hadisi
anlattığı zaman gördüm. ٠
kadar ağladı ki kaburgalarının gidip gel-
diğini gördüm.”

İZAHI
Buhârî, Dârekutnî ve Taberânı de bunu rivâyet
etmişlerdir.
Enes (Radıyallâhü anh) F â t ı m a (Radıyallâhü anhâ)’-
ya hürmeten ve teeddüben cevab vermeyip susmuştur. Ama hâl lisa-
m ile E n e s (Radıyallâhü anh) şöyle diyordu: Bizim gönlümüz
buna râzı değildi. Ancak Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )٦١٦
emrine uymak üzere bunu yapmak zorundaydık.
F â t ı m a (Radıyallâhü anhâ)٥١٥
'‫؛‬ ‘Ey babam.. sözü niyâhat-
tan sayılmaz. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) he-
nüz vefât etmemiş iken de; ‘Vay babamın ıstırabına, demişti. Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Onun bu söyleyişine karşı çık-
maniış idi. F'â t 1 m a. (Radıyallâhü anhâ) Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )’den sonra altı ay yaşamış, bu süre içinde hiç gül-
memiştir. Gülmemek Onun hakkı idi. K a s t a 1 â n î ’ nin nakline
göre aşağıdaki beyitler F â t ı m a (Radıyallâhü anhâ)’nin Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hakkında söylediği mersiye-

' ‫ﻣﻨﺄﻣﻤﺤﺎﺗﻲ‬ ‫ض’ ا‬ ‫ﻣﺤﻒﺀ‬


‫و؛ ﻣﺢ اد ﺗﺎ‬ ، ‫؛‬,
‫ا ﺛ ﻈ ﻨ ﻤ ﻤ أل او ﺟﺂ م‬ ‫ام ﻣﻤﻴﺖ‬ ‫ﺑﺎ'ألﻣﺢﺑﺬ'ش‬
‫ى‬-‫ﻣﺤﺖ ﻟﺺ ﺑﻢ‬ ‫د ﻣﻲ؛‬ ‫’ﻫﻠﺴﻜﻪ ﺛﺮﻳﻰ اﻟﻴالد‬
‫ﻟﺔ‬0 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

M â n â s ı: P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S e lle m l’in v efât etti-


ği g ü n gök y ü zü n ü n u fu k la rı â d e ta toz içinde kaldı. G ü n d ü zü n ٠٢-
ta sın d a g ü n eşin ışığı köreldi. G ğle ve ikindi z a m a n ın d a k â in a t ka-
ra n lık içinde kaldı. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in vefâ-
tın d an so n ra y e r k ü resi ü z ü n tü sü n d e n ve şiddetli ız tıra b ın d a n b ir
kum yığını oldu. A rtık m em lek etlerin doğusu ve batısı ve tü m bel-
d eler G n u n için ağlasın. M u d a r ve y e m e n ’ in tü m kabi-
leleri O nun için ağlasın.
F â t ı m a (R adıyallâhü a n h â ) ’n in m ersiy esin d en olan şu iki
beyit de m e ş h u r d u r :

ÜLjî ‫ ﺀد اآلﺛﺎمﺻﻤﺖ ذ‬,‫ﺻﻨﺖ‬ ‫* ﺀﻣﺎس ﺛﺰآي‬Jp '. ‫ﺧﺜﺘﺄ‬


‫ا ﻟﻴﻢ ﻣﺎ ث‬ ‫ىم ﻣﺪ‬
‫ﺛ ﺬا ﻓ ﻘ ﻤ ﺬ ﺛ ﻤ ﻤ ﺤ ﺘ ﺔ ؛ ﻧ ﻲ أن آلﺗﺬم‬
M ânâsı ‫ ؛‬Benim ü stü m e öyle m u sib etler d ö küldü ki bu m u sib etler
g ü n d ü zler ü zerin e dökülseydi g ü n d ü zler k a p k a ra n lık g eceler olurdu.
A h m e d (S allallah ü A leyhi ve S ellem l’in tü rb esin i ko k lay an
kim seye h ay a tı boy u n ca güzel k o k u ları k o k lam am asın d an dolayı ne
lâzım gelir?
. ‫ﻧﻴ آل ﺳﺒﻲ‬ ‫ة‬ ‫ ﺟﺬت‬،-■. ‫ة ﺑألي ا ﺀا ﻧﻦ‬. ‫ ج‬.‫ﻣﺤﺎ‬ -١٦٣١
، ‫ ة‬,‫م ا ﻟﻢ‬, ‫خ‬ ‫ﺀﻫﺌﺄ دي ؛ ﻧﺘﺮ د‬ ‫ﺳﺄﻧﻲ ؛ إ ل ﺀ ' أ ﺀذا ﻓﻲ•؛‬ ،‫ت‬ <‫•ﺀ‬

‫زﺀ قﺀ‬ • ‫ﺗﻲ‬ ‫ﻳﻴﻢ ؛‬ '‫أم‬ ‫ﺳﺊ■ ق؛ﺀذاأ ﻋﻤﺎﺑﻲ ﻧﺎت ي‬


‫>؛‬ ‫؛‬ ‫ﺀم‬، ‫ا‬- '‫أ‬
. ‫ﺗﻢ ' آ ؛ ز ة‬ ‫ ﻳﺆﺀ ق' آل ﺑﻤﻴﻰ ﺣﻞ أ‬-" ‫ش‬
P F R G F M F S İ
1‫" ) ا ﺗﻪ‬... Enes bin ^lâlik (Radıyallâhü anh)'den; ^ö^le demiştir :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in M edine’ye g irdiği gün
M edine’n in h e r şeyi p arlad ı. S o n ra O nun v efât ettiğ i g ü n olu n ca Me-
dine’nin h e r şeyi k a p k a ra n lık oldu. ٧٠ biz P ey g am b er (S allallah ü
Aleyhi ve S ellem )’in defin işini h en ü z b itirm em iş ik en gönüllerim izi
eski d u ru m ü zerin d e b u lm ad ık .”
، ‫ى ﻣﺤﺎذ‬ . ‫ئم‬
‫ﺗﺒﻢ‬ ‫ن‬ ‫أ‬-‫أﺋﺖ‬ . ‫ة ﻗﺎ د‬ ‫ﻣﺤﺎ ﻣﻤﺪ‬ - ١٦٣٢

kes ‫ئ ثﺀ زا ﺗﻜ الم’واالﺗﺴﺎﺀل ﻓﻲ‬: ‫ﺛﻨﻴﻨﻴﻢ ؛ ﺀأت‬ ، ‫ﺗﺎر‬.‫ﻣﻦ ﺀ ذ ه ﺗﺪ‬


. ‫ﻓﻜﻘﻨﺎﺀ‬
‫ﺀﻣﺪ اﻣﺎت ر*ﺛﻮﺗﺎﺷﺆ |؛ؤ‬. ‫ ﻣﻨﺎاأم؛آن‬، ‫ﻣﺤﺎ«همأن ﻧﺰل‬، ‫ﻣﻠﻤﺒﺮﻧﻮواس‬
65 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 511

TERCEMES Î

1632) "... Abdullah bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)’d a n ; Şbyle de-


miştir :
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve S eller) hayatta iken hakkı-
mızda Kur’an (âyeti) nin indirileceği korkusuyla biz, hanımlarımıza
açılmaktan ve konuşmaktan sakınırdık. Resûlullah (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) vefât edince (onlarla serbestçe) konuştuk.”

،■‫ﻳﺮ؛‬ ‫ﺋﺚﺀ‬ ‫ة‬ ‫ﻟﺒﻢ‬ * ‫ﺛﺒﻤﺎ‬ ‫أ * ﺛﺎﺗﺂ‬ . ‫ﺗﻨﺜﺮ ب‬ ‫ة‬ ‫ﻫﺆ‬ ‫<ى‬- ١ ٦ ٣

‫دإظ‬.‫ جارﻧﻮت فﺀو‬0 ^‫ إل م ؛ﻣﺄت ؛‬. ‫ق‬.‫ ﻣﻨﺎ‬٠‫ ﺀ ن'م‬، ‫ﺀن ' ﻳﻤﻦ‬
. ‫م*أم ﻛﺪ م اؤ ﻣﺘﻜﺬ‬ .‫ص‬-‫و ﺟﻤﻨﺎ ؤا‬
‫ﻧﺺﺀﻣﺢ ا‬

‫؛د ﺧﻞﻳﺘﻬﻤﺎ‬-، ‫ ﻣﻨﻲ ؛ه ا ﻟﺴﻦ وال رأ ﻛﺐ‬٠١‫را ﺳﻠﻢ• إ ال‬،‫م ز‬ •*‫ودم؛ دظ‬
, ‫ﻟﻰ‬

• ‫ﺿﻢ‬
‫ن ؛‬.‫م‬ •

T KI1CEMESİ
‫ ةا‬3‫)ل‬ "... t'bey ‫■؛(؛‬، K a’b (Radıyallâhü anlı)'den: § ‫ؤن؛‬1‫'ا‬ ‫؛ ا؛؛اآاﺀإ‬،' :
Riz, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile heraber iken
hedef ve gayemiz tek idi. o , vefât edince İliz şöyle baktık, böyle bak
‫م‬
‫ ؛‬. (Hedeflerimiz ayrıldı.)”
N o t: Zevâid’de ş6y،e denmiştir : Bunun isnadı Müsiim’in şartı üzerine sa•
hîhtir. Ancak el-Hasan ‫ال‬. Ubey bin Ka’b (R.A. ),nin arasında inkıta (kopukluk)
vardır. Bunlar arasına Yahyâ bin Damre girer.

i 7, A H T

E n e s (Radıyallâhü anh)’in hadîsini T i r m i z i ve A h -


m e d de rivâyet etmişlerdir.
î b n - i Ö m e r ' i n hadîsinin Zevâid türünden olduğuna dâir
bir kayda rastlamadım, önunla beraber diğer Kütüb-i Sitte’nin hiç
birinde bulamadım. A h m e d b i n î l a n b e l ’ in mesnedinde
rivâyet edilmiştir.
Bu hadiste İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in devrinde sahâbilerin zühd ve takvâ
konusunda daha titiz davrandıklarını ifâde eder. Çünkü eşler ara-
sında vuku bulan özel bir söz veyâ fiil hakkında vahyin gelmesi ve
Kur’an âyetinin gelmesi mümkündü'. Sahâbiler böyle bir duruma
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

‫ظم‬
mâruz kalmamak için 0 dikkatli davranırlardı. Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem l’in vefâtından sonra bu korku kalmadığı
için zühd ve takvâ konusunda eski titizlik kalmamıştır. Bu süz yan-
‫ول‬
1 anlaşılmasın. Yâni sahâbilerin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’i vefâtından sonra hâşâ hatâ işlemeye cesâret ettikleri sa-
nılmasm. Böyle bir şey olmamıştır. Gâye şudur: Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in vefâtıyla din kemâle ermiştir. Helâl ve
haram, sünnet ve mekruh ile mübahlar yerleşmişti. Meşrû görülen
her hangi bir hareketin haram kılınması ve bu konuda âyetin inme-
si dürumu kalmamıştı. Sahâbiler meşrû saydıkları ve bildikleri dav-
ranış ve hareketlerde bulunmaktan çekinmezlerdi. Bütün mes’ele bun-
dan ibârettir.
ö b e y y h i n K a ’ b (Radıyallâhü anh)'in hadisi Zevâid
türündendir.
ü b e y y (Radıyallâhü anh)’in maksadı şudu r: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken hepimizin hedefi İslâmî
ayakta tutmak ve yüceltmek idi. Hedef ve gâyemiz bir idi. Birlikte
hareket ediliyordu. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefât
edince maksadlar, gâyeler ve önemli tutulan mes’eleler dağıld]. Ki-
misi dünyevî maksatlara, kimisi başka gâyelere eğildi.

‫ ﻧﺎ ه‬/ ‫ﺗﺎﺛﺎﻗﺔﺀﺛﺒﻨﻠﺘﻨﻲ‬ .‫ﻣﺤﺎﻟﺘﺎﻣﻤﺔا ﻗﺘﺌﺮاإ ﻧﺎ ى‬ - ١٦٢٤


• ‫وىاآ ﻣﻬﺎأ ﺛﻌﺰ‬
‫ﻣﺪ ؛م ﻧﺄ إ‬ ‫ﻣﻮ زن‬ ‫ ﺣﺪﺛﻲ‬. ‫ ﻧﻴﻢ‬1‫ال‬ ‫ ق ال؛ا ﺑﻲ ق أ ق‬١
: ‫أ ﺋﺄ ز ا ﺗﺘﺄ‬ ‫؛‬ ‫ﻳﻤﺘﺄﻳﺮ أ ﻣﺔ ز ؤ ج‬
> ‫ﻣﻨﻨﺂ‬ ‫ﻗﺬ أ‬ > ‫ﻨﻤﺘﻨﺈ ن ﻗﺂ دام‬
-

‫ﺀﺑﻤﻰﺻﻢ‬ ‫ﻣﺤﻠﻤﺢ ال إ ;ة ﺗ ال ك‬‫؛‬ ‫ﻓﻢ ﺑﻤﺌ إل‬ ، ‫ﻳﺒﻤ ال‬ ‫؛‬ ‫ﺻﺬ ق‬
‫ﻣﺊ‬ ‫ﻣﺤﺒﺎﻇﻤﻚم ﻣﻤﻴﻠﻰ إ ﻣﺒﻢ ﺀ ك ﺀم‬
/ ‫ﻧﻜﺎ ذ ا‬ ، ‫و‬ | ‫ﺑﻤﻴﺌﺒﺠﺪ اد‬
‫ﻣﻴﻤﻢ‬-‫ا ﻳﻤﻠﻠﻢمﺗﺘﺐ ﺑﻤﺘﺮآ‬, ‫ﺀآﻣﺄﺣﺪ‬١‫م‬
^ ‫ م ﻣﻜﺎذاذاس‬.‫م‬
‫اؤ؛ﺗﺎال‬1‫ﻗﻜﺘﺎﻛﺎﺳﺘﻲ‬
. 4‫اإلئ‬
. ‫ةا'ﺋﺖ‬ 1، ‫انن‬1‫ﺀﻫﺪمﺀث‬
>‫ﺀم\ل‬ ‫ و‬. ‫م« ﻧﻌﺎ إل ق‬
‫وس‬
‫تﻣﺤﺔ• وﻣ‬‫ذك* إن ﺣﺒﺎنق اﻣﺤﻘﺎتءلاﻟﺟذ‬، ‫اف‬
٠ ‫ﻓﻳﺎوداﺛد ؛ﻳﻰ إﻣﻄﺎﻟﻢ ﻣﺼﺐ نﻣد‬
.‫ت‬‫ ذي ان ﺣﺒﺎن قاﻟﻔﺎ‬، ‫ و ﻣﺪ ن ﺀإ رام‬. ‫ﻟﻢ أرﻣﻦ ﺟﺮﺣﻪ والوص‬، ‫اف‬‫ﻟﻤﻦ'ﺀﺑﺪ‬
T ERCEMES Î
1634) Peygamber ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’ in muhterem eşi üm-
mü Seleme binti Eh! ümeyye ( R a d t y a l l â h ü ‫ض»ه‬
‫’رﻗ‬dan; Şöyle demiştir :
55 KİTÂBÜ-L CENÂİZ 513

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hayatta iken İnsanlar


‫اﻟﻪ أل‬
namaza kalktıkları zaman hiç 1^ 5‫ ؛‬، gözü kendi ayaklarının ol-
duğu yerden öteye geçmezdi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem) vefât edince insanlardan hirisi namaza kalktığı zaman hiç bi-
risinin gözü (secdede) alnını koyduğu yerin ötesine geçmezdi. Son-
ra halîfe Ebü Bekir (Radıyallâhü anh) vefât etti. Ve Ömer (Radıyal-
lâhü anh) (devri) oldu. Artık insanlardan birisi nam aza durduğu za-
man hiç birisinin gözü kıble yönünden sapm azdı. bin Affan ‫ة‬$‫ااااااا‬
(Radıyallâhü anh) (devri) oldu. (Bu devirde) fitne oldu, insanlar Z İ-
yâdesiyle sağa, sola baktılar.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir. Bunun isnadında Mus’ab bin Abdillah bu-
lunur. İbn-i Hibbân Onu sikalar arasında zikretmiş, el-tclî de sika olduğunu söy-
lemiştir. Diğer râvi Mûsa bin Abdjllah’ı sika sayan kimseyi görmedim. Râvi Mu-
hammed bin İbrahim’i ibn-i Hibbân sikalar arasında zikretmiştir.

İZAHI

Zevâid türünden olan bu hadîsin açıklaması bahsinde Sindi


şöyle diyor:
Ü m m ü S e 1 e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin: «Hiç birisinin
gözü kendi ayaklarının olduğu yerden öteye geçmezdi.» sözünden
maksad, sahâbilerin O devirde son derece huşû içinde olduklarım ifâ-
de etmektir. Bu c ü m l e y e göre namaza duran kimsenin ayaklarının
ilerisine bakmaması efdaldir. Lâkin fıkıhçıların çoğunun seçtikleri
görüşe göre namaza duran kişi secde yerine bakar.
Ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) ’nin : “ResüiuUah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) vefât edince insanlardan birisi..." fıkra-
sından ve bunu tâkip eden diğer fıkralarından maksad, insanların
üstün huşü hâlinin yavaş yavaş gitmeye başladığını belirtmektir.

، ‫ى ﻧﻠﺘﺎ ن ﺑﻢ 'ﻟﻤﺤﺮم‬- ‫ظﺀﻣﺮوﻳﻰﺀاﺻﻢ‬ • ‫نﺀﺋﺈاﺗﻠأل‬،‫ت‬


‫ﻇﺒﺠﻨﺎا ﻟﺘﻦ‬ —١٦٣٥
‫آ‬ ‫ إﺛﺮ ؛ 'أﺧال‬. ‫وﻧﻮوام‬ ‫؛‬ ‫ ﻧﻤﺪ و ﻓﺎ‬، ‫ﻫﻤﻢ‬.‫أﻧﻢ ألل ﺀآتأ‬: ‫؛‬i ‫ ﺀ ن‬،‫ات‬ ،‫ﺀ ن؛‬

. ‫ ﻫﻣ مءا ﻳ ﺋﺄﺛﻲ‬. ‫مت ﺗﺗﺎ‬


; ‫ﺿواذءم‬. ‫ةﻗ‬ ‫تءئمتء‬
‫ﻣﺢ‬
‫و‬:-‫اﻣﺂﻣﺈو‬، ‫م‬
‫ﺀﻧﺪ اؤ‬ ‫ﺀﻟﻢأنﻣﺎ‬
‫آل‬/‫؛أﻧﺘﺄ زق‬
‫؛‬ . 4 ‫ﻳﻨﺪ اه‬ L «‫؟‬ ‫ ﺀﺗﻠﻚ؛ك‬٧‫ﻗﻢ‬ :

Siinen-i ibn-i Mâce — c. 4 ‫؛‬-P. : 33


514 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

■‫ص‬ ‫ ﺋﺎ ى‬.‫ةت‬..‫ﺋﺖ‬ '‫ﻟﺮ' ز' ﺋﺒﺎﻗﺘﻲ‬ ‫ﻧﺜﻨﺄﺗﻘ إل‬ İj-'J/Ji■■


. ‫م‬ ‫ار ؛‬ ‫ي ﺀ‬ ‫' ﻓ آل‬

٠ ‫ﺀﺗﺪا ﺣﺘﺠﺎ ﻣﺤﺒﻤﺢ رواة‬ ،‫ؤاؤوا ﺛﺪ ؛ إ ﺳﺘﺎده ﺻﺢ ﻣﻞ ﺗﺤﺮط ا ﻟﺸﻌﺨﻨﻲ‬

T ERCEMES İ
‫ ا‬6‫رةد‬ Enes (Radtyallâhü anhyûen rivâyet ‫س؛غ؛ ال؛ ﻟﺦ‬ göre şöyle de-
miştir:

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem l’in vefâtmdan sonra


Ehû Reldr (Radıyalâhü anh), Ömer (Radıyallâhü anh )’a:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nasıl ümmü Eymen (5 ‫ره‬
(Radıyallâhü anhâ)’nm ziyaretine gidiyorduysa, gel beraberce biz
de onun ziyaretine gidelim, dedi. Enes (Radıyallâhü anh) demiştir M:
Hepimiz ‫ه‬
(ümmü Eymen) (Radıyallâhü anhâ)’nm yanına var-
dığımız zaman üm mü Eymen (Radıyallâhü anhâ) (Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem l’in vefâtı üzüntüsüyle) ağladı. Ebû Relrir
ve Ömer (Radıyallâhü anhümâ) O n a:
Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki saadet, Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) için (dünyadan) hayırlıdır, dediler, o :
Allah katındaki saadetin resûlü için daha iyi olduğunu şüphesiz
bilirim. Eâkin gökten vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum,
dedi. Enes (Radıyallâhü anh) demiştir ki î
Ümmü Eymen (Radıyallâhü anhâ) Ebû Bekir ile Ömer (Radıyal-
lâhü anhümâ) 'nin ağlamalarına sebep oldu. Onlar da kendisiyle be-
raber ağlamaya başladılar.”
N o t: Zevâid’de ‫؟‬öy‫؛‬e denilmiştir; Bunun senedi, Buhârî ve Müslim'in şart-
lan üzerinde sahihtir, tkisi de bu isnadın bütün râv‫؛‬ier‫؛‬n‫ ؛‬hüccet saymışlardır.

‫ﺀا'دﻣﺤﺖ وﻟﻢ ﻣﻬﺎاأﻣﺢ‬


. ‫؛‬‫ﻓﻰﺋﺒﻢ‬.‫ ﻣﺤﺎ أ ع ' ﺗﺰﺑﻢ'أ‬-١٦٣٦
.

‫ﺀﺗﺸﺘﺶ ؤ‬
3‫ ﻳﺜﺄ رم؛؛؛ثﺀ؛؛‬-‫ﺳﺄت‬،‫ق‬,‫قا آل ﻧﻨﺎﻟﺜﺚ؛‬.‫ﻣﺢ< ﺳﺄ‬
.‫ن ﺗﺈ‬.‫ز‬. ‫تا‬

(50) Ümmü Eymen (R.A.), ?eygamber (S.A.V.)’in dadısı idi. Adı Bercket’dir.
İlk muhacirlerdendir. Kendisinden Enes (R.A.) rivayette bulunmuştur, ?eygamber
(S.A.V.) Cnun evine giderek ziyaret ederdi. Vâkidî'nin dediğine göre Rz. Osman
(R.A.)’m hilâfeti devrinde vefât etmiştir, tbn-i Mâceh Onun hadisini rivâyet et■
miştir. (Hulâsa: 497)
KİTÂBÜ-L CENAİZ 515

. ‫ﻟﺜﻘﺔ‬ ‫ز ﻳﻪ ا‬ . ‫اﻛﻨﺜﻪ‬‫ز ﻳﻪ‬ ‫ ؛‬.‫ذ‬ ‫ا‬ ‫ « ﻧﺊ‬- ‫ﺗﻠﺜﻌﺔ ﻧﻪ‬


‫ا‬ . ‫_ ﻣﻮم‬ ‫ﻣﺘﺜﻤﺈ‬ ‫ﻧﺘﻲ مأ إ ا‬ ‫ئ أ‬ ‫آل‬ ٠

‫ ﻓﺎ‬0 ‫ﺗﻬآل؛ أ ﻣﺢ‬.‫ ﻣﺈذ«ﺗالﺗﺜﺜﻢ ﺗﻤﻮﺀﺛﺔه> ﻗﺄد‬، ‫"ماﻛﺮواﺀلﻣﺤﺬ'ﻟﻬﺜآلؤﻓﻪ‬


‫ﺣﻢﺀﺀﻣﺢ‬ ‫ﺋﺎفم‬، ‫ﻛﺒﻤﻤﺤﺼﻨ الﺛﺎذ ﻟﺒﻤﺪﻣﻤﺄﺗﺌﺖ ؟ة ﻧﻴﻤﻤﺬ• ﻫﻢ‬
.٠‫ ة اال*ﻣﺄم‬1‫أﺟﺖ‬ ‫ﺗﻤﺄﺣﺪ‬
‫أن‬
T E EC E ME S İ

-Evs bin Evs (es-Sakafî) ( R a d t y a l l â h ü a n h ) ’d e n rivâyet edil ...“ )1636


dibine güre; Resûlullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e ‫ر»ءﻣﺔ‬ : şdyle buyurdu, demiştir
-ıh esiz€u m a günü en faziletli gtinlerinizdendir. Adem (Aley ^^«
.hisselâm) unda yaratılmışlar. Nafha (ikinci şür üfürülmesi) ondadır
-V« Sa’ka (birinci sûr üfürülmesi) ondadır. Artık onda benim üzeri
me bol bol salâvat getiriniz.Çünkü ) -günkü) salâvatınız bana su ‫ه‬
:nulur.» Bir ad am
-Yâ Resülallah! Senin bedenin yer tarafından yenmişken (Şed —
dâd (Radıyallâhü anh), dedi ki) yâni çürümüşken bizim şalavâtımız
nasıl sana sunulur? diye sordu . : ‫ه‬
-» ‫ص‬
Allah, ?eygamberlerin cesedlerini yemesini yere yasak etmiş
ttr.» buyurdu .” )5 ( ‫ل‬
•‫ة ﻳﻢ اﻟﺮئ ﺀم م ةﺑﻤﺐ ذ'رز‬. ‫؛‬ ‫؛‬ . - /<' ‫ﻣﺎ‬ ١٦٢٧
-

‫ ﻣﻦ‬.‫ ؛ذ ﺗﻮأ ﺛﺪﺀ أ‬،0‫ذﻣﺤﺄ '؛‬.‫ ﺀﻧﺪ‬. ‫دﺑﻤﺤﻞ‬.‫اتا أ ﻣﺚ ‘ ةن'ﻧﺒﻤﺐ ﺗﺄ‬


‫؛•؛■ ﺗﺘﻴﺂ‬،.4‫اادﺗال؛' و* عﺀوﺑﻢ‬/ ‫ أ' ﻫﻢ‬,^ ‫ ﻣﺪاف‬.‫ش' ة ﺗﻦ‬
! ‫؛‬. ‫أﺑﻤﺎﺛﺰﻧﺎ‬
» ‫ﻗﺒﻤﻴﻤﺤﺘﻤﺢ ﻟآلأغ'ا ﺋﻖﺀو ﻫﻤﻂﺀ ﻫﻘﻴﺮ ﺧﻐﻪ‬
' * 1.

‫ ﺑﻤﺎف' ﺗﺂﻣﻴﺎ آل ﻣﺤﺄ ذ 'إ ﺧﻢ‬. ‫ ر'ﺳﺎدﺗﺖ‬,‫ زﺗﺖ اﺗﻲ ؛اةت‬:‫ا؛ت ﻧﺊ‬
.. ‫ﻳﺎﻧﻴﺘﻴﺚ’ ﺛﺬ‬ . ‫أي'اﺋﺎآلﺗﻴﺄم‬
1 ‫ رواإ؛ ﺗﻪﺀ ن أ ل ا ﻟﺮ دا ﺀ ﻣﺮ ئ‬، ‫ﻣﻴﺢ إ ال أ ﻧﻪ ﻣﻨﺘﻌﺢ ز ﻣﻮﺿﻌﻨﻲ * آل ز ﻣﺒﺎ دؤ‬ ‫ل اروا ﺛﺪ ؛ ﺀﻧﺎ ا ﻟﻠﻴﺚ‬

.‫ ﻫﺎ \ ا ﻟﻴﻐﺎ ر ئ‬،‫ن ا_ﺀن ﻋﻦ ﺀس'دم ﻣﺮﻣال‬. ‫وز ﻳﺪ‬ ‘‫اﻟﻤال‬


• ‫ﻟﻪ‬،

،‫ة‬ Bu hadisin metni, 1085 nnlu hadis metninin aymdjr. Senedler de ((‫ﺳﺮه‬-
arkla ki: Oramn ilk râvisi Şeddad bin ®vs (R.A.)'dir. r. d ‫ ط؟ل‬-oraya ha
izah‫؛‬
Şu‫؛‬
k ı l a b il i r
516 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

TERCEMESİ

163?) "... Ebü’d-Derdâ’ (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine güre:


R e^lullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Cuma günü benim üzerime bol salavât getiriniz. Çünkü o sala
vâtta melekler hazır bulunur. Ve şüphesiz, her hangi (mü'min) bir
kimse benim üzerime salavât getireceği zaman behemehal onun sa-
lavâtı bitinceye kadar (aynı anda) bana sunulur.» Ebü’d-Derdâ’ (Ra-
dıyallâhü anh) demiştir kİ! Ve ölümünüzden sonra da (böyle mi)?
dedim. Efendimiz!
«ölümümden sonra da.. Şüphesiz Allah Teâlâ, Peygamberlerin
cesedlerini yemesini yere yasak etmiştir. Allah’ın peygamberi diridir,
rızıklanır.» buyurdu.”
Not : Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bu badis sahihtir. Ancak iki yerde mun-
kati’dlr. Çünkü Ubâde’nin Ehü’d-Derdâ (R.A.)'den rivâyeti mürseldir. ‫اغ‬-‫ ’ﻫﺎم‬böy-
le demiştir. Zeyd bin Eymen’in Ubâde'den rivâyeti de mürseldir. Bunu Buhârî soy-
!emiştir.
٠ ‫؛‬
‫— ﻛﺗﺎب اﻟﺻﻳﺎم‬٧
ORUÇ KtTABI — 7
Müellif, namaz kitabından sonra Oruç kitabını ‘ Çün-
kü oruç da namaz gibi bedeni bir ibâdettir. N e s a ! de Müellif
gibi yapmıştır. M ü s l i m , E b û D â v û d ve T i r m i z i
ise oruç bölümünü, zekât bölümünden sonra B u h â r î de Hac
bölümünden sonra zikretmişlerdir. Islâmın temel taşları sayılan Na-
maz. Oruç, Zekât ve Hac ibâdetlerinin çeşitli yönlerden blrbiriyle olan
münâsebetleri dolayısıyla mezkûr sıralanışların hepsi uygundur.
Savm ve Siyâm kelimeleri Arap dilinde tutma, susmak, durgun-
laşmak, kendini men etmek gibi mânâlara gelir. Şer’i şerifte ?ecrin
doğuşundan gün babncaya kadar özel bir niyetle yemekten, içmekten
ve cinsi münâsabetten kendini tutmaktır.
Ramazan orucu hicretin ikinci yılı Ş â b a n ayının üçüncü Pa-
zartesi günü farz kılınmıştır. Ramazan orucunun farziyeti Kitab, Sün-
net ve icmâ' ile sâbittir. Bu itibarla farziyetini inkâr eden kâfir olur.
Ramazan orucu farz olmadan önce ümmet-i Muhammadîye’ye
her hangi bir orucun farz kılınıp kılınmadığı hususunda âlimler İh-
tilâf etmişlerdir. El-Menhel yazarının bu hususta verdiği ma’lumatm
özeti şöyledir:
H a n e f î âlimlere göre önce “Aşûre ’‫ﻫﻬﻬﻪ‬
‫م‬yâni M u h a r -
r e m ayının onuncu gününün orucu farz kılınmış, sonra her aym
beher on gününden bir tanesinin oruçla geçirilmesi farz kılınmış, bi-
lâhere Ramazan orucu farz kılınınca mezkûr oruçların farziyeti kal-
dınlmıştır.
Cumhur ve Ş â f i i âlimlerinin meşhur kavline göre Ramazan
orucundan önce her hangi bir oruç farz kılınmamıştır.
SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

‫ إ ﺀﻳﻰ ﻓﻀﻞ اﻟﺺﺀام‬U ‫ ) إ ب‬١)

1 — ORUCUN FAZİLETİ HAKKINDA ÇELEN


HADİSLER BABI

. ‫م ; ﺋﻨﺬ كد»ﺳﺎآلض‬ ‫ﻳﻰﺗﺒﻢ' ﺀ ا‬


‫؛‬/ . ‫ث ' ﺗﺰ ةأ‬.‫ﺿﻤﺤﺎأ‬ - ١٦٢٨

‫ ﻣﺎﻧﺂن ﺀﺑﻤﺎئ‬،‫'ﻟﻠﻰ‬.; ‫تدن 'ف '^ق‬ '/ ‫ةل‬:‫ةت‬ ‫ ﻣﺄﻫﻤﻦ '؛؛‬- ‫ ﻗﺘﻠﺞ‬.‫ ﻣﺄ‬.

‫ﻫﻠﻰ‬ ‫م |الا‬:‫ ﻣﺪاف‬.‫ﺿﻌﻒإقﺗﺎثﺀافم‬


‫ي ؛‬، ‫ﻟﻤﺜﺮم‬ ‫ إﻟﻰﺳﻌﺎؤ‬، ‫ا‬. ‫ﺿﺮ أﻇﺈ‬^‫ ﻇﺜﺔ‬،
‫ ﺗﻪﺀﻣﻢ «ﻫﻠﺮم‬-‫ر‬ :‫إل ﻣﺎ م ر ﺛﺎ ن‬ •‫وم؛ة ﺀن أ زل‬ ‫ د* اأ ﻣﺤﻰأ ﺛﻢ • أ ﺑﻊ ﺛﻤﺮ مم‬،

‫ﺑﻢ ﺀ‬ ‫ﺀﻣﺎﻟﺼﺎﻣﺄﻟﻢ س ﺀتد’ اف ﻣﻦ رغ ما‬ ‫ث‬-‫رم• ؤﻟﺨﻠﺰم‬ ‫ﻗﺮﺣﻪﻣﺤﺐ وﺀأﺀ‬ .

T E R C E . M £‫ﻟﻊ‬

1638) "... Ebü Hüreyre (Radtyallâhü ‫ ^«ل’ زه « ه‬rivâyet edildiğine göre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sette™) şö^le buyurdu, demiştit :
«Âdem oğlunun işlediği her hasene (hayır ve ibâdet mükâfat yü-
nünden) on mislinden yedi yüz misline, Allah'ın dilediği sayıya ka-
dar arttırılır. Allah Teâlâ buyuruyor k i: Eakat oruç böyle değildir.
oruç benim içindir. Ve onun mükâfatını ben veririm. Oruç-
lu ‫إولﺀت‬şehvetini ve yemeğini benim için bırakır. Oruçlu için iki se-
vinç vardır. Birinci sevinç iftar v^ti^ıdeki sevincidir. Diğer sevinci
de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. (And olsırn ki) Oruçlu-
nun ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.»”

t Z' AH l

B u h â r i ve M ü s l i m de bunu rivâyet etmişlerdir. T i r -


٥١‫ !^ ؛‬, E b û D â v ü d ve N e s a i de bu mânâyı ifâde eden
benzer hadisleri rivâyet etmişlerdir.
Hadîs, mü’min kulun işlediği her ibâdet ve hayırlı işin mükâ-
fat bakımından en az on kat arttırıldığını, bu artışın yediyüz kata,
hattâ daha büyük rakamlara ulaşabileceğini müjdeliyor. B a k a r a
sûresinin aşağıya meâli alınan 261’nci âyetinde de Allah yolunda
harcanan malın sevâbmın bu şekilde arttırılacağını müjdeliyor:
«Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağmda
yüz tane bulunan yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah di-
!ediğine kat kat verir. Allah'ın lütfü geniştir. ٠ , herşeyi bilicidir.»
KİTABÜ-S’SIYÂM 519

Hadîs, orucun sevâbınm bu ölçüden müstesna olup, çok daha faz-


la olduğunu hükme bağlıyor. Bu hükme neden olarak da Allah Teâlâ :
«Çünkü oruç benim içindir ve onun mükâfatını ben veririm.» bu-
yürüyor. Hadisin bu cümlesinin mânâsı husüsunda âlimler değişik
açıklamalar yapmışlardır.
N e v e v i , M ü s l i m ’ in şerhinde bu hadisin açıklamasını
yaparken özetle şöyle der ‫؛‬
"Bütün ibâdetler Allah Teâlâ için olmakla berâber bu hadiste Al-
lah Teâlâ’nın : «Oruç benim içindir...» buyurmasının sebefci husûsun-
da âlimler ihtilâf etmişlerdir. Şöyle k i :
1 — Bâzı âlimlere ğöre bunun sebebi şudur ‫ ؛‬Kâfirler putlarına
namaz, secde, sadaka, zikir ve benzeri ibâdet şekilleri ile taptıkları
halde hiç bir devirde oruç tutmak sfıretiyle ilâhlarına tapmamışlar-
dır. Dolayısıyla hiç bir devirde Allah’tan başka hiç bir ilâh için oruç
tutulmamıştır.
2 — Namaz, Hac, Cihâd, Sadaka ve diğer ibâdetler açık yapıldığı
için riyâ ve gösterişten tamamen uzak tutulması güçtür. Bu tür ibâ-
detlerde ihlâsın zedelenmesi mümkündür. Fakat oruç, kul ile Allah
ârasmda gizli kalan bir ibâdet olduğu için riyâ ve gösterişten uzak-
tır. Sırf Allah rızâsı için yapılır.
3 — Yemekten müstağni olmak, yâni yemek yemeye ihtiyaç duy-
mamak, Allah Teâlâ’mn sıfatlanndandır. Kul, oruç tutmakla Allah
Teâlâ’nın bu sıfatına sarılmak ister. Ama hiç bir şey Allah Teâlâ’mn
sıffl.tla .T -m a benzemez.

4 — Allah Teâlâ, oruçtan başka ibâdetler karşısında vereceği mü-


kâfatı bâzı kullarına açıkladığı halde orucun mükâfatını belirtmiye-
rek:
«Orucun sevâbının miktarını ve kaç kat arttırılacağını ancak ben
bilirim.» buyurmuştur.
‫ — ة‬Orucun kadr ve kıymetinin yüceliğini ve üstünlüğünü ‫خ ؛أ‬-
de etmek için bu ifâde buyurulmuştur.
Mezkûr fıkranın sonundaki: « ...v e onun mükâfatını ben veri-
rim...» cümlesi, orucun faziletinin azametini ve sevabının çokluğu-
nu beyan ediyor. Çünkü Kerim ve Cömert bir z â t : Bu mükâfatı ben
bizzat veririm, dediği zaman, verilecek mükâfatın ve bağışın büyük
olması gerekir.”
SÜNEN-î ÎBN-İ MÂCE

Hadîsin : «Oruçlu için iki sevinç vardır...» fıkrasına gelince; N e -


v e v î şöyle diycr:
'Oruçlunun iftarını açtığı zamanki sevincinin sebebi; oruç ibâ-
detini tamamlaması, orucu bozan şeylerden selâmette kalması ve oru-
cun yüce sevâbmı beklemesidir.
Oruçlunun Allah’a kavuştuğu zamanki sevincinin sebebi ise, ٠ an-
da göreceği orucun yüce mükâfatı ve Allah ın Onu bu ibâdete muvaf-
‫ س‬kılma nimetini hatırlamasıdır.’
S i n d i , oruçlunun iftar anındaki sevinç sebebini açıklarken
N e V e V i ’ nin beyan ettiği sebebin yanında, kişinin o anda yemek
ve su ihtiyacmı gidermeye me’zun kılınmasıyla duyduğu tabiî sevin-
ci de zikrederek böyle yorumlayanların da bulunduğunu anlatmıştır.’
Hadîsin «Oruçlunun ağzının kokusu Allah katında misk kokusun-
dan daha güzeldir.» f ı k r a s ı ile ilgili olarak N e v'e V i şöyle der :
Hulüf: Ağız râyihasının bozulmasıdır. Bâzıları bu kelimeyi “Ha-
lüf" diye kaydetmişler ise de H a t t â b i ’ nin dediği gibi, hatâ-
dır, doğrusu “Hulüf”tur. Bu fıkranın !‫ ا‬، ‫ د‬hakkında e l - M â z i -
r i : ‘Bâzı râyihaların güzelliği ve bundan hoşlanmak canh yaratık-
larm sıfatlarmdandır. Onlar, tabiatlarının temâyül ettiği şeylerden
hoşlanır. Tabiatlarının nefret öttiği şeylerden hoşlanmazlar. Bu du-
rum Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Onun için bu cümle mecâzi
mânâda kullanılmıştır. Bundan maksad, oruçlunun açlığı dolayısıyla
değişen ağzının kokusunun Allah katmda makbûl ve kıymetli olma-
sidir,' demiştir.
K a d ı I y â z ’ ın dediğine göre bâzılan: Allah Teâlâ oıuçlu-
yu, ağzmm kokusunun değişmesine karşılık kıyâmet günü mükâfat-
landırır da kıyâmette onun ağzının kokusu misk kokusundan daha
hoş olur. Nasıl ki şehidin kanının kokusu misk kokusu olur, demiş-
lerdir.
Bir kavle göre; mezkûr cümleden maksad, bu kokunun Allah’ın
melekleri katındaki hoşluğu bizim yanımızdaki misk kokusunun hoş-
luğundan üştündür.
N e v e v i sözlerine devamla : ‘£n sahih mânâ M a ğ r i b âlim-
lerinden e d - D e r â v e r d i ’ nin ve bâzı arkadaşlarımızın beyan
ettikleri şu mânâdır: Oruçlunun ağzmm kokusunun bozulmasıyla
hâsıl olan sevab, cumalarda bayramlarda, hadis ve zikir meclislerin-
KİTABÜ-S*SIYÂM

de V.S. hayırlı toplantılarda mendup olan güzel koku ve bilhassa misk


sürünmekten elde edilen sevabtan daha çok olmasıdır.
A rk ad aşlarım ız b u h ad îsi delil g ü sterere k o ru çlu n u n öğleden son-
r a m isvâk k u llan m asın ın m e k ru h lu ğ u n a hük m etm işler. Ç ü n k ü mis-
v â k k u lla n m a k fazileti ise de، o ru ç lu n u n öğ leden so n ra ku llan m ası,
b u h ad îste fa z île tlia n la tıla n k o k u y u g iderir. Bu k o k u n u n fazileti ise,
m isvâk k u lla n m a n ın faziletin d en d a h a b ü y ü k tü r. N asıl ki, şehidin
k an ın ın k o k u su n u n güzelliği h ad islerd e b elirtilm iş ve b u nedenle şe-
h id in y ık atılm ası terk ed ilm iştir. H albuki ö lüyü y ık am ak farzd ır. Gü-
zelliğine hadisle şeh âd et edilen şehid k a n ın ın k alm asın ı k o ru m ak için
fa rz o lan y ık a m a terk ed ilin ce güzelliğine h ad îste şeh âd et edilen oruç-
lu n u n ağız k o k u su n u n m u h â fa zası için vâcib o lm ay an m isvâk işini
te rk e tm e k tab iî g ö rü lü r.’ dem iştir.

‫زﻧد ن‬.‫ت*ث ن مﻣﻰ‬


‫ﻳﺤﻴﺊ أﻧﺂ’ا األ‬
، * *‫ﻧﺤﺚ ورغا‬ • ١٦٣٩

‫ ﺣدمم‬، ‫ﺻﻣﻧﺔ‬ ‫ﻣﺣﻰﺣم!ىﺻﺎممرا‬ ، ‫د؛ أة ﻣﻄﻴﺮ‬-‫ن أقد‬

: ‫ ﻣﺜﺎدﺀ ؛ﺗﺎن‬. ‫يإ ﻗﻤﺘﺎم‬:‫ ﻗﺄت ﻣﻄﺮذا‬. ‫ إفﺗﺷو‬1;‫^دىﻟﺒﻢم‬ ١‫ﻗﺄ ذن أال* ﻟﺶ‬ ‫أد‬
». ‫ ﺑﻴﻦما ﻟﻤﺎل‬،‫ ﺗﻘﻮ ث « اﻟﺺ؛ام ﺟﺜﻪ ون اﺋﺎد ﺀﻣ إل أ ﺣﺪﻛﺈ‬. ‫ﺗﻤﺖ رﻧﻮت ا ﻧﻲ‬
T E R C E M E S Î

‫ق‬
169 ) "... Benî Âmir bin Sa'saa kabilesinden Mutarrif ( R a d ı y a l l â h ü

a n h ) ’den rivâyet edildiğine göre :


© sm an bin Ebi’l-Âs es-S akafi (R adıyallâhü an h ) (1), k en d isin e
sü t içirm ek istem iş M u ta rrif d e‫؛‬
Ben oruçluyum , dem iş. B unun ü zerin e O s m a n :
Ben, R esûlu ilah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i şöyle b u y u ru rk e n
işittim , d e m iş tir :
«Oruç, birinizin s a v a şta n k o ru y u cu k a lk a n ı gibi C ehennem ate
şinden k o ru y u cu b ir k alk an d ır.» ’’

İ Z A H I
N ٠s a i ve ibn-i H u z e y m e de b u n u riv â y e t etm iş-
lerdir.

(1) Hâl tercemesi 714 nolu hadis bahsinde geçmiştir.


SÜNEN-I ÎBN-İ MÂCE

Buhâri ve Müslim de bunun ‫ﻟﺨﻨﺎ م ﺟﻘﺔ ؛‬ [= «oruç bir


kalkandır.» parçasını müteaddit senedlerle rivâyet etmişlerdir. Hadis
orucun, sâhibini Cehennem ateşinden veyâ Cehenneme girmeye se-
bep olan günahlardan koruyucu olduğuna delâlet ediyor. Nasıl ki sa-
vaşta kullanılan kalkan sâhibini tehlikelerden korur.

‫إن‬،‫ﺗﺎﻟﻬﺜﺎ؛ون ﺛﺊ ئون اﻟﺚ‬


‫؟‬ ‫ أأ‬:‫ م_ﻣﺎﻟﺚ‬. ‫ آلا ﻟﺘﺄ ان> ﺛﺪﻣﻎ غ’ ؛اأ ﻳﺎﺗﺆ‬.‫ﻣﺜﺎت‬
» .‫ام‬
‫ﺑﻢ‬ ‫ﺳﻤﺌﻈﻴﻤﻘﺄ أ‬
TERCEMESÎ

1640) Sehl bin Sa’d (es-Sâîdî) (Radıyallâhü anhümâydan rivâyet


edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, de-
m iştir:

«Şüphesiz Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet gü-


n ü : Oruçlular nerededir? diye çağn yapılır. Kim oruçlulardan idiy-
se ٠ kapıdan girer ve o kapıdan giren bir kimse ilelebed susuzluk
duymaz.»"'

İZAHI
Tirmizi de bunu rivâyet etmiştir. Buhâri ve MÜ S -
1 i m ’ de ‫و ﻣﺬ ﻧﺤﻠﻪ ﻧﻢ ﻳﻐﻠﻬﺄ آدا ؛‬ kısmı hâriç bunu rivâyet etmişlerdir.
Nesai ve ibn-i H u z e y m ' e ’ nin rivâyetinde hadîsin son
kısmı şöyledir: ‫ا ﻧﺬا‬ ‫ﻣﻦ ﻧﺤﺪ ﻗﺮ ب وﻣﻦ ﺛﺰ ب ﻧﺰ‬ - «Kim bu kapı-
dan gireree içer ve kim içerse ilelebed susuzluk duymaz.»
Reyyân kelimesinin lügat mânâsı, suya, kanan, demektir. Cruç-
lulara tahsis edilen Cennetin bir kapısına özel isim verilmiştir. Bu
isim oruçluların hâline münâsibtir. K u r t u b i : Suya kanan mâ-
nâsını ifâde eden Reyyân kelimesinin Cennetin kapısına isim olarak
verilmesiyle yetinilmiş, tokluğu ifâde eden bir isim verilmemiştir.
Çünkü suya kanmak tokluğu gerektirir ve dolayısıyla ona da delâ-
let eder, demiştir. E l - H â f ı z da : Veyâ oruçluya susuzluk açlık­
KİTABÜ-S’SIYÂM

tan daha zor olduğu için suya kanma mânâsım ifâde eden bir keli-
me tercih edilmiş, demiştir.
‫ ل ﺀ ﻓ ﺎ ا ال ة‬ve M •ü s ‫ ل‬i m ٠in bir rivâyetinde Cennet’in sekiz
kapısının bulunduğu, bunlardan birisinin isminin Reyyân olduğu ve
bu kapıdan yalnız oruçluların gireceği bildirilmiştir.
S i n d i : Hadisteki oruçlulardan maksad, çok oruç tutanlardır.
Nasıl ki; adâleti alışkanlık hâline getirene âdil, zulmetmeyi alışkanlık
hâline getirene zâlim denilir. Bir defa adâlet edene âdil, veyâ zul-
medene zâlim denilmez. (‫;؛‬٠^ oruç tutan kimse, farz oruçla beraber,
nâfile oruç da tutana denilir. ¥almz Ramazan orucunu tutmakla ye-
tinene zâhiren çok oruç tutucudur denilmez.
Hadisin: *...tlelebed susuzluk duymaz.» cümlesinin zâhirine gö-
re, susuzluk duymamak vasfı Reyyân kapısından girenlere mahsus-
tur. Allah Teâlânın : ‫أل ﺛﻤﺎ ﻧﻬﺎ‬ âyeti ise Cennet’te hiç kimsenin su-
suzluk duymayacağına delâlet eder. Bu durumda hadisin zâhiri âyete
ters düşer. Ancak âyet şöyle yorumlanabilir: Âyetten maksad, Cen-
net’te susuzluğun olmaması değildir. Maksad, içkilerin aralıksız ik-
râm edilmesidir. Artık insan, Cennet’te susuz kalmaz. Fakat ikram
edilen içkileri kullanmasa bile susuzluk duymıyacağı mânâsı kaste-
dilmemiştir. Hadîste kastedilen mânâ ise, Reyyân kapısından Cen-
net’e girenlerde susuzluk duyma durumunun kökünden kaldırılmış ol-
masıdır. Yâni Cennet'teki içkileri içmeseler dahi susuzluk duymıya-
caklardır.
Şöyle yorum yapmak da mümkündür : Hadisten maksad, Reyyân
* Cennet’e girenler, giriş anından itibaren susuzluk duymı-
yacaklardır. Diğer kapılardan girenler ise, Cennet’teki makamlarına
ulaştıktan zaman susuzluk du^yacaklardır. Aradaki fark budur,
demiştir.

‫ﻣﺮ ر ﻣﻀﺎن‬ ‫؛اب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ ق؛ ﻧﻞ‬ )٢(


R A M A Z A N A Y İN İN FAZİLETİ H A K K IN D A — 2
GELEN H ADÎSLER BÂBI
، ‫ ﺋﻰ ﺑﺟﻰ ﻧﺴﻲ؛د‬، ‫ ﻣﺤﺎمأ ﻫﻣﻣﻜﺮﻳﻰمأ ﻧﻰﺛﻧﺔ • ﺛﻆ ﺻد ﻳﻰ ﻣﺚ*ل‬7 — ١٦٤١
52i SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE

T E R C E M E S İ

‫ل‬64 ‫" رل‬... Ebû Hüreyre ( Radıyallâhü ،*‫’رس‬den rivâyet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'آ‬Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kim in a n a ra k ve sevâbrnr A llah ’ta n b ekliyerek R am azan orucu-
n u tu ta r s a geçm iş g ü n a h ı bağışlanır.»

İ Z A H I

Buhârî, M üslim , T irm izi, Ebü D â v û d ve


N e s a î de b u n u riv ây e t etm işlerdir.
R am azan ‫ ؛‬Bu kelim e, bilinen ay m adıdır. R am z k ö k ü n d en alm -
m adır. R am z ise h a râ re tin şiddetidir. El-M enhel y a z a rın ın dediğine
göre A rap lar, a y la rın isim lerini d eğ iştird ik leri zam an h e r ayı, rast-
‫ اﻫﻬﺔل‬m evsim e gö re isim lendirm işler. R am azan ayı, sıcaklığın şiddet-
li olduğu zam an a rastlad ığ ı için o n a R am azan ad ın ı verm işlerd ir. Bâ-
z ı la r ı: R am azan o ru cu , g ü n a h la rı k a v u ru p y ak tığ ı için bu a y a Ra-
m a zan v e rilı^ ş , d e ı^ ş le r d h .
ih tis â b ! O ru cu n sevâbını A llah T eâlâ’d a n ta leb etm ek v ey â sırf
A llah rıza sın ı gözetm ek, y ân i ihlâslı o lm aktır. Şu h ald e R am azan
o ru c u n u n farziy etin e, b u n u n İslâm ’ın rü k ü n le rin d e n olduğuna; oruç-
lu için A llah ’ın v âd ettiğ i sev ab a in a n a ra k ve ih lâslı o larak; sevâbını
A llah ’ta n taleb ed erek R am azan ay ın ın tam am ın ı o ruçlu geçiren m ü ’-
m inin geçm iş g ü n a h la rı bağ ışlan ır.
H adisin zâh irin e g ö re geçm işteki k ü çü k *ve b ü y ü k b ü tü n g ü n ah -
la r b ağışlanır. El-M enhel y aza rın ın dediğine göre ‫ ﻟﻠ ألا‬،‫ ا ' ؛‬- ‫ رإ‬،‫ ااا‬-
z i r böyle yo ru m lam ıştır. L âkin N e v e v i , M ü s l i m ’ i n şer-
h in d e : ‘F ık ıh çılarca ben im sen en görüş, bu m a ğ firetin k ü ç ü k g ü n ah -
la ra m ah su s olm asıdır. B üyük g ü n a h la r b u n a d âh il değildir. Fıkıh-
ç ılard an b â z ıla n dem işler k i : K üçük g ü n a h b u lu n m ad ığ ı ta k d ird e
R am azan o ru c u n u n b ü y ü k g ü n a h la rı hafifletm esi m ü m k ü n d ü r.
E ğer o ru çlu n u n hiç g ü n a h ı yoksa tu ttu ğ u oruç, o n u n C en n et’te-
ki d erecelerin in yükselm esine Vesile o lu r,’ dem iştir.
S i n d i d e : Bu ve b en zeri h adîsler, ib âd etlerin faziletini şöy-
lece b ey an e d e rle r: Bu ibâd etler, ih san ın g ü n a h la rı v arsa, bağışlan-
m a sın a vesile olur. G ü n a h la r b ir ibâd etle bağ ışlan m ış d u ru m d a iken
g ü n a h la rı bağışlayıcı olan b a şk a b ir ib âd etle n e b ağ ışlan acak ? diye
b ir itira z söz k o n u su değildir. Ç ü n k ü ib â d etle rin faziletin e â it bu tü r
KÎTABÜıS’SIYÂM

h ad îslerd en m ak sad , bu ib â d etle rin A llah k atın d a k i d eğ er ve fazile-


tini " İn san ın g ü n a h ı olm adığı zam an bu ib âdetler, o n u n
derecelerini yük seltir. N itekim b ü tü n g ü n a h la rd a n m a ’sum o lan ?ey-
g am b erlerin d u ru m u büyledir.
, ‫ ﺷﺎ آل'ﺀش‬،‫ش‬،'‫ﺛﻤﻤﺢ; ةت‬.‫ اأ‬-., ‫;رم ; ﻧﻲ ' ذ' ﻧﻨﺎﻣﺢ‬. ‫ ﻣﺤﺎ أ‬- ‫ ا‬-‫آ ؛ ا‬
‫أؤد ؤؤ‬ ٠‫ ض‬. ‫ ﺀى و ﻧﻮل ام‬،‫رم‬. ‫ ﺀى أ ﻣﻠﻨﺮ‬، ‫م‬ ، ‫ﺀى أي‬

. ‫أب‬ > '‫ﻃﺘﻲ ورو؛‬1‫ ﺿﺪﺗﺎ ك‬، ‫ان‬،‫ﻣﺼﺖ‬


‫ﻓﻠﻢمﻣﺒﻤﺢ م ﺀ‬،‫ﺗﺎﺑﺖ اﺛﺄر‬.‫ﻟﻦ وﻣﺄﻧﺘﺄأ‬ ‫ﺑﻰر‬
‫ ؤ أ‬. ‫ أ آي اﺗﺄ؛ل أﻗﺒﺐ‬:‫ ؤأدى ﻣﻨﺎد‬٠‫ﺀﻟﻢم أﻧﻔﻲ ﻣﻤﺂ آب‬، ‫ﺗﺎب اﻃﻨﺔ‬.‫ت أ‬،
‫ﻧﻳﺊ‬
‫ز‬
. ‫*ف ﺀ‬
‫ﻣﻤﻨﻨﺂﺛﺆل‬ ‫ وذ‬. ‫أ ﺗﺒﺖ ؤف ة؛ﺛﺎل ﻣﻦ ااﻧﺎر‬.‫ااﺋﺖ‬
T ERCEMES Î

1642) "... £ ‫ ﻫال‬Hüreyre (Radtyallâhü anh)’d tn rivâyet edildiğine göre:


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi Vt ‫ را »ﺀ؛اﺀﻣﺢ‬şöyle buyurmuştu! :

«R am azan ay ın ın ilk gecesi o lu n ca $ ey tan lar ve cin lerin âsileri


zincirlere v u ru lu r. C e h e n ^ m in k a p ıla rı l^apatılu* d a hiç b ir k ap ısı
açılm az. € e n n e t’in k a p ıla rı açılır d a hiç b ir k ap ısı k a p a n m a z ve b ir
n id â edici ‫ ؟‬£y h a y ır isteklisi (h ay ır işlem eye) yönel, e y şe r isteklisi!
kendini tu t. A llah ta r a f lıd a n a teşten âzâ d ed ilen ler olur, diye çağı-
rır. Bu (ç a ğ n ve âzâ d edilm e isi) R am azan ın h e r gecesinde ‫ﺳﻤﺎه‬.‫"م‬

T i r m i z i , N e s a i , H â k i m Ve İ b n - i H u z e y m e de
b u n u riv â y e t etm işlerd ir. B u h â r i de h ad isin :
«R am azan geldiği zam an C en n etin k a p ıla rı açılır, C ehennem in
k a p ıla rı k a p a tılır ve şe y ta n la r zincire vurulur.» kısm ını riv ây e t et-
m iştir.
T uhfe y aza rı bu h ad isin açık lam ası b ah sin d e şüyle d e r :
M erede î “M ârid ”‫؛‬n ço ğuludur. M â r id ! Ş er işlem eye ken d in i ada-
y a n a denilir. C inlerin m ârid leri şe y tan ların b ir tü rü d ü r.
Ş e y ta n ların zin cirlere v u ru lm asın d ak i hikm et, o ru çlu la ra vesve-
se * B unun b ir belirtisi, R am azan ’d an ünce g ü n a h la ra
dalm ış o la n la rın ço ğ u n u n R am azan o ru cu n u tu tm a y a b a ş la r başla-
m a / k ü tü a lışk an lık ların ı te rk e tm e leri ve A llah ’a dö nüş y a p m a la rı­
526 SÜNEN-t IBN-Î MÂCE

dır. Bâzılannda görülen, kötülük ve isyana devam etmelerine gelin-


ce; Bunun sebebi, şeytanların etkisinin, bunların ‫ ا؛‬،‫ ﺀﻫﺎ‬iyice kökleş-
miş ©imasıdır. Bâzı âlimlere göre şeytanlar zümrecinin başkanı du-
rumundaki iblis, zincire vurulmaz. Çünkü Â d e m (Aleyhisse-
lâm l’e secde etmekten imtina ettiği zaman ilâhı lânete mâruz kalın-
ca Allah’tan kıyâmete kadar mehil istemiş, Allah Teâlâ da bu isteği
kabul etmiştir. Eamazan’da vukü bulan ma’siyetier, Onun vesvese
ve aldatması ile meydana gelir.
Hadisteki bağlama‫ ؛‬sapıtma ve aldatma husüsundaki şeytanların
zayıf düşürülmesinden kinâye olabilir.
E 1- H â fı z ■m, el-Fetih’te dediğine göre K â d ı I y â z : Şey-
tanların zincirlere vurulmadım© hakiki mânâsına göre ©İması muh-
temeldir. Şeytanların zincirlere vuruluşu, onlan mü’minlere eziyet et-
mekten men etmek ve Ramazan ayının girişini ve yüce kıymetini me-
leklere bildirmektir, ikinci ihtimal, İlâhi mükâfatın çokiuğuna ve sev-
tanların zincirlere vurulmuşcasına mü’minleri günaha sokmalarının
azlığına işârettir. M ü s 1 i m ’ in rivayetindeki; ‫ﻧﻲﺀتم أﺑﻮاب اوﺧﻤﻪ‬
= «Rahmet kapıları açılır.» ilâvesi, ikinci ihtimâli te’yid eder, demiş-
tir. Daha s©nra şöyle d er:
*Muhtemelen Cennet kapılarının açılması, Allah Teâlâ’nm kulla-
rı için açtığı ibâdetlerden ibârettir. Çünkü ibâdetler, Cennet’e girme
sebepleridir. Cehennem kapılarım© kapatılması da, sahiplerini Ce-
henneme sevk ede© günahlara karşı s©ğuk davranmaktan ibârettir.
Şeytanların zincirlere vurulması ise‫ ؛‬onların, şehvetleri süslemekten
ve sapıtmadan âciz bırakılmalarıdır.’
E z - Z e y n b i n e l - M ü n i r birinci ihtimâli tercih ede-
rek : Hadisi zâhiri mânâsından başka bir mânâya tevil etmeyi gerek-
i‫؛‬iren bir zarûret y©ktur, demiştir.
£ ‫ ل‬- ‫ ااا ' ﺀ ا أ ة و‬dediğine göre‫ ؛‬K u r t u b i hadîsin zâhirine
halledilm esini tercih ettikten s©nra : ‘Eğer denilse ki şeytanlar zin-
cirlere vurulmuş olsaydı Ramazan'da günahların ve kötülüklerin ‫و إ‬-
lenmemesi gerekirdi. Halbuki çok günah işlenir. Buna şöyle cevap
verilir : Şeytanlar, şartları korunan ve âdabına riâyet edilen oruç
ibâdetini lâyıkı vechiyle ifâ ede© mü’minlere karşı Çağlanmış olur.
Orucun şartlarına ve âdabına riâyet etmiyen oruçlulara karşı bağlı
değildir. Yâhut şeytanların bir kısmı bağlanır. Nitekim T i r m i z i
ve N e s a î ’ nin rivâyetinde buna işâret vardır. Çünkü bu rivâyet-
lerde; «Mârid ٢—Âsi) şeytanlar...» kaydı vardır. Şöyle de denilebi-
KİTABÜ-S’SIYÂM

!‫؛‬٢: Ş e y ta n ların b ağ lan m asın d a n m ak sad , R a m a z a n 'd a k ö tü lü k lerin


azaltılm asıdır. Bu d u ru m görülebilir. Ç ü n k ü h a k îk a ta n R am azan ’d a
nısbeten k ö tü lü k le r azalır. Ş e y ta n ların h ep sin in b ağ lan m ış olm ası,
hiç b ir g ü n a h ın v u k u b u lm am asın ı g erektirm ez. Ç ü n k ü k ö tü ru h lu
kim seler, çirkin a d e tle r ve in s a n la rd a n o lan şe y ta n la r d a m ü ’m inleri
g ü n a h la ra so k a rla r,’ dem iştir.
H adiste «Bir n id a edici...» b u y u ru lm u ştu r. T uhfe y a z a rın ın dedi-
ği gibi n id â edicinin b ir m elek olm ası m u h tem eld ir. V eyâ m aksad,
h a y ra yönelm esini A llah’ın irâ d e ettiği kim selerin k alb lerin e bu duy-
g u n u n girm esidir.
H adîsin «Ey şe r isteklisi k en d in i tuti» ç ağ rısın d an m ak sad , gü-
n a h işlem ek istiyenin, n efsini g ü n a h işlem ek ten tu tm a sı ve tevbe edip
A llah’a dönüş yapm asıdır.
E i-M irkat’ta b elirtildiği gibi g ü n a h işliyenlerin R am azan ’d a tev-
be etm eleri, ibâd ete k arşı gevşek d a v ra n a n la rın R am azan ’d a ib âd ete
sarılm aları, sâlih in sa n la rın R am azan ’d a ib â d etle rin i ço ğ altm a ları ha-
dişteki n id â edicilerin etkisi ve A llah’ın ra h m e t bakışı ile olabilir. Bu-
n u n için d ir ki k ü ç ü k le r dâhil, m ü slü m an la rın ek serisin in o ruç tut-
tu k iarın ı g ö rü rsü n . H a ttâ n am az k ılm ıy a n ların ço ğ u n u n R am azan ’d a
’ g ö rü lü r. H albuki oruç, n a m azd an d a h a zordur, ibâ-
dete k arşı gevşem eyi g e rek tiren v ü cu t zay ıflığ ın a ve fazla u y k u y a
yol açar. B unun la b e ra b e r m escidlerin R am azan ’d a ce m â a tla ih y â
edildikleri görülür.
Hadis, A llah T eâlâ’n ın R am azan ay ın d a C eh en n em ’e m ü ste h ak
olm uş olan k u lların ın b ir kısm ım C eh en n en ı’den azâd ettiğ in e d elâlet
ediyor. Âzâd edilenlerin çokluğu b aşka riv ay etlerd en anlaşılıyor.
H adîsin son cüm lesindeki : ‫ذﻟﻚ‬ kelim esi, h ad îstek i çağ rıy a işâ-
re t olabilir. Bu ta k d ird e cü m len in m â n â sı şöyle o lu r: N idâ edici Ra-
m a z a n ’ın h e r gecesinde h adîste a n la tıla n şekilde ça ğ rıd a b u lu n u r.
M ezkûr kelim e ‫' ؛‬ızâd edilm eye işâret olabilir. Bu ta k d ird e cüm lenin
m â n â s ı: ‘R am azan ’ın h e r gecesinde A llah, çok sayıda k u lların ı Ce-
hennem ateşin d en âzâd ed er,’ olur. M ezkûr kelim enin an ıla n iki şe-
ye de işâret olm ası m ü m k ü n d ü r. B una göre R am azan 'm h e r gecesin-
de çağ rı y ap ılır ve âzâd ed ilen ler olur.
S i n d i , son ihtim âle göre y orum y apm ıştır. S u y û t i ikin-
ci ihtim âli tercih etm iştir. T ı y b î ilk iki ihtim âle göre yorum la-
m ıştır.
SÜNEN-1 ÎBN-t MÂCE

، ‫ﻫﻤﻬﻤﺎ ﺀىأ ﻓإلال‬


. ‫ﻫﻤﻤﺜﺮنﻣﺎشﻋﻦاال‬
، .‫ﻳﺚئأ‬.‫ﻣﺰﺣﻢ‬
‫ﺣﻤﺤﺎأ‬١٦٤٣
، • —

.» ‫قدت ﻫﺪﺀﻳﺔﺷﻤﺖ ﺋﺌﻤﺰﺀةام ﺛﻈﻘآلﺿﻔﻴﻮ‬


. ‫ﻳﺖﻗﻘﺜﺎ دةرﺗﺖ‬ ' . . -: & ‫؛‬

‫ وﺗﻮل اﻟﺰار إ ن‬٠‫ ﻫﺎل ﺛﻤﺔ‬. ‫ آلن آﻳﺎ ﻣﻨﻴﺎ ن رواﻳﺘﻪ ﻋﻦ ﻣﺎب ﻣﻴﺤﺔ‬. ‫ رﻣﺎل إﻣﺪﻧﺎده ﻣﺤﺎت‬٠‫ف ارواﺛﺪ‬
٠ ‫ وم ﻣﻌﺮوف إ ردا ﻳﺔ ﻋﻘﻪ‬٠ ‫اا ﻟﻨﺔ‬, ‫ ؛إن رواﻳﺘﻪ ؤا ﺗﻜﺖ‬٠‫ ﻏﺮ؛ﻣﺐ‬، ‫ﺳﻨﻴﺎن‬ ‫األﻫﻤﺜﻰ ﻟﻤﻴﺴﻌﺢ ﻣﻦأب‬
T E R C E M E S İ

1643) ‫( •ل؛م؛ ة'ﺀ‬Radtyallâhü anhy&en rivâyet ‫ ﺳﺎغ؛اﺀا؛ل)ع‬göre; Resûlul-


‫م؛‬ (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Şüphesiz h e r if ta r v ak tin d e A llah ta ra fın d a n (Ceherttte^t ate-


şinden) â z â d ed ilen ler olur. Bu (R am azan'tn) h e r gecesinde olur.*”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinin ricâlı sika zâtlardır. Çün-
kü Ebû Silfyân'm Câbir (B.A.)’den olan rivâyeti sahihtir. Râvi el-A’meş’‫؛‬n Ebû
sotyân’âan hadis işitmediğine dâir Bezzâr’m sözünün garib olduğunu, çünkü
A'meş’in bu tür liv&yetinin Kütüb-i Sitte’de bulunduğunu ve Ebû Stiiyân’dan ‫س‬
yet etmekle tamnâlğım Şu’be söylemiştir.

،0 ‫لثال ﺀﺗﺎ اذاﺋﺎ‬


< ‫ﻫﻢ در ﻣﺎد ﻧﺎ*آلﻟﺪت ئن‬.‫ ﻣﺤﺎأ‬١٦٤٤
. 1 . ، * —

1 ‫ ﻋﺬ‬٠ ‫مد ض أﻧﻢن ﺗﺎم ﺀآتﺑﺤﺪرﺗﻤﺘﺎن ﻗﺄدرﻧﻮث ه‬


. . ‫ﺀى ﺛﺎ‬ ‫؛‬ ‫؛‬ ،

. ‫ﺗﻴﺄدﻣﺤإلمرددﻣﺤﻴﻮأﺀﺗﻰأﻓﺚﺀ ﻧﺬزﺀﻣﺢ ز ﻳﺎﻳﻢ‬


' • • *

٠•‫دالﺑﻤﺘﺄﺀدﻋﺎأالﻳﺮدم‬
،
‫ﻫﻄﺎن ﺧﻠﻒب رث اإلﻣﺎم ﻟﻌﺪ ددص ﺀم'ن‬
‫ﻛﺎدوام ا‬.‫نداودا‬.‫ﻣﺪن‬
. . ، '

‫ﻳﺚ‬
‫م ﻳﺮان اﺣﺎد‬ ‫ دددى‬. ‫ران‬ ‫نﺀد‬.‫ دﻫال‬. ‫ ﻧ ﺒ ﻨ ﻒ 'ﻛﺎت‬. ‫دذﻛﻤﺎ‬-'‫و 'دﺟﻠﻰ‬
‫ﻳﻰ ؛ﻣﺨﺮبﺀز‬
. ‫الﻳﺄسﻳﻪ • وإق ﺑﺈل اإلطﺀﻣﻤﺎت‬٠١‫ﺟﻮ‬
‫ﺋﺐ • وأر‬
‫ﻏﺮا‬

T E R C E M E S İ

1644) Enes bin ^iâlik (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle dem iştir:


R am azan ay ı gird i de R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem)
şöyle b u y u rd u ‫؛‬

«Bu a y a g irm iş b u lu n u y o rsu n u z. C n d a bin ay d a n h a y ırlı b ir ge-


ce v ard ır. Bu g ece(n in k azan cin )d art m a h ru m o lan b ir kim se h a y rın
KİTABÜ-S’SIYÂM

tümünden mahrum olmuş olur, ve bu gecenin hayrından yalnız saâ-


detten payı olm ayan « ‫ﻫﻞا؛ا‬
‫ء‬
mahrum kalır.»”
N ot: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedlndeld '
Ebti’l-Avvâm el-Kattân hakkında ihtilâf vardır, imam Ahmed Onun '
geçerli saymış, Affan ve el-iclî Onu sika saymışlar, îhn-i Hibhân da Onu sikalar
arasında zikretmiş, îbn-i Adiyy ise : İmrân’dan rivâyetten dolayı bu hadis garib
sayılmıştır. ‫س‬ ‫ ’ااﻫﻪ‬bir takım garib hadisler rivâyet, edilmiş olup, onda beis
olmadığım umarım, demiştir. İsnâdın kalan râvileri sıkââırlar.

İZAHI
‫سه‬
Zevâid türünden 1 bu hadis. Kadir gecesinin, içinde Kadir ge-
cesi bulunmayan bin aydan hayırlı nlduğuna delâlet ediyor.
S i n d i şöyle der: Hadisten maksad, Kadir gecesini ihyâ et-
meye muvaffak olmayan ve o gecedeki İlâhi lütuf ve ikramda nasi-
bini almayan kimse hayrın tümünden mahrum kahnış olur, diyen-
ler vardır. Kadir gecesinin lütuf ve ihyâsından mahrum olan kim-
senin, oğecenin yatsı farzım bile kılmayan kimse olduğunu umanm.
S i n d i ' nin maksadı gâliba şudur: Kadir gecesinin yatsı far-
zını kılan kimsenin, ٠
gecenin lütuf ve ikramından mahrum sayıl-
mıyacağı umulur .‫ه‬gece her türlü ibâdeti ve hayrı ihmal ettiği gi-
bi yatsı namazını dâhi kılmayan kimse ise, o gecenin faziletinden ve
haynn tümünden mahrum kalmış olur. Bu kutsal geceyi bu derece
gafletle geçirip hayır ve bereketinden mahrum olan kişi, ancak ve
ancak saâdetten nasibi olmayan kimsedir.

‫) ﻳﺎب ﻣﺎ ﻣﺎﺀق ﻣﺎ مﻋﺪم اﻟﺜﻠﺚ‬٣)


3 — ŞEK (31 GÜNÜNÜN ORUCU HAKKINHA
GELEN H A D İS^R BÂBI

،‫ردن؛ م‬ ‫ ﻣﻦ‬،‫ﻫﻤﻰك ا آل م‬.‫ظ أ‬ . ‫ﻧﺊ؛ل‬ ‫ن‬ ‫ﻣﺤﻲ ﻣﺤﺘﺪ‬ —


١٦٤ ٠

•‫ ﻗﺎأ ﺗﻮمما ﻟﺪﻳﻰﻳﺜأل ﻳﻲ‬، ‫ اﻋﺘﺪﻫﻤﺎر‬IiT\3


îi ‫ م ﻣﻪ د ذﻓﻲ ؛‬، ‫ﻣﻰ أقﺑﻤﻤﺎﻳﻰ‬
....‫ئ‬ ‫ﺋﻢﺀﺗﺬﺗﺎﻣﻬﺎﻣﺤﻤﻬﺂﺻﺄ أام‬ ‫ ﺀﺋﺪ ى‬. ‫ﺀﻇﻘﺒﻤﻬﻤﺒﻤﺌﺎﻣﻢ‬

•)
Hilâlin görüldüğü söylentisi halk arasında dolaştığı, fakat sübûta erme )2
diği için Ramazan’dan mı ŞaTaan’dan mı diye şüphe edildiği ve ŞaTJan’ın 29’uncu
gününü takip eden güne «Şek günü» denilir,

Sünen-i îbn-i Mâce — c. : 4 - F . : 34


SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE

T E R C E M E S Î

1645) "... Sıla bin Züfer ( R a d t y a l l â h ü a n h ) (3)’den; Şöyle demiştir:


Biz (R am azan ’d a n m ı Ş a’b a n ’d a n mı old u ğ u n d a) şek edilen g ü n
٨١١١١١١٤٢ (bin Y âsir) (R ad ıy allâh ü an h ü m â ) 'n in y a n ın d a idil،, (?işi-
rilen) b ir koy u n getirildi. C em âatin b ir kısm ı (onu) yem ek ten u zak
d u rd u la r. B unun ü zerin e ٨١١١١١١٤٢ (R adıyallâhü an h ) :
Kim bu g ü n oruç tu ta r s a şü p h esiz Ebû K âsım (M uham m ed) (Sal-
la lla h ü A leyhi ٧٠ S ellem )’e isy ân etm iş olur, dedi.”

İ Z A H I

Bu hadisi E b ü D â v û d , N e s â î , î b n - i H u z e y m e ,
î b n - i H i b b â n ve D â r i m î de riv ây e t etm işle r‫ ؛‬T i r m i z î
de riv ây e t ed erek h asen - sah ih b ir h ad îs o ld u ğ u n u sö ylem iştir ٥٤ -
r e k u t n i de ta h riç ed ere k isn ad ın ın h asen - sah ih ve tü m râvile-
rin in sik a o ld u k ların ı söylem iş; H â k i m de riv ây e t edip, B u h â -
r i ve ^ ، ‫ ؛‬$ ‫ لﺀ ؛' ﺻﺈا‬ş a rtı ü zerin e sa h ih o ld u ğ u n u söylem iştir.
Sek günü; R a m a z a n ’ dan mı S â b a n ’ dan mı oldu-
ğunda şüphe edilen ve ş â b a n ’ ın 29’uncu gününden sonra ge-
len gündür. Bunda şüphe etmenin sebebi. Hilâlin görüldüğü söylen-
tisinin dolaşması fakat Hilâlin görüldüğünün ispat edilmemesidir.
Yâhut fâsıkhk ve benzeri sebeplerle şâhitliği reddedilen kişilerin,
Hilâli gördüklerine şâhitlik etmeleridir.
T i r m i z i , N e s a i , D â r i m î ve D â r e k u t n î ’ n in
riv ay e tle rin d e belirtildiği gibi ik râm edilen koyun etin i y em ek ten im-
tin â edenler, oruçlu o ld u k ları m âzeretin i b ey an etm işlerd ir. B unun
ü zerine A m m â r (R ad ıy allâh ü an h ) b u g ü n oruç tu ta n la rın Pey-
g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e m u h â lefet ettik lerin i bildir-
m iştir. N itekim D â r e k u t n i ve B e z z â r ’ ı n riv ây e t ettik-
leri b ir h ad iste E b û H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü an h ) :
“R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) (şu) altı g ü n d e ٠٢٧‫؟‬
tu tm ay ı y a s a k la m ış tır: R am azan ’d a n o ld u ğ u n d a şü p h e edilen gün,
R am azan b ay ram ın ın ilk gü n ü , K u rb an b a y ram ın ın ilk g ü n ü ve teş-

(3) El-Abs‫؛‬, el-Kufi, büyük ve sıkâ bir tabiî’dir. ٨١١, îbn-i Mes’ud, ibn-i Ab-
bâs ve Ammâr bin Yâsir (R.A.)’den rivâyet etmiştir. Râviieri Eyyûb es-Sahtiyânî,
Ebü ١٢^١ ١, el-Müstevrid bin el-Ahnef ve başkalarıdır, Kütüb-i Sitte sahipleri onun
rivayetlerini almışlardır. (el-Menhel : cild ‫ه‬, sahife 317)
KÎTABÜ-S’SIYÂM

rîk günleri (yâni Kurban bayramınm ikinci, üçüncü ve dördüncü gü-


nül ’ demiştir. E . b u ’ l - K a s ı m Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’in künyesidir.
ÂLİMLERİN ŞEK G Ü N Ü H A R K IN D A K İ G Ö RÜŞLERİ

1 — H a n e f i âlimleri, M â l i k , İ s h â k , * E v z â i ve
e l - L e y s b i n S a ’ d : Ramazan niyetiyle ٠٠
gün oruç tutmak
tahrimen mekruhtur, nâfile veyâ kazâ ve adak niyetiyle oruç tut-
makta beis yoktür, demişlerdir.
٠
2 — ş â f i i : Ramazan niyetiyle gün oruç tutmak, sahih de-
ğildir. Âdetine rastlamadığı takdirde nâfile niyetiyle de tutamaz. Ka-
zâ ve adak gibi bir niyetle veyâ âdetine rastladığı için nâfile niye-
tiyle oruç tutmakta sakınca yoktur, demiştir. Meselâ her haftanın
p e r ş e m b e gününü nâfile oruçla geçirmeyi âdet edinen bir
kimse, şek günü Perşembeye tesâdüf ettiği takdirde âdeti olduğu için
t .ı ı t .» h i l i r

I b n ü ’’ 1 - M ü n z i r ’.in anlattığına göre Ö m e r , A l i ,


H u z e y f e , E n e s , Ebü. H ü r e y r e , ' I b n ü ’I - M ü s e y -
y e b , Ş a ’ b î , N a h a î ve t b n - i C ü r e y c (Radıyallâhü
anhüm) da böyle hükmetmişlerdir.
3 — İbn-i Ö m e r (Radıyallâhü anh) : Şek günü akşa-
mı bulut ve benzeri bir şey hilâlin görülmesine mâni olduğu zaman
Ramazan niyetiyle o gün oruç tutmak zorunludur. Fakat hava açık
olduğu halde halk gözetlediğine rağmen hilâli görmezlerse Rama-
zan niyetiyle oruç tutulmaz, demiştir. A h m e d b i n H a n b e 1 ’ -
den bir rivâyet de böyledir. A h m e d ’ in ikinci bir rivâyeti, Ş â -
f i i mezhebine uyar.
‫ — ه‬A h m e d b i n H a n b e 1 ’ in üçüncü kavline göre halk
imama, yâni hüküm vermeye yetkili devlet adamına tâbidir, o tu-
tarşa halk da tutar .‫ه‬
tutmazsa halk da tutmaz. H a s a n -1 B a s -
٢ ‫ ؛‬, İ b n - i Ş î r î n ve Ş â ’ b i de böyle demişlerdir.
5 — E b û B e k r - i S ı d d î k (Radıyallâhü anh)’ın kızları
 i ş e ve E s m â (Radıyallâhü anhümâ) o gün Ramazan niye-
tiyle oruç tutuyorlardı ve  i ş e (Radıyallâhü anhâ) şöyle derdi:
Şüphesiz ş â b a n ’ dan bir gün oruç t’utmam. R a m a z a n ’ -
dan bir günün orucunu yememden bana, daha sevimlidir.

، ‫ ز ﻣﻤﺔ أق ﺀﺗﺔ ث ﺿﺊﻳﻰغ اث ﺛ ﻦﺀﺑﺰ'ف ﺗﺸﺪ‬.‫ﻃﻤﺤﺎ أ‬


، ‫؛‬ — ١٦٤٦
SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

• ‫اتاﻟﻔﺄ‬
‫ﻣﺣﻣﻣم‬. ‫ﻣﺣﻠﺻم‬‫قءىد‬ ‫ﺳﻣﺣداﻣﺢ §ﻗ‬:‫ﻗﻣﺣﺮم ؛ ه‬.‫ﻣﺟﻣﺢءﻧﺄ‬
٠‫ﻣﻰ‬
1‫( ﺳﻴﺪا‬jf‫اش‬‫اؤواﺛد؛ إﺳﺘﺎده ﺿﻴﻒ ال ﻣﺎﻣﻢ ﻣﻞ ﺿﻒ ﻋﻴﺪ‬
‫ق‬
T E R C E M E S Î
‫ﻫﺒﻢﺀل‬
‫ر‬ Ebû Hüreyre (Radtyallâhü a«A)’den; Şöyle demiştir :
Resûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) hilâli görmeden önce
(R am azan niyetiyle) bir gün oruç tutmaya acele etmeyi yasaklamış-
tır.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Râvi Abdullah bin Said el-Makberî’nin za-
yitildi üzerinde âlimler ittifak ettikleri için bu sened zayıftır.

İZAHI
Zevâid tü rü n d e n o lan b u h ad istek i y asak lam a, tercem ed e p aren -
tez içi ifâdeyle iş â re t ettiğim gibi, R am azan niyetiyle oruç tu tm a y a
m a h su stu r. H adisteki acele etm e tâ b iri de bu y o ru m a işâ re t ediyor.
B undan önceki h ad îsin iz âh ın d a belirttiğ im gibi îtiyad edilen b ir nâ-
file niyetiyle ¥eyâ k azâ ve a d a k niyetiyle hilâli g örm eden b ir g ü n
önce oru ç tu tm a k ta beis y oktur. B undap so n ra gelecek d ö rd ü n cü ve
beşinci b âb ta k i h ad îsler de bu y o ru m u g erekli kılar.

‫ ى و إل‬. ‫ ى ز*ﻧﺎئ ن ﻣﺤﻢ‬.‫ ﻣﺤﺎ اﺛﺎس ﻧﺎأو;ﻟﺪ اآلﺗﺜﻖﺀ‬-١٦٤٧


4‫ﺳﻣﺢ ﻣﻣﺎ‬ ‫ق ءم ار؛ﺀن ؛ أ ﺗﻪ‬‫مﻣﺢأﻣ‬-‫ءﻧﺎﻟﺗﺂ‬
، ، ^ ^١ ‫ن‬، ‫ﻳﻰﻣﻲ ﺗﺗﻪءاﻣﺢ‬
• .‫ا‬
‫ ﻣﺪ ض ﺑﻤﺌﺎ(ت‬، ‫ﻧﺗﺮ‬ ‫ ﺋﺎ"د‬، ‫ولمﺗ‬
‫«ض‬ ‫ةنم ﺗﺎوداﻧﻲ‬
:‫نمأﻗﻤﺜﻬﻤﺎ ﺷﺎ* ﺑﻢﺀ’_ﻗﻮث‬
‫اﻳﻰ‬
. ‫ألأ <م‬%‫دﺳﻌﺎ‬،‫ذاءﺋﻘﺗدم‬. ‫ﺋن‬. ‫وﻣﻧﻧﺿﺛول‬. ‫ﻣﻣﻜداؤﺛدا‬. ‫ﻣﺎﺛم‬
‫اﺣد‬ ‫دارص‬‫ﻓﻲ • ﻟ مأﺗﻞإن اﻟﺗﺎم اﺑﺎﺑ‬
‫ﻟﻢ ؛ ﺳﻌﻊ ﻣﻦ‬ ‫ءادمﻣﻳﺢودإ‬
“‫فاوواﺛد ؛ا‬
‫ﻣﻮﻫﻮ ن‬

‫ف‬
. ‫ﻟﻜﺎﺷ‬ ‫ داﻟم قا‬، ‫صاﻟﺰئ ق اﻣذب‬ ، ‫وىال‬ ‫ﻣﻦاس؛ةﺳ‬ ‫أ ﻣﺎﻣﺔ‬

1‫ر?ﻫﻪ‬ El-Kâs
m‫"؛‬...
£ ‫ ﻫال‬Abdirrahman ( Radtyallâhü ‫رﺀ»ه‬ -)den rivâ ’) 4

El-Kâsım bin Abdirrahman mevlâ beni ü m e^ e Ebû Abdirrahman ed-Dı >4 (


mışki tabiidir. Sahâbilerden yalnız Ebû ümâme (R.A.)’den hadis işittiği ve başka
-sahâbilerden işitmediği söylenmiştir. Râvilen Sevr bin ¥ezid ve Muâviye bin Sâ
hh’tir. îbn-i Muin, el-îclî ve tirm izi Onu sika saymışlardır, yakûb bin Şeybe:
‫ ﺀ‬، ‫ ا' س‬rivâyetini zayı 1‫ ال‬yılı
f sayanlar vardır, demiştir. İbn-i Sa’d : Hieretin <<
vefât etmiş, demiştir. Ebû Oâvûd, Tirmizi, Nesâî ve îbn-i Mâceh onun rivayetlerini
almışlardır. î Buhâr
de Târih’te almıştır. (Hulâsa 312(:
KÎTABÜ-S’SIYÂM

yet edildiğine göre kendisi, Muâviye bin Ebi Siifyân (Radıyallâhü anhümâ)’y\
minber üzerinde şöyle söylerken işitmiştir :
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) R am azan ay ın d an ünce
m in b er üzerinde şöyle b u y u r u r d u :
« ö ru ç şu g ü n d ü r. Biz o g ü n gelm eden önce o ruç tu ta n z . A rtık
k im dilerse önceden tu ta r . V e kim dilerse oru ç tu tm a y ı o g ü n e k a d a r
te h ir eder.»”
N o t : Zevâid’de şdyie denilmiştir : Bunun isnadı sahih, ricâli sika zâtlardır.
Lâkin el-Mizzi’nin et-Tehzîto’te ve Zehebî’nin el-Kâşif’te dediklerine göre seneddeki
el-Kâsım hin Abdirrahman’m sahâbîlerden yalnız Ebû ümâme (R.A.)’den hadis
işittiği, başka sahâbilerden hadis işitmediği söylenmiştir.

İ Z A H I
S i n d i , Zevâid tü rü n d e n o lan b u h ad isin açık lam asın ı y ap ar- '
k e n : P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) Ş a ’b a n .a y ın d a çok
oruç tu tm a y ı â d e t edindiği için bu h ad îste R am azan ’d a n önce oruç
tu ttu ğ u n u beyan b u y u rm u ş ve ‫ ؛‬D ileyen kim se benim âd etim i tu ta ra k
R am azan ’d a n önceki g ü n le rd e o ruç tu tm ay ı itiy ad edinsin, buyur-
m a k istem iştir. Bu h ad îs böyle y o ru m lan ın ca 1650 ve 1651 no lu hadîs-
lere te rs düşm ez, dem iştir.
‫؛‬ E b ü ‫ﻫﻪ ^ ﻓﻪ‬ d a bu h ad isin ben zerin i e l - M u ğ î r e b i n
F e r v e ’ den riv â y e t etm iştir, ö r a d a k i riv ây e te göre M u â v i y e
(R adıyallâhü an h ) H u m u s ’u n civ arın d ak i M i s h a l kilise-,
sinde h a l k a :
Ey C em âat! Biz Ş âb an h iiâlm ı fa la n g ü n g ördük. Ben o gü n d en
önce (Ş âb an ay m ın son g ü n ü ) o ruç tu ta rım . A rtık benim gibi yap-
m a k istey en y ap sın , dem iş. B unun ü zerin e o ra d a b u lu n a n sah âb i Mâ-
lik hin H ubeyre (R adıyallâhü an h ) k a lk a ra k ‫؛‬
Ey M uâviye! Şu dediğin husıis, R esûluilah (S allallah ü Aleyhi ve
S ellem )'d an işittiğ in b ir şey m idir? Y oksa sen in g ö rü şü n m ü d ü r? di-
ye sorm uş. M uâviye (R adıyallâhü an h ) d e‫ ؛‬Ben R esûluilah (Sallal-
la h ü A leyhi ve S ellem )’den işittim . B uyurdu k i‫؛‬
‫اي‬ | ‫إل ي ا اة ﺛﺊ ؛ا‬ = «Aym b aşın ı ve so n u n u o ru çla geçirin.»
El-M enhel y a z a n : M u â v i y e (R ad ıy allâh ü an h ) P eygam ber
(S allallah ü Aleyhi ve S ellem )'in bu h adîsle h e r ayın ilk ve son gü-
n ü n ü oruç tu tm ay ı m eşrû saydığını an lam ıştır. B u em rin Ş âb an a^ı-
n a d a şü m u llü olduğu k a n a a tın a v arm ış ve âd etin e te sa d ü f etm e-
yen k im sen in Ş â b a n ay ın ın so n u n d a o ru ç tu tm a sın ın yasaklığı-
n a g alib a m u tta li’ olm am ıştır, dem iştir.
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

‫ر ﻣﻌﻨﺎ ن‬.‫ ق وﺻﺎل ﺷﻤﺎ ن‬١٢«


‫إ ﻳﺎب ﻣﺎ‬،‫ر‬
ŞÂBAN AYINDA RAMAZAN AYINA KADAR — 4
PEŞPEŞR ORUÇ TUTMAK HAKKINDA
ÇETEN HADİSEER ■RÂni

, ‫ﻗﻮ‬ ‫م‬ ، ‫ن;ث ة ﻫﻒ‬ L.- ‫ﻗﻮ‬ ‫اى‬ ‫م ة‬ ‫ع‬ ‫ﻣﺤﺎ أ‬ - ١٦٤٨
‫^ن‬: '‫ ؛ ﺷﺘﺖ؛ م؛ ﻟﺖ‬١ ‫ﺗﺘﺂ> ﺗﻦ‬ ‫أد‬ ‫م‬ ٠ ‫أد؛ ﻣﺪ‬ ‫(ت‬ ‫ﺗﺎ‬ ‫ ﺛﻦ‬٠ ‫ﺗﻨﺘﻮ ي‬ ‫م‬

٠ .‫ذ م ر ﻣﺜﻞ‬ ‫ﻗﺜﺎ‬ ‫ﻳﻤﺪ‬ . ‫ام‬ ‫د ﻧﻮ ت‬

T E R C E M E S İ
Ümmü ..." ، ‫*؛‬
)1648 ‫ ﺀص اﺀﺑﻢ‬:)Radıyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ٧٠ S e lle r ) Ş ab an ayını ٠٢٧‫ ؟‬-tu ta
ra k R am azan a y ın a b irle ştirild i .”

>‫ت‬.‫ة ئ‬/; ‫م'آ ض' ﺋﺒﻤﻢ‬ ‫ة‬ ‫ ى ﻣﺤﻲ‬. ‫ﻣﺤﺎ ث ؛ ﺑﻢ " ﺗﻲ‬ -١٦٤٩
. ‫ﻃﺚ‬ ‫ﺀ ثب؛ام دنؤ‬ ‫س‬ * ‫ﺑﻤﺔ‬ ‫ﻧﺄ ت آ‬ ‫أ 'ه‬ ‫ﻫﺘﺄ ر ﻳﻤﻪ أ ﻳﺎ ؟ ﻧﺎ ذ ؛‬ 1 ٧١١^ ‫ن‬ ‫ﺀ ن ﺀا ﻓﻲ‬

. ‫ر ﻣﺚ د‬, ‫ﻧﻖ _ ﺷ ال‬ ‫ذ ﺳﻤ آل م‬، ‫ﺛﺖ‬ ‫ﻳﺜﻮ ر‬ ‫^ن‬ ; ‫ﻗﺄﺗﺘﺄ‬

T E R C E M E S İ

Reöîa ..." )1649 ‫ﺀ آآ؛ال‬1-‫ﺟﺎ;؛ك‬ ).‫(؟‬


) -Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiği
: ne göre
-Kendisi, R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in o ruç d u ru
m u n u Âişe (R adtyallühü a n h â ) ’y a so rm u ş ٢٠ R ad ıy allâhÂlş
ü) ‫؟‬
: )a n h â
O, Ş âb an ay ın ın، ‫اس<اﻫﺲ‬ o runla ^e-‫؟‬lre re ^ n ih a y e t Ş â b a n ’ı R a
.m a zan ’la b irleştirild i, d em iştir
İ Z A H I
-Ü m m ü S e l e m e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in h ad isin i A h

Rebîa bin el-Ğaz veyâ bin Amr yâhut bin el-Har£ el-^،irsi ed-Dımışki )5 ( ‫اﺀ‬-
kıhçjdır. Âişe (R.A.) ve Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet etmiş, kendisinden de
-Hâlid bin Ma'âân ve Atiyye bin Kays rivâyet etmişlerdir. Dârekutni Onu sıkâ say
r. Ibp-i Sa’d’m dediğine göre hicretin 74. yılı Râhıt karışıklığı günü katle‫^؛‬،‫؛‬
m-
mistir. Dört Sünen sahipleri Onun rivâyetlerini almışlardır, (h u lâ sa،‫؛؛؛‬
: 116(
KİTABÜ-S’SIYÂM

m e d , E b û D â v û d , N e s a î ve T i r m i z î de. riv â y e t
etm işler, T i r m i z i h ad isin h asen o ld u ğ u n u söylem iştir. E b û
D â v û d ’ u n riv ây e tin d e ü m m ü S e l e m e (R ad ıy allâh ü
anhâl ‫؛‬
“R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) yılın hiç b ir ay ın ta-
m arnını o ru çla geçirm ezdi. Ş âb an ayı m ü stesn â. O nu, oruç t u t a r a k
R am azan ’la b irleştirird i.”
 i . ş e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in had îsin i N e s a î ve T i r m i -
z i de b en zer la fızla rla riv â y e t etm işlerdir. Bu h ad îslerin zâh irir.e
göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem Ş a b a n ay ın ın
tam am ın ı o ru çla geçirirdi. L âkin P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’in Ş â b a n ay ın ın çoğ u n u o ru çla g eçirdiğine d â ir riv â-
y etler v ardır.
El-M enhel y a z a rı bâbım ızın b aşlığ ın a b en zer b ir b aşlık la açtığı
b â b ta riv â y e t ettiğ i ü m m ü S e le m e (R ad ıy allâh ü a n h â ) ’n in
h adisini aç ık lark en bu k o n u d ak i riv ây e tle ri z ik re ttik te n so n ra şöyle
der :
P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in b âzı y ılla rd a ş â -
b a n ay ın ın ta m am ın ı ve d iğ er b âzı y ılla rd a Ş â b a n ay ın ın
ço ğunu o ru çla geçirdiği y o ru m u y la m ev cu t riv ây e tle rin a ra s ın ı bul-
m a k m ü m k ü n d ü r. T i r m i z î , ü m m ü S e le m e (Radıyal-
lâ h ü a n h â ) ’n in m e zk û r h ad îsin i ve E b ü H ü r e y r e (R adıyal-
lâ h ü a n h l ’in (‫ ا‬65‫ ه‬nolu) h ad îsin i n a k le ttik te n so n ra Î b n ü ’ l - M ü -
b â r e k ’ i n : B ir kim se ayın ço ğ u n u o ru çla geçirdiği zam an A rap
d ilin d e : F alan ad am b ü tü n ay oruç tu ttu denilebilir. K e z â : F alan
ad am b ü tü n gece ib âd et etti denilir. H albuki o adam , ak şam yem e-
ğiyle ve bâzı d iğ e r işleriyle m eşgul olm uş o labilir,’ d ediğini zikret-
m iştir. T i rm i z i d a h a s o n r a : B ana öyle geliyor ki ‫ ﻫﻈﺎ‬،‫ ا ' إ‬-
M ü b â r e k bu k o n u d ak i riv ây e tle rin a ra s ın d a zâh iri b ir ih tilâ f
bile bu lu n m ad ığ ı g ö rü şü n d ed ir, dem iştir.
T i r m i z î ’ n in söylem ek istediği h u su s şu d u r : Â i ş e (Ra-
d ıy a llâh ü a n h â ) ’n in h ad isin d e P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in, Ş â b a n ay ın ın tam am ın ı o ru çla geçirdiği; bâzı rivâyet-
lerde ise O n u n Ş â b a n ay ın ın çoğ u n u o ru çla geçirdiği b ey ân
edilm iştir. A rap dilindeki k u llan ış ta rz ın a b ak ılaca k o lu rsa Peygam -
b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) Ş â b a n ay ın ın çoğ u n u o ru çla
' b u n u ifâde etm ek için  i ş e (R adıyallâhü an h â)
O nun Ş â b a n ay ın ın ta m am ın ı o ru çlag eçird iğ in i söylem iş ola-
bilir.
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

E l - H â f ı z da el-Fetih’te : Hulâsa  i ş e (Radıyallâhü an-


h â l’nin hadisindeki “Şâban ayının tamamı”ndan maksad, ekserisi-
dir. Bu tâbir, az kullanılan bir mecâzdır. Fakat T 1 y b i bu yoru-
mu uzak bir ihtimal olarak göstermiştir. T 1 y b ‫ ' ؛‬nin görüşüne
göre rivayetler şöyle yorumlanmalıdır: Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) bâzen Ş â b a n ayının tamamını, bâzen de çoğunu
oruçlageçirirdi şeklinde yapılan yorumdur, demiştir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in Ş â b a n ayını
oru$a geçirıııesinin hikmeti, N e s a î ’ nin rivâyet ettiği ü s â m e
b i n z e y d ' in şu meâldeki hadisinde belirtilmiştir ‫؛‬
“B en : Yâ Resülallah! Şâban ayında tuttuğun kadar hiç bir ay-
da oruç tuttuğunu görmedim, dedim. Buyurdu k i :
«Recep ve Ramazan ayları arasındaki şu(Şâb‘an) ayından halk
gâfildir. Bu öyle bir aydır ki; Ameller, âlemlerin Rabbine bu ayda
yükseltilir. Ben oruçlu iken a m e lle r im in yükseltilmesini severim.»”

H A D İS L £ R İN F IK IH Y Ö N Ü

Hadisler, Şâban
ayındaki orucun faziletine, Ş â b a n ayı-
‫ا‬،‫ﻫﻞ‬tamamını oruçla geçirmenin meşrüluguna ve Ş â b a n ayını,
oruç tutarak Ramazan ayı ile birleştirmenin câizliğine delâlet edi-
yorlar.

‫ﻧﻮا ﻳﺘﻪ‬ ‫ﻣﻮﺛﺎ‬ ‫» ﻧﻤﺎ م‬ ‫اﻣﻮم إال‬١ ^^


، ‫م‬. ‫ا ﻟﺲ أ ذ ﻣﺘﺘﺪ‬ ‫ق‬٠١٢ ‫اب *ا‬ ‫) ؛‬ ٠(

‫ة‬
ÂDET EDİNDİĞİ ORUCU RASTblYANDAN —
BAŞKASININ RAMAZAN DAN (BİR - İKİ GÜN) ĞNCE
ORUÇ TUTMASININ YAŞARLIĞI HAKKINDA
GELEN HADİSLER BÂBI

،‫ﻳﻰﺛﻤﻮ‬ ‫ﻣ ﺤ ﺒ ﻨ ﻨ ﻲ اودمأد ل‬ ' ‫ ﺛ ﻨ ﺄ ﻣ ال‬. ‫ﻣ ﺤ ﺎ ﻣ ﻴ ﻤ ﻨ ﻬ ﻤ ﺎ د‬ -١٦٥٠


:‫رث؛ ءآد‬.
‫ﻓﻰﻋﺮ‬
‫ ءن أ‬، ‫دةءاﻳﻰﻧ‬
‫ءى‬،‫ﺑﻣﻧﻲﻳﻰماﻳﻰﻛﺑﺞ‬
-‫ ﻣﻰ‬،‫دزاي‬
‫ءن اآل‬
‫رﻣﻮم‬ ‫اال‬، . ‫ﺻﺎذم ؤؤم زآل_رﻣﻢ‬.‫ الآذم؛ﻣﺎصﺀامرم‬١١ . ‫ اس‬،‫؛آت وﻣﺜﻮل‬
‫ م ام‬٠ ‫ﺻﺮﻣﺎ‬
8 .‫ﻳﻤﺮﻣﻪ‬
•‫اءء‬
I'ERGEMESİ ' ١
1650) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'deı1 rivâyet ،‫؛‬dildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve $ ‫ )»» ﺀﻣﺎﺀ‬şöyle buyurdu, demiştir ‫؛‬
KÎTABÜ-S’SIYÂM

«Ramazan (ayı) orucunu bir veyâ iki gün (oruç ،utmak) ile kar-
şılamayımz. Ancak oruç ، ‫ﻫﺎ ا)ال‬ ٠
âdeti olan adam, orucu tutar (tut-
sun.)»”

İZAHI

A h m e d ve Kütüb-i Sitte sahipleri bunu rivâyet etmişlerdir.


T i r m i z i : Bu hadis, hasen - sahihtir, ilim ehlinin uygulaması böy-
ledir. ilim ler. R a m a z a n ayı girmeden önce R a m a z a n
ayını karşılamak niyetiyle kişinin oruç tutmaya acele etmesini mek-
ruh saymışlardır. Eğer adam oruç tutmayı âdet edinmiş olup o gün
de Onun âdeti'ne rastlarsa âlimlerce onun oruç tutmasında beis gö-
rülmemiştir, demiştir. H â k i m , B e y h a k i , i b n - i H i b -
b a n , İ b n - i H u z e y m e v e D â r e k u t n î de bu hadîsi
rivâyet etmişlerdir.
El-Menhel yazarı, ‫و‬â b a n ayının sonunda R a m a z a n
ayını karşılamak üzere oruç tutmanın yasaklanması hikmeti hakkın-
da : Bunun hikmeti şudur : R a m a z a n orucuna güçlü ve neş’eli
olarak başlamak için dinlenmek gerekir. Oruç ise dinlenmeyi göl-
geler. Bâzılarına göre bunun hikmeti farz olan R a m a z a n oru-
cunun nâfile oruca karışmasıdır. Çünkü halk onun oruç tutması ne
deniyle hilâlin görüldüğünü zannederek oruç tutabilirler.
Oruç tutmayı âdet edinen kimselerin, âdetleri veçhiyle o gün
oruç tutmalarının câiz görülmesinin hikmeti; âdetine riâyet etmesi-
ne imkân vermektir. Çünkü ibâdetin en faziletlisi, devamlı yapılanı-
dır. Diğer taraftan, alışılanı bırakmak insana zor gelir.
Bu hadis, cumhürun delilidir. Çünkü cumhûra göre-, oruç tut-
mayı itiyad edenin âdeti R a m a z a n ’ dan önceki bir veyâ iki
güne tesâdüf eden hâriç, o iki günü oruçla geçirmek mekruhtur. Bu
٢
görüş o m e , A l i , A m m â r , H u z e y f e ve İ b n - i
M e s ' u d (Radıyallâhü anhüm) gibi sahâbilerden ve s a i d b i n
e l - M ü s e y y e b , Ş a ’ b i , N e h a i , H a s a n -1 B a s r i
ve İ b n - i s i r in gibi tabiilerden rivâyet edilmiştir.
Hadis, R a m a z a n ’ dan bir - iki gün önce oruç tutmayı ya-
saklamakla yetinmiştir. Çünkü R a m a z a n ' ı karşılamak için ek-
seriyetle R a m a z a n ’ dan bir veyâ iki gün önce oruç tutmak
istenebilir. Bu isteğin men edilmesi ön örülm üştür. Aslında § â -
b a n ayının son yarısında oruç tutmak yasaktır. (Nitekim bundan
sonra gelen hadiste bu durum belirtilmiştir.)
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE

‫ه‬ ‫لءل‬
‫إ‬
Âdeti güne rastiayan ^ , bu yasaktan istisna edilmiştir. Ka-
zâ, adak ve kefâret oruçları, âlimlerce âdet orucu hükmüne tâbi sa
yılmıştır.

. ‫رك 'ﺀﻟﺚ ؛ ﻣﻴﻤﺒﻢ " ﺗﻲ‬. ‫ﺑﻤﺎﻳﺰ ة س‬ ‫؛‬ ‫ ﺗﺎ‬. ‫ أ ؛ ﺳﺔ ؛ ﺑﻢ‬، ‫ﺿﻤﺢ‬- ١٦٠١
:‫ﻧﺮ _رم؛ ﻣﺂل‬ ‫ﻋﻦ أق‬ ، ‫ ﺀن أ ؛ب‬،‫ار ﺑﻢ 'ن‬ ‫اش‘ﻳﻰ م*د‬ ٧ : ‫ ﻗﺎال‬. ‫ ﻧ إلﻳﻰ ﺛﺎﺑﻲ‬،‫ت‬

. » ‫رﺗﻤﺎن‬-‫ﺣﻰ" ﻳﺊ‬ ‫ر؛ت> ﺛ ﺗ‬


‫آل ﺆ ﻟ ﻢ‬ ‫ﺋ ﻨ ﻨ ﺂ ﻣﻦﺷﻴﺎ‬ ‫إداا‬ « ‫زآ ألر ﻧﻮﻟﻂاس ﻗﺠﺆ‬

T ERCEMES İ

! 1 ‫" ) ﻗﺔ‬... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anhyûtn rivâyet edildiğine göre;


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve kellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
«Şâban ayı yarılanınca artık Ramazan gelinceye kadar oruç tut-
mak yoktur.»”

İZAHI

T i r m i z i , Eb ü D â v û d , N e s a i , T a h a v i , i b n - i
H i b b â n , D â r i m î ve B e y h a k i de bu hadisi benzer la-
fızlarla rivâyet etmişlerdir. Hadîsin zâhirine güre Ş â b a n ayı-
nin ilk on beş günü geçince nâfile oruç tutulamaz. El-Menhel yazarı
bu hadîsin açıklaması bahsinde özetle şöyle d e r :
“1 — ş â f i i 1 e r ’ in çoğu bu hadîsin zâhirini tutarak : Ş â -
b a n ayının ilk yarısında nâfile oruç tutmıyan ve ayın belirli gün-
lerini oruçla geçirme âdeti olmayan bir kimsenin, ş â b a n ’ m
son yarısında oruç tutması yasaktır, demişlerdir .‫و‬
â f i i 1 e r ’ den
R u y â n î : R a m a d a n ’ dan bir veyâ iki gün önce R a m a -
z a n ’ ı karşılamak üzere nâfile oruç tutmak haramdır ve ş â -
b a n ’ m son yarısının diğer günlerinde tutmak mekruhtur, demiş-
tir.
2 — Cumhüra göre Ş â b a n ’ ın ilk yarısında oruç tutmayan
ve ayın belirli günlerini Oruçlâ geçirme âdeti olmayan kimsenin bi-
le, ‫الا'ﻟﻠﺔظﻔو‬ son yarısında nâfile oruç tutması mübahtır. Cum-
hüra göre bu hadîs zayıftır. A h m e d ve İ b n - i M u i n : Bu
hadis münkerdir, demişlerdir. H a t t â b î : Bu hadîs, ?eygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in ‫« ؛‬Şâban’ı oruç tutarak Ramazan’la
birleştirdi» meâlindeki hadîslerine muhâlif olduğu için A h m e d
bu hadîsi münker saymış, demiştir. Lâkin ‫ﻟﻠظﺎ‬- ‫إ‬
H i b b â n ,
6 KİTABÜ-S’SIYÂM

İ b n - i H a z m , i b n - i A b d i ’ l - B e r r gibi âlim ler, b u ha-


dişin sa h ih o ld u ğ u n u söylem işler. T i r m i z î de h ad îsin h a s e n -
sa h ih o ld u ğ u n u söylem iştir.
Bâzı âlim ler, b u h ad îs ile b u n d a n öneeki h ad îsin a ra sın ı b u lm ak
ü zere ‫ ؛‬Bu hadîs, çok oruç tu tm a k la kendisini zayıf d ü şü re n le re veyâ
R a r t ı a z a n ’ ı k a rşıla m a k n iy etiyle ş â b a n ’ ın son y arısın d a
oruç tu ta n la r a m a h su stu r. B undan önceki h ad îs ise R a m a z a n
a y ın d a n o lu r ih tim âlin i göz ön ü n d e b u lu n d u ra ra k R a m a z a n ’ -
d a n b ir veyâ İki g ü n önceden R a m a z a n niyetiyle ih tiy âten oruç
tu ta n la r a m a h su stu r, d em işlerd ir.”

‫ة اﻟﻬالل‬ ‫ﺀﻟﻰ ر ؤ‬ ‫ﻟﺴﻤﺎ د ؛‬ ‫ ق ا‬٠١٣ ‫ﻳﺎب ﻣﺎ‬ ) ٦(

HİLÂLİ GÖRMEYL ŞÂHİTLİK ETMEK HAKKINDA — 6


GELEN HADÎSLER BÂBI

.‫اﺗﺔ‬1 ‫ﻟﻮأ‬ ‫؛‬u‫ﻗﺄآل‬


‫ ؛‬. ‫ ؤﻣﺤﺪﻳﻰ إتﺀاﻣﻞ‬،‫آلودئ‬/ ‫داس ا‬
'‫ﺣﻤﺤﺎﻣﺮدﻳﻰ ﺀب‬ ١٦٥٢

‫ أرم ﻳﻰ‬fC 3: ‫س ؛ ﺀا‬1‫ ^ إل‬٠١‫ ش‬، ‫ ﻋﻦ ﺀﺗﻚ رﻣﻪ‬، ‫ن ﺣﺪ ب‬.‫ ﺛﻰ ﺳﻤﺎك‬. ‫ن ﺀداﻣﻪ‬.‫ رادة‬،‫ﺛﻦ‬

‫وأد‬ ، ‫م‬،‫ ﺀﺀأد ﺀ أ؛ ﺋﺒﻤﺄﻧﻴﺈﻟﻪ إآلاف‬. ‫ال‬-'‫أﺑﻤﺆت اأ؛ﻟﺤﺪ ال‬ ‫ د ؛‬،‫ق‬ || * ‫ا ﻟﻞ‬4
» .‫م ﺀأل « ﻗﻢم آ ;يت ! ﺛﺄأ'نﻳﻰ اداس أنﺋﺺموﺗﻮاﻋﺪ‬.‫ ﺋﻢ‬:‫ﺀآت‬ ‫ﺛﺚ؟‬
»‫ﺻﺪارﻧﻮت ا‬
‫ ؛‬١٢ ‫ورؤ'م‬ •‫و' ﻃﻨﻨﻴﻰﺀؤ ق‬ ، ”‫ز‬
‫ﺗﻠﻔﻰ و‬ ‫ا رو ﺗﻪ اأوﺀا;د‬1 ‫ﻣﻚ‬ ‫ة؛ أل ؤةئت‬

. ‫ﺛﻮﺗﻮا‬،‫ت‬, ‫ﻧﺄﺑﻰ أنامﺗﻮﻣﻮ ألن‬ : ‫ن؛ات‬ .‫ ﺀ*اس‬3 ‫ر ا‬ ‫ع* آن‬ ، Xm'>،‫ا؛ل‬

T E R C E M E S Î
Abdullah ( )1652(‫ااﻃﻞ‬-‫ إ‬-Abbâs (Radtyallâhü anhümâ),dan; Şö
: miştir
:Bir A ’rabî, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’e g e l e r e k
:Ben b u gece R am azan h ilâlin i gördüm , dedi. Efendim iz © n a
-A llah’ta n b a şk a ilâh o lm ad ığ ın a ve M u h am m ed ’in A llah'ın Re «
.sü lü o ld u ğ u n a şeh âd et ediyor m usun?» b u y u rd u . A d a m : Evet, d ed i
:E fe n d im iz
-K alk y â Bilâl! Y arın o ru ç tu tm a la rı için h a lk a ilân yap.» b u «
.y u rd u
R âvi Ebü Alî d em iştir k i : El-Velid b in Ebi S ev r’in ve el-H asan
bin Ali’n in riv ây e tle ri (de) böyledir. (Y âni ibn-i A bbâs (R ad ıy allâh ü
440‫؛‬ SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE

a n h ü m â )’y a ulaşır.) H am m âd b in Selem e de b u n u riv â y e t etm iş (fa ■


k a t) ‫؛‬bn-i A bbâs (R ad ıy allâh ü a n h ü m â )’yı ‫ وال!اسﺀﻟﻪ‬v e‫ ؛‬Bilâl (Ra-
d ıy a llâh ü an h ) h alk ın ٠gece te râ v ih gibi R am azan g ecelerin e m ail-
sus ib âd ete k a lk m a la rı ٢٠o ru ç tu tm a la rı için ç a ğ rıd a b u lu n d u , ilâ-
vesini zik re tm iştir.”

İ Z A H I

Ebü D âvûd. Nesâî, T i r m i z i , ‫ ه ؛‬-‫ ال ﺀﻟﻢ ^ ه‬، ‫ ه‬,


H â k i m , B e y h a k i ve ‫ﻪ‬ ‫آﻗ‬ ‫إﻟ ﺔ؛‬ de b u n u riv â y e t etm iş-
lerdir.
Hadi®, R a m a z a n hilâlin i gürm ek m es’elesinde k â firin şâ-
b itliğ in in m u te b e r olm ad ığ ın a ve b u m es’elen in sü b u tu için şâ h id ir
m ü slü m an o ld u ğ u n u n bilinm esiyle yetinilebileceğine d elâlet e d e r
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) A ’ra b in in âdil veyâ fâsık-
İlk d u ru m u n u a ra ştırm a y ıp sadece m ü slü m an olup olm adığını araş-
tırm a k la y etin d iğ in e gdre R a m a z a n h ilâlin in şah itliğ i için
âd il olm ak ş a rtı ara n m a z , denilem ez. Ç ü n k ü o A’ra b i e ğ e r o a n d a
kelim e-i şeh âd eti g etirm ek le yeni m ü slü m an olm uş ise b ir k âfirin
m üslü m an lığ ı k a b u l etm esiyle geçm işteki tü m g ü n a h la rı affed ilir . ‫ه‬
halde âdil sayılır, fâsık değildir. Ş ây et A ’ra b î bu o lay d an ünce m üs-
lü m a n olm uş ise b ü tü n s a h â b ile r âdildir, ‫ ؟‬âh id in âdil olm a şartın ı
koşan âlim ler, böyle dem işlerdir.
R a m a z a n h ilâlin in şâh itliğ i için âdil olm ak ş a r t değildir,
diyen âlim lerin g ö rü şlerin i y an sıta n S i n d i : P ey g am b er (Sallai-
lâ h ü A leyhi ve S ellem )’in A’rab îy e Kelime-i Ş eh âd etin m e fh u m u n a
in an ıp in an m ad ığ ın ı sorm ası, m ü slü m an olup olm adığını ta h k ik et-
m ek içindir. H adisten an laşıld ığ ın a göre h a v a b u lu tlu olduğu zam an
h ilâli g ü rd ü ğ ü n e şâh itlik eden k işinin m ü slü m an o lduğu ta h a k k u k
ettiğ i zam an, âdil olsun olm asın, h ü r olsun, köle olsun R a m a z a n
hilâlini g ö rd ü ğ ü n e d â ir şâh itliğ i m ak b u ld ü r. Şöyle de s ö y le n e b ilir:
S a â d e t d evrind ek i b ü tü n m ü slü m a n la r âdil idiler. Bu sebeple âdil ol-
m ıyanın şah itliğ in in k ab u l ®dilmesi gerekm ez, dem iştir.
M üellifin zik rettiğ i sened, î b n - i A b b â s (R adıyallâhü
a n h ) ’a ulaşır. Bu senedle riv ây e t edilen h ad iste h alk ın oruç tu tm a-
y a b a şla m a la rı için B i l â l (R ad ıy allâh ü a n h ) ’ın ilân y ap m ası
em redilm iştir. F a k a t o gece te ra v ih n am azın ı k ılm aları veyâ b a şk a
ib âd etle ih y â etm eleri için b ir ilân y ap m ası em ri b u lu n m a m a k ta d ır.
M üellif, e l - V e l i d b i n E b i S e v r ' i n ve ‫ ا ﺀ‬- ‫ ﺀا ا‬$ ‫ﻫ ﻪ‬
b i n A l i ’ n in y e r ald ık ları b aşk a senedleri riv â y e t eden E b ü
KÎTABÜ-S’SIYÂM •٠١

٨ ، ‫ث‬’ n in b ey ân ın a gb re ٠ sen ed lerle riv â y e t edilen h ad îs m etn i


böyledir. £ b û D â v û d k en d i sü n en in d e e l - V e l i d b i n
E b l S e v r ’ i n riv ây eti M u h a m m e d b i n B e k k â r d a n
riv ây e t etm iş, ٠riv ây e t y in e Z â i d e b i n K u d â m e ’ de Mü-
ellifin senediyle birleşir. E l - H a s a n b i n A l ı ’ n in sene-
d in i ise b izzat kendisi riv ây e t etm iş. Bu d a H ü s e y i n e 1 - c a ’ f i’ -
n in aracılığ ıy la Z â i d e ’ d en riv ây e t etm iş ve böyleee m ü ellifin se-
nediyle birleşm iştir.

M üellifin E b û A l î ' d en n a k le n H a m m â d b i n S e -
l e ‫ ’ ص‬den riv â y e t e ttiğ i h ad îsi E b ü ‫ ﻫ ﺄ ' ﻫ ﻢ‬،‫ ا‬, M û s â b i n
1 s m â i 1 aracılığ ıy la H a m m â d ’ dan, H a m m â d d a S i -
m â k ’ ta n , ‫ ه‬d a l k r i m e ' d en m ü rsel n la ra k riv ây e t etm iştir.
‫اةاااااا ﻫﺎ‬، ‫ا’اال‬riv ây e tin d e b u lu n a n h ad îs m e tn in d e B i l â l (Ra-
d ıy a llâh ü a n h ) ’m ç ağ rısın d a h alk ın ‫ ه‬geceyi ih y â etm eleri em ri de
v ardır.
H adîs, R a m a z a n h ilâlin in gö rülm esi için âdil b ir şâh id in
şah itliğ in in k âfi ö ld u ğ u n a d elâlet eder.

‫ ﺳﻨﻴﺒﻤﺔ ة ﻣﺤﻨﺄ ض‬، ‫ ﻇﻨﺜﺒﻢ‬-‫ﻣﺤﺎﻣﺢﺀﺗﻬﻲ‬ - ‫^ \ام‬


‫ أﺀﻣﻰﺀﻟﺞ‬: ‫ ةرا‬. ‫ر<ﺋﻮالف‬٠ ١^^
‫ﻳﺬؤ ﻧﺘﺎي ئ‬ : ‫ ﻧﺘﺎإك ؛ أ)ت‬،‫ا‬

‫أوا‬3'‫ أ ﻳﻢ‬. ‫ق)ﻟﺪواﻋﻘﺄ' ي‬ ‫ د ي ؛ى ' ﺧﺮ‬٠

, .‫ وأد ﺑﻤﻤﺤﺎ إﻟﻰﻣﺐﺀام ﺀن ردد‬، ‫وامﺷﻠﺮ‬


‫ أن‬. ‫ﻣﺄﻣﺮم" رﻧﻮالا'دث‬. ‫اﻟالت ﺛﺈالص‬
T E R C E M E S İ

1653) "... Ebû üm eyr (Abdullah) bin Enes bin Mâlik (Radıyallâhü ٠٠-
kümâ)'dan; Şöyle demiştir :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in e n s â rd a n o lan sah â-


b ilerin d en am calarım , b a n a h adîs a n la ta ra k d ed iler k i ١ Şevvâl
(ayın) m hilâli, h a v a n ın b u lu tlu elm ası n edeniyle görülm edi. Bu se-
beple (R am azan ’m o tu zu n cu g ünü) eru çlu o la ra k sa b a h la d ık .‫ ه‬g ü n
a k ş a m a do ğ ru b ir c em âat g e le r e k : D ün (akşam ) M â li gö rd ü k lerin e
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in y a m n d a ş a h itlik ettiler.
B unun üzerin e R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) sah âb ilere
o ru çla rın ı bo zm aların ı ve y a rın b a y ra m n a m a z ın a ‫ س ؟‬،» ‫ اال‬em-
re tti.”
SÜNEN-I İBN-Î MÂCE

İ Z A H I
Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, ibn-i Hibbân,
B e y h a k î ve T a h a v î de b u n u riv â y e t etm işlerdir.
U m ûm et s *Amm”ın ço ğ u lu d u r. A m caları d em ek tir. S ah âb ilerin
tü m ü sik a o ld u k ları için isim leri v erilsin verilm esin fark etm ez.
H adisin açık lam ası b ah sin d e el-M enhel y a z a n şöyle d e r :
“Y âni R a m a z a n ’ ı n o tu zu n cu gecesi M e d i n e h^ıva-
sı b u lu tlu olduğu için M e d i n e ’ de Ş e v v â l hilâli görülm e-
m iş ve h alk o tu zu n cu g ü n oruç tu tm u ş .‫ ه‬g ü n a k ş a m a d o ğ ru M e -
d î n e dışın d an b ir ce m â a t g elerek d ü n ak şam hilâli g ö rd ü k lerin e
P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in y a n ın d a şeh âd et etm iş-
ler; P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) de o ru ç lu la n n h em en
.o ru çların ı b o zm aların ı ve y a rın b a y ra m n a m azın ı k ılm ak ü zere m u-
sa lla y a çık m ala rın ı em retm iştir. Bu had îs, b ay ram ın ilk g ü n ü öğle-
den önce b a y ra m n am azın ı l^ılam ıyanların ertesi g ü n öğleden önce
k ılm aların ın tn e şrü lu ğ u n a d elâlet eder. E b û H a n i f e , E b û
Y û s u f , M u h a m m e d , E v z â i , S e v r î , A h m e d ve
î s h a k ’ a gö re h ü k ü m b u d u r. B u n la ra göre B ay ram o lduğu bilin-
m ediği için v ey â b a ş k a m â zeret için b a y ra m n am azın ı v ak tin d e kıla-
m ıyanlar, ikinci g ü n öğleden evvel kılab ilirler. Bâzı â lim le r : B ayram
olduğu bilinm em esi h âlin d e h ü k ü m böyledir. B aşka m â z e re tle r hâ-
ü nde ikinci g ü n kılınam az, dem işlerdir.
Ş â f i i l e r ’ e göre b irinci g ü n b a y ra m n am azın ı kılam ıyan-
lar, ikinci veyâ b a şk a g ü n lerd e k a z â edebilirler. Ç ü n k ü ş â f i i 1 e r ’e
göre m uayyen v ak itlere bağlı sü n n etler, v ak tin d e k ılın m ay ın ca k azâ
edilebilirler.
M â l i k ve E b ü S e v r ’ e gö re b ay ram ın ilk g ü n ü h en ü z
öğle o lm ad an önce b ay ram o ld u ğ u an laşılın ca b ay ram n am azı kı-
lınır. D aha so n ra an la şılırsa n e ilk g ü n öğleden so n ra n e de ikinci ve-
y â b aşk a g ü n kılınam az.
Bu hadîs, M â l i k ve E b û S e v r aley h in d e delildir.
E l - H a t t â b i : Bu h adîs sah ih tir. P ey g am b er (S allailah ü Aley-
hi ve S ellem )’in sü n n eti ve yolu h ad îste bildirilm iştir, © na rü c u ’ et-
m ek gereklidir, dem iştir.

N e V e V i , el-H ulâsa’d a : Bu h ad is sah ih tir. E b ü ü m e y r ’in


am cala rı sah âb îd irler. İsim lerin in b elirlenm em iş olm ası z a r a r verm ez.
Ç ünkü hepsi âd ild irler. E b û ü m e y r ’ i n adı A b d u l l a h ’ -
tır, dem iştir.
KÎTABÜ-S’SIYÂM

Bu hadis, R a m a z a n b ay ram ı h ak k ın d ad ır. K u r b a n


b ay ram ı n am azı, b u h ü k m e tâb id ir. Bu hadîs, b ay ram n am azın ın vâ-
cib o ld u ğ u n u söyliyen âlim lerin delillerindendir.

RAMAZAN HİLÂLİNİN GÖRÜLDÜĞÜNE DÂİR


ŞÂHİTLİK HUSÜSUNDA ÂLİMLERİN GÖRÜŞLERİ
Bu b â b ta k i ilk hadîs, R a m a z a n h ilâlin in sü b u tu için b ir
m ü slü m an m şâh itliğ in in k âfi o ld u ğ u n a d elâlet eder. F ıkıh çılar bu
h u su sta ih tilâ f etm işlerd ir. El-M enhel y azarı, bu ih tilâfı şöyle anla-
tı y o r :
‫ —ل‬E b ü ‫ﻫ ﻬ ﺎ؛‬ ‫ أ‬.‫ مﺀ‬ve a rk a d a ş la rın a göre g ö kte b u lu t ve-
y â şiddetli toz gibi b ir en g el b u lu n d u ğ u ta k d ird e âdil b ir kişinin R a -
m a z a n hilâlini g ö rd ü ğ ü n e d â ir şâh itliğ i m ak b u ld ü r. ‫ ه‬kişi köle
veyâ k ad ın d a olabilir. Ç ü n k ü bu şâh itlik dini b ir m es’eleye â ittir.
R a m a z a n ’ d a n b a şk a a y la ra â it h ilâlin s ü b u tu için h ü r iki er-
keğin veyâ h ü r b ir erk ek ile h ü r iki k ad ın ın şeh âd eti ve b u n la rın âdil
olm ası şa rttır.
G ökte hilâli görm eye b ir engel b u lu n m azsa R a m a z a n veyâ
başk a a y la rd a d o ğ ru söylediklerine k a n a a t g etirilen b ir cem âatin
şâh itlik etm esi gerek ir. H ava açık iken iki k işin in şâh itliğ i ile yeti-
nildiğine d â ir l m a m -1 A ’ z a m ’ d a n b ir riv â y e t v ard ır. B ah r -1
R âik’t e : İm am ın b u fetv âsın ı m e şây ih tan te rc ih edeni görm edim . Bi-
zim zam an ım ızd a bu fetv â ile am el etm ek u y g u n d u r. Ç ün k ü h alk
hilâli gözetlem eyi ihm âl ediyor. A rtık hilâli g ö ren lerin iki kişi oim a-
sı, o n la rın yanılm asın ı k an ıtlam az, denilm iştir.
2 — Ş â f i i ve A h m e d ’ e göre âdil b ir k işinin R a m a -
z a n hilâlini görm esi k âfidir. A h m e d ’ e göre o kişi köle veyâ
kad ın bile olabilir. Ş â f i i ’ nin de" böyle b ir kavli v ard ır. F ak at
m u tem ed kavlin e göre g ö ren in h ü r ve erk ek olm ası ş a rttır. R a m a -
z a n ’ d an b a şk a ay la rın hilâli için h ü r ve âdil iki erk eğ in şeh âd eti
şa rttir.
3 — M â l i k ve a sh â b m a g ö re R a m a z a n ve Ş e v v â l
hilâli, âdil iki k işinin veyâ d o ğ ru lu ğ u n a k a n a a t g etirilen a sg a rî beş
kişifik b ir cem âatin görm esiyle bu hüküm ; hilâli gözetlem eye önem
veren bölgeye m a h su stu r, ö n e m verilm eden bölgelerde âdil b ir kişi-
nin görm esiyle sâb it olur.
N e V e V i : E ğer b ir h âk im b ir k işinin h ilâ li g ö rd ü ğ ü n e şehâ-
det etm esi so n u cu n d a R a m a z a n ’ m g ird iğ in e h ü k m etm işse
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

âlim lerin icmâı ile ‫ أﺑﻤﺎﺀه‬tutm ak m ecburiyeti hâsıl olm uş olur. Ve bu


hüküm nakzedilem ez. Yukarıdaki ihtilâf, böyle bir hükmün buluna
madiği hallere mahsustur, demiştir.

٠ ‫ﻣﺮ را ﻟﺮؤﻧﺘﻪ وأ ﻓﻄﺮ وارد ﺗﻪ‬ « ‫ ) ﻳﺎب ﻣﺎ ﻣﺎﺀ‬٧)


‫ق‬
7 — HÎLÂL GÖRÜLDÜĞÜNDE ORUÇ TUTUNUZ VE
(ŞEVVÂL) HİLÂLİ GÖRÜLDÜĞÜNDE İFTAR EDİNİZ
(BAYRAM YARİNİZ) KONUSUNDA GELEN
HADİSLER BÂBI

، ‫ ﻇﻮﺀﺑﻢ ; ﻧﺘﻦ‬. ‫ﻣﺤﻖ و ﻗﺎ ن اﻟﻘﺎيﺀ‬، ‫ ﻣﺤﺎ أ؛ورﺛﺎل‬- ١٦٥٤


■''‫ا آ م‬ ^ ‫ﻣﺤﻢ‬ ‫ت ﺀة‬ . ‫ه ﺀت ة‬ ‫؛‬ ‫ﺑﻤﺎﻣﻤﻴﻤﺤﻤﺢ‬ ‫ﻣﺤﻤﻤﺤﺌﻤﻢ ث ارأ‬

‫ﻫﻣﺮ‬ ‫رن‬ ‫آل» وﻛﺎن‬ ‫ﺀ ا ﺋﺜﻢم ا؛أ ﻣﺪ روا‬ ‫ءءم‬ ‫ إل'ن‬. ‫ؤاداؤ * ﺋﻤﻮه ﻫﺄذﻫﻠﺮ^وا‬ . ۶ ١٠ ٠^^
‫اأ؛ آل ت‬

‫رااﺑﻤﺦﻣﺤﻮم‬-*‫ﻫﻮﻣﺊ‬
‫•م‬

T E R G E M E S İ
16‫ة‬4‫ ” ر‬... Abdullah bin Ömer (Radtyallâhü anhümâyâan rivâyet edildi-
ğinegöre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve ‫ﺀك‬//‫ رشﺀ‬şöyle buyurdu, dem iştir:
«R am azan hilâlin i g ö rd ü ğ ü n ü z za m a n oruç tu tu n u z ve Şevvâl hi-
lâlini g ö rd ü ğ ü n ü z zam an if ta r ediniz (bayram yapınız.) E ğer b u lu t
(veyâ toz) h ilâli görm enize engel o lu rsa R am azan hilâli için (otuz
günü doldurmayı) ta k d ir ve h esap ediniz. (Ramazan’ı otuz güne dol-
durarak bayram ediniz.)» ibn-i Ö m er (Radıyallâhü anhüm â) (hava
bulutlu olduğunda) R am azan hilâlinden bir gün önce oruç tu ta rd ı."

‘ ‫راﻣﻢ م ﻧﻤﻢ * ﺛﻦﻣﺪﻣﺘﺪﻛﺄ‬.‫ﻣﺢ روان ا ﺗﺜﺎﻧﺄ• ئ إ‬.‫ ﺀﻣﺤﺎأ‬-١٦٥٠


'

.* ‫ﻗﻠﺜﺘﻜﺈم ﻗﺘﺮﺗﻮم م* أل ﺑﻤﻌﺘﺂ‬ ‘ ‫لم‬


‫ ﺀﻣﺈن‬.‫ ﻗﻤﺚ 'إﺋ إل دا‬.‫ﺛﺜﻮﺗﺮا• ﺋألاﻧﺄ‬
^ E R C E M E S İ
1655) "... Ebû Hüreyre ( Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir^
«R am azan h ilâlin i g ö rd ü ğ ü n ü z zam an oruç tu tu n u z ve Şevvâl hi-
lâlini g ö rd ü ğ ü n ü z za m a n iftâ r ediniz (bayram yapınız.) E ğ er h a v a
b u lu tlu ise o tu z g ü n oru ç tu tu n u z.» ”
Bâb : 7 KÎTABÜ-S'SIYÂM

İ Z A H I

İbn-i Ömer (R ad ıy allâh ü a n h ü m â) ’n in h ad isin i B u h â -


r i , ‫ﻫﺴﻢ‬$ ‫ﻟﻞ! ؛ ا‬, E b û D â v û d , M â l i k , A h m e d , D â -
r e k u t n i , N e s a î ve D â r i m î de riv â y e t etm işlerd ir. A h -
med, D â r e k u t n î ve E b û D â v û d ’ u n riv ây etin d e
İbn-i Ö m e r (R adıyallâhü a n h ) ’n in g ö rü şü n ü b ey an eden şu
ilâve v a r d ı r : ‘ Ş â b a n ay ın ın y irm id ek u z g ü n ü d o lu n ca h ilâli gö-
zetletirdi. E ğer R a m a z a n h ilâli g ö rü lü rse m esele kalm âz. Şâ-
yet görülm ez ve gö rm eye m â n i b u lu t veyâ toz yok ise i b n - i ö m e r
(R adıyallâhü an h ü m â) ertesi g ü n oruç tutm azd ı. E ğer b u lu t veyâ
toz hilâli görm eye engel o lu rsa ertesi g ü n o ruç tu ta rd ı. R a m a . z a n
so n u n d a i b n - i Ö m e r (R ad ıy allâh ü an h ü m â) b u h esab ı tut-
m ıy a ra k h alk la b irlik te iftâ r ve b ay ram ederdi.
H adisin ‫؛‬ ‫ ﻗﺪ‬li ‫ﻏﺰ ﻠ ﻨ ﻜ ‘ﻢ‬
‫رواﻟﻦ‬ ‫^ ﻋ‬cü m l e s i n i , tercem ed e b elirttiğ im
gibi F ık ıh ç ıla n n c u m h û r u :
“E ğer b u lu t (toz d a b u lu t h ü k m ü n d e d ir) h ilâli görm enize engel
o lursa. R am azan hilâli için (otuz g ü n ü d oldurm ayı) ta k d ir ve h esap
ediniz." diye y o ru m lam ışlard ır. Y âni R a m a z a n o ru cu n u otuz
g ü n e tam am layın ız. Ç ü n k ü ^‫ ؛‬٧١١٤٢ ' n in i b n - i Ö m e r (Ra-
d ıy allâh ü an h ü m â) ’den olan b ir riv â y e tin d e :
‫ﻳﺲ‬ ‫ﻓال‬ ‫ﻟﻌﺪم‬
‫ﻛﻤﻠﻮا ا‬
‫ﻋﻢﻋﻠﻴﻜﻢ ذأ‬ ‫ﻓﺈذ‬ ‫ﺀ‬ «Eğer h a v a b u lu tlu ise R am azan
o ru cu sü resin i o tu z g ü n e ik m âl ediniz.» b u y u ru lm u ştu r. B u h â r i ,
M ü s l i m ve M üellifin riv ây e t ettik leri 1655 n o lu h ad îs de bu yo-
ru m u te ’y id eder. D â r i m î ’ ni n i b n - i A b b â s (R ad ıy allâh ü
a n h ) ’d a n olan riv ây e tin d e d e : ‫ﺛﺎ‬،‫ﻟﻌﺪم ﻓالﻳﺜﺬ ﺛﻦ‬
‫ا‬ jjL fÜ ‫ﻓﺎن' ﻏﺄ‬
‫ﻋﻠﻨﻜﻤﺎ‬

= «Eğer b u lu t h ilâli görm eye m ân i ise R am azan ay ım o tu z g ü n e iK-


m âl ediniz.» b u y u ru lu y o r.

E bü Ha n i f e , O n u n ark a d a şla rı, M â l i k , Ş â f i i ,


Evzâi , S e v r i ve h ad îsçilerin tüm ü , m e z k û r cüm leyi bu şe-
kilde y o ru m la y a n la rd a n d ırla r. Y alnız A h m e d b i n H a n b e l
bu c ü m le y i: “E ğ er b u lu t hilâli g örm enize m ân i olursa, h ilâlin bulu-
tu n a rk a s ın d a o ld u ğ u n u ta k d ir ve farzediniz. A yın sü resin i d araltı-
mz.» şeklinde ^ r u m lıy a r a k , bu y o ru m u n d ay an a ğ ı o la ra k h ad is râ-
visi î b n - i Ö m e r (R adıyallâhü an h ü m â ) ’n in g ö rü şü n ü göster-

Siinen-i ibn-i Mâce —-C. : 4 - P . :35


SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

m iş tir . Ç ü n k ü ş â b a n ’m y ir m id o k u z günü d o lu n c a , g ö z le r in i
k a y b e tm iş o la n İ b n - i Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â ), ad am
g ö n d e r e r e k h ilâ li g ö z e t le t ir d i. E ğ e r b u lu t v e to z g ib i b ir e n g e l b u lu n -
m a d iğ i h a ld e h ilâ l g ö r ü lm e z s e , e r t e s i g ü n o r u ç tu t m a z d ı. E ğ e r b u lu t
v e y â to z b u lu n s a y d ı e r te s i g ü n o r u ç tu ta r d ı.

A h m e d ’ in b u g e r e k ç e s i r e d d e d i l m i ş t i r . Ç ü n k ü r â v i n i n r e ’y i
d e ğ il, r iv â y e t i m u t e b e r d ir . İ b n - i Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü a n h ü -

m â ) ’n i n r i v a y e t l e r i n i n b i r i s i n d e b u c ü m l e : ‫ﺑﻦ ﻳﺆﻣﺎ‬ ‫ﺗال‬ ,j ‫ﻓﺎ ﻗﺪ ز وا‬


= « R a m a z a n h ilâ li iç in o t u z g ü n ü h e s a p la y ın ız .» ş e k lin d e g e ç m iş tir .

H a t t â b i : B u c ü m le n in m â n â s ı, R a m a z a n orucunu
o t u z g ü n e d o ld u r m a k t ır . Â lim le r in b ir k ıs m ı, b u c ü m le y i r a s a t h e s a p -
la n n a g ö r e h ilâ lin d u r u m u n u ta k d ir v e h e s a p la m a ş e k lin d e y o r u m -
la m ış la r s a d a b u y o r u m is â b e t li d e ğ ild ir . Ç ü n k ü b â z ı r iv â y e t le r d e b u
c ü m l e y e r in e : « ö t u z g ü n o r u ç t u t u n u z .» b u y u r u lm u ş t u r . il im e h lin in
k â h ir ç o ğ u n lu ğ u ilk y o r u m u y a p m ış tır . Ş e k g ü n ü o r u ç t u t m a n ın P e y -
gam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e S e lle m ) ta r a f ın d a n y a s a k la n m a s ı d a
b u y o r u m u t e ’y i d e d e r . A h m e d b i n H a n b e l : şâ b a n ’ ın
y ir m id o k u z u n d a n s o n r a k i g e c e g ö k t e k i b ir e n g e l d o la y ıs ıy la h ilâ l g ö -
r ü le m e d iğ i z a m a n h a lk o r u ç tu ta r . E ğ e r h a v a a ç ık k e n h ilâ l g ö r ü lm e z -
s e o r u ç tu t m a z la r , d iy e r e k i b n - i Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü anhü-
m â ) ’n i n m e z h e b i n e t â b i o l m u ş t u r .

R A S A T H A N E H E S A P L A R IN A G Ö R E R A M A Z A N Ö R U C U N U
TUTM AK VE BAYRAM YAPM AK DOĞRU M U D U R ?

E l - M e n h e l y a z a r ı ‘O r u ç K i t â b ı ’n ı n ‘A y y i r m i d o k u z g ü n o l u r b â -
b ı ’n d a r i v â y e t e t t i ğ i b u h a d î s i n i z a h ı n d a b u h u s u s t a g e n i ş b i l g i v e r -
m iş tir . Ö n e m in e b in â e n b u b ilg iy i ö z e tliy e r e k b u r a y a a k ta r m a y a ç a -
lış a c a ğ ım :

" T a b iîle r d e n M u t a r r i f b i n ‫ﻫﻈﺦ‬ ‫؛‬ ‫ اا ﻫﺎ ل‬, h a d îs tile r -


den İ b n - i K u t e y b e ve Ş â f i î l e r ’den i b n - i $ ، ‫ ؛‬-
r e y c ’ in d â h il o ld u ğ u b ir c e m â a t in , b u h a d i s t e k i :

c ü m l e s i n i : “E ğ e r h a v a b u lu t lu is e g ö k a y ın ın

s e y r in i v e b u r ç la r ın ı h e s a p la m a k s ü r e tiy le R a m a z a n h ilâ lin i ta k d ir


v e h e s a p e d in iz .” ş e k lin d e y u r u m la d ık la r ı n a k le d ilm iş s e d e b u g ö r ü ş
v e n a k il k a b û le ş â y a n d e ğ ild ir . Ç ü n k ü i b n - i A b d i ’l - B e r r :
٠' b ö y le s ö y le d iğ i s â b it d e ğ ild ir , i b n - i K u t e y -
b e is e b u k o n u la r d a g ü v e n ilir d e ğ ild ir , i b n - i S ü r e y e , Ş â -
7 KİTABÜ-S’SIYÂM

f ‫إ‬ î ’ n in : ‘Y ı l d ı z l a r y ö n ü n d e n b u g e c e h ilâ lin b^unduğunu b e lir -


le y e n v e f a k a t h a v a b u lu t lu o ld u ğ u iç in g ö r ü le m e d iğ i k a n a a t m a v a -
r a n b ir k im s e iç in R a m a z a n a y ın ın g ir d iğ in e in a n m a s ı, o r u ç
، ‫ ال‬،‫اا‬ ‫اة ﻫﺎ‬ v e tu ttu ğ u o ru cu n R a m a z a n o r u c u o la r a k s a y ılm a s ı
c â iz d ir ,’ d e d i ğ i i d d i ^ t m ^ s e d e İ b n - i A b d i ’l - B e r r , i b n - i
S ü r e y c ’ in b u id d ia s ın ı r e d d e tm iş v e : Ş â f i i ’ n in y a n ım ız -
d a m e v c u t k ita b la r ın d a s ö y le d iğ i s ö z ş u d u r k i ; ‘ R a m a z a n ’ ın
g ir d iğ i y a h ilâ li g ö r m e k le v e y â â d ilâ n e b ir ş e h â d e t le v e y â h u t ş â-
b a n a y ın ı o tu z g ü n e d o ld u r m a k la ta h a k k u k e d e r . R a m a z a n
a y ın ın g ir d iğ in e b a ş k a y o lla r la in a n m a k s a h ih d e ğ ild ir .’ B u g ö r ü ş is e
y a ln ız Ş â f i i ’ n in d e ğ il, F ık ıh ç ıla r m c u m h ü r u n u n m e z h e b id ir , d e -
m iş tir . Ş â f i i ’ n in b ilin e n v e ta n ın a n f e t v â s ı, c u m h û r u n g ö r ü ş ü -
n e uygundur.

İ b n - i S ü r e y e : H a d is t e k i b u c ü m l e a s t r o n o m i ilm in d e İh -
tis â s ı o la n la r a m a h s u s tu r . R a m a z a n ’ı O tu z g ü n e ’ ’’
h ü k m ü is e u m û m a â it tir , d e m iş s e d e İ b n ü ’l - A r a b î O nun
b u s ö z ü n ü r e d d e d e r e k : A r tık İ b n - i S ü r e y c ’e göre R a -
m -a z a n a y m ı n g ir iş i, h a lk ın d u r u m u n a g ö r e m u h t e lif t ir . K im is i-
n e g ö r e G ü n e ş v e A y h e s a b ı ile o r u ç f a r z o lu r . K im is in e g ö r e ş â-
b a n a y ı n ı o t u z a d o ld u r m a k la o r u ç f a r z o lu r . B ö y le b ir a y ır ım , z e -
k î in s a n la r d a n u z a k tır , d e m iş tir . B e n d e r im k i b ö y le b ir sö z, d oğ-
r u lu k t a n d a u z a k tır . Ç ü n k ü Ş â r i - i H a k î m R a m a z a n oru-
c u n ü tu tm a y ıy a 'H ilâ li g ö r m e y e v e y â Ş â b a n a y ı n ı o t u z g ü n e d o l-
d u r m a y a b a ş la m ış tır . B u n u n iç in d ir k i ş â f i î â lim le r in d e n e r -
R a m İ i , Minhâc’ın şe r h in d e N e V e v i ’ n in : ‘R a m a z a n
orucu Ş â b a n a y ın ı o tu z g ü n e t e k m i l e t‫؛‬h ^ k l e v e y â h i l â l i g ö r^
m e k le y â h u t â d ilâ n e b ir ş e h â d e t s o n u c u n d a h ilâ lin g ö r ü ld ü ğ ü n ü n s^ -
b it o lm a s ıy l a f a r z o lu r .’ s ö z ü b a h s in d e ş ö y le d e r : Ş a y e t â d il b ir a d a m
h il â li g ö r d ü ğ ü n e ş e h â d e t e d e r d e r a s a t ç ıla r la ^ f r o n o m ^ u z m a n la r ı-.
nm h e s a p la r ı ٠ gece h ilâ li g ö r m e n in m üm kün o lm a d ığ ın a d e lâ le t
e d e r s e v e ş â h ld ln h ilâ li g ö r d ü ğ ü g e c e d e n it ib a r e n ü ç ü n c ü g e c e â d e te
a y k ır ı o la r a k h ilâ lin y a t s ıd a n ö n c e u f u k t a b a tm a s ı ta h a k k u k e d ip u z-
m a n la r ın h e s a p la r ın a e k le n ir s e y in e o ş â h id in ş e h â d e t i ile h ü k m e d l-
le c e k t ir . Ç ü n k ü Ş â r i - i H a k i m , h e s a p iş in e d a y a n m a m ış , b i
lâ k is b u n u k ü lliy e n ip ta l e tm iş tir . Ç ü n k ü B u h â r î, ، ‫ﻫﻪ‬ $ ‫ ااا ؛ ل‬,
H e s a î ve E b û D â V û d ’ un î b n - i Ö m e r (R a d ıy a llâ h ü
a n ^ m â l ’d e n r i v â y e t e t t i k l e r i b i r h a d î s t e P e y g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y -

hi ve Sellem ) : ‫ﻧﺨﻨﺐ‬ ‫أذ أ ﻧﻪ أل ﻧﻜﺌﺐ ؤ أل‬ ‫أﺋﺎ‬ = « B îz ( A r a p âlem i) üm -

m î b ir c e m â a t iz . Y a z m a b ilm e y iz , h e s a p b ilm e y iz .» b u y u r m u ştu r .


N e v e v î ’ n in y u k a r ıd a k i if â d e s in d e n ç ık a r ıla n y u k a r ıd a k i n e tic e
SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

d o ğ r u d u r . N it e k im b a b a m d a b ö y le f e t v â v e r m iş tir . N e v e v î ’ n in
s ö k ü n d e n a n l a ş ı l ı y o r k i; a s t r o n a m i u z m a n ı n ı n sö z ü ile o r u ç tu tm a k
v â c ib d e ğ il, h a t t â c â iz d e ğ ild ir E v e t, o a s t r o n o m i u z m a n ı k e n d i h e-
s a b i il e a m e l e d e b ilir v e t u t t u ğ u o r u ç f a r z y e r in e g e ç e r . M e z h e b im i-
z i n m u t e m e t k a v l i b u d u r . E l - M e c m u ’d a i s e o n u n t u t t u ğ u o r u c u n f a r z
y erin e geçm ediği b e l i r m i ş t i r . ’
A s tr o n o m i u z n ia n ın ın k e n d i h e ^ b ı ile a m e l e tm e s in in c â iz lig in e
â it e r - R e m 1 I ’ n in sözü r e d d e d ilm iş tir . Ç ünkü Ş e r ’i Ş e r i f ’in
k â id e le r i b u n a m â n id ir . N it e k im ‫ ا ' ﻫ ا‬- ‫اﺀ‬. ‫ﺂ ه‬
‫ ؛ ا ا ل‬، ‫ال‬ ‫اﻫ‬ ‫ا‬ ، ‫؛ ال آ ا‬
M a t l a ’l a r a i t i b a r e t m e k , h e s a b i ş i n e v e a s t r o n o m i u z m a n l a r ı n ı n h ü -
k ü m l e r i n e i t i m a t e t m e y i g e r e k t i r i r . Ş e r ’i k â i d e l e r b u n a e n g e l d i r , d e -
m i ş t i r . B u n u n i ç i n d i r k i; e r -R e ş i d i: Ş â r i- i H a k im , o r u ç tu t-
m a m ız ı h ilâ lin v a r lığ ı ile d e ğ il, g ö r ü lm e s iy le f a r z k ılm ış tır . H e s a p u z -
m a n ı is e h ilâ lin v a r lığ ın ı h e s a p la y ıp a n la y a b ilir . K i b u k â f i d e ğ ild ir .
A s ı l o l a n , h d t ^‫ ؛‬% g ö r ü l m e s i d i r , d e m i ş t i r .

R. e m 1 ‫إ‬ : M u te m e t k a v le g ö r e h e s a p u z m a n ın ın tu t tu ğ u o r u ç ,
O n u n f a r z o r u c u y e r im e g e ç e r d e m i ş s e d e e l - i r ş â d ş e r h i n d e m u t e m e t
g ö s t e r ile n g ö r ü ş , o n u n o r u c u n u n fa r z y e r in e g e ç m e m e s id ir . Ç ünkü
a y n e n ş ö y le d e r : M ü n e c c im in v e y â h e s a p u z m a n ın ın k a v lin e it im a t
e t m e k c â iz d e ğ ild ir . K e n d ile r i k e n d i h e s a p la r ıy la a m e l e d e r le r s e k u v -
v e t l i k a v le g ö r e o n la r u ı o r u c u f a r z ın y e d in e g e ç m e z . Z a y ıf b ir c e m â a t
g e ç tiğ m i-s ö y le n ıiş tir .
R e m li n in v e b a b a s ı n ı n ^ k a ^‫ ؛‬i , f e t v â l a r ı n d a n a n l a ş ı l d ı
ğ ı g ib i Ş â r i-i H a k im , h e s a p la m a y ı k ü lliy e n ip ta l e tm iş t ir . B u h u s u s -
ta ın ü c te h id le r in ic m â ı v a r d ır . D o ğ ru su Ş e r h ü ’l - i r ş â d ’d a k i hüküm -
dür.
E l - B e r m â v i , N e v e v i ’ n i n ’v e y â h i l â l i g ö r m e k ’ s ö z ü i l e
ilg ili o la r a k ş ö y le d e r :
‘H i l â l i a y n a g i b i b i r a r a ç l a g ö r m e k y e t e r s iz d ir . B ir a d a m ı n rü-
yad a P eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e S e l l e m ) ’‫ ؛‬g ö r ü p P eyggm ber
(S a lla lla h ü A le y h i ve S e l l e m ) ’i n ' «Yann Ramazan dır.»
g ib i s ö z s ö y le m e s iy le R a m a z a n a h ü k m e d ile m e z . Ç ü n k ü P e y -
g a m b e r ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i r ü y â d a g ö r m e k g e r ç e k i s e d e
r -ü y â s â h i b i k e s i n l i k l e g ö r d ü ğ ü n ü z a p te d e m e z . Ş e r ’a n d e lil o la m a z .
K ezâ • • v e h e s a p u z m a n ın ın s ö z ü n e it im a t e d ilm e z . E v e t,
k e n d ile r i • a m e l e d e b ilir le r . T u ttu k la r ı o r u ç fa r z y e r in e
g e ç e r v e h e s a p la r ın ın d o ğ r u lu ğ u n a in a n a n la r a d a o r u ç tu t m a k v â c ib
o lu r .’
E l-M en .h el y azarı,B e r m â v i ’ n in h esap U zm anları ve bun-
la ra in a n a n la rla ilgili fetvâsını, y u k a rd a k i n ak illerle red d ettik ten
so n ra İ m a m M â l i k ’ i n şöyle dediğini n ak le d e r :
KİTABÜ-S’SIYÂM

‘H esap u z m an ların ın sözlerine itim a t ederek, R a m a z a n ' a


veyâ b a y ra m a h ü k m e d en d ev let yetk ilisin in h ü k m ü n e uyulam az.
î b n - i D a k î k i ’ l - l y d de : R a m a z a n o ru cu husû-
su n d a h e s a p la ra itim a t etm ek câiz değildir, dem iştir.
İ b n ü ’ l - M ü n z i r de el-E şraf’ta : ş â b a n ’ m o tu zu n cu
günü, h a v a açık o lduğu h ald e h ilâl g ö rü lm ed iğ i z a m a n ü m m etin İC-
m âl ile oru ç tu tm a k vâcib değildir. Ve oruç tu tm a n ın m e k ru h lu ğ u
sa h âb îlerle ta b iîlerin ek serisin d en sâb ittir, dem iştir. '
z i r bu bilgiyi v erirk e n astro n o m i u zm an ın ı ve b a şk a la rın ı istisn a
etm em iştir. Kim böyle b ir ay ırım y ap arsa, k en d isin d en önce oluşm uş
o lan b ir icm âa m u h â lefet etm iş olur.
‫ • أ ﺀﺀ اا ﻫﻠﻞ‬Fıkıh k ita p la rın d a n olan ed -D u rru ’u l-M u h târ’d a :
 dil de o lsa la r m u v a k k itlerin ‫ ا‬k av lin e itib a r edilem ez. Bizim mez-
hebim iz b u d u r, denilm iştir. İ b n - i  b i d ı ' n ’ de y u k a rd a k i cüm -
le ile ilgili o la ra k : Y âni h a lk a R a m a z a n o ru c u n u n farziy eti
h u su su n d a m u v a k k itlerin k av lin e itib a r edilm ez. H a ttâ el-M i’r a c ’d a :
M u v ak k itlerin k av lin e itib a r edilm iyeceği h u sû su n d a icm â’ v ard ır.
M üneccim in kendi h esab ıy la am el etm esi câiz değildir, denilm ekte-
dir. E n-N ehir’d e : M u v ak k itler âdil o lsa la r bile e l-ld ah ’ta belirtildiği
gibi o n la r ın : H ilâl fa la n gece gökte olur, sözü ile h ü k ü m verilm ez,
denilm ektedir, dem iştir.
Y u k arıd a n ak led ilen âlim lerin g ö rü şlerin d e n şu neticeye v arılıy o r
k i : Ne R a m a z a n o ru c u n a b aşlam ak ta, ne de b ay ram etm ek-
te h e sa b a veyâ m ü n eccim lerin sözlerine itib a r edilem ez. H a ttâ b u he-
sabi y a p a n kişi v ey â m üneccim , kendi nefsi için bile am el edem ez.
Ya hilâli g örm ek vey â ay ın otuz g ü n ü n ü n d o ld u ru lm ası g erekir. E ğer
b ir ayın girm esi veyâ çıkm asının bilinm esi ya d a zannedilm esi, ş e r’i
h ü k m ü n verilm esi için k âfi gelseydi, P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
ve S ellem l, h ilâlin gö rülm esini veyâ ayın o tu z g ü n ü n ü n d o ld u ru lm a-
sı em ri yerine m e s e lâ : ‘ay ın girdiğini veyâ çık tığını bildiğiniz y a d a
zam an oruç tu tu n u z ' gibi b ir em ir verecekti.

c ‫ ا ﻟﺸﻤﺮﻟﻤﻊ وﻋﺸﺮون‬٠ ‫اب ﻣﺎﻣﺎﺀ ق‬ (a)

8 — •AY (BÂZEN) YİRMİDOKUZ GÜN OLUR’


HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ ﺗﻦ‬، ‫ ﺋﻦ اآلﻫﻤﺶ‬، V ‫ ز ﺛﻢ‬.‫أ‬ ‫ ى‬-‫أق ﺗﺒﺚ‬ ‫م ﺀ رﻳﻰ‬.‫ — ﺧﻤﺤﺎ أ‬١٦٥٦


‫ ﺗﺾﺀذا ض‬-‫م‬ ^ , ‫ ة ﺗﻤﺤﺪا ف‬: ‫ﻣﺄﻫﻤﺤﺖ ؛ ؛ ؛ت‬ . ‫ ! أ ﻫﺘﺎﻟﺞ‬،
SÜNEN-1 İBN-l MÂCE

، ' ‫ﺀ ا ذ ال ﻧﺤﻢا‬ . ‫ﻫﻤﺮﻟﺘﺎﻧﻲ‬


- ‫ ةأدت‬. ‫ﺋﺔﺀ ات؛ذﺻﺜﺒﻤﺔ> ل ' ﺀﺑﻢ ' ه‬ ‫و‬،'
‫ رأ ﻧﺘﻠﺔ واﺣﺪ‬، ‫ *ﻧﺆت ﺗﺮات‬٠‫ﺗﻘﺪا‬-‫ ﻳﺠﺊ ع‬٠
• •

٠ ‫ﻣﻊ ﻣﻞ ﻣﺮﻣﻞ ﻣﺈ ر‬ ‫إ ﺷﺎﻟﻢ‬ ‫اروا ؛ د ؛‬ ‫ق‬

T E R C E M E S İ

1656) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;


Resûiub^i] (Sallallahü Aleyhi ve ‫ﺀك‬/ ‫ذ‬ ) :

«A ydan kaç g ü n geçti?» b u y u rd u .


Ebü H ü rey re (R ad y allâh ü an h ) : Biz yirm iik i g ü n (geçti) ve
sekiz g ü n kaldı, diye eevap verdik, dedi. B unun ü zerin e R esû lu llah
(S allallah ü A leyhi ve Sellem) (ellerinin p a rm a k la rıy la iş â re t ederek)
üç d e f a :
«Ay ‫ الو‬k a d a rd ır, ay ‫ الو‬k a d a rd ır, ay ‫ الو‬kad ard ır.» b u y u rd u ve
üçün cü d efad a b ir p a rm a ğ ın ı yu m d u .”
N e t: isnâdmın Müslim'in şartı üzerine sahih eiduğu Zevâid’de bildirilmiştir.

‫ س إ ﺀﻳﻮ‬.‫• ﻣﺤﻖ ة ﺑﻤﺐ‬،. ‫ﺀإ ئ ئ ة ﺗﺬ خ ﻟﻤﺤﻲ‬ - ١٦٠٧


. ‫ﺛﻮﻟﺜﺎﻧﻲ‬.‫ئ ة ﺗﺖ‬.‫ ﺀى*ﻳﻲ؛ ﻇﺖ‬، ‫ﻳﻰ‬،‫وةاص‬
‫ﺀﻧﻌﺜﺪﻣ ﺤﻨﺘﺒﻨﺄ‬ >‫ ^ ﻏﺎد‬٧٠١

. ‫ﻳﻰا ﻟﺜﺴﻤﺰ‬،‫ و ﺀﺛﺪدﺛﺎو ﺀﺷﺮن‬٠‫ ال ؤ ﻧﻜﺬ 'ا‬،‫ ال ؤ ذ ك‬،‫ﺗﻴﻤﻚ‬ 1٠


T E R C E M E S İ

165?) “... Sa’d bin Ebi Vakkâs ( Radtyallâhü anh)’dan rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ellerinin parmaklarımla i^âret
ederek) :
«Ay şu k a d a r, şu k a d a r ve ‫ الو‬k ad ard ır.» b u y u rd u . Ve ü çü n cü de-
fa d a (bir p arm a ğ ın ı y u m m ak la) y irm id ek u z say ısın ı b elirtti.”

İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü a n h l ’ın h ad isi Zevâid tü rü n -
dendir. S a ’ d (R ad ıy allâh ü a n h ) ’in h ad isin i M ü s l i m d e r i -
v ây et etm iştir.
S a ’ d (R ad ıy allâh ü an h ) ’ın M ü s l i m ’ deki h ad isin d e Pey-
g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in b ir elini d iğ e r eline v u ra ­
KİTABÜ-S’SIYÂM

r a k : «Ay şu k a d a rd ır ve şu k ad ard ır» b u y u rd u ğ u ve ü çü n cü defâ-


sın d a b ir p arm a ğ ın ı eksilttiği b elirtilm iştir. Y âni ellerin in on p arm a-
ğı ile üç defa işâ re t ed erek ayın b âzen yirm id o k u z o ld u ğ u n u bildir-
m iştir. Ç ü n k ü B u h â r i , M ü s l i m , Eb û D â v û d ve
N e s a i ’ ni n İ b n - i Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ü m â )'d a n riv ây e t
ettik leri b ir h ad îste : P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem) :
«Biz üm m i b ir cem âatiz. Ne yazı y aza rız ne de (yıldızların sey-
rini) hesaplarız. Ay (bâzen) şöyledir, (bâzen) böyledir.» b u y u rd u .
R âvi d em iştir k i : Y âni ay b ir d efa yirm idokuz b a şk a b ir d efa otuz
g ü n o lu r.” şeklindedir.
H a t t â b i : P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in m ak-
sadı ş u d u r : Ay b âzen yirm idokuz g ü n olur. D âim a yirm idokuz gün
o ld uğunu kasd etm em iştir. H alk a ra s ın d a m e şh u r olan ö rf ve âd ete
göre ay otuz çeker. B unun sâb it olm adığını b ey an b u y u rm u ştu r, de-
m iştir.
Bu hadisler, şe r’î h ü k ü m lerin . Ş â r i ’ in açık sö zünden alındı-
ğı gibi, işâretin d en de alınabileceğine d elâlet eder.

، ‫ ئ ا ﻫﻢ ; ئ‬. ‫ةم ا* و ﻓﻰ‬/‫ام‬ ‫ه‬ ‫ﻣﺰ‬ ‫ﻣﺤﺎﺑﻢ ؟‬ -١٦٠٨

، ‫ﻧﻮالف ه ﺑﺜﺎ وﺻﺮن‬3‫؛ر؛ ﺀآد ؛ ﺗﺎﻣﺜﺘﺜﺎﻣﻞ م‬-‫ﻗﻤﺖ‬.‫م؛ ﻣﻦ أ‬، ،‫م أي‬


. ‫ﺳﻤﻤﺒﺞ‬ ‫ﻛﺆ‬ ‫مأ‬

، ‫ﻧﻴﺈﺳﻠﻮ ﺳﻮ د‬ . ‫ واﺳﻤﻪ ﺳﻴﺪ‬، ‫ﻣﻤﺤﺰﻫﺮﻃﺴﻠﻢ • إ الآ ﻧﺎﻟﺨﺮ رئ‬ ‫ﻓﺎازداﻣﻢ ؛ إ‬


. ‫ﺳﺮد‬ ‫وا ﻧﺪﻫﺶ دوام آ؛وداود وا ﺗﺘﺮﻣﺬى ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ إ ن‬ • ، ‫آم ﺀ م‬ ‫س‬

T E R C E M E S İ
1658) "... Ebû Hüreyre ( R adıyallâhü « «‫’ ر ه‬den; Şöyle demiştir ;
R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem) ^ ıa y a tta iken R am azan
ayı o ru cu n u yirm id o k u z g ü n o la ra k tu tm a m ız, otuz g ü n o la ra k tu t-
m am ızd an fazla idi.”
Net; ZevâiU’de şöyle denilmiştir : Bunun senedi, Müsiim’in şartı üzerine sa-
hihtir. Ancak adı Saîd bin iyâz Ebû Mes’ud olan el-Cüreyri ömrünün sonunda ri-
vâyetleri karıştırmıştır. Bu hadisi Ebû Dâvûd ve Tirmizî ibn-i Mes’ud (R.A.)’deıı
rivâyet etmişlerdir.
Î Z AH1
N otta belirtildiği gibi T i r m i zi ve E b û D â v û d , bu
hadisi î b n - i M e s ’ u d ( R a d ı ^ l l â h ü ^ h ) 'd e n riv â y e t etm iş­
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

le r d ir . D â r e k u t n î de i b n - i M e s ’u d (R a d ıy a llâ h ü
a n h ) ’d e n r i v â y e t e t m i ş t i r . A h m e d de bunu A i ş e (R a d ıy a l-
l â h ü a n h â ) ,d e n r i v â y e t e t m i ş t i r .

B u h a d is . R a m a z a n a y ın ın e k s e r iy e t le y ir m id e k u z g ü n e l-
d u ğ u n a d e lâ le t e d iy o r .

( ‫ ) اب ﻣﺎ إءق ﺛﻣﺮى اﻟﻣد‬٩


‫ — و‬İK İ B A Y R A M A Y L A R I H A K K IN D A
G E L E N H A D ÎS L E R b A b I

، ‫ ﺗ د ﺛﺄ ﺛﺎﺑﻣﺎ؛ﻟذأء‬. ‫ذع‬3 ‫رﻧد ة ز‬.‫ى‬ ‫ﻣﺣﺎ ﻛ د ن ﺗﺛﺮ‬


‫ ؛‬. ١٦٥٩

‫؛‬ ‫ ﻫﻤﺪآلت* ﺛﺘﺎل‬،‫ﺷﺮت‬٠‫ ﺀأت‬. ‫ش ا ي‬،‫خ • ﺀىأﻣﺤﻲ‬، ‫ أ‬، ‫م منا أد ﻣﺈ أي‬


.٠ ‫ر ﺗﺼﺎو ودوا ﺀ ك‬
T E R C E M E S İ

1659) Ebû Bekrete (Radtyallâhü ‫ ﺳﻤﻞ’ ره»ه‬rivâyet edildiğime göre;


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve ‫ﺀﺀﻣﺤﺔ‬
«‫ را‬şöyle buyurdu, demiştir :

« İ k i b a y r a m a y l a n ( o l a n ) R am azan Z ilh ic c e n o k s a n o lm a z la r .» "

İ Z A H I

B u h â r i , M ü s l i m , T i r m i z i , E b ü D â v û d , T a-
h a v i ve A h m e d d e b u n u r iv â y e t e tm iş le r d ir . B â z ı r iv â y e t le r -
d e m a n â y ı e t k ile m iy e n a z la f ız fa r k ı v a r d ır

B u h a d is , m ü t e a d d it ş e k ille r d e y o r u m la n m ış tır . E l-M e n h e l y a z a n


b u k o n u d a ş d y le d e r :

Y âni R a m a z a n ve Z i l h i c c e a y la r ı o tu z a r g ü n d e ğ il
y ir m id o k u z g ü n ç e k m e k le s a y ıc a n o k s a n o ls a la r b ile s e v a p v e e c ir b a -
k ım ın r ia n n n k s a n o lm a z la r , t a m d ır la r .

B â z ıla r ın a g ö r e h a d îs t e n m a k s a d , Z i l h i c c e a y ın ın ilk o n
g ü n ü n d e y a p ıla n ib â d e tle r in fa z ile t in i v e s e v a p y ö n ü n d e n R a m a -
z a n a y ın d a n e k s ik o lm a d ığ ın ı a ç ık la m a k tır .
D iğ e r b ir k a v l e g ö r e h a d îs in m â n â s ı ş u d u r : B ir y ıl iç i n d e R a -
m a z a n a y ı ile Z i l h i c c e a y ı n ı n h e r i k i s i y i r m i d o k u z g ü n o l-
m a z . B ir is i y ir m id o k u z g ü n ç e k e r s e , d iğ e r i o tu z g ü n o lu r , am a bu
KİTABÜ-S’SIYÂM

d â im i d e ğ ild ir . E k s e r iy e tle b ö y le © lu r . B â z e n d e h e r i k i s i y i r m i d o -
k u zar g ü n çeker. Z i l h i c c e a y ın d a K u r b a n b a y r a m ı b u lu n d u -
ğ u iç in O n a b a y r a m ayı dem ek ta b iid ir . R a m a z a n bayram ı
R a m a z a n a y ın d a d e ğ ild ir . B ilin d iğ i g ib i Ş e v v â l a y ın d a d ır .
L â k in R a m a z a n a y ın ın b it im in d e e ld u ğ u iç in R a m a z a n
a y ın a b a y r a m a y ı d e n ilm iş tir .

B u a y la r ın b ir is in d e o r u ç , d iğ e r in d e h a c ib â d e t i b u lu n d u ğ u iç in ,
h a d iş b u a y la r ın f a z ile t in i b e lir tm iş tir . M a k s a d , d iğ e r a y la r d a y a p ı-
la n ib â d e t le r in s e v â b m ın n o k s a n o la c a ğ ı d e ğ ild ir . A s ıl m a k s a d , R a -
m a z a n a y ı y ir m id o k u z g ü n o ls a b ile h a k k ın d a v â r id o la n fa z ile t -
le r in v e h ü k ü m le r in se v â b ı ta m o la r a k h â s ı l o lu r . K e z â h a c m e v s i-
m in d e A r a f â t d a ğ ın d a k i V a k f e ( = D u r m a k ! iş i Z i l h i c c e
a y ın ın d o k u z u n c u g ü n ü n e v e y â b a ş k a g ü n ü n e te s â d ü f e ts in h a c fa -
z ile t i v e h ü k ü m le r in in s e v â b ı n o k s a n o lm a z . T a b iî h ilâ li g ö z e t le m e k t e
k u s u r v e ih m â l o lm a m a s ı ş a r t tır . G e r e k R a m a z a n a y ın ın b a ş-
la n g ıc ı v e g e r e k s e Z i l h i c c e a y ın ın b a ş la n g ıc ı h u s ü s u n d a b ir
y â n ılm a v u k u b u ld u ğ u ta k d ir d e t u t u la c a k R a m a z a n orucu
v e y â y a p ıla c a k h a c ib â d e t i v e A r a f â t ’ ta k i v a k fed e n h â s ıl
o la c a k s e v â b ın n o k s a n lığ ı ş ü p h e s i k a lp le r e g e le b ilir . H a d is te n m ak-
sa d , b u ş ü p h e y i g id e r m e k tir . Y a n ılg ı s ü b u t b u lm a d ık ç a y a p ıla n ib â ,-
d e t s a h ih tir . K e z â h a c ıla r ın Z i l h i c c e ’ n in d o k u zu n cu g ü n ü de-
ğ il, o n u n c u g ü n ü A r a f â t ’ ta d u r d u k la r ı b ilâ h e r e a n la ş ıls a b ile
y a p ıla n h a c s a h ih tir . A m a s e k iz in c i g ü n d u r d u k la r ı a n la ş ıls a v e d o -
kuzuncu gü n A r a f â t ’a ç ık m a la r ı im k â n ı v a r ik e n s e k iz in c i g ü n
y a p ıla n v a k t e k if â y e t e tm e z . E r te s i g ü n v a k f e y i iâ d e e tm e le r i g e r e -
k ir . İ â d e e t m e z l e r s e h a c c ı k a ç ı r m ı ş s a y ı l ı r l a r .

‫ﻣﺤأل‬٠. ‫ ﺀآت ر ﻧﻮد ه‬3 ‫ﻗﺂ‬: ‫ره؛‬.‫أﻧﻰ ﻣﺮ‬،‫رﺀ ﺀى‬


، ‫ت‬
‫ ﺀى ﺀدم ن ﻣﻴﻢ‬، ‫م أؤب‬
» ‫ﻣﺤﻴﻰﻫﻤﻤﺤﺰن‬
. ‫ ﺛﺎآل‬، ‫ال ﻣﺜﻲم دذ‬

T E R C E M E S Î

1660) "... Ebû Hiireyre (Radıyallâhü atık)'den rivâyet edildiğime göre:


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve. Sellem) şöyle buyurdu, demiştir ;

« F ıtır (R a m a z a n b a y r a m ı! ifta r e tt iğ in iz g ü n d ü r . K u r b a n
( b a y r a m ı! g ü n ü k u r b a n ı k e s t iğ in i z g ü n d ü r .» ”
554 SÜNEN-İ ÎBN-I MÂCE

İ Z A H I

E b û D â v û d , T i r m i z î ve D â r e k u t n î de bu ha-
disi riv ây e t etm işlerd ir. E b û D â v û d ve D â r e k u t n ! ’ nin
hadis m etn i d a h a u zu n d u r. T i r m i z i ’ n in riv ây e tin d e k i h ad îs
m etn i m eâlen ş ö y le d ir:
«R am azan o ru cu oru ç tu ttu ğ u n u z g ü n d e (başlam ış) olur. F ıtır
(bayram ı) ifta r ettiğ in iz g ü n d ü r. K u rb an (bayram ı) g ü n ü k u rb a n
kestiğiniz gündür.»
T i r m i z i : ‘İlim eh lin in bâzısı b u h ad isi şöyle y o ru m la m ış tır:
Y âni R a m a z a n o ru c u n a b aşlam ak ve R a m a z a n b ay ra-
m im y a p m a k ‫ ؟‬c em âatla ve h alk ın b ü y ü k çoğ u n lu ğ u y la b e ra b e r olma-
İldir,’ dem iştir.
^1-M enhel y a z a rın ın dediğine göre bâzı â lim le r : H ad îsten m ak-
sad şudur, d e m iş le rd ir: H adis, şek g ü n ü n d e o ru cu n tu tu lam ıy aca ğ ın a
işâ re ttir. Ç ü n k ü şek g ü n ü , h alk ın R a m a z a n o ru c u n a başla-
dığı g ü n değildir. Ve ikinci işâret, § e ^ â ] h ilâlin i gö rü p h e r
h a n g i b ir sebeple şâh itliğ i red d ed ilen kişinin, h ilâli g ö rd ü diye o rucu
b ırak m am a sın ad ır. Ç ü n k ü h a lk o g ü n ifta r etm em iştir.
S i n d i : d e : H adisin açık o lan m ânâsı; R a m a z a n bay-
ra m ı ve K u rb an b ay ram ı g ü n le rin in tâ y in ve tesb iti h u sû su n d a ki-
şilerin m ü d â h ale y etkisi y o k tu r. K işiler, c e m â a tta n ve h alk ın b ü y ü k
ço ğ u n lu ğ u n d an a y rıla ra k k endi k en d ilerin e h a re k e t ‫ ؟‬dem ezler. Bu
g ü n le rin tâ y in ve tesb it yetkisi, devlet yetkilisine ve Islâm cem âati-
n a â ittir. F ertler, devlet yetk ilisin e ve ce m â a ta u y m ak zo ru n d ad ırlar.
H a 11 a b i şöyle d em iştir:H ‫^؛‬disten m aksad; ic tih ad la y ap ılacak
h u su sla rd a İslâ m cem âatin in iç tih ad a d a y a n a ra k y a p tık la rı ibâdet-
lerd en dolayı m u a h aze Ğ dilem iyeceklerini b ild irm ek tir. Şu h ald e b ir
bölge h alk ı Ş e v v â l h ilâlin i o lan ca güçleriyle gö zetledikleri hal-
de a n c a k o tuzu n cu g ü n d e n so n ra h ilâli gö rebildikleri ve dolayısıyla
otuz g ü n oru ç tu ttu k ta n sonr& o yılki R a m a z a n ’ ı n yirm idokuz
g ü n olduğu sâb it o lu rsa, o n la rın o ru çla rı ve b a y ra m la rı geçerlidir.
H erh an g i b ir v ebâl a ltın d a kalm ış olm azlar. K ezâ h ac ib âd etin d e
A refe g û n û tesb itin d e h a tâ e ttik leri zam an A r a f â t d ağ ın d ak i
vakfeyi iâde etm eleri gerekm ez. K estikleri k u rb a n la r k âfid ir. Bu
hüküm , A llah ta ra fın d a n İh san ed ilen b ir kolaylık ve k u lla rın a b ir şef-
k a ttır, dem iştir.
KÎTABÜ-S’SIYÂM

‫ﻣﻮم ق ا ﻟﻔﺮ‬،‫ ) إ ب ﻣﺎ إ ﺀ ق ال‬١•(


YOLCULUKTA ORUÇ TUTMAK HAKKINDA — 10
GELEN HADÎSLER BÂBI

، ‫ ﻣﺤﻤﻤﺐ‬. ‫ ﻣﺤﻤﻤﻤﺐ‬. ‫ﺳﻘﺎ ة‬ . ‫ ﺀ ا ﻧﻜﻊ‬. ‫ﺀﻫﺎ ة إ ؛ ة ﻣﻢ‬ - ‫' ا \ت \< ا‬


',.‫ وأ« م‬، ‫؛ن اﻳﻰ ﺀﺛﺎس ؛ةﻟﺖ؛ﺀﺗﺎم رﻧوت اف ؤ؛ق ذ ؛ ﺑﻢ‬
T £ R C £ M £ S l

1 ‫رﻟﻬﻪ‬ " . . . İ b n - i A b b â s ( Radıyallâhü anhümâ)’datı: Şöyle demiştir :

R esûluilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) y ele u lu k ta oru^ (da)


tu tm u ş, ifta r d a etm iştir.”

İ Z A H I

B u h û r i , M ü s l i m , E b u D â v û d , N e s a î , Ta-
h a v i , B e y h a k i ve ‫أااا؛آ ﻓﻪ‬ de b u h adîsi b ir b irin e ya-
k m lafrzlarla riv ây e t etm işlerdir.
H adîs, y o lcu lu k ta oruç tu tm a n ın da, ifta r etm en in de câiz oldu-
ğ u n a d elâlet eder.

، ‫رؤممنﺀ‬
‫ﻋﻦ ﺑﺘﺎم‬، ‫أ؛ﻳﻰﻳﺒﺔ ى ﻧﺪاف ى ﺋﺰ‬
• ‫ﻣﺤﺄﻛﺮ ن‬.‫ﺣﻤﺤﺎأ‬ —١٦٦٢
• ‫أﺻﻮم‬ Sı ‫؛‬ ‫ ﻗﺂت‬. ‫أ ك ؛ﻣﺘﺎت ز ؛ اآلﺣﺂئ رﻧﻮتإلت‬ ‫ ﺀىﺀامدﻧﺔ‬، ‫ﺀى أﻳﻪ‬
‫؛؛‬

.» ‫ؤإنﺳﺮذ ﻛﺂذﺑﺬ‬ ،*‫ﺷﺘﻢ‬ ‫ إنﺷﺄﻣﺘﺄ‬٠. ‫أ"ﻣﺎﻫﺜﻮم ق ا ﺑ ﻢ ؟ ﻗﺂ(ا‬


T £ B C £ M £ S İ

1662) "... Âişe (Radtyallâhü anhâ) ’d a n ; Şöyle demiştir:


H .—Lza el-Eslemı (R adıyallâhü an h ) (6) R esû lu ilah (S allallah ü
A leyhive Sellem ) ’e i

(‫ ) ة‬Hamza bin Amr bin Umeyr Ebû Sâlih, büyük bir sahâbidir. Eşlemi kabi-
leşine mensubtur. Peygamber (A .s.)’den, Ebû Bekir (R.A.) ve Ömer (R.A.)’den
rivâyette bulunmuştur. Kendisinden de oğlu Muhammed, Hanzala bin Ali, Süley-
man bin Yesâr, Ebû Seleme ve başkaları rivâyet etmişlerdir. Müslim, Ebû Dâvûd,
Nesâi ve Ta’liklerinde Buhâri, ©nun rivayetlerini almışlardır. Hicretin 1‫ة‬. yılı ve-
fât etmiştir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

Ben (hazerde) çek oruç tu tu y o ru m . Y o iculukta d a oruç tu tm a m a


izin v e rir m isin? diye sordu. E fe n d im iz :
«Dilersen oruç tu t, d ilersen if ta r et» b u y u rd u ."

İ Z A H I

Mâlik, Bu h â r i , Ebû Dâ v û d , Bey h a k i ve


D â r i m î de b u n u b en zer lafızlarla riv ây et etm işlerdir.
D iğer bâzı riv ây e tle rd e b elirtildiği gibi H a m z a (R adıyallâ-
hü an h ) h aze rd e çok oruç tu ta rd ı. H adisin zâh irin e göre H a m z a
(R adıyallâhü an h ) y o lcu lu k ta m u tla k oruç tu tm a h ü k m ü n ü sorm uş.
Ç ünkü b u ra d a k i riv ây e tte so ru n u n R a m a z a n o ru c u n a â it ol-
d u ğ u n a d â ir b ir s a r a h a t y oktur. Lâkin E b û D â v û d , H â k i m
ve B e y h a k i ' n in b ir riv ây etin d e H a m z a (R adıyallâhü
a n h ) ’m yolculuk h âlin d e R a m a z a n o ru cu n u tu tm a h ü k m ü n ü
sord u ğ u belirtilm iştir. El-M enhel y a z a r ı: H a m z a (R adıyallâhü
a n h )'m b ir d efasın d a n âfile o ru cu n h ü k m ü n ü , b aşk a b ir d efasın d a
R a m a z a n o ru cu n u n h ü k m ü n ü sorm uş olm ası m u h tem eld ir, de-
m iştir.
? ey g a m b er (S allallah ü A leyhive S e lle r ) , o ruç tu tu p tu tm a m a
işini H a m z a (R adıyallâhü a n h ) ’ın a rz u s u n a b ırak m ıştır. Çün-
kü H a m z a (R adıyallâhü an h ) kendi d u ru m u n u d a h a iyi bilirdi,
? ey g a m b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) verdiği cevapla, yolculuk
h âlin d e farz o ru cu n tu tu lm a sın ın zo ru n lu olm ad ığ ın a iş â re t b uyur-
m uştur.

> ‫ات ﻳﻢ‬. ‫ﻋﺒﻢ” ﺋﺄ باا ا ﺑﻤﻨﺔ‬ ‫ام‬،


• ‫أ ع‬،‫؛‬ ‫ ﻣﺤﺎﻣﺪ ة‬،‫ ﺀ‬- ١٦٦٣
٠‫ﺗﻠﻤﺢ ﻣﺘﺎ ﻋﻦ ﺑﺸﺎم ي ﺗﺘﺐ‬.‫ى ااﺛﺄﻓﻰﺋﺖ‬ ' V. ‫اﻧﻴﺎ'ﻟﺜﺎأل‬
. ‫؛‬.- ‫ﺗﻨﺎرند ن ب‬
‫ ﻗﺪ رأ*ةآ‬،( ‫ﻳﻰاﻟﺌﺮةاﺀ ؛ أ ال ؛ظ‬،‫ﻋﻦ أ‬، ٠١‫ﺗﺪﻣﻲ أم‬
١^^ . ‫ اﻟﺪﺗﺚ*ق‬0 ‫ﻗﻦ ﺋﺘآل ن ﺋﺎ‬
‫ﺟﺪﺀﺛ آل ار‬
- ‫ ا ﻟﺸﺪا ﻟﻬﻢ‬، ‫ﻳﻰﺑﻤﻨﺄﺛﺪﻣﻴﻰا ﻣﺤﻢ \ﻟﺨﺎر‬ ^ ‫ﺟﺘﻨﻮﻟﻒ‬

‫اﺗﻪ‬3‫ﺗﻤﺪا ﻓﺔ ت‬
10 KİTABÜ-S'SIYÂM

T E R C E M E S Î

1663) "... Ebü’d-Derdâ’ (Radtyallâhü anh)’den: Şöyle demiştir :

A nd olsun l،i R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’İn yolcu-


ta k la rın ın birisinde çok sıcak b ir g ü n o n u n la b e ra b e rk e n kendim izi
öyle b ir d u ru m d a gö rd ü m ki; h erk es sıcaklığın şid d etin d en elini ba-
ş ın a koyuyordu. £ em â a tım ız d a R esû llu lah (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem) ile A bdu llah bin R ev âh â (R ad ıy allâh ü a n h ) ’den b aşka, oruçlu
taç 1‫ ﺳﻞ‬yoktur."

^ ‫ ا ﺀﻫﺎا ال‬, M ü s l i m , E b û ' D â v û d , T a hav i ve


‫ ا ﻋ ﺎ ا ﻣ ﻞ ^ و‬، ‫ ا‬de b u n u b en ze r la fızla rla riv ây e t etm işlerdir.
, E b ü D â V û d ’ u n riv ay etin d e bu yolculuğun b ir sav aş ^ol-
" cu lu ğ u olduğu b elirtilm iştir. F a k a t h an g i sav aş yo lcu lu ğ u o lduğu bilin-
m em ektedir. Bu yo lcu lu ğ u n M e k k e F etih yolculuğu o ld u ğ u söylen-
miş^e de k ab u le şây an g ö rülm em iştir. Ç ü n k ü bu sa v a şta n öb'ce vu-
ku b u lan M u ’ t e sa v aşın d a ‫ﻇ ﺦ‬، ، ‫ ال ؛ ظ [ ا‬R e v â h â
‫ﻫ ﺎ ا ال‬
(R adıyallâhü an h ) şehid edilm işti. Telvih sâh ib i b u yolculuğun B e -
d i r savaşı yolculuğu olm asını m u h tem el gö rm üşse de b u ih tim âl d a
vârid değildir. Ç ün k ü E b ü ’ d - D e r d â ’ B e d i r savaşı tari-
hin d e h en ü z m ü slü m an olm am ıştı.

Bu hadis, y o lcu lu k ta g ü cü y eten ler için o ru ç tu tm a n ın efdal oldu-


ğ u n a v e g ü c ü y etm ey en ler için iftâ r etm en in efdal o ld u ğ u n a delâlet
ediyor. H adiste sözü edilen o ru cu n n âfile oruç olduğu söylenem ez.
Ç ü n k ü bu h adisin M ü s l i m ’ deki riv ây etin d e E b ü ’ d : D e r d â
(R adıyallâhü an h ) :
“R am azan ay ın d a şiddetli sıcak ta R esû lu llah (S allallah ü A leyhi
ve Sellem ) ile b e ra b e r b ir sa v a şa çıktık.” dem iştir.

E bü H a n i f e , M â l i k , ş â fi i, S e v r i , F u d a y l
b i n l y â z ve A b d u l l a h b i n e l - M ü b â r e k yolcu-
ta k ta R a m a z a n o ru cu n u tu tm a n ın efd al o ld u ğ u n a hükm eden-
lerdendirler. S ah âb ilerd en H u z e y f e (R adıyallâhü an h ) ve O s -
m a n b i n E b i ’ 1 - Â s (R adıyallâhü an h ) d a böyle h ü k m etm iş
lerdir. E n e s , S a i d b i n C ü b e y r ve i b r â h i m e n -
N e h a î ’ den de bu kavil riv ây e t edilm iştir.
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ق ا ﻟﻤﻤﺮ‬ ‫ق االﻓﻄﺎر‬ ‫ﻣﺎﺀ‬ ‫ا بﻣﺎ‬ ) ١١)

11 — YOLCULUKTA İFTAR ETMEK HAKKINDA


GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ﻏﻴﺔ‬ ‫ ه‬: ‫ ة'ال‬. ‫ﺛﺒﻤﺪ ﺑﻤﺎﻧﻢ "اج‬ ■ ‫قﺀأ‬.‫ﺑﻤﺄ‬ ‫م‬ ‫ﻣﺤﺎ أع‬ - ١٦٦٤
‫ﺳﻜﺜﻤﻢ؛‬ ،،‫'ﺋﺎ‬/‫ ﺳﻢ' اد‬، ‫ ﺳﻤﺤﺎ ذ ﺛﻤﻤﻒ‬،‫ ام ألﻫﻤﺊ‬،‫ا ﺑﻤﻲ‬
.€‫ﻣﺤﻬﺎﻣﺤﻤﻤﺢﺀﻗﺎ إل ﻋﻴﺄﻓﻴﻤﺢ‬ ‫ د‬،:‫؛ت‬
ı n ،r i ،C E ı v I E S İ
1664) " ... K a’b bin Âsim ( R a d ty a llâ h ü a n h ) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resûluilah ( S allallah ü A le y h i v e S elle m ) ‫؛‬öyle buyurdu, d e m iştir :
«Y ulculukta oruç tu tm a k . (M atlub) ib â d e tte n değildir.»”

،‫ ﺳﻤﺪ ا ﻓﻨﻲ‬،‫ ﻇﻤﺤﻤﺪﻧﺼﺲ‬.‫ﻣﺤﺎﻣﺤﺪﻧﺎأ ﻗﺰﺷﺊ‬ - ‫ ا‬-‫ا‬-‫ه ا‬


»‫ز‬. 1‫ل؛سﻣﻦ ا إلا ﻟﺘﺎ مﻳﻰ ال‬٠. ‫ﻇﺖ رﻧﻮد ام‬:‫ ﺀﻧﺎﻳﻰ م؛ﺋﺖ‬،‫ﻋﻦ أغ‬

‫ﻣﻠﺔ‬ ‫ ووﻣﺤﻪ‬٠‫ ا ﻣﻨﺤﺒﺎ'ن ق ا ﻟﺜﻘﺎ ت‬، ‫ ذ ك‬،‫ﺗﻴﺎﻟﻤﺰ‬ ' ‫ﺀد‬ ‫ آلن‬٠‫ف اروا ﺛﺪت إﺳﻤﺌﺎد ﺣﺪﻳﺚ ا*ﻧﻬﻤﺮ ﻣ ﻴﺢ‬
. ‫ﻟﺜﻴﻐﺘﻲ‬ ‫ و ش رإ دا إل ﺻﻨﺎد ز ﺛﻤﺮ ط ا‬. ‫ﻣﺎﻟﺢ‬ ‫؛‬ ‫ و ؛ ا ال ﻣﺎﺛﺎ‬. ‫ وآ ل آ ﻣﻮا ﺗﻢ ؛ ﺻﺪوق‬. ‫ﻗﺎﻟﻌﺜﻒ‬ ‫وا ﻟﻨﻤﻲ‬
ı'L r tC E M E S ı
1665) "... İbn-i Ömer ( R a d ty a llâ h ü an hü m âyâa.n rivâyet edildiğine göre;
Resûluilah ( Sallallah ü A le y h i ve S elle m ) ‫؛‬öyle buyurdu, dem iştir :
«Y oleulukta oruç tu tm a k (m atlub) ib â d ette n değildir.»”
Nnt : Zevâid’de şöyle denilmiştir : ibn-i Ömer (R.A. )’nin hadisinin senedi s ‫ ه‬-
hihtir. Çünkü râvi Muhammed bin el-Musaffâ’yı ibn-i Hibbân sıkâlar arasında zik-
retmiş; Mesleme ve el-Kâşif’te Zehebi Onu sıkâ saymışlar; Ebû Râhm : ٠٥، o.
sâdıktır, demiş; Nesai de : ‫ ه‬sâlihtir, demiştir, isnâdın kalan ricâli, Buhâri ve
Müslim’in şartı üzerinedirler.

İ Z A H I
K a ’ b (R ad ıy allâh ü an h ) ’m hadîsin i A h m e d , N e s a i ve
T a b e r i de riv â y e t etm işlerdir.
İbn-i Ö m e r (R adıyallâhü a n h ü m â )’n in h ad isi Zevâid ‫ص‬-
rü n d e n d ir. T a h a v l de b u n u riv â y e t etm iştir.
‫ أ ﻛﺔ الال ة‬, M ü s l i m , E b ü D â v ü d , D â r i m î , B e y -
h a k i ve N e s a î b u n u n b ir ben zerin i C â b i r b i n A b d i l -
1 a h (R adıyallâh ü an h ) ’den riv â y e t ''
١١ KÎTABÜ-S’SIYÂM

K a ’ b (R adıyallâhü a n h ) ’m T a b e r i ’ deki riv ây eti u zu n


olup m eâlen ş ö y le d ir:
“Şiddetli b ir sıcak ta biz R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve Sellem )
ile b e ra b e r sefere çıktık. C em âatım ızd an b ir adam ı, h a s ta gibi b ir
ağ acın gölgesi a ltın d a u zanm ış o la ra k gö rdük. R esû lu llah (S allallah ü
A leyhi ve Sellem ) :
«A rkadaşınızın nesi var, n eresi ağrıyor?» diye sordu. S a h â b ile r :
H astalığı yo k tu r, b âk in o ruçlu d u r. S ıcaklık o n a çetin gelm iştir, diye
cevap verdiler. B unun ü zerin e P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m ):
«Y olculukta oruç tu tm an ız, m a tlu b ib âd et değildir. A llah'ın size
verdiği ru h s a ta sarılınız.» b u y u rd u .”
Z â h i r i y y e ve Ş i a m ezh eb lerin e m en su b bâzı âlim ler,
bu h ad îsin z âh irin i delil g ö stererek :Y olculukta oruç tu tm a k g ü n ah -
tır ve tu tu la n oruç, geçersizdir, dem işlerdir. Bu görüş, E b û H ü -
r e y r e , Ö m e r , î b n - i Ö m e r ve Z ü h r i (R adıyallâhü
a n h ü m )’den de n akledilm iştir.
A h m e d , E v z â î ve i s h a k : Y olculukta oru ç tu tm a k
câizdir, tu tm a m a k efdaldır, dem işlerdir.
Ebû Hanî f e, M â l i k ve Ş â f i i ’ ni n dâh il olduğu
c u m h û ra göre gücü y eten ler için oruç tu tm a k efdaldır.
H a t t â b i bu b âb tak i h adîslere şöyle cevap v e r m iş tir : Bu ha-
dişler; d u ru m u y u k a rıd a belirtilen, y ân i oru ç tu ttu ğ u için h a s ta gi-
bi halsiz dü şen kim selere m a h su stu r. Ç ü n k ü ( 1 0 6 3 nolu) hadis ve ben-
zeri h ad îslerd e P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem )'in yolcu-
lu k ta oru ç tu ttu ğ u b elirtilm iş ve (1662 nolu) h ad îste P ey g am b er (Sal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem ) H a m z a e l - E s l e m i (R adıyallâhü
a n h ) 'ı y o lcu lu k ta oruç tu tu p tu tm a m a k ta serb est b ırak m ıştır. E ğer
oruç tu tm a k m a tlu p olm asaydı, onu serb est b ırakm azdı.
ş â f i i bu b âb tak i h ad isleri yolculuk ru h s a tın ı k ab u l etm ek-
ten im tin a ’ ed en lere yorumlıyarak: F arz veyâ n âfile oruç tu ta n b ir
kimse, h a s ta gibi p erişan b ir hâle düşm esine rağ m e n ve A llah ö n a
ru h s a t verm esine rağ m en oruç tu tm a k ta d iretirse O nun tu ttu ğ u oruç,
m atlu b b ir ib âd et o lm ak tan çıkar. H adîsin m â n âsı şöyle olabilir : Yol-
c u lu k ta oruç tu tm a k farz oian ve terk ed ilm esi g ü n a h say ılan ib âd et
değildir, dem iştir.
~ de : H adîsteki “B‫؛‬r r ”den m ak sad , m ükem m el ibâdet-
tir. M aksad, y o lcu lu k ta tu tu la n o ru cu n ib âd et cinsinden jh ra c edil-
m esi değildir. Ç ü n k ü bâzen y o lcu lu k ta oruç tu tm a m a k d a h a efd al ve
SÜNEN-* *BN-Î MÂCE

d a h a m a tlu b ib âd et ‫ ه‬1‫ﻣﻢ‬. M eselâ sa v a şta d ü şm an la k a rşd a şm a k üze-


re olan b ir m ü ’m in, d a h a g ü çlü olm ak için oruç tu tm a z s a d a h a çok
sevap k azan ır, dem iştir.

‫راﻳﺒﻢ ﻳﻰ ا*دﺗﺬراب؛راﻳﻰ• ئ ﺀﺑﻢ'ام ن ﺛﻮ ز 'ﻓﻴﻨﺤﺄ‬.‫ ﺀﺀﻣﺤﺮ إ‬١٦٦٦


، —

‫ ﺛﻰ أ ﻳﻪ ةﺑﺪام!ش‬، ‫ﻟﻤﺪ ام ! ش‬ ‫نما ﺛﻤﺎى> ﻋﻰ آﻳﺔ ﻗﻪ‬


‫ ﺛﻦ‬، ‫سآﻣﺘﺎﺗﺔﻣﺤﻮ ﺗﺪ‬
‫ﺛﻦ‬
!» ‫ﺑﻤﺎﻟﻘﺎﻟﻤﻐﻜﻴﻴﻰ اأ‬ ‫ﺗﺞﺀ‬
‫ﻓﺘﻰﻣﻴﻢ‬ ‫ أآ ﺗﺬﻣﻠﺔ ا‬: ‫ﻧﻤﻔﺄﺋﺖ‬ ‫ا‬
*‫ﻣﻤﻤﺬﻟﺴﻴﺸﻢﺀ‬ ‫ﻇﺪأﺗﻤﺈﻏﺜﺎﻳﻰﺀﺛﺖ اا د‬
‫ ﻟﻢ ﺳﻤﻊ‬،‫ وآ ﻳﻮ «ﺑﻠﺔ م ﻧﻤﺪ ارﺣﻦ‬. ‫ﺗﻌﻖ ﻣﻞ ﺗﻨﺴﻪ‬، ،‫ ﻧﺰﻳﺪ‬. ‫ أﺳﺎﻋﺔ‬. ‫اوواﺛﺪ ق إ ﺷﺎد ﺀ اﻧﺘﻄﺈع‬
: ‫ق‬
‫ﻋﻦ أ ﻧﻰ ن ﻣﺎﻟﻚ (م ﻋﺒﺪ ﻏﺮ أ ﻧﻰ ن‬ ‫ﻣﺮﻳﻮ ا‬ ‫اداؤآ‬ •‫ وروا‬. ‫ ص إ ن ﺳﺘﻲ وا ﺑﻐﺎ رئ‬. ‫ﻣﻦ أﺳﻪ ﺛﻂ‬
. •)‫«ااﻛﻐﺎدم اﻟﺾ‬
T E R C E M E S Î
‫ ا‬6‫ ة‬6‫" ر‬... Abdurrahmân bin Avf (Radtyallâhü anhyAen rivâyet edildiği-
ne göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve ‫ةك‬/‫ زسﺀا‬şöyle buyurdu, demiştir :
*Y oleulukta R am azan o ru cu n u tu ta n İtimse, h azerd e oruç tut-
m ay an gibidir.»
Ebü İsh ak ‫ ؛‬Bu h ad is b ir şey değildir, d em iştir. ”
N ot: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bu hadîsin isnâdında inkıta’ vardır. Râvi
üsâme bin Zeyd’in Zâyıf sayılması husûsunda ittifak vardır. îbn-i Muin ve Buhâ-
rî’nin dediğine göre râvi Ebû Selece bin Abdirrahman babasından hiç bir hadis
işitmemiştir. Nesai bu hadisi Enes bin Mâlik (R.A.)’den merfu’ olarak rivâyet et-
miştir. Bu Enes, Peygamber (S.A.V.)’in hizmetçisi olan Enes bin Mâlik (R.A.) de-
ğildir, bir köledir.

İ Z A H I
Bu h ad îsin şerh in d e S i n d i şöyle d em iştir : H ad isten m ak sad
şu o la b ilir : Y olculukta R a m a z a n o ru cu n u tu ta n kişi, h azerd e
iken R am a z a n d ışın d a oruç tu tm a y a n gibidir. Bu ta k d ird e ha-
dişten ç ık a rıla n sonuç, oruç tu tm a m a n ın d a h a iyi olm asıdır. M uhte-
m elen k asted ilen m â n â şu d u r : Y olculukta R a m a z a n o ru cu n u
tu ta n kim se. R a m a z a n ’ da evinde iken oruç tu tm ıy a n gibidir.
Bu y o ru m a g ö re çık arıla n h ü k ü m‫ ؛‬y o lcu lu k ta o ru ç tu tm a n ın h aram -
lığıdır. Birinci y orum u y g u n d u r. B u nunla b e ra b e r c u m h ü ra göre ilk
yorum , oruç tu tm a y a kuvveti pek yetm iyen kim selere m ah su stu r.
12 KÎTABÜ-S’SIYÂM

.‫وارﻣﺦ‬.‫إ ة ق اإلﻓﻄﺎوﻟﻠﺨﺎﻣﻞ‬ ) ١٢(

GEBE VE SÜT EMZİREN KADINLARIN — 12


ORUÇ TUTMAMALARI HAKKINDA GELEN
HADİSLER BÂBI

•‫ن ﺀﻣﻢ د‬ ‫ دﺀئ‬، ■‫ﻫﻢ’ ﺑﻜﺮ نأوق ﺛﻘﺔ‬.‫— ﺻﺒﺠﻨﺎأ‬


١٦٦٧
،‫ﻣﺪاآل ﺳﻴﻞ‬ ‫ وﺟﺊ" ﺛﺊ ش‬، ‫ﻋﻦ أ ﻧﻰ ن ﺗﺎﺋﻚ‬ *‫ ؛‬١٠٣
، ‫ن‬ ‫ﻋﻦ ﺛﻢ م‬ ، ‫أي‬
‫ أﻛﺎرذ ﺀ ي ﺣﺘﺪ‬:‫ ﻛﻤﺎ )«آت‬،‫اذي ث‬/‫ ئ ';يﺋﺐ‬:‫(ؤأ؛تﻋﺊ ن ﻧﺤﻢ‬
‫ ﻇﺘﻤﺎﻫﺊ‬.‫ إ ﻳﻰﻧﺎ م‬: ‫ ﻣﺘﺎﻟﻪ | و ﺗﻤﻘﺘﻤﺤﻘﺄ دﻫﺎد ﻟﻔﻜﻞمﻣﺄﻟﺚ‬.‫ﻇﻮﻗﺖ‬
•‫اﻟﻤالم‬ ‫آلا ش' ﺷﻮﺑﺞ وﻣﻊ ص ' ﺛﻨﺘﺎ ز ﺷﻲ‬ . ‫أواﺋﺄ؛ام‬ ‫ﺗﺪﻣﺢ م؛ا ﺋﺆ م‬.‫أ‬
‫ ﻫﺄ ا ﻳﻪ‬: ‫ﺳﻠﻖ‬ ‫وا‬ .» ' ‫ﻳﻢ‬ ‫ ﻣﺎ ا‬، ‫ ا ﻧﻴﻢ‬، ‫توﻧﻰا ﻛﻬﻤﺆاﺗال ﻟﺆاﻟﻢم ﻳﻊ‬
•‫ﻟﺘﻨﻮل اﻧﻴﺆ§ق‬،‫ﺀﻟﻤﻢ*ذﻣﻦ ﻣﻠﻤﺂ‬ ! ‫ﻣﺊ‬ ‫ وﻣﺲ‬1‫ ن‬. ‫ ﺋﺪاﺀآ‬،‫ﺟﺄﻣﺤﺄ أؤإ‬
^ E R Ç E M E S İ

‫• ل?ﻓﻬﺎ‬،... Abdü’l-Eşhel oğullarından olan (Ali bin Muhammed’in dedi-


‫س؛غ‬ göre Abdullah bin Ka’b oğullarından olan) Enes bin ^lâlik (?) (Radıyal-
anh)’den; Şöyle demiştir :
/‫ﻣﺤﻀﻤﺢ‬
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in sü v a rile ri bize bas-
km y a p a ra k m allarım ızı alıp g ö tü rd ü ler. S e n ra b en (M edine’ye) Re-
sû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’İn y a n m a vardım , o, öğle ye-
m eğini yiyordu. B a n a :
— «(S ofraya) ¥ ‫ وﻫﻬﺔ‬,‫ااا^آل‬1$ ، ‫ *ﻫﺄر‬b u y u rd u . B e n‫؛‬
— O ruçluy u m , dedim , o ‫؛‬
— O tur, s a n a o ru çta n bahsedeyim . Ş üphesiz A llah (Azze ve
C elle), yolcu (n u n boynun) d a n d ö rt re k 'a tli fa rz n am azın y a n s ım in-
dirm iş ve yolcu, h âm ile ve s ü t em ziren in b o y u n la rın d a n o ru cu in dir-
m iştir.» b u y u rd u . A llah’a yem in ed erim I،i P ey g am b er (S allallah ü
A leyhi ve Sellem ) h âm ile ve s ü t em ziren in h e r ikisini de vey â birisi-
n i b u y u rd u . R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’in yem eğinden
niçin yem edim diye üzg ü n ve p işm anım .”
(?) Bu zât. Peygamber (S.A.V.)'in hizmetçisi olan Enes ‫ﻫﻊﺀ‬.‫ر‬ değildir.
Sûnen-i îbn-i Mâce — c . : 4-F. :36
SÜNEN-1 ÎBN-İ MÂCE

İ Z A H I
A h m e d , T i r m i z î , E b û D â v û d , N e s a î ve
B e y h a k l de bunu rivâyet etmişlerdir. E!-Menhel yazarının de-
diğine göre hadîsin râvisi E n e s b i n M â l i k (Radıyallâhü
anhl 'm A b d u l l a h b i n K a ’ b oğullarından olduğu rivâyeti
doğrudur. B u h â r î bunu kesinlikle söylemiştir. A b d ü ’l - E ş -
h e l oğullarından olduğuna dâir rivâyet yanlıştır. Bu E n e s ,
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in hizmetçisi olan E n e s
(Radıyallâhü anh)'den başka bir zât olup Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)’den yalnız bu hadisi rivâyet etmiştir. Dört sünen
sâhibi Onun rivâyetinl almışlardır.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in süvârileri gâliba bu
kabîlenin kâfir olduklarını îtikad ettikleri için mallarını alıp götür-
müşlerdir.
E n e s (Radıyallâhü anh); A h m e d ’ in rivayetine göre kom-
şusunun götürülen develeri; N e s a î ' nin rivâyetine göre ise ken-
dişine âit olup götürülen develeri hakkında görüşmek üzere Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına gittiğini söylemiştir.
E n e s (Radıyallâhü anh)’m tutmuş olduğu orucun nâfile oldu-
ğu ve kendisinin yolcu olduğu S i n d i ’ de bildirilmiştir. E n e s
(Radıyallâhü anh)’m M e d î n e ' ye gidip orada Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem) ile ve Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)’in o esnâda yemek yemekte olduğu, hadîsin muh-
telif rivayetlerinde belirtilmiştir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) M e d î n e ’ de öğle yemeğini yediğine göre, görüşme R a -
m a z a n ay} dışında olmuştur.
Hadîs, yolculuk hâlinde dört rek’atli farz namazın yarıya indiril-
diğine işâret ediyor. Kılınmayan yarısının sonradan kazâ edilmesi
söz konusu değildir. Bu husüsta geniş malûmat namaz bahsinde geç-
miştir.
Hadis, yolculuk hâlinde farz orucun tutulmasının mecburiyetinin
kaldırıldığını bildiriyor. ¥olculukta tutulmayan R a m a z a n oru-
cu sonradan kazâ edilir. Bu husüs da bundan önceki bâblarda belir-
tilmiştir.
Hadîs, hâmile ve süt emziren kadının da R a m a z a n orucuhu
tutmayabileceğini bildirmiştir. Râvi E n e s (Radıyallâhü anh)
yemin ederek, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in ya hâmi-
le ile süt emrizenin ikisini veyâ birisini buyurduğunu söylemiştir. Da-
ha sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in yemeğindim ye-
mediği için duyduğu üzüntü ve hasreti dile getiri iştir.
: 12 KİTABÜ-S’SIYÂM

‫ﻣﺎﻫﻢ' ﺋﻴﻰ‬
■* » ‫ م‬. ‫ ظ اﺻﻊ ة‬. ‫ ﻣﺤﻤﺢ‬،‫ﺑﺘﺎﺀ ؛ ﻗﻤﺎ‬ ‫ ﺀ‬- ١٦٦٨‫ى‬
،‫ ؤة؛ق؛ﻓﻲ ﻣﺤﻨﺄىﻣﺪﺻﻤﺎ‬. ‫ ﺻﺮﻧﺮ داةو‬-‫ﻣﺎإلث ؛ﺛﺄت؛ر‬، ‫ ﺀﻧﺄ؛سر‬، ‫ن‬1 ،‫ﺀﻧﺎﻟﺢ‬
•‫— ﻣﻞ وﻟﺪﻧﺎ‬،
‫ وﻣﻤﻤﺮض_ج اشﻧﺤﺄف‬. ‫أن ﻫﺘﻲ‬
TERCEMESÎ

1668) Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nefsine zarar gelme-
‫> ﺀﺳﻤﺔ‬، kerkan hâmile kadın ve çocuğuna zarar gelmesinden 1‫ا ﻫﻪﺀ‬،‫اا‬
emzikli kadın için Ramazan orucunu tutmama ruhsatını vermiştir.”

i 7. A H T

Müelliften başka kim tarafından rivâyet edildiğini bilemediğim


bu hadis‫ ؛‬gebe veyâ emzikli kadının R a m a z a n orucunu tut-
mayabilecekterine delâlet ediyor. Âlimlerin bu husüstaki görüşleri
şöyledir:
i — E b ü H a n î f e , arkadaşları ve E b û S e v r ’ e gö-
re hâmile ve emzikli kadın kendilerine veyâ çocuklarına zarar gele-
çeklerinden korktukları zaman R a m a z a n orucunu tutmaya-
bilirler. Güçleri yettiği zaman kazâ etmeleri gerekir. Bunların fidye
ödemeleri gerekmez. Çünkü bunlar hasta gibi ma’zurdurlar. Hasta-
ya gereken şey, Kur’an’m hükmüyle güne gün kazâ etmektir.
2 — ‫ و‬â f i i ve A h m e d ’ e göre gebe veyâ emzikli kadın
yaldız kendilerine veyâ kendileriyle beraber çocuklarına zarar gele-
ceğinden korktukları takdirde oruç tutmayabilirler. Ve güne gün kazâ
ederler. Şâyet yalnız çocuklarına zarar geleceğinden korkarlarsa gü-
ne gün kazâ etmekle beraber, tutmadıkları her gün için bir fitre.mik-
tan (2 kilo 24© gr. buğday) fidye vereceklerdir. Güne gün kazâ ede-
çekler, çühkü hasta gibi düşünülürler‫ ؛‬Fidye verecekler, çünkü Oruç
tutmaya güçleri yeter.
3 — Mâ l i k , hâmile kadın hakkında H a n e f î âlimlerinin
görüşündedir. Emzikli kadın hakkında ise: Çocuğuna veyâ kendisine
zarar geleceğinden korktuğu ve çocuğuna süt emzirecek bir kadının
ücretini verecek durumda olmadığı zaman R a m a z â n orucunu
•• sonra güne gün kazâ edecek ve her gün için bir fitre mik-
tan fidye verecektir.
SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE

‫ ) ﻳﺎبﻣﺎﻣﺎﺀ ﻟﻰﻧﺨﺎﺀرﻣﺤﺎن‬١٣)
13 — RAMAZAN (ORUCU) KAZÂSI HAKKINDA
GELEN (HADÎSLER) BÂBI

>‫م‬.‫ ل ن م‬/‫م‬ ، ‫ي‬ ‫ﻣﺤﺎذ ة‬- ‫ﻣﺤﺎ ﺋﺊ ت'ﻣﺤﺜﺬي‬


• ،‫؛‬ - ١٦٦٩
‫وﻣﺤﺮز ﻫﻞم‬ :‫ﻳﺠﺄ آز أل‬ ‫ﻣﺘﺬ‬ :3 ‫ﻧﻪ؛ ةآ‬-‫ ﺀى أ ق م‬،‫ﺳﻤﺪ‬ ‫ﺀى ﺑﺠﺚ ن‬
‫ﻳﻰ‬
û •1^‫؛‬ ‫ أ ﺗﻤﻲ ﺣﻰ‬٤٠٠‫اﻟﻤﻢ؛امﻣﺤﻰ ﺷﻢ ر ﺗﻤﺎد‬
r ı a c E M E S i

9166( ...
‫ﺀ'؟أي‬ arı: Şöyle demiştir
R a d ı y a l l â h ü a n h:û( ') ) ‫؛‬

Ş üphesiz ü zerim de R am azan ay m a â it oruç (bore) u m o lu rd u ve


".Ş âb an ayı gelinceye k a d a r O nu k azâ etm ezdim

İ Z A H I
Buhâri, Müslim, Ebû D â v û d ve B e y h a k î
.de b u n u riv ây e t e tm işle rd ir
:Ei-M enhel y aza rı bu h ad îsin açık lam ası b ah sin d e özette şöyle d e r
-Â i ş e (R adıyallâhü an h â ) şu n u söylem ek is te m iş tir : “R esûlul
lah (S allallahü Aleyhi ve Sellem) h a y a tta y k e n b o y n u n d ak i R am azan
”.ru e u n u Ş âb an ay ın a k a d a r k azâ edem iyordum ©
-Â i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’n in oruç b o rcu n u Ş âb an ay ın a k a
d a r k azâ edem eyişinin sebebi, o n u n P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’in h ak k ın ı verm ekle m eşgul olm ası ve ailevi ilişki için d âim a
h azırlıklı bulunm asıydı. N itekim B u h â r i ’ n in riv ây etin d e
Y a h y â bin S a i d : Â i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’n in oruç
-b o rcu n u d a h a önce k azâ etm esine m ân i o lan sebep. O n u n P eygam
b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) de m eşgul olm asıydı, dem iştir. Yâ -
٨‫ ؛‬٨ i ‫ و‬e (R adıyallâhü an h â) P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve
S ellem )’in m u h tem el cinsel a rz u su n a k a rşı oruç en g elin in b u lu n m a -
ıası için oruç b orcunu Ş â b a n ’ a k a d a r g eciktirirdi. Ç ünkü‫؟‬
٨ ‫ ^؛؛‬-)R ad ıy allâh ü a n h â ), P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sel
le m )’in izni olm aksızın oruç tutm azdı. P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi
ve Sellem) bâzen O n a izin verm ezdi, ikinci R a m a z a n ay ın ıp
-y ak laşm asıy la v ak it d a ra lın c a izin verirdi. Z âten P ey g am b er (S allal
la h ü A leyhi ve Sellem) de Ş â b a n ay ın d a çok oruç tu ta rd ı. Bu
13 KÎTABÜ-S’SIYÂM

sebeple  i ş e ‫؛‬R adıyal^hü anhâ) oruç borcunu ancak Şâban


ayında ödeme imkânını bulurdu.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ili cinsel arzusu olabi-
lir endişesiyle  i ş e (Radıyallâhü anhâ)*nin oruç tufcmak için
Peygam ber (Sallallahü ^ e y h i ve Sellem )'den izin islem em iş olm ası
da muhtemeldir. Bu da ٥ ٨٧٨üstün edebinden dolayıdır. Vakit da-
ralmca yâni ‫ و‬â b a ٨ ayı girince Peygam ber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )'den izin alarak orucunu kazâ ederdi.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )'in dokuz hanım ı bulu-
nurdu. Ve nöbetleşe bunların odalarında yatardı. Ancak nöbet USÜ-
İÜ Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )'e vâcib değildi, ‫ ؟‬unun
aksine hareket edebilirdi. Bu sebeple ٥ ٨٧ ٨bütün zevceleri, A i ş e
(Radıyallâhü a n h â )’nin belirttiği durumdaydılar. Ve hepsi oruç borç-
larını ‫ﺀ اﻫ ﻬ ﻮ‬ ‫’ ها‬ tehir ederlerdi. Nitekim ‫ال ﻫ ﺮه‬ ‫ﺀ‬ ‫ ال ﻟ‬bir
‫ل' ﻤ‬
rivayetinde A i ş e (Radıyallâhü anhâ) Peygam ber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem )'in eşlerinin bu durumunu belirtmiştir.

RAMAZAN ORUCUNUN KAZÂS1N1N ^F.CİKTİRİLMF.Sİ

Bu hadis, bir ma'zeret. olduğu zaman R a m a z a n orucunun


kazâsını Ş â b a n ayına kadar geciktirm enin câizliğine delâlet
eder. Âlimler bu hükümde müttefiktirler. Hadîs, Â i ş e (Radıyal-
lâhü a n h â )’nin bir fiilini ifâde etm ekte ise de ٥٨٧٨bu hareketin-
den Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’in habersiz olm ası dü-
şünülemez. Çünkü Peygam ber (Sallallahü Aleyhi ve S ellem )’in ha-
nımları, şer’i hüküm leri sık sık sorarlardı. Peygam ber (Sallallahü
Aleyhi ve-Sellem )'in bu harekete karşı çıkm am ası ve susmadı, tas-
vip ettiğini ifâde eder.
Oruç borcunun geciktirilm esi, bir m azeretten dolayı olm ayınca
âlim ler değişik görüşler beyan etmişlerdir. Şöyle k i :
1 — Hastalık, yolculuk ve aybaşı âdeti gibi bir ma'zeret dola-
yısıyla vaktinde tutulm ayan R a m a z a n orucunun kazâsını ge-
ciktirmek cumhüra göre câizdir. Ancak tutam adığı günler sayısınca
ikinci R a m a z a n ayı yaklaştığında derhal kazâ etm ek vâcib olur.
Te’hiri haramdır.
Şer’i bir m a’zeret yokken tutulm ayan R a m a z a n orucunu
geciktirmeden kazâ etmek, ş â f i i 1 e r ’ ce vâcib görülmüştür. Bu
tür oruç kazası te’hir edilemez.
SÜNEN-t İBN-Î MÂCE

E b û H a n î f e ve a rk a d a şla rın a göre şe r’î m a ’zere t — 2 ‫ ه‬1-


m aksızm bile tu tu lm a y a n R a m a z a n o ru c u n u n k a z â edilm esi
" belirli b ir v ak te •bağlı değildir. Bu itib a rla ikinci b ir
-k a d a r te ’h ir etm ek g ü n a h değildir. Y eter ki kişi b u o ru cu k a z â e t
m eye k a ra rlı olsun. Bu k a ra rd a b u lu n m ası ve b o rcu n u k a z â etm esi
.v â c ib tir
-D â v û d - i z â h 1 r i ’ ye göre ö zü rlü olsun, ö zü rsü z ol — 3
-sun v ak tin d e tu tu lm a y a n R a m a z a n o ru cu n u g ecik tirm ed en k a
zâ etm ek v â c ib tir .

> ' ‫ﺗﻘﻨﺘﺎﻳﺮ‬ ‫ﺳﻤﻢ'؛م‬ ، ‫ﺋﻢ‬ "‫ﻓ ﻦ‬ ‫ﻣﺪا‬ İ S. ‫ ﻣ ﻤ ﺤ ﺎ ؛ أل و ﻧ ﺤ ﻢ‬- ١٦٢٠

. ١^
٢‫ ﺋ إل;؛ ﺑﻤﺘﺎم‬، ‫ﻧﻤﺌﺈﺗﺎﻳﺘﻴﻖ‬ ' ‫ال‬ ’‫'م‬: ‫ه؛‬ ‫ﻣﺜﺎ‬ ، ‫ﻣﻐﺎ ' ﻣﺤﺪ‬
T E R L E M E S İ

1670) “ ... Âişe (Radtyallâhü anhâ)’dan; Şöyle dem iştir:

B iz , P e y g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve S ellem ) ’i n y a n ı n d a y k e n


(R am azan ay ın d a) a y b a ş ı â d e t i n i g ö r ü r d ü k . (Tem izlendikten) s o n r a
b i z e (tutm ad ığ ım ız g ü n le r sayısınca) o r u c u k a z â e t m e m i z i e m r e -
derdi.”

* Z A H I

T i r m i z i de bu h ad isi riv â y e t ed erek h a se n o ld u ğ u n u söyle-


m iştir. T i r m i z i ’d ek i rivâyet, m eâlen ş ö y le d ir:
“ B iz R e s û lu lla h (S allallah ü A leyhi ve S ellem ) ' i n y a lım d a y k e n
h a y ız â d e tin i g ö r ü r d ü k . S o n r a te m iz le n ir d ik d e o r u c u k a z â e tm e y i
b iz e e m r e d e r d i, n a m a z ı k a z â e t m e y i b iz e e m r e t m e z d i.”

B u rad a  i ş e (R ad ıy allâh ü an h â ) ’n in râvisi, e l - E s v e d ’ -


dir. M u â z a ’ ni n  i ş e (R adıyallâhü an h â ) ,den riv â y e t ettiği
b u h ad isin m islini K ü t ü b - i S itte sah ip leri riv ây e t etm işlerd ir. Bâzı r i-
v ây etlerd e yalnız n am azın k a z â edilm esinin em redilm ediği bildiril-
m ek ted r. M üellifin 631 nolu h ad îsi böyledir.
bu h ad isi riv ây e t e ttik te n s o n r a : Aybaişı âd etin i
gören k ad ın ın o ru cu k a z â etm esi ve n am azı k azâ etm em esi h u sû su n -
d a â lim ler a ra s ın d a h e r h an g i b ir ih tilâ fın v arlığ ın ı bilm iyoruz. İlim
ehlinin ta tb ik atı, b u h ad istek i h ü k m e göredir, dem iştir.
T uhfe y a z a rı d a A liyyü-el-K aari’d en n ak le n şöyle d e m iş tir : Ha-
dişteki h ü k m ü n h ik m eti şöyle a n la tılm ış tır: H ayız gö ren k ad ın ın oru-
‫‪14‬‬ ‫‪KÎTABÜ-S'SIYÂM‬‬ ‫‪567‬‬

‫‪cu k a z â etm esi güç değildir. Ç ü n k ü ©ruç kazâsı, yıld a an c a k b ir de-‬‬


‫‪fa olur. F a k a t n am a z ın k a z â edilm esi g ü çtü r. Ç ü n k ü genellikle ka-‬‬
‫‪d ın lar, h e r ay altı - yedi gün, b âzen on g ü n h ay ız g ö rü rler. Bu d u ru -‬‬
‫‪m a g öre h e r yıl, y ak laşık o la ra k d ö rt a y h k n am azı k a z â etm ek gere-‬‬
‫‪k ir ki, b u cidden zordur.‬‬
‫تر ﻣﻦ أ ﻧﻄﺮ ‪.‬؛وﺗﺎ ﻣﻦ ر ﻣﺤﺎن‬
‫ﻗﻜﻔﺎ‬ ‫)‪ ) ١٤‬ﺛﺎ ب ‪ U‬إ ﺀ‬
‫‪14 — RAMAZAN CAYIN) DAN BİR GÜN‬‬
‫‪ORUÇ BOZANIN KEFÂRETİ HAKKINDA‬‬
‫‪GEbEN (HADÎSLER) BÂBI‬‬

‫ﺻﺎ ر‪ ،‬ﻧﺮ ئ ‪،‬‬ ‫وي‪-‬‬


‫‪،‬‬ ‫ﺛﻮ ذ‬ ‫ﻣﺢ ﻳﻰ ه ‪:.‬ﻣﺤﺎ‬
‫ﺗﻤﺄﻣﺔ أ‬ ‫‪ : - ١٦٧١‬ﻣﺤﺎ أ‬

‫ﻣﻠﻜﺖ ‪.‬‬ ‫‪ .‬رﺟﺊ"ةأال ‪:‬‬ ‫م أﻳﻰ ﻣﺮ‪.‬ره ؛ ﺗﺄت ‪ :‬أش‪٤٢١١‬‬ ‫م‪،‬‬ ‫ا آل‬ ‫ﺛ ن ﻣﺪ نم*د‬
‫؛ ه ﺀ*ﻣﺘﺊ‬ ‫^؛‪١١‬‬
‫آت‪ :‬ؤﺛﻨﺘﻪ ﻣﺪ اﻣﺮأل> ق رﻣﺼﺎذ ‪ .‬ﻗﻌﺂن‬ ‫و ﻣﺎأ ﻧﺜﺤ آل» ؟‬ ‫؛آت ﺀ‬
‫أ ﻳﺊ‪ .‬آت ﺀ* إل‬ ‫آت‪V:‬‬ ‫ت؟أﺀ آت ‪ :‬ال*ﺟﺪ ‪ .‬آت ﺀﻧﺤﺈ*آﻣﺘﺘﻲ ﺗﺔامﻧﻤﺈﺑﻢﺀ‬
‫م إد ﻣﺄ ‪ ' .‬و ﺗﺄ ﻣﺤﻢ'إ ﻟﻖ |ذأق‬ ‫«‬ ‫أﺟﺪ ‪ .‬آت»‬ ‫ﺑﻴﺘﻮﻧﻴﻤﺞ » آت ‪V:‬‬

‫ﺋﻰﻟﺘﻠﺜﻴﺎإ ق ‪،‬‬ ‫وا‬ ‫^‪١‬‬


‫أت‪.‬ﺛﻮت‬
‫‪١‬‬ ‫وت » آت‪:‬‬
‫ﻧﺈﺛﺼﺪﻗﻢ‬ ‫ﺑﻤﺰا* ﻟﺘﺚ ‪.‬ق؛ت «اذ'‬ ‫ة ﺑﻜﺘﻞ‬
‫‪.‬‬ ‫ئ دس آل ﻗﺘﺂأ ﻧﺪ <‪ ،‬أ ﻣﺞ إﻟﺔﺀ ث ‪ .‬آت ﺀف؛*ﺛﺒﺊ ﺀآﻃﻢ‪1‬هث؛اأ‬
‫ﺛﻔﺖ ﺀ‬
‫ﺣﺪ د ي‬ ‫‪.‬‬ ‫ﻧﻢ‬ ‫ﺀﺑﻤﺎ ال اد م‬ ‫ظ‬ ‫ﻧﻢ _‪• ،‬‬ ‫ﺛﺪ ا ﺷﻴﻰ ؤ‬ ‫ﻧﺘﺢ*‪-‬ئ؛ ‪L.‬‬ ‫ﺣﺎ ز ﺗﺔ‬

‫‪.‬ذك ‪.‬‬ ‫‪.‬‬ ‫‪ ،‬ﺛ ن ﺗﻦول 'س‬ ‫ﺋﻨﻴﺎﻳﺎ’ ﻟﻨﺘﺒﻲ ‪ ،‬ﺛ ن* أ‪.‬ﻳﻰﻣﺤﺮة‬ ‫ﺑﻣﻲ ة ﺷ د ‪،‬‬

‫‪.‬‬ ‫ﺀ‬ ‫ﻧﻢ_ وﻣﺎ‪4‬‬


‫‪،‬؛‪C 5‬‬
‫؛‪r‬‬ ‫ق؛لﺀ ؤ‬
‫‪،‬ر‬ ‫وق إ ﺳﻨﺎد ﻣﺎﻣﺪ ا ﻳﺎ ر ﺗﻲﺀم‬ ‫‪.‬‬ ‫* ذ ‪ ،‬اؤإد ؛ ﻗﺪ اﻧﻨﺮد ب ا‪.‬ن ﻣﺎﺟﺔ‬ ‫(د ﻣﻢ ﻳﻮﻣﺎ ع<م ) ق ارواﺗﺪ‬
‫‪:‬‬

‫ﺑﻰ‬ ‫ﻋﺌﺪم ﻣﻨﺎﻛﺮ ‪ .‬و؛ال ا ﻟﻠﻤﺶ‬


‫* ‪:‬‬ ‫؛‬ ‫ﻧﺜﻪ ا‪ .‬ﻧﻤﻪ وأﺑﻮ داود وا ﻟﺰ ذ ئ ‪ .‬وآ ل ا ﺑﻐﺎ رى‬ ‫‪،‬‬ ‫و ﻣﻮﻳﻌﻴﻒ‬
‫ﻣﻜﺮ اﻟﺨﺪﻳﺚ ‪ .‬وآ ل“اﺗﻲﺀﻋﺪ‪ :‬و؛انﻣﻤﺔ ‪ .‬وأدإ ﺀ ش‬ ‫؛‬ ‫دك دؤل إ ن ﺛﻮﻧﺲ‬
‫•‬ ‫ﻣﺮ‬ ‫’‬ ‫؛ ﺛﻠﺔ • د ﺀ ال داد ﺀﻃﻰ‬
‫و‪،‬اﻧﺎ ا ﻟﺪﻳﺚ‬ ‫»‬ ‫ﺣﺪﻳﺚ أ ل ‪ .‬ﻣﺮ ة ﻣﺮﻧﻮا و ﻣﻦ أﺷﺎرﻳﻮﻣﺎ ﻣﻦ د ﻣﻨﺎ ن ﻣﻦﻏﻲ ‪ ،‬ر ﺧﻤﺔ ﻟﻢ‪،‬ﺑﺠﺰﺀ ﺻﻴﺎم ا ﻟﺪ م‬
‫‪.‬‬ ‫ازإدة‬ ‫ﻧﺤﺎﻟﻪ‬
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

TERCEMESÎ
1671) "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü atıh)'den; Şöyle dem iştir:
Bir adam. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
— Helâk oldum, dedi. Efendimiz :
— «Seni helâk eden nedir?» diye sordu. Adam ‫؛‬
— Ramazan’da (gündüz) eşimle cinsî münâsebette bulundum,
dedi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Bir köle azâd et» buyurdu. Adam ‫؛‬
— Bulamam, dedi. Efendimiz ‫؛‬
— «üstüste iki ay oruç tut» buyurdu. Adam :
— Gücüm yetmez, dedi. Efendimiz ١
— «Altmış yoksula yemek yedir.» buyurdu. Adam î
— Bulamam, dedi. Efendimiz i
— «Otur» buyurdu. Adam da oturdu. Adam oturup beklerken
arak denilen bir sebet hurma getirildi. Efendimiz o n a :
— «Git bu hurmay، sadaka olarak dağrt» buyurdu. Adam:
— Yâ Resülallah! Seni hak (din) ile gönderen Allah’a yemin ede-
rîm ki Medine’nin kara taşl] iki dağı arasında âilemizden daha muh-
taç bir ev halkı yoktur, dedi. Efendimiz (Ona) :
— «Pel،i git bunu aile fertlerine yedir» buyurdu.
Müellif bu hadisi Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh)’den merfu ola-
rak ikinci bir senedle de rivâyet etmiştir. Bunda şu ilâve vardır: Ve
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) adam a:
— «Ve o gün yerine bir gün oruç tut.» buyurdu.”
N o t: ‫و ﺻﻢ ﻳﺆﻣﺎ ﻣﻜﺎﺋﺪ‬ ilâvesi hakkında Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu
ilâveyi Kütüb-i Bitte sahiplerinden yalnız ibn-i Mâcete rivâyet etmiştir. Bu ilâvenin
bulunduğu seneddeki râvi Abdiil-Cebbâr bin Ömer zayıftır, ibn-i Muin, Ebû Dâvûd
ve Tirmizi Onu zayıf saymışlardır. Bûhâri de : Onun yaıunda miinker hadisler bu-
lunur, demiştir. Nesai de : o , sika değildir, demiştir. Dârekutni de ‫ ﺳ ال ه‬terkedil-
‫ ﻟﺦ؛ﻏﻠﻪ‬söylemiş ■ve' ibîı-i Yûnus : önün hadisfriTünkerdir, demiştir, ibn-i Sa’â d a:
O sikaydı, demiştir. Ebû Hüreyre (R.A.)’den meriu’ olarak rivâyet edilen (1672
nolu) hadiste :«Ruhsatsız elarak Ramazan’dan tür giin oruç bozan bir kimseye ‫ام‬
boyunca tuttuğu oruç kâfi değildir.» buyurulmuştur. Yukarıdaki ilâve bu hadise
aykırıdır.
İ Z A H I
Kütüb-i Sitte sahibleri, A h m e d , Mâl i k ve B e y h a k i
de bu hadisi rivâyet etmişlerdir.
Müellifin ikinci senedindeki; ‫ﻧﻜﺎﺗﻪ‬ ‫ﻳﺰﻧﺎ‬ ‫ﻧﺼﻢ‬ ilâvesinin yalnız mü-
ellif tarafından rivâyet edildiği Zevâid’de bildirilmiş ve notta da
bu durum belirtilmiş ise de E b û D a v u d ’ un C a ’f e r b i n
14 KİTABÜ-S’SIYAM

M ü s â f i r ’ d en b ir senedle E b û H ü r e y r e (R adıyallâhü
a n h ) ’den m e rfu ’ o la ra k y ap tığ ı b ir riv a y e tte P ey g am b er (S allallah ü
Aleyhi ve Sellem) a d a m a : ‫ﻣﻤﺖ‬
‫أﺋﺖ زأﻓﺊ ﻳﻚ وﺻﻤﺄ ﻳﺆﻣﺎ واﺳﻘﻤﺮاﻓﻪ‬
= «Bu h u rm a y ı sen ve ev h alk ın yiyiniz. Sen b ir gün oruç tu t ve Al-
la h ’ta n m a ğ fire t dile» b u y u rm u ştu r. M â l i k ' ’ i n de el-M u v atta’de,
Saîd b i n e l - M ü s e ^ y e b (R adıyallâhü a n h )'d e n m ürsel
o la ra k yaptığı b ir riv ây e te göre P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
lem) ad a m a : '‫ﺻﻧذ‬ ‫و ﺻﻢ ﻳؤﻣﺎ ﻣﻜﺎن ﻣﺎ آ‬ ‫ﻛﻠﻪ‬ = «Bu ، ١٧١١١
١١١^
ye ve işle-
diğin fiil y erin e b ir g ü n oruç tut.» b u y u rm u ştu r.
Bu ilâve ile ilgili âlim lerin g ö rü şlerin i sırası geldiğinde an latac a-
ğız. B aşından itib â re n hadis m etn in i a ç ık la y a lım :
El-M enhel y aza rı şöyle d e r :
"P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve S ellem )'e m ü ra c a a t eden ada-
m ın ism inin S e l m â n veyâ S e l e m e b i n el-Be-
y â z i olduğu söylenm işse de e l - H â f ı z , el-F etih’te bu sözü
red d etm iş v e : Ben b u n u n ism inin ne o ld u ğ u n a rastl}yam adım , de-
m iştir.
A dam : “Ben h elâk oldum .” sözü ile : Ben h elâk olm ayı g erek tiren
b ir g ü n a h a girdim , dem ek istem iştir.
A dam ın R a m a z a n ’ d a âilesine g ü n d ü z y aklaştığı, Bu h â -
r i ’ n in riv ây etin d e açıklanm ıştır.
H adîsin z âh irin e göre oruç bozm a k efâreti o la ra k âzâ d edilecek
kölenin m ü slü m an veyâ k â fir olm ası, erg in lik çağ m a erm iş veyâ er-
m em iş olm ası, erk ek veyâ k ad ın olm ası câizdir. Ç ü n k ü “R ak ab e’’
kelim esi b u n la rın hepsini k ap sar. H a n e f i âlim leri, h ad isin zâ-
biriyle hü k m etm işlerd ir. F ak at cu m h u r, âzâd edilecek kölenin müs-
lü m an olm asını ş a rt koşm uş ve kâtil k e fâretin e â it ây ettek i rak ab e,
m ü’m in kaydıyla k ayıtlı olduğu için b u ra d a k i rak ab e y i O na ham let-
m işlerdir.
H adis, oruç bozm a k efâreti o la ra k tu tu la c a k iki aylık o ru cu n ara-
İlksiz tu tu lm a sın ın ş a rt o ld u ğ u n a d elâlet ediyor. ‫ ؛‬b n - i E b î
L e y l â h âriç âlim lerin cu m h ü ru bu h u s u sta ittifa k hâlin d ed ir. Cum-
h û ra göre bu iki ay içinde R a m a z a n ayı ve oru ç tu tm a n ın
y asak olduğu R a m a z a n b ay ram ın ın ilk ve K u rb an bayram ı-
n in d ö rt g ü n ü gibi g ü n le rin b u lu n m am ası şa rttır.
H adisin zâh irin e göre o ru ç bozm a k efâreti o la ra k d o y u ru lac ak
y oksullar sayısının a tm ışta n aşağ ı olm am ası gerekir. C u m h ü ru n gö­
.‫ و‬70 SÜNEN-Î ÎBN-Î MÂCE

rü ş ü b u m erk ezd ed ir. H a n e f î âlim lerin e göre, a d a m b ir yok-


su lu altm ış g ü n d o y u ru rsa k e fâ re t y erin e geçer. Ç ü n k ü m a k sa d yok-
su lu n ih tiy acın ı g id erm ek tir. B ir g ü n d o y u ru lan yoksul, b a şk a b ir g ü n
diğ er b ir yoksul h ü k m ü n d e d ir.

A ltm ış g ü n lü k n a fa k a y ı b ir g ü n d e b ir y o k su la verm ek, b ir gün-


lü k k e fâ re t y erin e geçer.
H er yok su la v erilecek k e fâ re t tu ta r ı h u sü su n d a âlim ler ih tilâ f
etm işlerdir. Şöyle k i :

1 — H a n e f i âlim lerin e g ö re h e r y o k su la verilecek k e fâ re t


b ir fitre m ik ta rıd ır ki; y arım “ S a’ ” b u ğ d ay veyâ b ir “ S a’ ” k u ru h u r-
m a y â h u t b u k a d a r a r p a vey â k u ru ü zü m d ü r. Bir S a’ b u g ü n k ü ağır-
İlk ölçüsüne g ö re üç kilo üçyüz otuzü ç g ram d ır. Bu m e b lağ la rd an bi-
risin in tu ta rın ı p a r a ola‫ ؟‬a k v erm ek caizdir.
2 — M â 1 i k î ve Ş â f i i âlim lerin e göre y o k su la •verilecek
g ü n lü k k e fâ re t b ir “m ü d ,,d ü r. Ş a f i i m ezhebine göre b ir m ü d
560 g ra m a te k â b ü l e d e r . ‫ ه‬şe h ir h alk ın ın zah iresin in çoğunluğu, hu-
b û b a tın h an g i n ev in d en ise, o n d an k e fâ re t ödenir.
3 — A h m e d ’ e göre g ü n lü k k efâret, y a b u ğ d ay d an b ir m ü d
veyâ k u ru h u rm a y a d a a rp a d a n y arım s a ’d ır.”
El-M enhel y a z a n , y u k a rıd a k i g ö rü şlerin m esn ed lerin i izah etm iş
ise de b u n u a k ta rm a k ta n vazgeçtim . El-M enhel y a z a rı sözlerine de-
v a m la :
‘1P eygam b er (S allallah ü A leyhi me S ellem )’e m ü ra c a a t ed en ad am
an ıla n ^ e fâ re tle rin hiç birisini ifâ edem iyeceğini a rz edince Peygam -
b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) © n a : «otur.» b u y u rm u ştu r. Bu
em irdeki h ik m et ‫ الو‬o la b ilir: O n u n d u ru m u h a k k ın d a v ahyin gelm e-
si beklenirdi. V eyâ ad am ın işine y a rıy a c a k b ir şeyin geleceği Pey-
g a p ıb e r (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ta ra fın d a n biliniyordu.
M iktel ‫ ؛‬S epet d em ek tir,
A ra k i H u rm a y a p ra ğ ın d a n yapılm ış ve onbeş ilâ ١٢‫ ؛™؛‬S a ’ h u r-
m a alab ilen b ü y ü k lü k tek i sep ete denilir. .

B ir sep et h u rm a g etiren ad am ın ism i riv ây e tle rd e belirtilm em iş-


tir. Bâzı riv ây e tle rd e E n sâ r’d a n b irisi o lduğu belirtilm iştir.
L â b e t: M e d î n e ’ ye ^ ak m U h u d ile A i r d a ğ la rın a
denilir. Bu iki d ağ a ra sın d a k i arâz iy e M e d i n e h a re m i denilir.
14 KİTABÜ-S’SIYÂM 571

Lâbeteyn kelimesi, “Lâbet”in tesniyesidir. iki Lâbet demektir. Lâ-


bet kelimesinin asıl mânâsı kara taşlı arâzidir.
Oruç bozma kefâreti olarak altmış yoksula verilecek meblâğ.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selleml tarafından bu adama ve-
rilerek çoluk - çocuğuyla birlikte yemesine müsaade edilmesi mes’e-
leşine gelince; Alimler bu hususta çeşitli yorümlar yapmışlardır. Bâ-
zıları demişler k i: Bu hüküm o adama mahsus bir ruhsattır. Başka-
sının böyle yapması câiz değildir. Kefâreti kendi çoluk-çocuğuna de-
ğil, behemehal yoksullara dağıtmak gerekir. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bu adama özel bir ruhsat vermiştir.
Bâzılan: Bu hüküm mensuhtur, demiştir.
Bâzılan d a : Adam fakir olduğu için kefâreti ödiyebilecek bir du-
ruma gelinceye kadar kefâret Onun boynunda kalmıştır. Verilen hur-
manın bif■ miktarmı bir günlük çoluk - çocuğunun nafakasına harca-
ymca kalan kısım, altmış yoksulu doyurmayacak durumdaydı.
Bu yorumların dayanacağı kuvvetli bir delil yoktur. Son yorum,
en uygun olanıdır.
Hadis, R a m a z a n ’ da gündüz oruçluyken bile bile eşiyle
cinsi temasta bulunana kefâretin vâcib olduğuna delâlet eder. ‫ و‬â ’ -
b i , S a i d b i n C ü b e y r , N e h a î ve K a t â d e hâriç,
tüm âlimlerin kavli budur. H a t t a b î : Gâliba bu hadîs a n ıla n
zâtlara ulaşmadığı için güne gün kazâ etmesi gerekir şeklinde fetvâ
vermişlerdir, demiştir. Unutarak âilesiyle temas edenin orucu bozul-
maz. Ve kefâret de gerekmez. Cumhürun kavli budur.
A h m e d ’ e göre oruç bozulur ve kefâret gerekir.
A t â ’> E v z â î , Rabîa ve s e V r i ’ ye göre kazâ gere-
kir, kefâret gerekmez.
R a m a z a n ’ da bu fiib işleyip kefâretini ödedikten sonra tek-
rar işlerse ikinci kez kefâret ödemesi gerekir. Bu husüsta âlimlerin
icmâı vardır. Şâyet henüz kefâret ödememişse E b û H a n i f e ’ ye
göre bir kefâret yeter. Diğer üç mezhebe göre iki kefâret gerekir.
E b û H a n i f e , Ş â f i î ve A h m e d ’ in meşhur kavline
göre kefârette sıralamak vâcibtir. Yâni ^öle âzâd edebilirken onu
yapmak zorundadır. Bu mümkün olmadığı takdirde iki ay oruç tu-
tar. Buna da gücü yetmezse altmış yoksulu doyurur.
M â l i k ' e göre, sıralamak mecbûri değildir. Kişi, bu üç ne-
viden dilediğini ifâ eder.
SÜNEN-İ İBN-I MÂCE

KEFARETİ YALNIZ ERKEK Mİ ÖDİYECEK,


YOKSA KARISI DA ÖDİYECEK Mİ ?

Bu h u s u sta âlim lerin gö rü şleri fark lıd ır. Şöyle k i :


i — H a n e f i ve H a n b e l i âlim lerin e gö re erk ek ödiye-
cek. Eşine gelince; E ğer cinsi te m âsa zo rlan m ış ise o n a k e fa re t ge-
rekm ez. A ksi ta k d ird e H a n e f î l e r ’ e göre O n a d a gerekir.
H .a ‫ و ' آ ^ ا أ ا ﺀ أل ﻟ ﻞ‬göre iki görüş vardır.
‫—ق‬ Ş â f i i l e r ’ e göre k e fa re t yalnız erk eğ e g erekir. Ev-
zâi ve H a s a n ’ m g ö rü şü de b u d u r. ■
3 — M â l i k i l e r ’ e göre k ad ın zo rlan m ışsa O n u n k efâreti de
kocasına yüklen ir. Z o rlan m am ışsa O n a d a k e fa re t gerekir.

HADÎSİN FIKIH YÖNÜ

1 - A çıklam ası hoş olm ıyan fiilleri kin ây e yoluyla a n la tm a k


caizdir.
2 - R a m a z a n ay ın d a o ruçlu iken cinsi m ü n âseb etle oruç
bozulduğu ta k d ird e k e fâ re t gerekir.
Ebü Hanife, Mâlik, Zühri, Evzâi, Sevr i
ve İ s h a k bu hadisi delil g ö ste re re k : Cinsî m ü n â seb e tte n baş-
k a şeylerle, m eselâ yem ek yem ekle, su içm ekle bile bile oruç boza-
n a k e fâ re t gerek ir, dem işlerdir. E b û H a n i f e alın an oruç
bozucu m addenin, g ıd alan m ay ı veyâ tedâvl etm eyi sağlayıcı olm ası-
nı ş a r t koşm uştur. H am ur, kum gibi ö rf ve âd ette ne g ıd a m addesi
ne de tedâvi m a k sad ıy la alın m ay a n b ir şey a lm ak la k e fâ re t gerek-
mez.
Şâfii, Ahme d , S a i d b i n C ü b e y r , ‫اا ﻃﺈ‬-‫ ؛‬Si-
r i n , N e h a i ve D â v û d - i Z â h i r i ’ ye gö re k efâret, yal-
nız cinsi m ü n â seb e tte b u lu n m ak la oruç b o zan lara m a h su stu r. B aşka
tü r bozm akla k e fâ re t gerekm ez.
3 — G ü n ah işlem ek ten dolayı p işm anlık du y u lm alı ve cezâsın-
d a n knrkıılm alıriır
4 — K efâret nevileri sıra y a tâbidir.
5 — K efâret ödem ek d u ru m u n d a k a la n fak irlere yard ım edilme-
li ve m ü slü m an ı içm e d ü ştü ğ ü sık ın tıd an k u rta rm a y a çalışılm alıdır.
6 — K efâret ödem ek, g ü cü n yetm esine bağlıdır.
14 KÎTABÜ-S’SIYÂM 57‫ج‬

7 — Hibe ve sadakayı dil ile kabullenmek şart değil, teslim al-


mak kâfidir.
‫ — ة‬Fakir o ld u ğ u n u sdyleyenin bu sözü kabûl edilir. Şâhit ile
isbatlanması teklif edilmez.
‫ — ة‬Dinini öğrenmek istiyene karşı yumuşak ve şefkatla davra-
nılmalıdır.
10 — Had cezâsını gerektirmeyen suçları işleyip durumunu âlime
arzeden kişi azarlanmamalı ve ta’zib edilmemelidir.
Hadîsin sonundaki «Ve ‫ ه‬gün yerine bir gün ،»uç tut.» ilâvesi-
nin hükmüne gelince: Bu ilâve, orucumu bozan kişinin kefaretten ay-
rı olarak o gününün orucunu kazâ etmesinin gerekliliğine delâlet
eder. Dört mezhebin imamları ve âlimlerin ekserisi bununla hükmet-
miştir. Bu ilâveye âit rivâyet senedinde zayıflık varsa da izâhın baş
kısmında işâret ettiğim gibi, başka rivâyetlerle kuvvetlenmiştir.

‫رم أت‬.‫م‬
: ‫؛‬ ‫ﻟﺘﻈﻮ؛ى‬‫ﻳﻰ ا‬‫ﻓﻰأﺑﻤﺘﺎ ﻋﻦا‬
‫ ﺀ ن *ل‬، ‫ ﻋﻦ أ ﻳﻪ ا ﺛﺜﻠﺆس‬، ‫ﺀى م؛ ﺳﻢنمأ‬ ، *

. ‫إم ﺀرﻣﻢ اﻣﺎآلﻣﺮﺀ‬،‫ﺀﺗﻦأذال أو ﺗﺎﻣﻨﺘﻤﻤﺎ ل ﻣﻦ ﺀﻳﺮﺗﺨﻨﺔ‬


1 > ‫ت د و ﺛﺎ م‬، . -*

‫م‬ ‫ﻟﻤﺈم زال‬


‫ا ﺗﺪ ى‬ • ‫ﺣﺪﻳﺚ ا‬ ‫اﻟﻄﺆس‬
‫ﺣﺪﻳﺜﺎﻏﺮ‬ ‫ا ﻟﺒﺪ ئ اﺑﺨﺎرئ‬
‫ال ص‬ ‫ﺀ ل ؛ الا ﻋﺮ ف‬ ‫ﺀ ن‬ ‫م‬

•‫ال‬ ٢١ ‫م أ ل ﻣﺮر ؛‬ ‫*ن اﻣﺤﻪ‬

T ٢ R C F M E S İ

Ebâ Hürevre (Ruıiıytıllâhü ..." ) 672 1 ،‫»ا‬//‫ ﻓﺮ‬1‫ ااﺀ‬:rivâyet edildiğine göre
Resâlııllah ‫؛‬.‫ ه؟‬//‫ ﻣﺤﻬﻬﺺ‬:.Aleyhi Vf Sellem) şöyle buyurdu, demiştir
Kim ruhsat olmaksızın Ramazan’dan bir gün bile bile orucunu«
"».bozarsa yıl boyunca oruç tutmak Ona kâfi gelmez
n naklettiğine göre Buhârî şöyle demiştir : İbnü’i-Mutavvis'in‫؛‬
Not : Sindi’n
bu oruç hadisinden başka herhangi bir hadisini tanımam ve Onun Ebû Hüreyre
.R.A.)’in hadisini babası (el-Mutavvis)den işitip işitmediğini bilemem (

i z.٨ H
1
pleri ile B e y h a k i ، ‫د‬, ‫ ﻓﺄ‬-r i m i ve D â r e
Dört sünen sahi
k u t n î de bunu rivâyet etmişlerdir. B u h â r î de bunu ta’lîkan
rivâyet etmiştir,
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

E l-M e n h e l y a z a r ı b u h a d is in a ç ık la m a s ı b a h s in d e ş ö y le d e r :
,,Y â n i h a s t a l ı k v e y â y o l c u l u k g i b i ş e r ’î b i r m â z e r e t o l m a k s ı z ı n
b ile b ile R a m a z a n a y m d a b ir g ü n o r u c u n u b o z a n b ir k im s e ,
d e v a m lı o r u ç t u t s a b ile o g ü n k ü o r u c u n f a z ile t v e b e r e k e tin i k a z a n a -
m a z . M a k sa d o g ü n y e r in e y ıl b o y u n c a k a z â n iy e t iy le tu ta c a ğ ı o r u ç
k â fi g e lm e z v e k a z â s ın ı y a p m ış s a y ılm a z d e m e k d e ğ ild ir . Ç ü n k ü â lim -
lp r i n e k s e r i s i n i n h ü k m e t t i ğ i g i b i o k i ş i R a m a z a n ’dan so n ra
k a z â n i y e t i y l e b ir g ü n o r u ç t u t a r s a , v â c ib o la m y a p m ı ş o lu r . V e y u -
k a n d a a ç ık la n d ığ ı ü z e r e k e f â r e t ö d e m e s i g e r e k ir .

A li ve î b n - i M e s ’u d ( R a d ıy a llâ h ü a n h ü m â i b u h a d i-
s in z â h ir in i t u t a r a k : M a z e r e ts iz b ir g ü n R a m a z a n orucunu
b o z a n k im s e y e y ıl b o y u n c a t u t a c a ğ ı o r u ç k â f i g e lm e z , d e m iş le r d ir .

S a î d b i n e l - M ü s e y y e b ’e g ö r e o k iş i, b o z d u ğ u b ir
g ü n y e r in e k a z â n iy e t iy le o tu z g ü n o r u ç tu ta r .
D ö r t m e z h e p im a m la r ı v e â lim le r in e k s e r is in e g ö r e b u k im s e , k e -
f â r e t t e n a y n o la r a k k a z â n iy e t iy l e b ir g ü n o r u ç t u t m a k la m ü k e lle f -

H a d is , R a m a z a n p r u c u n u , b ile b ile b o z m a n ın g ü n a h ın ın
b ü y ü k lü ğ ü n e d e lâ l e t e d iy o r .

Ç-k ( ‫ ﻣﻤﻦ أ ﺷﺮ‬٠١٢‫اب ﻣﺎ‬. ) ١٠


‫)ه‬ — U N U T A R A K U R U € U N U Y İY E N H A K K IN D A
G E E E N H A D ÎS E E R B A B I

، ‫ﻫﻤﻢنأي ﺛﺘﺔئ أماﻧﺎﻣﻪﻋﻦﻋﺮف م ﺑالس‬.‫ ﻣﺤﺎأ‬١٦٧٣


■ ، ، • ، —

،‫ إل‬-‫ ﻣﺘﺎﻟﻪ ^ ﺀﺗﺬ أم‬.‫هت‬- ‫ ﺀ‬3‫ ﺛﻨﺄﻣﻔﻰﻣﺢ;'ة؛ ؛‬،‫ﺟﻢﺑﺠﻘﻦ ن‬


.» ‫'أأك اف' ا' ﻇﺚ‬ ‫ ﺀ‬. ‫ﻣﻤﻤﺚ' ت* ه‬-‫ﺗﺚ ' ﺗﺎﺀ‬
T E R C E M E S İ

1673) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'Ata-, Resûlullah (Sallallahü


Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
« K im o r u ç l u y k e n u n u t a r a k ( b i r ş e y ) y e r s e , o r u c u n u t a m a m l a s ı n
(d ev a m e t s in ) . Ç ü n k ü O n a A lla h y e d ir m iş , iç ir m iş t ir .» ”

İ Z A H I

K ü tü b -i S it te s a h ip le r i, D â r e k u t n i , H â k i m , i b n - i
H u z e y m e , D â r i m i ve B e y h a k î , m ü te a d d it s e n e d le r -
ıs KİTABÜ-S'SIYAM

le ve b irb irin e y ak ın la fız la rla b u n u riv â y e t etm işler; T i r m i z ‫أ‬


h ad isin H asen - S ah ih o ld u ğ u n u söylem iştir.
H adis, oru ç ik en b ir şey yiyen ve içen k im sen in o ru cu n u n bozul-
m a d ığ m a ve O n a b ir şey lâzım gelm ediğine d elâlet ediyor. Kul, unu-
ta ra k yiyip içtiği için fiili A llah’a isn ad ed ilerek A llah ’ın O na yedi-
r ip i# rd iğ i b u ^ r ^ m u ş t u r .

E b û H a n i f e , Ş â f i i , H a s a n -1 B a s r i , M ü c â -
h i d , E v z â î ve b a şk a â lim le r: O ruçlu ik e n u n u ta ra k oruç bo-
zucu h a re k e tte b u lu n a n ın o ru cu bozulm az ve O n a b ir şey lâzım gel-
mez, dem işlerdir. A sh a b tan E b û H ü r e y r e , ‫الﻃﺎ‬-‫ ل‬O m e r
٧٠ A l i (R adıyallâhü a n h ü m l’ü n kavli de b u d u r.
A h m e d ’ e göre o ru çlu kim se, u n u ta ra k ailesiyle cinsi m ü n â-
seb ette b u lu n u rs a hem k a z â hem k e fâ re t g erek ir. F a k a t u n u ta ra k b ir
şey yem ek, İçm ekie n e k azâ, n e de k e fâ re t gerekm ez.
M â l i k ’ e gö re o ru çlu kişi, u n u ta ra k o ru ç bozucu b ir şey işler-
se k a z â g erek ir, k e fâ re t gerekm ez.

‫ ة' الﺀ*| ﻣﺤﻤﺢ‬.‫ة ﺗﻢ‬. * ‫ ﻧﻢ‬٠‫ة ﻟﻴﻲ‬.‫ ﻣﺤﺎأ ﺗﻢ ' م‬-١٦٧٤


‫ ﺋﻦأتﺀا> ﻳﻤﺖ زف م د ﻛﺮ«؛ أدت؛ أﻧﺰ*آ‬i ‫ ﻣﻬﺄ? ﺑﻤﺚ ﺑﻤﺖ ا* د ﻧﺬو‬،‫ ﻧﻲ ردم‬,‫ﺀى ﺑﺬ ام‬
. ‫ﺗﺊ‬ ‫ ا‬، ‫ﻣﺜﻚ‬ . ‫ﻣﻢ‬ ‫ﻓﺆﻗﻘﻔﺎ أ‬ ‫ال‬ ‫ﻣ‬ *‫ﻣﺒﺪ‬ ،‫ﺀ‬

‫ذوق‬
•‫ﻣﺪت إﺑﺜﺎﻣﻢ أﺗﺮدم إإأﺛﺘﺎﺀﻣﺂت ﺛألﺛﺪﻛﻰ‬
‫؛‬ ‫؟‬ ‫؛‬ ،

T E R L E M E S İ
1674) “ ... Esmâ’ bint-i Ebi Bekir (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle de-
miştir ;
R esû lu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) h a y a tta y k e n b ir b u lu t-
lu g ü n d e biz iftârım ızı açtık. S o n ra d a g ü n eş doğdu.
(Râvi E bû ü s â m e d em iştir k i:) Ben, H işâm ’a‫ ؛‬ifta rın ı a ça n la r, o
g ü n k ü o ru c u n u k a z â etm ek le em red ild iler (m i?), dedim . H işâ m : Ka-
z â e tm ek te n kaçış y o k tu r, dedi."

Buhâri, Ebû Dâvûd, Beyhakî ٧٠ D ârekutni


de bunu, 'rivâyet. etm işlerdir.
SÜNEN-t İBN-t MÂCE

H adîs, g ü n eşin b a ttığ ın a k a n a a t g etire re k ifta rın ı açan, so n ra gü-


neşin h en ü z b atm ad ığ ın ı a n iıy a n a k azâ g erek tiğ in e ve k e fâ re t gerek-
m ediğine d elâlet eder. î b n - i Ş î r î n , S a î d b i n C û b e y r ,
d ö rt m ezhep im am ları, E V z â î ve b aşk a âlim ler, b u n u n la h ü k m e t'
m işlerdir.
M ü c â h i d , A t â 1, U r v e b i n Z ü b e y r , H a s a n -1
B a s r î , D â v ü d ve î s 1‫ ؛‬a k ’ a göre k a z â d a gerekm ez. Bun-
la n n delili, B e y h a k i ' ni n î b n - i . A ' b b â s (R adıyallâhü
an h ) ’d a n m e rfu ’ o la ra k riv â y e t e t tiğ i:
«Şüphesiz A llah, üm m etim in yanılm asını, u n u tm asın ı ve zorlan-
d ık ları şey leri bağışlam ıştır.» m eâlindeki h ad îstir. F ak at bu hadîs,
a n ıla n şeylerden dolayı ü m m etin m u â h aze edilm iyeceği an la m ın d a
y o rum lanm ıştır. M uâheze edilm em ek, k azâ n ın vâcibliğini g erek tir-
mez. K uvvetli h ü k ü m , c u m h û ru n hük m ettiğ i, k a z a n ın gerekliliğidir.
Bu ihtilâf, şafak d o ğ d u k tan so n ra h en ü z şafağ ın sökm ediğini zan-
n ed erek b ir şey yiyen h a k k ın d a d a cerey an eder. Yine k u vvetli olan
hüküm , o g ü n k ü o ru ca k azâ edilm esidir. .

‫ﺟﺎﺀﻗﺎ دا ﻣﺎ قم‬ ‫إ ﺑﻤﺎ‬ ) ١٦(

KUSAN ORUÇLU HAKKINDA GELEN - «1


HADÎSLER BÂBI

• ‫ ﺛﺄﺀﺳﻴﺎﻟﺌﺄذى‬.‫ أيﻏﻴﺒﺔ• ظ ﻳﻨﻖ ﻗﺒﻤﺪ ا‬Ü ‫ﻫﻢ مدﻣﺰ‬.‫—ﻇﻤﺤﻢ أ‬١٦٧٥


‫ﻣﻨﻖ‬ ‫؛‬٥٤ ‫ﻣﺮ زو ق ؛‬ ‫أي‬ ‫ﺀى‬ ، ‫ح ؛؛مﺀا‬ ‫أي‬ ‫ﻧﺰ د ن‬ ‫ﻋﺊ‬ ،‫ ﺗﺜﺎ ق‬. ‫ﻳﻰ إ‬ ‫دم‬
‫ظ ﺀئ‬ V ‫*؛‬
:

• ‫ﺗﻨﻮﻣﻪ‬ ‫ﻣﺚ أذري أرج ق‬


‫ﺀ د ﺑﻤﺄ‬‫ﻧﺘﺎا ني’دام؟ﺳﺎرئﻋﺬد‬
. 4

. ‫ ﺀ أﺟﺊ‬3 ‫ة‬ >‫دﻣﺜﻮم‬


. ‫ ﻧﺪم‬،j | ! ‫ ف‬3،‫ﻣﺘﻮ‬
‫ أ ر ؛‬: ‫ﻗﻨﺄ‬ . ‫ﺷﺮب‬ ٠‫ إ*أﺀ‬، ‫ذت‬
. ‫ﻳﺨﺈﻟﻖﺀ‬ !‫ؤا‬

،
‫ الﻳﻌﺮف اﺳﻤﻪ‬،
‫ واﻳﻮ «وزوق‬. ‫ﺑﺎﻟﺴﺔ‬ ‫ وﺗﺪ روى‬،‫دم ﻣﺪﻟﻰ‬ ،
‫ﻣﺪ< ﻧﺈﺳﺤﻖ‬ ‫ﻓﻰاود؛ﺗﺪت ﻓﻰ إ ﺳﻨﺎده‬
. ‫ﻟﻠﻴﺚ ﺿﻒ وا ﻣﻤﻠﻎ‬ ‫ﻧﻖ ا‬ . ‫ﺑﻤﺢ ﻋﻦ ﻧﻤﺎﻟﺖ‬ ‫دﻟﻢ‬

T E R C E M E S Î

‫ ا‬67‫ة‬ ârî ( R a d t Fadâle


y a l l â h ü bin
a n h )Ubeyd
' den rivâyet‫؛؛‬
el-En "... (
‫ﺀ‬،1‫ ا؛‬1،‫دأ؛ج؛‬ öre
g ،-:
KİTABÜ-S’SIYÂM 577

P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve' Sellem ) n afile oruç tu tm a y ı îti-


y ad hâU ne g etird iğ i b ir g ü n d e o n la rın y a n m a çıkm ış d a b ir k ap (su)
istem iş ve içm iştir. Râvi F adâle (R adıyallâhü an h ) :
BİZ: Y â R esûlallah! Bu g ü n ü o ru çla geçirdin, dedik. B u y u rd u ki :
«Evet, V e l â t a ben kustum .»"
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde bulunan Mühammed bin
ishak tedlisçidlr ve an’ane ile rivâyet etmiştir. Râvi Ebû Merzuk’un da ismi bilin•
mez ve Fedâle (R.A.)’den badis işitmemiştir. Bu sebeple hadiste zayıflık ve inkıta'
vardır.

‫ﺑﻤﺊ‬ ‫ ئ‬. ‫ﻗﺘﺎﻟﻬﺔﻣﻤﺎﻣﻢ‬ ‫ ة‬,‫ﺳﺨﺊ‬ ١٦٧٦


‫ ﺗﺎ ض‬. ‫ض‬ ‫ ﻣ ﺤ ﺎ‬،‫ﺀ ﻧ ﻜ ﻨ ﻨ ﻨ ﻮ ا ذ‬ ‫ئ‬ . ‫ﻋﺒﻤﺊ\ ﺛﺒﻤﺎ ش‬ . ‫ﻣﺢ‬ ‫اة‬

‫ *آت‬. ‫ﻫﺆا ي‬ ،‫ﻳﻰﺛﺮﻋﻢ‬.‫ﺀىأ‬ ،‫ﺗﻤﺜﻤﻪ‬ .‫م> ا‬ ، ‫ ﻣﺘﺎ ﺀى ﻣﺸﺎمﺀ‬،‫ا ﻳﻰﺻﺈ اث‬

. ٠ 1‫ ﻧﻨﻲ اأﺛﻠﺘﺎ‬، >‫ﺛﻘﺎ‬ ‫ وﻣﻦ ا‬٠‫ ﺛ آل ﻗﺘﺎ» ﻫﻲ‬، 4‫ ﻣﻦ در ﺛﻪ اأق‬٠

T E R C E M E S İ

1676) "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh )'de n rivâyet edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selle.™) şöyle buy urdu, demiştir :
«İrâdesi d ışın d a k u san o ru çlu y a k a z â gerekm ez. K endini kustu-
ra n a k a z â gerekir.»"

İ Z A H I

Fedâle (R adıyallâhü a n h ) ’in hadîsi Zevâid *ürü n d en d ir. An-


cak b u n u n b ir ben zerin i E b ü D â v û d , E b ü ’d - D e r d â
(R adıyallâhü an h ) ’d an riv ây e t etm iştir. O rad ak i riv ây e tte E b ü ’ d -
D e ٢d â (R adıyallâhü an h ) :
"R esûlullah (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ) k u stu ve so n ra orueu-
n u bozdu." dem iştir. S e v b â n da E b ü ’ d - D e r d â (Radı-
y allâh ü a n h ) ’tn bu h adîsini te ’yid etm iştir.
El-M enhel yazart, E b ü ’ d - D e r d â (R adıyallâhü a n h ) ’m
hadisini şöyle y o r u m la m ış tır R e s û lu lla h (S allallah ü A leyhi ve Sel-

stinen-i îbn-1 Mâcs — c. : 4 - F . : 37


SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

lem nâfile oruç tutmuştu ve kendi irâdesiyle kustu. Bir m a ’z e r e t do-


layısıyla bunu yaptı. Ç ü n k ü Cenâb^ A llah: «Amellerinizi iptal etme-
yiniz.» buyurmuştur. Bu hadis, âh^lerce böyle yorumlanmıştır.
T i r m i z i de : Bu hadîsin mânâsı şudur: Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem) nâfile oruç tutmuştu, kustu ve zayıf düştü.
Bu nedenle de orucunu bozdu. Bu durumu açıklayan bâzı rivâyetler
vardır, demiştir.
T i r m i z i ’ ‫ ل؛ﻧﻪ‬işâret ettiği rivâyet, müellifin bu hadisidir. Çün-
kü bu hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in o günü nâ-
file oruçla geçirmeyi itiyad hâline getirdiği belirtilmiştir.
Hadisteki kusma işi isteyerek kusma anlamına yorumlanınca,
bundan soma gelen hadise ters düşmez.
S i n d i ’ nin beyânına göre B e y h a k i şöyle demiştir: Bu
hadîsin isnâdı, münâkaşa götürür durumundadır. Eğer sahih ise ken-
dini kusturan anlamına yorumlanır.
B e y h a k î ’ nin demek istediği yorum şudur: Oruçlu kendini
kusturma ihtiyacını duymuş ve bu yüzden kendini kustuırouştur.
El-Menhei yazan, bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle d er:
“Yâni oruçluyken irâdesi dışında kusan bir kimsenin orucu bo-
zulmaz. Ve o gün kazâ etmesi gerekmez. Kusmuk ağız dolusu da olsa
hüküm budur. Dört mezhep imamı böyle hükmetmişlerdir. Cumhû-
ra göre kusmuk ağza gelip dışan atılması mümkünken ondan bir
şeyin boğaza dönmemesi şarttır. Aksi halde, yâni dışarı atılması
mümkünken bunu yapmayıp bir kısmı boğaza geri dönecek olursa,
kazâ etmek gerekir.
H a n e f i âlimlerinden M u h a m m e d b i n e l - H a s a n ’ a
Jîöre ağza-gelen-kusmuk, kendiliğinden geri dönerse, oruç bozulmaz.
H a n e f i âlimlerince sahih sayılan kavil budur. E b ü Y û s u f ’ a
göre, kusmuk ağız dolusu olursa kendiliğinden geri dönmesiyle bile

Fadâle ( ‫ﻫﻊ‬
.‫ااا’ر‬Hâl Tercemesi
Faüâle bin Ubeyd el-Ensâri el-Evsî Ebû Muhammed, Uhud savaşında ve biatü’r-
Rıdvân’da hazır bulunmuş ve Dımışk kadılığını yapmıştır. Elli hadisi vardır. Müs-
lim Onun iki 1،‫ اا س‬rivâyet etmiştir. Buhâri el-Edebü’l-Mütred’de ve dört sünen
sâbiplerl Onun rivayetlerini almışlardır. Râvileri Abdurrahman bin Muhayrîz ile
' bin Ka’b'dır. El-Medâinî'n‫؛‬n dediğine göre hicretin elli üçüncü yılı ve•
fât etmiştir. (Hulâsa : 308)
17 KİTABÜ-S’SIYÂM

oru ç bozulur. Y âni M u h a m m e d ’ e g ö re k işin in irâd e si esastır.


E b û Y û s u f ’ a göre ağız dolusu olm ası esastır. Bu e sa sla rd a n
h a re k e tle d ö rt m esele d o ğ a r :
1 — K usm uk, ağız d o lu su n d an az olup k en d iliğ in d en g eri döndü-
ğ ü za m a n E b û Y û s u f ile M u h a m m e d ’ i n ittifa k ıy la
o ru ç bozulm az. Ç ü n k ü M u h a m m e d ’ i n esas saydığı irâ d e d‫؛‬u -
ro m u yo k tu r. E b û Y û s u f ’ u n esas saydığı ağız d o lu su d u r u c u
yoktur. '
2 — K usm uk ağız d o lu su n d an az olup b u n u irâd esiy le y u ttu ğ u za-
m a n E b û ■ Y û s u f ' a göre oruç bozulm az. Ç ü n k ü ağız dolusu du-
rlım u yoktur. S eçkin kavil de b u d u r. . M u h a m m e d ’ e göre l?o-
‫ ؟‬ulur. Ç ü n k ü irâd esiy le y u tm u ştu r. ‫إ‬
3 — K usm uk ağız dolusu olup ta m am ı ^ ey â b ir p a rç a sı kendili-^
ginden g eri d ö n d ü ğ ü zam an irâ d e d u ru m u b u lu n m ad ığ ı için M u -
h a m m e d ’ e göre oru ç bozulm az. S ah ih o lan d a b u d u r. A ğız do-
lusu olduğu için E b û Y û s u f ’ a g ö re/bozulur.
4 — K usm u k ağız dolusu olup tama^mırtı veyâ b ir p a rça sın ı irâde-
siyle y u ttu ğ u zam an , ikisinin ittifa k ıy la oru ç bozulur.
H adisin ikinci cüm lesinin m â n âsı ş u d u r : Kişi o ru çlu y k en kendisi-
n ‫ ح‬s tu ro rs ‫ ﻫﻪ‬r o ‫ ﻫﻰﺀ‬z ‫س‬u ‫ ﻫﺈ س‬z ‫ ه‬g erek ir. ‘
Z e y d b. E r k a m, d ö rt m ezhep in ia m la n ve b aşk a âlim lerin
(R adıyallâhü an h ü m ) kav li b u d u r.
İ b n - i M e s ’ u d (R ad ıy allâh ü a p h ), ‫ اا‬، ‫ و ﻟﻪ ؛ آ‬, R a b i a
ve ' gö re k u sm u k irâdesiyle boğaza dönm edikçe
k u sm an ın h içb ir çeşidiyle oroç bozulm az. F ak at b irin ci gö rü ş kuv-
vetlidir.
‫ ) ﻳﺎ ب ﻣﺎ ﻣﺎﺀﻗﺎﻟﻤﻮاك وا ﻟﻜﺤﻞ ﻟﻠﻤﺎﺗﻢ‬١٧)
17 — O R U Ç L U İÇ İN M İS V A K K U L L A N M A K V E
G Ö Z E S Ü R M E D Ü R M E K H A K K IN D A
GELEN H A D ÎS L E R R ^ R I

، ‫ ﻫﺬي د‬، ‫ؤدبمال‬


‫ﻫﻤﺈمﺀاﻋآل‬.‫ أ‬،-■• ‫أﻣﻘﺸﺘﺔ‬,‫أم ن‬ ‫ — ﺻﻤﺤﺜﺎﻗﺎن‬١٦٧٧
‫ﻳﻬﺌﻴﺒﺎ ي‬ ‫ﺗﻨﻨﻮ دا‬ ‫ة‬:‫ةك‬ ،‫ م ﺀ ا ؛ﺑﻢ‬، ‫ق‬/ ‫ ة ﻧﻢ‬، ‫ ﺋﻤﺖ‬3‫ﺿﺎ‬

. ٠^ ١١^ ١^^،^
‫ روام ا ﻟﺨﺎ رى‬. ‫ ﻧﺮﺳﻤﺔ‬. ‫ﻟﻜﻦ ﻟﻪ ﺷﺎﻫﺪ ﻣﻦ ﺣﺪﻳﺚ ا ﻣﺮ‬ • ‫ﺿﻴﻒ‬ ‫دم‬ ، ‫ﻣﺎ د‬ ،
‫ق إ ﺳﻨﺎد‬ ‫؛‬ ‫ق ا ز وا ﺛﺪ‬
•‫ﻟﺘﺮﻣﺬ ى‬ ‫وأ;و داوددا‬
SÜNEN-Î ÎBN-t MÂCE

T E E C E M E S İ

1677) Âişe ( Radtyallâhü anhâ) ’dan rivâyet edildiğine göre Resûlul-


i‫؛‬،h (Sallallahü Aleyhi vc Sellem) ‫؛؛‬öyle buyurdu, dem iştir:
«O ruçlunun h ay ırlı h asletlerin d en hirisi, m isvak (kullanm ası)-
dır.»*’
N o t: Zevâld'de şöyle denilmiştir : Bunun senedindeki râvi Mücâlid zayıftır.
Lâkin Bulıâr‫؟‬, Ebû Dftvûd ve Tirmizi’nin rivâyet ettikleri Âmir bin Rabia'nın ha-
disi bu hadis için şâhid durumundadır.

Zevâid tü rü n d e n olan bu hadîs, o ru çlu n u n m isvâk kullanm ası-


nin m ü ste h ab lığ m a d elâlet ediyor. H adîs kayıtsız o lduğu için öğle-
d en evvel ve öyleden so n ra y a şü m u llü d ü r.
N o tta iş â re t edilen  m i r ’ in h ad isi m eâlen ş ü y le d ir:
“Ben, R esû lu llah (S allallah ü A leyhi ve S ellem )’i o ruçlu olduğu
halde m isvak k u lla n ırk e n g ö rd ü m .”
El-M enhel y aza rı Â m i r ’ in hadîsin i açık lark en şüyle d er :
“Bu hadîs, o ru çlu n u n öğleden evvel ve so n ra m isvâk ku llan m a-
sının m ü ste h ab lığ m a d elâlet eder. M isvakın k u ru veyâ yaş olm ası
farketm ez. Â lim lerin bu h u su sta k i g ö rü şleri şöyledir :
1 — İçlerinde O m e r , İ b n - i A b b â s , A l î ve l b n . - i
Ö m e r (R ad ıy allâh ü a n h ü m )’ü n b u lu n d u ğ u sah âb îlerd en b ir ee-
m â a t ile M ü c â h i d , S a î d b i n C ü b e y r , A t â ’ , l b -
r â h i m N e h a î , M u h a m m e d bi n S i r î n , E b û Ha-
nite, M u h a m m e d , S e v r l ve E v z â î ’ n in kavli, yu-
k a n d a an latılan d ır.
2 — ‫ و‬â ‫ ﺀ‬i î ve a rk a d a şla rın a gö re o ru çlu n u n öğleden evvel
m isvâk k u llan m ası m ü ste h ab olup, öğleden so n ra m e k ru h tu r. E b û
S e v r ile E v z â i ve M u h a m m e d bin el-Hasan'-
d a n bu kavil riv ây e t edilm iştir. B u n ların delili, o ru çlu n u n ağız ko-
k u şu n u n A llah k atın d a m isk k o k u su n d an d a h a güzel o ld u ğ u n a d âir
B u h â r î ve M ü s l i m ’ in E b û H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü
a n h ) ’d en riv â y e t ettik leri h ad istir. M isvak k u lla n m a k ile bu koku-
n u n giderilm esine çalışılm ıştır. Bu koku, öğleden so n ra belirdiği için
o v a k itte ‫ ؟‬ıisvak k u llan m ay ı m e k ru h say m ışlard ır. Lâkin m ezk û r
hadîs, o n la rın d ed ik leri m â n â d a kesin değildir. B aşka m â n â la rd a da
‫آل‬ KİTABÜ-S’SIYÂM 581

y o rum lanm ıştır. G eniş izah için oruç b ah sin d e geçen b u h ad îse m ü-
ra c a a t ediisin.
3 — M â l i k ve a rk a d a şla rın a güre m isvak yaş o lduğu zam an
oru çlu için k u llan ılm ası m e k ru h tu r. K u ru olduğu zam an , o ru çlu öğ-
leden evvel de öğleden so n ra d a k u llan ab ilir. Bu görüş, ‫ و‬a ’ b i ,
K a t â d e , b a ş k a â lim ler ve E b ü Y û s u f ’ ta n riv ây e t edil-
m iştir.
4 — A h m e d ’ e gö re öğleden so n ra o ru çlu n u n m isv ak kul-
lan m ası m e k ru h tu r. M isvak yaş olsun, k u ru olsun fa rk etm ez. Ke-
zâ yaş iken öğleden önce de k u llan m ak m e k ru h tu r.

،‫ىاﻟﺰﻣﻤﺊ‬. ‫ مى ﻗﺒﻢ‬،.‫ﺛﺎﻣﻨﻤﺒﺎﺳﺎﻟﺨﻰ‬ ،،‫ ﻣﺤﺎ أ ﻧﺎ م‬- ‫ح ^ ا‬


-/‫ﻧﻨﻨﻴﻢ‬ . ‫ أﻛﺘﺬئ رﻣﺜﺮداﻧﻲ‬:‫دﺛﻪ ؛ أﺗﺖ‬£ ‫ ﺀن‬،‫ م أﻣﺤﻪ‬،‫ﺀىﺀﺑﺘﺎم ﺗﻀﺪة‬
،
‫داود‬ ‫ ﻳﻨﻪ آﻳﻮﻳﻤﺮﻣﻦ آ ل‬.‫ واﺳﻤﻪ ﺳﻤﻴﺪنم ﻋﻴﺪ اﺑﻴﺎر‬، ‫ﺀﺀﺗﻤﻌﻴﻒ ﻟﺘﻌﻒ اؤﻳﻴﺪى‬
‫ق اؤداﻛﺪت إﻣﻤﺌﺎح‬

T E R C E M E S İ
1678) "... Âişe (Radıyallâhü ‫ ﻗﻪ »ه‬،’<
‫ﻫﻞ‬‫اا‬: Şöyle demiştir :
R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) o ru çlu y k en gözüne sür-
m e s ü rm ü ş tü r.”
N©t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu hadisin isnadı zayıftır. Çünkü râvi
Zübeydi zayıftır. Onun adınm £ ‫ ﻓﻠﻪ‬bin Abdül-Cebbâr olduğunu Ebû Bekir bin
Ebi Dâvûd beyan etmiştir

i 7A H T

Zevâid tü rü n d e n olan bu hadîs, o ru çlu y k en göze sü rm e sürm e-


n in m e şrû lu ğ u n a d elâlet eder. A lim lerin bu h u su stak i g ö rü şleri şöy-
le d ir:
‫ — ل‬E b ü H a n i f e , Ş â f i i âlim leri, A t â ’ , ‫ا‬1 ‫ ا ﻫﻠﻪ‬،- ‫ل‬
B a s r î , N e h a ı , E v z â i ve E b û S e v r ’ e göre oruç-
lu n u n gözüne sü rm e sü rm esi câizdir. S ü rü len sü rm en in ta d ı boğaz-
d a d u y u lsa d ah i oruç bozulm az. E n e s , İ b n - i ٥ m e r ve
İ b n - i E b i E V f â (R ad ıy allâh ü a n h ü m l’ü n kavli de b u d u r.
2 — M â l i k i l e r ’ e göre eğ er göze sü rü le n sü rm en in boğa-
z a u laşm ası m u h a k k a k ise sü rü lm esi h a ra m d ır ve k azâ etm ek gere-
kir. E ğer şüpheli ise sü rü lm esi m e k ru h tu r.
3 — İ b n - i E b i L e y l â ve bâzı âlim lere göre göze sür-
m e sü rm ek oru cu b o zar
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

‫ﻟﻢﺀاﻣﺔالﻧﻤﻤﺎم‬-‫ ) إ ب ﻣﺎﻣﺎﺀ ق ا‬١٨(


)ORUÇLU İÇİN HACÂMET (OLMAK VE ETMEK — 18
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI
‫ﺗﺎﺗﻴﺔ ظ 'ا ق‬ ‫اال؛‬.-.‫ﺗﻲ‬ ‫ﺗﺌﺎﺗﺪ ة‬ ،،
‫ﺛﺔﻧﺤﻤﺎﺗﺪ‬ ,‫ز‬.‫أ‬ nv‫؛‬،«-
u •،
3‫ ة‬:‫د‬،‫ ﻣﻦ رق ﻧﺮ_رم؛ ؛‬،‫ﺋﻦ رق ﺗﺎﻟﺢ‬ ٠ ‫ م اآلﻫﻤﺶ‬، ‫ﺗ ﺎ ﻳ ﺎ ﻣ ﺔ ﺑ ﻤ ﺮ‬
.» ‫ﺛﺼﺴﺄ‬ ‫ اة‬، ‫; ﺑﺠﻮﻣﺤﻢ‬
‫زﻳﻤﺮ ر ﺑﺖﺳﻤﺎﻋﻪ ﻣﻦ ا آل ص‬, ‫ﻣﺪ اف‬ ‫ﺑﻢ‬ ‫؛‬
: "‫ﺻﺎ‬،‫ ﺀل أ‬.‫ق اوداﺛﺪ ؛ إﺳﻨﺎد ﺣﺪﻳﺚ أب ﻣﺪي ﻣﻤﻠﺢ‬
•‫آل م‬ ‫ن ﻣﺎ ش ﻣﻦ ا‬.‫ردم‬.‫أ‬ ‫ﻛﺘﺐ ا ﻧﺄ‬ ‫دإ*ﺀا؛ﺗﻮل؛‬
T E R O E M E S İ

1679) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü atıh)’den rivâyet edildiğine göre;


Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Hacâmet e d e n in ve hacâmet olanın orucu hnzıılıır-»"
N o t: Zevâid’de şö^ie denilmiştir: Ebû Hüreyre (R.A.)’m hadisinin senedi
mûnkatı’drr. Ebû H â tim : Abdullah bin Bişr’in ' ' ' hadis işitmesi sâbit
olmamıştır. Abdullah, el-A’meş’ten hadis rivâyet ettiğinde ancak şöyle söylüyor:
Ebû Bekir bin Ayyâş, el-A’meş’ten bana yazmıştır ■ki:..„ demiştir.

‫م ﻣﺘﺆ‬ ،‫ أ ﺑﺄ’ ا ﻧﺘﺎ ف‬. ‫ ﻣﺒﻢ'س‬،‫ﺛﻦ‬.‫ن أو ﺷﻨﺄ ال؛دﻳﻰ‬ ‫ﻣﻤﺤﺎ أئ‬ * ١٦٨ ٠
‫ﻫﻤﺤﻘﻮﺋﻢ‬ ‫ق؛‬ ، ‫ﺀﻧﻢ‬ ‫ أل أاا ﻗﺎ ؛ ا ﺀ ع ﺀأ آل ت‬.‫ ﻣﺢ‬،‫ ﺀ ص‬.‫ا ﻗﺎ د ﻣﺢ‬

.. ‫ﻗﻀﻘﻮ أ‬ ‫ أ‬, ‫ﻣﺪ‬


T E R O E M E S I
;Sevbân (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle dem iştir )1680
-Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’، şöyle buyurur
ken işittim‫؛‬
Hacâmet e،len،n ve hacâmet olanın orucu hozulur»
.«”

‫ماد ﺗﺄدس ﻗﺒﻤﺄﻧﻮﺑﻤﻰ‬-‫مأره *ﺧﻴﺮت* أﻧﺶ‬


‫ﻓﻴﻤال}؛أ ؛‬,‫ ﻣﺄ‬٠‫ ز ﻳﺜﻨﻲ‬١٦٨١
— v
‫ﺀﻣﺤﺌﺎﺗﻴﺒﻤﺚ‬ ‫ه‬، ‫ﻣﻤﻤﺢ‬ ‫ح؛ د‬ . ‫ﻣﻤﻪ‬ ,‫إل؛؛‬ ‫ﺟﺘﺠ‬

t ‫ﻜﻮم‬
. ‫ أ خ اﺗﺤﺎج*اداﺗﻢﺀ>ﺛ‬٠^ ‫ﺛﻪ• ﺳﺂت وﻧﻮالم‬
18 KİTABÜ-S’SIYÂM

TERCEMESÎ

1681) "... Şeddâd bin Evs (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre :
Ramazan ayından ©nsekiz gece geçtikten sonra bir gün kendisi
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile beraber Baki’da y ü r ü r -
ken Efendimiz hacâmet olan bir adama rastlamış ve Resûluilah (Sal-
lallahü Aleyhi ve Selleml ‫؛‬
«Hacâmet edenin ve hacâmet olanın orucu bozulur.» buyurmuş-

، ‫ﻣﺌﺘﻤﺤﺄﻳﻰ ط‬ ، ‫ﻳﻤﻤﺔ د ذ م‬ . ‫ < ﻫﺎ ي ؛ ة ﻣﻢ‬١٦٨٢


.‫ ﻣﺄ م‬،‫دد ذ ﺗﻴﻢ‬:‫ ا ﻣﺒﺠﻮ اؤ ج‬:‫ ه‬1‫ةﻧﺎﻣﺤﺌﺎس‬،‫ةقﺀق)ﺀ‬
TERCEMESÎ

1682) “... Abdullah bin Abbâs (Radıyallâhü anhütnâ)'âaxı\ Şöyle de-


iniştir :
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçlu ve ihramdayken
hacâmet oldu-”

İ Z A H I

Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anhl’m hadisi Zevâid türün-


dendir.
S e V â n (Radıyallâhü anh)’ın hadîsini E b û D â v û d ,
A h m e d , N e s a î , i b n - i H i b b â n , T a h a v î ve D â -
‫إااا؛أ‬ ‫ ﺀه‬rivâyet etmişlerdir.
Ş e d d â d (Radıyallâhü anh)’m hadisini E b û D â v û d ,
N e s â i , î b n - i H i b b â n ve H â k i m de rivâyet etmiş-
lerdir.
İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anhümâ) ’nin hadisini E b û
D â v û d , T i r m i z i , T a h a v î ve B e y h a k î de rivâ-
yet etmişlerdir.
İlk üç hadîsin zâhirine göre hacâmet edenin ve hacâmet olanın
ikisinin de orucu bozulur. Âlimlerin bir kısmı bunların zâhiriyle
hükmetmişlerdir. A l î , E b û ' H ü r e y r e , A t â ’ , E v z a ‫ ؛‬,
A h m e d , i s h a k , E b û S e v r (Radıyallâhü anhüm) bu gruptaki
SÜNEN-İ İBN-1 MÂCE

â lim le r d e n d ir le r . F a k a t c u m h û r a g ö r e n e h a c â m e t e d e n in , n e d e e la -
n in e r u e u b o z u lm a z . H a n e f î â lim le r in e g ö r e , o r u ç lu ik e n b u n u
yapm ak m e k r u h d e ğ ild ir . Ç ü n k ü F eygam ber (S a lla lla h ü A le y h i v e
S e lle m ) 1682 n o lu h a d îs t e b e lir t ild iğ i g ib i h a c â m e t o lm u ş tu r . M â -
l i k , Ş â f i î ve S e V r 1’ye g ö r e o r u ç lu ik e n y a p m a k m e k r u h -
tu r .

C u m h ü r a g ö r e b u h a d îs le r ş ö y le y o r u m la n ır :

H acâm et eden ve o la n o r u ç lu n u n orucu b o z u lm a te h lik e s i ile


k a r ş ı k a r ş ıy a d ır . Ç ü n k ü h a c â m e t o la n ın k a n v e r m e k le z a y ıf d ü ş m e -
sin d e n k o r k u lu r . H a c â m e t e d e n de kan a lm a ş i ş e n i em erken b o
ğ a z ın a k a n k a ç m a s ın d a n e m in d e ğ ild ir . M ak sad budur. B u n la r ın
o r u ç la r ı n ın b o z u lm a s ı d e ğ ild ir . B u n e v î i f â d e le r , b u m â n â l a r d a k u l-
la n ılır . N it e k im b ir t e h lik e y le k a r ş ı k a r ş ıy a g e le n k im s e : M a h v o ld u m !
d e r . H a lb u k i h e n ü z o n a b ir z a r a r g e lm iş d e ğ ild ir .

Ş e d d â d (R a d ıy a llâ h ü a n h ) ’ı n h a d i s i n d e s ö z k o n u s u e d ile n
a d a m ın is m in in M a ' k i l b i n Y e s â r (R a d ıy a llâ h ü anh)
o ld u ğ u , H â k i m ’ in r iv â y e t in d e a ç ık la n m ış tık .

İ b n - i A b b â s ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’m n h a d î s i , h a c â m e t
‫ال؛ ﻫﻬﺎاا ﻟﻪ‬ o r u c u b o z m a d ığ ın a d e lâ le t e d iy o r . S a h â b ile r in v e ta b iîle r in
c u m h û r u n u n k a v li b u d u r . E n e s , E b û S a i d - i H u d r î ,
Z e y d b i n E r k â m , S a ’d b i n E b î V a k k â s , î b n - i
M e s ’u d , İ b n - i A b b â s , i b n - i Ö m e r , ü m m ü S e -
1 e m e (R a d ıy a llâ h ü anhüm ) b u g ö r ü ş t e o la n s a h â b île r d e n d ir le r .
K eza Ş a ’bî , U r v e , A t â b i n Y e s â r , Z e y d b i n
E ş l e m , E b ü i k r i m e , E b û H a n i f e ile a r k a d a ş la r ı,
M â l i k , ١$ â f i î v e a r k a d a ş l a r ı d a b u g ö r ü ş t e d i r l e r .
E l-M e n h e l y a z a r ın ın b e y â n ın a g ö r e , b u â lim le r , h a c â m e t lc oru-
c u n b o z u ld u ğ u n a d â ir y u k a r d a k i h a d is le r e ş ö y le c e v a p v e r m iş le r d ir .
B u h a d îs le r , i b n - i A b b â s ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’n i n h a d î s i y -
le v e b e n z e r i h a d î s l e r l e m e n s u h t u r . E l - M e n h e l y a z a r ı , i b n - i A b -
b â s a n h ü m â ) '‫ﻫﺎ ا‬ h a d î s i n d e k i h ü k m ü t e ’y i d e d e r m â -
h iy e t te k i E b û S a î d - i H u d r î ( R a d ıy a llâ h ü a n h ) ile E n e s
b i n M â l i k ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’ı n H â r e k u t n i ta r a f ın -
d a n r iv â y e t e d ile n h a d is le r in i z ik r e tm iş tir . G e r e k d u y m a d ığ ım iç in
b u r a y a a k ta r m a d ım .
î b n - i A b b â s ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â ) ’n i n h a d i s i , o r u ç l u y k e n
h a c â m e t o lm a n ın c â iz l ig i n e d e lâ le t e t t iğ i g ib i, ih r a m d a y k e n d e h a c â -
m e t o lm a n ın c â iz liğ in e d e lâ le t e d iy o r . Ş â f i î , i b n - i A b d i 1-
B e r r v e b a ş k a ^ n n ın r iv â y e t in d e k i ilâ v e y e g ö r e P e y g a m b e r (S a l-
la lla h ü A l e y h i v e S e l l e m ) ’i n h a c â m e t o l m a s ı , v‫؛؛‬d â h a c c ı y o l c u l u ğ u
e s n a s ın d a v u k u ’ b u lm u ş tu r .
‫ول‬ KİTABÜ-S’SIYÂM

İbn-i A b b â s (R ad ıy alâh ü an h ü m â) 'n in bu hadîsi, A h -


m e d ve B u h â r î ’ n in b ir riv ay e tin d e m eâlen ş ö y le d ir:
‘‘P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ih ra m d a y k e n hacâ-
m et olm uş ve o ru çlu y k e n 'h acâm e t o lm u ştu r.” B u h â r î ve M ü s-
1 i m ’ in b ir riv ây ^tin d e ise sadece P ey g am b er (S allallah ü A leyhi
ve S ellem )’in ih ram d ay k en h acâ m et olriu^i] b elirtilm iştir.
El-M enhel y a z a rı bu riv ay etleri ve b a şk a riv ây e tle ri zik rettik -
ten s o n r a : Açık o lan rivâyet. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sel-
le m )’in o ruçluy k en h acâ m et olduğunu, k ezâ ih ra m d a y k e n h acâ m et
o ld uğunu bildiren riv ây e ttir. B una göre h a c â m e t olm a işi, ay rı ay rı
v ak itlerd e olm uştur. B u n ların b ir _vakit'te o lm asın a m ân i yoktur.

‫ﺳﺎ م‬ ‫ ذا ﻟﺘﻪ‬٠١٢‫) ﻳﺎب ﻣﺎ‬١٩)


1‫ — م‬ORUÇLUNUN EŞİNİ GPMESİ HAKKINDA
GELEN HADİSLER b a r i

•‫؛ آل ﺀﻇﺄﻋﺎﺛﻤﺢ‬-‫ ﻳﻰﺀﺑﻤﻨﻈﻤﺤﺒﻤﺘﻴﺞ‬.‫ﻣﺤﻤﺎأع؛ ﻳﺔ أ‬- ‫'اﺣﺂ' ا‬


‫ﺑﻤﺞ‬ . ‫ﺣﻤﺖ ' ﺗﻴﺄ‬: ‫ه‬ ‫ ﻳﺘﺔة‬1‫ﺻﺚ‬I ‫ش■ ن ﺻﺮن‬ ‫م ذ أد نﺀﻣألﺗﺖ * ﻋﻦ‬
•‫ذاﺛﻤالدﻣﻢﺀ‬
T E R C E M E S İ

: Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’dan ; Şöyle dem iştir ' )1683


-P eygam ber (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) oruç ay ın d a (eşini g ü n
d ü z ) ö p e r d i .”

‫ؤ‬. ‫ ﻣﺊ ي‬,‫ ﺗﺎ ؛ ألة ﺗﻨﻤﻲ‬. ‫ة اى ﻗﺘﺚ‬. ‫ ﺀﻣﺤﺎ أع أ ي‬T-١٦٨٤


‫ ﺋﻤﺤﻲ‬. ‫داف ^ ﺑﺠﺪﻧﺼﻴﻢد‬.‫ م‬.‫> ﺳﺜﺎ ه؛ ﻫﺖﺀﺣﻤﺘﺊ‬ ‫ﻣﺎﻫﻢ‬
‫ ﺑﻤﻘﺎﺗﺒﻤﺎ‬., ‫; ﺗﻴ آل ي' ﻛﺎﺀ ذ ﻧﻴﻮا ف‬
T E R C E M E S İ

1684) "... Âişe ( Radıyallâhü anhâ)'<\an \ Şöyle dem iştir :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) o ru çlu y k en (eşini) öper-


dİ. Ve R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve Seilem ) n efsin e h âk im oldu-
ğu gibi h an g in iz nefsinize h âk im olab ilir?”
586 SÜNEN-İ tBN-t MÂCE

، ‫|ﺛﻤﺺ ;ة‬ ‫ ظ‬: ‫ أأآل‬. ‫مة ج‬/ ‫مد‬، ‫ ﻣﺤﺔأ ﻧﻰ ئ‬.‫ﺀﻣﺤﺎأﺗﻢ‬- ‫ ا‬-‫ﻫﺤﺎ‬
‫ﻣﺤﻖ‬ ‫ﻣﺄ ن‬ . ‫م ﺣﻔﺘﻪ ؛' أد؛ ي‬ ،‫ﺗﻢ‬ ‫ م ﻣﻤﻮ ن‬، ‫ ﺀى ﺳﺈ أﺀ‬،‫ا آل م‬ ‫م‬

/ ‫ﻧﻤﺤﻨﺎﻣﻢ‬
TERCEMESÎ

1685) “... Hafsa (Radıyallâhü anhâ)’dan; Şöyle demiştir :


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) oruçluyken (esini)
öperdi.

İZAHI
 i ş e (Raüıyallâhü anhâ)’nin ilk hadîsini ‫ ا أ ا ﻟ ﻪ ' أ إ آ‬ve
E b ü D â v û d da rivâyet etmişlerdir. îkinci hadisinin benzeri-
ni de N e s a î hâriç diğer Kütübd Sitte sahipleri de rivâyet etmiş-
lerdir.
H a f s a (Radıyallâhü anhâ)’nm hadisinin başkaca kim tara-
fından rivâyet edildiğini bulamadım.
Bu hadisler, nefsine hâkim cruçlunun eşini öpmesinin câizliğine
delâlet ediyor.
A i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadîsinde geçen “Resûluilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) nefsine hâkim olduğu gibi hanginiz
nefsine hâkim olabilir.?” cümlesinin açıklaması hakkında N e v e -
v i ’ nin şöyle dediğini “Tuhfe” yazarı nakletmiştir: Â i ş e (Ra-
dıyallâhü anhâ)’nin sözünün mânâsı şudur: Sizler oruçluyken eş-
lerinizi öpmekten sakınmalısınız. Kendinizi Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)’e kıyaslamayınız. Çünkü o, nefsine hâkimdi. île-
ri şehveti doğuracak öpmekten emindi. Sizler emin olamazsınız. Bu
itibarla yolunuz, öpmekten kaçınmadır.
Oruçlunun eşini öpmesini câiz görenlerin, Â i ş e (Radıyallâ-
hü anhâ) 'nin sözünü şöyle yorumladıklarını S i n d i belirtmiştir.
Yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) herkesten fazla nef-
sine hâkim olduğu halde oruçluyken eşini öptüğüne göre, sizler de
oruçluyken eşinizi öpebilirsiniz.

ORUÇLUNUN EŞÎNÎ ÖPMESİ HAKKINDA


ÂLİMLERİN GÖRÜLERİ
1 — Sahâbilerden ve Tabiilerden bir cemâat, nefsine hâkim olan
oruçlunun eşini öpmesinin câizliğine V® bununla orucunun bozulmı-
KİTABÜ-S’SIYÂM

y a c a ğ ın a h ü k m etm işlerd ir. H a n e f i âlim leri, A h m e d , İ s -


h a k ve D â v û d b u g ö rü şted irler. E b û H a n i f e ve ar-
k a d a ş l a n : M eninin gelm esi vey â cinsi m ü n â seb e tte b u iu n m a •teh-
likesi h u sû su n d a n efsin d en em in o lm ay an ın o ru çlu y k en eşini öpme-
si v ey â çıplak v ü c u tla rın ın b irb iriy le tem as etm esi m e k ru h tu r. A şırı
dokunm a, y â n i eşlerin çıp lak ik en k u cak laşm ası veyâ d u d a k öpüş-
m esi ise m u tla k a m e k ru h tu r. C ü n ü p olm a en dişesinin b u lu n u p bu-
lu n m am ası fark etm ez, dem işlerdir.
2 — M eşh u r k av lin e gö re M â l i k ; K esinlikle n efsin e h âk im
o lan o ru ç lu n u n eşini öpm esi m e k ru h tu r. N efsinden k esinlikle em in
o lm ıyanm ki ise h a ra m d ır, dem iştir.
3 — Ş â f i ı , S e v r i ve E v z â i genç ile yaşlı a ra s ın d a
ay ırım y a p a ra k y aşlın ın eşini öpm esipi m ü b ah , g en cin k in i m e k ru h
say m ışlard ır. î b n - i A b b â s (ftad ıy allâh ü a n h l’d a n riv ây e t
edilen h ü k ü m de b u d u r. N e v e v î , M ü s l i m ’ i n şerh in d e :
‫ و‬â f i ‫ أ‬ve a r k a d a ş la r ı: Ş eh v etin in ta h rik in e yol aç m a y a n öpme,
o ru çlu y a h a ra m d eğ ild ir ■Bununla b e ra b e r iyisi, b u n u y ap m am ak -
tır. Y ap m an ın m e k ru h lu ğ u söylenem ez, dem işlerdir. P ey g am b er (Bal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem ) eşlerin i ö p tü ğ ü h a ld e b u n u y ap m am asın ın
d a h a iyi o ld u ğ u n u sö ylem elerinin sebebine g elince‫ ؛‬öpm e sın ırın ı aş-
m a m ak em niyeti; P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) için mev-
cu ttu . B aşkası için bu em n iy etin v arlığ ı söylenem ez. N itekim A i ş e
(R adıyallâhü a n h â ) : “O , h e p in iz d e n fa z la n efsin e h âk im d i.” dem iş-
tir. Ö pm ekle şeh v eti ta h rik edilen h a k k ın d a k i h ü k ü m , Ş â f i i âlim -
lerince en kuvvetli g ö rü len hü k ü m , h ara m lık tır. Bir k av le gö re ten-
zihen k e râ h e ttir.
4 — Ş ü r e y h , İ b r a h i m N e h a î , Ş a ’ b î ve b a şk a
bâzı âlim lere gö re öpm ek o ru cu bo^ar. K azâ etm ek gerek ir.

'‫‘ ى ﻫﺖﺀ وص ؛ ﻗﺎ ؛؛ﺋﻒ'م‬.


‫ﻣﻮﻟﻬﻴﺒﻢ‬ ' ‫ ﺀﻣﺤﺎأث‬-١٦٨٦
‫ ﻧﺗ و‬:‫تءوأك‬ ‫ء ﻧﻲ ءآ ﻣ ت'؛ ﻧﻳ‬ ، ‫ءن أﻳﺎ ن_د اﻟﺧﻧﻰ‬ < ‫ذنء ﺛﺟﺔ‬.‫ﺗﻧ د‬
,» ‫ﺗﺄﻳﺎ‬ .' ‫; ة ل‬,‫ﺀﺛﺔ ذ‬ ‫ﻧ ﻤ ﻮ ل' ات؟ض' ن‬ ‫ا ﺗﺒﻢ‬
،‫^؛‬

‫ﺀ ن‬ ‫وﻫﻞ‬ . ‫ﻛﻰ‬ ‫ا‬ ‫ا ﻟﻤﺰﻳﺪ‬ ‫ﺛﻴﺨﻪ‬ ‫ﺗﻒ‬ ‫و‬ ‫ ال ﻣﻤﺎﻣﻢ ز ﻣﻨﻒ ن'ﻳﺪ آ ﻗﺠﻴﺮ‬،‫ﺷﻒ‬ ‫د‬ ‫ﻗﺎ ووا؛د ؛ إ ﺳﻨﺎ‬
. ‫ داﻳﺪ زﻳﺪ ﻣﻤﻮل‬، ‫ﺛﻢ‬ *‫ ﺣﺪﻳﺚ‬: ‫ك ز ﻳﺪا ﻟﺲ ﺟﻤﻮل * وﺀل او ﻳﻴﺪئ‬.‫ا ﻓﺘﺮ ب ؛ ا‬

'!'ERM EM ESİ
168‫ق‬ ‫“ ر‬... Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in mevlâsı M eym ^e
(Radtyallâhü anhâ)’d an ; ^öyle demiştir :
SÜNEN-1 İBN-l MÂCE

O ruçluyken o ru çlu eşini öpen ad am ın d u ru m u P ey g am b er (Sal-


la llah ü A leyhi ve S ellem )’e so ruldu. B u y u rd u ki i
*‫!؛‬،isinin o ru eu bozulm uş olur.»"
H o t : Zevâid’de şöyle denilmiştir : Hadisin isnadı zayıftır. Çünkü Zeyd bin
Cübeyr’in ve Şeyhi Ebû Yezid ed-Dmni’nin zayıflığı ‫ سﺀ أ؛ا‬âlimlerin ittifâkı var-
dır. Et-Takrîb’de de Ebû Yezid ed-Dınnî’nin meçhul olduğu nakledilmiştir. E^-ZÜ-
beyrî de : Bu hadis münkerdir ve Ebû Yezid meçhuldür, demiştir.

İ Z A H I

Zevâid tü rü n d e n olan bu h ad isin zü h irin e gö re eşini öpenin ve


öpülenin o ru çla rı bozulur. L âkin öpm ekle o ru cu n bozu lm ad ığ ın a hük-
m eden âlim lere göre bu h ad is sah ih olduğu ta k d ird e şöyle yorum -
la n ır : L şlerin o ru çla rı b ozulm a tehlikesiyle k a rşı k arşıy ad ır. Ç ü n k ü
öpm e ileri şehvete ve cü n ü p lü k h âlin in o lm asın a yol a çab ilir .
£1-Menhel y a z a rın ın b ey ân ın a göre y u k a rıd a an ıld ığ ı gibi ‫ و‬ü -
r e y h ve a rk a d a şla rın ın öpm ekle o ru cu n b o zu ld u ğ u n a d â ir ver-
■dikleri h ü k m ü n delili bu h ad istir.

‫ ) ا ﺑﻣﺎإ« ﻳﻰاال ﺷﺮﻣﻠﻧﻣﺎم‬٢♦ (


20■— ORUÇLUNUN MÜBÂŞERET (ÇIPLAK TENİNİN,
ESİNİN ÇIPLAK TENİNE UEÖMESİ) H A kK IN DA
GELEN HADÎSLER BÂBI

M ü b aşeret kelim esi h ad is âlim lerin ce b ir kaç şekilde tâ rtf edil-


m iştir. T uhfe y azarı bu b âb ta k i  i ş e (R adıyallâhü a n h â ) 'n in
h ad isin in açık lam ası b ah sin d e şöyle d e r :
M übâseret- ö p m ekten d a h a geniş k ap sam lı b ir m â n â ifâd e eder.
B â z ıla n n a göre m ü b âşeret; erk eğ in h an ım ın ın a v re t m a h allin d en
b a ş k a y erin e elle dok u n m asıd ır. Bir k avle gö re m ü b â şe re t‫ ؛‬öpm ek
ve elle d o k u n m a k tır. N e V e V i ’ ye g öre m ü b â şe re t ile elle dokun-
m a m ân âsı kasted ilm iştir. M ü b âşeretin asıl m ân âsı ise‫ ؛‬erk ek ile ka-
dinin te n lerin in ö rtü sü z tem âsıdır.
El-M enhel y aza rın ın b ey ân ın a gö re b u ra d a m ü b â şe re tte n m ak-
sad, cinsi tem as k a d a r ilerlem iyen do k u n m ad ır, ö p m e sü retiy le veyâ
b a şk a tü r d o k u n m a ile olabilir.

، ‫ﻧﺎﻧﻤﻦ‬ ‫ة‬ ، ‫ي آ ﻣﺪتةﺛﺄﺑﻢ‬. ‫ﻳﻰﻣﺤﺚ‬.‫ﻣﺒﺠﻨﺄ‬.‫ﻣﺤﺎ أ‬ - ١٦٨٧


20 KİTABÜ-S’SIYÂM

^‫؛‬ ‫ﻣﺤﺸﺪ ف‬ ‫ أ‬: ‫ ة آ ال‬. ‫ﻣﻠﺜﺊ‬ ‫ﻣﻤ آل‬ '‫ﻣﺤﻴﺪ‬ ‫ﻧﺌﻞ' اا‬ : ‫ص '؛ ةت‬ :‫ﻧﺈ‬

‫ و إ م‬/ ‫ﻧﺘﺌﻢ‬ ‫ﺋﺔ ذ أ‬ .‫' ة ذ ; ﻗﺮ ؛‬: ‫ﻣﺤﻤﺤﺘﺎ إل أأ ﻟﺖ‬ . .

1687) "... ibrâhim (en-Nehaî)den rivâyet ‫س‬ ‫أل؛‬


‫ﺟﻠ‬‫ﺳﻢ؛‬göre el-£sved ( ‫لﺀ؛ط‬
Yezîd) ve Mesrûk. Âişe ( Radtyallâhü anküm )’ün yan!na vararak :

R esûlullah (S allallah ü A leyhi ve S e lle r ) o ru çlu y k en m ü b â şe re t


ed er m iydi? diye s o rm u .la r‫ ؛‬Âişe (R adıyallâhü a n h â ) : Y ap ard ı ve
nefsine en h âk im olanm ızdı, dem iştir.”

İ Z A H I
Bu h ad isin benzeri, d iğ e r Kütüb-1 S itte ’de riv â y e t edilm iştir. Ha-
dls, o ruçluyken m ü b â şe re t etm en in câizliğine d elâlet eder. O ruçlu-
n u n m ü b â şere t etm esin in câizliği h u sü su n d a âlim ler a ra s ın d a ih tilâ f
vardır. Bu İh tilâf öpm enin câizliğine d â ir ih tilâ fın ay nısıdır.
£i-M enhel y azarı; O ru çlu n u n eşini öpm esi v ey â o n a m ü b â şere t
etm esi h u sû su n d a k i ihtilâf, m en in in gelm em esi ş a rtın a bağlıdır. Gel-
diği ta k d ird e âlim lerin ittifâ k ıy ia o ru cu b o zu lu r ve k azâ etm esi ge-
rek ir. M â l i k ve i s h a k ' a g ö re ay rıc a O na k e fâ re t g erekir.
Ş ây et b u h a re k e tle rd e n dolayı m ezi g elirse‫ ؛‬H a n e f î ve Ş â f i î
âlim lerin e göre k a z â gerekm ez. M â l i k , A h m e d ve İ s -
h a k ’ a göre k azâ gerekir. Bu h âlin belireceğini önceden bilirse öp-
m ek veyâ m ü b â şere t h aram d ır.

‫ ص طﺀ‬،‫ أﻧﻰ‬،‫ا ﺗﺼﻢ ت‬.‫ﻣﺎﻣﺤﺚ ة ﺛﻢ ن م ا ﻣﺢ‬ ١٦٨٨


-

‫ دﺣﺺ ﻧﺘﻴﺮا ﻟﺖ \م‬:‫ﻣﺎس؛ ﻓﺂت‬،‫ ض اث‬،‫ ص ﺗﻤﺪ نﺟﺐ؛ل‬، ‫ان ا ﻟﺸﺎم‬


. ‫ ؤر ﺗﺜﺐ‬، ‫ﻳﻰاإلاﻣﺔ‬
٠‫ﻣﺤﺎﺟﺔ‬
‫ ﺛﻴﺦ ون‬، ‫ﻛﻒ ﺀد ي آد‬ ، ‫ق اوواﺛﺪ ؛ إ»طﺀم ﻧﻌﻲ ف‬

-AbdtıHah bin Abbâs (Radıyallâkü anhümâ) dan ; Şöyle de ...'• )1688


:m iştir
-M ü b âşeret h a k k ın d a yaşlı o ru çlu y a ru h s a t verilm iş, genç o ru ç
”.lu y a d a m e k ru h say ılm ıştır
N ot: Zevâid’de şöyle denilmiştir ; İbn-i Mâceh’in şeyhi olan Muhammed bin
Hâlid zayıf olduğu için bunun senedi zayıftır.
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

İ Z A H I

Z evâid tü rü n d e n o la n b u h ad isin b en zerin i E b ٥ D â v û d ve


B e y h a k I , E b û H ü r e y r e (R ad ıy allâh ü an h ) 'd e n riv â-
yet etm işlerd ir. O rad ak i riv â y e t m eâlen ş ö y le d ir:
“Bir a d a m P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ’e o ru çlu n u n
m ü b a şere t h ü k m ü n ü sordu. P ey g am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem )
o n a ru h s a t verdi. B aşka b irisi geiip ay n ı ^eyl sordu. P ey g am b er (Sal-
la lla h ü A leyhi ve Sellem ) o n u m e n etti. P ey g am b er (S allallah ü Aley-
hi ve Sellem ) ’in ru h s a t v erd iğ i ad am , y aşlı ve m en ettiğ i a d a m gençti.”
A h m e d ve T a b a r â n i de b u n u n b ir b en zerin i ibn-i
٥ m e r (R ad ıy allâh ü a n h ) ’den riv â y e t etm işlerd ir.
H adis, o ru çlu iken öpm e ve m ü b â şe re t h a k k ın d a yaşlı ile genç
a ra s ın d a ay ırım y a p a ra k y aşlıy a câiz ve gence m e k ru h sa y a n i b n - i
A b b â s (R ad ıy allâh ü a n h ) ‫ ؛‬ş â ‫ ﺀ‬i I , S e v r i , E v z â i ve
b ir riv ây e te gö re M â l i k için b ir delildir.

‫ ق اﻟﺨﻴﺒﺔ وا ﻟﺮﻣﺚ ﻟﻨﻤﺎ م‬٠١٠‫إ ب ا‬


21 — ORUÇLUNUN GIYBET YE ÇİRKİN SÖZ SÖYLEMESİ
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

، ‫ذ‬ « ‫ اه‬6 { ‫ ﺋﻦ‬، ‫ادم‬ ‫ﺀﺗﻖ ف ن‬ . ‫ ' اغ‬/ ‫ ﺑﻢ‬/ ‫ﺀﻣﺤﺎ م‬ -١٦٨٩

‫ﺛﺪﻟﺜﻀﺆ§ق ﺗﻦر• ﺗﻊ‬


• -‫ ﻗﻤﻨﻦ’*؛ ﺗﺄل ؛ ة ﺗﺖ‬.‫ﻣﺄ‬ ‫ ﻳﻲ ا ﻣﺤﺊ ‘ ﻣﺄﻣﺢ‬- ‫م‬
‫‘؛‬

. ‫ﺗﻌﻢ' ﺗﺌﺂﺑﻤﻢ‬ ‫ﻫﺆﻳﺎ ذ أ‬ ، ‫الﻣﺤﺪﺀم>ﻣﺢ‬، ‫ودااﻧﺲ> ال ﻳﺪ‬


T E R C E M E S İ

1689) “... Ebâ Hüreyre (Radtyallâhü anh ) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

«Y alan söylem eyi, câhilce d a v ra n m a y ı ve b u n u n la am el etm eyi


b ırak m ıy an (oruçlu) k im sen in yem esini içm esini b ıra k m a sın a Al-
la h ’m ih tiy acı y o k tu r. (B una k ıym et verm ez.)»”

İ Z A H I
M ü s l i m ’ d en b a şk a K titüb-i S itte sahipleri, A h m e d ve
B e y h a 1‫ ؛‬i de b u n u riv â y e t etm işlerd ir.
21 KÎTABÜ-S’SIYAM SOI

Hadîsten maksad şudur: Suçluyken yalancılık, yalan şâhitlik,


gıybet, iftira, sövmek, lanetlemek gibi bâtıl söz söylemeyi bırakmı-
yanın tuttuğu orucun makbul olmadığıdır. Çünkü oruçtan maksad;
aç ve susuz kalmanın kendisi değil, bununla teminine çalışılacak şeh-
vetleri kırmak, kötülüğü emredici nefsi frenlemektir. Hadîsteki Al-
lah’ın ihtiyacının olmayışı, orucun makbul olmayışından mecazdır.
Çünkü ne bâtıl sözü bırakanın ne de bırakmayanın aç ve susuz kal-
masına Allah’ın ihtiyacının olmadığı ma’lumdur.
î b n - i B a t t â l : Hadîsin mânâsı bâtıl söz söyliyenin oruç
tutmayı bırakmasını emretmek değil, bâtıl sözden sakındırmaktır, de-
miştir.
' «Allah’ın ihtiyacı yoktur» cümlesi, oru-
cun makbul olmadığından kinâyedir. Nasıl ki öfkelenen bir kimseye
istediği şey verildiği zaman Onu çevirirken: Benim buna ihtiyacım
yoktur, der. Şu halde hadîsten maksad, bâtıl sözle kirletilen oru-
cun, reddedilmeye mahkûm olduğu ve böyle kirletilmeyen orucun
makbul olduğudur.
Hadîs; bâtıl sözün, oruçlunun sevâbını noksanlaştırdığına delâlet
ediyor. Gıybet, yalancılık, koğuculuk, câhilce davranmak ve bunlar-
la amel etmenin, orucu bozup bozmadığı husüsunda ihtilâf vardır.
~ göre bunlar orucu bozmaz. Fakat sevâbını noksanlaştırır.
S e V r i ’ ye göre gıybet orucu bozar. G a z â l i ’ nin el-îhyâ’da
beyân ettiğine göre M ü c â h i d : Gıybet ve yalancılık, orucu bo-
zan hasletlerdir, demiştir.
göre gıybet orucu bozar ve kazâ etmeyi gerektirir.

‘ ‫م أﻧﺎﺗﻪ ددأب‬ ‫ﻧﺎﺀ ﺑﺪافﻳﻰ اﻟﺒﺎرك‬.


، ‫ ن‬/ J f ‫ﺣﺒﺠﺘﺎ‬ ١
—٠٦٩٠
‫آل‬ ^ ‫ﺛﻮﻫﺎشﺀ‬-‫ت‬3‫ ة‬: ‫تﺀ؛ & د‬.‫ﻳﻰﺗﺖ‬
«‫آب‬ ‫ ﺋﻦ آ‬، ‫ﻫﺬﺗﺪ ادئ؟ﻳﺊ‬
‫ ﺑﺎﻣﺢ‬، ‫ﻧﺒﻤﺄﻫﻤﻤﺤ آل ﺋﻤﺢ‬ ‫• * ﺀن ' ﺑﻤﺎ ال ﻃﺪ ع‬
'
٠‫فاوواﺛﺪ ة إﻣﻨﺎدﺀم»ﻣﺬا‬

1690) ” ... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü a«A)’den rivâyet edildiğine göre;


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
«Nice oruçlu vardır ki; orucundan kendisine aç kalmaktan baş-
ka bir şey yoktur. Ve gece namazına nice kalkan vardır ki kalkışın-
dan kendisine u^usuzluktan başka hiç bir şey hâsıl olmaz.»”
N o t : Bunun senedinin zayıf olduğu Zevâid'de bildirilmiştir.
SÜNEN-İ ÎBN-t MÂCE

‫؛‬ ٤٨^ ١
Zevâid türünden olan bu hadîs, oruç tutan bîr çok kim senin oru-
‫ا‬
‫ال؛‬‫ﻠ‬ ‫ال‬m akbul olm adığına ve sevap sağlam adığına delâlet ediyor. Mü-
‫الﻟ‬
elllf bu hadîsi bu bâbta zikretm ekle oruçtan sevap kazanm am anın
sebebinin, oruçlunun bâtıl söz söylem esi olduğuna zım nen işaret et-
miş olur. Gece nam azına kalktığı halde uykusuzluktan başka kazan-
cı olmayanlar, bu hizm etlerine riyâkârlık karıştıranlar veyâ benzerî
günahları işliyenlerdir.

، ‫أقﺻﺎﻟﺢ‬ ‫ﻋﻰ‬، ‫ ﺋﻦ اآلﻫﻤﺲ‬،‫أ ﺛﺂ 'أﺟﺮر د‬ ^^ . ١‫ —ﻋﻤﺤﻢﻧﺤﺜﺚ ن‬١٦٩ ١


‫ﻋﻤﺬ‬-‫{‘ ﺀﻣﻮم أإلﻛﺮم ﻣﺢ‬. ‫ ﻟﺪا ف‬٠‫ﺛﻮألاﻧﺆس‬-‫أت ن‬ ‫أرع ؛‬
‫ ؛‬: ‫أق‬ ‫ﻋﻦ‬
. ‫ إﻧﻰ اﺗﺖ؛ﻧﺎﺀآم‬:‫ ﺀﺛﺊ‬، ‫ؤالﺑﺠﺮت• وإف ﺟ ال ذي أ ﺛﺪ‬
i' t H C E M E S İ

1691) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet ‫ﺳﻢ؛غ؛ ال؛س‬ göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

«Birinizin oruç günü olduğu zam an sakm çirkin söz söylem esin.
Ve cehâietin gereklerinden bir şey işlem esin. Eğer bir kim se ،ma kar-
şı câhilce d av ra n sa : Ben oruçlu bir adamım, desin.»”

İ ZAHI
Kütüb-i Sitte sahipleri, M â l i k ve ‫ و‬، ‫ ةالآل‬،‫ ؛ ا‬bu hadîsi
benzer lâfızlarla rivâyet etm işlerdin Bâzı rivayetler biraz daha uzun-
dur.
Hadîsin : «Câhilce davranmasın» diye tercem e ettiğim iz cümlesi-
nin açıklam ası bahsinde el-M enhel y a z a n : Yâni gıybet, boş lâf, alay
etmek V.S. günahlar gibi câhillerin kârı olan şeylerin hiç birisini ‫ؤإ‬ -
lemesin. Maksad bu hareketlerin yalm z oruç hâlinde yasak olduğu-
nu, diğer zam anlarda mübah olduğunu bildirmek değildir. Maksad,
oruç hâlinde bu gibi hareketlerden daha çok uzak kalmaktır.
Hadîsin : «Ben oruçlu bir adamım, desin.» cüm lesinin açıklam ası
bahsinde el-Menhel yazarı şöyle der :
Oruçlunun bu sözü diliyle mi söyliyecegi yoksa kalbinde mi söy-
liyecegl husûsunda ihtilâf edilmiştir. R â f 1 î ’ nin nakline göre
22 KÎTABÜ-S’SIYÂM

İm am lar, bu sözü k alb in d e söylem e y e ru m u n u tercih etm işlerd ir. Çün-


k ü dille söylem ekte riy a k â rlık ve gö steriş oiabilir.
^‫ ؟ ؛‬٢ ^ ٢ , el-E zkâr’d a b u sözü dille söylem e y o ru m u n u tercih
etm iş, d iğ e r y o ru m u n d a iyi o ld u ğ u n u b ey an etm iş v e : E ğer hem ،ii
liyle hem kalbiyle söylerse bu d a u y g u n d u r, dem iştir.
E û y â n i ’ ye göre eğ er R a m a z a n ayı ise diliyle söyle-
sin, b aşk a b ir oruç tu tm u ş ise k alb in d e söylesin.
O ru çlu n u n b u sözü söylem esindeki hikm et, kendi n efsini kötü-
lü k te n m en etm ek veyâ m u h â tab ın ı fen â d a v ra n m a k ta n m en etm ek-

‫ا ﻟﻤﺤﻮ ر‬ ‫ﻣﺎﻣﺎﺀق‬ ‫إب‬ ) ٢٢)

22 — SÂHÛR YEMEĞİNİ YEMEK HAKKINDA


GELEN HADİSLER RÂSI

، ‫ﻣﻌﺪ ن ﻣ دم أﻣﺄﻣﺄﺣﺎدنزأد مﺛﻢ أل ﺗﻲ نﻧﺰﻧﻲ‬


، _ ‫ ﺀاﺑﺠﺜﺎأ‬١٦٩٢ • —

. ‫ةم‬ ' ‫تب‬


‫ﻣﺣﻣﻣﺋﺗﺮ ا إل ﻓﻳﺎ د ﺋ م‬ ‫ ﻣ وا‬.‫ءءوت‬3 ‫ة‬ ‫؛‬ ‫مءء ﻗ م ة ﻣ‬
T E R C E M E S İ

1692) "... Enes ‫ ة ااﻟﻆ‬1‫ ( آا؛اق‬Radıyallâhü atık )'den rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi v e ‫<ف‬//،'/»‫ر‬:

«Seher v ak tin d e yiyiniz ve içiniz. Ç ü n k ü o n d a b erek e t vardır.»


b u y u rd u .”

İ / A H I

Bu h ‫ ه‬r i, M üslim ve T
i r m i z 1 de bu hadisi riv ây et
etm işler; T i r m i z i h ad isin H asen - S ah ih o ld u ğ u n u söylem iştir.

S e h ü r ; S eh er v ak tin d e yiyilen yem ek ve içilen su ve b en zeri m eş-


ru b a ttır.

Bu bâbın başlığındaki; ‫ا ﻟﺤﻮ ر‬ kelim esi iki şekilde de o k u n a bi


lir. K eza h ad îs m etn in d e geçer; bil kelim e iki şekilde o k u nabilir. Tuh-
!٠ y a z a rın ınb ey ân ın a g öre :

Siinen-i ibn-i Mâce — c. : 4-F. :38


SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

E l - K a a r î : H adîs âîîm îerîn d en tu tu la n riv a y e t bu kelim e-


n in “S in "in ü stü n ü y le o k u n m asıd ır. Y âni “S e h ü r” diye o k u n u r. Bu d a
se h e r v ak tin d e yiyilen yem ek ve içilen içecek m ad d elerid ir, dem iştir.
E l - C e z e r î de en -N ih ây e’de “S in”in ü stü n ü y le olan riv ay e tin
d a h a çok o ld u ğ u n u söylem iştir.
E 1 - H â f 1 z , el-F etih’te : Bu kelim e “S in"in ö tresi ve ü stü n ü y -
le oku n ab ilir. Ç ü n k ü eğ er h ad îstek i b e rek e tten m a k sad ecir ve se-
vap ise S u h ü r diye o k u m ak u y g u n d u r. Ç ü n k ü ec ir ve sevap, yiyecek
ve içecek m ad d elerin d e değil, b u n la rı yem ek ve içm ek işindendir.
Ş ây et b e re k e tte n m ak sad , o ru çlu y a k u v v et ve zo rlu ğ u h afifletm ek
ise “S in”in ü stü n ü y le o k u m a k u y g u n d u r. Ç ü n k ü zo rlu ğ u h afifletm ek
ve o ru çlu y a kuvvet, g ıd a m ad d elerin d e b u lu n u r. B âzıların a göre be-
re k e tte n m ak sad , se h e r v ak tin d e se h ü r yem eği vesilesiyle u y an ıp
d u â etm ektir. En u y g u n u ş u d u r ki; S e h ü r yem eğine k a lk m a k ta çeşit-
li yö nlerd en b erek e t h âsıl olur. Bu y ö n lerin b ir kısm ı ş u n la r d ır : Pey-
g a m b e r (S allallah ü A leyhi ve Sellerçıl’in sü n n etlerin e uym ak, Ehl-i
K itâb’a m u h â lefet etm ek, ib â d et için k u v v et alm ak , açlığm yol açtığ ı
h u y su zlu ğ u giderm ek, neşeyle oruç ib âd etin e yönelm ek, se h e r v ak tin -
de y ard ım dileyen y o k su lla ra s a d a k a verm ek, ib â d et ve d u â la rm m ak-
b u l olduğu k u v v etle u m u la n se h e r v ak tin d e ib â d e t ve d u â etm ek,
oru ç n iy e tin i ak şam u n u tm u ş o la n a n iy et etm e im k ân ın ı b u lm ak tır,
dem iştir.
H ad îsteki em ir, âlim lerce m en d u p lu k için y o ru m lan m ıştır. Y âni
oru ç tu ta c a k k im selerin se h e r v ak tin d e k alk ıp b ir şey yem eleri veyâ
içm eleri sü n n ettir, vâcib değildir. Î b n ü ’ l - M ü n z i r bu h ü k ü m
' icm â b u lu n d u ğ u n u n ak letm iştir. ‫ﺀ‬
‫ﻟﻘﺜﺔﺀﻟﺞ> ﻣﺈﺗﺘﺂ‬ ‫ﺀ‬.‫ أ ﻋﻤﺢ‬. ıs • ‫ﺑﻤﻲ‬ ‫ة‬/ ‫ﻣﺤﺎﻣﻢ‬ - ١٦١٣
‫ د ﺗﺘﻴ ﻮ‬1 ‫ ﺷﻤﺄﺷﺎم‬-‫آد « ا‬ ‫ﺀتﺀﺗﺰ*ة> ﺀﻧﺎثﺀ؟اس> ﺀن ' ﺗﻴﺆﻗﻮ‬
‫« ؛‬

‫لل‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﻟﻢ مد‬


• ‫ا‬، .
‫ﺿﻴﻒ‬ ‫ وم‬، ‫ن ﺻﺎﻟﺢ‬. ‫ق اؤداﺛﺪ ؛ ﻓﻲ إ ﺳﻨﺎ ده زﻣﺨﺔ‬.
T E E C E M E S Î
1693) “... ibn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâyâ&n rivâyet edildiğine göre;
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«G ündüz o ru cu için se h e r y em eğ in d en ve gece ib âd etin e k alk m ak
için öğle is tira h a tın d a n y ard ım dileyiniz.»"
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bu hadsin senedindeki ‫ إ ص‬Zem’a bin
Sâlih zayıftır.
KİTABÜ-S’SIYÂM

‫ ﺗﻮ ر‬،. ‫ال‬ ‫اب ﻣﺎ ﻣﺎﺀق ~أﺧﺈر‬ ) ٢٣(

SEHÛR YEMEĞİNİ GECİKTİRMEK HAKKINDA — 23


GELEN HADİMLER BÂBI

. ‫ ة‬0 ‫ﺋﺖ‬. ‫ ﻣﻘﻀﺤﺜﺘﻮ‬-‫ﺋﻦ‬، ‫ﺀﺑﺠﺂ‬ . ‫ﻟﺔ ه‬ ، ‫ﻣﺤﺎ‬ ١٦١٤


<-

. ‫ذ ﻧﺎإ ال ﻟﻢﺀألت‬ ‫ ﺛﻨﻮت*آح رﺳﻮواف‬:‫ﻫﻨﺄﻧﻲﻳﻰﻣﺎك> ﺀﻧﺰ_ ﺗﻴﻨﻤﺄإت ؛ ﻓﺄل‬


٢٢ jS ş‫^؛‬

•‫ ﺋﺮا؛ة ﻣﺸﺘﻲ■ ا'ﻛﺄ‬-‫ﻓﺄو ؛ﻣﻤﺪ‬ ‫ﻣﺤﻨﺚ م‬


*‫؟؛"؛؛؛•؛‬

Enes bin )1694 ‫آل‬1‫; ) آا؛ اة‬Radtyallâhü anh)’den rivâyet ed


: ) Zeyd bin Sâbit (Radtyallâhü anh

Biz, R esûlu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ile b e ra b e r se h h r


-yem eğini yedik, so n ra sa b a h n a m a z ın a k alk tık , dedi. (Enes (R adı
y a llâ h ü an h ) d em iştir k i :) Ben‫؛‬
S e h û r yem eği ile sa b a h n a m a z ın a k alk ışın ız a ra s ın d a n e k a d a r
zam an v ard ı? diye sordum . Zeyd (R ad ıy allâh ü an hERİ ) dedi
ây etk i‫؛‬
".o k u y acak k a d a r

İ Z A H I

;Bu hadîsi B u h a r ı ve T i r m i z î de riv â y e t etm işle r


T i r m i z i ; Bu h ad is h a se n - sah ih tir. Ş â f i î , ‫ ل)^ااا ﻟﻠﻲ‬ve
-t s h a k s a h û r yem eğini g eciktirm eyi m ü ste h ab say m ışlard ır, d e
.m iştir
T uhfe y a z a rı b u h ad îsi a çık lark en : Elli ây e tte n m ak sad , ne u zu n
n e de k ısa olmayı{!, m u ’tedil elli â y e t olup, b u n u acele etm ed en ve
çok a ğ ır ' v a s a t b ir şekilde o k u m a k la geçen s ü re d ir ,

. ، ‫ﻋﻦزر‬ ،‫ﻣﻢ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‘‫ة?اي‬. ‫م ﺀ‬.‫ ن ﻧﺤﻢ ئ أ‬،‫ ب ﻣﺤﺎ ﻣﺎ‬١٦٩٠


‫ ﻣﻤﻠﻢم‬,‫ﻣﻮا ﻣﺎ رإ الأ ال ﻟﻀﻲ‬ .، ‫ﻣﺤﺌﺠﻤﺤﻴﺎ ف‬ ‫؛‬ ‫ﻗﻪ ؛ أت‬. ‫ ﺛﺬ‬- ‫ﺀن‬
T E R C E M E S İ
1695) Huzeyfe (Radtyallâhü a n k)’der\; Şöyle dem iştir:
Ben, R esûlu ilah (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) ile b e ra b e r se h ü r
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

yemeğini yedim. Sehür vakti (şafak vaktine ‫ ه‬kadar yakındır ki he-


men hemen) şafaktır (denilebilir.) Şu farkla ki; henüz güneş (yâni
şafak) sökmemiştir.”

İ Z A H I

Nesai, ■A h m e d ve T a h a V i de bu hadîsi rivâyet et-


mişlerdir.
S i n d i bu hadîsin açıklaması bahsinde şbyle der ‫؛‬
Bu hadîsteki “Nehâr”den maksad, şer’î gündüzdür. Yâni fecirdir.
Ve “Şems”ten maksad, güneş değil fecirdir. Çünkü fecir aydınlığı,
güneşten ünce gelir. H u z e y f e (Radıyallâhü anh)’ın maksadı
şudur: Sahür yemeği vakti, şafak sökme vaktine ‫ ه‬kadar yakındır
ki; henüz şafak sükmemiş olmakla beraber; neredeyse şafak söktü de-
nilebilir. Bu hadisi zâhirine göre mânâlandıranlar, bu hadîsin men-
suh olduğunu söylemişlerdir.
Tuhfe yazarının naklettiğine göre • T a . h a v i , H u z e y f e
(Radıyallâhü anhl’in hadîsini rivâyet ettikten sonra : H u z e y f e
(Radıyallâhü anh)”den rivâyet edilen bu hadisin aykırı düştüğü B u -
h â r î , M ü s l i m ve başkalarının ittifakıyla rivâyet ettiği hadîs-
lerin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den rivâyetleri sâbit-
tir. Ancak şu ihtimâl var: H u z e y f e (Radıyallâhü anh)’ın ha-
dîsi;
‫ﺣﺘﻰ ﻳﺘﻴﻴﺮآ ﻟﻜﻢ ا ﻟﺨﻴﻂ ا ال ﺑﻴﺨﻰ ﻣﺤﻦ ا ﻟﺨﻴﻂ اال ﺳﻮد ﻣﺤﻦ‬ ‫••• وﻛﻠﻮا واﻗﺮﺑﻮا‬

= «Şafak sökünceye kadar yiyiniz ve içiniz...» (8) âyetinin inişinden


önceki zamana âit olabilir, demiştir.
‫ و‬، ‫ ؛ ﻫ ﺎ ا‬, H u z e y i* e (Radıyallâhü anh)'m hadîsinin mez-
kür âyetten önceki zamana âit olup, sonradan mensuh olduğu görü-
şünü uygun görmiyerek şu gerçeği belirtiyor: Oruç süresi, ilk za-
manlar yatsıdan ertesi gün akşamına kadar idi. Bu süre, mezkûr
âyetle kısaltılarak fecirden akşama kadar kılınmıştır. Yâni teşditten
tahfife doğru bir değişiklik olmuştur, ^ u z e y f e (Radıyallâhü
anh)’in hadisiyle âyetin hükümleri karşılaştırılınca, âyetin inişiyle
oruç süresinde tahfîf ve kısaltma değil, teşdid ve uzatma durumu

(8) Bakara : 187


KİTABÜ-S’SIYÂM

çıkm ış olur. E b û ‫ا ^ا ا ة ل‬، : " • a n h l'in


h adîsinin m e n su h lu ğ u n u söylem ek tu ta rlı d e lild ir, d erk en bu gerek-
çeyi kasd etm iş o labilir

،‫ئ‬ ‫ﻫﺪ‬ ،‫ أ ي‬£ ٠ ، ‫ﺑﻤﻴﺪ‬


^ ‫ﻧﺤﻲ ن‬ ٧ •‫ﻛﺒﻢ ﺀ‬ ‫ذ‬ ‫ن‬ ‫ﺧﻤﺤﺎﻧﺤﻲ‬ - ١٦٩٦

‫ﺗﻀﻢ‬ ‫ﺀﺑﻤﻤﻤﻤﺎﻓﻤﺤﻤﺪ ؛اأ‬ ‫ﻫﻬﺔ ا‬ ‫ﻳﺨﻢ أ‬ ‫ﻣﻔﻴﺔ'ما‬

، *‫ﺋﺜﻢ‬ ‫د؛‬ ‫ﺗﻲ‬ ‫ؤن‬ ‫م‘؛‬، . ‫رم‬ ‫ﺷﺌﻮ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ ؛‬١ ^‫ن؛‬،‫أ‬ *‫م‬ ‫ذ‬ —‫ح‬ ‫" ﺑﻤﺊ أ‬ V ٠ ،( ‫ظ‬

‫ ﻧﻨﺒﺮص‬، ‫ال‬،‫ ؤذ ﻛﻦ ﻣﻚ‬. ‫دا‬5‫ةوت ﻣﺖ‬،‫ت‬


‫م أن‬،‫ود س اأم‬ *• ‫ﺳﻤﺤﺈﺀ‬
‫و ﺟﻮ ﺟﻊ ة‬
.٠‫ي أد رﺑﺜﺎم‬
T E R C E M E S İ

1696) "... Abdullah ‫ اا؛ال‬ATes’ud (Radtyallâhü anh) den rivâyet edildiği-


ne göre: Resûlullah (Sallaliahü . ilryhi ‫ م'أ‬Sellcm) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir :

Bilâl’in ezanı, h erh an g i birinizi s a h û r yem eğini y em ek ten ‫ال «ﻫﺎه‬-


m asın. Ç ü n k ü ‫ ه‬, uy u y an tm z u y an sın ve gece ib âd etin e k alk m ış ola-
n ın ız (istira h a tın a veyâ ih tiy açların a) d önsün diye ezan okur. Fecir,
aydınlığın şöyle çıkm ası değil, sem ân ın u fk u n d a y aygın o la ra k şöyle
çıkm asıdır.«"

i / A M 1

٢ i ٢m ‫ ة؛‬i h âri ç K ütüb-i S itte sahipleri ve ‫ ي‬1‫؛ اااا‬، ‫ ا‬b u n u


riv ây e t etm işlerd ir. Hadîs, s a h b r yem eğini gecik tirm en in m eşrûlugu-
n a delildir. Ve B i l â l (R adıyallâhü a n h )'m ş a fa k ta n önce sab ah
ezanını o k u d u ğ u n u bildirir. S eh er vakti u y k u d a o la n la r ve gece n a
m azın a kalkm ış o la n la r b u lu n u rd u . G ece n a m azın a kalkm ış o la n la r
B i l â l (R adıyallâhü a n h )'m ezan ıy la fe c r’in y ak laştığ ım anlıya-
ra k ib âd etlerin e a ra v erirlerdi. S ab ah n am azın a neşe ve kuvvetle
k alk m a k için biraz is tira h a t ederlerdi. V eyâ sa ir ih tiy açların ı ‫؛ح‬،‫ةا‬
rirlerdi. S eh er v ak tin e k a d a r u y an m am ış o la n la r da B i l â l (Ra-
d ıy allâh ü a n h )'in ezanıyla u y a n a ra k gece ib âd etin i y ap ar, s a h ü r ye
m eğini yiyer ve sab ah ‫ه»اواا‬ ^ ‫ والا‬h azırlan ırd ı. P ey g am b er (Sallalla-
hu Aleyhi ve Sellem ), B i l â l (R adıyallâtıü a n h )'m e za n ın d an ya-
ra rla n a n iki g ru b u n d u ru m u n u bildirm iş ve hadisin b u n d an so n rak i
kısm ında fecr-i kâzib (yalancı fecir) ve fecr-i sad ığ a (h ak ik i fecre)
işâret b u y u rm u ştu r. Fecri kâzib. h ak ik i fecirden b ir sü re önce gö-
SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

rülür. Bu fecrin dcğu ufkundan ve fecir yerinden semânın ortasına


doğru uzanan ve biraz sonra kaybolan bir aydınilktır. Fecr-i sadık
ise, doğu ufkunda ve ufuğa paraiel olarak dağılıp yayılan ve belir-
dikten sonra kaybolmayan bir aydınlıktır. Bu fecrin doğmasıyla ge-
ce bitmiş ve şer’î gündüz başlamış olur. Fecr-i sâdıktan sonra sabah
namazı kılmabilir.

‫ﻧﻤﻞ االﻇﺎر‬ ‫ق‬٠١٢‫اب ﻣﺎ‬ ) ٢٤(


İFTAR AÇMAKTA ACELE ETMEK H A K K IN A — 24
ÇELEN HADÎSLER B^Bl

‫ﺑﻣﺎ’ﻫﻣﺰ ة م‬ u: ? ‫ ﺛ دةادء ج م'ﻫال‬،‫و'م د‬، ‫؛‬ ‫ ﻣﺣﺎ ﺑﺛﺎ‬- ١٦٩٧


‫ ﺗﻲ‬.‫راث ا ﻫﺲ‬. ‫ آد ﻣال‬. ‫ذ م؛ أ ﻧﺎﺑﻲ‬ ‫ ﺀنم ﺗﻢ‬٠‫ ﻫﻦ* أﻳﻲ‬/ ‘‫أدم‬
. ‫ﺗﺎﻣﺢ؛ وااألﺋالوﺀ م‬

T E R C E ME S i

1697) “ ... Sehl ‫ اال(ا‬Sa’d (Radıyallâhü anhütnâydan rivâyet edildiğine gö-


re ; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

«İnsanlar iftâr etmekte acele ettikleri müddetçe dâima hayır ile


yaşarlar.»”

، ‫ ﻋﻦ ﻧﺣم ن رو‬، ‫ ﻧﺣد ن ﺑﻤﺮ‬، ‫م مدﻛﺮ نزق ء ﺗﺔ •ت‬.‫ﺣﺎ أ‬ — ١٦٩٨


‫ﻣﺤﻤﺢﺀ‬ ‫ ادا‬1 ‫ ﻣ ال‬. ‫ﺗﺘﻨﻮﻗﺎ ف‬ ‫ آ‬:‫ﻳﻰئ ; ن'ة ؛ آ ﺗﻢ‬.‫ ﺣﻤﺄ‬، ‫ﺳﺄﻳﻰﺛﺘﺔ‬

» ‫ﻋﻤﺤﺪذ‬
• ‫ﺑﻢﺀ ا ﻟﻢم وة‬ ‫ إلال اةم‬- ‫؛ ا ﻣﺢا ا ﻣﺢ‬
‫ رواه ا ﻟﺸﻴﺨﺎن‬،
‫ واﻟﺨﺪﻳﺚ ﻣﻦ دواﻳﺔﻣﺤﻤﻞ ﻣﻦ ﺳﻤﺪ‬٠‫ ﻣﻞ ﻣﺤﺮط ا ﻟﺜﻴﻐﻌﻦ‬،
‫ﻣﻴﺢ‬ ‫إ ﻣﻨﺎده‬ ‫؛‬
‫اؤوا ﺛﺪ‬ ‫ق‬
‫دﺀ؛ﻟﻤﺎ‬

T E R C E M E S İ

1698) " ... Ebû Hüreyre ( Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Selle™) şöyle buyurdu, dem iştir :

«İnsanlar iftâr etmekte aceie ettikleri müddetçe hayır ile yaşar-


KİTABÜ-S’SIYÂM

lar. iftâr etmekte acele ediniz. Çünkü yahûdîler, (iftarlarını) gecik-


tirirler.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir Bunun isnadı Buhâri ve Müslim’in şartı
üzerine sahihtir. Bu ‫ﺻﻪ‬ Buhâri, Müslim ve başkaları Sehl bin Sa’d'ın rivâye-
tiyle zikretmişlerdir.

İZAHI
S e h l (Radıyallâhü anh)’m hadisini B u h ‫ ه‬r i , M ü s l i m
ve T i r m i z î de rivâyet etmişlerdir.
E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)'in hadîsini Zevâid ya-
zarı Zevâid türünden saymıştır. JH â k i m de• bunu rivâyet etmiş-
tir. E b û D â v û d ile N e s a î de E b û H ü r e y r e (Ra-
dıyallâhü anh)'m hadisini merfû olarak;

‫ اﺿﻦ اﺷﺪآلت اص ﻧﺎﺷالى ﻳﻤﺪ ذ‬-‫ض‬ ‫آلﻳﺰاد' اﻣﺤﺬ ث<ا‬


= «İnsanlar iftar etmekte acele ettikleri müddetçe İslâmiyet galebe
çalmakta devam edecektir. Çünkü yahüdiler ١٢٠ hıristiyanlar iftarla-
rını geciktirirler.» metniyle rivâyet etmişlerdir.
Hadisler, iftarı geciktirmeden açmanın müstehaplığına delâlet
ediyorlar. Tabii güneşin battığının tahakkuk etmesi şarttır. Ş â f i i ,
el-ümm’d e : iftar açmakta acele etmek müstehabtır. Geciktirilmesin-
de fazilet olduğu A nısıyla ^ sd en gecitoirmek ^^ruhtur. Böyle
bir kasıt olmaksızın geciktirilmesinde kerâhet yoktur, demiştir.
İkinci hadis, yahûdîlerin ve hıristiyanlann iftarı geciktirdikleri-
ne delâlet ediyor, i b n - i H i b b â n ve ^ ‫ اا ؛' ااا؛اة‬rivâyet
ettikleri S e h l (Radıyallâhü aıih)’ın hadîsinden Ehl-i Kitab’ın yıl-
dızlar görülünceye kadar iftarlarını geciktirdikleri anlaşılıyor. Ş i î -
l e r de bu şekilde iftarı geciktirirler. Hadisler bu davranışı redde-
derler.
Müslümanların iftar açmada acele ettikleri müddetçe hayır ile
yaşamaya devam edecekleri ve İslâmiyet’in diğer dinlere galebe çal-
mayı sürdürmesi mes’elesine gelince; El-Menhel yazarı bu husûsta
şöyle diyor : Yâni Müslümanlar, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem)’‫؛‬n sünnetine bağlı kalarak ve İslâmiyet'in getirmiş olduğu sâ-
bit kanunları kendi kafalarına göre değiştirmeyip olduğu gibi mu-
hâfaza ettikleri müddetçe hayır ile yaşarlar ve düşmanlarını yener-
ler. İslâmî prensiplere aykın hareket ettikleri zaman bunların bu
muhâlefeti, şer içine düşeceklerine alâmet nlur.
SÜNEN-I İBN-İ MÂCE

‫ﻣﺎﻳﺘﻤﺐ ا ﻟﻐﻄﺮ‬ ‫ﻓﻲ‬، « ‫إ‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ ؛ ﻳﺎب‬٢٠(

İFTARI NE ،LE AÇMANIN MÜSTEHAB — 25


OLDUĞUNA DÂİR GELEN HADÎSLER BABI

. ‫ﻣﺔﺑﻤﺎﻣﺔﺛﻮﻫﻠﺌﺜﺔﺛﺌﻢ‬ ‫ةآؤاه ة‬
. ' ‫ﻣﺤﺎﻗﺎ ئ‬ - ١٦٩٩
‫ ﺀئ ﺧﺘﺚ‬i ‫ ﻣﻞ‬-‫م ﻋﻨﻤﻢ اآل‬ ،‫»<* ; ل‬
‫ﻫﻢ أر ﻳﻰمأﻳﻰ’ ﻳﺒﻖ• ~ا ﺻﺪ ن‬.‫ع ؤﺣﺪﺛﺄأ‬
3 ‫ ةآ‬:‫مﻫﻣﻣﺎﺷﻧﺂنﻳﻰ ﻣﺎم ؛ آت‬ ، ‫ﻣﺄﺑﺄم اﻟﺮاﻏم ﻳﺧت ﻣﻳﺞ‬.‫م اار‬ ، ‫ﺋت*ﺗﻬﺗن‬
. ‫ ﻋﻧﺗﻲممؤا أل‬، ‫ ﻳ ن أمﻋﻌد‬،‫ؤم‬ ‫ﺛﺛﻧﻲ‬ ‫ءإداأش أ ﺣ دم‬
*، . ‫ﺑﻧ ودام‬

TM1CEMESİ
‫<) ا‬،
‫" ) ور‬... Selıııân bin .‫( آ؛آااآ‬Radıyallâhü anhyûtn rivâyet edildiğine gö-
r e ; Resâlullah (Sailıitlnhu ‫؛م‬/‫ ئﺀ' إ م‬ve ،‫ﺀ ؟‬// ‫ ﻣﺎ« ﺀ‬şöyle buyurdu, dem iştir :

«Biriniz iftarını açacağı zaman hurmayla açsın. Eğer (hurma!


bulamazsa suyla iftar etsin. Çünkü su, temizleyicidir.»”

İZAHI
A h ■nı e ri T 1 r m ‫ ا‬z î E b û D â v û d , ‫أااا؛آةه‬ ve
H â k i m de bunu rivâyet etmişlerdir.
Hadisteki emir mendupluk içindir. El-Menhel yazarı, hurma ile
iftar açmanın hikmeti hakkında şöyle diyor:
‘‘Çünkü hurma tatlıdır. Oruç tutmayla zayıflanan gözler, tatlı ye-
mekle kuvvet bulur. Hurma yemek, îman tatlılığına ve günah acı-
lığının giderilmesine işârettir. Çünkü oruç, ibâdetlerin en büyükle-
rindendir ve ibâdetler kötülükleri giderir
İbn-i H a c ‫ا ؤ‬ e l - M e k k i : Hurmanın özelliklerinden
birisi şudur: Hurma, iTHik ve ‫ا‬:‫ اﺑﻤﺒﻢ؛‬,«،nail Onu boş bulursa gıda
görevini yapar. Midede yemek artığını bulursa, onu tarak lara SÜ-
rükler, demiştir. ’‫ ' ا ﻫﺎﻇﺂﻇﻞ؛ آ‬hurmanın gözü zayıflattığını söylemişler-
se de onların sözü, çok hurma yemeye âittir.
Hurma bulunmadığı takdirde su de iftar açılması emredilerek su-
yun çok temizleyici olduğu bildirilmiştir. Su, susuzluğu giderir, V Ü -
cudun maddi ve mânevi yönlerden temizlenmesi yorumuna vesile
olur.”
Bâb : 25-26 KÎTABÜ-S’SIYÂM 601

‫ وا ﻟﻬﺎد ق اﻟﻤﻮم‬. ‫) إب ﻣﺎإﺀ ق زض اﻟﻤﻮم ﻣن اﻟﻠﻴﻞ‬٢٦(


GECEDEN ORUCA NİYET ETMEK VE — 26
NÂFİTE ORUCU BOZMA SERBESTLİĞİ
HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

‫ص ﻳﻧﺗﺎﻳﻰ‬، ‫ ﻏإلﻳﻰ ﻣﺣﻧﺎ*ﻟﺗطؤاﻳﻰ‬،‫ ت‬.‫ﻫﻣﻣﺔ أم ﻳﻰﺋﺗﺄ‬ . ‫ﺻﻰ أ‬ ١٧٠ ٠


،‫ا ﻳﻰﻫﻣد‬،‫ ﺗﺎﻳﺈ م > م‬.‫ ءن‬، ‫ز ﻫﻣﺮد ن ﺗﺰﻣﺮ‬ ‫أزم ﻳﻰ‬
‫ء ﻣﺣﺎﻧﻲ ﻳﻰأ‬،‫ ءز‬، ‫ا ﻳﻰﻣﺎزم ﺀ‬

» ‫ﻗﻧﻞ‬
. ‫ا‬ ‫دن أ ﺑﻣﺮﻣﺔ ﻣﻦ‬ ، ‫ ﺻﺎم‬V « . ‫ﺛوﻟث اﻓﻲ‬-‫ ذآﻟﺚت‬: ‫'ئ ﺿﻧ ن ؛ ﻗﺎﻧﺗﺄ‬
TERGEMESI

-‫ا‬Hafsa (Radtyallâhü anhâ)'d an rivayet edildiğine göre; Resû ..." )700


lnllah
(Sallalltihii Aleyhi ve Scllem ;‫؛‬öyle
( buyurdu, dem iştir

”».Geceden oruca niyet etmiyene (sahih) oruç yoktur«

İZAHI

-A h m e d , E h،t D a v ü d , T i r m i z i , N e s a i , D â r e
-k u t n i , i b n - i H u z e y m e ve î b n - i H i b b â n da bu
.nu rivayet etmişlerdir
.Hadis, oruca geceleyin niyet etmenin vâcibltğıne delâlet ediyor
El-Menlıel yazarı, âlimlerin bu husustaki görüşlerini izah etmiştir. Bu
; cümleden olarak şöyle demiştir
I — İbn-i Ömer (Badtyailâhü anh), c “ ‫ ة‬h i r b i n

‫م ؛ﺀﻧﺄ تهاس ﻧﺔا س‬1‫س‬، ‫؛ ﺀ ; ا ;نﺀﺀ‬: ‫ئا‬


; ‫ةة ﺀ ن‬ - ‫غم‬
‫ﻣﺸﻢ‬ 2 ‫ﺟﻤﺜﻎ‬
oruca niyet etmenin şart olduğunu söylemişlerdir.
2 — Ş â f i i ve A h m e d : Farz oruçta geceieyin niyet farz-
dır. (‫ل‬7‫ ﻟﻪ‬nolu) A i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadisi gereğince
nâfile oruca gündüz de niyet edilebilir, demişlerdir.

Selmân bin Amir R.A.)'ın ‫ ا‬1‫ اق‬Tercemesi


Selmân bin Âmir bin Evs bin Hacer bin Amr ‫ﻫﻢ‬-‫ ح؛ ه’! ﻫﻬﻠﻪ‬Ondan başka Dıbbi
bir sahâbi yoktur. Peygamber (S.A.V.)’den hadis rivayet etmiş, kendisinden de
Rebâb, Muhammed bin Birin, !tatsa bin Birin ve Abdtilaziz bin Bişr rivayet et-
mişlerdir. Cemel vak'asında yüz yaşındayken katledilmiştir. Kütüb-i Sitte sahip•
leri Onun rivâyetlerini almışlardır. (E،-Menhel : Oild 10, Sahile 78)
602 SÜNEN-İ tBN-1 MÂCE

3 - E b û H a n i f e ve a r k a d a ş la r ı: R a m a z a n , , be-
lirli a d a k ve n â file o ru ç la r için geceleyin ve g ü n d ü z öğleye k a d a r ni-
y et edilebilir. B u n ların delili «Fecir doğuncaya kadar yiyiniz içiniz...»
9‫ )؛‬m eâlindek i o ru çla ilgili ây ettir. Şöyle k i : A llah T eâlâ fecre ka-
d a r yiyip içm eyi m ü b a h kılm ış, so n ra o ru cu em retm iştir. Ş u h ald e
o ru c a niyet, fecird en so n ra b ir şey yem eyip içm em eye k a r a r verm ek-
tir. İkinci delilleri, Â i ş e (R ad ıy allâh ü a n h â l ’n in 17‫ اه‬no lu hadi-
sidir. H a n e f î âlim leri, H a f s a (R ad ıy allâh ü a n h â l’n in b u
hadîsini, faziletin olm ayışı a n la m ın a y o ru m lam ışlard ır. Y âni gece-
leyin n iy et etm iy en in orucu, fazîletli ve m ükem m el b ir oruç değildir,
dem ektir. V ey âh u t h ad isten m ak sad , ak şam o lm ad an y arın k i o ru ca
niyet etm en in y asak la n m asıd ır. Şöyle de y o ru m la n a b ilir: Bu hadîs,
k a z â ve ^ e fâ re t o ru ç la rı gibi m u ay y en o lm ay an o ru ç la ra m ahsus-
tu r.
El-M enhel y a z a rı b u y o ru m la ra k a rşı ş â f i i 1 e r ’ in cevapla-
rın ı zikretm işse de b u ra y a a k ta rm a y a g erek görm üyorum .
4— A t â , ‫ ه ؛ ال ﻫﻤﻬﺮﺀ‬, Z ü f e r ve z ü h r I ’ ye göre
m ukim ve sıh h a ti o lan kim se için R a m a z a n o ru cu n a n i y e t et-
m ek fa rz değildir. Ç ü n k ü zam an , y â n i R a m a z a n ay ın d a b u lu n -
m uş o lm ak R a m a z a n o ru c u n u g erek tirir.
Bu hadis, R a m a z a n ’ ı n h e r g ü n ü için ay rı ay rı n iy etin
farziy etin e d elâlet ediyor. ٥٥١^ ٢, İ b n - i Ö m e r , H a s a n -1
B a s r i , E b ü H a n î f e , Ş â f i î , en sa h ih riv ây ete göre
•• — ' ” " " an h ü m ) ve âlim lerin c u m h ü ru böyle hük-
m etm işlerdir.
M â l i k ile arkadaşları ve i s h a k ; R a m a z a n ’ m ilk
gecesi bayrama kadar bir niyet kâfidir. Her gün için ayrı ayrı niyete
gerek yoktur. Yapılması müstehabtır.
، ‫ﻋﻦﻣﺤﺎﻣﺪ‬4 ‫ ﺛﻦ ﺷﻪ زﻧﺒﻤﺘﻲ‬4 ‫ﺗﺎﺛﺮ ال‬ • ‫— ﺣﺌﻤﺤﺜﺎ إﻣﺎﻫﻤال ن ﻣﻮ ز‬١٧٠ ١/
•‫ أل‬: ‫زه؟ ﺀآلﺗﻮث‬ ‫ ﻣﻞ ﺀﺗﻨﻢم‬٠3 ‫ﻗﺎ‬ . ٠٢٠١‫يﺀ وﻧﻮل‬ ‫ دﺧﻞ‬:‫ﺛﻦ ﻣﺎئ ؛ ﺀاﺛﺘﺖ‬
. ‫ؤرأﺀأﺻﺎﻣﺆ * ﻧﻠﺮ‬:‫ إﻗﺼﺎم*م ﺛﺔﻳﻢمﻣﻞﺀﺗﻮﻣﻲ•أم؛زﻣﺪﻳأل ﺳﻪم ﺷ آل• إ ﺗﺘﺄ‬٠
‫م ﻧﺜﺘﻨﻴﺖ؛ﻣﻤﺎوﺑﻤﺈث>ﺗﻨﻨﺎ‬.‫ا ؛ د ى ﺀرﺟﺴﺪﺋﺖ‬1 ‫ ﺛﺂ ة ﻟﻊ‬I : ‫؟ «آﺗﺖ‬، ‫ ﻣﺒﻢ‬:‫ﺛﻨﻖ‬
TERÇEMES İ
‫ل‬Âişe (R a d ıy a llâ h ü a n h â ) ’dan: Şöyle dem iştir ..." )701 :

<‫) و‬ Bakara sûresi âyet: 187


KÎTABÜ-S’SIYÂM

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve S eller) ‫ ه « ا»اأ‬girerek:


«Yanınızda (yiyecek) bir şey var mı?» diye sorar; Biz de ‫ ؛‬Hayır,
deriz. ‫ ه‬da ‫؛‬
‫ ه‬. halde ben oruçluyum» buyurarak orucu üzerinde durur. Son-
ra bize giyecek bir şey hediye edilir, ‫ ه‬da orucunu bozar(dı). Âiş‫؟‬
(Radıyallâhü anhâ) : ‫( ه‬böylece) bazen nâfile oruç tutmuş ve boz-
muştur, dedi. (Râvi Mücâhid demiştir k i :) Ben, Âişe (Radıyallâhü
anhâ)’ya bu nasıl olur? di^e sordum. Dedi ki: Bunun durumu, bir sa-
daka ile çıktıktan sonra bir kısmını verip bir kısmını tutan kimsenin
durumu gibidir.”

İZAHI
' ' Ebû Dâv û d , Nesai, D â r e k u 1‫ ؛‬n i ,‫؛‬
B e y h a k i ve T i r m i z 1 ’ de de  i ş e (R adıyallâhü a n h â ) ’-
n in h ad îsin i k ısa ve u zu n m e tin ler h âlin d e ve b e n z e r la fızla rla riv ây e t
etm işlerdir.
Hadîs, nâfile c ru c a g ü n d ü z n iy et etm en in câlzliğlne d elâlet edl- '
yor. E b û H a n i f e ve Ş â f i î b u n u n la h ü k m etm işlerd ir. Bu
hüküm ; A l î , E b û E y y u b - i E n s â r î , H u z e y f e ,
İbn-i Mes'ud, Ebû T a l h a , S a î d b i n C ü b e y r
ve N e h a i (R adıyallâhü a n h ü m )’d en de riv â y e t edilm iştir. Bu
g ru p ta k i âlim lere göre n âfile o ru ca öğleden önce n iy e t edilebilir. Ada-
m ın fecirden îtib â re n oru ç bozucu b ir şey y ap m am ış olm ası ş a rttır.
A h m e d ve S a î d b i n e l - M ü s e y y e b ’ e göre nâ-
file o ru ca öğleden so n ra d a n iy e t edilebilir.
M â 1 i k ’ e göre n âfile oru ç için gece n iy et etm ek g erek ir. An-
cak devam lı oruç tu ta n için geceden n iy et etm ek ş a r t değildir.
Z ü f e r , e l - M ü z e n i ve bâzı âlim lere göre n âfile o ru ca da
f a r z oru ç gibi geceden n iy et etm ek fa rz değildir.
Hadîs, n âfile o ru ca n iy etlen en k im sen in o ru cu n u bozm asının câiz
liğine de d elâlet ediyor. Â lim lerin b u h u su sta k i g ö rü şleri ş ö y le d ir:
Hadîs, n âfile o ru ca n iy etlen en k im sen in o ru c u n u bozm asının câiz-
liğine de d elâlet ed iy o r  lim lerin bu h u su sta k i g ö rü şleri şö y led ir:
SÜNEN-İ İBN-1 MÂCE

1 — Ö m e r , A l i , i b n - i M e s ’u d , i b n - i Ö m e r ,
‫ﻄ ﺈ‬-
‫ن ﻠ‬
‫ﻟ‬ Abbâs, Câbir, H u z e y f e, Ebü'd-Derdâ,
S e v ri, Şâfii, A h m e d ve i s h a k (R ad ıy allâh ü an-
h ü m l’e göre n âfile o ru ca n iy etlen en b ir kim se, o ru cu n u bozabilir. Ve
k a z â etm esi gerekm ez. Bir ö zü r yokken bozm ak m e k ru h tu r. B unun-
la b e ra b e r nâfile o ru cu bozduğu ta k d ird e k aza etm esi m ü ste h ab tır.
2 - Z â h irü ’r-R ivâye’de E b ü H a n 1 f e ve M â l i k ’ e
göre b aşla n a n n âfıie o rucu ta m am lam a k vâcıbtir. Bir ö zü r yokken
bozm ak câlz değiidir. ö z ü rs ü z bozduğu ta k d ird e g ü n a h işlem iş olur.
Ve kazâ, etm esi gerek ir. Nâfi'le o ru cu n u bozm ası için babası, an n esi
veyâ hocası şefk at dolayısıyla em retm eleri gibi b ir ö zü r dolayısıyla
o ru cu n u b ozarsa g ü n a h bozm uş olm az. M â, 1 i k i 1 e r ’ e gö re ka-
zâ etm esi gerekm ez, fa k a t H a n e t i l e r e göre k azâ etm‫ ؟‬si ge-
rekir. Ç ünkü M â l i k , E b û D â v ü d ve N e s â i ' ni n A i ş e
(R adıyallâhü a n h â ) ’den riv ay et ettik leri b ir hadise göre  i ş e
(R adıyailâhü an h â) Re H a f s a (R ad ıy aiiâh ü an h â ) n âfile oruç-
ia rın ı özü rsü z bozm uşlar, so n ra d u ru m u P ey g am b er (S allallah ü Aley-
hi ve S ellem )’e an latm ışlar; P ey g am b er (S allallah ü Aleyhi ve Sellem ):
«B oynunuza vebal girm iş değildir, o g ü n y erin e b ir g ü n o ruç tu-
tunuz.» b u y u rm u ş tu r.
H a n e f i âlim lerin d en e iM u n te k â sah ib i Re e l - K e m â l
b i n e 1 - H ü m â m ve T âcü’s-Şerla n âfile oru cu ö zürsüz bile
olsa bozm anın m übahlıgı h ü k m ü n ü tercih etm işlerd ir. Ç ü n k ü bu ko-
n u d a h ad isler sâ b ıttir
N âfile oru ca n iy etlenip b ir kaç ‫؛ﻫﺔ‬،‫ ا‬oruç tu ttu k ta n so n ra bozan
b ir kim senin, oruçlu d u rd u ğ u s a a tle r içiıı sevap kazandığı, Â i ş e
(R adıyaliâhü a n h â ) ’nin ٧ ‫ ا‬c ‫ ة‬İl ‫ '(ﺀ؛‬e verdiği cev ap tan anlaşı-
hyor.
‫ﺟﺘﺈ و ﻣﻮ ر_ﻳﺪ اد ﻳﺎ م‬
_ ‫ابﻣﺎاﻣﺎﺀ ق اﻟﺮﺟﻞ‬ ) ٢٧)
27 - ORUÇ 'I UTM AK İSTEDİĞİ HALDE
GÜNÜB OLARAK SABAHLIYAN ADAM
HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

‫ى ﺛﺊ؛ان‬* :‫زأآل‬ .‫ن ال*ﺛﺄاج‬ ‫ؤ ﻫﺘﺪ‬ ،‫ﺗﺜﺔ‬ ‫ن أﻳﻰ‬ ‫أز‬ ‫\*ل‬


‫ﻇﻬﻆ‬ — ١٧٠٢

‫؛‬ ‫ ص ﻣﺪ ام ن ردا ﻟﻤﺎر ﻛﺔ‬، ‫ ص ﺗﺤﺘﻲ ﻳﻰﺟﻤﺪت‬، ‫ﻗﻦ ﺣﻤﺮو ى ﺑﺘﺎ ر‬ ، ‫ نﻋﺘﺘﻨﻪ‬١
‫وﻧﺪو‬ ،‫ﻣﺴﺦ‬
‫ﺗﻰ أ‬٠‫أﺗﺂﺛﻨﺊ‬ ^.‫ﺑﺎﻟﻜﺘﺔ‬ ‫اؤر‬ V: •‫ﻣﻮال‬
,‫ﺣﻢ‬ ‫أﻋﺮ‬.‫ ﺳﻤﺘﺜﺄ‬:‫ؤد‬
‫رم‬.
27 KÎTABÜ-S’SIYÂM

/ ‫ﺳﻤﻤﺈ ه‬ \ ‫ﺀﺛﺒﺠﻢ‬ ،‫ي‬ ‫إ‬


;‫ﻟﻤﻌﻤﻴﻦ‬ ‫ ودا‬. ‫ وذ ﻛﻬﺎل؛ﻏﺎدئ ﻣﺤﻜﺎ‬، ‫ق اوواﺛﺪت إ ﺳﺎد ﺀﺻﺢ• رداﺀاإلﻣﺎم أص ﻣﺬﻋﻨﺎ اﻟﻮﺟﻪ‬
. ‫اﻟﺘﻰ‬
• ‫دذاد ﺳﻴﺮ ؛ دﻟﻢ أﺣﻤﻪ *ن‬ •‫ﺳﻞ‬ ‫ﺗﻢ ؛ ﺳﻤﻪ ﻣﻦ ا‬ ‫ ؛‬١‫آن‬

TERCEMESİ
1702) " ... Ebû H üreyre (Radıyallâhü anh)Wex\ : Ş öyle dem iştir :

Hayır. Kâbe Rabbine yemin ederim ki! «Cünüb olarak sabahlayan


kimse, orucunu bozsun (bozmuş olur) » sözünü ben söylemiş değilim.
Bu sözü Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Selleml söylemiştir.”
N e t: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahihtir, imam Ahmed bu•
‫ س‬bu yolla rivâyet etmiştir. Buhâri de ta’liken zikretmiştir. Ebû Hüreyre ( ‫ ﻫﻊ‬.‫■’ر‬
ninbu hadisi el-Fadl (R.A.)’den işittiği, Buhârî ve Müslim’de bildirilmiştir. Müslim
Ebû Hüreyre (B.A.)’i n : «٢٠ ben bu hadîsi Peygamber (S.A.V.)’den işitmedim» SÖ-
zünü ilâve etmiştir.

B» hadîsin zâhirine ‫ ﺀ‬0‫ مﺀ‬oruca niyetlenen ve cünüb olarak fecir-


den sonraya kadar boy abdastl aîmıyanın oruçu, bpşulür. E ، ‫ا‬-‫اا مء‬
b i n A b b â s (Radıyallâhü anh), ü s â m e b i n Z e y d (Ra-
dıyallâhü anh) Ve E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) : Bilerek
veyâ unutarak boy abdestini fecir doğuncaya kadar almayan cünü-
bün orucu bozulmuş olur, demişlerdir. T â v u s , U r v e b i n
Z ü b e y r ve İ b r â h i m N e h a i ' y e göre bile bile guslünü
fecir doğuncaya kadar geciktiren cünübün orucu bozulur.
H a s a n - ı B a s r î ve bir rivâyete göre ‫؛‬ ، ‫ﻟﻪ الةآط‬
N e-
h a l : Farz oruç bozulur, nâfile oruç bozulmaz, demişlerdir.
Cumhurun görüşünü, bundan sonra gelen  i ş e (Radıyallâ-
hü anhâ) ve ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadis-
leri bahsinde anlatacağım. Simdi E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü
anh)’in bu hadîsi hakkında âlimlerin görüşlerini nakledelim :
‫ﻟﻬﻌﻞ ة‬
' : Şeyhimiz £ ‫اﻫﺔ ا’ﻫف‬
-‫'؛‬ (Radıyallâhü anh)’in ha-
disi ya mensuhtur veyâ B u h â r î ile M ü s l i m ’ de rivâyet
olunan  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ve ‫ﺗﺄ‬
m m ü S e l e m e (Ra-
dıyallâhü anhâ)’nin (bundan sonra gelen) hadisleri karşısında kuv-
vetsiz kalır. Çünkü o hadîslerde ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve
" eşlerine yaklaşmasından dolayı cünüb olar ak sabahladığı
ve fecirden sonra boy abdestini aldığı, orucuna da devam ettiği belir-
tilmiştir. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin M ü s l i m ’ deki hadî-
sinde bu durumun Feygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e mah-
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

SUS hükümlerden olmadıği belirtilmiştir. M ü s 1 i m ’ in bildirdiği-


ne göre  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ile ü m m ü S e l e m e (Ra-
dıyallâhü anhâ)’nin hadîsleri E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü
anh)’a ulaşınca kendi hadîsinden rücu’ etmiştir, demiştir.
El-Menhel yazarı da E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’in
hadîsi ile ilgili elarak özetle şöyle d e r :
“ E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’in hadîsi, Â i ş e (Ra-
dıyallâhü anhâ) ve ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin
hadîsleri ile m ensuhtur: ' ‫؛م‬.‫ﻟﺰﻓثإلﺳﺎﺗﻜم‬1 ‫ﺟﺊ ﻟﻜم*ﻟﺗﻠﻪ اﻟﺻﺎم‬
‫أ‬,
= «Ramazan gecesi eşlerînize yaklaşmanız/ size helâl kılındı...» (10)
âyeti de nnun mensuhluğunu te’yid eder. Çünkü âyet. R a m a z a n
gecesinin tümünde cinsî münâsebetinin mübahlığını gerektirir. Şa-
fağın değmasına bitişik olan gecenin son am da gecenin bir parça-
sidir .‫ه‬kısa anda âilesine yaklaşan kişi bizzarure cünüb olarak sa-
bahlamış olur. Diğer taraftan B e y h a k î ve T a h a v î ’ nin bir
senedle E b ü B e k i r b i n A b d i r r a h m a n (Radıyallâ-
hü anh) ’dan rivâyet ettiklerine göre E b ü H ü r e y r e (Radıyal-
lâhü anh) keıîdi hadîsinden rücu’ etmiştir. E b ü B e k i r b i n
A b d i r r a h m a n (Radıyallâhü anh) şöyle dem iştir: Ben babam-
la beraber M e d î n e emîri M e r v â n b i n e l - H a k e m
(Radıyallâhü anh)’m yanındaydık. E b ü H ü r e y-r e (Radıyal-
lâhü anh)’in mezkûr hadîsi emîre anlatıldı. Bunun üzerine M e r -
v â n , babama : Sana yemin ederim. Sen behemehal  i ş e (Ra-
dıyallâhü anhâ) ve ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin
yanlarına giderek bu mes’eleyi onlardan soracaksın dedi. E b û B e -
k i r (Radıyallâhü anh) diyor k i : Bunun üzerine babam gitti, ben
de beraberinde gittim. Nihâyet  i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin ya-
nına vardık. Babam :
Ey Mü’minlerin annesi! Biz Mervân (Radıyallâhü anh) ,m yanın-
daydık. Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh )’in «Cünüb olarak sabahlı-
yanın orucu bozulur.» dediği Mervân (Radıyallâhü anh)’a anlatıldı,
dedî. Âîşe (Radıyallâhü anhâ) : Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)’in
dediğî fenadır. Ey Abdurrahman! Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’m yapageldiğinden vaz geçer misin? dedi. Bunun üzerine ba-
b am : Hayır vallahi! dedi. Âişe (Radıyallâhü anhâ) : Ben, Resûluilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hakkında şâhitlîk ediyorum ki ihtilâm
değil, eşine yaklaşmaktan dolayı cünüb olarak sabahladı. Sonra ٠
(10) Bakara: 10?
27 KİTABÜ-S'SIYÂM 607

gün oruçlu olurdu, dedi. Ebû Bekir (Radjyallâhü anh) demiştir k i :


Sonra biz oradan çıkarak üm m ü Seleme (Radıyaiiâhü anhâ)’nin ya-
٠
nına girdik. Babam aynı meseleyi ona sordu, da Âişe (Radıyaiiâhü
anhâ) ’nin dediği gibi cevap verdi. Bunun üzerine biz çıkıp Mervân
(Radıyallâhü anh) ,m yanma vardık ve babam Âişe (Radıyaiiâhü
anhâ) ile üm m ü Seleme (Radıyallâhü anhâ)’nin süylediklerini Mer-
vân (Radıyallâhü anh)’a anlattı. Bunun üzerine Mervân (Radıyal-
lahü anh) babama••
Ey Ebâ Muhammedi Yemin ederim. Sen benim bineğime bine-
çeksin. Çünkü bineğim kapıdadır. Ve Ebü Hüreyre (Radıyallâhü
anh)’a gideceksin. Kendisi el-Akik’deki yerindedir. Ve bu <i<ın،«o ona
baber vereceksin, dedi. Bunun üzerine babam bindi, ben de onunla
beraber bindim. Nihâyet Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh) ’m yanma
vardık. Babam bir süre onunla sohbet ettikten sonra durumu ken-
dişine anlattı. Bunun üzerine Ebü Hüreyre (Radıyallâhü anh) :
Bu mesele hakkında benim kesin bilgim yoktur. Birisi bana söyle-
miştir, dedi.
E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’in hadîsinin mensuh ol-
madiği farzedildiği takdirde  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ile ü m -
m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) ’nin hadîsleri tercih edilir. Çün-
kü iki sahâbînin rivâyetiyle sâbittir. E b ü H ü r e y r e (Radıyal-
lâhü anh )’m hadîsi ise bir sahâbînin rivâyetidir. Bilhassa bu iki sa-
hâbî ?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in eşleridir. Onlar
onun ahvâlini herkesten daha iyi bilirler. Sonra onların rivâyeti, yu-
kandaki âyete muvafıktır. Makul olanı da budur. Çünkü oruçlu gün-
düz ihtilâm olur. Ve orucun bozulmadığı hakkmda icmâ’ vardır. İki
rivâyetin eşit olduğu farzedilse, E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü
anh)’ın hadîsi efdal olana işârettir diye yorum yapılır. Çünkü efdal
olan, cünübün fecirden önce gusletmesidir. Â i ş e (Radıyallâhü
anhâ) ile ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadîsi, gus-
lün fecirden sbnraya bırakılmasının câizliğini bildirir, diye yorum
yaptır. ‫ر‬
‫ﺳﺎﺛﺒﻢ‬ ، ‫ﺀرﺑﻤﻠﺮف‬، ‫ ﺀﺗﺪ ﻧﻤﻤﺤﻞ‬١٠ •‫ﻳﻰﺋﻤﺒﻖ‬
‫ﻫﻤﺄﻛﺮ ﻧﺄم‬.‫—ﺣﺘﻤﻤﺤﺖماأ‬١٧٠٣،
‫ وإؤآﻫﻢ؛ﻟﻌﺜآلؤ‬، ‫ ﻳﻴﻪ ؛ آلﻟﺚ‬. ‫ ﺀ أ ﻳﻂ ﺟﺘﺎ‬. ‫ ﺟﻦ ؛ ي‬: ‫ﻗﺂآ ذ‬ ،‫ ﻋﻦ ﻣﺎه‬، ‫ﺀﻧﻤﻦ ^وق‬
‫ ﻣﺌﺮ‬۵٠٠
١٠١
٠^
،‫ﻣﺂﺗﺔح ﺗﻮمﻟﺞ‬
‫ ﻣﻦ رﺑﻲ• ﻣﺄﻧﺒﻤﺮجﺀ‬٠٧١‫ ؛أ ﻧﺆض ﻧﺤﺪو‬.‫ﻧﺴأل‬4 ‫ﺑﺘﻮم‬
‫ دﻣﻌﺘﺎﻧﺆﻋﺘﺮم ﺗﺰ م‬:‫آن‬. * I ‫ أق رم*ﺗﺎل‬:‫ﻗﻨﺖ دآﻣﺮ‬ ‫ﻣﺄﺗﻤﻄﺮن م‬
: ،
SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE

TERCEMESİ

1703) Âişe (Radıyallâhü ankâ)'âan \ Şöyle dem iştir :

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), (eşfee yaklaşmaktan


dolayı) cünüb olarak gecelerdi. Sonra Bilâl (Radıyallâhü anh) gele-
rek sabah ‫ اﻣﻤﺎااﻫﺎا‬vaktinin geldiğini Ona haber verirdi.‫ ه‬da kalkıp
guslederdi. Ben de Onun başından gusül suyunun inmesine bakardım.
Sonra ٠ , Mescide çıkardı da, Onun sabah namazındaki sesini işitir-
dim.
Râvi Mutarrif demiştir l،i i Ben, râvi Âmir (eş-Şa’bî)’ye ‫( ؛‬Bu du-
ruml Ramazan’da mı? diye sordum. Dedi k i: Ramazan ve başkası mü-
sâvidir.”
‫؛‬ ‫ﺗﺰﻟﺞ‬ ، ‫ ﻣﺢ> ةذ ﺋﻣﺎﻣﺢ‬.‫ظء ﺑﻣﺎﻓﺔ‬ .. ‫ﻣﺣﺎة ﻓﻳﻣﺔﻣﺣم‬ ١٧٠٤
<.-

‫رد ما ﻣﺢ ﻣﺄ ع ﺀﺣﻤﺔ‬. ، ‫ﺑﺠﺐ‬ ‫ﻧﺘﻦ‬ ،‫ﻣﺤﺢ‬ ‫ﺛﻞﺀ‬


‫ﻣﻔﺂﻣﺎ ر‬ ‫ظ* ﻟﺬ أ‬ :‫ﺗﺄت‬

. ‫ﻣﺘﻮ*ﻣﻪ‬،‫ﺑﺠﻪ وﻳﻢ‬ ‫ء إل‬،‫ الﻣﻤﺎﺧﺌالم‬، ‫ ﻣﺤﺢ ﺑﺠﺎ ﺗﺬاإلؤع‬. ‫ﻗﺚ‬


‫ﺗﺘﻮﻫﺎ؛‬
^ERG EMESİ

17‫) ﻳﻪ‬ •،... N â fi’ (Radıyallâhü anh)'Aex\\ Şöyle dem iştir:

Oruç tutmak isteyip cünüb olarak sabahlayan adamın durumunu


(Efendimizin eşi) ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâl’ya sordum. De-
di k i: Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellerrrfilıtilâmdan değil, eşi-
ne yaklaşmaktan dolayı cünüb olarak sabahlardı, sonra bny abdestini
alır ve orucunu tamamlardı.'’

İZAHI

 i ş e (Radıyallâhü anhâ) ve ü m m ü S e l e m e (Radı-


yallâhü anhâ)’nin hadislerini B u h â r î , M ü s l i m , M â l i k ,
E b ü D â v û d , N e s a î ve T a h a v î , mânâyı etkilemiyen
benzer lafızlarla rivâyet etmişlerdir.
. Hadisler, cünüb olarak sabahlıyantn orucunun sahih olduğuna
ve kazâ etmenin gerekmediğine delâlet ediyorlar. Gece vuku bulan
cünübiük hâli, ister âileye yaklaşmaktan olsun, ister başka şekilde
olsun farketme^. Bu hususta ferz oruç ile nâfile oruç aynıdır. Guslün,
kasden veyâ unutarak şafaktan sonraya bırakılması neticeyi değiş-
tirmez. Ancak fecirden ünce gusletmek efdaldir. Peygamber (Sallal-
KÎTABÜ-S’SIYÂM

lahü Aleyhi ve Sellem) fecirden sonraya bırakılabileceğini açıklamak


için geciktirmiştir. Bir çok sahâbi ve tâbiî ile dört mezheb imamı ve
diğer âlimler böyle hükratmişlerdir. Hattâ N e V e V i : Bu husus-
ta icma’ oluşmuştur, demiştir. Cumhûrun görüşüne aykırı görüş be-
yan edenlerin görüşlerini £ b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’in
hadisi bahsinde İzah etmiştim. Tekrarlamaya gerek görmüyorum.
ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) ’nin hadisindeki “îhti-
lamdan değil, eşine yaklaşmaktan dolayı...” ifâdesini ü m m ü s e -
l e m e (Radıyallâhü anhâ) durumun iyice aydınlatliması için kul-
lanmıştır. Çünkü ihtilâm, şeytandandır. Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) ise Şeytanın etkisinden korunmuştur. Mamafih uyku-
da birşey görmeden meninin gelmesine de ihtilâm denilir. Ki bu ne-
vi ihtilâm, Peygamberler h a k k ın d a câizdir.

(‫) اب ﻣﺎ ﻣﺎﺀق ﻣﺎ م اﻟﺪﻣﺮ‬٢٨


8‫ — ة‬DEVAMLI (YIL BOYUNCA) ORUÇ TUTMAK
HAKKINDA g e l e n HADÎSLER BÂBI

‫آ ﻛﺖ‬: ‫ ع ﺑﻤﻢ‬. ‫ ض‬٩ ‫ ى ي ج‬. ‫م و أيﺀق‬ ‫ز‬.‫ﻣﺤﺎ أ‬ —١٧٠٥


‫ص ﺋﺄدة >ﻋﻦ ﺗال ف‬، ‫ ئ ﻏﺜﺔ‬: ‫رم داود• «أزا‬.‫ؤأ‬، ‫ان ﺷﺎد • ظ ﻏﺪ ن ﻣﺎددف‬
،‫ﻣﺘﻨﻴﻤﺎ * أل د‬ . ‫ﺳﺎﺑﻢ ؛ ﺀأل' ؛ ﺀآد ا ي‬ ،‫ﺑﺎﺳﻢ‬ ‫اا ﺛﻴﻤﻢ ﻣﺢ‬
.€‫ث؛ رأ ي‬
‫ آ‬E R c EM E S İ

Abdullah bin eş-Şıhhîr (Radtyallâhü anh) ( l l ) ’den rivâyet . ..." )1705


-edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, de
:d i ş t i r

-Kim dâima oruç tutarsa, ne oruç tutmuş, ne de tutmamış (sayı*


h r (« ”

( li) Abdullah bin ‫ ؟ه‬-‫ أ ﺳﻠﻮ‬bin Avf el-Hureyşî Muâviye bin Ka’b bin Rabia
bin Âmir bin Sa’saa, Basra’l، sahâbîdir. Rivâyet ettiği bir kaç hadisi vardır. Mils-
lim Onun bir hadisini, dört sünen sahipleri Onun hadislerini rivâyet ' ' ' "
Râvileri ise, oğullan Mutarril, Hâni’ ve Yezîd'dir. (Hulâsa : 201)

Sünen-i îbn-i Mâce — c . : 4-F. :3 9


SÜNEN-t ÎBN-İ MÂCE

‫ﻳﻢ‬ ‫ ﻗﺬ‬، ‫ ﻗﺬ ﻳﻨﺰ ؤ ﻧﻤﺘﺎد‬،‫ ﻛﺤﻢ‬3 ‫ — ﺣﻤﺤﺎ ﺀئ ن ﻧﺤﻢ• ﺣﺪﺑﺎ‬١٧ ٠٦


. ‫؛آت ﻣﺄدت> ﻧﻮداﻧﻲ‬
: ^^ ‫؛‬ ٠‫ ﺀذ ﺀﺑﻢ'س‬، ‫ ﻋﺬﻟﻨﻰ'إلاس ا 'ذ ﻣﺢ‬، ‫اﻳﻰ أﻳﻰ*آ ; ت‬
.‫ﻣﺤﺘﺎ ؛ ا آل ﺑﺪﺀ‬
‫ آل<؛ﺗﺄم ﺗﺬ‬٠

T E R C E M E S İ

1706) "... A bdullah hin Amı■ ( Radıyallâhü anhiimd) û'dn rivâyet ‫ﻧﺔﻧﺎﻣﻠﻠﻞ* ا‬ -
ne göre; R esû lu llah (Sallallahü Aleyhi ve Selle»») :

«Dâima oruç tutan kimse oruç tutmanuş (sayılır.!» buyurdu.”

İZAHI

İlk hadisi N e s a î , A h m e d ve i ’o ‫ ة‬- i H i b b â n d a


r i v â ^ t e tm e le rd ir. B unun m islini M l i s l i m , E b ü ‫ ﻫ ﻪ ؟ ﻓ ﻪ‬ve
N esâi, Ebû K a t â d e (R ad ıy allâh ü a n h ) ’den m e rfu ’ o larak
riv ây e t etm işlerdir.
in d is in açık lam a b ah sin d e el-M enhel y aza rı şöyle d e r :
“Y âni d âim a oruç tu ta n ^im se, ta m faziletli oruç tu tm am ış olur.
Bu adam , oruç tu tm am ış sayılm az. Ç ü n k ü aç ve susuz kalm ıştır. Ha-
dis, yıl boyun ca oruç tu ta n kim seye oruç faziletin in hâsıl olm adığını
bildiriyor. Ç ü n k ü aç kalm ay ı alışk an lık h âlin e g etirm ek le açlık me-
şak k atin i duym az. Bu sebeple u zu n boylu sevap k azanm az. Bu kim-
se yem ekten ve içm ekten kendini tu ttu ğ u için oruçsu z o la n ların ra-
hatlığ ın ı ve lezzetini duym az. Bu yönden oruç tu tm am ış sayılm az.
i s h a k, Z a h i r i y e m ezhebi m e n su p ları ve M â l i k i -
l e r ’ den İ b n ü ’ l - A r a b î , h ad îsin zâh irin i tu ta r a k devam lı oruç
tu tm a n ın m e k ru h lu ğ u n a h ü k m e tm e le rd ir. Bir riv ây e te göre A h -
m e d de böyle dem iştir.

İlim ehlin in ekserisi. R a m a z a n b ay ram ın ın ilk ve K u rb an


b ay ram ın ın d ö rt g ü n ü gibi oruç tu tu lm a sı y asak olan g ü n le r hariç,
yıl boyunca oruç tutriıayı câiz gö rm ü şlerd ir. Ç m e r b i n el-
H a t t â b , oğlu A b d u l l a h , A i ş e (R ad ıy allâh ü an h ü m ! ve
b ir çok z â tta n bu görüş n ak led ilm iştir. A sh ab tan E b ü
T a l h a e l - E n s â r i ve H a m z a b i n A m r e l - E s l e m î
a n h ü m â )'n ın , y asak g ü n le r h âriç b ü tü n yıl oruç tut-
tu k la rı ve ? ey g a m b er (S allallah ü Aleyhi ve S ellem !’in o n la ra itiraz
KİTABÜ-S’SIYÂM 611

etmediği sâbittir. Bu âlimler, bu ve benzeri hadîslere şöyle cevap ver-


mişlerdir:
Hadislerden maksad, bayram günleri gibi yasak günler dâhil, yı-
lın tamamını cruçla geçirenlerdir. Veyâ yasak günlerin dışmda ka-
lan, yılın tamamını oruçla geçirmek hâlinde zarara uğrayan yâhut
boynundaki vâcib görevi yapamıyan kimselere mahsustur.
ikinci hadisi B u h â r i , Müs l i m ve N e s a i de rivâ-
yet etmişlerdir.

‫ام ﺳﻢ "م ﺛﻢر‬-‫ف ﺻﺈم ﻣالةم أ‬٠١٠‫) إبﻣﺎ‬٢٩)


29 — HER AYDAN üç GÜN GRUÇ TUTMAK
HAKKINDA GEEEN HADÎSLER BÂBI

‫اؤه؛‬ ‫ﻧﺜﻮ إل‬ ‫ ﺛﻦ‬، ‫ ﻫﻦ أﻳﻪ‬، ‫ﻗ ذ ﻣﺪا * ﻣﻢ ﻧﺎمدﻣﺂل‬ ، ‫ءن أ ﻧﻲنم ﻧﺟﻣ‬
‫ﺗوﻟت‬.‫ﻫﻣﻰﻗﺛﻣت • ز‬
• ‫ ؤ‬،‫وأر ﺑﻊ ﻋﺷﺮء‬ , ‫س؛ام ا'ﻧﻴﺾ‬
• ‫ت‬،‫ثءماال ءﺷﻣ‬ ‫تءأﻣ‬
‫مأةمﻣ ﻛﺎن‬
» ‫اآلﻧﻲ‬
. ‫ أز ﺣﻣ ن؛ؤ ذز م‬، ‫ﺛﺬﺣﻤﺬ م ؛ألﻧﻲ‬ «

• ‫^ن‬ ‫ﺳﺄﻧﻳ ن‬ ، ‫امء‬


‫ ى ﺣم‬. ‫أط ﻧﺔ ل‬ ' ‫ أ ﻳﺄ‬. ‫ﻧﺈﻧﺛﺎﻗﻧﺋ م‬ ‫ء؛‬

•‫ ﺀرم‬. ‫ﺀﻧﺎﻟﻤال‬،'‫ ﺀى أﻳﻲ‬، ‫م*د’ا ﻣﻢ ن«ﺗﺄئ؛ ي ﺗﻚ ذا* ﻟﺜﻴﺊ‬


‫د‬.‫ﻧﺎﺑﻢ‬ ‫ﺷﻄﺆ أ‬ ‫ﺋﺘﺎﻧﺘﺎﺑﻤﺄﺋﺈ أ‬
TERGEMESİ

‫)? ه? ا‬ "... El-Minhal (Radtyallâhü anh)'dtn \ Şöyle demiştir :


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her ayın onüç, ondört
ve onbeşinci günlerinin orucunu emreder ve :
«٠ (oruç) dâima oruç tutmak gibi veyâ dâima oruç tutmak va-
ziyeti gibidir.» buyururdu.
... Katâde bin Melhân el-Kaysî’den rivâyet edildiğine göre, ?ey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun mislini buyurmuştur.
îbn-i Mâcete demiştir k i: Şu’be yanılmıştır. ‫ إل‬6‫ » اةا «اال‬isâbetli ri-
vâyet etmiştir."
SÜNEN-Î İBN-t MÂCE

İZAHI

M üellif, bu hadisi i ١ ٢‫ ؛‬senedle riv â y e t etm i§t‫؛‬r. Birinci senedde


Ş u ’ b e ; E n e s b i n s i r i n ’in A b d ü l - M e l i k bin
‫ا ﺀ‬- ^ ‫ة ا الﺀ ؛‬ ’ dan,
‫ا‬ O n u n d a e 1 - M i n h â 1 ’ d a n m e rfu ’ ‫ه‬1‫ه‬-
ra k riv â y e tte b u Ju n d u ğ u n u b ild irm‫§ ؛‬t‫؛‬r.
İkinci senedde ise (‫<اﺀل‬، ‫اااةااا‬, E n e s b i n S i r i n ' i n
A b d ü l - Me l i k b i n K a t â d e b i n M e l h â n ' dan, O nun
d a K a t â d e ’ den m e rfu ’ o la ra k riv â y e t ettiğ in i b iid irm ^ tir.
M üellif; ş u ’ b e ’ n in y an ıld ığ ın ı söylem iştir. Y âni A b d ü l -
M e 1 i k ’ in b ab ası ve h ad isin ilk râv isi ‫ﻢ ا م‬- ‫ الﻟ الﺳ‬، ‫ ا‬değildir.
H e m m â m ’ ın kendi senedinde b elirttiğ i gibi A b d ü 1 ’ 1 - M e -
1 i k ' in b ab ası ve h ad isin ilk râv isi K a t â d e b i n M e l h â n ’ -
dır.
E b ü O â v û d , A h m e d ve B e y h a k i de bu h ad isi
H e m m â m ’ m senediyle K a t â d e ’ den riv ây e t e tm e le r-
riir (‫ل^ل‬
H adisin açık lam asıy la ilgili o la ra k el-Menhel y aza rı şöyle d e r :
Y âni P eyg am b er (S allallah ü A leyhi ve Sellem ) h e r k am eri ayın
onüç, ondört-ve onbeşinci g ü n le rin in o ru cu n u m ü ste h a b o lm ak üze-
re bize em rederdi. Bu üç g ü n ü n gecelerine “Beyaz g eceler” ismi ve-
rilm iştir. Ç ü n k ü b u üç gecede ay ışığı ak şam n am azı v ak tin d en sa-
b a h a k a d a r b u lu n u r. Ve b ü tü n gece ay dınlık olur.
H a^is, h e r ayın m e zk û r g ü n le rin d e tu tu la n o ru cu n sev âb ın ın yı-
İm ta m am ın ı oruçla geçirm e sevâbı gibi o ld u ğ u n u bildiriyor. Ç ü n k ü
h e r hasen e on m isli a rta r, ü ç g ü n lü k oruç sevâbı. otuz g ü n lü k oru ca
te k â b ü l eder.
H a n e f î , ş â f i î ve H a n b e l i âlim leri, bu hadisle
h ü k m e d erek m e zk û r g ü n le ri o ruçla geçirm eyi m ü ste h ab say m ışlard ır.
M â l i k i l e r ise E b ü Z e r r (R adıyallâhü a n h ) ’ın 1708 ve

‫ > ﻗﻠﻲ‬Katâüe bin Melhân el-Kaysi el-Cerîrl el-Basrl, Peygamber (S.A.V.)'den


bu hadisi rivâyet etmiştir. Kendisinden de oğlu Abdü’l-Melik ve Yezid bin Abdillah
el-Şıhhİr rivâyet etmişlerdir, tbn-i Şâhin’in Süleymân-1 Teymî târikiyle Hibbân
bin Umeyr’den rivâyet ettiğine göre Peygamber (S.A.V.l Katâde’nin yüzüne mü-
bârek elini sürmüş, sonra Katâde ‫و‬0‫ ﺀا‬yaşlanmış, yüzü hâriç vücûdunun her ta■
rafı çürümüş gibi olmuştu. Vetât edeceği zaman ben Onun yanındaydım. Bir ka-
dm oradan geçti. Kadmı aynada görür gibi Katâde’nin yüzünde gördüm.
Ebü Bâvüd, Nesaî ve îbn-i Mâceh Onun hadîsini rivâyet etmişlerdir. (El-Men-
hel CUd;10, Sah. 211)
KITABÜ-S’SIYÂM 6‫ل‬3

 i ş e (Radıyallâhü anh âl’nin nolu hadislerini tutarak her !?‫وه‬


ayın üç gününü oruçla geçirmeyi müstehab saymışlar, fakat mezkûr
günleri seçmeyi mekruh görmüşlerdir. Bununla beraber İ m a m
M â 1 i k ’ in, mezkûr günleri oruçla geçirdiği ve halîfe H â r ü -
n ü ' r - R e ş i d ’ i bu günlerin orueuna teşvik ettiği rivâyet olun-
muştur. î b n - i R ü ş d , M â 1 i k ’ in mezkûr günlerde oruç
tutmayı mekrüh saymasının sebebi, halkın. Onun fetvâsına düşkün-
lü^ü ve câhillerin bu orucun vâcibliğini zannetmeleri endişesidir.
‫ءؤال‬-‫م اآل‬ ‫ﻗذ‬ ‫ﻣﺰ • ظ أر م‬- ‫ﺳﻤﻞ ن أﻧﻰ‬
.‫ﻣﻪﻣﺢ‬ —‫ﺻﻣﺣﺎ‬
١٧٠٨
‫زق زق‬
> ،

‫ﺀﺗﺬﻧﻢ ﻛﺔ اآرﻣﺤﻖ^ﺀ‬ . ‫ ذاالﺑﻨﻮداي‬: ‫ ﺛﺬ در ؛ ؛أد‬، ‫ﻋﺔ ﻗﺎ ة‬


. ‫م ﻣﺎإ ﻣﻢ‬
‫ ذ ﻫﺘﻨﻮ‬، ‫م‬
/ ‫ﻗﺬﻣﺤﻘﻜﻤﺢﺀﺗﻦﺀﻳﻜﺔم ﻣﺎ ه ﺀ‬ . ‫ﻇﺜﺪاخم ﻣﺘﺘﻞم ﻗﻢ‬
‫م‬.‫أﻣﺘﺪﺛﺄ‬
• ‫م؟ﻣﺤﻢ‬
T ERCEMES İ

1708) "... E bû Zerr ( R a d ı y a l l â h ü a n h ) ’ den rivâyet ed ild iğin e g öre; R esû-


lullah ( S a l l a l l a h ü A l e y h i v e S e l l e n t ) ;
«Bir kimse her aydan üç gün oruç tutarsa, işte o, devamiı oruç-
tur،» buyurdu.
‫اﻧﺎ‬،‫ث‬
Allah (Azze ve Celle) Kitabındaki ‫؛‬ ‫ إ ﺋﻨﺜﺔظآل ﻗﺗمأﺗ‬Çî ‫ص‬
= «Kim bir iyilik işlerse Ona ٠iyiliğin on katı verilir.» ‫ء‬
!‫ئ‬) âyeti ile
bunun tasdikini indirmiştir. Şu halde her gün (orucu) on gün (oru-
cun) a denktir.”
،‫ ز ﻧﺪاﻟﺮﺛﺜﺊ‬. ‫ ﻗﺬ‬، ‫ ﺛﺬ ﻗﺗﻳﻪ‬٠‫— ءﻫﺑﺟثمأآو دﻛﺮ نزق ﺛﺗﺔ• ىﺻﺗدر‬١٧٠٩ ' .
‫مم ' ال ﺗﺄ‬
‫ﺛم‬ ‫ ﺣﺔ ذﺛ ود‬: ‫ ﺛﺬآ ﺑﻤﺄ ؛ أ ﺑﻤﺄ ك‬، ‫ةذﺗﺎﺋﺂاﻣﺸﺘﻢ;ز‬
‫ع ؛ إم ﺑﺠﻦ ﻓﺄي‬
• .‫ﻣﺤﻖ أ‬
‫ﻣﺤﻤﻖ‬ ‫؟‬ ‫م‬.‫م• ﻣﻨﺖ ؛ ﺀن أ‬ ‫ﻳﺬﻟﺞ‬
TER CE MES İ
‫و‬
! 70 ( " . . . M u âza el-A d eviyye ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) ’dan riv â y et ed ild iğin e
göre ; Â işe ‫م ﺀﻣﺤﻬﺺ‬، ‫ ﻗﻪ «ه ﻣﺤﻬﻬﻢ‬: (

1)‫ق‬ En’âm
160 : (
SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her aydah üç gün oruç


١
tutardı, dedi. Ben Ayın hangi kısmından (tutardı?) diye sordum.
Âişe (Radıyallâhü anhâ) :
O, ayın hangi kısmından olduğuna önem vermezdi, diye cevap
verdi.”

İ Z A H I

Ebü z e rr (Radıyallâhü anh)’in hadîsini Tirmizi de


rivâyet etmiştir.
M u â z a (Radıyallâhü anhâ) 'nin hadîsini M ü s l i m , E b û
D â v ü d , T i r m i z i ve B e y h a k î de rivâyet etmişlerdir.
E b û Z e r r (Radıyallâhü anh)’in hadisine göre her ayın ba-
şından ,ortalarından veyâ sonundan üç gün oruç tutan bir kimse,
bütün yıl oruç tutmuş gibi olur. Tutulan bu üç günlük orucun, bun-
dan önceki K a t â d e (Radıyallâhü anhJ’ın hadîsinde anılan gün-
lerde olması kaydı yoktur. Her iyiliğin on kat arttırılacağı, hadîste
anılan âyetle sâbit olduğundan, her aydan üç gün oruç tutulursa, bü-
tün ay oruçla geçirilmiş gibi sevap olur.
M u â z a (Radıyallâhü anhâ)’nin hadisinde‫ ؛‬Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in her aydan üç gün oruç tuttuğu ve bu
günlerin, ayın belirli bir bölümüne bağlı olmadığı belirtilmektedir.
Bu hadisler‫ ؛‬tutulacak üç günlük orucun, ayın belirli günlerine
tahsis edilmesinin mekruhluğuna hükmeden M â 1 i k î 1 e r ’ in de-
lîllerindendir.
El-Menhel yazarı: Bu hadîsler ile bundan önceki hadîsin arasını
bulmak için şöyle söylemek mümkün, dem iştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), K a t â d e (Radı-
yallâhü anh)’m hadisindeki günlere bağlı k a l m ı y a r a k şâir günlerde
de oruç tutardı, ki böyle yapmakla da sünnetin yerine getirilmesinin
mümkün olduğu bilinsin. Veyâhut Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in bâzı meşguliyetleri çıkardı. Bu yüzden üç günlük orucu-
nu, ayın başka günlerinde tutardı.
Hulâsa tüm rivâyetlerden çıkarılan sonuç şudur k i : Her ayın
onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde oruç tutmak müstehabtır ve her
ayın başlarından olsun, ortalarından olsun, sonlarından olsun, üç gün
oruç tutmak müstehabtır.
Bâb : 30 KİTABÜ-S’SIYÂM 615

. ‫ ) اب ﻣﺎﻣﺎﺀ ق ﺻﺈم اﻟ إل‬٣٠(


™ PEYGAM BER (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM (— ' ‫ئ‬
O R U C U H A K K IN D A GELEN HADİSLER b A r i

‫ﺑﻤﺮ ؛‬ ‫ﺀ‬ : ‫آئ‬ .‫؟‬ ‫ﻟﺊﺀﻧﺰ م ا‬


‫ا ﻟﺖ طمﺛﺚ م‬ ‫؛‬ ’‫ت‬،
‫ة؛‬ ‫ﺀى أب‬
‫ؤأ أن ؛ ث ؛ ﺛﻦ’ ﺛﻨﻲ؛'ا‬ .‫أي‬ *‫آد‬ ‫ﺀﻣﻤﺖ؛‬
; ‫ﺀق‬ ‫ﺀﻃﺪ‬-‫صما • ’و‬،‫ﺀ؛؛وت؛ ﻫﻢد‬
•٠‫ﺛﺈ ؛ آل‬ ‫ل'إ ﻣﺜﻮم ث» إل‬ ‫ﻛﻪ‬
. ^" ‫_ﻟﺼﻮ ؛ ﺛﺖ؛اذ‬ ■ *‫انت‬:
‫ﻧﻲ ﺛﻰ‬:‫أم ئ ص‬
YERMEMESİ
-Ebû Seleme (bin Abdirrahman) ( R a d ı y a l l â h ü a n h â ) 'dan; Şöy )1710
: ie demiştir
Ben, Âişe (Radıyallâhü anhâl *ya Peygamber (Sallallahü Aleyhi
٧»:Sellem)'in (nâfile) orucunu sordum. Dedi k i
O, (bâzı aylarda) O kadar (çok oruç tutardı ki, biz
-Hep
‫ ؛‬oruç tut
tu, derdik. Ve bâzı aylarda) o kadar oruçauz olurdu ki, b iz ‫؛‬ ‘
-Oruç tutmayı bıraktı, derdik. Ve O’nu hiç bir ayda Şâban’dakin
den daha çok (nâfile) oruç tutmuş olarak katiyyen görmedim. Şâban
ayının tümüne yakın çoğunu oruçla geçirirdi.”

، ‫ممة ﻧﺄ ﻳﻰ‬، ‫ﺋﻆ‬ vs .‫ﻧﺒﻢ‬ ‫ﺀ ﻧﺤﻖم‬ . ‫ظﻣﺢ‬ ‫ﻣﺤﺎﺗﻤﺘﺔ‬ - ١٧١١


:‫ ﺑﻤﻮ ؛ﻋﻖ ﺛﻮت‬. ‫ﻳﻤﻮت اد‬ ■0^‫آتث‬
‫ ﺀت؛ﻳﻰﺀﻳﺎس؛‬٠‫م ﻧﻴﺐ ﻟﺠﻢ‬
‫ص‬

. ‫ﻣﺬ ؛ دﻣﺎﻟﻤﺪق‬
ERCEMESİ ^ ' ‫'م‬
İbn-i ..." ) 711
1 ، $ ‫ب‬
‫ﻓظط‬ :)R Şöyle demiştir
a d ı y a l l â h ü a ı t h ü m â ) 'd a n :

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bâzı aylarda kadar ٠


: oruç tutardı ki biz
Oruç tutmayı bırakmıyacak, derdik. Ve bâzı aylarda oruç tut -
‫اأﻫﺎاا‬ :o kadar bırakırdı ki, b iz
Oruç tutmayacak derdik. Medine’ye teşrif ettiği zamandan beri
Ramazan hâriç hiç bir ayı devamlı oruçla geçirmemiştir."
616 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İ ZAHI

Ebû S e l e m e (Radıyallâhü a n h )’in hadisini Kütüb-i Sitte


sahipleri ve B e y h a k i rivâyet etmişlerdir.
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadisini B u h â r i ,
Müslim, ?،،٢٥١ !‫؛‬ ve N e s a i de rivâyet etmişlerdir.
Bu hadislerden anlaşılıyor ki Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) R a m a z a n hâriç yılın bütün aylarından ş â b a n ‘ da.
çok oruç tutardı. Tamamına yakın çoğunu oruçla geçirirdi. Ve R a -
‫ اااا‬، ‫ ' ا؛ ﻫﺔ‬dan başka hiç bir ayın tamamını oruçla geçirmezdi, ş â -
b a n ayının tamamını oruçla geçirdiğine dâir  i ş e (Radıyal-
lâh üanhâ) 'nin Ş a b a n orucu bâbında geçen 1649 nolu hadisiy-
le Ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin 1646 holu hadisi,
Ş â b a n ‫ ااال اأﻟﺞ‬tamamına yakın, çoğu anlamına yorumlanır.
Bu bâbtaki hadislerin zâhirine güre Peygamber (Sallallahü Aley-
hi ve Sellem) R a m a z a n ve ‫ﻫ ا ﻄ ﻒ ؛‬ ’‫ا‬dan başka aylarda
bâzen ardarda oruç tutardı. Fakat e l - H â f ı z el-Fetih’te şöyle
der: Yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in nâfile oruç
tutma husüsundaki hâli değişikti. Bâzen ayın ilk günlerinde, bâ-
zen aym ortalarında, bâzen de ayın sonlarında oruç tutardı. Artık
ayın muhtelif zamanlarında ©’nu oruçlu görmek mümkündür. Mak-
sad. Onun ardarda oruç tuttuğunu ifâde etmek değildir.

‫ﻣﻠﻪ ا ﻟﻤ الم‬ ‫ ق ﻣﺈم داود‬٠١٠‫اب ﻣﺎ‬ ) ٣١)

‫ل‬
3 — □ÂVÜD (ALEYHÎSSELÂM) ’İN ORUCU HAKKINDA
GELEN HADİSLER bABI
‫ﺛﻖ‬ ‫ ئ‬. ‫ز'؛ا ﺑﻢ ة ﺻﺒﻴﺎ داى‬.‫ إ‬،.‫ﺑﻤﺎﺗﺎﻛﺎ ؛ ﺑﻢ‬ ‫ ز‬. ‫ﻣﺤﺎ أ‬ - ١٧١٢
‫ئﺀﺑﻢ'ف ن رد‬ : ‫ﻣﺤﻖ ﻛﺮد نأدس؛أد‬-.‫آد‬ ‫ردن ﻫﺘﺎ؛د‬ ‫اة ﻣﺘﺊ م‬t

‫ﺀث'ﺀ ةذ' ﺑﻤﺪ؛ ﺗﺘﺎ‬. ‫ ا ﻧﺎﻣﺜﺈﺋﺎ دم‬. ‫ ة ﺗﺘﻨﺮ ؤا ﻓﻎ< أ ﻧﺈ ام‬: ‫ﺻﺪ‬:
‫ه‬- ‫' ة ﻟﻆﺀ ذ ﺛﻨ إل ﻟﻨﺴﻠﻰ‬. ‫ ﺛﺄ' ﺑﺎﻫﺜﻔﻴﺎﺗﻴﺔ ؛' ﺋﺎﻧﺖ‬. ‫دﺗﺎ‬/ ‫د ﺑﺞ‬
‫ م‬.‫ﻣﻤﻚ‬ ‫ﺋﻘ إل‬
T ERCEMES Î
‫)ةل?ا‬ Abdullah bin Amr bin el-As ( R a d t y a l l â h ü a n h ü m â y â a n riv â v e t
31 KÎTABÜ-S’SIYÂM 617

edildiğine göre: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiş-

«Allah’a en sevim li oruç- Dâvûd ( Aleyhisselâml ’ın orucudur.


Çünkü o bir gün oruç tutar, bir gün iftâr ederdi. Ve Allah’a en se-
vimli (nâfile) namaz Dâvûd (A ley to elâ m )’« n a m a zıd ır. ‫ ه‬, gecenin
yarısı uyurdu, üçte birisini namazla geçirirdi ve (son) altıda biri-
sini uyurdu.»”

‫ ﺷﻤﻤﻤﺎ ف‬،‫ ﻧﺾ‬/ ‫ﺋﺒﻢ‬ . ‫ ﻧﻨﻢ‬/ ‫ ﻛﺎ د‬،‫ﻣﺤﺔﺛﺒﻤﻦ‬ ‫ ﻣﺤﺎأ‬- ‫م ^ ا‬


‫ ﻣﻨﺎ ف ! ﻣﻢ‬.' ‫ رأ‬: ‫ ﻧﺎﺛ الاب‬/ ‫ئمﻧﻰﺛﺄ ة '؛ﻣﺂتﺀش'م<ر‬
‫ ﺳﺄ‬، ‫ا ﻧﺘﻤﺎﻟﻨﻤﻘﻢ‬
‫ أرﻧﻮت اﺳﺎ‬:‫ ؛أق‬، ‫ﻳﺚ ذمإلق ص‬.‫أدم د ﺑﺠﻠﺖﺀﺀ ؟ ﺀآت ﻣﺚ‬ ‫؛‬ ‫م‬ . ‫خﺀى‬
\ ‫ اد ﻧﻴﺌﻤﻤﺘﺎأ ﻇﺖ « ذ ﻛﺼﻤﺌﺎ ود ﻣﺔ ت؛ ﻛﺲمة ﻣﺔﺗﺮ _وت‬- ‫ﻫﻢ‬- ‫مقن أآ ﻧﻤﻤﻢ‬
. ‫ﻣﻬﻤﺪ دد ذأ ﻗﺘﻴﺌﺬ ' ﺑﻤﻢ‬ ‫؟‬ ‫ ﻫﻤﻢ‬. ‫آل ﺑﺞ‬

‫” ( ﻣﺤﻞ^ل‬ ...£ ‫ ﻫﻂ‬: Katâde ( Radıyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir

: )Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh


Yâ Resûlallahf (Sürekli) iki gün oruç tutan ve bir gün orucu —
:bırakan kimsenin durumu nasıldır? diye sordu. Efendimiz
Buna kimsenin gücü yeter (mi?)» buyurdu. Ömer « —‫؛‬
Yâ Resûlallah! (Sürekli) bir gün oruç tutup bir gün bırakanın —
durumu nasıldır? diye sordu. E fendimiz ‫؛‬

Bu—Dâvüd (Aleyhisselâm)’ın orucudur.» buyurdu. Ömer
-Sürekli) bir gün oruç tutup iki gün tutmıyanm durumu na ( —
: sildir? diye sordu. Efendimiz
-Bunun gücümün dâhilinde kılınmış olmasını temenni ede« —
rim.» hııyıırriii-”

‫إ‬ZAHI
-A b d u l l a h (Radıyallâhü anh)’ın hadisini B u h â r i , Mü s
.l i m , E b ü D â v û d ve N e s a i de rivâyet etmişlerdir
Bu hadiş, nâfile orucun faziletçe en üstününün, yıl boyunca gün
aşırı tutulan oruç olduğuna delâlet ediyor. Kezâ gece namazının en
618 SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE

faziletlisinin, geeeyi altı bölüme ayırıp dördüncü ve beşinci bölümün-


de kılman namaz ©lduğuna delâlet ediyor. Son altıncı bölümü iştira-
hatla geçirmelidir. Ta ki neşeyle sabah namazına durulabilsin.
E b û K a t â d e (Radıyallâhü anhl’ın hadisini M ü s l i m ,
E b ü ‫ ا؛ ﻫ ﺂ ة ه‬, N e s a i ve B e y h a k i de rivâyet etmişler-
dir. Bâzı rivâyetler çok uzundur.
Hadis, yıl boyunca İki günü oruçla ve bir günü oruçsuz geçirme-
nin sevap olduğuna ancak bunun güç olduğuna ve bu nedenle en mak-
bul oruç şeklinin, gün aşırı oruç tutmak olduğuna delâlet ediyor. Bu
tür oruç, yıl boyunca aralıksız oruç tutmaktan efdaldır. Çünkü de-
vamlı oruç tutulduğu takdirde alışkanlık hâli olur. Ve açlığın zorlu-
ğu pek duyulmaz. Fakat gün aşırı tutulunca alışkanlık durumu ٠١-
maz.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün oruç tutup iki
gün tutmamaya takati olmadığını bildirmiştir. El-Menhel yazarının
dediğine göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), ümmetinin
durumu itibariyle bu cümleyi buyurmuştur. ¥oksa kendisinin gücü
buna fazlasıyla yeterdi. El-Menhel yazarı der k i:
Bana öyle geliyor ki ümmetine zorluk olmasın diye böyle oruç
tutmayı usûl ittihaz etmemiştir. Çünkü kendisi yapsaydı, sünnetine
uymak üzere ümmeti de yapardı. Bu sebeple Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), oruç ve namaz bakımından orta yolu seçmiştir.
Bâzen oruç tutar, bâzen iftar ederdi. Kezâ gecenin bir kısmını ibâ-
det, bir kısmını da uykuyla geçirirdi.
‫ﻣﺈ م زح ﻋﻠﻪ اﻟﺳالم‬ ‫ ق‬٠١٠•‫) ﻳﺎب *ا‬٣٢(
NUH (ALEYHİSSEbÂM) 'IN ORUCU HAKKINUA — 32
GELEN HAPİS BÂBI

، ‫ مما ﺗ إل ه‬٠ ‫ﺗدﻳم‬ ، â * ‫ئ ■*•ﺑﻤﺪ ن‬ • ‫ ﻧﺄﻗﺗﻣﻞ‬. ‫ءﻣﺣﺎ ﺗ ال‬ — ١٧١٤


‫ﺳﻤﺖ‬ : ‫ن دوم ; ز‬ ‫فا‬
‫ﻳﻊﺀﺑﻢ‬ ‫مأت‬ ‫؛‬ ‫ساأ ﻓﻰ أد‬
‫ ﻣﺤﺪﻣﺤﺜﺔم ﻣﺢم‬.‫م ﺑﺞ‬

• ٠‫ﻫﻤﻢل آلﻣﺢ‬ .‫ا ﻛﺄ دد‬ ‫ﻳﻢ ﻫﻤﺦاآلﻫﻢ‬


‫ ﻟ ال‬،‫أدم‬ ‫ﺿﻞمم‬ :^ ‫ﻣﺤﺘﺎ ف‬
. ‫ﻓﻮ ذ م؛ ﻧﺎ‬ ‫و‬ ، ‫إن ﻟﻲ»ة‬.‫ق اوداﺛﺪ ؛ ق إﺷﺎدم‬
TERCEMESİ
‫ ا‬7‫ ا‬4‫" ر‬... Abdullah bin Amr bin el-.^s (Radıyallâhü anhümâyâan rivâ-
yet edildiğine göre şöyle demiştir :
32-33 KİTABÜ-S’SIYÂM 619

Ben, Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den İşittim. Bu-


yurdu k İ:
«Nuh (Aleyhlsselâm) Ramazan bayramının ilk günüyle Kurban
bayramının ilk günü müstesnâ bütün yıl oruç tutmuştur.«”
N o t: Bunun İsnadında, zayi‫ ؛‬olan ibn-i Lehiâ’nın bulunduğu Zevâid’de bil-
dirilmiştir.
‫) اب ﺻﺎم ﺳﺘﺔ أﻣﺎم ﻣﻦ ﺷﻮال‬٣٣)
33 — ŞEVVÂL AYINDAN ALTI GÜN ORUÇ TUTMAK
HAKKINDA GELEN HADfeLER BÂBI

‫ة‬ ‫ﻣﺤﺘﻲ‬. , ‫ﻗﻲ‬


،‫ ئ ت'ﺋﺄ ة ؛‬. ‫'ﺟﺊ‬، ‫ت‬. ‫ﻣﺤﺎ بﺀآ ة م‬ - ١٧١،
. >‫ﺗﻬﻨﻨﺪ ا؛اﻣﺢ‬ ‫ﺗﺬ رإذ‬ *‫ﻣﺜﻴﺊ‬ . ‫ﻣﻤﻘﺄ إأ ﺀ‬ : ‫أد‬ ‘ ‫ﺛﺎﻟﺒﻢ ؛‬ ‫ىداأز‬

. ١‫^؛‬
‫؛م‬/‫ ذ‬، ' >‫ﺗﻦ'ﺗﺎﺀﻣﺜﻦ آﺀ ﺋﺪ ﺷﺰ‬
‫م‬ <‫ أي أد‬. ‫؛‬ ‫اف‬ ٢‫؛ذ ;د‬
.» ‫ت' ﺣﺂا ﺀ‬
‫ﺗﻨﺒﺠﺎ ل ﺀ ة‬
٠ ‫ﺗﻤﺚﺀﺣﻪ‬ ‫نق‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫إ ن‬ ‫ﻗﺪ روام‬ ‫ﻟﻠﺪﻳﺚ‬ ‫ت‬ ‫ق اوواﺛﺪ‬
.‫ﺧﺎﻣﺪ‬ ‫ و؛ال؛ وﻓﻲ‬،‫ﺗﻤﺢ‬ ‫ﻧﻤﻮ‬ ،‫ص ا ﻟﺸﺪئ؛ ؛ﺑﻴﺪ‬

T E R C E M E ^ I
17‫" ) ةا‬... Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Selletn)"m mevlâs■ Sevbân
(Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, demiştir :
«Kim Ramazan (orucunu tutar ve) bayramdan sonra aRı gün
oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yılın tamamının orucu olmuş
٠
olur. Kim iyilik işlerse, ona iyiliğin on misli verilir.»”
Not ; Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu hadisi ibn-i Hibbân kendi sahihinde
rivâyet etmiştir. Sindi : Zevâid yazarı bu hadisin sahih olduğunu söylemek iste-
miş ve ; Bu hadisi te’yid eden şâhit vardır, demiştir, der.

'‫ﺳﺘﻤﺘﻴﺸﺪ> ال ﻫﻢ‬ ،‫ﺗﺒﻤﺎﻓﺔﻣﺢ‬ ‫ة ﻧﺤﺌﺖ‬،،‫ﻣﺤﺎ ؛ ل‬ ‫ا إل‬-‫ا'ا‬


‫م م ر •ﺀ‬ ٠ ‫م‬ ‫م‬.‫م‬،‫ا ص‬, ٠٠ ‫آ)م م ع‬ ‫م؛ﺀ‬ ‫ م‬،٢ ‫؟‬٠ ‫م‬
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

TERCEMES İ

1716) "... Ebû Eyyûb(-i Ensâri) ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildi-


ğinegöre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
*Kim Ramazan ©rucunu tutar, sonra bunun arkasında Şevval’dan
altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yıl boyunca tutulan
oruç gibidir.*”

İZAHI
Sevbân (Radıyallâhü an h l’ın hadisi Zevâid türünden olup,
notta belirtildiği gibi, i b n - i H i b b â n ’ m sahihinde de rivâ-
yet edilmiştir. D â r i m î de bunun benzerini rivâyet etmiştir.
El-Menhel yazarının beyânına güre bu hadisin benzeri E b ü H ü -
r e y r e , c â b i r , B e r â ’' b 1 n  z i b , i b n - i A b b â s
ve A i ş e (Radıyallâhü anhüm)'den de rivâyet edilmiştir.
Ebû E y y ü b (Radıyallâhü a n h l’ın hadisini A h m e d ,
M ü s l i m , T i r m i z i , E b û D â v û d , B e y h a k i ve
D â r i mi de rivâyet etmişlerdir. E b û E y y û b (Radıyallâhü
anh)’ın hadisine göre R a m a z a n orucundan sonra Ş e v v â l
ayından altı gün oruç tutan kimse, bütün yıl oruç tutmuş gibi sevap
kazanır. Çünkü R a m a z a n ayı orucu, on kat artmakla on aylık
oruca tekâbül eder. Ş e v v â l altı günlük orucu da altmış günlük
oruca denk gelir.
S e v b â n (Radıyallâhü anh )’ın hadisinin zâhirine göre R a -
m a z a n * dan sonraki altı günlük orucun Ş e v v â l ayı içinde
olması şart delildir. Bu hadiste anılan âyet-i kerime, her iyiliğin on
katının verileceğini hükme bağlamıştır. R a m a z a n orucundan
ayrı olarak ş e V V â 1 ’ in dışında bile altı gün oruç tutulunca, bu
âyetin hükmü gereğince onun orucu, bütün yılm orucuna tekâbül
eder. Fakat hadisteki; «...bayramdan sonra...» tâbiri, Ş e v v â l
ayını hatırlatır. E b û E y y û b (Radıyallâhü anh)’m hadisinde de
“Şevvâl" kaydı mevcuttur. Şu halde bir an önce yıllık orucun sevâ-
bmı elde etmek için R a m a z a n ’ ، tâkib eden Ş e v v â l ayin-
da bu altı günlük oruç tutulmalıdır.
El-Menhel yazarı, E b û E y y û b (Radıyallâhü a n h l’ın lıa-
dişini açıklarken özetle şöyle d e r :
“Hadisin mânâsı şudu r: Her yıl R a m a z a n orucuna ve
ş e V V â 1 ’ in alta günlük orucuna devam eden kimse, ömür boyun-
ca oruç tutmuş gibi olur. Ve bir yıl R a m a z a n orucunu ve
34 KÎTABÜ-S’SIYÂM

Ş e v v â l ’ in altı günlük orucunu tutan bir kimse, O yıl boyunca


oruç tutmuş gibidir.
Bu hadîs, Ş e v v â l ’ in altı günlük ‫ ؟‬rucunun müstehablığına
delâlet ediyor. Ş â f i i , A h m e d , D â v û d ve bir cemâat böy-
le hükmetmişlerdir. Ş e v v â l orucunun .meşrûiyetindeki hikmet
şudur: Bu oruç, farz namazlara bağlı sünnetlere benzer. Sünnet na-
mazlar, farz namazdaki bâzı noksanlıkları tâmir ettiği gibi, Ş e v -
V â 1 orucu. R a m a z a n orucundaki bâzı kusurları onarır, ş â -
f i ! 1 e r ’ e göre bayramın ikinci günü ve aralıksız olarak tutulma-
sı daha sevabtır. Şâyet aralıklı veyâ ‫و‬
e V V â 1' ın diğer bölüm-
lerinde tutulursa yine sünnet hâsıl olur. A h m e d ’ e göre fazilet
yönünden aralıklı veyâ aralıksız tutulması farketmez.
E b û H a n i f e , M â l i k ve E b û Y û s u f , Ş e v -
V â 1 ’ in altı günlük orucunu, mekruh saymışlardır. Tâ ki halk, bu-
nun vâcibligine inanmasın. M â l i k , el-Muvatta’da : îlim ve Fıkıh
ehlinden, ş e V V â 1 ’ in altı günlük orucunu tutan hiç kimseyi
görmedim. Seleften kimsenin tuttuğuna dâir herhangi bir bilgiye
rastlamadım. İlim ehli, câhillerin R a m a z a n ’ dan olmayan
orucu R a m a z a n ’ a ekiiyerek bid’at çıkarmalarından korkarak
bu orucu mekruh saymışlar, demiştir. Lâkin H a n e f i ve M â l i -
k î r a z f e le r in e mensub Fıkıhçılar, Ş e v v â l ’ in bu orucunu
aralıklı tutmayı mendop saymışlar ve aralıksız tutulmasının mekruh
olmadığı görüşünü seçmişlerdir. Ancak E b û Y û s u f bunda
muhâlif kalmıştır. Bu f'ıkıhçılar, E b û H a n î f e ile M â 1 i k ’ in
yukardaki kerâhet sözlerini Ş e v v â l orucuna bayramın ikinci
günü başlayıp ara vermeden tutma hâline yorumlamışlardır. Şu hal-
de eğer bayramın ikinci gününden sonra ve aralıklı olarak tutulursa
kerâhet yoktur. Veyâ bu hadisler, bu iki imama ulaşmamış yâhut
ulaşmış ama onlarca sabit görülmemiştir

‫ﺳﺒﻴﻞاص‬ ‫؛دم ف‬.‫ف ﺻﺘﺎ م‬ )٣٤(


ALLAH YOLUNDA B — 34 R GÜN ORUÇ TUTMAK‫؛‬
HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

، ‫دما ﻧﺎﻣﺄ‬
‫ﻋﻦ‬، ‫ ىﻣﺴﺪ‬، ‫ﻣﺖ‬
‫أﺛﺂﺀآائ؛‬ • ‫ا ﺛﻨﺎ ﺟﺮ‬ ‫ﺣﻤﺤﺎﺻﺪ ن ﺑﻠﺢ ن‬ ١٧١٧

‫؛‬ ‫ﺛﺔﻟﻬﺗﻳﺰا ﺛﻠد ﻳﺊ ﻣﺄت‬


‫؛‬ * ، ‫م ﺗﻣﺛﻞ ﻧﺄمﻧﻰءﺗﺎﻟﺢ ﺻﺎﻓﺛﺎنﻳﻰمأﻧﻰﻋﺗﺎش‬
،

^ ١ ،‫ﻣﻨﻲ*م‬
‫سم مذ'ﻫﻖ ا‬
، ‫ أﻏﺬ ا‬،‫ف‬' ‫ ﺀﻣﻦ ﻣﺬام ﺀﺀ ذ ﺣﻴﺪ‬. ‫ه ﺑﻨﻮد ام‬
‫ﺀ‬. ‫ﻧﻴﺘﻲ ﺗﺮﻫﺎ‬ ‫ﻣﻦﻟﻤﺤﻲ‬
SÜNEN-İ İBN-t MÂCE

TERCEMESÎ

-Ebû Saîd-j Hudrî (Radtyallâhü anh ) ’den rivâyet edildiğine gö )1717


: re; Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir
٠
Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah « günün orucu
ile Cehennem ateşini onun vücûdundan yetmiş yıl uzaklaştırır.«”

‫ل‬،‫ﻣﺪ ه ى ﺋﺘﺪ اﺛﺰ‬ Mî . ‫ أض ن ﺀ؛اض‬،‫ﺣﻤﺤﻤﺤﻨﺎﺑﺜﺎ ؛ نﻫﻤﺎو• ت‬


” ١٧١٨

‫ ﺗﺔ‬.‫ ﻣﺘﺬﺗ إل‬0 ‫ﺗﺦﺀ‬


‫ ة ﺗﻤﺢ‬: ‫رن ;ت ؛ ؛ﻫﺖ‬،‫ ﺳﺄي‬. '‫ ﺳﻤﺤﻰ‬,‫اةه‬
>

» .‫ﺋﻦ اﻛﺎرن*عﺀﻧﺎ ﺧﺮط‬ ‫ﺟﻤﺖ‬


‫ ز ﺣﺰﺣﺎ ص و‬، ‫ق ■ﻧﻴﻞ ام‬
TERCEMESİ

17J8) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anhyâen rivâyet edildiğine göre;


ResûlulHlı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:

«Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah Onun vücüdunu
cehennem ateşinden yetmiş yıl uzaklaştırır.»”

İZAHI

E b û S a i d (Radıyallâhü anhl ’m hadîsini Buhâri, M üs-


l i m ve N e s a i de rivâyet etmişlerdir.
Ebü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’ın hadisini, Nesai
de rivâyet etmiştir.
Hadislerdeki «... Allah yolunda...» ifâdesinden maksad, cihad hâ-
1‫ ؛‬kastedilmiş olabilir. Ancak şu varki savaşta düşmana karşı daha
güçlü olmak için oruç tutmamak daha efdaldir. Eğer bu ifâde bu mâ-
nâda yorumlanırsa şöyle cevap verilecek : Oruç tutmayla zayıf düşen
gâzinin oruç tutmaması ve oruçtan etkilenmiyen gâzinin tutması ef-
daldir.
«... Allah yolunda...» ifâdesi, sırf Allah rızası ve ihlâslı anlamında
yorumlanabilir.
H arif: Bu kelimenin asıl mânâsı güz mev midir. Burada yıl mâ-
nâsında kullanılmıştır. Yâni yetmiş yıllık mesâ^e Cehennemden uzak-
!aştırılır. Bu ifâde, çok uzaklaştırmadan kinâyedir.
KtTABÜ-S’Sl i ‫ ه‬، 1

‫ق‬.‫ام ا ﻟﻢ‬.‫ ف اﻟﺲﻋﻦ ﺻﺈم أ‬٠١٢‫) ﺛﺎب ﻣﺎ‬٣٠)


3S — TEŞRİK GÜNLERİNİN ©RUGUNDAN NEHÎ¥
HAKKINDA ©ELEN HADÎSLER BÂBI

K urban b ay ram ın ın iki, üç ve d ö rd ü n cü g ü n le rin e te şrik g ü n leri


denilir. T eşrîk'in lü g a t m ânâsı; eti enlice kesip g ü n eşe serm ek ve
k u ru tm a k tır. T eşrik g ü n lerin d e k u rb a n etleri g ü n eşte k u ru tu ld u ğ u
için bu ismi alm ıştır.
Teşrik, g ü n eşin e tra fı ay d ın latm ası m â n â sın a d a gelir. G üneş et-
ra fı ay d ın latm ad ık ç a k u rb a n la r kesilm ediği için b u g ü n le re teşrik
ism inin verildiğini söyliyenler de v ardır. Bir k av le gö re teşrik, h e r na-
m azd an su n ra aç ık ta n te k b ir alm ak tır.

‫؛ ذ ﻧﺤﻢ‬، ‫ه ﺀآ ذ‬ ‫ ﺋﺒﻤﺎ‬٧‫ﻳﻲ؛ر'م‬
. .‫ﺛﻤﺢ ةأ‬
. ‫ ﻣﺤﺎ أ‬- ‫؟ ﻣﺎ‬
I ‫رﺛإلﻗﺎﻓﻬﺈإة ﺀأةﻣﻤﺦ‬،‫ﺗﺄل‬
، ‫رم؛ ؛أت‬.‫ﺋﻦ أق ر‬
: ، ‫ س*ﻓﻰ‬٠‫ ﺗﺒﻤﺪ‬.‫ا‬
. ‫ﻣﺌﺘﻲ‬ 1‫م‬
,‫ﺳﻦ‬ ‫ا‬ ‫ ﻟﺮط‬،<‫ل اورا ﺛﺪ ؛ ﻟﻤﻨﺎدﺀ ﺻﺢ‬
TERCEMES İ

‫وا?ا‬ "...
£ ‫ﻫﺮا‬
( H üreyre
( Radıyallâhü ö«â|;den rivâyet edildiğine :‫؛؛‬
d re
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ‫ ﺀ'آ‬Sellem ( ‫ ؤا’إ؛؛و‬: buyurdu, dem iştir

M inâ g ü n leri (teşrik g ü n leri), yiyip içm ek g ü n le rid ir «.«”


‫ ﺀه؛ﺀ‬Bu hadisin isnadının, Buhdrl ve Müslim’in şartı üzerine :‫ إل!ﻳﻨﻖ‬olduğu
Zevâid’de bildirilmiştir,

، ‫ ى و ي‬:‫ أ أل‬. ‫ وﺀأل ة ﻧﺤﻢ‬،‫ﻫﻤﻤﺢ ن أد)ﺷﺒﻢ‬.‫ﻣﺤﺎ أ‬ —١٧٢٠


..‫؛‬ ‫م‬ “ ،‫دﺋﺮر‬. ‫ س‬، y *‫ﻧﺒﻤﻢ ق‬ ‫ ﺀىﺀأغ‬، ‫ﻳﻰماﺛﺖ‬.‫ﺀ ﻣﺘﺄم*م أ‬ ‫ن‬،‫"*^م م‬
. ‫ آلآد*ﻧﺊ ﻃﺔ إﺀال صمم ﺛﺘﻪ‬٠3‫؛ﺛﻲ ﻗﺄ‬.‫؟م اﻟﻢ‬.‫ي أ‬ ‫أن د*ﻣال اﻣﺤﻘﻘﻖ‬
. ‫ﺣﻤﺜﻤﻢﺀﺛﺎﺋﺪﻣﺎ آلأ ﻣﻠﻢ ا‬
. ‫ﻛﻤﻪ‬ ‫ ردا ﺀ إ ن ■<ز ﺑﻢ ق‬٠ ‫ف اووا ﻣﻤﻢ‬

٠‫ ف'ﻟﻠﻤﺪث ﻣﺪ ح‬،‫ﺀل اد ﻧﺪ ئت رد‬


SÜNEN-Î İBN-t MÂCE

T ER CE MES Î

1720) "... Bişr bin Suhaym ( R a d t y a l l â h ü a t t k ) ’â e n : Şöyle demiştir:


Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) teşrik günlerinde hitâ-
bede bulunarak:
«C ennet’e m ü slü m an kişiden b aşk ası g irem iy ecek tir? Ve şüphe-
si‫؛‬، b u g ü n ler, yem e ve içm e günleridir.» b u y u rd u .”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bu ‫س‬ îbn-i Huzeyme kendi sahihinde
rivâyet etmiştir. S indi: Yâni hadis sahihtir, demiştir.

İZAHI
İki hadis de Zevâid türündendir.
Bu hadisler, teşrik günlerinde oruç tutmantn yasaklığına delâlet
ediyorlar. Bu günlerde oruç tutmanın yasaklığı hakkında M â l i k ,
E b û D â v û d , İ b n - i H u z e y m e , 1 ‫ ؛‬. ®, N e s â î , ‫ءا ﻓﺎ‬
T i r m i z i , B e y h a k i ve başkalarının rivâyet ettikleri mütead-
dit hadisler de vardır.
Teşrik günlerine M i n â günleri denilmesinin sebebi, hacıların
btı günleri M i n â ’ da geçirmeleridir.
Teşrik günlerinde oruç tutma hakkında âlimlerin görüşlerini el-
Menhel yazarı şöyle nakleder :
“ 1 — A l ı b i n E b i T â l i b (Radıyallâhü anh), e l - H a -
s a n , A t â ’ , e l - L e y s , E b ü H a n i f e , Onun arkadaş-
lan, İ b n ü ’ l - M ü n z i r ve ş â f i i mezhebinin meşhur kav-
line göre teşrik günlerinde hiç kimse oruç tutamaz.
2 — M â l i k , E v z â i , i s h â k ve K a d i m kavline göre
Ş â f i î : Temettü’ (14) haccım yapıp kurban kesemiyen ve z i 1h i c
c e ’ nin Kurban bayramından önceki günlerinde temettü’ dolayısıy-
la üç günlük orucu tutamıyan kişi, teşrik günlerinde oruç tutabilir.
Bundan başkası tutamaz, demişlerdir. Â i ş e , A b d u l l a h b i n
Omer ‫؟‬$■ ٧٢٧ ^ b i n Z ü b e y r (Radıyallâhü anhüm )’ün
kavli de budur.”
El-Menhel yazarı, bunların delillerini zikretmiştir. îstiyenler ora-
ya mürâcaat edebilirler.
،14) Hacca giderken Mikat’ta Umre niyetiyle ihrâma giren ve Mekke’ye va-
rıp umresini tamamlayıp ihramdan çıkan ve bayrama yakın hac ihramına girenin
yaptığı bu işe temettü’ denilir.
36 KİTABÜ-S’SIYÂM

‫ﺀﻧﻤﺈﻣﻴﻤﺎﻛﻤﺮ األ‬ ‫) إ‬٣٦)


‫قبضوا ﻛﺈ ى‬
36 — RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMI GÜNÜ
ORUÇ TUTMAKTAN NEHİY HAKKINDA
GELEN HADİSLER BÂBI

‫ﻣﺪﺑﻤﺰن أﺑﻤﻴﻴﺔ• ظﺑﻤﻨﻲ ن أ ﺗﺒﺎﻗﺺ * مﺀ؛ﻣﺤﺎأﻣﺈك‬.‫— ﻫﻢ أ‬١٧٢١


„‫؛ مأث س م ﻣﺮم‬ . ‫ﺀؤؤ‬ ‫ م‬، ‫ﻳﻰﻣﻴﺪ‬.‫ ﻣﻦ أ‬٠‫ ﺀئ وﻣﺄ‬،‫ ﻳﻢ‬.‫ا‬
•‫ ﻣﻢ\ أل ﻣﺢ‬.‫ﺀﻫﻤﻢ اﻛﻄﺮد‬
.
^E RG EME Sİ

‫" رل^?ل‬... Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü atıh)’den; Şöyle demiştir :


Resdlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fıtır günü (Ramazan
‫طل‬
bayramınm 1 günü} ve Kui'ban bayramı günü oruç tutmaktan ne-
hiy buyurmuştur.”

‫؛‬ *
‫ﻟﺪﻣﺪﻳﻰ م أقﺀﺗﺪ؛ ﻓﺂت‬ ‫ﺀنا‬، ‫ﻣﻞ• ئ ﻣﺤﺎذ‬-‫— ﻣﺤﺎﺗﻴﺪﺑﻤﺄؤا‬١٧٢٢
‫إة ﺗﻤﻤﻬﻤﻤﺮ‬:‫ ةت‬. ‫ وأ إ د ﺀ ؛ ﺛﺪا ﺀ ك‬. ‫ﻋﺈﻳﺘﺎﻟﺪﺣ ﻤﺤﻤﺤﺎﺗالاس‬
‫ﻣﻀﻨﺮﺛﺮ‬ ‫رم ا*ﻛﻄﺮ•ور‬.‫ﻣﺤﻤﺎآلض• أﺛﺎ‬.‫ﻣﺮمماﻣﺤﺰد‬،‫نمﻣﺪ و ﺗﻢ‬ ‫' ﺗﺰﻣﻤﻌﻢ‬
‫آلض ' أ ﺀو‬/‫زت_رﻣﺎ‬. ‫ةﻣﻢ‬1‫•ﻣﺰﻣﻦ‬
‫ﻟﻨﻜﺌﺜﻢﺀﻧﻬﻤﺌﺈم‬
‫آ‬ E R € E ME s 1
1722) “ ... Ebû Ubeyd (Sa’d bin Ubeyd) (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle
dem iştir:

Ben, Kurban bayramında ümeı- bin el-Hattâb (Radıyallâhü


anh)’m beraberindeydBm.Önce bayram namazını kıldı, sonra (oku-
duğu hutbede) :
Şüphesiz Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), şu fıtır gü-
nü ve Kurban günü orueundan nehiy buyurmuştur. Fıtır günü. Ra-
mazan orucunuzu bıraktırınız gündür. Kurban günü de kurbanları-
mzm etini yediğiniz gündür, dedi."

Sünen-i ibn-i Mâce — c. : 4-F. : 40


SÜNEN-I ÎBN-1 MÂCE

E bû S a l d (Radıyallâhü anh)'in hadisini, B u h â r i ,


M ü s l i m , ■ T - lr m l‫ ؛؛‬l , E b û D â v û d ve B e y h a k î de
rivâyet etmelerdir.
E b û U b e y d (Radıyallâhü anh)’m hadisini de Kütüb-i Sitte
sahipleri ve B e y h a k 1 de rivâyet etmişlerdir.
E b û U b e y d (Radıyallâhü anhl'm hadisi, bayram namazı-
nin hutbeden ünce kılınmasının meşrûluğuna delâlet ediyor. Bu ko-
nu, bayram namazı bahsinde geçmiştir. Her iki hadîs, iki bayram gün-
lerinde oruç tutmanın yasaklıgına delâlet ederler. Bu iki günde adak,
kazâ, kefâret ve nâfile oruçların hiç birisi tutulamaz. Herhangi bir
niyetle tutmanın haramlığı husûsunda icmâ’ vardır.

‫؛دم ا ﻳﺔ‬,‫) اب قﺻﺎم‬٣٧(


CUMA GÜNÜ ORUÇ TUTMAK HAKKINDA — 37
GFI.EN HADİSLER B^Bl

‘‫ن؛ﺗﺎث‬. ‫ د ﺷﻰ‬٠ ‫ئ أمأأوم‬ • —١٧٢٣


‫ﺀﻣﻴﻰﻣﺮم‬
. ‫رت ؛ آت ؛ ز ﻧﻨﻮ ت 'ﻓﺚ‬.‫ ﺀﻧﺄﻓﻰص‬، ‫ ﺀىأﻗﻤﺘﺎﺗﻲ‬، ‫ﺣﻤﺎآلﻫﻤﺶ‬
• ‫ﺀﻣﻢﺑﻤﺪث‬
. ‫ أد‬، ‫مأدم ا ﻛﺒﻤﻤﺤﺘﻢﺀ ﻣ ال‬

TERCEMESÎ
‫ر‬72‫) ل‬ Ebü Hüreyre ( Radıyallâhü anh)’deıı; Şöyle demiştir :
Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cuma günü orucundan
nehiy etmiştir. Fakat bir gün öncesi veyâ bir gün sonrasıyla beraber
Cuma günü orucundan nehiy etmemiştir.”
‫ﻧﻴﺘﻴﻴﻲ‬ ' ‫ﻗﺬﻣﺎ‬ ، ‫ﺛﻦم ﻧﺜﺘﺒﻢ‬ ‫ ظ‬. ‫ ة ﺗﻲ‬/ ‫ ﻣﺤﺎ ﺑﺜﺎم‬- ١٧٢٤
: ‫أﺋﺮﻧﺚ؛اإلﺗﺖ‬‫أرن ﻣﺪاف>ؤأ*أ‬ ‫ ا ﻟﺬ‬:‫ض* ﺻﺪنﺀ ؛ ادد ﺟﺘﺲ ؛ آت‬، ‫اﻧﺚ ؛ ﺑﺂ‬
١‫* ورب ث اي*ت‬.‫ﻣﺔﺀﻣﺤﻢ اإل ؟آت ؛ أﻟﻢ‬
. ‫ﻋﻦ ﺻﻢ‬
. ‫أش اي‬
T E R C E M E S İ
1724) ” ... Muhammed bin Abbâd bin Ca’ier (Radtyallâhü anh ) ’den. Şöy-
le demiştir :
‫و‬7 KÎTABÜ-S’SIYÂM 627

-Ben, Ka'be’yi tavaf ederken Câbir bin Abdillah (Radıyallâhü an


Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cuma hümâl’y
günüa ‫؛‬
nehiy etmiş mi? diye sordum,
□edi ki -Bu
‫ '؛‬Beyt’in Rabbi
ne yemin ederim ki, evet, (nehiy etmiştir .( ”
١ >‫ ﺀنﺀ\ﺻﻢ‬، ‫ظ ﻗﺘﺎ ن‬ . ‫ داود‬y \ ‫؛‬ ‫ ا ﺋﺄ‬. ‫ ن ﺗﻨﺜﺮي‬3،‫ — ﺣألن إ ﺗﺜﺎ‬١٧٢٥

. ‫ﻣﺒﻢ _رم اﺛﺌﺜﺘﺔ‬.‫ م‬. ‫«دأ وأﺗﺖ دﻧﻮت اف‬:‫؛ ﻣﺄ ت‬ ‫ﺀن ﺻﺪ 'م ن ﺗﺜﻮب‬،‫ﺀﻧﺰ ر‬
TERCRMES!

1725) Abdullah bin Mes’ud (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :


Ben, Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’i Cuma günü oruç-
suz olarak az gördüm.”

İZAHI
£ b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’ın hadisini N e s a i
hâriç Kütüb-i Sitte sahipleri, A h m e d , H â k i m ve B e y h a -
k i de rivâyet etmişlerdir.
(Radıyallâhü anh)’ın hadisini B u h â r l ,
Dârimî ve B e y h a k l de rivâyet etmişlerdir.
' (Radıyallâhü anh)’m hadîsini T i r m i z i ,
Nesai ve İ b n - i H i b b â n da rivâyet etmişlerdir.
£ b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ile M u h a m j^Ted
(Radıyallâhü anh)'in hadisleri, haftanın yalnız Cuma günü orûç tut-
manın haram olduğuna, fakat Perşembe ile veyâ Cumartesi ile be-
raber oruç tutmanın haram olmadığınâdelâlet ediyorlar.
M ü s l i m ile B e y h a k i ’ nin £ b ü H ü r e y r e (Radı-
yallâhü anh)'den merfu’ olarak rivâyet ettikleri bir hadise göre oruç
tutmayı âdet edinen bir kimsenin âdeti Cuma gününe tesâdüf eder-
se o gün oruç tutmak eâizdir.

ÂLİMLERİN YALNIZ CUMA GÜNÜ ORUÇ TUTMAK


HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

El-Menhel yazarı bu görüşleri özede şöyle anlatır:

mân-ı Fârisi (Radıyallâhü anhüm)'e göre^alnızCum a gü‫؛‬


SÜNEN-İ tBN-1 MÂCE

nü oruç tutmak haramdır. Deliheri, mezkûr ‫ه‬ hadis ile benzeri ha-
dişlerdir.
2 —- Ş â f i î l e r , H a n b e l i l e r , ^ ،‫؛‬١١٢ !, M u h a m -
m e d b i n Ş i r i n ve T â v û s ’ a göre mekruhtur. Bunlar,
mezkûr hadîslerdeki yasaklamayı kerâhet mânâsına yorumlamışlar-

3 - E b û H a n ! f e , M â l i k ve M u h a m m e d b i n
e l - H a s a n ’ a göre mekruh değildir, ©nların delili ( 2 nolul ‫ة?ل‬
İ b n - i M e s ’ u d (Radıyallâhü an h l’ın hadîsi ve benzerî hadis-
lerdir. Lâkin bu hadis tam delil olamıyor. Çünkü Peygamber (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem )’in Cuma günüyle beraber P e r ş e m b e
veyâ C u m a r t e s i günü de oruç tutmuş olması muhtemeldir.
E l - A y n î böyle demiştir.
H a n e f î Fıkhına âit et-Tecnîs’t e : E b ü Y û s u f demiştir
k i : P e r ş e m b e veyâ C u m a r t e s i ’ yle beraber olmadıkça
C u m a günü orucunun mekruhlugu hakkında hadîs vardır. C u -
m a gününe bir gün eklemek, ihtiyatlı olandır, denilmiştir.
T a h a v i de: C u m a günü oruç tutmak ve tutmamak, ha-
dişle sâbittir. Son hadîs, tutmamak hakkındadır. Çünkü C u m a
günü bir takım görevler vardır. Kişinin oruç tuttuğu zaman o görevi
tam yapamaması beklenebilir, demiştir.
C u m a günü oruç tutmanın yasakhğı hikmeti husûsunda muh-
telif şeyler söylenmiştir. En açık olan hikmet şudur ki; C u m a gü-
nü bir bayram günüdür. Bayram günü oruç tutulmaz. Çünkü A h -
m e d ve H â k i m ’ in E b ü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh)’-
den merfu’ olarak rivâyet ettikleri bir hadiste :
“Cuma günü bir bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç gü-
nü yapmayın. Meğer ki bir gün önce veyâ sonra oruç tutarsınız.” bu-
yurulmuştur.
‫) إﺑﻤﺎﻣﺎﻣﻘﻤﺈم_ﻣﻮﻣﺎﻟﺪت‬٣٨(
38 — CUMARTESİ GÜNÜ ORUCU HAKKINDA
GEI.EN HADÎS BÂBI

، ‫ رد‬. ‫ ﻓﺜﺒﻢ■ى ﺑﻤﻞ ن أﺑﺾ ‘سﻫﻢ*د ن‬.‫ﻫﻢ أ ز ن أ‬-‫ﺀﻣﺤﺎأ‬ ١“٧٢٠٦


‫ آت ن * ﺗﺮ دا ﻳﻪ م ال ﺿﻤﺎ‬:‫ه‬ ‫ م ﻣﺪ ام ن م؛‬، ‫ﺀ ﻧﺨﻤﺤﺘﺘﻨﺪا ذ‬
‫ﺑﻢ‬ ^ ‫ﺛﻤﺤﻀﺒﺠﻤﺤﻤﺤﺴﻤﻤﺘﺾ‬ ‫ال‬ ‫ﺿﺎ‬ ‫ﺀ ا‬ ‫آل‬ ‫أ‬

. ‫ ﻫﺒﻢﺀم‬، ‫ﻗﺄﺀ‬
KİTABÜ-S’SIYÂM

،‫ م ﻣﺎددﺗﻤﺪاد‬،‫ﻣﻦ ررن ﻳﺪ‬،‫ئ ﻧﺌﻨﺎذة ﺣ ﻴﻢ‬.‫ﻣﺤﻤﺪ ن ﻧﻨﺪم‬


‫ﺧﻤﺤﻆ‬
. ‫ذ آم ﻛﺮم‬ . ‫ ام‬،‫رﻣﺜﻮا‬،‫ﻋﻦﺳﺪ(ﻓﻮن م> ﻋﻦ ﻟﻨﻲ؟ذآﺗﺘﺖ ؛ﺀأل‬
.‫ب‬ ‫ن ﻣﺎ ن ق‬،‫وود ا‬ : ‫ﻳﻰ اوواﺛﺪ‬
. ‫ إ ﺳﺘﺂ دم‬،‫ واﻟﻖ *وﻣﻮد ق أ ل داودوﻏﺮ‬. ‫آ ﻟﺪﻳﺚ ﺻﺢ‬ ، ‫رد‬ : ‫؛ادا ﻟﻤﻨﺪ ئ‬

TERCEMBSİ
1726) "... Abdullah bin Büsr (Radıyallâhü anhünıây&dn rivâyet edildi-
ğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ‫ ؛‬öyle buyurdu, ‫ آ؛اه؛صﺀاﺀ‬:

«Üzerinize farz elan oruç müstesna, Cumartesi ‫؟؛‬ünü oruç tutma-


ymız. Eğer her hangi biriniz (‫ ه‬gün) bir üzüm çubuğu veyâ bir ağaç
kabuğundan başka (yiyecek veyâ içecek) bir şey bulamazsa, onu
emsin.»
Humeyd bin Mes’ade ... senediyle Abduliah bin Büsr’ün kardeşi
(es-Sammâ’) (Radıyallâhü anhüm)’den rivayetle tahdis ettiğine göre
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, diyerek bu
hadisin mislini anlatmıştır.”
Net : Zevâid'de şöyle denilmiştir : İbn-i Hibbân kendi sahihinde bunu riva
yet etmiştir.
Sindi : Yâni bu hadis sahihtir. Hadis metni, Ebû Dâvûd ve başka yerde diğer
bir senedle mevcuddur, demiştir.

İZAHI

Zevâid’in notuna göre bu hadis Zevâid türündendir. Halbuki mü-


ellifiıi ikinci senedinin ayniSi he bir kelime hâriç aynj metinle E b û
D â v j û d , A h m e d , N e s a i ve e l - H â k i m tarafından
rivâyet edilmiştir. Ebû D â v û d ’ un rivayetinde; ‫ﻓﻨﻴﻨﺚ‬
cümlesi yerine ‫ﻓﻠﻴﻨﻘﻨﻨﻦ‬ — «Onu çiğnesin.» cümlesi bulunur.
Hadis, R a m a z a n , adak ve kefâret, gibi farz oruçlar müs-
tesna, C u m a r t e s i günü oruç tutmanın yasaklıgma delâlet
ediyor. Lâkin, N e s a i , B e y h a k i , H â k i m ve ‫ ا ا أل ا‬- ‫ل‬
H i b b â n ’ m K ü r e y b (Radıyallâhü anh)’den riv.âyöt ettikle-
rine göre ashâbtan bir cemâat, K ü r e y b (Radıyallâhü anhl'ı
?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hanımlarından u m -
mü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) ya göndererek Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in en çok hangi günlerde oruç tuttu­
630 SÜNEN-İ tBN-î MÂCE

ğunu sordurmuşlar; ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ) da :


C u m a r t e s i ve P a z a r günleri diye cevap vermiştir. Bu-
nun üzerine o cemâat, bu cevapla tatmin olmamış gibi topluca ü m -
mü S e l e me (Radıyallâhü anhâ)'ya gidip tekrar sormuşlar ve
aynı cevabı almışlardır, ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)
bu arada Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in:
«Cumartesi ve Pazar günleri, müşriklerin bayram günleridir. Ben
onlara muhalefet etmek isterim* buyurduğunu söylemiştir.
Bu hadis ile ü m m ü S e l e m e (Radıyallâhü anhâ)’nin
hadîsi arasında muhâlefet yoktur. Çünkü bu hadis, yalnız C u m a r -
t e s i günü oruç tutmanın yasaklığı mânâsına yorumlanır. C u m a
günü veyâ p a z a ٢ günüyle birlikte C u m a r t e s i günü oruç
tutulursa câizdir.
H a n e f î , Ş â f i î ve H a n b e l î âlimleri, yalnız c u -
m a r t e s i günü oruç tutmayı mekruh saymışlardır. Pakat M â -
1 i k ve bir cemâat bunu mekruh saymışlar ve bu hadisin mensuh
olduğunu söylemişlerdir. Fakat mensuh olduğuna dâir bir delil yok-
tur.
‫ﺻﻣﺎم اﻟﺛﺮ‬
‫ ﻳﺎب‬٣٩
) (

39 — (ZİLHİCCENİN İLK) CN GÜN ORUCU


(HAKKINDAKİ HADİSLER) b Abi

.‫؛؛ ذثءاﻳﺗﻲ‬، ‫ىﻣﺣص ;ةم؛ﻧﺎالﻣم‬. ‫ءﻣﺣﺎء؛ءة ﻣ م‬- ‫^ﻣﺎ‬


‫ﺗﺮث‬:‫اأ‬، ‫ ﻣﺰادﺗﺎس؛ءد؛ ةد؛ﺑﻣدﻫﺎﻓؤة* ﺗﺎءىأم‬،‫س ' ﻣﻳﻣﺣﺛﻪ‬
<‫ﺗﺎﻣﺢ‬ ‫ءأزا= ﺑﻣد‬
،. '‫اﺑﺗﺮ‬
• ‫ﻧﻧﻲ‬. t ‫ اآلم‬. ‫ﻟﺧﻪ أب‘إلافص ﻧ ذ‬.‫اﻟث‬
‫ ا 'الل'ﺑﺟﻘﺊ ﺿﺂءي‬. ‫ﻳالف‬.‫ن'الاﺑﻣﺋﺄدﻳﻳﺎﺗﻳﺎﻫﺗﻣﺮالاﺑﻣﺛذ‬
٠‫ثﺗدﻰ*ء‬
. ‫ﻣﻣ‬
‫ﺗم‘ع’ﺟﻊئذ‬
T ER LE ME Sİ

1727) "... Abdullah bin Abbâs ( R a d ı y a l l â h ü a n h ü m â y dan; Şöyle de-


m iştir :

Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :


«İçinde bulunduğumuz şu günler (yâni Zilhicce’nin ilk on gü­
39 KlTABÜ-S’SIYÂM 631

n ü n )d e k i sâlih am eld en A llah k a tın d a d a h a sevim li (sâlih am elin


bu lu n acağ ı) b a şk a g ü n le r hiç yoktur.» b u y u rd u .
(S ah âb iler:) Yâ R esülallah! A llah y o lu n d a cihad d a m ı (d ah a
sevim li değildir) ? diye so rd u la r . ‫ ه‬:
«(£vet,) A llah y o lu n d a cihad da. M eğer ki b ir ad am nefsiyle ve
m âliyle cih âd a çık ıp d a k endisine â it m al ve n efisten hiç b ir şeyi g eri
getirem ez olursa, (işte o n u n am eli bu on gü n d ek i am eld en e fd a id ır)»
b u y u rd u .”

، ‫ئ ﺗﻨﺜﺮك ودا ﻣﻞ‬ • ‫ﺻﻰ ي ن بمم ﺻﺪ‬ —١٧٢٨


. ‫ت ﺑﺘﻮ ال م‬، ‫ صمأﻳﻰ ﻧﺮ„رم ؛ أ؟ت؛‬،‫ ﻋﻦ ﺷﺪ ن ا*ﻟﻨإلﺳﻢ‬، ‫ﻋﻦ ﻗﺄدم‬
• ‫م ؛ ﺗﺌﻲ‬، ‫ﺋﺄ‬ ٠٠^‫ﺳﻮ ﻟﺒﻢم‬ ‫ﻧﺤﺎﺗﻪم أن‬ ‫أ ﺛﺐ ﻓﻲ !م‬ ، ‫أةم‬ Ç 'jil ‫ﻣﺘﺎﻣﻨﻞ * ام‬

». ‫ا ﻟﺜﺒﺮ‬ ‫ ؤز* ﻟﺦ؛ ةاﺛﻮﺀ‬، ‫ﺛﺔ‬ ‫ﺻﺎ مم’اد ﻣﺎ ةا ﺛﺪ أل ﻣﺘﺎ‬

T E R C E M E S İ

1728) "... Ebû H üreyre (Radtyallâhü ،w ^)’den rivâyet edildiğine ‫؛؛‬ü re ;


Resûltdlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir :

Şu on günd e A llah S ü b h â n e h u ’y a y ap ılan ib â d e tte n O na d a h a


sevim li ib âd etin yap ılacağ ı gün ler, d ü n y a g ü n le ri içerisinde yoktur.
Ve şüphesiz o g ü n lerd ek i b ir g ü n ü n orucu, b ir yılın o ru c u n a ve on-
la rd a k i b ir gece, k a d ir gecesine m u h a k k a k d en k gelir.»"

Abdullah bin Büsr ve kız kardeşi Sammâ (R.A.)’ın Hâl Tereemeieri


Abdullah bin Büsr es-Selemi, Humus’ta yerleşen şahâbîlerdendir. Babası da
sahâbldir. Peygamber (S.A.V.) mübarek elini Onun başına koymuş ve : «Bu genç,
bir asır ya‫؟‬،yacak» buyurmuş, gerçekten ‫ ﺀﻟﻢ‬yıl yaşamıştır. Bir kaç hadisi vardır.
Buhârî ve Müslim onun hadisini rivâyet etmişlerdir. Kendisi Peygamber (S.A.V.)'
den ve babasından hadis rivâyet etmiştir. Râviteri, Ebü’z-Zâhiriye. Hâlid bin Ma’
dan, Yezid bin Humeyr, Satvân bin Amr ve başkalarıdır. Kütüb-i Sitte sahipleri
Onun hadislerini rivâyet etmişlerdir. Hicretin 88 veyâ 96’ncı ^‫ الا‬vefât et,miştir.
Şam’daki sahâbilerin en son vefât edenidir. (Hulâsa : 292, El-Menhel € : 6, Sahf. :
288 ٢٠ ‫ ة‬: !٠, Sahf. : 170)
‫س‬ ' lâkabıyla tneşhur olan, Abdullah (R.A.)’m kız kardeşinin ismi Nelü-
me veyâ Behmiyye’dir. Büsr (R.A.)’m kızıdır. Peygamber (S.A.V.)'den hadis ri-
vâyet etmiştir. Kendisinden de kardeşi Abdullah bin Büsr (R.A.) ve Ubeydullah
bin Ziyâd rivâyet etmişlerdir. Dört sünen sahipleri, Onun rivâyetlerini almışlar
dır. (El-Menhel: €10 ‫ ﻫﺎل‬Sahife 170)
632 SÜNENİ İBN-İ ‫ﺳﻪ‬

İ Z A H I
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh) ,m hadîsini ‫؛‬ 1‫آ ﻓﺎ الة‬
,
Ebü D â v û d , ‫اة ؛ ا ﻫﺂ ؛آ‬ ve B e y h a k i de rivâyet et-
mişlerdir.
Ebü H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’ın hadisini Tirmizi
de rivâyet etmiştir.
Z i l h i c c e ’’ nin ilk on gününden maksad, ilk dokuz gündür.
Çünkü onuncu gün Kurban bayramıdır. Kurban bayramı günü oruç
tutmanın haram olduğu 36’ncı bâbta anlatılmıştır.
Bu iki hadis, bu on günde yapılan her türlü ibâdetin, yılın diğer
günlerinde yapılan ibâdetlerden daha faziletli olduğuna delâlet edi-
yorlar. Oruç da bir ibâdet olduğu için, bu günlerdeki orucun üstün
faziletine de dalâlet etmiş olur.
ikindi hadis, bu günlerdeki bir günlük orucun, bir yıllık oruca
ve bir gecesindeki ibâdetin, kadir gecesindeki ibâdete eşit olduğuna
delâlet ediyor.
El-Menhel yazarı, ilk hadisin açıklam ası he ilgili olarak özetle
şöyle d e r :
“Hadisten maksad, bu günlerde işlenen sâlih ameller öyle yüce
ecir kazandırır ki o ameller başka günlerde işlenirse bu kadar s e v a b
kazandıramaz. Başka günlerde işlenecek amel cihad bile olsa durum
aynıdır. Ancak bir adam, nefsiyle ve malıyla Allah yolunda s a v a ş a
çıkıp şehit olur ve malı Allah yolunda harcanmış olduğu takdirde
onun sevâbı daha çoktur.
Muhtemelen hadisten maksad şudu r: Bu günlerde işlenen sâlih
amel az bile olsa şâir zamanlarda işlenen çok amelden efdaldir.
Tuhfe yazarı ikinci hadisin açıklaması bahsinde şöyle d e r : Yâ-
ni bu günlerde tutulan bir günlük nâfile oruç, içinde bu günlerin bu-
lunmadığı bir yıllık oruca denk gelir, içinde R a m a z a n ayının
bulunmadığı bir yıl demeye gerek yoktur. Çünkü onun orucu f a rz -
dır.
S i n d i de : Hadisteki «... on gün erucu...« ifâdesinden maksad
dokuz gündür. Çünkü onuncu gün Kurban bayramıdır. Ve onda oruç
tutulamaz, demiştir.
Tuhfe yazarı e 1- M i r k â t “tan naklen şöyle der: Alimler,
bu on gün ile R a m a z a n ayının son on gününden hangisinin
KİTABÜ-S’SIYÂM

efdal olduğu husûsunda ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları bu hadise daya-


narak bu günlerin, R a m a z a n ’ m -son on gününden daha fa-
ziletli olduğunu söylemişlerdir. Bâzıları da R a m a z a n ’ m son
on gününün bu günlerden daha faziletli olduğunu söylemişlerdir.
Seçkin görüş bu on günün gündüzünün, R a m a z a n ’ m son on
gününün gündüzünden daha faziletli olmasıdir. Çünkü bu günlerin
içinde A r e f e günü vardır. Gecelere gelince‫ ؛‬R a m a z a n ’ ın son
on gecesi, bu günlerin gecelerinden daha efdaldir. Çünkü içlerinde
K a d i r gecesi vardır. A r e f e günü, yılın en faziletli günüdür.
K a d i r gecesi de yılın en faziletli gecesidir.

‘ ‫عا؛ﺑﻢ‬1‫ﻣﺢ ا ﺗﻤﺤﻤإل ‘ م ﺗﻤﺤﻲ*ﺳﻢ‬.‫ ىأ‬، ‫؛‬٢١.١‫ﻣﺤﺎ خ ؛ ة‬ — ١٧٢١


. ‫ﺗﺎﻳﺎﺗﻤﻘﻞ‬ ‫ﻣﺘﺎﻟﻬﺎ و‬ .‫ﻇﺖ‬: ‫ ﺀﺀﺗﺄ‬,‫ع‬ ‫ﻟﺒﻤﺊ ؛‬
‫ م ؛ا‬, ‫ج‬ ‫ﺷﺎ آل‬
TERCEMESÎ

1729) "... .‫( ﺀ و؛أ‬Radıyaliâhii anhâydan: Şöyle dem iştir :

Ben, Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve S6İlem)’i Zilhicce’mn on


gününün orucunu tutmuş olarak hiç görmedim."

‫ ا‬/, A ■H 1
Bu hadisi M ü s l i m , E b û D â v u d , T i r m i z i , N e -
s ı'ı i ve B e h a k i de rivâyet etmişlerdir.
El-M،‫؛‬ııh('l yazan, bu lıadisilt uçdvlanıası balısuıde şöyle der :
“ Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) bilebildiğini bildirmiştir. Kendisi-
nin görmemiş olması, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in,
bu günlerin orucunu tutmamış olduğunu gerektirmez-. A h m e d ,
N e s a i ve E b û D â v û d ’ un H ü n e y d e (Radıyallâhü
anh)’ın hanımından rivâyet, elt.ikleri bir hadiste Peygamber (Sallal-
lahü Aleyhi ve Sellem)’in muhterem hanımlarından bâzısı, Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in Z i l h i c c e ayının ilk do-
kuz günü orucunu, Aşure orucunu ve her aydan üç gün oruç tut-
tuğunu rivâyet etmişlerdir- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sel-
lem)’in oruç tuttuğunu rivâyet edenin sözü, onun ٠٢٧‫ ؟‬tuttuğunu gör-
mediğini rivâyet, edenin sözüne takdim edilir.
Şöyle de söylenebilir: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bâzen bu günlerin orucunu tutardı, bâzen de tutmazdı. Her hanım bil
d iğ i ‫اآة ﺳ ال س‬ h a b e r v e rm iş tir.
SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE

S i n d i ise şöyle bir yorum yapıyor: Hadis, Peygamber (Sai-


lallahü Aleyhi ve Sellem)’in, bu günlerin tümünü oruçla geçirmedi-
ğini ifâde ediyor. Bu ifâde‫ ؛‬Onun, bu günlerin bir kısmını oruçla ge-
çirdiğine ters düşmez.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, «...on gün orucu...» ifâdesinden
maksad, ilk dokuz gündür.
‫رم ؟‬ ‫ابﺿﺎم ﻧﺪم‬ )،•(
AEEFE (15) GÜNÜ ORUCU BÂBI — 40

‫م‬ ، ‫ن زأد • ئ ﺀ؛الن ن ﺟﺮر‬ ‫ﺣﻤﺎد‬ ‫ أﺛﺄرأ‬. ‫ﺻﺪ م‬ ‫ﺻﺊ أﻣﻢو ن‬ — ١٧٣ ٠

•٠•‫؛و ئ*ةث؛ﻓﻲﺑﻤﺪ‬ ‫ﺑﻜﺮ ال؛ﻧﺔ‬ ‫ أن‬4 ‫إز اأ ﺣﺴﻤﻦ ﻗﺪ ام‬

T ERCEMES Î
17‫ﻫﺪ‬ Ebû Katâde ( Radtyallâhü anh) 'den rivâyet edildiğine
( "...
‫؛;؟‬
öre
: Resûlıdiah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir
-Allah’ın, Arefe günü orucunu ondan önceki yıla ve ondan son «
raki yıla kefâret kılmasını umarım .«”
، ‫ه‬ ‫ﻳﻰ ﺻﺪ‬ ‫ﺛﻦ زﻧﺗﺎث‬ >‫نﺣﻤﺰﺀ‬ ‫ﻧﺒﻤﺒﻲ‬ ‫ة ؛‬
.L‫ﻣﻤﺎر‬ ‫؛‬ ‫ — ﺣﻣﺣﺎ ﺑﺗﺎ‬١٧٣١
‫ﺣﻤﺖ‬ 3 ‫ﻣﺂ‬
: ‫؛‬ ‫ن ' ﺋﺘﺎ ب‬ ‫ﺑﺂ دم‬ ‫ﺛﻦ‬ >‫ﻧﻤﺪاﻧﺌﺪ *رى‬ ‫ﺛﻦ أ ق‬ ، ‫ﺛﻦ ﺀإض ن ﺛﺘﺪ ام‬
. ‫' أ ﻧﺎﺗﺔ و' ظ'دش'مم ﺀ‬ ‫ظر‬
‫ﺑﻢﻏﻘﺮل‬
، ‫ وم' ر ؛ ه‬/ ‫ر ﻣﺘﻨﻤﺘﺎم‬
‫^;ﺿﻞ‬ ‫ ﺛﻮل'اف‬.'‫ل‬
.<‫ﻟﺼﻢﺀ‬،‫ﺛﺎ م‬ 4‫ل‬ . ‫وة‬ ‫ ذ‬،_‫ ﻧﺂ ل‬4‫ ﺀﻧﻤﻒ ال ﻣﺎﻣﺪ ؤ ﻣﻨﻌﻒ إ ﺳﺤﺎق ﻧﻌﻤﺪاذل‬٠ :‫^^؛‬ ‫ذ اؤوا ﻣﻖ؛‬

‫ل‬7‫د‬Katâde bin S'u’mân (Radıyallâhü an hyâtn rivâyet edildiğine ..." )1


: göre
-Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den işittim. Bu
yurdu ki î
-Kim Arefe günü oruç tutarsa onun önündeki yıl ve onun arka «
sındak ‫»”؛‬.yıl (günahları) mağfiret olunur
,N o t: Zevâid'de şöyle denilm iştir: Bunun isnadı zayıftır, çtinkü âlimler
râvi ishak bin Abdillah bin Ebi Ferve’nin sayıflığı üzerinde ittifak etmişlerdir
.Evet bu hadisin sahth bir şâhidi gelmiştir
Kurban bayramından bir önceki güne «Arefe Günü» denilir )15( .
40 KİTABÜ-S’SIYÂM

İZAHI

E b û K a t â d e (Radıyallâhü anh)’m hadisini Müslim,


E b û D â v û d ve N e s a i rivâyet etmişlerdir. Katâde
(Radıyallâhü anh)’ın hadîsi Zevâid türündendir. ©nun notunda işâ-
ret edilen sahih şâhid, mezkûr E b û K a t â d e (Radıyallâhü
anh)’ın hadisidir.
El-Menhel yazarı, E b û K a t â d e (Radıyallâhü anh)’m ha-
dişiyle ilgili olarak şöyle d er:
"Yâni: Arefe günü orucuyla geçmiş bir senelik günahların ba-
" ’ Allah’tan ümit ederim ve Allah’ın o gün oruç tutanı
gelecek yıl günahtan koruyacağını umarım buyurulmak istenmiştir.
Nihâye’de: Sâlih ameller hakkındaki ihtisâb, ümit edilen sevâ-
bı istemek için çeşitli hayırlar işlemeye ve ibâdetleri lâyıkı veçhiyle
yapmaya koşmaktır, denilmiştir.
Arefe günü orucuyla bağışlanacak günahlar, ilim ehlinin ekseri-
sinin dediği gibi, küçük günahlardır. Büyük günahlar ise‫ ؛‬ya ciddi
tevbe ile bağışlanır veyâ Allah’ın lütfuyla bağışlanır. Arefe günü
orucunu tutanın küçük günahları yoksa‫ ؛‬büyük günahları varsa, on-
l»r hafifletilir Yoksa dereceleri yükseltilir.
Bâzı âlimler, hadisin zâhirini tutarak : Büyük, küçük tüm günah-
lar bağışlanır, demilşerdir.
‫ ى ﺋﻜﺢم‬:‫ ذأآل‬. ‫ دﺀئ ﻳﻰ ﻣﺤﻢ‬،‫ﺣﻤﺤﺎ أأو؟ﺗﺮ نمأﻳﻰﺛﺈﺑﻪ‬
• —١٧٣٢
‫ د ﺣﻚ ﻗﺪ‬:3‫ة‬ ‫ﺀنﺀﻛﺮﻣﻪ ؛‬ ،‫ﺣﺪ دي ﻣﻢ*دﻗﺂادب*دى‬ . ‫ﺷﺪ‬ ‫ﺣﺪ دي ﺣﺆﺷﺐ ﻳﻰ‬

: ‫م _ رم‬ ‫ﻗﺎت*أو‬ ‫؟‬ ‫تءرﻧﺄ‬


‫ﻫﻤﻢمرﻧﻪ ﺑم‬ . __ ‫ﺀﻳﻰ ﺻﺮ" م‬ ‫ﺳﺄﻟﻪ‬ ، ‫رم ف‬. ‫ﻧﺪ‬ ‫مأ ق‬
. ‫ ﺿﻔﺖ‬/ ‫اس | § قﺀ ن ﺀﺿﻮمﺀ رة‬،‫ﺷﺪﻧﻮ ل‬
YERMEMESİ

1732) "... ikrime ( Radtyallâhü ،ı«^)’den; Şöyle demiştir :

Ben, Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)’ın yanına evinde girdim ve


Arafat dağında Arefe günü oruç tutmanın hükmünü ona sordum. De-
diki:
Resüluliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Arafat'ta A refe günü
oruç tutmaktan nehiy buyurdu.”
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE

İZAHI
Ebû Dâvûd, N e s a i , Hâkim ve Be y h ‫ ﺀ‬١٤‫أ‬ de
bunu rivâyet etmişlerdir.
El-Menhel yazan, bu hadisin açıklamasıyla ilgili ularak şöyle

Yâni Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hac niyetiyle


A r a f a t • dağına çıkanı Arefe günü orucundan men etmiştir. Çün-
kü oruç onu ٥ gün işlenmesi matlub olan duâ, zikir ve şâir sahih
amellerden gevşetebilir. Diğer taraftan Arefe günü hacılar için bir
bayram günüdür.
Ebü H a n î f e , Mâl i k, ‫و‬ ‫أ‬
â f i 1 e r ve âlimlerin cum-
hûru hacmin Arefe günü oruç tutmamasını müstehab sa p ışla rd ır .

dıyallâhü anhüm )’ün kavh de budur. Bunlara göre'hadîsteki yasak-


lama, kerâhet mânâsına yorumlanır.
A h m e d : Eğer hacı o gün oruç tutabilirse tutsun. Eğer tut-
mazsa bir beis yoktur, demiştir.

>‫ﺀﺀ‬ ‫ﺛﻤﻤﻨﺂﻣﺔ ئ‬ <‫ﻧﺄﺀﺀ ة ﺀآ‬ 1 ‫ﺀﻣﺢ ةم‬،‫ﻏﻢ'ل‬ ‫؛‬، ‫شا شﺀ‬


‫ﻣﻢﺀ‬
tehab saydıklarım Î b n ü ’ l - M ü n z i r nakletmiştir. Herhalde
bunlar, hadisteki nehyi oruç tutmayla zayıf düşenler için yorumla-
- mışlardır.
E 1 - H â f 1 z , el-Fetih’te : Cumhûrun mezhebine göre hacının
Arefe günü oruç tutması müstehabtır. 'Ancak A r a f â t ’ taki dini
hizmetleri gevşetirse, tutmamak müstehabtır, demiştir.
،‫) ﻳﺎب ﺻﺈم إوم ﻣﺎﺛﻮرا‬٤١(
AŞÛRE (10) GÜNÜ ORUCU B^Bl — 41

٢E R ‫ 'أ‬E M E ‫ا ة‬
‫ءوأة‬
733 1 (. "...
’ ‫ ﺳﺎ)' ر ﻣﺤﻪ « ة‬: : Şöyle demiştir
R n d t y n U n b i) '

Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Aşûre günü oruç tutar


ve ٠”.gün oruç tutmayı emrederdi
16i Âşûre Muharrem ayının ünüdür‫؛؛‬
onuncu.(
KİTABÜ-S'SIYÂM

‫ةةآ ﻏﺒﺎ ة ﻧﻤﺸﺐ‬، ‫ﺀﻣﺤﺎﺗ ال ﻣﺤﺎﻫﺘﻢ ﺀا ﻇﺔﻗﻬﺔ‬


. - ‫ﺳﻤﺎ‬ ■'

‫ ﻗﺄ د‬. ‫ ﻳﺘﺄ و ﻟﻤﻈﺘﺎ‬. ‫ﻳﻤﺎﻛﻖ‬ ‫ ؛ ة ﻳﺈ ا‬3‫اﻣﺤﺈﻣﺢ ^ﻣﺤﺎﻣﺤﺘﻠﻰ ؛ ؛‬


‫رﺀوف ﺳﺎ*ة ﻣﻮ ل‬
> Ü ‫ زأرﻳﻰ‬،‫ى‬-‫ أرا ؛ ذ اة؛ ﻣﺄﺀﺗﻰ ا ﻓﺂ ذ ﻳﺜﺮ‬٠‫ ﻣﺎﻧﺬا ؟‬٠

. ‫ ؤأرﻟﻌﻢ؛اﻣﻪ‬، ‫ ذﻣﺎﻣﻪ‬٠‫زز ﻣﺘﻜﻢم‬ ‫ ﺑﻨﻮ دا ف<§!§أﻗﻢﻣﺤﻦ أﺣﻖ‬3‫ﻗﺄ‬ •‫ئ~ﻛﺮا‬

TERCEMESÎ
1734) "... İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümây dan; Şöyle demiştir :
Peygamber, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret bu-
yurduktan senra oradaki yahûdîleri (aşure günü) oruçlu olarak bul-
du. V e !
«٠٥ ne oruçtur?» diye sordu, Yahüdller‫ ؛‬Bu gün Allah’tn Mûsâ'yı
(düşmanlarından) kurtardığı ^e Firavun’u boğdurduğu gündür. Mü-
sâ (Aleyhisselâm) (Allah’ın bu lütfüna) şükür olarak bu gün oruç
t^muştur, dediler. Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Biz Mûsâ'(nın sünnetini ihyâ)ya sizden ziyâde yakın ve hak
sahibiyiz» buyurdu. Ve o gün oruç tuttu .‫ ه‬gün oruç tutmayı da em-
retti."

İZAHI
 i ş e (Radıyallâhü anhâ)’nin hadîslerini Kütüb-i Sitte sahip-
leri, B e y h a k i ve D â r i m i de uzun ve kısa metinler hâlin-
de rivâyet etmişlerdir. Uzun olan rivâyetlerde  i ş e (Radıyaliâ-
hü anhâ) meâlen şöyle diyor :
“Aşüre günü; Kureyşin, câhiliyyet devrinde oruçla geçirdiği bir
gündür. Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de câhiliyyet dev-
rinde (yâni Peygamberlikten veyâ hicretten önce) ٠ gün oruç tutar-
dı. Medine'ye hicret buyurunca Aşûre günü orucuna devam etti. Ve
o gün oruç tutmayı emretti. Ramazan orucu farz kılınınca artık farz
oruç Ramazan orucu oldu. Ve Aşûre’yi bıraktı. Artık dileyen Aşûre
orucunu tuttu, dileyen tutmadı.”
Fİ Menhel yazar; bu hadîsin açıklaması bahsinde özetle şöyle der':
Bu hadîsin zâhiri, Aşûre günü orucunun, ilk zamanlarda vâcib
olduğuna, sonra R a m a z a n orucunun farz kılınmasıyla onun
vâcibliğinin nesh edildiğine delâlet ediyor.
SÜNEN-t ÎBN-Î MÂCE

E b û H a n î f e ve Ş â f i î ’ nin arkadaşlarından bir cemâat


bununla hükmetmişlerdir.
Bir kısım Ş â f i i âlim leri: Aşûre orucu meşrû kılındığı gün-
den beri sünnettir. Bu ümmete hiç vâcib kılınmamıştır. Lâkin ilk za-
m ^ a r d ^ k ü n e m l i müstehab idi. R a m a z a n ofucu farz kılının-
ca o müstehab oldu, demişlerdir.
Birinci görüş, daha kuvvetlidir. Bu durumu i ?35 nolu hadis bah-
sinde anlatacağız.
î b n - i A b b â s (Radıyallâhü an h l’ın hadisini T i r m i z i ’ -
den başka Kütüb-i Sitte sahipleri ve B e y h a k i benzer lafızlarla
rivâyet etmişlerdir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) R e b i ü l e v v e l
ayında M e d i n e ' ye hicret buyurmuş ve hicretin ikinci yılı Aşû-
re günü yahûdilerin oruç tuttuğunu görmüştür.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) M û s â (Aleyhisse-
lâm )’a yahûdîlere nisbeten çok daha yakın olduklarını, M û s â
(Aleyhisselâm) Tn sünnetini ihyâ etmenin, öncelikle kendilerinin hak-
kı olduğunu bildirmiştir. Çünkü biz müslümanlar, M û s â (Aley-
hisselâm)'ın kitâbına inanırız. Ve dînin temel hükümlerinde b i z i m
kitâbımız ile M û s â (Aleyhisselâm) ’ın asıl kitâbı arasında bir
aykırılık yoktur. Onun içindir ki Allah Teâlâ Peygamberimize:
.,.. ‫او ﻟﺜﻚ ا ﻟﺬﻳﻦ ﻣﺪى اف ﻓﺒﻬﺪا ﻫﻢه ا ﻗﺘﺪ‬ = «Kendilerine kitabı
hüküm vc peygamberlik verdiğimiz ٠ kimseler, Allah'ın hidâyet et-
tiği zâtlardır. Sen de onların bu hidâyet yolunu tâkib et...» (17) bu-
yurmuştur.
Şöyle bir soru hatıra gelebilir: Yahûdiler kâfir oldukları için
verdikleri haberler reddedilmeye mahkûmdur. Bununla beraber Pey-
gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların verdiği haberi doğru-
lamış olmuyor mu? Buna şöyle cevap verilebilir‫ ؛‬Yahûdilerin ver-
dikleri haberin doğruluğu, gelen bir vahiy ile bildirilmiş olabilir. Ve-
yâ oniardan müslümanlığı kabul eden A b d u l l a h b i n S e -
l â m (Radıyallâhü anh) gibi zâtlar tarafından haber verilmiş ola-
bilir. Yâhut bu haber en ufak bir şüpheye mahal bırakmıyaeak tarz-
da tevâ^ür haddine ulaşmış çok kimse tarafından bildirilmiş olabilir.

،‫ل‬7‫ر‬ En’am
90 :
41 KİTABÜ-S’SIYÂM

، ‫ﺛﻤﻢ‬ ‫ ﻋﻦ‬، ‫ ل‬1‫ى ﻧﺤﺪ ن س‬ . ‫أؤأم ن‬ ‫ﻣﺤﻢ‬ ١٧٣٥


‫ﻣﺤﺘﺎﺀﻣﻴﻤﻢ‬ '‫ م‬. ، ^ ‫ ﻣﺄﺗﺜﺄﻣﺤﺪا ﻟﻪ‬- ‫ﺀﻣﻨﻪﺀ‬ ‫ﻧﺎﻛﺒﻤﻢ‬ ‫أتمة‬


•‫م' ﻳﺰآ ﻗﺔمأﺗﺔم‬ ‫ممﻣﺄ ﺛﻤﺔ ؛ ثﺷﺮ"موﺛﺘﻨﻠﻢةذﺗﻤﻢ• ه‬
‫ﻟﺨﻤﺎﻣﺢ‬
٠ ‫' تﺀ‬-‫ م‬-‫ﺛﻘﺘﻪم‬ ‫ﺀﻫﻜﻢ وا‬ ‫أ ﺳﺪ‬ ‫ضا أ ﻧﺮ‬
‫ﻣﺂﻳﺰ اي ا ل‬ * •‫ﺑﻤﺄ‬ ‫ ﻣﻰ‬١ ‫مد‬ ٢٢٤" ‫ﻣﻦ‬

‫ﻣﻲ‬.‫ﻟﻤﺪ‬
• ‫ذآت أ ﺗﻲ أﻧﺪا"ﻟﺼﻠﺾ ﺣﺮت ا‬
‫ و( ﻫﺜﺎﻣﺪ‬. ‫ وﻟﻢ رو ﻋﻦﺀد مﻧﺼﻤﻖ ﻳﺮ ا ﻟﺜﻌﻰ‬. ‫ ﻋﻤﺮب ز ﻣﺮ ط ا ﻟﺜﺒﻐﺘﻲ‬،‫ق ارواﺋﺪ ؛ إﺳﻨﺎد« ﺀﻣﺢ‬
‫ و ﻳﺲ‬، ‫ وا ﻟﺨﺒﻴﺚ ؛د ﻋﺰاﺀ الزئ إﻟﻰ ا( ذ ا ل‬. ‫ن ا آل ﻣﺮ ع وار ﻳﺢ؛لﺀﻗﻤﻌﻮذ‬. ‫ﺣﺪﻳﺚ ﺳﻠﺔ‬-‫ق اﻟﻤﻤﺼﻤﻬﺘﻲ ﻣﻦ‬
‫ﻧﺎﻟﻨﻰ‬
"• . ‫ف رواﻳﺔ ا‬
TERCEMESÎ

1735) •،... Muhammed bin Sayfî (1‫( رة‬Radtyallâhü anh) ’den; Şöyle de-
miştir: Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Aşure gûnû bize ١
— «Sizden bugün bir şey yiyen var mı?» diye sordu. Rlz s
— Bizden yiyen de var, yemiyen de var, diye cevap verdik. ‫ه ؛‬
— «Artık (bir şey) yemiş olan ve (bir şey) yememiş olan hepi-
niz, bu gününüzün kalan kısmını (oruçla) tamamlayınız ve Arüd hal-
kına haber günderin. Cnlar da günün kalan kısmını (oruçla) tamam-
lasmlar.» buyurdu. Râvi demiştir ki î Medine doiayiarındaki Arüd eh-
lini kasdetmiştir.”
N o t: Z e v â id ' d e ş d y le d e n i l m i ş t i r : B u n u n is n a d ı , B u h â r i v e M ü s l i m ’i n ş a r t ı
ü z e r in e Ş a ’h i 'd e n b a ş k a k i m s e M u h a m m e d b i n S a y f î ( R A . ) ’d e n
r i v â y e t e t m e m i ş t i r . B u h â r î v e M ü s l i m ’d e S e l e m e b i n e l- E k v â ' ( R .A .) v e ‫ ﺀﺀ‬. ‫ﻣﻮﻫﺎ ه‬
‫ل؛ﻃﻂ‬ M u a v v i z ( R . A . ) h a d i s i n d e n b u h a d i s i n ş â h i d i v a r d ır . E l- M ü z z i, N e s a î ’n i n d e
b u h a d i s i r i v â y e t e t t i ğ î n î s ö y l e m i ş v e Î b n ü ’s - S e n î ’n l n r iv a y e tin d e y o k tu r .

İZAHI
Bu hadis Zevâid türümdendir. Ancak notta işâret edildiği gibi
e 1-M i z z i , bunun N e s a î rafından da rivâyet edildiğini ١
söylemiştir. B u h â r i ile Mü s ] ، m ' in rivâyet ettikleri S e -
1 e m e (Radıyallâhü anh) ve e ı R u b e y y i (Radıyallâhü
anh )’in hadîsleri bu hadîsi te’yid ederler.

(18) Muhemmed bin Sayfi bin Sehl el-Hatmî, sahâbîdir. Râvisi Şabi’âir. Ne-
sai ve îbn-i Mâceh Onun haritsfa* rivâyet etmişlerdi Hulâsa : 342)
SÜNEN-t İBN-Î MÂCE

Seleme (Radıyallâhü anh)’m hadisi meâlen şöyledir :


“Peygamber (Sallallahü Aleyhi ‫ ﻣﺎ‬Sellem), A ^ r e günü gündüz
Hind bin Esmâ’yı halka :
«Bu gün kim yemek yedi ise (günün kalan kısmını da bir şey
yiyip içmeden) gününü tamamlasın! Veyâ oruç tutsun! Bir şey ye-
memiş olanlar da artık (akşama kadar) bir şey yemesin.» diye ilân
yapmak üzere kabilesine gönderdi.
E r - R u b e y y i (Radıyallâhü anh)’ın hadîsi de meâlen şöyle-
dir: “Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem), Aşüre günü sabahı
Medine çevresindeki köylere şu emri gönderdi:
«Oruçlu olarak sabahlıyanlar oruçlarını tamamlasınlar. Oruç-
süz olaraJc sabahlıyanlar da günün kalan kısmmı oruçla tamam-
lasın.»”
Arûd E hli: M e k k e , M e d i n e ve bunların etrafına veri-
len isimdir. Aşüre günü orueu ile ilgili emir M e d i n e dolayların-
daki köylere gönderilmiştir. M e k k e tarafına gönderilmemiştir.
Çünkü o gün tatbik edilmesi gereken bu emrin 500 kilometre uzak-
lıktaki M e k k e çevresine ulaştırılması maddeten mümkün de-
ğildi.
S i n d i , Bu ve bundan öneeki hadîsler, ^ ‫؛‬ ٥٢
^ günü oru-
cunun ilk zamanlar farz olduğuna delâlet ediyor. Ancak bu farzi
yetin sonradan^ kaldırıldığı husüsunda âlimler ittifak hâlindedir. Bu
hadîs farz oruca gündüz niyet etmenin câizliğine hükmedenler için
bir delil sâyılmıştır. Ancak gece niyet etmenin şart olduğunu öne
sürenler şöyle derler : o gün oruç tutmanın farz kılındığı, geceden bi-
!inmiyordu. Gündüz bilinebildi. Bu sebeple halkın, o günkü oruca
gündüz niyet etmeleri zorunluydu. Nasıl ki şek günü R a m a z a n
hilâlinin görüldüğü sâbit olunca akşama kadar OI'UÇ bozucu şeyler-
den sakınılır. Bu itibarla hadîs, farz oruca gündüz niyet etmenin câiz-
liğine delâlet etmez, diye bilgi vermiştir.
، ‫ ﻗﺰاﻣﺤﺄم نﺀﺗﺎس‬، ‫ﺛﻨﻲاث> أ ﻗﺬ س‬، ‫ﺻﻤﺤﺎﺀﻟﻰ؛ ن ﻧﺤﻢ• ﺀ د ﻫﻊ‬ —١١٢٣٦
. ‫اق‬3 ‫ ؛أد ﻣﺢ‬:‫ ﺗﻴﺔم ؛ ﻓﺎت‬.‫ﺛﻨﻴﺎ‬ ، ‫ ﺗﻪ اذ ﺻﻨﻲ‬٠‫ﺛﻦ• ﺋﺬا ف ﻟﻤﺤﻲ‬
».‫ خ‬.:‫• ﻣﺢ ' ﺷﻖ ؛ د ﺿ ال ﺗﺮﺳﺎﻣﺢﺀ اه‬
. ‫ﻧﺎ'ﺛﺮزاا‬ ‫ﻧﺤﺎآلأن‬:‫ﺋﺎﺗﻐﻲ‬.‫ دواﺀ ص ﻧﺮضﺋﺠﺎﺗﻴﺄﻫﺘﻴﻨﻲ‬:‫ رإل‬.‫أدأ‬
_‫ﻣﻮﺑﻢﺀ‬
41 KİTABÜ-S'SIYAM

T E R Ç E M E S İ
‫رﻫﺪ?ا‬ İbn-i Abbâs (Radtyallâhü ankümâ ) ’dan rivâyet edildiğine ^ ‫ ة‬-
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
*(And olsun) Eğer ben gelecek yda kadar sağ kalacak olursam.
Muharrem ayının dokuzuncu gttnû oruç tutacağım.» buyurdu.
Ebû Alî demiştir ki: Ahmed bin Y u n u s bu hadisi ibn-i Ebi Zi’b’-
den rivâyet ederek şu ilâveyi yapmıştır: Aşûre gününü kaçırmak kor-
kuşuyla (?eygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyle buyurmuş-
tur.)”

İZAHI
Bu hadisi M ü s l i m , E b û D â v û d ve B e y h a kİ de
rivâyet etmişlerdir. M ü s l i m ve E b û ‫ ه‬â V û d ’ un rivâ-
jetlerinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in işâret buyur-
duğu gelecek yıla varılmadan vefât ettiği ilâvesi vardır. Fakat A h -
m e d b i n Y û n u s ’ un ilâvesi yoktur.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) *Gelecek yıl (Muhar-
rem’in) dokuzuncu günü oruç tutarız» buyururken; Aşûre olan onun-
cu gün yerine dokuzuncu gün oruç tutarız demek istemiş olabilir. Ve-
yâ Aşûre günü ile beraber dokuzuncu günü de oruçla geçiririz, de-
mek istemiş olabilir. Çünkü A h m e d ’ in İ b n - i A b b â s (Ra-
dıyallâhü anh)'dan merfu’ olarak rivâyet ettiği bir hadiste Peygam-
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şüyle buyurmuştur:
‫ ﺑﻤﺪة‬l‫ ﻓﻨﻨﻦ آن ﺗﻨﻢ‬I ‫ﻫﻮﻧﺮا ﻳﺆم ﻏﺎذوزاة ﻧﺤﺎﻟﻤﻮا اﻟﻨﻴﻮن ﺻﺜﻮﻧﻮا ﻳﻨﻢ‬
= «Aşûre günü oruç tutunuz ve yahüdilere muhâlefet ediniz.
Aşûre’den bir gün önce veyâ bir gün sonra oruç ‫دااا‬ >
Her iki yorumda da yahüdilere ve hıristiyanlara muhâlefet var-
d ır
A h m e d b i n Y û n u s ’ un rivâyetindeki ilâveye göre Pey-
gattıber (Sallallahü Aleyhi ve Sellen‫؛‬،) Aşûre günü fazilefini kaçır-
mamak maksadı ile ve ihtiyatlı davranmak üzere Aşûre gününden bir
gün önce oruç tutmaya başlamak istemiştir. Yâni hilâlin tesbitinde
bir yanılma olabilir ve Aşûre günü sanılan gün, Muharrem’in ‫األ ااه‬-
rinci günü olabilir. Bu durumda asıl Aşûre günü kaçırılmış olur. Bir
‫ اآﻫﺔ‬önceden oruca başlamak ihtiyat olur.

stinen-i İbn-i Mâce — c . : 4 - F .: 41


SÜNEN-t İBN-I MÂCE

‫ س ؛اج > م؛ ﻣﻤﺎ ق‬، ‫ةت‬ . ‫ ا ﻳﻖ‬، ‫ ا ﺛﺄ‬. ‫ﻳﻰﻣﻢ' ة ﺗﻠﺞ‬ - ١٧٣٧
‫ ﺗﺂ‬.‫ ﻣﺬ‬،‫ﻗﺄﻟﺘﻨﺪﺗﺎﻣﺤﻪ‬ .‫ رت؛ ﻣﺤﻨﻲ‬. ‫ﺷﻴﺎﻣﺢ‬: ‫> ﺑﻢ‬
‫ﻟﻤﻢ؛أت' ذ ك‬
.» ‫ﻣﺢﺀﺋﻘﺘﺜﺘﺘﺘﺬ ﻣﺔﺋ ﻎﺀ‬
' ‫ﻣﺤﻨﻢي ﺀا أ ذ‬
- . ‫ﺋﻤﻬﺼﻈﺎﺀ ث‬
TER CE MES İ

1737) “ ... Abdullah bin Ömer (bin el-Hattab) (Radtyallâhü anhümâ)’-


d a n ; Şöyle demiştir :

Resdlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in yanında Aşüre gü-


nünden bahsedildi. Bunun üzerine Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) buyurdu l، i!
«Aşüre günü, câhiliyyet ehlinin oruç tuttuğu bir gündür. Artık
sizden o gün oruç tutmak isteyen ‫ااس‬
>‫ ا‬٠
ve gün oruç tutanak iste-
miyen de o günün orucunu terketsin.»”

M ü s l i m , E b û D â v û d , T a h a v i ve I b n - i Hu-
z e y m e de bunu benzer lafızlarla rivâyet etmişlerdir.
Bu hadisten maksad şudu r: Aşüre günü orucu vâcib değildir.
Maksad bu olunca bu hadîs, Aşüre günü orucunun faziletine âit olup,
bundan sonra gelen E b ü K a t â d e (Radıyallâhü an h l’ın ha-
dîsine ve benzerî hadîslere ters düşmez.
E 1 - H â f 1 z , el-Fetih’t e : Aşüre günü orucu hakkında ğelen ha-
dişlerin tümünden alınan sonuç şudur: Bu günün orucu için emir
verildiğinde ilk zaman vâcib idi. Sonra bu emir te’kid edildi. Daha
sonra ilân yapılmak süretiyle verilen emir daha da kuvvetlendirildi.
Daha sonra verilen bir emirle o gün oruç tutmamış olanların, günün
kalan kısmını oruçlu geçirmeleri ve emzîkli kadınların çocuklarını
o gün akşama kadar emzirmemeleri buyurulmakla önem‫ ؛‬daha da
arttırıldı. En son R a m a z a n orucu farz kılınınca Aşüre günü
orucu terkedildi. Ama müstehablığının terkedilmediğ‫ ؛‬bililiyordu. §٧
halde terkedilen şey, Aşüre orucunun vâcibliğidir, şiddetli müstehab-
lığı değildir. Bâzı âlimler: Cnun şiddetli müstehablığı terkedilmiş,
normal müstehablığı kalmış, demişlerse de bu görüşün zayıflığı açık-
tır. Bilâkis müstehablığının şiddeti bâkidir. Hele Peygamber (Sallal-
KlTABÜ-S’SIYÂM

lahü Aleyhi ٧٠ Sehem)’hı vefâtma kadar bu oruca verilen önemin


: devam etmesi ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in
Eğer yaşayacak olursam gelecek yıl dokuzuncu ve onuncu gün«
oruç tutacağım.» buyurması ve Aşüre orucunun bir yıllık günahlara
-kefâret olduğunu bildirmekle müslümanları teşvik buyurması, bu
-nun müstehablığınm şiddet derecesinin devamma açık delildir, de
.miştir
t ‫ﺀ؛الل ن ﺟﺮ‬ ‫أﺛﺄ را ﺀ ه ن رﻣﺪ‬
t. ‫؛؛‬ . ‫ى ﺻﺪم‬ ‫ — ﺻﺊ أﻣﻤﻮ‬١٧٣٨
J t ' f Ç,‘ . ‫ﺗﺪ' ﻧﺮﺗﺎﻧﻲ‬ ‫؛‬: ' ‫ ﻧﺄل‬، ‫تﺀ‬0 ‫ﺀﻗﺂﻳﻢ‬ ، ‫ﺋﺎﻓﺘﺘﺘﻴﺎ آلإل‬ ‫؛‬ ‫ﻣﺂ‬
‫ا‬. ‫أل‬ ‫ﺛﻤﻤﺜﺎﻟﺘﺔ ا ﻓﻴﻮ‬ ‫ﻟﺺﺀ ا ﻓﺄ ذ‬ ‫ إ‬., ‫ﺗﺎﺻﺎ‬ ;
TERCEMESÎ

1758) “ ... Ebû Katâde (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine ğöre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve ‫ رﺀ»ﺀهﺀك‬şöyle buyurdu, demiştir :
«Allah'ın, Aşûre günü orucuyla ondan önceki yıl (m günahların)!
b a ğ ış la ^ m ı şüphesiz umarım.»”

İZAHI
Müslim, Tirmizi, Nesai ve A h m e d de bunu
rivâyet etmişlerdir.
Tıihfe yazarı şöyle d er: N e V e V î : Hadisten maksad, küçük
günahların bağışlanmasıdır. Eğer küçük günahlar yoksa, büyük gü-
nahlann hafifletilmesi umulur, o da yoksa dereceler yükseltilir, de-
miştir. K a d ı l y â z da: Ehl-i Sünnetin mezhebi budur. Büyük
günahlara gelince; Onlar ya makbul tevbe il© veyâ Allah’ın rahmeti
ile bağışlanır, demiştir.
‫ﻣﺤﺘﻲ واﻟﺠﺲ‬
‫ﻋﺰﻟﻢ اال‬
‫ ) إ ب ﺻﺈم‬٤٢١
PAZARTESİ VE PERŞEMBE GÜNLERİ ORUCU — 42 ٢٨»!

. ‫ﺀ ائ ﺀن ﺻﺈم ﻧﻨﻮل ؛اﻧﻲ‬ ‫تمأﺑﻢ ﺗﺄ‬


‫ﻣﺤﻤﻪ ز ادأذ ؛‬
‫مد‬ *‫ مﻣﺤﺘﺘﺪاﻳﻰ‬، ‫ﺀن‬
‫ا‬ .‫ﺗﻠﻬﻢ‬ ‫ﺛﺘﺎم االﻣﺤﺘﻲ ؤ‬ ‫ىم ة ﻟﺘﺮ‬4‫ﻫﺄﻟﺖ‬
‫؛‬
SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE

TERCEMESÎ
1739) Rebîa bin el-Ğaz (19)’dan ‫؛•؛‬vâyet edildiğine göre :
Kendisi Resûluilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in (nâfile) oruç
durumunu Âişe (Radıyallâhü anhâ)’ya sormuş, Âişe (Radıyallâhü
anhâ) d a :
‫ ه‬, Pazartesi ve Perşembe (günleri) orucunu öncelikle arzulardı,
demiştir.”
‫ ﺀﻣﻢ‬£ ; ‫ﻣﻤﺎﺿﺔ ه‬ . ‫ﺛﻤﺘﻨﺔﺷﻬﻤﺎﻣﺤﺄ‬ ‫ﻣﺤﺎ ا‬ -^ ‫ﻣﺄ‬
‫ ﻣﺬ‬. ‫ﻗﻤﺤﺮة ؛ أةا ي‬.‫ ﺀﻧﺄ‬٠‫ مم أﺑﻢ‬٠‫ﻳﻰﻣﺘﺎﻟﺞ‬
‫ ﺀﻧﺜﻤﻨﺄم‬، ‫اﻣﺤﺪﻣﺢ‬
1 ‫أث’ ﺗﻤﺌﻮم اال*ﻧﻢ‬
‫ إ‬١>‫داﻣﻠﺲ ﻫﺪ ؛ أ ﺑﻤﺮﺗﺎف‬
• ‫أﻣﺜﻮم ا إل ﺛﻢ‬
‫ن•صﺗﻮال ؛‬,‫ ﺛﻤﺂﺟﺪ‬V ] ‫اب ﻧﻴﻤﺎﻳﺄﻛﻞ‬..‫ آل أدمماإل رﺗﻤﺢ داﻣﻠﻤﺲ آﻣﺢ‬٠،(‫ئ‬
‫أ ﻳﺄﺗ د ﺑﻣﺄ م‬
.

‫ﻣﺎﻛطﺎث‬ ،‫دإرواﻳﺔء‬ ‫ م‬،‫ﻧﻌﺈﻧﻘﺎﻣﺣﺎت‬ .‫د*اءةذك*ا‬


‫م؛بدءدﺗﻳ‬
• ،‫ح‬ ‫ص؛‬‫ﺳﺗﺎدﻣ‬
‫قاوداﺛد ؛إ‬
‫ن زﻳﺪ> رواﺀ آ ﻳﻮ داود‬.‫ن ﺣﺪﻳﺚ أ ﺳﺎﻣﺔ‬‫ﻟﺛﻳﻐﺗﻲ• ودﻗﺎسﻣ‬
‫ﺳﺗﺎﻟمﻫﻠﻰ ﻣﺮطا‬
‫شإ‬ ‫ﻧﺣﻠﻞ •دشﺑﻣ‬‫ن‬.‫ا‬
• ‫دءل ؛ ﺣﺴﻦ ﺿﺐ‬
، ‫ﻟﺧﺎﻣﺢ‬
‫ذئ ﺑﻤﻨﻢقا‬ ‫ﻟﺰﻣ‬‫داﻟﺳش* و ﻟﺪ ىا‬

‫ ل‬7‫ﻫﻪ‬ :Ebû
...،، (Hüreyre (Radtyallâhü a»A)’den; Şöyle dem iştir
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Pazartesi ve Perşembe
günleri) oruç tutardı. Kendisine( ‫؛‬
-Yâ Resûlallah! Sen Pazartesi ve Perşembe oruç tutarsın, diye hik
neti soruldu*. ‫ ه‬:buyurdu k i
-Pazartesi ve Perşembe günleri Allah i'eâlâ her nıüslümanı mağ«
-firet eyler. Küs olanlar müstesnâ. Allahı ‘Küs olan bu iki kişi barı
”».şmcaya kadar onları bırak’ buyurur
N o t: Zevâid’de
öyle
ş denilmiştir; Bunun -‫؟‬enedi sahih-gartbtir. Râvi Mu
hammed bin Rifâa’y، ibn-i Hibbân sikalar arasında zikretmiştir. Ondan yahuz
Dahhâk bin Mahled rivâyet etmiştir. S e n lin kalan râvileri Buhâri ve Müslim'in
şartı üzerinedirler. Ebû Dâvûd ve Nesaî’nin rivâyet ettikleri üsâme bili Zeyd’in
-hadisi, bu hadis için şâhid durumundadır. Tirmizî de bu hadisin bir parçasını ken
di silneninde rivâyet ederek hasen-garib olduğunu söylemiştir,

) ‫ ول‬Rebia bin el-Oaz veyâ bin Amr yâhut bin el-Hars el-Cürsî ed-Dımışkİ (
Fıkıhçıdır. Âişe (R.A.) ve Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet etmiştir. Kendisinden
de Hâlid bin Ma’dân ve Atiyye bin Kays rivâyet etmişlerdir. Dârekutnî onu sıkâ
-saymıştır. Dört sünen sahipleri onun rivâyetlerini almışlardır, tbn-i Sa’d’m de
diğine
öre hicretin
g 74’ncü yılı Râhıt karışıklığı günü katledilmiştir. (Hulâsa 116(‫؛‬
k î t a b ü -S’s i y A m

İZAHI

P a z a r t e s i ve P e r ş e m b e günleri orucunun faziletine


âit ili‫ ؛‬hadîsi T i r m i z i de rivâyet etmiştir.
Bu hadîste geçen Taharri: En liyakatlisini ve en tıygununu taleb
etmektir. Bir kavle göre sevap istemek ve bir şeyi normalin üstünde
bir iştiyakla taleb etmektir.
İkinci hadîs, Zevâid türünden olup D â r i m i tarafından da
rivâyet edilmiştir. Notta işâret edildiği gibi T i r m i z î de bunun
bir kısmını rivâyet etmiştir. T i r m i z î ’ deki merfu’ rivâyet şöy-
ledîr:

/ ‫زآى ءﺛﺋم‬
‫ ﺋﺳﺂذ ﺑﺟﺗﻐﺮ‬,‫ﺋﻣﺣﺎآلءآل'ﺗﻧﻲ'اإلﺋﻣﺢ دﻋ س‬
= «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu k î:
«Ameller, Pazartesi ve Perşembe günleri (Allah’a) arzedilir. Ben,
oruçlu iken amelimin arzedilmesini severim.»
S i n d i : Amellerin bu iki günde Allah’a arzedildiği hadislerle
sâbittir. Bana öyle geliyor ki; Ameller arzedildiği zaman Allah müs-
lümanlara mağfiret eyler. Bu mağfiretten, meşru’ bir neden yokken
birbirine küs olan kişiler istifâde edemezler. Din uğrunda veyâ âile
fertlerinin te’dibi için küs kalmak câizdir. Böyle bir nedene dayalı
olarak başkasına küsenler o mağfiretten yararlanırlar.
Küs olanlar hakkında Allah Teâlâ: «Bunları barışıncaya kadar
bırak» buyurur. Allah'ın muhâtabı amelleri arz eden melek olabilir.
Bu takdirde «... bırak» emrinden maksad, onların amellerini arzetme-
mektir. Söyle de olabilir: Allah birisine mağfiret eylediği zaman me-
lek Onun hatâlarını örter veyâ defterinden siler. Bu ihtimâle göre
«... bırak» emrinden maksad, böylelerin günahlarını örtme veyâ sil-
me işini bırak demektir, demiştir.
Bu hadîs için şâhit. durumunda olan ve E b û D â v û d ile
N e s a î ' nin rivâyet ettikleri ü s â m e b i n Z e y d ’ in hadîsi
meâlen şöyledir:
“Bir yolculukta üsâme bin Zeyd, Pazartesi ve Perşembe günleri
oruç tutardı. Beraberinde yolculuk eden mevlâsı kendisine; Sen çok
yaşlı olduğun halde niye Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutu-
yorsun, demiş; kendisi de ‫ ؛‬Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
SÜNEN-1 ÎBN-İ MÂCE

Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine bunun sebebi


soruldu.‫ ه‬buyurdu k i :
«Kulların amelleri Pazartesi ve Perşembe günleri Allah’a arzedi-
lir.» demiştir.”
Mezkûr hadisler, amellerin sabah akşam yükseltildiğine dâir ha-
dise ters düşmez. Çünkü yükseltilmek ve arzedilmek ayrı şeylerdir.
Kezâ amellerin Ş â b a n ayında yükseltildiğine veyâ arzedildiğine
dâir hadislere de ters düşmez. Çünkü haftalık amellerin mezkûr gün-
lerde ve yıllık amellerin Ş â b a n ayında toplu halde arzedilmesi
mümkündür.

‫؛؛‬ SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE’nin Dördüncü Cildi Burada Bitti.


;‫؛‬ SÜNEN-İ ÎBN-Î MÂCE’nin Beşinci Cildi «Eşhur-i Hurum
‫؛‬ Orucu Bâbı» ile başlayacaktır.
KİTABIN SAHİF£LERİN£ GÖRE MEVZULARIN
M()€M£L f ،h r !s t !

14‫؟‬ Sabah namazından sonra ve ikindi namazından sonra namazkıl-


maktan nehiy bâbı ... ... 5
1248— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi ... ‫ه‬
1249— No.lu Ebû Satd-i Hudri (R.A.) hadisi 8
1‫ﺀوة‬- NO.İU Abdullah b. Abbâs (R.A.) hadisi ... ... ... ... ‫ﺀ‬
Bu 1‫ آﺀل‬vakitte nâfile kılmak hakkmdakiâlimleringörüşleri 7
148 Namaz ‫ ط‬1‫ ااا « ااا‬mekruh olduğu saatlar hakkında gelen (hadisler)

1^51— No.lu ٨١١١٢ ‫ ة‬Abese (‫ غ‬.‫ ن‬.) hadisi 8‫ن‬

1252— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi 12


1253— No.lu Ebû Abdullah ‫س‬ ‫( >» ا‬R.A.) hadisi ... ... ... 13
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 13
148 Mekke’de her vakit namaz kılınabileceği hakkında gelen (hadisler)

‫ل‬2‫ﻫﻪ‬ No.lu Cübeyr b. Mut’im (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... 14
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... )٠
150 Fara namazı (ihtiyar) vaktinden tehir ettikleri zaman hakkında ge-
len (hadisler) bâbı 15
1255— No.lu Abdullah b. Mes'ud (R.A.) h a d isi 15
1256— No.lu Ebû Zerr (R.A.) hadisi 16
1257— No.lu Ubftde b. Sâmit (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... 16
İZAHI ... ... 16
Hadisin fıkıh 18 ... ... ... ... ... ... ... ... ‫ا!ه‬
151 (Savaşta) tehlike zamanında namaz kılmak hakkında gelen hadîsler
No. Hadîs No. Hadîsin Râvisi Sahife No.

1258— No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadis‫؛‬ ... ... ... ... 21
21
1259— NoJu Sehl b. Hasme (RA.) hadîsi '''

1260— N oJuC &birb, Abdiiiah (R.A.) hadisi ... 24


25
152 Kiisûf namazı ‫ﺳﺲ‬ gelen hadîsler bâbı ... ... ... ...
1261— NoJu Ebû Mes’ud (R.A.) hadîsi ... ... ... ...
1262— NoJu Numan b. Beşîr (R.A.) hadîsi ... ... ... ...

1263— No.lu Âişe (R.AJ hadîsi !!!

1264— NoJu Semûre (R.A.) Cündüb (R.A.) hadisi ... ... 31


31
1265— ‫ ﺿﻤﺠﺎ ن<آل‬Bekir (^A .) lıadîsİ ......
33
153 istiska cyağmur dileme) namazı hakkında gelen hasîsler bâbı 34
1266— NoJu ishâk b. Abdillah (R.A.) hadîsi ... ... ... ... 34

1267— No.lu Abbâd b. 'l'emîm (R.A.) hadisi ... ... ... ... ‫؛؛‬
37
1268— N o lu‫؛‬Ebu Hüreyre İr.A .) hadisi ‫إ‬.’‫إ‬

154 ‫ » ﺳﺎا‬1‫^ه م‬1‫ ااﺀ‬1‫ا ﻣﺎ‬ »‫ﺀط‬1(‫ﻫﺲ ؟ ا ا‬ >‫ا‬1. ‫ه‬ ... ... ... ... 39
1269— NoJu Şürahbil b. es-Semut (R.A.) hadîsi ... ... ... 39
1270— NoJu ibn-i Abbâs (R.A.) hariisi 40
1271— NoJu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi 41
1272— NoJu İbn-i Ömer <R.A.) hadîsi 41
42
155 îkl bayram namazı hakkında gelen hadisler bâbı ... ... ... ... 45
1273— NoJu İbn-i Abbâs ‫ ﻫﺔ ا‬.> hadisi 45
45
1274— NoJu Abdullahb. Abbâs (R.A.) badisi ... ... ... ... 47
47
1275— NoJu Ebû Saîdpl-Hııdrî (R.A.) hadîsi ... ... ... ...
‫ة‬
1276— NoJu Abdullahb. Ömer (R.A.) hadîsi ... ... ... ... 51
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... 51

îki bayram namazında îmamın kaç tekbir alacağı husûsunda gelen


hadîsler bâbı ... ... ... ... ... ... 52
1277— No.lu Sa’d el-Karaz (R.A.) hadîsi
1278— No.lu Amr b. Şuayb (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... ... 53
1279— No.lu Amr b. Avf (‫ ﻋﻪ‬.‫ ا‬hadîsi
1280— No.lu Âişe (R.A.) hadisi
Zevâid tekbirlerinin 1‫ﻗﻀﺎ‬ ‫ا‬
. .” .”
FİHRİST
No. Hadis 0‫ أل‬. Hadîsin Râvisi Sahife

57‫ل‬ İki bayram namazındaki kırâat hakkında gelen (hadisler) bâbı ... 55
‫ل‬28‫ ﺑﻞ‬No.lu Numan b. Beşir (R.A.) hadisi 55
1282—
r- No.luUbeydullah b. Abdillah (R.A.) hadisi ...
1283— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A.) hadîsi ... ... ... ...
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...
158 İki bayramdaki hutbe hakkında gelen hadisler bâbı ... ... ... ... 5?
1284— No.lu Ebû Kâhil (R.A.) hadîsi 57
1285— No.lu Ebü Kâhil (R.A.) hadisi
1286— No.lu Nubayt, (R.A.) hadisi
1287— No.lu Sa’d (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... ...
1288— No.lu Ebû Said-i Hudri (R.A.) hadisi ... ... ... ... 59
1289— No.lu Câbir (R.A.) hadisi
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... fin
159 Bayram namazından sonra hutbeyi dinlemek için beklemek hakkında
gelen (hadis) bâbı 62
1290— No.lu Abdullah b. Es-Sâib (R.A.) hadisi ... ... ... ...
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ‫ة‬
169 Bayram namazından ‫ ﺀم»ا؛‬ve sonra namaz kılmak hakkında gelen
hadîsler bâbı* ... ... ... ... ... ... ... ■■■ ... ... ... ... 65
1291— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A. ١hadisi
1292— No.lu Amr b. Şuayb (R.A.l hadîsi
1293— No.lu Ebü Said-i Hudri (R.A.l hadisi 64
IZAIII ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 64
161 Bayram namazına yürüyerek çıkmak hakkında gelen hadisler bâbı
1294— N o .lu S a ’d ( e l-K a r a z ( ( R .A .l h a d îs i
1295 N o .lu A b d u lla h b . Ö m e r ı R . A . ) h a d is (
1296- N o .l u A li b . E b l T â li b ‫ ه ﺀ ا‬.‫ا‬ h a d is i
1297 — N o .lu E b û R â z l < R ..A ) b a d i s‫؛‬ ... ... ...
IZ A III ... ... ... ■■■ ... ... ■■■ 66
162 Bayram günü bayram namazına bir yoldan gitmek ve ba‫؟‬ka bir yoi-
dan dünmek hakkında gelen hadislerİlâhı ........................................ 67

1299- No.lu Abdullab b. Ömer (R.A.l hadisi ...


٠
1298— No.lu Sa’d el-Karaz R.A. > hadisi ................................
... ... ...
68
68
130©— No.lu Ebû Râft ( R..A.) hadisi .......................................... 68
1301— N o .l u E b û H ü r e y r e ( R.. A . ) h a d i s i .................................................. 69
İZ A H I .............................................................................................................. ... 69
163 Bayram günü takiis (del çalmak ve nağme ile söz söylemek) hakkın-
da gelen hadisler bâbı ................................................. 70
1302— No.lu Amir ( R.A.) hadisi 70
٠ ١
1303— No.lu Kays b. Sa’d R.A. hadisi ................................ 71
İZAHI ... ... 71
164 Bayram günü harbeyi (kısa mızrak( sütre yakmak) hakkında geleıı
(hadisler) hâhı ............................. 73
1304— No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadisi ... ... ... 74
1305— No.lu Abdullah b. Ömer(R.A.lhadisi ................................. 74
650
No. Hadis No. Hadisin Hâvisi Sah»r. No.

1306— No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... ?5
?5
Hadisten çıkarılan fıkıh hükümleri .'. ?5
185 Kadınlar،« bayramlarda namaza çıkmaları haklımda gelen hadisler
?6
1307— No.lu Ümmü Atıyye (R.A.) hadisi ..” ‫؟‬6
1808— No.lu Ümmü Atiyye (R.A.) hadisi 76
77
Kadınların bayram namazına gitmeleri hakkında Alimle
rin görümleri 76
Bay ram namazının hükmü
‫ل‬3‫ﺀم‬- No.lu İbn-i Abbâs (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... ...
٢٠
166 Bir günde ‫ ش‬bayram (Bayram ve Cuma) toplandığı zaman hak-
kında gelen hadisler bâbı ... ... 80
1810— No.lu iyas b. Ebl Ramle (R.A.) hadisi 80
1811— No-lu ibn-i Abbâs (R.A.) hadisi

‫ل‬3‫ﺀل‬- No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadis‫ ؛‬... ... ... ...
167 ¥a£mur olduğu zaman bayram namazım mescidde kılmak ‫ﻣﺴﻤﻤﻪ‬
gelen hadisler bâbı ... ... ... 84
1313— No.lu Ebü Hüreyre (R.A.) hadisi ... 84
84
168 Bayram güllü silâh taşımak hakk،nda gelen badis bâbı ... ... ...
1314— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A.) hadisi

::::::::: ::: ‫ ﻗﺜﺄ ةةأ‬،‫ضﺀ‬ 87


‫ل‬6‫و‬ Her iki ‫ﻣﻬﺒﻢ «ا‬ boy abdesti almak hakkında gelen hadisler bâb 87
1816- No.lu Abdullah ibn-i Abbâs (R.A.) hadis! ... ... ... ...
1816— No.lu El-Fakîh b. Sa’d (R.A.) hadis‫؛‬
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...
170 Her iki bayram namazı vakti hakkında gelen hadisler bâbı ... ...
1817— No.lu Abdullah b. Büsr (R.A.) hadisi ...

Bayram namazının en faziletli vakti


171 Gece namazım ikişer rek’at ‫س‬ hakkında gelen hadisler ‫ا ﻫﻬﻪ‬ 91
1818— No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadisi
13‫ﻣﻞ‬- No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadisi ... ... ...
‫و‬
‫م‬11
Abdullah b. Büsr (R.A.) hâl tercemesi ... ... ... ... ... ‫و‬1
1320— No.lu İbn-i Ömer (R.A.) hadisi
1821— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A.) hadisi ٠٠
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...
172 Gece ve gündüz (Nâfile) namazın ikişer ikişer rek’at k،l،nmas،
hakkında gelen (hadisler) bâiıı ....................... 93
1822— No.lu Abdullah b. Ömer (R.A.) hadisi ............................. ٠٠
FÎHRÎST
No. Hadîs No. Hadisin Sahife No.

Gece ve gündüz nâfilelerinin kaçar rek’atinden sonra se-


lâm verileceği husüsunda âlimlerin görüşleri ... ... ... 95
1323— No.lu Ümmü Hâni bint-i Ebi Tâlib (R.A.) hadisi ... ... 96
‫ل‬32‫ب‬- No.lu Ebû Said (R.A.) hadisi 97
1325— No.lu tbn-i Ebi Vedâa (R.A.) hadisi 97
İZAH I ... ... ... ... ... 98
173 Ramazan ayı kıyâm hakkında gelen hadîsler bâbı ... ... ... ... 99
1326— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi 196
1327— NO.İU Ebû Zerr Gıfârî CR.A.) hadisi 191

::: ::: İM
1328— No.lu Nadr b. Şeybân (R.A.) hadisi 105
İZA H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 106
171 Geceibâdetine kalkmak hakkında gelen hadîsler bâbı ... ... ... 106
Ebû Seleme ١
* ”‫؛‬ hal tercemesi 106
1329— Nolu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi 107

‫ﺀﻗﺔ‬ ، ‫ﻧﺤﺘﻲ س‬
■■■
1330— Nolu Abdullah b. Mes’ud (R.A.) hadisi
::: ::: ‫ة؛‬:::
109

1331— No.lu Abdullah b. Amr (R.A.) hadisi 110

1332— No.lu Câbir b. Abdiiiah (R.A.) hadisi .". 112


1333— No.lu Câbir b. Abdiiiah ( ‫م ﺀ‬.‫ ر‬hadisi 112

1334— Nolu Abdullah b. Seiâpı (H A .) hadîsi... 114

175 Eşini geceleyin namaz için uyandıran >‫ﺳﻬﻬﺎ‬ gelen hadisler bâbı 116
1335— No.lu Ebû Said-i Hudrl (R A .‫ ر‬hadîsi 116
1336— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... 116

Hadisin fıkıh yönü !" i” 117


176 Kur’an’ı güzel ses!e okumak hakkında bir bâb 118
1337— No.lu Abdurrahman b. es-Sâib (R.A.) hadîsi ... ... 119

Nağme ve mûsiki makamla Kur’an okumak ... ... ... 121


Hadisin fıkıh yönü 122
1338— No.lu Âişe (R.A.) hadisi 123

Sâlim (R A .) hâl tercemesi 123


1339— No.lu Câbir (R.A.) hadisi 124

1340— No.lu Fadale b. Ubeyd (R.A.) hadisi 125

1341— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi ... ... ... ... ... 126
İZAHI 127
653 FİHRİST
Bab No. Hadis No. Hadîsin Râvisi Sahile No.

‫آا‬ Gece hizbine uyanmayan hakkında


... ... No.lu Berâ b. Azib (R.A.) hadîsi —1342
No.lu
Ömer b. el-Ha - 1343
...،‫؛‬.ab (R.A.) hadîsi
... ... ... No.Ju Ebû Derdâ (R.A.) hadîsi —1344

Kur’an’m kaç günde hatmedilmesinin müstehab olduğu hakkında bir 178

1345— N o .lu E v s b . H u z e y f e ( R A . ) h a d i s i " 1 3 1 !!! "! ‫؛‬


İZ A H I 132
H a d î s i n f ı k ıh y ö n ü 134
1346— N o .l u A b d u l la h b A m r ( R A . ) h a d î s i ... ... ... ... 135
İZ A H I 135
/ 1347 N o .١٧ A b d u lla h b . A n ır ( R .A .) h a d i s i 136
İZ A H I ... ..... ... 136
1346— N o .iu A i ş e ( R .A .) h a d is i ... ... ... ... ... ... ... ' 137

176 Gece namazındaki kıraat hakkında gelenhadîsler bâbı ... ... ... 136
‫ ا‬3 ‫وه‬ N o .lu Ü m m ü H â n i b in t- i E b i T â l ib ( R A . ) h a d i s i -
N o .lu E b ü Z e r r i G ı f â r i ( R .A .) h a d îs i • -1350

N o -İn H u z e y f e — 351 R . a ') h a 1d i s i‫؛‬


... ... N o .iu E b û L e y lâ ( R .A .) h a d is i - 1352
... ... N o .l u K â t â d e ( R . A . ) h a d î s i — 1353
N o .lu G u t a y f b . H â r i s ( R A . ) h a d i s i — 1354
... ... ... ... ... ... ... ... İ Z A H I

kalktığı zaman okuyacağı duâ hakkında


Adam
ece namaz‫؛؛‬
gelen180
•»‫؛‬،
hadîsler bâb• 143
1355— N o .lu A b d u lla h b . A b b â s ( R . A . ) h a d i s i 144
İZ A H I ... )44
1356— N o lu As،m b . H u m e y d ( R . A . ) h a d î s i 146
İZ A H I ٠ ... ... ... 147
1357 - N o .lu E b û S e l e m e b . A b d ir r a h m a n • R A . ) h a d î s i ...... 148

181 G e c e l e y i n k a ç r e k a t n a m a z k ıl ı n a c a ğ ı h a k k ın d a g e l e n h a d î s l e r bâbı 14S


1358— N o .lu Aişe ( R A . ) hadisi 14S
İZ A H I 148
1359— N o .lu A iş e ( R . A . ) h a d îs i 156
1360— N o .lu A i ş e ( R .A .) h a d i s i 151
1361— N o .lu A m ir e ş - Ş â b i ( R . A . ) h a d i s i 152
1 3 6 2 — N o .iu Z e y d b . H â l i d ( R . A . ) h a d i s i 152
İZ A H I 153
1363— N o .lu A b d u lla h b . A b b â s ( R . A . ) h a d i s i 154
İ Z A H I ... ... ... i 55
H a d i s i n f ı k ıh y ö n ü 156

182 Gecenin hangi saatlerinin efdal olduğu hakkmda gelen hadisler 156' ‫ ﺧﻪ‬،‫ا‬
1364— N o .lu A m r b . A b e se ( R . A . ) h a d is i ... ... ... ... 156
1365— N o .i u A iş e (RA.) h a d is i 157
No. Hadîs No. Hadisin R&VİSİ Sahlfe No.

No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) badis‫؛‬ 157


Hadîsin fıkıh yönü ... ... ... 151
1357- No.lu Rıfâa el-Cühenî (R.A.) hadisi 151
Yeteri، olduğu umulan gece İbâdeti hakkında١٠
elen hadisler‫؛؛‬ ٤١«
No.lu Ebû Mes’ud (R.A.) hadîsi - 1555
No.lu Ebû 'ııri
Mas(R.A.) hadis —1550‫؛‬
‫آﻫﺔل‬ ... ... ... ... 155
... ... ... ... ... ... ...
Namazda uykusu gele adam ‫»«؛‬Irkında hadisler ، 154
1570— No.lu Â‫؟؛‬e R.A.) hadis ‫؛‬ 155
İZ A H I
Hadisin fıkıh yönü ... ... 15«
1571— No.lu Enes b . ( R . A . hadis‫؛‬
İZ A H I
Hadisin fıkıh yönü ... ...
1575— No.lu Ebü Hüreyre (R.A.l hadis‫؛‬
İZ A H I
Akşam ve yatsı arasında nsmaz kılmak hakkındaJe‫؛‬ hadîsler
No.lu Âişe (R.A.) hadis—1373... ...
...
‫؛‬
No.lu Ebû Hüreyre (RA.) hadis—1374‫ ؛‬...
... ... ... ... ... ... ... İZAHI
Nârtleyl evde kılmak hakkında gelen hadîsler bâbı 170
No.lu Âsim b. Amr- 1575) ‫ ﻫﺒﻢ‬.‫ ر‬had îsi ... 170
137‫ﺀ‬ No.lu Ebû Sa!d Hudrî (RA.) hadis ‫ ؛‬. 171
No.lu AbdullahÖmerb. (R.A.) hadis - 1577 .‫؛‬ 175
.. ... ... İZAHI 175
No.lu Abdullah b —1573 *d (R.A.) hadis ‫؛‬ 175
... ... ... İZAHI 17 2
No.lu Abdullah b. s ■1573 LA.) hadî.sî 175
İZAHI ... ... ... 175
luk) namazı hakkında gelen hadisler
Huhâ bâbı،‫؟‬
(ku 175
... No.lu Abdullah b. Hûrls (R.A.) hadîsi —1573 174
174
No.lu Enes b. Mâlik (R A.) hadîsi —1380 175
175
!Adev
No.lu Muâza e ye (RA.)
- 1551
îs‫؛‬had... ‫؛‬ 175
175
No.lu Ebû Hüreyre (R..A) hadîs — 5155 ‫؛‬ ‫ن‬ 177
... ... ... İZAHI 177
hare namazı hakkında gelen hadisler babı‫؛‬ lst 177
No.lu öâb - 1555 r b. Abdillah‫ ا ؛‬5 ‫ع‬.‫ ا‬hadîs‫؛‬ ... 175
178
H a d is i fıkıh yönü 151
Câbir b. Abâillah (R,A.)'،n hâl tercemesi 181

Hâcet namazı hakkında gelen ‫ﻫﺲ‬£‫؛؛‬1‫ ﺀﺀ‬... bâbı


No.lu Abdullah b. Evfâ (R..A) hadîsi — 5341 ...
No. Hadis No. Hadîsin Râvisi Sahlfe No.

83
1385— Na lu Osman b. Huıieyf (R.A.) hadisi ‫!!! إ ؛‬ 84

Teşbih namazı hakkında gelen hadisler bâbı ... ...


138Û NO.İU Ebû Râfî (R.A.) hadisi
1387— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A.) hadisi ... ..
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ...
Şâhan ayının onbeşinci gecesi hakkında gelen hadîsier bâbı
1388— No.lu Ali b. Ebî Tâllb (R.A.) hadisi ... ... ..
1389— No.lu Âişe (R.A.) hadisi
‫ﺀﺀ‬
1390— No.lu Eb^ ‫هﺀض‬el-Eş’arî (R.A.) hadisi ..."‫؛‬ 97
97
Şükür namazı ve secdesi hakkında gelen hadîsler
1391— No.iu Abdullah b. Evfâ (R.A.) hadisi
1392— No.iu Enes b. Mâlik (R.A.) hadîsi...
1393— No.iu ‫ص‬ b. Mâlik (R.A.) hadîsi...
1394— No.iu Ebû Bekrete (R.A.) hadîsi ...
İZAkHI ... ... ... ... ... ... ... ... 200
Namazın günahlara kefâret olduğuna I gelen hadîsler bâbı 201
1395— No.lu Ali b. Ebî Tâlib (R. hadisi ... ... ...
1398- No.lu Âsim b. Siifyan es-Sakafl (R.A.) hadîsi 204

1397- No.lu Osman b. Attân (R.A.) hadis‫؛‬ 206


1398- No.lu Abdullah b. Mes’ud (R.A.) hadîsi ...
207
Be‫ ؟‬vakit namazın farzıyeti ve bunları muhafaza etmek lıaldmıda
gelen hadîsler bâbı ................................................................... 209
1399— No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadîsî ............................. ... 210
210
1400— No.lu Abdullah b. Abbâs (R.A) hadîsi ...
1401— NO.İU Ubâde b. Sâmid (R.A.) hadis) .............................

1402— No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadîsî ... ... ... ... ... ...
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...
1402— No.lu Enes h. Mâlik (R.A.) hadisi ... ...........................
İZAHI ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...

1403- No.lu Ebû Katâde b. Rib’î (R..A) hadîsi ... ... ... ...

‫<؛ﻏﻣﺿقء‬ ::: :::::: :::


Mescid-i Haram’da ve Mescid-i Nebevî’de kılu.an namazm fazileti
hakkmda gelen hadîsler bâbı .......................................................
No. Hadîs No. Hadîsîn Hâvisi Sahlfe No.

... No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadisi —1404 218


NO.İU Abdullah b. Ömer (R.A.) hadîsi —1405 219
219
14Û&— No.lu Câbir ‫ﻫﺈ‬.‫ ن‬.‫ﻫﻬﺦ’ر‬1‫ن ﻟﻮ‬ ‫ن؛‬ 221
İZAHI ...
K u d ü s 't e k i M e s c l d - i , namaz kılmak hakkında hadisler
1407- No.lu Meymûne (R.A.) hadisi

Hadisin fıkıh yönü "! ^ ."


1403— No.lu Abdullah b. Amr (R.A.) hadisi
1409— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) ‫ﻫﻬﻎ؛‬!‫ ﺀ‬... ...
1410— No.lu Abdullah b. Amr b. As (RA.) hadisi ... ...
Hadisin ‫ﺿﺼﻞﺧﻈﺎﺀ‬ ...
Kâba Mescidinde küınan namaz hakkında gelen hadîsler bâbı ... ...
1411— No.lu Hseyd b. Zühery (R.A.) hadisi
1412— Noiu Süheyl b. iiuıiöyf (R.A.) hadisi ‫؛‬ ‫إ‬ ^

Cuma namazı kılınan mescidde kılmamn fazileti hakkında gelen


hadis bâbı ... ... ... ... ... ... ••• *•*
İ413- No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadisi
İZAHI ... ... ... ... ... ... ...
‫اا‬،»‫ﻫﺎ؛‬.‫ل‬Nebevî’ye minber konulma bâbı
1414— No.lu übeyy b. Kâb (RA..) hadisi
1415— No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadisi
1413— No.lu Ebû Hâzım (RA.) hadisi ... ... ... ...
1417- No.lu Câbir b. Abdillah (R.A.) badisi
Hurma kütüğünün feryad etmesi ... ... ... ... ... ...
Namazlarda kıyâmın <‫ اا!ا‬olması hakkında gelen hadisler bâbı ...
1418- No.lu Abdullah b. Mes’ud (R.A.) hadisi ... ...
1419- NO.İU El-Muğlre h. Şu’be (R.A.) hadisi ... ... ... ...
1423- No.lu Eb^ Hüreyre (R.A.) hadisi ...
. 1421— No.lu Câbir b. Abdillah (R.A.) hadisi
İZAHI ... ... ... ••• ... ••• 242

m Çok etmek hakkında gelen hadîsler bâbı


NO.İU Ebû Fâtlme (R.A.) badis
.. ... ‫؛‬
No.lu Ma’âan b. Ebl Talhâ (RA.) bad
sl‫؛‬
^ ‫ﻇﺔ‬
No.lu Ubâde b - 1424 . ‫ ا؛‬R.A.) badis)‫؛‬
İZAHI
Fıkhi hükümler
No. Hadîs No. Hadisin Râvisi Sahife No.

Kulun ‫اﻫﺄ‬،،‫ ﻣﻬﻤﻞ‬çekileceği şey namazdır hakk،nda gelen hadisler


1425— No.lu Enes b. Hakim (R.A.) badisi .................................... 247
1426— No.lu Temîm ed-Dârl (R.A.) hadisi ............................. 247

Farz namazın kılındığı nâfile namazın kılınması hakkında gelen


hadisler bâbı ..................
1427— No.lu Ebü Hüreyre (R.A h a d îs i
İZAHI ... ... ... ... ..
Hadisin fîkıh yönü ... ..
1426- No.lu El-Muğlre b. Şu’be (R.A.) hadisi 250
İZAHI ............................
muayyen bir yurt » ‫ ﺀا»اا‬dâima or
Mescidde
‫س‬ îsler hâin‫؛؛‬elen had ... ... ...
‫ﻫﻞ‬2‫ خ‬No.lu Abdurrahman b . ‫ و‬1‫ اه‬R.A.) hadisi)
b. Ebi Ubeyd (R.A.) hadisi
No.lu Yezid —1430‫؛آ‬
... ... ... ... ... ... İZAHI
... ... ...
Ayakkabının namazda çıkarılacağı zaman nereye konulacağı
landa gelen hadisler bâbı
1431— No.lu Abdullah b. es-Sâ‫؛‬b (R.A.) hadisi ... ...

1432— N oJuK bû Hüreyre (R.A.) hadisi ... ‫إ‬.‫إ‬

CENAİZ (Cenâzeler) K İTA BI 257


Hasta ziyâretl hakkında gelen hadîsler bâbı 257
1433— No.lu Ali (R.A.) hadisi 257
İZAHI 257
1434— No.lu Ebü Mes'ud (R.A.) hadisi 259
1435— No.lu Ebû Hüreyre (R.A.) hadîsi 260
İZAHI ... ... ... ... ' 260
1436—- No.lu Câbir ١١ Ahdillah (R.A.) hadisi 260
İZAHI ... 261
1437— No.lu Enes b. Mâlik (R.A.) hadîsi 261
İZAHI 261
1*3«— No.hı Ebü Sa‫؛‬d-1 Hudîl (R.A.) hadîsi 262
İZAHI ... 262
1439— No.lu Abdullah ibn-l Abbâs (R.A.) hadisi ... ... 263
İZAHI 263
1440— No.lu Enes b. Mâlik ( ‫دة‬.‫ ا‬hadisi 264
1441—- No.lu Ömer ١ ١. el-Haf.tâb (R.A.) hadîsi . . . . . . . . . . . . 264
Bir hastaya ziyaret edenin sevâhî hakkmda gelen hadisler hâbı ... 265
1442— No.lu Ali b Ebi Tâlib ( ‫ده‬.‫ ا‬hadîsi ... ... ... ... ... 265
S M K S H B B S S S K mS K

You might also like