You are on page 1of 17

Anayasal Gelişmelere

Toplu Bir Bakış


B ü le n t T a n ö r

Osmanlı İmparatorluğu, çağdaşı vurulan saray entrikaları, işlenen cina­


olan diğer imparatorluk ve devletlerin yetler, kardeşlerini öldürme “ hakkı” -
bir kısmından daha geç de olsa, 19. yy. nın kurumsallaşması, geleceğin padi­
ortalarına doğru, modern anlamıyla şahlarının dış dünyadan kopuk yetişme­
“ hukukun üstünlüğüne dayalı” bir leri vb. göstergeler, devletin en üst ve
devlet düzeni arayışları içine girmiştir. rakipsiz makamı olan saltanat kuruntu­
Önceleri; padişahlardan gelen reform nun çürüyüşünü vurgulamaktaydı. Şe­
girişimleri (111. Selim ve II. Mahmud riat kurallarının katılığından ya da ka-
reformları), merkezî otorite ile taşra tılaştırılmasından yararlanan ulema da,
güçleri (Ayan) arasındaki uzlaşmayı bağnaz bir çıkar grubu haline gelmişti.
belgeleyen sözleşmeler (Sened-i İttifak) Yeniçeri Ocağı ise, asıl mesleğinden
ve padişah tarafından çıkarılan ve bir­ kopmuş, doğrudan ekonomik ilişkiler
takım haklar tanıyan fermanlar (Gül- içine girerek adeta “ esnaflaşmış” tı.
hane Hatt-ı Hümayunu, İslahat Ferma­ Böylece, daha önceleri var olan
nı) şeklinde beliren bu gelişme, daha “ Padişah-Ulema-Yeniçeri” uyumunun
sonra, I. Meşrutiyet (1876) ve özellikle yerini de, 17. ve 18. yy.’da “ çatışma”
II. Meşrutiyet (1908) aşamalarıyla, unsuru almakta, kurallara bağlılığın ye­
“ anayasalı bir devlet yönetimi” ne ge­ rine de kuvvet gösterileri ve sistemi bo­
çişe sahne olmuştur. zan ittifaklar geçmektedir. Öyle ki, yal­
Şüphesiz ki, Osmanlı anayasal geliş­ nız esnaflaşmakla kalmayıp, aynı za­
meleri, başka ülkelerde de olduğu gi­ manda bir “ politik hakem” durumu­
bi, birtakım toplumsal kaynaşma ve na gelen askerî güç, büyük vezir ve me­
tepkilerin sonucunda doğmuşlardır. Ol­ murların oluşturduğu “ askerî cunta-
sa olsa, bu kaynaşma ve tepkiler, diğer lar” ın elinde, padişah, sadrazam ya da
toplumlardakinden ve özellikle Batı ül- vezir devirmede kullanılan bir “ siyasal
kelerindekilerden farklı nitelik ve dere­ araç” haline gelmiştir.
celerde ortaya çıkmış olabilirler. Şimdi­ Merkezî devlet kurumlarınm uğradığı
lik, bu tepkilerin ana hedefinin, mev­ aşınma ve dağılmaya bir örnek de,
cut devlet ya da toplum düzeni, belki Divan-ı Hümayun’un içine düştüğü du­
de “ düzensizliği” olduğu söylenebilir. rumdur. Yükseliş döneminin bu saygın
Bir başka deyimle, yeni bir siyasal dü­ ve sürekli danışma kurulu, gerileme dö­
zen aranışı, yüzyıllardır içinde bulunu­ neminde silinmeye başlamış, genel ve
lan devlet yapı ve sisteminin artık top­ sürekli danışmanın yerini “ kapalı ka­
lumu yönetemez, toplumun değişik ke­ pı siyaseti” almış, devlet işleri yalnız
simlerini de birbiriyle uzlaştıramaz ha­ padişah ile veziriâzam arasında görü­
le gelmesinden kaynaklanmaktadır. Bu şülüp karara bağlanır hale gelmiştir.
süreç, en genel deyimiyle, “ Osmanlı İmparatorluğun merkezî denge ve
devlet sisteminin çözülmesi” biçimin­ kuramlarını sarsan bu olaylara ek ola­
de adlandırılabilir. rak, bir başka olay daha siyasal siste­
Klasik Devlet Sisteminin min bütünlüğünü sarsmaktadır. Bu;
taşradaki yerel feodal unsurlar ile ulu­
Dağılması sal hareketlerin ülkenin siyasal bütün­
Osmanlı İm paratorluğunun 17. ve lüğünü sarsan sonuçlar vermeye başla­
18. yy.’Iarı, ekonomi açısından gerile­ masıdır. Âyan ve eşraf adıyla anılan nü­
me ve çöküntü, sosyal açıdan da dağıl­ fuzlu ve varlıklı taşra zenginleri, 16.
ma ve anarşik bir düzenin belirmesi şek­ yy.’ın sonundan itibaren, bozulan dir­
linde özetlenebilir. Buna paralel olarak, lik sistemindeki tımar sahiplerinin ye­
16. yy.’a kadar kendi iç tutarlılığım ko­ rini almışlardır, devlet ve hatta kendi­
rumuş görünen geleneksel devlet siste­ leri adına vergi salma ve toplama hak­
minin de sarsıldığı görülmektedir. kını elde etmişler, yerel yöneticileri et­
Geleneksel devlet sisteminin iyi işle­ kileri altında tutup kendi meclislerini
mesi, yüzyıllardan beri, “ Padişah- kurmuşlar, bir yandan yerel halkı ezip
Ulema-Yeniçeri” arasındaki uyuma sömürürken öbür yandan da merkezin
bağlı kalmıştı. Gerileme döneminde ise, “ malî ve İdarî ajanları” rolünü oyna­
bu unsurların her biri yozlaşma ve soy­ mışlar ve böylece birkaç kuşak egemen­
suzlaşma süreci içine girmişlerdi. Tahta liklerini sürdürebilecek “ yerel
geçmek ya da tahtta kalmak için baş­ hanedanlar” oluşturup, Anadolu ve
ANAYASALAR 11
AnayasaI Gelişmelere Toplu Bir Bakış

D İV A N -I HÜMA YUN: Osmanlı Devleti’nin merkezi karar organı olan Divan-ı Hümayun, 18. yy. sonlarına doğru etkinliğini iyice
yitirmişti. III. Selim ’in bunun yerine canlandırmak istediği " meşveret” usulü de başanlı olamadı. Nihayet II. Mahmud daha
köktenci davranarak Divan-ı H üm ayun’u kaldırıp, Batı örneğine göre kurulmuş Meclis-i Vükelâ'yı oluşturdu.

Balkanlar’ın “ yan-feodal taşra aristok­ genel olarak devlet ile uyrukları olan re­ Devlet sisteminin bozulmasına karşı
rasisi” ™ meydana getirmişlerdir. Bü­ aya arasındaki ilişkilerin bozulmasıdır. yönelen bu tepkiler, 18. yy. başlarından
yük arazi ve mülk sahiplerinden oluşan Osmanlı klasik devlet sistemi, tabiatı itibaren, birtakım düzeltici çareler aran­
bu sınıf, 17. yy.’dan itibaren, impara­ gereği, özgürlük ya da eşitlik (Müslü­ masına zemin ve olanak sağlayacaktır.
torluğun siyasal bütünlüğünü de sars­ m anlarla Müslüman olmayanlar ara­ Daha sonraki anayasal gelişmelerin de
maya başlamıştır. Siyasal birliği tehdit sında eşitlik) ilkelerine dayanmıyordu. habercisi sayılabilecek olan bu arayış­
eden ikinci unsur ise, Fransız devrimi’ Fakat, Müslüman olmayan için tanınan lar, ilkin devlet çarkının ıslahına yöne­
nin (1789) getirdiği ulus, ulusçuluk, ulu­ dinsel hakların ötesinde, devlet ile rea­ lik birtakım reform girişimleri şeklin­
sal özgürlük ve ulusal egemenlik gibi fi­ ya arasındaki ilişkileri düzenleyen, bu de belirir.
kirlerin de etkisiyle gelişen ve Balkan­ iki unsuru birbirine kenetleyen bir un­
ları kendi yayılma alanlarının bir par­ sur vardı: adalet ilkesi. İşte, gerileme III. Selim ve II. Mahmud
çası olarak gören bazı devletlerce de dönemiyle birlikte, bu yapıştırıcı unsu­ Reformizmi
desteklenen “ ulusal hareketler” dir. Bir run da çözülmeye başlam ası ve III. Selim reformlarından, siyasal sis­
başka deyişle, içine girilen uluslaşma “ adalet” fikrinin yerini “ zulüm” olgu­ temin düzeltilmesine ilişkin olanları
çağı, ulus gerçeğine kapalı, çok unsur­ sunun daha açık bir şekilde alması, arasında, “ danışma” (meşveret) usulü­
lu feodal Osmanlı Devleti’nin siyasal devlet ile toplum arasındaki “ nisbî ba­ nün yeniden canlandırılıp geliştirilme­
çatısını sarsan bir başka olguydu. rış” ! da bozdu. Bu; Osmanlı monarşi­ si çabaları, en dikkat çekici örnektir. Bu
Nihayet, genel olarak Osmanlı siya­ sinin keyfî ve despotik bir karakter al­ usul, başlıca iki yoldan gerçekleştirilme­
sal sisteminin parçalanmasına yolaçan ması demektir ki, birçok ayaklanma ye çalışılmıştır. Birincisi; devrin ileri ge­
ya da bu parçalanmanın göstergesi ola­ hareketlerinde bu durumun izleri açık len kişilerinden, hatta bazı yabancılar­
rak sayılabilecek bir başka nokta da, olarak görülür. dan, devlet işlerinin durumuyla ilgili ra­
12 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

porlar (“ layihalar” ) istenmesidir. Bu Alemdar Mustafa Paşa’yı saf dışı ettik­ Şûra-yı Askerî, Dâr-ı Şûra-yı Babıâli ve
yol, özellikle Batı düşüncesinin ülkeye ten sonra, bir dizi reform girişiminde Meclis-i Ahkâm-ı Adliye adında ve as­
akmasını kolaylaştırıcı bir rol aynamış- bulundu. Yeni padişah, tıpkı III. Selim kerî, İdarî ve adlî konularla ilgili sürekli
tır. İkinci örnek; “ meşveret usulü” nün gibi, devlet sistemindeki dağılmanın an­ danışma organları kurulması (bunların
yeniden ve kalıcı bir şekilde düzenlenip cak reformlarla önlenebileceği fikrin­ sonuncusu, bugünkü Danıştay ve Yar-
kurumsallaştırılması anlamına gelen, deydi. Fakat, yumuşak ve kararsız tu­ gıtay’ınkilere benzer yetkilere sahip bir
“ Meclis-i Meşveret” in kurulmasıdır. tumlarıyla tanınan III. Selim’den farklı yargı mercii olduğu gibi, yasaların ha­
Bundan başka, III. Selim, siyasî, İdarî olarak, katı ve radikal yöntemlerden zırlanm asında bir tür “ danışm a
ve adlî alanlarda başka birtakım reform yanaydı. Bu açıdan, Sened-i İttifak ti­ meclisi” rolü de oynuyordu); dışişleri,
girişimlerinde daha bulundu. Bunların pi, merkezle çevre güçlerini “ uzlaştır­ içişleri, ticaret, maliye, evkaf gibi yeni
başlıcalan şunlardır: Ayanların eskiden m a’^ amaçlayan bir formülü atlattık­ bakanlıkların kurulmasıyla ve idare
olduğu gibi yine seçimle işbaşına gelme­ tan sonra, olanca gücüyle merkezî dev­ içinde fonksiyonel bir işbölümüne gi­
leri ve bunların seçimine valilerin hiç­ letin gücünü artırıcı, taşra güçlerini dilmesiyle, ilkel anlamda bir “ kabine
bir şekilde karışmaması; şehir kethüda­ merkeze bağlayıcı ve nihayet genel yö­ sistemi” ne adım atılması; buna para­
sının da halk tarafından seçilmesi ve ka­ netim sistemini düzeltici reformlarını lel olarak sadrazamın rolünün silikleş­
dıların buna karışmaması; kadı ve na­ birbiri peşisıra gündeme soktu. Bunla­ mesi, bir ara isminin de “ başvekil” ola­
iplerin (kadı vekili) usulsüz işlemlerine rın başlıcalan şunlardır: Tımar sistemi rak değiştirilmesiyle, sadece kabine bir­
son verilmesi; halktan alman resimle­ kalıntılarının ve sipahiliğin kaldırılması liğini temsil eden bir kişi, “ nâzırlar ara­
rin (vergi) sınırlanması... Ancak bu ye­ suretiyle yerel hâkim güçlerin ekono­ sında nâzım” (bakanlar arasında dü­
niliklerin hayata geçirildiği söylenemez. mik ve askerî temellerinin sarsılması; zenleyici) durumuna gelmesi...
Reformcu kanadın zayıflığı, reformların Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılarak (1826) II. Mahmud döneminde, bunlardan
esin kaynağı olan Fransa ile diploma­ askerî gücün siyasal iktidaraıtâbi kılın­ başka, devlet-toplum ilişkilerini yeni­
tik ilişkilerin bozulması, reform girişim­ ması; merkezî-bürokratik bir sistemin den düzenleyici ve uyruklara yeni bir­
lerinden rahatsız olan çevrelerin dire­ yeniden kurulması; ulemanın malî ve takım hak ve güvenceler tanıyıcı giri­
nişi, devlet kadrolarının yozluğu vb. İdarî özerkliğine son verilmesi; Dâr-ı şimlerde de bulunulmuştur: kadıların
birçok sebep, bunda başlıca rolü oyna­ yetkilerini kötüye kullanmalarını önle­
mışlardır. Nitekim, III. Selim yenilik­ mek ve rüşveti ortadan kaldırmak ama­
lerinin can damarı olan askerî ıslahat’ cıyla çıkarılan “ Tarik-i İlmiyeye dair
tan (Nizam-ı Cedid ordusu) tedirgin Ceza K anunnam e-i H ü m ay u n u ”
olan yeniçeri ve öbür asker ocaklarının, (1838); memurların işleyebilecekleri
İstanbul’un yüksek ve orta tabakaları suçları ve bunların cezalarını gösteren,
ile taşra âyan ve voyvodalarının da des­ kanunsuz ceza verilemeyeceğini ve keyfî
teğini alan direnişi, yalnız III. Selim re- cezaların kaldırıldığını açıklayan, Os­
formizminin değil, aym zamanda onun manlI ceza hukukunun belirsiz “ zulüm
saltanatının da sonunu ilân etmiştir suçu” ve “ siyaseten kati” cezalarından
(1808 Kabakçı Mustafa ayaklanması). uzaklaşma yolunda da bir adım sayılan
Böylece tahttan indirilen ve öldürülen “ Memurine Mahsus Ceza Kanunu”
III. Selim’in reformlarından, ilerki dö­ (1838) bu alandaki atılımları belgeleyen
nemlere, kalıcı ve kurumsal bir miras iki yeni ve önemli yasadır. Bundan baş­
geçmemiştir. Bu dönem reformizminin ka; devlet hizmetinde bulunmuş kişile­
asıl katkısı ve mirası, askerî yenilikle­ rin, ölünce mallarına elkonması (mü­
rin Batı’ya dönük bir asker-aydm tipi, sadere) usulü kaldırılarak, bunların
diplomatik alandaki ilişkilerin de yine mülkiyet ve miras haklarına güvence
Batı’ya dönük liberal ve reformist bir getirilmiş, hukukî ve ekonomik durum­
aydınlar çekirdeği yaratmış olmasıdır. ları bir ölçüde düzeltilmiştir, ö te yan­
Bu oluşumun önemi, özellikle Tanzi­ dan II. Mahmud, din ve vicdan özgür­
mat döneminin hazırlanması bakımın­ lüğü ile yasalar karşısında eşitlik yolun­
dan dikkat çekicidir. da bir tutum takınmıştır. Onun, "Ben,
tebaamın Müslümanını camide, Hıris-
Rusçuk Ayanı Alemdar (Bayraktar)
tiyanını kilisede, Musevisini de havra­
Mustafa Paşa’nın İstanbul’a yürüyüp
da fa rk ederim. Aralarında başka gû-
başkentte duruma hâkim olması ve
na (türlü) bir fa rk yoktur. Cümlesi hak-
ayaklanmayı bastırmasıyla yeni bir dö­
kındaki muhabbet ve adaletim kavidir
nem başladı. Yeni hâkim güç, IV. Mus­
ve hepsi hakikî evladımdır” şeklindeki
tafa’yı tahttan indirip II. Mahmud’u
sözleri, uyruklar arasında din ve mez­
padişah yaptı; Alemdar da sadrazam /// . SELİM : Siyasî, İdarî, adlî ve askerî
alanlarda birçok reform girişimlerinde hep farkı nedeniyle ayrım yapılmama­
oldu (1808). II. Mahmud, taşra güçle­
bulunan IH. Selim, devlet yöneliminde sı ilkesinin ifadesidir.
ri ile merkez arasında bir sözleşmeyi ve
karşılıklı vaatleri içeren ve ilerde anla­ danışma (meşveret) usulünün yeniden
tılacak olan Sened-i İttifak adlı belge­
canlandırılmasını istiyordu. Ancak bu Sened-i İttifak
yenilikçi padişah güçlü bir direnişle
yi önce imzalayıp, sonra hem bu bel­ karşılaştı. Sened-i İttifak, Alemdar Mustafa
geyi hem de onun başlıca yaratıcısı olan Paşa’nın çağrısına uyarak İstanbul’a
ANAYASALAR 13
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

gelen bazı Anadolu ve Rumeli âyanı ile Meşrutiyet’e (1908) kadar sürdüğü gö­
valilerin, Alemdar ile yaptıkları toplan­ rüşünü savunanlar da vardır. Dar an­
tıdan (“ Meşveret-i Amme” ) doğmuş lamıyla Tanzimat ise, genel olarak ka­
bir belgedir. 1808 Ekim başlarında ha­ bul edildiği üzere, 1839 Gülhane Hatt-
zırlanan ve kabul edilen bu belgede, ı Hümâyûnu ile başlayıp 1870’Ii yılla­
merkez adına ulema, devlet ileri gelen­ rın başlarına kadar süren sınırlı bir dö­
leri ve askerî şeflerin, âyan adına da nemi ifade eder.
dört hanedanın temsilcilerinin imzası Dar anlamıyla Tanzimat döneminin
vardır. Böylece hukukî anlamda iki ta­ öncekilerden ayrıldığı birinci nokta,
raflı bir belge, bir misak ya da sözleş­ Tanzimat reformlarının padişahtan de­
me niteliği gösteren Sened-i ittifak, da­ ğil, az sayıdaki fakat etkili devlet adam­
ha sonra II. Mahmud tarafından, iste­ larından gelmesi ve bunlar eliyle yürü­
meyerek de olsa, onaylanmıştır. Sosyal tülmesidir (Mustafa Reşid, Âli ve Fu-
ve siyasal oluşumu bakımından ise bel­ ad Paşalar...). O kadar ki, Tanzimat
ge, kimi yazarlara göre, çevre güçleri döneminin ve bunun etkilerinin bile, bu
olan âyanın merkeze dayatıp kabul et­ paşaların siyasî ve fizikî ömrüyle sınır­
tirdiği bir belge; kimi yazarlara göre lı kaldığı bile söylenebilir.
askerî yenilikler için vakit kazanmak ve
Tanzimat’ın ikinci özelliği, Osmanlı
âyanı geçici olarak tatmin etmek iste­ II. M AHM UD: II. M ahmud da III.
devlet sistemiyle ilgili değişmelerde, dış
yen merkezin bulup kabul ettirdiği bir Selim gibi devlet düzenindeki dağılmanın
yapılacak reformlarla düzeleceğine etkenlerin rolünün elle tutulur hale gel­
formül; bazılarına göre ise merkez ile
inanmıştı. Ancak III. Selim’in yumuşak diğini göstermiş olmasıdır, örneğin,
çevrenin ağırlıklarının birlikte rol oy­
ve kararsız tutumuna karşılık II. Tanzimat’ın asıl mimarı olan Mustafa
nadığı bir “ anlaşma” niteliğindedir.
M ahmud daha sert ve radikal yöntemler Reşid Paşa, Batı uygarlığıyla bütünleş­
Bir başlangıç bölümü, 7 madde ve bir uyguladı. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak, menin zorunluluğuna inanan yeni bir
de Ek’ten (Zeyl) oluşan Sened-i ittifak’ askerî gücün siyasî güce tâbi olmasını aydın-bürokrat grubun temsilcisi olup
da merkez âyana güvence vermekte, sağladı. Batılı devletler ve özellikle İngiltere ka­
âyan da merkeze olan sadakatini belirt­ tında büyük saygınlığı olan bir devlet
mektedir. Mutlak monarşi tipi bir dev­ adamıdır. Öte yandan, Mısır ve Kava-
lette bu sonuncu husus zaten doğal bir mü gerçek ve fiilî bir yaptırım haline
gelmekten alıkoymuştur. lalı Mehmed Ali Paşa sorunu yüzünden
olgu sayılmak gerektiğine göre, Sened-i başı dertte olan imparatorluğu bu du­
Ittifak’ın asıl dikkati çeken özelliği, pa­ Sened-i ittifak; Alemdar Mustafa
Paşa’nın tasfiyesi ve devlet merkezin­ rumdan kurtarmak için başta Ingiltere
dişahın âyana verdiği güvencelerdir. olmak üzere diğer bazı Avrupa devlet­
Padişah; onların hayatı, mal ve mülk­ de de âyan etkisinin kırılmasıyla hü­
kümsüz bir belge durumuna düşmüş ve leri ile ittifak yollannı arayan Mustafa
leri üzerinde keyfî işlemlerde bulunma­ Reşid Paşa’ya, İngiliz yetkilileri, Os­
ma sözü vermekte, âyanların kendile­ unutulmuştur. Sened-i Ittifak’ın geçer­
liliğini koruyacak tarzda sürekli ve tem­ manlI Devleti’nin ekonomik, siyasî ve
rine tâbi küçük âyanlar üzerindeki ege­ idari hayatında birtakım reformların
menliklerini tanımakta, hanedan hak­ silî bir örgütün bulunmaması, âyanın
birliğini koruyamaması, direnme hak­ yapılması tavsiyesinde bulunurlar. Eko­
larının babadan oğula geçmesini kabul nomik alandaki reform talepleri, Os­
etmekle de, fiilen varolan feodal düze­ kının da koşullarının belirlenmemesi gi­
bi nedenler, bu belgenin daha baştan manlI ekonomisinin, kendisini dış reka­
ne hukukî statü ve süreklilik kazandır­ bete karşı koruyan himayeci setlerden
maktadır. ölü doğmuş olduğunu gösterir. Buna
karşın yine de, Tük tarihçi ve kamu hu­ kurtarılmasını, böylece liberalleştirile­
Sened-i Ittifak’ın yaptırımı, ahlakî ve kukçularının önemli bir bölümü, mer­ rek dışa açılmasını amaçlamaktaydı.
dinîdir; taraflar karşılıklı vaatlerini Al­ kezî otoritenin mutlak egemenliğini dı­ Nitekim, Ingiltere ile yapılan 1838 Ti­
lah’a ve Peygamber’e yemin ederek pe­ şardan sınırlayan bir belge olarak gör­ caret Antlaşması (bu antlaşmanın ben­
kiştirmişlerdir. Bağlanmaların sürekli­ dükleri Sened-i Ittifak’ı meşrutiyete ve zeri daha sonra pek çok Avrupa dev­
liğini sağlamak için Sened-i Ittifak’ın hatta hukuk devletine doğru bir geliş­ letleriyle de yapılacaktır), bütün bu ta­
Divan-ı Hümâyûn kaleminde saklan­ menin ilk adımı saymışlardır. Buna kar­ lepleri fazlasıyla karşılamıştır. İngilte­
ması, padişaha ve ilgililere birer sure­ şılık, Sened-i Ittifak’ı feodalitenin meş- re’nin ve diğer Avrupa devletlerinin si­
tinin verilmesi, her yeni sadrazam ve rulaştırılması şeklinde görenler ise, yasî ve İdarî alanlardaki taleplerinin
şeyhülislam tarafından imzalanması gi­ olumsuz bir değer yargısına ulaşmışlar­ candamarı ise, imparatorluğun bütün
bi usuller benimsenmiştir. Padişah, dır. uyrukları arasında tam bir eşitliğin sağ­
mutlak hakları gözönüne alınarak ye­ lanması noktasında odaklaşıyordu.
min dışı bırakılmıştı ama, devlet ricali Bundan beklenen de, özellikle Hıristi­
ve sadaret makamının verdiği sözler,
Tanzimat Dönemi yan unsurların korunması ve gelişme­
ayrıca kendisinin tuğrasını belgeye ko­ Geniş anlamıyla Tanzimat (düzenle­ lerinin sağlanmasıydı. İşte, başta 1839
yarak gösterdiği onay, onun da bu bel­ meler), Osmanlı devlet yapısında ve Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fer­
geyle bağlandığı anlamına gelir. Sened-i devlet-toplum ilişkilerinde yapılan dü­ mam olmak üzere, Tanzimat’ın esas ic­
Ittifak’da ayrıca, keyfi işlemlere ve zul­ zeltmeleri ifade eder. Bu açıdan, bu de­ raatı bu bağlam içinde ortaya çıkmış­
me karşı direnme ve isyan hakkının da yimin kapsamına, III. Selim ve II. lardır.
tanındığı görülür. Ancak bunun koşul­ Mahmud reformlarını sokan yazarlar Tanzimat reformculuğunda dış bas­
larının gösterilmemiş olması, bu hük- olduğu gibi, Tanzimat döneminin II. kı ve etkilerin bunca açık bir şekilde rol
14 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

oynamış olması, gerek o dönemde ge­


rekse ondan bu yana, Türk ve yabancı
pek çok gözlemciyi, Tanzimat’ın dış
•»4 J-f "■=“■“>• ^*4* £? baskıların bir eseri olduğu fikrini sa­
3öö»aöOK^3»:o:ö::cî vunmaya götürmüştür. Bu görüşte bü­
yük bir gerçek payının bulunuyor olma­
sı, Tanzimat’ı doğuran önemli iç neden­
lerin gözden kaçırılmasına yol açmama­
lıdır. Reformist bir genç aydın kuşağı­
nın yetişmiş olması, bunların birtakım
reformlarla devleti düzeltip güçlendir­
me fikrini ısrarla savunmaları, Mısır ve
fia t Boğazlar sorunu gibi devletin iç zayıf­
lıklarından da kaynaklanan iki temel
sorunun ancak bu şekilde çözülebileceği
4ı*l—i A %j W' ' j 'j ' *^>'^*;' l i S '^ *r' *kJ. J a—L»i l f <6^1» j U*' C*9-#A O' 44J.*L j j K jO Ç J
inancı, iç dinamikler konusunda ilk ak­
\ *rr‘^r*)$*3iJ' ..... la gelen noktalardır. Bir başka deyişle,
j'j 4* V>*^-' 4>* 5L\S”,L[_yû x ^ x li a-Î^- lT t j j • $ j oL »'j I
İmparatorluğun siyasal birliğinin vak­
KJL*5i —.-»'-j ■^>v*j4v.^V/v»^v^’^ 4f WjOU-’^ - j tiyle dayandığı ve artık çürümüş olan
f l İ a i | '-J^rV: -A j
-'i*1-
İ „*-*j«*1j '
oSU-*"J_>4>'J;-f«Ûl*•■>'»',)
1 *T4_rf'£l*!—L£ol»jl»*J <Z*LuJ&‘J J j £&3 » i J / J . 1;*AiI A__• «-.‘••J.Ia V“^"’ f 't g î . l
J.iJ/-a^3JjU**vjjv J payandalarım yenilemek ve güçlendir­
|?A^ **/«*•jCJfc*-* fcîjj mek ihtiyacı, bir iç faktör olarak ken­
İ C J j •_^»o^îaJ}' £>-•' aA»*-' J j -»' »A/ J jU.a* '4A-' iiı^yV i.1 I^*t [ ,Q j
V ^ _ x jİ'j'Jt^ıİM^r ^. 'w3j a . —ı-*1 —!*!-*■ J.' wl > HiMUj-»' ^J*1/ uş~İj ——j -i' of»- j j U-W »jfe-iO — 4 ,'/^ - .^ «'
dini şiddetle hissettirmektedir. Artık ge­
f ' -> -V *— t ' j j y 4*'j O j^ ^ *— çerliliğini yitiren askerî-teokratik teme­
t. § 3 1 *.yL_^l «Iİ~.J~Aj) O j j -j it .j L —^L»j j •»-' *~ ~ o W j OyL.^4tl_»rj »ylÂyV *-./ j j *—V ç^’4*» o 'a 'jSj ., y -iY j ,J*—^4J v'-*'.' f ’S i j i
lin yerine, dağılma halindeki kitleleri
yeni ilkeler çevresinde toplamak, dev­
M£* j j1-,**jVyj *Lj»j u/j^iyovy ^ letin faaliyetlerini hukukî güven esası­
' ^ ’-'t:~-'"‘‘.<f/ j*11'1->‘)^>rı l5''-11■'•^'-±M«tj»'tyf'»'t1-*:' Çr *•/* *
WnL^ oi—-’>*' wVj’.jıi'ya.._>._...-;., '^'^»|— j » 4 j ' « y j y i _ ^ i ' j »j. k na dayayarak siyasal birliği ve istikra­
|W * ^ u ı^ y ^ L jj.y },i,_•j|y»1U i< jy u j L -^i. j U » •j/>' 4- j.'j>j> . ı i Vj 1â-î-ı'» -İ.Jl j j 'w'- I
/^ *• 4 > - » 'j L J j 'j L , ^ .. .yfk .A*- * -} /.'J . ' j y u ^ 1- " *H*0 J <1M O LJj.•) ^ 4 J i\ ,
rı yeniden kurmak, bu aranışın özünü
rj^V^* s\j~‘ f*.**»•i-®-< ^,LJ.'l_Ja>'syj)yL-lı' tf‘Â^rj‘3'7^)***“ '— i*1^ r meydana getirmektedir. Bu hedefe de,
*vUj'4y.«t y » * * ^ - - / ' “v — j,»' o f
!2?A$ v"V -u r 4 **
J* **1 4A J
j ݣ1.'
* _
jfc
J-i<, J-İJ
j Jf-- wO_iy keyfiliği önleyen, kişisel özgürlük ve
- a*;’^ ^vy >Lilo Ji^j:jj.*-i.^iia-V VjUj ^.j wali'lJ .K fj^ j'İs ş 'Â F-g dokunulmazlık alanlarını çizen huku­
'!' y^j^*1y*-*-»>*^yl'!:»j,:4j'>'y05İ^»rr>i’- » sfj***'■>>]?^ ’J'û. 4,'^i'i -UJ'j
oi-t1^-.'j\ •*•> e*^^»-*1--'“•-^•‘■^■^yy >>h ^-**:j4jt1 ->.-o* **. £.y~3 cyı*j u^ı t*i kî reformlarla ulaşılabilineceği fikri,
■'^ >. ' j j t ^V jU'*-/*yjy■^.’^^jı>»j~«r>t5-,W^w'#'#^1jY#kûJji»t5-»Lyy^»u»yı ye Tanzimat reformculuğunun ana tezidir.
/ » ‘jy y-,iy^*^J• » ^ ^ j * ^ y » •»“rjj4j' ^_i.‘ j
^j, ^ ^c-w^ocyj'(»'ji*-ioyijyî.i,c>u'Uikjly » . 4 y y ^ l y y i i j Böylece Tanzimat dönemi ve icraa­
«.t'+j,*t+ltoîj} j-4*:«A4->Â
.‘^^SÂL'U-I^yuVjl^y.«jtfU»»'^/j*a- JjK
fi uuf u»y^ u * * ı j j jj^»1ıc <c.4y^_ j^* *** J*ju. x tı, hem dış hem de iç etkilerin kesiştiği
C^ -j>»y^':«.*^«-A'**û j ‘.«yyi—• } W j«ai.4U4-*^**~jtjjç-y4'r^*-" ' , y j 1«* ^oikijjjUCj bir noktada ortaya çıkmaktadır.
3 1 ^ A _ > y g _ L J - ' w yij' 4 y u :i* lj #u>ç^-»^-«r*L6*»jıy4İilj U .< ı u « r A y i i i j U f ılfc jl
i-' '- ovTjAfı i i i y. j Mi yyÂ; >*Ai ^y£^*A' j A_4A- 4yyA/u^ıy«r*jJı Tanzimat’ın üçüncü ayırdedici özel­
ly'â uuki1.jUy*aA » J ^ - Â yL-ıxîû><,yıj j - j <!•'«-«JJ;â.Jt*r**' | liği, ilk defa olarak geniş kapsamlı bir
j3...............................................
I j^*»*’j'-5^*JJ l^ r ı*.y’w>1j’,--..5j İ-V i|
X^f --»y J>->; jı^ıojUj^A^' ^jr reform programını getirebilmiş olma­
KVVt a‘:— jç'ı4>y- sıdır. Bu nokta, dönemin temel belgesi
t ■.•O'-- -f»ı^,,t
£ ' J y î < ,A U ı'
\y X k ..'• r .-..'..L .^ 'r.. _iU '■ ■■' • ' <■
»a— 4 İ * 4 < * « ^ ' C t *;. 1 olan ve Tanzimat dönemini başlatan
Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile, bundan
sonra çıkartılan belgelerin en önemlisi
'--V-‘] ^i^-u )a. , >aU-1* y > ^ 1 _ ^ - ^ ^ - A » ,-*»y»(.>-'*JUlJ.* >
—) sayılan 1856 tarihli Islahat Fermanı’nın
fc?î%yi| ^y~l*.;Y ^.Li«İ. a4^ jy-»iC*A-‘'A*UjA*İL'j y ' ^ L J ^ ' j l y «İL-m J a *İ«* İ>*aj> 4;— . I^»l ^_»-l katkılarının gözden geçirilmesiyle daha
t . ' A \ -- • - ' ■’ ' T • ■ - j * v W ^ > ^ j ^ W ,Ayi^^y>4*vi;ıj 1_y(i* u 5 U 'jy j» A jy * iû ,,4i*wA.
A*“(.«
*'*T '*J-—'*•>4'
ra “. A>•-----—
>-»l4£VUe“-i.w
- JVj'4A_—4»J ----)
-—■ y- U.Iİ .'ı*yi' Jy£ S.jyi^ iyi anlaşılabilir.
M . » S y » ■->* 7' •■'4»*■'
y<A % " a
j 'Ss*'tjj-*')’-**)/iç•Z— y^j j J ; ' J Î U j j l A —'İÜJiutkilTf^^
lıfs t *->>Jjj41,*r~- ^^y j r < - '> tır' «t*!*1*^'^-1*^^^***^*»^»*^'y i-*-*ijV>iy-- Giilhane Hatt-ı Hümayunu
j ' A-Jr '“•■u'**-Jy^j'LJ»»'4U.J*l_» >A^ *«£*İ•»*y*-yi •aU
j >a ' oVy « .ü ^ > y -A ^ u y 'j i» ' ^ 'j »j eu.j c y >öaJ ^ ^ «a- ^ j ' â4-i j j y y ^yAÂ.t p
Mustafa Reşid Paşa, “ Tanzimat-ı
j j i ' fc- » « / </ı Jj> jA i'.A - 4*pj;j;LM.v>J'4Yyty A j y y i L u ^ j ^ , j ^ j u * t wrh 4 4 lj.A -y4Jj*^ .jı^ tw A İ ,'jjL « J W jy -ı î
Hayriye” adını verdiği reform taslak­
c^A,:^ « ı^ y '* *i^ tA -¥ ijıri i*^4ı'*Jrk:' I
j * u i t/» - t iC -jo>y> ,w V .^ Y yiU *j;'*ji^ -'c> A Ü ı_^ j> j^ -âiy ^U a-Ij u u y t larını, daha II. Mahmud döneminde
|iîî j>'’j U i C / - A » - ; A j y j - Jİ^Uaj jy.1 dAw4'i4-j j Ja' V
^ y J ,1 j - . ^ Uü j y ' 4 -i-j> y ' 1* - y 1- - »—^ j - 1 î y i 1" JVj'y*4* 1^ ' *i^ ' l
i w ^ l y ^ y - a^ 4 jj^ ^ ik -iJ S jJ İ* : f^.***jjy j* 1.* •*^'>crJ^ ‘ j:- ' / ’'-u ^«*'AuVy a‘U 1
D IŞ B A SK I SONUCU: Müslüman
jA.y_jy_f»' k-*y Jr>i} -C j,-.ı g ^ ^ A İA iJ ^ y ^ y y"-ijj>' *^A*j.ri-j^'y-^-Jjı *-('Ja>Jj:*^ jy^*^ *•j ‘•u—*j -»./* i olmayan uyruklara yeni haklar tanıyan
j ^i ^a. * 1jy < jÂki<«uu«i4^ 4rty^j<V y»ûA 'U etii*U ıı| ^ û v y 1#»**V44j(yAwi»*'*i»Â.jy >^Uwy; ';yî*yi»A»t | 1856 Islahat Fermanı’nın esasları  li
oji,}jj1'..liy».^jjUa«jy'jjy^j -^j'^ ' ü- <■4—
jity»'<a^>'J’1'»‘^yA-*»^»»’ıA4-îy4*y^»jjy f Paşa ile İstanbul’daki Fransız ve İngiliz
j-J j y j ı y * ı> k ^ y y « < ü y >1» * * ! ^ ' *4 4—4Jik« j y a i t . u .1 f
*r Jl—« i ‘j y ' 4 4 ^ # (^;Ajy»ıLî « jA it*»5ı>ri»4,U ^—i4 ^ 1 i',jj5 U l» jjy ^ <)*jA*Uu.«lHf ü/ j «ai j W j i,J ^ 'vjy ’» y 4 ^ y , elçileri arasında kararlaştırıldı.
Ferman ’da yabancı uyruklulara emlâk
< - * * ' j j ' *—
^y-YlJal*r^4-3'yJ'■U'>-44*Le*'A»A»y4A>*^»4-Jıy | tasarruf hakkı tanınıyor, Vsermaye-i
A vrupa’dan istifadeye bakılm ası..."
£)*§S3 c S:425&^Î5 e£ isteniyordu.
ANAYASALAR 15
Anayasal Gelişmelere Toptu Bir Bakış

KHATHTHY HUMAIOUN
OU

CHARTE IMPfiRIALE OTTOMANE


DU 18 FE V R 1E R 1 8 5 6 .

EN FRANÇ.4IS ET EN TUItC;
Sl'IY IK OK IA PKONONCIATİON DU TURC FİGÜRLE EN LBTTRES FRANÇAISES, DE NOTES ET D E E PU C A T ÎO N S ;
AUJtBPACNKK D ANK TABLE SOBMAIRB ET INDIGAT1VR DES TRENTE-CINt? PARAGRAPH EM DONT SK OONPU&E CET *C T R PO U TIÇU E ;
LE TOCT FAISANT SCI TE E T CUHPLEHENT AU NOUVEAU GU1DE DE LA CONVERSATION EN FftANÇAlB ET EN TURC ,

PAR T. X. IHANCHI,
Aıtcıcn Secrûiaıre-inlerprtte ılu Roı, Oflicicr tie l'ordre ımpunal de la Lûfçion d'honneur, derore des ordres oltomans du NıchSn el du Mfcdjıdiie,
Meıubre de l'AcaıKnııe impuriale des Sciences el letlres de Oonslanlınopleet de pluaieur3 SociAtes savantes, françaises el etrangûres.

Plos le t mon«rq«ıes on l de grice» i conferer e l de lıieofaits â tvpaodre,


plui iU soot puiuanls. ,

^La.ıJLj ijJjl ~ l Av 'ı


o ji jjküj» o ULjuİIj . 4LDI

PARİS.
TYPOGRAPHIE ÜRIENTALE DE MADAME VEUVE DONDEY-DUPRE,
R1IE SAIMT-LOUIS AU MARAIS, 4 6 .

18ÖG.

H A Y IR L I TA VSİYELER: 1856’da Fransa’da T.X. Bianchi tarafından çevrilerek yayımlanan Islahat Fermanı, Fransızca baskısının
önsözünde, "çağın ışıklarının ve Bâbıâli’nin dostu ve m üttefiki güçlerin hayırlı tavsiyelerinin ürünü” olarak değerlendiriliyor.
Fermanı çeviren Bianchi, kralın eski çevirmeni ve Mecidiye nişanı sahibi.

hazırlatmıştı. Bunun ölümünden son­ cezalandırılmama vb. Bundan başka, lirmektedir: yasaların padişahın keyif
ra tahta geçen Abdülmecid’e de bu mülkiyet hakkına getirilen güvenceler­ ve iradesine ya da yalnız şeriata bağlı
esasları kabul ettirmesiyle, Tanzimat le, yeni vergileme ilkeleri dikkati çek­ olmaktan çıkarılması, yasa üstünlüğü
Fermanı adıyla da anılan Gülhane mektedir: vergilemede adalet ve eşitlik, ilkesinin kabulü, herkesin yasalar
Hatt-ı Hümayunu ortaya çıkmış oldu. harcamalarda denetim vb. Hattın, hak­ önünde eşitliğinin vurgulanması, me­
Bu ferman, 3 Kasım 1839 günü Gülha- lar ve güvenceler açısından üzerinde murların yasal çerçeve içinde işgörme-
ne’de, elçiler, devlet ileri gelenleri ve önemle durduğu bir konu da, eşitlik so­ leri esası, bunu çiğneyenlerin yine an­
halktan oluşan bir kalabalık önünde runudur. Din, dil ve mezhep ayrımına cak yasal yollardan cezalandırabilme­
Mustafa Reşid Paşa tarafından okun­ bakılmaksızın herkesin yasalar önünde leri ve keyfî cezalara son verilmesi,
du. Böylece hatt-ı hümayun ilân olun­ eşit olduğu ilân edilmektedir. Nihayet, mahkemelerde duruşmaların açıklığı,
muş, “ Tanzimat dönemi” diye bilinen özellikle devlet adamlarını koruyucu ni­ vergi ve askerlik hizmetlerinin âdil ya­
dönem de açılmış oluyordu. telikteki bir düzenlemeyle, müsadere salarla yeniden düzenlenmesi vb. Bütün
Padişahtan gelen tek yanlı bir işlem (elkoyma) yasağının getirildiği ve dev­ bunlar, devletin kendi iktidarım yine
olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu, o dö­ let adamlarının usulsüz İdarî kararlara kendisinin sınırlaması yolunda bir adım
nem bozukluklarının nedenlerini saya­ karşı da korunduğu görülmektedir. atıldığını açıkça göstermektedir.
rak söze başlamakta, bundan sonra da, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda yoklu­ Tek taraflı bir işlem olan ve “ kendi
artık temel amacın “ mülk (ülke) ve mil­ ğu dikkati çeken hak ve özgürlükler ise; kendini sınırlama” anlayışına örnek
leti ihya” etmek olduğunu bildirmek­ düşünce, basın ve yayın, dernek ve top­ teşkil eden Gülhane Hatt-ı Hümayu-
tedir. Bu girişten sonra, hattın gövde­ lanma, çalışma ve kazanma, ticaret hak nu’nun güvencesi ve yaptırımı (müey­
sinin, kişi hakları ve güvenceleri ile ye­ ve özgürlükleridir. yide) da, padişahın bu esaslara uyaca­
ni yönetim esaslarına ayrıldığı görülür. Yeni yönetim usulleri ise; yasa üstün­ ğını bildirip yemin etmesinden ibaret­
Kişi haklan, ilkin, kişi dokunulmaz­ lüğüne dayalı bir yönetime geçiş hazır­ tir. Padişahı, verdiği sözlerden caymak­
lığı ve güvenliği konularında odaklaş­ lığı, yeni yasaların hazırlanmasında da­ tan alıkoyacak bir yaptırım ya da onu
mıştır: kişisel özgürlük, can güvenliği, nışma ve serbest tartışma ilkelerine denetleyecek temsilî bir kurum yoktur.
yasadışı nedenlerle suçlandırmamama ve uyulması şeklindeki düzenlemelerde be­ Ayrıca “ yemin” de, sadece sözvereni
16 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

bağlamakta, ondan sonraki padişahlar ladığı vergilerin kaldırılması; dinsel top­ nunlaştırma hareketleridir. Bu çabalar;
bu yeminle bağlı sayılmamaktadır. Bu lulukların kendi kendilerini yönetebil- yeni ekonomik ilişkilerin gerektirdiği
noktalar, hattın yaptırım gücünün za­ meleri, okul ve ibadet yeri açabilmele­ yeni hukuk kurallarını yaratmak, dü­
yıflığım ve iğretiliğini gösterir. Şu var ri; din ve mezhebi yüzünden aşağılan­ zensizlikten bunalan halka hukukî gü­
ki, Abdülmecid’ten sonra tahta çıkan mama; din değiştirmeye zorlanmama; ven ve eşitlik getirmek ve nihayet Av­
Abdülaziz’in ve hatta II. Abdülhamid’ Hıristiyanların da kamu hizmetlerine, rupa devletlerini tatmin etmek ihtiya­
in bile, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ bütün okullara hatta askerî hizmetle­ cından doğmuştur. Yeni yasaların bir
ndan bir “ ana kanun” gibi söz etmiş re girebilmeleri, mahkemede tanıklıkla­ kısmı yerli nitelikte (arazi kanunları, ce­
olmaları, manevî yaptırımın sanıldığı rının eşdeğerde sayılması; Müslüman­ za kanunları, mecelle), bir kısmı ise ya­
kadar zayıf bir güvence olmadığını da larla Müslüman olmayanlar arasında­ bancı ülkelerden alınmaydı (deniz ve
ortaya koymaktadır. ki davalara karma mahkemelerce bakıl­ kara ticareti, ticaret yargılama usulü,
Gülhane Hatt-ı Hümayunu, devletin ması; yargılamaların açık olması; ver­ hukuk ve ceza yargılama usulü kanun
resmî gazetesi Takvim-i Vakayi’de(ya­ gide eşitlik; yabancı uyruklulara emla­ ya da tüzükleri...). Kanunlaştırma ha­
yınlandığı gibi, taşra yöneticilerine de ke tasarruf hakkı verilmesi; banka, ti­ reketlerinin en önemli zaafı ise, birlik
iletildi, bunlardan metni halka okuyup caret ve tarım sermayesine olanak sağ­ ve bütünlükten yoksun olmalarıdır. Bir
açıklamaları istendi. Vergi ve askerlik lanması; “ sermaye-i Avrupa’dan istifa­ bölümü, İslâm hukukundan gelen,
dışında kalan konularda hattın derhal deye bakılması” ... öbür bölümü ise Batı kaynaklarından
uygulanmasına geçileceği de bildirili­ aktarılan yasaların yanyanalığı, bir
yordu. Tanzimat Fermanı, içte ve dış­ Tanzimat Reformları “ kurallar ikiliği” yaratmıştır. Buna,
ta genellikle olumlu karşılandı. Adalet, yargı mercileri düzeyindeki, şeriye ve
Tanzimat, sadece hat ya da ferman­
düzenlilik ve yasal yönetim vaatleri hal­ nizamiye mahkemeleri ikiliği de eklen­
lardan ibaret değildir, birtakım önem­
ka umut verdi. Ondan sonra başka bir­ melidir. Bu yüzdendir ki kanunlaştır­
li icraatları da vardır. '
takım reform fermanları daha çıkarıl­ ma hareketleri köklü bir değişikliğe ola­
Bu dönemde, merkezî devlet örgü­
dı. Bunların en önemlisi 1856 Islahat nak verdirmemişlerdir. Bununla birlik­
tünde “ meclis” adını taşıyan, fakat bu­
Fermanı’dır. te, meşruluk ve yasallık gibi temel hu­
günkü karşılığı “ komisyon” olan ku­
kuk ilkelerinin yerleşmesinde oynadık­
rullar oluşturuldu. Bunlar; askerlik,
1856 Islahat Fermanı ları rol azımsanamaz. Bunlar ayrıca,
maliye, içişleri, ulaştırma, sağlık ve eği­
padişahın mutlak iradesini sınırlayan
1839’da tanınan haklan yetersiz, ve­ tim alanlarında çalışıyorlardı. Yeni ku­
rilen sözleri de tutulmamış sayan bazı bir mevzuat çerçevesi de oluşturmuşlar­
rulların en önemlisi, Meclis-i Has ya da
dır.
Batılı devletler, 1856 Paris Konferansı Meclis-i Vükelâ adını taşıyan ve eski Di-
öncesinde, Osmanlı Devleti’ni Rusya’ van’ın yerini alan, kabine benzeri bir
nın müdahalelerine karşı korumanın kuruluştur. Ayrıca, 1837’de kurulmuş Tanzimat’ın Bilançosu
bedeli, Avrupa devletleri ailesine kabul olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye de, Tanzimat’la birlikte, sarayın karşı­
edebilmenin de koşulu olarak, yeni bir­ 1868’de Şûra-yı Devlet ve Divan-ı sında yeni bir siyasal güç olarak, bir
takım istekler ileri sürdüler. Bunların Ahkâm-ı Adliye adlarını alan iki bölü­ “ Tanzimat bürokrasisi” oluşmuştur.
düğüm noktası, yine Hıristiyan halkla­ me ayrıldı. Ertesi yıl açılan Şûra-yı Siyasal düzeyde dikkati çeken en önem­
ra tanınacak olan haklardı. Sonuçta, Devlet, her çeşit tüzük ve yasa tasarı­ li sonuç budur. Tanzimat; kişisel özgür­
1856 Islahat Fermam’mn esasları, Âli larını inceleme ve hazırlama, mülkî iş­ lük, kişi dokunulmazlığı ve kişi güven­
Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fran­ ler hakkında karar verme, yasa ve tü­ liği alanlarında da olumlu ve pratik iler­
sız elçileri arasında kararlaştırıldı. Bu züklerin uygulanışında görüş bildirme, lemeler sağlamış sayıhr. Köle ticareti
nedenle, fermanın bir dış baskı ürünü memurları yargılama, ve nihayet, pa­ başkentte tamamen kalkmış, keyfi ve
olduğu açıktır. dişah ve nâzırlar tarafından kendisine gizli idamlar, işkenceler seyrekleşmiş,
Islahat Fermanı’nın ana hedefi, Müs­ danışılan her konuda görüş bildirme askerî ve sivil feodalitelerin yerli halk­
lüman olmayan uyruklara eşitlik hak­ yetkilerine sahipti. Şûra-yı devlet Müs­ lar üzerindeki baskıları azalmıştır. Bu
ları getirmektir. Bunlara, bütün devlet lüman ve Hıristiyan unsurlardan oluş­ arada askerlik hizmeti de daha rasyo­
memurluklarına atanabilmek, eyalet tuğu için adeta bir “ millet meclisi” tas­ nel esaslara bağlanmıştır. Nihayet Tan­
meclislerine girebilmek ve Meclis-i Vâ- lağı izlenimi veriyordu. Ancak bu or­ zimat; sosyal ve siyasal kurumlarda
lâ’da temsil edilebilmek gibilerden ka­ gan, aşın yumuşak başlı tutumu yüzün­ köklü bir değişiklik sağlayamamış ol­
musal ve siyasal haklar da tanınmıştır. den ağırlığını hissettiremedi. masına rağmen, anlayışlar (zihniyet)
Bir başka dikkat çekici yön de, yaban? İdarî alanda; valilerin nüfuz ve yet­ düzeyinde önemli ilerlemelere yol aç­
cılara tanınan ekonomik hak ve kolay­ kilerinin azaltılması, malî işlerin mer­ mıştır. Yasallık, eşitlik_ve meşrutiyet fi­
lıklardır. Bu konuda, 1858 Arazi Ka­ kezden atanan geniş yetkili âmirlerin kirlerinin kökleşmesi bunun en belirgin
nunnamesi daha da güvence getirecek, eline verilmesi, taşra yönetiminin her yanıdır.
1867’de de yabancılara kentlerde ve kademesinde yerel yönetim meclisleri­ Tanzimat’ın kurumsal desteklerden
kentler dışında taşınmaz mal edinme nin kurulması gibi yeniliklere rastlanır. yoksun olması ise, onun başarısızlıkla­
hakkı tanınacaktır. Ayrıca, kadılık örgütü daha sıkı bir de­ rının başlıca nedenidir. Tanzimatçılar
Islahat Fermanı’ndaki esaslar özetle netime bağlanmış, 1864 tarihli Vilayet bir siyasal partiye ya da kitle tabanına
şöyledir: can, mal, namus, şeref doku­ Nizamnamesi ile de mülkî sistem Fran- dayanmıyorlardı. Ayrıca, Tanzimat re­
nulmazlıklarının, Müslüman olmayan sa’dakine benzer şekilde yeniden bölün­ formlarını yürütecek temsilî bir organ
cemaatlerin ruhanî ayrıcalıklarının bir müştür. da yoktu. Bir başka yapısal güçlük de,
kez daha pekiştirilmesi; kiliselerin top­ Tanzimat’ın bir başka katkısı da ka­ uluslaşma çağına girildiği bir dönemde,
ANAYASALAR 17
Anayasal Gelişmelere Toptu Bir Bakış

OsmanlI’nın siyasal birliğini, bu gerçe­ rerek mutlakiyetçi sisteme geri dönül­ sızlıklar, dış müdahaleler ve nihayet
ği yok sayarak yeniden kurabilmenin müş oldu. 1870’den sonra yemden beliren keyfî ve
zorluğuydu. Nihayet, dış müdahaleler Tanzimat’ın yukarda değinilen ikili baskıcı yönetim, anayasacı ya da meş­
ve bunlara bağlı olarak oluşan iç klik­ karakteri ve çelişkileri, Tanzimat değer­ rutiyetçi bir akımın doğuşuna zemin ha­
ler ve bunlar arasındaki hesaplaşmalar lendirmelerinde başka türden bir fark­ zırladı. Ülke ekonomisini Batı’nın olum­
da. reformlar yolunda derlenmesini lılaşmaya yol açmıştır. Klasik okula suz etkilerine açan Thnzimat, yine Batı
güçleştiriyordu. Bu yüzden, Tanzimat’­ bağlı hukukçu ve tarihçilerin, genellik­ kaynaklı demokratik ve liberal fikirle­
ın canlılığı adeta, birkaç devlet ileri ge­ le, bütün eksikliklerine rağmen Tanzi­ rin ülkeye taşınmasına da olanak sağ­
leninin azim ve iradesine kalmış gibiy­ mat’ta hukuk devletine ve liberalleşme­ lamıştı. özellikle 1860’tan sonra basın
di. ö te yandan, Tanzimat’ın ürkek re­ ye doğru bir yönelim buldukları ve bu ve yayın hayatı ciddi bir canlanma dö­
formculuğundan bile tedirgin olan fa­ yüzden de ona olumlu bir değer yargı­ nemi içine girdi. Şinasi, Namık Kemal,
natik dinci çevreler, iltizamın kaldırıl­ sı verdikleri söylenebilir. Buna karşılık Ali Suavi, Ziya Paşa gibi aydınlar,
masıyla gelir kaynakları kuruyan mül­ daha çok siyasal bilim çevrelerinde gö­ liberal-reformist fikirlerin sözcülüğünü
tezim, voyvoda, sarraf gibi asalak ke­ rülen bir yaklaşım, Tanzimat dönemi­ yaptılar. Mühendishane ve Tıbbiye öğ­
simler, genel olarak taşra egemen güç­ ni, Osmanlı İmparatorluğumun yarı- retmen ve öğrenci çevrelerinden başla­
leri, genişçe bir muhalefet bloku oluş­ sömürgeleşmesinin üstyapıdaki (hukuk, yıp, yeni gelişen yerli “ hayriye esnafı”
turmuşlardı. Bu koşullar Tanzimat’ın siyaset, ideoloji..) bir yansıması olarak na kadar uzanan bir kesim, adeta bir
da sonunu hazırlamıştır. Kurumlar ve ele almaktadır. Bu görüş açısından “ kamuoyu” durumuna geldi. Genç Os­
kitle desteğiyle değil, büyük isimlerle Tanzimat yenilikleri ve kurumlan, Ba­ manlIlar adım alacak olan aydınların
ayakta duran Tanzimat da, Mustafa tı kapitalizminin imparatorluğu dene­ belirli bir doktrinleri yoktu. Pratikte
Reşid Paşa ve onun yetiştirdiği Âli ve timi altına almasını kolaylaştırıcı bir iş­ üzerinde anlaştıkları ortak noktalar; öz­
Fuad Paşaların birbiri peşisıra hayat­ lev görmüşlerdir. gürlük, anayasalı bir rejim ve temsilî
tan ayrılmalarıyla ömrünü tamamladı. sistemdi (meclis). Bu görüşler kısmen
Özellikle 1871’den sonra, ülke, Bâbıâ- İslimi ilkelerden de hareketle savunu­
li ve sadaret makamını yeniden kendi­
Birinci Meşrutiyet luyordu.
ne bağımlı hale getiren sarayın (Sultan Tanzimat’ın ekonomik ve sosyal ba­ Genç Osmanlı hareketinin örgütü
Abdülaziz) hüküm ve otoritesi altına gi­ şarısızlıklarına eklenen siyasal istikrar­ 1865’te İstanbul’da gizlice kurulan

TERSANE KONFERANSI: 1876’da Osmanlı Devleti He Sırbistan arasında çıkan savaşın sonunda İstanbul’da bir konferans
düzenlendi. Rus Elçisi Ignatiev’in girişimiyle yapılan konferansta amaç, Sırbistan ve Karadağ’ın savaştan önceki statülerinin
korunması, Bosna ve H ersek’e özerklik tanınmasıydı.
18 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

KANU N-I E SA SÎ’N ÎN İLÂ N I: Osmanlı Devleti Tersane Konferansının sonuçlarından çekindiği için Kanun-ı Esasî’yi ilân ederek
konferansın etkinliğini kırmak istiyordu. Midhat Paşa’ya göre konferansa karşı Kanun-ı Esasî’y i çıkarmak zorunluydu. 23 A ralık’ta
Bâbıâli’nin Hariciye kısmının önünde Kanun-ı Esasî ilân edilirken, Kasımpaşa Bahriye Nezareti’ndeki konferansta Hariciye Nazırı
Saffet Paşa yabancı temsilcilere karşı yakadan gelen top seslerinin anlamını açıklıyordu.

“ Ittifak-ı Hamiyyet” tir. 1867’de başa­ buna olanak bırakmadı. Düğümü çö­ letlerine verilen söz uyarınca Anayasa
rısız bir darbe girişiminden sonra Av­ zen etken, “ meşrutiyetçi” görünen ve- bir an önce bitirilip İstanbul Konferan­
rupa’ya kaçan bu radikaller orada liahd Abdülhamid’in varlığı oldu. Mid­ sından önce ilân edilirse müdahaleler
“ Genç Osmanlılar Cemiyeti” adı altın­ hat Paşa ve Abdülhamid arasındaki uz­ de önlenir, aksi halde Avrupa’nın ve­
da yeniden örgütlendiler. Cemiyet laşma, Abdülhamid’in tahta çıkması ve sayeti sürüp gider. Bu tutum, I. Meşru -
1871’de dağıldığı zaman, meşrutiyetçi anayasalı bir rejimin benimsenmesi şek­ tiyet’i hazırlayan nedenler arasında, dış
mücadeleye ilk ivmeyi de kazandırmış linde sonuca bağlanabildi. Böylece II. güçleri yatıştırma kaygusunun da ne ka­
bulunuyordu. Abdülaziz’in baskıcı re­ Abdülhamid saltanat makamındaki, dar önemli bir yer tuttuğunu ortaya ko­
jimi altında Genç Osmanlılar aradıkları uzun sürecek yerini aldı, Midhat Paşa’ yar.
önderi Midhat Paşa’nın kişiliğinde bul­ yı da istemeye istemeye sadrazam yap­
dular. Başarılı devlet görevleriyle dolu- tı. 1876 Kanun-ı Esasîsi’nin
bir geçmişi bulunan Midhat Paşa, de­ Bu arada, anayasalı bir düzene geçi­
ğişme fikrine iyice alışan İstanbul ka­ şi gerektiren bir dış etken belirmişti. Bir Getirdikleri
muoyunun da desteğiyle, Mütercim yandan Rusya savaş hazırlıkları içinde Kanun-ı Esasî, üyeleri padişah tara­
Rüşdî Paşa’nın kabinesine nâzır olarak bulunuyordu; öbür yandan da impara­ fından seçilip atanan 28 kişilik bir ko­
alındı. Reform önerilerine direnen Ab­ torluktaki Hıristiyan azınlıkların duru­ misyon tarafından hazırlandı. Cemiyet-
dülaziz’in tahttan indirilip yerine V. munu bir kez daha kurcalamak için İs­ i Mahsusa adındaki bu kurulun, daha
Murad’ın geçirildiği günlerde, Midhat tanbul’da uluslararası bir konferans önceden hazırlanmış birtakım taslaklar­
Paşa Anayasa taslağı hazırlıklarını sür­ düzenlenmişti. Yeni sadrazam olan dan da yararlanarak oluşturduğu tasa­
dürüyordu. Ama yeni padişahın akli Midhat Paşa’nm anayasacılık tezi bir rı, Midhat Paşa başkanlığındaki Heyet-
dengesinin pek yerinde görünmemesi de şu mantığı içeriyordu: Avrupa dev­ i Vükela (bakanlar kurulu) tarafından
ANAYASALAR 19
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

M E C LİS-t M EBUSAN: tik Meclis-i Mebusan 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayt’nın muayede salonunda II. A bdülham id’in
nutkuyla açıldı. N utkun Başkâtip Said Paşa tarafından okunmasından sonra dua edilerek, toplantıya son verildi. Çalışmalar ise
A yasofya’daki Meclis-i Mebusan binasında yapılacaktı.

bazı noktalardan değişikliğe tâbi tutul­ şisel olmayan (objektif) bir dille, yasa yetkileri ise kısıtlıdır; bakanlar kurulu
duktan sonra, padişah tarafından ka­ ve hukuk diliyle kaleme alınmıştır. Me­ üzerinde padişahın mutlak söz ve etki­
bul ve ilân edildi. Anayasa çalışmaları tin, bir anayasaya özgü bölüm ve mad­ si olduğu gibi, bakanlar da meclise de­
sırasında, başını Midhat Paşa’nın çek­ delerden oluşmaktadır. ğil padişaha karşı sorumludur. Ayrıca
tiği ve aralarında Askerî Mektepler Nâ­ Kanun-ı Esasî; devletin monarşik ya­ yasaların yapılmasında son söz hakkı­
zın Süleyman Paşa, Ziya Paşa ve Na­ pısını korumaktadır: Devlet-i Osmani­ nın yine padişaha ait olduğu dikkati
mık Kemal gibi kişilerin de yer aldığı ye’de saltanat hakkı Osmanoğulları so­ çekmektedir. Üstelik padişahın Heyet-
liberal-reformist kanat, padişah hakla­ yuna ait olup, bunların bütün hakları i Mebusan’ı feshetme yetkisi de vardır
rını sonuna kadar savunan tutucu blok­ umumun kefaleti altındadır (md.3 ve ve bu yetkinin kullanılması oldukça ba­
la (Mütercim Rüşdî Paşa, tarihçi Cev­ 6). Bu monarşik devlet aynı zamanda sit koşulların gerçekleşmesine bağlan­
det Paşa, ulemâ..) sürekli çatışmak ve teokratik karakterlidir: devletin dini İs­ mıştır. Meclislerin toplantı halinde bu­
zaman zaman da geriye doğru adımlar lâm’dır; padişah aynı zamanda halife lunmadığı dönemlerde, yürütme, ülkeyi
atmak zorunda kalmıştır. II. Abdülha­ olup, şeriat kurallarını uygulatır; Şey- kanun kuvvetindeki kararlarla yönete­
mid’in de gitgide ağırlığını tutuculardan hülislâm’ın devlet örgütünde özel bir bilir. Görülüyor ki sistem, yürütme or­
yana koym asıyla denge, liberal- yeri vardır; yasalar din kurallarına ay­ ganını yasama karşısında son derece
reformcu kanat aleyhine dönmüştür. kırı olamaz; ülkede şer’iye mahkeme­ güçlü kılmış, yürütme organı içinde de
Nitekim Kanun-ı Esasî’de de bunun iz­ leri de vardır. padişahı en üst mevkide tutmuştur. Üs­
leri açık olarak görülmektedir. Kanun-ı Esasî ile anayasalı ya da telik bunca önemli yetkilere sahip bu­
Bir kurucu meclis ya da parlamento meşrutî monarşi düzenine geçildiği hal­ lunan sultan “ kutsal ve sorumsuz” da
tarafından hazırlanmayan, padişahın de, padişahın yetkileri son derece geniş­ sayılmıştır.
tek yanlı bir işleminden doğmuş olan tir. Sadrazamı, vekilleri ve şeyhülislâ­ Buna karşılık, yargı gücü ile ilgili dü­
1876 metni bir “ ferman anayasa” dır. mı o seçer ve atar; iki meclisli olan ya­ zenlemelerde, bu organın bağımsızlığını
Âyanın ağzından çıkmışçasına kaleme sama organından (Meclis-i Umumî) sağlayıcı, hâkimlere güvence getirici ve
alınan Sened-i İttifak’tan ve padişah Heyet-i Âyan kanadının üyeleri doğru­ yasal yargılama ilkelerini koruyucu il­
adına kaleme alınan Tanzimat ferman­ dan padişah tarafından seçilirler; genel keler dikkati çekmektedir. Kişileri ilgi­
larından farklı olarak Kanun-ı Esasî ki­ seçimlerle oluşan Heyet-i Mebusan’ın lendiren yargısal güvenceler bakımın­
20 ANAYASALAR
AnayasaI Gelişmelere Toplu Bir Bakış

dan Kanun-ı Esasî önemli esaslar getir­ kişi güvenliği sistemini kökünden sars­ yasanın demokratik yönde değiştirile­
miştir: Kimsenin yasayla bağlı olduğu maktadır. Din ve düşünce özgürlükle­ bilmesi de zordu, çünkü bunun yapıla­
mahkemeden başkasına gitmeye zorla- rine gelince; Kanun-ı Esasî, din ve iba­ bilmesi için, üyeleri padişah tarafından
namaması, bir davaya ancak ait oldu­ det özgürlüğünü tanımakta, düşünce atanan Âyan Meclisi’nin de üçte iki oyu
ğu mahkemede bakılabilmesi, mahke­ özgürlüğünden ise söz etmediği gibi, gerekliydi. Üstelik, anayasayı yorum­
melerin kendi görev alanlarına giren da­ basın “ kanun dairesinde serbesttir” lama yetkisi de yine Âyan Meclisi’ne bı­
valara bakmaktan kaçınmamaları, var­ şeklindeki kaypak bir hüküm de getir­ rakılmıştı. Bu nedenle Kanun-ı Esasî
olan belli mahkemeler dışında olağan­ mektedir. Ekonomik alanda ise; mal ve yalnız içeriği bakımından değil, güvence
üstü yargı mercileri ya da yargı kara­ mülk güvenliğini kurmakta, ortaklıklar ve yaptırımlar bakımından da gerçek­
rı vermeye yetkili özel komisyonlar ku­ kurabilme hakkını tanımakta, vergile­ ten meşrutî (anayasal) bir sistem getir­
rulamaması, yargılamanın açık (âleni) mede yasallık ve herkesin “ kudreti miyordu. Uygulama da bunu ortaya
olması, herkesin mahkemelerde bütün nisbetinde” vergi ödemesi ilkelerini ge­ koymuştur.
yollardan yararlanarak kendisini ve da­ tirmektedir. Seçme ve seçilme hakkı ise
vasını savunabilmesi, işkence ve eziye­ anayasada açıkça belirtilmiştir. İlk Osmanlı Parlamentosu
tin yasaklanması vb. Kanun-ı Esasî; hiçbir hükmünün hiç­ II. Abdülhamid, iç ve dış sorunlar
Haklar ve özgürlükler sistemine ge­ bir sebep ve bahaneyle askıya alınama­ karşısında iyice bunalan ve yalnızlaşan
lince; Kanun-ı Esasî Osmanlı Devleti yacağını, uygulamadan düşürülemeye- Midhat Paşa’yı, bir “ komplo” hazır­
uyruğu olan herkesi, din ve mezhebi ne ceğini bildirmekle, görünüşte, anayasa­ ladığı gerekçesiyle, Kanun-ı Esasî’nin
olursa olsun “ Osmanlı” , yasalar önün­ nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesini 113. md.sinin kendine tanıdığı yetkiye
de de eşit saymakta, kişi özgürlüğüne benimsemişti. Fakat, bu hüküm, ger­ dayanarak yurt dışına sürdükten son­
ve kişi dokunulmazlığına yer vermek­ çek bir anayasal güvence ya da demok­ ra, yabancı devletleri yatıştırmak iste­
tedir. Ancak, padişaha, “ hükümetin ratik koruma sağlayabilmekten uzaktı. ğiyle de olsa gerek, ilk seçimlerin yapıl­
emniyetini ihlâl ettikleri” bir polis so­ Bir kere anayasanın kendisi, yukarda masına geçildi. Bu seçimlerde kadınlar
ruşturması sonucu anlaşılanları sürgü­ görüldüğü gibi, demokratik bir yapı ve oy verme hakkına sahip bulunmadık­
ne yollama yetkisi veren 113. madde, sistem kurabilmiş değildi. Ayrıca, ana­ ları gibi, seçmen olabilmek için de bel-

tL K TO PLAN TILAR: Birinci Meclis-i Mebusan ilk yıl üç ay, ikinci yi! iki ay kadar faaliyette butundu. Bu meclislerde değişik
milliyetlere ve dinlere mensup üyeler olmasına rağmen meclisler, milliyetler ve dinler arası bir çatışma alanı haline gelmedi.
ANAYASALAR 21
Anayasal Gelişmelere Toptu Bir Bakış

li bir servete sahip olma şartı aranmış­ Abdülhamid İstibdadı


tı. Ayrıca seçmenler, mebusları doğru­
dan doğruya kendileri seçmiyorlar, me­ Osmanlı ülkesi II. Meşrutiyet’e ka­
busları seçecek olan ikinci seçmenleri dar (1908) Abdülhamid’in baskıcı ve
seçiyorlardı. Pek çok yerde ise bu se­ karanlık rejimi altında yönetildi. Baş­
çim bile yapılamadı; özellikle taşrada, ta Midhat Paşa olmak üzere, meşruti­
vaktiyle idare meclisi üyeliklerine seçil­ yetçiler şu ya da bu yolla saf dışı bıra­
miş olanlar “ ikinci seçmen” sayıldılar. kıldı, başkentten uzaklaştırıldı ya da sa­
Görüldüğü gibi, ilk parlamentonun tın alındı. Kişi güvenliği ve özgürlüğü
tamamen yok edilerek, hafiyelik ve jur­
oluşturulmasında uygulanan sistem,
Osmanlı varlıklı sınıflarının siyasal tem­ nalcilik ağıyla tam bir “ korku devleti”
siline olanak sağlıyor, halk sınıflarını kuruldu.
büyük çapta bunun dışında tutuyordu. Tahmin edilebileceği gibi, bu dönem­
Seçimlerde adaylıklar da kişiseldi; ül­ de bütün devlet yetkileri padişahın elin­
kede henüz siyasal partiler yoktu. Se­ de toplandı. Sadrazam ve vekiller ba­
çimlerin bir garipliği de, anayasanın sit birer idare âmiri durumuna düştü­
açık hükmüne rağmen, seçilen parla­ ler. Başta sadrazam Kâmil Paşa olmak
mentonun dört yıl için değil, sadece bir üzere bazı devlet ileri gelenlerinin ba­
A H M ED VEFÎK PAŞA (1823-1891): kanlar kurulunu güçlendirme çabaları
yıl için seçilmiş sayılmasıydı. Nitekim Paris’te öğrenim gördükten sonra çeşitli
ilk Meclis-i Mebusan bir yasama yılı fa­ sonuç vermedi. Bu arada Şûra-yı Dev­
devlet görevlerinde bulunan A hm ed let de kendine verilen görevleri bağım­
aliyette bulunmuş sayıldıktan sonra da­ Veftk Paşa, 1877’de ilk Meclis-i
ğıldı, ikinci yasama yılı için yeniden se­ sız bir şekilde yapamaz duruma düştü.
Mebusan’ın başkanlığını yaptı. 1878'de
çimler yapıldı. kısa bir süre sadrazamlık da yapan Öte yandan yargı organı da sürekli bas­
İlk Osmanlı meclisi 19 Mart 1877’de A hm ed Veftk Paşa, oturumları kı ve müdahaleler altındaydı. Yalnız
padişahın söyleviyle açıldı. İlk meclis Uç yönetmede kendine özgü üslubu ile savcı ve yargıçların seçimine değil, da­
aydan biraz fazla, ikinci yıl toplanan tanındı. vaların görülme biçimine bile saray
ikinci meclis de iki ay kadar faaliyette mensupları tarafından karışılıyordu.
bulundu. Her iki meclis de Osmanlı Dönemin bir özelliği de, din-devlet iş­
egemen sınıflarının temsilcilerinden şansızlıklarından dolayı hesap verme­ lerinin yeniden kaynaştırılmasıdır. Bu
ye çağrılan paşalar, düzenli bir maliye tarihlerde İran ve Fas dışında bütün İs­
oluşuyordu. Meclislerdeki çoğulculu­
ğun tek fakat ilginç örneği, değişik mil­ ve vergi sistemini kendi spekülatif ka­ lâm dünyası Avrupa egemenliği altına
liyet ve dinlere mensup üyelerin yarat­ zançları için tehlikeli sayan Galatalı girmişti. Öte yandan İngiltere de, Os­
tığı mozayikti. Müslüman olmayanlar bankerler ve nihayet bürokrasinin tu­ manlI İm paratorluğunun toprak bü­
tucu ve feodal kanadı huzursuzdu. Dış­ tünlüğünü koruma politikasını terk et­
üçte birin de üstünde bir temsil olana­
ta ise; Osmanlı Imparatorluğu’nun za­ mişti. İngiltere-Rusya kıskacı, II. Ab-
ğı bulmuşlardı. Buna karşın meclisler,
yıflığını kendi yayılma planlarının sıç­ dülhamid’i yeni çıkış yollan aramaya
çeşitli milliyetler arasında bir çatışma
rama tahtası sayanlar, parlamentolu, itti. Onun bu yeni manevra alanındaki
alanı haline gelmediler, hatta temel ko­
nisbeten denetimli ve katılımlı bir ana­ bazı hareketleri, Osmanlı ve dünya
nularda siyasal birlik içinde kalabildi­
ler. yasal monarşinin, devletin siyasal bir­ MUslümanlannda, İslâm halifesinin
liğini yeniden sağlamasından korkuyor­ Avrupa diktasından bağımsız bir hü­
II. Abdülhamid’in aslında istediği bir
“ kukla meclis” ti. Gerek Kanun-ı Esa- lardı. Ayrıca bunlar için, kendi ekono­ kümdar durumuna geldiği sanısını
mik talepleri bakımından, padişahı ya uyandırdı. II. Abdülhamid’in İslâm
sî’deki kıskaçlar, gerekse seçim meka­
nizmasının özellikleri bunu göstermek­ da yukarı devlet bürokrasisini “ ikna et­ dünyasındaki saygınlığı, ülke içinde de
mek” , meclisli bir yönetimden tâviz ko­ koyu bir dincilik akımıyla birleştirildi.
tedir. Ancak, işler pek onun istediği gibi
gitmedi. Meclis-i Mebusan üyeleri, parmaktan çok daha kolaydı*. Üstelik, Panislamist politika ve gelenekçiliğe ye­
meclisin haklarını ve özgür tartışma or­ reform çalışmalarına koyulan meclis, niden geri dönüş, halka, dış yardım ve
tamını savundular; yasa tasarılarında onların müdahale kozlarını da ellerin­ borçlanmaların yol açtığı acıları biraz
özgürlükçü değişiklikler sağladılar (ba­ den almaya başlamıştı. olsun unutturabiliyordu. Tarikat, tek­
sın yasası); Rusya’ya karşı verilen sa­ Meşrutiyet cephesi ise zayıftı, ö rn e­ ke ve zaviye gibi mistik yuvaların top­
vaşta hatalı gördükleri asker ve sivil yö­ ğin, anayasal bir rejime destek olabile­ lumu sarsması da bunu gösterir.
neticileri, hatta pasif tutumu nedeniy­ cek ulusal burjuvazi ve halk kitleleri­
le padişahı eleştirdiler; sadrazamın az­ nin siyasal eylemi ufukta bile görünmü­ Birinci Meşrutiyetin
yordu. işte bu koşullar, II. Ahdülha-
ledilmesini, savaş sorumluları için Bilançosu
Divan-ı Harb kurulmasını sağladılar. mid’e, “ içinde bulunulan olağanüstü
durum” (savaş) nedeniyle meclisi tati­ Kanun-ı Esasî getirdiği kural ve ku­
le sokma fırsatını verdirdi. 14 Şubat rumlar bakımından, gerçek anlamda
tik Parlamentoculuğun Sonu 1878 günü gerçekleştirilen bu saray dar­ meşrutî bir yapı kuramamış, daha çok,
Meşrutiyet ve Kanun-ı Esası, yalnız besinden sonra da meclis bir daha top­ halife-sultanın haklarını halka ve mec­
padişahı değil, iç ve dış birtakım nüfuz­ lantıya çağrılmadı. Böylece Kanun-ı lise karşı korumuştu. Buna karşın
lu çevreleri de tedirgin ediyordu, içte; Esasî, hukuken değilse bile fiilen hü­ onun, tabandan gelen baskılar sonucu
şeyhülislâmlıktan başlayarak bütün ka­ kümsüz duruma düştü, ülke Abdülha­ kabul edilen bir anayasa ve imparator­
demeleriyle eleştirilen ilmiye, savaş ba- mid’in istibdadına sahne oldu. luğun da ilk anayasası olması önemliy­
22 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

di. Bu açıdan eksik de olsa bir insan ve parlamentonun haklanna sahip çık­ tihat ve Terakki Cemiyeti” ile devam et­
haklan listesi getirmesi ve parlamento maya çalışmasının payı büyüktür. Za­ ti. Jön Türk muhalefeti, orta sınıf as­
deneyini başlatması bakımından bir ten bu ilk parlamentoculuk deneyine ker ve sivil aydınlarından oluşuyor, ba­
katkı niteliğindeydi. Çünkü böylece, son verilmesinin başlıca nedenlerinden sın yoluyla propaganda ve hatta darbe
yönetime katılma ve hukuk devleti ol­ biri de budur. girişimleri (1896, 1897) gibi eylem bi­
ma yolunda ciddi bir adım atılmış bu­ I. Meşrutiyet deneyinin sosyal-siyasal çimleri deniyordu. Jön Türkler’in de,
lunuyordu. Padişahın o güne kadar tek alandaki en temel sorunu ise, çok-uluslu tıpkı Genç Osmanlılar gibi, işlenmiş ve
başına kullandığı egemenlik yetkileri­ bir imparatorlukta liberalizm ve parla­ tutarlı bir dünya görüşleri yoktu. Bu
nin, yasama-yürütme-yargılama fonk­ mentoculuk çabalarını sürdürmenin akım içinde, tslâmcı görüşlerle laik dü­
siyonları halinde bölünmesi ve halkın güçlüğü idi. Daha çok özgürlük ve si­ şünceler, saf Batıcı eğilimlerle anti-
da temsilcileri eliyle devlet çarkının iş­ yasal katılma, siyasal birliğin bölünme­ emperyalist aranışlar yanyana yaşıyor­
lemesine katılmaya başlaması önemli sine yol açmaz mıydı? I. Meşrutiyet’in du. İktisadî görüşler ise berrak değildi.
bir yenilikti. başlıca sorunsalı ve hatta açmazı bu ol­ Jön Türk siyasal düşüncesi ise, mutla-
Nitekim, Kanun-ı Esasî’nin bütün muştur. Bu çetin sorun, II. Meşrutiyet kiyete karşı çıkmak, anayasanın yeniden
olumsuz ve aksak yönlerine karşın, ilk deneyinin de gündemindeki başlıca yürürlüğe konmasını istemek, impara­
Osmanlı parlamentosunun oluşmasıy­ madde olacaktır. torluğun bütün halkları için Osmanlı­
la başlayan yeni siyasal hayat, Türki­ lık çerçevesi içinde özgürlük talep etmek
ye’de bir parlamentoculuk geleneğinin gibi noktalarda toplanmıştır. Ana he­
yerleşmesi bakımından önemli bir baş­ İkinci Meşrutiyet def, “bütün OsmanlIların kardeşliği”
langıçtı. Bu şekilde doğan “ parlamen­ II. Meşrutiyet’i yaratan ana etken, II. fikrinden kalkarak, imparatorluğu dış
to ideali” , daha sonraki dönemlerin si­ Abdülhamid’in başlıca rejimine karşı müdahale ve iç bölünmelere karşı ko­
yasal uyanışlarını da besleyen bir kay­ Jön Türklerin verdiği özgürlük ve ana­ rumaktı. Bu açıdan, asıl amaç özgür­
nak oldu. Bunda, yetkileri Kanun-ı yasa mücadelesidir. “Ittihad-ı Osmanî” lük değil, “devletin kurtarılması”ydı.
Esasî tarafından hayli sınırlandırılmış (1889) ile başlayan gizli örgütlenmeler, Özgürlük ve anayasalı rejim, bunun en
olan Meclis-i Mebusan’ın meşrutiyete 1895’den sonra esas olarak “Osmanlı it­ elverişli aracı olacak, kaynaşan unsur-

YENİDEN: ikinci Osmanlı Parlamentosu 17 Aralık 1908 günü II. Abdülham id’in nutkuyla açıldı. Bu kez nutku okuyan, Mabeyn
Başkâtibi A li Cevad B ey’di. Bu yeni dönemle padişahtık kurumunun karşısında parlamento yükseliyordu. Daha sonra yapılan
Anayasa değişiklikleriyle gerçek anlamda meşrutî (anayasalı) bir düzene geçişin temeli atıldı.
ANAYASALAR 23
AnayasaI Gelişmelere Toplu Bir Bakış
C E N G İZ A R S L A N T E P E A R Ş İ V İ

KISA SÜ RE N ÖZGÜRLÜK: II. Meşrutiyet, kişi hak ve özgürlüklerinde önemli demokratik gelişmeler sağladı. Ne var ki, özgürlük
ve anayasa diyerek II. Abdülham id rejimini deviren İttihat ve Terakki, bir süre sonra komplocu yöntemlerle rakiplerini sindirdi,
hak ve özgürlükleri ortadan kaldırdı.

lardan bir “Osmanlı ulusu” çıkaracak, bireyciydiler. 1902’de Paris’te yapılan suretiyle pasif direnişe çağrılması,
“Osmanlı vatanı”nı yeniden tanımlaya­ 1. Jön Türk Kongresi bu iki akım ara­ silahlı-silahsız direnişler düzenlenmesi,
caktı. Bu nedenle Jön Türk akımının sındaki farkları daha da netleştirdi. Da­ greve gidilmesi, genel ayaklanma koşul­
özü Osmanlıcılık’tır. Ancak, yabancı ha sonraki yıllarda, Ahmed Rıza kana­ larının hazırlanması gibi esaslar kara­
uluslarla da temas sonucu, Türk ulus­ dı Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiye­ ra bağlandı. Bu tarihe kadar zaten hal­
çuluğu fikri de Jön Türkler’de gelişmeye ti, Prens Sabahaddin kanadı ise kın kaynaşma içinde olduğu açıktı.
başlamıştı. İlkin edebiyat alanında uç Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Gerçekten de, çeşitli ulusların önder
veren bu eğilim, daha sonra, özellikle Cemiyeti adlı örgütler içinde iki koldan ve örgütlerinin sürekli faaliyet içinde ol­
Balkan savaşlarıyla başarısızlığı ortaya ayrı ayrı faaliyette bulundular. malarının yanı sıra, 1906-1908 yılları,
çıkaran Osmanlıcılık ülküsünün alter­ 1905 sonrasında Jön Türk akımı as­ kitle mücadelelerinin de yükselişine sah­
natifi olarak yükselmeye başlayacaktır. kerî çevreleri etkisi altına aldı, özellikle ne oldu. 1906’da Kastamonu’da halk
Makedonya’daki gizli ve yarı-askerî ih­ belediye seçimlerini boykot etti.
Jön Türk Muhalefeti tilalci örgütlenmeler etkinlik kazandı. 1907’de Erzurum’da, subayların ve
1906’da Selanik’te asker ve sivil aydın­ gençlerin aktif rol oynadığı önemli kitle
Devletin nasıl kurtarılabileceği soru­ ların kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemi­ hareketleri görüldü. Asıl kaynaşma ise
suna getirilen cevaplar, Jön Türk mu­ yeti bütün Rumeli’de söz sahibi hale Rumeli’deydi. Buradaki muhalefet ha­
halefetinin başlıca iki kanada ayrılma­ geldi. Bu örgüt, 1907’de Osmanlı Te­ reketi o boyutlara ulaşmıştı ki, Rumeli
sına yol açmıştır. Başını pozitivist Ah- rakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşerek Genel Müfettişi Hilmi Paşa, Meşruti-
med Rıza Bey’in çektiği İttihat ve Te- onu ihtilalcileştirdi. Bu yılın sonlarına yet’in yeniden ilânından 10 gün önce II.
rakki’ci kanat, seçkinlerin rolüne ina­ doğru Jön Türk eylemi, bütün ülkeyi Abdülhamid’e çektiği telgrafta, "bu ta­
nıyor, devletçi ve merkezci bir politika etkileyebilecek bir güç haline gelmişti. raflarda benden başka herkes itti­
öngörüyor, Türkleri de yönetici ve ege­ 29 Aralık 1907’de Paris’te toplanan 2. hatçıdır” demek durumunda kalacak­
men durumuna getirmeyi amaçlıyordu. Jön Türk Kongresi, bütün siyasal eği­ tı.
Prens Sabahaddin’in öncülük ettiği limleri ve çeşitli milliyetlerin temsilci­
öbür kol ise, bölgesel özerklikler, ye­ lerini bir araya getirerek ciddî bir bir­ Uluslararası Durum •
rinden yönetim (adem-î merkeziyet), lik havası yarattı. Kongrede, II. Abdül- 20. yy. başlarında, Avrupa ve Asya’
özel teşebbüs ve yaratıcılık, bireycilik hamid’in tahttan indirilmesi ve parla- da demokrasiye doğru gidiş eğilimleri
gibi temalara ağırlık vermişti. Birinci­ mentolu düzene geçilmesi yolunda ka­ güçlenmişti. 1905’te Rusya’da meşrutî yö­
lerin Türkçü, devletçi, merkezci, oto­ rarlar alındı. Eylem yöntemleri olarak netime geçilmesinden sonra, Avrupa’
riter ve seçkinci tavrına karşılık İkinci­ da, ordu içindeki propagandaya ağır­ da artık mutlakiyet ya da diktatörlük­
ler, Osmanlıcı, yerinden yönetimci ve lık verilmesi, halkın vergi ödememek le yönetilen büyük devlet kalmamıştı.
24 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toplu Bir Bakış

Uzakdoğu’da Japonya da meşrutiyete len Meclis-i Vükela mazbatasını onay­ rek demokratik bir denetim sistemi ku­
geçmişti; Çin de bu yola girmek üzerey­ layıp Meşrutiyet’i ikinci defa olarak rulmuştur. Ayrıca, meclisin feshi şart­
di. Ortadoğu’da ise İran 1905-1906 yıl­ ilân etti. ları da ağırlaştırılmak suretiyle parla­
larında meşrutî düzene kavuşmuştu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ağır­ mentonun konumu güçlendirilmiştir.
Böylece, uluslararası durumun ve dün­ lığını koyduğu seçimler sonunda oluşan Böylece 1909 metni, demokratik bir yü­
yanın genel gidişinin demokrasi yönün­ Meclis-i Mebusan ile Heyet-i Âyan’dan rütme ve yasama (Heyet-i Âyan’ın var­
de olması, ülke içindeki özgürlük ve kurulu Osmanlı parlamentosu 17 Ara­ lığını sürdürmesine rağmen) organlarım
meşrutiyet mücadelesine bir destek lık 1908 günü padişahın nutkuyla açıl­ yaratmış, kuvvetler ayrılığını yumuşak
oluşturuyordu. Gerçekten de Rus, Ja­ dı. Fakat ittihatçılar meclisi tam dene­ ve işbirliğine dayalı, ama meclisi daha
pon ve İran deneyleri, Osmanlı meşru­ timleri altında tutamadılar. Bunda, İt­ çok kollar biçimde gerçekleştirmiş, kla­
tiyetçilerini yakından etkilemiştir. Bun­ tihat ve Terakki’nin hâlâ bir siyasal sik parlamenter hükümet sisteminin ti­
lar, koyu bir mutlakiyetten meşrutî bir parti değil cemiyet olmasının da payı pik unsurlarını getirmiştir.
rejime geçilebileceğini (Rusya), bir As­ vardı. Yeni dönem, padişahlık kurumu Kişi hak ve özgürlükleri alanında da
ya devletinde bile bunun olabileceğini karşısında hükümet ve parlamentonun demokratik gelişmeler meydana gelmiş­
(Japonya) ve nihayet İslâmiyet’le ana­ yükselişine sahne olmaya başlamıştı. tir.
yasalı bir rejimin bağdaşabileceğini Yine bu dönemdedir ki, Osmanlı siya­ Anayasa değişikliği ile; tutuklama
(İran) bir kez daha ortaya koyan canlı sal tarihinde ilk defa olarak bir hükü­ ve cezalandırmalarda yasaya uygunluk
örneklerdi. metin, meclisin güvensizlik oyu ile dü­ koşulu getirilmiş, ünlü 113. madde ile
Uluslararası durumun meşrutiyeti şürüldüğü görülecektir: Kâmil Paşa ka­ padişaha tanınan “ sürgüne yollama
besleyen karakterinin yanı sıra, bir baş­ binesinin 13/14 Şubat 1909 tarihinde yetkisi” kaldırılmış, basımn sansür edi­
ka dış etken daha, meşrutiyete geçilme­ güvensizlik oyu alması ve yerine Hüse­ lemeyeceği esası korunmuş, toplanma
sinde önemli rol oynamıştır. İngiltere, yin Hilmi Paşa kabinesinin kurulması. ve dernek kurma hakları ilân edilmiş­
Mart 1908’den itibaren Makedonya işi­ II. Meşrutiyet denemesi çok geçme­ tir. Fakat siyasal gelişmeler ve İttihat
ni yine kurcalamaya başlamıştı. Bu gi­ den, “ 31 Mart Vakası” adıyla bilinen ve Terakki otoritarizmi bu demokratik
rişimler ve özellikle İngiltere Kralı’nın olayla bir süre için kesintiye uğradı. 31 ilkelerin hayata geçirilmesine izin ver­
Rus Çarı ile yaptığı görüşme (Reval Mart ayaklanması, meşrutiyete karşı memiştir.
Mülakatı), İttihat ve Terakki ve eylemci gerici bir ayaklanma olduğu kadar,
Bu dönemde hukukî, İdarî ve adlî dü­
subaylar tarafından, imparatorluğun meşrutiyete karşı çıkmayan fakat İtti­
zeni değiştiren birtakım önemli reform­
paylaşılmasına yönelik yeni bir komp­ hat ve Terakki’ye karşı askerî bir dar­
lar da yapıldı. Eski düzeni tasfiye ve ye­
lonun başlangıcı olarak algılandı ve bü­ be hazırlığı içinde bulunan bir kesimin
nisini pekiştirme amacıyla çıkarılan bir­
yük bir telaş ve tepkiye yol açtı. Bu ge­ de faaliyetleri sonunda ortaya çıkmış­
takım yasa ya da “ irade-i seniye’Mer-
lişmeler, asıl amacı imparatorluğu kur­ tır. Bu ayaklanma günlerinde, parla­
le, büyük gelir getiren bir kısım padi­
tarmak olan Jön Türk muhalefetinin ve mento ve hükümet gibi anayasal kuru­
şah emlâki devlete maledildi; saray per­
özellikle onun asker kanadının daha ak­ luşlar işlemez hale gelirken, sarayın nü­
sonelinde ve yüksek bürokraside (ule­
tif bir tutum içine girmesi sonucunu do­ fuzu yine arttı. Ayaklanma, Selanik’
ma dahil); kısıntı, bürokrasi ve ordu­
ğuracaktır. ten gelen Hareket Ordusu’nun 24 Ni-
da tasfiyeler (alaylı subaylar) yapıldı;
san’da İstanbul’a girmesinden sonra
saray ve hanedan ödenekleri azaltıldı,
II. Meşrutiyet’in İlânı bastırılabildi. 27 Nisan’da yeniden top-
şahsî hukuk davalarına şeriye mahke­
lanabilen meclis II. Abdülhamid’in
Reval Mülakatı’nın yarattığı panik meleri yerine nizamiye (adliye) mahke­
tahttan indirilmesine karar verdikten
havası içinde, bir başka etken, siyasal melerinde bakılmasına başlandı; yeni
sonra yoğun bir yasama faaliyetine gi­
patlamanın hazırlayıcısı oldu. Bu, pa­ mülkî sistemin esasını kuran ve valile­
rişti. II. Meşrutiyet’in siyasal ve huku­
dişahın Rumeli’ye göndermiş olduğu rin yetkilerini genişleten bir Vilayetler
kî yapısı büyük çapta bu dönemdeki fa­
“ güvenilir adamları” nın birbiri ardısıra Kanunu çıkarıldı ve modern bürokra­
aliyetin eseridir.Bunun başlıca nokta­
vurulmasıyla birlikte sarayla olan bağ­ sinin temelleri atıldı. II. Meşrutiyet hu­
sını 1876 Kanun-ı Esasîsi’nde yapılan
ların tamamen kopması olayıdır.Bu or­ kuk reformlarının bir başka yönü de la­
değişiklikler meydana getirir ki, bu de­
tam içinde, 400 kişilik çetesiyle Resne’ iklik ve kadın hakları konusundaki tu­
ğişikliklerin derinliği, pek çok yazarın
de dağa çıkan Kolağası Niyazi Bey’in tumunda kendini gösterir. Yargı organ­
haklı olarak, yeni bir anayasadan söz
bu eylemi, ihtilalin de fiilen başlaması larını birleştirmek ve şerî kurumların et­
edercesine “ 1909 Anayasası” deyimi­
demek oluyordu. Sarayın bu ayaklan­ kisinden koparmak isteyen ittihat ve
ni kullanmalarına yol açmıştır.
mayı bastırma girişimleri sonuç verme­ Terakki, mahkemelerin doğrudan doğ­
diği gibi, direniş daha da genişledi. Pa­ ruya ve yalnız adalet bakanlığına bağ­
dişaha çekilen telgraflarda anayasanın II. Meşrutiyet Reformları lanmasını sağladı. Bütün mahkemele­
yeniden yürürlüğe konması ve bir “ mil­ 1909 Kanun-ı Esasî değişiklikleri ger­ rin Adliye Nezareti’ne bağlanması aile
let meclisi” nin toplanması isteniyordu. çek anlamda meşrutî (anayasalı), sınır­ hukuku ve “ ahval-i şahsiye’' alanında
Nihayet 23 Temmuz 1908 günü ittihat landırılmış bir monarşi düzenine geçişi da dinî hukuktan ayrılma yolunda atıl­
ve Terakki Manastır’da hürriyeti ilân ifade eder. Padişah, yasama ve yürüt­ mış bir adım oluyordu. Aynı yönde, ev­
etti. Aynı gün bütün Rumeli bunu be­ me üzerindeki yetkilerini yitirmiş, yü­ lenme ve boşanmada kadının durumu­
nimsediğini telgraf yağmurlarıyla sara­ rütme organı olarak hükümet (kabine) nu iyileştiren düzenlemeler yapıldı, hat­
ya bildirdi. Aynı günün gecesi de II. devlet sistemi içindeki yerini almış, ay­ ta “ çokkarıhlık” olgusuna karşı da bir­
Abdülhamid, Kanun-ı Esasî’nin yeni­ rıca bu kuruluşun sadece parlamento takım önlemler alındı. Dönem, kadın­
den yürürlüğe konulduğu anlamına ge­ önünde sorumluluğu esası benimsene­ ların öğrenim ve kamu hizmetlerine gir-
ANAYASALAR 25
Anayasa! Gelişmelere Toplu Bir Bakış

SEÇİM LER: Kanun-ı Esasî’y e göre mebuslar halk tarafından seçilir, Ayan üyeleri de padişahça atanırdı. Seçim yasası ise iki
dereceli seçim sistemine dayanıyordu. II. Meşrutiyet ’ten sonra yapılan ilk seçimlerdeki nisbi demokratik hava daha sonraki
seçimlerde ortadan kalktı. “Sopalı seçimler" diye adlandırılan 1912 seçimleri ise ittihat ve Terakki'nin diktasına giden yolda önemli
adımdı.

me hakları konusunda da olumlu ka­ kili bir denetim gücü vardı. Bu, kısmen şına kaçıp partinin fiilen dağılmasından
zançlar sağladı. Padişah V. Mehmed Reşad’ın uysal ki­ sonra ise, yeniden güçlenen kurum sa­
şiliğinden, kısmen İstanbul’daki sürekli ray olacaktır. Onun bu yeniden yükse­
Siyasal Otoritarizm sıkıyönetim düzeninin sağladığı olanak­ lişi, Anadolu’da ulusal iktidarın kurul­
Modern bir devlet cihazı oluşturmak lardan, kısmen de İttihat ve Terakki’ masıyla son bulacak, nihayet Kurtuluş
yolundaki bu olumlu adımlarına kar­ nin ülkedeki en etkili siyasal-askerî güç Savaşı ’nın başarıya erişmesinden son­
şılık II. Meşrutiyet dönemi, siyasal mo­ oluşundan kaynaklanıyordu. İttihat ve ra, hem çağını doldurmuş hem de işgal­
dernleşme ya da demokratikleşme ala­ Terakki, “ sopalı seçim” diye anılan ci güçlerle işbirliği yapmış olan salta­
nında tersine bir çizgi izledi, özgürlük 1912 seçimleri ile 1913 “ Bâbıâli baskı­ nat kurumunun kaldırılması (1922) hiç
ve anayasa parolalarıyla II. Abdülha- n ın d a n sonradır ki, gerçek ve hatta gi­ de zor olmayacaktır.
mid rejimini deviren İttihat ve Terak­ derek rakip tanımayan bir iktidar hali­
ki, 1913’ten sonra iktidarın tek ve ra­ ne geldi. 1913’te Cemiyet/Fırka ikiliği­ II. Meşrutiyet’in Bilançosu
kipsiz sahibi durumuna geldi. Komp­ ne son verip kendini siyasal parti ilan II. Meşrutiyet ilkin hazırlanış biçimi
locu yöntemlerle muhaliflerini sindirir­ ederek, Birinci Dünya Savaşı’nın biti­ bakımından dikkati çekmektedir. Aşa­
ken, demokratik hak ve özgürlükleri de mine kadar ülkeyi adeta bir “ tek parti” ğıdan yukarı yükselen ve oldukça ge­
kısma yoluna gitti. İşçi ve esnaf örgüt­ gibi yönetti. Bu dönemde, ülkenin ge­ niş bir tabana oturan özgürlük hareke­
lenmeleri, eylemleri ve grevler yasaklan­ leceğini ilgilendiren en hayatî kararlar ti, halife-sultanı boyun eğmeye zorla­
dı. Bu yasakların getirilişinde, Alman bile (savaşa katılma kararı başta olmak mış ve ondan “ meşrutiyet ve anayasa”
işverenleri ile Adliye Nezareti’nde da­ üzere) kapalı kapı siyaseti ve komplo­ tavizini koparmayı başarmıştır. Sulta­
nışmanlık görevi yapan Kont Ostrorog cu yöntemlerle çalışan iktidar kliği, nın tek taraflı irade ve işlemiyle oluşan
önemli roller oynadılar. özellikle Enver, Talat ve Cemal Paşa­ “ ferman anayasa” tipinden, iki taraf­
İttihat ve Terakki, 1908-1912 arasın­ lardan oluşan “ triumvira” tarafından lı bir hukuk belgesi olan “ misak
da, “ iktidar partisi” diye tanınmakla alındı ve oldu-bittiler şeklinde yürürlü­ anayasa” (1909 değişikliği) aşamasına
birlikte, aslında iktidarda değildi, ğe kondu. Birinci Dünya Savaşı’nın Os­ sıçrayış da bunun sonucudur. II. Meş­
“ hükümet” olmamıştı ya da olamamış­ manlI imparatorluğu için yenilgiyle ka­ rutiyet ayrıca, egemenliği, kaynağı ve
tı. Ama, meclis ve hükümet üzerinde et­ panması ve ittihatçı önderlerin yurt dı­ kullanılışı bakımından hükümdara ait
26 ANAYASALAR
Anayasal Gelişmelere Toptu Bir Bakış

el değiştirmesine hemen hemen imkân


kalmamıştır. Bu yüzdendir ki Mustafa
Kemal, gerek II. Meşrutiyet dönemin­
de gerekse Kurtuluş Savaşı yıllarında ve
sonrasında, yalnız İttihatçıların komp­
locu ve meşruluk dışı yöntemlerine kar­
şı çıkmakla kalmamış, aynı zamanda si­
vil ve askerî güçlerin kesin ayrılığı ve or­
dunun politikadan çekilmesi tezlerinin
savunuculuğunu yapmıştır.
Bütün bu olumlu ve olumsuz yönle­
riyle II. Meşrutiyet’in, daha sonraki yıl­
ların siyasal ve anayasal gelişmelerini
yakından etkilediğine şüphe yoktur.□

K AYN A K Ç A
□ ABADAN Yavuz-SAVCI Bahri, Türkiye'de
Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış, Ankara, 1950
□ AHMAD Feroz, İttihat ve Terakki, İstanbul,
1984
□ AKŞİN Sina, Jön Türkler ve İttihat ve Terak­
ki, İstanbul, 1980
□ ALDIKAÇTI Orhan, Anayasa Hukukumuzun
Gelişmesi ve 1961 Anayasası, İstanbul, 1982
□ Ali CEVATJ İkinci Meşrutiyetin İlanı ve 31
Mart Hadisesi, Ankara, 1960
□ AVCIOĞLU Doğan, Türkiye'nin Düzeni, 2
cilt, İstanbul, 1973
□ BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma,
Ankara, 1973
TEPKİLER: II. Meşrutiye! bir süre sonra “31 Mart Olayı” diye adlandırılan bir □ ENOELHARDT Ed., Tanzimat, İstanbul,
ayaklanma ite karşılaştı. Bu ayaklanma sırasında parlamento işlemez hale geldi. 1976
Ayaklanma 24 Nisan I908’de Selânik’ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırıldı. □ FERİDUN Server, Anayasalar ve Siyasî Belge­
ler, İstanbul, 1962
□ KARAL Enver Ziya, Osmanlı Tarihi,cilt 7 ve
8, Ankara, 1983
bir yetki sayan monarşik egemenlik an­ Bu dönemin siyasal hayatındaki □ KAYNAR Reşat, M ustafa Reşit Paşa ve Tan­
layışını teoride ve pratikte temelinden olumsuzluklar ise; önceleri bir hâkim zimat, Ankara, 1954
sarsmıştır. Egemenlik yetkilerinin pa­ parti durumundaki İttihat ve Terakki’ □ KUBALI Hüseyin Naili, Türk Esas Teşkilât
dişah ile milletin temsilcileri arasında nin sonradan fiilen tek parti durumu­ H ukuku Dersleri, İstanbul, 1960
□ KURAN Ahmed Bedevi, Osmanlı İmparator­
paylaşılması, parlamentolu düzene ge­ na yükselmesi, baskı ve terör yöntemiy­ luğunda inkılap Hareketleri ve M illî Mücade­
çiş, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kabulü, le muhalefeti sindirmesi, partinin le, İstanbul, 1956
yasama ve yürütme yetkilerinin padi­ Merkez-i Umumî’sinin adeta parlamen­ □ KUSHNER David, The Rise o f Turkish Nati-
onalism, London, 1977
şahtan koparak bağımsız ve demokra­ tonun yerini alarak gerçek “ karar or­ □ LEW1S Bernard, The Emergence o f Modern
tik organların eline geçmesi, bakanlar ganı” , böylece bir parti oligarşisinin Turkey, London, 1968
kurulunun sadece meclise karşı sorumlu egemenliğin fiilî sahibi haline gelmesi □ MARDİN Şerif, Jön Türklerin Siyasî Fikirle­
hale gelişi vb., bütün bunlar, Osmanlı şeklinde özetlenebilir. Bu çığır genel ri, İstanbul, 1983
□ OKANDAN Recai Calip, A m m e H ukukum u­
siyasal sistemindeki demokratikleşme­ olarak bütün demokratik kurum ve me­ zun A na Hatları, İstanbul, 1977
nin somut noktalandır. Bu çerçeve için­ kanizmaları, özel olarak da parlamen­ □ ORTAYLI llber, İmparatorluğun En Uzun
de, siyaset yapan kitlenin genişlemesi, toyu etkisizleştirmiş, 1914’ten sonra sa­ Yüzyılı, İstanbul, 1983
“ tebaa” anlayışından “ vatandaş” an­ vaş şartları da bahane edilerek meclis­ □ PETROSYAN Yuri Aşatoviç, Sovyet Gözüyle
Jön Türkler, Ankara, 1974
layışına geçiş, bir siyasal kamuoyunun lerin “ tatili” yoluna yeniden girilerek, □ RAMSAUR Emest Edmonson, Jön Türkler ve
doğuşu ve özgürlük düşüncesinin hal­ ülke kanun kuvvetindeki kararnameler­ 1908 İhtilâli, İstanbul, 1972
kın belleğine girmesi gibi gelişmeler özel le yönetilmeye başlanmıştır. II. Meşru- □ RUSTOW-WARD Ed., PoliticalModemizati-
bir önem kazanmaktadır. Bu dönem­ tiyet’in olumsuzluklarından biri de, or­ on in Japan and Turkey, Princeton, 1964
□ SHAW Stanford-Ezel Kural Shaw, Osmanlı
de yeşeren İktisadî ve siyasî bağımsız­ du ile politikanın birbiri içine geçmiş ol­ imparatorluğu ve M odem Türkiye, 2 cilt, İs­
lık fikri, devlet cihazının modernleşti­ masıdır. Bu durum, rejimin yarı-askerî tanbul, 1982-1983
rilmesi ve laikleştirilmesi yolunda atı­ bir niteliğe bürünmesine yol açmıştır. □ SOYSAL Mümtaz, Anayasanın Anlamı, İstan­
lan adım lar ve nihayet “ devleti Komitecilikten yetişme ittihatçıların or­ bul, 1979
□ TUNAYA Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasî Par­
kurtarmak” düşüncesinden “ ulusu duyu siyasete iyice sokmaları ve muha­ tiler, İstanbul, 1952
kurtarmak” düşüncesine geçiş (ekono­ lefete karşı kullanmaları, kendi karşıt­ □ TUNAYA Tank Zafer, Hürriyetin İlânı, İstan­
mik ve sosyal reformlar), 1920 sonra­ larının da ordu içinde örgütlenmeleri­ bul, 1959
□ ÜÇOK Coşkun-MUMCU Ahmet, Türk Hukuk
sının ulusal-demokratik-laik devlet tab­ ne yol açmış (Halaskâr Zabitan Grubu Tarihi, Ankara, 1981
losunun oluşumunu hazırlayan önemli ve Temmuz 1912 darbesi), iktidarın as­
katkılardır. kerî darbeler dışında normal yollardan

You might also like