Professional Documents
Culture Documents
FELSEFE BÖLÜMÜ
VİZE ÖDEVİ
SUNAN
DİDEM SÖYLEMEZ
No: 19020211023
Bahar Dönemi
SUNULAN
Ankara / TÜRKİYE
2020
İSLAM DÜŞÜNCESİ
zengin düşünce olduğunu görmekteyiz. Bugün artık hem İslam felsefesi olarak hem de İslam
düşüncesi olarak önemli birikimler elde edilmiştir. İnsan her zaman ve her koşulda üç zamanlı
bir varlık konumundadır. Geçmiş, şimdi ve gelecek bağlamında ortaya konulan ve hayatını
belli başlı değerler üzerine idame ettirmeye çalışan insan, varoluşunu anlamlı kılabilmek
adına, bu hayatı çözümlemeye çalışır. İnsan, yaratılışı gereği diğer canlılardan yer ve konum
bakımından farklı bir yerdedir. Aklı ve iradesi sayesinde düşünür ve ona göre yaşar.
Hayatın öneminin ve hayatın anlamının ilk insandan beri öğrenilmesi merak konusu olan
bir konu olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Dinsel inançlar, insanların bakış açılarının
değişmesinde elbette ki bir yol olmuştur. Tarih boyunca bu durum hep böyle olmuştur ve bazı
açılardan yine olmaya devam etmektedir. İnsan tüm düşünce sistemleri açısından tarih
boyunca araştırma konusu olmuş ve hakkında birçok bilgiler ortaya konulmuştur. İnsanın tüm
çözümlenmemesi demek olacaktır. İslam düşüncesinde ise insan anlayışını, Kelam, Fıkıh,
Tasavvuf ve İslam Felsefesi gibi alanlarda ele alınmasıyla yürütülen bir alan olduğunu
görmekteyiz. İslam felsefesi, İslam’ın felsefesi değildir. Bu işi kelam yapar. Kelam; bir
inancı, bir düşünceyi, bir felsefeyi savunma eylemine denmektedir. Tamamen rasyonel bir
disiplin olan kelam, kendi tezinizde karşı tarafa rasyonel bir şekilde aktarabilmede oldukça
başarılıdır. Bakıldığı ve araştırıldığı zaman kelamın üç tane ilgi alanı diyebileceğimiz konu
vardır:
2) Nübüvvet (Peygamberlik)
3) Mead (Ahiret konusu – ‘Eskatoloji: Ölüm sonrasında yaşam var mı?’)
İslam felsefesi ve İslam düşüncesi konularında kelamın yeri çok büyüktür ve büyük önem
arz eder. Hatta kimi düşünürler İslam felsefesinin en özgün olduğu tarafının, kelam olduğunu
söyler ve buna inanıp buna göre yaşamlarını sürdürürler. İslami ilimler üç üretici ilim
tarafından kabul edilir: Kelam, fıkıh ve tasavvuf. Kelam ve İslam düşüncesi alanında yapılmış
olan ‘insan’ konulu çalışmalar genellikle Kur’an ve Tanrı merkezli olur. Çünkü kelamın asıl
konusu tanrıdır. Tanrıya ilişkin olan şeyler, tanrı bağlamında olan durumlar ve daha çok tanrı
anlayıp daha sonrasında insanı anlamayı hedeflerler. İnsanın oluşturduğu bakış açısında, onun
yeteneklerini, değerini ortaya koyacak ve onu tam bir manada ahlak varlığı olarak
İslam felsefesi konularına girildiği zaman elbette ki herkes tarafından kabul edilebilecek
evrensel bir tanım ortaya koymak çok çetrefilli olacaktır. Bu sebepten İslam felsefesi
tarihçileri, yazarları ve bu konu hakkında araştırma yapan insanların her biri aslında kendine
ve yaşayıp, görmüş olduğu çevreye göre en uygun ve kabul görür tanımı yapmaktadırlar.
Bunun yanı sıra bizler genel olarak bu tanımı yaparak konumuza giriş yapabiliriz:
“19. yüzyılda İslam coğrafyasında ortaya konulan birtakım felsefi anlamda çıkmış olan
Bundan çok uzun geçmişte, İslam Felsefesi yerine “hikmet” adı kullanılmaktaydı. Çünkü o
zamanlarda “hikmet” çok daha Kur’ânî bir terim olmasından dolayı böyle söylenmekteydi.
Fakat artık zamanla beraber her şeyin değişime uğraması gibi bu durumda değişti ve hikmet
yerine artık İslam Felsefesi denilmeye başlandı. İslam felsefesini yapan kimselere ise filozof
zamanlarda “İslam” kelimesi getirilmektedir. İslam kültürü içinde üretilmiş olan felsefeye;
‘İslam felsefesi’ , bu felsefeyi üreten insanları belirtmek içinse; ‘İslam filozofları’ kelimeleri
kullanılmaktadır.
İslam felsefesine en yakın olarak “Müslüman felsefesi” denilmektedir. Fakat bu tanım çok
doğru bir kullanım değildir. Müslüman felsefesinde çoğunluk Müslümandır. Ancak İslam
içinde Yahudiler ve Hristiyanlar vardır. Yani bu sebepten ötürü yalnızca Müslüman felsefesi
gibi bir tanım yapmak uygun olmaz. Çünkü görmekteyiz ki Müslüman olmayıp da İslam
İslam düşüncesinin teorik olarak ayrılmış iki kolu kelam ve felsefenin olduğunu
görmekteyiz. Her iki düşünce içinde sayısız geleneklerin ürettiği metinler bulmak oldukça
kolaydır. Tarih boyunca kelam literatürü içerisinde bazı mezhep mensuplarının, gerek kendi
bulundukları bir gerçektir. Kelime anlamı olarak bir şeyi tam manası ile iyi anlamak ve
derinlemesine kavramak anlamına gelen ‘fıkıh’ bilmek ve aynı zamanda bir şeyi idrak etmek
içinde kullanılan bir kelime olarak kabul edilmektedir. Başka bir yönden ise İslam hukuku
anlamına gelen fıkıh için Kur’an-ı Kerim’de Tevbe suresinin 122. Ayetinde İslam hukuku
“Müminlerin hepsinin toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir
grup dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde
Ayette bizlere söylenmek istenen, dinde kabul gören ve görmüş olan şeylerin bir topluluk
konusunda bilimsel birikim ve kadim felsefîden ileri düzeyde yararlandı. Büyük Osmanlı âlim
başlarında olan, doğru düşünen kimseler bunları her devirde okuyarak elde edip
süregelen bir faaliyet içerisine girmiştir. İslam dünyasında olan felsefi hareketlerin
gelişmesinde büyük etkisi olan hareket, tercüme faaliyetleri olmuştur. Dolayısıyla tercümeler
dönemini önceki birikimlerin Arapça ’ya aktarılmasından ibaret görmemek gerekir. İslam
felsefesinin gelişimi ve ilerlemesi bakımında tercüme dönemi çok önemli bir yere sahiptir.
çeşitliliğini artıran, olumlu yönde değişimler kazandıran bir dönemi bizleri anlatmaktadır.
İslâm dünyasındaki, önceki birikimleri Arapça’ ya kazandırma sürecinde edilgen ve pasif bir
hareket olarak kabul etmek tabii ki de doğru olmayacaktır. Aksi hâlde tercüme faaliyetinin
kendisini aktif ve dinamik bir felsefî yorum süreci açısından felsefe yapma tarzı olarak
algılamak gerekir. Zira ciddi bir felsefî metni anlamak, başka bir dilde bunu ifade etmek ve bu
olanlar çerçevesinde tercüme edilen dilde yani Arapça’ da yeni felsefi terimler üretmek bizzat
1
Kâtip Çelebi, Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ahak, haz. Orhan Şaik Gökyay (İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı
Yayınları, 1993)
felsefe yapılarak sağlanabilir. Bu süreç, İslâm felsefe geleneğinin terminolojisini önemli bir
aşamaya getirdiği gibi yeni konu ve sorunlarla tanışmaya da kapı aralamıştır. Bu dönemde
süregelen şeyleri değiştirmemek için değil tam tersi eğer değiştirilecek bir durum varsa
yalnızca çevirilerin yapıldığı bir dönem olarak gelmiş olan bir şey olarak görmek hatalı
otantik bir dilden ziyade genellikle Süryaniceler açısından yapılması tercih edilmekteydi.
Çünkü Süryanice olan çevirilerin birçok kısmı Helenistik kültürün etkisinde kalmıştır ve bu
İslam düşüncesinde katkıda bulunan bazı akımlar söz konusudur. Bunlardan birisi
olmayan bir âlem, bir dünya söz konusudur derler. Bu İslam dünyasında ilk defa ortaya çıkan
akımdır. Bunlara ise İslam dünyasındaki ateistler denilmektedir. İbnü’r Ravenî ise bu konuda
oldukça önem arz eden bir isimdir. Kendisine bu akımın en önde ismi diyebiliriz. 834 yılında
dünyaya gelmiş olup, 914 yılında ise vefat etmiştir. Dehriyyûnlar; tanrı, melek, cin, şeytan
gibi görünmeyen varlıkları kabul etmezler ve onların varlığına inanamazlar. Çünkü onlara
göre bunların hepsi tarihsel bir varlıklardır ve ötesi yoktur. İnsanlar sadece metafizik diye bir
Fakat İbnü’r Ravenî metafiziği kabul etmez, mucizeleri akla aykırı bulur ve bu hepsinin
Bir diğer akım ise Tabiatçılar akımıdır. Tabiatçılar akımında ise bizlere vurgulanmak istenen
şey; tabiatın ezeli ve ebedi olduğu, dönüşüm yalnızca tabiat ile gerçekleşecek bir durum
olduğunu iddia eden bir akımdır. Bu akımın öncüsü ise Zekeriyyâ er-Razî’dir. Tabiatçı akımın
Dehriyyûn akımından temel farkı onların merkez noktasının tabiat olmasıdır. Daha çok zaten
tabiatı ele aldıkları için farklılardır. Doğanın ve tabiatın her daim olduğunu, değişimin ve
yönleriyle, bilimsel çalışmaları ile de ün kazanmış bir kimsedir. Işığın kırılmasını ve çiçek
aşısını bulan ilk kişide yine Zekeriyyâ er-Razî’dir. Tabi bunların yanı sıra felsefeye karşı ilgisi
de oldukça çoktur. Felsefi görüşünde en dikkat çeken şeyi ise ‘beş ezeli ilke’ yaklaşımını
savunmasıdır. Başlangıcı olmayan beş ilkedir. Hiçbir zaman yok olmayacaklardır. İşte bu
durumdan kaynaklı, İslam anlayışındaki tanrı inancıyla zıt düşerler. Çünkü İslam düşüncesi
anlayışına göre tanrının haricindeki her şey bir gün yok olacaktır. Ama Zekeriyyâ er-Razî’ye
göre bu durum tanrının dışında beş ezeli ilke olduğunu varsaymış olduğunu göstermektedir.
İlk İslam filozofu olarak görülen isim Kindî’dir. Felsefe başta olmak teorik ve pratik
birçok alanda önemli eserler vermiş olan bir filozoftur. Kindî’nin bir lakabı vardır ve bu da
vermektedir. Matematik olmadan hiçbir bilim ilerleyemez ve gelişemez. Hatta şöyle bir sözü
“Bir insan yüzyıl ömrü olsa matematik bilmeden, felsefe de bir adım ileri atamaz.”
Matematikten daha çok mantık alanını önemseyen İslam dünyasında Aristo mantığını
oldukça önemli biçimde tercüme edip yorumlayan bir isim ise Fârâbî’dir. 871 yılında dünyaya
gelmiştir. 80 yıl kadar yaşamıştır. Hayatı boyunca hiç evlenmemiştir ve tüm hayatını felsefeye
adamıştır. Biz Fârâbî olarak biliyoruz ama batı dünyasında ona Al- Fârâbî’de denmektedir.
Bir başka Fârâbî’yi tanımlayan lakap ise Muallim-i Sâni’dir. Bu ise ikinci öğretmen anlamına
gelir. Bu durum bize birinci öğretmenin kim olduğunu düşünmememizi sağlıyor. Birinci
öğretmen ise Aristoteles’tir. Kindî için ilk İslam filozofu demiştik. Ama Fârâbî’nin yanında
Kindî biraz daha geri planda kalabiliyor. Zira Fârâbî için İslam felsefesinin ilk kurucu ismi de
denilebilir. Kindi’nin bu çabaları vardır ama biraz daha geri kalıyor. İlk İslam filozofu ve
sistemli bir düşünce ortaya koymayı başarabilen isim ise Fârâbî’dir. Fârâbî Türk asıllı bir
İslam filozofudur. Ortaçağın bilim dili Arapça olmasından kaynaklı, Müslüman olan
kimselerin eserlerini daha az sayıda Arapça olarak ele alınması onların Türk olduğunun
göstergesidir. Yine aynı şekilde bazı zamanlar gerek giyim kuşam olsun gerekse bazı
zamanlarda Türkçe kelimeler kullanılması demek Fârâbî’nin Türk olduğu savını güçlü
kılmaktadır.
Meşaai felsefesinin ilk ismi Aristoteles’tir. Aristo, felsefesini yürüyerek anlattığı için
yürüyenler anlamına gelen meşaai denilmektedir. Çünkü Aristoteles, yürümenin hem zihni
açtığını hem de bedeni zinde tuttuğunu düşünmektedir. Yürüyenler gezginler anlamına gelir
ve onlara en genel bir tanım olarak meşaai denilmektedir. Tabi bu durum Aristoteles’i sadece
körü körüne takip eden kişilere meşaai denildiği anlamına gelmez. Onun fikirlerini uygulayan
onun izinden giden fakat kendisine uymadığında da karşıt eleştiriler geliştirebilen kimselere
meşaai denir. Kindî’de birtakım izleri görülen Sudûr nazariyesi, Fârâbî’de çok daha net bir
biçimde görülmektedir. Taşma ile alakalı bazı fikirler mevcut fakat bunu ilk olarak
sistemleştiren isim Fârâbî olduğu bilinmektedir. Özne ve nesne karşı karşıya geldiği vakit
nesne oluşmaktadır. Tanrı hem bilen hem de bilinendir. Sudûr nazariyesi bağlamında her
şeyin tanrıdan taşarak meydana gelmesi bir oluş halidir. Bu durumda tamamen tanrını
bilgisine ve onun akıl varlığı olmasıyla alakalıdır. Tek olan tanrıdan her şeyin taşması durumu
vardır. Tanrı tektir ve o en büyük akıl olduğundan dolayı her şey ondan taşar. Öyleyse
tanrının bilgili ve akıllı bir varlık olduğu sonucunu çıkarmamızda muhtemeldir. Tanrıdan bir
anda çokluk meydana gelmez. Öncelikle birinci akıl sayesinde bu âlem meydana gelmiştir.
Birinci akıl ve bu bütün akılların durmuş olduğu onuncu akıl sudûr anlayışının en önemli
Dursun, A. (2020). Tasavvuf Fıkıh İlişkisi . Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü .
Fahri, M., & Çev. K. Turhan. (1992). İslam Felsefesi Tarihi. İstanbul: İklim Yayınları.
Kindî, & çev. M. Kaya. (2002). Felsefî Risâleler. İstanbul: Klasik Yayınları.
Koçak, M. (2015). İslam Düşüncesinde Varlık ve Yaşam Değeri Açısından İnsan . Doktora
Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü .
Prof. Dr. Ömer Mahir Alper, Y. D. (tarih yok). İslam Felsefesi / İlahiyat Lisans Programı
(İlitam). İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi.
Uğurlu, Y. (2020, Ekim). KİNDİ FELSEFESİNDE DİN - FELSEFE İLİŞKİSİ. Yüksek Lisans
Tezi. Kayseri: Prof. Dr. Ahmet Kamil Cihan.
UĞURLU, Y. (Ekim,2020). Kindî Felsefesinde Din - Felsefe İlişkisi. Kayseri: Prof. Dr. Ahmet
Kamil CİHAN.
Vural, M. (2019). Felsefesi Tarihi: İslam Düşüncesinin Tarihsel Seyri. Ankara: Elis
Yayınları.
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/
http://ktp.isam.org.tr/?url=makaleilh/findrecords.php
Fel202 İslam Felsefesi Tarihi I dersi Prof. Dr. Mehmet Vural / Ders Videoları