You are on page 1of 5

Karanlık Çökünce

Bohemya Kralı Ferdinand adına Kont Radzig Kobyla’nın emirleri doğrultusunda Skalitz’de
dün gece yaşanan elim olayı soruşturmakla görevlendirildim. Bu rapor, süreç içinde
edindiğim bilgileri ve gözlemlerimi içermektedir.

Öğlene doğru kasabanın girişindeki tavernaya vardım. Cesedin incelenmesi için


Kuttenberg’den gelecek olan hekimi beklemem gerekiyordu. Bu sebeple hadisenin
gerçekleştiği yerde görgü tanıkları ile görüşmeye karar verdim. Tavernanın sahibi yaşlı
Runt’dan öğrendiğim isimler şunlardı: Demircinin oğlu Henry, oduncu Pious ve yardımcısı
Hans ile kasabanın rahibi Rattay. Acilen onları bulup yanıma getirmeleri için emrimdeki
askerleri gönderdim. Tavernaya diğerlerinden önce varan Henry oldukça konuşkan bir
çocuktu. Daha sonra diğerlerine de onaylattığım olaylar ve konuşmaları büyük oranda
ondan dinledim. Aşağıda, Henry ile yaptığım görüşmenin, yanımda hazır bulunan katibin
tuttuğu notlar aracılığıyla kağıda dökülmüş halini bulacaksınız.

“Evet Henry, söyle bakalım. Dün gece tavernada kimler vardı ve neler oldu? Hepsini,
aranızda geçen konuşmalar dahil olmak üzere, bütün detaylarıyla öğrenmek istiyorum.”
“Tabii ki lordum. Biz her zamanki gibi arkadaşlarımla tavernada buluştuk. Henüz iki bira
içmiştim ki karnımın acıktığını farkettim. Hemen bir tavuk budu söylemeye karar verdim.”
“Evladım, konuşmaların ve olayların detayları dedim. Bana ne senin ne yediğinden!”
“Af buyurun lordum, ancak konuyla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu o esnada
olan bir şeyin…”
“Devam et.”
“Emredersiniz lordum. Ben tavuk söyledim, biraz da geç geldi. Yaşlı Runt’un kızı Theresa
getirdi yemeği. Theresa tam bir afetti. Ben ve arkadaşlarım her akşam biraz da onu görmek
için buraya gelirdik. Tam tavuğu getirdi ve masaya bıraktı ki bizim ahmak Peter, aç karnına
üç tane bira yuvarladığı için olacak, kızın -afedersiniz- poposunu ellemeye kalktı.”
“Evladım, konuyu dağıtıyorsun.”
“Efendim, tam o sırada Peter’ın eline korkunç bir kramp girdi ve resmen küçük bir kız
çocuğu gibi çığlık attı.”
“Bunun konumuzla ne ilgisi var? Tanrı, Peter’ı bu ahlaksız davranışından ötürü
cezalandırmış, bu kadar.”
“Lordum, emin olun ki Tanrı bu kasabayı terk etti! Dün gece gördüklerimden sonra bundan
eminim.”
Çocuğun bu sözü ilgimi çekmişti: “Anlat, seni dinliyorum.”
“Efendim, bu olayın ardından Peter’ın ya keyfi kaçtı ya da bir sebepten korktu, bilmiyorum.
Diğer arkadaşlarım da onunla birlikte çıkıp eve gittiler. Ama ben tavuğu yeni söylediğim
için oturdum. O’nu da, o sırada farkettim…”
“Kimi?”
“Merhum rahibi…”
“Demek öyle, nasıl biriydi? Tarif et bakalım.”
“Lordum, genç bir rahipti ama olgun bir duruşu vardı. Önünde bir kadeh şarap olmasına
rağmen pek fazla dokunmuyordu. Daha çok etrafı izliyor ve konuşmaları dinliyor gibi
duruyordu.”
“Kimlerin konuşmalarını mesela?”
“Benim çaprazımda, onun yanında kalan masada oduncu Pious ve yardımcısı Hans ile
rahip Rattay konuşuyorlardı. Sanırım onları dinliyordu. Daha doğrusu taverna çok
kalabalık değildi ve hararetle tartışarak etrafı rahatsız eden bir tek onlardı. Bu yüzden bir
süre sonra ben de onları dinlemeye başladım. Hatta genç rahip gibi ben de konuşmalarına
katıldım.”
“Bana konuşmaları anlat, rahibin neden dikkatini çekti sence?”
“Efendim, Papa ile Kral’ın gücünü ve yetkisini tartışıyorlardı. Oduncu haddini aşan şekilde
Papa’nın ve din adamlarının hangi konularda söz hakkı olduğuna dair ileri geri laflar
ediyordu. Açıkçası bu durum beni kızdırdığı için dahil olmak zorunda hissettim.”
“Genç rahiple bu nedenle mi tartıştılar? Sence oduncunun rahip Ranuccio’ya olanlarla bir
ilgisi var mı?”
“Sanmam, lordum. Oduncu başından sonuna kadar hep masadaydı. Zaten tartışma hararetli
olmasına karşın şiddete varacak bir noktada değildi. Genç rahip oldukça bilgece sözlerle
konuşuyordu ve Pious ona katılmasa bile saygı duyduğu belliydi. Esas gerilim rahip
Rattay ile oduncu arasındaydı ve sanki bunun arkasında başka şeyler de var gibiydi.”
“Tartışmalarını biraz daha detaylı anlat evlat. Söylediğin gibi ortada bir gerekçe yoksa ne
ala…”
“Efendim, oduncu Pious, rahiplerin sıradan halkın duygularını ve bilgisizliğini
sömürdüğünü iddia ediyordu. Günah çıkarmaların, endüljansın dine aykırı olduğunu,
kiliseye yapılan bağışların devamı için halkın ilahi bilgiden yoksun bırakıldığını
söylüyordu. Hatta bir noktada kendisinin okumayı söktüğünü, bu nedenle Kitab-ı
Mukaddes’i okuyabileceğini, kendisinin gerçek bir iman eden olarak Rattay’dan daha iyi
bir rahip olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti.”
“Buna rahibin tepkisi nasıl oldu?”
“Rahip buna çok sinirlendi ve din adamları olmasa devletin çökeceğini; onun ruhsuz, boş
bir beden olacağını söyledi.”
“Ranuccio mu dedi bunu?”
“Hayır efendim, Rattay.”
“Sana Ranuccio’yu soruyorum evladım.”
“Genç rahip o sırada konuşmaya katılmadı lordum. Bunlar benim öncesinden
duyduklarım.”
“Çocuk, benim vaktimi boşa harcıyorsun. Sana öldürülen rahip ile ilgili sorular
soruyorum.”
“Özür dilerim efendim.”
“Tamam, devam et. Ranuccio ne zaman dahil oldu konuşmaya?”
“Efendim, sanırım Pious, kiliseye ihtiyaç olmadığını ve kilisenin zaten gerçek
Hıristiyanların olduğu her yerde olduğunu söyledikten sonra oldu bu. Güya Papa
Hazretleri bile hükümdarın tebaası içindeymiş. Devlet, kiliseden üstünmüş. Hükümdar
gücünü doğrudan Tanrı’dan alırmış. Emin değilim ama geçen gün rahip Rattay’ın vaazı
sonrasında da benzer şeyler söylemiş. Kilise’ye gidip Tanrı’ya ve Tanrı’nın adamlarına
küfür etmek ne büyük saygısızlık…”
“Ranuccio ne dedi evladım?” Çocuk çok heyecanlıydı. Önceki geceyi hatırlamaya çalışırken
bir yandan da varacağı yerden korkuyor gibiydi.
“Genç rahip, Pious’un bu sözlerinden sonra konuşmaya dahil oldu ve kilise ile devletin
kendi alanları, kendi yolları olduğunu söyledi. İnsanların her şeyi bilmelerinin mümkün
olmadığını, bu nedenle İsa’nın vekili olan Papa’ya ve Kilise’ye muhtaç olduklarını söyledi.
Vahiylerin akıl ile kanıtlanabilir olanları da vardır, kanıtlanamazsalar bile iman edilmesi
gerekenler vardır dedi. Tanrısal yasanın insan aklını aştığını söyledi.”
“Peki, Pious bu sözlere sinirlendi mi?”
“Hayır lordum, tam aksine cevap dahi vermedi. Düşüncelere daldı. Genç rahipten güç alan
Rattay konuşmaya devam etti. Bırakın hükümdarın Papa’nın üstü olmasını, hükümdarın
kılıcının aslında kiliseye ait olduğunu söyledi. Dedi ki kilise kendisine ait kılıcı hükümdar
aracılığıyla kullanırmış. Kilisenin, Papa Hazretleri’nin buyruklarına itaat etmeyen
hükümdara tiran denirmiş. Hatta gerekirse Papa’yı dinlemeyen tiranı öldürmek gerekirmiş.”
“Biraz ileri gitmiş sanki.”
“İşin ilginç yanı, rahip Rattay’a katılan Hans oldu. Başından beri oduncu konuşurken
kafasını sallayan yamak bir anda taraf değiştirmiş gibiydi. Dedi ki kutsal metinlere göre
yönetmeyen hükümdarı halk öldürmeliymiş. Ama rahibin dediğinin aksine burada Papa’nın
sözü geçmezmiş. Herkes hem Tanrı katında hem de toplumda eşitmiş. İnsanlar kutsal kitabı
kendi akıllarıyla kavrayabilirmiş. Hatta bu yüzden kendisinin ergin olduktan sonra tekrar
vaftiz edildiğini söyledi.”
“Ranuccio bir şey dedi mi bunun üzerine?”
“Hayır lordum. Pious bir anda sinirlenip Hans’ı azarlamaya başladı. Onun ne aklı varmış
da kutsal metinleri anlayacakmış, zaten aslolan iman edip Tanrı’nın vaadettiği kurtuluşu
beklemekmiş. Lordların baş kaldıran Hans gibi köylülerin başlarını kesmesi gerektiğini
söyledi.”
“Konuya dön evladım. Genç rahip ne dedi?”
“Efendim en son yaşlı Runt konuşmaya dahil oldu. Meğerse başından beri o da
konuşulanları dinliyormuş. Dedi ki bu kadar kavga etmek yersizmiş. Hepimizin bu toplumda
bir görevi varmış. Bizler hepimizin iyiliği için bir aradaymışız. Bizler için oluşmuş yasalar
uygulandığı sürece adil hükümdarlardan bahsedebilirmişiz. Yoksa bu kadar ailenin şimdi
yaptığımız gibi şehirlere doluşup bir arada durmasının bir anlamı olmazmış. Bizler ne
kadar hükümdara bağlıysak o da o kadar halka bağlıymış ve bizleri adil yönetmesi
gerekirmiş. Genç rahip yaşlı Runt’un bu söyledikleri üzerine konuştu ve sonra o olay
oldu…”
“Ne dedi rahip?”
“Dedi ki hepimizin ortak iyiliği için yaşlı Runt’un bahsettiği yasaların doğal yasaya uygun
olması gerekirmiş. Yine de doğal yasanın da üstünde Tanrı’nın aklına dayanan sonsuz yasa
bulunurmuş ve insan bunu kavrayamazmış. Bu yüzden hepimizin iyiliği hakkında
konuşabilirmişiz ama anlayamadığımız iyilik ve kötülükler de olabilirmiş. Bunları söyledi
ve arkasından ‘Kötülük demişken…’ diye söze girdi.”
“Sonra?”
“Genç rahip dedi ki buralarda bazı olağandışı şeyler olduğuna dair haberler almışlar.
Kendisi bizzat Roma tarafından görevlendirilmiş ve birini ya da birilerini arıyormuş. Son
zamanlarda bizlerin garip bir şeylere şahit olup olmadığımızı sordu. Tam o anda bir
karanlık çöktü üzerimize. Ama böyle mumların sönmesi, ışığın gitmesi gibi değil.”
Çocuk bunları anlatırken titremeye başlamıştı. Sözcükleri kekeleyerek zar zor
çıkarabiliyordu.
“Karanlık sanki bir sis bulutu gibi çöktü lordum. Göz gözü görmüyordu ve üzerimde bir
ağırlık gibi karanlığı hissediyordum. Bir anda genç rahipten garip bir ses geldi. Daha
doğrusu acı dolu bir çığlığı takip eden ve sanki tavernadaki bütün masa ve sandalyeler
parçalanıyormuş gibi gürültülü çatlama ya da kırılma sesleri geldi.”
“Nasıl yani? Nereden geldi o ses? Ranuccio’dan mı?”
“Öyle olmalı lordum. Bir süre sonra karanlık dağıldı ve ışık yeniden içeriye doldu. O anda
farkettik…”
Çocuk bunları söyledikten sonra zangır zangır titremeye ve ağlamaya başladı.
“Tamam evladım, çekilebilirsin. Zor bir gece geçirdin, evine git ve dinlen.”

Henry gittikten sonra diğerleri sırayla gelmeye başladılar. Hepsi olayla ilgili benzer şeyler
anlatıyordu. İlgisi olabileceğini düşünerek konuşmaları ve detaylarını diğer görgü tanıkları
ile teyit ettim ve katibe notları düzenlemesi emrini verdim. Sorgulamam bitince cesedi
incelemek üzere Kuttenberg’den gelen hekimin yanına gittim. Görünüşe bakılırsa genç rahip
Ranuccio’nun bütün kemikleri kırılmıştı. Vücudu hamura benzer bir durumdaydı, adeta bir
et yığınına dönmüştü. İşin ilginç yanı hekimin söylediğine göre vücudunda herhangi bir
darbe veya morarma izi yoktu. Sanki bütün kemikleri içeriden kırılmış gibiydi.
Soruşturmamın ve cesedin incelenmesi sonucunda tavernaya dönerek yaşlı Runt’u
tutukladım. Bu garip cinayet sonrası kızı Theresa ortalıktan kaybolmuştu. Yarın günün ilk
ışıklarıyla birlikte Theresa’nın nereye gittiğini öğrenmek için taverna sahibini sorgulamaya
başlayacağım.

You might also like