You are on page 1of 208

T. C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
MÜZE YÖNETİMİ BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DOLMABAHÇE SARAYI HAREM-İ HÜMÂYUN


TEFRİŞİNİN YORUMLAYICI İLETİŞİM
KAVRAMI ve ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA
DEĞERLENDİRİLMESİ

Özge Fikriye UYSAL TRESSLER


2501130733

TEZ DANIŞMANI
Dr. Öğr. Üyesi Nuri Özer ERBAY

İSTANBUL-2018
ÖZ

DOLMABAHÇE SARAYI HAREM-İ HÜMÂYUN TEFRİŞİNİN


YORUMLAYICI İLETİŞİM KAVRAMI ve ARŞİV BELGELERİ
IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Özge Fikriye UYSAL TRESSLER

Saray müzeler, koleksiyonlarını tarihsel bir doğruluk içinde sergilediği ve yapıyı


içinde yaşamış tarihi şahsiyetler ve değerlerine dair yorumlamalara yer verdiği
ölçüde özgünlüklerini koruyabilir. Giriş ve sonuç bölümü hariç üç bölümden oluşan
bu tezde, Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü tefriş uygulamaları
“özgünlük” ve “yorumlayıcı iletişim” kavramları bağlamında değerlendirilmiştir.
Birinci bölümde “saray”, “müze” ve “ev”, “müze” ilişkisi ve müze türleri arasında
saray müzelerin yeri araştırılmış, müzeleştirilme süreçleriyle evrensel özellikler
gösteren dünya ve Türkiye’de bulunan belli başlı saraylar örneklendirilerek
açıklanmıştır.Aynı bölümde “özgünlük”, “yorumlayıcı iletişim” kavramlarının
müzeleştirilmiş tarihi yapılarda tam olarak neye denk geldiği, bu kavramlar
arasındaki ilişkinin irdelendiği ve uluslararası platformlarda özgünlük ve yorumlayıcı
iletişim ile ilgili çalışmalar yapan komite ve birliklerin yer aldığı bölümdür.İkinci
bölüm; Dolmabahçe Sarayı’nın tarihçesi ve 19.yüzyılla beraber sarayın harem
yaşantısında görülen değişimlere yer verilmiştir. Bu bölümde tefriş uygulamalarında
son derece önemli olan belgeleme ve envanter çalışmaları sarayın cumhuriyetin ilanı
ile beraber geçirdiği yönetimsel süreçlerle bağlantılı biçimde irdelenmiştir. Üçüncü
bölümde Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümünün tefriş uygulamalarında
izlenen yöntemler, kriterler, bulgular ve tefriş uygulamalarını destekleyici
yorumlayıcı yöntemler değerlendirilmiştir. TBMM Genel Sekreterliğine bağlı Milli
Saraylar tefriş uygulamalarında yazılı bir tefriş, ve yorumlayıcı yöntem planına
rastlanmamıştır. Değerlendirme ve sonuç kısmında Osmanlı İmparatorluğu’nun
sürekliliği için önemli ancak toplum nezdinde yanlış anlaşılmalara maruz kalan
harem teşkilatının Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü örneğinde
yorumlanması, ve yaşayan bir merkez haline getirilmesine dair öneriler sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Saray müze, Ev Müze, Dolmabahçe Sarayı, Harem-i Hümâyun,


,Tefriş, Özgünlük, Yorumlayıcı İletişim

iii
ABSTRACT

EVALUATION OF DOLMABAHÇE PALACE HAREM SECTION


FURNISHING POLICIES IN ACCORDANCE WITH
HISTORICAL ARCHIVES AND INTERPETIVE
COMMUNICATION

Özge Fikriye UYSAL TRESSLER

Palace museums can retain their “authenticity” only if their collections are displayed
in an historically accurate way, in such a way that they interpret historical figures as
well as the values they embody. In this thesis, which is composed of three chapters,
excluding the introduction and the conclusion, Dolmabahçe Palace’s Harem
Section’s furnishing policies were examined in accordance with the concepts of
“authenticity” and “interpretive communication.” In the first chapter, the relationship
between “palace” and “ museum,” “house” and “museum” and the significance of
palace museums among the other museum types, were researched. Some of the
leading palace museums in the world and in Turkey, which share universal
characteristics in their museumification process, were studied. In the same chapter,
the concepts of how "authenticity" and "interpreting communication" correspond
precisely to specific historical structures, and the relationship between these concepts
are examined, as well as the committees and unions engaged in studies on
authenticity and interpreting communication on international platforms.The second
chapter deals with the history of Dolmabahçe Palace.Also the changes seen in the
harem experience of the palace, beginning with the 19th century, were followed, and
the documentation and inventory studies which were vital to the furnishing
applications were examined in connection with the administrative processes that the
palace had with the declaration of the Turkish Republic. In the third chapter, the
methods and criterias that were followed in the furnishing applications, as well as the
interpretive techniques that support the visitor experience in Dolmabahçe Palace
Harem section were evaluated. During this study, a written furnishing and
interpretive plan was not found by the National Palaces, which are affiliated with the
General Secretariat of the Grand National Assembly of Turkey. In the evaluation and
conclusion section, there are suggestions for the interpretation of the Harem
organization, which is important to the legacy of the Ottoman Empire, but also
susceptible to misunderstanding by the public at large, both in Turkey and abroad.
Suggestions on how to make Dolmabahçe Palace Harem section an example of a
living history museum are also presented.

Key Words: Palace Museum, House Museum, Dolmabahçe Palace, Harem,


Furnishing, Authenticity, Interpretive Communication

iv
ÖNSÖZ

Varoluşlarının doğası gereği özel ve karmaşık yapılar olan saray müzeler, diğer müze
türlerinin aksine, daha detaylı belgeleme çalışmaları ve müzecilik değerlendirmeleri
ile ele alınmalıdır. Yaşanmışlığı olan ve ev sakinlerinin güncesini barındıran bu tür
yapılarda belgeleme çalışmaları devamlılık arz etmeli ve geçmiş, bu çalışmalar
sonucu elde edilen ipuçları ve referanslar ışığında sürekli olarak yeniden
yorumlanmalıdır.Yorumlama kavramı; müzelerin sahip olduğu bilginin, ziyaretçi
gözünde anlamlı hale gelmesine olanak sağlayacak yöntemlerle ilintilidir. Bu
çalışmada, 19.yüzyıl saraylarına ilişkin arşiv belgelerinin araştırmaya açık olmadığı
1990’ların başında “Cariyeler Dairesi” gibi yanlış bir tanımlamayla ziyarete açılan
ancak ilerleyen yıllarda Harem-i Hümâyun’un bir parçası olduğu anlaşılan
araştırmanın konusu olan mekanda, geçmişten günümüze gerçekleşen tefriş
uygulamaları “özgünlük” ve “yorumlayıcı iletişim” kavramları ışığında
incelenmiştir. Osmanlı Saray teşkilatı içinde en çok merak edilen ve toplum nezdinde
yanlış anlaşılmalara maruz kalan konulardan olan “harem yaşantısı” nı 2009 yılından
beri fiilen Dolmabahçe Sarayı’nda sürdürmekte olduğum “saray rehberliği” görevi
nedeniyle Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümayun bölümü örneğinde çalışma fırsatı
bulduğumdan dolayı kendimi şanlı hissetmekteyim.

Bu tezin hazırlanması sırasında yardımlarından dolayı, tez danışmanım Dr. Öğr.


Üyesi Nuri Özer Erbay, bölüm Başkanımız Prof. Dr. Fethiye Erbay ve bana her
zaman yol gösterici olan bölüm hocalarımızdan Doç. Dr. Mutlu Erbay’a, Milli
Saraylar Kurumsal arşivinde çalışmama izin veren TBMM Genel Sekreter
Yardımcısı Sn.Dr. Yasin Yıldız’a, tezimin planlamasında ve içerikle ilgili birçok
konuda değerli görüş ve düşüncelerini benden esirgemeyen, Dolmabahçe Sarayı
arşiv sorumlusu Sn.Dr. T.Cengiz Göncü’ye şükranlarımı sunmayı bir borç bilirim.

Tez boyunca manevi desteklerini benden esirgemeyen canım arkadaşım Çağla


Parlak’a ve aileme sonsuz teşekkürler.

Özge Fikriye UYSAL TRESSLER


İstanbul, 2018

v
İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZ ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT ............................................................................................................... iv
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ v
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi
ŞEKİLLER LİSTESİ ............................................................................................... iix
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................... x
KISALTMALAR LİSTESİ ...................................................................................... xi
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
SARAY MÜZELERDE YORUMLAYICI İLETİŞİM KAVRAMI

1.1.“SARAY” ve “MÜZE” İLİŞKİNİN TANIMLANMASI.................................. 6


1.1.1. “Ev” ve “Müze” İlişkisinin Tanımlanması ................................................. 8
1.1.2. Bir Müze Türü Olarak Saray Müze .......................................................... 10
1.1.3. Dünya ve Türkiye’de Sarayların Müzeye Dönüşüm Süreçlerinden
Örnekler.................................................................................................... 15
1.2. SARAY MÜZELERDE “ÖZGÜNLÜK” ve “YORUMLAYICI İLETİŞİM”
(INTERPRETIVE COMMUNICATION) KAVRAMI ................................ 21
1.2.1. Özgünlük Kavramı .................................................................................... 21
1.2.2. Yorumlayıcı İletişim Kavramı .................................................................. 23
1.2.2.1. MüzelerdeYorumlayıcı Planlama ................................................. 26
1.2.2.2. İletişimi Geliştirmede Yorumlama Yöntemleri ............................ 31
1.2.2.2.1. Kişisel Yorumlayıcı Yöntemler
(Personal Interpretation) ................................................................ 31
1.2.2.2.2. Kişisel Olmayan Yorumlayıcı Yöntemler
(Non Personal Interpretation)..………..………………….……...36
1.2.3. Saray Müzelerde Özgünlük ve Yorumlayıcı İletişim İlişkisi ................... 41
1.2.4. Özgünlük ve Yorumlayıcı Planlama İle İlgili Çalışmalar Yapan
Komite ve Birlikler .................................................................................... 43

vi
1.2.4.1. ARRE (Avrupa Saray Müzeler Birliği) ........................................ 43
1.2.4.2. Demhist (Uluslarası Müze Evler Komitesi) ................................. 45
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE SARAY MÜZE UYGULAMALARININ ÖNCÜLERİNDEN
BİRİ OLARAK DOLMABAHÇE SARAYI
2.1.DOLMABAHÇE SARAYI’NIN BULUNDUĞU BÖLGE ve TARİHÇESİ . 47
2.2. DOLMABAHÇE SARAYI’NIN İNŞASI ........................................................ 50
2.2.1.Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun’un Konumu ................................ 51
2.2.2. Harem-i Hümâyun’da 19. Yüzyılda Yaşanan Değişimler……………….52

2.3. CUMHURİYET DÖNEMİ DOLMABAHÇE SARAYI ................................ 59


2.3.1. Saltanattan Cumhuriyete Geçiş ve Envanter Çalışmaları (1924-1925) .... 61
2.3.2. Millî Saraylar Müdürlüğü ve Dolmabahçe Sarayı (1925-1927) ............... 63
2.3.3. Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı (1927-1949) ..... 65
2.3.4. Çok Partili Süreç ve Sonrasında Dolmabahçe Sarayı’nın Saray Müze
Olarak Kullanımı (1950-1984) ................................................................. 68
2.3.5. Millî Saraylar Sempozyumu ve Saray Müze Kavramına Çağdaş
Yönelimler (1984) .................................................................................... 72
2.4. HAREM-İ HÜMÂYUN BÖLÜMÜNÜN CARİYERLER DAİRESİ
TANIMLAMASIYLA ZİYARETE AÇILMASI (1993) ............................... 74
2.4.1. Cariyeler Dairesi Açılış Hazırlıkları ve Kültürel Ortam (1990) ............... 75
2.4.2. Cariyeler Dairesi Açılış Hazırlıkları (1991-1993) .................................... 76
2.4.3. Cariyeler Dairesi Tanımlaması ile Ziyarete Açılan Harem-i Hümâyun
Bölümüne Gelen Eleştiriler ...................................................................... 77
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA: DOLMABAHÇE SARAYI HAREM-İ HÜMÂYUN
BÖLÜMÜ’NDE ZİYARETÇİ ALGISI, TEFRİŞ UYGULAMALARI ve
YORUMLAYICI YÖNTEMLER
3.1. ARAŞTIRMANIN AMACI .............................................................................. 80
3.2.ARAŞTIRMANIN KAPSAMI ve YÖNTEMİ................................................. 81
3.3. TEFRİŞTE KULLANILAN KRİTERLER ve SORUNLAR........................ 82
3.3.1. Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu Toplantı Kararları .................. 82

vii
3.3.2. Tefrişte Kullanılan Kriterler ve Sorunlar .................................................. 84
3.3.2.1. 1924 Envanterlerine Dayanan Mekân Tespitleri .......................... 84
3.3.2.2. 1952 Repertuar Defterleri ............................................................. 85
3.3.3. 2000 Yılı Sonrası Arşiv Araştırmaları ve Mekân Tespitleri ile İlgili
Değişimler ................................................................................................ 87
3.3.4. Mekân Tespitleri ve Tefrişlerinin Karşılaştırılması .................................. 90
3.3.4.1. Hünkâr Dairesi ............................................................................. 90
3.3.4.2. Valide Sultan Dairesi ................................................................... 93
3.3.4.3. Kadınefendi Daireleri ................................................................... 96
3.4. ZİYARETÇİ GÖZÜNDE HAREM ALGISI ve SORUNLAR ..................... 98
3.4.1. Oryantalizm ve Harem İmgesi .................................................................. 99
3.4.2.Yabancı Ziyaretçiler ve Harem Çağrışımları ............................................. 99
3.4.3. Self Oryantalizm ve Harem İmgesi ........................................................ 105
3.4.4.Yerli Ziyaretçiler ve Harem Çağrışımları .................................................. 99
3.5. MEKÂNIN YORUMLANMASINA DAİR SORUNLAR ........................... 110
3.5.1. Avrupa Saray Müzelerde Kullanılan Yorumlayıcı İletişim Yöntemlerine
Dair Örnek Olay İncelemesi .................................................................... 110
3.5.1.1. Hampton Court Sarayı ( İngiltere) ............................................ 110
3.5.1.2. Blenheim Sarayı Müzesi (İngiltere) ........................................... 115
3.5.1.3. Kensignton Sarayı (İngiltere) .................................................... 119
3.5.1.4. La Venaria Sarayı (İtalya) ......................................................... 124
3.5.2. Değerlendirme ve Öneriler ..................................................................... 129
SONUÇ .................................................................................................................... 141
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 146
EKLER .................................................................................................................... 162

viii
ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1.1: Kültürel miras alanlarında ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı anket
çalışması. ................................................................................................... 42

Şekil 3.1: Harem-i Hümâyun bölümü yabancı ziyaretçilerle gerçekleştirilen


mülakat sonuçları. .................................................................................... 103

Şekil 3.2: Harem-i Hümâyun bölümü yerli ziyaretçilerle gerçekleştirilen


mülakat sonuçları. ................................................................................... 108

ix
TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1: Yorumlama yaratımı konusunda örnek değerlendirme tablosu ............... 30

Tablo 3.1: Hünkâr Dairesi üst kat. Mekan tefrişi ile ilgili belgesel veriler ............... 91

Tablo 3.2: Hünkâr Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ............... 92

Tablo 3.3: Hünkâr Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ........ 92

Tablo 3.4: Valide sultan Dairesi üst kat ile ilgili belgesel veriler ............................. 93

Tablo 3.5: Valide sultan Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ..... 95

Tablo 3.6. Valide sultan Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel
veriler .................................................................................................... 95

Tablo 3. 7: Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler .............. 97

x
KISALTMALAR LİSTESİ

AHI : Kültürel Mirası Yorumlama Derneği/


Association for Heritage Interpretion
ARRE : Avrupa Saray Müzeler Birliği
/Association of European Royal Residence
AYK : Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
ÇOKAUM : Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama
Merkezi
DEMHIST : Uluslarası Müze Evler Komitesi
/International Committee For Historic House Museum
DZKK : Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
HRP : Historic Royal Palaces Charity
/Tarihi Kraliyet Sarayları Vakfı
ICOM : International Council of Museums/Uluslararası Müzeler
Konseyi
ICOMOS : International Council on Monuments and Sites
/Uluslararası Anıtlar ve Siteler Konseyi
KÜSAV : Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma Vakfı
MÖ : Milattan Önce
MS : Milli Saraylar Dergisi
MSHHA : Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi
MSHHA-CMH : Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi Cumhuriyet Dönemi
NAI : Ulusal Yorumlama Derneği
/ The National Assocation For Interpretation
NPS : Ulusal Park Hizmetleri/ National Park Service
ODTÜ : Orta Doğu Teknik Üniversitesi
PESA : Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
RTÜK : Radyo Televizyon Üst Kurulu
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
/United Nations Educational, Scientific and Cultural
Organization
YTÜ :YıldızTeknikÜniversitesi

xi
GİRİŞ

İmparatorluğun en uzun yüzyılı olarak tanımlanan 19. yüzyılda yapım emri verilen
Dolmabahçe Sarayı, Tanzimat Dönemi ile gelen yeniliklerin ve buna bağlı saray
kültüründe gerçekleşen değişimlerin en önemli tanığı olmasının yanı sıra topluma
öncülük eden ve onu yapılandıran bir kültür varlığıdır.

Saray kültürü ile gelen yenilikler, toplumu yapılandırırken, toplum da iktidarın


merkezi olan sarayın sembolik anlamını ve yönetici sınıfın sarayı kullanım biçimini
etkilemiştir. 19. yüzyılın ortalarından hilafetin ılgasına kadar hanedan ailesi
tarafından aralıklarla kullanılan Dolmabahçe Sarayı’ndaki harem, Tanzimat Fermanı,
Meşrutiyetin ilanı gibi Osmanlı tarihinin akışını değiştiren önemli olaylara tanıklık
etmiş ve bu dönemde harem kurumuna biçilen rol, geri dönülmez bir değişim
sürecine girmiştir. Sarayın, cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanıldığı 1927-1949
yıllarında, Harem-i Hümâyun’un büyük bir bölümü işlev dışı olduğundan “Kapalı
Daire” olarak adlandırılmıştır. Söz konusu mekân, müzelerin; çok kültürlülük,
kültürel zenginlik gibi farklı toplum kesitlerinin yansıtıldığı merkezler haline geldiği
1990’lı yıllarda, “hanedan ailesi ve hane halkının gündelik yaşamlarını anlatı ve
sergilenenlerde görünür kılma” hedefi doğrultusunda, mekân araştırmaları bitmeden
“Cariyeler Dairesi” gibi yanlış bir tanımlamayla ziyarete açılmıştır. Harem bölümü
mekân araştırmaları, ancak 2000’li yıllardan sonra 19. yüzyıl saraylarına ilişkin
Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin açılmasıyla tamamlanabilmiş, araştırmaya
konu olan bölümün Harem-i Hümâyun’un bir parçası olduğu kabul edilmiştir.

Dolmabahçe Sarayı gibi iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan özel ve karmaşık
yapıları, uygarlığın simgesi haline dönüştürmek elbette sorunlu bir iştir. Ancak, sahip
oldukları sabit koleksiyonları ile anıt müze, ev müze sınıflandırmasında
değerlendirilen saray müzeler, koleksiyonlarını diğer müze türlerinin aksine arşiv
belgelerine dayanan tarihsel bir doğruluk içinde sergilemekle yükümlüdür. Saray
müzelerde “özgünlük”, yapının fiziksel olarak korunmasının yanında özgün tefriş ve
mekânın ruhunun korunması ile elde edilir. Bu çalışmada, Dolmabahçe Sarayı
Harem-i Hümâyun bölümü tefrişinin, mekânın ruhunun ziyaretçiye aktarımına
aracılık eden, ziyaretçinin kültürel miras alanı ile anlamlı bir ilişki kurmasını

1
sağlayan yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygunluğu ve mekânların özgün
işlevleri ile mevcut tefriş tanıtım biçimleri arasındaki uyum irdelenmiştir.

Konunun araştırılmasının temel nedenlerinden biri, 1993 yılında mekân araştırmaları


tamamlanmadan ziyarete açılan Harem-i Hümâyun’un tefrişi ile ilgili, ilerleyen
yıllarda elde edilen somut tespitlerin Millî Saraylar Daire Başkanlığınca, tefriş
uygulamaları alanındaki kararlara aynı hızda yansımamasıdır. Bununla birlikte,
toplum alışkanlıklarının hızla değiştiği, görselliğin ön plana çıktığı günümüzde
teknoloji tabanlı yorumlamalardan da saray müzelerde yararlanmak, yaratıcı bir
ortam oluşturmak adına bir zorunluluk gibi görünmektedir. Çağdaş müzecilik
anlayışında; kültürel varlıkların ve müze objesinin kendi kendini anlattığı,
yorumlama gerektirmediği yönündeki anlayış, artık kabul görmemektedir. Nasıl
bilimsel bilgi birikimi tam anlamıyla hayatı yansıtmıyorsa restorasyon, müzeografi
veya daha bağlamsallaştırılmış ve didaktik bir tanıtım da gerçeklik ve temsil
arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmaz. Kültürel mirasımızla ilgili çalışmalarda
olduğu gibi tarihi evler ve koleksiyonlar hakkında yapılan bilimsel ve pedagojik
çalışmalar da ancak bir meta dil (üst dil) oluşturur; nesneler hakkında konuşur, ama
nesneleri konuşturmaz. Günümüz müzeleri, koleksiyonlarını sadece sergilemek
yerine, onları gören ve onlardan ilham alan bireyler için, kültürel mirasımıza dair her
şeyin anlamlarını ve aralarında bulunan ilişkileri anlaşılır hale getirecek önermelerde
bulunmalıdır. 1
Bu çalışmayla tefriş ile ilgili akademik araştırmalarla elde edilen
tespitlerin, sergi ve anlatılarda yorumlayıcı yöntemlerden de faydalanılarak görünür
kılınmasına katkı sağlamak hedeflenmektedir.

Bu konunun araştırılmasının gerektirdiği diğer bir neden de; Dolmabahçe Sarayı’nda


2009’dan beri saray rehberi olarak çalışan araştırmanın yazarının, “harem”
kurumunun toplum nezdinde sahip olduğu olumsuz algıya dair gözlemleridir.
Oryantalizmin Doğu üzerinde edebî ve görsel sanatlar aracılığıyla oluşturduğu etki,
günümüzde, hem yabancı hem de yerli ziyaretçi algısını şekillendirmeye devam
etmektedir. Hanedan ailesinin özel yaşamına duyulan merak ve Mustafa Kemal
Atatürk’ün vefat ettiği odanın burada olması sebebiyle bir hafıza mekânına

1
Magaly Cabral, Exhibiting and Communicating History and Society in Historic House Museums,
Museum International, No.210, S. 53, C.ll, 2001, s.44.

2
dönüşmüş olan Harem-i Hümâyun bölümünün, özel müzecilik değerlendirmeleri ile
ele alınması gerektiği düşünülmektedir.

Dolmabahçe Sarayı’na ilişkin, müzecilik alanında hazırlanan tezlerin konu


başlıklarına bakıldığında, genellikle gezi hizmetleri, sergileme ve tanıtım ile ilgili
oldukları görülmektedir.

Hatice Sağlık Adanır tarafından 1993 yılında hazırlanan Dolmabahçe Saray-


Müzesinde Sergileme ve Tanıtım Sorunlarının İrdelenmesi ve Çağdaş Müzecilik
Bağlamında Çözüm Önerileri isimli tez ve İlksen Yumrukçağlar’ın 1996 yılında
hazırladığı Dolmabahçe Sarayı'nın Saray Müze Olarak Yeniden Düzenlenmesi
Konusunda Öneriler isimli tez, saray tefrişi ile ilgili öneriler getirmektedir. Ancak
söz konusu tezlerin, Harem-i Hümâyun bölümü mekân araştırmaları tamamlanmadan
kaleme alındığı ifade edilmelidir. Bununla birlikte tefriş ile ilgili getirilen öneriler,
Harem-i Hümâyun bölümü ile ilgili değil, Dolmabahçe Sarayı’nın bütününe
yöneliktir.

Aytekin Kılavuz’un 1999 yılında Rehberliğin Türk Müzeciliğindeki Yeri ve Millî


Saraylarda Uygulaması isimli tezi, saray müzelerde en çok kullanılan yorumlayıcı
yöntemlerden olan rehberlik hizmetleri ile ilgili bir araştırma olması açısından
önemlidir. Ancak bu araştırmada anıt-müze, ev-müze türlerinde kullanılan diğer
yorumlama yöntemlerine yeterince değinilmemiştir. Sergileme, rehberlik hizmetleri,
eğitim, tanıtım gibi alanlar, yorumlayıcı iletişimde bir yöntem olarak kullanılır.
Ancak iletişimi geliştirici her eylem, yorumlayıcı iletişim alanına girer. Söz konusu
tez çalışması, aynı şekilde Millî Saraylara bağlı saray müzelerde rehberlik hizmetleri
ile ilgilidir. Özelde Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümünü incelememiştir.

Harem-i Hümâyun bölümü dahil, Dolmabahçe Sarayı’nın teşkilat düzeni ve mekân


kullanımları hakkında tarih alanında hazırlanan en kapsamlı ve en güncel araştırma
T. Cengiz Göncü’nün Dolmabahçe Sarayı'nın İnşa Süreci, Mekân ve Teşkilat isimli
doktora tezidir. Mekânların özgün işlevleri hakkında en somut tespitler için adı geçen
tez, bu araştırma süresince başvuru kaynağı olarak kullanılmıştır. Bu tez çalışmasını
hazırlayan araştırmacının, çalışmasının giriş bölümünde de ifade ettiği gibi “mekân
ve teşkilat” konuları çok geniş kavramlar olup araştırmada sarayın tefriş özelliklerine

3
kısaca değinilmiş, tefriş uygulamalarının bir başka araştırmanın konusu olduğu dile
getirilmiştir.

Bu çalışma; giriş ve sonuç bölümleri hariç üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın


birinci bölümünde; saray-müze ve ev-müze ilişkisi irdelenmiş ve müze türleri
arasında saray müzelerin yeri tanımlanmıştır. Müzeleştirilme süreçleriyle evrensel
özellikler gösteren dünya ve Türkiye’de yer alan önde gelen saraylar,
örneklendirilerek açıklanmıştır. Saray müzelerde özgünlük kavramının tam olarak
neye denk geldiği, özgünlük ve yorumlayıcı iletişim ilişkisi, nitel araştırma
yöntemleri ile elde edilecek bilgiler doğrultusunda açıklanmaya çalışılmıştır.
Avrupa’da özgünlük ve yorumlayıcı planlama ile ilgili çalışmalar yapan komite ve
birliklerin üyeleri, bunların çalışma alanları ve örgütlenme biçimleri bu bölümde yer
almıştır.

İkinci bölümde; Dolmabahçe Sarayı’nın tarihçesine ve 19. yüzyılla beraber sarayın


harem yaşantısında görülen değişimlere değinildikten sonra, sarayın müzeleştirilme
süreci, alt başlıklarla ele alınmıştır. Millî Saraylar bünyesinde gerçekleşen tefriş
uygulamalarında temel başvuru kaynağı olan belgeleme çalışmaları ve buna bağlı
oluşturulmuş envanterler, sarayın geçirdiği yönetimsel süreçlerle bağlantılı olarak
açıklanmıştır.

Üçüncü bölüm; araştırmaya konu olan Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun


bölümünün tefriş uygulamaları; belgesel veriler ve tefriş uygulamalarını
destekleyecek yorumlayıcı yöntemler ışığında değerlendirilmiştir.

Tez kapsamında konu ile ilgili kitap ve süreli yayınlar taranmış, Millî Saraylar
kurumsal arşivinden faydalanılmıştır. Kurumsal arşivde bulunan TBMM divan
kararları ve 1992 yılında Harem-i Hümâyun bölümü açılışı öncesi kurulan “Tefriş
Komisyonu ve Danışmanlar Grubu” kararları incelenmiştir. Millî Saraylar
bünyesinde çalışan araştırmacılarla, kişisel görüşmeler yapılarak tefriş
uygulamalarında kullanılan kriterlere ve yöntemlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Harem
çağrışımlarının ziyaretçiler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, sözlü
iletişim yoluyla veri toplama biçimi olan “mülakat” tekniğine başvurulmuştur.

4
Osmanlı haremi, Batı saraylarlarıyla kıyaslandığında, mekân ve teşkilat
düzenlemeleri bakımından kendine özgü bir kurum olsa da, yöneten kişinin ve
ailesinin özel yaşam alanı olarak ev kavramının evrensel değerlerine sahiptir. Bu
duruma dayanarak çalışmanın yazarı, Avrupa’da yer alan ve yaratıcı müze
yorumlamalarına sahip saray müzeleri inceleme yoluna gitmiştir. Değerlendirme ve
öneriler bölümünde, Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümünde “ziyaretçi
deneyimini artırıcı yöntemler” hakkında önerilerde bulunulmaktadır.

5
BİRİNCİ BÖLÜM

SARAY MÜZELERDE YORUMLAYICI İLETİŞİM KAVRAMI


Bu bölümde “saray”, “müze” ve “ev”, “müze” ilişkisi ve müze türleri arasında saray
müzelerin yeri incelenecektir. Dünya ve Türkiye’de bulunan belli başlı sarayların
müzeleştirme süreçleri örneklendirilerek açıklanacaktır.Bu bölüm, “özgünlük” ve
“yorumlayıcı iletişim” kavramlarının saray müzelerde ne anlam ifade ettiğinin
irdeleneceği bölümdür.Aynı zamanda, adı geçen kavramların uluslararası
platformlarda hangi komite ve birlikler tarafından çalışıldığı da araştırılacaktır.

1.1.“SARAY” ve “MÜZE” İLİŞKİNİN TANIMLANMASI

Genel bir bakış açısıyla bakıldığında, toplumların “yöneten ve yönetilen” hiyerarşisi


üzerine kurulu olduğunu görürüz. Bu sistem içerisinde, yönetimi üstelenenlerin
varlığının mimarî göstergeleri olarak karşımıza çoğu kez, saray yapıları çıkar.2
Saray; hükümdar veya üst düzey yönetici sınıf için yapılmış, yan destek birimleri de
olan büyük konuttur. 3

Saraylar sadece karmaşık mimarî yapılar değil; iktidarın, sanat eserleri ve bir dizi
pratikler üzerinden güçlerini sembolleştirdikleri kavramlardır. 4
Saray, gündelik
yaşam içinde toplumla siyasî iktidar arasındaki ayrımı ifade eden bir mekân olarak
belirir. Saray kompleksleri, imparatorluk bürokrasisinin içinde yer alan ve protokole
tabi yönetim merkezi olarak düzenlenir.Saraylar ve dini yapılar; şaşırtmak ve
büyülemek üzere tasarlanmış, egemenliği ve yenilmezliği simgeleyen eğitsel ve idarî
araçlardır. 5 Saray komplekslerinin adım adım incelenmesi, bize, o dönemin yönetim
sistemi, değişen beğeni anlayışı ve yönetici sanatçı ilişkisi hakkında bilgi verir.

2
Metin Sözen, Devletin Evi Saray, İstanbul, Sandoz Yayınları, 1990, s.18.
3
Metin Sözen, Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1986,
s.210.
4
Nebahat Avcıoğlu, “19. Yüzyıl Saray Mimarisi ve İmparatorluğun Kendini İfadesi”, 150. Yılında
Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar
Yayınları, C.I, 2007 s.29.
5
Namık Sinan Turan , “İktidarı Simgeleyen İdari ve Törensel Bir Mekân Olarak Osmanlı Sarayının
Tasarımı”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. LVI, 2006, s.98, 101.

6
Saray kompleksi; içinde yaşayanları, lüks tüketimi ve sanatın ulaşılmazlığıyla
gizemli bir simgedir. 6 İlk denemelerini kendi yaşadıkları saraylarda görmek isteyen
hükümdarlar düşünüldüğünde, MÖ 4.yüzyılda kurulan ve asırlar boyunca etkin olan
İskenderiye Müzesi’nin, Kraliyet Sarayı’nın bir uzantısı olması şaşırtıcı bir durum
değildir. Modern anlamıyla olmasa da “musaeum” adı ilk olarak; Helenistik
Dönemde (MÖ 330-30) I. Ptolomaio Soter tarafından İskenderiye’de kurulan Hint,
Mezopotamya ve Yunan ile birçok medeniyetin bilgi ve sanatının arşivlendiği ünlü
kütüphaneyi de içine alan merkez için kullanılmıştır. Bu müze, Ptolomaios
Hanedanlığı’nın ve aynı zamanda İskenderiye kentinin de saltanatını arttırmıştır.
Çünkü Babil Kütüphaneleri gibi büyük kütüphaneler, bilginin; güç ve egemenlik
olduğunu kanıtlamıştır. 7
Bu bağlamda, müzenin çıkış noktasının ideolojik olduğu
ifade edilebilir. Savaşta galip gelen hükümdarların savaş ganimetlerini, halka, saray
kompleksleri içerisinde veya dinî yapılarda teşhir etme geleneği, günümüz
müzeciliğinin temellerini oluşturur. 8
Bu durum, müzeciliğin tarihsel gelişiminin,
saray kompleksleriyle eş değer irdelenmesi gereğini doğurmuştur. Kendi iktidarının
simgesi olarak oluşturduğu koleksiyonları, saray kompleksleri içerisinde sergileyen
hükümdarların konutları, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde ortaya çıkan
ulus devlet yapısı tarafından aynı şekilde yeniden biçimlendirilip kullanılmak üzere
müzeye çevrilmiştir.

Rönesansla beraber yenidünyanın keşfi, koleksiyonerlik anlamında, kraliyet


saraylarında yeni bir oluşuma sebep olmuştur. Bu oluşum, ileride modern müzelerin
bilgi birikimini sağlayacak bir harekettir. Aynı zamanda bu yapılanma ilk kez
Fransa’da Kral V. Charles Döneminde ortaya çıkan ve sıra dışı, doğal/yapay, değerli
her şeyi içinde barındırabilen “nadire kabinesi” olarak tanımlanan kraliyet
koleksiyonlarıdır. Sadece krala özel olan nadire kabineleri, farklı adlarda Almanya
ve İtalya kraliyet saraylarında da yerini alır. 9

6
A.g.m. s.103.
7
Ali Artun, Sanat Müzeleri 1 Tarih Sahneleri Müze ve Modernlik, İstanbul, İletişim Yayınları,
2006, s.15.
8
Vedat Keleş, “Modern Müzecilik ve Türk Müzeciliği”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, C.II, S. 1-2, 2003, s.2.
9
Artun, a.g.e., s.25, 30.

7
Osmanlı İmparatorluğu’nda eserlerin bir araya toplanması ve kısmen sergilenmesi
anlayışı Fatih Sultan Mehmet ile başlamıştır. 10
Bu anlamda Topkapı hazineleri de
birer nadire kabineleridir. Osmanlı saray kompleksi içerisinde kabine olarak
“köşkler” kullanılmıştır. Fatih Köşkü, Çinili Köşk hatta Aya İrini Kilisesi fethedilen
ülkelerden getirilen objelerle birer hazineye dönüştürülmüştür. 11 Topkapı Sarayı’nın
bahsedilen bölümleri, Batı saraylarında gördüğümüz nadire kabineleri ile mekânsal
ve biçimsel olarak örtüşmese de işlevsel olarak benzerdir. Her padişahın, tahta
çıktıktan sonra, nadire kabineleri özelliğindeki bu yapılara törensel bir ziyarette
bulunduğu bilinmektedir. 12
Zira kabinelerin, Osmanlı sarayında da sultanın;
hükmettiği topraklar üzerindeki gücünü, bu anlamda bilginin iktidarını simgeleyen
törensel bir anlamı vardır. Topkapı Sarayı nadireleri ve hazineleri, 15. yüzyıldan
itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun o dönem en güçlü rakibi olan Habsburg
Hanedanlığı’na ait koleksiyonlarla yarışır bir duruma gelmiş, aslında kendi içerisinde
bir anlamda “Rönesans müzesi” de oluşturabilmiştir.13Bu bağlamda hükümdarların
koleksiyonerlik merakının müzeliğin oluşumuna inkar edilemez bir katkı sağladığı
düşünülebilir.

1.1.1. “Ev” ve “Müze” İlişkisinin Tanımlanması

Ev ve müze ilişkisine farklı bir bakış açısı getiren Aslıhan Günhan, Evlerden Ev
Müzelere: Farklı Anlatımların Mimarî Temsili (From Houses to Museums
Architectural Representation Of Different Narrations) isimli tezinde yaşanmışlığı
olan yapıları, nadire kabinelerine benzetir. İngilizce cabinets of curiosities olarak
ifade edilen nadire kabinelerinin birebir sözlük anlamı, “merak odaları”dır. Daha
önceki bölümde de belirttiğimiz gibi koleksiyonlarının sınırı olmayan, içi çekmece
ve vitrinlerle dolu merak odaları ile koleksiyon sahibi, başka kimsede olmayan,
biriktirdiği nadirelerle bilgiyi fethetmeyi umar. Bu bağlamda kabinelerin içi,

10
Mutlu Erbay, Müzelerde Sergileme ve Sunum Tekniklerinin Planlanması, 1. Basım, İstanbul,
Beta Yayıncılık, Mayıs 2011, s.33.
11
(Çevrimiçi) http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran
2017.
12
Uğur Tanyeli, Osmanlı Mekânının Peşinde: Sınıraşımı Metinleri 15-19 Yüzyıllar, İstanbul, Akın
Nalça Kitapları, 2015, s.204, 205.
13
(Çevrimiçi) http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran
2017.

8
çekmeceler ve vitrinlerle dolu bir odadan çok daha fazladır; koleksiyon sahibinin
bilgeliğini, zevkini, yüceliğini simgeleyen merak odaları zaman içerisinde büyür ve
saray galerilerine taşar. 14

Günhan, çalışmasında nadire kabinelerini “ev müzeleri” olarak tanımlamak ve


anlamak için onların kavramsallaştırılabileceğini iddia eder. Günhan’a göre,
yaşanmışlığı olan saray, ev gibi her türlü tarihi yapı, günümüzün merak odalarıdır.
Merak odaları, hükümdarın sezgi yoluyla elde ettiği bilgiyi görünür kılmıştır. Bu
noktada, içinde yaşanmışlığı olan yapılar da gündelik hayat etkinliklerini görünür
kılabilir.15 Günhan, merak odaları tanımından “merak” kelimesinin çıkarıldığında
odanın yaşanmışlık hissini kaybettiğini, eşyaların alelade durduğu ruhsuz bir yer
(oda) haline geldiğini söyler. 16 Günhan’a göre, evi, meskenden (home/house ayrımı)
ayıran en temel özellik, o evin içinde yaşayanlardır. Ev, farklı katmanların iç içe
geçtiği bir araçtır. Kişinin mekâna dair günlüğüdür; gündelik hayatımızın sessiz
izleyicisidir.17 Bu noktada günümüz müze ziyaretçisi için, içinde yaşanmışlık olan ve
ev sakinlerinin; merakları, istekleri, zevkleri doğrultusunda şekillenen bu yapıların
günümüzün “merak odaları” olduğu söylenebilir. 18

Müzeleştirilmiş tarihi yapılar, ancak o yapı içerisinde yaşamış olan ev sakinlerinin


ruhunu yansıtabilirse anlamlı olur. Başka bir deyişle, tarihi konut içerisindeki tekil
objelerin değeri, bu müzelerde bir şey ifade etmez; objeler ancak bir sergileme
bütünlüğü içerisindeyse ve zamanın ruhunu yakalamışsa anlamlıdır. Bu durum,
ziyaretçi ile iletişimde özel sorunlar doğurur. Çok geniş koleksiyona sahip olan bu
müzeler, birçok müzenin aksine daha özenli restorasyon ve konservasyon
metodlarının uygulanmasını gerektirir. Özgün tefrişatın korunması gerekliliği ve iç
mekânda değişiklik yapmanın imkansızlığı nedeniyle, müzeleştirilmiş tarihi evlerde
güvenlik ve ziyaretçi organizasyonlarında genellikle sorun yaşanır. Müzeleştirilmiş
saraylar, barınma işlevi üzerine kurulmuş mimarî yapısı ile bu yapının içerisinde yer

14
Artun, a.g.e., s.30.
15
Aslıhan Günhan, “From Houses to Museums Architectural Representation Of Different Narrations”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Ankara, 2011,
s.19.
16
A.e., s. 20.
17
A.e., s. 25.
18
A.e., s. 20.

9
alan dekorasyon ve objelerin birbirleriyle olan ayrılmaz şekildeki karmaşık ilişkisi ile
bir bütündür. Bu özelliğe sahip tarihi konutları, bir dönemin veya bir uygarlığın
simgesi haline dönüştürmek elbetteki özel müzecilik bağlamında
değerlendirilmelerini gerektirir. 19

1.1.2. Bir Müze Türü Olarak Saray Müze

Farklı bir görüş açısı ile müzeyi kültürel derin dondurucu olarak tanımlayan Halil
Nalçaoğlu, genel anlamda müzelerin bir zaman makinesi gibi işlev gördüğünden
fakat içinde sergilediği nesnelerin zamanla ilişkisini tümüyle yok ettiğinden şikâyet
eder. Başka bir ifadeyle, müze değeri görülen her nesne, ait olduğu bağlamdan -
zaman ve mekândan- koparılır. Nalçaoğlu’na göre müzede yaşadığımız geçmiş, bir
anlamda geçmişin belli bir versiyonudur. Bize yaşatılan geçmiş, -küratörün izin
verdiği ölçüde-, ait olduğu bağlamından çıkartılan, isimlendirilen ve sınıflandırılan
ve yeni bir bağlama oturtulan dolayısıyla belirli bir tercihi yansıtan geçmiştir.
Nalçaoğlu biraz daha ileri gidip nesnelerin ve kültür yapıtlarının kendi
zamanlarından koparılıp müze binasında farklı bir dekor içerisinde sergilenmesini
“cinayet” olarak görür. Geleneksel müzelerde, temsilin geçmişi ancak mekânın el
verdiği ölçüde sağlanır. Asli kullanımı saray olan Louvre, zamanla bu özelliğini
yitirip Fransa'nın emperyal gücünün sergilendiği bir sanat müzesi/deposu (müze-
saray) haline gelmesi sebebiyle, bu duruma iyi bir örnek olarak gösterilebilir. 20

Dünya kültürel mirasını, koleksiyonlara dönüştürmede olağanüstü kapasiteye sahip


müze türleri içinde, sadece tarihi evlerin, müze nesnesi olarak varolma kapasitesi
vardır; saray müzelerin kendileri zaten bir müzedir. 21

Oluşumlarını ilk sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla paralel gördüğümüz saray


yapıları, en basit tanımıyla; hükümdarın veya üst düzey yöneticinin görkemli

19
Giovanni Pinna, “Introduction to Historic House Museums”, Museum International, No:210, S.
53, 2001, s. 4.
20
Halil Nalçaoğlu, “Temsil ve Cinayet”, Toplum ve Bilim Dergisi, İstanbul, İletişim Yayınları, S.72,
1997, s.66- 68.
21
Linda Young, “Is there a Museum in The House?”, Museum Management and Curatorship,
S.22, No: 1, March 2007, s.59.

10
konutudur. Bu tanımdan yola çıkarsak saray yapıları, “anıt müze”, “ev müze” türleri
içerisinde değerlendirilmelidir.

Tarihsel süreç içerisinde özgün kullanımlarını yitiren ve tarihî, sosyal, dinî, sanatsal
değerlerden hepsi veya birine sahip görkemli yapılar, günümüzde “anıt” olarak
korunurlar. 22

Burçak Madran, “anıt müzeleri”, koleksiyonlarını sergileme yöntemlerine göre,


müzeler grubu içerisinde sınıflandırır. Buradaki gruplamanın dayanağı daha çok
mekânsal bağlantılıdır. Anıt müzeleri, “belirli bir koleksiyon gerekmeyip mekânın
kendisinin değerlendirilerek sunulması” olarak açıklar. 23

Gönül Cantay da; yapının kendisinin içindeki tefriş objeleri ile müze haline getirilmiş
yapıları, anıt müze tipolojisi kategorisinde değerlendirir. 24

Doğan Kuban; anıt yapı değeri olan sarayların kendilerinin müze olduğunu, ayrıca
müze eşyalarıyla donatılmasının yanlış olduğunu savunur. Çünkü yapının,
eşyalarıyla beraber doğru algılanabilmesi, özgünlüğünü ne derece koruyabildiğiyle
ilintilidir. Kuban, sarayların sergi alanı gibi değişik işlevler için kullanılmasını, ilke
olarak, “sorgulanması gereken bir davranış” olarak görür ve anıt değeri olan
sarayların sadece mimarileriyle değil, iç mekân bezemeleri ve zengin
koleksiyonlarıyla da bir bütün içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini savunur. 25

Kraliyet saraylarından iktidar sahiplerinin konutlarına, anıt özelliği olan farklı boyut
ve türde her tarihi yapı “ev müze” kapsamında da değerlendirilmelidir. Her ne kadar
sıkı protokol kurallarına tabi olsa da saray; yöneten ve ailesinin evidir.

22
Ömür Bakırer, “Millî Saraylar İçin Düşünülebilecek Yeni İşlevler”, Millî Saraylar Sempozyumu
Yıldız/Şale, 15-17 Kasım Bildiriler 1984, Millî Saraylar Daire Başkanlığı, İstanbul, 1985, s.432.
23
Burçak Madran, “Müze Türleri”, Yeniden Müzeciliği Düşünmek, Ed. Tomur Atagök, İstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi Yayını, 1999, s.8.
24
Gönül Cantay, “Müzeciliğimiz ve Eğitimi” I. Müzecilik Sempozyumu 14-15 Ekim 1993
Bildiriler, İstanbul, Deniz Müzesi, Dz.kk Basımevi, 1992, s.19.
25
Doğan Kuban, “Millî Saraylarda Koruma ve Kullanma Örgütlenmesi”, Millî Saraylar
Sempozyumu, Yıldız/Şale 15-17 Kasım 1984 Bildiriler, Millî Saraylar Daire Başkanlığı, İstanbul,
1985, s.247.

11
DEMHIST, Uluslarası Müze Evler Komite’sinin kurucularından olan Giovanni
Pinna, bir müze türü olan ev müzeleri şu şekilde tanımlar:

Ev müzeler, farklı kaynaklardan toplanarak elde edilmiş koleksiyonları


sergilemek üzere kullanılan bir yapı olmadıkları, özgün tefrişleriyle beraber -
özgün mekân ve koleksiyonlarıyla- kamuya açıldıkları için, müzecilik
disiplininde ayrı ve özel bir kategoride değerlendirilmelidir. Özetle, muhafaza
edilen şey ve muhafaza edilen yer arasında ayrılmaz bir bağ vardır. ”26

Bu tanımda da vurgulanmak istenen; gerçeklik ve tarihsel doğruluktur. Saray


müzelerde tefrişteki özgünlüğün yitirilmesi, tarihin de yitirilmesi anlamına gelir. Bu
durum,doğal afetler, savaşlar, rejim değişiklikleri ve devrimlerden etkilenen tarihi
konutların en önemli sorunudur.

İmparatorluk çağında birebir yönetici sınıflar tarafından galeri olarak kullanılmaktan


kurtulan saraylar, bu sefer de çalkantılı dönemlerde farklı güçler tarafından
sahiplenilmiş ve aslî fonksiyonlarından farklı amaçlarla kullanılmaya mahkûm
olmuşlardır.

19. yüzyıldan itibaren Avusturya-Macaristan İmparatoru Frans Joseph ve eşi Kraliçe


Elizabeth’e ev sahipliği yapmış olan Gödöllö Sarayı’nın mobilyaları, II. Dünya
Savaşı sırasında Rus ve Alman askerî birlikleri tarafından yağmalanmıştır. Yıllarca
süren bu ihlaller, sarayın büyük oranda zarar görmesine sebep olmuştur. 1945 yılında
Rus askerî birlikleri, sarayın bir kısmını huzurevi olarak kullanmıştır. 27
Tarihsel bir
anıt olan sarayın, koruma altına alınması işlemi 1981 yılında başlamış, 1991 yılında
da tamamlanmıştır.

Habsburg Hanedanlığı’nın sarayı olan Schönbrunn Sarayı da, Avusturya- Macaristan


İmparatorluğu’nun 1918 yılında yıkılması sonucunda, Avusturya Cumhuriyeti
organlarına geçmiştir. II. Dünya Savaşı esnasında saray, nasyonal sosyalist güvenlik
ve askerî polisi tarafından karargâh olarak kullanılmıştır. Bir dönem, hava
bombardımanlarına maruz kalmasından dolayı saray içindeki bazı değerli hazineler,
güvenlik sebebiyle bir tuz madenine gönderilmiştir. 19 Şubat 1945’te hava
bombardımanının direkt hedefi olan sarayda, büyük galerinin oldukça zarar gördüğü

26
Pinna, a.g.e., s.4.
27
(Çevrimiçi) http://www.kiralyikastely.hu/page.36.the_history_of_the_palace, 01 Mayıs 2017.

12
söylenebilir. 1945-1955 yılları arasında ise saray, müttefik devletler –İngiliz
Kuvvetleri- tarafından idarî merkez olarak kullanılmıştır. 28

Yedi kuşak, Bourbon Hanedanlığı’na ev sahipliği yapmış Versailles Sarayı, 1789


Fransız ihtilalinin başlamasıyla terk edilmiş, sarayın bütün eşyaları müzayede
yoluyla satılmıştır. 1837 yılında sarayı kurtarmak adına Kral Louis-Philippe, burayı
“Fransız Tarihinin Büyük Olayları Müzesi” haline dönüştürmeye karar vermiştir.
Kral’ın, sarayı bir galeri gibi kullanma isteği Versailles Sarayı’nın özgün
mimarisinin yok olmasına neden olur. Sarayın zemin kat bölme duvarları kısmen,
birinci katın kuzey ve güney kanatlarının bölme duvarları tamamen yok edilir.
Sarayın iç mekânlarının tahrip edilmesinin vehameti, ilk 1890’lı yıllarda tartışılmaya
başlanır. Özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında, sarayı özgün mimarisine yeniden
kazandırmak için hummalı bir restorasyon çalışması başlar. Mimarî onarım bittikten
sonra, daha çok, satın alma ve bağış yoluyla sarayın müzayedelerde yitip giden
özgün mobilyalarının bir kısmı toparlanır. 29

1953-1958 yıllarında çıkarılan bir dizi “koruma kanunu” sayesinde, kamu binalarına
dağılmış Versailles mobilyaları da saraya yeniden kazandırılır. Filiz Özer, Versailles
Sarayı ve Topkapı Sarayı’nın kaderlerinin birbirine çok benzediğinden bahseder.
1856 yılında Dolmabahçe Sarayı resmî saray olduğunda, Versailles Sarayı gibi
Topkapı Sarayı’nın da -yapıyı yaşatmak düşüncesi altında- iç mekânlarında sergi
alanları açılır. Saray-müze olarak korunması gereken Topkapı Sarayı’nın yapılan
birçok değişiklik sebebiyle saray-müze özelliğini yitirdiğini, daha çok müze-saray
olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki Versailles Sarayı için gösterilen özen, Topkapı
için gösterilmez . 30
Topkapı Sarayı’na dair gösterilen bu özensizlik, günümüzde de
devam etmektedir. İlber Ortaylı, devletin evi olan Topkapı’nın müze olarak
kullanıma uygun olmadığını ve koleksiyon sergileme amacıyla kullanılmasının
yapıya ve mekânın ruhuna zarar verdiğini ifade eder. Ortaylı’ya göre saraylar,
koleksiyonların sergilendiği mekânlar olamaz. Devletin ve padişahın evi olan

28
(Çevrimiçi) http://www.habsburger.net/en/chapter/schonbrunn-after-second-world-war-nostalgia-
and-imperial-cult, 01 Mayıs 2017.
29
(Çevrimiçi) http://en.chateauversailles.fr/discover/estate/palace/queen-apartments, 01 Mayıs 2017.
30
Feridun Akozan, “Sarayların Teşhir Salonu Olarak Kullanılması ve Versailles Örneği ” Millî
Saraylar Sempozyumu: Yıldız Sarayı/Şale:15-17 Kasım 1984 Bildiriler, 1985, s. 206, 207.

13
saraylar, ev kimliğini yitirmemeli, özgün tefrişini korumalı, aynı zamanda ritüel
olarak uhrevî merkez olma özelliklerini de muhafaza etmelidir. 31

Kısaca, saray müzeleri diğer müzelerden ayıran en önemli özellik sabit


koleksiyonlarının olmasıdır. Müzeye dönüştürülen sarayların kullanıldıkları dönemde
dağılan nesneleri varsa, ancak bunlar geri toplanabildiği takdirde müzenin
koleksiyonu artar, -bu objeler farklı tarih dilimlerinde kullanılmış olabilir- buna
karşın değerleri azalmaz. Burada esas olan; bir dönem ve o yapı içerisinde
kullanılmış objeler olmasıdır. Bu bağlamda, sabit koleksiyonların kalıcılığı yönünde,
bu müzelerin en temel görevi korumadır. 32

Tarihi evler adeta “fosilleşmiştir. ” Ev içerisindeki koleksiyon obje ve mobilyalar,


eğer mümkünse özgün tefrişiyle ziyaretçilere sunulur. Tarihsel gerçeği çarpıtmadan,
tefrişi değiştirmek mümkün değildir. Birçok tarihi konutta, özellikle kraliyet
saraylarında ziyaretçiler, kendilerini, tezat anlamlar ve semboller içerisinde bulabilir.
Değişen rejimlerle beraber el değiştiren saraylar, politik aşırılık barındıran sunumları
dolayısıyla kötü şöhrete sahiptir. Örneğin İtalya Napoli Kraliyet Sarayı’nda Bourbon,
Bonaparte ve Savoy Hanedanlığı’nın izleri görülür. Yalnız saray tefrişinde, Bourbon
Hanedanlığı’nın varlığı daha baskındır. Saray tefrişindeki bu seçim, müze tarafından
Bourbon Hanedanlığı’nın diğer hanedanlıklara kıyasla sarayı daha merkezî ve etkin
bir şekilde kullanması olarak açıklanır. Ne var ki II. Dünya Savaşı’ndan beri ulusal
kimliklerini yeniden keşfetmeye, kısmen kaybettikleri köklerini bulmaya çalışan
Napoliler de bu duruma karşı çıkar. Bu örnek, tarihi konutların manipülasyona ne
kadar açık olduğunu dışa vururken aynı zamanda müzecilik ve güç-iktidar ilişkisinin
temel yönünü de ortaya çıkarır. 33

Bu durum, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet
Dönemine tanıklık etmiş ve bir dönem cumhurbaşkanlığı makamı olarak da
kullanılmış olan Dolmabahçe Sarayı için de geçerlidir. 1984 yılından 2017 yılına
kadar sadece yüz yüze rehberlik hizmeti ile gezilebilen Dolmabahçe Sarayı’nda,

31
İlber Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul, Bank Asya Kültür Hizmetleri,
2007, s.298.
32
Pinna, a.g.m., s.4.
33
Pinna, a.g.e., s.5.

14
ziyaretçiler tarafından yapılan eleştiriler çoğu kez, anlatımın, tek bir döneme ağırlık
verilerek yapıldığı yönündedir. Her ziyaretçinin hassasiyeti farklı olabilir; burada
önemli olan manipülasyona neden olmadan, olabildiğince nesnel bir biçimde hem
anlatım hem sergi dili ile ziyaretçiye, evrensel ve tarihi değeri olan Dolmabahçe
Sarayı’nı tanıtmaktır.

Ziyaretçilerin, tarihi birebir yaşatan bu müzelerden etkilenmemesi neredeyse


imkansızdır.

Bu müzeler, ziyaretçileri adeta bir zaman makinesi gibi o yaşanan ana götürür.
Ziyaretçi, koridorlarda ilerlerken içinde bulunduğu mekânda daha önce yaşayanları
ve onların bu mekânları nasıl kullandığını hayal eder; burada kendini bu mekânın
eski sahiplerinin yerine koyar; onların da bu mekânlarda -tıpkı kendi evinde olduğu
gibi- aynı duyguları, sevinci, kederi hissettiğini düşünür. Tarihi konutlar, bir anıttan
ziyade yaşanmış ve kaybolmuş bir geçmişi simgeler. 34

1.1.3. Dünya ve Türkiye’de Sarayların Müzeye Dönüşüm


Süreçlerinden Örnekler

İktidarın merkezi saraylar, siyasî çalkantıların yaşandığı dönemlerde ilk etkilenen,


değişen ve içinde bulunduğu duruma göre biçimlenen merkezler olmuştur. 18.
yüzyıldan itibaren kraliyet koleksiyonlarının müzeleşme -en azından teşhir edilme-
sürecine girdiği görülür. Ancak bu dönemde kamuya açık olduğu iddia edilen
sarayların girişi için birçok kısıtlama uygulanmıştır; müzeler (saraylar) kamuya
değil, kraliyete aittir. 35 Örneğin Viyana Kraliyet Koleksiyonu’nu barındıran Belvede
Sarayı, 1784’ten bu yana haftada üç gün “ayakkabısı temiz olanlara” açıktır. 36

Avrupa’da saray yapıları, henüz saray olarak kullanılmaya devam edilirken, kısıtlı da
olsa aristokrat zümreye ve halka ziyarete açılmıştır. 37
Aynı şekilde İtalya’da Medici

34
Monica Risnicoff de Gorgas, “Reality As Illusion the Historic Houses that Become Museums”,
Museum International, No: 210, S.53, 2001, s.10.
35
Tony Bennet, The Birth of Museums:History, Theory, Politics, Routledge, 1995, s.37.
36
Artun, a.g.e., s.102.
37
İlksen Yumrukçağlar, “Dolmabahçe Sarayı’nın Saray Müze Olarak Yeniden Düzenlenmesi
Konusunda Öneriler”, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 1996, s.3.

15
Hanedanı’na ait bütün yapılar, son Medici Anna Maria Luisa tarafından 1743 yılında
Floransa halkına emanet edilir. Luisa’nın vasiyetine göre “ devletin şanı, kamunun
yararı ve yabancıların merakı” bu eserlere verilen değerle korunacaktır. 38
18.
yüzyılda gerçekleşen bu değişim, bize, mutlak monarşinin koleksiyonlar üzerinden
bir güç gösterisi yaratma eğiliminde olduğunu da gösteririr. Daha önce hükümdarın
kudretini, bilgeliğini simgeleyen saraylar ve kraliyet koleksiyonları, 18. yüzyılla
beraber hükümdar yerine, soyut bir varlık olan devleti ve devletin zenginliğini
simgeler. 39

Fransa Örneği

Kamulaştırılan ilk saray olmamasına rağmen şüphesiz siyasî açıdan en etki bırakanı
Fransa’daki Louvre Sarayı olmuştur. 1789 yılında gerçekleşen Fransız ihtilaliyle
soylular, din adamları ve halkın oluşturduğu üç sınıfın parlamentosu açılarak
inkılâbın ilk adımı atılmış olur. Anayasa ile ilk defa monarşinin yetkileri
sınırlandırılır. Fransız inkılâbı, gerek oluşum sebepleri gerekse sonuçları itibarıyla
şüphesiz tüm dünyayı etkilemiştir. Özellikle milliyetçilik fikri, imparatorlukları
derinden sarsmış ve ulus devletlerinin zeminini hazırlamıştır. 40
Monarşinin
yıkılmasından dokuz gün sonra halk, kraliyet sarayını ve hazinelerini kendi
mülkiyetine geçirmiş ve bir anlamda müzeleştirmiştir. Kraliyet tacı ve asası kilisenin
iktidar simgeleriyle beraber teşhir edilmiş ve bu simgeler artık halkı temsil eden, bu
simgeleri halkın gözlerinin önüne seren, cumhuriyetçi devletin eline geçmiştir. 41

Louvre Sarayı’nın kamulaştırılmasıyla birlikte sanat, artık mutlak bir hanedanlığı,


imparatoru ve vârislerini veya tanrıyı temsil etmez; geçmişin mirasçı halklarını,
onların iktidarını ve uygarlaşma sürecini temsil eder. 42

38
Artun, a.g.e., s.66.
39
Carol Duncon, Alan Wallach, “Evrensel Müze”, Müze ve Eleştirel Düşünce, Tarih Sahaneleri-
Sanat Müzeleri 2, Ed.Ali Artun, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.65.
40
Bengü Salman Bolat, “Fransız İnkilabının Türk Modernleşme Sürecine Etkileri”, Gazi Üniversitesi
Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, C.Vl, S.1, 2005, s.149-151.
41
Wendy M.K Shaw, Osmanlı Müzeciliği-Müzeler,Arkeoloji ve Tarihin Görselleştirilmesi, Çev.
Esin Soğancılar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.13.
42
Levent Çalıkoğlu, Ali Artun. “Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve
Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.23.

16
İngiltere Örneği

18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl İngiltere’sinde ise durum Fransa’dan biraz daha
farklıdır. Fransız ihtilali çıktığı zaman İngiltere, dünyanın en güçlü deniz ve ticaret
ülkesidir. Aslında İngiltere’de bundan bir yüz yıl önce yani 1689 yılında Haklar
Beyannamesi’nin (Declaration of Rights) imzalanmasıyla önemli bir
demokratikleşme adımı atmıştır. Bu beyannamenin imzalanmasıyla İngiliz
parlamentosu, kral karşısında geniş haklara sahip olur. Hatta beyannameyi
imzalamak şartıyla tahta getirilen Orange Hanedanı’ndan Kral William ve eşi Kraliçe
Mary’ye hükümdarlık tacı, bizzat parlamento tarafından giydirilir. Uygulanan bu
sembolik tören, monarşinin mutlak gücünün İngiltere’de kısıtlandığı anlamına gelir.
19. yüzyılda ise krallık, tamamıyla sembolik bir kuruma dönüşür. 43

Yaşanan siyasi gelişmelere paralel olarak İngiltere, saraylarını kanlı bir devrimle
kamulaştırma yolunu seçmemiş, dönemin en ileri sanayi ülkesi olarak saraylarını
iktisadî bir yaklaşım içinde değerlendirme yoluna gitmiştir. 44
Örneğin, Büyük
Londra Sergisi’nin başarısı ardından 1857 yılında Kraliçe Victoria’nın da desteğiyle
ziyarete açılan Victoria and Albert Müzesi, kısa sürede içerdiği koleksiyonla işçi ve
zanaatçı kitlelerin sergilerden yararlanabileceği bir merkeze dönüşür. 45
Ancak 19.
yüzyılın ortalarında, Britanya'da, halkın her müzeye alınıp alınmayacağı hâlâ
tartışılan bir meseledir. Kentlere göç eden, sanayi devriminin zor şartları altında
ezilen yoksul halk, Londralılar tarafından bir tehdit olarak görülür. 46
Londra’da
Kraliyet Cemiyeti’nin desteğiyle kurulan British Museum, buna belki de en iyi
örnektir. Louvre Müzesi gibi bir ihtilal sonucu kraliyet sarayına el konularak
kurulmasa da 18. yüzyılda British Museum’a girişler hâlâ saray protokolü ve
aristokrasinin kurallarına göre belirlenir. Bu durumu, 1759 yılında kurulan British
Museum ziyaretçi raporlarından izlemek mümkündür. Ziyaretçiler, müze içi

43
Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1997, s.7-8.
44
Linda Nochlin, “Bir Olağanüstü Durumlar Tarihi”, Müze ve Eleştirel Düşünce, Tarih Sahneleri-
Sanat Müzeleri 2 , Ed. Ali Artun, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.23.
45
(Çevrimiçi) http://www.vam.ac.uk/content/articles/0-9/100-facts-about-the-v-and-a/, 26 Nisan
2017.
46
Shaw, a.g.e., s.13.

17
gerçekleştirilen turların aceleciliğinden ve müze çalışanlarının, ziyaretçilere nesneleri
inceleme şansı vermediğinden şikâyetçidir. 47.

Her ne kadar söz konusu müzelerin çağdaş müzecilik anlayışında örgütlenmeleri bir
yarım asrı alsa da müzecilik fikri, eğitsel ve bilimsel potansiyel üzerine şekillenen
İngiltere’de, kraliyet saraylarının da kamulaştırılmasına zemin oluşturur. Özellikle
1824 yılında avam kamarasının desteğini alarak açılan National Gallery’nin ardından
Buckingham Sarayı başta olmak üzere tüm saraylar, masraf kapısı olarak görülür ve
sarayların kamulaştırılıp müzeye dönüştürülmelerinin yolu açılır. 48
Bu durumun
ardından 1839 yılında Kraliçe Victoria, Hampton Court Sarayı’nı ücretli olarak
ziyarete açar. Saray, açılışından itibaren ziyaretçilerden büyük ilgi görür ve Kraliçe
Victoria Döneminde büyük oranda restorasyona alınır. 49

Rusya Örneği

İmparatorluk çağından kalma, kullanılmayan kraliyet yapılarının galeri olarak


düzenlenmesi, 18. yüzyılın ikinci yarısında tarih sahnesine çıkan Rusya’da da
görülür. Yaptığı Avrupa seyahatleriyle ünlü Çar Büyük Petro, Hollanda’da gördüğü
nadire kabinelerini koleksiyonuna dahil eder. Bu koleksiyonu, imparatorluk
kütüphanesi ile birlikte yazlık sarayında sergilemeye başlar. 1720’lerin başından
itibaren kamuya açık bir müze olarak yaşamaya başlayan saray, ileride oldukça
zengin bir komplekse dönüşür ve Ermitaj Sarayı Müzesi’nin çekirdeğini oluşturur. 50
Büyük Petro’dan sonra Çariçe Katerina ve ondan sonra gelen Çar I. Nikola da
koleksiyonun büyümesi için çalışır. Neredeyse bir yüzyıl süren kuruluş sürecinin
ardından, kışlık sarayın genişletilmesiyle Ermitaj, 1852 yılında açılır. 51 Halka açılan
saray, daha önce belirttiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi bir müzeden ziyade
imparatorun mutlak gücünü sergilemesine imkan vermesi sebebiyle açılmıştır. Halk,
aslında sarayı, bir müze gibi ziyaret etmekten ziyade, imparatorun huzuruna çıkma

47
Karsten Schubert, Küratörün Yumurtası, Ed:Tomur Atagök, Çev. Rana Smith, İstanbul, Sanat
Vakfı Yayınları, 2004, s.17.
48
Artun, a.g.e., s. 116.
49
Brett Dolman ve et, al. Explore Hampton Court Palace, Ed.Sarah Killby, Historic Royal Palaces,
2011, s.11.
50
Ali Artun, Sanatın İktidarı -1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2015, s.14.
51
A.e., s.16.

18
eyleminin gerçekleştiği yer olarak görür. Çünkü sarayı ziyareti sıkı protokol
kurallarına tabidir; kıyafete özen gösterme zorunluluğu vardır ve gelen herkesin adı,
bir protokol düzeninde, sesli olarak okunur. 52
1917 Bolşevik devrim hareketi
sırasında Ermitaj, geçici hükümetin karargâh merkezi olur. O dönemde olumsuz
algılanan bu durum, aslında sarayın yağmalanmasını da önlemiştir. Lenin, yönetimi
ele geçirdikten hemen sonra, Ermitaj’ı ulusal devlet müzesi olarak ilan eder. 1918
yılında Moskova başkent olduğunda, Ermitaj’ın otuz üç ünlü yapıtı Moskova’daki
Puşkin Müzesi’ne geçici olarak gönderilir. Yeni kurulmakta olan diğer kent
müzelerine Ermitaj’dan çok sayıda yapıt gönderilir. Ne yazık ki hükümet, saray
müzeden çok sayıda eseri, finansal sorunları nedeniyle yabancı ülkelere de satmaya
başlar ve bu satışlara ancak 1934 yılında son verilir. 53

Türkiye Örneği

Müzeciliğin tarihsel gelişiminin saray kompleksleriyle eş değer irdelendiğini


düşündüldüğünde, Osmanlı müzeciliğini 1889 yılında özerk bir devlet kurumu olan
Müze-i Hümâyun ile başlatmak eksik bir değerlendirme olur.

Osmanlı Devleti'nin, koleksiyonlar ve halka açık teşhirler için bazı mekânlar


belirlemesinden çok önce, seçilmiş nesnelerin yer aldığı az sayıdaki teşhir,
imparatorluğun gücünü ve egemenliğini temsil etme işlevi görmüştür. İstanbul’un
fethinin hemen ardından cephaneliğe dönüştürülen Aya İrini Kilisesi, buna en iyi
örnektir. Aya İrini Kilisesi, halkın ziyaretine açılmamıştır. Fakat kilise, herkesin
serbetçe girmesine izin verilen birinci avlu olan saray alanı içindedir; halk,
İstanbul’un alınışının simgeleri olan kutsal eşyaların burada yer aldığını bilir; fakat
göremezdi. Osmanlı Devleti, bu eşyaları teşhir etmeden de gücünü sergilemeyi
bilinçli olarak seçmiştir. 54

52
Simizar Aslan Özcan, “Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kültür Politikaları Bağlamında Dolmabahçe
Sarayı İletişim Uygulamalarının Değerlendirilmesi” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, YTÜ,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s.7.
53
Orhan Şener, İstanbul'da Kurulacak Yeni Müzelerle ilgili Ara Rapor, 2007, s.32, İBB Atatürk
Kitaplığı, (Çevrimiçi) http://katalog.ibb.gov.tr/kutuphane2/YordamVt/projem_istanbul/pi_00010.pdf,
27 Nisan 2017.
54
Shaw, a.g.e., s.25.

19
Osmanlı, Batı’yı taklit etmekten ziyade kendi kültürel değerleri ile teşhir geleneğini,
saray kompleksleri içerisinde farklı yapılanmalarla göstermiştir. Kısmen bilinçli bir
şekilde yapılan bu eylem, 18. yüzyıl sonları itibariyle değişime uğrar. Doğu’yu
merak eden Batı, 18. yüzyıl sonları itibarıyla görünmeyeni görme isteğini yazılı
olarak iletmeye başlar.Örneğin II.Mahmud döneminde Viyana büyükelçisi,
Avusturya imparatoru başvekilinin İstanbul’daki görülmeye değer yerleri gezme
arzusunda olduğunu Fethi Paşa’ya belirtmiş ve muhtemel gezi için Fethi Paşa’ya
resmi izin talebinde bulunmuştur.55 Arşiv belgelerinde, özellikle elçi ve yakınlarının
saray veya sultan camilerini gezmeyi arzu ettikleri izlenebilmektedir. 56

Topkapı Sarayı’nın ilk defa bir müze gibi ziyarete açılması ise; Avrupa'nın
aydınlanma düşüncesinden etkilenmiş, bu doğrultuda bazı reformları hayata geçirmiş
yenilikçi padişah II. Mahmud ve oğlu Sultan Abdülmecid Dönemine rastlar.
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde, 1836 yılı itibarıyla Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki
eserlerle Çırağan Sarayı ve Darphane gibi mahallerin, yabancılara ve Türk ileri
gelenlerine gösterilmesinin bir gelenek halini aldığına dair birçok belgeye rastlamak
mümkündür.57 İlerleyen yıllarda Sultan Abdülaziz Döneminde saray için ampir
üslûbunda camekânlı vitrinler yaptırılır. Sultan Mehmed Reşad, Topkapı Sarayı’nın
bazı bölümlerini restore ettirir ve Seferli Koğuşu, Çin porselenlerinin sergilendiği bir
mekân haline gelir. Topkapı Sarayı da Avrupa’daki birçok saray gibi Cumhuriyetin
ilanıyla 3 Mart 1924 yılında müze haline getirilmiş ve 1934 yılında tamamen halkın
ziyaretine açılmıştır. 58
Topkapı Sarayı, Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra açılmış
ilk devlet müzesidir. Bu anlamda; monarşinin merkezinin halka mâl edilerek

55
Bk.: BOA.,HAT.1197/47040,3.Ra.1253/7, Haziran 1837.
56
Edhem Eldem, “19. Yüzyıl Osmanlı Ekonomisi, Toplumu ve Saray Hayatı”, Millî Saraylar
Dergisi, İstanbul, TBMM Basımevi, S.10, 2012, s.59.
57
İngiltere kraliçesinin amcazadesi Corc Kembiric'in, padişahın Çamlıca'da bulunması dolayısı ile
görüşme talebinin geçiştirilerek camiler, Topkapı ve Çırağan Sarayları ile Darphane'yi ziyaret
etmesine dair izin belgesi için Bkz: BOA., C.HR.142/7063, 5.R.1255/ 18, Haziran, 1829
Sultan Abdulhamid Döneminde de Topkapı Sarayı’nın hangi bölümlerinin gezdirildiği, misafirlere
gezi esnasında neler ikram edildiği ve saray gezisi kurallarını içeren yazışmalar için
.Bkz:BOA.HH.EBA
58
Hilmi Aydın, “Topkapı Sarayı Müzesi”, İslam Ansiklopedisi, C. XLI, 2012, s.261-262.

20
sivilleştirildiğini, dolayısıyla Louvre Sarayı’nın müzeleşme süreci ile benzerlik
gösterdiği söylenebilir. 59

Sarayların tarihsel gelişimine baktığımızda yeniliklerin, ilk önce saraylarda


yaşandığını, toplum içinde yaşanan dönüşümlerin de saraylarda yaşanan değişimle
paralel gittiği görülür. Sarayların kaderi bu yönüyle evrenseldir. Bazen aydınlanmış
monarkların kendi saraylarını, iktidar ve güçlerini göstermek adına sergi alanı olarak
kullanmak üzere galerilere dönüştürdüğü de görülür. İktidarın merkezi ve beğeni
alanı olan saraylarda yönetimin sonu geldiğinde oldukça acıklı sahneler yaşanmıştır.
Doğal afetlere asırlar boyu dayanmış olan çoğu saray, siyasî çalkantıların arttığı
dönemlerde yağma olaylarına maruz kalmıştır. Ulus-devlet sürecinde monarşiler
yıkılıp cumhuriyetler kurulduğunda yeni hükümetler, saraylar başta olmak üzere
hanedanların özel mülklerini kamulaştırmış ve yeni rejimin sembolleri olarak
kullanmışlardır. Siyasi ve toplumsal değişimlerin birebir hedefi olan bazı saraylar,
tarihsel süreç içerisinde yapı olarak saray olma özelliklerini kısmen yitirmiştir.
Louvre ve Vatikan gibi bazı saraylar, günümüzde sergileme politikalarından dolayı
müze saray özelliği göstermektedir. Dolmabahçe Sarayı ise tefrişli olarak günümüze
kadar gelmiş olması nedeniyle saray-müze olma özelliğini korumuş ve dünya
sarayları içerisinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olmuştur.

1.2. SARAY MÜZELERDE “ÖZGÜNLÜK” ve “YORUMLAYICI


İLETİŞİM” (INTERPRETIVE COMMUNICATION)
KAVRAMI

1.2.1. Özgünlük Kavramı

Özgünlük, gündelik kullanımdaki “orijinal, sahte olmayan” anlamından farklılaşarak,


kültürel miras alanında “Bir mimarî kültür varlığının anlam kazanabilmesi için
gereken ve onun gerçekliğini, değerini ve bütünlüğünü kanıtlayan tüm özellikler. ”60

59
Levent Çalıkoğlu, Burçak Madran, Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon, Koleksiyonerlik
ve Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.71.
60
ICOMOS, Türkiye Mimarî Mirası Koruma Bildirgesi, 2013, (Çevrimiçi)
http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_0623153001387886624.pdf, 24 Ekim 2017.

21
olarak tanımlanabilir. Özgünlükle ilgili yargıları, kesin ölçütlere bağlamak mümkün
değildir.

1960’lı yıllara kadar kültürel miras alanları ile ilgili kaleme alınan birçok uluslararası
tüzükte, “özgünlük” daha çok bir anıtın fiziksel olarak bozulmaması için ele alınan
koruma ve onarım kriterleri içinde tanımlanmıştır. “Özgünlük” kavramı, ilk kez
bütünsel olarak 1994 yılında “Nara Bildirgesi” ile vurgulanır ve derinlemesine
incelenir 61 (Bkz. Ek 1).

Günümüzde özgünlük kavramının etkili bileşenleri:

- Tarihsel-görsel yazılı arşiv belgelerine dayanan doğrulama,


- Sanatsal ve yaratıcı değerler,
- Sosyokültürel doğrulamanın içerik içinde tanımlanması

olarak belirlenmiş ve özgünlük kavramının bu üç ana başlık altında ele alınması


gerekliliği dile getirilmiştir. Özgünlük kavramı, kültürel mirasın somut ve somut
olmayan yönleri göz önüne alınarak ve bir bütünsellik içinde değerlendirilmelidir.
Nitekim son yıllarda “özgünlük” kavramının sosyal yönlerinin daha fazla öne
çıkarıldığı görülmektedir.Uluslarası Anıtlar ve Siteler Konseyi ICOMOS
öncülüğünde gerçekleştirilen bir dizi çalışma “özgünlük”, “bağlam” ve “yerin ruhu”
kavramlarının derinlemesine tartışılmasını sağlamıştır 62

2008 yılında ICOMOS’un Quebec’te gerçekleştirdiği ‘Yerin Ruhunu Bulmak’


(Finding The Spirit Of Place) başlıklı sempozyumda, yerin ruhunun somut ve somut
olmayan bileşenleri, detaylı bir şekilde tartışılmıştır. Sempozyumun ana başlıkları şu
şekildedir:

1. Yerin ruhunu yeniden düşünmek (anahtar kelimeler: mekân, hafıza, anma, toplum
…vs),

61
Somayeh F. Nezhad, Parastoo Eshrati, Dorna Eshrati, A Definition of Authenticity Concept in
Conservation of Cultural Landscapes International Journal of Architectural Research, S.9, C.l,
March 2015, s.94.
62
A.g.m, s.99.

22
2. Yerin ruhunu tehdit eden faktörler (anahtar kelimeler: savaşlar, yağma, yapıyı terk
etme, turizm, …vs),
3. Yerin ruhunu koruma (anahtar kelimeler: koruma ilkeleri, koruma ilkelerinin
resmi çerçevesi,kendine özgülük…vs),
4. Yerin ruhunu ziyaretçiye aktarabilmek (anahtar kelimeler: rehberlik hizmetleri ve
teknolojiyi kullanarak yapıyı yeniden yorumlama, sergileme,otantisite…vs)63

1.2.2. Yorumlayıcı İletişim Kavramı

Müzenin işlevleri 1980’li yıllarda Amsterdam Reinwardt Akademi tarafından üç


temel başlık altında belirlenmiş ve bu tespit günümüzde de en geçerli yöntem olarak
kabul edilmiştir. Bu tespite göre günümüz çağdaş müzesinin üç ana işlevi vardır,
bunlar; koruma, -bu işlev; koleksiyonların edinimi, konservasyonu ve yönetimi de
içerir-, araştırma ve iletişimdir 64.

İletişim, şüphesiz müzenin en görünür işlevleri olan eğitim ve sergileme ile ilgilidir.
Başka bir ifadeyle, iletişim; eğitimden veya sergilemenin kendisinden ayrı
düşünülemez.Uluslarası Müzeler Konseyi ICOM, günümüz çağdaş müzelerinin
işlevlerinden olan iletişimi, müze tanımlamalarında ancak 2007 yılı itibariyle
kullanmaya başlamıştır. Dolayısıyla iletişim kavramı, günümüz müzeleri için
oldukça yenidir. Çağdaş müzeler, somut ve somut olmayan kültürel mirası
sahiplenme, koruma, araştırma, sergileme yoluyla toplumla iletişim kurma görevi
üstlenirler65. İletişimin geliştirilmesi, müzenin işlevlerinin de gelişmesine katkı
sağlar. Magaly Cabral’ın ifadesiyle:

“Müze, üçlü bir matriste sunulur: müze kişinin/kurumun nesne/kültürel varlık ile özel bir ilişki
geliştirdiği müze amacıyla yapılmış veya sonradan müzeye çevrilmiş bir mekândır. İletişim işlevini
geliştirmeye yönelik her türlü eylemle aslında bu ilişkinin temelinde kendilerini de geliştirirler. ”66

63
ICOMOS News, S. 17, C.l, June 2008, s.8. (Çevrimiçi)
http://www.icomos.org/newsicomos/news1991/ICOMOS%20news%20pdf%20files/ICOMOS_News_
Vol_17_200806_EN_final.pdf, 24 Ekim 2017.
64
Key concepts of Museology. Ed. A. Desvallées, F. Mairesse Paris, Armand Colin, 2010, s.20.
http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Key_Concepts_of_Museology/Museologie_Anglais_
BD.pdf ,26.Nisan.2017
65
A.e., s.29.
66
Cabral, a.g.m., s. 41.

23
Müzecilik literatüründe son yıllarda sıklıkla gördüğümüz mediation veya
interpretation terimleri, müze yorumlamalarını tanımlamak için kullanılmaktadır.
Müzecilikte oldukça yeni olan bu kavramların çıkış noktası; 20. yüzyıl başları
itibarıyla özellikle doğal ve tarihî miras alanlarımızın korunması ve sit alanlarıyla
ilgili koruma bilincinin oluşturulması ile bu alanların öneminin halka anlatılmasını
kendine görev edinmiş kâr amacı gütmeyen kuruluşların çabalarıdır.

Hooper Greennhill, koruma bilincinin oluşturulmasında gösterilen bu çabanın, doğal


ve tarihî sit alanlarını ziyaretçi merkezi haline getirdiğinden ve bu durumun
“yorumlama görevlisi” iş tanımı adı altında, yeni bir eğitim personeli istihdamını
zorunlu kıldığından bahseder. Yorumlama görevlileri olarak istihdam edilen
personel, özellikle doğal sit alanlarını görmeye gelen çeşitli profildeki ziyaretçi
gruplarına –öğretmen eğitimi olmaksızın- eğlenceli ve öğretici programlar
hazırlamak ve ziyaretçileri ilgilendiren her konuda organizasyon yapmakla
görevlendirilmiştir. Freeman Tilden’ın çalışmaları sayesinde şekillenen yorumlama
hareketinin temel felsefesi; ziyaretçinin, çevresiyle duygusal deneyim yaşayabileceği
ortamlar yaratarak geçmiş ve mevcut insanları, olayları anlamlandırmak ve onlar
üzerinde bir farkındalık yaratmaktır. Koruma bilincindeki çevresel eğitime verilen bu
önem, yorumlama hareketinin şekillenmesinde çıkış noktası olmuş, ilerleyen
dönemlerde bu hareket, sürekli koleksiyonlara sahip olan özel müzeler ve kamu
müzelerinde de önemsenmeye başlanmıştır. 67

Yorumlama görevlileri, müze pedagojisi bağlamında “erişim yetkilisi” veya


“ziyaretçi geliştirme yetkilisi” olarak da tanımlanmıştır68.

Yorumlama terimi –interpretation- müze küratörleri tarafından gösterge aracı olarak,


müze nesnesinin içkin anlamlarını ortaya çıkarmak ve ziyaretçiye aktarmak amacıyla
da kullanılmıştır. Günümüzde ise bu terim, müzenin işlevlerini ilgilendiren her

67
Eilean Hooper-Greenhill, Müze ve Galeri Eğitimi, Çev. Meltem Örge Evren, Emine Gül Kapçı,
Ed., Bekir Onur, Ankara, Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi
Yayınları, No: 4, 1999, s.78, 79.
68
Zehra Sema Demir, Halk Bilimi Müzeciliğinde Deneysel Yaklaşımlar: Yaşayan Müze,
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, S.8/9
2013, s. 1111-1125, (Çevrimiçi)
http://turkishstudies.net/Makaleler/870191491_072DemirZehraSema-1111-1125.pdf, 20 Haziran
2017.

24
konunun, “yorumlayıcı planlama” adı altında daha etkin bir organizasyon oluşturmak
maksadıyla kullanılmasına sahne olmaktadır. 69

Yorumlayıcı iletişimin birçok tanımı vardır. Yaklaşık otuzu aşkın ülkede doğal,
kültürel ve tarihi sit alanlarının yorumlanması konusunda hizmet veren Ulusal
Yorumlama Derneği (The National Association for Interpretation –NAI-)
yorumlamayı; “Kaynaktaki (kültürel ve doğal mirasa dair her şey) içkin anlamla,
ziyaretçilerin arasında, duygusal ve zihinsel bir bağ kurmayı amaçlayan bir iletişim
süreci. ” şeklinde tanımlar.

Yorumlayıcı iletişim üzerine çalışmaları olan kuruluşlardan Ulusal Park Hizmetleri


(National Park Service –NPS-) ziyaretçilerin, kültürel veya doğal mirasımıza dair bir
yer veya bir nesne ile anlamlı bir ilişki kurabilmesinin, o yerin soyut manalarının
somut manalarıyla başarılı bir şekilde ilintilenmesi ile mümkün olduğundan
bahseder.

Yorumlama, dinleyicinin kalbine ve aklına hitap eder, yorumlanan şeyle ilişki kurar
ve “Neden önemsemeliyiz?” sorusunu yanıtlar.70

Yorumlama, sergilenen mekân veya koleksiyonların anlamlarını açığa çıkartmak için


teknoloji de dahil çok çeşitli yöntemler kullanan eğitici bir iletişim stratejisidir. 71

ICOMOS tarafından, 1999 yılında Meksika’da kabul edilen Uluslararası Kültürel

69
Marcella Wells et, al., Interpretive Planning for Museums: Integrating Visitor Perspectives in
Decision Making, Routledge, 2016, s.29, 30.
70
Yorumlayıcılar, somut kelimesini bir yerin fiziksel unsurlarından bahsederken kullanırlar. Somut bir
şey elle tutulabilirdir. O; görülebilme, dokunulabilme, tadılabilme, işitilebilme ya da koklanabilme
özelliklerine sahip bir şeydir (bir yer, bir alan, bahçe, oturma odası). Ancak önemli insanlar, olaylar,
hikayeler ve işlemler (coğrafî, biyolojik, veya tarihî) elle tutulabilir olmamalarına rağmen fiziksel
özelliklere sahiptirler ve somut kabul edilebilirler. Yorumlama, bu somut kaynakları, onların sunduğu
fikir ve kavramlarla onların ifade ettiği soyut manalarla bağlantı kurmayı içerir. Soyut manalar
yüzeyseldir ve işlemleri, ilişkileri, fikirleri, hisleri, değerleri ve inançları kapsar. (Sağlık, yaşam
koşulları, ölüm...) Bir yerin somut kaynakları ile bunların soyut manalarının ilişkilendirilmesi bu
kaynakları ziyaretçiler için daha bireysel olarak alakalı ve değerli yapar. Bkz., K Bacher et, al.,
National Park Service Foundations of Interpretation Curriculum Content Narrative, NPS
Interpretive Development Program, Professional Standards for Learning and Performance, 2007, s.5.
(Çevrimiçi) https://www.nps.gov/idp/interp/101/foundationscurriculum.pdf, 10 Mayıs 2017.
71
Key concepts of museology, s.47.
http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Key_Concepts_of_Museology/Museologie_Anglais_
BD.pdf ,26.Nisan.2017

25
Turizm Tüzüğü’nde kültür varlıklarının yorumlanması ile ilgili temel ilkeler
belirlenmiştir. (Bkz. Ek 2).

1.2.2.1. MüzelerdeYorumlayıcı Planlama

Yorumlayıcı planlama, kültürel veya doğal miras sit alanlarının ortaya çıkarmak
istediği anlam ve ilişkileri belirler ve bunu, nasıl ve kimler için yapması gerektiği
konusunda rehberlik eder.

Ziyaretçi deneyimini geliştirici en iyi uygulamaları elde etmek için, yorumlayıcı


planlamada bazı noktalara dikkat etmek gerekir. Bu noktalar, şu şekilde sıralanabilir:

- Ziyaretçi deneyimini tanımla, kurum ve ziyaretçi için güvenlikle ilgili


düzenlemeleri değerlendir.
- Ziyaretçinin kaynağı -yorumlanan kültürel miras ile ilgili her şey-
anlamlandırması, takdir etmesi ve kaynakla ilgili duygusal ve entelektüel bağlantı
kurması için fırsatlar yarat.
- Ziyaretçinin, ziyaret edilen yer ile ilgili deneyiminde problem yaşamaması için,
bilgi, harita gibi oryantasyon materyallerini nasıl temin edeceğini önceden planla.
- Ziyaretçinin, personelle iletişiminde sorduğu sorulara kolayca cevap bulması
gerektiğini göz ardı etme.

Yorumlayıcı planlama “bütünsel” düşünülmelidir. Planlama, ulaşım dahil,


ziyaretçinin ziyaret edilen kültürel miras alanına girişi, yorumlayıcı medya ve
programlar aracılığıyla ziyaret edilen yer ile kurduğu ilişki ve ziyaretçinin kültürel
miras alanından eve varışına kadar her şeyi düşünerek yapılmalıdır.

Bu değerlendirmeler, statik bir hikaye kurgusu üzerine kurulmuş ev/saray müzelerde


genellikle göz ardı edilir; ziyaretçiye mekân ve mekân içinde yer alan özgün müze
nesnelerinin sunulmasının ziyaretçi için yeterli olacağı düşüncesi hakimdir.

26
Yorumlayıcı planlama; kültürel mirasın yönetimi ve ziyaretçi hizmetlerinin bütüncül
bir şekilde düzenlenmesiyle amacına ulaşır. 72

Yönetim ve ziyaretçi hizmetlerini kapsayan bütünsel bir çalışma olan yorumlayıcı


planlamanın kapsamı da oldukça geniş tutulmuştur. 73

Müzelerde Yorumlamanın Amacı

Eğitim ve yorumlamayı birbirinden ayıran en temel özellik; eğitim, izleyicinin –


ziyaretçinin- zamanının belirli bir kısmını ayırıp belirli bir konuda bilgi alabilmek
için katıldığı programken; yorumlama, doğası gereği ziyaretçi ile bir bağ kuran ve
öğrenmenin kendiliğinden geliştiği bir durumdur. Başka bir ifadeyle eğitim,
hedeflediği bilgi aktarımını inşa etmek için genellikle uzun zamanlı ve tekrara dayalı
bir plan yapmak ve geliştirdiği plana bağlı olarak bir program uygulamak
durumundadır. Bu programı pratikte uygulamak için uzun bir zaman dilimine ihtiyaç
vardır. Yorumlama ise, müzeye belki sadece bir defa gelecek izleyici ile mümkün
olduğunca etkin iletişime geçme yöntemleri arar. Yorumlama ile hedef kitle, sınırlı
bir zaman diliminde iletişime geçmeyi amaçlar; eğitim ise planlı ve uzun bir zaman
dilimine yayılan daha geniş bir süreci kapsar. Yorumlama ile elde edilebilecek en
önemli başarı; –kısıtlı bir zamanda gerçekleştiği için- ziyaretçilere, kendi başlarına
öğrenme motivasyonu sağlamaktır. Kısaca; yorumlama, öğrenme eylemi için bir
katalizör görevi görmelidir74.

Ancak teması olan bir yorumlama mesaj içerir. İletişim ancak iyi organize edilmiş bir
tema ile sağlanır. Organize edilmemiş yorumlama, ziyaretçi için takip edilmesi zor
ve anlamsızdır. Bunun nedeni, iletişimin nereye gittiğini kolayca görememeleri ve
aldıkları tüm bilgileri nasıl bağlayacaklarını bilmiyor olmalarıdır. Bilgi, ancak
tematik olduğunda - bazı temel fikir veya merkezî mesajla ilgili olduğunda- takip
edilmesi daha kolay olur ve insanlara daha anlamlı gelir. Başka bir ifadeyle tema;

72
Amber Caton, New Directions In House Museum Interpretation: Creating A Desired Visitor
Experience At The De Mesa-Sanches House, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, University of
Florida, 2014, s.44.
73
Wells et, al., a.g.e., 2016, s.33, 34.
74
Carolyn Widner Ward, Alan E. Wilkinson, Conducting Meaningful Interpretation: A Field
Guide for Success, Fulcrum Publishing, Colorado, 2006, s.22.

27
kültürel veya doğal miras alanının bağlı olduğu kurumun, ziyaretçisine vermek
istediği ana mesajdır. Her tema, ziyaretçinin alacağı soyut bir mesaj içermelidir;
ziyaretçiyi sıkacak kadar uzun olmamalıdır. Ziyaretçiye verilen mesaj varsa, tarihsel
gerçekliği yansıtabilen müze nesneleriyle desteklenmelidir75.

Buradan hareketle, 2006 yılında araştırma görevlileri ve rehberler tarafından


“Dolmabahçe Sarayı Tematik Gezileri” adı altında düzenlenen ve özel konulara
eğilen turları, “tematik tur” olarak adlandırmak doğru bir tanımlama olmayacaktır76.

Tematik turlar, özel konulu turlar değildir. Tematik turlar; yorumlanan tarihi sit alanı
dahilinde orada yaşamış insanlar ve meydana gelmiş olaylar ile ilgili merkezî
gerçekler ve fikirler üzerine kurulur. Tematik turlar, kültürel veya doğal sit alanı
hakkında önemli bilgileri aktarır; daha sonra, yerel, ulusal ve hatta uluslararası
etkinlikleri tarihi bağlamına yerleştirir. Ziyaretçinin, tarihi; entelektüel, duygusal ve
nihai olarak kişisel bir şekilde anlamasını sağlamak için çağdaş deneyimlerle
bağlantı kurar77. Yorumlama; kültürel miras alanı veya müze eserlerinin ne olduğunu
değil, nasıl ve neden orada olduğunu anlatmaya yönelik bir girişimdir. Bu bakış
açısıyla yorumlama; nesneleri ve mekânları değerler bağlamında ve içinde
bulundukları zamanın sosyal bağlamında konumlandırır ve değerlendirir. Bu yüzden
koleksiyonlar, geçmiş toplumların dinamiklerine odaklanan daha genel bir tarihi
anlatmak için kullanılır. 78
Yorumlama, tanımlamalarından da anlaşılacağı üzere
müzede iletişimi geliştiren her eylemle ilgilidir.

75
Barbara Abramoff Levy, “Interpretation Planning: Why And How?”, Interpreting Historic House
Museums, ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira, 2002, s.35.
76
“Tematik Turlar” adı altında düzenlenen programların konuları şu şekildedir: Osmanlı Saraylarında
Türk ve Avrupa Porselenleri, Dolmabahçe Sarayı Mekânları ve Tarihi Olaylar, Dolmabahçe
Sarayı’nda Günlük Yaşam, Atatürk ve Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Sarayı Mobilyaları,
Dolmabahçe Sarayı’nda Sanayi Devrimi, Dolmabahçe Sarayı’nda Aydınlatmanın Tarihçesi ve
Aydınlatma Araçları, 19.yüzyıl Saray Teşkilatı ve Devlet Yönetimi Bakımından Dolmabahçe Sarayı,
Dolmabahçe Sarayı Duvar ve Tavan Resimleri, Dolmabahçe Sarayı’nda Saatler ve Zaman,
Dolmabahçe Sarayı Halı Koleksiyonu, Dolmabahçe Sarayı Tabloları, Hereke Kumaşı ve Hereke
Kumaşının Saray Tefrişindeki Yeri, Bkz.: Özcan, a.g.t., S.126
77
Sandra Mackenzie Llyod, Creating Memorabla Visits: How To Develop and Implement Theme
Based Tours, Interpreting Historic House Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira,
2002, s.193,194.
78
Michael J. Ettema, “History Museums and the Culture of Materialism.” Past Meets Present:
Essays About Historic İnterpretation And Public Audiences, Ed. Jo Blatti. Washington, D.C.,
Smithsonian Institution Press, 1987, s.63.

28
Yorumlama Nasıl Yaratılır?

Kültürel mirasın yorumlanmasında üç temel sorunun cevabı verilmelidir.

1-)Yorumlanan kültürel veya doğal miras alanın, varsa sahip olduğu koleksiyonun
önemi,
2-)Yorumlamanın kim için olduğu? Örneğin çocuklara hitap eden yorumlama,
yetişkinlere yapılan sunumun seyreltilmişi olmamalı, esaslı bir şekilde farklı bir
yaklaşım takip edilmelidir.
3-)Müze, yorumlanan mekân, sergi vs. ziyaretçiye hedeflediği mesajı verirken
ziyaretçi ihtiyaçlarını da gözetebilmiş midir?79

Carolyn Widner Ward ve Alan E. Wilkinson, “Conducting Meaningful


Interpretation”isimli çalışmalarında; doğal ve kültürel mirasa ilişkin anlatı veya
sergilerde, ziyaretçinin kendi deneyimleri veya duygularına dair bir şeyler
bulabilmesinin, yorumlamanın temel prensibi olduğundan bahseder. Buna ek olarak,
ancak eğlenceli ziyaretçi profiline göre uyarlanmış, tematik olan yorumlamaların
ziyaretçi üzerinde bir etki yaratabileceğinden söz eder. Ziyaretçinin ancak kendisi ile
alakalı bulduğu mesaj etkili olur. Bu ilişkiyi oluşturmanın birçok yolu vardır;
ziyaretçinin demografik özelliklerine bağlı olmayan evrensel kavramlar, Maslow’un
ihtiyaçlar hiyerarşisinden hatırlayacağımız fizyolojik, güvenlik, ait olma, saygı ve
saygınlık, anlama, estetik ve kendini geliştirme ihtiyacı ile ilintili yorumlamalar; tüm
bunlar ziyaretçinin açıklanan veya sergilenenle bir bağ kurmasına yardımcı olur. 80

Aşağıda, kültürel miras alanlarında yorumlamanın nasıl yaratıldığını bir örnek


üzerinden adım adım gösteren bir tablo verilmiştir.81

79
Levy, a.g.m., s.26, 27.
80
Ward, Wilkinson, a.g.e., s.36, 40.

29
Tablo 1.1: Yorumlama yaratımı konusunda örnek değerlendirme tablosu

Adım Örnek Önem


İlk Adım: Ziyaretçinin ilgisini Örnek: Bir oda, ev sakinleri Ziyaretçiye görselletirebileceği
çekmek istediğiniz somut bir veya ev sakinlerine ait bir bir imkan ver.
mekân, nesne, olay veya kişi nesne
seçiniz.
Örneğin bir oda içinde Somut ve somut olmayan
bulunan bir vazo ilginç bağlantılar kurmak, yorumlayıcı
İkinci Adım: Somut olmayan olabilir. Bu vazonun ev iletişimin temelidir.
anlamları belirle sakinleri tarafından nasıl
alındığı, nasıl kullanıldığı ve
ev sakinleri için önemini
anlatmak, söz konusu müze
nesnesinin daha derin bir
anlam kazanmasını sağlar.
Üçüncü adım: Evrensel Aile ilişkileri, savaş, ev, güç Evrensel kavramlar, daha geniş
kavramları tanımla vb. evrensel değerlere ziyaretçi kitlesinin anlatılan
örnektir. veya sergilenen hikaye ile bağ
kurmasını kolaylaştırır.
Öğrenci grupları, Ziyaretçi grupları farklı değer
4. Adım: Ziyaretçi profilini akademisyenler, çocuksuz yargılarına sahiptir. İletişim, bu
tanımla aileler vb. ziyaretçi profiline değer yargıları göz önüne
örneklerdir. alınarak biçimlendirilmiş
yorumlamalarla mümkündür.
Örneğin Tanzimat Evrensel kavramlarla seçilen
5. Adım: Evrensel kavramları Fermanı’nın ilanı ile gelen “tema” arasında kurulan bağlantı
da içeren bir tema belirleyin toplumsal değişimler, harem ziyaretçinin anlatı ve
halkı ve yaşayış biçimlerinde sergilenenleri daha iyi
yaşanan değişimler kavraması ve kendi anlamını
yaratmasına yardım eder.
6. Adım: Ziyaretçinin anlam 5. adımda verdiğimiz Ziyaretçi evrensel kavramlar
oluşturmasına yardımcı Tanzimat Dönemi yaşanan aracılığıyla anlatı ve
bağlantılar kurması için hangi değişimler; örneğin harem sergilenende bağ kurma şansı
yorumlayıcı yöntemin uygun halkına mensup iki karakter elde edip, önemli tarihî, siyasî
olduğuna karar ver. canlandırılarak ziyaretçiye ve toplumsal olayları
anlatılabilir. kendiliğinden öğrenme şansı
yakalar.
Amber Caton, New Directions In House Museum Interpretation : Creating A Desired Visitor
Experience At The De Mesa-Sanches House, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, University of
Florida, 2014, s. 47. çalışmadan 07. 12. . 2017 tarihinde alınmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Tablodan da anlaşılacağı üzere ev müzelerde yorumlama, evin somut ve soyut


anlamlarının bir arada sergilenmesi ile mümkündür. Bu noktada müzeleştirilmiş
tarihi yapılar, toplumsal çeşitlilik –cinsiyet rolleri, kadın ve hizmetli sınıfı- hakkında,
hikayeler ve evrensel kavramlar, -üşümek, aile ilişkileri, saygınlık vb. - ile müze
yorumlamalarını barındırmak zorundadır.

Evin barındırdığı mimari,sanatsal ve sosyal değerler, sanayileşmenin getirdiği


değişimlerle ilgili anlatı ve sergilenenler, hane halkına ve çevreye olan etkisi ile

30
birlikte yorumlanmalıdır. 82
Hizmetli sınıfı ile ilgili hikayeler genellikle ihmal edilse
de ev müzelerde geniş ziyaretçi kitlelerine, ancak bu konularda yorumlamalar
oluşturarak bir bağ kurulabilir.

1.2.2.2. İletişimi Geliştirmede Yorumlama Yöntemleri

Ev müzeler, ziyaretçi profilleri ve motivasyonlarını tespit edip yorumlama için uygun


konular hakkında fikir birliğine vardıktan sonra, müze için iletişimi geliştirici en
etkin yorumlayıcı yöntem seçimi üzerine çalışmalıdır; müzenin ziyaretçisini
tanımadan veya kaynaklarını değerlendirmeden yaptığı seçimler iletişimde sorunlara
neden olur. 83

Temel olarak iletişimi geliştirmede müzelerde kullanılan yorumlayıcı yöntemleri iki


gruba ayırmak mümkündür;

- Kişisel yorumlayıcı yöntemler (personal interpretation)


- Kişisel olmayan yorumlayıcı yöntemler (non personal interpetation).

Her iki kavramın da kapsamı çok geniştir. Aşağıda, ev müzelerde kullanılan en temel
yorumlayıcı yöntemlere değinilecektir.

1.2.2.2.1. Kişisel Yorumlayıcı Yöntemler (Personal Interpretation)

İnsan faktöründen yararlanılarak oluşturulan iletişimi geliştirici her yöntem, kişisel


yorumlama yöntemleri basılı, dijital kitle iletişim araçları, interaktif sistemler, ev
müzelerde nesne-mekân kurgusu kişisel olmayan yorumlayıcı yöntemler arasında yer
alır. 84

Canlı Yorumcular / Rehberler

Rehber; müze, sergi ve müze nesnesi hakkında bilgili ve bu bilgisini, müze


ziyaretçisinin ihtiyacı olan dile aktaran kişidir. Müze rehberlerinin; ses tonundan

82
Caton, a.g.t., s.48,49.
83
A.t., s.53.
84
Bacher et, al., a.g.m., s.6.

31
anlatım tarzına, kullandıkları hikaye kurgusundan anlatım şekline kadar her şey,
yorumlanan mekânla ilgili algıyı değiştirebilir. 85

Geleneksel çalışmalar; kültürel miras alanında çalışan rehberleri, tekdüze ve


kategorileştirilmiş görev tanımlamaları ile görme eğilimindedir. Son yıllarda,
rehberlik hizmet alanında yapılan çalışmalar da oldukça genişlemiştir. Rehber,
yorumlanan kültürel miras alanı ve ziyaretçi arasında bir arabulucuk görevi görür; bu
arabulucuk görevinin yapılış şekli; rehberin eğitimi, deneyimleri hatta siyasî
duruşuna göre bile şekillenebilmektedir. Kültürel miras alanlarında uygulanan
rehberlik hizmetleri, rehberin klasik görev tanımının dışında, “tarihî karakterle
empati kurma” kavramının geliştirilmesiyle ilgilenmektedir.

“Tarihi karakterle empati kurma” kavramı, geçmişin tam olarak anlaşılmasını,


kişilerin kendi düşüncesi dışında farklı perspektifleri benimsemesini, farklı çağlardan
ve tarihin farklı kesimlerinden tarihsel aktörlerle duygusal bir bağ kurması
gerektirdiğini kabul eder. Özellikle saray, ev gibi müzeleştirilmiş yapılarda çalışan
günümüz rehberlerinin görevi, tarafsız bir şekilde bu bağın oluşturulması ve
geliştirilmesi ile ilgili olmalıdır. 86

Ziyaretçi ile iletişimi geliştirmek adına müzeler, kostümlü rehberlerden de yararlanır.


Kostümlü rehberler (third person interpretation), tarihi bir şahsiyeti canlandırmaz;
müze rehberi gibi davranırlar. Rehber, kendi sesini kullanarak, tarihi mekân ve
bulunduğu dönem hakkında yorumlamalarda bulunur. 87

Türkiye’de ilk rehberlik hizmetleri Ayasofya, Topkapı, Dolmabahçe gibi


müzeleştirilmiş ve mimarî olarak geniş ve kompleks diyebileceğimiz yapılarda
başlamıştır. Eski Eserler ve Müzeler Komitesi 1961 yılı raporunda “Müzelere Ait
Gezdirici Rehberler” başlığı altında yukarıda belirttiğimiz tarihi yapılar için,
rehberlik hizmetinin uygulanma gerekliliği üzerinde durmuş, saray kompleksleri gibi
ziyareti zor yapılarda güvenliği sağlayıp ziyaretçinin bir refakatçi –rehber- eşliğinde

85
Erbay, a.g.e., s.131.
86
E. Arnold Modlin Jr et, al., “Tour Guides as Creators of Empathy: The Role of Affective Inequality
in Marginalizing the Enslaved at Plantation House Museums”, Tourist Studies, S.11, C.l, 2011, s.4.
87
Ward, Wilkinson, a.g.e., s.94.

32
yapıya zarar vermeden ziyaretini tamamlamasını amaçlamıştır. 88
Başka bir ifadeyle,
Türkiye’de kurumsal kimliğe sahip devlet müzelerinde ilk rehberlik hizmetinin
düzenlenme ihtiyacı “güvenlik”tir. Mekân örgütlenmesi oldukça kompleks olan,
buna karşın geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan söz konusu müzeler, günümüzde yüz
yüze rehberlik hizmetlerinden tamamen vazgeçmiştir. Söz konusu müzeler, sesli
rehberlik hizmetleri ile gezilebilmektedir. Buna karşın Avrupa saray müze
örneklerini incelediğimizde yüz yüze rehberlik hizmetlerinin birçok müzede etkin
olarak kullanıldığını görürüz. Blenheim Sarayı, Kensignton Sarayı, Hampton Court
Sarayı, La Venaria Sarayı bu örneklerden sadece bazılarıdır. (Bkz. Bölüm 4. 6).

“Yaşayan Tarih” Olgusu İle İlgili Yorumlamalar

(Living History Interpretation)

Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda bilgi, ancak koleksiyonuyla beraber yapının içinde


yaşamış tarihi şahsiyetler ve değerleriyle bir ilişki kurulursa belgeye dönüşür. 89

Saray müzeler, müzeciliğin temeli olan koruma eylemini yerine getirirken mekânın
ruhunu ortaya çıkaracak yorumlamalara da yer vermelidir. Mekânın ruhu, maddî ve
manevî kültürün bir arada sunulmasıyla sağlanır.

Urungu Akgül; maddî kültürün, insan elinden çıkmış ve cismanî bir varlığı olan
üretimlerin tümünü, manevi kültürün ise maddî kültürün dışında kalan sosyal
kurumlar, inançlar, semboller, değerler ve normlar gibi alanları kapsadığını ve
toplumun devamlılığı için her iki kültür alanın toplumu oluşturan bireylere
aktarımının ne denli önemli olduğunu ifade eder. 90

Toplumsal tarihin bir birikimi olarak şekillenen maddî ve manevî kültür; sosyo
kültürel açıdan farklı bireylerden oluşan toplumun, belirli değerler çevresinde

88
Eski Eserler ve Müzeler Komitesi Raporu 29.Ocak 1961–10 Mart 1961 Ankara, Milli Eğitim
Basımevi, 1961, s.31.
89
Cabral, a.g.m., s. 44.
90
Urungu Akgül, “Antropolojik Bir Kavram Olarak Kültürün Sürekliliği, Somut Olmayan Kültürel
Mirasın Aktarımı ve Müzede Eğitim”, Müzeler, Oyunlar ve Oyuncaklar ve Çocuklar, Haz., Dilek
Maktal Canko, 1.Baskı, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, 2014, s.163.

33
birleşme veya ortak bir paydada buluşabilme dolayısıyla bir arada yaşama
tahammülü edinmelerine olanak verir. 91

Urungu Akgül, manevî kültürün bir sonucu olan somut olmayan kültürel mirasın,
insanın yarattığı kültür birikimi nedeniyle oluştuğunu, bu noktada manevî kültürün
aktarımında nesne odaklı müze yorumlamalarının kısır kalacağını söyler. Somut
olmayan kültürel miras, ancak insan faktöründen yararlanan yorumlamalarla elde
edilir. Günümüz müzeleri, manevî kültürün aktarımında en etkili yorumlama
yöntemlerinden biri olan yaratıcı drama ve canlandırma gibi yorumlayıcı tiyatro ile
ilgili çalışmalar yapmak zorundadır. 92

Dinamik sunum yöntemleri arasında kabul edilen yorumlayıcı tiyatro; somut ve


somut olmayan kültürel mirasa dair -kişi, olay, düşünce, gelenek, görenek vb. - bir
kavramın sergilenmesini sağlayan ve ses, kostüm, dekor gibi görsel ve işitsel
efektlerden de yararlanan etkili bir yorumlama biçimidir. Oyunlu anlatım (drama) ve
canlandırmalar, yorumlayıcı tiyatro sunum tekniklerinin türleri arasındadır. 93

Canlandırma, yorumlayıcı tiyatronun bir türüdür. Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda


sıklıkla kullanılan yorumlama yönteminde, yorumlayıcı; yorumlanan mekânın ve
dönemin ruhuna uygun kostümler kullanır. Küçük bir ziyaretçi grubu önünde
gerçekleşen bu yorumlama yönteminin yorumlayıcı tiyatrodan farkı, doğaçlama
olmasıdır. 94

Yorumlayıcı tiyatro tekniklerinin kullanımı, Avrupa müzeleri için yeni bir şey
değildir. Müzelerde tiyatro ve gösteri sanatlarının kullanılma tarihi en azından 19.
yüzyıla dayanır. “Yaşayan tarih” olarak da bilinen bu kültürel olgu, özellikle ev
müzelerde 1960’lı yıllarda önemli bir turist ilgi odağı haline gelmiştir. Öğrenme ve
öğretme sürecinde müzelerin önemini en iyi kavrayan ülkelerden biri olan Birleşik
Krallık’ta 1970’li yılların başıyla Kültürel Mirası yorumlama Derneği AHI ve

91
Urungu, a.g.m., s.165.
92
A.g.m., s.169.
93
Mutlu Erbay, “Müzelerde Tiyatral Sunum Teknikleri”, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar Yayınları, C.I, 2007,
s.505, 506.
94
A.e., s.109,110.

34
Kültürel Miras Vakfı HT, bu amaç doğrultusunda kurulur. 1980’lerde birçok
ilkokul, öğrencisine içinde bulundukları tarihi mekânlarla ilgili mini tiyatrolar
organize etti. 1970’li yıllar, İngiltere için profesyonel tiyatronun da gelişimine
paralelel olarak “eğitimde drama” ve “eğitimde tiyatro” hareketinin doğduğu
yıllardır. Birleşik Krallığın 1970’lerdeki yeni eğitim hareketinin “kendini ifade
etme”, “deneyimleyerek öğrenme” gibi ideallerine de çok uygun olan “eğitimde
drama” hareketi; dramayı, doğaçlama bir karakterin yardımıyla, katılımcıların
kendilerini ve dünyayı anlayış biçimlerini değiştirebilecekleri bir yöntem olarak
görmüşlerdir. 95
Buna karşın, yorumlayıcı tiyatro yöntemlerinin müzelerde
uygulanması, müzeleri, tarihin korunması ve bilgi aktarımı merkezi olarak gören
geleneksel müzeciler arasında, bir tartışma konusu yapmıştır. Tarihin ve kültürün
tiyatro aracılığıyla nesnel olarak aktarılamayacağını, tiyatro ile yapılan
yorumlamanın öznellikten kurtulamayacağını savunan müzeciler olsa da günümüzde
birçok oluşum, görselliğe dayalı yorumlamaları destekler niteliktedir. 96

2013-2017 TBMM stratejik planına paralel, Millî Saraylar bünyesindeki yapılara dair
alınan kararlarda evrensel müzecilik ilkelerinin benimsenmesi, tematik müzecilik
anlayışına ağırlık verilmesi, karşılaştırmalı müzecilik konseptinin hayata geçirilmesi,
tarihin canlandırılarak yaşatılması ve tanıtım faaliyetlerinin etkinleştirilmesinin97
prensip olarak benimsendiği görülse de, geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan
Dolmabahçe Sarayı’nda, yaşayan tarih olgusuna dair etkin bir yorumlamanın
varlığından günümüzde söz edilememektedir.

Askerî müze mehter takımının; her yıl yaz aylarında, salı günleri, Dolmabahçe Sarayı
Hazine Kapı önünde verdiği açık hava konserinin yerli ve yabancı ziyaretçilerden
gördüğü büyük ilgi, saray müzelerin “yaşayan mekânlar” haline getirilmesi
gerektiğinin bir kanıtı niteliğindedir.

95
Romina Delia, “Life is a Play and the Museum is its Stage: Contemporary Immersive Performance
in the Baroque Palace”, Yayınlanmamış Doktora Tezi School of Museum Studies, University of
Leicester, 2016, s.111.
96
Mutlu Erbay, “Yorumlayıcı Tiyatro’nun Müzelerdeki Rolü”, 5.Müzecilik Semineri, Bildiriler 20-
22 Eylül, İstanbul, Askeri Müze ve Kültür Komutanlığı Yayını, 2000, s.31.
97
TBMM Stratejik Planı 2013-2017, (çevrimiçi) https://www.tbmm.gov.tr/raporlar/stratejik_plan.pdf,
01 Aralık 2017.

35
1.2.2.2.2. Kişisel Olmayan Yorumlayıcı Yöntemler

(Non PersonaI Interpretation)

Broşür, bilgi panoları ve etiketlerle desteklenmiş sesli rehberlik hizmetleri, sürekli


sergiler -ki bu durumda ev müzelerde tefrişin kendisi-, tanıtıcı videolar, interaktif
sistemler vb., geniş ziyaretçi kitlelerine hitap ettiği ve sürdürülebilirliği olduğu için,
kişisel olmayan birinci öneme sahip yorumlayıcı iletişim yöntemlerinden kabul
edilmektedir. İnsan faktöründen yararlanılan tiyatro, canlandırmalar, yüz yüze
rehberlik hizmetleri gibi kişisel yorumlamalar, iletişimin sağlanmasında yardımcı
yöntemler olarak kullanılır. Sağlanan yorumlama hizmetinin türüne bakılmaksızın,
yorumlamanın tanımı her ikisi için de aynı kalacaktır. Günümüz saray müzeleri,
iletişimi yakalamada en avantajlı yönleri olan nesne-mekân kurgusu üzerine
çalışmalar yaparken, basılı ve dijital kitle iletişim araçları ile dinamik sergileme ve
sunum tekniklerininin kullanıldığı yorumlayıcı yöntemlerden de yardım alırlar . 98

Nesne-Mekân Kurgusu (Mekânın Tefrişi)

Müze yorumlamalarının etkinliğine dair yapılan araştırmalarda, sözlü olarak


bildirilenlerin ortalama yüzde onunun alıcı tarafından saklandığı öne sürülmektedir.
Bu istatiksel veri, pek cesaretlendirici nitelikte olmamakla birlikte, yorumlamanın
genel hedefi olarak sadece programdan belirli içeriği korumak için değil, ziyaretçileri
kendi başlarına öğrenmeye teşvik etmek için de itkinin gerektiğini önermektedir. 99

Özgün müze nesnesi, hiçbir kitle iletişim aracının yaratamayacağı bir geçmişin
gerçekliğini temsil eder. Steven Lubar, nesneyi tasarlayan güçlerin, toplumu da
şekillendirdiğinden ve aynı zamanda yapılanmış toplumun da nesneyi kullanış
biçimi, tasarımı vb. yönlerden etkilediğini ifade eder. 100

98
Levy, a.g.m., s.37, 38.
99
Ward, Wilkinson, a.g.e., s. 48.
100
Steven Lubar, “Kültürel Çoğulculuk Üzerine Bir Sergileme Hikayesi”, Kent Toplum, Müze
Deneyimler–Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,
Ekim 2001, s.172,173.

36
İnsanların nesneler aracılığıyla anlam oluşturduğu göz önüne alınırsa her nesnenin
müze tarafından, iletişim sürecinin bir parçası olarak kullanılması kaçınılmazdır. Ian
Hodder, bir nesnenin tanımlamasında; nesnenin içinde bulunduğu zaman, mekân/yer,
kullanım/nesnenin işlevi ve kültürel sınıflandırma içindeki öneminin açıklanması
gerektiğine vurgu yapar. Hodder’a göre ziyaretçi, müze ortamında nesne ile ilgili bu
dört açı ışığında bilgilendirilse nesneyi anlamlandırır. 101

Diğer müze türleri ile kıyaslandığında özgün tefrişi bozulmamış olan saray
müzelerin, ziyaretçiye, nesneleri -Hodder’ın nesne tanımlaması yaparken belirttiği
gibi- bağlamında sunma potansiyeli olduğu görülür. Bu, saray müzelerin iletişimi
yakalamada kullanabilecekleri en iyi avantajdır. Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda,
nesne ve mekân arasında kırılmaz bir bağ vardır.

Nezih Eldem, müzelerde nesne-mekân kurgusunun önemini “… bir kitabın


okunmasına oranla hem daha etkili hem daha heyecan verici hem de izleyiciye çok
daha geniş hayal kurma fırsatı ve yorum hakkı tanıyan bir iletim. . ” sözleriyle ifade
eder. 102
Saray müzelerde mekânın kendisi ve tefrişte kullanılan nesneler, -
koleksiyonun bütünü- iletişimin hedeflediği mesajı görsel olarak içinde saklamalıdır.

Buna karşın koleksiyonlarıyla birlikte müze işlevi verilmiş birçok tarihi yapı,
günümüzde adeta bir “depo” görevi görmektedir. Emre Madran, bu tür yapıların
mimarî mekân kurgusunun genellikle ziyaretçi dolaşımına ve sergilemeye elverişli
olmadığını, buna karşın müzenin sahip olduğu koleksiyonu, bütünüyle bu tip
mekânlar içerisinde sergileme isteğinden vazgeçmediğini ifade eder. 103

Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda mekân, özgün işleviyle ve eğer mümkünse sahip


olduğu özgün müze nesneleriyle korunmalıdır. Eldem, ev müze olan Atatürk
Müzesi’ne dair yaptığı bir konuşmasında, özgün nesnelerin temin edilemediği

101
Elizabeth Wood, Kiersten F Latham,The Objects of Experience: Transforming Visitor-Object
Encounters in Museums, Routledge, 2016, s.34.
102
Nezih Eldem, “Mekânsal Kurgu ve Müzenin Mesajı”, Kent Toplum, Müze Deneyimler -
Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001,
s.124.
103
Emre Madran, “Tarihi Miras Niteliğindeki Yapılara Müze İşlevinin Verilmesinde Kullanılacak
Değerlendirme Ölçütleri”, Kent Toplum, Müze Deneyimler -Katkılar, Ed. Burçak Madran,
İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s.117.

37
durumlarda, müzelerin, mekânı belki de boş bırakmasının ve bu boş mekân içerisinde
hologram gibi yepyeni tekniklerle illüzyonlar yaratarak ziyaretçiye hayal kurma
fırsatı verilmesinin daha dürüst bir davranış olduğundan bahseder. 104

Özgün bir nesne-mekân kurgusunun oluşturulması, saray müzelerin hedeflediği


mesajın alınmasında birincil yöntemdir. Mekân tefrişi, tarihsel gerçekler ışığında
kurgulanmalı, nesne- mekân işlevinin uyumu göz ardı edilmemelidir.

Her ev müzenin, arşiv belgelerine dayalı yazılı bir tefriş planı olması gerekmektedir.
Tefriş planında küratoryal birim, nesneye ve mekânın özgün işlevine dair tarihsel
açıklamalara önem verirken, yorumlama üzerine çalışan birimler, nesnenin
hikayesine vurgu yapar. Nesnelerin ve kültür varlığının yorumlanması, aslında
müzenin hedeflediği yapının, tarihsel anlatısının oluşmasına yardımcı olur. Başka bir
deyişle tefrişe dair esaslar, yorumlamaya dair esaslardan ayrı olarak planlanamaz. Bu
noktada özgün koleksiyona sahip her müzeleştirilmiş tarihi yapının konservasyon,
tefriş, yorumlama yöntem ve araştırma planlarının ayrı; fakat eşgüdümlü yapılması
gerekir. Bu planlar, birbirinden bağımsız olduğu takdirde müzenin iletişim yönü
eksik kalır. 105

Teknoloji Tabanlı Yorumlama Yöntemleri

Teknoloji tabanlı yorumlama yöntemlerinden ancak, kurumun sahip olduğu


personelin yorumlayıcı iletişimi sağlamada yetersiz olduğu anlaşıldığında
yararlanılmalıdır. “Interprating Our Heritage” kitabı ile kültürel miras alanlarında
iletişimin geliştirilmesine önemli adımlar atmış olan Freeman Tilden’a göre:

- Hiçbir teknoloji tabanlı yorumlama, insan faktörünü içinde barındıran yorumlama


yöntemlerinden iyi değildir.
- Fakat teknoloji tabanlı bir yorumlama, hiç iletişim kurmamaktan daha iyidir.

104
Nezih Eldem, “Dünya’da ve Türkiye’de Türk Müzeciliği”, Müzeler için Düş Bilançosu, Tutkular
ve Nesneler, Redaksiyon: Şennur Aydın, İstanbul, YKY Yayınları,1. Baskı, Ekim 1993, s.92.
105
Bradley C Brooks, “The Historic House Furnishings Plan: Process and Product”, Interpreting
Historic House Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman, Altamira, 2002, s.120-122.

38
- İyi tasarlanmış teknolojik bir alet yardımıyla yapılan yorumlama, insan faktörünü
içinde barındıran vasat bir yorumlamadan daha iyidir.
- İyi tasarlanmamış, kullanımı zor, teknoloji tabanlı yorumlama, yüz yüze
gerçekleşen vasat bir yorumlamadan daha kötüdür.
- Teknoloji tabanlı yorumlayıcı yöntemlerde temel prensip; kullanımının kolay ve
sürdürülebilir olmasıdır. 106

Teknolojinin gelişimine paralel, çeşitliliği oldukça artan bu tip yorumlamalar


arasında ev müzelerde en çok uygulama alanı bulan yöntemler; sesli rehberlik
hizmetleri, müze için hazırlanan web siteleri, dokunmatik ve interaktif sistemler,
dijital sunumlar olarak sıralanabilir.

Bu bağlamda, kişisel olmayan yorumlayıcı yöntemlerin etkinliğini ölçmek adına


Ulusal Park Hizmetleri NPS tarafından gerçekleştirilen deneysel araştırma ilgi
çekicidir. Araştırmada, ziyaretçinin “öğrenme” sürecine etkisini ölçmek adına,
300’den fazla, kültürel miras alanında kullanılan yorumlayıcı yöntem incelenmiştir.
Araştırma, ziyaretçi profilleri gözetilerek oluşturulmuş, anket ve mülakat yardımıyla
bulgular elde edilmiştir. Araştırma sonucu bazı dikkat çekici bulgular şu şekildedir:

Ziyaretçinin kültürel miras alanında geçirdiği sürenin uzunluğu “öğrenme” sürecini


olumlu etkilemektedir. Statik olmayan, yüksek çözünürlüklü ekran, projeksiyon,
kiosk ve hologramlı sunumlar, özellikle duyulara hitap eden (dokunsal, kokusal,
görsel, işitsel, duyusal) interaktif düzeneklerle zenginleştirilmiş deneysel ve
etkileşimli sergilemeler, ziyaretçinin kültürel miras alanında geçirdiği zamanı
kendiliğinden uzatır ve öğrenme sürecinin gelişmesine katkı sağlar. 107
Duyuların
evrensel olma ilkesinden yola çıkarak tasarlanan bu tip etkileşimli sergiler; engelliler,
öğrenme zorluğu çeken çocuklar ve yaşlılar gibi birçok farklı ziyaretçi profiline hitap
etmesi sebebiyle de son yıllarda, ev müze yorumlamalarında kullanılır hale gelmiştir.

106
Freeman Tilden, Interpreting Our Heritage, Third Edition, The University of North Carolina
Press, 1977, s.96.
107
Marcella Wells, Lisa Smith, The Effectiveness of Nonpersonal Media Used in Interpretation and
Informal Education, (çevrimiçi) https://www.nps.gov/hfc/pdf/imi/nonpersonal-media.pdf 12 Aralık
2017.

39
108
Çünkü “ev” hangi demografik özelliklere sahip olursa olsun her ziyaretçinin
anlayacağı evrensel özelliklere sahiptir. Geçmiş, evin sahip olduğu temel evrensel
özellikler üzerinden yorumlanma fırsatı yakalar. 109

Buna karşın, yapılan araştırmada, kullanılan yorumlama yönteminin -hizmetinin


türüne bakılmaksızın- çeşitliliği arttıkça veya mekân içinde sergilenen nesneler
çoğaldıkça, ziyaretçinin öğrenme sürecinin olumsuz etkilendiği sonucu ortaya
çıkmıştır. 110
Kişisel olmayan yorumlayıcı yöntemler, yorumlanan kültürel miras
alanında dengeli kullanıldığı ölçüde ziyaretçinin deneyimi ve öğrenme sürecine katkı
sağlamaktadır.

Kitle İletişim Araçlarıyla Sağlanan Yorumla

Günümüz ev müzeleri, en çok, kitle iletişim araçlarıyla sağlanan yorumlayıcı


yöntemden yararlanır. Basılı yayın iletişim araçları (broşür, bilgi panosu, etiket,
katalog, yön panoları vb.) ve dijital kitle iletişim araçları (web sayfası, soysal medya,
mobil rehberlik vb.) ile sağlanan yorumlamalar, ev müzelerde sıklıkla kullanılır.
İletişimi geliştirici basılı ve dijital araçlar, müze yorumlamalarında kullanılırken
sadece bilgilendirme amacı gütmemeli, ziyaretçiyi kışkırtmalıdır. Etiket, bilgi panosu
vb. araçlar hazırlanırken müzenin “söylemek istediği” yerine ziyaretçinin “ne
okumak istediği” üzerinde düşünülmelidir. Ev müze yorumlamalarında kullanılan
basılı veya dijital bilgi metinleri, ziyaretçiye “bir hikayeyi okuyormuş” hissi
vermelidir. 111 NPS’nin gerçekleştirdiği araştıma bulgularına göre; örneğin bilgi pano
ve etiketlerini “soru işareti” ile tasarlamak ziyaretçiyi uyaran ve öğrenme sürecine
olumlu etki yaratan bir durumdur. Başka bir ifadeyle; bilgi, ziyaretçiye can alıcı,
etkili sorularla kışkırtılarak verilirse öğrenme süreci kendiliğinden gelişir. Anlatı ve
sergilenenlere dair yorumlayıcı iletişim prensipleri gibi; bilgi panoları, broşürler,
etiketler vb. yöntemler ile istatiksel datalar, kompleks grafik ve tablolar ve teknik

108
Maria Pasiecznik Parsons, Arts, Dementia and Life Story Work: Every Picture Tells a Story Life
Story Work with People with Dementia: Ordinary Lives, Extraordinary People Ed. Polly Kaiser,
Ruth Eley, Jessica Kingsley Publishers, 2016, s.217.
109
Jessica Foy Donnelly, Introduction, Interpreting Historic House Museums, Ed.Jessica Foy
Donnelly, Rowman Altamira, s.VIII, 2002.
110
Wells, Smith, a.g.r.
111
Caton, a.g.t., s.61.

40
bilgilerin kullanılmasının da ziyaretçinin öğrenme sürecini olumsuz yönde etkilediği
gözlemlenmiştir. 112

Kitle iletişim araçlarıyla sağlanan her türlü yorumlayıcı iletişim aracı, şekil ve içerik
olarak –bilgi veren metnin içeriği, kaç kelimeden oluşacağı, nasıl bir dilin
kullanılması gerektiği, yazı tipi, boyutu vb. detaylar- evrensel ve uluslararası
standartlarla uyum içinde olmalıdır.

1.2.3. Saray Müzelerde Özgünlük Ve Yorumlayıcı İletişim İlişkisi

Tarihi geçmişi bulunan müzeleştirilmiş tarihi yapılarda özgünlük, yapıyı sadece


fiziksel yönden koruyarak elde edilemez. Diğer müze türleri arasından sahip
oldukları sabit koleksiyonları ile ayrılan ev-saray müzeler, koleksiyonlarını, arşiv
belgelerine dayanan tarihsel bir doğruluk içinde sergilemek zorundadır. Özgün tefriş
ve mekânın ruhunun korunması, yapının fiziksel olarak korunması kadar önemlidir.

Tower of London, Kensington Palace, Hampton Court Palace, Banqueting House,


Kew Palace ve Hillsborough Castle isimli altı anıtsal yapıdan sorumlu Tarihi
Kraliyet Sarayları Vakfı, (Historic Royal Palaces Charity) alanında ünlü bir
danışman şirketinden, 2014 yılında, tartışmalı bir konu olan “özgünlük” kavramından
ziyaretçilerin tam olarak ne anladığını araştırmasını istemiş, söz konusu örnek olay
incelemesinin sonuçlarından yararlanarak altı anıtsal yapı ile ilgili ziyaretçi odaklı
yorumlamalar yapmayı amaçlamıştır.

2015 yılı Kasım ayında saray müzelerde ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı
hakkındaki anket çalışması anket çalışmasına 2000’den fazla ziyaretçi katılmıştır.
Örneklem miktarı büyük olduğu için, diğer saray müzelerinin de faydalanabileceği,
istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar çıkmıştır. Araştırma sonucunda, ziyaretçilerin
gözüyle “özgünlük kavramı”nı belirleyen ve etkileyen grafik, şu şekildedir:

112
Wells, Smith, a.g.r.

41
Şekil 1.1: Kültürel miras alanlarında, ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı anket
çalışması.
Kaynak: “Authenticity at Historic Royal Palaces A case study exploring visitor perceptions of
authenticity in a heritage context”, December 2015 (Çevrimiçi) https: //mhminsight. com/. . . /hrp-
authenticity-case-study-2015, 07. 12. 2016.

Anket sonuçları şaşırtıcıdır. Kilit bulgulardan biri; ziyaretçiler, ziyaret ettikleri yapı
içinde tarihi değere haiz, özellikle tekstil ürünlerinin ve özgün objelerin varlığının
önemli olduğu konusunda kesinlikle fikir birliğine sahiptir. Ziyaretçi, mekânın özgün
işlevlerine bağlı bir biçimde olabildiğince korunmasını tercih etmektedir. Fakat
araştırmadan çıkan ilginç sonuç, ziyaretçilerin özgünlük kavramından anladıklarının,
mekânla kurdukları duygusal bağ ile ilintili olduğudur. Ziyaret edilen yapının arşiv
belgelerine dayanarak tefrişi ve içinde bulunan objelerin özgün olması, ziyaretçi
gözünde yeterli değildir. Ziyaretçi, mekânın yaşanmışlığını hissedebildiği ölçüde o
mekânın özgün olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda araştırma, ziyaretçilerin;
saray müzelerde canlandırmalar, arşiv belgelerine dayanan hikaye anlatımları,
interaktif sistemler aracılığıyla ve çoklu duyusal deneyim içeren, yaratıcı müze
yorumlamaları talep ettiğini doğrulamaktadır.

Bununla birlikte ziyaretçiler; özgün objeleri, özgün bağlamlarında –özgün


yerlerinde- görme fırsatına da büyük önem vermektedir. Ziyaretçiler, müze

42
yorumlamalarının sağlam akademik araştırmalara dayanan, erişilebilir, keyifli,
eğlenceli ve iyi tasarlanmış olmasını istediklerini de belirtmiştir. 113

2011 yılında Belçika Antwerp’de, ICOM-DEMHIST işbirliğiyle gerçekleştirilen


Ruhu Yakalamak; Tarihi Evlerin Tiyatral Değeri ve Geçmişi Yeniden Yaratma
Yöntemleri konferansı önemlidir. Konferans üç ana bölüm üzerine kurgulanmıştır:

Birinci bölümde; ev-saray müzeler ve özgünlük kavramını işlemiştir.


İkinci bölümde; ev-saray müzelerin bir tiyatro sahnesi gibi kullanım potansiyeli
araştırılmıştır.
Üçüncü bölümde; geçmişin somut olmayan kültürel miras yönü ile yorumlanması
konuları ile ilgili fikir alışverişinde bulunulmuştur.

2011 Antwerp Konferansında yer alan katılımcılar, müzeleştirilmiş tarihi yapılarda;


bilgi, duygu ve gerçekliğin bir arada düşünülerek istenilen atmosferin
yakalanabileceğini, buna karşın tarihi yapının kimliğinin ve içinde barındırdığı
koleksiyonun, özgünlüğü bozulmadan korunmasına dair özenin de bir o kadar önemli
olduğu fikrine vurgu yapmıştır114.

1.2.4. Özgünlük ve Yorumlayıcı Planlama İle İlgili Çalışmalar


Yapan Komite ve Birlikler

Saray gibi müzeleştirilmiş özel ve karmaşık tarihi yapıları daha iyi anlayabilmek
adına, Avrupa’da, saray müzelerin bir araya geleceği platformlar kurulmuştur. Bu
bölüm ve saray müze birlikleri, saray müze bünyesinde çalışan komitelere
ayrılmıştır.

1.2.4.1. ARRE (Avrupa Saray Müzeler Birliği)

1995 yılında, Avrupa’nın önde gelen saray müzeleri, Versailles Sarayı’nın


girişimleriyle Avrupa Saray Müzeler Ağı'nı kurmak üzere bir araya gelip 2001’de

113
Authenticity at Historic Royal Palaces A case study exploring visitor perceptions of authenticity
in a heritage context, December 2015, s.4-6. (çevrimiçi) https://mhminsight.com/.../hrp-authenticity-
case-study-2015, 07 Aralık 2016.
114
Dries Chaerle et, al., Catching The Spirit, Theatrical Assests of Historic Houses and their
Approaches in Reinventing the Past, Ed.Werner van Hoof,17-20 Ekim, 2011, s.85,86.

43
kurulacak Avrupa Saray Müzeler Birliği’nin temellerini atmışlardır. 16 yıldır faaliyet
gösteren birlik, sahip oldukları kültürel mirasın korunması ve tanıtımı konusunda,
saray müzelerin birbirleri ile ilgi ve deneyim paylaşmalarına olanak tanımıştır.

Merkezi Fransa’da, Versailles Sarayı’ndadır. Başta deneyim paylaşımı ve çeşitli


eğitsel etkinlikler düzenlenmesi olmak üzere ortak üretim, ortak yayınlar ve ortak
etkinlikler düzenleyerek Avrupa kraliyet sarayları arasındaki işbirliğini geliştirmek
ARRE’nin ana amacıdır. Bu amaca hizmet etmek için, birliğin faaliyetlerinin üç ana
hedefi vardır. Bunlar; Avrupalıların ortak kültürlerine erişimlerinin sağlanması,
kendi kültürel miraslarına dair farkındalık yaratmak ve kültür turizmi, alan yönetimi
gibi konularda başarılı uygulamaların ve yeni deneyimlerin geliştirilmesidir.

ARRE, her yıl farklı alanlarda, çeşitli uzmanlık dallarından müze personelini bir
araya getirip bu kişilerin birbirleriyle fikir alışverişi yapmaları ve deneyimlerini
paylaşmaları adına çeşitli konularda (sarayların tefrişi, saray müzelerde restorasyon
ve konservasyon, kraliyet konutlarında araştırma, belge okuma, saray müzelerin
engelli ziyaretçilere erişimi vb. ) teknik toplantılar düzenlemektedir.

2014 yılı itibarıyla ARRE’nin Avrupa çapında 21 üyesi bulunmaktadır. Kimi üyeler,
Millî Saraylar gibi farklı müzelerin çatısı olan kurumlarken kimi müzeler ise kendi
başlarına üye olmuşlardır. Bu 21 üye ise:

1-)Schönbrunn Sarayı (Avusturya)


2-)Coudenberg-Brüksel Eski Sarayı (Belçika)
3-)Berlin-Bradenburg Prusya Sarayları ve Bahçeleri (Almanya)
4-)Rosenborg Kalesi (Danimarka)
5-)Patrimonio Nacional (Ulusal Miras) (İspanya)
6-)Gödöllö Kraliyet Sarayı (Macaristan)
7-)Torino ve Piedmont Kraliyet Sarayları (İtalya)
8-)Bourbon Hanedanı Kraliyet Sarayları (İtalya)
9-)Versailles Sarayı (Fransa)
10-)Chambord Şatosu (Fransa)
11-) Compiègne Sarayı (Fransa)
12-)Het Loo Sarayı (Hollanda)

44
13-)Wilanow Kral III. Jan Sarayı (Polonya)
14-)Varşova Kraliyet Sarayı (Polonya)
15-)Lazienki Kraliyet Sarayı (Polonya)
16-)Mafra Kraliyet Sarayı (Portekiz)
17-)Sintra— Montre da Lua Parkları (Portekiz)
18-)Peterhof Sarayı (Rusya)
19-)Kraliyet Sarayları (İsveç)
20-)Monaco Prens’in Sarayı (Monako)
21-)Historic Royal Palaces (Tarihi Kraliyet Sarayları) (Birleşik Krallık)115 olarak
sıralanabilir.

1.2.4.2. Demhist (Uluslarası Müze Evler Komitesi)

“Müze ev” olarak tanımlanan müze türü, Uluslararası Müzeler Konseyi olarak
bilinen ICOM kapsamında temsil edilen Uluslararası Müze Evler komitesi
DEMHIST’dir. DEMHIST, (International Committee for Historic House Museums),
tarihi ev müzelerine özel, koruma ve işletme konularında sorunların ve çözümlerinin
tartışıldığı uluslararası bir forumdur. DEMHIST,Fransızca’da “tarihi konutlar” -
emeures historiques- tamlamasının kısaltılmışıdır. ICOM bünyesinde müze evlerle
ilgili ilk çalışma, 1997’de Cenova’da “Yaşayan Müze-Müze Evler” İsimli konferans
sırasında gündeme gelmiştir.Komitenin kuruluşu 1998’de Melbourne’de gerçekleşen
ICOM genel konferansında resmileşmiştir.

Komitenin öncelikli amacı; çok farklı biçimlerde var olabilen tarihi evler üzerine
metodolojik sınıflandırma sistemi kurarak uzmanlara; bu müze evleri daha iyi
anlamaları, çalışmalarını daha etkin bir biçimde yönlendirebilmeleri için destek
sağlamaktır. Buradan hedeflenen; müze evlerin sunumunda şeffaflık, toplumla olan
ilişkilerinin sağlamlaşması, görünebilirliklerinin ve ziyaret sıklıklarının arttırılması
olarak özetlenebilir.Komitenin kurucu üyelerinden, Rosanna Pavoni ve Ornella
Selvafolta tarafından müze evlere, aşağıdaki alt kategoriler getirilmişitir;

1-)Kraliyet sarayları,

115
ARRE resmi web site adresi: (çevrimiçi) http://www.europeanroyalresidences.eu/en/arre 10 Şubat
2016.

45
2-)Ünlü kişilere adanmış evler,
3-)Sanatçılar tarafından oluşturulmuş evler,
4-)Bir döneme ya da bir tarza ait evler,
5-)Koleksiyoner evleri,
6-)Bir tema doğrultusunda oluşturulan müze evler,
7-)Aile evleri,
8-)Sosyo-kültürel özelliği olan evler. 116

Yukarıdaki sınıflamada da görüldüğü üzere müze evler, tüm dönem kraliyet


saraylarından kır evlerine kadar birçok konutu kapsayabilir.DEMHIST,
müzeleştirilmiş tarihi yapılarda çalışan, bu bağlamda kendini geliştirmek isteyen
müzecilerin bireysel olarak üye olabileceği bir komitedir. Komite, kurumsal üyelik
de kabul etmektedir.

Kraliyet Saraylarının müzeye çevrildiği ilk bölge olması açısından Avrupa; saray
müzecilik alanında gelişmeleri takip eden, yeni konulara eğilen, yaratıcı yöntemler
geliştiren, gezi hizmetleri ve ziyaretçiye sunulan diğer hizmetler konusunda ileri bir
noktadır.

Saray-müze, ev-müze sınıflandırması üzerinde uzmanlaşma güdüsüyle kurulmuş


olan komite ve birliklerin deneyimlerinden faydalanmak ve Millî Saraylara bağlı
müzelerde bu uzmanlık bilgisini pratiğe aktarmak önemli bir fırsattır. Saray müze
kimliğini koruma iddiasında yapılardan sorumlu bir kurum olan Millî Saraylar, henüz
bahsettiğimiz komite ve birlikler ile uluslararası bir işbirliği içinde değildir.

116
(çevrimiçi) http://demhist.icom.museum/shop/shop.php?detail=1255432597, 01 Mart 2016.

46
İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE SARAY MÜZE UYGULAMALARININ


ÖNCÜLERİNDEN BİRİ OLARAK DOLMABAHÇE SARAYI

Bu bölümde Dolmabahçe Sarayı’nın tarihçesi ve 19.yüzyılla beraber sarayın harem


yaşantısında görülen değişimler incelenecektir. Tefriş uygulamalarında son derece
önemli olan belgeleme ve envanter çalışmaları sarayın cumhuriyetin ilanı ile beraber
geçirdiği yönetimsel süreçlerle bağlantılı biçimde irdelenecektir.

2.1. DOLMABAHÇE SARAYI’NIN BULUNDUĞU BÖLGE VE


TARİHÇESİ

Bizans İmparatorluğu döneminde “Kraliyet Bahçesinin Küçük Vadisi”117 olarak


bilinen ve “Aya Mamas” adında bir Bizans yazlık sarayının da bulunduğu
Dolmabahçe Koyu etrafındaki arazi, İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı padişahları
tarafından aynı işlevle kullanılmaya devam edilmiştir. Bizans-Osmanlı saray bahçe
geleneğinin özgün örnekleriyle donatılan bölge, Topkapı Sarayı’na görece yakın
olması nedeniyle hanedan ailesi ve üst düzey bürokratların yazlık saray ve köşklerine
de ev sahipliği yapmıştır: Sultan II. Bayezid Döneminde haremlik ve selamlık
bölümlerinden oluşan “Kaptanpaşa (Cağaloğlu) Yalısı” ve Kanuni Sultan Süleyman
Döneminde “Süleyman Sarayı”nın bu bölgede inşa edildiği bilinmektedir. Savaş
zamanı Osmanlı donanmasının İstanbul’dan ayrılmadan önce toplandığı yer olarak
da önem kazanan bölgenin fizikî ve sosyal yapısı, 17. yüzyıl itibariyle değişmeye
başlar. 118

Has bahçeler ve mesire alanları arasında kalan körfezin bazı kaynaklarda Kanuni
Sultan Süleyman Dönemiyle doldurulmaya başlanmış, körfezdeki esas değişim I.
Ahmed ve II. Osman Döneminde doldurma işleminin hızlanmasıyla gerçekleşmiştir.
Zaman içinde hanedanın kullanımına tahsis edilen sahil şeridini de kapsayan bölge,

117
Afife Batur, “Kentsel Tasarım Bağlamında “Dolmabahçe Sarayı”, Dolmabahçe Mekânın
Hafızası, Ed. Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı, Nisan 2016, s.63.
118
Nilay Özlü, “Dolmabahçe Sarayı’ndan Evvel Dolmağçe”, Dolmabahçe Mekânın Hafızası, Ed.
Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı, Nisan 2016, s.41.

47
“Beşiktaş Sahil Sarayı” olarak adlandırılmıştır. Sahil sarayları arasında -günümüzde
Dolmabahçe Sarayı Veliahd Dairesi’nin bulunduğu yerde- yaptırılan “Çinili Köşk”,
IV. Mehmed Döneminde inşa edilen en erken ve en gösterişli yapı olarak
bilinmektedir. 119
Beşiktaş Sahil Sarayları, -Dolmabahçe Sarayı’nın inşasına kadar-
birbirine eklemlenerek büyüyen, zaman zaman yıkılan ya da yenilenen bir yapı grubu
özelliğindedir. Tahta çıkan her padişahın, Topkapı yerine sahil saraylarında kalmayı
daha çok tercih etmesi, söz konusu yapılar topluluğunun sürekli bir değişim
geçirmesine neden olmuştur. Örneğin Beşiktaş Sahil Sarayı’nın II. Mahmud
Döneminde çok kapsamlı bir renovasyon sürecinden geçtiği bilinmektedir. II.
Mahmud zamanında yenilenen saray dahilinde yazıcıefendi odası, zülüflü baltacılar,
haseki, muhafız birimleri, kuşhane, saray-ı Hümâyun, seferli odaları, Çinili Köşk,
Kasr-ı Hümâyun, Kafesli Kasr-ı Hümâyun, Divanhane, Mabeyn Dairesi ve
Balıkhane-i Kasr-ı Hümâyun gibi yapıların olduğu bilinmektedir 120.

Özellikle 18.yüzyılda sultanların, Topkapı Sarayı’nda kalış sürelerinin giderek


kısaldığını ve sahil saraylarında ikamet etmeyi tercih ettiklerini söyleyebiliriz.

Doğan Kuban’ın da ifade ettiği gibi, 18. yüzyıla kadar Osmanlı sarayı -dini yapıların
aksine- Avrupa, Orta Asya, Uzakdoğu hatta erken İslam saraylarıyla
karşılaştırıldığında boyut ve bezeme açısından son derece alçakgönüllüdür. 121

İstanbul, 18. yüzyılla anıtsal yapı inşasına sahne olmamışsa da özellikle Paris’e
gönderilen Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin deneyimleri ışığında Osmanlı saray ve
bahçeleri de, Batı mimarî unsurları taşıyan bir kimliğe bürünmeye başlamıştır.
“Osmanlı Baroğu” olarak ifade edilen ve genellikle anıtsal yapılarda kullanılan
mimari üslûp, sultan ve yönetici sınıfın saray ve köşklerinde daha görünür hale gelir.
122
Avrupa’da kral ve yönetici sınıfın mutlak güç zenginliğini sergileme amaçlı, dinî

119
M.Burak Çetinbaş,Dolmabahçe'den Nişantaşı'na: Sultanların ve paşaların semtinin tarihi
Nişantaşı,AŞ Kültür Yayınları,İstanbul, 2005, s.64.
120
Özlü, a.g.m., s.47, 56.
121
Doğan Kuban, Kaybolan Kent Hayalleri: Ahşap Saraylar, İstanbul, Yapı Endüstri Merkezi
Yayınları, 2001, s. 64.
122
Zeynep Çelik, 19.yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul, Çev.Selim Deringil, Ed. Emre
Yalçın, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s.36.

48
yapılar ve saraylarda kullandığı Barok mimarisi123 Beşiktaş Sahil Sarayı dahil birçok
yapıda kullanılmaya başlanır. Topkapı Sarayı’nın işlerliğini kaybetmeye
başlamasının altındaki felsefeyi Nilay Özlü; “Sultan’nın görünmezliği, kutsallığı ve
mahremliği üzerine kurulu olan klasik dönem Osmanlı görsel ideolojisi, 18. yüzyılla
birlikte değişmeye başlar ve tam tersine padişahın görünürlüğü ve sembolik varlığı
ile tebaasına gücünü hatırlattığı bir sisteme doğru evrilir…”124 sözleriyle açıklar.

Sultanlar, Topkapı Sarayı gibi yüksek duvarlarla çevrili bir sarayda kapalı bir hayat
yaşamak yerine, daha görünür olabilecekleri sahil saraylarını kullanmaya başlar.
Osmanlı saraylarında yöneten ve yönetilen arasındaki ayrım -Batı saraylarında
olduğu gibi- yönetenin (sultanın) görünürlüğü ile daha da vurgulanır. 125

Sultanın görünürlük ilkesini benimsemesi, klasik dönem Osmanlı devlet anlayışının


değişmeye başladığının da göstergesidir. Özellikle 19. yüzyılla beraber Osmanlı
ekonomisinin sanayileşen dünya ekonomisi içinde yer edinme çabası ve yüzünü
Batı’ya dönmesi bürokratik düzenin de değişmesine neden olmuştur. Ekonomik
örgütleniş biçimlerine paralel, toplumda etnik gruplaşma dışında sınıfsal bir
tabakalaşma da belirginleşir. 126

İlber Ortaylı’nın da ifade ettiği gibi Topkapı Sarayı, bu yenidünya düzeninin


ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte değildir. Beyoğlu’nda yükselen gösterişli elçilik
binaları yanında, mütevaziliğiyle oldukça sönük kalan Topkapı Sarayı, işlerliğini
yitirmekten kurtulamamıştır. 127

Beşiktaş Sahil Sarayı, ilerleyen dönemlerde yapım emri verilen Dolmabahçe


Sarayı’nın öncülüdür. Osmanlı’da yaşanan siyasal ve toplumsal değişimin mimarî
izdüşümü, anıtsallığıyla, kendisinden önce kullanılan saraylar arasından batılı ve
yenilikçi yapısı ile sıyrılan Dolmabahçe Sarayı olmuştur.

123
Daniel Borden et, al., Başvuru Kitapları: Mimarlık, Ed.Elizabeth Corso, Gigi Adair, İstanbul,
Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık, s.222.
124
Özlü, a.g.m., s. 56.
125
A.g.e., s.54.
126
Yıldız Salman, “Alafranga’dan “Modern”e: Teşvikiye Nişantaşı”, Dolmabahçe Mekânın
Hafızası, Ed. Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1. Baskı, Nisan 2016, s.115.
127
İlber Ortaylı, “Dolmabahçe Avrupa ve Dünyanın Kültür Mırasıdır”, 150. Yılında Dolmabahçe
Sarayı Uluslararası Sempozyumu 23-26 Kasım 2006 Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Yayını, C.II, 2007, s.17.

49
2.2. DOLMABAHÇE SARAYI’NIN İNŞASI

II. Mahmud, kendi döneminde yenilenen Beşiktaş Sahil Sarayı’nda ve Avrupa


hükümdarlarının saraylarına benzer şekilde Mimar Abdülhalim Bey’e inşa ettirdiği
eski Çırağan Sarayı’nda ikamet etmiştir. Topkapı Sarayı, II. Mahmud Döneminde
törenler hariç kullanılmamıştır. 18. yüzyılla başlayan klasik dönem Osmanlı devlet
geleneğinde yaşanan bu değişim, 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla
hızlanmıştır. II. Mahmud Döneminin son yıllarında müsadere usûlünün
kaldırılmasıyla, hanedan ailesinin yanında Osmanlı bürokratları da, örneklerini
Batıda gördüğümüz gösterişli yapılar inşa ettirmekten ve Batı tarzı mimarî ve tefriş
uygulamalarını kullanmaktan çekinmemiştir128.

Sultan II. Mahmud’un vârisi Sultan Abdülmecid tarafından, dönemin ihtiyaçlarını


karşılamadığı düşünülen Beşiktaş Sahil Sarayı, zamanla yıktırılmış ve Dolmabahçe
Sarayı inşası, 13 Haziran 1843 tarihinde başlamıştır. Son araştırmalara göre,
“Ebniye-i Hümâyun Kalfaları” olarak anılan Evanis, Karabet ve Nikoğos Balyan,
“Ebniye-i Şahane Mimarı” olarak anılan İngiliz mimar James William Simith,
sarayın inşasında görev alan önemli isimlerdir. Harem Hünkâr Dairesi gibi sarayın
bazı önemli bölümleri için Fransız dekoratör Sechan’nın görevlendirildiği de
bilinmektedir. 13 yılda tamamlanan saray 1856 yılında kullanılmaya başlanmıştır. 129
Dolmabahçe Sarayı’nın plan bazında Eski Beşiktaş Sahil Sarayı ile benzerlik
gösterdiği düşünülmektedir130. Dolmabahçe Sarayı, Sultan Abdülmecid (1839-1861)
tarafından beş yıl boyunca kullanmıştır. Sultan Abdülaziz (1861-1876) saltanatı
boyunca, Sultan V. Murad (30 Mayıs- 1 Eylül 1876) ise 93 gün süren saltanatı
süresince Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmıştır. Sultan Abdülhamid (1876-1909)
hükümdarlığının sadece ilk yedi ayında Dolmabahçe Sarayı’nda ikamet etmiştir.
Sultan Abdülhamid Döneminde Dolmabahçe Sarayı, törenler hariç kullanılmamıştır.
Yaklaşık 33 yılın ardından Dolmabahçe Sarayı, V. Mehmed Reşad (1909-1918)

128
Döndü Çavdar, Mefruşat-ı Hümâyun İdaresi-Modern Zamanlarda Osmanlı Saray Eşyalarının
İdaresi, Konya, Palet Yayınları, 2016, s.31,32.
129
Dolmabahçe Sarayı’nın Mimari Kadrosu, İnşa Süreci, Maliyet ve teşkilatı üzerine birinci el
kaynaklara dayanan en kapsamlı en güncel çalışma için Bkz.: T.Cengiz Göncü, “Dolmabahçe
Sarayı'nın İnşa Süreci, Mekân ve Teşkilat”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2015.
130
Özlü, a.g.m., s.60.

50
tarafından yeniden kullanılmaya başlanır. Ardından gelen VI. Mehmed Vahideddin
(1918-1922), saltanatının ilk dört ayı, sarayda yaşamış ve aynı zamanda sarayı
kullanan son padişah olmuştur. Saray, Cumhuriyetin ilanından sonra, “hilafet
makamı” olarak 17 Kasım 1922 ve 3 Mart 1924 tarihleri arası son Halife
Abdülmecid Efendi’ye ev sahipliği yapmıştır. 131

2.2.1. Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun’un Konumu

Son Araştırmalara göre Dolmabahçe Saray kompleksinin Harem-i Hümâyun bölümü


kaba inşaatı 1847 yılında bitmiştir. Günümüz harem turlarının başladığı giriş
kapısına bakan Valide Sultan kapısı 1853 yılına tarihlendirilmektedir. 132
Hünkâr
Dairesi, Valide Sultan Dairesi ve Kadınefendi Daireleri olmak üzere kabaca üç ana
bölümden oluşan Harem-i Hümâyun’un saray kompleksi içinde konumlandırılışı
Topkapı Haremi ile benzerlik göstermektedir. Hünkâr ve Valide Sultan Daireleri ana
kütleyle uyumlu olarak denize nazır konumlandırılırken, Kadınefendi ve İkbal
daireleri mahremiyet ilkesi gözetilerek ana kütleyle ters “L” biçiminde birleşir. 133

(Bkz. Ek.3 ) Aynı şekilde, denize dik olarak konumlandırılmış Kadınefendi Daireleri
Veliahd Dairesi’ne paralel inşa edilmiştir. Yalnız Veliahd Dairesi, Kadınefendi
Dairelerine bakan pencereler, “gizlilik ilkesi gereği “kör pencere” formundadır. 134

Erkek hizmetliler tarafından kullanılan Kızlarağası Dairesi de Kadınefendi


Dairelerine uzak olarak planlanmıştır. Kadın hizmetlilere ayrılan Gedikli Cariyeler
Dairesi’nin, Kızlarağası Binası ve harem kapısı arasında olması da tesadüfi değildir.
135
Saray planında Veliahd Dairesi’nin, sultan dairesine uzak olarak
konumlandırılmış ve müstakil daire olma özelliği, diğer yandan dairenin kızlarağası
dairesine yakın olması, değişimin ve aynı zamanda geleneklerin de devam ettiğinin
göstergesidir. 136
Günümüzde Harem-i Hümâyun’un ek binaları, özgün işlevlerini
yitirmiştir. Gedikli Cariyeler Dairesi ve Kızlarağası Dairesi, saray personeli

131
T. Cengiz Göncü, 1882 Tarihli Bir Keşf-i Evvel İnşaat Defterine Göre Dolmabahçe Sarayı
Mâbeyn-i Hümâyûnu: Mekânları ve Onarımı, İstanbul Araştırmaları Yıllığı, S.6, 2017, s.49.
132
Göncü, a.g.t., s.22.
133
Batur, a.g.m., s.89.
134
Nurhan Atasoy, “Dolmabahçe Sarayının Türk Karakteri” Millî Saraylar Sempozyumu: Yıldız
Sarayı/Şale: Bil diriler, 15 –17 Kasım 1984. İstanbul: Millî Saraylar Daire Başkanlığı, 1984, s.87,
88.
135
Deniz Esemenli, Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe, İstanbul, Homer Kitabevi,1.Basım, 2002, s.17.
136
A.e., s.73.

51
tarafından kullanılırken Veliahd Dairesi de Millî Sarayların resim koleksiyonu için
sergi binası olarak kullanılmaktadır.

Osmanlı saray örgütlenmesinin klasik gelişimi ve biçimini yansıtan, Topkapı


Sarayı’ndaki yaşayış-mekân ilişkinin Batılı devamı olan Tanzimat Döneminin en
büyük saray kompleksi olan Dolmabahçe, görkemli dekoru dışında, Topkapı
Sarayı’ndan farklı değildir. 137
Harem-i Hümâyun Bölümü, kompleks içinde klasik
dönem Osmanlı saray örgütlenme geleneğine bağlı kalarak planlanmış ve
konumlandırılmıştır. Anıtsal mimarisi ile diğer Osmanlı saraylarından görsel
anlamda ön plana çıkan Dolmabahçe Sarayı, iç işleyiş ve örgütlenmesi ile
gelenekselliğini büyük ölçüde korumuştur. Görsellik, daha çok resmî kabuller için
kullanılan selamlık bölümü için geçerlidir. Saraylılar, gündelik hayatlarını, Harem-i
Hümâyun’da küçük ve mütevazi odalarda geçirmişlerdir. Sarayın anıtsallığına tezat,
özellikle Harem-i Hümâyun, mahremiyet ilkesi doğrultusundaki planlanış ve
örgütleniş biçimi ile Topkapı Sarayı’nı çağrıştırır. 138

2.2.2. Harem-i Hümâyun’da 19. Yüzyılda Yaşanan Değişimler

Harem-i Hümâyun, “Enderun” adı verilen saray okulu ile beraber kurumsallaşarak
Osmanlı’nın uzun yıllar ayakta kalmasını sağlayan önemli bir teşkilata dönüşmüştür.
Bu yönüyle Osmanlı haremi;139 amacı, mimarî yapısı, işlevi ve işleyiş şekliyle diğer
kültürlerde gördüğümüz harem sisteminden ayrılır. Osmanlı, genişleyen sınırlarıyla
bir imparatorluk haline geldiğinde topraklarındaki gayrimüslim çoğunluğu devşirerek
İslamî bir cephe oluşturma sürecine girmiş ve özel olarak seçilen kız ve erkekleri
Harem ve Enderun’da Osmanlı kültürüne göre eğitip Osmanlı’ya farklı biçimlerde
hizmet edecek üst düzey eğitimli bir sosyal yapı oluşturmuştur. 140
Bir bakıma

137
Esemenli, a.g.e., s.60.
138
İlber Ortaylı, Dolmabahçe Avupa’nın Kültürel Mirasıdır, 150. Yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempoz yumu Bildiriler, Ed. Kemal Kahraman, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı, C.l, Yayın No:44, 2007, s.18.
139
Osmanlı Haremi ile ilgili ayrıntılı bir çalışma için Bkz.: Leslie Pierce, Harem-i Hümâyun
Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
2002.
140
Esemenli, a.g.e., s.17.

52
devşirme sistemi, yönetici kadrolarını belirleyen Osmanlı aristokrasinin oluşmasını
sağlamıştır. 141

Harem, hiyerarşinin ve disiplinin çok katı olduğu bir teşkilatlanmadır. Eski Türk
devletlerinin saraylarıyla Osmanlı sarayları arasında, mimarî yapı ve plan açısından
büyük benzerlik olduğunu göz önünde bulundurursak Osmanlı’nın, yönetici sınıfı ve
aileyi, sarayda sultanla bir arada tutma ülküsünü devam ettirdiğini, bununla birlikte
enderun ve harem sistemlerini kurarak bunları zamanla mükemmelleştirdiğini
görürüz. 142

19. yüzyılda, başta Dolmabahçe olmak üzere Osmanlı saray hayatı da Osmanlı
toplumu gibi değişime uğramıştır.

Klasik dönem harem örgütlenmesinin bir devamı olarak valide sultanlık ünvanı 19.
yüzyılda da en güçlü unvan olma özelliğini sürdürmüştür. 18. yüzyılda, padişah
eşlerinin “haseki” yerine “kadınefendi” unvanıyla onurlandırıldığı görülür.
Hiyerarşik sırada valide sultandan sonra en üst unvan olan başkadınefendiye ödenen
maaşın, haremin en yetkin hizmetlisi hazinedar kalfanın maaşı ile neredeyse denk
olması, bize, başkadınefendi unvanının klasik dönemde kullanılan haseki unvanı
kadar güçlü olmadığını gösterir. 143
Ancak 19. yüzyılla beraber, harem kadınları,
özellikle kadınefendiler, sosyal hayatta birtakım ayrıcalıklar ve özgürlüklere sahip
olabilmiştir.

II. Mahmut Dönemi sonlarına doğru harem kadınları –ferace giymek şartıyla- ilk kez
mesire alanlarına gitmeye ve toplum içine çıkmaya hak kazanmışlardır. Cengiz
Göncü, bu durumu “Ferace, Harem-i Hümâyun’un sosyalleşmesinin bir simgesi
olmuştur. ” sözleriyle açıklar. Hatta “ferace giymek” dışarıya çıkmakla aynı anlamda
kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, kısmen de olsa dışarıya çıkma şansı elde
etmiş olan harem kadınlarının, saray dışında yaşanan değişimden etkilenmemesi
elbette imkansızdır. Dönemin İstanbul’u, Kırım Savaşı nedeniyle gelen müttefik

141
A.e., s.19.
142
Ayşe Demirbulak, “Konut ve İdari Merkez Olarak Osmanlı Sarayı”, Marmara Sosyal
Araştırmalar Dergisi, S.6, Aralık 2014, (çevrimiçi) http://dspace.marmara.edu.tr/handle/11424/4046
10 Kasım 2016.
143
Göncü, a.g.t., s.335,336.

53
devletlerin -Fransa, İngiltere- giyim kuşamdan yeme içmeye birçok yaşam şekli,
şehirde oluşan Batılı tüketim kültürü etkisi altındadır. 144
Pera’da gayri Müslimlere
ait mobilya mağazaları ile Avrupa modasını takip eden terziler, Osmanlı saray
kültürünü de elbette etkilemiştir. Fakat Osmanlı saray kültürünü etkileyen en önemli
unsur, şüphesiz Mısır’dır. II. Mahmud Döneminden beri Osmanlı reformlarını
destekleyen Mısır, Batılı değerleri benimsemede İstanbul’dan daha istekli
davranmıştır. Osmanlı saray halkı ve bürokratları, gayrimüslimlerin davranışlarını
benimsemek yerine müslüman bir toplumu kendilerine örnek almayı daha uygun
görmüşlerdir. Osmanlı saraylarındaki Batılı değerlerin benimsenmesine bağlı gelişen
modernleşmede Mısır’dan gelen elitlerin önemli rol üstlendikleri söylenebilir. 145

Politik ilişkiler gereği İstanbul’u sık sık ziyaret eden Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
ve ailesi de, lüks tüketime yönelik hayat tarzlarıyla harem kadınlarını etkilemiştir.
Dönemin en önemli resmî tarihçilerinden Ahmet Cevdet Paşa, harem kadınlarının
toplum içinde sergiledikleri uygunsuz davranışları, özellikle lüks tüketime olan
düşkünlüklerini ve Mısır Valisi’nin ailesindeki kadınlara öykünmelerini, eleştirel bir
dille ifade etmiştir. 146

18. yüzyıl sonlarıyla başlayan Osmanlı İmparatorluğu’ndaki modernleşme


hareketlerinin temelinde yatan isteğin, Hristiyan Avrupa ve Rusya’ya karşı Osmanlı
ordusunu teknik açıdan güçlendirme ve modernleştirme olduğu düşünüldüğünde 147

harem kadınlarının dışarıya dönük açılımına karşı oluşan toplumsal tepki, şaşırtıcı
değildir. Osmanlı’nın batılılaşması, Avrupa’ya hayranlıktan değil bir zorunluluk
nedeniyle tercih edilmiştir. Osmanlı’nın idarî yapısının batılılaşmasında önemli bir
rol üstlenen devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın, bir yandan batılılığı savunup diğer
yandan Tanzimatın en muhafazakar görünen kişiliklerden148 biri olması ve harem
kadınlarının toplum içine çıkmasını eleştirmesi, bu açıdan şaşırtıcı değildir.

144
T. Cengiz Göncü, “Harem-i Humayun Masarifat Nezareti Talimatnamesi”, Millî Saraylar
Dergisi/Belgeler, S.2, s.17,18.
145
Çavdar, a.g.e., s.41,42.
146
Göncü, a.g.m., s.17,18.
147
İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul, Hil Yayın, 2.Baskı, Mart1983, s.34.
148
Ortaylı, a.g.e., s.20.

54
Kadınefendiler, Dolmabahçe Harem-i Hümâyunu’nun nüfus olarak en kalabalık
olduğu Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Dönemlerinde, saray dışında
kendilerine tahsis edilmiş müstakil köşklerde de yaşama şansı elde etmişlerdir. 149

19. yüzyıla harem kadınlarının sosyal hayata kısmen de olsa katılımını sağlayan
değişimlerin, aslında sultanların kişiliklerine ve inisiyatiflerine bağlı olarak yin
sultanlar tarafından ellerinden alındığı da gözlemlenmektedir.Örneğin, Sultan
Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Döneminde kısmen özgürlüşen harem kadınları,
Sultan Abdulhamid Döneminde yeni düzenlemelerle karşı karşıya kalır.

Bu noktada, Sultan II. Abdülhamid’in Kızlarağası Hazine Vekili ve Hazinedar Usta


aracılığıyla uygulanmasını istediği, harem kadınlarının uyması gereken kuralların yer
aldığı “tenbihname” ilgi çekicidir. Kadınların lüks harcamaları ve dışarıya
çıkmalarını kısıtlayıcı, saray içi ve dışında uymaları gereken kuralları kapsayan
Sultan Abdülhamid Dönemindeki bu tenbihname ile, daha önce harem kadınlarına
verilmiş olan ayrıcalıkların geri alındığı söylenebilir. 150

Sultan Abdulhamid’in iş ve özel hayatında disiplini elden bırakmadığını ve bu


dönemde harem hayatının da Sultan Abdulhamid’in isteğine göre şekillenmiştir.

Sultan Abdulhamid Döneminde harem kadınları için en büyük değişim, kadınların


saray protokolündeki yeridir. Osmanlı, 19. yüzyılda, Viyana diplomatik temsil
hükümlerini tanıyan bir devlet olarak protokolde harem kadınlarına da yer vermeye
başlamıştır. Hanım sultanlar, devlet başkanlarının eşlerini, sarayların harem
bölümünde ağırlamış, selamlıkta gerçekleşen resmî karşılama törenlerine, saltanatın
kaldırılışına kadar katılmamıştır. 151

Tanzimatla beraber saray kadınlarına bazı haklar tanıyan Sultan Abdülmecid, her ne
kadar Dolmabahçe Sarayı’nın harem Hünkâr Sofası’nda, Rus Veliahd ve eşini,

149
Göncü, a.g.t., s.137, Hanedan kadınları aslında 18. yüzyılla beraber Boğaziçi ve Haliç’te kendi
adlarına yaptırılmış yapılarda ikamet etmeye başlamıştır. Orta gelir grubu kadınların dışa açılımı ise
mesire alanlarına giderek başlamıştır. Bkz.: Tanyeli, a.g.e., s.372.
150
T.Cengiz Göncü, Harem ve Cariyelik, TBMM Millî Saraylar Yayını, 2011, s.42-43.
151
İlber Ortaylı, Osmanlı Sarayı’ında Hayat, s.151.

55
kadınefendilerinin eşlik ettiği bir ziyafetle ağırlamış olsa da152 II. Abdulhamid, devlet
ilişkilerinde gösterdiği dostluk politikasında, diplomasinin öemli bir ayağını
kadınların oluşturduğuna inanmış, hanım sultanlar bu dönemde protokolde kısmen de
olsa görünür hale gelmiştir. 153

19. yüzyılda, harem teşkilat ve protokol kurallarının değişimine paralel olarak


şehzade ve sultan hanımların eğitimi ve yaşayış biçimleri de de değişmiştir. 154

II. Mahmud Dönemiyle birlikte –kafes sisteminin kaldırılmasının da etkisiyle-


şehzadeler, saraya mahkum bir hayat yaşamak yerine daha serbest hatta toplumla
kısmen de olsa temas halinde bir hayat yaşama şansı elde etmişlerdir. Klasik
dönemle mukayese ettiğimizde özellikle Tanzimat’la birlikte şehzadelerin daha
özgür bir hayat yaşadıklarını söyleyebiliriz.

Sultan Abdülmecid’in tahta geçtikten sonra erkek evlatlarına hitaben söylediği:

“Size bir vechile sıkıntı çektirmem. Pederinizin zamanında ben nasıl gezdim ise siz de öylece
pâdişah-zâdeliğe yakışacak sûrette gezmelisiniz. Cuma günleri istediğiniz camie gidip namaz
kılınız…”

sözleri bu uygulamanın bir kanıtıdır. Şehzadeler açısından bir önemli değişim de


tahta çıkmadan çocuk sahibi olma yasağının kaldırılmasıdır. 155

Tanzimatla beraber, şehzadelerin sosyal hayatlarını kısıtlayıcı kuralları kaldırma


eğilimi, Sultan Abdülhamid Döneminde yeniden sınırlandırılmışsa da II.
Meşrutiyet’in ilanıyla ve Sultan Mehmed Reşad Dönemiyle beraber bazı
şehzadelerin, sarayda kendilerine tahsis edilen mekânlarda yaşamak yerine, şehirde
ev kiralayarak halkın arasında yaşamaya başladıkları da görülmektedir. Bu devirde,

152
Göncü, a.g.t., s.110.
153
Sultan Abdulhamid’in kadınları protokolde görünür kılarak elde ettiği başarılardan biri için bkz.:
Uğur Özcan,“II. Abdulhamid’in Diplomasisinde Yüksek Topuklar: Karadağ Prensesi Milena ve
Sultan Abdulhamid, High Heels in the Diplomacy of Abdulhamid II: PrincessMilena of Montenegro
and Sultan Abdulhamid”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi, S.32, 2012, s.114-140.
154
Esemenli, a.g.e., s.25.
155
Cevdet Kırpık, Osmanlı’da Şehzade Eğitimi, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2016, s.75, 77, 79.

56
şehzadelerin halkın arasına karışarak toplumsal hayatın birebir içinde yer aldıklarını
söyleyebiliriz. 156

II. Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı sarayındaki harem hayatı için bir dönüm noktasıdır.
Daha özgürlükçü ve daha demokrat bir yönetim isteyen Osmanlı aydınları bu
dönüşümün mimarlarıdır. 1908’de Meşrutiyet ilan edilir ve yürürlüğe giren yeni
anayasa ile bütün vatandaşlara, ırk ve mezhep ayrılığı gözetilmeden hukuken eşit
olma ve şahsî hürriyetlere sahiplik hakkı tanınır. Bu madde, bir sene sonra ilan
edilen, köleliğin yasaklanmasına dair kanunun habercisidir. 19. yüzyıl ortalarına
doğru köleliğin kaldırılmasına dair padişahlar tarafından birçok ferman yayınlansa da
köleliğin yasaklanması, yeni anayasanın ardından, 1909 yılında gerçekleşir. 157

Sultan Abdülhamid Döneminde Yıldız Sarayı’nda çalışan 213 cariye, yasanın


yürürlüğe girmesiyle Topkapı Sarayı’na gönderilir. Bir kısım cariye, aile evlerine
geri döner. Serbest oldukları halde haremi “evi” olarak benimsemiş birçok cariye de
saraydan ayrılmak istememiştir. Kalan son cariyelerin de saraydan çıkarılmasıyla
harem teşkilatı da bir anlamda dağılmıştır. 158

19. yüzyılda yaşanan bir diğer değişim; hanedanın bazı erkek üyelerinin cariye
kökenli hanımlarla nikah akdi ile evlenmisidir. Örneğin Halife Abdülmecid Efendi,
henüz şehzadeyken, nikah akdi ile evlenmiş, Sultan Mehmed Reşad ise dört
kadınefendisiyle nikahlı olarak yaşamıştır. II. Meşrutiyet’le beraber değişen aile
yapısı ve köleliğin resmi olarak sonlandırılması, son dönem padişahlarının da bu
sürece uyum sağlamasını gerektirmiştir. 159

Nitekim, saray dışında Celal Nuri gibi dönemin Batıcı aydınlarının, hanedan
evliliklerini de kapsayan kanunun çıkarılması için büyük baskı yaptığı söylenebilir.
Celal Nuri, padişah eşlerinin cariye kökenli oluşunu kastederek; “Bugün, erkân-ı
saltanattan bir şehzade, pespâye bir adamın kızına varabilir mi?” sorusunu sorarak
Osmanlı hanedan üyelerinin Avrupa hanedan üyelerini örnek almasını, hükümdar

156
Cevdet Kırpık, “Şehzade Evliliklerinde Değişim Changes in the Marriage of Ottoman Princess”,
Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.26, 2009, s.172.
157
Ömer Şen, Osmanlı’da Köle Olmak, İstanbul, Kapı Yayınları, 2007, s.187-188.
158
A.e., s.191.
159
Göncü, a.g.e., s.111.

57
evladının sadece hükümdar evladıyla evlenebilmesi gerektiğini dile getirmiştir. 20.
yüzyıla kadar teamüller çerçevesinde işleyen hanedan ailesi içindeki uygulamalar, II.
Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl sonra 1913 yılında “Hânedân-ı Saltanat Azasının
Hâl ve Mevkileri ile Vazâifini Tayin Eden Nizamname” adında yönetmelikle yeniden
düzenlenir. Böylelikle hanedan üyelerinin doğum, ölüm, miras, evlilik, boşanma gibi
halleri bir sisteme bağlanır. 160

Klasik Dönem itibarıyla harem teşkilatlanmasının önemli bir unsuru olan cariyelik
sistemi, köleliğin kaldırılması ve hanedan evliliklerine getirilen düzenlemelerle
resmen kalkmıştır.

20. yüzyıl başlarından itibaren harem, padişahın özel hayatını geçirdiği mekânı, yani
evidir. Klasik Dönem teşkilatlanmasının görkemi ve sistemi 19. yüzyılın sonlarına
doğru Osmanlı haremlerinde görülmez, görülemez. Özellikle son dönem
padişahlarının, sarayların harem bölümlerinde oldukça mütevazı bir hayat yaşadığını
söylemek yanlış olmaz.

Sultan Mehmed Reşad, Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun’da, üç kat ve


musandıradan oluşan kadınefendi dairelerinin bir kısmını, şehzadelere tahsis etmiştir.
161
Bunun en önemli nedeni, hanedan ailesinin kısıtlı bir bütçeye sahip olmasıdır;
saray gelirleri ve giderlerinin yönetimi II. Meşrutiyet’le Meclis-i Mebusan’a
bağlanmıştır. Sultan Mehmed Reşad oldukça dar bir harem kadrosuyla
Dolmabahçe’de ikamet etmiştir. 162
Yıldız Sarayı’nı kullanan Sultan Vahdeddin
Döneminde, (1918-1922) artık saraya dışarıdan hizmetli alınmamış, bu nedenle
sarayda çok az sayıda hizmetli kalmıştır. Saltanatın kaldırılışından ve Cumhuriyetin
ilanından sonra Dolmabahçe Sarayı, son Halife Abdülmecid Efendi tarafından 1922-
1924 yılları arasında “hilafet makamı” olarak kullanılmıştır. Abdülmecid Efendi
Dönemi, hanedan kadınlarının Harem-i Hümâyun dışında selamlık bölümünde
gerçekleşen ziyafetlere katılma şansı elde ettiği tek dönemdir. Entelektüel birikimi ve

160
Kırpık, a.g.m., s.172,173.
161
Göncü, a.g.e., s.44.
162
Esemenli, a.g.e., s.57.

58
devrin beklentisine uygun yaşayış biçimiyle Halife Abdulmecid Efendi’nin, yeni
rejimin getirdiği yeniliklere uyum sağladığı söylenebilir. 163

Klasik dönem Osmanlı sarayı harem geleneği, sadece tanzimat döneminde varlığını
sürdürebilmiştir. Dolmabahçe Sarayı harem bölümünün, Topkapı Haremi ile
belirttiğimiz benzerliklerde planlanması ve inşa edilmesi bunun en yakın kanıtıdır.
Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olarak kabul edilen 19. yüzyıl; Tanzimat, I. Meşrutiyet
ve II. Meşrutiyet’in ilanına tanıklık etmiş ve Osmanlı saraylarının geleneksel mekân
düzenlemeleri veya kullanımları, bu siyasî süreçlere paralel değişim göstermiştir.
Tanzimat Döneminde, kısmen, mekânsal ve örgütsel olarak harem geleneği korunsa
da, padişahın yetkilerinin oldukça kısıtlandığı, sarayın sembolik olarak iktidarın
temsil edildiği bir mekâna dönüştüğü görülmekle II. Meşrutiyet’in ilanıyla
Dolmabahçe hareminin organizasyonel açıdan kullanımı da büyük ölçüde
değişmiştir.

2.3. CUMHURİYET DÖNEMİ DOLMABAHÇE SARAYI

Cumhuriyetin kuruluşu, 19. yüzyılda Osmanlı’da başlayan bürokratik değişimin ve


Kurtuluş Savaşı’nın sonucudur. II. Mahmud’u izleyen dönemde bürokratik elit (Bâb-
ı Âli bürokratları) siyasi iktidarı geri dönmeyecek biçimde eline geçirir. Bir anlamda
hanedanlık araçsallaşır. Sultan, kısmen de olsa simgesel bir otoriteye dönüşür.
Cumhuriyet de büyük ölçüde İttihat ve Terakki Döneminin devamı olan bürokratik
elit kadrolarla şekillenir.164

19. yüzyılda Osmanlı’da yaşanan bu değişim, aslında tüm dünyanın dengesini


değiştiren ulusçuluk hareketi ile bağlantılıdır. Batılı toplumlar, siyasî ve toplumsal
modelleri yavaş yavaş geliştirip hayata geçirmiş, buna karşın diğer birçok toplumda
geçişin olabilmesi “Batı kültürü” ile yetişmiş yerli entelektüellerin öncülüğünde ve

163
Göncü, a.g.e., s.112,113.
164
Ahmet İnsel, “Cumhuriyet Döneminde Otoritarizm”, Bilanço 1923-1998 Türkiye
Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi, Siyaset Uluslarası İlişkiler 10-12
Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l, 1999,
s.38.

59
çok hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. 165
Cumhuriyetin ilk yılları, Osmanlı’dan
devralınan çok kültürlü toplum yerine tek kültürlü ulus-devlet yaratma çabası ile
geçer ve bu süreç çok hızlı ilerler. Cumhuriyetle, “ulusal kimlik” yeniden tanımlanır.
166
Nitekim 5 Eylül 1923 tarihli -daha Cumhuriyetin ilan edilmediği ve daha büyük
sorunların yaşandığı dönemde- hükümet programında:

“…Millî hars (kültür) teşkilatına özel önem verilecek ve millî eğitimin temeli millî kültüre
dayalı olacaktır. . . Gerekli yerlerde millî müzeler meydana getirilecek, millî eserlerin
toplanmasına ve millî yaratıcılık ve sanatın gelişmesine çalışılacaktır. ”

sözleriyle dile getirilmiştir.167Cumhuriyet Döneminde müzeler ulusal kimliğin


yeniden tanımlanmasında bir araç olarak kullanılmış, 1923-52 yılları arasında açılan
32 müze bu doğrultuda oluşturulmuş ve imparatorluğa dahil her şey cumhuriyet
etiğine göre yeniden kodlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun simgesi olan Topkapı
Sarayı’nın Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra kapatılarak müze ilan edilmesi de bu
düşüncenin bir ürünüdür. Yeni kurulan Cumhuriyetin kültür politikalarının
şekillenmesinde fikir insanı ve akademisyen olarak görev alan Remzi Oğuz Arık,
Türk Müzeciliğine Bir Bakış adlı kitabında konu ile ilgili olarak şu saptamalarda
bulunur:

“Memleketlerini İstiklal Harbleri gibi bir imtihandan geçerek kurtaranların millî


tarih üzerinde yeni bir ısrarla durmalarını tabii bulmak gerekir. Bu ısrar, Türk
müzeciliğinin ilgilendiği meselelerde umumî bir uyanışın amili gibi gözüküyor.
Bununla beraber şartlar da Türk devlet adamlarını bu sahada yeni ve esaslı kararlar
vermeye götürmüştür: Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmiş…. Saraylar, türbeler,
tekkeler, ibadet edeni kalmamış kadar az olan bazı camiler boşaltılıyor, devlet eline
geçiyordu. Bu suretle muhafızları devlete devredilmiş yapılar ve anıtlara, binler ve
binlerce yeni, nefis tarihli eser de katılmış bulunuyordu. Devlete geçişlerinin sebebi
tasfiye de olsa yaratıcısı Türkler olan, tarihimizin vesikaları idi. Bu sebeple de bizler
bu millî mirasa karşı mes’uldük, onları korumak en kesin vazifemizdi. ”168

165
İlkay Sunar, “Ulusal Kimlik ve Kültür”, 1923-1998 Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu
Bakış Uluslararası Kongresi, Siyaset Uluslarası İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve
Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l, 1999, s.166.
166
A.g.m., s.165.
167
Murat Katoğlu “Cumhuriyet’in ilk Yıllarında Sanat ve Kültür Hayatının Oluşumunda Kamu
Yönetiminin Rolü”, Sanat Dünyamız, S. 89, 2003, s.180-181.
168
Remzi Oğuz Arık, Türk Müzeciliğine Bakış, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1953’ten aktaran
Burçak Madran, “Halkın Sarayları: Müzeler”, İstanbul Üç Aylık Dergisi, S.27, Ekim 1998, s.95.

60
Remzi Oğuz Arık’ın yapmış olduğu saptamalar, o dönemde yaşanan heyecanı ve
zamanın ruhunu yansıtması açısından önemlidir. İmparatorluk döneminden kalanlar,
Cumhuriyet tarafından, ulus ideolojisine uydurularak tamamen sahiplenilmiştir.

Yeni Cumhuriyet, hanedanlığa ait törensel nesneler ve mekânları yeni bir bağlama
oturtur; bu bağlamda halk geleceğin modern müze izleyicileri, bir dönem kutsal
varsayılan hanedanlığa ait her şey de, modern izleyici için sergi mekânı veya nesnesi
olacaktır. 169

Bu başlık altında, Cumhuriyet’in ilanıyla Dolmabahçe Sarayı’nın müze olarak


gelişimi, dönem dönem incelenecektir.

2.3.1. Saltanattan Cumhuriyete Geçiş ve Envanter Çalışmaları


(1924-1925)

3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılışı ile beraber çıkarılan yasa ile başta
Dolmabahçe Sarayı olmak üzere Osmanlı Hanedanlığı’na ait birçok yapı, millete
intikal etmiştir. 431 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri şunlardır:

“ Madde 8- Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş kimselerin, Türkiye


Cumhuriyeti arazisi içinde, tapuda kayıtlı taşınmaz malları, millete intikal etmiştir.

Madde 9- Kapatılan padişahlık sarayları ve köşkleri ile bunların ek binalarında


bulunan eşyalar, takımlar, tablolar, sanat eserleri ve diğer taşınabilir mallar millete
intikal etmiştir.

Madde 10- Padişah malları adı altında olup evvelce millete devredilen mallar ile
beraber, kaldırılan padişahlığa ait bütün taşınmaz mallar ve eski hazine mevcutları
ile birlikte saray ve köşkler, ek yapıları ve arazileri millete intikal etmiştir.

Madde 11- Millete intikal eden taşınabilir ve taşınmaz tüm mal varlıklarının
saptanması ve muhafazası için bir yönetmelik hazırlanacaktır.170 ”

169
Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu, “Tarih, Tarihsellik, Tarihselcilik ve Kültürel Tüketim”, 1923-1998
Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi,I.Cilt:Siyaset Uluslarası
İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı
Yayınları, 1999, s.171.
170
İlgili Kanun için Bkz.: (çevrimiçi) http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.431.pdf, 10
Nisan 2017.

61
Yasanın yayınlandığı tarihten itibaren saray, köşk ve kasırlar üç ay mühürlü
kalmıştır. Üç ayın ardından 431 sayılı Kanun’un 8, 9 ve 10’uncu maddeleri uyarınca
millete intikal eden değerlerin tespit ve yönetimi için Maliye Vekaletinin emriyle
İstanbul iline bağlı üç Tahrir Yazma Komisyonu (yazı- komisyonu) oluşturulmuştur.
Tahrir Yazma Komisyonu’nda görev alanlar, saraya, muhafaza müdürü olarak tayin
edilmişlerdir. Bu müdürlükler de İstanbul Valiliğine bağlanmıştır. Adı geçen üç
komisyon:

1. Anadolu Tarafı Saray ve Kasırlar


2. Rumeli Tarafı Saray ve Kasırlar
3. Dolmabahçe Sarayı Tahrir Komisyonları’dır. 171

Yaklaşık yedi ay süren süren sayım tespit (envanterleme) çalışmalarının başına, daha
sonra saray müdürlüğü de yapan Sezai Selek getirilmiştir.

Kısa sürede tamamlanan sayım ve tespit defterlerinden, ilerleyen dönemlerde -


sarayda ilk sistematik sayımın yapıldığı 1951 yılı-, meclis tutanaklarında, şu övgü
dolu sözlerle bahsedilir;

“ …Hilâfetin 3 Mart 1340 tarihinde ilgası üzerine 431 sayılı Kanunla halifeye
ait menkul ve gayrimenkul malların Türk Milleti’ne intikali üzerine tutulan
defterdir ki, bu defter raporumuzun 4’üncü sayfasında zikredilmiştir; bazı
hatalar mevcut olmakla beraber demirbaş eşya defteri olmak vasıf ve karakterini
haizdir. İtimat edilebilecek bir defterdir…”172

Sezai Bey’in başkanlığındaki sayım tespit işlemleri sırasında, saray mekânları ilk kez
numaralandırılır ki bu numaralandırma günümüzde de kullanılmaktadır. 173
1924
yılında Topkapı Sarayı’nın müze olarak düzenlenme görevini üstlenen ve Millî
Saraylar Sayım Tespit Komisyonu’nda da yer alan Tahsin Öz, Dolmabahçe Sarayı’na
gittiğinden ve Sezai Bey’in kendisini gezdirdiğinden bahseder. Bu ziyaretin amacı,
müze olarak düzenlenecek Topkapı Sarayı’na, Dolmabahçe Sarayı’ndan alınabilecek

171
Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM-IX. Dönem 1950–1954, Ankara: TBMM Vakfı
Yayınları, C.V., No: 27, 2001, s. 5641.
172
A.g.e., s. 5761.
173
Ünal Karıncalı, Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı ve Atatürk, Ed.
Fahrettin Gün, İstanbul, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Yayınları, 2011, s.23.

62
uygun objelerin tespitidir. 174
Sezai Selek’le Dolmabahçe Sarayı’nda yapmış olduğu
bu gezi esnasında, Meclis-i Millîden çıkan “Dakika tehiri mucib-i idamdır. ” kanunu
gerekçe gösterilip apar topar sarayı terk etmek durumunda bırakılan son Halife
Abdülmecid Efendi’ye175 ait kişisel eşyaları gören ve yaşadıklarından çok etkilenen
Tahsin Öz, anılarında bu durumdan şöyle bahseder;

“ Halifenin kütüphane odasındaki masasının üzerinde, kendi el yazısı ile


yazılmış, sabahleyin kalktığından itibaren takip edeceği mesai programı
duruyordu… İnsanda, şimdi salona girecekmiş gibi bir his uyandırıyordu
Nitekim tekaud olduktan sonra, Dolmabahçe Sarayı eşyasının tesbit
komisyonunda çalıştığım sırada gördüm. Mecid Efendi’nin sarayda kalmış
kitapları, resimleri, resim malzemesi ve hatta kızının oyuncakları, neler neler
yığın halinde duruyordu. “176

2.3.2. Millî Saraylar Müdürlüğü ve Dolmabahçe Sarayı (1925-1927)

431 sayılı kanunun 11. maddesi uyarınca 18 Ocak 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu
Kararı ile -1 Mayıs 1925 tarihinde- Maliye Bakanlığına bağlı “Millî Saraylar
Müdürlüğü” kurulmuştur.

Sayım Tespit Komisyonu Başkanlığı yapan Sezai Selek’in, 1925 yılından 1945 yılına
kadar sürecek olan Millî Saraylar Müdürlüğü görevi de bu tarihle başlamıştır.

12 Mayıs 1925 yılında Millî Saraylar Müdürlüğünün teşkilatlanmasına ilişkin 9


maddelik yönetmelik çıkarılmıştır. Bu yönetmelikte:

- Topkapı Sarayı müzeleştirilmiş ve yönetimi Müzeler İdaresine devredilmiştir.


- Aynalıkavak, Tophane kasırlarının yönetimi Millî Saraylar Müdürlüğüne
devredilmiş, kongre ve konferanslar için kullanılması kararlaştırılmıştır.
- Yıldız Sarayı ve ek binalarının kullanımının ilerleyen dönemlerde belirlenmesi ve
saray yönetiminin, geçici olarak Millî Saraylar Müdürlüğüne devredilmesi
kararlaştırılmıştır.

174
Millî Saraylar Tablo Koleksiyonu, Haz. Gülsen Sevinç Kaya, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Yayınları, 2010, s.40.
175
Karıncalı, a.g.e., s.22.
176
Türkiye’de Müzecilik Arkeoloji ve Sanat Yayınları ,S.76,1999’tan naklen aktaran Gülsen Sevinç
Kaya, a.g.e., s.41.

63
- Geri kalanı ise emlak kullanımına hazır hale getirilmek üzere Millî Emlak
Müdürlüğüne devredilmiştir.
- Millî Saraylar yönetimi, Maliye Bakanlığına bağlanmıştır.
- Sarayların; 1000 kuruşa kadar olan masraflarının Millî Saraylar Müdürlüğünün
onayıyla, 1000 kuruştan fazla olan masraflarının ise Maliye Bakanlığının onayıyla
ödenmesi kararlaştırılmıştır.
- Millî Saraylar Komisyonu’nun görev ve yetkileri tanımlanmıştır.
- Millî Sarayların ziyarete açılması durumunda elde edilecek gelirin saray
muhasebesince ne şekilde kaydedileceği düzenlenmiştir.
- Millî Saraylara ait eşyaların diğer kamu kurumlarına verilmesi Bakanlar Kurulu
kararına bağlanmıştır.
- Kullanıma uygun görülmeyen saray eşyalarının elden çıkarılması veya
satılabilmesi için Maliye Bakanlığı tarafından bir çalışma yapılması kararı
alınmıştır.
- Saraylarda güvenliğin İstanbul Valiliği sorumluluğunda olması kararı alınmış,
Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nda mevcut düzende bulunan polis ve jandarma
birliklerinin aynen görevlerine devam etmeleri uygun görülmüştür. 177

1925 yılı, Millî Saraylar Müdürlüğünün örgütsel alt yapısının oluşmasında bir dönüm
noktasıdır. Bu dönemde millîleşen sarayların, halkın seyrine sunulmak üzere “müze
mekânına” dönüştürülmesi için yoğun çaba harcanmıştır.

Dolmabahçe Sarayı’nın ziyarete açılması için aynı yıl hazırlanan 10 maddelik “gezi
talimatnamesi” bu noktada ilgi çekicidir. 80 yıl önce belirlenmiş olan kurallar
müzecilik tarihine de ışık tutar. Sarayın bölümlerinin hangi tarihten itibaren ziyarete
açık olacağı ve saray gezisi esnasında uyulması gerek kurallar, en ince ayrıntılarına
kadar bu yönetmelikte belirtilmiştir. Saray içi gezi hizmetlerinin daha güvenli
yürümesi için alınacak tedbirler konusunda Millî Saraylar Müdürlüğüne yetki
verilmiştir. Ziyaret günleri ve saatleri belirlenmiştir. Gezi ücret ve uygulamalarından,
gezi gruplarının kişi sayısına kadar daha birçok detaya yer veren yönetmeliğin, -

Yasin Yıldız, “Millî Saraylar Müdürlüğünün Kuruluş Mevzuatı”, Millî Saraylar Dergisi, TBMM
177

Basımevi, S.2, 2010, s.10.

64
günümüz müzecilik anlayışı içerisinde düşünüldüğünde de- oldukça kapsamlı olduğu
ifade edilebilir. 178

2.3.3. Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı (1927-


1949)

Dolmabahçe Sarayı, 1 Temmuz 1927 yılından itibaren Atatürk tarafından riyaset-i


cumhur makamı olarak kullanılmaya başlanmıştır.179 Cumhurbaşkanlığı makamı
olarak kullanılmaya başlanan Dolmabahçe Sarayı’nın güvenlik nedeniyle sürekli
ziyarete açılamadığı ifade edilebilir. 18 Ocak 1925 yılında sarayın sürekli ziyarete
açılması için hazırlanan gezi talimatnamesi de uygulamaya geçmeden rafa
kaldırılmıştır. Ancak kısıtlı da olsa Atatürk’ün sarayı kullandığı dönemde
Dolmabahçe, haftada bir gün (salı günleri) İstanbul Valiliğinden izin alınarak ziyaret
edilebilir. 180

Mustafa Kemal Atatürk, kimi zaman Bakanlar Kuruluna burada başkanlık etmiş,
kimi zaman da yeni kurulan Cumhuriyet’in kültür politikalarının oluşumuna katkı
sağlayan bilim adamları ve sanatçıları burada ağırlamıştır. Devlet başkanları, elçiler
ve çok yakından takip eden basın mensupları yine Dolmabahçe Sarayı’nda
ağırlanmıştır. Bilindiği gibi Cumhuriyet’in ilk yılları toplum bütünlüğünü sağlamak
adına yeni bir “millî kimlik” oluşturma çabaları ile geçmiştir. Dolmabahçe Sarayı, bu
hususta yapılacak her türlü reform ve çalışma için adeta bir karargâh olarak
kullanılmıştır.*Bu reformların ilk ayağı sarayın Süfera Salonu’nda Atatürk’ün de
katılımıyla gerçekleşen ilk Latin Harfleri konferansıdır.18126 Eylül 1932 yılında
Muayede Salonu’nda I. Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Dil hakkında yapılan
çalışmaları, sarayda gerkçekleştirilen tarih kongre ve sergileri takip eder. 2 Temmuz

178
Cengiz Göncü, Kemal Kahraman, “Milîi Saraylar Arşivi’nden Üç Belge”, Millî Saraylar Dergisi,
TBMM Basımevi, S.3, 2006,s.160-161.
179
Karıncalı, a.g.e., s.24.
180
A.e., s.31.
*Atatürk, bu konferans için milletvekillerine de çağrıda bulunmuş ve onları cumhurbaşkanlığı sarayı
haline gelen Dolmabahçe Sarayı’na yeni harfleri öğrenmeleri için davet etmiştir. Bu çağrı
doğrultusunda İstanbul’a gelen 80 kadar milletvekili, alfabe derslerine katılmışlardır. Yabancı basında
“Mebuslar okula gidiyor” şeklinde başlıklar atmışlardır. Bkz.: Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün
Sosyal ve Kültürel Politikaları Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Korza Basım Ankara,
2010, s.195.

65
1932 yılında Ankara’da I. Tarih Kongresi ve 5 yıl aranın ardından 20 Eylül 1937
tarihinde sarayın medhal (giriş) salonunda 15 gün sürecek II. Tarih Kongresi
düzenlenir ve bu kongre için sarayın Muayede Salonu’nda düzenlenen tarih sergisi
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatına kadar açık kalır. 182

Sarayın aktif olarak cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanıldığı bu dönemde


dikkat çeken bir diğer konu da, saraydan çok sayıda obje giriş-çıkışı olmasıdır.

1924-1930 yılları arasında Bakanlar Kurulu kararı ile Millî Saraylardan birçok
eşyanın, yeni kurulan Cumhuriyet’in kamu kurumlarında sergilenmek veya
kullanılmak üzere gönderildiği; fakat gönderilen bu objelerin, 197 sayfalık bir
defterde kayıt altına alındığı bilinmektedir. 183

1933 Mali Yılı Bütçe Kanunu ile Millî Saraylar Müdürlüğünün genel yönetimi
TBMM Başkanlık Divanı’na geçmiştir. TBMM Başkanlık Divanı da eskiye paralel
yeni bir yönetmelik çıkarmıştır. Bu yönetmelikle ileride aktif olarak kongre ve
toplantılara ev sahipliği yapacak olan Dolmabahçe Sarayı resmen sürekli ziyarete
kapatılmıştır. 184. Büyük Millet Meclisine, saraylardan intikali üzerine 1933 tarihinde
bir talimatname düzenlenmiştir. Bu talimatnamenin 7. maddesinde aynen şu satırlar
yazılıdır: "Saraylar Müdürü, işbu talimatnameye alınmasını mütaakıp saraylar ve
merbutatından halen mevcut bulunan bilûmum eşyanın bir defterini en kısa bir
zamanda Meclis Riyasetine ve bir suretini de Maliye Vekâletine gönderecektir. "185

Genel yönetimin el değiştirmesi nedeniyle, eski yönetimden, saray envanterlerinin


kaydedildiği defterlerin bir kopyası, istenmiştir.

1 Temmuz 1927 tarihinden Atatürk’ün vefatı 10 Kasım 1938 tarihine kadar


Dolmabahçe Sarayı’nın aktif olarak kullanıldığı ifade edilebilir. Atatürk, sarayı;

- Kendi ve yakınları için konaklama mekânı,


- Çalışma yeri,

182
Karıncalı, a.g.e., s.60.
183
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı, (çevrimiçi)
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/web_basin_aciklamalari.aciklama?p1=3128, 02 Eylül 2017.
184
Ziya Payzın, Dolmabahçe Sarayları için Fonksiyon ve Çözüm Önerisi, Ankara, 1977, s.7.
185
Öztürk, a.g.e., s.5761.

66
- Yabancı devlet reislerini ağırlama mekânı,
- Yeni kurulan Tarih ve Dil Kurumunun toplantı ve çalışmalarını yürüttüğü bir
akademik merkez,
- Hastalığı döneminde tedavisini sürdürüğü yer olarak kullanmıştır.

Atatürk 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğinde son yolculuğuna yine Dolmabahçe
Sarayı’ndan uğurlanır. 186

Millî Saraylar’ın erken Cumhuriyet Döneminde nasıl kullanılacağı henüz


kararlaştırılmamasına rağmen Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde sarayı fiilen
cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullandığı ve bu teamüle dayanarak ikinci
cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün de ailesiyle beraber sarayı kullanmaya devam
ettiği ifade edilebilir. İsmet İnönü Atatürk’ün de kullandığı Hususi Daire’yi (Hünkâr
Dairesi) kullanmayı seçmiştir. Yalnız bu dönemde, Dolmabahçe Sarayı toplantılar ve
kongreler için, Atatürk Dönemi kadar aktif olarak kullanılmamıştır. 1940’lı yıllarda
patlak veren 2. Dünya Savaşı, güvenlik sorunları oluşturmuş, Dolmabahçe
Sarayı’ında bulunan objelerin büyük bir kısmı 1941 yılından itibaren savaşa girme
ihtimaline karşı tehlikeden uzak olduğu düşünülen Sivas Divriği’ye gönderilmiştir.
1600’den fazla sandık içinde Divriği’ye trenle gönderilen eşyalar, 1947 yılından
itibaren zamanla saraya teslim edilmiştir. 187

Eylül 1947 tarihinde, TBMM Millî Saraylar ve köşklere teslim edilen eşyalar
hakkında “Meclis Hesaplarını İnceleme Komisyonu" tarafından 2 sayfalık rapor
yayınlanmıştır. Komisyon üyelerinin hazırladığı raporda Dolmabahçe Sarayı başta
olmak üzere Millî Saraylara bağlı köşk ve kasrların envanter defterleri ve mevcut
eşyaların karşılaştırmasının yapıldığı ve herhangi bir sorunla karşılaşılmadığı
belirtilmiştir. Raporda, savaş nedeniyle Sivas’a gönderilmiş eşyaların büyük
kısmının yerli yerinde olduğu, bir kısmının da teslim aşamasında olduğu ifade
edilmiştir. Aynı raporda, komisyon üyeleri, Dolmabahçe Sarayı’nda eskiden Valide

186
Payzın, a.g.e., s.8.
187
Aytekin Klavuz, “Dolmabahçe Sarayı’nın Saray -Müze Olması ve Müzecilik Aşçısından
Değerlendirilmesi”, 150. Yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu 23-26 Kasım
2006 Bildiriler, Ed. Kemal Kahraman, İstanbul, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, C.II, 2007,
s.404.

67
Sultan Dairesi olarak anılan ve şimdi kapalı bulunan bir dairenin uzun süre daha
kapalı tutulamayacağını, buradaki eşyaların uzmanlar tarafından onarılarak, tefriş
edilip içinde bulunduğu perişan durumdan kurtarılması gerektiğini belirtmişlerdir. 188

2.3.4. Çok Partili Süreç ve Sonrasında Dolmabahçe Sarayı’nın Saray


Müze Olarak Kullanımı (1950-1984)

1950’li yıllar, Türkiye siyasi tarihinde çok partili sürecin başladığı dönemdir. Çok
partili yönetime geçiş süreci Mustafa Kemal Atatürk Döneminde iki kere denenmişse
de başarılı olamamıştır. 1950 yılında yeni kurulan Demokrat Parti’nin seçimleri
kazanmasıyla Millî Sarayların 1933 yılında, Bütçe Kanunu ile bağlılığı TBMM’ye
verilmiş ve 1933 yılından itibaren meclis tarafından idare edilen Millî Sarayların
hazineye devri amaçlanmıştır. Bu dönemde, Cumhuriyetin ilanından sonra halka
intikal etmiş sarayların ne yapılacağı konusunda bir bilinmezliğin süregeldiği ifade
edilebilir. Aslında Dolmabahçe Sarayı, Cumhuriyetin kurucu lideri Mustafa Kemal
Atatürk ve daha sonra cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından, kanuna dayanmaksızın
“reis-i cumhur” makamı olarak kullanılmıştır. 1924-1950 yılları arasında kuvvetler
ayrılığının çok da belirgin olmadığı tek parti döneminde bu durum çok da fazla
sorgulanmamıştır. Demokrat Parti, kuruluş tarihi olan 1946 yılı itibariyle özellikle
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Dolmabahçe Sarayı’nı; çalışmak, eşi, çocukları,
annesi ile beraber konaklamak ve misafirlerini ağırlamak üzere kullanmaya devam
etmesini çok sert bir dille eleştirmiştirmeye başlamıştır. Hem bu eleştiriler, hem
kanunî boşluk nedeniyle saray, Celal Bayar tarafından kullanıl(a)mamıştır. 189

1950’li yılların başında durum, Millî Sarayları, Avrupa’da bulunan Louvre, British
Museum, Versailles gibi kurumsallaşmış müzeler haline getirmek de olsa bunun nasıl
yapılacağı konusunda bir fikir birliğine varılamayışı mecliste geçen hararetli
konuşmalardan takip edilebilmektedir. 190
Nitekim 1950’li yılların başlarında
Dolmabahçe Sarayı’nın otel yapılması gündeme gelmiş, bir grup siyasi de buna karşı
çıkarak ve daha da tuhaf bir teklifte bulunarak, sarayı adliye yapmayı önermişlerdir.

188
MSHHA-CMH.137
189
Ziya Payzın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Saraylarımızın Temel Sorunları, İstanbul,
Millet Meclisi Basımevi, 1 Haziran1977, s.11.
190
Payzın, a.g.e., s.16.

68
191
Siyasetçilerden gelen bu ilginç tekliflerin sebebi aslında bu büyük sanat
yapıtlarıyla ne yapılacağının tam olarak bilinmemesidir.

1950’li yıllar, II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntıların bertaraf edilmeye
çalışıldığı, sermaye birikimindeki yetersizliğin savaşın ardından yavaş yavaş
değişmeye başladığı bir dönem olsa da Türkiye için gelir getirici bir sektör olarak
kültür turizminin varlığından söz etmek söz konusu yıllarda mümkün değildir. 192

Böyle bir ortamda Dolmabahçe Sarayı’nın durumu ve geleceği meclis gündeminden


düşmemiştir. 1933 Mali Yılı Bütçe Kanunu ile Millî Saraylar Müdürlüğü genel
yonetimi TBMM Başkanlık Divanı’na geçtiğinde, Başkanlık Divanı saray
yönetiminden envanter defterinin bir suretinin Meclise de gönderilmesi talep etmiş,
fakat saray yönetimi envanter defterlerinin bir örneğini göndermek yerine 1933’te
yeni bir defter oluşturma yoluna gitmiştir. 1933’te yeni bir defter oluşturulmuş fakat
daha sonra bu defter de yıprandığı için 1941 ve 1948 yılında yeni defterler
hazırlanmıştır. Dönemin meclis hesaplarını inceleme komisyonu raporu sözcüsü
Hasan Ali Vural’ın, defterler arasındaki bu tutarsızlığı çok ağır bir dille eleştirdiği
ifade edilebilir. Vural, 1924 yılında halifelik kaldırıldığında deneyimli bir komisyon
tarafından oluşturulan envanter defterlerinin, 1933 yılında sarayda çalışan iki memur
tarafından saray eşyası ve demirbaş eşyalar birbirlerine karıştırılarak yenilendiğini ve
birçok eşyanın da başka yerlere gönderildiğini, hatta bazı eşyaların tutanak
tutulmadan imha yoluna gidildiğini dile getirmiştir. 193
Dolmabahçe Sarayı ve
durumu bu yıllarda iktidar ve muhalefet partisinin haklı veya haksız bir şekilde
birbirini suçladığı bir konu haline gelmiştir.

Bu uzun tartışmaların ardından sayım ve zimmet konusu bir kez daha ele alınmış,
Dolmabahçe Sarayı’nda ilk ciddî sayıma dayalı ve günümüzde de kullanılan “1952
envanteri” ortaya çıkmıştır. Yaşanan hararetli tartışmaların ardından oluşturulan
envanter, geçmiş envanter çalışmaları ile karşılaştırıldığında daha sistematiktir; her

191
Dolmabahçe Sarayı, Tarih Dünyası Dergisi, No:6, 30 Haziran, 1950.
192
M, Oğuzhan Önen, Türkiye’nin Turizm Sektöründeki Gelişmeler, Dünya Turizmindeki Yeri
ve Türkiye Kalkınma Bankasının Rolü, Ankara, TKB Matbaası, Temmuz 2000, s.66. (çevrimiçi)
http://www.kalkinma.com.tr/data/file/raporlar/ESA/SA/2000-SA/SA-00-02-05_Turizm_Sektoru.pdf,
12 Nisan 2016.
193
Öztürk, a.g.e., s.5761, 5763.

69
saray, köşk ve kasr için ayrı defterler oluşturulmuş, tüm eşyalar defterlere “tarihî” ve
“demirbaş” olarak tanımlanıp ayrılmıştır. Obje ve mobilyalar hakkında “cinsi,
miktarı, ebadı, kayıtlı kıymeti” ile “haraptır, tamirlidir, köhnedir, kurtludur,
güvelidir, dağınıktır, parçalar halindedir. . vs” gibi bilgi verilerek, envanter
detaylandırılmıştır. Günümüzde envanterde görülen en büyük sorun, zamanında
aslında “demirbaş” sayılacak objelerin “tarihi eser” olarak kaydedilmesidir. Rutin
işleyiş içinde harap olmuş objelerin Bilim Kurulu kararıyla atılması gerekirken,
envanter çalışmalarını yürüten komisyonun her şeyi koruma yoluna gittiği
gözlemlenmektedir. Söz konusu tavrın elbet en büyük nedeni biraz önce
değindiğimiz meclis ve medya üzerinden yaşanan tartışmalar ve buna bağlı envanter
çalışmasını yürüten komisyon üzerindeki baskıdır. Dönemine göre yeterli
sayılabilecek bu envanter çalışması, günümüzde yetersiz görülmektedir. 194

Demokrat Parti döneminde de saray, haftanın bir günü (her perşembe) ziyarete açılsa
da bu süreklilik arz etmemiştir. Saray, cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmasa
da yabancı devlet başkanlarını sarayda ağırlama geleneği devam etmiştir. İlerleyen
yıllarda saray, TBMM Başkanlık Divanı’nın aldığı bir kararla 1964 yılından 1971
yılına kadar ziyarete açık kalır. 1965-1970 yılları arası saraya gelen ziyaretçi
sayısında artış gözlemlenmektedir.195

Artan ziyaretçi sayısına karşın, 14. 01. 1971 gün ve 36 sayılı İdare Amirliği yazısı ile
sabotaj ihtimaline dayanılarak saraylar geçici olarak tekrar kapatılır. 196

Bütün alanlarda olduğu gibi Dolmabahçe Sarayı da birkaç ay sonra gerçekleşecek


askeri darbeden (12 Mart 1971) nasibini alır.

Görüldüğü üzere, siyasî çalkantılar, ekonomik yetersizlikler, müzelerin çağdaş


müzecilik anlayışı içinde ele alınmasını engellemiştir. Bu dönemde yaşanan en
anlamlı olaylardan biri müze derneklerinin kurulmasıdır. Millî Saraylar bünyesinde
olmasa da 1960’lı yılların sonlarına doğru “Topkapı Sarayı Müzesi’ni Sevenler

194
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı, 01.05.2003. (çevrimiçi)
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/web_basin_aciklamalari.aciklama?p1=3128, 10 Şubat 2016.
195
Payzın, a.g.e., s.9.
196
a.e., s.10.

70
Derneği”, devlet eliyle yapılamayan bazı çalışmalara öncülük etmiş bir kurumdur.
Dernek, saray ve eserleri koruma, sergileme, bahçe pesyzajı, yeni seksiyonların
açılması hakkında çalışmalar yapmış, devlet etkinliğinin yetersiz kaldığı durumlarda
sivil hareketin devreye girmesine öncülük etmiştir. 197

Müzelerin devlet veya sivil hareket eliyle yavaş yavaş da olsa 1970’li yıllar itibariyle
çağdaş müzecilik anlayışına göre ele alındığını söyleyenebilir. Bu noktada 1970-
1980 yılları arası Dolmabahçe Sarayı’nın da kendi içinde örgütlenmesi veya bir
örgütlenme için ilk kez geniş kapsamlı bir plan ortaya koyması önemlidir. Dönemin
TBMM Genel Sekreter Teknik Yardımcısı Ziya Payzın, 1976 yılında, Millî Saraylar
bünyesinde gerçekleşen bakım onarım çalışmaları, Millî Saraylara bağlı tesislerden
yararlanma olanakları, bu tesislerin nasıl işletileceği hususlarında ve Millî Sarayların
kurumsallaşması için yapılması gereken çalışmalar hakkında geniş bir rapor
sunmuştur. 198

Yine aynı yıllarda, Eski Eser ve Tescil Uzmanı Zarif Orgun’un başkanlığında 5
kişilik küçük bir ekiple saray evrak ve defterler bir araya getirilerek Millî Saraylar
Hazine-i Hassa Arşivi, ilk kez bilimsel bir bakış açısıyla yapılandırılmıştır. Bu
sistemli ve kapsamlı çalışmanın ardından 1992 yılında arşiv, Hassa Arşivi
Yönetmeliği çıkarılarak kurum içi ve kurum dışından araştırmacı ve
akademisyenlerin çalışmalarına kaynaklık etmeye hazır hale gelmiştir. 199

Millî Saraylar bünyesi içerinde gerçekleşen bu atılımlar, farklı nedenlerle dönem


dönem sekteye uğrasa da kurumun örgütlenme bilinci oluşturması açısından büyük
önem arz eder.

1980 yılında yaşanan askerî darbe ve ülke gündeminin yarattığı belirsizlik sebebiyle,
alınan kararların büyük bir kısmının yürürlüğe girmediğini görülse de, 1985 yılında

197
Burçak Madran, Şebnem Önal, Yerellikten Küreselliğe Uzanan Çizgide Tarihin Çok Paylaşımlı
Vitrinleri: Müzeler ve Sunumları, Müzecilikte Yeni Yaklaşımlar: Küreselleşme ve Yerelleşme, Ed.,
Zeynel Abidin Kızılyaprak, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 2000
s.182.
198
Ziya Payzın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Saraylar Restorasyonu Mastır Plan –
Hazırlık Raporu, Ankara: Millet Meclis Basımevi, 1976.
199
Güller Karahüseyin, “Zarif Orgun Anısına”, Millî Saraylar Dergisi, Ankara, TBMM Basımevi,
S.5,2010, s.96.

71
Millî Saraylar için adeta bir dönüm noktası olarak kabul edilen Millî Saraylar
Sempozyumu’nun gerçekleştirilmesi önemli bir adım olmuştur.

2.3.5. Millî Saraylar Sempozyumu ve Saray Müze Kavramına


Çağdaş Yönelimler (1984)

1980’li yıllar, darbe sonrası ülke gündeminin zor da olsa normale döndüğü, en
azından siyasi bir durağanlığın görüldüğü yıllardır. Bu dönemde Türkiye, Batı’ya
karşı kendini ispat etme ve kabul ettirme düşüncesiyle ekonomik atılımlara önem
vermiş, bu atılımlar sayesinde de turizm gelişmeye başlamıştır. Kültürel ve tarihi
eserlere verilen önem, kültürel miras kavramının vurgulanması, kültür varlıklarının
korunması bağlamında çeşitli uluslararası anlaşmalar imzalanmış, koruma bilinci ve
kültür turizminin gelişmesi yine bu dönemde oluşmuştur. 200 Cumhuriyetin ilanından
itibaren ulus-devlet çerçevesinde oluşturulan kültür ve tarihselcilik, 1980’li yılların
ortamında tüketilmeye hazır hale gelmiştir. ”201

Ülkenin içinde bulunduğu elverişli siyasi zemin ve devlet politikası olarak kültür ve
turizmin gelişmesine verilen önemin de etkisiyle, kurum olarak Millî Saraylarda da
önemli atılımlar meydana gelmiştir.

Millî Saraylar tarafından Yıldız Şale’de 15-17 Kasım 1984 yılında düzenlenen Millî
Saraylar Sempozyumu’nda, konuyla ilgili tüm kişi ve kuruluşlar bir araya gelmiş ve
“saraylarımız” kavramı bir kültür mirası sorunu olarak bütün boyutlarıyla
irdelenmiştir. Sempozyumda; Millî Sarayların tarihsel gelişimi, tanıtılması ve
günümüzdeki durumlarının belirlenmesi, bakım, onarım ve kullanım sorunları ve
sarayların kültür, sanat ve turizm ortamına nasıl katkı sağlayacağı konuları detaylı bir
şekilde tartışılmış, sempozyum aydınlatıcı ve yol gösterici önemi uzun yıllar
sürdürmüştür.

Sempozyumun hemen ardından, TBMM’ye bağlı saray, köşk ve kasırların kullanım


ve işletilmesi hakkında kapsamlı bir karar taslağı hazırlanmış ve bu taslak, TBMM
Başkanlık Divanı’na sunulmuş, 3 Mayıs 1985 gün ve 55 Sayılı karar ile yürürlüğe

200
Madran, Önal, a.g.m., s.182.
201
Sunar, a.g.m., s.172.

72
girmiştir. Bu kararla Millî Saraylara bağlı saray köşk ve kasırların özgün tefrişleriyle
korunması gereken bir müze oldukları, ve çalışmaların bu ana ilke gözetilerek
yapılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Saray müzelerin tantımına ilişkin her türlü
yayın, giriş gezi ve kafeterya hizmetleri TBMM Vakfı’nca yürütülecektir. Bu ana
ilkeler doğrultusunda;

1. Sarayların kullanımı ile ilgili esaslar,

(Hareket köşklerinin sergi alanı olarak düzenlenmesi, harem ve kuşluk bahçelerinin


düzenlenip ziyarete açılması, Dolmabahçe Sarayı bodrumlarının resim galerisi olarak
hazırlanması, Veliaht Dairesi restorasyonu ve kullanım amaçları, Mefruşat Dairesi ile
ilgili düzenlemeler, Beylerbeyi, Ihlamur, Yıldız Şale, Maslak Kasrı ve Aynalıkavak
Kasrı’nın ziyarete açılması).

2. Sarayların işletmeleri ile ilgili esaslar,

(Yayın ve satış bülümlerinin kurulması, kafeterya açılması, giriş biletlerinin basımı).

3. Sarayların yayın ve tanıtım esasları,


(Tanıtıcı kartpostal, rehber kitap koleksiyon albümü, Millî Saraylar Dergisi, afiş,
tanıtım kitaplarının basımı, film çekimi ve video kaset hazırlanması) ayrıntılı bir
şekilde belirlenmiş, alınan kararlar doğrultusunda araştırma yapma ve fotoğraf
çekme de yönetmeliklerle düzenlenmiştir.

Yukarıda ele alınan kararların bazıları hayata geçirilemese de 1984 yılı Millî
Sarayların kurumsallaşması anlamında bir önemli bir başlangıçtır. Sempozyum
ardından Millî Saraylar çağdaş müzecilik anlayışı içinde yeniden ele alınmış ve saray
yüzyüze rehberlik hizmeti uygulaması ile 1985 yılında sürekli ziyarete açılmıştır. 202

55 sayılı tarihsel kararın hemen ardından 08. 09. 1986 tarihinde “Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kültür Bilim Tanıtım Merkezi” oluşturulmuş ve çalışma prensipleri
belirlenmiştir. Kültür Bilim Tanıtım Merkezi, 2863 ve 3386 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu ve buna bağlı ilke kararları doğrultusunda çalışacağını

202
Kılavuz, a.g.m., s.405.

73
ve Millî Saraylar bünyesindeki köşk ve kasırların halka açılmasını, çağdaş
yöntemlerle değerlendirilmesi ve önemine uygun tanıtılmasını amaçları arasında
belirtmiştir. Kurul, TBMM Başkanlığı, Kültür-Sanat Danışmanı Başkanlığında,
TBMM Başkanlığı Sanat Danışmanı ve TBMM Millî Saraylar Daire Başkanı’ndan
oluşturulmuştur. Millî Saraylarla ilgili her türlü uygulamanın denetim ve sonuçlarıyla
bu kurul tarafından yürütülmesi kararlaştırılmıştır. 203

Objelerin bilimsel ve sistematik değerlendirilebilmesine dair ilk çalışmalar 1986


yılında gerçekleşmiş ve bu bağlamda dokuz koleksiyon kurulmuştur. İlerleyen
yıllarda, Kültür Bilim Tanıtım Merkezinin oluşturduğu mastır plan çalışması ışığında
arşiv, araştırma, yayın, eğitim öğretim, hareketli eşya, basın ve halkla ilişkiler,
laboratuvar ve bilgi-dokümantasyon birimleri peyderpey oluşturulmuştur. 204

Millî Sarayların tanıtım, yönetim, iletişim, araştırma-eğitim ve sergilemesi 55 sayılı


tarihsel karar göz önünde bulundurularak yıllar içinde değişmiş gelişmiş ve
günümüze ulaşmıştır.

2.4. HAREM-İ HÜMÂYUN BÖLÜMÜNÜN CARİYERLER


DAİRESİ TANIMLAMASIYLA ZİYARETE AÇILMASI
(1993)

1985 tarihli 55 sayılı karar gereği belirlenen Saray, Köşk ve Kasırlarda Kullanım ile
ilgili Esaslar bölümüne dayanılarak 1984-1990 yılları arasında yapılan proje ve
uygulamaların ana başlıkları incelendiğinde ziyarete açık olmayan bölümlerle ilgili
mekân araştırmaları, restorasyon ve tefriş çalışmalarının devam ettiği
gözlemlenebilmektedir. Söz konusu yıllarda Harem Dairesi iç ve dış mekân
araştırmaları, harem bahçelerinin düzenlenmesi, harem teşkilatına bağlı Gedikli
Cariyeler ve Kızlarağası Binası’nın onarımı, Veliahd Dairesi’nin onarım ve bahçe
düzenlenme çalışmalarının devam ettiği görülmektedir. Alınan kararlarda Harem-i
Hümâyun Bölümü -Hünkâr ve Valide Sultan Dairesi hariç- “Cariyeler Dairesi”

203
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Çalışmalarındaki Prensipler Toplantı Kararları, Millî Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 26 Aralık 1990.
204
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Mastır Plan Toplantı Kararları, Millî Saraylar Daire Başkanlığı
Kurumsal Arşivi, 14 Ocak 1991.

74
olarak tanımlanmış, bu bölümde gerçekleşen onarım ve tefriş düzenlemeleri
“Cariyeler Dairesi Onarım ve Tefriş Düzenlemeleri” adı altında karara bağlanmıştır.
205

2.4.1. Cariyeler Dairesi Açılış Hazırlıkları ve Kültürel Ortam (1990)

1990’lı yıllar Türkiye’de kültürel paylaşım ortamının çeşitlendiği yıllardır. Kültürel


anlamda dünyada yaşanan dönüşüm Türkiye’de de yakından takip edilmiş ilk fuar ve
ve festivaller bu dönemde düzenlenmeye başlanmıştır. Özellikle sergiler, 1990’lı
yıllarla beraber kültür hayatının önemli bir unsuru haline gelir. Belli başlı müzelerin
ve tarihi sit alanlarının ziyaretçi sayısı Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, ilk kez bu
dönemde, kayda değer bir artış göstermiştir. 206

Kültürel mirasın sunumu dünyada demokratikleşme eğilimindedir. Müzeler “çok


kültürlülük, kültürel zenginlik ve farklı toplum kesitlerinin” yansıtıldığı merkezler
haline gelir. Örneğin özellikle ev-saray müzelerde aristokrat sınıfın yanında hizmetli
-işçi- sınıfının yaşantısı, müzenin ilgilendiği konular arasında yerini alır. Siyasi tarih
gibi toplumsal tarihin de okullarda ders olarak verilmeye başlanması eğitimin de
demokratikleşme eğiliminde olduğunun göstergesidir. 207

Hizmet sınıfı tarafından kullanıldığı düşünülen ve “Cariyeler Dairesi” olarak


tanımlanan mekânın, TBMM’ye bağlı Millî Saraylar Başkanlığınca, ziyarete açılma
hazırlıklarının altında yatan nedenin “hizmetli sınıfını görünür kılarak toplumun
demokratikleşme sürecine katkı sağlama amacı ” olduğunu söylemek oldukça iddialı
olur. Meclis çatısı altında yönetilen Millî Saraylardaki işleyiş çoğu zaman dönemin
siyasilerinin istekleri doğrultusunda şekillenmiş; Millî Sarayların gerçekleştirdiği
uygulamalar, kültür turizmine kazandırdığı her yeni yapı, öncellikle kurum olarak
TBMM’ye ve dolaylı olarak dönemin siyasilerine prestij kazandırmıştır.

205
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu, Geçmiş Döneme Ait Durum Saptaması, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 2 Ocak 1991.
206
Madran, Önal, a.g.m., s.184.
207
M O’Neill, “Museums and Their Communities”, The Manual Of Museum Planning, Ed. Gail
Dexter, Barry Lord, Rowman & Little Field,1999, s. 24.

75
Buna karşın 1990 yılında dönemin Millî Saraylar Daire Başkanı Türkan İnce,
Cariyeler Dairesi’nin ziyarete açılma gerekçesini vurgularken “…Osmanlı
İmparatorluk kültürünün bir başka boyutunun dünya kültürüne katılmasını sağlamak,
. . . Cariyeler Dairesi bölümünde de gerekli düzenlemeleri yaparak eski hüviyetine
kavuşturmak ve özgün bir biçimde ziyaretçilere sunmak, . . . Dolmabahçe Sarayı’nın
Türk ve Dünya kamuoyuna daha geniş boyutlarda tanıtılmasına aracı olmak”
ifadelerini kullanmıştır. 208

Burada vurgu, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve eril tarihinin teşhir edildiği bir
müze mekânı yerine, hanedan ailesinin gündelik yaşamının ve harem teşkilatının
işleyişinde önemli paya sahip olan hizmet sınıfının yaşayış biçiminin
sergilenmesidir. İnce, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde toplumsal tarihin müzelerde
daha görünür kılınması ihtiyacına gönderme yapmıştır. 1984 Yıldız Şale
Sempozyumu sonrası alınan karar gereği, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere benzer
saray ve müzelerle fikir alışverişi geliştirilmeye başlanmış, gündelik hayat, özel
hayat gibi toplumsal tarih alanına giren konuları çoktan müze yorumlamarına dahil
eden Batı saraylarının Millî Saraylara da örnek olduğu görülmüştür.

2.4.2. Cariyeler Dairesi Açılış Hazırlıkları (1991-1993)

1991 yılı itibariyle Kültür Bilim Tanıtım Kurulunun her hafta düzenli olarak
gerçekleştirdiği toplantılarda Cariyeler Dairesi dahil, teşhire açılacak veya açılmış
diğer saray köşk ve kasırların; mekân kullanımı, gezi sirkülasyonu ve tefriş
sorunlarının görüşülmesi “İvedi İşler Gündem Maddesi” adı altında gerçekleştirilmiş,
mekân açılışlarını hızlandırmak için seri toplantılar düzenlendiği gözlenmiştir. 209

1992 yılında “Cariyeler Dairesi” olarak tanımlanan mekânın açılışını hızlandırmak


için Millî Saraylar Daire Başkanlığınca “Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu”
oluşturulmuştur. Tefriş komisyonu için, dönemin Saray ve Köşkler Grubu
Başkanlığında Millî Saraylar uzman ve müze araştırmacıları içinden yedi üye

208
Millî Saraylar Daire Başkanlığı 3-90/ 3442 sayılı yazışma, Millî Saraylar Daire Başkanlığı
Kurumsal Arşivi, 3 Ekim 1990.
209
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu’nun 02.01. 1991 ve 30.10.1991 Arası Gerçekleştirdiği Toplantı
Kararları, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi.

76
seçilmiştir. Danışmanlar grubunda; TBMM Başkanlığı kültür ve sanat danışmanları,
kurum dışından davetli danışmanlar ve Topkapı Sarayı uzmanları yer almıştır. 210

1993 yılında Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu’nun katılımıyla toplam on


seri toplantı düzenlenmiştir. Tefriş konusunda eksikliklerin giderilmesi ve mevcut
uzman ve araştırmacıları desteklemek için KÜSAV (Kültür ve Sanat Varlıklarını
Koruma Vakfı ) gibi kurum dışı oluşumlardan yardım alınması kararlaştırılmıştır.
Yakın bir tarihte ziyarete açılacak olan mekânın tefrişini hızlandırmak için
düzenlenen toplantılarda seksiyonlar arası iş bölümüne gidildiği izlenebilmektedir 211
.

15. 03. 1993 tarihinde Tefriş Komisyonu tarafından Millî Saraylar Daire
Başkanlığına “Cariyeler Dairesi Geziye Açılış Öneri Paketi” sunulmuştur. Bu öneri
paketi, Cariyeler Dairesi alternatif gezi güzergahları, rehberli grupların en fazla kaç
kişi olacağı, düzenlenen turların süreleri, sergileme yöntemleri, rehberler için tur
metni, açılacak yeni bölümler için istihdam edilmesi gereken personel sayısı gibi
idari hizmetleri kapsamaktadır. 212

Dönemin Daire Başkanı Türkan İnce, saray ziyaretinin “Dolmabahçe Sarayı ve


Cariyeler Dairesi Turu” yerine “Dolmabahçe Sarayı Selamlık ve Harem Turu” olarak
düzenlenmesi gerektiğini belirtse de213 söz konusu mekân 21 Ağustos 1993 tarihinde
“Cariyeler Dairesi” olarak ziyarete açılmıştır.

2.4.3. Cariyeler Dairesi Tanımlaması ile Ziyarete Açılan Harem-i


Hümâyun Bölümüne Gelen Eleştiriler

1993 yılında Tefriş Komisyonu’nda görev alan müze araştırmacılarından Güller


Karahüseyin, o dönemde Millî Saraylar Başkanlığının arşiv araştırmaları için
kendisinin de görevlendirdiğini, araştırmaları sonucunda “Cariyeler Dairesi”

210
Miilli Saraylar Daire Başkanlığı, A.01.0.GNS.0.15.00.03-591/2742 sayılı yazışma, Millî Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 4.09.1992.
211
Dolmabahçe Sarayı 1. Harem Toplantısı, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi,
9.03.1993.
212
Cariyeler Bölümü Geziye Açılış Öneri Paketi, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.
213
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 9.03.1993.

77
tanımlamasına rastlamamasına rağmen yönetimin söz konusu mekânın açılışında bu
tanımlamayı kullanmakta ısrarcı olduğunu dile getirmektedir. Karahüseyin,
“Cariyeler Dairesi” tanımının o dönemde “İlber Ortaylı, Murat Bardakçı” gibi
tarihçiler tarafından da eleştirildiğini ifade eder. 214

Ziyarete açılan bu bölüm için basılan broşürlerde Harem-i Hümâyun bölümü, yapının
denize bakan cephesi -Valide Sultan Dairesi ve Hünkâr Dairesi-, ana kütleye dik
olarak birleşen -Valide Sultan kapısına bakan ve günümüz harem turlarının başladığı
bölüm- yapı “Cariyeler Bölümü” olarak belirtilmektedir. Broşürde, mekânlar “daire”
kavramıyla değil, “salon, oda, kat” kavramları kullanılarak tanıtılmış ve cariyelik
sisteminin Osmanlı Hanedanlığı’ndaki yerine değinilmiştir. (Bkz. Ek 4).

1980’li yıllarda Millî Saraylarda müze araştırmacısı olarak çalışan, aynı zamanda
19. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyaları konusunda akademik çalışmaları bulunan
Feryal İrez, Cariyeler Dairesi’nin açılışı ile ilgili görüşlerini 1993 yılında verdiği bir
röportajda şu sözlerle dile getirmiştir;

“…. . tarihi eşyanın kurtarılması ve yaşatılması için oldukça iyi bir puan. Ama
belki bazı mekânlarda üslûp açısından tam bir uyum olmayabilir Öğrencilik
yıllarımdan itibaren kafamı kurcalayan mekân isimleri I. Abdülmecid’in yatak
odası, sünnet odası gibi. Hakikaten bu mekânlar anıldıkları isimlerdeki gibi bir
işleve mi sahipti? Saray teşkilatında mekânların yerleri nelerdir? Bu mekânların
yerleri doğru mu? Terminolojik olarak Dolmabahçe Sarayı Haremi’nde
cariyeler dairesi mevcut mu ve cariyeler dairesi denilen bölümün yeri tam
olarak nerede?. . . Evet her zaman gizemini koruyan harem, bence hâlâ sırrını
korumakta… Yalnız bir noktaya dikkat çekmek istiyorum; isim babalığı
yaparken belgeleri göz önünde bulunduralım ve kesin tespitler yapılmadan
somut bir takım isimler koymayalım. ”215

Daha önce de değindiğimiz gibi, Millî Saraylar tarafından kültür turizmine


kazandırılan her yapı, çoğunlukla siyasi iradenin talimatları doğrultusunda
şekillenmiştir. 55 sayılı tarihsel kararın ardından düzenlenen değerlendirme
toplantısında, dönemin Meclis Başkanı Necmettin Karaduman ziyarete açılan her
yeni mekânı “Millî Saraylara gelir getirici bir fırsat” olarak gördüğünü

214
Güller Karahüseyin, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Müze Araştırmacısı, Kişisel Görüşme,
Tarihçi, 10.10.2017.
215
Feryal İrez, “Osmanlı Sarayında bir "Giz"dir Harem: Dolmabahçe Sarayı'nın Cariyeler
Dairesi'nin Açılması Sanat Tarihçileri Arasında Heyecan Yarattı” , (çevrimiçi)
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/4676 10 Ekim 2017.

78
yinelemektedir. Harem bölümünün ziyaretçiler tarafından çok ilgi göreceğini
dolayısıyla harem ziyaretinin cazip hale getirilmesinin önemli olduğunu
vurgulamaktadır. Aynı toplantıda Karaduman, onarımı biten binaların ivedilikle
fonksiyonel hale getirilmesini ve tefrişe hazır objelerin bu mahallere taşınmasını,
obje ve mekânların bilimsel olarak tespit edilemese de komisyonda yer alan
araştırmacıların objeleri uygun gördüğü yerlere yerleştirmesini ve yanlışlıkların
sonradan düzeltilebileceğini de açıkça dile getirmiştir. 216

Bu tutum, yöntem olarak son derece sorunlu olsa da İrez’in de altını çizdiği gibi
tarihi eşyaların kurtarılması ve mekânların kullanılarak yaşatılması açısından
önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe’de ikameti sırasında Hünkâr
Dairesi ve Valide Sultan Dairesi’ni cumhurbaşkanlığı personeli ile yoğun olarak
kullanması, bu iki dairenin, 1985 yılında ziyarete açılan gezi güzergahına (Selamlık
Turu) kolaylıkla dahil edilmesine olanak vermiştir. Buna karşın, 1924 yılından
ziyarete açıldığı 1993 yılına kadar kullanıma kapalı olduğu için belgelerde “Kapalı
Daire” olarak tanımlanan yapı, tefriş komisyonunda görev alan Güller
Karahüseyin’in ifadesiyle “Eşyaların alelade durduğu, harabe, viran” bir mekândır.
217
1993 yılında Cariyeler Dairesi tefrişinde kullanılmak üzere porselen, tekstil ve
metal restoratörlerinden oluşan altı kişilik bir ekip, 343 parçalık objenin restorasyon
ve konservasyon işlemlerini tamamlamayı başarmıştır. 218

Tarihi eşyaların kurtarılması için önemli olan bu adım, ilerleyen yıllarda, nesne
mekân kurgusu, mekân-fonksiyon ilişkisinde sorunlar ve hatalar doğurmuştur.

216
Mefruşat Dairesi’nde Düzenlenen Sempozyum Toplantı Tutanakları, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 16 Mart 1987.
217
Karahüseyin, Kişisel Görüşme,10.10.2017.
218
Cariyeler Dairesi Restorasyon ve Konservasyon Çalışma Raporu, Millî Saraylar Kurumsal
Arşivi, 22.06.1993.

79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARAŞTIRMA: DOLMABAHÇE SARAYI HAREM-İ HÜMÂYUN


BÖLÜMÜ’NDE ZİYARETÇİ ALGISI, TEFRİŞ
UYGULAMALARI ve YORUMLAYICI YÖNTEMLER

Bu bölümde araştırmanın amacı, kapsamı ve yöntemi irdelenecek, ve çalışmada elde


edilen bulgular değerlendirilecektir.

3.1. ARAŞTIRMANIN AMACI

Saray müzeler, değerlerini, özgünlük kavramının etkili bileşenlerinden olan “yazılı-


görsel arşiv belgelerine dayananan doğrulama” ilkesini gözetebildikleri ölçüde korur.
Tez kapsamında araştırmanın amacı Harem-i Hümâyun Bölümü mevcut tefrişini
belgeleme çalışmaları ile elde edilen somut tespitlerle olan uyumunun irdelenmesi ve
Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü örneğinde, haremin yüzyıllardır
süregelen olumsuz imajının yaratıcı yorumlayıcı yöntemlerden faydalanarak
değişmesine katkı sağlamaktır.
Bu amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranacaktır:

1. Millî Saraylar Daire Başkanlığı, tefriş uygulamalarında hangi kriter ve yöntemleri


takip etmiştir?

2. Harem-i Hümâyun Bölümü, hangi belgesel verilere göre tefriş edilmiştir? Tefrişte
tarihsel doğruluk ilkesi gözetilebilmiş midir?

3. Harem kurumunun tanıtımında yaşanan zorluklar nelerdir? Oryantalizm günümüz


ziyaretçilerinin harem algısını hâlâ şekillendirmekte midir?

4. Harem-i Hümâyun bölümü, yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygun


planlanabilmiş midir?

80
3.2.ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ

Tez kapsamında Harem-i Hümâyun örgütlenmesine ait Gedikli Cariyeler Dairesi,


Baltacılar Dairesi, Harem Ağaları Dairesi, Harem-i Hümâyun mutfakları gibi ek
yapılar özgün tefrişlerini tamamen yitirdikleri ve farklı amaçlarla kullanıldıkları için

Hünkâr Dairesi, Valide Sultan Dairesi ve Kadınefendi Daireleri’nden oluşan ana


harem yapısı incelenmiştir.

Araştırmada, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi’nde yer alan 1985- 1993 yılları
arasında tefriş uygulamaları ile ilgili kararlar taranmıştır. Özellikle 1992 yılında,
Millî Saraylar Başkanlığınca Harem-i Hümâyun bölümünün açılış hazırlıkları için
oluşturulan Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu’nun, 1993 yılında düzenlediği
on seri toplantı sonucu alınan kararlar, günümüz harem tefrişinin temelini
oluşturmaktadır. Anılan tefriş komisyonuna ait kurumsal arşivde yer alan toplantı
kararları değerlendirilmiştir. Araştırmaya konu olan bölüm ile ilgili tüm mekân
tespitleri bir araya getirilmiş, mekânların mevcut tefriş ve tanıtım biçimlerinin özgün
olup olmadığı incelenmiştir. Millî Saraylar bünyesinde çalışan araştırmacılarla kişisel
görüşmeler yapılarak tefriş uygulamalarında kullanılan kriterler ve yöntemlere
ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın bir diğer ayağında, harem çağrışımlarının yerli
ve yabancı ziyaretçiler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, sözlü iletişim
yoluyla veri toplama biçimi olan mülakat tekniğine başvurulmuştur. Kültürel miras
alanlarının yorumlanması ile ilgili çalışmalara ulusal literatürde çok az rastlanmıştır.
Bu konu ile ilgili daha çok uluslarası akademik kaynaklardan faydalanılmış; kitaplar,
online akademik veri tabanları, makaleler ve konu ile ilintili tezler incelenmiştir.
Osmanlı haremi, Batı saraylarlarıyla kıyaslandığında mekân ve teşkilat
düzenlemeleri bakımından kendine özgü bir kurum olsa da yöneten ve ailesinin özel
yaşam alanı olarak ev kavramının evrensel değerlerine sahiptir. Bu duruma
dayanarak araştırmanın yazarı, Avrupa’da yer alan ve yaratıcı müze yorumlamalarına
sahip saray müzelerine veri toplama amacıyla kullanılan ve niteliksel bir araştırma
yöntemi olan örnek olay çalışması ile inceleme yoluna gitmiştir. “Nasıl?”ve
“Neden?” sorularının cevaplarının araştırıldığı örnek olay çalışmasında incelenen
saray müzeler rastgele seçilmemiştir; araştırmaya konu olan saraylardan üçü

81
(Hampton Court Sarayı, Kensignton Sarayı, Blenheim Sarayı) örneklem miktarı
oldukça geniş ve diğer saray müzelerinin de faydalanabileceği istatiksel açıdan
anlamlı sonuçlar barındıran ziyaretçi araştırmaları sonucunda sahip oldukları
yorumlayıcı yöntemleri değiştirmiş ve ziyaretçi sayılarını arttırmayı başarmıştır.
Örnek olay çalışması için seçilen diğer saray (La Venaria Sarayı), özgün tefrişini
büyük oranda kaybeden saray gibi kompleks mekânların, yaşayan merkezler haline
getirilmesinde hangi yöntemlerin kullanıldığını incelemek adına anlamlıdır. Elde
edilen veriler kapsamında, Harem-i Hümâyun Bölümü ziyaretçilerinin, ziyaret ettiği
mekânla anlamlı bir ilişki kurmasına katkı sağlayacak yorumlayıcı yöntemler ile
ilgili öneriler getirilmeye çalışılmıştır.

3.3. TEFRİŞTE KULLANILAN KRİTERLER VE SORUNLAR

Bu bölümde 1993 yılı tefrişinde kullanılan kriter ve yöntemler ile aynı zamanda
günümüze kadar tefrişte yaşanan değişimler incelenecektir.

3.3.1. Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu Toplantı Kararları

Cariyeler Dairesi olarak tanımlanan mekânın açılışına kadar belirli aralıklarla


düzenlenen bu on seri toplantıda araştırmacılar, görüşlerini tek tek dile getirmiş, her
toplantı, tutanak altına alınmıştır. 09.03.1993 ve 03.08.1993 tarihleri arasında yapılan
toplantılar hakkında genel olarak şu tespitleri yapmak mümkündür:

- Cariyeler Dairesi’ndeki muhtemel daire adları; Cariyeler Binek Salonu, Valide


Sofası, Başkadınefendi Gidiş Dairesi, Gözde Daireleri (4 Daire), Sünnet İçin Dini
Tören Salonu. Sünnet İstiharat Odası. İkbal Dairesi (2 Daire), Kahya Kadın Daire
ve Salonları, Cariye Hamamı ve Odaları olarak belirlenmiştir. Ancak dairelerin
nerede başlayıp nerede bittiğine dair detay verilmemiştir.
- Osmanlı Hanedan ailesinin yaşadığı ve mekân teşkilatlanması çözümlenmiş diğer
sarayların harem bölümlerinde görülen, adı geçen dairelerin, Dolmabahçe Sarayı
Haremi’nde de olması gerektiği ifade edilmiştir.
- Toplantılarda tefriş için başvurulabilecek kaynak eserlerin listesi verilmiştir. Söz
konusu yıllarda arşiv belgeleri henüz araştırmaya açılmadığı için tefriş çalışmaları

82
ikincil kaynaklardan yararlanılarak sürdürülmüştür. İkincil kaynaklar, Osmanlı
Hanedanlığı’nda harem teşkilatının işleyişini konu alan başvuru kitapları ve
hatıratlardan oluşmaktadır.
- Tefriş çalışmaları esnasında depolarda muhtemelen Sultan Abdulaziz Dönemine
tarihlenen ve genel anlamda harem halkının uyması gereken kuralları konu alan
bir tenbihname bulunmuş, bu tenbihname gezi metinleri ve broşürlerinin
hazırlanmasında kullanılmıştır.(Bkz.Ek.5)
- Toplantılarda harem teşkilatlanmasının mimari çözümlemesi üzerinde
durulmamış, daha çok mekânlarda kullanılacak eşyaların seçimi ile ilgili
çalışmalar yapılmıştır. Tefrişte kullanılacak eşyaların yerleştirilmesi konusunda
koleksiyonlar arasında iş bölümüne gidilmiş; tekstil, mobilya, müzik aletleri,
porselen, metal eşyalar, tablolar, aydınlatma araçlarının tespiti, temini ve
restorasyonu ile her bir araştırmacı ayrı ayrı ilgilenmiştir. Tefrişte kullanılan
eşyalar 1924 envanterleri ve 1952 repertuar defterleri incelenerek tespit edilmiş,
envanter kayıtlarına göre haremde olması gereken ama Mabeyn bölümünde
sergilenen eşyalar tekrar harem bölümüne taşınmıştır. 1924 kayıtlarından yapılan
tespitlerde az eşya görüldüğü durumlarda müze araştırmacılarının, mekânı
doldurmak için depolarda* inceleme yaptığı ve uygun buldukları eşyaları
sergileme yoluna gittikleri gözlemlenmektedir.
- Toplantı tutanaklarında en sistematik ve detaylı bilgi, teşhire hazırlanan eşyaların
restorasyonları ile ilgilidir. Örneğin, açılacak gezi güzergahının tefrişinde önemli
role sahip mobilyaların büyük kısmının döşemelik kumaşları, bu objelerin teşhir
edilmesini önleyecek derecede harap durumda olduğundan, orijinal kumaşı
dokutulabilenler yenilenmiştir. Orijinal kumaşı bulunmayan mobilyaların kumaş
değişimi ise oluşturulan bir alt komisyonun izniyle ve belirli bir sistem takip
edilerek yenilenmiş, yapılan işlemlerin her biri bilgi fişlerine işlenip
fotoğraflanmıştır. 219

219
Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu Toplantı Kararları, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.
* tutanaklarda “depo” olarak tanımlanan mekânlar genellikle “Cariyeler Dairesi” bodrum ve
musandıra katlarıdır.

83
3.3.2. Tefrişte Kullanılan Kriterler ve Sorunlar

Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu toplantı kararları genel anlamda


değerlendirildiğinde; bakım, onarım, restorasyon alanlarına büyük önem verildiği,
kararların çoğunlukla saray eşyalarını ve mekânı koruma amaçlı alındığı
düşünülebilir. 1993 yılında mevcut tefrişin nasıl yapıldığıyla ilgili veriler oldukça
yüzeyseldir. Tefriş komisyonundaki araştırmacılar, Millî Saraylar bünyesinde çok
yakın bir tarihte kurulmuş olan seksiyonlar içinden seçilmiştir. Oldukça sınırlı
deneyime sahip olan seksiyon sorumluları mimarî çözümlemesi henüz
tamamlanmamış kompleks bir mekânı, çok kısa bir sürede ziyarete açma gayreti
içindedir. Komisyonda görev alanların yaptıkları araştırmalarda hangi metodolojiyi
kullandıklarından bahsetmemeleri o dönemde yapılan tefriş faaliyetlerinin hangi
kriterlere dayandığı veya dayanmadığı konusunda açıklık getirmemektedir.
Araştırmacılar mekân düzenlemesi ve buna bağlı gezi metin ve bilgi panolarının
hazırlığında genellikle ikinci el kaynaklardan faydalanmıştır. Kitap ve devrin
hatıratlarından mekân teşkilatlanması ile ilgili somut veriler elde edilemediği için,
araştırmacılar,, tefrişi kişisel kanaatleri, değerlendirmeleri ve karine yoluyla
oluşturmuştur. Genel olarak araştırmacıların tefriş konusunda yaptıkları çalışma
sonuçlarını toplantılarda paylaşmadığını, bununla beraber dönemin yöneticilerinin de
araştırmacıya, hangi yönteme dayanarak bu çalışma sonucuna ulaştığını
sorgulamadığı görülmektedir. Siyasi iradenin fazla beklemeye tahammülünün
olmaması, araştırmacıların tefriş hazırlıklarını oldukça kısıtlı bir zaman dilimi içinde
hayata geçirmelerini zorunlu kılmıştır. Tefriş çalışmalarında en çok, 1924
envanterlerine dayanan mekân tespitleri ve 1952 repertuar defterleri kullanılmıştır.

3.3.2.1. 1924 Envanterlerine Dayanan Mekân Tespitleri

Tefriş çalışmalarında araştırmacıların en çok yararlandığı kaynak olan 1924


envanterleri hilafetin kaldırılmasından sonra millileştirilen saraylarda Sayım ve
Tespit Komisyonu’nun gerçekleştirdiği çalışmaya dayanmaktadır. Harf devrimi
öncesi kaleme alındığından eski Türkçe ile yazılan 1924 envanterleri, 1950’li yıllara
gelindiğinde ihtiyacı karşılamadığı için yenilenmiş ve 1952 envanterleri
oluşturulmuştur. 1924 envanterleri Millî Saraylar envanterlerinin yenilenmesi

84
çalışmalarında büyük oranda faydalanılmış temel kayıtlardır. 1952 envanterlerinin de
temellerini oluşturur ve 1924 kayıtları günümüzde de başvuru kaynağı olarak
kullanılmaktadır. 220
Fakat bu kayıtlar, Millî Saraylar bünyesindeki yapıları koruma
amacıyla yapılmış saray teşkilatı ve mekân ilişkisine dair bilgi veren envanter
çalışması değildir.

1924 mekân tespit tutanağına dayanarak, 1986 yılında Zarif Orgun’un, yerinde
yapılan çalışmalar sonucu oluşturduğu mekân tespit listesi, haremin özgün
teşkilatlanma geleneği dışında kullanıldığı II. Meşrutiyet ve Halife Abdülmecid
dönemine ışık tutmaktadır. 221
Mekân tespit listesi, daire kavramı henüz
çözümlenmediği için Osmanlı Döneminde eski harflerle kayıtlı olan ve Cumhuriyet
Döneminde yeni harflerle değiştirilmiş oda numaralarına göre oluşturulmuştur.
Başka bir deyişle mekânların çözümlemesi, kullanım veya özgün isimleri belirtilerek
oda oda yapılmıştır.

3.3.2.2. 1952 Repertuar Defterleri

Tefriş komisyonunda aydınlatma araçlarının teşhiri ile görevlendirilen Güller


Karahüseyin, tefriş hazırlıklarında araştırmacıların en çok başvurduğu kaynağın 1952
repertuar defterleri olduğunu ifade etmektedir.

Eşya hareketlerini izleyebilmek için oluşturulan repertuar defterleri; her köşk, kasr ve
saray mekânı için form şeklinde düzenlenmiş defterlerdir. Her bir eşya için mekân
numarası verilmiştir. Her eşya bulunduğu mekân içerisinde (oda, salon, koridor,
depo, sergi vb. ) mekân numarası ile tanımlanabilmektedir. 222

220
Talat Fazlı Sakarya, “Millî Saraylar Envanter Sisteminin Gelişimi”, Müze Biliminin ABC’si,
Haz.Nevra Öztürk,Hanzade Uralman,İstanbul, Ege Yayınları, 2012, s.76.
221
Zarif Orgun, “Dolmabahçe Sarayı’nın Salon ve Odaları Üzerine”, Millî Saraylar Dergisi, S.1,
1987 s.112-115.
220 Sakarya, a.g.m.
*
Hazine-i Hassa’ya bağlı bir birim olan Mefruşat İdaresi harcamaları Sultan Abdülmecid döneminde
oldukça kontrolsüz devam etmiştir. Örneğin Sultan Abdülmecid döneminde saraylarda yaygın olarak
kullanıldığı bilinen piyanoların alım taleplerine hiç rastlanmamaktadır. Arşivde Sultan Abdülmecid
dönemi defter kayıtları hemen hemen yok niteliğindedir. Mefruşat İdaresinin kurumsal yapısının tam
olarak oturmadığı yıllarda, mekân tefrişine ait belgelerin tanzim biçimi de oldukça basittir. Sultan
Abdülhamit döneminde hukukî bir düzenlemeyle kurumsal bir yapı haline gelir. Saray hayatının

85
Ancak eşya hareketi takibi sonucu elde edilen veriye göre tefriş düzenini
oluşturmak, saray gibi iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan komplekslerde
oldukça sorunludur.

Saray hayatının yaşandığı mekânların tefrişinden sorumlu Mefruşat İdaresi, Hazine-i


Hassa’ya bağlı bir birim olarak varlığını sürdürmüştür.* Tefriş işlerinin
izlenebileceği Hazine-i Hassa arşivleri 1924 envanter ve 1952 repertuar defterlerinin
oluşturulduğu yıllarda henüz araştırmaya açık değildir. Tefrişte kullanılan eşyalar,
hem Osmanlı hem Cumhuriyet’in ilk yıllarında takip edilemeyecek kadar çok
değişmiştir. 223

Komisyonda görev alan araştırmacıların dikkate aldığı bir diğer husus da tefrişte
üslûp birliğinin sağlanmasıdır. Ancak, Millî Saraylara bağlı yapılarda var olan
mobilyaların üslûp incelemesiyle hangi saraya ait olduğunu tespit etmek neredeyse
imkansızdır. “Stiller Kaosu” olarak görülen bu dönem, Batı saraylarında olduğu gibi
Osmanlı saraylarının tefrişinde de eklektizmin hakim olduğu dönemdir. 224

Belgeleme çalışmalarındaki tüm yetersizliklere rağmen, Cariyeler Dairesi olarak


tanımlanan mekânın, yetkin müze personelinin üstün gayretleri sonucu ziyarete hazır
hale getirildiği ifade edilebilir. Harem-i Hümâyun bölümünün bir parçası olan
mekânın teşkilat yapılanması, ancak 2000’li yıllarda arşiv araştırmalarının
gerçekleşmesiyle çözülebilmiştir.

yaşandığı mekânlara eşya girişleri 19. yüzyıl sonu ve sonrasında oluşturulan defterlerden kısmen de
olsa izlenebilmektedir. Çavdar, a.g.e., s.75, 218, 227
223
Sultan Mehmed Reşad döneminde seryaverlik yapan Hurşid Paşa, saray tefrişatının daimi şekilde
yenilenmesinin bir adet olduğunu, her padişah döneminde saraylar arasında mobilya değiş-tokuşunun
devam ettiğini dile getirmiştir. Bkz. Hayat Tarih Mecmuası, s.13, 1965. Tanzimat döneminde
bürokrat eşi olarak kaleme aldığı hatıratında Melek Hanım, Sultan Abdülmecid döneminde
kadınefendi daireleri tefrişinin iki yılda en az dört kez değiştiğini, Sultan Abdülaziz’in de saray
eşyalarını tamamen yenilediğini belirtir. Bkz.: Melek Hanım, Harem’den Mahrem Hatıralar, Çev.
İsmail Yerguz, Oğlak Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 1996. 1925 yılı itibariyle, başkentteki
Cumhurbaşkanlığı Dairesi başta olmak üzere çeşitli kamu kurum ve kuruluşların tefrişi için Millî
Saraylar bünyesindeki eşyalar, kayıt altına alınarak gönderilmeye başlanmıştır. Bkz.:BCA.,
BKKK.30-18-1-1/ 14.37.3, 10.06.1925
224
Feryal İrez, “Saray Yaşamında Batı’nın Doğu’su”, Tarih ve Toplum Dergisi, Mayıs 1989, s.33

86
3.3.3. 2000 Yılı Sonrası Arşiv Araştırmaları ve Mekân Tespitleri ile
İlgili Değişimler

1993 yılında ziyarete “Cariyeler Dairesi” adıyla açılan yapının, teşkilat


yapılanmasına bağlı mekân çözümlemesinin 2000’li yılların başına kadar yapıldığını
söylemek yanlış olur. Buna karşın “Cariyeler Dairesi” tanımı 2000 yılı itibariyle
kullanılmamış, bu mekânın Harem-i Hümâyun bölümünün bir parçası olduğu kabul
edilmiştir.

19. yüzyıl yapıları gibi Harem-i Hümâyun bölümünün bütünsel olarak ele alınması,
ancak TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı Hazine-i Hassa Arşivi ve Mabeyn
arşivlerinin araştırmaya açılmasıyla gerçekleşmiştir.

TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı Hazine-i Hassa Arşivi’nin bir bölümü 1949,
1966-67 ve 1971 yılları arasında Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına devredilmiş,
Millî Sarayların kendi iç örgütlenmesinde önemli bir dönem olan 1970’li yıllarda
sarayda kalan evraklar Zarif Orgun başkanlığında daha sistematik bir şekilde tasnif
edilmiştir. Arşivin bütünüyle tasnifi ve kurum içi araştırmacılara açılması ancak 2002
gerçekleşmiştir. Arşiv, Sultan II. Mahmud Döneminden başlayıp Mustafa Kemal
Atatürk ve ondan sonra gelen cumhurbaşkanlarına ait ilgili evrakları kapsamaktadır.
Söz konusu belgeler, Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Harem-i Hümâyun
bölümünün mekânsal olarak nasıl kullanıldığının, kullanımda nasıl değişikliklere
uğradığının karşılaştırılmasını da sağlamıştır. Evrak tasnifi için de saray ve kasırların
onarımı ve inşaat işleri ile ilgili ayrıntılı yazışmalara ulaşmak mümkündür. Defter ve
evrak tasniflerinin incelenmesiyle 19. yüzyılda saraylıların yeme içme kültürü,
alışveriş alışkanlıkları, hanedan ailesinin özel yazışmaları, sarayın mekânsal
kullanımı gibi birçok konu çözümlenmeye başlamıştır. 225 Hazine-i Hassa ve Mabeyn
arşivleri açıldıkça Millî Sarayların envanterler ve mekân tespitlerine de eleştiriler
gelmeye başlamıştır.

225
Sinan Çuluk, Mustafa Serin, T. Cengiz Göncü, “Millî Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi”, (söyleşi)
Arşiv Dünyası Dergisi, 7 Ocak, 2006, s.30,34.

87
2000’li yıllara gelindiğinde belgesel verilerden yola çıkarak Harem-i Hümâyun’un
mekânsal örgütlenmesinin daireler şeklinde olduğu belirlenmiş, ilk kez katlar
arasındaki organik bağ kurulabilmiştir. Düzenlenen rehberli turlarda mekân, ilk defa
“daire” kavramı kullanılarak tanıtılmaya başlanmıştır. 1993 yılında “Cariyeler
Dairesi” tanımıyla basılan broşürlerin yerine, 2003 yılından sonra “Dolmabahçe
Sarayı Harem Gezisi” adıyla yeni broşürler basılmıştır. (Bkz. Ek.6). Gezi güzergahı
için rehber tur metinleri, bilgi panoları, broşürler ve akademik çalışmalarda değişim
çok hızlı yenilenirken bürokratik yapıdan ötürü tefrişin değişimi çok yavaş
ilerlemiştir. Tefrişin özgün mekân kullanımını yansıtmaması rehberli anlatımlarda da
tutarsızlıklar oluşturmuştur. Örneğin, hünkârın kullandığı yatak odası, hamam, esvab
odası, has odası, hazine odası gibi alanlar daire planlaması içinde mahremiyeti
korumak adına doğrudan ana sofalara açılmamıştır. 226
Ancak Hünkâr Dairesi,
merkezi sofaya açılan 73 no’lu odanın özgün fonksiyonu “misafir odası” olsa da
günümüzde “yatak odası” olarak düzenlenmiştir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Osmanlı Devleti’nin; tanzimat ve meşrutiyetin ilanı


sonucu siyasi ve toplumsal hayatta karşılaştığı değişimler, hanedan ailesinin, Harem-
i Hümâyun bölümünü teşkilat ve mekânsal anlamda kullanım biçimini de
etkilemiştir. Cumhuriyet Döneminde de mekânlar, doğal olarak aslî fonksiyonlarına
bağlı kalınmadan kullanılmıştır. Nitekim “daire yapılanması” başlangıçtan saltanatın
kaldırılışına kadar değişmeyen bir düzendedir. Bu noktada harem bölümü mekân-
fonksiyon ve buna bağlı tefrişte görülen tutarsızlıkların çözümlenmesi ile haremin en
özgün kullanıldığı dönem olan Tanzimat Dönemi mekân kullanımına dair belgesel
tespitlerin, mevcut mekân tefrişiyle karşılaştırıldığında mümkün olduğu
düşünülmektedir.

T.Cengiz Göncü tarafından kaleme alınan Dolmabahçe Sarayı’nın İnşa Süreci,


Mekân ve Teşkilat adlı tez çalışması bugüne kadar konuyla ilgili açılmış belgeleri en
kapsamlı ve bütüncül şekilde inceleyen en güncel ve tek tezdir. Göncü’nün
çalışmasının giriş kısmında da belirttiği gibi Harem-i Hümâyun bölümü dahil,
sarayın yerleşim düzeni ve mekân kullanımlarında, Sultan Abdülmecid Döneminden

T. Cengiz Göncü, Serpil Çelik, “Arşiv Belgeleri Işığında Dolmabahçe Sarayı’nın Bölümleri,
226

Mekân İşlevleri ve Plan Özellikleri”, Dolmabahçe Sarayı Dergisi, S.1,2003, s.27

88
itibaren ulaşılabilen her döneme ilişkin kaynak malzeme kronolojik olarak
değerlendirilmiştir. Göncü’nün araştırmasının en özgün yanı, mekânların özgün
işlevlerinin tespitinde inşaat keşif ve tefriş icmal defterlerinden yararlanmasıdır.
Araştırma konusu defterlerden herhangi bir kişisel değerlendirmeyi bertaraf eden
nesnel verilere ulaşmak mümkündür. Mekânın bütün yapı içindeki konumu, örneğin
hangi katta olduğu, yönü, dekoratif özellikleri, geçirdiği onarımlar, mekân için
kullanılan malzeme ile ilgili niteliksel bilgiler, mekânın kaç pencereli olduğu, tavan
yüksekliği gibi mekân hakkında çok ince detay veren nesnel bilgiler toplanmış ve bu
bilgiler mukayese edilerek yerinde yapılan incelemeler sonucu mekân hakkında bir
sonuca ulaşılmıştır. Göncü, en sistematik tutulan defterin, 33 yıl süren saltanatının
sadece ilk yedi ayını Dolmabahçe Sarayı’nda geçiren Sultan Abdulhamid Dönemine
tarihlenen ve günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı
tasnifinde 273 numara ile kayıtlı 1882 tarihli belge olduğunu ifade eder. İnşaat keşif
ve tefriş icmal defterlerini bir mukayese aracı olarak kullanan Göncü, Sultan
Abdulhamid Dönemine tarihlenen söz konusu defterdeki verilerin, sarayın ve Harem-
i Humayun bölümünün en özgün kullanıldığı dönem olan Sultan Abdülmecid ve
Sultan Abdulaziz Dönemine tarihlenen defter verileriyle de uyuştuğunu tespit
etmiştir. Adı geçen defter sayesinde ilk kez Harem-i Hümâyun bölümü de dahil
sarayın bodrum katlarıyla ilgili mekân çözümlemesi de gerçekleşmiştir. Harem-i
Hümâyun bölümünde yer alan dairelerin sınırları da tam olarak tespit edilebilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi mekân işlevlerine ışık tutacak bir diğer çalışma da 1935-1942
envanter defterlerine dayanarak T. Cengiz Göncü’nün 2002 yılında ortaya çıkardığı
mekân tespit listesidir. Envanter defterleri, dönemin Millî Saraylar mimarı tarafından
1935-1942 yılları arasında parça parça düzenlenmiş olup, Dolmabahçe Sarayı’nın
Atatürk Döneminde nasıl kullanıldığına dair bilgiler de vermektedir. Oda ve
salonların kapılarının üzerindeki numaralar bu defterlerde aynen kullanılmıştır. Bazı
mekân tanımlamalarında Osmanlı Dönemine bağlı kalınmışsa da genelde
Cumhuriyet Dönemindeki kullanıma göre mekân tanımlamalarında değişiklik
yapıldığı saptanmıştır. Söz konusu defterde mekânlar oda oda ele alınsa da Göncü,
mekân tespit listesini, daire yapılanmasını dikkate alarak oluşturmuştur. Listede
harem, Hünkâr Dairesi ve Valide Sultan Dairesi “Hususi Daire” adı altında

89
incelenmiştir. 1935-42 yılları arasında düzenlenen defterler, Cumhuriyet Döneminde
kullanılmadığı için “Kapalı Daire” olarak tanımlanan mekân hakkında bilgi
vermemektedir. 1924 defterlerinden yaklaşık 20 yıl sonra düzenlenen araştırma
konusu defterler Cumhuriyet Döneminde mekânların tefrişinde ne gibi
değişikliklerin yapıldığını göstermesi açısından önemlidir227.

3.3.4. Mekân Tespitleri ve Tefrişlerinin Karşılaştırılması

Mevcut mekân tespitlerinin karşılaştırılmasının yapılması ve mekânların özgün


işlevleri, mevcut tefriş ve tanıtım biçimleri arasındaki uyumun gözden geçirilmesi
gerektiğini düşündürmektedir. Mekân tespit listeleri karşılaştırılırken odalar,
bulundukları daire ile birlikte incelenecektir. 1924 ve 1935-42 mekân tespitleri
listelerinde odalar, numara sırasına göre ele alınmıştır. Göncü’nün son çalışmasında
ise her oda ait olduğu daire içinde değerlendirilmiştir. Mekân tespit listelerinin
karşılaştırılması için aşağıda oluşturulan tabloda odalar bulundukları daire içinde
gösterilecektir. Mekân tespitlerine göre odaların tanıtım biçimi de bu tabloya
eklenmiştir. 228

3.3.4.1. Hünkâr Dairesi

Hünkâr Dairesi, Valide Sultan Dairesi gibi denize nazır konumlandırılmıştır.


Dolmabahçe hareminde yer alan en geniş ve en görkemli dairedir.

Daire; 3 ana kat ve musandıradan oluşur. Üst kat hünkârın kullandığı katken, orta ve
bodrum katlar (Bkz. Ek.7) hizmet katı olarak kullanılmıştır. Günümüzde Hünkâr
Dairesinin saltanat katı (üst kat) büyük ölçüde ziyarete açıktır. Dairenin hizmet katı
olan orta kat ve bodrum katlar ziyarete kapalıdır.

Aşağıdaki tabloda Hünkâr Dairesi üst kat mekân kullanımı ile ilgili tespitler tek tek
ele alınmıştır.

227
Sandık Belgeleri, çev.T.Cengiz Göncü Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi,
06.02.2002.
228
Aşağıda görülen Tablo 3, Tablo 4, Tablo 5, Tablo 6, Tablo 7, Tablo 8, Tablo 9 Orgun, a.g.m.,
s.112-115; Yumrukçağlar, a.g.t., s. 41-44; Göncü, a.g.t., s.109-142, yararlanılarak oluşturulmuştur.

90
Tablo 3.1: Hünkâr Dairesi üst kat.
Hünkâr 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Listesi Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler /değerlendirme
Üst Kat Tespit Mekânın
Listesi Tanıtımı
67 Osmanlı Dön. Özgün ismi Hünkâr Kabul Sofası
No’lu Mavi Salon Mavi Mavi Salon Sofası/Yatak Dairesi Sofası olarak
Oda Cumhuriyet Dön. Salon (Hanımların (Aile arası gerçekleşen düzenlenmiştir
Misafir Odası/ Bayramlaşma törenler dışında, istinai
Yemek Odası Salonu ) olarak devlet temsilcilerinin
eşleri padişah ve hanedanın
kadın üyeleri tarafından
burada ağırlanmıştır. )
62 Osmanlı Dön. Kırmızı Valide Sultan Özgün ismi Kubbeli Oda/Al Kabul Odası
No’lu Valide Sultan Oda Kabul Odası Oda Hünkâr Dairesi Has olarak
Oda Kabul Odası Odası düzenlenmiştir
Cumhuriyet Dön. Bu oda
Mevhibe ziyarete
İnönü’nün Yatak açıldığından bu
Odası yana mevcut
tefrişini
korumaktadır
63 Osmanlı Dön. Yatak Valide Sultan Tanzimat Döneminde Sakal- Kabul Odası
No’lu Valide Sultan Odası Yatak Odası ı Şerif Odası olarak
Oda Yatak Odası Meşrutiyet Döneminde düzenlenmiştir.
Cumhuriyet Dinlenme/ Yemek Odası ve
Dön. Afet İnan’ın Ders Odası olarak
Yatak Odası kullanılmıştır.

69 Osmanlı Dön. Pembe Atatürk’ün Özgün ismi Yazı Odası/ Çalışma odası
No’lu Pembe Oda Oda Çalışma Nöbet Odası / Beyaz Oda olarak
Oda Cumhuriyet Dön. Odası (Oda Sultan Abdülmecid düzenlenmiştir.
Atatürk’ün Döneminden itibaren
Çalışma Odası çalışma odası olarak
kullanılmıştır. Hazinedar
kalfalar bu odada nöbet
tutmuştur. )
71 Osmanlı Dön. Atatürk’ün Atatürk’ün Özgün İsmi Atatürk’ün
No’lu Yatak Odası Yatak Vefat Ettiği Yatak Oda-yı Âlîsi /Denize vefat ettiği
Oda Odası Oda Nazır Hünkâr Yatak Odası odadır.
Cumhuriyet Dön. (Bu oda Tanzimat
Atatürk’ün Son Döneminden itibaren
Yatak Odası padişahlar tarafından Kışlık
yatak odası olarak
kullanılmıştır. )
66 Osmanlı Dön. Yatak Özgün İsmi Karaya Nazır Ziyarete açık
No’lu Resim Odası Odası Hünkâr Yatak Odası /Yatak değildir.
Oda Cumhuriyet Dön. Oda-yı Âlîsi
İsmet İnönü’nün
Yatak Odası
65 Osmanlı Dön. Taş Oda Hazine odası olarak Ziyarete açık
No’lu Hazine Odası Medhali kullanılmıştır. değildir.
Oda Medhali (Aynalı
Cumhuriyet Dön. Oda)
Hizmetçiler Odası
73 Osmanlı Dön. Sarı Oda Sultan Misafir odası olarak Sultan
No’lu Sarı Oda Abdülaziz’in işlevlendirilmiştir Abdülaziz’in
Oda Yatak Odası yatak odası
olarak
düzenlenmiştir.
76 Osmanlı Dön. Ütü Odası Esvab Odası Esvab Odası
No’lu Elbise Odası
Oda

91
Hünkâr Dairesi orta kat Osmanlı döneminde olduğu gibi cumhuriyet döneminde de
saray çalışanları tarafından kullanılmıştır. 1924 mekan tespit listesi daha çok
mekanın cumhuriyet döneminde kullanımı ile ilgili veriler sunmaktadır. Ziyarete
büyük bölümü kapalı olan orta kat ile ilgili ortaya çıkan son veriler Osmanlı dönemi
Hünkar Dairesi’nin daire kavramının içeriğine uygun planlandığını ispatlamaktadır.
Aşağıdaki tabloda Hünkâr Dairesi orta kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek
tek ele alınmıştır.

Tablo 3.2: Hünkâr Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında Mevcut Tefriş
Hünkâr Tespit Listesi Mekân Dönemde Elde Edilen Son /değerlendirme
Dairesi Tespit Mekânın Tespitler
orta Listesi Tanıtımı
Kat
86 Osmanlı Dön. Çamaşırhane Ütühane Odası Ziyarete açık
No’lu Çamaşırhane değildir.
Oda
91 Osmanlı Dön. Hazinedar usta ve
No’lu Sakal-ı Şerif Berberler kalfaları tarafından Şehzadelerin
Oda Odası/ Yatak Odası kullanılmıştır. ders odası
Şehzadelerin olarak
Okuma Odası düzenlenmiştir.
Cumhuriyet Dön.
Hizmetçilerin
Yatak Odası
93 Osmanlı Dön. Sofracılar Hazinedar usta ve Öğretmenler
No’lu Sedefli Oda Odası kalfaları tarafından odası olarak
Oda Cumhuriyet Dön. kullanılmıştır düzenlenmiştir
Sofracılar Yatak
Odası
84 Osmanlı ve Kadınlar Sultan Hazinedar usta ve Yemek Odası
No’lu Cumhuriyet Dön. Lokantası Abdülmecid’in kalfaları tarafından Olarak
Oda Bekleme ve Yatak Odası kullanılmıştır. düzenlenmiştir.
yemek Odası
87 Cumhuriyet Dön. Hizmetçi Hazinadar usta ve Ziyarete açık
No’lu Hizmetçi Kadınlar kalfaları tarafından değildir.
Oda Kadınlar yatak Odası kullanılmıştır.
odası

Hünkâr Dairesi bodrum katlar günümüzde saray çalışanları tarafından


kullanılmaktadır. Bodrum katlar tamamıyla ziyarete kapalıdır. 1924 mekan tespit
tutanaklarında Hünkâr Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriye
rastlanmamış olması,söz konusu mekanın Osmanlı döneminden sonra
kullanılmadığını ve “kapalı” kaldığının bir göstergesidir.

92
Tablo 3.3: Hünkâr Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Hünkâr Dairesi 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında
bodrum Kat Tespit Listesi Mekân Dönemde Elde Edilen Son Mevcut Tefriş
Tespit Mekânın Tespitler /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
49, 50, 50/1, 50/3, Hünkâr Dairesi
50/5, 50/9, 50/10, ustaları ile en alt Bodrum katı
50/11, 50/12, rütbeli acemi günümüzde saray
50/13, 50/15, cariyelerin hizmet personeli
51/A, 52/2, 52/3, amaçlı kullandıkları tarafından çalışma
52/4, 53, 53/8, bölümlerdir. odaları olarak
53/9 No’lu Odalar kullanılmaktadır.
52/2, 52/3, 52/4 Matbah-ı Hâs Hünkâr
Numaralı ve Valide Sultan
Mekânlar Mutfağı

Yukarıdaki tabloda Hünkâr Dairesi bodrum kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler
tek tek ele alınmıştır.

3.3.4.2. Valide Sultan Dairesi

Valide Sultan Dairesi, Harem-i Hümâyun bölümünde yer alan denize nazır ikinci ve
son dairedir.Hünkar Dairesi’nden sonra haremin en geniş ve görkemli dairesi Valide
Sultan Dairesidir. Dairenin kadınefendi ve Hünkar Dairesi arasında konumlandırılışı
Valide Sultan Dairesinin harem hiyerarşisindeki önemini vurgular niteliktedir.
Haremde yer alan her daire gibi üç ana kat ve musandıra katından oluşur. Hünkâr
Dairesi gibi üst kat saltanat katı, orta kat ve bodrum (Bkz. Ek.7) katı hizmet katı
olarak kullanılmıştır. Günümüzde Valide Sultan Dairesi’nin üst katı büyük ölçüde
ziyarete açıktır.Valide Sultan Dairesi orta kat düzenlenme aşamasında olup, bodrum
katlar saray personeli tarafından kullanılmaktadır.

Aşağıdaki tabloda Valide Sultan Dairesi mekan kullanımı ile ilgili belgesel veriler
kat kat ele alınmıştır.

93
Tablo 3.4: Valide Sultan Dairesi üst kat ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân Tespit 1942 Geçmiş Mekânın işlevine Mevcut Tefriş
Sultan Listesi Mekân Dönemde daire elde edilen son
Dairesi Tespit Mekânın tespitler
Üst Listesi Tanıtımı
Kat
106 Osmanlı Dönemi: Üst Salon Kadınefendilerin Osmanlı Dönemi. Kabul Sofası
No’lu kat II. Salon Dinlenme ve Valide Sultan olarak
Oda Cumhuriyet Dönemi: Misafir Kabul Divanhanesi düzenlenmiştir.
(Salon) Atatürk’ünYatak Odası Salonu
110 Osmanlı Dönemi: I. Valide Sultan Dairesi Günümüzde
No’lu Kadınefendi Yatak Gündüzlük Odası yatak odası
Oda Odası (İstisnai olarak II. olarak
Cumhuriyet Dönemi Yatak Abdulhamit düzenlenmiştir.
Sabiha Gökçen ve Odası Kadınefendi Döneminde padişahın
İsmet İnönü’nün Yatak yatak Odası III. Kadınefendisi, Son
Odası Halife’nin I.
Kadınefendisi Yatak
odası olarak
kullanmıştır. )
111 Son Halife’nin oğlu Tanım- 2. Kadınefendi Pertevniyal Valide Günümüzde
no’lu Ömer Faruk Efendi, sız Yatak Odası Sultan Yatak Odası Yatak odası
Oda Cumhuriyet Dönemi. (İstinai olarak Tiryal olarak
Zehra Hanım, İnönü Kadınefendi’ye Tahsis düzenlenmiştir
Dönemi Ömer İnönü edilmiştir. )
Yatak
Od.
112 Birinci Kadınefendi Salon Japon Salonu Valide Sultan Dairesi Misafir odası
No’lu Dairesi Salonu Kahvaltı Salonu Paketli /Parkeli Sofa olarak
Oda I. İnönü Dön. Misafir Koltuk düzenlenmiştir
Salonu Merdivenlerine
bağlandığı için geçiş
sofası olarak
değerlendirilmiştir.

113 Başkadınefendi Daire Koridor Kadınefendi Mekânın Valide


No’lu koridoru, Abdestahnesi Dairesi Geçiş Sultan Dairesi içinde
Oda Koridoru olduğu tespit
edilmiştir
114 Osmanlı dön. I. Oda Tanımsız Kadınefendi Valide Sultan Dairesi
No’lu Cumhuriyet Dön. Yatak Odası Yatak Odası
Oda Seryaver Odası, Erdal
İnönü’nün Yatakodası
115 Osmanlı Dön. II. Oda Tanımsız Sultan Mehmed Valide Sultan Dairesi Sultan Mehmed
No’lu Cumhuriyet Dönemi Reşad’ın Yatak Hasodası Reşad’ın Yatak
Oda Genel Sekreter Odası, I odası (Zat-ı Şahaneye Odası olarak
İnönü’nün kızı ve Mahsus Oda /Adile düzenlenmiştir
annesinin odası Sultan Odası )
118 Osmanlı Dön. IV. Oda Tanımsız Nedime Yatak Başkatibe Kalfa Odası Yatak Odası
No’lu Atatürk Döneminde Odası / Misafir Odası Olarak
Oda Dahiliye Vekili’nin Düzenlenmiştir
Yatak Odası
120 Osmanlı Dön. V. Oda Tanımsız Nedime Odası İkinci Katibe Kalfa Yatak Odası
No’lu Atatürk Dön. Odası/ Misafir Odası Olarak
Oda Emirberler Yatak Odası Düzenlenmiştir
121 Osmanlı Dön. VI. Oda Tanımsız Nedime Odası Valide Sultan Daire 5 Ziyarete açık
No’lu Cumhuriyet Dön. pencereli oda olarak değildir.
Oda Dahiliye Vekili’nin kaydedilmiştir. (Oda
Yatak odası Fatma Sultan
tarafından da
kullanılmıştır. )

94
Valide Sultan Dairesi orta kat olarak tanımlanan mekan Cumhuriyet döneminde
daha çok yaverler tarafından kullanıldığını 1924 mekan tespit tutanaklarından
izlemek mümkündür. Söz konusu katın büyük bölümü günümüzde ziyarete
kapalıdır. Mekân hakkında elde edilen son tespitler Valide Sultan Dairesi orta katın
harem hiyerarşisine uygun olarak saray hizmetlilerinin en rütbelileri olarak bilinen
“hazinadar kalfalar” tarafından kullanıldığı göstermektedir.

Aşağıdaki tabloda Valide Sultan Dairesi orta kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler
tek tek ele alınmıştır.

Tablo 3.5: Valide Sultan Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân
Sultan Tespit Listesi Mekân Dönemde Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Mekânın Edilen Son /değerlendirme
Orta Kat Listesi Tanıtımı Tespitler
128 No’lu Osmanlı Dön. Tanımsız Çameyşuy Ziyarete açık
Oda III. Oda Çamaşırcı Usta değildir.
Cumhuriyet Odası
Dön. Yaverler
Odası
133 No’lu Çeşniyar Usta Ziyarete Açık
Oda Odası Değildir.
127 No’lu Osmanlı Dön. Tanımsız Misafir Odası Ziyarete Açık
Oda II. Oda Değildir.

103 No’lu Osmanlı Dön. Tanımsız Muşammalı Sofa Ziyarete Açık


Oda Dürrüşehvar’ın Misafir Odası Değildir.
Yatak Odası
Cumhuriyet
Dön. Hasan
Cavit Beyi’in
Yatak Odası
131ve Osmanlı Dön. Katibe Kalfa Ziyarete Açık
132 No’lu IV. Oda Odası Değildir.
Odalar Olduğu
Düşünülmektedir.
34-2 Valide Sultan Ziyarete Açık
No’lu Dairesi Kalfa Değildir.
Hamam Hamamı

Valide Sultan Dairesi bodrum katlar günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.


Bodrum katlar tamamıyla ziyarete kapalıdır. 1924 mekan tespit tutanaklarında Valide
Sultan Dairesi bodrum katların mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriye
rastlanmamıştır.Söz konusu mekan ile ilgili belgesel veriler 2000’li yıllarda Hazine-i

95
Hassa ve Mabeyn Arşivlerinin araştırmaya açılmasıyla elde edilebilmiştir.Harem
hizmetli hiyerarşisinin çoğunluğunu oluşturan “kalfa” ve “usta” ünvanlı saray
çalışanlarının kullandığı mekanlar bodrum katta yer almaktadır.

Tablo 3.6. Valide Sultan Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân
Sultan Tespit Listesi Mekân Dönemde Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Mekânın Edilen Son /değerlendirme
Bodrum Listesi Tanıtımı Tespitler
Kat
42-4, 42-5 Kutucu Usta Ziyarete Açık
ve 43-1 Odası Değildir.
No’lu Kutucu Usta
Odalar Yardımcısı
Odası
Kilari Usta
Odası
40-3, 40-4,
43-5 No’lu Acemiler Odası
Odalar
40-2 No’lu Kalfa Odası
Oda

Yukarıdaki tabloda bodrum kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek tek ele
alınmıştır.

3.3.4.3. Kadınefendi Daireleri

Kadınefendi Daireleri, daha önce de belirttiğimiz gibi mahremiyet ilkesi ve


hiyerarşik sistem gözetilerek denize dik konumlandırılmıştır. Dolmabahçe Sarayı
Harem-i Humayun bölümünde, birbirine plan ve tefriş özellikleri bakımından çok
benzer toplam sekiz Kadınefendi Dairesi bulunmaktadır. Kadınefendi Daireleri,
Tanzimat Dönemi padişahlarından Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdulaziz
Dönemlerinde klasik harem teşkilatlanmasına uygun olarak kullanılmıştır. 33 yıllık
saltanatının sadece yedi ayını Dolmabahçe Sarayı’nda geçiren Sultan Abdulhamid
Döneminde dahi dairelerin kullanım biçimleri değişmemiştir. Ancak daha önce ifade
ettiğimiz gibi Meşrutiyet Döneminde yaşanan siyasi gelişmeler ve buna bağlı harem
halkının sahip olduğu kısıtlı imkanlar nedeniyle daireler, geleneksel düzene sadık
kalınmadan kullanılmıştır. Cumhuriyet Döneminde bu bölüm kullanılmamıştır.
Hünkâr Dairesi ve Valide Sultan Dairesi gibi her daire iki ana kat bodrum ve

96
musandıradan oluşmaktadır. Katlar arası geçiş, koltuk merdivenler aracılığıyla
sağlanmaktadır.

Araştırmanın yazarı, birbirine benzeyen söz konusu sekiz daireden sadece bir daireyi
örnek olarak inceleyecek, Kadınefendiler bölümünde yer alan ortak kullanım
alanlarına dair yeni bulgular varsa aşağıdaki tabloda belirtilecektir. Tabloda 1942
mekân tespitleri yer almamaktadır. 131 numaradan başlayıp 232 numarada son bulan
kapalı daire olarak da tanımlanan bu bölümün oda ve salonları ile ilgili mekân
işlevlerini ortaya koyan herhangi bir tanımlama 1942 mekân tespitlerinde
bulunmamaktadır. Kadınefendi Dairelerine dair 1924 envanterlerinden yararlanılarak
yapılan mekân tespitlerinde Hünkâr Dairesi ve Valide Sultan Dairesi örneklerinde
olduğu gibi mekânlar oda oda ele alınmıştır. Oda veya salonların hangi daireye ait
olduğuna dair bir tespit bulunmamaktadır. Tabloda belirtilen odalar, mekân hakkında
elde edilen son tespitler ışığında ait oldukları daire içinde belirtilecektir.

Tablo 3.7: Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.

Kadın Efendi 1924 Geçmiş Mekân Hakkında Elde


Dairesi Üst Kat Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler Mevcut Tefriş/ Tanıtım
Tespit Mekânın /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
153, 154, 155, Medhal ve İlk İkbal Yatak Odası, Gündüzlük Başkadın Efendi Dairesi Üst
156, 157 Abdesthane Dairesi Odası Sakal-ı Şerif Odası kat
ve Oda olarak şehzade ve sultanların
şeklinde tanıtılmıştır kullandığı yatak odaları
tanımlıdır. olduğu tespit edilmiştir.
161 III. Oda 2. İkbal Başkadınefendi Dairesi Çocuk Oyun Odası olarak
Dairesi’nin Esvab Odasıdır. düzenlenmiştir.
bir bölümü giysi, aksesuar, misafirlere
olarak hediye edilecek eşyaların
tanıtılmıştır. sergilendiği özgün kullanımına
uygun tefriş edilebilir.
162 II. Oda Nöbetçi 161 ve 162 no’lu odalar Yatak Odası olarak
Kalfa Yatak ile Başkadın Efendi düzenlenmiştir.
Odası Dairesi’nin devamı 161’no’lu oda gibi özgün
niteliğindedir. 2. Esvab kullanımı olan Esvab odası
odasıdır. olarak tefriş edilmesi gerektiği
düşünülmektedir.

97
Tablo 3.7: (devam) Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Kadın Efendi 1924 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Orta Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler Tanıtım/
Kat Tespit Mekânın /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
141, 142 Medhal, Yatak Odası, Ziyarete açık değildir.
143, 144 I. Oda Yemek Odası Kalfa
II. Oda Odası bulunduğu tespit
III. Oda edilmiştir.
Kadın Efendi 1924 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Bodrum Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler Tanıtım/
Kat Tespit Mekânın /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
33, 33/1, 33/2, Bulaşıkhane Ziyarete açık değildir.
33/3 Kiler, Çamaşırhane,
33/4, 33/5, 33/6 Acemi cariyelerin
kullandıkları odaların
olduğu tespit edilmiştir.
Ortak Alanlar
163/165 Medhal 163 No’lu mekânın 165 no’lu mekân Sünnet
II. Oda özgün ismi “Hasırlı Salonu olarak düzenlenmiştir.
Sofa”dır. (Sünnet Salonu olarak
165 No’lu oda 163 no’lu kullanıldığına dair bir bulgu
odanın eyvanı olarak yoktur. İstisnai olarak Sultan
kullanılmış, II. Abdülmecid’in kızlarının
Meşrutiyet Döneminde çeyizleri burada sergilenmiştir.
bölünüp odaya Söz konusu mekân, hanım
çevrilmiştir. sultanların çeyizlerinin
163 no’lu salonun sergilendiği bir gösteri odasına
Ramazan Ayında teravih dönüştürülebilir.
namazları için
bayramlaşma törenleri
için kullanılmıştır.

164 I. Oda Hamam Dinlenme Odası Kadınefendilerin ortak olarak


kullandığı Hamam Dinlenme
Odası

Yukarıdaki tabloda Başkadınefendi Dairesi mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek
tek ele alınmıştır.

3.4. ZİYARETÇİ GÖZÜNDE HAREM ALGISI ve SORUNLAR

Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin araştırmalara açılmasıyla Dolmabahçe Sarayı


Harem-i Hümâyun bölümünün teşkilat ve mekân örgütlenmesi büyük ölçüde
çözümlenmiş, buna karşın Batı saraylarında gördüğümüz yönetici aristokrat sınıfın,
özel hayatlarını kamuya açık bir biçimde yaşama ilkesi, Osmanlı haremlerinde
geçerli olmadığı için haremin tanıtımı her zaman sorunlu olmuştur. Örneğin,
Versailles Sarayı’nı kullanan XIV. Louis mutlak gücünü pekiştirmek adına, gündelik

98
hayatının her detayını –sabah yataktan kalkış, giyinme, ava çıkma vb- sarayda ikamet
eden kalabalık bir aristokrat sınıfı önünde ve sıkı protokol kurallarına tabi bir tören
eşliğinde gerçekleştirirken, 229
Osmanlı hükümdarlarının özel hayatı dışa kapalıdır.
Haremin, günümüzde toplum nezdindeki olumsuz algısı ve tanıtımında yaşanan
zorlukların en önemli sebeplerinden biri, şüphesiz bu mekân hakkında çok kısıtlı
görsel ve yazılı belgeye sahip olmamızdır. Hareme hiçbir surette dışarıdan ziyaretçi
alınmaması da bu mekânı her dönem çekici kılmıştır. Doğu haremleri içinde en çok
ilgiyi çeken Osmanlı hareminin işleyişi hakkında birinci elden yazılmış kaynak çok
azdır.*

3.4.1. Oryantalizm ve Harem İmgesi

19. yüzyıl’da gelişen ve Doğu insanlarının inançları, dilleri ve tarihlerini inceleyen


bir bilim dalı olan “oryantalizm” edebiyat, tiyatro, müzik, resim, mimarlık gibi
birçok alanda etkisini göstermiş ve zamanla bu bilim siyasi bir amaca da hizmet
etmiştir. Günümüz harem algısını büyük oranda şekillendiren bu akım, Dolmabahçe
Sarayı Harem-i Hümâyun bölümünün tanıtımında yaşanan sıkıntının da temelini
oluşturur. Nitekim harem tefrişi ne kadar özgün olursa olsun, ziyaretçi, mekânı
entelektüel birikimi ölçüsünde yorumlayabilmektedir. Harem-i Hümâyun bölümünün
tanıtımında, önemli rol üstlenen saray rehberlerinin izlenimleri - araştırmanın yazarı
da saray rehberidir-, harem ziyaretçilerinin büyük bölümünü, mekânı oryantalist bir
kurgu içinde anlamaya çalışmaktadır. Araştırmanın yazarı, bu bölümde tanıtımda
yaşanan sorunları “oryantalizm” bağlamında inceleyecektir.

Oryantalizmle ilgili ilk ve en yetkin eleştirel tanımlar yapan Edward Said’e göre bu
akım, Batı’nın Doğu hakkında hükümlerde bulunması; ona ilişkin görüşlerini
meşrulaştırması, bu bağlamda Doğu’ya onu tasvir ederek, öğreterek ve oraya

229
(çevrimiçi) http://en.chateauversailles.fr/discover/history/day-life-louis-xiv#mornings, 02 Mart
2017.
* Birinci elden kaynak kitapların başlıcaları Melek Hanım Harem’den Mahrem Anılar; Leyla Saz
19.Yüzyıl Saray Haremi; Prenses Mevhibe Celalettin, Geçmiş Zaman Olur Ki; Safiye Ünüvar, Saray
Hatıralarım; Nevzat Vahdettin, Yıldız’dan Sanremo’ya; Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid;
Şadiye Osmanoğlu, Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri; Naciye Neyyal, Mutlakiyet Meşrutiyet ve
Cumhuriyet Hatıraları’dır. Bkz.:Semra Germener, Zeynep İnankur, Oryantalistlerin İstanbulu,
İstanbul, Türkiye İş Bankası Yaynları, 2002, s.149.

99
yerleşerek onu yönetmesidir. Oryantalizmin, Doğu topraklarında egemen bir güç
haline gelmesini sağlayan şey kurumlar topluluğu yani Batı düşünce biçemidir. 230

Oryantalizm olarak ortaya çıkan bu akımın, dönemin iki büyük sömürge devleti olan
Fransa ve İngiltere’de popüler olması elbet şaşırtıcı değildir. Said’e göre Batı, bir
anlamda kendi eril kimliğini oluştururken Doğu’ya hep dişil anlamlar yüklemiştir;
şehvet dolu kadınlar, despot sultan ve harem, Doğu’nun simgeleri haline gelmiştir.
231
Bu noktada 1870 tarihli Avrupa Kıtası’nı gösteren mizahi harita ilgi çekicidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu kısmı nargile içen uykulu bir odalık olarak
tasvir edilmiştir. 19. yüzyıl sonlarında tembelce uzanmış doğulu çıplak, Anadolu’nun
bir simgesi haline gelir. Odalık motifi Anadolu topraklarıyla, yani Osmanlı’yla
özdeşletirilir. 232 (Bkz. Ek.8, Resim:1 ).

Avrupa’nın sömürgeci tarihinde birçok belge, sömürge nesnesinin karşı cinsle


özdeşletirildiğine tanıklık eder. Avrupa’yı fetheden (erkek) rolü verildiğinden
Avrupalı olmayan ülkeler ve oralarda yaşayanlara fethedilecek kadın rolü verilmiştir.
Batı, Doğu’yu; kendini idare etmekten aciz, güçsüz, tembel kadın figürüyle
sembolize ederek, ileride gerçekleştireceği sömürgecilik faaliyetlerini meşrulaştırma
çabasına giriştirmiştir. Başka bir deyişle despot sultan hedef alınarak, kendi kendini
yönetmekten aciz olan Doğu’yu sömürme faaliyetlerine girişmek için bir kılıf
bulmuşlardır. 233

19. yüzyıl’da oryantalist sanatçıların, dolaylı da olsa Batı’daki sömürgecilik


faaliyetlerinin meşrulaştırılmasına resim ve edebî tasvirleriyle destek verdiğini
söylemek yanlış olmaz. Örneğin 19. yüzyılda Fransa’nın yayılmacı politikası
geliştikçe Doğu ve Doğu’nun siyasi sistemlerinin de sanatsal ve edebi eserleri

230
Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, Çev. Berna Ülner, İstanbul, Metis
Yayınları, 1999, s.13.
231
Gonca Güçsav, Odalık Görünmeyeni Sergilemek, Çev. Evren Yılmaz, İstanbul, YKY Yayınları,
Nisan 2012, s.20.
232
A.e., s.11.
233
A.e., s.20.

100
çoğalmıştır. Doğu, bu yüzyılda neredeyse “harem” kavramıyla bir tutulmaya
başlanmıştır. 234

Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatinin İngiltere durağında, Londra ziyareti anısına


bastırılan madalyada bulunan harem tasviri de bu kanıyı doğrulayan önemli bir
görsel belgedir. 235 (Bkz. Ek.8, Resim:2 ).

Şöyle ki, Batı’nın güzel sanatlar aracılığıyla yarattığı bu harem imgesi, ilerleyen
yıllarda akademik çalışmalara referans olarak gösterilmiştir. Örneğin 1775 tarihli ve
akademik bir çalışmanın ürünü olan “A Dictionary of English” isimli sözlükte
“seraglio” kelimesinin sözlük anlamı “sefahat içinde tutulan kadınlar evi” dir. 236

Erkek meslektaşlarının aksine Osmanlı haremini kısmen de olsa görme şansı


yakalayan özellikle Viktorya Dönemi kadın seyyah ve ressamları, ortaya koydukları
çalışmalarla hareme yüklenen “gayriahlakî yuva” imajını değiştirdilerse de 237

Osmanlı’da harem kurumunu oryantalizm bağlamında çalışan Reina Lewis’in de dile


getirdiği gibi harem konulu biyografi, anı, roman veya akademik çalışmaya dayanan
her türlü kitap geçmişte olduğu gibi günümüzde de çok satmaktadır. Harem, hem
Türk toplumunda hem Batı’nın gözünde popülerliğini uzun süre koruyacak bir konu
olacaktır. 238

234
A.e.,11.
235
1867 yılında Sultan Abdülaziz için tasarlanan madalyanın ön yüzünde padişahın portresi, arka
yüzünde ayakta iki kadın figürü bulunur. İngiltere’yi temsil eden kadın figürü, Osmanlı’yı temsil
eden kadın figürünün elini sıkarken betimlenir. İngiltere burada kendini soylu, hükmeden kadın
şeklinde konumlandırırken, Osmanlı’yı tek eliyle örtüsünü kaldıran diğer elini de karşısındaki kadına
uzatan naif ve ürkek bir kadın tasviri kullanarak konumlandırır. Aslında burada kullanılan güçsüz, naif
kadın tasvirinden daha önemli olan durum, madalyada Osmanlı’nın, Devlet-i Âli-i Osmaniye’den
ziyade Harem-i Hümâyun şeklinde kimliklendirilmiş olmasıdır. Başak Burcu Tekin, “Sultan
Abdülaziz’in İngiltere (Londra) Ziyareti Hatıra Madalyası: 19. Yüzyılda Batı- Doğu Kimlik
Algılayışının Görsel bir özeti The Commemorative Medal Made For The England (London) Visit Of
Sultan Abdülaziz: A Visual Summation Of Perception Of The Western- Eastern Identity In The 19th
Century,” Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks, C.2, No:1, 2012,
s.184,191.
236
Harem kelimesi Batı’da özellikle 18. yüzyıl itibariyle genelevle özdeşleşleşir. 19. yüzyıl ortalarında
Paris’te en büyük genelevin adı “Maison Oriantale” ve sahibi de “ La Turque” dır. Güçsav, a.g.e. s.21.
237
Lady Montague, Lucy Jane Garnett, Julia Pardoe, Fanny Blunt gibi Batılı kadınlar, Osmanlı
Haremi ile ilgili oluşturulan olumsuz algının kırılmasında önemli rol oynamıştır. Aslı Sancar,
Ottoman Women Myth and Reality,Tughra Books,İzmir,2009, s. 43.
238
Reina Lewis, “Oryantalizmi Yeniden Düşünmek Kadınlar, Seyyahlar ve Osmanlı Haremi”
Çev. Beyhan Uygun-Aytemiz, Şeyda Başlı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2006, s. 18,19.

101
3.4.2. Yabancı Ziyaretçiler Ve Harem Çağrışımlar

Dolmabahçe Sarayı ziyaretçilerinin, 19. yüzyıl Osmanlı sarayı haremine dair sahip
oldukları algıyı ortaya koymak adına, 2016 ilkbahar mevsim döneminde bir mülakat
gerçekleştirilmiştir. Bu konuda Millî Saraylar, kurum olarak gözlemden ileriye
gidecek resmî bir çalışma yapmadığı için, gerçekleştirilen mülakatın, günümüz
ziyaretçilerinin sahip olduğu harem algısına dair veriler sunması açısından önemli
olduğu düşünülmektedir.

Bu çalışma, harem çağrışımlarının ziyaretçiler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak


amacıyla yapılmış niteliksel bir alan araştırmasıdır. Örnekleme yöntemi olarak
kolayda örnekleme metodu seçilmiştir. Örneklemin ana kütleyi iyi temsil etmesi
gerektiği göz önünde bulundurularak mümkün olduğunca farklı demografik
özelliklere sahip ziyaretçilerle mülakat gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Toplam
katılımcı sayısı 105’tir. Katılımcıların demografik özellikleri incelendiğinde 51
kişinin kadın, 54 kişinin erkek olduğu, 54 kişinin 20-39; 40 kişinin 40-59 ve 11
kişinin 60-69 yaş aralığında olduğu tespit edilmiştir. Tüm katılımcılar, yabancı
kökenlidir. Yabancı ziyaretçilerin 30’u Amerika Birleşik Devletleri’nden, 52
katılımcı Batı ve Orta Avrupa’dan, 11 ziyaretçi Orta Doğu’dan, 7 katılımcı
Uzakdoğu’dan ve 5 ziyaretçi Asya ülkelerindendir.

Mülakatlar, ziyaretçilerin harem gezisi öncesi yapılmıştır. Her mülakat yaklaşık 5


dakika sürmüştür. Mülakata katılanlara “Birazdan 19. Yüzyıl Sarayı olan
Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü gezinize başlayacaksınız. 19. Yüzyıl
Osmanlı haremi denilince ne anlıyorsunuz? Osmanlı haremi size neleri çağrıştırıyor?
Sizce haremin birincil işlevi nedir?” sorusu yöneltilmiştir. Mülakatlar yapıldıktan
sonra harem çağrışımları ile ilgili belirtilen sözcükleri içeren anahtar kelimeler bir
havuzda toplanmış ve içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi esnasında
belirlenen anahtar kelimeler, farklı gruplar altında kodlanarak harem çağrışımları
kategorize edilmiştir. Tablo aşağıda gösterilmiştir:

102
HAREM ÇAĞRIŞIMLARI

DİNİ ŞAHIŞ ÜZERİNDEN POLİTİK İŞLEVSEL MEKANSAL


GÖNDERME GÖNDERME /MADDİ DİĞER
GÖNDERME GÖNDERME
GÖNDERME

Türk/ İslam Sadece Kadınların evi


Atatürk'ün yaşadığı Güç için Saray
Tecrit
Kültür ve yer mücadelelerin organizasyonu Hanedan ailesinin yaşam edilmiş/baskı
gelenekleri yaşandığı mekan alanı
doğrultusunda Padişah/Hanım altına alınmış
Sultanlar/Cariyeler/Ha Entrika/Skandalla erkeklerin giremediği yer. kadınlar
oluşan mekan
rem ağaları r Hamamlar/yatak İktidar sahibi
Müslüman
Osmanlı Kültürü
Yönetimin arka odaları/avlular erkler ve
yüzü Lüks/güzel mimari köleleştirilmiş
kadınlar
Güzel Kıyafetler
Erkek egemen
Mücevherlerle süslü toplum
kadınlar
Çokeşliliğin
Müzik/dans/ sınırsız eğlence normalleştirilm
Zenginlik/refah/ altın esi
süslemeler Altın kafeste
Çokça hizmetli yaşam
Savurganlık aşağılanma
Çokça kadına sahip
olabilme

Şekil 3.1: Harem-i Hümâyun bölümü yabancı ziyaretçilerle gerçekleştirilen mülakat sonuçları
103
Söz konusu mülakatta “19. yüzyıl Osmanlı haremi denilince ne anlıyorsunuz?
Osmanlı haremi size neleri çağrıştırıyor?” sorusuna verilen cevaplarda ziyaretçilerin
büyük bir bölümünün soru ile ilgili mekânsal/maddi gönderme yaptığı
gözlemlenmiştir. Mekânsal/maddi gönderme yapan ziyaretçilerin, 19. yüzyıl Osmanlı
haremine dair yaptığı çağrışımların genellikle “özel daireler, avlular, yatak odaları,
hamamlar” gibi haremin işlevsel alanları ile ilgili olduğu söylenebilir.
Mekânsal/maddi gönderme yapan ziyaretçiler haremi “ev” olarak tanımlamış, evin
dekoratif ve mimarî unsurlarını ön plana çıkaran betimlemelerde bulunmuşlardır.
Ziyaretçiler, maddî gönderme başlığı altında “lüks mimari, dekorasyonda çokça altın,
zenginlik, refah, mücevherlerle süslü kadınlar, güzel kıyafetler, birçok güzel kadına
sahip olma vb. ” gibi kelimeler ve tanımlamalarla sahip oldukları harem imgesini
anlatmıştır. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı harem çağrışımlarını “padişah, hanım
sultanlar, harem ağaları, cariyeler” gibi haremi kullanan hane halkı üzerinden
açıklamayı seçmiştir. Hareme, şahıs üzerinden gönderme yapan tüm ziyaretçiler
içinde yalnızca bir ziyaretçi “Atatürk’ün hayatının geçtiği yer” tanımlamasını
kullanmıştır. Yabancı ziyaretçilerin harem ziyaretleri ile öncelikli amaçlarının;
Osmanlı Dönemi saray yaşantısı ve özel yaşam hakkında bilgi almak olduğu ifade
edilebilir. Mülakatta ziyaretçiler, haremin işlevsel yönüyle ilgili çok az paylaşımda
bulunmuş, “işlevsel gönderme” başlığı altında saray divanı, organizasyon ve eğitim
yeri” kelimeleri kullanılmıştır. Harem çağrışımları ile ilgili politik gönderme yapan
az sayıda ziyaretçinin cevapları “yönetimin arka yüzü, rekabet, güç gösterisi,
skandallar” kelimeleri ile kodlanmıştır. Harem çağrışımları ile ilgili dini gönderme
yapan ziyaretçiler harem kurumunun Türk/İslam kültürü ile ilintili olduğunu, Türk
geleneklerinin bir parçası olduğunu ifade etmiştir. “Diğer” başlığı adı altında
katılımcıların harem çağrışımları ile ilgili olumsuz yargı içeren tanımlamalar anahtar
kelimeler kullanılarak kodlanmıştır. Bu başlık altında “cinsellik, tecrit, altına alınmış
kadınlar, erkek egemenlik, çok eşliliğin normalleştirilmesi, kölelik, metresler,
aşağılama” gibi kelimeler kullanıldığı gözlemlenmektir. Mülakatta, haremi salt
olumsuz ifadelerle tanımlayan ziyaretçilerin hepsi, Avrupa veya Amerika Birleşik
Devletleri’ndendir.

104
Söz konusu mülakatta verilen cevaplar doğrultusunda oryantalizmin, toplum algısını
hâlâ şekillendirdiğinin ipuçları görülmektedir. Bir kurum ve padişahın evi olan
haremin, yüzyıllardır süregelen olumsuz imajını kırmanın bir yolunun da harem
hakkında yapılan akademik araştırmaların, ziyaretçi odaklı müze yorumlamalarıyla
desteklenmesiyle gerçekleşeceği ortadadır.

3.4.1.3. Self Oryantalizm ve Harem İmgesi

Self oryantalizm; Doğulu toplumların kendilerini, Batı’ya ait değerfikirleri aracılığı


ile anlamlandırmaları, öteki içinde öteki yaratmaları olarak anlamlandırılabilir. 239

Harem imgesi hakkındaki söz konusu iki anlamlı durumun günümüzde Türk toplumu
nezdinde de devam etmesinin nedenini, belki de “self oryantalizm” kavramıyla
açıklamak mümkün olabilir.

Avrupa’daki teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yakalayabilmek adına Osmanlı


Devleti tarafından uygulanan yenileşme ve rslahat hareketleri esnasında devlet
adamları, aydınlar ve halk arasında yaşanan tartışmalar, bu duruma örnek
gösterilebilir. Batı’nın üstünlüğünü kabul etmiş ve Batı’yla birebir iletişim halinde
olan Osmanlı aydınları, self oryantalist bir tavırla ıslahatların uygulanmasını
desteklemiş, fakat ıslahatlar içselleştirilemediği için başarısız olmuştur. Self
oryantalizm, modern ulus devletlerin oluşması sırasında Mustafa Kemal Atatürk gibi
yüzünü Batı’ya dönmüş liderler tarafından da stratejik bir araç olarak kullanılmıştır.
Yeni kurulan Cumhuriyet, yüzünü Batı’ya dönen, Batı’nın üstünlüğünü kabul eden
içselleştirilmiş oryantalizm etkisinde tasarlanan reformlarla şekillenmiştir. 240

Haremin Türk toplumu nezdinde bazı çevreler tarafından olumsuz algılanmasının


çıkış noktalarından biri de, Osmanlı’nın son dönemleri ve kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nin algı politikalarıdır.

239
Merve Zeynep Doğan, “Self Oryantalizm Bağlamında Türk Medyasının Arap Aktivizmine
Yaklaşımı”, 1. Medya Çalışmaları Sempozyumu 1st International Symposium on Media Studies,
1.Baskı, Akdeniz Üniversitesi Yayınları, Antalya, Kasım 2013, s.453.
240
İsmail Hira, Emine Yıldırım, “Türk Televizyon Dizilerinde Oryantalist Yansımalar: Muhteşem
Yüzyıl Örneği”, PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, C.ll, S.2, s.46.

105
Toplumların, kendilerine ait olumsuz bir imajın oluşumunda edebiyat, toplumlararası
ilişkiler ve tabii ki medya önemli rol üstlenirler. 241

Yazar Selahaddin Güngör’ün 1939 yılına tarihlenen Yeni Mecmua Dergisi için
dönemin Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz’le yaptığı röportaj ve harem gezisi bu
noktada ilgi çekicidir. Güngör, yazısında Tahsin Öz’ün eşlik ettiği saray gezisine
başlamadan önce, Topkapı Haremi’ni şu şekilde tarif etmektedir;

“ 258 odalı bir kadınlar hapishanesi…İçinde yaşayanlara asırlarca gün ışığını


bir iksir gibi damla damla akıtan, ortaçağa ait muhteşem bir kadınlar
hapishanesi…. Kimi kraldan baç alıp, kimi krala taç giydiren koca bir
imparatorluk dört yüz şu kadar sene bu kesif dört duvarın içinde nasıl olup da
yarı dünyaya hükmedebildi? Atlarına “Vistül” nehrinde su içirip gemilerine
okyanus enginlerinde yol açan kahramanlar, bu karanlık izbelerde, şehevi
gıdasını beyaz cariyelerin çıplak etinden alan hoyrat otoritelere, nasıl nasıl körü
körüne bağlandılar!?. . .” 242

Yazarın görüşleri, aslında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları


hakkında da bize ipucu verir. Atatürk Dönemi kültür politikaları, Türk milletinin
Batı’dan daha üstün olduğunu kanıtlamaya yöneliktir. Bu bağlamda Atatürk,
Anadolu’da, Bizans öncesi kurulan Hatti, Hittit gibi Türklerin ataları olduğuna
inanılan medeniyetlerin benimsenmesi yolunda çalışmalar yapmış, Osmanlı
Dönemine ait kültürel değerleri reddetmiştir. Kültür politikaları, çağdaşlaşma
(Batılılaşma) ve milliyetçilik üzerine kurulmuştur, Türk kültürünün gelişmesini
önlemiş olduğuna inanılan Osmanlı medeniyeti geri plana itilmiştir. 243

Muhteşem Yüzyıl’ın en çok izlenen ve hakkında en çok akademik makale yazılan


Türk dizilerinden biri olması belki de böyle bir geçmişimizin olmasının sonucudur.
Dizi, adında da anlaşılacağı gibi Osmanlı’nın en parlak dönemlerinden biri olan
Kanuni Sultan Süleyman Dönemini konu almasına karşın ve belki de reyting kaygısı
ile harem yaşamı – dizi genellikle Kanuni Sultan Süleyman ve eşi Hürrem Sultan ile
ilgilidir- ve kişisel ihtirasları ön plana çıkardığından, toplumun bazı kesimleri
tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Toplum, bu dizi ile beraber neredeyse ikiye
bölünmüştür. Toplumun bir kesimi, tarihi ve padişahları tabulaştırmakla suçlarken

241
Doğan, a.g.m., s.453.
242
Selahaddin Güngör, “258 Odalı Bir Kadınlar Hapishanesi: Harem”, Yeni Mecmua, S.7, Haziran,
1939.
243
Nilüfer Öndin, Cumhuriyet’in Kültür Politikası ve Sanat 1923-1950, İstanbul, İnsancıl
Yayınevi, 2003, s.58,60.

106
muhafazakar kesim de Osmanlı’nın altın çağının dizide gösterilmediğini,
Osmanlı’nın sadece Haremden ibaretmiş gibi yansıtıldığını, tarihin çarpıtıldığını -
dizinin belgesel olmadığını unutarak- iddia ederek diziyi kınamışlardır. RTÜK’e
binlerce şikayet telefonu gelen dizinin oryantalist bir tavırla harem ve entrikalar ile
yönetilen bir Osmanlı imajı çizdiği ve Osmanlı Devleti’nin toplum nezdinde
itibarsızlaştırıldığı iddia edilmiştir. 244

Şüphesiz bu ithamlar, dizinin yapımcıları tarafından tarihten ilham alan bir kurgu
drama olarak nitelendirilmesine rağmen, dizi için oldukça ağırdır. Osmanlı’da
haremin kurumsal varlığından, toplumun farklı siyasi görüşlere sahip kesimlerinin
farklı bakış açılarından da olsa bir şekilde rahatsız oldukları sonucu, hem ilginç hem
de ayrı bir araştırmanın konusudur.

3.4.1.4. Yerli Ziyaretçiler Ve Harem Çağrışımları

Dolmabahçe Sarayı’nın Harem-i Hümâyun bölümünü ziyaret eden yabancı


misafirlerin, harem kavramına dair sahip oldukları algıyı ortaya koymak adına
uygulanan mülakat, Türk ziyaretçilerle de gerçekleştirilmiştir. Mülakat için kolayda
örnekleme yöntemi seçilmiştir. Mülakata katılanların 58’i 20-39, 28’i 40-49 ve 14’ü
60-69 yaş aralığındadır. Katılımcıların 47’si kadın ve 53’ü erkektir. Mülakatlar
ziyaretçilerle harem ziyaretleri öncesi yapılmıştır. Her mülakat yaklaşık 5 dakika
sürmüştür.Araştırmaya katılanlara “Birazdan 19. Yüzyıl Sarayı olan Dolmabahçe
Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü gezinize başlayacaksınız. 19. yüzyıl Osmanlı
haremi denilince ne anlıyorsunuz? Osmanlı haremi size neler çağrıştırıyor? Sizce
haremin birincil işlevi nedir?” soruları yöneltilmiştir. Mülakatlar yapıldıktan sonra
harem çağrışımları ile ilgili belirtilen sözcükleri içeren anahtar kelimeler, yabancı
ziyaretçilerle gerçekleştirilen mülakatlarda olduğu gibi bir havuzda toplanmış ve
içerik analizine tabi tutulmuştur. İçerik analizi esnasında belirlenen anahtar
kelimeler, farklı gruplar altında kodlanarak harem çağrışımları kategorize edilmiştir.
Tablo aşağıda gösterilmiştir:

244
Hira, Yıldırım, a.g.m., s.51.

107
HAREM ÇAĞRIŞIMLARI

DİNİ ŞAHIŞ ÜZERİNDEN POLİTİK İŞLEVSEL


MEKANSAL DİĞER
GÖNDERME GÖNDERME GÖNDERME /MADDİ
GÖNDERME
GÖNDERME
Çok eşlilik
İslami Kanuni Sultan Süleyman Dışarı çıkamayan
/Hürrem Sultan Osmanlının Disiplin Hanedanın evi/ kadın ve çocuklar
yaşam/Müslüman şehzadelerin
ların uyması Muhteşem Yüzyıl çöküş sebebi kadın ve çocukların /kölelik
Kösem Sultan Harem eğitildiği yer kullandığı stres, acı tutsaklık
gereken kurallar Eğitim kurumu
Müslüman Sultan/Hanım kadınlarının güç mekan/padişahın evi tutsak güzel
Sultanlar/şehzadeler Okul kadınlar
evi/ecdadın evi için
Hiyerarşik sistem
lüks özel
Atatürk'ün odası gerçekleştirdiği daireler/hamamlar/a boş zaman/
Mustafa Kemal Paşa ve entrikalar İmparatorluğun vlular sıkıcılık
yaverleri İktidar savaşları önemli bir Lüks yaşam Cumhuriyet'e
Atatürk'ün vefat ettiği kurumu mücevherler,gösteri, saygı
yer altın Atatürk'e
Atatürk Müzesi Güzel elbiseler şükretmek
Atatürk'ün çalışmalarını Güzel hanımlara ve
gerçekleştirdiği yer. çokça hizmetliye
Atatürk'e saygı4 sahip olmak

Şekil 3.2: Harem-i Hümâyun bölümü yerli ziyaretçilerle gerçekleştirilen mülakat sonuçları
108
Türk ziyaretçilerin, haremle ilgili en çok şahıs üzerinden gönderme yaptığı
söylenebilir. Şahıs üzerinden yapılan çağrışımlarda en çok Mustafa Kemal Atatürk’e
gönderme yapılmıştır. Atatürk’ün vefat ettiği odanın burada olması, Türk
ziyaretçilerin önemli bir kısmının harem ziyaretlerindeki birincil amaçlarının
Osmanlı Dönemi harem yaşantısını görmek yerine Atatürk’ün kullandığı mekânları
görmek olduğu ifade edilebilir. Şahıs üzerinden gönderme yapan katılımcıların
arasında günümüz popüler dönem dizi karakter oyuncularının –Kanuni Sultan
Süleyman, Hürrem Sultan, Kösem Sultan gibi- adları da kullanılmıştır. Bu bağlamda,
Türk ziyaretçilerin sahip oldukları harem algısının oluşmasında, medyanın önemli bir
rolünün olduğu ifade edilmelidir. Şahıs üzerinden gönderme yapan ziyaretçiler, aynı
zamanda hareme politik gönderme de yapmıştır. “Osmanlı’nın çöküş sebebi, entrika,
iktidar savaşları” kelimeleri ile kodlanan politik gönderme başlığında ziyaretçilerin
hepsi haremin siyasi yapısını, yukarıda adı geçen harem kadınları üzerinden
betimleyerek açıklamayı seçmiştir.

“Yerli ziyaretçilerin, haremle ilgili en çok mekânsal/maddî göndermede bulunduğu


ifade edilebilir. Yerli ziyaretçilerin hayallerinde kurguladıkları haremin, çokça altın
süslemenin kullanıldığı lüks ve konforlu dairelerden oluşan bir mekân olduğu
söylenebilir. Yerli ziyaretçiler arasında haremle ilgili dini gönderme yapan ziyaretçi
sayısı da oldukça fazladır. Dini göndermeler tabloda “İslamî yaşam, Müslümanın
evi/ecdadın evi” tanımlamalarıyla kodlanmıştır. Dini gönderme yapan ziyaretçiler,
haremin birincil amacının -İslam’ın getirdiği kurallar gereği hanımlarla temasın
dinen haram olması nedeniyle- güvenlik ve kadınları korumak olduğunu
düşünmektedir. Yabancı ziyaretçilerle kıyaslandığında, yerli ziyaretçilerin haremle
daha çok işlevsel atıfta bulundukları söylenebilir. Ancak hareme işlevsel atıfta
bulunan yerli ziyaretçi sayısı da oldukça azdır. Hareme işlevsel gönderme yapan
ziyaretçiler, haremin birincil amacının “neslin devamını sağlamak ve şehzade
eğitimi” olduğunu ifade etmişlerdir. Az da olsa yerli ziyaretçilerin bir bölümünün
haremi bir mekândan ziyade, imparatorluğun devamında önem arz eden bir
teşkilatlanma olarak tanımladıkları söylenebilir. “Diğer” başlığı adı altında
katılımcıların harem çağrışımları ile ilgili olumsuz yargı içeren tanımlamaları,
anahtar kelimeler kullanılarak kodlanmıştır. Bu başlık “Çok eşlilik, dışarı çıkamayan

109
kadın ve çocuklar/kölelik, stres, acı, tutsaklık, boş zaman, sıkıcılık, Cumhuriyet’e
saygı, Atatürk’e teşekkür etmek” kelimeleri kullanılarak kodlanmıştır. Bir kısım
ziyaretçinin, haremi; salt kadınların köleleştirildiği, çağdışı bir kurum olarak
betimlediği görülmekle harem ziyaretlerinin tek amacının Atatürk’ün kullandığı
bölümleri görmek olduğu açıktır. Hareme dair yapmış oldukları betimlemelerde
Cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına şükretmenin önemli olduğunu
söylemişlerdir. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin söz konusu ankette yöneltilen 2 soruya
oldukça benzer cevaplar vermesi haremin Türk toplumu nezdindeki algısının
günümüz yabancı ziyaretçilerin haremi algılayış biçiminden cok da farklı olmadığı
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Cumhuriyet Döneminde Osmanlı’ya özellikle harem gibi çok karmaşık ve hiyerarşik


bir kuruma Batı’nın gözüyle bakmak toplumda yer ettiğinden günümüzde de harem
hakkındaki olumsuz algıların halen var olması şaşırılacak bir durum değildir. Fakat
buna karşı çıkan muhafazakar tarihçi ve araştırmacıların haremi sadece bir mektep
olarak göstermeye çalışmaları da konuyu anlamamız açısından bir o kadar eksik bir
durum yaratır. Karmaşıklığı ve bilinmezlikleriyle harem, her zaman popüler kültürün
araçsallaştırdığı bir kurum olarak varlığını sürdürecektir. 245

3.5. MEKÂNIN YORUMLANMASINA DAİR SORUNLAR

3.5.1. Avrupa Saray Müzelerde Kullanılan Yorumlayıcı İletişim


Yöntemlerine Dair Örnek Olay İncelemesi

3.5.1.1. Hampton Court Sarayı ( İngiltere)

İngiltere’nin Hampton kasabası sınırları içerisinde yer alan sarayın bulunduğu alan,
13. Yüzyıl’da Avrupalı Katolik Hristiyanların kutsal topraklara düzenlediği haçlı
seferlerine maddî yardım sağlamak üzere kurulmuş, büyük bir çiftlik
görünümündedir. Katolik kilisenin yetkisindeki çiftlik, daha sonra Tudor
Hanedanlığı’ından VIII. Henry’nin tahta geçmesiyle genişletilmiş ve saray kimliğini

245
Irvin Cemil Schick, “Asıl Harem Hangisi?”, Millî Saraylar Kültür ve Sanat Dergisi, İstanbul,
S.8, 2011, s.141.

110
1525 yılı itibariyle kazanmıştır. Hampton Court Sarayı, VIII. Henry’nin renkli
kişiliği ve sarayın, dönemin önemli tarihi olaylarına tanıklık etmesi dolayısıyla,
ziyaretçi akınına uğrayan önemli merkezlerden biridir. 246

Saray günümüzde dokuz farklı dil seçeneğinden oluşan sesli rehberlik hizmetiyle
gezilebilmektedir. Bunun dışında ekstra ücrete tabi ve isteğe bağlı yüz yüze rehberlik
hizmetinden faydalanmak da mümkündür. Yüz yüze rehberlik hizmeti sekiz dilde
gerçekleştirilmektedir. Rehberlerin bir bölümü kostümlü olarak çalışmaktadır.
Rehberli turların süreleri de çok seçeneklidir; tur süreleri 1-4 saat arası
değişmektedir. Ayrıca saray, işitme engelli ziyaretçiler için -kendileri de işitme
engelli olan- 3 rehber istihdam etmiştir. Sarayda gerçekleştirilen turlar ziyaretçi
profiline göre çeşitlendirilmiştir.

Saray içindeki gezinizi nasıl planlamanız gerektiği ve sarayın kısa tarihçesini anlatan
kitapçıklar, ücret karşılığı temin edilebilmektedir. Sarayda dönemsel olarak
planlanan ve katılımı ücretsiz olan özel konulu turlar –saray bahçeleri, saray
nesneleri gibi- da düzenlenmektedir. 247

Ziyaretçilerin büyük ilgisini çeken Hampton Court Sarayı, 2006 yılı itibariyle
saraydaki mevcut sergilemenin ziyaretçi beklentilerini yeterince karşılamadığı
sonucuna varmış, sergileme politikasını, ziyaretçi odaklı müze yorumlamaları
kullanma kararı alarak değiştirmiştir.

Yaratıcı Saray Müze Yorumlamalarına Örnekler

Saray, müze yorumlanmalarında, tarihin birebir gerçekleştiği/yaşandığı mekânda


anlatılmasının gücünden çokça yararlanmıştır. Hampton Court Sarayı, Tudor
mutfakları, ziyaretçinin, mümkün olduğunca bütün duyularını (görme, duyma,
koklama, tatma, dokunma) kullanarak deneysel ve otantik bir gezi yaşayabilmesi
adına yeniden yorumlanmıştır. Bu bağlamda küratörler tarafından mutfak bölümünde
sergilenmesinde sakınca ve zorluk görülen özgün objeler bir başka yerde
sergilenmek üzere kaldırılmıştır. Özgün objelerin kaldırılması mutfağı güvenlik için

246
Dolman et, al., a.g.e., s.7,8.
247
(çevrimiçi) https://www.hrp.org.uk/hampton-court-palace/ , 16 Temmuz 2016.

111
çevreleyen sergi bariyerlerinin de kaldırılmasına olanak tanımış, yeni sergilemede bu
objelerin replikaları kullanılmıştır. “Yaşayan bir Tudors mutfağı” yaratmak adına
gerçek yiyecekler -meyve, sebze, baharatlar- mutfak tezgahlarına ilave edilmiştir.
(Bkz. Ek.8, Resim:3) Saray mutfağında yemek pişirme işlemi esnasında yaşanan
karmaşayı ve koşturmayı ziyaretçiye daha iyi hissettimek için ses efektlerinden de
yararlanılmıştır. Müze küratörleri, mutfağa has gürültüyü mekân içerisine gizlenmiş
hoparlörler aracılığıyla vermiştir. Tarihi bu mutfak; ses ve ışık tasarımcıların çok
disiplinli bir takım çalışması sonucunda otantikliği bozulmadan, yaşayan bir mekân
haline getirilmiştir. Sergi, özgünlüğü kaybetmeme adına, saray mutfaklarına ait
birincil kaynakların yani arşiv belgelerinin titizlikle araştırılması sonucu
oluşturulmuştur. Sergide kullanılan her detay (ses efektleri, yemek tarifleri, koku)
akademik bir çalışmaya dayanmaktadır. Tudors mutfaklarını gezen ziyaretçiler
arasında yapılan sergi değerlendirme anketine göre; ziyaretçilerin % 75’i ses, koku
ve dokunabilecekleri replika objelerin kullanıldığı yorumlama ile ilgili pozitif
değerlendirmelerde bulunmuştur. Ziyaretçilerin birçoğu, mutfakların adeta “yemek
servis etmeye hazır”mış duygusunu verdiğini söylemiştir. Küratörler, özgün objeleri
kullanmamalarına rağmen, ziyaretçiye, özgün bir gezi deneyimi yaşatmayı
amaçlamıştır. VIII. Henry Döneminde saray mutfaklarının nasıl çalıştığı, ziyaretçinin
hayal etmesini kolaylaştıracak, duyulara hitap eden yorumlama tekniği kullanılarak
oluşturulmuştur. Ziyaretçi değerlendirme anketinden ilginç sonuçlar da ortaya
çıkmıştır. Balık Mutfağı, anketlere göre en başarısız yeni yorumlama olarak
seçilmiştir. VIII. Henry Dönemindeki arşiv belgelerine göre; balık yakalanıp aynı
gün içerisinde tüketilir. Balık mutfağında taze, deniz kokulu, rahatsız etmeyen balık
kokusu ile verilmek istenen koku, ziyaretçi tarafından algılanamamıştır. Ziyaretçi
ısrarla balık pazarının ağır, rahatsız edici, bayat balık kokusunu duymayı beklemiştir.
Bu gibi durumlar, özgünlük kavramının, müze küratörleri ve tarihçileri tarafından
algılanış biçiminin, ziyaretçi deneyiminden ayrıldığını göstermesi açısından ilginçtir.
Bunun dışında, ziyaretçiler, Hampton Court Sarayı’nın resmi internet sitesinden
Tudor mutfaklarında pişen yemeklerin tariflerine ulaşabilmekte ve sarayda
gerçekleşen yemek pişirme günlerine de katılabilmektedir.

112
Kullanılan diğer yorumlama yöntemi; “tarihin cisimleştirilmesi (embodying
history)”dir. Bu yorumlama yöntemi, bedensel deneyimlerimizle geçmiş dönem
yaşam şartlarını anlamamıza yardımcı olmak için kullanılan bir ifadedir. Yani
tarihsel gerçeklik ve ziyaretçi ile bağ kurmada yaşanan boşluk; acılı veya keyifli
olmak, üşümek, aşık olmak, yorgun hissetmek, sıcaktan bunalmak gibi bedensel ve
duygusal deneyimlerimizin evrenselliğini kullanılarak aşılmaya çalışılmıştır. Örneğin
bütün çabalara rağmen, kışın hâlâ çok soğuk ve konforsuz olan saray, ziyaretçilerin,
geçmişi, fiziksel yaşam koşulları bağlamında daha rahat anlayabilmesine olanak
vermiştir. Soğuğu iliklerine kadar hisseden ziyaretçi, saray mutfağına geçtiğinde
yanan ocak yanında –aynı geçmişte olduğu gibi- biraz da olsa ısınmanın konforunu
yaşayabilmektedir. Müze küratörleri, ziyaretçinin, kat kat giyilen, kısmen ağır, VIII.
Henry Dönemi kıyafetlerini denemelerine de imkan tanımıştır. Böylelikle ziyaretçi,
kıyafetin ağırlığını, konforunu veya konforsuzluğunu birebir yaşama şansı elde eder.

Bu yorumlamada amaç duyguların evrenselliğinden yararlanarak ziyaretçinin tarihi


karakterle empati kurmasını sağlamak yani ziyaretçi ve tarihi figürle arasında bir bağ
oluşturmaktır. 248

Bu noktada, diğer müze türleri içinde sadece ev-saray müzelerin, duyulara hitap eden
yorumlamaları, kolayca müze ziyaretinin bir parçası olarak sunma kapasitesine sahip
olduğunu söyleyebiliriz. Duyuların uyarılması ölçüsünde müze yorumlamalarındaki
başarının da aynı şekilde arttığı gözlemlenmiştir. Görme duyusu dışında koklama,
tatma, duyma, dokunma gibi beş farklı duyumuzun harekete geçmesi ile yaşanan
müze deneyimi, ziyaretçinin saray, ev gibi müzeleştirilmiş tarihi yapıyla etkileşimde
bulunmasına ve kişisel deneyimler aracılığıyla ev müzenin anlamını keşfetmesine
olanak verir. 249

Tarihi öğrenmenin, tarihten zevk almanın ve alınan bilgiyi kendi hayatlarımıza


yansıtmanın en doğal yollarından biri, hikayeler aracılığı ile gerçekleşir. Rehberler
tarafından gerçekleştirilen hikaye anlatımı, Hampton Court Sarayı’nda kullanılan
birincil yorumlamalar arasındadır. Yorumlayıcılar –rehberler ve tiyatro oyuncuları-
248
Suzannah Lipscomb, “Historical Authenticity and Interpretative Strategy at Hampton Court
Palace”, The Public Historian, C. XXXII, No: 3, Summer 2010, s.112,113.
249
Susan Webber, “House Museums as site of Memory”, University of Canberra, 2005, s.24.

113
saray ve saray içinde yaşamış tarihi karakterler hakkında kronolojik bilgi vermek
yerine, ziyaretçinin ruhuna dokunacak hikayeler kullanır. Hikayeleştirme, anlatılmak
istenen bir tarihi olayı sadece bir yönüyle öne çıkartabileceği gibi anlatıyı da tekdüze
bir yorumlamanın içine hapsedebilir. Bu bağlamda; hikaye anlatımı, tarihçilerin
şüpheli yaklaştığı bir yorumlama tekniği olsa da bir olay ancak arşiv belgelerinde
bulunmayan, çoğu zaman anlatan tarafından eklenen bilgilerle renklenir ve
hikayeleşir. Hikaye anlatımı bize, insanların geçmişte nasıl yaşadığını, insan
yaşamıyla ilgili karmaşık ve evrensel gerçekleri, yeniden inşa edilen tarihi
karakterlerin hayatları aracılığıyla “empati kurarak” keşfetmemize olanak verir. 2007
yılında açılan VIII. Henry’nin hayatının ilk 20 yılını anlatan “hikaye sergisi” bu
bakış açısıyla oluşturulmuştur. VIII. Henry’nin çok fazla bilinmeyen yönünü konu
alan sergi; interaktif dokunmatik ekranlar, görsel işitsel malzemelerle desteklenmiş
ve ziyaretçilerin büyük beğenisini toplamıştır. Ziyaretçilerin, hikaye ve hikayede yer
alan üç tarihi şahsiyetle güçlü bir bağ kurduğu gözlemlenmiştir. Sarayda
ziyaretçilerin otantik bir deneyim yaşaması adına dönem kıyafeti giyen tiyatro
oyuncularında da faydalanılmaktadır. Tiyatro oyuncularının giydiği kıyafetler,
dönemin koşulları ve özgün kıyafetleri detaylı olarak incelenerek özel olarak
hazırlanmıştır. VIII. Henry ve ilk eşi Katherine’i canlandıran tiyatrocular, yazılı bir
senaryo veya doğaçlamaya dayalı küçük oyunlar sahneler. Ziyaretçiler, oyun
aralarında, saray içerisinde vakit geçiren ve bir anda karşınıza çıkabilen oyuncularla
iletişime geçme ve vakit geçirme şansına da sahiptir. Oyuncular, özellikle öğrenci
gruplarından büyük ilgi görmüştür. 250

Hampton Court Sarayı, sergilemede; ziyaretçi merkezli tutumu ve yenilikçi müze


yorumlama biçimleri kullanarak ziyaretçi sayısını 2009 yılı itibariyle % 43 oranında
arttırmayı başarmıştır. 2009 yılında, bağımsız bir tüketici organizasyonu tarafından
Hampton Court Sarayı, günübirlik gezilerle görebileceğiniz en en etkileyici tarihî ve
kültürel miras alanlarından biri seçilmiştir. 251

250
Lipscomb, a.g.m., s.114.
251
A.m., s.118.

114
3.5.1.2. Blenheim Sarayı Müzesi

Oxford’un Kuzeybatısında Woodstock’ta yer alan Blenheim Sarayı, 18. yüzyıl


başlarına tarihlenir. Blenheim Sarayı, 1690-1730 yılları arası -sadece 40 yıl süren-
İngiliz barok üslûbunun nadir örneklerinden biridir.

Saray, İspanya Veraset Savaşı sırasında İngiliz Avusturya ordusunun, Fransız


ordusuna karşı göstermiş olduğu başarıya ithafen yaptırılmıştır. İngiliz
Parlementosu’nun aldığı bir kararla orduyu komuta eden 1. Marlborough dükü John
Churchill, Blenheim Sarayı ile ödüllendirilmiştir. Blenheim Sarayı, Birleşik Krallığın
en önemli devlet adamlarından Winston Churchill’in doğduğu ve büyüdüğü saray
olması açısından da önemlidir. Saray, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras listesine
alınmıştır. 252

Blenheim Sarayı’ında gerçekleştirilen turların birincil amacı, Büyük Britanya’nın


askerî ve politik gücünü vurgulamaktır. Askerî bir zaferin hemen ardından yapım
emri verilen sarayın, sergileme politikası bu anlayışta gerçekleşmiştir. Krallığın en
büyük devlet adamlarından olan Winston Churchill’e ithaf edilmiş olan sergi, yıl
boyu ziyaretçilere açıktır. 2016 yılı itibariyle sarayda gerçekleşen turlar, alt kat,
(upstairs) üst kat, (downstairs) ve özel daireler turu (private apartments) olarak
ayrılmıştır. Yaklaşık 45 dakika süren ve 12 ziyaretçi ile sınırlanan turlar, sarayı her
yönüyle ziyaretçiye tanıtmayı amaçlamaktadır. Üst kat turu, aristokrat sınıfın
kullandığı devletin temsil edildiği resmî bölümü kapsarken alt kat turu ile saraylarda
çok da göremediğimiz saray çalışanlarının gündelik ve çalışma hayatını geçirdiği
hizmet katını kapsamaktadır. Dar ve bir bilmeceyi andıran koridor ve odalar ağından
oluşan hizmet katında ziyaretçi, hizmet sınıfına mensup saray çalışanlarının
hiyerarşik yapısını, görevlerini, yaptıkları iş karşılığında aldıkları maaşları, aristokrat
aile ile olan ilişkilerini rehberlerin hikayeleştirdikleri anlatımlar ışığında öğrenme
şansına sahip olmuşlardır. Günümüz müze çalışanlarının odalarının da bulunduğu alt
kat turu, sarayda en beğenilen turlar arasına girmeyi başarmıştır. Aristokrat sınıfın
kullandığı özel daireler, saray müze olarak ziyarete açıldığı günden beri –belirli

252
(çevrimiçi) http://whc.unesco.org/en/list/425, 10 Mart 2017.

115
mevsimlerde- gezilebilmektedir. Özel dairelerde yer alan daha önce ziyarete açık
olmayan bazı odaların da tur programına alınmasıyla, saray yeni ziyaretçi çekmeyi
başarmıştır253.

Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda yavaş yavaş hizmetli sınıfına dair yorumlamalarının


daha fazla kullanıldığı bir gerçektir. 21. yüzyılda demokratikleşme, toplumsal
sınıfsal ayrımların ortadan kalkması tarihe olan bakış açımızı da değiştirmiştir.
Örneğin Kıta Amerika’sında gördüğümüz ev müzelerde, sadece Anglo Amerikan
elitin temsil edildiği geleneksel yorumlamara, o ev içinde yaşamış hizmetlilerin –
siyahi kölelerin- hayatları da eklenmiştir. Başka bir deyişle, II. Dünya Savaşı sonrası
yaşanan toplumsal değişimler, müzeleştirilmiş tarihi yapıların yorumlama
politikalarının da evrilmesine vesile olmuştur. Günümüzde ev-saray müzelerde
hizmetli ve köle sınıfına dair yorumlamalar, müze programlarında büyük önem arz
etmektedir. 254

Yaratıcı Saray Müze Yorumlamalarına Örnekler

2007 yılında açılan “Untold Story” isimli interaktif sürekli sergi ile saray, askerî ve
siyasî zaferlere vurgu yapan ve sadece aristokrat sınıfın yaşantısının sergilendiği bir
müze yorumlaması kullanmak yerine, aristokratik sınıfa mensup aile üyelerinin
hizmetli sınıfı ile ilişkilerini izleyebileceğimiz ilginç bir yorumlama kurgulamıştır.

Ziyaretçiler “Untold Story” adlı sergi ile düşesin sadık hizmetçisi olan Grace
Ridley'in görüntüsü eşliğinde ve onun ağzından Blenheim Sarayı’nı gezme şansına
sahip olmuştur. Aslında bir hologram olan bu "hayalet", sarayda aile hayatının iç
yüzünü, daha samimi -belki biraz da dedikoduya dayananan- hikayeleştirilmiş bir
dille ziyaretçilere anlatır. (Bkz. Ek 8, Resim:4).

Bu müze yorumlamasıyla, ziyaretçinin hizmetli ile çok kolay özdeşleşebildiği


gözlemlenmiştir. Çünkü ziyaretçi de, tıpkı düşesin sağ kolu hizmetli Grace Ridley

253
Blenheim Sarayı Broşür, (çevrimiçi) http://www.treasurehouses.co.uk/houseDownloads/4_1.pdf,
10 Mart 2017.
254
Patrick H. Butler, “Past Present, And Future: The Place Of the House Museum In The Museum
Community”, Interpreting Historic House Museums, Ed. Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira,
2002, s.17,19.

116
gibi sarayın sahibi değil, sarayı gezmeye gelmiş içerideki bir yabancıdır; Grace
Ridley sarayın büyük bölümüne erişimi ve günlük olan bitenden haberi olan bir
hizmetli; ama bunun yanında seçkin sınıfa mensup olmadığından dolayı saray
içerisinde sınırsız özgürlükleri olmayan bir karakterdir. Burada aynı şekilde ziyaretçi
de saray sınırlarına girdiği an itibariyle saray içindeki bir yabancıdır; ziyaretçi giriş
ücreti karşılığında sarayın bazı bölümlerini, kendilerine ayrılmış bir süre içerisinde
görme şansına sahiptir; yani evin gerçek sahipleri gibi özgürce saray içerisinde
gezme hakları yoktur. Hatta özgün tefrişatın korunması için alınan ekstra güvenlik
tedbirleri gezi boyunca ziyaretçinin hiçbir şeye dokunmamasını gerektirir; ziyaretçi
neredeyse, bir odadan diğerine taşınan, sergiye ait parçalar gibidir. Belki de, tam bu
nedenden dolayı hayalet görünümündeki hizmetkar Grace Ridley karakteri, bu turun
rehberliği için doğru bir seçimdir. Aynı şekilde o da alt bir roldedir ve seçkin sınıfın
üyesi değildir; bu yüzden de ziyaretçinin “güvenebileceği” biridir. O, en ilginç
detayları ve dedikoduları anlatırken ziyaretçiler, onun anlattığı her şeyi, birinci elden
gördüğüne duyduğuna inanır255.

Müze küratörlerinin “Untold Story” sergisi ile çıkış noktası da budur. Saraylarda
hizmetli sınıfına uygulanan hiyerarşik özgürlük kısıtlamaları ve sarayların
müzeleştirilmesiyle günümüz ziyaretçilerinin bu gibi mekânlarda karşılaştığı sıkı
gezi kuralları birbirine çok benzerlik gösterir. Dolayısıyla, ziyaretçi, seçkin sınıfa
mensup bir karakter yerine, hizmet sınıfından olan bir karakterle daha kolay bağ
kurabilir. Hizmetli, sanki hikayelerini konuklara anlatmasını sağlayan bu "yepyeni"
teknolojinin farkındaymış gibi oldukça mütevazıdır. Gezi boyunca, sarayın sahibi
olan Marlborough ailesine mensup önemli kişilerin, oldukça gerçekçi yapılmış
hareketli bal mumu heykelleri de görülür. Onlar sarayda hareket edebilen elle tutulur
balmumu heykeller iken, hizmetlinin “eşikteki” hayalet sureti bir nevi, ziyaretçilerin
sahne arkasındaki günlük saray hayatını görmelerini sağlayan bir kapı vazifesi görür.
Hizmet sınıfına mensup bir karakterin sarayda kadın olarak varlığı ve hizmetli olarak
görevi; sarayın, - halkın gördüğü yüzü olan - askeri zaferler, ulusal gurur ve
mirasçılarıyla -genellikle erkek- vurgulanan, mağrur "eril" tarihine keskin bir tezat

Robin Roberts, “The Untold Story: The mediated female ghost in England’s Blenheim Palace,”
255

European Journal of Cultural Studies, C.XVIII, S.1, 2015, s.38, 39.

117
oluşturur. Hizmetlinin hayalet sureti, bu bilinen yüzün yerine, hane halkının
meselelerinin hikayelerini dilbaz, dedikoducu bir biçimde anlatır ve ziyaretçileri
sarayın daha mahremine -ya da sarayın kadınsı tarafına- tanık olmaya davet eder.
Başka bir ifadeyle serginin hedef kitlesi aileler, kadınlar ve çocuklardır. Dönemin
hizmet sınıfının gündelik yaşamları hakkında pek fazla belge yoktur. Grace Ridley’in
hayalet sureti eşliğinde gerçekleşen gezi, bu bilinmeyen boşlukları doldurma görevi
görür. Ziyaretçiye hayal etme fırsatı sağlar. 256

“Untold Story” gibi kısmen kurgusal olan yorumlamalar günümüzde geleneksel


müzeciler tarafından “özgün” olmadığı için eleştirilir. Saray müzeler, şüphesiz
özgünlüklerini koruyabildikleri ölçüde değer kazanır. Fakat içinde bulunduğumuz
dijital çağda, metin okuma temelli kültürden gelen toplumun alışkanlıklarının hızla
değiştiği ve görselliğin ön plana çıktığı; dolayısıyla müzelerde görsel okuryazarlık
kavramının yadsınamayacak kadar önemli olduğu göz önüne alınırsa, mekânın
ruhunu yansıtacak atmosferlerin oluşumunda yeni teknolojilerden yararlanmanın ne
denli önemli olduğu da daha iyi anlaşılacaktır. Dünyaca ünlü müze tasarımcılarından
Peter Greenaway’e göre bir müze veya tarihi bir sarayda ziyaretçi, bütün dikkatiyle
mekâna ve o mekânın hikayesine girer. Tarihi ve yaşanmışlığı olan bir mekânda
yürürken gerçek objeleri deneyimleyebilir. Bu bağlamda müze veya saray bir tiyatro
sahnesi gibi görülmelidir; objeler bir donatım, ziyaretçiler de tiyatro setinde serbestçe
yürüyen aktörlerdir. Böylelikle geçmiş, ziyaretçilerin katılımıyla yeniden yaratılır.
Bu meta gerçekliğin oluşturulmasında, özellikle saray müzeler; tiyatro, hologram
gibi ses ve görüntü efektlerinden oluşan müze yorumlamalarından faydalanmak
zorundadır. Bu mekânın özgünlüğünden bir şey eksiltmez. 257

“Untold Story” sergisi ile müze küratörleri, ziyaretçiyi arşiv belgelerine dayanan
akademik bir değerlendirmeye yönlendirme amacı gütmemiş, ziyaretçinin geçmişi
anma, mirasa sahip çıkma ve geçmişi takdir etmesine, bir fırsat yaratma amacı
gütmüşlerdir. Vurgu aslında maddi değil, manevidir; ziyaretçiler, düşesin savaşta
olan kocasına mektup yazan balmumu heykelini görür, bir anlamda düşesin
mahremine tanık olurlar. Düşesin sadık hizmetlisi -görevinin gereği- o esnada

256
A.g.m., s.37.
257
Delia, a.g.t., s.115,116.

118
düşesin hemen yanıbaşında onu teselli etmektedir. Bu yorumlama, seçkin sınıf ve
hizmet sınıfı arasındaki iletişimin varlığını, hatta bazen bu sınıfsal ayrımın zor
zamanlarda silik de olsa ortadan nasıl kalkabildiğini göstermesi açısından önemlidir.
Grace Ridley'in hayaletimsi suretinin interaktif medya kullanılarak sunulması kayda
değer bir noktadır. Belirtildiği gibi, o "eşikteki" bir figürdür. Onun sayesinde
ziyaretçiler, mahrem, görünmeyen bir dünyaya geçebilirler. Mankenler gibi elle
tutulur bir varlık olmadığı için, bu benzetme aslında oldukça mantıklıdır. Hayali
varlığı, onun, sarayın içinde “görünmeden” süzülüp gitmesine olanak sağlar. Ancak
bu aynı zamanda, ziyaretçilere onun sınırlarını da hatırlatır.

Genel olarak “Untold Story”, cinsiyete ve hizmetli sınıfa yaklaşımların ve


teknolojinin, sarayların ve diğer tarihi mekânların, sunum biçimini nasıl
değiştirdiğinin önemli bir örneğidir258.

3.5.1.3. Kensignton Sarayı (İngiltere)

Kensignton Sarayı Londra’nın merkezindeki Kensignton Bahçeleri içinde yer alır.


1760 yıllına kadar tahta olan Büyük Britanya hükümdarlarına ev sahipliği yapmış
olan saray, 1760’lardan sonra da kraliyet ailesinin diğer mensupları tarafından
kullanılmıştır. Krallığın en uzun süre tahtta kalmış ve sevilen kadın
hükümdarlarından olan Kraliçe Victoria, 1819 yılında Kensignton Sarayı’nda
doğmuştur. Kraliyet ailesinin medyatik isimlerinden Galler Prensi Charles ve Galler
Prensesi Diana da sarayda özel dairelerinde zaman zaman vakit geçirmişlerdir. Bu
nedenle saray, müzeye çevrildikten sonra geniş ziyaretçi kitlelerine hitap eden bir
saray olmuştur. 259

2010 ve 2012 yılları arasında 6 sarayın da yönetiminden sorumlu olan Tarihi Kraliyet
Sarayları Vakfı (Historic Royal Palaces Charity), Kensignton Sarayı’nın kraliyet
kıyafetlerini ve törensel nesnelerin dahil olduğu kraliyet koleksiyonunu, ziyaretçiler
için, radikal bir yöntemle, sürükleyici ve katılımcı bir deneyim yaşayabilmeleri için
sergileme kararı aldı. “The Enchanted Palace” adı altında gerçekleştirilen projenin

258
Roberts, a.g.m., s.40b
259
James Panton, Historicak Dictionary of the British Monarchy, Scarecrow Press, 2011,
s.291,292.

119
çıkış noktası, aslında 2003 yılında Kraliçe II. Elizabeth’in Kensignton Sarayı
Bahçelerini, Tarihi Kraliyet Saraylar Vakfı’na devretmesidir. Bahçelerin yönetiminin
Kensignton Sarayı’na devredilmesiyle 2003 yılı itibariyle Saray kompleksi içinde ve
bahçelerinde, mimari restorasyon ve operasyonel planlama süreci başlamıştır.
Neredeyse bir inşaat alanına dönen sarayı, tamamen ziyarete kapatmamak adına
müze yönetimi, ziyaretçiler için farklı bir gezi güzergahı oluşturmuş ve sıra dışı bir
sergileme politikası izleyerek süreli ve deneysel bir sergi olan “The Enchanted
Palace” adlı projeyi hayata geçirme kararı almıştır. 260

Bu bölümde “Enchanted Palace” adlı projenin, araştırmanın yazarı tarafından örnek


olay olarak ele alınmasının nedeni; sarayda restorasyon süreci boyunca mekânların
hangi tip alternatif uygulamalar kullanılarak ziyarete açık tutulduğunu incelemektir.

Yaratıcı Saray Müze Yorumlamalarına Örnekler

Restorasyon ve operasyonel planlaması bitene kadar sergide kalan “Enchanted


Palace” adlı proje, pratikte üç amaca hizmet etmiştir; bu amaçlardan belki de en
önemlisi Tarihi Kraliyet Sarayları Vakfı, bu deneysel proje sayesinde sarayın -
restorasyon aşamasında bile- gelir elde etmesini olanaklı kılmış ve saray finansal
istikrarını koruyabilmiştir. İkinci olarak, birçok saray müzede gördüğümüz nesne
odaklı geleneksel sergileme yerine; sürükleyici, katılımcı ve deneysel bir sergileme
dili kullanılmış, başka bir deyişle saray sergileme politikası günümüz izleyicisi için
çağdaşlaştırılmış, saray geleneksel müze sergilemelerine sahip diğer saray müzeler
arasında önemli bir itibar kazanmıştır. Projenin hizmet ettiği bir diğer amaç da çok
çeşitli ziyaretçi kitlesine hitap etme potansiyelidir. Proje, özellikle genç ve kadın
ziyaretçi gruplarından büyük ilgi görmüştür. 261

Tarihi Kraliyet Saraylar Vakfı, sergi ile ilgili temel metinler ve kavramsal çerçeveyi
oluştururken, yaklaşık 400 yıl kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış, birçok tarihsel
katmanı içinde barındıran Kensignton Sarayı ile ilgili arşivsel belgeye dayanan

260
Joanna Marschner, The Enchanted Palace. Uniting fashion, art, performance and spectacle to bring
new life to a historic house, s.1, (çevrimiçi) http://network.icom.museum, 10 Haziran 2016.
261
Julian Hartman et, al., “Contemporizing Kensignton:Popular Culture And The “Enchanted Palace”
Exhibit”, Encounters with Popular Pasts: Cultural Heritage and Popular Culture, Ed. Mike
Robinson, Helaine Silverman,Springer International Publishing, 2015, s.168.

120
hikayelerden özellikle ziyaretçiye en hissi ve güçlü deneyim yaşatacak olan
hikayeleri seçme yoluna gitmiştir. 262

Bu bağlamda serginin konusu, kraliyet ailesine mensup yedi kadın şahsiyetinin


hayatlarının anlatımı ile sınırlandırılmıştır. Kraliyet ailesine mensup yedi kadın (17.
yüzyıldan Kraliçe II. Mary, 18. yüzyıldan Kraliçe Anne ve Kraliçe Caroline, 19.
yüzyıldan Galler Prensesi Charlotte ve Kent Prensesi Victoria, 20. yüzyıldan Prenses
Margaret ve Diana) saray içinde kendi tarihinin dokunduğu bir mekân (oda) içinde
tanıtılmıştır. Mekândaki özgün objeler, süregelen restorasyon çalışmasının getirdiği
toz ve titreşim gibi olumsuzluklardan zarar görmemesi için kaldırılmıştır. Projede
kadınların kişisel eşyaları, mektupları, günlükleri, kişisel hayatları, alışveriş listeleri
gibi arşiv belgelerine dayanan her detay incelenmiş, bu bilgiler ışığında her kadının
hikayesi onlar için yazılmış bir şiir aracılığıyla ziyaretçiye aktarılmaya çalışılmıştır.
Her oda; şiirin, saray kadınlarının kişisel kıyafetlerinin ve farklı enstalasyonların bir
arada kullanıldığı ve kurgulandığı etkileyici bir sahneye dönüşmüştür. 263

Bu noktada küratörler, sergiyi -tarihi mekânda, özgün saray kıyafetlerinin bozulmaya


karşı korunması teknik olarak daire içlerinde sergilenmeye imkan vermediğinden-
günümüz sanatçılarının oluşturduğu kıyafetleri kullanarak gerçekleştirmiştir. (Bkz.
Ek.8,Resim.5) Mimarî olarak oldukça kompleks olan daireler için bir gezi rotası
belirlenmiş ve mekânların, hikayeler aracılığıyla tanıtılması kararı alınmıştır. Hikaye
anlatımının müze yorumlamalarındaki gücüne inanan küratörler, geleneksel
hikayeleri, şaşırtıcı ve kışkırtıcı yollarla ziyaretçiyle buluşturan tiyatro
sanatçılarından da yararlandılar. Yorumlamada kraliyet kadınlarının daha çok insani
yönlerinin ortaya çıkması amaçlanmıştır. Kişilikleri, hobileri, başarıları, aşkları,
zevkleri, kederleri; kısaca hikayeleri, şiirsel bir dille anlatılmıştır. Moda tasarım
öğrencilerinin yaptığı saray kadın kıyafetleri, manken kullanılmadan sadece kıyafet
olarak enstalasyonlara dahil edilmiştir. Böylelikle ziyaretçi, tarihi şahsiyetlerin
kimliklerini bilmeden, hikayeleri ve kıyafetleri ile ilgili ipuçlarından çıkarım yaparak
yaratıcı bir müze gezisi deneyimi yaşama şansı elde etmiştir. Sadece çıkışa yakın son

262
A.g.m., s.170.
263
John Barnes, Joanna Marschner, The Enchanted Palace How Building Work Shook The Stories
From The Fabric Of Kensignton Palace; Chaerle et, al., a.g.e., s.85,86.

121
salonda, gezi boyunca hikayeleri anlatılan saray kadınlarının resimlerini de içeren
bilgilendirici bir pano hazırlanmış; ziyaretçinin merakını gezi sonuna kadar canlı
tutacak bir kurgu oluşturulmuştur. 264

Bunun dışında projenin hayata geçirildiği odalar tamamen karartılmış, ziyaretçi için
oda içlerinde saray kadınlarının hikayelerinin anlatıldığı kilit noktalar oluşturulmuş
ve ziyaretçi bu noktalara, tasarlanan ekstra ışık sayesinde yönlendirilmiştir.
Geleneksel bir saray müze tefrişi görmeyi umut eden ziyaretçi için oluşturulan bu loş
ortam, oldukça ilgi çekici ve merak uyandırıcıdır.

Projenin uygulandığı odalara verilen isimler de ziyaretçi için bir o kadar


cezbedicidir. Örneğin “Kraliçe Victoria’nın yatak odası” yerine “uyuyan prensesin
yatak odası” tanımlaması kullanılmış, izleyici merakı sergi sonuna kadar canlı
tutulmuştur. 265

Objelerin bilgilendirici etiketlerini okuyarak, ziyaretçide bir duygu


uyandırılamayacağının bilincinde olan müze küratörlerinin çıkış noktası; sergiye
konu olan saraylı kadınlar ve ziyaretçi arasında bir empati oluşturmaktır. Ziyaretçiye
bu tarihi şahsiyetlerin de insan olduğunu ve hissettiğimiz duyguların, karşılaştığımız
zorlukların, yaşadığımız mutlulukların aslında evrensel olduğunu (din, dil, kültür
farkı gözetilmeksizin) tekrar hatırlatmaktır. Kraliyet geleneğine göre diplomatik
(anlaşmalı) bir evlilik yapan ve bu yüzden bütün hayatı kederle geçen gözü yaşlı
Kraliçe II. Mary için düzenlenen oda “The Room Of Royal Sorrows” buna
verilebilecek en iyi örnektir. (Bkz. Ek.8,Resim:6) Mary’nin, mütevazi bir kıyafeti ve
kişisel birkaç eşyasının loş bir oda içerinde sergilendiği görülür. Odanın bir
köşesinde ziyaretçiler için bir defter ayrılmıştır. Bu deftere ziyaretçilerin en son ne
için ağladıklarını yazmaları istenmiştir. Sonuç oldukça çarpıcıdır. Asırlar önce
yaşamış olan kraliçenin yaşadığı derin kederi içselleştiren ziyaretçi, kendi ile ilgili
çarpıcı ve kişisel detayları bu deftere yazma cesaretini göstermiştir. Zaman
anlamsızlaşmıştır. O an, keder, insanları ortak bir paydada buluşturabilmiştir. Bir
saray kadının hayatı, ziyaretçinin hayatına anlık da olsa gerçek anlamda

264
Marschner, a.g.m., s.4.
265
Hartman et, al., a.g.m., s.171.

122
dokunabilmiştir. Projede yer alan ilginç enstalasyonlardan bir diğeri de Prenses
Victoria’nın yatak odasındadır. Sert kişiliği ve yönlendirdiği politikalarla bir döneme
damgasını vurmuş kraliçenin, çocukluk hayatı yani kraliçe ünvanını almadan önceki
hayatı enstalasyonun çıkış noktasıdır. Kendinden önce gelen kuşaklarda olduğu gibi,
prenses Victoria da sarayın sıkı ve resmi protokol kuralları içerisinde, çocuk olmanın
zevkini yaşayamamıştır. Saray tarihçileri tarafından ortaya çıkarılan, çocuk
Victoria’ya ait günlükler, mektuplar onun küçük yaşlardan beri derin bir yalnızlık
çektiğini doğrulamıştır. Victoria’nın sarayda yalnız geçen çocukluk dönemine, çok
önem verdiği oyuncak bebekleri arkadaşlık etmiştir. Buradan yola çıkan müze
küratörleri ve sanatçılar, Victoria’nın bebeklik ayakkabıları ve diğer kraliyet ailesi
çocuklarının ayakkabılarını içeren bir sergileme yaparak muhafazakar, kuralcı ve sert
kişiliğiyle bilinen Kraliçe Victoria’nın çocukluk dönemine ışık tutarak onu farklı bir
açıdan izleyiciye tanıtmayı başarmıştır. Oda merkezine yerleştirilen yüksek bebek
mama sandalyesi ile, onun bebeklik ve çocukluk döneminde çevresindeki
hizmetkarlar tarafından sürekli izlenen, disiplinize edilen sıkıcı ve yalnız hayatı
yorumlanmış, Kraliçe Victoria’nın çocukluk yıllarında ona arkadaşlık eden oyuncak
bebekleri de dev kuklalar şeklinde yeniden tasarlanmıştır. Genel anlamda, radikal
yöntemlerle kraliyet koleksiyonunu sergileme kararı alan Kensington Sarayı,
ziyaretçilerden olumlu tepkiler almıştır. Devam eden düzenleme ve restorasyonlar
nedeniyle, kısmen kısaltılmış bir gezi güzergahında, ziyaretçilerin daha etkin bir
müze deneyimi yaşadıkları saptanmıştır. Ziyaretçi, sergilenen tarihi şahsiyetlerin
kimlikleri ve hayat hikayeleriyle ilgili ipuçlarını keşfetmek adına, daha kısa bir
güzergahta, sıkılmadan, daha uzun vakit geçirme şansı bulmuştur. Kronolojik bir
sıraya ve belirli bir düzene bağlı kalmadan oluşturulan sergileme alanları,
ziyaretçileri rahatsız etmemiştir. Hatta dolambaçlı gezi giriş düzenlemesi bile bu
yaratıcı ve süprizlerle dolu sergi ile bütünleştiğinde, bir avantaja dönüşmüştür.
Ziyaretçilerin demografik özelliklerine (yaş, medeni durum, çalışma durumu) göre
anlamlı değişiklikler kaydedilmiştir. Daha çok orta yaş grubundan ziyaretçileri
ağırlayan saray, bu radikal sergiyle aileleri ve daha genç ziyaretçi kitlesini de saraya
çekmeyi başarmıştır. 266

266
A.g.m., s. 6,7.

123
Kensignton Sarayı, çeşitli dillerde sesli rehberlik hizmeti vermektedir. Saray,
ziyaretçi talebine göre rehber eşliğinde de gezilebilmektedir. Sarayın bir bölümü,
günümüzde kraliyet ailesi tarafından halen kullanılmaktadır. Bu nedenle saray, her
yıl, geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlamaktadır. Saray, toplum-müze iletişimini
sürdürmek ve geliştirmek adına, yıl boyunca süreli sergiler düzenlemektedir.

3.5.1.4. La Venaria Sarayı (İtalya)

La Venaria Sarayı, Kuzey İtalya’da, Torino şehri sınırları içerisinde yer alır. 1562
yılında Savoy Hanedanlığı düklerinden Emmanuel-Philibert’in, başkenti Torino’ya
taşımasıyla, günümüz saray yapısının bulunduğu alan, saray mensuplarının av,
dinlenme ve eğlence faaliyetleri için kullanılan gözde bir dinlence yerine
dönüşmüştür.

17. yüzyıl başlarında, Dük II. Carlo Emanuele’nin emriyle bu dinlence alanında,
zamanın önde gelen mimarları ve sanatçılarının görev aldığı La Venaria Sarayı’nın
inşa süreci başlamış, saray 18. yüzyılda ilavelerle günümüzdeki saray kompleksi
şeklini almıştır. La Venaria Sarayı Savoy Hanedanlığı’nın mutlak gücünü görsel
olarak pekiştirmek için uyguladığı “Corona di Delizie” olarak adlandırılan
hanedanlığa has özel mimari bir planın parçasıdır. Saray, 19. yüzyıl’da Fransız işgali
esnasında Napolyon ordusu güçlerinin eline geçmiş ve bir kışlaya çevrilmiştir. Saray
bahçeleri de, askerlere eğitim alanı oluşturmak için büyük ölçüde yok edilmiş ve
özgünlüğünü yitirmiştir. Fransız işgali sona erdikten sonra saray kompleksi 1978
yılına kadar İtalyan Ordusu tarafından kışla olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Saray, daha sonra İtalyan Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. 1997 yılında UNESCO
dünya mirası listesine alınan saray, günümüzde İtalya’da en çok ziyaretçi çeken beş
kültürel merkezden biridir. 267

Özgün tefrişini büyük oranda kaybeden saray, 200 yıllık ihmalin ardından sekiz yıl
süren restorasyon sürecine girmiş ve 2007 yılı itibariyle sarayın büyük bir kısmı
yeniden ziyarete açılmış, sergilemede yorumlayıcı iletişimin geliştirilmesi
kararlaştırılmıştır.

267
(çevrimiçi) www.lavenaria.it/web/it/...e.../11406-la-storia-inglese.pdf, 20 Mart 2017.

124
Yaratıcı Saray Müze Yorumlamalarına Örnekler

Teknolojik ve sinematik kesişmenin bir arada düşünülmesinin müze ve tarihi


mekânlarda yaratıcı sonuçlar çıkardığının bilincinde olan müze küratörleri, La
Venaria Sarayı’nın yeniden yorumlanması için disiplinlerarası çalışarak deneysel
projelere imza atan İngiliz film yapımcısı ve ressam Peter Greenaway’den yardım
almıştır. “Peopling the Palaces” Peter Greenaway’in 2007-2010 yılları arasında La
Venaria Sarayı için projelendirdiği video enstelasyonudur. Projenin amacı adından
da anlaşıldığı gibi özgün tefrişini büyük ölçüde kaybetmiş La Venaria Sarayı’nı
teknoloji, canlandırma ve tiyatrodan yararlanarak yaşayan bir mekân haline
getirmektir. Yaşayan mekân ile vurgulanmak istenen, mekânların, o dönemde
sarayda birebir yaşamış insanlarla beraber yorumlanmasıdır. “Peopling The Palaces”
projesi ile 17. yüzyıldaki Venaria Sarayı seçkin ve hizmetli sınıfının saray hayatını,
görsel olarak ziyaretçiyle buluşturmak amaçlanmıştır. Buradan hareketle kurgulanan
hikaye, saray içinde on bir ayrı oda içerisinde ve üç başlık altında ele alınmıştır. 268

Ziyaretçiler 1670’li yıllarda, La Venaria Saray hayatının sembolleri haline gelen on


tarihi karakterin betimlendiği enstelasyonla karşılanır.(Bkz.EK.8,Resim:7)
Greenaway, bu enstalasyonla sarayda yaşayan üç tipik karakteri ziyaretçiyle
buluşturmayı amaçlamıştır; aşçı, katip, baş hizmetli, saray arşivcisi gibi meslekleri
dolayısıyla öne çıkan hizmet sınıfı; dük, kont, marki gibi ünvanlara sahip seçkinler
sınıfı. Manevî ve ahlakî değerlerin de gösterilmesi açısından projede entrikacı,
nostaljik, kuruntulu, cilveli gibi karakter tiplemelerinde de gidilmiştir. Saray
hayatının gündelik hayat pratikleri, karakterler arasında geçen kurgulanmış
diyaloglarla yeniden yaratılır. Karakterler, projeksiyon yardımıyla dairesel bir
mekâna kurulmuş altı büyük ekrana yansıtılır ki bu da yaklaşık 20 dakika süren bir
enstelasyondur.

Sarayın alt katında bulunan ve günümüzde büyük oranda özgünlüğünü kaybetmiş


olan saray mutfaklarında, ziyaretçi, yirmi şeffaf ekrana projeksiyon yardımıyla
yansıtılan dönemin mutfak çalışanlarının hummalı çalışmasını konu alan kısa
268
Tara Chittenden, “The Cook, the Marquis, his Wife, and her Maids: The Use of Dramatic
Characters in Peter Greenaway’s Peopling the Palaces as a Way of Interpreting Historic Buildings”,
Curator:The Museum Journal, C. LIV, No:3, s.262.

125
enstelasyonla karşılanır. Yaklaşık on iki dakika süren enstalasyonda, otoriter bir
aşçıyı canlandıran bir aktörün ağzından, mutfak çalışanlarının arasında bulunan
hiyerarşik düzen izlenebilir. Savoy Hanedanlığı dönemi, yeme-içme kültürü,
yemeklerin pişirilme ve saklanma şekli ve sarayın gastronomik ritüelleri
hikayeleştirilerek ziyaretçiye anlatılmaya çalışılmıştır. Özel ses ve görüntü efektleri
multi-media projeksiyonlar kullanılarak oluşturulmuştur. Tipik bir saray
mutfağındaki koşturmaca ve karmaşa en gerçekçi biçimde betimlenmiştir.

Saray içinde ünlü Büyük Galeri’den hemen sonra yer alan ve bir dönem erkek
hizmetkarlar ve bir dönem de düşes tarafından resim odası olarak kullanılan iki
büyük kabul odası, saray törenlerinin enstalasyonla yeniden yorumlandığı mekânlar
haline getirilmiştir. Özgün tefrişini yitirmiş olan bu iki kabul odasının duvarlarına,
sarayın üç döneme ayrılmış (1640, 1710, 1790) kronolojik tarihi çoklu
projeksiyonlarla yansıtılmıştır. Ziyaretçi, sarayın kronolojik tarihi hakkında bilgi
sahibi olurken arka planda, bir saray teşrifatçısının (protokol görevlisi) saraya gelen
misafirleri kabulünü, misafirlerin saraya gelişi esnasında yaşanan koşuşturmayı,
kralın huzuruna çıkanların telaşesi ve heyecanını izleyebilmektedir. Saray
orkestrasının da eşlik ettiği törenlerin, sıkı protokol kurallarına tâbi şatafatlı
atmosferi, on beş dakika süren bir enstalasyonla betimlenmiştir. 269

Teknoloji, tarih, sinema ve dramanın bir arada kullanıldığı “Peopling the Palaces”
projesi, rehber el kitaplarında veya rehberli saray turlarında sıklıkla karşılaştığımız,
daha çok mekânların işlevleri ile mekân içi tefrişin tarihi ve estetik özelliklerine
ağırlık veren tekdüze ve belki de sıkıcı dilden, bu yönüyle sıyrılmayı başarmıştır.
Projede canlandırılan karakterlerin dili; açıklayıcı, bilgilendirici olmaktan ziyade
etkileyici ve kışkırtıcıdır.

Proje, ziyaretçilerden oldukça olumlu tepkiler almasına rağmen tarihsel gerçeklikten


uzak olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler elbet göz ardı edilmemelidir.
Ama bilinen bir diğer gerçek de tarihin hiçbir zaman bütünüyle ve tarafsız bir şekilde
günümüze aktarılamayacığıdır. Bu noktada, aslında tarihsel canlandırma müze

269
(çevrimiçi) http://www.lavenaria.it/web/en/esplora/la-reggia/item/851-ripopolare-la-reggia-di-
peter-greenaway.html, 07 Nisan 2016.

126
yorumlamalarında küratörü kısmen de olsa özgürleştiren bir durumdur. Beraber
öğrenme eyleminin ancak, korku, merak, kızgınlık, mutluluk gibi bir duygu
bağlamında gerçekleştiği de bilinmektedir. Tarihsel canlandırmalar, hikaye anlatımı
ve dramanın kullanımı, ziyaretçinin böyle bir duygu bağlamı kurmasına ortam
yaratır. İdeal müze ziyaret süresi -ziyaretçinin dikkatini dağıtmadan ve yorulmadan
müzede geçirdiği kaliteli zaman- göz önüne alındığında bu durum, müze
küratörlerini, tarihî mekânla ilgili ne kadar bilgi üzerinden müze ziyaretçisi ile
iletişime geçeceği ve bilgiyi nasıl anlamlı hale getireceği hakkında seçici olmaya
itmiştir. Bu nedenle tarihî gerçeklere dayanan bilgi, tarihî yapıda bir dönem birebir
yaşamış, çalışmış insanların biraz daha renkli karakterize edilmesiyle verilebilir.
Dramacı yaklaşım, karakter performansları, ziyaretçilerin sadece özgün objeler
gördüğü klasik müze algısına tezat bir durum oluştursa da günümüzde müze
küratörleri ve eğitimcileri tarafından etkin bir şekilde uygulanır hale gelmiştir. Yeni
nesil, iletişim teknolojilerinin gelişmesi, internet ve sosyal medya kullanımındaki
artışla bir bakıma devamlı olarak görüntüye maruz kalmıştır. you tube gibi
kanallardan muhteşem performanslar izlemeye çoktan aşina olan bu nesil için bir
mekânın özgünlüğünün korunmuş olması, aslında pek bir şey ifade etmez. Bu
noktada birçok araştırmacı, hayal gücü ve duygunun, çağdaş izleyici (ziyaretçi)
kitlesi davranışında anahtar ölçütler olduğunu vurgulamıştır270.

La Venaria Sarayı, gezi hizmetlerini teknolojik yenilikler ışığında güncellemektedir.


Bu bağlamda saray; tabletve akıllı telefon aracılığıyla kolayca indirilebilen mobil
uygulamalar yardımıyla da gezilebilmektedir. Bu noktada “La Vita Delle Opere” –
sanat eserlerinin hikayeleri- isimli La Venaria Sarayı’nın hizmete sunduğu mobil
uygulama, diğer müze mobil uygulamaları ile kıyaslandığında içerik olarak yaratıcı
bir dil geliştirmiştir. Uygulama, müze içerisinde belirlenmiş bazı sanat eserleriyle
ilgili ek açıklama, video ve görsellere dijital ortamda erişim hizmeti verir. Fakat
kullandığı dil diğer mobil müze gezi hizmeti uygulamalarından oldukça farklıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi müzeleştirilmiş her nesne, ait olduğu zaman ve
mekândan koparıldığında yeni anlamlar yüklenir. Ziyaretçinin mekânın ihtişamı
içinde gözünden kaçırdığı bir nesne bile, içinde bir çok hikaye barındırabilir. Sarayın

270
A.g.m., s. 263, 264.

127
hazırladığı adı geçen mobil uygulamayla nesnenin yapım aşaması, kimin tarafından
yapıldığı, kimler tarafından kullanıldığı, müzeleştirme süreci öncesi ve sonrası
geçirdiği değişim, restorasyon ve konservasyon süreçleri ile ilgili detaylı bilgi
edinilebilir. Ziyaretçi tarafından oldukça ilgi çeken bu uygulama, aslında sarayda yer
alan sanat eserlerinin günümüz kültür ve sanat dünyasındaki öneminden ziyade
müzeleştirilme süreci hikayesi ile ilgilidir. Ziyaretçi bir anlamda müzenin perde
arkası hikayesini nesneler aracılığıyla dinleme olanağı yakalar. Mobil uygulamada
kullanılan metin; müze küratörleri, tarihçiler ve restoratörlerin katılımı ile
disiplinlerarası bir çalıştay sonucu oluşturulmuştur. Diğer müze türleri ile
kıyaslandığında iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan, yaşanmışlığı olan saray
müzeler, sadece geleneksel yöntemlerle yorumlanırsa ziyaretçi ile iletişimde zorlanır.
La Venaria Sarayı’nın sunduğu mobil uygulama, sanat eserleri ile ilgili daha ayrıntılı
bilgi almak isteyen ziyaretçiler için teknolojinin sunduğu önemli bir alternatiftir271.
Nitekim, dijitalleşme çağında müzelere uzaktan erişerek, sanal ortamda etkileşime
girerek kurgulanan yorumlamalar müzelerin özellikle yeni izleyici gruplarıyla
iletişim kurma biçiminde büyük rol oynamaktadır. Günümüz müzeleri, gelecekte de
ayakta kalabilmek adına değişim stratejilerini oluştururken yeni teknolojilerden
faydalanmakla yükümlüdür.272

Özellikle mobil uygulamalarının müzeleştirilmiş tarihi yapılarda kullanılmasının en


büyük avantajlarından biri, mekânın özgünlüğünü bozacak altyapı kurulumuna gerek
olmamasıdır.

Dijital ekran, hoparlör gibi ek teknoloji desteği istemeyen bu uygulamanın kullanımı,


tarihi yapılarda görüntü kirliliği oluşumunun da önüne geçer273.

271
Stefania De Blasi, La Vıta Delle Opere, “An experimental app for Venaria Reale. A slow digital
experience for the History of Conservation in Residences”, ARRE Tecnichal Meeting, Reggia Di
Venaria, 25-26 June 2015. (çevrimiçi) http://lavitadelleopere.com/wp-
content/uploads/2015/07/LaVitaDelleOpere.pdf ,12 Mayıs 2017.
272
Bkz.: Fethiye Erbay, Geleceğin Müzeleri ve Değişim Stratejileri, Millî Saraylar Dergisi, TBMM
Basımevi, S.11, 2013,s.27-28.
273
Sanna Pauliina Wicks, “The Value of Mobile Phone Applications in Heritage Interpretation”,
International Institute for Cultural Heritage School of History & Cultures College of Arts &
Law University of Birmingham, 2015, s.92. (çevrimiçi)
http://etheses.bham.ac.uk/6048/1/Wicks15MAbyRes-Optimised.pdf, 21 Ağustos 2017.

128
Mobil uygulamalarının müzelere getirdiği bir diğer avantaj, uygulamanın, müzenin
ihtiyacı ve ziyaretçi profiline göre düşük maliyetlerle geliştirilmesidir. Son yıllarda
birçok müze, online gezi uygulamalarını engelli ziyaretçilerin faydalanacağı şekilde
yenilemektedir.

3.5.2. Değerlendirme ve Öneriler

Osmanlı’nın yaptırdığı saltanat yapıları içinde Dolmabahçe Sarayı, günümüze tefrişli


gelebilmiş olması nedeniyle dünya sarayları arasında ayrıcalıklı bir konumu hak
etmektedir.

Saray müzelerde tarihin yitirilmemesi; mekân işlevi ve mekân tefrişi arasında


bulunan kırılmaz bağın korunması ile mümkün görünmektedir.

I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yağmaya maruz kalmadan ve zarar görmeden


atlatmayı başaran Dolmabahçe Sarayı, Cumhuriyetin ilanından sonra diğer saltanat
yapıları gibi, Türk halkının seyrine sunulmak üzere bir “müze mekânı”na
dönüştürülmek yerine, yeni rejimin erkleri tarafından sahiplenilmiş ve birebir
kullanılmıştır.

Ancak Dolmabahçe sarayı’nda, cumhuriyet rejiminin ideolojik ihtiyaçlarına göre


biçimsel bir değişikliğe gidilmemiştir. 274

Buna karşın, Dolmabahçe Sarayı’nın cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılması


ve buna bağlı yönetimin, 1925 yılında kurulan Millî Saraylar Müdürlüğünden, 1933
yılında TBMM Başkanlık Divanı’na geçmesi, saray müzelerin tefrişinde tarihsel
doğruluk ve özgünlüğü yakalamada son derece önemli olan belgeleme çalışmalarını
sorunlu hale getirmiştir. Örneğin 1924 envanterlerinden sonra, siyasilerin isteği
üzerine 1933, 1941 ve 1948, yıllarında yeni sayım tespit defterleri oluşturulmuş, bu
defterlerin de yetersiz olduğu görülünce günümüzde kullanılan 1952 envanterleri ve

274
Örneğin Louvre Sarayı, monarşinin yıkılmasıyla beraber Cumhuriyetçiler tarafından “Cumhuriyet
Müzesi” adını alır. Bu sarayda krallığa ait duvar ve tavan süslemelerindeki sembolik anlamı olan tüm
işaretler, mühürler kaldırılır. Bkz.: Duncon, Wallach, a.g.m., s.70.
Benzer bir karar, Cumhuriyet’in ilanından sonra Bakanlar Kurulu tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın
saltanat kapıları ve iç mekânda bulanan padişah tuğralarının kaldırılması için de alınır. Ama alınan
karar hiçbir zaman uygulamaya konmamıştır., Bkz.: Karıncalı, a.g.e., s.23.

129
repertuar defterleri düzenlenmiştir. Ancak mevcut sayım tespit defterlerinin de
devrin şartları gereği uzman bir personel tarafından ve çağdaş müzecilik kavramı
içeriğine uygun belgelendirme standardı gözetilerek hazırlan(a)madığını söylenebilir.
Saray için yapılan her envanter; devrin iktidar ve muhalefet yanlılarından oluşan
siyasilerinin, saray içinde obje giriş-çıkışında kontrolsüzlük olduğu iddiasıyla
mecliste yaptıkları tartışma ve eleştirilerin bir sonucu olarak hazırlanmış da
denilebilir. 1952 envanterleri dahil Millî Saraylar için yapılan her envanter çalışması,
müzeciliğin temeli olan “koruma” işlevini yerine getirmiş, sarayın teşkilat ve mekân
işleyişi ile ilgili araştırmalara yer vermemiştir.

Birçok devlet müzesi gibi Dolmabahçe Sarayı için de, siyasetin tıkandığı ve maddî
yetersizliklerin ülkeyi terk etmediği 1980’li yıllara kadar çağdaş müzecilik anlayışı
içinde değerlendirilemediği ifade edilebilir. Saray, 1985 yılında alınan “55 sayılı
tarihsel karar”ın ardından sürekli ziyarete açıldığında – Selamlık Bölümü, Harem
Hünkâr Dairesi ve Harem Valide Sultan Dairesi gibi kullanılarak yaşatılan bölümler
hariç- tefrişsizdir. Söz konusu yıllarda, mekânlar hakkında bilimsel verilere dayalı
belgeleme çalışmaları ve bu bağlamda oluşturulmuş bir tefriş planından söz etmek
mümkün değildir.

1984 Millî Saraylar Sempozyumu sonrası düzenlenen değerlendirme toplantılarında


Harem-i Hümâyun Bölümü, bahçeleri ve ek binalarının restorasyon ve tefriş işlerinin
teşkilat ve mekân fonksiyonu ile ilgili belgeleme çalışmaları yapılmadan tamamlanıp
ivedilikle fonksiyonel hale getirilmesinin kararlaştırılması, kültürel miras
varlıklarının tefrişinde son derece önemli “özgünlük” kavramının etkili
bileşenlerinden olan “tarihi yazılı-görsel arşiv belgelerine dayanan doğrulama”
ilkesinin dikkate alınmadığını göstermektedir. Harem-i Hümâyun bölümü gibi, Millî
Saraylar bünyesinde ziyarete açılan her yeni mekânın “kuruma gelir getirici bir
fırsat” olarak değerlendirildiği düşünülürse –ki öyle olduğu 1986 yılında dönemin
meclis başkanı tarafından kurum içi değerlendirme toplantılarında söylenmiştir ve bu
düşünce her toplantıda tekrar edilmiştir. - “Cariyeler Dairesi” tanımlamasıyla 1993
yılında ziyarete hazır hale getirilen mekân, ziyaretçi çekmeyi başarmıştır. Ancak
mekân araştırmaları ve belgeleme çalışmalarının olmayışı; ikballer, kadınefendiler ve

130
çocukları tarafından kullanılan Harem-i Hümâyun’un bir parçası olan gezinin,
terminolojik olarak yanlış tanımlanmasına neden olmuş; oryantalist görseller ve
anlatıların etkisiyle ziyaretçi algısında zaten olumsuz bir imaja sahip olan haremin
tanıtımını daha da sorunlu hale getirmiştir.

Millî Sarayların restorasyon ve tefriş uygulamalarına verdiği önem, tarihi eşyaların


ve mekânların yaşatılması açısından elbet olumludur. Ancak sürdürülebilirliği
olmayan ve siyasilerin isteklerine göre şekillenen uygulamalar, onarım sonrası
fonksiyonel hale getirilen yapıların bazen müze ziyaretinin bir parçası olmasını da
engellemiştir. Örneğin; Baltacılar Dairesi, Kızlarağası Dairesi ve cariyeler tarafından
kullanılan Harem-i Hümâyun’a bağlı ek binaların, tefriş ve onarımları sonrası saray
personeli tarafından, başka kamu kurum ve kuruluşlara devredildiği görülmektedir.
55 sayılı tarihsel kararda, “Millî Saraylara bağlı yapıların özgün tefrişiyle
korunması” ana ilke olarak vurgulansa da, ek binalar aslî fonksiyonlarını ve
tefrişlerini günümüzde yitirmiştir. Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda; idari odaların,
depolama ve restorasyon labaratuvarı gibi oluşumların yapı dışında olması
prensibi275 göz ardı edilmiş de denilebilir.

19.yüzyıl sarayları ile ilgili Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin büyük bölümünün
2000’li yıllarda ilk defa araştırmaya açılmasıyla Domabahçe Sarayı’nın teşkilat
yapılanmasının mekândaki izdüşümü büyük ölçüde çözümlenmiş, Harem-i Hümâyun
bölümünün daireler şeklinde düzenlendiği; katların hiyerarşi gözetilerek kullanıldığı,
bodrum katlarının mekân işlevleri, kimler tarafından kullanıldığı ilk kez tespit
edilmiştir. Başka bir ifadeyle, yapının doğru tefriş edilebilmesi için gerekli olan
mekân işlevi ile ilgili somut bilgiler mevcuttur. Ancak akademik araştırmalarla elde
edilen somut veriler, Millî Saraylar Daire Başkanlığı’nda tefriş uygulamaları ile ilgili
alınan kararlara aynı hızda yansımamamıştır.

Harem-i Hümâyun bölümü, ziyarete açıldığı 1993 yılından günümüze -çok az


değişiklerle- mevcut tefrişini korumaktadır. Birçok devlet müzesinin kaderi olan
kurum yönetiminde alınan kararlarda sürekliliğin sağlanması, uygulamadaki ve
275
Tomur Atagök, Toplumsal Tarih Müzelerinin Başlangıcındaki Temel Sorunlar, Koleksiyon
Geliştirme Yöntemi Üzerine Bir Önerme, Kent Toplum, Müze Deneyimler -Katkılar, Ed. Burçak
Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s.187.

131
bürokrasideki yavaşlık belgeleme çalışmalarının tefrişe yansımasını engellemiş de
denilebilir.

Mekân ve tefrişinin özgün belgeler ışığında değerlendirilmesi saray müze olma


iddiasındaki yapılarda tarihsel doğruluğun yakalanması için önemlidir. Ancak mekân
tefrişi ve anlatısında salt geleneksel yöntemlerden yararlanan saray müzelerin, müze
ziyaretçisi üzerinde yeterli etki yaratamadığı da günümüz müze çalışanları tarafından
kabul edilmektedir.

ICOMOS öncülüğünde son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalarda özgünlük


kavramının bağlam ve yerin ruhu kavramları ile beraber tartışılması, kültürel miras
varlıklarının somut ve somut olmayan yönlerinin bir arada ve bir bütünsellik içinde
değerlendirilmesiyle mümkün olduğuna işaret etmektedir.

Mekân ile yer arasındaki organik bağ ve bu ikisinin etkileşiminden ortaya çıkan
“yerin ruhu” kavramına ilişkin farkındalık, çağdaş müzecilik anlayışında da göz ardı
edilemez bir gerçektir.

Gerçekleştirilen çalışmalar, saray müzelerde ziyaretçi gözünde özgünlük kavramının,


mekânla kurulan duygusal bağ ile ilintili olduğunu, ziyaretçinin mekânın
yaşanmışlığını hissedebildiği ölçüde o mekânın özgün olduğunu düşündüğünü
desteklemektedir.

Günümüz ziyaretçisi, ev müzelerde en çok kullanılan yorumlama yöntemlerinden


olan yüzyüze rehberlik hizmeti deneyimini -turların mekân tefrişinde yer alan objeler
ve mekânı bir dönem kullanmış olan ev sakinleri hakkında salt kronolojik bilgilere
odaklanarak kurgulanması sebebiyle- “ruhsuz, tekrara dayalı ve sıkıcı” olarak
tanımlamıştır. Başka bir ifadeyle, müzeleştirilmiş tarihi evlerde objelerin değeri;
mekânla ve söz konusu mekânı bir dönem kullanmış insanların hayatlarıyla bağlantı
kurulduğu zaman anlaşılabilir. Hatta çoğu zaman tefrişte kullanılan eşyaların özgün
olup olmaması ziyaretçi için büyük önem arz etmez; sergilenen mekân içinde
anlatılan hikâyelerin özgünlüğü, ziyaretçi gözünde daha değerlidir. 276

276
Caton, a.g.t., s.36.

132
İncelenen diğer saray müzelerde bilimsel verilere dayanan tefriş çalışmalarına
gösterilen özenin, bir o kadar da mekânın ruhunun ziyaretçiye aktarımına aracılık
eden, ziyaretçinin kültürel miras alanı ile anlamlı bir ilişki kurmasını sağlayan
yorumlayıcı iletişim kavramına gösterildiği gözlemlenmiştir. Günümüz müzecileri,
müze nesnesini ve kültürel varlığın kendisini anlatmaktan ziyade, nesnenin veya
kültürel varlığın ziyaretçi ile iletişimini pekiştirecek yorumlamalar hakkında fikir
üretmelidir.

Millî Saraylar bünyesindeki tarihi ve kültürel birçok yapı gibi Harem-i Hümâyun
bölümü de, yapının, özgün müze objeleriyle donatılıp ziyarete açılmasıyla sınırlı
kalmıştır.

Veriler değerlendirildiğinde Harem-i Hümâyun’u tefrişi ile ilgili şu önerilerin uygun


olduğu düşünülmektedir:

“Daire” yapılanmasının tespit edilemediği 1993 yılında ziyarete açılan ve


günümüzde hanedan ailesinin kullandığı üst kat ile sınırlandırılmış olan harem gezi
güzergahı, yeniden düzenlenebilir. Bir dairenin musandıra ve bodrum ile beraber tüm
katlarının ziyarete açılmasının; harem yaşantısı ile mekân ve teşkilat arasındaki
organik bağın daha anlaşılır olmasına ve harem hakkında bilinen bir takım
yanlışlıkların giderilmesine zemin hazırlayacağı düşünülmektedir. Mekân teşkilattan
bağımsız şekillenmiyorsa, mekânın anlam kazanması, ancak teşkilatın mekân
üzerinden görünür kılınmasıyla mümkün olacaktır. Bu bağlamda teşkilatın
oluşumunun ve gündelik işleyişinin önemli bir parçası olan hizmet sınıfının,
sergilenenlere ve anlatılara dahil edilmesi, gezinin daire kavramına uygun
biçimlenmesiyle oluşturulabilecektir.

Bu çalışmada incelenmiş Avrupa’da yer alan saray müzelerin ortak özelliği, müze
yorumlamalarına, hizmet sınıfının yaşamını çoktan dahil etmeleridir. 21. yüzyılla
birlikte demokratikleşme olgusuyla toplumsal sınıf ayrımlarının ortadan kalkması,
tarihe olan bakış açısını da değiştirmiş, bu değişim; saray müzelerin, toplumun
ayrıcalıklı ve en üst katmanına mensup ev sahibine ait “ideal yaşam”ın sergilendiği

133
geleneksel yorumlamaların yanında, hizmetli ve köle sınıfının hayatlarını da
kapsayan yorumlamaları müze programlarına dahil etmelerine aracılık etmiştir. 277

Hizmet sınıfının ziyarete açılması, evrensel müzecilik ilkelerini benimsemeyi


prensipte kabul etmiş olan Millî Sarayların açık, esnek farklı kitlelere hitap eden
tarafsız, demokratik ve çağın gereklerine göre kendini yenileyebilen bir müze kimliği
ve ortamı oluşturmasına da katkı sağlayacaktır.

Barınma işlevi ve hiyerarşik yapı gözetilerek kurgulanmış karmaşık mimari yapısı


nedeniyle, hizmet katının ziyarete açılması güvenlik ve ziyaretçi organizasyonu
sağlamada şüphesiz sorunlar doğuracaktır. Ancak günümüzde özgün tefrişini - saray
personelinin çalışma alanı veya depo olarak kullanması nedeniyle- yitiren bodrum
katta yer alan birimlerin bir bölümü, yapılacak küçük değişiklerle güvenli bir gezi
güzergahı haline getirilebilir. Sade ve tefrişsiz durumda olan bu katta -mekânın doğal
dokusuna zarar vermeden- teknoloji tabanlı yorumlamaların kullanılabileceği
düşünülmektedir. Nitekim günümüz saray müzelerinde, özgün nesnelerin temin
edilemediği durumlarda izlenen yol; mekânı, yaratıcı yorumlamalarla ziyaretçiye
hayal kurma fırsatı sağlayan ortamlar oluşturma yönündedir.

Harem-i Hümâyun bölümü, hanedan ailesinin kullandığı kat olan “üst kat” ve saray
çalışanlarının gündelik ve çalışma hayatlarını geçirdiği kat olan “alt kat” olmak üzere
iki ayrı güzergahta ziyarete açılabilir.

Alt kat turu, halen öğrenci gruplarının alındığı Hünkâr Dairesi, orta kat büyük
sofasının (88 numaralı salon) deniz tarafı kapısından başlayabilir. (Bkz. Ek.8, Resim:
8) Ziyaretçi, 18 numaraları kapı ile geziye başlayıp ve buradan 50 ve 50/7 numaralı
mekâna ulaşır. (Bkz. Ek.8, Resim:9, Resim:10). Hünkâr Dairesi ustaları ve acemi
cariyeleri tarafından hizmet amaçlı kullanılan ortak alan, Harem-i Hümâyun bölümü
teşkilatında hizmet sınıfının rolü ve görevleri ile ilgili genel bilgilendirme için uygun
bir seçimdir. Mevcut düzende tefrişsiz olan mekân, projeksiyon yardımıyla şeffaf

277
Günümüzde müzeleştirilmiş evlerin birçoğu hizmet sınıfının hayatlarının- bu konu hakkında
belgesel veriler çok az olmasına rağmen- daha iyi yorumlanması için çalışmalar yapmaktadır Hizmet
Sınıfının Ev Müzelerde Yorumlanması ile ilgili bir çalışma için Bkz. Jennifer Pustz, Voices from the
Back Stairs: Interpreting Servants' Lives at Historic House Museums, Northern Illinois
University Press, 2010.

134
ekrana yansıtılacak kısa enstalasyon gösterimleri için uygun görünmektedir.
Cariyelik kavramı, cariye ve hanedan kadınları arasında bulunan hiyerarşik düzen,
haremde giyim-kuşam, yeme-içme, misafir ağırlama kültürü, eğitim ve merasimler
gibi gündelik hayat pratikleri, hizmetli sınıf ve hanedan ailesi arasındaki ilişki
biçimleri gibi birçok konu enstalasyon için seçilebilir. Her ne konu seçilirse seçilsin,
anlatı ve sergilenenlerde ev müze yorumlamalarının temel prensibi olan insan
unsuruna, değinilmesi gerekliliğidir. Çünkü evin soyut manaları ancak o evi bizzat
kullanmış ev sakinleri ile beraber yorumlandığında elde edilir. Dolmabahçe gibi
demografik olarak değişken özellikler gösteren ziyaretçi topluluklarını ağırlayan ev
müzelerde, geniş ziyaretçi kitlelerine hitap etmek ve kapsayıcı bir kurgu oluşturmak
adına yorumalamalarda, evin evrensel değerlerini ön plana çıkartmanın olumlu
olacağı düşünülmektedir. Fizyolojik ihtiyaçlar (ısınma, barınma, yeme-içme vs. ) ve
güvenlik ihtiyacı (haremde uyulması gereken kurallar, saraylı olmanın anlamı vs), ait
olma ihtiyacı, saygı ve kendini geliştirme ihtiyacı (harem kadınlarının toplumsal
hayattaki rolü, görevleri, harem için çalışan bir cariyeye tanınan haklar, cinsiyet
rolleri vs) ile ilgili yorumlamalar, demografik özelliklerine bakılmaksızın her
ziyaretçinin anlayacağı evrensel değerler içerir.

Öğrenme eyleminin şaşkınlık, mutluluk, merak gibi bir duygu bağlamında


gerçekleştiği göze önüne alındığında, sergi ve anlatılarda kullanılan yorumlamanın
didaktik olmaktan ziyade etkileyici ve kışkırtıcı olmalısı gereklidir.

Saray müzeler, tarihi olayları durgun bir anlatımdan kurtarıp devingen bir gösteri
haline getirmemiz için bize eşsiz fırsatlar sunan kültür varlıklarıdır. Sabahattin
Batur’un da ifade ettiği gibi her ânı, bir tören niteliğinde olan saraylarda geçen
günlük yaşamı yaşatmak ve halkla buluşturmak, günümüz müzecileri tarafından bir
görev olarak algılanmalıdır. 278

Enstalasyon’nun hazırlanmasında İstanbul’da yer alan tiyatro bölümü, üniversiteler


veya İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları gibi kurumlar ile işbirliğine
gidilebilir. Mekânı yaşayan bir merkez haline getirme adına, tiyatro bölümü

278
Sabahattin Batur, Çağdaş Müzeciliğin Sorunları, Müzeler için Düş Bilançosu, Tutkular ve
Nesneler, 1. Baskı, İstanbul, YKY Yayınları, 1993. s.13.

135
öğrencileri, gönüllü veya stajyer statüsünde dönemsel olarak sarayda görev de
alabilir. Haremin bodrum kat 50 numaralı mekânı, hizmetli ve hanedan halkını konu
alan gündelik yaşam, kurban ve ramazan bayramları, sultanların düğünleri gibi
önemli merasimler ve kurumun sahip olduğu teşrifat ve protokol kurallarını konu
alan küçük gösteriler ve canlandırmalar gerçekleştirilmelisi için uygun
görülmektedir.

50/7 numaralı mekân içinde yer alan 7 numaralı kapı kullanılarak ulaşılan padişah
ve valide sultan için yemeklerin pişirildiği Matbah-ı Has’a ait 52/2, 52/3, 52/4
numaralı alanların, ziyarete dahil edilmesinin, sarayın gastronomik ritüellerinin
yorumlanması için bir fırsat olduğu düşünülmektedir. (Bkz. Ek.8, Resim:11,Resim:
12). Tarihin birebir gerçekleştiği ve yaşandığı mekânda anlatılması ve mekânın bir
dönem, onu kullanmış şahsiyetlerle beraber yorumlanması ziyaretçi üzerinde etki
bırakan güçlü bir yöntem olduğu dikkate alınarak hazırlanacak enstalasyon, sarayda
çalışan hizmet sınıfına mensup hayali bir aşçının dilinden kurgulanabilir. Özgün
müze objelerinin sergilenmesi, güvenlik nedeniyle sakıncalı olduğundan mutfak
eşyalarının replikalarının kullanılması bir seçenek olarak düşünülmelidir. Matbah-ı
Has ve yanında bulunan kiler, soğuk oda (Bkz. Ek.8, Resim:13). gibi işlevsel alanlar,
gerçek sebze, meyve ve baharatların sergi kurgusuna dahil edilmesiyle yaşayan
mekânlara dönüştürülebilir. Saray gezisi esnasında özgün tefrişatın korunması adına
ziyaretçinin uyması gereken gezi kurallarına –objelere dokunmama, fotoğraf
çekmeme vb. - tezat, bodrum katları ziyaretçiye hayal kurma fırsatı sağlayacak daha
serbest ve özgün bir deneyim yaşamasına imkan verecek fikirler çerçevesinde
kurgulanmalıdır. Ev müzelerde ziyaretçinin mekânla etkileşimde bulunması ve bağ
kurmasının en iyi yolunun kişisel deneyimleri aracılığıyla oluştuğu gerçeği gereği,
mutfak gibi evin işlevsel alanlarının duyulara hitap eden interaktif düzeneklerle
zenginleştirilmesi olumlu olacaktır; örneğin mutfakta yaşanan gündelik koşuşturma,
ses efektleriyle, mutfakta pişen yemekler ise koku efekti ile verilebilir. Mekânla ilgili
yapılacak her yorumlama şüphesiz arşiv belgeleri ışığında tarihsel bir gerçekliğe
dayanmalıdır.

136
Ancak geleneksel sergileme yöntemleri, yaratıcı bir yorumlayıcı dil ile de
sunulabilir. Örneğin Matbah-ı Has’ın hemen yanındaki günümüzde depo olarak
kullanılan 51/A ve 50/5 numaralı mekân (Bkz. Ek.8 Resim:14). bizzat haremde
yaşayan cariyelerin kıyafetlerinin replikalarının,ve harem işleyişi ile ilgili özgün
belgelerin sergilendiği bir alan olarak kullanılabilir. Sergi için temel metinler (bilgi
panoları, etiketler vs. ) ve kavramsal çerçeve, yorumlayıcı iletişimin içeriğine uygun
hikayeleştirilmiş dil oluşturularak düzenlenlenebilir.

Deniz tarafında yer alan 53/7, 53/8, 53/9 hizmetliler tarafından kullanılan odaların
her biri gündelik hayattan bir kesitin sergilendiği gösteri odalarına dönüştürülmeye
uygun görülmektedir. (Bkz. Ek.8 Resim:15). Söz konusu mekânlar, tefriş edilmeden,
üç boyutlu ve sanal gerçeklik teknolojisi ile oluşturulmuş “histopad” teknolojisiyle
de geziye dahil edilebilir. Uygulamasını Avrupa saraylarında gördüğümüz bu sistem,
genellikle özgün tefrişini yitirmiş mekânlar için kullanılmaktadır. Histopad boş
mekânların sanal ortamda tefriş edilmiş görsellerinin tablet üzerinden izlenebildiği
mekân bütünleme sistemidir. 279

Bodrum katta, hizmetliler tarafından kullanılan koltuk merdivenler aracılığıyla, orta


katın bir bölümü de geziye ilave edilebilir. (Bkz. Resim16). Hazinedar kalfalar
tarafından kullanılan 85, 86, 87 ve 91 numaralı ütühane gibi işlevsel alanlara sahip
bu bölümler hizmetlilerin gündelik yaşamlarından kesitlerin görünür kılındığı
mekânlar haline getirilebilir.

Mevcut düzende, hanedan ailesinin kullandığı kat olan üst katların büyük bölümü
ziyarete açıktır. Ancak, daire kavramının daha iyi anlaşılabilmesi adına kadınefendi
dairelerinin, her katıyla bir bütünsellik içinde sergilenmesi gerektiği
düşünülmektedir. Bu bağlamda, halen Harem-i Hümâyun gezisinin başladıği kapıdan
ziyaretçiler alınıp, üst kat yerine 3 numaralı Kadınefendi dairesinin bodrum katına
yönlendirilebilir. (Bkz. Ek.8 Resim:17). Birbirlerine çok benzeyen her kadınefendi
dairesinde olduğu gibi 3 numaralı daire içinde de diğer katlara geçiş sağlayan koltuk
merdivenler bulunmaktadır; ziyaretçi, bu merdivenler aracılığıyla dairenin her katını

Edouard Lussan, Bruno de Sa Moreira, Presenting the “HistoPad Chambord” Project (Augmented
279

Reality), “Refurnishing Palaces and Castles. An exercise in style?” National Domain of


Chambord, ARRE Technical Meeting, 17-18 November 2014, s.7.

137
gezme şansına sahiptir. (Bkz . Ek.8 Resim:18). Geziye, 3 numaralı dairenin son
derece sade olan hizmet katıyla başlanması ve mimarî unsur ve tefriş özellikleriyle
çok daha görkemli olan üst katlarla devam edilmesi. ziyaretçinin mekân üzerinden
harem teşkilatının hiyerarşik yapısı ve işleyişi hakkında fikir sahibi olmasına da
yardım edecektir.

Halen saray personeli tarafından kullanılan dairenin bodrum katı, ziyaretçinin gezi
öncesi oryantasyonunun -harem planı, dairelerin plan şeması, ziyaretçinin ana
kompleks içinde nerede bulunduğunu gösterir pano vb. - sağlanmasında
kullanılabilir. Kadınefendi dairesi, üst kat mevcut gezi güzergahına bağlanmaktadır.
Bu noktada mevcut güzergahta çok küçük değişiklikler yapılarak söz konusu
kadınefendi dairesi tüm katlarıyla beraber gezi güzergahına dahil edilebilir.

Özgün müze objeleriyle donatılmış üst katlarda iç mekânda sergileme alanı gibi
farklı düzenlemelere gitmek, yapının özgünlüğünü kaybetmemesi adına doğru bir
davranış olmayacaktır. Özgün tefrişatıyla korunabilmiş saraylarda belgeleme
çalışmaları doğrultusunda elde edilmiş nesne- mekân kurgusu ziyaretçi ile iletişimi
yakalamada kullanılacak en güçlü yorumlama yöntemidir. Bu noktada, ev
sakinlerinin güncesini barındıran, saray gibi yaşanmışlığı olan yapılarda temel
prensip; arşiv ve belgeleme çalışmalarının süreklilik arz etmesi, tefrişin yeni bilgiler
ışığında yeniden güncellenmesi olmalıdır. Örneğin, Baş kadın efendi dairesi üst katta
yer alan 161 ve 162 numaralı odaların, hazinedar esvab odaları olarak kullanıldığı
bilinse de günümüzde çocuk oyun odası ve yatak odası olarak tefriş edilmiştir. (Bkz.
Ek.8, Resim:19). Üst kat gezi güzergahında yer alan mekânların özgün işlevleri,
mevcut tefriş ve tanıtım biçimleri arasındaki uyum –en güncel veriler ışığında-
yeniden değerlendirilebilir.

Mevcut tefrişte gördüğümüz eşyaların varlığı kadar sergilenmesi gereken objelerin


yokluğu da, nesne mekân kurgusunu oluştururken göz ardı edilmemelidir. Örneğin
19. yüzyılla beraber Osmanlı saraylarında minderlerin yerini sandalye, koltuk ve
kanepeler; yer sofralarının, sinilerin yerini yemek masası ve sandalyeler alsa da 280

280
Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
2011, s.153.

138
yer minderlerinin, sedirlerin ve yer sofralarının da kullanıldığı bilinmektedir.
Örneğin, Osmanlı İslam kültürü ile ilintili olan özel hayatın gizli tutulma düşüncesi,
batı tarzı mobilyaların haremin yatak odalarında kullanılmasını geciktirmiş, karyola
yerine yer yataklarının kullanımının uzun süre devam etmiş olduğu bilinmektedir. 281
Mevcut tefrişte, bahsedilen eşyalar ve bu eşyaları saklama amacıyla kullanılan
haremin oda içlerinde bulunan yüklükler gibi, odanın sabit ve işlevsel alanları
görülememektedir. Tefrişin, sarayın genel havasına sinen Tanzimat ruhunu, görsel
açıdan ne derece yansıttığı yeniden değerlendirilebilir.

Üst katlarda yer alan hamamlar, esvab odaları, çocuk odaları gibi işlevsel alanlar,
tefrişte yapılacak küçük değişiklerle “yaşayan mekânlar” haline getirilmelidir.
Örneğin hamamlar; sarayda bir dönem kullanılan nalın, tarak, sabun, ayna gibi
hamam eşyalarıyla zenginleştirilebilir. Bir dönem o yapı içinde yaşamış insanların
kişisel eşyalarının tefrişte görünür kılınması, mekânın yaşayan bir merkez olmasına,
mekânın ruhunun ortaya çıkmasına yardım edecektir.

Dolmabahçe Sarayı Haremi, günümüzde hanedan ailesinin özel yaşamına duyulan


merak ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat ettiği odanın burada olması sebebiyle bir
hafıza mekânına dönüşmüş ve her geçen gün ziyaretçi sayısını arttırmayı başarmıştır.
1993 yılından beri yüz yüze rehberlik hizmeti ile gezilebilen harem bölümü Millî
Sarayların 2017 yılında aldığı kararla bireysel ziyarete açılmıştır. Günümüzde gezi,
sesli rehberlik hizmeti ile tamamlanmaktadır. Sesli rehberlik hizmetinin uygulamaya
geçmesi, gezi organizasyonunu iyileştirmede ve ziyaretçi memnuniyetini sağlamada
elbette olumlu bir gelişmedir. Müzenin sahip olduğu personelin, iletişimi sağlamada
yetersiz olduğu durumlarda, teknoloji tabanlı yorumlamalardan yararlanması prensip
olarak doğru kabul edilebilir; ancak “yaşayan mekânlar” olma iddiasındaki saray
müzelerin, kişisel yorumlayıcı yöntemleri tamamen terk etmesi, olumlu bir davranış

281
Deniz Demirarslan, Batılılaşma Sürecinde Barınma Kültürü Bağlamında İç Mekân Anlayışının
Değişiminde Dolmabahçe Sarayı’nın Önemi, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası
Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul,Millî Saraylar Yayınları, C.II, 2007, s.46,49.

139
olarak görülmez. 282
Çünkü hiçbir teknoloji tabanlı yorumlama, insan faktörünü
içinde barındıran yorumlama yöntemlerinden daha iyi değildir.

İncelenen saray müzelerde, sesli rehberlik hizmetinin yanı sıra yüz yüze rehberlik
hizmetinin de devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda yüz yüze rehberlik
hizmetlerinin niteliksel olarak yapılandırılması ve uygulamada yerini alması, bir
zorunluluk olarak görülmektedir. Farklı demografik özellikler gösteren, farklı ilgi
alanlarına sahip ziyaretçi ve öğrenci grupları için alternatif turlar oluşturulabilir.

282
Sherry Butcher Younghans, Historic House Museums: A Practical Handbook for Their Care,
Preservation, and Management, Oxford University Press, 1996, s.212.

140
SONUÇ

Bu çalışmada, Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü tefrişinin, güncel


belgesel verilerle olan uyumu ve tefriş çalışmalarının “yorumlayıcı iletişim”
kavramının içeriğine uygunluğu değerlendirilmiştir.

Araştırmada üç temel sorunun cevabı aranmıştır. Bu sorulardan ilki; Harem-i


Hümâyun Bölümü tefrişinin, tarihsel gerçekliğe uygun olup olmadığı konusunun
araştırılmasıdır.

Tefrişin tarihsel gerçekliğe uygunluğunun saptanmasında, tefriş uygulamalarını


doğrudan veya dolaylı etkilemiş olan Dolmabahçe Sarayı’nın geçirdiği yönetim
süreçleri ve bu buna bağlı oluşturulduğu belgeleme çalışmaları dönemselleştirilerek
ele alınmıştır. Konu ile ilgili yayınlar ve Millî Saraylar Daire Başkanlığı’nın
kurumsal arşivinde yer alan 1985-1993 yılları arasında tefriş uygulamalarıyla ilgilli
gerçekleşmiş toplantılardan ele edilen veriler derlenmiştir. Araştırmada tüm mekân
tespitleri bir mukayese aracı olarak kullanılmıştır.

Harem-i Hümâyun bölümünün, özgün teşkilatlanma geleneği dışında kullanıldığı II.


Meşrutiyet Dönemi, Halife Abdülmecid Dönemi ve Cumhuriyet Dönemine ışık tutan
1924, 1935-42 mekân tespitleri; özgün teşkilatlanma geleneğine sadık kalınarak
kullanıldığı Tanzimat Dönemine ışık tutan en güncel tespitlerle karşılaştırılmıştır.
Mekânların özgün işlevleri, mevcut tefriş ve tanıtım biçimleri arasındaki uyum
yeniden değerlendirilmiştir.

Millî Saraylar bünyesinde gerçekleşen tefriş uygulamalarında temel başvuru kaynağı


olan belgeleme çalışmaları ve buna bağlı oluştrulmuş envanterlerin müzeciliğin
temeli olan “koruma” işlevi dikkate alınarak hazırlandığı, mekân ve teşkilat
envanterleri olmadığı ifade edilebilir. Örneğin “Cariyeler Dairesi” açılış hazırlıkları
ile ilgili düzenli olarak tutulan toplantı tutanaklarından izlenebildiği üzere, tefriş
uygulamalarında, belgesel verilere dayalı mekân tespitlerine neredeyse hiç yer
veril(e)memiştir. Toplantılarda, en sistematik belgeleme çalışmalarının, teşhire
hazırlanan objelerin restorasyonlarıyla ilgili olduğu ifade edilmesi gereken bir başka
tespittir. Teşkilat ve mekân ile ilgili belgesel verilere dayalı tespitler ancak 2000’li

141
yıllarda Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin araştırmacılara açılmasıyla elde
edilebilmiştir. Söz konusu belgeleme çalışmaları, kurumsal bir araştırma yerine
birkaç yetkin müze personelinin üstün gayretleri sonucu hazırlanmış ve bu çalışmalar
sonucunda akademik araştırmalar, yeni bilgiler ışığında güncellenmiş; ancak mekân
tefrişleri ve gezi güzergahları neredeyse hiç değişmemiştir. Saray, müze gibi iç içe
geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan tarihi yapılarda, belgeleme çalışmaları,
süreklilik arz etmeli ve elde edilen bulgular sergi ve anlatılanlarda görünür
kılınmalıdır. Millî Saraylar bünyesinde bulunan tüm tarihi yapılarda olduğu gibi
Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü için de yazılı bir tefriş planın
oluşturulması ve tefriş planlarının belgesel veriler ışığında güncellenmesi,
özgünlüğün sağlanabilmesi adına önemlidir.

Tez kapsamında ele alınan ikinci soru “Osmanlı haremi, günümüz müze
ziyaretçilerinin gözünde olumsuz bir imaja sahip midir? ” olarak belirlenmiştir. Bu
bölümde edebiyat, resim, toplumlararası ilişkiler ve medya aracılığıyla geçmişten
günümüze şekillenen “harem imgesi” araştırılmış, oryantalizm ve self oryantalizm
kavramları incelenmiştir. 19. yüzyıl’da, Batı’nın sömürgecilik faaliyetlerini
meşrulaştırmasına destek olmuş oryantalist sanatçıların, görsel ve edebî yapıtlarının
etkisi, günümüzde “harem” konulu çalışmaların popülerliğini korumasına aracılık
etmiştir. Araştırmada ele alınan harem konulu Türk dizisine (Muhteşem Yüzyıl) yurt
içi ve yurtdışında gösterilen ilgi bu önermeyi doğrular niteliktedir. Harem-i
Hümâyun bölümü ziyaretçilerinin, 19. yüzyıl Osmanlı haremine dair sahip oldukları
algıyı ortaya koymak adına, yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen bir anket
hazırlanmıştır. Anket sonuçları yerli ve yabancı ziyaretçilerin bir bölümünün,
haremi, hâlâ oryantalist bir kurgu içinde anlamaya çalıştıklarını göstermektedir.

Araştırmada üçüncü soru; “Harem-i Hümâyun bölümünün tefriş uygulamaları,


“yorumlayıcı iletişim” kavramının içeriğine uygun planlanabilmiş midir?” olarak
belirlenmiştir. Bu bölümde, müzecilik literatüründe son yıllarda sıklıkla
karşılaştığımız “yorumlayıcı iletişim” kavramı ile ilgili yayınlar taranmıştır.

ICOMOS öncülüğünde son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalar, kültürel miras


varlıklarında özgünlük kavramının, yorumlayıcı iletişim kavramı ile beraber

142
değerlendirildiğine işaret etmektedir. Sahip oldukları sabit koleksiyonları ile diğer
müze türleri arasında ayrıcalıklı konuma sahip olan saray müzelerde, özgünlüğün,
yapının fiziksel olarak korunması, koleksiyonların arşiv belgelerine dayanan tarihsel
bir doğruluk içinde sergilenmesi ve yapının somut ve somut olmayan yönlerinin bir
arada bütünsellik içinde değerlendirilmesiyle sağlanabileceği görülmektedir.
“Yorumlayıcı iletişim” kavramı, tarihi evlerde mekânın ruhunu ortaya çıkaran ve
ziyaretçinin kültürel miras alanıyla anlamlı bir ilişki kurmasını sağlayan yöntemlerle
ilgilenir. Gerçekleştirilen çalışmalar, saray müzelerde, ziyaretçi gözünde özgünlük
kavramının mekânla kurulan duygusal bağ ile ilintili olduğunu, ziyaretçinin mekânın
yaşanmışlığını hissedebildiği ölçüde o mekânın özgün olduğunu düşündüğünü
desteklemektedir.

Yorumlayıcı iletişim kavramının ulusal literatürde çok az yer aldığı ifade edilmesi
gereken bir tespittir. Teknoloji de dahil çok çeşitli yöntemler kullanan eğitici bir
iletişim stratejisi olan yorumlayıcı iletişim kavramına, ulusal literatürde daha çok
“sergileme” ve “eğitim” başlıkları altında değinildiği gözlemlenmiştir. Ancak
yorumlayıcı iletişim, eğitim programlarının aksine hedef kitle ile sınırlı bir zaman
dilimi içinde ve eğitim kadar planlamaya ihtiyaç duymadan iletişime geçmeyi
amaçlar. Sergileme ise yorumlayıcı iletişimde sadece bir yöntem olarak kullanılır.
Yorumlayıcı iletişim kavramı bir başka araştırmanın konusu olduğu için, bu
çalışmada, ev müzelerde tefriş uygulamalarının geliştirilmesinde en sık kullanılan
yorumlayıcı yöntemler incelenerek konu sınırlandırılmıştır. Yorumlayıcı iletişim
kavramı, örnek olay incelemesi üzerinden açıklanmaya çalışılmış ve bu noktada,
Avrupa’da yer alan dört saray müzenin sahip olduğu yorumlayıcı yöntemler
araştırılmıştır.

Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü, özgün objelerle donatılıp 1993


yılında ziyarete açılmış, bu bölümde ziyaretçi ile iletişim; nesne, mekân kurgusu ve
saray müzelerde en çok uygulama alanı bulan yüz yüze rehberlik hizmeti ile
sağlanmıştır. Ancak yüz yüze rehberlik hizmetinin Dolmabahçe Sarayı’nda
uygulama alanı bulma ihtiyacının altında yatan nedenin “güvenliği sağlama” ile
sınırlı kaldığı ifade edilebilir. Atıl bırakılmış bu hizmet, 2017 yılında alınan kararla

143
terk edilmiş ve Millî Saraylar bünyesinde ziyarete açık her mekânda olduğu gibi
Harem-i Hümâyun bölümünde de sesli rehberlik hizmeti uygulaması başlamıştır.
Ancak “yaşayan mekânlar” olma iddiasındaki saray müzelerde, yüz yüze rehberlik
hizmetleri gibi, insan unsurunu içinde barındıran kişisel yorumlayıcı yöntemlerden
tamamen vazgeçmek doğru bir davranış olmayacaktır. Yüzyüze rehberlik hizmetleri,
yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygun bir planlama içinde geliştirilmelidir.

Saray müzeler, bir dönemin veya bir uygarlığın sembolü haline gelmiş, kompleks
mimariye sahip yaşayan kültür varlıklarıdır. Demografik olarak değişken özellikler
gösteren ve geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan saraylarda iletişim, teknoloji tabanlı
ve kişisel yorumlayıcı yöntemlerin bir arada uygulama alanı bulduğu bir planlama
çerçevesinde sağlanabilir görünmektedir. Ziyaretçi ile iletişimin önemli bir parçası
olan tefriş çalışmalarının, uygulamada. koleksiyon ve arşiv sorumluları tarafından
yürütülmesi yanlış değil fakat yetersizdir. Müzecilik birimi altında koleksiyon ve
arşiv sorumluları, rehberler, müze eğitimcileri, grafik ve sergi tasarımcılarının yer
aldığı bir yorumlama ekibinin kurulması; yorumlama, araştırma ve tefriş
çalışmalarının bu ekip tarafından ayrı fakat eşgüdümlü hazırlanan yazılı bir plan
çerçevesinde yürütülmesi, bir gereklilik gibi görünmektedir. Uygulanması öngörülen
yorumlayıcı yöntemlerin seçimi, ancak uzun soluklu disiplinerarası bir çalışma ve
ziyaretçi araştırmaları sonucu belirlenebilir.

Müzeleştirilmiş tarihi yapılar üzerine uzmanlaşma güdüsüyle kurulmuş olan ARRE,


DEMHIST gibi komite ve birliklerin, tefrişin yorumlanması hakkında yapmış olduğu
çalışmalar, Millî Sarayların kendi içinde oluşturacağı planlamaya da ışık tutabilir.

Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet’in ilanına tanıklık etmiş Türk dönüşümünün,


adım adım izlenebildiği bir hafıza mekânı olan Dolmabahçe Sarayı Harem-i
Hümâyun bölümü, gezi ile ziyaretçilere nostaljik bir müze deneyimi yaşatmanın yanı
sıra, yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygun bir planlama ile günümüz
Türkiye’sinin gelişim ve kimlik sorunlarına ışık tutacak kritik bir amaç için de
araçsallaştırılabilir.

144
“Birlikte yaşamayı bir türlü becerememizin temelinde; tarihsel olanı, çağdaş
olmanın “karşıtı” ve “ bedeli” olarak tanımlamamız” tarih bilincimizin bir
kusurudur.

Toplum nezdinde yanlış anlaşılmalara maruz kalan Harem-i Hümâyun gibi Osmanlı
Hanedanlığı için böylesine önemli bir kurumun hak ettiği imaja kavuşması ve
evrensel müzecilik ilkeleri doğrultusunda çağdaş müzecilerin yardımıyla mekânın
yorumlanması , yaşayan bir merkez haline getirilmesiyle mümkün olacaktır.

145
KAYNAKÇA

Akgül, Urungu: “Antropolojik Bir Kavram Olarak Kültürün Sürekliliği,


Somut Olmayan Kültürel Mirasın Aktarımı ve Müzede
Eğitim”, Müzeler, Oyunlar ve Oyuncaklar ve
Çocuklar, Haz., Dilek Maktal Canko, 1.Baskı, İzmir,
Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, 2014, s.163-171.

Armaoğlu, Fahir: 19.yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara, Türk


Tarih Kurumu Basımevi, 1997.

Artun, Ali: Sanat Müzeleri 1 Tarih Sahneleri Müze ve


Modernlik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006.

Artun, Ali: Sanatın İktidarı -1917 Devrimi, Avangard Sanat ve


Müzecilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 2015.

Aslan-Özcan, Simizar: “Milli Saraylar Daire Başkanlığı Kültür


Politikaları Bağlamında Dolmabahçe Sarayı İletişim
Uygulamalarının Değerlendirilmesi” YTÜ, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, 2010.

Atagök, Tomur: “Toplumsal Tarih Müzelerinin Başlangıcındaki Temel


Sorunlar, Koleksiyon Geliştirme Yöntemi Üzerine Bir
Önerme,” Kent Toplum, Müze Deneyimler -
Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001,
s.185-190.

Atasoy, Nurhan: “Dolmabahçe Sarayının Türk Karakteri” Milli


Saraylar Sempozyumu: Yıldız Sarayı/Şale:
Bildiriler, 15 –17 Kasım 1984. İstanbul: Milli Saraylar
Daire Başkanlığı, 1984, s. 86-88.

Authenticity at Historic A Case Study Exploring Visitor Perceptions Of


Royal Palaces Authenticity In a Heritage Context, December 2015,
s.1-6. (çevrimiçi) https://mhminsight.com/.../hrp-
authenticity-case-study-2015, 07 Aralık 2016.

Avcıoğlu, Nebahat: “19.Yüzyıl Saray Mimarisi ve İmparatorluğun Kendini


İfadesi”, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım
Bildiriler,Ed.Kemal Kahraman,İstanbul,Milli Saraylar
Daire Başkanlığı Yayını, C.I, 2007 s.29-33.

Aydın, Hilmi: “Topkapı Sarayı Müzesi”, İslam Ansiklopedisi, C.


XLI, 2012, s.261-263.

146
Bacher, K et, al.: National Park Service Foundations of
Interpretation Curriculum Content Narrative, NPS
Interpretive Development Program, Professional
Standards for Learning and Performance, 2007,s.1-
24,(Çevrimiçi)
https://www.nps.gov/idp/interp/101/foundationscurricul
um.pdf, 10 Mayıs 2017.

Bakırer, Ömür: “Milli Saraylar İçin Düşünülebilecek Yeni İşlevler”,


Milli Saraylar Sempozyumu Yıldız/Şale, 15-17
Kasım Bildiriler 1984, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı, İstanbul, 1985, s.432-436.

Barnes, John, “The Enchanted Palace: How Building Work Shook


Joanna Marschner, The Stories From The Fabric Of Kensignton Palace”,
Catching The Spirit, Theatrical Assests of Historic
Houses and Their Approaches in Reinventing the
Past, Ed.Werner van Hoof,Museum Platin- Moretus,
2000, s.85-86.

Batur, Afife: “Kentsel Tasarım Bağlamında “Dolmabahçe Sarayı”,


Dolmabahçe Mekânın Hafızası, Ed.Bahar Kaya,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı,
Nisan 2016, s.63-92.

Batur, Sabahattin: “Çağdaş Müzeciliğin Sorunları”, Müzeler için Düş


Bilançosu, Tutkular ve Nesneler, 1. Baskı, İstanbul,
YKY Yayınları, 1993, s. 11-19.

Bayındır-Uluskan, Seda: Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, AYK,


Korza Basım Ankara, 2010.

Bennet, Tony: The Birth of Museums:History, Theory, Politics,


Routledge, 1995.

Blasi, Stefania De: La Vıta Delle Opere, “An Experimental App For
Venaria Reale. A Slow Digital Experience For the
History of Conservation In Residences”, ARRE
Tecnichal Meeting, Reggia Di Venaria, 25-26 June
2015, s.1-15. (çevrimiçi)
http://lavitadelleopere.com/wp-
content/uploads/2015/07/LaVitaDelleOpere.pdf ,12
Mayıs 2017.

Borden Daniel, et, al.: Başvuru Kitapları: Mimarlık, Ed.Elizabeth Corso,


Gigi Adair, Doğuş Grubu İletişim
Yayıncılık,1.Baskı,İstanbul,2009.

147
Brooks, Bradley-C.: “The Historic House Furnishings Plan:Process and
Product”, Interpreting Historic House Museums,
Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman, Altamira, 2002, s.
111-126.

Butler, Patrick-H.: “Past Present, And Future:The Place Of the House


Museum In The Museum Community”, Interpreting
Historic House Museums, Ed. Jessica Foy Donnelly,
Rowman Altamira, 2002, s.1-25.

Cabral, Magaly: “Exhibiting and Communicating History and Society In


Historic House Museums”, Museum International,
No.210, S. 53, C.ll, 2001, s.41-46.

Cantay, Gönül: “Müzeciliğimiz ve Eğitimi” I.Müzecilik Sempozyumu


14-15 Ekim 1993 Bildiriler, İstanbul, Deniz Müzesi,
Dzkk Basımevi, 1992, s.17-23.

Caton, Amber: New Directions In House Museum Interpretation:


Creating A Desired Visitor Experience At The De
Mesa-Sanches House, University of Florida,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014.

Chittenden, Tara: “The Cook, The Marquis, His Wife, and Her Maids:
The Use Of Dramatic Characters In Peter
Greenaway’s Peopling the Palaces As A Way of
Interpreting Historic Buildings”, Curator:The
Museum Journal, C. LIV, No:3, s.261-278.

Çalıkoğlu, Levent, “Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon,


Artun, Ali: Koleksiyonerlik ve Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent
Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.17-36.

Çalıkoğlu, Levent, Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon,


Madran, Burçak: Koleksiyonerlik ve Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent
Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.63-85.

Çalışlar-Yenişehirlioğlu, “Tarih, Tarihsellik,Tarihselcilik ve Kültürel Tüketim”,


Filiz: 1923-1998 Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu
Bakış Uluslararası Kongresi,I.Cilt:Siyaset
Uluslarası İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür
ve Kongre Merkezi, Ankara, Tarih Vakfı Yayınları,
1999, s. 169-184.

Çavdar, Döndü: Mefruşat-ı Hümâyun İdaresi Modern Zamanlarda


Osmanlı Saray Eşyalarının İdaresi, Konya, Palet
Yayınları, 2016.

148
Çelik, Zeynep: 19.yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul,
Çev.Selim Deringil, Ed. Emre Yalçın, İstanbul, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.

Çetinbaş, M,Burak, Dolmabahçe'den Nişantaşı'na: Sultanların ve


paşaların semtinin tarihi ,AŞ Kültür
Yayınları,İstanbul, 2005.

Çuluk, Sinan, Serin, “Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi”, (Söyleşi),


Mustafa, Göncü, T- Cengiz: Arşiv Dünyası Dergisi, 7 Ocak, 2006, s.30-36.

Delia, Romina: “Life is a Play And The Museum Is Its Stage:


Contemporary Immersive Performance In the Baroque
Palace”, School of Museum Studies, University of
Leicester, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2016.

Demir, Zehra-Sema: Halk Bilimi Müzeciliğinde Deneysel Yaklaşımlar:


Yaşayan Müze, International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic, S.8/9 2013, s.1111-1125, (Çevrimiçi)
http://turkishstudies.net/Makaleler/870191491_072De
mirZehraSema-1111-1125.pdf, 20 Haziran 2017.

Demirarslan, Deniz: “Batılılaşma Sürecinde Barınma Kültürü Bağlamında İç


Mekân Anlayışının Değişiminde Dolmabahçe
Sarayı’nın Önemi”, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler,
Ed.Kemal Kahraman,İstanbul ,Milli Saraylar Daire
BaşkanlığıYayını, C.II, 2007, s.36-58.

Demirbulak, Ayşe: “Konut ve İdari Merkez Olarak Osmanlı Sarayı”,


Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.34-46,
Aralık 2014, (Çevrimiçi)
http://dspace.marmara.edu.tr/handle/11424/4046 10
Kasım 2016.

Doğan, Merve-Zeynep: “Self Oryantalizm Bağlamında Türk Medya’sının Arap


Aktivizmine Yaklaşımı”, 1.Uluslararası Medya
Çalışmaları Sempozyumu, 1st International
Symposium on Media Studies, 1.Baskı, Akdeniz
Üniversitesi Yayınları, Antalya, Kasım 2013,s. 451-
461.

Dolmabahçe Sarayı, Tarih Dünyası Dergisi, No:6, 30 Haziran, 1950.

Dolman, Brett ve et, al.: Explore Hampton Court Palace ,Ed.Sarah Killby,
Historic Royal Palaces, 2011.

149
Donnelly, Jessica-Foy: “Introduction”, Interpreting Historic House
Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman
Altamira, S. VIII., 2002.

Duncon, Carol, “Evrensel Müze”, Müze ve Eleştirel Düşünce, Tarih


Wallach, Alan: Sahaneleri-Sanat Müzeleri 2, Ed.Ali Artun, İstanbul,
İletişim Yayınları, 2006, s.49-86.

Eldem, Nezih: “Dünya’da ve Türkiye’de Türk Müzeciliği”, Müzeler


İçin Düş Bilançosu, Tutkular ve Nesneler,
Redaksiyon:Şennur Aydın, İstanbul, YKY Yayınları,1.
Baskı, Ekim 1993, s.87-97.

Eldem, Nezih: “Mekânsal Kurgu ve Müzenin Mesajı”, Kent Toplum,


Müze Deneyimler -Katkılar, Ed.Burçak Madran,
İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,
Ekim 2001, s.124-131.

Eldem, Nezih: Dünya’da ve Türkiye’de Türk Müzeciliği, Müzeler


için Düşler Bilançosu Tutkular ve Nesneler, İstanbul,
YKY Yayınları, 1993, s.85-97.

Emiroğlu, Kudret: Gündelik Hayatımızın Tarihi, İstanbul, Türkiye İş


Bankası Kültür Yayınları, 2011.

Erbay Fethiye: Geleceğin Müzeleri ve Değişim Stratejileri, Millî


Saraylar Dergisi, TBMM Basımevi, S.11, 2013,s.19-
29.

Erbay Halil İbrahim, “Edhem, Eldem:19. yüzyıl Osmanlı Ekonomisi,


Toplumu ve Saray Hayatı”, Milli Saraylar
Dergisi,(Röportaj) İstanbul, TBMM Basımevi, S.10,
2012, s.45-59.

Erbay, Mutlu: “Müzelerde Tiyatral Sunum Teknikleri”, 150.yılında


Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu, 23-
26 Kasım Bildiriler,Ed.Kemal Kahraman,İstanbul,
Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, C.I, 2007,
s.505-510.

Erbay, Mutlu: “Yorumlayıcı Tiyatro’nun Müzelerdeki Rolü”,


5.Müzecilik Semineri, Bildiriler 20-22 Eylül,
İstanbul, Askeri Müze ve Kültür Komutanlığı Yayını,
2000, s. 30-32.

Erbay, Mutlu: Müzelerde Sergileme ve Sunum Tekniklerinin


Planlanması, 1.Basım, İstanbul, Beta Yayıncılık,
Mayıs 2011.

150
Esemenli, Deniz: Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe, İstanbul, Homer
Kitabevi,1.Basım, 2002.

Eski Eserler ve Müzeler Ankara, Milli Eğitim Basımevi, 1961.


Komitesi Raporu 29.Ocak
1961–10 Mart 1961

Ettema, Michael J.: “History Museums and the Culture of Materialism.”


Past Meets Present: Essays About Historic
Interpretation And Public Audiences, Ed. Jo Blatti.
Washington, D.C., Smithsonian Institution Press, 1987,
s.62-85.

Germener, Semra, Oryantalistlerin İstanbulu, İstanbul, Türkiye İş


İnankur, Zeynep: Bankası Yaynları, 2002.

Gorgas, Monica- “Reality As Illusion the Historic Houses that Become


Risnicoff de: Museums”, Museum International, No: 210, S.53,
2001, s. 10-15.

Göncü,T.-Cengiz: Kemal Kahraman, “Milli Saraylar Hazine-i Hassa


Arşiv’inden Üç Belge”, Milli Saraylar Dergisi,
TBMM Basımevi, S.3, 2006,s.157-161

Göncü, T.- Cengiz: “Harem-i Hümâyun Masarifat Nezareti


Talimatnamesi”, Milli Saraylar Dergisi/Belgeler, S.2,
s.17-23.

Göncü, T.- Cengiz: 1882 Tarihli Bir Keşf-i Evvel İnşaat Defterine Göre
Dolmabahçe Sarayı Mâbeyn-i Hümâyûnu: Mekânları
ve Onarımı, İstanbul Araştırmaları Yıllığı, S.6, 2017,
s.49-78.

Göncü, T.-Cengiz, “Arşiv Belgeleri Işığında Dolmabahçe Sarayı’nın


Çelik, Serpil: Bölümleri, Mekân İşlevleri ve Plan Özellikleri”,
Dolmabahçe Sarayı Dergisi, S.1,2003, s. 1-52.

Göncü, T.-Cengiz: “Dolmabahçe Sarayı'nın İnşa Süreci, Mekân ve


Teşkilat”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul,
2015.

Göncü, T.-Cengiz: Harem ve Cariyelik, TBMM Milli Saraylar Yayını,


2011.

Güçsav, Gonca: Odalık Görünmeyeni Sergilemek, Çev. Evren


Yılmaz, İstanbul, YKY Yayınları, Nisan 2012.

151
Güngör, Selahaddin: “258 Odalı Bir Kadınlar Hapishanesi: Harem”, Yeni
Mecmua, S.7, Haziran, 1939.

Günhan, Aslıhan: “From Houses to Museums Architectural


Representation Of Different Narrations”, Orta Doğu
Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi,Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011.

Hanım, Melek: Harem’den Mahrem Hatıralar, Çev. İsmail Yerguz,


Oğlak Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 1996.

Hartman, Julian et, al.: “Contemporizing Kensignton:Popular Culture And The


“Enchanted Palace” Exhibit”, Encounters with
Popular Pasts: Cultural Heritage and Popular
Culture, Ed. Mike Robinson, Helaine
Silverman,Springer International Publishing, 2015, s.
165-183.

Hayat Tarih Mecmuası, s.13,1965.

Hira, İsmail, “Türk Televizyon Dizilerinde Oryantalist Yansımalar:


Yıldırım, Emine: Muhteşem Yüzyıl Örneği”, PESA Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, 2016, C.ll, S.2, s. 43-53.

Hooper-Greenhill, Eilean: Müze ve Galeri Eğitimi, Çev. Meltem Örge Evren,


Emine Gül Kapçı, Ed., Bekir Onur, Ankara Üniversitesi
Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi
Yayınları, No: 4, 1999.

ICOMOS, Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi, 2013,


(Çevrimiçi)
http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_0623
153001387886624.pdf, 24 Ekim 2017.

ICOMOS News, S. 17, C.l,June,2008


(Çevrimiçi)http://www.icomos.org/newsicomos/news1
991/ICOMOS%20news%20pdf%20files/ICOMOS_Ne
ws_Vol_17_200806_EN_final.pdf, 24 Ekim 2017

İnsel, Ahmet: “Cumhuriyet Döneminde Otoritarizm”, Bilanço 1923-


1998 Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu
Bakış Uluslararası Kongresi, Siyaset Uluslarası
İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve Kongre
Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l,
1999, s.35-46.

İrez, Feryal: “Osmanlı Sarayında bir "Giz"dir Harem:


Dolmabahçe Sarayı'nın Cariyeler Dairesi'nin

152
Açılması Sanat Tarihçileri Arasında Heyecan
Yarattı” , (çevrimiçi)
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/4676
10 Ekim 2017.

İrez, Feryal: “Saray Yaşamında Batı’nın Doğu’su”, Tarih ve


Toplum Dergisi, Mayıs 1989, s.29-34.

Karahüseyin, Güller: “Zarif Orgun Anısına”, Milli Saraylar Dergisi,


Ankara, TBMM Basımevi, S.5,2010, s.93-101.

Karıncalı, Ünal: Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe


Sarayı ve Atatürk, Ed.Fahrettin Gün, İstanbul, Milli
Saraylar Daire Başkanlığı Yayınları, 2011, s.23.

Katoğlu, Murat: “Cumhuriyet’in ilk Yıllarında Sanat ve Kültür


Hayatının Oluşumunda Kamu Yönetiminin Rolü”,
Sanat Dünyamız, S. 89, 2003, s. I 178-193.

Keleş, Vedat: “Modern Müzecilik ve Türk Müzeciliği”, Atatürk


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.II,
S. 1-2, 2003, s. 1-16.

Key concepts of Museology. Ed. A. Desvallées, F. Mairesse Paris, Armand Colin,


2010,
s.20.http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Ke
y_Concepts_of_Museology/Museologie_Anglais_BD.p
df, (Çevirimiçi) 26.Nisan.2017.

Kırpık, Cevdet: “Şehzade Evliliklerinde Değişim Changes In The


Marriage of Ottoman Princess”, Ankara Üniversitesi
Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi, S.26, 2009, s.165-192.

Kırpık, Cevdet: Osmanlı’da Şehzade Eğitimi, İstanbul, Ötüken


Yayınları, 2016.

Klavuz, Aytekin: “Dolmabahçe Sarayının Saray -Müze Olması ve


Müzecilik Aşçısından Değerlendirilmesi”, 150. Yılında
Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu 23-
26 Kasım 2006 Bildiriler, Ed.Kemal Kahraman, Milli
Saraylar Daire Başkanlığı Yayını,İstanbul, C.II, 2007,
s.404.

Kuban, Doğan: “Milli Saraylarda Koruma ve Kullanma Örgütlenmesi”,


Milli Saraylar Sempozyumu, Yıldız/Şale 15-17
Kasım 1984 Bildiriler, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı, İstanbul, 1985, s. 243-248.

153
Kuban, Doğan: Kaybolan Kent Hayalleri: Ahşap Saraylar, İstanbul,
Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2001, s. 64.

Levy, Barbara-Abramoff: “Interpretation Planning:Why And How?”,


Interpreting Historic House Museums, ed.Jessica
Foy Donnelly, Rowman Altamira, 2002, s.26-43

Lewis, Reina: “Oryantalizmi Yeniden Düşünmek Kadınlar,


Seyyahlar ve Osmanlı Haremi” Çev. Beyhan Uygun-
Aytemiz, Şeyda Başlı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2006.

Lipscomb, Suzannah: “Historical Authenticity and Interpretative Strategy at


Hampton Court Palace”, The Public Historian, C.
XXXII, No: 3, Summer 2010, s.98-119.

Llyod, Sandra-Mackenzie: “Creating Memorabla Visits: How To Develop and


Implement Theme Based Tours”, Interpreting
Historic House Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly,
Rowman Altamira, 2002, s.193-213.

Lubar, Steven: “Kültürel Çoğulculuk Üzerine Bir Sergileme


Hikayesi”, Kent Toplum, Müze Deneyimler–
Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s.
171-175.

Lussan Edouard, Moreira, Presenting the “HistoPad Chambord” Project


Bruno de Sa: (Augmented Reality), “Refurnishing Palaces and
Castles. An exercise in style?” National Domain of
Chambord, ARRE Technical Meeting, 17-18
November 2014.

Madran, Burçak: “Halkın Sarayları:Müzeler”, İstanbul Üç Aylık


Dergisi, S.27, Ekim 1998, s. 93-96.

Madran, Burçak, “Yerellikten Küreselliğe Uzanan Çizgide Tarihin Çok


Önal, Şebnem: Paylaşımlı Vitrinleri: Müzeler ve Sunumları”,
Müzecilikte Yeni Yaklaşımlar:Küreselleşme ve
Yerelleşme, Ed., Zeynel Abidin Kızılyaprak, İstanbul,
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı
Yayınları, 2000 s.170-186.

Madran, Burçak: “Müze Türleri”, Yeniden Müzeciliği Düşünmek, Ed.


Tomur Atagök, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi
Yayını, 1999, s. 3-19.

Madran, Emre: “Tarihi Miras Niteliğindeki Yapılara Müze İşlevinin


Verilmesinde Kullanılacak Değerlendirme Ölçütleri”,

154
Kent Toplum, Müze Deneyimler -Katkılar,
Ed.Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s. 107-123.

Marschner, Joanna: The Enchanted Palace. Uniting fashion, Art,


Performance And Spectacle To Bring New Life To a
Historic House, s.1-8, (çevrimiçi)
http://network.icom.museum, 10 Haziran 2016.

Milli Saraylar Tablo Haz. Gülsen Sevinç Kaya, İstanbul, Milli Saraylar
Koleksiyonu, Daire Başkanlığı Yayınları, 2010, s.40.

Milli Saraylar Daire 01.05.2003. (çevrimiçi)


Başkanlığı Bilgilendirme
Toplantısı, https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/web_basin_acik
lamalari.aciklama?p1=3128, 10 Şubat 2016

Modlin Jr E. “Tour Guides as Creators of Empathy: The Role of


Arnold, et, al.: Affective Inequality in Marginalizing the Enslaved at
Plantation House Museums”, Tourist Studies, S.11,
C.l, 2011, s. 3-19.

Nalçaoğlu, Halil: “Temsil ve Cinayet”, Toplum ve Bilim Dergisi,


İstanbul, İletişim Yayınları, S.72, 1997, s. 63-83.

Nezhad, Somayeh-F., A Definition of Authenticity Concept in Conservation


Eshrati, Parastoo, of Cultural Landscapes International Journal of
Eshrati, Dorna: Architectural Research, S.9, C.l, March 2015, s.93-
107

Nochlin, Linda: “Bir Olağanüstü Durumlar Tarihi”, Müze ve Eleştirel


Düşünce, Tarih Sahneleri-Sanat Müzeleri 2 , Ed.Ali
Artun, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.11-48.

O’Neill, M : “Museums and Their Communities”, The Manual Of


Museum Planning, Ed. Gail Dexter ,Barry Lord,
Rowman & Little Field,1999, s. 19-34.

Orgun, Zarif: “Dolmabahçe Sarayı’nın Salon ve Odaları Üzerine”,


Milli Saraylar Dergisi, S.1, 1987, s.106-115.

Ortaylı, İlber: İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul, Hil


Yayın, 2.Baskı, Mart 1983.

Ortaylı, İlber: “Dolmabahçe Avrupa ve Dünyanın Kültür Mirasıdır”,


150. Yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası
Sempozyumu 23-26 Kasım 2006 Bildiriler,İstanbul,
Ed. Kemal Kahraman, Milli Saraylar Daire Başkanlığı
Yayını, C.l, 2007, s.17-26.

155
Ortaylı, İlber: Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul,
Bank Asya Kültür Hizmetleri, 2007.

Ortaylı, İlber: Osmanlı Sarayı’ında Hayat,İstanbul,Yitik Hazine


Yayınları,4.Baskı, 2008.

Öndin, Nilüfer: Cumhuriyet’in Kültür Politikası ve Sanat 1923-


1950, İstanbul, İnsancıl Yayınevi, 2003.

Önen, M, Oğuzhan: Türkiye’nin Turizm Sektöründeki Gelişmeler,


Dünya Turizmindeki Yeri ve Türkiye Kalkınma
Bankası’nın Rolü, Ankara, TKB Matbaası, Temmuz
2000, s.66. (çevrimiçi)
http://www.kalkinma.com.tr/data/file/raporlar/ESA/SA/
2000-SA/SA-00-02-05_Turizm_Sektoru.pdf, 12 Nisan
2016.

Özcan, Uğur: “II.Abdulhamid’in Diplomasisinde Yuksek Topuklar:


Karadağ Prensesi Milena ve Sultan Abdulhamid, High
Heels in The Diplomacy of Abdulhamid II: Princess
Milena of Montenegro and Sultan Abdulhamid”,
Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Dergisi, S.32, 2012, s.114-140.

Özer, Filiz: “Sarayların Teşhir Salonu Olarak Kullanılması ve


Versailles Örneği” Milli Saraylar Sempozyumu:
Yıldız Sarayı/Şale:15-17 Kasım 1984 Bildiriler,Milli
Saraylar Daire Başkanlığı, 1985, s. 205-209

Özlü, Nilay: “Dolmabahçe Sarayı’ndan Evvel Dolmağçe”,


Dolmabahçe Mekânın Hafızası, Ed. Bahar Kaya,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı,
Nisan 2016, s.39-61.

Öztürk, Kazım: Türk Parlamento Tarihi TBMM-IX. Dönem 1950–


1954, Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, C.V., No: 27,
2001.

Panton, James: Historicak Dictionary of the British Monarchy,


Scarecrow Press, 2011.

Parsons, Maria-Pasiecznik: Arts, Dementia and Life Story Work: Every Picture
Tells a Story Life Story Work with People with
Dementia: Ordinary Lives, Extraordinary People Ed.
Polly Kaiser, Ruth Eley, Jessica Kingsley Publishers,
2016, s.212-226.

156
Payzın, Ziya: Dolmabahçe Sarayları İçin Fonksiyon Çözümü
Önerisi, Ankara, Mart 1977, s.7-16.

Payzın, Ziya: Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar


Restorasyonu Mastır Plan –Hazırlık Raporu,
Ankara: Millet Meclis Basımevi, 1976.

Payzın, Ziya: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milli Saraylarımızın


Temel Sorunları, İstanbul, Millet Meclisi Basımevi, 1
Haziran1977, s.11.

Pierce, Leslie: Harem-i Hümâyun Osmanlı İmparatorluğu’nda


Hükümranlık ve Kadınlar, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2002.

Pinna, Giovanni: “Introduction To Historic House Museums”, Museum


International, UNESCO, Paris, No: 210, S. 53, No:2,
2001, s.4-9.

Pustz, Jennifer: Voices from the Back Stairs: Interpreting Servants'


Lives at Historic House Museums, Northern Illinois
University Press, 2010.

Roberts, Robin: “The Untold Story: The Mediated Female Ghost In


England’s Blenheim Palace,” European Journal of
Cultural Studies, C.XVIII, S.1, 2015, s.35-51.

Said, Edward, W.: Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, Çev. Berna


Ülner, İstanbul, Metis Yayınları, 1999, s.13.

Sakarya, Talat-Fazlı: “Milli Saraylar Envanter Sisteminin Gelişimi”, Müze


Biliminin ABC’si,Haz.Nevra Öztürk,Hanzade
Uralman, İstanbul, Ege Yayınları, 2012, s.73-94

Salman, Yıldız: “Alafranga”dan “Modern”e:Teşvikiye Nişantaşı”,


Dolmabahçe Mekânın Hafızası, Ed.Bahar Kaya,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı,
Nisan 2016, s.115-136.

Salman-Bolat, Bengü: “Fransız İnkilabının Türk Modernleşme Sürecine


Etkileri”, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim
Fakültesi Dergisi, C.Vl, S.1, 2005, s.149-151.

Sancar, Aslı: Ottoman Women Myth and Reality,Tughra


Books,İzmir,2009.

Schick, Irvin-Cemil: “Asıl Harem Hangisi?”, Milli Saraylar Kültür ve


Sanat Dergisi, İstanbul, S.8, 2011, s.141-151.

157
Schubert, Karsten: Küratörün Yumurtası, Ed:Tomur Atagök, Çev.Rana
Smith, İstanbul, Sanat Vakfı Yayınları, 2004.

Shaw,Wendy-M.K.: Osmanlı Müzeciliği-Müzeler,Arkeoloji ve Tarihin


Görselleştirilmesi, Çev.Esin Soğancılar, İstanbul,
İletişim Yayınları, 2004.

Sözen, Metin, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Remzi


Tanyeli, Uygur: Kitabevi, 1986.

Sözen, Metin: Devletin Evi Saray, İstanbul, Sandoz Yayınları, 1990.

Sunar, İlkay: “Ulusal Kimlik ve Kültür”, 1923-1998 Türkiye


Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası
Kongresi, Siyaset Uluslarası İlişkiler 10-12 Aralık
1998 ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, İstanbul,
Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l, 1999, s.165-168.

Şen, Ömer: Osmanlı’da Köle Olmak, İstanbul, Kapı Yayınları,


2007.

Şener, Orhan: İstanbul'da Kurulacak Yeni Müzelerle ilgili Ara


Rapor, 2007, s.32, İBB Atatürk Kitaplığı, (Çevrimiçi)
http://katalog.ibb.gov.tr/kutuphane2/YordamVt/projem
_istanbul/pi_00010.pdf, 27 Nisan 2017.

Tanyeli, Uğur: Osmanlı Mekânının Peşinde:Sınıraşımı Metinleri


15-19 Yüzyıllar, İstanbul, Akın Nalça Kitapları, 2015.

TBMM: 2013-2017 Stratejik Planı, (çevrimiçi)


https://www.tbmm.gov.tr/raporlar/stratejik_plan.pdf, 01
Aralık 2017

Tekin, Başak-Burcu, “Sultan Abdülaziz’in İngiltere (Londra) Ziyareti


Hatıra Madalyası: 19. Yüzyılda Batı- Doğu Kimlik
Algılayışının Görsel bir özeti The Commemorative
Medal Made For The England (London) Visit Of
Sultan Abdülaziz: A Visual Summation Of Perception
Of The Western- Eastern Identity In The 19th
Century,” Zeitschrift für die Welt der Türken
Journal of World of Turks, C.2, No:1, 2012, s. 183-
199.

Tilden, Freeman: Interpreting Our Heritage, Third Edition, The


University of North Carolina Press, 1977.

Turan, Namık-Sinan: “İktidarı Simgeleyen İdari ve Törensel Bir Mekân


olarak Osmanlı Sarayı’nın Tasarımı”, İstanbul

158
Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. LVI,
2006, s. 91-129.

Ward, Carolyn-Widner, Conducting Meaningful Interpretation: A Field


Wilkinson, Alan, E.: Guide for Success,Fulcrum Publishing, Colorado,
2006.

Webber, Susan: “House Museums as site of Memory”, University of


Canberra, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi 2005.

Wells Marcella, et, al.: Interpretive Planning for Museums: Integrating


Visitor Perspectives in Decision Making, Routledge,
2016.

Wells, Marcella, The Effectiveness of Nonpersonal Media Used in


Smith, Lisa: Interpretation and Informal Education, (çevrimiçi)
https://www.nps.gov/hfc/pdf/imi/nonpersonalmedia.pdf,
12 Aralık 2017.

Wicks, Sanna-Pauliina: “The Value of Mobile Phone Applications in Heritage


Interpretation”, International Institute for Cultural
Heritage School of History & Cultures College of
Arts & Law University of Birmingham,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2015.
(çevrimiçi)
http://etheses.bham.ac.uk/6048/1/Wicks15MAbyRes-
Optimised.pdf, 21 Ağustos 2017.

Wood, Elizabeth, The Objects of Experience: Transforming Visitor-


Latham, Kiersten, F.: Object Encounters in Museums, Routledge, 2016.

Yıldız, Yasin: “Milli Saraylar Müdürlüğü’nin Kuruluş Mevzuatı”,


Milli Saraylar Dergisi, TBMM Basımevi, S.2, 2010,
s.9-15.

Young, Linda: “Is There a Museum In The House?”, Museum


Management and Curatorship, S.22, No: 1, March
2007, s.59-77.

Younghans, Sherry-Butcher: Historic House Museums: A Practical Handbook for


Their Care, Preservation, and Management, Oxford
University Press, 1996.

Yumrukçağlar, İlksen: “Dolmabahçe Sarayı’nın Saray Müze Olarak Yeniden


Düzenlenmesi Konusunda Öneriler”, Yıldız Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1996, s.3.

159
İNTERNET SİTELERİ

http://www.europeanroyalresidences.eu/en/arre 10 Şubat 2016.

http://demhist.icom.museum/shop/shop.php?detail=1255432597, 01 Mart 2016.

http://en.chateauversailles.fr/discover/estate/palace/queen-apartments, 01 Mayıs 2017.

http://en.chateauversailles.fr/discover/history/day-life-louis-xiv#mornings, 02 Mart 2017.

http://whc.unesco.org/en/list/425, 10 Mart 2017.

http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran 2017.

http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran 2017.

http://www.habsburger.net/en/chapter/schonbrunn-after-second-world-war-nostalgia-and-
imperial-cult, 01 Mayıs 2017.

http://www.kiralyikastely.hu/page.36.the_history_of_the_palace, 01 Mayıs 2017.

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,133537/topkapi-sarayini-cevreleyen-sur-u-sultani-
projelendiril-.html, 12 Ocak 2017.

http://www.lavenaria.it/web/en/esplora/la-reggia/item/851-ripopolare-la-reggia-di-peter-
greenaway.html, 07 Nisan 2016.

http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.431.pdf, 10 Nisan 2017.

http://www.vam.ac.uk/content/articles/0-9/100-facts-about-the-v-and-a/, 26 Nisan 2017.

https://www.hrp.org.uk/hampton-court-palace/ , 16 Temmuz 2016.

http://www.treasurehouses.co.uk/houseDownloads/4_1.pdf, 10 Mart 2017.

Arşiv Kaynakları

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Hatt-ı Hümâyun (HAT.),1197/47040, 3.Ra.1253

BOA.,Cevdet Hariciye (C.HR.), 142/7063, 5 R.1255.

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Başbakanlık Kararlar Daire Başkanlığı


(BKKK).30-18-1-1/14.37.3, 10.06.1925

Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi (MSHHA), Cumhuriyet Evrakı (CMH.),137.

Cariyeler Bölümü Geziye Açılış Öneri Paketi, Milli Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.

160
Cariyeler Dairesi Restorasyon ve Konservasyon Çalışma Raporu, Milli Saraylar
Kurumsal Arşivi, 22 Haziran1993.

Sandık Belgeleri, çev: T.Cengiz Göncü, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal
Arşivi, 06.02.2002.

Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Çalışmalarındaki Prensipler Toplantı Kararları, Milli


Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 26 Aralık 1990.

Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Mastır Plan Toplantı Kararları, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 14 Ocak 1991.

Kültür Bilim Tanıtım Kurulu, Geçmiş Döneme Ait Durum Saptaması, Milli Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 2 Ocak 1991.

Kültür Bilim Tanıtım Kurulu’nun 01 Ocak 1993 ve 30 Ekim 1993 Arası Gerçekleştirdiği
Toplantı Kararları, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi.

Mefruşat Dairesi’nde Düzenlenen Sempozyum Toplantı Tutanakları, Milli Saraylar Daire


Başkanlığı Kurumsal Arşivi,16 Mart 1987.

Miilli Saraylar Daire Başkanlığı, A.01.0.GNS.0.15.00.03-591/2742 Sayılı Yazışma, Milli


Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 4.Eylül1992.

Milli Saraylar Daire Başkanlığı 3-90/ 3442 sayılı yazışma, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 3 Ekim 1990.

Kişisel Görüşmeler

Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı, Müzecilik ve Tanıtım Başkan Vekili Fahrettin
Gün 10.02.2018

Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı, Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı, Arşiv


Sorumlusu,T.Cengiz Göncü, 03.01.2017.

Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı,Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü


Ziyaretçileri İle 01.02.2016 ve 15.04.2016 Tarihleri Arasında Gerçekleştirilen
Mülakat.

Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı,Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı, Müze


Araştırmacısı, Güller Karahüseyin, 10.10.2017.

Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı,Müzecilik ve Tanıtım Başkanlığı,Koruma


Amiri,Turhan Yıldırım,08.06.2017.

161
EKLER

EK-1: Nara Özgünlük Belgesi

Önsöz

1- Bizler, Japonya’nın Nara kentinde toplanan uzmanlar olarak, kültür mirasının


korunması konusunda gelenekselleşmiş kavramları tartışmaya açan ve koruma
uygulamalarında kültürlerin ve kültürel mirasın çeşitliliğine daha fazla saygı
gösterilmesini sağlamak amacıyla ufkumuzu genişletme yolları ve araçları
üzerine bir tartışma başlatmayı amaçlayan bir toplantı fırsatını sunan Japon
yetkililerin yürekli girişimini ve entelektüel öngörüsünü selamlamak isteriz.
2- Dünya Mirası Komitesi’nce önerilmiş olan tartışma çerçevesini takdirle
karşılıyoruz. Bu Komite, Dünya Mirası Listesi’ne katılmak üzere önerilen kültür
varlıklarına ait dosyaların incelenmesi sırasında, tüm ülkelerin kültürel ve
toplumsal değerlerine saygılı bir özgünlük kavramını uygulamaya koyma isteğini
belirtmiştir.
3- Nara Özgünlük Belgesi 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nün ruhunda tasarlanmıştır.
Bu tüzüğü temel alarak onun kavramsal bir uzantısını oluşturmakta, günümüzde,
hemen hemen tüm toplumlarda kültür mirasının tuttuğu önemli yeri göz önünde
bulundurmaktadır.
4- Küreselleşme ve birörnekleşme baskısıyla karşı karşıya olan ve kültürel kimlik
arayışlarının kimi zaman saldırgan bir milliyetçilik ve azınlık kültürlerinin yok
sayılması yoluyla sürdürüldüğü bir dünyada, kültür mirasının korunması
uygulamalarında da, özgünlüğün dikkate alınmasıyla en büyük katkı, insanlığın
ortak belleğinin tüm yönlerine saygı göstermek ve onu aydınlatmak biçiminde
kendini göstermiştir.

Kültürel Çeşitlilik ve Miras Çeşitliliği

5- Kültür ve kültür mirası çeşitliliği, tüm insanlık için, yeri doldurulamaz bir duygu
ve düşünce zenginliği oluşturmaktadır. Temel bir özellik olarak kabul görmesi
gereken bu çeşitliliğin, yalnız korunması değil, geliştirilmesi de insanlığın
gelişimi için büyük önem taşımaktadır.
6- Hem kültürler, hem de bunlara bağlı yaşam biçimleri için bu çeşitlilik, mekan ve

162
zaman boyutuyla kendini gösterir. Kültürler arasındaki farkların bir çatışma
yarattığı durumlarda, kültürel çeşitliliğe saygı gereği, bütün taraflara özgü
değerlerin meşruiyeti tanınmalıdır.
7- Kültürler ve toplumlar, miraslarını oluşturan ve korunması gereken somut ve
soyut anlatım biçimleriyle kendilerini ifade ederler. Bu anlatım biçimlerine de
saygı gösterilmelidir.
8- UNESCO’nun, “Birimizin kültür mirası, hepimizin mirasıdır” anlayışını ana ilke
olarak kabul ettiğini anımsatmak önemlidir. Mirasla ve onun yönetilmesiyle ilgili
sorumluluklar, öncelikle o mirası yaratmış olan kültürel topluluğa, sonra da onun
korunmasına emek verenlere aittir. Ne var ki, bu sorumlulukların yanı sıra, kültür
mirasının korunması için hazırlanmış uluslararası tüzük ve sözleşmelerin kabulü
de, bunlarda dile getirilmiş olan ilke ve sorumlulukların dikkate alınmasını
zorunlu kılar. Kendi gereksinmelerini diğer kültürel toplulukların
gereksinmeleriyle dengelemek, ancak bunu yaparken ana kültürel değerlere ters
düşmemek her toplum için arzu edilen bir durumdur.

Değerler ve Özgünlük

9- Kültür mirasının tüm biçimleri ve tüm tarihsel dönemleriyle korunabilmesi, bu


mirasa değerler atfedildiği ölçüde kolaylaşır. Bu değerleri olabilecek en doğru bir
biçimde algılama yeteneğimiz, bu değerler hakkındaki bilgi kaynaklarının inanılır
olmasına ve doğru anlaşılmasına da bağlıdır. Bu değerleri tanımak, anlamak ve
kültür mirasının ilk tasarımına ve sonradan kazandığı özelliklerine, tarihsel
varlığına ve anlamına bağlı olarak yorumlamak, söz konusu yapıtın özgünlüğü
konusunda varılacak yargının temelini oluşturur ve hem biçimle, hem de
malzemeyle ilgilidir.
10- Venedik Tüzüğü’nde de bu anlamda yer verilen özgünlük, ulaşılabilir bilgi
kaynaklarının inanılırlığı konusunda niteleyici ana etken olarak belirmektedir.
Her türlü bilimsel çalışmada, koruma ve restorasyon müdahalelerinde, Dünya
Mirası Listesi’ne kabul edilme sürecinde, ya da kültür mirasıyla ilgili her türlü
envanterde özgünlük çok önemli bir işlev yüklenir.
11- Kültür varlıklarına atfedilmiş değerler ve bilgi kaynaklarının güvenilirliği
konusundaki yargılar kültürden kültüre, hatta aynı kültürün içinde değişebilir.
Başka bir deyişle, değer yargılarını ve bunlara bağlı özgünlük

163
değerlendirmelerini tek ve değişmez ölçütlere dayandırmak kabul edilemez. Tam
tersine, kültürlere gösterilecek saygı, her yapıtın ait olduğu kültürel bağlamı
belirleyen ölçütlere göre dikkate alınmasını ve değerlendirilmesini zorunlu kılar.
12- Dolayısıyla her kültürde kendi miras değerlerine özgü niteliklerin tanınması ve
ilgili bilgi kaynaklarının inanılırlığı ve doğruluğu, en önemli ve acil olan
konudur.
13- Bir anıtın ya da sitin doğasına ve kültürel bağlamına bağlı olarak; özgünlük
yargısı çok çeşitli bilgi kaynaklarına bağlıdır. Bu kaynaklar; tasarım ve biçimi,
malzeme ve nesneyi, kullanım ve işlevi, gelenek ve teknikleri, konum ve
yerleşimi, ruh ve anlatımı, ilk tasarım ve tarihsel evrimi içerir. Bilgi kaynakları
yapıtın bünyesinde olabileceği gibi, dışında da olabilir. Bu kaynakların kullanımı,
kültür mirasının, sanatsal, teknik, tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla
tanımlanmasına olanak verir.
(H. Stovel tarafından önerilmiştir)

1- Kültür ve miras çeşitliliğine saygı, bir anıt ya da sitin özgünlüğünü tanımlama


ve belirleme girişimlerinde, katı formüller dayatmaktan, ya da standart
işlemlerden kaçınmak için bilinçli bir çaba gerektirir.
2- Kültürlere ve miras çeşitliliğine saygı içinde özgünlüğü belirleme çabaları,
kültürleri kendi doğa ve ihtiyaçlarına göre analitik süreçler ve araçlar geliştirmeye
özendiren yaklaşımlar gerektirir. Bu yaklaşımlar birçok ortak yöne sahip olabilir:
 özgünlüğü değerlendirirken disiplinlerarası işbirliğini sağlamak ve tüm
ulaşılabilir bilgi ve uzmanlıklardan uygun biçimde yararlanmaya çaba
göstermek;
 özellikle anıtlar ve sitler söz konusu olduğunda, kabul edilen
değerlerin bir kültürü ve bu kültüre özgü çeşitliliği gerçekten temsil
etmesi için çaba göstermek;
 anıt ve sitler için özgünlüğün kendine özgü doğasını, gelecekte yararlı
bir bakım ve izleme rehberi olacak biçimde açıkça belgelemek;
 özgünlük değerlendirmelerini değişen değer ve koşulların ışığında
güncelleştirmek.
3- Kabul edilen değerlerin temsil edilmesini sağlamak ve bu değerleri belirleme
sürecinin, olanaklar ölçüsünde disiplinler ve topluluklar arası bir uzlaşmayı
geliştirecek eylemler
içermesi için çaba göstermek özellikle önemlidir.

164
4- Her kültürün farklı anlatım biçimlerinin ve değerlerinin, evrensel ölçekte saygı
görmesine ve anlaşılır olmasına katkıda bulunmak için, kültür mirasının
korunmasıyla ilgili herkes, attığı adımları uluslararası işbirliğine dayandırmalı
ve bu işbirliğini geliştirmeye çalışmalıdır.
5- İnsanlığın ortak mirasının korunmasında özgünlüğe yüklenen pratik değerin
arttırılması için ön koşul, bu diyaloğun dünyanın çeşitli bölge ve kültürlerinde
süreklilik kazanması ve genişlemesidir

Tanımlar
 Koruma: Bir yapıtı anlamaya, tarihini ve anlamını tanımaya, maddi olarak
korunmasını sağlamaya ve gerektiğinde restore ederek değerlendirmeye
yönelik tüm işlemleri içerir. (Dünya Mirası Sözleşmesi’nin birinci maddesinde
tanımlandığı gibi, kültür mirası; anıtları, yapı gruplarını ve sitleri içerir.)

 Bilgi Kaynakları: Bir yapıtın doğasını, özelliklerini, anlamını ve tarihini


tanımaya olanak veren anıtsal, yazılı,sözlü ve simgesel tüm kaynaklar

Nara Özgünlük Belgesi, 1-6 Kasım 1994 günlerinde Japonya’nın Nara kentinde
düzenlenen Nara Özgünlük Konferansı’nın 45 katılımcısı tarafından kaleme
alınmıştır. Dünya Mirası Sözleşmesi çerçevesindeki bu konferans, Japon
hükümeti Dış İşleri Dairesi ve Nara Valiliği’nin daveti üzerine
gerçekleştirilmiştir. Bu daire, konferansı UNESCO, ICCROM ve ICOMOS’un
işbirliğiyle düzenlemiştir.

Nara Belgesi’ne son biçimini, Konferans’ın genel raportörleri olan Sayın


Raymond Lemaire ve Sayın Herb Stovel vermiştir.

Çeviri: Deniz Mazlum, 2005

165
EK-2: Uluslarası Kültürel Turizm Tüzüğü

Kültürel miras değeri taşıyan alanlarda turizm yönetimi , 1999

ICOMOS tarafından Ekim 1999’da Meksika’da yapılan 12. Genel Kurulda kabul
edilmiştir.

GİRİŞ

Tüzüğün özellikleri

En geniş anlamıyla, doğal ve kültürel miras tüm insanlara aittir. Onun evrensel değerlerini
anlamak, takdir etmek ve korumak her bireyin hak ve sorumluluğudur.

Miras doğal ve kültürel çevreyi kapsayan geniş bir kavramdır. Peyzajlar, tarihi alanlar,
sitler ve yapılı çevrelerin yanı sıra, biyolojik çeşitlilik, koleksiyonlar, geçmişte kalan ve
süregelen kültürel uygulamalar, bilgi ve yaşam deneyimlerini içine alır. Çeşitli ulusal,
bölgesel, yerli ve yerel kimliklerin esasını oluşturan, uzun tarihi gelişim süreçlerini anlatır,
kaydeder; çağdaş yaşamın bütünleyici bir parçasıdır. Büyüme ve değişim için dinamik bir
referans noktası, olumlu bir araçtır. Her yerin ve topluluğun kültür mirası ve ortak belleği ,
günümüz ve gelecekteki gelişmeler için önemli bir temel oluşturan, yeri doldurulamaz bir
hazinedir.

Küreselleşmenin arttığı bir dönemde kültür mirasının ve kültürel çeşitliliğin korunması,


konservasyonu, yorumu ve sunumu toplumlar için önemli bir mücadele konusudur. Kültür
mirasının uluslararası kabul gören standartlara göre ve uygun bir biçimde korunması ve
yönetimi, genellikle konuyla ilgili bir kurumun, topluluğun veya uzman grubun
sorumluluğundadır.

Kültür mirasının yönetiminde önemli bir hedef kültür mirasının önemini ve niçin
korunması gerektiğini ev sahibi topluluğa ve ziyaretçilere açıklamaktır. Kültür mirasına
mantıklı, iyi yönetilen, fiziksel, entellektüel ve/veya duygusal erişim ile kültürel gelişim
hem bir hak, hem bir ayrıcalıktır. Kültür mirasına erişim, beraberinde bugünkü ev sahibi
topluluğun, yerli koruyucular veya tarihi sahiplerinin kültür değerlerine, çıkarlarına ve
yasal haklarına, o kültür mirasının geliştiği peyzaj ve kökenini oluşturan kültürlere saygı
gösterilmesini gerektirir.

166
Turizm ve kültürel miras arasındaki dinamik etkileşim

İç ve uluslararası turizm, başka toplumların yalnız geçmişten kalan izleri ile ilgili değil,
günümüz yaşamı hakkında da sunduğu özel deneyimle, kültürel alışverişin başta gelen
araçlarından biri olmayı sürdürmektedir. Turizm, giderek artan bir şekilde, doğal ve
kültürel mirasın korunması için olumlu bir güç olarak değerlendirilmektedir. Turizm
kültür mirasının ekonomik yönlerini yakalayabilir ve kaynak yaratarak, halkı eğiterek,
politikayı etkileyerek, bunları koruma yönünde kullanılabilir hale getirebilir. Birçok ulusal
ve bölgesel ekonominin temel bileşeni olan turizm, iyi yönetildiğinde gelişme için önemli
bir etken olabilir.
Turizmin kendisi politik, ekonomik, sosyal, kültürel, eğitimsel, biofiziksel, ekolojik ve
estetik boyutlarıyla giderek karmaşıklaşan bir olgu haline gelmiştir. Ziyaretçilerle ev
sahibi veya yerel toplulukların çatışma yaratabilecek beklenti ve hayalleri arasında yararlı
bir etkileşim kurabilmenin zorlukları vardır ancak fırsatlar da yakalanabilir.
Doğal ve kültürel miras, kültürel çeşitlilik ve yaşayan kültürler turizm açısından büyük
çekim gücüne sahiptirler. Aşırıya kaçan veya kötü yönetilen turizm ve turizme bağlı
yapılaşma, kültürel mirasın özgün yapısını, bütünlüğünü ve önemli özelliklerini tehdit
edebilir. İstenmeyen değişimler sonucu, yerin ekolojik düzeni, ev sahibi topluluğun kültür
ve yaşam üsluplarının yanı sıra, ziyaretçinin yer ile ilgili deneyimi de değer yitirebilir.
Turizm ev sahibi topluluğa yararlar sağlamalı, onlara kültür miraslarını ve kültürel
geleneklerini korumaları ve sürdürmeleri için olanaklar sunmalı; onları bu yolda
heveslendirmelidir. Sürdürülebilir bir turizm endüstrisi kurmak ve kültürel kaynakların
gelecek kuşaklar için korunmasını daha iyi bir düzeye yükseltmek için, yerel ve/ veya yerli
topluluk temsilcileri, korumacılar, turizm operatörleri, mülk sahipleri, karar vericiler,
ulusal gelişme planları hazırlayanlar ve alan yöneticilerinin katılım ve işbirliğini sağlamak
gereklidir.
Bu tüzüğü hazırlayan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ICOMOS, diğer uluslararası
kuruluşlar ve turizm endüstrisi kendilerini bu sorunu çözme yoluna adamışlardır.

Tüzüğün hedefleri

Uluslararası Kültürel Turizm Tüzüğü’nün hedefleri şöyle sıralanabilir:

 Kültür mirası koruma ve yönetimiyle ilgili olanların kültür mirasının


önemini ev sahibi topluluğa ve ziyaretçilere aktarmalarını kolaylaştırmak
ve teşvik etmek.
 Turizm endüstrisinin turizmi kültür mirasını ve ev sahibi toplulukların
yaşayan kültürlerine saygı gösterecek ve onları daha iyi duruma getirecek
şekilde geliştirme ve yönetmesi yönünde kolaylık sağlamak ve destek
vermek.
 Korumacı tarafla, turizm endüstrisi arasında kültür mirası alanlarının,
koleksiyonların, yaşayan kültürlerin önemi ve kırılgan yapısı için

167
sürdürülebilir bir gelecek kurma gereği konusunda bir diyalog kurulmasını
kolaylaştırmak ve desteklemek.
 Plan ve politikaları tanımlayanların kültür mirası alanlarının korunması,
konservasyonu bağlamında, sunum, yorum ve kültürel etkinliklerle ilgili
ayrıntılı, tanımlanabilir hedefler ve stratejiler geliştirmelerini teşvik etmek.

Ayrıca,

 Tüzük ICOMOS, diğer uluslararası kuruluşlar ve turizm endüstrisi


tarafından kültür mirası yönetimi ve korunması konusunun bütünlüğü
konusunda daha kapsamlı girişimlerde bulunulmasını
desteklemektedir.
 Tüzük hedeflerinin gerçekleştirilmesi için, ilgili kesimlerin,
sorumluların ve görevlilerin, zaman zaman çıkarları çatışsa da, bir
araya gelmelerini desteklemektedir.
 Tüzük ilgili taraflarca ayrıntılı yol gösterici yönergeler hazırlanarak,
ilkelerin belirli kurum ve toplulukların özel durumlarına veya
koşullarına uyarlanmasının kolaylaştırılmasını desteklemektedir.

KÜLTÜREL TURİZM TÜZÜĞÜNÜN İLKELERİ

İlke 1

İç ve uluslararası turizm kültürel alışveriş konusundaki önde gelen


araçlardan biri olduğuna göre, koruma ev sahibi topluluğa ve ziyaretçilere
yerel kültürel mirasla doğrudan temas kurmaları ve onu anlamaları için iyi
yönetilen fırsatlar sunmalıdır.

1.1 Doğal ve kültürel miras, tarihi gelişimin hikayesini anlatan, somut ve tinsel bir
kaynaktır. Çağdaş yaşamda önemli bir yeri vardır ve fiziksel, entellektüel ve
duygusal olarak geniş kütlelerin erişimine açık olmalıdır. Kültür mirasın yerel
halk ve ziyaretçiler tarafından anlaşılmasını ve takdir edilmesini
kolaylaştıracak, fiziksel özelliklerinin, soyut yönlerinin, çağdaş kültürel
anlatımların ve genel çerçevenin korunması ve yaşatılmasına yönelik
programlar adil ve halkın ödeme gücüne uygun olmalıdır.
1.2 Doğal ve kültürel mirasın önemi, özelliklerine bağlı olarak farklılaşır; kimi
alan evrensel düzeyde, kimi ulusal, bölgesel ve yerel değerdedir. Bu önem
yerel halka ve ziyaretçilere çağdaş eğitim, medya, teknolojiden yararlanarak,
uygun ve ulaşılabilir, heyecan verici programlarla, tarihi, çevresel ve kültürel
bilginin kişisel yorumuyla sunulmalıdır.
1.3 Yorum ve sunum programları, doğal ve kültürel mirasın uzun süre yaşamasını
sağlayacak üst düzey bilinçlenmenin ve desteğin oluşmasını kolaylaştırmalı ve
cesaretlendirmelidir.
1.4 Yorum programları kültür mirası alanlarının, geleneklerin ve kültürel
alışkanlıkların alanın ve ev sahibi halkın geçmişinde ve bugünkü yaşamındaki
önemini, kültürel ve dil yönünden farklılık gösteren azınlık gruplarını da

168
kapsayacak şekilde ele almalıdır. Ziyaretçi belirli bir kültür mirasına yüklenen
değişik kültürel değerler konusunda bilgilendirilmelidir.

İlke 2

Kültür Mirası Alanları ile turizm arasındaki ilişki dinamiktir ve çatışan


değerler söz konusu olabilir. Bu ilişki günümüz ve gelecek kuşaklar için
sürdürülebilir bir biçimde yönetilmelidir.

2.1 Kültürel çeşitlilik ve sosyal gelişim için önemli bir temel oluşturan kültürel
miras alanları, herkes için değerlidir. Yaşayan kültürlerin, kültürel alanların,
koleksiyonların fiziksel ve ekolojik bütünlüklerinin, çevresel çerçevelerinin uzun
erimli korunması ve yaşatılması, sosyal, ekonomik, politik, yasal, kültürel ve
turizm gelişim politikalarının temel bileşenlerinden olmalıdır.
2.2 Kültür mirası kaynakları veya değerleri ile turizm arasındaki ilişki dinamiktir;
sürekli değişirken, fırsatların yanı sıra riskler ve çatışma yaratır. Turizm projeleri,
etkinlikleri ve gelişmeleri olumlu sonuçlar vermeli; ziyaretçinin gereksinim ve
istekleri karşılanırken, kültür mirası ve yerel halkın yaşam tarzı üzerinde oluşacak
olumsuz etkiler en aza indirgenmelidir.
2.3 Koruma, yorum ve turizm geliştirme projeleri söz konusu yerin kültürel
değerlerinin özel, fakat genellikle karmaşık veya çatışan yönlerinin çok iyi
anlaşılması üzerine kurulmalıdır. Bu değerin anlaşılması ve takdir görmesi
yönünde bir gelişme sağlamak için, araştırma ve danışma süreçlerinin
sürdürülmesi önemlidir.
2.4 Kültür varlığı değeri taşıyan yerlerin ve koleksiyonların özgünlüğünün
korunması önemlidir. Bu onların geçmişten kalan maddi varlıkları, barındırdıkları
anılar ve soyut geleneklerinde anlatım bulan kültürel önemlerinin temel
bileşenidir. Kültürel mirasın daha iyi anlaşılmasına ve değerlendirilmesine katkıda
bulunmak için hazırlanan programlar tarihi alanların ve kültürel deneyimlerin
özgünlüğü açıklamalı ve yorumlamalıdır.
2.5 Turizmi geliştirme ve altyapı projeleri kültür mirası alanlarının estetik, sosyal
ve kültürel boyutlarını, doğal ve kültürel peyzaj değerlerini, biyolojik çeşitlilik
özelliklerini ve daha geniş ölçekte görsel çerçevesini dikkate almalıdır. Yerel
malzeme kullanımı tercih edilmeli, yerel mimari üsluplar veya sivil mimari
gelenekleri gözetilmelidir.
2.6 Kültürel alanların turizme açılmasından önce, yönetim planları yapılarak,
kaynağın doğal ve kültürel değerleri saptanmalıdır. Daha sonra, özellikle artan
ziyaretçi sayısının yerin fiziksel özellikleri, bütünlüğü, ekolojisi, biyolojik
çeşitliliği, yerel erişilebilirlik, ulaşım sistemleri ve ev sahibi topluluğun sosyal,
ekonomik ve kültürel esenliği üzerinde
yaratacağı değişimin kabul edilebilir sınırları belirlenmelidir. Eğer olası değişim kabul
edilen sınırı aşıyorsa, öneri proje gözden geçirilmelidir.
2.7 Turizm faaliyetlerinin ve gelişiminin belirtilen yer veya topluluk üzerindeki
etkilerini değerlendirmek üzere, sürekli izleme programları oluşturulmalıdır.

169
İlke 3

Kültür Mirası Alanları için yapılan Koruma ve Turizm Planlaması, ziyaretçi


deneyiminin kayda değer, memnun edici ve keyifli olmasını sağlamalıdır.

3.1 Koruma ve turizm programları ziyaretçinin değerli kültürel özelliklerini


anlamasını ve koruma gerekliliğini kavramasını sağlayacak biçimde, üst düzeyde
bilgi sunmalı, ziyaretçinin hoşça vakit geçirmesine olanak sağlamalıdır.
3.2 Ziyaretçiler, istedikleri takdirde, alanı kendi tercih ettikleri hızda
dolaşabilmelidir. Alanın bütünlüğü ve fiziksel yapısı, doğal ve kültürel özellikleri
üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirgemek için özel dolaşım rotaları
belirlenmesi gerekebilir.
3.3 Dini alanların, tören ve geleneklerin kutsallığına saygı gösterilmesi alan
yöneticileri, karar vericiler, plancılar ve turizm operatörleri için önemli bir
konudur. Ziyaretçilerin ev sahibi topluluğun değerlerine ve yaşam tarzına saygı
gösteren, hırsızlık ve kaçakçılık gibi olaylardan uzak duran, sorumlu bir tavır
içinde olmaları, tekrar geldiklerinde dostça karşılanabilecek, saygı gören misafirler
gibi davranmaları desteklenmelidir.
3.4 Turizm etkinlikleri için yapılacak planlama ziyaretçileri memnun edecek
konfor, güvenlik ve sağlık koşulları sunmalı; ancak bunlar alanın önemli fiziksel
veya ekolojik özelliklerini olumsuz yönde etkilememelidir.

İlke 4

Ev sahibi topluluklar ve yerli halk koruma ve turizm için yapılacak


planlamaya katılmalıdır.

4.1 Bölgesel ve yerel düzeyde, ev sahibi topluluğun, mülk sahiplerinin ve ilgili


yerel halkların kendi toprakları ve bölgenin önemli yerleri üzerindeki hak ve
menfaatleri saygı görmelidir. Yerli halk kendi kültürel kaynaklarının, kültürel
eylemlerinin ve çağdaş ifadelerinin turizm çerçevesinde tesbiti, korunması,
yönetimi, sunumu ve yorumlanmasının planlanması sürecinde, hedef, strateji,
politika ve protokollerin belirlenmesinde yer almalıdır.
4.2 Belirli bir yer veya bölgenin kültür mirası evrensel bir boyuta sahip olsa da,
bazı toplulukların veya yerel halkın ihtiyaçlarına, belirli kültürel uygulamalara,
bilgiye, inançlara, etkinliklere, nesnelere veya alanlara erişimi kısıtlama veya
kendi yönetme isteklerine saygı gösterilmelidir.

170
İlke 5

Turizm ve koruma etkinlikleri ev sahibi topluluğa yarar sağlamalıdır.


5.1 Karar vericiler turizm yararlarının ülkeler veya bölgeler arasında eşit biçimde
dağıtılmasını sağlayacak, sosyo-ekonomik düzeyi geliştirecek ve gerekli yerlerde
yoksullukla savaşa katkıda bulunacak önlemler geliştirmelidir.
5.2 Koruma yönetimi ve turizm etkinlikleri yerel halkın kadın ve erkeklerine her
düzeyde eğitim ve öğretim, tam zamanlı iş olanakları sağlayarak, hakça dağıtılan
ekonomik, sosyal ve kültürel yararlar sunmalıdır.
5.3 Tarihi yerler için hazırlanan turizm programlarından elde edilen gelirlerden
önemli bir kısmı o yerlerin doğal ve kültürel çerçevelerini de kapsayacak koruma
ve sunuş çalışmalarına ayrılmalıdır. Ziyaretçiler gelirlerin ne şekilde kullanıldığı
konusunda, mümkün olduğunca, bilgilendirilmelidir.
5.4 Turizm programları rehber ve çevirmenlerin yerel halktan seçilerek
eğitilmelerini teşvik etmeli; böylece yerel halkın yeteneklerinin kendi kültürel
değerlerini sunmak ve yorumlamak yönünde geliştirilmesini desteklemelidir.
5.5 Yerel halk için hazırlanacak kültürel miras yorumlama ve eğitim programları
yerel yorumcuların katılımını desteklemelidir. Programlar yerel kültürel miras
hakkındaki bilgiyi ve ona duyulan saygıyı arttırmalı, yerel halkın kültürel mirasın
bakımı ve korunması konusuyla doğrudan ilgilenmesini cesaretlendirmelidir.
5.6 Koruma yönetimi ve turizm programları karar vericiler, plancılar,
araştırmacılar, tasarımcılar, mimarlar, yorumcular, korumacılar ve turizm
operatörlerine yönelik eğitim ve alıştırma fırsatları sunmalıdır. Katılımcılar
meslekdaşlarının zaman zaman karşılaştıkları karmaşık konuları, fırsatları ve
sorunları anlamak ve çözümlemek konusunda cesaretlendirilmelidir.

İlke 6

Turizm teşvik programları Doğal ve Kültürel Miras değerlerini korumalı ve


geliştirmelidir.
6.1. Turizm tanıtma programları gerçekçi beklentiler yaratmalı ve alanı ziyaret
etmeyi düşünenlere söz konusu yerin ve ev sahibi topluluğun kültürel miras
değerleri hakkında bilgi vermeli, böylece ziyaretçilerin alanda uygun şekilde
davranmaları sağlanmalıdır.
6.2. Kültür mirası değeri taşıyan yerler ve önemli koleksiyonların özgünlüklerinin
korunması ve ziyaretçi deneyiminin geliştirilmesi amacıyla, tanıtım ve yönetim
faaliyetleri, ziyaretçi sayısında dalgalanmaları önleyecek ve aşırı sayıda
ziyaretçinin bir arada olmasını engelleyecek biçimde yürütülmelidir.
6.3 Turizm tanıtma programları, ziyaretçileri bölgenin veya yörenin doğal ve
kültürel özelliklerini daha kapsamlı olarak tanımaya teşvik ederek, turizmin
sağladığı yararların geniş bir alana yayılmasını sağlamalı ve daha popüler yerler
üzerindeki baskıyı azaltmalıdır.
6.4 Yerel el işleri ve diğer ürünlerin tanıtımı, dağıtılması ve satışı ile yerel
topluluğa uygun bir sosyal ve ekonomik kazanç sağlanırken, kültürel
bütünlüklerinin bozulmaması güvence altına alınmalıdır.

Çeviri: Z. Ahunbay, 2011

171
EK-3: Dolmabahçe Sarayı ve Ek Yapıları Planı

172
1. Saat Kulesi
2. Hazine Kapı
3. Hazine-i Hassa Dairesi
4. Eski Mefruşat Dairesi
5. Saltanat Kapı
6. Resmi Daire (Selamlık)
7. Muayede Salonu
8. Harem Dairesi
9. Cariyeler Dairesi
10. Koltuk Kapı
11. Uzun Yol
12. Camlı Köşk
13. Kuşluk Binası
14. Kuşluk Köşkü
15. Kuş Hastanesi
16. İç Hazine Dairesi
17. Valide Kapı
18. Gedikli Cariyeler Dairesi
19. Kızlarağası Dairesi: Tümüyle değiştirilmiştir.
20. II. Hareket Köşkü
21. I. Hareket Köşkü
22. Sünnet Köşkü
23. Sera
24. Sera Kafeterya
25. Veliahd Dairesi: Mimar Sinan Üniversitesine,
26. Dokumahane (Eski Hereke Dokumahanesi): Tümüyle değiştirilmiştir.
27. Musahiban Dairesi: İçişleri Bakanlığı’nın kullanımına (önce Beşiktaş
Kaymakamlığı olarak kullanılan yapı 2005–2007 yıllarında geçirdiği
restorasyından sonra TC Başbakanlık kullanımına verilmiştir.)
28. Matbah-ı Amire binaları: Devlet Malzeme Ofisi’ne verilmiştir.
29. Baltacılar Dairesi: Baltacılar Dairesi Marmara Üniversitesine
30. Agavat Dairesi:

173
31. Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii
32. Bendegân Dairesi
33. Servis Yapıları (Kuşane Mutfakları, tatlıhane, şerbethane, şekerhane,
eczehane, un fabrikası, fodla fırınları, Agavat Cami ve Agavat Dairesi): Milli
Savunma Bakanlığı kullanımına verilmişlerdir.
34. Atiyye-i Seniyye Binaları: Milli Saraylar Müdürlüğü’nün kendi
kullanımında bulunan İnşat Daire Müdürlüğü’nün de bulunduğu Atiyye-i
Seniyye Binaları yıktırılmış yerine lojman binaları yaptırılmıştır.
35. Istabl-ı Amire: İnönü Stadyumu’nun inşası için yıkılmıştır
36. Tiyatro Binası: Tiyatro Binası’nın temel duvarları park düzenlemesi
umumi helâlar için yıkılmıştır.
37. Serasker Dairesi
38. Hamlahane ve kayıkhaneler: Kabataş meydanının düzenlemesi, yolun
genişletilmesi için yıkılmıştır.
39. Sarayın havavalandırmalarının bulunduğu ve Milli Sarayların mülkü olan
Bayıldım Bahçesi’ne Swiss Otel yapılmaısna izin verilmiştir.

174
EK-4: Cariyeler Dairesi Açılışı İçin Hazırlanan Boşür

175
176
177
EK-5: Harem-i Hümâyun Bölümünde Bulunan Tenbihname

178
179
EK-6: Harem Gezi Broşürler

180
181
EK-7: Dolmabahçe Sarayı Kat Planları

182
183
184
EK-8: Resimler Listesi

Resim 1: 1870 tarihli Avrupa kıtasını gösteren mizahi harita (anonim).


Gonca Güçsav, Gonca Güçsav, Odalık Görünmeyeni Sergilemek, çev: Evren Yılmaz, YKY yayınları,
İstanbul, Nisan, 2012, s. 12

Resim 2: 1867 yılında Sultan Abdülaziz için Londra’da tasarlanan madalyon.

https: //sultanabdulaziz. com/abdulaziz-haberleri/guncel-duyurular/sultan-abdulazize-londrada-hediye-


edilen-altin-mucevher-kutusu-ve-madalyon/ (03. 05. 2016)

185
Resim 3: Hampton Court Sarayı Tudor’s Mutfakları.
http: //gallery. nen. gov. uk/asset652963-. html (02. 05. 2016)

Resim 4: Blenheim Sarayı “Untold Story” Sergisi, düşesin sadık hizmetkarının


hologram görüntüsü.
http: //real-story. co. uk/blenheim-palace-the-untold-story/ (15. 03. 2017)

186
Resim 5: Moda tasarımcılarının Kraliyet kadınlarının elbiselerinden ilham alarak
oluşturduğu ve Kensignton Sarayı’nda manken kullanılmadan sergilenen elbiselerden
birkaç örnek.
http: //www. gettyimages. co. nz/event/vivienne-westwood-helps-turn-kensingnton-palace-into-
enchanted-wonderland-97943702#dress-worn-by-princess-margaret-is-displayed-in-the-room-of-
dancing-picture-id98036770 (15. 03. 2017)

Resim 6: Kensignton Sarayı Kraliçe II. Mary’e İthaf Edilmiş “Kraliyet Kederler
Odası” Enstalasyonu.
http: //www. gettyimages. co. nz/event/vivienne-westwood-helps-turn-kensingnton-palace-into-
enchanted-wonderland-97943702#dress-worn-by-princess-margaret-is-displayed-in-the-room-of-
dancing-picture-id98036770 (14. 03. 2017)

187
Resim 7: La Venaria Sarayı Karşılama Enstalasyonu.
http: //www. volumina. net/en/portfolio-articoli/peopling-the-palaces-greenaway/ (02. . 05. 2017)

Resim 8: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi 18 Numaralı Kapı.


Fotoğraf: Özge Uysal

188
Resim 9: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Bodrum kat 50 Numaralı
Mekân.
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim 10: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Bodrum kat 50/ 7Numaralı
Mekân.
Fotoğraf: Özge Uysal

189
Resim11: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi’nde padişahın şahsına ait
yemeklerin pişirildiği mutfak.
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim12: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Mutfağı Hazırlama Alanı.


Fotoğraf: Özge Uysal

190
Resim13: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Mutfağı Soğuk Oda (sol) ve Kiler
(sağ).
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim14: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 51/A Numaralı Mekân


(Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.
Fotoğraf: Özge Uysal

191
Resim15: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 53/7, 53/8, 53/9
hizmetliler tarafından kullanılan odalar.
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim16: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Orta kat Hazinedar kalfalara
ait mekânlar.
Fotoğraf: Özge Uysal

192
Resim17: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 3 Numaralı Daire (Bodrum
Kat).
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim18: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 3 Numaralı daire


merdivenleri.
Fotoğraf: Özge Uysal

193
Resim19: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 162Numaralı Oda
Mevcut tefrişi çocuk oyun odasıdır.
Fotoğraf: Özge Uysal

Resim19: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 162 Numaralı Esvab Odası
Mevcut tefrişi yatay odasıdır
Fotoğraf: Özge Uysal

194
EK-9: Dolmabahçe Sarayı Gezi Talimatnamesi (1925)

1.Madde:Dolmabaçe Sarayı’nın eski Mabeyn kısmı ile Muayede Salonu ve Camlı


Köşk,İşbu talimatnamenin tasdikinden iki ay sonra arzu edenler tarafından belirlenen
ücretler karşılığında gezilebilecektir.Dolmabahçe Sarayı ahkamına tevfikan
(kurallara uyarak) ve madde beyan olunan tertibatın ikmalinden (düzenlenmelerin
tamamlanmasından) itibaren züvvara küşad edilecek (ziyaretçilere açılacak) ve arzu
edenler muvazene kanununun madd-i mahsusasında (özel madde) tayin edilen ücret
mukabilinde saray gezilecektir.Gezdirilecek kısım şimdilik Mabeyn Dairesiyle Camlı
Köşk ve Muayede Salonundan ibarettir.

2. Madde: Sarayı gezecek olanların eşyaya el ile temas etmeleri ve gezer iken sigara
içmeleri ve suret-i mahsusada bazı mevakıa vaz olunacak (yerlere konulacak)
sandalyelerden maada (başka) ve Sarayın mefruşat-ı asliyesi (orijinal eşyası) üzerine
oturmaları ve Sarayın gerek dahilinde gerek bahçe derunundan (içinden)
fotoğrafiyesini almaları memnudur (yasaktır).

3. Madde: İkinci maddede beyan edilmiş muhteviyatları (hususları) fiilen te’min


(uygulamak) için icab eden mahaller (gerekli yerler) tertibatına muvafık (ortama
uygun) sütun ve kordonlarla bölünmek gibi züvvarın seyr ü hareketlerini tanzime
medar olacak (ziyaretçilerin seyir ve hareketini düzenlemeyi sağlayacak) iktiza eden
(gereken) tertibat ve züvvarın birlikte getirdikleri şemsiye, yağmurluk, lastik, baston
ve emsali eşyaları ile fotoğraf makinelerinin hüsn-i muhafazaları (iyi korunmaları)
için vestiyer gösterilerek parke ve halıların telvis edilmesine (kirlenmesine) mani ve
duhuliye varakalarının (bilet) kontrolünü kafil takayyüdatın (sağlayacak kuralları)
ihtar ve icrası (uyarı ve uygulaması) Milli Saraylar Müdüriyetince (iki ay zarfında
ikmal edilecektir) yapılacaktır. İşbu tertibat için beşyüz liraya kadar bilaistizan
sarfiyat icrasına (serbest harcama yapmaya) Milli Saraylar Müdüriyeti me’zundur
(yetkilidir).

195
4. Madde: Saray haftanın Cuma ve Pazar ve Salı günlerinde züvvara açılacaktır.
Saat-i ziyaret (ziyaret saati) öğleden evvel on ve onbir buçuk ile öğleden sonra saat
iki buçuk ve üç buçuktur.

5. Madde: Balada beyan edilmiş (yukarıda açıklanan) saatlerde hazır bulunan züvvar
onbeş / yirmi kişiden noksan olduğu takdirde bir grup teşkil edilir. İşbu gruba
lüzumu kadar me’mur terfik edilir (refakat verilir). Onbeş / yirmi kişiden fazla
züvvar olduğu takdirde ikinci bir kafile daha teşkil olunur. Yukarıdaki maddede
beyan edilmiş saatler arasında gelenler miyadı (süreyi) yenileyeceklerdir.

6. Madde: Talebesine sarayı gezdirmek arzu eden mekteb idareleri maarif müdüriyeti
(milli eğitim müdürlüğü) vasıtasıyla Milli Saraylar Müdiriyetine müracaat edecek
müdiriyet-i mumaileyhaca (sözkonusu müdüriyet) tarih-i müracaatdan (müracaat
tarihinden) itibaren onbeş gün – bir haftaya tecavüz etmeyecek (geçmeyecek) bir
müddet esnasında vakit, yevm-i ziyaret (ziyaret günü) tayin olunacaktır. Ve talebenin
adedine göre gruplar tertibatı (grupların düzenlenmesi) ve bu tertibata riayet mekteb
idarelerince mecburidir. Esna-yı ziyaretde (ziyaret esnasında) muallimler tarafından
talebeye malumat ve izahat itası caiz (bilgi ve açıklama verilmesi uygun) ise de
ziyaretin iki saatten fazla imtidad etmemesi (uzamaması) muktezidir (gerekir).Her
defada ancak seksen –yüz mevcutlu bir sınıf gezdirilebilir.

7.Madde : Sarayı ziyaret edeceklerden 341 senesi muvazene kanununun beşinci


maddesi mucibince elli guruş duhuliye (giriş ücreti) alınır.

8.Madde : Züvvardan alınacak duhuliyeye mahsus ve dib koçanlı biletler ihzar


olunub zemininde Milli Saraylar ibaresi menkuş(işlenmiş), üzerinde dahi yarım
liralık duhuliye varakası yazısı bulunacak ve müzelsel numaralı olarak her yüz adedi
bir sulbe teşkil edecek, bu şekilde tab ettirilen biletler Milli Saraylar Müdiriyeti
ibaresi Encümenince tadad (numaralandırma) ve zarhları Milli Saraylar Müdiriyeti
ibaresini havi olarak (taşıyarak) suret-i mahsusada (özel olarak) imal ettirilecek
damga ile damgalandıktan sonra muhasib-i mesule (sorumlu muhasebeci) makbuz
mukabilinde tevdi olunacaktır.

196
9. Madde: Biletler sarayın harici kapısında tesis edilecek mahal-i mahsusda muhasib-
i mesulünce züvvara ita (teslim) ve bedelatı ahz olunur (alınır) Züvvarın sarayda
dahulleri esnasında müdüriyetçe tayin edilecek memur tarafından toplanılıp hesabı
kontol edilmek üzere muhasib-i mesule tevdi olunacaktır (teslim edilecektir).

10.Madde:Ay gayelerinde (sonlarında) kasadaki biletleri mevcudu encümene tadad


(sayım) ve mikdar-ı sarfiyat ba-mazbata tesbit olunarak bir ay zarfında duhuliyeden
tahassül eden mebaliğ (toplanan bilet gelirleri) Milli Saraylar Hasılatı namıyla
İstanbul Defterdarlığına irsali (gönderi) ve beray-ı malumat vekalet-i işar
edilecektir.( durum hakkında bakanlığa bilgi verilecektir.)

197

You might also like