Professional Documents
Culture Documents
Takdim.................................................................................................................................. 7
Dinin Kaynakları................................................................................................................. 9
İslam’ın Şehadeti (Tevhid ve Risalet).............................................................................. 15
İlk Şehadet: La ilahe illallah............................................................................................. 15
İlk Rükün: Tâğûtu Tekfir/İnkar Etmek........................................................................... 20
Müşrikleri Tekfir Etmek................................................................................................... 25
Cehaleti Özür/Mazeret Olarak Görmek ve
Müşrikleri Müslüman Olarak Görenler ........................................................................ 29
İkinci Rükün: Allah’a İman Etmek.................................................................................. 35
Rububiyyet Tevhidi (Üstünlük Tevhidi)......................................................................... 39
Rububiyyet Tevhidinde Şirk............................................................................................. 41
Uluhiyyet Tevhidi (İbadet Tevhidi)................................................................................ 42
Uluhiyyet Tevhidinde Şirk............................................................................................... 45
İsim ve Sıfat Tevhidi (İsimler ve Sıfatlar Tevhidi)......................................................... 46
İsim ve Sıfat Tevhidinde Şirk........................................................................................... 56
Diğer Zikredilmeyen Dinden Çıkaran Unsurlar........................................................... 60
İkinci Şehadet: Muhammedun Resulullah’ın................................................................. 62
Muhammedun Resulullah’ın’ı Bozan Unsurlar.............................................................. 65
Sünnet ve Kaideleri........................................................................................................... 68
Sünnete Muhalif Olan Şeyler .......................................................................................... 71
Bidat Metodolojileri (Dinde Yenilik).............................................................................. 72
Sünnetin Asılları................................................................................................................ 75
Tevhid ve Allah’ın Tanımlaması...................................................................................... 78
Kur’ân-ı Kerim Allah’ın Kelamıdır ................................................................................. 82
Kadere İman (İlahi Takdir).............................................................................................. 84
Sahabenin Derecesi/Faziletleri........................................................................................ 89
İman Söz ve Ameldir, Artar ve Eksilir............................................................................ 93
Namazı Terkeden Kişi Kâfir Olur.................................................................................... 96
Büyük Günah İşleyen Kişi Eksik İmana Sahip Bir Müslümandır.............................100
İman’da İstisna Yapma Meselesi.....................................................................................102
Kitaplara ve Peygamberlere İman................................................................................104
Meleklere İman................................................................................................................108
Kabir Azabı.......................................................................................................................109
Ahirete İman....................................................................................................................110
Şefaat.................................................................................................................................113
Ahirette Allah’ı Görmek ve Allah’ın El-Uluvv Sıfatının Zikredilmesi......................115
Havuz................................................................................................................................120
Mizan (Terazi)..................................................................................................................121
Müslüman Yöneticileri Dinleyip İtaat Etmek..............................................................122
Dünyada Zahire Göre Hükmetmek..............................................................................125
Sünnete Bağlılık ve Bidat Ehlini Terk Etmek...............................................................131
Tekfirin Dindeki Yeri......................................................................................................134
Selef ve Sonradan Gelenler............................................................................................138
İlim Öğrenmek Cemaate Bağlı Kalmak ve İman Üzere Kalmak...............................140
Tavsiye Edilen Kitaplar...................................................................................................143
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Allah’ın salatı ve selamı Muhammed’in, onun ailesinin, ashâbının ve onları kı-
yamet gününe kadar iyilikte takip edenlerin üzerine olsun. Bundan sonra; Resulul-
lah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur :
ول ِه
ِ الل ورس ِ ِ ِ ِ ِ ُ إ َِّنما ْالَعم
ُ َ َ َّ ال بِالنّ َّيات َوإ َِّن َما ل ُك ّ ِل ْامرِ ٍئ َما َن َوى َف َم ْن َكا َن ْت ه ْج َر ُت ُه ِإ َلى َ ْ َ
ول ِه َو َم ْن َكا َن ْت ِه ْجر ُت ُه ِل ُد ْنيا يُ ِصيب َها أَ ِو ْامرأَ ٍة َي ْن ِك ُح َها َفهِ ْجر ُت ُه ِإ َلى
ِ الل ورس ِ
َ َ ُ َ َ ُ َ َ َّ َفهِ ْج َر ُت ُه ِإ َلى
.اجر ِإ َلي ِه ما ه
ْ ََ َ َ
“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hic-
reti Allah’a ve Resulü için ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de
elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadın için ise onun hicreti de o
hicret ettiği şeyedir.” (Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim)
Şüphesiz ki bir insanın niyeti onun amellerini kendisi için yararlı olmaktan onu
helak etmeye kadar değiştirebilir. Tıpkı bize Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem)
kıyamet gününde vuku bulacak olaylardan haber verdiği gibi:
6 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
َفما َع ِم ْل َت:قال َ ، َفأُ ِتي به َف َعر َف ُه ِن َع َم ُه َف َع َر َفها،آن َ وع َّل َم ُه و َق َرأَ ال ُق ْر ِ
َّ َ َ ،ور ُج ٌل َت َع َّل َم الع ْل َم َ
و َل ِك َّن َك َت َع َّل ْم َت ،ك َذ ْب َت : َ ت ِف ِ
َ قال َ ،آن َ يك ال ُق ْر ُ وع َّل ْم ُت ُه و َق َر ْأ
َ ،ت الع ْل َم ُ َت َع َّل ْم:قالَ فيها؟
ثُم أُ ِمر به َف ُس ِح َب ع َلى،قيل فقد، هو قارِ ئ:قال َ آن ِل ُي ِ :قال
َ و َق َر ْأ َت ال ُق ْر،عال ٌم َ الع ْل َم ِل ُي ِ
َ َّ َ ْ َ ٌ
ِ ِ
َّ حتى أُ ْلق َي في
ِالنار َّ وجهِ ه ْ
“...ve ilim öğrenen ve öğreten, Kur’ân okuyan adam getirilir ve ona verilen
nimetler gösterilir ve bunu kabul eder ve ona denilir ki: ‘Bununla ne yaptın?’ O
adam der ki: ‘İlmi öğrendim ve öğrettim, senin için Kur’ân okudum.’ O adama
denilecek ki: ‘Yalan söyledin, sana âlim denilsin diye ilim öğrendin, Kur'ân'ı gü-
zel okuyor denilsin diye Kur’ân okudun’ Böylece emir verilir, yüz üstü sürüklenir
ta ki cehenneme atılana kadar.” (Sahih-i Müslim)
Böylece kitabımıza başlamadan önce okurları Allah’a dua etmeye ve her yapı-
lacak amel için niyetlerini düzeltmeye davet ediyoruz. Başarılı kişi niyetini, yalnız-
ca Allah için olana kadar düzelten kişidir. Her ne yaparsa yapsın Allah’ın rızasına
ulaşabilmek için ve onun gazabından korunmak için çabalar. İnsanlarla tartışıp on-
ların hatalarını bulup kendini daha üstün bir duruma getirebilmek için ilim öğrenen
kişilerin amelleri mutlaka boşa gider ve bu ilim onlara fayda sağlamaz.
TAKDIM
الر ْش ُد ِم َن ا ْل َغ ِي
ّ ُّ ين َق ْد َت َب َّي َن ِّ َل إ ِْك َر َاه ِفي
ِ الد
Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik (sapıklık, batıl) apaçık bir
şekilde birbirinden ayrılmıştır. (Bakara, 256)
Dinin Kaynakları
İslam dini iki ana kaynak üzerine kurulmuştur1, bunlar Kur’ân ve Sünnettir.
Temeli başka yerlerden alınan herşey dalalettir ve sahibinden asla kabul edilmez.
Peki, insan Kur’ân ve Sünneti kendi isteği ve temenni ettiği gibi anlayabilir mi?
Cevap, tabii ki hayır.
Yüce Allah dinini, izniyle anlama, uyma ve müdafaa etme kapasitesine sahip
bir kavme indirdi. Yüce Allah kitabında o nesillerin samimiyetine ve doğruluğuna
şahitlik etti. Onun şahitliği şu kelimelerdedir:
ين نُ َو ِلّ ِه َما َت َو َّلى ِِ ِ ول ِم ْن َب ْع ِد َما َت َب َّي َن َل ُه ا ْل ُه َدى َو َي َّتب ِْع َغ ْي َر َسب
َ َو َم ْن يُ َش ِاق ِق الر ُس
َ ِيل ا ْل ُم ْؤمن َّ
َونُ ْص ِل ِه َج َه َّنم َو َس َاء ْت َم ِصيرا
ً َ
Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra kim Peygambere karşı çıkar ve
müminlerin yolundan başka bir yola giderse onu o yönde bırakırız ve cehenne-
me sokarız; o ne kötü bir yerdir. (Nisa, 115)
1 İslamın yasama kaynaklarında ayrıca İcma (Müslümanların bir konu hakkındaki görüş birliği/anlaş-
ması) ve Kıyas (Kur’ân ve Sünnetin diğer delillerine kurulmuş analoji) vardır. Sahabenin (radıyallahu
anhum) beyanları ve inançları daha çok Sünnet olarak nitelendirilir. Çünkü onların din hakkında
kendi kafalarından konuştukları iddia edilemeyeceği gibi onlar sadece ve sadece Allah’ın Peygambe-
rinden (sallallahu aleyhi ve sellem) bildiklerine dayalı olarak konuşurlar.
10 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ام أَ ْخ َص ُب ِم ْن ٍ ِ َ َع:ول ُ ام ِإالَّ َوا َّل ِذي َب ْع َد ُه َش ٌر ِم ْن ُه؛ ال أَ ُق
ٌ َوال َع,ام أ ْم َط ُر م ْن َعام
ٌ ٌ َل ْي َس َع
ون
َ يس ِ َ ُ ثُم ي ْح ُد, َل ِك ْن َذ َهاب ُع َلم ِائ ُكم و ِخيارِ ُكم, ٍ وال أَ ِمير َخير ِم ْن أَ ِمير,َع ٍام
ُ ث أ ْق َو ٌام َيق َ َّ ْ َ َ ْ َ ُ ٌْ ٌ َ
ِ األُمور
ُ ُ بآرائهِ ْم؛ َف ُي ْه َد ُم ا ِإل ْس
الم َويُ ْث َلم َ َ ُ
Hiçbir yıl yoktur ki ondan sonraki daha şerli olmasın. Ben demiyorum; Bir
yıl diğerinden daha yağmurlu, bir yıl diğerinden daha bereketli, hükümdar bir
hükümdardan daha hayırlı diye… Lakin âlimlerinizin ve en hayırlılarınızın kayıp
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 11
أَ ْخبر َنا ُس َلي َما ُن ْب ُن َحر ٍب َق َال: َوأَ ْخبر َنا ْاب ُن َعب ِد ا ْل َح ِم ِيد أَ ْي ًضا َق َال نا ُز َهير ْب ُن ُم َح َّم ٍد َق َال
ْ ْ ََ ُْ ْ ََ
َف ِإ َذا، ال ْس َل َم ِ ْ َت َع َّلموا: َق َال أَ ُبو ا ْل َع ِالي ِة: اص ٍم ْالَ ْح َو ِل َق َال ِ عن ع، ح َّد َث َنا حماد بن َزي ٍد:
ُ َ َ ْ َ ْ ُ ْ ُ َّ َ َ
ِ ِ ْ يم َفإ َِّن ُه ِ اط ا ْلمس َت ِق ِ ِالصرِ وعليكم ب، تعلمتموه فل ترغبوا عنه
اط
َ الص َر ّ َو َل ُت َح ِّر ُفوا، ال ْس َل ُم ُْ َ ّ ْ ُ ْ َ َ َ ُ ْ َ ُ َ ْ َ َ َ ُ ُ ُ ْ َّ َ َ
َفإ َِّنا، اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َوا َّل ِذي َع َلي َها أَ ْص َح ُاب ُه وعليكم بِسن ِة نبِيِكم صلى، ي ِمينا ول ِشمال
ْ َ ْ َّ َّ َ ْ ُ ّ َ َّ ُ ْ ُ ْ َ َ َ ً َ َ َ ً َ
اكم َو َه ِذ ِه ْالَ ْه َو َاء وإِي، آن ِم ْن َقب ِل أَ ْن َي ْف َع ُلوا ا َّل ِذي فعلوه خمس عشرة سنة َ َق ْد َق َر ْأ َنا ا ْل ُق ْر
ْ ُ َّ َ ً َ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ُ ُ َ َ ْ
، َص َد َق َو َن َص َح: ت ب ِِه ا ْل َح َس َن َف َق َال ُ َف َح َّد ْث: الناس ا ْل َع َد َاو َة َوا ْل َب ْغ َض َاء َق َال
ِ ا َّل ِتي ُت ْل ِقي بين
َّ َ ْ َ
ِ ِ وح َّد ْث
َقا َل ْت، َل: ت ُ َيا ُب َن َّي أَ َح َّد ْث َت ب َِه َذا ُم َح َّم ًدا ؟ ُق ْل: َف َقا َل ْت، ين َ ِت بِه َح ْف َص َة ب ِْن َت سير ُ َ َ
, وك َه َذا ال َّطرِ ِيق ُ ُس ُل: اللُ ب ِِه َخ ْي ًرا َّ َع َل َم ُة َم ْن أَ َر َاد: َف َح ِّد ْث ُه ِإ َذ ْن َق َال ُم َح َّم ُد ْب ُن ا ْل ُح َس ْي ِن:
اللُ َع ْن ُهم َو َم ْن َّ َو ُس َن ُن أَ ْص َحاب ِِه َر ِض َي، اللُ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم َّ الل َص َّلى ِ َّ ول ِ وس َنن رس، الل ِ ِ
ْ ُ َ ُ ُ َ َّ اب ُ ك َت
ان ِم َن ا ْل ُع َل َم ِاء ِم ْث َل َ آخرِ َما َك ِ ان ع َلي ِه أَ ِئم ُة ا ْلمس ِل ِمين ِفي ُك ّ ِل ب َل ٍد ِإ َلى
َ َ ْ ُ َّ ْ َ َ َو َما َك، َتب َِع ُه ْم ِبإ ِْح َسان
ٍ
اس ِم ْب ِن ِ وا ْل َق، وأَحم َد ب ِن ح ْنب ٍل، الش ِاف ِع ِي و، الث ْورِ ِ ّي َو َم ِال ِك ْب ِن أَ َن ٍس َّ ان َ ْالَ ْو َز ِاع ِّي َو ُس ْف َي
َ َ َ ْ َ ْ َ ّ َّ َ
َو ُم َجا َنب ُة ُك ّ ِل َم ْذ َه ٍب َي ُذ ُّم ُه َه ُؤ َل ِء ا ْل ُع َل َم ُاء، طرِ ي َق ِتهِ م َ ان َع َلى ِم ْث ِل َ َو َم ْن َك، َس َّل ٍم
َ ْ
2 İbn el-Veddah, el-Bidat..
12 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
“Ve bize İbn Abdulhamid dedi ki: Zübeyr ibn Muhammed bize rivayet edip
dedi ki: Süleyman ibn Harb bize rivayet edip dedi ki: Hammad ibn Zeyd bize Asım
el-Alval’den rivayet edip dedi ki: Ebu el-Aliyah dedi ki: ‘İslam’ı öğren! Sonra onu
öğrenince ondan sakın yüz çevirme! Dümdüz yola uymak gerekir ve o kesinlikle
İslam’dır. Sakın sağa veya sola sapmayın. Size sahabenin (radıyallahu anhum) üzerinde
olan Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetine uymak düşer. Çünkü onlar yap-
tıklarını yapmadan önce 15 sene boyunca Kur’ân okudular. İnsanları düşmanlığa
ve nefrete düşüren Hevalardan (bidatlardan) da sakının!’ Dedi ki: ‘Ben bunu Ha-
san’a rivayet ettim, o dedi ki: ‘O doğruyu söyledi ve güzel nasihat etti.’ Bunu Hafsa
bint Sirin’e rivayet ettim, o dedi ki: ‘Oğlum, sen bunu Muhammed’e (İbn Sirin) ri-
vayet ettin mi?’ Bunun üzerine ‘Hayır’ dedim. Dedi ki: ‘O zaman ona rivayet et’ Mu-
hammed ibn el-Hasan dedi ki: ‘Allah’ın kişi için hayır istemesinin alameti kişinin
bu yola uymasıdır. Allah’ın kitabı, Peygamberinin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetleri,
sahabenin Sünnetleri (rivayetleri) ve onlara iyilikte uyan Müslüman imamların (li-
derler) üzerinde olduğu şey ki, son imamların üzere oldukları şeye kadar. El-Evzai,
Süfyan el-Sevri, Malik ibn Enes, Eş-Şafii, Ahmed ibn Hanbel, el-Kasım ibn Sellam
ve onların yoluna uyan kişiler gibi… Ve onların eleştirdiği her mezheb’den (yol,
görüş) de kaçınmak gerekir.’”3
Ebu Amr el-Evzai (V.157H) dedi ki:
وتصيب باالعتصام بها سبيل الرشد إن، فإنها تجلو الشك عنك،وأنا أوصيك بواحدة
صلى اهلل عليه وسلم- تنظر إلى ما كان عليه أصحاب رسول اهلل:- تعالى- شاء اهلل
فإنك حينئذ منه، فخذ بما وافقك من أقاويلهم، فإن كانوا اختلفوا فيه، من هذا األمر-
فأين المذهب،في سعة وإن كانوا اجتمعوا منه على أمر واحد لم يشذ عنه منهم أحد
، وإنهم لم يجتمعوا على شيء قط فكان الهدى في غيره، فإن الهلكة في خالفهم،عنهم
ٍ (وا َّل ِذين َّاتبعوهم بِإحس: على أهل القدوة بهم فقال- عز وجل- وقد أثنى اهلل
] (ان َ ُ َُ َ َ
] واحذر كل متأول للقرآن على خالف ما كانوا عليه100 :التوبة
Ayrıca sana yüce Allah dilerse şüpheni giderecek ve ona tutunursan doğru yol-
da kalacağın bir nasihatte bulunuyorum: Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) As-
habının bu konudaki görüşüne bak. Eğer o konuda bir görüş ayrılığına düştüler
ise senin düşüncene muvafık görüşü al, bu durumda o konuda rahatlarsın. Ancak o
konuda tek bir görüş üzere birleştiler ve aralarından hiçbir kimse farklı bir görüş
belirtmedi ise onlara muhalefet edecek mezheb hangisidir!! Hiç şüphesiz ki helak
onların görüşlerine uymayarak ayrılığa düşmektir. Çünkü onlar hidayetten baş-
ka hiçbir konuda görüş birliğine varmazlar. Allah Azze ve Celle onların misaline
uyanları hiç şüphesiz bunu derken övmüştür: “...ve onlara güzellikle tâbi olanlar..”
(Tevbe, 100). Kur'ân'ı onların görüşlerine aykırı olarak anlamaktan sakın.4
El-Evzai (V. 157H) dedi ki:
وإيّاك وآراء الرجال وإن زخرفوها لك بالقول،عليك بآثار من سلف وإن رفضك الناس
Sana düşen selefin eserlerine uymaktır velev ki insanlar seni reddetseler bile!
İnsanların görüşlerinden sakın velev ki kelimelerini senin için süsleseler bile.5
Ebu Said ed-Dârimî (D. 280H) dedi ki:
{والسابقون األولون من المهاجرين واألنصار:اهلل تعالى أثنى على التابعين في كتابه فقال
والذين اتبعوهم بإحسان رضي اهلل عنهم} فشهد باتباع الصحابة واستيجاب الرضوان
واجتمعت الكلمة من جميع المسلمين أن. من اهلل تعالى باتباعهم أصحاب محمد
سموهم التابعين ولم يزالوا يأثرون عنهم باألسانيد كما يأثرون عن الصحابة ويحتجون
بهم في أمر دينهم ويرون آراءهم ألزم من آراء من بعدهم لالسم الذي استحقوا من اهلل
تعالى ومن جماعة المسلمين الذين سموهم تابعي أصحاب محمد
Yüce Allah, Tâbiin olanlara bunu derken övdü:’ (İslam dinine girme hususun-
da) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte
Allah onlardan razı olmuştur.’ Böylece hem sahabenin itaatine hem de onlara uyan
Tâbiin’in yüce Allah’ın rızasına nail olacaklarına şahitlik etmiştir. Müslümanların
arasındaki ortak görüş onlara Tâbiin denilip onlar sahabeden nasıl rivayet etmişlerse
onların da rivayetlerine devam edilmesidir. Müslümanlar, onların görüşlerini mese-
lelerde delil olarak kullanıp onlardan daha sonra gelenlerin görüşlerinden üstün ve
bağlayıcı olarak görürler. Çünkü onlar, Müslüman cemaatler arasında Muhammed’in
(sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına Tâbiin olanlar denilmesini hak etmişlerdir.6
Ben ehli sünnet mezhebinin doğruluğu ile ilgili delil olarak yüce Allah’ın
Kur’ân’da konuyla ilgili dediğini ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetinde
rivayet edilenleri alırım. Eğer ikisinde de delil bulursam bunu zikrederim. Eğer sa-
dece birinde delil bulursam bunu zikrederim. Hiçbirinde delil bulamayıp sadece Al-
lah’ın ve Peygamberin onları örnek almamızı, görüşlerini kabul etmemizi ve ışıkların-
dan faydalanmamızı emrettiği sahabenin (radıyallahu anhum) görüşlerini bulursam bunu
delil olarak kabul ederim. Çünkü onlar vahyin inmesine şahit olmuştur ve kelimelerin
delaletlerini bilirler. Ancak sahabeden bir görüş bulamazsam, o zaman onlara iyilikle
uyanlardan alırım. Ki onların görüşlerinde hidayet ve çare vardır. Onların görüşleri-
ne uyarak Allah’a ibadet etmek ona yakınlık demektir. Biz onların bir konuda birleşti-
ğini görürsek ona sarılırız, kimi eleştirip kime bidatçı deyip kimi tekfir ettiyseler biz de
öyle hükmedip buna inanırız. Resulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) günümüze dek bu
yolu koruyup din edinen insanlar vardır. Ancak cehaletinden ötürü bu yoldan ayrılıp
rivayetlere uymayı bırakan insan ise helak olmuştur.”7
Bunlar, yüce Allah’ın kelamı, Peygamberinin (sallallahu aleyhi ve sellem), sahabenin
(radıyallahu anhum) ve İslam âlimlerinin sözleridir ki hepsi dinin Kur’ân ve Sünnetin
selefin anlayışı üzere olup deliller ile rivayetlere uyup itaat etmenin olduğuna dair-
dir. Allah bizi onlardan eylesin. Âmin
7 El-Lalakai, Usul el-İtikad Ehli Sünnet, 1/27.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 15
başlarken Allahu ekber denilmesi), Fatiha (Namazın her rekâtında okunulması ge-
reken Kur’ân'ın ilk suresi), Ruku (eğilmek), secde vs. gibi rükünler vardır. Aynı
şekilde, en büyük ve en asıl ibadet olan Lâ ilâhe illallah’a şehadette de bu değiş-
mez. Lâ ilâhe illallah’ın yedi tane şartı vardır:
1. İhlas; Yalnızca Allah için olması. Bu, şirki (Allah’a ibadette ortak koşmayı)
ve riyayı (övgü alabilmek adına amel etmek veya gösteriş yapmak) iptal eder.
2. Sıdk; Samimi olarak doğru söylemek, doğru olmak anlamına gelir. Bu nifakı
(Bir şeyi söyleyip veya gösterip aksini gizlemek) iptal eder.
3. Kabul; Kişinin onun anlamını gerektiren inançları ve amelleri yerine getire-
rek kabul etmesi. Bu reddetmeyi iptal eder.
4. İlim; Söylerken taşıdığı anlamı, gerekliliklerini ve onu geçersiz kılacak şey-
leri bilmek. Bu cehaleti iptal eder.
5. İnkiyad; Söylerken denilene itaat edip anlamına ve gerekliliklerine göre
amel etmek. Bu da terk etmeyi iptal eder.
6. Muhabbet; İnsanın bunun anlamını sevmesi. Bu da nefreti iptal eder.
7. Yakîn; Söylenilenin anlamına kesin bir şekilde inanmak. Bu da şüpheyi iptal
eder.
Vehb ibn Münebbih’e (V. 114H) şöyle denildi:
ِ وا َّل ِذين اجتنبوا ال َّطا ُغوت أَن يعبدوها وأَنابوا ِإلى
الل َل ُهم ا ْلب ْشر ٰى َفب ِ ّشر ِعب ِاد
َ ْ َ َ ُ ُ َّ َ ُ َ َ َ ُ ُ ْ َ َ ََُ ْ َ َ
tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır. (Ey Mu-
hammed!) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele! (Zümer, 17)
Bu ayetlerden kolaylıkla anlaşılacak şey –ki insan bunu fıtratından ötürü zaten
bilir– Allah, yarattıklarına yalnızca O’na ibadet edip O’na ortak koşmaktan sakın-
mayı emrediyor.
Muaz ibn Cebel (radıyallahu anhu) dedi ki:
Dedim ki: ‘Ya Rasûlullâh, bana öyle bir şey öğret ki onunla cennete gireyim ve
o beni cehennem ateşinden uzaklaştırsın.’ Bunun üzerine dedi ki: ’Benden büyük
bir şey istedin, ancak Allah kime kolaylaştırırsa o ona kolay gelir. Bir ve tek olan
Allah’a ibadet et ve ona hiçbir şeyi ortak koşma, namazı kıl, zekâtı ver, ramazan
orucunu tut ve hac yap.’”8
Abdullah ibnu Amr (radıyallahu anhu) Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
dediğini aktardı:
Kim Allah’a ona (ibadette) ortaklar koşmadan kavuşursa, ona hiçbir hata zarar
vermez. Ancak kim ona ortaklar koşarak kavuşursa ona hiçbir sevabı fayda sağla-
maz.”9
İbni Cerir et-Taberi (V. 310H) “İlahınız bir tek ilah’tır. Ondan başka ilah
yoktur. O Rahman’dır, Rahimdir.” (Bakara, 163) ayetini şöyle tefsir etmiştir:
يستوجب
ُ وال, فإنه خبر منه تعالى ذكره أنه ال رب للعالمين غيره،» « ال إله إال هو:وأما قوله
ُ ٌ
واالنقياد والواجب على جميعهم طاعته ,فهم َخلقه ِ
ُ ُ ُ كل ما سواه
ّ وأ ّن,العباد العباد َة سواه على
أل ّن جميع ذلك.وهجر األوثان واألصنام
ْ ،وترك عبادة ما سواه من األنداد واآللهة
ُ ،ألمره
, وال َتنبغي األلوهة إال له, وعلى جميعهم الدينونة له بالوحدانية واأللوهة،خل ُقه
واعلم رحمك اهلل أن الدين إنما جاء من قبل اهلل تبارك وتعالى لم يوضع على عقول
الرجال وآرائهم وعلمه عند اهلل وعند رسوله فال تتبع شيئا بهواك فتمرق من الدين
ألمته السنة وأوضحها فتخرج من اإلسالم فإنه ال حجة لك فقد بين رسول اهلل
ألصحابه وهم الجماعة وهم السواد األعظم والسواد األعظم الحق وأهله فمن خالف
. في شيء من أمر الدين فقد كفر أصحاب رسول اهلل
Bil ki -Allah sana rahmet etsin!- şüphesiz din, Allah Tebâreke ve Tealadan ge-
lendir. İnsanların akıl ve görüşlerine terk edilmiş bir şey değildir. (Dinin) İlmi, Allah
(celle celaluhu) ve Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) katındadır. Hevandan (nefsinden)
kaynaklanana uyma ki böylelikle dinden çıkar ve İslam’dan ayrılırsın (Allah ka-
tında) hüccetin de olmaz. Zira Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine sünneti
beyan etmiş ve Ashabına açıklamıştır.
Onlar (Ashab), Cemaattir ve Sevad’ul Azam (insanların çoğunluğu olan büyük
topluluk; Hak üzere olan Cemaat)’tır. Sevad’ul Azam Hak’tır ve Ehli de (Hak üze-
redir). Her kim Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Ashabı’na –dini meselelerden
birşeyde- muhalefet ederse küfre düşer.
Amellerin en iyisi tevhid (yalnızca Allah’a ibadet etmek), en kötüsü ise şirktir
(Allah’tan başkasına ibadet etmek).
20 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Bana (İmam) Malik dedi ki: tağut, Allah’ın dışında taptıkları şeydir. (İbn Ebi
Hatim Tefsiri)
tağutların başı şeytan olan İblis’tir. Kendisi Allah’ın iki eliyle yarattığı Âdem’e
(aleyhisselam) secde etmeyi reddederek itaat etmeyi kabul etmedi. Böylece cennetten
kovuldu, aşağılandı ve lanetlendi. Bu yüzden Âdemoğullarından mümkün olduğu
kadar çok kişiyi dalalete saptırıp küfür, şirk ve günaha saptıracağına yemin etti.
Çoğunluk onun kötülüklere teşvik etmesine uyacak, ancak kıyamet gününde o (Şey-
tan) dalalete sürüklediği kişilerden beraatini ilan edip onlara hiçbir şekilde yardımcı
olmayacak ve olamayacaktır.
َ آد َم أَ ْن ِ
ِين
ٌ إ َِّن ُه َل ُك ْم َع ُد ٌّو ُمب ان
َ الش ْي َط
َّ ت ْع ُب ُدوا ال َ يا َبني َ أَ َل ْم أَ ْع َه ْد ِإ َل ْي ُك ْم
Ey Âdemoğulları! Size ‘Şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşma-
nınızdır’ demedim mi? (Yasin, 60)
ِِ ِ ِ ِ ِِ ِ ِ ِ
َ َو َم ْن َي ُق ْل م ْن ُه ْم ِإنّي ِإ َل ٌه م ْن ُدونه َف َذل َك َن ْجزِ يه َج َه َّن َم َك َذل َك َن ْجزِ ي الظَّالم
ين
Onlardan her kim ‘İlah o değil, benim!’ derse biz onu cehennemle cezalan-
dırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz! (Enbiya, 29)
ون أَ ْنَ يد ُ ِون أَ َّن ُه ْم آ ََمنُوا ب َِما أُ ْنزِ َل ِإ َل ْي َك َو َما أُ ْنزِ َل ِم ْن َق ْب ِل َك يُر ِ
َ أَ َل ْم َت َر ِإ َلى ا َّلذ
َ ين َي ْز ُع ُم
يداً الش ْي َطا ُن أَ ْن يُ ِض َّل ُه ْم َض َل ًل َب ِع ُ ِوت َو َق ْد أُ ِم ُروا أَ ْن َي ْك ُف ُروا ب ِِه َويُر
َّ يد ِ اكموا ِإ َلى ال َّطا ُغ
ُ َ َي َت َح
Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri
görmedin mi? tağutu inkâr etmeleri kendilerine emrolunduğu halde tağutun
önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptır-
mak istiyor. (Nisa, 60)
* Halk arasında şeriata uymayan insanlar tarafından uydurulan yasalarla hük-
meden kişiler. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, milletvekilleri, siyasi liderler ve de-
mokrasi, laiklik, komunizm gibi herhangi şeriat dışı yasama organına katılım sağla-
yan kişiler. Yüce Allah diyor ki:
* İnsanlar ona gayb hakkında sorular sorsun diye gayb (gözle görünmeyen)
ilmine sahip olduğunu iddia edenler.
Yüce Allah diyor ki:
ِ َّ ون
ُ الض َل ُل ا ْل َب ِع
يد َّ الل َما َل َي ُض ُّر ُه َو َما َل َي ْن َف ُع ُه َذ ِل َك ُه َو ِ ي ْدعو ِمن ُد
ْ ُ َ
O, Allah’ı bırakıp kendisine ne faydası ne de zararı dokunacak olan şeylere
yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir. (Hac, 12)
* Milliyetçilik: İnsanların Allah için değil de sahip oldukları uyruğa göre mil-
liyetçilik yaparak sevip nefret etmesi, müttefiklik ve düşmanlık göstermesi. Bu du-
rumda onların sahip olduğu milliyet onlar için ibadet ettikleri bir tağut olmuştur. Bu
insanın kâfir olan insanları kendi uyruğundan oldukları için Müslümanlara tercih
ettiği zamandır, onlara yardım eder ve onların başka uyruklu Müslümanlardan daha
iyi olduklarını iddia eder. Oysa yüce Allah diyor ki:
arzularını ilah edinmiş olur, çünkü onlara inanıp İslami metinleri bırakmıştır. Aynı
şekilde kendi hevasına uyarak şeriat kanunlarının onun için bağlayıcı olmadığını
düşündüğü zaman da kendi hevasına tapan bir kâfir olur. Yüce Allah diyor ki:
آد َم ِم ْن ظُ ُهورِ ِهم ُذ ِّر َّي َت ُهم َوأَ ْش َه َد ُهم َع َلى أَنف ِسهِ م أَلست بِرب ِ ِ
ِكم
ُْ َّ ُ َْ ْ ُ ْ ْ ْ َ َو ِإ ْذ أَ َخ َذ َر ُّب َك م ْن َبني
ين (*) أَ ْو َت ُقولُوا إ َِّن َما أَ ْشر َك ِِ ِ ِ
َ َ َقالُوا َب َلى َشهِ ْد َنا أَ ْن َت ُقولُوا َي ْو َم ا ْلق َي َامة إ َِّنا ُك َّنا َع ْن َه َذا َغافل
َ اؤ َنا ِمن َق ْب ُل َو ُك َّنا ُذ ِّر َّي ًة ِّمن َب ْع ِد ِه ْم أَ َف ُت ْه ِل ُك َنا ب َِما َف َع َل ا ْل ُم ْب ِط ُل
ون ُ َآب
Kıyamet gününde ‘Biz bundan habersizdik’ demeyesiniz diye Rabbin Âde-
moğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine
şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da) Evet (buna)
şahit olduk, dediler. Yahut ‘Daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de
onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yü-
zünden bizi helâk edecek misin? dememeniz için (böyle yaptık). (Araf, 172-173)
10 Doğal olarak tağut’a ibadet edip bu hal üzere ölen bir kişi cehenneme ebedi olarak girmenin zararını
ve acısını yaşayacak. Burada kastedilen olay, tapılan tağutun ona bu dünyada bir yarar veya zarar
sağlamayacağıdır. Hiç şüphesiz her türlü yarar ve zarar Allah’ın takdiridir.
11 Bu, yalnızca Kur’ân ve Sünnet’ten aktarılan metinlerden bilinebilen isim ve sıfatları kapsamaz. O
konu, isim ve sıfat tevhidi bölümümüzde zikredilecek.
26 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Zikri yüce olan şöyle dedi: Allah farklı ilahlara tapıp bir grup şeytanlara itaat
edip kâfir olan birinin ve iman edip Allah’tan başka kimseye ibadet etmeyen birinin
misalini verdi.
الل َم َث ًل َر ُج ًل
َّ َض َر َب: } َق ْوله, ادة ِ
َ َع ْن َق َت, ثنا َسعيد: َق َال, ثنا َيزِ يد: َق َال, َح َّد َث َنا ب ِْشر
َل يُ ِقر ب ِِه َب ْعضهم ِلب ْع ٍض, اطين ِ الشي َه َذا ا ْل ُم ْشرِ ك تتنازعه: َق َال { ون
َ اك ُس ِ ِف ِيه ُشر َكاء مت َش
َ ْ ّ َ َّ ُ َ َ َ َ َُ َ
ادة ِ ِ ِ ِ
َّ ُه َو ا ْل ُم ْؤمن أَ ْخ َل َص: « َو َر ُج ًل َسال ًما ل َر ُج ٍل « َق َال
َ الد ْع َوة َوا ْلع َب
Bişr bize rivayet edip şöyle dedi: Yezid bize şöyle rivayet etti: Said bize Ka-
tade’den bu kelimeler hakkında şöyle rivayet etti: “Allah, çekişip duran birçok
ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir ada-
mı misal olarak verir..” ayeti hakkında şunu dedi: “Bu içtenlikle dua edip Allah'a
ibadet eden mümindir.” (Taberi tefsiri)
Müşrik olan kişinin yüzüne karşı Müslüman olmadığını söyleme meselesi ise
onu tekfir etmiş olabilmek için şart değildir, ancak buna itikad edip şirk ve küfre
giren herkesin İslam dairesini terk ettiğini bilmesi ve inanması şarttır. Yüce Allah
açıklıkla ona ortak koşanların küfür üzere olduğunu şu sözleriyle bize bildirdi:
َ ان َل ُه ب ِِه َفإ َِّن َما ِح َس ُاب ُه ِع ْن َد َر ّب ِِه إ َِّن ُه َل يُ ْف ِل ُح ا ْل َك ِاف ُر
ون ِ َّ ومن يدع مع
َ الل ِإ ٰ َل ًها
َ آخ َر َل ُب ْر َه َ َ ُ َْ ْ َ َ
Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa -ki bu hususla ilgili
hiçbir delili yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası mu-
hakkak ki kâfirler iflah olmaz. (Müminun, 117)
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kim şirk üzere ölürse cehenneme gireceğine
şahitlik etti. Hâlbuki kimse kâfir olmadığı sürece ebedi olarak cehenneme girmeye-
cektir. Abdullah ibni Mesud (radıyallahu anh) böyle dedi:
28 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
َ ،لت أُ ْخ َرى
:قال النبي َص َّلى اهللُ عليه وس َّلم ِ
َ ُّ ُ النبي َص َّلى اهللُ عليه وس َّل َم َكل َم ًة و ُق
ُّ
:قال
َ
ِ َّ ِ من مات وهو ال يدعو:الل ِن ًّدا د َخ َل النار و ُقلت أ َنا
ل ِ َّ ونِ وهو ي ْدعو ِمن ُد
ُ َْ َْ َ َ َ ُ َ َّ َ ُ َ َ ْ ات َ َمن َم
.الج َّن َة ِ
َ ن ًّدا َد َخ َل
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) birşey dedi, sonra ben başka birşey dedim.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki: ‘Kim Allah’a ortak koşarak ölürse ce-
henneme girecek’ ve ben diyorum ki: ‘Kim Allah’a ortak koşmayarak ölürse cen-
nete girecek.’ (Sahih-i Buhari)
Buna ek olarak Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) insanın dünyadaki hükmünü
bile Allah’tan başkasına ibadet etmediği için İslam olarak verir.12 Resulullah (sallal-
lahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
وال يخرج أحد من أهل القبلة من اإلسالم حتى يرد آية من كتاب اهلل تعالى أو يرد شيئا
أو يصلي لغير اهلل أو يذبح لغير اهلل وإذا فعل شيئا من ذلك فقد من آثار رسول اهلل
وجب عليك أن تخرجه من اإلسالم
12 Burada kasıt insanın dışına vurup da ondan görülen şeylerdir. Şirk koşup küfre girip bunu kendine
gizlerken İslami alametleri dışa vurursa o bir münafık olur ve dünyada hâlâ ona İslam hükmü verilir.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 29
ِ وإ ِْن أَحد ِمن ا ْلم ْشرِ ِكين استجارك فأَ ِجره حتى يسمع كلم
الل ثُم أَ ْب ِل ْغ ُه َم ْأ َم َن ُه ٰ َذ ِل َك ِبأَ َّن ُهم
ْ َّ َّ َ َ َ َ َ ْ َ ٰ َّ َ ُ ْ َ َ َ َ َ ْ َ ُ َ ّ ٌ َ َ
ون
َ َق ْو ٌم َّل َي ْع َل ُم
Ve eğer müşriklerden biri senden eman dilerse Allah’ın kelâmını işitip din-
leyinceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde
bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim
olmalarından dolayıdır. (Tevbe, 6)
ين َح َّتى َت ْأ ِتي ُهم ا ْلبي َِن ُةاب َوا ْل ُم ْشرِ ِكين منف ِك
ِ ين َك َفروا ِم ْن أَ ْه ِل ا ْل ِك َتلم يكن ال ِذ
َّ ُ َ ٰ َ ّ َ ُ َ ُ َ َّ ِ ُ َ ْ َ
Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden
inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi. (Beyyine, 1)
Her iki ayette de yüce Allah kendisine şirk koşan kişilere onlara herhangi bir
delil gelmeden müşrik ismini veriyor, bir kişiye Kur’ân veya Peygamber (sallallahu
aleyhi ve sellem) ulaşmış olmasa bile özürlü sayılmazken nasıl olur da bir insan Kur’ân
okurken, hadisleri okurken ve Müslümanların arasında yaşarken özürlü sayılabilir?
Allah daha henüz yazı kendilerine ulaşmamış kişileri bile mazeretli görmediği hal-
de… Bunun için Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Hureyre’nin (radıyallahu anhu)
rivayet ettiği bir hadiste şöyle diyor:
30 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِ وال نص،ودي
ثُم،راني ِ ِ ِ ِ
ٌّ أح ٌد من هذه األُ َّمة َي ُه بي ي ْس َم ُع ال ،والذي َن ْف ُس ُم َح َّم ٍد بي ِد ِه
َّ ٌّ ْ َ َ َ َ
. ِالنار ِ َ َّإل،وت و َلم ي ْؤ ِمن با َّل ِذي أُر ِس ْلت به
َّ حاب ِ أص ْ كان من ُ ْ ْ ُ ْ ُ َي ُم
Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki bu ümmetten hiç kimse
yoktur ki –ister Hristiyan ister Yahudi olsun– beni duysun ve sonra da bana gön-
derilene iman etmeden ölsün de cehennem ashabından olmasın. (Sahih-i Müslim)
Buna göre Yahudi, Hristiyan, Mecusi, Budist, Ateist veya bütün başka dinlere,
itikadlara mensup olan kişiler Allah’ın elçisinden (sallallahu aleyhi ve sellem) duyar ve
Allah’ın tevhidi ve Muhammed’in risaleti (sallallahu alehyi ve sellem) üzere ölmez ise
cehennem ateşine girer. Durum böyle ise bir insanın tevhidini şirk koşarak bozduk-
tan sonra Müslüman olduğunu iddia etmek ne kadar da cahilce olur? Hâlbuki say-
dığımız gruplar tıpkı bu sebepten dolayı kâfir olup cehenneme gireceklerdir. Buna
ilaveten bir insan düşünün ki namaz kılıyor ancak namazın içinde secde etmesi ge-
rektiğini bilmediği için bunu yerine getirmiyor, bu durumda gerçekten bilmese bile
namazı geçersiz olur. Aynı şekilde tevhid de böyledir. Şirklerin türlerinden sadece
birini bilmeyip onu yapsa, bunu bilmediğinden ve cahil olduğundan dolayı özürlü
sayılmaz ve onun Lâ ilâhe illallah şehadeti bozulur geçerli olmaz ta ki gerekli ilmi
öğrenip inancını düzeltip yaptığı şirkten tövbe edinceye kadar…
Allah’ı ve O’nun tevhidini öğrenmek farzı-ayn (her bireyin üzerine farz) oldu-
ğundan bu böyledir, aklı yerinde olan kimse bu farzdan müstesna değildir.
Kim şirkten tövbe etmeden, şirkten ve ehlinden beraatını ilan etmeden ölürse
yüce Allah’ın vaadine göre ebedi olarak cehennem ateşine girecektir ki O, vaadin-
den asla geri dönmez. Yüce Allah dedi ki:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği sahih bir ha-
diste şöyle buyurmaktadır:
وأولياؤهم
ُ ليب
ُ والص ، ياطين الش
َّ بع ُ في َّت ، أم ٍة ما كانت تعبد َّ كل
ٍ فينادي
ُّ أال َّتتب ُِع: مناد
َّ ُ ُ ُُ ُ
نحن: فنقول
ُ على ما هؤالء ؟: فيقول ُ ربنا
ُّ فيأتينا، وبقينا ُّأيها المؤمنون َ ، جهن َم
َّ إلى
ربنا – تبارك وتعا َلى – وهو يأتينا ِ
ُّ شيئا وهو ً ولم نُشرِ ْك به، بربِناّ آمنا
َّ عباد اهلل المؤمنون ُ
ِ
. فانطلقوا ربكم
ُّ أنا: فيقول ُ ، ربنا
ُّ يأتينا
َ
حتى
َّ مقامنا
ُ وهذا، وهو يُ ّثب ُِتنا،
(Kıyamet gününde) çağrıcı ‘Şüphesiz her ümmet kime ibadet ettiyse (dünyada)
onu takip edecek’ diye çağırır. Böylece şeytanlar, haç ve onun dostları takip edilip
cehenneme atılır. Biz kalacağız, ey iman edenler. Bunun üzerine Rabbiniz gelip şöy-
le diyecek ‘Bunlar ne üzere?’ Biz diyeceğiz ki ‘Biz Allah’a iman eden kullarız. Biz
rabbimize iman ettik ve ona şirk koşmadık, o bizim Rabbimizdir Tebarake ve Teala.
O bize gelir, bizi sabit kılar ve o bize gelene kadar yerimiz budur’ Bunun üzerine o
der ki: ‘Ben sizin Rabbinizim, öyleyse devam edin.’13
Kim, kendisine Kur’ân ulaşmasına rağmen şirk üzere ölürse, o cehenneme gi-
recektir. Bu ahiretteki cezasıyla ilgilidir. Ancak dünyada o müşrik muamelesi görür
ister ona Kur’ân ulaşsın ister ulaşmasın, çünkü o sadece Allah’a değil de Allah’tan
başkasına da ibadet etmektedir.
Yüce Allah buyuruyor ki:
ِ َّ ون
الل ِ اطين أَو ِلياء ِمن ُد
ِ َّ الض َل َل ُة ۗ إ َِّنهم َّات َخ ُذوا
ْ َ َ ْ َ الش َي ُ ُ َّ َفرِ ي ًقا َه َد ٰى َو َفرِ ي ًقا َح َّق َع َل ْيهِ ُم
َ ون أَ َّن ُه ْم ُم ْه َت ُد
ون َ َو َي ْح َس ُب
O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstahak oldu.
Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken
kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar. (Araf, 30)
اروا َع ْن ُ الل َو َج َّ الض َل َلة إ َِّن َما َض ُّلوا َع ْن َسبِيل َّ إ َِّن ا ْل َفرِ يق ا َّل ِذي َح َّق َع َل ْيهِ ْم: َي ُقول َت َعا َلى ِذ ْكره
َج ْه ًل ِم ْن ُهم ب َِخ َط ِأ َما ُهم, الل َوظُ َهراء َّ اطين نُ َص َراء ِم ْن ُدون ِ الشي ب ِِا ِتخ ِاذ ِهم, َق ْصد ا ْل َم َح َّجة
ْ ْ َ َ َّ ْ َ ّ
الص َواب َما أَ َت ْو ُه َ َ َ َع َلي ِه ِم ْن َذ ِل َك ; َب ْل َفع ُلوا َذ ِل َك و ُهم يظُ ُّن
َّ َوأ َّن, ون أ َّن ُه ْم َع َلى ُه ًدى َو َح ّق َ ْ َ َ ْ
الل َل يُ َع ِ ّذب أَ َح ًدا َع َلى َم ْع ِصية َّ الد َل َلة َع َلى َخ َطأ َق ْول َم ْن َز َع َم أَ َّن َّ َو َه َذا ِم ْن أَ ْب َين. َو َر ِك ُبوا
َ
ِ ِ ِ ِ اب وجهها َفير َكبها ِع َن ِ ِ ِ ِ ِ
يها َ ادا م ْن ُه ل َر ّبِه فً َ ْ َ َ ْ َ ِ يها َب ْعد ع ْلم م ْن ُه ب َِص َو َ َرك َب َها أَ ْو َض َل َلة ا ْع َت َق َد َها إ َِّل أَ ْن َي ْأت
Zikri yüce olan diyor ki: Dalaleti hak eden taife şeytanları dost ve yardım-
cı edindikleri için doğru yoldan saptılar. Cehaletlerinden ötürü böyle bir hataya
düştüler. Bunu yaparken yaptıklarının hidayet ve doğru olduğunu düşünerek, amel-
lerinin karşılığında sevap alacaklarını sandıklarından böyle bir işle geldiler. Bu
durumda Allah’ın bir insanı dalalet üzere yaptığı yanlışları cehaletten ve bilgisiz-
likten yaptığı için cezalandırmayacağını, sadece ilim geldikten sonra yüz çevirerek
inadından dolayı cezalandırılacağını zannettiler… (Taberi tefsiri)
Aynı anlamı şu ayetten de çıkarabiliriz:
ث ُ لل أَ َحد إ َِّل ِم ْن َح ْي ِ َّ َوهـ َـذا ِمن أَ ِد َّلــة الد َل ِئل ع َلى َخ َطأ َقول من َزعم أَ َّنه َل ي ْك ُفر ِبـا
َ ُ َ َ ْ َ ْ َ َّ ْ َ َ
ِ ِ ِ َّ َو َذ ِل َك أَ َّن, َي ْق ِصد ِإ َلى ا ْل ُك ْفر َب ْعد ا ْل ِع ْلم ب َِو ْح َد ِان ّي ِِت ِه
َ الل َت َعا َلى ذ ْك ُر ُه أَ ْخ َب َر َع ْن َه ُؤ َلء ا َّلذ
ين
َو َق ْد َكانُوا, الد ْنيا َذ َه َب َض َل ًل أَ َّن َس ْعيهم ا َّل ِذي َس َع ْوا ِفي, َو َص َف ِص َفتهم ِفي َه ِذ ِه ْال َية
َ ُّ ْ ْ
ات ِ وأَ ْخبر ع ْنهم أَ َّنهم هم ا َّل ِذين َك َفروا بِآي, ون ِفي ص ْنعهم َذ ِل َك َ ُون أَ َّن ُه ْم ُم ْح ِسنَ َي ْح َس ُب
َ ُ َ ْ ُ ْ ُ ْ ُ َ ََ َ ْ ُ
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 33
, ث َي ْع َلمُ لل أَ َحد إ َِّل ِم ْن َح ْي ِ َّ َان ا ْل َقول َكما َق َال ا َّل ِذي َزعموا أَ َّنه َل ي ْك ُفر ِبا
َ ُ ُ َ َ ْ َ َو َل ْو َك. هم رب
ْ َّ
ون ِف ِيه
َ لهم ا َّل ِذي أَ ْخ َب َر َا َّلل َع ْن ُه ْم أَ َّن ُه ْم َكانُوا َي ْح َس ُب َل َو َج َب أَ ْن َي ُكون َه ُؤ َل ِء ا ْل َق ْوم ِفي عم
ْ َ َ
, َو َل ِك َّن ا ْل َق ْول ب ِِخ َل ِف َما َقالُوا, ين َع َلي َها ِِين َم ْأ ُجور
َ َكانُوا ُم َثاب, ون ُص ْنعه َ ُأَ َّن ُه ْم يُ ْح ِسن
ْ َ
. َوأَ َّن أَ ْع َمالهم َحا ِب َطة, لل َك َفرة ِ فأَخبر جل ثناؤه عنهم أَنهم ِبا
ْ َ َّ َ ْ ُ َّ ْ ُ ْ َ ُ ُ َ َ َّ َ َ َ ْ َ
Bu (ayetler) ‘Vahdaniyet ile ilgili ilim gelmeden önce kimse küfre giremez’ di-
yenlere karşı en açık delillerdendir. Çünkü yüce Allah o kişileri bu ayette vasfet-
miştir. Onların dünyada yaptığı ameller boşa gitmiştir, hâlbuki onlar amelleriyle
doğru yol üzere olduklarını düşünüyorlardı. Bize o insanların rablerinin ayetlerine
karşı küfre girdikleri hakkında bilgi verdi. Eğer ancak ilim geldikten sonra insan
kâfir olsaydı o zaman bu ayette bahsi geçen kişiler amellerinden ötürü sevap alarak
karşılık almaları gerekirdi. Ancak durum dediklerinin aksinedir. Böylece o -yüceler
yücesi- onların Allah’a inanmayan kâfir olduklarını ve amellerinin boşa gittiğine
dair bize haber verdi. (Taberi Tefsiri)
Dolayısıyla şirk koşan müşrikleri cehaletlerinden dolayı mazeretli görerek
-veya herhangi başka bir sebepten dolayı özür vererek- Müslüman olarak görenler,
işte onlar kendileri Müslüman değildir. Çünkü;
* Onun Lâ ilâhe illallah şehadeti ilk şart olan ilmin gerçekleşmediğinden dolayı
geçersiz olmuştur. Şehadet getirdiği şeyin anlamını bilmeli, gerekliliklerini ve onu
bozan unsurları anlamalı. Şirk koşan bir insanın Müslüman olamayacağını bile-
meyen bir kişi ise gerçekte manası Allah’tan başka ibadete layık olmayıp ondan
başkasına ibadet edilemeyeceği anlamına gelen Lâ ilâhe illallah’ı anlamamıştır.
Buna karşın onun anlayışına göre insan tağut’u tekfir etmeden Müslüman olabili-
yor. Hâlbuki yüce Allah böyle diyor:
De ki: Ey kâfirler!
* Onları Müslüman olarak görerek müşriklere apaçık genel bir vela (ittifak,
sadakat, sevgi) göstermiş –ki Müslüman olarak gördüğünüz kişilere vela göstermek
vaciptir. Bu tip vela şekli ise insanı İslam dairesinden çıkaran bir küfürdür, çünkü
yüce Allah böyle diyor:
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 35
ين ِِ ِ ِ ِ
َ الل َل َي ْهدي ا ْل َق ْو َم الظَّالم
َ َّ َو َم ْن َي َت َو َّل ُه ْم م ْن ُك ْم َفإ َِّن ُه م ْن ُه ْم إ َِّن
İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler toplu-
luğunu hidayete erdirmez. (Maide, 51)
* O (müşriği Müslüman olarak gören) Allah’ın küfürle vasıflandırdığı bir kişiyi
küfürle vasıflandırmamıştır. Kim Kur’ân'ın bir ayetini bile inkâr ederse kâfir olur.
Yüce Allah diyor ki:
ين ِ ِ ِ
َ َِب َلى َق ْد َج َاء ْت َك َآياتي َف َك َّذ ْب َت ب َِها َو ْاس َت ْك َب ْر َت َو ُك ْن َت م َن ا ْل َكافر
Hayır (dönemeyeceksin)! Âyetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış,
büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun. (Zümer, 59)
Onun aslı ilime göre (Allah ve dini hakkında) ikrar (kabul) etmektir. Al-
lah’ın ubudiyyetine (ibadetine) itaat ve rububiyyetine (Rabliğine) itaat etmektir.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 37
Aynı şekilde dilin O’nun ilahlığını ikrar edererek itaat edip ona kalp ve lisanın
onun tek ilah olup ortağı olmadığına içtenliği olması.”14
İmam Ahmed ibnu Hanbel (V. 241H) şöyle dedi:
نعبد اهلل بصفاته كما وصف به نفسه قد أجمل الصفة لنفسه وال نتعدى القرآن والحديث
فنقول كما قال ونصفه كما وصف نفسه وال نتعدى ذلك نؤمن بالقرآن كله محكمه
ومتشابهه وال نزيل عنه تعالى ذكره صفة من صفاته
Biz Allah’a kendini nasıl vasıflandırdıysa öyle ibadet ederiz. Kendisi hiç şüphe-
siz en güzel şekilde vasfetti (tanıttı). Bu konuda ne Kur’ân ne de hadislerin önüne
geçeriz, onların dediğini deriz ve vasfettiği gibi vasfederiz ve bunun ötesine geçme-
yiz. Kur’ân’a tümüyle iman ederiz hem muhkemi hem müteşabihi ve böylelikle zikri
yüce olandan hiçbir sıfatı inkâr etmeyiz” (İbnu Batta, El-İbanetul Kubra)
Ve İbnu Batta (V. 387 H) dedi ki:
أن أصل اإليمان باهلل الذي يجب على الخلق اعتقاده في إثبات اإليمان به ثالثة
َّ وذلك
أن يعتقد العبد ربانيته ليكون بذلك مبايناً لمذهب أهل التعطيل الذين ال: أحدها:أشياء
أن يعتقد وحدانيته ليكون مباين ًا بذلك مذاهب أهل الشرك الذين: والثاني.يثبتون صانع ًا
أن يعتقده موصوفاً بالصفات: والثالث.أقروا بالصانع وأشركوا معه في العبادة غيره
التي ال يجوز إال أن يكون موصوف ًا بها من العلم والقدرة والحكمة وسائر ما وصف
أن كثيراً ممن يقر به ويوحده بالقول المطلق قد يلحد
َّ إذ قد علمنا.به نفسه في كتابه
وألنا نجد اهلل تعالى قد خاطب
َّ .في صفاته فيكون إلحاده في صفاته قادح ًا في توحيده
.عباده بدعائهم إلى اعتقاد كل واحدة من هذه الثالث واإليمان بها
“Bu böyledir, çünkü insanların üzerine farz olan Allah'a iman etmenin aslı üç-
tür. Birincisi: Kulun O’nun rububiyyetine inanarak böylece bir Rabbe inanmayan
Ta’til ehlinden beri olması. İkincisi: O’nun birliğine iman etmesi. Böyle yaparak-
tan bir yaratana inanmalarına rağmen şirk koşanların mezheblerinden beri olması.
14 El-Mervezi, Tazimu Kadri’s Salah, 2/702.
38 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Üçüncüsü: İlim, kudret, hikmet ve bunun gibi kendini vasfettiği şekildeki sıfatların
sadece Allah'ın vasfedileceğine iman etmesi. Çünkü biz biliyoruz ki kendini Tevhid
ile vasfeden kişilerin çoğu onun sıfatlarında inkara düşüp böylece Tevhidlerinde
ihlale uğradılar. Ayrıca çünkü yüce Allah ancak bu üç kategoriye inanan kullarını
iman edenler olarak isimlendirmiştir” (El İbane an Şeriat el Fırka en Naciye)
Böylece bir şahıs bu üç tevhid şeklini Allah’a ortak koşmayarak yerine getir-
meden Müslüman olamaz. Veya onlara Kur’ân ve Sünnete göre selefin inandığı
şekile aykırı bir şekilde inanamaz. Hiç şüphesiz yüce Allah Tevhidin üç şeklini şu
sözlerinde toparlamıştır:
“Bişr bize rivayet edip dedi ki: Yezid bize rivayet edip dedi ki: Said bize Ka-
tada’dan böyle rivayet etti: “O`nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor mu-
sun?” (Dedi ki:) Allah'ın hiç bir benzeri ve adaşı yoktur. Onun kulları onu kabul
eder ve onun yaratıcı olduğunu anlayıp bilir.’ Sonra bu ayeti okudu: “Andolsun
onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler.” (Zuhruf,
87).” (Taberi tefsiri)
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderildiği kavim (Kureyş’in kâfirleri)
Allah’a inanırlardı ancak onun sadece Rububiyyeti ile sınırlı kalırdı inançları. Böy-
lece Allah’ın yaratıcı ve işleri düzenleyen olarak kabul edip ona karşı birtakım iba-
detler yerine getirirlerdi. Onun dışında dua ederek ve onları şefaatçi olarak ibadet
ettikleri putlara gelirsek, Allah onların sözde “imanını” reddetti ve onları uyarmak
için Peygamberini (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderdi. Yüce Allah şöyle diyor:
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 39
َّ ات ب َِغ ْيرِ َع َم ٍد َت َر ْو َن َها ثُ َّم ْاس َت َوى َع َلى ا ْل َع ْر ِش َو َس َّخ َر
الش ْم َس ِ الل ا َّل ِذي ر َفع السماو
َ َ َّ َ َ ُ َّ
ون ِ ِكم ُت
َ ُوقن ِ ات لعلكم ب ِِلق
اء رب ِ وا ْل َقمر ُك ٌّل يجرِ ي ِلَجل مسمى يدبِر الَمر يف ِصل الَي
ْ ُ ّ َ َ ْ ُ َّ َ َ َ ْ ُ ّ َ ُ َ ْ ْ ُ ّ َ ُ ًّ َ ُ ٍ َ ْ َ ََ َ
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ
eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır. (Bunların her biri) muay-
yen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin ola-
rak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. (Rad, 2)
ٌ وه َو ُه َو َع َل ٰى ُك ّ ِل َش ْي ٍء َو ِك
يل ُ اع ُب ُد
ٍ ِ َّ ٰ َذ ِل ُك ُم
ْ اللُ َر ُّب ُك ْم َل ِإ ٰ َل َه إ َِّل ُه َو َخال ُق ُك ّ ِل َش ْيء َف
İşte Rabbiniz Allah O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcı-
sıdır. Öyle ise O’na kulluk edin, O her şeye vekildir (güvenilip dayanılacak tek
varlık O’dur). (Enam, 102)
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 41
O yaratan, rızık veren, yarar ve zarar sağlayan, ayakta tutan, bilen, hayat veren,
hayat alan, hüküm veren, affeden, cezalandıran, karar veren, koruyan, şifa veren,
(elbise) giydiren, yediren, ifşa eden, gizleyen, şereflendiren, merhamet gösteren ve
kullarının dualarına icabet edendir, dolayısıyla ibadet edilmeyi tek olarak Allah hak
eder. Doğal olarak bunların hiçbirini yapamayan ve Allah’ın dışında hiçbir şekilde
ortaklıkları olmayıp da ona yardım edemeyen kimseler en ufak bir ibadete bile hak
sahibi değillerdir. Bu zikrettiğimiz şeylerin hepsi Allah’ın kendi zatına has olan fiil-
lerindendir ve O yüce şan sahibi ibadete layık tektir ondan başka kimse ibadeti hak
etmez. O yüce olan şöyle dedi:
ِ ون ِم ْث َق َال َذر ٍة ِفي السماو
ات َو َل ِفي ْالَ ْر ِض ِ َّ ون
َ الل َل َي ْم ِل ُك ِ ُق ِل ْادعوا ا َّل ِذين َزعم ُتم ِمن ُد
َ َ َّ َّ ْ ْ َْ َ ُ
َ َو َما َل ُه ْم ِفيهِ َما ِم ْن ِش ْر ٍك َو َما َل ُه ِم ْن ُه ْم ِم ْن
ٍظهِ ير
* Dua
ِ و َق َال رب ُكم ادع
وني أَ ْس َت ِج ْب َل ُكم
ْ ُ ْ ُ ُّ َ َ
Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim... (Gafir, 60)
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 43
* Kurban
ود
ٌ يم َو ُد واستغ ِفروا ربكم ثم توبوا ِإلي ِه إِن ربِي ر ِح
ٌ َ ّ َ َّ ْ َ ُ ُ َّ ُ ْ ُ َّ َ ُ ْ َ ْ َ
Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Muhakkak ki
Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever. (Hud, 90)
* Allah’a dönmek (Pişmanlıkla)
ون
َ اب ثُ َّم ال ُت ْن َص ُر ِْ َ ِ ِ َ ُ وأَ ِنيبوا ِإ َلى رب
ُ ِك ْم َوأ ْسل ُموا َل ُه م ْن َق ْب ِل أ ْن َيأت َي ُك ُم ا ْل َع َذ
َّ ُ َ
Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra
size yardım edilmez. (Zümer, 54)
* Allah'a sığınmak
44 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِ َّ ِيل
الل ِ اه ُدوا ِبأَ ْم َو ِال ُك ْم َوأَ ْن ُف ِس ُك ْم ِفي َسب
ِ ا ْن ِفروا ِخ َفافاً و ِث َقاالً وج
َ َ َ ُ
(Ey müminler!) Gerek hafif gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda cihad edin. (Tevbe, 41)
* İnsanların Arasında Hüküm Vermek
ِ إ َِّنا أَ ْنز ْل َنا ِإ َلي َك ا ْل ِكتاب بِا ْلح ِّق ِلتح ُكم بين الن
َ اس ب َِما أَ َر
ُالل
َّ اك َّ َ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ
Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana
Kitab’ı hak ile indirdik. (Nisa, 105)
* Tahâkum/Muhakeme olmak
ِ َّ ِإ َِّنما حرم ع َلي ُكم ا ْلميت َة والدم و َلحم ا ْل ِخنزِ يرِ وما أُ ِه َّل ب ِِه ِل َغير
الل
ْ ََ ْ َ ْ َ َ َّ َ َ ْ َ ُ ْ َ َ َّ َ َ
Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına
kesileni haram kıldı. (Bakara, 173)
Allah’ın helal kıldıklarını helal olarak görmek, haram kıldıklarını da haram ola-
rak görmek, O’na itaattir (yani ibadettir).
* Ayrıca ibadet türlerinden bazıları da şöyledir: Allah için sevip Allah için nef-
ret etmek, Allah için verip Allah için elde tutmak, Allah için dost edinip Allah için
düşmanlık etmek, umut etmek, korku duymak, yardım dilemek, şükretmek, Kur’ân
okumak, Allah’ı zikretmek, oruç tutmak ve bundan başka niceleri.
Böylece Allah veya Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) veya onun ashabı (ra-
dıyallahu anhum) bizi Allah’ın tanımlaması ile ilgili nasıl bilgilendirdiyse Allah o
tanımlamada tektir ve yarattıklarının hiçbirine benzemez. Her ne kadar tanımla-
maların bazıları müşterek olarak kullarda o vasıflar kelime olarak kullanılsa da
bunlar kesinlikle aynı değildir. Mesela el-Kerim (cömert) olan Rab ile kerim (cö-
mert) olan bir kul gibi. Çünkü bir insanın cömertliği sınırlı olurken Allah’ın cö-
mertliğinin sınırı yoktur, sonsuz bir şekilde o fazlından kime ve nasıl isterse öyle
verir. Yüce Allah diyor ki:
الل أَ ِو ْاد ُعوا الر ْح ٰ َم َن أَ ًّيا َما َت ْد ُعوا َف َل ُه ْالَ ْس َم ُاء ا ْل ُح ْس َنى
َ َّ ُق ِل ْاد ُعوا
ٰ َّ
De ki: İster Allah deyin ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü
en güzel isimler O’na hastır. (İsra, 110)
الص َم ُد (*) َلم َي ِل ْد َو َلم يُو َل ْد (*) َو َلم َي ُك ْن َل ُه ُك ُف ًوا أَ َح ٌد َّ )*( اللُ أَ َح ٌد
َّ ُالل َّ ُق ْل ُه َو
ْ ْ ْ
De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir (Kendine yeterli olan, bütün kulların
ona muhtaç olup onun ise kimseye ihtiyacı olmayan). O, doğurmamış ve doğma-
mıştır. Onun hiçbir dengi yoktur. (İhlas, 1-4)
Allah’ın bazı isim ve sıfatları fıtrat ile bilinir, mesela Allah’ın yaratan ve her-
şeye kadir olan olması gibi. Bunun yanı sıra işlerin düzenleyicisi, yasama yapan,
gören, işiten, istediği zaman konuşan, her şey hakkında bilgi sahibi olan, hayatı
48 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
olan, uluv sahibi olan (göklerin üzerinde olup da yarattıklarından ayrı olan) ve bu-
nun gibi birçok sıfat insan tarafından ona verilen fıtrat ile bilinir. Bu sıfatlar Allah’ı
mükemmeliyet, eksiklerden ve hatalardan münezzeh olduğunu gösterir. Her kim bu
sıfatlardan birini inkâr edip veya bilmediğini iddia ederse kâfir olur.
Bundan öte Allah hakkında birtakım şeyler vardır ki sadece Kur’ân, Sünnet
ve sahabenin söylemleriyle bilinebilir. Bunlardan bazıları Allah’ın her gecenin son
bölümü en alttaki semaya inmesi, Allah’ın oturması, Allah’ın gülmesi, Allah’ın gö-
ğüsü ve yan tarafının olması, Allah’ın (beğeni ile) şaşırması vs. gibi. Bunlar ancak
nas ile bilinebilir dolayısıyla bunlardan birini reddedip bu sıfatlarla ilgili bilgisi ol-
mayan insanlar onlara ilim gelip de delil (hüccet) ikame edilene kadar kâfir olmaz.
Çoğu âlim bu sıfatların nasıl anlaşıldığını ve bu kitapta “Muhammedun Resulullah
şehadeti” bölümünde belirtildiği gibi Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetine
veya sahabenin (radıyallahu anhum) rivayetlerine dayandığını belirtmiştir.
İsim ve sıfat Tevhidi ile ilgili öyle noktalar var ki, bu Tevhid şeklini gerçekleş-
tirmek için kuldan istenildiği şekilde anlaşılıp yerine getirilmesi gerekir.
1) İsim ve sıfat Tevhidi ve onu ikame etmek muhkem (açık meseleler) olan
şeylerdir ve muteşabihlerden (açık olmayan şüpheli meseleler) değildir, ayrıca icma
olan meselelerden olup ihtilaflı meselelerden değildir.
Yüce Allah dedi ki:
يما ِ
ً وسى َت ْكل
َ اللُ ُم
َّ َو َك َّل َم
“Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” (Nisa, 164)
Bu ayette konuşma sıfatı (kelleme) fiilin kökü ile onaylanıyor (teklimen). Arap
lisanında fiilin kökü ile onaylanan bir fiilin başka bir anlam ile yorumlanması im-
kansızdır. Bu dalalete uyanların liderleri tarafından bile bilinen birşeydir ki onlar
Arap lisanı hakkında konuşunca bunu onaylarlar.
Buna binaen Allah'ın isim ve sıfatlarını zikredilenden başka bir anlama çekip
yorumlamak caiz değildir, çünkü onlar Allah'ın kitabında ve Peygamberin (sallallahu
aleyhi ve sellem) Sünnetin de bariz bir şekilde açıklanmıştır. Bundan öte Selef tarafın-
dan nakledilen hiçbir rivayette isim ve sıfatları zahir olan anlamından dışında bir
anlam ile yorumlamanın caiz olduğunu söyleyeni bulamazsınız. Bu yine bize bu
meselenin hiçbir ihtilafı olmayan bir icma olduğunu kanıtlar.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 49
فإن أهل اإلثبات من أهل السنة يجمعون على اإلقرار بالتوحيد وبالرسالة بأن اإليمان
قول وعمل ونية ،وبأن القرآن كالم اهلل غير مخلوق ،ومجمعون على أن ما شاء اهلل
كان ،وما لم يشأ ال يكون ،وعلى أن اهلل خالق الخير والشر ومقدرهما ،وعلى أن
اهلل يرى يوم القيامة ،وعلى أن الجنة والنار مخلوقتان باقيتان ببقاء اهلل ،وأن اهلل على
عرشه بائن من خلقه ،وعلمه محيط باألشياء ،وأن اهلل قديم ال بداية له وال نهاية وال
غاية ،بصفاته التامة لم يزل عالما ،ناطقا ،سميعا ،بصيرا ،حيا ،حليما ،قد علم ما
يكون قبل أن يكون ،وأنه قدر المقادير قبل خلق األشياء ،ومجمعون على إمامة أبي
بكر ،وعمر ،وعثمان ،وعلي عليهم السالم ،وعلى تقديم الشيخين وعلى أن العشرة
في الجنة جزما وحتما ال شك فيه ،ومجمعون على الترحم على جميع أصحاب
رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم ،واالستغفار لهم ،وألزواجه ،وأوالده ،وأهل بيته ،
والكف عن ذكرهم إال بخير ،واإلمساك وترك النظر فيما شجر بينهم ،فهذا وأشباهه
مما يطول شرحه لم يزل الناس منذ بعث اهلل نبيه صلى اهلل عليه وسلم إلى وقتنا هذا
مجمعون عليه في شرق األرض وغربها وبرها وبحرها وسهلها وجبلها يرويه العلماء
رواة اآلثار ،وأصحاب األخبار ،ويعرفه األدباء والعقالء ،ويجمع على اإلقرار به
الرجال والنسوان والشيب والشبان واألحــداث ،والصبيان في الحاضرة والبادية ،
والعرب ،والعجم ،ال يخالف ذلك وال ينكره ،وال يشذ عن اإلجماع مع الناس فيه
إال رجل خبيث زائغ مبتدع محقور مهجور مدحور ،يهجره العلماء ،ويقطعه العقالء
،إن مرض لم يعودوه ،وإن مات لم يشهدوه .
أن العصمة في الدين أن تنتهي في الدين حيث انتهى بك وال- رحمك اهلل- اعلم
تجاوز ما قد حد لك فإن من قوام الدين معرفة المعروف وإنكار المنكر فما بسطت
عليه المعرفة وسكنت إليه األفئدة وذكر أصله في الكتاب والسنة وتوارثت علمه األمة
فال تخافن في ذكره وصفته من ربك ما وصف من نفسه عيبا ; وال تتكلفن بما وصف:
وما أنكرته نفسك ولم تجد ذكره في كتاب ربك وال في حديث عن. لك من ذلك قدرا
فال تكلفن علمه بعقلك ; وال تصفه بلسانك ; واصمت- من ذكر صفة ربك- نبيك
عنه كما صمت الرب عنه من نفسه فإن تكلفك معرفة ما لم يصف من نفسه مثل إنكار
فكذلك: ما وصف منها ; فكما أعظمت ما جحده الجاحدون مما وصف من نفسه
. أعظم تكلف ما وصف الواصفون مما لم يصف منها
“Bilki – Allah sana rahmet etsin – dinde korunmak dinin durduğu yerde dura-
rak ve sana sınırlanan şeyleri geçmeyerek olur. Çünkü şüphesiz iyiliği emredip kö-
tülükten nehyetmek dinin esaslarındandır. Böylece sana ilimden açıklanan kalplerin
onunla sükünet bulan – ki onun aslı Kitap ve Sünnette açıklanmış olup ümmet onun
ilmini miras bırakmıştır – onu zikredip Rabbini vasfedip açıklamakta korkma ve
ayıplanacağından çekinme çünkü O (Allah) kendini onunla açıklayıp vasfetmiştir.
Sana bu konuda açıklananda bir yük altına girmiş gibide hissetme kendini. Ruhu-
nun reddedipte açıklamasını Rabbinin kitabında veya Peygamberinin (sallallahu aleyhi
ve sellem) hadislerinde bulmadığın – Rabbinin vasfınıın zikredilmesi – o halde aklı-
nı onun ilmiyle yorma, dilinlede vasfını anlatma. O konularda Rabbin nasıl sessiz
kaldıysa sende susup sessiz kal. Kendini anlatmadığı şeylerin peşine düşüp onun
ilmiyle uğraşmak onun kendini vasfettiği şeyleri inkar etmek gibi olur. Sen nasıl red-
dedicilerin Rabbinin kendini vasfettiği şeyleri reddetmelerini büyük bir olay olarak
görüyorsan, aynı şekilde kendini vasfetmediği şeyleri vasfedicilerin uydurup onu
vasfettiklerinide büyük bir olay olarak gör.” (İbn Batta, El İbanetul Kubra)
52 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
،يح ِة
َ الصح
ِ ِ ِ
َّ ِين م ْن أ ْه ِل ا ْل َح ّق َت ْصد َيق ْال َثار
َ ِ َ ات ا ْلم ْؤ ِم ِن
ُ
ِ الل أَ َّن ِمن ِص َف
ْ
ِ
ُ َّ اع َل ُموا َرح َم ُك ُم ْ
،اض َع ِة ا ْل َق ْو ِل ب ِْال َر ِاء َو ْالَ ْه َو ِاء َ اس َو ُم َو ِ اض ع َليها بِا ْل ِقي
َْ َ
ِ و َتر َك ِالع ِتر،ول ِ و َت َل ِّقيها بِا ْل َقب
َ َ ْ ْ َ ُ ََ َ
َ ُاللُ َع َّز َو َج َّل { َف َل َو َر ّب َِك َل يُ ْؤ ِمن
ون َّ َق َال، َوا ْل ُم ْؤ ِم َن ُه َو ا ْل ُم َص ِّد ُق،ان َت ْص ِد ٌيق َ يم ِ
َ َفإ َِّن ْال
يما َش َجر َبي َن ُهم ثُم َل َي ِج ُدوا ِفي أَ ْن ُف ِسهِ م َحر ًجا ِم َّما َق َضي َت َويُ َس ِّل ُموا ِ َ حتى يح ِّكم
َ وك ف ُ َ ُ َّ َ
ْ َ ْ َّ ْ ْ َ
َوب َِما،الل ب َِما َو َص َف ب ِِه َن ْف َس ُه ِ َ ات ا ْلم ْؤ ِم ِن ِ َف ِمن ع َلم، ]65 :َتس ِليما} [النساء
َ َّ ين أ ْن َيص ُفوا َ ُ َ َ ْ ً ْ
ِ ُ ورواه ال ِثّ َق،الل ع َلي ِه وس َّلم ِمما َن َق َلته ا ْلع َلماء ِ
َّ ات م ْن أَ ْه ِل
،الن ْق ِل ُ ََ َ ُ َ ُ ُْ َّ َ َ َ ْ َ ُ َّ َو َص َف ُه بِه َر ُسولُ ُه َص َّلى
يما َص َّح ِ ُ و َل ي َق، ِا َّل ِذين هم ا ْلحج ُة ِفيما رووه ِمن ا ْلح َل ِل وا ْلحر ِام والس َن ِن و ْال َثار
َ ال ف ُ َ َ ُّ َ َ َ َ َ َ ُ ََْ َ َّ ُ ُ ُ َ
،ون َ َويُ َس ِّل ُم،ون َ ون َو َل َي ْب َت ِد ُعَ َك ْي َف؟ َو َل ِل َم؟ َب ْل َي َّتب ُِع:اللُ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم
َّ الل َص َّلى ِ َّ ول ِ َعن رس
ُ َ ْ
ونَ ون َو َل َي ْر َت ُاب َ ون َو َل َي ْش ُك َ ُ َو َي َت َي َّقن،ون َ َو َل يُ َعارِ ُض
“Bilin ki – Allah size rahmet etsin – hak ehlinden olan müminin karakterine
göre doğru rivayetlere iman edilir, onlar kabul ile karşılanır ve onları kıyas ile kar-
şılayıp hevaya ve başka görüşlere kapılmaktan imtina edilir. Şüphesiz iman etmek
kabul etmektir ve iman eden kişi kabul eden kişidir. Allah – azze ve celle – dedi
ki: “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni
hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın
(onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65) Böy-
lece iman edenlerin alametleri Allah'ın kendini vasfettiği ile onu vasfetmektir ve
Peygmaberin sallallahu aleyhi ve sellem onu vasfettiği şekilde vasfetmektir ve alimlerin
icma ettiği, güvenilir ravilerin onun hakkında rivayet ettiklerine göre vasfetmektir;
Onlar rivayet ettikleri Haram, Helal, Sünnetler ve Eserler konusunda hüccettirler.
Ayrıca Peygamberden sallallahu aleyhi ve sellem rivayet edilene “Nasıl?” veya “Neden”
diyerekten karşılık vermezler, buna karşın takip edip bidat uydurmazlar, itaat edip
karşılık vermezler, içten iman edip kuşkulu ve şüpheci yaklaşmazlar.” (İbn Batta, El
İbanetul Kubra)
Konu Allah'ın isim ve sıfatları olunca Selef şöyle derdi: ‘Rivayeti geçir (yani
kabul et) rivayet edildiği gibi’ – Sonra açıklanacağı gibi – ve böylece onlar dinleri
konusunda emin idi.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 53
يد ِ َّ حد َثنا ع ِلي بن َنصرٍ ومحمد بن يونُس النس ِائي ا ْلمعنى َق َال حد َثنا عبد
َ ِالل ْب ُن َيز ُ ْ َ َ َّ َ َ ْ َ ُّ َ َّ َ ُ ُ ْ ُ َّ َ ُ َ ْ ُ ْ ُّ َ َ َّ َ
ان َح َّد َث ِني أَ ُبو يُونُ َس ُس َليم ْب ُن ُجبيرٍ َم ْو َلى أَبِي ُهر ْير َة َ ئ َح َّد َث َنا َح ْر َم َل ُة َي ْع ِني ْاب َن ِع ْم َر
ُ ِا ْل ُم ْقر
َ َ َْ ُ ْ
ات ِإ َلى أَ ْه ِل َها ِإ َلى ِ الل ي ْأمر ُكم أَ ْن ُت َؤ ُّدوا ْالَما َن قال س ِمعت أَبا هريرة يقرأُ ه ِذ ِه الية إِن
َ ْ ُ ُ َ َ َّ َّ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ
اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َي َض ُع إ ِْب َه َام ُه َع َلى الل صلىِ قو ِل ِه تعالى س ِميعا ب ِصيرا قال رأَيت رسول
َ ْ َّ َّ َ َّ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ً َ ً َ َ َ َ ْ َ
اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َي ْقر ُؤ َها الل صلى ِ أُذ ِن ِه وال ِتي ت ِليها على عي ِن ِه قال أَبو هريرة رأَيت رسول
َ َ ْ َّ َّ َ َّ َ ُ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ُ ُ َ َ ْ َ َ َ َ َ َّ َ ُ
ل َس ْم ًعا ِ َّ ِ الل س ِميع ب ِصير يع ِني أَ َّن ِ ُ ِوي َضع إِصبعي ِه َق َال ابن يونُس َق َال ا ْلم ْقر
ْ َ ٌ َ ٌ َ َ َّ ئ َي ْعني إ َِّن ُ َ ُ ُ ْ َْ َ ْ ُ َ َ
َو َب َصرا َق َال أَ ُبو َد ُاود َو َه َذا َر ٌّد َع َلى ا ْل َج ْه ِمي ِة
َّ ً
“’Ali ibn Nasr ve Muhammed ibn Yunus en-Nesai el-Mana bize rivayet ederek
dediki: ‘Abdullah ibn Yezid Al-Mukri bize rivayet ederek dediki: Hermeleh (yani ibn
İmran) bize rivayet ederek dediki: Abu Yunus Suleym ibn Cubeyr Ebu Hureyrenin
mevlası (onun tarafından azat edilen) bize rivayet edip dediki: Ben Ebu Hureyreyi
şu ayeti okurken duydum: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermeni-
zi..” Şu kelimelerine kadar: “Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”
(Nisa, 58) O (Ebu Hureyre) dediki: ‘Ben Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) başpar-
mağını kulağına ve yanındaki parmağını gözüne koyduğunu gördüm.’ Ebu Hureyre
dediki: ‘Ben Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem okurken iki parmağını koyduğunu
gördüm’ İbn Yunus dediki: Al-Mukri dediki: ‘Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her
şeyi görendir Allah'ın duymasının ve görmesinin olduğu anlamına gelir’ Ebu Davud
dediki: ‘Bu Cehmiyye’ye karşı bir reddiyedir.’” (Suneni Ebu Davud)
54 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
اح َق َال َح َّد َث َنا َعب ُد ا ْل َعزِ يزِ ْب ُن أَبِي َحازِ ٍم َح َّد َث ِني الص َّب ِ ام ْب ُن َع َّمارٍ َو ُم َح َّم ُد ْب ُن َّ
ِ
َح َّد َث َنا ه َش ُ
ْ
اللُ َع َلي ِه الل صلى الل بن عمر قال س ِمعت رسول ِ الل بن ِمقس ٍم عن عب ِد ِ أَبِي عن عبي ِد ِ
َ ْ ُ َ ْ َّ ْ ِ ْ َ َ ْ َ ْ َّ ْ ِ ُ َ َ َ َ َ ْ ُ َ ُ َ َّ َ َّ َّ ْ
ار َس َم َاو ِات ِه َوأَ َر ِض ِيه بِي ِد ِه َو َقب َض َي َد ُه َف َج َع َل وس َّلم و ُهو َع َلى ا ْل ِم ْنبرِ ي ُق ُ ْ
ول َيأ ُخ ُذ ا ْل َج َّب ُ َ َ َ َ َ َ َ
َ َ
ون َق َال ون أَ ْي َن ا ْل ُم َت َك ّب ُِر َ
ار َ ِ َ ول أَ َنا ا ْل َجب َ
ار أ َنا ا ْل َمل ُك أ ْي َن ا ْل َج َّب ُ َّ ُ َي ْقب ُِض َها َو َي ْب ُسطُ َها ثُ َّم َي ُق ُ
ول َّ ِ
ت ِإ َلى ا ْل ِم ْنبرِ
َ اللُ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم َع ْن َي ِم ِين ِه َو َع ْن ِش َم ِال ِه َح َّتى َن َظ ْر ُالل َص َّلى َّ َو َي َت َم َاي ُل َر ُس ُ
اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم الل صلى ول ِ ط ُهو بِرس ِ يتحر ُك ِمن أَس َف ِل َشي ٍء ِم ْنه حتى ِإ ِنّي َلَ ُق ُ َ ِ
َ َّ َ َّ َّ ْ ول أ َساق ٌ َ َ ُ ُ َ َّ ْ ْ ْ َ َ َ َّ
“Hişam ibn ‘Ammar ve Muhammed ibn es-Sabbah bize rivayet edip dediler
ki: ‘Abdul-Azīz ibn Ebi Hazim bize rivayet edip dedi ki: Ebu Ubeydullah ibn
Miksam bana ‘Abdullah ibn Ömer’in şöyle dediğini rivayet etti: Ben Peygambe-
ri sallallahu aleyhi ve sellem minberde dinlerken şöyle dediğini duydum: ‘El-Cebbar
–yerlerini ve semalarını eline alacak – ve eliyle kavrayıp tutup açmaya başladı
ve O böyle diyecek: Ben el-Cebbar olanım, ben el-Melik olanım. Zulmedenle-
riniz nerde, böbürlenenleriniz nerde?’ Ve dedi ki: Peygamberi sallallahu aleyhi ve
sellem sağından soluna doğru sallanırken altındaki minberin oynadığını gördüm
ve kendime şöyle sordum: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzerinde iken devri-
)lecekmi?’” (Suneni İbni Mace
İmam Ahmed (V. 241 H) dedi ki:
“Ebul Musenne Muaz ibn Muaz bize rivayet etti, Hammad ibn Selemeden,
Sabit ibn al Bunani’den, Enes ibn Malik’den (radıyallahu anhu) Peygamberden (sal-
lallahu aleyhi ve sellem) O’nun – Azze ve Celle - şu sözleri hakkında şöyle dediği-
ni duydum: “Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti” (Araf, 143):
O (sallallahu aleyhi ve sellem) “Bunun gibi (küçük parmağının ucunu gösterdi).”
Babam dedi ki: “Muaz bize nasıl olduğunu gösterdi (ufak parmağının ucu ile),
bunun üzerine Humeyd et-Tavil ona sordu: ‘Niye böyle yapıyorsun ey Ebu Mu-
hammed?’ Dedi ki: Bunun üzerine göğsüne sert bir şekilde vurup dediki: ‘Sen
kimsin Humeyd ve sen nesin Humeyd? Enes ibnu Malik bana bunu Peygamberin
sallallahu aleyhi ve sellem böyle yaptığını rivayet etti ve sen diyorsun ki: Neden bunu
yapıyorsun?” (Müsned İmam Ahmed)
Abdullah ibn Ahmed (V. 290 H) dedi ki:
أما ما ذكرت من اجتهاد الرأي في تكييف صفات الرب؛ فإنا ال نجيز اجتهاد الرأي في
وتسمع في آذاننا؛ فكيف في صفات، واألحكام التي نراها بأعيننا،كثير من الفرائض
وقصرت عنها الظنون،اهلل التي لم ترها العيون
56 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
وكذلك نقول في ما تقدم من هذه األخبار في الصفات في كتابنا هذا نرويها من غير
تمثيل وال تشبيه وال تكييف وال قياس وال تأويل على ما نقلها السلف الصادق عن
الصحابة الطاهرة عن المصطفى صلى اهلل عليه وسلم ونجهل من تكلم فيها إال ببيان
عن الرسول صلى اهلل عليه وسلم أو خبر صحابي حضر التنزيل
* Bazı Tasavvuf ehli ve Rafizilerin (Şiilerin bir grubu) inandığı gibi şeyhlerin
ve evliyaların nerede olurlarsa olsunlar duaları duyacaklarına inanmaları gibi.
* Müşebbihe’nin yaratanı yarattığıyla/mahlûkatla kıyaslaması veya ona ben-
zetmesi. Bunun misalleri şunlardır:
ِ َِ ِ ِ ِ
. َل:وص؟ َق َال ٌ َف َل َها ُخ: ق َيل. َن َع ْم: أفي َدارِ َك َن ْخ َل ٌة؟ َق َال:َم َث ُل ا ْل َج ْهم َّية َم َث ُل َر ُج ٍل ق َيل َل ُه
َف َل َها: ِق َيل. َل: َف َل َها ِج ْذ ٌع؟ َق َال: ِق َيل. َل:ب؟ َق َال ِ
ٌ َف َل َها َك َر: ق َيل. َل: َق َال. َف َل َها َس َع ٌف:ق َيل
ِ
: َل ُكم َر ٌّب؟ َقالُوا:يل َل ُهم ِق، هؤل ِء الجه ِمية. َف َل َن ْخ َل َة ِفي دارِ ك: ِق َيل. َل:أَ ْص ٌل؟ َق َال
ْ ْ َ ُ َّ ْ َ ْ َ ُ َ َ َ
َف َل ُه: ِق َيل. َل: َف َل ُه َق َد ٌم؟ َقالُوا: ِق َيل. َل: َف َل ُه َي ٌد؟ َقالُوا: ِق َيل. َل: َي َت َك َّلم؟ َقالُوا: ِق َيل.َن َعم
ُ ْ
َف َل َر َّب َل ُكم: ِق َيل. َل: َفير َضى َو َي ْغ َض ُب؟ َقالُوا: ِق َيل. َل:إ ِْصب ٌع؟ َقالُوا
ْ َْ َ
Cehmiyyenin misali ona ‘Senin evinde palmiye ağacı var mı?’ diye sorulan bir
adam gibidir. O buna ‘Evet’ diyerekten cevap verince ‘Onun yaprakları var mı?’
diye sorulur. O ‘Hayır’ der, bunun üzerine ‘Dalları var mıdır?’ diye sorulur, buna
da ‘Hayır’ diye cevap verir. ‘Gövdesinin dalları var mıdır?’ diye sorulunca ‘Hayır’
diye cevap verir. ‘Gövdesi var mıdır?’ Sorusuna ‘Hayır’ dedikten sonra ‘Kökü var
mıdır?’ diye sorulunca yine ‘Hayır’ der. O zaman ona denilir ki ‘Senin evinde palmi-
ye ağacı yok’. Bu Cehmiyye’lere de ‘Sizin Rabbiniz var mı?’ diye sorulunca ‘Evet’
58 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
derler. ‘Konuşuyor mu?’ diye sorulunca ‘Hayır’ derler. ‘Eli var mıdır?’ diye soru-
lunca ‘Hayır’ derler. ‘Ayağı var mıdır?’ diye sorulunca ‘Hayır’ derler. ‘Parmakları
var mıdır?’ diye sorulunca ‘Hayır’ derler. ‘Razı olup gazaplanır mı?’ diye sorulunca
‘Hayır’ derler. Öyleyse şöyle denilir “Onların Rabbi yoktur.”15
İmam Buhari (V. 256H) dedi ki:
، ِالص َن ِم َ ِ ِ ِ َ
َّ أل َّن ُه ْم َش َّب ُهوا َر َّب ُه ْم ب، « إ َِّن ا ْل َج ْهم َّي َة ُه ُم ا ْل ُم َش ّب َِه ُة: َو َق َال َب ْع ُض أ ْه ِل ا ْلع ْلم
َوال َي ْخ ُل ُق، َوال َي َت َك َّلم، َوال يُب ِصر، َواألَ ْب َك ِم ا َّل ِذي ال َي ْس َم ُع، َواألَ َص ِم
ُ ُ ْ ّ
İlim ehlinden bazıları şöyle dedi: Şüphesiz Cehmiyyeler gerçekte müşebbihedir.
Çünkü onlar Rablerini duymayan, görmeyen, konuşmayan ve yaratamayan putla-
16
سمعا
ً وجها وال
ً َ أنهم ال يُ ْثب ُِت،ونكفرهم أيضا بالمشهور ِم ْن كفرهم
ون هلل تبارك وتعالى
،وتبي َن ْت َع َو َر ُات ُهم إال ب َِت ْأوي ِِل ُضال َّ ٍل ا ْف َت َض ُحوا،كالما وال ِص َف ًة وال بصرا وال ِع ْل ًما وال
َّ َ َ ً ً
، وهو بنفسه في كل مكان،بمعنى واحـ ٍـد ً وكالَ ُم ُه؛ ِ ، وبصره، سمعه:يقولون
َ ،وع ْل ُم ُه ُُ َ َ ُُ
ِحي َطانُها َوأَ ْغال ُق َها-دعواهم ُ في- أحاطت ب ِِه
ْ قد،وق ُم ْق َفل ٍ وص ْن ُد،وفي كل بيت مغلق
ُ
.واض ٌح في إ ِْك َفارِ ِهم ِ أيضا م ْذهب ِ ِ ِ ٍ ِ ِ
ٌ َ َ ً وه َذا َ ، ف ِإ َلى اهلل َن ْب َرأُ من إله هذه ص َف ُت ُه،الها ُ وأَ ْق َف
Biz onları iyi bilinen küfürlerinden dolayı da tekfir ederiz: Yüce Allah’ın yüzü,
duyması, görmesi, ilmi, konuşması veya herhangi bir sıfatı olduğuna inanmazlar,
dalalete sapmış ve hataları ifşa edilmiş insanların anlayışı hariç. Onlar şöyle der:
Onun duyması, görmesi, bilmesi ve konuşması aynı anlama gelir. ‘O kendisi her
yerdedir, her kilitli evin içinde ve her kapalı kutunun içinde’ derler. Dolayısıyla on-
ların demesine göre o duvarlari, demirleri ve kilitleri onu çevrelemiştir -ki biz böyle
vasıflandıralacak bir İlah’tan beri olduğumuzu ilan ederiz Allah’a. Bu da onları
tekfir etmek için açıkça yeterli bir sebeptir.18
Darimi (V. 280 H) ayrıca Cehmiyyenin başlarından olan Bişr el Merrisi hakkın-
da konuşurken şöyle dedi:
والعجب من المريسي صاحب هذا المذهب أنه يدعي توحيد اهلل بمثل هذا المذهب
وما أشبهه وقد عطل جميع صفات الواحد األحد فادعى في قياس مذهبه أن واجده
الذي يوحده إله مجدع منقوص مشوه مشيج مقصوص ال تتم وحدانيته إال بمخلوق
ويلك إنما الموحد الصادق في، وال يستغني عن مخلوق من الكالم والعلم واالسم
توحيده الذي يوحد اهلل بكماله وبجميع صفاته في علمه وكالمه وقبضه وبسطه وهبوطه
وارتفاعه الغني عن جميع خلقه بجميع صفاته من النفس والوجه والسمع والبصر
واليدين والعلم والكالم والقدرة والمشيئة والسلطان القابض الباسط المعز المذل
الحي القيوم الفعال لما يشاء هذا إلى التوحيد أقرب من هذا الذي يوحد إلها مجدعا
منقوصا مقصوصا لو كان عبدا على هذه الصفة لم يكن يساوي تمرتين فكيف يكون
مثله إلها للعالمين تعالى اهلل عن هذه الصفة
“Bu mezhebin sahibi olan el Merrisi hakkında tuhaf olan şey ise, kendisi mez-
hebi ve buna benzer şeylerle Allah’ın Tevhidine inandığını iddia ediyor halbuki bir
ve tek olanın her türlü sıfatını inkar ediyor. Böylece onun mezhebinin ölçülerine
göre ilah olarak taptığı uzuvsuz, kusurlu, şekilsiz, eksik ve onun birliği yaratılmış
bir şeyin yardımı olmadan gerçekleşemez. Aynı şekilde o yarattığı şeylerden muhtaç
olmaktan beri değildir konuşma, ilim ve isim gibi. Yazıklar olsun sana, şüphesiz Tev-
hidinde dosdoğru olan muvahhid Allah'ı mükemmeliyeti ile ve sıfatı ile birleyendir:
ilminde, konuşmasında, kavrayışında, uzanmasında, yükselmesinde, inmesinde. O
sıfatları konusunda yarattıklarına muhtaç olmayandır onun olmasında, yüzünde,
duymasında, görmesinde, iki elinde, ilminde, konuşmasında, kudretinde, isteğin-
de, otoritesinde, tutmasında, bırakmasında, izzetlendirmesinde, aşağılamasında,
yaşamasında, rızıklandırmasında ve her dilediğini yapmasında. Bu şahıs Tevhide
uzuvsuz, kusurlu, şekilsiz, eksik bir ilaha inanan kişiden daha yakındır; Bu vasıfla
vasfedilen bir köle olsaydı iki hurma kadar değeri olmazdı. Böyleyse bu vasıflarla
biri nasıl alemlerin Rabbi olabilir? Allah bu vasıftan münezzeh ve çok uzakta yük-
seklerdedir.” (En-Nakd, Darimi)
60 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
َ ُول ِه ُك ْن ُت ْم َت ْس َت ْهزِ ئ
ون ِ َ
ِ ِالل وآَي ِات ِه ورس ُ َو َل ِئ ْن َسأَ ْل َت ُه ْم َل َي ُقولُ َّن إ َِّن َما ُك َّنا َن ُخ
ُ َ َ َ َ َّ وض َو َن ْل َع ُب ُق ْل أب
ِيم ِان ُكم
(*) ال تعت ِذروا قد كفرتم بعد إ
ْ َ َ َْ ُْ ََْ َْ ُ ََْ
Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan elbette, biz sadece lafa dalmış
şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamberi
ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin! Çünkü siz iman ettikten
sonra tekrar kâfir oldunuz. (Tevbe, 65-66)
ِ ِ ِ ِ
ين ٌ َو ِإ َذا َعل َم م ْن آ ََيات َنا َش ْي ًئا َّات َخ َذ َها ُه ُز ًوا أُو َلئ َك َل ُه ْم َع َذ
ٌ ِاب ُمه
Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay eder. Onlar için alçal-
tıcı bir azap vardır! (Casiye, 9)
İshak ibn Rahuyah (V. 238H) şöyle dedi:
ين َك َفروا ِ اطين على مل ِك سليمان وما كفر سليمان ول ِكن الشي
اط ِ و َّاتبعوا ما َتت ُلو الشي
ُ َ َ َّ َّ َ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ ُ َ َ ُ َ َّ ْ َ َُ َ
وت
َ ار ُ ِ َ يُ َع ِّل ُم
ُ وت َو َم
َ ار
ُ الس ْح َر َو َما أ ْنزِ َل َع َلى ا ْل َم َل َك ْي ِن ب َِباب َِل َه
ّ اس َ الن
َّ ون
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söyledik-
lerine tâbi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytan-
lar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Hârut ile Mârut isimli iki
meleğe indirileni öğretiyorlardı... (Bakara, 102)
Ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ً ومن أتى، أو َس َحر أو ُس ِحر له، أو َت َك َّهن أو تُ ُك ِ ّهن له،تطير أو تُطُ ّيِر له
كاهنا
َّ
ليس منا من
فقد كفر بما أنزل على محمد صلى اهلل عليه وسلم،فصدقه بما يقول
Alamet (totem) yapıp veya yaptırılan, kâhinlik yapıp veya yaptırılan ve büyü
yaptırıp veya yaptıranlar bizden değildir. Kim kâhine gidip de onun dediğine ina-
nırsa Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) indirilene küfretmiştir.20
ين َج َح ُدوا ِ
َ و َا َّلذ : ره
َ ي ُقول َت َعا َلى ِذ ْك {
َ ون َ ين َك َف ُروا َع َّما أُ ْن ِذ ُروا ُم ْعرِ ُض ِ
َ و َا َّلذ : }له
َ َو َق ْو
ون
َ ون َف َي ْع َتب ُِر
َ و َل َي َت َف َّك ُر , ِ َ ُل يت ِعظ , َّ الل َع ْن ِإ ْن َذار َّ َو ْح َد ِان َّية
َ ون بِه َّ َ َ ون َ اه ْم ُم ْعرِ ُض ُ الل إ َِّي
Onun ‘İnkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler’ sözünde
zikri yüce olan diyor ki: Allah’ın birliğini reddedenler Allah’ın onlara gönderdiği
uyarılardan yüz çevirmektedirler. Onlar bu uyarıya icabet etmezler, düşünmezler ve
böylece ders çıkarmazlar. (Taberi tefsiri)
Yüce Allah diyor ki:
ِ وال نص،ودي
ثُم،راني ِ ِ ِ ِ
ٌّ أح ٌد من هذه األُ َّمة َي ُه بي ي ْس َم ُع ال ،والذي َن ْف ُس ُم َح َّم ٍد بي ِد ِه
َّ ٌّ ْ َ َ َ َ
. ِالنار ِ َ َّإل،وت و َلم ي ْؤ ِمن با َّل ِذي أُر ِس ْلت به
َّ حاب ِ أص ْ كان من ُ ْ ْ ُ ْ ُ َي ُم
Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki, bu ümmetten hiç kimse
yoktur ki –ister Hristiyan ister Yahudi olsun– beni duysun ve sonra da bana gön-
derilene iman etmeden ölsün de cehennem ashabından olmasın. (Sahih-i Müslim)
Bugün İslam’ın temel prensiplerini araştırmadığı için öğrenmeyen ve farz olan
ibadetleri yerine getirmeyen kimsenin cehaleti mazeret sayılamaz, çünkü ilim mev-
cut ve ulaşılabilecek durumda. Dolayısıyla bu insanlar cehaletlerinden dolayı değil
Allah’ın dinini öğrenmekten yüz çevirdikleri için küfre girmişlerdir.
el-Nadr ibn Kinanah ibn Huzeymeh ibn Mudrikeh ibn İlyas ibn Mudar ibn Nazar ibn
Maad ibn Adnan…. Adnan İsmail'in aleyhisselam oğludur, o da İbrahim aleyhisse-
lamın oğludur ve o da Allah’ın elçisidir. Bu şehadet şunları içerir:
1. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) mesajının bütün mahlukata yani insanlığa ve
cinlere olduğuna inanmak.
2. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) son elçi olup da mesajının daha önceki mesaj-
ların sonuncusu olduğuna inanmak.
3. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) mesajının daha önceki risaletleri ve içerdikleri
kanunları feshettiğine inanmak.
4. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) mesajı tamamı ile iletip emaneti yerine getir-
diğine, ümmetine nasihat ettiğine ve gecesi gündüz kadar belli olan apaçık
bir yol bıraktığına inanmak.
5. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) ilettiği mesajın Allah tarafından korunduğuna
inanmak.
6. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) sevilmeyi, sayılmayı, şeref verilmeyi ve yük-
sek makamda tutulmayı hak ettiğine inanmak.
7. Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) öldüğüne ve Medinedeki kabrinde defnedildi-
ğine inanmak.
Muhammedun Resulullah şehadeti onun (sallallahu aleyhi ve sellem) bilgilendirdiği
her şeyi ve emrettiği her şeye itaat etmeyi barındırır. Çünkü Peygamberin (sallallahu
aleyhi ve sellem) bize hakkında bilgi verdiği her şey ister Allah ile ilgili olsun ister din
veya gayb ile ilgili olsun, bu yüce Allah’ın şu kelimelerine göre değerlendirilmelidir:
احب ُكم َو َما َغ َوى (*) َو َما َي ْن ِط ُق َع ِن ا ْل َه َوى (*) إ ِْن ُه َو
ِ والنج ِم ِإ َذا هوى (*) ما ضل ص
ْ ُ َ َّ َ َ ََ ْ َّ َ
َ ُِإال َّ َو ْح ٌي ي
وحى
‘Açıkçası Muhammed kulaktır. Kim ona bişey rivayet ederse ona inanır.’ Allah diyor
ki: “De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır.” Bu demektir ki: O iyi olanı duyup ona
inanır.” (Taberi Tefsiri)
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile dalga geçmeye dâhil olan başka bir me-
sele ise -ve bu Allah’ın gönderdiği her Peygamber için geçerlidir (aleyhimesselam)-
onu TV filmlerinde ve dizilerinde oynayıp canlandırmaktır. Bu onu küçük düşürmek
babındandır. Çünkü ne zaman bir aktör onu canlandırmaya çalışsa onu kendi küçük
seviyesine indirir ve Peygamberler (aleyhimesselam) bundan beridir. Resulullah (sal-
lallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
ِ
وه ُ أَ َم َر ُه ْم أَ ْن يُ َف ّخ ُم
ُ وه َويُ َش ِّر ُف
Ona saygı gösterip yüceltmelerini emretti. (Taberi tefsiri)
Allah, bedenlerinden görgü kurallarına ve bilgilerine kadar her şeyi ile Peygam-
berleri mübarek kıldı. Bu nedenle, şaka, ciddi ya da oyunculuk yaparken söylense
de kimsenin ‘Ben bu ya da şu Peygamberim’ demesi, hatalı doğası ve onlarla kar-
şılaştırıldığında düşük seviyesi nedeniyle Peygamberi küçümsemek anlamına gelir.
* Museylemetu’l Kezzâb, el-Esved el-Ansi veya Gulam Ahmed gibi sonradan
gelen yalancı Peygamberleri takip etmek. Veya onun yasaması dışında bir yasamayı
kabul etmek, ister kaldırılmış bir Şeriat isterse de yeni icat edilen bir yasama olsun.
Ya da kendisinin veya başkasının Muhammed´in (sallallahu aleyhi ve sellem) yasamasını
takip etmekten muaf olduğunu iddia etmek de küfürdür. Yüce Allah diyor ki:
يما َش َجر َبي َن ُهم ثُم ال َي ِج ُدوا ِفي أَ ْن ُف ِسهِ م َحرج ًا ِ َ ون حتى يح ِّكم
َ وك ف
ِ
ُ َ ُ َّ َ َ َُفال َو َر ّب َِك ال يُ ْؤمن
َ ْ َّ ْ ْ َ
ًِم َّما َق َض ْي َت َويُ َس ِّل ُموا َت ْس ِليما
Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni
hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın
tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa, 65)
68 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
* Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) ölmediğine veya Allah’a has olan birtakım sı-
fatlara sahip olduğuna inanmak. Bunlar kabrinden tasarruf etmek, gaybı bilmek,
dünya ehline yarar sağlayıp zarar verebilmek, duyması veya dualara icabet etmesi
gibi şeylerdir. Yüce Allah dedi ki:
ون
َ ِت َوإ َِّن ُه ْم َم ّي ُِت
ٌ إ َِّن َك َم ّي
Muhakkak sen de öleceksin onlar da ölecekler. (Zümer, 30)
ِكمول َق ْد َخ َل ْت ِم ْن َقب ِل ِه الرسل أَفإِن مات أَو ق ِتل انقلبتم على أَعقاب ٌ َو َما ُم َح َّم ٌد إ َِّل َر ُس
ْ ُ َ ْ َ َ ْ ُ ْ َ َ ْ َ ُ ْ َ َ ْ َ ُ ُ ُّ ْ
ين ِ َّ الل ِ ِ ِ
َ ِالشاكر ُ َّ الل َش ْي ًئا َو َس َي ْجزِ ي
َ َّ َو َم ْن َي ْن َقل ْب َع َلى َعق َب ْيه َف َل ْن َي ُض َّر
Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi dö-
neceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır.
Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. (Ali İmran, 144)
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
ِ َّ َف ُقولُوا عبد، َفإ َِّنما أَ َنا عبده،وني َكما أَ ْطر ِت النصارى ابن مريم
الل َو َر ُسولُ ُه ِ الَ ُت ْطر
ُ َْ ُ ُ َْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َّ َ َ ُ
Beni, Hıristiyanların Meryem oğlunu haddinden fazla abartarak övdüğü gibi
övmeyin! Şüphesiz ben onun (Allah’ın) kuluyum “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin!
(Sahih-i Buhari)
Sünnet ve Kaideleri
Sünnet, Allah’ın elçisinden (sallallahu aleyhi ve sellem) hadis olarak aktarılan her
türlü delili kapsar. Bu kitabımıza gelirsek, bizim bahsedeceğimiz konu sadece itika-
dî meselelerdir. Buna rağmen sünnetin kaideleri genel olarak her meseleyi kapsar ve
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) hadisleriyle doğru bir yol ile muamele etme
şeklidir. Kaidelere gelirsek onlar şöyledir:
* Sünnet, Kur’ân-ı Kerim’in Tefsiridir (Açıklamasıdır)
Bir insanın doğru akide üzere olarak kendini bidattan (Dinde yenilik ve sünnetin
zıddı) koruyabilmesi için Kur’ân’ı Sünnet ile açıklaması gerekir. Yoksa Kur’ân ayetleri-
ni alarak kendi icat ettikleri yollara başvurarak yorumlayıp konuyla ilgili rivayet edilen
hadislerden yüz çevirdikleri için inançlarında bidata düşmüş bidatçılardan olurlar.21
21 Bununla ilgili misalleri kitabımızın sonraki bölümünde vereceğiz.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 69
اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َقا َل ْت الل صلى ِ ول ِ ت يا أُم ا ْلم ْؤ ِم ِنين (عائشة) أَ ْنب ِِئ ِيني َعن ُخ ُل ِق رس
َ ْ َّ َّ َ َّ ُ َ ْ َ ُ َّ َ ُ ُق ْل
َ اللُ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم َك ِ َّ آن ُق ْلت ب َلى َقا َلت َفإ َِّن ُخ ُل َق َنب ِِي
آن
َ ان ا ْل ُق ْر َّ الل َص َّلى ّ ْ َ ُ َ أَ َل ْس َت َت ْق َرأُ ا ْل ُق ْر
Dedim ki: ‘Ey müminlerin annesi (Ayşe)! Allah’ın elçisinin (sallallahu aleyhi ve
sellem) ahlakından bana haber ver.’ Bunun üzerine bana dedi ki: ‘Sen Kur’ân okumu-
yor musun?’ Dedim ki: ‘Evet’, Bunun üzerine ‘Hiç şüphesiz Peygamberin (sallallahu
aleyhi ve sellem) ahlakı Kur’ân idi’ dedi.” (Sahih-i Müslim)
* Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Ashâbının (radıyallahu anhum) Üzerinde
Olduğu Yola Bağlı Olmak
Çünkü onlar Resulullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) en doğru ve en güzel şekilde
anlamıştır. Kim bir hadisin doğru anlaşılma ve uygulama şeklini öğrenmek istiyor-
sa, sahabenin (radıyallahu anhum) ve onların öğrencileri olan Tâbiin’in sözlerine bak-
malıdır.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
ين ِ ِ ِ َفع َلي ُكم بِسن ِتي وسن ِة ا ْل ُخ َل َف،اخ ِت َل ًفا َك ِثيرا ْ َفإ َِّن ُه َم ْن َي ِع ْش ِم ْن ُك ْم َف َس َي َرى
َ الراشد َّ
اء َّ ُ َ َّ ُ ْ ْ َ ً
ات ْالُ ُمورِ ؛ َف ِإ َّن ُك َّل ب ِْد َع ٍة َض َل َل ٌة
ِ اكم ومح َد َث ِ ِ ع ُّضوا ع َليها بِالنو،ا ْلمه ِديين
ْ ُ َ ْ ُ َوإ َِّي،اجذ َ َّ َ ْ َ َ َ َْ
Şüphesiz benden sonra yaşayacak olanlar çok ihtilaf görecektir, öyleyse sizin
üzerinize benim sünnetim ve raşid halifelerin (salih ve hidayet üzere olan) sün-
netine uymak düşer. Onu azı dişinizle ısırın (yani sım sıkı sarılıp bırakmayın). Ve
yeni icad edilmiş meselelerden sakının, çünkü her bidat (yenilik) dalalettir.22
* Hadise zıt olan veya çelişen tüm görüşleri terk etmek
Hadisin delaletine zıt olan veya çelişen her görüş bidattır. Allah’ın elçisinin
haklarından olan şeylerden bir tanesi de ona (sallallahu aleyhi ve sellem) iman edip ona
verilen mesajı mükemmel şekilde tebliğ ettiğine ve yerine getirdiğine inanmak ve
aynı şekilde anlaşılmayacak hiç birşey bırakmadığına inanmaktır. Böylece kim Al-
lah’ın elçisine (sallallahu aleyhi ve sellem) uymazsa o kesinlikle bidatlara, şehvetlere ve
hevalara uymuştur.
22 Tirmizi, İbni Mace, Ebu Davud ve İmam Ahmed tarafından ufak farklılıklara rivayet edilmiştir. Sahihtir.
70 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِ ول َ ث ِفي َه ِذ ِه ْالُ َّم ِة َش ْي ًئا َل ْم َي ُك ْن َع َل ْي ِه َس َل ُف َها َف َق ْد َز َع َم أَ َّن َر ُس َ َم ْن أَ ْح َد
ُالل
َّ اهلل َص َّلى
ت َل ُكم ِد َين ُكم) َف َما َلم َي ُك ْن َي ْو َم ِئ ٍذ ِ ِّ ان َ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم َخ
ْ ْ ْ ُ (ا ْل َي ْو َم أَ ْك َم ْل: ول َ ين ؛ لَ َّن
ُ اهلل َي ُق َ الد
ِد ًينا َل َي ُكو ُن ا ْلي ْو َم ِد ًينا
َ
Kim bu ümmette bizim selefimizin üzerinde olmadığı bir şey icat ederse o ke-
sinlikle Allah’ın elçisinin (sallallahu aleyhi ve sellem) dine ihanet ettiğini iddia etmiştir.
Çünkü Allah dedi ki: “Bugün size dininizi kemale erdirdim...” (Maide, 3) Böylece
o zamanlar dinden olmayan şeyler bugün de dinden değildir. (Şatıbi, İtisam)
* Sünnette Kıyas (analoji) yoktur, bununla beraber benzerlikler (veya ör-
nekler) de öne sürülmez. Sünneti kabul etmek söz konusu olduğunda aklın
veya arzuların istediği ya da beğendiği görüş veya düşünceler dikkate alınmaz.
Sadece takip edilir/uyulur ve arzular terkedilir.
Hadis, İslam dininin tartışmasız yasama kaynaklarındandır. Hiç kimsenin kal-
kıp da kendi görüşüyle misal/örnek veya bir kıyas üretip de rivayet edilen hadisin
anlamını geçersiz kılma veya uygulanamaz diye ilan etmek gibi bir hakkı yoktur.
Nasıl ki şeriat demokratik bir seçime sunulamaz ise (çünkü o vaciptir, insanlar iste-
se de istemese de) aynı şekilde Sünnet de kimsenin ölçüsüne ve değerlendirmesine
açık birşey değildir. Nasıl olursa olsun, hadisin delalet ettiği şeyi doğru anlayıp
uygulamanın tek yolu selefin (sahabe ve onlara güzellikle tabi olanların) anlama ve
uygulama şeklidir, bunun ötesinde/dışında buna zıt olan her yol bidat ve dalalettir.
* Bidat ehlini terk edip onlarla itikadî tartışmaları bırakmak, dinin her
alanında onlarla tartışmaktan uzak durmak.
Selefimiz, kişi doğru yol üzere olsa bile din hususunda tartışmayı yani cedeli
terk etmeyi sünnetin genel prensiplerinden sayardı. Bu anlayış yine ehli sünnet
vel cemaattan olan kimsenin sünnet hakkında tartışmaya girmemiş olmasından
dolayıdır. Sahabeden (radıyallahu anhum) başlayıp selefin son âlimlerine kadar hadis-
lerin anlamına teslim olmuş ve yukarıda saydığımız prensiplere uyarak tartışmayı
terk etmiştirler. Bu din teslimiyete dayalı bir dindir. O yüzden İslam (teslimiyet)
ismini almıştır. Dolayısıyla tartışmalara girerek bu gerçeğe muhalif olmak selef
tarafından uygulanmamıştır. Aksine hadisler hakkında tartışmalara girmek dalalet
ve hatalar yolunun kapısını açar, hâlbuki teslim olup sessiz kalmak güvende kal-
manın yoludur.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 71
seslice dile getirenler, sünnette olmayan bir şekilde belirli zamanlarda belirli adet
zikir yapanlar veya cemaat halinde zikir yapanlar. Bunlar dinde yeri olmayan şey-
lerdir. Bütün bu ameller kötü olmakla beraber bunu yapan kişiler bu bidatlarından
dolayı kâfir olmazlar. bidatçıların kendi bidatlarını meşru kılmak için kullandıkları
birtakım araçları/metotları şimdi sayacağız.
يع َع ِليم ِ َّ الل إ َِّن ِِ ِ َّ يا أَيها ا َّل ِذين آَمنوا َل ُت َق ِدموا بين يد ِي
ٌ ٌ الل َسم
َ َ َّ الل َو َر ُسوله َو َّات ُقوا َ َ َ َْ ُ ّ َُ َ َ ُّ َ
Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin! Allah’tan kor-
kun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. (Hucurat, 1)
Ve Allah’ın elçisi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
ِ
َ وها َو َت َف َّل َت ْت م ْن ُه ْم أَ ْن َي ُع
َو ْاس َت ْحي ْوا، وها
َ َ ُأَ ْن َي ْح َفظ أَ ْع َي ْت ُه ْم الس َن ِن
ُّ الر ْأ ِي أَ ْع َد ُاء إِن أَصحاب
َّ َ َ ْ َّ
اهم ار ُضوا السنن بِر ْأيِهِ م فإِياكم وإِي َ ِ َ ِح
ْ ُ َّ َ ْ ُ َّ َ ْ َ َ َ ُّ َ َف َع، َل َن ْع َل ُم: ين ُسئ ُلوا أ ْن َي ُقولُوا
واعلم رحمك اهلل أنه ليس في السنة قياس وال تضرب لها األمثال وال تتبع فيها األهواء بل
بال كيف وال شرح وال يقال لم وال كيف فالكالم والخصومة هو التصديق بآثار رسول اهلل
.والجدال والمراء محدث يقدح الشك في القلب وإن أصاب صاحبه الحق والسنة
24 İbn Abdulberr, Camiu Beyanu’l İlm ve İbnu’l Kayyim İlamu’l Muvakkiin– İsnad doğruluğun en üst
seviyesinde)
74 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Bilki -Allah sana rahmet etsin- sünnette kıyas (analoji) yoktur, ona benzerlikler
de (veya misaller) verilmez, onda hevâlar da takip edilmez. Buna karşın o Allah’ın
elçisinin (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayetlerine iman etmektir, ‘neden’ veya ‘nasıl’ diye
sormadan. Böylece bu konuda konuşmak, tartışmak ve husumet etmek kalplerde
şüphe uyandıran yeni icat edilmiş bidatlardır, velev ki bir insan doğru bir şekilde
hak ve sünnet üzere olsa bile.25
* İçtihat Etmek (Çabalamak)
Reddedilen içtihat şekli yine konuyla ilgili delillerin mevcut olmasına rağmen
yapılan içtihattır. Allah’ın elçisinin (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediği veya yaptıkla-
rına muhalefet eden her türlü içtihat reddedilir, değerlendirilmeye alınmaz, onunla
amel eden onun sevabını almaz, buna karşın tam aksine onun yükünü ve onun bu
bidatına uyanların da günahının yükünü taşır.
* Felsefe, Heva (Arzu) ve Kelam İlmi
Felsefe ve hevaların İslam’da yeri yoktur. Deliller onlara itaat edip inanmak için
vardır. Bir insanın nefsi rivayet edilen hadisin manasıyla ilgili bir zorluğu olsa bile
onun manasını kabul etmek üzerine farzdır. Mütekellim’lere (Kelam ilminin ehli-
ne) gelirsek –Yunan felsefesine dayalı– Allah hakkında onlara herhangi bir şekilde
izin ve otorite verilmemesine rağmen kurallar ikame ettiler, o kurallara göre İslami
kaynakların hangisinin kabul edileceğini, hangisinin inkâr edileceğini ve hangisinin
anlamının yorumlanacağını belirlediler ki onların kuralları ile uyuşsun. Bu yüzden
onların kuralları onların tapıp muhakeme ettiği bir tağut oldu.
İmam Ahmed (V. 241H) dedi ki:
Sizin üzerinize düşen sünneti takip etmek, hadis ve Allah’ın size onunla fay-
da verdiği şeylerdir. Tartışmalara dalıp husumet etmekten sakının. Çünkü kelamı
(Kur’ân ve Sünnette dayanağı olmayan kelimeler) sevenlerin durumları ancak bidat
ile sonlanır, bu kelamın hayıra yöneltmediğinden dolayıdır.26
25 El-Berbehari, Şerhus-Sunne.
26 İbnu Batta, el-İbane.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 75
حكمي في أهل الكالم أن يضربوا بالجريد ويطاف بهم في العشائر ؛ ينادى عليهم هذا
جزاء من ترك الكتاب والسنة وأقبل على الكالم
Benim kelam ehli ile ilgili hükmüm hurma dallarıyla vurulup aşiretlerin arasın-
dan yürütülmeleridir, bunun üzerine onlara bağırılır (yaptıklarına karşılık). Bu Kitap
ve Sünneti terk edip kelama yönelenlerin cezasıdır.27
* Batıl Tevil (Yanlış Yorumlama)
Delilleri yanlış bir şekilde yorumlamak da aynı şekilde İslam’da kabul görmez.
Kur’ân ve Sünnet, sahabenin (radıyallahu anhum) ve onların öğrencilerinin anlayışına
göre anlaşılmalıdır. Yani Kur’ân ve Sünneti sahabenin ve onların öğrencilerinin feh-
mi üzere anlamak gerekir. Böylece her kim İslam’ın delillerine selefin anlayışına
muhalif bir şekilde yorum getirirse o bidat ve dalalet içindedir. İbnu Mendeh (V.
395H) dediki:
التكذيب من نوع : الحديث عند أصحاب التأويل
Tevil (yanlış yorumlama) hadis ehline göre inkâr etmenin bir şeklidir.28
Sünnetin Asılları
Selef âlimleri sünnet konusunda akide ile ilgili bazı görüşlerini belirtti, bunu
yaparken bu meseleleri sünnetin usulü (temel prensipleri) diye isimlendirdi. Bu
ümmetin selefine göre bu usulleri yerine getirmeyen hiçbir kimse Sünni (sünnetin
takipçisi) ismini hak etmez. Bu yüzden bu prensiplere karşı çıkan (velev ki tek bir
meselede bile olsa) gruplara, onları hak ehlinden ayırt edebilmek için farklı farklı
isimler verilirdi. Aslında bugün mevcut olan bütün bidatlar temellerini, selef ta-
rafından bahsedilmiş olan dalalet ehli insanlardan almıştır ve sünnet kitaplarında
bunlardan bahsedilmiştir. Aradaki fark sadece bugün bu grupların naslara karşı daha
aşırı ve şiddetli bir tavır takınmalarıdır. Selefin zamanından bugüne kadar hayatta
kalabilen dalalet ve bidat inançları ise –her ne kadar bazıları onları kabul görülebilir
bir menhec olarak nitelendirse de– hâlâ bidat inancıdır. Her insanın kendisini ‘sün-
net takipçisi’ olarak nitelendirmeden önce bu bidatlardan kaçınması gerekir.
Hiç şüphesiz hak (gerçek) insanlar tarafından anlaşılmaz, buna karşın gerçek,
rivayetlerle anlaşılır.
El-Berbehari (V. 329H) dedi ki:
واحذر صغار المحدثات من األمور فإن صغار البدع تعود حتى تصير كبارا وكذلك
كل بدعة أحدثت في هذه األمة كان أولها صغيرا يشبه الحق فاغتر بذلك من دخل فيها
ثم لم يستطع المخرج منها فعظمت وصارت دينا يدان بها فخالف الصراط المستقيم
فخرج من اإلسالم فانظر رحمك اهلل كل من سمعت كالمه من أهل زمانك خاصة فال
تعجلن وال تدخلن في شيء منه حتى تسأل وتنظر هل تكلم فيه أحد من أصحاب النبي
أو أحد من العلماء فإن أصبت فيه أثرا عنهم فتمسك به وال تجاوزه لشيء وال تختر
.عليه شيئا فتسقط في النار
Ve küçük bidatlardan sakının, çünkü küçük bidatlar büyük olarak dönüp büyü-
yebilir. Bu ümmette icad edilen her bidat küçük olarak başlayıp hak gibi göründü,
böylece ona kanıp uyan kişiler ondan çıkamadı. O büyüyerek takip edilen bir din
haline geldi. Böylece doğru yoldan sapıp İslam’dan çıktı. Bu yüzden -Allah sana
rahmet etsin– özellikle senin zamanının ehlinden duyduklarına dikkat et. Acele
edip inanma ta ki sorup araştırana kadar. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem)
ashabı bu konu hakkında konuştumu veya âlimlerden (seleften) herhangi biri diye
araştır. Eğer bununla ilgili seleften birşey (rivayet) bulursan ona yapış ve bir
daha bırakma ve onun üzerine başka bir tercihte bulunma, eğer başka tercihte
bulunursan ateşe düşersin.29
Dolayısıyla kurtuluş rivayetlere uymaktadır. Ayrıca önemli bir nokta da şudur:
-zikredildiği gibi- selef kesinlikle sünnetin asıllarını yerine getirmeyen hiç kimse-
ye sünnetin takipçisi demezdi. O yüzden bir Müslüman selefin kitaplarını okuyup
sünnetin temel prensiplerini öğrenmesi bidattan uzak olması için gereklidir. Tıpkı
şirkten uzak olmak için tevhidin temel prensiplerini öğrenmesi gerektiği gibi…
29 El-Berbehari, Şerhus-Sunne.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 77
: َلم َي ُك ْن ِم ْن أَ ْه ِل َها- َلم َي ْقب ْل َها َويُ ْؤ ِم ْن ب َِها- لس َّن ِة َا َّللزِ َم ِة َا َّل ِتي َم ْن َتر َك ِم ْن َها َخ ْص َل ًة ِ
ُّ َوم ْن َا
ْ َ ْ َ
Ve sünnetin lazımlarındandır ki: her kim farz olan bir hasleti bırakırsa –onu
kabul etmez ve inanmazsa– Sünnet ehlinden değildir.30 Bunun üzerine de sünnetin
bazı prensiplerini sayarak devam etti.
Süfyan b. Uyeyne (V. 198H) dedi ki:
فمن خالف شيئاً من هذه المذاهب أو طعن فيها أو عاب قائلها فهو مخالف مبتدع
وخارج عن الجماعة زايل عن منهج السنة وسبيل الحق
Böylece kim bu mezheblerden (yollar, inançlar anlamında) birini terk ederse veya
hakkında olumsuz konuşursa veya o mezhebi takip edeni eleştirirse işte o zaman o
muhalif mubtedi’dir (bidatçı) ve cemaati terk ederek hak yolundan ayrılmıştır.32
İmam el-Berbehari (V. 329H) dedi ki:
وال يحل لرجل أن يقول فالن صاحب سنة حتى يعلم أنه قد اجتمعت فيه خصال السنة
فال يقال له صاحب سنة حتى تجتمع فيه السنة كلها
Hiç kimseye bir insan hakkında Sünnet sahibi demesi caiz olmaz ta ki Sünnetin
özellikleri o kişide toplandığını bilene kadar. Böylece o şahıs Sünnet onda toplana-
na kadar sünnetin takipçisi olarak adlandırılamaz.
Takipçilik imamların Sünnetin bazı usullerine dair kaleme aldığı şeylere giriştir,
ancak hepsine değil. Kul her daim düzgün akideyi tanıyıp bilmek adına Selef’in33
kitaplarını okumaya ve öğrenmeye motive olmalıdır ki, bu şekilde Allah’ın –yedi
kat semânın üzerinden– sevip dinini korumak adına seçtiği kişilerden olabilsin.
Okuyucuya tavsiyemiz şudur; delillere teslim olduğunda dinin çok kolay bir hal
aldığını göreceksin. Tıpkı Tevhid’in amacı ve anlamının çok kolay olması gibi; ha-
dis ve eserlerde rivayet edilene itaat ederek inan ve hiçbir şey için onlardan sapma!
Süfyan es-Sevri, Malik b. Enes, el-Evzai ve el-Leys ibn Saad’a ru’yet (Allah’ı
görmek) ve sıfat (Allah’ın sıfatları) hadislerini sordum. Onlar dedi ki: ‘Olduğu gibi
kabul et ve hiçbir şekilde tefsir etme (yorumlama)!34
Ve Ahmed b. Nasr (V. 231H) dedi ki:
إذا: قلت، ال تسأل: قال، يا أبا محمد أريد أسألك: سألت سفيان بن عيينة قلت
: سل قلت ما تقول في هذه األحاديث التي رويت نحو: قال، لم أسألك فمن أسأل
« : فقال، وأن اهلل يضحك أو يعجب ممن يذكره في األسواق، القلوب بين أصبعين
أمروها كما جاءت بال كيف
Süfyan ibn Uyeyne’ye şöyle sordum: ‘Ey Ebu Muhammed, sana birşey sormak
istiyorum’ dedi ki: ‘Sorma’ Dedim ki: ‘Sana sormazsam kime sorayım?’ bunun üze-
rine ‘Öyleyse sor’ dedi. Dedim ki: ‘Şu rivayet edilen hadisler hakkında ne dersin:
Kalpler iki parmağının arasında, Allah onu pazarlarda zikreden kişilere şaşırır
veya güler hadisi?’ Bunun üzerine dedi ki: Rivayet edildiği gibi ve keyfiyetini (nasıl
olduğunu) vasfetmeden kabul et!35
Ebu Bekr el-Merruzi (V. 274H) dedi ki:
وقصة، واإلسراء، والرؤية،الصفات سألت أبا عبد اهلل عن األحاديث التي تردها الجهمية في
، نسلم األخبار كما جاءت، « قد تلقتها العلماء بالقبول: وقال، فصححها أبو عبد اهلل،العرش
و عبد اهلل بن المبارك أنهم قالوا في هذه، و سفيان بن عيينة،هكذا ُر ِوي عن مالك
وأما، وهكذا قول أهل العلم من أهل السنة والجماعة.»«أمروها بال كيف :األحاديث
وقد ذكر اهلل عز وجل في غير موضع. هذا تشبيه:الجهمية فأنكرت هذه الروايات وقالوا
فتأولت الجهمية هذه اآليات ففسروها على غير ما فسر ، اليد والسمع والبصر:من كتابه
. إن معنى اليد ههنا القوة: وقالوا. إن اهلل لم يخلق آدم بيده: وقالوا،أهل العلم
ِ َّ وإ ِْن أَحد ِمن ا ْلم ْشرِ ِكين استجار َك َفأَ ِجره حتى يسمع َكالم
الل َ َ َ ْ َ َّ َ ُ ْ َ َ َ ْ َ ُ َ ٌ َ َ
Ve eğer müşriklerden biri senden eman dilerse Allah’ın kelâmını işitip din-
leyinceye kadar ona eman ver. (Tevbe, 6)
يما ِ
ً موسى َت ْكل
َ ُالل
َّ َو َك َّل َم
Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. (Nisa, 164)
Cabir b. Abdullah (radıyallahu anhu) dedi ki:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kendini duruş yerinde (hacılar için) arz eder-
di ve şöyle buyururdu: Aranızda beni kavmine götürecek bir adam var mı? Çün-
kü Kureyş bana Rabbimin azze ve celle kelamını tebliğ etmeyi yasakladı.38
Ömer b. Hattab (radıyallahu anhu) dedi ki:
اض ِع ِه
ِ الل عز وج َّل َف َضعوه ع َلى موِ
ََ َ ُ ُ َ َ َّ َ َّ آن َك َل ُم
َ إ َِّن َه َذا ا ْل ُق ْر
Hiç şüphesiz Kur’ân Allah azze ve cellenin kelamıdır. Dolayısıyla onu doğru
yerine koyun!39
Ve el-Lalakai (V. 418H) farklı şehir ve ülkelerdeki selef âlimlerinin isimlerini
saydıktan sonra şöyle dedi:
ين أَ ْل َف َس َن ٍة ِ ِ
َ الس َم َاوات َو ْالَ ْر َض ب َِخ ْمس َ ِ
َّ اللُ ا ْل َم َقاد َير َق ْب َل أ ْن َي ْخ ُل َق
َّ َق َّد َر
Allah makâdiri (kararnameler) yeri ve gökleri yaratmadan 50 bin yıl önce
belirledi.41
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
َف ِإ َذا َق َضى، أَ ْي َر ِّب ُم ْض َغ ٌة، أَ ْي َر ِّب َع َل َق ٌة، أَ ْي َر ِّب نُ ْط َف ٌة:الل َو َّك َل بِالر ِح ِم َم َل ًكا َف َق َال
َ َّ إ َِّن
َّ
الر ْز ُق َو َما ْالَ َج ُل؟ ِ أَي ر ِب ش ِقي أَو س ِعيد ذكر أَو أُنثى فما:الل عز وجل خلقها قال
ّ َ َ َ ْ ْ ٌ َ َ ٌ َ ْ ُّ َ ّ َ ْ َ َ َ َ ْ َ َّ َ َ َّ َ ُ َّ
َفي ْك َت ُب َذ ِل َك ِفي َب ْط ِن أُ ِّم ِه
ُ
Şüphesiz Allah bir meleği rahime gitmekle görevlendirdi, o da şöyle dedi:
‘Rabbim! Bir nutfe (meni damlası) Ey rabbim! Bir pıhtı. Rabbim! Bir et yığını.’
Bunun üzerine Allah azze ve celle (rahimdekinin) yaratılışını tamamlayınca o
(melek) der ki: ‘Ey rabbim, şaki mi yoksa said mi, erkek mi yoksa kız mı? Ve onun
rızkı ve eceli nedir?’ Böylece bunlar o daha annesinin karnında iken yazılır. (Sa-
hih-i Müslim)
Velid b. Ubade b. es-Samit (radıyallahu anhuma) dedi ki:
يك أَ ْن ُت ْؤ ِم َن بِا ْل َق َدرِ َخيرِ ِه َو َش ِر ِه َفإ َِّن َك َ وص ِ ُالل َتعا َلى َف َق َال يا ب َني أ
ُ َ َ ُ َّ أَ ْو َص ِاني أَبِي َر ِح َم ُه
ّ ْ َّ
ِ
النبِي َص َّلى ال َّلهم َع َليه َو َس َّلم ِ
ار َق َال وسمعت َّ إ ِْن َل ْم ُت ْؤ ِم ْن أَ ْد َخ َل َك
َ ْ َّ َّ ُ ْ َ َ َ النَّ ار َك َو َت َعا َلى َ اللُ َت َب
اك ُت ْب َما ْ اك ُت ْب َق َال َو َما أَ ْك ُت ُب َق َال َف ْ ار َك َو َت َعا َلى ا ْل َق َل ُم ثُ َّم َق َال َل ُهَ اللُ َت َبَّ ول أَ َّو ُل َما َخ َل َقُ َي ُق
َ ِ
اع ُة
َ الس
َّ وم َ َي ُكو ُن َو َما ُه َو َكائ ٌن ِإ َلى أ ْن َت ُق
41 Sahih ibn Hibban.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 85
Benim babam -Allah ona rahmet etsin- bana şöyle diyerekten nasihat etti: ‘Ey
evladım, sana kadere iman etmeyi tavsiye ederim, iyisine ve kötüsüne, çünkü ona
iman etmezsen Allah seni cehenneme atar.’ Ayrıca şöyle de dedi: ‘Ve Peygamberi
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle derken duydum: Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdi. Ona
‘Yaz’ dedi. Kalem bunun üzerine dedi ki: ‘Peki ne yazayım?’ Allah şöyle cevap verdi:
Olanı ve kıyamete kadar olacakları yaz!42
Kader ile ilgili olarak Sünnet ehlinin üzerinde ittifak ettiği hususlar şunlardır:
1. Allah’ın her şeyi bildiğine inanmak, genel olarak ve detaylı olarak, her za-
man, ister kendi amelleriyle ister kulların amelleriyle alakalı olsun.
2. Allah’ın kaderi levh-i mahfuz’a yazdığına inanmak
3. Vuku bulan olayların –iyi veya kötü olsun– sadece Allah’ın iradesiyle oldu-
ğuna inanmak.
4. Kulların her şeyinin Allah tarafından yaratıldığına inanmak. Daha önce zik-
rettiğimiz delillerin ispat ettiği gibi buna kulların amelleri de dâhildir.
Kader ile ilgili yanlış inançlar uyduran gruplara Kaderiyye denilir, onların
inançlarının arasında şunlar vardır:
* Allah’ın her şey hakkında daha önce bilgisinin olmasını inkâr edip Allah’ın
olaylar yaşanana kadar onun yaşanacağını bilmediğini iddia etmek. Ayrıca kulların
neler işleyeceğini de bilmediğini iddia etmek de böyledir. Kim böyle derse kâfir
olur. Çünkü Allah’ın kaderini inkâr etmiştir.
* Kulların amellerinin kendileri tarafından yaratılmış olduğunu, Allah tarafın-
dan yaratılmadığını iddia etmek. Kim bunu derse kâfir olur. Çünkü kulların da birer
yaratıcı olduğunu iddia etmiştir.
* Allah’ın kötü şeylerin yaşanacağına önceden karar verdiğini inkâr ederek
onun sadece iyi şeyleri takdir ettiğini iddia etmek. Bunu diyen kâfir olur. Çünkü
kaderin bir bölümünü inkâr etmiştir.
* Saydığımız kaderin dört aslını da inkâr etmeyen bazı kimseler vardır ancak
onlar, Allah’ı yüceltmek adına ‘İnsan kaderiyle zina işler, hırsızlık yapar, alkol içer.
(Allah’ın ona daha önce yaşanacağı şeyleri takdir etmesiyle ilgili) demekten kaçı-
nırlar. Bunu söylemekten kaçınanlar bidatçı olur.
Bazıları ise –Kaderiyye’ye reddiye olarak– amellerin kullara ithaf bile edile-
miyeceğini ve kulların bu konuda herhangi bir iradesi olmadığını, aksine kulların
amellerinin Allah’a ait olduğunu söylerler. Bunlara Cebriyye ismi verilir, bu görüş
de apaçık bir küfürdür.
42 Ebu Davud, Ahmed ve Tirmizi hafif farklılıkla rivayet etti. Sahih.
86 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Sünnet ehli ise bu iki uç görüşün ortasında yer alır. Ehli sünnet kulların iradesini
inkâr etmez; aksine yüce Allah’ın kaderi ve meşiyetine tâbi olarak kulların iradeleri
olduğunu kabul eder. Allah ne dilerse o vuku bulur, neyi dilemezse o hiçbir zaman
vuku bulamaz.
ِ َّ ول
أَ ْو،الل أَ َرأَ ْي َت َما َن ْع َم ُل ِف ِيه أَ ِفي أَ ْمرٍ َق ْد ُفرِ َغ ِم ْن ُه َّ ال ُع َم ُر َر ِض َي
َ َيا َر ُس:اللُ َع ْن ُه َ َق
،اب َفإ َِّن ُك ًّل ُمي َّسر ِ اع َم ْل َيا ْاب َن ا ْل َخ َّط ِ ِ َ أَمرٍ مبت َد ٍأ أَو مبت َد ٍع؟ َق
ٌ َ ْ َف،يما َق ْد ُفرِ َغ م ْن ُه َ «ف:ال َُْ ْ َُْ ْ
ِ الش َق
َّ ان ِم ْن أَ ْه ِل َ َوأَ َّما َم ْن َك،اد ِة ِ ِ ان ِمن أَه ِل السع
اء َفإ َِّن ُه َ لس َع
َّ ادة َفإ َِّن ُه َي ْع َم ُل لَ َ َّ ْ ْ َ أَ َّما َم ْن َك
ِ لش َق
»اء َّ َي ْع َم ُل ِل
Ömer (radıyallahu anhu) dedi ki: Ya Resulullah. Bizim yaptığımız amelleri sen
daha önce takdir edilmiş olarak mı görüyorsun yoksa yeni başlatılmış veya icat
edilmiş olarak mı? Dedi ki: ‘Takdir edilmiş olanlardır. Öyleyse amellerde bulun ey
Hattaboğlu! Çünkü hepsi kolaylaştırıldı. Kim mutluluk ehlinden ise o mutlulu-
ğuna doğru amel eder, kim de mutsuzluk ehlinden ise mutsuzluğuna doğru amel
eder. (Sahih-i Tirmizi)
Ebu Yahya el-A’rac (V. 80H) İbn İfra’nın mevlası (radıyallahu anhu) dedi ki:
،ون ا ْل َق َد َر أَ ْو يُ ْن ِكرو َن ُه َ ين َي ْذ ُك ُر ِ ِ ِ ِ َّ اس َر ِض َي ٍ أَ َتيت ابن عب
ُ َ َو َمعي َر ُج َلن م َن ا َّلذ،اللُ َع ْن ُه َما َّ َ َ ْ ُ ْ
يل َمر ًة ِ ول ِفي القدرِ لو أَن هؤل ِء أَتوك يسأَلونك؟ وق َال إِسم
اع ُ َما َت ُق،اس ٍ يا ابن عب:َف ُق ْلت
َّ ُ َ ْ َ َ َ َ ُ ْ َ َ ْ َ َ ُ َ َّ ْ َ َ َ ْ َّ َ َ ْ َ ُ
،يص ُه َح َّتى أَ ْخر َج َم ْن ِكب ُه ِ َ
َ َف َح َس َر َقم،َي ْسألُو َن َك َع ِن ا ْل َق َدرِ إ ِْن َز َنا َوإ ِْن َس َر َق أ ْو َشرِ َب ا ْل َخ ْم َر
َ
َ َ
الل َل ْو أَ ِنّي أَ ْع َلم أَ َّن َكِ َّ و،ون ب ِِه َ ين يُ ْن ِك ُر
َ ون ا ْل َق َد َر َويُ َك ِ ّذ ُب ِ ِ
ُ َ َ «يا أَ َبا َي ْح َيى َل َع َّل َك م َن ا َّلذ
َ :َو َق َال
ِ
» ٍ َوإ ِْن َشرِ َب ا ْل َخ ْمر َف ِب َق َدر، ٍ َوإ ِْن َسر َق َف ِب َق َدر، ٍ إ ِْن َز َنا َف ِب َق َدر،اه ْد ُت ُكم
َ َ ْ َ م ْن ُه ْم أَ ْو َه َذ ْي ِن َم َع ُك َل َج
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 87
Ben, İbn Abbas’a (radıyallahu anhuma) geldim. Benimle beraber gelen kader hak-
kında konuşan ve onu inkâr eden kimseler vardı. Dedim ki: ‘Ey ibn Abbas! Sen
kader hakkında ne dersin? Çünkü bu iki kişi sana sormaya geldi’. Ve İsmail bir
defa şöyle dedi: ‘Onlar sana kaderi sormaya geldi. Zina eden, hırsızlık yapan ve
içki içen (bu işi kaderle mi yapmıştır) hakkında?’ Bunun üzerine İbn Abbas gömle-
ğini omuzları görünene kadar çekti ve dedi ki: ‘Ey Ebu Yahya. Belki de sen Kaderi
reddedip inkâr edenlerdensin. Vallahi onlardan olduğunu veya seninle gelen bu iki
kişinin onlardan olduğunu bilseydim sana karşı cihad ederdim. Kişi zina ederse
bunu kaderiyle yapar, hırsızlık yaparsa bunu kaderiyle yapar ve eğer içki içerse
bunu kaderiyle yapar.’43
Son olarak kader hakkında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar şunlardır:
Birincisi ve en önemlisi Allah adaletlidir ve hiç kimseye zulümde bulunmaz. Böy-
lece cehennem ateşine giren herkes hak ederek ve buna layık şekilde girecek, bu ancak
Allah onlara azabı hakkında uyarılsınlar ve onlara farz olup da haram kılınanları bil-
sinler diye Peygamberler ve nebiler gönderdikten sonra olacak. Yüce Allah diyor ki:
ِ َّ ون
الل ِ اطين أَو ِلياء ِمن ُد
ِ َّ الض َل َل ُة إ َِّنهم َّات َخ ُذوا
ْ َ َ ْ َ الش َي ُ ُ َّ َفرِ ي ًقا َه َدى َو َفرِ ي ًقا َح َّق َع َل ْيهِ ُم
َ ون أَ َّن ُه ْم ُم ْه َت ُد
ون َ َو َي ْح َس ُب
O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu.
Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken
kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar. (Araf, 30)
ول
ً ث َر ُس
َ ِين َح َّتى َن ْب َع ِ
َ َو َما ُك َّنا ُم َع ّذب
Biz, bir Peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. (İsra, 15)
ابِ ال َه َذا ا ْل ِك َتِ ون يا وي َل َت َنا م ِ ِ ِ وو ِضع ا ْل ِكتاب َفترى ا ْلمجرِ ِمين م ْش ِف ِق
ْ َ َ َ ُين م َّما فيه َو َي ُقول
َ َ ُ َ ْ ُ ََ ُ َ َ ُ َ
اضرا َو َل َي ْظ ِلم َر ُّب َك أَ َح ًدا ِ ل يغ ِادر ص ِغيرة ول كبِيرة إِل أَحصاها ووجدوا ما ع ِملوا ح
ُ ً َ ُ َ َ ُ َ َ َ َ َ ْ َّ ً َ َ َ َ ً َ َ ُ َ ُ َ
Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş ol-
duklarını görürsün. ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey
bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!’ derler. Böylece yaptıkla-
rını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf, 49)
43 Abdullah, Kitabus-Sunna.
88 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Biz kullar olarak Allah’ın kaderini tam olarak kavrayamayız. Buna rağmen ona
iman etmek mecburdur, bunu yaparken “nasıl” ve “neden” gibi sorular sormak ke-
sinlikle yasaktır. Çünkü kader Allah’ın sırları arasındadır, bundan şüphe duymak
veya ona ait bir şeyi inkâr etmek kulu dalalete sürükler.
والكالم والجدل والخصومة في القدر خاصة منهي عنه عند جميع الفرق؛ ألن القدر
ّ
ونهى الرب تبارك وتعالى األنبياء عن الكالم في القدر،سر اهلل
Kader hakkında kelamda bulunmak, tartışmak veya husumete girmek her grup
tarafından özellikle yasaklanmıştır. Çünkü kader Allah’ın sırrıdır. Rab tebareke ve
teala Peygamberlere bile kader hakkında konuşmayı yasaklamıştır.
El-Acurri (V. 320H) dedi ki:
ألن القدر سر من أسرار اهلل عز،ال يحسن بالمسلمين التنقير والبحث في القدر
بل اإليمان بما جرت به المقادير من خير أو شر واجــب على العباد أن،وجــل
ثم ال يأمن العبد أن يبحث عن القدر فيكذب بمقادير اهلل الجارية على،يؤمنوا به
فيضل عن طريق الحق،العباد
kulların başına hem iyi hem kötü şeyler geldiğine inanmak gerekir. Bundan öte
kul eğer kader hakkında araştırmalara girerse Allah’ın belirleyip kulların başına
gelen kaderleri inkâr etmekten emin olamaz, bunu yaparak doğru yoldan sapar.45
Sahabenin Derecesi/Faziletleri
Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı Peygamberlerden (aleyhimesse-
lam) sonra, bu dünya üzerinde yaşayan en iyi insanlardır. Yüce Allah onları bu dinin
taşıyıcısı olarak seçmiş, onları Kur’ân’da övüp onaylamıştır. Bu yüzden onlar hak-
kındaki doğru inanç; onlara saygı duymak ve Allah ile Peygamberinin (sallallahu aleyhi
ve sellem) onlara yüksek seviyede ve üstünlükte ettikleri şehadeti etmek, haklarında
kötü konuşmayıp onların hatalarını zikretmemektir.
Yüce Allah dedi ki:
ِ ِ ِ َّ ول
ون
َ اه ْم ُر َّكع ًا ُس َّجد ًا َي ْب َت ُغ ُ ين َم َع ُه أَش َّد ُاء َع َلى ا ْل ُك َّفارِ ُر َح َم ُاء َب ْي َن ُه ْم َت َر َ الل َوا َّلذ ُ ُم َح َّم ٌد َر ُس
الت ْو َر ِاة ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ َّ َف ْضالً ِمن
َّ الس ُجود َذل َك َم َث ُل ُه ْم في ُّ ِاه ْم في ُو ُجوههِ ْم م ْن أَ َثر ُ يمَ الل َورِ ْض َواناً س َ
ِِ َ َ ِ ْ وم َث ُلهم ِفي
اع
َ الز َّرُّ ب ُ اس َت َوى َع َلى ُسوقه يُ ْع ِج ْ ظ َف َ اس َت ْغ َل ِ ال ْن ِج
ْ يل َك َز ْر ٍع أ ْخ َر َج َش ْطأ ُه َف َآز َر ُه َف ُْ ََ
ًات ِم ْن ُه ْم َم ْغ ِف َر ًة َوأَ ْجراً َع ِظيما ِ الل ا َّل ِذين آمنُوا وع ِم ُلوا الص ِالح
َ َّ َ َ َ َ ُ َّ يظ بِهِ ُم ا ْل ُك َّف َار َو َع َدَ ِل َي ِغ
Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı
çetin (sert), kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde
ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerin-
deki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöy-
ledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış,
gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider.
45 El-Acurri, eş-Şeria, 2/702.
90 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِم ْث َل أح َد ُكم أ ْن َف َق وا أصحابِيَ ،فوالذيَ ن ْف ِسي بي ِد ِه لو أن ِي ،ال ت ُس ُّب ْوا أصحاب
ال ت ُس ُّب ْ
َّ َ ْ َ َ َ
أح ِد ِهم ،وال َن ِصي َف ُه. أُ ُح ٍد َذ َهبا ،ما أدرك مد
ْ َ َ ُ َّ َ ْ ً
Benim ashabıma sövmeyin! Benim ashabıma sövmeyin. Çünkü nefsim elinde
olana yemin olsunki aranızdan biri Uhud dağı kadar altını infak etse onların bir
)avuç kadar infak ettiğine ulaşamaz, yarısı dahi edemez. (Sahih-i Müslim
İbnu Batta (V. 387H) sahabenin arasında vuku bulan olumsuz şeyleri anlatma-
ma ve onların değerleri ve iyi amellerine şahitlik etmek hakkında bir icma rivayet
etmiştir:
ومن بعد ذلك نكف عما شجر بين أصحاب رســول اهلل -صلى اهلل عليه وسلم -
فقد شهدوا المشاهد معه ،وسبقوا الناس بالفضل فقد غفر اهلل لهم وأمرك باالستغفار
لهم والتقرب إليه بمحبتهم وفرض ذلك على لسان نبيه وهو يعلم ما سيكون منهم
وأنهم سيقتتلون وإنما فضلوا على سائر الخلق ألن الخطأ والعمد قد وضع عنهم
وكل ما شجر بينهم مغفور لهم وال تنظر في كتاب صفين والجمل ووقعة الدار وسائر
المنازعات التي جــرت بينهم وال تكتبه لنفسك وال لغيرك وال تــروه عن أحــد وال
تقرأه على غيرك وال تسمعه ممن يرويه فعلى ذلك اتفق سادات علماء هذه األمة من
النهي عما وصفناه منهم :حماد بن زيد ويونس بن عبيد وسفيان الثوري وسفيان بن
عيينة وعبداهلل بن إدريس ومالك بن أنس وابن أبي ذئب وابن المنكدر وابن المبارك
وشعيب بن حرب وأبو إسحاق الفزاري ويوسف بن أسباط وأحمد بن حنبل وبشر بن
الحارث وعبدالوهاب الوراق.كل هؤالء قد رأوا :النهي عنها والنظر فيها واالستماع
إليها وحذروا من طلبها واالهتمام بجمعها.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 91
ِ َّ َول ا
َ َح ٌّي َوأَ ْص َح ُاب ُه ُم َت َو ِاف ُر لل
ُ ون أَ ُبو َب ْكرٍ ثُ َّم َُع َم ُر ثُ َّم َُع ْث َما ُن ثُ َّم َن ْس ُك
ت ُ ُك َّنا َن ُع ُّد َو َر ُس
Biz Allah’ın Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatta iken ve sahabenin sayı-
sı çok iken Ebu Bekir’i, sonra Ömer’i, sonra Osman’ı (en faziletli olarak) görürdük
ve sonra susardık.46 Bunların üçü Ali (radıyallahu anhu) ile beraber Raşid halife (hida-
yete ermiş halifeler) olarak adlandırılır. Onlardan sonra Peygamber (sallallahu aleyhi
ve sellem) tarafından cennet ile müjdelenen 10 kişi gelir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle dedi:
الجن ِة ِ ِ
َّ الجنة وعل ٌّي في
َّ وعثما ُن في
ِ
ُ الجنة
َّ وع َم ُر في
ِ
ُ الجنة َّ أبو بكرٍ في: الجنة
ِ
َّ عشر ٌة في َ
بن الجن ِة الجن ِة ٍ طلح ُة في الجن ِة وابن َ الجن ِة و
ُ وسعيد
ُ َّ وسعد في
ٌ َّ عوف في ُ َّ َّ والزبير في
ُ ُّ
الجن ِة ِ ٍ
َّ اح في ِ الجر َّ
بن
ُ الجنة وأبو ُع َبيد َة َّ زيد في
On kişi cennettedir: Ebu Bekir cennette, Ömer cennette, Osman cennette, Ali
cennette, ez-Zubeyr cennette, Talha cennette, (Abdurrahman) ibn Avf cennette,
Sâd (ibn Ebu Vakkas) cennette, Said ibn Zeyd cennette ve Ebu Ubeyde ibn el-Cer-
rah cennette. (Sahih ibnu Hibban)
Ondan sonra genel olarak (en iyi/faziletli olanlar) muhacirler -Peygamber (sal-
lallahu aleyhi ve sellem) ile Mekke’den Medine’ye hicret edenler- ve Medine’de olup da
Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) yani İslam’a yardım eden ensardır. Allah hepsin-
den razı olsun. Bu prensiplere karşı çıkan kişiler Şii ve Rafizilerdir. Onların dalalet
inançlarının arasında şunlar vardır:
* Ali’nin Osman’dan daha faziletli olduğuna inanmak. Bu insanlar bidata düş-
müştür.
* Sahabelere (radıyallahu anhum) sövüp onlardan nefret etmek. Bunu yapanlar kâ-
firdir, çünkü sövdükleri insanlar Allah’ın risaleti taşımak için seçtikleridir, onları
onaylayıp tasdiklemiştir ve onlardan razı olmuştur.
* Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ehli beytine ilahi sıfatlar yakıştırıp onları
Allah’ın yanında birer ortak olarak vasıflandırmaları. Ali, Fâtıma, Hüseyin (radıyalla-
hu anhum)’a dua edip yardım istemeleri.
* 12 İmamın gayb ilmine sahip olduğunu iddia edip yaratılmışların arasında
tasarrufta bulunacağına inanırlar.
* Kur’ân’ın bazı bölümlerinin kayıp olduğunu, değiştirildiğini veya eksiltildi-
ğini iddia ederler. Bunlar da kâfirdir.
* Daha sonradan gelen bazı âlimlerinin (!) ilim ve dindeki anlayışlarının saha-
beden ve selef âlimlerinden daha iyi olduğunu iddia ederler.
* Bazıları Cebrail (aleyhisselam)’ın Ali (radıyallahu anh)’ın hakkı olan Peygamberliği
Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) getirerek hata ettiğini iddia ederler. Bu kişiler
de kâfirdir.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 93
أنهم يسبون أبا بكر وعمر، آية ذلك، مارقة، يكذبون علينا،سيكون بعدنا قوم ينتحلون مودتنا
Bizden sonra bir kavim gelecek ki bize karşı haksız yere sevgi iddia edecek. Bize
karşı yalanlar uydurup dinden çıkacaklar. Bunların alameti, Ebu Bekir’e ve Ömer’e
sövmeleridir.48
اإليمان
َ ِ ونحن فتيا ٌن َح
فتع َّلمنا، زاو َر ٌة ُ - عليه وعلى ِآل ِه وس َّلم
ِ الل
ُ َّ ص َّلى- النب ِِّي
َّ مع
َ ُك َّنا
َ
إيما ًنا بِه فازددنا
َ القرآن منا
َ تع َّل ثم القرآن نتع َّلم قبل أن
َ
َّ َ َ َ
Biz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraberdik ve gençlerdik, ondan
Kur’ân’dan önce imanı öğrenirdik. Sonra Kur’ân’ı öğrenince bundan dolayı imanı-
mız artardı. (İbn Mace, Sahih)
Abdullah b. Mesud (radıyallahu anhu) şöyle dua ederdi:
günah onlara artık zarar vermez. Bununla, ümmete günah işleme kapısını açtılar.
Çünkü onların iddiasına göre günahların imanın kemalliğine hiçbir zararı olmaya-
caktır. Selef-i Salihin onları inkâr eder ve Mürcienin görüşüne karşı çıkardı. Onlara
karşı uyarıp onları bidatçı olarak görürdü.
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (V. 290H) şöyle rivayet etti:
dâhil olmadığını iddia etti. Selef ise onları bu sözlerinden dolayı kâfir olarak gördü.
Çünkü onlar ‘Allah’ın lanet ettiği ve İslam’dan çıkaran unsurları yapan kişiler dün-
yada kâfir hükmünü alsa bile hâlâ Allah katında kalbinde iman taşıyan bir mümin
olabilir’ diye inanıyorlardı. Onların bu iddiası, yahudileri, Hristiyanları hatta iblisi
dahi iman dairesine almaktadır.
Veki ibn el-Cerrah (V. 197H) dedi ki:
َو َقا َل ِت،ئ ِم َن ا ْل َع َم ِل ِ َّ ال ْقــرار بِما جاء ِمن ِعن ِد
ُ ِالل َع َّز َو َج َّل يُ ْجز ْ ْ َ َ َ ُ َ ِ ْ :َق ْد َقا َل ِت ا ْل ُم ْر ِج َئ ُة
ئ ِم َن ا ْل َق ْو ِل َوا ْل َع َم ِل َو َه َذا ُك ْفر ِ َّ ا ْلجه ِمي ُة ا ْلمعرِ َف ُة بِا ْل َق ْل ِب بِما جاء ِمن ِعن ِد
ُ ِالل يُ ْجز
ٌ ْ ْ َ َ َ ْ َ َّ ْ َ
Şüphesiz mürcieler dedi ki: Allah azze ve celle’den geleni ikrar etmek (kalp
ve dil ile) amellere yeterlidir. Ve Cehmiyye dedi ki: Allah’tan geleni kalp ile bilmek
sözlere ve amellere yeterlidir. Ve bu küfürdür.53
Harb bin İsmail (V. 280H) dedi ki:
Kim kalb ile bilmenin (veya kabul etmenin) bunu diliyle konuşmasa bile yeterli
olacağını söylerse o Cehmi’dir.54
Şüphesiz bir şekilde Cehmiyye fırkasının kâfir olduğunda ittifak ettiler. Mür-
cie’nin bidatı ise -uzuvlarla yapılan amelleri imandan görmemek- birçok bidatın
başlangıç noktasıdır, bunu az sonra açıklayacağız.
53 Abdullah, Kitabus-Sunna.
54 Harb el-Kirmanî, Kitabus-Sunna.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 97
ِ الص ترك
الة فإذا تر َكها فقد أشر َك ِ
ِ ّ ِ العبد
َ َ َّ ُ والشرك َّإل بين
َ ليسَ
Kul ile şirkin arasında namazı terk etmeden başka birşey yoktur, kim onu terk
ederse şirk işlemiştir.55
ا ْل َع ْه َد ا َّل ِذي َبي َن َنا َو َبي َن ُهم الصَّالَ ُة َف َم ْن َتر َك َها َف َق ْد َك َفر َِّإن
َ َ ُ ْ ْ
Bizimle onların arasındaki sözleşme hiç şüphesiz namazdır, böylece kim onu
terk ederse küfre girmiştir.56
Yine hasen olan bir senetle şöyle rivayet edildi:
ما كان يفرق بين: عن مجاهد أبي الحجاج أنه سأل جابر بن عبد اهلل رضي اهلل عنه
الصالة: الكفر واإليمان عندكم في عهد رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم ؟ فقال
Mücahid, Ebu’l Haccac’dan onun Cabir ibn Abdullah’a (radıyallahu anhu) sordu-
ğunu rivayet etti: “Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında sizin için iman
ile küfrün arasındaki fark neydi?” Bunun üzerine o “Namaz” dedi.57
Ebu Hureyre (radıyallahu anhu) dedi ki:
كان أصحاب رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم ال يرون شيئا من األعمال تركه كفرا غير الصالة
Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı, namaz dışında hiçbir amelin terki-
ni küfür olarak görmezdi…58
Ebu Eyyub es-Sıhtiyani (V. 131H) dedi ki:
وكذلك كان رأي،قد صح عن رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم أن تارك الصالة كافر
أهل العلم من لدن النبي صلى اهلل عليه وسلم إلى يومنا هذا أن تارك الصالة عمدا من
.غير عذر حتى يذهب وقتها كافر
Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) namazı terk edenin kâfir olduğuna dair
sahih rivayetler vardır. Aynı şekilde Nebi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanından
günümüze kadar ilim ehli kasıtlı bir şekilde özürsüzce vaktini geçirerek namazı terk
edenin kâfir olduğu görüşündeydi.60
Hasan el-Basri (V. 110H) dedi ki:
بين العبد وبين أن:بلغني أن أصحاب رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم كانوا يقولون
يشرك فيكفر أن يدع الصالة من غير عذر
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ashâbının şöyle dediği bana ulaştı: Kul ile
şirke ve küfre girmesinin arasında namazı özürsüz bir şekilde terk etmesi vardır.61
İmam Ahmed dedi ki:
،أن َير َح َم ُه ِممن أراد الل،بالل شيئا ِ من كان ال يشرِ ك، ِأن ي ْخرِ جوا ِمن النار ِ
ْ ْ ُ َّ َ َ ْ َّ ً َّ ُ ْ ُ َ َ َّ َ ُ ُ ْ الم َلئ َك َة َ َأم َر
آد َم
َ ار ْاب َن َّ ت ْأ ُك ُل ،
ُ الن َ ودِ السج ِ َفيعرِ ُفو َنهم في النارِ بأَ َثر،الل
ُ ُّ َّ ُْ ْ َ ُ َّ أن ال إ َل َه َّإل ْ ِم َّم ْن َي ْش َه ُد
ِ السج أ َثر ت ْأ ُك َل َ أن
ود ْ ِالنار ِ
ُ ُّ َ َّ اللُ ع َلى
َّ ح َّر َم ،
َ الس ُجود ُّ أ َث َر َّإل
Sonra meleklere cehennem ateşinden Allah’a ortak koşmayanlar arasında Al-
lah’ın çıkarılmasını istediği, Lâ ilâhe illallah diye şehadet edip merhamet etmeyi
dilediği kişilerin çıkarılmasını emreder. Böylece melekler onları secde izinden tanır.
(Çünkü) Allah ateşe secde izini yemesini haram kılmıştır. (Sahih-i Buhari)
Bu hadis böylece –diğer bütün delillerle beraber– ispatlıyor ki kim cehenneme
atıldıktan sonra ondan çıkarılmaya dair ümit sahibi olmak isterse namaz kılan kişi-
lerden olmalı. Çünkü secde izi ancak namaz kılan kişilerde belirir.
100 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِ عن شعب ُة ا
ا ْل َم ْعرورِ ْب ِن ع ْن
ُ َ واص ٍل ْالَ ْح َد ِب َ ْ َ َ ْ ُ َق َال َح َّد َث َن س َل ْي َما ُن ْب ُن َح ْر ٍب ا ُ َح َّد َث َن-30
و َع َلي ِه ُح َّل ٌة َو َع َلى ُغ َل ِم ِه ُح َّل ٌة َف َسأَ ْل ُت ُه َع ْن َذ ِل َك َف َق َال ِإ ِنّي بِالربذ ِة أَبا ذ ٍر قال ل ِقيت سوي ٍد
ْ َ َ َ َّ ّ َ َ ُ َ َ َ ْ َ ُ
أَ َعير َت ُه ِبأُ ِّم ِه إ َِّن َك أَ َبا َذ ٍّر اللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َيا ت َر ُج ًل َف َعير ُت ُه ِبأُ ِّم ِه َف َق َال ِلي النبِي صلى ُ َس َاب ْب
ْ َّ َ ْ َّ َّ َ ُّ َّ ْ َّ
وه َت ْح َت َي ِد ِه ُ ان أَ ُخ َ يك ْم َف َم ْن َك ُ اللُ َت ْح َت أَ ْي ِد
َّ ج َع َل ُه ْم ِِ
َ يك َجاهل َّي ٌة إ ِْخ َوانُ ُك ْم َخ َولُ ُك ْم َ ْام ُر ٌؤ ِف
وهم فليط ِعمه ِمما ي ْأكل وليلبِسه ِمما يلبس ول تك ِلفوهم ما يغ ِلبهم فإِن كلفتموهم فأَ ِعين
ْ ُ ُ َ ْ ُ ُ ُ ْ َّ َ ْ َ ْ ُ ُ ْ َ َ ْ ُ ُ ّ َ ُ َ َ ُ َ ْ َ َّ ُ ْ ْ ُ ْ َ ُ ُ َ َّ ُ ْ ْ ُ ْ َ
Bab: Günahlar cahiliyeden kalıntı işlerdir, kim onu işlerse (şirk koşması hariç)
yaptığından dolayı tekfir edilmez. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) sözüne göre
‘Şüphesiz sen cahiliyeyi taşıyan bir kişisin’. Ve yüce Allah’ın sözü: “Allah, kendi-
sine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği
kimse için bağışlar...”
30- Süleyman ibn Harb bize rivayet ederek dedi ki: Şuayb bize Vasil el-Ah-
dab’dan rivayet etti, o el-Marur ibn Suvayd’den şöyle duydu: Ben Ebu Zer ile
Ar-Radbah’da görüştük ve onun üzerinde ceket vardı kölesi de bir ceket giymişti.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 101
Ona bununla ilgili soru sordum o da bana dedi ki: “Ben şüphesiz bir adama sövdüm
ve (annesi hakkında kötü söz söyleyerek) aşağıladım.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bana dedi ki: ‘Ey Ebu Zer! Onu annesi üze-
rinden mi aşağıladın? Sen şüphesiz içinde cahiliye taşıyan bir kişisin. Köleleriniz
sizin kardeşleriniz ve Allah onları sizin eliniz altında (otoriteniz altında) kıldı.
Kim kardeşini eli altında tutarsa ona yediğinden yedirsin ve giydiğinden giydirsin.
Onlara kaldıramayacakları yükü yüklemeyin, yüklerseniz de onlara (güçlü bir
şekilde çalışarak) yardım edin.” (Sahih-i Buhari)
İmam Ahmed dedi ki:
،ار ِ ِ ِ ِ ِ ِ َ ِ َ وم ْن م
ُ َويُ ْس َت ْغ َف ُر َل ُه َو َل يُ ْح َج ُب َع ْن ُه اَل ْست ْغ َف،ات م ْن أ ْه ِل اَ ْلق ْب َلة ُم َو ّح ًدا يُ َص َّلى َع َل ْيه َ َ َ
ِ َ لص َل ُة َع َل ْي ِه ِل َذ ْن ٍب أَ ْذ َن َب ُه َص ِغ ًيرا َك
. أَ ْمر ُه ِإ َلى َا َّلل َت َعا َلى،ان أَ ْو َكبِيرا
ُ ً َّ َو َل ُت ْت َر ُك َا
Artık kim kıble ehlinden (namaz kılanlar) muvahhid biri ise onun (cenaze) na-
mazı kılınır, onun için af dilenir ve onun için af dilemek terk edilmez. Ayrıca onun
namazı da kılınır günah işlemiş olsa bile ister küçük ister büyük olsun. Onun emri
yüce Allah’a kalmıştır.63
Mürciyeler –daha önce bahsedildiği gibi– günahların imana etki etmeyeceği
iddiasındadırlar, onlara göre kim büyük günah işlese bile kâmil bir imana sahip olur.
İmanı dilinde ve kalbinde kaldığı sürece… Demeçleri bunun ilerisine gitmediği sü-
rece onlar bidatçı olarak kalırlar.
Hariciler ise büyük günah işleyenin kâfir olacağını ve tövbe etmeyip o günah
üzere ölürse ebediyen cehennemde yanacağını iddia ederek saptılar. Mutezile fır-
kası ise bu iddiayı haricilerden alıp aynı şekilde büyük günah işleyenin ebediyen
cehennemde yanacağını söylemiştir. Allah’ın onu bağışlayıp affetme ihtimalini yok
saydılar. Ancak haricilere karşılık o kişiye dünyada verdikleri isimle farklı düşün-
düler. Hariciler böyle bir kişinin kâfir olduğunu söylerken, mutezile fırkası büyük
günah işleyenlerin ne Müslüman ne de kâfir olduğunu iddia edip onun konumunun
el-menzile beyn el-menzileteyn (iki mevki arasındaki mevki) olduğunu söylediler.
Bu inançların hepsi Kur’ân ve Sünnete göre Selef’in anlayışına zıttır, saydığımız
delillerin hepsi bu iddialari çürütmektedir.
ِ ِ
َ ِالنار
من َّ م َن أخرِ ُجوا :ى
ْ ت َعا َل َ ُالل
َّ يقول
ُ ثُم ،ار
َّ َ َّ َّ وأَ ْه ُل ،الج َّن َة
الن ِالنار َ الج َّنة
َ أه ُل ْ َي ْد ُخ ُل
ون منها َق ِد ْاس َو ُّدوا َ في ْخ َر ُج . ٍ إيم من ِ خرد ٍل ن
ان ِ ٍ ال ِ ِ
ُ َ َ ْ َ م ح َّبة َ ُ م ْث َق َق ْلبِه في كان
َ
Cennet ehli cennete girer ve cehennem ehli ceheneme girer. Bunun üzerine
yüce Allah der ki: ‘Cehennemden kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanları
çıkarın’ Böylece ondan yüzleri kararmış bir şekilde çıkarlar. (Sahih-i Buhari)
Bu hadis apaçık gösteriyor ki bazı iman edenlerin günahlarından dolayı cehen-
neme gireceklerini, ancak imanlarından dolayı oradan çıkarılacaklardır.
قون ِ
َ الح بكم ٍ السالم عليكم دار
ُاهلل شاء إن ا
ْ وإن
َّ مؤمنين
َ قوم َ ُ َّ
Esselamu aleykum mümin kavmin diyarı! Biz de şüphesiz sizi takip edeceğiz
in şaa Allah. (Sahih-i ibnu Hibban)
Ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) daha uzun bir hadiste kabir fitnesiyle ilgili
şunu dedi:
Sonra ona denilir ki: Allah azze ve celle’nin seni neyden kurtardığına bak’.
Bunun üzerine cennete ufak bir pencere açılır. O güzelliğine ve içindekilerine bakar.
Sonra ona denilir ki: ‘Bu senin ondaki yerin. Sen yakîn üzereydin, onun üzere öldün
ve onun üzere tekrar diriltileceksin in şaa Allah.64
Ve Alkâme dedi ki:
آمنا باهلل: ولكنا نقول، إني في الجنة: قل: قــال. إني مؤمن:قال رجل عند عبداهلل
ومالئكته وكتبه ورسله
Bir adam Abdullah’ın (ibn Mesud) yanında ‘Ben müminim’ dedi. Abdullah da:
‘De ki Ben cennetteyim! Lakin biz şöyle deriz: Allah’a, meleklerine, kitaplarına
ve Peygamberlerine iman ettik.’ (İbn Ebu Şeybe, El-Musannef, Abdullah, Kita-
bus-Sunna)
Ve Abdullah ibn Ahmed (V. 290H) rivayet etti:
اك ْب ِن َس َل َم َة ِ عن ِسم، عن م ِغير َة، نا جرِ ير بن عب ِد ا ْلح ِم ِيد،ح َّد َث ِني أَبو ب ْكرِ بن أَبِي َشيب َة
َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َْ ُ ْ ُ َ َْ ُ ْ َ ُ َ
ول ُ اها َر ُس َّ ت ِع ْن َد َع ِائ َش َة َر ِض َي
َ اللُ َع ْن َها َفأَ َت
ِ
ُ ُك ْن: َق َال،الر ْح َم ِن ْب ِن ع ْص َم َة عن عب ِد،الضبِي
َّ ْ َ ْ َ ِّ ّ َّ
َ ُ «أَ ْن ُت ْم ا ْل ُم ْؤ ِمن:ين َف َقا َل ْت ِِ ِ ٍ ِ َّ ُم َع ِاو َي َة َر ِض َي
ون َ أَ ْر َس َل ب َِها ِإ َل ْي َك أَم ُير ا ْل ُم ْؤمن:اللُ َع ْن ُه ب َِهد َّية َف َق َال
»ت َه ِد َّي َت ُه ِ
ُ اللُ َت َعا َلى َو ُه َو أَم ُير ُك ْم َو َق ْد َق ِب ْل
َّ إ ِْن َش َاء
Ebu Bekir ibn Ebu Şeybe bana rivayet etti, Cerir ibn Abdulhamid’den, o Muği-
ra’dan, o Sinak ibn Seleme el-Dabbi’den, o Abdurrahman ibn İsmah‘dan şöyle
dedi: “Ben Aişe’nin (radıyallahu anha) yanındayken Muaviye’nin (radıyallahu anh)
elçisi bir hediye ile geldi ve ‘Emirul Müminin bunu sana gönderdi’ dedi. O da dedi
ki: ‘Siz in şaa Allahu teala müminsiniz, o da sizin emiriniz ve ben bu hediyeyi kabul
ettim.” (Abdullah, Kitabus-Sunna)
Mürciyeler istisnayı reddedip bunun imanda şüphe etmek olduğunu iddia etti-
ler. Çünkü iman onlar için sadece kalb ile itikad etmek ve söz ile söylemek, böylece
kim imanı iddia ederse –onlara göre– tam bir imana sahiptir. Sünnet Ehli bu konuda
onlara muhalefet edip karşı çıktı, bazıları ise istisna yapmayan kişinin bunun dışında
itikadı doğru ise daha yumuşak bir yaklaşım sergiledi.
Bana Muhammed ibn Selman Luveymen el-Esedi rivayet ederek dedi ki: “Suf-
yan’a ‘Sen bir mümin misin?’ diye sorulunca ‘Ben imanımda şüphe duymuyorum
ama senin sorun bidattır. Allah’ın katındaki durumumu bilmiyorum, mutlu mu yoksa
mutsuz mu olacağım, amelim kabul edilecek mi yoksa edilmeyecek mi bilmiyorum.”65
Aynı şekilde babası İmam Ahmed’den şöyle rivayet etti:
اب أَ َص َاب ُه ِم ْن َب ْع ِض أَ ْه ِلٍ النبِي صلى اهللُ عليه وسلم ب ِِك َت اب أَ َتى ِ الخ َّط
َ بن َ أن ُع َم َرَّ
َّ َّ
ِ َ أَمته ِو ُك:ال ِ
يها َيا ْاب َنَ ف ون ّ َ َ ُ َ النب ِِّي صلى اهللُ عليه وسلم َف َغض َب َو َق َّ َف َق َرأَ ُه َع َلى،ا ْل ُك ُت ِب
وهم َع ْن َشي ٍء ُ ُ َل َت ْسأَل،اب؟! َوا َّلـ ِـذي َن ْف ِسي ب َِي ِد ِه َل َق ْد ِج ْئ ُت ُك ْم ب َِها َب ْي َض َاء َن ِق َّي ًة ِ ا ْل َخ َّط
ْ ْ
وسى َ ِِ ِ ِ ِ ِ ِ َ ِ ِ ٍ
َ َل ْو أ َّن ُم، َوا َّلذي َن ْفسي ب َِيده، أ ْو ب َِباط ٍل َف ُت َص ّد ُقوا بِه،وك ْم ب َِح ّق َف ُت َك ّذ ُبوا بِه ُ َف ُي ْخب ُِر
َما َو ِس َع ُه إ َِّل أَ ْن َي َّتب َِع ِني،ان َح ًّيا
َ َك
Ömer b. Hattab, Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) ehli kitaptan bir kitap ile
geldi ve Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) okudu. Bunun üzerine Peygamber si-
nirlendi ve dedi ki:
106 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
يل ِ وح والنبِيِين ِمن بع ِد ِه وأَوحي َنا ِإ َلى إِبر ِاهيم وإِسم
َ اع إِنا أَوحينا ِإليك كما أَوحينا ِإلى ن
َ ْ َ َ َْ ْ َ ْ َ ْ َ ْ َ ّ َّ َ ٍ ُ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َّ
ِ ِ
ورا
ً ود َز ُب
َ ان َوآ ََت ْي َنا َد ُاو
َ ون َو ُس َل ْي َم
َ ار َ يسى َوأَ ُّي
ُ وب َويُونُ َس َو َه َ وب َو ْالَ ْس َباط َوع
َ اق َو َي ْع ُق
َ َوإ ِْس َح
Biz Nuh’a ve ondan sonraki Peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yâkub’a, esbâta (torunla-
ra), İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davud’a da
Zebur’u verdik. (Nisa, 163)
ِِ ِ ِ
َ وحا َه َد ْي َنا م ْن َق ْب ُل َومـ ْـن ُذ ِّر َّيته َد ُاو
ود ً ُوب ُك ًّل َه َد ْي َنا َون
َ اق َو َي ْع ُق َ َو َو َه ْب َنا َل ُه إ ِْس َح
ِ ِ ِ
ين (*) َو َز َكرِ َّيا
َ ون َو َك َذل َك َن ْجزِ ي ا ْل ُم ْحسنَ ار ُ وسى َو َه َ وس َف َو ُم ُ ُوب َوي َ ان َوأَ ُّي َ َو ُس َل ْي َم
طا ً يل َوا ْل َي َس َع َويُونُ َس َولُو ِ ويحيى و ِعيسى و ِإ ْلياس ُك ٌّل ِمن الص ِال ِحين (*) وإِسم
َ اع َ ْ َ َ َّ َ َ َ َ َ َ َْ ََ
ين ِ
َ َو ُك ًّل َف َّض ْل َنا َع َلى ا ْل َعا َلم
Biz ona İshak ve (İshak’ın oğlu) Yâkub’u da armağan ettik; hepsini de
doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve onun soyundan Davud’u, Süley-
man’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik. Biz iyi
davrananları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da
(doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lût’u
da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. (Enam, 84-86)
Onların hepsi tevhid’e çağırdı, bununla beraber her birinin şeriatı (yasaları) Al-
lah’ın Peygamberlerine ve elçilerine vahyetmesiyle kendi zamanlarına ve insanları-
na göre değişirdi. Yüce Allah dedi ki:
ِ ِ ِ ِ
ً ل ُك ّ ٍل َج َع ْل َنا م ْن ُك ْم ش ْر َع ًة َوم ْن َه
اجا
Diyor ki: Yol ve Sünnet. Sünnetler birbirinden farklıdır. Tevrat’ta bir şeriat (ya-
sama) vardır, İncilde bir şeriat vardır ve Kur'ân’da bir şeriat vardır. Onlarda Al-
lah dilediğini helal kılıp dilediğini haram kılarak insanları imtihan eder, ona itaat
edenle etmeyeni ortaya çıkarmak için. Ancak ondan başkası kabul edilmeyecek tek
din; Peygamberlerin onunla gönderildiği Allah’a tevhid ve ihlastır.” (Taberi Tefsiri)
108 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
Meleklere İman
Melekler, Allah’ın yarattığı varlıklardandır. Onlar nurdan yaratılmış olup Al-
lah’a itaat ederler, kendilerine emredileni yerine getirirler. Bundan öte melekler dişi
değildir. Yüce Allah şöyle dedi:
Kabir Azabı
Ehli sünnet kabir azabı ve sevinçleri ile ilgili Allah’ın elçisi (sallallahu aleyhi ve
sellem) tarafından rivayet edilen bütün sahih haberlere inanır. Bu rivayetler arasında
şunlar vardır:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
ذلك ِ َّ سول
َ َف،الل ُ اللُ وأ َّن ُم َح َّم ًدا َر ْ ثُ َّم َشهِ َد،الم ْؤ ِم ُن في َق ْبرِ ِه أُ ِت َي
َّ أن ال إ َل َه َّإل ِ ُ ِ
ُ إ َذا أ ْقع َد
ِ الثاب
}ِت َّ آمنُوا بال َق ْو ِل ِ َّ ِت
َ ين َ اللُ ا َّلذ ُ {يُ َث ّب:َق ْولُ ُه
Mümin kabrine konulduğunda melekler ona gelir. Lâ ilâhe illallah Muham-
medun Resulullah diye şehadet eder, bu şu sözlerin anlamıdır: ‘Allah Teâlâ sağ-
lam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tu-
tar. (İbrahim, 27) (Sahih-i Buhari)
Ve Aişe (radıyallahu anha) rivayet etti:
Allah’ın elçisi kalkıp hutbe okudu. İnsanların ona tutulacağı kabir fitnesin-
den bahsetti. Bunu zikredince Müslümanlar sesli gürültü yaptı. (Sahih-i Buhari)
Haricilerin çoğu kabir azabını hakkı ikame eden delillere ve rivayetlere bak-
madan inkâr etti. Başka tarikatlar da inkâr etti.
Ahirete İman
Ahiretin68 Kur’ân ve Sünnette rivayet edilen her türlü yönüne inanmak sünnetin
asıllarındandır. Bunların arasında boynuza üflenip kulun yatmakta olduğu kabirden
tekrar dirileceği ve kıyamet gününde hesaba çekilmesi için duracağıdır. Kâfirle-
re dünya hayatında taptıkları şeyi cehenneme doğru takip etmeleri emredilecek ve
Allah onlarla konuşmayacak. Diğer kalan kullar (Müslümanlar ve münafıklar) ile
Allah onlarla dünyada yaptıklarıyla ilgili konuşacak; bazılarını örtüp bazılarını ifşa
edecek. Yüce Allah diyor ki:
و ،الش ْم َس
َّ ي َّتب ُِع ن ِ
َ م َ َفم ْن ُه ْم،شيئا َف ْل َي َّتب ِْع
ً كان َي ْع ُب ُد ن
َ م :
َ قول ُ َفي،الق َي َام ِة
ِ يح َشر الناس يوم
َ َ ُ َّ ُ ْ ُ
ِ ِ ِ َ ال َّط َو ِاغ َت ي َّتب ُِع ن ِ ِ
،وها َ وت ْب َقى هذه األُ َّم ُة ف
َ يها ُم َناف ُق َ م َ وم ْن ُه ْم،ال َق َم َر ي َّتب ُِع ن
َ م َ م ْن ُه ْم
İnsanlar kıyamet günü için toplanacak, sonra denilecek ki: “Kim birşeye
taptıysa onu takip etsin. Aralarından bazıları güneşi takip edecek, bazıları ayı
takip edecek, bazılarıda tağutları takip edecek. Böylece bu ümmet ile münafık-
lar kalacak.” (Sahih-i Buhari)
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
:ول ُ يُ ْد َنى ا ْل ُم ْؤ ِم ُن َي ْو َم ا ْل ِق َي َام ِة ِم ْن َر ّب ِِه َع َّز َو َج َّل َح َّتى َي َض َع َع َل ْي ِه َك َن َف ُه َف ُي َق ِّر َر ُه ِب ُذنُوب ِِه َف َي ُق
الد ْنيا َو ِإ ِنّي أَ ْغ ِفر َها ول ِإ ِنّي َس َتر ُت َها َع َلي َك ِفي ُ َف َي ُق: َق َال، َر ِّب أَ ْعرِ ُف:ول ُ َه ْل َت ْعرِ ُف؟ َف َي ُق
ُ َ ُّ ْ ْ
وس ِ ون َفي َنادى بِهِ م ع َلى رء
ُُ َ ْ
ِ
َ ُ َ ون َوا ْل ُم َناف ُق َ َوأَ َّما ا ْل َك ِاف ُر، َف ُي ْع َطى َص ِحي َف َة َح َس َن ِات ِه،َل َك ا ْل َي ْو َم
ِ َّ ْالَ ْشه ِاد هؤ َل ِء ا َّل ِذين َك َذبوا ع َلى
الل َ ُ َ َُ َ
Mümin kıyamet gününde Rabbine azze ve celle getirilecek ta ki yanını onun
üzerine koyana kadar ve günahlarını ikrar edene kadar, böylece diyecek ki: ‘Gü-
nahlarını kabul ediyor musun?’ Bunun üzerine ‘Rabbim, kabul ediyorum’ diye-
cek. Bunun üzerine diyecek ki: ‘Şüphesiz ben onları dünyada örttüm, bugün de
onları senin için af ediyorum’ Sonra ona iyi amellerin yazılı olduğu kitabı verilir.
Kâfirler ve münafıklar ise şahitlerin önünde açıkça çağrılır. Bunlar Allah hak-
kında yalan söyleyenlerdir. (Sahih-i Müslim)
Aişe (radıyallahu anha) Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu-
nu rivayet etti:
69 Kastedilen daha önceki hadiste geçen Allah’ın kulun günahlarını sayıp kabul ettireceği kolay bir
hesaptır.
112 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
ِِ ِ ِ ٍ ِ ِ ِ ِ ِ
ين ُ الصال َحات َسنُ ْدخ ُل ُه ْم َج َّنات َت ْجرِ ي م ْن َت ْحت َها ْالَ ْن َه
َ ار َخالد َّ ين آ ََمنُوا َو َعم ُلوا
َ َوا َّلذ
ِ َّ الل ح ًّقا ومن أَصد ُق ِمن
الل ِق ًيل ِ ِ
َ َ ْ ْ َ َ َ َّ يها أَ َب ًدا َو ْع َدَ ف
İman eden ve iyi işler yapanları, içinde ebedi kalmak üzere, zemininden
ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, (bu söylenenleri) hak bir söz olarak
vadetti. Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah’tan daha doğru olabi-
lir? (Nisa, 122)
وكل شيء مما أوجب اهلل عليه الفناء يفنى إال الجنة والنار والعرش والكرسي والصور
والقلم واللوح ليس يفنى شيء من هذا أبدا ثم يبعث اهلل الخلق على ما أماتهم عليه
يوم القيامة ويحاسبهم بما شاء فريق في الجنة وفريق في السعير ويقول لسائر الخلق
.ممن لم يخلق للبقاء كونوا ترابا
Allah’ın fani olmasını vacip kıldığı her şey bitecektir, sadece cennet, cehennem,
arş, kürsi, boynuz, kalem ve levha hariç. Bunların hiçbirisi bitmeyecek, sonra Allah
yarattıklarını onları öldürdüğü şey üzere kıyamet günü tekrar diriltip dilediği şe-
kilde hesaba çekecek. Onların bir kısmı cennette, bir kısmı ise yanan ateşte olacak.
Diğer ebedi kalmak için yaratmadığı şeylere ise şöyle diyecek: Toprak olun! (Ber-
behari, Şerhus Sunne)
Şefaat
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) şefaati (aracılık yapması) sahih ve müte-
vatir70 bir şekilde sünnette rivayet edilmiştir. Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem)
kıyamet gününde Allah’ın izniyle aracılık yapacağı kesindir. Onun aracılığıyla üm-
meti daha hızlı cennete girecek, ümmetinden olup da günahından dolayı cehenneme
atılan bazı ferdler çıkarılacak veya ümmetinden olup cehenneme girmeyi hak edip
de henüz girmeyen kişiler ona girmeden kurtulacak. Enes ibn Malik (radıyallahu anhu)
rivayetiyle Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
ِ ِ ِ ِ ْ
،ُالل
َّ شاء َ َف َي َد ُعني ما،ساج ًدا ِ ت ُ فإذا أنا َرأَ ْي ُت ُه و َق ْع ،لي ُفي ْؤ َذ ُن،فأس َت ْأذ ُن ع َلى َر ّبِي ْ َف َيأ ُتوني
ِ
فأح َم ُد ْ ،فأر َف ُع َر ْأسي ْ
ْ ، ْاش َف ْع ُت َش َّف ْع، َس ْل ُت ْع َط ْه، ُق ْل ُت ْس َم ْع، ْار َف ْع َرأ َس َك، يا ُم َح َّم ُد:قال ُ ُفي
،الج َّن َة ِ ِ
َّ م َن َفأُ ْخرِ ُج ُه ْم ،ح ًّدا لي
َ وأُ ْدخ ُل ُه ُم ، ِالنار َ َفي ُح ُّد ثُم ْأش َف ُع،َر ّبِي َبت ْح ِم ٍيد يُ َع ِّل ُم ِن ِيه َر ّبِي
َ َّ
Sonra onlar bana gelecek (başka Peygamberlerden kendileri için aracılık
yapmasını isteyen kişiler) ve ben Rabbimden izin isterim. Sonra onu görünce sec-
deye kapanırım. Sonra Allah beni orada dilediği kadar bırakır, bunun üzerine
70 Tevatür (sürekli tekrarlanan) ile rivayet edilen bir mesele –veya Mütevatir hadis – o kadar çok kişiden
rivayet edilmiş bir hadis veya meseledirki, artık o konuda yalan söyleyerek aynı görüş belirtmek veya
istemeyerek aynı noktada hata yapmak imkânsızdır.
114 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
der ki: ‘Ey Muhammed, başını kaldır. Konuş, dinleneceksin. Sor, sana verilecek.
Şefaat et (aracılık yap), Şefaatin kabul edilecek.’ Bunun üzerine başımı kaldırıp
Rabbime hamd ederim bana Rabbimin öğreteceği bir şekilde, bunun üzerine bana
belirli bir adet (kişi) verilir, onları cehennemden çıkarıp cennete girdiririm.71
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
النب ِِي َص َّلى اهللُ َع َلي ِه َو َس َّلم ِفي َما يُر َوى َع ِن:الل َي ْع ِني أَ ْح َم َد ْب َن َح ْنب ٍل ِ َّ ُق ْلت ِلَبِي عب ِد
َ ْ ّ َّ ْ َ َْ ُ
النب ِِي َص َّلى َو ُك ُّل َما ُر ِو َي َع ِن،اح نُ ْؤ ِم ُن ب َِها َونُ ِق ُّر ِ ُ « ه ِذ ِه أَح ِاد:الش َفاع ِة؟ َف َق َال
ّ َّ ٌ يث ص َح َ َ َ َّ
:النارِ ؟ َف َق َال ِ َ و َقوم ي ْخرج: ُق ْلت َله،يد جي َِد ٍة نُ ْؤ ِمن بِها ونُ ِقر اهلل علي ِه وسلم ِبأَس ِان
َّ ون م َن ُ ُ َ ٌ ْ َ ُ ُ ُّ َ َ ُ ّ َ َ َ َ َّ َ َ ْ َ َ ُ
{و َما ِ َّ ول ود َفعناه ردد َنا ع َلى
َّ الل أَ ْم َر ُه َق َال ِإ َذا َلم نُ ِقر ب َِما َج َاء ب ِِه،َن َعم
َ :اللُ َع َّز َو َج َّل َ ْ َ َ ُ َ ْ َ َ ُ الر ُس َّ َّ ْ ْ
َكم:اع ُة؟ َق َال َ الش َف َّ َو:ت
ُ ] ُق ْل7 :اك ْم َع ْن ُه َفا ْن َت ُهوا} [الحشر ُ وه َو َما َن َه ُ ول َف ُخ ُذ
ُ اك ُم الر ُس آت
ْ َّ ُ َ
َ َف َه ُؤ َل ِء يُ َك ِ ّذ ُب،اع ِة َوا ْل َح ْو ِض
ون َّ النب ِِّي َص َّلى اهللُ َع َل ْي ِه َو َس َّل َم ِفي
َ الش َف َّ يث يُ ْر َوى َع ِن ٍ ح ِد
َ
النارِ أَ َح ًدا ِ ِ ٍ ِ
َّ الل َت َعا َلى َل يُ ْخرِ ُج م َن َ َّ َو ِإ َّن، َو ُه َو َق ْو ُل ص ْنف م َن ا ْل َخ َوارِ ِج،ون َ ب َِها َو َي َت َك َّل ُم
ِ َّ ِ وا ْلحمد،بعد ِإ ْذ أَد َخ َله
”ل ا َّل ِذي َع َد َل َع َّنا َما ْاب َت َل ُهم ب ِِه
ْ ُ ْ َ َ ُ ْ َ َْ
71 Buhari, Müslim, İbn Hibban ve diğerleri. Sahihtir.
72 Buhari ve Müslim. Sahihtir.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 115
Ebu Abdullah’a (Yani Ahmed ibn Hanbel’e) ‘Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sel-
lem) şefaatı ile ilgili ne rivayet edildi?’diye sorunca şöyle cevapladı: ‘Onlar sahih
hadislerdir, onlara inanır ve razı oluruz. Hepsi Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sel-
lem) sağlam sened ile rivayet edilmiştir, o zaman biz de ona inanıp razı oluruz.’ Ona
dedim ki: ‘İnsanlar cehennem ateşinden (ona girdikten sonra) çıkacaklar mı?’ Dedi
ki: ‘Evet. Eğer biz Peygamberin getirdiğine inanmazsak ve reddedersek Allah’ın
emrini reddetmiş oluruz. Allah azze ve celle dedi ki: Peygamber size ne verdiyse
onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının!” (Haşr, 7) ‘Peki şefaat?’ deyince
şöyle dedi: ‘Şefaat ve Havuz ile ilgili Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) çok
hadis rivayet edildi. Hariciler’den bir grup bunların hepsini inkâr ediyor. Onlar
‘Allah cehenneme koyduğu hiç kimseyi tekrar çıkarmayacak’ derler. Onları ibtila
ettiği şeyden bizi koruyan Allah’a hamdolsun.73
ِ وجوه يوم ِئ ٍذ ن
ِ اضرةٌ ِإ َلى ربِها َن
ٌاظ َرة ََّ َ َ َ َْ ٌ ُ ُ
Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır
(O’nu göreceklerdir). (Kıyamet, 22-23)
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın celle zikruhu “Güzel işler ya-
panlara daha güzel karşılık, bir de ziyadesi vardır” (Yunus, 26) sözleriyle
ilgili dedi ki: Daha güzel karşılık cennet’tir, ziyadesi ise Allah’ın yüzüne bak-
maktır. Ona baktıktan sonra onların yüzü bir daha kararmayacak ve bir daha
aşağılanmayacak.75
Cerir ibn Adbullah (radıyallahu anhu) dedi ki:
« أَ َما إ َِّن ُكم:النب ِِي َص َّلى اهللُ َع َلي ِه َو َس َّلم َف َن َظر ِإ َلى ا ْل َق َمرِ َلي َل َة ا ْلب ْدرِ َف َق َال كنا ج ُلوسا ِعند
ْ َ ْ َ َ ْ ّ َّ َ ْ ً ُ َّ ُ
ون ِفي ُر ْؤ َي ِت ِه َفإ ِِن
َ ِك ْم َع َّز َو َج َّل َف َت َر ْو َن ُه َك َما َت َر ْو َن َه َذا ا ْل َق َم َر َل تُ َض ُام
ُ ون َع َلى َر ّب
َ َس ُت ْع َر ُض
َ ثُم َقرأ:الشم ِس و َقب َل ُغروب َِها َفا ْفع ُلوا َق َال ٍ َ
َ َّ َ ُ ْ َ ْ َّ ْاس َت َط ْع ُت ْم أ ْن َل ُت ْغ َل ُبوا َع َلى َص َلة َق ْب َل طُ ُلو ِع
»]130 :الش ْم ِس َو َقب َل ُغروب َِها} [طه
ُ ْ َّ {و َس ّب ِْح ب َِح ْم ِد َر ّب َِك َق ْب َل طُ ُلو ِع
َ
Biz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile otururken Bedir gecesinde aya doğ-
ru bakıp şöyle buyurdu: ‘Şüphesiz siz Rabbinize azze ve celle sunulacaksınız ve
onu göreceksiniz. Şu ayı gördügünüz gibi onu görmekte hiçbir zorluk çekmeye-
ceksiniz. Öyleyse güneş doğmadan namazı kaçırmamayı becerirseniz onu yapın.’
Bunun üzerine şöyle okudu: ‘Güneşin doğmasından önce de batmasından önce
de Rabbini övgü ile tesbih et! (Taha,130) (Sahih ibni Mace)
وأنبئنا محمد بن علي الوراق حدثنا أبو بكر األثرم حدثني محمد بن إبراهيم القيسي
:كيف نعرف ربنا ؟ قال: وقيل له, قلت ألحمد بن حنبل يحكى عن ابن المبارك:قال
هكذا هو عندنا: فقال أحمد. في السماء السابعة على عرشه بحد
Ve Muhammed ibn Ali el-Varrak bizi bilgilendirip dedi ki: Ebu Bekir el-Es-
ram bize rivayet ederek dedi ki: Muhammed ibn İbrahim el-Kaysî bana rivayet
ederek dedi ki: ‘Ben Ahmed ibn Hanbel’e dedim ki: “İbn Mubarek’in ‘Biz Rab-
bimizi nasıl biliriz?’ sorusuna ‘Yedi kat semânın üzerinde Arşı’nın üzerinde ya-
rattıklarından bir sınır ile ayrı olarak’ dediği bize ulaştı. Bunun üzerine Ahmed:
‘Bizde de aynen öyledir’ dedi.77
Biz bütün ülkelerin ulemasını idrak ettik; Hicaz, Irak, Şam ve Yemen. Onların
mezhebi şuydu: Allah azze ve celle Arşı’nın üzerindedir, yarattıklarından ayrıdır.
Kendini kitabında ve Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) dilinden nasıl vasfettiyse
öyle iman ederiz. Keyfiyetini (Nasıllığını) sormadan…”78
Âlimler bu konuyu Allah’ın el-Uluvv olduğunu fıtrattan bilinir diye anlattı. Bu,
kulların kendilerinde hissedebileceği bir şeydir; Rablerinin yukarıda semada olduğu
ve ona doğru, tövbe ile, yalvarma ile yönelirse semaya doğru yönelir. Böylece Ulu-
luk sıfatını inkâr etmede hiçbir özür yoktur. Aksine kendini islam ile vasıflandıran
en kâfir ve zındıklar Ululuğun aksini iddia eder yani Allah’ın her yerde olup veya
hiçbir yerde olmadığını... yüce Allah dedi ki:
ِ رسول
:قال ،اهلل ُ أنت : ِ
قا َل ْت َمن أنا؟: قال،السماء في ُاهلل :قا َل ْت اهللُ؟ أين :فقال لها
َ
ِ َّإنها م
ؤمن ٌة ُ
هذا دليل على أن الرجل إذا لم يعلم أن اهلل عز وجل في السماء ففي حديث رسول اهلل
ولو كان عبدا فأعتق لم يجز في رقبة مؤمنة إذ ال يعلم أن اهلل،دون األرض فليس بمؤمن
. جعل أمارة إيمانها معرفتها أن اهلل في السماء في السماء؛ أال ترى أن رسول اهلل
Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hadisi delildir ki eğer bir adam Allah’ın
azze ve celle semada olup dünyada olmadığını bilmiyorsa mümin değildir. O ser-
best bırakılan bir köle olsa bile bunu bilmeyince onu serbest bırakmak caiz olmaz,
çünkü Allah’ın semada olduğunu bilmiyor. Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem)
onun imanının işareti olarak Allah’ın semada olmasını bilmesini kıldığını görmü-
yor musun?”81
Abdurrahman b. Muhammed el-Hanzali dedi ki:
Havuz
Havd (havuz) ile ilgili Allah’ın elçisinden (sallallahu aleyhi ve sellem) gelen rivayet-
ler yine tevatür seviyesine ulaşmıştır. Bu hadisler şunlardır: Peygamber (sallallahu
aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ِ اخت ِلجوا د
ُ َفأَ ُق،وني
.ول أَ ْص َحا ِبي ِ
ُ ُ ُ ْ َح َّتى َع َر ْف ُت ُه ُم،اس م ْن أَ ْص َحابِي ا ْل َح ْو َض ٌ َل َيرِ َد َّن َع َل َّى َن
ول الَ َت ْدرِ ي َما أَ ْح َدثُوا َب ْع َد َك ُ َف َي ُق
َوا َّل ِذي َن ْف ُس ُم َح َّم ٍد بِي ِد ِه َل ِني ُت ُه أَ ْك َثر ِم ْن َع َد ِد:اهلل َما ِآني ُة ا ْل َح ْو ِض َق َال ِ ول َ َيا َر ُس:ت
ُ َ َ َ ُ ُق ْل
ِآني ُة ا ْل َج َّن ِة َم ْن َشرِ َب ِم ْن َها َلم، أَ َل ِفي ال َّلي َل ِة ا ْل ُم ْظ ِل َم ِة ا ْل ُم ْص ِحي ِة،اكب َِها ِ
ِ اء و َكو ِ
ْ َ َ ْ َ َ الس َم َّ نُ ُجوم
َعر ُض ُه ِم ْث ُل، َم ْن َشرِ َب ِم ْن ُه َلم َي ْظ َم ْأ،ان ِم َن ا ْل َج َّن ِة ِ ي ْش َخب ِف ِيه ِم َيزاب،آخر ما ع َلي ِه
َ ُ
ِ ْ
َ ْ َ َ َ َي ْظ َمأ
ْ ْ
َوأَ ْح َلى ِم َن ا ْل َع َس ِل،اضا ِم َن ال َّلب ِن
ً اؤ ُه أَ َش ُّد َب َي َ َما َب ْي َن َع َّم،ول ِه
ُ َم،ان ِإ َلى أَ ْي َل َة ِ ُط
َ
Dedim ki: ‘Ya Resulullah. Havuzun tasları nelerdir?’ O buyurdu ki: ‘Mu-
hammed’in nefsi elinde olana yemin olsun ki, onun tasları semadaki yıldızların
ve gezegenlerin adedinden daha çoktur. Şüphesiz onlar karanlık gecede (parlar-
lar). Bunlar cennet’in taşları olacaktır. Kim onlardan içerse artık bir daha su-
83 Bunun anlamı: İslam’larından sonra küfre dönen münafıklar, hatta ondan (sallallahu aleyhi ve sellem)
sonra bidata düşen kişileri bile kapsar. Bu hadis sahabeleri (radıyallahu anhum) sapıklığa düşmekle
itham edilmeye kullanılamaz, çünkü Allah onlardan razı olduğunu haber etti.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 121
suzluk hissetmez, cennete iki kaynaktan gelir, onu içen birdaha susamaz, onun
genişliği uzunluğu gibidir; Amman ile Ayalah’ın mesafesi kadar. Onun suyu
sütten beyaz ve baldan daha tatlıdır.’ (Sahih-i Müslim)
Mutezile ve Haricilerin bazıları havuzu bidat inançlarından dolayı inkâr etti.
Bazıları rivayetlerin uyuşmadığını, bazıları havuzun rivayet edilen mekânını ve ba-
zıları da genel olarak bütünüyle inkâr etti.
Mizan (Terazi)
Ehli sünnet inancına göre Kur’ân ve Sünnette geçen ve kıyamet gününde geti-
rilecek olan mizan (terazi) kulların amellerini Kur’ân ve Sünnete göre tartan hakiki
bir terazidir. yüce Allah diyor ki:
Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa
erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık
etmişlerdir. (Çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler. (Müminun, 102-103)
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ِ َّ حان
الل َ س ْب : ِ حبِيب ،يزان ِ
ِ الم في ِ َث ِقي َل ،سان
ِ الل ِّ تان ع َلى ِ تان َخ ِفي َف
ِ َك ِلم
ُ الر ْح َم ِن
َّ
تان إلى
َ َ
تان َ
ِ َّ حان
الل وب َِح ْم ِد ِه َ س ْب ، ِ ِ
ُ العظيم َ
İki kelime ki dile hafif, terazide ağır ve Rahman’a sevgilidir: SubhanAllah
el-Azim, SubhanAllah ve bihamdihi.” (Sahih-i Buhari)
Abdullah ibn Mesud’dan (radıyallahu anhu) rivayet edildi:
فض ِح َك
َ ،يح َتك َف ُؤه
ُ الر ِ فج َع َلت
َ ،السا َقين َّ قيق
َ راك وكان َد ِ َاأل من ا
ِ واك
ً َّأنه كان َي ْجتني ِس
ّ
يا نبي:ممن َت ْض َحكون؟ قالوا ِ ـول
:اهلل ص َّلى اهللُ عليه وسـ َّلــم ُ فقال رسـ،القوم منه
َّ َّ َ ُ
.أح ٍد ن ِ ِ ِ ِ ِ ِ ِ
ُ م الميزان في أث َق ُل َل ُهما ، وا َّلذي َن ْفسي بيده: فقال،د َّقة سا َق ْيه من ،اهلل
122 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
الخيرِ َش ٌّر؟ هل ِمن َو َر ِاء هذا ْ َف، َف َن ْح ُن ِف ِيه، ٍبخ ْير َّ َف َج َاء،بش ٍّر
َ ُالل ِ سول
َ َّإنا ُك َّنا،اهلل َ يا َر:لت ُ ُق
َْ
الخيرِ َش ٌّر؟ فهل وراء ذلك: قلت، نعم: هل وراء ذلك الش ِر خير؟ قال: قلت، نعم:قال
ْ َ َ َ َ َ ْ َ ُ ُ ْ َ َ َ ٌ ْ َ ّ َّ َ َ َ َ ْ ُ ُ ْ َ َ َ
،بس َّن ِتيُ ونَ َو َل َي ْس َت ُّن،اي
َ به َد
ُ ونَ َيكو ُن َب ْع ِدي أَ ِئ َّم ٌة ال َي ْه َت ُد:قال َ كيف؟ َ :لت ُ ُق، َن َع ْم:قال َ
كيف أَ ْص َن ُع َ :لت َ ،ان إ ْن ٍس
ُ ُق:قال ِ ين في ج ْثم
َ ُ ِ اط ِ الشي وم فيهم رِ جال قلوبهم قلوب
َ َّ ُ ُ ُ ْ ُ ُ ُ ُ ٌ َ ُ َو َس َي ُق
ِ ِيع ِلأل َِمير ِ ِ سول
َ وأُخ َذ ،
م َ ظ ْه ُر َك َ ضرِ َب ُ وإن ،
ْ ُ َت ْس َم ُع َو ُتط:قال َ ذلك؟ َ ت ُ إن أَ ْد َر ْك
ْ ،اهلل َ يا َر
.وأَ ِط ْع
َ اس َم ْع
ْ َف ،الُ َك
Dedim ki: Ya Rasûlallah, biz kötü durumda iken Allah bize hayır verdi ve
şu an o hayır üzereyiz. Peki, bu hayırdan sonra şer var mı? Buyurdu ki: ‘Evet’
Dedim ki: ‘Bu şerden sonra hayır var mı?’ Buyurdu ki: ‘Evet.’ Dedim ki: ‘Peki
bu hayırdan sonra bir şer var mı?’ Buyurdu ki: ‘Evet.’ Dedim ki: ‘Nasıl?’ Bu-
yurdu ki: ‘Benden sonra benim hidayetime ve sünnetime uymayan liderler olur,
124 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
وال يحل قتال السلطان وال الخروج عليه وإن جار وذلك لقول رسول اهلل صلى اهلل
عليه و سلم ألبي ذر الغفاري اصبر وإن كان عبدا حبشيا وقوله لألنصار اصبروا حتى
تلقوني على الحوض وليس من السنة قتال السلطان فإن فيه فساد الدنيا والدين
(Müslüman olan) Yöneticiye karşı savaşmak veya isyan etmek helal olmaz ve-
levki zalim olsa bile. Bu, Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Zer el-Gıffari’ye
söylediği ‘Sabret, Habeşi bir köle olsa bile’ sözlerinden dolayıdır. Ve ensara olan:
‘Havuz başında benimle buluşana kadar sabredin’ sözünden dolayıdır. Yönetici-
lere karşı savaşmak sünnetten değildir. Çünkü bunda kesinlikle hem dünyanın hem
de dinin ifsadı vardır.86
El-Acurri (V. 320H) dedi ki:
فأطعه فيما ليس هلل َع َّز،أو أعجمي، أسود أو أبيض،من أُ ِّمر عليك من عربي أو غيره
،وانتهك عرضك وأخذ مالك َ ،ظلما
ً ضربك
َ وإن، وإن ظلمك ح ًّقالك،َو َج َّل فيه معصية
حتى ِ
َّ وال َتخرج مع خارجي،حتى تقاتلهَّ فال َيحملك َذل َك َع َلى أنه َيخرج عليه سيفك
ولكن اصبر عليه،حرض غيرك َع َلى الخروج عليه
ِ والت،تقاتله
ّ ُ
Kim üzerine lider olarak tayin edilirse ister arap olsun ister olmasın, siyah veya
beyaz olsun veya acem olsun, Allah’a itaatsizlik olmadığı sürece ona itaat et. Sana
zulmetse, dövse, onurunu kırsa ve malını alsa bile. Bu seni ona karşı kılıcını çekme-
ye itmesin. Onu öldürebilmek için hiçbir harici ile aynı safta yeralma! Başkalarını
da ona karşı gelmeye teşvik etme! Bilakis ona karşı sabret.87
َ ات ِل َق ْو ٍم َي ْع َل ُم
ون ِ ين ونُ َف ِص ُل ْالي
َ ّ َ ِ الد ِّ الز َكا َة َفإ ِْخ َوانُ ُك ْم ِفي
َّ الص َل َة َو َآت ُوا َ
َّ َفإِن َت ُابوا َوأ َق ُاموا
Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse artık onlar dinde kardeş-
lerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. (Tevbe, 11)
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ِ ِ َّ ول ِ
يمواُ َويُق، الل ُ َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َر ُس، ُالل
َّ اس َح َّتى َي ْش َه ُدوا أَ ْن َل ِإ َل َه إ َِّل ُ أُ ِم ْر
َّ ت أَ ْن أُ َقات َل
َ الن
إ َِّل ب َِح ِّق، َع َص ُموا ِم ِنّي ِد َم َاء ُهم َوأَ ْم َوا َل ُهم، َف ِإ َذا َف َع ُلوا َذ ِل َك، الز َكا َة
َّ َويُ ْؤتُوا، الص َل َة
َّ
ْ ْ
ِ َّ و ِحسابهم ع َلى، الس َل ِم
الل َت َعا َلى َ ْ ُُ َ َ ِْْ
Ben insanlara karşı Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resulullah diye şehadet
edip namazı kılıp ve zekâtı verene kadar savaşmakla emrolundum. Eğer bunu ya-
parlarsa onların kanı ve malı benden korunmuş olur, İslam’ın hakkı müstesna…
Hesapları da Allahu teala’ya kalmıştır.” (Sahih-i Buhari)
Yine Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ِ َّ ا َّل ِذي َله ِذم ُة من ص َّلى ص َل َتنا واست ْقب َل ِقب َلتنا وأَ َك َل َذبِيحتنا َف َذ ِل َك ا ْلمس ِلم
الل َو ِذ َّم ُة َّ ُ ُ ُْ ََ َ َ ََ ْ َ َ ْ َ َ َ َ ْ َ
الل ِفي ِذ َّم ِت ِه ِ ِِ
َ َّ َر ُسوله َف َل تُ ْخف ُروا
Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir ve bizim kestiklerimizden
yerse, işte o Allah’ın ve Peygamberinin koruması altında olan bir Müslümandır.
Sakın ha Allah’ın zimmetini/korumasını çiğnemeyin! (Sahih-i Buhari)
Ubeydullah ibn Adi el-Khiyar88 (V. 95H) dedi ki:
ِ َّ ول
ُ َف َق َال َر ُس، َب َلى َو َل َص َل َة َل ُه: أَ َل ْي َس يُ َص ِّلي ؟ َق َال: َق َال. اد َة َل ُه
ُالل
َّ َص َّلى- الل َ َش َه
َّ ين َن َه ِاني
. « اللُ َع ْن ُهم
ْ
ِ ِ ِ
َ « أُو َلئ َك ا َّلذ- َع َل ْيه َو َس َّل َم
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) sahabesi arasında otururken bir adam ge-
lip onu bir sır hakkında bilgilendirdi. Ne ile ilgi bilgilendirildiği bilinmiyordu taki
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu açığa vurana kadar. Meğerse adam bir
münafığı öldürmek için izin istemiş. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun üzeri-
ne buyurdu ki: ‘Lâ ilâhe illallah ve Muhammedun Resulullah diye şehadet etmiyor
mu?’ Adam dedi ki: Elbette, ancak onun şehadeti yoktur (geçersizdir)’. Buyurdu ki:
‘Namaz kılmıyor mu?’ Adam dedi ki: ‘Elbette, ancak onun namazı yoktur (geçersiz-
dir).’ Böylece Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: ‘İşte bunlar Allah’ın
beni (öldürmemimi) nehyettiği kişilerdir.'
Humeyd ibn Ebu Humeyd el-Tavil (V. 142H) dedi ki:
Meymun ibn Siyah, Enes ibn Malik’e (radıyallahu anhu) dedi ki: ‘Ey Ebu Ham-
za, Müslümanların kanını ve malını haram kılan nedir?’ Bunun üzerine dedi
ki: ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resulullah diye şehadet ederse, kıblemize
yönelip bizim namazımızı kılarsa ve bizim kestiklerimizi yerse, işte o zaman
Müslümandır. Müslümanlara ait olan (haklar) ona da aittir, Müslümanlara dü-
şen (farzlar) ona da düşer.89
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra ortaya çıkan Hariciler
büyük günah işleyen Müslümanı tekfir ederek bu prensipten ayrıldılar. Ki o büyük
şirk ve büyük küfürden daha düşüktür. Günümüzdeki hariciler sünnetteki bu prensi-
pin de dibini kazıyıp insanın kendinden gösterdiği alametlere göre hükmedileceğini
inkâr ettiler; buna karşın insanların genelinin üzerinde olduğu şeye varsayımlarla
hükmedileceğini söylediler. Buna göre eğer insanların geneli hakkı bilmiyorlar ise,
buna göre durumu bilinmeyen bir kişi onların hali ile bir tutulur ve onlara verilen
hüküm ona da verilir, onda görülen alametleri hiçe sayarak... Bu Kur’ân ve Sünnete
apaçık ters düşer, ayrıca onların kişileri kendi hissiyatlarından ve tahminlerine göre
89 Buhari, Nesai. Sahihtir.
128 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
tekfir etmeleri ile sonuçlanır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnet’inde bunu
apaçık yasaklayıp bize açık olana göre hükmetmemizi emrediyor. Peygamber (sallal-
lahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
ِين َوأَ َّن ُه َت َو َّلى َسر ِائر ُهم َو َلم َي ْج َع ْل ِل َنب ٍِي ِ ِ َ ول ِ َّ وأَ َّن ح ْكم
ُّ الل َت َعا َلى ِفي
ّ ْ ْ َ َ َ ظاهرِ ْال َدم ّي ُ الد ْن َيا َق ُب َ ُ َ
السر ِائر ِل ْن ِفر ِاد ِه ب ِِع ْل ِم َها اهرِ وتولى دونهم ِ مرس ٍل و َل ِلَح ٍد ِمن َخ ْل ِق ِه أَ ْن يح ُكم َّإل ع َلى الظ
َ َ َ َّ ْ ُ َ ُ َّ َ َ َ َّ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ُْ
Yüce Allah’ın dünyadaki hükmü insanların zahirine (aleni olan/açıkça görülen)
göredir ve o gizlediklerini üstlenmiştir. Gönderdiği bütün Peygamberlere veya ya-
rattığı hiç kimseye zahir olanın dışında hükmetmeye izin vermemiştir, onun dışında-
ki sırları ise kendi üstlenmiştir. Çünkü onunla ilgili ilim ancak ondadır.91
90 Buhari.
91 El-Umm, 6/178.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 129
دفع إلي فوران: قال، حدثنا محمد بن أبي هاشم: قال،أخبرني محمد بن أبي هارون
ّ
أشهد أن ال: اليهود يقول بعضهم: قلت: سألته قال:الل قال َّ شيئا من مسائل أبي عبدً
أما إذا جاء ليسلم، إذا لم يرد اإلسالم: فقال.الل
َّ محمدا رسول
ً الل وأشهد أن
َّ إله َّإل
! فأي إسالم أتم من هذا؟،محمدا عبده ورسوله وص َّلى ً الل وأن
َّ فشهد أن ال إله َّإل
ّ
ِ ُ «أُ ِم ْر: قال-الل عليه وسلم
:اس َح َّتى َي ُقولُوا َّ ت أَ ْن أُ َقات َل
َ الن َّ صلى- أليس يروى عن النبي
.منعوا ِم ِنّي ِد َم َاء ُهم َوأَ ْم َوا َل ُهم
ُ اللُ َف ِإ َذا َقالُوا
َّ َل إله إ َِّل
ْ ْ
Muhammed ibn Ebi Harun bize rivayet edip dedi ki: Muhammed ibn Ebi Haşim
bize rivayet etti: Fevran bana Ebu Abdullah’ın meselelerinden bahsederek dedi ki:
Ben ona sordum o da söyledi. Dedim ki: ‘Bazı yahudiler diyor ki: Şehadet ederim
ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın elçisidir.’ Bunun üzerine o
(İmam Ahmed) dedi ki: ‘O eğer İslam’ı istemiyorsa (O halde onun İslam’a girişi
kabul olmaz), ancak İslam’ı kabul ederek Allah’tan başka ilah olmadığını ve Mu-
hammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyorsa, namazı kılıyorsa, bu
halde bundan daha kâmil bir İslam olabilir mi? Peygamberden (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilmedi mi: ‘Ben insanlara karşı Lâ ilâhe illallah
Muhammedun Resulullah diye şehadet edip, namazı kılıp ve zekâtı verene kadar
savaşmakla emrolundum. Eğer bunu yaparlarsa onların kanı ve malı benden ko-
runmuş olur.'92
Harb ibn İsmail el-Kirmani (V. 280H) dedi ki:
Ve kıble ehlinden elimizi çeker (onlara zarar vermez), onları yaptıkları hiçbir
günahdan dolayı tekfir etmeyiz ve onları hiçbir amelden dolayı İslam’dan çıkarma-
yız, bununla ilgili bir hadisin olması müstesna. Eğer vuku bulduğu gibi ve rivayet
edildiği gibi bir hadis rivayet edildiyse, ona inanıp onu kabul ederiz.93
92 El-Cami li-Ulum, İmam Ahmed, 4/172.
93 El-Cami li-Ulum, İmam Ahmed, 4/172.
130 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
وال يخرج أحد من أهل القبلة من اإلسالم حتى يرد آية من كتاب اهلل تعالى أو يرد
أو يصلي لغير اهلل أو يذبح لغير اهلل وإذا فعل شيئا من ذلك شيئا من آثار رسول اهلل
فقد وجب عليك أن تخرجه من اإلسالم فإذا لم يفعل شيئا من ذلك فهو مؤمن ومسلم
.باإلسم ال بالحقيقة
: أنه قال للخوارج حين أخذوه باألهواز،عن حميد بن هالل عن عبادة بن قرط الليثي
وما رضي به: قالوا.ارضوا مني بما رضي رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم حين أسلمت
وأن محمدا، أتيته فشهدت أن ال إله إال اهلل:منك رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم ؟ قال
فقتلوه، فأبوا: قال. فقبل ذلك مني،رسول اهلل
Humeyd ibn Hilal’dan (şöyle dediğini) duyduk ki: Ubade ibn Kurt el-Leysi onu
el-Ahvaz’da yakalandığında Haricilere şöyle demiş: ‘Benden Peygamberin (sallalla-
hu aleyhi ve sellem) Müslüman olurken kabul ettiği şeyi kabul edin.’ Dediler ki: ‘Peki
Peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) senden razı olduğu şey neydi?’ Dedimki: ‘Ben
ona gelip Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğu-
na dair şehadet getirdim ve o bunu benden kabul etti.’ (Ravi) Dedi ki: ‘Ondan kabul
etmediler ve onu öldürdüler.'94
Bu, günümüzdeki hariciler hakkında tam yerinde bir açıklamadır. Onlar hiçbir
şartla kimseye İslam hükmünü vermezler ta ki ondan tevhidin anlamını ve mesele-
lerini duyana kadar. Bu, sünnetten hiçbir temeli olmadığı için inananı bidatçı ya-
pan bir bidattır. Bundan daha aşırı olanlar ise hadislerde anlatılan inanca uyanları
ve âlimleri tekfir ederler. Böylece onlar Müslümanların menhecini Peygamberden
(sallallahu aleyhi ve sellem), sahabeden (radıyallahu anhum) onları takip eden ve daha sonra
gelen âlimlere kadar küfür ile isimlendirdiler ve buna inananları tağut’u tekfir etme-
mekle itham ettiler. Bu görüş hiç şüphesiz küfür ve zındıklıktır. Çünkü onlar apaçık
delilleri ve Müslümanların icmasını inkâr ediyorlar.
أو وليس ألحد رخصة في شيء أخذ به مما لم يكن عليه أصحاب رسول اهلل
يكون رجل يدعو إلى شيء أحدثه من قبله من أهل البدع فهو كمن أحدثه فمن زعم
ذلك أو قال به فقد رد السنة وخالف الحق والجماعة وأباح الهوى وهو أشر على
هذه األمة من إبليس ومن عرف ما ترك أهل البدع من السنة وما فارقوا منها فتمسك
به فهو صاحب سنة وصاحب جماعة وحقيق أن يتبع وأن يعاون وأن يحفظ وهو
. ممن أوصى به رسول اهلل
Böylece hakikatte Sünni olan bir insan inancını bidat ile karıştırmamalı, aksine
her türlü bidat ehli ile arasındaki ilişkiyi kesmeli ve uzak durmalıdır.
İbn Ömer (radıyallahu anhuma) Kader’e iman etmeyen insanlar hakkında dedi ki:
آء ِم ِنّي ِ
ُ يء م ْن ُه ْم َوأَ َّن ُه ْم ُب َر
ِ َ ِ َ ِإ َذا َل ِق
ٌ ِيت أُو َلئ َك َفأ ْخب ِْر ُه ْم أَنّي َبر
Onları görürsen onlara deki ben onlardan beriyim, onlarda benden beri… (Sa-
hih-i Müslim)
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (V. 290H) dedi ki:
فاهلل اهلل في نفسك وعليك باآلثار وأصحاب األثر والتقليد فإن الدين إنما هو التقليد
وأصحابه رضــوان اهلل عليهم أجمعين ومن قبلنا لم يدعونا في لبس يعني للنبي
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 133
فقلدهم واسترح وال تجاوز األثر وأهل األثر وقف عند متشابه القرآن والحديث وال
تقس شيئا وال تطلب من عندك حيلة ترد بها على أهل البدع فإنك امرت بالسكوت
عنهم فال تمكنهم من نفسك أما علمت أن محمد بن سيرين مع فضله لم يجب رجال
من أهل البدع في مسألة واحدة وال سمع منه آية من كتاب اهلل تعالى فقيل له فقال
.أخاف أن يحرفها فيقع في قلبي شيء
Kendin için kaygılan, Allah’tan kork! Esere ve eser ehline tabi olman ve taklid
etmen vaciptir, çünkü bu din yalnız taklittir (yani Nebi sallallahu aleyhi ve selleme
ve ashabına rıdvanullah aleyhim ecmain!). Bizden öncekiler bizi şaşkın bırakma-
dılar onları taklid et ve rahat et! Eser ve eser ehlinden öteye (gidip) haddi aşma!
Müteşabihlerde dur ve (onlara) hiçbir şeyi kıyas etme! Sendeki bir hileyle bid’at eh-
lini reddetmeye çalışma çünkü sana onlarla münasebetde sükût etmen emrolundu ve
senin nefsine (tesir etmelerine) imkân verme! Bilmezmisin ki Muhammed ibni Sirin
(ki onca) fazileti ile ne bir meselede bid’at ehlinden birine cevap vermiş ne de on-
dan Allah’ın Kitabı’ndaki bir ayeti bile dinlememiştir. Ona bu yaptığı sorulduğunda
demiş ki: ’Korkarım ki, ayeti tahrif eder ve kalbime bir şüphe düşer.!
Bugün çoğu insanın düştüğü hata –iyi niyetle de olsa– gururlu bir şekilde tar-
tışmalara girmeleri veya bidat ehliyle münazara etmeleri ya da onlarla münazara
aramalarıdır. Veya bidat ehliyle diyaloğa girip bu şekilde onlara reddiye verip onları
düzeltmeye çalışmalarıdır. Bunların hepsi hiçbir şekilde Selef’in izlediği yol değil-
dir. Aksine bu akılsızca edilen bir cesarettir ve bidat ehli tarafından zehirlenmeye
karşı korku eksikliğidir. Çünkü şüphe yok ki bidat ehlinin birçoğuna belağat ve-
rilmiştir, bu şekilde bidatları için tahrif edilmiş bir kanıt getirebilirler. Böylece bu
meselede sünnet olan onlarla herhangi bir diyaloğa girmekten kaçınmaktır.
El Berbehari (V. 329H) dedi ki:
وإذا جاءك يناظرك فاحذره فإن في المناظرة المراء والجدال والمغالبة والخصومة
والغضب وقد نهيت عن جميع هذا وهو يزيل عن طريق الحق ولم يبلغنا عن أحد من
فقهائنا وعلمائنا أنه جادل أو ناظر أو خاصم قال الحسن الحكيم ال يماري وال يداري
حكمته ينشرها إن قبلت حمد اهلل وإن ردت حمد اهلل وجاء رجل إلى الحسن فقال أنا
134 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
أناظرك في الدين فقال الحسن أنا قد عرفت ديني فإن كان دينك قد ضل منك فاذهب
قوما على باب حجرته يقول أحدهم ألم يقل اهلل كذا ويقول فاطلبه وسمع رسول اهلل
اآلخر ألم يقل اهلل كذا فخرج مغضبا فقال أبهذا أمرتكم أم بهذا بعثت إليكم أن تضربوا
كتاب اهلل بعضه ببعض فنهاهم عن الجدال
reddederse veya şüphe ederse, o zaman Allah’ın mükemmelliyetini inkâr etmiş veya
şüphe etmiş biri olarak küfre girmiştir. İster hüccetten (delilin oluşturulması) önce
ister sonra olsun. Bundan öte her türlü ibadet şekli de bu kategoriye girer.
Böylece ister ameli olarak ister itikadî olarak ibadet şekillerinden herhangi bi-
rini Allah’tan başkasına sarf ederse bu, hüccetten önce veya sonra küfür olan şey-
lerdendir. Bu nedenle Müslüman kardeşinden bu kategoriden olan bir hata görürsen
–ister ameli ister sözlü olarak– o zaman onu dinden çıkarmak ve onu gayri Müslü-
man olarak görmek farz olur ta ki o kişi işlediği küfürden dönüp tövbe edene kadar.
Abdullah ibn Ahmed (V. 290H) rivayet etti:
ً ُّ َّ ت أَبِي َر ِح َم ُه
« : بِا ْل َق َدرِ َي ُكو ُن َك ِافرا؟ َق َال: َو َسأَ َل ُه َع ِلي ْب ُن ا ْل َج ْه ِم َع ْن َم ْن َق َال،ُالل ِ
ُ َسم ْع
الل َع َّز َو َج َّل َلم َي ُك ْن َع ِال ًما َح َّتى َخ َل َق ِع ْل ًما َف َع ِلم َف َج َح َد ِ
َ ْ َ َّ إ َِّن: ِإ َذا َق َال،ِإ َذا َج َح َد ا ْلع ْل َم
ِ َّ ِع ْلم
« الل َع َّز َو َج َّل َف ُه َو َك ِافر
ٌ َ
Ben babamı –rahimahullah– Ali ibn Cehm ona ‘Kaderle ilgili görüş belirtenler
kâfir olur mu?’ diye sorarken duydum. Dedi ki: “Eğer ilmi inkâr ederse95 (kâfir
olur). ‘Şüphesiz Allah azze ve celle, ilmi yaratana kadar ilmi yoktu, sonra ilmi oldu’
derse kâfir olur. Çünkü Allah’ın azze ve celle ilmini inkâr etmiş olur.”
Muhammed ibn İsmail el-Tirmizi (V. 280H) dedi ki:
ت ِِ ِ ِ
ُ ُق ْل .الع ْرش بص َفاته
َ ع َلى
َ اهلل َ
َ يعلم أ َّن ى ح َّت
َ توحيد
ٌ يصح ألَ َح ٍد
ُّ َال :الم َز ِني َي ُق ْو ُل
ُ ت
ُ َس ِم ْع
َ َّ
ِ ِ ِ ٍ َ ِ
.عليم َقدير ،
ٌ
بصير ،يع
ٌ ْ َ ٌ ٌ سم : َق َال م ْث ُل أ ِ ّي َش ْيء؟ :َل ُه
Ben Muzeni’yi şöyle derken duydum: ‘Kimsenin tevhidi geçerli olmaz. Ta ki
Allah’ın Arşı’nın üzerinde sıfatlarıyla (sıfatlarına iman ederek) olduğunu bilene ka-
dar.’ Ona dedim ki: ‘Mesela ne gibi?’ Dedi ki: ‘Duymak, görmek, bilmek, herşeye
kadir olmak gibi...’96
95 Şu anlama geliyor: Allah’ın olaylar hakkında yaşanmadan önce onunla ilgili bilgisinin olduğunu inkâr
ederse.
96 Zehebi, el-Uluvv li’l Aliyyi’l-Gaffar, Siyeru’l Alâm el-Nubala ve başkaları.
136 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
آم َن ِبأَ َّن ُه ِ ِ َّ وق؛ َلم ي ْؤ ِمن بعد ِبأَ َّنه َن ْفس َك َل ِم ٍ آن َغير م ْخ ُل َ ِ
َ الل؛ لَ َّن ُه َل ْو ُ ُ ُ َْ ْ ُ ْ َ ُ ْ َ َف َم ْن َل ْم َي ْس َت ْيق ْن أ َّن ا ْل ُق ْر
ٍ الل بِج ِمي ِع ِص َف ِات ِه و َك َل ِم ِه َغير م ْخ ُل ِ ِ ِ ِ ِ َّ َن ْفس َك َل ِم
.وق َ ُْ َ َ ُ َّ َو،الل َل َعل َم َيق ًينا أَ َّن ا ْل َك َل َم ص َف ُة ا ْل ُم َت َك ّل ِم ُ
Kim yakînen Kur’ân’ın mahlûk olmadığına (yaratılmış olmadığına) inanmazsa
iman etmemiştir. Çünkü o (Kur’ân) Allah’ın kelamıdır (konuşmasıdır). Çünkü eğer
o (kâfir) Allah’ın kelamı olduğuna inansaydı bilirdi ki kelam konuşana ait olan sı-
fattır. Dolayısıyla Allah ve onun sıfatlarının hepsi ve konuşması yaratılmamıştır.97
Kim Selef’in kitaplarında derinleşirse onların buna benzer şeyler söylediğine
şahit olacaktır. Kim bu kategoriden bir şeyi inkâr eder veya ibadet şekillerinden
birini yüce Allah’tan başkasına sarfederse onu tekfir ettiklerini görecektir.
İkincisi: İyi bilinen meseleler veya zaruri olarak dinden bilinmesi gereken me-
seleler. İkisinin arasındaki fark ise, iyi bilinen meseleler olur da bazı bölgelerde
bilinir ve bazı bölgelerde bilinmez. Buna karşın dinden zaruri olarak bilinmesi gere-
ken meseleler hem âlimlerin hem de Müslümanların arasında normal vatandaşların
(avamın) bildiği şeylerdir. Hatta Müslüman olmayanlar bile bunu İslam dini hakkın-
da bilir, dolayısıyla Müslüman bu konuda mazur olamaz. Buna göre bir bölgede bir
mesele iyi biliniyorsa, o artık orada dinden zaruri olarak bilinmesi gereken mesele
kabul edilir. Bu kategoride olan meselelerde, (bu konularda) hata edenin bir maze-
reti olmaz. İslam dinine yeni girmiş bir kişi müstesna –meselenin kâfirler arasında
bilinmeyen bir mesele olması şartıyla– veya uzaklarda çöllerde yaşayıp ilme ulaşma
imkânı olmayan kişiler de bu meselelerde mazeretli görülür.
Bu meselelerin arasında şunlar vardır: Beş vakit namaz, hac ve oruç. Ayrıca
domuzun, alkolün, faizin ve ahlaksızlığın haram olması gibi şeyler. Kim bunlar-
dan birini inkâr ederse bu meselelerin konumundan dolayı mazeretli görülmez ve
bu konuda hüccet zaten ikame edildiği için tekfir edilir. Eğer zikredilen iki gruba
mensub değil ise… Buna göre bir insan şöyle derse: ‘İslamda sadece 3 vakit namaz
97 Ed-Darimi, el-Nakd.
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 137
vardır’ veya ‘Zina helaldir’ veya ‘oruç tutmak farz değildir’ bu durumda doğrudan
tekfir edilir. Çünkü bu meseleler iyi bilinmektedir veya zaruri olarak dinden bilinen
meselelerdendir.
Üçüncüsü: Gizli meseleler. Bunlar normal Müslümanların hakkında bilgi sahi-
bi olmadığı ve sadece âlimlerin bilebileceği meselelerdir. Bu durumda bu konularda
hata eden Müslümanlar hataya düşerse o hemen tekfir edilmez. Ona hüccet ikame
edilir ancak ondan sonra hâlâ inkâr ederse o kâfir olur. Bu meseleler arasında şunlar
olabilir: Mirasın detayları, zinadan doğan çocuğun hükmü, Hac ederken ihrama rağ-
men pantolon giyinenlerin kefareti vs. Bu meselelerde yanlış inanca girenler tekfir
edilmez onlara hüccet kesin bir bilgi ile ikame edilene kadar ve o bunu inkâr edene
kadar.
İmam Şafii (V. 204H) ikinci ve üçüncü kategorileri şunları söylerken açıkladı:
علم: العلم علمان: ما العلم؟ وما يجب على الناس في العلم؟ فقلت له:فقال لي قائل
مثل الصلوات: ومثل ماذا؟ قلت: قال. ال يسع بالغا غير مغلوب على عقله جهله،عامة
وزكاة في، وحج البيت إذا استطاعوه، وأن هلل على الناس صوم شهر رمضان،الخمس
مما، وما كان في معنى هذا، وأنه حرم عليهم الزنا والقتل والسرقة والخمر،أموالهم
وأن يكفوا عنه ما حرم،كلف العباد أن يعقلوه ويعملوه ويعطوه من أنفسهم وأموالهم
وموجودا عاما عند،وهذا الصنف كله من العلم موجود نصا في كتاب اهلل.عليهم منه
وال، يحكونه عن رسول اهلل، ينقله عوامهم عن من مضى من عوامهم،أهل اإلسالم
وهذا العلم العام الذي ال يمكن فيه الغلط من.يتنازعون في حكايته وال وجوبه عليهم
. وال يجوز فيه التنازع، وال التأويل،الخبر
Eğer biri bana ‘İlim nedir? Ve insanların ilimde üzerine farz olan nedir?’ derse
ona şöyle derim: ‘İlim ikidir: Genel ilim, yaşı tutan ve aklını yitirmeyen hiç kimse bu
konuda cahil olamaz.’ ‘Ne gibi? ‘Derse ona şöyle derim: Beş vakit namaz, Ramazan
orucunun Allah’ın insanlar üzerinde hakkı olması, güç yetirenin Kabeyi haccetmesi,
malın zekâtı, onlara zina, cinayet, hırsızlığın ve içkinin haram olması ve bu anla-
ma gelip kulların akledip, amel edip, kendi nefislerinden ve mallarından vermeleri
gerektiği herşey ayrıca haram kılınanlardan uzak durmaları. Bu sınıftan olan ilmin
138 EBU HACER EŞ-ŞAMİ
hepsi nas olarak Allah’ın kitabında vardır, genel olarak İslam ehli tarafından bili-
nir, avamdan olan nesiller diğer avam nesillerden aktarır, Resulullah’tan (sallallahu
aleyhi ve sellem) onu naklederler, ona farz olması konusunda hiçbir tartışmaya ve gö-
rüş ayrılığına düşmezler. Bu ilim işte hatanın kabul edilmediği, farklı şeylere yoru-
lamayan ve tartışılması caiz olmayan ilimdir.”
وما يخص به من األحكام، ما ينوب العباد من فروع الفرائض: فما الوجه الثاني؟ قلت له:قال
وإن كانت في شيء منه سنة فإنما، وال في أكثره نص سنة، مما ليس فيه نص كتاب،وغيرها
. وما كان منه يحتمل التأويل ويستدرك قياسا، ال أخبار العامة،هي من أخبار الخاصة
Eğer ‘İkinci kısmı nedir?’ derse ona şöyle derim: “Kullara farz kılınan şeylerin
detayları, hükümlerde kendine özel olan durumlar ve kitapta yazmayan daha başka
şeyler, ayrıca geneli sünnette geçmeyen şeyler. Eğer sünnette geçiyorsa bile o ancak
özel kişiler (âlimler) tarafından bilinir ve genel insanlar tarafından bilinmez. Onun
bazıları değişik bir şekilde yorumlanmaya açıktır ve kıyas edilerek anlaşılır.”98
Son bir detay olarak iki tip insan arasındaki farklar dikkate alınmalı. Bir şahıs
olur da kendisine ilim gelmediğinden dolayı Allah’ın –ancak yazılı bir delil ile bili-
nebilecek– bir sıfatına inanmaz ise ona bilgi ulaştırılır ve hüccet ikame edilir, eğer
hâlâ inanmamakta ısrar ederse o tekfir edilir. Ancak başka bir insan aynı sıfatı inkâr
eder, bunu cehmiyyenin küfür prensiplerine (Allah’ın sıfatlarını genel olarak inkâr
etmek) dayanarak yapar ise bu kişi mazur olmaz. Onun küfrü temelden küfür pren-
siplere sahip olmakta yatar. Böyle bir insana ilim gelmese dahi mazur olmaz, çünkü
o zaten bundan önce küfre düşmüştür. Bunun gibi tekfir konusunda her mesele de-
taylı bir şekilde incelenmesi gerekir.
ْ َ ْ
ِ َّ َفو، ان َقب َل ُكم
الل َل ِئ ِن ْاس َت َق ْم ُتم َل َق ْد َسب ْق ُتم َ ْ ْ َ طرِ َيق َم ْن َك َ َو ُخ ُذوا، الل َيا َم ْع َش َر ا ْل ُق َّر ِاء
َ َّ َّات ُقوا
يدا ً وه َي ِم ًينا َو ِش َماال َل َق ْد َض َل ْل ُت ْم َضالال َب ِع ِ ً َس ْب ًقا َب ِع
ُ َو َلئ ْن َت َر ْك ُت ُم، يدا
Allah’tan korkun ey (Kur’ân) okuyanlar! Sizden önce olanların yolunu tutun.
Çünkü Allah’a yemin olsun ki, siz onu sapasağlam tutarsanız büyük yol almış olur-
sunuz. Ancak onu terk ederseniz, şüphesiz büyük bir dalalete sapmış olursunuz.99
İmam Malik (V. 179H) dedi ki:
دينا
ً ال يكون اليوم،دينا ٍ
ً يومئذ لن َيص ُل َح آخر هذه األمة إال بما َص َلح به أولها؛ فما لم يكن
ُ
Bu ümmetin sonu ancak ilkinin islah olduğu şeyle islah olur. Çünkü o zamanlar
dinden olmayan bugünde dinden olamaz.100
الدين أَو ِفي َشيء من َه ِذه ْالَ ْه َواء َلي َس َل ُه ِف ِيه إ َِمام ُم َت َقدم من
ّ كل من تكلم ب َِك َلم ِفي
ْ ْ
النبِي صلى اهلل َع َلي ِه َوسلم َوأَ ْص َحابه فقد أحدث في ْال ْس َلم َحدثا
ِ ِ
َّ
ْ
Kim din veya hevalar (bidat) hakkında konuşur da bunu ondan önce söyleyen
Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabından bir öncüsü olmazsa o zaman o
kişi kesinlikle İslamda yeni birşey icat etmiştir.101
Necd davetinden olan İshak ibn Abdurrahman ibn Hasan (V.1319H) dedi ki:
على كتب أهل السنة المشتهرين، من غير إشــراف، ومن تغذى بكالم المتأخرين
وكتاب، وكتاب ((السنة)) للخالل، ككتاب ((السنة)) لعبد اهلل بن اإلمــام أحمد،
وضالل، بقي في حيرة، وغيرهم، والدارمي، ((السنة)) لاللكائي
ون
َ ِط َع ْن ُه ْم َما َكانُوا َي ْع َم ُل ِ َّ َذ ِل َك هدى
َ الل َي ْه ِدي ب ِِه َم ْن َي َش ُاء ِم ْن ِع َب ِاد ِه َو َل ْو أَ ْش َر ُكوا َل َحب َُ
İşte bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar
da Allah’a ortak koşsalardı yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.
(Enam, 88)
Bidatçıya gelirsek -bidatı onu İslam dairesinden çıkaracak küfür seviyesine
ulaşmadıkça- Allah onun iyi amellerinden hiç birini kabul etmeyecek, hem farz hem
nafileleri.
El-Evzai (V. 158H) dedi ki:
İlim ehlinden bazıları şöyle derdi: Allah bidatçıden hiçbir namaz, oruç, sadaka,
cihad, hac, umre, farz ve nafile ibadet kabul etmez.103
Hasan el-Basri (V. 110H) şöyle dedi:
ال يقبل اهلل لصاحب بدعة صوم ًا وال صالة وال حج ًا وال عمرة حتى يدعها
Bu durumda kurtuluş yolunda atılacak ilk adım ilim tahsil edip inançları düzelt-
mektir. Bu ilmi öğrenmenin de gerçekte ön koşulu Arap dilini öğrenmektir. İslam
dini Arap insanlara Arapça dilinde indirildi, böylece kim delilleri ve kaynakları ta-
mamıyla öğrenmek istiyorsa bunu yapabilmek için Arapça öğrenmelidir.
İlim tahsil etmenin diğer bir yönü ise insanın kendini buna dâhil edip buna yön-
lendirecek faktörleri çevresinde bulundurmasıdır. Bunlardan bazıları:
- Salih insanlarla, âlimlerle ve ilim talebeleri ile arkadaşlık etmek.
- Günahkâr insanlardan, günahlardan ve günah işlenilen yerlerden uzak durmak.
- Cemaat’e bağlı kalıp Müslüman kardeşlerle zaman geçirmek
- Allah’a karşı O’nun hakkını yerine getirme konusundaki eksikliğini kabul et-
mek
- İlme ve iyi amellere muhtaç olduğunu kabul etmek
- Allah’ın cemaatle beraber olduğunu ve ondan ayrılanlarla, tartışma ve husu-
met ile ayrılık arayanlarla beraber olmadığını kabul edip anlamak.
Hiç şüphe yok ki bunlar insanın kalbini canlandırmaya ve ilim tahsil etme iste-
ğini güçlendirmeye yardımcı olacaktır. Birçok insan tevhidi, rükünlerini ve şartları-
nı öğrendikten sonra kendilerine göre yeterince ilim öğrendiklerini düşünüp orada
durarak ve ilerlemeyerek çok büyük bir hataya düşmektedir. Böylece onları bu me-
seleleri öğrendikten 10 yıl sonra aynı durumda veya hatta daha da kötü durumda gö-
rürsün. Kur’ân-ı ezberlememiş, yeni meseleler öğrenmemiş ve ibadetlerini çoğalt-
mamışlardır. İşte bu Şeytan’ın -Allah’ın laneti onun üzerine olsun– Müslümanların
düşmesini istediği bir tuzağıdır. Çünkü kim dinde kendini geliştirmeye çalışmazsa
onun başladığı durumdan daha kötüye gitmesi güçlü bir ihtimaldir, her samimi insan
bunu kendince kabul edebilir.
Başka insanlar dinde birkaç mesele öğrendikten sonra hemen gidip herkese kar-
şı tartışma (cedelleşmek, münazara yapmak) arar, bu onların farkına varmadan ha-
taya düşmelerine yol açar. Özellikle ilim olmadan din hakkında konuşmak insanın
yapabileceği en büyük günahlardan biridir.
Böylece kul, Allah karşısında bulunduğu düşük dereceyi kabul etmeli, ihlasa
ulaşmalı ve tevazu, tevazu, tevazu…
TEVHİD VE SÜNNETE GİRİŞ 143
105 Önünde * işareti olan kitaplar Neda Yayınları tarafından Türkçeye tercüme edilip kitap halinde basıl-
mıştır.