Professional Documents
Culture Documents
Marx E Engels
�
w
(!J
z
w
� .
; ANARSIZM
;, UZERiNE
:o
z
m
D
YAYlNLARI
ANARŞlZM ÜZERİNE
ÇEVtREN
SEV1M BELL1
K. Man: ve F. Engels'in
anarşizm üzerine yazı, konuşma ve yazışmalanndan derlenen
Sur l'anarchisme et l'anarcho-syndicalisme
(Editions du Progres, Moscou 1973)
adlı derleme yapıtım
Fransızcasından
SevimBelli
dilimize çevirdi, ve kitap,
İngilizcesiyle
(Anarchism and Anarcho-Syndicalism,
International Publishers, New York 1 972)
karşılaştınldıktan sonra
Anarşizm Üzerine
adı ile
Sol Yayınlan
tarafından,
Eylül 2009
(Birinci Baskı: -Anarşizm ve Anarko-Sendikalizm
içinde- Mart 1979; İkinci Baskı: Ekim 1 999)
tarihinde,
Ankara'da, Kuban Matbaacılık'ta bastınldı.
7 Sunuş, N. Y. Kolpinski
7
türlü kötülüğün en başta gelen nedeni saydıklan- devletin
mutlak olarak yadsınması, her türlü merkeziyetçiliğin yad
sınması ve sınırsız bir özerkliğin propagandası biçimini aldı.
İşçi sınıfının siyasal savaşımıyla, sosyalist devrimle ve prole
tarya diktatörlüğüyle değil de, halk yığınlannın kendiliğin
den ayaklanmasıyla, devlet iktidannın ve bütün devlet ku
rumlannın derhal ortadan kaldınlmasıyla, devletin ve sömü
rücü sınıflann olmadığı bir toplum yaratmaya yönelik ütop
yacı düşler bütün anarşist eğilimlerin belirleyici özelliği
oldu.
Küçük-buıjuva devrimci anlayışın bir belirtisi olarak
anarşizm, özellikle başlangıcında, işçi hareketi üzerinde be
lirli bir etki yaptı. İşçi sınıfının yeterince olgunlaşmaması ve
savaşım deneyimi olmaması, işçi hareketinin bağnnda, dev
letin yadsınmasını toplumsal anlaşmazlıkların banşçıl yol
dan çözüme bağlanması propagandasıyla bağdaştıran pru
donculuk, aşın-devrimci lafebeliğiyle bakunincilik ve daha
sonra, işçi sınıfı savaşımını ekonomik savaşıma indirgeyen
ve siyasal partilerin rolünü ve önemini yadsıyan anarko
sendikalizm gibi kendine özgü eğilimlerle kendini gösteren
anarşist ideolojinin ortaya çıkışının nedenleri oldu. Öte yan
dan, bazı anarşist tezler, özellikle de taktik tezler, işçi sınıfı
partilerinin programianna sızdı ve marksist partilerin bağ
nnda, her zaman reformizm ve revizyonizm kadar ağır, ciddi
bir tehlike olan "sol" sapmalann ortaya çıktığı görüldü.
Devrimci düşüncenin yerine dogmatik tümceleri, gerçek
bir proleter örgütlenmenin yerine sekterliği, nesnel etmenle
rin bilinçli incelenmesine dayanan düşünerek vanlmış bir
taktik yerine, iradeci görüşlerden kaynaklanan serüvenciliği
ve ensonu toplumsal gelişmeyi düzenleyen yasalann bilimsel
bir çözümlemesi yerine, tam bir bireysel özgürlük üzerine
kurulu birtakım ütopyacı düşleri koyan, proletaryaya düş
man bu teori, her zaman uluslararası işçi hareketine zarar
vermiştir. Bütün bunlar, marksizmin kuruculannın, sonra
da Lenin'in, anarşist ideolojinin her çeşidine karşı, bu ideolo
jinin işçi sınıfı üzerindeki etkisinin her çeşidine karşı nasıl
· s
bir şiddetle savaştıklarını açıklar.
Anarşisılere karşı, Marx ve Engels'in birlikte yazdıkları
Enternasyonalde Sözde Bölünmeler adlı yapıtta yer alan şu
sözlerin üzerinden yaklaşık olarak yüzyıl geçti:
"Her yeni tarihsel aşamada, eski yanılgılar, bir an için
yeniden ortaya çıkar."*
Anarşizm, daha o zaman, bir "eski yanılgı" olarak betim
lenmişti, o zamandan bu yana geçen yıllar da, Marx ve En
gels'in düşüncesini doğrulamıştır: her ne kadar bilimsel
planda anarşizmin çürüklüğü, hatalı strateji ve taktiği,
anarşist anlayışların devrimci proletarya hareketine ve her
kurtuluş savaşına doğrudan verdiği zarar, Marx ve Engels
tarafından açıklanmış ve gündelik savaşımın pratiğiyle doğ
rulanmışsa da, eski yanılgılar, insanlığın zihinsel gelişmesi,
toplumsal düşünce alanında olduğu kadar devrimci kavga
alanında da durmadan yeniden ortaya çıkıyorlar.
Marx ve Engels'in yapıtlan gösteriyor ki, bilimsel komü
nizmin doğuşu ve biçimlendirilmesi, daha sonra anarşist an
layışlar sistemini oluşturan düşüncelerin kıyasıya bir eleşti
risiyle ve bu düşünceler ile araya bir sınır çekilmesiyle bir
likte olmuştur.
Marx ve Engels, kendi dünya anlayışlarını geliştirirken,
tarihte halk yığınlannın kesin rolü düşüncesini ve proletar
yanın dünya çapındaki tarihsel rolünün toplumsal-ekonomik
etkeniere bağlı olduğu düşüncesini ileri sürerken, doğal ola
rak, o zamanın radikal Alman aydın çevresinin temsilcilerin
den birçoğund·a görülen öznel idealizmi ve bireyciliği sıkı bir
eleştiriden geçirdiler. Küçük-burjuva "sol" eğilimler ile kesin
ayrım, proletaryanın devrimci dünya anlayışına düşmanlığı
nı günışığına çıkarma, Alman ldeolojisı nde ortaya konmuş
"
9
tabı, anarşizmin ideolojik bir akım olarak ortaya çıkışının
belirtisiydi ve anarşizm inancını topluca açıklamaya çalışı
yordu. Alman Ideolojisi, anarşizm de dahil çeşitli felsefi sis
temlerle keskin bir poJemik içersinde özümsenen yeni dünya
görüşünün, materyalist tarih anlayışının ilk sistemli açıkla
ması oldu. Yeni dünya anlayışını ortaya koyarken, Marx ve
Engels, Stirner'in fikirlerini tam bir eleştiriden geçirdiler.
İnsanlığın gelişmesini belirleyen gerçek yasalara karşı olan
idealist kurguların düzmece olduğunu ortaya koydular. Stir
ner'e karşı, Marx ve Engels belirttiler ki, "İnsanlar, her za
man, insanın kendi düşündüğüitasarladığı özgürleşme düze
yine değil, üretken güçlerin olanak sağladığı ve izin verdiği
özgürlük düzeyine ulaşırlar."*
Anarşizmin özünde bulunan aşırı bireyciliğe karşı, Marx
ve Engels, proletaryanın, devrimci eylemleriyle dünyayı dö
nüştürecek ve toplumu, her bireyin yeteneğini uyumlu bir bi
çimde geliştirmesinin en elverişli koşullan bulacağı komü
nizmin kuruluşuna götürecek tarihsel görevi olan tek sınıf
olduğu tezini kanıtlanyla tartıştılar. Bu konuda şöyle yazı
yorlardı: "Gerçek ortaklaşalıkta, bireyler, ortaklıklanyla bir
likte, aynı zaman içinde, bu ortaklık sayesinde ve bu ortak
lıkta kendi özgürlüklerini elde ederler."** Alman Ideolojisi,
Stirner'in görüşlerinin sahte devrimciliğine bir darbe indiri
yor ve anarşizmin sınıfsal köklerini çırçıplak açığa çıkanyor
du.
Marx ve Engels, devrimci çalışmalanna başlar başlamaz,
çabalannı, işçi hareketinin öncüsü olan temsilcilerini birara
ya toplamaya ve onlan bilimsel bir teori ile silahlandırmaya,
yani bir proletarya partisi yaratmaya yönelttiler. Bu tarihsel
görevin yerine getirilmesi de, büyük ölçüde, "sol" sekterliğe
karşı, anarşist fikirlere karşı yürütülen savaşıma ve işçi sı
nıfı hareketinin bölünmesini ve yalıtılmasını altedecek çaba
lara bağlıydı. Marx ve Engels, kurduklan ilk proletarya ör-
* Marx-Engels, L'Ideologie a llemande, Editions sociales, Paris 1968, s.
474.
** Marx-Engels, Alma n Ideolojisi [Feuerbach], Sol Yayınlan, Ankara
1999, s. 100.
10
gütü olan Brüksel Komünist İletişim Komitesinden başlaya
rak, anarşist ideolojinin bütün belirtilerine karşı, yani devri
min kendiliğinden bir ayaklanma olabileceği fikrine karşı,
proletarya için siyasal savaşımın gereğinin yadsınmasına
karşı, ilkel eşitlikçi komünizm fikrine karşı durmaksızın sa
vaştılar. Özellikle dogmacıhğa, devrimci her etkinlikten önce
gerçeklerin bilimsel bir çözümlemesinin gereğinin yadsınma
sına, yığınlara karşı küçümseyici tutuma sert bir biçimde
karşı çıktılar. Brüksel Komitesinin bir toplantısında söz alan
Marx şöyle diyecekti:
"Bilimsel kesinlikte düşünce ve pozitif bir öğreti olma
dan, işçilere seslenmek, vaız oyunu oynamaktır; bir yanda
vahye gelmiş bir peygamber, öte yanda onu ağzı açık dinle
yen eşekler bulunduğunu varsayan hilekarca boş bir oyun . . . .
Bilisizlik hiçbir zaman kimsenin yardımına koşmamıştır!"*
Proudhon'un görüşlerine karşı yazılan Marx'ın Felsefenin
Sefaleti yapıtı, küçük-buıjuva sosyalizmine karşı savaşımda
ve bilimsel komünizmin propagandasında önemli bir yer tu
tar. Marx, Proudhon'un reformcu fikirlerini eleştirirken, dik
katini, onun anarşist görüşlerinin eleştirisi üzerinde, özellik
le de işçilerin grevci savaşımı karşısında, onlann maddi ko
şullarını iyileştirmek için verdikleri savaşım karşısında be
nimsediği olumsuz tutum üzerinde yoğunlaştırmıştır. Marx,
Proudhon'un fikirlerinin -bu banşçı anarşizm çeşidinin
bilimsel bir dünya anlayışına kesinlikle karşı olduğunu gös
tererek, aynı zamanda, her küçük-buıjuva sosyalizmin ayır
dedici özelliği olan dogmacılığı eleştirir.
Marx ve Engels'in, 1848-1849 devrimi sırasında Komü
nistler Ligasındaki ve Neue Rheinische Zeitung yazıkurulun
daki çalışmalan işçi hareketinin gelişmesinde başlıbaşına
bir çağ açmış, bilimsel komünizmin işçi hareketi ile kaynaş
ması yolunda önemli bir aşama yaratmıştır. Bu çalışmalar,
büyük bir bölümüyle "sol" sekterliğe ve "sol gevezeliğe" karşı
savaşımlardır. Komünistler Ligasının kuruluşu bile, çalışan-
12
zırlamasının zorunlu olduğunu, komünist kuruluşa geçme
den önce burjuva demokratik dönüşümler sorununun çözüm
lenmesi gerektiğini reddediyordu. Marx, "sol" sekterlerin
devrimin karmaşık ve uzun soluklu bir süreç olduğunu kav
rayamamalan ile toplumsal ilerlemeyi belirleyen temel yasa
lan bilmemeleri arasındaki bağlantıyı göstererek şöyle di
yordu:
"Manifesto'nun evrensel fikirleri yerine, Alman zanaatçı
larının ulusal duygulannı okşayan Alman ulusal görüşleri
sunuluyor. Manifesto'nun materyalist anlayışı yerine, idea
list anlayışlar ileri sürülüyor. Devrimde, başta gelen, gerçek
ilişkilerin yerine, irade konuyor. Biz, işçilere, 'varolan koşul
lan değiştirmek ve egemen olma yeteneğini kazanınanız için
belki de daha 1 5, 20 ya da 50 yıl sürecek bir iç savaştan geç
meniz gerekebilecektir,' diyoruz, onlar ise, 'ya derhal iktidan
ele geçirmeliyiz, ya da gidip uykuya yatabiliriz' diyor."*
Anarşizme karşı savaşım, Birinci Enternasyonal içinde
yeni bir güç kazandı. Proletaryanın ilk uluslararası kitle ör
gütü olan Uluslararası Emekçiler Birliğinin eylem yıllan
dünya işçi hareketi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu yıl
lar boyunca, bilimsel teori ile yığın hareketi arasındaki ayn
lık konusunda çok büyük bir adım atılmış, proletarya parti
lerinin kurulmasına olanak sağlayan ideolojik ve örgütsel te
meller hazırlanıp geliştirilmiştir. Birinci Enternasyonal, Bir
liğin kuruculan ve tartışma götünnez önderleri olan Marx
ve Engels'in, anarşist ideolojinin bütün türlerine karşı yorul
mak bilmez savaşımlan sonucu, Birliğin devrimci çoğunluğu
ile anarşist örgütleri, örgütsel planda tam ayıran bir sınır çi
zilmesine varan savaşım sonucu, bu tarihsel görevi yerine
getirebildi.
Birinci Enternasyonalin ilk yıllannda, anarşizm, Birliğin
içinde henüz özerk bir hareket olarak oluşmamıştı. Proud
hon'un anarşist fikirlerini refonncu ütopik fikirlerle birleşti
ren Fransız izleyicileri, Belçikalı kolektivist prudoncular ve
Enternasyonalin İsviçreli üyelerinin bir bölümü, anarşist dü-
13
şünceleri paylaşıyorlardı. Hepsi de, devleti, anarşistçe, her
türlü kötülüğün baş nedeni olarak yorumluyorlar, siyasal sa
vaşımın gereğine karşı çıkıyorlar, işçi hareketi için ulusal
kurtuluş savaşımının önemini nihilist bir biçimde yadsıyor
lardı, vb . . Enternasyonalin daha ilk kongrelerinden başlaya
rak, yerel şubelerde girişilen tartışmalarda anarşist nitelikte
pek çok düşünce yenilgiye uğradı. Proletaryanın savaşımın
daki ilerleme, aynı biçimde, Marx'ın, bu deneyimi, ideolojik
savaşımın ve kitlelerin eğitilmesinin temeli olarak genelleş
tirmesi, bu yenilgide kesin bir etken oldu.
Anarşizme karşı savaşım, bu tür küçük-buıjuva düşün
celerin tehlikesinin gittikçe artmasına, Enternasyonalin
bağrında bilimsel komünizmin yeni bir düşmanının, baku
ninciliğin ortaya çıkmasına bağlı olarak güçlendi.
Marx'tan önce küçük-buıjuva sosyalizmin bir çeşidi olan
bakunincilik, anarşist fikirlerin en belirgin taşıyıcısı oldu.
Bakunin, teorisinde, köleliğin kaldınlmasından sonra Rus
ya'nın geri kalmış ekonomik koşullarını ve Batı Avrupa'nın
daha az gelişmiş ülkelerinin ekonomik koşullannı dile getir
di, bu da bakuninciliğe uluslararası bir özellik kazandırdı.
Bakunin'in anarşizmi, çeşitli buıjuva partilerin politika
cılanna karşı güvenlerini yitirmiş, ama örgütlü bir sınıf sa
vaşımına götürecek yolu bulamamış, ezilmiş ve umutsuz
halk yığınlannın, köylülüğün ve kent küçük-buıjuvazisinin
ruhsal eğilimlerini dile getiriyordu. Böylece, eşitsizliğin, bas
kının ve sömürünün keskin eleştirisi, sosyalizmin ateşli sa
vunusu, ve dünya devrimi ve eski toplumun tüm kurumlan
nın yıkılınası çağrısı, hepsi, aşın bireycilik vaazlanyla, top
lumun bireye karşıt olduğu savlarıyla ve birey için mutlak
özgürlük ve tüm otoritenin, boyun eğmenin ve disiplinin or
tadan kaldınlması istemleriyle yanyanadır.
Daha başlangıçta, bakunincilik, bilimsel komünizme,
onun teorisine ve taktiğine karşı açıkça düşman bir tutum
takınır. Bakunin ve onu izleyenler ilkin, marksizmin etkisi
ne karşı savaşmayı ve Enternasyonalin yönetimini ele geçir
meyi iş edindiler; bu amaçla bakuninci örgütler kuruldu:
kendi özerk programını ve tüzüğünü tümüyle koruyarak En
ternasyonalden yana olan sosyalist demokrasinin uluslara
rası İttifakı ve Birlik içinde yıkıcı gizli bir çalışma yürüten
Gizli İttifak. 1868'de, İttifakın kurulması ile birlikte, Enter
nasyonal, keskin bir ideolojik savaşıma sahne oldu; bu süre
boyunca Marx ve Engels, bakuninciliğe karşı saldırıya geçe
rek bütün anarşist görüşler sistemini, stratejisini, taktiğini
tutarlı ve sistemli bir biçimde eleştirdiler, bakuninciler bölü
cü eylemlerini ortaya koydular, ve bakuninciliğin, işçi hare
keti ile hiçbir ilişiği bulunmayan küçük-burjuva niteliğini
gözler önüne serdiler.
Marx ve Engels'in eleştirilerinin niteliği üzerinde önemle
durmak yerinde olur: anarşistlerin keskin, kestirip atan
açıklamalarına ve kurgul (speculative) tezlerine, dogmatizm
lerine ve idealizmlerine, olguların, işçi hareketi deneyiminin
somut bir tahlili ile karşı çıktılar (Paris Komünü deneyimi
nin incelenmesinin bu konuda pek büyük bir önemi oldu) ve
yığınlann devrimci savaşımının diyalektik yasalannı belirle
diler. Devrimci lafazanlığın karşısına, dünyanın devrimci dö
nüşümünün ortaya koyduğu temel sorunların bilimsel bir çö
zümünü koydular.
Marx ve Engels, anarşistlerin proletaryanın savaşımın
dan ulusal kurtuluş hareketini ayırmak istemelerini eleştir
diler, ve ezilen halklarla metropollerin işçi sınıflannın sava
şırolannın tek bir devrimci dalga halinde aynı yöne doğru
kabarınası gerektiğini, proletarya işe kanşmadıkça köklü bir
çözüme ulaşamayacak olan ulusal sorunun çözülmesinin,
kendisi için önemli olduğunu kanıtladılar.
Marx ve Engels, işçi sınıfı ile köylülüğün ittifakının ge
rekliliğini, köylülüğü sosyalist devrime birleştirme sorunu
nun ve özellikle de köylü ekonomisini sosyalist ekonomiye
dönüştürmenin bütün karmaşıklığını açıkladılar. Öte yan
dan, köylülüğün çıkarianna karşılık veren tek yolun burada
olduğunu ortaya koydular. İşçi sınıfının devrimci ruhuna
karşıt olarak, köylülerin devrimci ruhunun ülküleştirilmesi
ne, aynı zamanda, devrimden hemen sonra kararnameyle
kırsal alanlarda sosyalist dönüşümün olanaklı olduğunu sa
vunan iradeci bildirilere bir darbe vuruldu.
Marx ve Engels, proletaryanın her türlü, ekonomik, siya
sal, ideolojik savaşım biçimlerinin önemini ve aralarındaki
bağintıyı aydınlığa kavuşturdular, bunlardan herhangi biri
ni savsaklamanın işçi sınıfını pasifliğe mahkum etmek oldu
ğunu ve bunun, aşırı-devrimci sözlerle çeşnilendirilse bile,
gerçekte, toplumun devrimci yeni bir dökümü için savaşım
dan vazgeçmek demek olduğunu gösterdiler.
Marx ve Engels, anarşistlerin, devrimin ilk adımı olarak
"devletin kaldırılması", bütün otoritelerin yıkılınası ve vaz
geçilmez bir koşul olarak merkeziyetçiliğin tümüyle ortadan
kaldınlması üzerine olan dogmalarının tutarsızlığını göster
diler. Bütün bu teorilerin karşısına, devletin doğasının ve
özünün materyalist bir tahlilini buıjuva devlet makinesini
kırmanın ve onun yerine geçici dönemin devleti olarak prole
tarya diktatörlüğünü koymanın gerekliliği tezini çıkardılar.
Siyasal devletin erime aşamasını, proletarya diktatörlüğü
nün geçici niteliğini belirten Marx ve Engels, özellikle büyük
toplumsal üretimi yönetmenin gereğini gözönünde tutarak,
geleceğin komünist toplumunun devlete ilişkin biçimlerin
den sözettiler. Onlar, proletarya diktatörlüğünü saf ve basit
bir zor olarak tasarırolayan anarşistlerin tersine, başlıca iş
levi yeni bir toplum kurmak olan proletarya diktatörlüğü
nün yaratıcı yönlerini vurguladılar. Birinci Enternasyonal
süresince anarşistlerle yapılan polemik içinde devrimci güç
lerin örgütlenme biçimleri sorunu, en başta da her ülkede
bağımsız siyasal işçi partileri kurma gereği sorunu, proletar
ya savaşımının biçim ve yöntemleri sorunu başlıbaşına bir
yer tutar. Bu sorunlar, 1871 Londra Konferansının ve Enter
nasyonalin Lahey Kongresinin ( 1872) çalışmalarının en
önemli noktası oldu. Konferansta, tartışmalar sırasında,
Marx ve Engels, Paris Komünü deneyimine dayanarak, siya
sal savaşıma girişmenin ve partiler kurmanın gereğini yadsı
yan ve bu partilerin yerini mesleki işçi birlikleri ile doldur
mak isteyen anarşistlerin görüşlerinin yanlış olduğunu ka-
16
nıtladılar. Londra Konferansmda, 2 1 Eylülde, yaptığı ünlü
konuşmasmda Engels şöyle diyordu:
"Biz sınıflann kaldıolmasını istiyoruz. Bu amaca ulaş
manın aracı nedir? Proletaryanın siyasal egemenliği . . . . Ama
devrim, en üstün siyasal eylemdir; devrimi kim istiyorsa
onun aracın! da, yani devrimi hazırlayan, işçileri devrim için
eğiten siyasal eylemi de isternek zorundadır. . . . Ancak yapıl
ması gereken siyaset işçi siyasetidir; işçi partisinin, herhan
gi bir buıjuva partisinin kuyruğu olarak değil, ama kendi
amacı, kendi siyaseti olan bağımsız bir parti olarak kurul
ması gerekir."*
Marx ise, Engels'in düşüncesini tamamlayarak şöyle di
yordu:
"Hükümetlere şunu açıklamalıyız: Biz, sizin, proleterlere
karşı yöneltilmiş bir silahlı güç olduğunuzu biliyoruz; biz,
size karşı, olanak bulunduğu sürece banşçıl araçlar, ve kaçı
nılmaz olduğu zaman da silah kullanacağız."**
Marx ve Engels'in bu müdahaleleri, siyasal savaşımın
anarşistçe yorumuna, devrime karşı iradeci tutuma, prole
tarya diktatörlüğünün yadsmmasma bir darbe indiriyordu.
Proletarya partilerinin kurulması zorunluluğunu ilan eden,
ve partinin örgütlenme biçimlerine ve stratejisine ilişkin il
kesel tezlerin taslağını yapan 1871 Konferansmm, sonra da
Lahey Kongresinin kararlan, anarşizme karşı savaşımın ide
olojik temellerini oluşturdu. Bu kararlar, ana çizgileriyle,
işçi hareketinin bütün bir gelişme dönemi boyunca görevleri
nin neler olduğunu belirlediler.
Savaşım, yalnızca teorik sorunlarla sınırlı değildi. Baku
ninciler, Marx ve Engels'in bıkıp usanmadan gösterdikleri
çaba sonucu işçi hareketi içinde giderek daha büyük bir yari
kı bulan ve önemli bir bölümüyle Enternasyonalin örgütlen
mesinin temelini oluşturan proletarya partisi anlayışının il
kelerine karşı olduklannı açıkladılar. Bakuninciler, bu yeni,
proleterce örgütlenme biçimlerinin araştınlmasma, eski, kü-
17
çük-burjuva gizli derneklerle ve Bakunin'in kendisinin bile
"cizvit tarikatı" ile karşılaştırdığı örgütlenme yöntemleriyle
karşı çıkıyorlardı. Bu, yığınların devrimci bilincine karşı
inançsızlıktan kaynaklanan, bir çeşit yığınlara karşı tama
mıyla sorumsuz ve yukardan, gizli bir merkezden gelen
emirlere kölece boyun eğmiş bir bürokrat görevliler organiz
ması yaratmak için yığınsal işçi örgütlerini toptan yıkmaya
kalkışma girişimiydi.
Bakuninciler, bütün bunları, Enternasyonalin bağrında,
daha önceden kurulmuş örgütlerden yararlanarak ve Enter
nasyonalin işçiler arasında saygınlığı olan bayrağına sarıla
rak gerçekleştirmeye çalıştılar. Birliğin örgütlenme ilkeleri
ne karşı saldırıya geçtiler, Marx ve Engels bir yandan baku
nincilerin ipsiz-sapsız teorik safsatalarını eleştiriderken bir
yandan da bu ilkeleri savunmayı görev edindiler. Marx ve
Engels, özellikle bir Gizli İttifakın varlığını öğrendikten son
ra (Nisan 1872) kitaplannda ve mektuplannda bakunincile
rin bölücü davranışlannın niteliğini açıklamaya büyük bir
yer verdiler; tanımlannda örnek olarak "sol" sekterliğin ka
rakteristik savaşım yöntemlerini gösterdiler. Özsel olanı,
yani bakunincilerin, bilimsel komünizme düşman tüm güçle
rin birleştirilmesi yolundaki çabalarını devrimci sözlerle
maskelerneye çalıştıklarını vurgularken şöyle yazıyordu En
gels:
"İşçi sınıfı savaşımlan tarihinde, ilk kez, bu sınıfın kendi
bağrında tezgahlanmış, ve varolan sömürü düzenini değil de,
bu düzenle en enerjik bir biçimde savaşan Birliğin kendisini
yıkmaya yönelik bir gizli komployla karşılaşıyoruz. Bu, pro
letarya hareketinin kendisine karşı kurulan bir komplo-
*
dur. "
Marx ve Engels, anarşizmi eleştirirken, bakunincileri,
işçi hareketine anlaşmazlık, bölücülük tohumları saçmakla
ve sağlanmış olan birliğe, proletaryanın zaferlerinin en
önemli güvencelerinden biri olan bu birliğe karşı davranmış
olmakla suçluyorlardı.
19
savaşımın sona erdirildiği anlamına gelmiyordu. I. Enter
nasyonal süresince, Marx ve Engels, nasıl azçok geniş bir ha
reket olarak anarşizmle çarpışmışlarsa, daha sonra da yeni
bir görüngüyle, anarşist ideolojinin sosyal-demokrat partile
rin üyeleri üzerinde oluşturduğu etki ile ve bu partilerin
içinde "sol" sekter gruplann ortaya çıkmasıyla (Alman sos
yal-demokrat partisi içindeki "Gençler" gibi), bazı parti mili
tanlannın anarşist yanlışlanyla yüzyüze gelmişlerdir. Sos
yal-demokrat partilerin ve Ikinci Enternasyonalin çalışmala
nnı yöneten Engels, "sol" sekterlik ve "sol" oportünizm tehli
kesine karşı uyanda bulunmuş, üstün geldikleri takdirde bu
parti üyelerinin serüvenciliklerinin ve iradeciliklerinin "mil
yonlarca üyesi olan en güçlü bir partiyi bile ona düşman olan
tüm çevrelerin haklı gülüşleri ortasında yıkmak"* gibi bir
tehlike taşıdıklannı vurgulayarak belirtmiştir.
Engels, bu "teorilerin" bilimsel komünizmle ortak hiçbir
yanlan olmadığına işaret etmekten bıkıp usanmıyordu.
N. Y. Kolpinski
20
FRlEDRlCH ENGELS
21
savaşırndan sıynlmak için korkakça bir kaçışı, ya buıjuva
özgürlüğün bireyin mutlak bağımsızlığına ve özerkliğine ka
dar şartatanca abartılmasmı, ya da ensonu buıjuvanın, bur
juva çıkarlarm ilerlemesini kösteklemedikçe her türlü devlet
biçimine karşı ilgisizliğini maskeler. Devletin 'en yüksek an
lamında' ortadan kaldırılması, böyle ahmakça öğütleniyorsa,
bunda Berlin'deki Stirner ve Faucher'lerin hiçbir kusuru
yoktur. La plus belle fi.lle de la France ne peut donner que ce
qu 'elle a."* (Neue Rheinische Zeitung, n· 4, s. 58).2
Devletin ortadan kaldınlması, anarşi, Almanya'da çok
moda bir sözcük oldu. Proudhon'un birçok Alman izleyicisi,3
Berlinli "yüksek" demokratlar, hatta Stuttgart Parlamento
sunun ve imparatorluk naipliğinin birazcık unutulmuş "ulu
sun kültürlü soylulan"4 bile, her biri kendi tarzında, egzotik
havalı bu anahtar sözcüğü benimsediler.
Bu fraksiyonlann hepsi, varolan buıjuva toplumu koru
ma isteğinde anlaşıyorlar. Ama, buıjuva toplumu savunur
ken, kaçınılmaz olarak, buıjuvazinin egemenliğini de savu
nuyorlar, ve Almanya'da, egemenliği burjuvazinin ele geçir
mesinin fedailiğini yapıyorlar; kendilerine "önde giden" in
sanlar, "herkesten daha önde giden" insanlar havası vererek,
kendilerini buıjuvazinin gerçek temsilcilerinden farklı bir bi
çimde ayınyorlar. Bu hava, gerçekte, pratik yaşamın bütün
çatışmalannda kaybolup gitmiştir; devrimci bunalımlann
doğal (authentique) anarşisi karşısında, yığınlar [ve devlet
gücü] birbirlerine karşı "kaba güce" başvurduklannda, anar
şinin bu temsilcileri, her seferinde anarşiyi kısa kesrnek için
ellerinden geleni yaptılar. Bu ünlü "anarşi"nin içeriği, son
çözümlemede daha gelişmiş ülkelerde "düzen" denilene geri
dönüyordu. Almanya'daki "anarşi dostlan", Fransa'daki "dü
zen dostlan" ile tam bir entente cordiale** içersindedirler.
Anarşi dostlan Fransız Proudhon ve Girardin'e bağlı ol
madığına ve onlann düşünüş tarzlan özünde cermenik oldu
ğuna göre, hepsi aynı ortak kaynaktan, Stirneiden çıkar. Al-
22
manya'da Demokratik Partiye, genel deyimlerinin birçoğu
nu, genellikle Alman felsefesinin dağılma dönemi sağlamış
tır. Son Alman yazarlannın, özellikle Feuerbach ve Stir
ner'in kavramlan ve deyimleri daha Şubat-öncesinde olduk
ça sulandırılmış bir biçimde sıradan yazının bilincine ve ba
sma girdi, bu yazın ve basın da, Mart-sonrası5 demokrat li
derlerin yararlandıkları bellibaşlı kaynaklar oldular. Stir
ner'in devletin dağılıp yokolması üzerine yaptığı savunma,
Proudhon'vari anarşiye ve Girardin'vari devletin ortadan
kaldırılmasına, Alman felsefesine özgü bir "yüksek anlam"
verilmesine özellikle elverişli olmuştu. Stirner'in Der Einzige
und sein Eigenthum [Biricik ve Özelliğı] kitabının unutulup
gittiği doğrudur, ama onun düşünüş biçimi, özellikle de dev
let eleştirisi, anarşinin dostlannda yeniden suyüzüne çıkı
yor. Nasıl daha önce bu bayların, Fransız kökenli6 olduklan
ölçüde yazınsal kaynaklarını incelediysek, şimdi de Alman
kaynaklan incelememiz için tarih öncesinden kalma Alman
felsefesinin derinliklerine dalmamız gerekiyor. Sıradan Al
man polemiği ile uğraşmamız gerekiyorsa, her zaman şu ya
da bu anlayışın ikinci elden satışını yapanlar yerine, bu dü
şüncelerin asıl yaratıcılan ile işi görmek daha kolaydır.
Pegasus'u bir daha eyerleyin bana, ey Mülzer,
O eski romantik ülkede bir daha gezineyim!"7
23
ve bürokrasiye karşı savaşımı yanında, proJeterierin burju
valara karşı savaşımı vardı; ve bunlar arasında, sosyalizmin
bütün çeşitlerini içine alan bir sürü sosyalist ara grup: gerici
sosyalizm, küçük-burjuva sosyalizmi, burjuva sosyalizmi; ve
bütün bu savaşım, bu tercihler baskı altında tutuluyor, san
sür yüzünden, örgütlenme ve toplanma yasağı yüzünden,
devlet gücünün boyunduruğu altında görüşlerini açıklamak
olanağını bulamıyordu. İşte Alman felsefesi sonuncu değer
siz zaferlerini kutlarken partilerin durumu böyleydi.
Sansür, daha işe başlar başlamaz, azıcık da olsa istenme
yen herkesi olabildiğince soyut bir anlatım tarzı seçmeye
zorladı; hegelci okulun tam bir dağılma aşamasına ulaştığı
bu sırada, Alman felsefi geleneği böyle bir anlatım tarzı su
nuyordu. Dine karşı girişiimiş olan savaş sürüyordu. İktidar
daki rejime karşı siyasal savaşımı basın yoluyla desteklemek
güçleştikçe, bu savaşım dinsel ve felsefi bir biçime bürüne
rek gittikçe şiddetleniyordu. Sulandınlmış biçimiyle Alman
felsefesi, "eğitimli" kafaların ata kalıtı haline geldi ve o,
daha çok bilgi kazandıkça filozofların düşünceleri daha çok
cıvıyordu, mantıktan yitiriyor, bayağılıktan kazanıyordu, ve
bu bayağılık, bu tutarsızlık arttıkça, filozoflar, "eğitimli" hal
kın gözünde daha çok saygınlık kazanıyordu.
Bu "eğitimliler"in kafalanndaki karışıklık korkunçtu ve
durmadan da daha korkunç bir durum alıyordu. Bu, Alman,
Fransız, İngiliz, antikçağ, ortaçağ ve çağdaş kökenli fikirle
rin tam bir arapsaçına dönmesiydi. Bütün bu fikirler, ikinci,
üçüncü ve dördüncü elden geldiklerinden ve artık tanınmaz
duruma gelene kadar dolanmış olduğu için, bu karışıklık, bir
o kadar daha korkunç oluyordu. Yalnız Fransız ve İngilizle
rin liberal ve sosyalist fikirleri değil, Alınanların, örneğin
Hegel'in fikirleri de bu aynı yazgıyı paylaşıyordu. Çağın tüm
yazım, özellikle, birazdan göreceğimiz, Stirner'in kitabı, bu
durumun sayısız kanıtlarını sunmaktadır, ki Alman yazını
bugüne dek, bu durumun acısını çekmektedir.
Bu kargaşanın altında süregiden felsefi gölge-boksu, ger
çek savaşımın bir yansımasıydı. Felsefedeki her "yeni döne-
24
meç", Almanya'da, bir sürü boş kafalılar, genç hukukçular, iş
kovalayan öğretmenler, şansı yaver gitmemiş tannbilimci
ler, işsiz doktorlar, yazarlar vb. , vb. gruplardan oluşan "eği
timli" kafaların genel ilgisini çekiyordu. Bu adamlara göre,
her "yeni dönemeç" henüz aşılmış bulunan belli bir tarihsel
gelişme aşamasının kesin olarak tasfiyesi anlamına gelme
liydi. Örneğin burjuva liberalizmin birdenbire çürüyüp kan
gren olduğunu, tarihin sayfalanndan silinip gittiğini ve pra
tik olarak yok edildiğini kabul etmek için onu bir eleştiriden
geçirmek bir fılozofa yetiyordu. Cumhuriyetçilik için de, sos
yalizm vb. için de durum aynıydı. Sonradan, devrim sırasın
da, bu gelişme aşamalannın, başlıca rolü oynarlıklan zaman
ve felsefi karşıtlan çoktan unutulduğu zaman, gerçekten ne
kadar "ortadan kaldınlmış", "aşılmış", "tasfiye edilmiş" ol
duklan belli oldu.
Son evresindeki bu Alman felsefesini niteleyen biçim ve
içerik yönünden tutarsızlık, büyüklük taslayan aleladelik ve
yüksekten atan budalalık, sözle anlatılmaz bayağılık ve di
yalektik sefalet, bu alanda o zamana dek ortaya çıkabilmiş
her şeyin ötesindeydi. Bu, ancak, bütün bunlan iyi niyetle,
bir yenilik gibi, "şimdiye kadar hiç duyulmadık, görülmedik
bir şey" gibi kabul eden halkın inanılmaz saflığı ile karşılaş
tınlabilir. Alman ulusu, "temel" . * ..
26
kayışı" bundan. Bu, kendini işbölümünde, makinelerde, reka
bette, krediler sisteminde gösteriyor. Yoksulluğun ve suç ora
nının artması. Daha ötesi: devlet, sürekli olarak bütün nite
likleriyle mutlak olarak daha büyümüş, bağımsızlığı ve gücü
artmıştır. Kamu borçlannın artması. Devletin zenginliği yok
sulluğa karşı koruması. Kokuşma. Devlet, toplumu köleleş
tirmektedir. Yeni bir devrim zorunluluğu. Devrimin görevi,
toplumun kötü yönelimini değiştirmek, doğru yola sokmak
tır. Toplumun kendisine dokunulmamalı. Toplumun, kendi
keyfine göre yeniden kurulması sözkonusu olamaz.
Üçüncü !nceleme. Ortaklık (association) ilkesi.
Ortaklık bir dogmadır, ekonomik bir güç değildir. Ortak
lık, işbölümü, ticaret, değişim vb. gibi ne organik ne de üret
ken bir şeydir. Ortaklık ile kolektif gücü kanştırmamak ge
rekir. Kolektif güç, kişisel-olmayan bir bağıt (akit), ortaklık,
iradi bir yüklenmedir. Ortaklık, doğal niteliği gereği, kısır
hatta zararlıdır bile. Çünkü emekçinin özgürlüğü için bir
köstektir. Toplumsal sözleşmeye işbölümünün, değişimin,
kolektif gücün ancak sahip olduklan bir etkinlik sağlar. Bü
yük işletmeler kurmak amacıyla ortaklıklar oluşturulduğu
zaman, başan, ortaklık ilkesine değil, onlann araçlanna
bağlıdır. Ancak yeterli bir ödence olduğu yerde ortaklığa bo
yun eğilir. Üretken ortaklığın ancak zayıf olan, tembel orta
ğa yaran vardır. Ortaklık üçüncü kişiler için dayanışmadır,
ortak sorumluluktur. Ortaklık, ancak, genellikle, kendi ola
naklanna bağımlı bulunan bazı özel koşullarda uygulanabi
lir. Aile bağına, özveri yasasına göre her türlü ekonomik
amaç dışında kurulmuş olan ortaklık, yani ortaklık için or
taklık, salt dinsel bir bağıt, pratik değeri olmayan doğaüstü
bir bağ, bir mittir. Ortaklığı, üreticiler ile tüketiciler arasın
daki karşılıklılığın gelişmesinde beklenebilen yeni ilişkilerle
kanştırmamak gerekir. Ortaklık, sözleşme yapanlan tek dü
zeye getirir, özgürlüklerini toplumsal ödeve bağımlı kılar, bi
reyselliklerinden yoksun kılar.
Dördüncü !nceleme. Otorite ilkesi.
Hükümet etme fikri, aile göreneklerinden ve ev deneyi-
27
minden doğmuştur. Demokrasi, hükümet etme evrımının
son aşamasıdır. Hükümet fikri sözleşme fikrine karşıdır.
Gerçek devrimci slogan şu: Hükümete son! Mutlak otorite,
kısa zaman içinde kendi kendini yadsımak ve yasalarla ve
kurumlarla kendini sınırlandırmak zorunda kalır. Yasalar
da, dışsal ifadeleri oldukları çıkarlar kadar sayısızdır. Yasa
lar, cansıkıcı bir süreklilik göstermeye eğilimlidirler. Yasa,
bize, dışardan dayatılan prangalardır. Anayasal monarşi.
Soysuzlaşmış anlamsızlık Genel oy. Kalabalığın kahince ön
sezisi, bir saçmalıktır. Ne atanmışlara ne seçilmişlere gerek
sİnınem var! Seçimler, oy, hatta oybirliği, hiçbir şeyi karar
laştırmaz. Genel seçime göre karar vermek gerekirse, Bona
parte gerçekten en uygun adamdır. Saf demokrasi ya da doğ
rudan yönetim, Rittinghausen, Considerant ve Ledru
Rollin'in bir buluşudur, çıkınaza ve anlamsızlığa götürür.
Aşırılığa kadar götürülmüş bu devlet fikri, onun bütün an
lamsızlığını açıklar.
Beşinci Inceleme. Toplumsal tasfiye.
1. Ulusal banka. Fransa Bankasının tasfiyesine karar ve
rilir. O, devlet bankası ilan edilmemiştir, hayır, ama kamu
yaranna bir kuruluştur. Faiz %1/2'ye ya da 1/4'e indirilmiştir.
2. Kamu borcu. Bu önlem sayesinde, özel sermayeler is
konto işlerinden yoksun bırakılır, borsaya hücum ederler, dev
let ancak %1/2 ya da % 1/4 öder ve bu faizler için faizi düşürür.
Devlet, faiz yerine, yıllık taksitler öder, yani ödünç alınan ser
mayeyi yıllık ödemeler biçiminde geri öder. Başka deyişle:
devletin borcundan dolayı ödediği faizlerin, yıllık taksitler bi
çiminde, ana borçtan düşürülmesi için kararname çıkartılır.
3. lpotekli borçlar. Basit tahviller. "lpotekli ipoteksiz bü
tün alacakların, anonim şirket hisselerinin faizleri % 1/4 ya
da % 112 olarak saptanmıştır. Borç ödemeler, ancak yıllık
taksitlerle yapılabilecektir. 2.000 frankın altındaki tutarlar
için yıllık taksit %10 olacaktır; 2 .000 frankın üzerindeki tu
tarlar için %5. Alacakların ödemeleri kolaylaştırmak ve eski
ödünç verenlerin işlevinin yerini doldurmak için, ulusal is
konto bankasının bürolarından bir bölümü emlak ipotek
28
bankası olacaktır: avanslan en fazla, yılda, 500 milyondur."
4. Taşınmaz mallar; binalar.
Kararname: "Kira olarak yapılan her ödeme, kira fiyatı
nın yirmi katı olarak takdir edilen m ülkün hesabına yatınla
cak, ondan düşülecektir. Her kira ödemesi, oturduğu evde ve
kiralık olarak kullanılan ve yurttaşıara oturacak yer hizmeti
gören tüm yapılarda kiracıya ödemesiyle orantılı ve bölüm
süz bir hisse sağlayacaktır. Böylece karşılığı ödenen mülk,
giderek, yerel yönetimin üstüne geçecektir, ki bina karşılığı
nın ödenmesi nedeniyle, bütün sakinler kitlesi adına birinci
elden ipoteği ve ayncalığı kendisi alacaktır ve oturaniann
hepsine, ömür boyunca, binanın maliyeti fiyatına bir konut
sağlayacaktır. Yerel yönetimler, kiralanan mülkierin tasfiye
si ve derhal karşılığının ödenmesi için, her iki tarafın karşı
lıklı isteğiyle anlaşma yapabileceklerdir. Bu durumda, ve
şimdiki kuşağın kira fiyatlanndaki indirimden yararlanma
lannı sağlamak için sözü geçen yerel yönetimler, üzerlerinde
anlaşmaya vanlan evlerin kirasında derhal bir indirim yapa
bileceklerdir, bu indirim amortismanın ancak otuz yıl içinde
gerçekleştirilmesini sağlayacak biçimde yapılacaktır. Ona
nınlar için, yapılann düzene konmalan ve bakımlan için,
aynı biçimde yeni yapılar için, yerel yönetimler, yapıcılık şir
ketleri ile, yapı işçileri dernekleri ile, yeni toplumsal sözleş
menin ilke ve kurallanna göre, anlaşacaktır. Kendi evlerin
de tek başlanna oturan mülk sahipleri, kendi çıkarlan bakı
mından yararlı olduğunu düşündükleri sürece mülkiyeti el
lerinde tutacaklardır.
5. Toprak m ülkiyeti.
"Bir taşınmaz malın işletilmesi için takside bağlanmış
borcun ödenen her taksidi, çiftçiye, bu taşınmaz malda bir
mülkiyet payı kazandıracak ve onun için bir ipotek değerin
de olacaktır. Karşılığı tümüyle ödendiğinde, doğrudan koroü
nün mülkü olacaktır, komün, çiftçi ile birlikte, taşınmaz ma
lın çıplak mülkiyetini ve net ürününü paylaşacaktır. Komün
ler, isteyen mülk sahipleri ile, ve her iki yanın nzası ile, ran
tların geri satın alınması ve mülkierin karşılıklannın
29
doğrudan ödenmesi üzerinde anlaşabileceklerdir. Bu durum
da, komünlerin isteği üzerine, tanıncıların yerleştirilmeleri
ve toprağın genişliğinin, toprağın niteliğinin olabildiğince
dengelendirilmesine özen göstererek elde bulundurulan mal
Iann sınırlarının çizilmesi ve vadeli borç taksitlerinin ürüne
göre oranlanması işleri, düzene koyulacaktır. Bir kez toprak
mülkiyeti karşılığı tamamıyla ödendi mi, cumhuriyetin bü
tün komünleri, aralannda, topraklann nitelik farklanndan
ve dolayısıyla ekimden doğan aksaklıklann eşitleştirilmesi
için anlaşacaklardır. Koroünler kendi bölgelerindeki arsala
nn rantının bir kısmını bu dengeleme işi için ve genel sigor
ta fonu olarak kullanacaklardır. Aynı dönemden başlayarak,
mülklerini kendileri değerlendirerek mülk sahibi olma sıfat
lannı korumuş olan eski mülk sahipleri, yeni sahipler ile
aynı yükümlülüklere tabi ve aynı haklara sahip olacaklar
dır, yer ve miras bakımından rasıantı ve şanslılık kimseye
üstün bir durum sağlamayacak ve ekim koşullan herkes için
eşit olacaktır. Toprak vergisi yürürlükten kaldınlacak. Kır
sal polisin görevlerini, belediye meclisleri yapacaktır. "
Altıncı !nceleme. Ekonomik güçlerin örgütlenmesi.
l.Kredi. Şubeleriyle birlikte yukarda adı geçen ulusal ban
ka. Altın ve gümüş yavaş yavaş dolaşımdan çekilir. Kağıt-para
onlann yerini alır. Kişisel krediye gelince, bunun işçi birlikle
rinde ve tanm ve sanayi demeklerinde uygulanması gerekir.
2 . Mülkiyet. Yukardaki "toprak mülkiyeti"ne ilişkin özet
lere bak. Daha önce sözü edilen koşullarda, en küçük kaygı
duymaksızın, mülk sahibinin, mülkü satmasına, devretmesi
ne, başkasına vermesine, canı isterse satılığa çıkarmasına
olanak sağlanabilir . . . . Yıllık taksitler yoluyla ödeme kolaylık
lanyla, taşınınazın değeri, taşınınazın kendisi bu işlemlerden
hiçbir şekilde etkilenmeksizin, sonsuz derecede bölünebilir,
değişilebilir, akla gelebilecek her türlü değişikliğe tabi tutula
bilir. Tanmsal çalışma, kolektif biçimi kabul etmez.
3. Işbölümü, kolektifgüçler, makineler. !şçi birlikleri.
Yapısı gereği, çeşitli kollarda uzmanlığı olan çok sayıda
işçilerin aynı zamanda çalıştınlmasını gerektiren işletme ya
30
da işyeri olsun, her sanayi, bir emekçi birliği ya da sendikası
merkezi haline gelmeye adaydır. Ama ürünün, özel yetenek
Ierin elbirliğiyle değil de, bir bireyin ya da bir ailenin eyle
miyle elde edildiği yerlerde birliğe gerek yoktur. Öyleyse, kü
çük işliklerde, el zanaatlannda, kunduracılıkta, terzilikte,
vb. , satıcılarda birlikler yoktur. Birlik büyük sanayidedir.
Işçi sendikaları da büyük sanayidedir. Birlik içinde istihdam
edilen her bireyin, sendikanın mülkiyetinde bölünmemiş bir
hakkı vardır, birliğin tüm hizmetlerini, sırasıyla, yerine ge
tirme hakkı vardır; onun eğitimi, öğrenimi, ve çıraklık döne
mi öyle yönlendirilmelidir ki, pis ve zahmetli angaryalardan
kendi payına düşene katlanabilsin, bir sürü çalışmalan ve
bilgileri izleyebilsin, olgunluk çağına geldiğinde her bakım
dan yetenekli olsun ve yeterli bir gelir sağlasın. Görevler, se
çimle yapılır ve yönetmelikler üyelerin onayına bağlıdır; üc
ret, görevin niteliği, becerinin önemi, ve sorumluluğun bü
yüklüğü ile orantılıdır; bütün üyeler birliğin yükümlülükleri
ne olduğu gibi kazançlanna da hizmetleri oranında katılır
lar; her biri, isteğince, birlikten aynlmakta, hesabını gör
mekte ve haklannı tasfiye etmekte özgürdür ve karşılığında
birlik de her zaman yeni üyeler almakta yetkilidir . . . . İşte iki
sorun, yani kolektif güç sorunu ve işbölümü sorunu bu biçim
de çözümlenmekte . . . Geçiş döneminde bu işletmelerin başın
da imalatçılar vb. bulunur.
4. Değerin belirlenmesi; piyasada ucuzluğun sağlanması.
Malın pahalılığına ve fiyatıann keyfiliğine karşı önlemler.
Adil fiyat tam olarak şunlan temsil eder: a) serbest üreticile
ri.n resmi ortalamasına göre üretim giderleri tutan; b) tücca
nn ücreti, ya da satıcının malı elinden çıkarınakla kendisini
yoksun bıraktığı yararın karşılığı olan ödence. Tüccann bu
anlamda karar vermesi için ona bir güvence vermelidir. Bu
güvence değişik biçimde olabilir: ya bu adil fiyattan yarar
lanmak isteyen ve kendileri de üretici olan tüketicilerin, çe
şitli Parisli işçi birlikleri arasında yapıldığı gibi, kendi ürün
lerini de eşit koşullarla, tüccara verme yükümlülüğü altına
girmeleriyle, ya da sözü edilen tüketiciterin satıcıya kendisi-
31
ne bir gelir sağlamak üzere ya bir prim ya da oldukça önemli
miktarda satış sağlamaya razı olmalanyla. Örneğin, devlet,
geçici olarak temsil ettiği çıkarlar adına, iller ve belediyeler
de, her biri kendi bölgelerinde oturanlar adına, herkese adil
fiyat ve iyi nitelikte ürün ve hizmet sağlamak isteğiyle elve
rişli koşullan sağlayacak olan girişimcilere, ya işletmelerin
de kullandıklan sermayeler ve malzeme için bir faizi, ya sa
bit bir ücreti, ya da elverdiğinde, yeterli miktarda toplu sipa
rişi garanti etmeyi önerirler. Buna karşılık, müteahhitler,
tüketiciterin her istemine uygun olarak yükümlendikleri
ürün ve hizmetleri yerine getirmekle yükümlü olacaklardır.
Rekabete gereğinden çok serbestlik tanınmıştır. Müteahhit
lerin fiyatlannı oluşturan öğeleri, mal teslimi tarzını, yü
kümlülüklerinin süresini, kullanacakları araçlan belirtmele
ri gerekecektir. Saptanan süreler içinde mühürlü olarak su
nulan yükümlülük önerileri, sözleşmenin önemine göre, ek
siltme gününden 8 gün, 15 gün, 1 ay, 3 ay önce açılacak ve
ilan edilecektir. Her sözleşmenin süresinin sona ermesinde
yeni açık eksiltıneler düzenlenecektir.
5. Dış ticaret. Faiz düşürülünce gümrük tarifelerini indir
mek gerekir, ve faiz kaldınldığında ya da %1/4'e ya da % 1/
2'ye düşürüldüğünde gümrükleri ortadan kaldımak gerekir.
Yedinci !nceleme. Ekonomik organizma içinde hüküme
tin erimesi.
Otoritesiz toplum. Dini mezheplerin, yargının, idari yö
netimin, polisin, devlet eğitiminin, harbiyenin, bahriyenin
vb. kaldınlması, bütün bunlar, eksiksiz Stirner'vari lafazan
lıklarla ileri sürülüyor.
Bu reçete hakkında ne düşündüğünü aynntılı olarak
bana yaz. Selam.
Senin K. Marx
Fransızca yazıldı.
tık kez, Der Briefwechsel zwischen
F. Engels und K. Marx, Bd. I,
Stuttgart 1913"te yayınlandı.
32
ENGELS'TEN LONDRA'DAKİ MARX'A
33
yük bölümüyle o da kabul ediyor ve bu, yukarda, proletarya
yı yeniden burjuvazi yerine koyuyormuş gibi görünmekten
başka bir şey olmayan girişimle -sözde-hegelci bir oyunla
ortaya çıkıyor. Bireşimsel bölümü henüz okumadım. L.
Blanc, Robespierre, Rousseau ile yaptığı polemikte, tek-tük
pek fena sayılmayacak yerler var, ama bütünüyle bakıldığın
da, örneğin demokrasiden sözederken, ve tamamıyla Neue
Preussische Zeitung'un9 ve tümüyle eski tarih okulunun10
anlayışı içinde kişi sayısı üzerine tumturaklı sözler ettiği ve
bir okul çocuğuna yaraşır küçük pratik düşüncelerden yola
çıkarak, hiç çekinmeden gerçek sistemler kurmaya kalkıştığı
zaman yaptığı siyasal eleştiriden daha kasıntılı ve daha ya
van bir şey olamaz. Hele şu "iktidar" ile "özgürlük"ün uyuş
maz karşıtlar olduğu ve hiçbir hükümet biçiminin, kendisi
ne, ona neden boyun eğınesi gerektiği konusunda doyurucu
bir ahlaki neden ileri süremeyeceği, ne büyük bir düşünce!
Hay allah, bu durumda iktidar ne işe yarar ki?
Bir de, bay Ewerbeck'in, ona, Manifesto'nun1 1 kendi çevi
risini verdiğinden eminim, kimbilir, belki de, bu nedenle se
nin Revue'deki makalelerinin 12 çevirilerini de vermiştir. Ör
neğin, siyasal iktidarın, bir sınıfın başka bir sınıfı ezmek için
örgütlü gücünden başka bir şey olmadığı ve uzlaşmaz sınıf
karşıtlıkları ortadan kalktığı zaman ortadan kalkacağı gibi
bir dizi önemli fikrin bunlardan aşınlmış olduğu kuşku gö
türmez. Ayrıca, 1848'den bu yana Fransız hareketi üzerine
birçok önemli fikir. Bütün bunları senin kendisine karşı yaz
dığın kitaptaı3 bulduğunu sanmıyorum.
Almanca yazıldı.
İlk kez, Der Briefwechsel zwischen
F. Engels und K. Marx, Bd. I,
Stuttgart 1913'te yayınlandı.
34
MARX'TAN MANCHESTER'DEKl ENGELS'E
lendi.
Fransızlar çok kalabalık olarak geldiler ve İtalyanlara
karşı içten hoşnutsuzluklannı açıkça ortaya koydular.
" Genç Fransa"nın (işçi olmayan) temsilcileri bütün ulu
sal-toplulukların ve uluslann "prejuges surannes'' ["eskimiş
önyargılar"] olduğunu savunuyorlardı. Prudoncu stirnercilik:
her şey küçük "groupes" ["gruplar"] ya da "communes"
["komünler"] olarak bölünüyor, bunlar da sonra bir "birlik"
oluşturuyorlar, ama bir devlet değil. Ve insanlığın bu "birey
selleşmesi" kendini gösterirken ve eksiksiz "mutualisme"ı5
. 35
["karşılıklı yardımlaşma"] gelişirken, öteki ülkelerde tarih
akışını durduracak ve tüm dünya, Fransızların bir toplum
sal devrim yapacak kadar olgunlaşmalarını bekleyecek. O
zaman onlar bizim gözümüzün önünde bu deneyimi gerçek
leştirecekler, ve geri kalan dünya da bu deneyimin etkisiyle
aynı şeyi yapacak. Fourier'nin de falanster modelinden 16
beklediği tamıtamına buydu. D 'ailleurs [zaten] "toplumsal"
soruna eski dünyanın "superstitions"uyla ["boşinanlarıyla"]
engel olanların tümü "gerici"dirler.
Dostumuz Lafargue'ın ve onunla birlikte ulusal
topluluklan ortadan kaldıranların, bize "Fransızca" olarak,
yani burada bulunanların 9/lO'unun anlamadıklan bir dille
seslendiklerini belirterek konuşmama başladığımda, İngiliz
ler bir hayli güldüler. Sonra, Lafargue'ın, farkında olmadan,
ulusal-toplulukların yadsınmasından, açıkça, bu toplulukla
rın Fransız ulusu modeli tarafından absorbtion'ını [soğurul
malannı] anladığını belirttim.
Genellikle, durum karmaşık, çünkü, hem İngilizlerin
akılsızca ltalyan-severliklerine, hem de bu eğilime Fransız
ların yanlış muhalefetine karşı çıkmak gerekiyor. Özellikle
de, Birliğimizi, tek yanlı bir yola sürükleme tehlikesi göste
ren her çıkışı önlemek gerekiyor.
Selam.
Senin K M.
Almanca yazıldı.
İlk kez, Der Briefwechsel zwischen
F. Engels und K. Marx, Bd. I,
Stuttgart 1913'te yayınlandı.
36
MARX'TAN HANOVER'DEKI LUDWIG KUGELMANN'A
37
Özgürlük bahanesiyle, anti-hükümetçilik ya da her türlü oto
riteye düşman bireycilik bahanesiyle, 16 yıldan beri sessiz
sedasız dünyanın en yüzkarası zorbalığına katıanan bu bay
lar, gerçekte, prudoncu tarzda idealize edilen bayağı buıjuva
ekonomisini öğütlernekten başka bir şey yapmıyorlar! Proud
hon çok büyük bir kötülük yaptı. Onun ütopyacılan sözde
eleştirisi, ütopyacılara sözde karşı çıkması (bir Fourier'nin,
bir Owen'ın vb. ütopyalan yeni bir dünyanın öngörüsünü ve
imgesel dışavurumunu taşıdıklan halde, o, kendisi bir kü
çük-buıjuva ütopyacısından başka bir şey değildir) başta "je
unesse brillan te"ı ["parlak gençliği"], öğrencileri, sonra işçile
ri ve özellikle de lüks maddelerin yapımında çalıştıklann
dan, farkında olmadan işe yaramaz eski-püskülere pek tut
kun olan Parislileri büyüledi. Bilisiz, kendini beğenmiş,
kasıntı, kurumla şişinen bu adamlar, üyelerinin sayısıyla
hiçbir orantısı olmayan bir sayıda kongreye katılarak nere
deyse her şeyi berbat ediyorlardı. Raporda, adlannı verme
den, hak ettikleri davranışı göstereceğim kendilerine.
Sizin K. Marx
Almanca yazıldı.
İlk kez Die Neue Zeit,
Bd. 2, nQ 2, 1901-1902'de yayınlandı.
38
MARX'TAN PARİS'TEKİ PAUL LAFARGUE'A
39
saçma bir tehdit olur. Düşününüz bir kere, örneğin, yankiler
kılıçlanyla köleliği kaldıramasaydılar, köleler üzerinde miras
hakkının kaldınlmasına karar vermek ne ahmaklık olurdu!
Bütün bu teori, ekonomik rejimimizi hukuk sistemimizin te
meli ve kaynağı olarak göreceği yerde, bugünkü hukuk siste
mimizi ekonomik düzenimizin temeli sayan eskimiş bir ülkü
ye dayanmaktadır! Bakunin'e gelince, onun bütün istediği,
kendi kafasından, kendi buluşu bir program uyduruvermekti.
Voila tout. C'etait un programme d 'occasion.*
2) "L'egalite des differen tes classes".** Bir yandan sınıfla
nn süregiden varlığını, ve öte yandan, bu sınıflann üyeleri
nin eşitliğini varsaymak, bu saçmalama, "özel görevi" bize
teoriyi öğretmek olan bu utanmazın bilisizliğini ve bu açık
gözün laubaliliğini hemen gözler önüne seriyor.
3) Işçi sınıfı politikayla uğraşmamalıdır. Onun işi sendi
kalarda örgütlenmekle sınırlıdır. Günün birinde, sendikalar
Enternasyonalin yardımıyla, varolan bütün devletlerin yerle
rini alacaklardır. Görüyorsunuz, benim öğretimi nasıl da bir
karikatür haline getirmiş! Varolan devletlerin bir birlik hali
ne dönüşmeleri bizim sonal amacımız olduğuna göre, hükü
metleri, egemen sınıfın bu büyük sendikalannı, bırakalım
canlan istedikleri gibi hareket etsinler, çünkü onlarla uğraş
mak, onlan tanımak anlamına gelir. Buyur! Eski sosyalistler
de aynı akılla şöyle diyorlardı: ücretler sorunuyla uğraşma
malısınız, çünkü siz ücretli emeği ortadan kaldırmak istiyor
sunuz, eh, kapitaliste karşı ücretierin yüksekliği düşüklüğü
konusunda savaşım vermek, ücretlilik sistemini tanımak de
mektir! Bu eşek, her sınıf hareketinin, sınıf hareketi niteli
ğiyle, zorunlu olarak siyasal bir hareket olduğunu ve her za
man da böyle olduğunu bile anlamamış.
Işte Muhammed-Bakunin'in, Kuransız bir Muham-
med'in, bütün teorik yükü bu.
Ingilizce yazıldı.
Ilk kez, Annali, an 1, Milano 1958
derlemesinde yayınlandı.
* Işte hepsi bu. Bu, basmakalıp bir programdı. -ç.
** Farklı sınıflann eşitliği. -ç.
40
ENGELS'TEN BERLETTA'DAKl CARLO CAFIERO'YA19
41
tasa çekmeden güzel güzel belediye sarayına geldiler, Baku
nin'i kapı dışan ettiler ve bir saat geçmeden devleti yeniden
yerine oturttular. Her ne olursa olsun Bakunin, kendi teori
lerinin temeli üzerinde bir tarikat kurdu, Fransız ve İsviçre
işçilerinin küçük bir bölümü, İspanya'da bizimkilerin pek
çoğu, İtalya'da Caporusso ve arkadaşlan ona katıldılar; tam
da Caporusso adına yaraşam yaptı: onun bir Rus şefi var
şimdi.
Bizim Birliğimiz, aynı amaca varmayı, yani işçi sınıfını
korumayı, ilerietmeyi ve tüm bağımlılıklardan kurtarınayı
(Birlik Programının 1 . Maddesi) isteyen çeşitli ülkelerin işçi
dernekleri arasında bir iletişim ve işbirliği yaratmak için ku
rulmuştu. Bakunin ve arkadaşlannın özel teorileri, bu mad
deyle çelişik olmadığı için, onlann da üye olarak kabul edil
melerine ve kendi düşüncelerini meşru bütün olanaklan kul
lanarak yaymak için ellerinden geleni yapmalanna izin ve
rilmesine karşı çıkan olmadı. Bizim Birliğimizde her çeşitten
adam var, komünistler, prudoncular, trade-unioncular, koo
peratifçiler, bakuninciler, vb. , ve Genel Kurulumuz bile ol
dukça değişik görüşte adamlardan oluşuyor.
Birliğimiz bir mezhep ( secte) haline geldiği anda, işi bi
ter. Bizim gücümüz, programımızın 1. maddesini geniş bir
biçimde yorumlayışımızdan, yani Birliğin tüm üyelerinin işçi
sınıfının tam kurtuluşu özlemini taşımalanndan gelmekte
dir. Ne yazık ki, bakuninciler, bütün softalara özgü bu dar
görüşlülükleriyle bundan hoşnut değillerdi. Onlara göre, Ge
nel Kurul gericilerden oluşmaktadır ve Birliğin programı ye
terince açık değildir. Tanntanımazlık ve materyalizm (ki Ba
kunin bunları biz Almanlardan almıştır) onlann kanısınca
zorunlu olmalıdır, mirasın ve devletin kaldınlması, vb. prog
ramımıza alınmalıdır. Ama Marx ve ben, bütün üyelerimizin
çoğu gibi Bakunin kadar eski ve inanmış tanntanımazlar
dan ve materyalistlerdeniz; miras hakkının anlamsız bir şey
olduğunu biz de Bakunin kadar biliyoruz, ancak şu farkla ki,
biz, miras hakkının kaldınlmasını bütün kötülüklerden kur
tulmak olarak gösterıneyi yerinde ve önemli bulmadık; dev-
42
letin kaldınlmasına gelince, bu, bizim de toyluğumuzda sık
kullandığımız eski bir Alman felsefi söylemidir. Ama bütün
bunlan programımıza sokmak, üyelerimizin pek çoğunu ken
dimizden uzaklaştırmak ve Avrupa proletaryasını biraraya
toplayacak yerde bölmek demek olurdu. Bakuninci programı
Birliğin programı olarak kabul ettirme yolundaki çabalar ha
şan sağlamayınca, Birliği dolaylı yollardan buraya getirme
ye kalkışıldı. Bakunin, Cenevre'de, bizim Birliğimizden fark
lı, uluslararası bir örgüt olacak olan Sosyalist Demokrasinin
lttifakını20 kurdu. Şubelerimizin "en radikal kafalan", baku
ninciler, her yerde bu Ittifakın şubelerini kuracaklardı, ve bu
şubelerin Cenevre'de ayn bir Genel Kurula (Bakunin'e) bağ
lanmalan ve bizimkilerden ayn ulusal kurullara sahip olma
ları uygun görülüyordu; bizim Genel Kurulumuzda, İttifak,
sabah bizimle birlikte oturuma katılacak, gün boyunca da
kendi özel kongresini yapacaktı.
Bu güzel plan Kasım 1868'de Genel Kurula sunuldu. An
cak, 22 Aralık 1868'de, Genel Kurul, bu düzenlemeyi, Birliği
mizin tüzüğüne aykırı bularak geri çevirdi ve İttifakın şube
lerinin ancak her biri ayn ayn olmak üzere kabul edilebile
ceğini ve İttifakın ya kendini dağıtmaya karar vermesi ya da
Enternasyonale bağlı olma durumuna son vermesi gerektiği
ni açıklıyordu. 9 Mart 1869'da Genel Kurul, İttifak şubeleri
nin Uluslararası (Enternasyonal) Emekçiler Birliği Şubeleri
ne dönüştürülmesine bir engel olmadığını İttifaka bildirdi.
İttifakın dağıtılınasına ve şubelerinin Enternasyonale girme
sine kesin olarak karar verildiği takdirde, yönetmeliğimize
göre, her yeni şubenin yerini ve üye sayısını kurula bildir
mek gerekiyordu. Bu koşullar hiçbir zaman tam olarak yeri
ne getirilmedi, İttifak, Fransa ve İsviçre dışmda hiçbir yerde
benimsenmedi, Fransa ve İsviçre'de de sonunda bölünmeye
yolaçtı: yaklaşık 1.000 kadar bakuninci -bizimkilerin onda
birinden az- Fransız ve İsviçre federasyonundan çekildiler
ve Genel Kurula başvurarak, kendilerinin ayn bir federas
yon olarak tanınmasını ve kabul edilmesini istediler, kurul
da, hiç kuşkusuz, bu isteğe karşı çıkmayacaktır. İşte görü-
43
yorsunuz, bakunincilerin hareketinin başlıca sonucu, saflan
mızda bir bölünmeye yolaçmak olmuştur. Hiç kimse onların
kendi özel dogmalannın karşısına engel dikmedi, ama bu on
lara yetmiyordu, ve onlar tüm üyelerimize kumanda etmek
ve kendi öğretilerini herkese kabul ettirmek istediler. Ödevi
miz olduğu gibi, biz, onlara yaptıklannın karşılığını verdik;
bununla birlikte, onlar bizim öteki üyelerimizle birlikte doğ
rudürüst birarada bulunmayı kabul ederlerse, onlan dışan
atmaya ne hakkımız, ne de isteğimiz var. Ancak bir de şu
var, acaba bu gibi unsurlan önemsemek uygun mudur değil
midir ve bu özel bağnazlığa hatıp çıkmamış İtalyan şubeleri
ni bizden yana kazanabilirsek kuşkusuz onlarla daha iyi ça
lışabiliriz. Siz Napali'de bulacağınız durum ve koşullara göre
buna kendiniz karar verebileceksiniz.
İtalyanca yazıldı.
lık kez, La Societiı,
n· 4, 1951'de yayınlandı.
44
FRİEDRİCH ENGELS
45
aracı nedir? Proletaryanın siyasal egemenliği, söz geçirirliği,
ama bu her bir yandan onay görünce, şimdi bizden siyasete
kanşmamamız isteniyor! Bütün çekiruserciler kendilerine
devrimci diyorlar, hem de en üstün devrimciler. Ama dev
rim, en üstün siyasal eylemdir; devrimi kim istiyorsa onun
aracını da, yani devrimi hazırlayan, işçileri devrim için eği
ten siyasal eylemi de isternek zorundadır, siyasal eylem ol
madan işçiler, savaşımın hemen ertesinde Favrelar'ın, Pyat
lar'ın oyununa geleceklerdir. Ancak yapılması gereken siya
set işçi siyasetidir; işçi partisinin, herhangi bir bmjuva par
tisinin kuyruğu olarak değil, ama kendi amacı, kendi siyase
ti olan bağımsız bir parti olarak kurulması gerekir.
Siyasal özgürlükler, toplanma özgürlüğü, dernek kurma
özgürlüğü ve basın özgürlüğü, işte bizim silahlanmız, peki
bunlan elimizden almak istiyorlarsa biz kollanmızı kavuş
turmalı ve çekimser kalmalıyız öyle mi? Deniyor ki, her tür
lü siyasal davranış, şeylerin varolan durumunun kabul edil
mesi anlamına gelir. Ama şeylerin bu durumu, bize gene o
duruma karşı çıkmak, onu protesto etmek olanaklannı ver
diği zaman, bu olanaklan kullanmak, bu varolan durumu
kabul etmek demek değildir.
IX
lŞÇl SINIFININ SİYASAL EYLEM! ÜZERİNE
47
deki bizim en ilerdeki amacımızın, işçi sınıfının iktisadi kur
tuluşu sonal amacımızın gerçekleştirilmesine yönelen her si
yasal hareketi desteklemek de özel görevleridir." diyen Genel
Kurulun -1870 plebisitinin24 öngününde Fransız Enternas
yonalcilerinin sözde komplolar üzerine- yayınladığı bildirisi
gözönünde bulundurularak;
Tüzüğün asıHanna tam uygun olmayan çevirilerinin
Uluslararası Emekçiler Birliğinin gelişmesine ve eylemine
zararlı olan yanlış yorumlara yolaçması dolayısıyla;
Emekçiler yönünden gelen her türlü kurtuluş çabasını
zor yoluyla boğmaya çalışan kaba güce başvurarak sınıflar
aynmını ve bundan doğan mülk sahibi sınıflann siyasal ege
menliğini sürdürmeyi kendine hak gören çığnndan çıkmış
bir gericilik karşısında;
aynca, mülk sahibi sınıflann bu kolektif iktidan karşı
sında, proletaryanın, ancak, sınıf olarak, mülk sahibi sınıflar
tarafından kurulmuş bütün eski partilere karşıt, ayn bir si
yasal parti olarak örgütlenerek hareket edebileceği;
proletaryanın siyasal parti olarak bu kuruluşunun top
lumsal devrimin ve onun en üstün amacının sınıflann kaldı
nimasının başanya ulaşmasının güvence altına alınması
için zorunlu olduğu;
iktisadi savaşımlarla daha şimdiden elde edilmiş olan iş
çilerin güçlerinin birliğinin, sömürücülerin siyasal iktidanna
karşı savaşımda, bu sınıfın elinde kaldıraç olarak da hizmet
etmesi gerektiği gözönünde bulundurularak,
Konferans, Enternasyonal üyelerine anımsatır:
İşçi sınıfının savaşkan durumunda, iktisadi hareketi ve
siyasal eylemi çözülmezcesine birleşmiştir.
48
MARX'TAN NEW YORK'TAKİ FRIEDRICH BOLTE'A
49
çalışan hiziplere ve amatör girişirolere karşı, Genel Kurulun
sürekli savaşımının tarihi olmuştur. Bu savaşım, kongreler
de, ama daha çok da Genel Kurulun tek tek şubelerinin her
biriyle yaptığı görüşmelerle yürütülmüştür.
Paris'te, prudoncular (yardımlaşmacılar) da Birliğin ku
rucularından olduklarından, ilk yıllarda, doğal olarak dizgin
leri ellerinde tuttular. Daha sonra, onlara karşı muhalefet
tarafından, Birlikte, doğal olarak, ortaklaşacı (kolektivist),
olgucu (pozitivist) vb. gruplar kuruldu.
Almanya'da - lasalcı klik. Bizzat ben, ünlü Schweitzer
ile iki yıl yazıştım. Lassalle'ın örgütünün, basit bir hizipten
başka bir şey olmadığını, ve dolayısıyla, Enternasyonalin uğ
runda çaba gösterdiği gerçek işçi hareketinin örgütlenmesine
düşman olduğunu çürütülmez bir biçimde kanıtlayarak [gös
terdim] . Onun, bunları anlamamak için "nedenleri" vardı.
1868'in sonunda, Rus Bakunin, Enternasyonalin bağrın
da, d 'Alliance de la Democra tie Socialiste* adı altında une
deuxieme In ternationale ayant lui pour che[,** oluşturmak
amacıyla Enternasyonale girdi. O -hiçbir teorik bilgisi ol
mayan adam- her ayrı organda, Enternasyonalin bilimsel
propagandasının temsilcisi olmak ve bu propagandayı Enter
nasyonalin içindeki bu ikinci Enternasyonalin özgül görevi
haline getirmek iddiasındaydı. Onun programı sağdan sol
dan araklamalarla yüzeysel bir biçimde oluşturulmuş bir
yutturmacaydı - sınıfların eşitliği ( !), toplumsal hareketin
çıkış noktası olarak miras hakkının kaldırılması (sensimon
cu saçmalık), birlik üyelerine bir dogma olarak dayatılan
tanrıtanımazlık, vb., ve başlıca (prudoncu) dogma olarak da
siyasal hareketten kaçınmak.
Bu çocuk masalı, işçi hareketinin maddi koşullarının he
nüz az gelişmiş olduğu İtalya'da ve İspanya'da ve İsviçre'nin
Fransızca konuşulan bölgesi ile Belçika'da da bazı kendini
beğenmiş, hırslı ve boşkafalı doktrinerler arasında yankı
buldu (ve aynı düşüncede olan birkaç yandaş da var).
50
Bay Bakunin için, öğreti (Proudhon'dan, Saint-Si
mon'dan, vb. dilencililde topladığı eski-püsküler) ikincil bir
şey -kişi olarak kendi değerini sergilemenin basit bir ara
cı- idi, hala da öyledir. O teorisyen olarak ne kadar sıfırsa,
entrikacı olarak cevheri onun içindedir.
Genel Kurul, (bir dereceye kadar Fransız prudonculan
nın, özellikle de Fransa 'nın güneyindekilerin destekledikleri)
bu fesatla yıllarca savaşmak durumunda kaldı. Sonunda,
Konferansın ı, 2, ve 3, IX, XVI ve XVII. kararlanyla25 uzun
zamandan beri hazırlanmış olan darbeyi indirdi.
Genel Kurulun Fransa'da savaştığı şeyi Amerika'da des
teklemeyeceğini söylemeye gerek yoktur. ı, 2, 3, ve IX sayılı
kararlar, şimdi New York komitesine, hizipler ve amatör grup
lar olarak ne varsa hepsine son vermek, gerektiğinde de onlan
kapı dışan etmek için meşru silahlan vermiş bulunuyor.
Nota bene:* Siyasal hareket konusunda:
İşçi sınıfının siyasal hareketinin son amacı, doğal olarak
siyasal iktidan kendisi için ele geçirmektir, ve bunun için,
kuşkusuz, işçi sınıfının önceden örgütlenmesi, belli bir geliş
me aşamasına ulaşmış ve doğrudan işçi sınıfının iktisadi sa
vaşımlanndan doğmuş bir örgütlenme zorunludur.
Ama öte yandan, işçi sınıfının, sınıf olarak, egemen sınıf
ıara karşı koyduğu ve dıştan bir baskı ile onlan zorlamaya
çalıştığı her hareket, siyasal bir harekettir. Örneğin, grevler
vb. yoluyla şu ya da bu fabrikada ya da sanayi kolunda kapi
talistleri işgününü kısaltınaya zorlama girişimi salt iktisadi
bir harekettir, buna karşılık, sekiz saatlik işgünü vb. gibi bir
yasa yayınlamayı amaçlayan hareket, siyasal bir harekettir.
Ve böylece işçilerin her yerde birbirinden ayn iktisadi hare
ketleri siyasal bir hareket doğurur, yani kendi çıkarlannı ge
nel bir biçimde, toplumsal olarak zorlayıcı genel bir güce sa
hip olan bir biçimde gerçekleştirmek için bir sınıf hareketi
doğururlar. Bu hareketler, önceden belirli bir örgütlenmeyi
varsayariarsa da, kendileri de, bir o kadar, bu örgütlenmeyi
geliştirmenin araçlandırlar.
51
İşçi sınıfı, kolektif güce karşı, id est* egemen sınıflann si
yasal gücüne karşı kesin bir kampanyaya girişebilmek için
örgütlenmesini henüz yeterince geliştinnemiş olduğu du
rumlarda, her ne olursa olsun, siyasette egemen sınıflann
bize gösterdikleri düşmanca tutuma karşı sürekli bir ajitas
yonla bu amaca varmak ereğiyle yetiştirilmelidir. Bunun ter
si durumlarda, Fransa'da Eylül Devriminin26 gösterdiği gibi,
ve bir ölçüde, İngiltere'de şu ana kadar bay Gladstone ve or
taklannın ha.la başanyla yürüttükleri oyunun da gösterdiği
gibi, egemen sınıflann elinde bir oyuncak olarak kalır . . .
* Yani. -ç.
52
ENGELS'TEN MADRİD'DEKl PAUL LAFARGUE'A
dılar, kimi kişilere, bir dış iradenin, yani bir otoritenin zorla
ması olmadan hiçbir ortak eylemin olanaklı bulunmadığını,
ister oy veren çoğunluğun iradesi olsun, ister yönetici bir ko
mitenin ya da bir tek adamın iradesi olsun, bu iradenin, her
zaman ona karşı olanlara kabul ettirilen bir irade olduğunu
bilirlerdi; ama bu tek ve yönetici irade olmadan, hiçbir elbir
liği ( cooptkation) olanaklı değildir. Bir yönetim olmadan,
yani otorite olmadan işletin bakalım Barselona'nın büyük
fabrikalanndan birini! Ya da her makinistin, her ateşçinin,
53
vb. , tam bulunması gerektiği anda yerinde bulunduğundan
kesin olarak emin olmadan bir demiryolunu yönetiniz baka
lım! O yiğit Bakunin'in, hiç kimsenin yerinde bulunmaması
nı öngören ilkelere göre yönetilen, yönetmeliklerio otoritesi
ne, toplumda olabilecek herhangi bir durumda Basel kongre
sinin27 kurallarından çok daha otoriter olan bu kurallara
katıanmaktan hoşlanmayan bir demiryolu işletmesinin bir
vagonuna koca gövdesini emanet edip etmeyeceğini bilmek
isterdim doğrusu! Bütün bu aşırı radikal ve devrimci atıp
tutmalar, fikirlerio kopkoyu sefaletini, ve toplumun günde
lik yaşamının içinde oluşup geliştiği koşullardan tam anla
mıyla habersiz olduğunu gizlemekten başka bir işe yaramı
yor. Peki gidin öyleyse, bir gemideki, gemicilerin "hem de gö
nül rızasıyla kabul ettikleri tüm otoriteyi" kaldırın!
Fransızca yazıldı.
İlk kez, F. Engels, P. et L. Lafargue,
Correspondance, c. 1, Paris, 1956"da yayınlandı.
54
FRlEDRlCH ENGELS
55
bağlılığın her zamandan daha çok zorunlu olduğu bu anda,
tam bu anda, Enternasyonal üyelerinden küçük bir grup,
kendi açıklamasına göre günden güne azalan bir grup, İsviç
re'nin bir yerinde, Birlik üyeleri arasında aynlık tohumlan
saçmak üzere bir genelge yayınlamayı pek yerinde görmüş
tür. Kendilerine Jura Federasyonu adını takan bu grup,
özünde, Bakunin'in yönetiminde, iki yılı aşkın bir süreden
beri, İsviçre'nin Fransızca konuşulan bölümündeki birliği
baltalayan, çeşitli ülkelerdeki aynı kafadan ünlü kişilerle
büyük bir gayretkeşlikle sürdürdükleri özel yazışmalanyla
Enternasyonalin oybirliğiyle yürüttüğü eyleme karşı çıkan
bu aynı kişilerden oluşmaktadır. Bu entrikalar İsviçre sınır
lan içinde kaldığı ya da gizli kapaklı yürütüldüğü sürece,
biz, bunlan ortalığa yaymak istemiyorduk, ama şimdi bu adı
geçen genelge bizi bunu yapmaya zorluyor.
Genel Kurulun, bu yıl, bir kongre değil de bir konferans3 ı
için çağn çıkarmış olmasına dayanarak Jura Federasyonu,
kendi SonviiHer kongresinde, 12 Ekimde, Enternasyonalin
bütün şubelerine hitap eden bir genelgeyi kabul etti; genelge
çok sayıda basılmış ve dünyanın her ülkesine dağıtılmıştı, ve
içinde, Enternasyonal şubelerine, derhal bir kongrenin top
lantıya çağnlması üzerinde direnmeleri öneriliyordu. Kongre
yerine neden bir konferans konulması gerektiği, hiç değilse
bizim için Almanya ve Avusturya'da gün gibi açıktı. Biz, de
legelerimizi bir kongreye yollasaydık, bunlar dönüşlerinde
kesin olarak tutunacaklar ve hapse atılacaklardı; İspanya,
İtalya ve Fransa delegeleri aynı durumda bulunuyorlardı.
Açık tartışmalann yapılmadığı, yalnızca çalışmalann konu
şulduğu bir konferans pekala olabilirdi, çünkü delegelerin
adlannı herkes bilmeyecekti. Konferansın, ilke sorunlannı
çözümleyememek ya da program ve tüzüğe değişiklikler geti
rernernek ve genellikle yasama niteliğinde önlemler alama
mak gibi bir eksikliği vardı: konferans, program ve tüzükteki
örgütlenme ilkelerinin ve kongrelerde alınan karariann
daha iyi uygulanmasını sağlayacak çalışma kararlan almak
la yetinmek zorundaydı. Ancak, içinde bulunulan koşullar
56
gözönünde bulundurulduğunda, bundan fazlasını yapmak da
gerekmiyordu: o an için kesinlikle vazgeçilmez önlemlerin
alınması sözkonusuydu ve bunun için de bir konferans yeter
liydi.
Kaldı ki, konferansa ve kararianna karşı yapılan saldın
lar bir bahaneden başka bir şey değildi. Öte yandan, adı ge
çen genelge, konferansa ve kararianna şöyle bir değinip geçi
yor. Tersine, genelgenin yazarlan, hastalığın nedenlerini çok
daha derinlerde görüyorlar. Onlar, program ve tüzüğe ve
kongrelerin önceki kararianna göre, Enternasyonalin, "ister
se işçilerin kendi gönüllerince onayladıklan, seçilmiş bir oto
rite olsun, her türlü yönetici otoritenin dışında", işçilerin
gene kendileri, yani işçiler tarafından kurtanlmalannı amaç
edinen özgür bir "özerk şubeler federasyonu"ndan başka bir
şey olmadığını öne sürüyorlar.
Bu durumda, Genel Kurul, "basit bir iletişim ve istatistik
bürosu"ndan başka bir şey olmuyor. Ama bu ilk temel ilke,
kısa sürede, ilkin Genel Kurula yeni üyeleri alma hakkının
tanınmasıyla, daha sonra da, asıl önemlisi, Genel Kurulun
bazı şubeleri, bir sonraki kongre toplanıncaya kadar geçici
olarak örgütten çıkarma ve kongre kararlanndan önce uyuş
mazlıklan kestirip atma hakkını veren Basel Kongresinin
kararlanyla sözde çiğnenmiş oluyor. Böylece Genel Kurulun
eline tehlikeli bir iktidar teslim edilmiş oluyormuş ve özerk
şubelerin özgür birliği, kendi gönlünce bu şubelerin örgüte
kabulünü reddedebilecek ya da eylemlerini askıya alabilecek
bir Genel Kurulun eli altına verilmiş "tam disiplinli şubele
rin" hiyerarşik ve otoriter bir örgütü haline dönüştürülmüş
oluyormuş.
Kendini savunabilecek yetenekteki bir örgütün değerini
yeterince anlayabilen Alman okurlanmız, bütün bunlan çok
garip bulacaklardır. Böyle olması çok doğal, çünkü bay Ba
kunin'in burada tüm görkemiyle ortaya çıkan teorileri bugü
ne kadar Almanya'ya sızmamıştır. Demek ki, her şeyden ön
ce bayrağı üzerine işçi sınıfının kurtuluşu uğruna savaşım
sloganını yazan bir işçi örgütünün başında bir yürütme ko-
mitesi değil de, basit bir yazışma ve istatistik bürosu olması
gerektiği ortaya çıkıyor! Yalnızca işçi sınıfının kurtuluşu uğ
runa savaşım, Bakunin ve eşitlikçileri için boş bir bahanedir;
onların gerçek amacı bambaşkadır.
"Geleceğin toplumu, Enternasyonalin benimsediği örgüt
lenmenin genelleştirilmesinden başka bir şey olamaz. Öyley
se, bu örgütü bizim ülkümüze olabildiğince yaklaştırmaya
özen göstermeliyiz . ... Enternasyonal, geleceğin insan toplu
munun embriyonu, şimdiden, bizim özgürlük ve federasyon
ilkelerimizin aslına tam uygun bir imgesi olmak ve bağrın
daki otoriteye ve diktatörlüğe eğilimli her türlü ilkeyi çıka
np atmak zorundadır."
Biz öteki Almanlara gizemciliğimizden ötürü kara çalın
mıştır, ama bu nitelikte bir gizemcilikten çok uzağız biz. En
ternasyonal, Versailles'daki gibi kurşuna dizmelerin, askeri
mahkemelerin, sürekli ordulann, özel mektupların sansür
edilmesinin, Brunswick mahkemesinin!32 artık olmayacağı
gelecekteki toplumun bir ilkörneğidir. Tam da bütün gücü
müzle kendimizi savunmamız gereken bir anda, proletarya
ya, her gün, her saat, yürütmeye zorlandığı savaşımın gerek
sinimlerine uygun bir biçimde örgütlenmesi değil de, birta
kım hayalperestlerin yannın toplumu üzerine kendi kafala
nnda kurduklan, bulanık tasanınlara göre örgütlenmesi
öneriliyor! Düşünelim birazcık, bu modele göre bizim kendi
Alman örgütümüzün neye benzeyeceğini. Hükümetlerle ve
bmjuvaziyle savaşmak yerine, programımızın her maddesi
nin, kongrenin her karannın geleceğin toplumunun tasta
mam bir yansısı olup olmadığını anlamak için kafamızı pat
latacağız. Yürütme Komitesi yerine basit bir yazışma ve ista
tistik büromuz olacak. Bu büronun bütün işi, elinden geldi
ğince özerk şubeleri çekip çevirmektir - öylesine özerk
şubeler ki, bunlar, hiçbir yönetici otoriter organı, bu, onlann
kendi özgür onaylanyla kurulmuş da olsa, tanımamalıdırlar;
çünkü, tanırlarsa, gelecek toplumun ilkörneği olmakla sınırlı
olan ilk görevlerini çiğnemiş olurlar! Güçlerin birleştirilmesi,
uyum içinde yürütülen eylemler, bunlar sorun olamaz. Eğer
58
şubelerden her birinde azınlık çoğunluğa boyun eğerse, öz
gürlük ilkesine karşı büyük bir suç işlemiş ve otoriteye, zor
balığa götüren ilkeyi kabul etmiş olur! Eğer Stieber bütün
zaptiyeleriyle, eğer bütün karanlık kabine,33 eğer bütün
Prusya subaylan, emirle, onu yok etmek için sosyal
demokrat örgüte katılırlarsa, Komite ya da daha doğrusu ya
zışma ve istatistik bürosu hiçbir gerekçeyle buna karşı çık
mamalıdır; yoksa, bu, hiyerarşik ve otoriter bir örgüt oluş
turmak demek olur! Ve hele bu örgütte disiplinli şubeler hiç
olmamalıdır. Ne parti disiplini, ne güçlerin bir merkezde top
lanması, ne de savaşım araçlan! Peki nasıl olacak o zaman
gelecek toplumun ilkörneği? Kısacası, bu türden yeni bir ör
gütlenmeyle nereye varabiliriz ki? İlk hıristiyanlann korkak
ve kölece örgütlenmesine, her tekmeyi minnetle kabullenen
bu köleler kölece davranışlan sayesinde, dinlerini, zafere üç
yüzyılın sonunda ulaştırdılar, ama proletarya, bu devrim
yöntemine elbette öykünmeyecektir. Nasıl ilk hıristiyanlar
kendi imgesel cennetlerini örgütlenme modeli olarak almış
larsa, görüyorsunuz, biz de aynı biçimde bay Bakunin'in ge
lecek toplumsal cennetini örnek olarak kabul etmeliyiz, ve
savaşacağımız yerde dua etmeli ve umutla beklemeliyiz. Ve
işte bize bu gibi saçmalıklan önerenler, tek gerçek devrimci
ler olarak geçiniyorlar!
Gene Enternasyonale dönersek, şimdilik işlerin gene de
pek kötü gitmediğini söylemeliyiz. Genel Kurul, yeni bir
kongreye karar alıncaya kadar Basel Kongresinin kararlan
nı uygulamak zorundadır, ve ödevini yerine getirecektir. Ge
nel Kurul, nasıl Tolainler'i ve Durandlar'ı kapı dışan etmek
ten çekinmediyse, aynı biçimde, Bakunin bunu diktatörce
bulacak olsa da, Enternasyonalin kapısının Stieber ve ortak
lanna da kapalı olmasına gözcülük edecektir.
Peki nasıl oldu da Basel kongresinden böyle kötü karar
lar çıktı? Çok basit. Bu kararlar Belçika delegelerince öneril
miştİ ve hiç kimse onlan Bakunin ve arkadaşlan özellikle
genelgeyi imzalamış olan Schwitzguebel ve Guillaume kadar
yürekten onaylamadı. O zaman işler başkaydı, doğru. O za-
59
man bu baylar çoğunluğu almayı ve Genel Kurulu ele geçir
meyi umuyorlardı. O zaman Genel Kurula verilen tüm hak
lar bu baylara az görünüyordu. Ama şimdi iş başka. Şimdi
uzanamadıklan ciğere pis diyorlar. Şimdi, bakuninci gelecek
toplumun ününe zarar gelmesin diye, Genel Kurul basit bir
yazışma ve istatistik bürosu haline getirilmelidir.
Ve bu adamlar, ilkel hıristiyanlıktan esinieniimiş bütün
gizemci öğretileriyle birlikte Enternasyonal içinde ufacık bir
azınlık oluşturan bu meslekten sekter kişiler, Genel Kurulu
ve üyelerini, "kendi özel programlannı, kendi kişisel öğreti
lerini Enternasyonalde egemen kılmak" istemekle ve "kendi
özel düşüncelerini Birlik içinde tek başına geçerli olmaya
hakkı bulunan resmi teori gibi görmekle" kınamaktan utan
mıyorlar.
Bu gerçekten de biraz fazla ileri gitmek oluyor. Enter
nasyonalin içinde olup bitenleri izleyebilmiş olan herhangi
bir kimse bilir ki, bu aynı adamlar, yaklaşık olarak üç yıldan
bu yana, esas olarak, kendi sekter teorilerini genel program
diye Birliğe zorla kabul ettirmeye çalıştılar; başaramayınca
da elaltından bakuninci lafazanlıklan Enternasyonalin ge
nel programıymış gibi göstermeye koyuldular. Her şeye kar
şın, Genel Kurul, onların Enternasyonale katılma ya da ipsiz
sapsız sekter sözlerini kendi imzalanyla istedikleri kadar
yayma hakianna karşı çıkmaksızın bu sahtekarlıklan pro
testo etmekten başka bir şey yapmadı. Genel Kurulun bu
yeni genelgeye karşı tutumunun ne olacağını söylemek için
henüz erken.
Bu adamlar, yeni örgütlenmelerinin yardımıyla kazan
dıklan başanlannı pek güzel ortaya koydular. Gerici hükü
metlerin zor kullanarak engel çıkarmadığı her yerde Enter
nasyonal, Paris Komününden bu yana çok büyük gelişmeler
gösterdi. Son 18 ay boyunca bu baylann tek başlanna ege
men olduklan İsviçre Jurasında işler nasıl acaba? Onlann
Sonvillier kongresindeki kendi eylem raporlannı dinteyelim
bakalım (Cenevre'de yayınlanan haftalık Revolution Soda
le'in 23 Kasım sayısına bakınız):
60
" . . . Bu, müthiş olaylar, Enternasyonalin şubeleri üzerin
de kısmen moral bozucu, kısmen de yararlı bir etki meydana
getirecekti. . . . Sonra, proletaryanın buıjuvaziye karşı ver
mek zorunda olduğu o büyük savaşım gelir çatar, o zaman
gerçekler düşünüp taşınınayı ve herkesin mizacına göre dav
ranmasını zorunlu kılar. . . . Kimileri başlannı alıp giderler,
zayıflıklannı gizlerneye çalışırlar, oysa ötekiler Enternasyo
nalin temsil ettiği yenileştinci ilkeye her zamankinden daha
sıkı sanlırlar. - İşte, genellikle Enternasyonalin, özellikle
de bizim Fransız İsviçresi federasyonumuzun bugünkü iç öy
küsünün ağır basan gerçeği budur."
Burada yeni olan, bütün bunlann Enternasyonalin bağr
ında yer aldığı yolundaki ifadedir, oysa gerçekte tersi olmuş
tur. Bununla birlikte Jura Federasyonunda durumun böyle
olduğu kesin olarak doğrudur. Dinleyin bakın bu baylann
kendileri ne diyorlar bu konuda! Moutier şubesi bütün öteki
ler içinde en az zarar görenidir, ama gene de hiçbir şey elde
edememiştir.
" . . . Henüz şubeler kurulmamış sa da . . . kurulması umula-
bilir. . . . Bir işçi nüfusun son derece olumlu tutumu, Moutier
şubesinin eylemini özellikle kolaylaştırmış bulunuyor. . . .
Grange şubesi ise küçük bir sosyalist işçiler çekirdeğine in
dirgenmiş durumdadır. . . . "
İki Bienne şubesi, Komitenin mektuplannı bir kez olsun
yanıtlamadılar, Neuchatel ve Locle şubeleri de aynı durum
da; Bienne'deki üçüncü şube, "şimdilik geçici olarak düşmüş
tür", bununla birlikte, "Enternasyonalin Bienne'de yeniden
doğduğunu görme umutlan tümüyle yitirilmemiştir".
Saint-Blaise şubesi ölü; Val-de Ruz şubesi, kimbilir nasıl,
ortadan kayboldu, Locle merkez şubesi uzun bir cançekişme
den sonra dağıldı, ama şimdi yeniden diriliyor, kuşkusuz
kongre seçimleri için; Chaux-de-Fonds şubesi nazik bir du
rumda; Courtelary'nin saat dalında [çalışan -ç.] oymacı ve
menevişçiler şubesi, şu günlerde, İsviçre saatçilerinin birlik
tüzüğüyle bir meslek birliği haline dönüşüyor, demek ki, En
ternasyonale katılmayan bir derneğin tüzüğünü kabul edi-
61
yor. Aynı bölgenin merkez şubesi çalışmasını geçici olarak
durdurdu, çünkü St. Imier'li ve Sonvillier'li üyeleri iki yerel
şube kurdular (bu durum, bu merkezin, kongreye St. Imier
ve Sonvillier şubelerinin delegelerinden başka iki delege
göndermesine engel olmadı); Catebat şubesi parlak bir varlık
gösterdikten sonra, bu yerel eşrafm tezgahladığı entrikalar
karşısında pes etmek zorunda kaldı, tıpkı Corgemont şubesi
gibi; ensonu, bu an için Cenevre'de tek bir şube var.
İşte özerk şubelerin özgür federasyonunun temsilcileri
nin onsekiz aylık bir süre içinde, başlarmdaki yazışma ve is
tatistik bürosu ile yaptıklan bu, işte onlar, çok geniş ve çok
kalabalık olmasa da gene de gelişen bir federasyonu bu du
ruma getirdiler. Hem de bu, tam bir eylem özgürlüğünün bu
lunduğu bir ülkede ve başka her yerde Enternasyonalin mu
azzam başanlar elde ettiği bir dönemde oldu! Ve işte, tam
da, bize başansızlıklannın bu yürekler acısı tablosunu sun
duklan bir anda, kendilerinin kendi güçsüzlüklerinden ve
umutsuzluklanndan hoşnutsuzlukla yakındıklan bir anda,
bizden, Enternasyonali, zorla, bugünkü durumuna gelmesini
sağlayan yoldan aynimaya zorlamamızı istiyorlar; bizden,
Enternasyonalin, Jura Federasyonunu göreli bir açılıp geliş
me durumundan tam bir dağılıp bozulmaya götüren yolu tut
masım istiyorlar!
62
ENGELS'TEN TÜRİN'DEKİ CARLO TERZAGHI'YE
[İKİNCİ DEGİŞKEJ
[Müsvedde]
. . . Juracılann genelgesi,34 yazarlannın kötü niyetini orta
ya koyuyor. İlkin konferans35 konusunda aynlık çıkannaya
çalışıyorlar, işte şimdi de Basel kongresinin kararlannı, uy
gulamak zorunda olduğumuz bu kararlan, uygulamadığımız
bahanesiyle bize sataşıyorlar. Genel Kurulun otoritesini, bu
otorite herkesin özgürce onayladığı bir otorite de olsa, yadsı
yorlar. Bu otorite olmadan (onlann tenninolojisini kullan
mak için otorite diyorum) Tolain, Durand ya da Neçayev'in
hak ettikleri biçimde nasıl ödüllendirileceklerini, genelgede
söylendiği gibi şubelerin özerkliği üzerine, süslü sözlerle, ha
inlerin ve Mardochee'nin36 benzerlerinin içeri sızmalannı bu
baylann nasıl önleyebileceklerini bilmek isterdim.
Kuşkusuz, onlann şubelere tanıdıklan özerkliğe kimse
nin bir dediği yok, ancak, federal kurullara, ve son durumda
da Genel Kurula bazı haklar venneyen bir federasyonu aklın
63
alması olası değil. Peki, bu otoriter kararlan çıkaranlar ve
savunanlar kimlerdi biliyor musunuz? Genel Kurul delegele
ri mi? Hiç de değil. Bu otoriter önlemler, Belçika delegeleri
tarafından önerildi. Schwitzguebeller, Guillaumelar ve Ba
kuninler en ateşli savunuculan oldular. !şte böyle.
Bana öyle geliyor ki, onlar "otorite" ve merkezileşme te
rimlerini kötüye kullanıyorlar. Bir devrimden daha otorite."
bir şey bilmiyorum, bana öyle geliyor ki, insan, kendi irade
sini başkalarına bombalann ve tüfek merrnilerinin desteğiy
le kabul ettirdiği zaman, bütün devrimlerde olduğu gibi, bu
rada da bir otorite eylemi vardır. Paris Komününün hayatı
na malolan şey, bir merkezileşmenin ve otoritenin eksikliği
dir. Zaferden sonra otoriteyi vb. ne yaparsanız yapın, ama
savaş için bütün güçlerimizi bir tek noktada birleştirmeli ve
bir tek merkezi saldında yoğunlaştırmalıyız. Otoriteden ve
merkezileşmeden, her türlü koşul ve durumda mahkum edi
lecek iki şey gibi sözedildiği zaman, ya böyle konuşanlar dev
rimin ne olduğunu bilmiyorlar, ya da bunlar yalnız sözde
devrimcilerdir gibi geliyor bana.
64
ENGELS'TEN MlLANO'DAKl THEODOR CUNO'YA
65
görüşteyken, Bakunin, sermayeyi, devletin yarattığına, kapi
talistin, ancak devletin lütfu sayesinde sermayeye sahip ol
duğuna inanıyor. Öyleyse, asıl kötülük kaynağı devlet oldu
ğuna göre, her şeyden önce, ortadan kaldırılması gereken
devlettir ve ardından da sermaye kendi kendine ortadan
kaybolacaktır. Biz, tam tersine, diyoruz ki: Sermayeyi, tüm
üretim araçlarının bir avuç insan tarafından sahiplenilmesi
ni ortadan kaldırın, devlet kendi kendine çökecektir. Fark
büyüktür: Önce bir toplumsal devrim olmaksızın devletin or
tadan kaldırılması saçmadır; sermayenin kaldırılması tam
bir toplumsal devrimdir ve bütünüyle üretim tarzmda bir de
ğişikliği içerir. Ama Bakunin'e göre başlıca kötülük devlet ol
duğu için, devleti -yani cumhuriyet, monarşi ya da başka
türlü olsun, herhangi bir devleti- sürdürmek için hiçbir şey
yapılmamalıdır. Öyleyse her tür siyasetten sakınmak gerekir.
Siyasal bir eylemde bulunmak, özellikle bir seçime katılmak,
ilkeye ihanet demek olur. Yapılacak olan propagandayı sür
dürmek, devlete hakaret üstüne hakaret yağdırmak, örgüt
lenmek ve bü tün işçiler, dolayısıyla çoğunluk kazanıldığı za
man da bütün otoritelere son vermek, devleti ortadan kaldır
mak, onun yerine Enternasyonal örgütü koymaktır. Bin yıl
lık mutluluk döneminin başlangıcı olacak bu büyük harekete
toplumsal tasfiye deniyor.
Bütün bunlar son derece radikal görünüyor; öylesine de
basit ki beş dakikada ezberlenir; İtalya'yla İspanya'da genç
hukukçular, doktorlar ve öteki doktrinerler arasında baku
ninci teorinin hızla yayılmasının nedeni budur. Ama işçi kit
lesi, hiçbir zaman kendi ülkesindeki kamu işlerinin, onun so
runu olmadığına inandırılamayacaktır; işçi kitleleri, doğaları
gereği politiktirler ve kim ki onları, politikayı bir yana bırak
maları gerektiğine inandırmaya çalışır, sonunda o, işçiler ta
rafından bir yana atılacaktır. İşçilere, hangi koşulda olursa
olsun politikadan uzak durmayı öğütlemek, onları papazla
rın ya da burjuva cumhuriyetçilerin koliarına atmak demek
tir.
Enternasyonal, Bakunin'e göre, siyasal savaşım için de-
66
ğil, toplumsal tasfiye gerçekleşir gerçekleşmez eski devlet ör
gütünün yerini almak amacıyla kurulduğu için, bundan şu
çıkar ki, Enternasyonalin, bakuninci gelecek toplum idealine
olabildiği ölçüde yaklaşması gerekmektedir. Bu toplumda
her şey bir yana hiçbir otorite olmayacaktır; çünkü otorite =
devlet = mutlak kötülük demektir. (Bu insanlar, bir merkezi
otorite olmaksızın, son kertede karan verecek bir irade ol
maksızın bir fabrikanın nasıl işletileceğini, bir demiryolunun
nasıl kullanılacağını, bir geminin nasıl yürütüleceğini dü
şündüklerini, bize kuşkusuz söylememektedirler.) Çoğunlu
ğun azınlık üzerindeki otoritesi de sona erecektir. Her birey
ve her topluluk özerk olacaktır; ama iki kişilik bile olsa bir
toplumda her biri özerklikten vazgeçmedikçe bir toplumun
nasıl olanaklı olabileceği konusunda Bakunin bir kez daha
sessiz kalmaktadır.
Ve böylece Enternasyonal de bu modele göre düzenlen
melidir. Her seksiyon ve her seksiyondaki her birey özerk ol
mak durumundadır. Genel Konseye, kendi moralini bile bo
zacak ölçüde tehlikeli bir otorite tanıyan Basel kararlan
nın3B canı cehenneme! Bu otorite gönüllü olarak tanınmış
olsa bile, kaldırılmalıdır; çünkü otoritedir!
İşte bu aldatmacanın başlıca noktalan. . . .
Almanca yazıldı.
Ilk kez, kısaltılmış olarak
F. Engels, Politisches Vermiichtnis.
Aus unveröffentlichten Briefen,
Berlin, 1920"de ve tam olarak da
Die Gesellschaft, n• l l , Berlin 1925'te yayınlandı.
67
KARL MARX - FRlEDRlCH ENGELS
68
yor değildi. Başlangıçta hareketin kaldıraçlan olan bu sekt
ler, hareket kendilerini aşar aşmaz, ona engel olurlar: o za
man onlar gerici duruma gelirler; Fransa'daki ve İngilte
re'deki sektler, ve son olarak da yıllar boyu proletaryanın ör
gütlenmesini engelledikten sonra sonunda polisin birer aleti
haline gelen Almanya'daki lasalcılar bunun tanıklandır. Kı
sacası, astrolojinin ve simyanın, bilimin çocukluk çağı olması
gibi, sektler de proletarya hareketinin çocukluk çağıdırlar.
Enternasyonalin kurulabilmesi için proletaryanın bu aşama
yı aşmış olması gerekiyordu.
Sektlerin uyduruk ve çatışık örgütleri yanında, Enter
nasyonal, bütün ülkelerde, kapitalistlere, toprak sahiplerine
ve onlann devlet içindeki örgütlü iktidanna karşı ortak sa
vaşımlannda birbirlerine bağlı proJeterierin gerçek ve savaş
kan örgütüdür. Enternasyonalin tüzüğü de, yalnızca, hepsi
aynı amacı güden ve hepsi proletarya hareketinin ancak ana
çizgisini çizmekle yetinip hareketin teorik açıdan aynntılı
bir biçimde hazırlarup geliştirilmesini pratik savaşımın ge
reklerinin dürtüsüne ve şubelerinde yapılan düşünce alışve
rişine bırakan, aynı programı kabul etmiş; organlannda ve
kongrelerinde, aynm gözetmeksizin tüm sosyalist kanılan
benimseyen basit "işçi" derneklerini tanımaktadır.
Nasıl ki tarihsel her yeni aşamada, eski yanılgılar orta
dan kaybolduktan hemen sonra bir an için yeniden ortaya çı
karlarsa, aynı biçimde Enternasyonalin içinde de, her ne ka
dar daha az belirgin bir biçimde olsa da, sekter şubelerin ye
niden ortaya çıktığı görüldü.
İttifak, sektlerin yeniden doğuşunu çok büyük bir ilerle
me gibi kabul etmekle birlikte, kendisi, sektlerin zamanlan
nın geçmiş olduğunun inandıncı bir kanıtıdır. Çünkü, bu
sekterler, başlangıçta bazı ilerleme öğelerini temsil etmişler
se de, İttifakın programı, "Kuransız bir Muhammed"in* ye
değinde çok ses çıkaran süslü sözler ardına gizlenmiş, ancak
buıjuva ahmaklan korkutabilen ya da bonapartçı ya da baş
ka cinsten savcılar için Enternasyonalcilere karşı suç tanıtı
* Bakunin. -Ed.
69
hizmeti görebilecek birtakım hortlatılmış fikirler yığınından
başka bir şey değildir. *
Her nüanstan sosyalizmin temsil edildiği Konferans, sek
ter şubelere karşı kararı, bu kararın, Enternasyonali kendi
gerçek alanına çekeceği ve Enternasyonalin yaşantısında
yeni bir aşamanın belirtisi olacağı inancıyla oybirliğiyle al
kışladı. Bu kararla kendilerini öldüresiye dövülmüş duyum
sayan İttifak yandaşları, onu, yalnızca Genel Kurulun Enter
nasyonal üzerindeki bir başarısı gibi gördüler. . . .
Anarşi, işte sosyalist sistemlerden yalnız etiketler almış
olan ustaları Bakunin'in büyük savaş atı. Bütün sosyalistler,
Anarşiden şunu anlarlar: Proletarya hareketi, sınıfların kal
dırılması amacına bir kez erişti mi, üretici büyük çoğunluğu,
az sayıda sömürücü bir azınlığın boyunduruğu altında tut
maya yarayan devlet erki yok olur ve hükümet işlevleri basit
yönetim işlevlerine dönüşür. İttifak, işi tersinden alıyor. İtti
fak, proleter saflarda anarşiyi, toplumsal ve siyasal güçlerin,
güçlü bir biçimde sömürücülerin ellerinde yoğunlaşmasının
etkisini kırmanın en kesin aracı olarak açıklıyor. Bu baba
neyle, tam da eski dünya onu ezmeye çalışırken, Enternasyo
nalden, kendi örgütü yerine anarşiyi geçirmesini istiyor.
70
ENGELS'TEN KOPENHAG'DAKİ LOUIS PIO'YA
71
MARX'TAN MADRlD'DEKl PAUL LAFARGUE'A
Sevgili Toole, *
llişikte, Genel Konseyin işlevlerine ilişkin olarak muhalif
lere karşı yayınlanan genelgeden** bir bölüm gönderiyorum.
Tüzüğü ve kongre kararlarını somut olaylara uygulamak
için Genel Konseyin yapabileceği şey, bir hakem mahkemesi
gibi kararlar vermektir. Ama bu kararların uygulanması,
her bir ülkede Enternasyonale bağlıdır. Bu nedenle Genel
Konsey, Enternasyonalin genel çıkarlarını temsil eden bir
araç olarak işlev göremez duruma geldiği anda Enternasyo
nal kocaman bir sıfır olur. Öte yandan Genel Konseyin ken
disi, Birliğin etkin güçlerinden biridir; Birliğin bütünlüğünü
koruma ve hasımlar tarafından ele geçirilmesini önleme açı
sından vazgeçilmez bir güçtür. Şimdiki konseyin (notwith
standing all its shortcomings***) ortak düşman karşısında
* Aile .çevresinde Paul Lafargue'a verilen takma ad. -Ed.
** Bkz: s. 68-70. -Ed.
*** Eksiklikleri bir yana. -ç.
72
kazandığı moral etkinlik, Enternasyonali kendi kişisel ihti
raslarının bir aracı gibi görenlerin gururunu kırdı.
Her şeyden önce anıınsanmalı ki, bizim Birliğimiz prole
taryanın militan örgütüdür ve amatör doktrinerleri yetiştir
me derneği değildir. Şu sıralarda örgütümüzü parçalamak
pes etmek demektir. Buıjuvazi ve hükümetler için bundan
iyisi can sağlığı. Orman kaçkım Sacaze'nin Dufaure'un yasa
önerisi43 hakkındaki raporunu oku. Birlikte en çok korktuğu
ve en çok hayran olduğu nedir? "Örgütlenmesi. " .
Londra konferansından b u yana üstün bir ilerleme sağla
dık.
Danimarka'da, Yeni Zelanda'da ve Portekiz'de yeni fede
rasyonlar kuruldu. Birleşik Devletler'de, Fransa'da (ki orada
Malon ve yandaşlarının -kendi ağızlarıyla itiraf ettikleri
gibi- tek bir şubeleri yok, Almanya'da, Macaristan'da ve
(Britanya Federal Konseyinin kuruluşundan bu yana) Bri
tanya'da örgütümüz büyük ölçüde genişledi. Bu yakınlarda
İrlanda şubeleri kuruldu. İtalya'da yalnızca önemli şubeler,
Milano ve Torino'dakiler bizim; ötekilere hukukçular, gazete
ciler ve öteki doktriner buıjuvalar önderlik ediyor. (Bu arada
aklıma gelmişken söyleyeyim, Bakunin'in bana karşı kişisel
bir öfkesi var; çünkü Rusya'da bütün etkisini yitirdi; devrim
ci gençlik benim yanımda.)
Londra konferansının kararları Fransa, Amerika, Bri
tanya, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Almanya, Avusturya,
Macaristan ve İsviçre'de (Jura dışında), aynca İtalya'da da
gerçek işçi sınıfı şubeler ve son olarak Ruslada Polonyalılar
tarafından çoktan kabul edildi. Bu gerçeği tanımayanlar,
böyle yaparak hiçbir şeyi değiştiremeyecekler, yalnızca En
ternasyonalin engin çoğunluğundan, kendilerini koparmak
zorunda bırakılacaklar . . . .
73
ENGELS'TEN NAPOLl'DEKl CARLO CAFIERO'YA
[Mektubun Suretıl
74
dan ancak şu sonucu çıkarabilirim: üye olmayanlara, özerk
lik, anarşi, otoriteye karşı olma maskesi altında Enternasyo
nalin dağıtılınasını öğütleyen, buna karşılık üye olanlar üze
rinde ise, Birliğin yönetimini ele geçirmek amacıyla mutlak
bir otorite uygulayan; işçi kitlesini bir avuç aklıevvel yöneti
ciyi gözü kapalı izleyen bir koyun sürüsü sayan, Enternasyo
nalin içinde, cizvitlerin katolik kilisesinde oynarlıklan rolü
oynamaya özenen, şu bakuninci gizli derneğe, yani lttifaka
sürüklenmişsiniz demektir.
Tahminimde haklıysam, o değerli "özerkliği"nizi olduğu
gibi Papa Bakunin'in eline teslim etmekle ondan sonsuza
dek kurtulmuş olduğunuz için sizi kutlamalıyım. Ama sizin,
kusursuz bir anarşist ve bir otorite düşmanı, böylesine de
ğerli ilkelerinize bu ölçüde ihanet edeceğinize bir türlü ina
namıyorum, hele, size karşı her zaman aşın içtenlik ve aşın
güven duymuş olan bana karşı böyle alçakça bir davranışta
bulunabilmiş olmanıza hiç inanamıyorum. Bu konuda, daha
fazla beklemeden, bana, hemen bir açıklama yapmalısınız.
Selam ve selamet
Sizin F. E.
lik kez, M. Nettlau'nun
Bakunin e I'Internationale in Italia.
Dal 1864 al 1872, Cenevre 1928"de yayınlandı.
75
FRİEDR1CH ENGELS
76
line getirmek istiyor diye kınayan bu aynı adamlar, pratikte,
kendileri, yalnız otorite yanlısı değil, üstelik kesin olarak
diktatörce bir düzen içinde hiyerarşik bir biçimde örgütlen
miş gizli bir dernek meydana getiriyorlar; şubelerin ve fede
rasyonların tüm özerkliğini ayaklar altına alıyorlar; bu gizli
örgüt aracıyla bay Bakunin'in kendi kişisel ve ortodoks öğre
tisini zorla Enternasyonale kabul ettirmeye uğraşıyorlar.
Onlar ki, Enternasyonalin aşağıdan yukanya örgütlenmesi
ni istiyorlar, kendileri İttifak üyesi olarak, yukandan aşağı
gelen buyruğa alçakgönüllülükle boyun eğiyorlar. . . .
İşçi sınıfı savaşırolan tarihinde, ilk kez, b u sınıfın kendi
bağnnda tezgahlanmış, ve varolan sömürü düzenini değil de,
bu düzenle en enerjik biçimde savaşan Birliğin kendisini yık
maya yönelik bir gizli komployla karşılaşıyoruz. Bu, prole
tarya hareketinin kendisine karşı kurulan bir komplodur.
Dahası, karşılaştığımız her yerde bu komployu, politika ko
nusunda mutlak çekimserliği öğütleyen enenmiş öğretisini
görüyoruz; ve pek bir şey bilmeyen, sıradan Enternasyonalci
ler Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde izlenir ve hapse
dilirlerken, İttifakın "yiğit" üyeleri tamamıyla aynksı bir do
kunulmazlıktan yararlanmaktadırlar.
Yurttaşlar, seçme durumundasınız. Şu anda, sözkonusu
olan ne şubelerin özerkliği, ne gruplann özgür federasyonu,
ve "aşağıdan yukanya" örgütlenme, ne de iddialı ve cafeatlı
herhangi başka bir formüldür; bugünün sorunu şundan iba
rettir: sizin verdiğiniz vekillik yetkisinden başka yetki tanı
mayan adamlardan oluşmuş merkezi organlar mı istiyorsu
nuz, yoksa bu organlann, tepeden inme baskın yoluyla seçil
miş adamlardan, sizin vereceğiniz görevi, ancak, sizi, İsviç
re'deki esrarengiz bir şahsiyetin gizli yol göstermelerine
uygun olarak, bir koyun sürüsü gibi yönetmek karanyla ka
bul eden adamlardan oluşmasını mı istiyorsunuz?
Aldatıcılann bu gizli derneğinin varlığını günışığına çı
karmak, onun gücünü bitirmek demektir. İttifakın adamlan
nın kendileri de, Enternasyonalcilerin büyük çoğunluğunun,
bu derneğin varlığını tanıdıktan sonra, böyle bir örgüte bile
77
bile boyun eğeceğini sanacak kadar budala değillerdir. Üste
lik, aldatanlar ile aldatılmak istenenler arasında, İttifak ile
Enternasyonal arasında bağdaşmazlık varken.
Ayrıca, artık son kez ve kesin olarak, Birliğiınİzin bağrın
da, bu asalak cesedin bulunmasından dolayı, her gün yeni
den körüklenen iç çekişmelere son vermek gerekir. Bu çekiş
meler bugünkü buıjuva düzeni ile savaşacak durumdaki
güçleri boş yere harcamaktan başka bir işe yaramıyor. İtti
fak, işçi sınıfının düşmanianna karşı Enternasyonalin eyle
mini felce uğratarak, buıjuvaziye ve hükümetlere pek güzel
hizmet ediyor.
Öyleyse, Genel Kurul, Lahey Kongresinde, Enternasyo
nalden, bütün İttifak üyelerinin çıkartılmalannı, ve bu çeşit
ten gizli fesatiann yeniden geri gelmesini önleyebilmek üze
re gerekli yetkilerin verilmesini isteyecektir.
Genel Kurul
78
KARL MARX - FRİEDRİCH ENGELS
79
dıraç olarak hizmet etmelidir.
Toprak ve sermaye beyleri, kendi ekonomik tekellerini
korumak ve sürdürmek ve emeği köleleştirmek için her za
man siyasal ayrıcalıklanndan yararlandıklanndan, siyasal
iktidann ele geçirilmesi, proletaryanın büyük görevi haline
gelir.
5 karşı, 8 çekimser, 29 oyla kabul edilmiştir.
80
KARL MARX
Bl
zünde kendi hükümdarlığını göremez.
Ama biz, bu amaca varmak için yolların aynı olduğunu
hiç ileri sürmedik.
Ayn nitelikteki ülkelerin kurumlarını, törelerini ve gele
neklerini hesaba katmak gerektiğini biliyoruz, ve Amerika
gibi, İngiltere gibi, ve eğer kurumlannı daha iyi bilseydim,
bunlara Hollanda'yı da katacaktım, emekçilerin banşçıl yol
larla amaçlanna ulaşabilecekleri ülkelerin varlığını yadsımı
yoruz. Bu doğru ise de, Kıtadaki ülkelerin çoğunluğunda, zo
run devrimlerimizin kaldıracı olması gerektiğini de; emeğin
egemenliğini kurmak üzere, bir süre için, zora başvurmak
gerekeceğini de bilmeliyiz.
R2
FRlEDRlCH ENGELS
83
birdenbire Entemasyonalin dağılması yolunda baskı yapma
ya başlayan Barselona Federacion'u47 da kuşkusuz hep o
aynı gizli emirlere uymuştur. Çünkü Birliğimizin Ispanya'da
güçlü örgütlenmesi, Ittifakın gizli liderleri için bir tehlike ol
maya başlamıştı. Bu örgüt işçi sınıfına büyük bir güç katıyor
ve böylelikle bulanık suda balık aviamasını çok iyi bilen bu
Ittifakçı baylann gizli yönetimi için güçlükler yaratıyor.
Bir örgütü yıkınız, istediğiniz kadar suyu bulandırmış
olursunuz. Ilk iş olarak meslek örgütlerini ortadan kaldın
nız, greviere karşı savaş açınız , işçi dayanışmasını boş sözle
re indirgeyiniz, o zaman, şatafatlı, içi kof ve doktriner lafa
zanlıklannız için meydanı boş bulursunuz. Yani ülkenizin iş
çileri kendilerine dört yıllık çalışmaya malolmuş olan ve tar
tışmasız tüm Enternasyonalin en iyi örgütü olan bir eseri
yıkmanıza izin verirlerse . . .
KONUT SORUNU
[PARÇA]
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PROUDHON ÜZERİNE TAMAMLAYıCI GÖZLEMLER
VE KONUT SORUNU
86
sıyla birlikte gelişmesindedir. İkincisi: Proudhon'un sözde
"ilkeler"inin, Latin'lerde, Mülberger'in onlara yakıştırdığı
gibi belirleyici bir rol aynadıklan ve "anarşi, organisation
des forces economiques, * liquidation sociale** vb. ilkelerinin
bu ülkelerde devrimci hareketin gerçek dayanaklan haline
geldikleri" doğru değildir.
Proudhon'un her derde deva ilkelerinin, ancak Bakunin
tarafından daha da bozulmuş biçimleriyle biraz etkili olduk
lan İspanya ve İtalya'yı bir yana bırakırsak, Fransa'da pru
donculann çok küçük bir sekt oluşturduklan ve emekçiler yı
ğınının Proudhon'un liquidation sociale ve organisation des
forces economiques adı altında hazırladığı toplumsal reform
planına ilişkin hiçbir şey öğrenmeye yanaşmadığını, ulusla
rarası işçi hareketi konusunda bilgisi olan herkesin bildiği
bilinir. Komün sırasında bu çok iyi görüldü. Her ne kadar
prudoncular Komünde güçlü bir biçimde temsil edildilerse
de, Proudhon'un tasanianna uygun olarak eski toplumu tas
fiye etmek ya da ekonomik güçleri örgütlernek yolunda en
küçük bir girişimde bulunulmadı. Tam tersine. Komünün en
büyük övüncü şurada: Komün tarafından alınan ekonomik
önlemlerde, "devindirici ruh" rolünü, şu ya da bu ilkeler de
ğil, düpedüz pratik zorunluluk oynamıştır. Ve bunun içindir
ki, bu önlemler -yani fınnlarda gece çalışmasının kaldınl
ması, fabrikalarda para cezasının yasaklanması, kapalı olan
fabrikalann ve işiikierin zoralımı ve bunların işçi dernekleri
ne devredilmesi- hiç de Proudhon'un düşündüğü şeyler de
ğildi, ama Alman bilimsel sosyalizminin düşünüşüne uygun
du. Prudonculann uygulamış olduklan tek önlem, Fransız
Bankasının zoralıma çarptınlmaması oldu, ve Komün, kıs
men bu yüzden başansızlığa uğradı. Aynı şeyi blankici deni
lenler için de söyleyebiliriz: bunlar, basit birer siyasal dev
rimci olmaktan çıkarak belirli bir programı olan sosyalist bir
işçi fraksiyonu haline gelmek istediklerinde -Londra'da
mülteci olarak bulunan blankicilerin International et Revolu-
87
tion [En ternasyonal ve Devrim] adlı bildirilerinde yaptıklan
gibi- toplumun kurtanlması için ileri sürdükleri şey, Pro
udhon planının ilkeleri değil, tam tersine, hemen hemen söz
cüğü sözcüğüne, Alman bilimsel sosyalizminin, Komünist
Parti Manifestosu'nda, ve o zamandan sonra da birçok kez
ifade edilmiş olan, -sınıflann ve onlarla birlikte devletin
kaldıolmasına geçiş olarak proletaryanın siyasal eyleminin
ve diktatörlüğünün zorunluluğu- görüşleri oldu. Ve, Mül
berger, Proudhon'a yeteri kadar değer verilmemesinden, Al
manlarda "Paris Komünü de dahil, Koroüne kadar olan" La
tin hareketine karşı bir kavrayışsızlık olduğu sonucunu çıka
racak kadar ileri giderken, bize, bunun kanıtını göstersin ve
şöyle uzaktan bile olsa, Komünü, Alman Marx'ın "Enternas
yonal Genel Kurulunun Fransa'da lç Savaş Üzerine Bildiri
si" kadar doğru ve şaşmazlıkla çözümlemiş ve anlatmış olan
Latin dilinde yazılmış yapıtın adını da versin.
İşçi hareketinin Proudhon'un "ilkeler"inden doğrudan et
kilenmiş bulunduğu tek ülke Belçika'dır, ve bu yüzden bu
hareket, Hegel'in dediği gibi, "hiçbir şey ile hiçbir şeyden hiç
bir şeye"49 varıyor.
Latin işçilerini düşünce yönünden yirmi yıldır yalnızca
Proudhon'un dolaylı ya da doğrudan beslemiş olmasına bir
talihsizlik olarak bakıyorsam, bu kanıya, onun reformcu re
çetelerinin -Mülberger bunlara "ilkeler" diyor- tamamıyla
masaisı üstünlüğünden değil de, Proudhon'un kökten yanlış
olan lafazanlığının işçilerin ekonomik planda toplum hak
kındaki eleştirilerine bulaşmış olduğu ve onun etkisinin işçi
lerin siyasal eylemlerini bozduğu için vanyorum. Bundan
sonra, "Proudhon'laşmış Latin işçilerinin" mi, yoksa Alman
Iann mı -ki onlar, herhalde, Alman bilimsel sosyalizmini,
Latinlerin kendi Proudhon'lannı anladıklanndan son derece
daha iyi anlamaktadırlar- "daha fazla devrime inandıklan"
sorusunu ise, "devrime inanmış olma"nın ne anlama geldiği
bize söylendikten sonra yanıtlayabileceğiz. "Hristiyanlığa
inanan, gerçek imana inanan, Tannnın inayetine inanan"
vb. kişilerden sözedildiği duyulmuştur. Ama, devrime, dün-
88
yanın bu en güçlü hareketine İnanmak? "Devrim" dogmatik
bir din midir ki ona inanmak gereksin?
Mülberger, daha sonra, beni, onun yapıtının özenle seçil
miş terimlerine karşın, onun konut sorununu salt bir işçi so
runu gibi aldığını ileri sürmüş olmakla suçluyor.
Bu kez Mülberger'in gerçekten hakkı var. Sözkonusu pa
saja dikkat etmemişim, ve kendimi bağışlamam, çünkü, bu,
onun tüm açıklama yazısındaki eğilimin en karakteristik
noktalarından biridir. Mülberger, gerçekten de, sözü dolan
dırmadan şöyle diyor:
"Sık sık, bir sınıfpolitikası güttüğümüz, bir sınıfegemen
liğinin özlemini duyduğumuz ve buna benzer daha başka
şeyler yaptığımız gibi gülünç bir kınarnayla karşılaştığımız
için, her şeyden önce ve kesinlikle belirtiyoruz ki, konut so
runu hiç de yalnızca proletaryayı ilgilendirmez; tam tersine:
konut sorunu, gerçek anlamıyla orta sınıflar denen sınıflan,
zanatçılan, küçük-buıjuvaziyi, bütün büro memurlannı son
derecede ilgilendirir. . . . Konut sorunu, toplumsal reformla
nn, bir yandan proletaryanın, öte yandan da gerçek anlamıy
la orta sınıflann çıkarlarının m u tlak ve derin özdeşliğini or
taya çıkarmaya en elverişli görünenidir. Orta sınıflar da ki
ralık konutlar gibi bu ezici boyunduroğun acısını proletarya
kadar belki daha da fazla çekmektedirler . . . . Bu orta sınıflar,
bugün, işçilerin genç, dinç ve eneljik partisi ile ittifak halin
de, nimetlerinden ilkönce kendilerinin yararlanacaklan top
lumsal dönüşüm sürecine aktif olarak müdahale edecek
gücü bulup bulamayacaklan sorusu ile karşı karşıyadırlar."
Mülberger dostumuz, demek ki, burada, şu aşağıdaki
saptamalan yapıyor:
1' "Biz" bir "sınıf politikası" gütmüyoruz ve hiçbir "sınıf
egemenliği"ne özlem duymuyoruz. Bununla birlikte, Alman
sosyal-demokrat işçi partisi, salt bir işçi partisi olması nede
niyle, zorunlu olarak bir "sınıf siyaseti", işçi sınıfının siyase
tini güdüyor. Her siyasal parti devlet içinde iktidan ele ge
çirmeye çalıştığına göre, Alman sosyal-demokrat partisi de,
zorunlu olarak, kendi iktidannı, yani işçi sınıfının egemenli-
89
ğini, şu halde bir "sınıf egemenliği"ni kurma dileğindedir.
Zaten İngiliz çartistlerinden başlamak üzere gerçekten pro
letarya partisi olan her parti, her zaman ilk koşul olarak sı
nıf politikasını, proletaryanın bağımsız tek bir parti olarak
örgütlenmesini ve savaşımın birinci hedefi olarak da prole- ·
90
işçilerin çıkadarıyla derinlemesine özdeş ise, o zaman işçile
rin çıkarları da küçük-buıjuvalarm çıkadarıyla derinlemesi
ne özdeştir. Öyleyse, küçük-buıjuva görüş, işçi hareketinde,
proleter görüş kadar varolma hakkına sahiptir. Ve bu hakla
rm eşit olduğunu ileri sürmek de küçük-buıjuva sosyalizmi
denen şeydir.
Dolayısıyla, Mülberger, broşür olarak baskısının 25. say
fasında, "kendi doğası gereği şu üç etmeni: emek-kazanç
mülkiyet etmenini kendinde birleştirdiği ve bunların birliği
sayesinde bireye verilen gelişme yeteneği hiçbir sınır tanı
madığı için" "zanaatçılık"ı, "toplumun gerçek orta direği" ola
rak yüceltirken tamamıyla tutarlıdır. Ve gene, özellikle, bu
yeni insanların kaynağını kurutan ve "durmadan kendini ye
nileyen güçlü bir sınıfi, kaygılı bakışlarını ne yana çevirece
ğini bilemeyen bilinçsiz bir bireyler yığını" haline getiren sa
nayiyi suçlarken de tutarlıdır. Dolayısıyla, Mülberger'in in
san modeli küçük-buıjuva ve üretim tarzı modeli zanaatçı
lıktır. Peki kendisini küçük-buıjuva sosyalistleri arasına
koymakla ona kara mı çaldım?
Mülberger, Proudhon konusunda her türlü sorumluluğu
reddettiğinden, Proudhon'un reformcu planlarının nasıl tüm
toplum üyelerini küçük-buıjuvalara ve küçük köylülere dö
nüştürmeye yönelik olduğu üzerine açıklamayı sürdürmek
gereksiz olacak. Aynı biçimde, küçük-buıjuvalar ile işçiler
arasındaki sözde çıkar özdeşliği ile ayrıntılı bir biçimde uğ
raşmamız da yararsızdır. İşin özü zaten çoktan Kom ünist
Parti Manifestosu'nda yer almaktadır. (Leipzig baskısı,
1872, s. 12 ve 2 1.)*
Öyleyse incelememizden şu sonuç çıkıyor: "küçük
buıjuva Proudhon mitosu"na küçük-buıjuva Mülberger ger
çeği gelip ekleniyor. . .
91
KARL MARX
92
la bir uzlaşma yapmak anlamına gelir, o patranlar ki, sınır
landırmadan sonra da işçileri 14- 16 saat yerine 10-12 saat
sömürmekten başka bir şey yapmayacaklardır. İşçiler, 10 ya
şın altındaki kızlann fabrikalarda çalıştınlmalannı yasakla
yan bir yasa elde etmek için de zahmete katlanmamalıdırlar,
çünkü bu yolla 10 yaşın altındaki oğlan çocuklannın sömü
rüsünü durdurtamazlar: o zaman da ölümsüz ilkelerin saflı
ğını zedeleyen bir uzlaşmaya girmiş olurlar!
"Hele, işçiler, Amerikan Cumhuriyetinde olduğu gibi, büt
çesini işçi sınıfının cömertçe beslediği devletin, çalışaniann
çocuklanna ilköğretim vermekle yükümlü olmasını sağlama
ya çalışmalan hiç de gerekmez, çünkü ilköğretim, tam bir öğ
retim değildir. Bir devlet okulu öğretmeninden öğrenim gör
mektense, işçiler, yazmayı, okumayı ve sayınayı bilmesinler
daha iyi. Ölümsüz ilkeleri çiğnemektense, bilgisizlik ve günde
16 saat çalışma işçi sınıfını alıklaştırsın çok daha iyidir!
"Eğer işçi sınıfının siyasal savaşımı zor biçimlerine bürü
nürse, eğer işçiler buıjuva sınıfın diktatörlüğü yerine kendi
devrimci diktatörlüklerini koyariarsa ilkelere-karşı çok ağır
bir suç işlemiş olurlar; çünkü onlar, hergünkü yoksul ve dün
yasal gereksinimlerini karşılamak için, buıjuva sınıfın diren
cini kırmak için, silahlan bırakıp devleti yıkacaklan yerde,
ona devrimci ve geçici bir biçim vermiş olurlar. İşçiler mes
lek örgütleri kurmamalıdırlar, çünkü meslek örgütleri kur
ınakla buıjuva toplumdaki toplumsal işbölümünü süreğen
leştirirler: işçileri birbirinden ayıran bu işbölümü, gerçekten
bugünkü kölelik durumlannın temelidir.
"Tek sözcükle, işçiler, kollannı kavuşturup oturmalı ve
siyasal ve ekonomik hareketlerle zamanlannı yitirmemeli
dirler. Bu hareketler onlara ancak kısa vadeli sonuçlar vere
bilir. Onlar, gerçekten dindar insanlar gibi, gündelik gereksi
nimlerini horgörüp, imanla bağırmalıdırlar: "İster sınıfımız
çarmıha gerilsin, ister soyumuz tükensin, yeter ki ölümsüz
ilkeler lekelenmesin!" Onlar, dini bütün hıristiyanlar gibi
papazın sözlerine inanmalı, bu dünyanın nimetlerini aşağı
samalı, cenneti kazanmaktan başka bir şey düşünmemelidir-
93
ler. Cennet deyince de toplumsal tasfiye okuyunuz: ki bu top
lumsal tasfiye, nasıl ve kimlerin eseri olarakbilinmez, dün
yanın yitik (ücra) bir köşesinde bir gün çıkagelecektir ve
mistifikasyon her şeyde ve her şey için ayan olacaktır.
"Öyleyse, bu ünlü toplumsal tasfiyeyi beklerken, işçi sını
fı, -yumuşakbaşlı bir koyun sürüsü gibi- uysal davranma
lı, hükümeti rahat bırakmalıdır; polisten korkmalıdır; yasa
lara saygı göstermeli ve yakınmaksızın top namluianna yem
olmalıdır.
"Her günkü pratik yaşamda, işçiler, devletin en söz din
ler hizmetkarlan olmalıdırlar, ama yüreklerinin ta derinli
ğinde, onun varlığını enerjik bir biçimde protesto etmelidir
ler ve devletin ortadan kaldınlması üzerine edebi yapıtlar
edinerek ve onlan okuyarak devlete karşı derin teorik horgö
rülerini belirtmelidirler. Ve gene, kapitalist düzene karşı di
renişlerini, bu iğrenç düzenin varlığının son bulacağı gelecek
toplum üzerine tumturaklı, yüksek perdeden nutuklar çek
mekten başka bir biçimde göstermekten sakınmalıdırlar!"
Siyasete kayıtsız kalma görüşünün havacileri düşüncele
rini bu kadar açık-seçik dile getirselerdi, işçi sınıfı doğal ki,
onlann hepsinin canını cehenneme yollardı, böyle olduğuna
hiç kimse karşı çıkmayacaktır, ve gene, işçi sınıfının, kendi
ni, savaşmak için bütün silahlan bugünkü toplumdan almak
gerektiği için ve bu savaşımın nesnel koşullan ne yazık ki,
bu toplumsal bilimler doktorlannın Özgürlük, Özerklik ve
Anarşi adı altında tannsallık payesine yükselttikleri idealist
fantazilerine uymadıklan için, her türlü savaşım aracını işçi
sınıfına yasaklayacak kadar budala ya da safdil olan bu bur
juva doktrinerler ve bu beyzadeler tarafından, bu yolunu sa
pıtmış adamlar tarafından onuruna saldınlmış hissedeceği
ne de hiç kimsenin bir diyeceği olmayacaktır. Ama işçi sınıfı
hareketi bugün o kadar güçlüdür ki, bu sekter insanseverler
durmadan siyasal savaşım üzerine ileri sürdükleri büyük,
gerçekleri, iktisadi savaşım için de yinelerneyi göze alamıyor
lar artık. Bu büyük gerçekleri, grevlere, güçbirliklerine, mes
lek örgütlerine, kadıniann ve çocuklann çalışmalan üzerine
94
yasalara, çalışma zamanının sınırlandınlması üzerine yasa
lara vb. , vb. henüz uygulamayacak kadar pısınktırlar.
Şimdi de, onlann, güzel geleneklerden, utanma duygu
sundan, iyi niyetten ve sonsuz ilkelerden ne ölçüde destek
aldıklannı görmeye çalışalım!
Toplumsal koşullar işçi sınıfının militan bir sınıf niteliği
ni kazanmasına olanak verecek kadar gelişmemiş olduğu
için, ilk sosyalistler (Fourier, Owen, Saint-Simon, vb. ) kaçı
nılmaz olarak, geleceğin ideal toplumu üzerine düşler kur
ınakla sınırlı kalmak, ve işçilerin yazgılannı birazcık iyileş
tirmek ereğiyle giriştikleri, grevler gibi, güçbirliği ve politik
hareketler gibi her türlü girişimi mahkum etmek zorunda
kalmışlardı. Ancak, kimyacılann kendi atalan simyacılan
yadsımaya haklan olmadığı gibi bizim de sosyalizmin bu ilk
pirlerini her ne kadar yadsımaya hakkımız olmasa da, gene
de, onlann yanılgılanna, biz işiediğimizde bağışlanmaz ola
cak yanılgılara düşülmesini önlemeliyiz.
Ama 1839'da -işçi sınıfının siyasal ve iktisadi savaşımı
nın İngiltere'de artık oldukça belirgin bir nitelik kazandığı
sıralarda- Owen'ın öğretilerinden ve Proudhon'dan çok
önce karşılıklı yardımıaşmayı bulmuş olanlardan biri olan
Bray, Labour's Wrongs and Labour's Remedy* adlı bir kitap
yayınladı.
·
95
sel katılımıyla işçi sınıfını siyasal harekete isteklendirmiş ol
masına karşın, kendi karşılıklı yardımlaşmasının kurtancı
teorilerine aykın olan tüm ekonomik hareketlere (güçbirliği,
grevler, vb.) karşı olduğunu eneıjik bir biçimde açıklamak ce
saretini gösterdiği halde, öğretilileri, açıkça harekete karşı ol
duklannı söylemeyi göze alamıyorlar. Daha 1847'de, üstadın
temel yapıtı Contradictions economiques'in* yayınladığı dö
nemde, onun işçi hareketine karşı safsatalannı çürütmüş
tüm.**
Bununla birlikte, 1864'te, Fransız işçilerine, pek kısıtlı
bir biçimde, güçbirliği hakkını veren Ollivier yasasından
sonra, Proudhon, ölümünden birkaç gün sonra yayınlanan
!şçi Sınıfının Siyasal Yeteneği adlı kitabında görevine yeni
den dönüyor.
Üstadın saldınlan buıjuvalann isteğine o kadar uygun
du ki, Times gazetesi, 1866'daki Londra terzileri grevi nede
niyle Proudhon'a, onu İngilizceye çevirmek ve onun kendi
sözleriyle greveileri mahkum etmek onurunu bağışladı. İşte
bunlardan birkaç örnek:
Rive-de-Gier marleneileri greve başlamışlardı; akıllannı
başlanna almalan için asker gönderilmişti.
"Rive-de-Gier madencilerine kurşun sıktıran otorite -diye
bağınyor Pruodhon- hiç de kolay bir durumda değildi. Ama
o, babalık sevgisi ile konsüllük görevi arasında kalan eski
Brütüs gibi hareket etti: Cumhuriyeti kurtarmak için çocukla
nnı feda etmesi gerekiyordu. Brütüs duraksamadı ve kendin
den sonraki kuşaklar, onu kınarnaya kalkışmadılar."***
Proletarya varolalı beri, kendi öz çıkarlannı kurtarmak
için işçilerini feda etmekte duraksayan bir tek buıjuva görül
memiştir. Ne yaman Brütüslerdir şu buıjuvalar!
* Ekonomik Çelişkiler. -ç.
** Bkz: Misere de la philosophie. Reponse 8 la Philosophie de la misere
de M. Proudhon. Paris 1847, Frank editions, chap. V. "Les greves et les coa
litions ouvrieres" [Felsefenin Sefaleti, M. Proudhon'un Sefaletin Felsefesi'ne
Yanıt, Sol Yayınlan, Ankara 1999, "Grevler ve İşçi Dayanışmalan".].
[Marx'ın Notu.]
*** P. J. Proudhon, De la capacite politique des classes ouvrieres, Paris
1868, Lacroix et Ci•, s. 387. [Marx'ın Notu.]
96
"Hayır efendim: nasıl bir şantaj hakkı, dolandırıcılık ve
hırsızlık hakkı yoksa, nasıl bir yakınıyla zina etme ya da eşi
ni aldatma hakkı yoksa bir güçbirliği hakkı da yoktur."*
Bununla birlikte kuşkusuz budalalık etme hakkı olduğu
nu söylemek gerekir.
Peki öyleyse, üstad hangi ölümsüz ilkeler adına şaşırtıcı
afarozlannı savuruyor, bu ilkeler nelerdir?
Birinci ölümsüz ilke:
"Ücretlerin oranını metalann fiyatı belirler."
Hiçbir ekonomi politik bilgisi olmayanlar ve büyük burju
va iktisatçı Ricardo'nun 1 8 1 7'de yayınlanan Ekonomi Politi
ğin !lkeleri kitabında bu geleneksel yaniışı son ve kesin ola
rak çürüttüğünü bilmeyenler bile, İngiltere'de ücretler, Av
rupa'nın tüm öteki ülkelerindekilerden göreli olarak daha
yüksek olmasına karşın, İngiliz sanayisinin ürünlerini, her
hangi başka bir ülkeninkinden daha düşük fiyata sunahildi
ği gibi dikkate değer bir gerçeği bilirler.
!kincisi ölümsüz ilke:
"Birleşmelere izin veren yasa, tamamen anti-hukuksal,
anti-ekonomik, tüm topluma ve tüm düzene aykındır."
Tek sözcükle, "serbest rekabet ekonomik hakkına aykın".
Eğer üstad bu kadar şoven olmasaydı, kendi kendine şöyle
sorardı: nasıl olmuş da, kırk yıl önce serbest rekabete ilişkin
ekonomik haklara bu kadar aykırı olan bir yasa İngiltere'de
ilan edilmiş ve nasıl oluyor da, sanayi ve onunla birlikte ser
best rekabet geliştikçe, her topluma, her düzene böylesine ay
kırı olan bu yasa tüm burjuva devletlere bir zorunluluk ola
rak kendini kabul ettiriyor. Ve usta, belki de, bu Hakkın (bü
yük H ile) yalnızca, burjuva ekonomi politiğin acemi çaylak
lannca kaleme alınan ekonomi elkitaplannda, içlerinde
"Mülkiyet emeğin -'başkalannın emeğinin' demeyi unut
muşlar- ürünüdür." gibi inciler bulunan elkitaplannda va
rolduğunu keşfederdi.
Üçüncü ölümsüz ilke:
"Böylece, işçi sınıfını sözde bir toplumsal aşağılıktan kur-
97
tarmak bahanesiyle, bütün bir yurttaşlar sınıfını, yani usta
lar, girişimciler, patranlar ve burjuvalar sınıfını hep birden
suçlamakla işe başlamak gerekecektir; Emekçiler Demokra
sisini, orta sınıfın bu kötü, kavranması güç ortaklarına karşı
horgörmeye ve kin duymaya kışkırtmak gerekecektir; yasal
baskıya ticari ve sınai savaşı; devlet polisine sınıflann kar
şıtlığını yeğlemek gerekecektir."*
Üstad, işçi sınıfının sözde toplumsal aşağılık durumun
dan kurtulmasını engellemek için, kuşkusuz Proudhon gibi
devletin polisini sınıf karşıtlığına yeğleyen saygın patronlar,
girişimciler ve burju valar kategorisinin karşıtı olarak işçi sı
nıfının kurduğu güçbirliklerini kınıyor. Bu saygın sınıfa kar
şı duyulan tüm iğrenmeyi önlemek için, iyi yürekli Proud
hon, işçilere, (karşılıklı yardımlaşma düzeninin gelişine ka
dar ve kaygı verici sakıncalanna karşın) en iyi çare olarak
"özgürlük ya da rekabet, biricik güvencemiz"i** öğütlüyor.
Üstad, burjuva özgürlük ya da rekabeti, bu biricik güvence
mizi güven altına almak için, ekonomi konusunda kayıtsız
kalmayı öğütlüyor; öğretilileri ise, burjuva özgürlüğünü, bu
tek güvencelerini güven altına almak için siyaset konusunda
kayıtsız kalmayı öğütlüyorlar. Siyasete kayıtsız kalmayı
öğütleyen ilk hıristiyanlar da, nasıl ezilenler olmaktan çıkıp
ezenler durumuna geçmek için bir imparatorun desteğine ve
koruyuculuğuna gereksinim duymuşlarsa, siyasete kayıtsız
lığın modern havarileri, kendi sonsuz ilkelerinin onları dün
ya zevklerinden ve burjuva toplumun fani ayncalıklarından
elçekmeye zorunlu kıldığına inanmazlar.
Ama gene de, teslim etmeliyiz ki, onlar, fabrikalarda işçi
lere zorla kabul ettirilen 14-16 saatlik çalışmaya çilekeş hı
ristiyan azizlerine yaraşır bir kayıtsızlıkla katlanıyorlar!
98
FRIEDRİCH ENGELS
OTORlTE ÜZERİNE
99
ve tarımsal koşullan incelerken, bu koşulların, bireylerin ya
lıtık eylemi yerine birleşik eylemini koymaya giderek daha
çok yöneldiklerini görüyoruz. Modern sanayi, yalıtık üretici
lerin küçük işiikierinin yerine yüzlerce işçinin buharla işle
yen karmaşık makinelerin işleyişini denededikleri büyük
fabrika ve işyerierini koydu; büyük yollardaki araba ve kam
yonların yerini, demiryollan üzerinde işleyen trenler aldı,
tıpkı buharlı gemilerin, küçük teknelerin ve yelkenli fılikala
nn yerini alması gibi. Tarım da, yavaş yavaş makine ve su
buhan alanına giriyor, makine ve buhar, ağır ağır ama göz
lerinin yaşına bakmayan bir katılıkla, küçük mülk sahipleri
nin yerine, büyük toprak alanlarını, ücretli işçiler kullana
rak işleyen büyük kapitalistleri geçiriyor. Her yanda, birle
şik eylem, birbirine bağlı süreçler karmaşığı, bireylerin ba
ğımsız eylemlerinin yerini alıyor. Ne var ki, kim birleşik
(kombine) eylem diyorsa aynı zamanda örgütlenme demekte
dir; peki, otorite olmadan örgütlenme olabilir mi?
Varsayalım ki, bir toplumsal devrim, şu sırada zenginiik
Ierin üretimine ve dolaşımına kumanda eden kapitalistleri
tahtından indiriyor. Varsayalım ki, anti-otoriter görüşte yer
almamız için, toprak ve iş aletleri onları kullanan emekçile
rin kolektif mülkiyeti haline gelmiş olsun. Otorite ortadan
kalkacak mı, yoksa biçim mi değiştirecek? Görelim.
Bir pamuk ipliği imalatçılığını örnek olarak alalım. Pa
muk, iplik haline getirilmeden önce en azından birbirini izle
yen altı işlemden geçmelidir, bu işlemler çoğunlukla başka
başka bölmelerde yapılır. Ayrıca, makineleri hareket halinde
tutahilrnek için buharlı makinenin çalışmasını denetleyen
bir mühendis, gündelik onarımlar için makinistler ve ürünle
rin bir bölmeden ötekine taşınmasında görevli birçok çalışan
gerekmektedir, vb . . Bütün bu kadın, erkek, çocuk işçiler, bi
reysel özerkliği alaya alan buhann otoritesinin belirlediği
saatlerde işe başlamak ve işi bitirmek zorundadırlar. Demek
ki, her şeyden önce işçilerin iş saatleri üzerinde anlaşmaları
gerekir, bu saatler bir kez saptandıktan sonra, hiçbir ayrık
sılık gözetmeksizin herkes için bir kural haline gelirler. Son-
1 00
ra, salonlann her birinde ve her an üretim tarzına ilişkin,
malzemenin dağıtırnma ilişkin, vb. birtakım ufak-tefek so
runlar ortaya çıkıverir, bu sorunlan hemen oracıkta çözüm
lernek gerekir, yoksa, bütün üretim derhal durur; sözkonusu
sorunlar ister her bir iş kolunda görevli bir yetkilinin kara
nyla, ister, eğer olabiliyorsa, çoğunluğun oyuyla çözümlen
sin, ayn ayn herkesin iradesi, her durumda, karara uymak
zorunda olacaktır; bu demektir ki sorunlar otorite yoluyla çö
zümleneceklerdir. Büyük bir fabrikanın otomatik mekaniz
ması, işçiler çalıştıran küçük kapitalistlerden çok daha zorba
bir mekanizmadır, onlar hiçbir zaman bu kadar zorba olma
mışlardır. Çalışma saatleri için, hiç değilse, fabrikanın kapı
sına: Lasciate ogni autonomia voi che entrate* diye yazılabi
lir. İnsan bilimle ve yaratıcı dehasıyla, doğa güçlerine boyun
eğdirmişse de, insan tarafından kullandıklanna göre, bu gü
çler, insanı, her türlü toplumsal örgütlenmeden bağımsız
gerçek bir despotluğa bağımlı kılarak ondan öç almaktadır
lar. Büyük sanayide otoriteyi yok etmek istemek, büyük sa
nayinin kendisini yok etmek demektir, çıknğa dönmek için
buharlı iplik makinesini kırmak demektir.
Bir başka örnek olarak, demiryolunu alalım. Burada da,
pek çok kişinin işbirliği kesin olarak zorunludur, büyük fela
ketierin meydana gelmemesi için bu işbirliği kesinlikle belir
lenen saatlerde yerine getirilmelidir. Burada da işin birinci
koşulu, alt sıradan bütün sorunlan kestirip atacak, başat bir
iradedir, bu irade ister bir tek yetkili tarafından, ister ilgili
bir çoğunluğun kararlannı yerine getirmekle yükümlü bir
komite tarafından temsil ediliyor olsun. Birinci durumda da,
ikinci durumda da, apaçık bir otorite vardır. Ama dahası da
var: ya demiryollan memurlannın sayın yolcular üzerindeki
otoritesini kaldırsaydınız, hareket etmek üzere olan ilk tre
nin başına neler gelirdi acaba?
Ama, otorite ve kaçınılmaz bir otorite gereği, hiçbir yerde
deniz ortasındaki bir gemide olduğundan daha belirgin ola-
1 01
maz. Orada, tehlike anında, herkesin yaşamı, herkesin bir
tek kişinin iradesine anında ve mutlak olarak boyun eğmesi
ne bağlıdır.
En öfkeli otorite düşmanıanna karşı bu çeşitten kanıtla
n ileri sürdüğüm zaman, bunların bana, "A, evet, doğru
ama, burada sözkonusu olan bizim yetki verdiklerimize ver
diğimiz otorite değil, görevdir, görev yetkisidir!" demekten
başka bir yanıt veremiyorlar. Bu baylar, şeylerin adlarını de
ğiştirince şeylerin kendilerini değiştirdiklerini sanıyorlar.
!şte dünyayla böyle alay ediyorlar bu derin düşünürler.
Demek ki, bir yandan, herhangi bir biçimde verilmiş belli
bir otoritenin, öte yandan belli bir bağımlılığın, tüm toplum
sal örgütlenmeden bağımsız olarak, maddi koşulların, içinde
üretim yaptığımız ve ürünleri dolaşıma soktuğumuz bu mad
di koşulların bize kabul ettirdikleri şeyler olduklannı gör
müş bulunuyoruz.
Bundan başka, üretimin ve dolaşımın maddi koşulları
nın, kaçınılmaz olarak, büyük sanayinin ve büyük tarımın
gelişmesi ile birlikte karmaşıklaştığını, ve giderek bu otorite
nin alanını genişletme eğilimi gösterdiğini de gördük. Dola
yısıyla otorite ilkesinden mutlak olarak kötü bir ilke, özerk
lik ilkesinden mutlak olarak iyi bir ilke diye sözetmek saç
madır. Otorite ve özerklik göreli şeylerdirler, onların alanla
n toplumsal evrimin değişik evrelerinde değişiklik gösterir.
Özerklikçiler, geleceğin toplumsal örgütlenmesi, otoriteyi,
üretim koşullannın kendisini kaçınılmaz kıldığı sınırlada sı
nırlandıracaktır demekle yetinselerdi, kendileriyle anlaşıla
bilirdi; oysa onlar, böyle yapacaklanna, şeyi zorunlu kılan
bütün olgulara karşı gözlerini kapıyarlar ve hırsla sözcüğün
kendisine saldınyorlar.
Neden otoriteye-karşı olanlar, siyasal otoriteye, devlete
karşı çıkınakla yetinmiyorlar? Bütün sosyalistler, siyasal
devletin ve onunla birlikte siyasal otoritenin, gelecek top
lumsal devrim sonucunda yokolacağı, yani kamu görevleri
nin siyasal niteliklerini yitirecekleri ve gerçek toplumsal çı
karları koruyan basit yönetimsel görevler haline dönüşecek-
1 2
leri konusunda birleşmektedirler. Ne var ki, anti-otoriterler,
otoriter siyasal devletin bir çırpıda ortadan kaldınlmasını,
hem de kendisini doğuran toplumsal koşulları yok etmeden
önce kaldırılmasını istiyorlar. Onlar, toplumsal devrimin ilk
işinin otoritenin kaldırılması olmasını istiyorlar. Bu baylar
acaba bir devrim gördüler mi hiç? Devrim, kuşkusuz, dünya
nın en otoriter şeyidir; devrim, halkın bir bölümünün kendi
iradesini, halkın öteki bölümlerine, top, tüfek, süngüyle, oto
riter araç olarak ne varsa hepsiyle, zorla kabul ettirdiği bir
eylemdir; ve zafer kazanan yan, boş yere savaşmış olmak is
temiyorsa, iktidarını, silahlarının gericilere saldığı korku ile
elde tutmalıdır. Paris Komünü, buıjuvalar karşısında, silah
lı halkın bu otoritesinden yararlanmasaydı bir tek gün daya
nabilir miydi? Tam tersine, Komün, bu otoriteyi yeterince
kullanmadığı için kınanamaz mı? Öyleyse ikisinden biri: ya
otorite düşmanları ne dediklerini bilmiyorlar, dolayısıyla ka
faları karıştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar, ya da, ne
dediklerini biliyorlar, dolayısıyla proletarya hareketine iha
net ediyorlar. Her iki durumda da gericiliğe hizmet etmekte
dirler.
1 03
KARL MARX FRlEDRlCH ENGELS
-
I
GlRlŞ
1 04
komisyon 7 Eylül oturumunda raporunu verdi. Kongre şu
karan aldı:
1. Mihail Bakunin'in İttifakın kurucusu olarak ve aynca
kişisel bir nedenle Enternasyonalden çıkartılması;
2. James Guillaume'un İttifak üyesi olarak Enternasyo
nalden çıkartılması;
3. İttifaka ilişkin belgelerin yayınlanması. . .
İşte bir dernek ki, e n aşın anarşizm maskesi altında,
darbelerini, mevcut hükümetlere karşı değil de, kendi katı
geleneğini ve yönetimini kabul etmeyen devrimcilere karşı
yöneltiyor. Bir buıjuva kongresinin5 ı azınlığınca kurulmuş
olan bu dernek, işçi sınıfının uluslararası örgütünün saflan
na sızıyor, ilkin boyun eğdirmeyi deniyor, planının başansız
lığa uğradığını görünce de onu dağıtmaya çalışıyor. Küstah
ça, kendi sekter programını ve dargörüşlerini, bizim Birliği
mizin geniş programının, büyük özlemlerinin yerine koyma
ya çalışıyor; Enternasyonalin aleni (publiques) şubelerinde,
aynı yönergeye bağlı olarak kendi küçük gizli şubelerini ör
gütlüyor, birçok durumda, önceden tasarlanıp üzerinde uyu
şulmuş eylemleriyle şubelerimize egemen olmayı başanyor
lar; gazetelerinde, kendi iradelerine boyun eğmeyi reddeden
herkese açıkça saldınyorlar; saflanmızda -kendi sözleriy
le- açık savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar. Amaçlanna varmak
için her yola, her datavereye başvuruyor, yalan, karaçalma,
yıldırma, tuzak kurma, hepsi de pek yaraşıyor ona. Ensonu,
Rusya'da, büsbütün Enternasyonalin yerine geçiyor, ve En
ternasyonalin adı ile, birtakım adi suçlar, dolandıncılıklar
ve cinayetler işliyor, ki hükümet basını ve buıjuva basını
bunlardan bizim Birliğimizi sorumlu tutmuştur. Ve Enter
nasyonal, bütün bu olup bitenler hakkında ağzını açmaya
caktır, çünkü, bunlann sorumlusu olan dernek gizli bir der
nektir! Enternasyonalin elinde, bu derneğin, bu ölümcül düş
manının tüzüğü var; tüzükte, dernek, kendisini açıkça mo
dern lsa derneği olarak ilan ediyor, ve cizvitlerin bütün
eylem yollannı harekete geçirmenin hakkı ve görevi olduğu
nu açıklıyor; tüzük, bir çırpıda, bir sürü düşmanlığı dile geti-
riyor, Enternasyonal bunların hepsine hedef tahtası olmuş
tur; ama o, elindeki bu tüzüğü kullanmamahdır, yoksa bu,
gizli bir derneği ele vermek olur!
Bütün bu entrikalara karşı bir tek çare var, tek ama yıl
dırım çarpmışa döndüren etkinlikte bir çare: eksiksiz, tam
bir açıkhk (aleniyet). Bu tertipleri tümüyle açığa çıkarmak,
onları güçsüz kılmak demektir. Susarak bu tertipleri kayır
mak, yalnız, en başta İttifak liderlerinin alay edecekleri bir
saflık olmakla kalmaz, görevden kaçmak olur, alçaklık olur.
Üstelik bu, Gizli İttifakın üyesi olup da, İttifak, Enternasyo
nale karşı açık bir düşmanlığa koyulur koyulmaz, onun var
lığını ve çalışma tarzını açığa vurmakta duraksamayan İs
panyol enternasyonalcilerine ihanet etmek olur. Kaldı ki,
gizli tüzüğün içindekilerin hepsi zaten daha önceden ve daha
da belirgin bir biçimde, Bakunin ve Neçayev'in Rusça olarak
yayınladıkları belgelerde var. Tüzük, bunların doğrulanma
sından başka bir şey değil.
İttifakın elebaşıları ihbar diye bağırıp dursunlar. Biz, on
ları, işçilerin hoşgörüsüne, proletarya hareketini dağıtarak
pek güzel hizmet ettikleri hükümetlerin güleryüzlülüğüne
ihbar ediyoruz. Zürih gazetesi Tagwacht, Bakunin'e verdiği
bir karşılıkta şöyle demekte çok haklıydı: "Para ile tutulmuş
bir ajan değilseniz eğer, şurası kesin ki, para ile tutulmuş
bir ajan sizden daha fazla kötülük yapmayı başaramazdı. "
II
GİZLİ İTTİFAK
* Bakunin. -Ed.
1 06
pa'da, sonra da dünyanın geri kalan bölümünde taş taş üs
tünde kalmasın diye, aynı zamanda ve hep birden evrensel,
toplumsal, felsefi, iktisadi ve siyasal devrim istiyor. Biz, çalı
şanlara barış, tüm ezilenlere özgürlük, ve egemenlere, sömü
rücülere ve her çeşitten vasiye ölüm bağırışları ile, bütün bu
aldatılmış, köleleştirilmiş, acı çektirilmiş, sömürülmüş, mil
yonlarca yoksul insanoğlu, tüm resmi, yarı-resmi, kolektif ve
bireysel yönetmenlerinden ve iyilikçiterinden kurtulmuş ola
rak, en sonunda tam bir özgürlükle rahat bir soluk alabilsin
diye, bütün devletleri ve bütün kiliseleri tüm kurumlarıyla
ve dinsel, siyasal, hukuki, mali, polisiye, üniversiter, iktisadi
ve toplumsal tüm yasalaoyla yok etmek istiyoruz. "
İşte devrimci devrimciciliki B u gözboyayıcı amaca var
mak için birinci koşul, devletlerle ve varolan hükümetlerle,
sıradan adi devrimcilerin kullandıkları araçlarla savaşına
mak, tam tersine, cafeatlı ve bilgiççe lafazanlıklarla "devlet
kurumuna ve onun sonucu olduğu kadar temeli de olan bi
reysel mülkiyete" saldırmaktır. Öyleyse devrilmesi sözkonu
su olan devlet ne bonapartçı devlet, ne de Rus ya da Prnsya
devletidir, o soyut devlettir, devlet olarak devlettir, hiçbir
yanda varolmayan devlettir. Ama enternasyonal kardeşler,53
bulutların üzerindeki bu devlete karşı amansız savaşırnla
rında gerçek devletlerin sıradan devrimcilere reva gördüğü
coplardan, hapisten, kurşunlardan sakınabiliyorlarsa eğer,
gördüğümüz gibi, bu onların, bu gerçek buıjuva devletlerin
sunduğu, yalnızca papadan* gelme bir ayrı tutulmalığa bağlı
olan, tüm ayrıcalıklardan yararlanma hakkını kendileri için
saklı bulundurmalanndandır. İtalyan vekili Fanelli, Amedee
de Savoie hükümetinin memuru Soriano, ve belki de bona
partçı polis ajanları Albert Richard ve Gaspard Blanc, papa
nın bu bakımdan ne kadar hoşgörülü olduğunu gösteriyor
lar . . . Onun için yurttaş B.'nin soyut devlet fikrine karşı "İtti
fak, ya da açıkça söylemek gerekirse, gizli fesat kurması" hiç
de polisin tasası değildir.
Demek ki, devrimin ilk işi, Bakunin'in 28 Eylülde
* Bakunin. -Ed.
Lyon'da yaptığı gibi devletin kaldırılmasına karar çıkart
maktır, her ne kadar devletin kaldınlması da, zorunlu ola
rak, otoriteye dayanan bir eylem olsa da. O, devlet denince,
devrimci ya da karşı-devrimci her türlü devlet iktidannı an
lıyor, "çünkü [diyor -ç.] bu otoritenin, kilise, monarşi, meş
ruti devlet, buıjuva cumhuriyet ya da hatta devrimci dikta
törlük adını taşıması bizim için o kadar önemli değildir. Biz
sömürünün ve despotluğun şaşmaz kaynaklan olarak, hep
sinden aynı ölçüde nefret ediyoruz ve onlan reddediyoruz".
Ve, o, devrimin ertesi günü, "devrimci devletin kurulma
sını" isteyen bütün devrimcilerin varolan bütün hükümetler
den daha tehlikeli olduklannı bildiriyor ve, "biz, enternasyo
nal kardeşler bu devrimcilerin doğal düşmanlanyız" diyor,
çünkü, devrimi bozmak, örgütsüz bir duruma getirmek en
ternasyonal kardeşlerin ilk ödevidir.
Devletin derhal ortadan kaldınlması ve anarşinin ku
rumlaşması üzerine bu palavracılıklara verilen karşılık, son
Genel Kurulun özel genelgesinde yer almaktadır: En ternas
yonaldeki Sözde Bölünmeler, -Mart 1873- s. 37:
"Anarşi, işte, sosyalist sistemlerden yalnızca etiketlerini
alan üstadlan Bakunin'in büyük savaş atı. Her sosyalist,
Anarşiden şunu anlar: proletarya hareketinin amacına, yani
sınıflann kaldınlmasına bir kez vanldı mı, üretici büyük ço
ğunluğun, bir avuç sömürücü azınlığın boyunduruğu altında
tutulmasına hizmet eden devlet iktidan yok olur ve hükü
met hizmetleri basit yönetim hizmetlerine dönüşür. İttifak,
işi tersine ele almaktadır. İttifak, proleter saflarda, anarşiyi,
toplumsal ve siyasal güçlerin, sömürücülerin elinde yoğun
bir biçimde toplanan gücünü kırmanın en şaşmaz yolu ola
rak ilan ediyor. Bu nedenle, Enternasyonalden, koca dünya
nın kendisini ezmeye baktığı bir anda kendi örgütlü düzeni
nin yerine anarşiyi getirmesini istiyor. "
Bununla birlikte, biz, anarşist ineili sonuçlan içinde de
izleyelim: varsayalım ki, devlet kararname ile kaldınldı. 6.
maddeye göre bu işin sonuçlan şunlar olacaktır: devletin if
lası, devlet müdahalesi ile ödenen özel borçlann ödenmesi-
1 08
nin durması, her türlü vergi ve yükümlülüklerin ödenmesi
nin durması, ordunun, yüksek görevliler zümresinin, bürok
rasinin, polisin ve din adamlarının ( ! ) dağılması; resmi adli
yenin yürürlükten kaldınlması ve bunun yanında bütün
mülkiyet belgelerinin, bütün adli ve sivil evrakın yakılması,
bütün üretici sermayelerin ve iş aletlerinin işçi birlikleri le
hine zoralımı, ve "Komünü oluşturacak" olan bu birliklerin
lttifakı. Bu Komün, böylece mülkünden edilmiş bireylere en
vazgeçilmez yaşam gereksinimlerini verirken onlann kendi
emekleriyle daha fazla kazanma özgürlüğünü de güvence al
tına alacaktır.
Lyon olayı, devleti kaldıran basit kararnamenin, bütün
bu güzel vaaderin yerine getirilmesi için yeterli olmadığını
kanıtlamıştır. Tersine, iki burjuva ulusal muhafız bölüğü, bu
parlak düşleri yıkmaya ve Bakunin'i, o hayran olunası ka
rarname de cebinde olmak üzere, ivedilikle gerisin geri Ce
nevre yoluna düşürmeye yetmiştir. Kuşku yok ki, o, çömezle
rinin, kararnamesini uygulama alanına geçirmek için kendi
lerine herhangi bir örgütlenme planının verilmesi gereğini
göremeyecek kadar budala olduklannı düşünemezdi. İşte o
plan:
"Komünün örgütlenmesi için, sürekli bir barikatlar fede
rasyonu ve her barikat için, sokak başına ya da mahalle ba
şına bir kişi olmak üzere vekillik yetkisine sahip, her konu
da sorumlu ve her an geri çağrılabilir (azledilebilir) iki tem
silciden oluşan barikat delegasyonlannca kurulacak bir Dev
rimci Komün Konseyinin çalıştınlması. (Bu ittifakın bari
katlan ne acayip barikatlardır ki, oralarda dövüşrnek yerine
vekaletler kaleme alınır. ) "Böylece örgütlenen Komün Konse
yi, kendi içinde, Koroünün her devrimci yönetim kolu için
ayrı Yürütme Komiteleri seçebilecektir."
Böylece komün olarak kurulmuş olan ayaklanmış baş
kent, ülkedeki öteki komünlere kendilerini yönetme yolunda
hiçbir iddiası olmadığını bildirir, öteki koroünleri devrimci
tarzda yeniden örgütlenmeye ve bundan sonra sorumlu, her
an geri çağrılahilen vekillerini, vekillik yetkilerini üzerlerin-
1 09
de taşıyarak ayaklanmış bulunan birliklerin (association),
komünlerin ve illerin federasyonunu kurmak üzere ve gerici
liğin hakkından gelebilecek bir devrimci kuvveti örgütlendir
rnek üzere kararlaştınlan bir toplantı yerine göndermeye ça
ğınr. Bu örgütlenme yalnızca ayaklanmış olan ülkenin ko
münlerini kapsamayacaktır; başka eyaletler ya da ülkeler de
katılabilir, öte yandan "gericiliğin yanında yer alacak olan
eyaletler, komünler, birlikler ve kişiler bunun dışında tutu
lacaktır".
Demek ki, burada, sınırların kaldınlması, iç savaşı baş
Iatmakta gecikmeyecek olan gerici eyaletlere karşı en iyini
yetli bir hoşgörü ile birlikte gidiyor.
Böylece, demek ki, barikat-kürsülerin bu anarşik örgüt
lenmesinde ilkin Komün Konseyi var, sonra, ne olursa olsun
herhangi bir şeyi yerine getirebilmek için, herhangi bir ikti
dan elinde bulundurmak ve halkın gücü tarafından destek
lenmek zorunda olan yürütme komiteleri var; daha sonra
koca bir federal parlamento, başlıca konusu bu halk gücünü
örgütlernek olan parlamento var. Bu parlamento, gene aynı
biçimde Komün Konseyi, bir ya da birçok komiteyi, yürütme
gücü ile yetkili kılacak, salt bu yüzden savaşımın gereksi
nimleri bu komitelerin otoriter niteliklerini giderek daha çok
vurgulayacaktır. Öyleyse "otoriter devlet"in tüm unsurlannı
pekala yeni baştan oluşturduk; bu makineye "aşağıdan yu
karıya örgütlenmiş devrimci Komün" adını takmamız pek
önemli değil. Takılan ad işin aslını hiç de değiştirmez; aşağı
dan yukan örgütlenme bütün buıjuva cumhuriyetlerinde
vardır; temsilcilere verilen vekillik yetkisi ta ortaçağa kadar
gider. Aynca, örgütünü "yeni devrimci devlet" adıyla nitelen
dirirken (madde 8) bunu Bakunin'in kendisi de kabul ediyor.
Dövüşüleceği yerde tartışılan bu devrim planının pratik
değerine gelince, bu konuda bir şey söylemeyeceğiz.
Şimdi İttifakın bütün gizli kapaklı işlerinin gizini ortaya
koyacağız. Ortodoks programın izlenebilmesi ve anarşinin
oyun bozanlık etmemesi için, "bizzat yaşamın kendisini ve
devrimin eneıjisini oluşturacak olan halk anarşisinin orta-
110
sında, devrimci düşünce ve eylem birliğinin bir organ bulma
sı gereklidir. Bu organ enternasyonal kardeşlerin gizli ve ev
rensel birliği olmalıdır.
"Bu birlik, devrimierin hiçbir zaman ne bireyler, ne de
gizli dernekler tarafından oluşturulmadığı inancından hare
ket eder. Devrimler, kendiliklerindenmiş gibi olurlar, durum
ve koşullann gücüyle, olaylann ve olguların akışıyla meyda
na getirilirler. Devrimler, uzun zaman halk yığınlarının iç
güdüsel bilinçlerinin derinliklerinde hazırlanır, sonra patlak
verirler. . . . İyi örgütlenmiş gizli bir derneğin bütün yapabile
ceği, ilkin yığınlar içinde, onların içgüdülerine uygun düşen
düşünceleri yayarak bir devrimin doğuşuna yardım etmek ve
devrimin ordusunu değil - ordu her zaman halk olmalıdır"
(kurbanlık) "ama, candan bağlı, enerjik, zeki, ve özellikle
hırslı ve kurumlu olmayan yürekten halk dostu", (kendi te
kellerindeki) "devrimci düşünce ile halkın içgüdüleri arasın
da aracı olabilecek yetenekteki kişilerden meydana gelen
devrimin genelkurmayını örgütlemektir. "
Dolayısıyla, bu kişilerin sayılan öyle çok fazla olmamalı
dır. Tüm Avrupa'da uluslararası örgütlenme için ciddi ve
güçlü bir biçimde birleşmiş yüz devrimci yeter. Yüz-ikiyüz
kadar devrimci, en büyük ülkenin örgütlenmesi için yeterli
olacaktır."
İşte böyle her şeyin görünüşü değişiyor. Anarşi, "halkın
başıboş yaşamı", "kötü tutkular" ve benzerleri artık yeterli
değil. Devrimin başansını güvene almak için, düşünce ve ey
lem birliği gerekiyor. Enternasyonal üyeleri, propagandayla,
tartışmayla ve proletaryanın genel örgütlenmesiyle bu birli
ği yaratmaya uğraşıyorlar. - Bakunin'e yalnızca, devrimci
düşüncenin ayncahklı temsilcileri olan yüz kişiden oluşmuş
gizli bir örgüt, yani kendisi tarafından atanmış ve temelli
"yurttaş B. "nin komutasında, devrimin emrinde bir genel
kurmay gereklidir. Düşünce ve eylem birliği ortodoksluktan
ve körükörüne başeğmeden başka bir şey demek değildir. Pe
rinde ac cadaver.54 Tastamam cizvit papazlanna yaraşır bir
örgütlenme.
111
Yüz enternasyonal kardeş "devrimci düşünce ile halkın
içgüdüleri arasında aracı olarak hizmet" etmelidir demek, lt
tifakçı devrimci düşünce ile halk yığınlan arasında aşılmaz
bir uçurum açmak demektir; bu yüz muhafızın ayncalıklı sı
nıflar arasından başka bir yerden toplanmasının olanaksızlı
ğını ilan etmek demektir.
VIII
RUSYA'DAKl lTTlFAK
1 12
rinin birleştiricisi ve örgütleyicisi" olmak "için halka gidin.
Şu anda bilimi tasa etmeyin kendinize, bilim adına sizi bağ
lamak, sizi iğdiş etmek isteyeceklerdir. . . . Batının en iyi
adamlannın inancı bu yoldadır . . . . Avrupa'nın ve Ameri
ka'nın işçiler dünyası sizi kardeşçe bir ittifaka çağınyor. . . "
. . . İlk kez olarak, Rus haydudu, gerçek bir devrimci tip
olarak ululanıyor, bugünkü bilimin ancak resmi bir bilim ol
duğu bahanesiyle (resmi bir matematiği, bir fiziği, bir kim
yayı düşünebiliyor musunuz?) Rus gençliğine bilisizliğe tap
ma öğütlerriyor ve bunun Batının en iyi adamlannın görüşü
olduğu ileri sürülüyor. Ensonu, Enternasyonalin, kendisi
aracılığıyla, inyoranten kardeşlerin55 bilimine vanncaya dek
tüm bilgiyi yasakladığı bu gençliğe bir ittifak sunduğu dü
şüncesini kafalara sokmaya çalışarak broşürünü bitiriyor. . .
Bakunin, anarşik özürolerne yasasına uygun olarak, ken
disini, okuyan gençlikle bir tutuyor:
"Hükümetin kendisi, amacımıza, yani halkın amacına
varmak için hangi yoldan yürümemiz gerektiğini bize göste
riyor. Bizi üniversitelerdEm, akademilerden, okullardan ko
vuyor. Biz, bizi bu kadar övünülecek, bu kadar güçlü bir ze
min üzerine koyduğu için ona teşekkür ediyoruz. Şimdi
ayaklanmızın altında sağlam bir toprak var, şimdi yapabili
riz. Ne yapacağız? Halkı eğitecek miyiz? Bu ahmakça bir şey
olurdu. Halk kendisine gerekli olanı kendisi bilir ve bizden
daha iyi bilir, - yığınlara "halk içgüdüsü", bilgilenmişlere
de "devrimci düşünce" yakıştıran gizli tüzük ile karşılaştın
nız. "Görevimiz halkı eğitmek değil, onu ayaklandırmaktır."
Bugüne kadar "halkın ayaklanması hiçbir zaman verimli ol
mamıştır, çünkü halk, hep şurda burda birbirinden kopuk
olarak ayaklanıyordu . . . biz, ona son derece önemli bir yar
dım götürebiliriz, her zaman onda eksik olanı, bütün yenilgi
lerinin en başta gelen nedeni olan şeyi ona verebiliriz: yani
kendi öz güçlerinin birleşmesi yoluyla her yerde birden bir
hareket birliğini."
Görüyorsunuz, İttifakın öğretisi, aşağıdan anarşi, yuka
ndan disiplin, burada bütün katıksızlığıyla ortaya çıkıyor. tl-
1 13
kin ayaklanma yoluyla, "bugün kötü tutkular denilen şeyin
zincirlerinden boşanması" , ancak, "yaşamın kendini ve devri
min enerjisini oluşturacak olan halk anarşisinin orta yerin
de, devrimci düşünce ve eylemin birliğinin bir gün organ bul
ması gerekir". Bu organ, evrensel "ittifak" olacaktır, Rusya
şubesi de Halk Yargısı Derneği.
Ama gençlik yetmiyor Bakunin'e. lttl.fakının, yani Rusya
şubesinin bayrağı altına tüm eşkıyalan da çağırıyor.
"Eşkıyalık, Rus halk yaşamının en onurlu biçimlerinden
biridir. Eşkıya bir kahramandır, bir koruyucudur, halkın öç
alıcısıdır, devletin ve devlet tarafından kurulmuş her top
lumsal ve sivil düzenin uzlaşmaz düşmanıdır, bütün bu me
murlar, soylular, din adamları ve krallık uygarlığına karşı
ölünceye değin savaşandır. . . . Eşkıyalığı anlamayan kişi Rus
halk tarihinde hiçbir şeyi anlamayacaktır. Eşkıyalığa kanı
kaynamayan kişi, halkın yaşamına yakınlık duyamaz, hal
kın yüzyıllar süren ölçüsüz acılarını yüreğinde duymaz; o,
düşmanlar kampındandır, devlet taraftarlan kampındandır
. . . yalnız eşkıyalıkla, halkın canlılığı, tutkusu ve gücü ger
çekleşir. . . . Eşkıya, Rusya'da, gerçek ve tek devrimcidir -
lamı cimi yok devrimcidir, kitaplardan alınmış süslü sözleri
olmayan devrimcidir, eylemde yorulmak bilmez, uzlaşmaz ve
karşı durulmaz devrimcidir, halk devrimeisi ve toplumsal
devrimcidir, siyasal devrimci ya da sınıf devrimeisi değildir. . . .
Rusya'nın ormanlanna, kentlerine ve köylerine dağılmış eş
kıyalar ve imparatorluğun sayısız hapishanelerinde kapatıl
mış bulunan eşkıyalar sımsıkı bağlı tek ve bölünmez bir dün
ya meydana getirirler - Rus devrimi dünyası. Gerçek dev
rimci gizlilik [conspiration], uzun zamandan beri burada, yal
nızca burada varolmuştur. Rusya'da ciddi olarak gizlilik uy
gulamak isteyen, halk devrimi isteyen her kişi bu dünyaya
gitmelidir . . . . Bizi akademilerden, üniversitelerden ve okul
lardan kovmuş olan hükümetin bize çizdiği yolu izleyerek,
hep birlikte, halka, halk hareketine, eşkıyalann ve köylülerin
ayaklanmasına atalım kendimizi kardeşler, ve aramızda sa
dık, sarsılmaz bir dostluğu sımsıkı koruyarak, bu, oraya bu-
raya saçılmış mujik isyanlarını bir tek kitle halinde birleşti
relim. Onu düşünüp taşınılmış, ama acımasız bir halk devri
mi yapalım."*
İkinci yaprakta: Devrimin llkelednde gizli tüzükte, "bir
,
116
diğimiz halde, bu eylemin, zehir, hançer, ilmik vb. gibi, son
derece çeşitli biçimlerde kendisini ifade etmek zorunda olabi
leceğini kabul ediyoruz. Devrim, aynmsız, her şeyi kutlu kı
lar. Onun için, meydan boştur! . . . Demek ki böylece, tüm sağ
lıklı ve genç kafalar, derhal, kötünün yıkılması, Rus toprağı
nın ateşle ve kılıçla antılması ve aydınlatılması işine giriş
sinler, koca Avrupa üzerinde aynı şeyi yapacak olanlarla
kardeşçe birleşerek."
Şunu da ekleyelim ki, bu yüce bildiride, o başedilmez eş
kıya (Schiller'in Haydutlar'ından) Karl Moor'un melodrama
tik kişiliğinde kendini gösterir ve "Halkın Yargısı"nın 2. sa
yısı, bu gazeteden bir bölümü aktanrken onu açıkça "Baku
nin 'in bir bildirgesı"' diye adlandınyor.
Hiç kimse, bu broşürlerin, gizli tüzüklerin ve 1869 yılın
dan beri Bakunin tarafından Fransızca olarak yayınlanan
yazılann hepsinin aynı kaynaktan geldiğinden kuşku duya
maz. Tersine, bu üç yazı türü karşılıklı olarak birbirlerini ta
mamlıyorlar. Bir bakıma, ünlü tüm-yıkıcı örgütün üç üyelik
derecesine uygun düşmektedirler. Yurttaş B.'nin Fransızca
broşürleri, önyargılan gözönünde bulundurulan sıradan ltti
fakçılar için yazılmıştır. Onlara yalnız düpedüz anarşiden,
otorite düşmanlığından, özerk gruplann özgür federasyonun
dan ve bunlar gibi daha başka zararsız şeylerden sözedilir,
yani basit bir laf salatası. Gizli tüzük, Batının enternasyonal
kardeşleri içindir; burada anarşi, "halk yaşamının .. . kötü
tutkulann alabildiğine zincirinden boşanmasıdır", ama bu
anarşinin bağrında, gizli yönetici öğe vardır - şu kardeşle
rin kendileri işte; onlara, Loyola'dan çalınma ittifakçı ahlak
üzerine ancak bazı bulanık bilgiler verilir; onlara yalnızca
taş taş üzerinde bırakmamanın gereği dile getirilir, çünkü
onlar, darkafalı burjuva önyargılanyla beslenmiş batılılardır
ve onlar, biraz kollanarak, ölçülü davranılmasına gerek gös
terirler. Onlara, henüz gerçek anarşizme hazır olmayanlar
için fazla gözkamaştıncı olan gerçeğin, Rusya şubesinin
programında olduğu gibi, tümüyle açıklığa kavuşturulacağı
söylenir. Peygamber, yalnız doğuştan anarşist olanlara, göz-
117
desi olan halka, aziz Rusya'nın gençliğine açıkça konuşmayı
göze alabilir ancak. Orada, anarşi, evrensel tüm-yıkımdır
(pan-destruction); devrim, önce bireysel, sonra kolektif bir
dizi öldürmedir; tek eylem kuralı koyulaştınlmış cizvit ahla
kıdır; devrimcinin tipi eşkıyadır. Orada, düşünce ve bilim,
kendisini tüm-yıkıcı ortodoksluktan kuşku duymaya sürük
leyebilecek dünyalık uğraşlar olarak gençliğe kesinlikle ya
saklanmıştır. Teorik sapkınlıklar içinde kalmakta dikkafa
lıkla ayak direyecek olanlar ya da evrensel biçimsizliğin dog
malanna kaba bir eleştiri uygulayacak olanlar, kutsal engi
zisyonla tehdit edilmektedirler. Rus gençliği karşısında,
papa,* ne öz ne de biçim bakımından kendini sıkıntıya sok
maya gerek duymuyor artık. Dilinin bağı çözülmüştür. Mut
lak düşünce yoksuniuğu öylesine şişirilmiş bir laf salatası
içinde ifade edilmiştir ki, onun gülünç etkisini zayıftatma
dan Fransızcaya çevrilmesi olanaksızdır. Onun dili bile Rus
ça değildir, tıpkı bir Rusun da açıkladığı gibi Tatarcadır. Be
yinleri köreimiş bu küçük adamlar, kendi kendilerinin gözü
ne birer devrimci dev gibi görünebilmek için, sabır tüketen
yüksekten atmalarla şişiniyorlar. Tıpkı kurbağa ile öküzün
öyküsü gibi.
Ama ne müthiş devrimciler! Onlar her şeyi yok etmek,
her şeyi, "kesinlikle her şeyi" biçimsizleştirmek istiyorlar,
kara listeler hazırlıyorlar, bu listelerin kurbanlannın yazgısı
onlann hançerlerine, ağusuna, onlann iplerine, onlann ta
bancalannın kurşunlarına emanet ediliyor; hatta birçoklan
nın "dillerini koparacaklar", ne var ki kendileri majeste ça
nn önünde saygıyla eğileceklerdir. Gerçekten çar, yüksek gö
revliler, soyluluk, buıjuvazi huzur içinde uyuyabilirler. İtti
fak, kurulmuş devletlere karşı savaşmıyor, İttifakın ağlatı
güldürüsünde sessiz figüranlar derekesine düşmek isteme
yen devrimcilere karşı savaşıyor. Saraylara banş, kulübelere
savaş! . . .
Üçüncü makalenin adı şu: " Geleceğin Toplumsal Düzeni
nin Temel llkeled'. Bu yazı, şunu kanıtlıyor: ölümlülerin
* Bakuniri. -Ed.
1 18
çoğu, geleceğin toplumsal örgüdenişi üzerine düşündükleri
için bir suçlu gibi cezalandınlmışlarsa, bu, liderlerin her şeyi
daha önceden hazırlamış olmalanndandır.
"Bugünkü toplumsal düzenin sonu ve yeni ilkelerin yar
dımıyla yaşamın yenilenmesi, ancak, toplumsal varlığın tüm
olanaklannın Komitemizin elinde toplanmasıyla, ve herkes
için zorunlu fiziksel çalışmanın ilanıyla başarılabilir.
"Komite, bugünkü kurumların devrilmesinden hemen
sonra, her şeyin ortak mülkiyet olduğunu ilan eder, işçi der
neklerinin (arteller) kurulmasını emreder, ve aynı zamanda,
uzmanlar tarafından hazırlanmış, belli bir yerde, en gerekli
sanayi kollannı ve engellerle karşılaşacak sanayi kollannı
belirten istatistik tablolarını yayınlar.
"Devrimci değişme için ve kaçınılmaz olarak onu izleye
cek kanşıklıklar için saptanan belli bir süre içinde herkes
kendi seçimine göre şu ya da bu artele girecektir . . . . Tek ba
şına uzak kalaniann ve yeterli bir neden olmadan işçi grup
larına bağlanmayanlann hiçbirinin, ne ortak kazana katıl
maya, ne ortak yatakhanelere, ne de bunlar gibi emekçi
kardeşlerin çeşitli gereksinimlerini karşılamaya ayrılmış ya
da kurulan işçiler toplumunun çeşitli koliarına ayrılmış
ürünlerin, malzemenin, yiyeceklerin ya da aletlerin içinde
bulunduğu yapılardan herhangi başka birine girmeye hiçbir
haklan olmayacaktır; tek sözcükle, yeterli bir neden olma
dan artele üye olmayan kişi geçim araçlarından yoksun ka
lır. Bütün yollar, bütün iletişim araçlan ona kapalı olacak
tır; ona çalışmaktan ya da ölmekten başka çıkar yol kalmaz. "
Her artel, çalışmanın yolunda gitmesini, üretim ve tüke
tim üzerine defterlerin tutulmasını, ve her işçinin verimlili
ğini düzen altına alan ve artel ile o yerin ortak alışveriş mer
kezi (kontuar) arasında aracılık hizmeti gören bir değer biçi
ci-komiser (otziensçik) seçer. O yerin artelleri arasından seçi
len üyelerden oluşan kontuar bu arteller arasındaki değişim
leri yapar, tüm toplumsal kuruluşlan (yatakhaneleri, ye
mekhaneleri, okullan, hastaneleri) yönetir ve kamu çalışma
lannı yöneltir: "Bütün ortak çalışmalar kontuarın yönetimi
1 19
altındadır, buna karşılık, el uzluğu ve beceri gerektiren
bütün bireysel (tikel) çalışmalar, artelierin kendilerince ayrı
ayrı yerine getirilir." Bundan sonra, eğitim üzerine, çalışma
saatleri, çocuklann emzirilmesi, mucitlerin iş görmek
ten bağışık tutulmalan üzerine, vb. uzun bir düzenleme geli
yor.
"Herkes için tam aleniyet, bilgi ve etkinlik ile, bugün an
laşıldığı anlamda her türlü ihtiras ve yalan, iz bırakmama
casına ortadan kalkar ve geri gelmernek üzere yok olur . O. ..
120
bildiren en ilkel komünizmden daha otoriter bir komünizmi
ilan eden bu aynı adam, 187 1'de otoritecilikle ve Alman ko
münistlerinin merkezleşmesiyle savaşmak, şubelerin özerk
liğinin ve özerk gruplann özgür federasyonunun temelini at
mak, ve Enternasyonali olması gereken şey: yani gelecek top
lumun imgesi yapmak bahanesiyle Enternasyonal içinde ay
nlıkçı ve bozucu bir hareket çeviriyor. Eğer geleceğin top
lumu İttifak kalıbı üzerine dökülecek olsaydı, Rusya şubesi,
Bakunin için o kadar değerli olan saygın cizvit papazlannın
Paraguay'ını56 çok gerilerde bırakırdı.
IX
YARGI
121
minin işi bitmişti. Onların sövüp-saymalan bütün ülkelerde
ki polis basınında onayıcı bir yankı buldu.
Onlann özerklik üzerine, özgür federasyon üzerine caf
caflı sözleri, tek sözcükle Genel Kurula karşı savaş çığlıklan,
demek ki, Enternasyonali bozmak, parçalamak ve böylelikle
de onu İttifakın gizli, hiyerarşik ve otokratik yönetimine
bağlı kılmak olan gerçek amaçlannı gizlemek için başvur
duklan bir manevradan başka bir şey değildi.
Şubelerin özerkliği, özerk grupların özgür federasyonu,
otorite düşmanlığı, anarşi - işte, Enternasyonalin bağnnda
onu gizli bir diktatörlüğe köle etmek ve ona bay Bakunin'in
programını zorla kabul ettirmek için gizli fesat kuran, "ne
geçmişi ne de geleceği olan" bir "sınıfsal niteliğini yitirmiş
ler" topluluğuna pek güzel yaraşan sözler!
Melodram niteliğindeki parlak yaldızlanndan soyuldu
ğunda bu program şunlardan ibaret kalır:
1. Üst toplum katlarından çıkma sınıf düşkünlerinin ya
şamının kaçınılmaz olarak içinde geçtiği bütün alçaklıklar,
aşırı-devrimci erdemler olarak ilan edilmektedir.
2. Esrarengiz kabul törenleriyle yığınlardan ayırarak,
gizli yönetimin entrika ve düzenbazlık işlerine katarak, ve
onlara "kötü tutkularını" alabildiğine kapıp koyvermenin
eski toplumu tepeden tırnağa altüst etmek demek olduğunu
öğütleyerek pohpohlanan, çok iyi seçilmiş küçük bir işçiler
azınlığının baştan çıkartılması gereği ilke olarak konuyor.
3 . Başlıca propaganda yolları, uydurma şeylerle, yapıntı
larla -gizli derneğin genişliği ve gücü üstüne yalanlar, bu
dernek tarafından hazırlanan devrimin eli kulağında olduğu
üstüne kehanetlerle, vb. bile- gençliği kendisine çekmekten
ve para bakımından sömürmek için hali-vakti yerinde sınıf
ların en ileri insanlannı hükümetler karşısında tehlikeye
sokmaktan ibarettir.
4. İşçilerin, özgür tanınmak uğruna verdikleri ekonomik
ve siyasal savaşımın yerine devrimin son cisimleşmesi olan
zindan kaçkınının tüm-yıkıcı eylemleri konmuştur. Bir söz
cükle, bizzat emekçiler tarafından "Batının klasik modelleri-
1 22
ne uygun devrimler"de denetim altına alınan sokak serserisi
serbest bırakılmalı, ve böylece gericilerin emrine bedavadan
disipline edilmiş bir ajan-provokatörler çetesi vermelidir.
İttifakın ipe-sapa gelmez teorik didintilerinde ve pratik
girişimlerinde daha ağır basan, gülünçlük müdür, yoksa re
zillik midir kolayca söylenemez. Bununla birlikte, İttifak,
Enternasyonalin bağrında birliğimizin eylemini iki yıl bo
yunca köstekleyen ve sonunda şubelerin ve federasyonların
bir kısmının bölünmesine yolaçan sağır bir savaşımı kışkırı
mayı başarmıştır. Lahey Kongresinin lttifaka karşı kararla
rı, demek ki, en sıkı bir görevdi; Enternasyonalin, proletar
yanın bu büyük eserinin, sömürücü sınıfların süprüntüsü
nün kurduğu tuzaklara düşmesine izin verilemezdi. Genel
Kurulun yetki ve görevlerini elinden almak isteyenlere gelin
ce, biz, bunları ancak hain ya da kandınlmış kişiler olarak
görebiliriz; Genel Kurulun bu yetkileri olmadığı takdirde,
Enternasyonal karmakarışık, anlamsız, darmadağınık ve İt
tifakın diliyle söyleyecek olursak "biçimsiz" bir kitle olurdu.
Komisyon:
E. Dupont, F. Engels, Le6 Frankel,
A. Le Moussu, Karl Marx, Aug. Serraillier
123
FRlEDRlCH ENGELS
ENTERNASYONALDE
[PARÇA]
124
Bir tek 1860 yılı içinde, tüm anarşistlerin, ömürleri boyu
yapmaya kalkıştıklanndan fazlasını yapmış olan bu kıdemli
özgürlük savaşçısı, disiplinin değerini iyi bilir, çünkü o ken
disi de her zaman kendi savaş güçlerini sıkı bir düzen altın
da tutmak zorunda kalmıştır, ve bunu, resmi askeri kliğin
yaptığı gibi, insanlan alıklaştıran sürekli talimlerle, kurşu
na dizdirme tehditleri ile değil, doğrudan düşmanın karşı
sında yapmıştır.
Ne yazık ki, hala daha, bölücülerin uğradıklan tersiikie
rin listesini sonuna erdiremedik. Bir eksikleri vardı, onu da
buldular. Polisvari koku alma yeteneği ile uzun zaman önce
bu azılı Enternasyonal yıkıcılanndaki bozulmuşluğu sezip
ortaya koyan Neuer Social-Demokrat gazetesi, artık tümden
onlann safında yer almış bulunuyor. Gazete, 68. sayısında,
-fiilen Enternasyonalden aynlmış olan- Belçikalılann ha
zırladıklan tüzük tasansının kendi fikirlerine tamamıyla
uygun olduğunu açıklıyor ve aynlıkçılara katılmak için söz
veriyor. Bundan iyisi can sağlığı. Hasselmann ve Hasenele
ver bölücülerin kongresinde boy gösterdikleri zaman ayniık
çı örgüt gerçek niteliğine bürünecektir. Sağda Bakunin, sol
da Hasenclever, ortada da, kendi prudoncu sözleriyle burun
lanndan oraya buraya sürüklenilen bahtsız Belçikalıları
125
FRlEDRlCH ENGELS
BAKUNİNCİLER İŞBAŞINDA
"DER VOLKSSTAAT' GAZETESINDE YAYINLANAN (1871-1875)
ENTERNASYONAL KONULAR ÜZERINE MAKALELER DERLEMESİNE
ÖNSÖZ
[PARÇA]
126
FRlEDRlCH ENGELS
BAKUN1NC1LER lŞBAŞINDA
ÜZERİNE GİRİŞ NOTU ( 1 894)57
128
FRİEDRİCH ENGELS
BAKUNlNClLER lŞBAŞINDA
1873 YAZI İSPANYA AYAKLANMASI ÜZERİNE İNCELEME
129
lerini olaylara nasıl yansıttıklannı görüyoruz. Sonunda artık
böyle bir değerlendirmeyi yapabilecek durumdayız, çünkü
şimdi elimizde, İspanya olaylan üzerine basında yer alan bil
giler dışında, Enternasyonalin yeni Madrid federasyonunun
Cenevre Kongresine58 yolladığı rapor da var.
Herkes bilir ki, İspanya'da, Enternasyonalin bölünmesi
sırasında, Gizli İttifakın üyeleri üstün geldiler: İspanyol işçi
lerinin büyük çoğunluğu onlara katıldı. Şubat 1873'te, cum
huriyet ilan edildiği zaman İspanyol İttifakının üyeleri ken
dilerini çok güç bir durum içinde buldular. İspanya, sanayi
bakımından o kadar geri kalmış bir ülkedir ki, orada, işçi sı
nıfının tam ve hemen bir özgürlüğe kavuşması düşünülemez
bile. Bu duruma gelmeden önce, İspanya, zorunlu olarak ön
ceden geçirilmesi gereken çeşitli evrim aşamalarmdan geç
ıneli ve birtakım engelleri aşmalıdır. Cumhuriyet, bu aşama
ları en çabuk bir biçimde atlatmak, bu engellerin en kısa za
manda üstesinden gelmek gibi olanaklar sağlıyordu. Ama bu
olanaklar ancak İspanya işçi sınıfının etkin siyasal müdaha
lesiyle yararlanılabilir duruma gelebilirdi. İşçi kitlesi bunu
duyumsuyor gibi: her yerde olaylara katılmaya, şimdiye ka
dar olduğu gibi, varlıklı sınıflarm eylemlerine ve çevirdikleri
dolaplara alanı boş bırakmamaya, harekete geçmek için ola
naklardan yararlanmaya çalışıyor. Hükümet, Kurucu Meclis
seçimlerini belirledi; Enternasyonal nasıl bir tutum almalıy
dı? Bakunincilerin liderleri çok büyük bir açmaz içindeydi
ler. Uzun sürmüş siyasal bir eylemsizlik günden güne daha
gülünç ve olanaksız görünüyordu; işçiler "eylem görmek" isti
yorlardı. Öte yandan, İttifak üyeleri, yıllardan beri, işçi sını
fının hemen özgürleşmesi amacını taşımayan hiçbir devrime
katılmamak gerektiğini, herhangi siyasal bir eyleme giriş
menin, ipso facto,* gerici devleti, kötülüğün bu ilkesini tanı
mak anlamına geleceğini ve dolayısıyla herhangi bir seçime
katılmanın büyük bir suç, bir cinayet olduğunu ileri sürüyor
lardı. Bu güç durumdan nasıl sıyrıldılar? İşte bunu öğretiyar
bize bu Madrid raporu:
130
"Bu adamlar, Lahey Kongresinin işçi sınıfının siyasal ey
lemi konusundaki kararını reddeden ve Birliğin Genel Tüzü
ğünü ayaklar altına alan ve dolayısıyla Enternasyonalin içi
ne bölünmeyi, kavgayı ve kargaşayı sokan bu aynı adamlar;
emekçilere, bizi, işçi sınıfını iktidara getirmek bahanesiyle
iktidara sahip çıkmaya çalışan birtakım gözü doymaz ikbal
avcıları gibi tanıtmak küstahlığını gösteren bu aynı adam
lar; kendilerini özerklikçi, anarşist-devrimci vb., vb. olarak
adlandıran bu aynı adamlar, bu politika yapma, ama en kötü
cinsten buıjuva politikası yapma fırsatına dört elle sarıldı
lar. Onlar, işçi sınıfına siyasal iktidarı sağlamaya çalışmadı
lar -tersine, onlar, bu düşünceyi kargışlıyorlar- buıjuvazi
nin bir kesiminin, yani kendilerine uzlaşmaz ( universönlich)
cumhuriyetçiler adını takmış, serüvencilerden, gözü yüksek
lerde ikbal düşkünlerinden oluşmuş kesiminin dümeni eline
geçirmesine yardım etmeye çalıştılar.
"Daha Kurucu Meclis için yapılacak seçimlerin öngünün
de, Barselona, Alcoy ve başka yerlerin işçileri, başka bütün
savaşırolarda olduğu gibi seçim savaşımında da nasıl bir si
yaset izlemeleri gerektiğini öğrenmek istiyorlardı. Bu konu
da iki büyük toplantı yapıldı: biri Barselona'da öteki Al
coy'da: her iki toplantıda da, İttifak üyeleri, Enternasyonal"
(nota bene: kendilerinin Enternasyonali) "tarafından gözetil
mesi gereken siyasal çizgiye sıkısıkıya bağlı kalınınasma bü
tün güçleriyle karşı çıktılar. Bunun üzerine, Enternasyona
lin, birlik olarak, hiçbir siyasal eylemle uğraşmak durum un
da olmadığına, ancak, Enternasyonal üyelerinin, her biri
kendi adına, istedikleri gibi hareket edebileceklerine, kendile
rine iyi gelen herhangi bir partiye girebileceklerine, o ünlü
özerklikleri gereğince karar verildi! Peki bu kadar budalaca
bir öğretinin uygulamadaki sonucu ne oldu? Evet, enternas
yonalcilerin büyük kitlesi, anarşistler de dahil, programsız,
bayraksız kendi adayları olmadan, seçimlere katıldılar, böy
lelikle de, hemen hemen yalnızca burjuva cumhuriyetçilerin
seçilmelerine katkıda bulundular. Yalnızca iki-üç işçi mecli
se girebiidi - bunlar da, kesinlikle hiç kimseyi temsil etme-
1 31
yen, bir tek kez olsun sınıfımızın çıkarlannı savunmak için
sesini yükseltmemiş ve çoğunluğun önerdiği gerici önergele
rin hepsine canı gönülden oy veren kişilerdi."
İşte bakunincilerin "siyasette çekimserlik" ilkesinin gö
türdüğü yer. Sakin zamanlarda, proletarya, en iyi olasılıkla,
parlamentoya ancak birkaç temsilci seçebileceğini ve bir par
lamento çoğuuluğunu kazanması olanağının tamamıyla
uzak bulunduğunu zaten bilirken, şurada burada, işçileri,
seçimler sırasında evinde kalmanın ve yönetiminde yaşadığı
mız ve bizi ezen devlete değil de, devlet olarak devlete, hiçbir
yerde varolmayan, olmadığına göre de kendini savunamayan
genel anlamdaki devlete saidırmanın büyük bir devrimci ey
lem olduğuna inandırmayı başarabilir insan. Bu, gerçekten
de, devrimcilik taslamanın görkemli bir biçimdir, özellikle
yüreklerini kolayca yitirenler için; ve İspanyol İttifakının li
derlerinin ne kadar bu cinsten adamlar olduklannı, İttifak
üzerine yazılmış yukarda belirtilen yazı aynntılanyla gös
termektedir.
Ama olayiann kendisi proletaryayı birinci plana itince,
çekimserlik elle tutulur bir saçmalık, işçi sınıfının etkin mü
dahalesi ise önüne geçilmez bir zorunluluk haline gelir. İs
panya'da da durum buydu. Amedee'nin tahttan çekilmesi ra
dikal monarşistleri iktidardan etmişti ve yakın zamanda ye
niden iktidara gelme olanağını ellerinden almıştı; alfonsçu
lar59 o an için daha da şanssızdılar; karlosçular,60 hemen her
zaman olduğu gibi, iç savaşı seçim savaşımına yeğ tutuyor
lardı. Bütün bu partiler, İspanyol göreneğine göre, seçimlere
katılmaktan kaçınıyorlardı; seçimlere yalnızca iki kanada
bölünmüş olan federalİst cumhuriyetçiler ve işçi sınıfı kitlesi
katılıyordu. Hiç değilse pratikte İspanyol kolunun o zamanki
dikkate değer örgütlenmesi sayesinde, o sırada Enternasyo
nal adının İspanyol işçileri üzerinde hala büyüleyici güçlü et
kiye sahip olmasıyla, Katalanya'nın sanayi merkezlerinde,
Valensiya'da, Andaluzya kentlerinde, vb. Enternasyonal ta
rafından gösterilen ve desteklenen adayiann parlak bir ha
şan kazanacaklan kesindi ve kesinlikle, oylamalar sırasında
132
cumhuriyetçilerin iki kanadı arasındaki dengeyi bir yana
eğebilecek güçte bir azınlık meclise girebilecekti. İşçiler
bunu ve hala güçlü olan örgütlerini harekete geçirmenin za
manı geldiğini duyumsuyorlardı. Ne var ki, bakuninci oku
lun yöneticileri bu baylar, kayıtsız şartsız çekimser kalma
İncilini öyle uzun zamandan beri öğütlemişlerdi ki, birdenbi
re yüzgeri dönemezlerdi; onun için, kurtuluş çaresini, organ
olarak Enternasyonalin çekimser kalmasını öğütlemek, ama
üyelerini, birey sıfatıyla, kendi isteklerine göre, oy vermekte
serbest bırakmak gibi acınılacak bir kaçamakta buldular. Bu
siyasal iflas bildirisinin sonucu öyle oldu ki, işçiler, benzer
durumlarda hep olduğu gibi, en radikal diye adı çıkmış olan
kişilere, uzlaşmazlara oy verdiler ve böyle yapmakla da seç
tikleri adamlann yapacaklan işlerin sorumluluğunu azçok
yüklendiler, dolayısıyla kendileri de bu sorumluluğa bulaş
mış oldular.
II
1 33
nın ardından, "kutsal ay" -ülke çapında işi durdurma (bkz:
Engels, Die Lage der Arbeiten Klasse, zweite Auflage, s.
23461 )- İngiliz işçileri arasında ileri sürülmüştü ve öyle bir
yankı bulmuştu ki, Kuzey İngiltere'de fabrika işçileri Tem
muz 1842'de sorunu uygulamaya koymaya çalıştılar. İttifak
çılann Cenevre'deki kongrelerinde, 1 Eylül 1873'te,62 genel
grev gene büyük bir rol oynadı, ama bunun için kusursuz bir
işçi sınıfı örgütünün ve dolu bir kasanın zorunlu olduğu her
kesçe kabul edildi. İşte işin püf noktası! Bir yandan, hükü
metler, hele siyasal çekimserlikle yüreklendirildiklerinde,
hiçbir zaman işçilerin ne örgütünün ne de parasının bu düze
ye ulaşmasına izin vermeyeceklerdir; öte yandan, siyasal
olaylar ve egemen sınıflann aşın baskılarla sının aşmalan,
proletaryanın bu ülküsel örgütü ve bu muazzam yedek fonla
rı yaratacak duruma varmasından çok önce işçilerin kurtu
luşunu hazırlayacaklardır. Ama işçilerin böyle olanaklan ol
saydı, amaçlarına ulaşmak için genel grev gibi dolambaçlı
yolu tutmanın gereği olmazdı.
İttifakın gizli köklerini biraz bilen herhangi biri için, bu
sınanmış araca başvurma önerisinin İsviçre merkezinden
kaynaklandığı hiç kuşku götünnez. Doğal ki, İspanyol yöne
ticileri doğrudan "siyasal" olmayan herhangi bir şey yapmak
için bu araçta bir kurtuluş çaresi buldular ve sevinçle bu
yolu tuttular. Genel grevin yaratacağı inanılmaz etkileri her
yere yayıldı; Barselona'da ve Alcoy'da başlamaya hazırlanılı
yordu.
Bu arada siyasal durum giderek bir bunalıma doğru gidi
yordu. Federalist cumhuriyetçilerin kocamış palavracılan,
Castelar ve ortaklan kendilerini aşan hareketten dehşete
kapıldılar; iktidan Pi y Margall'a bırakmak zorunda kaldı
lar, o da uzlaşmazlada bir uzlaşma yolunu aradı. Pi, yüksek
görevli cumhuriyetçiler arasında tek sosyalistti, cumhuriyeti
işçilere dayandınnak zorunluğunu duyumsayan tek adamdı.
Gelir gelmez, hemen uygulanabilecek bir toplumsal önlemler
programı ortaya koydu, bu önlemler işçiler için kısa vadede
elverişli olmakla kalmayacak, sonuçlanyla başka adımlar
134
atılmasına da yolaçacak, böylelikle de en azından toplumsal
devrime ilk dürtüyü vermiş olacaklardı. Ama devletten geldi
ği zaman en devrimci önlemleri bile reddetmeyi kendilerine
bir görev bilen bakuninci enternasyonalciler, bir başbakanı
desteklemektense uzlaşmazlar arasındaki en kaçık şarlatan
lan desteklerneyi yeğ tuttular. Pi y Margall'ın uzlaşmazlada
görüşmeleri uzayıp gitti; uzlaşmazlar sabırsızlanıyorlardı;
aralanndan en ateşlileri, en atılganları, Andaluzya'da kanto
nal ayaklanmayı başlattılar. İttifakın !iderleri, burjuva uz
laşmazların kuyruğuna takılı kalmak istemiyorlarsa, kendi
leri eyleme geçmek zorundaydılar. Ve, genel grev kararlaştı
nldı.
O günlerde, Barselona'da, başka afişler yanında şu da
duvarlara yapıştınldı:
"İşçiler! Hükümetin karlosçulara karşı savaşı savsaklar
ken, emekçi kardeşlerimize karşı koymak için orduyu kul
landığım gördüğümüz zaman duyduğumuz derin tiksintiyi
açığa vurmak için genel grev yapıyoruz!", vb . .
Tarihinde, dünyanın herhangi başka bir kentinden daha
çok barikat savaşı görmüş olan, İspanya'nın en büyük yapı
rnevi kenti Barselona'nın işçileri, bu durumda, hükümetin si
lahlı kuvveti ile savaşa girmeye çağnldılar, ama aynı koşul
larla, yani ellerindeki silahlarla değil de genel bir işçi greviy
le, ancak birkaç buıjuvaya doğrudan dokunan, ama onların
ortak temsilcileri devlet iktidanna hiç de dokunmayan böyle
bir önlemle savaşmaya çağnldılar! Barselona işçileri pasif
banş döneminde, Alerini, Farga Pellicer ve Vinas gibi yumu
şakbaşlı, serinkanlı insanların zorlu sözlerini dinlemişlerdi;
ama davranma anı gelip de Alerini, Farga Pellicer ve Vinas,
önce ünlü seçim programlannı ileri sürdükleri, sonra yatış
mayı öğütledikleri, en sonunda da silah başına çağırmak ye
rine genel grev ilan ettikleri an, işçiler, onlan dinlememeye
başladılar. Uzlaşmazların en yumuşağı, en gevşeği, İttifakın
en etkin üyesinden daha büyük eneıji gösterdi. İttifak, ve İt
tifakın burnundan sürükleyip güttüğü Enternasyonal şube
leri bütün etkinliklerini yitirdiler, ve bu baylar hükümeti fel-
135
ce uğratmak bahanesiyle genel grev ilan ettikleri zaman, iş
çiler düpedüz yüzlerine karşı alay ettiler onlarla. Ama bu
nun hiç değilse şöyle bir sonucu oldu: Barselona kanton
ayaklanmasına katılmadı; üstelik Barselona, eyleme geçme
siyle kuvvetli bir biçimde temsil edildiği her yerde işçi öğeye
güçlü bir destek sağlayabilecek ve sonuçta tüm harekete ege
men olma perspektifini verebilecek tek kentti. Ayrıca, Barse
tona'nın da safa katılması ile, zafer, gücül olarak (bilkuvve)
önceden saptanmış olurdu. Ne var ki, Barselona parmağını
bile oynatmadı; uzlaşmalara ne kadar güvenebileceklerini
bilen ve İttifakçılar tarafından dolandınlmış olan Barselona
işçileri hareketsiz kaldılar ve böylece Madrid hükümetinin
zaferini sağladılar. Bütün bunlar, İttifakçı Alerini ve Brous
se'u (onlar hakkında daha fazla ayrıntıyı İttifak üzerine ra
porda bulacaksınız), gazeteleri Solidarite revolutionnaire'de
şöyle bildiriler yayınlamaktan alıkoymadı:
"Devrimci hareket bir yangın gibi tüm yanroadayı san
yor. . . . Barselona'da henüz bir şey olmadı, ama halk alanla
nnda, devrim sürekli olarak vardır!"
Bu devrim, davul çalmaktan ibaret olan, bu yüzden de
"sürekli olarak" aynı "alanda", yerinde sayan ittifakçılann
devrimiydi yalnız.
Genel grev, aynı zamanda, Alcoy'da da, gündeme alındı.
Halen 30.000 nüfuslu, yakın zamanın bir yapımevi kenti
olan Alcoy'a bakuninci niteliğiyle Enternasyonal ancak bir
yıldan beri ayak basmış ve çok çabuk yayılmış bulunuyor.
Sosyalizm, hangi biçimde olursa olsun, o zamana kadar ha
rekete yabancı olan bu işçiler tarafından olumlu karşılan
mıştı, tıpkı, Almanya'da şurada burada, Alman İşçileri Ge
nel Birliğinin63 ansızın önemli bir yandaş çevresi kazandığı
gelişmemiş yerlerde olduğu gibi. Alcoy, bu nedenle bakuninci
Federal Komisyonun İspanya merkezi olarak seçildi. Şimdi
bu Federal Komisyonu işbaşında göreceğiz.
7 Temmuzda, genel bir işçi toplantısı genel greve karar
verdi ve ertesi gün bir temsilciler kurulunu, işçilerin istemle
rini kendilerine bildirmek üzere fabrika sahiplerini yirmi-
136
dört saat içinde toplantıya çağırmasını isternek için belediye
başkanına gönderdi. Bir burjuva cumhuriyetçi olan belediye
başkanı Albors, işçileri tutuyor, Alicante'ye [Alcoy'a] birlikler
getiriyor ve fabrikacılara razı olmamayı, evlerinde barikat
kurmayı öğütlüyor. Kendisi de görev başında olacaktır. Fab
rikacılarla bir toplantıdan sonra, -burada Ittifakın Federal
Komisyonunun 14 Temmuz 1873 günlü resmi raporunu izli
yoruz- ilk başta işçilere tarafsız kalmaya sözveren belediye
başkanı, bir bildiri çıkartıyor ki, bu bildiride: "işçiler küçük
düşürülüyor, işçilere karaçalınıyor, kendisi fabrikacılardan
yana çıkıyor ve böylece grevcilerin hakkını ve özgürlüğünü
hiçe indiriyor ve onlan kavgaya kışkırtıyor".
Bir belediye başkanının dindarca istekleri grevcilerin
hakkını ve özgürlüğünü nasıl yok edebilir, bu nokta herhal
de karanlık kalıyor. Her ne olursa olsun, Ittifakın yönelttiği
işçiler, komisyon aracılığıyla belediye kuruluna açıkladılar
ki, eğer başkan, sözverdiği gibi grevde tarafsızlığını koru
mak niyetinde değilse, bir çatışmayı önlemek için yetkilerini
bırakmalıdır. Komisyon kabul edilmedi ve tam belediye sa
rayından aynidığı sırada polis, alanda sessiz sedasız ve si
lahsız duran halkın üzerine ateş açtı. Bu, Ittifakın raporuna
göre, savaşın başlangıcı oldu. Halk silahlandı, "yirmi saat"
sürdüğü kabul edilen kavga başladı. Bir yanda, Solidarite re
volutionnaire'in, sayılannı 5.000 olarak verdiği işçiler, öte
yanda Belediye Sarayında 32 jandarma ve tam Prusya mo
dasına göre halk tarafından yakılan pazann çevresindeki
dört-beş evde birkaç silahlı adam. Sonunda jandarmalar cep
hanelerini bitirince teslim olmak zorunda kaldılar.
Ittifak Komisyonunun raporu şöyle diyor:
"Eğer belediye başkanı Albors, teslim oluyormuş gibi ya
pıp da, sözüne güvenerek Belediye Sarayına girenierin al
çakça öldürülmelerine izin vermekle halkı kandırmamış ol
saydı, zavallı kurbaniann sayısı daha az olacaktı; ve revolve
rini, burunlannın dibinde kendisini tutaniann üzerine bo
şaltmasaydı haklı olarak öfkelenen halk tarafından öldür'ül
meyecekti."
137
Peki kimler bu kavganın kurbanları oldu?
"Her ne kadar ölülerin ve yaralıların tam olarak hesabını
yapamadıysak da," (halk yönünden) "ondan daha az olmadı
ğını söyleyebiliriz. Provokatörler safında ise ölü ve yaralı sa
yısı onbeşten az değil. "
İttifakın ilk sokak savaşı böyle oldu. Yirmi saat boyunca,
5.000 kişi, 32 jandarma ve birkaç silahlı buıjuvaya karşı dö
vüştü, onları cephanelerini tükettikten sonra yendiler, ve
toplam olarak 10 adam yitirildi. İttifak, pekala üyelerinin
kafasına sokabilir Falstaffın "ihtiyat yiğitliğin en iyi yanı
dır"64 sözünü.
Söylemeye gerek yok ki, burjuva gazetelerin, yok yere ya
kılan fabrikalar, kitle halinde kurşuna dizilen jandarmalar,
üzerine petrol serpilip tutuşturulan adamlar hakkındaki
tüm dehşetengiz öyküleri tamamen uydurmadır. Zafer kaza
nan işçiler, sloganları "kimseye bağışlama yok" olan İttifakın
adamları tarafından yönetildiğinde bile yenilen hasımıarına
karşı her zaman fazlasıyla yüce gönüllü, soylu bir davranış
içindedirler, ve hasımları, yenen kendileri oldu mu hiçbir za
man işlernekten geri kalmadıkları tüm kötülükleri, cinayet
leri işçilere yüklerler.
Demek ki zafer kazanılmıştı.
"Alcoy'da", diye büyük bir sevinçle yazıyor Solidarite re
volutionnaire* , "sayıları 5.000 olan dostlarımız duruma ege
men oldular."
Peki bu "efendiler" "durum"larından hangi yararı sağla
dılar?
Bu konuda, İttifakın raporu ve gazetesi bize hiçbir bilgi
vermiyor: gazetelerin alışılmış haberleriyle sınırlı kalmak
durumundayız. Bu haberlerden öğreniyoruz ki, hemen o za
man, Alcoy'da bir "Halk Kurtuluş Komitesi" kurulmuştur,
yani devrimci bir hükümet. Oysa 15 Eylül 1872'de, İsviç
re'deki Saint-Imier Kongresinde, İttifakçılar "her türlü, ken
dini geçici ya da devrimci diye ileri süren bir siyasal iktidar
* Fransızca metinde (s. 149): Solidarite ouvriere ("İşçi Dayanışması");
İngilizce metinde (s. 136): Solidarite revolutionnaire ("Devrimci Dayanış
ma"). -ç.
138
örgütlenmesinin, ancak yeni bir aldatmaca olabileceğine ve
bunun proletarya için bugün kurulu olan tüm hükümetler
kadar tehlikeli olacağına" karar vermişlerdi.
Ve merkezi Alcoy'da olan İspanyol Federal Komisyonu
üyeleri de, İspanyol Enternasyonali Kongresinin bu karan
benimsernesi için ellerinden geleni yapmışlardı. Bununla bir
likte, görüyoruz ki, bu komisyonun üyesi Severino Albarra
cin ve bazı bilgilere göre sekreteri Francisco Tomas, bu geçici
ve devrimci hükümet yanlısı iktidann Alcoy Halk Kurtuluş
Komitesinin üyesi idiler.
Peki ne yaptı bu Halk Kurtuluş Komitesi? "Emekçilerin
derhal ve eksiksiz özgürlüğe kavuşmalannı" gerçekleştirmek
için aldığı önlemler neler oldu? Bütün erkekler için kentten
aynlmayı yasakladı, ama bir pasaportu varsa, kadınlara
kentten çıkma izni verildi! Pasaport işlemini yeniden getiren
şu, her türlü iktidar düşmanlan! Bundan gerisi ise, kararlı
lık anlayışından, eylemden mutlak yoksunluk ve mutlak ik
tidarsızlık.
Bu sırada general Velarde ilerleyen birlikleriyle Alican
te'ye yaklaşıyordu. Hükümet yerel ayaklanmalara gürültü
süzce son vermek istemekte tamamen haklıydı. Ve Al
coy'daki "durumun efendileri" de ne yapacaklannı bileme
dikleri bir durumdan kendilerini kurtarmak istemekte tama
men haklıydılar. Aracılık yapmış olan temsilci Cervera'nın
işi, demek ki, öyle zor bir iş değildi. Halk Kurtuluş Komitesi
görevden çekildi, birlikler, 12 Temmuzda bir direnişle karşı
laşmadan kente girdiler. Halk Kurtuluş Komitesine verilen
tek güvence genel af oldu. "Durumun efendileri" bir kez daha
kötü bir durumdan mutlu olarak sıyrılmışlardı. Alcoy serü
veni böylece bitti.
İttifakın raporundan, Cadiz yakınlarında, Sanlucar de
Barrameda'da, olanlan öğreniyoruz:
"Belediye Başkanı, Enternasyonalin lokalini kapatıyor ve
tehditleriyle ve yurttaşiann kişisel hakianna ardı arkası ke
silmez saldınlanyla işçileri öfkelendiriyor. Bir komisyon,
başbakandan, kişi hakianna saygı gösterilmesini ve keyfi
1 39
olarak kapatılan lokalin yeniden açılmasını istiyor. Bay Pi,
ilke olarak açılmasına izin veriyor . . . ama pratikte buna uy
muyor, işçiler hükümetin, birliklerini yasadışına itmek kara
nnda olduğu yargısına vanyorlar; tüm yerel yetkilileri gö
revden alıyorlar, yerine başkalannı atıyorlar, bunlar birlik
lokalini yeniden açıyorlar. "
Devrimci Dayanışma, zafer kazanmış bir havayla, "San
lucar'da . . . halk duruma egemendir" diye yazıyor. Burada da,
kendi anarşist ilkelerine taban tabana aykın bir tutumla
devrimci bir hükümet kurmuş olan lttifakçılar, iktidarlany
la ne yapacaklannı bilemiyorlardı. Boş tartışmalarla ve ka
ğıt üzerinde kalan kararlarla zaman yitiriyorlardı; ve gene
ral Pavia, Sevilla'yı ve Cadiz'i aldığı ve Soria tugayından bir
kaç bölüğü, 5 Ağustosta Sanlucar'a gönderdiği zaman orada
hiçbir direnişle karşılaşmadı.
Hiçbir rekabetin olmadığı yerde istediği gibi hareket
eden İttifakın kahramanca işleri işte böyle.
III
141
vb. hemen hemen direnç göstermeden onların eline düştüler.
Her kent kendini bağımsız kanton ilan etti ve devrimci bir
yönetim komitesi (cunta) kurdu. Murciya, Cartagena, Valen
siya, bunları izlediler. Salamanca'da bu çeşitten bir girişim
de bulunuldu, ama daha barışçıl nitelikte, İspanya'nın belli
başlı kentleri, böylece, isyancıların elinde bulunuyordu, baş
kent Madrid'den ve Barselona'dan başka. Lüks kenti olan
Madrid hemen hiçbir zaman kesin bir rol oynamamıştır.
Barselona yürüseydi, sonal başarı hemen hemen sağlanmış
olurdu, aynı zamanda da işçi unsurlara güçlü bir yardım
sağlanırdı, ama gördük ki, uzlaşmazlar Barselona'da hemen
hemen güçsüzdüler, oysa o sırada Barselona'da hala çok güç
lü olan bakuninci "Enternasyonal"in üyeleri yan çizmek için
genel grevi bahane ettiler. Demek ki, bu kez, Barselona, ken
dini görevli saymadı.
Ayaklanma, her ne kadar ahmakça başlamış olmakla bir
likte, birazcık olsun akıllıca yönetilmiş olsaydı, bir kentin
garnizonunun ayaklanıp komşu kent üzerine yürüdüğü, bu
kentin zaten daha önceden kışkırtılıp hazırlanmış garnizo
nunu da ardından sürüklediği ve böylece çığ gibi büyüyerek,
bir çarpışmada kazanılan başanlarla ya da kendisine karşı
gönderilen birliklerin kendinden yana geçmesiyle zaferin
yazgısı çizilineeye kadar başkent üzerine yürüdüğü İspanyol
askeri ayaklanmaları biçiminde yönetilmiş olsaydı büyük ba
şarı şansı vardı. Böyle bir yöntem, özellikle bu kez tam uygu
lanabilirdi. Ayaklanmalar, uzun zamandan beri her yanda
gönüllü taburlar olarak örgütlenmişlerdi. Bu taburlarda kuş
kusuz disiplin kötüydü. Ama, kesinlikle, hemen her yanda
dağılıp parçalanmış olan eski İspanyol ordusunun kalıntıla
rında görülen disiplinden daha kötü değildi. Hükümetin tek
bel bağlayabileceği birlikler jandarma birlikleriydi (guardias
civiles), ama bunlar da bütün ülkeye dağılmış bulunuyorlar
dı. Her şeyden önce, jandarma müfrezelerinin biraraya top
lanmalanna engel olmak gerekiyordu; bu da ancak saldırıya
ilk geçmekle ve açık arazide savaşmayı göze almakla olabi
lirdi. Böyle hareket etmenin büyük bir tehlikesi yoktu, çün-
1 42
kü hükümet, gönüllülerin karşısına ancak kendileri kadar
disiplinsiz olan birlikler çıkarabilirdi. Ve eğer yenmek isteni
yorsa, başka yolu yoktu.
Ama hayır. Uzlaşmazların ve arkalarından giden baku
nincilerin federalizmi tam da her kentin kendi başına hare
ket etmesine ve her şeyden önce, öteki kentlerle ortak eyle
min değil, tersine onlardan aynlmanın önemli olduğunu
açıklamaya böylelikle tüm genel saldın olanağını da ortadan
kaldırmaya dayanıyordu. Alman köylülerinin savaşında65 ve
1849 Mayısı Alman ayaklanmalarında kaçınılmaz olan bir
kötü durum -aynı hükümet birliklerinin bir ayaklanma ar
dından öteki ayaklanmayı bastırması olanağını yaratan dev
rimci kuvvetlerin bölünmesi ve birbirlerinden yalıtılması
burada yüksek devrimci bilgeliğin ilkesi olarak ilan edilmiş
ti. Bakunin hoşnut olabilirdi. O, daha 1870'te, (Lettres a un
Français66) Prusyalılan devrimci bir savaşla Fransa'nın dışı
na sürmenin tek yolunun, merkezileşmiş liderliği kaldırmak
ve her kenti, her köyü, her bucağı kendi başına savaşı yürüt
meye bırakmak olduğunu açıklamıştı. Tek komuta altında
yönetilen Prusya ordusunun karşısına böyle alabildiğine ba
şıboş devrimci coşkulada çıkılsaydı, zafer sağlanmıştı. Bir
kez daha kendi başına bırakılmış olan Fransız halkının ko
lektif kavrayışı karşısında Moltke'nin kişisel kavrayışı silin
mek zorundaydı. Fransızlar bunu anlamamışlardı o zaman;
ama lspanya'da, Bakunin, gördüğümüz gibi ve ilerde daha
da göreceğimiz gibi, gözkamaştıncı bir zafer kazanmıştı.
Bu arada, hiçbir bahanesi olmadan birdenbire başlayan
bu ayaklanma, Pi y Margall'ın, uzlaşmazlada görüşmelerini
sürdürmesini olanaksız bir duruma getirmişti. Çekilmek zo
runda kaldı; onun yerine, hiçbir maskesi olmayan buıjuva
Castelar türünden saf cumhuriyetçiler iktidara geldiler, on
lann ilk amacı, ilkin yararlandığı, ama şimdi kendisine en
gel olan işçi hareketine son darbeyi indirmekti. General Pa
via'nın koroutasında Andaluzya'ya karşı yürümek için bir tü
men oluşturuldu, Campos koroutasında da, Valensiya ve
Cartagena'ya karşı bir başka tümen oluşturuldu. lspan-
143
ya'nın her yanından toplanmış, hepsi de eski asker olan di
siplini henüz bozulmamış jandarmalar, bu birliklerin çekir
değini oluşturuyordu. Versailles ordusunun Paris'e karşı sai
dmsı zamanmda olduğu gibi, eski asker olan, disiplini henüz
bozulmamış jandarmalar, bu moralleri bozulmuş savunma
hattının birliklerine sağlam bir destek verecek ve her yanda
saldın kollannın delici sivri ucunu oluşturacaktı, ki her iki
olayda da bu görevi güçleri ölçüsünde yerine getirdiler. Tü
menler aynca her biri yaklaşık olarak 3.000 kişiden oluşmak
üzere kaynaşmış birkaç alayı da bünyesinde bulunduruyor
du. Hükümetin ayaklananlara karşı savaş hattma sürebil
diklerinin hepsi buydu.
General Pavia 20 Temmuza doğru yürüyüşe geçti. 24
Temmuzda Cordoba, Ripoll koroutasında jandarma ve dü
zenli kuvvetlerden oluşmuş bir müfreze tarafından işgal
edildi. 29 Temmuzda, Paviya, barikatla korunmuş Sevilla'ya
saldırdı, Sevilla 30 ya da 3 1 Temmuzda (telgraflarda tarih
kesin olarak belli değil) Paviya'nın eline geçti. Paviya, çevre
yi elaltmda tutmak için bir seyyar birlik bıraktı ve Cadiz'e
yürüdü. Cadiz'in savunuculan gene de pek zayıf olmak üzere
yalnız kent dotaylannda dövüştüler, sonra 4 Ağustosta di
renç göstermeden silahlannın alınmasına razı oldular. Erte
si günlerde Paviya, gene aynı biçimde direnç görmeden San
lucar de Barrameda'yı, San Roque'u, Tarifa'yı, Algesiras'ı ve
her biri bağımsız kanton olarak kurulmuş daha bir sürü kü
çük kenti silahsızlandırdı. Aynı zamanda Malaga ve Grana
da'ya kollar gönderdi, onlar da 3 ve 8 Ağustosta direnmeden
teslim oldular, öyle ki, 10 Ağustosta, yani onbeş günden az
bir süre sonunda ve hemen hemen savaşılmadan tüm Anda
luzya boyun eğmişti.
26 Temmuzda, Martinez Campos, Valensiya'ya saldırma
ya başladı. Orada ayaklanma, işçiler tarafından başlatılmış
b. İspanyol Enternasyonalindeki bölünme zamanında gerçek
Enternasyonal burada çoğunluğu kazanmıştı ve yeni İspan
yol Federal Konseyi bu kente taşınmıştı. Cumhuriyetin ila
nından az sonra, devrimci çatışmalann gelecekte olduğu sı-
144
rada, Valensiya'nın bakuninci işçileri, kavga kaçaklannı aşı
n-devrimci sözler örtüsü altında gizleyen Barselona liderleri
ne güvensizlik duyarak gerçek enternasyonalcilere bütün ye
rel hareketlerde onlarla birlikte yürüme önerisinde bulundu
lar. Kanton hareketi patlak verdiğinde, her iki grup da, uz
laşmazlardan da yararlanarak derhal başkaldırdılar ve bir
likleri kovdular. Valensiya cuntasının bileşimi bilinmiyor:
bununla birlikte İngiliz muhabirierinin telgraflanndan anla
şıldığına göre, cuntanın içinde, Valensiya gönüllüleri arasın
da da olduğu gibi, işçiler ağır basıyordu. Aynı muhabirler,
Valensiya isyancılanndan, uzlaşmazlann ağır bastığı başka
isyancılara göstermedikleri bir saygıyla sözediyorlardı; onla
nn disiplinini, kentte hüküm süren düzeni övüyorlardı ve
uzun bir direniş ve çetin bir kavga olacağını bildiriyorlardı.
Yanılmıyorlardı. Açık kent Valensiya, Campos tümeninin
saldınlanna, 26 Temmuzdan 8 Ağustosa kadar, bütün Anda
luzya'dan daha uzun süre karşı durdu.
Murciya eyaletinde, aynı adı taşıyan başkent, direnmek
sizin işgal edildi; Valensiya'nın düşmesinden sonra, Campos,
İspanya'nın en güçlü kalelerinden biri olan, kara yönünden
kesintisiz bir toprak tabya ile ve hakim yüksekliklere kadar
uzanan küçük kalelerle savunulan Cartagena'ya yürüdü.
Hiçbir kuşatma toplan olmayan hükümet birliklerinin 3.000
kişilik kuvveti, hafif salıra toplan ile, doğal ki, tabyalann
ağır toplan karşısında güçsüzdü, ve kenti kıta yönünden ku
şatmakla yetinmek zorundaydı; ama Cartagena'yı savunan
lar, limanda ele geçirdikleri donanma sayesinde denize ege
men olduklan sürece bu da pek etkili değildi. Valensiya ve
Andaluzya'da savaşıldığı sırada yalnız kendilerini düşünen
Cartagena ayaklanmacılan, ancak öteki başkaldırınalann
hastınlmasından sonra, para ve yiyecekleri bitmeye başladı
ğı zaman dış dünyayı düşünmeye başladılar. Ancak o zaman,
en azından 60 Alman mili uzaklıktaki, yani örneğin Valensi
ya ve Oranada'dan iki kat daha uzak olan Madrid'e yürüme
yolunda bir girişim yapıldı. Bu sefer, daha Cartagena'dan
pek uzaklaşmadan acıklı bir biçimde sonuçlandı; abluka
145
kara yönünden bütün öteki çıkışlara kilit vurduğundan, ça
resiz, donanma yardımıyla çıkışlara dönüldü. Ama ne çıkış
lar! Henüz yeni boyun eğmiş denizci kentlerini, Cartage
na'nın savaş gemilerinin yardımıyla yeniden ayaktandırmak
sözkonusu olamazdı. Bunun üzerine bağımsız Cartagena
kantonunun donanması, Valensiya'dan Malaga'ya kadar
Cartagena teorisi gereğince kendileri de başlanna buyruk bi
rer kent olan- öteki deniz kentlerini bombardımantarla teh
dit etmekten ve gerektiğinde, yani gerekli yiyecekleri ve gü
müş ya da altın para olarak savaş salmasını gemi bordasın
da teslim etmedikleri takdirde gerçekten de topa tutmaktan
başka bir şey yapamadı. Bu kentler başınabuyruk bağımsız
kantonlar olarak, hükümete silahla karşı durduklan sürece
Cartagena'da geçerli ilke şuydu: Herkes kendisi için! Ama bu
kentler yenilince ilke: Herkes Cartagena için! oldu. İşte uz
laşmazlar ve onlann yardımcılan bakuninciler, bağımsız
· kantonlann federasyonculuğunu böyle anlıyorlardı.
Özgürlük savaşçılannın saflannı pekiştirrnek için Carta
gena yönetimi, kent zindanında hapsedilmiş olan 1.800 ka
dar kürek mahkumunu, İspanya'nın en berbat haydutlannı
ve katillerini salıverdi. Bu devrimci önlemin, Cartagena hü
kümetinin kafasına bakuninciler tarafından sokulmuş oldu
ğu konusunda, İttifak üzerine rapordaki açıklamalardan
sonra hiçbir kuşku kalmadı. Bu raporda, Bakunin'in nasıl
"kötü tutkulann alabildiğine başıboş bırakılmasını" düşledi
ği, nasıl Rus eşkıyasını tüm gerçek devrimcilerin modeli ilan
ettiği gösterilmiştir.* Rus için iyi olan, İspanyol için de iyi
dir! Öyleyse, Cartagena yönetimi hapsedilmiş 1.800 haydu
tun "kötü tutkulannı" başıboş bıraktığı ve böylece kendi bir
likleri arasında ahlak bozukluğunu son haddine vardırdığı
zaman baştan sona Bakunin'in anlayışına göre hareket edi
yordu. Ve İspanyol hükümeti, kendi istihkamlannı yerle bir
edeceği yerde, Cartagena'nın kendi savunuculannın içerden
çözülüp dağılması sonucu düşmesini beklerken tamamıyla
aklıbaşında, düşünülmüş bir siyaset izlemişti.
146
IV
147
ru herhangi bir yakınlaşma gibi bir sonuç çıksaydı, büyük
bir anlam taşımayabilirdi. Ama tam tersi oldu, zaten başka
türlü de olamazdı. Temel koşul: Enternasyonal adına hare
ket edildiği takdirde çok kolaylıkla elde edilebilecek olan İs
panyol proletaryasının aktif işbirliği eksikti. Yerel federas
yonlar arasında oybirliği yoktu; (şu gizemli Ittifakın ona zor
la kabul ettirebileceğinden başka) hiçbir yönetimi olmayan
(bizim için ne u tanılacak şeydir ki, bu Ittifak, hala Ispanyol
Enternasyonaline egemendir), doğal düşmanlanmız buıjuva
cumhuriyetçilerinkinden başka hiçbir programı olmayan ha
reket, bireysel ya da yerel inisiyatife bırakılmış kaldı. Böyle
ce kantonal hareket en utanılacak biçimde, hemen hiç diren
meksizin yenildi; ama, Enternasyonalin İspanya'daki saygın
etkinliğini ve örgütünü de kendi düşüşüyle birlikte sürükle
di. Hiçbir aşınlık, hiçbir cinayet, hiçbir şiddet eylemi yok ki,
cumhuriyetçiler, bugün Enternasyonal üyelerinin üstüne at
masınlar; hatta, Sevilla'da öyle olmuş ki, bize güvence ver
diklerine göre, çatışma sırasında uzlaşmazlar, müttefikleri"
(bakuninci) "enternasyonalciler üzerine ateş açmışlar. Geri
lik, bizim budalalığımızı bir güzel kullanarak cumhuriyetçi
leri bize karşı kışkırtıyor ve aynmsız büyük yığın yanında
bize karaçalıyor; Sagasta zamanında yapmayı başaramadığı
nı, şimdi neredeyse başarmak üzere görünüyor: İspanyol
emekçi yığınlannın gözünde Enternasyonalin adını gözden
düşürüyor.
"Barselona'da, bir sürü işçi şubesi, Federacion" (bakunin
cilerin başlıca organı) "gazetesindekileri ve onlann anlaşıl
maz tutumlannı açıkça protesto ederek Enternasyonalden
aynldılar. Jerez'de, Puerto de Santa Maria'da ve başka yer
lerde federasyonlar kendilerini dağıtma karan aldılar.
Loja'da (Granada eyaleti) hala orada oturmakta olan birkaç
enternasyonalci, halk tarafından kentten atıldı. Hala biraz
daha fazla özgürlük bulunan Madrid'de eski" (bakuninci) "fe
derasyon artık en küçük bir yaşam belirtisi göstermiyor, böy
leyken bizimki de eylemsizliğe ve sessizliğe düşmüş durum
da, başkalannın hatalannı üstlenmernek için. Kuzey kentle-
148
rinde, karlosçu savaş, bizim yönüroüzden her türlü eyleme
engel oluyor. En son, onbeş günlük dövüşten sonra da, hükü
metin yengin olarak kaldığı Valensiya'da, kaçmamış olan
Enternasyonal üyeleri gizlenmek zorundalar ve Federal Kon
sey tamamen dağılmış durumda."
Madrid'in raporu böyle. Görüldüğü gibi yukardaki tarih
sel anlatırola tamamıyla örtüşüyor.
Öyleyse bütün araştırmamızın sonucu nedir?
1. Bakuninciler, gerçekten devrimci bir durumla karşı
karşıya kalınca tüm daha önceki programlannı kaldınp at
mak zorunda kaldılar. İlkönce her türlü siyasal etkinlikten,
özellikle de seçimlere katılmaktan uzak durmayı bir görev
haline getirerek teoriyi feda ettiler. Sonra, sıra geldi anarşi
ye ve devletin kaldınlmasına; bu kez devleti kaldırmaktan
sa, bir sürü yeni ve küçük devlet yaratmaya kalkıştılar.
Daha sonra, işçilerin, proletaryanın derhal ve tam kurtulu
şunu amaçlayan hiçbir devrime katılınamalan gerektiğini
söyledikleri ilkeyi kaldınp attılar ve gene kendileri, açıkça
ve düpedüz buıjuva olaiı bir harekette yer aldılar. Son ola
rak, kendileri tarafından ilan edilmiş olan ilkelerini, devrim
ci bir hükümetin kurulmasının işçi sınıfının yeni bir aldatıl
masından ve işçi sınıfına karşı yeni bir ihanetten başka bir
şey olmayan bu ilkeyi, hiç kıllan kıpırdamadan çeşitli kent
lerin yönetim komitelerine dayanarak ve buıjuvazi tarafın
dan oy ile yenilgiye uğratılmış ve siyasal olarak sömürülmüş
güçsüz bir azınlık olarak hemen her yerde açıkça ayaklar al
tına aldılar.
2. Bu, daha önce ileri sürülüp övülen ilkelerin yadsınma
sı, en alçakça, en hileci bir biçimde ve suçluluk bilincinin
baskısı altında ifade edildi, öyle ki, ne bakunincilerin kendi
lerinin, ne de kılavuzluk ettikleri harekete katılan yığınlann
ne programları vardı ne de kısacası ne istediklerini biliyor
lardı. Bunun doğal sonucu ne oldu? Şu ki, bakuninciler, ya
Barselona'da olduğu gibi her hareketi engellediler, ya Al
coy'da, Sanlucar de Barrameda'da olduğu gibi ötekilerden
kopuk, plansız ve anlamsız ayaklanmalara sürüklendiler; ya
149
da çoğu durumda olduğu gibi ayaklanmanın liderliği uzlaş
maz buıjuvalann eline geçti. Bakunincilerin aşın-devrimci
haykınşlan, demek ki, sıra iş yapmaya gelince, gerek bir ka
çamakla, gerek önceden yenilgiye mahkum olan ayaklanma
larla işin içinden sıynlmak ya da siyasal bakımdan emekçi
leri en utanç verici bir biçimde sömüren, üstelik onlara tek
meyle davranan bir buıjuva partisiyle birleşrnek biçiminde
kendini gösterdi.
3. Anarşi, bağımsız gruplann özgür federasyonu vb. gibi
sözde* ilkelerden geriye, artık hükümetin, bir avuç birlikle,
hemen hiçbir dirençle karşılaşmaksızın ardarda kentlere bo
yun eğdirmesine olanak veren, devrimci savaş olanaklannın
ölçüsüzce ve akılsızca saçılmasından başka bir şey kalmıyor.
4. Bu olaydan, yalnızca, iyi örgütlenmiş ve kalabalık -
gerçeği de, sahtesi de- İspanyol Enternasyonalinin uzlaş
mazlarla birlikte düşüşe sürüklendiği ve bugün, pratik ola
rak dağılmış bulunduğu sonucu çıkanlmamalı, ama aynı za
manda, bunlar olmadan tüm ülkelerin darkafalılannın bir
işçi ayaklanmasını akıllanndan bile geçiremeyeceği ve dola
yısıyla İspanyol proletaryasının yeniden uluslararası örgüt
lenmesini belki de yıllar boyu olanaksız bir duruma getirmiş
olan uydurolmuş bir sürü aşınlık yüklendi Enternasyonalin
omuzlanna.
5. Tek sözcükle, bakuninciler, İspanya'da bize, devrimin
nasıl yapılmaması gerektiğinin eşsiz bir örneğini verdiler.
150
KARL MARX
151
mun eski örgütlenişi henüz ortadan kalkmış olmayacaktır),
zor önlemlerinin ve dolayısıyla hükümet önlemlerinin kulla
nılması gerekir; kendisi bir sınıf olarak kalıyorsa, sınıf sava
şımının ve sınıflann varlığının dayandığı iktisadi koşullar
henüz ortadan kalkmamışsa, bu koşullar zor yoluyla gideril
meli ya da değiştirilmelidir, ve bu değişme süreci zor yoluyla
çabuklaştınlmalıdır.
"Örneğin, bilindiği gibi, marksistlerin lütuflanna erişe
meyen ve uygarlığın en alt düzeyinde bulunan, kuşkusuz
kentsel ve sınai proletarya tarafından yönetilecek olan sıra
dan köylü, (ayaktakımı köylü)."
Böylece, Batı Avrupa'nın tüm ülkelerinde olduğu gibi
köylülerin özel mülk sahibi olarak çok sayıda bulunduklan
yerde, hatta azçok büyük çoğunluğu oluşturduklan yerde,
İngiltere'de olduğu gibi, ortadan kalkmadıklan ve yerlerini
tanm gündelikçilerine bırakmadıklan yerde köylüler ya şim
diye kadar Fransa'da yaptıklan gibi her işçi devrimine karşı
direnecekler ve onu başansızlığa uğratacaklardır, ya da pro
letarya (çünkü mülk sahibi bir köylü bir proleter değildir,
hatta yaşam durumu dolayısıyla bir proleter olduğu zaman
bile bilinci bir proleter bilinci değildir), yönetim olarak, köy
lünün durumunu doğrudan iyileştiren ve böylece onu devrim
davasına kazanan önlemler almak zorunda kalacaktır; öyle
önlemler ki, bunlar, daha işin başından, özel toprak mülkiye
tİnden kolektif mülkiyete geçişi, köylünün bu kolektif mülki
yete kendiliğinden ekonomik yolla varacağı biçimde kolay
laştınrlar; ama örneğin, miras hakkının ya da mülkiyetİn
kaldınldığını ilan ederek onu şaşkına çevirip bunaltmamalı
dır; bu, ancak, kapitalist çiftçinin köylüyü malından ettiği
yerde ve gerçek tanıncı bir proleter, kentin işçisi gibi bir üc
retli durumuna geldiği, ve kent işçisinin çıkarlannı doğru
dan paylaştığı yerde olabilir; hele Bakunin'in devrimci anla
yışına göre, köylülere yalnız daha büyük alanlar vererek
parsellerin büyütülmesi ölçüsünde parselli mülkiyetin sağ
larnlaşması gerekir.
"Ya da, sorun ulusal açıdan ele alınırsa, Almaniann gö-
152
zünde Slavlar, bu aynı nedenle, utkun Alman proletaryasına
kölece bağlanmış olacaklardır, Alman proletaryasının şimdi
kendi buıjuvazisine bağlı olması gibi." (s. 278.)
Acemi çaylak! Köklü toplumsal devrim, ekonomik geliş
menin belli tarihsel koşuHanna bağlıdır, bu koşullar devri
min öncülleridirler. Öyleyse devrim, ancak, kapitalist üreti
min, en azından halk yığını içinde önemli bir yer tutan sana
yi proletaryasına bağlı olduğu yerde olanaklı olur. Proletar
yanın en küçük yenme şansı olması için, en azından Fransız
buıjuvazisinin, kendi devrimi sırasında, zamanın Fransız
köylüsü için yaptığını m utatis m utandis* köylüler için yapa
bilecek durumda olması gerekir. İşçilerin egemenliğinin ta
nmsal emeği bağımlılığı altına almayı içerdiği düşüncesi gü
zel bir düşüncediri Ama işte burada bay Bakunin'in düşünce
sinin en dipteki amacı kendini gösteriyor. O, toplumsal dev
rimden hiçbir şey anlamaz, toplumsal devrime ilişkin siyasal
lafazanlıklan bilir ancak. Ona göre devrimin ekonomik ko
şullan yoktur. Şimdiye kadar varolmuş, gelişmiş ya da geliş
memiş tüm ekonomik biçimler, emekçinin (ücretli, köylü,
vb.) bağımlılığı içerdiği için, bütün bu biçimler için köklü bir
devrim olanağı bulunduğunu varsayıyor. Dahası var! O, ka
pitalist üretimin ekonomik temeli üzerine kurulmuş Avrupa
toplumsal devriminin tanıncı ya da kırsal Rus ya da Slav
halklan düzeyinde gerçekleşmesini ve bu düzeyi aşmamasını
isteyecekti; bununla birlikte, o, denizciliğin (navigation),
ama yalnızca denizciliğin kardeşler arasında bütün politika
cılarca bilinen bir aynm yaptığının farkına vanyor! Baku
nin'in toplumsal devriminin temelinde ekonomik koşullar
değil, ama irade vardır.
"Eğer bir (devlet) varsa kaçınılmaz olarak bir (egemen
lik) vardır ve dolayısıyla (kölelik) vardır; açık ya da örtük kö
lelik olmadan egemenlik, akıl almaz bir şeydir, bunun için
biz (devletin) düşmanıyız." (s. 278. )
"(Egemen sınıf olarak örgütlenmiş) proletarya ne anlama
gelir?"
153
Bu demektir ki, proletarya, her özel durumda, ekonomik
bakımdan ayrıcalıklı sınıflara karşı savaşacağı yerde, onlara
karşı genel zorlayıcı araçlan kullanabilecek kadar güçlü ve
örgütlü bir duruma gelmiştir; ama yalnız ekonomik araçları
kullanabilir ki, bunlar, onun ücretli emekçiler olarak, dolayı
sıyla sınıf olarak, kendine özgü karakterini elinden alır; pro
letaryanın tam zaferi ile birlikte egemenliği de sona erer,
çünkü onun sınıf karakteri kaybolur.
"Proletarya tüm olarak, acaba hükümetin başında tutu
nabilecek midir?"
Bir sendikanın yürütme komitesi tek başına sendikayı
oluşturur mu? Bir fabrikada bütün işbölümü ve onunla bir
likte bu işbölümünden ileri gelen çeşitli dallar ortadan kal
kabilir mi? Ve Bakunin'in "aşağıdan yukarıya" şemasına
göre, her şey "yukarda" yer alabilir mi? O zaman artık "aşa
ğıda" hiçbir şey yoktur. Topluluğun bütün üyeleri "bölge"nin
genel çıkarlarını hep birlikte mi yöneteceklerdir? O zaman
artık topluluk ile "bölge" arasında hiçbir ayrım olmayacak
tır.
"Hemen hemen kırk milyon Alman var. Bu kırk milyo-
nun hepsi hükümet üyesi mi olacaklardır?"
Certainly,* çünkü iş komünün özerkliğiyle başlar.
"Bütün halk yönetecek, ve yönetilenler olmayacak. "
Bir insan kendi kendini yönettiği zaman bu ilkeye göre
yönetmez kendini; çünkü o, yalnızca kendi kendisidir, başka
sı değildir.
"Öyleyse hükümet, devlet olmayacak, ama devlet olunca
yönetilenler de, köleler de olacaktır. " (s. 279.)
Bu, yalnızca şu anlama gelir: sınıf egemenliği ortadan
kalktığı zaman, sözcüğün bugünkü siyasal anlamında devlet
olmayacaktır artık. . .
"Bu ikilem marksist teoride çok yalın bir biçimde çözüm
lenir. Halk hükümeti sözünden, onlar" (yani Bak[unin])
"halk tarafından seçilmiş az sayıdaki temsilciler tarafından
halkın yönetilmesini anlıyorlar."
* Kuşkusuz. -ç.
154
Asine!* Bu demokratik bir zırvadır, ipe sapa gelmez siya
sal bir sözdür! Seçimler, en küçük Rus komününde ve artel
de bile siyasal bir biçimdir. Seçimin niteliği bu ada bağlı de
ğildir, ekonomik temele, seçmenierin kendi aralanndaki eko
nomik ilişkilere bağlıdır; ve işlevler siyasal olmaktan çıktığı
anda, artık, 1 . hükümetin hiçbir işlevi yoktur; 2. genel işlev
Ierin bölüşülmesi pratik iş haline gelir ve hiçbir erk gerektir
mez; 3 . seçimin bugünkü siyasal niteliğinden hiçbir şey kal
mamıştır.
"Halkın tümü tarafından kullanılan genel oy hakkı" -
öyle bir şey ki, güncel anlamında halkın tümü bir fantezi
dir- "halkın temsilcilerini ve (devletin efendilerini) seçmek
için genel oy hakkı -marksistlerin, onlar gibi demokratik
okulun da son sözleri böyledir- bu, egemen azınlığın zorba
lığının ardına gizlendiği bir yalandır, halkın sözde iradesinin
ifadesi gibi göründüğü ölçüde de tehlikelidir."
Kolektif mülkiyetle birlikte, halkın sözde iradesi de, yeri
ni kooperatifin gerçek iradesine bırakmak üzere, kaybolur.
"Sonuç: halk yığınının büyük çoğunluğunun ayncalıklı
bir azınlık tarafından yönetimi. Ama bu azınlık diyor mark
sistler", -kim diyor?- "işçilerden oluşacaktır. Evet, izniniz
le, önceden işçi olan, halkın temsilcileri ya da yöneticileri ol
dukları andan başlayarak artık işçi olmaktan çıkan" -evet
bugünün bir fabrikatörü, belediye meclisi üyesi olduğu için
kapitalist olmaktan ne kadar çıkıyorsa o kadar işçi olmaktan
çıkan- "ve tüm sıradan işçilere, koskoca (devlet çıkannın)
tepesinden bakacak olan işçilerden oluşacaktır; onlar artık
halkı değil, ama kendi kendilerini ve halkı yönetme iddiala
nnı temsil edeceklerdir. Bundan yalnızca insanoğlu hakkın
da hiçbir şey bilmeyenler kuşku duyabilir. " (s. 279 . )
Eğer bay Bakunin'in yalnızca, bir işçi kooperatifi fabri
kasında bir yöneticinin durumu hakkında bilgisi olsaydı,
onun bütün o egemenlik düşleri cehennem olup giderdi. Fır
sat bulup da kendi kendine şöyle bir sorabilmiş olsaydı: ho
şuna giden adlandırnıasına göre bu işçi devleti temeli üzerin-
* Eşek. -ç.
155
de yönetim görevleri hangi biçimi almalıdırlar?
(s. 279.) "Ama bu seçilenler coşkuyla inanmış, üstelik de
derin bilgili sosyalistler olacaklardır. " "Lasalcılann ve mark
sistlerin yapıtlannda ve konuşmalannda durmadan kullanı
lan bu sözler", -"derin bilgili sosyalist" daha önce hiçbir za
man kullanılmamıştır, ve " bilimsel sosyalizm", yalnız, halkın
bilgi alanını, halkın kendi gerçekleştirdiği toplumsal hareke
tin incelenip öğrenilmesiyle sınıriayacağı yerde, ona yeni
hülyalar, yeni hayaller esinleyen ütopik sosyalizme karşıt
olarak kullanılmıştır; Proudhon'a karşı yazdığım yazıya ba
kınız- "kendiliklerinden göstermektedirler ki, sözde halk
devleti halk yığınlannın yeni ve pek az sayıdaki gerçek ya
da sözde bir bilginler aristokrasisi tarafından çok zorbaca yö
netilmesinden başka bir şey olmayacaktır. Halk derin bilgili
değildir, bu demektir ki, halk yönetim tasalanndan tama
mıyla kurtulmuş olacaktır ve olduğu gibi, tümüyle yönetilen
ler sürüsü halinde ağıla girecektir. Güzel bir kurtuluş!" (s.
279-280.)
"Marksistler bu çelişkiyi duyumsuyorlar" ( ! ) "ve bilginler
yönetiminin" ( quelle reverie!* ) "tüm demokratik biçimlere
karşın, gerçekte, dünyanın en baskıcı, en tiksinç ve en aşağı
lık diktatörlüğü olacağı bilincinde olduklanndan bunun an
cak geçici ve kısa süreli bir diktatörlük olacağı düşüncesi ile
kendilerini avutuyorlar".
Hayır dostum! İşçilerin, eski dünyanın kendilerine karşı
koyan toplum katlan üzerindeki sınıf egemenliği, sınıflann
varlığının ekonomik temelleri yok olmadıkça sürebilir ancak.
"Onlar diyorlar ki, tek tasalan ve tek amaçlan, halkı
ekonomik bakımdan olduğu kadar siyasal yönden de her tür
lü yönetimin kısa zamanda gereksiz bir duruma geleceği ve
devletin tüm siyasal, yani" (baskıcı) "niteliğini yitireceği ve
kendiliğinden özgür bir ekonomik çıkar ve ortaklıklar örgütü
haline dönüşeceği bir düzeye getirmek ve eğitmektir."
(Kahve politikacısı!) "Burada apaçık bir çelişki var. Eğer on
lann devleti gerçekten halk devleti oluyorsa, ne diye onu or-
* Ne hülya! -ç.
156
tadan kaldırmalı, yok eğer halkın gerçek kurtuluşu için bu
devletin kaldınlması zorunlu ise nasıl oluyor da ona halk
devleti demeye cüret edebiliyorlar?" (s. 280.)
Komünist Manifesto'ya karşı yöneltilmiş bir saçmalık
olan Liebknecht'in Halk Devletlni68 ağızlanna sakız etmeye
kalkışmalan vb. bir yana, bu yalnız şu anlama gelir: prole
tarya, eski toplumu devirme uğruna savaşım dönemi boyun
ca gene eski toplum tabanı üzerinde hareket ettiğinden ve
dolayısıyla, kendi hareketine azçok bu topluma özgü siyasal
biçimler verdiğinden bu kavga dönemi boyunca henüz kendi
kesin yapısına ulaşmamıştır ve kurtuluşu için, bu kurtuluş
tan sonra kullanımdan düşecek araçlar kullanır; bay Baku
nin, bunlardan, hiçbir şey yapmamanın ve . . . genel tasfiye
gününü, yani son yargı gününü beklemenin yeğ olduğu sonu
cunu çıkanyor.
"Biz, polemiğimizle" (doğal olarak benim Proudhon'a
karşı yazımdan ve Komünist Manifesto'dan ve hatta Saint
Simon'dan önce başlayan polemikte) "kendilerine karşı" (gü
zel bir umEpou ıtpüLEpflu * örneği) "onlan, özgürlük ya da
anarşinin" (bay Bakunin, Proudhon ve Stirner'in anarşisini
yabanıl tatar lehçesine çevirmekten başka bir şey yapma
mıştır), yani "işçi yığınlannın aşağıdan yukanya özgür ör
gütlenmesinin" (budalalık), "toplumsal evrimin sonal amacı
olduğu ve kendi halk devletleri de ayn tutulmamak üzere,
her (devletin) bir yandan zorbalığı, despotluğu, beri yandan
da 'köleliği' doğuran bir boyunduruk olduğu bilincine varma
ya sürükle dik. " (s. 280.)
157
FRlEDRlCH ENGELS
158
ti"nden sözetmek büsbütün saçmadır: proletaryanın devlete
gereksinimi olduğu sürece, bu gereksinim özgürlük için de
ğil, karşıtlannı bastırmak içindir. Ve özgürlükten sözetmek
olanaklı olduğu gün, devlet devlet olarak varolmaktan çıkar.
Bu yüzden biz, her yerde "devlet" sözcüğü yerine Fransızca
"commune" sözcüğünü çok güzel karşılayan mükemmel bir
eski Almanca " Gemeinswesen" [topluluk] sözcüğünü koymayı
öneriyorduk.
159
FRlEDRlCH ENGELS
İTALYA'DA
1 60
Komplo] (Brunswick, ed. Bracke)69 adlı broşürde yer alıyor
du.
İşçiler arasındaki hareket henüz oluşum halinde oldu
ğunda, bu iş oldukça iyi gidiyordu. Bakunincilerin mangalda
kül bırakmayan devrimci farfaralan, her yerde istenen alkışı
topluyordu; eski siyasal-devrimci hareketlerden gelme un
surlar bile bu dalgaya kapılıp sürükleniyorlardı; İspanya'dan
sonra İtalya, Bakunin'in kendi deyişiyle, "Avrupa'nın en dev
rimci ülkesi"* oldu. O anlamda devrimci ki, az bir sonuç al
mak için çok gürültü kopanlıyordu. İngiliz işçi hareketinin,
sonra Fransız, daha sonra da Alman işçi hareketinin saye
sinde büyüyüp güçlendiği gerçek siyasal hareketin tersine,
bu harekette, her türlü siyasal eylem mahkum edilmiştir,
çünkü her siyasal eylem "devlet"in tanınması anlamını için
de taşır, oysa "devlet" tüm kötülüğün cisimleşmesidir. Dola
yısıyla, bir işçi partisi kurmak yasaktır; sömürüye karşı sa
vunma önlemleri için, örneğin normal bir işgünü için, kadın
Iann ve çocuklann çalışmasının sınıriandıniması için sava
şım yasaktır; ve özellikle seçimlere katılmak yasaktır.
Bunun yerine, bize, gelecek devrim hedefine yönelik ajitas
yon, örgütlenme ve gizli elbirliği ısmarlıyorlar, o devrim ki,
gökten düşer düşmez hiçbir geçici hükümet olmadan, tüm
devlet kurumlannın ya da benzeri kurumlann toptan orta
dan kaldınlmasıyla, (İttifak tarafından gizlice yönetilen) işçi
yığınlannın inisiyatifi ile gerçekleşecektir - "Ama sormayı
nız bana nasıl diye!.**
Dediğimiz gibi, hareket çocukluk döneminde kaldığı sü
rece, bu çok etkiliydi. İtalyan kentlerinin büyük çoğunluğu
belli bir ölçüde uluslararası ilişkilerin dışında kalır, bu iliş
kiler İtalyan kentleri için yalnızca yabancılann ziyaretleri
biçimindedir. Bu kentler, çevre köylülerine zanaatçı sanayi
nin mallannı sağlar ve tanm ürünlerinin daha büyük bir öl
çüde satılması için aracılık ederler; ayrıca, toprak soylulan
* Engels, burada ve daha aşa�da, İspanyol sosyalistlerinden Francisco
Mora'ya yazdı� 5 Nisan 1872 günlü mektubundan alıntı yapıyor. -Ed.
** Heinrich Heine, Buch der Lieder de yayınlanan "Junge Leiden" (Taze
Acılar") şiirinden. -Ed.
1 61
bu kentlerde otururlar ve gelirlerini burada saçıp savurur
lar; ensonu bir yabancı kalabalığı da paralarını taşır bu
kentlere. Muhalif unsurların sayıları azdır bu kentlerde.
Bunlar çok az gelişmişlerdir, üstelik de belirli ya da sürekli
bir uğraşı olmayan kişilerce oldukça sulandınlmışlardır, ya
bancılarla ilişkiler ve yumuşak bir iklim bu durumu kolay
laştırmaktadır. İşte burada, başka herhangi bir yerde oldu
ğundan daha elverişli bir zemin bulmuştur, şiş ve ağı söz
cüklerini fısfıslayıp duran aşın-devrimci lafazanlık. Ama
ltalya'da, özellikle kuzeyde, sanayi kentleri de vardır; ve ha
reket, bu kentlerin gerçekten proleter yığınlan arasında kök
saldığı anda bu kadar düşük değerde bir besin artık kimseyi
doyuramazdı ve bu işçiler, Bakunin'e göre "meslekleri bir
çıkınaza girmiş" olduğu için sosyalizm için yanıp tutuşan bu
başarısız, varlıksız genç buıjuvalann sultası altında bulun
mayı kabul edemezlerdi artık.
Olan da bu. Her türlü siyasal eylemin, başka bir deyişle
düzen aleyhtarı gizli elbirliği aşkı ve boş lafazanlık çerçeve
sini aşan her türlü gerçek eylemin yasaklanmasının Kuzey
İtalya işçilerinde uyandırdığı hoşnutsuzluk günden güne ar
tıyordu. Almanların 1874 seçimlerinde kazandıklan başan
lar ve elde edilen sonuç -Alman sosyalistlerinin birliği
İtalya'da biliniyordu. Eski cumhuriyetçi hareketten gelme,
istemeye istemeye "anarşist" yaygaraya boyun eğmiş olan
unsurlar, siyasal savaşımın gereğini vurgulamak için gide
rek fırsatlardan daha çok yararlandılar ve La Plebe70 gazete
sinde doğmakta olan muhalefetin sözcüsü oldular. Ömrünün
ilk yıllarında, bu cumhuriyetçi haftalık gazete hemen sosya
list harekete katıldı ve kendini her türlü "anarşist" sekter
likten olabildiğince uzak tuttu. Ve ensonu, Kuzey İtalya işçi
yığınları kendi mızmız yöneticilerini aştıklan ve fantezi bir
hareket yerine gerçek bir hareket yarattıkları zaman, La
Plebe gazetesinde, zaman zaman, siyasal savaşımın gerekli
liği üzerine sapkın anıştırmalan seve seve yayıniayan bir or
gan buldular.
Eğer Bakunin hala yaşıyor olsaydı, bu sapkınlığa karşı
1 62
alışılmış yöntemiyle savaş açardı. La Plebe'le işbirliği yapan
insanlan, "otoriterlik", iktidara susamışlık, gösteriş düşkün
lüğü vb. ile karalardı. Onlara karşı birçok küçük kişisel suç
lamalar uydurur ve bunlan İttifakın İsviçre'deki, İtalya'daki
ve İspanya'daki organlan aracılığıyla durmadan yinelerdi.
Ancak bundan sonra bütün bu yanıimalann ilk günahın ka
çınılmaz bir sonucundan başka bir şey olmadığını ortaya ko
yardı: ilk günah, yani siyasal eylemi kabul etme sapkınlığı,
çünkü siyasal eylem devletin tanınması sayılır, devlet otori
terliğin, egemenliğin cisimleşmesidir, dolayısıyla her kim ki
işçi sınıfının siyasal eyleminden yana çalışır, inatla, siyasal
iktidan kendisi için ele geçirmeye çalışacaktır; demek ki, işçi
sınıfının düşmanıdır, taşa tutun onu! Bakunin, aziz merhum
MaximiHen Robespierre'den aldığı bu yöntemi, büyük bir
yetkinlikle, ama olur olmaz yerde ve fazla tekdüzeli uygular
dı. Bununla birlikte, bu, geçici de olsa bir başan vaadeden
tek yöntemdi.
Ama Bakunin artık yok, dünyanın gizli yönetimi İsviç
re'deki Neuchatelli bay James Guillaume'un eline geçmiştir.
Dünyanın binbir türlü halini görmüş olan bir adamın yerin
de, anarşizm doktrinine bir İsviçre kalvenistinin fanatizmini
getirmiş olan yüreksiz bir ukala oturuyordu. Dine bağlı inan
her ne pahasına olursa olsun korunmalıydı ve Neuchatelli
darkafalı bir ilkokul öğretmeni bu inanın herkesçe kabul edi
len papası olmalıydı. Jura Federasyonu'nun, İsviçre İşçi Bir
liğinin 5.000 üyesine karşılık 200 üyesi bile olmayan bir fe
derasyonun Bülteni, bizbin yönetici organı ilan edildi ve per
vasızca sanantıdaki ikirciklilere moral vermeye koyuldu.
Ama Kuzey İtalya Federasyonunu kurarak örgütlenmiş olan
Lombardiya işçileri, bu vaazlan artık dinlemek istemiyorlar
dı. Geçen sonbahar, Jura Bülteni, düpedüz, La Plebe gazete
sinde, bay Guillaume'un hoşuna gitmeyen Paris muhabirini
geri göndermeyi emretmekte sakınca görmeyince, dostluğun
sonu geldi. Bülten, La Plebe'e ve Kuzey halyalı sapkınlara
karşı suçlamalan sürdürdü. Ama onlar artık ne olup bittiği
ni biliyorlardı; anarşi ve özerklik propagandasının arkasında
163
tüm işçi hareketi üzerinde diktatörce bir komutanlık uygula
mak isteyen birkaç entrikacının tutkusu olduğunu biliyorlar
dı.
"Bir notumuzdaki en soğukkanlı, en efendice küçücük
dört satır Jura Bültenı" nin öfkesini kabarttı, ve işi, sanki biz
ona karşı kızıp köpürüyormuşuz gibi göstermeye çalışıyor,
oysa bizi eğlendirmekten başka bir şey yaptığı yok. Gerçek
ten de, hastalıklı çekememezlikle kapı kapı dolaşan ve kara
çalmaya alabildiğince hız vererek zorbalıkla bize ve dostlan
mıza karşı birazcık bile olsa hınç ve öfke dilenen adarolann
kışkırtmasıyla oyuna gelmek çocukça safdilliğini ortaya koy
mak olurdu. Uzun zamandan beri bozgunculuk ve provokas
yon tohumlan saçan eli, herkes o kadar iyi tanıyor ki, hiç
kimse onun cizvitçe oyunlanna kapılamaz artık . . " (La Plebe,
.
2ı Ocak ı877.)
26 Şubat sayısında bu aynı adamlar şöyle nitelendirili
yorlardı: "Birkaç darkafalı anarşist ve -ne korkunç çeliş
ki!- aynı zamanda diktatör kafalı"; bu, bu baylann Mila
na'da maskelerinin iyice düştüğünün ve orada artık kötülük
yapamayacaklannın en iyi kanıtıdır.
ıo Ocak Almanya seçimleri ve buna bağlı olan Belçika
hareketindeki rota değiştirme -eski çekimserlik siyasetinin
reddedilmesi ve onun yerine genel seçim için ve fabrika yasa
lan için propagandanın konması- arkasını getirdi. ı 7- ı8
Şubatta, Milano'da, Kuzey İtalya Federasyonu Kongresi ya
pıldı. Kongre kararlannda, Enternasyonalin İtalyan üyeleri
nin bakuninci gruplanna karşı her türlü gereksiz ve yersiz
düşmanlıktan kaçınılıyor. Dahası, kararlarda, Brüksel'de
yapılması öngörülen Avrupa işçi hareketinin çeşitli kesimle
rini birleştirmeye çaba harcayacak olan kongreye katılma is
teği de yer alıyor. Ancak aynı zamanda işçi hareketi için ke
sin ve belirleyici bir önemi olan üç nokta, son derece belirgin
bir biçimde sıralanıyor:
ı· Hareketin başansını sağlamak için bütün araçlardan,
dolayısıyla siyasal araçlardan da yararlanılmalıdır.
2· Sosyalist işçiler, öteki bütün siyasal ve dinsel partiler-
ı 4
den ayn bir sosyalist parti kunnalıdırlar ve
a· Kuzey İtalya Federasyonu, kendi özerkliW.ni kullan
mak koşuluyla ve Enternasyonalin geçici tüzüğünü temel al
mak üzere, kendisini bu büyük BirliW.n üyesi, kendilerinden
dayanışma gösterilerini esirgememekle birlikte bütün öteki
İtalyan gruplaşmalanndan bağımsız sayar.
Öyleyse demek ki: siyasal savaşım, siyasal bir parti örgü
tü ve anarşistler ile bozuşma. Bu kararlarla Kuzey İtalya Fe
derasyonu bakuninci klikle bağlannı kesin olarak kopardı ve
büyük Avrupa işçi hareketiyle ortak bir zemin üzerinde yer
aldı. Oysa, Federasyon, İtalya'nın sanayi bakımından en ge
lişmiş kesimini -Lombardiya, Piyemonte, Venedik- kucak
ladıW-ndan başanlan gecikmeyecektir. Birçok başka ülkenin
pratiW.yle denetlenip doğrulanan bu akıllıca ajitasyon araç
lan karşısında, bakuninci savaşçılann boş atıp tutmalannın
güçsüzlüğü çabucak ortaya çıkacak ve ülkenin güneyindeki
İtalyan proletaryası, yıkıma uğramış buıjuvalann özel du
rumlanndan kendilerinin işçi hareketini yönetme yeteneW.
olduğu sonucunu çıkaran bu adarolann boyunduruğunu ya
kında silkip atacaktır.
165
FRlEDRlCH ENGELS
II
1 66
nıfı yönünden siyasal her eyleme ilke olarak karşı çıkmaktı;
o kadar ki, onların gözünde, bir seçimde oy vermek proletar
yanın çıkarlarına ihanet etmekti. Onlar, kayıtsız şartsız; si
lahlı devrimden başka hiçbir eylem aracını kabul etmek iste
miyorlardı. Bu "anarşistler", kendilerine anarşist diyorlardı,
ilk önce kök saldıkları İsviçre'den İtalya'ya ve İspanya'ya ya
yıldılar, oralarda, bir zaman için işçi sınıfı hareketine ger
çekten egemen oldular. "Enternasyonal"in içinde de her ne
kadar değişik nedenlerle de olsa, kendileri de siyasal çekim
serlikten yana olduklarını söyleyen Belçikalılar tarafından
azçok desteklenmişlerdi. Bölünmeden sonra, bir örgüt görü
nüşünü korudular, ve tüm Avrupa'nın işçi sınıfını temsil et
tiklerini iddia eden hep aynı yirmi-yirmibeş kişinin, bu işçi
sınıfı adına kendi dogmalarını ilan ettikleri kongreler topla
dılar. Ama, daha 1874 Alman seçimleri ve Alman hareketi
nin, en etkin üyelerinden dokuzunun parlamentoda bulun
masından sağladığı büyük yarar, "anarşistler" arasına bazı
kuşku tohumlan saçmıştı. Siyasal olaylar İspanya'da hare
ketin hastınlmasıyla sonuçlandı, hareket hemen hemen hiç
iz bırakmadan silinip gitti; İsviçre'de, Almanlada elele çalı
şan, siyasal eylemden yana olan parti günden güne güçlendi
ve kısa zamanda sayıca bir avuç anarşisti 1'e 300 oranında
aştı; İtalya'da, "anarşistler"in ne sağduyularının, ne de cesa
retlerinin pek lehlerine bir durum göstermediği çocukça bir
"toplumsal devrim" girişiminden (Bologne, 1874) sonra ger
çek işçi unsurlar daha ussal eylem yolları araştırmaya başla
dılar. Belçika'da, hareket, liderlerin işçi sınıfına hiçbir ger
çek eylem alanı bırakmayan çekimserlik siyasetleri yüzün
den ölü noktaya ulaşmıştı. Gerçekten, Almanların siyasal ey
lemi kendilerini başarıdan başanya götürürken siyasal çe
kimserliğin gündemde olduğu ülkelerin işçi sınıfı bozgun üs
tüne bozguna uğruyordu ve sonuç vermeyen bir hareketten
usanmıştı; örgütleri unutulup gitti, basın organları birbiri
ardından ortadan kayboldu. Bu işçilerin en sağduyulu olan
ları, bu birbirinin tersi durum karşısında şaşkınlığa uğra
yacak ölçüde etkilenmeden edemezlerdi. İtalya'da olduğu gi-
167
bi Belçika'da da "anarşist" ve çekimserlik yanlısı doktrine
karşı isyan patlak verdi, ve insanlar, gerek kendi kendileri
ne, gerek aralannda, alık bir dogmacılık yüzünden, hepsin
den daha etkin olduklan kanıtlanmış gerçek eylem araçlan
nı kullanmaktan neden kendilerini yoksun bırakmak zorun
da olduklannı sormaya başladılar. Almaniann büyük seçim
zaferi bütün kuşkulan altettiğinde ve bütün duraksamalann
üstesinden geldiğinde, durum işte böyleydi. Böylesine kolay
kolay sarsılmaz bir olgu karşısında hiçbir direnç olanaklı de
ğildi. İtalya ve Belçika, siyasal eylemden yana tavır aldılar;
geri kalan İtalyan çekimsercileri, umutsuzluğa kapılarak,
Napoli yakınlannda başka bir başkaldınya giriştiler; otuz
kadar anarşist "toplumsal devrim"i ilan ettiler, ama polisin
çarçabuk dikkatini çekti. Elde ettikleri tek sonuç, kendi sek
ter hareketlerinin İtalya'da tam başansızlığı oldu. Böylece
işçi hareketini Avrupa'nın bir ucundan öbür ucuna, akıl ho
calığı ederek yönetmek iddiasında olan anarşist örgüt, baş
langıçtaki ilk çekirdeğine indirgenmiş bulunuyordu: İsviçre
Jurasında ikiyüz kadar adam, orada, çekildikleri dağlık kö
şelerinden, dünyanın geri kalan bölümünün bu zafer kazan
mış sapkınlığına karşı protestoya ve şimdi ölü olan impara
tor Bakunin'in ortaya koyduğu gerçek ortodoksluğun destek
leyicileri olmaya devam ediyorlar. Ve, geçen Eylülde, Genel
Sosyalist Kongresi -kendilerinin toplantıya çağırdıklan bir
kongre- Belçika'da Gand'da toplandığı zaman birlik ve oy
birliği içindeki Avrupa işçi sınıfının büyük örgütlerinin dele
geleri karşısında önemsiz bir azınlık olarak kaldılar. Kongre,
bir yandan onlann gülünç öğretilerini ve büyüklük. taslayan
savlannı r�ddederken, aynı zamanda, ancak küçük bir kliği
reddettiği olgusunu ortaya koyarak, sonuç olarak onlara cö
mert bir hoşgörü gösterdi.
Böylece dört yıllık bir iç savaşırndan sonra, Avrupa işçi
sınıfının eylem birliği yeniden kurulmuştu ve son Enternas
yonal Kongresi çoğunluğunun kamuya açıkladığı siyasetin
haklılığı, olaylarla doğrulanmıştı. Şimdi, bugün için temel
yeniden atılmıştır, çeşitli Avrupa ülkelerinin emekçileri ye-
1 68
niden bu temel üzerinde sıkı bir uyum halinde hareket ede
bilecekler ve bu hareketin başlıca gücünü oluşturan karşılık
lı desteği birbirine göstereceklerdir. Uluslararası Emekçiler
Birliği ... * olmuştur, ki, bu ülkelere böyle bir uluslararası it
tifaka girmelerini yasak ediyordu. Hükümetler bütün bunla
ra aldırmayabilirdi. İşçi sınıfı hareketi, yalnız, böyle biçimsel
bir ittifakın gereğini değil, olanağını da aşmıştır; ve yalnız
büyük proletarya örgütü işi tamamen gerçekleştirmekle kal
mamıştır, ama bu örgüt, her zamankinden daha güçlü ola
rak, her zamankinden daha kuvvetli birlik ve dayanışma
bağlan içinde, bugün tüm Avrupa işçi sınıfına canlılık veren
ve gerçekten en büyük eseri olan eylem ve siyaset ortaklığı
içinde yaşamını sürdürüyor. Başka başka ülkelerin, ve hatta
tek başına bu ülkelerden her birinin işçileri arasında görüş
farklan vardır; ama artık hiçbir hizip, artık hiçbir dogmatik
ortodoksluk iddiası, bir öğretinin üstünlüğü iddiası yoktur,
ve Enternasyonal tarafından çizilen, ama şimdi herkesçe ka
bul edilen ortak bir eylem planı vardır, çünkü bu plan, sava
şımın, hareketin gereklerinin bilinçli ya da bilinçsiz meyvesi
dir; her ulusun, her yerin farklı koşuHanna açıkça uygulan
makla birlikte, gene de bu yüzden her yerde temel çizgilerin
de aynı olmaktan çıkmayan ve böylece erek birliğini ve ortak
amaca, işçi sınıfının bizzat işçi sınıfı tarafından kurtuluşuna
varmak için kullanılan araçlann genel uygunluğunu sağla
yan bir plan.
III
169
bir durumdu, gerçek bir entelektüel ilerlemeden çok ülkenin
siyasal durumunun kararsızlığından, belirsizliğinden ileri
gelen geçici bir coşkunun sonucuydu. 187 1 bölgesi (federalist
cumhuriyetçi) ayaklanmaya* kanştınlmış olan İspanyol En
ternasyonali, bu ayaklanmayla birlikte ezildi. Bir zaman için
gizli bir dernek olarak varlığını sürdürdü, kuşkusuz bir çe
kirdeği hala vardır. Gand Kongresine72 üç delege yollama dı
şında hiçbir zaman bir varlık belirtisi göstermediğİnden biz
bu üç delegenin İspanyol işçi sınıfını, Tooley-street'li** üç
terzinin Ingiliz halkını temsil ettiği kadar temsil ettikleri so
nucuna varmak durumunda kaldık. Ve siyasal bir kargaşa
İspanyol işçilerine yeniden etkin bir rol oynama olanağı ver
diği zaman, hiç çekinmeden önceden söyleyebiliriz ki, bu ha
rekete geçiş, şu "anarşist" lafebelerinden değil, ama 1872'de
Enternasyonale bağlı kalan ve şimdi komploculuk oyunu oy
namak yerine uygun anı bekleyen küçük bir zeki ve enerjik
işçiler grubundan gelecektir.
Portekiz'de, hareket hiçbir zaman "anarşi" salgınından
zarar görmedi, ve öteki ülkelerin çoğunda olduğu gibi aynı
ussal temeller üzerinde gelişti. Portekiz işçilerinin birçok
Enternasyonal şubesi ve sendikalan vardı; Ocak 1877'de çok
başanlı bir kongre yaptılar, ve O Protesto adında çok iyi bir
haftalık yayınlıyorlardı. Bununla birlikte, onlar da, basın,
dernek kurma hakkı ve açık toplantılar yapma hakkını kısıt
layıcı yasalardan sıkıntı çekiyorlardı. Bütün bunlar için sa
vaşmayı sürdürdüler ve şimdi, Oporto'da, bir başka kongre
düzenliyorlar, bu kongre, onlara, Portekiz işçi sınıfının eme
ğin kurtuluşu için büyük evrensel savaşımda haklı yerini al
dığını dünyaya gösterme fırsatını verecektir.
İtalya işçileri de, eylemlerinde, orta sınıfın yasalanndan
çok sıkıntı çekiyorlar. Çok yaygın olan eşkıyalığı ve gizli eş
kıya örgütlerini bastırmak bahanesiyle yayınlanan ve hükü
mete çok büyük keyfi yetkiler veren pek çok yasa hiç fütur-
* Bkz: s. 124-151. -Ed.
** Alay olarak kullanılan bir deyim, kökeninde Tooley-street'in üç terzi
sinin efsanesi vardır, bunlar Avam Karnarasma "biz, İngiltere halkı" diye
başlayan bir şikayet dilekçesi vermişlerdi. -Ed.
7
suzca çekinmeden emekçi demeklerine de uygulanıyor; bu
derneklerin en gözde üyeleri, tıpkı eşkıyalar gibi, polis göze
timi altında tutuluyorlar, sorgusuz sualsiz sürgün ediliyor
lar. Bununla birlikte hareket ilerliyor ve onun canlılığının en
iyi belirtisi şu ki, hareketin ağırlık merkezi, Romagne'ın kut
sal ama yan-yanya ölü kentlerinden, Kuzeyin etkin sanayi
ve manüfaktür kentlerine kaydınldı, bu değişiklik, işçi sınıfı
nın gerçek öğelerinin, harekete sokulmuş ve daha önce yöne
timi elinde tutan orta sınıflardan gelme bir avuç "anarşist"
serüvenci üzerinde üstünlüğünü sağladı. Durmadan kapa
nan ve hükümet tarafından dağıtılan emekçi klüpleri ve sen
dikalar yeni adlar altında yeniden kuruluyorlar. Proletarya
basını, her ne kadar kovuşturmalann, para cezalannın ve
yazarlar hakkında verilen hapis kararlannın sonucu olarak
organlannın çoğu kısa ömürlü olsa da, her yenilgiden sonra
yeniden ayağa kalkıyor ve bütün engellere karşın, göreli ola
rak oldukça eski birçok gazete varlığını sürdürüyor. Bu or
ganlann bazılan, çok kez kısa ömürlü olanlar, hep "anarşist"
öğretileri öğretiyorlar, ama bu kesim harekete akıl hocalığı
etme iddialanndan vazgeçti ve şimdi giderek yok olma yo
lundadır, onun gibi Mazzini partisi ya da buıjuva cumhuri
yetçiler de. Bu iki kesimin yitirdiği her kanş alan, işçi sınıfı
nın gerçek ve bilinçli hareketi tarafından kazanılmış demek
tir.
Belçika'da da, işçi sınıfı eyleminin ağırlık merkezi yer de
ğiştirdi, ve sonuç olarak da bu eylem önemli bir değişikliğe
uğradı. 1875'e kadar bu ağırlık merkezi, yan-yanya Fransız
ve Flaman olan Brüksel de içinde olmak üzere Fransızca ko
nuşulan bölümde bulunuyordu; bu dönem boyunca hareket,
prudoncu öğretilerden fazlaca etkilenmekteydi, bu öğretiler
de siyasal eylem konusunda, özellikle de seçimler konusunda
çekimserliği öğütlüyorlardı. Dolayısıyla geriye genellikle as
keri birliklerin kanlı müdahalesi ile hastınlan grevierden ve
durmadan aynı eski nakaratın yinelendiği mitinglerden baş
ka bir şey kalmıyordu. Emekçiler bundan bıktılar ve hareket
yavaş yavaş uykuya gömüldü. Ama 1875'ten bu yana, Fla-
1 71
manca konuşan bölümün manüfaktür kentleri daha büyük
bir atılımla ve kısa zamanda kanıtlandığı gibi, yeni bir anla
yışla savaşıma girdiler. Belçika'da, kadıniann ve çocuklann
çalışma saatlerini sınırlandıran hiçbir işçi yasası yoktur;
Gand ve çevresi fabrikalan seçmenleri, ilkin, pamuk iplikçi
liğinde onbeş saat ve daha fazla çalışarak canı çıkan kadın
ve çocuklann korunması istemi için haykırdılar. Bu türden
ıvır zıvın yüce devrimcilik işiyle uğraşan insaniann dikkati
ne değmez şeyler sayan prudoncu öğretilerin muhalefeti güç
süzleşti ve yavaş yavaş üstesinden gelindi. Fabrikalardaki
çocuklann yasa yoluyla korunması Belçika işçi sınıfı progra
mında yer alan noktalardan biri oldu, böylece o zamana ka
dar siyasal eylemi tabu kılan büyü bozuldu. Geri kalanını da
Almanya örneği tamamladı, ve şimdi Almanya, İsviçre, Da
nimarka, Portekiz, Macaristan, Avusturya ve İtalya'nın bir
bölümünün işçileri gibi Belçika işçileri de tüm öteki siyasal
partilere karşıt ve kurtuluşlannı durumun gerektirebileceği
herhangi bir siyasal eylemle kazanmayı hedef alan ayn bir
siyasal parti halinde örgütleniyorlar.
İsviçre emekçilerinin büyük kitlesi -Almanca konuşan
kesim- birkaç yıl önce, 1876 sonunda, 5.000'den fazla aidat
ödeyen üyesi bulunan "Emekçiler Konfederasyonu" içinde
toplanmışlardı. Bunun yanında, başlangıçta orta sınıflann
radikalleri tarafından, radikalizmin işçi ve köylüler arasında
yayılması için kurulmuş olan başka bir örgüt, Grütli Derneği
vardı; sosyal-demokrat fikirler yavaş yavaş bu çok yaygın
derneğe işlediler ve sonunda onu ele geçirdiler. 1877'de bu
iki dernek İsviçre'de siyasal bir işçi partisi örgütlernek ere
ğiyle bir ittifak, hemen hemen bir kaynaşma karanna vardı
lar; ve öyle bir güçle hareket ettiler ki, ulusun oyuyla, bu ko
nuda mevcut yasa maddeleri içinde işçiler için en elverişli
olan yeni fabrikalar yasasını kabul ettirdiler. Şimdi, fabrika
sahiplerinin açıkça ortaya koyduklan kötü niyetlerine kar
şın, bu yasanın fiilen uygulanmasını sağlamak üzere etkin
bir denetimi örgütlerneye çalışıyorlar. "Anarşistler" üstün
devrimci görüşleri yönünden, doğal olarak, bu eyleme tüm-
1 72
den karşı koydular ve bunu, "devrim" dedikleri şeye karşı
apaçık bir ihanet olarak ilan ettiler; ama onlar çok çok 200
kişi olduklanndan ve başka her yerde olduğu gibi burada da
bir ordusuz subaylar kurmayım temsil ettiklerinden bu kar
şı koymalan bir şeyi değiştirmiyor.
İsviçre işçi partisinin programı hemen hemen Almanıa
nn parti programımn aym, hatta bu programın en eksik, en
anlaşılmaz bazı pasajlanna vanncaya kadar kabul ettiği için
fazlaca tıpkısı. Ama harekete egemen olan anlayış iyi olduğu
zaman, programın kaleme alımşı bile o kadar önemli değil
dir.
Danimarkah işçiler 1870'e doğru arenaya girdiler ve il
kin hızlı ilerleme kaydettiler. Küçük toprak sahibi köylüler
arasında kendi fikirlerini yaymayı başararak onlann partisi
ile yaptıklan bir ittifak sayesinde önemli bir siyasal etkinlik
kazandılar, o kadar ki, köylü partisinin çekirdeğini oluştur
duğu "birleşik sol", birkaç yıl boyunca parlamento çoğunlu
ğunu elinde tuttu. Hareketin bu hızlı atılımı, sağlam olmak
tan çok görünüşte bir atılımdı. Bir gün geldi, liderlerinden
ikisi, işçiler arasında parti amaçlan için toplanmış parayı
saçıp savurduktan sonra ortadan kayboldular. Bu son derece
büyük bir rezalet oldu ve Danimarka hareketi bu rezaletin
neden olduğu yılgınlıktan kurtulup henüz kendine gelemedi.
Bununla birlikte, eğer Danimarka işçi partisi eskisinden
daha ölçülü davramrsa, şimdi yitirmiş bulunduğu kitleler
üzerindeki geçici ve görünüşte kalan egemenliğin yerini, ya
vaş yavaş daha gerçek ve daha ömürlü bir etkinliğin alacağı
na inanmamak için hiçbir neden kalmaz.
Avusturya ve Macaristan'da işçi sınıfı en büyük güçlükle
re karşı savaşım vermek zorundadır. Basın, toplanma ve
demek kurma ile ilgili siyasal özgürlükler, sözde-anayasal
bir krallıkla bağdaşabilecek en alt düzeye indirilmiştir. Gö
rülmemiş esneklikte bir yasa sistemi, hükümete, işçi sınıfı
nın istem ve çıkarlannın en alçakgönüllü ifadesine karşı bile
malıkurniyet kararlan elde etme olanağım veriyor. Bununla
birlikte, başka yerlerde olduğu gibi orada da hareket, önüne
1 73
geçilmez bir biçimde ilerliyor. Başlıca merkezler, Bohemya,
Viyana ve Peşte'nin manüfaktür sanayisi bölgeleridir. İşçi
gazeteleri Almanca, Çekçe ve Macarca yayınianıyor. Hareket
Macaristan'dan Sırbistan'a yayılmıştı. Sırbistan'da, savaştan
önce,73 Sırp dilinde haftalık bir gazete yayınlanıyordu, ama
savaş patlayınca hemen kapatıldı.
Böylece, Avrupa'da nereye baksak, işçi sınıfı hareketi,
yalnız elverişli değil, ama aynı zamanda hızlı bir gelişme
içindedir, daha da iyisi, her tarafta aynı anlayış içinde geliş
mektedir. Kusursuz bir uyum yeniden kurulmuştur ve onun
la birlikte, çeşitli ülkelerin işçileri arasında, şu ya da bu bi
çimde, sürekli ve düzenli ilişkiler yerleşmiştir. 1864 yılında
Uluslararası Emekçiler Birliğini kuran, iç çekişmelerden
daha çok siyasal zorunluluklar, Birliği bölünmeye ve gözle
görünür bir gerilerneye sürükleyinceye kadar, önce dış düş
manlara karşı, sonra iç düşmaniara karşı savaşım yıllan bo
yunca onun bayrağını yüksekte tutan adamlar - evet bu
adamlar, şimdi gururla bağırabilirler: "Enternasyonal göre
vini yerine getirmiştir, büyük amacına -tüm dünya prole
taryasının, kendisini ezenlere karşı savaşımında birliğini
sağlama amacına- tamamıyla ulaşmıştır!"
1 74
FRIEDRICH ENGELS
III
1 75
tarafından verilmiş baskı koşullan içinde tutmak için kurdu
ğu bir örgüte gereksinimi vardı. Devlet, tüm toplumun resmi
temsilcisi, onun gözle görülür bir gövde olarak bireşimiydi
ama bu, tüm toplumu, zamanı için kendi başına temsil eden
sınıfın devleti olduğu ölçüde böyleydi: lıkçağda köle sahibi
yurttaşlann; ortaçağda feodal soyluluğun; çağımızda buıju
vazinin devleti. Sonunda gerçekten tüm toplumun temsilcisi
durumuna geldiği zaman, kendi kendini gereksiz kılar. Bas
kı altmda tutulacak hiçbir toplumsal sınıf kalmayınca; sınıf
egemenliği ve üretimdeki güncel anarşi üzerine kurulu bi
reysel yaşam savaşımı ile birlikte, bunlardan doğan çatışma
ve aşınlıklar da ortadan kalkınca, artık bir bastırma gücü
nü, bir devleti zorunlu kılan, hastınlacak hiçbir şey yoktur.
Devletin gerçekten tüm toplumun temsilcisi olarak göründü
ğü ilk eylem, -üretim araçlanna toplum adına elkonması,
aynı zamanda onun devlete özgü son eylemidir de. Devlet
erkliğinin toplumsal ilişkilere kanşması, bir alandan sonra
bir başkasmda gereksiz duruma gelir ve sonra kendiliğinden
uykuya dalar. Kişilerin hükümeti [gouvemement] yerini, şey
lerin idaresi [administration] ve üretim işlemlerinin yöneti
mine [direction] bırakır. Devlet "ortadan kaldınlmaz", söner.
"Özgür halk devleti" üzerindeki kof tümcenin, ajitasyon ara
cı olarak geçici doğruluğu bakımından olduğu kadar, bilim
sel fikir olarak kesin yetersizliği bakımından da değerlendi
rilmesini; bunun gibi anarşist denilen kimselerin, devletin
bugünden yanna ortadan kaldınlması (ilga edilmesi) yolun
daki istemlerinin değerlendirilmesini de, işte bu sağlar. ...
III. Proleter Devrim.- Çelişkilerin çözümü: Proletarya
kamu erkliğini ele geçirir ve bu erklik gereğince, buıjuvazi
nin elinden kurtanlan toplumsal üretim araçlannı kamu
mülkiyeti durumuna dönüştürür. Bu eylem aracıyla prole
tarya, üretim araçlannı daha önceki sermaye niteliklerinden
kurtanr ve onlann toplumsal niteliklerine, kendilerini kabul
ettirme yolunda tam bir özgürlük verir. Belirlenmiş bir pla
na uygun olarak toplumsal bir üretim, artık olanaklıdır.
Üretimin gelişmesi, çeşitli toplumsal smıflann varlığını ar-
1 76
tık bir çağdışılık durumuna getirir. Toplumsal üretimdeki
anarşi ortadan kalktığı ölçüde, devletin siyasal otoritesi uy
kuya dalar. Ensonu toplumdaki kendi öz yaşam biçimlerinin
efendisi olan insanlar, böylece doğanın da kendilerinin de öz
gür efendileri durumuna gelirler.
Bu dünyayı kurtarma işinin üstesinden gelmek: işte mo
dern proletaryanın tarihsel görevi. Bu işin tarihsel koşullan
nı ve bu yoldan niteliğini derinliğine irdelemek ve böylece
bugün ezilen ve bu işi görmekle görevli sınıfa, kendi öz işinin
koşullan ve niteliği üzerine bilinç vermek: İşte proleter hare
ketin teorik anlatımı olan bilimsel sosyalizmin görevi.
1 77
ENGELS'TEN CENEVRE'DEKI JOHANN P. BECKER'E
1 78
FRlEDRlCH ENGELS
II
1 79
onun, Most'un anarşist ve bozguncu düşünce ve hareket tar
zına karşı sempati duymuş olmasına inanamıyoruz. Bu ne
denle, Marx'ın anarşi ve sosyal-demokrasi sorununa karşı
tutumuna ilişkin görüşünüzü öğrenmek olanağı var mı aca
ba? Most'un küstah ve yersiz boş laflan zaten daha şimdiden
fazlasıyla zarar vermiş bulunuyor ve Marx gibi yetkin bir ki
şinin böyle bir taktiğe izin vermiş olabileceğini öğrenmek bi
zim için pek tatsız olacak."
Bunu, 18 Nisanda, burada Almancaya çevirdiğim mek
tupla yanıtladım:76
"Karl Marx'ın, genellikle anarşistlere, özellikle de Jo
hann Most'a karşı tutumuna ilişkin 2 Nisan tarihli dileğinizi
kısa ve açık olarak yanıtlayacağım.
"Daha 1845'te Marx ve ben, önümüzdeki proletarya dev
riminin sonal sonuçlanndan birinin, devlet adı verilen siya
sal örgütün, her zaman başlıca amacı, silahlı güç yardımıyla,
emekçi çoğunluğun varlıklı azınlığın ekonomik koruması al
tında tutulmasını sağlamak olan bu örgütün giderek çözülüp
dağılacağı ve en sonunda ortadan kalkacağı görüşünü be
nimsedik. Varlıklı azınlığın ortadan kaybolması ile birlikte
baskı amaçlanna hizmet eden silahlı bir devlet gücü zorun
luğu da ortadan kalkar. Aynı zamanda, biz, her zaman, bu
nun için ve gelecek toplumsal devrimin çok daha önemli baş
ka hedeflerinin gerçekleşmesi için, proletaryanın, her şeyden
önce, yardımıyla kapitalistler sınıfının direncini kırmak ve
toplumu yeniden düzenlemek üzere devletin örgütlü siyasal
yönetimini ele geçirmekle işe başlamak zorunda olacağını
düşündük. Bütün bunlar daha önceden, 1847'de, Komünist
Manifesto'da, 2. bölümün sonunda yer almaktadır.
"Anarşistler sorunu tersine koyuyorlar. Onlar, proletarya
devrimi, devletin siyasal örgütünün kaldınlmasıyla başla
mak gerekir diyorlar. Ancak, proletaryanın yengisinden son
ra, yenen işçi sınıfının kullanmak üzere elinin altında hazır
bulduğu tek örgüt, asıl bu devlet örgütüdür. Kuşkusuz, bu
devlet, yeni görevlerini yüklenebilecek duruma gelmeden
önce, birtakım önemli değişiklikler ister. Ama böyle bir anda
1
devleti tümüyle yıkmak, yengin çıkan proletaryanın yardı
mıyla, henüz kazanmış olduğu iktidan üstlenebileceği, düş
manlan kapitalistleri bastırabileceği ve toplumun ekonomik
devrimini gerçekleştirebileceği tek aygıtı yıkmak · demektir,
ekonomik devrim gerçekleştirilmeden proletaryanın bütün
yengisi kaçınılmaz olarak bir bozgunla ve Paris Komünün
den sonra olduğu gibi işçilerin kitle halinde öldürülmeleriyle
sonuçlanır.
"Daha Bakunin bu anarşist saçmalığını bugünkü biçi
miyle ortaya attığı gün, Marx'ın, ona karşı çıktığını özellikle
kanıtlamak gerekir mi? Uluslararası Emekçiler Birliğinin
tarihi, baştan aşağı bunun tanığıdır. 1867'den başlayarak,
anarşistler, en aşağılık yöntemlere başvurarak Enternasyo
nalin başına geçmeye kalkıştılar ve Marx onlann yolu üze
rindeki başlıca engel oldu. Anarşistler beş yıl süren bir sava
şım sonucunda, Eylül 1872'de, Lahey Kongresinde Enternas
yonalden çıkartıldılar; bu sonucun elde edilmesinde en çok
katkısı olan adam Marx oldu. Bu kongreye Hoboken'den de
lege olarak katılmış olan eski dostumuz F. A. Sorge, dilerse
niz, size daha geniş bilgi verebilir.
"Şimdi de Johann Most üzerine birkaç söz: Most'un,
anarşist olduktan sonra herhangi bir biçimde Marx ile temas
ettiğini ya da ondan destek gördüğünü ileri sürmek, ancak
yanılgıya düşmüş bir adamın ya da kaşarlanmış bir yalancı
nın işidir. Londra'da çıkan Freiheit77 gazetesinin ilk sayısı
nın yayınlanmasından sonra Most, bizi, Marx'ı ve beni bir
iki kereden fazla ziyaret etmedi. Biz de, onun yeni anarşizm
formülü bu gazetede göründükten sonra, ne evine gittik, ne
de raslantı sonucu bile olsa bir kez olsun karşılaştık. Sonun
da da, "içinde hiçbir şey olmadığı" için bu gazeteye abonemi
zi durdurduk. Biz her zaman Most'un anarşizmine ve anar
şist taktiğine karşı, onun bütün bunlan kendilerinden öğ
rendiği kişilerin anarşizmine duyduğumuz aynı aşağısama
duygulannı besledik."
12 Mayıs 1883'te Almanca yazıldı.
Der Sozialdemokrat'ın 17 Mayıs 1883 günlü
21. sayısında yayınlandı.
181
FRlEDRlCH ENGELS
LUDWIG FEUERBACH
VE KLASİK ALMAN FELSEFESİNİN SONU
[PARÇA)
182
FRİEDRİCH ENGELS
183
maması bir gerçekti. Fransa'da prudoncular, işçiler arasında
ancak kapalı küçük bir grup idiyseler de, hiç değilse, açık ve
kesin bir biçimde dile getirilmiş bir programlan olan ve Ko
mün zamanında ekonomik alanda yönetimi ele alabilecek
durumda olan yalnız onlardı. Belçika'da, prudonculuk, Valon
işçileri arasında tartışmasız egemendi, İspanya ve ltalya'da,
birkaç seyrek istisna dışında, işçi hareketinde anarşist olma
yan ne varsa hepsi kararlı bir biçimde Proudhon'a sahip çıkı
yordu. Ya bugün? Fransa'da işçiler arasında, Proudhon ta
mamıyla tasfiye olmuştur ve artık yalnızca radikal buıjuva
lar arasında ve prudoncu olarak kendilerine "sosyalist" de di
yen, ama sosyalist işçilerin son derece büyük bir şiddetle
savaştıklan küçük-buıjuvalar arasında Proudhon'un öğreti
lileri var. Belçika'da Flamanlar hareketin yönetimini Va
lon'lann elinden aldılar, prudonculuğu uzaklaştırdılar ve ha
reketin düzeyini büyük ölçüde yükselttiler. İtalya'da olduğu
gibi İspanya'da da 1870- 1880 döneminin kabaran büyük
anarşist dalgası, prudonculuğun son kalıntılannı da kendi
siyle birlikte sürükleyerek geri çekildi. İtalya'da yeni parti
henüz durolup annma ve oluşma dönemindeyse de, İspan
ya'da, "Nueva Federacion Madrilefi.a" adındaki, Enternasyo
nalin Genel Kuruluna bağlı kalmış olan küçük çekirdek sağ
lam bir parti oldu ve -cumhuriyetçi basından da anlaşılabi
leceği gibi- buıjuva cumhuriyetçilecin işçiler üzerindeki et
kisini, kendisinden önceki anarşistlerin yapabildiklerinden
çok daha etkin bir biçimde yıkmaktadır. Kapital, Komünist
Parti Manifestosu ve Marx okulunun bir dizi başka yazısı,
Latince konuşan işçilerin yanında Proudhon'un unutulmuş
yapıtlannın yerini aldı ve Marx'ın en başta gerekli gördüğü
şey: tüm üretim araçlannın, toplum adına, siyasal iktidan
tek başına kullanacak duruma ulaşmış proletarya tarafın
dan elkonulması, bu istem, bu gereklik, bugün, tüm devrimci
işçi sınıfının, aynı zamanda Latin ülkelerdeki devrimci işçi
sınıfının da istemidir.
Eğer, bu dediklerimize göre, prudonculuk işçiler tarafın
dan, ve Latin ülkeleri işçileri tarafından da kesinlikle redde-
184
dilmiş ise, -kendi gerçek hedefine uygun olarak- prudon
culuk, Fransa'nın, lspanya'nın, İtalya'nın ve Belçika'nın ra
dikal burjuvalannın burjuvaca ve küçük-burjuvaca istekleri
nin ifadesinden fazla bir şey değilse, ne diye bugün yeniden
aynı konuya dönmeli? Neden, bu yazılan yeniden basarak öl
müş bir hasma karşı yeniden savaş açmalı?
Her şeyden önce, bu yazılar, Proudhon'a ve onun Alman
temsilcisine karşı basit bir polemik olmakla sıı.urlı kalmadık
lan için. Marx ile aramızdaki işbölümü sonucu, Marx'ın bü
yük yapıtının hazırlanmasına yeterli zamanı ayırabilmesi
için görüşlecimizi dergilerde, özellikle karşıt görüşlere karşı
savaşım vererek savunmak bana düşüyordu. Böylece, kendi
görüş tarzımızı çok kez polemik biçiminde, başka düşünüş
biçimlerine karşı çıkarak açıklamak durumunda kaldım. Bu
rada da aynı şey. Birinci ve üçüncü bölümler yalnızca bu ko
nudaki prudoncu anlayışın eleştirisini değil, ama bizim ken
di görüşümüzün açıklanmasını da içermektedir.
İkincisi, Proudhon, Avrupa işçi hareketinde, bu kadar ça
buk unutulmayacak kadar önemli bir rol oynamıştır. Teorik
planda tasfiyeye uğradıktan, pratikte kenara itHdikten son
ra da tarihsel bir ilgi konusu olmaya devam eder. Modern
sosyalizmi, biraz olsun derinlemesine irdelemek isteyen bir
kişi, hareketin "aşılmış görüş açılannı" da öğrenmelidir.
Marx'ın Felsefenin Sefaleti, Proudhon'un toplumsal reform
konusundaki pratik tasanlannı açıklamasından yıllarca
önce yayınlandı; Marx'ın o zaman keşfedebilip eleştirdiği
şey, Proudhon'un değişim bankasının embriyonundan başka
bir şey değildi. Bu bakımdan, Marx'ın yapıtı, demek ki bu
benim eklerimle, ne yazık ki oldukça eksik olarak tamamla
nacaktır. Marx, çok daha iyisini ve daha çarpıcı kanıtlarla
yapardı.
Ve son olarak, burjuva ve küçük-burjuva sosyalizmi şim
diye kadar Almanya'da güçlü bir biçimde temsil edilmiştir.
Bir yandan "kürsü sosyalistleri"78 ile emekçileri oturduklan
konutun sahibi yapmak isteğinin, üzerlerinde büyük bir rol
oynamaya devam ettiği her cinsten insanseverler tarafından
185
temsil edilmektedir, ki bunlara karşı çalışınam hiç de za
mansız değildir. Öte yandan, bizzat sosyal-demokrat parti
nin içinde, üstelik parlamenter her kesime de girebiimiş bir
çeşit bir küçük-buıjuva sosyalizmi tarafından temsil edil
mektedir. Ve bu, şöyle oluyor: modern sosyalizmin temel gö
rüşleri ile tüm üretim araçlannın toplumsal mülkiyete dö
nüştürülmesi sloganının haklı ve yerinde slogan olduğu ka
bul ediliyor; ama bunlann gerçekleştirilmesinin ancak çok
uzak bir zamanda, pratik olarak önceden bilinemeyecek bir
zaman içinde olanaklı olduğu açıklanıyor. Şu an için bize dü
şen tek görev, kabaca topluma yama vurmaktır ve hatta, ko
şullara göre, sözümona "işçi sınıfının yükselmesi" görüşünü
taşıyan en gerici girişimiere bile yakınlık gösterilebilir. Al
manya'da, yani özellikle bir küçük-buıjuvazi ülkesinde, uzun
zamandan beri sapasağlam bir yeri olan bu sınıfın sınai ge
lişme yüzünden kökünden sökülüp atıldığı bir dönemde böy
le bir eğilimin varlığı kaçınılmazdı. Burada, işçi hareketi
için, kesinlikle şu son sekiz yıl boyunca, işçilerimizin, Sosya
listler Yasasına, 79 polise ve mahkemelere karşı savaşımda
öyle parlak bir biçimde ortaya koyduklan sağduyulanndan
dolayı, hiçbir tehlike yoktur. Ama, böyle bir eğilimin hala va
rolduğunu açıkça görmek zorunludur. Ve daha ileride, gerek
li olduğu ve hatta istenildiği gibi, bu eğilim daha belirgin çiz
gilerle belirlenerek billurlaşırsa, kendi programını açıkça be
lirtmek için öncellerine kadar uzanması gerekecek ve o za
man da Proudhon'a uğramadan geçmesi güç olacaktır.
18
ENGELS'TEN BERLlN'DEKl MAX HILDEBRAND'A
BRÜKSEL KONGRESt
188
ENGELS'TEN MADRID'DEKl PAUL IGLESIAS'A
[Müsvedde]
. . . Anarşistlere gelince, onlar belki de intihar noktasına
geliyorlar. Son kertede polis tarafından kışkırtılan ve ücreti
doğrudan polis tarafından ödenen bu şiddet ateşi, bu sui
kastler sağanağı, bu çılgın ve ajan-provokatörler tarafından
yürütülen propagandanın84 niteliğini burjuvalann bile gözü
ne sokmaktan başka bir işe yaramaz. Burjuvazi bile, zaman
la, onlara para veren aynı burjuvalan havaya uçursunlar
diye polise ve polis eliyle de anarşistlere para ödemenin saç
ma olduğunu anlayacaktır. Ve, şimdi burjuva gericiliği altın
da biz de acı çekmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorsak
da, zamanla biz kazanacağız, çünkü bu kez bizim ile anar
şistler arasında koskoca bir uçurum olduğunu herkese kabul
ettirmeyi başaracağız.
189
AÇlKLAYICI NOTLAR
190
8 1 9. Yüzyılda Genel Devrim Fikri, ı85ı yılında Paris'te yayın
landı. - 26.
8a Montagne - Fransız Devriminde jakobenlerle bağlantılı dev
1 91
Napoli şubesinin dosyasına eklendi. Belge şu kaydı taşımaktadır:
"Carlo Cafiero'dan Zoralınan Engels'in Mektubu. Suret." Bu suret
İtalyan A. Romano tarafından ı946 yılında, Napoli illusal Arşivle
rinde, il merkezi dosyalan arasında bulundu. Aslı bulunamadı. -
41.
20 "Sosyalist Demokrasinin lttifakı", Bakunin tarafından, Ce
nevre'de ı868 Ekiminde kuruldu. - 43.
2 1 Fransız-Alman Savaşı, Birliğin kongresini toplamasını engel
ledi. Bu nedenle de ivedi işlere karar veren bir konferans, Lond
ra'da ı 7-23 Eylül günleri arasında yapıldı. - 45.
22 I. Enternasyonal Genel Kurulu, 1864-1866, Londra Konfe
ransı (1865), Tutanaklar, s. 243, 24ı'e bakınız. - 47.
23 Uluslararası Emekçiler Birliğinin Lausanne 'da 2 ve 8 Eylül
1867 Tarihleri Arasında Toplanan Kongresi Tutanak/an, Caux-de
Fonds ı867, s. ı9. -47.
24 Napoleon III hükümeti, kendi durumunu sağlamlaştırnıak
için 8 Mayıs ı870'te plebisit yapılmasına karar verdi. Sorular öyle
fornıüle edilmişti ki, aynı zamanda bütün demokratik refornılara
karşı çıkmadan İkinci İmparatorluğun politikasını onaylamadığını
ifade etmek olanaksızdı. Plebisitin öngününde Enternasyonalin Pa
ris Federasyonunun üyeleri Napoleon III'e komplo hazırlamakla
suçlanarak tutuklandılar. - 48.
25 ı87 l'de toplanan Londra Konferansının kararlan sözkonusu;
"illusal Konseyierin Adlandınlışı Konusunda" vb. (Karar II, parag
raf ı, 2, 3), "İşçi Sınıfının Siyasal Eylemi Üzerine" (Karar IX) (bu
kitabın 45-46. sayfalanna bakınız), "Sosyalist Demokrasinin lttifa
kı Üzerine" (karar XVI) ve "İtalyan İsviçresi'nde Bölünme Üzerine"
(karar XVII). - 51.
26 Eylül Devrimi - 4 Eylül ı870'te, Sedan bozgunu haberi, Pa
ris'te halk yığınlannın devrimci bir ayaklanmasını başlattı. Bu
ayaklanma İkinci İmparatorluğun düşmesi ve cumhuriyetin ilanı
ile sonuçlandı. Ilımlı cumhuriyetçilerden ve kralcılardan oluşan ge
çici hükümet ulusa ihanet etti ve düşmanla işbirliği yaptı. - 52.
27 Basel Kongresi - I. Enternasyonalin Basel Kongresi 6-11
Eylül ı869'da yapıldı: Birliği örgütsel planda güçlendirnıek ve Ge
nel Kurulun yetkilerini genişletmek amacıyla bazı kararlar aldı. -
54.
192
28 Bu yazı bakuninci yönelimdeki İsviçre Jura Federasyonu ta
rafından Kasım 1871 tarihinde Sonvillier'de toplanan kongrenin
kabul etmiş olduğu genelgeye karşılık olarak yazılmıştı. Uluslara
rası Emekçiler Birliğinin Bütün Federasyonlanna Genelge, Londra
Konferansının kararlarına karşı yöneltilmişti. - 55.
29 Fransa'daki 1870-1871 devrimi ve Paris Komünü sözkonusu.
- 55.
30 IX. Pi. - 55.
193
sayan Halk Çartının ilanı uğruna savaşım sloganı altında gelişen
( 1830-1850 yıllannın ortalan) siyasal hareket yandaşlan. - 68.
41 12 Kasım 1871'de Sonvillier'de toplanan bakuninci Jura Fe
derasyonunun kongresi sözkonusu. - 7 1 .
42 K . Marx, " Uluslararası Emekçiler Birliği Kuruluş Çağrısı",
K. Marx, F. Engels, Seçme Yapıtlar, 2, Sol Yayınlan, Ankara 1977,
s. 1 1-20. - 71.
4 3 Dufaure, Ulusal Meclisin özel bir komisyonunca hazırlanan
bir yasa tasansı sundu. Bu tasan, Enternasyonale üye olmayı ceza
landırılması gereken bir suç olarak niteliyordu. 14 Mart 1872'de
kabul edildi. - 73.
44 Engels, 10 Mayıs 1872'de Jura Federasyonunun bir bültenin
de yayınlanan bir bildiriyi imliyor. Bu açıklamaya göre Engels'in
1871 yılı güzünde "İtalyan dostlanna" yazdığı mektuplar yazıişleri
nin elinde bulunuyordu. Bu mektuplar gazetenin başyazan Guilla
ume'a, Cafiero tarafından verilmişti. - 74.
45 Lahey Kongresi hazırlıklan dolayısıyla yazılan bu Konuşma
tasansı, Sosyalist Demokrasinin Gizli lttifakı tarafından yürütülen
yıkma faaliyetini açığa vuruyordu. - 76.
46 Jura Federasyonunun Lahey Kongresindeki delegelerine ve
rilen vekillik yönergesi imleniyor. - 83.
47 Federacion - İspanyol haftalık işçi gazetesi, Enternasyona
lin Barselona Federasyonunun organı, 1869'dan 1873'e kadar ya
yınlandı, bakunincilerin etkisi altındaydı. - 84.
48 Engels'in, Alman sosyal-demokrasisinin merkez organı
Volksstaat'da (26, 29 Haziran, 3 Temmuz 1872) yayınlanan maka
leleri sözkonusu. Bunlar, Konut Sorun u'nun ilk bölümlerini oluş
turur. - 85.
49 Bkz: G. W. F. Hegel, Wissenschaft der Logik. Th. I, abt. 2,
Werke, Bd. IV, Berlin 1834, s. 15, 75, 145. - 88.
194
106.
53 "Sosyalist Demokrasinin İttifakı", örgütsel planda üç düzey
gösteriyordu: 1) Uluslararası kardeşler; Il) Ulusal kardeşler; III)
Sosyalist Demokrasinin Uluslararası İttifakının yan-gizli örgütü.
Uluslararası kardeşler, öteki iki düzeyin üyelerinin sözlerini dinle
dikleri az sayıdaki "gizi bilenler"i temsil ettiler. - 107.
54 Perinde ac cadaver - Bir cenaze gibi. (Cizvitlerin üstlerinin
emirlerine itaat kuralı. Verilen emirlere ses çıkarmadan uymak an
lamında.) - l l l.
55 Jnyoranten Kardeşler - Reims'de 1680'de kurulmuş olan bir
dinsel tarikatın takma adı; tarikat üyeleri kendilerini yoksul çocuk
lannın eğitilmesine adıyorlardı; öğrenciler tarikat okullannda din
sel, ama genel bilgiler bakımından çok zayıf bir eğitim görüyorlar
dı. -l l3.
56 Güney Amerika'da esas olarak bugünkü Paraguay'ın toprak
lan üzerinde, 16. yüzyılın başından 17. yüzyılın ortalanna kadar
varlığını sürdüren cizvitlerin teokratik devleti sözkonusu. - 121.
57 İzleyen metinde, olayiann tarihlerine ilişkin olarak bazı kü
çük yanlışlar yer alıyor. İspanya'da Cumhuriyet l l Şubat 1873'te
ilan edildi ve Kurucu Kortezler seçimleri 10 Mayıs 1873'te oldu. -
127.
58 Enternasyonalin bu kongresi Cenevre'de 8 Mayıs - 13 Eylül
1873'te yapıldı. Yeni Madrid Federasyonu, 1872 yılında Enternas
yonalin Madrid Federasyonunun saflanndan anarşist çoğunlukça
çıkanlmış olan Emancipation adlı haftalık gazetenin yazıkurulu
üyelerince kuruldu. Yeni Federasyon anarşistlerin etkinliğinin İs
panya'da yayılmasına karşı savaştı, bilimsel sosyalizmin düşünce
lerini yaydı ve İspanya'da bağımsız bir proletarya partisinin kurul
masına çalıştı. - 130.
59 Alfonsçular - Büyük toprak sahiplerinin, ruhhan sınıfının
ve İspanya buıjuvazisinin yüksek katmanlannın gerici çevrelerine
bağlı bir Bourbon olan, İspanya tahtının sahibi olduğunu ileri sü
ren ve 1874'te İspanya kralı ilan edilen, Alfons XII'yi destekleyen
grup. - 132.
60 Karlosçular - 19. yüzyılın birinci yansında İspanya tahtın
da hak iddia eden Don Carlos'u tutan din adamlan egemenliği yan
lısı ve mutlakiyetçi bir gruplaşma. - 132.
195
61 F . Engels, lngiltere 'de Emekçi Sınıfın Durum u, Sol Yayınla
n, Ankara 1997, s. 307. - 134.
62 Anarşistlerin, 1-6 Eylül 1873'te Cenevre'de toplanan kongre
si imleniyor. - 134
63 Alman emekçilerinin 1863 yılında kurduklan ve Lassaile'ın
düşüncelerinden çok etkilenmiş olan ilk ulusal örgüt. Birliğin
amaçlan, genel oy hakkı ve banşçıl bir parlamenter, eylem uğruna
savaşımdı. - 136.
64 W. Shakespeare'in, Henry N adlı yapıtından. - 138.
1 96
işçi hareketindeki etkisinin arttığını gösterdi. - ı70.
73 Sözkonusu olan ı877-ı878 Türk-Rus savaşıdır. Bu savaşta
197
16-22 Ağustos 1891 tarihlerinde yapıldı. - 188.
84 Sözkonusu olan, İspanya'da anarşistlerin 1889'da, krallık sa
rayında bir bomba patlattıklan tarihte başlattıklan eylemlerdir;
benzer hareketler, sonradan İspanya'nın birçok başka bölgelerinde
de yer aldı. - 189.
198
ADLAR DlZlNl
A Enternasyonalden çıkarıldı . - 7 ,
1 4 , 1 5 , 1 7 , 1 8 , 39, 40-44 , 50 , 5 1 ,
Albarracin, Severina - İspanyol 5 3 , 54, 56-60, 64-67 , 69-7 1 . 7 3 ,
anarşist, profesör, İspanya Federal 75-77, 8 7 , 105- 1 1 4, 1 1 6 , ı 1 7 ,
Konseyi ( 1 872- 1 873) üyesi, 1 20- 1 22 , 1 2 5 , 1 26 , 1 28- 1 30 , 1 32 ,
1 873'teki Alicante ayaklanmasının 1 33 , 1 3 5 , 1 36, 1 40- 1 43 , 1 45- 1 50 ,
önderlerinden biri; devrimin 1 52- 1 55 , 1 57 , 1 60- 1 66 , 1 68 ,
yenilgisinden sonra İsviçre'ye 1 8 1 - 1 83 , 1 87 .
göçmüştür. - 1 39. B ebel, August ( 1 840- 1 9 1 3) - Alman
Amedie (I 845- I 890) - I 870- 1 873'te ve uluslararası işçi hareketinin
İspanya kralı olan gözde �ili tanı; I 867'den itibaren
Viktor-Emmanuel'in oğlu. - 1 27 , Alman Işçi Demekleri Birliğini
1 32. yönetti; I. Enternasyonal üyesi,
Aleksey, Mihayiloviç ( 1 629- 1 676) - Reichstag'da mil letvekili ( 1 867'den
Rus çan ( 1 645- I 676). - 1 I 2 . itibaren), Alman
Alerini, Charles ( d . 1 842) - Fransız sosyal-demokrasisinin
anarşist, Entemasyonal in Fransa kurucularından ve liderlerinden
şubesi üyesi; Marsilya biri; Marx ve Engels'in dostu ve
Komününün (Nisan I 87 I) silah arkadaşı; I l . Entemasyonale
örgütleyicilerinden biri, �omünün karşı savaştı . - 1 5 8 .
ezilmesinden sonra ltalya'ya, Becker, Johann Philipp ( 1 809- I 886)
sonra İspanya'ya göçmüştür, orada - Alman ve uluslararası işçi
anarşist propagandayı hareketinin gözde militan ı ,
yürütmüştür; 1 873'te meslekten fırça-yapım işçisi;
Enternasyonalden çıkartılmıştır. - I 848- I 849 devrimine katıldı;
1 35 , 1 36 . Entemasyonalin İsviçre ve
Almanya şubelerinin kurucusu,
B Entemasyonalin tüm kongrelerine
katılan, Marx ve Engels'in dostu
Bakunin, M. A. ( 1 8 1 4- 1 876) - Rus ve silah arkadaşı. - 52, 65 , 1 78 .
devrimeisi · ve gazetecisi; Bervi, V . V . (Fierovski'nin takma
Almanya'da 1 848- 1 849 devrimine adı) ( 1 829- 1 9 1 8) - Rus ekonomist
katıldı; anarşizmin ve sosyolog , demokrat, popülist,
ideologlarından biri; ütopik sosyalizmin temsilcisi,
I .Entemasyonalin üyesi, burada Rusya'da İşçi Sınıfının Durumu
marksizmin azgın bir düşmanı adlı kitabın yazarı . - 1 1 5 .
olarak kendini gösterdi; 1 872'de Beust, Friedrich Von , kont
Lahey Kongresinde bölücü ( 1 809- 1 886) Sakson ve
eylemlerinden dolayı Avusturyalı devlet adamı , gerici .
199
Avusturya-Macaristan -509) - Efsaneye göre Roma
İmparatorluğunun dışişleri bakanı Cumhuriyetinin kurucusu;
ve şansölyesi ( 1 867- 1 87 1 ) . - 55. Cumhuriyete karşı gizli tertip
Bismarek, Otto, kont ( 1 8 1 5 - 1 898) hareketine katılmış olan iki
Almanya ve Prnsya'nın devlet oğlunu idam ettirdi . - 96.
adamı ve diplomatı , Prusya c
yunkerlerinin temsilcisi; Prusya
başbakanı ( 1 862- 1 87 1 ) , Alman Cafiera, Carla ( 1 846- 1 892)
İmparatorluğu şansölyesi ıtalyan işçi hareketine katıldı,
( 1 87 1 - 1 890) . - 55. Enternasyonal üyesi; 1 87 1 'de
B/ane, Gaspard - Fransız bakuninci, Genel Konseyin çizgisini İtalya'da
1 870 Lyon ayaklanmasına katıldı. uyguladı; 1 872'den başlayarak
- 1 07 . İtalyan anarşist örgütlerin lideri ,
B/ane, Louis ( 1 8 1 1 - 1 882) - Fransız 1 870 yıllarının sonunda anarşizm i
küçük-burjuva sosyalist; 1 848'de bıraktı; 1 879'da Kapital'in
geçici hükümetin üyesi ve İtalyanca bir kısa açıklamasını
Luxembourg Komisyonu başkanı; yayınladı. - 4 1 , 74.
burjuvazi ile uzlaşma taktiği Campas - Bkz: Martinez de Campos
taraftan ; Londra'ya küçük-burjuva Arnenio.
göçünün şeflerinden biri . 1 87 1 'de Caparussa, Stephana - İtalyan
Ulusal Mecliste milletvekil i , Paris anarşisti, meslekten terzi,
Komününe karşıdır. - 34. Entemasyonalin Napoli şubesi
Bolte, Friedrieh - Amerikan işçi kurucu ve başkanı; 1 870'te örgüt
hareketinin Alman kökenli bir parasını çalmaktan (zimmetine
militanı; I. Entemasyonalin ( 1 872) geçirmekten) örgütten çıkartıldı. -
Kuzey-Amerika şubelerinin 42.
Federal konseyi sekreteri ; Genel Caste/ar Ripall, Emilia ( 1 832- 1 899)
Konseyi üyesi ( 1 872- 1 874). - 49. - İspanyol devlet adamı , tarihçi ve
Braeke, Wilhelm ( 1 842- 1 880) yazar, Eylül 1 873'ten Ocak J 874'e
Alman sosyal-demokratı , kadar sağ cumhuriyetçilerin lideri ,
Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin hükümet başkan ı . - 1 34, 143.
kuruculanndan ( 1 869) ve Cervera, Raphaifl (I 828- 1 908)
yöneticilerinden biri, Marx ve İspanyol siyaset adam ı ,
Engels'in yakın dostu. - 1 6 1 . cumhuriyetçi-federalist, Kurucu
Bray, John Francis ( 1 809- 1 895) - Kortezlerde (meclislerde)
İngiliz ekonomist ve ütopik milletvekil i . - 1 39.
sosyalist, Owen'ın öğretili si. - 95 . Considerant, Vietor ( 1 808- 1 893) -
Brausse, Paul ( 1 854- 1 9 1 2) - Fransız Fransız gazeteci , ütopik sosyalist,
küçük-burjuva sosyalist, Paris Fourier'nin öğrencisi ve öğretilisi.
Komününe katıldı; Komünün - 28 .
yenilgisinden sonra göçtü ve Creseio İtalyan gazetecısı ,
anarşistlerle birleşti; 1 879'da Piacenza'da çıkan Avenir Social
Fransız İşçi Partisine girdi; gazetesinin baş yazan . - 1 24 .
passibilisme'in (olanakçılann - Cuna, Friedrieh Theadar
Fransa'da sosyalist harekette ( 1 846- 1 934) Alman ve
oportünist akımın) liderlerinden uluslararası işçi hareketinin bir
ve teorisyenlerinden biri . - 1 36 . . . . militanı , sosyalist, İtalya'da
Brütüs (Lucius Junius Brutus) (ö. 10 anarşizme karşı aktif olarak
200
savaşım verdi; Enternasyonalin
Milano şubesinin F
örgütlendirilmesine katıldı; daha
sonra Amerikan işçi örgütü Fanelli, Guiseppe ( 1 826- 1 877)
"Emegin şövalyeleri "nin İtalyan burjuva demokratik
yöneticilerinden biri; sosyalist hareketinin militanı, İtalya'da
basınla çalıştı. - 6 5 , 1 04 . 1 848- 1 849 devrimine ve 1 860'ta
Garibaldi kampanyasına katıldı;
D Mazzini'nin ögretilisi; 1 860
yıllanndan başlayarak Bakunin'in
Dufaure, Jules (Armand-Stanislas) dostu; Gizli İttifakın
( 1 798- 1 88 1 ) - Fransız devlet yöneticilerinden biri; İspanya'da
adamı ve avukat, orleancı, içişleri Enternasyonalin ilk şubelerinin
bakanı ( 1 848- 1 849), adalet bakanı ( 1 868) örgütleyicisi, 1 865'ten
( 1 87 1 - 1 873 ve 1 87 5 - 1 879), Paris başlayarak İtalyan
Komününün celladı, Bakanlar Parlamentosunda milletvekil i . -
Konseyi Başkanı ( 1 876, 1 07 .
1 877- 1 879). - 70, 7 3 . Farga-Pellicer, Raphael
Duponı, Eugene ( 1 83 1 - 1 88 1 ) ( 1 840-1 890) - İspanyol anarşist,
.
Uluslararası işçi hareketinin göze basımcı ve gazetecı; İttifakın
çarpan bir siması; Fransız işçi, örgütleyicilerinden, İspanya'da
Fransa'da 1 848 Devriminde yer Enternasyonalin ilk şubelerinin
aldı; 1 862'den sonra Londra'da örgütleyicilerinden biri ve Gizli
yaşadı; Enternasyonalin Genel İttifakın yöneticilerinden biri;
Konsey üyesi, Enternasyonalin 1 873'te Enternasyonalden
bütün kongrelerine katıldı; 1 874'te çıkartıldı . - 1 35 .
Birleşik Devletler'e gitti; Marx ve Faucher, Jules ( 1 820- 1 878)
Engels'in savaşım arkadaşı . - Alman yazar, serbest degişimden
1 23 . yana, konut sorunlaona ilişkin
Durand, Gustave (d. 1 835) - Fransız yapıtiann yazan , ilerici. - 22.
kuyumcu, polis ajanı; Paris Favre, Jules ( 1 809- 1 880) - Fransız
Komününün ezilmesinden sonra avukat ve devlet adamı. Burjuva
mülteci olarak Londra'ya gitti; cumhuriyetçiterin liderlerinden;
1 8 7 1 'de Enternasyonalin Fransız 1 870'ten 1 87 1 'e kadar dışişleri
şubesinin sekreteri; Ekim 1 87 1 'de bakanı ; Paris Komününün celladı;
maskesi düşürüldü ve Enternasyonale karşı savaşımın
Enternasyonalden çıkanldı. - 59, esin kaynaklanndan biri . - 46, 70 .
63 . Feuerbach, Ludwig ( 1 804- 1 872) -
Marx'tan önceki dönemin
E materyalist Alman filozofu. - 23,
1 82 .
El. - Lousine I , I'ye bakınız. Flerovski - Bervi V . V .'ye bakınız.
Ewerbeck, August-Hermann Fourier, Charles ( 1 772- 1 837)
( 1 8 1 6- 1 860) - Alman hekim ve Ütopyacı-sosyalist, Fransız. - 36,
edebiyatçı . Dogrular Ligası Paris 3 8 , 95 .
şubelerinin yöneticisi, daha sonra Frankel, Le6 ( 1 844- 1 896) - Macar
Komünistler Ligası üyesi. 1 850'de ve uluslararası işçi hareketinin
bu Ligadan aynldı. - 34. ileri gelen kişilerinden; Paris
201
Komünü ve Enternasyonal Genel eyleminden ötürü partiden
Konseyi ( 1 87 1 - 1 872) üyesi, çıkarıldı . - 1 25 .
Macaristan Genel İşçi Partisinin Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
kurucusu ve Marx ve Engels'in ( 1 770- I 83 1 ) - Klasik Alman
savaşım arkadaşı . - 1 2 3 . felsefesinin ünlü temsi lcisi, nesnel
idealist. - 24, 34, 8 8 .
G Hildebrand, Max Berlin'de
öğretmen, Stirner'in öğretilisi,
Garibaldi, Guiseppe ( 1 807- I 882) - Stirner'le ilgili biyografı
İtalyan devrimcisi, demokrat, malzemesini toplamıştır. - I 87.
İtalyan ulusal kurtuluş hareketinin
başı . - 1 24 .
Girardin, Emi/ de (I 806- I 8 8 I) -
Fransız yazar ve siyaset adamı . - lglesias, Pablo ( 1 850-1 925)
22 , 23 . İspanyol işçi ve sosyalist
Gladston, William Ewart hareketinin göze çarpan
( 1 809- I 898) Ingiliz devlet simalarından , basımc ı , proleter
adamı; liberallerin liderlerinden; siyaset yazarı , Enternasyonalin
maliye bakanı (I 852- I 855 ve İspanyol Federal Konseyi üyesi
1 859- 1 866), birkaç kez başbakan . ( 1 87 1 - 1 872), anarşist etkiye karşı
- 52. savaşımı yürüt�yordu; ıspanyol
Gorçakov, A . M., prens ( 1 798- 1 883) Sosyalist Işçi Partisi
- Rus devlet adamı, diplomat, kurucularından ( 1 879), daha sonra
dışişleri bakanı ( 1 856- I 882) . - 55 . partinin reformİst kanadının
Guillaume, James ( 1 844- 1 9 1 6 ) l iderlerinden. - 1 89.
İsviçreli profesör, anarşist,
Bakunin yandaşı , Enternasyonal K
üyesi, Sosyalist Demokrasinin
İttifakının örgütleyicilerinden . Kugelmann, Ludwig ( 1 830- 1 902) -
Lahey Kongresinde bölücü Alman hekim, 1 848- 1 849
eylemlerinden ötürü, Devrimine katıldı; Enternasyonal
Enternasyonalden çıkanldı. - 59, üyesi, Marx ailesinin dostu. - 37.
64, 8 3 , 1 05 , 1 63 .
L
H
Lafargue, Paul ( 1 842- I 9 I I)
Hasenclever, Wilhelm ( 1 837- 1 889) Fransız ve uluslararası işçi
Alman sosyal-demokrat, lasalcı; hareketinin gözde bir militanı,
I 87 1 'den 1 875'e kadar Genel marksizmin yayıcısı,
Alman Emekçileri Birliğinin Enternasyonalin Genel Konsey
başkanı . - 1 25 . üyesi; anarşizme ve bakunincil.iğe
Hasselmann, Wilhelm (d. 1 844) - karşı savaştı; Fransız Işçi
Lasalcı Alman Emekçileri Genel Partisinin kurucularından biri,
Birliğinin yöneticilerinden biri; Marx'ın ve Engels'in öğrencisi ve
1 87 1 'den 1 875'e kadar Neue savaşım arkadaşı . - 36, 39, 5 3 , 72,
Sozial-Demokrat'ın başyazan, 1 88 .
Alman Sosyal-Demokrat Partisi Lassaile, Ferdinand ( 1 825- 1 864) -
üyesi; I 880'de anarşist Alman küçük-burjuva siyaset
202
yazarı , avukat; I 848- 1 849'da Ren M
bölgesi demokratik hareketine
katıldı; 1 860 yıllarının başında Ma/on, Beno is ( 1 84 1 - 1 893)
işçi hareketine girdi; Alman Fransız sosyalist, Enternasyonalin
Emekçileri Genel Birliğinin ve Paris Komününün üyesi;
kurucularından ( 1 863); sonunda yurtdışına göçtü ve
Almanya'nın "zirveden" , anarşisılere katıldı; daha sonra
Prnsyanın himayesi altında posibilistlerin (olanakçıların)
birleştirilmesi politikasını liderlerinden. - 73 .
destekledi; Alman işçi hareketi Martinez De Campos, Arsenio
içinde oportünist eğilimin ( 1 83 1 - 1 900 ) İspanyol general ve
-
203
Yazar, Alman küçük-burjuva, Ocak 1 874), 1 880'den başlayarak
prudoncu , hekim. - 85-9 1 , 1 83 . senatör. - 1 40, 143, 144.
Petro, /. ( 1 672- 1725) - 1 682'den
N itibaren Rusya çan, 1 7 2 l 'den
itibaren de Bütün-Rusya
Neçayev, S. G. ( 1 847- 1 882) - Rus imparatoru . - 1 12 .
devrimci ve komplocu; Pie, IX ( 1 792- 1 878) - 1 846'dan
1 868- 1 869'da Petersburg'da 1 878'e kadar papa. - 55.
öğrenci hareketine katıldı; Pio, Louis ( 1 84 1 - 1 894) - Danimarka
1 869- 1 87 l 'de Bakunin ile çok sıkı işçi ve sosyalist hareketinin göze
ilişki geliştirdi, 1 869'da "Halk çarpan kişisi; marksizmi yayan,
Adaleti" .adlı gizli bir örgüt kurdu; Entemasyonalin Danimarka
1 872'de ısviçre hükümeti onu Rus şubelerinin kuruculanndan biri
hükümetine teslim etti; ( 1 87 1 ); Danimarka
Pierreet-Paul kalesinde öldü. - 63, Sosyal-Demokrat Partisinin
106, 1 20. kuruculanndan ( 1 876); 1 877'de
Nieuwenhuis, Ferdinand Domela Amerika'ya göç etmiştir. - 7 1 .
( 1 846- 1 9 19) Hollanda işçi Pi y Margall, Francisco
hareketinin militanı, ülkesinin ( 1 824- 1 90 1 ) - İspanyol siyasetçi,
sosyal-demokrat partisinin federalist sol-curnhuriyetçilerin
kuruculanndan; 1 890 yılında lideri, ütopik sosyalizmin
anarşizme kapıldı. - 1 88 . düşüncelerinin etkisi altında
kalmıştır; avukat ve edebiyatçı ;
burjuva devrimlerine katıldı;
o cumhuriyetçi hükümetin içişleri
bakanı ve başkan vekili ( 1 873). -
01/ivier, Emi/e ( 1 825- 1 9 1 3) 1 27 , 128, 1 34, 1 35 , 140, 143.
Fransız siyasetçi, ılımlı burjuva Potel (Lucain'in takma adı)
cumhuriyetçi; 1 860'lann Belçika'da Fransız mültecisi,
sonlarında bonapartçı ; Enternasyonal üyesi, Lahey
Ocak-Ağustos 1 870'te konsey Kongresinde Brüksel'deki Fransız
başkanı . - 96. . mültecilerinin delegesi ( 1 872) -
Owen, Robert ( 1 77 1 - 1 858) - Ingiliz 1 04 .
ütopik sosyalist. - 38, 68, 95. Proudhon, Pierre-Joseph
( 1 809- 1 865) - Fransız yazar,
p iktisatçı ve sosyolo& ,
.
küçük-burjuvazinin teonsyenı,
Pavia-y-Rodriguez, Manuel anarşizmin babalanndan. - 7 , 8,
( 1 827-1 895) - İspanyol general ve l l ' 13, 22, 23, 26, 33, 35, 37' 38,
siyasetçi, 1 873'te karlistlere 4 1 , 50, 5 1 , 65 , 85-88, 90, 9 1 , 95 ,
(karlosçulara) karşı cumhuriyetçi 96, 98, 1 25 , 1 56- 1 58 , 1 7 1 , 1 72,
biriiidere komuta etti; 182- 187.
Andaluzya'da kantonculann Pyat, Fe/ix ( 1 8 10-1 889) - Fransız
ayaklanmasını bastırdı; Yeni yazar, küçük-burjuva demokrat,
Kastiiio'nun baş generali 1 848 Devrimine katıldı; 1 849'da
( 1 873-1 874); Serrano'yu iktidara yurtdışına göç etti; bağımsız işçi
getiren kralcı bir hükümet hareketinin düşmanı; uzun yıllar
darbesini gerçekleştirdi (2 ve 3 Marx'a ve I. Entemasyonale karşı
204
bir iftira kampanyası yürüttü , bu küçük-burjuva mülteci grubunun
amaçla Entemasyonalin lideri; 1 866'dan sonra
Londra'daki Fransız şubesindeki ulusal-liberal. - 26.
mevkiinden yararlandı; Paris
Komününün üyesi . - 46. s
205
1 873'te Enternasyonalden
çıkarıldı . - 59, 64, 74, 8 3 . Terzaghi, Carlo ( 1 845'te doğdu) -
Serraillier. August (d . 1 840). - Italyan avukat, Torino'da
Fransız ve uluslararası ışçı "Proletaryanın Kurtuluşu" adlı işçi
hareketinin militanı, örgütünün sekreteri; 1 872'de polis
Enternasyonalin Genel Konsey ajanı oldu. - 63 .
üyesi ( 1 869- 1 872); Paris Komünü Thiers, Adolphe ( 1 797- I 877)
üyesi; Marx'ın savaşım arkadaşı . - Burjuva tarihçi ve Fransız devlet
1 23 . adamı, Orlean hanedam yanlısı,
Soria Santa Cruz. Frederico başbakan ( 1 836- 1 840),
( 1 8 1 5- 1 8 9 1 ) , İspanyol general; cumhurbaşkanı ( 1 87 1 - 1 873), Paris
1 872'de karlosçulara (karlist) karşı Komünü celladı. - 55.
savaşa katıldı; 1 873'te Andaluzya Tolain, Henri-Louis ( 1 828- 1 897) -
ayaklanmasını bastırdı . Cadiz Fransız hakkak-işçi,
askeri valisi ( 1 874- 1 875) . - 1 40. sağ-prudoncu, I. Enternasyonalin
Soriano, Trinidad - İspanyol Paris şubesi yöneticilerinden;
anarşist. - 107. 1 87 1 Ulusal Meclis milletvekili;
Sorge, Friedrich-Adolf ( 1 828- 1 906) Paris Komünü sırasında
- Amerikan ve uluslararası işçi ve Versailles'lılara geçti ve
sosyalist hareketinin en önde Enternasyonalden kovuldu. - 59,
gelen kişilerinden, 1 848 63.
Devrimine katıldı ,
Enternasyonalin aktif üyelerinden , V
New York'ta Enternasyonalin
Genel Konseyi üyesi ve genel Van Heddeghem, (takma adı Walter)
sekreteri ( 1 872- 1 87 4), (d. - 1 847) Polis ajanı ,
marksizmin aktif yayıcısı; Enternasyonalin Paris şubesine
Marx'ın ve Engels'in dostu ve sızdı, 1 872'de Lahey'deki I .
savaşı m arkadaşı . - 1 8 1 . Enternasyonal Kongresine delege;
Splingard, Roche Lahey 1 873'te maskesi düşürüldü. - 104.
Kongresinde ( 1 872) Belçika Van Patten , Philip - Amerikalı
şubelerinden birinin delegesi; burjuva, sosyalist harekete katıldı;
anarşist; 1 873'te 1 876'dan başlayarak ABD Emek
Enternasyonalden çıkarıldı . Partisi ulusal sekreteri oldu, ve
1 04. 1 877'den sonra da Sosyalist İşçi
Stieber, Wilhelm ( 1 8 1 8- 1 882) Partisi sekreterliğini yaptı; 1 883'te
Prnsya devlet memuru, 1 850'den devlet memuru oldu . - 1 79.
1 860'a kadar Prnsya siyasal polis Velarde, Jose Maria - İspanyol
şefi, Köln komünistler davasının general; 1 873 Nisan-Eylülünde
düzenleyicilerinden; 1 870- 1 87 1 'de Katalanya komutan ı . - 1 39.
askeri polis şefi . - 59. Vichard, .Paul - Fransız işçi hareketi
Stirner, Max (Kaspar Schmidt) militanı, Paris Komünü üyesi,
( 1 806- 1 856) - Alman felsefeci , Enternasyonalin Lahey
genç-hegelci, burjuva bireyciliğin Kongresinde Londra'daki Fransız
ve anarşizminin teori syeni. - 7 , 9, şubesinin delegesi ( 1 872) . - 1 04.
10, 22-24, 32, 35, 1 57 , 1 82, 1 87 . Viktor-Emmanue/, ll ( 1 820- 1 878) -
Sardunya kralı ( 1 849- 1 86 1 ),
T sonraları İtalya kralı ( 1 86 1 - 1 878).
206
- 55 .
Vinas, Garcia .Jose -Tıp öğrencisi,
anarşist, Ispanya'da Ittifakın
örgütleyicilerinden ( 1 868) , 1 873
devrimci olayiarına katıldı . - 1 35 .
SOL YAYlNLARI
Sorumlu Yönetmen: Muzaffer llhan Erdost
İLHANİLHAN KlTABEVl
Karanfil Sokak 30/3 Kızılay Ankara
Tel: 0312 417 0008 Faks: 0312 419 4376