Professional Documents
Culture Documents
w >%
• •
Mütercim Naşir
Haydar HATİPOĞLU Kahraman Yayınlan
(Varisleri) Fethullah KAHRAMAN
(Varisleri) ^
KAHRAMAN YAYINLARI
Umumi Neşriyat No: 6
Kur’ân ve Hadis İlimleri Husûsi No: 1
İsteme Adresi:
• KAHRAMAN YAYINLARI
Davutpaşa Cad. TİM2 No: 322
Topkapı-lstanbul
Tel: 0212 613 83 05
Fax: 0212 565 25 84
İstanbul 2012
Terceme ve Şerheden:
Haydar HATİPOĞLU
(Din isleri Yüksek Kumlu Üvesii .
NEŞREDEN
KAHRAMAN YAYINLARI
£*~*Jır «»»ılı ( ı * )
- * D ü f * - j Ö c J Î U 'y p 5 . ^ 5 ^ / 6y t4 5 .
TERCEMESİ
2470) “ ... Talha bin Ubeydillah (S) (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle de
miştir :
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
*1/$» j j j* û M »tA ( ^ )
. .^ıb/üı^f;
T E R C E M E S İ
- u v r
. « ;ö ı -} . U i , v E * , 3i m y ! '; 'E A 4 *
T E R C E M E S Î
3 $ * *J*-'yı # S f i U & - T M ■
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bir kavle göre ateşten maksad, ateşi yakmakta kullanılan bir ne
vi taştır. Bu taş nevî kimsenin mülkiyeti altında olmayan bir arazi
de bulunduğa takdirde, kimse bunu vermemezlik edemez.
Ş e v k â n i , en-Neyl’d e : Bilinmelidir ki bu konuda rivâyet olu
nan hadislerin tümü, anılan üç şeyde — su, ot ve ateş — genel bir
ortaklık hakkının varlığına delildir. Bu hüküm umûmîdir. Yâni şu
veyâ bu su, şöyle olan ot, böyle olan ateş, diye bu* kayıdlama ve sı
nırlandırma durumu hadîslerde yoktur. Bu hadîslerin umûmî olan
hükmünü husûsîleştirecek özel bir delîl olmadıkça anılan maddele
rin herhangi bir nevî bu hükmün dışında kalmaz. Bu hadîslerden
daha genel olan hadîsler delîl gösterilmek sûretiyle bu hadîslerin
hükmü husûslleştirilemez. M eselâ: «Bir kimsenin gönül hoşluğu ol
madıkça onun malı hiç kimseye helâl olmaz.» hükmünü ifâde eden
genel hadîsler burdaki hadîslerin hükmünü husûsîleştirmez. Çün
kü, anılan üç maddenin mal sayıldığı tesbit edilmedikçe o tür hadîs
ler bu konuda delîl olmaya elverişli olmaz. Anılan üç maddenin mal
sayılıp sayılmaması ise bilindiği gibi ihtilâf konusudur, der."
S i n d i de : Âlimlerden bir cemaat hadisin zâhirini tutarak :
Su, ot ve ateş hiç bir sûrette kimsenin mah sayılamaz, satılamaz ve
temlik edilemez, demiştir. Fakat âlimler arasmda meşhur olan kav
le göre ottan maksad kimsenin özel mah olmayıp umûma âit ot kıs
mıdır. Sudan maksad da, mâliki olmayan gökten inen sular, kaynak
sulan ve nehir - çay sulandır. Ateşten maksad ise, sâhibsiz arâziden
toplatılıp yakılan odunlardan hâsıl olan ateştir. Şâyet bir adam bir
suyu alıp kablanna koymak sûretiyle mâliki durumuna geçerse, bu
nu satması câizdir. Ot ve ateş de böyledir, demiştir.
Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’dan rivâyet edilen son hadîsi t b -
n ü ’ l - C e v z î , mevzû hadîsler arasmda anmıştır. S i n d i bu
hadîsin haşiyesinde şöyle der:
“ S u y û t i , en-Nihâye’d e : Humeyrâ’, Hamrâ’nm tasğîr ismi
dir. (Yâni Arapça kurallarına göre küçültülmüş isimdir.) Beyaz
renkli kadm anlamınadır. (Hamrâ kelimesi Ahmer kelimesinin mü-
ennesidir. Kırmızı mânâsını ifâde eder. Ahmer kırmızı erkek, ham
râ da kırmızı kadm demektir. Humeyrâ ise kırmızıya çalan, yâni az
kırmızı olan kadın demektir. Humeyrâ kelimesi  i ş e (Radıyal-
lâhü anhâ) için kullanılmış bir lâkab mahiyetindedir.) Bâzı âlim ler:
Humeyrâ lâkabı kullanılan bütün hadîsler zayıftır. Yalnız H â k i m’in
rivâyet ettiği bir hadîs bunun dışındadır. ( S i n d i bu hadîsi de
anmış ise de konumuz dışmda olduğu için o hadîsi buraya geçirme
ye gerek görmedim.)
Bâb: 17 KİTÂBÜ-R’REHİNE 13
A&fcM v l. Ov)
17 — NEHİRLERİN VE PINARLARIN IK TÂI
(DEVLET BÜYÜĞÜNCE BİR KİMSEYE VERİLMESİ) BÂBI
^ *V ^ ^ «? •
^ :jts . ^
J L■* î l ^
J^* iV
i 5 j ^J^ l V '•S ^** İ-M
»—■İ i a j i r J ^
.« jjİU s S jo 1
_ • • Â İ- İO J J ^ •
/ö ı y ^ ‘J j i4 İ s g fi
' o 0 * *■ ' 0 V >—
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Ü ç H â l T ercem esi
TERCEMESİ
2476) “ ... İyâs bin Abd (Ebû Avf) el-Müzenî (Radtyallâhü anh) bâzı
insanların su sattığım görünce (onlara) şöyle dediği rivâyet olunmuştur:
Su satmayınız. Çünkü ben Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) den (ihtiyaç fazlası) suyun satılmasını yasakladığını işittim.”
-y T j e , f t . U ft h f i Z lf ^ w
TERCEMESİ
İ Z A H I
İ y â s (Radıyallâhü anh)’ın hadîsini Sünen yazarlarının hepsi
rivâyet etmişler. C â b i r (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini M ü s
l i m de rivâyet etmiştir.
İ y â s (Radıyallâhü anh) ’m hadîs metni E b û D â v û d ’ un
rivâyetinde C â b i r (Radıyallâhü anhl’ın hadîs metni gibidir.
Çünkü ordaki metin şöyledir:
TERCEMESİ
TERCEMESİ
2479) "... Âişe ( Radtyallâhü anhâ)'dan rivâyet edildiğine göre; Resûlul-
lah (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) şöyle buyurdu, demiştir:
Î Z A H I
yacmdan artan fazla sudan başkası istifâde edebilir. Yâni kuyu sâ
hibinin izni olmasa bile oraya bir mil mesâfede başka su bulunma
dığı takdirde başka adamlar o sudan içebilir ve hayvanlarım suvara
bilir. Fakat tarlalarını sulayamaz. Ancak şu var ki, kuyu sâhibi izin
vermedikçe kimsenin onun tarlası ve arâzisi içine giremez. Bu iti
barla kişinin arâzisi içinde bulunan bu nevî kuyu ve havuzdan su iç
mek veyâ hayvanım suvarmak isteyen kimse için arâzi sâhibi ya
su çıkarır veyâ arâzisine girmeye izin verir. Kuyu sahibi bu iki şık
tan birisini tercih etmek mecburiyetindedir. Çünkü oraya bir mil
mesâfeye kadar mübah su bulunmadığı için insan ve hayvanm iç
me su ihtiyacıma giderilmesi mecburiyeti vardır. Bu hak hayati bir
önem taşıdığı için mülk sâhibi su isteyen kimseye su vermediği ve
su isteyenin veyâ hayvanlarının susuzluktan telef olması tehlikesi
olduğu zaman su isteyen kişi zorla onun arâzişinin içine girip su ,
alma hakkma sâhibtir. Ancak onun kuyu veyâ havuz kenarını boz
mak gibi bir zarara sebebiyet vermemek de şarttır.
Hülâsa kişinin kendi arâzisi içinde kazdığı kuyu veyâ yaptığı
havuz suyu kesintisiz ise yâni ondan alınacak su yerine yeniden su
geliyor ise bu su mülk sâhibinin mülkiyetine girmiş sayılmaz. Do
layısıyla başka kimselerin de bu suda hakkı vardır. Mülk sâhibi ken
di ihtiyacım giderdikten sonra artan suyu bedava olarak insanların
ve hayvanların içmesine açık tutmak durumundadır. Onlann da
hakkıdır. O çevrede başka su bulunmadığı takdirde mülküne zarar
vermemek kaydiyle başkası kuyu ve havuzdan su alır veyâ mülk
sâhibi ona su verir.
Kuyu suyu kesilir durumda ise, bu su fıçı ve küpe alman su
hükmündedir. Yâni sâhibinin mülkiyetine girmiş kabul edilir ve
bunda kimsenin ortaklık hakkı kalmamış olur.
Kuyu sâhibi kendi mülkünde kazdığı kuyu suyundan başkasımn
bahçe veyâ tarlasına su vermek mecbûriyetinde değildir.
2. Ş â f i î mezhebine göre bir kimsenin arâzisi içinde kendi
liğinden veyâ çalışıp uğraşmak neticesinde çıkan kuyu ve pınar su
yu mülk sâhibinin malıdır. İhtiyacından artanı bedâva olarak baş
kasının arâzişinin sulanması için vermek mecbûriyetinde değildir.
Fakat şu şartlar tahakkuk ettiğinde başkasının hayvanlarının suva-
irılmasma bedava vermek mecbûriyetin ledir: Su ihtiyacım duyan
hayvan sâhibinin o çevrede başka su bulamaması, orada bir meranın
bulunması suyun çıktığı yerde su sâhibinin hayvanlan, ekinleri ve
bahçeleri için d u y ul a n su ihtiyacının mderi lmcsi , h a y v a n l a r ı n su
sâhibinin arâzisine girmesi yüzünden ekinlerine veyâ başka malına
zarar verilmemesi.
Bâb: 20 KİTÂBÜ-R’REHlNB 25
TERCEMESİ
j Lf
İ Z A H I
değildir. (Bu görüşe göre meselâ sudan uzak bir tarla ağaçlandırı
lır ve sulanmaya başlanır. Bundan bir süre sonra suya daha ya
lan bir sâhipsiz arâzi başka bir adam tarafmdan ihyâ edilerek ekin
ekilir veyâ ağaçlar dikilir. Sonradan ihyâ edilen arâzi suya daha
yakm olmakla beraber öncelik hakkı yoktur, önce uzaktaki bahçe
sulanır. Onun su ihtiyacı giderildikten sonra sıra yakm olan ekin
ve bahçeye gelir.)
îbn-i K a d d â m e , el-Muğnî’de: Küçük bir çay veyâ
yağmur suyu bir derede akar ve bundan sulanabilen arâzi sâhibleri
sulama işinde ihtilâfa düşerlerse suya en yakm arâziden sulamaya
başlanılır. Bu arâzi sulanıp ondaki su mikdan ayak topuklarına ka
dar vannca, su bu arâziye en yakm olan ikinci arâziye salıverilir.
Bu da ayni şekilde sulandıktan sonra onun yakınındaki arâziye sıra
gelmiş olur ve sırayla diğer arâziler bu şekilde sulanır. Şâyet su
hepsine yetmezse hangi arâziye kadar anılan şekilde vanrsa oraya
kadar olan arâziler sulanmış olur. Daha aşağıda olan arâzi için bir
hak söz konusu olamaz. M eselâ: Su ancak ilk arâziye yetebilecek
durumda ise ikinci arâzi için bir hak kalmamış olur. M e d î n e - i
M ü n e v v e r e fıkıhçılan, M â l i k ve Ş â f i î ’ nin kavli
de budur. Bu kavle muhâlefet eden kimseyi bilmiyoruz, demiştir.
K u r t u b i de bu hadîsin şehrinde: Akar suya öncelik hak
kı en yakm olana ye bundan sonra sırayla yakm olana verilir. Su
ya en yakm olan arâzinin su ihtiyacı tamamlanınca su sırası bun
dan sonra gelen arâziye âit olur. Sıra bu şekilde izlenir. Ancak su
yun aslı arâzisi aşağıda olan kimsenin mülkiyeti altında ise böyle
bir su yukarda bulunan bir arâzinin üzerinden geçse bile sulama
hakkı aşağıdakinindir. Yukardakinin sulama hakkı yoktur, demiş
tir.
3. Hâkim hasımlara sulh yolunu teklif etmelidir. İ b n ü ’ t -
T i n : Cumhûrun mezhebine göre hâkim sulh yolunu yararlı gör
düğü takdirde taraflara bu yolu gösterir. Ş â f i î ’ den nakledi
len sahih kavil de böyledir. Fakat M â l i k bunu menetmiş, de
miştir.
4. Taraf larrn sulha yanaşmadığım anlayan hâkim her taraf m
tam hakkı ne ise bunu beyân etmelidir.
TERCEMESİ
2482) “ ... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra
dtyallâhü anhümâyâtn rivâyet edildiğine göre :
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mehzûr (isimli dere)
suyu hakkında (arazisi olan) kişinin suyu, ayak topuklarına varın
caya kadar hapsetmesi ve suyu bundan sonra salıvermesiyle hük-
TERCEMESİ
İZAHI
Bir adam mülk edinmek niyetiyle mevat bir arâzide kuyu ka
zarsa veyâ kendi mülkü içinde bir kuyu kazar ve su çıkarırsa onun
suyuna mâlik olmuş olur.
Her iki meselede yâni mülk edinsin veyâ edinmesin adam ken
di içme, içirme ve sulama ihtiyacından artan suyu başka kimsele
rin arâzilerinin sulama işleri için bedava vermek mecburiyetinde de
ğildir. Fakat (Suyun yakınında bir mera bulunup başka da su bu
lunmadığı takdirde) başkalarının hayvanlan için su vermek mecbû-
riyetindedir."
Konu hakkında gerekli bilgi edinebilmek için fıkıh kitablanna
mürâcaat etmek tavsiye olunur. Ben özlü bilgi ile yetinmek duru
mundayım.
»Uİ (* ))
21 — SU TAKSİMİ BÂBI
TERCEMESİ
2484) “ ... Kesîr bin Abdillah bin Amr bin Avf el-Müzenî’nin dedesi
H â l T ercem esi
Sünen-i İb n -i M â c e — C .: 7 F .: 3
u SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S t
İ Z A H I
Amr bin A v f el-Müzenl (Radıyallâhü anh) ’m ha
disi Zevâid türündendir. Bu zât B e d i r savaşma katılan sahâbi-
lerdendir. 165 ve 1279 nolu hadîsler bölümünde bu durum belirtildi.
Notta belirtilen Zevâid ifâdesinde bir kalem hatâsı olabilir. Notun
tercemesine o hatâyı gidermeye işâret ettim. Çünkü bir sahâbî için
zayıflık söz konusu değildir. Ancak bunun senedinde bulunan ve
O’nun torunu olan K e s i r zayıf olduğu için sened zayıfta*.
Bu hadîse göre hayvanlar sulanmaya götürüldüğü gün atlar, de
velerden, sığırlardan ve koyun ile keçilerden önce sulanır. Şu hal-
Salebe ........................................................ (Baştarafı 33.CÜ sahifede)
rivâyette bulunmuştur, denilmektedir. El-İclî is e : O, sika bir tâbiidir, demiştir.
Buhâri, Ebû Dâvûd ve İbn-i Mâceh onun hadîslerini rivâyet etmişlerdir. (Hü
lâsa: 57)
Bâb: 21 KİTÂBÜ-R’REHİNE 35
(t t )
22 — (SÂHİBSÎZ ARÂZİDE K A Z ILA N ) K U YU N U N
H ARÎM ’l BÂBI
12 A^£ [ j aİ-J £
■ C A!xmL) tÜifi
"V *
!$■*♦•o.b —•o. J? îjî IjJi j
T E R C E M E S İ
İZAHI
| » - . I (r r )
TERCEMESİ
*, * -
t*a".Jk .3 ^
>* . *
a.u"JlİJtJ-‘ 1S —Ti A*i
• * ^ {../ r 3^ *^ (r ^ ‘ * $7% £ ^ j i ~ j 3 ^ : 3^ * â * t^A* ^
^ 1 *V * * *• *
■4— Oİ4>w| * illjJI ^
T E R C E M E S İ
2489) "... (Abdullah) bin Ömer ( Radtyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Hurma ağacmın harîmi onun dallarının uzunluğu (kadar) d ır.»"
N ot : Bunun sen edin in z a y ıf oldu ğu , Z evâ id ’d e b ild irilm iş tir.
İ Z £ H I
^ ,
gulanır. Yân i ağacm her tarafında onun boyu kadar harim i vardır,
der. .
E b û D â v û d da E b û S a i d - i H u d r i (Radıyallâhü
an h )’den şu meâlde bir m erfû hadis rivâyet etm iştir: «İk i adam
b ir hurma ağacının harim i konusundaki dâvayı Resülullah (Sallal
lahü A leyh i ve Sellem ) ’e intikal ettirdiler. Resûl-i Ekrem ağacm (bo
yunun) ölçülmesini emretti. A ğaç ölçüldü, boyunun yedi zira oldu
ğu görüldü. Bir rivâyete göre beş zira olduğu görüldü. Resûl-i Ekrem
(A leyh i’s-salâtü ve’s-selâm) ağacm harîminin bu kadar olduğuna
hükmetti.»
H a n e f î mezhebine mensûb âlim ler ağacm harîminin beş zi-
râ olduğuna hükmederek fıkıh kitablarmda nakledilen bir hadîsi
delîl göstermişlerdir.
4IC ^j (ti)
24 — BİR TAŞINM AZ M ALI SATIP D A BEDELİNİ
O M A U N M İSLİNE (Y Â N İ BİR TAŞIN M AZ M A LA )
K O Y M A Y A N (Y Â N İ S A TIN ALIN M ASIN D A
K U LLA N M A YA N ) KİMSE (N İN DURUMUNUN
B E YÂN I) BÂBI
T E R C E M E S İ
2490) “ ... Saîd bin Hureys (RadtyaUâhü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den işittim, bu
yurdu k i t
42 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İZ S H I
N e v e v i bu hususta da şöyle d e r: E b û H a n i f e , M â
l i k , Ş â f i î , b u ü ç imâmın arkadaşları, O s m â n e 1- B e t -
t i , İ b n - i E b i L e y l â ve başkaları: S özü edilen ortak o
hisseyi şu fa hakkı ile alabilir, demişlerdir.
E l - M a k e m , S e v r i , E b û U b e y d ve hadis âlim
lerinden bir cem aât: O ortak artık alamaz, demişlerdir.
A h m e d ’ den ise her iki görüş de rivâyet edilmiştir.
(\)
1 — KİM RİBÂ’ tEY, ARSA, TARLA, BAHÇE) SATARSA
(SATM AD AN ÖNCE) O RTAĞ INA BİLDİRSİN, BÂBI
T E R C E M E S İ
2492) Câbir (bin Abdillah) (Radtyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre Resülullah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Hurma bahçesi veyâ arazisi, arsası olan b ir kimse bunu (satm
alm ayı) ortağına tek lif etmedikçe (başkasına) satamaz.»”
d *• * r
. Olî* j i : jfljj\ j
Bâb: 1 KİTÂBÜ-Ş’ŞÜFA
TERCEMESİ
İZAHI
Siinen-i îb n -i M â ce — C .: 7 - F . : 4
60 SÜNEN-t İBN-t MÂCE
j \ (t)
T E R C E M E S İ
«İk i akann yolu bir olduğu zaman (birisinin sâhibi olan) kom
şu hazır olmasa bile komşusunun (akarının) şuf’a’sma en fazla hak
sâhibidir. Komşunun şuf’a hakkı (m kullanması müşteri tarafından)
beklenir.»”
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
Ben; Y â Resûlallah! Bir arazi (var) dır. Onda hiç kimsenin his
sesi yoktur. Ancak komşuluk (hakkı) vardır (yâni bunda şuf’a hak
kı var mı?) dedim. O s
«Komşu, sekabine (yâni bitişiğindeki akara) öncelikle hak sâhi-
bidir,» buyurdu."
İ Z A H I
(1) Bu zâtm sahâbî olduğunu 2427 noiu hadisin dip notunda belirtmiştim.
Bâb: 2 KİTÂBÜ-Ş’ŞUP’A 53
sâhip kimse çocuk ise erginlik çağma varıncaya kadar hu hakkı mah
fuzdur. Nitekim T a b e r â n i , el-Evsat’mda ve es-Sağlr’inde
C â b i r ’ den şu m erfû hadisi de rivâyet etm iştir: “Resûlullah (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem ) şöyle buyurdu: «Çocuk, erginlik çağına va
rıncaya kadar şuf’a hakkı kabadır. Erginlik çağma vanaca, dilerse
ahr ve dilerse bırakır.»”
Avnü’l-Mabûd yazan da özetle şöyle d e r :
“Bu hadîs, hazır olmayan kimse çok geç dönse bile şuf’a hakkı
nın mahfuz olduğuna delildir. Hadis komşunun şuf’a hakkma sâ
hip olabilmesi için kendisinin taşınmaz m alı ile komşusunun taşınmaz
malmm yolunun bir olmasının şart olduğuna delâlet eder. Şu hal
de sırf komşu olmak şuf’a hakkını doğurmaz. C â b i r (Radıyal-
lâhü anh)’m “ Sınırlar konulup yollar değiştirilince...” hadîsi (2499
nolu) de bu durumu teyid eder. En-Neyl yazan E b û R â f i (Ra-
dıyallâhü anh) ’m (2495 nolu) hadîsini ve b e n zo l hadisim i de böyle
y o r u m la m ış la r d ır , (Yâni komşuluk nedeniyle şuf'a hakkının sağla
nabilmesi için komşu iki taşmmaz malın yolunun b ir olması şarttır.
Birbirine bitişik ik i akann yollan a yn olunca en-Neyl yazarına göre
şuf’a hakkı yoktur.”
Si nd i de bu hadîsin hâşiyesinde; Cç cümlesi ile ilgili
olarak : Bu cümlenin mânâsı hakkmda şöyle denilm iştir: Cümlenin
mânâsı komşunun kendi malını satmaması ve komşusunu beklemesi
demek değildir. Cümlenin mânâsı şöyledir: Müşteri şu fa h a k k ın ın
kesilmesi için beklemek durumundadır. Şuf’a hakkma sâhip kimse
gelip o mala istekli olmadığım beyânla müşteriye izin verince müş
terinin alım akdi tamamlanmış ve kesinleşmiş olur, der.
Ebû R â f i (Radıyallâhü anh) ile Ş e r i d (Radıyallâhü
an h )’m hadislerinde geçen “ Sekab” kelimesi yakınlık ve komşuluk
mânâsmadır. Bu kelim e bâzı rivâyetlerde “ Sakab” olarak geçer. Y â
ni kelimenin baş harfi Sin olabildiği gibi Sad da olabilir. Mânâ ba
kımından b ir değişiklik yoktur. S i n d i ’ nin beyânına göre S ü -
y û t i şöyle dem iştir: Bu kelimenin mânâsı A s m a i ’ ye so
ruldu. Bunun üzerine A s m a i : Ben Resûlullah (A leyh i’s-salâtü
ve’s-selâm )’m hadîsini tefsir etmem. Lâkin Araplar bu kelim eyi bi
tişik komşu anlamında kullanırlar, demiştir. Tercemede A s m a i ’ -
nin açıklamasını dikkate aldığım için bu durumu parantez içi ifâ
de ile belirtm ek istedim.
Sindi, Ebû R â f i (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini şöyle
mânâlandınr: Yâni komşu bitişik binaya tercihan ve öncelikle hak
54 SÜNEN-t İBN-Î MACE
TERCEMESİ
2497) "... Ebû Hüreyre (RadtyaUâhü anh)’den; Şöyle demiştir:
Resûlallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ortaklar arasmda)
taksim edilmemiş (taşınmaz) mal hakkmda şuf’a ile hükmetti. (Ta
şınmaz mal taksim edilip her hisseye âid) sınırlar belli olunca artık
şuf’a (hakkı) olmaz.
(Müellifimiz demiştir ki:) Bu hadisi Muhammed bin Hammâd
et-Tahrânî de (ayni senedle) bize rivâyet etmiştir.
(Râvî) Ebû Âsim demiştir ki< Saîd bin el-Müseyyeb (in Ebû Hü-
reyre’den rivâyeti) mürseldir. Ebû Seleme’nin Ebû Hüreyre’den ri-
vâyeti de müttasıldır.”
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bu, Buhâri’nin şartı üzerine sahih bir
seneddir. Bu hadis Buhâri’de ve başka kitablarda Câbir (B .A.)’m hadisi olarak
gelmiştir.
İ Z A H I
Zevâid yazan bu hadisi Zevâid türünden saymıştır. Bu hadîsi
S a î d b i n e l - M ü s e y y e b ile E b û S e l e m e b i n
A b d i r r a h m a n , E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’den
merfû olarak rivâyet etmişlerdir. Ancak notta belirtildiği gibi S a î d
b i n e l - M ü s e y y e b ' i n E b û H ü r e y r e ’ den rivâyeti
mürseldir. Yâni S a î d , E b û H ü r e y r e ’yi görmemiştir.
Fakat E b û S e l e m e ’nin E b û H ü r e y r e ’ den rivâyeti
müttasıldır. Bu durumu belirten E b û Â s i m , müellifimizin
şeyhleri M u h a m m e d b i n Y a h y â , A b d u r r a h m a n
b i n Ö m e r ve M u h a m m e d b i n H a m m â d e t - T a h
r â n î ’ nin şeyhidir. Müellifimiz bu hadîsi anılan üç şeyhi vâsıta
sıyla E b û Â s i m ’ dan rivâyet etmiştir.
E b û D â v û d da bu hadisin benzerini E b û H ü r e y r e
(Radıyallâhü anh)’den merfû olarak rivâyet etmiştir. Ordaki rivâ
yette de E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m râvileri E b û
S e l e m e ile S a î d b i n e l - M ü s e y y e b ’ dir. Ordaki
metin şöyledir:
56 SÜNEN-İ İBN-İ MACE
I* • «" s a * * ** * * * , •f îj /■ Ci m'
Lfe* aaam û j >j (_rs»j ji Cv». ^ tal = «A razi - akar taksim edilip
â iî 3 i t k B •ğ ) a 3
. c jiT £ *»’• •
T E R C E M E S İ
2498) "... Ebû Râfi’ (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre; Re-
sûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Komşu, (şuf’a açısından) sekabine (yâni bitişiğindeki taşınmaz
mala) ne ise (yâni o mal az olsun çok olsun) öncelikle hak sahibi
dir.»”
t e r c e m e s i
Î Z A H I
* } U i « jj lJ L J I 4 j) j : ^ j ı c jj»! J6 ^ r j\ (y. ^ j
. *fty a ja <se—J 4o | <y t > jlij««* V»y» < t—ı j l i - l A lt <,5J J IS^.} • * » » 4 j
TERCEMESİ
2500) "... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)’dan rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Şufa (h a k k ı) devenin bağlı bulunduğu ipi çözmek gibidir.»”
N o t : Z ev â id ’d e şö yle d e n ilm iş tir: Bunun sen edinde M uham m ed b in Ab-
d irröb m a n el-B eylem ân î v a rd ır. İb n -i A d i, onun h a k k ın d a : E l-B eylem ân î'n in r i
v â y e t e ttiğ i b ü tü n h ad islerd ek i b e lâ y â n i z a y ıflık h ep onu n yü ztin d en dir. O ndan
M u ham m ed b in el-H â ris riv â y e t e ttiğ i zam an ik is i d e z a y ıftır. O , babasından b ir
ta k ım h a d isler riv â y e t etm iş k i, h ep si m evzû h a d islerd ir, d e lil g ö sterile m e zle r ve
b en b u h a d is leri ancak şaşılacak şey o lm a k ü zere an arım , d em iştir.
.< Vj ( Vj . <3~»»
TERCEMESİ
2501) (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Bir ortak diğer bir ortaktan önce (üçüncü bir ortağın hissesi
ni şuf’a yoluyla) satın aldığı zaman, diğer ortağın hisseyi satan alan
ortak aleyhinde bir şuf’a hakkı yoktur. Erginlik çağma varmamış
ortak ve gâib yâni hazır bulunmayan ortak için de şuf’a hakkı yok
tur.»’’
N o t : Z e vâ ld ’d e ş ö y le d e n ilm iş tir: Bunun senedin de el-B eylem ân î bulunu
yor. B undan ön cek i sened’d en sö z e d ilirk en b u r â v i hakkm da konuşuldu.
60 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İ Z A H I
Bu bâbta rivâyet edilen her iki hadis de Zevâid türündendir. Se-
nedlerinin zayıflığı notta belirtildi.
Birinci hadîste “Ikal” deveyi bağlamakta kullanılan ip mânâsı-
nadır. ‘H a il" ise ipi çözmek mânâsmadır. Bu hadiste şuf’a, anılan
ipi çözmeye benzetilmiştir. Bundan kasdedilen mânâ hakkmda S i b -
k î , el-Minhâc’ın şerhinde şöyle demiştir: Meşhûr olan mânâ şu
dur : İpi çözülen serkeş deve kaçırıldığı gibi zamanında kullanılma
yan şuf’a hakkı da kaçırılır. Bir kavle göre hadîsin mânâsı şöyle-
d ir: Ortağın şuf’a hakkım kullanmayıp başkasına yapılan satışı
kesinleştirmesi sûretiyle bu hakkın çözülmesidir. Yâni şuf’a hakkı
bulunan bir malm satışı kesinleşmiş olmaz. Ancak şuf’a hakkı bu
lunan kimse gelip şuf’a hakkından vazgeçtiğini beyân ederse yapı
lan satış akdi kesinleşmiş olur. Şu halde yapılan satışm kesinleşme
si şuf’a hakkı bulunan adamın takdirine bağlıdır. Adam bu hakkı
kullanmıyacağmı beyân edince bu bağ çözülmüş olur.
İlk yoruma göre şuf’a hakkı bulunan bir kimse bu hakkım ge
ciktirmeden kullanmak durumundadır. Geciktirdiği takdirde onun
hakkı kalmamış olur. H a n e f î ve Ş â f i î mezheblerinin en
sahih görüşlerine göre şuf’a hakkı olan bir kimse satış haberini alır
almaz, satılan hisseye tâlib olduğunu beyân etmesi ve durumu şâ-
hidlendirmesi gerekir. İstekliliğini ifâde ve tevsik ettikten sonra sa
tm almadaki gecikmesi sakıncalı değildir. Bu hususta değişik ve
ayrıntılı hükümler vardır. H a n e f î ve Ş â f i î mezheblerine
âid fıkıh kitablanna mürâcaat etmek gereklidir.
İkinci hadîsin baş kısmının mânâsı şöyledir: Meselâ bir akarda
ortak olan üç kişiden birisi kendi hissesini bir ortağına sattığı za
man şahlan bu hisse konusunda diğer ortağı şuf’a yoluyla bir hak
taleb edemez.
Bu hadîse göre erginlik çağma varmamış kimse ile hazır olma
yan yâni başka bir memlekette bulunan kimse için şuf’a hakkı yok
tur. Gâib olan, yâni hazır olmayan kimsenin şuf’a hakkının bulun
duğuna dâir gerekli bilgi sahîh olan 2494 nolu hadîs bölümünde ve
rildi* Erginlik çağma varmayan çocuklara gelince î b n - i E b î
L e y 1 â ’ ya göre onlann şuf’a hakkı yoktur. Fakat bâzı âlimlere
göre çocuğun da şuf’a hakkı vardır.
H a n e f î ve Ş â f i i mezheblerine göre hazır olmayan kim
se satışı duyduğunda o hisseye istekli olduğunu şâhidlendirir. Böy-
lece şuf’a hakkım kararlaştırmış olur. M â 1 i k ’ e göre o kimse
satış işini duyar duymaz şuf’a hakkım taleb etmek üzere derhal yo
la çıkar veyâ bir elçi gönderir.
«LOB J u r-\ A
18 — LUKATA KİTÂBI
. CAiî ^
T E R C E M E S İ
2502) "... Abdullah bin eş-Şıhhîr (1) ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Müslümanm dâllesi (yitik hayvanı veyâ yitik her nevî malı)
ateş alevidir.»”
N o t : B u h adisin senedin in sahih v e râ v ile rin in sık â old u k la rı, Z ev â id ’d e b il
d irilm iştir.
İZAHI
D â r i m i ’ nin de rivâyet ettiği bu hadisin mânâsı şudur: Bir
kimse bir müslümanm yitik malını kötü niyetle alırsa yâni sâhibi-
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Buhadısi A h m e d , E b û D â v û d , N e s â î ve B e y
ti a k i de rivâyet etmişlerdir. Hadîsin râvîsi C e r î r b i n A b
d i l l a h e l -B e c e l î (Radıyallâhü anh) ’m hâl tercemesi 159
noiu hadîs bölümünde geçti. Hadîsin ikinci râvîsi e l - M ü n z i r
ise onun oğludur, sıkâdır. M ü s l i m de onun hadîslerini rivâ
yet etmiştir.
T E R C E M E S İ
2504) “ ... Zeyd bin Hâlid el-Cühenî (3) ( Radıyallâhü anh)’den rivâyet
edildiğine göre:
Bir kere Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e yitik deve
hükmü soruldu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hiddet
lendi, yanakları kırmızılaştı ve cevaben :
«Ondan sana ne? Onun beraberinde (uzak yolculuğa dayanan)
ayaklar ve (kanunda) su tulumu vardır. Sâhibi ona rastlaymcaya
kadar o (hayvan kendi kendine) suya vanr ve sâfî uzun ot yer»
buyurdu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e koyun - keçi
yitiğinin hükmü de soruldu. Buna cevâben:
«Onu al. Çünkü o (hayvancağız) şüphesiz ya sanadır ya senin
kardeşinedir ya da kürtündür» buyurdu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’e lukata'nın hükmü de soruldu. Bunun üzerine Re-
sûlullah şöyle buyurdu s
13) Bu zâtın hâl tercemesi 945 nolu hadisin izahı bölümünde geçti.
B âb: 1 KİTÂBÜ-L’LUKATA 67
İ Z A H I
Bu hadisi B u h â r i , M ü s l i m , A h m e d , T i r m i z i
ve E b û D â v û d da rivâyet etmişlerdir. T i r m i z î bunun
hasen - sahîh olduğunu söylemiştir. E l - H â f ı z ’ m beyânına gö
re bu sorulan soran zât S ü v e y d e l - C ü h e n i (Radıyallâ-
hü anhl’dir. T a b e r i , B a ğ a v î . v e başkalarının rivâyet et
tikleri bir hadiste S ü v e y d (Radıyallâhü anh) bu sorulan Re
sûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e sorduğunu ve bu cevab-
lan aldığım beyân etmiştir. Hadîste yitik deve ve yitik koyun - keçi
hakkmda Dâlle kelimesinin kullanılmış olması bu kelimenin yitik
hayvanlar hakkmda kullanıldığını teyid eder. Çünkü hadîsin son
kısmında aynca Lukata’mn yâni yitik hayvan dışında kalan diğer yi
tik mallann hükmü sorulmuştur.
Yitik bir malı almanın meşrû kılınmasının asıl amacı bunun zâ-
yi olmasmı önlemek ve sâhibine ulaştırmaktır. Deve uzun yolu katet-
meye günlerce susuz kalmaya dayandığı gibi kendini yırtıcı hay
vanlardan koruma gücüne sâhip olduğu için yitik iken alınmasının
gereksiz olduğu bildirilmiş ve gerekçesi de açıklanmıştır.
Hizâ s Deve ayağı anlammadır. Sikâ da su tulumudur. Burda
devenin kam ı mânâsı kasdedilmiştir. Çünkü deve birkaç günlük ih
tiyacı karşüayabilecek kadar suyu bir defada içebilir. Bu nedenle
onun kam ı su tulumu gibidir.
Yitik koyun ve keçiye gelince bu zayıf hayvan uzun süre yemsiz
ve susuz yaşıyamadığı gibi kendisini yırtıcı hayvanlardan da koruya
maz. Bu nedenle yitik koyun ve keçinin iyi niyetle almması ve ba
rındırılması meşrû kılınmıştır. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-
selâm) yitik koyun ve keçi ile ilgili soruyu cevablarken şunu buyur
mak istemiştir: Yitik koyun ve keçiyi sen alır, ilân edersin. Buna
rağmen sâhibi çıkmazsa sana âittir. Sen almaz da müslüman karde
şin alırsa ona âittir. Yâni o da senin gibi usûlü dâiresinde ilân et
tiğine rağmen sâhibini bulamazsa onun olmuş olur (Hadisteki kar
deş kelimesi yitik hayvanm sâhibini ve başka müslümanı kapsar.)
Şâyet ne sen ne de kardeşin almazsa koyun kurt’un ve benzeri yır
68 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE
tıcı hayvanın yemi olmuş olur. Bu son cümle yitik koyun ve keçiyi
almanın meşruluğunun hikmetini beyân eder.
Lukata’nm hükmü de hadîsin son kısmında beyân buyuruluyor.
Bu fıkrada geçen İfâs s Azığının konulduğu dağarcıktır. Bu, deriden,
ağaçtan ve başka şeyden mâmul olabilir. Burda kasdedilen mânâ
içinde yitik malm bulunduğu torba ve benzeri her hangi bir şeydir.
Vikâ da dağarcık, kese ve torbanın ağzının bağlanmasında kullanı
lan bağdır. Lukata’nm hükmünün beyân buyurulduğu fıkrada için
de yitik malm bulunduğu torba ve benzeri şeyin ve ağız bağının, yi
tiği alan kişi tarafmdan iyice tanınması, bilinmesi ve bellenmesi em
rediliyor ki, yitik mala sâhip çıkacak kimselerin bunu doğru veyâ
yanlış târif ettikleri onun tarafmdan iyice bilinebilsin. Ayrıca yitik
malm bir yıl süre ile ilân edilmesi emredilmiştir, ilân edilirken yi
tik malın evsâfı ilân edilmiyecektir. Sâdece bir yitik malm bulun
duğu ve kaybedenlerin falan kişiye baş vurmaları münâsip vâsıta
larla halkm toplandığı yerlerde, câmilerin kapılarında ve yitik ma
lm bulunduğu semtte ilân edilecektir. Bu husus aşağıda tekrar an
latılacaktır. Yapılan bir yıllık ilân neticesinde yitik malm evsâfını
beyân etmek sûretiyle sâhibi olduğunu kanıtlayacak kimse çıkarsa
mal ona verilecektir. Sâhibi bulunmadığı takdirde malm yitiği bu
lan kimseye âid olduğu ifâde buyurulmuştur.
v-A» ( t )
2. LU KATA BÂBI
T E R C E M E S İ
2505) "... Iyâz bin Himâr ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kim bir lukata (yitik m ail bulursa âdil bir veyâ âdil iki şâhid
tutsun. Sonra bulduğu malı değiştirmesin ve (yitik mal bulduğunu)
gizlemesin. Eğer lukata’nm sâhibi gelirse öncelikle buna âid hak
sâhibidir. Sâhibi gelmezse (yâni çıkmazsa) artık lukata Allah’m ma
lıdır. Allah, malını dilediğine verir.»’’
İ Z A H I
Bu hadîsi A h in e d , E b û D â v û d , E b û D â v û d - i
İ£ a y â l i s i , N e s a î , > B e y h a k î , ve T a h â v î de rivâyet
etmişlerdir,
72 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
1. Lukata yâni yitik mal bulan kimse bunu alınca durumu şâ-
hidlerle tesbit etmelidir. Şâhid tutmaya âid hadîsteki emrin hükmü
hakkmda âlimler ihtilâf etmişlerdir. Şöyle k i:
Hâl 'Tercemesi
Hadisin râvisi Iyâz bin Himâr bin Ebi Himâr bin Nâciye el-Mücâşiî (R .A .)
Basra’da ikamet eden sahâbîlerdendir. Resûl-i Ekrem (S A .V .)’den hadis rivâ
yetinde bulunmuştur. Râvîleri ise Abdullah bin Eş-Şıhir’in oğullan Mutarrif ile
Yezîd’dir. Başka râvîleri de vardır. Onun hadîslerini dört sönen sâhibleri ve Müs
lim rivâyet etmişlerdir. Buhâri de el-Edeb’de onun hadîslerini rivâyet etmiştir.
(Tekm ile: C. 3, Sah. 142)
74 SÜNEN-Î İBN-Î MÂCE
•* ^ ‘ [y o )f
#» s* *
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2507) "... Zeyd bin Hâlid el-Cühenî (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edil
diğine göre:
Lukata (yitik mal) hükmü Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) ’e soruldu. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
«Lukata’yı bir yıl ilân et. Eğer (sâhibi olduğu bildirilecek bir şe
kilde) evsâfı anlatılırsa bunu ver. Şâyet (anılan şekilde) evsâfı an
latılmazsa bunun ifâsını (kapağım, ağız bağım) ve vıâsını (kab, tor
ba, dağarcık, kese ve hurç gibi içinde bulunduğu zarfım) hıfzet (bel
le). Sonra bunu ye. Daha sonra sâhibi (kamtlayıcı bilgi ile) gelirse
bunu ona öde.»**
İ Z A H I
S ü v e y d (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini Kütüb-i Sitte sâhip
leri ile T a h â v i ve E b û D â v û d - i T a y â l i s i de ri
vâyet etmişlerdir. T i r m i z i bunun hasen - sahih olduğunu söy
lemiştir. Hadis metni bâzı rivâyetlerde kısadır.
Hadîste geçen el-Uzeyb, K û f e ’ ye bir konak mesâfede bu
lunan bir çayın ismidir. Bu çayın B e n i T e m i m kabile
sine âid olduğu Tekmile’de ifâde edilmiştir. S ü v e y d ve hadis
te ismi geçen iki arkadaşının bir savaşa gittikleri ve bu seferde S ü -
v e y d ’ in yitik kamçıyı aldığı E b û D â v û d ’ un rivâyetin-
de belirtilmiştir. Yine E b û D â v û d ’ un rivâyetinde S ü -
v e y d ’ in savaştan dönüldüğünde Hacca gittiği ve bu vesile ile
M e d î n e - i M ü n e v v e r e ’ de Ü b e y (Radıyallâhü anh)
ile görüşüp ondan bu hadisi rivâyet ettiği ifâde edilmektedir.
Bu hadîsin zâhirine göre yitik malın üç yıl müddetle ilân edil
mesi gereklidir. Fakat E b û D â v û d ile E b û D â v û d - i
T a y â 1 i s i ’ nin rivâyetlerinde râvî S e l e m e bin Kü-
* *- i o} ı * ' *' "I f ' ’
h e y 1’ in şu ilâvesi vardır: »Jijl 'JU I 'JUj
«V e Seleme dedi k i: Ben pek bilemiyorum. Resûl-i Ekrem (Sal-
lallahü Aleyhi ve Sellem), (Übey bin Kâb’a) : «Bunu ilân et» sözü
nü üç defa mı bir defa mı söyledi?»
76 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
hi’s-salâtü ve»s-selâm) ’in Übey bin Kâ’b’a «Bunu bir yıl süre ile
ilân et» diye üç defa verdiği emirleri bir yılda mı üç yılda mı ver
diğini pek bilemiyorum” demiştir. Yukarda da kısaca belirttiğim
gibi gerek muhtelif rivâyetlerde bulunan ve S e l e m e ’ nin te
reddüdünü ifâde eden bu ilâve ve gerekse Z e y d (Radıyallâhü
anh)’ın hadîsleri muvâcehesinde fıkıhçılar ilân süresinin bir yıl ol
duğu yolunda ittifak hâlindedir, denilebilir.
rine âlimler ittifak halindedir. Hiç birisi üç yıl ilân edilmesinin ge
rekliliğine hükmetmemiştir. Ö m e r b i n e l - H a t t â b (Ra-
dıyallâhü anh) ’m ilânm üç yıl süreyle yapılmasının gerekliliğine hük
mettiği rivâyet olunmuş ise de bu rivâyetin sâbit olmadığı umulur,
demiştir. Î b n ü ’ l - M ü n z i r de Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’-
den üç jul, bir yıl, üç ay ve dört gün ilân edilir, şeklinde dört rivâ
yet nakletmiştir. î b n - i H a z m da Ö m e r (Radıyallâhü
anh) ’den dört ay ilân edilmesi şeklinde beşinci bir rivâyette bulun
muştur. Bu muhtelif rivâyetleri yitik malm büyüklüğüne ve küçük
lüğüne hamletmek mümkündür.
İlân süresi hakkındaki ilmi görüşler s
a) H a n e f i mezhebinin fetvâya esas olan görüşüne göre mal
sahibinin yitik malım anyacağı umulan sürece ilân yapılır. Arama
dan vazgeçtiği kanaati hâsıl olunca ilâna son verilir. Yaş meyva ve
yiyecek maddeleri gibi pek dayanamayan maddeler ise bozulması
endişesi duyuluncaya kadar ilân edilir. Bu endişe belirince ilâna son
verilir. E b û H a n î f e ’ den yapılan bir rivâyete göre yitik mal
10 dirhemden az ise birkaç gün ilân edilir. Yitik mal 10 dirhem ve
yâ daha fazla ise bir yıl ilân edilir.
b) M â l i k î l e r ’ e göre yitik mal önemli ise meselâ 10 di
nardan fazla ise bir yıl ilân edilir. Bir dinar veyâ daha az bir şey ise
birkaç gün ilân edilir. Değeri bir dirhemden az ise veyâ sâhibi tara
fmdan aranmıyacağı kanaati hâsıl olan baston, kamçı az mikdar-
da kuru üzüm gibi bir şey ise ilâna gerek yoktur. îlân edilmeden
yeyilebilir. Ancak sâhibi çıktığı zaman ona verilir veyâ değen öde
nir.
c) Ş â f i i l e r yitik mah büyüklüğüne ve küçüklüğüne gö
re ayn hükümlere bağlamışlardır. Kıymetli olan yitik mal bir yıl
süreyle ilân edilir. Pek değeri olmayan yitik mal daha az bir süre
ilân edilir. Pek değeri olmayan malın ölçüsü bir rivâyette bir dinar,
diğer bir rivâyette dinann dörtte biri, başka bir rivâyette bir dir
hemdir. Ş â f i i mezhebinin en sıhhatli görüşü şöyledir: Kişinin,
kaybettiği mah için uzun boylu üzülmediği sanıldığı takdirde onun
aramaya son verdiği kanaati hâsıl olan bir süreyle ilân yapılır. N e
v e v i : Kişinin bulduğu yitik mal pek önemsiz değil ise ve bulan
şahıs bunun sâhibi çıkmadığı takdirde yemek niyetinde ise bir yıl
süreyle ilân edilmesinin vâcibliği üzerine tüm müslümanlar icmâ
etmişlerdir. Yitik bulan kişi bunu sâhibi için hıfzetse bile yine ilân
etmesi gereklidir. Çünkü ilân etmediği takdirde sâhibi malının ne
rede . kimin yaranda olduğunu nasıl bilecektir. Pek önemli olma
78 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE
yan mal için yapılacak ilân süresine gelince o değerde bir yitik mal
örf ve âdete göre ne kadar zaman aranıyorsa o kadar süreyle ilân
edilmesi gereklidir. Yukardaki hüküm değeri olan mallar hakkında
dır. Bir tane kuru hurma, kuru üzüm gibi kıymetsiz bir şey bulan
şahıs bunu ilân etmeden de yiyebilir.
d) H a n b e l î l e r ’ e göre yitik mal bir dirhem veyâ daha
fazla ise ya da bu değerde bir mal ise bir yıl ilân edilir. Fakat bir
parça ekmek, bir tane kuru hurma, değnek, bez parçası gibi önem
siz bir şey ise ilân edilmeyebilir ve ilân edilmeden onda tasarruf edi
lebilir.
4. Yitik malı bulan kimse bizzat ilân işini yürütür. Yâni devlet
yetkilileri aracılığıyla ilân etme zorunluğu yoktur. Kişi, ilân için baş
ka kimseyi de görevlendirebilir. Bu işi ücretsiz yapacak kimseyi bu
lamadığı takdirde ücreti kendisine âid olmak üzere ücretle adam tu
tar. Tuttuğu adama ödediği ücret A h m e d , Ş â f i î ve rey
ehline göre kendisine âittir. Mal sâhibine âid değildir. E b ü ’ l -
H a t t â b ’ a göre adam bulduğu malı sâhibine ulaştırmak üzere
alıp bu niyetle hıfzederse sâhibini bulduğu zaman ilân masrafım on
dan alabilir. î b n - i A k i l ’ den de böyle bir kavil rivâyet edil
miştir.
5. Yitik malın kabı, ağız bağı ve miktan gibi alâmetleri onu
bulan şahıs tarafmdan bellenir. Bunu bellemeye âid emrin hikme
ti bulan şahsın bunun alâmetlerini unutmaması ye buna sâhip çı
kacak kimselerin doğru veyâ yalan söylediklerini tesbit etmesi ve
bilmesidir. Bu hükme âid Liyti = “ Belle, tam” cümlesi yerine bâzı
t *
Râvüerln HM Tercemeleri
Übey bin K âh (R .A .)’ın M İ tercemesi 104., Zeyd bin Hâlid (R .A .)’m hâl
tercemesi 945. ve Süveyd bin öafele (R .A .)’ın hâl tercemesi 1801. hadîs bölümünde
geçti.
2506. hadiste ismi geçen Zeyd bin Suhân (R A .) bin Huer bin el-Hâris el-Abdî
Ebû Süleymân hakkında el-Hâfız, el-İsâbe’de beyân ettiğine göre lönül-K elbî: O,
Resûl-i Ekrem (S A .V .)’e yetişen bahtiyar sahâbîlerdendir, demiştir. îbn-i Abdi’l-
Ber ise : Onun sahâbiliğini bilmiyorum. Fakat Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in zamanına
yetişmiş, çok faziletli büyük bir insandır, demiştir. El-Mamer bin el-Müsennâ*mn be
yânına göre bu zât saMbilik şerefine ermiştir. Bu zât Kadisiye savaşına katılmış
ve kolu şehid olmuştu. Cemel olayında katledildi.
Aynı hadiste ismi geçen diğer zât Selmân bin Rebia bin Yezîd bin Ömer
el-Bâhtll (R .A.), Selmânü’l-Hanbel ismi ile tanınmıştır. Bir kavle göre bu zât
da sahâbîlerdendir. Kendisi Resûl-i Ekrem (S A .V .)’den ve Ömer bin el-Hattâb’-
dan rivâyette bulunmuştur. Râvlleri ise Süveyd bin öafele, Ebû Vâil, Ebû Mey
sere ve başka zâtlardır. El-lcli onun hakkmda: O, tâbiîlerin büyüklerinden olup
sıkâ zâttır, demiştir. îbn-i Sa’d da onu Küfe ehlinin tabiilerinden ve birinci taba
kadan saymıştır. îbn-i Hibbân da onu tâbiîlerin sıkâlanndan saymıştır. Müslim
onun hadîslerini nakletmiştir. (Tekm ile: C. I. Sah. 81)
Bâb: 3 KtTÂBÜ-L’LÜKATA 81
T E B C E M E S t
2508) "... El-Mıkdâd bin Amr (Radtyallâhü anA)’den rivâyet edildiği*
ne göre:
İ Z A H I
<w»L ( t )
4 — BİR RİKÂZ’A (DEFÎNE’YE) R ASTLAYAN
KİMSEYE Â İT BÂB
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2510) “ ... (Abdullah) bin Abbâs ( Radtyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Rikâz’da (yâni defîne’de) humus vardır.»"
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadisi Kütüb-i Sitte’-
nin hepsinde vardır, t b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m ha
disini î b n - i E b î Ş e y b e ve T a b e r â n î de rivâyet
etmişlerdir. Diğer Kütüb-i Sitte’de buna rastlamadım.
Rikâz t Define diye terceme ettiğim bu kelime ile kasdedilen mâ
nâ husûsunda âlimler arasmda ihtilâf vardır. Şöyle k i :
M â l i k , Ş â f i î ve cumhûr bu kelimeyi Islâm’dan önceki
devirlere âit define mânâsına yorumlamışlardır. E b û H a n î f e ,
S e v r î , E v z â î ve başkaları ise bu kelimeyi yer altındaki ma
denlere ve anılan definelere şümullü umumi bir mânâya yorumla
mışlardır. Bu nedenle madenlerin de define gibi humus yâni beşte
bir nisbetindeki harca tabi olup olmadığı husûsunda ihtilâf vardır.
Humus: Beşte bir demektir. Rikâz’dan vergi olarak veyâ zekât
olarak alınacak meblâğ beşte bir nisbetinde olduğu için bunda hu
mus olduğu buyurulmuştur.
Tuhfe yazan E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m ha
dîsinin izahı bölümünde özetle şu bilgiyi v e r ir :
“ Î b n ü ’ l - E s î r , en-Nihâye’d e : Rikâz, H i c â z halkı ya
nında câhiliyet devrine âit define mânâsmadır. I r a k halkı ya
nında, ise madenler mânâsmadır. Arap dili bu iki mânâya da mü-
sâiddir. Çünkü madenler de defineler de yer altında gömülüdür. Ha
dis ise birinci mânâya gelmiştir. Define kolay ve bol yararlı oldu
ğu için bunun beşte birisinin ödenmesi vâcib kılınmıştır, der.
Cumhûr, M â l i k ve Ş â f i i Rikâz’ı câhiliyet devrine âit
define mânâsma yorumlayarak: Madenlerde humus yoktur. Fakat
bundan alınacak mal nisâb mikdanna ulaşınca zekâtı ödenir, demiş
lerdir. E b û U b e y d ile B u h â r î ’ nin bildirdiklerine gö
re Ö m e r b i n A b d i l a z i z de böyle hükmetmiştir.
H a n e f i l e r ise, Rikâz’ı define ve madenlere şümullü bir
mânâya yorumlayarak: Defineler olsun, madenler olsun bunlann
beşte bir hissesinin vergi olarak ödenmesi gerekir, demişlerdir.”
Gerek cumhûrun ve gerekse H a n e f i l e r ’ i n Rikâz keli
mesinin yorumlanması hakkmda gösterdikleri deliller ve yek diğe
rine verdikleri cevablar hadîs şerhlerinde etraflıca anlatılmıştır. A r
zu edenler buralara bakabilirler.
Rikâz, câhiliyet devrine âit definedir, diyen cumhura göre bu
lunan defineden çıkarılacak mal altm ve gümüş olabildiği gibi kıy
B âb: 4 KtTÂBÜ-L'LUKATA 85
Denizden elde edilen anber, inci ve balık gibi mallardan bir harç
vâcib değildir.
olarak ödemesi gerekir. İstihsal ettiği mal altm veyâ gümüş olsun,
başka maddeler olsun fark etmez.
N ot: Define ve madenle ilgili daha geniş bilgi isteyenler fıkıh
kitablanna mürâcaat etsinler. Dört mezhebin görüşü ile ilgili olup yu
karda yerilen bilgi El-Fıkıh A la’l-Mezâhibi’l-Arbaa adlı kıtabtan özet
lenerek alınmıştır.
T E R C E M E S İ
2511) "... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü. anh) den rivâyet edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Sizden önceki (ümmet) lerde bir akar (ev) alan bir adam vardı.
(Satın aldığı) akarda içi altm dolu bir cürre (küp veyâ testi) buldu.
Bunun üzerine (satıcıya) :
— Ben senden toprak aldım, senden altm almadım, dedi. (Satı
ra) adam da (alıcıya) :
— Şüphesiz ben sana bu toprağı, içindeki ile beraber sattım, de
di. Sonra satıcı ile alıcı (üçüncü) bir adama baş vurup muhakeme
oldular. Kendisine baş vurulan adam, (bunlara) :
— Sizin oğlunuz ve kızınız var mı? diye sordu. Bunlardan birisi
(alıcı) :
— Benim bir oğlum var, dedi. Diğeri (satıcı) d a :
— Benim bir kızım var, dedi. Kendisine mürâcaat edilen adam :
— Şu halde oğlana kızı nikâh ediniz. Oğlan ile km bu altından
kendilerine harcasınlar ve sadaka versinler, diye hükmetti.»”
90 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İ Z A H I
Bu hadîsi B u h â r i , M ü s li m ve A h m e d de riva
yet etmişlerdir.
E l - H â f ı z , El-Fetih’te özetle şöyle d e r :
“Bu hadîste sözü edilen satıcı ile ahcınm isimlerine rastlamadı
ğım gibi hüküm için baş vurdukları zâtın ismine de rastlamadım. An
cak V e h e b b i n M ü n e b b e h ' i n el-Mübtedâ adh kitâ-
bmda bu iki adamın baş vurdukları zâtın peygamberlerden D â v û d
(Aleyhisselâm) olduğunu söylemiştir, t s h â k b i n B i ş r ’ in
el-Mübtedâ’smda ise hüküm için baş vurulan zâtın Z ü 1 k a r -
n e y n - in hakimlerinden olduğu nakledilmiştir.
A k a r: Ev, arsa, hurmalık, kıymetli ev eşyası gibi değişik mânâ
lara gelir. Burada ev mânâsı kasdedilmiştir. Çünkü V e h e b b i n
M ü n e b b e h ’ in rivâyetinde satılan malın ev olduğu belirtil
miştir.
Satıcı ile ahcı arasmda yapılan satış akdinin yalnız akar için ol
duğu hadîsin metninden açıkça anlaşılıyor. Satıa evde bulunan ma
lm da dolaylı olarak satılmış olduğuna inanıyor, ah a ise bunun ak
sine inanıyor. Aralarındaki ihtilâf konusu budur. Satış akdinin şek
li hakkmda ihtilâfları yoktur. Hadîsin zâhirine şöre aha, içinde al
tm bulunan Cerre’yi yâni küp veyâ testiyi evin içinde yâni yere gö
mülü olmaksızın bulmuştur. Dinimize göre bu durumda ahcınm sö
zü mûteberdir ve altm satıcının malıdır.
Tarafların satış akdinin şekli hakkmda ihtilâfa düşmüş oldukla
rı muhtemeldir. Şöyle ki muhtemelen ahcı: Sen satarken evi ve için-
dekini sattım, demedin der. Satıcı ise: Hayır ben evi ve içindekini
sana sattım, der. İhtilâf konusu bu ise Şer-i Şerif’'teki hüküm şudur:
İki taraf sözlerinde doğru olduklarına yemin ederler ve satılan ev
geri verilir.
Akanın evi aldıktan sonra evde tadilât yaparken defineye rast
lamış olması da muhtemeldir. İ s h â k b i n B i ş r ’ in rivâ
yeti bu ihtimâli teyid eder. Çünkü bu rivâyete göre müşteri: Ben
ev aldım. Bunu tâmir ederken bir define buldum, der. Satıa da al
tınları teslim almaya dâvet edilirken: Ben evime altm gömmedim
ve böyle bir şeyden haberim de yoktur, der... Olay böyle olursa Şer’î
hüküm şöyledir: Bu definenin kâfirler dönemine âit olduğu bilinir
se Rikâz hükmüne tabidir. Müslümanlar devrine âit bir define ol
duğu bilinirse Lukata hükmüne tâbidir. Müslümanların veyâ kâfir
B âb: 4 KİTÂBÜ-L’LUKATA 91
JUM.(')
I — MÜDEBBER (ÂZ AD LANM ASI SÂHÎBÎNÎN
ÖLÜMÜNE BAĞ LANAN KÖLE) BÂBI
T E R C E M E S İ
2512) "... Câbir (bin Abdillah) (Radtyallâhü anhümâ) ,ûa.n rivâyet edil
diğine göre:
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) müdebber (Yâni âzad-
lanması sâhibinin ölümüne tâlik edilen) köleyi sattı.”
.. . . ^ ' -
. c ç 'jy ? -b . t e 36 s ^ y
V \ * * <*»«'
• « / a S» * + &
T E R C E M E S İ
Bizden (Ebû Mezkûr isimli) bir adam (Ben öldükden sonra sen
âzadlısm diye) tedbîr akdi sûretiyle (Yâkub isminde) bir köleyi âzad-
ladı. Adamm bu köleden başka mah da yoktu. Peygamber (Sallal-
lâhü Aleyhi ve Sellem) (âzadlanması sâhibinin ölümüne tâlik edi
len) bu köleyi (sâhibi hayatta iken) sattı. Benî A dî kabilesinden İb-
nü’n-Nehhâm (Nuaym) isminde bir adam bu köleyi satm aldı. (Re-
sûl-i Ekrem kölenin bedelini sâhibine verdi.)’’
İ Z A H I
•
HADİSLERİN FIKIH YÖ NÜ
. a u s j i i j% s - ( j? > - * j* s * O î ( ç jp £ 4
. J% c* Al ey S > - Jtt
TERCEMESİ
İ Z A H I
Zevâid türünden olan bu hadîsin sened durumu notta belirtildi.
Hadîs’ten çıkarılan hüküm şudur -. Bir kimse kölesinin âzadlanması-
m ölümüne tâlik edip meselâ, ben öldüğüm zaman sen hürsün, der
se ve sonra ölürse bakılır. Eğer adamm geride bıraktığı malm üç
te birisi bu kölenin değerini karşılıyor ise köle âzadlanmış olur. Sü
lüs yâni terekenin üçte birisi karşılamıyor ise karşıladığı değer nis-
betinde âzadlanmış olur. Kalan kısmının âzadlanması için kölenin
çalıştırılıp bu meblâğı kazanmasma imkân verilir. M â l i k , Ş â
f i î ve cumhûrun görüşü budur. E l - L e y s b i n S a ’ d ve
Z ü f e r ' e göre müdebber köle, sâhibinin terekesinin tümünden
âzadlanmış olur. Yâni terekenin üçte biri bunun değerini karşılamaz
da terekenin tamamı karşılarsa yine âzadlanmış olur.
E 1 -A y n î ’ nin beyânma göre H a n e f î mezhebinin gö
rüşü şöyledir:
Köle sâhibinin başka malı yok ise kölenin üçte biri âzadlanmış
olur ve kalan üçte ikisinin değerini kazanması için çalışmasına im
kân verilir. Şâyet köle sâhibi borçlu ölüp borcunun tutan kölenin
değerinin tamamına denk veyâ daha fazla ise köleye değerinin ta
mamım çalışarak kazanması için fırsat verilir ve böylece değeri ka
dar para kazanmca âzadlanır.
iV jV t «-A ( t )
2 — ÜMMEHÂTÜ’L-EVLÂD (Y Â N Î SÂHÎBİNDEN
ÇOCUĞU OLAN) CÂRİYELER BÂBI
% .• 3 6 1 $ û î. ' cf * *
* *. *
. tJ, J,j jrl Ğ'} i ıj-ls. ^ at ju-6. «it Oyi-t oU-J, j : j
T E R C E M E S t
2515) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
X s. ~ [ *1 * c S f i : û* ‘ Cf ‘ ^ &
/ f ■ " ' . « ^ 1 , 3 0 . » ^
İ Z A H I
TERCEMESİ
İ Z A H I
TERCEMESİ
2518) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi, ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Üç kişi vardır ki Allah Teâlâ’nm bunların hepsine yardım va’di
vardır: Allah yolunda savaşan gâzî, (âzadlanması için vermesi ge
reken parayı -malı) ödemek isteyen mükâteb köle ve nefsini hara
ma girmekten menetmek isteğiyle evlenen adam.»
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z î , N e s â i , A h m e d , î b n - i H i b
b â n ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir. Hadiste anılan üç
zümreye Allah Teâlâ’nm yardım etmesinin Allah üzerine hak olma
sının mânâsı, bu yardımın sâbit olmasıdır. Ya da Allah’m kendi ih-
sân ve keremiyle bunlara yardım etmeyi kendi zâtma vâcib kılma
sıdır. Yâni va’d buyurmuş olmakla va'dini gerçekleştirmesidir. Yok
sa Allah Teâlâ hiç bir şeyi yapmak zorunda ve mecburiyetinde değil
dir. Her şeyi dileğiyle yapar. İrâde ve dileği olmaksızın hiç bir şe
yin vukû bulması ve yaratması söz konusu değildir. Hadis, bu üç
"umreye Allah’m yardıma olduğunu müjdeler.
jt o, Jl j
TERCEMESİ
2519) “ ... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra
dtyallâhü anhümâ)'A&n rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
104 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
«Her hangi bir köle ile yüz okka üzerine kitâbet akdi yapılır ve
köle bunun hepsini ödeyip de yalnız on okka ödememiş ise köleliği
devam eder.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan Haccâc bin
Ertât, tedlisçidir.
İ Z A H I
Bu hadisi E b û D â v û d , T i r m i z î ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir. T i r m i z î bu hadisin garîb nevinden oldu
ğunu beyân etmiştir. Zevâid sâhibinin bunu Zevâid türünden say
masının sebebini bilemedim. Çünkü diğer sünen sâhiblerince de ri
vâyet edilmiştir.
Okiyye s Okka demektir. Bir Okiyye kırk dirhem olarak târif edil
miştir. Okiyye hakkmda geniş bilgi 1793 ve 1794 noiu ve dirhem hak
kmda geniş bilgi 1790 -1791 noiu hadislerin izahı bölümünde veril
di. Okiyyâts Okiyye’nin çoğuludur. Evâkî de Okiyye’nin çoğuludur.
Hadisten çıkarılan hüküm şudur: Sâhibi ile kitâbet akdini ya
pan köle, pazarlık edilen para veyâ başka bir malm tamamım öde
medikçe kölelik hâli devam eder. Âlimlerin ekserisinin görüşü bu
dur. Selef âlimlerinin bâzısının görüşü değişiktir. Meselâ A l i b in
E b î T â l i b (Radıyallâhü anh)’den yapılan bir rivâyete göre
köle anılan meblâğın ne mikdanm ödemiş ise o nisbete göre bir
kısmı âzadlanmış olur. Şu halde köle andan meblâğın yansını öder
se onun yansı âzadlanmış olur. î b n - i M e s ’ û d ve î b n - i
A b b â s ’ tan da başka görüşler rivâyet olunmuştur. Fakat Cum
hûrun görüşü bu hadisten çıkardan hükme uygundur. 2521 noiu
Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’nm hadîsi cumhûrun görüşüne en kuv
vetli delildir.
H a t t â b î şöyle d e r : “Mükâteb, yâni kendisi ile kitâbet ak
di yapılan köle henüz borcunun tamamını ödememiş iken satılabi
lir, diyen âlimler için bu ve benzeri hadîsler delil durumundadır.
Çünkü onun kölelik hâli devam ettiğine göre sâhibinin mülküdür,
yâni malıdır. Kişi malım satabilir.
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi E b û D â v û d , T i r m i z î ve N e s â i de
rivâyet etmiştir. T i r m i z î hadîsin hasen - sahîh olduğunu söy
lemiştir.
Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâ) Resül-i Ekrem (Aley
hi’s-salâtü ve’s-selâm)’in muhterem zevcelerindendir. N e b h â n
(Radıyallâhü anh) da bu hâtunun mükâteb kölesi idi.
106 SÜNEN-Î ÎBN-İ MÂCE
İ Z A H I
(t)
O Â î > f : 36 • y i i j fö t
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi B u h â r î , M ü s l i m ve N e s â î de rivâyet
etmişlerdir. Hadis, sâhibi yanında en kıymetli ve değeri en yüksek
olan köle ve câriyeyi âzadlamamn daha çok sevab olduğunu ifâde
eder. Â l - i İ m r â n sûresinin 92. âyetinde de buna işâret var
dır.- Âyet-i Celile’nin raeâli şöyledir -.
Cf £ : yfe * ü ' C ^ “İ j f
*-• * • ' ' 1-1 " I"”, .* [* ' * " * * t"-Af.
( u Ai>- 4/ •jfi- i.ı ^ ou» < <*-»• <İ7 ^
«Kim mahremi olan bir yakınma mâlik olursa o yakın (köle - câ
riye) hürdür.»"
- j * <1/1 â c ‘ J -a d i®û* ‘ J ^ J ■
<jr.
. « y- ^ İS [ y » js§| «M
*1» ;
. *y ı_î ■■kl.îjl ı3
TERCEMESİ
2525) ” ... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)'âan rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim mahremi olan bir yakınına mâlik olursa o yakın, (köle - câ
riye) hürdür.»”
N o t : Bunun senedinde, aleyhinde konuşulan râvîn in v a rlığ ı Z evâ id ’de b il
dirilm iştir.
İ Z A H I
İlk hadisi E b ü D â v û d , T i r m i z i ve N e s â î de
rivâyet etmişlerdir, Zevâid yazan ikinci hadîsi Zevâid türünden say
Bâb : 5 KİTÂBÜ-L'ITIK 113
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi E b û D â v û d , A h m e d ve N e s â î de
rivâyet etmişlerdir. E b û D â v û d ’ un rivâyetindeki metin da
ha uzundur. Bir de ordaki rivâyette koşulan şart S e f i n e ’ nin
hayatı boyunca hizmet etmesi, şeklindedir. Orada şu ziyâde de var
dır: Ü m m ü S e l e m e , S e f i n e ’ yi âzadhyacağı zaman
koşmak istediği şartı açıklayınca S e f i n e :
«Eğer sen benim üzerime şart koşmasan bile ben hayatım boyun
ca Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’den aynlmıyacağım» de
miştir.”
Bâb : 6-7 K±rÂBÜ -L*m K İ1S
V lH 'Crî 3 ^ Cj * ^ ( v)
7 — BÎR KÖLEDE BULUNAN HİSSESİNİ Â ZAD LAYAN
KİMSE (YE Â İT GELEN HADÎSLER) BÂBI
TERCEMESİ
TERCEMESİ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2S29) Ii... (Abdullah) bin Ömer ( Radtyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Bât»: 8 KİTÂBÜ-L’IT IK 119
İ Z A H I
zamirin mercii, yâni âit olduğu şahıs konusunda ihtilâf vardır. Âlim
lerin ekserisine göre zamir köleyi âzadlayana râcidir. Bu takdirde
cümlenin mânâsı şöyle olur: «...kölenin malı onu âzadlayanadır.»
Bir kısım ilim ehli ise zamirin köleye âit olduğunu söylemişlerdir. Bu
takdirde cümlenin mânâsı şöyle olur: «...Kölenin malı köleyedir.»
Hadîsi; aİU y .- ll \l VI = «M eğer ki efendi (kölesine)
malım vere de böylece mal onun ola» diye terceme ettim. Çünkü
âlimler böyle açıklamışlardır. İ b n - i L e h î a ’ nin rivâyetinde
bu ifâde yerine benzerî bir ifâde mevcuttur. Netice itibariyle mânâ
aynıdır.
Yukarda işâret ettiğim gibi zamirin mercii ya köledir ya da âzad
layan efendisidir. Buna göre de hadîs iki şekilde terceme edilebilir
ve buna göre mânâsının taşıdığı hüküm de farklı olur. Âlimlerin ek
serisinin görüşüne uygun tercemeyi yukarda sundum. Bunun hülâ
sası şudur:
120 SÜNEN-t ÎBN-Î MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
lijjl (\)
9 — ZÎNÂ ÇOCUĞU (KÖLE - CÂRİYE) ÂZAD LAM A BÂBI
122 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
2531) "... Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in âzadlı câriyesi
Meymûne bint-i Sa’d (Radtyallâhü anhâ) ’dan rivâyet edildiğine göre:
İ Z A H I
Zevâid türünden olan bu hadîsi H â k i m ve A h m e d de
rivâyet etmişlerdir. E 1- A z i z i , Câmiü's-Sağîr’in şerhinde: Zi
nâ çocuğundan maksad baba ve anası gibi kötü yola düşen, onlar
gibi zinâ ve fuhuşla iştigal eden gayr-i meşrû çocuktur. E ş - S e y h
demiş ki bu hadisin buyurulmasmın sebebi şudur: M e y m û n e
(Radıyallâhü anhâ) kötü halli köleyi âzadlamanın durumunu Resûl-i
Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a sormuş ve O da böyle cevab
buyurmuştur, der.
Hadîsin mânâsı şöyle olur: Bir çift ayakkabı ile cihad etmenin
sevâbı kötü halli zinâ çocuuğnu âzadlamanın sevâbmdan fazladır.
Bunun sebebide şudur: Kötü halli zinâ çocuğu kölelikte tutul
duğu takdirde bu halden menedilebilir. Hadisten kasdedilen mânâ
şöyle de olabilir.- Cihad için bir çift ayakkabıyı satm almak, ziüâ
çocuğu olup kötü halli bir köleyi satm alıp âzadlamaktan daha se-
vabtır.
S i n d i d e : Bana öyle geliyor ki hadisten maksad zinâ çocu
ğu köleyi âzadlamanm sevâbımn azlığıdır. Bunun sebebi şu olabi-
Bâb: 10 KİTÂB Ü-LTTCK 123
l i r : Genellikle zinâ çocuğu kötü halli olur. Böyle bir kişiye iyilik et
menin sevâbı azdır. Bu da liyakatli olmayana iyilik etmek işi gibi
dir, der.
H a t t â b î bu hadîsin bir benzeri hakkında: Bu hadîs muh
telif şekillerde yorumlanmıştır. Bir yoruma göre bu hadîs belirli bir
kötü kişi hakkında buyurulmuştur, der. H a t t â b î diğer yo
rumlan da beyân ediyor ise de onlan buraya aktarmaya gerek gör
müyorum.
M e y m û n e (Radıyallâhü anh), S a ’ d isimli bir kişinin
kızıdır. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in âzadlı câriye-
sidir. Bir rivâyete göre babasınm ismi S a î d ’ dir. Bu hâtûn Re
sûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’den rivâyette bulunmuş olup
hadîsleri sünenlerde mevcuttur. Râvîleri de E y y û b b i n H â -
l i d b i n S a f v â n ve başkalarıdır. (1)
ck’A <3r* ^ Cf 0 *)
10 — BİR ERKEĞİ VE KARISINI ÂZADLAM AK
İSTEYEN KİŞİ ÖNCE ERKEĞİ ÂZADLASIN, BÂBI
T E R C E M E S İ
2532) “ ... Âişe ( Radıyallâhü anhâ)'dan rivâyet edildiğine göre:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2533) Ebû Ümâme (Es’ad) bin Sehl bin Huneyf (Radıyallâhü anh)’-
den; Şöyle demiştir :
T E R C E M E S İ
t Z A H I
E b û Ü m â m e (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini T i r m i z î ,
N e s â î , Ş â f i î , A h m e d ve D â r i m i de rivâyet etmiş
lerdir. î b n - i M e s ’ û d (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini Kütüb-i
Sitte yazarlarının hepsi rivâyet etmişlerdir.
Bu iki hadîs, üç suçtan birisini işleyenin öldürülmesinin helâl
olduğunu ifâde eder. Bunlar bekâr değil iken zinâ eden, bile bile bir
kimseyi öldüren ve müslüman iken İslâmiyet’ten çıkan kişilerin işle
dikleri zinâ, kâtil ve mürtedliktir.
Birinci hadîste geçen “ Muhsan” kelimesi ve ikinci hadîste ge
çen “ Seyyib” kelimesi ile ayni mânâ kasdedilmiştir. Muhsan kelime
sinin asıl mânâsı korunan, muhâfaza altına alman demektir. Sahih
bir nikâh ile evlenip cinsel ilişkide bulunan kişi kötü yola düşmek
ten korunduğu için erkek ise “ Muhsan” , kadın ise “Muhsana” deni
lir. Seyyib kelimesi de dul mânâsmadır. Fakat burada muhsan mâ
nâsına kullanılmıştır. Şu halde sahih bir nikâhla evlenip kan koca
hayatı bir defa olsun yaşadıktan sonra aynlanlar da Muhsan sayılır.
Yâni bu durum da evli iken boşanma, veyâ ölüm gibi nedenlerle dul
kalan erkek veyâ kadın dul iken zinâ ederse Muhsan sayılır.
N e v e v î , î b n - i M e s ’ û d (Radıyallâhü anh) ’m hadîsi
nin şerhinde: Bu hadis muhsan zâni’nin öldürülmesinin gerekliliğini
ispatlar. Bunun öldürülmesi ise taşa tutmak sûretiyle recmedilmesi-
dir. Bu hüküm hakkında icmâ vardır. Hadîs öldürülene karşılık ola
rak kâtilin öldürülmesini hükme bağlar. Bundan maksad kısas hük
münün tatbikidir. Zimmi’yi, yâni ehli kitab olup vatandaşlık hakkı
verilen bir gayrı müslimi öldüren müslüman olup cizye vermek sûre
tiyle İslâm memleketinde ikâmetine izin verilen gayr-i müslim’i öl
düren müslüman hakkında ve köleyi öldüren hür kimse hakkında
kısâs hükmünün uygulanacağım söyleyen E b û H a n î f e ’ nin
arkadaşları bu hadisi delîl göstermişlerdir. Fakat M â l i k , Şâ
f i î , A h m e d ve e l - L e y s dâhil âlimlerin cumhûruna gö
re zimmîyi öldüren müslüman hakkında kısas tatbik edilmez. Ke~
zâ köleyi öldüren hür kimse de kısas edilmez, der.
Her iki hadîs mürted olan kimsenin öldürülmesinin gerekliliğine
delâlet eder. Bununla ilgili hüküm bundan sonra gelen bâbtaki ha
dislerin izahı bölümünde anlatılacaktır. N e v e v i bu hususta da
şöyle d e r :
"Hadîsin: «İslâm cemâatinden aynlıp dinini terkeden kimse»
ifâdesi İslâmiyet’ten çıkan her mürted kişiyi kaplar. Bu hüküm umu
mîdir. Kişi herhangi bir şekilde İslâmiyet’ten çıkar ve tövbe edip İs
lâmiyet’e dönüş yapmazsa öldürülmesi vâcibtir. Â lim ler: İslâm dev
128 SÜNEN-İ İSN-İ MÂCE
letine isyan etmek, dinde yeri olmayan bir şeyi dine sokmak veyâ
başka şekilde İslâm câmiasından çıkan kişi de bu hükme tâbidir.
H â r i c i l e r de böyledir, demişler. Bu hadîslerin zâhirine göre
anılan üç zümre insandan başka hiç kimsenin öldürülmesi câiz de
ğildir. Halbuki suikast’de bulunup saldıran kimseyi nefis müdâfaası
mâhiyetinde öldürmek câizdir. Bu ve buna benzer meseleler bu ge
nel hükmün dışında tutulur, ö y le ise bu hadîslerdeki hüküm umumî
değildir. Bununla beraber şöyle de söylenebilir, öldürülmesi câiz ol
mayan bir müslümana saldırıp onu katletmek isteyen kişi İslâm câ-
miasmdan çıkan gruba dâhildir. Y a da şöyle denilebilir. Bu hadîs
lerden maksad, taammüden, yâni bile bile öldürülmesi câiz olanlar
bu üç zümredir. Bunların dışında kalan kimseler taammüden öldü
rülemezler. Fakat suikast’de bulunup saldıran kişiyi öldürmek nefis
müdâfaası mâhiyetinde olduğu için taammüden öldürmek mâhiyeti
ne girmez."
Osm ân bin A f f â n (Radıyallâhü anh) güzide sahâbî
lerdendir. E b û B e k i r (Radıyallâhü anh) ve Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh) ’den sonra Ü m m e t - i M u h a m m e d i y e ’ nin
en faziletli simâsıdır. Üçüncü halife’dir. O’nun faziletine dâir ha
dîsler 109 -113 nolu olarak geçti. Orada onun hâl tercemesi kısaca
anlatıldı.
Tuhfe yazan burdaki hadîsin şerhinde: M ı s ı r 1 1 ’ 1ar halîfe
Osmân (Radıyallâhü anh) ’ı muhasara altına aldılar. Bunun se
bebi de halîfenin A b d u l l a h b i n S a ’ d b i n E b i S e r h ’ i
M ı s ı r vâlUiğine ataması idi. M ı s ı r l ı ’ l ar bu atamaya karşı
olduklan için böyle davrandılar. Atamaya karşı çıkarak O s m â n
(Radıyallâhü anh)’ı evinde muhâsara altına aldılar. Bu olay meş
hurdur, der.
Halife O s m â n (Radıyallâhü anh) hicretin 35. yılı Z i 1 h i c -
c e ayının yedi veyâ sekizinci C u m a günü M e d î n e - i
M ü n e v v e r e ’ deki evinde şehîd edildi. O ’nun vefât târihi ve
günü hakkmda başka rivâyetler de vardır. O’nun haksız yere öldü
rülmesi ve şehîd edilmesi bir ilâhî takdirdir. Zâten Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in bir hadîsi onun şehîd edileceğine işâ-
ret ediyor. Allah onun mertebelerini yüceltsin ve bizi onun şefâatına
nâil eylesin. Şehîd edilmesi, nedenleri ve bu elîm olay hakkında ge
niş bilgi vermeye gerek görülüyorum. Ancak şöyle söyliyeyim: Bu
elîm olay îslâm âleminde bugüne kadar kapanmayan derin bir ya
ra açmıştır. Bunu ve benzerî olayları deşmek hiç kimseye fayda sağ
lamaz. îslâm düşmanlan hâriç.
Bâb : 2 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 129
6 » •** v 's ( T)
2 — (İSLÂM ) DİNİNDEN Ç IKAN KİMSE (N İN
HÜKMÜNÜN BEYÂNI) BÂBI
T E R C E M E S İ
2535) (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«H er kim (hak olan) dinini değiştirirse, onu hemen öldürünüz.»’’
T E R C E M E S İ
2536) "... Behz bin Hakîm’in dedesi (Muâviye bin Hayda) (Radtyallâhü
anhüm)'den rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu, demiştir:
Müslüman olduktan sonra (Allah’a) ortak koşan bir müşrik kâ
firlerden ayrılıp müslümanlar (câmiasm) a katılmadıkça Allah onun
hiç bir amelini kabul etmez.»”
İ Z A H I
Sünen-i İbn-i M â c e — C . : 7 - F . : 9
130 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
ijA İl (r )
3 — HAD (CEZÂİLAHIN DOSDOĞRU YERİNE
GETİRİLMESİ (NİN ÖNEMİNE Â İT HADÎSLER) BÂBI
T E R C E M E S İ
2537) •'... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
(2) Son hadis râvisi Muâviye bin Hayda (R .A .)’ın hâl tercemesi 1920 nolu
hadis bölümünde geçti.
132 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
2538) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Y er yüzünde uygulanan (İlâhî) bir had (cezâ), yerdekiler için
kendilerine kırk gün yağmur verilmesinden daha hayırlıdır.»"
t j U 'S * p \ Lî . yF û C . J - Tû f ^
îxŞ. )JU<t j l j < dA>_yi V Aİ| V : 3^* [>*J • y * c 't '/ 9£ £ -*■*»
T E R C E M E S İ
TERCEMESİ
2540) “ ... Ubâde bin es-Sâmıt (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Î Z A H I
4.1c V »l ( t )
4 — KENDİSİNE HAD (CEZÂ) VÂCİB
O LM AYAN LAR IN BÂBI
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
. ^ j U lı < (jı 1
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Atiyye el-Kurazi (Radıyallâhü anh) ’m hadisini T i r
mizi, Ebû D â v û d ve D â r i m î de rivâyet etmiştir.
Onun ikinci hadîsine T i r m i z i ve E b û D â v û d ’ un sü
nelilerinde rastlayamadım. Bu hadise göre savaş esirlerinde erginlik
çağının tesbit ölçüsü avret yeri tüylerinin bitmesidir. B e n î K u -
r a y z a savaşından sonra yakalanan erkeklerden erginlik çağma
varanlar ile bu çağa varmamış olanlar böylece tesbit edildi. Erginlik
çağma varanlar savaştıkları için öldürüldüler. Bu çağa henüz var
mamış olanlar ise öldürülmediler. Hadisin râvisi A t i y y e - e 1- K u
r a z î (Radıyallâhü anh) da tutsaklar içinde idi. Kendisi erginlik
çağma varmadığı için öldürülmedi. B e n î K u r a y z a sava
şında yalnız savaşan yahûdîlerin katledildiğini ve savaşmayan kü
çük yaştakilere dokunulmadığımn beyâm için olsa gerek ki bu râ
vî ikinci hadîsinde müslümanlara hitâben: «İşte ben aranızdayım,»
der. Yâni ben bu savaştaki esirlerden idim. Erginlik çağma varma
dığım için salıverildim ve hâlen yaşamaktayım. Kanımca onun sözü
nün mânâsı budur.
Müslüman çocuklarının erginlik çağının alâmetleri bundan son
ra izahı yapılacak î b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’m hadîsi
ile ilgili bilgi verilirken anlatılacaktır. Şunu belirtmekle yetineyim:
Müslüman çocuklarının erginlik belirtisi olarak yaş durumu, ihtilâm
ve aybaşı âdeti gibi ölçüler varken kâfir çocuklarının erginlik belir
tisi olarak avret yeri tüylerinin bitimi esas alınmıştır. Bunun sebe
bine gelince H â t t â b i şöyle d e r :
A vret yerinde tüylerin bitmesini müslüman çocuklarının ergin
lik çağma varması için delil saymayıp kâfir çocuklarının erginlik
B&b: 4 KÎTÂBÜ-L’HUDÛD 137
jkJI u )l (o)
s PJs u » - t•«
KİFAYETSİZLİĞİYLE) DEFETMEK BÂBI
.^ 'v y c- i: y ‘
.1 ö ^ »- V '5 î-i tu ' *_*— \JL.a / ..» ü )' J ı " ı ı)fc û*
TERCEMESİ
2544) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'dtn rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Settem) şöyle buyurdu, demiştir:
\ tr c f-‘ i ^ 3 — Toio
TERCEMESİ
2545) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Had (cezây)ı defedebildiğiniz sürece (yâni suç sâbit olmadık
ça) defediniz.»"
N o t : Z evâ id ’de şöyle d e n ilm iş tir : Bunun senedinde İb râ h im b in eL-Fadl
el-M ahzûm î bulunur. B u râ v îy i Ahm ed, İbn-i M uin, B uhâri v e başkaları z a y ıf say
^’ sc 3
m ışlardır.
. •W-« *• ö& S İS
•
ti . # «- • #
3• * - t* n
ijj* * y # LH» |j|j| y . 'y * ‘ *Cf ^ L‘
• ;*^6. j \r*«S\
• A : *d ^ * * - * • t i 9" 41
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
değildir. Suçlara karşı çıkıp buna engel olmaya çalışmak ise şuç
işlenirken durumu görenlere âittir. Yâni bir kimse bir suçun işlen
mekte olduğunu görünce buna engel olmaya çalışacak ve önlemek
isteyecektir. Şâyet müdâhalesi etkisiz kalırsa durumu hâkime inti
kal ettirir ve şâhidlik eder. Suçu gören kişinin durumu hâkime şi
kâyet etmesi yasak olan gıybetten sayılmaz ve buna bir müslümanın
aybını açığa çıkarmak, onu teşhir etmek, denmez). Bilâkis müslüma-
na düşen kutsal bir görevdir ve vâcib olan bir nasihat hizmetidir.
Hadîs, gıybet etmenin yasaklığına da işârettir. Çünkü bir müslüma-
mn şahsma münhasır gizli bir kusurunu açıklamak, ayıplan örtme
ye ters düşer, demektedir.
Ebû Hü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m ikinci hadîsine gelin
ce, bu hadîs suç sâbit olmadıkça had cezâsının uygulanmamasmı em
reder. Yâni sanık hakkmda iddiâ edilen suç sübut bulmaz ve suçlu
olmaması ihtimâli var ise, hâkim şüphede kaldığı takdirde had ce-
zâsını uygulamamalıdır.
T i r m i z i de bu hadîsin bir benzerini  i ş e (Radıyallâhü
anhâ)’den merfu olarak rivâyet etmektedir. O hadîs şöyledir;
(^)
6 — HAD (C E ZÂ )LA R (IN U YG U LANM AM ASI
YOLUN) DA ARACI OLMAK BÂBI
T E R C E M E S İ
. if"
jr »aU—
Ij :aîljjl j
Bâb: 6 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 145
TERCEMESİ
İ Z A H I
 i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nin hadisini Kütüb-i Sitte sahiple
rinin hepsi rivâyet etmişlerdir. Hadis metni bâzı rivâyetlerde kısa
cadır. Hırsızlık eden kadın’ın isminin F â t ı m a olduğu hadis
şerhlerinde belirtilmiştir. Kadın K u r e y ş ’ in B e n î M a h -
z û m isimli büyük bir kabilesinin eşrâfmdan idi. Kadının babası
e l - E s v e d b i n A b d i ’l - E s e d , B e d i r savaşında
Hamza (Radıyallâhü anh) tarafmdan öldürülen bir kâfir idi. Bâ
zı rivâyetlerde kadmm M e k k e fethi günü (ganimet malmdan)
mücevherat çaldığı, diğer bir kısmı rivâyetlerde ise kullanılıp geri
verilmek üzere emâneten aldığı eşyalan geri vermeyip inkâr etme-
SUnen-i İbn -i M â c e — C . : 7 - F . : 10
146 SÜNEN-t İBN-Î MACE
l'j» A»- (v )
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2550) “ ... Ubâde bin es-Sâmıt (Radıyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
« (Zinâ cezâsının hükmünü) benden alınız. Allah şüphesiz o (zi
nâ eden) kadınlar için bir yol açtı. Bekâr (erkeğin) bekâr (kadm) la
(zinâ etmesi cezâsı) yüz değnek ve bir yıl sürgündür. Seyyib (sa
hih nikâhla evlenip bir defa olsun eşiyle birleşen erkeğin) seyyib
(kadm) la (zinâ etmesi cezâsı) yüz değnek ve recim (taşa tutulmak
sûretiyle öldürülmesi) dir.»"
İ Z A H I
İlk hadis Kütüb-i Sitte'nin hepsinde rivâyet olunmuştur. Bu sa
hih hadîs yukarda isimleri anılan üç sahâbî tarafmdan rivâyet edil-
ISO SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE
miştir. B u h â r i , M ü s l i m ve E b û D â v û d ’ un riva
yetlerinde bunlardan Ş i b 1 (Radıyallâhü anhl’ın ismi geçmiyor.
Bunun sebebi ise bu zâtm sahâbî olup olmadığı husûsundaki ihtilâf
olabilir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e mürâcaat eden
hasımlar, O ’nun Allah’m kitâbı ile hüküm buyurmasını istemişlerdir.
Bu istekten amaç O ’nun sulh yoluyla meseleyi hâl etmemesidir. Çün
kü hâkim basımların rızâsıyla onlar arasmda sulh yapabilir. Hasım-
lar sulh yoluyla değil İlâhi hükümle haklarında karar verilmesini is
temek üzere bu ifâdeyi kullanmışlardır. Başka bir amaç söz konusu
değildir. Zira, hasımlar da Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-se
lâm )'in İlâhî hükümden başka bir hüküm ve sisteme göre hüküm
vermeyeceğini biliyorlardı. Hadîste.- «Allah’m kitabı ile hüküm ver
m e» ifâdesi kullanılmıştır. T ı y b i : Burada kitâb’tan maksad
Kur’an-ı Kerîm değil İlâhî hükümdür. Çünkü Kur’an’da zinâ edenin
recmedilmesine dâir bir hüküm yoktur. Kitâb’tan maksad Kur’an-ı
Kerîm olabilir. Bu takdirde hadiste amlan olay zinâ eden muhsan
yâni evlinin recmedilmesine âit âyetin lafzını neshedilmesinden ön
ce olmuştur, der. ( T ı y b i ’ nin değindiği âyet ile ilgili gerekli bil
gi 2553 noiu hadîsin izahı bölümünde verilecektir.)
memlekete sürülmesidir. M u h a m m e d b i n N a s r , K û -
f e âlimleri hâriç, sürgün hükmü üzerinde ittifak edildiğini savu
nur.
Î b n ü ’ l - M ü n z i r : Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-se
lâm) bu olayda Allah’m kitâbı ile hükmedeceğine yemin ettikten son
ra zinâ eden bekâr kişinin yüz değnek dövülmesine ve bir yıl sür
gün cezâsına çarptırılmasına hükmetmiştir. Allah’m kitabının yegâ
ne açıklayıcısı Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’dir. A l
lah’m kitâbının yegâne açıklayıcısı ve tefsircisi Resûl-i Ekrem (Aley
hi’s-salâtü ve’s-selâm) ’dir. Ö m e r b i n e l - H a t t â b da be
kâr zâniyi bir yıl sürgüne mahkûm edip minber üzerinde bu hük
mü ilân etti ve dört halîfe’nin tatbikata böyle devam etti. Sahâbı-
lerden bu hükme karşı çıkan da olmadı. Bu itibarla sürgün hükmü
üzerine icmâ edilmiştir, der.
T E R C E M E S İ
2551) “ ... (Küfe emîri Nûmân bin Beşîr’in kâtibi) Habîb bin Sâlim’den
rivâyet edildiğine göre:
Karısının câriyesi ile cinsel ilişkide bulunan bir adam Numân bin
Beşîr (Radıyallâhü anhümâ) ‘nin huzuruna getirildi. Numân bin Be-
şîr (Radıyallâhü anh) :
Ben bu olay hakkmda ancak Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem )’in hükmü ile hükmedeceğim, diyerek şunu söyledi :
Eğer kadm kendi câriyesini kocasma helâl etmiş ise, ben kocası
na yüz değnek vurdururum. Şâyet kadm kocasma (anılan temas
için) izin vermemiş ise ben kocasını recmederim, dedi."
154 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
akid olmakla beraber bir nevi şüpheli cinsel ilişki sayılır. (Şüpheli
cinsel ilişkiye bir misâl olarak şunu gösterebiliriz: Bir adam karan
lık bir odada yatan bir kadını kendi karısını zan ederek onunla Cin
sel ilişkide bulunur. Sonra da yanıldığım anlar ve başka bir kadm
olduğu anlaşılır.) îşte böyle bir şüpheli temas sayıldığı için adama
Tazîr cezâsı verilmiş olur, der.
TERCEMESİ
2553) (Abdullah)"bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)’daxı rivâyet edil
diğine göre:
Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh) (halife iken Medîne-i Mü-
nevvere’deki Mescid-i Nebevî’de bir Cumâ hutbesinde) şöyle demiş
tir :
(Ey müslümanlar) Şüphesiz ben şundan korkanm : Halkın üze
rinden uzun bir zaman geçer de nihayet bir adams Ben Allah’m ki-
tâbında (zinâ eden evliyi) recmetme (hükmünü) bulmuyorum, der
ve bu yüzden halk Allah’m farizalarından birisini terketmekle da
lâlete giderler. Bilmiş olun ki (Zinâ eden) kişi muhsan (evlenmiş)
olup beyyine (dört erkek şâhid). veyâ gebelik, ya da itiraf olduğu
zaman şüphesiz recmetmek haktır. Şüphesiz ben recm âyetini oku
dum. Âyet şudur .•
«Şeyh ve Şeyha (yâni muhsan erkek ve kadın) zina ettikleri za
man onlan muhakkak recmediniz.»
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) recmetti ve O’ndan son
ra da biz recmettik.’’
î Z A H I
Bu hadîs Kütüb-i Sitte’nin hepsinde rivâyet edilmiştir.
Ö m er bin e l-H a ttâ b (Radıyallâhü anh) ’m bu sözü
M e d î n e - i M ü n e v v e r e ’ de bir Cumâ hutbesinde irâd
ettiği hutbenin bir parçasıdır. B u h â r i bu hutbeyi ve bunu irâd
etmeğe neden olan olayı Hudûd kitâbmda rivâyet etmiştir.
N e v e v i bu hadîsin izahı ile ilgili olarak: Recm âyeti lafzı
neshedilip hükmü kalıcı olan âyetlerdendir. Bâzı âyetlerin ise hük
mü neshedilmiş olup lafzı kalıadır. Yâni mushafta yazıbdır, oku
nur. Fakat hükmü yürürlükte değildir. Lafzı ve hükmü neshedilmiş
olan âyetler de vardır. Lafzı neshedilmiş olan âyetler, cünübün oku
ması ve abdestsizin ellemesi haramlığı gibi hususlarda Kur’an-ı Ke
rim hükmünde değildir. Sahâbîlerin rea n âyetini mushaflarda yaz
mamış olmaları, lafzı neshedilen âyetlerin mushafta yazılmaması-
nın gerekliliğine delâlet eder. Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’m min
ber üzerinde Recm hükmünü ilân etmesi, orada bulunan sahâbîle
rin ve diğer cemâatin bu ilâna karşı çıkmayıp susmaları Recm hük
münün ispatına delildir, der.
ö m e r ’ in : “Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) recm
hükmünü uyguladı ve O'ndan sonra da biz uyguladık” sözü Resûl-i
Ekrem (Aleyhi’sLsalâtü ve’s-selâm)’den sonra Recm hükmü üzerin
de İcmâ oluştuğuna delildir.
N e v e v i : Ö m e r (Radıyallâhü anh)’m korktuğu husus
meydana geldi. Çünkü hâricîler recm hükmünü inkâr ettiler. Bu
da Ö m e r ’ i n kerâmetlerindendir. Ö m e r ’ in geleceğe âit bu
bilgiyi Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’den almış olması
da muhtemeldir, der.
Ö m e r bu hadîste: «Zinâ eden kişi Muhsan olduğu zaman»
der. Muhsan kelimesini bundan önceki bâblarda târif etmiştim. Tek
rar hatırlatayım:
Muhsan: Aklı olup erginlik çağma varan ve hür bir kadınla ev
lenip bir defa olsun onunla cinsel temasta bulunmuş kimsedir. Biz
bu dört şartı tercemede belirtemediğimiz için bâzen Muhsan kelime
sini «Evli» diye terceme ediyoruz. TabU bu tam karşılığı değildir.
Çünkü evvelce evlenmiş olup sonra dul kalan kişi dul iken zinâ eder
se gene M uhsan sayılır. Muhsan kadm da böyledir. Yâni akb olup
erginlik çağma varan hür bir kadm sahih bir nikâhla bir erkekle
evlenip bir defa olsun cinsel ilişkide bulundu mu artık o kadm Muh
san sayılır.
158 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi M ü s l i m , T i r m i z i , E b û D â v û d ve
N e s â i de rivâyet etmişlerdir. Bâzı rivâyetlerde kadının ğ â m i -
d i y y e kabilesinden olduğu, diğer bâzı rivâyetlerde C ü h e y n e
Bftb: İd KİTÂBÜ-L’HUDÛD 161
( ' *)
10 — (ZİN Â EDEN) YAHÛDÎ ERKEK VE
K AD IN I RECMETME BÂBI
T E R C E M E S İ
2556) “ ... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâyâa.n\ Şöyle de
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (zinâ eden) bir ya-
hûdî erkek ile bir yahûdî kadım recmettirdi. Ben onlan recin eden
lerdenim. (And olsun İd) ben, recmediien erkeğin (atılan) taşlara
karşı kendini recmediien kadına siper ettiğfaıi gördüm.”
Sünen-i İbn -i M â ce — C . : 7 - F . : 11
162 SÜNEN-t ÎBN-Î MÂCE
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2558) *... Berâ’ bin Âzib ( Radıyallâhü anh)'den: Şöyle demiştir:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), yüzü kömür ile karar
tılmış ve değnekle dövülmüş bir yahûdî erkeğin yanından geçti. Son
ra yahûdileri çağırtıp (onlara)
-Siz kitâbınız (Tevrât)da zinâ edenin cezasını böyle (mi) bulu
yorsunuz?» buyurdu. Yahûdîler:
Evet, diye cevab verdiler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-
salâtü ve’s-selâm) onlann âlimlerinden (Abdullah bin Surya isimli)
bir adamı çağırtıp (ona) :
B&b: 10 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 163
tZ A H I
T E R C E M E S İ
2S59) "... (Abdullah) bin Abbâs ( Radtyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«(Zinâ suçundan dolayı) herhangi hir kimseyi şâhidsiz (ve iti
raf sız) recmetmiş olsaydım falan kadını recmedecektim. Çünkü ko
n u c a tarzından, vaziyetinden ve yanma girenlerden dolayı cidden
kendisinden şüphe meydana gelmiştir.»
Not: Bunun senedinin sahih ve râvilerinin sıkâ olduğu, Zevâid’de belirtil
miştir.
T E R C E M E S İ
2560) “ ... el-Kâsım bin Muhammed (bin Ebibekr-i Sıddık) (Radtyallâ
hü anhüm)’den; Şöyle demiştir:
(Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) liân işlemi üşü
lünce lânetleşen k an -k oca kıssasını anlattı. Bunun üzerine (Abdul
lah) bin Şeddâd (bin el-Hâd), İbn-i Abbâs’a :
Hakkmda, Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’i n : « (Zinâ
suçundan dolayı) her hangi bir kimseyi şâhidsiz (ve itirafsız) rec
metmiş olsaydım bu kadını recmedecektim» buyurduğu kadm o (an
lattığın kadın mı) dır? diye sordu. İbn-i Abbâs:
(H ayır). Rivâyet ettiğin hadîste sözü edilen kadm, (kötülük be
lirtilerini) açığa vuran bir kadındır.”
N o t: Bu hadis Buhâri, Müslim ve başka hadis kitablannda da vardır.
166 SÜNEN-1 İBN-1 MÂCE
İ Z A H I
İlk hadîs Zevâid türûndendir. İkinci hadis, notta belirtildiği gibi
B u h â r i ve M ü s l i m ' d e de rivâyet olunmuştur.
Bu bâbın başlığında geçen “Fâhişe" çok çirkin günah, hayâsız
lık ve zinâ mânâlarına gelir. Burada zinâ mânâsı kasdedilmiştir. İz
hâr kelimesi ise bir şeyi açığa vurmak mânâsmadır. Âlim ler bura
daki «fuhuşun izhârı» ifâdesini şâhidler veyâ suçlunun itirafı yo
luyla sübût bulmamakla beraber zinâ suçunu işleme belirti ve alâ
metlerinin meydana çıkması, şuyu bulması, mânâsına yorumlamış
lardır. Bu yorum dikkate alınarak başlığın tercemesi yapıldı.
İkinci hadiste sözü edilen Liân işlemi Sünen’imizin Talâk kitâ-
bının 27. babında etraflıca anlatılmış ve lânetleşen kan - koca kıssa
sı da orada rivâyet edilen 2066 ve 2067 noiu hadislerde anlatılmıştır.
2067 noiu hadîsin râvisi yine İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’-
dır. İ b n - i A b b â s söz konusu olayı orada anlatmıştır. Ola
yın mâhiyetini öğrenmek isteyen ve Liân işlemi hakkında gerekli bil
gi edinmeyi arzulayanlar oraya mürâcaat edebilirler. Orada belirtil
diği gibi H i l â l bin Ü m e y y e (Radıyallâhü anh), karısı
H a v l e b i n t - i  s i m ’ m Ş e r i k b i n S e m h â isimli
bir erkekle zinâ ettiğini iddiâ etmiş ve bunun üzerine H i l â l ile
kansı arasmda Liân işlemi tatbik edilmiştir. Hâmile kalan kadm zi
nâ ettiği iddiâ edilen Ş e r i k ’ e benzeyen bir çocuk doğurmuştur.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm); «Eğer A l
lah’m Kitâb’mın (Liân) hükmü inl|§k edilmemiş olsaydı benimle bu
kadm için bir durum (yâni kadmSrecmetme işi) olacaktı.» buyur
muştur.
İ b n - i Ş e d d â d bu kıssayı t b n - i A b b â s ’ tan din
ledikten sonra rivâyet ettiği burdaki hadisin, yâni 2560 noiu hadi
sin de sözü edilen H a v l e hakkında buyurulduğunu zan etmiş ve
durumu î b n - i A b b â s ’ a sormuştur. I b n - i A b b â s ise
t b n - i Ş e d d â d ’ ın rivâyet ettiği bu hadisin sözü edilen H a v -
1 e hakkmda olmayıp fuhuşçuluğu sâbit olmamakla beraber şuyu
bulan bir kadm hakkmda buyurulduğunu açıklamıştır.
Soru sâhibi A b d u l l a h b i n Ş e d d â d b i n e l - H â d ’ın,
t b n - i A b b â s ’ m teyzesi oğlu olduğu, el-Fetih’te beyân edil
miştir.
Bu bâbta rivâyet edilen hadîslerde sözü edilen kadmm ismi hak
kmda bir bilgi edinilemediği, e l - H â f ı z tarafmdan ifâde edil
miştir.
Bâb: 12 KÎTÂBÜ-L’H U D Û D 167
df ( ' T)
12 — LÛT K A V M İN İ (LİV Â T A ) İŞİNİ İŞLEYEN (İN
HÜKMÜNÜ BEYÂN EDEN HADÎSLER) BÂBI
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
| ^ J * ı ^
«SI3j~ 3 3^ :3Î* ‘ <-5-*^ d Y fc C f ‘ 3:5^1
*T + * ** **
T E R C E M E S İ
2564) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
hangi bir kimse câhiliyet devrinin bu kötü âdetine uyarak, bile bile
bu harekette bulunursa ve bunun helâl olduğuna inanırsa mürted
olmuş olur. Bu yüzden de öldürülmesi gerekir.
Bu hadisin ikinci fıkrasına gelince, bunun zâhirine göre bir hay
vanla cinsel ilişkide bulunan kimsenin ve o hayvanm öldürülmesi
gereklidir. E b û D â v û d ile T i r m i z î ’ ni n rivâyetlerin
de hayvanm öldürülmesi hikmeti hadîsin râvisi olan İ b n - i A b -
b â s ' a sorulduğunda î b n - i A b b â s şöyle cevâp verm iştir:
“ Ben bunun hikmeti hakkmda Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ’den bir şey işitmedim. Zannımca Resûllullah (Sallallahü A ley
hi ve Sellem ), böyle çirkin fiile mâruz bırakılan hayvanın etinin ye
nilmesini ve bundan yararlanılmayı hoş görmemiştir.”
E b û D â v û d ile T i r m i z î ve N e s â i ’ nin rivâyet
ettikleri başka bir hadiste «İbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) :
i * * s^ s ^ ^ / (^ _
Jt> ÂİşfÜl jjk i (jJJI Hayvanla cinsel ilişkide bulunan kim
»LV» ı_jl» ( i t )
14 — CÂRİYELERE (ZÎN Â SUÇUNDAN DOLAYI)
HAD CEZALARININ TATBİKÎ BÂBI
■ •0 J ü e e0 f r . ' h
* ■
T E R C E M E S İ
2565) “ ... Ebû Hüreyre, Zeyd bin Hâlid ve Şibl (Radtyallâhü anhüm)’-
den rivâyet edildiğine göre şöyle demişlerdir:
Biz, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yanında idik.
Bir adam, O’na evlenmeden önce zinâ eden câriyenin (had edilip
edilmemesi) hükmünü sordu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
174 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
«(Zinâ ettiği sâbit ise) câriyeyi (elli değnekle) döv. Sonra (tek
rar) zinâ ederse (gene elli değnekle) döv» buyurdu. Sonra Resûl-i
Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ya) üçüncü defasında veyâ
dördüncüsünde:
«Câriye tekrar zinâ ederse artık (aybım beyân ederek) onu kıl
dan (mâmul) bir ip (değeri) ile de olsa sat.» buyurdu."
j ; l •^ i j . •j î - j i S *y > t jr j î j
. vZA&M ıjU*- *
TERCEMESİ
2566) ‘‘... Âişe ( Radıyallâhü a»ââ)’dan rivâyet edildiğine göre; Resûlul-
lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Câriye zinâ ettiği zaman onu (elli değnekle) dövünüz. Eğer (yi
ne) zinâ ederse yine onu (elli değnekle) dövünüz. Sonra (tekrar)
zinâ ederse (yine) onu (elli değnekle) dövünüz. Sonra (yine) zinâ
ederse (tekrar) onu (elli değnekle) dövünüz. Sonra (aybım beyân
ederek) bükülmüş bir ipe de olsa satınız.»
Dafîr, (bükülmüş) ip anlamınadır."
Not : Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunıın senedinde Ammâr bin Ebi Ferve
bulunur. Buhâri ve başkasının dediği gibi bu râvl zayıftır. Fakat İbn-i Hibbân onu
sıkâ (güvenilir) zâtlar arasmda anmıştır.
İ Z A H I
İlk hadîsi B u h â r i , M ü s l i m , E b û D â v û d , T i r
m i z i ve N e s â i de rivâyet etmişlerdir. Müellifimiz bu hadisi
S ü f y â n b i n U y e y n e yoluyla E b û H ü r e y r e , Z e y d
B&b : 14 KİTABÜ-L'HüDÛD 175
Üç veyâ dört defa zinâ edince artık o câriye veyâ köleyi satma
emri müstahablık içindir. Yâni efendisi onu satmak mecbûriyetinde
değildir. Satarsa onun bu aybrnı ve kusurunu söylemek zorundadır.
Aksi halde müşteri bu kusuru öğrenince satışı bozabilir. B u h â r î ,
K â d ı Ş ü r e y h (Radıyallâhü anh) ’m bu konuda verdiği kararı
nakleder. Yâni câriye veyâ kölenin zinâkârlığı satışı iptal ettirebilen
kusur ve ayıplardan sayılır.
b ijtfl JL» y l (\ «)
T E R C E M E S İ
Iî>/ Â «J*y
+ * &S" 'Hj *v * 3feIH»
* • } /,• u
. < 4>y u *j4>-u
T E R C E M E S İ
2568) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’A&n rivâyet edil
diğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
İ Z A H I
ı**>j
sinlikle K âzif suçunu oluşturur. Fakat Kinaye kâzif sözü, kâzif an
lamını ifâde ettiği gibi başka mânâyı da ifâde edebilir. Bu nevî söz
leri söyleyen kişi, ben bununla zinâ isnadım kasdettim, der ise kâ
zif suçunu işlemiş olur. Şâyet, ben bununla zinâ isnadı mânâsım
kasdetmedim, der ve hakkmda bu söz söylenen şahıs da kendisini
doğrularsa kâzif suçu işlenmiş sayılmaz. Eğer hakkmda bu söz söy
lenen şahıs kendisini yalanlayıp, hayır bu adam bana zinâ isnad et
meyi kasdetti, der ise bu sözü söyleyen adama yemin teklifi edilir.
Adam zinâ isnadı niyetiyle söylemediğine yemin ederse had cezâ-
sından kurtulmuş olur. Fakat müslüman kardeşi hakkmda uygun
suz sözler kullandığı için Devlet yetkilisinin uygun göreceği tahkir,
teşhir, hapis gibi bir tâzir cezâsına çarptırılır.
Sarih ve kinaye kâzif sözlerine âit yukarda anlatılan hüküm
husûsunda mezhep imamları ittifak halindedir.
K âzif sözlerinin üçüncü nevî ise “Aslım soruştur” , Ey meşrû do
ğumlu insan” gibi sözlerdir. Buna Tariz yollu kâzif nevî denilir.
H a n e f i l e r ’ e ve Ş â f i î l e r ’ in bir görüşüne göre Tariz
sözleri ile kâzif maksadı güdülmüş olsa bile kâzif cezâsmı gerektir
mez. Ş â f i i l e r ’ in diğer bir kavli üe H a n b e l î l e r ’ in bir
kavline göre bununla zinâ isnadı kasdedildiği zaman kâzif suçu iş
lenmiş sayılır.
M â l i k î l e r ' e göre bu nevi sözlerle zinâ isnadı niyeti ol
sun veyâ olmasın kâzif suçu işlenmiş olur.
Dört mezheb imamlarına göre hür, reşîd (akıllı, b â liğ ), bir müs
lüman bir baskı altında olmaksızın hür, reşîd ve iffetli bir müslü
man erkeği zinâ ile itham ettiği zaman bu isnadım dört erkek ve
âdil şâhid ile ispatlamak durumundadır. İspatlıyamadığı takdirde
kazif cezâsma çarptırılır. Kezâ yukarda vasıflan yazılı kişi reşide,
iffetli ve hür bir kadım zinâ ile itham ettiği zaman yukarda belir
tildiği gibi isnadım şâhidlerle ispatlıyamazsa kazif cezâsma çarptı
rılır. Daha önce zinâ suçundan dolayı cezâya çarptırılmış, sâbıkalı
bir erkeğe veyâ kadına zinâ isnâd eden kimse kazif suçunu işlemiş
olmaz. Çünkü itham ettiği kişide bu suç mevcuttur.
Bâb: 15 KÎTÂBÜ-L’HUDÛD 181
TERCEMESİ
2569) “ ... Ali bin Ebî Tâlib ( Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :
TERCEMESİ
2570) ” ... Enes bin Mâlik (RadtyaUâhü a »A )’den; Şöyle demiştir:
186 SÜNEN-î ÎBN -t MÂCE
TERCEMESİ
İ Z A H I
B e y h a k î ve î b n - i H a z m da bu yorumu kesinlikle
hükmetmişlerdir. ( E l - H â f ı z ’ dan naklen alman bilgi buraya
kadardır.)
Avnü’l-Mabûd yazan daha sonra e 1- M ü n z i r i ’ den nak
len şu bilgiyi v e r ir :
Vâcib olan bir dövme cezasının infazından dolayı ölen bir suç
lunun diyeti, yâni hayat pahası ne infaza karar veren şer’î hâkim’e
ne de devlet hazînesine düşer. Yâni hâkim böyle bir diyeti verme
yeceği gibi devlet hazînesinden de böyle bir ödeme yapılmaz. Bâzı
ilim ehlinin beyânına göre bu hususta âlimler ittifak hâlindedir.
Suçluya verilen tazir cezâsı onun ölümüne sebebiyet verdiği tak
dirde bir ödeme yapılıp yapılmıyacağı husûsunda ise âlimler arasm
da ihtilâf vardır. Âlimlerin cumhûrüna göre bu meselede de ne hâ
kime ne de devlet hazînesine herhangi bir diyet borcu tahakkuk et
mez. Fakat Ş â f i i ’ ye göre maktulun diyeti, hâkim’in yakınla
rınca ödenir. Hâkim de kâtil kefâretini öder. Bir kavle göre diyet,
devlet hazînesinden ödenir.
Hâkim, şarab içene kırk dayak attırdığında suçlu ölüme hâki
min bir tazminat ödemesi söz konusu değildir. Hâkim ona seksen
dayak attırdığında suçlu ölürse hâkim diyetin yansım ödemek du-
Bâb: 16 KtTÂBÜ-L’HUDÛD
nun içindir ki dört mezheb âlimleri sarhoşluk veren her içkinin şa
rab hükmünde olduğu noktası üzerinde ittifak etmişlerdir.
A zı veyâ çoğu sarhoşluk veren her içkinin haramlığı ve zarar
ları hakkında gerekli bilgi “Eşribe Kitabı” bölümünde rivâyet .edi
len hadislerin izahı bölümünde verilecektir.
\t j * ^ ‘tO-2 ö * (w)
17 — DEFALARCA ŞARAB İÇEN KİMSE (H AKKIND A
GELEN HADÎSLER) BÂBI
T E R C E M E S İ
2S72) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü an A)’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kişi sarhoş olduğu zaman ona dayak atınız. Eğer tekrar sar
hoş olursa (gene) ona dayak atınız. Sonra tekrar sarhoş olursa (tek
rar) dayağa çekiniz» Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
dördüncü defasında buyurdu ki > «Sonra sarhoşluğa dönüş yaparsa
boynunu vurunuz (öldürünüz).*”
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadisini E b û D â
v û d , N e s â i , H â k i m ve İ b n - i H i b b â n da rivâ
yet etmişlerdir. M u â v i y e (Radıyallâhü anh) ’m hadisini E b û
D â v û d , T i r m i z î ve A h m e d de rivâyet etmişlerdir. Bu
iki hadisin zâhirine göre üç ayrı defada içki içip beher defasmda
had cezâsı olan dövme cezasına çarptırıldığına rağmen dördüncü
kez içen kimsenin öldürülmesi gerekir.
T i r m i z i , Kitabü’l-İlel’d e : Tüm müslümanlar bu hadisin
mensuhluğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Bir kavle göre öldürülme
den maksad şiddetle dövmektir, der. S ü y û t i ise bu hadisle
amel edilmesinin gerekliliğini savunarak T i r m i z i ’ nin hâşi-
yesinde uzunca bilgi vermiştir.
Ibn-i H i b b â n ise bu hadislerdeki öldürme emrinin, iç
ki içip bunun haramlığını kabul etmeyen ve helâl olduğuna inanan
kimselere âit olduğu yolunda yorum yapmıştır.
N e v e v l de M ü s l i m ’ in şerhinde: K â d ı I y â z ,
bir grubun bu hadise dayanarak böyle yapan yâni üç defa içki içip
beher defadan dolayı dövme cezasına çarpıldığı halde dördüncü kez
içki içen kimsenin katledilmesinin gerekliliğine hükmettiklerini nak
lediyor ise de bu görüş bâtıldır. Sahâbîlerin ve onlardan sonra ge
lenlerin icmâına aykırıdır. Bu hadis mensûhtur. Bâzı âlim ler: Mev
cut icmâ bu hadisin mensuhluğuna debidir, demişlerdir. Bâzılan d a :
Bu hadis şu meâldeki hadisle mensuhtur, demişlerdir: «Müslüman
hiç bir kimsenin kam helâl değildir. Ancak şu üç kişinin kam he-
lâldır: Haksız yere bir müslümanı bUe bile öldüren kâtil, bekâr ol
mayan zâni ve İslâm dininden dönüş yapan mürted» diye bilgi ve
rir.
Sünen-i îb n -i M â c e — C .: 7 - F . : 13
194 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
2574) Saîd bin Sa’d bin Ubâde (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöyle de
miştir :
Evlerimiz arasmda vücût yapısı noksan ve zayıf bir adam vardı.
(Bir defa) binanın câriyelerinden birisiyle kötü vaziyette aniden
yakalandı. Bunun üzerine (babam) Sa’d bin Ubâde onun durumu
nu Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e arz etti. Resûl-i Ek
rem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «Ona yüz sopa atınız.» buyurdu. Sahâbiler:
— Ey Allah’m nebisi adam bu dayağa dayanamıyacak derece
de çok zayıflar, ona yüz sopa atmış olsaydık ölecekti, dediler. Resûl-i
Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve S ellem ):
— «O halde onun için yüz salkındı bir hurma dalım alınız ve
onu (o dal ile) bir defa dövünüz.» buyurdu.
Bu hadisin benzeri Ebû Ümâme bin Sehl tarafmdan doğrudan
doğruya (yâni Saîd bin Sa’d’m aracılığı olmaksızın) Sa'd bin Ubâde’-
den merfû olarak ve kısmen değişik bir sened ile de müellifimize in
tikal etmiştir.”
N o t : Z evâ id ’d e şö yle d en ilm iştir : B u sen edin k u vvet durum u r fiv l M uham -
m ed b in İsh a k ’m h âlin e b a ğ lıd ır. B u r â v î te d lis ç id ir ve bunu an’an eyle riv â y e t e t
m iştir.
İ Z A H I
Bu hadîs Zevâid türündendir. E b û D â v û d da bunun bir
benzerini gene E b û Ü m â m e b i n S e h l b i n H u n e y f
(Radıyallâhü anh) aracılığıyla bir sahâbîden ve merfû olarak rivâ
yet etmiştir. Ordaki senedde E b û Ü m â m e sahâbînin ismini
açıklamayıp sâdece Ensâr’dan olduğunu belirtmekle yetinmiştir. Bi
lindiği gibi sahâbînin isminin verilmemesi hadis senedinin kuvveti
ni haleldar etmez.
Hadîste geçen bâzı kelimeleri açıklayalım:
İşkâl: Üzerinde küçük dalcıklar bulunan büyük hurma dalıdır.
'Şimrâh: Büyük hurma dalı üzerinde bulunan küçük dalcıklar
dır. T ı y b î bu iki kelimeyi böyle açıklamıştır. En-Nihâye’de de
böyle açıklama yapılmakla beraber Şimrâh: Üzerinde hurma bulu
nan dalcıklar, denilmiştir. Yâni Şimrâh, hurmaları alınmış salkım
çubuğudur.
196 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
Sevt s Kamçı, sopa, cop gibi dövme işinde kullanılan şeye denilir.
Avnü’l-Mabûd yazarı buna benzer hadîsin şerhinde özetle şu
bilgiyi v e r ir :
“Had cezâsma dayanamıyacak durumdaki hasta suçluya, üzerin
de yüz dalcık bulunan bir hurma dalı veyâ benzeriyle bir defa döv
mekle cezâsınm infazının câizliği bu hadîsten anlaşılır. Bütün dal
cıkların suçluya değmesi şarttır. Bir kavle göre anılan dalı vurmak
yeterlidir. Yâni her dalcığın mutlaka suçlunun vücûduna değmesi
şan değildir. Hastalar hakkmdaki bu uygulama şer’an câiz olan hi
lelerdendir.
H a n e f i fıkıhçılardan Î b n ü ’ l - H ü m â m : Cezâsı rec-
metmek olan yâni bekâr olmayan bir hasta zinâ ettiği zaman ce-
zâsı infâz edilir. Çünkü öldürülmesi gereklidir. Bu sebeple hastalık
hâli bu cezanın infazına mâni değildir. Şâyet zinâ eden hastanın ce-
zâsı yüz dayak atmak ise, yâni bekâr ise, iyileşinceye kadar cezâsı er
telenir. Çünkü hastalık hâlinde dayak cezâsınm infâzı onun ölümü
ne sebebiyet verebilir. Eğer .iyileşmesi umulmayan bir hastalığa tu
tulmuş veyâ noksan yapılı, zayıf bünyeli ise bize ve Ş â f i i ’ ye
göre yüz dalcıklı bir hurma dalı ile bir defa dövülür ve her dalcı
ğın suçlunun vücûduna değmesi vâciptir. Bunun içindir ki daim yay
gın olmasının gerekliliği söylenmiştir, der.
S a ’d b i n U b â d e (Radıyallâhü anh) ’m hâl tercemesi
2132 sayılı hadîsin izahı bölümünde geçmiştir. Oğlu S a i d (Ra-
dıyallâhü anh) da sahâbidir. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-se
lâm) ’dan hadis rivâyetinde bulunduğu gibi babasmdan da rivâyette
bulunmuştur. Râvisi ise oğlu Ş ü r a h b î l ’ dir.A l i (Radıyal-
lâhü anh)’m hilâfeti döneminde Y e m e n vâliliğinde bulunmuş
tur. N e s â î ve İ b n - i M â c e h onun hadîslerini rivâyet
etmişlerdir. (4)
(\\)
19 — BİZ (M Ü ’MİNLER) E SİLÂH ÇEKEN
(H AKKIN D A GELEN HADÎSLER) BÂBI
t pjC- f j \ û j Cjf Cj
** ^
I < ( fX A "îf "'»f ^ <»^ I I # I |^ ^ |6l ^
* & c r " : * j lj * J 1J^ - r ^ }c/-
. * * * * * ***
(4) Hulâsa: 138
Bâb : 19 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 197
• £ ^ ^ •<
. t xU L!ic
T E R C E M E S İ
.«tL ^ ^ Â L ıı t i i l 3^ -5 3 6 : 3 6
T E R C E M E S İ
4*1 x S j tr 3 ü. k £ û r — X ûVV
TE R CE M E S 1
İ Z A H I
Bu bâbta rivâyet edilen hadîsler B u h â r i ve M ü s l i m
tarafmdan da rivâyet edilmiştir. E b û M û s a (Radıyallâhü
anh) ’m hadîsini T i r m i z i de rivâyet etmiştir. İ b n - i Ö m e r
(Radıyallâhü anh) ’m hadisini N e s â i de rivâyet etmiştir.
198 SÜNEN-Î İBN-t MÂCE
Diğer bir kavle göre mânâsı; “Böyle yapan kimse bizim yolu
muz ve olgun prensibimiz üzerinde değildir.”
S ü f y â n b i n U y e y n e bu son yorumdan hoşlanmaya
rak : Bu, hatâh bir yorumdur. Bilâkis daha etkin ve önleyici olması
açısından tevil edilmemesi uygundur, demiştir” diye bilgi verir.
j ( T*)
20 — (M ÜSLÜM ANLARLA) S AV AŞAN VE YER YÜZÜNDE
BOZGUNCULUK Ç IK AR M AYA ÇALIŞANLAR
(H AKKIND A GELEN HADÎSLER) BÂBI
id fS * . J & r j t e ı* ~ T OVA
ys / fi. ^1» 3 ^ . J Jp 3\
T E R C E M E S İ
ı v
2578) “ ... Enes bin Mâlik (Radtydlâhü anh)'den; Şöyle demiştir;
Bâb: 20 KİTÂBÜ-L’HUDÜD 199
TERCEMESİ
İ Z A H I
İlk hadîs, B u h â r î , M ü s l i m , E b û D â v û d , T i l
mi z i ve N e s âî tarafmdan da rivâyet edilmiştir. İkinci hadis ise
N e s â i tarafından da rivâyet edilmiştir.
Hadislerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım:
İctivâ: Ceviy kökündendir. Ceviy, göğüs hastalığı, mide hasta
lığı ve benzerî iç hastalıklara tutulma mânâsma gelir. İctivâ ise
200 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
«S\ -ûft t jl jL u - VS . — yo A ♦
TERCEMESİ
2580) “ ... Saîd bin Zeyd bin Amr bin Nüfeyl (Radtyallâhü anh) ’den ri
vâyet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
, .)£ X , J İ J '* * :^ 1 3*
jUJİ Î jy <■*, ■ * ! J : b jl J
TERCEMESİ
2581) “ ... (Abdullah) bin Ömer (RadtyaUâhü anhümâ)’dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim ki malının yanma gidilip (gasbedilmesi için) kendisiyle
savaşılır, kendisi de (malını korumak için) savaşır ve öldürülürse o
kimse şehiddir.»”
N o t : Z evâ id ’d e şöyle d e n ilm iş tir: Bunun senedinde bulunan Y e z îd b in S i-
nân et-T em lm l E bû R e h â v l’n in z a y ıflığ ı A h m ed v e başkası ta ra fm d an ifâ d e e d il
m iştir.
204 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu babın ilk hadisi diğer sünen sâhibleri, A h m e d , İ b n - i
H i b b & n ve H â k i m tarafmdan da rivâyet edilmiştir. A yrı
ca B u h â r i , M ü s l i m , E b û D â v û d , T i r m i z î ve
N e s â i ayni metni ve merfû olarak A b d u l l a h b i n A m r
bin el-Âs (Radıyallâhü anhüm)’den rivâyet etmişlerdir. Di
ğer iki hadîs Zevâid türündendir. Bununla beraber ikinci hadîsin bir
benzerini E b û D â v û d ve T i r m i z î yine A b d u l l a h
bin A m r (Radıyallâhü anh)’den merfû olarak rivâyet etmiş
lerdir.
N e v e v i bu hadîsin şerhinde şu bilgiyi v e r ir :
‘‘Bu hadîs, haksız yere az veyâ-çok malı gasbetmek veyâ çal
mak isteyen kimseyi öldürmenin câizliğine delâlet eder. Cumhûrun
görüşü budur. Böyle bir adamı öldürmenin vâeib olduğunu söyle
yenler ise cumhûrdan kopmuştur. M â l i k i l e r ’ in bâzısı: Ada
mın haksız yere almak istediği mal az bir şey ise onu öldürmek câiz
değildir, demişlerdir.”
K u r t u b i : Bu ihtilâfın sebebi bizce şudur: Böyle bir adamı
öldürmeye izin verilmesinin sebebi münkeri değiştirmek, yâni önle
mek ise; malın azlığı veyâ çokluğu fark etmez. Şâyet sebep malı
korumak ve zararım defetmek ise az mal ile çok mal arasmda bir
faiklılık olabilir, demiştir.
B&b: 21 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 205
W* *
^ ** /• ✓
^ -^ r ti.'
^
& y ' — Y® Af
'/
W
usıl/vj*/Ş.S*jlİJi 'i /i. ^ İI a 3<İ=34İÎZİ Ji ^
_/
J ■" J» t •' ?! - -
. « *JL^ 3
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2584) "... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü a»A »m â)’dan: Şöyle de
miştir :
T E R C E M E S İ
2585) ‘\.. Âişe (Radtyallâhü a«A â)’dan rivâyet edildiğine göre: Resûlul
lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
U; . I J Z j MS . ^ y j d S j f l A j \ MS ü x j - T«AA
208 SÜNEN-1 tBN-1 MÂCE
T E R C E M E S İ
2586) ‘ ... Âmir bin Sa’d’m babası (Sa’d bin Ebi Vakkas (Radtyallâhü
anhümâyâaa rivâyet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadisi B u h â r i ,
M ü s l i m ve N e s â î tarafmdan, İ b n - i ö m e r (Radı-
yallâhü anh)’m hadisi ve  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’nm hadîsi
Kütüb-i Sitte’nin hepsinde rivâyet olunmuştur. S a ’ d b i n E b i
Vakkas (Radıyalâhü anh) ’m hadisi ise Zevâid türündendir.
Birinci hadisin zâhirine göre bir yumurta veyâ. bir ipin çalınma
sı hırsızın elinin kestirilmesini gerektirir.
İkinci hadis ise üç dirhem değerindeki bir kalkanı çalan hırsı
zın elinin Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in emriyle kes-
tirildiğini ifâde eder.
Üçüncü hadis ise hırsızın eli ancak bir dinânn dörtte biri ve
yâ bu değerdeki bir mah, ya da daha fazla kıymetteki bir malı çal
ması hâlinde kestirileceğini ve daha az bir mah çalması hâlinde eli
nin kestirilemiyeceğini ifâde eder. İkinci hadis île üçüncü hadis ay
ni mânâyı ifâde eder. Çünkü bu hadislerin şerhlerinde belirtildiği
gibi Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) devrinde bir dinâr
on iki dirheme tekâbül ediyordu. Dinâr altm para birimidir. Dirhem
ise gümüş para birimidir. Dinâr ve dirhem belirli ağırlıktaki altm ve
gümüş parçalan hakkında da kullanılır. Bu hususta geniş bilgi için
Zekât kitâbına mürâcaat edilebilir. Orada geniş bilgi verilmiştir.
Dördüncü hadiste kalkanın değeri belirtilmemiş ise de diğer ha
dislerde bunun değeri üç dirhem olarak belirtilmiştir.
Bâb : 22 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 209
2. Â i ş e , Ö m e r b i n A b d i l a z i z , . E v z â i , e l -
Leys, Ebû Sevr, İ s h â k , Ş â f i i ve bir çok âlim,
hattâ âlimlerin ekserisi -. Hırsızın elinin kestirilmesi için çaldığı ma
lm değerinin en az altm olan dinânn dörtte biri kadar olması şart
tır. Artık dinânn dörtte birinin değeri ister üç dirhem gümüşe denk
gelsin ister bundan fazla veyâ noksan olsun netice değişmez. Çalı
nan malm değeri altm dinânn dörtte birinden az ise hırsızın eli kes
tirilemez, demişlerdir.
ju ll j jJ İ j Jl-î k jl (r r )
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi T i r m i z i , E b û D â v û d ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i bu hadîsin hasen - garîb olduğu
nu söylemiş, E b û D â v û d ise bir şey söylememiştir. N e s â i
ise bunu rivâyet ettikten sonra râvî H a c c â c ’ m zayıflığım be
lirtmiştir. E l - H â f ı z da H a c c â c ve râvîsinin tedlisçi ol
duklarını belirtmiştir.
Hırsızın kesilen elini boynuna taktırmak ve teşhir etmek bir ib
ret olması içindir. H a n e f î âlimlerden Î b n ü ’ l - H ü m â m
bu konuda şöyle dem iştir:
“Hırsızın elini kestirildikten sonra boynuna takmanın sünnet ol
duğuna Ş â f i î ve A h m e d ’ in hükmettikleri naklolunmuş-
Bâb: 23-24 KÎTÂBÜ-I/HUDÛD 213
<3j L l I v_X ( r t )
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
JjA V 1! (* • )
25 — HIRSIZLIK EDEN KÖ LE(NÎN HÜKM ÜNÜN
BEYÂNI) BÂBI
S ' I . û ) » j S | â t H U-'ıIlfc
• * «.r*. JrJ
Salebe bin Amr el-Buhârî el-Ensârl (R .A.) Bedir savaşına katılan büyük
sahâbîlerdendir. Râvisi oğlu Abdurrahman'dır. tbn-i Mâceh onun hadislerini ri
vâyet etmiştir. (H ülâsa: 57)
Bâb : 25 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 215
T E R C E M E S İ
«Köle hırsiTİık ettiği zaman onu neşş (yirmi dirhem, yâni yan
fiyatla) da olsa satınız.»’’
. ) »ji*»- *3İ4«A' (3 • tj
T E R C E M E S İ
2590) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (RadtyaUâhü anhümâ) ’dan; Şöyle de
miştir:
İZ AH I
j t jÜ -l (r\)
26 — H Â İN (EMÂNET EDİLEN M ALA H İYÂNET EDEN),
MÜNTEHİB (M ALI GASBEDEN) VE MUHTELİS (EL
ÇABUKLUĞUYLA VE HİS ETTİRMEDEN M ALI AŞIRAN)
KİMSELER (İN ELLERİNİN KESİLİP KESİLMİYECEĞİNE
DÂİR GELEN HADÎSLER) BÂBI
‘ d ) i * ‘ jğ C f : d ) C f * İ.' ^ 2
V t 2-1
218 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
• t Jp ^ J t î j >~j : cJ^* • ^û *
• ü}&i* J^j •
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
kâr eder veyâ zâyi olduğunu iddiâ eder veyâ malın kendisine âit
olduğunu söyler. İşte güvenilip mal teslim edilen şahsm bu hare
ketine hiyânet denilir ve kendisine de Hâin denilir, diye bilgi veril
miştir.
Müntehib kelimesi de intihâb kökünden alınmadır, bir mah gabs-
eden demektir. İntihâb ve Nehb masdarlan, bir malı alenen ve zor
la almaktır. Gasbetmek ve yağmalamak sûretiyle mal almaya İnti
hâb dendir.
Muhtelis kelimesi ihtilâs masdanndan alınmadır, bir mah el ça
bukluğu yapmak sûretiyle ve his ettirmeden aşıran demektir. .
Yukarda açıklanan bu suçlar hırsızlık suçundan hafif suçlar
değildir. Ama bu bâbta rivâyet edilen hadîsler, bu suçlan işleyen
suçluların ellerinin kestirilemiyeceğine delâlet eder.
Avnü’l-Mabûd yazan ilk hadîsin açıklaması bölümünde şu bil
giyi v e r ir :
“Bu hadis bu suçlan işleyenlerin ellerinin kestirilmeyeceğine de
lildir. H a n e f î âlimlerden İ b n ü ’ l - H ü m â m , el-Hidâye’-
nin şerhinde: Bizim mezhebimize göre bu üç nevî suçluların elleri
kestirilemez. Diğer üç mezheb imamlarının görüşleri de böyledir. Sa-
hâbîlerden Ö m e r (Radıyallâhüanh), İ b n - i M e s ’ û d (Ra-
dıyallâhü anh) ve  i ş e (Radıyallâhü anhâ) ’mn mezhebi de böy
ledir. Bu hüküm üzerinde âlimlerin icmâ’ının bulunduğunu nakleden
ilim adamları da vardır. Lâkin âriye (yâni geçici olarak yararlanıp
geri verilmek üzere verilen mah) inkâr eden hâin’in elinin kestiri-
leceği yolunda A h m e d b i n H a n b e l ’ den bir rivâyet ve
t s h £ k b i n R â h e v e y h ’ ten bir nakil vardır, der.
N e v e v i de: K â d ı I y â z şöyle d e r : Allah Teâlâ hırsı
zın elini kesmeyi vâcip kılmıştır ve el kesme cezâsını başka suçlar
için meşrû kılmamıştır. Meselâ ihtilâs, gasb ve intihâb suçlan için
el kesmeyi emretmemiştir. Bunun hikmeti şudur -. Bu suçlar hırsız
lık suçuna nisbeten az işlenir. Bir de bu suçlar sûretiyle malı giden
mağdur taraf yetkili makamlara baş vurmak ve bu suçları şâhidlerle
ispatlamakla malının iâdesini ve hakkının tahsilini talep edebilir.
Fakat hırsızlık böyle değildir. Bu nedenle hırsızlık suçuna daha önem
verilmemiş ve önlenmesi için ağır müeyyidelere bağlanmıştır, diye
bilgi verir.
Bu konu hakkmda da bu kadarhk bilgi ile yetinelim. Geniş bil
giyi fıkıhçılara bırakalım.
220 SÜNEN-t tBN-t MÂCE
j S 'Vj j. (j V <—
»l» ( y y )
27 — AĞ AC I ÜZERİNDEKİ MEYVE VE HURMA.
GÖBEĞİ (N İN ÇALINM ASI HÂLİİNDE HIRSIZIN
ELİ KESİLMEZ, BÂBI
TERCEMESİ
2593) "... R âfi bin Hadîc (RadtyaUâhü a » A )’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
TERCEMESİ
2594) Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
İ Z A H I
â-4 â * ( TA)
28 — (BİR M ALI) M UHÂFAZA EDİLDİĞİ YERDEN
ÇALAN KİMSE (N İN HÜKM ÜNÜN BEYÂNI) BÂBI
yılır. Çobanlar güttükleri hayvan sürüleri için bir Hıra sayılır. Bek
çisi veyâ sâhibi bulunan meydandaki mallar için bekleyen mal sâ
hibi veyâ bekçi bir Hıra sayılır. Akıllı, ergin bir kimse bir malı-
Hıra’mdan gizlice götürürse hırsızlık etmiş olur. O mal nisab ise
yâni H a n e f i mezhebine göre on dirhem gümüş veyâ bunun
değerinde ise, diğer mezheblere göre altın bir dinarın dörtte biri
veyâ üç dirhem gümüş veyâ bunların değerinde ise hırsızın eli ke
silir. Daha ayrıntılı bilgi için fıkıh kitablarına baş vurmak gerekir.
T E R C E M E S İ
2595) “ ... Safvân (bin Ümeyye) (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiği
ne göre bir kere:
< 0 ** * ^ * 0
224 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
TERCEMESİ
2596) Amr bin Şuayb’ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-As ( Radt
yallâhü anhüm)’âta rivâyet edildiğine göre :
Müzeyne’den bir adam meyveler (i çalmanın) hükmünü Peygam
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e sordu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
«(Ağacı üzerinde ve) kapçıkları içinde iken alınıp götürülen
(çalınan) meyvelerin değeri ve bununla beraber bir katı (hırsıza
ödettirilir.) Harmandan olan meyve kalkan bahâsına ulaşınca bu
değerdeki meyveyi çalmak (olayın) da hırsızın elini kesmek (cezâsı)
vardır. Kişi (fakir ve muhtaç olduğu halde) meyveden yiyer ve (bun
dan bir şey) alıp götürmezse ona bir şey lâzım gelmez,» buyurdu.
Adam:
Harise (yâni meradan çalınan) koyun (hakkında ne buyurur
sun) Yâ Resûlallah? diye sordu. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Koyunun bahası, bununla beraber bahasının bir katı ve cezâ
(yâni tazır cezâsı) var. Ağılda olan (koyunu çalmak) ta da hırsısın
aldığı koyunun değeri kalkanın baham kadar olunca el kesme ceza
sı vardır.» buyurdu.”
İ Z A H I
S a f v â n (Radıyallâhü anh) ’m hadisini E b û D â v û d
ve N e s â î de rivâyet etmişlerdir. Bu hadiste geçen “Ridâ” bel
den yukan giyilen elbise mânâsmadır. N e s â i ’ nin bâzı rivâyet-
lerinde bu kelime yerine «Bürd = Aba» kelimesi geçtiği için terce-
mede Ridâ kelimesini aba mânâsına terceme ettim. Uyurken kişinin
başının altına koyduğu eşya buradan çalındığı takdirde Hırz’mdan,
yâni eşyanın muhâfaza edildiği yerden çalma hükmü uygulanır. Şu
halde böyle bir hırsızlık edenin eli kesilir. Hadîs buna delâlet eder.
Hadîsten çıkarılan diğer bir hüküm ise: Hırsızlık olayı devlet yet
kilisine intikal ettirildikten sonra mal sâhibinin dâvâdan vaz geç
mesi veyâ malım hırsıza bağışlaması bir değer taşımaz. El kesme
cezâsmı durdurmaz. Burdaki rivâyette hırsızın elinin kestirüdiği ifâ
de edilmiyor ise de N e s â î ’ nin rivâyetinde bu ziyâde bulundu
ğu için buraya ilâve ettim. Ama mal sâhibi devlet yetkilisine olayı
B&b: 28 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 225
yeceği gibi bu bedelin bir katını da cezâ olarak ona ödeyecektir. Fa
kat E b û D â v û d ’ un bir rivâyetinde meyvenin bedeli öde
nir, denilir. «Bedelden ayn olarak bir katı da ödenir» hükmü ile il
gili olarak S i n d i : Bir kavle göre bu, malî bir cezâ mâhiyetin-
dedir. Fakat âlimlerin çoğuna göre mâlî cezâ şeklindeki tazîr hük
mü nesholunmuştur, der. Bâzı rivâyetlerde ağacı üzerindeki mey
veyi alıp götüren suçlunun tazîr olarak dövüleceği de hükme bağ
lanıyor.
2. Harman yerinden çalman hurma kalkan bahası kadar ve
yâ daha fazla ise hırsızın eli kesilir.
3. Ağacı üzerindeki meyveleri yiyen, fakat bundan hiç bir şey
alıp beraberinde götürmeyen kimseye bir vebâl yoktur. T i r m i-
z i ’ nin rivâyetinde bu fıkrada «ihtiyacı olan» kaydı mevcuttur. Y â
ni sözü edilen meyveyi yiyen kimse fakir ve buna şiddetli ihtiyaç
duyarsa bu işi yaptığından dolayı vebâl altına girmez. Cumhûra
göre böyle fakir bir kimse başkasının bahçesine girip ağaçlardaki
meyvelerden yiyerse, yediği meyvenin bahasını mal sâhibine öde
mekle mükelleftir. E b û H a n î f e , M â l i k ve Ş â f i î ’ -
nin görüşü de böyledir. Bâzı selef âlimlerine göre fakru zarûretin-
den dolayı bunu yapan kimse yediği meyvenin bahasını mal sâhi
bine ödemekle mükellef değildir. A h m e d bin H a n b e l ’e
göre etrafı duvarla çevrili olmayan bahçenin ağaçlan üzerindeki
meyveden yiyen kimse fakir ve mecbur olsun veyâ olmasın yediği
meyvenin bahasını ödemekle mükellef değildir. Bu husûsta daha
geniş bilgi için 2298 - 2303 noiu hadîslerin izahı bölümüne mürâcaat
edilmelidir.
4. Sürüden geri kalıp merada bulunan bir koyunu alıp götüren
hırsız bunun bedelini ve cezâ olarak ikinci bir bedelini koyun sâhi
bine ödemekle mükelleftir. Aynca bu suçu işlediği için tazîr cezâsı
olarak dövülür. Ancak mâlî cezâ olarak koyunun bahasının ikinci
katını ödemesi hükmü âlimlerin ekserisince mensuhtur. Yukarda
bunun bir benzeri geçti.
5. Ağıl gibi koyunların geceledikleri yerden bir koyun çalan
kimsenin çaldığı hayvanın değeri bir kalkan bahası kadar veyâ da
ha fazla ise hırsızın eli kesilir.
îlk hadîs râvîsi S a f v â n b i n Ü m e y y e b i n H a l e f
(Radıyallâhü anhüm) M e k k e fethi esnasında müslüman olan
lardandır. M ü e l l e f e - i K u l û b , yâni müslümanlığa gön
lü henüz iyice yatışmamış olanlardandı. M ü s l i m onun bir
B âb: 29 KİTÂBÜ-L’HÜDÛD 227
(3>L)l (jrûlr
.
.*1 '
t^vı j * « AJlc
TERCEMESİ
t Z A H I
• (r*)
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z i , E b û D â v û d ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i bu hadîsi iki senedle rivâyet et
miştir. Bunlardan birisinde, burada olduğu gibi V â i l (Radıyal-
Iâhü anh) ’m râvisi, oğlu A b d ü l c e b b â r ’ dır. Diğerinde ise
V â i 1 ’ in râvisi diğer oğlu A l k a r n a ’ dır. T i r m i z i , A l
k a r n a ’ nin yaşça A b d ü l c e b b â r ’ dan büyük olduğunu,
babasından hadîs işittiğini, fakat A b d ü l c e b b â r ’ m, baba
sından hadîs işitmediğini, bu itibarla ilk senedin muttasıl olmadığı
nı ve A l k a r n a ’ nin hadîsinin hasen - garîb - sahih olduğunu be
yân etmiştir.
HADİSİN FIKIH YÖ N Ü
1. Bir erkek zorla bir kadının ırzına geçerse kadma had cezâ-
sı gerekmez. Çünkü irâdesi dışında olmuştur. Bu hükümde icmâ
vardır.
230 SÜNEN-Î İBN-Î MACE
2. Bir kadmm ırzına geçen zâni had edilir. Bu hadiste sözü edi
len erkek muhsan olduğu, yâni bekâr olmadığı için recmedilmek sû
retiyle öldürülmüştür. Bu durum burdaki rivâyette belirtilmemiş ise
de E b û D â v û d ve T i r m i z î ’ nin rivâyetlerinde açık
lanmıştır. Zâni bekâr ise yüz değnek dövülür ve bâzı âlimlere gö
re bir yıl süreyle başka memlekette ikâmete mecbur edilir. Bu hu
susta ayrıntılı bilgi zinâ bahsinde geçti.
3. Zorla kendisiyle zinâ edilen kadın için zâni adamdan me-
hir ismi verilen bir meblâğ m alın. tahsil edilip edilmeyeceği mese
lesine gelince, râvî Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in kadı-
dına mehir verilmesine hükmettiğini anlatmamıştır. Yâni râvi bu
hususta bir şey nakletmemiştir.
TERCEMESİ
i Cf ‘ ü ^ W1 ^ j İJ —T V *
Uİ * «A j I ^ £_r* Ali
. ^ C J l (_i Jlajl
^ ^ i"
• V^Jİ ^Jx« 05^ o; J »—
<;««* }*} < *■£) •*^«*1 ıj • l)
TERCEMESİ
2600) “ ... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra
dtyallâhü anhüm)'den rivâyet edildiğine göre :
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) had cezasını mescid
lerde infaz etmeyi yasaklamıştır.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan İbn-i Lehîa
zayıf ve tedlisçidir. Muhammed bin Aclân da tedlisçidir.
İZAHI
İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini T i r m i z i ,
A h m e d ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir. A m r (Radı-
yallâhü anh) ’m hadîsi ise Zevâid türündendir.
Had cezâlannm mescidlerde infâz edilmesinin yasaklanması
mescidlerin kanlarla kirletilmemesi ve mescidlerde gürültülere mey
dan verilmemesidir. Mescidler ibâdet içindir. Bu nedenledir ki, mes
cidlerde alış veriş etmek, kayıp ilânım yapmak gibi şeyler de ya-
“ * * "■ (r r )
yen bir günah işleyeni tedîb etmek anlamına gelir. Tazîr cezâsı, kı
nama, teşhir, dövme ve hapsetme gibi yollarla gerçekleşir. Tazîr
cezâsı had cezâsmdan farklıdır. Şöyle ki, had cezâsı herkes hakkm
da aynen uygulanır. Tazîr cezâsı ise suçlunun sosyal ve özel duru
mu dikkate almarak takdir ve tâyin edilir. Çünkü bu cezâdan amaç,
suçlunun tekrar o suçu işlememesini sağlamaktır, ibret verici ders
vermektir, ö y le adam var ki, işlediği bir suçtan ve günahtan do
layı sadece kınanması veyâ teşhir edilmesi onun için yeterli bir ders
olur. Buna karşm öyle adam varki değil teşhir edilmesi, yüzüne kö
mür sürülüp, merkebe ters bindirilerek çarşı ve pazarda dolaştırıl
ması bile ibret dersi alması açısmdan yeterli olmaz. Taziri, had ce
zasından ayırd eden diğer bir özellik de tazîr meselesinde suçluyu
bağışlamak. Yâni dâva bâkim’e intikal ettikten sonra suçlunun ba
ğışlanması mümkündür. Fakat bilindiği gibi had cezâsının kaldırıl
ması için aracı olmak veyâ suçluyu bağışlamak mümkün değildir.
Hâkim, kendisine intikal eden had dâvasında cezâyı aynen uygu
lamak zorundadır. Tazir cezâsı dayak atma yoluyla yapılırsa en çok
kaç dayak atılabileceği husûsunda ihtilâf vardır. Âlimlerin bu hu
sustaki görüşleri bu bâbtaki hadîslerin izahı bölümünde verilecek
tir.
T E R C E M E S İ
2601) “ ... Ebû Bürde bin Nîyâr (Radtyallâhü a «A )’den rivâyet edildiği
ne göre; Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururdu:
T E R C E M E S İ
2602) “ ... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
İ Z A H I
i jUjT"U-l k jl (r r )
,,ûdı iy i J Zy> *
v * -J-î' 3e* - n •r
^ ât 3 ^ 3 3 & : 3& i ç X ü l i S i ? 'c f - ; ^ V I j j ^ .l> ; j i ^
. « y y " y i ( V j j • V 3U İ** j^ î ( ■
T E R C E M E S İ
2603) “ ... Ubâde bin Sâmıt (Radtyallâhü anh)1den rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
İ Z A H I
Ubâde (Radıyallâhü anh) ’m hadisini B u h â r i , M ü s
l i m ve T i r m i z i de rivâyet etmişlerdir. B u h â r i ve
236 SÜNEN-Î ÎBN-t MÂCE
34 — AD AM KARISININ Y A N IN D A ( Y A B A N C I )
BİR ERKEK BULUR, BÂBI
238 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
(7) Ensâr-ı Kirâm'm Hazreç kabilesinin reisi bulunan bu zâtın hâl terce-
mesi 2132 nolu hadis bölümünde geçti.
Bâb : 34 KİTÂBÜ-L’H U D Û D 239
. li j .
240 SÜNEN-t İBN-t MÂCE
T E R C E M E S İ
Had cezalan âyeti inince kıskanç bir adam olan Ebû Sâbit Sa’d
bin Ubâde’y e :
Söyle bakalım, sen kamun beraberinde (yabana) bir erkek bul
muş olursan ne yapmış olursun? diye soruldu. Sa’d :
Ben kanmı ve erkeği kılıçla vurup tepelemiş olurum. Ben gidip
dört erkek şâhidi getirinceye kadar bekler (m iy)im? O zamana ka
dar adam işini bitirip gider. V e y â : Ben (kanm ile falan erkeği zinâ
hâlinde) şöyle böyle gördüm, diyeceğim. Siz de kazif cezâsı olarak
beni (seksen değnek) döveceksiniz ve ebedi olarak hiç bir şâhidli-
ğimi kabul etmiyeceksiniz. (Yâni bunu yapmam, ikisini de derhal
öldürürüm.) diye cevap verdi.
Râvî demiştir k i: Bu konuşma, Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem )’e anlatıldı. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Şâhid olarak kılıç kâfidir» buyurdu. Daha sonra:
«Hayır. Sarhoşun ve kıskancın bu işte biribirini takip etmelerin
den korkanm,» buyurdu.
Ebû Abdillah, yâni İbn-i Mâcete dedi k i : Ben Ebû Zur’a'yi şöyle
söylerken işittim: Bu, A li bin Muhammed et-Tanâfisî’nin hadisidir.
Ben bu hadisi kendisinden dinlemeyi kaçırdım.’*
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Kabîsa bin Hureys bin
Kabisa bulunur. Buhâri: Bu râvinin hadisi üzerinde düşünmek gerekir, demiştir,
tbn-i Hibbân ise onu sıkâlar arasında anmıştır. Senedin kalan râvîleri sıkâ zât
lardır.
İ Z A H I
Bu hadîs Zevâid türündendir. Hadiste sözü edilen âyet N û r
sûresinin dördüncü âyetidir. Bu âyet-i kerime hür kadmlara zinâ
isnad edenler hakkındadır ve meâlen şöyledir:
•*'^ Û? ^ P T j J ' " J*-J J| ^§| <*' cJ_>~J <i5«J îtJ^Î ?A / J 1 cj-S»
*'**’ ’^ ^ ^ «#> **
. <a-c y ’-» lI M
J| ,J- ^1*
"i'
T E R C E M E S İ
2607) "... el-Berâ bin Âzib ( Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir:
. oh*»^ î «ı»l.î »3
T E R C E M E S İ
2608) "... Kurre( bin Eyâs bin Hilâl) (Radtyallâhü anA)’den; Şöyle de
miştir :
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) beni, babasının (ölü
münden sonra) karısıyla evlenen bir adamın boynunu vurmak ve
malmı müsadere etmek üzere ona gönderdi.”
N o t: Bunun senedinin sahih olduğu, Zevâid’de belirtilmiştir,
İ Z A H I
B e r â (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini T i r m i z î , E b û D â
v û d , N e s â î ve D â r i m î de rivâyet etmişlerdir. T i r m i -
z î bu hadîsin hasen - garîb olduğunu söylemiştir.
244 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
(9) N isâ: 22
B âb: 36 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 245
TERCEMESİ
T E R C E M E S İ
2610) “... Ebû Osmân (Abdurrahman bin Müll) en-Nehdî (Radtyallâhü
anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben Sa’d (bin Ebi Vakkas) ve Ebû Bekre (Nüfey’ bin el-Hars,
bin Kelede) (Radıyallâhü anhümâ) 'dan (ayn ayn) işittim. Her biri
şöyle dedi: Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«H er kim babasından başkasına — babası olmadığını bile bile —
neseb iddiâ ederse (yâni onun evlâdı olduğunu iddiâ ederse) o kim
seye cennet haramdır (yasaktır)
T E R C E M E S İ
2611) “... Abdullah bin Amr (bin ei-Âs) (Radtyallâhü anhümâ) ’dan ri
vâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu,
demiştir:
«Kim babasmdan başkasına neseb iddiâ ederse o kimse cennet
kokusunu almayacaktır. Halbuki cennet kokusu beşyüz senelik me
safede şüphesiz bulunur.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahihtir, çünkü Muham
med bin Sabbâh isimli râvî Ebû Câfer el-Cürcânî efc-Tâcir’dir. Onun hakkmda
îbn-i M uin: Onun rivâyetinde bir beis yoktur, demiş ve Ebû Hâtim d e : Onun
rivâyeti işe yarar, demiştir. Senedin kalan râvileri meşhur zâtlar olduğu için du
rumlarım soruşturmaya gerek yoktur.
B&b: 36 KİTÂBÜ-L’HUDÛD 247
İ Z AH I
Zevâid türünden olan î b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’ın
hadisinin bir benzerini T i r m i z î , A l i b i n E b i T â l i b
(Radıyallâhü anhümâ) ’den merfû olarak rivâyet etmiştir. îki hadî
sin metinleri arasmda bir farklılık yoktur.
E b û O s m â n e n - N e h d i ' n i n hadisini B u h â r i ve
M ü s l i m de rivâyet etmişlerdir. Bu hadisi iki sahâbi Eesûl-i Ek
rem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’den işitmişlerdir.
A b d u l l a h bin A m r (Radıyallâhü anh)’ın hadisi de
Zevâid türündendir.
Bu üç hadis, kişinin babasmdan başka bir kimseye bile bile ne-
seb iddiâ etmesinin, yâni babamdır, demesinin haramlığını ve/bü
yük vebal olduğunu ifâde ederler. Bunun haramlığının sebebi: açık
tır. Böyle bir iddiâda bulunan kimse kendi öz babasına karşı nan
körlük ve isyan etmiş olur. Diğer taraftan yabancı bir adamın ev
lâdı olduğunu iddiâ etmekle onun mirasına konmak ister ve o kim
senin asü mirasçılarının miras hakkından mahrum bırakılmasına ve
yâ hisse nisbetlerinin düşürülmesine sebebiyet vermiş olur.
El-Fetih yazarının beyânına göre İ b n - i Battâl bu hadis
ile ilgili olarak özetle şöyle demiştir:
Bu hadisten maksad, bir kimsenin bile bile ve kendi arzusuyla
öz babasına intisab etmekten dönüş yapıp başka bir kimseye inti
sab etmesi ve babamdır, diye kendini ona evlâd etmesidir. Câhili
yet devrinde bu şekilde evlâd edinme âdeti vardı ve bu usulle evlâd
edinme işi yadırganmazdı. Kişi başkasının çocuğunu alıp kendisine
evlâd edinirdi ve artık o çocuk onun evlâdı imiş gibi falanın evlâdı
diye çağırılırdı. Nihâyet; ^ jfo l = «Evlâtlık
ları babalarına nisbet ediniz, bu, Allah katında en doğru olanıdır.
Eğer babalarının kim olduğunu bilmezseniz, bu takdirde onlan din
kardeşleriniz ve dostlarınız olarak kabul ediniz.» ( A h z â b : 5)
âyeti ve; L»j = «V e Allah, evlâtlıklarınızı oğul
larınız kılmamıştır.» ( A h z â b : 4) âyeti inince artık herkes ha
kiki babasına nisbet edildi ve babalıklara nisbet işine son verildi,
( î b n - i B a t t â l ’ m sözü bitti.)
îlk hadis âzadlanan kölenin, kendisini âzadlayan efendisini bir
tarafa iterek başka bir kimsenin âzadlısı olduğunu iddiâ etmesinin
248 SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE
ü* v V M
37 — BÎR ADAMI KABİLESİNDEN NEFİY EDEN
(YÂNİ ONLARDAN DEĞİLDİR DİYEN) KİMSE
(HAKKINDA GELEN HADÎS) BÂBI
‘ c ü i -B
f ö H j Y J L * j
•«y « i p v i *^ > » v ♦
‘ goC»*
>
# ^ 3 J* 0c£3.~ J : uA» 3 * i - i y t
0
i 3^»
. jjr i & £ v‘ l *■Î L T J > !)\ ^
TERCEMESİ
İ Z A H I
Zevâid türünden olan bu saiıih hadîs bir kimsenin mensûp oldu
ğu sülâleden doğma olmadığım iddiâ etmenin haramlığına ve bu id-
diânın o sülâleden her hangi bir kimseyi iffetsizlikle itham anlamı
nı taşıdığına delâlet eder. Bilindiği gibi Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-sa
lâtü ve’s-selâm)’in nesebi 21. babasma kadar mâlumdur ve buna
dâir sahîh hadis vardır. O’nun babalarının isimleri sırayla şöyledir:
A b d u l l a h b i n A b d i 1 m u 11 a 1 i b b i n H â ş i m b i n
Abd-i M e n â f bin Kusay bin K i l â b bin Mur-
re bin K a ’b bi n L ü e y bi n Ğ â l i b b i n F e h r
b i n M â l i k b i n e n - N a d r b i n K i n â n e b i n Hu-
z e y me bin M ü d r ik e bin l l y â s bin M u d a r bi n
N i z â r b i n M a ’ d b i n A d n â n , Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-
salâtü ve’s-selâm) ’in anası ise  m i n e bint-i V e h e b bin
Abd-i M e n â f bin Z ü h r e b i n K i l â b , Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in ana tarafından dördüncü babası olan
K i l â b , onun baba tarafından altıncı babası olan K i l â b ’ dır.
Bu zât-ı muhterem de O ’nun baba ve anasının sülâleleri birleşir.
-ûıitej'
. j > '-t c iis C : «jj j. k t 3ı ^ c
<İİî ^iEj 14.iıJlL-j <t£y .o’Cijîı ijû2 k yk jî Üİ'jîj
,i û \ ^ di^Tj<'ⅆ iiü-j.Ç.j Ç->aS'>.idi üa2 i£
. « o ju î» jiı j ü a
«*• ''
l ; v d d i. c i - V
/iıvısîi;
•yji <vy jji) cX> .«C^lı*Vj!»»$m^jı3 O<(ijCii
« .£ * 4 ^üı a- # 4 v Oy ££ Ç2 m4 CTçtsfl jfe >
.« ^ iT ü r
TERCEMESİ
2613) “ ... Safvân bin Ümeyye (bin H alef) (Radtyallâhü anh)’âen: Şöy
le dem iştir:
saydım şimdi sana (hak ettiğin) cezayı verirdim . Kalk benim yanım
dan ve Allah’a tevbe et. Bilmiş ol ki. bu yasağı duyduktan sonra (bu
işi) yaparsan seni fenâ b ir şekilde dövdüreceğim, ibret olarak senin
başını (usturayla) traş ettireceğim, seni aile ferdlerinden uzaklaş
tırıp sürgün edeceğim ve senin (yağm aladığın malını) ganimet ola
rak Medine gençlerine helâl kılacağım » buyurdu.
R âvî demiştir k i: Resûl-i Ekrem (Sallallahü A leyhi ve Sellem )in
bu buyruğundan sonra A m r (bin M ürre) öyle kötü ve rezîl bir du
rumda kalktı k i bunun derecesini ancak A llah bilir. A m r defolup
gidince Peygam ber (Sallallahü A leyhi ve Sellem ) şöyle buyurdu:
«Bunlar âsilerdir. Bunlardan kim tevbe etmeden ölürse A llah
A zze ve Celle onu kıyâmet günü dünyada olduğu gibi muhannes,
çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtünmez vaziyet
te haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaktır.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Bişr bin Nümeyr el-Bas-
ri bulunur. Yahyâ el-Kattân onun hakkında: O, yalancılığın temellerinden biriy
di, demiştir. Ahmed d e : Halk onun hadislerini terketmiş, demiştir. Ahmed’den
başkası da böyle demiştir. Râvî Yahyâ bin el-Alâ hakkında da Ahmed: O, hadîs
uydurur, demiştir. Başkaları da Ahmed’in dediğine yakın sözler söylemişlerdir.
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2615) "... Abdullah (bin Mes’ûd) (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildi
ğine göre: Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
356 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
2617) "... Abdullah (bin Mes’ûd) (Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildi
ğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Kıyâm et günü insanlar arasmda verilen ilk hüküm kan dâvâ-
lan hakkındadır.*”
5 > # 3 .E ît*-n \ A
'İl j 34:3i d S & &a 'j' .V o*
. ■c tı ı fiy - ‘ ^ -^ --ı ^
: J J Jkü . j«W «>. <uî* ^ "»p jM t 3îW j r a -*- jl^ j[. £ »IsJ : jl j
. ÂU»jA K s . A iljj j [
T E R C E M E S İ
2618) "... Ukbe bin Âmir el-Cühenî (Radtyallâhü anh)’den rivâyeti edil
diğine göre: Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Bâb: 1 KİTA b Ü-D’DİYET 257
İ Z A H I
l
karım. Ben, hem benim (kan) günahımla hem de senin (geçm işteki)
günahınla dönüp cehennemliklerden olmam isterim. Zâlim lerin ce-
zâsı budur, demişti. Bunun üzerine (K a b il), kardeşini öldürmek hu
sûsunda nefsine uydu ve onu öldürerek hüsrana uğrayanlardan ol
du. Sonra Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl göm eceğini ona göstermek
üzere yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kabil karganın bu hareke
tini görünce) .-
Bana yazıklar olsun kardeşimin ölüsünü gömmek için şu karga
kadar olmaktan âciz kaldım, dedi ve ettiğine pişman olanlardan
oldu."
Yukarda mealleri bulunan âyetlerin izahı için tefsir kitablanna
mürâcaat edilmelidir.
Yeryüzünde işlenen ilk cinâyet K â b i 1’ in kendi kardeşini
öldürmesi cinâyetidir. K a b i l , yeryüzünde cinâyet işleme çığın
açtığı için kıyamete kadar işlenen cinayetlerin günahında onun bir
payı vardır. Hadis bunu ifâde eder. Bu hadîs, yüce İslâmiyet’in ge
nel kâidelerinden birisini teşkil eder. İyi bir çığır açan bir kimse, o
çığırda yürüyen insanların elde ettikleri sevapların bir mislini ka
zandığı gibi kötü bir çığır açan da o çığırda giden insanların işle
dikleri günahların bir misli o kimseye âittir. Bu konuda vârid olan
hadislerin bir kısmı Sünenimizin Mukaddime’sinin 14. bâbında geç
miştir. 203 - 208 noiu hadîslere bakılabilir.
Zevâid türünden olan U k b e (Radıyallâhü anh)’m hadisin
de ise haram kana bulaşmak, yâni haksız yere insan öldürme ola
yına bulaşmak suçu, Allah’a ortak koşma suçuyla birlikte anılarak
bu iki suçu işlemeden ölen bir mü’min’in cennetlik olduğu müjdelen-
mektedir.
Bundan sonra gelen hadîsler de adam öldürmenin nasıl ağır gü
nah olduğunu ifâde ederler.
Ukbe bin Âmir (Radıyallâhü anh)‘m hâl tercemesi
558 noiu hadîs bölümünde geçti. İ b n - i M e s ’ û d (Radıyallâ-
hü anh) 'ın hâl tercemesi ise 137 - 139 noiu hadislerde geçmiştir.
B&b: 1 KİTÂBÜ-D’DİYET 259
<s!»i.aİ-I_} .A^aJoı ıiJ lj* «^yJl J u l j l l j - j j j .tjyiy» 4)1» jj »aU-J ' j.M jjlj
• l i ı l u i i ı*H jr f - 4 » j JI / i İ>l j j j j
T E R C E M E S İ
2619) “ ... el-Berâ bin Âzib (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Şüphesiz dünyanın' yok olması A llah kaboıda, haksız yere bir
mü’m ini öldürmekten daha ehvendir.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahih ve râvîleri sıkâ zât
lardır. Râvi el-Velid, hu hadisi Mervân’dan işittiğini belirttiği için tedlls etme şüp
hesi gitmiştir. Müellifimizden başkası da bu hadisi el-Berâ (R-A.)’den başka sahâ-
blden rivâyet etmiştir.
İ Z A H I
katında asıl bir yaratık değildir. Asıl yaratık kâmil mü’mindir. Du
rum bu olunca dünyanın yıkılıp yok olması, kâmil mü’min’in öldü
rülmesinden daha hafiftir.
TERCEMESİ
İZ A H İ
W
2 — BÎR M Ü’M İN İ (KASDEN VE BÎLE BÎLE) ÖLDÜREN
KİMSE ÎÇİN TEVBE (KABULÜ) V A R MI? BÂBI
T E R C E M E S İ
Bir mü’mini kasden (ve bile bile) öldürüp, sonra tevbe ederek
îman eden, iyi amel işleyen, sonra hidâyet yolu üzerinde duran kim
senin hükmü (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) 'ya sorul
muştur. İbn-i Abbâs (buna cevâben) :
Ona yazıklar olsun, nerde onun için hidâyet? Ben sizin Peygam
beriniz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’d en :
«Kıyâmet günü kâtil, maktul onu yakalayıp kafasmdan tuttu
ğu halde (Allah’m huzûruna) gelir ve m aktûl: (Y â) Rabbi buna
sor, niçin beni öldürdü, diyecektir,» hadisini işittim.
C * '"*■ i
Allah’a yemin ederim Allah Azze ve Celle Peygamber (Sallalla
hü Aleyhi ve Sellem) ’inize (kâtilin ebedi; çehennemlik olduğuna
dâir) âyeti indirdi ve bu âyeti indirdikten sonra (hükmünü) neshet-
medi, demiştir.”
■- “ W * '
262 SÜNEN-1 İBN-t MÂCE
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
(bu olumsuz cevab üzerine) kılıcını kınından çekip râhibi (de) öl
dürdü ve böylece öldürdüğü insan sayısını bununla yüze çıkardı.
Semra (yine) tevbe etme arzusu belirdi. Bunun üzerine yer yüzü
nün en bilgin adamım soruşturdu. Kendisine bir (âlim) adam gös
terildi. (Bu kere) ona giderek:
Ben yüz insan öldürdüm, acaba benim için tevbe (den istifâde et
mem ihtimâli) va r mı? diye sordu. Adam :
Yazıklar olsun sana! Kim senin ile tevbe araşma girebilir (töv
beden yararlanamazsın diyebilir)? Oturduğun (Kefre isimli) kötü
köyden çıkıp iyi olan falan köye (Nasra köyüne) git ve orada Rab-
bine ibâdet et, dedi. Bunun üzerine (tevbekâr) kâtil, tavsiye edilen
iyi köye gitmek üzere yola çıktı ve yolda eceli geldi. Rahmet melek
leri ile azab melekleri onun hakkında münâkaşa etmeye başladılar:
Şeytân t Bu adama ben herkesten fazla yakınım, çünkü hiç bir an
bana isyan etmedi (dâima bana uydu) dedi. Rahmet melekleri d e :
Bu adam tevbe ederek yola çıktı, dediler.»
(Râvî) Hammâm demiştir k i : Humeyd et-Tavîl, Bekr bin Abdil
lah aracılığıyla Ebû Râfi (Radıyallâhü anh) ’den bana rivâyet ettiği
ne göre Ebû Râfi’ şöyle dem iştir: (Rahmet melekleri ile azab melek
lerinin ihtilâfa düşmeleri üzerine) Allah Azze ve Celle (ihtilâfın hal
li için) bir melek gönderdi. Melekler ihtilâfın halli için buna baş vu
rup döndüler. Hakem olan melek: Bakınız. İki köy (yâni ölünün çık
tığı kötü köy ile gitmek istediği iyi köy) den hangisi ölünün bulun
duğu yere daha yakın ise ölüyü o köy halkının hükmüne tabi tutu
nuz, diye hüküm verdi.
(Râvî) Katâde demiştir k i: El-Hasan (el-Basrî) bize şu hadisi
rivâyet e tti: Bu adama (yolun yarısında) ölüm erişince, adam ken
dini (iyi köye doğru) itti ve böylece iyi köye yaklaştı ve kötü köyü
kendisinden uzaklaştırdı. Melekler de kendisini iyi köy halkının hük
müne tabi tuttular (yâni iyi insanlardan saydılar).
Müellifimiz demiştir k i : Ebü’l-Abbâs bin Abdillah bin İsmâîl el-
Bağdâdî (de) A ffân aracılığıyla Hammâm’dan naklen bu hadisin
benzerini bize rivâyet e tti”
İ Z A H I
Bu hadîsi B u h â r i ve M ü s l i m de rivâyet etmişlerdir.
Hadîs metni bâzı rivâyetlerde kısadır ve bâzı kelimeler değişiktir.
E 1- H â f ı z , el-Fetih’te şöyle d e r :
SÜNEN-t İBN-İ MÂCE
û » j L t l j»» J r * ^ (r)
3 — BİR Y A K IN I ÖLDÜRÜLEN (MİRASÇI
DURUMUNDAKİ) KİMSE ÜÇ ŞEYDEN BİRİSİNİ
SEÇMEKTE SERBESTTİR, BÂBI
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2624) Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'Atn rivâyet edildiğine göre:
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
268 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İ Z A H I
Ebû Ş u r a y h (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini E b û D â
v û d ve D â r i m i de rivâyet etmişlerdir. T i r m i z î de bu
nun bir benzerini yine E b û Ş u r a y h ’ tan rivâyet etmiştir. Bu
hadîste geçen Habl, yara olarak mânâlandınlmıştır. Bu kelimenin bu
mânâya olduğuna dâir olup hadis metni arasmda görülen cümlenin
kime âit olduğuna dâir bir kayda rastlamadım. Bu cümle E b û
D â v û d ’ un rivâyetinde yoktur. E l - K a r î de bu kelimeyi böy
le açıklamıştır. En-Nihâye’de ise bu kelime bir organın bozulması,
yâni yararlı halden çıkması mânâsına açıklanmıştır. S i n d i de
böyle açıklamıştır. Bir organın yararlı halden çıkması o uzvun sa
kat kalması veyâ kesilmesi sûretiyle olabilir. Böyle bir zarara uğra-
tüan kimseye verilecek tazminat veyâ suçluya uygulanacak kısas
konusu ilerdeki bâblarda izah edilecektir.
Hadîs, maktûlün mirasçısı kâtili öldürmek veyâ onu afıv etmek
ya da tazminat almak husûsunda muhayyer olduğuna delâlet eder.
Kezâ, maktûlün velîsinin bu üç şeyden ayn dördüncü bir şey iste
yemeyeceğini ve istediği takdirde ona engel olunmasını ifâde ve em
reder.
Hadîsin son fırkasından kasdedilen mânâ da şudur : Maktûlün
velisi, kâtüi afıv ettikten veyâ tazminat aldıktan sonra onu öldür
meye dönüş yaparsa veyâ tazminatsız olarak kâtili afıv ettikten son
ra tazminat istemeye dönüş yaparsa cehennem ateşine müstahak
olur. E b û D â v û d ’ un rivâyetinde ise «Böyle davranan için
ebedî cehennem ateşi vardır» buyurulmuştur. daha önce defalarca
anlattığım gibi zerre mikdan imam olan kimsenin ebedî olarak ce
hennemde kalmıyacağı ve netice itibariyle cennetlik olacağı Kur’an-ı
Kerîm âyetleriyle ve hadîsi şeriflerle sâbittir. Bu itibarla bu hadis,
benzerî hadîsler gibi tevil edilir. Bu tevillerden birisi, böyle davran
mayı mübah telâkki eden, yâni meselâ kâtili öldürmekten vaz ge
çip tazminat aldıktan sonra onu öldürmeye dönüş yapıp bu dönüşü
helâl sayan maktûlün velîsi hakkındadır. Bu velî haram olan bir
şeyi helâl telâkki ettiği için küfre gitmiş olur ve bu yüzden ebedi
olarak cehennemde kalır. Diğer bir yorum, ebedî olarak cehennem
de kalmaktan maksad uzun süre kalmaktır, sonsuzluğa dek kalmak
değildir.
Bâb : 4 KtTÂBÜ-D’DİYET 269
I ( \ xf -£j* (t)
T E R C E M E S İ
2625) "... Zeyd bin (Sa’d bin) Dumayra (RadtyaUâhü anhütn)’den;
Şöyle demiştir:
Babam (Sa’d) ve amcam bana (şu) hadisi anlattılar. — İkisi de
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’in beraberinde Huneyn sa
vaşma katılmışlar id i.— İkisi dediler k i: Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem^ bize öğle namazım kıldırdı. Sonra bir ağacın al
tında oturdu. Hındıf kabilesi başkanı el-Akra’ bin Hâbis O’nun hu-
züruna çıkarak (kâtil durumundaki) Muhallim bin Cessâme’nin ka
nun (yâni öldürülmemesini) savunmaya başladı. Uyeyne bin Hısn
da ayağa kalkarak (maktul) Âm ir bin el-Edbat’m kanrnı (yâni kâ
tili olan Muhallim’in öldürülmesini) taleb etmeye başladı. (Maktûl)
Âm ir el-Eşca’ kabilesinden idi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) maktûlün adamlarına»
«Diyeti ( = kan bahasını) kabul ediyor (mu) sunuz?» buyurdu.
Adamlar (bundan) imtina ettiler (ve kâtili öldürmek istediler.) Son
ra Beni Leys kabilesinden Mükeytil denilen bir adam ayağa kalka
rak :
Y â Resûlallah Allah'a yemin ederim ki, ben İslâmiyet’in ilk gün
lerinde öldürülen bu maktûl (un kan durumun) u ancak (şöyle olan)
bir koyun sürüsü (nün hâli) ne benzetirim: Sürü su içmeye gelir de
(baş kısmı! taşlanıp kovalanır, taşlanmayam da (korkup) kaçar,
(yâni ibret için kâtil öldürülmelidir), dedi. Sonra Peygamber (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem) (maktûlün velilerine) :
«Size elli (deve) bu yolculuğumuzda (peşin), elli (deve) de (Me
dîne-i Münevvere’ye) döndüğümüz zaman (diyet olarak verilsin)»
buyurdu. Onlar da diyeti kabul ettiler.”
İ Z A H I
Bu hadisi E b û D â v û d daha uzun bir metin hâlinde ri
vâyet etmiştir. Hadîs, H u n e y n savaşı günü buyurulduğu İ b n - i
t s h â k ’ m el-Mağazâ’deki rivâyetinde belirtilmiştir. H u n e y n ,
M e k k e ile T â i f arasında ve M e k k e ’ ye üç mil mesâ-
fede bir derenin ismidir. Bu savaşın hicretin 8. yüı Ş e v v â 1 ayı
nın 5’inci günü vukû bulmuştur.
Bâb : 4 KİTÂBÜ-D’DİYET 271
HADÎSİN RÂVÎLERİ
Müellifimizin rivâyetinde bu hadisi Z e y d , babası S a ’ d
ile amcasından, bunlar da Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve's-se-
272 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
(1 ) H ü lâ s a : 178
(2 ) H ü lâ s a : 134
(3 ) H ü lâ s a : 128
Bâb : KİTÂBÜ-D’DİYET 273
T ERCEMES İ
2626) "... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhüm) ’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
İ Z A H I
T ir m i z î ve E b û D â v û d da bu hadîsi rivâyet etmiş
lerdir. T i r m i z i bu hadîsin hasen - garib olduğunu söylemiştir.
Bu hadîs de bir mü’mini kasten öldüren kimsenin maktûlün velîle
rine teslim edileceğine, maktûlün velîlerinin kâtili öldürmek veyâ
kan bahasını almak husûsunda muhayyer kılındıklarına ve bir mü’
mini kasden öldürme diyetinin belirli yaşlardaki yüz deve olduğuna
delâlet eder. Terceme esnâsmda belirttiğim gibi bu diyet, dört yaşın
da 30 ve beş yaşmda 30 dişi deve ile 40 tane hâmile devedir. Mak
tûlün velîleri bundan fazla bir meblâğ üzerine sulh olurlarsa bu
meblâğ onlara verilir. Anılan diyet, ağır diyettir.
Hadiste geçen Akl, diyet mânâsmadır. Hıkka, Cezaa ve Halıfa
kelimelerinin anlamlarım tercemede parantez içi ifâde ile belirttim.
Sünen-i İbn -i M â c e — C . : 7 - P . : 18
274 SÜNEN-İ İBN-İ MACE
yeti yine 100 devedir. Am a bunların yaşlan farklıdır. Şöyle ki, 2'nci,
3’üncü, dördüncü ve 5’inci yaşlara basmış dişi develerden 25’er aded
olacaktır. Bu diyet, kâtilin baba tarafmdan mirasçısı durumunda bu
lunan erkekler tarafmdan üç yıl içinde taksitle ödenir. Bu diyet
6. bâbta gelecek olan hatâen öldürme nevindeki diyete göre ağırdır.
Bu nedenle bu diyete de Muğallaza, yâni ağırlaştmlmış diyet denilir.
Bir m üm ini kasden öldüren kâtil ile maktûlün mirasçıları bir
kan bahası üzerine banştıklan zaman anlaştıklan mal diyet mikda-
nndan az olsun çok olsun, bu sulh câizdir. Biçilen kan bahası ne
ise, yâni diyet miktarından az veyâ çok ya da tam diyet kadan ise
bunun ödenmesi vâcib olur ve kâtil kısas yoluyla öldürülmekten kur
tulmuş olur. Bu hüküm husûsunda imamlar ittifak hâlindedir. Ha
disin son kısmındaki fıkra kanımca bu husûsa âittir. Şu halde mak
tûlün velileri ne gibi bir mal ve meblâğ üzerine sulh olurlarsa bu
mikdar diyetten fazla da olsa onlann hakkıdır. Diyetten fazla olur
sa şiddetlendirilmiş bir diyet olmuştur, denilebilir.
2627) “ ... Abdullah bin Amr (bin el-Âs) (Radtyallâhü, anhümâ) ’dan ri
vâyet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyur
muştur :
«Kasden öldürmeye benzeyen hatâen (yanlışlıkla) öldürme ola
yının maktülü, kamçı ve sopa ile öldürülen kimsedir. (Bunun diyeti),
kırk tanesi hâmile olan yüz devedir.»
Müellifimiz bu hadîsin bir mislini ikinci bir senedle de Abdullah
bin Am r’den merfû olarak rivâyet etmiştir."'
Bâb : S k I t A b ü -d ’d I y e t 277
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
* • „» 0 0
IzSi-»si.j.yı j* V\>*ı5•**
* jfj 0 0 ^>
/Jı3?Üa*ji«Â< ıs^ J*ı 5
T E R C E M E S İ
2630) “ ... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra
dtyallâhü anhüm)’den rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
(4 ) Hatâen öldürmeye misal olarak: Bir ava ateş ederken yanlışlıkla bir
insanı öldürmek, yüksekçe bir yerden düşerken bir adama çarpıp öldürmek, av
sanarak ateş etmekle insan öldürmek.
B âb: 8 KÎTÂBÜ-D’DÎYET 281
T E R C E M E S İ
2631) "... Abdullah bin Mes’ûd (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiği
ne göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
(5) Tevbe: 74
B&b: 6 KİTÂBÜ-D’DlYET 283
Bu cümle E bû D â v û d ’ un süneninde;
ûlp*l U r^ k j: — «V e Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-se
lâm) hatâen öldürme diyetine, develerin fiatlanna göre kıymet tak
dir ederdi,» şeklindedir. Bu ibârenin anlamı da gâyet açıktır. Arap-
* I’
ça yazıyı bilenlerin mâlumu olduğu üzere; û“ )l = «ezmân» kelime-
rar söyleyeyim: Diyet ise kan bahası olarak ödenen tazminata deni
lir. Akl kelimesinin lügat mânâsı deveyi bağlamaktır. Diyet deve
lerini ödeyenler bu develeri maktûlün mirasçılarının evleri önüne
getirip bağladıkları için diyete Akl denilmiş ve bunu ödeyene Âkil
denilmiştir, ödeyenler birden fazla kişiler olduğu için de bunlara
çoğul mânâsım ifâde eden Âkile ismi verilmiştir. Diyetin aslı deve
lerden ödenir. Şâyet develerin değeri olan altm veyâ gümüş olarak
ödenirse buna da Akl denilmiştir, ödeyenlere de Âkile denilmiştir.
Âkile kâtilin baba tarafmdan olan yakınlarıdır. Ayrıntılı bilgi bu
bâbtaki hadislerin izahı esnasında verilecektir. Hadîsleri terceme
ederken diyeti ödeyenleri Âkile ismi ile ifâde edeceğim.
2633) “ ... El-Muğîre bin Şu’be (6) (Radtyallâhü a »A )’den; Şöyle de
miştir :
.«^ s .4 i / j v y
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
E l - M ü ğ î r e (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini M ü s l i m ,
T i r m i z î , Ebû D â v û d ve N e s â î de rivâyet etmiş
lerdir. El-Mikdâm (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini E b û D â
vû d ve N e s â î de rivâyet etmişlerdir.
Bu hadîsler, diyetin kâtilin âkilesi tarafmdan ödenmesinin ge
rektiğine delâlet ederler.
Âkile kelimesinin mânâsı hakkmda yukarda özlü bilgi vermiş
tim. Âlim ler bu kelime ile kasdedilen mânâ hakkmda biraz farklı
görüş beyân ettikleri için bu konuya özlü olarak değinmek isterim.
Şöyle k i:
1. H a n e f î l e r ’ e göre hatâen, yâni yanlışlıkla öldürme ve
teammüden olmamakla beraber buna benzeyen ve Şibh-i amd ismi
verilen öldürme olayı dolayısıyla maktûlün mirasçılarına ödenecek
diyet, kâtilin âkilesi tarafmdan verilir. Bu diyeti verenlere Âkile de
nilir. Kâtil, ismi divân denilen ve devlet tarafmdan tutulan büyük
defterlerde yazılı askerlerden ise onun âkilesi bu defterlere isimleri
yazılı olanlardır. Bunlar onun diyetini üç yıl içinde öderler. Divân’-
da isimleri yazılı bulunan kadınlar ve çocuklar âkile dışmda tutu
lurlar. Divânda yazdı erkeklerin kâtilin akrabaları olması şartı aran
maz. Şâyet kâtil, divânda yazdı değil ise âküesi onun kabilesidir. Di-
vân’da ismi yasalı olmadığı gibi kabilesi ve yakınlan da yok ise âki
lesi, beytü’l-maldır. Yâni diyeti devlet hazînesinden ödenir. Kâtüin
babası ve oğullan gibi usûl ve furuunun âkileden saydıp sayılma
yacağı husûsunda ihtilâf vardır.
2. Ş â f i i ve H a n b e l î âlimlere göre de hatâen ve şibh-i
amd olan, yâni teammüden olmayan cinâyetlerde ödenmesi gerekli
diyet, kâtilin âkilesi tarafmdan ödenir. Kâtilin âkilesi, baba tarafm
dan olup erginlik çağma varmış ve aklı olan erkek yakınlandır. Kâ-
tilin usûl ve furuu, yâni babası, baba babası... oğullan, oğullannm
oğulları..., kadınlar ve küçük yaştaki akrabalar âkileden sayılmaz
lar. Kâtilin bu nevi yakınlan yok ise ve âzadlanmış köle durumunda
ise âküesi onu âzadlayan kimsedir. Şâyet böyle bir durum da yok
ise âkilesi Beytü’l-Maldır. Yâni diyeti devlet hazînesinden ödenir. Bu
da yok ise diyet kâtilin kendisinden tahsil edilir. Bu diyet üç yıl için
de taksitle ödenir.
288 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi E b û D â v û d ve N e s â i de rivâyet etmiş
lerdir. Bu hadîste geçen bâzı kelimeleri açıklayalım:
. İmmiyyet: Neden ve nasıl olduğu belirsiz şeye denilir. Bü keli
me Am ıy kökünden alınmadır. Amıy, âmâlık, körlük ve delâlet de
mektir. Nasıl ve niçin olduğu anlaşılmayan bir şey için kullanılan
“Muamma” kelimesi de kökten alınmadır. S u y û t i ve N e -
*■
Sünen-i İbn-i Mâce — C .: 7 -F .: 19
SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
(\)
9 — H AK K IN D A KISAS (MİSİLLEME) O LM A YA N
(YA B A LA M A LA R ) BÂBI
• 'i
at. : J\ij < >j\» 41*# < ûlf> it. f * * «aVuol j : 4*1 j
. I 4-i» j »,^1 4 İ4* <£y
T E R C E M E S İ
İZAHI
karşılığı serbest bırakabilirler. Keza bir mü’minin el, göz ve diş gibi
organlarım yok eden, kesen, koparan kimse de bir cinâyet işlemiş
olur ve misilleme olmak üzere bu organının kesilmesi, koparılması
meşrû kılınmıştır. Ancak bu cezâmn uygulanabilmesi için fıkıh ki-
tablannda belirtilen bâzı şartlann gerçekleşmesi aranır. Bu nevî zu-
lüme uğrayan kimse dilerse hasmını diyet karşılığı veyâ karşılıksız
bağışlayabilir.
Gerek bir organı kesmek ve gerekse yaralamak suçlarının câzâ-
sı bâzen kısâs, yâni misilleme olmaz da tazminat olur. Çünkü her
yaralama veyâ organ kesmeye karşılık v e r e c e k kısâs cezâsının su
ça tıpa tıp uyması güç olabilir, örneğin bu bâbm hadîslerinde sözü
edilen ve M e’mûme ismi verilen kafa yarası. Böyle yaralamada kafa
kırılarak yara beyin zarına ulaşmıştır. Bu suçu işleyene misilleme
yapmak onun kafasını ayni şekil ve ölçüler içinde yaralamaktır. Bu
nun güçlüğü apaçıktır. İşte bu gibi yaralamalarda kısâs cezâsı yok
tur. Ancak diyet ve hükümet ismi verilen tazminat cezâsı uygulanır.
Hangi durumda kısas ve hangi durumda diyet veyâ hükümet deni
len tazminat cezâsı verileceği hadîslerde ve fıkıh kitablannda an
latılmıştır. Biz bunlardan sadece sünenimizde rivâyet olunan hadîs
lerde beyân edilen yaralamalar ve organ kesmelerle ilgili hüküm
leri açıklamakla yetineceğiz. Çünkü bütün yaralamalarla ilgili bil
gi çok uzun sürer.
Bu bâbm ilk hadîsinde geçen Saîd, insan kolunun parmak uçla
rından dirseğe kadar olan kısmına denilir. Hadîste sözü edilen ada
mın kolu bilek ile dirsek arasmda kalan bir yerinden kılıçla kesil
diği için kendisi hasmınm kolunun da ayni şekilde kesilmesini ve
böyleçe kısâs hükmünün uygulanmasını istemiş. Fakat Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bu isteği kabul etmeyerek diyet öden
mesine hükmetmiştir. S i n d î ’ nin dediği gibi Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in burda kısâs hükmünü uygulamama
sının sebebi hakkmda şöyle denilmiştir: Kemik mafsaldan başka bir
yerinden kesildiği zaman buna karşılık, kısâs olarak hasmm kemi
ğini ayni ölçüde kesmek mümkün değildir.
10 — (BAŞKASINI) Y A R A L A Y A N KİŞÎ
KISAS (MİSİLLEME) OLMASI CEZÂSI YERİNE
FİDYE (TAZM İN AT) VERİR, BÂBI
296 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE
İ Z A H I
Bu hadîsi E b û D â v û d ve N e s â î de rivâyet etmiş
lerdir. H a t t â b i , el-Mââlim’de şöyle dem iştir:
T E R C E M E S Î
T E R C E M E S İ
2640) El-Misver bin Mahrama (Radtyallâhü a «A )’den; Şöyle de
miştir :
T E R C E M E S İ
2641) Ömer bin el-Hattâb (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine
göre:
300 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini B u h â
r i , E b û D â v û d ve T i r m i z i de rivâyet etmişlerdir.
E l - M i s v e r (Radıyallâhü anh)’m hadîsini M ü s l i m ve
E b û D â v û d da rivâyet etmişlerdir. Ö m e r (Radıyallâhü
anh) ’m hadîsi ise E b û D â v û d ve N e s â i tarafmdan da
rivâyet edilmiştir.
Hadîslerde geçen bâzı kelimeleri açıklayalım:
Cenin: Bu bâbm baş kısmmda belirttiğim gibi kadının rahmin
de bulunan bebeğe ve bebek şekline henüz dönüşmemiş olan ham
le de denilir.
Ğ urre: Bu kelimenin asıl mânâsı atm ahundaki beyazlıktır. Son
ra mülk edinilen insan, yâni köle ve câriye mânâsma kullanılmıştır.
Başka mânâlar da var ise de burada bu mânâ kasdedilmiştir. Ha
dîslerde Ğurre kelimesinin arkasmda gelen köle ve câriye bunun
açıklaması mâhiyetindedir ve cenîn kâtilinin dilerse köle, dilerse câ
riye verebileceği anlamım ifâde eder.
İmlâs: Bu kelimenin lügat mânâsı bir şeyi düşürmektir. Burda
kadının kanundan darbe yemesi sebebiyle doğum zamanından ön
ce çocuk düşürmesi mânâsı kasdedilmiştir. B u h â r i , el-İtisâm
bölümünde bu kelim eyi: İm lâs: Kadının kanuna vurmakla cenîn
düşürmesidir, diye açıklamıştır. E b û D â v û d ’ un rivâyetin-
de de bir râvî bu kelim eyi: Yâni adam karısının kanıma vurdu, şek
linde açıklamıştır.
Mistah s Çadır direğidir.
verirse ceninin diyeti olarak mirasçılarına bir köle veyâ bir câriye
verilmesi gereklidir. Kâtil veyâ yakınlan köle ve câriyeden birisini
seçmekte serbesttir. Hangisini arzu ederlerse onu verirler.
• W Jj V ^ Ö* Ü.
TERCEMESİ
2642) “ ... Saîd bin el-Müseyyeb’den rivâyet edildiğine göre; Ömer (bin
el-Hattâb) (Radtyallâhü a n h ):
TERCEMESİ
2643) “ ... Ubâde bin es-Sâmıt (Radıyallâhü cwA)’den rivâyet edildiğine
göre:
İ Z A H I
Bu bâbm ilk hadisi E b û D â v û d , T i r m i z î , N e s â i ,
M â l i k ve A h m e d tarafından da rivâyet edilmiştir. İkinci
hadîsin başkaca kim tarafmdan rivâyet edildiğine dâir bilgi edine
medim.
Hami Un Mâlik (R A .)’ın Hâl TOrcemesi
Hami bin Mâlik bin en-Nâbiğa el-Hüzelî Ebû Nadla el-Basri sahâbîdir. Râ
visi İbn-i Abbâs (R .A .)’dır. Cenîn’in diyetine âit hadisini rivâyet etmiştir. Ebû
Dâvûd, Nesâi ve İbn-i Mâceh onun hadisini rivâyet etmişlerdir. (H ülâsa: 94)
304 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
tik hadîste geçen “Âkile” kelimesi ile ilgili bilgi 2633, 2634 noiu
hadîsler bölümünde verildi. Burada kısaca işaret ettiğim gibi kasde-
dilen mânâ maktûlün baba tarafmdan olan erkek, akıllı akrabala
rıdır. Ö m e r (Radıyallâhü anh) ilk zamanlarında diyetin bunla
rın hakkı olduğu ve maktûlün karısının bu diyette hakkı bulunma
dığı görüşünde idi. Onun bu görüşte olmasının sebebi şu olabilir:
Kişi bir adamı kasıdsız olarak öldürdüğü zaman maktûlün kan ba
hasını katilin Akilesi öder. Yâni kâtilin baba tarafmdan olan erkek
yakınları bu ceremeyi çekerler. Gerektiğinde diyet ödeme yükümlü
lüğü yalnız bu grup akrabaya âid olduğuna göre buna karşılık ol
mak üzere diyet alma durumu olunca da yalnız bu grup akrabalar
yararlansm. Diğer akrabalara diyetten bir şey verilmesin. Sonra
D a h h â k bin S ü f y â n (Radıyallâhü anh) Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in tatbikatını bildirince Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh) söylediği hükümden rücû ederek hadîsle amel etti.
Ö m e r Radıyallâhü an h )’in kendi görüşünden dönüş yaptığına
dâir cümle bizim sünenimizde yok ise de E b û D â v û d ' u n sü-
neninde bulunduğu için tercemede bu cümlenin karşılığım parantez
içine aldım.
jifc Û I 4 * t-Â ( \ r )
13 — KÂFİRİN DİYETİ (K A N BAHASI) BÂBI
. j S %c* •& S f ü * L » - n a
JÂI J l (J** ii j Z-j Ûl • Cf- ‘ ‘
* * * *
. jCtiH j â j <t’ju lliîl J l*
T E R C E M E S İ
2644) “ ... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhümyûea rivâyet edildiğine göre :
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2645) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü atık) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kâtil (öldürdüğü yakınının malına) vâris olmaz» buyurmuştur.”
308 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
2. M â l i k , N a h a î ve H â d e v i l e r : Y anlışlıkla öldü
ren kişi, maktûlün malına mirasçı olur. Fakat diyetine mirasçı olmaz,
demişlerdir.
1. H a n e f î l e r , Ş â f i î l e r ve H a n b e l î l e r : Adam,
oğlunu öldürdüğü gerekçesiyle kısas edilmez. Çünkü Peygamber (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem : «Baba, veledini (çocuğunu) öldürdüğü ge
rekçesiyle kısas edilmez» buyurmuştur. Bu, meşhûr bir hadistir. İs
lâm ümmeti bu hadisle amel etmiştir. Şu halde bu hadîs kısas âye
tinin hükmünü hususileştirmiş olur. Ö m e r (Radıyallâhü anh)
da oğlunu öldüren kimse aleyhinde diyetle hükmetmiş ve hiç bir
sahâbi bu hükme karşı çıkmamıştır, derler.
2647) “ ... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amre bin el-Âs) (R a-
dtyallâhü anhütn)’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
T E RCE M E S t
İ Z A H I
Bu hadisi B u h â r i , E b û D â v û d ve N e s â î de ri
vâyet etmişlerdir. E r - R u b e y y i (Radıyallâhü anhâ), E n e s
b i n M â l i k (Radıyallâhü anh)’m halası ve E n e s b i n
e n -N a d r (Radıyallâhü anh) ’m kız kardeşidir.
Seniyye: Dört ön dişten birisi anlamındadır. Çoğulu Senâyâ’dır.
Hadîste geçen «Kitâbullah» ifâdesi «Allah’ın hükmü» veyâ «A l
lah’m farzı» mânâsma yorumlanmıştır. Bu ifâde ile kısas âyetinin
kasdedilmiş olması muhtemeldir. Hangi şekilde yorumlanırsa yo
rumlansın cümleden kasdedilen mânâ şudur;
314 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
,c/i\
' ^
i ; S -Cji % b
^ »■"I*
fÇS' i-* S*îrO* - n» •
û tû y u Ufe jfğ | & Uj Z-j 6) c f * û* *
. C J • ‘A j -*
T E R C E M E S İ
2650) "... (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil
diğine göre: Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
»j U—I : oTljjlI j
T E R C E M E S İ
2651) "... (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre :
Bâb : 17-18 KtTÂBÜ-D’DlYET 315
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2652) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (Radıyallâhü anhütnâ)’dan rivâyet edil
diğine göre:
$ y liu e -
++ *
. oU~lt :jII j j l j
T E R C E M E S İ
2653) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhütn)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Parmakların hepsi (diyet mikdan bakmandan) eşittir. Bunlar
da onar deve (diyeti) vardır.»”
N o t: Bunun senedinin hasen olduğu, Zevâid’de bildirilmiştir.
ju J . vs . J j£ 3 vs . 3 *Ç j l i f a — X! « (
İ Z A H I
İbn-i A b b â s (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini M ü s l i m '
den başka Kütüb-i Sitte sâhiplerinin hepsi rivâyet etmişlerdir. A m r
b in Ş u a y b ’ i n hadîsini Zevâid yazan Zevâid türünden say
mıştır. Halbuki E b û D â v û d ve N e s â î de bunu rivâyet
Bâb: 19 'KİTÂBÜ-D’DİYET 317
• * t r*
SÜNEN-t İBN-t M Â C E
T E R C E M E S İ
2655) *\.. Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhüm) ’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurmuştur :
İ Z A H I
• -»
âc ‘
Bâb : 20 KİTÂBÜ-D’DİYET 319
*j~\ ^ V r ^ * ^ ‘ •î ■ £* W > *
â'&Jû
7 . ^ -- ,
ü
+ •* • * ,vî
- n«v
• J f o " ^ O * 4 C f4
Bir adam (başka) bir adamm kolunu ısırdı. Işınlan adam da ko
lunu (hızla) çekti de ısıranın ön dişi düştü. Dâvâ Peygamber (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem )’e intikal ettirildi. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) dişin diyetinin bâtıl olduğuna hükmetti ves
«Biriniz erkek devenin dişleriyle sert yem yediği gibi (din kar
deşinin kolunu) çatır çatır yiyer (ısınr), (ısıranın düşen dişinin di
yeti yoktur), buyurdu."
İ Z A H I
Bu bâbın ilk hadîsini B u h â r î , M ü s l i m , E b û D â
v û d ve N e s â î de benzer cümlelerle rivâyet etmişlerdir. İkin
ci hadîs ise B u h â r î ve M ü s l i m tarafmdan da rivâyet edil
miştir.
V (t))
TERCEMESİ
T E R C E M E S İ
2659) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra-
dıyaliâhü anhüm)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sdlem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Hiç bir müslüman herhangi bir kâfir (i öldürmesinle karşılık
öldürülmez.»’ ’
•* * * * • Kİ'
T E R C E M E S İ
tZ A H I
Ebû C ü h a y f e (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini B u h â r i ,
T i r m i z î , N e s â î ve A h m e d de rivâyet etmişlerdir.
A m r b i n Ş u a y b ’ in dedesinin hadîsini T i r m i z î , E b û
B âb: 21 KİTÂBÜ-D’DİYET 323
D â v û d ve A h m e d de rivâyet etmişlerdir. î b n - i A b
bâs (Radıyallâhü anh)’m hadîsinin başkaca kim tarafmdan rivâ
yet edildiğini tesbit edemedim.
İlk hadîste E b û C ü h a y f e (Radıyallâhü anh), A l i
(Radıyallâhü anh)’a soru tevcih ederken «Sizin yanınızda» diye hi
tap etmekle çoğul zamirini kullanmıştır. Çoğul zamirini saygı mak
sadıyla kullandığı muhtemel olduğu gibi bununla Ehl-i Beyti kasdet-
miş olması ihtimali de vardır. Yâni sahâbîlerin bilmediği ve yalnız
Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in Ehl-i Beyti olan A l i
(Radıyallâhü anh) ile F a t m a ve çocuklarının bildiği vahya da
yalı yazdı bir bilginin bulunup bulunmadığı sorulmuş olur. H z .
A l i , E h l - i B e y t ’ in reisi olduğu için bu soru kendisine yö
neltilmiştir.
Ebû C ü h a y f e (Radıyallâhü anh) ’m bu soruyu sorması
nın sebebine gelince, Tuhfe yazarı bu hususta şöyle d e r:
“ Ş î î 1 e r ’ den bir cem aat: Ehl-i Beyt’in ve özellikle A l i ’ -
nin yanında vahye dayah bâzı bilgiler vardır ki Resûl-i Ekrem (Aley
hi’s-salâtü ve’s-selâm)’in bu bilgileri birer sır olarak onlara vermiş
ve onlardan başkası bu bilgilerden haberdar olmamıştır, diye iddiâ-
da bulunuyorlardı. Bu iddiâda gerçek payının bulunup bulunmadı
ğım öğrenmek için K a y s b i n U b â d e ve e l - E ş t e r
e n - N a h a î ’ ni n de H z . A 1 i ’ ye bu soruyu sorduklarım ve
burdaki cevâbm benzerini aldıklarım N e s â î ve E b û D â
v û d rivâyet etmişlerdir.”
H z. A l i (Radıyallâhü anh), verdiği cevapta bu iddiâyı red
deder ve şunu demek ister: Herkesin yanında yazılı olarak bulu
nan Kur’an-ı Kerim’den başka bizim yanımızda gizli bir şey yoktur.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) irşâd ve tebliğ hizmetini
umuma açık olarak yapmıştır. Sahâbîler arasmda ilmi açıdan bulu
nan farklılık Kur’an-ı Kerîm’den hükümler çıkarma istidad ve kabi
liyet derecesinin değişikliğinden ibârettir. Kur’an-ı Kerîm’in âyetleri
ni mütalâa ve mânâlarını düşünme kudreti verilen kişilere ilimlerin
kapılan açılır ve Allah’m yardım ve lütfü ile başkalarının elde ede
mediği bilgileri edinirler. A l i (Radıyallâhü anh), yanmdaki sa-
hifeye işâretle bundaki bilgilerin başka sahâbîlerin yanmda bulun
mayabildiğim belirtmek ister. Yanmdaki sahifede diyetlere âit hü
kümlerin ve bir kâfiri öldüren müslüman hakkında kısâs hükmü
nün uygulanmayacağı emrinin bulunduğunu beyân eder.
Hadîsin: «Bir kâfiri öldüren müslüman hakkında kısâs hükmü
nün uygulanmamasına» âit cümlenin izahı bölümünde K â d ı I y â z
324 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
özetle: Bu hüküm umûmidir. K âfir kişi, harbi yâni mal ve can em
niyeti verilmemiş ve düşman görülen gayri müslim olsun, ister zim-
mi yâni mal ve can emniyeti verilmiş elçi ve vatandaşlık hakkı ta
nınmış gayri müslim olsun bunu öldüren bir mü’min hakkmda kı-
sâs hükmü uygulanmaz. Ö m e r , O s m â n , A l i ve Z e y d
bin S â b i t (Allah cümlesinden râzı olsun) böyle hükmetmiş
lerdir. A t â , î k r i m e , e l - H a s a n , Ö m e r b i n A b -
dilaziz, Sevrî, Evzâî, Mâlik, Şâfiî, A h m e d
ve I s h â k da böyle demişlerdir.
N a h a î , Ş a b i ve E b û H a n î f e ’ nin arkadaşları ise .-
Bir mü’min zimmî (Cizye vergisini ödemek karşılığı vatandaşlık
hakkı verilen) olan bir gayri müslimi kasden öldürürse kısâs hük
mü uygulanır. Bu mesele hadîsin umumi hükmünün dışında tutu
lur, demişler ve dayanakları olan bir hadîsi delil göstermişlerdir. An
cak bunlarm gösterdikleri delil münkati bir hadîstir, diye bilgi
vermiştir. K â d ı I y â z ' m sözü burada bitti.
H a t t â b i ve Avnü’l-Mabûd yazarının konuya ilişkin ver
dikleri bilgiyi aktarmadan önce kâfirlerin nevileri olan Zimmi, Har
bi ve Müstemen ile Zû Ahd hakkmda kısa bilgi verip izahta bu te
rimleri kullanmayı uygun buldum.
Zimmî: Cizye ismi verilen vergiyi ödemeyi kabullenen ve İslâm
memleketinde oturup yerleşmesine izin verilen gayri müslimlere de
nilir. Başka bir deyimle vatandaşlık hakkı verilen gayri müslimler-
dir, denilebilir. Bugün memleketimizde oturan hristiyanlar gibi.
Müstemen: Mal ve can emniyeti verilen ve vatandaş olamayan
yabancı gayri müslimlere denilir. Elçiler bu neviden sayılır.
kâfir zimmî olsun müstemen olsun başka neviden olsun fark etmez,
demiştir.
Avnü’l-Mabûd yazan da özetle şu bilgiyi v e r ir :
"Bu hadis, bir kâfiri öldürdüğü için bir müslümanm kısâs edil
meyeceğine delildir. Öldürülen kâfir harbî ise bu hüküm hakkında
ittifak ve icmâ vardır, öldürülen kâfir şâyet zimmî ise cumhura
göre hüküm aynıdır. Fakat, E b û H a n î f e , onun arkadaşla-
n, N a h a î ve Ş a ’ b i ’ ye göre öldürülen kâfir zimmî ise onu
öldüren müslüman hakkında kısâs hükmü uygulanır."
İbn-i A b b â s (Badıyallâhü anh) ’m hadisinin son cümle
si A l i (Radıyallâhü anh) ’m hadîsinin bâzı rivayetlerinde de mev
cuttur.
Müslüman kişi, zimmi dâhil her hangi bir kâfiri öldürdüğü za
man onun hakkında kısâs hükmü uygulanmaz diyen âlimler İ b n - i
A b b â s ’ m hadîsini ve onun hadisinin benzeri olan A l i ’ nin
hadisinin son kısmım tercemede beyân ettiğim şekilde açıklamış
lardır. Onlara göre hadîsten kasdedilen mânâ şudur: Hiç bir mü’
min her hangi bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısâs olarak öldü
rülmez ve ahid sâhibi, yâni güvence verilen bir gayri müslim öldü
rülmez. Y âiıi böylesine can ve mal emniyeti verildiği için, hiyânet et
medikçe veyâ güven süresi bitmedikçe dokunulmamalıdır, öldürül
mesi haramdır.
Zimmî kâfiri öldüren mü’min kısâs edilir, diyen E bû H a
n î f e , onun arkadaşları, N a h a î ve Ş a ’ b ı ise bu hadîsi
şöyle yorumlamışlardır:
Hadîsteki kâfirden maksad harbî olan kâfirdir ve hadîsin mâ
nâsı şöyledir: “Bir mü’min harbi olan bir kâfiri öldürdüğünden do
layı kısâs edilmez ve ahid sâhibi (yâni güvence verilen - andlaşma
yapan) kâfir ahdi (süresesi) içinde (veyâ ahdine sadakat gösterdiği
sürece), harbî olan bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısâs olarak öl
dürülmez.”
Bunlara göre hadîsten çıkan hükümler şunlardır:
1. Bir mü’min harbî bir kâfiri öldürdüğünden dolayı kısâs edil
mez.
2. Zimmî veya müstemen bir kâfir, harbî bir kâfiri öldürdüğün
den dolayı kısâs edilmez.
3. Hadisteki kâfir harbî kâfir anlamına yorumlandığından do
layı bir mü’min harbi olmayan bir kâfiri (meselâ bir zimmi’yi veyâ
bir müstemeni) öldürdüğünden dolayı kısâs edilir.
326 SÜNEN-Î İBN-t MÂCE
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
îbn-i Abbâ s (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini T i r m i z î ,
A h m e d ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir. Ö m e r (Ra-
dıyallâhü anh) ’m hadîsini T i r m i z î de rivâyet etmiştir. Bu iki
hadîsten çıkarılan hüküm şudur: Bir baba oğlunu kasden öldür
B âb: 22-23 KİTABÜ-D’DİYET 327
. i l i î İX Ş » m i 3 / .S t i : t i i J j L
* 0 *• + *
.« J
T E R C E M E S İ
2663) “ ... Semüre bin Cündeb ( Radtyallâhü a «A )’den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
328 SÜNEN-Î İBN-İ MÂCE
3 ’â M t' Sı U. ya L» - mı
• * _ >.*• < f•' ,* î>« « ' .• * • I•- '**1 f • İl « - •(
t/ j* i8’ d }
m. S / .* ** J I - . ^ «f ıjl * .ıf . * ı* * ^ f ı « • ı ^
• 4 İ l . \.Wb* ^ » X f . J » - j (Jr» : *JV» İ #Aa» <Aj l 1 ü J j *
*+ 0* +*
•SaUlıS:<^.u'j .îi-iû-j . eu^ji3jl3
J-U â. J-ftIrlj . ı i j j i j l jr Jât juft jr j U J oUJ j : jkfl} j\ J
T E R C E M E S İ
2664) '... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhüm)’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
2665) “ ... Enes bin Mâlik (R a d ıy a llâ h ü a n i)’den rivâyet edildiğine göre:
Yahûdî bir adam (Ensâr’dan) bir kadının başını iki taş arasm
da ezerek onu öldürmüştü. Bunun, üzerine Resülullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) yahûdînin başını iki taş arasmda ezdirdi (yâni bu
şekilde kısâs edilmesini emretti.) ”
T E R C E M E S İ
Evet, diye başıyla işâret etti. (Kadının işaret ettiği yahûdî adam
yakalanarak huzura getirildi. Adam suçunu itiraf etti.) Bunun üze
rine Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in emriyle katillin ba
şı) iki taş arasmda (ezilerek) öldürüldü,”
İ Z A H I
t-i-J lj V ( yo)
T E R C E ME S İ
. 2667) "... Numân bin Beşîr (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine
göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
T E R C E M E S İ
İ Z A K i
T E R C E M E S İ
2669) “ ... Amr bin el-Ahvas (12) (Radıyallâhü a »A )’den; Şöyle demiştir:
T E B C E M E S t
2672) "... Üsâme bin Şerîk (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
Bu bâbm ilk hadisini T i r m i z î de rivâyet etmiştir. Diğer
hadîsler Zevâid türündendir. E b û D â v û d 2671 nolu e 1-
H a ş h â ş (Radıyallâhü anhl’ın hadîsinin bir benzerini E b û
R i m s e (Radıyallâhü anhl’den merfû olarak rivâyet etmiştir.
336 SÜNEN-1 ÎBN-1 MÂCE
jU -l vJ. (tv)
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2674) “ ... Amr bin Avf (el-Müzenî) ( Radıyallâhü anh)'den; Şöyle de
miştir :
Ben Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’den şöyle buyu
rurken işittim:
T E R C E ME S İ
T E R C E ME S İ
İ Z A H I
•pöl İ T İ . ^ il 3 ^ i 'î j i 4 İ Î ı ^ Ş : ıj t . ?\ £
T E R C E M E S İ
2677) “ ... Sehl bin Ebî Hasme ( Radıyallâhü anh) ’m kendi kavminin ile
ri gelen adamlarından rivâyetine göre :
T E R C E ME S İ
2678) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Ra-
dıyallâhü anhüm)’den; Şöyle demiştir :
Mes’ûd’un oğullan Huvayyısa ve Muhayyısa ile Sehl’in oğullan
Abdullah ve Abdurrahmân (Radıyallâhü anhüm), Hayber’de yiyecek
temini maksadıyla, (Medîne-i Münevvere’den) çıkıp gittiler. (Hay
ber’de) Abdullah’a zulüm edilip öldürüldü. Sonra durum Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’e anlatıldı. Resûl-i Ekrem (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) (maktûlün arkadaşlarına):
— «(Abdullah'ın Hayber yahûdîleri tarafından öldürüldüğüne)
yemin edersiniz ve (kan bedeline) müstahak olursunuz»? buyurdu.
Onlar:
— Yâ Resûlallah yanında bulunmadığımız bir cinâyet hakkmda
nasıl yemin ederiz? dediler. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) :
— «Şu halde yahûdîler (yemin etmekle) isnad ettiğiniz suçtan
beraet ederler,» buyurdu. Onlar;
B âb: 28 KİTÂBÜ-D’DİYET 345
İ Z A H I
Bu bâbm ilk hadîsini B u h â r i , M ü s l i m , E b û D â ^
v û d ve N e s â i de rivâyet etmişlerdir, ikinci hadîs ise Zevâid
türündendir.
Buradaki rivâyete göre ilk hadîsin râvîsi S e h l b i n E b i
H a s m e (Radıyallâhü anh) hadîsi kendi kavminin ileri gelen
adamlarından rivâyet etmiştir. B u h a r î ’ nin rivâyetinde ise
S e h l resen olayı nâkletmiştir. E b û D â v û d ’ un rivâyetine
göre ise S e h l ve onun kavminin ileri gelen adamlan bu hadîsi
E b û L e y l â ’ ya rivâyet etmişlerdir.
İlk hadîs râvîsi Sehl’in babası Ebû Hasme’nin ismi Âmir bin Sâide’dir. Bir
kavle göre ismi Abdullah bin Sâide bin Âmir’dir. Sehl Ensâr’m Hars kabilesinden
yaşça küçük sahâbîlerdendir. 25 aded hadisi vardır. Buhâri ile Müslim onun üç
hadisini ittifakla rivâyet etmişlerdir. Râvileri SâUh bin Havvât, Urve bin Zübeyr
ve Zühri’dir. Bir kavle göre mürsel hadisler rivâyet etmiştir. Ebû fiCâtim: O nd-
vân biatmda bulunan sahâbîlerdendir, demiştir. Hâfız Zehebi: Zannımca o, Muâ
viye (R.A.)’m halifeliği döneminde vefât etmiştir, der. Kütüb-i Sitte’nin hepsinde
onun hadisleri vardır. (Hülâsa : 157)
348 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
2680) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a-
dıyaUâhü anhüm) ’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:
(Râvî) demiştir k i : K ö le :
Y â Resûlallah! Efendim beni köleleştirmek isterse bana yardım
cı olmanın kimin üzerine (vâcib) olduğunu söyler misin? diye sordu.
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) d e :
«Her mü’min veyâ her müslüman üzerine (vâcib) dir,» buyurdu.”
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
•« M
T E R C E M E S İ
^ j\ t .î*>ih ^ 3 'ry ; . i - m
3 J~J '$ & : life • â 1C r ^ C f ‘ ti.' £ û?
. . « 1»f c r 3 . Jf »,
T E R C E M E S İ
2684) “ ... Ma’kıl bin Yesâr (İS) (Radıyallâhü anh)’den rivâyet edildi
ğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
T E R C E M E S İ
2685) Amr bin Şuayb’ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Radtyal
lâhü anhüm)’den rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem ) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
Bu bâbm ilk hadîsi ile ikinci hadîsi Kütüb-i Sitte’nin kalanların
da göremedim, ilk hadîsin mislini E b û D â v û d ile N e s â î
(Radıyallâhü anh)’den merfû olarak rivâyet etmişlerdir. Son hadis
ise E b û D â v û d ve T i r m i z i tarafmdan da rivâyet edil
miştir. T i r m i z i bunu ta’likan, yâni senedini anmadan rivâyet
etmiştir.
Müslümanlann kanlarının eşitliğine dâir olup üç hadîste de ge
çen cümlenin açıklaması ile ilgili olarak Avnü’l-Mabûd yazan, Şer-
hü’s-Sünne’den naklen şöyle d e r :
Müslümanlann kanlarının eşitliğinden maksad şudur: Müslü
manlann kanlan kısâs yönünden eşittir. Yâni öldürülen müslüman
Bâb : 32 KÎTÂBÜ-D’DÎYET 353
T E R C E ME S İ
T E R C E M E S İ
2687) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
İ Z A H I
İlk hadîsi B u h â r i de ve son hadîsi Ti r mi z î de ri
vâyet etmişlerdir.
T E R C E M E S İ
2688) "... Rifâa bin Şeddâd el-Fityânî’den; Şöyle demiştir:
356 SÜNEN-Î İBN-l MÂCE
T E R C E M E S İ
2689) “ ... Rıfâa bin Şeddâd ( R a d ty a llâ h ü anA )’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
Son hadîste sözü edilen Muhtâr ile kimin kasdedildiğine dâir bir
kayda rastlamadım. Bununla M u h t â r - i S a k a f î ’ nin kas-
dedilmiş olması muhtemeldir. M u h t â r - i S a k a f î , H i c -
ret-i N e b e v i y y e esnasmda doğmuş, fakat Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’i görme şerefine erişemediği gibi hadîs
rivâyetinde de bulunmamıştır. H i c â z ’ da hilâfetini ilân eden
A b d u l l a h bin Z ü b e y r (Radıyallâhü anh) 'm taraftan
iken hicretin 64. yılı O’ndan aynlarak I r â k ’ a geldi ve K ü f e ’ -
de Ş î î 1 e r ’ le iş birliği yaparak K e r b e 1 â olayının intika
mını almak üzere Ehl-i Beyt’ten (yâni Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâ
tü ve’s-selâm) ’in torunlarından) M e h d î M u h a m m e d b i n
e l - H a n e f i y y e tarafmdan görevlendirildiğini iddiâ etti. El al
tından yaptığı faaliyetler neticesinde 12 bin kadar taraftar topladı
ve hicretin 65. yılı K ü f e ’ y i eline geçirdi. K e r b e 1 â olayın
da bulunan veyâ olayı tertipleyen bir çok kimseyi öldürten M u h -
t â r bir buçuk yıl K û f e ’ de hükümdarlık ettikten sonra hic
retin 67. yık M u s ’ a b b i n Z ü b e y r ’ in gönderdiği askerî
kuvvet tarafmdan katledildi.
( v t)
TERCEMESİ
2690) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir :
«Bilmiş olki, kâtil eğer gerçekten doğru sözlü olup sonra sen onu
öldürür isen Cehennem ateşine girersin,» buyurdu.
Ebû Hüreyre dedi ki: Bu buyruk üzerine maktûlün velisi kâtili
serbest bıraktı. Ebû Hüreyre dedi k i: Kâtilin elleri bir enli ve uzun
kayışla arkasından bağlı idi. Kâtil, kayışım çekerek, yederek çıkıp
gitti. Bu nedenle kendisine Ze’n-Nis’a (= kayış sâhibi) ismi verildi”
T E R C E M E S İ
2691) Enes bin Mâlik ( R a d ty a llâ h ü a n h )'den rivâyet edildiğine göre :
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2692) “ ... Enes bin Mâlik (R a d ty a llâ h ü a«A/den rivâyet edildiğine göre
şöyle demiştir:
<_ £ » j . î y Ş p J . v 'ç g i b - p S £ - rw r
*
Z ' . " >•- -- — A . * fı - '
C ^ 4 Aic ia>- j\ < «A» A«âj 4 i »X ^
. J i »U jJ «
V '
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
(rv)
36 — KISÂS O LARAK ÖLDÜRÜLMESİ GEREKLİ
HÂMİLE KAD IN (H AKKIND A GELEN HADÎS) BÂBI
TERCEMESİ
2694) "... Muâz bin Cebel, Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh, Ubâde bin es-Sâ-
mıt ve Şeddâd bin Evs ( Radtyallâhü anhüm)’den rivâyet edildiğine göre; Re
sûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Î Z A H I
Zevâid türünden olan bu hadîs; bir kimseyi öldürdüğü için kı-
sâs olarak öldürülmesi gereken veyâ bekâr olmadığı halde zinâ et
tiği için recmedilmesi gereken kadm hâmile olduğu takdirde bu ce-
Bâb : 36 KİTÂBÜ-D’DİYET 365
T E R C E M E S İ
İZAHI
Bu hadîsi M ü s l i m , Ebû D â v û d ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir.
Hattâbî, Âişe (Radıyallâhü anhâ) ’n ı n « y e bir şey va
siyyet etmedi» sözünden maksadı Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve’s-
selâm )’in mâlî bir vasiyyette bulunmadığım ifâde etmektir. Çün
kü, insan miras olarak geriye bıraktığı malda vasiyyet edebilir. Ge
riye mal bırakmadığı takdirde neyi vasiyyet edecektir. Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) mirasçılarına kalacak bir mal bırakma
dı ki bunda vasiyyet etsin. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)
mâlî olmayan bâzı vasiyyetlerde bulunmuştur. Meselâ, yahûdflerin
A r a b i s t a n Y a r ı m a d a s ı ' n d a n çıkarılmasını, misâfirlere
ikramda bulunulmasını, namazlara dikkat edilmesini, köle ve câriye-
lere iyi bakılmasını ve malın zekâtma riâyet edilmesini tavsiye bu
yurduğuna dâir hadîsler mevcuttur, demiştir.
M ü s 1 i m ’ in şerhinde N e v e v î de: Â i ş e (Radıyal-
lâhü anhâ) Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in mâlî vasiy
yette bulunmadığım ve Ş i i 1 e r ’ in iddiâ ettiği gibi A l i (Ra-
dıyallâhü anh) ’m hilâfetine dâir bir vasiyyette bulunmadığım ifâde
etmek istemiştir, der.
Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve’s-selâm)’in H a y b e r ve
F e d e k ’ te bulunan arâzisine gelince O, bu arâziyi hayatmda
müslümanlara vakfederek gelirini onlara tahsis buyurmuştu.
Bâb : 1 KİTÂBÜ-L’V A S Â Y A 369
TERCEMESİ
İ Z A H I
T a l h a b i n M u s a r r i f ’ in A b d u l l a h b i n E b i
E v f a (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet ettiği kısım Kütüb-i Sıtte’nin
hepsinde rivâyet olunmuştur. Fakat onun e l - H ü z e y l ’ den ri
vâyet ettiği eser kısmına başka kitablarda rastlamadım.
T a l h a b i n M u s a r r i f , Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm) ’in bir şey vasiyyet edip etmediğini sorunca A b d u l
l a h b i n E b i E v f â (Radıyallâhü anh) bu sorunun özel bir
vasiyyete âit olduğunu sandığı için, hayır diye cevap vermiş olma-
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S Î
I Z A H I
(J1 (T)
2 — V ASİYYE T ETMEYE TEŞVİK BÂBI
T E R C E M E S İ
2699) “ ... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâ)’dan rivâyet-edil
diğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Vasiyyet edeceği bir şeyi bulunup da vasiyyeti, yanında yazıh
bulunmadıkça iki gece yatmak müsiûman bir kişinin hakkı (ona ya-
* kışır şey) değildir.»”
T E R C E M E S İ
2700) “ ... Enes bin Mâlik (RadtyaUâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re; Resülullah (Sattattahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Mahrûm kişi, vasiyyet etmekten mahrûm olan kimsedir.»”
N ot : Zevâid’de şöyle denilmiştir: Btmun senedinde Yezîd bin Ebân er-Rak-
kaşi bulunur, bu râvi zayıftır.
374 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
. « \ . y ___ * o * * j j V I
T E R C E M E S İ
tZ A H I
tin vâcibiiğine dâir bir hüküm yoktur. Lâkin bir müslümamn borcu,
başkasına âit emânet gibi bir hak var ise bunu vasiyyet etmesi lâ
zımdır. Ş â f i î : Bu hadîsin mânâsı, müslümamn ihtiyatlı davran
ması bakımından en uygun olanı vasiyyetnâmesinin yazılı olarak ya
nında bulundurulmasıdır. Bu itibarla müslüman kişinin, vasiyyetini
bir an önce yapması, yazdırması, bunu şâhidle tevsik etmesi ve ih
tiyaç duyduğu şeyleri vasiyyetnâmesine geçirmesi müstehabtır. Son
ra vasiyyetnâmesine ilâve etmek istediği bir durum olursa bunu da
eklemelidir, demiştir.
Hadîste vasiyyetin yazılı olması istenmiştir. Bununla beraber şâ-
hidlendirilmesi gereklidir. Şâhidlendirilmiş olması kaydı da düşünü
lür. Böyle yorum yapılmalıdır. Şâhidsiz olarak yazılması kasdedilme-
miştir. Hattâ şâhidlendirilmemiş yazılı vasiyyet ile amel edilmez ve
bir yarar sağlamaz. Bizim mezhebimiz ve cumhûrun mezhebi budur.
M u h a m m e d b i n N a s r hadîsin zâhirini tutarak, şâhid
lendirilmemiş yazılı vasiyyetlerin mûteber olduğunu söylemiştir.”
A h m e d b i n H a n b e l de bu görüştedir.
K u r t u b i d e : Bu hadîste vasiyyetin yazılı olmasmdan söz
edilmesi, bir tevsik ve teyid içindir. Vasiyyette esas olanı şâhidle
tevsik etmektir. Şâhidle tevsik edilen bir vasiyyet, yazılı olsun ve
yâ olmasın muteberdir. Bu hususta âlimler ittifak hâlindedir, de
miştir.
2700 nolu hadîsten kasdedilen mânâ ise şudur: Vasiyyet etmeden
ölen bir müslüman vasiyyet amelinin sevâbından mahrum kalmakla
hayırlı amelin kemâlinden mahrum kalmış olur. Çünkü vasiyyet
dünyadaki amellerin sonuncusu durumundadır. Vasiyyet meşrû kı
lınmış ki müslüman kimse âhirette bundan yararlansın. Bundan
mahrum kalan kimse büyük bir hayırdan mahrum kalmış olur.
J\ ( j «— ( r)
. Juj «3İİ*»[ j ! j
Bâb : 3 k î t A b ü -l ’v a s â y a 377
T E R C E M E S İ
2703) Enes bin Mâlik ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
T E R C E M E S İ
2704) “ ... Ebû Hüreyre ( Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Şüphesiz adam yetmiş yıl hayır ehlinin amelini (ibâdetini) iş
ler. Sonra (ölümüne yakın) vasiyyet ettiği zaman vasiyyetinde zu
lüm eder, böylece ameli şerle kapanır ve bu yüzden (Cehennemde
ki) ateşe girer (girmeye müstehak olu r). Şüphesiz (başka bir) adam
yetmiş yıl şer ehlinin amelini işler. Sonra (ölümü yaklaşınca) vasiy-
yetini adaletli eder, böylece ameli, hayırla kapanır ve bu nedenle Cen
nete girer.»
Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh) (bu hadîsi teyid etmek üzere)
* t * i \ * * * ' lî
şöyle demiştir: isterseniz; cAf* £ 9* <J! - 411 ajO*. <iUJ âyetlerini
okuyunuz.”
İ Z A H I
E n e s (Radıyallâhü anh)’m hadîsi Zevâid türündendir. Bu
hadîste, vârislerinden mal kaçıran, yâni ölümü hâlinde mîrasçıları-
T E R C E M E S İ
2705) Kurre (bin Eyâs) (1) (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiği
ne göre; Resülullah (Sallallakü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi T i r m i z i ’ den başka Kütûb-i Sitte sahiplerinin
hepsi rivâyet etmişlerdir. Ancak bâzı rivâyetlerde yalnız sadaka ile
ilgili kısım bulunur. Diğer kısım yoktur.
Hadîste geçen «Sohbet» kelimesi, arkadaşlık, muâşeret, yaşama,
geçinme gibi mânâlara geldiğinden, geniş anlamlı olarak davranma
şeklinde terceme etmeyi uygun buldum.
Hadîste geçen «Şahîh» kelimesi ihtirasla, cimri şeklinde açıklan
dığı gibi cimri mânâsından geniş bir anlam verenler de vardır. Bu
itibarla bu kelimeyi ihtiraslı mânâsma terceme ettim.
i
/■ ' 9 *
T E R C E M E S İ ~
*2707) "... Büsr bin Cahhâş el-Kureşî ( Radtyallâhü a n h )'den; Şöyle de
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir kere) eline (ha
fifçe) tükürdü. Sonra şehâdet parmağım (tükürük damlası üzerine)
bırakıp şöyle buyurdu :
«Allah (Azze ve Celle) buyuruyor k i: (Ey) Âdem oğlu seni şu
nun misli olan (bir damla meni) den yarattığım halde beni nasıl âciz
(zan) edersin (de malından sadaka ödemezsin) ? Sonra rûhun şura
ya (ve Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) boğazma işâret
etti) ulaştığı zaman sen: Sadaka veririm, dersin. Halbuki sadaka
verme zamanı nerede? (Yâni bu fırsatı kaçırdın).»”
N o t: Bunun senedinin sahih olduğu, Z e v â id ’de bildirilm iştir.
İ Z A H I
Zevâid türünden olan bu hadîsi A h m e d de rivâyet etmiş
tir. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), muhâtablannın dik
katini çekmek üzere tükürük damlasını örnek göstererek insanın böy
le bir damlacık sudan yaratıldığım Allah’tan naklen beyân buyur
muştur. Bu yüce kudrete sâhip olan Allah Teâlâ, kulun vereceği sa
dakanın yerini fazlasıyla dolduracağını vaad buyurduğu halde muh
teris kimseler fakirleşme endişesinden dolayı sağlığında sadaka ver
mekten çekinirler. Bu davranış bir bakıma Allah Teâlâ’mn kula dün
yalık vermekten âciz olduğu zannmı sezdirmektedir. Hadîsin kudsî
kısmı böyle bir zannın bâtü olduğuna işâret eder.
Rûhun boğaza gelmesi zamanından maksad tam o zaman ola
bilir. Bu takdirde, hastanın bu esnada verdiği sadaka geçersizdir. Bu
Bâb: 5 KİTÂBÜ-L’VASÂYA 385
T E R C E M E S İ
2708) "... Âmir’in babası Sa’d (bin Ebî Vakkas) (Radtyallâhü ankümâ)’-
dan; Şöyle demiştir:
Ben Mekke'nin fetih yılı (Mekke’de) ölüme yaklaştığım derece
de hastalandım. Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hastalığım
dolayısıyla bana uğradı. Ben d e :
Ey Allah’ın Resûlü şüphesiz benim çok malım var ve bir kızım
dan başka mirasçım yoktur. Ben malımın üçte ikisini sadaka olarak
vasiyyet edebilir miyim? diye sordum. Resûl-i Ekrem (Sallallahü
Aleyhi ve S ellem ):
Sünen-i İbn-i M â ce — O . : 7- F . : 25
386 SÜNEN-Î İBN-t MÂCE
İ Z A H I
^ & t ^
, « y û l / t lâjVfCfjAcSL
. ıl»fj j ı » Uw> tı / O, o U —l j ! jl j
B âb: 5 KİTÂBÜ-L'VASÂYA 389
T ER C E M E S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
Bu hadîsi B u h â r î , M ü s l i m ve N e s â î de rivâyet
etmişlerdir. N e v e v i bu hadîsin şerhinde: Bu hadis vasiyyet edi
lecek meblâğın malın üçte birinden az olmasının müstehablığına de
lâlet eder. Cumhûrun görüşü de mirasçılar zengin olsun fakir olsun
vasiyyetin böyle olmasının müstehablığı istikametindedir. Fakat bi
zim mezhebimiz (Ş â f i i mezhebi) şudur: Mirasçılar zengin ise
malın üçte birini vasiyyet etmek müstehabtır, fakir iseler vasiyyet
edilecek meblâğın üçte birden eksik olması müstehabtır. E b û B e
k ir (Radıyallâhü anh) ’m ve A l i (Radıyallâhü anh) ’m malları
nın beşte birini, İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ile 1 s h â k’m
mallarının dörtte birini vasiyyet ettikleri rivâyet olunmuştur. Malın
altıda bir, onda bir gibi oranlarda vasiyyetinin daha uygun olduğu
nu söyleyenler de vardır.
A li (Radıyallâhü anh), İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü
anh), Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ve başkalarından rivâyet edil
diğine göre mirasçıları olup da malı az olan kimsenin vasiyyet et
mesinin müstehab olduğunu söylemişlerdir.
Yukarda da belirttiğim gibi H a n efi mezhebinin görüşü bu
hadise uygundur.
Malın üçte birinin çokluğu ile kasdedilen mânâ hakkında gerek
li bilgi 2708 noiu hadîsin izahı bölümünde anlatıldığı için tekrarla
maya gerek kalmadı. Üçte birinin büyüklüğü de benzer mânâyı ifâ
de eder. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in «Sülüs büyük
tür veyâ çoktur» buyruğundaki tereddüd râvîye âittir. Yâni ya büyük
kelimesi veyâ çok kelimesi kullanılmıştır.
ıl» jlj! j V ı— (*\)
. £ 2 ö l . »3 S| 3 . ö L ç jş s ij ^ m y 151 i 6± f 6)
525 < 0 2 . o ç : £ j ? jt
TEBCEMESt
2712) "... Amr biri Hârice (Radıyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre:
jp S te ? a . 3 a # e .P S fû-fc* - TV\r
i <gLi- ı j û y C $§İJ®' 3J - O : cly C ^ ^ 1U
.« C
0 +
j
*
% . < 3 * - tsi
*
^ ^
TERCEMESİ
2713) "... Ebû Ümâme el-Bâhilî (Radıyallâhü anh ) ’den; Şöyle demiştir:
Bâb : 6 KÎTÂBÜ-L’V A S Â Y A ' 393
T E R C E M E S İ
2714) “ ... Enes bin Mâlik (RadtyaUâhü attk)'den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
A m r b in H â r i c e (Radıyallâhü anh) ’m hadisini T i r-
m i z î , A h m e d , N e s â i , D â r e k u t n i ve B e y h a k î
de rivâyet etmişlerdir.
Bu hadîste geçen bâzı kelimeleri açıklayalım s
Cine s Geviştir. Kası: Geviş getirmek, ağza getirilen gevişi yut
mak, şiddetli çiğnemek ve dişleri sıkmak mânâlarına gelir. Terce-
mede birinci mânâyı seçtim. Diğer mânâları düşünmek de mümkün
dür.
Lüğâm> Salya ve bundan meydana gelen köpük mânâlarında
kullanılır. Bir kavle göre yalnız salya köpüğü mânâsım ifâde eder.
394 SÜNEN-İ İBN-İ MACE
• J t JJ «.»it (V)
T E R C E M E S İ
tZABI
î Ai* J* O*A ü* W
8 — V A S İYYE T ETMEMİŞ HALDE ÖLEN KİMSE
YERİNE SAD AK A VERİLİR Mİ? BÂBI
TER C E ME S İ
* 9
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2718) " . . . A m r bin Ş u a y b 'i n dedesi ( A b d u l l a h bin A m r bin e l - A s ) (R a -
dtyaUâhü a n h i i m â ) ' d e n ; Şöyle d e m iş t i r :
İ Z A H I
23 — FERÂİZ KİTÂBI
t t iu , * -jf c.p a r , t p’ â
* (•
T E R C E M E S İ
2719) “ ... Ebû Hüreyre ( RadtyaUâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir : ^
İ Z A H I
U ir İ ûll*VI liAaç
*
'r'\ ( T)
2 — E V L Â D IN (M İR A S ) H İSSELE R İ B ÂB I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadîsi T i r m i z i , E b û D â v û d ve A h m e d de
rivâyet etmişlerdir. S a ’ d b i n e r - R a b î (Radıyallâhü anh)
E n s â r - i K i r â m ’ ın H a z r e ç kabilesinden idi. Peygamber
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) Mühâcir olan sahâbiler ile Ensâr olan
sahâbiler arasında kardeşlik akdini yaptığı esnada S a ’ d ile A b -
d u r r a h ma n bin A v f (Radıyallâhü anh) ’ı kardeş etmişti.
S a ’ d, U h u d savaşında şehid olunca kardeşi Câhiliyet devri
âdetince kadınların mirastan mahrum olduklarını sanarak onun ma
lının tamamını almıştı. S a ’ d ’ m karısına ve kızlarına bir şey ver
memişti. Bunun üzerine S a ’ d ’ m karısı durumu Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e arz ediyor ve bu olayı tâkiben hadîste
işâret edilen miras âyeti nâzil oluyor. Bu âyet, N i s â sûresinin
11 ve 12. âyetleridir. Meâli şöyledir :
«Allah, size evlâdınız hakkında erkeğe iki dişi’nin hissesi kadar
emrediyor. Eğer dişi olan evîâd, ikiden fazla ise ölünün bıraktığı ma
lın üçte ikisi onlaradır. Şayet bir tek dişi ise malın yansı onadır. Ölü
nün çocuğu var ise ölünün babasıyla annesinin her biri için altıda
bir hisse vardır. Şâyet ölünün çocuğu yoksa ve kendisine yalnız ba
bası ile annesi vâris ise annesine üçte bir düşer. Eğer ölünün kardeş
leri de var ise annesine altına biri verilir. Bu hisseler, ölünün ettiği
vâsiyyetten ve borcundan ardakalana âittir. Babalarınız ve oğulları
nızdan hangisinin menfaatça size daha yakın olduğunu siz bilmez
siniz. Bütün bunlar Allah tarafından birer ferîzadır. Allah şüphesiz
âlimdir, hakimdir. (11)
«Kanlarınızın çocuğu yoksa terekelerinin yarısı sizedir. Eğer on
lann çocuğu var ise terekelerinin dörtte biri sizedir. Onlann yapmış
olduklan vâsiyyetten veyâ borçtan sonra. Eğer çocuğunuz yoksa ka-
410 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
nlanmza terekenizin dörtte biri vardır. Şâyet çocuğunuz var ise ka
nlarınıza terekenizin sekizde biri vardır. Yapmış olduğunuz vasiy
yetten veyâ borçtan sonra. Eğer bir erkek veyâ bir kadın kelâle (usûl
ve furuun dışında kalan) vârisler bırakırsa ve o (ölü) nün (yalnız
ana bir) tek erkek kardeşi veyâ tek kız kardeşi bulunuyor ise on
lardan her birine altıda bir hisse vardır. Eğer kardeşler birden faz
la iseler terekenin üçte birinde ortaklardır. (Mirasçılara) zarar ver
mek kasdı olmaksızın edilen vasiyyetten veyâ borçtan artakalan.
(Böyle taksim edilir.) Bütün bunlar Allah tarafmdan bir ferîzadır.
Allah alîm ve halimdir.» (12)
İzahım yapmakta olduğumuz hadiste indirildiği haber verilen
miras âyeti yukarıya meâli ahnan N i s â sûresinin 11 ve 12. âyet
leridir. Bu âyetlerin izahı için geniş tefsirlere mürâcaat edilebilir.
Hadiste sözü edilen ölüm vukûatı dolayısıyla kalan mirasçılara
verilecek hisseler bu âyetlerde beyân buyurulduğu için Resûl-i Ek
rem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buna göre tereke taksimini emret
miştir. Hatırlatmak için meseleyi tekrar gözden geçirelim .-
S a ’ d (Radıyallâhü anh) öldüğü zaman geriye mirasçı olarak
iki kız çocuğunu, karısını ve bir erkek kardeşini bırakmıştır. Bun
lardan kızlarına üçte iki, karışma sekizde bir hisse verildikten son
ra kalam asaba olan erkek kardeşine düşer. Meseleleri 24’ten çözü
lür. 24 hisseden 16 hisse kızlara, 3 hisse kadına verilir. Geri kalan 5
hisse tutarındaki mal S a ’ d ’ m erkek kardeşine düşer. Yâni
erkek kardeş için belirli bir hisse yoktur. Belirli hisse sâhipleri his
selerini aldıktan sonra yerde kalan ne ise erkek kardeşe o verilir.
, ı v '& k . c/ ı« . p . tvrv
JsCij. ^ H : ^ 30. * \
.oşSh jvı <5vj A '6^ k
. j , 1*3
-> /
Bâb : 2 KITÂBÜ-L’F E R Â İ Z 411
TERCEMESİ
Bir adam (Küfe vâlisi) Ebû Mûsâ el-Eş’arî ile (Küfe kadısı) Sel-
mân bin Rebia el-Bâhilî (Radıyallâhü anhümâ) ’nm yanlarına gele
rek, ölen kimsenin bir kızma, bir oğlunun kızma ve ana baba bir
tek kız kardeşine âit miras hisselerini sordu. Ebû Mûsâ ile Selmân:
Ölünün kızına terekenin yana vardır. Kalan (yansı) da ölünün
kız kardeşinedir. (Böylece ölünün oğlunun kızına bir şey yoktur),
dediler. (Ebû Mûsâ, soru sâhibine:) Sen (Abdullah) bin Mes’ûd’a da
git (Ona da sor) O da (kanaatımca) bizim fetvâmıza uygun cevap
verecektir, dedi. Bunun üzerine adam Abdullah bin Mes’ûd (Radı-
yâllâhü anh) ’a giderek meseleyi ona sordu ve Ebû Mûsâ ile Selmân’ın
söyledikleri sözleri ona anlattı. Abdullah: Ben onlarm verdikleri fet-
vâya uygun cevap verdiğim zaman delâlete gitmiş olurum ve hidâ
yet üzerinde onlardan olmam. Ve lâkin ben Resûlullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) ’in hükmü ile hükmedeceğim. (O da şudur:) Ölü
nün kızma terekenin yansı var. Ölünün- oğlunun kızana, terekenin
üçte ikisini tamamlamak üzere altıda bir var. Kalan (üçte bir) de
ölünün kızkardeşinedir."
İ Z A H I
B u h â r i , sünen sâhipleri, T a h â v î ve D â r i m i de
bu hadîsi rivâyet etmişlerdir. E b û M û s â (Radıyallâhü anh)
halîfe O s m â n (Radıyallâhü anh) devrinde K ü f e vâlisi iken
bu soru kendisine ve o zamanın K ü f e kadısı S e l m â n (Ra-
dıyallâhü anh) ’a sorulmuştu. A b d u l l a h İ b n - i M e s ’ û d
(Radıyallâhü anhümâ) ise E b û M û s â ’ nm selefi sayılır. Çün
kü Ö m e r (Radıyallâhü anh) halîfe iken İ b n - i M e s ’ û d ’ u
K ü f e vâliliğine tâyin etmişti. O s m â n (Radıyallâhü anh) ha
lîfe olduktan sonra İ b n - i M e s ’ û d ’ u bu görevden alıp yeri
ne E b û M û s â ’ yı atamıştı. E b û M û s â ile S e l m â n
sorulan soruya kendi ictihadlanna göre cevap vermekle beraber te-
yid için soru sâhibini İ b n - i M e s ’ û d ’ a göndermişlerdi. On
lann verdikleri cevaba göre terekenin yansı ölünün kızma, diğer
yansı da ölünün kız kardeşine verilir. Ölünün oğlunun kızı ise mah-
3. Bir kimse öldüğünde geriye kız evlâd veyâ oğlunun kız ev
lâdından bir veyâ daha çok sayıda mirasçı bırakır ve bunlarm yanın
da ölünün baba ve ana bir veyâ baba bir kız kardeşleri varsa, bun
lar kızlarla asaba durumuna düşmüş olurlar. Belirli pay sâhipleri
paylarını aldıktan sonra artakalan mal var ise bunlara verilir.
4. Müctehid âlim, içtihad ederek bir fetvâ verdiğinde, tereddüdü
olmasa bile görüşünü teyîd bakımından soru sâhibini emsâli olan
veyâ daha üstün olduğu kanaatini taşıdığı zâtlara göndermelidir.
Fetvâ veyâ hüküm veren âlim devlet yetkilisi olup, diğerinde resmi
yetki olmasa bile hüküm budur.
5. Bir âlim müctehid ve devlet yetkilisi olarak hatâh fetvâ ve
yâ ictihadda bulunduğunun farkına varan ilim ehli susmayıp ger
çeği apaçık bir şekilde açıklamalıdır. Hatâh hüküm veyâ fetvâ ve
ren zâtın makam ve etiketi ne olursa olsun sonuç değişmez.
6. Müctehid dâhil, bir âlim yanlış fetvâ veyâ hüküm verdiği
nin farkma vardığı zaman bundan rücû edip hak olana uymak du
rumundadır. (Bu son hüküm B u h â r i ’ deki rivâyetten alınma
dır.)
Bu hadîste isimleri geçen î b n - i M e s ’ û d ’ un hâl terce
mesi 137 -139, E b û M û s â ’ nınki 88 ve S e 1m â n ’ mki 2506
nolu hadîslerin izahı bölümlerinde geçmiştir. Allah cümlesinden râ-
zı olsun.
r)
3 — CED (B A B A N IN B A B A 3 IN 1 IN MİRAS
HİSSELERİ BÂBI
T E R C E M E S İ
2722) “ ... M a’kil bin Yesâr el-Müzenî ( Radıyallâhü anh)'den; Şöyle de
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den işittim ki (miras
çılar) içinde bir ced (baba babasın) m bulunduğu bir ferâiz mese-
414 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
lesi O’na arz edilmiş ve O, cedd’e üçte bir veyâ altıda bir hisse ver
miştir (buna hükmetmiştir) .*’
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Ced, yâni dede sahih ve fâsid diye ikiye ayrılır. Fâsid ced için
belirli bir pay olmadığı gibi asabelik hakkı da yoktur. Yâni belirli
paylan bulunan mirasçılar kendilerine âit hisseleri aldıktan sonra
yerde kalan malı alma hakkına sâhip olup asabe ismi verilen miras
çılardan da değildir. Fâsid dede kendisi ile ölü arasmda bir veyâ bir
den fazla kadın bulunan dedeye denilir. Meselâ ölünün annesinin ba
bası gibi. Görüldüğü gibi bu dede ile ölü arasmda bir kadın bulu
nur.
Sahih ced ise kendisi ile ölü arasmda kadın bulunmayan dedeye
denilir, ölünün babasmın babası ve bunun babası gibi.
»jJL-t jm <_tl> ( t )
4 — CEDDE (Y Â N İ BABA ANNE VE ANNE ANNE) NİN
M İRASI BÂBI
T E R C E M E S t
. « J ‘ »jVi—i S
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
5 — KELÂLE BÂBI
**
. T E R C E M E S İ
2726) M a’dân bin Ebî Talha el-Ya’mürî ( Radtyallâhü anhüm)’den:
Şöyle demiştir:
B&b : 5 KİTÂBÜ-L’FERÂtZ
J jS o ' j V 3 3 ^ ^ 6 ‘ * ‘j a 3 * * * £ t i j j * v
: *j?Ç i m * ■% V1 ■£ £ ^
jiX j , v T c j 'S ı J 'J u y ' 'J ? ! £ * ' 1& < b ~ > i.
422 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
c*-y<>> ^ w
6 — MÜSLÜMANLARIN MÜSLÜMAN O LM AYAN LAR A
MİRASÇI OLM ALARI (HÜKM ÜNÜN BEYÂNI) BÂBI
T E R C E M E S İ
2729) Üsâme bin Zeyd (Radıyallâhü anhümâ), Peygamber (Sallat-
lahü Aleyhi ve SeUem)'den rivâyet ettiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aley
hi ve Sellem) efendimiz :
«Müslüman, kâfire mirasçı olamaz ve kâfir de müslümana vâris
olamaz» buyurmuştur."
Bâb : 6 KİTÂBÜ-L'FERÂİZ 427
• «? j î r f j #
u ^ v . v & i ^ «ı» j. y
> . w j ^ j j a ı i^j\L
l ı < ı> jj o ^ j
.y / İM * C*^
T E R C E M E S İ
fctîı. J \ ^ jg —
428 SÜNEN-1 İBN-t MACE
t ) J ~ J ü l l- i Ü 3 j* ( f * J *-1 ü )
.<'&yibffL'Sw
+ A-
T E R C E M E S İ
2731) “'... Amr bin Şuayb’m dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhütn) ’den rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
Muâz bin Ce be l , M u â v i y e , S a i d b i n e 1- M ü -
seyyeb ve M e s r û k ile diğer bâzı zâtlara göre müslüman,
* V ( v )
V elâ s Yukarda parantez içinde ifâde ettiğim gibi bir köleyi ve
yâ bir câriyeyi âzadlamaktan doğan özel hak mânâsına kullanılmış
tır. Velâ, başka mânâlara da gelmekte ise de burada bu mânâ kas-
dedilmiştir. Bu özel hak âzadlayan kişinin ve bâzı yakınlarının âzad-
lanan kimseye bâzı durumlarda mirasçı olmaktır. $öyle k i :
Âzadlanan köle veyâ câriye öldüğü zaman asabe ismi verilen
mirasçı yakınları bulunmadığı takdirde belirli miras pay sâhibi du
rumundaki mirasçıları varsa bunlara verilen paylardan arta kalan
malı onu âzadlayan erkek veyâ kadına verilir. Şâyet âzadlanan kişi
nin belirli pay sâhibi durumundaki mirasçıları da yok ise onun ma
lının tamamı, âzadlayan kimseye verilir. Eğer âzadlayan kişi hayat
ta değiise ona verilecek mal onun erkek asabelerine verilir. Bunu
bir örnekle açıklayalım:
Âzadlanan köle öldüğü zaman oğlu ve kansı varsa, sekizde bir
hisseye sâhip olan karısına malın sekizde biri verilir. Oğlu da asabe
olduğu için artakalan mah alır ve onu âzadlayan kişiye bir şey ve
rilmez. Şâyet âzadlanan kölenin yalnız kansı var ve başka hiç bir
mirasçısı yok ise kanya sekizde bir hisse verilir. Artakalan mal onu
âzadlayan erkek veyâ kadına verilir. Şâyet âzadlayan kişi de ha
yatta değil de bir oğlu ile bir kızı varsa, âzadlanan kölenin kansına
verilen sekizde bir oranındaki hisseden artakalan malın tamamı,
âzadlayan kişinin oğluna verilir ve âzadlayanm kızma bir şey ve
rilmez.
Âzadlanan köle öldüğü zaman kansı da yok ise, yâni hiç bir mi
rasçısı yok ise, malının tamamı onu âzadlayana verilir. Âzadlayan
da hayatta değilse, âzadlayanm erkek asabesi durumundaki oğluna
verilir.
* V* J J * * (• t * ' ^ ^ * « X -3 f *
-tA
^ j * 3fÜ * t i Jl ^ * 1 ++ ** ip >
432 j SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
I*, 0 f~.■ ——d»
*. V ^ * * 3 5 7 ^ 7 ^ 5
«1
ytC i%B.aâ # 4 E y. ş_fb, 4 ı^ıE.£ a ,ıüiı
ı£>l c^T~Ej . < â d ili V .1 0 1 U j. j l l£ jV . - .*: j^ ; j t â . ^
..öl üiJ yCiî ii. lîi g jLcfıJ i l - t5î
T E B C E M E S t " '
2732) "... Amr bin Şuayb’ın dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a -
dıyallâhü ankiim)’den; Şöyle demiştir:
Riyâb bin Huzeyfe bin Said bin Sehm, Ma’mer’in kızı Üntmii
V âil el-Cümehiyye ile evlendi ve ondan üç erkek çocuğu oldu. Son
ra çocukların annesi öldü. Oğlan çocuklar, annelerinin bir evine ve
annelerinin âzadlılannın velâ hakkına mirasçı oldular. Daha sonra
Am r bin el-Âs (Radıyallâhü anh) bu çocuklan Şam’a götürdü. Ço
cuklar Amvâs vebâsmda öldüler. Onlarm asabesi durumundaki Am r
(bin el-Âs) onlara mirasçı oldu. Sonra Ma’mer’hı oğullan gelip (ha
life) Ömer (bin el-Hattâb) (Radıyallâhü anh) ’a mürâcaat ederek kız-
kardeşlerinin velâ hakkı konusunda Am r’a dâvâcı oldular. Bunun
üzerine Ömer (Radıyallâhü anh) :
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittiğim ha
disle aranızda hükmedeceğim. Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ’den şöyle buyururken işittim, d edi:
«Veled (çocuk) ve vâlid (baba veyâ annen) in elde ettikleri mi
ras hakkı, o (çocuğun veyâ babası ile annesi) nin olan asabesinindir.»
Abdullah dedi k i: Ömer (Radıyallâhü anh), (bu hadise dayana
rak) Ümmü vâil’in velâ hakkının bize âit olduğuna hükmetti ve bi
zim için bu hükme dâir bir yazı verdi. Bu yazıda Abdutrahman bin
Avf, Zeyd bin Sâbit ve diğer bir zâtın şâhidliği de vardı. Nihâyet
Bâb : 7 KÎTÂBÜ-L’F E R Â İ Z 433
Abdülmelik bin Mervân halife olduğu süre içinde Ümmü V âil’in bir
âzadlısı vefât etti ve iki bin dinâr mâras bıraktı da (Ömer tarafın
dan verilen) bu hükmün değiştirildiği haberi bana ulaştı. Ma’mer'in
oğullan, yâni Ümmü V âil’in erkek kardeşleri bu kere (velâ hakkı
için) Hişâm bin İsmâil'e mürâcaatla (bize) dâvâcı oldular. Hişâm
da bizi (halîfe) Abdülmelik'e havâle etti. Biz de Ömer (Radıyallâhü
anh) ’m yazılı hükmünü Abdülmelik'e götürdük. Abdülmelik :
Ben gerçekten bu hükmün şüphe götürmez hüküm nevinden ol
duğu görüşünde idim. Medine-i Münevvere halkının durumunun bu
hükümde tereddüd edebilecek dereceye ulaştığını sanmıyordum, dedi.
Sonra Abdülmelik (de) Ümmü Vâil'in velâ hakkının bize âit ol
duğuna hükmetti. Biz bu ana kadar bu hakkımıza devam edegel-
dik.”
İ Z A H I
İ Z A H I
pt £ . » 3 ^ Lf S i p tf • j) S ÜSr- rvrt
d
^^
* . »C İ J >
0 -•
& S •
•'I -
’j Ş ^
-
i
^
# <*'
T E R C E M E S İ
2734) “ ... (Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in amcası) Hamza
(Radtyallâhü anh)’m kızı (ki Muhammed bin Ebi Leylâ ’nın dediğine göre; A b
dullah bin Şeddâd’ın ana bir kız kardeşidir) (Radtyallâhü anhâ)’dan; Şöyle
demiştir :
Benim bir âzadh kölem vefât etti ve geriye bir kız bıraktı. Bunun
üzerine Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun malım benim
ile kızı arasında taksim etti. Malının yansım bana, yansım da onun
kızına hükmetti.”
İ Z A H I
Âzadlı köle, soyundan mirasçı olarak bir kız bıraktığı için kı
zın hakkı malın yansıdır. Soyundan asabe durumunda mirasçısı bu
lunmadığı için yukarda açıkladığım hükümler gereğince artakalan
mal, âzadlayana asabe sıfatıyla âittir. H z . H a m z a (Radıyal-
lâhü anhi’m kızının ismi, MiftâhüT-Hâce’de beyân edildiğine göre
S e 1 m â ’ dır. Yine orada beyân edildiğine göre A h m e d bu
hadîsi K a t â d e aracılığıyla H a m z a ’ nm kızı S e 1 m â ’ -
dan rivâyet etmiştir. Bu hadise diğer sünenlerde rastlayamadım.
N e s â i ’ de rivâyet edilmiş olabilir.
Bâb : 8 KİTABÜ-L'FERÂİZ 437
Bir âzadlı köle veyâ câriye öldüğü zaman yalnız bir kızı, bir de
kendisini âzadlayan kimse varsa, malının yansı hisse olarak kızma
verilir. Geri kalan da efendisine verilir.
H z . H a m z a (Radıyallâhü anhl’m kızı sahâbîlerdendir, Râ
visi, ana bir kardeşi A b d u l l a h b i n Ş e d d â d ’ dır.
( a)
T E R C E M E S İ
ı \Lxt x . f c î 3 5 . fc . ^ 3 o . j - b i <u V t ^ C \ *^ \
• * A % ’â ^ bi
1Juf : i/s* J6j . g jl * y 4İ>jl» : jjel JS . y » j < ju > «>. »aLJ j : j
438 SÜNEN-Î ÎBN-Î MACE
T E R C E M E S Î
2736) “ ... Abdullah bin Amr (bin el-Âs) (Radtyallâhü anhüm&Ydan;
Şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Mekke’nin fetih günü
ayağa kalkarak şöyle buyurdu:
«Kadm, kocasının diyeti (kan bahası) ndan ve malından miras
ahr ve erkek de kansmm diyetinden ve malından miras alır. Bunlar
dan birisi arkadaşım (yâni eşini) öldürmedikçe, (hüküm budur.)
K an ve kocadan birisi Arkadaşım (eşini) kasden öldürdüğü zaman,
diyetinden ve malından hiç bir şeye vâris olamaz. Eğer bunlardan
birisi arkadaşım yanlışlıkla öldürürse onun malından miras ahr. Fa
kat diyetinden miras alamaz.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde bulunan Muhammed
bin Said, asılarak öldürülen Saîd’dir. Abmed: Onun hadisleri mevzûdur, demiştir
ve bir defasında d a : O, kasden ve bile bile hadis uydururdu, demiştir. Ebû Ahmed
el-Hâkim de : O, hadis uydururdu ve zındıklık suçundan dolayı asıldı, demiştir.
El-Hâkim Ebû Abdillah d a : O'nun rivayetinin düşüklüğünde ihtilâf yoktur, de
miştir.
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anhl’ın hadisi Diyet kitabı
nın 14. bâbmda 2645 nolu olarak geçti ve gerekli bilgi orada verildi.
Kâtil kişinin, öldürdüğü yakınma mirasçı olmayacağı yolundaki İl
mî görüşler de orada beyân edildi. Yine orada izah edildiği gibi kâ
til, öldürdüğü yakınının diyetinden de bir şey alamaz. Öldürme kas
den olsun, yanlışlıkla olsun fark etmez. Ancak M â l i k ve bâ
zı ilim ehline göre cinâyet yanlışlıkla işlenmiş ise kâtil maktûlün
malına mirasçı olur, fakat diyetine mirasçı olamaz.
A b d u l l a h bin A m r (Radıyallâhü anh) ’m hadisi Ze-
vâid türündendir. Notta belirtildiği gibi senedi zayıftır.
*J i ( ' )
M ü c â h i d de bu sahâbilere uymuşlardır. E b û H a n i f e,
Ebû Y û s u f , M u h a m m e d , Z ü f e r ve bunlara tabi
âlimler de böyle hükmetmişlerdir.
Sahâbîlerden Z e y d b i n S â b i t is e .- Zevi’l-Arhâm için
mîrasçılık hakkı yoktur. Ölünün belirli hisse sâhibi durumundaki
yakınlan ile asabe nevinden olan mîrasçılan bulunmadığı takdirde
malı devlet hâzinesine bırakılır, demiştir. Tâbiîlerden S a î d b i n
e l - M ü s e y y e b ile S a î d b i n C ü b e y r de böyle de
mişlerdir. M â l i k ve Ş â f i i ’ nin de böyle hükmettikleri ri
vâyet olunmuştur. Allah cümlesinden râzı olsun.
Zevi’l-Arhâm ismi verilen yakınların başlıcaları şunlardır:
1. ölünün kızlarının evlâd ve torunları...
2. ölünün oğlunun kızlarının evlâdı ve torunları...
3. Ölünün fâsid dedeleri. Yâni ölü ile kendisi arasında bir ka
dın bulunan dedeler. Meselâ ölünün annesinin babası, ölünün baba
sının annesinin babası gibi...
4. Fâsid neneler. Bunlar da fâsid bir dede aracılığıyla ölüye
ulaşan büyük annelerdir. Meselâ ölünün annesinin babasının annesi
*t f iy : * y i J iî ^
T E R C E M E S İ
2737) "... Ebû Ümâme (E s’ad) bin Sehl bin Huneyf (2) ( Radıyallâhü
anh)'den rivâyet edildiğine göre :
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
( '* )
10 — ASABE (İSMİ VERİLEN KİMSELERİN)
MÎRASÇILIĞI BÂBI
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Şâyet bir kimsenin ana baba bir kardeşleri yok da yalnız baba
bir kardeşleri varsa bunlar da asabe sayılır ve mirasçı olabilirler.
4İ â-4 (" )
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z i , E b û D â v û d ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i bu hadîsin hasen olduğunu söy
lemiştir. E l - K a r i : Mirasçısız ölen bu adamın malı devlet ha
zînesine âitti. Bir teberrû mâhiyetinde olmak üzere âzadlı köleye
verilmiştir. Nasıl ki  i ş e (Radıyallâhü anh) ’m rivâyet ettiği (2733
nolu) hadiste mirasçısız ölen bir âzadlı kölenin malının, köylülerinden
bir (muhtaç) kimseye verilmesi emredilmişti. E l - M a z h a r ’ ın
beyânına göre Ş ü r e y h ve T â v û s demişler k i : Âzadlayan
kimse, âzadlığı köle veyâ câriyenin malına mirasçı olabildiği gibi,
âzadlanan köle veyâ câriye de âzadlayanın malına mirasçı olabilir,
diye bilgi vermiştir.
Devlet hazînesi İslâmî prensiplere göre bozuk bir düzen içinde
olursa, mirasçısız ölen kimsenin malı, müslümanlann genel yararlan
yolunda harcanır. Tuhfe yazan bu görüşü beyân etmiştir.
Bâb: 11-12 KİTÂBÜ-L’FERÂİZ 447
T E R C E M E S İ
2742) "... Vâsile bin el-Eska’ (4) (Radtyallâhü anA )’den rivâyet edildi
ğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z i , E b û D â v û d ve N e s â î de
rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i bu hadîsin hasen - garîb olduğunu
söylemiştir.
Bu hadîs kadının soy ve sihri akrabalık sebeplerinden başka yol
larla olan mirasçılığını beyân eder. Bu yollardan:
Birincisi, köle veyâ câriyeyi âzadlaması sebebiyle olan mirasçı-
lığıdır. Yân i kadm bunlan âzadladıktan sonra bunlar mirasçı bırak
madan öldükleri zaman kadm bunların malına mirasçı olur.
İkincisi, kadının yolda bulup yetiştirdiği ve kimin çocuğu oldu
ğu bilinmeyen bebeğe mirasçı olmasıdır. Bu bebeğe Lakît ismi veri
lir.
H a t t â b i : Lakît bebek, fıkıhçılarm hepsinin kavillerine gö
re hür sayılır. Bu durumda hiç kimse ona mevlâlık yoluyla, yâni âzad-
e l - B a ğ d â d î vâsıtasıyla M u h a m m e d b i n H a r b ’ ten
rivâyet etmişlerdir. Bu duruma göre H i ş â m ’ dan başka iki zât
da ayni hadisi M u h a m m e d b i n H a r b ’ ten rivâyet etmiş
olur. Şu halde bu iki zâtm rivâyeti M u h a m m e d b i n Y e-
z i d ’ e intikal etmemiştir.
4 ı J£ W (w ) -
13 — ÇOCUĞUNUN KENDİSİNDEN OLMADIĞINI
İDDİÂ EDENİN BÂBI
İ Z A H I
TERCEME S İ
2744) "... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-As) (R a
dtyallâhü anhüm) ’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurmuştur :
İ ZAHI
14 — Ç O C U Ğ U N (K E N D İS İN E A İT O L D U Ğ U N U )
İDDİÂ ETMEK BÂBL „
u .1 3
452 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E ME S İ
2745) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (Radtyal
lâhü anhümyâta rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem ) şöyle buyurmuştur:
«Kim bir câriye veyâ hür kadınla zinâ ederse, ondan olma ço
cuk, zinâ çocuğudur. Çocuk (o kimseye) mirasçı olamaz ve kendisine
mirasçı olunamaz.»”
T E R C E M E S İ
2746) Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a
dtyallâhü anhüm)’ûm rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
C. A (No)
15 — VELÂ (Y Â N İ AZADLA'YANIN A ZA D LA N A N A
MİRASÇI OLMA H AKKI) NİN SATILM ASININ VE
HİBE EDİLMESİNİN YASAK LAN M ASI BÂBI
T E R C E M E S İ
2747) "... (Abdullah) bin Ömer (Radıyallâhü anhütnâ)'dan; Şöyle de
miştir :
T E R C E M E S İ
2748) “ ... (Abdullah) bin Ömer ( Radıyallâhü anhümâ) dan: Şöyle de
miştir :
İ Z A H I
Müellifimizin iki senedle rivâyet ettiği bu hadîs Kütüb-i Sitte’-
nin hepsinde rivâyet edilmiştir. Velâ’nm Türkçe karşılığını terceme-
de ve bâbm başlığında parantez içi ifâde ile açıkladım. Bilindiği gi
bi âzadlanan köle ve câriye öldükleri zaman soy ve sihri akraba
larından mirasçüan bulundukları zaman mirasçı olurlar. O köleyi
veyâ câriyeyi âzadlayan kimse veyâ onun mirasçıları bu köle ve câ-
riyenin malma mirasçı olamazlar. Fakat âzadlanmış köle ve câriye
öldükleri zaman hiç mirasçıları yok ise onları âzadlayan kişi miras-
456 SÜNEN-Î tBN-î MÂCE
çx olur. Âzadlayan erkek veyâ kadm ölmüş ise, onun asabe ismi ve
rilen erkek akrabaları onlara mirasçı olur. İşte âzadlayan kişinin, o
ölmüş ise asabe sayılan erkek akrabalarının âzadlanmış kişiye mi
rasçı olma hakkına “ Velâ” ve “ Mevlâlık” ismi verilir. Hadîs, bu hak
lan satış veyâ hibe yoluyla başkasına devredilemeyeceği hükmünü
beyân eder.
H a t t â b î : î b n ü ’ 1- A ’ r â b i ’ nin M u h a m m e d b i n
Z i y â d ’ dan naklen beyânına göre Arablar velâ hakkrnı parayla
satarlardı. Bu durum onlar arasında yaygın idi. Semra Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bu işi yasakladı, diye'bilgi verdikten son
ra H a t t â b i : Bu hüküm hakkmda âlimler icmâ etmiş gibidir,
der.
(n )
T E R C E ME S İ
2749) "... Abdullah bin Ömer ( Radtyallâhü anhürnâ) ’dan rivâyet edildi
ğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
J r-' (w )
17 — BEBEK (DOĞDUĞUNDA) İSTİHLAL EDİNCE
(BAĞIRINCA) MİRASÇI OLUR. BÂBI
T E R C E M E S İ
2750) "... Câbir (bin Abdillah) (Radıyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil
diğine göre; Resülullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
öui
*
l- . ı-j. s• >
Jüyı s* yat l » - tv« \
«Si a Iİ Jf j C <cJxL3'l y ‘ A - T J CjP1
. AÎ. .
. « \ IjC J î. J. v » £§| s
.^ il c -ç -j 3 K y ‘ :$
T E R C E M E S İ
2751) "... Câbir bin Abdillah ve el-Misver bin Mahrama (5) (Radtyal
lâhü anfıüm)’den rivâyet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sel
lem) şöyle buyurdu, demiştir ;
«Bebek (doğduğunda) bağırarak istihlâl etmedikçe (ses çıkar
madıkça) mirasçı olmaz.»
(Râvi) demiştir k i : Bebeğin istihlâl'ı, ağlaması, bağırması veyâ
aksırmasıdır.”
İ Z A H I
\
J ’r J ' ı5 \ J * ^*4 J » r 0 A)
■ > j-; 3i ^
SÜNEN-Î İBN-İ MACE
T E R C E M E S Î
İ Z A H I
Bu hadîsi T i r m i z î , E b û D â v û d , N e s â î , A h
in e d ve D â r i m î de rivâyet etmişlerdir. Müellifimizin rivâye
tinde E h l - i K i t â b , yâni Hristiyan veyâ Yahudi iken müs-
lümanlığı kabûl edenin durumu sorulmuştur. Bâzı rivâyetlerde «Müş
riklerden bir kimse müslüm anlığı kabûl edince...» tâbiri kullanılmış
tır. Diğer bir kısım rivâyetlerde de «Bir adam müslümanlığı kabul...»
ifâdesi bulunuyor. Bu değişik rivâyetlerden çıkan sonuç şudur: Ha
dîste buyurulan hüküm umumîdir. Yâni müslümanlığı kabul edecek
kimse ister E h l - i K i t a b ’ tan olsun, ister diğer kâfirlerden
olsun hüküm aynidir.
Bâzı âlimler bu hadisi şöyle yorumlamışlardır:
Bir kâfirin müslümanhğına vesile olan mü’min ona herkesten
fazla yalandır. Yâni mü’min, müslümanlığı kabul edene hayatı bo
yunca iyilik etfnelidir ye mühtedî öldüğü zaman o mü’min ona miras
çı olur. Bir kavle göre hadîsin zâhir mânâsı budur.
Cumhûra göre bu hadîs «Velâ hakkı ancak âzadlamakla oluşur»
meâlindeki hadîsle mensuhtur. Yâni kişi, ancak âzadladığı kişiye
mirasçı olabilir. Kişi, İslâmiyet’i kabul etmesine vesiyle olduğu kim
seye mirasçı olamaz.
Bir kavle göre hadîsten kasdedilen mânâ şudur: Kişi, hidâyeti
ne vesiyle olduğu kimseye, hayatı boyunca yardımcı olmalı, iyilik et
melidir. Mühtedi kişi öldüğü zaman da, hidâyetine vesiyle olan mü’
min onun cenâze namazım kıldırmak husûsunda öncelik hakkına sâ-
hiptir.
bul eden kişi, başka bir müslümana: Cinayet işlediğim zaman diye
timi ödemen ve öldüğüm zaman mirasçım olman üzere seninle mu-
vâlât akdini yaptım, der. Karşı taraf da bunu kabul ederse bu akid
kesinleşmiş olur. Müslüman adam, mühtediye mirasçı olma hakkını
kazanmış olur.
E I - M a z h â r da: Bir müslümanın elleri üzerine bir kâfirin
müslüman olması, müslümanm mühtediye mirasçı olması hakkını
kazandırmaz. E b û H a n î f e , Ş a f i î , M â l i k ve S e v r i
böyle demişlerdir. Ö m e r b i n A b d i l a z i z , S a î d b i n
e l - M ü s e y y e b ve A m r b i n e l - L e y s ’ e göre miras-
çılık hakkını kazandırır. Yâni velâ hakkı doğar. Bu grup, bu hadîsi
delil göstermiştir, der.
24 — CİHÂD KİTÂBI
Cihâd: Arab dilinde güçlük mânâsına gelen Cehd kelimesinden
alınmadır. Şeriat ıstılahında ise, Allah âdını yüceltmek için kâfirler
le savaşmak mânasına gelir. Allah yolunda cihâd, nefisle mücâdele
mânâsına da gelir. Bu Kitâbda Allah yolunda savaşma ile ilgili ha
dîsler rivâyet edilmiştir. Allah’m adını yüceltmek maksadıyla kâfir
lerle savaşmak veyâ buna hazırlanmak farz-ı kifâye’dir. Fakat din
düşmanı olan kâfirler İslâm ülkesine girdikleri zaman onlarla sa
vaşmak farzı ayn olur. Biz bu kadarlık bilgi ile yetinelim. Kimlere
farz olduğu, kimlerin bundan muaf tutulduğu husûsu ve benzeri me
seleler fıkıh kitablannda etraflıca anlatılmaktadır.
T E R C E ME S İ
* <s *j * ^ d ) y. I — TV® i
T E R C E ME S İ
2754) “ ... Ebû Saîd-i Hudrî (Radtyallâhü anA)’den rivâyet edildiğine gö
re; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
B âb : 1 KİTÂBÜ-L’CİHÂD 465
İ Z A H I
Ebû H ü f e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini B u h â r i ,
M ü s l i m , N e s â î ve M â l i k de rivâyet etmişlerdir. Bu
hadîsin bâzı cümleleri kudsî hadîs şeklinde ifâde edilmiştir. Bu ne
denle bâzı ifâdeleri parantez içinde ilâve etmek durumu oldu.
Mücâhidin cennete girmesinin Allah’m kefâleti altında olmasın
dan maksad, Allah’m ikram ve ihsanı ile cennete kavuşturulması
dır. Mücâhidin selâmetle ve bol ecirle veyâ bol ecirle beraber gani
metle evine döndürülmesi ile ilgili cümleden maksad da onun hem
maddî hem de mânevi veyâ yalnız manevî mükâfatla evine dönme
sidir.
ıH j > ( r)
2 — ALLAH (AZZE VE CELLE) YOLUNDA SABAHLEYİN
V E Y Â AKŞAM LEYİN (CİHÂD İÇİN) YÜRÜYÜŞ Y A P M A
(FAZİLETİNİN BEYÂNI) BÂBI
T E R C E M E S İ
TE R C E ME S İ
2756) “ ... Sehl bin Sa’d es-Sâidî (Radtyallâhü anhümâ)'dan rivâyet edil-
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
T E RCE ME S t
2757) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü a « â )’den rivâyet edildiğine gö
re; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
İ Z A H I
Ebû H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’m hadisini B u h â r i ,
M ü s l i m ve T i r m i z i , S e h l (Radıyallâhü anh) ’m hadisini
468 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E ME S İ
T E R CE ME S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
**
Bâb : f i ' k î t A b ü -L’c îh â d 471
T E R C E M E S İ
2761) "... A li bin Ebi Tâlib, Ebü’d-Derdâ, Ebû Hüreyre, Ebû Ümâme
el-Bâhilî, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Amr, Câbir bin Abdillah ve İmrân
bin el-Husayn (Radtyallâhü anhütn)'den rivâyet edildiğine göre bu zâtların hepsi
Resülullah ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den :
İ Z A H I
T E R C E ME S İ
" J V J 0 J
T E B C E M E S t
2763) “ ... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
Ebû Ü m â m e (Radıyallâhü anh) ’m hadisini E b û D â
vûd, E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anhl’ın hadisini ise
T i r m i z i ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir.
Birinci hadîste geçen “Karia” beklenmedik belâ, âfet ve musibet
mânâsına gelir. Bu hadîse göre, savaşa gitmek, savaşa gideni techi-
zatlandırmak ve savaşa giden bir müslümanın geride bıraktığı ço
luk çocuğuna nâmuşluca bakıp işlerini görmek, diye sayılan üç şey
den hiç birisini yapmayan bir kimse, hayatta iken büyük ve ânî bir
belâya uğrar. S i n d i bu hadisin izâhı bölümünde: I b n ü ’ l -
M ü b â r e k ’ ten rivâyet edildiği gibi bu durumun Resûl-i Ekrem
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in dönemine mahsus olduğu umulur, de
miştir.
(t)
6 — MÂZERET KENDÎSÎNİ CİHÂDDAN a l a k o y a n
KİMSE (H AKKIND A GELEN HADÎSLER) BÂBI
T E R C E M E S İ
•;-5tİ.v5
r Âir/p*
r İ .v'ç,«'£.4' 4. m >3^: 3*=a(si"A 3£
.. J ü l •JrVI d V I <Û>
.(S «£T. 34 Sıâl .v il 3İ»
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
o *5 S > j» * •p 3. (p - vn\
«yjiÜ&S ■j&'J*- . 3& x
y Jji-Sbi &>■’c p il tyiıÇK!DÜ5
M '£ yjı vı
. s l,; ü j ı , . L j t ‘ Uû> Jii 3 ^ ~ j lu ij
T E R C E M E S İ
2766) “ ... Abdullah bin ez-Zübeyr ( Radtyallâhü ankümâ)’dan; Şöyle de
miştir :
İ Z A H I
Bu bâbta rivâyet edilen hadislerde ve bu bâbm. başlığında geçen .
“ Ribât” kelimesinin mânâsım özlü olarak yukarda belirttim.
K a s t a l â n î bu kelime ile ilgili olarak şu bilgiyi v e r ir :
“ Ribât” , düşman sınırlarına yakın önemli yerlerde müslümânla-
nn ikâmet edip sınırları korumaları ve düşmanlan gözetlemeleridir.
Ribât’ın asıl mânâsı cihâd üzerinde durmaktır. Bir kavle göre Ribât,
devamlılık ve ayrılmamak mânâsmadır. Diğer bir kavle göre Ribât,
eşyayı bağlamakta kullanılan bağ mânâsmadır. Serhadde düşmana
karşı bekleyen kimse kendisini bu işe bağladığı veyâ savaş atım bağ
ladığı ve her an savaşa hazır vaziyette durduğu için bu bağlılığına
Ribât ismi verilmiştir.”
Zevâid yazan bu hadîsi Zevâid türünden saymışür. Am a T i r
m i z i bunun bir benzerini O s m â n b i n A f f â n (Radı-
yallâhü anh) ’m mevlâsı E b û S â 1 i h aracılığıyla O s m â n
(Radıyallâhü anh)’den rivâyet etmiştir. Ordaki rivâyete göre; O s-
m â n (Radıyallâhü anh) minber üzerinde cemaâta hitaben:
Benim etrafımda dağılırsınız (yâni serhadde gidip nöbet tutarsı
nız) endişesiyle, Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’den işit
tiğim bir hadisi şüphesiz sizden gizledim. Sonra kişi arzu ettiğini
kendine seçsin diye bu hadisi size anlatmayı uygun buldum. Ben
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’i şöyle buyururken işittim :
«A llah yolunda bir gün nbât, başka yerlerdeki bin günden ha
yırlıdır.»
Tuhfe yazan da bu hadîsin şerhinde: Bu hadîsi, A h m e d ,
N e s â î ve I b n - i M â c e h de rivâyet etmiştir, der. Şu du
rumda bu hadîs Zevâid türünden sayılmayabilir. Ancak yukarda işâ-
ret ettiğim gibi rivâyetlerdeki kelime farklılığı ve biraz da mânâ
değişikliği vardır. Bununla beraber hasen - garîb olan T i r m i z î ’ -
nin hadîsi hurdaki hadîsi teyid ve takviye etmiş olur.
Hadîste geçen “Dmn” kelimesinin asü mânâsı cimriliktir. Sahâ-
bet de refakat ve arkadaşlıktır. O s m â n (Radıyallâhü anh), et
rafındaki sahâbilerin ve diğer cemâatin kendisinden ayrılıp, serhad
şehirlerine nbâtm yüce sevâbmı elde etmek amacıyla gitmelerinden
endişe duyduğu için bu hadîsi bir süre rivâyet etmediğini belirtmek
istemiştir. Daha sonra hadîsi rivâyet etmiştir.
Bir farz namazı edâ ettikten sonra diğer farz namazı beklemek
de Ribât'm bir çeşitidir. Buna dâir hadîsler vardır. Ancak bunun ci-
«8 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
hâd için olan ribât’a benzetildiği ve asıl ribât’m cihâd için serhadde
olan ribât ve bekleme olduğu âlimlerce beyân edilmiştir.
M ü s 1 i m ’ in rivâyet ettiği bir hadiste bir günlük ribât’m bir
aylık (nâfile) oruçtan ve B u h â r i ’ nin rivâyet ettiği başka bir
hadiste bir günlük ribât’ın dünyadan ve dünyadaki bütün şeylerden
hayırlı olduğu rivâyet edilmiştir.
T E R C E M E S İ
2767) “ ... Ebû Hüreyre (RadtyaUâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre;
Resülullah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Kim, Allah yolunda ribât (yâni serhadde veyâ önemli bir yer
de düşmana karşı beklemek) te iken ölürse, dünyada işlemiş olduğu
iyi amelinin sevâbı (ölümünden sonra da) üzerine akıtılır (yâni ame
line devam ediyormuş gibi sevâbı devam ettirilir), nzkı da ona akı
tılır (yâni ölümünden sonra da rızıklanır), imtihân ediciler (kabir
meleklerin) den emin olur ve Allah onu kıyâmet günü korkudan emin
olarak diriltir,»"
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahihtir. Râvİ Mabed bin
Abdillah bin Hişâm'ı İbn-i Hibbân sika (güvenilir) râviler arasmda anmıştır. Râ-
vt Yûnus bin Abdi’l-A’lâ’nm rivayetini Müslim almıştır. Senedin kalan râvileri
Buhâri’nin şartı üzerinedir.
t Z A H I
- ’J l- .‘J ; j \ ' £ £ , î s i â î i .s â S
'fa : f a i ı j Z ' S
jU ja i Ç J * ^ «i / * . H J * IH ^
tİ\ J j i I j Ar W !* *
<O C . jj ^ ‘^ ^ •'->')
JjnCaJ . İJ' y f ) • ,-JUa»» y*J i ij' sf" < j . ı_jua«* iU^-| İJA t JbljjJI J
T E R C E M E S İ
2768) “ ... Übey bin K â’b (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre:
Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
İ Z A H I
S ü y û t i de: E l - H â f ı z Z e k i y ü ’ d - D i n e l - M ü n -
z i r i , et-Terğıb'te şöyle demiştir, d e r : Uydurma alâmetleri bu ha
dîs üzerinde parlamaktadır. Ö m e r b i n S u b a y h ’ m riva
yeti de hiç bir zaman delil olamaz. E l - H â f ı z , î m â d ü ' d -
D i n bin K e s i r de Câmiü’l-Mesânîd’de şöyle dem iştir: Bu
hadiste bulunan ölçüsüzlük ve İslâm’ın genel hükümlerine aykırı
lık sebebiyle en yakışır şey, bunun mevzû (uydurulmuş) olmasıdır.
Diğer bir sebep de bu hadisin, hadis uydurmakla tanman ve kezzâb-
lardan biri olan Ö m e r b i n S u b a y h ’ ın rivâyetinden ol
masıdır.
^ ıi J -1» ‘7 ^ ( A)
8 — ALLAH YOLUNDA NÖBET BEKLEMENİN VE
TEKBİR GETİRMENİN FAZİLETİ BÂBI
* *w
-lC ^
^
.££s j Xİt-liiw-.r £ j\ S ü *
- tV V
3A j =a6 s> ' j s i v ; , > > i ı & 4 > ' ^ < 'û *ij 4 1
T E R C E ME S İ
2769) “ ... Ukbe bin Âmir el-Cühenî (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edil
diğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiş
tir:
3 j — j C* * « * : t) t i 0 ^ \ ‘ Ji . f j \ £ j cfi
• £ . j f ö ' f j Ş y j ■ £ y . ' j } 7J s / * Ö J t
T E R C E M E S İ
«Allah yolunda bir gece nöbet tutmak, adamın kendi çoluk çocu
ğu içinde (yâni ikâmet ettiği yerde) bin yıl (nâfile) oruç tutmasın
dan ve gece ibâdetinden (sevabça) üstündür. (Anılan) yıl üçyüz alt
mış gündür. Gün de bin yıl gibidir.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir : Buhâri ve Ebû Abdillah el-Hâkim : Râvî
Saîd bin Hâlid bin Ebi’t-Tavil, Enes (R-A.)'den bir takım mevzû hadisler rivâyet
etmiş, demişlerdir. Ebû Naîm d e : O, Enes’den bir takım münker hadisler rivâyet
etmiş, demiştir. Ebû Hâtim d e : O’nun Enes’den rivâyet ettiği hadîsler tanınmaz,
demiştir.
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
9 — NEFİR (KÂFİRLERLE S A V A Ş M A Y A G lD E N ’
TOPLULUK) İÇİNDE (CİHADA) ÇIKMAK BÂBI
T E R C E M E S İ
2772) Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre:
(bir kere) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellent)'den söz edildiğinde kendisi
şöyle demiştir:
6 S irfM fr-T V Y r
o* t i ' ö® Jc‘ ti 1
" ■-SLj*' llJ ..lû jl <j\ û '
. . I/ > IÎ V ’j ö y \'i[
• wİ2Î tjU t j j
T E B C E ME S t
2773) "... tbn-i Abbâs (Radıyallâhü anhümâ) ’dan rivâyet edildiğine gö
re ; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
. « ju* j ‘ j ‘^ ^
T E R C E ME S İ
< £ \ \ m • t £ ^ — Â)t { J \ j Ü Ü — T V V ®
T E R C E M E S İ
2775) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
6. t t i î .# z s u t » - m
: c iÜ • jr . , J a : c ife i^\
-Ig k « S . J j 5 t -W
.y cJUf S jL 'S *
Bâb: 10 KİTÂBÜ-L'CİHÂD
T E R C E M E S İ
2776) Enes bin Mâlik’in teyzesi Ümmü Harâm bint-i Milhân ( Ra-
dıyaüâhü anhümâ)'dan; Şöyle demiştir :
(Yâ Resûlallah!) Beni o gazilerden eylemesi için Allah’a duâ et, de
di. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (ona) :
«Sen birincilerdensin» buyurdu.
İ Z A H I
Jl j ^ *
•. « 4» *ttl J - y » t i « j
. ( vJu^» ^ â, j : ıİ
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Yine her iki hadîs, deniz şehidinin sevâbının kara şehidinin se-
vâbından fazla olduğuna delâlet eder. Deniz savaşının üstün fazi
letine dâir diğer hususlar tercemeden rahatlıkla anlaşıldığı için ay
rıntılarına girmeye gerek görmüyorum. Ancak şu noktayı belirtmek
le yetineceğim :
Son hadis kara şehidinin kullara âit borcunu ödememesi güna
hının bağışlanmadığına, fakat deniz şehidinin bu tür günahı dâhil
tüm günahlarının bağışlandığına delâlet eder. S i n d i ’ nin de
diği gibi açık olan hüküm şudur ki, kişi kul borcunu ödemeye güçlü
olup durumu buna müsâid olduğuna rağmen borcunu ödememesi
günahtır. Hadîsten bu -mânanın kasdedildiği umulur.
<")
I I — DEYLEM (BÖLGESİNİN FETHEDİLECEĞİN)İ
BİLDİRMEK VE K A ZV İN ’İN FAZİLETİ (N İN BEYÂNI) BÂBI
• J-. =J"V^ V
T E R C E M E S İ
«Eğer dünya (nin ömrün) den yalnız bir gün (bile) kalsa, benim
ehl-i beytim’den bir adam Deylem dağına ve Kostantiniyye’ye (İstan
bul’) a mâlik oluncaya (yâni fethedinceye) kadar Allah (Azze ve Cel
ale) o günü uzatacaktır.»”
T E R C E M E S İ
2780) "... Enes bin Mâlik ( Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine gö
re; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
^y) ( NT)
12 — BABA VE A N A S I H A Y A T T A OLDUĞU HALDE
SAV AŞA GİDEN A D A M (H AKKIND A GELEN
HADÎSLER) BÂBI
‘ ı> .ü ll J .i 4 4
^ X ^ o"
I İı 3/0 ( : ila 0 i l 3A > İ Ş İ ! Dfe İ i i l ı ı ö ç 6 V JÜ
1a c J »3 6 . : > V I Sûıj <İ l £■i İ Î İ . uS.1 <5 C îtjLı i l " , ' i l i ' j j
ı i i 3 j ! 3 ( . ‘â : i i i « ! Ü İ v - i ı i C j . D û . ; > v ’ıs û ij j ı ^5
. « & 1 * X Î & / f3il I& Ü J .3 &
T E R C E M E S İ
2781) "... Muâviye bin Câhime es-Selemî (R adtyallâhü anhütnâ) ’dan;
Şöyle demiştir:
Bâb : 12 KİTÂBÜ-L’CİHÂD 499
. « ü £ s û ! t r t p Ç L I f < L ^ 'l ^ 6 » a 6 •j L Ç 3
T E R C E ME S İ
2782) “ ... Abdullah bin Amr (bin el-Âs) ( Radtyallâhü anhümâ) ’dan ri
vâyet edildiğine göre bir adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’ın ya
nına gelerek:
— Y â Resûlallah! Ben Allah'ın rızâsını ve âhiret mutluluğunu di
leyerek seninle cihâda gitmek niyetiyle geldim. Ve (and olsun ki)
Babam ve annem (gelişim nedeniyle) ağlamakta oldukları halde ben
geldim, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
— «O halde sen onlann yanma geri git de onlan ağlattığın gibi
güldür» buyurdu."
tZ A H I
Bu bâbm ilk hadisini N e s â î , A h m e d ve B e y h a k i
de rivâyet etmişlerdir. Onlann rivâyetlerine göre savaşa gitmek üze
re Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e mürâcaat eden zât Câ-
hime (Radıyallâhü anhâ)’dır. Müellifimiz ise bu hadîsi iki senedle
rivâyet etmiştir. îkinci rivâyet onlann rivâyetlerine uygundur.
Müellifimizin birinci rivâyetinin zâhirine göre Peygamber (A ley
hi’s-salâtü ve’s-selâm) ’e cihad için mürâcaat eden zât C â h i -
m e ’ nin oğlu M u â v i y e (Radıyallâhü anh) ’dır. î b n - i A b
d i ’ 1- B e r r ’ de cihâd için izin isteyen zâtın M u â v i y e b i n
C â h i m e olduğuna dâir bir rivâyeti tahriç etmiştir.
Resûl-i Ekrem {Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in müracaatçıya: «Sen
annenin ayağına sanl. Çünkü cennet ordadır» mealindeki cümlesi
yerine N e s â î ’ nin rivâyetinde; <U4-’ üj»
«O halde sen annene sanl (ondan ayrılma) çünkü cennet şüphesiz
onun ayaklan altındadır.» cümlesi bulunur. Yâni cennetten nasibin
ancak annenin nzâsını kazanman hâlinde sana ulaşır. Sanki o na-
sib, annenin emrindedir ve anne onun üstünde oturmuştur. Artık
ancak anne tarafından sana ulaştırılır. Çünkü bir şey bir kimsenin
ayağı altında olunca, artık başkasına ulaşması ancak onun müsaa
desi ve izniyle olabilir. S i n d i bü cümleyi böyle yorumlamıştır.
Cümleden maksad, anneye karşı mütevâzi davranmanın cenne
te girmeye vesile olduğu anlamı olabilir.
Bâb : 12 KİTÂBÜ-L’CÎHÂD 501
TERCEMESİ
2783) “ ... Ebû Mûsa (el-Eş’arî) (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edildi
ğine göre :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e, kahramanlık için sa
vaşan adam, hamiyyet (yâni taassub ve yakınlarım desteklemek)
niyetiyle savaşan adam ve gösteriş amacıyla savaşan adamm duru
mu (hakkında ne buyurulur? diye) soruldu. Bunun üzerine Resûlul-
lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kim yalmz tevhîd kelimesinin izzeti, yücelmesi için cihâd eder
se ancak o kimsenin cihâdı Allah yolundadır» buyurdu."
T E R C E M E S I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
E b û M û s â (Radıyallâhü anh) ’m hadisi Kütüb-i Sitte’nin
hepsinde rivâyet olunmuştur. Bu hadîste geçen “ Hamiyyet” kelimesi
nin m ânâsı: Aşireti, kabilesi ve yakınlan için gayretkeş ve mutaas
sıp olmaktır. Hamiyyet için savaşmaktan maksad, aşireti ve yakmlan
hakkmda duyduğu gayret ve taassup için bunlar uğrunda savaşmak
tır.
504 SÜNEN-t tBN-İ MÂCE
« C û l l r£
T E R C E M E S İ
2786) Urve el-Bârıkî (2) ( Radtyallâhü anA)'den rivâyet edildiğine
göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi B u h â r i , M ü s l i m , T i r m i z i , N e s â i
ve B e y h a k i de rivâyet etmişlerdir. Bu hadisin metni bâzı rivâ-
yetlerde kısa, bâzılannda uzundur. M ü s 1 i m ’ in rivâyet ettiği
metin, müellifimizin rivâyet ettiği metin gibi uzundur. Müellifimizin
rivâyetihde geçen bâzı kelimelerin mânâlarını açıklayalım:
M erc: Otu bol geniş arâziye denilir.
E bvâl: Bevl’in çoğuludur. Bevl, idrâr demektir.
Ervâs: Revs’in çoğuludur. Revs, gübre demektir.
Ş eref: Arâzinin yüksekçe yerine denildiği gibi at koşusunun bir
turuna veyâ son merhaleye de denilir. Bir kavle göre atm bir mil me
safe mikdan sıçrayarak seğirtmesine denilir ve burada bu mânâ kas-
dedilmiştir. Biz bu kelimeyi bir tur mânâsına terceme ettik. Diğer
şekillerde terceme edilmesi de mümkündür.
İstinân s Atın, binicisiz ve yüksüz olarak, ön ayaklarım yerden
kaldırıp atmak sûretiyle neş’e ile koşmasıdır.
- i '- - . * ; . \ \ i . , U '. ,
510 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
2789) Ebû Katâde el-Ensârî (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildi
ğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle ^buyurmuştur:
İ Z A H I
Bu hadisi, T i r m i z i , H â k i m , İ b n - i H i b b â n ,
A h m e d ve D â r i m i de rivâyet etmişlerdir. Bu hadiste ge
çen ve atın renklerine âit bâzı kelimeleri açıklayalım:
Edhem: Siyah demektir. Buna yağız at denilir.
A k ra h : Alnında ufacık bir beyaz nişan bulunan attır. Bu nişan
bir dirhem küçüklüğünde bile olabilir. Tuhfe yazarının beyânına gö
re bu nişan atm yüzünün herhangi bir yerinde olabilir.
Muhaccel: îki veyâ üç ya da dört ayağında bilek kemiklerinin
yukarısına kadar uzanan ve diz kapaklarım geçmeyen az veyâ çok
miktarda beyazlık bulunan ata denilir. Bu beyazlığa da Tahcîl de
nilir.
Ersem: Burnu ve üst dudağı beyaz olan attır. Bâzılanna göre
yalnız üst dudağı beyaz olan, diğer bir kavle göre yalnız burnu be
yaz olan ata denilir.
T u lk : Mutlak mânâsma kullanılmıştır. Atm falan ayağı Tulk’tur,
denilince o ayağın renginin atın vücûdunun ekserisinin rengine uy
gunluğu kasdedilir.
Küm eyt: Doru mânâsmadır.
Ş iyet: Bu kelimenin asıl mânâsı, atm vücûdunun çoğundaki ren
ge muhâlif olan her hangi bir renge denilir. Burda ise alâmet mânâ
sında kullanılmıştır.
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
J$CT »»Aİ> <âlc ^İ\c «4JSİ 3:^** <3 jl <y»» t ) jÜŞ^ *İI 3j-**j
.........
T E B C E M E S t
j Aı ^ _»lı (\®)
T E B C E M E S t
2792) *•'... Muâz bin Cebel (Radtyallâhü anh)'den rivâyet edildiğine gö
re; kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dm şu hadîsi işitmiştir:
«Müslüman bir adam Allah Azze ve Celle yolunda bir dişi de
venin iki sağımı arasındaki süre kadar savaşırsa o kimse için cen
net (e Allah’m ikrâmıyla girmesi) vâcib olur.»”
Bâb: 15 KİTÂBÜ-L'CİHÂD 513
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z i , E h û . D â v û d ve N e s â i de
rivâyet etmişlerdir. Hadiste geçen “Fuvâk” hayvanın iki sağımı ara
sındaki müddet mânâsına yorumlanmıştır. Bu kelime “Fevâk” ola
rak da okunabilir. S i n d i bu kelimeyi böyle açıkladıktan sonra :
Çünkü sağım devesi sağılır. Sonra sağıma ara verilerek yavrusu sa
lıverilir. Deve yavrusuna süt vermeye başlar. Biraz sonra tekrar süt
sağdır, işte bu iki sağım arasmdaki süreye Fuvâk denilir. Bir kavle
göre Fuvâk: Sabah sağımı ile akşam sağımı arasmdaki süredir. Bir
başka kavle göre süt sağılırken bir kab dolunca bunu kaldınp di
ğer bir kaba sağılıncaya kadar geçen zamana Fuvâk denilir. Diğer
bir kavle göre ard arda sağılan iki hayvanın sağum arasmdaki sü
reye Fuvâk denilir, demiştir.
Hülâsa bu kelime hangi şekilde yorumlanırsa yorumlansın, en
kısa bir sürece Allah yolunda ve ihlâslı olarak savaşan bir müslü
man bu hizmetinden dolayı Allah’m lütfü ile cennete girmeye müs-
tehak olur. Onun cennete girmesinin vâcibliğinden maksad Allah’m
lütfü ile cennete girmeye lâyık olmasıdır. Çünkü Allah, hiç kimse
yi cennete dâhil etmeye mecbur değildir. Bütün tasarrufları onun
irâdesi ve dilemesiyledir.
T E R C E M E S İ
2793) “ ... Enes bin M âlik (Radtyallâhü anh) ’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2794) “ ... Amr bin Abese (3) ( Radıyallâhü anh)’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
T E R C E ME S İ
TE R C EMES İ
2796) "... Abdullah bin Ebi Evfâ (RadtyaUâhü anhümâ)'dan; Şöyle de
miştir :
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2797) “ ... Sehl bin Huneyf (bin vâhib) (4) (Radıyallâhü anh)'den rivâ
yet edildiğine göre: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş
tur:
İ Z A H I
Bu hadîsi M ü s l i m , T i r m i z î , E b û D â v û d , N e
s â î ve H â k i m de rivâyet etmişlerdir. Hadîs, şehîd olmayı
samimiyetle dileyen bir müslümanm şehîd olmayıp başka bir şekilde
ölmesi hâlinde de şehîdlik mertebesine eriştiğine delâlet eder. Yâ
ni böyle bir kimse şehîdler hükmündedir ve onlar gibi sevab kazan
mış olur. E l - M ü n â v î : Çünkü şehîd de bu kimse de hayra niy-
yetlenmiş ve gücü dâhilindeki işi yapmıştır. Bu nedenle sevâbın as
lında eşittirler, demiştir.
v j l (v t )
««]£ sÂ*-l j j . ç } j %j Lr t f
TE R C E M E S İ
2798) "... Ebû Hüreyre ( Radıycdlâhü anh)'den rivâyet edildiğine göre:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’in huzûrunda şehîd-
lerden söz edildi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu, dem iştir:
«Yeryüzü şehidin kanından kurumadan önce (hûrîlerden) iki
kansı bitkisiz, geniş bir arâzide (emzikli) yavrularım gaybeden (son
ra âniden bulan) iki süt anne gibi ve her birinin elinde dünyadan ve
520 SÜNEN-İ İBN-İ MACE
T E R C E M E S İ
2799) “ ... El-Mıkdâm bin Madîkerib (5) ( Radtyallâhü anh) ’den rivâ
yet edildiğine göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş
tur :
«Allah katında, şehîd için altı haslet vard ır: Dökülen ilk kam ile
beraber günahları bağışlanır, cennetteki mevkii kendisine gösterilir,
kabir azâbmdan korunur, en büyük korkudan emin olur, îman hül
lesi (elbisesi) kendisine giydirilir, Hurü’l-îyn ile evlendirilir ve ak
rabalarından yetmiş (müslüman) insan hakkmda şefaat etmesi ka
bul olunur.»”
İ Z A H I
<s“j * — TA* *
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z i , H â k i m ve A h m e d de rivâyet
etmişlerdir. Bu hadîs, sünenimizin Mukaddime bölümünde 190 nu
marada da geçti. Hadîs ile ilgili gerekli bilgi orada verildi. Hadîste
anılan âyet  1- i İ m r â n sûresinin 169. âyetidir. Şunu da be
lirteyim : Hadîsin zâhirine göre bu olay üzerine 169. âyet inmiştir.
Fakat bunu tâkib eden 170 -171. âyetler de şehîdlerin faziletine dâir
dir ve Tefsîr-i Kebîr’de verilen bilgiye göre 169, 170 ve 171. âyetle
rin tamamı B e d i r ve U h u d savaşlarında şehîd düşmüş olan
muhterem zâtlar hakkında indirilmiştir. Bu itibarla mezkûr üç âye
Bâb: 16 KİTÂBÜ-L’CİHÂD 523
tin mealini sunmayı uygun buluyorum. Zaten 170 ve 171. âyetler mâ
nâ bakımından 169. âyetin devamı durumunda olduğu için hadîs bu
âyetlerin tamamının bu olay hakkında indirildiğini bildirir şekilde
yorumlanabilir.
«V e Allah uğrunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, bilâkis
Rab’leri katında dirilerdir, (cennet nimetlerinden) nzıklanırlar. (169)
Onlar kendilerine Allah’m fazlından verdiği şeylerle sevinçlidir
ler. Onlar arkalarından vanp kendilerine yetişmemiş olan (müslü
man) lara bir korku olmadığı ve üzülmeyecekleri ile de müjdelenmiş
bulunurlar. (170)
Ve onlar Allah’m bir nimetiyle, bir ikramıyla ve mü'minlerin
mükâfatım Allah’m şüphesiz zâyi etmeyeceği ile de müjdelenip se
vinçli bir durumda bulunurlar.» (171)
C â b i r (Radıyallâhü anh) ’ın hâl tercemesi 190. hadîs bölü
münde geçti.
*•
ur.
+
\ur. xU
^
J - YA* >
iri j ) J j i J ‘p i ^ (j*
' ^ ^ ^ ^ *
ç y L ) J.O .İ- jnP-ijji » c)L» ‘ Liîû :
T E R C E M E S İ
2801) "... Mesrûk (Radıyallâhü anlı)'den rivâyet edildiğine güre Allah’ın;
âyetinin mânâsı hakkında (sorulan bir soru üzerine) Abdullah (bin Mes’ûd)
(Radtyallâhü anh) şöyle demiştir:
SÜNEN-İ İBN-t MACE
İ Z A H I
Çünkü âhiret hayâtına dâir bilgi gayba âittir, ancak vahiy yoluyla
öğrenilebilir. Bu durum açık olduğu için î b n - i M e s ’ û d bunu
rivâyet ederken Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm),’m ismi
ni belirtmeye gerek görmemiştir, der.
Şehîdlerin ruhları, müellifimizin rivâyetinde kuşlara benzetil
miştir. S i n d i : Bu hadîsin zâhirine göre şehîdlerin ruhları kuş
lar şekline girer. Bir kavle göre şehîdlerin ruhları hızlı uçuş bakı
mından kuşlara benzetilmiştir. Bu bakımdan olmazsa insan şekli kuş
şeklinden daha güzeldir, der.
M ü s 1 i m ’ in rivâyetinde «Şehîdlerin ruhları yeşil bir takım
kuşkum içindedir» şeklinde buyurulmuştur. T i r m i z î ’ nin ri
vâyetinde ise «Şehîdlerin ruhları yeşil bir takım kuşlardadır» şek
linde ifâde edilmiştir. Bu cümle diğer bâzı rivâyetlerde bunlara ben
zer başka şekildedir.
(6) Mümin; 46
(7) is r â : 85
Bâb : 16 KİTÂBÜ-L’CİHÂD 627
T E R C E M E S İ
2802) !l... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü anh)\\tn rivâyet edildiğine göre;
Resûlullah ( Sallallahü Aleyhi vc Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
İ Z A H I
Bu hadisi T i r m i z î , N e s â i ve İ b n - i H i b b â n
da rivâyet etmişlerdir. T i r m i z î , hadîsin hasen - sahih olduğu
52S SÜNEN-I İBN-İ MÂCE
<Ç» ^ j U fc-ıl; (W )
17 — (SEVAB BAKIM IND AN) ŞEHÎDLİK (HÜKMÜNDE)
OLMASI UM ULAN (ÖLÜM ÇEŞİTLERİ) BÂBI
. d* \ıı<-* )
T E R C E M E S İ
2803) “ ... Câbir bin Atik (bin Kays) (Radtyallâhü a»A)’den rivâyet
edildiğine göre:
Kendisi (bir ara) hastalandı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) de kendisini hastalığı dolayısıyla ziyaret etti. Bu esnâda ken
disinin âile ferdlerinden b ir i:
— Biz onun vefâtmm Allah yolunda şehid edilmek suretiyle ol
masını cidden umuyorduk, dedi. Bu söz üzerine Resûlullah (Sallal
lahü Aleyhi ve Sellem) :
T ER C EME S İ
İ Z A H I
C â b i r (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini E b û D â v û d ,
Nes âi , Mâl i kve î b n - i H i b b â n da rivâyet etmiş
lerdir. Ancak E b û D â v û d ’ un rivâyetinde A b d u l l a h
bi n S â b i t (Radıyallâhü anhl’ın hastalığı esnâsmda ziyareti
ne giden Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in bu arada bu
hadisi buyurduğu ifâde edilmektedir. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm) ’in bu hadisi hem C â b i r ’ in hem de A b d u l l a h ’ ın
hastalığı esnâsmda iki ayn zamanda buyurmuş olması mümkündür.
E b û D â v û d ’ un rivâyetinde kann hastalığıyla veyâ enkaz al-
18 SİLAH BABI
.J \ s S ıc ;ü : v u . ‘ P>'*•S ı« *.•
f ^ i » - u ••
« ^ lîı y j o \ l- d S f Ü J \ & * lı s J * y
T E R C E M E S İ
,* L .Î j ,S IS 3 î i k i i - ■ //-S
, Âi-t , J^-t ‘ ^ ^ w*L.lt o c
. L î S 'j ü * -tr
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
demekle kuvveti ok atmakla tefsir etmiş ise de, Tuhfe yazarının de
diği gibi bu tefsir, kuvvetin o gün için en önemli olan nevini belirt
mek mâhiyetindedir. Düşmanla savaşmak için günün şartlarının ge
rektirdiği her nevî araç ve gereçler kuvvet kelimesinin kapsamı için
dedir. Zırh, miğfer ve benzeri şeyler de bu kelimenin şümûlüne dâ
hildir.
S â i b (Radıyallâhü an h ), sahâbî oğlu sahâbîdir. Hâl terceme
si 29. hadîs bölümünde geçmiştir. Bu sahâbi yedi yaşmda iken baba
sıyla beraber vedâ haccmda bulunmuştur. Bu itibarla bu zât U h u d
savaşı vukû bulduğunda henüz doğmamıştı veyâ yeni doğmuştu. Bu
Bâb: 18 KİTÂBÜ-L’CÎHÂD 533
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
H a d ıd : D em irdir.
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
2809) “ ... Ali bin Ebi Tâlib (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
Zevâid türünden olan bu hadîsten çıkarılan hüküm şudur:
Bir kimse bir malını bile bile yere atar ve başkası bu durumu
görüp de o malı yerden kaldırırsa, sâhibine iade etmekle mükellef
değildir. Çünkü o mal terkedilmiş sayılır. Yitik mal hükmünde de
ğildir. Bilindiği gibi yitik bir malı bulan kimse, mal sahibini araştı
rıp iâde etmekle mükelleftir. Bu nevî mala Dalle ve Lukata ismi ve
rilir. Ama sâhibi tarafından bilerek atılan mal terkedilmiş sayılır.
Kim onu kaldırıp götürürse kendisi için helâl sayılır.
• « j
^ ^ "
vjL>. cj) >) • »j*6> ûW* y^f < ü t jr ^1 A;» fc»U»[ j : jT^JI j
villi j att U u O tOUdl j
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
^ tİ <J (")
19 — ALLAH YOLUNDA OK ATM AK BÂBI
T E R C E M E S İ
2811) "... Ukbe bin Amir el-Cühenî ( Radıyallâhü anh)'Aen rivâyet edil
diğine göre; Peygamber ( Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
ij ı^ î j â \ ij c - ı £ j ö Jî**t
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
Hadîs, Allah yolunda düşmana atılan bir oktan hâsıl olan sevabın bir
köle veyâ câriyeyi âzadlama sevâbma eşit olduğunu beyân eder.
Ukbe (Radıyallâhü anh) ’m hadîsini M ü slim ve Ebû
D â v û d da rivâyet etmişlerdir.
Bu hadîste amlan âyet-i kerime E n f â 1 sûresinin 60. âyeti
dir. Âyetin tamamının meâli şöyledir:
"(E y mü’minler!) Siz de düşmanlarınıza karşı gücünüzün yetti
ği kuvveti ve bağlamp beslenen atlan hazırlayınız. Onunla hem A l
lah’m düşmanlarım hem de kendi düşmanlarınızı korkutursunuz. On
lardan başka sizin bilmediğiniz ve Allah’m bildiği diğer düşmanlan
da korkutursunuz. Allah yolunda harcadığınızın sevâbı tam olarak
size ödenir ve siz hiç aldatılmazsınız.”
Bu âyette geçen kuvvet, bu hadîste ok atmak diye açıklanmıştır.
Hadîs ok atıcılığının önemini beyân eder. Asr-ı Saâdette savaşlar
da en önemli silâh ok olduğu için ok atıcılığına büyük teşvik yapıl
mıştır. Bilindiği gibi zaman geçtikçe ve savaş vâsıtalan ile silâhlan
tekâmül ettikçe müslümanlann da din, vatan ve istiklâllerini koru
mak ve gerektiğinde Allah düşmanlanyla başarılı bir savaş vermek
için en mütekâmil silâhlarla ve savaş araç ve gereçleriyle mücehhez
plmalan dinî bir zarûrettir.
0 * W*" " J
„ - / Ü ^ ^ . |i^ i , - » » J - ^ ^ M *" i
.«j C J jA U y ^ J A ^ ^ •
T E R C E M E S İ
2814) “ ... Ukbe bin Âmir el-Cühenî ( Radtyallâhü anh)’den; Şöyle de
miştir :
• 3y j . M ^ ü* ‘ £ Â 3 'c f
■4 y\ ci; Ç o ®
T E R C E M E S İ
2815) •... (Abdullah) bin Abbâs ( Radtyallâhü anhümâ)' dan: Şöyle de
miştir :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bir kere Eşlem kabi
lesinden) ok atan bir cemâatin yanına uğradı d a :
«Ey İsmâîl oğullan ok atmaya devam ediniz. Çünkü babanız (İs-
mâil Peygamber) de (mehâretli) bir ok atıcı idi» buyurdu.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir. Bu hadisin senedi sahihtir. Buhâri bu ha
disi Seleme bin el-Ekva (R.A.)’den rivâyet etmiştir.
İ Z A H I
Bu hadisi B u h â r i , İ b n - i H i b b â n ve T a b a r â n î
de S e l e m e b i n e l - E k v a (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet
etmişlerdir. Ok atanlann B e n i E ş l e m isimli meşhûr kabi
leden olduğu ve ok atma müsabakasını yaparken Resûl-i Ekrem (Aley
hi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in onların yanına vardığı B u h â r i ’ nin ri
vâyetinde belirtilmiştir. Hattâ B u h â r i ’ nin rivâyetinde Resûl-i
Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in de onlann müsabakasma ka
tıldığı belirtilmektedir.
B â b : 20 K İT Â B Ü -L ’C İH Â D 543
T E R C E ME S İ
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
J u-a) (r\)
21 — SAV AŞTA İPEK VE DİBÂC (DENİLEN
İPEKLİ KUM AŞ) GİYMEK BÂBI
T E R C E M E S İ
2819) "... Ebû Bekr-i Sıddîk’ın kızı Esmâ (Radtyallâhü anhümâ) ’dan ri
vâyet edildiğine göre:
Kendisi yenlerinde ve yakasında bulunan düğmeleri dîbâc (de
nilen ipek kumaş) tan mâmul bir cübbeyi çıkardı ve •.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) düşmanla savaştığı za
man bunu giyerdi, dedi.”
(10) Hülâsa: 67
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
İpek ile keten, veyâ pamuk ya da yün karışımı olan elbiseyi giy
mek konusundaki hükümleri İnşâallah Libâs kitâbında yeri gelince
anlatacağım. Burada e l - H â f ı z ’ ı n sırf ipekten mâmul elbi
seyi giymek konusunda verdiği özlü bilgi ile yetineceğim :
B u h â r i ’ nin “ Savaşta ipek (giymek) ” başlığı altında rivâyet
ettiği hadis ve sünenimizin 3592 nolu E n e s (Radıyallâhü anh) ’m
hadisi ile benzeri hadîsin izahı bölümünde e l - H â f ı z şöyle d e r :
T a b e r i , kaşıntı mâzereti hâlinde ipek elbise giymeye verilen
ruhsatı dikkate alarak: Savaşta da ipek elbise giymek câizdir, demiş
tir.
E b û H a n i f e ile M â l i k : îpek elbise giymek mutlaka
haramdır. Ne savaşta ne de kaşmtı gibi bir mâzeret dolayısıyla câiz
olmaz, demişlerdir.
Ebû Yûsuf ile Ş â f i i ’ ye göre zarûret hâlinde giymek
câizdir.
I b n - i H a b i b ' i n anlattığına göre M â 1 i k i 1 e r ’ den
I b n - i M â c i ş û n : îpek elbiseyi savaşta giymek müstehabtır,
demiştir.
E l - M ü h e l l e b ise: Savaşta ipek giymek düşmam korkut
mak içindir. Bu ruhsat savaşta düşmana hiyle etmek ruhsatı gibidir,
demiştir.
Tabii bu ihtilâf sırf ipekten mâmul elbise hakkmdadır. İpek ile
başka ürünlerden yapılan elbise hakkındaki hüküm yukarıda işâret
ettiğim gibi Libâs kitâbmda beyân edilecektir.
£ A
j I** t)
t e r c e m e s i
2821) “ ... Amr bin Hureys ( Radtyallâhü anA )’den; Şöyle demiştir:
i. u _ s iıi'L - c - ta tt
i ' v-r -
. j ol t
* v *■»*
T E R C E M E S İ
2822) Câbir (bin Abdillah) (Radtyallâhü anhümâ)’âan rivâyet edil
diğine göre:
İZAHI
( Tr)
TE R C E M E S İ
2823) "... Hârice bin Zeyd (bin Sâbit) (Radtyallâhü anhümâ)’dan; Şöy
le demiştir:
î Z A H I
j ( tt)
i l ) Zeyd bin Sâbit bin Dahhâk bin Zeyd bin Levzân bin Amr Ensâr-i Klrâm'm
Hazreç kabilesinin Benî Neccâr kolundan olup meşhur sahâbilerdendir. Vahiy k&-
tibliği şerefine eren bu zât Rıdvân biatında bulunan bahtiyarlardandır. Resûl-1
Ekrem (S.A.V.)’in huzûrunda Kur’an-ı Kerim okumuştur. Ebû Bekr-i Sıddlk
(R.A.)'ın hilâfeti döneminde Kur'ar-ı Kerîm’i bir arada toplamıştır. Yermûk sa-
vaşmdan elde edilen ganimet malımn taksim işi kendisine tevdi edilmiştir. Dok
san iki hadîsi vardır. Buhâri ile Müslim onun beş hadisini birlikte rivâyet et
mişlerdir. Ayrıca Buhâri onun dört hadîsini, Müslim de bir hadisini rivâyet et
mişlerdir. Râvîlerinin başında gelenler İbn-i Ömer, Enes bin Mâlik, Süleymân bin
Yesâr ve oğlu Hârice’dir. Hicretin 45 veyâ 48 ya da 51. yılı vefât etmiştir. Kütüb-i
Sitte’nin hepsinde onun hadisleri rivâyet olunmuştur. (Hülâsa: 127)
Hârice (R.A.) ise Zeyd (R.A.)’ın oğludur. Medine-i Miinevvere’nin meşhûr
yedi fıkıhçılanndandır. Sıkâ olan bu zât, babasından ve Üsâme bin Zeyd He Üm-
mü’l-Alâ’dan rivâyette bulunmuştur. Kendisinden de Zührİ ve Ebû Zinâd rivâyet
etmişlerdir. Hicretin 100. yılında veyâ bundan bir yıl önce vefât etmiştir. (Hü
lâsa : 99)
B âb: 24 KİTÂBÜ-L'CİHÂD 551
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İZAHI
ı
. ; l}j*İ o ^
Bâb : 25 KİTÂBÜ-L’CÎHÂD 553
T E R C E ME S İ
2827) "... Enes bin Mâlik (Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine göre :
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
. v j & i i 3 'A ) B üj 3 X : d w * - ta ta
ı j l' t \O »*- : üû • V 1* £ O* ‘
'. - j Z c s k i ^
T E B C E M E S t
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2830) *'... Hülb (et-Tâî) ( Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir :
İ Z A H I
. jt L S j J s # J } yS e . & S - TAT \
* * • ,- ^ *
TERCEMESİ
İZAHI
Bu hadisi B u h â r î , M ü s l i m , T i r m i z î ve E b û
D â v û d da rivâyet etmişlerdir. Hadîsteki “Kudûr” kelimesi Kıdr’ın
çoğuludur. Kıdr, tencere, kazan ve çömlek mânâlarına gelir. Burada
kablar mânâsı kasdedilmiştir. Nitekim bâzı rivâyetlerde bu kelime
yerine Aniye kelimesi bulunur. Aniye kelimesi ise İnâ kelimesinin
çoğuludur, kablar mânâsınadır. Müellifimizin rivâyetinde olduğu gi
bi diğer bâzı rivâyetlerde müşrikler tâbiri kullanümıştır. B u h â r î
ve M ü s 1 i m ’ in rivâyetinde ise E h l - i K i t â b tâbiri kul
lanılmıştır.
E b û D â v û d ’ un rivâyetindeki soru şekli şöyledir:
"Biz E h l - i K i t â b ’ a komşuyuz. Onlar tencerelerinde do
muz etini pişirirler ve kablannda şarab içerler.”
Hadîste verilen ayrıntılı cevâba göre başka kab varken E h l - i
K i t â b ’ m kablannı kullanmak mekruhtur. Halbuki fıkıhçılara
göre, başka kab bulunsun veyâ bulunmasın onlann kablannı yıka
dıktan sonra kullanmakta bir mekruhluk yoktur. N e v e v i bu
hususla ilgili olarak özetle şöyle d e r :
560 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
u f'y A İ (tv)
T ER C E ME S t
2832) "... Âişe (RadtyallâJtü anhâ) ’dan rivâyet edildiğine göre Resûlul-
lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Bâb : 27 KİTÂBÜ-L’CİHÂB 561
İ Z A H I
Bu hadîsi M ü s l i m , T i r m i z î , E b û D â v û d , N e -
s â i ve A h m e d de rivayet etmişlerdir. M ü s l i m ’ deki ri-
vâyet uzuncadır ve meâli şöyledir:
“Âişe (Radıyallâhü anhâl’dan rivayet edildiğine süre Peygam
ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Bedir tarafına çıktığı zaman CMe-
dîne-i Münevvere’ye yaklaşık dört mil mesafedeki) Haıretü’l-Vebre
(denilen semte) vardığı zaman cesûr ve kahraman olduğu anlatılan
bir adam arkadan gelip Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ’e
yetişti. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in arkadaşları o
adamı görünce sevindiler. Adam Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
jBellem) ’e yetişince O’n a :
Sana tabi olmak (yâni seninle beraber düşmanlarınla savaşmak)
ve seninle beraber ganimet kazanmak için geldim, dedi. Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem ), adam a:
«Sen Allah’a ve Resûlüne inanıyor (mu)sun?» buyurdu. Adam :
Hayır, dedi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Öyle ise geri dön. Çünkü ben hiç bir müşrikten yardım isteme
yeceğim, dedi. Âişe demiştir k i :
Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) geçti. Nihayet
biz eş-Şecere’de iken adam (tekrar) Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aley
hi ve Sellem) ’e yetişti ve O’na ilk defa söylediği gibi teklifte bulun
du. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ilk defa söylediği
gibi ona:
O halde geri dön. Çünkü ben bir müşrikten yardım istemeyece
ğim, buyurdu. Râvî demiştir k i :
Sonra adam geri döndü. Daha sonra el-Beydâ’da (yine gelip)
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem )’e ulaştı. Peygamber (Sal
lallahü Aleyhi ve Sellem) ilk defa buyurduğu gibi (tekrar) adam a:
Sen Allah'a ve Resûlüne inanıyor (mu)sun, diye sordu. Adam :
Evet, diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) adama:
(ta)
28 — SAVAŞTA HİLE ETMEK BÂBI
& 3 £ rU t* -.tATT ;-
. a <s-'IX » 3 ^ £§§> ü j*
T E R C E M ESî
j i y P. * P i k # t>p. - un
* * * ** „ / ,
T ER C E M E S İ
2834) “ ... (Abdullah) bin Abbâs (Radtyallâhü anhümâ)’dan rivâyet edil
diğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Harb hiledir.» buyurmuştur.
Bâb : 28 KİTÂBÜ-L’C İ H A D 563
İ Z A H I
B u h â r i ile M ü s l i m ayni hadîs metnini C â b i r (Ra-
dıyallâhü anh) ile E b û H ü r e y r e (Radıyallâhü anh) ’den ay
rı ayrı senedlerle rivâyet etmişlerdir. T i r m i z i “Savaşta yalan
söylemek ve hile etmek hakkında gelen hadisler” başlığı ile açtığı
bâbta C â b i r (Radıyallâhü anhl’m hadîsini rivâyet ettikten son
ra A l i , Z e y d b i n S â b i t , Â i ş e , î b n - i A b b â s ,
Ebû H u r e y r e , E s mâ b i n t - i Y e z î d , K a ’ b b i n
M â l i k ve E n e s b i n M â l i k (Radıyallâhü anhüm) ’den
de bu hadisin rivâyet edildiğine beyân eder ve bunun sahîh - hasen
olduğunu söyler.
Bu hadisi müellifimizden başka kimin İ b n - i A b b â s ve
 i ş e ’ den rivâyet ettiğine dâir bir bilgi edinemedim.
Hadîste geçen; Ic-jS- kelimesinin okunuşu hakkında üç şekil bu
lunduğu N e v e v i tarafından şöylece ifâde edilmiştir .• Bu keli
menin okunuşu hakkında üç meşhur lügat va rd ır: Âlimler en fasih
lügatin "Had’a” olduğu noktasmda ittifak etmişlerdir. S a ' l e b ve
başkası, Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in lügat ve okuyu
şunun böyle olduğunu söylemişlerdir. İkinci lügat “Hud’a” dır. Üçün-
cüsü ise “Huda” dır. Âlimler, savaşta kâfirlere mümkün olan her çe
şit hile ve aldatmanm câizliği hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak
yapılacak hile ile düşmana verilmiş bulunan güvence veyâ sözleş
me, andlaşmayı bozma durumu var ise câiz değildir. Yalan söyleme
nin üç şeyde câiz olduğuna dâir sahîh hadîs vardır. Bu üç şeyden
birisi de savaştır.
Üç şekilde okunduğunu yukarda belirttiğim bu kelimenin üç
okunuşunun da ayni mânâyı ifâde ettiğini söyleyenler olduğu gibi
değişik şekilde mânâlandıranlar olmuşlardır. K â d ı I y â z gibi
bâzı âlimler özetle şöyle yorum yapmışlardır :
Had’a şeklinde okunduğu zaman mânâ şöyle o lu r: “Savaş bir
kez aldatmaktır.” Yâni savaşta düşman, düşmanını bir defa aldatır
ve İkincisine ihtiyaç kalmaz. Çünkü birinci hile ile işini bitirmiş
olur.
Hud'a şeklinde okunduğu zaman mânâ şöyle o lu r: "Savaşın en
önemli taktiği hile ve aldatmadır. Başka bir deyimle hile ve aldatma
savaşm en büyük bölümünü teşkil eder.
Huda şeklinde okunduğu zaman mânâ şöyledir: Savaş aldatıcı
dır, savaşçıları sürprizlerle karşılaştırabilir. Daha geniş bilgi için
T i r m i z i ’ nin şerhi Tuhfe’ye başvurulabilir.
564 SÜNEN-t İBN-İ MÂCE
it ( tv)
T E R C E M E S I
Hebia ve el-Velid bin Utbe’dir. Bunlar Bedir (savaşı) gönü din uğ
runda cedelleştiler.”
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
Ben (bir kere kâfir) bir adamla savaşıp onu öldürdüm. Bunun
üzerine Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun selebini (be
raberindeki eşyasını) bana verdi.”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahih olup râvileri sıkâ
(güvenilir) zâtlardır.
T E R C E M E S İ
2837) “ ... Ebö Katâde ( Radtyallâhü anh)’den rivâyet edildiğine göre :
• J •J ^
T E R C E M E S İ
2838) Semüre bin Cündüb ( Radtyallâhü anh) ’den rivâyet edildiğine
göre; Resülullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim (bir kâfiri) öldürürse seleb (yâni o kâfirin beraberindeki
eşya) o kimseyedir.»”
N o t: Zevâid’de şöyle denilmiştir: Bunun senedinde Süleyman bin Semüre
bin Gündüb bulunur. İbn-i Hibbân onu sıkâ (güvenilir) zâtlar arasında anmıştır.
İbnü’l-Kattân d a : Onun hâli mechûldur, demiştir. Senedin kalan râvileri güvenilir
zâtlardır.
568 SÜNEN-İ ÎBN-İ MÂCE
İ Z A H I
T E R C E M ESİ
İ Z A H I
T E R C E M ESİ
2840) '•... Seleme bin el-Ekva’ (Radtyallâhü anh) ’den; Şöyle demiştir:
"ü î V.’j
* C i) i . j ı. j o ) ' ,y û j t i < 1 ; V* ' j^ u r*' j ' • û ' ^
** O» O" /’ V * *
T E R C E M E S t
T E R C E M E S Î
İ Z A H I
H â l T ercem eleri
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
TE R C E M E S İ
2844) "... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhütnâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre:
Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (muhasara esnâsında)
Benî Nadlr’in yaş hurma ağaçlarım (savaş gereği olarak) yaktırdı ve
kestirdi. Bu mıntıka, (Benî Nadir’in hurmalığı olan) Büveyre (deni
len mevki) dir. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle);
Bâb : 31 KİTÂBÜ-L'CİHÂD 575
*1" ^ l| 1 • • >» j ı1
...Afcjli U j* a y j l j a pM2* l» —“ (İnkârcı kitâb ehlinin yurtla-
. (ZJı [i
O ,a
ka& &0,*L'S.
». u a •, •- 3• -W»-TAt«
; « ı •{û j • M ^ ^ !> ' # ?
o ’. j - ^ ey! y ^ -
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
İbn-i Ö m e r (Radıyallâhü anh) ’m ilk hadisi Kütüb-i Sitte’-
nin hepsinde rivâyet edilmiştir. İkinci hadîs B u h â r ı ve M ü s
l i m ’ de de rivâyet olunmuştur.
İkinci hadîsteki şiirin Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve's-se-
lâm) ’in şâiri H a s s â n bin Sâbi t (Radıyallâhü anh) ta
rafından söylendiği B u h â r î ve M ü s l i m ’ in rivâyetinde
belirtilmiştir. Bu itibarla İ b n - i Ö m e r (Radıyallâhü anhl’ın
müellifimizin rivâyetindeki “ Onlann şâiri” ifâdesini B u h â r î
ile' M ü s 1 i m ' in rivâyetlerine uygun olarak terceme etmeye ça
lıştım. H a s s â n b i n S â b i t (Radıyallâhü an h )’a “Onlann
şâiri” demekten maksad onlar hakkında şiir yazan olmasmdandır.
Yoksa sanıldığı gibi B e n i N a d i r yahûdîlerinden olan şâir
mânâsı kasdedilmemiştir.
576 SÜNEN-İ İBN-İ MÂCE
M e d î n e - i M ü n e v v e r e ’ de üç kısım yahûdîler va rd ı:
B e n i N a d i r , B e n î K u r a y z a ve B e n î K a y n u k a .
Bunların bazısı M e d î n e - i M ü n e v v e r e içinde, bir kısmı
da civânnda ikâmet ediyordu. B e n i N a d i r ile B e n î K u
r a y z a yahûdîlerinin müstahkem yurtları M e d î n e - i M ü
n e v v e r e ’ ye yaklaşık 10 kilometre mesafede idi. Resûlullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hicret buyurduğu zaman bunlarla ay
rı ayn andlaşma akdetmişti. Andlaşmada yahûdîlere can ve mal em
niyeti verilmişti. Buna karşılık gerektiğinde yahûdîler maddî yardım
da bulunmayı taahhüt etmişlerdi. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-
selâm), Â m i r oğullarından iki kişinin diyetini, yâni kan baha
sını ödemek için B e n î N a d i r ’ den yardım istemek için bun
ların yurtlarına gitmişti. Beraberinde bir kaç sahâbî vardı. Peygam
ber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bunlardan yardım isteyince başlan
gıçta yahûdîler yardım etmeyi kabullendiler ve görüşme esnâsmda
yahûdîler birer birer Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in ya
nından ayrılmaya başladılar. Daha sonra Peygamber (Aleyhi’s-salâ
tü ve’s-selâm) hakkında bir suikasd düzenlemeye başladılar. Bir du
varın dibinde oturan Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in
üzerine damdan bir taş atıp öldürmeyi plânladılar. Ama C e b r â i l
(Aleyhisselâm) onlarm plânını derhal Resûl-i .Ekrem (Aleyhi’s-salâ
tü ve’s-selâm) ’e bildirince Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm),
beraberindeki sahâbîleriyle hemen orayı terkedip M e d i n e - i
M ü n e v v e r e ’ ye sâlimen döndüler.
İ b n - i S a ’ d ’ m rivâyetine göre Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-sa
lâtü ve’s-selâm) bunların menfûr suikasdlerini sahâbilerine bildirdi
ve B e n i N a d i r ’ e on gün mehil vererek bu süre içinde böl
geyi terketmelerini, aksi takdirde öldürüleceklerine M u h a m -
m e d b in M e s l e m e aracılığıyla ilgililere tebligatta bulun
du. B e n i N a d i r yahûdîleri ilk günlerde göç etmeye hazır
landılar ise de M e d i n e ’ deki münâfıklann destekleme vaadine
kapılarak gitmemeye karar verdiler. Sonra bu karan Peygamber
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’e duyurarak: Biz yurdumuzu terketme-
yeceğiz. Elinden ne gelirse yap. Biz buna karşı koymaya hazınz, di
yerek üstelik meydan okudular. Bunun üzerine Peygamber (Aleyhi’s-
salâtü \e’s-selâm), yahûdîlere karşı savaş ilân ederek B e n î N a
d i r üzerine yürüdü. Onlarm yurtları on beş veyâ yirmi beş gün
muhasara altında tutuldu. Ne M e d i n e ’ deki münâfıklar, ne de
Benî K u r a y z a yahûdîlerin onlarm yardımına geldi. İşte bu
Bâb: 31 KÎTÂBÜ-L’CÎHÂD 577
(S j L y i *1 ji v_»l* ( r r )
T E R C E M E S İ
2846) “ ... Seleme bin el-Ekva (Radtyallâhü a «A )’den; Şöyle demiştir:
! Z A H I
T E R C E M E S İ
2847) “ ... (Abdullah) bin Ömer (Radıyallâhü ankümâ) ’dan rivâyet edil
diğine göre:
İ Z A H I
J j U l w t ( n )
.^ s t i U fr - TM A
H j ' :$ i J } y I j \y i y t tJl
T E R C E M E S İ
2848) i-... Zeyd bin Hâlid el-Cühenî (Radıyallâhü anh) ’den rivâyet edil
diğine göre:
582 SÜNEN-1 İBN-İ MÂCE
T E R C E M E S İ
. . v ûi ı f - ; . . < ! * * £ • 4 i ü *î « i # ^
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
(r »)
T E R C E M E S İ
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
N e v e v î , M ü s l i m ’ in şerhinde şöyle d e r :
“Nefel, yâni mücâhidlerin bir kısmına hisselerinden fazla olarak
ganimetten bir şeyin verilmesinin meşrûluğu husûsunda âlimlerin ic-
mâ’ı vardır. Ancak hisse dışı verilen nefel’in nereden verileceği nok
tasında ihtilâf va rd ır: Bir kavle göre bu meblâğ ganimet malının tü
münden ve taksimattan önce verilir. İkinci kavle göre ganimetten
humus, yâni beştebir nisbetindeki hisse çıkarıldıktan sonra ğâzîle-
re verilmek üzere kalan meblâğdan ödenir. Üçüncü kavle göre ga
nimetten çıkarılan beştebir nisbetindeki hissenin beşte birinden öde
nir. Yâni devlet başkanının emrine tahsis edilen meblâğdan ödenir.
Ş â f i i ’ den bu üç görüş de nakledilmiştir. Bu üç görüşün her biri
si birer cemaâtten nakledilmiştir. Bizce en sıhhatli görüş sonuncu
görüştür. Yâni nefel, devlet başkanının emrine verilen ganimetin
beşte birinin beşte birinden ödenmesi görüşüdür. E b û H a n î f e ,
M â l i k , Î b n ü ’ l - M ü s e y y e b ve diğer bir grub âlim de
bu görüşü benimsemiştir. Ganimetin tümünden verilir, diyenler ara
sında H a s a n - i B a s r î , E v z â î , A h m e d , E b û S e v r
ve başkaları bulunur. Hisse dışı verilen nefel, ancak üstün başarı ve
güzel yararlar sağlayan mücâhidlere verilir.”
Ganimet malının tümü hakkında şunu da belirteyim : Düşmanla
yapılan savaş neticesinde elde edilen ganimet malının humus, yâni
beşte biri Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ’in emrine veri
lirdi. Resûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) de bunu beş paya
bölerdi. Bir hisse zâtının emrine tahsis edilirdi. İkinci hisse O ’nun
yakınlarına verilirdi. Üçüncü hisse yetimlere âitti. Dördüncü hisse
fakirlere idi. Beşinci hisse de yolda kalmışlara tahsis edilirdi. Re
sûl-i Ekrem (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in vefâtmdan sonra zâtına
ve yakınlarına âit hisseler de diğer, üç sınıfa verilmeye başlanmıştır.
E n f â 1 sûresinin 41. âyeti bu konu hakkındadır.
T E R C E M E S İ
2853) “ ... Amr bin Şuayb’in dedesi (Abdullah bin Amr bin el-Âs) (R a-
dtyaUâkü anhüm)’den; Şöyle demiştir:
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
2854) "... (Abdullah) bin Ömer (Radtyallâhü anhümâydaa rivâyet edil
diğine göre:
İ Z A H I
Bu hadisi B u h â r i , M ü s l i m , E b û D â v û d ve
T i r m i z i de rivâyet etmişlerdir. Bu hadise göre suvârî gâzi’ye
ganimet malından üç sehim verilir, yâni suvâri yaya gâzi’nin aldığı
paym üç katım a lır : Bunlardan bir sehim adam içindir. Diğer iki se
him binit hayvanı içindir.
Avnü’l-Mabûd yazan bu hadîsin şerhinde özetle şu bilgiyi v e r ir :
Cumhûr’a göre yaya gâzi’ye bir pay ve suvârî gâzi’ye üç pay
verilir. Paylardan birisi adam için verilir. Diğer iki pay ise biniti se
bebiyle verilir. E b û H a n î f e ’ ye göre ise suvâri’ye ancak iki
pay verilir: Birisi kendisi için, diğeri de biniti içindir. A 1 i ve
E b û M û s â ’ dan bu görüş rivâyet edilmiştir. Başkaca kimse bu
görüşü benimsememiştir.
t iJ ll ça »LjJIja-*»)! c jI (rv )
T E R C E ME S İ
İ Z A H I
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
N e v e v î bu hususta da-. E b û H a n î f e , S e v r ı ,
e l - L e y s , Ş a f i î ve âlimlerin cumhûruna göre kadın, mücâ-
hidler gibi ganimetten sehim alamaz. Fakat kendisine sehim meb
lâğından düşük bir mikdar mal verilebilir. E v z â i ’ ye göre ka
dın bizzat çarpışmaya katılır veyâ yaralanan mücâhidleri tedâvi hiz
metini görürse mücâhidler gibi sehim alır. M â 1 i k ' e göre ise
kadın hiç bir sûretle ne sehim ne de bundan düşük bir meblâğ alır.
M ü s l i m ’ in İ b n - i A b b â s (Radıyallâhü anh)'den rivâyet
ettiği sahih ve apaçık olan bu bâbtaki hadisi son iki görüşü redde
der, demiştir.
f UV» t—ılı ( ta )
. j —*’ : Jıfljjl J
T E R C E M E S İ
^ ^ ^ ^ | ^ İ , f ^ ı ^ ı ^ ı İ i ^ « Td? , « i » tf •
* j t y s c i ^ - :I)Ö « i p - 3 j r f c ♦ ^ ^ #
. d öi ^ ‘ û* ‘ £0
T E R C E M E S İ
İ Z A H I
hid vebâl altına girmiş olmaz. Bilâkis ictihâdmdan dolayı sevâb ka
zanmış olur.
HSI Tercemesi
Büreyde bin el-Husayb (R .A .)’m hâl tercemesi 149. hadîs bölümünde geçti.
Hadisin ikinci senedindeki râvi Numân bin Mukarrin (R .A .)’m hâl tercemesi hak
kmda Hülâsa sâhibi 403. sahifede şu bilgiyi v e rir:
Numân bin el-Mukarrin el-Müzenî (R .A .) sahâbîdir. Râvileri oğlu Muâviye
ve M akıl bin Yesâr’dır. Mus’ab (R .A .)’ın dediğine göre bu zât yedi kardeşiyle be
raber hicret etmiştir. Asbahân fethinde bulunmuş ve Nehâvend olayında hicretin
yirmi birinci yılı şehid edilmiştir. Kütüb-i Sitte sâhibleri onun hadîslerini rivâyet
etmişlerdir.
YEDİNCİ CİLD BURADA SONA ERDİ. SEKİZİNCİ
İLE BAŞLAYACAKTIR.
KİTÂBIN SAHİFELERtNE GÖRE MEVZULARIN
MÜCMEL FİHRİSTİ
177
2567— NoJu Âişe (R A .) hadîsi ................................ 177
2568— No.lu Abdullah b. Abbâs (R A .) hadîsi ........ 178
Î Z A H I............................................................. 178
Kimlerin kimler hakkmdaki kâzif sözleri, kâzif
gerektirir ....................................................... 180
Hangi suç isnâdı kâzif cezâsım gerektirir ........ 181
Hadîslerin mânâsı ile ilgili izahı ....... . ........ 181
16 Sarhoşun haddi (cezâsı) bâbı ...................................... 185
2569— No.lu A li b. Ebi Tâlib (R .A .) hadîsi .............. 185
2570— NoJu Enes b. Mâlik (R .A .) hadîsi .............. 185
2571— No.lu Hudayn b. El-Münzîr (R .A .) hadîsi ........ 186
ÎZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 186
17 Defalarca şarab içen kimse (hakkmda gelen hadisler) bftbı 192
2572— NoJu Ebû Hüreyre (R A .) hadîsi .............. ... 192
Hudayn b. el-Münzir (R A .) hâl tercemesi ... 192
2573— No.lu Muâviye b. Ebl Süfyân (R A .) hadîsi 193
ÎZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 193
18 Kendisine had cezâsı vâcib olan yaşlı ve hasta..kimse(ye âit hü
kümler) bâbı . 194
2574— No.lu Said b. Sa’d b. Ubâde (R A .) hadîsi 195
Î Z A H I .................................................. 195
19 Biz mü’minlere silâh çeken (hakkında gelen hadîsler) bâbı 196
2575— No.lu Ebû Hüreyre (R A .) hadîsi ........ 197
2576— NoJu Abdullah b. Ömer (R .A .) hadîsi ... 197
2577— No.lu Ebû Mûsa el-Eş’ârî (R .A .) hadîsi 197
Î Z A H I .................................................. 197
20 (Müslümanlarla) savaşan ve yer yüzünde bozgunculuk çıkarmaya
(hakkında gelen hadisler) bâbı ............. 198
2578— NoJu Enes b. Mâlik (R A .) hadîsi ... ....... 198
2579— NoJu Âişe (R A .) hadîsi ........................ 199
ÎZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... .. 199
Resûl-i Ekrem (S A .V .) cânilere neden bu ağır cezâyı
verdi ....................................................... 202
Develerin idrarını içmelerine gelince ....... 202
FİHRİST 609
İZ A H I ........ 313
17 Dişlerin diyeti bâbı ... 314
2650— No.lu Abdullah Abbâs (R .A .) hadisi 314
2651— No.lu Abdullah Abbâs (R .A.) hadisi 314
İZ A H I ........ 315
18 Parmakların diyetinin bâbı ................................ 315
2652— NoJu Abdullah b. Abbâs (R .A .) hadisi 316
2653— NoJu Amr b. Şuayb (R A .) hadisi 316
2654— NoJu Ebû Mûsa el-Eş’arî (R .A .) hadisi 316
İ Z A H I................................ .............. 316
19 Mudha (yâni kemiğe varan baş ve yüzdeki yaranın diyeti) bâbı 317
2655— NoJu Amr b. Şuayb (R .A.) hadisi ... .............. 318
İ Z A H I .................................................................... 318
20 Bir kimse bir adam(m elini) ısırır, adam da elini (onun ağzından
hızla) çeker ve (bu yüzden) ısırır ön dişleri düşer, bâbı 318
2656— NoJu Ya’la ve Seleme (R .A .) hadisi ........ 319
2657— NoJu İmran Husayn (R .A.) hadisi ........ 319
İZA H I .............. , ......... .......................... 320
21 Hiç bir müslüman herhangi bir kâfiri öldürmesi karşılığı olarak (yâ
ni kısas olarak öldürülmez) bâbı .......................... 321
2658— NoJu Ebû Cuhayfe (R .A.) hadisi 321
Ya’la b, Ümeyye (R .A .) h ad isi.............. 321
2659— NoJu Amr b. Şuayb (R .A .) hadisi 322
2660— NoJu Abdullah b. Abbas (R .A .) hadisi 322
İZ A H I.......................... .................... 322
22 Baba oğlunu öldürmesi sebebiyle kısas edilmez bâbı 326
2661— NoJu Abdullah b. Abbâs (R .A.) hadisi 326
2662— NoJu Ömer b. el-Hattâb (R .A .) hadisi 326
İZA H I ... ............................................ 326
Âlimlerin bu meseleye âit görüşleri ... 327
23 Hür kimse, köleyi öldürmesi sebebiyle kısas olarak öldürülür m
bâbı ............................................................................... 327
2663— NoJu Semüre b. Ciindeb (R .A .) hadîsi .............. 327
2664— NoJu Amr b. Şuayb (R .A.) hadisi .................... 328
İ Z A H I............................................................. 328
24 Kâtil (maktûlü) ne şekilde öldürmüş ise ayni şekilde kısas edilı
bâbı .................... ............................................ 329
2665— NoJu Enes b. Mâlik (R .A .) h ad isi........ 330
2666— NoJu Enes b. Mâlik (R .A.) hadisi ........ 330
İZA H I ... ............................................ 331
Hadisten çıkarılan hükümler .............. 331
25 Kısas (cezâsı) yalnız kılıçla infâz edilir,bâbı ........ 332
2667— No.lu Numan b. Beşlr (R .A.) hadisi ... 332
2668— NoJu Ebû Bekre (R .A .) hadisi .............. 333
İZ A H I............................................ ... 333
26 Hiç kimse hiç bir kimsenin günahından dolayı muâhaza edilmez, bâbı 333
2669— NoJu Amr b. el-Ahvâs (R A .) hadîsi .......................... 334
614 FİHRİST
İZ A H I .......................................................................... 516
2795— No.lu Ebû Hüreyre (R A .) hadisi ............. 517
2796— NoJu Abdullah b. Ebî Evfâ (R A .) hadisi ................... 517
İZ A H I.......................................................................... 518
2797— NoJu Sehl b. Huneyf (R A .) hadisi .......................... 518
İZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 519
16 Allah yolanda (savaşıp) şehit olmanın fazileti bâbı ... .............. 519
2798— NoJu Ebû Hüreyre (R A .) hadîsi ................................ 519
2799— NoJu El-Mikdâm b. Medikerîb (R .A .) hadîsi .............. 520
İ Z A H I............................................ ... ... 520
2800— NoJu Câbir b. Abdillah (R A .) hadîsi .......................... 522
İZ A H I .......... :....................... 522
2801— NoJu Mesrûk (R .A .) hadisi ...................................... 523
İ Z A H I.......................... 524
2802— NoJu Ebû Hüreyre (R .A .) hadîsi .......................... 527
İ Z A H I............................................................................ 527
17 (Sevâb bakımından) şehitlik (hükmünde) olması umulan (ölüm çe
şitleri) bâln ................................................................................ 528
2803— NoJu Câbir b. Atik (R .A .) hadisi ................................ 528
2804— NoJu Ebû Hüreyre (R .A .) hadîsi ................................ 529
İ Z A H I .......................................................................... 529
18 Silâh b â b ı..................................................................................... 531
2805— NoJu Enes b. Mâlik (R .A .) hadisi ................... 531
2806— NoJu Sâib b. Yezid (R A .) hadisi ... 531
İ Z A H I............................................................ 532
2807— NoJu Süleyman b. Habîb (R .A .) h a d isi............. 533
İZ A H I ... .................................................................... 533
2908— NoJu Abdullah b. Abbâs (R .A .) h a d is i.......................... 535
İZ A H I .......................................................................... 535
2809— NoJu Ali b. Ebi Tâlib (R .A .) hadîsi .......................... 536
İ Z A H I.................................................. 536
2810— NoJu A li b. Ebi Tâlib (R .A .) hadîsi .......................... 537
İ Z A H I.......................................................................... 537
19 Allah yolunda ok atmak bâbı ... 538
2811— NoJu Ukbe bin Amir (R .A .) hadîsi .......................... 538
İZ A H I ......................................................................... 538
2812— NoJu Amr b. Abese (R .A .) hadîsi ................................ 540
2813— NoJu TJkbe b. Âmir (R .A.) hadisi ................................ 540
İZ A H I ... .................................................................... 540
2814— NoJu Ukbe b. Amir (R A .) hadîsi .............. 541
İZ A H I ................................ 541
2815— NoJu Abdullah b. Abbâs (R .A .) hadisi .......................... 542
İ Z A H I.......................................................................... 542
Hadisten şu hükümler çıkar .................................... 543
20 Büyük bayraklar ve küçük bayraklar bâbı ................................ 543
2816— NoJu el-Harîs b. Hassan (R .A .) hadîsi .......................... 544
FİHRİST 621
İZ A H I ................... . 565
2836— NoJu Seleme b. Ekvâ (R .A .) hadîsi ... 567
2837— NoJu Ebû Katâde (R A .) hadisi ................................ 567
2838— NoJu Semûre b. Cündüb(R .A .)hadisi ... 567
İ Z A H I ............................................ 568
30 (K âfir düşmanlara) saldırmak, geceleyin baskın yapmak ve (bu ara
da) kadınlan ve çocuklan öldürmek bâln ...................................... 569
2839— NoJu Es-Sa’b b. Cessâme (R .A .) hadisi .................... 569
İ Z A H I........................................ ............ ........ ... 569
2840— NoJu Seleme b. Ekvâ (R A .) hadisi .......................... 570
2841— NoJu İbn-i Ömer (R A .) hadisi ................................ 571
2842— NoJu Hanzala el-Kâtib (R A .) hadisi ......................... 571
İZ A H I ... ..................................... ... ... 571
31 (Savaşta) düşman ülkesinde (binâlan, ağaçlan veziraatlan) yaktır
mak b â b ı 573
2843— NoJu Üsâme b. Zeyd (R A .) hadisi ................................ 574
İ Z A H I.......................................................................... 574
2844— NoJu İbn-i Ömer (R .A .) hadisi ................................ 574
2845— NoJu İbn-i Ömer (R A .) hadisi............................... ... 575
İZA H I ... ................................................................... 575
Beni Nâdir yahûdîleri ... ............................................ 576
Hadisten çıkanlan hüküm ............................................ 577
32 Esirleri fidye karşılığında kurtarmak bâbı ....................................... 578
2846— No.lu Seleme b. Ekvâ (R A .) hadîsi ........................... 578
İZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 679
Hadîsten çıkarılan hükümler ...................................... 579
33 Düşman, malı elde eder sonra müslümanlar düşmanı mağlûb eder
bâbı ...................................... 580
2847— NoJu İbn-i Ömer (R A .) hadisi ................................ 580
İZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 581
34 Gulûl b â b ı...................................................................................... 581
2848— NoJu Zeyd b. Hâlid (R A .) hadisi ................................ 581
2849— NoJu Abdullah b. Amr (R A .) hadisi .......................... 582
2850— NoJu Ubâde b. es-Sâmit (R .A .) hadisi .......................... 583
İZ A H I ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 583
35 Nefel b â b ı...................................................................................... 584
2851— NoJu Hâbib b. Mesleme (R A .) hadisi .......................... 585
-2852— NoJu Ubâde b. es-Sâmit (R .A .) hadisi .......................... 585
İ Z A H I.......................................................................... 585
Bu iki hadisten çıkarılan özet şudur :... .......................... 586
2853— NoJu Amr b. Şuayb (R .A .) hadisi ................................ 588
Hablb b. Mesleme (R .A .) hâl tercemesi .................... 588
İZ A H I .......................................................................... 589
36 Ganimet mallarım (gâziler arasmda) taksim etmekbâln ................ 590
2854— NoJu Abdullah b. Ömer (R .A.) hadisi............................. 590
İZ A H I ... ... .............................. 590
FİHRİST 623