Professional Documents
Culture Documents
Dolmabahçe Sarayi Harem-İ Hümâyun
Dolmabahçe Sarayi Harem-İ Hümâyun
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
MÜZE YÖNETİMİ BİLİM DALI
TEZ DANIŞMANI
Dr. Öğr. Üyesi Nuri Özer ERBAY
İSTANBUL-2018
ÖZ
iii
ABSTRACT
Palace museums can retain their “authenticity” only if their collections are displayed
in an historically accurate way, in such a way that they interpret historical figures as
well as the values they embody. In this thesis, which is composed of three chapters,
excluding the introduction and the conclusion, Dolmabahçe Palace’s Harem
Section’s furnishing policies were examined in accordance with the concepts of
“authenticity” and “interpretive communication.” In the first chapter, the relationship
between “palace” and “ museum,” “house” and “museum” and the significance of
palace museums among the other museum types, were researched. Some of the
leading palace museums in the world and in Turkey, which share universal
characteristics in their museumification process, were studied. In the same chapter,
the concepts of how "authenticity" and "interpreting communication" correspond
precisely to specific historical structures, and the relationship between these concepts
are examined, as well as the committees and unions engaged in studies on
authenticity and interpreting communication on international platforms.The second
chapter deals with the history of Dolmabahçe Palace.Also the changes seen in the
harem experience of the palace, beginning with the 19th century, were followed, and
the documentation and inventory studies which were vital to the furnishing
applications were examined in connection with the administrative processes that the
palace had with the declaration of the Turkish Republic. In the third chapter, the
methods and criterias that were followed in the furnishing applications, as well as the
interpretive techniques that support the visitor experience in Dolmabahçe Palace
Harem section were evaluated. During this study, a written furnishing and
interpretive plan was not found by the National Palaces, which are affiliated with the
General Secretariat of the Grand National Assembly of Turkey. In the evaluation and
conclusion section, there are suggestions for the interpretation of the Harem
organization, which is important to the legacy of the Ottoman Empire, but also
susceptible to misunderstanding by the public at large, both in Turkey and abroad.
Suggestions on how to make Dolmabahçe Palace Harem section an example of a
living history museum are also presented.
iv
ÖNSÖZ
Varoluşlarının doğası gereği özel ve karmaşık yapılar olan saray müzeler, diğer müze
türlerinin aksine, daha detaylı belgeleme çalışmaları ve müzecilik değerlendirmeleri
ile ele alınmalıdır. Yaşanmışlığı olan ve ev sakinlerinin güncesini barındıran bu tür
yapılarda belgeleme çalışmaları devamlılık arz etmeli ve geçmiş, bu çalışmalar
sonucu elde edilen ipuçları ve referanslar ışığında sürekli olarak yeniden
yorumlanmalıdır.Yorumlama kavramı; müzelerin sahip olduğu bilginin, ziyaretçi
gözünde anlamlı hale gelmesine olanak sağlayacak yöntemlerle ilintilidir. Bu
çalışmada, 19.yüzyıl saraylarına ilişkin arşiv belgelerinin araştırmaya açık olmadığı
1990’ların başında “Cariyeler Dairesi” gibi yanlış bir tanımlamayla ziyarete açılan
ancak ilerleyen yıllarda Harem-i Hümâyun’un bir parçası olduğu anlaşılan
araştırmanın konusu olan mekanda, geçmişten günümüze gerçekleşen tefriş
uygulamaları “özgünlük” ve “yorumlayıcı iletişim” kavramları ışığında
incelenmiştir. Osmanlı Saray teşkilatı içinde en çok merak edilen ve toplum nezdinde
yanlış anlaşılmalara maruz kalan konulardan olan “harem yaşantısı” nı 2009 yılından
beri fiilen Dolmabahçe Sarayı’nda sürdürmekte olduğum “saray rehberliği” görevi
nedeniyle Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümayun bölümü örneğinde çalışma fırsatı
bulduğumdan dolayı kendimi şanlı hissetmekteyim.
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZ ............................................................................................................................... iii
ABSTRACT ............................................................................................................... iv
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ v
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vi
ŞEKİLLER LİSTESİ ............................................................................................... iix
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................... x
KISALTMALAR LİSTESİ ...................................................................................... xi
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
SARAY MÜZELERDE YORUMLAYICI İLETİŞİM KAVRAMI
vi
1.2.4.1. ARRE (Avrupa Saray Müzeler Birliği) ........................................ 43
1.2.4.2. Demhist (Uluslarası Müze Evler Komitesi) ................................. 45
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE SARAY MÜZE UYGULAMALARININ ÖNCÜLERİNDEN
BİRİ OLARAK DOLMABAHÇE SARAYI
2.1.DOLMABAHÇE SARAYI’NIN BULUNDUĞU BÖLGE ve TARİHÇESİ . 47
2.2. DOLMABAHÇE SARAYI’NIN İNŞASI ........................................................ 50
2.2.1.Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun’un Konumu ................................ 51
2.2.2. Harem-i Hümâyun’da 19. Yüzyılda Yaşanan Değişimler……………….52
vii
3.3.2. Tefrişte Kullanılan Kriterler ve Sorunlar .................................................. 84
3.3.2.1. 1924 Envanterlerine Dayanan Mekân Tespitleri .......................... 84
3.3.2.2. 1952 Repertuar Defterleri ............................................................. 85
3.3.3. 2000 Yılı Sonrası Arşiv Araştırmaları ve Mekân Tespitleri ile İlgili
Değişimler ................................................................................................ 87
3.3.4. Mekân Tespitleri ve Tefrişlerinin Karşılaştırılması .................................. 90
3.3.4.1. Hünkâr Dairesi ............................................................................. 90
3.3.4.2. Valide Sultan Dairesi ................................................................... 93
3.3.4.3. Kadınefendi Daireleri ................................................................... 96
3.4. ZİYARETÇİ GÖZÜNDE HAREM ALGISI ve SORUNLAR ..................... 98
3.4.1. Oryantalizm ve Harem İmgesi .................................................................. 99
3.4.2.Yabancı Ziyaretçiler ve Harem Çağrışımları ............................................. 99
3.4.3. Self Oryantalizm ve Harem İmgesi ........................................................ 105
3.4.4.Yerli Ziyaretçiler ve Harem Çağrışımları .................................................. 99
3.5. MEKÂNIN YORUMLANMASINA DAİR SORUNLAR ........................... 110
3.5.1. Avrupa Saray Müzelerde Kullanılan Yorumlayıcı İletişim Yöntemlerine
Dair Örnek Olay İncelemesi .................................................................... 110
3.5.1.1. Hampton Court Sarayı ( İngiltere) ............................................ 110
3.5.1.2. Blenheim Sarayı Müzesi (İngiltere) ........................................... 115
3.5.1.3. Kensignton Sarayı (İngiltere) .................................................... 119
3.5.1.4. La Venaria Sarayı (İtalya) ......................................................... 124
3.5.2. Değerlendirme ve Öneriler ..................................................................... 129
SONUÇ .................................................................................................................... 141
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 146
EKLER .................................................................................................................... 162
viii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1.1: Kültürel miras alanlarında ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı anket
çalışması. ................................................................................................... 42
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 3.1: Hünkâr Dairesi üst kat. Mekan tefrişi ile ilgili belgesel veriler ............... 91
Tablo 3.2: Hünkâr Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ............... 92
Tablo 3.3: Hünkâr Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ........ 92
Tablo 3.4: Valide sultan Dairesi üst kat ile ilgili belgesel veriler ............................. 93
Tablo 3.5: Valide sultan Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler ..... 95
Tablo 3.6. Valide sultan Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel
veriler .................................................................................................... 95
Tablo 3. 7: Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler .............. 97
x
KISALTMALAR LİSTESİ
xi
GİRİŞ
İmparatorluğun en uzun yüzyılı olarak tanımlanan 19. yüzyılda yapım emri verilen
Dolmabahçe Sarayı, Tanzimat Dönemi ile gelen yeniliklerin ve buna bağlı saray
kültüründe gerçekleşen değişimlerin en önemli tanığı olmasının yanı sıra topluma
öncülük eden ve onu yapılandıran bir kültür varlığıdır.
Dolmabahçe Sarayı gibi iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan özel ve karmaşık
yapıları, uygarlığın simgesi haline dönüştürmek elbette sorunlu bir iştir. Ancak, sahip
oldukları sabit koleksiyonları ile anıt müze, ev müze sınıflandırmasında
değerlendirilen saray müzeler, koleksiyonlarını diğer müze türlerinin aksine arşiv
belgelerine dayanan tarihsel bir doğruluk içinde sergilemekle yükümlüdür. Saray
müzelerde “özgünlük”, yapının fiziksel olarak korunmasının yanında özgün tefriş ve
mekânın ruhunun korunması ile elde edilir. Bu çalışmada, Dolmabahçe Sarayı
Harem-i Hümâyun bölümü tefrişinin, mekânın ruhunun ziyaretçiye aktarımına
aracılık eden, ziyaretçinin kültürel miras alanı ile anlamlı bir ilişki kurmasını
1
sağlayan yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygunluğu ve mekânların özgün
işlevleri ile mevcut tefriş tanıtım biçimleri arasındaki uyum irdelenmiştir.
1
Magaly Cabral, Exhibiting and Communicating History and Society in Historic House Museums,
Museum International, No.210, S. 53, C.ll, 2001, s.44.
2
dönüşmüş olan Harem-i Hümâyun bölümünün, özel müzecilik değerlendirmeleri ile
ele alınması gerektiği düşünülmektedir.
3
kısaca değinilmiş, tefriş uygulamalarının bir başka araştırmanın konusu olduğu dile
getirilmiştir.
Tez kapsamında konu ile ilgili kitap ve süreli yayınlar taranmış, Millî Saraylar
kurumsal arşivinden faydalanılmıştır. Kurumsal arşivde bulunan TBMM divan
kararları ve 1992 yılında Harem-i Hümâyun bölümü açılışı öncesi kurulan “Tefriş
Komisyonu ve Danışmanlar Grubu” kararları incelenmiştir. Millî Saraylar
bünyesinde çalışan araştırmacılarla, kişisel görüşmeler yapılarak tefriş
uygulamalarında kullanılan kriterlere ve yöntemlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Harem
çağrışımlarının ziyaretçiler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, sözlü
iletişim yoluyla veri toplama biçimi olan “mülakat” tekniğine başvurulmuştur.
4
Osmanlı haremi, Batı saraylarlarıyla kıyaslandığında, mekân ve teşkilat
düzenlemeleri bakımından kendine özgü bir kurum olsa da, yöneten kişinin ve
ailesinin özel yaşam alanı olarak ev kavramının evrensel değerlerine sahiptir. Bu
duruma dayanarak çalışmanın yazarı, Avrupa’da yer alan ve yaratıcı müze
yorumlamalarına sahip saray müzeleri inceleme yoluna gitmiştir. Değerlendirme ve
öneriler bölümünde, Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümünde “ziyaretçi
deneyimini artırıcı yöntemler” hakkında önerilerde bulunulmaktadır.
5
BİRİNCİ BÖLÜM
Saraylar sadece karmaşık mimarî yapılar değil; iktidarın, sanat eserleri ve bir dizi
pratikler üzerinden güçlerini sembolleştirdikleri kavramlardır. 4
Saray, gündelik
yaşam içinde toplumla siyasî iktidar arasındaki ayrımı ifade eden bir mekân olarak
belirir. Saray kompleksleri, imparatorluk bürokrasisinin içinde yer alan ve protokole
tabi yönetim merkezi olarak düzenlenir.Saraylar ve dini yapılar; şaşırtmak ve
büyülemek üzere tasarlanmış, egemenliği ve yenilmezliği simgeleyen eğitsel ve idarî
araçlardır. 5 Saray komplekslerinin adım adım incelenmesi, bize, o dönemin yönetim
sistemi, değişen beğeni anlayışı ve yönetici sanatçı ilişkisi hakkında bilgi verir.
2
Metin Sözen, Devletin Evi Saray, İstanbul, Sandoz Yayınları, 1990, s.18.
3
Metin Sözen, Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1986,
s.210.
4
Nebahat Avcıoğlu, “19. Yüzyıl Saray Mimarisi ve İmparatorluğun Kendini İfadesi”, 150. Yılında
Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar
Yayınları, C.I, 2007 s.29.
5
Namık Sinan Turan , “İktidarı Simgeleyen İdari ve Törensel Bir Mekân Olarak Osmanlı Sarayının
Tasarımı”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. LVI, 2006, s.98, 101.
6
Saray kompleksi; içinde yaşayanları, lüks tüketimi ve sanatın ulaşılmazlığıyla
gizemli bir simgedir. 6 İlk denemelerini kendi yaşadıkları saraylarda görmek isteyen
hükümdarlar düşünüldüğünde, MÖ 4.yüzyılda kurulan ve asırlar boyunca etkin olan
İskenderiye Müzesi’nin, Kraliyet Sarayı’nın bir uzantısı olması şaşırtıcı bir durum
değildir. Modern anlamıyla olmasa da “musaeum” adı ilk olarak; Helenistik
Dönemde (MÖ 330-30) I. Ptolomaio Soter tarafından İskenderiye’de kurulan Hint,
Mezopotamya ve Yunan ile birçok medeniyetin bilgi ve sanatının arşivlendiği ünlü
kütüphaneyi de içine alan merkez için kullanılmıştır. Bu müze, Ptolomaios
Hanedanlığı’nın ve aynı zamanda İskenderiye kentinin de saltanatını arttırmıştır.
Çünkü Babil Kütüphaneleri gibi büyük kütüphaneler, bilginin; güç ve egemenlik
olduğunu kanıtlamıştır. 7
Bu bağlamda, müzenin çıkış noktasının ideolojik olduğu
ifade edilebilir. Savaşta galip gelen hükümdarların savaş ganimetlerini, halka, saray
kompleksleri içerisinde veya dinî yapılarda teşhir etme geleneği, günümüz
müzeciliğinin temellerini oluşturur. 8
Bu durum, müzeciliğin tarihsel gelişiminin,
saray kompleksleriyle eş değer irdelenmesi gereğini doğurmuştur. Kendi iktidarının
simgesi olarak oluşturduğu koleksiyonları, saray kompleksleri içerisinde sergileyen
hükümdarların konutları, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde ortaya çıkan
ulus devlet yapısı tarafından aynı şekilde yeniden biçimlendirilip kullanılmak üzere
müzeye çevrilmiştir.
6
A.g.m. s.103.
7
Ali Artun, Sanat Müzeleri 1 Tarih Sahneleri Müze ve Modernlik, İstanbul, İletişim Yayınları,
2006, s.15.
8
Vedat Keleş, “Modern Müzecilik ve Türk Müzeciliği”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, C.II, S. 1-2, 2003, s.2.
9
Artun, a.g.e., s.25, 30.
7
Osmanlı İmparatorluğu’nda eserlerin bir araya toplanması ve kısmen sergilenmesi
anlayışı Fatih Sultan Mehmet ile başlamıştır. 10
Bu anlamda Topkapı hazineleri de
birer nadire kabineleridir. Osmanlı saray kompleksi içerisinde kabine olarak
“köşkler” kullanılmıştır. Fatih Köşkü, Çinili Köşk hatta Aya İrini Kilisesi fethedilen
ülkelerden getirilen objelerle birer hazineye dönüştürülmüştür. 11 Topkapı Sarayı’nın
bahsedilen bölümleri, Batı saraylarında gördüğümüz nadire kabineleri ile mekânsal
ve biçimsel olarak örtüşmese de işlevsel olarak benzerdir. Her padişahın, tahta
çıktıktan sonra, nadire kabineleri özelliğindeki bu yapılara törensel bir ziyarette
bulunduğu bilinmektedir. 12
Zira kabinelerin, Osmanlı sarayında da sultanın;
hükmettiği topraklar üzerindeki gücünü, bu anlamda bilginin iktidarını simgeleyen
törensel bir anlamı vardır. Topkapı Sarayı nadireleri ve hazineleri, 15. yüzyıldan
itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nun o dönem en güçlü rakibi olan Habsburg
Hanedanlığı’na ait koleksiyonlarla yarışır bir duruma gelmiş, aslında kendi içerisinde
bir anlamda “Rönesans müzesi” de oluşturabilmiştir.13Bu bağlamda hükümdarların
koleksiyonerlik merakının müzeliğin oluşumuna inkar edilemez bir katkı sağladığı
düşünülebilir.
Ev ve müze ilişkisine farklı bir bakış açısı getiren Aslıhan Günhan, Evlerden Ev
Müzelere: Farklı Anlatımların Mimarî Temsili (From Houses to Museums
Architectural Representation Of Different Narrations) isimli tezinde yaşanmışlığı
olan yapıları, nadire kabinelerine benzetir. İngilizce cabinets of curiosities olarak
ifade edilen nadire kabinelerinin birebir sözlük anlamı, “merak odaları”dır. Daha
önceki bölümde de belirttiğimiz gibi koleksiyonlarının sınırı olmayan, içi çekmece
ve vitrinlerle dolu merak odaları ile koleksiyon sahibi, başka kimsede olmayan,
biriktirdiği nadirelerle bilgiyi fethetmeyi umar. Bu bağlamda kabinelerin içi,
10
Mutlu Erbay, Müzelerde Sergileme ve Sunum Tekniklerinin Planlanması, 1. Basım, İstanbul,
Beta Yayıncılık, Mayıs 2011, s.33.
11
(Çevrimiçi) http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran
2017.
12
Uğur Tanyeli, Osmanlı Mekânının Peşinde: Sınıraşımı Metinleri 15-19 Yüzyıllar, İstanbul, Akın
Nalça Kitapları, 2015, s.204, 205.
13
(Çevrimiçi) http://www.aliartun.com/yazilar/halil-edhemin-modern-istanbul-muzesi/ 21 Haziran
2017.
8
çekmeceler ve vitrinlerle dolu bir odadan çok daha fazladır; koleksiyon sahibinin
bilgeliğini, zevkini, yüceliğini simgeleyen merak odaları zaman içerisinde büyür ve
saray galerilerine taşar. 14
14
Artun, a.g.e., s.30.
15
Aslıhan Günhan, “From Houses to Museums Architectural Representation Of Different Narrations”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Ankara, 2011,
s.19.
16
A.e., s. 20.
17
A.e., s. 25.
18
A.e., s. 20.
9
alan dekorasyon ve objelerin birbirleriyle olan ayrılmaz şekildeki karmaşık ilişkisi ile
bir bütündür. Bu özelliğe sahip tarihi konutları, bir dönemin veya bir uygarlığın
simgesi haline dönüştürmek elbetteki özel müzecilik bağlamında
değerlendirilmelerini gerektirir. 19
Farklı bir görüş açısı ile müzeyi kültürel derin dondurucu olarak tanımlayan Halil
Nalçaoğlu, genel anlamda müzelerin bir zaman makinesi gibi işlev gördüğünden
fakat içinde sergilediği nesnelerin zamanla ilişkisini tümüyle yok ettiğinden şikâyet
eder. Başka bir ifadeyle, müze değeri görülen her nesne, ait olduğu bağlamdan -
zaman ve mekândan- koparılır. Nalçaoğlu’na göre müzede yaşadığımız geçmiş, bir
anlamda geçmişin belli bir versiyonudur. Bize yaşatılan geçmiş, -küratörün izin
verdiği ölçüde-, ait olduğu bağlamından çıkartılan, isimlendirilen ve sınıflandırılan
ve yeni bir bağlama oturtulan dolayısıyla belirli bir tercihi yansıtan geçmiştir.
Nalçaoğlu biraz daha ileri gidip nesnelerin ve kültür yapıtlarının kendi
zamanlarından koparılıp müze binasında farklı bir dekor içerisinde sergilenmesini
“cinayet” olarak görür. Geleneksel müzelerde, temsilin geçmişi ancak mekânın el
verdiği ölçüde sağlanır. Asli kullanımı saray olan Louvre, zamanla bu özelliğini
yitirip Fransa'nın emperyal gücünün sergilendiği bir sanat müzesi/deposu (müze-
saray) haline gelmesi sebebiyle, bu duruma iyi bir örnek olarak gösterilebilir. 20
19
Giovanni Pinna, “Introduction to Historic House Museums”, Museum International, No:210, S.
53, 2001, s. 4.
20
Halil Nalçaoğlu, “Temsil ve Cinayet”, Toplum ve Bilim Dergisi, İstanbul, İletişim Yayınları, S.72,
1997, s.66- 68.
21
Linda Young, “Is there a Museum in The House?”, Museum Management and Curatorship,
S.22, No: 1, March 2007, s.59.
10
konutudur. Bu tanımdan yola çıkarsak saray yapıları, “anıt müze”, “ev müze” türleri
içerisinde değerlendirilmelidir.
Tarihsel süreç içerisinde özgün kullanımlarını yitiren ve tarihî, sosyal, dinî, sanatsal
değerlerden hepsi veya birine sahip görkemli yapılar, günümüzde “anıt” olarak
korunurlar. 22
Gönül Cantay da; yapının kendisinin içindeki tefriş objeleri ile müze haline getirilmiş
yapıları, anıt müze tipolojisi kategorisinde değerlendirir. 24
Doğan Kuban; anıt yapı değeri olan sarayların kendilerinin müze olduğunu, ayrıca
müze eşyalarıyla donatılmasının yanlış olduğunu savunur. Çünkü yapının,
eşyalarıyla beraber doğru algılanabilmesi, özgünlüğünü ne derece koruyabildiğiyle
ilintilidir. Kuban, sarayların sergi alanı gibi değişik işlevler için kullanılmasını, ilke
olarak, “sorgulanması gereken bir davranış” olarak görür ve anıt değeri olan
sarayların sadece mimarileriyle değil, iç mekân bezemeleri ve zengin
koleksiyonlarıyla da bir bütün içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini savunur. 25
Kraliyet saraylarından iktidar sahiplerinin konutlarına, anıt özelliği olan farklı boyut
ve türde her tarihi yapı “ev müze” kapsamında da değerlendirilmelidir. Her ne kadar
sıkı protokol kurallarına tabi olsa da saray; yöneten ve ailesinin evidir.
22
Ömür Bakırer, “Millî Saraylar İçin Düşünülebilecek Yeni İşlevler”, Millî Saraylar Sempozyumu
Yıldız/Şale, 15-17 Kasım Bildiriler 1984, Millî Saraylar Daire Başkanlığı, İstanbul, 1985, s.432.
23
Burçak Madran, “Müze Türleri”, Yeniden Müzeciliği Düşünmek, Ed. Tomur Atagök, İstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi Yayını, 1999, s.8.
24
Gönül Cantay, “Müzeciliğimiz ve Eğitimi” I. Müzecilik Sempozyumu 14-15 Ekim 1993
Bildiriler, İstanbul, Deniz Müzesi, Dz.kk Basımevi, 1992, s.19.
25
Doğan Kuban, “Millî Saraylarda Koruma ve Kullanma Örgütlenmesi”, Millî Saraylar
Sempozyumu, Yıldız/Şale 15-17 Kasım 1984 Bildiriler, Millî Saraylar Daire Başkanlığı, İstanbul,
1985, s.247.
11
DEMHIST, Uluslarası Müze Evler Komite’sinin kurucularından olan Giovanni
Pinna, bir müze türü olan ev müzeleri şu şekilde tanımlar:
26
Pinna, a.g.e., s.4.
27
(Çevrimiçi) http://www.kiralyikastely.hu/page.36.the_history_of_the_palace, 01 Mayıs 2017.
12
söylenebilir. 1945-1955 yılları arasında ise saray, müttefik devletler –İngiliz
Kuvvetleri- tarafından idarî merkez olarak kullanılmıştır. 28
1953-1958 yıllarında çıkarılan bir dizi “koruma kanunu” sayesinde, kamu binalarına
dağılmış Versailles mobilyaları da saraya yeniden kazandırılır. Filiz Özer, Versailles
Sarayı ve Topkapı Sarayı’nın kaderlerinin birbirine çok benzediğinden bahseder.
1856 yılında Dolmabahçe Sarayı resmî saray olduğunda, Versailles Sarayı gibi
Topkapı Sarayı’nın da -yapıyı yaşatmak düşüncesi altında- iç mekânlarında sergi
alanları açılır. Saray-müze olarak korunması gereken Topkapı Sarayı’nın yapılan
birçok değişiklik sebebiyle saray-müze özelliğini yitirdiğini, daha çok müze-saray
olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki Versailles Sarayı için gösterilen özen, Topkapı
için gösterilmez . 30
Topkapı Sarayı’na dair gösterilen bu özensizlik, günümüzde de
devam etmektedir. İlber Ortaylı, devletin evi olan Topkapı’nın müze olarak
kullanıma uygun olmadığını ve koleksiyon sergileme amacıyla kullanılmasının
yapıya ve mekânın ruhuna zarar verdiğini ifade eder. Ortaylı’ya göre saraylar,
koleksiyonların sergilendiği mekânlar olamaz. Devletin ve padişahın evi olan
28
(Çevrimiçi) http://www.habsburger.net/en/chapter/schonbrunn-after-second-world-war-nostalgia-
and-imperial-cult, 01 Mayıs 2017.
29
(Çevrimiçi) http://en.chateauversailles.fr/discover/estate/palace/queen-apartments, 01 Mayıs 2017.
30
Feridun Akozan, “Sarayların Teşhir Salonu Olarak Kullanılması ve Versailles Örneği ” Millî
Saraylar Sempozyumu: Yıldız Sarayı/Şale:15-17 Kasım 1984 Bildiriler, 1985, s. 206, 207.
13
saraylar, ev kimliğini yitirmemeli, özgün tefrişini korumalı, aynı zamanda ritüel
olarak uhrevî merkez olma özelliklerini de muhafaza etmelidir. 31
Bu durum, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet
Dönemine tanıklık etmiş ve bir dönem cumhurbaşkanlığı makamı olarak da
kullanılmış olan Dolmabahçe Sarayı için de geçerlidir. 1984 yılından 2017 yılına
kadar sadece yüz yüze rehberlik hizmeti ile gezilebilen Dolmabahçe Sarayı’nda,
31
İlber Ortaylı, Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul, Bank Asya Kültür Hizmetleri,
2007, s.298.
32
Pinna, a.g.m., s.4.
33
Pinna, a.g.e., s.5.
14
ziyaretçiler tarafından yapılan eleştiriler çoğu kez, anlatımın, tek bir döneme ağırlık
verilerek yapıldığı yönündedir. Her ziyaretçinin hassasiyeti farklı olabilir; burada
önemli olan manipülasyona neden olmadan, olabildiğince nesnel bir biçimde hem
anlatım hem sergi dili ile ziyaretçiye, evrensel ve tarihi değeri olan Dolmabahçe
Sarayı’nı tanıtmaktır.
Bu müzeler, ziyaretçileri adeta bir zaman makinesi gibi o yaşanan ana götürür.
Ziyaretçi, koridorlarda ilerlerken içinde bulunduğu mekânda daha önce yaşayanları
ve onların bu mekânları nasıl kullandığını hayal eder; burada kendini bu mekânın
eski sahiplerinin yerine koyar; onların da bu mekânlarda -tıpkı kendi evinde olduğu
gibi- aynı duyguları, sevinci, kederi hissettiğini düşünür. Tarihi konutlar, bir anıttan
ziyade yaşanmış ve kaybolmuş bir geçmişi simgeler. 34
Avrupa’da saray yapıları, henüz saray olarak kullanılmaya devam edilirken, kısıtlı da
olsa aristokrat zümreye ve halka ziyarete açılmıştır. 37
Aynı şekilde İtalya’da Medici
34
Monica Risnicoff de Gorgas, “Reality As Illusion the Historic Houses that Become Museums”,
Museum International, No: 210, S.53, 2001, s.10.
35
Tony Bennet, The Birth of Museums:History, Theory, Politics, Routledge, 1995, s.37.
36
Artun, a.g.e., s.102.
37
İlksen Yumrukçağlar, “Dolmabahçe Sarayı’nın Saray Müze Olarak Yeniden Düzenlenmesi
Konusunda Öneriler”, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 1996, s.3.
15
Hanedanı’na ait bütün yapılar, son Medici Anna Maria Luisa tarafından 1743 yılında
Floransa halkına emanet edilir. Luisa’nın vasiyetine göre “ devletin şanı, kamunun
yararı ve yabancıların merakı” bu eserlere verilen değerle korunacaktır. 38
18.
yüzyılda gerçekleşen bu değişim, bize, mutlak monarşinin koleksiyonlar üzerinden
bir güç gösterisi yaratma eğiliminde olduğunu da gösteririr. Daha önce hükümdarın
kudretini, bilgeliğini simgeleyen saraylar ve kraliyet koleksiyonları, 18. yüzyılla
beraber hükümdar yerine, soyut bir varlık olan devleti ve devletin zenginliğini
simgeler. 39
Fransa Örneği
Kamulaştırılan ilk saray olmamasına rağmen şüphesiz siyasî açıdan en etki bırakanı
Fransa’daki Louvre Sarayı olmuştur. 1789 yılında gerçekleşen Fransız ihtilaliyle
soylular, din adamları ve halkın oluşturduğu üç sınıfın parlamentosu açılarak
inkılâbın ilk adımı atılmış olur. Anayasa ile ilk defa monarşinin yetkileri
sınırlandırılır. Fransız inkılâbı, gerek oluşum sebepleri gerekse sonuçları itibarıyla
şüphesiz tüm dünyayı etkilemiştir. Özellikle milliyetçilik fikri, imparatorlukları
derinden sarsmış ve ulus devletlerinin zeminini hazırlamıştır. 40
Monarşinin
yıkılmasından dokuz gün sonra halk, kraliyet sarayını ve hazinelerini kendi
mülkiyetine geçirmiş ve bir anlamda müzeleştirmiştir. Kraliyet tacı ve asası kilisenin
iktidar simgeleriyle beraber teşhir edilmiş ve bu simgeler artık halkı temsil eden, bu
simgeleri halkın gözlerinin önüne seren, cumhuriyetçi devletin eline geçmiştir. 41
38
Artun, a.g.e., s.66.
39
Carol Duncon, Alan Wallach, “Evrensel Müze”, Müze ve Eleştirel Düşünce, Tarih Sahaneleri-
Sanat Müzeleri 2, Ed.Ali Artun, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.65.
40
Bengü Salman Bolat, “Fransız İnkilabının Türk Modernleşme Sürecine Etkileri”, Gazi Üniversitesi
Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, C.Vl, S.1, 2005, s.149-151.
41
Wendy M.K Shaw, Osmanlı Müzeciliği-Müzeler,Arkeoloji ve Tarihin Görselleştirilmesi, Çev.
Esin Soğancılar, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.13.
42
Levent Çalıkoğlu, Ali Artun. “Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve
Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.23.
16
İngiltere Örneği
18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl İngiltere’sinde ise durum Fransa’dan biraz daha
farklıdır. Fransız ihtilali çıktığı zaman İngiltere, dünyanın en güçlü deniz ve ticaret
ülkesidir. Aslında İngiltere’de bundan bir yüz yıl önce yani 1689 yılında Haklar
Beyannamesi’nin (Declaration of Rights) imzalanmasıyla önemli bir
demokratikleşme adımı atmıştır. Bu beyannamenin imzalanmasıyla İngiliz
parlamentosu, kral karşısında geniş haklara sahip olur. Hatta beyannameyi
imzalamak şartıyla tahta getirilen Orange Hanedanı’ndan Kral William ve eşi Kraliçe
Mary’ye hükümdarlık tacı, bizzat parlamento tarafından giydirilir. Uygulanan bu
sembolik tören, monarşinin mutlak gücünün İngiltere’de kısıtlandığı anlamına gelir.
19. yüzyılda ise krallık, tamamıyla sembolik bir kuruma dönüşür. 43
Yaşanan siyasi gelişmelere paralel olarak İngiltere, saraylarını kanlı bir devrimle
kamulaştırma yolunu seçmemiş, dönemin en ileri sanayi ülkesi olarak saraylarını
iktisadî bir yaklaşım içinde değerlendirme yoluna gitmiştir. 44
Örneğin, Büyük
Londra Sergisi’nin başarısı ardından 1857 yılında Kraliçe Victoria’nın da desteğiyle
ziyarete açılan Victoria and Albert Müzesi, kısa sürede içerdiği koleksiyonla işçi ve
zanaatçı kitlelerin sergilerden yararlanabileceği bir merkeze dönüşür. 45
Ancak 19.
yüzyılın ortalarında, Britanya'da, halkın her müzeye alınıp alınmayacağı hâlâ
tartışılan bir meseledir. Kentlere göç eden, sanayi devriminin zor şartları altında
ezilen yoksul halk, Londralılar tarafından bir tehdit olarak görülür. 46
Londra’da
Kraliyet Cemiyeti’nin desteğiyle kurulan British Museum, buna belki de en iyi
örnektir. Louvre Müzesi gibi bir ihtilal sonucu kraliyet sarayına el konularak
kurulmasa da 18. yüzyılda British Museum’a girişler hâlâ saray protokolü ve
aristokrasinin kurallarına göre belirlenir. Bu durumu, 1759 yılında kurulan British
Museum ziyaretçi raporlarından izlemek mümkündür. Ziyaretçiler, müze içi
43
Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1997, s.7-8.
44
Linda Nochlin, “Bir Olağanüstü Durumlar Tarihi”, Müze ve Eleştirel Düşünce, Tarih Sahneleri-
Sanat Müzeleri 2 , Ed. Ali Artun, İstanbul, İletişim Yayınları, 2006, s.23.
45
(Çevrimiçi) http://www.vam.ac.uk/content/articles/0-9/100-facts-about-the-v-and-a/, 26 Nisan
2017.
46
Shaw, a.g.e., s.13.
17
gerçekleştirilen turların aceleciliğinden ve müze çalışanlarının, ziyaretçilere nesneleri
inceleme şansı vermediğinden şikâyetçidir. 47.
Her ne kadar söz konusu müzelerin çağdaş müzecilik anlayışında örgütlenmeleri bir
yarım asrı alsa da müzecilik fikri, eğitsel ve bilimsel potansiyel üzerine şekillenen
İngiltere’de, kraliyet saraylarının da kamulaştırılmasına zemin oluşturur. Özellikle
1824 yılında avam kamarasının desteğini alarak açılan National Gallery’nin ardından
Buckingham Sarayı başta olmak üzere tüm saraylar, masraf kapısı olarak görülür ve
sarayların kamulaştırılıp müzeye dönüştürülmelerinin yolu açılır. 48
Bu durumun
ardından 1839 yılında Kraliçe Victoria, Hampton Court Sarayı’nı ücretli olarak
ziyarete açar. Saray, açılışından itibaren ziyaretçilerden büyük ilgi görür ve Kraliçe
Victoria Döneminde büyük oranda restorasyona alınır. 49
Rusya Örneği
47
Karsten Schubert, Küratörün Yumurtası, Ed:Tomur Atagök, Çev. Rana Smith, İstanbul, Sanat
Vakfı Yayınları, 2004, s.17.
48
Artun, a.g.e., s. 116.
49
Brett Dolman ve et, al. Explore Hampton Court Palace, Ed.Sarah Killby, Historic Royal Palaces,
2011, s.11.
50
Ali Artun, Sanatın İktidarı -1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2015, s.14.
51
A.e., s.16.
18
eyleminin gerçekleştiği yer olarak görür. Çünkü sarayı ziyareti sıkı protokol
kurallarına tabidir; kıyafete özen gösterme zorunluluğu vardır ve gelen herkesin adı,
bir protokol düzeninde, sesli olarak okunur. 52
1917 Bolşevik devrim hareketi
sırasında Ermitaj, geçici hükümetin karargâh merkezi olur. O dönemde olumsuz
algılanan bu durum, aslında sarayın yağmalanmasını da önlemiştir. Lenin, yönetimi
ele geçirdikten hemen sonra, Ermitaj’ı ulusal devlet müzesi olarak ilan eder. 1918
yılında Moskova başkent olduğunda, Ermitaj’ın otuz üç ünlü yapıtı Moskova’daki
Puşkin Müzesi’ne geçici olarak gönderilir. Yeni kurulmakta olan diğer kent
müzelerine Ermitaj’dan çok sayıda yapıt gönderilir. Ne yazık ki hükümet, saray
müzeden çok sayıda eseri, finansal sorunları nedeniyle yabancı ülkelere de satmaya
başlar ve bu satışlara ancak 1934 yılında son verilir. 53
Türkiye Örneği
52
Simizar Aslan Özcan, “Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kültür Politikaları Bağlamında Dolmabahçe
Sarayı İletişim Uygulamalarının Değerlendirilmesi” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, YTÜ,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s.7.
53
Orhan Şener, İstanbul'da Kurulacak Yeni Müzelerle ilgili Ara Rapor, 2007, s.32, İBB Atatürk
Kitaplığı, (Çevrimiçi) http://katalog.ibb.gov.tr/kutuphane2/YordamVt/projem_istanbul/pi_00010.pdf,
27 Nisan 2017.
54
Shaw, a.g.e., s.25.
19
Osmanlı, Batı’yı taklit etmekten ziyade kendi kültürel değerleri ile teşhir geleneğini,
saray kompleksleri içerisinde farklı yapılanmalarla göstermiştir. Kısmen bilinçli bir
şekilde yapılan bu eylem, 18. yüzyıl sonları itibariyle değişime uğrar. Doğu’yu
merak eden Batı, 18. yüzyıl sonları itibarıyla görünmeyeni görme isteğini yazılı
olarak iletmeye başlar.Örneğin II.Mahmud döneminde Viyana büyükelçisi,
Avusturya imparatoru başvekilinin İstanbul’daki görülmeye değer yerleri gezme
arzusunda olduğunu Fethi Paşa’ya belirtmiş ve muhtemel gezi için Fethi Paşa’ya
resmi izin talebinde bulunmuştur.55 Arşiv belgelerinde, özellikle elçi ve yakınlarının
saray veya sultan camilerini gezmeyi arzu ettikleri izlenebilmektedir. 56
Topkapı Sarayı’nın ilk defa bir müze gibi ziyarete açılması ise; Avrupa'nın
aydınlanma düşüncesinden etkilenmiş, bu doğrultuda bazı reformları hayata geçirmiş
yenilikçi padişah II. Mahmud ve oğlu Sultan Abdülmecid Dönemine rastlar.
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde, 1836 yılı itibarıyla Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki
eserlerle Çırağan Sarayı ve Darphane gibi mahallerin, yabancılara ve Türk ileri
gelenlerine gösterilmesinin bir gelenek halini aldığına dair birçok belgeye rastlamak
mümkündür.57 İlerleyen yıllarda Sultan Abdülaziz Döneminde saray için ampir
üslûbunda camekânlı vitrinler yaptırılır. Sultan Mehmed Reşad, Topkapı Sarayı’nın
bazı bölümlerini restore ettirir ve Seferli Koğuşu, Çin porselenlerinin sergilendiği bir
mekân haline gelir. Topkapı Sarayı da Avrupa’daki birçok saray gibi Cumhuriyetin
ilanıyla 3 Mart 1924 yılında müze haline getirilmiş ve 1934 yılında tamamen halkın
ziyaretine açılmıştır. 58
Topkapı Sarayı, Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra açılmış
ilk devlet müzesidir. Bu anlamda; monarşinin merkezinin halka mâl edilerek
55
Bk.: BOA.,HAT.1197/47040,3.Ra.1253/7, Haziran 1837.
56
Edhem Eldem, “19. Yüzyıl Osmanlı Ekonomisi, Toplumu ve Saray Hayatı”, Millî Saraylar
Dergisi, İstanbul, TBMM Basımevi, S.10, 2012, s.59.
57
İngiltere kraliçesinin amcazadesi Corc Kembiric'in, padişahın Çamlıca'da bulunması dolayısı ile
görüşme talebinin geçiştirilerek camiler, Topkapı ve Çırağan Sarayları ile Darphane'yi ziyaret
etmesine dair izin belgesi için Bkz: BOA., C.HR.142/7063, 5.R.1255/ 18, Haziran, 1829
Sultan Abdulhamid Döneminde de Topkapı Sarayı’nın hangi bölümlerinin gezdirildiği, misafirlere
gezi esnasında neler ikram edildiği ve saray gezisi kurallarını içeren yazışmalar için
.Bkz:BOA.HH.EBA
58
Hilmi Aydın, “Topkapı Sarayı Müzesi”, İslam Ansiklopedisi, C. XLI, 2012, s.261-262.
20
sivilleştirildiğini, dolayısıyla Louvre Sarayı’nın müzeleşme süreci ile benzerlik
gösterdiği söylenebilir. 59
59
Levent Çalıkoğlu, Burçak Madran, Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 –Koleksiyon, Koleksiyonerlik
ve Müzecilik, (Söyleşi), Ed. Levent Çalıkoğlu, İstanbul, YKY Yayınları, 2009, s.71.
60
ICOMOS, Türkiye Mimarî Mirası Koruma Bildirgesi, 2013, (Çevrimiçi)
http://www.icomos.org.tr/Dosyalar/ICOMOSTR_0623153001387886624.pdf, 24 Ekim 2017.
21
olarak tanımlanabilir. Özgünlükle ilgili yargıları, kesin ölçütlere bağlamak mümkün
değildir.
1960’lı yıllara kadar kültürel miras alanları ile ilgili kaleme alınan birçok uluslararası
tüzükte, “özgünlük” daha çok bir anıtın fiziksel olarak bozulmaması için ele alınan
koruma ve onarım kriterleri içinde tanımlanmıştır. “Özgünlük” kavramı, ilk kez
bütünsel olarak 1994 yılında “Nara Bildirgesi” ile vurgulanır ve derinlemesine
incelenir 61 (Bkz. Ek 1).
1. Yerin ruhunu yeniden düşünmek (anahtar kelimeler: mekân, hafıza, anma, toplum
…vs),
61
Somayeh F. Nezhad, Parastoo Eshrati, Dorna Eshrati, A Definition of Authenticity Concept in
Conservation of Cultural Landscapes International Journal of Architectural Research, S.9, C.l,
March 2015, s.94.
62
A.g.m, s.99.
22
2. Yerin ruhunu tehdit eden faktörler (anahtar kelimeler: savaşlar, yağma, yapıyı terk
etme, turizm, …vs),
3. Yerin ruhunu koruma (anahtar kelimeler: koruma ilkeleri, koruma ilkelerinin
resmi çerçevesi,kendine özgülük…vs),
4. Yerin ruhunu ziyaretçiye aktarabilmek (anahtar kelimeler: rehberlik hizmetleri ve
teknolojiyi kullanarak yapıyı yeniden yorumlama, sergileme,otantisite…vs)63
İletişim, şüphesiz müzenin en görünür işlevleri olan eğitim ve sergileme ile ilgilidir.
Başka bir ifadeyle, iletişim; eğitimden veya sergilemenin kendisinden ayrı
düşünülemez.Uluslarası Müzeler Konseyi ICOM, günümüz çağdaş müzelerinin
işlevlerinden olan iletişimi, müze tanımlamalarında ancak 2007 yılı itibariyle
kullanmaya başlamıştır. Dolayısıyla iletişim kavramı, günümüz müzeleri için
oldukça yenidir. Çağdaş müzeler, somut ve somut olmayan kültürel mirası
sahiplenme, koruma, araştırma, sergileme yoluyla toplumla iletişim kurma görevi
üstlenirler65. İletişimin geliştirilmesi, müzenin işlevlerinin de gelişmesine katkı
sağlar. Magaly Cabral’ın ifadesiyle:
“Müze, üçlü bir matriste sunulur: müze kişinin/kurumun nesne/kültürel varlık ile özel bir ilişki
geliştirdiği müze amacıyla yapılmış veya sonradan müzeye çevrilmiş bir mekândır. İletişim işlevini
geliştirmeye yönelik her türlü eylemle aslında bu ilişkinin temelinde kendilerini de geliştirirler. ”66
63
ICOMOS News, S. 17, C.l, June 2008, s.8. (Çevrimiçi)
http://www.icomos.org/newsicomos/news1991/ICOMOS%20news%20pdf%20files/ICOMOS_News_
Vol_17_200806_EN_final.pdf, 24 Ekim 2017.
64
Key concepts of Museology. Ed. A. Desvallées, F. Mairesse Paris, Armand Colin, 2010, s.20.
http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Key_Concepts_of_Museology/Museologie_Anglais_
BD.pdf ,26.Nisan.2017
65
A.e., s.29.
66
Cabral, a.g.m., s. 41.
23
Müzecilik literatüründe son yıllarda sıklıkla gördüğümüz mediation veya
interpretation terimleri, müze yorumlamalarını tanımlamak için kullanılmaktadır.
Müzecilikte oldukça yeni olan bu kavramların çıkış noktası; 20. yüzyıl başları
itibarıyla özellikle doğal ve tarihî miras alanlarımızın korunması ve sit alanlarıyla
ilgili koruma bilincinin oluşturulması ile bu alanların öneminin halka anlatılmasını
kendine görev edinmiş kâr amacı gütmeyen kuruluşların çabalarıdır.
67
Eilean Hooper-Greenhill, Müze ve Galeri Eğitimi, Çev. Meltem Örge Evren, Emine Gül Kapçı,
Ed., Bekir Onur, Ankara, Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi
Yayınları, No: 4, 1999, s.78, 79.
68
Zehra Sema Demir, Halk Bilimi Müzeciliğinde Deneysel Yaklaşımlar: Yaşayan Müze,
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, S.8/9
2013, s. 1111-1125, (Çevrimiçi)
http://turkishstudies.net/Makaleler/870191491_072DemirZehraSema-1111-1125.pdf, 20 Haziran
2017.
24
konunun, “yorumlayıcı planlama” adı altında daha etkin bir organizasyon oluşturmak
maksadıyla kullanılmasına sahne olmaktadır. 69
Yorumlayıcı iletişimin birçok tanımı vardır. Yaklaşık otuzu aşkın ülkede doğal,
kültürel ve tarihi sit alanlarının yorumlanması konusunda hizmet veren Ulusal
Yorumlama Derneği (The National Association for Interpretation –NAI-)
yorumlamayı; “Kaynaktaki (kültürel ve doğal mirasa dair her şey) içkin anlamla,
ziyaretçilerin arasında, duygusal ve zihinsel bir bağ kurmayı amaçlayan bir iletişim
süreci. ” şeklinde tanımlar.
Yorumlama, dinleyicinin kalbine ve aklına hitap eder, yorumlanan şeyle ilişki kurar
ve “Neden önemsemeliyiz?” sorusunu yanıtlar.70
69
Marcella Wells et, al., Interpretive Planning for Museums: Integrating Visitor Perspectives in
Decision Making, Routledge, 2016, s.29, 30.
70
Yorumlayıcılar, somut kelimesini bir yerin fiziksel unsurlarından bahsederken kullanırlar. Somut bir
şey elle tutulabilirdir. O; görülebilme, dokunulabilme, tadılabilme, işitilebilme ya da koklanabilme
özelliklerine sahip bir şeydir (bir yer, bir alan, bahçe, oturma odası). Ancak önemli insanlar, olaylar,
hikayeler ve işlemler (coğrafî, biyolojik, veya tarihî) elle tutulabilir olmamalarına rağmen fiziksel
özelliklere sahiptirler ve somut kabul edilebilirler. Yorumlama, bu somut kaynakları, onların sunduğu
fikir ve kavramlarla onların ifade ettiği soyut manalarla bağlantı kurmayı içerir. Soyut manalar
yüzeyseldir ve işlemleri, ilişkileri, fikirleri, hisleri, değerleri ve inançları kapsar. (Sağlık, yaşam
koşulları, ölüm...) Bir yerin somut kaynakları ile bunların soyut manalarının ilişkilendirilmesi bu
kaynakları ziyaretçiler için daha bireysel olarak alakalı ve değerli yapar. Bkz., K Bacher et, al.,
National Park Service Foundations of Interpretation Curriculum Content Narrative, NPS
Interpretive Development Program, Professional Standards for Learning and Performance, 2007, s.5.
(Çevrimiçi) https://www.nps.gov/idp/interp/101/foundationscurriculum.pdf, 10 Mayıs 2017.
71
Key concepts of museology, s.47.
http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Key_Concepts_of_Museology/Museologie_Anglais_
BD.pdf ,26.Nisan.2017
25
Turizm Tüzüğü’nde kültür varlıklarının yorumlanması ile ilgili temel ilkeler
belirlenmiştir. (Bkz. Ek 2).
Yorumlayıcı planlama, kültürel veya doğal miras sit alanlarının ortaya çıkarmak
istediği anlam ve ilişkileri belirler ve bunu, nasıl ve kimler için yapması gerektiği
konusunda rehberlik eder.
26
Yorumlayıcı planlama; kültürel mirasın yönetimi ve ziyaretçi hizmetlerinin bütüncül
bir şekilde düzenlenmesiyle amacına ulaşır. 72
Ancak teması olan bir yorumlama mesaj içerir. İletişim ancak iyi organize edilmiş bir
tema ile sağlanır. Organize edilmemiş yorumlama, ziyaretçi için takip edilmesi zor
ve anlamsızdır. Bunun nedeni, iletişimin nereye gittiğini kolayca görememeleri ve
aldıkları tüm bilgileri nasıl bağlayacaklarını bilmiyor olmalarıdır. Bilgi, ancak
tematik olduğunda - bazı temel fikir veya merkezî mesajla ilgili olduğunda- takip
edilmesi daha kolay olur ve insanlara daha anlamlı gelir. Başka bir ifadeyle tema;
72
Amber Caton, New Directions In House Museum Interpretation: Creating A Desired Visitor
Experience At The De Mesa-Sanches House, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, University of
Florida, 2014, s.44.
73
Wells et, al., a.g.e., 2016, s.33, 34.
74
Carolyn Widner Ward, Alan E. Wilkinson, Conducting Meaningful Interpretation: A Field
Guide for Success, Fulcrum Publishing, Colorado, 2006, s.22.
27
kültürel veya doğal miras alanının bağlı olduğu kurumun, ziyaretçisine vermek
istediği ana mesajdır. Her tema, ziyaretçinin alacağı soyut bir mesaj içermelidir;
ziyaretçiyi sıkacak kadar uzun olmamalıdır. Ziyaretçiye verilen mesaj varsa, tarihsel
gerçekliği yansıtabilen müze nesneleriyle desteklenmelidir75.
Tematik turlar, özel konulu turlar değildir. Tematik turlar; yorumlanan tarihi sit alanı
dahilinde orada yaşamış insanlar ve meydana gelmiş olaylar ile ilgili merkezî
gerçekler ve fikirler üzerine kurulur. Tematik turlar, kültürel veya doğal sit alanı
hakkında önemli bilgileri aktarır; daha sonra, yerel, ulusal ve hatta uluslararası
etkinlikleri tarihi bağlamına yerleştirir. Ziyaretçinin, tarihi; entelektüel, duygusal ve
nihai olarak kişisel bir şekilde anlamasını sağlamak için çağdaş deneyimlerle
bağlantı kurar77. Yorumlama; kültürel miras alanı veya müze eserlerinin ne olduğunu
değil, nasıl ve neden orada olduğunu anlatmaya yönelik bir girişimdir. Bu bakış
açısıyla yorumlama; nesneleri ve mekânları değerler bağlamında ve içinde
bulundukları zamanın sosyal bağlamında konumlandırır ve değerlendirir. Bu yüzden
koleksiyonlar, geçmiş toplumların dinamiklerine odaklanan daha genel bir tarihi
anlatmak için kullanılır. 78
Yorumlama, tanımlamalarından da anlaşılacağı üzere
müzede iletişimi geliştiren her eylemle ilgilidir.
75
Barbara Abramoff Levy, “Interpretation Planning: Why And How?”, Interpreting Historic House
Museums, ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira, 2002, s.35.
76
“Tematik Turlar” adı altında düzenlenen programların konuları şu şekildedir: Osmanlı Saraylarında
Türk ve Avrupa Porselenleri, Dolmabahçe Sarayı Mekânları ve Tarihi Olaylar, Dolmabahçe
Sarayı’nda Günlük Yaşam, Atatürk ve Dolmabahçe Sarayı, Dolmabahçe Sarayı Mobilyaları,
Dolmabahçe Sarayı’nda Sanayi Devrimi, Dolmabahçe Sarayı’nda Aydınlatmanın Tarihçesi ve
Aydınlatma Araçları, 19.yüzyıl Saray Teşkilatı ve Devlet Yönetimi Bakımından Dolmabahçe Sarayı,
Dolmabahçe Sarayı Duvar ve Tavan Resimleri, Dolmabahçe Sarayı’nda Saatler ve Zaman,
Dolmabahçe Sarayı Halı Koleksiyonu, Dolmabahçe Sarayı Tabloları, Hereke Kumaşı ve Hereke
Kumaşının Saray Tefrişindeki Yeri, Bkz.: Özcan, a.g.t., S.126
77
Sandra Mackenzie Llyod, Creating Memorabla Visits: How To Develop and Implement Theme
Based Tours, Interpreting Historic House Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira,
2002, s.193,194.
78
Michael J. Ettema, “History Museums and the Culture of Materialism.” Past Meets Present:
Essays About Historic İnterpretation And Public Audiences, Ed. Jo Blatti. Washington, D.C.,
Smithsonian Institution Press, 1987, s.63.
28
Yorumlama Nasıl Yaratılır?
1-)Yorumlanan kültürel veya doğal miras alanın, varsa sahip olduğu koleksiyonun
önemi,
2-)Yorumlamanın kim için olduğu? Örneğin çocuklara hitap eden yorumlama,
yetişkinlere yapılan sunumun seyreltilmişi olmamalı, esaslı bir şekilde farklı bir
yaklaşım takip edilmelidir.
3-)Müze, yorumlanan mekân, sergi vs. ziyaretçiye hedeflediği mesajı verirken
ziyaretçi ihtiyaçlarını da gözetebilmiş midir?79
79
Levy, a.g.m., s.26, 27.
80
Ward, Wilkinson, a.g.e., s.36, 40.
29
Tablo 1.1: Yorumlama yaratımı konusunda örnek değerlendirme tablosu
30
birlikte yorumlanmalıdır. 82
Hizmetli sınıfı ile ilgili hikayeler genellikle ihmal edilse
de ev müzelerde geniş ziyaretçi kitlelerine, ancak bu konularda yorumlamalar
oluşturarak bir bağ kurulabilir.
Her iki kavramın da kapsamı çok geniştir. Aşağıda, ev müzelerde kullanılan en temel
yorumlayıcı yöntemlere değinilecektir.
82
Caton, a.g.t., s.48,49.
83
A.t., s.53.
84
Bacher et, al., a.g.m., s.6.
31
anlatım tarzına, kullandıkları hikaye kurgusundan anlatım şekline kadar her şey,
yorumlanan mekânla ilgili algıyı değiştirebilir. 85
85
Erbay, a.g.e., s.131.
86
E. Arnold Modlin Jr et, al., “Tour Guides as Creators of Empathy: The Role of Affective Inequality
in Marginalizing the Enslaved at Plantation House Museums”, Tourist Studies, S.11, C.l, 2011, s.4.
87
Ward, Wilkinson, a.g.e., s.94.
32
yapıya zarar vermeden ziyaretini tamamlamasını amaçlamıştır. 88
Başka bir ifadeyle,
Türkiye’de kurumsal kimliğe sahip devlet müzelerinde ilk rehberlik hizmetinin
düzenlenme ihtiyacı “güvenlik”tir. Mekân örgütlenmesi oldukça kompleks olan,
buna karşın geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan söz konusu müzeler, günümüzde yüz
yüze rehberlik hizmetlerinden tamamen vazgeçmiştir. Söz konusu müzeler, sesli
rehberlik hizmetleri ile gezilebilmektedir. Buna karşın Avrupa saray müze
örneklerini incelediğimizde yüz yüze rehberlik hizmetlerinin birçok müzede etkin
olarak kullanıldığını görürüz. Blenheim Sarayı, Kensignton Sarayı, Hampton Court
Sarayı, La Venaria Sarayı bu örneklerden sadece bazılarıdır. (Bkz. Bölüm 4. 6).
Saray müzeler, müzeciliğin temeli olan koruma eylemini yerine getirirken mekânın
ruhunu ortaya çıkaracak yorumlamalara da yer vermelidir. Mekânın ruhu, maddî ve
manevî kültürün bir arada sunulmasıyla sağlanır.
Urungu Akgül; maddî kültürün, insan elinden çıkmış ve cismanî bir varlığı olan
üretimlerin tümünü, manevi kültürün ise maddî kültürün dışında kalan sosyal
kurumlar, inançlar, semboller, değerler ve normlar gibi alanları kapsadığını ve
toplumun devamlılığı için her iki kültür alanın toplumu oluşturan bireylere
aktarımının ne denli önemli olduğunu ifade eder. 90
Toplumsal tarihin bir birikimi olarak şekillenen maddî ve manevî kültür; sosyo
kültürel açıdan farklı bireylerden oluşan toplumun, belirli değerler çevresinde
88
Eski Eserler ve Müzeler Komitesi Raporu 29.Ocak 1961–10 Mart 1961 Ankara, Milli Eğitim
Basımevi, 1961, s.31.
89
Cabral, a.g.m., s. 44.
90
Urungu Akgül, “Antropolojik Bir Kavram Olarak Kültürün Sürekliliği, Somut Olmayan Kültürel
Mirasın Aktarımı ve Müzede Eğitim”, Müzeler, Oyunlar ve Oyuncaklar ve Çocuklar, Haz., Dilek
Maktal Canko, 1.Baskı, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, 2014, s.163.
33
birleşme veya ortak bir paydada buluşabilme dolayısıyla bir arada yaşama
tahammülü edinmelerine olanak verir. 91
Urungu Akgül, manevî kültürün bir sonucu olan somut olmayan kültürel mirasın,
insanın yarattığı kültür birikimi nedeniyle oluştuğunu, bu noktada manevî kültürün
aktarımında nesne odaklı müze yorumlamalarının kısır kalacağını söyler. Somut
olmayan kültürel miras, ancak insan faktöründen yararlanan yorumlamalarla elde
edilir. Günümüz müzeleri, manevî kültürün aktarımında en etkili yorumlama
yöntemlerinden biri olan yaratıcı drama ve canlandırma gibi yorumlayıcı tiyatro ile
ilgili çalışmalar yapmak zorundadır. 92
Yorumlayıcı tiyatro tekniklerinin kullanımı, Avrupa müzeleri için yeni bir şey
değildir. Müzelerde tiyatro ve gösteri sanatlarının kullanılma tarihi en azından 19.
yüzyıla dayanır. “Yaşayan tarih” olarak da bilinen bu kültürel olgu, özellikle ev
müzelerde 1960’lı yıllarda önemli bir turist ilgi odağı haline gelmiştir. Öğrenme ve
öğretme sürecinde müzelerin önemini en iyi kavrayan ülkelerden biri olan Birleşik
Krallık’ta 1970’li yılların başıyla Kültürel Mirası yorumlama Derneği AHI ve
91
Urungu, a.g.m., s.165.
92
A.g.m., s.169.
93
Mutlu Erbay, “Müzelerde Tiyatral Sunum Teknikleri”, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar Yayınları, C.I, 2007,
s.505, 506.
94
A.e., s.109,110.
34
Kültürel Miras Vakfı HT, bu amaç doğrultusunda kurulur. 1980’lerde birçok
ilkokul, öğrencisine içinde bulundukları tarihi mekânlarla ilgili mini tiyatrolar
organize etti. 1970’li yıllar, İngiltere için profesyonel tiyatronun da gelişimine
paralelel olarak “eğitimde drama” ve “eğitimde tiyatro” hareketinin doğduğu
yıllardır. Birleşik Krallığın 1970’lerdeki yeni eğitim hareketinin “kendini ifade
etme”, “deneyimleyerek öğrenme” gibi ideallerine de çok uygun olan “eğitimde
drama” hareketi; dramayı, doğaçlama bir karakterin yardımıyla, katılımcıların
kendilerini ve dünyayı anlayış biçimlerini değiştirebilecekleri bir yöntem olarak
görmüşlerdir. 95
Buna karşın, yorumlayıcı tiyatro yöntemlerinin müzelerde
uygulanması, müzeleri, tarihin korunması ve bilgi aktarımı merkezi olarak gören
geleneksel müzeciler arasında, bir tartışma konusu yapmıştır. Tarihin ve kültürün
tiyatro aracılığıyla nesnel olarak aktarılamayacağını, tiyatro ile yapılan
yorumlamanın öznellikten kurtulamayacağını savunan müzeciler olsa da günümüzde
birçok oluşum, görselliğe dayalı yorumlamaları destekler niteliktedir. 96
2013-2017 TBMM stratejik planına paralel, Millî Saraylar bünyesindeki yapılara dair
alınan kararlarda evrensel müzecilik ilkelerinin benimsenmesi, tematik müzecilik
anlayışına ağırlık verilmesi, karşılaştırmalı müzecilik konseptinin hayata geçirilmesi,
tarihin canlandırılarak yaşatılması ve tanıtım faaliyetlerinin etkinleştirilmesinin97
prensip olarak benimsendiği görülse de, geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan
Dolmabahçe Sarayı’nda, yaşayan tarih olgusuna dair etkin bir yorumlamanın
varlığından günümüzde söz edilememektedir.
Askerî müze mehter takımının; her yıl yaz aylarında, salı günleri, Dolmabahçe Sarayı
Hazine Kapı önünde verdiği açık hava konserinin yerli ve yabancı ziyaretçilerden
gördüğü büyük ilgi, saray müzelerin “yaşayan mekânlar” haline getirilmesi
gerektiğinin bir kanıtı niteliğindedir.
95
Romina Delia, “Life is a Play and the Museum is its Stage: Contemporary Immersive Performance
in the Baroque Palace”, Yayınlanmamış Doktora Tezi School of Museum Studies, University of
Leicester, 2016, s.111.
96
Mutlu Erbay, “Yorumlayıcı Tiyatro’nun Müzelerdeki Rolü”, 5.Müzecilik Semineri, Bildiriler 20-
22 Eylül, İstanbul, Askeri Müze ve Kültür Komutanlığı Yayını, 2000, s.31.
97
TBMM Stratejik Planı 2013-2017, (çevrimiçi) https://www.tbmm.gov.tr/raporlar/stratejik_plan.pdf,
01 Aralık 2017.
35
1.2.2.2.2. Kişisel Olmayan Yorumlayıcı Yöntemler
Özgün müze nesnesi, hiçbir kitle iletişim aracının yaratamayacağı bir geçmişin
gerçekliğini temsil eder. Steven Lubar, nesneyi tasarlayan güçlerin, toplumu da
şekillendirdiğinden ve aynı zamanda yapılanmış toplumun da nesneyi kullanış
biçimi, tasarımı vb. yönlerden etkilediğini ifade eder. 100
98
Levy, a.g.m., s.37, 38.
99
Ward, Wilkinson, a.g.e., s. 48.
100
Steven Lubar, “Kültürel Çoğulculuk Üzerine Bir Sergileme Hikayesi”, Kent Toplum, Müze
Deneyimler–Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı,
Ekim 2001, s.172,173.
36
İnsanların nesneler aracılığıyla anlam oluşturduğu göz önüne alınırsa her nesnenin
müze tarafından, iletişim sürecinin bir parçası olarak kullanılması kaçınılmazdır. Ian
Hodder, bir nesnenin tanımlamasında; nesnenin içinde bulunduğu zaman, mekân/yer,
kullanım/nesnenin işlevi ve kültürel sınıflandırma içindeki öneminin açıklanması
gerektiğine vurgu yapar. Hodder’a göre ziyaretçi, müze ortamında nesne ile ilgili bu
dört açı ışığında bilgilendirilse nesneyi anlamlandırır. 101
Diğer müze türleri ile kıyaslandığında özgün tefrişi bozulmamış olan saray
müzelerin, ziyaretçiye, nesneleri -Hodder’ın nesne tanımlaması yaparken belirttiği
gibi- bağlamında sunma potansiyeli olduğu görülür. Bu, saray müzelerin iletişimi
yakalamada kullanabilecekleri en iyi avantajdır. Müzeleştirilmiş tarihi yapılarda,
nesne ve mekân arasında kırılmaz bir bağ vardır.
Buna karşın koleksiyonlarıyla birlikte müze işlevi verilmiş birçok tarihi yapı,
günümüzde adeta bir “depo” görevi görmektedir. Emre Madran, bu tür yapıların
mimarî mekân kurgusunun genellikle ziyaretçi dolaşımına ve sergilemeye elverişli
olmadığını, buna karşın müzenin sahip olduğu koleksiyonu, bütünüyle bu tip
mekânlar içerisinde sergileme isteğinden vazgeçmediğini ifade eder. 103
101
Elizabeth Wood, Kiersten F Latham,The Objects of Experience: Transforming Visitor-Object
Encounters in Museums, Routledge, 2016, s.34.
102
Nezih Eldem, “Mekânsal Kurgu ve Müzenin Mesajı”, Kent Toplum, Müze Deneyimler -
Katkılar, Ed. Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001,
s.124.
103
Emre Madran, “Tarihi Miras Niteliğindeki Yapılara Müze İşlevinin Verilmesinde Kullanılacak
Değerlendirme Ölçütleri”, Kent Toplum, Müze Deneyimler -Katkılar, Ed. Burçak Madran,
İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s.117.
37
durumlarda, müzelerin, mekânı belki de boş bırakmasının ve bu boş mekân içerisinde
hologram gibi yepyeni tekniklerle illüzyonlar yaratarak ziyaretçiye hayal kurma
fırsatı verilmesinin daha dürüst bir davranış olduğundan bahseder. 104
Her ev müzenin, arşiv belgelerine dayalı yazılı bir tefriş planı olması gerekmektedir.
Tefriş planında küratoryal birim, nesneye ve mekânın özgün işlevine dair tarihsel
açıklamalara önem verirken, yorumlama üzerine çalışan birimler, nesnenin
hikayesine vurgu yapar. Nesnelerin ve kültür varlığının yorumlanması, aslında
müzenin hedeflediği yapının, tarihsel anlatısının oluşmasına yardımcı olur. Başka bir
deyişle tefrişe dair esaslar, yorumlamaya dair esaslardan ayrı olarak planlanamaz. Bu
noktada özgün koleksiyona sahip her müzeleştirilmiş tarihi yapının konservasyon,
tefriş, yorumlama yöntem ve araştırma planlarının ayrı; fakat eşgüdümlü yapılması
gerekir. Bu planlar, birbirinden bağımsız olduğu takdirde müzenin iletişim yönü
eksik kalır. 105
104
Nezih Eldem, “Dünya’da ve Türkiye’de Türk Müzeciliği”, Müzeler için Düş Bilançosu, Tutkular
ve Nesneler, Redaksiyon: Şennur Aydın, İstanbul, YKY Yayınları,1. Baskı, Ekim 1993, s.92.
105
Bradley C Brooks, “The Historic House Furnishings Plan: Process and Product”, Interpreting
Historic House Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman, Altamira, 2002, s.120-122.
38
- İyi tasarlanmış teknolojik bir alet yardımıyla yapılan yorumlama, insan faktörünü
içinde barındıran vasat bir yorumlamadan daha iyidir.
- İyi tasarlanmamış, kullanımı zor, teknoloji tabanlı yorumlama, yüz yüze
gerçekleşen vasat bir yorumlamadan daha kötüdür.
- Teknoloji tabanlı yorumlayıcı yöntemlerde temel prensip; kullanımının kolay ve
sürdürülebilir olmasıdır. 106
106
Freeman Tilden, Interpreting Our Heritage, Third Edition, The University of North Carolina
Press, 1977, s.96.
107
Marcella Wells, Lisa Smith, The Effectiveness of Nonpersonal Media Used in Interpretation and
Informal Education, (çevrimiçi) https://www.nps.gov/hfc/pdf/imi/nonpersonal-media.pdf 12 Aralık
2017.
39
108
Çünkü “ev” hangi demografik özelliklere sahip olursa olsun her ziyaretçinin
anlayacağı evrensel özelliklere sahiptir. Geçmiş, evin sahip olduğu temel evrensel
özellikler üzerinden yorumlanma fırsatı yakalar. 109
108
Maria Pasiecznik Parsons, Arts, Dementia and Life Story Work: Every Picture Tells a Story Life
Story Work with People with Dementia: Ordinary Lives, Extraordinary People Ed. Polly Kaiser,
Ruth Eley, Jessica Kingsley Publishers, 2016, s.217.
109
Jessica Foy Donnelly, Introduction, Interpreting Historic House Museums, Ed.Jessica Foy
Donnelly, Rowman Altamira, s.VIII, 2002.
110
Wells, Smith, a.g.r.
111
Caton, a.g.t., s.61.
40
bilgilerin kullanılmasının da ziyaretçinin öğrenme sürecini olumsuz yönde etkilediği
gözlemlenmiştir. 112
Kitle iletişim araçlarıyla sağlanan her türlü yorumlayıcı iletişim aracı, şekil ve içerik
olarak –bilgi veren metnin içeriği, kaç kelimeden oluşacağı, nasıl bir dilin
kullanılması gerektiği, yazı tipi, boyutu vb. detaylar- evrensel ve uluslararası
standartlarla uyum içinde olmalıdır.
2015 yılı Kasım ayında saray müzelerde ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı
hakkındaki anket çalışması anket çalışmasına 2000’den fazla ziyaretçi katılmıştır.
Örneklem miktarı büyük olduğu için, diğer saray müzelerinin de faydalanabileceği,
istatistiksel açıdan anlamlı sonuçlar çıkmıştır. Araştırma sonucunda, ziyaretçilerin
gözüyle “özgünlük kavramı”nı belirleyen ve etkileyen grafik, şu şekildedir:
112
Wells, Smith, a.g.r.
41
Şekil 1.1: Kültürel miras alanlarında, ziyaretçi gözünde özgünlük kavramı anket
çalışması.
Kaynak: “Authenticity at Historic Royal Palaces A case study exploring visitor perceptions of
authenticity in a heritage context”, December 2015 (Çevrimiçi) https: //mhminsight. com/. . . /hrp-
authenticity-case-study-2015, 07. 12. 2016.
Anket sonuçları şaşırtıcıdır. Kilit bulgulardan biri; ziyaretçiler, ziyaret ettikleri yapı
içinde tarihi değere haiz, özellikle tekstil ürünlerinin ve özgün objelerin varlığının
önemli olduğu konusunda kesinlikle fikir birliğine sahiptir. Ziyaretçi, mekânın özgün
işlevlerine bağlı bir biçimde olabildiğince korunmasını tercih etmektedir. Fakat
araştırmadan çıkan ilginç sonuç, ziyaretçilerin özgünlük kavramından anladıklarının,
mekânla kurdukları duygusal bağ ile ilintili olduğudur. Ziyaret edilen yapının arşiv
belgelerine dayanarak tefrişi ve içinde bulunan objelerin özgün olması, ziyaretçi
gözünde yeterli değildir. Ziyaretçi, mekânın yaşanmışlığını hissedebildiği ölçüde o
mekânın özgün olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda araştırma, ziyaretçilerin;
saray müzelerde canlandırmalar, arşiv belgelerine dayanan hikaye anlatımları,
interaktif sistemler aracılığıyla ve çoklu duyusal deneyim içeren, yaratıcı müze
yorumlamaları talep ettiğini doğrulamaktadır.
42
yorumlamalarının sağlam akademik araştırmalara dayanan, erişilebilir, keyifli,
eğlenceli ve iyi tasarlanmış olmasını istediklerini de belirtmiştir. 113
Saray gibi müzeleştirilmiş özel ve karmaşık tarihi yapıları daha iyi anlayabilmek
adına, Avrupa’da, saray müzelerin bir araya geleceği platformlar kurulmuştur. Bu
bölüm ve saray müze birlikleri, saray müze bünyesinde çalışan komitelere
ayrılmıştır.
113
Authenticity at Historic Royal Palaces A case study exploring visitor perceptions of authenticity
in a heritage context, December 2015, s.4-6. (çevrimiçi) https://mhminsight.com/.../hrp-authenticity-
case-study-2015, 07 Aralık 2016.
114
Dries Chaerle et, al., Catching The Spirit, Theatrical Assests of Historic Houses and their
Approaches in Reinventing the Past, Ed.Werner van Hoof,17-20 Ekim, 2011, s.85,86.
43
kurulacak Avrupa Saray Müzeler Birliği’nin temellerini atmışlardır. 16 yıldır faaliyet
gösteren birlik, sahip oldukları kültürel mirasın korunması ve tanıtımı konusunda,
saray müzelerin birbirleri ile ilgi ve deneyim paylaşmalarına olanak tanımıştır.
ARRE, her yıl farklı alanlarda, çeşitli uzmanlık dallarından müze personelini bir
araya getirip bu kişilerin birbirleriyle fikir alışverişi yapmaları ve deneyimlerini
paylaşmaları adına çeşitli konularda (sarayların tefrişi, saray müzelerde restorasyon
ve konservasyon, kraliyet konutlarında araştırma, belge okuma, saray müzelerin
engelli ziyaretçilere erişimi vb. ) teknik toplantılar düzenlemektedir.
2014 yılı itibarıyla ARRE’nin Avrupa çapında 21 üyesi bulunmaktadır. Kimi üyeler,
Millî Saraylar gibi farklı müzelerin çatısı olan kurumlarken kimi müzeler ise kendi
başlarına üye olmuşlardır. Bu 21 üye ise:
44
13-)Wilanow Kral III. Jan Sarayı (Polonya)
14-)Varşova Kraliyet Sarayı (Polonya)
15-)Lazienki Kraliyet Sarayı (Polonya)
16-)Mafra Kraliyet Sarayı (Portekiz)
17-)Sintra— Montre da Lua Parkları (Portekiz)
18-)Peterhof Sarayı (Rusya)
19-)Kraliyet Sarayları (İsveç)
20-)Monaco Prens’in Sarayı (Monako)
21-)Historic Royal Palaces (Tarihi Kraliyet Sarayları) (Birleşik Krallık)115 olarak
sıralanabilir.
“Müze ev” olarak tanımlanan müze türü, Uluslararası Müzeler Konseyi olarak
bilinen ICOM kapsamında temsil edilen Uluslararası Müze Evler komitesi
DEMHIST’dir. DEMHIST, (International Committee for Historic House Museums),
tarihi ev müzelerine özel, koruma ve işletme konularında sorunların ve çözümlerinin
tartışıldığı uluslararası bir forumdur. DEMHIST,Fransızca’da “tarihi konutlar” -
emeures historiques- tamlamasının kısaltılmışıdır. ICOM bünyesinde müze evlerle
ilgili ilk çalışma, 1997’de Cenova’da “Yaşayan Müze-Müze Evler” İsimli konferans
sırasında gündeme gelmiştir.Komitenin kuruluşu 1998’de Melbourne’de gerçekleşen
ICOM genel konferansında resmileşmiştir.
Komitenin öncelikli amacı; çok farklı biçimlerde var olabilen tarihi evler üzerine
metodolojik sınıflandırma sistemi kurarak uzmanlara; bu müze evleri daha iyi
anlamaları, çalışmalarını daha etkin bir biçimde yönlendirebilmeleri için destek
sağlamaktır. Buradan hedeflenen; müze evlerin sunumunda şeffaflık, toplumla olan
ilişkilerinin sağlamlaşması, görünebilirliklerinin ve ziyaret sıklıklarının arttırılması
olarak özetlenebilir.Komitenin kurucu üyelerinden, Rosanna Pavoni ve Ornella
Selvafolta tarafından müze evlere, aşağıdaki alt kategoriler getirilmişitir;
1-)Kraliyet sarayları,
115
ARRE resmi web site adresi: (çevrimiçi) http://www.europeanroyalresidences.eu/en/arre 10 Şubat
2016.
45
2-)Ünlü kişilere adanmış evler,
3-)Sanatçılar tarafından oluşturulmuş evler,
4-)Bir döneme ya da bir tarza ait evler,
5-)Koleksiyoner evleri,
6-)Bir tema doğrultusunda oluşturulan müze evler,
7-)Aile evleri,
8-)Sosyo-kültürel özelliği olan evler. 116
Kraliyet Saraylarının müzeye çevrildiği ilk bölge olması açısından Avrupa; saray
müzecilik alanında gelişmeleri takip eden, yeni konulara eğilen, yaratıcı yöntemler
geliştiren, gezi hizmetleri ve ziyaretçiye sunulan diğer hizmetler konusunda ileri bir
noktadır.
116
(çevrimiçi) http://demhist.icom.museum/shop/shop.php?detail=1255432597, 01 Mart 2016.
46
İKİNCİ BÖLÜM
Has bahçeler ve mesire alanları arasında kalan körfezin bazı kaynaklarda Kanuni
Sultan Süleyman Dönemiyle doldurulmaya başlanmış, körfezdeki esas değişim I.
Ahmed ve II. Osman Döneminde doldurma işleminin hızlanmasıyla gerçekleşmiştir.
Zaman içinde hanedanın kullanımına tahsis edilen sahil şeridini de kapsayan bölge,
117
Afife Batur, “Kentsel Tasarım Bağlamında “Dolmabahçe Sarayı”, Dolmabahçe Mekânın
Hafızası, Ed. Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı, Nisan 2016, s.63.
118
Nilay Özlü, “Dolmabahçe Sarayı’ndan Evvel Dolmağçe”, Dolmabahçe Mekânın Hafızası, Ed.
Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1.Baskı, Nisan 2016, s.41.
47
“Beşiktaş Sahil Sarayı” olarak adlandırılmıştır. Sahil sarayları arasında -günümüzde
Dolmabahçe Sarayı Veliahd Dairesi’nin bulunduğu yerde- yaptırılan “Çinili Köşk”,
IV. Mehmed Döneminde inşa edilen en erken ve en gösterişli yapı olarak
bilinmektedir. 119
Beşiktaş Sahil Sarayları, -Dolmabahçe Sarayı’nın inşasına kadar-
birbirine eklemlenerek büyüyen, zaman zaman yıkılan ya da yenilenen bir yapı grubu
özelliğindedir. Tahta çıkan her padişahın, Topkapı yerine sahil saraylarında kalmayı
daha çok tercih etmesi, söz konusu yapılar topluluğunun sürekli bir değişim
geçirmesine neden olmuştur. Örneğin Beşiktaş Sahil Sarayı’nın II. Mahmud
Döneminde çok kapsamlı bir renovasyon sürecinden geçtiği bilinmektedir. II.
Mahmud zamanında yenilenen saray dahilinde yazıcıefendi odası, zülüflü baltacılar,
haseki, muhafız birimleri, kuşhane, saray-ı Hümâyun, seferli odaları, Çinili Köşk,
Kasr-ı Hümâyun, Kafesli Kasr-ı Hümâyun, Divanhane, Mabeyn Dairesi ve
Balıkhane-i Kasr-ı Hümâyun gibi yapıların olduğu bilinmektedir 120.
Doğan Kuban’ın da ifade ettiği gibi, 18. yüzyıla kadar Osmanlı sarayı -dini yapıların
aksine- Avrupa, Orta Asya, Uzakdoğu hatta erken İslam saraylarıyla
karşılaştırıldığında boyut ve bezeme açısından son derece alçakgönüllüdür. 121
İstanbul, 18. yüzyılla anıtsal yapı inşasına sahne olmamışsa da özellikle Paris’e
gönderilen Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin deneyimleri ışığında Osmanlı saray ve
bahçeleri de, Batı mimarî unsurları taşıyan bir kimliğe bürünmeye başlamıştır.
“Osmanlı Baroğu” olarak ifade edilen ve genellikle anıtsal yapılarda kullanılan
mimari üslûp, sultan ve yönetici sınıfın saray ve köşklerinde daha görünür hale gelir.
122
Avrupa’da kral ve yönetici sınıfın mutlak güç zenginliğini sergileme amaçlı, dinî
119
M.Burak Çetinbaş,Dolmabahçe'den Nişantaşı'na: Sultanların ve paşaların semtinin tarihi
Nişantaşı,AŞ Kültür Yayınları,İstanbul, 2005, s.64.
120
Özlü, a.g.m., s.47, 56.
121
Doğan Kuban, Kaybolan Kent Hayalleri: Ahşap Saraylar, İstanbul, Yapı Endüstri Merkezi
Yayınları, 2001, s. 64.
122
Zeynep Çelik, 19.yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul, Çev.Selim Deringil, Ed. Emre
Yalçın, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, s.36.
48
yapılar ve saraylarda kullandığı Barok mimarisi123 Beşiktaş Sahil Sarayı dahil birçok
yapıda kullanılmaya başlanır. Topkapı Sarayı’nın işlerliğini kaybetmeye
başlamasının altındaki felsefeyi Nilay Özlü; “Sultan’nın görünmezliği, kutsallığı ve
mahremliği üzerine kurulu olan klasik dönem Osmanlı görsel ideolojisi, 18. yüzyılla
birlikte değişmeye başlar ve tam tersine padişahın görünürlüğü ve sembolik varlığı
ile tebaasına gücünü hatırlattığı bir sisteme doğru evrilir…”124 sözleriyle açıklar.
Sultanlar, Topkapı Sarayı gibi yüksek duvarlarla çevrili bir sarayda kapalı bir hayat
yaşamak yerine, daha görünür olabilecekleri sahil saraylarını kullanmaya başlar.
Osmanlı saraylarında yöneten ve yönetilen arasındaki ayrım -Batı saraylarında
olduğu gibi- yönetenin (sultanın) görünürlüğü ile daha da vurgulanır. 125
123
Daniel Borden et, al., Başvuru Kitapları: Mimarlık, Ed.Elizabeth Corso, Gigi Adair, İstanbul,
Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık, s.222.
124
Özlü, a.g.m., s. 56.
125
A.g.e., s.54.
126
Yıldız Salman, “Alafranga’dan “Modern”e: Teşvikiye Nişantaşı”, Dolmabahçe Mekânın
Hafızası, Ed. Bahar Kaya, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, 1. Baskı, Nisan 2016, s.115.
127
İlber Ortaylı, “Dolmabahçe Avrupa ve Dünyanın Kültür Mırasıdır”, 150. Yılında Dolmabahçe
Sarayı Uluslararası Sempozyumu 23-26 Kasım 2006 Bildiriler, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Yayını, C.II, 2007, s.17.
49
2.2. DOLMABAHÇE SARAYI’NIN İNŞASI
128
Döndü Çavdar, Mefruşat-ı Hümâyun İdaresi-Modern Zamanlarda Osmanlı Saray Eşyalarının
İdaresi, Konya, Palet Yayınları, 2016, s.31,32.
129
Dolmabahçe Sarayı’nın Mimari Kadrosu, İnşa Süreci, Maliyet ve teşkilatı üzerine birinci el
kaynaklara dayanan en kapsamlı en güncel çalışma için Bkz.: T.Cengiz Göncü, “Dolmabahçe
Sarayı'nın İnşa Süreci, Mekân ve Teşkilat”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2015.
130
Özlü, a.g.m., s.60.
50
tarafından yeniden kullanılmaya başlanır. Ardından gelen VI. Mehmed Vahideddin
(1918-1922), saltanatının ilk dört ayı, sarayda yaşamış ve aynı zamanda sarayı
kullanan son padişah olmuştur. Saray, Cumhuriyetin ilanından sonra, “hilafet
makamı” olarak 17 Kasım 1922 ve 3 Mart 1924 tarihleri arası son Halife
Abdülmecid Efendi’ye ev sahipliği yapmıştır. 131
(Bkz. Ek.3 ) Aynı şekilde, denize dik olarak konumlandırılmış Kadınefendi Daireleri
Veliahd Dairesi’ne paralel inşa edilmiştir. Yalnız Veliahd Dairesi, Kadınefendi
Dairelerine bakan pencereler, “gizlilik ilkesi gereği “kör pencere” formundadır. 134
131
T. Cengiz Göncü, 1882 Tarihli Bir Keşf-i Evvel İnşaat Defterine Göre Dolmabahçe Sarayı
Mâbeyn-i Hümâyûnu: Mekânları ve Onarımı, İstanbul Araştırmaları Yıllığı, S.6, 2017, s.49.
132
Göncü, a.g.t., s.22.
133
Batur, a.g.m., s.89.
134
Nurhan Atasoy, “Dolmabahçe Sarayının Türk Karakteri” Millî Saraylar Sempozyumu: Yıldız
Sarayı/Şale: Bil diriler, 15 –17 Kasım 1984. İstanbul: Millî Saraylar Daire Başkanlığı, 1984, s.87,
88.
135
Deniz Esemenli, Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe, İstanbul, Homer Kitabevi,1.Basım, 2002, s.17.
136
A.e., s.73.
51
tarafından kullanılırken Veliahd Dairesi de Millî Sarayların resim koleksiyonu için
sergi binası olarak kullanılmaktadır.
Harem-i Hümâyun, “Enderun” adı verilen saray okulu ile beraber kurumsallaşarak
Osmanlı’nın uzun yıllar ayakta kalmasını sağlayan önemli bir teşkilata dönüşmüştür.
Bu yönüyle Osmanlı haremi;139 amacı, mimarî yapısı, işlevi ve işleyiş şekliyle diğer
kültürlerde gördüğümüz harem sisteminden ayrılır. Osmanlı, genişleyen sınırlarıyla
bir imparatorluk haline geldiğinde topraklarındaki gayrimüslim çoğunluğu devşirerek
İslamî bir cephe oluşturma sürecine girmiş ve özel olarak seçilen kız ve erkekleri
Harem ve Enderun’da Osmanlı kültürüne göre eğitip Osmanlı’ya farklı biçimlerde
hizmet edecek üst düzey eğitimli bir sosyal yapı oluşturmuştur. 140
Bir bakıma
137
Esemenli, a.g.e., s.60.
138
İlber Ortaylı, Dolmabahçe Avupa’nın Kültürel Mirasıdır, 150. Yılında Dolmabahçe Sarayı
Uluslararası Sempoz yumu Bildiriler, Ed. Kemal Kahraman, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı, C.l, Yayın No:44, 2007, s.18.
139
Osmanlı Haremi ile ilgili ayrıntılı bir çalışma için Bkz.: Leslie Pierce, Harem-i Hümâyun
Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
2002.
140
Esemenli, a.g.e., s.17.
52
devşirme sistemi, yönetici kadrolarını belirleyen Osmanlı aristokrasinin oluşmasını
sağlamıştır. 141
Harem, hiyerarşinin ve disiplinin çok katı olduğu bir teşkilatlanmadır. Eski Türk
devletlerinin saraylarıyla Osmanlı sarayları arasında, mimarî yapı ve plan açısından
büyük benzerlik olduğunu göz önünde bulundurursak Osmanlı’nın, yönetici sınıfı ve
aileyi, sarayda sultanla bir arada tutma ülküsünü devam ettirdiğini, bununla birlikte
enderun ve harem sistemlerini kurarak bunları zamanla mükemmelleştirdiğini
görürüz. 142
19. yüzyılda, başta Dolmabahçe olmak üzere Osmanlı saray hayatı da Osmanlı
toplumu gibi değişime uğramıştır.
Klasik dönem harem örgütlenmesinin bir devamı olarak valide sultanlık ünvanı 19.
yüzyılda da en güçlü unvan olma özelliğini sürdürmüştür. 18. yüzyılda, padişah
eşlerinin “haseki” yerine “kadınefendi” unvanıyla onurlandırıldığı görülür.
Hiyerarşik sırada valide sultandan sonra en üst unvan olan başkadınefendiye ödenen
maaşın, haremin en yetkin hizmetlisi hazinedar kalfanın maaşı ile neredeyse denk
olması, bize, başkadınefendi unvanının klasik dönemde kullanılan haseki unvanı
kadar güçlü olmadığını gösterir. 143
Ancak 19. yüzyılla beraber, harem kadınları,
özellikle kadınefendiler, sosyal hayatta birtakım ayrıcalıklar ve özgürlüklere sahip
olabilmiştir.
II. Mahmut Dönemi sonlarına doğru harem kadınları –ferace giymek şartıyla- ilk kez
mesire alanlarına gitmeye ve toplum içine çıkmaya hak kazanmışlardır. Cengiz
Göncü, bu durumu “Ferace, Harem-i Hümâyun’un sosyalleşmesinin bir simgesi
olmuştur. ” sözleriyle açıklar. Hatta “ferace giymek” dışarıya çıkmakla aynı anlamda
kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde, kısmen de olsa dışarıya çıkma şansı elde
etmiş olan harem kadınlarının, saray dışında yaşanan değişimden etkilenmemesi
elbette imkansızdır. Dönemin İstanbul’u, Kırım Savaşı nedeniyle gelen müttefik
141
A.e., s.19.
142
Ayşe Demirbulak, “Konut ve İdari Merkez Olarak Osmanlı Sarayı”, Marmara Sosyal
Araştırmalar Dergisi, S.6, Aralık 2014, (çevrimiçi) http://dspace.marmara.edu.tr/handle/11424/4046
10 Kasım 2016.
143
Göncü, a.g.t., s.335,336.
53
devletlerin -Fransa, İngiltere- giyim kuşamdan yeme içmeye birçok yaşam şekli,
şehirde oluşan Batılı tüketim kültürü etkisi altındadır. 144
Pera’da gayri Müslimlere
ait mobilya mağazaları ile Avrupa modasını takip eden terziler, Osmanlı saray
kültürünü de elbette etkilemiştir. Fakat Osmanlı saray kültürünü etkileyen en önemli
unsur, şüphesiz Mısır’dır. II. Mahmud Döneminden beri Osmanlı reformlarını
destekleyen Mısır, Batılı değerleri benimsemede İstanbul’dan daha istekli
davranmıştır. Osmanlı saray halkı ve bürokratları, gayrimüslimlerin davranışlarını
benimsemek yerine müslüman bir toplumu kendilerine örnek almayı daha uygun
görmüşlerdir. Osmanlı saraylarındaki Batılı değerlerin benimsenmesine bağlı gelişen
modernleşmede Mısır’dan gelen elitlerin önemli rol üstlendikleri söylenebilir. 145
Politik ilişkiler gereği İstanbul’u sık sık ziyaret eden Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa
ve ailesi de, lüks tüketime yönelik hayat tarzlarıyla harem kadınlarını etkilemiştir.
Dönemin en önemli resmî tarihçilerinden Ahmet Cevdet Paşa, harem kadınlarının
toplum içinde sergiledikleri uygunsuz davranışları, özellikle lüks tüketime olan
düşkünlüklerini ve Mısır Valisi’nin ailesindeki kadınlara öykünmelerini, eleştirel bir
dille ifade etmiştir. 146
harem kadınlarının dışarıya dönük açılımına karşı oluşan toplumsal tepki, şaşırtıcı
değildir. Osmanlı’nın batılılaşması, Avrupa’ya hayranlıktan değil bir zorunluluk
nedeniyle tercih edilmiştir. Osmanlı’nın idarî yapısının batılılaşmasında önemli bir
rol üstlenen devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın, bir yandan batılılığı savunup diğer
yandan Tanzimatın en muhafazakar görünen kişiliklerden148 biri olması ve harem
kadınlarının toplum içine çıkmasını eleştirmesi, bu açıdan şaşırtıcı değildir.
144
T. Cengiz Göncü, “Harem-i Humayun Masarifat Nezareti Talimatnamesi”, Millî Saraylar
Dergisi/Belgeler, S.2, s.17,18.
145
Çavdar, a.g.e., s.41,42.
146
Göncü, a.g.m., s.17,18.
147
İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul, Hil Yayın, 2.Baskı, Mart1983, s.34.
148
Ortaylı, a.g.e., s.20.
54
Kadınefendiler, Dolmabahçe Harem-i Hümâyunu’nun nüfus olarak en kalabalık
olduğu Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Dönemlerinde, saray dışında
kendilerine tahsis edilmiş müstakil köşklerde de yaşama şansı elde etmişlerdir. 149
19. yüzyıla harem kadınlarının sosyal hayata kısmen de olsa katılımını sağlayan
değişimlerin, aslında sultanların kişiliklerine ve inisiyatiflerine bağlı olarak yin
sultanlar tarafından ellerinden alındığı da gözlemlenmektedir.Örneğin, Sultan
Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Döneminde kısmen özgürlüşen harem kadınları,
Sultan Abdulhamid Döneminde yeni düzenlemelerle karşı karşıya kalır.
Tanzimatla beraber saray kadınlarına bazı haklar tanıyan Sultan Abdülmecid, her ne
kadar Dolmabahçe Sarayı’nın harem Hünkâr Sofası’nda, Rus Veliahd ve eşini,
149
Göncü, a.g.t., s.137, Hanedan kadınları aslında 18. yüzyılla beraber Boğaziçi ve Haliç’te kendi
adlarına yaptırılmış yapılarda ikamet etmeye başlamıştır. Orta gelir grubu kadınların dışa açılımı ise
mesire alanlarına giderek başlamıştır. Bkz.: Tanyeli, a.g.e., s.372.
150
T.Cengiz Göncü, Harem ve Cariyelik, TBMM Millî Saraylar Yayını, 2011, s.42-43.
151
İlber Ortaylı, Osmanlı Sarayı’ında Hayat, s.151.
55
kadınefendilerinin eşlik ettiği bir ziyafetle ağırlamış olsa da152 II. Abdulhamid, devlet
ilişkilerinde gösterdiği dostluk politikasında, diplomasinin öemli bir ayağını
kadınların oluşturduğuna inanmış, hanım sultanlar bu dönemde protokolde kısmen de
olsa görünür hale gelmiştir. 153
“Size bir vechile sıkıntı çektirmem. Pederinizin zamanında ben nasıl gezdim ise siz de öylece
pâdişah-zâdeliğe yakışacak sûrette gezmelisiniz. Cuma günleri istediğiniz camie gidip namaz
kılınız…”
152
Göncü, a.g.t., s.110.
153
Sultan Abdulhamid’in kadınları protokolde görünür kılarak elde ettiği başarılardan biri için bkz.:
Uğur Özcan,“II. Abdulhamid’in Diplomasisinde Yüksek Topuklar: Karadağ Prensesi Milena ve
Sultan Abdulhamid, High Heels in the Diplomacy of Abdulhamid II: PrincessMilena of Montenegro
and Sultan Abdulhamid”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Dergisi, S.32, 2012, s.114-140.
154
Esemenli, a.g.e., s.25.
155
Cevdet Kırpık, Osmanlı’da Şehzade Eğitimi, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2016, s.75, 77, 79.
56
şehzadelerin halkın arasına karışarak toplumsal hayatın birebir içinde yer aldıklarını
söyleyebiliriz. 156
II. Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı sarayındaki harem hayatı için bir dönüm noktasıdır.
Daha özgürlükçü ve daha demokrat bir yönetim isteyen Osmanlı aydınları bu
dönüşümün mimarlarıdır. 1908’de Meşrutiyet ilan edilir ve yürürlüğe giren yeni
anayasa ile bütün vatandaşlara, ırk ve mezhep ayrılığı gözetilmeden hukuken eşit
olma ve şahsî hürriyetlere sahiplik hakkı tanınır. Bu madde, bir sene sonra ilan
edilen, köleliğin yasaklanmasına dair kanunun habercisidir. 19. yüzyıl ortalarına
doğru köleliğin kaldırılmasına dair padişahlar tarafından birçok ferman yayınlansa da
köleliğin yasaklanması, yeni anayasanın ardından, 1909 yılında gerçekleşir. 157
19. yüzyılda yaşanan bir diğer değişim; hanedanın bazı erkek üyelerinin cariye
kökenli hanımlarla nikah akdi ile evlenmisidir. Örneğin Halife Abdülmecid Efendi,
henüz şehzadeyken, nikah akdi ile evlenmiş, Sultan Mehmed Reşad ise dört
kadınefendisiyle nikahlı olarak yaşamıştır. II. Meşrutiyet’le beraber değişen aile
yapısı ve köleliğin resmi olarak sonlandırılması, son dönem padişahlarının da bu
sürece uyum sağlamasını gerektirmiştir. 159
Nitekim, saray dışında Celal Nuri gibi dönemin Batıcı aydınlarının, hanedan
evliliklerini de kapsayan kanunun çıkarılması için büyük baskı yaptığı söylenebilir.
Celal Nuri, padişah eşlerinin cariye kökenli oluşunu kastederek; “Bugün, erkân-ı
saltanattan bir şehzade, pespâye bir adamın kızına varabilir mi?” sorusunu sorarak
Osmanlı hanedan üyelerinin Avrupa hanedan üyelerini örnek almasını, hükümdar
156
Cevdet Kırpık, “Şehzade Evliliklerinde Değişim Changes in the Marriage of Ottoman Princess”,
Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S.26, 2009, s.172.
157
Ömer Şen, Osmanlı’da Köle Olmak, İstanbul, Kapı Yayınları, 2007, s.187-188.
158
A.e., s.191.
159
Göncü, a.g.e., s.111.
57
evladının sadece hükümdar evladıyla evlenebilmesi gerektiğini dile getirmiştir. 20.
yüzyıla kadar teamüller çerçevesinde işleyen hanedan ailesi içindeki uygulamalar, II.
Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl sonra 1913 yılında “Hânedân-ı Saltanat Azasının
Hâl ve Mevkileri ile Vazâifini Tayin Eden Nizamname” adında yönetmelikle yeniden
düzenlenir. Böylelikle hanedan üyelerinin doğum, ölüm, miras, evlilik, boşanma gibi
halleri bir sisteme bağlanır. 160
Klasik Dönem itibarıyla harem teşkilatlanmasının önemli bir unsuru olan cariyelik
sistemi, köleliğin kaldırılması ve hanedan evliliklerine getirilen düzenlemelerle
resmen kalkmıştır.
20. yüzyıl başlarından itibaren harem, padişahın özel hayatını geçirdiği mekânı, yani
evidir. Klasik Dönem teşkilatlanmasının görkemi ve sistemi 19. yüzyılın sonlarına
doğru Osmanlı haremlerinde görülmez, görülemez. Özellikle son dönem
padişahlarının, sarayların harem bölümlerinde oldukça mütevazı bir hayat yaşadığını
söylemek yanlış olmaz.
160
Kırpık, a.g.m., s.172,173.
161
Göncü, a.g.e., s.44.
162
Esemenli, a.g.e., s.57.
58
devrin beklentisine uygun yaşayış biçimiyle Halife Abdulmecid Efendi’nin, yeni
rejimin getirdiği yeniliklere uyum sağladığı söylenebilir. 163
Klasik dönem Osmanlı sarayı harem geleneği, sadece tanzimat döneminde varlığını
sürdürebilmiştir. Dolmabahçe Sarayı harem bölümünün, Topkapı Haremi ile
belirttiğimiz benzerliklerde planlanması ve inşa edilmesi bunun en yakın kanıtıdır.
Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olarak kabul edilen 19. yüzyıl; Tanzimat, I. Meşrutiyet
ve II. Meşrutiyet’in ilanına tanıklık etmiş ve Osmanlı saraylarının geleneksel mekân
düzenlemeleri veya kullanımları, bu siyasî süreçlere paralel değişim göstermiştir.
Tanzimat Döneminde, kısmen, mekânsal ve örgütsel olarak harem geleneği korunsa
da, padişahın yetkilerinin oldukça kısıtlandığı, sarayın sembolik olarak iktidarın
temsil edildiği bir mekâna dönüştüğü görülmekle II. Meşrutiyet’in ilanıyla
Dolmabahçe hareminin organizasyonel açıdan kullanımı da büyük ölçüde
değişmiştir.
163
Göncü, a.g.e., s.112,113.
164
Ahmet İnsel, “Cumhuriyet Döneminde Otoritarizm”, Bilanço 1923-1998 Türkiye
Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi, Siyaset Uluslarası İlişkiler 10-12
Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l, 1999,
s.38.
59
çok hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. 165
Cumhuriyetin ilk yılları, Osmanlı’dan
devralınan çok kültürlü toplum yerine tek kültürlü ulus-devlet yaratma çabası ile
geçer ve bu süreç çok hızlı ilerler. Cumhuriyetle, “ulusal kimlik” yeniden tanımlanır.
166
Nitekim 5 Eylül 1923 tarihli -daha Cumhuriyetin ilan edilmediği ve daha büyük
sorunların yaşandığı dönemde- hükümet programında:
“…Millî hars (kültür) teşkilatına özel önem verilecek ve millî eğitimin temeli millî kültüre
dayalı olacaktır. . . Gerekli yerlerde millî müzeler meydana getirilecek, millî eserlerin
toplanmasına ve millî yaratıcılık ve sanatın gelişmesine çalışılacaktır. ”
165
İlkay Sunar, “Ulusal Kimlik ve Kültür”, 1923-1998 Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu
Bakış Uluslararası Kongresi, Siyaset Uluslarası İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve
Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı Yayınları, C.l, 1999, s.166.
166
A.g.m., s.165.
167
Murat Katoğlu “Cumhuriyet’in ilk Yıllarında Sanat ve Kültür Hayatının Oluşumunda Kamu
Yönetiminin Rolü”, Sanat Dünyamız, S. 89, 2003, s.180-181.
168
Remzi Oğuz Arık, Türk Müzeciliğine Bakış, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1953’ten aktaran
Burçak Madran, “Halkın Sarayları: Müzeler”, İstanbul Üç Aylık Dergisi, S.27, Ekim 1998, s.95.
60
Remzi Oğuz Arık’ın yapmış olduğu saptamalar, o dönemde yaşanan heyecanı ve
zamanın ruhunu yansıtması açısından önemlidir. İmparatorluk döneminden kalanlar,
Cumhuriyet tarafından, ulus ideolojisine uydurularak tamamen sahiplenilmiştir.
Yeni Cumhuriyet, hanedanlığa ait törensel nesneler ve mekânları yeni bir bağlama
oturtur; bu bağlamda halk geleceğin modern müze izleyicileri, bir dönem kutsal
varsayılan hanedanlığa ait her şey de, modern izleyici için sergi mekânı veya nesnesi
olacaktır. 169
3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılışı ile beraber çıkarılan yasa ile başta
Dolmabahçe Sarayı olmak üzere Osmanlı Hanedanlığı’na ait birçok yapı, millete
intikal etmiştir. 431 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri şunlardır:
Madde 10- Padişah malları adı altında olup evvelce millete devredilen mallar ile
beraber, kaldırılan padişahlığa ait bütün taşınmaz mallar ve eski hazine mevcutları
ile birlikte saray ve köşkler, ek yapıları ve arazileri millete intikal etmiştir.
Madde 11- Millete intikal eden taşınabilir ve taşınmaz tüm mal varlıklarının
saptanması ve muhafazası için bir yönetmelik hazırlanacaktır.170 ”
169
Filiz Çalışlar Yenişehirlioğlu, “Tarih, Tarihsellik, Tarihselcilik ve Kültürel Tüketim”, 1923-1998
Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış Uluslararası Kongresi,I.Cilt:Siyaset Uluslarası
İlişkiler 10-12 Aralık 1998 ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, İstanbul, Ankara Tarih Vakfı
Yayınları, 1999, s.171.
170
İlgili Kanun için Bkz.: (çevrimiçi) http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.431.pdf, 10
Nisan 2017.
61
Yasanın yayınlandığı tarihten itibaren saray, köşk ve kasırlar üç ay mühürlü
kalmıştır. Üç ayın ardından 431 sayılı Kanun’un 8, 9 ve 10’uncu maddeleri uyarınca
millete intikal eden değerlerin tespit ve yönetimi için Maliye Vekaletinin emriyle
İstanbul iline bağlı üç Tahrir Yazma Komisyonu (yazı- komisyonu) oluşturulmuştur.
Tahrir Yazma Komisyonu’nda görev alanlar, saraya, muhafaza müdürü olarak tayin
edilmişlerdir. Bu müdürlükler de İstanbul Valiliğine bağlanmıştır. Adı geçen üç
komisyon:
Yaklaşık yedi ay süren süren sayım tespit (envanterleme) çalışmalarının başına, daha
sonra saray müdürlüğü de yapan Sezai Selek getirilmiştir.
“ …Hilâfetin 3 Mart 1340 tarihinde ilgası üzerine 431 sayılı Kanunla halifeye
ait menkul ve gayrimenkul malların Türk Milleti’ne intikali üzerine tutulan
defterdir ki, bu defter raporumuzun 4’üncü sayfasında zikredilmiştir; bazı
hatalar mevcut olmakla beraber demirbaş eşya defteri olmak vasıf ve karakterini
haizdir. İtimat edilebilecek bir defterdir…”172
Sezai Bey’in başkanlığındaki sayım tespit işlemleri sırasında, saray mekânları ilk kez
numaralandırılır ki bu numaralandırma günümüzde de kullanılmaktadır. 173
1924
yılında Topkapı Sarayı’nın müze olarak düzenlenme görevini üstlenen ve Millî
Saraylar Sayım Tespit Komisyonu’nda da yer alan Tahsin Öz, Dolmabahçe Sarayı’na
gittiğinden ve Sezai Bey’in kendisini gezdirdiğinden bahseder. Bu ziyaretin amacı,
müze olarak düzenlenecek Topkapı Sarayı’na, Dolmabahçe Sarayı’ndan alınabilecek
171
Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM-IX. Dönem 1950–1954, Ankara: TBMM Vakfı
Yayınları, C.V., No: 27, 2001, s. 5641.
172
A.g.e., s. 5761.
173
Ünal Karıncalı, Cumhurbaşkanlığı Makamı Olarak Dolmabahçe Sarayı ve Atatürk, Ed.
Fahrettin Gün, İstanbul, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Yayınları, 2011, s.23.
62
uygun objelerin tespitidir. 174
Sezai Selek’le Dolmabahçe Sarayı’nda yapmış olduğu
bu gezi esnasında, Meclis-i Millîden çıkan “Dakika tehiri mucib-i idamdır. ” kanunu
gerekçe gösterilip apar topar sarayı terk etmek durumunda bırakılan son Halife
Abdülmecid Efendi’ye175 ait kişisel eşyaları gören ve yaşadıklarından çok etkilenen
Tahsin Öz, anılarında bu durumdan şöyle bahseder;
431 sayılı kanunun 11. maddesi uyarınca 18 Ocak 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu
Kararı ile -1 Mayıs 1925 tarihinde- Maliye Bakanlığına bağlı “Millî Saraylar
Müdürlüğü” kurulmuştur.
Sayım Tespit Komisyonu Başkanlığı yapan Sezai Selek’in, 1925 yılından 1945 yılına
kadar sürecek olan Millî Saraylar Müdürlüğü görevi de bu tarihle başlamıştır.
174
Millî Saraylar Tablo Koleksiyonu, Haz. Gülsen Sevinç Kaya, İstanbul, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Yayınları, 2010, s.40.
175
Karıncalı, a.g.e., s.22.
176
Türkiye’de Müzecilik Arkeoloji ve Sanat Yayınları ,S.76,1999’tan naklen aktaran Gülsen Sevinç
Kaya, a.g.e., s.41.
63
- Geri kalanı ise emlak kullanımına hazır hale getirilmek üzere Millî Emlak
Müdürlüğüne devredilmiştir.
- Millî Saraylar yönetimi, Maliye Bakanlığına bağlanmıştır.
- Sarayların; 1000 kuruşa kadar olan masraflarının Millî Saraylar Müdürlüğünün
onayıyla, 1000 kuruştan fazla olan masraflarının ise Maliye Bakanlığının onayıyla
ödenmesi kararlaştırılmıştır.
- Millî Saraylar Komisyonu’nun görev ve yetkileri tanımlanmıştır.
- Millî Sarayların ziyarete açılması durumunda elde edilecek gelirin saray
muhasebesince ne şekilde kaydedileceği düzenlenmiştir.
- Millî Saraylara ait eşyaların diğer kamu kurumlarına verilmesi Bakanlar Kurulu
kararına bağlanmıştır.
- Kullanıma uygun görülmeyen saray eşyalarının elden çıkarılması veya
satılabilmesi için Maliye Bakanlığı tarafından bir çalışma yapılması kararı
alınmıştır.
- Saraylarda güvenliğin İstanbul Valiliği sorumluluğunda olması kararı alınmış,
Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı’nda mevcut düzende bulunan polis ve jandarma
birliklerinin aynen görevlerine devam etmeleri uygun görülmüştür. 177
1925 yılı, Millî Saraylar Müdürlüğünün örgütsel alt yapısının oluşmasında bir dönüm
noktasıdır. Bu dönemde millîleşen sarayların, halkın seyrine sunulmak üzere “müze
mekânına” dönüştürülmesi için yoğun çaba harcanmıştır.
Dolmabahçe Sarayı’nın ziyarete açılması için aynı yıl hazırlanan 10 maddelik “gezi
talimatnamesi” bu noktada ilgi çekicidir. 80 yıl önce belirlenmiş olan kurallar
müzecilik tarihine de ışık tutar. Sarayın bölümlerinin hangi tarihten itibaren ziyarete
açık olacağı ve saray gezisi esnasında uyulması gerek kurallar, en ince ayrıntılarına
kadar bu yönetmelikte belirtilmiştir. Saray içi gezi hizmetlerinin daha güvenli
yürümesi için alınacak tedbirler konusunda Millî Saraylar Müdürlüğüne yetki
verilmiştir. Ziyaret günleri ve saatleri belirlenmiştir. Gezi ücret ve uygulamalarından,
gezi gruplarının kişi sayısına kadar daha birçok detaya yer veren yönetmeliğin, -
Yasin Yıldız, “Millî Saraylar Müdürlüğünün Kuruluş Mevzuatı”, Millî Saraylar Dergisi, TBMM
177
64
günümüz müzecilik anlayışı içerisinde düşünüldüğünde de- oldukça kapsamlı olduğu
ifade edilebilir. 178
Mustafa Kemal Atatürk, kimi zaman Bakanlar Kuruluna burada başkanlık etmiş,
kimi zaman da yeni kurulan Cumhuriyet’in kültür politikalarının oluşumuna katkı
sağlayan bilim adamları ve sanatçıları burada ağırlamıştır. Devlet başkanları, elçiler
ve çok yakından takip eden basın mensupları yine Dolmabahçe Sarayı’nda
ağırlanmıştır. Bilindiği gibi Cumhuriyet’in ilk yılları toplum bütünlüğünü sağlamak
adına yeni bir “millî kimlik” oluşturma çabaları ile geçmiştir. Dolmabahçe Sarayı, bu
hususta yapılacak her türlü reform ve çalışma için adeta bir karargâh olarak
kullanılmıştır.*Bu reformların ilk ayağı sarayın Süfera Salonu’nda Atatürk’ün de
katılımıyla gerçekleşen ilk Latin Harfleri konferansıdır.18126 Eylül 1932 yılında
Muayede Salonu’nda I. Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Dil hakkında yapılan
çalışmaları, sarayda gerkçekleştirilen tarih kongre ve sergileri takip eder. 2 Temmuz
178
Cengiz Göncü, Kemal Kahraman, “Milîi Saraylar Arşivi’nden Üç Belge”, Millî Saraylar Dergisi,
TBMM Basımevi, S.3, 2006,s.160-161.
179
Karıncalı, a.g.e., s.24.
180
A.e., s.31.
*Atatürk, bu konferans için milletvekillerine de çağrıda bulunmuş ve onları cumhurbaşkanlığı sarayı
haline gelen Dolmabahçe Sarayı’na yeni harfleri öğrenmeleri için davet etmiştir. Bu çağrı
doğrultusunda İstanbul’a gelen 80 kadar milletvekili, alfabe derslerine katılmışlardır. Yabancı basında
“Mebuslar okula gidiyor” şeklinde başlıklar atmışlardır. Bkz.: Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün
Sosyal ve Kültürel Politikaları Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Korza Basım Ankara,
2010, s.195.
65
1932 yılında Ankara’da I. Tarih Kongresi ve 5 yıl aranın ardından 20 Eylül 1937
tarihinde sarayın medhal (giriş) salonunda 15 gün sürecek II. Tarih Kongresi
düzenlenir ve bu kongre için sarayın Muayede Salonu’nda düzenlenen tarih sergisi
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatına kadar açık kalır. 182
1924-1930 yılları arasında Bakanlar Kurulu kararı ile Millî Saraylardan birçok
eşyanın, yeni kurulan Cumhuriyet’in kamu kurumlarında sergilenmek veya
kullanılmak üzere gönderildiği; fakat gönderilen bu objelerin, 197 sayfalık bir
defterde kayıt altına alındığı bilinmektedir. 183
1933 Mali Yılı Bütçe Kanunu ile Millî Saraylar Müdürlüğünün genel yönetimi
TBMM Başkanlık Divanı’na geçmiştir. TBMM Başkanlık Divanı da eskiye paralel
yeni bir yönetmelik çıkarmıştır. Bu yönetmelikle ileride aktif olarak kongre ve
toplantılara ev sahipliği yapacak olan Dolmabahçe Sarayı resmen sürekli ziyarete
kapatılmıştır. 184. Büyük Millet Meclisine, saraylardan intikali üzerine 1933 tarihinde
bir talimatname düzenlenmiştir. Bu talimatnamenin 7. maddesinde aynen şu satırlar
yazılıdır: "Saraylar Müdürü, işbu talimatnameye alınmasını mütaakıp saraylar ve
merbutatından halen mevcut bulunan bilûmum eşyanın bir defterini en kısa bir
zamanda Meclis Riyasetine ve bir suretini de Maliye Vekâletine gönderecektir. "185
182
Karıncalı, a.g.e., s.60.
183
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı, (çevrimiçi)
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/web_basin_aciklamalari.aciklama?p1=3128, 02 Eylül 2017.
184
Ziya Payzın, Dolmabahçe Sarayları için Fonksiyon ve Çözüm Önerisi, Ankara, 1977, s.7.
185
Öztürk, a.g.e., s.5761.
66
- Yabancı devlet reislerini ağırlama mekânı,
- Yeni kurulan Tarih ve Dil Kurumunun toplantı ve çalışmalarını yürüttüğü bir
akademik merkez,
- Hastalığı döneminde tedavisini sürdürüğü yer olarak kullanmıştır.
Atatürk 10 Kasım 1938 yılında vefat ettiğinde son yolculuğuna yine Dolmabahçe
Sarayı’ndan uğurlanır. 186
Eylül 1947 tarihinde, TBMM Millî Saraylar ve köşklere teslim edilen eşyalar
hakkında “Meclis Hesaplarını İnceleme Komisyonu" tarafından 2 sayfalık rapor
yayınlanmıştır. Komisyon üyelerinin hazırladığı raporda Dolmabahçe Sarayı başta
olmak üzere Millî Saraylara bağlı köşk ve kasrların envanter defterleri ve mevcut
eşyaların karşılaştırmasının yapıldığı ve herhangi bir sorunla karşılaşılmadığı
belirtilmiştir. Raporda, savaş nedeniyle Sivas’a gönderilmiş eşyaların büyük
kısmının yerli yerinde olduğu, bir kısmının da teslim aşamasında olduğu ifade
edilmiştir. Aynı raporda, komisyon üyeleri, Dolmabahçe Sarayı’nda eskiden Valide
186
Payzın, a.g.e., s.8.
187
Aytekin Klavuz, “Dolmabahçe Sarayı’nın Saray -Müze Olması ve Müzecilik Aşçısından
Değerlendirilmesi”, 150. Yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası Sempozyumu 23-26 Kasım
2006 Bildiriler, Ed. Kemal Kahraman, İstanbul, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, C.II, 2007,
s.404.
67
Sultan Dairesi olarak anılan ve şimdi kapalı bulunan bir dairenin uzun süre daha
kapalı tutulamayacağını, buradaki eşyaların uzmanlar tarafından onarılarak, tefriş
edilip içinde bulunduğu perişan durumdan kurtarılması gerektiğini belirtmişlerdir. 188
1950’li yıllar, Türkiye siyasi tarihinde çok partili sürecin başladığı dönemdir. Çok
partili yönetime geçiş süreci Mustafa Kemal Atatürk Döneminde iki kere denenmişse
de başarılı olamamıştır. 1950 yılında yeni kurulan Demokrat Parti’nin seçimleri
kazanmasıyla Millî Sarayların 1933 yılında, Bütçe Kanunu ile bağlılığı TBMM’ye
verilmiş ve 1933 yılından itibaren meclis tarafından idare edilen Millî Sarayların
hazineye devri amaçlanmıştır. Bu dönemde, Cumhuriyetin ilanından sonra halka
intikal etmiş sarayların ne yapılacağı konusunda bir bilinmezliğin süregeldiği ifade
edilebilir. Aslında Dolmabahçe Sarayı, Cumhuriyetin kurucu lideri Mustafa Kemal
Atatürk ve daha sonra cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından, kanuna dayanmaksızın
“reis-i cumhur” makamı olarak kullanılmıştır. 1924-1950 yılları arasında kuvvetler
ayrılığının çok da belirgin olmadığı tek parti döneminde bu durum çok da fazla
sorgulanmamıştır. Demokrat Parti, kuruluş tarihi olan 1946 yılı itibariyle özellikle
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Dolmabahçe Sarayı’nı; çalışmak, eşi, çocukları,
annesi ile beraber konaklamak ve misafirlerini ağırlamak üzere kullanmaya devam
etmesini çok sert bir dille eleştirmiştirmeye başlamıştır. Hem bu eleştiriler, hem
kanunî boşluk nedeniyle saray, Celal Bayar tarafından kullanıl(a)mamıştır. 189
1950’li yılların başında durum, Millî Sarayları, Avrupa’da bulunan Louvre, British
Museum, Versailles gibi kurumsallaşmış müzeler haline getirmek de olsa bunun nasıl
yapılacağı konusunda bir fikir birliğine varılamayışı mecliste geçen hararetli
konuşmalardan takip edilebilmektedir. 190
Nitekim 1950’li yılların başlarında
Dolmabahçe Sarayı’nın otel yapılması gündeme gelmiş, bir grup siyasi de buna karşı
çıkarak ve daha da tuhaf bir teklifte bulunarak, sarayı adliye yapmayı önermişlerdir.
188
MSHHA-CMH.137
189
Ziya Payzın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Saraylarımızın Temel Sorunları, İstanbul,
Millet Meclisi Basımevi, 1 Haziran1977, s.11.
190
Payzın, a.g.e., s.16.
68
191
Siyasetçilerden gelen bu ilginç tekliflerin sebebi aslında bu büyük sanat
yapıtlarıyla ne yapılacağının tam olarak bilinmemesidir.
1950’li yıllar, II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntıların bertaraf edilmeye
çalışıldığı, sermaye birikimindeki yetersizliğin savaşın ardından yavaş yavaş
değişmeye başladığı bir dönem olsa da Türkiye için gelir getirici bir sektör olarak
kültür turizminin varlığından söz etmek söz konusu yıllarda mümkün değildir. 192
Bu uzun tartışmaların ardından sayım ve zimmet konusu bir kez daha ele alınmış,
Dolmabahçe Sarayı’nda ilk ciddî sayıma dayalı ve günümüzde de kullanılan “1952
envanteri” ortaya çıkmıştır. Yaşanan hararetli tartışmaların ardından oluşturulan
envanter, geçmiş envanter çalışmaları ile karşılaştırıldığında daha sistematiktir; her
191
Dolmabahçe Sarayı, Tarih Dünyası Dergisi, No:6, 30 Haziran, 1950.
192
M, Oğuzhan Önen, Türkiye’nin Turizm Sektöründeki Gelişmeler, Dünya Turizmindeki Yeri
ve Türkiye Kalkınma Bankasının Rolü, Ankara, TKB Matbaası, Temmuz 2000, s.66. (çevrimiçi)
http://www.kalkinma.com.tr/data/file/raporlar/ESA/SA/2000-SA/SA-00-02-05_Turizm_Sektoru.pdf,
12 Nisan 2016.
193
Öztürk, a.g.e., s.5761, 5763.
69
saray, köşk ve kasr için ayrı defterler oluşturulmuş, tüm eşyalar defterlere “tarihî” ve
“demirbaş” olarak tanımlanıp ayrılmıştır. Obje ve mobilyalar hakkında “cinsi,
miktarı, ebadı, kayıtlı kıymeti” ile “haraptır, tamirlidir, köhnedir, kurtludur,
güvelidir, dağınıktır, parçalar halindedir. . vs” gibi bilgi verilerek, envanter
detaylandırılmıştır. Günümüzde envanterde görülen en büyük sorun, zamanında
aslında “demirbaş” sayılacak objelerin “tarihi eser” olarak kaydedilmesidir. Rutin
işleyiş içinde harap olmuş objelerin Bilim Kurulu kararıyla atılması gerekirken,
envanter çalışmalarını yürüten komisyonun her şeyi koruma yoluna gittiği
gözlemlenmektedir. Söz konusu tavrın elbet en büyük nedeni biraz önce
değindiğimiz meclis ve medya üzerinden yaşanan tartışmalar ve buna bağlı envanter
çalışmasını yürüten komisyon üzerindeki baskıdır. Dönemine göre yeterli
sayılabilecek bu envanter çalışması, günümüzde yetersiz görülmektedir. 194
Demokrat Parti döneminde de saray, haftanın bir günü (her perşembe) ziyarete açılsa
da bu süreklilik arz etmemiştir. Saray, cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmasa
da yabancı devlet başkanlarını sarayda ağırlama geleneği devam etmiştir. İlerleyen
yıllarda saray, TBMM Başkanlık Divanı’nın aldığı bir kararla 1964 yılından 1971
yılına kadar ziyarete açık kalır. 1965-1970 yılları arası saraya gelen ziyaretçi
sayısında artış gözlemlenmektedir.195
Artan ziyaretçi sayısına karşın, 14. 01. 1971 gün ve 36 sayılı İdare Amirliği yazısı ile
sabotaj ihtimaline dayanılarak saraylar geçici olarak tekrar kapatılır. 196
194
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı, 01.05.2003. (çevrimiçi)
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/web_basin_aciklamalari.aciklama?p1=3128, 10 Şubat 2016.
195
Payzın, a.g.e., s.9.
196
a.e., s.10.
70
Derneği”, devlet eliyle yapılamayan bazı çalışmalara öncülük etmiş bir kurumdur.
Dernek, saray ve eserleri koruma, sergileme, bahçe pesyzajı, yeni seksiyonların
açılması hakkında çalışmalar yapmış, devlet etkinliğinin yetersiz kaldığı durumlarda
sivil hareketin devreye girmesine öncülük etmiştir. 197
Müzelerin devlet veya sivil hareket eliyle yavaş yavaş da olsa 1970’li yıllar itibariyle
çağdaş müzecilik anlayışına göre ele alındığını söyleyenebilir. Bu noktada 1970-
1980 yılları arası Dolmabahçe Sarayı’nın da kendi içinde örgütlenmesi veya bir
örgütlenme için ilk kez geniş kapsamlı bir plan ortaya koyması önemlidir. Dönemin
TBMM Genel Sekreter Teknik Yardımcısı Ziya Payzın, 1976 yılında, Millî Saraylar
bünyesinde gerçekleşen bakım onarım çalışmaları, Millî Saraylara bağlı tesislerden
yararlanma olanakları, bu tesislerin nasıl işletileceği hususlarında ve Millî Sarayların
kurumsallaşması için yapılması gereken çalışmalar hakkında geniş bir rapor
sunmuştur. 198
Yine aynı yıllarda, Eski Eser ve Tescil Uzmanı Zarif Orgun’un başkanlığında 5
kişilik küçük bir ekiple saray evrak ve defterler bir araya getirilerek Millî Saraylar
Hazine-i Hassa Arşivi, ilk kez bilimsel bir bakış açısıyla yapılandırılmıştır. Bu
sistemli ve kapsamlı çalışmanın ardından 1992 yılında arşiv, Hassa Arşivi
Yönetmeliği çıkarılarak kurum içi ve kurum dışından araştırmacı ve
akademisyenlerin çalışmalarına kaynaklık etmeye hazır hale gelmiştir. 199
1980 yılında yaşanan askerî darbe ve ülke gündeminin yarattığı belirsizlik sebebiyle,
alınan kararların büyük bir kısmının yürürlüğe girmediğini görülse de, 1985 yılında
197
Burçak Madran, Şebnem Önal, Yerellikten Küreselliğe Uzanan Çizgide Tarihin Çok Paylaşımlı
Vitrinleri: Müzeler ve Sunumları, Müzecilikte Yeni Yaklaşımlar: Küreselleşme ve Yerelleşme, Ed.,
Zeynel Abidin Kızılyaprak, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 2000
s.182.
198
Ziya Payzın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Saraylar Restorasyonu Mastır Plan –
Hazırlık Raporu, Ankara: Millet Meclis Basımevi, 1976.
199
Güller Karahüseyin, “Zarif Orgun Anısına”, Millî Saraylar Dergisi, Ankara, TBMM Basımevi,
S.5,2010, s.96.
71
Millî Saraylar için adeta bir dönüm noktası olarak kabul edilen Millî Saraylar
Sempozyumu’nun gerçekleştirilmesi önemli bir adım olmuştur.
1980’li yıllar, darbe sonrası ülke gündeminin zor da olsa normale döndüğü, en
azından siyasi bir durağanlığın görüldüğü yıllardır. Bu dönemde Türkiye, Batı’ya
karşı kendini ispat etme ve kabul ettirme düşüncesiyle ekonomik atılımlara önem
vermiş, bu atılımlar sayesinde de turizm gelişmeye başlamıştır. Kültürel ve tarihi
eserlere verilen önem, kültürel miras kavramının vurgulanması, kültür varlıklarının
korunması bağlamında çeşitli uluslararası anlaşmalar imzalanmış, koruma bilinci ve
kültür turizminin gelişmesi yine bu dönemde oluşmuştur. 200 Cumhuriyetin ilanından
itibaren ulus-devlet çerçevesinde oluşturulan kültür ve tarihselcilik, 1980’li yılların
ortamında tüketilmeye hazır hale gelmiştir. ”201
Ülkenin içinde bulunduğu elverişli siyasi zemin ve devlet politikası olarak kültür ve
turizmin gelişmesine verilen önemin de etkisiyle, kurum olarak Millî Saraylarda da
önemli atılımlar meydana gelmiştir.
Millî Saraylar tarafından Yıldız Şale’de 15-17 Kasım 1984 yılında düzenlenen Millî
Saraylar Sempozyumu’nda, konuyla ilgili tüm kişi ve kuruluşlar bir araya gelmiş ve
“saraylarımız” kavramı bir kültür mirası sorunu olarak bütün boyutlarıyla
irdelenmiştir. Sempozyumda; Millî Sarayların tarihsel gelişimi, tanıtılması ve
günümüzdeki durumlarının belirlenmesi, bakım, onarım ve kullanım sorunları ve
sarayların kültür, sanat ve turizm ortamına nasıl katkı sağlayacağı konuları detaylı bir
şekilde tartışılmış, sempozyum aydınlatıcı ve yol gösterici önemi uzun yıllar
sürdürmüştür.
200
Madran, Önal, a.g.m., s.182.
201
Sunar, a.g.m., s.172.
72
girmiştir. Bu kararla Millî Saraylara bağlı saray köşk ve kasırların özgün tefrişleriyle
korunması gereken bir müze oldukları, ve çalışmaların bu ana ilke gözetilerek
yapılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Saray müzelerin tantımına ilişkin her türlü
yayın, giriş gezi ve kafeterya hizmetleri TBMM Vakfı’nca yürütülecektir. Bu ana
ilkeler doğrultusunda;
Yukarıda ele alınan kararların bazıları hayata geçirilemese de 1984 yılı Millî
Sarayların kurumsallaşması anlamında bir önemli bir başlangıçtır. Sempozyum
ardından Millî Saraylar çağdaş müzecilik anlayışı içinde yeniden ele alınmış ve saray
yüzyüze rehberlik hizmeti uygulaması ile 1985 yılında sürekli ziyarete açılmıştır. 202
55 sayılı tarihsel kararın hemen ardından 08. 09. 1986 tarihinde “Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kültür Bilim Tanıtım Merkezi” oluşturulmuş ve çalışma prensipleri
belirlenmiştir. Kültür Bilim Tanıtım Merkezi, 2863 ve 3386 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu ve buna bağlı ilke kararları doğrultusunda çalışacağını
202
Kılavuz, a.g.m., s.405.
73
ve Millî Saraylar bünyesindeki köşk ve kasırların halka açılmasını, çağdaş
yöntemlerle değerlendirilmesi ve önemine uygun tanıtılmasını amaçları arasında
belirtmiştir. Kurul, TBMM Başkanlığı, Kültür-Sanat Danışmanı Başkanlığında,
TBMM Başkanlığı Sanat Danışmanı ve TBMM Millî Saraylar Daire Başkanı’ndan
oluşturulmuştur. Millî Saraylarla ilgili her türlü uygulamanın denetim ve sonuçlarıyla
bu kurul tarafından yürütülmesi kararlaştırılmıştır. 203
1985 tarihli 55 sayılı karar gereği belirlenen Saray, Köşk ve Kasırlarda Kullanım ile
ilgili Esaslar bölümüne dayanılarak 1984-1990 yılları arasında yapılan proje ve
uygulamaların ana başlıkları incelendiğinde ziyarete açık olmayan bölümlerle ilgili
mekân araştırmaları, restorasyon ve tefriş çalışmalarının devam ettiği
gözlemlenebilmektedir. Söz konusu yıllarda Harem Dairesi iç ve dış mekân
araştırmaları, harem bahçelerinin düzenlenmesi, harem teşkilatına bağlı Gedikli
Cariyeler ve Kızlarağası Binası’nın onarımı, Veliahd Dairesi’nin onarım ve bahçe
düzenlenme çalışmalarının devam ettiği görülmektedir. Alınan kararlarda Harem-i
Hümâyun Bölümü -Hünkâr ve Valide Sultan Dairesi hariç- “Cariyeler Dairesi”
203
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Çalışmalarındaki Prensipler Toplantı Kararları, Millî Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 26 Aralık 1990.
204
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Mastır Plan Toplantı Kararları, Millî Saraylar Daire Başkanlığı
Kurumsal Arşivi, 14 Ocak 1991.
74
olarak tanımlanmış, bu bölümde gerçekleşen onarım ve tefriş düzenlemeleri
“Cariyeler Dairesi Onarım ve Tefriş Düzenlemeleri” adı altında karara bağlanmıştır.
205
205
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu, Geçmiş Döneme Ait Durum Saptaması, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 2 Ocak 1991.
206
Madran, Önal, a.g.m., s.184.
207
M O’Neill, “Museums and Their Communities”, The Manual Of Museum Planning, Ed. Gail
Dexter, Barry Lord, Rowman & Little Field,1999, s. 24.
75
Buna karşın 1990 yılında dönemin Millî Saraylar Daire Başkanı Türkan İnce,
Cariyeler Dairesi’nin ziyarete açılma gerekçesini vurgularken “…Osmanlı
İmparatorluk kültürünün bir başka boyutunun dünya kültürüne katılmasını sağlamak,
. . . Cariyeler Dairesi bölümünde de gerekli düzenlemeleri yaparak eski hüviyetine
kavuşturmak ve özgün bir biçimde ziyaretçilere sunmak, . . . Dolmabahçe Sarayı’nın
Türk ve Dünya kamuoyuna daha geniş boyutlarda tanıtılmasına aracı olmak”
ifadelerini kullanmıştır. 208
Burada vurgu, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi ve eril tarihinin teşhir edildiği bir
müze mekânı yerine, hanedan ailesinin gündelik yaşamının ve harem teşkilatının
işleyişinde önemli paya sahip olan hizmet sınıfının yaşayış biçiminin
sergilenmesidir. İnce, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde toplumsal tarihin müzelerde
daha görünür kılınması ihtiyacına gönderme yapmıştır. 1984 Yıldız Şale
Sempozyumu sonrası alınan karar gereği, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere benzer
saray ve müzelerle fikir alışverişi geliştirilmeye başlanmış, gündelik hayat, özel
hayat gibi toplumsal tarih alanına giren konuları çoktan müze yorumlamarına dahil
eden Batı saraylarının Millî Saraylara da örnek olduğu görülmüştür.
1991 yılı itibariyle Kültür Bilim Tanıtım Kurulunun her hafta düzenli olarak
gerçekleştirdiği toplantılarda Cariyeler Dairesi dahil, teşhire açılacak veya açılmış
diğer saray köşk ve kasırların; mekân kullanımı, gezi sirkülasyonu ve tefriş
sorunlarının görüşülmesi “İvedi İşler Gündem Maddesi” adı altında gerçekleştirilmiş,
mekân açılışlarını hızlandırmak için seri toplantılar düzenlendiği gözlenmiştir. 209
208
Millî Saraylar Daire Başkanlığı 3-90/ 3442 sayılı yazışma, Millî Saraylar Daire Başkanlığı
Kurumsal Arşivi, 3 Ekim 1990.
209
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu’nun 02.01. 1991 ve 30.10.1991 Arası Gerçekleştirdiği Toplantı
Kararları, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi.
76
seçilmiştir. Danışmanlar grubunda; TBMM Başkanlığı kültür ve sanat danışmanları,
kurum dışından davetli danışmanlar ve Topkapı Sarayı uzmanları yer almıştır. 210
15. 03. 1993 tarihinde Tefriş Komisyonu tarafından Millî Saraylar Daire
Başkanlığına “Cariyeler Dairesi Geziye Açılış Öneri Paketi” sunulmuştur. Bu öneri
paketi, Cariyeler Dairesi alternatif gezi güzergahları, rehberli grupların en fazla kaç
kişi olacağı, düzenlenen turların süreleri, sergileme yöntemleri, rehberler için tur
metni, açılacak yeni bölümler için istihdam edilmesi gereken personel sayısı gibi
idari hizmetleri kapsamaktadır. 212
210
Miilli Saraylar Daire Başkanlığı, A.01.0.GNS.0.15.00.03-591/2742 sayılı yazışma, Millî Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 4.09.1992.
211
Dolmabahçe Sarayı 1. Harem Toplantısı, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi,
9.03.1993.
212
Cariyeler Bölümü Geziye Açılış Öneri Paketi, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.
213
Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 9.03.1993.
77
tanımlamasına rastlamamasına rağmen yönetimin söz konusu mekânın açılışında bu
tanımlamayı kullanmakta ısrarcı olduğunu dile getirmektedir. Karahüseyin,
“Cariyeler Dairesi” tanımının o dönemde “İlber Ortaylı, Murat Bardakçı” gibi
tarihçiler tarafından da eleştirildiğini ifade eder. 214
Ziyarete açılan bu bölüm için basılan broşürlerde Harem-i Hümâyun bölümü, yapının
denize bakan cephesi -Valide Sultan Dairesi ve Hünkâr Dairesi-, ana kütleye dik
olarak birleşen -Valide Sultan kapısına bakan ve günümüz harem turlarının başladığı
bölüm- yapı “Cariyeler Bölümü” olarak belirtilmektedir. Broşürde, mekânlar “daire”
kavramıyla değil, “salon, oda, kat” kavramları kullanılarak tanıtılmış ve cariyelik
sisteminin Osmanlı Hanedanlığı’ndaki yerine değinilmiştir. (Bkz. Ek 4).
1980’li yıllarda Millî Saraylarda müze araştırmacısı olarak çalışan, aynı zamanda
19. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyaları konusunda akademik çalışmaları bulunan
Feryal İrez, Cariyeler Dairesi’nin açılışı ile ilgili görüşlerini 1993 yılında verdiği bir
röportajda şu sözlerle dile getirmiştir;
“…. . tarihi eşyanın kurtarılması ve yaşatılması için oldukça iyi bir puan. Ama
belki bazı mekânlarda üslûp açısından tam bir uyum olmayabilir Öğrencilik
yıllarımdan itibaren kafamı kurcalayan mekân isimleri I. Abdülmecid’in yatak
odası, sünnet odası gibi. Hakikaten bu mekânlar anıldıkları isimlerdeki gibi bir
işleve mi sahipti? Saray teşkilatında mekânların yerleri nelerdir? Bu mekânların
yerleri doğru mu? Terminolojik olarak Dolmabahçe Sarayı Haremi’nde
cariyeler dairesi mevcut mu ve cariyeler dairesi denilen bölümün yeri tam
olarak nerede?. . . Evet her zaman gizemini koruyan harem, bence hâlâ sırrını
korumakta… Yalnız bir noktaya dikkat çekmek istiyorum; isim babalığı
yaparken belgeleri göz önünde bulunduralım ve kesin tespitler yapılmadan
somut bir takım isimler koymayalım. ”215
214
Güller Karahüseyin, Millî Saraylar Daire Başkanlığı Müze Araştırmacısı, Kişisel Görüşme,
Tarihçi, 10.10.2017.
215
Feryal İrez, “Osmanlı Sarayında bir "Giz"dir Harem: Dolmabahçe Sarayı'nın Cariyeler
Dairesi'nin Açılması Sanat Tarihçileri Arasında Heyecan Yarattı” , (çevrimiçi)
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/4676 10 Ekim 2017.
78
yinelemektedir. Harem bölümünün ziyaretçiler tarafından çok ilgi göreceğini
dolayısıyla harem ziyaretinin cazip hale getirilmesinin önemli olduğunu
vurgulamaktadır. Aynı toplantıda Karaduman, onarımı biten binaların ivedilikle
fonksiyonel hale getirilmesini ve tefrişe hazır objelerin bu mahallere taşınmasını,
obje ve mekânların bilimsel olarak tespit edilemese de komisyonda yer alan
araştırmacıların objeleri uygun gördüğü yerlere yerleştirmesini ve yanlışlıkların
sonradan düzeltilebileceğini de açıkça dile getirmiştir. 216
Bu tutum, yöntem olarak son derece sorunlu olsa da İrez’in de altını çizdiği gibi
tarihi eşyaların kurtarılması ve mekânların kullanılarak yaşatılması açısından
önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe’de ikameti sırasında Hünkâr
Dairesi ve Valide Sultan Dairesi’ni cumhurbaşkanlığı personeli ile yoğun olarak
kullanması, bu iki dairenin, 1985 yılında ziyarete açılan gezi güzergahına (Selamlık
Turu) kolaylıkla dahil edilmesine olanak vermiştir. Buna karşın, 1924 yılından
ziyarete açıldığı 1993 yılına kadar kullanıma kapalı olduğu için belgelerde “Kapalı
Daire” olarak tanımlanan yapı, tefriş komisyonunda görev alan Güller
Karahüseyin’in ifadesiyle “Eşyaların alelade durduğu, harabe, viran” bir mekândır.
217
1993 yılında Cariyeler Dairesi tefrişinde kullanılmak üzere porselen, tekstil ve
metal restoratörlerinden oluşan altı kişilik bir ekip, 343 parçalık objenin restorasyon
ve konservasyon işlemlerini tamamlamayı başarmıştır. 218
Tarihi eşyaların kurtarılması için önemli olan bu adım, ilerleyen yıllarda, nesne
mekân kurgusu, mekân-fonksiyon ilişkisinde sorunlar ve hatalar doğurmuştur.
216
Mefruşat Dairesi’nde Düzenlenen Sempozyum Toplantı Tutanakları, Millî Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 16 Mart 1987.
217
Karahüseyin, Kişisel Görüşme,10.10.2017.
218
Cariyeler Dairesi Restorasyon ve Konservasyon Çalışma Raporu, Millî Saraylar Kurumsal
Arşivi, 22.06.1993.
79
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
2. Harem-i Hümâyun Bölümü, hangi belgesel verilere göre tefriş edilmiştir? Tefrişte
tarihsel doğruluk ilkesi gözetilebilmiş midir?
80
3.2.ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ
Araştırmada, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi’nde yer alan 1985- 1993 yılları
arasında tefriş uygulamaları ile ilgili kararlar taranmıştır. Özellikle 1992 yılında,
Millî Saraylar Başkanlığınca Harem-i Hümâyun bölümünün açılış hazırlıkları için
oluşturulan Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu’nun, 1993 yılında düzenlediği
on seri toplantı sonucu alınan kararlar, günümüz harem tefrişinin temelini
oluşturmaktadır. Anılan tefriş komisyonuna ait kurumsal arşivde yer alan toplantı
kararları değerlendirilmiştir. Araştırmaya konu olan bölüm ile ilgili tüm mekân
tespitleri bir araya getirilmiş, mekânların mevcut tefriş ve tanıtım biçimlerinin özgün
olup olmadığı incelenmiştir. Millî Saraylar bünyesinde çalışan araştırmacılarla kişisel
görüşmeler yapılarak tefriş uygulamalarında kullanılan kriterler ve yöntemlere
ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın bir diğer ayağında, harem çağrışımlarının yerli
ve yabancı ziyaretçiler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla, sözlü iletişim
yoluyla veri toplama biçimi olan mülakat tekniğine başvurulmuştur. Kültürel miras
alanlarının yorumlanması ile ilgili çalışmalara ulusal literatürde çok az rastlanmıştır.
Bu konu ile ilgili daha çok uluslarası akademik kaynaklardan faydalanılmış; kitaplar,
online akademik veri tabanları, makaleler ve konu ile ilintili tezler incelenmiştir.
Osmanlı haremi, Batı saraylarlarıyla kıyaslandığında mekân ve teşkilat
düzenlemeleri bakımından kendine özgü bir kurum olsa da yöneten ve ailesinin özel
yaşam alanı olarak ev kavramının evrensel değerlerine sahiptir. Bu duruma
dayanarak araştırmanın yazarı, Avrupa’da yer alan ve yaratıcı müze yorumlamalarına
sahip saray müzelerine veri toplama amacıyla kullanılan ve niteliksel bir araştırma
yöntemi olan örnek olay çalışması ile inceleme yoluna gitmiştir. “Nasıl?”ve
“Neden?” sorularının cevaplarının araştırıldığı örnek olay çalışmasında incelenen
saray müzeler rastgele seçilmemiştir; araştırmaya konu olan saraylardan üçü
81
(Hampton Court Sarayı, Kensignton Sarayı, Blenheim Sarayı) örneklem miktarı
oldukça geniş ve diğer saray müzelerinin de faydalanabileceği istatiksel açıdan
anlamlı sonuçlar barındıran ziyaretçi araştırmaları sonucunda sahip oldukları
yorumlayıcı yöntemleri değiştirmiş ve ziyaretçi sayılarını arttırmayı başarmıştır.
Örnek olay çalışması için seçilen diğer saray (La Venaria Sarayı), özgün tefrişini
büyük oranda kaybeden saray gibi kompleks mekânların, yaşayan merkezler haline
getirilmesinde hangi yöntemlerin kullanıldığını incelemek adına anlamlıdır. Elde
edilen veriler kapsamında, Harem-i Hümâyun Bölümü ziyaretçilerinin, ziyaret ettiği
mekânla anlamlı bir ilişki kurmasına katkı sağlayacak yorumlayıcı yöntemler ile
ilgili öneriler getirilmeye çalışılmıştır.
Bu bölümde 1993 yılı tefrişinde kullanılan kriter ve yöntemler ile aynı zamanda
günümüze kadar tefrişte yaşanan değişimler incelenecektir.
82
ikincil kaynaklardan yararlanılarak sürdürülmüştür. İkincil kaynaklar, Osmanlı
Hanedanlığı’nda harem teşkilatının işleyişini konu alan başvuru kitapları ve
hatıratlardan oluşmaktadır.
- Tefriş çalışmaları esnasında depolarda muhtemelen Sultan Abdulaziz Dönemine
tarihlenen ve genel anlamda harem halkının uyması gereken kuralları konu alan
bir tenbihname bulunmuş, bu tenbihname gezi metinleri ve broşürlerinin
hazırlanmasında kullanılmıştır.(Bkz.Ek.5)
- Toplantılarda harem teşkilatlanmasının mimari çözümlemesi üzerinde
durulmamış, daha çok mekânlarda kullanılacak eşyaların seçimi ile ilgili
çalışmalar yapılmıştır. Tefrişte kullanılacak eşyaların yerleştirilmesi konusunda
koleksiyonlar arasında iş bölümüne gidilmiş; tekstil, mobilya, müzik aletleri,
porselen, metal eşyalar, tablolar, aydınlatma araçlarının tespiti, temini ve
restorasyonu ile her bir araştırmacı ayrı ayrı ilgilenmiştir. Tefrişte kullanılan
eşyalar 1924 envanterleri ve 1952 repertuar defterleri incelenerek tespit edilmiş,
envanter kayıtlarına göre haremde olması gereken ama Mabeyn bölümünde
sergilenen eşyalar tekrar harem bölümüne taşınmıştır. 1924 kayıtlarından yapılan
tespitlerde az eşya görüldüğü durumlarda müze araştırmacılarının, mekânı
doldurmak için depolarda* inceleme yaptığı ve uygun buldukları eşyaları
sergileme yoluna gittikleri gözlemlenmektedir.
- Toplantı tutanaklarında en sistematik ve detaylı bilgi, teşhire hazırlanan eşyaların
restorasyonları ile ilgilidir. Örneğin, açılacak gezi güzergahının tefrişinde önemli
role sahip mobilyaların büyük kısmının döşemelik kumaşları, bu objelerin teşhir
edilmesini önleyecek derecede harap durumda olduğundan, orijinal kumaşı
dokutulabilenler yenilenmiştir. Orijinal kumaşı bulunmayan mobilyaların kumaş
değişimi ise oluşturulan bir alt komisyonun izniyle ve belirli bir sistem takip
edilerek yenilenmiş, yapılan işlemlerin her biri bilgi fişlerine işlenip
fotoğraflanmıştır. 219
219
Tefriş Komisyonu ve Danışmanlar Grubu Toplantı Kararları, Millî Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.
* tutanaklarda “depo” olarak tanımlanan mekânlar genellikle “Cariyeler Dairesi” bodrum ve
musandıra katlarıdır.
83
3.3.2. Tefrişte Kullanılan Kriterler ve Sorunlar
84
çalışmalarında büyük oranda faydalanılmış temel kayıtlardır. 1952 envanterlerinin de
temellerini oluşturur ve 1924 kayıtları günümüzde de başvuru kaynağı olarak
kullanılmaktadır. 220
Fakat bu kayıtlar, Millî Saraylar bünyesindeki yapıları koruma
amacıyla yapılmış saray teşkilatı ve mekân ilişkisine dair bilgi veren envanter
çalışması değildir.
1924 mekân tespit tutanağına dayanarak, 1986 yılında Zarif Orgun’un, yerinde
yapılan çalışmalar sonucu oluşturduğu mekân tespit listesi, haremin özgün
teşkilatlanma geleneği dışında kullanıldığı II. Meşrutiyet ve Halife Abdülmecid
dönemine ışık tutmaktadır. 221
Mekân tespit listesi, daire kavramı henüz
çözümlenmediği için Osmanlı Döneminde eski harflerle kayıtlı olan ve Cumhuriyet
Döneminde yeni harflerle değiştirilmiş oda numaralarına göre oluşturulmuştur.
Başka bir deyişle mekânların çözümlemesi, kullanım veya özgün isimleri belirtilerek
oda oda yapılmıştır.
Eşya hareketlerini izleyebilmek için oluşturulan repertuar defterleri; her köşk, kasr ve
saray mekânı için form şeklinde düzenlenmiş defterlerdir. Her bir eşya için mekân
numarası verilmiştir. Her eşya bulunduğu mekân içerisinde (oda, salon, koridor,
depo, sergi vb. ) mekân numarası ile tanımlanabilmektedir. 222
220
Talat Fazlı Sakarya, “Millî Saraylar Envanter Sisteminin Gelişimi”, Müze Biliminin ABC’si,
Haz.Nevra Öztürk,Hanzade Uralman,İstanbul, Ege Yayınları, 2012, s.76.
221
Zarif Orgun, “Dolmabahçe Sarayı’nın Salon ve Odaları Üzerine”, Millî Saraylar Dergisi, S.1,
1987 s.112-115.
220 Sakarya, a.g.m.
*
Hazine-i Hassa’ya bağlı bir birim olan Mefruşat İdaresi harcamaları Sultan Abdülmecid döneminde
oldukça kontrolsüz devam etmiştir. Örneğin Sultan Abdülmecid döneminde saraylarda yaygın olarak
kullanıldığı bilinen piyanoların alım taleplerine hiç rastlanmamaktadır. Arşivde Sultan Abdülmecid
dönemi defter kayıtları hemen hemen yok niteliğindedir. Mefruşat İdaresinin kurumsal yapısının tam
olarak oturmadığı yıllarda, mekân tefrişine ait belgelerin tanzim biçimi de oldukça basittir. Sultan
Abdülhamit döneminde hukukî bir düzenlemeyle kurumsal bir yapı haline gelir. Saray hayatının
85
Ancak eşya hareketi takibi sonucu elde edilen veriye göre tefriş düzenini
oluşturmak, saray gibi iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan komplekslerde
oldukça sorunludur.
Komisyonda görev alan araştırmacıların dikkate aldığı bir diğer husus da tefrişte
üslûp birliğinin sağlanmasıdır. Ancak, Millî Saraylara bağlı yapılarda var olan
mobilyaların üslûp incelemesiyle hangi saraya ait olduğunu tespit etmek neredeyse
imkansızdır. “Stiller Kaosu” olarak görülen bu dönem, Batı saraylarında olduğu gibi
Osmanlı saraylarının tefrişinde de eklektizmin hakim olduğu dönemdir. 224
yaşandığı mekânlara eşya girişleri 19. yüzyıl sonu ve sonrasında oluşturulan defterlerden kısmen de
olsa izlenebilmektedir. Çavdar, a.g.e., s.75, 218, 227
223
Sultan Mehmed Reşad döneminde seryaverlik yapan Hurşid Paşa, saray tefrişatının daimi şekilde
yenilenmesinin bir adet olduğunu, her padişah döneminde saraylar arasında mobilya değiş-tokuşunun
devam ettiğini dile getirmiştir. Bkz. Hayat Tarih Mecmuası, s.13, 1965. Tanzimat döneminde
bürokrat eşi olarak kaleme aldığı hatıratında Melek Hanım, Sultan Abdülmecid döneminde
kadınefendi daireleri tefrişinin iki yılda en az dört kez değiştiğini, Sultan Abdülaziz’in de saray
eşyalarını tamamen yenilediğini belirtir. Bkz.: Melek Hanım, Harem’den Mahrem Hatıralar, Çev.
İsmail Yerguz, Oğlak Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 1996. 1925 yılı itibariyle, başkentteki
Cumhurbaşkanlığı Dairesi başta olmak üzere çeşitli kamu kurum ve kuruluşların tefrişi için Millî
Saraylar bünyesindeki eşyalar, kayıt altına alınarak gönderilmeye başlanmıştır. Bkz.:BCA.,
BKKK.30-18-1-1/ 14.37.3, 10.06.1925
224
Feryal İrez, “Saray Yaşamında Batı’nın Doğu’su”, Tarih ve Toplum Dergisi, Mayıs 1989, s.33
86
3.3.3. 2000 Yılı Sonrası Arşiv Araştırmaları ve Mekân Tespitleri ile
İlgili Değişimler
19. yüzyıl yapıları gibi Harem-i Hümâyun bölümünün bütünsel olarak ele alınması,
ancak TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı Hazine-i Hassa Arşivi ve Mabeyn
arşivlerinin araştırmaya açılmasıyla gerçekleşmiştir.
TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı Hazine-i Hassa Arşivi’nin bir bölümü 1949,
1966-67 ve 1971 yılları arasında Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına devredilmiş,
Millî Sarayların kendi iç örgütlenmesinde önemli bir dönem olan 1970’li yıllarda
sarayda kalan evraklar Zarif Orgun başkanlığında daha sistematik bir şekilde tasnif
edilmiştir. Arşivin bütünüyle tasnifi ve kurum içi araştırmacılara açılması ancak 2002
gerçekleşmiştir. Arşiv, Sultan II. Mahmud Döneminden başlayıp Mustafa Kemal
Atatürk ve ondan sonra gelen cumhurbaşkanlarına ait ilgili evrakları kapsamaktadır.
Söz konusu belgeler, Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Harem-i Hümâyun
bölümünün mekânsal olarak nasıl kullanıldığının, kullanımda nasıl değişikliklere
uğradığının karşılaştırılmasını da sağlamıştır. Evrak tasnifi için de saray ve kasırların
onarımı ve inşaat işleri ile ilgili ayrıntılı yazışmalara ulaşmak mümkündür. Defter ve
evrak tasniflerinin incelenmesiyle 19. yüzyılda saraylıların yeme içme kültürü,
alışveriş alışkanlıkları, hanedan ailesinin özel yazışmaları, sarayın mekânsal
kullanımı gibi birçok konu çözümlenmeye başlamıştır. 225 Hazine-i Hassa ve Mabeyn
arşivleri açıldıkça Millî Sarayların envanterler ve mekân tespitlerine de eleştiriler
gelmeye başlamıştır.
225
Sinan Çuluk, Mustafa Serin, T. Cengiz Göncü, “Millî Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi”, (söyleşi)
Arşiv Dünyası Dergisi, 7 Ocak, 2006, s.30,34.
87
2000’li yıllara gelindiğinde belgesel verilerden yola çıkarak Harem-i Hümâyun’un
mekânsal örgütlenmesinin daireler şeklinde olduğu belirlenmiş, ilk kez katlar
arasındaki organik bağ kurulabilmiştir. Düzenlenen rehberli turlarda mekân, ilk defa
“daire” kavramı kullanılarak tanıtılmaya başlanmıştır. 1993 yılında “Cariyeler
Dairesi” tanımıyla basılan broşürlerin yerine, 2003 yılından sonra “Dolmabahçe
Sarayı Harem Gezisi” adıyla yeni broşürler basılmıştır. (Bkz. Ek.6). Gezi güzergahı
için rehber tur metinleri, bilgi panoları, broşürler ve akademik çalışmalarda değişim
çok hızlı yenilenirken bürokratik yapıdan ötürü tefrişin değişimi çok yavaş
ilerlemiştir. Tefrişin özgün mekân kullanımını yansıtmaması rehberli anlatımlarda da
tutarsızlıklar oluşturmuştur. Örneğin, hünkârın kullandığı yatak odası, hamam, esvab
odası, has odası, hazine odası gibi alanlar daire planlaması içinde mahremiyeti
korumak adına doğrudan ana sofalara açılmamıştır. 226
Ancak Hünkâr Dairesi,
merkezi sofaya açılan 73 no’lu odanın özgün fonksiyonu “misafir odası” olsa da
günümüzde “yatak odası” olarak düzenlenmiştir.
T. Cengiz Göncü, Serpil Çelik, “Arşiv Belgeleri Işığında Dolmabahçe Sarayı’nın Bölümleri,
226
88
itibaren ulaşılabilen her döneme ilişkin kaynak malzeme kronolojik olarak
değerlendirilmiştir. Göncü’nün araştırmasının en özgün yanı, mekânların özgün
işlevlerinin tespitinde inşaat keşif ve tefriş icmal defterlerinden yararlanmasıdır.
Araştırma konusu defterlerden herhangi bir kişisel değerlendirmeyi bertaraf eden
nesnel verilere ulaşmak mümkündür. Mekânın bütün yapı içindeki konumu, örneğin
hangi katta olduğu, yönü, dekoratif özellikleri, geçirdiği onarımlar, mekân için
kullanılan malzeme ile ilgili niteliksel bilgiler, mekânın kaç pencereli olduğu, tavan
yüksekliği gibi mekân hakkında çok ince detay veren nesnel bilgiler toplanmış ve bu
bilgiler mukayese edilerek yerinde yapılan incelemeler sonucu mekân hakkında bir
sonuca ulaşılmıştır. Göncü, en sistematik tutulan defterin, 33 yıl süren saltanatının
sadece ilk yedi ayını Dolmabahçe Sarayı’nda geçiren Sultan Abdulhamid Dönemine
tarihlenen ve günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı
tasnifinde 273 numara ile kayıtlı 1882 tarihli belge olduğunu ifade eder. İnşaat keşif
ve tefriş icmal defterlerini bir mukayese aracı olarak kullanan Göncü, Sultan
Abdulhamid Dönemine tarihlenen söz konusu defterdeki verilerin, sarayın ve Harem-
i Humayun bölümünün en özgün kullanıldığı dönem olan Sultan Abdülmecid ve
Sultan Abdulaziz Dönemine tarihlenen defter verileriyle de uyuştuğunu tespit
etmiştir. Adı geçen defter sayesinde ilk kez Harem-i Hümâyun bölümü de dahil
sarayın bodrum katlarıyla ilgili mekân çözümlemesi de gerçekleşmiştir. Harem-i
Hümâyun bölümünde yer alan dairelerin sınırları da tam olarak tespit edilebilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi mekân işlevlerine ışık tutacak bir diğer çalışma da 1935-1942
envanter defterlerine dayanarak T. Cengiz Göncü’nün 2002 yılında ortaya çıkardığı
mekân tespit listesidir. Envanter defterleri, dönemin Millî Saraylar mimarı tarafından
1935-1942 yılları arasında parça parça düzenlenmiş olup, Dolmabahçe Sarayı’nın
Atatürk Döneminde nasıl kullanıldığına dair bilgiler de vermektedir. Oda ve
salonların kapılarının üzerindeki numaralar bu defterlerde aynen kullanılmıştır. Bazı
mekân tanımlamalarında Osmanlı Dönemine bağlı kalınmışsa da genelde
Cumhuriyet Dönemindeki kullanıma göre mekân tanımlamalarında değişiklik
yapıldığı saptanmıştır. Söz konusu defterde mekânlar oda oda ele alınsa da Göncü,
mekân tespit listesini, daire yapılanmasını dikkate alarak oluşturmuştur. Listede
harem, Hünkâr Dairesi ve Valide Sultan Dairesi “Hususi Daire” adı altında
89
incelenmiştir. 1935-42 yılları arasında düzenlenen defterler, Cumhuriyet Döneminde
kullanılmadığı için “Kapalı Daire” olarak tanımlanan mekân hakkında bilgi
vermemektedir. 1924 defterlerinden yaklaşık 20 yıl sonra düzenlenen araştırma
konusu defterler Cumhuriyet Döneminde mekânların tefrişinde ne gibi
değişikliklerin yapıldığını göstermesi açısından önemlidir227.
Daire; 3 ana kat ve musandıradan oluşur. Üst kat hünkârın kullandığı katken, orta ve
bodrum katlar (Bkz. Ek.7) hizmet katı olarak kullanılmıştır. Günümüzde Hünkâr
Dairesinin saltanat katı (üst kat) büyük ölçüde ziyarete açıktır. Dairenin hizmet katı
olan orta kat ve bodrum katlar ziyarete kapalıdır.
Aşağıdaki tabloda Hünkâr Dairesi üst kat mekân kullanımı ile ilgili tespitler tek tek
ele alınmıştır.
227
Sandık Belgeleri, çev.T.Cengiz Göncü Millî Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi,
06.02.2002.
228
Aşağıda görülen Tablo 3, Tablo 4, Tablo 5, Tablo 6, Tablo 7, Tablo 8, Tablo 9 Orgun, a.g.m.,
s.112-115; Yumrukçağlar, a.g.t., s. 41-44; Göncü, a.g.t., s.109-142, yararlanılarak oluşturulmuştur.
90
Tablo 3.1: Hünkâr Dairesi üst kat.
Hünkâr 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Listesi Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler /değerlendirme
Üst Kat Tespit Mekânın
Listesi Tanıtımı
67 Osmanlı Dön. Özgün ismi Hünkâr Kabul Sofası
No’lu Mavi Salon Mavi Mavi Salon Sofası/Yatak Dairesi Sofası olarak
Oda Cumhuriyet Dön. Salon (Hanımların (Aile arası gerçekleşen düzenlenmiştir
Misafir Odası/ Bayramlaşma törenler dışında, istinai
Yemek Odası Salonu ) olarak devlet temsilcilerinin
eşleri padişah ve hanedanın
kadın üyeleri tarafından
burada ağırlanmıştır. )
62 Osmanlı Dön. Kırmızı Valide Sultan Özgün ismi Kubbeli Oda/Al Kabul Odası
No’lu Valide Sultan Oda Kabul Odası Oda Hünkâr Dairesi Has olarak
Oda Kabul Odası Odası düzenlenmiştir
Cumhuriyet Dön. Bu oda
Mevhibe ziyarete
İnönü’nün Yatak açıldığından bu
Odası yana mevcut
tefrişini
korumaktadır
63 Osmanlı Dön. Yatak Valide Sultan Tanzimat Döneminde Sakal- Kabul Odası
No’lu Valide Sultan Odası Yatak Odası ı Şerif Odası olarak
Oda Yatak Odası Meşrutiyet Döneminde düzenlenmiştir.
Cumhuriyet Dinlenme/ Yemek Odası ve
Dön. Afet İnan’ın Ders Odası olarak
Yatak Odası kullanılmıştır.
69 Osmanlı Dön. Pembe Atatürk’ün Özgün ismi Yazı Odası/ Çalışma odası
No’lu Pembe Oda Oda Çalışma Nöbet Odası / Beyaz Oda olarak
Oda Cumhuriyet Dön. Odası (Oda Sultan Abdülmecid düzenlenmiştir.
Atatürk’ün Döneminden itibaren
Çalışma Odası çalışma odası olarak
kullanılmıştır. Hazinedar
kalfalar bu odada nöbet
tutmuştur. )
71 Osmanlı Dön. Atatürk’ün Atatürk’ün Özgün İsmi Atatürk’ün
No’lu Yatak Odası Yatak Vefat Ettiği Yatak Oda-yı Âlîsi /Denize vefat ettiği
Oda Odası Oda Nazır Hünkâr Yatak Odası odadır.
Cumhuriyet Dön. (Bu oda Tanzimat
Atatürk’ün Son Döneminden itibaren
Yatak Odası padişahlar tarafından Kışlık
yatak odası olarak
kullanılmıştır. )
66 Osmanlı Dön. Yatak Özgün İsmi Karaya Nazır Ziyarete açık
No’lu Resim Odası Odası Hünkâr Yatak Odası /Yatak değildir.
Oda Cumhuriyet Dön. Oda-yı Âlîsi
İsmet İnönü’nün
Yatak Odası
65 Osmanlı Dön. Taş Oda Hazine odası olarak Ziyarete açık
No’lu Hazine Odası Medhali kullanılmıştır. değildir.
Oda Medhali (Aynalı
Cumhuriyet Dön. Oda)
Hizmetçiler Odası
73 Osmanlı Dön. Sarı Oda Sultan Misafir odası olarak Sultan
No’lu Sarı Oda Abdülaziz’in işlevlendirilmiştir Abdülaziz’in
Oda Yatak Odası yatak odası
olarak
düzenlenmiştir.
76 Osmanlı Dön. Ütü Odası Esvab Odası Esvab Odası
No’lu Elbise Odası
Oda
91
Hünkâr Dairesi orta kat Osmanlı döneminde olduğu gibi cumhuriyet döneminde de
saray çalışanları tarafından kullanılmıştır. 1924 mekan tespit listesi daha çok
mekanın cumhuriyet döneminde kullanımı ile ilgili veriler sunmaktadır. Ziyarete
büyük bölümü kapalı olan orta kat ile ilgili ortaya çıkan son veriler Osmanlı dönemi
Hünkar Dairesi’nin daire kavramının içeriğine uygun planlandığını ispatlamaktadır.
Aşağıdaki tabloda Hünkâr Dairesi orta kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek
tek ele alınmıştır.
Tablo 3.2: Hünkâr Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında Mevcut Tefriş
Hünkâr Tespit Listesi Mekân Dönemde Elde Edilen Son /değerlendirme
Dairesi Tespit Mekânın Tespitler
orta Listesi Tanıtımı
Kat
86 Osmanlı Dön. Çamaşırhane Ütühane Odası Ziyarete açık
No’lu Çamaşırhane değildir.
Oda
91 Osmanlı Dön. Hazinedar usta ve
No’lu Sakal-ı Şerif Berberler kalfaları tarafından Şehzadelerin
Oda Odası/ Yatak Odası kullanılmıştır. ders odası
Şehzadelerin olarak
Okuma Odası düzenlenmiştir.
Cumhuriyet Dön.
Hizmetçilerin
Yatak Odası
93 Osmanlı Dön. Sofracılar Hazinedar usta ve Öğretmenler
No’lu Sedefli Oda Odası kalfaları tarafından odası olarak
Oda Cumhuriyet Dön. kullanılmıştır düzenlenmiştir
Sofracılar Yatak
Odası
84 Osmanlı ve Kadınlar Sultan Hazinedar usta ve Yemek Odası
No’lu Cumhuriyet Dön. Lokantası Abdülmecid’in kalfaları tarafından Olarak
Oda Bekleme ve Yatak Odası kullanılmıştır. düzenlenmiştir.
yemek Odası
87 Cumhuriyet Dön. Hizmetçi Hazinadar usta ve Ziyarete açık
No’lu Hizmetçi Kadınlar kalfaları tarafından değildir.
Oda Kadınlar yatak Odası kullanılmıştır.
odası
92
Tablo 3.3: Hünkâr Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Hünkâr Dairesi 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân Hakkında
bodrum Kat Tespit Listesi Mekân Dönemde Elde Edilen Son Mevcut Tefriş
Tespit Mekânın Tespitler /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
49, 50, 50/1, 50/3, Hünkâr Dairesi
50/5, 50/9, 50/10, ustaları ile en alt Bodrum katı
50/11, 50/12, rütbeli acemi günümüzde saray
50/13, 50/15, cariyelerin hizmet personeli
51/A, 52/2, 52/3, amaçlı kullandıkları tarafından çalışma
52/4, 53, 53/8, bölümlerdir. odaları olarak
53/9 No’lu Odalar kullanılmaktadır.
52/2, 52/3, 52/4 Matbah-ı Hâs Hünkâr
Numaralı ve Valide Sultan
Mekânlar Mutfağı
Yukarıdaki tabloda Hünkâr Dairesi bodrum kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler
tek tek ele alınmıştır.
Valide Sultan Dairesi, Harem-i Hümâyun bölümünde yer alan denize nazır ikinci ve
son dairedir.Hünkar Dairesi’nden sonra haremin en geniş ve görkemli dairesi Valide
Sultan Dairesidir. Dairenin kadınefendi ve Hünkar Dairesi arasında konumlandırılışı
Valide Sultan Dairesinin harem hiyerarşisindeki önemini vurgular niteliktedir.
Haremde yer alan her daire gibi üç ana kat ve musandıra katından oluşur. Hünkâr
Dairesi gibi üst kat saltanat katı, orta kat ve bodrum (Bkz. Ek.7) katı hizmet katı
olarak kullanılmıştır. Günümüzde Valide Sultan Dairesi’nin üst katı büyük ölçüde
ziyarete açıktır.Valide Sultan Dairesi orta kat düzenlenme aşamasında olup, bodrum
katlar saray personeli tarafından kullanılmaktadır.
Aşağıdaki tabloda Valide Sultan Dairesi mekan kullanımı ile ilgili belgesel veriler
kat kat ele alınmıştır.
93
Tablo 3.4: Valide Sultan Dairesi üst kat ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân Tespit 1942 Geçmiş Mekânın işlevine Mevcut Tefriş
Sultan Listesi Mekân Dönemde daire elde edilen son
Dairesi Tespit Mekânın tespitler
Üst Listesi Tanıtımı
Kat
106 Osmanlı Dönemi: Üst Salon Kadınefendilerin Osmanlı Dönemi. Kabul Sofası
No’lu kat II. Salon Dinlenme ve Valide Sultan olarak
Oda Cumhuriyet Dönemi: Misafir Kabul Divanhanesi düzenlenmiştir.
(Salon) Atatürk’ünYatak Odası Salonu
110 Osmanlı Dönemi: I. Valide Sultan Dairesi Günümüzde
No’lu Kadınefendi Yatak Gündüzlük Odası yatak odası
Oda Odası (İstisnai olarak II. olarak
Cumhuriyet Dönemi Yatak Abdulhamit düzenlenmiştir.
Sabiha Gökçen ve Odası Kadınefendi Döneminde padişahın
İsmet İnönü’nün Yatak yatak Odası III. Kadınefendisi, Son
Odası Halife’nin I.
Kadınefendisi Yatak
odası olarak
kullanmıştır. )
111 Son Halife’nin oğlu Tanım- 2. Kadınefendi Pertevniyal Valide Günümüzde
no’lu Ömer Faruk Efendi, sız Yatak Odası Sultan Yatak Odası Yatak odası
Oda Cumhuriyet Dönemi. (İstinai olarak Tiryal olarak
Zehra Hanım, İnönü Kadınefendi’ye Tahsis düzenlenmiştir
Dönemi Ömer İnönü edilmiştir. )
Yatak
Od.
112 Birinci Kadınefendi Salon Japon Salonu Valide Sultan Dairesi Misafir odası
No’lu Dairesi Salonu Kahvaltı Salonu Paketli /Parkeli Sofa olarak
Oda I. İnönü Dön. Misafir Koltuk düzenlenmiştir
Salonu Merdivenlerine
bağlandığı için geçiş
sofası olarak
değerlendirilmiştir.
94
Valide Sultan Dairesi orta kat olarak tanımlanan mekan Cumhuriyet döneminde
daha çok yaverler tarafından kullanıldığını 1924 mekan tespit tutanaklarından
izlemek mümkündür. Söz konusu katın büyük bölümü günümüzde ziyarete
kapalıdır. Mekân hakkında elde edilen son tespitler Valide Sultan Dairesi orta katın
harem hiyerarşisine uygun olarak saray hizmetlilerinin en rütbelileri olarak bilinen
“hazinadar kalfalar” tarafından kullanıldığı göstermektedir.
Aşağıdaki tabloda Valide Sultan Dairesi orta kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler
tek tek ele alınmıştır.
Tablo 3.5: Valide Sultan Dairesi orta kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân
Sultan Tespit Listesi Mekân Dönemde Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Mekânın Edilen Son /değerlendirme
Orta Kat Listesi Tanıtımı Tespitler
128 No’lu Osmanlı Dön. Tanımsız Çameyşuy Ziyarete açık
Oda III. Oda Çamaşırcı Usta değildir.
Cumhuriyet Odası
Dön. Yaverler
Odası
133 No’lu Çeşniyar Usta Ziyarete Açık
Oda Odası Değildir.
127 No’lu Osmanlı Dön. Tanımsız Misafir Odası Ziyarete Açık
Oda II. Oda Değildir.
95
Hassa ve Mabeyn Arşivlerinin araştırmaya açılmasıyla elde edilebilmiştir.Harem
hizmetli hiyerarşisinin çoğunluğunu oluşturan “kalfa” ve “usta” ünvanlı saray
çalışanlarının kullandığı mekanlar bodrum katta yer almaktadır.
Tablo 3.6. Valide Sultan Dairesi bodrum kat mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Valide 1924 Mekân 1942 Geçmiş Mekân
Sultan Tespit Listesi Mekân Dönemde Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Tespit Mekânın Edilen Son /değerlendirme
Bodrum Listesi Tanıtımı Tespitler
Kat
42-4, 42-5 Kutucu Usta Ziyarete Açık
ve 43-1 Odası Değildir.
No’lu Kutucu Usta
Odalar Yardımcısı
Odası
Kilari Usta
Odası
40-3, 40-4,
43-5 No’lu Acemiler Odası
Odalar
40-2 No’lu Kalfa Odası
Oda
Yukarıdaki tabloda bodrum kat mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek tek ele
alınmıştır.
96
musandıradan oluşmaktadır. Katlar arası geçiş, koltuk merdivenler aracılığıyla
sağlanmaktadır.
Araştırmanın yazarı, birbirine benzeyen söz konusu sekiz daireden sadece bir daireyi
örnek olarak inceleyecek, Kadınefendiler bölümünde yer alan ortak kullanım
alanlarına dair yeni bulgular varsa aşağıdaki tabloda belirtilecektir. Tabloda 1942
mekân tespitleri yer almamaktadır. 131 numaradan başlayıp 232 numarada son bulan
kapalı daire olarak da tanımlanan bu bölümün oda ve salonları ile ilgili mekân
işlevlerini ortaya koyan herhangi bir tanımlama 1942 mekân tespitlerinde
bulunmamaktadır. Kadınefendi Dairelerine dair 1924 envanterlerinden yararlanılarak
yapılan mekân tespitlerinde Hünkâr Dairesi ve Valide Sultan Dairesi örneklerinde
olduğu gibi mekânlar oda oda ele alınmıştır. Oda veya salonların hangi daireye ait
olduğuna dair bir tespit bulunmamaktadır. Tabloda belirtilen odalar, mekân hakkında
elde edilen son tespitler ışığında ait oldukları daire içinde belirtilecektir.
Tablo 3.7: Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
97
Tablo 3.7: (devam) Başkadınefendi Dairesi mekân tefrişi ile ilgili belgesel veriler.
Kadın Efendi 1924 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Orta Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler Tanıtım/
Kat Tespit Mekânın /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
141, 142 Medhal, Yatak Odası, Ziyarete açık değildir.
143, 144 I. Oda Yemek Odası Kalfa
II. Oda Odası bulunduğu tespit
III. Oda edilmiştir.
Kadın Efendi 1924 Geçmiş Mekân Hakkında Elde Mevcut Tefriş
Dairesi Bodrum Mekân Dönemde Edilen Son Tespitler Tanıtım/
Kat Tespit Mekânın /değerlendirme
Listesi Tanıtımı
33, 33/1, 33/2, Bulaşıkhane Ziyarete açık değildir.
33/3 Kiler, Çamaşırhane,
33/4, 33/5, 33/6 Acemi cariyelerin
kullandıkları odaların
olduğu tespit edilmiştir.
Ortak Alanlar
163/165 Medhal 163 No’lu mekânın 165 no’lu mekân Sünnet
II. Oda özgün ismi “Hasırlı Salonu olarak düzenlenmiştir.
Sofa”dır. (Sünnet Salonu olarak
165 No’lu oda 163 no’lu kullanıldığına dair bir bulgu
odanın eyvanı olarak yoktur. İstisnai olarak Sultan
kullanılmış, II. Abdülmecid’in kızlarının
Meşrutiyet Döneminde çeyizleri burada sergilenmiştir.
bölünüp odaya Söz konusu mekân, hanım
çevrilmiştir. sultanların çeyizlerinin
163 no’lu salonun sergilendiği bir gösteri odasına
Ramazan Ayında teravih dönüştürülebilir.
namazları için
bayramlaşma törenleri
için kullanılmıştır.
Yukarıdaki tabloda Başkadınefendi Dairesi mekan kullanımı ile ilgili tespitler tek
tek ele alınmıştır.
98
hayatının her detayını –sabah yataktan kalkış, giyinme, ava çıkma vb- sarayda ikamet
eden kalabalık bir aristokrat sınıfı önünde ve sıkı protokol kurallarına tabi bir tören
eşliğinde gerçekleştirirken, 229
Osmanlı hükümdarlarının özel hayatı dışa kapalıdır.
Haremin, günümüzde toplum nezdindeki olumsuz algısı ve tanıtımında yaşanan
zorlukların en önemli sebeplerinden biri, şüphesiz bu mekân hakkında çok kısıtlı
görsel ve yazılı belgeye sahip olmamızdır. Hareme hiçbir surette dışarıdan ziyaretçi
alınmaması da bu mekânı her dönem çekici kılmıştır. Doğu haremleri içinde en çok
ilgiyi çeken Osmanlı hareminin işleyişi hakkında birinci elden yazılmış kaynak çok
azdır.*
Oryantalizmle ilgili ilk ve en yetkin eleştirel tanımlar yapan Edward Said’e göre bu
akım, Batı’nın Doğu hakkında hükümlerde bulunması; ona ilişkin görüşlerini
meşrulaştırması, bu bağlamda Doğu’ya onu tasvir ederek, öğreterek ve oraya
229
(çevrimiçi) http://en.chateauversailles.fr/discover/history/day-life-louis-xiv#mornings, 02 Mart
2017.
* Birinci elden kaynak kitapların başlıcaları Melek Hanım Harem’den Mahrem Anılar; Leyla Saz
19.Yüzyıl Saray Haremi; Prenses Mevhibe Celalettin, Geçmiş Zaman Olur Ki; Safiye Ünüvar, Saray
Hatıralarım; Nevzat Vahdettin, Yıldız’dan Sanremo’ya; Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid;
Şadiye Osmanoğlu, Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri; Naciye Neyyal, Mutlakiyet Meşrutiyet ve
Cumhuriyet Hatıraları’dır. Bkz.:Semra Germener, Zeynep İnankur, Oryantalistlerin İstanbulu,
İstanbul, Türkiye İş Bankası Yaynları, 2002, s.149.
99
yerleşerek onu yönetmesidir. Oryantalizmin, Doğu topraklarında egemen bir güç
haline gelmesini sağlayan şey kurumlar topluluğu yani Batı düşünce biçemidir. 230
Oryantalizm olarak ortaya çıkan bu akımın, dönemin iki büyük sömürge devleti olan
Fransa ve İngiltere’de popüler olması elbet şaşırtıcı değildir. Said’e göre Batı, bir
anlamda kendi eril kimliğini oluştururken Doğu’ya hep dişil anlamlar yüklemiştir;
şehvet dolu kadınlar, despot sultan ve harem, Doğu’nun simgeleri haline gelmiştir.
231
Bu noktada 1870 tarihli Avrupa Kıtası’nı gösteren mizahi harita ilgi çekicidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu kısmı nargile içen uykulu bir odalık olarak
tasvir edilmiştir. 19. yüzyıl sonlarında tembelce uzanmış doğulu çıplak, Anadolu’nun
bir simgesi haline gelir. Odalık motifi Anadolu topraklarıyla, yani Osmanlı’yla
özdeşletirilir. 232 (Bkz. Ek.8, Resim:1 ).
230
Edward W. Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, Çev. Berna Ülner, İstanbul, Metis
Yayınları, 1999, s.13.
231
Gonca Güçsav, Odalık Görünmeyeni Sergilemek, Çev. Evren Yılmaz, İstanbul, YKY Yayınları,
Nisan 2012, s.20.
232
A.e., s.11.
233
A.e., s.20.
100
çoğalmıştır. Doğu, bu yüzyılda neredeyse “harem” kavramıyla bir tutulmaya
başlanmıştır. 234
Şöyle ki, Batı’nın güzel sanatlar aracılığıyla yarattığı bu harem imgesi, ilerleyen
yıllarda akademik çalışmalara referans olarak gösterilmiştir. Örneğin 1775 tarihli ve
akademik bir çalışmanın ürünü olan “A Dictionary of English” isimli sözlükte
“seraglio” kelimesinin sözlük anlamı “sefahat içinde tutulan kadınlar evi” dir. 236
234
A.e.,11.
235
1867 yılında Sultan Abdülaziz için tasarlanan madalyanın ön yüzünde padişahın portresi, arka
yüzünde ayakta iki kadın figürü bulunur. İngiltere’yi temsil eden kadın figürü, Osmanlı’yı temsil
eden kadın figürünün elini sıkarken betimlenir. İngiltere burada kendini soylu, hükmeden kadın
şeklinde konumlandırırken, Osmanlı’yı tek eliyle örtüsünü kaldıran diğer elini de karşısındaki kadına
uzatan naif ve ürkek bir kadın tasviri kullanarak konumlandırır. Aslında burada kullanılan güçsüz, naif
kadın tasvirinden daha önemli olan durum, madalyada Osmanlı’nın, Devlet-i Âli-i Osmaniye’den
ziyade Harem-i Hümâyun şeklinde kimliklendirilmiş olmasıdır. Başak Burcu Tekin, “Sultan
Abdülaziz’in İngiltere (Londra) Ziyareti Hatıra Madalyası: 19. Yüzyılda Batı- Doğu Kimlik
Algılayışının Görsel bir özeti The Commemorative Medal Made For The England (London) Visit Of
Sultan Abdülaziz: A Visual Summation Of Perception Of The Western- Eastern Identity In The 19th
Century,” Zeitschrift für die Welt der Türken Journal of World of Turks, C.2, No:1, 2012,
s.184,191.
236
Harem kelimesi Batı’da özellikle 18. yüzyıl itibariyle genelevle özdeşleşleşir. 19. yüzyıl ortalarında
Paris’te en büyük genelevin adı “Maison Oriantale” ve sahibi de “ La Turque” dır. Güçsav, a.g.e. s.21.
237
Lady Montague, Lucy Jane Garnett, Julia Pardoe, Fanny Blunt gibi Batılı kadınlar, Osmanlı
Haremi ile ilgili oluşturulan olumsuz algının kırılmasında önemli rol oynamıştır. Aslı Sancar,
Ottoman Women Myth and Reality,Tughra Books,İzmir,2009, s. 43.
238
Reina Lewis, “Oryantalizmi Yeniden Düşünmek Kadınlar, Seyyahlar ve Osmanlı Haremi”
Çev. Beyhan Uygun-Aytemiz, Şeyda Başlı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2006, s. 18,19.
101
3.4.2. Yabancı Ziyaretçiler Ve Harem Çağrışımlar
Dolmabahçe Sarayı ziyaretçilerinin, 19. yüzyıl Osmanlı sarayı haremine dair sahip
oldukları algıyı ortaya koymak adına, 2016 ilkbahar mevsim döneminde bir mülakat
gerçekleştirilmiştir. Bu konuda Millî Saraylar, kurum olarak gözlemden ileriye
gidecek resmî bir çalışma yapmadığı için, gerçekleştirilen mülakatın, günümüz
ziyaretçilerinin sahip olduğu harem algısına dair veriler sunması açısından önemli
olduğu düşünülmektedir.
102
HAREM ÇAĞRIŞIMLARI
Şekil 3.1: Harem-i Hümâyun bölümü yabancı ziyaretçilerle gerçekleştirilen mülakat sonuçları
103
Söz konusu mülakatta “19. yüzyıl Osmanlı haremi denilince ne anlıyorsunuz?
Osmanlı haremi size neleri çağrıştırıyor?” sorusuna verilen cevaplarda ziyaretçilerin
büyük bir bölümünün soru ile ilgili mekânsal/maddi gönderme yaptığı
gözlemlenmiştir. Mekânsal/maddi gönderme yapan ziyaretçilerin, 19. yüzyıl Osmanlı
haremine dair yaptığı çağrışımların genellikle “özel daireler, avlular, yatak odaları,
hamamlar” gibi haremin işlevsel alanları ile ilgili olduğu söylenebilir.
Mekânsal/maddi gönderme yapan ziyaretçiler haremi “ev” olarak tanımlamış, evin
dekoratif ve mimarî unsurlarını ön plana çıkaran betimlemelerde bulunmuşlardır.
Ziyaretçiler, maddî gönderme başlığı altında “lüks mimari, dekorasyonda çokça altın,
zenginlik, refah, mücevherlerle süslü kadınlar, güzel kıyafetler, birçok güzel kadına
sahip olma vb. ” gibi kelimeler ve tanımlamalarla sahip oldukları harem imgesini
anlatmıştır. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı harem çağrışımlarını “padişah, hanım
sultanlar, harem ağaları, cariyeler” gibi haremi kullanan hane halkı üzerinden
açıklamayı seçmiştir. Hareme, şahıs üzerinden gönderme yapan tüm ziyaretçiler
içinde yalnızca bir ziyaretçi “Atatürk’ün hayatının geçtiği yer” tanımlamasını
kullanmıştır. Yabancı ziyaretçilerin harem ziyaretleri ile öncelikli amaçlarının;
Osmanlı Dönemi saray yaşantısı ve özel yaşam hakkında bilgi almak olduğu ifade
edilebilir. Mülakatta ziyaretçiler, haremin işlevsel yönüyle ilgili çok az paylaşımda
bulunmuş, “işlevsel gönderme” başlığı altında saray divanı, organizasyon ve eğitim
yeri” kelimeleri kullanılmıştır. Harem çağrışımları ile ilgili politik gönderme yapan
az sayıda ziyaretçinin cevapları “yönetimin arka yüzü, rekabet, güç gösterisi,
skandallar” kelimeleri ile kodlanmıştır. Harem çağrışımları ile ilgili dini gönderme
yapan ziyaretçiler harem kurumunun Türk/İslam kültürü ile ilintili olduğunu, Türk
geleneklerinin bir parçası olduğunu ifade etmiştir. “Diğer” başlığı adı altında
katılımcıların harem çağrışımları ile ilgili olumsuz yargı içeren tanımlamalar anahtar
kelimeler kullanılarak kodlanmıştır. Bu başlık altında “cinsellik, tecrit, altına alınmış
kadınlar, erkek egemenlik, çok eşliliğin normalleştirilmesi, kölelik, metresler,
aşağılama” gibi kelimeler kullanıldığı gözlemlenmektir. Mülakatta, haremi salt
olumsuz ifadelerle tanımlayan ziyaretçilerin hepsi, Avrupa veya Amerika Birleşik
Devletleri’ndendir.
104
Söz konusu mülakatta verilen cevaplar doğrultusunda oryantalizmin, toplum algısını
hâlâ şekillendirdiğinin ipuçları görülmektedir. Bir kurum ve padişahın evi olan
haremin, yüzyıllardır süregelen olumsuz imajını kırmanın bir yolunun da harem
hakkında yapılan akademik araştırmaların, ziyaretçi odaklı müze yorumlamalarıyla
desteklenmesiyle gerçekleşeceği ortadadır.
Harem imgesi hakkındaki söz konusu iki anlamlı durumun günümüzde Türk toplumu
nezdinde de devam etmesinin nedenini, belki de “self oryantalizm” kavramıyla
açıklamak mümkün olabilir.
239
Merve Zeynep Doğan, “Self Oryantalizm Bağlamında Türk Medyasının Arap Aktivizmine
Yaklaşımı”, 1. Medya Çalışmaları Sempozyumu 1st International Symposium on Media Studies,
1.Baskı, Akdeniz Üniversitesi Yayınları, Antalya, Kasım 2013, s.453.
240
İsmail Hira, Emine Yıldırım, “Türk Televizyon Dizilerinde Oryantalist Yansımalar: Muhteşem
Yüzyıl Örneği”, PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, C.ll, S.2, s.46.
105
Toplumların, kendilerine ait olumsuz bir imajın oluşumunda edebiyat, toplumlararası
ilişkiler ve tabii ki medya önemli rol üstlenirler. 241
Yazar Selahaddin Güngör’ün 1939 yılına tarihlenen Yeni Mecmua Dergisi için
dönemin Topkapı Sarayı Müdürü Tahsin Öz’le yaptığı röportaj ve harem gezisi bu
noktada ilgi çekicidir. Güngör, yazısında Tahsin Öz’ün eşlik ettiği saray gezisine
başlamadan önce, Topkapı Haremi’ni şu şekilde tarif etmektedir;
241
Doğan, a.g.m., s.453.
242
Selahaddin Güngör, “258 Odalı Bir Kadınlar Hapishanesi: Harem”, Yeni Mecmua, S.7, Haziran,
1939.
243
Nilüfer Öndin, Cumhuriyet’in Kültür Politikası ve Sanat 1923-1950, İstanbul, İnsancıl
Yayınevi, 2003, s.58,60.
106
muhafazakar kesim de Osmanlı’nın altın çağının dizide gösterilmediğini,
Osmanlı’nın sadece Haremden ibaretmiş gibi yansıtıldığını, tarihin çarpıtıldığını -
dizinin belgesel olmadığını unutarak- iddia ederek diziyi kınamışlardır. RTÜK’e
binlerce şikayet telefonu gelen dizinin oryantalist bir tavırla harem ve entrikalar ile
yönetilen bir Osmanlı imajı çizdiği ve Osmanlı Devleti’nin toplum nezdinde
itibarsızlaştırıldığı iddia edilmiştir. 244
Şüphesiz bu ithamlar, dizinin yapımcıları tarafından tarihten ilham alan bir kurgu
drama olarak nitelendirilmesine rağmen, dizi için oldukça ağırdır. Osmanlı’da
haremin kurumsal varlığından, toplumun farklı siyasi görüşlere sahip kesimlerinin
farklı bakış açılarından da olsa bir şekilde rahatsız oldukları sonucu, hem ilginç hem
de ayrı bir araştırmanın konusudur.
244
Hira, Yıldırım, a.g.m., s.51.
107
HAREM ÇAĞRIŞIMLARI
Şekil 3.2: Harem-i Hümâyun bölümü yerli ziyaretçilerle gerçekleştirilen mülakat sonuçları
108
Türk ziyaretçilerin, haremle ilgili en çok şahıs üzerinden gönderme yaptığı
söylenebilir. Şahıs üzerinden yapılan çağrışımlarda en çok Mustafa Kemal Atatürk’e
gönderme yapılmıştır. Atatürk’ün vefat ettiği odanın burada olması, Türk
ziyaretçilerin önemli bir kısmının harem ziyaretlerindeki birincil amaçlarının
Osmanlı Dönemi harem yaşantısını görmek yerine Atatürk’ün kullandığı mekânları
görmek olduğu ifade edilebilir. Şahıs üzerinden gönderme yapan katılımcıların
arasında günümüz popüler dönem dizi karakter oyuncularının –Kanuni Sultan
Süleyman, Hürrem Sultan, Kösem Sultan gibi- adları da kullanılmıştır. Bu bağlamda,
Türk ziyaretçilerin sahip oldukları harem algısının oluşmasında, medyanın önemli bir
rolünün olduğu ifade edilmelidir. Şahıs üzerinden gönderme yapan ziyaretçiler, aynı
zamanda hareme politik gönderme de yapmıştır. “Osmanlı’nın çöküş sebebi, entrika,
iktidar savaşları” kelimeleri ile kodlanan politik gönderme başlığında ziyaretçilerin
hepsi haremin siyasi yapısını, yukarıda adı geçen harem kadınları üzerinden
betimleyerek açıklamayı seçmiştir.
109
kadın ve çocuklar/kölelik, stres, acı, tutsaklık, boş zaman, sıkıcılık, Cumhuriyet’e
saygı, Atatürk’e teşekkür etmek” kelimeleri kullanılarak kodlanmıştır. Bir kısım
ziyaretçinin, haremi; salt kadınların köleleştirildiği, çağdışı bir kurum olarak
betimlediği görülmekle harem ziyaretlerinin tek amacının Atatürk’ün kullandığı
bölümleri görmek olduğu açıktır. Hareme dair yapmış oldukları betimlemelerde
Cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına şükretmenin önemli olduğunu
söylemişlerdir. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin söz konusu ankette yöneltilen 2 soruya
oldukça benzer cevaplar vermesi haremin Türk toplumu nezdindeki algısının
günümüz yabancı ziyaretçilerin haremi algılayış biçiminden cok da farklı olmadığı
gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
İngiltere’nin Hampton kasabası sınırları içerisinde yer alan sarayın bulunduğu alan,
13. Yüzyıl’da Avrupalı Katolik Hristiyanların kutsal topraklara düzenlediği haçlı
seferlerine maddî yardım sağlamak üzere kurulmuş, büyük bir çiftlik
görünümündedir. Katolik kilisenin yetkisindeki çiftlik, daha sonra Tudor
Hanedanlığı’ından VIII. Henry’nin tahta geçmesiyle genişletilmiş ve saray kimliğini
245
Irvin Cemil Schick, “Asıl Harem Hangisi?”, Millî Saraylar Kültür ve Sanat Dergisi, İstanbul,
S.8, 2011, s.141.
110
1525 yılı itibariyle kazanmıştır. Hampton Court Sarayı, VIII. Henry’nin renkli
kişiliği ve sarayın, dönemin önemli tarihi olaylarına tanıklık etmesi dolayısıyla,
ziyaretçi akınına uğrayan önemli merkezlerden biridir. 246
Saray günümüzde dokuz farklı dil seçeneğinden oluşan sesli rehberlik hizmetiyle
gezilebilmektedir. Bunun dışında ekstra ücrete tabi ve isteğe bağlı yüz yüze rehberlik
hizmetinden faydalanmak da mümkündür. Yüz yüze rehberlik hizmeti sekiz dilde
gerçekleştirilmektedir. Rehberlerin bir bölümü kostümlü olarak çalışmaktadır.
Rehberli turların süreleri de çok seçeneklidir; tur süreleri 1-4 saat arası
değişmektedir. Ayrıca saray, işitme engelli ziyaretçiler için -kendileri de işitme
engelli olan- 3 rehber istihdam etmiştir. Sarayda gerçekleştirilen turlar ziyaretçi
profiline göre çeşitlendirilmiştir.
Saray içindeki gezinizi nasıl planlamanız gerektiği ve sarayın kısa tarihçesini anlatan
kitapçıklar, ücret karşılığı temin edilebilmektedir. Sarayda dönemsel olarak
planlanan ve katılımı ücretsiz olan özel konulu turlar –saray bahçeleri, saray
nesneleri gibi- da düzenlenmektedir. 247
Ziyaretçilerin büyük ilgisini çeken Hampton Court Sarayı, 2006 yılı itibariyle
saraydaki mevcut sergilemenin ziyaretçi beklentilerini yeterince karşılamadığı
sonucuna varmış, sergileme politikasını, ziyaretçi odaklı müze yorumlamaları
kullanma kararı alarak değiştirmiştir.
246
Dolman et, al., a.g.e., s.7,8.
247
(çevrimiçi) https://www.hrp.org.uk/hampton-court-palace/ , 16 Temmuz 2016.
111
çevreleyen sergi bariyerlerinin de kaldırılmasına olanak tanımış, yeni sergilemede bu
objelerin replikaları kullanılmıştır. “Yaşayan bir Tudors mutfağı” yaratmak adına
gerçek yiyecekler -meyve, sebze, baharatlar- mutfak tezgahlarına ilave edilmiştir.
(Bkz. Ek.8, Resim:3) Saray mutfağında yemek pişirme işlemi esnasında yaşanan
karmaşayı ve koşturmayı ziyaretçiye daha iyi hissettimek için ses efektlerinden de
yararlanılmıştır. Müze küratörleri, mutfağa has gürültüyü mekân içerisine gizlenmiş
hoparlörler aracılığıyla vermiştir. Tarihi bu mutfak; ses ve ışık tasarımcıların çok
disiplinli bir takım çalışması sonucunda otantikliği bozulmadan, yaşayan bir mekân
haline getirilmiştir. Sergi, özgünlüğü kaybetmeme adına, saray mutfaklarına ait
birincil kaynakların yani arşiv belgelerinin titizlikle araştırılması sonucu
oluşturulmuştur. Sergide kullanılan her detay (ses efektleri, yemek tarifleri, koku)
akademik bir çalışmaya dayanmaktadır. Tudors mutfaklarını gezen ziyaretçiler
arasında yapılan sergi değerlendirme anketine göre; ziyaretçilerin % 75’i ses, koku
ve dokunabilecekleri replika objelerin kullanıldığı yorumlama ile ilgili pozitif
değerlendirmelerde bulunmuştur. Ziyaretçilerin birçoğu, mutfakların adeta “yemek
servis etmeye hazır”mış duygusunu verdiğini söylemiştir. Küratörler, özgün objeleri
kullanmamalarına rağmen, ziyaretçiye, özgün bir gezi deneyimi yaşatmayı
amaçlamıştır. VIII. Henry Döneminde saray mutfaklarının nasıl çalıştığı, ziyaretçinin
hayal etmesini kolaylaştıracak, duyulara hitap eden yorumlama tekniği kullanılarak
oluşturulmuştur. Ziyaretçi değerlendirme anketinden ilginç sonuçlar da ortaya
çıkmıştır. Balık Mutfağı, anketlere göre en başarısız yeni yorumlama olarak
seçilmiştir. VIII. Henry Dönemindeki arşiv belgelerine göre; balık yakalanıp aynı
gün içerisinde tüketilir. Balık mutfağında taze, deniz kokulu, rahatsız etmeyen balık
kokusu ile verilmek istenen koku, ziyaretçi tarafından algılanamamıştır. Ziyaretçi
ısrarla balık pazarının ağır, rahatsız edici, bayat balık kokusunu duymayı beklemiştir.
Bu gibi durumlar, özgünlük kavramının, müze küratörleri ve tarihçileri tarafından
algılanış biçiminin, ziyaretçi deneyiminden ayrıldığını göstermesi açısından ilginçtir.
Bunun dışında, ziyaretçiler, Hampton Court Sarayı’nın resmi internet sitesinden
Tudor mutfaklarında pişen yemeklerin tariflerine ulaşabilmekte ve sarayda
gerçekleşen yemek pişirme günlerine de katılabilmektedir.
112
Kullanılan diğer yorumlama yöntemi; “tarihin cisimleştirilmesi (embodying
history)”dir. Bu yorumlama yöntemi, bedensel deneyimlerimizle geçmiş dönem
yaşam şartlarını anlamamıza yardımcı olmak için kullanılan bir ifadedir. Yani
tarihsel gerçeklik ve ziyaretçi ile bağ kurmada yaşanan boşluk; acılı veya keyifli
olmak, üşümek, aşık olmak, yorgun hissetmek, sıcaktan bunalmak gibi bedensel ve
duygusal deneyimlerimizin evrenselliğini kullanılarak aşılmaya çalışılmıştır. Örneğin
bütün çabalara rağmen, kışın hâlâ çok soğuk ve konforsuz olan saray, ziyaretçilerin,
geçmişi, fiziksel yaşam koşulları bağlamında daha rahat anlayabilmesine olanak
vermiştir. Soğuğu iliklerine kadar hisseden ziyaretçi, saray mutfağına geçtiğinde
yanan ocak yanında –aynı geçmişte olduğu gibi- biraz da olsa ısınmanın konforunu
yaşayabilmektedir. Müze küratörleri, ziyaretçinin, kat kat giyilen, kısmen ağır, VIII.
Henry Dönemi kıyafetlerini denemelerine de imkan tanımıştır. Böylelikle ziyaretçi,
kıyafetin ağırlığını, konforunu veya konforsuzluğunu birebir yaşama şansı elde eder.
Bu noktada, diğer müze türleri içinde sadece ev-saray müzelerin, duyulara hitap eden
yorumlamaları, kolayca müze ziyaretinin bir parçası olarak sunma kapasitesine sahip
olduğunu söyleyebiliriz. Duyuların uyarılması ölçüsünde müze yorumlamalarındaki
başarının da aynı şekilde arttığı gözlemlenmiştir. Görme duyusu dışında koklama,
tatma, duyma, dokunma gibi beş farklı duyumuzun harekete geçmesi ile yaşanan
müze deneyimi, ziyaretçinin saray, ev gibi müzeleştirilmiş tarihi yapıyla etkileşimde
bulunmasına ve kişisel deneyimler aracılığıyla ev müzenin anlamını keşfetmesine
olanak verir. 249
113
saray ve saray içinde yaşamış tarihi karakterler hakkında kronolojik bilgi vermek
yerine, ziyaretçinin ruhuna dokunacak hikayeler kullanır. Hikayeleştirme, anlatılmak
istenen bir tarihi olayı sadece bir yönüyle öne çıkartabileceği gibi anlatıyı da tekdüze
bir yorumlamanın içine hapsedebilir. Bu bağlamda; hikaye anlatımı, tarihçilerin
şüpheli yaklaştığı bir yorumlama tekniği olsa da bir olay ancak arşiv belgelerinde
bulunmayan, çoğu zaman anlatan tarafından eklenen bilgilerle renklenir ve
hikayeleşir. Hikaye anlatımı bize, insanların geçmişte nasıl yaşadığını, insan
yaşamıyla ilgili karmaşık ve evrensel gerçekleri, yeniden inşa edilen tarihi
karakterlerin hayatları aracılığıyla “empati kurarak” keşfetmemize olanak verir. 2007
yılında açılan VIII. Henry’nin hayatının ilk 20 yılını anlatan “hikaye sergisi” bu
bakış açısıyla oluşturulmuştur. VIII. Henry’nin çok fazla bilinmeyen yönünü konu
alan sergi; interaktif dokunmatik ekranlar, görsel işitsel malzemelerle desteklenmiş
ve ziyaretçilerin büyük beğenisini toplamıştır. Ziyaretçilerin, hikaye ve hikayede yer
alan üç tarihi şahsiyetle güçlü bir bağ kurduğu gözlemlenmiştir. Sarayda
ziyaretçilerin otantik bir deneyim yaşaması adına dönem kıyafeti giyen tiyatro
oyuncularında da faydalanılmaktadır. Tiyatro oyuncularının giydiği kıyafetler,
dönemin koşulları ve özgün kıyafetleri detaylı olarak incelenerek özel olarak
hazırlanmıştır. VIII. Henry ve ilk eşi Katherine’i canlandıran tiyatrocular, yazılı bir
senaryo veya doğaçlamaya dayalı küçük oyunlar sahneler. Ziyaretçiler, oyun
aralarında, saray içerisinde vakit geçiren ve bir anda karşınıza çıkabilen oyuncularla
iletişime geçme ve vakit geçirme şansına da sahiptir. Oyuncular, özellikle öğrenci
gruplarından büyük ilgi görmüştür. 250
250
Lipscomb, a.g.m., s.114.
251
A.m., s.118.
114
3.5.1.2. Blenheim Sarayı Müzesi
252
(çevrimiçi) http://whc.unesco.org/en/list/425, 10 Mart 2017.
115
mevsimlerde- gezilebilmektedir. Özel dairelerde yer alan daha önce ziyarete açık
olmayan bazı odaların da tur programına alınmasıyla, saray yeni ziyaretçi çekmeyi
başarmıştır253.
2007 yılında açılan “Untold Story” isimli interaktif sürekli sergi ile saray, askerî ve
siyasî zaferlere vurgu yapan ve sadece aristokrat sınıfın yaşantısının sergilendiği bir
müze yorumlaması kullanmak yerine, aristokratik sınıfa mensup aile üyelerinin
hizmetli sınıfı ile ilişkilerini izleyebileceğimiz ilginç bir yorumlama kurgulamıştır.
Ziyaretçiler “Untold Story” adlı sergi ile düşesin sadık hizmetçisi olan Grace
Ridley'in görüntüsü eşliğinde ve onun ağzından Blenheim Sarayı’nı gezme şansına
sahip olmuştur. Aslında bir hologram olan bu "hayalet", sarayda aile hayatının iç
yüzünü, daha samimi -belki biraz da dedikoduya dayananan- hikayeleştirilmiş bir
dille ziyaretçilere anlatır. (Bkz. Ek 8, Resim:4).
253
Blenheim Sarayı Broşür, (çevrimiçi) http://www.treasurehouses.co.uk/houseDownloads/4_1.pdf,
10 Mart 2017.
254
Patrick H. Butler, “Past Present, And Future: The Place Of the House Museum In The Museum
Community”, Interpreting Historic House Museums, Ed. Jessica Foy Donnelly, Rowman Altamira,
2002, s.17,19.
116
gibi sarayın sahibi değil, sarayı gezmeye gelmiş içerideki bir yabancıdır; Grace
Ridley sarayın büyük bölümüne erişimi ve günlük olan bitenden haberi olan bir
hizmetli; ama bunun yanında seçkin sınıfa mensup olmadığından dolayı saray
içerisinde sınırsız özgürlükleri olmayan bir karakterdir. Burada aynı şekilde ziyaretçi
de saray sınırlarına girdiği an itibariyle saray içindeki bir yabancıdır; ziyaretçi giriş
ücreti karşılığında sarayın bazı bölümlerini, kendilerine ayrılmış bir süre içerisinde
görme şansına sahiptir; yani evin gerçek sahipleri gibi özgürce saray içerisinde
gezme hakları yoktur. Hatta özgün tefrişatın korunması için alınan ekstra güvenlik
tedbirleri gezi boyunca ziyaretçinin hiçbir şeye dokunmamasını gerektirir; ziyaretçi
neredeyse, bir odadan diğerine taşınan, sergiye ait parçalar gibidir. Belki de, tam bu
nedenden dolayı hayalet görünümündeki hizmetkar Grace Ridley karakteri, bu turun
rehberliği için doğru bir seçimdir. Aynı şekilde o da alt bir roldedir ve seçkin sınıfın
üyesi değildir; bu yüzden de ziyaretçinin “güvenebileceği” biridir. O, en ilginç
detayları ve dedikoduları anlatırken ziyaretçiler, onun anlattığı her şeyi, birinci elden
gördüğüne duyduğuna inanır255.
Müze küratörlerinin “Untold Story” sergisi ile çıkış noktası da budur. Saraylarda
hizmetli sınıfına uygulanan hiyerarşik özgürlük kısıtlamaları ve sarayların
müzeleştirilmesiyle günümüz ziyaretçilerinin bu gibi mekânlarda karşılaştığı sıkı
gezi kuralları birbirine çok benzerlik gösterir. Dolayısıyla, ziyaretçi, seçkin sınıfa
mensup bir karakter yerine, hizmet sınıfından olan bir karakterle daha kolay bağ
kurabilir. Hizmetli, sanki hikayelerini konuklara anlatmasını sağlayan bu "yepyeni"
teknolojinin farkındaymış gibi oldukça mütevazıdır. Gezi boyunca, sarayın sahibi
olan Marlborough ailesine mensup önemli kişilerin, oldukça gerçekçi yapılmış
hareketli bal mumu heykelleri de görülür. Onlar sarayda hareket edebilen elle tutulur
balmumu heykeller iken, hizmetlinin “eşikteki” hayalet sureti bir nevi, ziyaretçilerin
sahne arkasındaki günlük saray hayatını görmelerini sağlayan bir kapı vazifesi görür.
Hizmet sınıfına mensup bir karakterin sarayda kadın olarak varlığı ve hizmetli olarak
görevi; sarayın, - halkın gördüğü yüzü olan - askeri zaferler, ulusal gurur ve
mirasçılarıyla -genellikle erkek- vurgulanan, mağrur "eril" tarihine keskin bir tezat
Robin Roberts, “The Untold Story: The mediated female ghost in England’s Blenheim Palace,”
255
117
oluşturur. Hizmetlinin hayalet sureti, bu bilinen yüzün yerine, hane halkının
meselelerinin hikayelerini dilbaz, dedikoducu bir biçimde anlatır ve ziyaretçileri
sarayın daha mahremine -ya da sarayın kadınsı tarafına- tanık olmaya davet eder.
Başka bir ifadeyle serginin hedef kitlesi aileler, kadınlar ve çocuklardır. Dönemin
hizmet sınıfının gündelik yaşamları hakkında pek fazla belge yoktur. Grace Ridley’in
hayalet sureti eşliğinde gerçekleşen gezi, bu bilinmeyen boşlukları doldurma görevi
görür. Ziyaretçiye hayal etme fırsatı sağlar. 256
“Untold Story” sergisi ile müze küratörleri, ziyaretçiyi arşiv belgelerine dayanan
akademik bir değerlendirmeye yönlendirme amacı gütmemiş, ziyaretçinin geçmişi
anma, mirasa sahip çıkma ve geçmişi takdir etmesine, bir fırsat yaratma amacı
gütmüşlerdir. Vurgu aslında maddi değil, manevidir; ziyaretçiler, düşesin savaşta
olan kocasına mektup yazan balmumu heykelini görür, bir anlamda düşesin
mahremine tanık olurlar. Düşesin sadık hizmetlisi -görevinin gereği- o esnada
256
A.g.m., s.37.
257
Delia, a.g.t., s.115,116.
118
düşesin hemen yanıbaşında onu teselli etmektedir. Bu yorumlama, seçkin sınıf ve
hizmet sınıfı arasındaki iletişimin varlığını, hatta bazen bu sınıfsal ayrımın zor
zamanlarda silik de olsa ortadan nasıl kalkabildiğini göstermesi açısından önemlidir.
Grace Ridley'in hayaletimsi suretinin interaktif medya kullanılarak sunulması kayda
değer bir noktadır. Belirtildiği gibi, o "eşikteki" bir figürdür. Onun sayesinde
ziyaretçiler, mahrem, görünmeyen bir dünyaya geçebilirler. Mankenler gibi elle
tutulur bir varlık olmadığı için, bu benzetme aslında oldukça mantıklıdır. Hayali
varlığı, onun, sarayın içinde “görünmeden” süzülüp gitmesine olanak sağlar. Ancak
bu aynı zamanda, ziyaretçilere onun sınırlarını da hatırlatır.
2010 ve 2012 yılları arasında 6 sarayın da yönetiminden sorumlu olan Tarihi Kraliyet
Sarayları Vakfı (Historic Royal Palaces Charity), Kensignton Sarayı’nın kraliyet
kıyafetlerini ve törensel nesnelerin dahil olduğu kraliyet koleksiyonunu, ziyaretçiler
için, radikal bir yöntemle, sürükleyici ve katılımcı bir deneyim yaşayabilmeleri için
sergileme kararı aldı. “The Enchanted Palace” adı altında gerçekleştirilen projenin
258
Roberts, a.g.m., s.40b
259
James Panton, Historicak Dictionary of the British Monarchy, Scarecrow Press, 2011,
s.291,292.
119
çıkış noktası, aslında 2003 yılında Kraliçe II. Elizabeth’in Kensignton Sarayı
Bahçelerini, Tarihi Kraliyet Saraylar Vakfı’na devretmesidir. Bahçelerin yönetiminin
Kensignton Sarayı’na devredilmesiyle 2003 yılı itibariyle Saray kompleksi içinde ve
bahçelerinde, mimari restorasyon ve operasyonel planlama süreci başlamıştır.
Neredeyse bir inşaat alanına dönen sarayı, tamamen ziyarete kapatmamak adına
müze yönetimi, ziyaretçiler için farklı bir gezi güzergahı oluşturmuş ve sıra dışı bir
sergileme politikası izleyerek süreli ve deneysel bir sergi olan “The Enchanted
Palace” adlı projeyi hayata geçirme kararı almıştır. 260
Tarihi Kraliyet Saraylar Vakfı, sergi ile ilgili temel metinler ve kavramsal çerçeveyi
oluştururken, yaklaşık 400 yıl kraliyet ailesine ev sahipliği yapmış, birçok tarihsel
katmanı içinde barındıran Kensignton Sarayı ile ilgili arşivsel belgeye dayanan
260
Joanna Marschner, The Enchanted Palace. Uniting fashion, art, performance and spectacle to bring
new life to a historic house, s.1, (çevrimiçi) http://network.icom.museum, 10 Haziran 2016.
261
Julian Hartman et, al., “Contemporizing Kensignton:Popular Culture And The “Enchanted Palace”
Exhibit”, Encounters with Popular Pasts: Cultural Heritage and Popular Culture, Ed. Mike
Robinson, Helaine Silverman,Springer International Publishing, 2015, s.168.
120
hikayelerden özellikle ziyaretçiye en hissi ve güçlü deneyim yaşatacak olan
hikayeleri seçme yoluna gitmiştir. 262
262
A.g.m., s.170.
263
John Barnes, Joanna Marschner, The Enchanted Palace How Building Work Shook The Stories
From The Fabric Of Kensignton Palace; Chaerle et, al., a.g.e., s.85,86.
121
salonda, gezi boyunca hikayeleri anlatılan saray kadınlarının resimlerini de içeren
bilgilendirici bir pano hazırlanmış; ziyaretçinin merakını gezi sonuna kadar canlı
tutacak bir kurgu oluşturulmuştur. 264
Bunun dışında projenin hayata geçirildiği odalar tamamen karartılmış, ziyaretçi için
oda içlerinde saray kadınlarının hikayelerinin anlatıldığı kilit noktalar oluşturulmuş
ve ziyaretçi bu noktalara, tasarlanan ekstra ışık sayesinde yönlendirilmiştir.
Geleneksel bir saray müze tefrişi görmeyi umut eden ziyaretçi için oluşturulan bu loş
ortam, oldukça ilgi çekici ve merak uyandırıcıdır.
264
Marschner, a.g.m., s.4.
265
Hartman et, al., a.g.m., s.171.
122
dokunabilmiştir. Projede yer alan ilginç enstalasyonlardan bir diğeri de Prenses
Victoria’nın yatak odasındadır. Sert kişiliği ve yönlendirdiği politikalarla bir döneme
damgasını vurmuş kraliçenin, çocukluk hayatı yani kraliçe ünvanını almadan önceki
hayatı enstalasyonun çıkış noktasıdır. Kendinden önce gelen kuşaklarda olduğu gibi,
prenses Victoria da sarayın sıkı ve resmi protokol kuralları içerisinde, çocuk olmanın
zevkini yaşayamamıştır. Saray tarihçileri tarafından ortaya çıkarılan, çocuk
Victoria’ya ait günlükler, mektuplar onun küçük yaşlardan beri derin bir yalnızlık
çektiğini doğrulamıştır. Victoria’nın sarayda yalnız geçen çocukluk dönemine, çok
önem verdiği oyuncak bebekleri arkadaşlık etmiştir. Buradan yola çıkan müze
küratörleri ve sanatçılar, Victoria’nın bebeklik ayakkabıları ve diğer kraliyet ailesi
çocuklarının ayakkabılarını içeren bir sergileme yaparak muhafazakar, kuralcı ve sert
kişiliğiyle bilinen Kraliçe Victoria’nın çocukluk dönemine ışık tutarak onu farklı bir
açıdan izleyiciye tanıtmayı başarmıştır. Oda merkezine yerleştirilen yüksek bebek
mama sandalyesi ile, onun bebeklik ve çocukluk döneminde çevresindeki
hizmetkarlar tarafından sürekli izlenen, disiplinize edilen sıkıcı ve yalnız hayatı
yorumlanmış, Kraliçe Victoria’nın çocukluk yıllarında ona arkadaşlık eden oyuncak
bebekleri de dev kuklalar şeklinde yeniden tasarlanmıştır. Genel anlamda, radikal
yöntemlerle kraliyet koleksiyonunu sergileme kararı alan Kensington Sarayı,
ziyaretçilerden olumlu tepkiler almıştır. Devam eden düzenleme ve restorasyonlar
nedeniyle, kısmen kısaltılmış bir gezi güzergahında, ziyaretçilerin daha etkin bir
müze deneyimi yaşadıkları saptanmıştır. Ziyaretçi, sergilenen tarihi şahsiyetlerin
kimlikleri ve hayat hikayeleriyle ilgili ipuçlarını keşfetmek adına, daha kısa bir
güzergahta, sıkılmadan, daha uzun vakit geçirme şansı bulmuştur. Kronolojik bir
sıraya ve belirli bir düzene bağlı kalmadan oluşturulan sergileme alanları,
ziyaretçileri rahatsız etmemiştir. Hatta dolambaçlı gezi giriş düzenlemesi bile bu
yaratıcı ve süprizlerle dolu sergi ile bütünleştiğinde, bir avantaja dönüşmüştür.
Ziyaretçilerin demografik özelliklerine (yaş, medeni durum, çalışma durumu) göre
anlamlı değişiklikler kaydedilmiştir. Daha çok orta yaş grubundan ziyaretçileri
ağırlayan saray, bu radikal sergiyle aileleri ve daha genç ziyaretçi kitlesini de saraya
çekmeyi başarmıştır. 266
266
A.g.m., s. 6,7.
123
Kensignton Sarayı, çeşitli dillerde sesli rehberlik hizmeti vermektedir. Saray,
ziyaretçi talebine göre rehber eşliğinde de gezilebilmektedir. Sarayın bir bölümü,
günümüzde kraliyet ailesi tarafından halen kullanılmaktadır. Bu nedenle saray, her
yıl, geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlamaktadır. Saray, toplum-müze iletişimini
sürdürmek ve geliştirmek adına, yıl boyunca süreli sergiler düzenlemektedir.
La Venaria Sarayı, Kuzey İtalya’da, Torino şehri sınırları içerisinde yer alır. 1562
yılında Savoy Hanedanlığı düklerinden Emmanuel-Philibert’in, başkenti Torino’ya
taşımasıyla, günümüz saray yapısının bulunduğu alan, saray mensuplarının av,
dinlenme ve eğlence faaliyetleri için kullanılan gözde bir dinlence yerine
dönüşmüştür.
17. yüzyıl başlarında, Dük II. Carlo Emanuele’nin emriyle bu dinlence alanında,
zamanın önde gelen mimarları ve sanatçılarının görev aldığı La Venaria Sarayı’nın
inşa süreci başlamış, saray 18. yüzyılda ilavelerle günümüzdeki saray kompleksi
şeklini almıştır. La Venaria Sarayı Savoy Hanedanlığı’nın mutlak gücünü görsel
olarak pekiştirmek için uyguladığı “Corona di Delizie” olarak adlandırılan
hanedanlığa has özel mimari bir planın parçasıdır. Saray, 19. yüzyıl’da Fransız işgali
esnasında Napolyon ordusu güçlerinin eline geçmiş ve bir kışlaya çevrilmiştir. Saray
bahçeleri de, askerlere eğitim alanı oluşturmak için büyük ölçüde yok edilmiş ve
özgünlüğünü yitirmiştir. Fransız işgali sona erdikten sonra saray kompleksi 1978
yılına kadar İtalyan Ordusu tarafından kışla olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Saray, daha sonra İtalyan Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. 1997 yılında UNESCO
dünya mirası listesine alınan saray, günümüzde İtalya’da en çok ziyaretçi çeken beş
kültürel merkezden biridir. 267
Özgün tefrişini büyük oranda kaybeden saray, 200 yıllık ihmalin ardından sekiz yıl
süren restorasyon sürecine girmiş ve 2007 yılı itibariyle sarayın büyük bir kısmı
yeniden ziyarete açılmış, sergilemede yorumlayıcı iletişimin geliştirilmesi
kararlaştırılmıştır.
267
(çevrimiçi) www.lavenaria.it/web/it/...e.../11406-la-storia-inglese.pdf, 20 Mart 2017.
124
Yaratıcı Saray Müze Yorumlamalarına Örnekler
125
enstelasyonla karşılanır. Yaklaşık on iki dakika süren enstalasyonda, otoriter bir
aşçıyı canlandıran bir aktörün ağzından, mutfak çalışanlarının arasında bulunan
hiyerarşik düzen izlenebilir. Savoy Hanedanlığı dönemi, yeme-içme kültürü,
yemeklerin pişirilme ve saklanma şekli ve sarayın gastronomik ritüelleri
hikayeleştirilerek ziyaretçiye anlatılmaya çalışılmıştır. Özel ses ve görüntü efektleri
multi-media projeksiyonlar kullanılarak oluşturulmuştur. Tipik bir saray
mutfağındaki koşturmaca ve karmaşa en gerçekçi biçimde betimlenmiştir.
Saray içinde ünlü Büyük Galeri’den hemen sonra yer alan ve bir dönem erkek
hizmetkarlar ve bir dönem de düşes tarafından resim odası olarak kullanılan iki
büyük kabul odası, saray törenlerinin enstalasyonla yeniden yorumlandığı mekânlar
haline getirilmiştir. Özgün tefrişini yitirmiş olan bu iki kabul odasının duvarlarına,
sarayın üç döneme ayrılmış (1640, 1710, 1790) kronolojik tarihi çoklu
projeksiyonlarla yansıtılmıştır. Ziyaretçi, sarayın kronolojik tarihi hakkında bilgi
sahibi olurken arka planda, bir saray teşrifatçısının (protokol görevlisi) saraya gelen
misafirleri kabulünü, misafirlerin saraya gelişi esnasında yaşanan koşuşturmayı,
kralın huzuruna çıkanların telaşesi ve heyecanını izleyebilmektedir. Saray
orkestrasının da eşlik ettiği törenlerin, sıkı protokol kurallarına tâbi şatafatlı
atmosferi, on beş dakika süren bir enstalasyonla betimlenmiştir. 269
Teknoloji, tarih, sinema ve dramanın bir arada kullanıldığı “Peopling the Palaces”
projesi, rehber el kitaplarında veya rehberli saray turlarında sıklıkla karşılaştığımız,
daha çok mekânların işlevleri ile mekân içi tefrişin tarihi ve estetik özelliklerine
ağırlık veren tekdüze ve belki de sıkıcı dilden, bu yönüyle sıyrılmayı başarmıştır.
Projede canlandırılan karakterlerin dili; açıklayıcı, bilgilendirici olmaktan ziyade
etkileyici ve kışkırtıcıdır.
269
(çevrimiçi) http://www.lavenaria.it/web/en/esplora/la-reggia/item/851-ripopolare-la-reggia-di-
peter-greenaway.html, 07 Nisan 2016.
126
yorumlamalarında küratörü kısmen de olsa özgürleştiren bir durumdur. Beraber
öğrenme eyleminin ancak, korku, merak, kızgınlık, mutluluk gibi bir duygu
bağlamında gerçekleştiği de bilinmektedir. Tarihsel canlandırmalar, hikaye anlatımı
ve dramanın kullanımı, ziyaretçinin böyle bir duygu bağlamı kurmasına ortam
yaratır. İdeal müze ziyaret süresi -ziyaretçinin dikkatini dağıtmadan ve yorulmadan
müzede geçirdiği kaliteli zaman- göz önüne alındığında bu durum, müze
küratörlerini, tarihî mekânla ilgili ne kadar bilgi üzerinden müze ziyaretçisi ile
iletişime geçeceği ve bilgiyi nasıl anlamlı hale getireceği hakkında seçici olmaya
itmiştir. Bu nedenle tarihî gerçeklere dayanan bilgi, tarihî yapıda bir dönem birebir
yaşamış, çalışmış insanların biraz daha renkli karakterize edilmesiyle verilebilir.
Dramacı yaklaşım, karakter performansları, ziyaretçilerin sadece özgün objeler
gördüğü klasik müze algısına tezat bir durum oluştursa da günümüzde müze
küratörleri ve eğitimcileri tarafından etkin bir şekilde uygulanır hale gelmiştir. Yeni
nesil, iletişim teknolojilerinin gelişmesi, internet ve sosyal medya kullanımındaki
artışla bir bakıma devamlı olarak görüntüye maruz kalmıştır. you tube gibi
kanallardan muhteşem performanslar izlemeye çoktan aşina olan bu nesil için bir
mekânın özgünlüğünün korunmuş olması, aslında pek bir şey ifade etmez. Bu
noktada birçok araştırmacı, hayal gücü ve duygunun, çağdaş izleyici (ziyaretçi)
kitlesi davranışında anahtar ölçütler olduğunu vurgulamıştır270.
270
A.g.m., s. 263, 264.
127
hazırladığı adı geçen mobil uygulamayla nesnenin yapım aşaması, kimin tarafından
yapıldığı, kimler tarafından kullanıldığı, müzeleştirme süreci öncesi ve sonrası
geçirdiği değişim, restorasyon ve konservasyon süreçleri ile ilgili detaylı bilgi
edinilebilir. Ziyaretçi tarafından oldukça ilgi çeken bu uygulama, aslında sarayda yer
alan sanat eserlerinin günümüz kültür ve sanat dünyasındaki öneminden ziyade
müzeleştirilme süreci hikayesi ile ilgilidir. Ziyaretçi bir anlamda müzenin perde
arkası hikayesini nesneler aracılığıyla dinleme olanağı yakalar. Mobil uygulamada
kullanılan metin; müze küratörleri, tarihçiler ve restoratörlerin katılımı ile
disiplinlerarası bir çalıştay sonucu oluşturulmuştur. Diğer müze türleri ile
kıyaslandığında iç içe geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan, yaşanmışlığı olan saray
müzeler, sadece geleneksel yöntemlerle yorumlanırsa ziyaretçi ile iletişimde zorlanır.
La Venaria Sarayı’nın sunduğu mobil uygulama, sanat eserleri ile ilgili daha ayrıntılı
bilgi almak isteyen ziyaretçiler için teknolojinin sunduğu önemli bir alternatiftir271.
Nitekim, dijitalleşme çağında müzelere uzaktan erişerek, sanal ortamda etkileşime
girerek kurgulanan yorumlamalar müzelerin özellikle yeni izleyici gruplarıyla
iletişim kurma biçiminde büyük rol oynamaktadır. Günümüz müzeleri, gelecekte de
ayakta kalabilmek adına değişim stratejilerini oluştururken yeni teknolojilerden
faydalanmakla yükümlüdür.272
271
Stefania De Blasi, La Vıta Delle Opere, “An experimental app for Venaria Reale. A slow digital
experience for the History of Conservation in Residences”, ARRE Tecnichal Meeting, Reggia Di
Venaria, 25-26 June 2015. (çevrimiçi) http://lavitadelleopere.com/wp-
content/uploads/2015/07/LaVitaDelleOpere.pdf ,12 Mayıs 2017.
272
Bkz.: Fethiye Erbay, Geleceğin Müzeleri ve Değişim Stratejileri, Millî Saraylar Dergisi, TBMM
Basımevi, S.11, 2013,s.27-28.
273
Sanna Pauliina Wicks, “The Value of Mobile Phone Applications in Heritage Interpretation”,
International Institute for Cultural Heritage School of History & Cultures College of Arts &
Law University of Birmingham, 2015, s.92. (çevrimiçi)
http://etheses.bham.ac.uk/6048/1/Wicks15MAbyRes-Optimised.pdf, 21 Ağustos 2017.
128
Mobil uygulamalarının müzelere getirdiği bir diğer avantaj, uygulamanın, müzenin
ihtiyacı ve ziyaretçi profiline göre düşük maliyetlerle geliştirilmesidir. Son yıllarda
birçok müze, online gezi uygulamalarını engelli ziyaretçilerin faydalanacağı şekilde
yenilemektedir.
274
Örneğin Louvre Sarayı, monarşinin yıkılmasıyla beraber Cumhuriyetçiler tarafından “Cumhuriyet
Müzesi” adını alır. Bu sarayda krallığa ait duvar ve tavan süslemelerindeki sembolik anlamı olan tüm
işaretler, mühürler kaldırılır. Bkz.: Duncon, Wallach, a.g.m., s.70.
Benzer bir karar, Cumhuriyet’in ilanından sonra Bakanlar Kurulu tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın
saltanat kapıları ve iç mekânda bulanan padişah tuğralarının kaldırılması için de alınır. Ama alınan
karar hiçbir zaman uygulamaya konmamıştır., Bkz.: Karıncalı, a.g.e., s.23.
129
repertuar defterleri düzenlenmiştir. Ancak mevcut sayım tespit defterlerinin de
devrin şartları gereği uzman bir personel tarafından ve çağdaş müzecilik kavramı
içeriğine uygun belgelendirme standardı gözetilerek hazırlan(a)madığını söylenebilir.
Saray için yapılan her envanter; devrin iktidar ve muhalefet yanlılarından oluşan
siyasilerinin, saray içinde obje giriş-çıkışında kontrolsüzlük olduğu iddiasıyla
mecliste yaptıkları tartışma ve eleştirilerin bir sonucu olarak hazırlanmış da
denilebilir. 1952 envanterleri dahil Millî Saraylar için yapılan her envanter çalışması,
müzeciliğin temeli olan “koruma” işlevini yerine getirmiş, sarayın teşkilat ve mekân
işleyişi ile ilgili araştırmalara yer vermemiştir.
Birçok devlet müzesi gibi Dolmabahçe Sarayı için de, siyasetin tıkandığı ve maddî
yetersizliklerin ülkeyi terk etmediği 1980’li yıllara kadar çağdaş müzecilik anlayışı
içinde değerlendirilemediği ifade edilebilir. Saray, 1985 yılında alınan “55 sayılı
tarihsel karar”ın ardından sürekli ziyarete açıldığında – Selamlık Bölümü, Harem
Hünkâr Dairesi ve Harem Valide Sultan Dairesi gibi kullanılarak yaşatılan bölümler
hariç- tefrişsizdir. Söz konusu yıllarda, mekânlar hakkında bilimsel verilere dayalı
belgeleme çalışmaları ve bu bağlamda oluşturulmuş bir tefriş planından söz etmek
mümkün değildir.
130
çocukları tarafından kullanılan Harem-i Hümâyun’un bir parçası olan gezinin,
terminolojik olarak yanlış tanımlanmasına neden olmuş; oryantalist görseller ve
anlatıların etkisiyle ziyaretçi algısında zaten olumsuz bir imaja sahip olan haremin
tanıtımını daha da sorunlu hale getirmiştir.
19.yüzyıl sarayları ile ilgili Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin büyük bölümünün
2000’li yıllarda ilk defa araştırmaya açılmasıyla Domabahçe Sarayı’nın teşkilat
yapılanmasının mekândaki izdüşümü büyük ölçüde çözümlenmiş, Harem-i Hümâyun
bölümünün daireler şeklinde düzenlendiği; katların hiyerarşi gözetilerek kullanıldığı,
bodrum katlarının mekân işlevleri, kimler tarafından kullanıldığı ilk kez tespit
edilmiştir. Başka bir ifadeyle, yapının doğru tefriş edilebilmesi için gerekli olan
mekân işlevi ile ilgili somut bilgiler mevcuttur. Ancak akademik araştırmalarla elde
edilen somut veriler, Millî Saraylar Daire Başkanlığı’nda tefriş uygulamaları ile ilgili
alınan kararlara aynı hızda yansımamamıştır.
131
bürokrasideki yavaşlık belgeleme çalışmalarının tefrişe yansımasını engellemiş de
denilebilir.
Mekân ile yer arasındaki organik bağ ve bu ikisinin etkileşiminden ortaya çıkan
“yerin ruhu” kavramına ilişkin farkındalık, çağdaş müzecilik anlayışında da göz ardı
edilemez bir gerçektir.
276
Caton, a.g.t., s.36.
132
İncelenen diğer saray müzelerde bilimsel verilere dayanan tefriş çalışmalarına
gösterilen özenin, bir o kadar da mekânın ruhunun ziyaretçiye aktarımına aracılık
eden, ziyaretçinin kültürel miras alanı ile anlamlı bir ilişki kurmasını sağlayan
yorumlayıcı iletişim kavramına gösterildiği gözlemlenmiştir. Günümüz müzecileri,
müze nesnesini ve kültürel varlığın kendisini anlatmaktan ziyade, nesnenin veya
kültürel varlığın ziyaretçi ile iletişimini pekiştirecek yorumlamalar hakkında fikir
üretmelidir.
Millî Saraylar bünyesindeki tarihi ve kültürel birçok yapı gibi Harem-i Hümâyun
bölümü de, yapının, özgün müze objeleriyle donatılıp ziyarete açılmasıyla sınırlı
kalmıştır.
Bu çalışmada incelenmiş Avrupa’da yer alan saray müzelerin ortak özelliği, müze
yorumlamalarına, hizmet sınıfının yaşamını çoktan dahil etmeleridir. 21. yüzyılla
birlikte demokratikleşme olgusuyla toplumsal sınıf ayrımlarının ortadan kalkması,
tarihe olan bakış açısını da değiştirmiş, bu değişim; saray müzelerin, toplumun
ayrıcalıklı ve en üst katmanına mensup ev sahibine ait “ideal yaşam”ın sergilendiği
133
geleneksel yorumlamaların yanında, hizmetli ve köle sınıfının hayatlarını da
kapsayan yorumlamaları müze programlarına dahil etmelerine aracılık etmiştir. 277
Harem-i Hümâyun bölümü, hanedan ailesinin kullandığı kat olan “üst kat” ve saray
çalışanlarının gündelik ve çalışma hayatlarını geçirdiği kat olan “alt kat” olmak üzere
iki ayrı güzergahta ziyarete açılabilir.
Alt kat turu, halen öğrenci gruplarının alındığı Hünkâr Dairesi, orta kat büyük
sofasının (88 numaralı salon) deniz tarafı kapısından başlayabilir. (Bkz. Ek.8, Resim:
8) Ziyaretçi, 18 numaraları kapı ile geziye başlayıp ve buradan 50 ve 50/7 numaralı
mekâna ulaşır. (Bkz. Ek.8, Resim:9, Resim:10). Hünkâr Dairesi ustaları ve acemi
cariyeleri tarafından hizmet amaçlı kullanılan ortak alan, Harem-i Hümâyun bölümü
teşkilatında hizmet sınıfının rolü ve görevleri ile ilgili genel bilgilendirme için uygun
bir seçimdir. Mevcut düzende tefrişsiz olan mekân, projeksiyon yardımıyla şeffaf
277
Günümüzde müzeleştirilmiş evlerin birçoğu hizmet sınıfının hayatlarının- bu konu hakkında
belgesel veriler çok az olmasına rağmen- daha iyi yorumlanması için çalışmalar yapmaktadır Hizmet
Sınıfının Ev Müzelerde Yorumlanması ile ilgili bir çalışma için Bkz. Jennifer Pustz, Voices from the
Back Stairs: Interpreting Servants' Lives at Historic House Museums, Northern Illinois
University Press, 2010.
134
ekrana yansıtılacak kısa enstalasyon gösterimleri için uygun görünmektedir.
Cariyelik kavramı, cariye ve hanedan kadınları arasında bulunan hiyerarşik düzen,
haremde giyim-kuşam, yeme-içme, misafir ağırlama kültürü, eğitim ve merasimler
gibi gündelik hayat pratikleri, hizmetli sınıf ve hanedan ailesi arasındaki ilişki
biçimleri gibi birçok konu enstalasyon için seçilebilir. Her ne konu seçilirse seçilsin,
anlatı ve sergilenenlerde ev müze yorumlamalarının temel prensibi olan insan
unsuruna, değinilmesi gerekliliğidir. Çünkü evin soyut manaları ancak o evi bizzat
kullanmış ev sakinleri ile beraber yorumlandığında elde edilir. Dolmabahçe gibi
demografik olarak değişken özellikler gösteren ziyaretçi topluluklarını ağırlayan ev
müzelerde, geniş ziyaretçi kitlelerine hitap etmek ve kapsayıcı bir kurgu oluşturmak
adına yorumalamalarda, evin evrensel değerlerini ön plana çıkartmanın olumlu
olacağı düşünülmektedir. Fizyolojik ihtiyaçlar (ısınma, barınma, yeme-içme vs. ) ve
güvenlik ihtiyacı (haremde uyulması gereken kurallar, saraylı olmanın anlamı vs), ait
olma ihtiyacı, saygı ve kendini geliştirme ihtiyacı (harem kadınlarının toplumsal
hayattaki rolü, görevleri, harem için çalışan bir cariyeye tanınan haklar, cinsiyet
rolleri vs) ile ilgili yorumlamalar, demografik özelliklerine bakılmaksızın her
ziyaretçinin anlayacağı evrensel değerler içerir.
Saray müzeler, tarihi olayları durgun bir anlatımdan kurtarıp devingen bir gösteri
haline getirmemiz için bize eşsiz fırsatlar sunan kültür varlıklarıdır. Sabahattin
Batur’un da ifade ettiği gibi her ânı, bir tören niteliğinde olan saraylarda geçen
günlük yaşamı yaşatmak ve halkla buluşturmak, günümüz müzecileri tarafından bir
görev olarak algılanmalıdır. 278
278
Sabahattin Batur, Çağdaş Müzeciliğin Sorunları, Müzeler için Düş Bilançosu, Tutkular ve
Nesneler, 1. Baskı, İstanbul, YKY Yayınları, 1993. s.13.
135
öğrencileri, gönüllü veya stajyer statüsünde dönemsel olarak sarayda görev de
alabilir. Haremin bodrum kat 50 numaralı mekânı, hizmetli ve hanedan halkını konu
alan gündelik yaşam, kurban ve ramazan bayramları, sultanların düğünleri gibi
önemli merasimler ve kurumun sahip olduğu teşrifat ve protokol kurallarını konu
alan küçük gösteriler ve canlandırmalar gerçekleştirilmelisi için uygun
görülmektedir.
50/7 numaralı mekân içinde yer alan 7 numaralı kapı kullanılarak ulaşılan padişah
ve valide sultan için yemeklerin pişirildiği Matbah-ı Has’a ait 52/2, 52/3, 52/4
numaralı alanların, ziyarete dahil edilmesinin, sarayın gastronomik ritüellerinin
yorumlanması için bir fırsat olduğu düşünülmektedir. (Bkz. Ek.8, Resim:11,Resim:
12). Tarihin birebir gerçekleştiği ve yaşandığı mekânda anlatılması ve mekânın bir
dönem, onu kullanmış şahsiyetlerle beraber yorumlanması ziyaretçi üzerinde etki
bırakan güçlü bir yöntem olduğu dikkate alınarak hazırlanacak enstalasyon, sarayda
çalışan hizmet sınıfına mensup hayali bir aşçının dilinden kurgulanabilir. Özgün
müze objelerinin sergilenmesi, güvenlik nedeniyle sakıncalı olduğundan mutfak
eşyalarının replikalarının kullanılması bir seçenek olarak düşünülmelidir. Matbah-ı
Has ve yanında bulunan kiler, soğuk oda (Bkz. Ek.8, Resim:13). gibi işlevsel alanlar,
gerçek sebze, meyve ve baharatların sergi kurgusuna dahil edilmesiyle yaşayan
mekânlara dönüştürülebilir. Saray gezisi esnasında özgün tefrişatın korunması adına
ziyaretçinin uyması gereken gezi kurallarına –objelere dokunmama, fotoğraf
çekmeme vb. - tezat, bodrum katları ziyaretçiye hayal kurma fırsatı sağlayacak daha
serbest ve özgün bir deneyim yaşamasına imkan verecek fikirler çerçevesinde
kurgulanmalıdır. Ev müzelerde ziyaretçinin mekânla etkileşimde bulunması ve bağ
kurmasının en iyi yolunun kişisel deneyimleri aracılığıyla oluştuğu gerçeği gereği,
mutfak gibi evin işlevsel alanlarının duyulara hitap eden interaktif düzeneklerle
zenginleştirilmesi olumlu olacaktır; örneğin mutfakta yaşanan gündelik koşuşturma,
ses efektleriyle, mutfakta pişen yemekler ise koku efekti ile verilebilir. Mekânla ilgili
yapılacak her yorumlama şüphesiz arşiv belgeleri ışığında tarihsel bir gerçekliğe
dayanmalıdır.
136
Ancak geleneksel sergileme yöntemleri, yaratıcı bir yorumlayıcı dil ile de
sunulabilir. Örneğin Matbah-ı Has’ın hemen yanındaki günümüzde depo olarak
kullanılan 51/A ve 50/5 numaralı mekân (Bkz. Ek.8 Resim:14). bizzat haremde
yaşayan cariyelerin kıyafetlerinin replikalarının,ve harem işleyişi ile ilgili özgün
belgelerin sergilendiği bir alan olarak kullanılabilir. Sergi için temel metinler (bilgi
panoları, etiketler vs. ) ve kavramsal çerçeve, yorumlayıcı iletişimin içeriğine uygun
hikayeleştirilmiş dil oluşturularak düzenlenlenebilir.
Deniz tarafında yer alan 53/7, 53/8, 53/9 hizmetliler tarafından kullanılan odaların
her biri gündelik hayattan bir kesitin sergilendiği gösteri odalarına dönüştürülmeye
uygun görülmektedir. (Bkz. Ek.8 Resim:15). Söz konusu mekânlar, tefriş edilmeden,
üç boyutlu ve sanal gerçeklik teknolojisi ile oluşturulmuş “histopad” teknolojisiyle
de geziye dahil edilebilir. Uygulamasını Avrupa saraylarında gördüğümüz bu sistem,
genellikle özgün tefrişini yitirmiş mekânlar için kullanılmaktadır. Histopad boş
mekânların sanal ortamda tefriş edilmiş görsellerinin tablet üzerinden izlenebildiği
mekân bütünleme sistemidir. 279
Mevcut düzende, hanedan ailesinin kullandığı kat olan üst katların büyük bölümü
ziyarete açıktır. Ancak, daire kavramının daha iyi anlaşılabilmesi adına kadınefendi
dairelerinin, her katıyla bir bütünsellik içinde sergilenmesi gerektiği
düşünülmektedir. Bu bağlamda, halen Harem-i Hümâyun gezisinin başladıği kapıdan
ziyaretçiler alınıp, üst kat yerine 3 numaralı Kadınefendi dairesinin bodrum katına
yönlendirilebilir. (Bkz. Ek.8 Resim:17). Birbirlerine çok benzeyen her kadınefendi
dairesinde olduğu gibi 3 numaralı daire içinde de diğer katlara geçiş sağlayan koltuk
merdivenler bulunmaktadır; ziyaretçi, bu merdivenler aracılığıyla dairenin her katını
Edouard Lussan, Bruno de Sa Moreira, Presenting the “HistoPad Chambord” Project (Augmented
279
137
gezme şansına sahiptir. (Bkz . Ek.8 Resim:18). Geziye, 3 numaralı dairenin son
derece sade olan hizmet katıyla başlanması ve mimarî unsur ve tefriş özellikleriyle
çok daha görkemli olan üst katlarla devam edilmesi. ziyaretçinin mekân üzerinden
harem teşkilatının hiyerarşik yapısı ve işleyişi hakkında fikir sahibi olmasına da
yardım edecektir.
Halen saray personeli tarafından kullanılan dairenin bodrum katı, ziyaretçinin gezi
öncesi oryantasyonunun -harem planı, dairelerin plan şeması, ziyaretçinin ana
kompleks içinde nerede bulunduğunu gösterir pano vb. - sağlanmasında
kullanılabilir. Kadınefendi dairesi, üst kat mevcut gezi güzergahına bağlanmaktadır.
Bu noktada mevcut güzergahta çok küçük değişiklikler yapılarak söz konusu
kadınefendi dairesi tüm katlarıyla beraber gezi güzergahına dahil edilebilir.
Özgün müze objeleriyle donatılmış üst katlarda iç mekânda sergileme alanı gibi
farklı düzenlemelere gitmek, yapının özgünlüğünü kaybetmemesi adına doğru bir
davranış olmayacaktır. Özgün tefrişatıyla korunabilmiş saraylarda belgeleme
çalışmaları doğrultusunda elde edilmiş nesne- mekân kurgusu ziyaretçi ile iletişimi
yakalamada kullanılacak en güçlü yorumlama yöntemidir. Bu noktada, ev
sakinlerinin güncesini barındıran, saray gibi yaşanmışlığı olan yapılarda temel
prensip; arşiv ve belgeleme çalışmalarının süreklilik arz etmesi, tefrişin yeni bilgiler
ışığında yeniden güncellenmesi olmalıdır. Örneğin, Baş kadın efendi dairesi üst katta
yer alan 161 ve 162 numaralı odaların, hazinedar esvab odaları olarak kullanıldığı
bilinse de günümüzde çocuk oyun odası ve yatak odası olarak tefriş edilmiştir. (Bkz.
Ek.8, Resim:19). Üst kat gezi güzergahında yer alan mekânların özgün işlevleri,
mevcut tefriş ve tanıtım biçimleri arasındaki uyum –en güncel veriler ışığında-
yeniden değerlendirilebilir.
280
Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
2011, s.153.
138
yer minderlerinin, sedirlerin ve yer sofralarının da kullanıldığı bilinmektedir.
Örneğin, Osmanlı İslam kültürü ile ilintili olan özel hayatın gizli tutulma düşüncesi,
batı tarzı mobilyaların haremin yatak odalarında kullanılmasını geciktirmiş, karyola
yerine yer yataklarının kullanımının uzun süre devam etmiş olduğu bilinmektedir. 281
Mevcut tefrişte, bahsedilen eşyalar ve bu eşyaları saklama amacıyla kullanılan
haremin oda içlerinde bulunan yüklükler gibi, odanın sabit ve işlevsel alanları
görülememektedir. Tefrişin, sarayın genel havasına sinen Tanzimat ruhunu, görsel
açıdan ne derece yansıttığı yeniden değerlendirilebilir.
Üst katlarda yer alan hamamlar, esvab odaları, çocuk odaları gibi işlevsel alanlar,
tefrişte yapılacak küçük değişiklerle “yaşayan mekânlar” haline getirilmelidir.
Örneğin hamamlar; sarayda bir dönem kullanılan nalın, tarak, sabun, ayna gibi
hamam eşyalarıyla zenginleştirilebilir. Bir dönem o yapı içinde yaşamış insanların
kişisel eşyalarının tefrişte görünür kılınması, mekânın yaşayan bir merkez olmasına,
mekânın ruhunun ortaya çıkmasına yardım edecektir.
281
Deniz Demirarslan, Batılılaşma Sürecinde Barınma Kültürü Bağlamında İç Mekân Anlayışının
Değişiminde Dolmabahçe Sarayı’nın Önemi, 150.yılında Dolmabahçe Sarayı Uluslararası
Sempozyumu, 23-26 Kasım Bildiriler, İstanbul,Millî Saraylar Yayınları, C.II, 2007, s.46,49.
139
olarak görülmez. 282
Çünkü hiçbir teknoloji tabanlı yorumlama, insan faktörünü
içinde barındıran yorumlama yöntemlerinden daha iyi değildir.
İncelenen saray müzelerde, sesli rehberlik hizmetinin yanı sıra yüz yüze rehberlik
hizmetinin de devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu bağlamda yüz yüze rehberlik
hizmetlerinin niteliksel olarak yapılandırılması ve uygulamada yerini alması, bir
zorunluluk olarak görülmektedir. Farklı demografik özellikler gösteren, farklı ilgi
alanlarına sahip ziyaretçi ve öğrenci grupları için alternatif turlar oluşturulabilir.
282
Sherry Butcher Younghans, Historic House Museums: A Practical Handbook for Their Care,
Preservation, and Management, Oxford University Press, 1996, s.212.
140
SONUÇ
141
yıllarda Hazine-i Hassa ve Mabeyn arşivlerinin araştırmacılara açılmasıyla elde
edilebilmiştir. Söz konusu belgeleme çalışmaları, kurumsal bir araştırma yerine
birkaç yetkin müze personelinin üstün gayretleri sonucu hazırlanmış ve bu çalışmalar
sonucunda akademik araştırmalar, yeni bilgiler ışığında güncellenmiş; ancak mekân
tefrişleri ve gezi güzergahları neredeyse hiç değişmemiştir. Saray, müze gibi iç içe
geçmiş tarihsel katmanlardan oluşan tarihi yapılarda, belgeleme çalışmaları,
süreklilik arz etmeli ve elde edilen bulgular sergi ve anlatılanlarda görünür
kılınmalıdır. Millî Saraylar bünyesinde bulunan tüm tarihi yapılarda olduğu gibi
Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun bölümü için de yazılı bir tefriş planın
oluşturulması ve tefriş planlarının belgesel veriler ışığında güncellenmesi,
özgünlüğün sağlanabilmesi adına önemlidir.
Tez kapsamında ele alınan ikinci soru “Osmanlı haremi, günümüz müze
ziyaretçilerinin gözünde olumsuz bir imaja sahip midir? ” olarak belirlenmiştir. Bu
bölümde edebiyat, resim, toplumlararası ilişkiler ve medya aracılığıyla geçmişten
günümüze şekillenen “harem imgesi” araştırılmış, oryantalizm ve self oryantalizm
kavramları incelenmiştir. 19. yüzyıl’da, Batı’nın sömürgecilik faaliyetlerini
meşrulaştırmasına destek olmuş oryantalist sanatçıların, görsel ve edebî yapıtlarının
etkisi, günümüzde “harem” konulu çalışmaların popülerliğini korumasına aracılık
etmiştir. Araştırmada ele alınan harem konulu Türk dizisine (Muhteşem Yüzyıl) yurt
içi ve yurtdışında gösterilen ilgi bu önermeyi doğrular niteliktedir. Harem-i
Hümâyun bölümü ziyaretçilerinin, 19. yüzyıl Osmanlı haremine dair sahip oldukları
algıyı ortaya koymak adına, yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen bir anket
hazırlanmıştır. Anket sonuçları yerli ve yabancı ziyaretçilerin bir bölümünün,
haremi, hâlâ oryantalist bir kurgu içinde anlamaya çalıştıklarını göstermektedir.
142
değerlendirildiğine işaret etmektedir. Sahip oldukları sabit koleksiyonları ile diğer
müze türleri arasında ayrıcalıklı konuma sahip olan saray müzelerde, özgünlüğün,
yapının fiziksel olarak korunması, koleksiyonların arşiv belgelerine dayanan tarihsel
bir doğruluk içinde sergilenmesi ve yapının somut ve somut olmayan yönlerinin bir
arada bütünsellik içinde değerlendirilmesiyle sağlanabileceği görülmektedir.
“Yorumlayıcı iletişim” kavramı, tarihi evlerde mekânın ruhunu ortaya çıkaran ve
ziyaretçinin kültürel miras alanıyla anlamlı bir ilişki kurmasını sağlayan yöntemlerle
ilgilenir. Gerçekleştirilen çalışmalar, saray müzelerde, ziyaretçi gözünde özgünlük
kavramının mekânla kurulan duygusal bağ ile ilintili olduğunu, ziyaretçinin mekânın
yaşanmışlığını hissedebildiği ölçüde o mekânın özgün olduğunu düşündüğünü
desteklemektedir.
Yorumlayıcı iletişim kavramının ulusal literatürde çok az yer aldığı ifade edilmesi
gereken bir tespittir. Teknoloji de dahil çok çeşitli yöntemler kullanan eğitici bir
iletişim stratejisi olan yorumlayıcı iletişim kavramına, ulusal literatürde daha çok
“sergileme” ve “eğitim” başlıkları altında değinildiği gözlemlenmiştir. Ancak
yorumlayıcı iletişim, eğitim programlarının aksine hedef kitle ile sınırlı bir zaman
dilimi içinde ve eğitim kadar planlamaya ihtiyaç duymadan iletişime geçmeyi
amaçlar. Sergileme ise yorumlayıcı iletişimde sadece bir yöntem olarak kullanılır.
Yorumlayıcı iletişim kavramı bir başka araştırmanın konusu olduğu için, bu
çalışmada, ev müzelerde tefriş uygulamalarının geliştirilmesinde en sık kullanılan
yorumlayıcı yöntemler incelenerek konu sınırlandırılmıştır. Yorumlayıcı iletişim
kavramı, örnek olay incelemesi üzerinden açıklanmaya çalışılmış ve bu noktada,
Avrupa’da yer alan dört saray müzenin sahip olduğu yorumlayıcı yöntemler
araştırılmıştır.
143
terk edilmiş ve Millî Saraylar bünyesinde ziyarete açık her mekânda olduğu gibi
Harem-i Hümâyun bölümünde de sesli rehberlik hizmeti uygulaması başlamıştır.
Ancak “yaşayan mekânlar” olma iddiasındaki saray müzelerde, yüz yüze rehberlik
hizmetleri gibi, insan unsurunu içinde barındıran kişisel yorumlayıcı yöntemlerden
tamamen vazgeçmek doğru bir davranış olmayacaktır. Yüzyüze rehberlik hizmetleri,
yorumlayıcı iletişim kavramının içeriğine uygun bir planlama içinde geliştirilmelidir.
Saray müzeler, bir dönemin veya bir uygarlığın sembolü haline gelmiş, kompleks
mimariye sahip yaşayan kültür varlıklarıdır. Demografik olarak değişken özellikler
gösteren ve geniş ziyaretçi kitlelerini ağırlayan saraylarda iletişim, teknoloji tabanlı
ve kişisel yorumlayıcı yöntemlerin bir arada uygulama alanı bulduğu bir planlama
çerçevesinde sağlanabilir görünmektedir. Ziyaretçi ile iletişimin önemli bir parçası
olan tefriş çalışmalarının, uygulamada. koleksiyon ve arşiv sorumluları tarafından
yürütülmesi yanlış değil fakat yetersizdir. Müzecilik birimi altında koleksiyon ve
arşiv sorumluları, rehberler, müze eğitimcileri, grafik ve sergi tasarımcılarının yer
aldığı bir yorumlama ekibinin kurulması; yorumlama, araştırma ve tefriş
çalışmalarının bu ekip tarafından ayrı fakat eşgüdümlü hazırlanan yazılı bir plan
çerçevesinde yürütülmesi, bir gereklilik gibi görünmektedir. Uygulanması öngörülen
yorumlayıcı yöntemlerin seçimi, ancak uzun soluklu disiplinerarası bir çalışma ve
ziyaretçi araştırmaları sonucu belirlenebilir.
144
“Birlikte yaşamayı bir türlü becerememizin temelinde; tarihsel olanı, çağdaş
olmanın “karşıtı” ve “ bedeli” olarak tanımlamamız” tarih bilincimizin bir
kusurudur.
Toplum nezdinde yanlış anlaşılmalara maruz kalan Harem-i Hümâyun gibi Osmanlı
Hanedanlığı için böylesine önemli bir kurumun hak ettiği imaja kavuşması ve
evrensel müzecilik ilkeleri doğrultusunda çağdaş müzecilerin yardımıyla mekânın
yorumlanması , yaşayan bir merkez haline getirilmesiyle mümkün olacaktır.
145
KAYNAKÇA
146
Bacher, K et, al.: National Park Service Foundations of
Interpretation Curriculum Content Narrative, NPS
Interpretive Development Program, Professional
Standards for Learning and Performance, 2007,s.1-
24,(Çevrimiçi)
https://www.nps.gov/idp/interp/101/foundationscurricul
um.pdf, 10 Mayıs 2017.
Blasi, Stefania De: La Vıta Delle Opere, “An Experimental App For
Venaria Reale. A Slow Digital Experience For the
History of Conservation In Residences”, ARRE
Tecnichal Meeting, Reggia Di Venaria, 25-26 June
2015, s.1-15. (çevrimiçi)
http://lavitadelleopere.com/wp-
content/uploads/2015/07/LaVitaDelleOpere.pdf ,12
Mayıs 2017.
147
Brooks, Bradley-C.: “The Historic House Furnishings Plan:Process and
Product”, Interpreting Historic House Museums,
Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman, Altamira, 2002, s.
111-126.
Chittenden, Tara: “The Cook, The Marquis, His Wife, and Her Maids:
The Use Of Dramatic Characters In Peter
Greenaway’s Peopling the Palaces As A Way of
Interpreting Historic Buildings”, Curator:The
Museum Journal, C. LIV, No:3, s.261-278.
148
Çelik, Zeynep: 19.yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul,
Çev.Selim Deringil, Ed. Emre Yalçın, İstanbul, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.
Dolman, Brett ve et, al.: Explore Hampton Court Palace ,Ed.Sarah Killby,
Historic Royal Palaces, 2011.
149
Donnelly, Jessica-Foy: “Introduction”, Interpreting Historic House
Museums, Ed.Jessica Foy Donnelly, Rowman
Altamira, S. VIII., 2002.
150
Esemenli, Deniz: Osmanlı Sarayı ve Dolmabahçe, İstanbul, Homer
Kitabevi,1.Basım, 2002.
Göncü, T.- Cengiz: 1882 Tarihli Bir Keşf-i Evvel İnşaat Defterine Göre
Dolmabahçe Sarayı Mâbeyn-i Hümâyûnu: Mekânları
ve Onarımı, İstanbul Araştırmaları Yıllığı, S.6, 2017,
s.49-78.
151
Güngör, Selahaddin: “258 Odalı Bir Kadınlar Hapishanesi: Harem”, Yeni
Mecmua, S.7, Haziran, 1939.
152
Açılması Sanat Tarihçileri Arasında Heyecan
Yarattı” , (çevrimiçi)
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/4676
10 Ekim 2017.
153
Kuban, Doğan: Kaybolan Kent Hayalleri: Ahşap Saraylar, İstanbul,
Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2001, s. 64.
154
Kent Toplum, Müze Deneyimler -Katkılar,
Ed.Burçak Madran, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, Ekim 2001, s. 107-123.
Milli Saraylar Tablo Haz. Gülsen Sevinç Kaya, İstanbul, Milli Saraylar
Koleksiyonu, Daire Başkanlığı Yayınları, 2010, s.40.
155
Ortaylı, İlber: Mekânlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul,
Bank Asya Kültür Hizmetleri, 2007.
Parsons, Maria-Pasiecznik: Arts, Dementia and Life Story Work: Every Picture
Tells a Story Life Story Work with People with
Dementia: Ordinary Lives, Extraordinary People Ed.
Polly Kaiser, Ruth Eley, Jessica Kingsley Publishers,
2016, s.212-226.
156
Payzın, Ziya: Dolmabahçe Sarayları İçin Fonksiyon Çözümü
Önerisi, Ankara, Mart 1977, s.7-16.
157
Schubert, Karsten: Küratörün Yumurtası, Ed:Tomur Atagök, Çev.Rana
Smith, İstanbul, Sanat Vakfı Yayınları, 2004.
158
Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. LVI,
2006, s. 91-129.
159
İNTERNET SİTELERİ
http://www.habsburger.net/en/chapter/schonbrunn-after-second-world-war-nostalgia-and-
imperial-cult, 01 Mayıs 2017.
http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,133537/topkapi-sarayini-cevreleyen-sur-u-sultani-
projelendiril-.html, 12 Ocak 2017.
http://www.lavenaria.it/web/en/esplora/la-reggia/item/851-ripopolare-la-reggia-di-peter-
greenaway.html, 07 Nisan 2016.
Arşiv Kaynakları
Cariyeler Bölümü Geziye Açılış Öneri Paketi, Milli Saraylar Kurumsal Arşivi, 1993.
160
Cariyeler Dairesi Restorasyon ve Konservasyon Çalışma Raporu, Milli Saraylar
Kurumsal Arşivi, 22 Haziran1993.
Sandık Belgeleri, çev: T.Cengiz Göncü, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal
Arşivi, 06.02.2002.
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu Mastır Plan Toplantı Kararları, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 14 Ocak 1991.
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu, Geçmiş Döneme Ait Durum Saptaması, Milli Saraylar
Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 2 Ocak 1991.
Kültür Bilim Tanıtım Kurulu’nun 01 Ocak 1993 ve 30 Ekim 1993 Arası Gerçekleştirdiği
Toplantı Kararları, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Kurumsal Arşivi.
Milli Saraylar Daire Başkanlığı 3-90/ 3442 sayılı yazışma, Milli Saraylar Daire
Başkanlığı Kurumsal Arşivi, 3 Ekim 1990.
Kişisel Görüşmeler
Milli Saraylar Genel Sekreter Yardımcılığı, Müzecilik ve Tanıtım Başkan Vekili Fahrettin
Gün 10.02.2018
161
EKLER
Önsöz
5- Kültür ve kültür mirası çeşitliliği, tüm insanlık için, yeri doldurulamaz bir duygu
ve düşünce zenginliği oluşturmaktadır. Temel bir özellik olarak kabul görmesi
gereken bu çeşitliliğin, yalnız korunması değil, geliştirilmesi de insanlığın
gelişimi için büyük önem taşımaktadır.
6- Hem kültürler, hem de bunlara bağlı yaşam biçimleri için bu çeşitlilik, mekan ve
162
zaman boyutuyla kendini gösterir. Kültürler arasındaki farkların bir çatışma
yarattığı durumlarda, kültürel çeşitliliğe saygı gereği, bütün taraflara özgü
değerlerin meşruiyeti tanınmalıdır.
7- Kültürler ve toplumlar, miraslarını oluşturan ve korunması gereken somut ve
soyut anlatım biçimleriyle kendilerini ifade ederler. Bu anlatım biçimlerine de
saygı gösterilmelidir.
8- UNESCO’nun, “Birimizin kültür mirası, hepimizin mirasıdır” anlayışını ana ilke
olarak kabul ettiğini anımsatmak önemlidir. Mirasla ve onun yönetilmesiyle ilgili
sorumluluklar, öncelikle o mirası yaratmış olan kültürel topluluğa, sonra da onun
korunmasına emek verenlere aittir. Ne var ki, bu sorumlulukların yanı sıra, kültür
mirasının korunması için hazırlanmış uluslararası tüzük ve sözleşmelerin kabulü
de, bunlarda dile getirilmiş olan ilke ve sorumlulukların dikkate alınmasını
zorunlu kılar. Kendi gereksinmelerini diğer kültürel toplulukların
gereksinmeleriyle dengelemek, ancak bunu yaparken ana kültürel değerlere ters
düşmemek her toplum için arzu edilen bir durumdur.
Değerler ve Özgünlük
163
değerlendirmelerini tek ve değişmez ölçütlere dayandırmak kabul edilemez. Tam
tersine, kültürlere gösterilecek saygı, her yapıtın ait olduğu kültürel bağlamı
belirleyen ölçütlere göre dikkate alınmasını ve değerlendirilmesini zorunlu kılar.
12- Dolayısıyla her kültürde kendi miras değerlerine özgü niteliklerin tanınması ve
ilgili bilgi kaynaklarının inanılırlığı ve doğruluğu, en önemli ve acil olan
konudur.
13- Bir anıtın ya da sitin doğasına ve kültürel bağlamına bağlı olarak; özgünlük
yargısı çok çeşitli bilgi kaynaklarına bağlıdır. Bu kaynaklar; tasarım ve biçimi,
malzeme ve nesneyi, kullanım ve işlevi, gelenek ve teknikleri, konum ve
yerleşimi, ruh ve anlatımı, ilk tasarım ve tarihsel evrimi içerir. Bilgi kaynakları
yapıtın bünyesinde olabileceği gibi, dışında da olabilir. Bu kaynakların kullanımı,
kültür mirasının, sanatsal, teknik, tarihsel ve toplumsal boyutlarıyla
tanımlanmasına olanak verir.
(H. Stovel tarafından önerilmiştir)
164
4- Her kültürün farklı anlatım biçimlerinin ve değerlerinin, evrensel ölçekte saygı
görmesine ve anlaşılır olmasına katkıda bulunmak için, kültür mirasının
korunmasıyla ilgili herkes, attığı adımları uluslararası işbirliğine dayandırmalı
ve bu işbirliğini geliştirmeye çalışmalıdır.
5- İnsanlığın ortak mirasının korunmasında özgünlüğe yüklenen pratik değerin
arttırılması için ön koşul, bu diyaloğun dünyanın çeşitli bölge ve kültürlerinde
süreklilik kazanması ve genişlemesidir
Tanımlar
Koruma: Bir yapıtı anlamaya, tarihini ve anlamını tanımaya, maddi olarak
korunmasını sağlamaya ve gerektiğinde restore ederek değerlendirmeye
yönelik tüm işlemleri içerir. (Dünya Mirası Sözleşmesi’nin birinci maddesinde
tanımlandığı gibi, kültür mirası; anıtları, yapı gruplarını ve sitleri içerir.)
Nara Özgünlük Belgesi, 1-6 Kasım 1994 günlerinde Japonya’nın Nara kentinde
düzenlenen Nara Özgünlük Konferansı’nın 45 katılımcısı tarafından kaleme
alınmıştır. Dünya Mirası Sözleşmesi çerçevesindeki bu konferans, Japon
hükümeti Dış İşleri Dairesi ve Nara Valiliği’nin daveti üzerine
gerçekleştirilmiştir. Bu daire, konferansı UNESCO, ICCROM ve ICOMOS’un
işbirliğiyle düzenlemiştir.
165
EK-2: Uluslarası Kültürel Turizm Tüzüğü
ICOMOS tarafından Ekim 1999’da Meksika’da yapılan 12. Genel Kurulda kabul
edilmiştir.
GİRİŞ
Tüzüğün özellikleri
En geniş anlamıyla, doğal ve kültürel miras tüm insanlara aittir. Onun evrensel değerlerini
anlamak, takdir etmek ve korumak her bireyin hak ve sorumluluğudur.
Miras doğal ve kültürel çevreyi kapsayan geniş bir kavramdır. Peyzajlar, tarihi alanlar,
sitler ve yapılı çevrelerin yanı sıra, biyolojik çeşitlilik, koleksiyonlar, geçmişte kalan ve
süregelen kültürel uygulamalar, bilgi ve yaşam deneyimlerini içine alır. Çeşitli ulusal,
bölgesel, yerli ve yerel kimliklerin esasını oluşturan, uzun tarihi gelişim süreçlerini anlatır,
kaydeder; çağdaş yaşamın bütünleyici bir parçasıdır. Büyüme ve değişim için dinamik bir
referans noktası, olumlu bir araçtır. Her yerin ve topluluğun kültür mirası ve ortak belleği ,
günümüz ve gelecekteki gelişmeler için önemli bir temel oluşturan, yeri doldurulamaz bir
hazinedir.
Kültür mirasının yönetiminde önemli bir hedef kültür mirasının önemini ve niçin
korunması gerektiğini ev sahibi topluluğa ve ziyaretçilere açıklamaktır. Kültür mirasına
mantıklı, iyi yönetilen, fiziksel, entellektüel ve/veya duygusal erişim ile kültürel gelişim
hem bir hak, hem bir ayrıcalıktır. Kültür mirasına erişim, beraberinde bugünkü ev sahibi
topluluğun, yerli koruyucular veya tarihi sahiplerinin kültür değerlerine, çıkarlarına ve
yasal haklarına, o kültür mirasının geliştiği peyzaj ve kökenini oluşturan kültürlere saygı
gösterilmesini gerektirir.
166
Turizm ve kültürel miras arasındaki dinamik etkileşim
İç ve uluslararası turizm, başka toplumların yalnız geçmişten kalan izleri ile ilgili değil,
günümüz yaşamı hakkında da sunduğu özel deneyimle, kültürel alışverişin başta gelen
araçlarından biri olmayı sürdürmektedir. Turizm, giderek artan bir şekilde, doğal ve
kültürel mirasın korunması için olumlu bir güç olarak değerlendirilmektedir. Turizm
kültür mirasının ekonomik yönlerini yakalayabilir ve kaynak yaratarak, halkı eğiterek,
politikayı etkileyerek, bunları koruma yönünde kullanılabilir hale getirebilir. Birçok ulusal
ve bölgesel ekonominin temel bileşeni olan turizm, iyi yönetildiğinde gelişme için önemli
bir etken olabilir.
Turizmin kendisi politik, ekonomik, sosyal, kültürel, eğitimsel, biofiziksel, ekolojik ve
estetik boyutlarıyla giderek karmaşıklaşan bir olgu haline gelmiştir. Ziyaretçilerle ev
sahibi veya yerel toplulukların çatışma yaratabilecek beklenti ve hayalleri arasında yararlı
bir etkileşim kurabilmenin zorlukları vardır ancak fırsatlar da yakalanabilir.
Doğal ve kültürel miras, kültürel çeşitlilik ve yaşayan kültürler turizm açısından büyük
çekim gücüne sahiptirler. Aşırıya kaçan veya kötü yönetilen turizm ve turizme bağlı
yapılaşma, kültürel mirasın özgün yapısını, bütünlüğünü ve önemli özelliklerini tehdit
edebilir. İstenmeyen değişimler sonucu, yerin ekolojik düzeni, ev sahibi topluluğun kültür
ve yaşam üsluplarının yanı sıra, ziyaretçinin yer ile ilgili deneyimi de değer yitirebilir.
Turizm ev sahibi topluluğa yararlar sağlamalı, onlara kültür miraslarını ve kültürel
geleneklerini korumaları ve sürdürmeleri için olanaklar sunmalı; onları bu yolda
heveslendirmelidir. Sürdürülebilir bir turizm endüstrisi kurmak ve kültürel kaynakların
gelecek kuşaklar için korunmasını daha iyi bir düzeye yükseltmek için, yerel ve/ veya yerli
topluluk temsilcileri, korumacılar, turizm operatörleri, mülk sahipleri, karar vericiler,
ulusal gelişme planları hazırlayanlar ve alan yöneticilerinin katılım ve işbirliğini sağlamak
gereklidir.
Bu tüzüğü hazırlayan Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ICOMOS, diğer uluslararası
kuruluşlar ve turizm endüstrisi kendilerini bu sorunu çözme yoluna adamışlardır.
Tüzüğün hedefleri
167
sürdürülebilir bir gelecek kurma gereği konusunda bir diyalog kurulmasını
kolaylaştırmak ve desteklemek.
Plan ve politikaları tanımlayanların kültür mirası alanlarının korunması,
konservasyonu bağlamında, sunum, yorum ve kültürel etkinliklerle ilgili
ayrıntılı, tanımlanabilir hedefler ve stratejiler geliştirmelerini teşvik etmek.
Ayrıca,
İlke 1
1.1 Doğal ve kültürel miras, tarihi gelişimin hikayesini anlatan, somut ve tinsel bir
kaynaktır. Çağdaş yaşamda önemli bir yeri vardır ve fiziksel, entellektüel ve
duygusal olarak geniş kütlelerin erişimine açık olmalıdır. Kültür mirasın yerel
halk ve ziyaretçiler tarafından anlaşılmasını ve takdir edilmesini
kolaylaştıracak, fiziksel özelliklerinin, soyut yönlerinin, çağdaş kültürel
anlatımların ve genel çerçevenin korunması ve yaşatılmasına yönelik
programlar adil ve halkın ödeme gücüne uygun olmalıdır.
1.2 Doğal ve kültürel mirasın önemi, özelliklerine bağlı olarak farklılaşır; kimi
alan evrensel düzeyde, kimi ulusal, bölgesel ve yerel değerdedir. Bu önem
yerel halka ve ziyaretçilere çağdaş eğitim, medya, teknolojiden yararlanarak,
uygun ve ulaşılabilir, heyecan verici programlarla, tarihi, çevresel ve kültürel
bilginin kişisel yorumuyla sunulmalıdır.
1.3 Yorum ve sunum programları, doğal ve kültürel mirasın uzun süre yaşamasını
sağlayacak üst düzey bilinçlenmenin ve desteğin oluşmasını kolaylaştırmalı ve
cesaretlendirmelidir.
1.4 Yorum programları kültür mirası alanlarının, geleneklerin ve kültürel
alışkanlıkların alanın ve ev sahibi halkın geçmişinde ve bugünkü yaşamındaki
önemini, kültürel ve dil yönünden farklılık gösteren azınlık gruplarını da
168
kapsayacak şekilde ele almalıdır. Ziyaretçi belirli bir kültür mirasına yüklenen
değişik kültürel değerler konusunda bilgilendirilmelidir.
İlke 2
2.1 Kültürel çeşitlilik ve sosyal gelişim için önemli bir temel oluşturan kültürel
miras alanları, herkes için değerlidir. Yaşayan kültürlerin, kültürel alanların,
koleksiyonların fiziksel ve ekolojik bütünlüklerinin, çevresel çerçevelerinin uzun
erimli korunması ve yaşatılması, sosyal, ekonomik, politik, yasal, kültürel ve
turizm gelişim politikalarının temel bileşenlerinden olmalıdır.
2.2 Kültür mirası kaynakları veya değerleri ile turizm arasındaki ilişki dinamiktir;
sürekli değişirken, fırsatların yanı sıra riskler ve çatışma yaratır. Turizm projeleri,
etkinlikleri ve gelişmeleri olumlu sonuçlar vermeli; ziyaretçinin gereksinim ve
istekleri karşılanırken, kültür mirası ve yerel halkın yaşam tarzı üzerinde oluşacak
olumsuz etkiler en aza indirgenmelidir.
2.3 Koruma, yorum ve turizm geliştirme projeleri söz konusu yerin kültürel
değerlerinin özel, fakat genellikle karmaşık veya çatışan yönlerinin çok iyi
anlaşılması üzerine kurulmalıdır. Bu değerin anlaşılması ve takdir görmesi
yönünde bir gelişme sağlamak için, araştırma ve danışma süreçlerinin
sürdürülmesi önemlidir.
2.4 Kültür varlığı değeri taşıyan yerlerin ve koleksiyonların özgünlüğünün
korunması önemlidir. Bu onların geçmişten kalan maddi varlıkları, barındırdıkları
anılar ve soyut geleneklerinde anlatım bulan kültürel önemlerinin temel
bileşenidir. Kültürel mirasın daha iyi anlaşılmasına ve değerlendirilmesine katkıda
bulunmak için hazırlanan programlar tarihi alanların ve kültürel deneyimlerin
özgünlüğü açıklamalı ve yorumlamalıdır.
2.5 Turizmi geliştirme ve altyapı projeleri kültür mirası alanlarının estetik, sosyal
ve kültürel boyutlarını, doğal ve kültürel peyzaj değerlerini, biyolojik çeşitlilik
özelliklerini ve daha geniş ölçekte görsel çerçevesini dikkate almalıdır. Yerel
malzeme kullanımı tercih edilmeli, yerel mimari üsluplar veya sivil mimari
gelenekleri gözetilmelidir.
2.6 Kültürel alanların turizme açılmasından önce, yönetim planları yapılarak,
kaynağın doğal ve kültürel değerleri saptanmalıdır. Daha sonra, özellikle artan
ziyaretçi sayısının yerin fiziksel özellikleri, bütünlüğü, ekolojisi, biyolojik
çeşitliliği, yerel erişilebilirlik, ulaşım sistemleri ve ev sahibi topluluğun sosyal,
ekonomik ve kültürel esenliği üzerinde
yaratacağı değişimin kabul edilebilir sınırları belirlenmelidir. Eğer olası değişim kabul
edilen sınırı aşıyorsa, öneri proje gözden geçirilmelidir.
2.7 Turizm faaliyetlerinin ve gelişiminin belirtilen yer veya topluluk üzerindeki
etkilerini değerlendirmek üzere, sürekli izleme programları oluşturulmalıdır.
169
İlke 3
İlke 4
170
İlke 5
İlke 6
171
EK-3: Dolmabahçe Sarayı ve Ek Yapıları Planı
172
1. Saat Kulesi
2. Hazine Kapı
3. Hazine-i Hassa Dairesi
4. Eski Mefruşat Dairesi
5. Saltanat Kapı
6. Resmi Daire (Selamlık)
7. Muayede Salonu
8. Harem Dairesi
9. Cariyeler Dairesi
10. Koltuk Kapı
11. Uzun Yol
12. Camlı Köşk
13. Kuşluk Binası
14. Kuşluk Köşkü
15. Kuş Hastanesi
16. İç Hazine Dairesi
17. Valide Kapı
18. Gedikli Cariyeler Dairesi
19. Kızlarağası Dairesi: Tümüyle değiştirilmiştir.
20. II. Hareket Köşkü
21. I. Hareket Köşkü
22. Sünnet Köşkü
23. Sera
24. Sera Kafeterya
25. Veliahd Dairesi: Mimar Sinan Üniversitesine,
26. Dokumahane (Eski Hereke Dokumahanesi): Tümüyle değiştirilmiştir.
27. Musahiban Dairesi: İçişleri Bakanlığı’nın kullanımına (önce Beşiktaş
Kaymakamlığı olarak kullanılan yapı 2005–2007 yıllarında geçirdiği
restorasyından sonra TC Başbakanlık kullanımına verilmiştir.)
28. Matbah-ı Amire binaları: Devlet Malzeme Ofisi’ne verilmiştir.
29. Baltacılar Dairesi: Baltacılar Dairesi Marmara Üniversitesine
30. Agavat Dairesi:
173
31. Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii
32. Bendegân Dairesi
33. Servis Yapıları (Kuşane Mutfakları, tatlıhane, şerbethane, şekerhane,
eczehane, un fabrikası, fodla fırınları, Agavat Cami ve Agavat Dairesi): Milli
Savunma Bakanlığı kullanımına verilmişlerdir.
34. Atiyye-i Seniyye Binaları: Milli Saraylar Müdürlüğü’nün kendi
kullanımında bulunan İnşat Daire Müdürlüğü’nün de bulunduğu Atiyye-i
Seniyye Binaları yıktırılmış yerine lojman binaları yaptırılmıştır.
35. Istabl-ı Amire: İnönü Stadyumu’nun inşası için yıkılmıştır
36. Tiyatro Binası: Tiyatro Binası’nın temel duvarları park düzenlemesi
umumi helâlar için yıkılmıştır.
37. Serasker Dairesi
38. Hamlahane ve kayıkhaneler: Kabataş meydanının düzenlemesi, yolun
genişletilmesi için yıkılmıştır.
39. Sarayın havavalandırmalarının bulunduğu ve Milli Sarayların mülkü olan
Bayıldım Bahçesi’ne Swiss Otel yapılmaısna izin verilmiştir.
174
EK-4: Cariyeler Dairesi Açılışı İçin Hazırlanan Boşür
175
176
177
EK-5: Harem-i Hümâyun Bölümünde Bulunan Tenbihname
178
179
EK-6: Harem Gezi Broşürler
180
181
EK-7: Dolmabahçe Sarayı Kat Planları
182
183
184
EK-8: Resimler Listesi
185
Resim 3: Hampton Court Sarayı Tudor’s Mutfakları.
http: //gallery. nen. gov. uk/asset652963-. html (02. 05. 2016)
186
Resim 5: Moda tasarımcılarının Kraliyet kadınlarının elbiselerinden ilham alarak
oluşturduğu ve Kensignton Sarayı’nda manken kullanılmadan sergilenen elbiselerden
birkaç örnek.
http: //www. gettyimages. co. nz/event/vivienne-westwood-helps-turn-kensingnton-palace-into-
enchanted-wonderland-97943702#dress-worn-by-princess-margaret-is-displayed-in-the-room-of-
dancing-picture-id98036770 (15. 03. 2017)
Resim 6: Kensignton Sarayı Kraliçe II. Mary’e İthaf Edilmiş “Kraliyet Kederler
Odası” Enstalasyonu.
http: //www. gettyimages. co. nz/event/vivienne-westwood-helps-turn-kensingnton-palace-into-
enchanted-wonderland-97943702#dress-worn-by-princess-margaret-is-displayed-in-the-room-of-
dancing-picture-id98036770 (14. 03. 2017)
187
Resim 7: La Venaria Sarayı Karşılama Enstalasyonu.
http: //www. volumina. net/en/portfolio-articoli/peopling-the-palaces-greenaway/ (02. . 05. 2017)
188
Resim 9: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Bodrum kat 50 Numaralı
Mekân.
Fotoğraf: Özge Uysal
Resim 10: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Bodrum kat 50/ 7Numaralı
Mekân.
Fotoğraf: Özge Uysal
189
Resim11: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi’nde padişahın şahsına ait
yemeklerin pişirildiği mutfak.
Fotoğraf: Özge Uysal
190
Resim13: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Mutfağı Soğuk Oda (sol) ve Kiler
(sağ).
Fotoğraf: Özge Uysal
191
Resim15: Dolmabahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 53/7, 53/8, 53/9
hizmetliler tarafından kullanılan odalar.
Fotoğraf: Özge Uysal
Resim16: Dolmabahçe Sarayı Harem Hünkâr Dairesi Orta kat Hazinedar kalfalara
ait mekânlar.
Fotoğraf: Özge Uysal
192
Resim17: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 3 Numaralı Daire (Bodrum
Kat).
Fotoğraf: Özge Uysal
193
Resim19: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 162Numaralı Oda
Mevcut tefrişi çocuk oyun odasıdır.
Fotoğraf: Özge Uysal
Resim19: Dolmbahçe Sarayı Harem-i Hümâyun Bölümü 162 Numaralı Esvab Odası
Mevcut tefrişi yatay odasıdır
Fotoğraf: Özge Uysal
194
EK-9: Dolmabahçe Sarayı Gezi Talimatnamesi (1925)
2. Madde: Sarayı gezecek olanların eşyaya el ile temas etmeleri ve gezer iken sigara
içmeleri ve suret-i mahsusada bazı mevakıa vaz olunacak (yerlere konulacak)
sandalyelerden maada (başka) ve Sarayın mefruşat-ı asliyesi (orijinal eşyası) üzerine
oturmaları ve Sarayın gerek dahilinde gerek bahçe derunundan (içinden)
fotoğrafiyesini almaları memnudur (yasaktır).
195
4. Madde: Saray haftanın Cuma ve Pazar ve Salı günlerinde züvvara açılacaktır.
Saat-i ziyaret (ziyaret saati) öğleden evvel on ve onbir buçuk ile öğleden sonra saat
iki buçuk ve üç buçuktur.
5. Madde: Balada beyan edilmiş (yukarıda açıklanan) saatlerde hazır bulunan züvvar
onbeş / yirmi kişiden noksan olduğu takdirde bir grup teşkil edilir. İşbu gruba
lüzumu kadar me’mur terfik edilir (refakat verilir). Onbeş / yirmi kişiden fazla
züvvar olduğu takdirde ikinci bir kafile daha teşkil olunur. Yukarıdaki maddede
beyan edilmiş saatler arasında gelenler miyadı (süreyi) yenileyeceklerdir.
6. Madde: Talebesine sarayı gezdirmek arzu eden mekteb idareleri maarif müdüriyeti
(milli eğitim müdürlüğü) vasıtasıyla Milli Saraylar Müdiriyetine müracaat edecek
müdiriyet-i mumaileyhaca (sözkonusu müdüriyet) tarih-i müracaatdan (müracaat
tarihinden) itibaren onbeş gün – bir haftaya tecavüz etmeyecek (geçmeyecek) bir
müddet esnasında vakit, yevm-i ziyaret (ziyaret günü) tayin olunacaktır. Ve talebenin
adedine göre gruplar tertibatı (grupların düzenlenmesi) ve bu tertibata riayet mekteb
idarelerince mecburidir. Esna-yı ziyaretde (ziyaret esnasında) muallimler tarafından
talebeye malumat ve izahat itası caiz (bilgi ve açıklama verilmesi uygun) ise de
ziyaretin iki saatten fazla imtidad etmemesi (uzamaması) muktezidir (gerekir).Her
defada ancak seksen –yüz mevcutlu bir sınıf gezdirilebilir.
196
9. Madde: Biletler sarayın harici kapısında tesis edilecek mahal-i mahsusda muhasib-
i mesulünce züvvara ita (teslim) ve bedelatı ahz olunur (alınır) Züvvarın sarayda
dahulleri esnasında müdüriyetçe tayin edilecek memur tarafından toplanılıp hesabı
kontol edilmek üzere muhasib-i mesule tevdi olunacaktır (teslim edilecektir).
197