You are on page 1of 11

20.

ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ / 18-20 EKİM 2022

20.
Uluslararası Türk Dünyası
Sosyal Bilimler Kongresi
18-22 Ekim 2022
Bişkek / KIRGIZİSTAN

TAM METİN BİLDİRİ KİTABI

Editörler
Köksal ŞAHİN - Suat KOL -
Ali KIRKSEKİZ - Mehmet Töre YILDIRIM

ISBN: 978-975-498-272-5

www.turkkongre.com
Aralık - 2022

I
NİL KARAGÖZ - ULANBEK KALMURZA UULU - ORTA ASYA İLE KASTAMONU ARASINDA KURULAN İLİM KÖPRÜSÜ

Hulviyyat’ın Kaynakları Bağlamında


Orta Asya ile Kastamonu Arasında Kurulan
İlim Köprüsü

Nail KARAGÖZ1 - Ulanbek KALMURZA UULU2

Özet

Anadolu’nun kuzeyinde Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan Kastamonu Hanefî-Mâturîdîliğin


öteden beri hâkim olduğu bir şehirdir. Kastamonu halkı, sıkı bir Hanefî’dir. Kastamonu ve Sinop
bölgesinde hâkim olan Candaroğulları Beyliği, Anadolu beylikleri içinde önemli bir yere sahiptir.
Bu beyliğin son beyi kabul edilen İsmail Bey (ö. 884/1479) ise dini ve fenni ilimlere verdiği önem
ile bilinmektedir. O, halkının refahı için çok sayıda mimari eser meydana getirmenin yanında ilim
adamlarına değer vermiş, ayrıca kendisi de “Hulviyyât” adlı bir eser kaleme almıştır. Böylece,
Türkçe konuşan ahalisine, dinini kendi dilinden öğrenme ve anlama fırsatı sunan İsmail Bey, eserini
oluştururken çok sayıda eserden yararlanmıştır. Bu eserlerin çoğu, kendisinin de mensubu olduğu
Hanefî-Mâturîdî ekole mensup, Orta Asya coğrafyasında yetişmiş âlimlerce yazılmıştır. Rüstuğfenî,
Ebû’l-Leys es-Semerkandî, Zendevistî, Nâsıhî, Halvânî, Pezdevî, Hâherzâde, Sadru’ş-Şehîd, Ebû Hafs
en-Nesefî, Alâüddîn es-Semerkandî, İftihâruddîn el-Buhârî, Ebû’l-Kâsım es-Semerkandî, Kerderî,
İmâmzâde, ‘Attâbî, Kâdıhân, Merğinânî, Mutarrizî, Mahmûd el-Buhârî, Kaşgarî, Burhânuşşerîa, en-
Nesefî, Siğnâkî, Sadruşşerîa el-Asgar, İtkani, Bezzâzî, Nebire-i Ömer bunlardan bazılarıdır. İsmail Bey,
bu âlimlerin eserlerinden yararlanarak bir nevi Orta Asya ilim anlayışını Kastamonu’ya taşıyan köprü
vazifesi görmüştür. Böylece o, zaten Hanefî temeller üzerine oturmuş olan Kastamonu bölgesinin din
anlayışını aynı temeller üzerinde daha da yükseltmiştir denebilir. Çalışmamız, Orta Asya’da yetişmiş
âlimler tarafından yazılan eserlerin Kastamonu’da kaleme alınan Hulviyyât isimli kitaba kaynaklık
etmeleri bağlamında iki bölge arasındaki ilim etkileşimini tespite yöneliktir. Bu amaçla literatür
taraması, kaynak analizi yapılacak, bulgular anlama ve yorumlama yöntemiyle değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Orta Asya, Kastamonu, İsmail Bey, Hulviyyât.

The Bridge of Knowledge Established between


Central Asia and Kastamonu in the Context of Hulviyyat’s Sources
Abstract
Kastamonu, which is located in the Western Black Sea Region in the north of Anatolia, is a city where
Hanafi-Mâturîdî has long been a judge. The people of Kastamonu is a strict Hanafi. Candaroğulları
Principality, which is a judge in the Kastamonu and Sinop regions. Ismail Bey is accepted the last lord
of this Principality. He was known for his importance to religious and scientific knowledge. In addition
to bringing many architectural works to the welfare of his people, he valued the scholars and he also
writed a book called “Hulviyyat”. Thus, İsmail Bey offered Turkish speaking people the opportunity to
learn and understand their religion from their own language. While he was creating his work, he benefited
from numerous works. Most of these works were written by the scholars who grew up in the Central
Asia geography, belonging to the Hanafi-Māturīdī school, to which he belongs. Rüstuğfenî, Abu’l-Leys
al-Samarkandi, Zendevisti, Nashihi, Halvânî, Pezdawi, Hâherzâde, Sadru’sh-Shahid, Abu Hafs al-Nasafi,
Alâu’ddîn al-Samarkandi, İftihâddîn al-Bukhari, al-Nasafi, Siqnaqi, Sadrashsharaa al-Asgari, Bezazi, Abd
al-Bakhari, Kashgari, Burhanushariya, Abd al-Bakhari, Abd al-Bakhtari, Karadari, Imamzadeh, Attabi,
Kadhihân, Merchânani, Mutarrizi, İtkani, Bezzazi, Nebire-i Ömer are some of them. Ismail Bey made use of

1
Doç. Dr., Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Bilimleri Bölümü nail.karagoz@manas.edu.kg
2
Ar. Gör. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Bilimleri Bölümü ulanbek.kalmurza@manas.
edu.kg

293
20. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ / 18-20 EKİM 2022

the works of these scholars. It was like the bridge that brought of Central Asian knowledge to Kastamonu.
Thus, he attempted to further raise on the same basis of the religious understanding of the Kastamonu
region, which was already based on the Hanafite bases. Our work focuses on the interaction of science
between the two regions due to the fact that the works written by scholars in Central Asia, was used by the
Hulviyyat named book in Kastamonu. For this purpose, literature review and source analysis will be done,
and findings will be evaluated with understanding and interpretation method.
Key words: Central Asia, Kastamonu, Ismail Bey, Hulviyyat.

1. Giriş: Orta Asya’nın İslam Düşüncesi İçin Önemi

Hz. Ömer döneminden itibaren İslam’la tanışmaya başlayan Orta Asya coğrafyasında İslam’ın Ha-
nefî-Mâturîdî yorumunun yoğun bir şekilde kabul edildiği görülmektedir. Bu yoruma dayalı olarak böl-
gede tefsir, hadis, kelam, fıkıh, tasavvuf gibi temel alanlarda üretilen eserler, zamanla başta Anadolu
coğrafyası olmak üzere dünyanın birçok yerinde etkili olmuştur.
Bölgede yetişen Buhârî ve Tirmizî gibi hadis alanında ün kazanmış âlimler yanında kelam ve fıkıh
alanlarındaki eserleriyle tanınan Mâturîdî (ö. 333/944), Pezdevî (ö. 482/1089), Kâdıhân (ö. 592/1196),
Merğinânî (ö. 593/1197), Kaşgarî (ö. 705/1305), Tâcüşşerîa (ö. 709/1309), Ebû’l-Berekât en-Nesefî
(ö. 710/1310), Siğnâkî (ö. 711/1311), Sadruşşerîa el-Asgar (ö. 747/1347), Bezzâzî (ö. 827/1424) ve
bunlar gibi pek çok âlim, İslam düşüncesi açısından son derece öneme sahiptir. Bunun yanında dil ve
tasavvuf alanlarında öne çıkan Kaşgarlı, Hoca Ahmet Yesevî gibi âlimleri de unutmamak gerekir.
Üst düzey bir donanıma ve birikime sahip bu âlimler, ürettikleri eserlerle İslam dünyasının diğer
topraklarda yaşayan mensuplarını da bir şekilde etkilemiş, onların ortaya koydukları düşünce ve me-
deniyete kaynaklık etmişlerdir. Bu bakımdan Orta Asya, İslam düşüncesinin oluşması ve gelişmesi için
bir beşik görevi yapmıştır denebilir.
2. Kastamonu’da İslam

Kastamonu, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah’ın beylerinden Emir Karatekin’in
1084’ten sonra kısa süreliğine yörede hüküm sürmesi sayesinde İslam’la tanışır. Daha sonra Bizans hâ-
kimiyetine giren Kastamonu, Danişmentliler ile Bizans arasında el değiştirilen bir bölge olur. Bölge, XII.
Yüzyıl sonlarından itibaren Çobanoğluları, İsfendiyaroğulları Beyliklerinin yönetimi altında kalır. Bu
arada zaman zaman Osmanlı hâkimiyetine girse de İstanbul’un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet,
Candaroğulları Beyliği’ne son verir (865/1461) ve Kastamonu ve yöresini kesin biçimde bu tarihte Os-
manlı topraklarına katılır (Şahin, 2001, s. 585-586). Kastamonu, o günden beri I. Dünya Savaşı da dâhil
hiç işgal görmeyen, İslam’ın hâkim olduğu bir şehirdir.
Anadolu’nun kuzeyinde Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan Kastamonu, Kâtip Çelebi’nin “Bu şehir
Türkmen’in Kaidesidir” dediği bir yerdir (Çelebi, 2010, s. 648). Günümüzde Sinop, Bartın, Çankırı ve
Karabük illerini de içine alan ve Eski Çağ’da Paflagonya olarak isimlendirilen bölgede yer alır. Pafla-
gonya bölgesi, Selçuklu sultanları tarafından bölgeyi fethetmelerinin ödülü olarak ikta sistemiyle Ço-
banoğullarına verilmiştir. Hüsamettin Çoban tarafından kurulan Beylik, Bizanslılara karşı mücadele
etmiştir. Bu bölgedeki Türkmenlerin idarecileri olan Çobanoğulları Beyliği, bölgede Türk siyasi ve idari
varlığını devam ettirmiştir (Döğüş, 2014, 1043-1053). Çobanoğulları Beyliği’ni kuran ailenin Kayı Bo-
yu’ndan geldiği iddiaları bulunmaktadır. Yine bölgede çok sayıda Türk boyuna ait yerleşim isimlerinin
ve boy damgalarının bulunması, bu bölgenin Kâtip Çelebi’nin 17. Yüzyıldaki “Türkmen’in Kaidesi” şek-
lindeki isimlendirmesini hak ettiğini göstermektedir (Yücel, 1991, s. 35).
Türklerin büyük çoğunluğunun İslam’ın Hanefî-Mâturîdî yorumunu benimsediği bilinen bir husus-
tur. Bu tespitin en önemli şahitlerinden biri Arap seyyahı İbn Batuta’dır. O, yaşadığı dönemde Anado-
lu’nun Ehl-i Sünnet ve Hanefî mezhebine bağlı bulunuşunu şöyle haber vermektedir: “Bilâd-ı Rum aha-
lisi umûmen mezheb-i İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe üzere olarak Ehl-i Sünnettir. İçlerinde Kaderî, Râfizî,
Mu’tezilî, Hâricî bulunmayıp Cenab-ı Hudâvend-i bî endâz, ânları bu faziletle serefrâz buyurmuştur”
(Cebecioğlu, 1994, s. 22).
Bu bağlamda Kastamonu’nun da içinde yer aldığı Paflagonya bölgesi de ilk dönemlerden itibaren
aynı anlayışı benimsemiş ve sürdürmektedir. Bu durumu gösteren bir olaya İbn Batuta’nın hatıraları
şahitlik etmektedir. İbn Batuta Anadolu’ya seyahatleri sırasında Sinop’a da uğrar. Geldiği ilk günlerde
bölge halkıyla aralarında bir anlaşmazlık çıkar. İbn Batuta ve beraberindekilerin iki ellerini yanlara
salıvererek namaz kılmaları bölge halkında şaşkınlık uyandırır. Hanefî mezhebine mensup olan bölge
halkı onların namazda Malikî mezhebi gereğince ellerini yana saldıklarını anlayamaz. İçlerinden bazı-
ları Hicaz ve Irak’ta Rafizîlerin namazda ellerini yana salıverdiklerini gördükleri için onları da Rafizî
zannederler. Şüphelerinden kurtulmak için misafirleri soru yağmuruna tutarlar. İbn Batuta ve berabe-
rindekiler, Malikî olduklarını anlatsalar da halkı ikna edemezler. Sonunda Sultanın nâibi, hizmetlisi ile
bir tavşan göndererek misafirlere ikramda bulunur. İbn Batuta ve ekibi gönderilen tavşan etini yiyince

294
NİL KARAGÖZ - ULANBEK KALMURZA UULU - ORTA ASYA İLE KASTAMONU ARASINDA KURULAN İLİM KÖPRÜSÜ

bölge halkının şüpheleri ortadan kalkar. Çünkü Rafizîlerin tavşan eti yemediklerini bilmektedirler (İbn
Batuta, 1981, s. 60-61).
3. Candaroğulları Beyliği ve İsmail Bey

Candaroğulları Beyliği, yaklaşık 13-15. yüzyıllar arasında Anadolu’nun kuzeybatısında Kastamonu


ve Sinop civarında, hüküm sürmüş bir beyliktir. Candaroğulları, döneminin ilme ve kültüre en fazla
önem vermiş beyliklerinin başında yer alır. Bu beyliğin neredeyse bütün beyleri, yörelerindeki ilim ve
kültür faaliyetlerine katkı sağlamış ve halkın bu yönlerden gelişmesi için çaba sarf etmişlerdir. Bildi-
rimize konu olan Hulviyyât’ın müellifi İsmail Bey sayesinde ilmî ve kültürel faaliyetler zirve noktasına
ulaşmıştır (Karagöz, 2012, s. 268).
İsmail Bey, Candaroğulları Beyliği’nin son beyidir (Ozanoğlu, 1959, s. 13). Candaroğulları’nın ilme
verdiği öneme paralel olarak sıkı bir eğitim aldığı anlaşılan İsmail Bey, Arapça ve Farsça dillerini bil-
mekle yetinmemiş, bu dillerde yazılmış eserlerden yararlanarak bir de eser kaleme almıştır. Kendisinin
bizzat “Hulviyyât” adını verdiğini belirttiği bu eser fıkhın ibadetler kısmına aittir. 78 babtan oluşan
eser hakkında Kâtip Çelebi, “Fürûʻ konularını ihtiva eden Hulviyyât, Ebu’l-Hasen İsmail bin İbrahim
bin İsfendiyar bin Bâyezid’e aittir. İbadetler konusunda Türkçe bir kitaptır. Hacimli bir ciltte 78 bâbtan
oluşmuştur” (Çelebi, ts, s. 688) demektedir.
İsmail Bey’in 1419’da doğduğu tahmin edilmektedir. 884/1479’da Filibe’de vefat etmiştir. İsmail
Bey’in babası, Candaroğulları Beyliği’nin 9. hükümdarı Tacettin İbrahim Bey, annesi Abdullah kızı Dev-
let Hatun’dur (Çifci, 1996, s. 4). İsmail Bey, 1442-1459 yılları arasında Beyliğin başında kalmıştır. Bu
tarihte Fatih Sultan Mehmet tarafından gönderilen donanma ve ordu Kastamonu’yu Osmanlı toprakla-
rına katmıştır (Alp, 1997, s. 22).
İsmail Bey’in küçük yaştan itibaren kuvvetli bir ilmî eğitim aldığı tahmin edilmektedir. Ancak ho-
calarının kimliği ve eğitiminin diğer ayrıntıları hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Şer’iye sicilleri-
ne dayanarak hakkında müstakil bir eser kaleme alan İhsan Ozanoğlu, babası İbrahim Bey’in, oğlunu
düzenli bir öğretime ve eğitime tâbi tuttuğunu, kendisi için özel hocalar ve eğiticiler görevlendirdiğini
söylemektedir (Ozanoğlu, 1959 s. 4). İsmail Bey’in hocaları arasında Orta Asya’nın meşhur âlimi Ka-
dızâde er-Rûmî’nin (v. 834/1421) öğrencilerinden Fethullah Şirvanî (v. 891/1486) de bulunmaktadır.
Şirvanî, Kastamonu’da Candaroğlu İsmail Bey’den büyük itibar görmüş, Kastamonu medreselerinde
bir süre müderrislik yapmış ve pek çok öğrenci yetiştirmiştir (Mecdî Mehmed Efendi, 1852, s. 125.
Fazlıoğlu, 2003, s. 47).
Orta Asya’nın velud havasında üretilen ilmi birikim Kastamonu yöresini de etkilemiştir. Ha-
nefî-Mâturîdî İslam anlayışı olarak nitelendirilebileceğimiz bu anlayışın gerek itikadî, gerekse fıkhî
sahada İsmail Bey’i de etkilediğini görüyoruz. Onun, hem mimari yapıtları için hazırladığı vakfiyelerde
hem de yazdığı Hulviyyât adlı eserinde Hanefîliğe yapılan vurgu açıktır (Karagöz, 2017).
İsmail Bey, Hulviyyât‘tın başında değindiği bazı itikadî konularda Ebu Hanife‘nin görüşlerini öne
çıkartmış, söz gelimi, imanın tanımı konusunda yapılan tartışmalara değinmiş ve Ebu Hanife’nin de
savunduğu imanın kalp ile tasdik ve dil ile ikrar olduğuna dair görüşü benimsemiştir (Karagöz, 2020,
s. 18). Burada öne çıkarılması gereken husus, imanın tanımına amelin dâhil edilmeyişidir. Ancak Ebu
Hanife, mümini Allah’ı ve Allah katından gelen şeyleri kalp ve lisanı ile tasdik eden kimse olarak tanım-
lar (Ebu Hanife, 1992, s. 10). Onun Allah katından gelen şeyler olarak vasıflandırdığı ise peygamberlik
kurumu ve peygamberin getirdikleri olarak açıklanır. Bu anlamda amele dair emirler ve özellikle na-
maz da Allah katından gelen emirler arasındadır. Dolayısıyla bu iman anlayışında amel ihmal edilmiş
değildir.
İsmail Bey, iman tanımında yer alan ikrar ve tasdiki müminin hayatında görünür kılma çabası
içindedir. O, namazın rükünlerinden hareket ederek imanla namaz arasında bir bağ kurar. İsmail Bey,
namazı, imanın tanımındaki kabullenmenin uygulanma alanı olarak görür. Ona göre namazda kırâat,
imanda ikrar gibidir. Kıyam, rükû ve secde namazın asıl rükünleridir. Namazda bunlar imanda kalbin
tasdiki gibidir (Karagöz, 2020, s. 19). Dolayısıyla İsmail Bey’in düşüncesinde, itikat ile amel birbirinden
bağımsız değildir.
İsmail Bey’in vakfiyelerinde de Hanefîlik vurgusu ön plandadır. Nitekim Kastamonu’da yaptırdığı
külliye için hazırladığı vakfiyede kendisinden “Millet-i Hanefiyye‘yi himaye eden, dünya ve dinin kemâli
Sultan İsmail Bey” (Çifci, 1996, s. 12) olarak söz edilmektedir. Buna ilave olarak İsmail Bey, aynı vakfi-
yede medresede görev yapacak müderrisin Hanefî mezhebine mensup olmasını ve eğitimi Hanefî fıkhı
üzerine vermesini şart koşmakta ve “…Medreseye Hanefî mezhebine mensup, edebî ilimlere vâkıf, usûl
ve fürû‘an şer‘î ilimlere âşina, dindarlığına ve müttekîliğine güvenilir, talim ve tedris vazifesine bağlı bir
müderris tayin edilecektir. Bu müderris öncelikle tefsir, hadis ve Hanefî fıkhı üzere eğitim ve öğretim ile
meşgul olacaktır” demektedir (Çifci, 1996, s. 47).

295
20. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ / 18-20 EKİM 2022

İsmail Bey’in Hanefî-Mâturîdî geleneğe bağlılığını gösteren işaretlerden biri diğeri de Hulviyyât’ta
Mâturîdî’ye yaptığı atıflar ve onu övmek için kullandığı ifadelerdir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Hul-
viyyât’ta fıkhî konularda kendisine altı defa atıf yapılmış (Karagöz, 2020, s. 150, 159, 233, 331, 425,
513) ve görüşüne yer verilmiştir. Bir sefer de “Ebû Muhsin Mâturîdî” isminde bu geleneğe bağlı bir
âlimden alıntı yapılmıştır (Karagöz, 2020, s. 331).
Mâtürîdî’yi bid’at ve dalâleti ortadan kaldıran birisi olarak gören İsmail Bey’e göre Mâturîdî aynı
zamanda Ehl-i Sünnet’in de reisidir. Onun ifadesiyle Ebû Mansûr Mâturîdî ‘mâhî bid‘at ve dalâlet ve
Reîsü Ehl-i Sünnet ve Cemâ‘atdür (Karagöz, 2020, s. 425). İsmail bey’in burada Mâtürîdî için kullandığı
tanımlama ifadeleri onu Ehl-i Sünnet’in lider ismi olarak gördüğünü göstermektedir.
4. Hulviyyat’ın Yazımında Yararlanılan Kaynakların Özellikleri

Hulviyyât’ı Türkçe olarak kaleme alan İsmail Bey, böylece Türkçe konuşan ahalisine, dinini kendi
dilinden öğrenme ve anlama fırsatı sunmak istemiştir. Eserini oluştururken çok sayıda Arapça, Farsça
ve bir ihtimale göre Çağatayca eserden yararlanmıştır. Bu eserler İslam coğrafyasının pek çok bölge-
sinde yetişmiş müelliflerce yazılmış olmakla birlikte bunların önemli bir kısmı kendisinin de mensubu
olduğu Hanefî-Mâturîdî ekole mensup, Orta Asya coğrafyasında yetişmiş âlimlerce yazılmıştır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Hulviyyât’ta 160 civarında kaynağın ismi yer almaktadır. İsmail Bey’in
ifadesiyle (Karagöz, 2020, s. 130) kitabın ana çatısı, Muhammed b. Ahmed ez-Zâhid (v. 632/1234) ta-
rafından Farsça ve Çağatayca telif edilen Terğîbu’s-Salât (Çelebi, ts. I, s. 399. Erbay, 2006, s. 197) adlı
esere dayanmaktadır. Yine İsmail Bey’in kaynak olarak kullandığı kitapların pek çoğunun Terğîb’in de
kaynağı olduğunu görüyoruz. Terğîb’in müellifi Muhammed b. Ahmed ez-Zâhid’in, eserin baş kısmın-
da verdiği yüzü aşkın ismin yer aldığı kaynaklar listesi ile karşılaştırıldığında İsmail Bey’in kullandığı
kaynakların önemli bir kısmını kendilerini görmeden, Terğîb’den alıntıladığı sonuca ulaşılmaktadır.
Hulviyyât’ta kaynak olarak kullanılan diğer önemli eser, Mesʻûdî’dir. Bu eser, Nâsıhî’nin (v. 447/1055)
Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud için yazdığı meşhur bir kitaptır (Kureşî, 1993, II, s. 305). Hul-
viyyât’ta Orta Asya âlimlerince yazılan eserler ve bunlardan nasıl yararlanıldığına dair örnekleri şöyle
sıralayabiliriz:
5. Kaynaklar ve Müellifleri

Rüstuğfenî (v. 345/956): Semerkandlı Hanefî fıkıh ve kelâm âlimi olan Rüstuğfenî, İmâm Maturi-
dî’nin yakın arkadaşlarındandır (İbn Kutluboğa, 1996, s. 2005). Hulviyyât’ta “Ebû’l Hasan Rüstefʻanî”
şeklinde müellifine 4 sefer atıf yapılmış, bu atıflarda müellifin Kitâbü’z-zevâid ve’l-fevâid adlı eserinden
alıntı yapıldığı anlaşılmaktadır.
Ebû’l-Leys es-Semerkandî (v. 373/983): İmâmü’l-hüdâ diye de bilinen Semerkandî’nin ilim aldığı
halka, Ebu Yusuf yoluyla Ebû Hanîfe’ye kadar uzanır. Tefsîr-ül-Kur’ân, ‘Uyûnü’l-mesâil fi’l-fürû’, en-Nevâ-
zil fi’l-fürû’, Bustânü’l-ârifîn, Şerhü’l-Câmi‘i’s-sağîr, Tenbîhü’l-gâfilîn (Leknevî, ts. s. 220) eserlerinden
bazılarıdır. Hulviyyât’ta beş eserine atıf yapılmıştır ancak eser belirtmeden yalnızca müellifin adının
geçtiği çok sayıda atıf mevcuttur. Ebû’l-Leys’in Hulviyyât’ta atıf yapılan eserleri şu şunlardır:
Büstânü’l-ârifîn: Ahlak ve edeple ilgili hadislerle bazı fer’î hükümleri içeren bu esere (Çelebi, ts. I,
s. 243) Hulviyyât’ta “Büstân”, “Büstân-ı Ebû’l-Leys”, “Büstân-ı Fakîh” ve “Büstân-ı Fakîh Ebû’l-Leys Semer-
kandî” şeklinde 8 sefer atıf yapılmıştır.
Hizânetü’l-fıkh: Fıkıh meselelerini içeren bu esere (Kaya, 1996, s. 59) Hulviyyât’ta “Hazâne-i Fı-
kıh’dan” şeklinde 1 sefer atıf yapılmıştır.
Muhtelifü’r-rivâye: Eserin adı kaynaklarda “Muhtelefü’r-rivâye” olarak da geçmektedir. Muhteli-
fü’r-rivâye, Ebû’l-Leys’in fıkhın füru alanındaki ihtilaflı meselelerini bir araya getirdiği eseridir (Yılmaz-
göz, 2008, s. 16). Hulviyyât’ta “Muhtelif-i Ebû’l-Leys” ve “Muhtelif” şekillerinde toplam 3 sefer kullanıl-
mıştır.
en-Nevâzil fi’l-fürû’: Sonraki dönemlerde ortaya çıkmış meseleleri ele alan bir eserdir (Çelebi, ts. II,
s. 1941). Hulviyyât’ta bu esere “Nevâzil’de/den” şeklinde 2 sefer atıf yapılmıştır.
Tenbîhü’l-gâfilîn: Tek ciltlik, 94 bâb olarak tertip edilen, tasavvuf ve ahlak konularını içeren bir
eserdir. Zehebî çok sayıda mevzu hadis ihtiva ettiğini söylemiştir. Türkçe’ye ve Farsça’ya tercümeleri
yapılmıştır (Çelebi, ts. I, s. 487). Hulviyyât’ta “Tenbîhü Ebû’l-Leys” şeklinde 1 sefer geçmektedir.
‘Uyûnü’l-mesâil: Mezhep kurucularının zâhiru’r-rivâye kitaplarında yer almayan görüşlerinin bir
arada toplandığı bir eserdir ((Yılmazgöz, 2008, s. 16)). İsmâil Bey, bu esere 2 sefer “‘Uyûnü’l-mesâil’de”
2 sefer de “‘Uyûn’da” şeklinde olmak üzere toplam 4 sefer atıf yapmıştır.

296
NİL KARAGÖZ - ULANBEK KALMURZA UULU - ORTA ASYA İLE KASTAMONU ARASINDA KURULAN İLİM KÖPRÜSÜ

ez-Zendevistî: (v. ~400/1009): İsmâil Paşa’nın verdiği bilgiye göre hicri 400 yılları civarında vefat
eden Ebû Alî ez-Zendevistî’nin Şerhu’l-Câmi‘u’l-kebîr (eş-Şeybânî’nin) el-Mübekkiyât, Mütehayyeru’l-el-
fâz, Nazmü’l-fıkh gibi eserleri vardır (İsmail Paşa, 1951, I, s. 307). Hulviyyât’ta Ravzatü’l-‘ulemâ, adlı
eserine 4 sefer atıf yapılmıştır. Atıflardan biri “Ravza-i Zendüstevî’den” şeklinde yapılırken diğer “Rav-
za-i Zendüsî’de/den” ve “Ravza’dan” şeklinde yapılmıştır.
Nâsıhî (v. 447/1055): ‘Abdullâh b. el-Hüseyin Ebû Muhammed en-Nâsıhî, Buhara’da Mahmûd b.
Sebüktekin’in kadi’l-kudatlığını yapmış, ayrıca müderrislik yapıp fetvâ vermiştir. Tehzîbü Edebi’l-kâdı
li’l-Hassâf, Cem‘u vakfeyi’l-Hilâl ve’l-Hassâf, el-Mes‘ûdî fi’l-fürû‘i’l-Hanefiyye, Kitâbü’l-Muhtelef beyne Ebî
Hanîfe ve’ş-Şâfi‘î eserlerinden bazılarıdır (Özcan, 2006, s. 394).
el-Mes‘ûdî fi’l-fürû‘i’l-Hanefiyye adlı eseri Hulviyyât’ta en fazla atıf yapılan eserlerden birisidir. Muhta-
sar bir eserdir. Gazneli Mahmud’un oğlu Sultan Mesud için yazılmıştır. Meşhur bir kitaptır, özet olarak bir-
çok meseleyi nakleder (Özcan, 2006, s. 394). Hulviyyât’ta bu esere “Mes‘ûdî’de” şeklinde 340’ın üstünde
atıf yapılmıştır. “Fakh-ı Mes‘ûdî’de” şeklinde 1 sefer yapılan atfın da bu esere ait olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca “Salât-ı Mesʻûdî’de” şeklinde kaydedilen 7 atıf da bu eserinin salât bâbına yapılmış olabilir.
Halvânî (v. 452/1060): Şemsü’l-eimme diye lakabı vardır. ‘Abdü’l-‘azîz b. Ahmed el-Halvânî el-
Buhârî, Ebû ‘Ali en-Nesefî’den fıkıh okumuştur. Eserleri arasında yer alan Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, İmâm
Muhammed’in el-Câmi‘u’s-sağîr’in şerhi kabul edilir (Şahin, 1997, s. 383). Bu durumda Hulviyyât’ta yer
alan “Câmi‘u’s-sağîr Halvânî’den” şeklinde yapılan atfın bu şerhe olduğunu düşünebiliriz. Bunun yanı
sıra Hulviyyât’ta “İmâm Şemsü’l-eimme-i Halvânî” şeklinde yapılan pek çok atfın da aynı esere yapılmış
olması ihtimalden uzak değildir.
Pezdevî (v. 482/1089): Ebû’l-Usr Fahru’l-İslâm el-Pezdevî diye bilinir. Buhâra ve Semerkand’da
kadılık yapmıştır (Bedir vd, 2007, s. 265). İsmâil Bey eserlerinden iki eserine atıf yapmıştır:
Kenzü’l-vüsûl ilâ ma’rifeti’l-usûl: Usûlü’l-Pezdevî olarak bilinen bu esere (Bedir vd, 2007, s. 265)
İsmâil Bey de “İmâm ‘Ali Pezdevî Usûlü Fıkıh’da” şeklinde iki sefer atıf yapmıştır.
Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr: Pezdevî’nin birçok şerhinden birisi olan bu şerh, İmâm Muhammed’in el-Câ-
mi‘u’s-sağîr’inin şerhidir (Çelebi, ts, I, s. 563). Hulviyyât’ta bu esere, “İmâm Fahru’l-İslâm Câmi‘u’s-sağîr
Şerhi’nde” şeklinde müellifinin adı da belirtilerek 1 sefer atıf yapılmıştır. “Câmi‘u’s-sağîr’den” şeklinde
yapılan atıflar da varsa da bundan hangi eser ya da eserlerin kastedildiği bilinememektedir.
Hâherzâde (v. 483/1090): Muhammed b. el-Hüseyin el-Buhârî Hâherzâde olarak bilinir. Yaşadı-
ğı dönemde Hanefîler’in Mâverâünnehir bölge­sindeki en meşhur hukukçularından birisi olduğu için
kendisine “devrin Nu’mânı” denilmiştir (Koca, 1997, s. 135). İsmâil Bey müelliften “İmâm Hâherzâde/
İmâm Bekir Hâherzâde” şeklinde söz etmiş, bir sefer de Hâherzâde olarak zikretmiştir.
Hulviyyât’ta eserlerinden ikisine atıf yapılmıştır.
Fevâidü’l-Kudûrî: (Koca, 1997, s. 135) İsmâil Bey bu esere “Fevâid-i Kudûrî’de” şeklinde 1 sefer atıf
yapmıştır.
Mebsûd Şerhi / Şerh-i Mebsûd: (Koca, 1997, s. 135) İsmâil Bey bu esere “İmâm Bekir Hâherzâde
Şerh-i Mebsûd’da” ve İmâm Hâherzâde Mebsûd Şerhi’nde” şeklinde bizzat müellifini zikrederek 2 sefer
atıf yapmıştır. Ayrıca Hulviyyât’ta “Salât-ı İmâm Bekir Hâherzâde, Salât-ı Bekir İmâm Hâherzâde, Salât-ı
İmâm Hâherzâde, Salât-ı Hâherzâde” şekillerinde atıflar vardır. Bu atıfların, müellifin eserlerinden bi-
rinin salât bâbına yapılmış olabileceğini düşünüyoruz.
Sadru’ş-Şehîd (v. 536/1141): Husâmeddîn Sadru’ş-Şehîd diye bilinen müellif, Mâverâü’n-nehir
bölgesinde tanınmıştır. Semerkand’da şehit edilmiş ve Buhâra’da defnedilmiştir (Leknevî, ts, s. 159).
Hulviyyât’ta eserlerinden 4 tanesine atıf yapılmıştır.
Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr: İmâm Muhammed’in el-Câmi‘u’s-sağîr’inin çok sayıdaki şerhlerinden birisi
olan bu esere (Özel, 2008, s. 425) Hulviyyât’ta “Câmi‘u Hôca İmâm Hüsâm Şehîd” şeklinde atıf yapıl-
mıştır.
el-Fetâvâ’l-kübrâ: Bir fetvâ kitabı olan bu esere (Özel, 2014, s. 65) Hulviyyât’ta “Fetâvâ-yı Kübrâ’da/
dan” şeklinde 6 sefer atıf yapılmıştır.
el-Fetâvâ’s-suğrâ: (Özel, 2014, s. 65) Hulviyyât’ta “Fetâvâ-yı Husâmî’de” şeklinde 2 sefer yapılan
atıf, bu iki eserden birine ait olmalıdır.
‘Umdetü’l-müftî ve’l-müsteftî: ‘Umdetü’l-fetâvâ diye de bilinen bu esere (Özel, 2014, s. 66) İsmâil
Bey toplam 3 sefer atıf yapmıştır.

297
20. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ / 18-20 EKİM 2022

Ebû Hafs en-Nesefî (v. 537/1142): Hulviyyât’ta kelâmcı, müfessir, hadisçi, dilci ve fakih olan Nec-
mü’d-dîn Ebû Hafs en-Nesefî’nin (Leknevî, ts, s. 149) eserlerinden 3 tanesine atıf yapılmıştır.
el-Fetâvâ’n-Nesefiyye: Zamanındaki meselelere kendisinin verdiği fetvaları içeren bu esere (Çele-
bi, ts, II, s. 1230) Hulviyyât’ta “…bu rivâyet Fetvâ-yı ‘Ömer Nesefî’dendür” “Fetâvâ-yı Nesefî’den” şekil-
lerinde birer sefer atıf yapılmıştır. Eser adı belirtilmeden, yalnızca müellifin adı söylenerek de atıflar
yapılmıştır.
el-Hasâil: Katip Çelebi’nin haber verdiği üzere hacimli olan bu esere (Çelebi, ts, II, s. 1230) İsmâil Bey
müellifinin de adını zikrederek, “Necmü’d-dîn Ömer Nesefî Hasâil’de” şeklinde 1 sefer atıf yapmıştır.
el-Manzûmetü’n-Nesefiyye: Fıkha dair manzum olarak telif edilmiş ve medreselerde de ders kitabı
olarak uzun süre okutulan bir eserdir (Aslantürk, 2006, s. 572). Hulviyyât’ta bu esere otuzun üstünde
atıf yapılmıştır. Bazı atıflar “Manzûme’den nakil olunmış ki” şeklinde yapılırken bazıları “Bu rivâyet
Manzûme’nün Ebû Hanîfe bâbındadur” şeklinde bâb ismi de verilerek yapılmıştır.
Alâü’d-Dîn es-Semerkandî (v. 539/1144): Ebû’l-Mu‘în en-Nesefî ve Ebû’l-Yüsr el-Pezdevî’den
fıkıh okuyan Alâü’d-dîn es-Semerkandî, Kâsânî’nin hocasıdır. Tuhfetü’l-fukahâ, Mîzânü’l-‘usûl fî netâi-
ci’l-‘ukûl, Şerhu Tevîlâti’l-Kur’ân (Kureşî, 1993, III, s. 18) adlı eserlerin sahibidir.
Tuhfetü’l-fukahâ: Fıkhın fürû‘una dair bir eserdir. el-Kudûrî’nin Muhtasar’ına ilaveler yaparak
hazırlanmış ve tertip bakımından diğer eserlerden ayrı tutulmuştur. Öğrencisi el-Kâsânî, bu eserin
tertibini dikkate alarak 3 ciltlik bir eser telif etmiştir. Tuhfe’nin şerhi mahiyetindeki bu eserine Be-
dâi‘u’s-sanâ‘î adını vermiş ve eserini hocasına sunmuştur. Bedâi‘u’s-sanâ‘î’yi çok beğenen es-Semerkan-
dî, kızı Fâtıma’yı onunla evlendirmiştir.Es-Semerkandî’nin Tuhfe’den başka Mîzânü’l-‘usûl adlı bir eseri
daha vardır (Günay, 2009, s. 470).
İsmâil Bey bu esere, “Tuhfetü’l-fukahâ” şeklinde 7 sefer, “Tuhfe” şeklinde 5 sefer olmak üzere toplam
12 sefer atıf yapmıştır.
İftihâru’d-Dîn el-Buhârî (v. 542/1147): Kâdıhân’dan da ders alan Tâhir b. Ahmed İftihâru’d-dîn
el-Buhârî, Hizânetü’l-vâkı‘ât, en-Nisâb ve el-Hulâsa adlı eserlerin müellifidir (Leknevi, ts, s.84).
Hulâsatü’l-fetâvâ: Müellifimiz İsmâil Bey bu esere toplam 24 sefer atıf yapmıştır. Bunlardan birin-
de “Musannif-i Hulâsatü’l-Fetâvâ bu mes’elede ihtilâf-ı meşâyıh vardur, demiş.” şeklinde eseri müellifi-
ne izâfe ederek zikretmiştir.
en-Nisâbü’l-fakîh: (Özel, 2014, s. 72) İsmâil Bey bu esere, “Nisâbü’l-fakîh’den” şeklinde 5 sefer,
“Nisâb-ı Fakîh’den” şeklinde de 1 sefer olmak üzere toplam 6 sefer atıf yapılmıştır.
Ebû’l-Kâsım es-Semerkandî (v. 556/1161): Hanefî fıkıh âlimi ve müctehid olan Ebû’l-Kâsım es-Se-
merkandî’nin Buluğu’l-ereb, Câmi‘u’l-fetâvâ (Câmi‘u’l-kebîr), Hulâsatü’l-müftî fî’l-fürû‘, Riyâzu’l-ahlâk,
el-Fıkhu’n-Nâfî‘ fîl-fürû‘, Meâlü’l-fetâvâ (el-Mültekad fî’l-fetâvâ’l-Hanefiyye) adlı eserleri vardır (Leknevî,
ts, s. 219). Hulviyyât’ta bunlardan ikisine atıf yapılmıştır.
el-Mültekad fî’l-fetâvâ’l-Hanefiyye: Diğer adı Meâlü’l-fetâvâ olan bu esere (İbn Kutluboğa, 1993, s.
338) Hulviyyât’ta “Fetavâ-yı Mültekad’dan” şeklinde 3 sefer atıf yapılmıştır.
en-Nâfi‘: (Çelebi, ts, II, s. 1921) Hulviyyât’ta bu esere “Nâfi‘’de/den” şeklinde 6 sefer atıf yapılmıştır.
el-Kerderî (v. 562/1167): Harezm’in bir köyü olan Kerder’e nispetle Kerderî denen bu fakihin la-
kabı ise Şemsü’l-eimmedir. Hulviyyât’ta Şerhu’l-Câmi‘is-sağîr, Şerhu’l-Câmi‘i’l-kebîr, ez-Ziyâdât, Hiyere-
tü’l-fukahâ, Şerhu’t-Tecrîd, el-Menâfî‘ fî fevâidi’n-Nâfî‘ adlı eserlerinden (Leknevî, ts, s. 98) ikisine atıf
yapılmıştır.
el-Menâfî‘ fî fevâidi’n-Nâfî‘: Ebû’l-Kâsım es-Semerkandî’nin (v. 556/1161) en-Nâfı‘ adlı eserinin
şerhi olan esere (Çelebi, ts, II, s. 1921) Hulviyyât’ta “Menâfî‘’de/den” şeklinde 8 sefer atıf yapılmıştır.
Şerhu’l-Câmi‘i’s-sagîr: el-Kerderî’nin, İmâm Muhammed’in, el-Câmi‘u’s-sağîr adlı eserine yaptığı
şerh olan bu esere (Çelebi, ts, I, s. 561) Hulviyyât’ta “Câmi‘u’s-sağîr’den [Kerderî’den] nakil olunmış ki”
şeklinde 1 sefer atıf yapılmıştır.
‘Attâbî (v. 586/1190): Buhâra’nın ‘Attâbiye mahallesinden olan Ahmed b. Muhammed el-‘Attâbî,’nin
İmâm Muhammed’in eserlerinin şerhleri olan Şerhu’z-Ziyâdât, Şerhu’l-Câmi‘i’l-kebîr, Şerhu’l-Câmi‘i’s-sa-
gîr yanı sıra el-Fetâvâ’l-‘Attâbiyye diye bilinen Cevâmi‘u’l-fıkh ve Tefsîru’l-Kur’ân adlı eserleri vardır
(Leknevî, ts. s. 36). Hulviyyât’ta üç eserine atıf yapılmıştır.

298
NİL KARAGÖZ - ULANBEK KALMURZA UULU - ORTA ASYA İLE KASTAMONU ARASINDA KURULAN İLİM KÖPRÜSÜ

el-Fetâvâ’l-‘Attâbiyye: İlk Hanefî kaynaklarına dayanmakta ve Ebû Hanîfe ile talebeleri yanında
daha sonraki Hanefî ulemânın görüşlerine de yer vermekte olan bu esere (Özel, 2014, s. 83) İsmâil Bey
Fetâvâ-yı ‘İtâbî’de” şeklinde 1 sefer atıf yapmıştır.
Şerhu’l-Câmi‘i’s-sagîr: İmâm Muhammed’in el-Câmi‘u’s-sağîr adlı eserinin çok sayıda şerhinden
birisidir (Çelebi, ts. I, s. 556). İsmâil Bey bu esere, “şerh” kelimesini kullanmadan ve şeddesiz olarak
“Câmi‘u’s-sağîr-i ‘Atâbî’den” şeklinde 1 sefer atıf yapmıştır.
Şerhu’z-Ziyâdât: İmâm Muhammed’in ez-Ziyâdât adlı eserinin şerhidir (Özel, 2014, s. 83). Hulviy-
yât’ta bu esere “Ziyâdât-ı ‘Attâbî’de” şeklinde 1 sefer atıf yapılmıştır.
Kâdıhân (v. 592/1196): Kâdıhân el-Özcendî el-Fergânî, büyük Hanefî fakîhidir. el-Fetâvâ, el-Vâkı‘ât,
el-Emâlî, el-Mehâdır, Şerhu’z-Ziyâdât, Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, Şerhu Edebi’l-kâdı adlı eserlerin sahibidir
(Leknevî, ts, s. 64-65).
el-Fetâvâ’l-Kâdıhân: Hanefîlerin meşhûr, muteber ve çok başvurulan eserlerinden birisidir. Eserin
diğer adı el-Fetâvâ’l-Haniyye’dir (Mırzaibraimov, 2002, s. 19). İsmâil Bey bu esere “Ammâ Kâdıhân’da”
şeklinde yalnızca müellifin adı zikredilerek 9 sefer atıf yapmıştır. Eserin diğer ismine ise, “Fetvâ-i Ha-
niy’de” şeklinde 1 sefer, Fetâvâ-yı Haniy’den” şeklinde 2 sefer ve “Haniy’de şeklinde 1 sefer olmak üzere
toplam 4 sefer atıf yapmıştır. “Fetâvâ-yı Özcendî’den” şeklinde yapılan 2 atıftan da aynı eserin kastedil-
diğini düşünüyoruz.
Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr: İmâm Muhammed’in el-Câmi‘u’s-sağîr adlı eserinin önemli şerhlerinden
birisidir (Özel, 2001, s. 123). Hulviyyât’ta “Câmi‘u’s-sağîr Hâniy’den” şeklinde 5 sefer, “Camiʻu’s-sağîr
Özcendî’den” şeklinde 2 sefer atıf yapılmıştır. Hulviyyât’ın üslûbunda gördüğümüz bir özelliğe göre bazı
atıflar kitabın şerhine yapılmasına rağmen “şerh” kelimesi zikredilmeden yapılmaktadır. Sözünü ettiği-
miz atıflar da bu türden olmalıdır.
el-Merğinânî (v. 593/1197): Şeyhu’l-İslâm Burhânü’d-dîn el-Merğînânî, el-Hidâye’nin müellifidir.
Kitâbü’l-Müntekâ, Neşru’l-Mezheb, et-Tecnîs ve’l-Mezîd, Menâsikü’l-hac, Muhtârâtü’n-nevâzil, Kitâbün fi’l-
ferâiz eserlerinden bazılarıdır (Bayder, 2020). İsmail Bey bunlardan el-Merğînânî’nin kendi eseri olan
Bidâyetü’l-Mübtedî üzerine yaptığı şerh olan Hanefî mezhebinin en tanınmış ve en çok güvenilen me-
tinlerinden birisi durumundaki el-Hidâye’ye (Bayder, 2020) atıf yapmıştır. Hulviyyât’ta bu esere ellinin
üstünde atıf yapıldığını tespit ettik. Bu kadar çok sayıda yapılan atıf bize, el-Hidâye’nin, Hulviyyât’ın ana
kaynakları arasında olduğunu söyleme imkânı vermektedir.
el-Mutarrizî (v. 610/1213): Nâsır b. ‘Abdü’s-seyyid el-Mutarrizî el-Harizmî, fıkıh, dil ve edebiyat-
ta tanınmış birisidir. el-Muğrib, el-Îzâh, el-Misbâh, Şerhu’l-makâmâti’l-Harîrî, Muhtasaru Islâhı’l-mantık
adlı eserlerin sahibidir (Leknevî, ts, s. 218). İsmail Bey bunlardan, Hanefî fakihlerin eserlerinde kullan-
dıkları lafızları açıklaması bakımından önemli olan sözlük niteliğindeki el-Muğrib fî tertîbi’l-Mu‘rîb adlı
eserine “Muğrib’de/den” şeklinde 7 sefer atıf yapmıştır.
Mahmûd el-Buhârî (v. 616/1219): Mahmûd b. es-Sadr el-Buhârî, büyük Hanefî fakîhidir. el-Muhî-
du’l-Burhânî, ez-Zahîre, et-Tecrîd, et-Tetimmetü’l-fetâvâ, Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr, Şerhu’z-Ziyâdât, Şerhu
Edebi’l-kadâ li’l-Hassâf, el-Fetâvâ, el-Vâkı’ât, et-Tarîkatü’l-Burhâniyye adlı eserleri vardır (Çelebi, ts, II,
s. 823).
ez-Zahîretü’l-fetâvâ: ez-Zahîretü’l-Burhâniyye diye meşhur olmuştur. Meşhur kitabı el-Muhî-
tu’l-Burhânî’den ihtisar etmiştir. Her ikisi de ilim dünyasında kabul görmüş eserlerdir (Çelebi, ts, I,
s. 823). Hulviyyât’ta bu esere “Zahîre’de”, “Zahîre’de fıkıh’da, “Fetâvâ-yı Zahriyye’den” şeklinde atıflar
vardır.
el-Kaşgarî (v. 705/1305): Ebû ‘Abdullâh el-Kaşgarî’nin Münyetü’l-musallî dışında Mecma‘u’l-garâib
ve menba‘u’l-‘acâib, Tâcu’s-sa‘âde ve Tâlibetü’t-talebe adlı eserleri vardır. Hanefîlerce meşhur ve elden
düşmeyen bir kitap olan Münyetü’l-musallî ve gunyetü’l-mübtedî’ye İbrâhim el-Halebî Gunyetü’l-müte-
mellî ve özet olarak Halebî Kebîr isminde iki meşhur şerh hazırlamıştır (Özel, 2014, s. 121). Hulviyyât’ta
bu esere “Münyetü’l-musallî’den” ve “Münye’den” şekillerinde birer sefer atıf yapılmıştır.
Burhânüş-Şerî‘a (v. VIII/XIV asır): Burhânüş-Şerîa Mahmud b. Ubeydullah b Mahmud el-Mahbûbî
büyük Hanefî fakihlerdendir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hanefî mezhebinin “mütûn-i erba‘a”
diye bilinen dört muteber kitabından biri olan Vikāyetü’r-Rivâye adlı ona nispet edilmektedir (Bedir,
2013, s. 106-108). Hulviyyât’ta bu esere “Vikâye’de” şeklinde 1 sefer atıf yapılmıştır.
Ebû’l-Berekât en-Nesefî (v. 710/1310): Ebû’l-Berekât Hâfızu’d-dîn en-Nesefî’nin el-Vâfî, el-Kâfî,
Kenzü’d-dekâik, el-Musaffâ (Ebû Hafs en-Nesefî’nin el-Manzumetü’n-Nesefiyye adlı eserinin şerhidir.)
el-Mustasfâ eserlerinden bazılarıdır (Leknevî, ts, s. 101-102). İsmail Bey bunlardan üç tanesine atıf
yapmıştır.

299
20. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ / 18-20 EKİM 2022

Kenzü’d-dekâik: el-Vâfî’nin özeti olan bu esere (Çelebi, ts, II, s. 1515) Hulviyyât’ta “Kenz’de/den”
şeklinde 25, “Kenz-i Dekâik’ten” şeklinde de 5 olmak üzere toplam 30 defa atıf yapılmıştır.
el-Musaffâ: Kâtip Çelebi, bu eserin Ebû’l-Berekât Hâfızu’d-dîn en-Nesefî’nin (v. 710/1310), Ebû
Hafs en-Nesefî’nin (v. 537/1142) el-Manzûmetü’n-Nesefiyye adlı eserine yaptığı el-Mustasfâ ismindeki
şerhinin muhtasarı olduğunu kaydetmiştir (Çelebi, ts, II, s. 1867). Ancak yapılan incelemeler bu isim-
lerin aynı kitaba ait olduğunu göstermektedir. Nitekim Kâtip Çelebi Keşf’in başka bir yerinde el-Mus-
tasfâ’ya el-Musaffâ da dendiğini belirtmektedir (Bedir, 2006, s. 567-568). Hulviyyât’ta bu esere “Musaf-
fâ’da/dan”şeklinde 7 sefer atıf yapılmıştır. “Manzûme Şerhi’nde/den” şeklinde yapılan 2 atfın da aynı
esere yapıldığını düşünmekteyiz.
el-Vâfî: Hanefî fıkhının fürû‘una ait bir eserdir (Bedir, 2006, s. 567-568). Hulviyyât’ta bu esere
“Vâfî’de/den” şeklinde toplam 3 sefer atıf yapılmıştır.
es-Siğnâkî (v. 711/1311): Türkistanlı olan müellifin Husâmü’d-dîn diye lakabı vardır. en-Nihâye,
Şerhu’t-Temhîd fî kavâ‘idi’t-Temhîd (Ebû’l-Mu‘în en-Nesefî’ye ait) el-Kâfî Şerhu ‘Usûli’l-Pezdevî gibi eser-
leri vardır (Yaran, 2009, s. 164-166). İsmail Bey en-Nihâye adlı eserine “Nihâye’de/den” şeklinde 12
sefer atıf yapmıştır.
Sadru’ş-Şerî’ati’l-Asgar (v. 747/1347): ‘Ubeydullah Sadru’ş-şerî’ati’l-asgar, Hanefî fıkıh ‘âlimidir.
Şerhu Kitâbi’l-Vikâye, en-Nükâye, et-Tenkîh, et-Tavzîh, el-Mukaddimâtü’l-erba‘a, Ta‘dîlü’l-‘ulûm eserlerin-
den bazılarıdır (Leknevî, ts, s. 109-110).
Şerhu Kitâbi’l-Vikâye: Dedesi Tâcü’ş-şerî‘a’nın kendisi için kaleme aldığı el-Vikâyetü’r-rivâye adlı
eserin en meşhur şerhidir. Üzerine pek çok hâşiye, ta’lik ve risâle yazılmıştır. Bu eser, müellifinin lakabı
olan Sadru’ş-şerî’a olarak da bilinmektedir (Özen, 2008, s. 427-431). Hulviyyât’ta bu esere “Vikâye Şer-
hi’nde” şeklinde 1 sefer, “Sadru’ş-şerî’a’da” şeklinde 4 sefer, müellifinin adı anılarak 2 sefer olmak üzere
toplam 7 sefer atıf yapılmıştır.
Ebû Hanîfe el-İtkânî (v. 758/1357): Seyhun nehri civarındaki Fârâb kasabalarından olan İtkan’a
nispet edilen bu alim Hanefilerce tanınan bir alimdir ve birçok eserler telif etmiştir. Onlardan biri de el-
Hidaye’nin şerhi olan Gâyetü’l-beyân ve nâdiretü’l-akrân’dır (Özel, 2014, s. 139). Hulviyyât’ta bu esere,
“Gâyetü’l-beyân’da” şeklinde 1 sefer atıf yapılmıştır.
el-Bezzâzî (v. 827/1424): Muhammed b. Muhammed el-Kerderî, el-Hârezmî’dir. el-Bezzâzî diye
meşhur olmuştur. Anadolu’da Molla Fenârî ile görüşmüş ve ilmî tartışmalarda bulunmuştur. el-Fetâvâ’l-
Bezzâziyye ve Menâkıbü’l-İmâmi’l-‘A‘zam eserlerinden bazılarıdır (Özel, 1992, s. 114).
el-Fetâvâ’l-Bezzâziyye: Müellif eserini el-Câmi‘u’l-vecîz olarak isimlendirmiştir. el-Fetâvâ’l-
Kerderî olarak da bilinir. Ebû’s-Su‘ûd Efendi’ye niçin önemli meseleleri içeren bir eser telif etmediği
sorulduğunda “el-Bezzâziyye” varken böyle bir şey yapmaktan utanırım” dediği nakledilmiştir (Çelebî,
ts, I, s. 242). Hulviyyât’ta “Bezzâzî’de” şeklinde 4 sefer, “Fetâvâ-yı Bezzâziyye’de” ve Fetâvâ-yı Bezzâzî”
şeklinde 4 sefer olmak üzere toplam 8 sefer atıf yapılmıştır.
Nebire-İ Ömer (v. 832/1429): Yûsuf b. ‘Ömer b. Yûsuf es-Sûfî, el-Kâdirî el-Bezzâr. Türkler arasında
“Nebire-i ‘Ömer Bezzâr (Şemsü’d-dîn) olarak bilinir. Hanefî fakihidir. Eseri Câmi‘u’l-muzmerât ve’l-
müşkilât’tır. Kudûrî’nin el-Muhtasar’ının şerhi olan bu esere (Çelebi, II, s. 1632-1633) Hulviyyât’ta
“Câmi‘u’l-muzmirât’dan” şeklinde 3 sefer atıf yapılmıştır.

6. Sonuç

Kastamonu halkı öteden beri Hanefi mezhebine bağlı bir yapıya sahiptir. İsmail Bey bu halka
ibadetlerle ilgili kendi dilinde bir çeşit ibadet ilmihali sunmayı amaçlayarak Hulviyyât’ı hazırlamıştır.
Bu eserinde tercih ettiği İslam’ın yorumu yine Hanefilik olmuştur. Eserini oluştururken kullandığı
kaynaklara bakıldığında genellikle Orta Asya kökenli âlimlerin yazdıkları olduğu görülmektedir. Orta
Asya coğrafyasının Ebu Hanife döneminden itibaren Hanefî bir din anlayışını benimsemesi bu bölgede
yetişen ilim adamlarının da Hanefî olmasını sağlamıştır. İşte İsmail Bey, bu birikimden yararlanmıştır.
Yararlandığı yüz ellinin üstünde kitaptan önemli bir kısmı Orta Asya âlimlerine ait kıymetli kaynaklardır.
Böylece o, Orta Asya ilim birikimiyle Kastamonu arasında adeta bir ilim köprüsü kurarak Kastamonu
halkının bu ilim deryasından doya doya içmesini sağlamak istemiş gibidir. İsmail Bey, bu âlimlerin
eserlerinden yararlanarak bir nevi Orta Asya ilim anlayışını Kastamonu’ya taşıyan köprü vazifesi
görmüştür. Böylece o, zaten Hanefî temeller üzerine oturmuş olan Kastamonu bölgesinin din anlayışını
aynı temeller üzerinde daha da yükseltmiştir. Böylece Irak bölgesinde ortaya çıkan, daha sonraları
Horasan-Maveraünnehir bölgesinde gelişim sağlayan İslam’ın Hanefi-Mâtürîdî yorumu, genelde

300
NİL KARAGÖZ - ULANBEK KALMURZA UULU - ORTA ASYA İLE KASTAMONU ARASINDA KURULAN İLİM KÖPRÜSÜ

Anadolu’yu özelde de Kastamonu’nun din anlayışını beslemiştir denilebilir.

7. Kaynakça

Alp, E. (1997). Kastamonu.


Cebecioğlu, E. (1994). Hacı Bayram Veli ve Tasavvuf Anlayışı. Ankara: Muradiye KV Y.
Çelebi, K. (2010), Cihannüma, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları.
Çelebi, K. (ts). Keşfü’z-Zünun, (I-II). Lübnan.
Çifci, F. (1996). Candaroğlu İsmail Bey, Şahsiyeti ve Eserleri. Kastamonu.
Döğüş, S. (2014), Osmanlı-Candaroğulları İlişkileri, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4,
1043 -1053.
Ebu Hanife (1992). el-Âlim ve’l-Müteallim, (İmam Azam’ın Beş Eseri içinde-Haz. Mustafa Öz). İstan-
bul: M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı.
Erbay, F. (2006). Terğibü’s-salât’ın Çağatay Türkçesi ile Yazılmış Nüshası Üzerine, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 20, 189-199.
Fazlıoğlu, İ. (2003). Osmanlı Felsefe-Biliminin Arkaplanı: Semerkand Matematik-Astronomi Okulu.
Dîvân Disiplinlerarası Çalışmalara Dergisi, 14, 1-66.
İbn Batuta (1981). İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler (haz. İsmet Parmaksızoğlu). Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayınları.
İbn Kutluboğa (1996). Tâcü’t-Terâcîm fî Tabakâti’l-Hanefiyye, (thk. Muhammed Hayr Ramazan Yu-
suf). Dımaşk: Daru’l-Kalem.
İsmail Paşa, B. (1951). Hediyyetü’l-ârifîn esmâü’l-mü’ellifin ve âsâru’l-musannifîn, I-II, İstanbul.
Karagöz, N. (2012). Candaroğlu İsmail Bey ve Huviyyât Adlı Eserindeki ‘Fıtır Sadakası Bâbı’. İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi, 20. 267-288.
Karagöz, N. (2017). Hanefî-Mâturidî Geleneğin Anadolu’ya Etkileri Bağlamın-da Candaroğlu İsmail
Bey’in Düşünce Yapısı. Uluslararası Malazgirt’ten Osmanlıya Selçuklu Sempozyumu, 395-415.
Karagöz, N. (2020). Candaroğlu İsmail Bey’den İbadet Tadında Tarifler Hulviyyat Sultanın Tatlıları.
Ankara: Altınordu Yayınları.
Kaya, E. S. (1996). Hanefî Mezhebinde Nevâzil Literatürünün Doğuşu ve Ebû’l-Leys es-Semerkan-
dî’nin Kitabü’n-Nevâzil’i, İstanbul: Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi,
Kureşî, A. (1993). el-Cevâhiru’l-Mudıyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye, (thk. Abdulfettâh Muhammed el-
Hulû‘), I-V, Kahire: İsa el-Babî Matbaası.
Leknevî (ts). el-Fevâidü’l-Behiyye fî Terâcimi’l-Hanefiyye. Beyrut: yy.
Mecdi, M. (1852). Hadâiku’ş-Şakâik, Tab’hâne-i Âmire. İstanbul: Tab’hâne-i Âmire.
Ozanoğlu, İ. (1959). Kastamonu’nun Yetiştirdiği Meşhur Adamlar Candaroğulları, (İsmail Bey). Kas-
tamonu: Doğrusöz Matbaası.
Şahin, İ. (2001), “Kastamonu”, (Cilt.24, s. 585-588). İstanbul: TDV Ansiklopedisi.
Yılmazgöz, A. (2008). Ebû’l-Leys es-Semerkandî ve Muhtelifü’r-Rivaye Adlı Eserinin Analizi, Sakarya
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Sakarya:
Yücel, Y. (1991). Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırtmalar I. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

301

You might also like