Professional Documents
Culture Documents
Jack Goody - Tarih Hırsızlığı
Jack Goody - Tarih Hırsızlığı
TARİH
JACKGOODY
TARİH HIRSIZLI(iI
ÖZGÜN ADI
1HE 1HEFT OF HISTORY
EDİTÖR
ALlBERKTAY
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
REDAKSİYON/DİZİN
ERKAN IRMAK
ISBN 978-605-360-532-
BASKI
YAYLACIK MATBAACILIK
LİTROS YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: 12./197-2.03
TOPKAPI İSTANBUL
(0212) 612 58 60
Senifika No: 11931
Tarih Hırsızlığı
TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
Juliet'e
Sosyal bilimdeki genellemeler -ki bu, Batı için olduğu kadar Asya
için de geçerlidir- Batı'nın genel kültürün inşasında normatif
başlangıç noktasını teşkil ettiği inancına dayanır. Hemen hemen
bütün kategorilerimiz -siyaset ve ekonomi, devlet ve toplum,
feodalizm ve kapitalizm- esas olarak Batı'nın tarihsel deneyimi
temelinde kavramsallaştırılmıştır.
(Blue ve Brook 1999)
I
Sosyo-Kültürel Bir Soyağacı
13
1
Kim Çaldı, Ne Çaldı? Zaman ve Mekan.............. . ...... .. .. ............... ......15
Zaman .................................................................................................................16
Mekan . ...............................................................................................................22
Dönemselleştirme.................................................................�........ ,................ 25
2
Antikçağın İcadı ......................................... .............. .31
İletişim Tarzları: Alfabe .......... .. .. 37
Antikçağa Geçiş............... .... . .. .................. ...... ·• .39
Ekonomi.. .......... ......... ........... ........... .. ..45
Siyaset.. ... ....................... ................. ..................... .58
Din ve "Siyah Atina" .... ................. ............... . ..71
Sonuç: Antikçağ ve Avrupa-Asya İkiliği .. . .............. ... .77
3
Feodalizm: Kapitalizme Geçiş mi YoksaAvrupa'nın
Çöküşü ve Asya'nın Egemenliği mi?. .. ... . . ....... 81 .
Antikçağdan Feodalizme Geçiş . . .... 82
Batı'da Gerileme, Doğu'da Devamlılık ...... ........ ..83
Feodalizme Geçiş ................... .... ............... . _...... 93
Karolenj Canlanışı ve FeodalizminDoğuşu .........................97
Süvari Savaşı . ............. ... ............. . ............................. ............... .... ...........101
Ticaret ve İmalatın Yükselişi ... .............. . ............103
Diğer Feodalizmler? .. .......................... .108
4
AsyalıDespotlar ve Toplumlar,
Türkiye'de mi Başka Yerde mi? ...................................................................117
Sultanın Ordusu............................................................................................122
Köle Köylüler mi? ........................................................................................126
Ticaret ............................................................................................................... 130
İpek Sanayii ............... ....... ....... ... ........ ... ..132
Bah arat Ticareti .. . . . ... .. .. .. ... .. .... . .135
Durağan Bir Toplum mu? .. .. . .. ........ ....138
Doğu' da ve Batı' da Kültürel Benzerlikler ......... . .140
II
Üç Akademik Bakış Açısı
145
5
R önesans Avrupa'sında Bilim ve Medeniyet. ............... ........... 147
Yönetim Şekli ve Burjuvazi. .159
Ekonomi ve Hukuk .. .. . .. ....... 166
"Modern Bilim" ve Bilgi Sistemlerinin İçsel Özellikleri. . .171
Needh am Problemi.. . ......................... 174
6
"Uygarlık" Hırsızlığı: Elias ve Mutlakıyetçi Avrupa ..........................181
Uygarlaşma Süreci .. .......................................... ...................................... .188
Gana'dakiDeneyim ..................... ....................... .................................... 206
7
"Kapitalizm" Hırsızlığı: Braudel ve Küresel Karşılaştırma .... .213
Kentler ve Ekonomi........ ................... ... ............, .. .225
Mali Kapitalizm..................... .....................................................................232
Kapitalizmin Zamanlaması.......................... ......................243
m
Üç Kurum veDeğerler
25 1
8
Kurum Hırsızlıkları: Kentler ve Üniver siteler . . ....................................253
Kentler ..............................................................................................................254
Üniversiteler ...................................................................................................262
İslam'da Eğitim.............................................................................................268
Hümanizma .... .... .. .... .. . . .................. .274
9
Değerlerin Sahiplenilmesi: Hümanizma,
Demokrasi ve Bireycilik ........... :........... ... . ........ .283
Hümanizma.. ·········· .... . . ........................ .. ....... ..284
Hümanizma ve Sekülerleşme ........................ . .285
Hümanizma, İnsaniDeğerler ve Batılılaşma:
Retorik ve Uygulama. ......... .. .289
Demokrasi.. . ........... .292
Bireycilik, Eşitlik, Özgürlük .. . ................... . .. 303
Hayırseverlik ve Lüks Konusunda İkilem ..... . . ..... 308
10
Çalınan Aşk: AvrupalılarınDuygular Üzerindeki Hak İddiaları ..3 15
11
Son Sözler..... .......................................... ....339
Notlar . .3 65
Kaynakça..... . .................. .........391
Dizin. .......407
Teşekkür
tan, Asya' da cok daha eski, yavaş, daha görkemli bir uygarlıktan- koparan
lar Avrupa teknikleri, Avrupa örnekleri, Avrupai düşünceleridir; ve dünya
tarihi, son bes yüzyıldır, öneminden dolayı cogunlukla Avrupa tarihi olmuş
tur. Bu tarih arashrmamızın Avrupa merkezli olması konusunda bir mazerete
ihtiyacımız oldugu kanısında degilim.1
ticari veya başka türde bir yayılmadan çok, belirgin bir biçimde top
lum içi evrime daha büyük bir vurgu yapılmasını gerektirir ve tüm
gelişme kuramları açısından önemli sonuçlara yol açar.
Benim genel amacım, başlangıç noktamın antikçağ olması dışın
da, Peter Burke'ün Rönesans'ı ele alırkenki amacına benzemektedir.
Burke, "Batı uygarlığının yükselişinin Büyük Anlatısı'nı yeniden in
celemek peşindeyim" der ve bu anlatıyı "Rönesans'ın, Reform, Bi
limsel Devrim, Aydınlanma, Sanayi Devrimi vb . meydana getirdiği
zincirin yalnızca bir halkasını oluşturduğu, Yunanlardan itibaren Ba
tı'nın kazandığı başarının muzaffer bir izahı" olarak betimler,26 Rö
nesans hakkında son araştırmaları gözden geçirirken Burke, "Batı
Avrupa kültürünü, her biri kendi Yunan ve Roma antikçağı 'Röne
sans'larına sahip olan Bizans ve İslam da dahil olmak üzere, kom
şularıyla bir arada var olan ve onlarla etkileşimde bulunan birçok
kültürden biri olarak görmeye" çalışır.
Bu kitap üç kısma ayrılabilir. İlki, antikiteden kaynaklanan, feo
dalizm aracılığıyla kapitalizme ilerleyen ve Asya'yı "istisnai", "des
potik" veya geri olarak bir kenara iten, bir anlamda sosyo-kültürel
soyağacı anlamına gelen Arapça isnadın karşılığı olan Avrupalı an
layışın geçerliliğini inceliyor. İkinci kısım, Avrupa'ya dünyayla iliş
ki içinde bakmaya çalışan, ama gene de bu varsayımsal benzersiz ge
lişme çizgisine öncelik veren tümü de çok etkili olmuş üç önemli ta
rihçiyi, -isim vermek gerekirse- Çin biliminin sıra dışı niteliğini gös
teren Needham, Avrupa Rönesans'ında "uygarlaştırıcı süreç"in kö
kenini ayırt eden s.osyolog Elias ve kapitalizmin kökenlerini tartışan
büyük Akdeniz tarihçisi Braduel'i ele alıyor. Bunu, teleolojik veya
Avrupa-merkezci tarih dehşetini kuşku götürmez bir biçimde ifade
etmiş en seçkin tarihçilerin bile bu tuzağa düşebileceğini anlatmak
için yapıyorum. Kitabın son kısmıysa, hem akademisyenlerin hem
de onların dışındaki birçok Avrupalının, şehrin özel bir biçimi olan
üniversitenin ve bizzat demokrasinin kendisi gibi en değerli bazı ku
rumlarla bireycilik gibi değerlerin ve bunların yanı sıra aşk (veya ro
mantik aşk) gibi bazı duyguların muhafızları oldukları iddialarına
göz atıyor.
GiRiŞ 11
Zaman
Sözlü kültürlerde zaman, güneşin gece ve gündüz içinde günlük
ilerlemesi, gökyüzündeki konumu, ayın evreleri, mevsimlerin geçi
şi gibi doğal olaylara göre hesaplanırdı. Eksik olansa, sabit bir baş
langıç noktası, çağ kavramının gerektirdiği şekilde yılların geçişinin
sayısal olarak hesaplanışıydı . Bu ise ancak yazının icadından sonra
gerçekleşti.
KiM ÇALDI, NE ÇALDI? ZAMAN VE MEKAN 17
G eçm iş te, zam anın h es aplanışın ı B atı kendinem al etmiş tir, bugün
de öyledir. Tarih in dayandı ğıyıllar, İs a' nın doğ um undan [ Milat] ö nc e
ve s onraya gö re ö lçü lü r. Hic ret' le, İbrani veya Çin Yeni Y ılı'yla iliş
kili diğer takvim lerin kabulü, t arihs el araş tırm aların ve ulus lararas ı
kullanım ın m arj inal alanına itilm iş ti r. B u zam an h ırs ız lığının biryö nü,
kuş kus uz, yineyazılı kü ltürlerin kavram ları olan yü zyıl ve bi nyıl ad
landırm aları nı n ta kendis idir. Yazılı kü ltü r h akkında g eniş kaps am lı
bir kitabı n yazarı olan2 Fernandez-A rm es to, İs lam , Hint, Çin, A fri
ka, Kuzey ve Gü ney Am erika tarih leri araş tırm alarını kaps am ına alır.
İkinc iyarıs ı, B atı eg em enliği anlam ında " bizim " olan " binyılım ızın"
bir dü nya t arihi niyazm ışt ır. B irç ok t arihç inin t ers ine, bu eg em enliği n
kö klerini B an kültürün de görm ez; dünya li derliği eski den nası l Asya' dan
B atı'ya g eçm işs e, kolaylıklayeniden Asya'ya g eç ebi li r. B un un la birlik
te, tart ışm anın ç erç eves i kaç ını lm az olarak Hıris tiya n takvim inin on
yılları, yü zyılları ve binyılları arac ılığıyla kurulur. Merkezinyanı s ıra,
Doğu'nun aklında da ç oğu zam an baş ka bi nyıllar vardır.
Z am anın t ekelleşm es i, yalnız İs a' nın doğum unun tanım ladığı h er
ş eyi kaps ayan ç ağla değil, aynı zam anda yılların, ayların ve h afta
ların gü nlü k h es aplanış ında da kendini gös terir. Y ılın kendis i kısme n
keyfi bir bö lü nm edir. B iz gü neş dö ngüsü nü kullanırız, baş kaları ayla
iliş kili on iki dö nem den oluş an bir s ils ileyi kullanır. B u a z ç ok g ele
neks el bi r s eçim dir. Her iki s is tem de de, yılın baş lang ıc ı, yani yeni
yı l tam am en keyfidir. As lına bakılı rs a, Avrupalıların kullandığı gü
neş yılının, İs lam i ve B udis t ü lkelerin aya dayalı h es aplam as ından
dah a "m antıklı" h iç bir yö nü yoktur. Y ılın Avrupalı ayları kısm ında
da aynı durum g eç erlidir. Seç im, ih tiyariyıllar veya ih tiyari aylar ara
s ındadır. B izim aylarım ızın, Ay ile pek az ilg is i vardır, as lında İs lam 'ı n
kam eri ayları bu aç ıdan kes inli kle dah a "m antıklı" dı r. Gü neş veya
m evs im yıllarını kam eri aylara eklem leyen h er takvim s is tem inde bir
s orun vardır. İs lam 'dayıl aylara gö re ayarlanm ış tır; Hıris tiyanlıktay
s a ters i yapılır. Sö zlü kü ltü rlerde h em m evs ims el s ayım h em ay s a
yım ı birbirinden bağımsı z olar ak iş leyebilir, f akat yazı bir tü r uzlaş
m ayı dayatır.
En keyfi birim is e yedi gü nlü k h aftadır. Örneğin A frika'da, ku
rulan pazarlara göre belirlenen üç , dö rt, beş veya aln günlük "hafta" lar
18 TAAIH HIRSIZIJ�I
Mekan
Mekan kavramı da Avrupa'da yapılan tanımlardan yola çıkmış
tır. Okuryazarlığın kullanımından çok, yazıyla bir arada gelişen gra
fik temsillerden etkilenmiştir. Kuşkusuz, her toplumun yaşadığı dün
yaya, çevrelerindeki coğrafya ve üzerlerindeki gökyüzüne dair belir
li bir uzamsal bilgisi vardır; ama grafik temsil, okuyucunun bilme
diği toprakları araştırmayı mümkün kıldığı için daha kesin, daha nes
nel ve daha yaratıcı bir şekilde haritalandırabilme konusunda ileri
ye doğru çok önemli bir adım atmaya olanak sağlar.
Avrupa'yla Asya arasındaki keyfi bölümleme dışında, sezgisel ola
rak ayrı bütünler halinde analiz edilmeleri bakımından, kıtaların sa
dece Batılı kavramlar olduğunu söylemek güçtür. Coğrafi olarak, Av
rupa ve Asya bir devamlılık oluşturur: Avrasya; Yunanlar Akdeniz'in
İstanbul Boğazı tarafından ayrılan iki kıyısı arasında bir ayrım yap
mışlardı. Arkaik dönemden itibaren Küçük Asya'da koloniler kur
muş olmalarına karşın, gene de çoğu bağlamda Asya kesinlikle ta
rihsel öteki, yabancı dinlerin ve yabancı halkların yurduydu. Daha
sonraları "dünya" dinleri ve bu dinlerin takipçileri, zaman üzerin
de olduğu kadar mekan üzerinde de hakimiyet kurma açgözlülüğüy
le, Avrupa'nın İslam'a ve Yahudiliğe mensup halklarla olan ilişkile
rinin tarihine, daha doğrusu bu insanların o kıtadaki varlığına9 ve
çağdaş Avrupalıların (diğerlerinin tersine) dünyaya karşı seküler ve
laik bir tutum takındıkları konusundaki tüm ısrara karşın, yeni Av
rupa'yı Hıristiyanlık açısından tanımlamak için resmi bir girişimde
bulundular. Bu arada yılların saati, belirgin biçimde Hıristiyan tem
poda tik-taklamaktadır; öyle ki, Avrupa'nın bugünü ve geçmişi -Tre-
KiM ÇALDI, NE ÇALD17 ZAMAN VE MEKAN 23
vo r-Ro per' ı n tarihinin başl ığ ını kull anı rs ak- "Hı ris tiy an Avru
pa' nın Y üks el işi" ol arak tas avvur edil ir.
Buna karşı n, meka n mefhuml arı dinden, zaman kadar etkil enme
miştir. N e var ki, Mekke ve Kudüs g ibi kuts al kentl erin ko numunu,
y al nı zca o nl arı n düzen i ve ibadetin yö nü değil, ay nı zamanda bu kut
s al kentl ere hac ziy areti y apmak is tey en ço k s ay ıdaki ins anın y aşa
mı da etkide bul unmuştur. İsl am' da, dinin beş fa rzı ndan biri ol an hac
cın rol ü iyi bil inir ve düny anın birço k kes imini etkil er. A ncak, erken
döneml erden itibaren Hıris tiy anl ar da Kudüs' e hac ziy areti nde h u
l unmuş ve bu tür yol cul ukl ar y apabil me özg ürl üğ ü, 1 3 . y üzy ıl dan
itibaren Avrupal ıl arı n Haçl ı Sef erl eri ol arak bil inen Yakı ndoğ u is ti
l as ı nı n ardı ndaki nedenl erden birini ol uşturmuştur. Kudüs , o rtaçağ
boy unca, ama as ıl 1 9. y üzy ıl son un da Siyo nizm ve şiddet dol u anti
s emitizmin artmas ıyl a birl ikte, g eri dön mek is tey en Yahudil er için
daima g üçl ü bir çekim al anı ol muştur. Meka n hakkındaki bu arg ü
man, y ani eninde so nunda F il is tin' e kitl es el bir Yahudi göçüne yol
açacak bir y uva ol arak İs rail arg ümanı , bazı Batıl ı devl etl erce hara
retl e des tekl enmiş, so n y ıll ardaDoğ u Ak deniz' i hı rpal ay an g eril im,
çatı şma ve s avaşl arl a sonuçl anmı ştı r. Ayn ı zamanda, Batılı ku vvet
l erin Arap y arımadas ına konu şl anmas ı, bu bölg ede İsl ami mil itan
lığın yüks eli şin in bir neden i ol arak gö rül mektedir. Bu bakımdan , din,
düny ay ı bizim için kıs men keyfi yoll arl a " harital an dırır"; ama bu
harital andırma s üreç içinde kiml iğ e bağl ı ol arak g üçl ü anl aml ar ka
zanır. İl k dini mo tivasyo n yo k ol abil ir, ama ürettiğ i içs el coğ rafy a ka
lır, " doğ all aştırıl ı r" ve eşy anı n tabiatıynu ş g ibi öt ekil ere day atıl abi
l ir. Z aman mefhumun da ol duğ u g ibi, Avrupa' da bug ün e kadarki ta
rihy azımın da da g erçekl eşen budur- meka nın büt ün cül ölçümü za
mana gö re dinden daha az etkil enmiş ols a da.
F akat Batı' nı n sö mürg el eştirme f aal iy etl erinin etkil eri aşika rdı r.
İngil tere ul usl ararası al anda eg emen ko numa g eld iğ inde, uzanım ko
o rdinatl arı Lo ndra' daki G reenw ich boyl amı çevres inde dönmey e baş
l adı; Batı ve büy ük ölçüde Doğ u Hint Adal arı, Avrupa'nı n çıkarl a
rı nı n y anı s ı ra - kuşkus uz- Avrupa'nı n yö nel iml eri, sö mürg ec il iği ve
denizaşı rı g enişl emes iyl e y aratıl dı. Bir derec ey e kadar, Avrasy a' nın
en uzak batıs ı ve en uzak doğ us u, uz amı değ erl endirmek için en iy i
24 TARiH HIRSızu(;ı
Dönemselleştirme
"Tarih hırsızlığı" sadece zaman ve mekan hırsızlığı değil, tarihsel
dönemlerin de tekelleştirilmesi anlamına gelir. Çoğu toplum kendi
26 TARiH HIRSIZLIGI
yazar kadi m Yakı ndoğ u toplumları ndan Yunanlara aktarı lan bi lgi
ni n ana yolu üze ri nde bulunuyorlardı.S
Av rupa, di lbi li mse l açı danAsya'dan ge le n ve Hi nt-Av rupa di lle
ri ni konuşan "Aryanlar"ı n yurdu h ali ne ge lmi şti. Ö te yandan B atı
Asya'ys a, Yah udi le r, Fe ni ke li ler, Araplar, K ıpti ler, Be rbe ri le r ve K u
zeyAfri ka'ylaAsya'daki başka pe k ç okları nc a konuşulanları içe re n
A fri ka-Asya ai lesi ni n bi r kolu olan Sami di lle ri konuşan h alkları n
yurduydu. Dah a s onra N azi öğ re ti le ri nde s omutlaşanAryan i le öte
ki arası ndaki bu bölü mle nme , Av rupa'nı n toplum tari hi nde uygar
lığı n ge li şmesi ne Doğ u'nun yaptığ ı katkı ların i h mal e di lmesi eği li mi
ni ar tırdı.
K lasi k ç ağ a li mle ri arası nda başlangıc ı ve so nu arası nda tartı şma
lar çı kmı ş olması na karşı n, anti kç ağı n Av rupa bağ lamında ne anla
ma ge ldiği ni bi liyoruz.6 Fakat bu kav ram Yakı ndoğli 'daki, Hi ndis
tan'daki veya Çi n'de ki öte ki uygarlıklara i li şki n araştırmalarda ne
de n kullanılmamı ştır? Dü nyanı n ge ri kal anı nı n bu şe ki lde dı şarıda
tutulması ve "Av rupa is tis nacı lığı" nın başlangıcı içi n e lde akla uy
gu n ne de nle r var mı dı r? Tari h öncesi uzmanları, Avr upa ve başka c oğ
rafyalardaki e rke n döne m toplumları nın farklı zamanlı, ama te me l
de bi rbi ri ne koşut aşamaları i zleye n büyü k ölçü de be nze r i le rle me
le ri nin altı nı çizmi şle rdi r. B u i le rle me , bronz ç ağı na değin Avr asya'nı n
he r ye ri nde sü rdü. Ardı ndan, bi r ayrı lmanı n baş gös te rdiği s öyle ni r.
Yunanis tan'ın arkai k toplumları te me lde bronz ç ağı na ai t olmakla
bi rli kte, de mi r ç ağı na, h att a tari hse l döne me de k s ah ne de kaldı lar.
B ronz ç ağı ndan s onra Av rupa anti kç ağ a gi re rke n, Asya'nı n ons uz
kaldığı s öyle ni r. Gi bbon gi bi öne mli tari hçi le r de dahi l olmak üze
re bi rç ok B atı lı tari hçi tarafı ndan, Yunanis tan ve R oma'nı n yü kse
li şi ve ç ökü şüyle fe odali zmi n doğ uşu i nce le nmesi ne karşı n; ayrı bi r
döne m olarak anti kç ağ veya "anti k toplum" un doğ uşunun kuram
s al anlamı nı de ri nle mesi ne e le alan tari hçi s ayıs ı nı n ç ok s ını rlı kal
mı ş olması tari hyazı cılığı açısı ndan öne mli bi r s orundur. Antropo
loglar, s öz ge li mi South all, Asya tarzı h akkı nda "İlk radi kal dönü
şümün Akde ni z'de ge li şe n anti k üre ti m tarzı olduğ unu, ama bunun
Asya'nı n büyük kıs mı nda ve Ye ni Dünya' daAsya tarzı nın ye ri ni al
madığ ını" yazar. 7 Pe ki ama ne de n? An ti k tarzın "i ns an (ama kadın
34 TARiH HIRSIZIJGI
du; Grekler ise demir çağma mensuptu. Fakat bu dönemler aynı coğ
rafi ve ticari alanda, biri diğeriyle kaynaşarak birbirini izledi. Söz ge
limi Girit, Knossos'taki sarayı gün ışığına çıkaran arkeolog Arthur
Evans, Minosluların "özgür ve bağımsız" ilk Avrupa uygarlığı oldu
ğunu,16 başka bir deyişle Grekler için emsal oluşturduğunu ileri sür
dü. Özgürlük ve bağımsızlık karşılaştırmalı terimlerdir ve Minoslu
lar başkalarına onun tahmin ettiğinden daha fazla bağımlıydı; aslın
da ticari olarak Yakındoğu'ya bağlılardı ve diğer malların yanı sıra
kalay ve bakır (Kıbrıs dahil) oradan geliyordu. Kültürel bağlar da
mevcuttu; Krallar Vadisi'nde M.Ö. 1 500 civarına tarihlenen bir me
zarda Avrupa, Afrika ve Asya arasındaki ilişkilerin varlığına işaret
eden resmin de kanıtladığı gibi, Mısır'la ilişkileri bulunduğuna dair
ciddi kanıtlar vardır.
niş biçi mde yayı lmas ına t anık o lunanAs ya'da ço k uzun zamandır, yak
laşı k M.Ö. 1 5 00 yılı ndan be ri me vcutt u. As lı na bakı lı rs a Es ki A h it ,
ardından da Ye ni A h it, Hint-Avrupa dille rine yoğ unlaşan klas ik çağ
a limle rince s ı klı kla ih mal e dile n bu tü rde n bir yazı kullanmışt ı. 1 9 Kal
dı ki, ins anlı k diğe r yazı t iple ri yle, ö rneğ in U zakdoğ u'nun logog ra
fi k yazıs ını kullanarak bilg i birikt irme k ve yaymakt a mucize le r ge r
çe kle şt ir mi ştir. Me zo pot amyalı lar ve Mıs ır lı lar da, be nze r yazı lar kul
lanarak h at ı rı s ayı lı r bir e de bi külliyat yarat mı şlardır, ama kıs me n dil
bilims e l ne de nle rle , b unlar Av rupalılar t arafından klas ikte n ço k "or
yant al" o larak gö rülürle r. As lı aranacak o lurs a, alf abetik o kuryazar
lığ ı n s ö zde e şs iz başarı lan, diğe r yazı biçimle riyle de mümkündü. A l
fabe nin (ö rneğin Lenin t arafından) "Doğ u' nun de vrimi" o larak ö ne
çıkarı lmas ı, kapit alizmin ve bu yüzde n sos yalizmin ge lişmes i için e n
iyi ko şulları ürete ceğ i düşünces iyle ulus -de vletin ço kulus lu impara
to rluklara karşı ö ne çıkarılmas ının bir parças ıydı. Bu so n de re ce Av
rupa- me rke zc i bir yaklaşı mdı. A çıkt ı r ki, ulus al bir dil düze yinin üs
t ünde işle v gö re n ve Ko nfüçyüs ' ün he rh ang i bir dilin öğ retilmes inde
k ullanı labilece k Ç in yazıs ı, ulus al b irimle rde n ziyade ço kulus lu im
parato rluğ un bir ö ze lliğ iydi ki, Mao Ze dung dö ne minde ki Ç in Ko
münist Partis i' nin Pe kin (Be ij ing) ko lunun h arfle ri ko rumakla birlik
te , alf abe yi kültüre l- s iyas al nede nle rle re ddetmesi nin nedeni de budur.20
Arkaik Yun anist an' dan ant ikçağ a ge çişin ö ze llikle rinde n biri, o kur
yazarlığ ı n ve L inee r B' nin yit irilmes i o ldu. Bat ı S ami alf abes ini M.Ö.
14 00' de n ö nce Ege 'ye yayılmı ş, bu ne de nle de L ineer B ile ört üşme k
te o larak gö re n Ber na!, ge ç bro nz çağ ı ile de mir çağ ı aras ı nda Yuna
nist an' da o kuryazarlığ ı n kaybo lduğ u bir dö ne m aramanı n yanlışlı
ğ ı nı kanıtlamaya çalı şt ı.21 Be rnal, bu dö ne me ait be lge le rin bug üne
ulaşmas ı ge re kt iğini, ama h içbirinin he nüz ke şfe dilme miş o lduğ unu;
papirüs ün Avrupa iklimle rinde ciddi bir bo zulmaya maruz kaldığ ı
nı ile ri s üre r. Bununla birlikte , M.Ö. 1 2. ve 8. yüzyı llar arası nda, Mi
ke n s aray kült ürünün çö küşünde n so nra " h at ı rı s ayılır bir kült üre l
ge rile me " o lduğ unu da kabul e der.
Zamanla bir ye nide n canlanma ge rçe kle şti. Fakat M.Ö. 9. yüz
yı lda o kury azarlı k ye nide n çoğ aldığ ında, bu Mike n yazıs ı nın canla
nışı yla değ il, Ho me ros dest anları nı n akt arı mı na ve be nim gö rüşüm-
ANTIKÇAı'.ılN ICADI 39
Antikçağa Geçiş
Gelin şimdi, Grek başarısının önde gelen savunucularından Fin
ley'in antikçağın doğuşuyla ilgili ortaya koyduğu genel soruna dö
nelim. Daha önce de değindiğimiz gibi, o bunu Avrupa'da gerçek
leşen benzersiz bir peş peşe sıralanma diye görmüştür; klasik Grek
dünyası, (ortak) bronz çağından arkaik, oradan da klasik Yunanis
tan'a doğru gelişir. Arkaik dönem, tüm kadim Yakındoğu'da yaygın
olan önceki dönemlerin saray komplekslerini ortadan kaldırmış; baş
ta Atina ve Sparta'da olmak üzere, demokrasiyi başlatan ve üstelik
40 TARiH HIRSIZLIOI
Antik Yunan ve antik Roma geçmişte Avrupa düşüncesinde özel bir statüye
sahip oldugundan, Aristoteles'in siyasal yazılarına ve Ati na'daki demokrasi
uygulamasına sık sık geri dönüldügünü görüyoruz. Ara sıra, kendi toplumu
muzun mevcut biçimlerini anlamak için tarihin peşine düştügümüzde, kendimizi
antik Yunanistan'a ilişkin mitlerin ve onlar aracılıgıyla antik Yunan tarihinin
peşinde buluyoruz. 37
Klasik Grek dünyasında bizim Batılı mirasımızın temeli olan birçok özel
ligin kökenini buldugumuz, tümüyle bir Avrupa efsanesi degildir. Bütün düşünce
ve ifade tarzlarının, öz bilindi soyut siyasal düşünce ve ahlak felsefesinin;
başlı başına bir alan olarak retorigin; trajedi, komedi, parodi ve tarihin; Batılı
natüralist sanat ve dişi nü' nün; kuram ve uygulama olarak demokrasinin pı
narları ve kökeni M . Ö. 500 ile 300 arasının Yunan;sıan'ındadır. 38
Son cümle, Batı'yla sınırlansa bile çok güçlü bir iddia oluşturur, fa
kat yazar dünyanın da belirli düşünce tarzlarını, bir "kaynak" olan
antik Yunanistan'a borçlu olduğunu söylemektedir sanki; bu, daha da
büyük ve daha da az kabul edilebilir bir iddia gibi görünmektedir.
Bununla birlikte, bu özelliklerin birçoğu embriyon halinde kla
sik-öncesi dönemin Greklerinde de mevcuttu. Fakat öteki toplum
larda da bulunuyorlardı. Örneğin, ahlak felsefesinden Yunanistan'a
özgüymüş gibi bahsetmek, Mencius gibi Çin filozoflarının yazıları
nı görmezden gelmektir. Belki daha da önemlisi, LoDagaa'nın Bag
re metinleri gibi sözlü eserlerdeki rüşeym halindeki ahlaki ve felse
fi unsurları küçümsemektir. 39 Tıpkı tarih gibi, retorik araştırması da
bir alan olarak yazılı toplumların bir özelliği olabilir ve tıpkı "öz bi
linçli soyut siyasal düşünce" ve sayılan diğer maddeler gibi, yazının
kullanılmasını izler. Fakat örneğin retorik40 ve siyaset41 anlayışının
Grekler tarafından icat edilmesi gerektiğini kabul etmek hata olur.
Bu meseleleri onlar "daha öz bilinçli" olarak işlemiş olabilirler, zira
okuryazarlık düşünselliği teşvik eder, ama bu daha önceki bir boş
luğun doldurulduğu anlamına gelmez.
Klasik tarihçi Osborne'un iddiasındaki sorunu, "teleolojik" bir
yaklaşımın sahiplenilmesi, " bizim uygar bir toplum olarak meyda
na çıkmamızın koşullarının" kanıtlan için antik dünyaya bakmak
taki ısrar yaratır.42 Aslına bakılırsa, "Bir bakıma, gerçekten de, kla
sik Yunanistan modern dünyayı yarattı " diyerek devam eder.43 Tıp
kı bunun gibi, modern dünya "Yunanistan'ı yarattı" da denilebilir.
Bu ikisi iç içe geçmiştir. Avrupa kültüründe iyi olan her şeyin köke
ni Yunanistan'dı; bu, kimliğimizin bir parçasıydı. Burkhardt fiilen
ANTIKÇA�IN ICADI 45
Ekonomi
A ntikç ağ ın bağ ımsız bir akışının olmasına neden olarak gö steri
len benzersizliğ inin büyük bö lümü, G rekleri kendi ba şarı ve amaç
ları hakkında ç ok net olmaları nı sağlayan okuryazarlıktaki g elişme
lerle bağ lantı lı ydı. G reklere sanat alanı nda olduğu kad ar siyaset ala
nı nda da bir üstünlük atfedilir. Fakat G reklerin bazıları na hiç de ç e
kici g elmeyen yö nleri bulunan bir alan vardı ki, bu da ekonomiydi .
Önemli antik t arihçi Moses Finley, " antik ekonomi" yle bronz ç ağı
toplumları arasındaki temel fark konusunda ç ok katıydı. 44 Bu gö rü
şü, büyük ö lç üde K arl Polanyi'nin eserine borç ludur, ama tartı şma
aynı zamanda iki bilim adamı K arl Bücher ve E dward Meyer'de mer
kezileşen f akat daha g eniş anlamda Marx ve Weber' in de karıştığı
19. yüzyılda yaşanan anlaşmazlığa dek uzanır.45 Bücher, Avrupa eko
nomisini oikos'ta merkezleşen evsel; mesleki uzmanlaşma ve ticaret
le nitelenen kentli ve bö lg esel veya ulusal ekonomi olmak üzere , her
biri sı rayla antikç ağ, ortaç ağ ve modern ç ağla ö rtüşen üç aşamada
g eliştiğini bel irt mişti. Beri yandan Meyer'se, antik ekonomi dö nemin
deki ticari etkinli ği, yani bunun " modern" yö nlerini vurg ulamıştı.
Bu ikinci yaklaşı m, Weber'i n erken dö nemine ai t (daha sonraları de
ğ işikliğ e uğ rayan ve Marx 'a daha yakınlaşan) , Roma toplumunun
daha o zamandan kapitalizmin, hiç değ ilse " siyasal kapitali zm" in
mührünü taşı dığı şeklindeki anlayışıyla tutarlıydı.46 Bazı yaz arlara
gö re, bu eğilimin ardında g enel bir sorun yatı yordu; G arland' ın ifa
desiyle, modernleşme teorileri, antikitede paz arları n varlığı üzerin
de durar ak, " kapitalist sö mürü sisteminin savunulması na neden olu
yorlardı . "47 Bizzat F inley, g erek daha er ken dö nem Yakındoğu'su ile
g erek kapitalizmle olan bağ lantı ları kesinlikle bir kenara atmıştı.
Bu, G reklerin demokrasi ve alf abede ileri sürüldüğ ü g ibi, ekono
miyi de "icat ettikleri" manası na g elmiyordu. A slı na bakılırsa, Fin-
46 TARiH HIRSIZLIGI
yazarlara göre pazar işlemleri ancak daha sonra ortaya çıkmıştır. Kla
sik çalışmalara egemen olan (ama Yakındoğu araştırmalarına değil)
Polanyi'nin güçlü sesiyle birlikte, ekonomideki değişimler daha ge
nel bir kuramsal çerçeveye yerleştirildi, erken dönem toplumu tica
retten çok, karşılıklılık ve yeniden dağıtımla açıklanmaya başlandı.
Polanyi bazı karma durumları kabul ediyordu aslında. Ama argü
manının eğilimi, bir kalıbın diğerini dışarıda bıraktığı, kategorik ola
rak farklı "ekonomi" tipleri lehine ilerledi. Pazar transferleri sade
ce kapitalist toplumlarda ortaya çıkabilirdi. Fakat dar anlamda ta
nımlanmadığı sürece, pazar kesinlikle çok daha yaygın bir biçimde
mevcuttu; büyük ölçüde bronz çağı öncesine ait ekonomileriyle Af
rika bile, Polanyi'nin kastettiği gibi uzun zamandır her köy için ka
lıcı pazarlara, geniş anlamda pazar ilkeleriyle işleyen kalıcı haftalık
ilişkilere sahipti. Bu yalnızca kişisel değil, çoğu tarihçinin ve bu alan
daki çoğu antropologun kabul ettiği bir görüştür. Bu tartışma kıs
men somut pazarlar (bir pazaryeri) ve pazar alışverişine ilişkin so
yut bir ilke arasında yapılan ayrıma dayanır. Benim kendi argüma
nım, biri olmadan diğerinin olamayacağıdır. Polanyi, Grek ve diğer
kapitalizm öncesi ekonomilerin iç içe geçmişliği (embeddedness) adı
nı verdiği şeyin, yani bu ekonomilerin toplumsal sistem karşısında
farklılaşmamış niteliğinin üzerinde ısrarla durur. Fakat birçok yorum
cunun işaret ettiği gibi, bunu yalnız bu ekonomilerdeki pazar unsur
larını görmezden gelmek yoluyla yapar. Polanyi'nin yaklaşımına ol
dukça yakın duran Oppenheim, Mezopotamya konusundaki bu gör
mezc�n gelmeyi zaten eleştirmişti. Birçok eleştirmen bizzat Yunanis
tan için aynı şeyi yaparken, Hopkins gibi diğerleri fikirde birtakım
zayıflıkların bulunduğunu kabul ederek kategorik farklar fikrini sa
vunmuşlardır. Mezopotamya örneğini inceledikten ve onu geç Me
zoamerika ile karşılaştırdıktan sonra, Gledhill ve Larsen, hem Polan
yi hem de Marx'ı eleştirerek, daha dinamik, daha az statik bir eko
nomi görüşüne ihtiyacımız olduğunu ileri sürerler:
tan alışveriş tecrübesi yaşadım; burada arz ve talep kesinlikle rol oy
nuyordu. Her iki yönetimin (Gana'da ve Yukarı Volta'da) kendi te
davül biçimlerini ikame etme girişimlerine karşın, kabuklar sınır öte
si işlemlerde olduğu kadar bazı ritüellerde de önemini sürdürüyor
du. Fakat gitgide daha ender hale gelmeye başladıkça, "modem" para
olarak değerleri yükseldikçe yükseldi . Benim kanımca, diğer alışve
riş tarzlarını pazar yerlerinden ve pazar ilkelerinden (arz ve talep)
tümüyle koparma girişimi, başarısızlığa mahkumdur.
Erken dönem ekonomisinin doğası ve ticaretin roliı, yakın zaman
larda Finley'in çalışmasına hücum eden, antikçağda ticaret üzerine
hazırlanmış önemli bir makale derlemesine de egemendir.58 Bu der
lemenin yazarlarından biri olan Snodgrass, arkaik Yunanistan'da de
mir cevheri ve mermer ithalatında ağır navlunların 59 kullanıldığını
yazar; ama "sonraki alıcıların bilgisi haricinde veya onların kim ola
cakları belirlenmeden malların alınması ve hareketi " şeklindeki dar
bir "ticaret" tanımını benimser.60 Yani bu dönemde nakledilen mal
ların çoğu ticaret olarak sınıflandırılamazdı, zira kişi nihai müşteri
yi biliyordu. Snodgrass, benzer bir durumun Akdeniz'in büyük tüc
carları olarak nam salan Fenikeliler için de mevcut olabileceğini ile
ri sürer.61 Fakat durum böyle bile olsa, yaptığı tanım bırakın tek müm
kün ticaret tanımı olmayı, aklıselime uygun bir kavram da değildir
ve Yunanistan'ı Polanyi tarzınca, bir şekilde farklı ve daha "ilkel"
yapma arzusundan esinlenmişe benzemektedir.
Bu varsayımın alternatifi, böylesi ticari işlemlerin modern dün
yadakilerle özdeş olduğu fikri değildir. Snodgrass'ı izleyen Hopkins'in
haklı olarak ısrar ettiği gibi, mallar farklı yollarla değiş tokuş edile
bilir. 62 Fakat Grek ticaret anlaşmalarında ve arkaik bir heykel yarat
ma sürecindeki son aşamada, "mermer maliyeti ve nakliye masraf
ları"nın yanı sıra, "bir çalışma dönemi boyunca zanaatkarın ve yar
dımcısının geçim giderlerini de müşterinin ödemesi" gerektiğinin ka
bulünde görüldüğü gibi, ticari bir yön genelde mevcuttur. 63 Ödeme
çeşitli yollarla yapılır. Yine, bu işlemlerin modern işlemlerle özdeş
olduğunda ısrar etmiyoruz (gerçi bu durumda Rönesans dönemin
de Michelangelo'nun Carrara taşocaklarmda yaptığı alışverişlerden
de çok farklı değildirler), fakat bunlar en azından aynı genel ekono-
52 TARiH HIRSIZLIGI
değil, demir arzının bol ve ucuz hale geldiği, alet ve silah yapımı
nın geniş bir biçimde yaygınlaştığı demir çağına mensuptu. Fakat
Polanyi kendi değişim kategorilerine -karşılıklılık, vb- gönderme
yapar. Daha erken döneme ait bu toplumların genel olarak "dağı
tımsal" adını verdiği temeline değinmekle birlikte, aynı zamanda
diğer alışveriş biçimlerine de büyük bir ekonomik önem atfetmiş
tir. Ticari etkinlikler doğmuş, ama Mezopotamya'da bunlar eşde
ğerlikler (belirlenen fiyatlar), özel amaçlı para ve ticaret limanları
aracılığıyla yürütülen, devlet denetiminde bir ticaret olarak yorum
lanmıştı - fakat pazar söz konusu değildi; gördüğümüz üzere, bü
yük saray veya tapınak komplekslerince uygulanan tekelden söz eden
Finley de bu görüşü paylaşmaktadır. Gledhill ve Larsen'in (ki Lar
sen Mezopotamya ekonomisi üzerine önemli bir araştırmacıdır) işa
ret ettiği gibi, bu ifade son derece yetersizdir;B4 p�zaryerlerinin bu
lunmadığı yerlerde bile, pazar kesinlikle vardı . Polanyi'nin, bu ku
rum için hiçbir sözcük bulunmadığı iddiasına karşın, en azından üç
tane sıralanabilir. Dahası, mübadele "denetlenen ticaret"le kısıtlı
değildi; tüccarlar çoğu zaman kendi adlarına hareket ediyor ve var
lıklılar kazançlarını ev satın almakta kullanıyorlardı. İki yazar, Ana
dolu'daki Kaniş'in [Kültepe] "mektuplar, sözleşmeler, hesaplar, nak
liye faturaları, hukuki metinler, çeşitli yetkililerin yayınladığı hüküm
ler, notlar ve layihalar" içeren özel arşivleri hakkında bilgi verirler.ss
Hem ailevi hem de aile dışı ortaklık sözleşmeleri (commenda), (söz
leşmelerin paylaştırmayı amaçladığı) ticaret riskleri ve kar ve zarar
kanıtlarını sunarlar. Bu tarz bir tartışma yürütmek, onların ısrarla
belirttiği gibi, Marx'tan alıntı yaparsak, "tüm tarihsel farkların üze
rinden atlayıp, tüm toplum biçimlerinde burjuva ilişkilerini görmek"
değil, 86 süreksizlik kadar sürekliliğin varlığını da tanımak anlamı
na gelir.
Ben, bu sürekliliklerden birinin, prehistoryacı Gordon Childe ta
rafından bronz çağı toplumlarında önemi ve çeşitliliği vurgulanmış
olan ticaret alanında yattığını ileri sürmekteyim. Kent uygarlığı Me
zopotamya' da geliştiğinde, sellerle oluşmuş bereketli ova, çiftçilere
bol bol karşılık verdi; ama ahşap, taş ve madenler dahil olmak üze
re birçok temel malzemeyi sunmadı. Tüm bu malzemelerin dışarı-
ANTİKÇAtilN İCADI 57
dan, büyük ç oğ unluk la büyük neh ir ler ü zer inden getir ilmesi ger ek
ti. N ak liy ede devr im y apıldığ ından, "metalür j i, tek er lek, yük h ay
vanları ve y elk enli gemiler y eni b ir ek onomi nin temelini oluşturdu. " 87
Bu nedenle, ticar et gitgide önemli h ale gelerek , ik inci b iny ılda Ka
niş' tek ine b enzer ticaret k olonilerinin k urulması na y ol aç tı. Ticaret,
"kü ltürü n y ay ılmasın da b ugü n olduğ undan dah a güçlü b ir ar acı" h a
li ne geldi.
Siyaset
Ekonomide yapılana koşut, onunla aynı şekilde dar bir tanım sık
lıkla siyaset için de kullanılır ve belirli genel özelliklerin tümüyle an
tikçağ Yunanistan'ına mal edilmesiyle sonuçlanır. Bu bağlamda si
yaset, "benimsenmelerinin ardında yatan süreçler yerine, devletler
tarafından izlenen siyasa veya siyasalar"89 olarak görülür ki, bu da
devletsiz toplumlar kadar, birçoklarının siyasal olarak kabul ettiği
muazzam bir etkinlikler dizisini de açıkça dışarıda bırakan kısıtlı bir
görüştür. Çoğu kez küçük ölçekli toplumların bir özelliği olan "il
kel demokrasi"yi göz ardı eder.
Bunun sonucu olarak da, siyaset araştırması ekonomi çalışmala
rına koşut birtakım sorunlara yol açar. Örneğin Fi�ley, Marx'ın yap
tığı gibi antikçağda sınıf kavramının kullanılma olasılığını reddeder
(zira pazar yoktur) ve gerek sınıfları gerekse pazarları, ancak çok son
ra ( "kapitalizm"le birlikte) doğmuş olarak görür. Öte yandan bul
duğu şey, Weber'ci tarzda (Marx'ın gördüğü gibi ekonomik sınıflar
dan çok, "yaşam tarzları "yla belirlenen) statü-gruplarıdır. Yine de,
büsbütün tutarlı sayılmaz, zira bir noktada, M.Ö. 650 civarında li
rik şiirin özneleri olarak beliren "görece müreffeh ama aristokrasi
dışı, aralarına tüccarlar, gemiciler ve zanaatkarlar da karışmış çift
çilerden oluşan bir orta sınıfın" doğuşundan söz eder.!�o Bu grup, hop
lites denilen, kendi silah ve zırhlarını tedarik eden ağır silahlı piya
de falanksında örgütlenerek "tüm Grek tarihinde en önemli askeri
yeniliği" oluşturmuştur. "Falanks ilk kez, daha fazla maddi olanak
ları bulunan topluluklara önemli bir askeri işlev kazandırdı." Fin
ley, başta demokrasi ve özgürlük olmak üzere, modern siyasal ya
şamın diğer kalıcı özelliklerinin kökenini de ("ilk olarak" ) antik Yu
nanistan'a atfeder. Aslına bakılırsa, bazı yazarlar siyasetin ta kendi
sini bu kaynağa atfeder ve yakın geçmişte bir klasik çağ tarihçisi bü
yük bir cesaretle kitabının adını The Greek Discovery ofPolitics koy
muştur.9t Ve son zamanlarda bir makalede Zizek, kendinin ve diğer
lerinin "gerçek anlamıyla siyaset" dediği şeyin ilk kez antik Yuna
nistan'da, "demos üyeleri (hiyerarşik toplumsal yapıda belirlenmiş
bir yere sahip olanlar) kendilerini -gerçek bir evrensellik atfederek-
ANTIKÇAc:'ilN ICADI 59
tüm t oplwn un t em silc ileri olarak sun dukları" nda ort aya çı ktığını yaz
mı ştı r.92 Burada siyaset sadec e dem okrasiye gönderm e yapar gibi gö
rünür, am a aynı zam anda hüküm et düzeyinde her tü rlü et kinlik ka
dar, daha az kapsayıc ı düzeylerde ("sadece yerel düzeyde siyaset " )
ve yer leşik yet kenin bulunm adığ ı (acephalous=başsız) sist em lerin m a
nipülasyonuna da uygulanır.
Diğ er lerinde olduğ u gibi, bu alanda da dah a sonraki ekonom ik
gelişm elere Greklerin yapt ıkları katkılar Avr upa ve dolayısıyla
dünya için son derec e-ö nem liydi. F akat siyasal etkinlik leri (veya bun
lar ın keşfini) böylesine genelleyer ek Yunanist an' la sınırlam ak veya
ekonom ik et kinliğ i dışlam ak, bu kavr am lar ı son der ece özgül şekil
de kullanm ak anlam ına gelir. Siyasal alanın sınırlanm ası, Polanyi' nin
ekonom i için yapt ığ ı gibi, toplum da som utlaşm adığ ı ve kur um sal ola
r ak ayr ılm adığ ı sür ece m evcut olm adığ ını ileri sürm ekt ir. Bununla
bir likt e, et kinlikler in kı sm en "som ut laşm ama sı" na yol açan karm a
şıklığın büyüm esiyle sonuçlanan bir t oplum sal evrim sürec i bulun
m ası ve bunların dayanıklı, kalıc ı kurum lar da som utlaşm ası; ekono
m i, siyaset, din veya akr abalık kat egor iler inin - ort aya çıkm alar ın
dan önc e- verim li bir şekilde kullanılam ayacağ ı anlam ına gelm ez. As
lına bakılır sa, ant r opologlar daim a bunun yapılabileceğ i bir t em el
de iler lemişler dir ve Talc ott Par sons ve daha birçok sosyologun eser
ler indeki t oplum sal sist em kavram ının kendisinde de dur um böyle
dir. Bazı ant ikçağ t ar ihçilerinin bu sor una yaklaşım ı, far klı t ar ihsel
dönem ler ve t oplum t iplerini ele alan araşt ırm ac ılar arasında gerek
siz bir kavram sal uçurum yarat ır.
Klasik geleneğin siyasetin in, çağ daşı diğ er toplum lar dan farklı olan
ve Batı Avrupa' ya aktarılm ış gibi görü nen üç yönü vardır: dem ok
rasi, özgürlük ve hu kukun egem enliğ i. Dem okrasi, G reklerin bir ni
teliğ i ve Asyalı kom şularının "despotizm i" veya "t iranlığ ı" nın kar
şıt ı olar ak kabul edilir. Bu varsayım, çağ daş siyaset çiler t ar afında n
dünyanı n "barbar r ejim lerine" kar şı Bat ı'nı n çok uzun süreli bir özel
liğ in i t em sil ediyorm uşçasına dile get irilir. Bu sor unun daha m odern
yönünü ileride (9. Bölüm ) ayrınt ılı olarak ele alac ağım - buraday
sa ant ik dünyaya yoğ unlaşac ağım. Dem okrasi t art ışm asında F inley,
"dem okrasinin, örneğ in, kabile dem okr asileri adı ver ilen veya Asur
60 TARiH HIRSIZLICil
K uzeyAfrik a'dak i çöl k abileleri hakk ındak i eserin e atıf yapm ış tım .
Avrupa'da bazı dağlık alan larda, devletlerin pençelerin den k urtula
bilen İsk oç veArn avut kl an ları gibi bu türden gruplar görüyoru z. Fa
k at bunlardan daha da m arj in al ol an, devletlerin denetim inden k aç
m ış gruplar k ooperatif bir sistem de yaş am ayı seçerm işçesine, çoğu
k ez "dem ok ratik " ilk elere dayalı bir düzenleri buluna n k orsan ge
m ilerinin bazı K uzeyAm erik a k olonilerin de görülene ben zer örgüt
lenm esidir. Bu örn ek lere göre, G rek lerin "bireysel özgürlük " veya
dem ok rasiyi k eşfetm iş olduğunu söylem en in hiçbir geçerlili ği yok
tur. Da hası, antik Yak ın doğ u'yla k urulan k arş ıtlık, yani bunc a za
m an dır oryantal k ültürler hakk ındaAvrupa düş ünc esin i bel irlem iş
olan Asya despotizm i veya diğ er despotizm ler ş ek lin dek i tartışm a
lı fik ir çok güçlü bir darbe alır.
G üçlü m erk ezi yön etim ler bile nadiren "halk ı" h esa ba k atm ak sı
zın hükm edebilir. Bu durum bazen vahş ice gerçek leşm iş k esin ti dönem
lerin e yol açm ış tır. Dün yanı n çeş itli bölgelerin de protesto, direniş ve
"öz gürlük " harek etleri, an tik Yunan istan 'dan gelen herhan gi bir dür
tüden bağımsız bir biçimde ort aya çık mışnr. 2004 'te sa vaş sonras ıIrak'ta
k i durum u en azın dan Sün niler arasın da belirleyen halk ayak lanm a
larını n bu m irasla herhan gi bir bağlantısı olduğ u varsayılam az. Aynı
ş ey, Hin distan veya Çin 'dek i daha öncek i harek etler için de geçerli
dir . Modern örn ek ler z am an zam an böyleym iş gibi davransa da, söz
k on usu harek etler n e dürt ülerini n e de k ök enlerin i Y unan istan 'dan
veyaAvrupa'dan alm ış lardır. Merk eziyetçi siyasi yapılarda ik tidarın
dağıtılm ası veya dayatılm ası, sık lık la on ları tanım layan "yetk en in k ı
rılgan lığ ı" olarak adlandırılan k alıcı sorun la bağl antılıdır.
K lasik dün yanın daha son rak i Avrupa tarihi veya k üresel tarih
üzerindek i etk isi bu k adar açık değildir. B atı, Atin a dem ok rasisine
bir m odel olarak bak abilir, am a bu Yun anistan'da m evcut tek rej im
tipi değildi. "Tiran lık " da vardı. N e tiranlık n e de dem ok rasiye bu
günk üyle aynı değerl er yük lenm iş ti. N itek im, Fin ley de tiran lığın çoğu
zam an demos'tak i aristok ratik tek eli k ıran bir halk talebi son ucu baş
ladığını tespit eder. "Çelişk i ş udur k i, yasanın üzerin de, an ayasanın
üzerinde duran tiran lar sonuçta polis'i ve k urum larını güçlen dirdi
ve bir bütün olarak halk ı, demos'u siyasal özbilinç düzeyin e yük selt-
62 TARiH HIRSIZLIGI
ti; bu da dah a sonra, bazı dev letl eri n demos tarafından yönetilm e
sine, dem okrasiy e yol açtı. "98 Bu nedenle, kesinlikle iyim ser bir dü n
y a g örü şü ne day anarak ( tıpkı köleliğ in özgü rlüğ e g ötü rm esi g ibi ) ti
ranlığın dem okrasiye g iden y ol olduğ u söylenir. Her durum da, an
tikçağ da pek çokları dem okrasinin kötü olduğ unu dü şü ndüğü nden,
ikisi arasında dolay sız bir g elişm e değ il, bir salınım söz konusuydu.
Avrupa' da da dem okr asi kesinlikle 19 . yü zyıla deği n mü phem likteıı:ı
uzak, olum lu bir değ er kazanm adı99 ve hızla büyüyen bürokrasi ve
ordularıyla m erkeziyet çi hü küm et lerin g elişim i, k itlelerden toplanan
verg iler g ibi sü rekli m ali katkıları g erektirdi. O zam an bile bazı si
yasal dü şü nü rler hala "en iy inin" , yani "kü çü k züm renin" , "seçkin
leri n" dah a gü çlü h akim iyetini savunuyordu.
Yunanist an g erçekt e kom şularından ne kadar f arklıydı? B ir f ark
kesi nli kle vardı, am a bu aynı zam anda bir derece S orunuydu. Çoğ u
klasik bilimc i, G reklerin benzersiz kat kılarına yönelik aşırı iddialar
da bulunurlar. Davis, bizim dem okrasi m irasım ızdan ve "Atina dev
rim inden" söz ederken Greklerin, nasıl " h aklı olarak başkalarıyla kar
şılaştır ıldığ ında beli rgin bir biçim de uyg ar olduklarını dü şü ndü kleri n
den" dem vurur.1 00 F akat öt eki t op lum lar göz ardı edilir. Cast oriadis
de Y unanist an'ı "dem okrasini n yaratıc ısı" olarak g örü r. "Öt eki'ne
ilg i G reklerle başlar. B u ilgi, kendi kurum larının el eşt irel olarak in
c elenm esi ve sorg ulanm asının bir ifadesinden başka bir şey değ ildir, "
diy e bile yazar.ıoı G reklerin kendi kurum ları h akkında bir h ayli dü
şü ndüğü kuşku g ötü rm ez; bu, onların artan dü şü nselliğ i sağ layac ak
şekilde okury azarlığı g eniş bir bi çim de kullanm alarını n bit: yönü ydü. 102
F akat onları ötekine yönelik bi r ilg inin başlatıc ısı g ibi g örm ek, insan
to plum unu n kendi doğ asının iz ini kaybetm ektir. Öteki ne ilgi , çok fark
lı biçim ler alabilse ve alm ış olsa bile, insan davranışının değ işm ez bir
özelliğ idir. B u özelliğ ini, A ti na'm n "m odernliğ i" nin bi r y önü olarak
kabul etm ek, bir kez dah a insan toplumunun doğ asını olduğu kadar,
m odern kavram ını da yanlış anlam aktır.
Yunanların dem okrasiyi ic at ettikleri dü şü nc esi de aynı derec ede
kuşkuludur. Çok daha basit toplum ların halihazırda dem okr atik özel
likler g österdiğ i f ikri, Avrupa dü şü ncesinde sık sık ifade edilm işt ir.
E lbett e, erken dönem toplum larında herkesin herkese karşı savaşa
ANTIKÇA(ilN ICADI 63
k ent inin anayurdu olanAs ya'da da zaman zaman Halk Meclis i bi
çiminde uyg ulanı yordu.
As lı aranacak olurs a, Yunanis tan'dak i s iyas al dü zenlemeleri Feni
k e' de yaşayan Bat ı Sarni lerinki lerle k arşı laşt ı rmak, kıs men benzer coğ
rafi k oşulları n s onuc u olarak doğ rudur. Her ik is i de, " bölü nmü ş, mer
k ezi bir örgüt lenme eks eni olmayan, coğrafi açı dan parçalanmı ş t op
raklar" duru mundaydı; l 06 F enik e'de ormanl arı yla birlikt e Lü bnan dağ
ları denize k adar uzanı yordu; Yunanist an' da kı yı, dar v adileri olan
dağl ık bir araziydi. Her ik i örnekt e de yöre s ak inler i k aradan ziyade
denize bakı yorlardı. Bu k oşullar, "Mıs ır' ın v e Mezopot amya'nın Doğu
ask eri bür okrat ik des pot izmleri" yle k arşıt laşt ırı lan ".; ayıs ı z kü çük [ . . . ]
k ent devl etini n özgür dünyas ı" yla tut arlıydı. Fakat bu t ezat, Astour 'un
belirtt iği gi bi, bütünüyle doğ r u değ ildi; zira Mezopot amya kü çü k k ent
dev letl erinden v e "g erçek anlamda des pot ik neo- As ur İmparat orlu
ğ u'nun hükü mranlığı alt ında bile mevc ut olan dah a büyük k ent lerin
yerel özerk liğ inin gü çlü bir biçimde ayakt a k almas ı" ndan ort aya çık
mışt ı . "Fak at As ur 'un k endis i bile h emen h emen cumh uriyet çi bir k ent
dev let inden doğ muşt u. " ı o7 B azı örnek lerde k ent yönet icileri v ar lık lı
s ak inler aras ı ndan s eçimle bir yı llığ ı na at anı yorlardı. t os Ch ilde bu er
k en dönem Mezopot amya k ent dev let lerinden " ilk el demok ras iler"
ol arak bahs eder. Dolayıs ı yla, Doğ u des pot izmiyle-is ter Yun anist an' da
k i, ister Fenik e' dek i olsun- polis aras ında h içbir k esk in ayrı m yoktur.
"K ent dev let leri" nin bol olduğ u Mezopot am ya h akk ı nda A dams şöy
le yazar: "A ncak, k ı rk yı l s onra bile, ondan s onrak i U ruk k ralı s av aş
la ilg ili k arar alm a yetk iler ini ha la bir meclis le paylaşmak zor unday
dı. "1 09 Ast our, Yunanist an'dak i erk en dönem Sami k olonil erini n v e
dah a s onra Fenik e k ı yıs ı ndak i G rek fet ih lerinin t emel i olarak, bu ik i
bölg e aras ı ndak i s öz k onus u yak ı nlığ ı g örü r.
Ben, uyg ulamada s eçki nler aras ı ndan s ık s ık ot orit er s es lerin yük
s elm es ine v e bu s es lerin uzun dönemler boyunca hükü m sü re. bilme
s ine k arşın, h erh ang i bir tü r t ems il biçimine, yani k işinin s es ini du
yurmaya yönelik arzunun ins ana özgü olduğ unu ileri sü rü yorum. N i
t ek im Finleyıı o modern çağ da bile, s iyas et in profes yonelleşmes inin
s onucu olarak, birçok t ems ili demok ras inin s eçk inlerin k urumları
h aline g eldiğ ini v e K artaca modelindek i yıllık s eçimlerin bu durum-
ANTİKÇAGIN ICADI 65
İyi bilinir ki, Grekler hem bireysel özgürlük Fikrini hem de onun gerçek
leştirilebilece9i kurumsal çerçeveyi keşfettiler. Grek öncesi dünya -Sümer
lerin, Babillilerin, Mısırlıların ve Asurluların dünyası; Mikenlileri de eklemek
ten kendimi alamıyoru m - aslında derin bir anlamda, Batı'nın anladı91 ma
nada özgür insanların bulunmadıgı bir dünyaydı . . . Kısacası, Grek tarihinin
4
bir yönü, özgür1ük ile köleligin el ele ilerleyisidir.11
ANTIKÇAGIN ICAOI 67
gibi, ayrıntılı bir yazılı yasa sistemi geliştirdiği kesindir. Fakat Ma
linowski122 ve sayısız antropologun, herkesten çok da Gluck
man'ın Zambiya'nın Barotse (Lozi) halkı arasında hukuk üzerine
yaptığı ayrıntılı çalışmada m ileri sürdüğü üzere, sözlü kültürlerin
bile daha geniş bir anlamda yasayla yönetilmediğini kabul etmek
hata olur. Aslına bakılırsa, " hukukun hakimiyeti" kavramı, okur
yazar kültürlerin üyeleri tarafından bütünüyle çok dar bir biçimde
yorumlanmıştır. Nuer Hukuku, Tswana Hukuku ve daha birçok di
ğer sistem üzerine kitaplar yazılmıştır; bu tür sözlü hukuklar çoğu
zaman bir parçasını oluşturdukları yeni ulusların yazılı yasalarına
eklemlenmiştir. Sahraaltı Afrika'smda yakın geçmişte yaşanan
olayların, o kıtada kanun güvenliğinin eksik olduğu izlenimini ve
rebileceği doğrudur. Ancak, Irak, Balkanlar hatta Doğu ve zaman
zaman Batı Avrupa'daki son gelişmeler de aynı izlenimi·verebilir. As
keri gücün kullanımı, ortaya çıktığı her yerde hukukun üstünlüğü
nün karşısındadır - her ne kadar ikincisi bu tür eylemlerin sonuç
larından biri olarak doğabilirse de.
Daha özgül bir alana ilerlersek, bireysel mülkiyet haklarının bir
Roma hukuku icadı olduğuna dair yaygın -veya Batılı- düşünce, söz
lü kültürlerdeki yasal düzenin antropologlarca yapılan ayrıntılı çö
zümlemelerini bütünüyle göz ardı eder. Hangi tarım toplumu, eki
len toprak (mutlaka dışlayıcı veya sürekli olması gerekmese de) üze
rindeki hakları tanımaksızın işleyebilirdi ki? Tarım topraklarında kap
samlı bir kıtlığın olmadığı sözlü bir kültür olan Kuzey Gana'nın La
Dagaa halkı, tarlaların sınırlarını çoğu zaman ihlalden kaynaklana
bilecek (büyük ölçüde mistik) belalar konusunda uyaran siyah haç
lar çizilmiş taşlarla belirlerdi. Sınır anlaşmazlıkları, sık değilse bile,
tüm komşu toplumlarda olduğu gibi burada da kesinlikle yaşanıyor
du. Ve genellikle müzakereler, aracılar veya şiddet tehditleri gibi ka
bul gören yasal yöntemlerle çözülüyordu. Daha karmaşık yazılı kül
türlerinse -kuşkusuz- kayıt ve tapuyu içeren ve tüm bronz çağı son
rası toplumlarında bulunan kendilerine özgü yöntemleri vardı.
Çin'de, aralarında toprak transferlerini de içeren "ilan belgeleri" adı
altında yazılı "kontratlar" -üstelik Tang döneminden beri- kullanı
lıyordu. 19. yüzyıl Tayvan'ından bir örnek şöyle başlar: "Kuru tar-
70 TARiH HIRSIZUGI
la arazi sini n geri d önülm ez ş ekild e satış ı içi n bu kontratın i cracı sı . . . "124
S at ıcı, sat ın almak i st eyi p ist emedi kleri konu su nd a yakın akrabala
rına d anışt ığını ve ald ığı yanıt olu msu z oldu ğu nd an, " annemi n pa
raya i ht iyacı oldu ğu " i çi n, satış iş lemini yapt ığını söy ley erek d evam
ed er. S at ış iş lemi , " sözlü anlaş manın güvenilmez olmasınd an kork
tu ğu mu z içi n" yazıy a d ökülmekt edir, d olayısıy la ilk e olarak t oprak
haklarını -d aha güv enilmez olsa d a- sözlü olarak, yani yazılı iş lem
lere baş vur maksızın akt armanın d a mümkün oldu ğu anlaş ılmakt a
dır.
Bu t ür hakların Avru pa'd a Roma hu ku ku nu n baş langıc ına d eği n
olmad ığı ş ekli nd eki d üş ünc e, bi rçok t ari hçi ni n hemfi kir oldu ğu bi r
hu su stu r. Örneği n Weber, ilki n hoc ası Momm sen'i i zleyerek i nsanın
özgün varoluş koşu lu nu n "t emeld e komünal" oldu ğu nu kabu l et miş
t i; ı ıs Marx d a bu görüşt ed ir. Ne var ki, 19 . yüzyıl t ari hçileri ni n bu
varsayımı i leri sürmesi ayrı, 20 . yüzyıl u zmanlarının aynı ş eyi yap
masıysa t amamen ayrı bi r ş eyd ir. Daha önc eki araştırmac ılar yet er
siz belgeye ve geçmiş hakkınd a hayali kavramlara sahi pti. Daha son
raki y azarlarınsa, Mai ne'i n t oprak mülki yet hakları ( bazıları bi rey
sel, di ğerleri özgül gru plara ait olmak üzere) hi yerarş isi kavramının
geçerli li ği ni göst eren, yakın d önem t oplu mlarına iliş ki n çok zengi n
araşt ırmalara eriş im olanağı vard ır. Mai ne' in kavram çerçevesi, bi
reysel ve komünal ş ekli nd eki önc eki ay rıml ard an, gerek geçmişte ge
rek günümüzd e t oplu ml arın t oprak mülki yeti si stemi ni d oğru d ür üst
nit eley emeyen kategorilerd en vazgeçmişti. Oku ryazarlık önc esi t op
lu mlar d a, kabaca bi reysel ve kolekt if olarak ad land ırılabi lecekler
d e d ahi l olmak üzere, mülki yet hiyerarş ileri ne sahipti.t26 Anti kçağın
yasal d üzenlemeleri ni , G lu ckman'ın kanıt sal t emeli n güçlü oldu ğu
Z ambiy a'd a y ürütt üğüne benzer, günümüze y akın bi r d önemd e y a
pılmış okury azarlık önc esi huku k si st emin e yöneli k ayrıntılı bir araş
tırmanın sonu çlarıy la bi le karşılaşt ırmakt a apaçık met od olo jik t eh
li keler bu lu ndu ğu bi r gerçekt ir. Ama böyle bi r yönt em, t ari ht en çok
efsane alanına ait olan komünal evreye iliş ki n genel varsayıma kı
y asla açıkça t erci h edi lmelidi r. Alt ernati f " kay naklar" ın i hmali , kıs
men bi r bi lgi si zlik , ilgili di si plin leri n bi rbi ri nd en soyutlanması soru
nudu r ve bu d a, ku su rlu bir t arih e yol açar.
ANTİKÇAGIN ICADI 71
liz ederek, Ugarit grameri üzerine öncü bir çalışma yürütmüştü. Uga
rit'teki Fenike yerleşiminin Girit'le olan bağlarını bulmaya girişti ve
1955'te, "Grek ve İbrani uygarlıkları, aynı Doğu Akdeniz temelle
ri üzerinde inşa edilen koşut yapılardı" sonucuna varan Homer and
the Bible adlı eserini yayımladı.136 Bu kavram o dönemde birçokla
rı için sapkıncaydı. Gelgelelim, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri, Yu
nanistan üzerindeki Fenike etkisine karşı eski yadsıma değişime uğ
ramıştır. Fenike yerleşimlerinin yalnızca adalarda değil, anakarada
'ki Thebai'de de bulunduğu daha kabul edilebilir hale gelmiştir;137
bu yüzden demir çağı Yunanistan'ı üzerindeki Fenike etkisi, artık muh
temelen 10. yüzyıla kadar geri götürülmektedir.
Fenikeliler Akdeniz'in dört bucağında yolculuk ediyorlardı. Baş
ta maden olmak üzere ticaret fırsatları için gözlerini dışarıya çevir
miş ve ticari işlemleri kaydetmenin basit bir yolu olarak alfabetik ya
zıyı geliştirmiş bir kıyı topluluğuydular. Fenikelilerin gerek kereste
gerekse madende nasıl tüccarlaştıkları çok iyi bilinir. Lübnan dağ
ları Sidon'un [Sayda] kuzeyinde denize kadar inerler. Tyr'in [Sur] bile
sınırlı bir kıyı şeridi vardır. Dolayısıyla Lübnan'ın sedir ağaçları, gemi
yapımında kullanılmak üzere Mısır'a (Mısır'ın kerestesi yoktu) ve
tapınak yapımında kullanılmak üzere lsrail'e tahıl karşılığında sa
tılıyordu. Ve Fenikeliler Akdeniz'in her yanındaki maden arayışla
rında, Kartaca, Cadiz hatta Cornwall'a (bu son iki yere özellikle bronz
yapımında kullanılacak kalay için) gittiler. Yolculuklarının bir sonu
cu, bugünkü Tunus'ta bulunan hatırı sayılır bir koloni olan Karta
ca'nın kurulmasıydı. Yaklaşık M.Ö. 600'de Afrika kıyılarını bir uç
tan diğerine dolaşan bir Mısır keşif seferi yaptıkları bile söylenir. Her
durumda, yalnız Ege'nin değil tüm Akdeniz'in büyük denizcileri ve
zengin tüccarlarıydılar. Beloch gibi bazı 1 9. yüzyıl bilginleri Fenike
lilerin Ege'de M. Ö. 8. yüzyıldan önceki varlığını şiddetle yadsısalar
bile, arkeolojik kanıtlar Minos ve Miken dönemlerinde ve "ikinci
binyılda Ege dünyasıyla Doğu Akdeniz kıyıları arasında gelişkin ti
cari ilişkilere" işaret ederler,138 Aslı aranacak olursa yazar Jidejian,
Kadmos öyküsünün "anakara Yunanistan'ındaki erken dönem bir
Batı Sami nüfuzunu yansıttığını" ileri sürer.139 Herodotos'a göre, kız
kardeşi Europa'yı aramaya gönderilen Tyr kralının oğlu Kadmos, Grek
76 TARiH HIRSIZLIGI
Postan, Marc Bloch 'un La Societe Feodale adlı eseri için y azdı
ğı ö nsö zde, asker i fiefleri değerlendiren İ ng il izc e y azan akadem is
y enlerle sı nıf eg em enliği ve köy lü lerin derebey leri t arafı ndan sömü-
82 TARİH HIRSIZLIGI
Batı daha fazla geriledi, ama ortaya katedral kentleri çıktı, tıpkı
cam imalatı gibi seyahat de devam etti; su değirmenlerinin kullanı
mı yaygınlaştı.
Roma refahının bölgeler arası karşılıklı bağımlılığa dayandığı id
diası hep öne sürülmüştür. Ward-Perkins, Finley'in yerel ekonomi
lere yaptığı vurguya karşı çıkar, ama imparatorluğun her kesiminin
birbiriyle bağlantılı olmadığını kabul eder. Roma, bir devlet olarak
çöktüğünde ona dayanan ekonomi de baştan sona çöktü; ama bu,
Batı'da ve Doğu'da farklı sonuçlara yol açtı. Özellikle, " 5 . yüzyıl Do
ğu'da artan bir refah dönemi, Batı'da ise belirgin bir ekonomik ge
rileme dönemidir."12 M.Ö. 600'de Akdeniz dünyası, M.Ö. 300 ci
varının Roma öncesi dünyasıyla güçlü benzerlikler taşıyordu - Do
ğu'da Kartaca, Sicilya ve Güney İtalya'ya kadar uzanan gelişmiş bir
ticari ekonomi, Batı'da "barbarlık" vardı . Bu fark, kısmen Doğu'nun
ve bir dereceye kadar Güney'in, Asya'mn mübadele ekonomisiyle daha
sıkı bütünleşmiş olması yüzündendi. 7. yüzyıla gelindiğinde, İtalya
ve hatta Bizans "süregelen karmaşık bir ekonomik yapıya ve refah
seviyesine sahip olduğuna dair pek çok kanıt bulunan çağdaşı (ve
bu kez Arap) Yakındoğu'dan çok farklı görünüyordu ."13
Doğu'daki kentlerin ve pazarların farkı neydi? İslam kentlerinin
ve pazarlarının Batı'dakilerden, hatta kendi doğularında kalanlar
dan ayrı bir kategoriye girdiği ileri sürülmüştür.14 Onları farklılaş
tıran bazı genel özelliklerin var olması mümkündür, ama bu değişik
biçimlerin içi benzer sorunlar, benzer özellikler ve insanları bir ara
ya toplayan benzer örgütlenmelerle doluydu. Dışlananların (çoğu za
man "kültürel" veya yüzeysel) farkları abartma ve (çoğu zaman "ya
pısal" ve derin) benzerlikleri yadsıma eğilimleri fazladır. Örneğin, kent-
86 TARiH HIRSIZLl<'.:11
S inger, b ir b akıma Hıris tiy anlığ ın d a y ard ımı olmuş olab ilec eği
ni ileri s ürer: R ahib elerin kullanılmas ıy la, has tay a b üy ük y ararlar
s ağ lay an d aha ins anc ıl b ir has ta b akımı gelişti. N e var ki, has tane
ler kes inlikle b ir Hıris tiy an ic ad ı d eğ ild i ve has ta b akımı B ağd at ve
b aşka y erlerd eki b üy ük has tanelerd e d e y apılıy ord u. B atı' nın tıbbi
b ilginin artması na d eğ ils e de muh af azas ına y apt ığ ı tek gerçek kat
kı, b azı manas tırlard a alıkonulmuş olan Yunanc a tıp metinlerinin
L atinc ey e terc ümesi o ld u.19 Doğ u Hıris tiy anlığıys a old ukça d inamik
b ir res im s unar. N as turi kilis es ine b ağ lı İ ranlı Hıris tiy anlar, metin
leri A rapçay a terc üme etm ek y oluy la klas ik tıp b ilgis inin aktarımı
na hizmet ettiler. İran'd an ay rıc a hekim R hazis' in (er-R azi, 9. y üz
y ılın ikinc i y arıs ı) y anı s ıra, The Cannons of Medicine ("E l-Kanun
fi' t-T ıb " ) ad lı temel es eri 1 65 0' ler gib i geç b ir tarihe d ek kullanılan
Avic enna (İb n- i Sina, 980-1 03 7) gibi hekimler çıktı. Fakat A raplar
anatomi vey a fizy oloj iy e pek az özgün katkı y aptılar; o nlar d a in
s an b ed enini kes mek k onus und a H ıris tiy anlara b enzer kısı tlamal ar
la karşı karşıy ayd ı. B atı'd a, ins an b ed eninin inc elenm es i anc ak 12 .
y üzy ıld a tıp o kullarının kurulmas ıy la b aşlad ı. O d önemd e, b ilgid e
ki b ir y enid en doğ uş ve as lınd a genişleme so nucund a Milano , Flo
rans a ve Bo logna gib i Kuzey İtaly a kentlerind e muhteşem anatomi
amfiteatrları inşa ed ild i. B u kentlerin ilk ikis ind e l eonardo d a Vin
c i otuz kad ar inc eleme y aptı. A raştırmac ı tıbb ın tarihi, bu anlam
d a B atı ortaçağ ı b oy unca b ilginin gerileme ve çöküşünün b ir öze
tini s unar.
Fakat Doğu'd a ve Güney'd e, en azınd an ticari olarak f arklı b ir
d urum vard ı. Doğ u A kd eniz b ir b ütün olarak ref ahı açıs ınd an es ki
Ro ma'nın kuzey ve doğ u b ölgeleriy le y aptığ ı tic arete d aha az b ağım -
68 TARiH HIRSIZLl<'..I
mis yoner A ziz Torn a ile Sur iye li (N astur i) Hır istiyanlar ın kar aya çı
kı ş noktası olar ak kabul edilen25 Muzir is antr ep osu, M. S. 1 5 0'de
bir Kızı lde niz limanından İske nder iye 'deki gü mrü k dep osuna yap ı
lan mal nakl iyes ine ilişkin yazı lı s özle şme nin kaydedildiği pap irü s
te gördü ğü mü z gibi, İs ke nderiye li denizciler için önemli bir mer kez
di. 2. ve 4 . yü zyıllar aras ında bu ticare tte bir ger ile me olduğu var
s ayıls a da, durum tamame n böyle değildi. Hint ticare t ge miler i 6 .
yüz yı lda h ala R oma p azarı için Mıs ır 'a kar abibe r taşı yor lar dı. A s
lına bakılırs a, B atı Hindis tan G eniza döne mine ve dah a sonr asına
de k Hı r is tiyan, Yah udi ve Müs lü man topluluklar için önem li bir ti
car et mer ke zi olmayı sü rdü rdü .
B u ar ada Ç in, İr an ve Kafkasl ar' dan ge le n mallar için Tü rkiye ve
Sur iye alter natif p azar lar s unuyord u. B uradaki alışve riş, temelde Av
r up a dışına yöne likti. Haçlı Se fer le r i' yle ve B atı Avrup a' nın A kde ni z'e
gir mesi yle yeni binyıld a h ız kaz anan Avrup a e konomis i ni ge liştiren
Venedik, bu Doğu ticar etinde ke ndine s ağlam bir yer e dindi ve onu
P ar ma, Cenova, Amalfi gibi B atı İtalya kentler i izled i.
Z ir a Avr up a, Asya ve Afr ika ar asında ticar eti yeniden başlatan
te k Akdeniz gü cü Venedik değildi. Doğu Akdeniz' de ticaretin can
lanması na dayanan İ talyan kentler inden biri , Floransa (Me dicile r)
ve Pr ato'daki (Datini) tü ccar aileler in yur tlar ı olan B atı İtalya'dan
veya Toscana'dan değil, Camp ania'dan çıkmıştı : B u şeh ir, gü neyde
ki Sal er no ile doğudaki Anj ou Hanedanı'nın egemenliği altındaki
N apoli yakınlar ındaki Amalfi (ve R avello) idi. B u kentler er ken bir
tariht en itibar en ticar i faaliyetler de (mercatantia) çok e tkin h ale ge l
di ler. Dah a o z amanlarda, 836 'da, Lombar d pre nsler i Amalfi 'lile
r e " alış ılmadık bir seyahat özgür lü ğü " tanımışlar dı.26 B u özgü r lü k
te n yar ar lan makta gec ikme diler ve B izans, Sur iye ve Mısır 'a tahı l,
ze ytinyağı ve kere ste satıp karş ılığında ip ek ve bah ar at almaya baş
ladı lar; aldıklar ı bu mallar ın bir kısmını da o dönemde B atı 'da na
dir bir me ta olan altı n kar şılığında Kuzey Afr ika'daki A glebi' ler e
ve Sicilya'ya ihr aç ett iler. 1 1 . yü zyılda Kudüs ' te h atır ı sayılı r bir top
luluk oluş tur an A malfi'li tü ccar lar, 1 0. yü zyıl gibi er ke n bir tar ih
te Kons tanti nop olis'le, Kah ir e' yle ve A ntakya'yla, h atta Kordoba'yla
ticare t yapıyor lardı. A slında B izans ve Fat ımi par aları o dönemde
FEODALiZM 91
yerel işl eml erde geniş bi çim de kul lanılıyordu, bu da uzak m esafeli
tic aret in bö lgedeki et kisi h akkında bi r fi kir vermekt edi r. İtalyan kent
l eri, Bi zans ve Doğ u' yl a yap ıl an, Lom bar d h akimi yeti ni n h ız kazan
dırdığ ı Doğ u yö neliml i tic aret ağ ını kısm en yenil edi ler. Bu c anlan ış
anti kçağ veya feodali zm e p ek az şey borçl uydu; aksin e tic ar et kül
t üründeki dah a genel bi r yükseli şi t em si l edi yor du.
Am alfi' ni n et ki nli kl eri kent e r efa h getir di. G elgel elim , gün eyi n çe
şitli lik gö st eren nüfusu, tüm ü tic ari et ki nli ğ e kat ılan Hıri sti yanl ar ka
dar Yahudi ve Müslüm an t op lulukları da içer diğin den , tam am en Hı
rist iyan veya Bat ılı bir başarı sö z kon usu deği ldi: K at edrallerin br on z
kap ıl ar ın ın 1061 ci var ın da K on st antin op oli s't e yapt ır ılm asın ın da
gö st er diği gi bi , Am alfi ci varın daki mercantantia'nın dest eklediği sa
n atl ar a da yan sıyan g er çek, çok kült ür lü bir topl um yap ısının sö z
kon usu olduğ uydu. Ken tteki tic ari et ki nli k Caskey"t arafın dan " olu
şum h alin deki kapit ali zm" olarak adlandırılır;27 asl ında bu, yalnız
Hıri sti yan değ erl er le değ il, diğ er sem avi din lerin fai z kon usunda sa
vun dukl ar ı değ er lerl e de çat ışıyor du. Tic ar i et kin lik, başka yerler de
olduğ u gi bi bur ada da di nin r ekabeti yle kar şıl aşıyor du, am a açıkt ır
ki son un da g alip g eldi; t ücc ar lar ın bu rejim ler e kat kısı, sürec in bi r
p arçasıydı.
Am al fi'deki sanat ın büyük bö lüm ü t ücc arl ar, ö zelli kle ilk nove/
/a 'l ar ından biri nde Bocc acci o t ar afından tic ari varl ıkl arı n edeni yl e
ö vülen R ufolo'lar veya R avel lo Hanedanı t arafın dan yaptırılan eser
lerdi. Fakat ö ykü, tic ar et yaşam ın ın başar ılar ı kadar t eh li kel eri ni de
gö st erir. Z ir a ail e r üşvet le suçlandı ve baba 1283 't e Anj ou Haneda
nı'ndan Sal em o Pr ensi Car lo t arafından i dam edi ldi; Carlo 126 5 't en
it ibaren Sic ilya Kr alı II. Carlo olac ak ve Anjou'l ar orada Pap a'nın
em ri yle h üküm sürec eklerdi.28
G üney İsp anya, İt alya' nın bazı böl geleri gibi, İslam'l a olan bağ
lant ıları sayesin de Akdeni z t ic aret ağ ı i çi nde kaldı. Akdeni z'd eki Av
rup a t ic areti ni n çö küşünde p ekala p ay sahi bi olan Müslüm anl ar,29
M. S. 711'den sonra İsp anya'da fet h etti kl eri t op raklarla t em asları
nı sürdürm üşl erdi. E ndülüs'l e Afr ika anakarası arasındaki gi diş ge
li şler devam etti ve geli şti;3o aynı şey Sicil ya ve "İ fri kya" (Tunus) i çi n
de geçerl iydi. Akdeni z'e bugünün Bat ı Avr up a'sı açısından bakm ak,
92 TARiH HIRSIZLIGI
kültür ve tar ih sö z konu su olduğu sür ece g enel r esm i ciddi bi çim
de çar pıtab iliyor. Doğu , Batı' yla aynı der ecede zar ar görm ediğ inden,
Fr ank' in talep ettiğ i g ib i3 1 b ir yeniden yönlendir m e yapm alıyız. Ti
c ar etin ve kentsel yaşam ın yok olm ası ve bu nu n sonu cu nda tar ım ın
ve kır sal kesim in ö ne çıkm asıyla bir ar ada düşünülen R om a' nın çö
küşünün ve er ken "feodalizm "i n ar dı nd an, Batı Avru pa' nın yeni
den kal kınm asın ı sağ lam akta R om a sonr asındaDoğu' da ve Güney' de
ekonom ik, b ilim sel ve kentsel kültür ün sürm esinin hayati b ir öne
m i var dı.
Doğu' da ve Batı' da or du nu n r olü de far klılık g öster iyor du . Or du
içer ide hu ku k ve düzeni korum ak, dı şarı da da savunm a ve fetih yap
m akta olduğu kadar, (sig illata çöm lekler i g ib i) m allar ve hizm etler
için kendi b aşına b ir pazar da sağ layan önem li b ir kurum du. Batı' nın
ter sine, "Doğu, gör ec e el değm em iş asker i kurum lar ıyla b ir likte ayak
ta kalm ayı b aşar dı. "32 Or du "sözde efen diler ine istekler ini dikte et
m eye mu ktedir, b ağ ım sız b ir g üç değ il im par ator lu k yetkesi altın
da b ir kurum olar ak kaldı. "33 Öte yandan Batı' ya ya asker i g üç ya
da kab ile çeteler i eg em en oldu . K açınılm az olar ak yer el der eb eyle
r i kendi topr aklar ı ve bu topr akların sakinler iyle ilg ili asker i gör ev
ler i üstlendiler ki, bu da feodal adem -i m er kezileşm e ve asker i yü
küm lülükler açısından b ir tem el olu şturdu. Bir kez daha bu toplum
sal örg ütlenm e b içim i, u yg ar lığ ın yür üyü şünde daha il er i b ir aşam a
dan çok, g er ilem eye Batılı b ir tepki olar ak g ör ünm ektedir.
Ör neği n W ickh am' ın antik dünyadan f eodalizm e g eçi şe i lişkin
tart ışm ası, dem okr asiye hiç gönderm e yapm adığı g ib i, t:ım am en ter s
yönde b ir arg üm an or taya koyar. Anti k dö nem e, kir acı insanlar ın
ö dem ekte olduğu gi tg ide ar tan ağ ır verg iler le ayakta tu tu lan b üyük
or du su yla, R om a'nın g üçlü m er kezi hüküm eti damg asını b asm ıştı.
Verg iler e i tir azlar, çiftçiler i kir anın b ir par çası olar ak verg i yüküm
lülüğ ünü üstlenen topr ak sahipler inin kanatlar ı altına g irme ye teş
vik etti. Topr ak sahipler i de, verg i g er ekçeler iyle b ağ lılıklar ını Ger
m en r ej im ler ine yöneltt iler; or du u lu saldan çok yer el b ir tem elde ör
g ütlenm iş olduğ undan, uzu n vadede, nefr et edilen verg i ort adan kalk
tı; kir alar ve yer el hizm etler hakim oldu. Fakat hem en değ il; bu ham
leyi 568' den sonr a ilk yapanlar topr ak sah ipler iydi.34
FEODALiZM 93
Feodalizme Geçiş
Antikçağdan feodalizme doğru -Batı ve bilim adamlarının zihin
leri dışında- bir geçiş olmadı. Zaten, Batı'da bile feodalizm antik
çağın sona ermesinden hemen sonra ortaya çıkmadı. Antikçağdan
feodalizme geçişe dair anlatısında Anderson, antik dünyanın sonun
daki olayları "kümülatif" olmaktan çok "katastrofik" olarak kabul
ediyordu. Fakat Avrupa'daki gerileme, "[antikçağın] yıkılışından do
ğan yeni üretim biçiminin daha sonraki dinamik gelişimi için" yo
lun açılması olarak görülür.35 Bu yeni biçim, "antikçağla feodaliz
min birbirine bağlanışı"ndan doğmuştu. Anderson, Avrupa dışında
feodalizme en yakın örnek olarak gösterilebilecek -ve diğer birçok
bakımdan da benzerlikler taşıyan- Japonya'da eksik olanın bizzat
antikçağ unsuru olduğunu ileri sürmüştür.36 Aynı zamanda, Roma
tarımı hakkında olumsuz şeyler de yazmıştı ve Greko-Romen dün
yanın entelektüel ve siyasal başarıları arasındaki boşluğa ve "altın
daki engellenmiş ekonomik zemine" dikkati çekerek yorwnlarını tüm
ekonomiyi kapsayacak şekilde genişletmişti.37 Aslında, bu dünyanın
"üstyapıya ait mirası", yönetim biçimini yok etmeye yardım eden Ki
lise aracılığıyla, uzlaşmacı bir biçimde ayakta kalmıştı. "Antikçağın
üstyapı uygarlığı, bin yıl boyunca -araya giren gerilemeye işaret et
mek üzere bilinçli olarak kendisini Rönesans diye adlandıracak çağa
dek- feodalizmin üst yapısından daha güçlü oldu. " 38 Anderson, Ki
lise'nin dayanıklılığını bu boşluğu kapatan bir unsur olarak görür,
zira Kilise okuryazarlığın muhafızı haline gelmiştir. Bununla birlik
te, son derece kısıtlı olan, klasik bilginin büyük bölümünü bilerek
dışarıda bırakmış bir okuryazarlıktır bu .
Böylelikle Anderson'a göre ortaçağda ilerici olduğu görülen "üst
yapı" değil "altyapı", yani ekonomidir. Klasik dünyanın (feodaliz
min dinamik temeliyle karşılaştırıldığında) durağan ekonomisiyle o
dünyanın "kültürel ve üstyapı canlılığı" arasındaki karşıtlığı yazar.
Zaman zaman Childe da, "hiçbir yeni üretici gücü ortaya çıkarma
dığı" için Roma katkısını küçümseme eğilimi gösterir.39 Bu görüş, in
san gücünün kullanımının makine kullanımından daha ucuza gelme
sine yol açtığı için, Roma tarımında yaygın köle kullanımının tek-
94 TARiH HIRSIZLl�I
E n a zı nda n baş la ng ıçta, ür eti mde bir geri leme var dı; tıpk ı eğiti m
de ve g enel o larak "üst ya pı " da k uşk u g öt ür mez bir geril eme o ldu
ğ u gi bi. To par la nma yava ş g erçek leşti .
Ro ma tarı mı na dair, Ander so n'ınki nden da ha o lu mlu, feo da li z
me doğr u ilerlemeci b ir sıçra ma fikri ni zor unlu olarak değ iştir en gö
r üşler de var dır. Fi nley'i n a ntikçağ eko no misi g ör üşüne bir uzma n
des teği s una n Ho pki ns,sı to pla m tar ı msa l ür et imi n da ha çok to pra
ğı n eki lmeye baş la ma sıyla arttığ ı nı i ler i sür er. Kuzeyi n da ha çeti n to p
rak larında , bir çift ök üzle çeki len ve Ak deniz saba nı g ibi sa dec e tır
mık lı bir yüzeyi o lmak yeri ne to prağı a lt üst etmek içi n demir den bir
saba n k ulağı ve bir meta l b ıçak la do na nmı ş, da ha g üçlü b ir sa ba n
k ulla nılır dı. Nüfus ve çoğ u za naatkarla k üçük t üccarı n ya şa dığ ı k ent
saki ni sa yısı ar ttı. Bu ar tı ş yi yec eğ e o la n ta lebi n ya nı sıra , i şb ölümü
ve kişi ba şına ür etk enlik teki ar tışı da g er ektir di. So nunc unun b üyük
b ölümü, Doğ u Ak deni z'i n çeşit li k es imleri nde daha önce den k ur ul
muş o la n ür etk enlik s ta ndart ları nı n ya yılmas ını n ar dı nda n, M. S. 1 .
yüzyılda gerçek leşmi şti. Bu ür etk enlik, "demir a let leri n da ha geniş
k ulla nı mı, tarı msa l ger eçler deki ba zı geli şmeler (ör neği n, vi da lı c en
der eler) gib i i ler lemeler ve emeğ in, özellik le de k öle emeği ni n k ulla
nı mı nı ra syo na li ze etmeye yönelik girişi mleri n b elir tiler i o la n tarı m
sa l kılavuzlar ın varlığ ı" sa yesi nde or ta ya çık tı.52
Artık kas güc üne "ka ldıraçlar, makara lar, ma nda llı çark lar, a teş,
s u (a ntikçağ so nları nda değ ir menler de ve ma den yıka ma da) , r üzgar
(değir menler deği l a ma gemi yelk enleri içi n) ve t ek nik yetki nliği n ek
lenmiş o lma sı " nedeni yle, tar ı m dış ında da ür etk enlik te bir artı ş var -
96 TARİH HIRSIZUGI
l ec e ardıll arı , özelli kl e Bat ı' yl a il etişi ml eri ni kesen Müsl üman i stil a
l arı nd an sonr a yüzl erini Doğ u'ya çevi rdil er. Fowd en, Akd eni z'i n gü
neyi ni, doğ usun u ve b atısın ı bir araya getir erek Afgani st an'd an Fas' a
kad ar kesi nti si z bi r al an ol uşt uran İsl am'ın yayıl ışı nın, Yahudili k ve
H ıri sti yanlı k b ağl amı nd a "t aze ve d aha net bi r il ahi b akış " ol arak
görül mesi gerektiği nd e ısrar ed er. M.S. 600 t ari hi ni b eni msemek, İs
l am'a dai r her t ürl ü d eğ erl endir meyi dışl amak ve İsl am'ı t ümüyl e fark
l ı bi r Asya d ünyası na b ağlı ol arak görmek anl amı na gelir. Bu, her
d üzeyd eki süreklili kl eri g özd en kaçı rmak ol ur, b u yüzd en Fowd en,
d önüm no kt ası nın M.S. 1000 di ye iş aretl enmesi ni n d aha i yi ol abi
l eceği so nucuna varır.
Fransı z akad emi k g el eneği ne ait bi r kol d a b enzer bi r yön i zl eye
rek, ya kökt enci ( yani , bi r d evri m) ya d a t ed ri ci (bi r mut asyo n, d e
ğişi m) ol arak görül en d aha so nraki si yasi d eğişi mle re yoğ unlaş mış
t ır. Bu gel enek, "feod ali zm"i K arol enj d önemi nd en bil e hat ırı sayı
l ır öl çüd e so nraya, M.S . 1000 ci varı na yerl eşti ri r. Feod ali zm, b azı
Fransı z t ari hçil er t arafı nd an "vahşi bi r ko pma" , bi r "to pl umsal fı r
tı na" ol arak beti ml enmişti r.64 N e var ki , bi r b aş ka grup kökt en d e
ğişi m kavramı nı to pyeku n el eşti rir, yeri ne d aha d uyarlı ol an t ed ri ci
mod eli öneri r. 1000 öncesi yl e 1 200 so nrası nın görece i sti krarlı yö
neti ml eri arasınd aki , özelli kl e d e çarpı cı eko no mi k d eğişi ml ere yol
açan şidd et dol u d önem yo rumunu redd ed er ve yöneti ci sı nıfı n sen
yörl ük gücünü yeni bi r t ür köl eli k kurmakt a araç ol arak kull and ı
ğı nı kab ul et mek i çi n hi çbi r gerekçe b ul unmad ığı nı il eri sürer.65 Bu
nunl a bi rli kt e, her i ki grup d a feod ali zmi n hala Avrupa mod ernit e
si ni n t emel başl angı cı old uğ unu savunur. "11. yüzyıl feod all eş mesi
mod ern d evl eti n doğ umu i çi n zor unl u bi r önkoş ul ol arak gör ül ür. "66
Öncüd ür, çünkü mod ernit e eski d öneme ait bi r özelli k ol arak ka
b ul edil mez. Doğ makt a ol an "feod al üreti m bi çi mi " nd e, "ne emeği n
ne d e emek ürünl eri ni n mal " ol arak kab ul edildiği söyl enmişti r; üre
ti m bi çi mi ne egemen ol an to prak ve doğ al eko no midir.67 Baş ka bi r
yazara g öre, "Ro ma İmparato rl uğ u'nun çöküş ü ve anti kçağd an o r
t açağ a geçiş , eko no mi k b akış açı sınd an, para eko no mi si nd en doğ al
eko no mi ye bir sapma ol arak görül ebili r. "68 G el gelelim, "doğ al eko
no mi " ni n eni nd e so nund a kentli bi r yön gelişti rdiği ni d e il eri sürer.
100 TARiH HIRSIZLIGI
Süvari Savaşı
Üretim veya iletişim araçlarından çok imha araçları bakımından,
Avrupa'da feodalizmin gelişmesi süvari savaşının başlamasıyla da iliş
kilendirilmiştir. 74 Atlı savaş, farklı bazı siyasi ve ekonomik değişim
lerle daha çok ilgilenen çoğu tarihçinin feodal olarak kabul ettiği dö
nemden çok daha önce başlamıştır. Bu savaş biçimi ve onlarla bü-
102 TARiH HIRSIZLIGI
diler. 9 3 128 1'de P rato'lu bir tacir, K on stan tin opolis'te C en evizlerin
kurduğ u bir Fren k m ah allesi olan P era'da ipek ve ermin ti careti yap
m aya başlam ıştı bile; ç ün kü Avrupa ve Yakın doğ u ticaretin de yün
ve ipek ticareti m erkezi ön em deydi. 12. yüzyılın son un a g elin diğ in
de, tüccarlar C h am pagn e fuarların a, 13. yüzyı lda da Avign on 'daki
papalı k sarayın a g idiyorlardı . O yüzyılın son un da, Prato'lu bi r baş
ka tacir, Boccaccio'ya Decamero n'un (135 8 ) ilk öyküsün ü yazm a esi
n ini veren Fran k kralının verg i toplayıcısı olarak ç alışıyordu.94 Ban
kacı lık ve tekstil burada da, başka yerlerde, örn eğin Hin di stan 'da
olduğ u g ibi ç oğ u zam an bir biri yle yakın dan ilişkili ydi.
13 . yüzyı la g elin diğin de, Prato'da g erek tah ıl işlem ede g erekse teks
tilde kullan ılan altm ış yedi im alath an e vardı. Bu ken tte yün im ala
tın daki büyük g en işlem e, Belediye Sarayı'nın ön ün deki m eydan ın or
t asın da h eykeli duran Fran cesco di M arcoDatin i'ye { 1 3 3 5-1 410) at
fedilir. Datin i g eri ye, evin de g izlenm iş olarak bulun an ve ticari am aç
lı oku ryazarlığ ın ölç üsü h akkın da bi r f iki r veren bi r sürü m ektup ve
m uh asebe defteri bıraktı. Hiç ç ocuğ u yokru, dolayı sıyla servetin i yok
sulların bakım ını üstlen en bi r vakf a devretti. P apalık sarayı (tekstil
iç in büyük bi r pazar) kurulduğ un da Avign on 'a seyah at ett i ve boya
m a da dahil üretim in h er evresini g erç ekleşt iren bi r fabrika kurm ak
üzere g eri dön dü. Teksti l san ayiiyle bağlan tı lı bir ticaretin g elişm e
si yle İtalya'da deft er r utm a si stem inin başlam ası ayn ı an da - bir inin
diğ erin e duyduğu ih tiyaç sayesin de- ortaya çı ktı. Dolayı sı yla P rato
ken tin deDatin i g ibi başarı lı tüccarlar kadar m uh asebeciler, h ukuk
ç ular ve tacirler de yaşı yorlardı.
Y ün tüccarları yaln ız tekstil üretm ekle kalm adılar, aynı zam an
da başka yerlerden satın alınmı ş yün ve kum aşı da işleyip boyadı
lar. Bu m allar Lom bardia'dan ve en kaliteli y ünl ü kum aşların üre
tildiğ i İng iltere'den g etirtiliyordu. İng iltere'de, özellikle yün ticare
tin de ç alı şan tüccar ve ban kerler etkin liklerin i Lon dra'nın m er kezin
deki Lom bard sokağın da sürdürüyorlardı . Bun lar kentt eki en eski
uluslararası ban kerlerdi . İng iliz yün ü kı ta ticaretin i besledi ve m al i
r'! bakan ın ın g elen eksel olarak üz erin e oturduğ u yün min derin ve
m uh teşem "yün kiliseleri"n in yurdu olan Doğ u Anglia'ya h atırı sa
yı lır bir :r efah sağladı. Y ün Flan dre'a, özellikle de Brug es' e i h raç edi -
108 TARiH HIRSIZLl(;ll
liy or ve Flaman dokumacılar tar afı ndan kullanı lıy or du; b u dokuma
cılar kentler ini b ina ve sanatsal etkinlikler le zenginleştir er ek 14. yü z
yı lda Felemenk R önesans'ı nı n ort ay a çı kı şı na y ol aç mı şlar dı . Tosca
na'da R önesans'ı n sanat sal b aşarı ları nı n t emeller ini t eksti l t icar et i
atmıştı. Bu et ki nli kler 12. yü zyı l sonundaki ve 13 . yü zyı ldaki r essam
lar la (i pirimi lumi ) b aşladı; tam da o dönemde Pr ator 'daki yü n ti
car eti b aşlamı ştı ve Avr upa' da muh aseb ecilik geli şiyor du. Bi zz at Me
diciler, h em teksti l tü ccarı h em de b anker di ler; Aq uila y akı nlar ında
ki yü n b ölgesi Abr uzzi' de b ir konaklar ı ve Pr ato'y la da y akın b ağ
lant ılar ı var dı; Pr ato şat osunun y anındaki S anta Mari a delle C arc e
ri K ilisesi' ni onlar inşa et tir mişti.
Ort aç ağ ekonomi si ni n uyanışında h ay at i önem taşıy an h usus, özel
likle Akdeniz'de y apılan uzun mesafeli tic ar ett i; bu t ic ar et ür etimi
h ar ekete geçir mi şti . " Ort aç ağın kent ekonomi si b aştan sona deni z
nakliy esi ve tic ar etiy le ilişki içi ndeydi. "95 Ar aplar y ayı lmalar ını n ilk
y ılları nda iç deni ze hü kmetmişler di. Fakat 11. yü zyı lda, Biri nci H aç
lı S efer i ve İt aly an donanmasının Akdeniz' den ManşDenizi' ne ka
dar Atlas Oky anusu r otası nı aç ması döneminde, Akdeniz' den İslam
donanmalar ı kısmen temi zlenmi şti. Tür kler in geli şi dur umu deği ş
tir di ve Osmanlı donanması en azı ndan İneb ah tı y eni lgi si ne (1571)
kadar önemli b ir etken h alin e geldi. Fakat ti car i müb adele y alnız eko
nomini n deği l, ay nı zamanda bi lgi ve fi kir lerin y enilenmesi aç ısı ndan
da h ay ati önemi ni kor udu.
Diğer Feodalizmler?
F eodalizm kavr amı yla uğr aşan b azı Avr upalı ar aşt ırmacılar, b u
kavr amın dü ny anın ger i kalanındaki var lığı, h atta y okluğunu sor
g ulamışlardır. Coulboum onu Asy a'da, özellikleJ apony a' da ar amı ş,96
di ğer leri Afri ka'nı n göb eği nde b ulm uşlardır.97 Bu ar aştır macılar a göre,
mü ph em b ir şekil de adem-i mer keziy etçi tü m r eji mler i ncelenmey e
uy gundu (ve ç oğu r ej im -mer kezle ç evr e ar asındaki ilişkide oldu
ğu gibi- b ir ölç ü de y er el özer kli k ser gi liy or du). Dah a özgü l olar ak,
b u kişi ler topr ak sah ipliğine b ağlanan askeri yü kü mlü lü ğü arıy or
lar dı . Bunu da b ulmak ç ok güç değildi. Böylece b azı ör nekler de, feo-
FEODALiZM 109
dali zm kavramıAfri ka' daki gibiAvrup alı olmayan rej i mlere de at
f edildi . 9 8 Ne var ki, evrensel bir feodalizm arayışı yanlıştır, zi ra ge
nel anlamda feodal olarak görülen siyasi koşullar yaygın olmakla
birlikte, Avrup alı veAsyalı top lumAfr ika' dakinden ç ok farklı bi r
top rak mülkiyeti si stemi nin ortaya ç ıkmas ına yol aç an s aban tarı
mına dayanıyordu.
D aha geni ş, kıs ıtlanm amış bi r feodali zm görüşüyle i lgi li bi r s o
run, Avrup a sahnesinin görünüşteki benzersiz di namizmi ni n nas ıl açık
lanac ağ ıdır. "Henüz s anayi kapi tali zmi ni nAvrup a ve onunAmeri
ka uzantıs ı dışında b aşka herhangi bi r yerde kendi liği nden geli ştiği
ni i ddi a eden hiç bi r tari hçi çı kmamıştır. " 99 Bu görüş, Avrup a'nın er
ken dönem feodal top lums al oluşum s ayesi nde "ekonomi k üs tünlü
ğ ü" nü kazanıp başka bi r yer de benzeri ne ras tlanmayan Sanayi Dev
ri mi 'ne yürüdüğünü ve bunun da her yerde top lumla rın dönüşümü
neyol aç tığ ını kabul eder. "Batı is tis nac ılığ ı" na, yani anti kç ağ i le ka
pi tali zm aras ında feodali zmden geç en dolays ız bir i lerleme çizgisi nin
teki lliği ne bağ lılık, tari hi beli rli bi r doğ rultuda ç arp ıtır. 1 9 . yüzyıl
daki (veya daha önc eki ) üs tünlüğ ün, nedens el bi r şeki lde ortaç ağ a,
benzersi z bi r feodali zme uzanmadığ ı varsayımını dikkate almalıyız.
G erç ekten de, erken dönemi n benzersi zliği tezi, Çi nli akademisyen
leri n Elvi n tarafından mali kane si stemi (N eedham tarafından da "bü
rokrati k feodali zm" ) diye adlandırılan düzen altında buldukları "ka
pi talizmi n fi li zleri" kavramıyla veya N ehru ve diğ er leri nin Hindis
tan'ın kapi tali zm rotas ının s ömürgeci feti hle tıkandığı şekli ndeki gö
rüşleriyle nas ıl uzlaştırılabi li r? Çi n ve "Avr up a" nın bazı kıs ımları
nı 18 . yüzyılın s onuna deği n ekonomi k ve kültürel olarak eşi t düzey
de gören P omeranz ve Bray gi bi araştırmacıların görüşleriyle nasıl
uzlaştırılabi li r?
Afri ka feodali zmi kavramını, üretic i sistemlerdeki büyük fa rk ne
deniyle bir kenara bıraksak da, karmaşık üretim biçi mleri olan top
lumların bulunduğ uAsya' daki durum farklıydı. Asya' da "kapi tali z
mi n fi lizleri " kavramı bazılarınc a ileri sürülmüş, daha ortodoksAv
rup a- merkezci lerc e de hararetle yadsınmıştı. Marx'ı n mektup laştı
ğ ı genç R us tarihçi Kovalevsky, Hindistan' da bi r tür feodali zm doğ
duğ unu ileri sürdü; hem Marx hem deAnders on, Avrup a'daki fark-
1 1 0 TARiH HIRSIZLIGI
lı s iyas al ve yas al du ru mu göz ardı ettiğ ini ileri sü rerek , bu teze k ar
şı çıktılar. H er ik i b ak ış açıs ı içi n de s öylenecek b ir şeyler vardır. Av
ru pa f eodali zmi tüm toplu ms al olu şu mlar gib i ku şkusu z b enzers iz
di; bu nu nla bi rlikt e, bu fa rk lı rej imlerdek i mü lk i yet ilişk ilerinin b azı
ort ak nokt aları vardır. Bu durwn da, fa rk lı b ölgelerde " feodalizm" i n
h angi u nsu rlarının bu lu nduğu nu veya bu lu nmadığ ını gös terecek s os
yoloj ik b ir k arşılaştırma çerçeves inin kurulm asın da yarar olab ilir. H a
yati önemdek i s oru , Avru pa'dak i b enzers iz özellik lerden b azılarının
s ınai k apitalizmin doğu şu na anlamlı b ir k atk ı yapıp yapmadığ ıdır.
Bu s oru, "B atı is tis nacılığın ı" des tek leyen b irçok " evrimci" argü man
da gerçek olarak vars ayılır, ama bunlar geçici üs tü nlük dışında h er
h angi b ir b aşk a gerçek liğ e dayanmak ta mıdır?
Ç oğu ak ademis yen, f eodalizmi k apitalizmin gelişmes ine içk in b ir
aşama ve dolayıs ıyla Avru pa'yla s ınırlı b ir k avram olarak görü r. Ö r
neğ in A nders on, Avrupa dışında (b elki s adeceJ aponya' da) b aşk a h iç
b ir yerde k apitalizme doğ ru gelişecek b ir f eodal aşama olmadığ ım
ileri sü rer. Avru pa' da f eodalizm bu nu yapmıştı, çü nkü antikçağ ı tar
tışırk en gördüğü mü z gib i, k ıs men ayrı malika nelerin b ir araya gel
mes iyle k arak terize olan "Ge rmen s is temi" ne dayanıyordu ve bu yü z
den b ireyler in, b ir k orporas yondak i gib i k amu yarar ının tems ilcile
ri olduğu antik s is teme k ıyas la dah a bü yük b ir "b ireyle şme" potan
s iyeli içeriyordu. Du ru m, dar yerleşimlerde yaşayan ve k olek tif eme
ğ e k atk ı veren yoğu n tarım toplu mlarında da aynıydı. B irçok dikk at
li araştırmacı bu mü ph em özelliği, yani b ireyciliğ i, dah a öncek i "ko
lek tivizmin" tam tersi olarak, mü teşebb is k apitalizmin temel özel
lik lerinden ve feodalizmin Avru pa'da k apitalizmin gelişimine yaptı
ğ ı h ayati k atk ılardan b iri olarak görmü ştü r. Bu görü şü dah a s onra
tartışacağ ız. A nders on örneğ inde, f eodal ü retim b içimi dah a önce
k i k öleci ve k ab iles el tarzların miras larının b ir araya gelişinden -"b ir
s ömü ren s ınıfın denetimindek i bü yü!<. ölç ek li tarıms al mü lk iyet ile,
ona b ağ lı b ir k öylü lük tarafından yapılan küçük ölçek li ü retimin b i
leşiminden"- doğ mu ş olarak görü lü r.ıoo Feodalizmin, " s is temin çat
lakl arında olu şan u zamlar" da özerk k entlerin bü yü mes ine, ayrı b ir
k ilis eni n ve bir malika neler s is teminin gelişmes ine izin verdiğ i, b öy
lece " egemenliği n parçalanmas ını" s ağ ladığ ı dü şü nü lü r. 1 0 1
FEODALiZM 111
Böy leli kle, feod al son uç an cak Avr upa'n ın b atısınd a ort ay a çıka
b ili rd i. Yaln ız Afrika ve Asy a d eğ il, Doğu Avrupa b ile tümüy le fa rk
lı rej imlere sahi pti. R oma İmparator luğ u'n un b atı ve d oğ u kesimle
ri ar asınd aki d ah a ön ceki karşıtlığın d amgasın ı taşıy an Bi zan s' ta ise
d ur um b u kad ar n et d eğ ild i. Yin e d e, And er son Bizan s'ın n ih ai ge
li şmesin i şöy le b etimliy ord u: "Geç Bizan s'taki feod al bi çimler, bi r
leşi k bir empery al siy asan ın y üz y ıl süren dağılışının n ih ai son ucuy
d u, " oy sa Ban feod aliz mi "çözülmüş ön ceki i ki ür etim bi çi minin [ ka
bi lesel ve köleci] , ür eti ci güçleri eşi gör ülmemi ş bir ölçekte serb est
b ır akan , y en i bir sen tezi, d in amik bir yeniden bileşimiydi." 101 On a
gör e, en iyi ih ti malle, Bizan s'taki sür eç "b elir li b ir en telektüel can
lan ma sağ lamıştı, " ama b aşkent teki ticaret y er lilerd en çok, İ taly an
tüccarlar tarafınd an "ele geçirilmişti" . G elgelelim , aslınd a K on stan
tin opolis'teki ticaret, kend i d oğ ası gereğ i ( tıpkı Vened ik vey a Lon
dr a'd aki gibi) h em y erliler i h em d e y ab an cılar ı i çeriy ord u; bu d ur um
Bur sa ve Yakınd oğ u'n un b aşka ken tl eri için d ah a d a d oğr uyd u.
Son uçta, Bizan s tar ımd a ve imalatta (b azı yen i tah ılların ekimi
n in b aşlaması ve su d eğ irmen ler inin d ah a y ay gın olar ak kullan ılma
sı dışınd a) ekon omi k olarak d ur ağ an kabul edi lmektedir. An cak, K on s
tan tin opolis'te b üyü k b ir gelişme gerçekleşmiş, "d evlet işletmeleri (sta
te plants) [ . . . ] İtaly an ticar et ken tler inin y ükselişin e d ek Avrupa i h
racat pazarınd a tekel oluştur muş" , 103 d ah a sonr alar ı b u ken tler b öl
ge üreti minin çoğ un u sah iplen mi şti . T ürkiy e'd e ipek i şleme tekniği
nin b ile, "y er li b ir keşif olmaktan çok Ş ark'tan aşır ma old uğ u" söy
len ir. F akat gerçek an lamd a "y erl i" keşif n e d emektir? Batı'n ın y ük
selişind e h ay ati ön emd e gör ülen b irçok temel b uluşDoğ u'd an gel
med ir. Ayn ı şey, İtaly an R ön esan s'ın ın ön emli ekon omik etken lerin
d en b ir i olan Avrupa ipek ür etimi için d e söy len eb ilir. İpekb öcekle
r in in , N astur i keşişlerin in sand ıklarınd aDoğ u'd an Bizan s'a kaçırıl
d ığ ı söy lenir. Si cily a K ralı il. R uggi er o d a, 114 7'd e Bi zan s ken tleri
Theb ai ve K orin thos'un i pek d okumacıların ı kaçır mıştı. Or ad an i pek
üretimi K uzey İtaly a'd aki L ucca'y a y ay ıld ı ve o ken t d e tekn oloj i te
kelini korumay a çalı ştı. Gelgeleli m, uy gulamalar göçmen işçilerle Bo
logn a'y a götürüld ü, orad a geliştirilen d ah a kar maşık makin eleşmiş
i pek i plik b ükme tekn ikleri d e d ah a sonr a kuzey e d oğ ru taşınd ı: Ora-
1 1 2 TARiH HIRSIZLIGI
dışı olduğu" bir kombinasyondan oluşan daha dar bir tanımı ileri
surer.
Erken dönem Japonya'nın sözde benzersiz özellikleri nerede yat
maktadır? Batı Avrupa gibi orada da feodal tarımın "dikkate değer
verimlilik düzeyleri" yarattığı ileri sürülmüştür. to7 Bununla birlikte,
tarımsal verimlilik kesinlikle muson Asya'sırun Endonezya, Güney Asya
veya Güney Hindistan gibi diğer bölgelerindekinden daha fazla de
ğildi. Bu rejimler de son derece kentleşmişti ve "yayılmacı bir pazar
eğilimi olan toprak beyliği" görünümündeydi . Bu üikeler Batı'yla, baş
ta baharat olmak üzere canlı bir ticaret yürütüyorlardı ve çok uzun
zamandan beri Hindistan'dan tekstil ürünlerinin yanı sıra, Sanskrit
çe, Budizm, Hinduizm, tapınaklar ve büyük ölçüde sektiler önem ta
şıyan malları içeren birçok "kültürel" ithallerin meydana getirdiği kar
maşık bir mübadele sisteminin merkeziydiler. (Tek başına) Japonya'ya
atfedilen verimlilik düzeylerine karşın, kapitalizm dürtüsünün "dışa
rıdan" gelmiş olduğu söylenir; bu görüş, Asya'daki başka yerlerde ol
duğu gibi, burada da en azından merkantil kapitalizm alanında yer
li gelişmeler de olduğu gerçeğini görmezden gelmektedir.
Anderson, Japonya'nın kapitalizmi kolayca "benimsemek" ko
nusunda Asya'daki tek istisna olduğunu savunur. Bu argüman, Do
ğu'da, hatta Japonya'da Batı'dan ödünç alınması dışında kapitaliz
min gelişme olasılığını yok sayması nedeniyle son derece Avrupa
merkezci niteliktedir. Japonya'nın kapitalizmi kendi başına gelişti
rememesi için gösterilen bir başka neden, burada antikçağın yaşan
mamış olmasıdır. Anderson yaptığı özgün katkıda, Japon feodaliz
minin "Çinlileşmiş bir imparatorluk sisteminin" yavaş yavaş çözü
lüşünün sonucu olduğunu belirtir.tos Avrupa'yı diğerlerinden ayıran
husus, sadece Roma İmparatorluğu'nun çözülüşü değil, "klasik an
tikçağın ölümsüz mirası," 109 yani "antikçağ ve feodalizmin birbi
rine bağlanışıdır." Avrupa'da önceki üretim biçiminin "tortulu bir
devamı" ayak diremiştir. Sonunda antikçağın yeniden doğması, "Av
rupa tarihinin dönüm noktası" olan Rönesans'ı getirmiş; Japonya'da
ise "Rönesans'la uzaktan yakından benzerlik taşıyan hiçbir şey kı
yıların yakınına uğramamıştır." ı ı o Hiçbir ölümün (veya gerileme
nin) olmadığı bir yerde, bir yeniden doğuşa ihtiyaç olmayacağı aşi-
1 1 4 TARiH HIRSIZI..IGI
len karşıtlık, erken dönem tarih söz konusu olduğu sürece pek az ana
litik değer taşır. Söz gelimi, antikçağın başlangıç yıllarında Avrasya'da
iki büyük imparatorluk bulunuyordu, batıda Roma ve doğuda Çin.
Gelişme açısından bakıldığında, aralarında pek fark yoktu. Her iki
si de bronz çağı ekonomilerini kurmuş, biri Fenike alfabesinin bir
biçiminden yararlanan, diğeri "harfleri" kullanan ayrıntılı bir logo
grafik yazıyla, okuryazar bilgi sistemlerini ve iletişimi kullanarak ör
gütlenmişlerdi . Bilgi sistemleri açısından, Needham'ın botanikte gös
termiş olduğu gibi,9 pek çok bakımdan karşılaştırılabilir durumday
dılar. Gerek Roma gerek Çin örneğinde, ekonomik ve kültürel ba
şarılar bronz çağında başlayan koşut gelişmelere dayanıyordu. Gel
gelelim, gerek Roma gerek Çin'de -Avrasya boyunca uzanan kentli
bronz çağı toplumlarından doğan kültürlerde yaygın bir uygulama
olan- saban tarımı kullanılmakla birlikte, Çin'de coğrafi koşullar ne
hir vadilerinde büyük çaplı sulamaya da uygundu . Bu çaptaki bir gi
rişimin merkezi denetimi gerekli kıldığı kabulü, Asya despotizmi kav
ramını doğurdu. Bu gelişmeler kentsel inşaat, imalat ve yazı da da
hil mübadele için gereken birçok zanaatı kapsıyordu.
Bronz çağının kent devrimi, aynı zamanda daha belirgin bir eko
nomik tabakalaşmayı beraberinde getirdi; zira bu değişimde temel
olan sabanı çeken hayvanın yardımıyla, bir insanın çapayla yapa
cağından çok daha büyük bir alan ekilip biçilebiliyordu. Bir birey
daha çok toprak sahibi olduğunda insanlar kadar hayvanların ener
jisini de kullanarak, kent pazarları için artı değer üretebileceğinden,
farklılaşmış mülkiyet daha da önem kazandı. Toprak, çapa tarımın
dakinden çok farklı bir şekilde bir değer haline geldi. Avrasya'nın
bir ucundan diğerine, büyük toplumların ekonomisi yalnız benzer
üretim tekniklerine değil, aynı zamanda kabaca benzer emek kul
lanımlarına da dayanıyordu. Batı'daki kölecilik düzeni içinde kul
laşmış durumdaki emeğin bu niteliği, Doğu'da biraz daha geridey
di. Ardından, barışta saban, savaşta silah yapımında kullanılan daha
"demokratik" bir maden olan demir de bronza eklendi . Yine tarım
sal uygulamaların teşvik ettiği toplumsal farklılaşmayla ilgili olan
bir başka olgu da, doğal ve mamul ürünlerin, lüks maddelerin uzak
mesafeli, fakat tekerlekli araçlar kadar su taşımacılığının da kulla-
1 20 TARiH HIRSIZLl{;;I
nımıyla her gün biraz daha kısalan, biraz daha kolaylaşan müba
delesiydi. Yazı, eski yerleşimlerle karşılaştırıldığında muazzam yı
ğınlar haline gelen topluluklarda, birçoklarının "uygarlık" olarak
gördükleri şeyi başlatan "kent devrimi" altında büyüyen uzmanlık
etkinliklerinden sadece biriydi. Bu durum Avrasya'nın büyük top
lumlarının tümünde "kültürel" olduğu kadar siyasal-ekonomik ta
bakalaşmaya da yol açtı . Her toplumun doğmakta olan bu toplum
sal bölümlenmelerle başa çıkmak için uyguladığı özgül yöntemler,
bir dizi siyasal sistemi doğurdu - ve benim amacım çeşitli kültür
ler arasındaki yönetim ve örgütlenme farkını ortadan kaldırmak de
ğil. Bununla birlikte bu çeşitlenme, Eric Wolf'un "vergi toplayan
devlet" (tributary state) terimiyle nitelediği Doğu'da daha merke
ziyetçi, Batı'daysa daha az merkeziyetçitO genel çerçeve içinde, fa
kat tipik bir Asya despotizmi kavramının öngördüğü şiddet dolu
ikilikler olmaksızın gerçekleşti .
Son binyıl hakkında Femandez-Annesto'nun yakınlarda çıkan dün
ya tarihi, önceki Avrupalı izahların yarattığı dengeye yeni bir ayar
vermeye çalışır; kitapta "Batı'nın üstünlüğü" , "kusurlu, kararsız ve
kısa ömürlü" olarak görülür. Atlantik'in liderliği, binyılın başlangı
cındaki gibi ve Avrupalıların varsaydığından çok daha uzun süre ora
da kalmış bulunan Pasifik'e geçmişti.
Bu özelli kler den yapılacak dar bir s eçim bi le, bi zi, yalnız Çi n'i n
1 8 . yüzyı la kadar dünya tar ihi ndeki ko num unu yeni den değer lendir
m eye göt ürm ekle kalm az, fakat aklım ızdaki dur ağan Şar k des pot iz
mi yle i lgi li h er tür lü kavr am ı da kes inli kle devr e dışı b ır akır.
As lında As ya des po ti zmi düşüncesi nin tam am ı, ağır lı klı o lar ak
yetersi zdir. Ko nfüçyüs 'ün öğr etis i (Lu n Yü) Çi n devletinin do ğas ına,
en azından ideal do ğas ına ilginç b ir ışı k tutar. Ti pik As ya des po tiz
mi r esmi ni s unm anın ço k uzağında, " h alkın des teğini kayb eden dev
leti kayb eder " ar güm anı do ğr ultus unda iler ler.12 Bu des tek do ğr u
dan do ğr uya h üküm dar ın er dem ine dayanır. Halkı n des teğini alm a
ger eği , kesi nli kle o to kr at b ir yönetim e değ il, b ir tür is tişar e s ür eci
ne işar et eder. Ç in İm par ator luğu' nun geleneks el m eşr u yönetim an
layışını o luştur an Cennet ferm anı, h üküm dar a h alkının "m ür effeh
ve m es ut yaşam lar " s ür dürm eler ine yar dım etm e gÔr evini verir.
O zam an Avr upa'yla des po tik As ya ar as ında yar atılan çift kut up
lu kar şıtlığın, ceh alet veya önyar gı üzer ine kur ulu aceleci bir yaklaşı
m ın ür ünü o lduğu ort aya çık ıyor. Bu b ölüm ün ger i kalanın da, s ağ lık
lı ve demo krati k bir şekilde geliş en Ban'yı, anormal vemüs tebit Doğu'dan
far klı algılanm as ına neden o lan diğ er h us us lar ı keşfetm eye ve As ya is
tis nacılığına il işkin so n par adigm aya, Tür ki ye'ye dah a yakından b aka
r ak, b u ayr ım cı lığın geçerlili ğini çözüm lem eye devam edeceği z.
Avr upa'nın T ür kiye h akkındaki b u Avr upa-m er kezci algılam ala
r ının b elir li yönleri ni sor gulam ak ve dah a genel anlam da Avr upalı
tar ih ve tari h yazım ı dönem leştirm es i üzer ine düşünm ek için Osm an
lı to plum unun üç yönünü ele alm ak ist iyor um. Bunlar, "İs lam i m u
h afazakar lık" kavr am ını sor gulam am ıza o lanak ver en bir o lay ar aş
tırm as ı o lar ak at eşli s ilah lar ın uyar lanm as ı, tar ım ın ör gütlenm esi (ve
"köle o lar ak köylü" fikr i) ve genellikle devlet denetimi nde gör ülen
(b enim t ezim s e, T ür kiye'nin b elir li bir der ecedem er kanti l kapit alizm
s er gilediğidir ) ticar eti n ör gütlenm es i h us us lar ıdır.
Bu tartışm a, tıpkı yönetim m es eleler inde o lduğu gibi, b u b akım
lar dan da Tür ki ye'ni n h üküm et şeklinde, eko nomi de ve "kültür el"
m es eleler de Avr upa'ya, ço ğu kez vars ayıldığından dah a f azla b en
zedi ği so nucuna varm am ıza o lanak ver ecek. Osm anlı or dus u to p
lar ı ve b ar utu ko layca b enims edi, kıs a zam anda Akdeni z'de bir do -
1 22 TARiH HIRSIZLIÖI
Sultanın Ordusu
Türkiye'nin bir despotizm olarak görülmesi, "İslami muhafaza
karlık" düşüncesiyle el ele yürür; söz gelimi, Osmanlı'nın varsayılan
teknolojik geriliği13 K. M. Setton, 14 E. L. Jones ıs ve P. Kennedy1 6 gibi
yazarların Avrupa-merkezci yaklaşımlarında bu düşünceyle ilişkilen
dirilir. Osmanlı'nın başkaları tarafından geliştirilmiş teknolojik ye
nilikleri benimsemeye direndiği ve ekonomik ve toplumsal yaşam
da olduğu kadar bilgideki ilerlemelere yönelik her şeyi de pratik mü
lahazalardan çok, laik veya dini yetkeden gelen otokratik dayatma
ların kılavuzluğu altında ideolojik olarak belirlenmiş mülahazalara
tabi kıldığı kabul edilir. Bu nedenle, Avrupa'daki durumun farklılı
ğını gösterdiği varsayılan kişisel inisiyatife veya "özgür irade"ye hiç
alan bırakılmadığı ileri sürülür.
Ateşli silahların kullanımını ve geliştirilmesini ilk benimseyen muh
temelen Avrupa olmakla birlikte, bu silahları kullanan bir düşman-
ASYALI DESPOTLAR VE TOPLUMLAR, TÜRKIYE'DE MI BAŞKA YERDE MI? 1 23
özgürdü"; m erkezi y önet im t arafı ndan t oprak bey lerini n vey a ver
gi t ahsi ldarları nın hücum larından koru nuy orlardı. J O
O halde Osm anlı t oprak m ülkiy et si st emi , y alnı z Marksi st y azar
larla sı nı rlı kalm ay an, fakat Doğu lu "öt eki" hakkında daha genel
bir Avru palı kanıy ı t em sil eden bir kavram olarak Türkiy e'y i A sy a
lı despot ik bir devlet şeklinde nit eley enlerin algıladığ ı ndan çok daha
karm aşı kt ı r. Tem elde bir fet ih devlet i olduğu ndan, devlet t oprağ ı n
da (miri ) t üm hakları olu ştu ran f et ih olgu suy du; f akat bu hakları n
inananları n olu ştu rduğu ümmet'e m i, y oksa onu n l em silci si olarak
padi şaha mı ait olduğu üzeri nde anlaşm azlı k vardı r. A slı na bakı lı r
sa, görm üş olduğumu z gibi fati hler y erli köy lü t oplu lu kları y erleri n
de bırakı p sadece "kira" t oplay ı cısı olarak hareket ett iler.31 Devlet
dominium eminens 'i (rakabe vey a rikab: t oprak üzerinde yü ksek m ül
kiy et hakkı) devraldı ve fet ihlerin sürdürülm esi bir ordu gerekt irdi
ğ inden, t oprakt an g elecek vergilerin dest eğ ine iht iy aç duyu ldu.
İran nasihat nam e geleneğ inde de belirt ildiği gibi, "t oprak ve rea
y a sult ana aitt ir" . Fakat "ai diy et" sözcüğ ünün im a ett iğ i haklar ko
nu su nu n çok di kkat li anlaşı lm ası gereki r. G erçekt en de Türk m ed e
ni hu ku k düzenlem eleri R om::ı-B izans uy gu lam alarıy la y akı ndan i liş
ki liy di.32 R om a Hu ku ku 'ndaki gibi, t oprak üzerindeki haklar domi
nium eminens ( rakabe), usus (t asarruf) ve fructus 'tan ( ist iğ lal vey a
int if a) olu şuy ordu; bu son ikisinde t oprak çeşit li y önt emlerle çift çi
lere tam am en em anet ediliy ordu. Kolay bir uy gu lam a olm am ası na
karşın, belirli koşu llar alt ı nda devlet t oprakları köy lüler t arafı ndan
sat ı labi liy ordu; böy le bir du rum da, şeri at a göre "mut lak m ülkiy e
t i" t esis etm iş olm aları gerekiy ordu.33 Avru pa'daki gibi, dominium
eminens sadece nihai y asal denet im hakkıy dı, am a "saf m ülkiy et "
(mülk-i mahz ) bi r uy ru k t arafından t esis edilebilir ve bu im ka n sa
y esinde t opraklar bir vakfa dönüşt ürülebilirdi; İnalcı k bu bağ lam
da "m ülk" (freehold ) terim ini ku llanı r, am a bu "özgürlük" her y er
de olduğu gibi, bu ndan daha geni ş denet im lere t abidir.
Köylüler, haklan nı ti cari am açlarla da ku llanabiliy ordu. "[ . . . ] Mülk
ve vakıflarda da, ekonom ik açı dan en i lginç hu su s t oprak sahiple
ri ni n büy ük buğ day fazlaları birikt iri p, gerek im parat orluğu n kent
m erkezleri ve gerekse Avru pa gibi u zak pazarlara ihraç edebilm ele-
128 TARiH HIASIZLIGI
riy di. "34 Başka bi r dey işl e, pazarla ve kol ay satı lab ilen ürünl eri n -pa
mu k, su sam, keten ve pi ri nç- üreti miy le b ağ lantı lıy dı lar. Bu tü rden
özel mülkiy et hakları İ slam hu ku kuy la koru nuy or du; bu, İ slami bi r
devleti n asla g örm ezden g elemey ec eği bir g erçekti; "şeri at dü zeni "
daha pek çok hakkın y an ı sı ra mül kiy et haklarını da kapsıy ordu. S e
küler ve di ni y etki li ler arası ndaki g eri lim, her i ki taraft an g elebi le
c ek fa zlasıy la ağır vergi ler e karşı köy lü leri n - ve zanaatka rları n- hak
ları nı n savu nu lduğu manası na g eliy ordu. Aslı na b akıl ırsa, b aşk a y er
ler de olduğu gibi Osmanlı İm paratorluğu 'nda J a devlet i le di n ku
ru mu arası nda, y ani padi şah y etkesi i le kadı y etkesi arası nda daim a
bir g eri li m vardı; bu g eri lim, bi r önceki b ölüm de tartı ştığ ımı z gibi
Avru pa f eodalizmi ni n b enzersi z özelliği gibi g österi len bir t ür "par
çalanmı ş eg em enli k" olu ştu ruy ordu.35 Devleti n ve di ni n çı karları ke
sinlikle her zaman özdeş deği ldi ve bu du ru m, tıpk ı Avru pa i çi n il e
ri sü rü lmü ş olduğu ü zere, ku ram sal olarak kentte ve kırda b enzer
b ir manevra alanı b ırakıy ordu.
Marksi st ku ram dan g elen bi rçok y azar, m atery ali st y aklaşım la
rına karşın g eni ş ve mü nhasır devlet mü lkiy eti, cemaat vey a bi rey
mü lkiy eti kateg ori leri ni ku llanarak, (uygu lam ay a deği l de) son de
rece soyu t haklara y oğu nlaşm ışlardır. F akat Henry Mai ne'ni n vu r
gu ladığı gibi, tüm toplum larda toprak üzeri ndeki bi r " kul lanma hak
kı" hiy erarşi siy le karşı laşı rı z; b azı haklar bi rey sel eki ciy e (vey a ha
nesi ne), b azıları akr ab alı k vey a kan b ağı ndan olu şan daha g eni ş g ru p
lara, b azı ları y erel topr ak b eyi ne veri lmi ş, b azı ları i se daha kapsam
l ı bir siy asal dü zey de dağı tı lmı ştır. F ar klı düzey ler e veri len hakl ar
da pek çok çeşi tlem e bu lu nmaktadır ve tü m mu htemel hakları her
hangi bi r toplum da sadece tek bi r düzey de y er alıy or gibi g ör mek
bir hata olur. Bi reyl eri n çoğu nu n hay atı nı kazandığı tarı m alanı nda,
çiftçilik araçlarına ve y öntemleri ne b ağ lı olarak hatırı say ıl ır b ir hak
farklılaşması var dı; bu b ağ lamda en tem el olarak ku ru vey a su lu (su
lamalı) eki m uygu lanması, sab an vey a çapay la çalı şı lması y a da ürü
nün ni teli k i tib ariy le deği şken vey a kalıcı olm ası gibi etkenler di k
kate alı nıy or du. İki nci olar ak, topr aktaki haklar a b ağ lı bir farklılaş
ma vardı . Osmanlı ar azi haklarını n çetr efi lliği ve daha önc eki Avru
palı g örüşü n y üzey selliği, Mı sı r'da Mem lu klardan Osm anlı lara ka-
ASYALI DESPOTlAR VE TOPLUMLAR, TÜRKİYE'DE MI BAŞKA YERDE MI? 1 29
dar İs lam (Hanefi) hu ku ku nda top rak mülki yeti (as keri i kta) üzeri
ne yakın tarih li bi r araş tırmada b aş arılı ş eki lde bi r araya getirilmiş
tir. 3 6 Avrup a' daki nden f arklı bi r dağ ılımı olmas ına karş ın, " h aklar
h iyerarş is i" nin h em u ygu lama h em de hu ku kçu lar taraf ından yürü
tülen değ iş ken tartış ma b akımı ndan en az Avrup a kadar karmaş ık
o lduğu gözükm ektedir, ama bu tar tış maların si yas al ideoloji deki so
nu çları veya bu hi yerarş inin muğ lak kökenleri h akkındaki sp ekülas
yonlar çevres inde ku ramlaş tırma çab as ına p ek ras tlanmaz.37 Tartış
malar bu h akları n ni teliği çevres inde dönm üş ve h ayl i u zmanlaş mış
fıkıh i lmi çerçevesi nde yürüt ülmüş tür. Ç eşi tli li k gös teren s onu çları
nın, özelli kle ko nu lar mah kemeye geldiğinde kamus al mes elelerde
bi r etkisi o lmuş tu r kuş kusu z; fakat tartış ma kıs men, top lu ms al ya
ş amı n mülki yetle i lgi li mevcu t çetr efi lli kleri ni yazıya dökme çab as ı
dır. Şu nu da eklemek g ereki r ki, Avrup a hu ku k düş üncesi ni n b üy ük
b ölümünün ters ine, İs lam'ın g eliş i ve rej imin değişi mi mevcu t h ak
ları tamamen o rtadan kaldırıp yeni b ir s ayfa açmamış , hiç kuş kusu z
b ir ço k diğ er "feti h" du ru munda da o lduğu gibi b azı yeniden düzen
lemeler yapı lmakla yeti nilmiş tir.
R eaya arazi leri dış ında, top rak, b eli rli görevler karş ılığ ında as ker
lere ve i darecilere tahsis edilirdi. G eri döndürül ebilir olduğundan, Ar ap
ça " ikta" teri mi nin Batı dillerine fief yeri ne "i dari tahs is" o lar� k çev
rilmes i g erektiğ i " ikna edici b ir ş ekilde" ileri s ürülmüş tür. 38 Fakat
açı ktır ki bu kavraml ar b irb irine ço k yakındır ve " malika neye da
yalı" 39 (ve Needh am tarafından da "b ürokrati k feodali zm" ) o larak
b etimlenmiş Ç in sis temi gib i, bu da tamamen Avrup a deneyi mi nden
yola çıkan " var- yok" temeli ndeki bi r araş tı rmadan çok, s os yoloji k
bi r " analiz çerçeves i" aracılığıyla incelenmeye muh taçtır. Kavram
s al düzeyde bil e o ls a, bu yapı ldığında du ru mu n Avrup a' ya bi rçok ku
ramı n vars aydığı ndan ço k dah a yakı n o lduğu da görülebi lir. As lı n
da, İs lami Yakındoğu 'da Türk ilerlemes i dönemindeki mevcu t koşu l
lar, er ken dönem Avrup a' yla karşı laş tırılmış tır. R ejim, 119 3 ' te S ela
h addi n Eyyubi öldüğ ünde, " lordlu k ve kap ılanma i liş ki leri ni n oluş
tu rduğu b ağ larla b ağ lanmış , çözülüp dağ ılan s adakatlere dayanan,
vass al lo rdlar ın b aş ında bu lu nan h ükümran devlet zayıf ladığ ı anda
teh di t altına gi ren bi r monarş i" yi andırıyordu.40
130 TARiH HIRS1ZL1c'31
Ticaret
N asıl k i Osmanlı'd ak i tarı m Avru pa'nı n g eri k alamy la temel ola
rak benzer bi r k onu md ay sa, k entlerin ve ticaretin statüsü d e öy ley
d i. Ticaret h em k amu sal h em d e özel niteliğiyle, bütünüy le "d espo
tik" d eneti m altınd a olmay an bir bu rju vaziyi g erek ti riy ordu; bu du
ru m, "d espoti zm" k avramını biraz ku şku lu h ale g etirir. R oma ve Bi
zans imparatorluk ları ticareti, emtianın d olaşım ve satışını büy ük öl
çüd e d evlet d enetimi altına almıştı;41 Osmanlılar d a ay nı şey i y aptı.
Bu nu nla b irlik te, ticari f aaliy etler k apıkullarının y anı sıra, kı smen
bağımsız tüccarlar ı ve bir bu rju vaziyi d e içeriy ordu. Hıristiy an İspan
y a'd an sürg ün ed ilen Marrano Yahud ilerind en Mende s Ai lesi'ni n iş
leri , "Avru pa'nın belli b aşlı merk ezlerini ku cak lay an bi r acente ağı
tarafınd an y ürütülüy ordu " ve Mende s Ailesi, "ulu slararası ti caretin
h atırı say ılır bir k ısmını k ontrolünd e tu tuy ordu. " 42 "Ek onomik g e
lişme için bir önk oşu l olarak merk antili st y ayılma peşind e k oşan h er
Avru pa ülk esi, su ltand an ay nı ek onomik ay rı calık ları k oparmay a",
ASYALI DESP0Tl.AR VE TOPLUMLAR, TÜRKIYE'DE MI BAŞKA YERDE MI? 131
yani Osm anlı başkentind e Vened ik' in ard ınd an İ talyan kentleri ni n
s ahi p old uğ u ticaret im ti yazlarını eld e etm eye çalışacaktı.43 "Batı, yeni
kurulm akta o lan ipekli ve pam uklu do kum a s anayileri için en azın
d an başlang ıçta, bizzat Osm anlı İm paratorluğ u'nd an ya d a Osm an
lı İm parato rluğ u üzeri nd en s ağ lanan h amm add e kaynaklarına
m uh taçtı." 44 1 5 71 'd eki İ nebah tı S avaşı ve Atlas Okyanus u'nun d e
ni zci d evlet leri İ ngi ltere ve Ho lland a'nın 15 80-90 yıllarınd an iti ba
ren Akd eniz'e to plarıyla g irişi bir d önüm no ktas ı o luşturd u; bölg e
bu d evletlerin yeni L evant şirketlerine açıld ı. Böylece Batı'd a i lk tu
tunan im tiyazlı şirketler, Hindis tan ve ötes ind en ço k Yakındoğ u'yla
çalışan ve E as t I ndi an Com pany'd en epey önc e kurulan Levant şir
ketleri o ld u.
"1 6. yüzyıld a Osm anlı İm parato rluğ u d ünya ti caretind e beli rleyi
ci bi r ro l o ynuyord u. "45 İs tanbul, Karad eniz ve Tuna· lim anları ara
s ınd aki kuzey-g üney ve Hind is tan' laDoğ u aras ınd aki doğ u-batı g ü
zerga hı nın kavşak no ktas ıyd ı. S ad ece Vened ik ve Ceno va' ya gid en bir
Batı bağ lantıs ı s öz ko nus u d eği ldi; 1400 do laylarınd an i ti baren, Ş ark
m allarının Ş am -Burs a-Akkerm an-Lviv üzeri nd en Po lo nya, Mos ko va
ve Baltık ülkelerine ulaştığ ı d ikey bir kuzey-güney ticaret yo lu d a var
d ı; bu yo l, Karo lenj d önem ind e Avrupa ti caretinin artışına d amg as ı
nı vur an d ah a önceki Baltık-Yakındoğ u g üzerga h ını izli yo rd u.46 Ye
rel ürünler, i pek ve h alılar d a d ahi l "Ş ark m alları" karşılığ ınd a Ba
t ı'd an es as o larak yünlü kum aş (ve h er zam anki gi bi külçe altın) i t
h al edi liyo rd u. Doğ u'd an alınanlar s ad ece lüks m allar o lm as a bile, ço
ğ unlukla bu türd end i. Bazı Rom alı ah lakçılar bu ürünler karşılığ ın
d aDoğ u' ya verilen al tınların kaybı ko nus und a ço k endi şelenmi şler
d i . O nlarDoğ u'yu d es po ti zmd en ço k bu lüks ün anavatanı o larak g ö
rüyo r ve bu m allara d üşkünlüğ ün Rom a as keri erd em leri ni fazlas ıy
la bo zd uğ unu d üşünüyo rlard ı. Am a ticaret önemi ni ko rud u.
Ti caret işlem leri h em Avrupa h em d e As ya'yı kaps ıyo rd u. Vene
di k Batı Eg e ve İs tanbul'd a üs tün h ale g elirken, Ceno va'nın Doğ u
Ege'yi feth edi p i ç d eniz [ Marmara] civarınd a kolo ni ler kurd uğu 1 204 'e
g eli ndiği nd e, Bi zans' ın Karad eni z'd eki si yasi ve eko nomi k eg em en
liği yıkılm ıştı. Türki ye d ah a so nra o bölg ed eki Latin ko lo ni leri ni o r
tad an kald ırd ı ve h amm add e kaynaklarını bizzat d enetlem ek yönün-
132 TARİH HIRSIZLI�I
deki eski Bi zans i mparatorlu k geleneğ ini y eni den tesi s etti. Z ira Fa
tih Su ltan Mehmed, Doğu R oma İmparatorluğu 'nu canlandır ma fik
rinden esinlenmişti ve Osmanlı devletini n İstanbu l'a buğ day, et ve
tu z tedari k etmek i çin Karadeniz'i denetim altına alması gerekiy or
du . İpek, pamu k ve Ku zey Tür kiy e'nin keçesin in satılıp Kar aden.i z' in
ku zeyi nden tarımsal ürünler alınm ası, A nadolu' nu n bu bakıml ardan
ancak 18. y üzy ıl sonlarında rekabete girme şansına sahip olan Ba
tılı ve Ru s i malatlarından bi le önce " sınaileşmiş" olduğu anlamına
geliy ordu .47 Ay rıca Hint Oky anu su' nda ç ok eı:ki n bir Osmanl ı ve Mı
sır (u zu n dönemler boyu nca hiç deği lse i smen Türk egemenliğ i altın
day dı) varlığı söz konu suy du . Bir noktada Türkler, bir ticaret orta
ğ ı olarak Endonezy a' nın Müslüman Aç eh Krallığ ı' na o dönemde böl
gede etkin Avru pa donanmalarına karşı dir enebilmeleri iç in asker ve
si lah y ardımında bu lu nmay a ç alıştı. Kara teme lli bi r devlet olarak
kuru lmu ş olm asına karşın, A kdeniz' e erişinceTürkiy e bu deni ze u zun
zaman haki m olacak bir donanm a ku rarak büy ük bir uyu m sağ la
ma y et eneğ i gösterdi. Ar dı ndan u cu z gümüş, pamu k v e şekerin (bu
sonu ncu su eskiden sadece İslam' la ti caret aracılığıy la u laşılabili r bi r
maldı) A meri ka kıtasının keşfiy le birlikte artışı, tüm fırsatlar denge
sini deği şti rdi.
İpek Sanayii
Ticaret, Türkiy e' ni n egemen oyu ncu haline geldiğ i ve Batı'nın, en
başta da İtaly a' nın y ükselişi ni büy ük ölçüde etkiley en özgül bi r i ma
lat, neredey se bir sanay i alanını teşvik etti: i pek.
Ham i pek Bi zans' a i lki n Çi n' den, İra nlı aracılar tarafından y a ka
ray olu y a da Hint Oky anu su üzerinden getirildi. İmparator İu stinia
nos, özellikle Moğ olların doğ ru dan güzergahı kesmesi nden sonra,
alternati fler aray arak-güney den A ksu mlu Habeş tüccarlar ve ku zey
den Kır ım halkı, bozkı r Türkleri ve Kafkas Lazi ka hükümdarlığ ı gi bi
bu İran tekelini kırmay a çalıştı. İpek "biri ncil önemde meta" hali
ne geldi. 5 61'den bir sür e önce, İu stini anos'u n adamları, gi zli ce Kons
tantinopolis'e i pekböceği kaçırarak, ülkeyi Doğu 'y a bağ ımh lıktan
ku rtarması amaçlanan ve aslında "ortaçağ Bizans'ının en önemli eko-
ASYALI DESPOTLAR VE TOPLUMLAR, TÜRKIYE'DE MI BAŞKA YERDE MI? 1 33
nom ik işlem lerinden biri" haline g elen eksiksiz bir ipek sanayiinin
kurulm ası nı sağ ladı.
İpekli kum aş daha M.Ö. 6. yüz yılda Çin' den Avr upa' ya ulaşmı ş
tı. M.Ö. 2. yüz yı lda İpek Yolu'nun açı lm ası yla birlikte, bu kum aş
t an daha büyük m iktarlar da g elm eye başladı. M.Ö. 114' ten sonr a,
"her yı l bir düzin e ipek yüklü kervan Ort a Asya çöllerinden Ç in'e ula
şı yor du. " 4s Sur iye, Filistin ve Mı sır hem ham ipek hem de ipekli ku
m aş ithal ettiler ve sonunda bir ipekli dokum a sanayii g elişm eye baş
ladı. M. S. 4. yüz yı la g elin diğ inde, im alatı İran'a yayı lm ıştı; oradan
da, daha sonra T ür klerce t evar üs edilip g elişt ir ilecek bir sanayi ola
rak Bizans' a g eçt i. İpek, İspanya' nın Müslüm an kesim ine ilk olarak
K ordoba Erniri II. Abdurrahm an (75 5- 788) dönem inde, Em evi Ha
lifesi unvanı nı aldığı yı llar da g ir di. Para basm a tekelini eline aldı ve
Abbasi ve Bizans örneklerini izleyerek, l üks ku maşlar ı n kam usal im a
latı nı örg üt ledi. D ut ağaçları, ipekböcekleri ve Suriyeli dokum acı lar
g etirildi ve K ordoba' daki kale yakınında olduğ u g ibi, Sevilla ve A l
m eira' da ipek atölyel eri kuruldu. Tekniklerin yanı sıra, bazıları Sa
sani kökenli olan m otifl erin bir çoğu da Yakı ndoğ u'dan alındı.49
Aslına bakı lırsa, ipek "Osm anlı ve İran ekonom ilerinin g elişm e
sinin yapı sal t em elini oluşt urm uşt ur. " so Bu sür eçt e, 14. yüzyı la g e
lindiğinde, E fes ve A nt alya lim anlar ını kullanan birçok Bat ılı t üccar
la birlikt e, Bursa bir "dünya pazarı" haline g eldi. Bununla birlikt e,
K onstantinopolis-Pera'daki Cenevizler, o dönem de Osm anlı eg em en
liğinde olan Bursa'yla doğrudan ticaret yapı yor lardı. Ceneviz t üccar
ları doğrudan doğruya Tebriz ve Az ak kent lerinden m al alm ak için
karayoluyla içerilere dek seyahat bile ett iler. İpek, Avr upa ve Yakın
doğ u, öz ellikle de T ürkiye im alat çı ları ve t üccarları arası ndaki ya
kı n bağlantı ları ort aya koyar. Başlangı çt a ipekli kum aş D oğu' dan bir
lüks ürün olarak g elir, ar dından Avrupa ham ipek it hal eder ve ken
di kum aşı nı dokur, sonunda ipekböcekçiliğ i ve dut ağ acı yet işt ir ici
liğ i de dahil t üm üret im sürecini devralır. Bu süreç, bölg elerin birbi
rine kenet lenm e, düşüncelerin ve t eknikler in bir bölg eden diğerine
akt arı lm a yolunu da g öst erir. Avrasya'ya, Asya ve Avrupa' daki sis
t em ler arası ndaki ikilikler ve eng eller açısından değ il de, daha çok
bu kara par çası boyunca m allar ın ve bilg ilerin t edr icen akı şı açı sın-
134 TARiH HIRSlZIJGI
Baharat Ticareti
Tür kiy e veAkdeniz c ivarındaki diğ er Müslüm an ülkeler in, m er
kantilist kapitali zm le ör tüşen ve b elir li ölçüde özel şirket ve teşeb
b üsü, pazar taleplerine c evap verm e ihtiy ac ını, im alatla tic ar etin b ir
bileşimi ni içer en fa aliy etleri sergiledikleri tek alan ipek im alatı ve (esas
olar ak altın kar şı lığı) m üb adelesi değ ildi. Tic ar et, ipek dı şı nda D o
ğ u'da P or tekiz, H ollanda ve İngiliz söm ür geleştirm esini kam çı lam ış
olan b ahar at tic ar etindeki y ükselişt en de etkilendi. D aha önc e Tür
kiy e, daha genel anlam da Yakı ndoğ u gib i y ine önem li b ir oy unc u ol
muştu. Tür kiy e hakkı nda y azan Kellenb enz, "en önem li etkinlik alan
ları ndan b ir i olan kar ab ib er tic ar et inde kapit alist b ir r uh" b ulundu
ğ unu iler i sü r er.57 Bu t ic ar et büyü k ölçü de ü lkenin dör t köşesine da
ğı lmı ş b üy ük hanlar a ve ker vansar ay lar a gi dip gelen b ir ey sel tücc ar
ların elindey di; Avr upalı tücc arlarla ay nı şekilde gelişm iş, kapitalist
gir işim i içer en b ir tic ar etti b u.
Bahar at daha klasik dönem de D oğ u'danAvr upa'y a ulaşmı şt ı ve
Yakı ndoğ u, Hi ndistan ve Ç in'deki tic ar et y aşamı nda çok uzun b ir
dönem b oy unc a son der ec e önem li b ir etken olm ayı sür dür dü. Ye
r el kar ab ib er Kar aAfri ka'da b eslenm enin önem li b ir par çası nı oluş
tur uy or du, f akatAkdeniz b ölgesinde D oğ u'dan ithal edilm esi ger e
kiy or du ki, b u iş y er el tücc ar ları n er ken çağ lar dan b er i y oğ un b içim-
136 TARiH HIRSIZLIOI
bi r gen eti k sonu çtur. Bu tür " yapılar" hi ç kuş ku yok ki m evcu ttu r,
fa kat anc ak yu karıd a d eğini len " toplum sal evrim"d en , yani "dış sal"
i letişim le "i çsel" gelişm ed en d oğan d ah a din amik sü reçlerle yan yan a
bulunur. Av r asya toplumlarının u zun vad eli gelişimini ele alı rken ön em
li olan bunlard ır ve bu kü ltü rleri , her ön em li un su run "d espot" ola
rak ayrılm asın ı d ış layac ak, kısm en etki leşim li bi r çerçeved e an lam ak
tan yan a olan argüm an lard ır. Bu bağlamd a, bi r toplumun kazan a
bi lec eği her türlü karş ılaş tırm alı avan taj tam an lam ıyla geçi cidi r.
Kültürel t ari hin d aha din ami k bi r i zahı, "d espot" ve "d em okrat"
d evletler ar asınd aki kategori k bir ayrımd an çok, ortak bi r tem eld en
u zaklaşm a kad ar yakın laşm ayı d a arar. H em Doğu hem d e Batı'd a
ki d evletleri "vergi toplayan d evlet" olarak sın ıfland ıran Eri c Wolf
böyle bi r konum ön eri r; Doğu 'd aki Batı'd akind en bi raz d aha "m er
kezi yetçi" olsa d a, her i ki si d e ayn ı gen el kategori ye d ahi ldi r. "Ver
gi toplayan" terimind en ben, m em leket sakin lerinin parasal d este
ğin e i hti yaç du yan ve bu yü zd en bu d esteği sağlayan "halkın haki
mi yeti"ne gid en yolu tekrar açan d evleti an lıyorum. Need ham 'ın Ba
tı 'd a "askeri f eod ali zm" , Doğu 'd a i se "bürokr ati k f eod ali zm" ş ek
lind eki betim lem esi , belki d e ben zer koşu tlu klara iş aret etm ektedi r.
H er i ki yazar d a "Asya d espoti zmi" kavram ınd an kaçın ır.79
Benim kan ım ca, Wolf'un kavram ı Marksi st ve di ğer bi rçok i zah
ta görd üğüm "Asya i sti sn acılığı" ve "oryan tali zm" sorununu , yani
bron z çağı toplumların ın k oşu tluk larınd an an ti kçağ ve son rasınd a
varsayılan çeşi tl enm eye d oğru i lerlem e sorununu çözer. F akat ay rı
ve kendin e özgü bi r Avru pa üretim , i letişim ve im ha tar zı si lsi lesi an
layış ın ı terk ed erek , çok köklü bir kavr am sal d eğişim geçi rm esi ge
reki r. Bunun yerin e, Avrasya'n ın her y erind e "vergi topl ayan
d evlet"in büyüd üğün ü, koşu t ken tleşmiş u ygarlıkların geliş ti ğini, za
m an i çind e m al ve fi ki r m übad elesinin arttı ğın ı ve bu yüzd en d e Av
rasya'n ın her yerind e m er kan ti li st kapi tali zm , pazarlar, m ali etkin
lik ve im alatın ortaya çıktı ğın ı görm ek zorund ayı z. Bu du rumd a, Asya
d espotların a, Asya i sti sn ac ılığın a veya çarpıc ı ölçüd e f arklı türd en
Asya an lay ış ların a yer yoktu r.
il
Önü mü zdeki ü ç bölü mde, tari h hakkı nda y azan ü ç önemli y aza
rı ele almak is tiy oru m. Needham, vardığ ı s onu cu 2 004' te y ay ımla
mas ına karş ı n, bu y azarlar alanlarındaki en s on y ay ınları y apanlar
deği l; ama her bi ri çağ daş düny a tarihi anlay ış ının gelişmesin de önem
li bir rol oy namış , es erleri nden defa larca alıntı y apılan ve en çok etki
b ı rakan tari hçiler. İlk s ı rada, önceleri geniş eri mli bir biy ologken öm
rü nü n s on kıs mını Çi n'de bi li m tari hi ni araş tı rarak geçi ren ve Çi n
bi li mi ni n 16. yü zy ıla kadar Avrupa bi li mi nden üs tü n deği ls e bi le, en
azından onu nla eş it olduğu nu gös terdiğ i Science and Civilization in
China (1 95 4 - ) baş lı klı mu hteş em bi r di ziyi y azmış ve derlemiş olan
J os eph Needham geliy or. 1 6 . yü zy ıl s onras ı için de, "Needham prob
lemi" diy e adlandırılan, Batı'nı n neden Doğu 'nu n önü ne geçtiği s o
rus unu y anı tlamay a çalış mış tır. Bir s onraki bölü mdeys e, R önes ans 'ı n
ardından Avrupa'da doruğ una ulaş tığ ını düşündüğü ProzeP der Zi
vilisation'u [Uy garlık Sü reci] ele alan Alman tari hs el- s osy olog Nor
bert E lias' ın etki li çalış mas ı nı tartış acağ ım. Ü çü ncü olaraks a, Civi
lisation materielle, economie et capitalisme, XVe -XVIIJe siecle
[ Maddi Uy garlı k E konomi ve K api tali zm, XV-XVIII. Yü zy ıllar] adlı
148 TARiH HIRSIZLIGI
eseri nde düny anın farklı kesi mleri ndeki çeşit li kapit ali zm biçi mleri
ni t art ı şan, fakat "g erçek kapit ali zm" i n t amamen Avrupa'y a ö zg ü
bi r g eli şme o lduğ u so nucuna varan b üy ük F ransız t arihçi F ernand
Braudel'i n çalı şmalarını i nceley eceği m.
Bu y azarlar, farklı yö nt emlerle so n derece g erçek bi r so runu, y ani
1 8. y üzyı l so nundaki Sanayi Devrimi 'nirı ve b azı b akımlar dan 1 6 . y üz
y ıldaki Rö nesans'ın ar dından Avrupa'nın elde ett iği karşılaşt ırmalı
üst ünlüğ ü i nceler. Bu üst ünlüğün açıklaıun ası g erekmekt edir. Öt e yan
dan b en, g erek b u üst ünlüğü uzak bi r g eçmi şe dayandırmaları, g erek
se de Avrupa'y a kuşku götürür bi r yö nt emle ay rı calık t anı maları , do
lay ı sıy la da düny a t arihi ne ışık t utmakt an ço k o nu çarpıt maları ne
deniy le açı klamalarını n kusurlu o lduğ unu i leri sürüyo rurn. 1 Dah a y a
kı n zamanda çalışmaları y ayımlanmış o lan y azarlar, Avrupa'nı n b en
zersi zliği , b urj uvazi, kapit ali zm, h atta uyg arlık h ak kında b enzer var
say ı mlar üret erek o nlardan pek az i leri gi debi lmi şlerdir. Bu y aklaşım
lar b azı ö rneklerde fa rklı bi r düny a tarihi değ erlendi rmesi vey a bi r
ö lçüde kültürel gö receci li kle h afifl eti lmi ş gibi gö rünse de, aslında ta
rih ve so sy al bi li mlerle o rtak bi r Avrupa- merkezci liği t ekrar ederler.
Bu üç bö lümde, t arihçi leri cezb eden b azı g enel ö zelli klere b aka
cağ ı m. İlk o larak Avrupa'nı n kapit ali zmi n h ab erci si o lan b azı ö zg ül
kurumları i cat ettiği kab ul edi ldi; 1 2. y üzyı lda üni versit eler ve ti ca
ret y apan kentl er vardı - h er i ki si ni n de Doğ ulu b enzerleri nden t a
b an t ab ana farklı o lduğ u varsayılıyo rdu. A rdından, t arihi n akı şı içi n
de h er h al üka rda anti kçağ a kadar uzanan bi r g eçmi şte, Avrupa'nı n
demo krasi , ö zg ürlük, bi rey ci li k, ai le gibi b eli rli değ er ve uyg ulama
ları n t ek sahibi o lduğ u i ddi ası vardı. 1 0. Bö lüm' de, so n derece say
g ı n bi rço k t arihçi t arafı ndan di le g eti ri len, Avrupa' nı n aşk duyg usu
(vey a en azından ro manti k aşk) ko nusunda b enzer bi r ko numa sa
hi p o lduğ u i ddi ası nı t artı şıyo rum. Dah a so nraki düny a eg emenliği
avant aj ı nı so n derece sürdüri.u emez yö nt emlerle g eriy e y an sıt mak
t an doğ muş o lan b u i ddi alar, yi ne so n derece et ni k- merkezci ve t e
leo lo ji k gö rünümdedi r.
Sadece Bat ı 'y a ö zg ü kab ul edi len ve o nun mo dernleşmesi nde so n
derece ö nemli gö rülen feo dali zmi n ardı ndan, "Rö nesans" g eldi. Bu
dö nemi n b aşarıları b eşeri bi li mler alanı nda çalı şan Avrupalı akade-
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 49
Bu b ölü mler, R öne san s çe vre sin deki be lirli bi r kuşkuc uluğ u ka
b ul e de re k, akademi syen le rin on un ben ze rsizliği ve kapit alizmin ge
li şme sine kat kısı i le Avrupa'da dah a son raki en te le ktüe l ve i deo lo
j i k ge li şme lerin , b aşka bir de yi şle mo de rni tenin e kono mi k, to plum
sal ve e pi ste mo loji k te melini n ası l sağl adığın a i li şkin Avru pa-mer ke z
ci an layışı n asıl beni mse di klerini araşt ıracak. İngi li zce de b ile 19. yü z
yıl icat ları o lan " mo de rnite " ve ya " kapi tali zm" sözcü klerinin Çin
ce de b irer kar şılığ ı yo kt u. Bun un la b irlikte , Ç in ce örneğ in de b u söz
cü kle rin yo kluğ u te me l b ir so run un göste rge si ve Avrupa'n ın son b ir
kaç yü zyıldaki b aşarıların a Ç in 'in ulaşamayacağ ın ın işareti o larak
kab ul e dilmi şti r.
Çoğ u Avrupalı yazara g öre, R öne san s o lmaksızın mo de rn dün
yaya doğ ru i le rle me gerçe kle şe me zdi - do layısı yla, mo de rn dün ya
ve ondan kayn aklan an tü m ile rle me le r, kapitali zm, sekü larizm, di
n ami k b ir san at si ste mi, mo de rn bi li m, b un ların he psi tamamen Av
r upalı feno men ler dir. D ah a ön ce gördüğü mü z gib i, b u görü şün dah a
uç bi r ve rsi yon u, Avr upa ege men liğinin kökenin i en azın dan feo da
liz me ve ya ant ikç ağ ve Hır ist iyan lığ ın b aşlang ıc ın dan e pe y e skiye ta
şır; ama dah a b asiret li formü lasyon larda bi le Avrupa'n ın, en azın
dan R öne san s'ın b aşlat tığ ı dönü şü mle rden b u yan a, pot an si yel ra
kiple rin i ço k ge ri de b ır aktığ ı g örü şü değ işme z. Bu b ağ lamda " mo
de rn ite " kapitalizmden ayrılab ilir o larak g örü lü yo rdu. Ben, b u id
diaların doğ ruluğ un u ç özü mle rken , Jo se ph Nee dh am'ın dün ya t ar i
h ine yen iden e kle mle me k iç in onc a uğ raştığı Çin b ilimine ilişkin gör
ke mli e ser in i ç ıkı ş no kt ası o lar ak alac ağ ım. Bun un la b ir likte, Nee d
h am da son yü zyıllar da Bat ı b ilimin de ki i ler le me ler i t ar tışır ken , R ö
nesan s'ın ve b urjuvazinin , mo dernle şmenin , kap italizmin ve "mo dem
b ilim" in doğ uşun un ben ze rsizliğ ine i li şkin kab ul e dilmiş kavramla
ra ge ri döne r.
Ge lge le li m, bü tün yeni den doğ uşlar ben ze rsi z o lsa da, tü m
o kuryazar to plumlar b un a tarih le rin in b ir no ktasın da sah ip. o lmuş
lardı. Ken t de vri min den " mo de rni te " ye doğ ru b ir ç izgi çi zi lme si, b u
ge lene k dah ilin de ki tü m to plumların , g öreceğ imi z ü ze re , b ir b urju
vazi le ri ve en azın dan me rkan tilist b ir kapi talizmle ri o lduğ u an lamı
n a ge lme kte dir. İt alyan R öne san s'ı Batı'da krono lo ji k o lar ak mo der-
1 52 TARiH HIRSIZLl�I
tiğ in kombinasy onunu kapsay an bir bilime doğ ru bir sıç rama oldu
ğ u v arsay ımına day anıy ordu. Ortay a at tığı soru, Çin'de hem bilim
hem de ekonomide daha erken bir dö nemde g eliş me kay dedildiğ i
halde, nasıl olup da y alnı z "modern bilim" e değ il, kapitalizme de
sıç ramayı daha g eri kalmış Av rupa' nı n baş ardığıy dı . B ir y anıt arar
ken, yö net im biç imi, ekonomi v e bilg i sist emleri nin iç sel ö zellikle
rine y oğ unlaş tı.
N eedham' a gö re, Çin bilimi Rö nesans'a kadar B atı biliminin ö nün
dey di. D aha da aç ı klay ıcı olan, onun botanik üzerin e hazırladığı cilt
te v er diğ i, Av rupa'y la Çin'in y aklaşı k M.Ö. 400' de, A ristoteles' in öğ
rencisi Theophr astus'un zamanında botanik türlerin e iliş kin bilg i hak
kında neredey se denk olduklarını gö steren g raf iktir. N e v ar ki bu
nun ardı ndan, Av rupa bilg isi g eriy e düş erken, Çin'de -Av rupa' nı n
ani bir atakla onu y akaladığı- 16 . y üzyı la dek ist ikrar lı bir ilerleme
y aş andı .16 N eedham'a gö re bu ö ne g eç iş , "D oğ a hakkındaki hipo
tezlerin matematikselleş tirilmesi v e bunların ı srarlı deney lerle kuv
v etle sınanması" o larak tanımladığı "mo dern bilim" in doğ uş undan
kay naklanıy ordu.17 G rekler p ek az deney y ap mış v e Çinliler deney
leri kuramsal amaç lardan ço k, pratik amaç larla kullanmış lardı. "Mo
dern bilim", ç ok g enelde "Rö nesans, R eform v e kapitalizmin doğ u
şuy la ay nı hı zla" y ükselmiş olarak gö rülüy ordu.ıs
Bun un la birlikte, N eedh am modem bilimin geliş imine y ardı m eden
B atı üstünlüğ ünün bazı unsurlarını n Rö nesans't an bile ö nce v ar ol
duğ unu kabul ediy o rdu. Z ira B atı E ukleides'ten (Öklit) y ararlanı r
ken, D oğ u "g eometrik ispat" fikrini19 (hatta trig onometriy i) henüz
g elişt irememişti. N eedh am bunun, "G rek kent y aşamının kamusal
doğ ası " ndan kay naklandığı nı v e onunla bağ lantı lı olduğ unu düş ü
nüy ordu; ç ünkü düş üncelerin kamusal dolaşı mı bunları n daha açı k
v e ay rı ntı lı bi r ş ekilde doğr ulanması nı (B abillilerde dairenin 3 6 0 de
recey e bö lünmesi diy e bir ş ey in olmaması g ibi) g erekt iriy ordu. We
ber v e diğ erlerini izley en N eedham, burj uv aziy i v e onun değ erleri
ni g elişt irmek y oluy la bilimin g eliş mesine kat kı y apan Av rupa kent
y aşamı nı benzersiz olarak gö rür. D ahası D oğ u, G rek kent dev leti g e
leneğ inden y ararlanmamış tır:
158 TARiH HIASIZLIGI
Dolayıs ıyla o da burada doğ rudan doğ ruya antikçağ dan m iras
alınan, Batı' ya özgü bir çeşit kent yaşam ı ve onun burjuvazis ini (ve
kapitalizm ini) görüyordu. Ayrıca Batı' daki "as keri feodalizm " leDo
ğ u'daki "bürokratik feodalizm " aras ındaki farka bakıyor; bunun s ü
reci etkil ediğ ini veDoğ u' daki gelişm eyi kıs ıtladığı nı düşünüyordu.21
Bir anlam da , Avrupa tarih ini bu kı taya uzun vadede belirl i avantaj
lar s unuyor olarak yorum lam aya yelt enm es i, onun Çin bilim inin ba
şarıları üzer ine yaptığ ı vurguyla çelişki oluşturuyordu.
Avrupa' da tüm alanlarda, ekonom ide, s ınıf s is tem inde ve "doğ al
fels efe" de önem li gelişm eler olduğ u açıkt ır. N e ki N eedh am' ın argü
m anı "burj uva zinin yüks elişi" nin dünyada başka h içbir uygarlıkta
görülm ediğ ini, ne H indis ta n ne G üneydoğ u As ya ne de Çin' de ken
dini gös terdiğ ini vars aya r. Batı'da (Çin'in "bürokra tik feoda lizm " in
den fa rklı ola n) as keri- a ris tokrat ik f eoda lizm, "kes in bilgi dah a bü
yük ka r anlam ına geldiğ i" için deney yapm aya d ah a is tekli olan bur
j uvaziye "yerini bıraktı. " N eedh am, s orus un un yanıtının büyük bö
lüm ünü bu iki feoda l yapı aras ındaki karşıtlıkta bulur. Fa kat tıpkı
Avrupa'da aris tokras inin bir kısm ının tica ri ve m ali işlere girm es i gibi,
Çinli ma ndarinler de "em eklilikte" ve ha tta zam an zam an
"gör evde" yken tic arete a tılabiliyordu, s ıklı kla atı ldı lar da. Böylelik
le yalnı z h üküm et yetkilisi/ yerel eka bir ve toprak s ah ibi s eçkinler ola
rak değ il, aynı zam anda m em ur s eçkin ve ticari yatırım cı olara k iki
farklı şapka giyebiliyorlardı. Devletteki geçm işlerini ve bağ lantıla
rını, kanunlarda bulunm ayan kurums al bir des tek oluşturm akta kul
lanıyorlardı. 22
Fakat başka ve dah a erken burj uvaziler de va rdı; diğ er tüccar
lar ve im alatçılar da, gerçi arayışlarında h er zam an başarılı olm a
s alar bile, ka r ve "kes in bilgi" yle ilgilendiler. Kaldı ki, Avrupa'da
burj uvazinin fii len aris tokras inin yerini aldığ ını ileri s ürm ek bütü
nüyle doğ ru değ ildir. Burj uvazi tedricen dah a büyük iktidar ve nü-
RôNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 59
fuz elde etti, ama Rö nesans'tan çok daha ö nce de Avrupa'da mev
cuttu; üstelik C anter bury'ye g iden C haucer'ı n topluluğunda, Luc
ca, Venedik ve P alermo'da bulunduk ları g ibi, hem İstanbul, Kahi
re ve Halep g ibi Yakı ndoğu k entlerinde hem de daha doğuda var
dı. A sl ına bakı lı rsa bronz çağı nı n k ent devriminden beri, değişim
ek onomisinin büyümesiyle birlik te ö nemleri g iderek artmı ştı. Ve bu
ek onomi tek bir ülk e veya kı tada değil, Avrasya çapı ndaydı. Ben
zersizlik k avramı büyük ö lçüde k apitalizm ve bilimi nitelerk en k ul
lanı lan " modern" in tanı mı na dayanı r. A şağı dak i yö netim biçimi ve
ek onomi üzerine yazı lmı ş kı sı mda, N eedham'ı n Batı' nı n İtalyan Rö
nesans'ı ndan sonrak i bilimsel başarı sı ndak i (g eçici) dengesizlik le
rini açık lama çabası nda k ullandı ğı Ç in ve Batı arası ndak i fark lı lık
lara yol açtı ğı nı d üşündüğü etk enlerden bazı ları nı daha geniş bir bi
çimde ele almak istiyorum.
neti m bi çi mi ni ( des poti zm) çok sı kı bi r şeki lde bi rbi ri ne bağl amaya
çal ı şmı ştı r; su deneti mi tal epl er ve örgü tl enme bakı mından farklılı k
l ar gös teri yordu, ama her du ru mda "bü rokrati k" deneti m
" des poti k" ten daha i yi bi r tanıml ama ol ar ak görül dü. Bu ku ş kusu z
bi r geli şmedi r. Çi n'de bu rju vazi nin yokluğu i ddi ası, bi r 19 . yü zyıl du
ru şu al arak kapit ali zmi Avru pa'ya özgü bi r görü ngü ol arak gören
Avru pa Marksi zmi nden geli r. N eedham'ın, ort açağ komü nl eri hak
kında yapıl an s tandart yoru ml arda ol duğu gi bi, G rek gel eneği ni n ben
zersi zliği ne di kkati çekmesi bu kavrama bağl ıl ığ ını gös termektedir.
Çi n'e damgas ını vu ran "bü rokrati k devl et " i n daha fazl a ekono
mi k kazanç el de etmektens e, t oplu ms al is ti krarı koru mayı yeğl edi
ği s öyl eni r; "her ne olu rs a olsu n herhangi bi r ti cari veya sı nai ge
li şme bi çi mi ne bağl anmak, hatt a i zi n vermekt ens e temel t arıms al
t oplu m yapıs ını koru ma k" onu n lehi neydi .26 Bu i fade, t arı m t op
lu ml arı nı n yerl eri ni ti cari ol anlara bı raktığı nı dü şü nen kat egori k ge
li şme pl anı vars ayı mı nı t a ki p eder. F akat böyl e bi r pl an s on dere
ce basitl eşti ril mi şti r. Pazarl arl a il gili il eri sü rdüğü mü z gi bi , neoliti k
toplu ml ar bil e bazı amaçl arl a ti carete dayanmaya başl amışl ardı; hep
si ni n mal ve hi zmetl eri n deği şi mi yl e il gil enen bi r zanaatka r gru bu
vardı . Toplu mu n bu bil eşeni , bronz çağ ını n kent devri mi yl e köklü
bi çi mde arttı , bu da diğ er bü yü k u ygarl ı kl arı n tü mü nü ol duğu gi bi
Çi n'i de et kil edi. Ku ş ku yok ki , bu toplu ml arın tarı ms al etki nliği
nü fusu n bü yü k çoğu nluğu i çi n temel önemdeydi, fakat çoğu zaman
s on derece ti caril eşmi ş ol an kentl erde yenili kçi al anl ar da bulu nu
yordu . Bu devl etl er hem t arıms al hem de kents el kesi ml eri i çeri yor
du ve i deol oji k ol arak karmaşıkt ıl ar.
Kı rs al t emelli "haki m" kesi mi n önde gel en u nsu rl arı tic areti hor
görür ken, burju vazi kendi değ erl eri ni geli şti rdi. Bu rju vazi, çok daha
geç bi r döneme kadar, tü m t oplu ma "ha ki m" ol madı; ama yi ne de
çok u zu n bi r sü redi r edebi yat ve s anatı n s aray, ru hban ve yönets el
sü reç dı şı kull anıml arını geli şti rerek alt ernati f bi r odak yarat mı şl ar
dı . Tiers-Etat, hü kü mette res men temsil edil mediği döneml erde bi le
mevcu ttu . Ve N eedham'ı n da Çi n i çi n beli rttiği gi bi, zengi n tü ccar
l ar kent yaşamında, özelli kl e de kıyı kentl eri nde merkezi bi r rol oy
nadı kl arı gi bi s arayda da bi r rol oynamış ol abili rl er. 27 Dahas ı, Av-
1 62 TARiH HIRSIZUGI
r upa' dan çok dah a i leri ti cari ve sı nai k oşullar da k ısm en i hr acat , k ıs
m en de m uazzam i ç pazar i çi n çok b üyük mikt ar lar da m al ür et en
bir ülk eni n, t oplum un b azı k esim leri ti car et h akkı nda çeli şik duygu
lar t aşısa da, ti car eti r eddettiği ni sö ylem ek çok zor dur. G elgelelim ,
b u çeli şik duygular " h akiki " bir b urj uvazi olm adığ ını i leri sürm ek
i çi n bir ger ek çe oluşt ur am az.ıs Br audel'i n k ent ler h akk ı nda sö yledi
ği gibi , "bir k ent daim a bir k enttir "; b u yüzden saki nleri de daim a
b aşlangıç düz eyi nde bir b urj uvazi yi i çerir. Mandari nlik b urj uvazi ni n
ve loncalar ın geli şm esi ni (b aşk a uygar lık lar da olduğ u gibi) eng elle
mi ş olabi lir; am a onlar ı b üsb üt ün ezem ezdi , ezmedi de. S osyal t ari
h in b ak ış açısından, Needh am ti car et ve t ar ım k ar ışım ına ve ti car e
ti n genel anlam da si yasal ve t oplum sal yaşam daki art an r olüne ye
t eri nc e yer verm emi ştir. Bu t ür den h akiki bir sınıfı n var lığ ını n yad
sınm ası, paleo- Mark sist t ür den bir t eleolojik t ari h b ak ışının sonu
cu gibi gör ünür. Mademki bir b urj uvazi ( ve par asal si st em) yokt u,
o h alde b u yok luğ un Çi n' de ger ek m oder n ( h att a h er h angi bir) k a
pit ali zmi n ger ek se de "m oder n bi lim " i n geli ştiri lem em esi ni n i zah ı
olduğ u düşünülm ekt edir.
Çi n'i n k apit ali zmi geli ştirm ede dah a sonr aki engellem eleri ne i li ş
ki n b u ar güm an, Web er 'i n "k ırt asi yeci liği n" , yani b ür okr asi ni n alim
m em ur lar ının en b üyük engeller olduğ u gör üşünden dah a nüanslı
dır. N eedh am b u b ür okr asi ni n b aşlangıçt a bir geli şm e dürt üsü gö s
t er diği ni düşünürk en, Web er onu evr ensel olar ak zar ar lı görm ekt e
dir. Web er, t üccar lar ın daim a, h ele S ung Hanedanı' ndan sonr a k e
si n olar ak b ask ılandığ ını savunur. "A lim -m em ur lar ın despotik ikti
dar ı " ndan sö z eden (b ununla bir likt e, sö z k onusu m em ur lar geni ş
ö lçüde sınavla i şe alınıyor du) ve onlar ın var lığ ının b urj uvazi ni n do
ğ uşun u, dolayısıyla Çi n k ent leri ni n doğ asını kö stek lediğ ini yaza n Fr an
sızlar ın seçki n Çi n t ari h çi si Eti enne Balazs da Web er'i n b u ar güm a
nını b enim ser.29
i deoloji ni n ar aşt ırm a b ulgular ını nasıl etki leyebi leceği ni n bir ör
neği olar ak , Balazs' ın ent elekt üel yolculuğ u i lgi nçti r. Balazs, Pari s'te
ki E cole des Haut es Et udes' de t ari h çi Br audel' le yak ın i şbir liği i çi n
de çalışt ı ve 7. Bö lüm' de gör eceğimi z gibi , onun Çi n h akk ındaki gö
r üşleri ni açık ça etki ledi. Yak ın geçmi şt e bir yor um cu, Balazs' ın k en-
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 63
fifletilm iş bir k onum olarak k abu l edildiğ in i an ladık ların dan, baş
k a yerlerden çok da fark lı olm ayan bir biçim de harek et etm işe ben
zerler,34 Needham da, tücc arların ve m es lek lerin in "Ç in 'dekl as ik ola
rak en hayran lık du yulan yaşam tarzı olm adığı , "Js dol ayısı yla tüc
c arların s ervetlerin i "eğ itim li ek ab ir" olm ak için k ullan dık ları şek
lin dek i esk i yak ınm ayı yin eler. Ö te yan dan ayn ı m es lek i grup Avru
pa' da da ayn ıs ın ı yapm ı ştı .
Çin 'de k apit alizm ve bilim in gelişm es in e i lişk in çelişk ili görüşle
re s ahip olan lar s adece Needham, Weber ve Balazs değ ildir. Bütün
bir Marks is t gelen ek Çin 'in dün ya tarihin dek i k on um u k on us un da
bölünm üş durum dadır. Tem elde bizz at Marx , Ç in ve As ya'yı bir bü
tün olarak , ins an toplum ların ın an tik dön em den feodale ve oradan
da " burj uva" üretim tarzın a doğ ru an a ilerleyişin in dı şın da gör
m üştü. Çin 'i, " dün yadak i en esk iDevlet'in çürüy en s özde-uygarlı
ğı" olarak betim ledi.36 Marks is t yazarlar aras ın da çok fark lı ik i yak
laşım gelişti. Ek im Devrirn i'n den s on ra bazı ları, özellik le de Çin 'i m o
dern gelişm elerin k alıcı bir biçim de dı şın da düşünm ek is tem eyen yer
li k om ün is tler, Çin 'dek i an ti-emperyalis t ve k öylü m ücadelelerin i ge
liştirm e çabaları yla daha çok ilgilen diler.37 On lara göre, daha din a
m ik bir tarih gerekl iydi. Bir grup, daha erk en dön em Ç in 'in i, Mark
s is t beş aşam a ku ramı doğ rultus un da ilerici bir harek ete yer verecek
şek ilde feodal (fengjian) olarak değ erlen dirdiler; bu n eden le Çin alı
şılm ı ş tarihten dışlanm ıyordu. Hatta bazı ları ülk eyi s on yüzyıllarda
ticari s erm ayen in egem en liğ in de gördüler. Diğ erleri, Witt fo gel'de ol
duğu gibi, Ç in 'in hala As ya tipi üretim tarzının bir varyan tın ın izi
n i taşı dığın a in an dı lar,38 Nihayet 19 3 1 'de, Sovy et liderliğ i s tatik As ya
üretim tarzı k avramın a k arşı çık tı; Avru pa tarihyazım ın a tek rar ge
ti rilen k avramın yı ldı zı 1 9 60' larda yen iden parladı.39
"Feodal" bir toplum da tic aretin. gelişm es i, bazı Ç in li Marks is tler
tarafın dan Batı 'da olduğu gibiDoğu 'da da "k apitalizm in filiz leri"n in
büyüm es i olarak görüldü.40 Bu k onum, Avru pa Marks is tlerin ink iy
le k arşı laştı rı ldığın da m üthiş akı lcı görün ür. As ya tarzının reddi ve
evrens el bir "feodalizm" in k abulü an lam ın a gelir; bu k avram,
bron z çağının ardın dan ve hayvan ların çek tiğ i s abanın devreye gir
m es in den s on ra tarıms al üretim de ortaya çık an tabak alaşm adan tü-
RôNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 165
---�
12 Kesişme noktası. botanik
Çin Avr. Fl Kaynaşma noktası, botanik
Denizci TJ Kesişme noktası, np
l
çığır J pusulası
açıcı F3 Kaynaıma noktası, tıp
;:. başlangıçlar Barut ----- - .j T4 Kesişme noktası, kimya
F4 Kaynaıma noktası, kimya
:� Matbaa --··· -·---------ı
.::
"'
�
..c
1i
1
- 300 o + 500 1000 1 300 MOO 1 500 1 600 1700 1 800 1 900 2000
-100
Şekil 5.1 Çin ve Batı biliminin aşkın ve kaynaşma noktalarını gösteren grafik.
Needham (1970), Clerks and Craftsmen'den, Şekil 99.
166 TARiH HIRSIZLIGI
Ekonomi ve Hukuk
Needham'ın iç ticareti kösteklediğini düşündüğü siyasi etkenlerden
biri, "hukuk ve asayiş"in yokluğuydu . Needham, yolların haydutla
rın insafına kaldığını, kentlerde çok sayıda yarı-istihdam edilmiş birey
bulunduğunu, polis gücünün çok sınırlı olduğunu ileri sürer. Fakat bu
durumun, yol kesenleri, kent yoksulları, yerel muhafızları ve "dağlı klan
ları"nın kan davalarıyla, 1 8. yüzyıl İngiltere'sinden ne farkı vardı? Yine
de İngiltere iç ticaret yapmayı ve bir fabrika sistemi kurmayı başardı .
Önceki bölümlerde gördüğümüz gibi, "hukuk ve asayiş" kesinlikle bazı
analistlerin varsaydığı gibi Batı'ya özgü bir imtiyaz değildi. Tüm top
lumlar şiddete karşı yaptırımlar geliştirdi, hepsi ticaret yapmayı başar
dı ve hepsi bunu yaparken sorunlarla karşılaştı.
Needham ayrıca, Çin'deki iş anlaşmalarının "kanuni yaptırımla
ra dayanmadığını", daha çok ahlaki ilkelere uyulduğunu belirtir.44
Fakat karşılıklılık esasına dayalı "centilmenlik sözleşmeleri" iş çev
relerinde hala yaygındır ve özellikle de farklı hukuk sistemleri ara
sında cereyan eden uzak mesafeli ticaret söz konusu olduğunda -an
laşıldığı kadarıyla Needham'ın kastettiği- mahkemelere başvurma,
katiyen tek iş yapma yolu değildir. Fakat bu, kapitalizmin muzaffer
olduğu Victoria dönemi İngiltere'sinin en civcivli günlerinde bile aynı
derecede geçerliydi; oradaki bazı çevrelerde de "bir ticaretçilik kar
şıtlığı bünyesi" vardı, bu yüzden Avrupa'nın "uçuşa geçip" Çin'in
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 67
po k esinl ik le artmı ştı, ama b urj uvazi zaten k ar arayışı na girmi şti ve
öyl e görü nü yo r k i , Wall erstei n'i n to prak sahi pl eri ni n deği şen rolü
ne ili şki n tartışması, b urjuvazi ni n mevcudi yeti ni ve eko no mi yi
adı m adı m ele geçi rmesini b elk i de yeterince önemsememi şti. Wal
lerst ein B atı Avrupa' da ve dah a so nra da b aşk a yerlerde b aş göste
ren değ işimleri duru bi r şek il de çözüml emesine k arşı n, tari h in b öy
lesine k atego rik bi çimde yaz ılmasına ih tiyaç yok tur.
B ana göre, b urj uvazi ulusl arar asıydı. Kuşk usuz, b azı yerlerde di
ğ erleri nden dah a güçlüydü. Fak at mal ve fik irler in İ pek Yol u bo yun
ca, k aradan ol duğ u k adar deni zden de yapıl an k apsaml ı müb adel e
si , b urj uval ar ve mali araçl ar ol mak sızın gerçekl eşemezdi; zanaatk ar
lara ve b azı h allerde üreticilere o lduğ u k adar, tü ccarlara da ih ti yaç
vardı; h uk uk çular, b ank erl er, muh aseb eciler de gerekl iydi, ok ullar
ve h astanelerden söz etmeye zaten gerek bil e yok . Ve i şte b u ticaret
yo ll arı nda, panayı rlar ve h aclar düzenleyerek ek o no mide k endil eri
ne dü şen ro lü o ynayan çeşi tli dinler, esas o larak aristok ratlar, f ati h
l er y a d a b ürok ratlarca değil , tüccarl ar eli yle Doğ u' ya doğ ru yayıl
dıl ar. Çi n' de ol duğ u gibi Hi ndi stan' ın b atı k ıyısında da Yah udil eri n,
Hı ri sti yanl arm ve Müslümanları n varlığı b unu k anı tlamak tadır. Tüc
carl ar, no rmal o larak k arşı lık lı seyreden merk antilist etki nlik lerle uğ
raştı lar ve Hi ndistan' da ( sözgelimi B ani alar ve Caynalar) o lduğ u k a
dar Çi n' de de ( söz gelimi Ch eng Ho ve Pek in' dek i Müslüman yo l
daşları) tü ccar to pluluk larının o luşumuna önderl ik ettiler. B u tüccar
to pluluk ları, gerçek çi ro man gibi edeb i fo rmların, ti yatro gibi gös
teri sanatl arı nın, di ndı şı resi m ve h eyk eli n geli şmesi ni teşvik ederek ,
t ümüyl e di ni sı nı rl arı k ırarak ve diğ er b azı sanatl arda ol duğ u gibi
tedricen ari stok rasi den devral dık ları yemek ve çi çek k ültürünü ge
liştirerek, b azı çarpı cı b enzerlik ler sergi leyen k endi alt k ü ltürleri ni
geliştirdil er. B u alanda ve diğ er etk inlik lerde, b ilgi ninDoğ u'yla B atı
arası nda yayı lmasında h ayati ro l o ynadılar.
N eedh am, k ı rsal eko no mi için geçerl i o lduğ u gib i, Ç in tek no lo
ji sinin de üretim art ışını k östek leyecek k adar b aşarılı o lduğ unu, çü n
kü i şgü cü nde sayısal artışa yol açtığ ını yazar; b u, bi r i şgü cü k ıtlığ ın
da görül ebilecek dah a il eri düzeydeki bi r maki nel eşme dürtüsünü azal t
mak tadı r. 3 . B ölü m' de gördüğü müz gib i, b u argüman k öle emeği y-
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENİYET 1 71
le ilgili geliştirilene benzer. Daha fazla adıma ihtiyaç vardı . Çin ta
rımını "modern dünya"ya taşımak için gereken şey "modern bilim
olmaksızın tasavvur edilemeyecek" teknolojik ilerlemelerdi.59 Oysa
tarımda ve kentlerde kapitalizm olmaksızın modern bilim mümkün
değildi. Böylece halkayı tamamlıyoruz . Gelgelelim, Çin tarımı hali
hazırda büyük bir nüfusu beslemekte son derece başarılı olmakla kal
mıyordu, aynı zamanda çok da çeşitliydi; güneydeki pirınç ekimi, ku
zeydeki Avrupa usulü ekstansif çiftçilikten çok farklı, entansif tek
nikler gerektiriyordu. O halde, eski yöntemlerin sürekliliğini temsil
eden yeni türler yetiştirilmesi bir yana, "teknolojik" ilerleme talebi
ne gerek var mıydı? Çin çiftçiliği, insan kaynaklı olmayan emeğin
asgari düzeyde kullanımıyla, Avrupai tarzda ekstansif tarım yapılan
karma arazilere göre ekolojik açıdan daha ileri kabul edilebilirdi .
Su gücü yalnız çiftçilikte değil, 13. ve 14. yüzyıllarda çok yaygın
bir şekilde tekstil sanayiinde de kullanıldı; bu kullanım " 1 8. yüzyıl
Avrupa'sında olup bitene meydan okuyabilecek düzeydeydi . " 60
"Kısa bir süre sonra herhalde İtalyan ipek sanayiinin de esin kayna
ğı olan eğirme, katlama ve bükme makineleri"nin kullanımı söz ko
nusuydu. Needham, fabrika üretiminin neden "hemen sonra gelme
diğini" sorar. Bu "başarısızlığı", gördüğümüz gibi "para ekonomi
sinin kösteklenmesi" ve bürokratik devletin de aralarında bulundu
ğu bir dizi genel etkene yorar. Bu pek de yeterli bir açıklama gibi gel
memektedir; para ekonomisi o kadar "geri" görünmüyordu, büro
kratik devlet de daha erken bir dönemde doğrudan bu alandaki ge
lişmeleri teşvik etmişti . Needham'ın, bu çelişkilerden bazılarının anah
tarını içeren "modern bilim" kavramına daha yakından bakmamız
gerekiyor.
"mo dern bilim "i n köşe ta şı o la ra k seçtiği a na ka ra kteri sti klerin iki
sini, ma tema tik ve deney i ele a la lım; h esa plama la rı n say ısa l tem eli
Asya lı sayı sistem inden gelirken ve Asya' da h erha ngi bi r tekni k ba
şarı nı n sa ğla nma sı için deney fi kri ço k da ha geni ş ça plı uy gula nı r
ken, sözde "mo dern bilim " e tamam en Ba tı lı bir gelişm e o la ra k ba k
ma k uy gun m udur?
E ko nomi k ve siya sa l ba ğlamı n ya nı sıra , Needham ay rıca bi lgi
sistem leri ni n içi ndeki etki lerden ve bu sistem lerin ka rşılıklı etkileşim
leri nden de söz eder. B ir a la nda ki tedric i deği şim le r fa rklı bi r düşün
c e a la nı nda , m evc ut uy gulama ve mo delleri n tüm ünün gözden ge
çi ri lm esi ne uy gun ko şulla ra yo l açar. Needham , do ğaya ka rşı hiçbi r
di ğer di ninkine benzem ey en bi r tutum u teşvi k ettiği beli r ti len Hıri s
tiya nlığı, hı zla geni şley en ve bilgi nin geniş yayı lım ına ya rdım eden
eğitimi ve ma tbaa nın çıkı şını ve y ine bilgi ve düşünc ey i ço k da ha yay
gı n ha le getiren ima la t kı la vuzla rı nı n o rtaya çı kı şını ta rtı şı r.
Çi n bilimiyl e ka rşı la ştırdı ğı nda a şika r bir çelişki o la ra k gördüğü
Ba tı bilimi ndeki ni tel sıçrama nı n açı kla nma sında kulla ndığı etken
lerden bi ri di ndir. Ba tı' nın " bi li mc i" bi r ba kış açısı benim sem ekte
ki ka pa sitesini n, İ bra ni tekta nrıcı lığının o nun soy unda n gelen Hıri s
tiya nlı k ve İslam' la birli kte gösterdiği ve "ideo loj i yay gara sında " şe
killenen "do ğa nı n kutsa llıkta n a rındırılma sı" y önündeki "sa ldırga n
ho şgörüsüzlük" le i li şkili o lduğunu i leri sür en Needham , bu ko nu
da Ro sza k ve di ğer ya za r la rla ay nı çizgide y er a lır. Do ğaya y önelik
bu tutumlar, Needham'a göre, di ğerleri ta ra fı nda n Hıristiya nlığın "put
perestlik" le m üca delesi nin bir so nuc u o la ra k görülm üş6t ve "m eka
nik bi r ma terya li zm " o la n da ha önc eki Grek a tomc uluğunca peki ş
ti rilm işti. İddiaya göre, do ğa nın bu şekil de şey leştirilm esi, Avrupa
lı o lm aya n kültür leri n da ha bütü nc ül, pra ti k tutumu y erine "mo dern
bilim " in nesne- tem elli ya kla şım ını ba şla tm ıştır. Fa ka t bi r kez da ha
Ba tı biric ik değildir. Hindista n ya lnı z "a to mik speküla syo nu geli ş
tirm ekle" ka lma dı, ay nı za ma nda ma ddec i, a tei st bir düşünc e gele
neğini de (Lokayata) o luşturdu.62 Ko nfüçy üs de do ğa üstüy le ilgili
ha tırı sayı lı r bi r kuşkuc uluk sergilem işti.
Ba şla ngıçta tüm ya zılı dinler, pa ga nizm ka rşısında ki Hıristiya nlık
gibi y erel "a nimi st" di nlerle yüzleşti; bu a sla bütünüy le tamam la na -
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 73
Needham Problemi
Needham yine de, "Needham problemi" olarak adlandırılan, bi
limsel bilgi kıvılcımının neden Avrupa'yı tutuşturduğu sorusunu ya
nıtlamaya çalışmakta ısrarlıydı. Bazı İslami çevrelerdeki uygulama
yı izleyerek, Avrupa'da Roger Bacon gibi hocaların sistemli olarak
doğal dünyanın niteliklerini (önceki kesimde değindiğimiz arka pla
na karşı) araştırmaya başladığı ileri sürülmüşse de, Elvin'in işaret et
tiği gibi, benzer bir hareket Çin simyacıları arasında da vardı. Gör
düğümüz gibi, matbaanın gelişiyle imalat kılavuzlarının basılması
nın yine bu tür araştırmaları teşvik ettiği de söylenmiştir, ama mat
baa da Çin'de çok daha önceden yerleşmişti.
Avrupa'nın durumunda hangi farkları görebiliriz? Kıta, Need
ham'ın Science and Civilisation in China'ya66 son katkısındaki dik
kate değer özet diyagramda gördüğümüz gibi (bkz. Tablo 5.1) bil
gi birikiminde çok gerilere düşmüştü. Ortaçağ başlarında Avrupa daha
doğudaki komşularından büyük ölçüde kopunca, kendi içine ve ba
şat olarak din kültürüne döndü. Ticaretin ve dünyanın geri kalanıy
la, özellikle İslami Avrupa ve İslami Yakındoğu'yla temasların art
masıyla ticaret, bilgi ve icat konularındaki geriliğe ilişkin bir farkın
dalık kendini hissettirmiş olabilir. Ticaret toparlandı, bilgi dışarıdan
akmaya başladı, Hindistan ve Çin de dahil Doğu'dan, genellikle Asya
boyunca uzanan geniş Müslüman toplumlar şeridinden geçen tica
ri ilişkiler yoluyla enformasyon ve icatlar Avrupa'ya geldi. Bilginin
geri gelmesi, hangi alanda olduğuyla da bağlantılı bir şekilde, ola
ğandışı bir hızda gerçekleşti. Bu süratin kesinlikle "geri kalmışlık avan
tajı"yla bir ilgisi vardı. Görece kısa bir zaman dilimi içinde, Doğu'ya
göre aşağı olan konum aşıldı.
Rönesans'tan sonra Avrupa'ya bilginin aniden geri gelişinden so
rumlu olduğu düşünülen özelliklerden bir başkası, üniversitelerde ve
okullarda eğitimin yaygınlaşmasıydı;67 bunda, kısmen matbaanın ge
lişinin hem metinlerin hem de şekillerin hızla ve çok miktarda yayıl
masını sağlamasının da etkisi vardır.
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BiLiM VE MEDENiYET 1 75
açan özgül olar ak ney di, diy e s orar. Ç in'in 1 6 00'e gelindiğ inde ge
liştirmemiş- olduğu bilims el düşünc eler den bir i olar ak gör düğ ü ola
s ılık kavramı için de ay nı y aklaşımın ger ektiğ ini s avu nu r. Olas ılık
konusu nda genel ilkelere ilişkin hiçbir ifade bu lu nmaz ken, b az ıl arı
tavla gibi Batı'dan, baz ılar ı da domino gibi Doğu 'dan çıkıp y ay ılm ış
mas a oyunl ar ının ku llanı mında s omu tlaşan çok önemli bir pratik ola
s ılıklar bilgis i mevcuttu . Bu pratik bilgi, ku marbaz ların mes lek s ır
r ı olduğu için, genel bir kur am altında çerçevelenmemiş olabilir. İn
s an, geçimini s ağladığ ı sı rları ortalığa y ay maz . F akat ku marbazlar,
"temel bir olas ılıklar hes abını" verebilecek u nsu rlara s ahiptiler. R a
kamlar hiçbir z aman y ay ımlanmadığından "genellikle kamus al eri
şilebilirlikle ilişkilendir ilen kodifikasy on, genelleme ve iler leme hiç
bir z aman or tay a çıkmadı. "?O Bu du ru m, ilmi ifadenin, gelişmes i ni
hai olarak iletişimdeki gelişmelere bağlı olan b ilim- ilkelerini nası l s a
rih ve dolay ıs ıy la daha "kur ams al" hale getiriy or gibi gözüktüğünün
kusursu z bir örneğ ini ver ir.
Bir kez daha analiz çer çeves i (grid) kavramı , her geleneği tek ku
tu plu olarak tanımlama eğilimi gös teren kategorik ayr ıml ar dan daha
uy gu n gör ünüy or. O zaman belirli bir zamanda belirli bir gelenek
içinde y oğu nlaşmış çeşitli özelliklerle karşılaşırız; y ıllar içinde deği
şen bu özelliklerin "bilim" le bağlantı lı olanları daha "çı kar odaks ız",
"teknoloj i"y le bağlantılı olanlar ı daha doğ ru dan fay day a y öneliktir,
ama hiçbir i bir birinden tümüy le ayr ı değ ildir. Bu nların hiçbiri, tek
taraflı olarak, b ir kıtadan çok diğeriy le ilişkilendirilemez .
Ç oğu llu k ve tu tars ızlığ a iz in vermey en ikili kategor iler içinde baş
ka s oru nlar da vardır. Es erinin s pekülatif bir bölümünde, N eedham
"moder n bilim" in su nduğu ahlaki ikilemler den bazılarına Ç in' de bir
çöz üm olanağ ı görür, çünkü Ç in 2000 y ıldı r "doğ aüs tü y aptır ımlar
la as la des teklenmemiş güçlü bir ahlak s is temine" s ahipti.7ı Bu rada
K onfü çy üs çül üğ e gönder me y apmaktadır. Fakat Ç in'in inanç s is tem
leri ay nı zamanda Bu dizm'i, ata tapınc ını ve y er el ilahları da kaps ı
y ordu .72 E ks ik olan (ve gör düğümüz gi bi, bilgi için önemli olan), Hı
ris tiy anlık, İs lam vey a Yahu dilikte olduğu gibi tek bir kaps ay ıcı dini
ideoloj iy di. Bu çoğu llu k elbette "doğ adaki" daha geniş araştırma
lar ın y olu nu açmıştı. Am a as lında bir s ürü "doğ aüs tü amil" ve "do-
RÖNESANS AVRUPA'SINDA BIUM VE MEDENiYET 1 79
ğ aüst ü y aptırım " var dı. Nee dham ar adan K onf üçy üsçülüğ ü se çip alır,
am a b u, b ir t oplum un inanç s istem ler inin b üt ünlüğ ü içinde b ir un
sur u (e n ilm i olanı nı) vur gulam ak ve b unu, b ir dizi t ar ihçi ve sosy o
logun far klı y önler de n y aptığı gib i, açı klam ay a çalı şı lan kült ür ün di
ğer y önler iy le b ağ lantı landırm ak eğ ilim inin b ir ör neğ idir. Fakat za
m an içinde herhangi bir nokt adaki inanç sistemlerinde ki çe şit lilik ve
çe lişkiler i gözde n kaçırm ak be lir gin b ir hat adır ve doy ur ucu b ir ta
r ihy azımı nı önle r.
Önce de n de ğindiğ im kate gor ik ayrım kullanımıy la b ağlantı lı b ir
s or un da, b u t ür ayrım ları kanıtl anab ileceğinde n dah a kalıcı olar ak
kab ul etme e ğilim idir (b ir e ği lim olm akt an öte b ir şey değ ildir b u). Bir
b iy olog olar ak Nee dh am , norm al olar ak anlaşı ldı ğı şe kliy le
"ır kçı lı k"tan kaçı nı r, am a y azdığı t ar ih sı k sı k kült üre l e ğilim lere i liş
kin kalıts al y at kı nlı klar a gö nderme le r de b ulunur. N ite kim, ör neğ in,
Yah udilerin "e n s oy lu ah laki içgüdüsü"nden söz e der.73 Başka b ir yer
de , Çinlilerin "deh ası " na de ğini r. 74 Bu kullanım lar mecazi olab ilir, am a
kült üre l de vam lı lı k konusunda nere deyse b iy oloj ik b ir inancı ser gi
liyor gib i gör ünür ler; oys a kültürel de vam lı lı k, çok dik kat li ve b ir çok
değ işiklikle kull anılm ası gere ke n b ir kavr am dır. Bur ada be nim y or u
m um , El vin'in de dikkat çe kt iğ i gib i, Nee dham 'ı n t am ame n t ar ih dı şı
bi r gör üşle, Çin kült ür ü ve t opl um unu zam an içinde de ğişme z kab ul
ett iği yö nünde dir. Ay nı y aklaşımı uzam a da t aşıy ar ak, im par at or lu
ğu b ir ulus- de vlet kadar t ür de şm işçe sine e le alm akt adı r. Daim a de
vam lı lığ a vur gu y apar. Tarihse l s üre çte ort ay a çı kan dalgalanm aları ,
değ işim ler i ve dah a önce ki m ode llere ger i dönüşler i anlam ak konu
s unda b ur ada da b ir analiz çer çe ves i daha iy i b ir kı lavuz olab ilir.75
Nee dham'ı n sosy al t ar ih inin sor unları , öze llikle Çin'in ge lece ği
ne ilişkin ke hanetler inde açı kça gör üleb ilir. Batı 'yı t aklit etme k ye
r ine , "s osy alist b ir t oplum anlayı şı " nı n ge lişme si "Çin' in ge çm işiy
le , t üm kapit alist b içim ler de n çok dah a t ut ar lı olab ilir. "76 Nee dh am
Çin'de ki me vc ut düze nleme ler i nası l y or um lar dı b ilm iy or uz, am a b ir
çokları artı k b unları "s osy alist " olar ak görm üy or.77 Her dur um da,
HongKong, Singapur ve Tay van ör ne kler i, onun düşündüğü t ür de n
b ir t ut ar sı zlığı ör ne klem iy or gib i gör ünme kte dir. Nee dham 'ı n kate
gor iler i gere k günüm üz gere kse ge çm iş için f azlasıy la dı şlayı cı dır.
180 TARiH HIRSIZLIGI
U yg arlık, çeşi tli şekillerde ku llanılan bir s özcükt ür. G eni ş bi r bi
çim de barbarlığ ın karşıtı olarak kullanılır; h er i ki terim de özg ül bi
çimlerini G rek dünyas ında ve G reklerin ku zeydeki , g üneydeki ve do
ğu daki kom şu larını nas ılg ördükleri nde bu lmu ştur. İki nci terim , h or
g örülen ötekiye karşı ku llanılan s on derece et nik-m erkezci bir kav
ram olarak h ayata atılm ış, am a aynı zam anda dah a s ağlam bir m an
tığ a da dayanm ışt ır; çünkü kentleri n s aki nleri (civis, yu rttaş) "bar
bar" terim ini, surların dışında kalan ve dah a kı rs al alışkanlıkları olan
lar i çi n ku llanıyorlardı. Sonu nda bu s özcük çifti Batılı ant ropolog
lar ve arkeolog lar t arafından, h er türlü ahlaki değ erlendi rm e u nsu
ru ndan yoksu n biçim de ku llanılm aya başlandı: U yg arlık "kent lerin
kültürü" ne, yani s aban tarımı, zanaat üretimi ve M.Ö. 3000 civa
rında bronz çağ ında doğ an yazı ku llan ım ına dayanan karm aşık top
lwnl ara,J barbarlık is e dah a basi t, çapa tarım ı yapa n toplum lara g ön
derm e yapar oldu .
G elg elelim g ünlük dilde kelim enin etnik- m erkezci, değ er yargıs ı
yüklenmi ş ku llanım ı s ürdü. Söm ürg ecili k çerçevesi nde, tem as a g eç
tikleri öt eki kültürlerin üye ve "adet leri " ne g önderm e yapm ak i çin
kullanılan "barbar" s özcüğüAvru palıların dili nden hi ç düşm ezdi. Bu
g ün bu s özcüğ ün, başka ülkelerden gelen g öçm enl er veya norm al ku
rallarla oynam ayan akt if di renişçi ler için aynı s ıklıkt a ve daim a kö
tüleyi ci m anada kullanı ldığ ı g örülüyor. Karşıt ı, yani "u yg ar" s özcü
ğ üys e, Elias' ın büyük beğ eni t oplayan kit abında t em eldeAvru palı
bi r bağ lam a g eri dönm üşt ür.
Bu bölüm deki am acım, H ei an dönem i Japonya's ı, Çin ve diğ er
Doğu kült ürlerinde m evcut olan m alzem eleri ku llanarak, E li as 'ın
u yg arlığ ı tam am enAvru palı bi r bağlam a h aps etm esi ni s orgu lam ak
tır. Ben bu nu Avru pa t arafından yapı lan bir "u yg arlık h ırs ızlığı" ola
rak g örüyorum . İkinci olarak, E li as 'ın The Civilizing Process 't eki4
projes ini , yaşam ının s onlarına doğ ru ders verdiğ i G ana'da ki dene
yimleriyle yan yana g etirm ek ve böylece antropologların "öteki kül
türler" (özelli kle "u yg ar olm a yan" , "barbar" ) olarak s öz ettiği kül
t ürlere karşı dah a g enel tutumu nu , bu tu tumu n kendi kendini ku t
layan doğ as ıyla birlikte açıklığ a kavu ştu rm ak ist iyorum.s Ü çüncü
olarak, E li as 'ın eli ndeki veri lerle yorum ladığı s onu çlar aras ındaki
"UYGAALIK" HIASIZLlt'.il: ELIAS VE MUTLAKIYETÇI AVRUPA 1 63
üz er ine, Ni l halklar ını kapsayan daha geni ş bir ar aştırm a çer çevesi
ne veya ort açağ Bosna'sına, h atta R önesansAvr upa'sı nda davr anı ş
bi çim ler ine yoğ unlaşm ak da m üm kündür. Ayr ı ca ne yoğ un ar aştır
m a ne de si st em li kar şı laştırm ayı kucaklayan, am a i nsanlığ ı n öykü
sü üz eri ne daha genel bir spekülasyonu kapsayan b ir ar aştırm a tar
z ı da m üm kündür. Bizz at b en, ayr ı bir i sim altında sır alanan, söz ge
lim i Hab erm as'ın uyguladığ ı " felsefi antr opoloji" yi de b ur ada bir
olasılık olar ak görm eyi t er cih ederim . Fakat eğ er b elir li t oplum ti p
ler i ( tanım lanm ış olsa da) ar ası ndaki far klar hakkı nda b ir şey söy
lenm ek, hatta b u tür genel far klar ın var lığ ı im a edilm ek i steniyor
sa, sist em li kar şı laştırm alar dışında ger çek bir alt er natif yoktur. Ya
kı n geçm işt e çıkan bir kit apt a P om er anz, klasi k toplum sal kur am ı n
b üyük b ölüm ününAvr upa-m er kezci olduğ unu kabul eder, fa kat şunu
iler i sür er:
Bu yüz leşm eyi yapm anı n yoluysa, kar şı laşt ır ı lan t ar aflar dan bi
r ini kur al olar ak görm ek yer ine, her iki tar afı da sapm alar olar ak
kab ul etm ektir. ı ı Bu am aç, tüm sosyal bi lim ler için önem li b ir he
def olar ak kalm alı dır ve Web er'l e E lias'ın eser ler i de biz e b unu öne-
r ır.
Yaklaşım ı nın b az ı yönler indeki sor unlar a kar şın, E lias'ı n sosyo
lojik analizi n geli şim i üzeri nde, am a sadeceAvr upa b ağ lam ında, b az ı
et kileri olm uşt ur. Bir ör nek, Mennell'in Fr ansa ve İ ngilt er e' de yiye
ceği n gelişim i üz er ine yaptığ ı ilgi nç çalı şm adır; b u çalı şm anı n i çer i
ği tar ihsel olm akla b ir likte, sosyoloj ik b ir çer çevede ver ilm iştir. Bu
çer çevenin b ir yönü, N orb er t E li as'ı n yaklaşım ı na i çkin b ulunan, fa
kat aslı nda oldukça m üphem olan "fi gür asyonel sosyoloj i" dir.
186 TARiH HIASIZLIÖI
Uygarlaşma Süreci
Eli as kit abı nın önsöz üne şu söz lerle başlar: "Bu çalı şmanı n mer
kezi nde, Bat ılı uygar i ns ana öz gü o larak kabul edi len davranış biçi m
leri yer alm akt adır. " Tezi , "ort açağ- feo dal" dönemi nde, Avrupa' nı n
uygar o lmadığ ıdı r. Batı'nın "uygarlaşması" dah a so nra gelmi şti r. Or
t açağ dan so nra davranış ve "duygus al yaşam" nas ıl deği şmi şti? "U y
garlığ ın ruhs al süreci ni " nasıl anlayabi li riz ? Eli as, öz gül o larak "utanç
ve nez aket duygularında" bir deği şi m o lduğ unu; to plumun t alep et
tiği ve yas akladığ ı ölçütün deği ştiği ni i leri s ürer. To plums al o larak
damıtılmı ş ho şnut suz luk eşiği yer deği şti rmi ş ve böyleli kle to plum
s al yapt ırımların içs elleştiri lmesi yle kendi ni göst eren uygarlaşma s ü
reci ni n merkezi so runları� dan biri o larak "so syo jeni k" ko rkul ar so
runu doğ muşt ur. Baz ı h alkları n, biz lerden dah a ço cuks u, dah a az ye
ti şki n gi bi göründüğ ünü i ddi a eder; o nlar uygarlaşma süreci nde aynı
aşamaya ulaşmamışlardır. G erçi Eli as, "bizi m uygarlaşmı ş davranı ş
t arz ı mız ı n mümkün o labi lecek t üm i ns ani davranış tarz larının en i le
ri si " o lduğ unu i leri s ürmez , ama o na göre uygar kavramının t a ken
disi "Batı'nın öz bi li nci ni if ade eder. "19 Bu teri mle Batı to plumunun,
kendi üs tünlüğ ünü beti mlemeye çalışt ığ ı nı beli rti r.
"İnsanların bi rbirleri ne uyu m s ağ lamak ve saygı göstermek zo run
da o lması , bi reyi n h er z aman duygularını o rtaya ko yamayabi leceği
anlayışına" di kkat çeker; bu kavram h em Frans a' da, öz elli kle saray
edebiyat ında h em de İ ngilt ere' de o rt aya çı kar. 20 Bu fi ki rleri n feo dal
to plumda bulunmadığ ı ve o rtaçağ -so nr ası Avr upa'nın mut lak mo
narşi leri ni n s aray yaşamından doğ duğ u kabul edi li r; "ilgi li to plum
sal durumlar, monde [sos yete] içi ndeki yaşam, Avrupa'nın h er yeri n
de i lgi li ah lak kuralları na ve davranı ş t arz larına yo l açtı. " Başka bir
deyi şle, uygarlaşma süreci , Avrupa'nın "mo dernleşmesi " yle bağ lan
t ılı görülür.
Bu süreci n bi r kısmı, Rönesans' tan yakın z amanlara kadar devle
tin yüks eli şi , bedensel i şlevleri n gerek söz de gerekse edim de git gi de
gizlenm esi , h areketleri n, jest leri n ve duruşların dah a kasıtlı o larak res
mi leşmesi yle bi rli kt e nez aket kurallarının geli şm esi ydi. Kanıtlar,
( Eli as'ın biz i m şim di "adabımuaşeret kitapları" dedi kleri miz den dah a
·uvGARLIK' HIRSIZUCil: ELIAS VE MUTlAKIYETÇI AVRUPA 189
çok ciddiye a lınma sı ge re ktiğ ini dü şündüğü ) davra nış kıla vu zla r ında n
vey a Fr a nsızca "manuels de savoir-faire"den [e l hü ne ri kıla vu zla rı]
olduğu ka dar, diğe r y a zılı ve gör se l kay na kla rda n da a lınmıştır. He m
ta lima tla r he m de da vr a nışla r sınıf te me lliy di, toplu mu n dah a ü st u n
su rla rına y öne likti vey a ort a sınıf a ü st sınıfın ne le r y a pma kta oldu
ğu nu öğrenney i a maçlıy orla rdı. Bu tür kı la vuz lar, ye me k pişir me vey a
ka tma nla şmış da vr a nışın diğe r biçimle ri ü ze r ine y a zılmış birçok ki
ta p gibi, bizza t a r istokra side n çok a r is tokr a si gibi olma k isteye nle ri,
y a ni bu rju va ziy i he defle me ktey di. Ay nı za ma nda, özd likle bu gru p
la r vey a onla rın u nsu r la r ı toplu mda ki konu mla r ını değ iştirme sü re
ci içindey ke n, ge ne lde "ü stte ki" ni "a ltta ki" nde n ay ır ırla rdı.
Elias' ın y oru mu nu n s oru nla rı nda n biri, bu da vra nış ka lıpla rında
ki ça ta l ku lla nımı gibi ba zı öze llikle rin, Avru pa' da açıkça ye ni olma
s ına ka rşın, dikka t çe kici y önle rini n dah a önce ki kla sik m ode lle ri h a
tır la tmas ıdır. Bu gibi mode lle r in, pe k çok y önde n bir doğu m (s osy o
ge ne z) olma kta n çok, bir ye nide n doğu ş ola nAvru pa R önes a ns 'ı es
nas ında öne mli bir rol oy na dığ ı a şika rdır.21 Avru pa kü ltü rü nü n bir
çok ce phes inde olduğu g ibi, toplu mla r bir ye nide n uyg a rla şma sü
re cinde n geçiy or la rdı: Sa de ce bir ye nide n y a r a tma değ il, R oma 'nın
çökü şü nü n a r dında n y itirilmiş ola nın ge ri ge tirilme si söz konu suy
du. Üs t-a lt farkla rı e lbe tte ort açağda ort a da n kay bolma dı, ond a n ön
ce ki döne m bile "s a ray lı " ve şöva lyeye özgü onu ru n ge lişimini görm
ü ştü . Bu nu nla bir likte , Ba tı' da or taçağın h a tır ı s ay ılır bir döne mi bo
yu nca , klas ik dü ny a da me vcu t ola n bu r ju va kü ltü rü ne , ke ntle r in kü l
tü rü ne ("uy ga r lık" ) pe k a z vu r gu y a pıldı. Soy lu la r a ras ında b ile , ba zı
za rafe tle r y ok olu p gitmişti.
E lia s, or taçağın a r dında nAvru pa toplu ms a l y a şa mının bir izah ı
na girişir. Fe oda lizmde n sonra ki sosy o-politik değ işimle rle ilgile ndi
ğ i h a lde , Ma rx vey a We be r'in y a ptığ ı gibi "ka pita lizm" irı vey a s a
nayile şme nin büyük sosy oekonomik dönüşümü nü a ra şnrm asını n mer
ke zine ye r le ştirme z. İlkinin e se rini, y a za rın sa nay i prole tary as ıy la öz
de şle şme si ve insa nlığ ın ge lişme sine ina ncı yü zü nde n re dde de rke n;
ikincisinin ide a l tiple r düze nle meye y öne lik ta rih se l y önte mi, E lia s'ın
soyu tla ma , ay ır t e tme , ay ır ma da n çok sü re ce ola n ilgisine te r s dü
şe r. D ah a sonra ki "uy ga r lık" la bir te za t olu ştu ra r a k, E lia s'ı n ilgis i
190 TARiH HIRSIZLIGI
düler. Daha genel bir bağlamdaysa "öteki (daha basit) kültürler" hak
kında oldukça az şey biliyorlardı. Gelgelelim, Durkheim insani ge
lişimi gözden geçirirken çok daha geniş bir tuval üzerinde çalışmış
n. Elias sıklıkla işbölümünü tartışmış olmasına karşın, erken modern
dönemdeki olaylara dar bir bakış açısından yoğunlaşarak, etkili Fran
sız sosyologun geniş karşılaştırmalı çalışmasından söz etmeyi ihmal
eder. Bunu yapsaydı -güçlü psikolojik ilgileri de göz önüne alındı
ğında- Durkheim'ın organik ve mekanik dayanışma başlıkları altın
da hesaba kattığı işbölümünün içselleştirilmiş yönlerine daha çok dik
kat edebilirdi; organik dayanışma, basit, farklılaşmamış toplumlar
daki ilişkilerin doğasına, mekanik dayanışma ise karmaşık toplum
larda grupların ve bireylerin bağlantı kurma yollarına gönderme ya
pıyordu. Bu işbölümü biçimlerini, Evans-Pritchard gibi antropolog
larca çıkarılan bir kavram olan "manevi yoğunluk" başlığı altında
tartışıyordu. Elias'a göre de, toplumsal kökenlere olan ilgi, daima
psikogeneze olan ilgiyle koşuttu,23 zira haklı olarak içsel ve dışsal
olanı, toplumsal ve bireyseli tek bir madalyonun iki yüzü olarak gö
rüyordu.
Elias'm kültürel analiz bakış açısından ve uzun dönemli tarihsel
derinlikten yoksun olmasına karşın, onun sosyogeneze aralıksız vur
gusunu ciddiye almamız gerekiyor. Onun kurumların doğuşuna duy
duğu bu ilgi, okuryazarlık öncesi kültürlerle uğraşan 20. yüzyıl an
tropologları tarafından çok az değerli veya değersiz diye reddedilmiş
ti. Bununla birlikte, Elias için tarihsel araştırmanın ortaya çıkardı
ğı bir sorundu bu. Psikolojik yönlerin araştırılması , kanıtların doğa
sı nedeniyle kaçınılmaz olarak daha sorunludur, ama akla uygun bazı
tarihsel, karşılaştırmalı veya hatta kuramsal temeller bulunduğu dü
şünülürse, kurumların doğuşu mükemmelen geçerli bir araştırma ala
nı oluşturur.
Bu bizi merkezi örneğe, yani mutlakıyetçiliğin sosyogenezine gö
türür.24 Lineages of the Absolutist State adlı eserinde Anderson'ın
belirttiği gibi,25 Elias da mutlakıyetçiliğin doğuşunun, 4. Bölüm'de
tartıştığımız despotizm kavramına açıkça benzeyen bir şekilde, "top
yekun uygarlık sürecinde kilit bir konum" işgal ettiğini görür. Mut
lakıyetçiliğin oluşum süreci, "artan tahdit ve bağımsızlığın ortaya çı-
1 92 TARiH HIRSIZLIGI
kış" şekli yle i li şki li di r ve t üm çab alarını n me rke zi nde olduğu nu gör
düğ ümüz "toplumsal görgü" yle "yükle nmi ş" uygar insan hakkın
daki K ant 'çı tart ışmaya gönde rme yapar. Sosyoge ne ze , t oplu msal ge
li şme ye dai ma i çse lle şti ri lmi ş bi r " psi kogenez" , mut lakıyet çi liği n sü
pe r-egonun de ne ti minde ki t oplu msal t ahdit le ri e şli k e de r. Fre ud'c u
kavramlara b aşvur ması, Civilization and its Discontents'e b enzer bi r
t oplu msal i le rle me görüşü ne sahip olduğu nun göste rge si di r.26
Eli as ve Freu d'un da yararlandığ ı ort ak düşünce le r havuzu na, Fre
ud' un The Future of an Illusion'ında işaret e dilmi şt ir;27 kit ab ı İngi
li zce ye çe vi re n ve yaym a hazırlayan J ames Strat che y onu, "i çgüdü
nü n t ale ple ri yle uygarlığ ın t ahdit le ri arasındaki de va b ulmaz çeki ş
meyi " hare kete ge çi re n olgu di ye beti mle mişti r.ıs "Uygarlık, i kti dar
ve se rve t araçl arını n nasıl elde edileceğ ini anlayan b ir azınlık tara
fından, di re ne n bi r çoğ unluğ a dayat ılan bi r şeydir, "29 yani daha son
raki i deoloji ni n i leri sürdüğü gibi de mokrati k bi r si stem aracılığıy
la deği l, mut lakı yet paradi gmasında ge rçekle şi r. Fre ud'a göre " ki t
le le r te mb el ve akı lsızdır"Jo ve e n azından eği tim sayesinde , uygar
lıkt an ne fret et me yi b ırakıp i çgüdünün fe da e di lme si d ahi l diğe r fay
daları kab ul e di nceye, tahdit le ri i çselle şti ri nce ye kadar zor yolu yla
denet lenme le ri ge reki r.
Uygarlı k kavramı Eli as t arafından kullanılana çok be nzer ve ya
rarları arasında güzelli k, t emi zli k ve düze ni n t anınması ye r alır; b u
süreçte b anyolar öne mli di r ve sab un ku llanımı bi r " u ygarlı k
ölçütü" ne dönüşür.31 A slına b akılır sa, b u paragraf E li as'ın Avrupa'da
uygarlığ ın ge li şi mine i li şki n tezi ni n ayrınt ılı şe ki lde i şlenme si ne yö
neli k bi r program öne ri si sayılab ili r. Dahası, vu rgu maddi den zi hi n
se le kayar. Freu d'a göre, su çlu luk duygu su "uygarlığı n ge li şimi nde
en önemli sorundur"; "uygarlıkt aki ge li şmemi ze karşı lı k olarak öde
diği mi z b ede l, su çlu luk du ygu su nun ağırlaşması yolu yla mut luluğu n
kayb ıdır. "32 Ei nst ei n'a yazdığ ı ünlü me kt ub u Why War 'da33 şöyle
de r:
Gerçi antropologlar, "aşk" 12. yüzyılda Fransa'da mı, yoksa 18. yüz
yılda İngiltere'de mi "icat edildi" türünden sorularla ilgili belli bir
kuşkuculuğu gerektiren ve kanıtları tamamen yazılı kayıtlara daya
nan temalar hakkında genellikle göreli veya bazen de evrenselci (in
san soyunun birliği) bir çizgi izlerler.
Gördüğümüz gibi, Elias'ın öteki kültürleri incelemek konusunda
ki ciddi başarısızlığı yüzünden karşısına çeşitli sorunlar çıkmıştır. İlk
olarak, gelişme silsilesi Batı Avrupa'ya ve onun feodalden (16. ve 17.
yüzyılın) saraylı topluma, oradan da burjuva toplumuna uzanan çiz
gisine ayrıcalık tanır. İkinci olarak, daha basit toplumlardaki cinsi
yet, şiddet ve diğer kişiler arası davranış biçimlerine ilişkin toplum
sal tahditleri tamamen hafife alan bir bakışı vardır. "İlkeller"in yarı
çıplak dolaşmaları, onların içselleştirilmiş güçlü utanç veya mahcu
biyet duyguları olmadığı anlamına gelmez. Üçünd.i olarak, alterna
tif varsayım -Elias'ın zaman zaman yapnğını düşündüğüm gibi- mad
di kültürü psikolojik bir durumun göstergesi olarak abartılı biçim
de yorumlamaktır; maddi kültür, kalkınmayı ve psikolojik durum
larla birlikte ele alınınca iyice sorgulanmaya açık hale gelen
"ilerleme"yi kapsamaktadır.
Elias'ın analizinde problemli kalan husus, insanoğlunu daha ge
niş bir perspektife (toplum, kültür, figürasyon) bağlanıası veya bi
reyin (toplumdan farklı olarak) toplumsal ile olan ilişkisi değildir.
Bu sorunlar Durkheirn tarafından daha açıkça tarrışılmış ve The Struc
ture of Social Actio n' daS4 Parsons tarafından daha ileri düzeyde ana
liz edilmiştir; ancak Elias bu araştırmayı tam olarak dikkate alma
mıştır. Asıl kaygılandırıcı olan sorun, toplumsal yapıyla kişilik ya
pısı arasındaki bağlantı noktasının doğasında yatar. Onun sorun
salının odak noktasında, zihinsel aşamaların toplumsal aşamalar
la nasıl örtüştüğü konusu yer alır. Bu tür kimi ilişkilerin bulundu
ğunu kimse yadsıyamaz. Fakat bunları birbirine çok sıkı şekilde bağ
lı, çok yakın ilişkili olarak yorumlamak fazlasıyla kolaya kaçmak
tır. Elias Batı dünyasını bu türden bir dizi bağlantılı aşamadan geç
mekte olarak varsayar. "Düşünme güçleri ve öz bilinçleri yalnız dü
şünmeye değil kendilerinin farkında olmaya ve kendilerini düşünen
varlıklar olarak görme aşamasına da ulaşmış insanlardan oluşan"
"UYGAALIK" HIASIZLIGI: ELIAS VE MUTLAKIYETÇI AVRUPA 203
tüm grupların yazılarında b ulunan, "iç i nsan" i le " dış dünya" ara
sındaki bi r i li şki ni n do ğuşundan söz eder.55 Fakat b öylesi ne müp
h em bi r şeki lde fo rmüle edi len b u aşama nedi r? Böyle bi r aşama
nın varlığı, öncesi nde dah a i lkel bi r zi hni yet b ulunduğunu varsay
maktadır; b u zih ni yet kendi ni n farkında o lma o lasılığını dışlamak
ta ve varsayılan atılıma yo l açan, yazılı sözün b u tür den düşünümü
geli şti ren gücü gibi (b unun yanı sıra, "fi lo zo flar" , di ğer entelektü
eller ve okullar dahi l, b öylesi bi r yaklaşımı geli şti ren bi reyleri n, to p
lumsal grupların ve kurumların ro lü) özgül to plum'i al etkenlere yö
nelmeyi b aşaramamaktadır. Gerçekten "i nsanlar tarafından o luştu
rulan fi gürasyonların geli şi mi nde bi r aşamadan ve b u fi gür asyo n
ları oluşturan i nsanlardan" söz edebi li r mi yi z?56 Bu da keza so ru
nu çok dah a genel, sosyoloji dışı, tari h dışı bi r düzeye yerleşti rmek
gibi görünür. "İnsanlarda dah a fa zla öz deneti me" yo l açan uygar
laşma süreci ni n özgül geli şi mi ni n; "i nsanların düşünceleri nde art an
bi r kendi ne tarafsız b akma yeteneği" ni n sonucu olarak dünyaya yö
neli k jeo santri k görüşten uz aklaştırdığınıs7 söyleyen E li as'ın yaptı
ğı da b udur. Bi rçok bi li m tari hçi si b u ili şki yi tam aksi yönde kurar
ve dah a fazla "duygu deneti mi " , daha fazla kendi ne tarafsız b ak
mayı do ğuran özerk bi r uygarlaşma süreci kavramına gerek duymaz
lar. A slına b akılırsa, E li as'ın varsayımının kökleri ne i ni ldi ği nde, sa
dece b eti mleyi ci deği l, aynı zamana a nedensel de olan -"bi zzat i n
sanın içi nde meydana gelen [ . . . ] bi r uygarlık deği şi mi" ss_ b öyle so
yut bi r prima mobilia [i lksel güdü, dürtü - ç. n.] i nşasını kab ul et
mek -b u kab ul ego larımızı o kşasa bi le- güçtür.
Davranışlar açısından, Avrupa' daki merkezi leşmeyle b ağlantı lı
şeki lde doğrultusal deği şi mler o lduğu doğru kab ul edi lse bi le, "uy
garlıklar" ı ele alan bi ri , neden öteki to plumlarda, örneği n Çi n'de ne
o lduğunu göz ardı eder? Orada da görgü kurallarının geli şi mi , yi ye
cekle damak arasındaki aracıların (yemek çub ukları) kullanımı, kar
maşıklaşmış selamlaşma biçi mleri ve b edensel temi zli k törenleri , köy
lü do laysızlığının tersi ne saray davranışı -ö rneği n çay töreni gibi- söz
ko nusuydu; R önesans dönemi Avrupa'sında görülenlere b enzeyen b u
geli şmeleri n E li as' ın di kkati ni çekmesi ve sadece Avrupa'yla sınırlı
kalmak yeri ne, onu co ğrafi (kültürler arası) çözümlemelere yönelt-
204 TARiH HIRSIZUGI
iç organl arı n dışarı saçıl masını , kanı n fışkırmasını ": [ . . . ] "G ana'da
b üy ü sanatları nı gö reb il eceğ imi, h ay van kurb anl arı na kendi gö zl e
riml e b akab ileceğ imi b il iy ordum ve gerçekten de bi rçok şey e tanı k
ol dum - dah a gel işmiş topluml arda renkl erini y iti rmiş deney iml er
di b unlar. Doğ al olarak, b unun b enim uy garlaşma süreçleri kuramım
l a il gisi vardı, duy gul ar dah a güçl ü ve dah a dol ay sızdı . " Dah a do
ğ al (içgüdüsel ), dah a az uy gar (kı sıtlay ı cı).
Bu söy leşi kitab ında, kendisine soruları soran kişi, E lias'a " il kel
kül türl eri" nasıl öğ rendiğ ini sorar.
d end en ötürü an lam sı zd ır. Onun, "d üny a süreci ni n a nlam sız sonsuz
luğ unun son lu bi r parç a sı, insanların a nlam ve önem y üklediğ i bi r
pa rç a sı" diy e b eli rlediği kültür tanımıyla i li şkili bir a nlam sızlı ktır b u.3
Bu ta nım , İn gi li z a ntropolog E. B. Ty lor' un4 tüm i nsa n ey lemi ni ve
in anç la rı nı kuşa tan kla si k ta nımınd an ç ok f a rklıdır. Yin e d e, Ta lcot
Pa rson s' uns art ık b üy ük ölç üd e terk ed ilmi ş olan şem a sı ve onu i z
ley en Am eri ka lı bi lim ci ler açısınd an ön em ta şıy an b ir tan ımdır. Ben
kültürün , Ty lor' ın y a ptığ ı m addi ve m an evi , bi lin en tüm in sani et
kin likl eri ka psay an tan ımın a sıkı ca b ağ lı ka lm ayı y eğ liyor ve Web er'in
nesn elli k ta rtışm a sının d ay andığ ı b u fikrin fayd a sını sorguluy orum.
S öz kon usu ta rtışm a b u fi kre d ay anıy or, ç ün kü m erkezin e ( ha klı ola
ra k kon u seçimind e ön em li old uğ un u söylediği) g özlem cin in d eğ er
lerini koy an, am a a ktörlerin d eğ erlerin i ( sosy olog la rı n d eğ er y ön le
n im i ka vram ını ele a ld ıkla rı şeki ld e) ç ok d a ha a z d ikka te a lan b ir
soruşturm a a lanı b eli rlem ek pra ti kte im kan sızd ır. H er d urumd a , uy
gulam ad a pek a z a kad emi sy en an a li zlerin i b u şeki ld e kı sıtlam a k i s
ter; b un un la b irli kte Pa rson s'ın tüm a lanı n inanç ve d eğ erlere, "kül
türel b ilim" a lan ın a b ağ lı ka ldığı g örüşün ü izlem ey e ç a lı şan b a zı an
tropolog la r d a va rdı r. Değ erlerin b ilim sel ol a ra k ele alı nm a sı m üm
kün d eği lse d e, ka rşıla ştırm a lı a nal izind e, özellikle ka pita li zmi n kö
ken lerin i g özd en g eçi rm e am a cı na y ön elik ola ra k b ir nesnellik ölç ü
sün e ula şm ayı am aç l a r. Web er'in d eğ erlendi rm ekte y etersi z ka ld ığ ı
husus, n esnelliğ i sağlam ad a , ka rşılıklı iç iç e gi rm e d ereceleri y üzün
d en "olgu" v e "d eğ erleri" bi rbi rind en ay ırt etm ed e ve "d ikka t
od ağı "nd an d a ha iy i bi r y ön tem b eli rlem ekte y a şadığı güç lüklerdi r.
G üç lük, onun kendi eserleri nd e, özellikle ka pi ta li zmi nAvrupa lı kö
kenlerin e i lişki n ç a lı şm a la rınd a göze ç a rpm a ktadır.
Bra ud el dikk a tini ka pi ta li zm e ç evirdiğind e, onun geli şm esiyle b ağ
lan tı lı ola ra k Doğ u- Ba tı fa rkla rına i lişkin önem li say ıd a Ba tı lı öner
m ey i kab ul ed er; b u ön erm elerin a ra sınd a 10 . y üzy ıl K u� ey İ ta ly a n
kom ün ünd en gelen, Avrupa kenti nin b enzersi z d oğ a sıy la ilgi li olan
l a r d a vardı r. Fa ka t Bra ud el, "ka pita li zm ruhu" nun y a ra tı lm a sın
d a Web er' in Protesta nlığ a b irin cil bi r rol a tf etm esine son d erece ka r
şıd ır. Fern a nd ez- A rm esto d a Ad a nti k im para torlukları ta rtı şm a sın
d a "Web er' ci tez" in dini y önleri ni eleşti rir; b u im para torlukların d o-
21 6 TARiH HIRSIZLIGI
ğ i söy lenir. Bunun doğ ru olup olmadığ ı bir y ana (ki bu ifade su gö
tü rür gö rü nmektedir) , 6. yüzyılda bu değ işime böy lesine bir ö nem
("y aşam tarz lar ında" bir değ işim) atfetmek, Çin toplumunun değ iş
mez olduğ u ve "hareketsiz dur duğ u" görü şüy le de tutarsız dır;22 bu
sonuca, sadece bir öz elliği , kıy afe ti ele alarak varmaktadır; halbu
ki kıy afe tin insan davranışında genel bir etken olmadığ ı kesindir.23
Br audel, "Tür kler in ve diğ er Doğ ulu halkların deği şmez modala
rını" kö tüley en, "modalarının aptalca despotiz mlerin i korumay a eğ i
limli olduğ unu" y az an Say 'in24 1 829' daki görü şüaü iz ley er ek, değ i
şen modanın dinamik bir topluma işar et ettiğ ini iler i sür er.ıs Bu gö
rü ş, her gü n ay nı giy si leri giy en ve bunları nadir en deği ştiren kendi
köy lü lerimiz e ve belki de öz el dur uml ar da resmi giy si giy en tü m i n
sanlara da aynen uy arlanabilir. Ü steli k Avrupa' da deği şi mler baş gö s
terciiği z aman bi le, " modayla i lgi li hevesler" sadece az sayıda ki şi
y i etki ledi ve 1700' ler sonrasına dek "kadi r-i mutlak" olmadı. An
cak o tari ht en sonr a insanlar, "Hi ndist an, Çi n ve İ slam düny asında
betimlediğimiz anti k dur umların dur gun sular ı" ndan koptular.26 De
ği şim, az say ıda ayr ıcalıklıy a öz güy dü , ama Br audel yi ne de moda
yı ö nemsiz gör mez , daha ziyade "daha derin hadi seleri n bi r gö ster
gesi " olarak değ er lendi rir:27 G elecek, "geleneklerinden kopmay a" ha
zır toplumlar a ai tti. Ş ar k durağ andı, fa kat öyle bakılınca G arp da
ancak y akı n z amanlarda har eketlenmey e başlamıştı; bu da Braudel'i n
kült ürleri n bu bakımdan uz un süreli bir tari h için de fa rklılaştığı kav
ramıy la oldukça çeli şki li di r. Moday a başvuru ay nı z amanda "mad
di i lerleme" ni n de sonucu olduğ undan, Braudel bu konuda hemen
hiç tutar lı değ ildir.ıs Buna bi r ö rnek, Ly on'un ipek tüccar lar ının 1 8.
yüzy ılda, İtaly anlar ın kopy a edemey eceği kadar hız la, her yıl desen
değ iştir en "ipek tasarımcıları" i sti hdam eder ek "Fr ansız modasının
tir anlığ ını " istismar etme biçimler idir.29 Bu dö ne me ge lindiği nde, ipek
ü reti mi Si ci ly a ve E ndülü s'te neredey se y edi y üzy ıldır varlığ ını sür
dürüyordu; 1 6 . y üzyılda, dut ağ acıy la bi rlikte Toscana, Veneto ve
oradan aşağ ıy a R hô ne vadisine dek y ay ılmıştı. C enova ve Venedi k
de uz un zamandır Yakındoğ u'dan ham ipeği n y anı sır a ipli k vey a ham
baly alar biçiminde pamuk da ithal etmektey di. Yalnız bu malz eme
ler değ il, tekni kler de söz de "dur ağ an" Doğ u'dan gelmi şti . Moda ko-
"KAPiTALiZM" HIRSIZUGI: BRAUDEL VE KÜRESEL KARŞILAŞTIRMA 221
nusu açıkças ı yalnız deği şim le deği l, 9 . Bölüm' de b ağ lam ını daha g e
niş bi çim de ele alacağ ım ız lüksle de ilg iliydi.
Başka yönler den de Br audel deği şim konusunda kar ar sızdır. Tü
tün gib i Am er ikan ür ünleri ni n, tıpkı kahve, çay ve kakaoda olduğ u
gib i tüm dünyaya hızlı yayılışını i kna edici bi r bi çim de anlatır. Bu
nunla bi r li kte, statik Doğu s ür ekli b ir bi çim de dinami k Batı' yla kar
şılaştırılır; altta yatan anlam, kapi talizm i çi n g er eken yenili kler in Av
r upa dışında g elişem eyecek olduğ udur. Br audel, değ işen toplum lar
la dur ağ an toplum lar ar asında b ir tezat kur ar. 3C Bu i kilem kesinlik
le kab ul edi lem ez; deği şim r itim leri kesi nli kle f ar klılık g ös ter ir ve g it
gi de hız kazanır. Fakat deği şm eyen bir toplum fi kri (nes nel olar ak,
aktör ler ne düşünüyor olur lars a ols unlar), özelli kle di n ve mi tler açı
sından öne s ür düğüm gibi, söz konus u bi le olam az gibi geli yor b ana;31
b asi t toplum lar daki teknoloji bi le zam an i çi nde, sö zgelimi neoli ti k
ten m ezoli ti k çağa dek değişmi şti r. Bu, zam an zam an hi çbi r tıkan
m a olm adığı deği l, as la bir b ütün halinde " tıkanm ış sis tem ler" ol
m adığı anlam ına gelir .
Bazı toplum ların değ işim e diğ er leri nden daha hazır olduğ u anla
yışı, özgül dönem ler ve özgül b ağlam lar i çin doğr u olab ili r; fa kat tiim
A sya'yı b u kalıb a s okm ak apaçık bir hatadır. En azından 16. yüz
yıla dek Çi n m uhtem elen Avr upa' dan (b elir li b ir ölçüm ü zeri nde an
laşm aya var ılabi li r se) daha " di nam ik" ti. Br audel'i n " uygarlık" ve
" kültür" kavr am ı, değ işim hızındaki b u tür far klar ın "la lo ngue du
ree"yi [ uzun s ür e] tanım ladığını i ler i s ürm e eği limi ndedir; b ence on
ları, " uyg ar lık alanı" ndan çok " konj onktür alanı" na ait o lar ak, " olay
lar" ın " tarihs el" düzeyine yer leşti rm ek ger eki r. A ksi ni yapm ak, Av
r upa'nın 19. yüzyıldaki s u götürm ez far klar ını (ve b azı yönler den
avantajlar ını) zam an i çi nde ger iye yansıtm ak olur du. Bu takdir de,
neden toplum lar ın 20 . ve 21 . yüzyıllar da ar adaki m esafe yi kapatm a
lar ına da aynı yöntemi uygulam ayalım ? Japonya'nın er ken dönem
"fe odali zm" ini n " kapitalizm "i n daha kolay g eli şti ri lm esine olanak
ver diğine ilişki n arg üm an zaten i leri s ür ülm üştür. Aynı ar güm an ne
den Çin, Kor e, Malezya ve daha bi r çok ülkeye uyg ulanm as ın?
Br audel yi ne de, b aşka yerler de " dur ağ an, içe-b akan", yani yok
s ul uyg ar lıklar olduğu fikr iyle çıkag elir. Sadece Batı kesi nti si z deği-
222 TARiH HIRSIZLIGI
şim l e tem ayü z eder. "Batı' da" diye yazar Br au del, "h er şey aral ı k
sız deği şm ekteydi. "32 Bu nu ç oktandır sü r egel en bi r ö zel li k olar ak gö
rü r. Ör neği n, "Aydınlanm a dö nemi ne kendi ver diği adl a Avru pa'yı
'i l erl em e' ye doğru taşıyan ekonomi k ve kü l tü rel bi r h ar eketin" ta
nığı ol arak m obi l yalar, ü l keden ü l keye değişiyor du,33 Ve bi rkaç sa
tır sonrasında: "E n zengi n ve değ işim e en aç ı k u ygarl ık olan Avru
pa içi n doğruysa, a fortiori geri kal anın a da u ygul anabil ir." Avru pa'nın
son zam anl arda ( bazıl arının Sanayi D evr imi' nden sonra der ken, di
ğerleri nin Rö nesans sonrası di ye ısrar edeceği) deği şim e dah a h azır
ol duğu doğru olm akl a birli kte, ö nceki dö nem ler de Avru pa' nın de
ği şim e dah a eğ il im li ol du ğu na i l işki n el de h iç bi r kanıt yoktu r. Yi ne
de, Brau del 'in bu f ormü l asyonu, başka yerl erde getirdi ği nitel em e
l er ne ol ursa ol su n, su nduğu kanıtl ar ne denli ç el işki li ol ursa ol su n,
ezel i ve ebedi olm asa bi le en azından ç oktan beri devam et ti ği ne i nan
dığı di nam ik Avru pa' yla "statik" A sya karşıtl ığ ına dayanır. Batı de
ğ işim ve uyum sağl am a kavram ını kendine m al etm iştir.
Br au del' e gö re kapitali zm kent yaşamına ai ttir; bu radan kı r la
ra doğru yayılır. K ırsal ekonom ileri, dışarıdan h arekete geç ir ilm e
di ği sü rece du rgu n ekonom il er ol arak gö rü r. "Çi n ti pi saçm a zi ra
at, isti sna yeri ne ku r al"H olsaydı - pi ri nç ü retimi nde ku llanılan bu
ti p ziraat, sah andan ç ok el aletl eri yle yapılıyordu- Batı lı kentleri n
var l ığını sü r dü rü p sü rdü rem eyeceği ni sorgul ar. N e var ki, bu "saç
m alık" ku şku su z, bü yü k oranda sabanları ç ekm ek içi n gereken dah a
bü yü k evcil bü yü kbaş h ayvanl arı n yeti şti rilm esine dah a bü yü k al an
l ar ayrıl am am asının bi r sonu cu ol arak, Avrupa'nınkinde n dah a yü k
sek nüfu s yoğu nlu klarına ve dah a bü yü k kentleri n var lığ ına im ka n
ver en ç ok yoğu n, ç ok "geli şki n" bi r tarımın i şar etiydi. A slına ba
kıl ırsa, koşu ll ar ç ok farkl ı ol du ğu iç in Batıl ı kentl erin "bu koşu l l ar
al tında ay akta kalıp kal am ayacağ ını" m erak etm ek hu ysu zlu ktan
başka bi r şey deği l di r.35 Brau del, tarım ın ih racatla bağının ku ru l du
ğu, ü rü nl eri n naki t par a içi n yetişti ri l diği zam an, kapi tali zmi n kı r
sal kesim e u laştığını dü şü nü r. Bu bi r "i sti la" anlam ı na geli yordu.36
Fakat bu kavr am, kır sal ü r eti ci lerin h alih azır da ter asl am a, su lam a
ve bi rç ok yol dan yatırım yapar ak ya da Avru pa' da ol du ğu gi bi "ka
pital" m odelinin ta kendi si ol an sü rü leri ni geni şleter ek, kendi "ka-
"KAPiTALiZM" HIASIZLIÖI: BAAUDEL VE KÜRESEL KAAŞILAŞTIAMA 223
pital" ler ini oluşturduğ u gerçeğ ini gör me zde n ge lir. Fakat ona
gö re, kapi talis t k avr amı eme k veya üre ti m te kni kleri nde n çok, ken
dini ye ni de n üre te n paranın yatır ı mı yla i lgil idi r. Bur ada daAvrupa
be nze rs iz olar ak kab ul e dil ir. Hi ndis tan ve Çin'de ki te knik le rin di
nami k doğ as ını tes lim e tme kle b ir likte , b unlar ınAvr upa'ya dam ga
sı nı vur an "yüksek kali te" yi hiçbi r zaman ü re tme dikle ri yor umu
nu yapar. Çi n' de, ins an e meği be lki çok f azl aydı 37 - yaygı n f akat
hatalı bi r dü şü nce .38 Her dur umda, gü ne yi n piri nç tarı mı , kuzeyi n
tahıl ye tiştir iciliğ inde n daha e ntans if e kim ve dik; m te knikler ini ge
re ktiri yor du; dur um, b asi t bir b içimde makinele şme ni n "uc uz i şgü
cü nedeni yle e nge llenmesi "39 deği ldi. Alet ler k ullanı lmaya b aşlan
dı. E l ar ab alar ı i lk Çin'de yapı ldı; gem ve dizgin m uhteme le n Mo
ğ ol (ör neğ in Lynn W hite40 ) b uluşuydu. Su değ irm enler i kes inlikle
Avrupa'yla s ınırlı deği ldi; ye l deği rmen le ri Çi n ve ya İr an' dan gel mi ş
olabi li r. Her ne k adar Braudel, b aşta kok kullanı mı nda olm ak ü ze
r e, ü lke nin " 1 3 . yü zyılın ar dından dur ağ anlığ ından" s ö z ets e de,4t
Çin liler demir üretim i ve kömür kullanımın da da çok iler iydiler. Onun
yor umu, Çin'i n daha ö nceki " ge lişm işliğ ini açıklam ak zor " şe klin
dedir.42 F ak at b u durum, kuşkus uz dü nyaya 19. yü zyı lAvr upa- mer
kezc i açıs ından b akıldığ ında bö yle dir.
Braudel 'e göre Çin'i ge ri b ırakan s or unl ar dan biri , ü re tim ve mü
b ade le içi n ger ek en "k arm aşık bir par as al sis tem i" ol mayı şı ydı;43 s a
dec e "or taçağ Avrupa's ı , s onunda par as ı nı mü kem melleştir di" , zir a
b u toplumlar b irb ir leriyle ve Müs lüm an dün yayla müb adele etmek
zor undaydılar. Avr upa'da tas avvur edi le n kus urs uzlaşm a, k entleri n
ve k apitalizmi n ge lişmesi nde n olduğ u kadar, " yü zlerc e yı l sür en bir
dü nya e ge men liğ i" ge tire n " açı k de nizleri n fethi " nde n kaynaklan mı ş
tı,44 İs lam' ın me ydan okum as ıyla yü z yü ze ge le nAvrupa, kus urs uz
b ir par as al s is te m yar attı; Avr as ya' nı n ö te ki kıs ım lar ı "e tk in ve ek
s iks iz b ir par as al yaşama doğr u gi den yolun yar ıs ı ndaki ar a :ı şam a
lar ı tems i l e diyor du. "45 Be nzers i zl iğe yö ne li k b u iddia, b azı yö nler
de n şaşır tıc ıdır, zira e n azı ndanAvras ya'da "kıyı uygarlı kları b irb ir
le ri nde n he r zaman haber dardı. " Ak de niz ve Hi nt Okyanus u "tek
b ir de niz uzantıs ı nı " , i kisi aras ı nda daha ö nc eleri Süve yş' te N ekao
K analı ol ar ak b iline n, fakat daha s onraları doldurulan b ir b ağ lantı-
224 TARiH HIASIZLIGI
gibi bütü n dü nyada başlamı ş ve her yere yayılm ı ştı" demektedir. Arne
rik a' nı n hazineleri sayesin de, "Avrupa dü nyayı yalayıp yutmaya, haz
metmeye başlıyordu" böylece " dü nyanı n bütü n para birim leri aynı
ağda birbirine karı şt ı. " Bu avantaj yeni değildi; aslı na bakılır sa "13 .
yü zyıl dan sonra uzun bir baskı dönemi" faydacı bilgideki art ışın eş
liğinde " dü nyayı fet hetm eye yönelik bir açlı k", " altı na" veya baha
rat a " yönelik bir açlığın" sonucu olarak " maddi yaşamın dü zeyini
yü kseltt i. "so Fakat Avrupa'nın o alt ına iht iyacı vardı, zira ort a sınıf
ların git gide daha çok kullanmaya başladığı " lü ks mallar" karşı lığı n
da D oğu'ya verecek pek az mamul malı vardı. Ç in eğer, Braudel'in
ileri sü rdü ğü gibi gerçekt en geri kalrn ıştı ysa, neden değerl i maden
ler Bat ı' dan A sya' ya gidiyordu?5 t "Altın açlığı" kesinlikle sadeceAv
rupa'da değildi. D oğu ne istediğini ve onu barışçı l yollardan, yani t i
caret le nasıl elde edeceğini gayet iyi biliyordu.
Kentler ve Ekonomi
Braudel' in analizinin özü , 8 . Bölü m' de t art ı şı lan, insan yaşamı nı
aralıksız şarj eden elektrik transfo rmatörlerine be nzettiği kent lere odak
lanır. Bir kez daha, bronz çağından it ibaren dü nya çapında bir feno
men oluşt urdukları aşikar olan kentler bağlamı nda, Avrupa dü nya
nı n geri kalanı ndan ayn t utulur. Ge lgeleli m, " bir kentin daim a bir kent"
olduğunu ve " daima değişen bir işbölümü " yle nit elendiğini ileri sü
rer; bundan başka, kendilerin i yeniden ür et medeki başarısı zlıkları yü
zü nden kent ler sakinlerini dı şarı dan t oplamak zorunda olduğundan,
sü rekli değişen bir nü fus yapıları vardır. 52 Kent lerin, güvenli surlar
(ve 15. yü zyıldan it ibaren t opçuluğun Batı' ya getirdiği t ehlikeler53 )
ihtiyacından doğan özbilincinden, kentsel ilet işimden ve kentlerin bir
birleri arası ndaki hiyerarşilerden söz eder. Bu ortak özelliklerin ka
bulü ne karşı n, " özgü rlü kleri" ile Bat ılı kent ve bunl ara sahip olma
yan, st at ikAsyalı kent ler arası nda bir ayrım çizgisi çekerek Max We
ber'i izlemekt en geri kalmaz ( ya da Yakındoğu açısı ndan bu durum,
Goitein'e engel olmaz54 ) . Farklar olduğu aşikardır, fakat bu yazarlar
teleoloj ik sonuca, kapitalizmin gelişimi ne ilgi duydukların dan, bu far k
ları ideolojik bir dü zeye yerleşt irirler. Bu nedenle de Braudel'in ü ze-
226 TARiH HIASIZLIGI
yüzyıla gelindiğinde Batılı kentler böyle bir ulus devletin sıkıca bağ
lı parçaları haline gelmişti. Kentlerin "özgürlük" derecesinin farklı
toplumlarda farklı dönemlerde değişiklik gösterdiği açıktır ve daha
sonraki Batı'da bu özgürlüğün genelde başka yerlerden daha büyük
olması mümkündür. Avrupa toplumlarında, ticareti teşvik amacıy
la hükümet vergilendirmesinden kısmen "özgürleşen" villes franc
hes [serbest kentler] bulunduğu kesindir. Doğu'da da bazı kentler, özel
likle limanlar ötekilerden daha az denetim altındaydı. Braudel, dün
yanın öteki kesimlerindeki sanayi öncesi kentlerin genelde daha az
özgür ve daha statik olduğunu kesin bir biçimde kanıtlamaz . Aslı
na bakılırsa başka birçok kent, tıpkı Avrupalı kentler kadar, hatta
bazı örneklerde onlardan daha da "çalkantılı" görünür.
Bu bakımdan, kentlerin Doğu'da ve Batı'da paralel mecralar iz
lemiş olması gerektiği gayet anlaşılır bir durumdu�. Braudel, kent
selleşmenin "modern insanın işareti" olduğunu yazar.67 Eğer öyley
se, modernlik o gün bugündür gitgide daha modern olsa da, çok çok
eskiden, en azından bronz çağında başlayan bir süreçtir. Braudel'in
sıkça dile getirdiği üzere, hiçbir kent bir ada değildi; hele hele sık
lıkla görülen özelliklerinden biri uzak mesafeli ticaret olduğunda ka
çınılmaz biçimde, tek başına değil çok daha geniş bir ilişkiler ağı
nın parçası olarak ayakta duruyordu. Ve bu tür ticaret, yalnız "mad
di ürünleri" değil, düşüncelerin aktarımıyla belirlenen bir süreç olan
onları yaratma yollarını da mübadele eden farklı "uygarlıklar" dan
birçok ortağı içeriyordu. Bu türden mübadelelerin meydana gelmek
te olduğuna ilişkin yeterince açık varsayımın temelindt ilerleyerek,
yalnız "kendine özgü" uygarlıkları değil, Avrasya'nın her yerinde
kentlerin doğuşu gibi, burjuvazinin ve kabaca ona koşut sanatsal
gelişmenin yaratılmasıyla birlikte (gerçi koşut evrim de elbette müm
kündür), aralarındaki ortaklıkları hesaba katabiliriz. Bu, dinde ol
duğu kadar resim ve edebiyatta da geçerlidir. Hıristiyanlık Yakın
doğu'dan Avrupa'ya ve Asya'ya göç eder. Aynı şeyi İslam da yapar.
Budizm Hindistan'dan Çin'e ve Japonya'nın yanı sıra marjinal ola
rak Yakındoğu'ya gider. Bunların gerçekleşebileceği, özellikle kent
leşmeyle ilgili ortak bir zemin olmasa, bu büyük dini ideolojilerin
hareketleri mümkün olmazdı.6s
230 TARiH HIASIZUCil
Mali Kapitalizm
Ş imdi dah a ö zel o larak Braudel'in kapitalizmin g elişimi tartışma
sına dö nmek istiyo rum. Bu bö lümün başlarında, o nun pazar eko no
misin in temelini o luşturan "maddi yaşamı" ticaret dünyasından ve
keza "kapitalizmin gö zde alanı o lan" mali dünyadan nasıl ayırdığı
n ı gö rmüştük.76 Kapitali zmin bu h iyerarşik ve kro no lo j ik sı ralanı
şın ın üçün cü düzeyin de, Avrupa' nın başını çektiği, h atta on a ö zgü
o lan mali kapitalizm yer alır. Avrupa veAvrasya' nın g eri kalanıyla
ilg ili o lar ak Braudel'in kon umun daki çelişkilere bakmıştık. Kimi za
man bu ikisi den k k abul edilir; ama bazen de Braudel, Avrupa'nın
S an ayi Devrimi' nden ço k ö nce bir avant aja sahi p o lduğun u ileri sü
r er. Aslı aranacak o lursa, bu on un g enel dur uşu g ibi de gö rün ür. "Ti
caret to pluluğunun zir vesin deki h akim ko numu" işg al etmesi nede
n iyle, pazar etkinliğinin kendisinde n f arklı o lan birAvrupa kapita
lizminden sö z eder. Başka yerlerde ki kapitalizm, o nun gö zün e dah a
kısıtlı gi bi gör ün ür. Tam veya gerçek kapitalizm " değişmez bir biçim
de, ke ndisinden dah a büyük g enel bir bağlamla yan yana do ğdu ve
o nun o muzlarında ile riye ve yukarıya do ğru taşındı. "77 Genel bağ
lamın bir kısmı, "se rmaye nin h ızla yen iden üretimi ve art ışın da ra
kipsi z bir makine"7S o lan ve iktisatçı Do bb'un, bir ticari burjuvazi
nin yaratılmasında h ayati ö ne mde gö rdüğü79 uzak mesafeli ticaret
ti. Ba şka bir de yişle, kapitalizm daima yalnı z par a ve krediyle de ğil,
aynı zamanda fi nansla, ke ndini yeniden ürete n p arayla ilg iliydi. so
Braudel do ğmakta o lan mali kapitalizmi, tümüyle Avr upalı bir
fe no me n o larak gö rdüğü fuarla ilişkilendirir: " 1 6 . yüzyıldan itiba
ren ilerleme, para ve kredi nin bir fu ardan di ğe r ine üst düze y do la
şımın ın etkisi altın da, yukarıdan başarılmış o lmalıydı. " 8 1 Fuarlar ve
pazarlar mübadele yi finanse e tme ve he sapları h alletme yo llarını su
nuyo rdu ve kuşkusuz ço k dah a ön cele ri ve başka ye rlerde de vardı.
Fuarların yaln ız malların satışı de ğil, C h ampag ne'daki g ibi bunun
so nucu o lan mali işlemle r için de ço k ö nemli o lduğu açı ktı r. Ge lg e
lelim, bun larDo ğu'da da mevcuttu. Mısır [ Memlu k] sult anıyla Ve
nedik ve ya Flo ransa arasın daki an tlaşmalar, "Batı' daki fuarlara ha
kim o lan düzenlemelerden pek de f arkl ı o lmayan" , "f uarlar için bir
"KAPiTALiZM" HIRSIZLIGI: BRAUDEL VE KÜRESEL KARŞILAŞTIRMA 233
çeşi t yas a" yı bi le b elirlemişti.sı Yakındoğ u'da tic aret b aşka yerler
deki kadar c anlıydı. Müs lüman kentler "Batı'daki tüm kentlerden
[ . . . ] daha f azla p azara s ahipti. "83 İs kenderi ye ve Suri ye'de, t ıp kı Ve
nedik'te o lduğ u g ibi yab anc ı tücc arlara özel s emtler tahs is edilmi ş
t i. H alep ve İs tanb ul'da da, Doğ u'dan g elen t ücc arlar i çin o lduğ u ka
dar Avrup a uyruklular i çin de hanlar vardı. Fuarlar da dünyanın b aş
ka yerleri nde o lduğ u g ibi önemliydi. Hi ndis tan'da f uarlar çoğ u za
man hac larla bi rleşirdi; Yakındoğ u'da Mekke'ye yap ıl an yıllık hac,
İs lam dünyas ının en büyük p anayırına denk g eli yo rdu. E ndo nezya'da
ben zer p anayır larda Çi nli ler de vardı ve uzak mes afeli tic aretleri " ke
s inli kle Avrup alı b enzerleri nden aşağ ı kalmıyo rdu. "84 Bi zzat Çi n'de
"her yerde hazı r ve nazır, etkili ve b üro krat ik bir hükümet " t arafın
dan denetlenen f uarları n "di kkat le nezaret altında" tut ulduğ u s öy
leniyo rdu; bununla birlikte "p azarlar g örec e özg ürdü" . Bu f uarlar
çoğ u zaman Budis t veya Taoc u t ap ınaklardaki şenliklerle bağ lant ı
lıydı.ss Böylec e Braudel vardığ ı so nuçt a, diğ er ifadelerini n t ers ine, 16.
yüzyılda " dünyanın, kalabalık nüfusların t alep leriyle yüz yüze
o lan kalabalık b ölg eleri , eşitli k veya hemen hemen eşit li k anlamın
da, bi rbi rine ço k yakın gi bi g örünmekt edi r, " der.86
Bu eşitli k, tic aret alanındaki değ işimi n Bat ı'da o lduğ u kadar Do
ğ u'da da aralıks ız şeki lde meydana g eldiğ i g erçeği ne dek uzanır. Kent
s el v e tic ari yaşam dai ma g eli şmekt eydi. Yakıns ama so runu, s adec e
bir s ayı mes eles i deği l kültür el et ki nliği n öt eki alanlarıyla b ir li kt e eko
no mi ni n, i leti şi mi n p aralel top lums al evri mi mes eles iydi de. Bat ı'yla
aradaki uçurum anc ak zaman i çi nde, g örec e g eç b ir d önemde b eli r
di; ama yi ne de " mo dern dünya t ari hi ni n t emel so rununu" o luşt ur
muşt ur. Bu uçurum b ir elli yıl daha g erçekt en önemli o lac ak mı ve
eğ er o lmayac aks a, nas ıl "t emel so run" s ayılabil ir? Fakat Braudel'e
göre Avr up a'nı n g erçek yüks eli şi, 1 720 'den so nra Aydınlanma'yl a g er
çekl eşmi şti. Braudel, " Bat ı g eli şi mini n dikkat çekic i i ki özelliğ i, i lki n
daha yüks ek tic aret mekani zmas ının kurulmas ı, ardından 1 8. yüz
yılda yönteml eri n ve araçların çoğ almas ıdır, "87 der. Bununl a bi rli k
t e, Braudel'e g öre Çi n' de " imp arato rluk yöneti mi " en alt düzeyde
ki dükkan ve p azarların üzeri nde " eko no mi k bi r hi yerarşi yaratma
ya yöneli k her türlü gi ri şi mi önlemi şti. " G enel Avrup alı g örüş uya-
234 TARiH HIRSIZLIGI
açık bir ş ekil de kendini gö steri r. 96 "D espo ti k" terim inde de ol duğ u
gi bi, bu ay rım , 4 . Böl üm' de iş aret ettiğimi z so runl arı y aratacak ka
dar katego ri kti r; bazı topl uml arda köyl ül er ö zg ür ol arak gö rül ür, di
ğ erl eri nde gö rülm ez . Ve ö zg ürl üğ ün, i ster kentl erde i sterse g enel an
l am da kı rsal kesim de o lsun, Doğ ul u tüccarl arın tersi ne Batı lı tüccar
l arı n ko num unun bir ni teliğ i ol duğ una i nanıl ır. Fakat y akın g eçmiş
teAsy a kenti üzeri ne, sö z g el im i Ç in' de Rowe'un97 vey a Hi ndi stan' da
Gill ian'ın98 araş tırm al arı, tıp kı Ho P ing - ti 'nin 18 . y üzy ıl Çi n'i nde tuz
tüccarl arı arasında "ti cari kapi tali zm " üzeri ne eseri99 vey a Chi n- he
og n N g 'i n kıy ıdakiAmoy ağı araş tı rm ası, Chan'ı n m andarinl er ve
tüccarl ar üzerine çal ış m ası1 00 gibi, Braudel'i n Weber' ci iddial arıyl a
çel işm ektedir. Tüccarl arı n o nun kabul ettiğ inden daha geniş bi r m a
nevra al anı vardı ve o kury azarl arı n hep si kesinli kl e büro krat değ il
di . ı oı Kır ve kent, Br audel 'i n il eri sürdüğ ünden dah a ço k farkl ıl aş
m ış tı; bi rço k akademi sy en bi r g rup ol arak "soyl ul uk" tan sö z etse
de, köyl ü ay akl anm al arını y azanl ar da vardı r. 1 02 Braudel' de bu ül
kel erin topl um sal y ap ısı nı n hatal ı bir i zahı ol arak kabul ettiğ im hu
sus, o nl arın eko nom ik durum una il iş kin doğ ru değ erl endirm el erl e
y an y ana gi der.
Bununl a birli kte, Mi ng dö nemi nde ( "şöy le böyl e" ) bir burj uva
zi ni n m evcut olm ası gi bi, Doğ u HintAdal arı' nda da bi r "söm ürg e
kapi tali zmi " ol duğ unu kabul eder. Fakat devl eti n gücünün, J apo n
y a' daki gi bi bi r feo dal rejiml e d enetim al tına al ınm adığ ını ö ne sü
rer.1 0 3 Bu ül ked e, o rtaçağ Avrup a'sm daki gi bi, "ö zg ürl ükl erl e" çal
kal anan bi r tür "anarşi " gö rül ür. Japo ny a' da rejim, Çi n' de o lduğ u
nu söyl ediğ i gibi to tal iter değ il, daha ço k "feo dal " dir. "Bu y üzden
U apo ny a'da] her ş ey [ö rneği n, düzenl i bir bo rsadaki tuzakl ar] uzak
m esafel i ticar etin g el iş imiyl e bi rl ikte bir p azar eko nom isi nden do
ğ arak, bir tür erken kap itali zm üretecek ş ekil de suç o rtakl ığ ı" y ap
m ışl ardı. t o4 Ay nı ş ekil de Hi ndi stan ve Doğ u Hi ntAdal arı' nd�, "Av
rup a' nın tüm tip ik ö zell ikl eri ay nı zam anda m evcuttu: serm ay e, em
tia, sim sarl ar, top tancı tüccarl ar, bankacıl ı k, iş araçl arı, hatta zana
at p rol etary ası, hatta küçük f abri kal ara ço k benzer atöly el er, [ . . . ]
hatta ö zel sim sarl arca tüccarl ar i çi n yö netil en ev işl ikl eri [ . . . ] ve so n
ol arak, h atta uzak m esafeli ti caret . " ı os Fakat bu "y üksek tansiyo n-
"KAPiTALiZM" HIASIZLIGI: BAAUDEL VE KÜRESEL KAAŞILAŞTIAMA 237
likle hayır derdim . Her durumda, döngüsel bir görüşün gelişme odak
lı bir başka görüşle nasıl bağdaşabildiği açık değildir.
Onun gelişme hakkındaki genel argümanı, "tarihin şafağından
beri kapitalizm po ta nsiyel olarak görünür olmuştur" şeklinde
dir.127 "Potansiyel olarak" niteliğine burada verilmesi gereken ağır
lık nedir? Avrupa'da kentlerin yükselişini belki de potansiyelliğin ola
sılığa dönüşünün ilk göstergesi olarak kabul eder. Daha 13. yüzyıl
da bankacılık dahil, ticari ve sınai gelişmeler meydana geliyordu. Gör
düğümüz gibi, birçok araştırmacının tersine, Braudel kapitalizmi daha
önceki ve diğer ekonomilerde görmeye hazırdır. Gelgelelim, pek az
bölge "gerçek" kapitalizm için gereken sermayenin yeniden üretimi
ne müsaade ediyordu . Braudel, tam kapitalizmi rasyonel değil, ne
redeyse "irrasyonel bir spekülasyon davranış" olarak algılamaya yö
nelir.128 Zira Batı kapitalizmi farklıydı: Uzun vadede "yeni bir yaşam
sanatı, yeni düşünme tarzları" , 129 Protestan reformu döneminde de
ğil, ama daha Katolik Rönesans'ıyla birlikte yeni bir uygarlık yarat
tı. 13. yüzyıl Floransa'sı, tıpkı Venedik ve başka kentler gibi "kapi
talist bir kent"ti, BO fakat bunun nedeni üretimden ziyade ticaretti.
1 8 . yüzyıl Avrupa'sında fazla miktardaki para, sanayi ya da tarım
dan ziyade ticaretle temin ediliyordu, ama kuşkusuz kişinin ticaret
yapacağı bir şeye ihtiyacı vardı; kar buradaydı. 13 1
Braudel'in gözünde, her zaman açık bir rekabetçi etkinlik olma
yan (fakat kimi zaman tekelci olan) içe dönük (Avrupa) kapitalizm
düzeyine dahil olmak, çok miktarda parayla birlikte kapitalist bir
işleyiş kazandı.132 Tekellerin gelişmesi bile, Lenin'in öne sürdüğü gibi
kapitalizmin son "emperyalist" aşamasının özelliği olmayıp çok daha
önceki evrelerinde ortaya çıkmıştı . Fakat geçmişte tekel "ekonomik
yaşamın sadece dar bir platformunu işgal ediyordu ."133 Ne var ki,
kapitalizmin niteliklerinden biri, eylemi bir anda bir sektörden di
ğerine taşıyabilmesiydi.134 Burada Braudel açıkça, ekonomi ağacının
tepesi olarak gördüğü borsa ve hisse işlemleri dahil, finans kapita
lizmi düşünmektedir. Öte yandan, ticaretin büyük bölümü kargola
rı ve varış yerlerinde bir ölçüde esnekliği içeriyordu. Elbette sanayi
ve mübadelenin gösterdiği gibi, yeni ve daha karmaşık bir finans ge
rekiyordu. Fakat bu gelişmede malların üretim ve dağıtımı gittikçe
artan bir önem kazandı.
"KAPİTALİZM" HIRSIZLIÖI: BRAUDEL VE KÜRESEL KARŞILAŞTIRMA 243
Kapitalizmin Zamanlaması
Bu gerçek "kapi tali zm" ti piAvrupa'da ne zaman arz- ı endam ey
lemişti? Bazı tari hçi lerAvrupa' da kapi tali zmin b aşlangıcı olarak Batı
Ak deniz'i n Venedik ticareti yoluyla, yeni b in yıla gelindiğ inde
i vme kazanmış olanDoğ u'ya açı lması nı kab ul ederler. Bu ilerleme
yi engelleyen, 14 . yüzyılın Kara Veb a'sıyla tüm Avrupa'nın b üyük
bi r geri leme i çi ne gi rmesi gerçeği ydi. İ ngi ltere b u salgını n etki leri n
den ancak 15. yüzyı lı n sonlarına doğ ru kurtulmayı b aşardı. O dö
nemde, nüfustaki canlanmaya tepki ol arak, yeoman (küçük çi ftli k
sahi pleri) soylu koyun yeti ştiri ciler, kentler deki kumaş imalatçıları
ve tüccar serüvenci ler, toplumsal ve ekonomik bir devrim olarak b e
ti mlenen şeyi yarattılar. Ham yün i hracı, yünlü kumaşın ülkede i ma
li ne yol açtı; b u i malatı esas olarak ev tezgahlarında gerçekleşti ri p
ardı ndanAvrupa' ya naklettiler. VII . Henry' nin tahta çıktığ ı döneme
geli ndiği nde, L ondralı kumaş i hracatçılarının kurduğ u bi r c emiyet
olan Merchant Adventurers [Tüccar Serüvenci ler], L ondra-An tw erp
(eski den Bruges) pazarını kontrol edi yorlardı ve ekonomi k önem b a
kımından, ham yünle uğ raşan Staplers'ın [ ham yün i sti fçi leri] yeri
ni almı şlar dı . 149 6 'ya gelindiğ inde, yasal b ir tekele sahi p b er atlı b ir
örgüt haline gelmi şlerdi. Bu b üyümeni n bi r sonucu olar ak sürüler
ar ttı, çi tli topraklar çoğ aldı ve İ talyan b ankerler L ondra'ya akın etti.
Toprak sahi pleri ekonomi k yaşamda kendi leri ne fa rklı bi r rol edin
di ler. Deği şi m, tarımsal gıda ür eti mi nden çok, önce teksti l hammad
desi üreti mi, ardı ndan da bi zzat tekstil ti careti ndeki artışla hareke
te geçti . Flandr e, Hollanda ve ardından İ talya'yla yapı lan b u teks
til t icar eti, Avrupa'nı n kendi ni toparlamasında hayati öneme sahip
ti, zi raDoğ u'nun i hti yaç duyduğ u mallar üreti li yor ve aynı zaman
da özelli kle ipekli, ardından pamuklu olmak üzereDoğ u kumaşla
rını nAvrupa' ya ithalini de teşvik ediyor du. Kı ta daha sonralar ı i ma
latını, ithal ikamesi ne yönelik b ir çab ayla yerel koşullara uyar ladı
ve SanayiDevri mi adı veri len süreci b aşlattı .
Bi rçoklarıAvrupa'nın ekonomik i leri liğ ini daha sonraya atfeder.
Braudel' e göre, Avrupa ekonomi si gerçek kapi tali zmi n rahmi ydi, fa
kat zamanlama farklıdır, geli şme çok daha erken bi r dönemde b aş-
244 TARiH HIRSIZl.101
ni şleme gösterdi . Hı zlı kentsel büyü meni n y anı sır a, İ ngiltere'd en 150
y ı l önce Holland a'd a mesleki y apıd a bi r d önü şü m ger çekleşti; 1 44 bu,
(esas olar ak su ü zeri nd en y apılan) kusur suz bi r ulaşım alty apısı ve
(esas olar ak turbad an sağlanan, "i nor gani k") ucuz ener jiy le d estek
lendi. 1 7. yü zy ılı n sonund a, öne sü rdü kleri ne gör e mod er n bi r eko
nomi ni n mutlaka kendi ni sü rdü r mesi ger ekmedi ği nd en, bi r d ur gun
luk d önemi başlad ı. B ununla bi rli kt e Wri gley, İ ngi lter e'd e büyü me
ni n geometri k old uğunu ve or gani k temelli ekonomid en i nor gani k
t emelli ekonomiy e kay ı ld ı ğı nd a d r amati k bi r ay r ışm a y aşand ı ğı nı ka
bul ed er.
Bu ulusal i zahlar a gör e, i lki n Holland alı lar, ard ı nd an d a İ ngi li z
ler i leri "or gani k" ekonomi ler geli şti r mi ş, büyü me söz konusu old u
ğund a bu ekonomi ler kendi leri ni sürdür mekte zor lanmış, ard ınd an
i nor gani k ekonomiy e kay mı şlard ı. Ne var ki, bu tür ek onomil er, Luc
ca'd aki i pek ü reti mi ni n tari hi nd e gördü ğü mü z ü zer e, maki neleşme
y e y öneli k böy le bir hamle y apmak konusund a Avrupa'd a i lk olma
d ıkları gi bi, fabri ka örgü tlenmesi nd e d e onlard an önce Akd eni z t er
saneleri nd e gemi ve top i malatı örn ekleri vard ı; başka bir d eyi şle, İ tal
y a bu konud a ve di ğer alanlard a onlard an önce d avranmı ştı . Kald ı
ki, İ taly a d a, tıpkı Çi n ve Yakı nd oğu gi bi ener ji konusund a od un y ak
makla ay nı or gani k kı sıt lamalar a maruz kalmay an su gücü nü kul
lanmışt ı. Söz geli mi, ka ğı t y apı mı nd a su kullanımı d aha y ağı şlı Av
rupa'y a Yakınd oğu karşısı nd a bi r avantaj kazand ırd ı; böy lece Avr u
pa'd a ka ğıt ü reti mi d aha veri mli hale geldi ve Y akınd oğu'd an i thal
edi lmekten çok or ay a i hr aç edi lmey e başland ı. Ama Çi n, su gü cü
nü ve fosi l y akı tlar ı (yü ksek f ı r ı nlard a) kullanmay a İngi lt er e'd en ve
Avr upa'd an çok önce başlamı ştı; i nor gani k ekonomi ni n özelli kleri
zaten başka y er lerde d e bulunmakt ayd ı. B aşka bi r d eyi şle, t ıpkı ma
ki neleşme, hatta sanay ileşme gi bi kapitali zm d e zaten ad amakıllı kök
leşmi şti . Tar ı mı n "sanayi - öncesi " Holland a ve İngi lter e'd e y oğunlaş
masına geli nce, koşut olay lar İ taly a'd a ve P omeranz'ın t artı ştığı gi bit45
Avrupa d ışı nd aki belir li bölgelerd e d e baş göstermi şti; bu d a bi ze, ulu
sal siy asal bi r iml er e (Wri gley 'i n bizi Bri tany a vey a İngi ltere i çi n uy ar
d ığı gi bi) d ay alı toplam büyü meyi kullanmaktan sakını p, belirli böl
geler e ve -e klemekte y ar ar var- beli r li d önemler e gönd er me y apma-
248 TARiH HIRSIZLIGI
ÜÇ KU RUM VE DEGERLER
8
Kurum H ı rsızl ı kları :
Kentler ve Üniversiteler
kentle bağ lantıs ıdır. "2 Her i kisi de, özelli kle Batı'ya ai t ve modern
liği geliştiren uns urlar olarak görülür. Her i ki vars ayım da s on de
rece kuşku götürür ni teli ktedi r ve Avrupalı araştırmacıların farklı bi r
yorum içi n adeta yalvaran güçlü kanıtlar karşıs ında bi le, s on dere
ce Avrupa- merkezci bi r konumu s ürdürmeye yöneli k toplu çabala
rını örnekler.
Kentler
G eli n önce kentlere bakalı m. Ortaçağ tartışmas ı s ı ras ında, bir
çok tari hçi anali zleri ni kı rs al kes im ve f eodal i li şki lerde yoğ unlaş
tırmı ştı. Hi lton'un s öylediği gi bi , bu durum özelli kle Marksis t ya
zarlarda böyledi r. 3 Kentler büyük ölçüde arka plana i ti ldi ve f eodal
geli şmeler açıs ından, en azından erken aşamalarda önemsi z görül
dü. Avrupa tari hi nde kapi tali zme doğ ru i lk adımlarla eşzamanlı ola
rak, kentler yeni den s u yüzüne çı ktılar ve tarı ms al toplumdan s a
nayi toplumuna i lerlemeye ayna tuttular. A nders on gi bi diğ er bazı
yazarlar, kentleri , çevreleri ni kuşatan tarı ms al mayadan ayı rmayı
reddederek, erken ort açağ dönemi nde "kentleşmi ş bölgelere" di k
kat çekti ler.
Batı'da "bi rleşmi ş kents el topluluklar hiç kuşkus uz or taçağ eko
nomisi ni n tamamı nda önc ü bi r güc ü temsi l edi yordu. "4 R oma İ m
paratorluğ u'nun en batı uc undaki kentler i mparatorluğ un çöküşün
den çok ağır zarar gördüler. A nders on kents el çöküşün boyutunu as
gari ye i ndi ri r ve örneği n Kuzey İtalya'da bi rçok municipios 'un de
vam ettiği ne di kkat çeker. D ah a s onraları , yeni bi nyı lda çoğ u "baş
langı çta feodal beyler tar afından geli şti ri len veya hi maye edi len" baş
ka merkezleri n geli şti kleri görüldü.5 Ç ok geçmeden yeni bir "patri
ci " tabakas ı çıkartarak ve İtalya'daki Guelfo'larla Ghi belli no'lar ara
s ındaki ne benzer s oylu ve ruh ban güçler aras ındaki çatışmayı is tis
mar ederek " göreli bi r özerkli k" kazandılar. Bu " parçalı egemenli k" ,
aris tokrat ve ruh ban güçler aras ı nda bi r kı rılma anlamına geli yor
du; burj uvazi bundan yararlanacak, kendi ne kent yöneti minde ha
ki m h izi p h ali ne gelmesi ni s ağ layacak dah a geni ş bi r h areket alanı
bulacaktı. Bununla bi rli kte, Doğ u'da kentler ve aynı şeki lde kentli-
KURUM HIRSIZLIKLARI: KENTLER VE ÜNiVERSiTELER 255
dı . G üney'l e ve d ol ayı sıyl a "9. y üzyıl boy unca Tiren Denizi' nd e ne
red ey se hep va r ol a n" Müslüma nla rla tica ret y a pı la n tek lima n Am al
f i d eği ld i. 1 2 Ski nner, G a eta' nın kurucusu Dolcibi li' nin , servetini Müs
lüma nl a rl a ti ca retten ka za nmış bi r tücca r old uğunu i leri sürer; ha t
ta bir a n gel mi ş, "Pa pa' nın bir ha mlesine ka rşı koym a k i çin S a ler
no y a kı nl a rı nd a bir gru p Ara bı ortalığa salmı ştı. " 1 3
Ya kınd oğu genel likle Ba tı Avrupa'd a tica retin hızl a nma sına ka t
kıd a bul unma kl a sınırlı ka lmad ı. Onl a rın etkisi, kentlerin ö rgütl en
m esi ve ta sa rım ınd a old uğu kad a r, Rö nesa ns örn.: esi dö nemd eki m i
m a ri gel işm el erd e, gerek d oğrud a n gerekse Doğu ve Ba tı a ra sı nd a
ki t ica ri et kil eşim in sonucu ol a ra k ve bu et kil eşim in Avr upa 'y a ge
tird iği zenginl ikte ayı rt ed ilebili r d üzeyd ed ir. Ama lfi bö lgesini n top
ra kl a rı ha şind i; kentler d enize d oğru a ka n nehir vad il eri nd e i nşa ed il
m işti . F a ka t kay a lı k burunla rın sa vunulm a sı kol ayd ı; b u d a A ra p a kın
l a rı y oğunl a ştığınd a ö nem kaza ndı. Belki d e Am al fi ve kom şu G a e
ta ' nı n y erl il erinin N a pol i Dukal ığı' nı n ha kim iy etind en kopm al a rına
bu Ara p a kınl a rı ned en olm uştu. Bu ili şki hem m im a riy i hem d e sa
na tı ö zel biçimlerd e etkiled i:
İslam esinli mimari tercih ler arası nda, Avrupa dışında ü retilen ob
j elerin doğrudan kullanı lması da vardı. Kuzey Afr ika ve Y akındo
ğu' dan alı nan başlı ca obj elerden biri, sı rlı seramikler, "Gü ney İtal
ya'da ev içini sü slemekte yaygın olarak kullanı lan ilk emtialardan
biriydi. " 1 5 F akat bu tü r obj eler ç oğu zaman, ö zellikle A malfi tü ccar
larını n zevk ve deneyimlerinin kanıtı nı sundukları Ravello' da oldu
ğu gibi, kilise tasarımları na eklemlenmek ü zere parçalar h alinde tes
serae veya h atta bü tü n h alinde bacini olar ak kullanı lı yordu.
Ravello'daki mimari gü neye, "genelleştir il miş birAkdeniz kü ltü
rü ne" ö zgü ydü. F akat aynı zamanda kuzeyden de bazı unsurlar ta
şıyordu. Paris h avzasının F ransa' nı n gü neyini feth etmesi ve İtalya'da
N ormanları n Sicilya' yıAr aplardan alıp ö nce Hoh enzellern Haneda
nı' na, ardı ndan da Orta Fransa' daAnj ou Hanedanı' na yol verme
siyle kuzeyli etkiler kendilerini gü neyde de h issettirdi. Gotik sanat
sivr i kemerli yollar ı ve h anedan ar maları yla gelmeye başlamı ştı.16 Go
tik kemerler muh temelen kö keni itibar iy le A raptı; h er durwn da, ö zel
likle Venedik gibi kentlerde, kentsel mimaride Doğu' dan gelen güç
lü bir etki var dı.
Bununla birlikte, Doğulu kentlerin Batı 'daki çoklu etkisine ve iki
kentsel y apılanma ar asındaki benzerliklere karşı n, Batı 'daki birç ok
araştı rmacı A sy a kentler inin yapısal olarak dah a sonraki ( 11 . yü z
yıl sonr ası) Avr upa kentler inden f ar klı olduğunu kabul etmiş, ilki
nin değil, ikin cisini n kapitalizmi geliştir mesini mü mkü n kıldı ğını var-
KURUM HIRSIZLIKLARI: KENTLER VE ÜNiVERSiTELER 259
doğu'da bile bazı kentler göreli bir özerkliğe (özellikle kent devlet
leri) sahipti. Avrupa'da, Kuzey İtalya atipikti. Flandre ve Rhineland'de
ki başka kentler de "feodal suzerenlerden alınmış özerklik beratla
rı altındaydı." Ayrıca, Anderson'ın değerlendirmesi başka yerlerde
ki, örneğin İslam egemenliğindeki Gırnata (Granada) ve Kurtuba'da
ki (Kordoba) estetik ve entelektüel alanlarda kentsel (ve kırsal) ba
şarıların yanı sıra, oldukça farklı temellerle inşa edilmiş mimaride
ki ve öğrenimdeki başarıları da dikkate almaz .
Kentin doğuşu ve onunla birlikte modernliğin gelişmesinde ana
listler açısından onca önem taşıyan "parçalı egemenlik" kavramı, An
derson'ın feodalizmin şu nedenlerle kapitalizmin zorunlu habercisi
olduğu düşüncesine içkindir:
1 - "[Feodalizm] ayrı derebeylikler arasındaki uzamlarda özerk kent
lerin büyümesine" izin verdi.24 Ne var ki, gördüğümüz gibi Do
ğu'daki kentlere böyle bir izin gerekmedi; aslında bronz çağın
da yaşanan kent devrimini takiben Avrasya'nın her yanında bü
yüyen kentler siyasal ekonomiye içkindi. Bazıları diğerlerinden
daha özerkti . Onun "ayrı ve evrensel" olarak betimlediği kili
senin özerkliğindeki durum da aynıydı. Fakat tüm yazılı dinler,
örgütlenmeleri ve mülk sahipliklerinin sonucunda rejime karşı
kısmi bir bağımsızlığı koruyabildiler.
2- Zümreler sistemi ortaçağ meclislerine yol açtı. Ne var ki, idare
ve danışma meclislerinin Avrupa'ya özgü olduklarını söylemek
zordur: Danışma meclislerinin bir biçimi ve çoğu zaman temsi
li meclisler, dünyanın birçok kesimindeki yönetimlerin yaygın
bir özelliğiydi. Zümrelere bölünme durumu, Weber'ci termino
lojideki stande için de geçerliydi.
3- Bölünmüş egemenlik, kentlerin olduğu kadar kent halkının öz
gürlüğü için de bir önkoşuldu. Fakat "özgürlük" Batı Avrupa'nın
kent sakinleriyle sınırlı değildi; tüm. kentlerin bir nebze de olsa
özerkliği, anonimliği ve bu yüzden de "özgürlüğü" vardı.
Ortaçağ kentlerinin özgürlüğü Avrupa-merkezci iddiaların bir un
surudur ve daha derinlemesine ele alınmayı hak eder. Anderson baş
ka bir yerde, die Stadt macht frei [kent kişiyi özgür kılar] şeklinde
ki Almanca atasözünü alıntılar. Fakat bu söz, kentlerin bulunduğu
KURUM HIRSIZUKLARI: KENTLER VE ÜNiVERSiTELER 261
her yer iç in geç erlidi r; zi ra kentler kaç ınılmaz olarak sakinlerine be
li rli bi r anonimlik kazandırırlar. Kentler genelde si yasal olarak da
daha özgür müdür? Burada gerç ekleşen i malat, tefeci li k, hukuk, tıp,
yöneti m ve ti caret gibi etkinlikleri n doğ ası nedeniyle, bi rç oğ u beli r
li ölç üde özgürlük kazanır. Fakat Southall' un gözlemlediği gi bi , "ken
ti n yaratılması beraberi nde eşitsizlikte keskin bir artış getirdi "25 ki
ben bunu, saban kullanımının (tıpkı s ulama gi bi) getirdiğ i art an eko
nomik farklılaşmaya da bağ lardım. Bu anlamda kent daima kırsal
kesimi "is tismar" eder, yaşamak ve ç alışmak için onun artı-değ eri
ni alır. H er durumda, Kuzey İ talya bir yana, pek az Avrupa kenti si
yas al veya dins el senyörlüğ ün tüm kısıtlamalarından özgür olabi l
di. Başka yerlerdeki "özgür kentler" denilen oluşumlara, suzeren ta
rafı ndan belirli mali özg ürlükler tanındı. G enelde, Batı Avrupa kent
leri "A sya kentine" birç ok araştırmacının vars aydıği ndan daha ç ok
benzi yordu.
Southall da, gerç i Marx 'ın Doğ ulu ve Bat ılı kentler arasındaki ay
rımını kabul etse de, kent üzerine yazdığı geniş kapsamlı bir kitap
ta (1998), "zaman ve uzam iç inde gös terdikleri büyük ç eşi tlili ğ e kar
şın, i nsani yaşamda gitgide daha büyük bi r rol oynayan kentlerin i lk
başlangıç larından bugüne kadar geç irdi kleri diyalekti k dönüşümle
ri nde kanıtlanabi li r bir süreklilik vardır"26 diye aç ıklar. Gö rdüğ ü sü
rekliliklere karşın, "yapılan her bölümleme gerç ekliği zedeleyecek
olmakla bi rli kte, bu zaman ve uzam kitlesi ni i dare edi lebilir, i leti le
bili r boyutlara ayırmanın" zorun lu olduğ unu görür.27 Bu amaç la, be
ni m bakış aç ıma göre, onun öne sürdüğ ü gi bi "ç arpıtma yı asgari ye
i ndi rmeyen" , tersine büyüten "Marx 'ın söz ettiği üretim biçi mleri
ni " seç er. A rdından gerç ek anlamda analiz etmeksizin A sya ve Av
rupa kentleri arasındaki bölünmeyi benimser.
Kenti ele alırken, Southall onu tümüyle bronz ç ağ ı sonrası top
lum uyla sınırlamaz. "Tarım kenti" olarak adlandırdığ ı Batı Afrika'da
ki Yoruba' nın kentleşmesini kabul eder ve An adolu'daki Ç atalhöyük
ve H acılar, Eriha (Fi list in), Dicle vadi sinin yamaç ları ndaki Ergani gibi
Yeni D ünya ve G üneydoğ u A sya' daki bazı küç ük ölç ekli kentleri n
geliştiği ni kabul eder.ıs Bununla bi rlikte, genel anlamda kenti n ge
lişmesi bronz ç ağ ıyla ili şkilendirilir. G elgelelim, (yaklaşık 1 25 say-
262 TARiH HIRSIZUGI
falık uzun bir bölü m ayır dığ ı ) Asya kent ler ini kı sm en Hsu'nun yap
t ığ ı kast , sınıf ve kulüp gibi kilit uygar lık t anım lar ına bölüm lem e t e
m elinde Avr upa kent ler iyle kar şılaştırm aya çalışır. Kent ler e bu şekil
de bakm ak, nüfus boyutunda, yoğun lukta, ör güt lenm ede, uzm anlaş
m ada, eğ it sel kur uluşlar da, pazar lar da, h ast aneler de, tapınaklar da,
t icar ett e, zanaat lar da, bankacı lı kt a ve loncalar da olan ( aslı nda So
uth all' un dikkat çekt iğ i) aşikar benzer likler in ihm aline yol açar. As
lı nda tilin bu açı lar dan, 1 9. yüzyı l önc esindeDoğ u ve Bat ı kent ler i
ni bir bir inden ayır an pek az şey var dı .
Üniversiteler
Avr upa kent lerin in öne sür ülen ben zer sizliğ iyle koşut giden bir
iddia da, kendi selefl erinden ve Avr upa dı şı çağ daşla:r ı ndan t em el bir
far klılı k göst er diği söylenen yüksek eğ itim in doğ asına ilişkindir. As
lı nda Le Goff bunlar ı aynı anda ele alır.29 Avr upa'nı n akadem ik bi
r icikliğ i kavr am ı, sadece bur adaki ken tler in t ek başı na kapitalizm e,
seküler leşm eye, m oder nleşm eye gidebilecek çiz giler de geliştiğ i fikri
ne dayanır. Bur ada ve ancak bur ada, kent sel dünyanın an an özer k
liği nde, yeni ort aya çıkan ve Avr upa' dan başka bir yer de em sali bu
lunm ayan bir t oplum sal sınıf ı n ekonom ik ve ticar i çı kar lar ın da, bu
sı nıfın doğ al dün yaya yönelik ilgiyi başlatm asın da üniver sit eler in ve
bilim in doğ uşunun önk oşullar ı nı bulabilir iz; bunlar m oder nliğ e doğ
r u iler lem eyle ört üşen gelişm eler olm uşt ur.
N e var ki, öt eki ülkeler i ve öt eki çağ lar ı düşündüğüm üzde bu tez i
savunm ak zor dur; kanıtlar, ant ikçağ sonr ası Avr upa'nı n kısm en dış
sal kat kılar la üst esinden gelinebilen gör eli bir ent elekt üel çor aklı k
yaşadığ ı nı düşündürm ekt edir. Y üksek eğ it im in Yunanist an'da Aka
demia ve Lyceum h alinde var olduğ u açıkt ır. Hat ta eski Rom a İm
par at or luğ u'nda bile bu gelenek devam etm işt ir:
5 29 'da l us ti ni anus tarafı ndan k apatı lan A ti na oku lu dış ı nda, g eri
k alanları n h eps iAsya veya Afrik a'daki ok ull ardı . Hıris tiyanlık a le
minde bu tü r k uru mları n I us ti ni anus tarafından k apatıl ması olg u
s u, h er ne k adar yazı lı di nleri n doğ ası nda k urtarı lması ger ek en bi r
ş ey ler olduğ u anlamı na g els e de, hakim bir di ni n bi lgi ni n yayı lma
sı nı sı nı rlamak k onusunda neler yapabi leceği ni gös teri r. Fak at k i li
se k açı nı lmaz olarak k endi oku llaşm a b içi mi ni oluş turduys a da, bir
başk a dü zeyde ki lis eni n, pag an olduğ u belli olan k lasik öğ reni mle
sorunları olduğ u da k esindi r.
3. yü zyı lı n sonuna dek , R oma İm par ator luğ u'nun doğ us u ve ba
tısı nda or tak bi r kü ltür vardı; aral arı nda bin beşyü z k ilometre olan
yerler de bulun an ner edeys e ö zdeş mozaik ler bunu gö sterm ek tedir.32
A rdından Batı, Yunanca k ullanmayı bırak tı ve pek ç ok nedenle ara
daki boş luk gi tgi de bü yü dü. R om a toprakl arı nı n büyük parç alar ı 5.
264 TARiH HIRSIZLl<'.il
y üzy ılda "bar bar " ha kimiy etine geçti ve o y üzy ılın sonunda da İ tal
y a Ostr ogot kr al lığ ı haline geldi. Baş langıçta okullar geliş mey e de
vam ett i, ama savaş nedeniy le tehdit altına gir en var lıkl arına 568 y ı
lının Lombar d istilası son dar bey i indir er ek, "temel düzey de okuma
y azma eğ itimi veren tek kur uluş ol ar ak ger ide bir tek manastır lar ı
bır aktı. " 33 Kor sika, Sar diny a ve Balear adalar ını denetim al tına al
m ak üzer e Kar taca'dan donanma y ol lay an Ary an Vandall ar ca
429 'da istil a edilen Kuzey Afrika bölgel er i bil e daha iy i dur umday
dı. Baş langıçta eğ itime il gisiz kal dılar, sonr al ar ı !( ar taca'da Latince
okull arına izin ver diler; bu okull ar 698'de kentinAr aplarca zapt edil
mesine dek eğitimlerine devam etti.
Mısır ve Yakındoğ u' nun büy ük bö lümüAr ap fethinden önce Hı
r istiy andı, ama Doğ u Hır istiy anlığ ı Batı R oma İmpar ator luğ u'nun
ve ekonomisinin çöküş ünden çok fazla etkilenmem iş ti. Kentl er var
lıklar ını kor udu veAr ap fetihler i bile kuzey deki " bar bar " istilala
rı ve iç zay ıflıklar kadar y aş ama sekte vur madı. Aslına bakılırsa, Ara
bistan'ın güney batısındaki ve Saba Melikesi'nin ülkesindeki kar ma
ş ık kültür ler in va r isler i olanAr aplar, bölge sakinl er inin birçoğ unun
zaten aş ina ol duğ u Yahudilik ve Hı r istiy anlıkl a eş it değ er deki bir
y azıl ı dinin mensuplar ı ol ar ak, " bar barl ık" tan çok uzaktı. Ay nı za
manda Y akındoğ u'nun büy ük uy gar lıklar ının sınırl ar ınd a y aş adık
lar ı için seçkin bir ş iir geleneğ inin de mir asçıl ar ıy dılar. 34 Her y er de
ger ileme döneml er i ol makl a bir likte, Akdeniz'in güney i ve doğ usu,
klasik Yunanistan ve R oma'daki kentler e ve ticari y aş ama koş ut
luk göster en büy ük kent mer kezler ine ev sahipl iğ i y apmay ı az çok
sür dür dü. S anatsal kültür ün gör eli y okluğ u her hangi genel bir so
r undan çok, muhtemelen egeme n İbr ahimi dinlerin y asaklar ından
kay naklanıy or du.
Böy lece Doğ u' da eğ itim belirl i bir düzey de hep devam etti. He
saba katmamız ger eken bir baş ka etken, tar ihsel ol ar ak aktar ılırken
ol dukça ihmal edilmiş bir bölümdür : Y unanca meti nler in Ş ar k dil
ler ine ter cümesinin önemi. "Geç antikçağ sonlar ında belir li bir nok
tada Yunanca metinler Süry anicey e çevr ilmey e baş landı; bu etkin
lik N isibis [ N usay bin] ve E dessa [Ur fa] kentler inde y oğ unlaş tı. "35
Yal nı z dini eser ler değ il, Ar istoteles ve Theophr astus'la bir likte ş i-
KURUM HIRSIZLIKLARI: KENTl.ER VE ÜNiVERSiTELER 265
Okulun talihi her zaman yaver gitmedi. Entelektüel olmaktan çok siyasi
oldugu anlaşılan nedenlerle, okulun hocaları sarayın gözünden düştü ve
bizzat Psellus bir süreli�ine manastıra çekilmek zorunda kaldı; fakat zaman
la önemli makamlara döndü ve öyle görünüyor ki, okul da işleyişini sürdürdü.
İslam' da Eğitim
G ramer ve retorik eğ itimin in sürdüğ ü yer Doğ u' ydu. Dah a ön ce
ön e sürdüğ ümüz gibi, Batı' da ken tler ve okullar sıklıkla gerilemeye
uğ radı. Kuş kusuz, gerek Hıristiyan lık gerekse İsla m'da klasik eğ iti
min sürdür ülmesin de kararsızlı klar yaş an dı; I ustinian us "pagan " kül
türün e karş ı güçlü ön lemler aldı. Fakat Doğ u'da Yun an can ın sürüp
gitmesi, klasiklerin 7 . yüz yılda gelen Ar aplar için bile dah a kolay ul a
ş ılır olması an lamın a geliyordu. Ar dın dan İslam, G ün ey İspan ya'dan
Kuzey Çin 'e, Hin distan 'a ve G ün eydoğ u Asya'ya dek uzan an dün
ya çapın da bir din sel uzam yaratarak, en f ormasyon ve icatların Av
rasya çapın da kolaylıkla yol almasını sağ ladı. Ve Batı 'da ilmin can
lan ış ın a g iden yolu döş eyerek bi rçok klasi k ve diğ er metn in Batı 'ya
aktarı lması Araplar-a racılığı yla gerçekl eş ti. F elsefe, Roma İmpara
torluğ u'n un çöküşün den son ra Atin a ve İsken deriye'de gelişmeye de
vam etti. İsken deriye'deki Müze "araş tırmaya verdiğ i ön eml e bir ün i
versite iş levi gördü. "46
G elg elelim, Roma İmparatorluğ u'n un çöküşün den son ra bile Av
rupa dışın da faal kalan çeş itli okullara karşın , üniversite Makdisi'ye
g öre 12. yüzyılın ikin ci yarısın da sadece Hıristiyan Batı'da ortaya
çıkarılan bir toplumsal örgütlen me biçimiydi. 4 7 Avrupa'daki ün iver
siteler, Atin a veya İsken deriye'n in G rek akademil erin den tümüyle ayrı
ve İslami den eyime tamamen yaban cı bir "yeni ürün " dü.48 Makdi
si, Batı' da yüksek öğ retimin G rek- Roma dün yasının bir ürün ü olma
dığ ı gibi , ken din den ön ce kurulmuş katedral veya man astır okulla
rın dan da kayn aklan madığın ı ön e sürer.49 Kaldı ki, on a göre ün iver
siten in , soyut tüzel kiş ilik kavramın a sah ip olmayan , yaln ızca fizik
sel kişilere h ukuki statü tan ıyan İslam'a h içbir borcu yoktur. Bun a
ek olarak, Avrupa ün ivers iteleri imtiyazlarını papa veya krallardan
alıyorlar, alimlerse evlerin den uzakta (İslam'da olduğ u gibi) yurt ta
şı olmadı kları yerlerde ikamet edebiliyorlardı .
KUAUM HIASIZLIKLAAI: KENTlEA VE ÜNIVEASITELEA 269
Hümanizma
Batı'da eğitimin tarihi, öğrenimin sekülerleşmesinin, yani dini de
netimden tümüyle özgürleşme değilse bile bu denetimin gevşetilme
sinin tarihidir. Bu hareket, önemli yönlerden "hümanizma"nın ge
lişiyle Yunanistan ve Roma'nın "pagan" yazarlarının öne çıkarılma
sına ve kısmen Arap etkisinin sonucunda klasik ilmin canlanması
na dayanıyordu. Bu bölümde, "hümanizma"yı eğitsel bir bağlamda
ele almak, onun modern dünyada son derece önemli olan seküler
leşmenin artışına katkısını ve Avrupa'daki bu harekette yakın zaman
ların "köktendinciliği"nden bile önce İslam'ın hafif muğlak bir şe
kilde oynadığı rolü tartışmak istiyorum.
İmalattaki ve ticaretteki artışa karşın, ortaçağa (çöküş sonrası Av
rupa'dan ayrı olarak) dünya çapında ilerici bir evre olarak bakmak,
okuryazar kültürü kadar kent toplumundaki ve ona ilişkin etkinlik
lerdeki gerilemeyi de görmezden gelmek olur. Roma'nın yıkılışı, bronz
çağı sonrası toplumlarının hızlı gelişiminde hayati önem taşıyan okur
yazarlıkta ve okuryazar etkinlikte kayıplara yol açtı. Seküler bilim,
hümanizmanın ve sonunda bir yeniden doğuşa tanık olan Rönesans'ın
gelişiyle yeniden canlandı . Bu yalnız klasik bilim ve mimari gibi
alanlarda değil, daha genel olarak bilgi sistemleri için de geçerliydi.
KURUM HIRSIZLIKLARI: KENTLER VE ÜNİVERSiTELER 275
N eedham'ın bot ani k konusunda kesi nli kle ort aya koyduğ u gibi ,68 or
t açağ baş larında kent t oplumunda ve onun erken dönem okullar ın
da bi r geri leme görüldüğ ü gi bi, A kdeni z ve baş ka yerler de tic areti n
azalmasına eş li k eden genel bi li msel bi lgi alanında da bi r bozulma var
dı. E konomi k durum, A rap fet hi ni n i lk ş okunun ardındanDoğ u' yla
tic areti n baş lamasıyla t ersi ne dönmeye baş ladı, fa kat i lk dönemler
de eğitim, "anti k bi li m" i n bi rçok dalını "pagan" di ye dış layan ki li
seni n elleri nde sağ lam bi r ş eki lde c anlandı. Bu durum, i ki si de Hıri s
ti yan olmayan i ki alanla, uzamsal olarakDoğ u'yla v e kronoloj i k ola
r ak klasi k kültürlerle i letişi mi n geliş mesi yle değişime uğrayac akt ı.
Bi lgi, eği ti m ve sanatlar kuş kusuz sadec e ekonomi yle bağ lant ılı
deği ldi r. İslam'da ve Hıri sti yanlıkt a di ni n bu alanlarda uyguladığ ı
deneti m büyük önem t aşı yordu; ama t ek bi r İ nanç veya hegemon
yac ı bir "dünya dirii " ni n egemenliği nden kaçınmış olan Çi n'de aynı
öneme sahi p deği ldi, ki bunun hümani zma açı sından önemli sonuç
lar ı ol muş tur. İ slam' da ve Hıri sti yanlıkta di ni yetki li ler en azı ndan
"dah a yük sek " düzeyler de eği ti mi denetledi ler ve sanatlar a egemen
oldular. Yah udi liği n emi rleri ni i zleyen İslam, f igür atif tasvir leri (dr a
ma da dahi l) yüzlerc e yıl, bazı yerler de günümüze dek yasakladı. Hı
ri sti yanlık da yola aynı kuş kularla baş ladı, ama sonunda-R önesans' a
kadar fi ilen sadec e di ni n hi zmeti nde olmakla bi rli kte- bu t ür etki n
li kler e i zi n verdi. Daha önc eleri çok az di ndış ı dr ama, r esi m veya hat
ta "kur gu eser " var dı.69 İ brahi mi di n, eği ti mi i manın bir kolu ola
r ak gördü ve öğr eni mi büyük ölçü de kendi hi zmeti ndeki lere ayır dı.
Dünya di nleri, bi li m ve eğiti m üzeri ndeki (di ni okulların yayılma
sını da beli r leyen) bu boğ uc u ha ki mi yet leri nden ne zaman vazgeçti
ler? Çi n'de i mpar at or ve at a t apınc ı bi r yana, hi çbi r zaman hegemon
yac ı bi r di n olmadı. Avrupa' da özgürleş me sür eci ni n çeki ngen kök
leri 12 .-15. yüzyıl lar arasındaki İslam'dan fazlasıyla etkil enmiş hüm a
ni st et ki nli klerde yatar. İ slam'da gelenekle diğ er eğ iti m bi çi mleri ar a
sındaki müc adele, durumu anlamanı n anaht arı nı verir. Ö zelli kle (İ s
lam'ın kült ür el mer kezi olan) Bağ dat 't a bi rinci koş ul i ki nci si ni di ze
geti rmişti ve büyük E ngi zi syon boyunc a, fıkhın ve öğreti ldiği medre
seni n diğ eri ne karş ı zaferi ne yol açt ı. "Anti k bi li m" öğ reti mi, daha
önc e de gördüğ üm üz gi bi bireysel eğitimi n özel dün yasına havale edi l-
276 TARiH HIRSIZLIGI
di. N e var ki , dinin eg emen liği altın daki bi r g elen eğin gö z ardı edil e
b ilir b ir yön ü olman ın çok ö tesin e g eçen , b u seküler, "yab an cı " b i
li m ve b ilgi alt akın tısı , İslam'ın ken di h üman ist evr eleri b oyun ca dö
n emsel olar ak patlama yaşadı ve çeşi tli dön emlerde Avrupa'n ın uya
n ış dön emlerin de er işeceğ i düzeyde b ir b ili msel b ilg inin ve sorg ula
ma alışkan lığın ın kor un masın a g en el olarak katkı yaptı .
Hümani zma, b azı aşır ı uçtaki b içimler i dışın da din i in an cı red
detmedi. A ma on un ilg i alan lar ın ı kısı tladı ve bö ylelikle, b eni m ön e
sürdüğ üm gibi in san toplumların da yayg ın bi çi mde b ulun an kuşku
culuk ve bi lin emezcili k g elen eklerin i b elir li ö lçüde destekledi.70 Av
rupa' da b u tür g elen ekleri yaln ız h ümani zma deği l dah a son raları ,
b eli rli ö lçüde Avr upa'yı mevcut dog malar ın dan ö zgürleştir en --en azın
dan on u çıkış yolun u gö steren- Reform h areketi de destekledi. O za
man a kadar, okuma ve yazma eği ti mi h er düzeyde g üçlü bi r şeki l
de Katoli k Ki li sesi 'nin elin deydi . R efo rm zorun lu olarak b u tekeli
kı rdı, b irçok öğr etmen ha la din adamı olsa ve din i amaçlar dan vaz
g eçilmese de, dah a kısı tlı bi r "ruh an i" alan yaratı ldı. Bu g elişme, mo
dern leşmen in ön emli bir yön üydü; çün kü bi li msel araştırma ve g e
n el olar ak düşün ce, soruların tüm i lg ili alan lar da, ö zelli kle de yük
sek eği tim kuruluşların da ö zg ür bir b içi mde yayı labi lmesini sağ la
mak üzere doğ an ın seküler leşmesini g erekti ri yor du.
Avr upa' da 1 2. yüzyı lda doğ an b u kur umlar ün iver site olar ak ad
lan dır ıldı . Bu g eli şme, okur yazar lık or an ın ın korkun ç b ir şekilde düş
müş olduğ u Batı Avr upa' da eği ti mdeki g en el bir can lan manın par
çası ydı. Batı lı tarih çi ler çoğ u zaman b u üniversi teleri , h ümani zma
n ın b ağ ı msı z, yer li doğ umuyla i li şkili, yüksek eğ iti min g erçek b aş
latı cılar ı olar ak gö rmüşler di r; ama b un lar yin e de tı pkı İslam'daki
medreseler de olduğ u gib i, açı k b ir bi çi mde ki liseye ve " ka ti plerin "
eğ iti min e b ağ lı ydı. N e var ki , ö zellikle dah a h ümani st b ir b akış açı
sı g eli ştiri p b azı dini r ollerin den vazg eçti klerin de Avrupa ve modern
leşmesi i çin b üyük bir ön em taşır h ale g eldiler.
Eği tim in, 1 5. yüzyıl ort asın dan i tib ar en, matb aan ın ve yazın ın ma
kin eleşmesin den muazzam ö lçüler de yar ar lan dığ ı açı ktır. Matb aa, Ki
tab- ı Mukaddes' i dah a yayg ın bi çi mde b ulun ur h ale g eti rer ek Pr o
testan lığ a da yar dı m etti . Fakat aynı zaman da yeni fi kir leri ve yeni
bi lgi leri yaymak yoluyla seküleri zmin ve bi li min i ler lemesin e de kat-
KURUM HIRSIZLIKLARI: KENTLER VE ÜNIVERSl1ELER 277
kı sağladı. Ahşap üzerine blok baskı tekniği 1250 ila 1350 arasın
da Çin'den geldi. Kağıt yapımı Arap İspanya'sı üzerinden 12. yüz
yılda Avrupa'ya ulaştı. Yaklaşık 1440'da, halihazırda Doğu'da kul
lanılmakta olan hareketli tipo ile matbaacılık, Almanya'daki Mainz'da
geliştirildi ve karmaşık üretim sistemi, müstensihin yerine metal iş
çisini koyarak, 1467'de İtalya'ya, Macaristan'a, 1470'lerde Polon
ya'ya ve 1483'e kadar da İskandinavya'ya yayıldı. 1 500 yılına ge
lindiğinde, Avrupa matbaaları halihazırda 6 milyon kadar kitap bas
mıştı ve kıta çok daha "bilgili" bir yere dönüşmüştü; birçok eski eser
yeniden basıldığı gibi, İtalyan Rönesans projesine yardım eden bir
çok yeni bilgi de matbu hale gelmişti.
14. yüzyıl boyunca süren erken Rönesans döneminde Kuzey İtal
ya'da klasik edebiyat çalışmalarının yeniden doğuşu, Avrupa'nın in
san uygarlığının erdemlerini "hümanizma" başlığı altında sahiplen
mesiyle sonuçlandı. Klasik çalışmalar, 15. yüzyıl başı gibi erken bir
tarihten itibaren umanisti olarak bilinen, klasik edebiyat profesör
leri veya araştırmacıları olan eğitimciler tarafından öğretilmeye baş
lanmıştı. Bu sözcük, Yunanca paideia'nın karşılığı olan, dilbilgisi, şiir,
retorik, tarih ve ahlak felsefesinden oluşan ve hem Hıristiyan hem
de Müslüman çevrelerdeki dini eğitimle ancak kısmen bağlantılı bu
lunan studia humanitatis'ten gelmekteydi. Ne var ki, humanitas'ın
ayrıca daha geniş bir ahlaki anlamı vardı ve "insani erdemin bütün
şekillerinin son noktasına dek gelişmesi" anlamına geliyordu; yani
modern humanity [insanlık] sözcüğüyle ilişkilendirilen sadece "an
layış, yardımseverlik, şefkat, insaf değil, aynı zamanda metanet, hü
küm gücü, sağgörü, etkili söz söyleme gücü ve onur aşkı gibi daha
agresif niteliklerle de bütünleştiriliyordu. " 7 ı Başka bir deyişle, insan
lığın olumlu özelliklerinin tümü Avrupa Rönesans'ına mal edildi. Do
layısıyla bu kavram üç ana anlam kazandı: (1) önceki yazılı bilgiye,
Avrupa örneğinde klasik döneme dönüş; (2) insani potansiyel ve er
demlerin en üst düzeye kadar çıkması; ve (3) dinin entelektüel etkin
liklerde görece kısıtlı bir rol oynadığı, böylelikle bugün çoğu zaman
arzu edilen "modern" bir durum olarak görülen sekülerleşmenin bir
çok bağlamda kazandığı zaferin entelektüel etkinliklerde özgür sor
gulamaya gittikçe daha çok imkan verdiği bir dönem.
278 TARiH HIRSIZUGI
Hü mani zma yalnızca İt alyan şai r Pet rarca'nı n (1 304- 74) Hı ri sti
yan ruh ani li ği yle bağdaşır gö rdü ğü klasi k i lmi n canlanması nı deği l,
aynı zamanda gerçek dü nya hakkında bi lgi edi nme kaygısı nı oldu
ğu kadar, i nsanlık açısından ol umlu sayılan " bi reyci liği n" t eşvi kini
de (9. Bö lü m'de t artı şılan " erdemler" ) kapsı yordu. İ lim ve " er dem
lere" ek olarak, Roma kurumları nı, bi zzat Cumh uri yet 'i , defn eylet aç
landı rma ve Lati n epiği (ayrıca ca nzo niere di li ) gibi uygulamaları can
landırmaya yö neli k bi r çaba vardı, aslına bakılı rsa şii ri n kendi si şi m
di " ci ddi ve soylu bir uğr aş" (İ slam'da da kü çü mse nmi şti) olarak ku
rumsallaşmışt ı . Z afr ani 'ye gö re,n İ slam dü nyasında da, Mağri p't e
i lahi yat dışı çalışmaları n geli şti ri ldi ği ve bi lim sel ve sekti ler bi lgiye dah a
ö zgü r bi r h ayat h akkı veri ldi ği hü mani zma evreleri yaşandı. Ne de
olsa İslam, yü kse k e ğiti m okulları, medreseler ve akademi ler aracı
lığıyla, ki mi zaman gö nü lsü zce ki mi zaman da bü yü k bi r coşkuyla
İ slami görü şle r kadar " pagan" G rek dü şü nceleri ni de akt aran bir kü l
tü rdü . Ne var ki bu coğrafyada, okul larda sekü lerleşmeye yö neli k
ö nemli h areket ler Hı ri sti yan Avrupa'dan dah a sonra gerçekleşti .
F akat se kü lerle şme ilme, bü yü k ö lçü de di ni bilgi le re yü ksek bi r de
ğer ve ri lmesi ne karşın, İ slam'da da sorunluydu. Zi ra "so n de rece ge r
çek bir anlamda, i li m ibadet demekti. "73 Kaldı ki, i li m di ni buyruk
lar dan sonra geli yordu; bundan dolayı dır ki, pe ygambe r ke lamı nın
ve di li ni n mekani k araçlarla çoğalt ılmaması gerekti ği gerekçe si yle İs
lam t arafından reddedi len mat baa bu kü ltü re çok geç gi rmi ştir . Bu
yü zden, İ slam' ın diğ er geleneksel alanlarda sağ ladığı bü yü k başarı
lara karşın, bu durum eğiti m alanı ndaki deği şi mi i mka nsı z deği lse de
çok zor h ale geti rdi. Sö z geli mi Tü rki ye' de, ancak Ruslara karşı alı
nan ve Kırı m'ın kaybı yla sonuçlanan 1 768 ve 1774't eki yeni lgi lerden
sonr a eğiti mde şi ddet li bi r refor ma ihtiyaç duyulduğu kabul edi ldi.
Hüm an izmanın geliş im in e bü yü k ölçü de, iman dan ayrı olar ak, in
san tü rünü ( "ger çeklik") ar aş tı r man ın ön emini vur gulayan Ar istote
les'in eser lerin e olan Mü slü man ilgi yar dım etti.82 Or taçağ ın bi ti min
de Avr upa, özelli kle de ticar etin gi tti kçe ar tan bi çi mde ön em kazan
dığ ı, ken tlerin geniş lediği , kültür ve toplumın1 değ iş mekte olduğ u İtal
ya' daki yeni dur uma artı k uygun düş meyen reductio artis ad theolo
giam, yani " her ş eyi ilahiyat ar gü man ın a in dir geme�'nin s on un a ta
n ı k oldu. Ti car etin ve burj uvazin in ihtiyaç duyduğ u yen i eğiti min kö
ken i, 1 3. yü zyıl s on larından iti bar en ken t nüfusunun ih tiyaçlarını kar
ş ılamak için özgür ken tler de kur ulan , or taçağ gelen eğini r eddeden ve
R ön es ans sır as ın da çoğ un lukla Ar apça çevir ilerin yar dımıyla gittik
çe daha çok klas ik eği tim e dönü lmes iyle, 13. yüzyıldan 1 7. yü zyıla
k adar geliş en bu okullardaydı. Bu n eden le, Avrupa'da Yen i İlim'in yal
n ız yü ks ek eği tim kurumlar ın dan değ il, bu kur umlar ın sekü ler leş miş
" an ti k bilimi" , klasik lerin "pagan" gelen eğin i muhafaza etmiş olan
din i bir kültür le temas i çin de s ekü leri zme doğ r u yaptıklar ı hamleden
etkilen miş olmas ı s on der ece çeliş ki li bir dur umdur. Fakat kuş kus uz
bu kur umların ken di si deAvr upa'da klasi k metin ler e yön eli k ar aş tır
masın ı geliş tirmiş , ayrıca Kon stantin opoli s'teki Hır is ti yan D oğu 'n un
Yun an i li m adamlar ıyla da temas lar ku r muş tu.
1 439' da Fer r ar a ve Flor ans a' da, Tü r k iler lemes in e karş ı yardı m
ar amak ü zer e kilis eler ar ası kons ey için Kons tan tin opolis 'ten Or to
doks bir heyetin gelmesi, R ön es ans 'a ve bizzat hüm anis t har ekete çok
destek oldu. Flor ans a'da heyete Yun an lar ın P laton 'cu öğr etisinden çok
etkilen en C osi mo de Medici ev s ahipl iği yaptı. Bun un s on ucu ol arak,
Avr upa i lmin e bü yü k etkiler i olan P laton A kademis i'n i kur du. Heye
te baş kan lık eden Geor gius Gemis tus P lethon ( y. 1 355 -1 45 0/2), E<ii r
n e'deki Os manlı sar ayın da çalış mış Biza ns lı bir a li mdi. Yalnız P laton 'u
değil, es er leri Avru pa'nın uzam kavr aml arını değiş tir meye yar dım eden
coğr afy acı Str abo'yu da tan ıttı. A kademiyle bağ lan tılı diğ er a limler
Tr abzon lu Geor gius (1 395 -1 48 4), keza Tr abzonl u Bas il Bessar ion
(1 403 -72) ve Theodor os Gaza i di; tü m a li mler in A sya'daki ken tler
den geldi kler i açı ktı. Böylelikle hü mani zmaya, sekti ler ilme ve R ön e
san s'a gi den har eketin tamamı D oğ u'dan ve dolaylı olar ak, din ağ ı r
lıklı kü ltür ler den bü yü k bir destek kazan dı.
282 TARiH HIRSIZLIGI
Hümanizma
Bununla birlikte, bu Whig tarih kavramı yalnız rasyonellikte de
ğil, insan yaşamının pratiği ve değerlerinde daha "hümanistçe" amaç
lar ve başarıların doğuşuna doğru eğilim gösteren aralıksız bir iler
lemeyi de varsayar. Yaşam standartları, teknoloji ve bilim ileriye doğ
ru aralıksız bir hamle, bir "ilerleyiş" göstermiştir. Değerlerde de yay
gın biçimde benzer bir değişimin görülebileceği düşünülür. Sosyolog
Norbert Elias, gördüğümüz gibi Avrupa Rönesans'ı döneminde "uy
garlaştırma süreci"nin doğuşundan söz eder; belirli değerleri, herhan
gi bir hareketin daha kuşkulu görünmesi açısından tartışır.
DE0ERLERIN SAHİPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLİK 285
Hümanizma ve Sekülerleşme
Avrupalılar çoğu zaman kendilerinin belli başlı çağdaş değerleri
olarak tanımladıkları değerlerin izini yalnız antikçağda değil, daha
yakın zamanlarda 1 8 . yüzyıl Aydınlanma'sında da bulurlar. Bu de
ğerlerin hoşgörüyü, ı bu nedenle inanç çoğulculuğunu ve sekülerleş
meyi içerdiği kabul edilir. Sekülerleşme, evren hakkındaki düşünce
yi kilise dogmasının sınırlamalarından özgürleştirdiği için, entelek
tüel gelişmenin anahtarı olarak kabul edilir. Modernleşmenin bir he
defi, kilise ve devlet arasındaki siyasal düzeydeki ayrıma koşut ola
rak, kilisenin alanının, bir yandan genel olarak entelektüel etkinlik
ve bilimden (bilginin en geniş anlamında) öte yandan da ilahiyattan
ayrılmasıdır. Sekülerleşme, dini inancın terk edilmesi değil, "din"in
"kendi" alanına kapatılması olarak yorumlanır. Tanrı ölmemiştir, ama
kendi mekanında, Tanrı Kenti'nde yaşamaktadır. Aslına bakılırsa, İtal
yan Rönesans'ının liderlerinden biri olan Petrarca, antikçağın can
lanışının Hıristiyanlığın mesajını pekiştirdiği görüşündeydi, ama bir
çoklarına göre Rönesans toplumsal etkinliğin birçok alanında sekü
lerleşme anlamına geliyordu.
Kendine ait alanı neyin tanımladığı, bir çekişme konusudur ve öl
çütler sürekli değişmektedir. İsa izleyicilerine, Sezar'ın hakkını Sezar'a
vermelerini söylemişti. Bu emir, birçok Hıristiyanı siyasetin Hıristi-
286 TARiH HIRSIZLl<'.ıl
yan i lkel er do ğrultusunda ve aynı ruh la yü rü tül mesi gerektiği nde ıs
rar etmekten alıko ymadı. Ro ma'nı n çökü şü yle bi rli kte, Ro ma İm
parato rluğu Kut sal Ro ma İmparato rluğu h ali ne geldi; papa ve Ka
to li k i nançları, bi rço k devleti n si yaseti nde başat bi r etken o ldu. Re
fo rm'la bi rli kte, VIII. Henry Tanrı' nın lü tfuyla ha la kraldı ve bunun
so nuc u o larak so yundan gelenleri n bugü n bi le sü rdü rdü ğü gi bi , " di
ni n savunuc usu" o ld u. Bugü n Avrupa' yı Hı ri sti yan bi r kıta o larak
tanımlamak ve do layısıyla İslam'da yaygın o lduğu gi bi devl etle di ni
özdeşleşti rmek i steyen bi r di zi çağdaş Avrupalı si yasetçi bi le vardır.
Aydınl anma'nın bu yönü , yani sekü ler dü nya görü şü ne yapılan
vurgu, hi ç kuşkusuz bi li m açısından i yi o ldu. Rönesans dönemi nde
G ali l eo 'yu bir dü şü nü n. 1 9 . yü zyıl ort alarında Hux ley'ni n Pisko po s
Wi lberfo rc e'laDarvi ni zm ü zeri ne tartı şması nı h atı rlayı n. G elgeleli m,
tü m Avrupa, tü m bi reyler, bu h areketten eşi t derece de etki lenmedi .
Bi rço k i nsan, sekü leri zm yanlıları nı n köktendinci fi ki rler o larak gör
dü ğü şeylere bağlı kaldı. Sekü leri zm yalnı z Tanrı' yı o rtadan kaldır
mıyo r, aynı zamanda o nun to plumsal ve entelektü el uzamda gi de
rek dah a az yer kapladı ğını da dü şü nü yo rdu. Buna, bi rço k ki li seni n
devletle i li şki si ni n kesi lmesi, ki li se mü lkü nü n mü saderesi , di ni
o kulların lai kleşti ri lmesi, ki li seye devam etmede azalış ve dua kul
lanı mındaki dü şü ş eşli k etti. Fakat ço ğu si yasetçi , ço ğu hü kü mdar,
ço ğu ü lk e ha la ha ki m di ne -bu di n gi tgi de basmakalıp h ale gelse de
bü yü k bi r saygı göstermektedi r.
Yega ne, ha ki m, tek tanrılı bi r di ni beni msememi ş o lsaydık, bu an
lamda bi r Aydınlanma'nın gerçekleşmesi gereken bi r duruma asla
gelmeyecekti k. Avrupa'da bu di n, i nsanların yaşam şekli ni so n de
rece köktenci bi r tarzda dü zenlemeye çalıştı. Her köye pah alı bi r ki
li se i nşa edi ldi , bi r görevli atandı, ayi nler yapıldı, do ğumlar, evli li k
ler ve ölü mler kutsandı. Köylü ler pazar gü nleri ki li seye gi tti ler ve di ni
temaları, değerleri , h akları öne çıkaran uzun vaazlar di nledil er. Se
kü ler alana ço k kü çü k bi r yer bırakıldı.
Daha erken dönemde Çi n' deyse dur um bunun tam tersi ydi. Di ni
geleneği n hi çbi r egemen o yunc usu yo ktu. Dah a bü yü k bi r ço ğulcu
luk sağlanmıştı. A slına bakıl ırsa Ko nfü çyü sçü lü k, ah lak bi li mi ne hi ç
yabanc ı deği lken, do ğaü stü açıklamaları re ddeden sekü ler bi r yak-
DECiEALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 287
Hı ris tiy anlı ğın müttefi kleri olar ak algılanan ve h ümanis t değer lere
odaklanmış bi r y aşam tarzını aşıladıkları düşünülen Avru pa anti k
çağı nın klasi kleri tercih edi liy ordu. Bu çabalar h atır ı s ay ılır bi r ba
şarı s ağladı. B eli rli s eçki n or taöğreti m ku ru mlar ındaki en iyi Avru
palı ö ğretmenlerden bazı ları , h em klasi kler konusu nda çok iyi eği
timli h em de Hıris tiy anlığ a bağlıy dı lar. E n iyi ö ğrenci leri ni kendi adı m
ları nı i zlemey e teşvi k etti ler ve Afri ka' da bağı ms ız lı ğı nı i lk kaz anan
s ömürge toprağı olan B atı Afri ka'daki G ana'da 19 47 'deki bağıms ız
lığa gi den y olda bi r üni vers i te ku ru lduğu nda, kadrosu tamamen Af
ri kalılaşt ırılan i lk bö lümün Klasi kler Fakültesi olmas ı anlamlıdır. Bu
ku ru mu n başındaki ki şi, y alnı z Yu nanca meti nleri anadi li ne çevi r
mekle kalmadı, ay nı z amanda üni versi teni n ilk G analı rektörü ve dah a
s onraları Toky o'daki Bi rleşmi ş Mi llet ler Ü ni versitesi 'ni n de başı oldu.
Klasi kleri n ve " beşeri bi li mler"i n s ağladı ğı güç bu k adar büy üktü!
Sömürgeci liği n ortadan kalkmasıy la, bazı siy as etçi ler "h ümaniz
ma" nı n doğu şu nu bi r B atılıl aşma s üreci olarak da gö rülen küres el
leşmey le i li şki lendi rmey e başlamıştır. İki nci Düny a Savaşı'ndan s on
ra tüm düny ay a y ay ılan bağıms ızlık h areketleri de bu s onu ca varıl
mas ı na y ay gın bi r kat kı y apmı ştı r. Yeni u lus ları n i lk li derleri ni n bi r
çoğu, Hi ndist an'da N eh ru, G ana'da N kru mah ( Sah ra-altı Afri ka's ı
nın y eni li der leri ni n i lki), Keny a'da Keny att a, Tanzany a'da Ny ere
re, Mısır 'da Nas ır gi bi iyi eği timli ki şi ler, h ep s ekti ler eği li mdeydi. Hep
si de Batı lı s ömür geci devletlere karşı çı ktı lar ve bu s ür eçte h as ı m
ları nı n değer-y üklü s loganlarını beni ms ey erek bağı msız lı klarını
( "özgü rlükleri ni ") kazandılar. 1950 'leri n başında, Frans ız s ömürge
toprağı Yu karı Volta'daki ( şimdi Bu rkina Fas o) B obo- Di olass ou ken
ti nde Afri kalı i şçi lerden olu şan bi r ki tleni n Frans ı z polis i nce ku şa
tı lmış h aldey ken "Liberte, Egalite, Fraternite" [Özgürlük , Eşi tli k, Kar
deşli k] y azı lı pankar tlar taşıy ar ak y aptı kları bi r gös teriyi çok iyi h a
tı r lıy oru m.
Bu tür h ar eketler öz gürlük ve demokr asi adı na, h alkı n i r ades i ni n
i fadesi ol arak B atılı devletler ve Bi rleşmi ş Mi lletler tarafı ndan da des
teklendi. Yoru mcu lar ve s iy as etçi ler, i ns anlık onu ru na s ay gı gi bi ken
di leriyle i li şki li değerleri n, dah a önc e bu nlardan y oks u n toplu lu klar
tar afından i th al edi ldi ği ni düşünmeyi y eğlerler. Ay nı z amanda, bu dı ş
DE(.EALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 291
Demokrasi
Yeni "doğan hümanizmalar"ın temel özelliklerinden biri, "özgür
lük", "eşitlik", sivil katılım ve "insan hakları" kavramlarıyla yakın
dan bağlantılı olan "demokrasi"dir. Temsili hükümet söz konusu ol
duğunda, son yüzyıllarda dünyanın birçok kesiminde yeni bir katı
lıma doğru genel bir hareket olduğu açıktır. Fakat bu hareketin bir
perspektif içinde görülmesi gerekiyor. Daha önceleri grupların kesin-
DEc":lEALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 293
likle daha dolay sı z katı lıml arı söz kon usuy du. Bugün me se le le r daha
karmaşık hale ge lm iştir. Oy verm e de daha büy ük katı lıma, diğ e r alan
lardaki daha az doğ rudan katı lı m e şlik e tme kte dir; çün kü in san la
rın katı lmakta olduğ u hüküme t daha karmaşı k, daha uz ak ve daha
çok kişiy i kucaklay an hale ge lmiştir. Bu, siy ase tçile ri n daha fazla pro
fe sy on e lle şme si ve daha az doğ rudan te msil an lamın a ge lir.
Bugün de mokrasi, başat muhafızı ve te k mode li çağ daş Batı lı dün
y a olan e vren se l bir değ e r olarak görüldüğ ün de daha gen iş çaplı bir
sorun ortay a çı kmaktadı�. Pe ki ge rçe kten de öy le midir? İzin ve rin ,
de mokratik y ön te mle re bağ lamsal olarak, özgül kurum larla ilgili şe
kilde bakı lması ge re ktiğ in i ile ri süre re k başlay ay ı m. İşy e rin de hiç de
mokrasi bulunm adığ ı nı ön e süren çağ daş işgücün ün üy e le rin i din
le diğ imi hatırlıy orwn . Öğr e nim kurwn larında çok sını rlı bir de mok
rasi olduğ u ke sindir. F akat çağ daş işy e rin i, basit tari m koşulları al
tın da var olan la karşılaştırın. İn gilte re 'de y e re l bir fabrikay ı ziy are
te götürdüğ üm G an alı dostum, bir te zgahın başın da dikilip, işy e ri
ne gire rke n ve çı karke n kart basan kadın ları gördü. Ken di dilinde
ban a "Bun lar köle mi? " diy e sordu. On un tarlalardaki e meği, y e t
ke ilişkilerini içe rmey e n "daha özgür" b ir biçimdey di.
An tik Yun an istan 'da, de mokrasi kavramı "halkın y ön e timi" n e
gön de rme y apıy ordu v e otokrasin in, hatta "tiran lı k" y ön e tim şe k
lin in karşı tı olarak duruy ordu. Halkın irade si se çimle rle be lirlen iy or
du; ama bu halk "özgür" e rke kle rle sın ı rlı olup köle le ri, kadın ları
ve y aban cı sakin le ri dışlıy ordu. Böy le likle siy asi bağ lamda Avrupa' da
ki de mokrasi ge çmişte de sı klı kla kısı tlanm ıştı. Bugün , "ta m de mok
rasi" olarak görülen şey de , he r kadın ve e rkeğin te k bir oy u vardı r
ve se çimle r düzen li, key fi baz ı aralı klarla y apı lı r. Ge rçi araştı rma lar
karı - kocan ın ayn ı şe kilde oy kullan ma eğ ilimin de olduğ un u g öste r
se de , artı k han e halkı vey a soy çizgisin de oy kullan ı lmamaktadır ve
te msilde bir "bir ey se lle şme " vardır. Bu şe kliy le de mokrasi uy gula
ması y en idir. İn gilte re 'de , oy hakkı an cak 1S32' de e rke k han e re is
le rin i içe re ce k biçimde gen işle tilirken , kadın lar Birin ci Düny a Sava
şı'n a kadar oy vermey i başaramadı lar; F ran sa' da bu daha da ge ç ger
çe kle şti. Tocq ue ville' in gözün de mode rn demokrasin in zirve si olan
ABD' de bile , G e orge Washin gton se çimle re katı lı mı bey az "bey e fen-
294 TARiH HIRSJZI.IGI
di lerle" , y ani toprak sahi pleri ve kolej mezu nlarıy la sınırlamak ta
raftarıy dı. Örnekleri n her bi ri nde, oy hakkı daha ö nc eleri şi ddetle
kıs ıtlanmıştı. Oy sandığ ı ve onu n gerekti rdiği terci hi n ku llanımı, s e
çi mi n ö zgür ve engellenmemi ş olduğu gö rüşüne bağ lıdır; Fransızlar
başlangıçta kadınların oy hakkını, onların di n adamlarının kendi le
ri ne telki n ettiği şeki lde oy vermey e çok eği lim li olduğu gerekçesiy
le reddetmi şlerdi.
Şi mdi bi le, 2000 Kasım' ında Flori da'daki ABD seçi mleri ni n gö s
terdiği gi bi , terci hi n y oru mlanmasına i li şki n baz, tekni k s oru nların
y anı s ıra, çoğu nluğu n ne olduğu , ö rneği n basi t mi tam mı, oy ların
s ay ıs ıy la nu y oks a biri mleri n (ey aletleri n) s ay ıs ıy la mı olu ştuğu hak
kında da s oru nlar vardır. İ ki ncisi , is ter 18 . y üzy ıl İ ngi ltere' si nde s e
çi m ö nc esi rüşvet ö neri leriy le, is ters e seçi m s onrası ö dülleriy le olsu n,
gelec ekteki kazançlara i li şki n vaatleri n süreci n kendi si ni n bi r parça
sı hali ne gelmesi ne y ol açan zorlama soru nu nedeniy le, mesele daha
da karm aşık hale gelmektedi r. R ady onu n siy asi (Ru sy a' daki gi bi ) veya
fi nans man arac ılığ ıy la ekonomi k deneti mi (ABD' de olduğu gi bi ) y ü
zünden tanı tım ın eşi t düzey lerde gerçekleşmemesi de, i deal terci h ö z
gürlüğ ü kapsamını s ınırlay abi li r.
Batı' da, seçi m demokrasis i artık y alnızc a bi r di zi alternati f tem
si l tarzından bi ri olarak deği l, tüm y er ve zamanlarda y apılması uy
gu n bi r yö neti m bi çi mi olarak kabu l edi liy or.ıo Bu anlamda, evren
selleşmi ş bi r değ er bi çi mi ni almıştır. Ç ağ daş Batılı devletleri n hede
fi, demokr asiyi geli şti rmek ve SSCB veya Yu goslavy a' daki gi bi ö lçüt
lere uy gu n olmay an reji mleri (her ne kadar bu reji mler siy as al seç
me ö zgürlüğ ünün gö z ö nüne alınması gereken tek değ er olduğu nu
reddetse de) ortadan kaldırmak olmu ştu r. Afri ka' daki bağ ımsızlık
hareketleri nde sö mürgeci yö neti mler i kti darı, toplu msal onay ı elde
etmek i çi n İ ngi li zleri n Westmi nster modeli olarak adlandırdığ ı u su
le gö re seçi lmi ş hükümetlere devretmekte ısrar etti ler. As lına bakı
lırsa, bu hükümet bi çi mleri kıs men halkın " kabi les el" vey a mezhep
sel çi zgi lerde oy vermesi nedeniy le, daha ö nc e deği ndiği m gi bi kalı
cı olmadı. Bu yö neti mleri , y eni devleti peki şti rmek i çi n yö netici ler
tarafından zoru nlu olduğu beli rti len tek parti yö neti mleri , onları da,
tek parti rejimi ni deği şti rmeni n tek y olu olarak as keri darbeler iz le-
DEGEALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 295
di. Birçok yeni devlet için temel siyasal sorun, demokrasiye doğru
değişim değil, daha önce böyle bir yönetimin bulunmadığı bir top
rakta merkezi bir hükümeti kurmak olmuştur. Devletin çok eskiden
beri var olan kabilesel veya dini niteliklerle tanımlanan grupları içer
diği durumlarda, bu oldukça güç bir iştir; bu durum Batılı anlam
da bir "parti" yönetiminin yerleşmesini köstekleyebilir, ama bu grup
ları kendi temsili ( "demokratik") yöntemlerine sahip olmaktan alı
koymaz.
İsrail bu silsilenin kısmi bir istisnasıdır (Hindistan ve Malezya'nın
da olduğu gibi). İsrail Yakındoğu'nun tek demokratik devleti olarak
övülürse de, bu yönetim biçimi bu ülkenin kendisini savunmak ve
başkalarını tehdit etmek için muazzam silahlanma ve asker biriktir
mesini engellemek konusunda hiçbir şey yapmamıştır; bu küçük ülke
on iki tümene, dünyanın en büyük hava kuvvetlerinden· birine ve öte
ki devletlerde yasaklanabilecek veya en azından uygun görülmeye
cek nükleer silahlara sahiptir. Bu yönetim biçimi, sivil bir yönetimin
başına (ABD'de olduğu gibi) eski askerlerin seçilmesini, Arap köyü
Deyr Yasin'de, Lübnan'daki Sabra ve Şatilla kamplarında veya daha
yakın geçmişte Batı Şeria yakılarındaki Cenin'de yapılan katliamla
rı da önlememiştir. Bununla birlikte "demokratik" kategorisine yer
leştirilerek, diğer Arapların çoğu gibi asla "gerçek demokrasi"yi ta
nımadığı kabul edilen Filistinlilerin "yozlaşmış" , otoriter hüküme
tiyle otomatik olarak karşıt kutba konmuş olur.
Bağlamını göz önüne almaksızın, bir hükümet biçiminden yana
böylesine kati bir tercih yapılması yenidir. Antik Yunan'da ve Ro
ma'da da "demokrasi" ile "tiranlık" veya cumhuriyet ile imparator
luk arasında gidip gelen rejimlerde zaman içinde büyük değişimler
baş göstermişti - tıpkı bağımsızlıktan bu yana Afrika'da olduğu gibi.
Avrupa'da bile 19. yüzyıla kadar, hatta ondan sonra bile demokra
sinin kabul edilebilir tek yönetim biçimi olduğu yaygın kabul gören
bir görüş değildi. Mutlak olarak şiddet içermeyen biçimde, bu yön
de çeşitli değişimler oldu. Kimi zaman güç kullanıldı. Daha eski sos
yal formasyonlarda, radikal yönetim biçimi değişiklikleri olduğu yad
sınmıştır. Ayaklanma baş göstermiştir, ama bu devrim değildir; yani
halk sosyopolitik sistemin kendisini değil, yönetimdeki görevlileri de-
296 TARiH HIRSIZLllıl
ğiştirm ek için is yan etm iştir. ı ı Bu i fadenin geçerli liği her zaman n et
deği ldir. Bu tü r to plu mlar ın bi rçoğun da, temsilci lerin yan ı s ır a yö
n eti m tar zın da da deği şi mler olm uştu. Topyekun sistemin hazırlan
mış bi r plan a göre � laşağı edilm es i daha ön ceki toplum lar da, özel
likle de okur yazarlık ön ces i olan larda en derdi . Fakat yaln ız merke
zi rejim lerde deği l, parçalı olarak betim len en kabi le toplum lar ı ara
s ın da da veya ikti darın m erkezde ya da çevrede kon um lanm�'s ı ko
nusun da da s ık s ık bazı dalgalan malar olmu ştur. Hü küm etin doğa
s ın da değişim daha önc eki, " dem okras i"nin eldeki olan aklardan yal
n ızca biri oldu ğu dön emler deki rejim lerin ni teliğiydi.
D emokratik y ön tem lerden s öz ettiğimi zde, hal kın görü şünün res
mi olarak hes aba katılm as ı gereken yolları dü şünü rü z. O ys a bunu
yapm anın birçok yolu vardır. Batı' da, s eçm en e her dört, beş veya altı
yılda bi r gi zli (gen elli kle yazılı) oyla dan ışılır. D ört, b eş ya da altı s a
yıs ı keyfidir. Demos'un g örü şlerin i s ın am akla belirli bir sür e için de
tu tarlı bir s iyas a i zlem ek aras ın da varılm ış bir u zlaşm adır. Bazıları
kamuya daha s ıklıkla, özellikle s avaş ilan ı gibi ön em li m es elelerde
başvurmak gerekti ğin i i leri sü rmü şlerdi r; bu konu da krali yet i mti
yazı yalan ı yü zün den İn gilter e'de parlamen ton un oyun a bile gerek
duyu lmaz (ama Avr o'n un ben imsen mesin de başvuru lu r! ). Hü kü met
çoğ�n luğun ir adesin e r ağmen s avaş gi bi ön emli bi r eylemP- kar ar ve
r ebi lir ken , bir demokr asi de ( yani halkın egemen liği altınd a) yaşadı
ğım ızı ileri sü rmek gü çtür . Ö te yan dan , ar alıksız referah dum ve ka
muoyu an ketleriyle m i yön eti lm emi z gerekiyor? Yoks a bu yolda da
bizi bir kaos mu bekli yor? D emokras inin , an cak, tems il n itelikleri
ni yitir di klerin de temsi lci leri lağ vetme yetkis in e s ahi p olun duğun da,
böyleli kle ü lkenin çoğun luğun un ar zus u hi lafın a s avaşa gir en bir hü
kü met, halkın i rades iyle dü şü rü lebildi ği zaman gerçekten s ağlan a
bileceği i ler i sü rü lebi lir. E ğer bu "ger çek demokratik" olan ak m ev
cu t ols aydı, bir dizi Avru pa hü küm eti Irak işgalinin daha başınd a dev
rilmiş olur du .
Bununla birlikte, bazı toplums al pr ogramların başlatılabi lmes i için
dör t veya beş yıldan daha u zun bi r dön em gerektiği, dolayısıyla bir
hü küm etin daha u zun bir sür eliğin e s eçi lmes i ger ektiği de ön e sü rü
lebili r. S öz gelimi, bağıms ızlık son ras ı Afr ika' da, bazı s eçi lmiş hü kü-
DEı:;ERLERIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 297
m etler ken dilerin i tek parti rejim lerin e ç ev irdiğ in de sı klı kla bu du
rum iddia edilm iştir. Kuşkusuz , bir hüküm eti daha kapsam lı bir prog
ramı yürütm esin i sağ layacak şekilde üst üste birkaç kez seç ilm ekten
alı koyan hiç bir şey yoktur, am a ya bizz at seçm en ler. p ir hüküm etin
uz un bir dön em , hatta kalı cı olarak iktidarda kalm asinı " seç erse" n e
olur?
Modern dem okrasi, dem okratlar iç in bile ortaya birç ok sorun çı
karı yor. HitlerAlm an halkı tarafın dan seç ildi v e rej im i bir diktatör
lüğe dön üştür dü. Kom ün ist partiler de, b aşlan gıç ta s eç ilm iş olabi
lirler, am a " bir proletarya diktatörlüğü" kurm akta bir an bile durak
sam adı lar. S eç ilm iş bir diktatörlük ı:ı edir? Bu, referan dumları kullan
sa bile "norm al" seç im leri erteleyen '1 eya seç im i bı rakan ve m uha
lefeti bastı ran bir rejim dir. Fakat ç oğun luğun on ayı v eya terc ihiyle
bu gücü kullanı rsa n e olur? Dem okratlar açı sın dan sorun , tek par
ti rej im lerin in v e benz er sistem ler in seç im yoluyla değişim e izin v er
m em esidir.
Bir başka sorun da, dem okrasi yan lı larının ken di seç ilm iş yön tem
leri dı şın da hiç bir şeyi " halkın yön etim i" saym am aları dı r. Fakat bu
tür bir danı şm a, bir lider in oydan ç ok alkı ş yoluyla seç ilm esin i de
iç erebilir di. Oy v erm e yön tem lerin in bite , bir papa ya da rektör iç in
oyların şapelde v erildiği Vatik an' da v eya Cam bridge kolej lerin de ol
duğu gibi, halktan ç ok Tan rı'n ın ir adesin i tem sil ettiğ i düşün ülebi
lir. Bir seç im sistem in in ger ektirdiği siyasi par tiler arasın daki tercih,
kabilesel v e yerel sadakatlerin daha büyük an lam taşı dı ğı Afr ika'nın
büyük bölüm ün de pek de büyük başarı yla son uç lanm adı. Dün yada,
" kökten din ci" in anç ların v eya dilsel kim liklerin söz kon usu olduğu
I rak gibi yerlerde de aynı başarı sız lı k yaşan dı.
Eğ er " dem okrasi" terim iyle 19. yüz yı lda en göz e ç arpan biç im
deAv rupa' da ken din i gösteren , sürekli yin elen en seç im yön tem i kas
tediliyor sa, bu sadece olası tem sil biç im lerin den birin i m eydan a g e
tirir. Han gi biç im de olursa olsun siyasi rej imlerin ç oğ u belirli bir tem
sil tarzın a sahiptir. Belki soyut düz eyde: tam am en otokrat, otoriter
bir rejim tasavv ur etm ek m üm kün dür; am a bir şekilde halkın arz u
ların ı hesaba katm ıyorsa, diktatörlükler v eya despotizm lerde bile
rejim in gün leri sayı lı dır. S öz gelim i, eski Ç in' de n e Ch'in n e de Wan g
298 TARiH HIRSIZLIGI
Mang muhte me le n de spot izm ünle rini h ak e diyordu; yet kile ri sını r
landı ran b azı unsurlar vardı. Klasik met inle rin ke ndile ri, örne ğin
4. Bölüm'de b ah sett iğimiz Konfüçyüs'ün sözle ri, h ükümet üze rin
de ki b ir de net im unsuruydu. Bunun b ir sonucu olarak da, okurya
zar sı nıf çoğunlukla ke ndile rini me vcut rej ime muh alefet h alinde b u
luyordu. ıı
Bazı durumlarda mode rn de vlet le r de mokrasiyi, siyasette b ile he r
ke s için uygun görme miş le rdi. ABD'nin b azı b ölge le rinde, yakın za
manlara kadar siyah i nüfus he me n he rke sin sah ip olduğu oy h akkı
na sah ip de ğildi. U lusal çapt a h at ırı sayı lır b ir bü yü klüğü olan b u
azınlığa sonunda oy h akkı ve rildi. Çoğunluk olsalardı, be yaz nüfus
b una iste ye re k rıza göste rir miydi, b ilinme z. Ü lke Gü ne y Afrika' nın
önce ki h ali gib i b ir aparthe id rej im i olarak kalab ilirdi.
Filist in' de , İngiliz mandasının sonlarına doğru h ükümet Yah udi
Arap sorununa te k- de vlet çözü münü öne rdi ve de mokrat ik ilke le re
dayalı b ir me clis kurmaya çalı ştı. Dah a sonr aları, Ar apların çoğu ye ni
kurulmuş İsrail de vlet inin t opraklarını te rk ett ikle ri ve ya oradan çı
karıldıklarında, ge riye kalan Mü slümanlar için azaltı lmış h aklarla
b ir " de mokrasi" kurdular; b ugün ayrılmış Mü slü man h alka " dönüş
h akkı " , Yah udile rin ke ndile ri için b ağıra çağıra iste dikle ri ama me v
cut durumda " de mokrat ik" çoğunluğu teh dit e de ce k b u h ak ve ril
miyor. Dinse l, " ırksal" ve ya et nik olarak b ölünmüş de vlet le rde b ir
" insan" , b ir oy ille de kab ul e dileb ilir b ir çözüm de ğildir; b ir insan,
b ir oy ilke si kalıcı b ir çoğunluğa ve ya Kıb rıs't aki gib i "et nik" te miz
liğe yol açab ilir. Bu koş ullar alt ında t am de mokrasi gir iş iminde b u
lunulaı:ı. ye rle rde , bi.ı ilke çoğunluk sağlamak için de mografik üre me
yi artı rma mü cade le sine de yol açab ilir. Kuze y İrlanda'da b irçok Pro
te st an, Kat olikle rin b unu yaptı ğı na inanmakt adır.
De mokrasi, söz ge limi günümüzde lr ak't aki sorunl arın yanıt ı mı
dı r? A ğı rlıklı olarak b ölünmüş dini ve et nik t oplul uklar söz konu
su olduğunda, kısa süre önce Kuze y İrlanda'da yapı ldı ğı gib i "ikti
dar paylaşı mı" ndan yana olunab ile ce ği, b öyle ce b ir grub un (Ş ii ve ya
Prote st an) diğe ri üze rinde h içb ir zaman kalıcı b ir çoğunluk oluşt u
ramayacağı, b unun ye rine çok farklı b ir kurum olan "t oplumlar ara
sı (consociational) b ir de mokrasi" [b ir t oplumu oluş turan dini, et-
DEGEALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 299
dört veya beş yılda bir genel oy hakkıyla seçilen parlamentoların bu
lunduğu rejimleri anlatmaktadır. Böyleyken bile, kavram bazı koşul
lar altında sorgulanır hale gelmiştir. Arafat döneminde, Filistinlile
rin yeniden seçime girmeyi de kabul eden, seçilmiş bir liderleri var
dı. 24 Haziran 2003'te ABD Başkanı Bush, Ortadoğu için bir barış
planı önerdi; planın ilk maddesi, Arafat terörizm lekesini taşıdığı için
Filistinlilerin yeni bir lider seçmeleri gerektiğiydi. Aynı şekilde eski
İsrail Başbakanı Begin de bu durumdaydı ve bazıları Şaron'un da böy
le olduğunu ileri sürdüler. Yabancı bir ülkede farklı liderlerin başa
gelmesini ümit edebilirsiniz, fakat görüşmelerin başlama şartı olarak
(Hamas örneğindeki gibi) seçilmiş siyasetçilerin "demokratik" de
ğişimini talep etmek, son derece küstahça, demokrasiyle hiç ilgisi ol
mayan, tersine diğer ülkelerin işlerine müdahaleyi kendi dış politi
kasının meşru bir yönü olarak gören egemen bir dünya gücünün dik
tatörce taleplerinin ifadesinden başka bir şey olamaz. Bu siyaset ya
kın geçmişte demokratik olarak seçilen liderlerden çok diktatörleri
açıkça desteklemiştir ve bugün bile, Suudi Arabistan'ın güçlü mer
keziyetçi monarşisi veya darbe sonrası Pakistan'ın askeri liderleriy
le ittifak kurmakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin
antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük
• olduğuydu. Bir ül-
kenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslarara-
sı uzlaşma mevcut değildir. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce, gerek Al
manya gerekse İtalya hükümetleri demokratik seçimlerle iktidara gel
diler. Bu, İspanya için geçerli değildi, ama Müttefikler savaştan son
ra Franco'yu devirmek için hiçbir girişimde bulunmadılar; oysa Fran
co devlet başkanlığı görevine faşist bir askeri darbe ve kanlı bir iç
savaş sonucunda gelmişti. Afrika'daki hükümetlerin birçoğu, Güney
Amerika'daki ve başka yerlerdeki (örneğin Fiji) hükümetlerin bazı
ları da öyleydi. Öte yandan, Karayip adası Grenada'daki demokra
tik bir hükümetin varlığı, adanın ABD tarafından işgal edilmesini ön
lemedi; oysa bu ada, onun en yakın müttefikine bağlı bir Uluslar Top
luluğu toprağıydı.
Evde mevcut olan "demokrasi" nadiren dünya çapında uygula
nır. Seçim uygulaması, uluslararası düzeyde karar alırken çok fark-
DEl'.ERLERltıı SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 301
le otoriter rejimlere muh alefet bağ lamında baş göstermi şti. Modern
dü nyanın yaptığı , belirli bir seçim (tercih) biçimini -başlangıçta bu
nun belir li siyasi nedenleri vardı, vergile r aracılığıyla h alkın ulusal
h arcamalara fi ili katkı sını sağ lamak gerekiyordu- kurumsallaştırmak
oldu. Bu para parlamentonun toplanabilmesi içi n alındı. Genel ver
gilendirme, A merikan kolonilerinin fiilen gösterdiğ i gibi, belirli bir
temsil olmaksızın çok zordu. Ne var ki, Batı'da bunca yü celtilen öz
gü l bi çimler, doğru dü rü st bi r temsili sağlamanın en etkili yolları de
ğildir; Westminster modelinin teşvik edilmesinin, ulusal bir dü zey
de bile evrensel bi r çare olmadığ ı görü ldü. Uluslararası dü zeyde, se
çim yöntemi nin zorla veya başka yaptırımlarla dayatılması yerine,
istenerek kabul edilmesini sağ lamak için katedilecek çok yol vardır.
lanılan ileti şim araçlarıyla) uzak mes afeli b ağ lar ını da korurlar. As
lında, L as lett ve diğ erlerince, Avrupa' da b u tü r b ir çat lağ ın, akrab a
lığ ın daha geni ş b ağ lar ından ayr ı olan kar ı-kocanın ai leleri i çi nde
ki b ağ ları daha da s ıkılaştır abi leceği öne sürü lmü ştü r. Avr upa' da kan
koca ai leleri i çi ndeki daha gü çlü b ağ lılıklara i li şki n b u görü ş, R obi n
s on Cr us oe veya Faust gibi , kıt anı n diğ er efs anevi kahr amanları bi
çi minde, dünyaya kar şı kendi yolunu çiz en iz ole ("özgü r" ) bir ey kav
r amıyla bütü nü yle b ağ daşmaz. İdeoloji k t ut ars ızlık, ekonomimizi n
bir eys el gi ri şi mci lerce yar atıldığı kavramında büsbütü n b elir gi n hale
geli r. Zi ra b u s öylenen ger çek olmakt an çok uzaktır. As lında, ai le şir
ketleri b ugü n bi le ekonomi de ha la çok önemli b ir rol oynamakt adır. 17
Bu değ er ler ü çlemesi , yani bir eycilik , öz gür lük ve eşit li kAvr upa' yla
sm ır lı değ ildir . Yakın geçmişt e işar et edi ldiğ i gibi,ıs eşit lik ve özgür
lük s evgi yle bi rli kt e, bir eyler i çin önemli bir kaygı olduğ u gib i, İs lam' ın
ahlaki öğr etisi ni n de t emel öz elli kleri ndendi r. Yalman, eşit liği "İs lam
kü ltürü" nü n "t emel bir yönü" olar ak görü r. B u özellik ifadesi ni , i n
s anlar i çin fırs at eşit liği kavr amında ve i lahi ger çekler e ayrıcalıklı eri
şimi olan di ni bi r grub un (b ir r uhb anın) yokluğ unda b ulur. B u "de
ğ er" , Müs lü man i ns anlar ar as ınd a hi ç far k olmadığ ı anlamına gel
mez. "Uygulamada, altta ve üs tte olm ak, diğ er yaşam t arzlarının ol
duğ u gibi İs lami gü nlü k deneyi mi n de b ir par ças ıdır. " 1 9
Yalman, bi r yandan İs lam' da eşi tli k ve s evgi yi , öt e yandan Hi n
dist an' da hi yerarşi ve fer agati birbiri ne b ağ layan s on derece i deali
z e edi ci fo rmü ller ar as ındaki kar şıt lı kları göst erir . Fakat i deoloji ve
uygulama çoğ u zaman far klıdır. Yukar ıda değ ini ldiği gibi , Yalman
eşit liği n İs lam devlet leri t ar afından her zaman ger çekleşti rilemediği
ni kab ul eder ve öt e yandan, kalıcı bir hi yerar şini n haki mi yeti nde
olduğ u vars ayılan Hi ndist an'ın kat ı kast t oplumlar ında bi le, bhak
ti'nin varlığı nın, s ıralamanın değ işeb ileceği ve i ki kez doğ ma st atü
sü nden dü şmü ş olanlar ın daha yü ks ek bir duruma geti ri lebi lec eği an
lamı na geldiği ni b elirten bir yor umu akt arır.20 Ayn ı şeki lde, s evgi Müs
lü man t oplum kadar Hi nt t oplumunun da bir özelliğ idir ve herhan
gi bi ri ya da diğ eri yle s ınır lı deği ldi r; s öz gelim i ci ns el aşka i li şki n bü
yü k Hi ndu gelenekleri ne, Kri şna'nı ngopi 'leri ne gönder me yapar; pe
kala S ans krit şiir lit eratürü ndeki aşka da değ inebi lir di. B u anlamda
DECiEALEAIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 305
da ki i li şki lerle bütünleşti ri lir.23 Biri nci di zi eşi tsi zli ği , di ğeri yse eşi t
li ği i çer ir ve h er iki si de a ileden dışar ıya doğr u gider ek toplumsa l
i li şki ler i çi nde i nşa edi li r. Her i ki si de sevgi yi i çerir; di zi lerden biri
erkek ve kız kar deşler ar a sında ki sevgi ni n ya nı sır a " ci nsel" a şkı,
ya ni eşi tler ar a sında ki ya ta y bir i li şki yi i çeri r. Di ğeri yse ebeveyn sev
gi si yle ve onun ta ma mla yıcısı, eşi t olma ya nlar ar a sında ki hi yer ar
şi k sevgi yle i li şki li di r. Ba ba veya ebeveyn ta raf ında n hi yera rşi ni n da
ya tılma sının ka rşısında , ka rdeş eşi tli k i ddi a lar ında bulunur. Bu i d
di a la r bi r i nsa n veya topluluğun ya şa m ta rzına ha ki m ola bi li r ya
da ki şi ni n a çgözlü veya tüketi mci bi r şeki lde h a reket etmeye deva m
etmesi ni engellemek konusunda pek etki li olma ya n uza k bir r efe
r a ns noktası oluştura bi lir ler. İdeoloji k ve pra ti k da vr a nışta ki bu çe
li şki leri kendi gü nlük ya şa mla rı mızda n çok i yi bi li ri z, tıpkı ar a ba
lar ın çevrede ya ra ttığı kir lenmeyi kınar ken, Ni ssa n'ımıza a tla yıp (kü
çük, ki şi sel dükkanla rı ele geçi rmesi ni kın a dığımız) süperma rkete
gi tti ği mi z za ma n olduğu gi bi.
İnsa n toplumlarında eşi tli k gi bi , özgür lük ka vr a mı da ya ygı ndır.24
Bu, ba ğla ma ba ğl ı ka la n ve Ba tı' yla sınır l ı olma ya n bir ka vra mdır.
1 82 0' ler de Osma nlı dona nma sına hi zmet eden İ ngi li z S uba y Sir
A dolph us S la de şöyle ya zmıştı: "Şi mdi ye dek Osma nlı, Hıri sti ya n
ulusları n uğr una bunca uzun müca deleler ver di ği özgür i nsa nı n en
değerli ba zı i mti ya zlarında n a na nevi olar a k ya ra rla nmıştır. " Osma n
lılar çok a z topr a k ver gi si ödedi, hi ç öşür ödemedi , hi ç pasa por ta
i h ti ya ç duyma dı, ne gümr ükle ne de poli sle kar şı kar şıya geldi . . . Bir
Osma nlı "E n a şa ğı ta ba ka da n geli p hi ç de cür etkar lı k sa yılma da n
pa şa lık r ütbesi ne ula şma k i steyebi lir di. " S la de, bu özgürlüğü, " en
çılgınca di lekleri gerçeğe dönüştür me kapasi tesi ni " Fra nsız Devri
mi 'ni n ba şa rılarıyla ka rşıla ştır ır.ıs Bu dur umda n çıkar tıla bi lecek bir
çok pra ti k der s va rdı r. Bir köleyi Müslüma n ya pa bilir di ni z, a ma bir
Müslüma nı köle ya pa ma zdınız . Aynı şeki lde yeni i h ti da etmi ş bir
ki şi , söz geli mi devşi rme ol a ra k İstan bul'a geti ri lmi ş bi r A rna vut ço
cuk, pa di şa h lık h a ri ç, ülkedeki bütün yüksek m a ka mla ra yüksele
bi lir di.
Y a lma n, özgürlük ka vr a mının na sıl eşi tli kle ba ğla ntılı olduğunu
a çıkla r. "İsla m' ın en yüksek i dea lleri " di ye ya za r,
308 TAAIH HIASIZLl�I
İslam'da hiçbir imtiyazlı kisi bulunmadıgı veya daha dogrusu, bir insanın
degerinin kendi niyetleri, davranışı ve dindorlıgıno boglı oldugu ilkesinin
çevresinde döner. Bu onu cennetin kapılarına götürebilir, fakat yeryüzü krol
lıklonndo bile, lslom inancını bir kez benimsedikten -yani Alloh'ın irade
sine "teslim" oldukta n - sonra, tüm insanlara toplumda yükselmek için eşit
şans verilmelidir. Söz gelimi Amerika' deki siyahi Müslümanlara ve başka
yerlerdeki ezilenlere İslam'ın vaadi budur.26
deği şim i, gelenekse durağanlığı gerektirir. Ne var ki, tüm toplum lar
farklı bağlam larda fa rklı hızlar la deği şir. Daha evvelki dini si stem
lerde, "m ağlup olan Tanrı" ya yö nelik birçok kültle, bi r eskim e, çağ
dışı kalm a gö rüntüsünün ortaya çıktığına değinmi ştim .3 3 Herhalde
bu kültlerin artık işlem edi kleri düşünülr.ı üştü, dolayısıyla insani zor
luklara yeni çö züm ler arayışı bu toplum ların tem el bir ö zelli ği ydi.
Ti pik bir sonuç, tapınaklardaki değişim di; eskiler kurtarm ada başa
rısız olduğundan bir kenara bırakılır ve yeni ler doğardı. Belki de bu
süreç, aynı şekilde bir deği şim sorunu olan, am a daha ö nem si z bi r
düzeyde yer alan m oda alanının dışında tutu lm alıdır. Fakat K uzey
G ana' nın L oDag aa g ibi söz lü kültürleri nde de b u düzey vardır. Di ni
ritüellerdeki şarkılar ve kselefo n ezgileri bile sıklıkla değişir, tıpkı en
azından bug ün, kadınların gi ydi ği pam uklu giysi lerle yaptıkları dans
lar g ibi. Bu tür bir davranış, ö zellikle ithal k ur.ı aşıtı kullanım ında,
m odaya çok yaklaşır.
K apitalizmi n gelişm esi nde m oda ve lüksün rolü, 7. Bö lüm 'de gö r
düğüm üz üzere bi rçokları gi bi Alm an i kti satçı Som bart'ın da di kka
tini çekm işti. Bu rol Avrupa' ya ö zgü olm ayıp br onz çağı sonrası top
lum larının artan ekonom ik etki nliği nde yayg ın biçim de gö rülm üş
tü. Deği şim in hızı zam anla arttı. Tıpkı ti careti n ve ürünlerin hacm in
deki artışın m odern yaşam ın ö nem li bir ö zelliği hali ne g elm esi g ibi,
m odanın değişm e hızı da arttı. Gö rdüğüm üz g ibi Braudel, bu artı
şın başlang ıcını 1 7 00 civarına tari hlendirir. Bu tarih, XIV. L oui s dö
nemi nde (163 8 -1715 ) Fransız sarayında m odanın yükselişe g eçm e
si ne atıf yapar. L ouis, soyluların yılın en azından bi r kısm ını Ver
saill es'da g eçirm elerinde ısrarcıydı ve işte bu bağlam da sarayda boş
oturarak zam an geçirirlerken, giyim kuşam da düzenli m oda değişik
likl eri yerleşti. Fransız sarayı her altı ayda bi r yeni desenleri tartış
m ak üz ere güney kenti Lyon'dan i pek im alatçılarını davet etm eye baş
ladı. Dikkat çekici olan, değişimi n, yeni m odanın görünüşü deği l dü
zenli biçim de yerleştirilen hızl ı değişim yö ntemi nin kendisi ydi; bu
nun sanayi üretim ine etkileri çarpıcı oldu. Fransa' da soylular için üre
ti len ipek kum aş deseni ndeki değişim o kadar hızlıydı ki, o zam ana
kadar çok büyük bi r ipek üreti cisi olan İ talyan kenti Bologna'daki
i pek im alatının 1 8. yüzyılda ö lüm üne neden oldu; İtalyan sanayii bu
OEGERLERIN SAHiPLENiLMESi: HÜMANiZMA, DEMOKRASi VE BiREYCiLiK 313
sız hale gelmişti. O dönemden sonra, seçkinleri ayırt etme rolünü ya
sadan çok moda ve "zevk" üstlendi ve tüm süreç daha esnek, ama
daha karmaşık hale geldi. Bununla birlikte, (yoksula) hayırseverlik
yapmanın erdemi, (zenginler için) lüks hakkındaki ikilemli tavır, sta
tüyü ayırt etmede giyim kuşamın kullanımı ve bunu korumaya yö
nelik yasalar, modanın rolü, bütün bunlar değişiklik göstermekle bir
likte Avrasya'daki tek bir kültüre özgü olmaktan çok, kentleşmiş önem
li toplumların tümünde bulunan unsurlardır.
Sonuç olarak, birçok Avrupalı kendini Aydınlanma'nın hümaniz
masının yanı sıra yeni toplumlara, farklı yaşam tarzlarına yol açtı
ğı varsayılan Fransız, Amerikan ve hatta İngiliz devrimlerinin vari
si olarak görür. Bu yeni, aydınlanmış yaşamın bir yönü modern de
mokrasiydi . Avrupa aynı zamanda, retorik (ve özellikle de metinsel)
düzeyde bu kıtanın icat ettiği düşünülen ve evrensel uygulanabilir
liğe sahip diye görülen, ama uygulamada bağlamsal ve şartlı olarak
ele alınan değerlerde de hak iddia etti. İfade edilen bu amaçlar (de
ğerler) ile fiili uygulama arasındaki boşluk çok büyük olabilirken,
Doğu'nun , büyük ölçüde bunlardan yoksun olduğu düşünüldü. Aslı
aranacak olursa, insani değerler ve bu anlamda hümanizma, tüm in
san toplumlarında -her zaman aynı biçimde olmasa da- çoğu kez
hissedilir ölçüde benzerdir. Elbette bireycilik, eşitlik ve özgürlük üç
lüsü ne sadece modern demokrasiyle ne de modern Batı'yla ilişkilen
dirilebilir; hayırseverlik gibi, bu değerlerin de çok daha yaygın oldu
ğu görülür.
10
Çal ı nan Aşk: Avrupalı ları n Duygular
Uzerindeki Hak iddiaları
ğ er olar ak bir eyselliğ e artan vur gu" ile birlikte Batı kü ltürü nü n h er
yanına yayıldığ ı kanısında olanı Per son gibi psikologlar da dah il, bir
çokAvr up alı akadem isyenin genel var sayım ı bu yö nde olm uştur. Aş
kın, yani r om antik aşkın çoğ u zam an bir eycilikle, ö zgür lü kle ( anlaş
m alı evWik ten ayr ı olar ak, eş seçimi ö zgürlüğüyle) ve genelde m oder n
leşmeyle el ele yürü düğü ne inanılır. Ben ö ncelikleAvr up alılar ın neden
bu Avr up a-m er kezci iddialar da bulunduklar ıyla ilgileni yor um) F a
kat bu iddianın geçer liliğ i konusunda eleştiri lerim var.
Bu bölüm de, Avr up alılar ı ( özellikle Hollyw ood 'u) izleyer ek, r o
m antik aşka genelde aşktan far klı ve bir tek Batı' da varm ış gibi gö
rü len bir şey olar ak m uam ele etm eleri ni ele alacağ ım . Berr aklaştı
r acağım nedenlerle, ne bu önerm enin doğru olduğ unu ne de "r om an
ti k" aşkın, ayr ıntılar dışında dah a genel anlam da aşktan ayr ılm a
sı ger ektiğ ini dü şü nü yor um . Başka bir deyişle, Avr up a'nın kü ltürü
nü dü nyanın geri kalanından ayırt etm ek genelde bir Batı icadıdır.
Ki bar aşk ( amour courtois) h akkında yazar ken, 1 2 . yü zyıl tr u
badur lar ının r om antik aşk fi kri ni ve uygulam asını i lk başlatanlar
olduğ unu ileri sür en yaygın önerm eyle i şe başlayalım. Bu varsayım ,
örn eğ in tari h çi de Rougem ont'unAvrup a'da aşk ü zer ine yazdığ ı ar aş
tırm anın tem elini oluştur ur.4 Aşk, sosyolog Nor ber t E lias tar afın
dan da benzer bir gelişm eci yaklaşım la ele alınır . "'Aşk' adını ver
diğ imi z" , "o zevk dö nü şümü , o duygu tonu, hi sler in o yü celtiliş ve
i nceli şi " nin5 tr ubadur lar ın f eodal top lum unda or taya çıktığ ını ve
"lir ik şiir de" ifa de edi ldiği ni öne sür er. Bu m eti nleri , aslına bakılır
sa türü n tam am ını "h akiki duygular ın" tem silci si ve or ta çağ uzm a
nı C. S. Lew is'ın sözler iyle, "yeni bir dur um " un göster gesi olar ak
görür.6 Bur ada Hır istiyanAvr up a açısından yeni , şiir sel bir tür bul
duğ umuz a p ek kuşku yoktur. Fakat söz konusu edilenin genelde yeni
duygular olduğ una ili şki n- tabii eğ er bu duygular ı ifade etm enin yeni
bi çim leri ni kastetmi yor sak- hi çbir kanıt yoktur; bu dur um da bi le
if adenin yeniliğ i, i nsan bilincinde bü tü ncü l bir değ işim e deği l, yal
nızca Hıri sti yanAvr up a'ya uygulanabilir. Gör eceğim iz gibiAvr up a
dışında aşkın, h att a r om antik aşkın bir çok if adesi bulunm aktaydı.
Onun ilk olar ak feodalAvr up a' da doğ duğ u iddi ası, savunulabili r
olm aktan çok uzaktır.'
ÇALINAN AŞK 317
Benzer bir tem a, yak ın g eçm işte seçk in ort açağ tarihçisi G eorg es
D uby tarafından da ele alındı. O da, " 1 2. yüzyılAvrupa'sının aşk ı
k eşfettiğini" düşünüyordu.S Fak at bun un yega ne aktörleri olar ak Aq ui
taine trubadurlarını g örm üyordu. Aynı türden şark ılar P ar is'te, söz
g elim i " bir trubadur g ibi" davranan Abelard tarafın dan da söylen i
yordu.9 Bu tür etk in lik ler ayrıca il. Hen ry d'A nj ou dönem in de, " en
verim li edebiyat yaratım atölyelerini" oluşturan ve "Tristan ve İsol
de efsanesini doğuran" Ang lo-Norm an saraylarında da k en dini gös
term işt i.ıo D uby, aşk ın yön elim indek i değişim lerüı , "Hıristiyanlığın
dişileşm esi" yle ve o dön em in artan refah ından yararlanan şövalye
lerin g enç oğullarının yen i rolüyle bağlan tılı olduğu k anısın daydı.
Bu trubadurların şiirlerin de ifade edilen biçim dek i bir aşk (la (in
d'amor), bir ölçüde yok luk ve m esafeyi, çoğu zam an da bir saray m en
subuyla onun lordunun k arısı arasındak i toplum sal m esafeyi içerir.
Yaln ız erk ek ler değil, k adınlar da (troubaritz) aşk şiirleri yazdılar;
bu k adın şairlerin en ün lülerin den biri, Turc de Meyronne'un k arı
sı, Auvergn e'li Na C astelosa idi. Bre on 'lu Arm an d diye birin e h ita
ben yazdığı şiirlerin den biri (Fr an sı zca çevirisin de) şöyle başlıyordu:
oku nan oku llar (er kekler için) tek eği tim y öntem i değ ildi; kim i za
m an ai le içinden özel öğ r etm enler, kadınlar a özel ders ler veriy or du.
Am a kadınların oku ldan dışlanm as ı, y akın geçmi şe dek Yahu di lik ve
Hır istiy an Avru pa'da b ir çoklar ı i çin de geçer li olduğu gib i, pek çok
kişi nin y aşam ter ci h lerin i de etkiled i.24
Bu tar tışm anın gös ter diğ i gib i, trub adur şiir inin kökeni h akkın
daki ar güm an, E ndü lü s ve İs lam toplumu nun doğ ası h akkın daki dah a
genel b ir anlaşm azlığ ın par alelinde akm aktadır. K adınlar ın (aşk ili ş
kiler ine katıl ım ı etkiley en) konumu , Avru palı kö kler e mi atfedi lecek
tir, y oksa dışarıdan gelm iş Mü slüm anlar a m ı? İ slam' da kadınlar ge
nellikle ger ek alıcı ger ekse satıcı olar ak pazar lar a gelm ekte serb est
olmu ştur. Tü r kiye' de çoğ u zam an m ah kem eler e b aşvu r abi lm i şler dir.
G ana'dan ve b aşka y er ler den Mekke'y e y apılan zahm etli h ac y olcu
luğu na çıkm ışlar dır. İ şar et ettiğim gibi, G uich ar d durum a bi r sını f
analizi uy gulam am ız ger ektiğ ini iler i sü r er . Ü st gr uplar dan kadınlar
çoğu zam an kısıtlıy ken, eğ lence sektö rü ndeki kadınlar çok özgü r dü .
B u sonuncul ar, Mü slüm an ve Hır istiy an hü küm dar lar ar asında bi le
ger çekleşeb ilen sar ay lar ar ası h ediy e müb adelesine konu olan şar kı
cılar, dansçılar, mü zisy enler ve şai r ler di. Bu müb adele i ki gelenek ar a
s ındaki y apı sal b enzer likler i ol duğ u kadar, şiir ve aşk h akkındaki fi
kir i leti şim inin kanalları nı da ör nekl er niteliktedir. Aslın da, far klı dini
inançlar a sah ip olanlar ın sar ay ve topr akl arı ar asındaki sınır lar ço
ğu nlukl a son der ece geçir gendi .
İ şte bu ger çek, y akın geçm işte b azı ar aştırm acılar ı tr ub adu r şii
r i ü zer indeki İs lam etkisi m esel esi ni dah a der inden ele alm ay a yönelt
ti. Bu b ağ lam da, tem alar gibi m etr ik ö lçü ler in de pek çok b akım dan
b enzer olduğu ileri sü rü lm ü ştü r. Şair ler in, çoğu zam an b ir çeşit gay
ri r esmi h im ay e altında, b ir b ölgeden diğ erine y olcu lu k ettikleri ni gör
mü ştü k.25 Öy ley se, B atı Avru pa i çin y enili kçi olan edebiy at bi çim i
ni n, ilk h ızını İ slam 'la gir iştiğ i tem astan alm a olasılığ ı yü ksek görü n
m ektedi r. G er ek pr ozodi ger ekse içer ik dü zey ler inde, " trub adur şi
ir ler inin B atı'da h iç öncü lü olm adığı; fakat tem a, b etim lem e ve diz e
b içim ler i b akım ından dah a ö nceki İs pany ol- Arap şiir iy le ikna edici
b enzer likl er bu lu nduğu " b elir tilmi ştir.26 Or taçağ da Avru pa-Ar ap iliş
kiler i ü zer ine y azdığ ı eser de tar ih çi Daniel şu y orumu y apar:
ÇALINAN AŞK 323
Bir bütün olarak Arapça saray şiiri, genellikle önemsiz, ama tema ve
işleyişte trubadur şiirinden çok daha geniş alana yayılan bir özelliktedir.
Bu ikincisinin Avrupa edebiyat tarihinde özel bir konumu olmasaydı, İs
panya'nın saray şairlerinin taşralı ve bozulmuş bir türevinden başka bir şey
olmadıgı pekala düşünülebilirdi. [ . . . ] Gelgelelim, Avrupalı kibar aşk
kavramları [ 1 03 1 'de Halifeligin çökmesiyle ortaya çıkan] küçük taife saray
larından türemişse, Avrupa edebiyatının topyekun romantik geleneQi 1 1 .
yüzyıl İspanya'sına ölçüsüz bir şekilde borçlu demektir.27
Tru badu r lar ve Kathar' lar üz erine çalışan Fransız tarihçi N elli bile,
r omantik geleneğ i, mahr em cinsel ed imlerd en kaçınmayı ve er keğ in
hanımefend iye tabiyetini, Ar ap kaynaklarının yanı sır a, Bizans ve baş
ka yerlerd en gelmiş olar ak görür. "N elli' nin öne sü rdüğü tü m ihti
maller" d iye belirti r Daniel, "Avru pa r omanti zmini n kö kler inin mü p
hemliğ ini veya çeşitliliğ ini akla geti r ir. " Bu söylenen, tru badur lar hak
kınd a şu nlar ı yazan etkili İ ngi li z or taçağ ed ebiyat tar ihçisi C . S. L e
w is' ın sonu çlar ınd an ne kad ar d a f ar klıd ır :
Aşkı "bir gü nah d eğ il d e bir erd em" e29 ilk kez d önü ştü r enler in
tru badu r lar olduğu dü şü ncesi , ortaçağ Avru pa'sı için d oğ ru olabilir;
ama dü nya per spektifi nd en bakıld ığ ınd a bu nu n savu nu lamaz bir id
d ia olduğu kesind ir ve kend isini Batı ed ebiyatıyla kısıtlayan bir ed e
bi bakış açısının d ar lığ ını örn ekler. R oux' nun d eğ ind iği ilginç bi r u n
su r, P rovence şiir inin teokr atik bir çağd a kad ınların fiziksel gü zelli
ğ ini işlemekle kalmayıpAvru pa'd a ilk kez, d ini ku rtu lu şa veya d o
ğ aü stü ne ve olağ anü stü ne yapılan her tü r lü gönd er meyi kald ır ıpJO
yeni bir hü mani zmaya hayat ver miş olmasıyd ı. R oux , hü manizma
d erken, yaşam a sekti ler bir yaklaşımı kasted iyor ve bu nu n feod al ah
lakı "aşk ilişkileri" yle bütü nleştir diğ ini dü şü nü yordu. Daha önce ile-
324 TARiH HIRSIZLl�I
Bir toplumsal ögreti olarak aska ilginin, İslam' do çok erken dönemlerde
mistik tarikatlarla dogdugu söylenebilir. Hep gönülden bahsedilir: Ask bu
anlamda tehlikeli, hatta başkaldıran bir ögretidir. Zaten tarikatlar da birçok
yerde bugüne kadar bu şekilde görülmüştür. İnsanların Tanrı'ya ve birbir
lerine aşkı, Dionysos-vari bir nitelik arz eder ve yetkililer tarafından dene
tim altına alınması güctür. Böylesine zapt olunmaz ve yakıcı bir ask, son
derece coşkulu ritüellerle ifade edilir -Şiilerin "çile oyunları" [dövünme ritüe�
leri ve taziyeler - ç.n.] veya çeşitli sufi tarikatlarının zikir ayinleri, Mevlevi
semaları- ve tüm bu örneklerde, cemaat ayininin sonunda bireyin bu grup
içinde bir "aşk okyanusu"na daldıgı söylenir. En azından Ortadogu'nun
bu tür fikirlerden kolaylıkla etkilenmesinin derecesi, ilahi aşkın (tasavvuf) Os
manlı, Safevi ve hatta Babür imparatorluklarının şiir ve müziginde en büyük
ÇALINAN AŞK 325
lirli biçim leriy le Babü r ve diğ er saray ların sanatları arasında bir ay
rım y apm ak müm kü n olsa da, bunlar mutlak ay rımlar değ ildi.
Caroline By num' ın ortaçağ kadın m istikleri ü zerine araştırmala
rı ndan bildiğ im iz g ibi,35 kim i zam an aşkı n iki y önü , y ani ruh ani ve
duygusal aşkfaz lasıyla iç içe g eçer. 13. yüzyıl mistiği Hadewijc h, İ sa'y la
birleşmesini, " ardından bizz at bana g eldi, beni tam amen kolları ara
sı na alıp kendine bastı rdı; ve bü tü n uz uvlarım onu eksiksiz bir yüc e
mutluluk içinde hissetti [ . . . ] " diy e y az dı.36 Tene yöneli k bu ilg i, İsa' nın
ilah i olduğ u kadar insani bir doğ ay a sah ip olduğu , bedenlenm e öğ
retisinde som utlaştığ ı g ibi g öz le g örü lmez Tanrı 'nın onda tez ahü r et
tiğ i dü şü nc esiy le bağ lantı lı dı r. Diğ er büyü k dinlerdeki g ibi , Hır isti
y anlıkta da kadın ve erkeğ in dü ny evi aşkıy la ruh ani Tanr ı sevg isi ( ve
Tanrı 'nın insanlığ a sevg isi) arası ndaki sınır sı klı kla bu lanıklaşı r. Ne
şideler Neşidesi vey a Tavkü'l -Hamame 'de g örü ldüğü üz ere ay nı ke
lim e h em c oşkular h em de romantik aşk için kullanı lmaktadı r; aşk
sıklı kla dini dü şü nc eler ve uyg ulam aların ay rı lm az bir p arçası ola
rak g örü ldüğü nden, ona mec azi, ruh ani bir anlam verilm iş olabilir.
Tanrı aşkı ( verilen ve alınan), insana ve kadınlara duy ulan aşk, or
tak bir unsuru fa kat bi çim çeşitliliğ ini ima eden bu tek sözcüğü n kul
lanımıy la bir aray a g etirilir. Tevrat da Tanrı aşkı ve diğ er erkek ve
kadınlara duy ulan aşk için ay nı sözcüğü kullanı r. Dolayısıyl a h ah am
lar erotik bir iz lenim uy andı ran Neşideler Neşidesi'n i, Tanrı' nı n İs
rail'e duy duğ u aşk olarak y orumlay abildiler; dah a sonraları da Hı
ristiy anlar bunu İ sa'nın h alkına duy duğ u aşka çevirdiler. Bu kitap,
anc ak Hah amAkiva' nı n (M. S. 1 . yü zy ıl) onu aleg orik b içimde y o
rumlam ay a karar vermesi üz erine, kanonik metinler arası na dahil
edildi; m etnin kendisindey se böy le bir y orumu dü şü ndü rec ek h içbir
ş ey y oktur.37 Hoşea'nı n ilk ü ç bölü mü , dah a sonraları baz ı P rotes
tanların kafa karışıklığ ı diy ec eğ i ay nı öz deşleşmey i g österir. G elg e
lelirn , İ branic ede aşk ('ahebh ) ile arzu (şevk ) arasında bir f ark oldu
ğ u g örü lü r. Tanrı Havv a'y ı lanetlerken, onun A dem' e " arzu" (şevk )
duy ac ağ ını , am a bunun ona olan " aşk" ı ndan ('ahebh) kay naklan
m ay ac ağ ını söy ler.
Bir kadına duy ulan aşkla kişinin ü lkesine vey a Tanrı'y a duy du
ğ u aşkın bu özdeşliğ i, E skiAh it' te y ayg ındı ve dah a sonra da devam
ÇALINAN AŞK 327
etti. Solomon İbn Gabirol'ün (Süleyman bin Yahuda veya İbn Ceb
ron, y. 1021- y. 1057) İslami modellerden çok etkilenen yazılarında,
aşk şiiri kozmik sevginin, İsrail'le Tanrı arasındaki ayrıcalıklı ilişki
yi de içinde barındırır. Zafrani, "ister dini ister dindışı nitelikte ol
sun, mistik aşka mı yoksa mürit veya dost, yakın birine mi gönder
me yaptığını söylememiz mümkün olmayan müphem şiirler"den söz
eder. 3 8 Arap şiiri çoğu zaman dindışı, hatta erotikken,39 Mağrip'te
ki Yahudi şiiri, dindışı yönü bulunmasına karşın özünde daima din
seldi . Büyük Yahudi filozof İbn Meymun, şiir kullanımını şiddetle
kınadı. Seküler nazım, özellikle de cariyelerce söylenen ve beraberin
de şarap da içilen şarkı, hiçbir zaman saygın bir tür olmadı.40
Avrupa Hıristiyanlığının bazı kollarında, aynı ad verilse bile aş
kın bu iki biçimi birçok bağlamda birbiriyle taban tabana zıttır. Roma
Katolik Kilisesi'nde rahiplere evlilik içi aşk (kuşkusuz evlilik dışı cin
sel ilişki de) yasaktır, oysa rahiplerin Tanrı'ya duyulan karşılıklı aş
kın yanı sıra, tüm insanlıkla ve hatta Tanrı'nın tüm yaratıklarıyla ebe
di dostluğa (kardeşlik) girmeleri emredilir. Ne var ki, Katolikliğin ge
rek erkek gerekse kadınların bekar kalmasına yüklediği ahlaki erde
min tamamen dışında, aşk hakkında kuşkular veya nitelemeler -ev
lilik içi aşkta bile- Adem ile Havva öyküsünde görüldüğü gibi Hı
ristiyan inançlarının bir parçasıdır ve İsa ile havarisi Pavlus'un söz
lerinde somutlaşmaktadır. Bu karşıtlık, Hıristiyan dininin düalist ver
siyonlarında, bu dünyayla öteki dünya, yani bir yanda kötü ve dün
yevi olanla öte yanda iyi ve ruhani olan arasında keskin bir çizgi çi
zilen Manici görüşe yaklaşılarak özellikle belirginleşir. 12. yüzyılda
Kathar'lar arasında "kusursuz" olmak için -hepsi de bunu amaçla
mak zorundaydı- ruhani olana, Tanrı'ya, dini yaşama karşıt bulu
nan bu dünyanın kışkırtıcılıklarından biri olarak cinsel aşktan vaz
geçilmesi gerekiyordu. Bunun sonucunda, dünyayı, teni ve şeytanı
reddettiler. Bu vazgeçiş yolu, Hıristiyan laikliğini bile etkiledi. Yaşa
mının sonlarına doğru, Tolstoy'un yeni sevgi dini onu ailesini terk
etmeye ve karısı ve on üç çocuğu da dahil olmak üzere, dünyevi bağ
larından vazgeçmeye yöneltti . Buradaki değişimin yönü, dünyevi aşk
tan ilahi aşka doğru olmaktan çok, cinsel aşktan kardeşlik sevgisi
ne doğruydu. Grekler ruhani ve dünyevi aşkın eros (yani erotik, cin-
328 TARiH HIASIZI..IQI
sel) ve agape (kardeşçe veya toplumsal) olmak üzere iki ana şeklini
ayırt etmişlerdi. Hıristiyanlıkta bunlar terminolojik olarak aynıydı
ve düşünceler çoğu zaman bulanıklaştırılmıştı, ama ayrımların ya
pıldığı bir bağlam kesinlikle vardı. Trubadurlar dünyevi aşkı işledi
ler. Ama Sanskrit Hindistan'ın, erken Çin ve İslam'ın aşk şiirindeki
bazı yönelişler de bunu yaptı. Ve Mağrip Yahudilerinin şiirleri bü
yük ölçüde dini olmakla birlikte, Neşideler Neşidesi belirgin olarak
seküler bir unsura (sıklıkla alegorik biçimde yorumlansa da) işaret
eder. Bu geleneklerin çoğunda, uzun vadede dini (ve püriten) unsur
larla seküler (ve daha canlı) olanlara yapılan vurgu arasında bazı gi
diş gelişler görürüz. Kathar'lar, trubadurlarla aynı dönemde Güney
Fransa'nın aynı bölgelerinde yaşamış, ama "kusursuzlar" (parfaits)
denilen ruhani liderleri seküler aşkı kesin bir biçimde püriten bir dini
çerçeveye oturtmuştu. Yalnız zaman içindeki gidiş ·gelişlerde değil,
inançtaki çağdaş farklarda da müphemlik söz konusuydu.
Bu tartışmayı cinsellik alanına genişletmeliyiz, çünkü aşk ve seks
çoğu durumda birbirinden ayrılamayacağı gibi, birbiriyle özdeşleş
tirilemez de. Elbette, "platonik aşk"ımızın, diğer kadın ve erkekle
re karşı duyduğumuz kardeşçe sevgimizin, Tanrı sevgimizin, hatta
öz-sevgimizin olduğu doğrudur. Ama çoğu durumda birbiriyle "se
vişmek", aşkın bir yönüdür ve bu aşk temelde dünyevi ve genellik
le sekülerdir.
İyi ve kötü arasındaki ikilik sürer, ama İslam'daki meşru seks, Kat
har'larla karşılaştırıldığında ayrımın karşı tarafında kalır. Ne var ki,
insan toplumlarında bazı belirsizlikler çok geniş bir biçimde mevcut
tur ve aşkı çevreleyen davranışlardaki çeşitlemelere yayılır; bazı top
lumlarda (Hıristiyanlıktaki gibi) yakın akraba arasındaki seks yasak
lanır, başkalarındaysa (İslam'da olduğu gibi) genel olarak teşvik edi
lir. İslam genelde insan cinselliğine güçlü bir düzenleyici müdahale
de bulunan bir din gibi görünür, öte yandan aslına bakılırsa bir ha
diste, erkeğin her meşru cinsel ilişkisinde sevap işlediği ilan edilmiş
tir.41 Fakat ikilem yine de vardır; Araplarda erkeğin karısıyla cinsel
ilişkiye girmeden önce bir ritüel olarak şu sözleri söylemesi gerekir
di: "Şeytan'ın şerrinden Allah'a sığınırım; esirgeyici ve bağışlayıcı Al
lah'ın adıyla."42 Zira cinsel ilişki Allah'ın hizmetini yerine getirmek
ÇALINAN AŞK 329
say ıl dığ ı hal de, durum un bü tü nü daha karm aşıktır; çü nkü İsl am da
diğ er dinler g ibi c inselli k hakkındaki ikil em in açık bir sebebi olan
i nsanın c ennetten kovuluş hi kay esi ne g eri döner. Kovuluş, erkek c in
selliğ ine bağ lanır, am a A dem 'in de bir Havva'y a ihtiy ac ı vardır; bu
yüz den başka y erde, LoD ag aa'nın B ag re destanında43 da karşım ız a
çıkan seks ve aşk arasındaki i ki lemi görürüz; y ine de, Tanrı'nın onay
l adığ ı her birleşm e, Ş ey tan'ınkine karşıt gi bi görü nür.
Rom antik aşkın Avrupa' da, trubadurl arc a keşfedil diğ i savına bağ
l ı ol anl ar, çoğ u z am an benzer şekil de ci nselli k ve evliliğ e y öneli k be
l irli tutum ların özgü l gelişim ini ay ırt etm işlerdi r. Ö rneğ in, çalışm a
sını 6 . B ölüm 'de inc elediğimiz Elias, c insell iği "c insler arası ndaki il iş
kiy e y önelik tutuml arın değ işim i" başlıklı bi r kısım da irdeler.44 "Ha
reket tarzlarının tari hi" ne i li şki n g enel görü şü doğ rul tusunda, "in
sani ci nsel i li şki leri kuşatan utanç, uy garlaşm a sür eci nde hatırı sa
y ıl ır bi r deği şim e uğradı" i ddi asıyl a işe koyul ur.45 Erasm us'un 1 6. yü z
y ıl da y ay ıml anan Colloquies'i ü zeri ne 19 . yüzy ıl da y apılm ış y orum
l ardan bu gelişm eni n kanıtl arını çıkarır. Bu eser daha sonr aki dönem
deki "farklı bi r utanç standardını" ifade eder; bu fark, daha sonra
"y etişkinler arasında bi le, c insel y aşam a ai t her şey çok örtü lü ol du
ğ u ve perde arkalarına sakl andığ ından" , uy garlaşm a sü rec inin bir
parçası hali ne gelir.46 Cinsel edim hakkındaki utanç, Rö nesans Av
rupa'sının uyg arl aşm a sü rec inin bir parçası ol arak görülü r. Ben bu
nun çok daha g eni ş çapl ı bi r i kil eml e bağl antıl ı ol duğ unu dü şü nü
y orum.
Elias, Kil ise'nin kendi tarihinin en erken döneml eri nde i lan et
tiği tekeşli evliliğ e doğ ru g idil en y ol da da benz er bi r g elişm e görü r.
"Fakat evli li k, her iki ci nsi bağ lay an topl um sal bi r kurum ol arak
bu kesi n biçimi ni, dürtü ve tepki leri n daha şiddetl i ve daha katı de
netim al tına al ındığ ı daha sonraki bi r aşam ada kaz anır anc ak. Çü n
kü anc ak o z am an erkekl er içi n evlili k dışı ili şkil er g erçek anl am
da topl um dışına i tilmi şti r vey a en az ından m utl ak gizliliğ e m aruz
kalm ı ştır. "47 B u bel ki İ ngil tere'de Vic tori a çağ ı içi n kabul edil ebi
lec ek, am a kesinli kle Avrupa'nın bi le her y erinde g eçerl i olm ay an,
son derec e su g ötü rü r bir iddiadır. Y ine de El ias, tez ini savunm ay a
çal ışırken m eseley i hararetle ele alır: "Uyg arlaşm a sü reci nde c insel
330 TARİH HIRSIZUGI
getirm e güdüsünü yar attığı nı b elir tti ler. A slı nda i ddi aya gör e, İ ngi l
ter e'ni n b u hane ti pi ni b enim sem ek i çi n kapi tali zmi b eklem esi ne ge
r ek kalm amı ştı; b u (Batı) Avr upalı kal ıbı paylaşm ayan dünyanı n bir
ço k kesimi nde, söz ko nusu hane yapı sı z aten m evc uttu.sı
M ar y Har tm an tar afı ndan yapı lan (2004 ), "Batı lı geçmi şe i li ş
ki n ezb er boz an bir gör üş" sunm a i ddi ası ndaki The Household and
the Making of History adlı ar aştırm ada şu i fade yer alır: "1960' lar
da keşfedi len, fakat kaynağı nı or taçağ da b ulan geç yaşta evli li k şek
li ndeki b enz er siz kalı p, mo der n dünyayı yar atan deği şim leri n [ ... ]
neden Batı Avr upa'da ger çekleştiğ ine i li şki n sür egelen b ilm ec eyi açı k
lığ a kavuştur ur. " D emo gr afik ve ahlaki o lgular ı veya to plum sal "i ler
lem e" yi b ağ lantı landırm ada ço k uz un bir m azi si o lan b u M althus'çu
i ddi anı n hi çbir yeni yönü yo ktur. Olgular a dayanır sak, Avr upa'da
göz lem lenen ve b az ı lar ı nı n " aşk" ı yür eklendiren bir un sur o lar ak gör
düğ ü er kek ve kadı nlar da alı şılm adı k öl çüde geç yaşta ger çekleşen
evli li kleri n var lığ ı ndan kuşkulanm ı yoruz, am a b u düz enlem eleri n mo
der n dünya dediğimiz b ütünden sor um lu o lduğ u so nuc una varm ak
ab ar tı lı, so n der ece spekülati f ve kez a, hi çbir kar şı laştırm a düşünc e
si i çerm eksi zi n, teleo loji k o lar ak daha so nr aki avantaj lı ko num a da
yandırı lan bir çı kar sam a gibi gör ünür.
Avr upa ai lesi ni n b enzer si zliği i ddi aları , akr ab alı k i nc elem eleri ne
i li şki n daha geni ş bir b akı ş açı sı nda da sor unlar i çeri yor. Söz gelimi,
"geni ş" adı veri len haneleri yle Çi n'i n (b u dur um un, z aten her zam an
yo ksullar dan daha b üyük haneler de yaşamı ş var lı klı lar la sı nır lı o l
duğu ortaya çı ktı) ço k far klı o lduğ u düşünülüyordu. Cambri dge Gru
b u'nun düz enlediği er ken tari hli bir ko nfer ansta,sJ hatırı sayı lır bo
yuttaki akr ab alı k gr upları ndan (ör neği n bo ylar) o luşan to plum lar
da bi le, var o lan haneni n (hane üyeleri nden ayr ı o lar ak, o hanede
i kam et eden gr up) , bo yutları nı n Laslett tar afı ndan Avr upa i çi n kay
dedi lenden ço k da far klı o lm ayan, genelli kle küçük, çoğ alabil en ve
eko nomi k bir birim54 o lduğ unu göster ec ek kanı tlar sundum. Avr u
pa evli li k kalı bı kavr amı nı nss geçer li liği ni tanı sam da, Avr upalı ve
Avr upalı o lm ayan şekli ndeki b u keskin ayrı ştırm a, en azı ndan bro nz
çağı so nr ası nı n b üyük to pl um ları söz ko nusu o lduğ u sür ec e, Doğ u
lu ve Batı lı uygulam alar ar ası ndaki bir ço k b enzer liği görm ez den ge-
ÇALINAN AŞK 333
ler de diğer ler ine g ör e daha da r afine bir hal alır. B elir li bir anda, öz
deş bir "aşk" k avr am ının tüm toplum lar da bu lu ndu ğu iddiası nda
değilim, ne de "rom antik aşk"ı n her y er de eş ar am anın ana y önte
m i oldu ğu nu s öy lüy or um. Bu nu nla bir lik te, bu ilişk i biçim i k es inl ik
le ne B atı 'nı n ne de m oder nin benzers iz bir ayr ıcalığıdır. S on olar ak
s osy olog G iddens 'ı n pos t- rom antik diy e nitelediği, "m oder n" top
lum un ayı rt edici özelliği ve "rom antik aşk "ı n evrims el ardı lı olarak
öne s ür düğü "uy um lu aşk"ı n da (congruent love)62 bu nitelik te ol
m adı ğı belir tilm elidir.
Daha önceler i aşk ve s eçim olm adığı na ilişk in k arşıt g örüş, erk en
dönem toplum lar ının bireys elden çok k olek tif bir tem elde ör gütlen
diği düşünces inin ay r ılm az bir par ças ıdı r . "İ lk el k om ünizm" k avra
mı nı doğur an bu anlayı ş, daha büy ük ak rabalık g r upları nı n (k lan
ları n vey a s oy gr upları nın) var lı ğıy la kısm en des tek leniy or, am a bu
g ru pla r ın her zam an k endi başlar ına edim de bulu nan "iç içe g eçm iş
par çalar" a bölünm e ( ör neğin, "par çalı s oy zincir leri" ) y ollar ını he
s aba k atm ayı başar amıyor du. B unlar ın tem elinde "as gar i bir s oy zin
cir i" bu lu nuyor, bu nu n çevr es inde çoğu zam an ilks el vey a belk i daha
k arm aşık bir aile k üm elenm iş oluy or du. Ay nı şek ilde, topr ak t as ar
rufu ner edeys e hiçbir zam an bu dey im in im a ettiği biçim de k om ü
nal olm adı; k üçük g ru pların bir çift liğin ür ünü ve g enellikl e bir avın
s onu cu üzerinde -bu etk inlik ler k im i zam an daha k om ünal biçim
ler als a da- az çok m ünhası r hak ları daim a bu lunuy ordu.
Aşkı n ( özellik le de rom ant ik aşkı n) if ades i hakkı ndak i bu t artı ş
m ada dikk ate değer bir etk en, Avrupa dışındak i s is tem lerin çoğu nun
( am a heps inin değil), bu tür birleşm eler de erk en y aşı teşvik etm es i
dir. Kızlar ergenlik ten kıs a s üre s onr a evlenirl er ve çoğu zam an be
lirli bir der ecey e k adar s eçim e izin verils e de, k im i zam an y a özg ül
düzenlem eler y a da akrabalık s is tem leri ar acılı ğıy la --örn eğin İs lam' da
am ca çocu ğuy la- k üçük y aşta nişanlanır lar. Bu tür düzenlem el er, kıs
m en bir eşi g ar ant iy e alm ak , k ısm en uy gun birini bu lm ak , k ısm en
de (g ebeliği önlem e tek nik lerinin sı nı r lı oldu ğu y erler de) m evcu t ku
rallar a g öre m eşru s ayı lm ay an çocuk ları n doğumu nu önlem ek için
y apılabilir. Bu oldu ğu nda, cins elliğin ert elendiği, cins el eşler in ar an
dığı ve nihai eşlerin "u zak" oldu ğu u zu n y eniy etm elik dönem ler ini
ÇALINAN AŞK 337
gö rmeyi z. H alb uk i " ro man tik aşk" ço ğun luk la b u er telen miş aray ı ş
ta, b u tatmin edilmemiş ö zleml er in yo ğunluğun da gelişir ve i fade edi
lir. Bun unla bi rlik te, erk en b ir y aştan i tib aren muh temel eşler b irb i
rin in k işiliğin e n üf uz eder ve y ab an cı b ir h an ede y aşamay a h azı r o lur.
Bu ko şullarda, gö rün en şey şeh vetten çok (ço ğunluk la if ade edilme
y en ) aşk tır.
Bir duy gun un ifadesiy le varlığı arasın da ön emli bi r fark vardır. Bu,
dah a ön ce de ön e sürdüğüm gib i, y azıy a geçmiş sö zde, b elirgin o la
r ak da ok ury azar k ültürlerde y ay gın b içimde g0 rülen aşk mektu p
ların da işlen ir. Fak at b içimleri fark lı o lsa b ile, duy gun un k en disi çok
dah a y ay gın b ir şek ilde mevcuttur. Yaln ı z Avrupa' da da değil, ger
çek an lamda b ütün düny ada h ük üm sürer.
Son o lar ak , aşk ın emsalsi z şeki lde Avrupalı o lduğu i ddiası , y al
nı z k apitalizmin gelişimiy le b ağlan tı lan dın lmaz, ayn ı zaman da em
pery alizmin hi zmetin de k ullan ılmak ta o lduğun a in an ılan b ir dizi si
y asal son ucu da b erab erin de getiri r. Yucatan 'daki Me rida'da b ulu
n an b ir saray ın , boy un eğmi ş vah şi lerin tepesin de diki len mi ğfe rli ve
zı rh lı co nquistador 'ları b eti mley en süslemelerin de, aşkın feth edici gü
cün ü ilan eden b ir ib are k azılıdı r. Avrupa'n ın empery alist fatihleri ,
cin sel b ir n itelik taşımak tan çok , k ardeşçe o lan b u duy guda h ak id
dia etmişlerdi. Aşk , sö zcüğün gerçek an lamıy la işgalci b ir o rdun un
elin deyk en , h erk esi feth eder.
11
Son Sözler
dan sorun, ö tekil erin h ep durağan, dışarıdan yardım alm ak sızın k en
di lerini deği ştirm eyi k esin lik le becer em ez olarak görü lm esi, bu tür
in ançlar ın "ö teki " ler e yön elik m uam el eyi m eşr ulaştırm ak ta k ulla
n ılm asıdır. Fak at tari h bi ze h er ü stün lü ğün g eçi ci olduğun u ve bi
zim de n öbeti devr etm eyi bek lem emi z g er ek ti ğini ö ğr etir. Dah a şim
di den m uazzam bir ü lk e olan Çin, eği tim , ask eri ve kü ltür el gü cün
tem eli olabi lecek ek on omi de, ön ceden Avr upa' da bulun an , ardın
dan ABD'nin elin e g eçen , dah a da ön ce zaten k en di sin de olan li der
li ği tek rar elin e alıyor gi bi g örünm ek tedir. Bu son yön deği şimi , Ba
tı'dan pek de yar dım alm ak sızın , k omüni st bir hüküm et tar afın dan
g erçek leştiri lmi ştir.
Bu çalışm ada, 1 6 . yüz yıl daki g eni şlem esin den, am a h er şeyden çok
da 1 9. yü zyıl san ayi leşm esi ar acılığıyla dün ya ek on omi sin de ele g e
çir di ği ön derlik k on um un dan beri, Avr upa'n ın dün ya hakimi yetinin
nasıl dün ya tarihi ü zerin deki hakimi yeti yle son uçlan dığın ı ort aya k oy
m aya çalıştım. Modern tari h e, bun a seçen ek oluştur abi lecek an tr o
polojik- ark eolojik bir yak laşım ı ön eri yorum. Bu yak laşım, br on z ça
ğın ı bir k ent devrimi , g erçek an lam da "uyg arlık " ın başlangı cı ola
rak betim leyen pr ehi stor yacı G or don C hi lde'ın eseri yle başlar.
Bron z çağı an tik Yak ındoğu'da başladı, doğuda Hin di stan ve Çin' e,
gün eyde Mısır 'a ve batıda Eg e'ye doğ ru yayıldı. Bu yayılm a, tar ım
da ökü zün çek ti ği saban la bir lik te m akin eleşm enin başlam ası, g eni ş
ölçek li su den etimi , tek erleğin i cadı ve m uh tem elen ti cari etkin li ğin
g eni şlem esi yle bağlan tılı yazın ın i cadı da dahi l bi r di zi k en tli zan aa
tın g eli şiminden oluşuyor du. K en tler deki bu uzm anl aşm an ın üretk en
lik te, zan aatka rların ve di ğer lerinin tem el tarım ür etiminin dışın da
k alm alar ın ı sağlayan bir artışı g erek tir di ği açık tır; aynı zam an da "sı
n ıflar " ar asın da topr ak mü lki yetin de m uazzam fark lar ortaya çık
m asın ı da teşvik etmi ştir; çünkü ar tık çapayla sın ır lı k alm ayan ki şi
nin, saban ın yar dım ıyla çok dah a g eniş bir topr ağı eki p biçm esi müm
kün dür . Saban aslın da ter sin e çevri lmi ş, h ayv an tar afın dan çeki lm e
si sayesin de m akin eleşti ri lm i ş, am a verim li lik te bü yük bir aşam a sağ
layan bi r tür çapadır.
Bron z çağı başlang ıçta, E li as'ın uyg arlaşm a sü reci yle bağlan tılan
dır dığı Avrupa Rön esan s' ın dan çok ön ce g erçek leşen, A sya tem elli
SON SÖZLER 341
yayıl mış bronz çağ ı u yg arl ıklar ının g enel bi r liği ni vu rgul ayan gö r ü
şün ter k edil mesi ol mu ştur. Tümüyle Avru palı bi r anti kçağ hakkın
daki Batılı gö r üşle (başka ki mde vardı bu ?) parçal anan bu bi rli k, ya
zının kendi si de dahil bi r çok zanaat bec eri si ni n g eli şimi ne dayanıyor
du. E rken dö nem yazısı, başka şeyler le bi rli kte öğ reti mi de rahi ple
ri n eli ne vererek (öğ r etmenl er r ahi pti ), tapınağ ın yanı sır a saray kom
pl eksleri ni n büyümesi ve di ni gö vdeni n g eli şmesi , anti kçağ tari hçi
si Oppenhei m' ın, "büyük bi r ö rg ütlenme" dediği şeyi n i çi ne yerleş
ti ri lerek, di ni meti nler le i li şki lendi ri ldi. Bağ ımsı z bi r Avru pa anti k
çağ ı kavramı bu g eniş bi rliği koparır, dünya tari hi ni n bi r evresi ni n
Avru pa'ya ö zg ü olduğu nu i lan eder ve yandaşlarının zi hi nleri nde, mo
derni teni n ve kapi tali zmi n g eli şi mi ni n o kıtada olduğu nu ö ngö rür.
E konomi k düzeyde bu i sti snac ılığ ı hakl ı çıkarac ak pek az şey var
dır. Savaşta, çi ftçili kte, zanaatl arda ve (ahşap bu al anda 19. yüzyı
la k adar başat malzeme ol arak kalması na karşın) "maki neleri n" g e
li şi mi nde de "demokrati k" bi rçok sonu çlarıyla (demi r bronzdan çok
daha yayg ın ve kul lanışl ıydı) bi rli kte, bu u yg arl ıkl arın tamamında
bronzu n yeri ne demi r kul lanıl maya başl anmıştı. Bazı toplu ml ar el
bette diğ erleri nden daha hızl ı g eli şti. A nti k dünyada, E fes gi bi kent
lerdeki kentsel yapılaşma, tapınaklar, oku llar ve konu tlarda olduğu
kadar, yal nız yazılı bi lgi ni n ve edebi yatın değil -g er çi pek çok al an
da Yakm doğu lu emsallere (sö z g eli mi , ünlü sütu n) dayanmasına kar
şın- daha g enel ol arak sanatın üreti mi nde de Yu nani stan başı çek
ti ve başka alanlarda da u zaktaki Hi ndi stan ve Çi n'le rekabet etti.
G elg el eli m, anti kçağ soru nu nu n g erek bug ün g erekse g eçmiş açısın
dan aku t hale g elmesi ne, Avru palı akademi syenleri n, bi r yö neti m bi
çi mi ni n (demokrasi ) ve ö zg ür lük, bi r eyci li k, hatta "r asyonali te" gibi
değ er leri n presti jli kö keni ni bu tari hsel dö neme ve başka her yerden
çok Avru pa'ya atfetmel eri neden ol du.
Özg ürl üğü "ic at eden" toplu ml ar ol arak Yu nani stan ve R oma'nın,
anti kçağ kavr amını peki şti r mek amac ıyla "paradoksal bi çi mde" kö
leci toplu mlar olar ak beti mlenmesi dışında, ekonomi bu farkın ana
etkeni ol ar ak gö steril mez. An tikçağ ın sadec e ö zg ürl üğü deği l, demok
r asi ve bi reyci liği de ic at ettiği sö yleni r. Bu i ddi anın, tıpkı köl eliği n
benzer si z r olü gi bi , fazlasıyla abart ılı olduğu nu i leri sür müştüm. E de-
SON SÖZLER 345
biyat, bilim ve san atta son derece kalburüstü başarılar sağ lan mıştır;
ama bun ların , Bern al'in ön e sürdüğ ü gi bi bö lgen in bron z çağ ı kül
t ürlerin in uz an tıları olarak gö rülmeleri gerekir. Bun ları tümüyle fark
lı türde toplumlar olarak diğ erlerin den ayırma gi rişimi , G reklerin Av
rupa'yı A sya' dan koparma arzuları kadar, son raki Batıl ı araştırma
cıların ken di soylarıyla övün me arzuların dan da kayn aklan ır.
A lfaben in kısmi bi r son ucu olarak yazılı kayn aklarda gö rülen bol
luk da bütün bütün e farklı bir "zihni yet" ve yaşam tarzı i zlen imi ya
ratmış olabilir. Tarihön cesin den tarih e geç erken , aktö rler yazılı bir
dil aracılığ ıyla ken di adların a kon uşmaya başlar. A rtık ağ ırlıklı ola
rak maddi verilerin yorumuyla kısıtlı kalın maz, "r uh an i" olan , sö
zel (yazıyla kaydedilmi ş) olan da h esaba katılm ak zorun dadır; G rek
lerin ken dilerin i n asıl gö rdükleri de dikkate alın malıdır (ama bu, Fe
ni keliler için yapılamaz, çün kü arkaların da yazılı ço k az şey bırak
mışlardır). Bun un an lamı, G reklerin ken dileri ve başkaları h akkın
daki gö rüşlerin e dah a f azla ağ ırlık vermek kadar, on ların ö z- değ er
len dirmelerini "gerç ek" kabul etmek şeklin deki teh likenin de orta
ya ç ıkmasıdır. On ların değ erleri bizim yargılarımız h alin e gelir. On
ların demokrasiyi, ö zgürlüğ ü ve ö teki "erdemleri" sahi plen meleri
n i kabul ederiz (h att a destekleriz). Y un an istan , h ika yeden büyük ö l
çüde ç ıkartılan Fen ike ve Kartaca'dan an cak derece i tibar iyle f ark
lıydı. Her i ki bö lgede var olan küçük ken t devletleri, büyük birim
lerdense dah a esn ek yön etim biçi mleri geli ştirebi ldi; gerçi zaman za
man tiran ları da oldu, h atta on ları seçtiler. F akat diğ er toplumlar da
demokratik yön temler kullan dı ve Yun an istan ya da Avr upa'n ın se
ç imlerin - yazılı bir türün ü geliştirmiş olsalar bile- veya ö zgürlüğ ün
mucidi olarak kabul edilmesi mümkün değ ildir. Fin ley ö zgü rlük kav
ramın ın Yun an istan 'daki kö leliğ e karşı doğduğ un u ileri sürerken aca
ba şaka mı yapmıştı? A slın a bakılırsa, büyük devletlerin veya h er
h an gi bir merkezi yön etim biç imin in kıyısın da yaşayan birço k top
luluk, merkezi otoriteyi bilinç li olarak reddederken (ö rn eğ in , yerkü
renin h er yerin deki R obin Hood' lar); bazıları da bütün üyle başka
n eden lerle farklı, "başsız" yollarla ö rgütlen diler. U ç bö lgelerin , çö l
lerin , orman ların ve dağ ların h alklar ı daima ovaların yerleşik h alk
ların dan farklı bir yön etim biçimi gö sterirler.
346 TARiH HIASIZLI(;;J
Fen ike'n in , Asya veDoğ u'n un g eri ka lan ın dan ön ce dışlan ma sı,
ben zersiz bi r Avrup a lı an tikçağ ka vra mın ın kırılg an lığ ın ın bir g ös
t erg esidir; zira o dön emde ya şa mış p ek çok kişiye g ör e F en ike ko
lon isi Kart a ca , tartışma götü rmez bi r biçimde Roma ve Yun anistan 'a
ra kip ti. Son ra ki Avrup a lıla rın gö zün de Fen ike, a rdın da ben zer bi r
ya zılı mi r a s bı ra kma mıştı; a ma bun un n eden i p ekala Fen ike kü tüp
h an el erin in R oma ve ba şka la rı ta rafın dan ka sten imh a sı veya p ap i
rü sün kısa ö mü rlü doğ a sı ola bi lir. B a zıla rı bu dışla ma yı, "Ari" Av
rup a lıla rın ön emli g elişmeler ü zerin deki Sa mi Asya lı veya Afri ka lı
etkiyi reddet mesi ola ra k yorumla mışla rdır ki, b u da kesin likle bir ola
sılıktır. F a kat B ern a l'in ve da h a ya kın za man da Hobson 'ın , b u dış
la man ın 1 9 . yü zyılın an ti- semitizm veya e mp erya lizmin den doğ du
ğu iddia sın ı da h a temkin li ele a lma mız g ereki r; bu özellikler, kimli k
t an ımla man ın ka çın ılma z bir p a r ça sı ola ra k za man i çin de çok da h a
g eri ye g iden (g erçi belir li dön em ve yer lerde gü cü değ işse de) da h a
g en iş bir Avrup a - merkezcili k ka teg orisin e a itt ir.
N a sıl ki an tikçağın ba şka h içb ir yer de ben zer i ol ma dığı sö yl en miş
se, feoda lizmin b ir çok iza h ı da b u ü retim ta rzın ı Ba tı'yla sın ırlı tut
tu. B a zıl a rı bu sın ır la ma dan ku şku du ydu -Hin distan için Kow a lews
ki, b a şka b ölg eler için C ou lbou rn- a ma Ma rx 'ın çizdiğ i veya zımn en
ka bul ett iğ i evrimsel şema da , an tikçağ ı zorun lu ola ra k f eo da lizm iz
ledi; f eoda lizm de Avrup a kap ita lizmin in temeli ola ra k ka bu l edildi.
Bir evreye içkin çelişkiler, bir son ra ki evrede çö zü mlen iyordu. B en
zersizlik iddi a sı, birçok Ba tılı ort a çağ tari h çi si için çeki ciyd i; Ma rx 'ın
h iç sap ma ya uğra ma dan tek yön de iler leyen a rgü man la rın a bağ lı ol
ma ma la rın a ka r şın , bir çokla rı Avrup a' da ki gü zerg ah ı ben zersiz ola
ra k gö rdü. E lbett e böyleydi de, a ma h angi ba kımla r dan ve n eye gö re?
Bağ ımlı top r a k t a sa rrufu mu, a dem-i merkezi yet çi yön eti m mi? Her
iki ö zellik i çin de g ereken , varya syon l a rın işa ret l en eb il eceği bi r an a
li z çerçevesi dir. Kt n di b a şın a "bi z fa rklıyız" iddi a sı, an a li z vey a a ra ş
tırma için p ek ya ra rlı b ir temel sun ma z. Hang i "b en zersiz" liklerin
"modern" dün yan ın g eli şimin de temel olduğ unu b ilmek zorun da yız.
Z ir a " kap it a lizm" in "n ih a i" g elişimin e g iderken , dün ya ta rih in
de " ilerici bir evre" ola ra k feoda lizm ka vra mı, Ma rx ve diğ erleri
n in bu gö rü şü yle i lişkilen dirilmektedir. Ken tsel yerleşim in çok g en iş
SON SÖZLER 347
leri no kt alarına yoğ un laşt ılar. Bu arg ümanlar teleo lo jik t emelli ve son
derece kuş ku g öt ürür nit elikt eydi. Söz g elimi, baş ka bağ lamlarda ay
rınt ılı biçimde ele aldığ ım çiçek ve yemek kült ürün e g öz at alım. Bu
g eliş melerin h er biri, klasik çağ so nrasın da Avrupa'dan önce o rt a
ya çıkt ı. Bu an lamda " ant ik" o lana yönelik uzmanlığ ın ve ilg inin g e
liş imi, kabaca Avrupa'dakiyle aynı döneme aitt i. Klasik çağ ın baş a
rılarından so nraya ait o lsa bile, tiyat ro (örn eğ in J apo nya'da kabu
ki) ve g erçekçi ro man için de durum böyledir. Asya (ve aslına bakı
lırsa Avrupa) istisn acılığ ı fikrini t erk eder ve bunun yerine kent dev
riminden itibaren Avrasya'nın h er yanında meydan a g elen koş ut g e
liş meleri düş ünürsek, bunların h epsi izah edilebilir. G erçi bu g eliş
meler h ız ve içerik bakımından f arklılıklar g öst ermişt ir, ama benzer
to plumsal evrim süreçlerin e ve g enel o larak karş ılıklı alış veriş iliş ki
lerine dayanmış lardır. Ticaret , yalnız maddi emt ianın değ il, t eknik
ve fi kirler h akkın daki bilg iler de dah il, bilg inin mübadelesini kap
sayan bu t ür t emasları g erekt iriyo rdu.
Keza R önesans'ın bilimsel devrim o larak söz ett iğ imiz ent elekt ü
el geliş meleri ni de gözden geçirmemiz g erek. E lbett e bilim R önesan s' la
baş lamadı. Jo seph N eedh am Çin'in baş arıları üzerin e son derece ön em
li bir dizi kit ap yayımladı ve bu çalış masında, bu muazzam ülkenin
1 6 . yüzyıla dek Avrupa'n ın ço k dah a ilerisinde o lduğ u so nucuna var
dı. O dön emde bilg inin h ızlı do laş ımına o lan ak veren (dah a so nra
ki bilgi sayar gibi) kağ ıt ve mat baa Avrupa' ya h enüz yeni g elm işti . Böy
lelikle N eedh am, Batı 'yı, mat ematiksel o larak o luşt urulmuş varsa
yımları t est et meye dayanan bir bilimi devralmış ve t anıtmış o larak
g örür. Bun u "mo dern bilim" o larak adlandırır ve kapit alizmin, bur
j uvazinin ve R önesans'ın g eliş iyle iliş kilendirir. N e var ki, deneyin
Arap simyacıların et kisiyle o rt aya çıkt ığ ı, mat ematiğ in se baş langı ç
t a birço k kaynakt an g eldiğ i ileri sürülmüşt ür. Kaldı ki, N eed
h am'ın ön ermesi benim eleşt irmekt e o lduğ um özg ül g eliş meci var
sayımı içermekt edir. Ben im t ercih im, varsayımsal ani bir devrimden
ço k, dah a düzenli evrimci değ iş imden yanadır. " Mo dern bilim" ön
ceki bilimle dah a yakından iliş kilendirilmeli ve Bat ı'daki g eliş mele
rin Ç in'le devamlılığ ı N eedham'ın nih ayet önerdiğ inden dah a ço k
vurg ulanmalıdır.
SON SÖZLER 353
demog r afi tari hçil eri tar afından g eni ş bi r biçim de beni msenen, h at
ta aynı şeki lde F r eud ve E li as tar afın dan da öne sürülen tah di di n ni
teliği g örü şü i lk akla g elenler di r.
E lbette Batı ve D oğ u'daki toplumsal yaşam ın sı r alanış m antığın
da bü yü k far klar var dır. Avr upa'nı n batısında klasi k i mpar ator luk
l ar ın ç ökü şü, kent uyg ar lıklarında kısmi bir azalış, bazı kentleri n sı
li ni şi ve kı r sal alanın ve yöneti ci leri ni n önemi ni n, sonunda " feoda
li zm" e yol aç acak biçimde artı şı anlamı na g eldi . Sür eci nAvr upalı i za
hı nda, bu aşam a ç oğ u kez dünya tari hi aç ısı nda n, K uzey İtalya' nın
komünleri yle başlayar ak, onları n özgü r lük aşığı bur juvazi si ni ,
özer k hüküm etleri ni barı ndır an ve kapi tali zm le moder nleşm eni n ön
cüleri yapacak ç eşi tli özelli kler sergi leyen yeni tür bi r kenti n doğ u
muyla sonuç lanan "i leri ci " bir adı m olar ak g ör ülü r. F akat bu sır a
lam a aynı zam anda " dem okr ati k" Y unani stan'ı n te r si ne " despoti k"
olan A sya'ya i li şki n dah a önceki g örü şler e de uzanır ( oysa A sya' nı n
nasıl dem okr atları var sa, Y unani st an' ın da ti r anları var dı) . Avr upa
da şüph esi z kendi tir anları na sahi pti.
A sya i sti snacı lığı kavr amı yakı n zam anlar da bom bar dım ana uğ
r am ış, ç eşi tli yazar lar ın yanı sı r a, Eric Wolf tar afı ndan da Europe
a nd the People Without History4 adl ı ki tapta zım nen eleştiri lmi ş
ti r. Wolf bu ki tabında, g er ek D oğ u'nun g er ekse Batı'nın , despoti k
veya dem okr ati k yetke si stem leri ni n " vergi toplayan devlet" adını
ver diği bir si stemi n deği şi k biçi mleri olar ak g ör ülm esi g er ektiği ni
öne sürmü ş, bu si stemi n D oğ u' da bazen Batı 'daki ne g ör e dah a m er
kezi yetçi olabi ldiği ni belirtmi ştir. K api tali zmi n dah a sonr aki g eli şi
mi aç ısından sonuç lar, Sanayi D evri mi' nden önceki Avr upa üstün
lüğ ü kavr amı nı r eddeden, bu kavr amı deği ştir en ve ç alışm aları nı son
zamanlar da Capitalism a nd Moder nisatio n: the Great Debates baş
lı klı bi r ki tapta ele aldığım Avr upalı yeni akademi syenler kuşağı ta
r afı ndan şi ddetle eleştiri lmi şti r. F akat bug üne kadar, klasi k ç ağ son
r ası tari hi h akkındaki bu yeni bakış aç ılarını, ar keoloji k ar ka plan
dan doğ an Avr asya'daki g eli şm eni n benzerli kleri bağ lamında dah a
önceki ç alı şm alar la bi r leşti rm eye yöneli k pek az gi ri şim olm uştur.
Eğ er br onz ç ağı nda " uyg ar lık" açı sı ndan g enel bi r bi r li k bulunmak
taydı ysa, sonunda D oğ u'daki "i sti snacı lı k" la Batı' da buna tekabül
356 TARiH HIASIZLIGI
eden benzersizlik nasıl doğdu? Veya böyle bir şey gerçekten oldu
mu? Kentlerin ortadan kayboluşu (ve "feodalizm"in hüküm sürme
si) dünya tarihinde Batı Avrupa'yla sınırlı bir hikaye olmaktan baş
ka bir anlam taşıdı mı? Akdeniz civarında kentler, özellikle de liman
lar veya "ticaret limanları", İstanbul, Şam, Halep, Bağdat, İsken
deriye ve başka yerlerde, kuşkusuz daha doğuda da bütün canlılı
ğıyla varlığını sürdürdü. Biraz daha geç bir dönemde, Venedik ken
di Romalı geçmişinin ruhunu ve etkinliğini yeniden yakaladı ve Do
ğu'yla karlı bir mübadeleye büyük bir canlılıkla yeniden girdi. Eğer
Asya'daki kentlerin az çok sürekli tarihine bakacak olursak, Batı
Avrupa'da kent kültürünün gerilemesi ve ("feodalizm"e yol açan)
kırsal üretim biçimine yoğunlaşandan çok farklı bir dünya tarihi res
mi ortaya çıkar; bu durum Asya istisnacılığından çok, bir Avrupa
istisnacılığı meselesi gibi bile görünebilirdi. Bu kıtanın dışında ka
lan kent ve limanlar, kapitalist girişimciliğin öncüleri olarak yeni
den doğmak üzere silinmediler; Asya'nın her tarafında gelişmeye de
vam ettiler ve mübadele, imalat, eğitim, bilim ve daha sonraki ge
lişmeleri işaret eden diğer uzmanlık etkinliklerinde odak noktası ol
mayı sürdürdüler. Batı Avrupa'nın yeni kentlerinin kendilerine özgü
bazı nadir özellikleri olduğu kuşku götürmezken, Weber ve Brau
del'in6 varsaydığı biçimde benzersiz oldukları söylenemez. Hindis
tan'da, Çin'de veya Yakındoğu'da, nerede olursalar olsunlar, kent
ler erken merkantilist ("kapitalist") etkinliklere girmişlerdi. Tüccar
lar, zanaatkarlar ve diğer burjuva unsurlarca yürütülen faaliyetle
rin, yazılı kültürün, ticaretin, imalatın ve çeşitli karmaşıklık dere
celerindeki tüketimin merkezleriydiler. Aslına bakılırsa, ileri sana
yi kapitalizmi Batı'da gelişmiş olmakla birlikte, onun erken gelişi
mini benzersiz biçimde bu kıtayla sınırlı görmek, dünya tarihinin
bir karikatüründen ibarettir. ileri kapitalizmin alışılmış ölçütleri sa
nayileşme ve yüksek finans (Braudel) veya kapsamlı ticarettir (Marx,
Wallerstein). Sınai koşullar altında seri ·üretim ve finans zorunlu ola
rak daha büyük bir rol kazanmış, mübadele de daha yeğin hale gel
miştir; ama ikisi de ekonominin yeni, Avrupalı özellikleri değildir.
Sanayileşme için de aynı şey geçerliydi. Sanayileşmenin özellikle Çin'in
erken dönem imalat süreçlerinden bazılarını nitelediği inandırıcı bir
SON SÔZLER 357
" kapit ali zm" t eri mini n büsbüt ün t erk edi lmesiyle de açıklığ a kavu
şabi li rdi, çünkü bu t eri mi n ku llanımı, Bat ı'y a bi r çeşit u zun vadeli,
i mtiy azlı konum t anıma eğilimi nde olacakt ır. Öy leyse modern dö
nemde Bat ı' nın üst ünlüğ ü h akkındaki t art ışmay ı, neden kent sel ve
merkanti list gelişmelerin uzun vadeli çerçevesi i çinde, az çok y oğ un
et kinlik dönemleri ne olanak veren ve " uy garlaşma süreci" ni n
olu mlu y önlerini olduğ u kadar olumsuz y önlerini n t amamını da h e
saba kat an bir çerçeve i çinde, ekonomik faaliy et lerin ve diğ er f aali
y et leri n y oğu nlaşması şekli nde di le geti rmey eli m? Kuşku suz, bu si l
sileni n parçalara ay rılması, çağ dan çağ a dönemselleşti ri lmesi gere
kir; ama sanayi leşmeni n genişley en kapsamından, h atta bir Sanay i
Devrimi' nden, bu sürecinAsy a ve diğ er t oplumlardaki başlangıçla
rını y adsımaksızın, bu nu tümüy le Av rupa'y a ai t bi r gelişme olarak
gör meksi zi n de bah set mek mümkündür.
NOTLAR
GİRİŞ
(Sayfa 1-1 1)
I Trevor-Roper 1965: 1 1 .
ı. Trevor-Roper 1 965: 21.
3 Trevor-Roper 1965: 27.
4 Wittfogel 1 957.
5 Bovill 1933.
6 Goody 1976.
7 Finley 1981.
8 Berna! 1987.
9 Hobson 2004.
ıo Goodman 2004: 27.
II Bu husus, Ernest Gellner'ın oryantalizm konusunda Edward Said'le olan tartışmasıy
la ilişkilidir, Gellner 1 994.
1 2. Cipolla 1965.
13 Bu üstünlük Hobson (2004) tarafından sorgulanmıştır, fakat "Avrupa'nın genişlemesi"nin
başarısını yalnız Amerika kıtasında değil, özellikle bu alandaki Hint ve Çin'deki başa
rılarla çatıştığı Doğu'da das hesaba katmak zorundayız. Bkz. ayrıca Eisenstein 1979.
14 Bkz. Marx ve Engels 1969: 504.
15 Bkz. Bion 1970, iç kapak sayfası ve s. 3. Ayrıca bkz. psikolojik görüngüleri anlamak
için bir analiz çerçevesi (grid) kavramının kullanıldığı Bion 1963.
I6 Mundy 2004.
17 Bu sosyolojik karşılaştırma biçiminden bahsetsem de, dünya çapında iıısani kurumlar
la ilgili böyle bir karşılaştırmayı yapabilecek çok az sayıda sosyolog vardır. Benim gö
rüşüme göre, A. R. Radcliffe Brown'ın çalışmasıyla tutarlı olmasına karşın, bu alanda
ki antropologlar da sayılıdır. Her iki meslek de sıklıkla kuşkuya sebep olan Doğu-Batı
karşılaştıimalarına saplanıp kahruştıL Muhtemelen Durkheim'cı Annee sociologique ekolü
tatminkar bir programı gerçekleştirmeye en çok yaklaşandı.
18 Blaut 1 993, 2000.
19 Frank 1998.
ı.o Pomeranz 2000.
2.1 Hobson 2004.
2.2. Fernandez-Armesto 1995.
2. 3 Howard 2000, Brotton 2002.
2.4 Ayrıntılar için, bkz. Goody 2003.
2.5 Adams 1966.
ı.6 Burke 1978: 3.
366 TARiH HIRSIZLlc!ıl
r Özellikle C. A. Bayly, The Birth of the Modern World 1 780-1914, Oxford, 2004'telci
ilk tartışmaya bkz.
2. Femandez-Armesto 1 995.
3 Goody 1 968.
4 Makdisi 1981: 2.
5 Goody 1 998.
6 Needham 2004: 14. Verge-and-foliot mekanizmasının icadının özgüllüğünde ısrar et
menin, bu alanda Avrupa'nın zevahiri kurtarma çabasının -manyetik iğne ve aksiyal
dümen örneğinde olduğu gibi- kökenler sorununu kendi lehine yeniden tanımlaması
nın bir biçimi olduğunu belirtir.
7 Lewis 2002: 1 30-1 .
8 Needham 1965.
9 Goody 2003b.
ro Fernandez-Armesto 1995: 1 10.
ıı Crane 2003.
1 2. Boas 1 904: 2.
13 Söz gelimi, E. Gilson, La Philosophie au Moyen Age ( 1997) adlı kitabına, Avrupa'yı
(yani Endülüs'ü) doğrudan etkilemeleri nedeniyle Arap ve Yahudi felsefesine ilişkin kü
çük bir kısım eklemiştir. Dünyanın geri kalanının bir felsefesi veya ortaçağı yoktur.
14 Goody 1972b, Goody ve Gandah 1980, 2003.
15 Needham 1 965.
16 Bkz. Goody 1972, Goody ve Gandah 1980, 2003.
17 Goody 1972.
18 Daniel 1 943.
rüşlerinin odak noktasını oluşturuyordu. Yine de, Grek yazarların hepsi dünyayı Grek
ler ve barbarlar diye ikiye ayırmıyordu. Tüm insanları benzer gören, ama "öteki"ni "Pers
savaşlarının sonunda [ . . . ] büyük ölçüde olumsuz bir niteleme"yle anan bazıları vardı
(von Staden 1992: 580). Aynı şekilde, diğer antik uygarlıklara borçlarını kabul eden
yazarlar olduğu gibi, aynını yapan çağdaş akademisyenler de bulunmaktadır (bu me
sele von Staden'de [1992) hassas bir biçimde tartışılır.) Ben süregelen bu görüş hakkın
da yorum yapıyorum.
ıı İbn Haldun 1967 [1377).
12 Durkheim 1 893.
13 Osbome 1 996.
14 Osborne 1996: 3.
15 Osbome 1 996: 32.
16 Evans 1921-35.
17 Goody 1987.
ı8 Bu noktanın kapsamlı ve hassas bir tartışması için bkz. von Staden 1 992.
19 Goody 1987: 60 vd.
20 Lenin 1962.
21 Berna! 1991: 4.
22 Goody 1987.
23 Eisenstein 1 979.
24 Finley 1970: 140.
2. 5 Mezopotamya toplumunda tapınak-saray uygarlığının yakın zamanlı bir yeniden göz-
den geçirilişi için bkz. Stein 1994: 13.
2.6 Stein 1994 : 13.
27 Stein 1994: 15.
28 Finley 1 970: 103-4.
2.9 Finley 1970: 1 45-6.
30 Finley 1970: 138-9.
F Finley 1970: 1 4 1.
32. Finley 1970: 1 42.
33 Goody v e Wan 1 963.
34 Anderson 1974a: 47.
35 Elias 1994a.
36 Finley 1973: 147.
37 Osborne 1996: 1-2.
38 Osborne 1996: 2.
39 Goody 1 972b.
40 Bloch 1975.
41 Bayly 2004.
4 2. Osbome 1996: 3.
43 Osborne 1996: 17.
44 Finley 1 973.
45 Will 1954.
46 Love 1991: 233.
47 Cartledge 1983: 5. Benim çevirim.
48 Finley 1 973: 27.
49 Finley 1 973: 28.
50 Mann 1 986: 1 85.
sı Finley 1 973: 1 86.
368 TARiH HIASIZLl�I
tığı, birinden diğerine evrimin olduğu gelişimsel bir çerçevede "kabilesel" toplumu kı
saca tartışır. Bu tamamen geçerli bir çerçeve olmakla birlikte, yalruz devletler içinde sü
rüp giden silsileyi değil, fakat devletlerle yan yana var olan "kabile" toplumları soru
nunu da bir kenara iter. Bu nedenle, (Kuzey Gana'daki durum gibi) yurttaşlara alter
natif modeller sunan farklı siyasal sistemlerin "dile getirilmesi" sorununu dikkate al
maz. Bununla "kabile" toplumlarının temsili düzenlerinin daha karmaşık sistemlere ak
tarılabileceğini kastetmiyorum, ama bu tür alternatiflerin yalnız yan yana var olmak
la kalmayıp benim temsile yönelik yaygın bir insani arzu olarak gördüğüm şeyi de ha
rekete geçirebileceğine işaret etmek istiyorum.
97 Hobsbawm 1959, 1972.
98 Finley 1970: 107.
99 Finley 1985: 19.
ıoo Davies 1978: 23, 64.
ıoı Castoriadis 1991: 268.
102 Goody ve Watt 1963.
103 Daha da basit bir toplum için bkz. Barnard 2004.
104 Lancel 1997: 1 1 8.
105 Polybius VI, 51; Lancel 1997: 1 1 8. Ne yazık ki, Polybius'un tarihinin büyük bölümü
kayıptır.
106 Astour 1 967: 358.
107 Astour 1967: 359, n.i.
108 Oppenheim 1964.
109 Adams 1966: 140.
ı ıo Finley 1970.
ıu O dönemde Avrupa'daki klasik toplumların tersine, belgesel kanıtların yokluğu nede
niyle Kartaca'ya ilişkin kavrayış sınırlıdır. Fakat bu, kütüphanelerin imha edilmesinin
sonucu da olabilir (Lancel 1 997: 358-9). Aristoteles de, savaş ilanı dahil birçok sorum
lulukları bulunan seçilmiş bir senato tarafından bir yıllığına seçilen yöneticileri (sufes
veya shophat) ve halle meclisiyle, "Kartaca'nın demokratik ilkelerini yüceltir" (Fantar
1995: 52). Fantar, Kartaca'nın "kurul tarzı yapılara öncelik veren muazzam ölçüde de
mokratik" bir ülke (s. 57) olduğunu söyler. Kişisel iktidar tiksindirici bulunur, tiranlık
ayıplanırdı; hukukun hakimiyetine saygı duyulur ve özgürlük sözcüğünün en uygun ta
nımı olabileceği bireysel haklar tanınırdı.
u2 Berlin 1958; Finley 1985: 6.
113 Lewis 2002: 177.
u4 Finley 1960: 164.
115 Love 1991 .
ı 16 Adams 1966: 103-4.
ı ı7 Adams 1966: 96-7.
1 18 Finley 1960: 69.
ı ı9 Finley 1960: 155.
ı 20 Bernal'e göre "köle toplumu", bir tapınağın hakimiyetindeki monarşik fakat ticari bronz
çağı kentlerinin ikamesine yol açacak biçimde, denizci halkların Doğu Akdeniz kıyıla
rını istila ettikleri dönemde başlamıştır (1991: 8).
ıu Childe 1 964: 224.
1 2.2. Malinowski 1947.
123 Gluckman 1 955; 1965.
1 24 Cohen 2004: 41.
370 TARiH HIRSIZLIGI
58 McCorrnick 2001: 7.
59 McCormick 2001.
60 McCormick 2001 : 9.
61 McCormick 2001: 1 0.
6ı Fowden 2002.
63 Fowden 2002: 684.
64 Barthelemy 1 996: 1 97.
65 White 1 996: 218.
66 Barthelemy 1996: 196.
67 Anderson 1974a: 147.
68 Slicher van Bath 1963: 30.
69 Maalouf 1984.
70 Anderson 1974a: 155.
71 Tarımdaki İslam katkısı için bkz. Watson 1 983 ve Glick 1 996.
7ı Elvin 1973: 129.
73 Hobson 2004: 56.
74 White 1962; Goody 1971.
75 Hobson 2004: 1 05.
76 Goody 2003b: 23-4.
77 Goody 1 971: 47.
78 "llerlemeci" terimini kullanırken, bu bağlamda temel olarak teknolojik ilerlemeye gön-
derme yapıyorum, çünkü onun bir ölçüm olanağı verebileceğini varsayıyorum.
79 Hobsbawm 1964: 38.
80 McCormick 2001: 23.
81 Slicher van Bath 1 963: 34.
82. McCormick 2001: 797.
83 McCormick 2001: 718.
84 İnalcık 1 994: 354-5.
85 Steensgaard 1973.
86 İnalcık 1994: 354-5.
87 Anderson 1974a: 191.
88 Elvin 1973: 196; Poni 2001a ve b.
89 Elvin 1973: 195.
90 Elvin 1973: 198.
91 Needham 2004: 223, su enerjili çekiçlere gönderme yapar.
92. Bkz. Duhamel de Monceau, 11 Lanoioli, 1776.
93 Cardini 2000: 38.
94 Bkz. ayrıca 1. Origo 1984 [1957] The Merchant of Prato daily life in a medieval Ita/i-
an city, Harmondsworth: Penguin.
95 Slicher van Bath 1963: 193.
96 Coulbourn 1956.
97 Rattray 1 923.
98 Goody 1971.
99 Anderson 1974a: 402.
ıoo Anderson 1974b: 408.
ıoı Anderson 1974b: 410.
102. Anderson 1974a: 282-3.
103 Anderson 1974a: 275.
NOTI.AR 373
104 Japon feodalizmi hakkında bkz. ayrıca Bloch 1961: 446. Ona göre, feodalizm sadece
Avrupa'yla sınırlı bir toplum tipi değildir - Japonya böyle bir evreden geçmiştir.
105 Anderson 1974b: 414-5.
106 Anderson 1974b: 401 .
107 Anderson 19 74b: 418.
108 Anderson 1974b: 417.
109 Anderson 1974b: 420.
ı ıo Anderson 1974b: 416.
1 ı ı Anderson 1 974b: 415.
1 1 2. Anderson 1974b: 424.
ı ı 3 Anderson 1974b: 426.
1 1 4 Anderson 1974b: 429.
ı ı 5 Goody 1996a.
Badin 1576.
:z. Anderson 1974b: 398.
3 Bacan 1 632.
4 Bernier 1 658.
5 Montesquieu 1 748.
6 Valensi 1993: 71 .
7 Valensi 1993: 98.
8 Valensi 1993: 98.
9 Needham 2004.
10 Wolf 1 982.
II Fernandez-Armesto 1995: 245.
l :Z. Confucius 1996: 46.
13 Agoston 2005: 6 .
14 Setton 19 91.
15 Jones 1987.
16 Kennedy 1989.
17 Agoston 2005: 1 .
18 Needham 1 986b: 10.
19 Agoston 2005: 15.
2.0 Needham 1 986b: 4.
:Z.I Agoston 2005: 1 78.
2.2. Agoston 2005:181.
:z.3 Agoston 2005: 9.
2.4 Agoston 2005: 22.
:z. 5 Yalman 2001: 271 .
2.6 Agoston: 2005: 12.
2.7 Chayanov 1966.
:z.8 İnalcık 1 994: 143.
374 TARiH HIRSIZLIGI
72 Chang 1977.
73 Rodinson 1949.
74 Goody 1982.
75 Goody 1993.
76 MacFarlane ve Martin 2002.
77 Rawson 1984.
78 Singer 1 979-84.
79 Wolf 1 982, Needham 2004.
I Huntington 1 996.
2. Elias 1994a.
3 Childe 1942.
4 Elias 1994a (1939].
5 Aslında bu bölümün bir versiyonu Gana'da, bu ülkeye ilişkin anımsadıklarını bir söy
leşi dizisinde yayımlayan Norbert Elias'la karşılaşmam üzerine etnografik bir yorum
olarak yazıldı. Oradaki ikametinin yarattığı sosyolojik ve antropolojik yaklaşımlar so
rununu genişletmek ve onun "uygarlaşma süreci"ne ilişkin geniş tezi açısından bu de
neyimi ele almak ihtiyacı duydum. Daha sonraları benden bu görüşleri, Elias'ın ve 20.
yüzyılın diğer önemli kuramcılarının duruşlarıyla ilgili olarak genişletmem istendi.
6 Kant 1784; Elias 1994a [1939]: 7.
7 Elias 1994a (1939): 4.
8 Elias 1994a [1939]: 193.
9 Elias 1994a (1939): 1 90.
ıo Zira Elias onun kardeşi olan Alfred Weber'le çalışmış ve Heidelberg'de Marianne We
ber'in çevresine karılarak, daha sonra tekrar Londra'da karşılaşacağı sosyolog Kari Mann
heim 'ın asistanı olmuştu. Ve bu yaklaşımı Elias çok ilgi çeken "görgü" başlığında uy
guladı. Aynı zamanda, görmüş olduğumuz gibi toplumsal eylemin kronik analiziyle de
çok ilgilenmiştir. Durum buydu, ama Parsons toplumsal eylemin senkronik analizinde
avantajlar gördü. Aslında Comte, Spencer, Marx ve Hobshouse'un çalışmalarındaki di
yakronik analiz, kısmen karutsal gerekçelerle, kısmen de gelişmeyi daima daha iyiye doğ
ru bir yöneliş, ilerleme yönünde bir hareket olarak kabul eden bir ideoloji nedeniyle biz
zat Elias tarafından da reddedilir.
378 TARiH HIRSIZLIGI
ıı Pomeranz 2000: 8.
12. Mennell 1985: 15-16.
13 Elias 1994a (1939): ii, 252-6.
14 Mennell 1985: 331.
15 Elias'ın daha ayrıntılı bir eleştirisi, Mennell ve Goudsblom (1 977) tarafından hassas bir
biçimde yanıtlanan Hans-Peter Dürr tarafından yapılmıştır. Benim görüşümce, Elias'ın
entelektüel ve ampirik olarak Doğu'yla ve ötekiyle ilgili olduğunu gösterme çabası, te
melde bir başarısızlıktır. Göstermeye çalıştığım gibi, gerek kitabının başlangıç ifadele
rinde gerekse Afrika'daki deneyimlerinde Weber'ci bir bakış açısından yola çıkmış ve
hiçbir zaman Avrupa-merkezci bir vizyonu aşmayı başaramamıştır. Daha sonraki yo
rumlarında, her ilci yazar da Elias'ın kavramlarında bazı modifilcasyonlara gitmişler, Men
neli tamamlayıcı uygarsızlaşma sürecini vurgularken. Goudsblom "uygarlığı" yalnız 16.
yüzyıl ve "devlet oluşumu", hatta bronz çağı ve kentlerine değil, bazılarının kültürün
başlangıcının ta kendisi olarak gördüğü İnsanın ateşi icadına dek geri götürmüştür. İlk
modifikasyon Nazi deneyiminin çaresine bakar, ikincisiyse Gana ve "Naturvolk"un dış
lanmasını halleder. Her iki modifikasyon da, benim eleştirimin yerindeliğine işaret eder
ve inanıyorum ki, Elias'ın argümanının ana mecrasından farklı bir yönde akar.
16 Elias 1994a (1939]: 1 84.
17 Elias 1994a (1 939]: 184.
18 Elias 1994a (1939]: 1 84.
19 Elias 1994a (1939]: 3.
2.0 Elias 1994a (1939]: 27.
2.1 Elias, uygarlık kavramının, kurumların (mutlakıyetçiliğin), hatta sosyogenetik kanun
ların sosyogenez'inden söz eder. Bunların toplumsal kökenlerine gönderme yapıyor gi
bidir.
2.2. Elias 1994a (1939]: 3.
2.3 Örneğin, s. 26'da.
2.4 Elias 1994a [1939]: 269.
2.5 Anderson 1 974b.
2.6 Elias 1994a (1939]: 249. llk baskıda Freud'a hiçbir özgül gönderme yapılmamasına kar-
şın, bu eksiklik, borcun açıkça teslim edildiği sonraki bir dipnotta düzeltilmiştir.
2.7 Freud 1961 (1927].
2.8 Stıachey 1961: 60.
2.9 Strachey 1961: 6.
30 Freud 1961 (1927]: 9.
3ı Elias 1974 (1939): 93.
32. Freud 1 927: 134.
33 Freud 1964 (1933].
34 Freud 1964: 214.
35 McMullen 1999.
36 Elias 1994a [1939]: 153.
37 Eserinin bu bağımsız yönü hakkındaki yorumlar için bkz. E. Le Roy Ladurie, Figaro,
20 Ocak 1997 ve Saint-Simon (Paris 1997), Gordon 1994 ve Chartier 2003 tarafından
savunulması.
38 Fernandez-Armesto 1995: 20.
39 Fernandez-Armesto 1995: 22.
40 Elias 1994a (1939]: 534, italikler benim.
41 Lee ve Wang 1 999.
NOTLAR 379
tavırdı. Başka ülkelerden gelenlerin çoğu işe sanat koleksiyonu oluşturmakla başlıyor
du - Hausa müteşebbislerinin her akşam yanlarındaki çanak çömleklerle kampustaki
sömürge tarzı bungalovları ziyaret etmesi nedeniyle, koleksiyon yapmak hiç de zor bir
şey değildi; bu tür alışverişler, Afrika sanatının bağlamından tam olarak koparılması
nı ve metalaştırılmasını temsil ediyordu; ama onlara yurtlarına geri dönerken götüre
bilecekleri elle tutulur bir şeyler temin ediyordu.
I Weber'in karşılaştırma üzerine kaleme aldığı "Sosyal Bilim ve Sosyal Politikada 'Nes
nellik"' başlıklı makalesi, Archiv für Socialwissenscha# und Socialpolitik dergisinin yeni
yayın kurulunun giriş yazısını oluşturuyordu. Weber, doğa ve "kültür" bilimleri arasın
da algıladığı farkın, "kültürel olayların öneminin olaylara yönelik bir değer-yönlenimi
ni varsayması" olgusunda yattığını belirtiyordu. "Kültür kavramı bir değer-kavramı
dır. Ampirik gerçeklik, bizim onu değer düşünceleriyle ilişkilendirmemiz yüzünden ve
ancak o takdirde bizim için 'kültür' haline gelir" (Weber 1949: 76). Argümanı, "am
pirik bilgi"yle "değer yargıları" arasında "bağdaştırılamaz bir ayrım" yapma ihtiyacı
na dayanır (Weber 1949: 58). Her ikisi de üzerinde kafa yorulacak önemli konular ol
makla birlikte, "pratik ilginin temelini oluşturan en yüksek 'değerler', kültür bilimleri
alanındaki analitik etkinliğin dikkat odağını belirlemede kesinlikle önemlidirler ve dai
ma da öyle olacaktır." Fakat bizim için geçerli olan "Çinliler için de geçerli olmak zo
rundadır" (Weber 1 949: 58).
2. Weber 1949: 139.
3 Weber 1949: 80-1.
4 Tylor 1 8 8 1 .
5 Parsons 1 937.
6 Fernandez-Armesto 1995: 238.
7 Wallerstein 1 974.
8 Goody 2004: 1 . Bölüm.
9 Braudel 1981 (1979).
ıo Braudel 1 982 [1979].
ıı Braudel 1 984 [1979].
12. Braudel 1981: 24.
13 Braudel 1981.
14 Braudel 1981: 241.
15 Braudel 1981: 247.
16 Braudel 1981: 249.
17 Braudel 1981: 187.
r8 Braudel 1981: 199.
r9 Braudel 1981: 206.
2.0 Braudel 1981: 285.
2.1 Braudel 1981: 288.
22. Braudel 1981: 3 12.
2.3 Bray 2000.
24 Say 1829.
NOTLAR 381
ı 14 Chandler 1 977.
115 Braudel 1984: 460.
116 Duby 1996.
1 17 Braudel 1 984: 478.
u8 Braudel 1 984: 504.
I I9 Braudcl 1984: 487.
12.0 Braudel 1984: 461.
1 2. ı Braudel 1982: 514.
12.2. Braudel 1982: 515.
12.3 Braudel 1 984: 477.
ı 2.4 Peter Burke, Braudel'in yeniçağ başı Avrupa'sında nüfusun Çin, Japonya ve Hindistan'la
yaklaşık aynı dönemde yükselip düştüğünü ileri sürdüğüne işaret eder ki, bu öteki alan
larda da belirli bir eşzarnanlılık olasılığını akla getirir.
12.5 Braudel 1984: 38.
ı :z.6 Braudel 1 984: 618.
ı:z.7 Braudel 1984: 620.
12.8 Braudel 1984: 577.
12.9 Braudel 1984: 578.
x30 Braudel 1984: 578.
131 Braudel 1 984: 428.
1 3 :z. Braudel 1984: 432.
133 Braudel 1 984: 239.
134 Braudel 1984: 433.
135 Braudel 1 984: 9 1 .
136 Braudel 1 984: 9 3 (Lopez bunu 1 971'de Ticari Devrim olarak adlandırdı).
1 37 Braudel 1 984: 554.
x3 8 Braudel 1984: 528.
13 9 Braudel 1984: 181.
140 Braudel 1982: 570.
141 Braudel 1984: 539.
142. Wrigley 2004.
14 3 Wrigley 2004: 23-4.
144 Wrigley 2004: 62.
145 Pomeranz 2000.
Bkz. örneğin Haskin'in araştırmasında (1923: 7), "ortaçağ Avrupa'sının en eski üniver
sitesi" olan Salemo'nun tarihi 1 1 . yüzyıl ortalarına dek uzansa da, üniversiteler Arap
ça öğreniminin tetiklediği "12. yüzyılın yeniden doğuşu"nun bir parçası olarak görülür.
:z. Le Goff 1 993: xiv.
3 Hilton 1976.
4 Anderson 1 974a: 1 92.
5 Anderson 1 974a: 1 90.
6 Liebeschuetz 2000: 207.
384 TAAIH HIRSIZLl(.I
ı 1680'1erde Bayle gibi özgür düşünürler, Çin'i dini hoşgörünün örneği olarak aldılar. Loc
kc, Leibnitz ve William Temple bundan aynı derecede etkilendiler. Voltaire de onların
hoşgörüsünü övdü ve İmparatorluğun her yerinde uygulanan hukukun himayesi altın
daki sakinlerini onurlu ve müreffeh insanlar olarak tanımladı. Hükümetlerinin akılcı
doğasını, teokratik yönetimin olmayışına yordu (Blue 1999: 64, 89).
2. Bu sonuncu yorumu Peter Burke'e borçluyum.
3 Needham 1 954.
4 Elvin 2004: xi.
5 Barnes 2002: 74.
6 Malinowski 1968.
386 TARiH HIRSIZLIÖI
7 Goody 1972b.
8 Saika! 2003: 67.
9 ltalya'daki Faşistlerin ve Almanya'daki Nazilerin elinde savaş esiri olarak bulunduğwn
dönemde bu haklara büyük ölçüde riayet edilmesi nedeniyle, bu konuyu çok önemse
diğimi itiraf etmek zorundayım. Açıktır ki, bu ülkelerde siyasi esirlerin başına çok daha
kötü şeyler gelmişti.
10 lskenderiye'de görüştüğüm bir kişi, demokıasinin bir temsil biçimi olarak betimlenme
sine karşı çıkarak, onun "bir kültür biçimi" olduğunu ileri sürmüştü. Gelgelelirn, siya
si alanda seçim usullerinin kullanıldığı yerlerde bile, başka bağlamlarda, örneğin istih
dam veya ailede bu usuller nadiren geçerli olmaktadır.
xı Gluckman 1955.
12 Nylan 1999: 70, 80 vd.
13 Herald Tribune 20/02/03.
14 Herald Tribune 20/02/03.
15 Unita 22/04/03.
16 Watt 1957.
17 Goody 1996a: 192 vd.
18 Yalman 2001.
19 Yalman 2001: 271 .
:ı.o Hopkins 1966; Yalman 2001: 277.
:ı.ı Yalman 2001: 277.
:ı.:ı. Berkey 1992: 4.
2.3 Bkz. Mitchell 2003.
2.4 Fakat özgürlük betimlendiğinden daha karmaşıktır. Caroline Humphries yakın zaman
larda komünizm sonrası dönemde, Rus özgürlük kavramlarını Batı'dakilerle karşılaş
tırmalı olarak analiz etmiştir. İngilizce sözcüğün karşılığı olarak Rusçada kullanılabi
lecek iki kavram vardır: Slaboda ve volya. llki, siyasi amaçları izleme özgürlüğüne, di
ğeri kişisel amaçları izleme özgürlüğüne gönderme yapar.
:z. 5 Alıntılayan Yalman 2001: 271.
:z.6 Yalman 2001: 271 .
2.7 Wallerstein 1999: 16.
:z.8 Wallerstein 1999: 1 6-17.
:ı.9 Başka toplwn tiplerinde yoksulluk olmadığını söylemek istemiyorum, ama o farklı bir
türdedir.
30 Braudel 1 981 [1979]: 1 83.
31 Braudel 1981: 317.
3 2. Landes 1999; Goody 2004.
33 Goody 1957.
34 Poni 2001a ve b.
35 Elvin 2004: xi.
36 Braudel 1981: 3 1 1 .
NOTI..AR 387
ı Bu bölüm, Louisa Passerini tarafından hazırlanan dizi içinde çıkan New Dangerous Li
aisons adlı derlemede yer alan "Love, Lust and Literacy" (Food and Love'da U- Go
ody, 1998] yeniden basıldı) ve "Love and Religion: Comparative Comments" başlıklı
makalelerime dayanıyor; bkz. L. Passerini, L. Ellena ve A. C. T. Geppert (ed.), New Dan
gerous Liaisons. Discourses on Europe and Love in 20th Century (Berghan Books, Ox
ford, 2010). Buna ek olarak, Islam in Europe, Polity Press, 2003'ün yanı sıra, C. Tril
lo San Jose (ed.), Mu;eres, Familia y Linaie en la Edad Media, 2004 için yazdığım bir
makalede de konuyla ilgili referanslar bulunuyor.
ı. Person 1991: 386.
3 Passerini 1999.
4 de Rougemont 1956.
5 Elias 1982: 328.
6 Lewis 1936: 1 1 .
7 Bkz. Goody 1998.
8 Duby'nin aşk üzerine çalışmaları şu başlıklardadır: Que sait- on de l'amour en France
en Xlle siecle? ( 1988) ve A propos de l'amour que l'on dit courtois (1988).
9 Duby 1996: 61, 66.
ıo Duby 1996: 73, 68.
ır Hopkins 1980.
ı :z. Birrell 1995: 8.
13 Bkz. La Culture des Fleurs Fransızca baskı, Le Seuil, 1994, s. 496.
14 Beurdeley 1973: 14.
15 Brough 1968.
16 Parry 1960: 4.
17 Dronke 1965 1: ix. Marrou'ya gönderme RMAL, iii (1947), 1 89'dandır. "Yeni duygu"
ibaresi C.S. Lewis, The Allegory of Love, s. 12'de kullanılmıştır.
18 Goody 1998: 1 1 9.
19 Parry 1960: 1 .
:z. o Viguera 1994: 709.
2. 1 Parry 1960: 8.
2.2. Asin 1926.
2.3 Guichard 1997.
2.4 Müslüman kadınlar medreselerin çoğunda resmi eğitimden dışlanmalarına karşın, yine
de Berkey'in ele aldığı gibi (1992: 161 vd.) dini bir eğitim aldıkları da oluyordu.
2.5 Asin 1926.
2.6 Nykl 1946.
2.7 Daniel 1975: 105-6.
2.8 Lewis 1936: 4.
2.9 Roux 2004: 166.
30 Roux 2004 : 1 66-7.
31 Weis 2001.
3 :z. Zafrani 1986: 159. Memin devamı şöyledir: "Her biçimi kuşatır kalbim: Ceylanlar için
otlak ve Hıristiyan rahipler için bir manastırdır o I Ve, putlara tapınak, hacıların Ka-
388 TAAIH HIRSIZl..l�I
be'si, Tevrat'ın levhaları ve Kur'an'ın sayfalarıdır aynı zamanda I Ben aşk dinine uya
rım hangi yolu tutarsa Aşk'ın develeri, işte budur benim dinim ve inancım" -Muhyid
din ibn Arabi (çev. C. Vatandaş) - y.n.
33 Yalman 2001: 272.
34 Bkz. V. Cantarino 1 977, R. Nicholson 1921, İbn Arabi 1996.
35 Bynum 1 987.
36 Han, alıntı J . Soskice 1996: 38.
37 Bu yorum için Jessica Bloom'un, Andrew Macintosh'un ve Prof. N. O. Yalman'ın ya-
zılarına minnettarım.
38 Zafrani 1 986: 1 09.
39 Zafrani 1986: 1 34.
40 Zafrani 1 986: 1 36.
1I "Ebu Darr'ın aktarımıyla."
41 Goode 1963: 141.
43 Goody ve Gandah 2002: 15.
44 Elias 1 982: 1 3 8 vd.
45 Elias'ta, Ginsberg, Montaigne ve Freud'un davranış üzerindeki toplumsal etkiler hak
kındaki yorumlarına gönderme yapan, fakat utanç kavramlarında ilerleme fikrine hiç
bir şekilde destek vermeyen bir not yer alır.
46 Elias 1982: 146.
17 Elias 1982: 150.
48 Elias 1 982: 149.
49 Goody ve Gandah 2002: 15.
50 Bkz. Goody 1 986.
51 Laslett ve Wall 1 972.
51 Laslett ve Wall 1972; Hajnal 1 965.
53 Tutanakları 1 972'de yayımlanan (Laslen ve Wall, ed.).
54 Goody 1 972.
55 Hajnal 1 982.
56 Bkz. Goody 1 976.
57 Hajnal 1 982; Goody 1 996b.
58 Malinowski 1913.
59 Eleştirel bir yorum için, bkz. Goody 1984.
60 Bkz. Hufton 1 995.
61 Goody 1 998: 1 13 vd.
6:ı. Giddens 1991.
11 SON SÖZLER
(Sayfa 339-363)
ı Femandez-Annesto 1 995.
:ı. Morgan 1 877.
3 Marın 1 986.
4 Wolf 1982.
5 Goody 2004.
6 Braudel 1981.
NOTl.AA 389
Adams, R. M. 1966 Tbe eııolution of urban society: early Mesopoıamia and prebispanic Me
xica. Chicago: Aldine
Agoston, G. 2005 Guns for tbe Sultan: military pawer and the weapons industry in the Ot
taman Empire. Cambridge: Cambridge University Press
Amory, P. 1977 People and identity in Ostrogothic Italy, 489-554. Cambridge: Cambridge
University Press
Amstutz, G. 1998 Shin Buddhism and Protestant analogies with Christianity in the west. Com-
parative Studies in Society and History 40: 724-47
Anderson, P. 1 974a Passages {rom Antiquity to feudalism. Londra: Verso
___ 1974 Lineages of the absolutist state. Londra: Verso
Arizzoli-Clemental, P. 1996 The textile museum, Lyons. Paris: Paribas
Asin, P. M. 1926 Islam and the Divine Comedy. Londra: J. Murray
Astour, M. C. 1 967 Hellenosemitica. Leiden: Brill
Bacon, F. 1632 The essays, or counsels, civil and moral. Londra: John Haviland
Baechier, J., Hail, J. A., ve Mann, M. (der.) 1 988 Europe and the rise of capitalism. Oxford:
Blackwell
Barnard, A. 2004 Mutual aid and the foraging mode of thought: re-reading Kropotkin on
the Khoisan. Social Evolution and Histary 3 (1): 3-21
Barnes, R. 2002 Cloistered bookworms in the chicken-coop of the muses: the ancient library
of Alexandria. R. Macleod (der.), Tbe Library ofAlexandria: centre oflearning in the
ancient world içinde. Kahire: American University Press
Barth; F. 1 961 Nomads of South Persia. Boston: Little, Brown, & Co.
Barthelemy, D. 1996 The 'feudal revolurion'. Past and Present 152: 196-205
Bayly, C. 1981 Rulers, townsmen and bazaars: northern Indian society in the age of British
expansion 1 770-1870. Cambridge: Cambridge University Press
__ 2004 The birth of tbe modern world 1 780-1 914. Oxford: Oxford University Press
Beloch, J. 1894 Die Phoeniker am aegaeischen Meer. Rheinisches Museum für Philologie 49:
1 1 1-32
Berkey, J. 1 992 The transmission ofknowledge in medieııal Cairo: a social history ofIslamic
education. Princeton, New Jersey: Princeton University Press
Bertin, I. 1958 Two concepts of liberty (Açılış konuşması). Oxford: Clarendon Press
392 TARiH HIASIZLIGI
Berna!, M. 1987 Black Athena: the Afroasiatic roots of classical ciııilization, c. i: The fabri
cation of Ancient Greece 1 785-1985. Londra: Free Associacion Books
__ 1990 Cadmean letters: the transmission of the alphabet to the Aegean and further west
before 1 400 B.C. Winona Lake, iN: Eisenbrauns
___ 1991 Black Athena: the archaeological and documentary eııidence. Londra: Free As
sociation Books
__ 2001 Black Athena Writes Back: Martin Berna/ Responds to his Critic.s, der. D. C. Moo
re Londra: Duke University Press
Bernier, F. 1989 [1671) Traııels in the Mugha/ empire, AD 1 656-68. Columbia, Missouri: So
uth Asia Books
Beurdeley, C. ve M. 1 973 L'amour courtois. Le Chant d'Oreiller: /'art d'aimer au Japan için
de. Fribourg, İsviçre: Office du Livre
Bietak, M. 1996 Aııaris, the capital of the Hyksos. Londra: British Museum
___ 2000 Minoan paintings at Arquis/Egypt. S. Sherratt, der., Proceedings of the First In
ternational Symposium: Tbe Wal/ Paintings ofTbera içinde. Atina: Thera Foundation
Bion, W. R. 1963 Elements of psychoana/ysis. Londra: Heinemann
___ 1970 Attention and interpretation: a scientific approach to insight in psycho-ana/y
sis and groups. Londra: Tavistock
Birrell, A. 1 995 Cbinese love poetry: new songs from a jade terrace - a .medieval anthology.
Harmondsworth: Penguin Classics
Blaut, J. M. 1993 The colonizer's model of the world: geographical diffusionism and Euro-
centric bistory. New York: The Guilford Press
___ 2000 Eight Eurocentric historians. New York: The Guilford Press
Bloch, Marc 1961 Feudal society, çev. L. A. Manyon. Londra: Routledge and Kegan Paul
Bloch, Maurice (der.) 1 975 Politica/ language and oratory in traditional society. New York:
Academic Press
Bloorn, J. M. 2001 Paper before print: the bistory and impact ofpaper on the Islamic world.
Ncw Haven: Yale University Press
Blue, G. 1999 Capitalism and ehe writing of modern history in China. T. Brook ve G. Blue
(der.), China and historical capitalism içinde. Cambridge: Cambridge University Press
___ 1999 China and Western social thought in the modern period. T. Broôk ve G. Blue
(der.) China and historical capitalism içinde. Cambridge: Carnbridge University Press
Boas, F. 1904 The folk-lore of the Eskimo. Journal of American Folk-Lore. 1 7: 1-13
Bodin, J. 1576 Les six livres de la republique. Paris: Chez Jacques du Pays
Bohannan, P. J. ve Dalton, G. (der.) 1962 Markets in Africa. Evanston, IL: Northwestem Uni
versity Press
Bonnassie, P. 1991 From slavery to feudalism in south-western Europe. Cambridge: Cambrid
ge University Press
Boserup, E. 1970 Woman's role in economic development. Londra: Allen & Unwin
Bovili, E. W. 1933 Caraııans of the o/d Sahara: an introduction to the history of the Western
Sudan. Londra: Oxford University Press
Braudel, F. 1949 Mediterrane et le monde Mediterranıien a l'epoque de Phi/lipe II. Paris: Co
lin
__ [1979) 1981-4 Ciııilization and capita/ism, 15th-1 6th century. The structures of every
day life, c. i. Londra: Phoenix Press
___ 1981-4b Civilization and capitalism, 1 5th-1 8th century. The wheels of commerce, c.
ii. Londra: Phoenix Press
__ 1 981-4c Civilization and capitalism, 15th-1 8th century. The perspective of the world,
c. iii. Londra: Phoenix Press
KAYNAKÇA 393
Bray, F. 1997 Techno/ogy and gender: fabrics ofpower in /ate imperial China. Berkeley: Uni
versity of Califomia Press
__ 2000 Technology and society in Ming China (1368-1 644). Washington, DC: Ameri
can Historical Society
Briant, P. 2005 'History of the Persian Empire, 550-330 BC'. J. Curtis ve N. Tallis (der.) For
gotten empire: the world of ancient Persia içinde. Londra: British Museum
Brodbeck, M. (der.) 1968 Readings in the philosophy of the social sciences. Londra: Macmil-
lan
Brook, T. 1998 The confusions of pleasure: commerce and culture in Ming China.
Berkeley: University of California Press
Brook, T. ve G. Blue (der.) 1999 Cbina and historica/ capitalism. Cambridge: Cambridge Uni
versity Press
Brotton, J. 2002 The Renaissance bazaar: {rom the silk road to Michelangelo. Oxford: Ox-
ford University Press
Brough, J. 1 968 Poems {rom the Sanskrit. Harmundsworth: Penguin
Browning, J. 1979 Palmyra. Londra: Chatto & Windus
Browning, R. 2000 Education in the Roman empire. The Cambridge Ancient History, c. xiv.
Cambridge: Cambridge University Press
Burke, P. 1998. The European Renaissance: centres and peripheries. Oxford: Blackwell
Burkhardt, J. 1990 The civilisation of the Renaissance in Italy. New York: Penguin
Buruma, I. ve Margalit, A. 2004 Seeds of revolution. The New York Review of Books 51 :4
Butterfield, H. 1949 Origins of modern science 1300-1 800. Londra: G. Beli
Bynum, C. 1987 Holy feast and holy fast: religious significance offood to mediaeval women.
Berkeley: University of California Press
Cabanes, Dr. 1954 La vie intime. Paris: Albin Michel
Cahen, C. 1 992 Iqta. Encyclopedia of lslam. Leiden: Brill 1988-91
Cai Hua 2001 A society without fathers or husbands: the Na of China. New York: Zone Bo
oks
Cameron, A. 2000 Vandals and Byzantine Africa. The Cambridge Ancient History, c. xiv. Cam
bridge: Cambridge University Press
Cantarino, V. 1977 Casidas de amor profano y mistico. Mexico: Porrıia
Capellanus, A. 1960 [11 86) The art of courtly love, der. J. ]. Parry. New York: Columbia Uni
versity Press
Cardini, P. 2000 Breııe Storia di Prato. Sienna: Pacini
Cartledge, R. 1983 Trade and politics revisited. Trade in the ancient Economy içinde, der. P.
Garnsey, K. Hopkins ve C. R. Whittaker. Londra: Hogarth Press
Caskey, J. 2004 Art as patronage in the medieval Mediterranean: merchant customs in the
region of Ama/fi. Cambridge: Cambridge Universiry Press 1
Casson, L. 1989 The Periplus Maris Erythraei: text with introduction, translation, and com
mentary. Princeton: Princeton University Press
Castoriadis, C. 1991 The Greek polis and the creation of democracy. D. A. Curtis (der.), The
Castoriadis reader içinde. Oxford: Blackwell
Cesares, A. M. 2002 La logique de la domination esclavagiste: vieux chretiens et neo-conver
tis dans la Grenade espagnole des temps moderne. Cahiers de le Medite"anee. [;Esla
vage en Mediteranee a l'epoque moderne, 21 9-40
Chan, W. K. K. 1977 Merchants, mandarins, and modern enterprise in /ate Ch'ing China. Cam
bridge, MA: Harvard University Press
Chandler, A. D. 1977 The visible hand: the managerial revolution in American business. Cam
bridge, MA: Harvard University Press
394 TARiH HIRS1ZLl0I
Chang, K. C. (der.) 1977 Food in Chinese culture - anthropological and historical perspecti
ııes. New Haven: Yale University Press
Chartier, R. 2003 Emmanuel Le Roy Ladurie Daniel Gordon and 'The second death of Nor
bert Elias'. E. Duhning ve S. J. Menneli (der.), Norbert Elias içinde (c. iv). Londra: Sage
Publications
Chase-Dunn, C. ve Hail, T. D. 1997 Rise and demise: comparing world systems. Oxford: West
view Press
Chayanov, A. V. 1966 The theory of peasant economy. Madison: The University of Wiscon
sin Press
Chesneaux, J. 1 972 La Reııolte des Tai-Ping 1 851-1 864: prologue de la revolution chinoise.
Paris
___ 1976 Le Mouııement paysan chinois. 1 840-1949. Paris: Seuil
Childe, G. (1942] 1964 What happened in history. Harmondsworth: Penguin Books
1951 Social evolution. Londra: Watts
Ching-Tzu Wu 1973 The scholars. Beijing: Foreign Languages Press
Cipolla, C. 1965 Guns, sails and empires: technological innoııation and the early phases of
European expansion 1400-1 700. New York: Minerva Press
Clark, G. D. 1961 World prehistory: an aut/ine. Cambridge: Cambridge University Press
___ 1977 World prehistory in new perspectiııe. Cambridge: Cambridge University Press
Clone, R. (der.) The story of time and space. Greenwich: National Maritime Museum
Clunas, C. 1991 Superfluous things: material culture and social status in early modem Chi-
na. Cambridge: Polity Press
Cohen, E. E. 1992 Athenian economy and society: a banking perspectiııe. Princeton, N J: Prin
ceton University Press.
Cohen, M. J. 2004 Writs of passage in Late imperial China: the documentation of partial mi
sunderstandings in Minong, Taiwan. M. Zelin ve J. K. Ocko ve R. Gardella, Contract
and property in Early Modem China içinde. Stanford, CA: Stanford University Press
Concina, E. 1 984 Arsenale delta repubblica di Venezia. Milano: Electa
___ 1987 Arsenali e cittıi nell'occidente europeo. Roma: La Nuova Italia Scientifica
Confucius 1996 [y. M.Ö. 500] The great learning. The docirine of the mean. Beijing: Sino-
lingua
Conrad, L. I. 2000 The Arabs. The Cambridge Ancient History, c. xiv. Cambridge: Cambrid
ge University Press
Constable, O. R. 1994 Trade and traders in Muslim Spain: the commercial realignment of
the Iberian Peninsula, 900-1 500. Cambridge: Cambridge University Press
Coquery-Vidrovich, C. 1978 Research on an African mode of production. D. Seddon (der.),
Relations ofproduction içinde (Fransızcadan çeviri, 1969). Pensee 144: 61-78. Londra
Cormack, R. 2000 The visual arts. The Cambridge Ancient Hisiory, c. xiv. Cambridge: Cam-
bridge University Press
Coulbourn, R. (der.) 1956 Feudalism in history. Princeton, NJ: Princeton University Press
Crane, N. 2003 Mercator: the man who mapped the planet. Londra: Phoenix
Curtis, J. ve Tallis, N. (der.) 2005 Forgotten empire: the world ofancient Persia. Londra: Bri
tish Museum
Daniel, G. 1 943 The three ages: an essay on archaeological method. Cambridge: Cambrid-
ge University Press
Dantel, N. 1 975 The Arabs and medieııal Europe. Londra: Longman
Davies, J. K. 1978 Democracy and classical Greece. Sussex: Harvester
Davies, W. V. ve Schoneld, L. (der.) 1995 Egypt, the Aegean, and the Leııant. Londra: Bri
tish Museum
KAYNAKÇA 395
Denoix, S. 2000 Unique modele ou types divers? La structure des villes du monde arabo-mu
sulman a l'epoque medievale, der. C. Nicolet ve diğerleri Megapoles mediterraneennes:
geographie urbaine retrospective. Paris: Maisonneuve et Larose
Djebar, A. 2005 L'ôge d'or des sciences arabes. Paris: Le Pommier
Dobb, M. 1954 Studies in the development of capitalism. Londra: Routledge
Dronke, R. 1965 Medieval Latin and the rise of the European love-lyric (2 Cilt). Oxford: Cla
rendon Press
Duby, G. 1996 Feodalite. Paris: Gallimard
Dumont, L. 1970 [1966) Homo hierarchicus: the caste system and its implications. Chica
go: Chicago University Press,
Durkheim, E. 1 893 De la division du travail social: etude sur l'organisation des societes su
perieures. Paris: Alcan
__ 1947 [I. Fransızca baskı 1912, 1. İngilizce çev. 1915) The elementary forms of the re
ligious life. Glencoe, il.: Free Press
Dürr, H.-P. 1988 Der Mythos vom Zivilisationsproz;ess. Frankfurt am Main: Suhrkamp Ver
lag
Edler de Roover, F. 1993 La sete Lucchesi (Almancadan İtalyancaya çev. 1950. Die Seidens
tadt Lucca. Basle: CIBA.) Lucca
Eisenstein, E. L. 1979 The printing press as an agent of change: communications and cultu-
ral transformations in early modern Europe. Cambridge: Cambridge University Press
Elias, N. 1994a (1939) The civiliz;ing process (çev. E. Jephcott). Oxford: Blackwell
___ 1994b Reflections on a life. Cambridge: Polity Press
Elvin, M. 1973 The pattern of the Chinese past. Londra: Eyre Methuen
___ 2004 Ave atque vale. Needham, Science and civiliz;ation in China içinde, kısım 2, c.
vii. Cambridge: Cambridge University Press
Evans, A. 1921-35 The palace of Minos at Knossos. 4 Cilt. Londra: Macmillan
Evans-Pricchard, E. E. 1937 Witchcraft, oracles and magic among the Az;ande. Oxford: Cla
rendon Press
1940 The Nuer. Oxford: Clarendon Press
Fantar, M. H. 1995 Carthage: la cite punique. Paris: CNRS
Faure, D. 1989 The lineage as business company: patronage versus law in the development
of Chinese business. The Second Conference of Modern Chinese Economic History, 5-
7 Ocak, The institute of Economics, Academia Sinica, Taipei
Fay, M. A. 1997 Women and waqf: property, power and the domain of gender in eighteenth
century Egypt. M. C. Zilfı (der.) Women in the Ottoman empire: Middle Eastern wo
men in the early modern e;a içinde. Leiden: Brill.
Fernandez-Armesto, F. 1995 Millennium: a history of our /ast thousand years. Londra: Black
Swan
Fevrier, M., P.-A. Fixot, G. Goudineau ve N. Kruta 1 980 Histoire de la France urbaine. Des
origines a la fin du IXe siecle. Periode traitee: la Gaule de VIIe au IXe sii!cle. Paris: Se
uil
Finley, M. I. (der.) 1960 Slavery in classical antiquity. Cambridge: W. Heffcr
__ 1970 Early Greece: the Bronz;e and Archaic ages. Londra: Chatto & Windus
_ __ 1973 The ancient economy. Londra: Chatto & Windus
___ 1981 Economy and society in ancient Greece. der. B. D. Shaw & R. P. Saller. Londra:
Chatto & Windus
_ __ 1985 Democracy ancient and modern. Londra: Hogarth
Firth, R. 1 959 Social changes in Tikopia: re-study o fa Polynesian community after a gene
ration. New York: Macmillan
396 TARiH HIRSIZLIGI
Flannery, K. 1972 The c:ultural evolution of c:ivilizations. Annual Review ofEcology and Syste
matics 3: 399-426
Fortes, M. ve Evans-Pritc:hard, E. E. 1940 African political systems. Londra: Oxford Univer
sity Press
Fowden, G. 2002 Elefantiasi del tardantic:a ( Cambridge Ancient History, vol. XIV, kitap ta
nıtunı). Journal of Roman Archaeology 15: 681-6
Frank A. G. 1998 ReOrient: global economy in the Asian age. Berkeley: University of Cali
fornia Press
Freud, S. 1961 [ 1927] The future of an illusion. Civilization and its discontents, der J. Strac
hey. Standard Edition, c. xxi (1 927-3 1). Londra: Hogarth
___ 1964 New introductory lectures on psycho-analysis and other works. Çev. ve der. J.
Strachey, standart baskı, c:. xxii (1 932-6). Londra: Hogarth 1964
__ [1933) Why war? Letter to Einstein. Standart baskı c. xxii içinde (1932-6). Londra:
Hogarth
Furet, F. ve Ozouf, J. 1977 Lire et ecrire, l'a/phabetisation des français de Calvin a Jules Ferry.
Paris: Minuit
Garnsey, P, Hopkins, K. ve Whittaker, C. R. (der.)1983 Trade in the ancient economy. Lon
dra: Chatto 1k Windus
Geertz, C. ve diğerleri (der.) 1979 Meaning and order in Moroccan sodety. New York: Cam
bridge University Press
Geliner, E. 1994 The mightier pen: the double standards of inside-out colonialism. Encoun
ters with nationalism. Oxford: Blac:kwell (reprinted from Times Literary Suppiement,
1 9 Şubat 1998)
Gerac:i, G. ve Marin, B. 2003 L'approvisionnement alimentaire urbain. B. Marin ve C. Vir
louvet (der.) Nourire /es cites de Mediterranee: antiquite - temps moderne içinde. Pa
ris: M. M. S. H.
Ghosh, A. 1992 ln an antique land. New York: Vintage Books
Giddens, A. 1991 . Modernity and self-identity: sel(and society in the /ate modern age. Cam
bridge: Polity Press
Gillion, K. L. 1 968 Ahmedabad: a study in Indian urban history. Berkeley, CA: California
University Press
Gilson, E. 1999 La Philosophie au Moyen A.ge (2. baskı). Paris: Payot
Gledhill, J. ve Larsen, M. 1 952 The Polanyi paradigm and a dynamic: analysis of archaic: sta
tes. C. Renfrew ve diğerleri, Theory and explanation in archaeology içinde. New York:
Academic: Press
Glick, T. F. 1996 Irrigation and hydraulic technology: medieval Spain and its legacy. Alders
hot: Variorwn
Gluckman, M. 1955 The judicial process among the Barotse of Northern Rhodesia. Manc:-
hester: Manc:hester University Press
__ 1965 Custom and conf/ict in Africa. Oxford: Blac:kwell
--· 1 965 The ideas in Barotse jurisprudences. New Haven: Yale University Press
Godelier, M. 1 978. The concept of the 'Asian mode of production' and Marxist modems of
soc:ial evolution. D. Seddon (der.), Relations ofproduction: Marxist approaches to eco
nomic anthropology içinde. Londra: Cass
___ 2004 Metamorphoses de la parente. Paris: Fayard
Goitein, S. D. 1967 A Mediterranean society, the Jewish communities of the Arab world as
portrayed in the documents of the Cairo Geniza, c. i. Berkeley: University of Califor
nia Press
KAYNAKÇA 397
Gurukkal, R. and Whittaker, D. 2001 In search of Muziris. Roman Archeology 14: 235-350
Gutas, D. 1 998 Greek tbougbt, Arabic Culture. Londra: Routledge
Gurhrie, D. J. ve Hartley, F. 1997 Medicine and surgery before 1 800. Encydopedia Britan
nica içinde (15. baskı) 23: 775-83. Chicago: Chicago University Press
Habib, I. 1990 Merchant coınmunitics in pre-colonial India. J. D. Tracy (der), The rise of merc
hant empires içinde. Cambridge: Cambridge University Press
Hajnal, J. 1965 European marriage patterns in perspective. D. V. Glass ve D. E. C. Eversley
(der.), Population in History içinde. Londra: Aldine
__ 1982 Two kinds of pre-industrial household formation systems. Population and De
velopment Review 8: 449-94
Halbwachs, M. 1925 Le Cadres sociaux de la memoire. Paris: F. Alcan
Hart, K. 1982 The political economy of West African agriculture. Cambridge: Cambridge
University Press
___ 2000 Money in an unequal world. New York: Texere Hart, Mother Columba (çev.)
1980 Hadewijch: the complete works. Londra: Paulist Press
Haskins, C. H. 1923 The rise ofuniversities. New York: Henry Holt
Hili, P. 1970 Studies in rural capitalism in West Africa. Cambridge: Cambridge University
Press
Hilton, R. (der.) 1976 The transition (rom feudalism to capitalism. Lonılra: NLB
Hobsbawm, E. J. 1959 Primitive rebels. Manchester: Manchester University Press
___ 1964 The age of revolution. 1 789-1 848. New York: Mentor
___ 1 965 Pre-capitalist economic formations. New York: International Publishing
___ 1972 Bandits. Harmondsworth: Penguin
Hobson, J. M. 2004 The eastern origins of western Civilisation. Cambridge: Cambridge Uni
versity Press
Hodges, R. ve Whitehouse, D. 1983 Mohammed, Charlemagne and the origins of Europe.
Londra: Duckworth
Hodgkin, L. 2005 A history of mathematics: (rom Mesopotamia to modernity. Oxford: Ox
ford University Press
Ho Ping-ti 1962 The ladder ofsuccess in imperial China; aspects ofsocial mobiliıy, 1368-1911.
New York: Columbia University Press
Hopkins, T. J. 1966 The social teaching of the Bhagavata Purana. Krishna: myths, rites and
attitudes içinde, der. M. Singer. Honolulu: East-West Center
Hopkins, K. 1 980 Brother-sister marriage in Roman Egypt. Comparative Studies m Society
and History 22: 303-54.
___ 1983 giriş yazısı, P. Garnsey, K. Hopkins, ve C. R. Whittaker (der.), Trade in the an
cient economy için. Londra: Chatto & Windus
Hourani, A 1990 L'oeuvre d'Andre Raymond. Revue des Mondes Musulmans el de la Me
dite"anee 55-6, 18-27.
Howard, D. 2000 Venice and the East: the impact of the Islamic world on European archi
tecture 1 1 00-1500. New Haven: Yale University Press
Hsu-Ling 1982 [534-5] New songs (rom a jade terrace. A. Birrel (der.). New York: Penguin
Hufton, O. 1995 Tbe prospect before her: a history ofwomen in Western Europe, c. i, 1500-
1800. Londra: Harpor Collins
Huntington, S. P. 1991 The dash of civiliı;ations and the remaking of world order. New York:
Simon & Schuster'1996
Ibn Arabi 1996 L'interprete des desirs. Paris: Albin Michel
Ibn Khaldn 1 967 (1 377] AI-Muqaddimah. Beyrut: UNESCO
KAYNAKÇA 399
Ibn Hazm 1981 [y. 1022] The ring of the dove. A treatise on the art and practice of Arab
love. New York: AMS Press
İnalcik, H., D. Quataert ile birlikte, 1994 An economic and social history of the Ottoman
empire, 1300-1 914. Cambridge: Cambridge University Press
Jackson, A. ve A. Jaffes (der.) 2004 Encounters: the meeting of Asia and Europe 1500-1 800.
Londra: V&A Publications
Jacquart, D. 2005 L'Epopee de la science arabe, Paris: Gallimard
Jayyussi, S. K. (der.), 1 992 The legacy of Muslim Spain. Leiden: Brill
Jidejian, N. 1991 Tyre through the ages. Beyrut: Librarie Orientale
___ 1996 Sidon a travers /es ages. Beyrut: Librarie Orientale
_ _ 2000 Byblos through the Ages. Beyrut: Librarie Orientale
Jones, E. L. 1987 The European miracle: environments, econo-nies and geopolitics in the his
tory of Europe and Asia. Carnbridge: Cambridge University Press
Kant, I. 1998 [1 784) Ideas on a universal history from a cosmopolitan point of view. J. Run
dell ve Menneli (der.), Classical readings in culture and civi/ization içinde. Londra: Ro
utledge
Keenan, J. G. 2000 Egypt. The Cambridge Ancient History, c. xiv. Cambridge: Cambridge
University Press
Kennedy, P. 1 989 The rise and fail of the great powers: economic change and military con
flict from 1500 to 2000. New York: Vintage Books
Krause, K. 1992 Arms and the state: patterns of military production and trade. Cambridge:
Cambridge University Press
Kristeller, P. O. 1945 The School of Salerno: its development and its contribution to the his-
tory of learning. Bul/etin of the History of Medicine 17: 138-94
Kroeber, A. L. 1976 Handbook of the Indians of California. New York: Dover Publications
Lancel, S. 1997 Carthage: a history. Oxford: Blackwell
Landes, D. 1999 The wealth and poverty of nations: why some nations are so rich and some
so poor. Londra: Abacus
Lane, R. C. 1 973 Venice: a maritime republic. Baltimore: Johns Hopkins University Press
Lantz, J. R. 1981 Romamic love in the pre-modern period: a sociological commentary. ]o
urnal of Social History 15: 349-70
Laslett, P. 1971. The world we have lost: England before the industrial age. New York: Scrib
ners
ve Wall, R. (der.) 1972 Household and family in pası times. Cambridge: Cambridge Univer
sity Press
Latour, B. 2000 Derrida dreams about Le Shuttle. E. Durian-Smith, Bridging divides: the Chan
ne/ tunnel and Eng/ish legal identity in the New Europe, Berkeley. The Times Higher
Education Supplement 2/6/2000: 31
Ledderose, L. 2000 Ten thousand things: module and mass production in Chinese art. Prin
ceton: Princeton University Press
Lee, J. Z. ve Wang Feng, One quarter of humanity. Malthusian mythology and Chinese rea
lities, 1 700-2000. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Le Goff, J. 1993 Intellectuals in the middle ages. Londra: Blackwell
Lenin, V. I. 1 962. The awakening of Asia. Collected works içinde. Moskova: Foreign Lan
guage Press
Letts, M. 1926 Bruges and its past. Londra: Berry
Leur, J. C. van 1955 Indonesian trade and society: essays in Asian social and economic his
tory. Lahey: W. van Hoeve
400 TARiH HIRSIZLIGI
Lewis, B. 1973 Islam in history: ideas, men and events in the Middle East. Londra: Alcove
___ 2002 What went wrong? Western impact and Middie Eastern response. Londra: Ori
on House
Lewis, C. S. 1936 The allegory oflove: a study in medieval tradition. Oxford: Clarendon Press
Liebeschuetz, J. I-1. W. G. 2000 Administration and politics in the dties of the fifth to the mid
seventh century: 425-40. The Cambridge Ancient History, c. xiv. Cambridge: Cambrid
ge University Press
Lloyd, G. E. R. 1979 Magic, reason and experience: studies in the origin and development
of Greek science. Cambridge: Cambridge University Press
___ 2004 Ancient worlds, modern reflections: philosophical perspectives on Greek and
Chinese science and culture. Oxford: Oxford University Press
Lopez, R. 1971 The commercial revolution of the middle ages, 950-1350. Englewood Cliffs:
Prentice Hail
Love, J. R. 1991 Antiquity and capitalism: Max Weber and the sociologica/ foundations of
Roman civilization. Londra: Routledge
Maalouf, A. 1 984 The crusades through Arab eyes. Londra: Al Saqi Books
Macfarlane, A. 1978. The origins of English individualism: the family, property and social
transition. Oxford: Blackwell
Macfarlane, A. ve Martin G. 2002 The glass bathyscape. Londra: Profile Books
Machiavelli, N. 1996 (1532] The prince (çev. S. J. Miliner). Londra: Phoenix Books
Maine, H. S. 1965 (1861] Ancient law. Londra: Everyman Library
Makdisi, G. 1979 An Islamic element in the early Spanish University. Islam: past inf/uences
and present challenges içinde. Edinburgh: Edinburgh University Press
___ 1981 The rise of colleges: illustrations of learning in Islam and the west. Edinburgh:
Edinburgh University Press
Malinowski, B. 1913 The family among the Australian aborigines. Londra: Hodder & Sto
ughton
___ 1947 Crime and custom in savage society. Londra: Kegan Paul
___ 1948 Magic, science and religion and other essays (der. R. Redfield). Boston: Beacon
Press
Mann, M. 1986 The sources of social power. c. i; A history of power from the beginning to
A.D. 1 760. Cambridge: Cambridge University Press
Marx, K. 1 964 Pre-capitalist economic formations (giriş yazısı: E. Hobsbawm). New York:
lnternational Publishers
___ 1 973 Grundrisse. Londra: Penguin
___ 1976 Capital. Londra: Penguin
Marx, K. ve Enge]s, F. 1969 Selected Works, c. i. Moskova: Progress Publishers
Matar, N. 1 999 Turks, Moors and Englishmen in the age of discovery. New York: Colum
bia University Press
McCormick, M. 2001 Origins ofthe European economy: communications and culture A. D.
300-900. Cambridge: Cambridge University Press
McMullen, I. J. 1999 Idealism, protest, and the tale of Genji: the Confucianism of Kumaza
wa Banzan 1 619-91 . Oxford: Clarendon Press
Meier, C. 1990 The Greek discovery ofpo/itics (çev. David Mclintock). Cambridge, MA: Har
vard University Press
Meilink-Roelofsz, H. A. P. 1962 Asian trade, and European influence in the Indonesian arc
hipelago between 1 500 and about 1 630. Lahey: Nijhoff
__ 1970 Asian trade and Islam in the Malay-lndonesian archipelago. D. S. Richards (der.),
lslam and the trade of Asia içinde. Oxford: B. Cassirer
KAYNAKÇA 401
Mennell, S. 1985 Ali manners offood: eating and taste in England and France (rom the Midd
le Ages to the present. Oxford: Blackwell
Mennell, S. ve Goudsblom, J. 1997 Civilizing process - myth or reality? A comment on Du
err's critique of Elias. Comparative Studies in Society and History 39: 729-733
Meriwether, K. L. 1997 Women and waqf revisited: the case of Aleppo 1770-1840. M. C. Zil
fi (der.), Women in the Ottoman empire: Middle Eastem women in the early modern
era içinde. Lei<len: Brill
Miller, J. 1969 The spice trade of the Roman empire. Oxford: Clarendon Press
Millett, P. 1 983 Maritime loans and the structure of credit in fourth-centuryAthens. P. Garn
sey, K. Hopkins ve C. R. Whittaker (der.), Trade in the ancient economy içinde. Lon
dra: Chatto & Windus
Mintz, S. ve Wolf, E. 1950 An analysis of ritual co-parenthood (compadrazgo). Southwes
tem Journal of Anthropology. 341-67
Mitcheli, J. 2003 Siblings. Cambridge: Polity Press
Montesquieu, C. S., 1914 The spirit of/aws. Londra: G. Beli & Sons. (Fransızca orijinali 1748
L'Esprit des lois)
Morgan, L. H. 1 877 Ancient society. New York: Henry Holt
Mosse, C. 1983 The 'world of the emporium' in the private speeches of Demosthenes. P. Gam
sey, K. Hopkins ve C. R. Whittaker (der.), Trade in the ancient economy içinde. Lon
dra: Chatto & Windus
Mundy, M. W. 1988. The family, inheritance and Islam: a re-examination of the sociology
of fara'id law. A. al-Azmeh (der.), Social and historical contexts of Islamic /aw içinde.
Londra: Routledge
__ 2004. Ownership or office? A debate in Islamic Hanafite jurisprudence over the na
ture of the military 'fief, from the Mamluks to the Ottomans. A. Pottage ve M. Mundy
(der.), Law, Anthropology and the constitution of the social: making persons and things
içinde. Cambridge: Cambridge University Press
Murasaki, S. 1955 [ 1 1 Cilt) The tale of Gen;; (çev. A. Waley). New York: Anchor Books
Murdock, G. P. 1967 Ethnographic atlas: a summary. Ethnology 6, 109-236
Nafissi, M. 2004 Class, embeddedness, and the modemity of ancient Athens. Comparative
Studies in Socıety and History 46: 378-410
Nakosteen, M. 1964 History ofthe Islamic origins ofwestenı education, A.D. 800-1350. Bo
ulder, Colorado: University of Colorado Press
Needham, J. (der.) 1954- Science and civilization in China. Cambridge: Cambridge Univer
sity Press
___ 1965 Time and eastern man. Londra: Royal Anthropological institute
__ 1970 Clerks and craftsman in China and the west. Cambridge: Cambridge University
Press
__ (der.) 1986a Biology and biological technology, pt. /: Botany, c. vi, of Science and ci
vilization in China. Cambridge: Cambridge University Press.
__ (ed.) 1986b Military technology; the gunpowder epic, pt. 7, Chemistry and chemical
technology, c. v. Science and civilization in China. Cambridge: Cambridge University
Press.
__ 2004 General conclusions and reflections. Science and civilization in China, Pt 2, vol
vu. Cambridge: Cambridge University Press
Nef, J. U. 1 958 Cultural foundation of industrial civilization. Cambridge: Cambridge Uni
versity Press
Ng, Chin-keong 1983 Trade and society in China: the Amoy network on ıhe China coast, 1 683-
1 735. Singapur: Singapore University Press
402 TARiH HIRSIZLlilıl
__ 1911 The Jews and modern capitalism. Leipzig: Dunker and Humblot (İng. çev. 1993,
Londra: T. F. Unwin)
Soskice, J. 1 996 Sight and vision in medieval Christian thought. Vision in context: histori
ca/ and contemporary perspectives on sight içinde, ed. T. Brennan and M. Jay, New York:
Routledge, 29-43
Southall, A. 1 998 The city in time and space. Cambridge: Cambridge University Press
Southern, R. W. 1970 Medieval humanism. New York: Harper and Row
Sovic, S. Western families and their Others. MS.
Speiser, J. M. 1985 Le christianisation de la ville dans l'Antiquite tardive. Ktema: civilisati
ons de l'orient, de la Grece et de Rome antiques 1 0: 49-55
Steensgaard, N. 1973 Carracks, caravans, and companies: the structural crisis in ıhe Euro
pean-Asian trade in the early seventeenth century. Copenhagen: Studentlitteratur
Stein, G. 1994 The organizational dynamics of complexity in Greater Mesopaotamia. Chi
efdoms and early states in the Near East, The organizational dynamics of complexity
içinde, G. Stein ve M. S. Rothman M. S. Madison, Wisconsin: Prehistory Press
Stone, L 1977 Family, sex and marriage in England, 1 550-1 800. Londra: Weidenfeld and Ni
colson
Strayer, J. R. 1956 Feudalism in Western Europe, Feudalism in History içinde, der. R. Coul
bourn. Princeton: Princeton University Press
Tandy, D. W. 1997 Wa"iors into traders: the power of the market in early Greece. Berkeley,
CA: California University Press
Thapar, R. 1966 A history of India. Harmondsworth: Penguin
__ 2000 History and beyond. New Delhi: Oxford University Press
Tognetti, S. 2002 Un industria di lussoo al servizio del grande commercio. Floransa: Olsch-
ki
Tolstoi, L. 1960 Last diaries (der. L. Stilman). New York: Capricorn Books
Trevor-Roper, H. R. 1965 The rise of Christian Europe. Londra: Thames and Hudson
___ 1958 Historical essays. Londra: Macmillan
Tylor, E. B. 1 881 Primitiııe culture. Londra
Valensi, L. 199_3 The birth ofthe despot: Venice and the sublime porte, çev. A. Denner. Itha
ca: Comell University Press (Fransızca baskı, 1 987)
Vico, G. 1984 [1744). New science, lthaca: Cornell University Press
Viguera, M. 1 994 Asludu li'l-ma'ali: on the social status of Andalusi women. S. K. Jayyusi
(der.), The legacy of Muslim Spain içinde. Leiden: Brill
Villing, A. 2005 Persia and Greece. J. Curtis ve Tallis, N. (der.), Forgotten en.pire: the world
of ancient Persia içinde. Londra: British Museum.
Von Staden, H. 1992 Affinities and visions - Helen and hellenocentrism. Isis, 83: 578-95
Wallerstein, 1. 1 974 The modern world-system, c. i: Capitalist agriculture and the origins of
European world-economy in the sixteenth century. New York: Academic Press
__ 1999 The west, capitalism and the modern world system. T. Brook and G. Blue (der.),
China and historical capitalism içinde. Cambridge: Cambridge University Press
Walzer, R. 1962 Greek into Arabic. Oxford: B. Cassirer
Ward, W. A. 1971 Egypt and the east Medite"anean world 2200-1900 BC. Beyrut: The Ame
rican University of Beirut
Ward-Perkins, B. 2000 Specialised production and exchange. The Cambridge Ancient His
tory, c. xiv. Cambridge: Cambridge University Press
Watson, A. M. 1983 Agricultural innovation in the early Islamic world: the diffusion of crops
and fanning techniques, 700-1 1 00. Cambridge: Cambridge University Press
KAYNAKÇA 405
Zilfi, M. C. 1 996 Women and society in the Tulip Era, 1718-1730. Amira El Aazhary Son
bol (der.), Women, the family, divorce laws in Islamic history. Syracuse, New York: Syra
cuse University Press
1:iiek, S. 2001 A Leftist plea for 'Eurocentrism'. Unpacking Europe: towards a critical rea
ding içinde, S. Hassan ve l. Dadi (der. ). Rotterdam: NAi Publishers
Zurndorfer, H. T. 2004 Not bound to China: Etienne Balasz, Fernand Braudel and the poli
tics of the study of Chinese history in post-war France. Past & Present 185: 1 89-221
DİZİN
Berberiler 33, 35, 320 232, 236, 240, 254, 281, 313, 348, 352,
Bereketli Hilal 34, 35, 1 1 8 355
Bedin, Isaiah 65 Burke, Peter 10, 155
Berna!, Manin 6, 38, 71-74, 345, 346 Burkhardt, J. 41, 44, 79, 150
Bessarion, Basil, Trabzonlu 281 Bursa 105, 1 1 1, 131, 133
beton 96 Busbecq, Ghiselin de 20
Beyrut 262 Bush, George W. 292, 300, 341
bilgi devrimi 66 Buşmanlar 53
bilgi sistemleri 4, 77, 100, 1 19, 139, 157, 171, Bücher, Kari 45
172, 177, 190, 274, 343, 347 bürokratik feodalizm 109, 129, 144, 158, 168
bilgisayar 352 Bynum, Caroline 326
Bilim devrimi 156
bilinemezcilik 19, 139, 276, 289 Cabral 137
bireycilik 1, 10, 40--42, 55, 110, 115, 148, 228, Cadiz 75
278, 283, 303, 304, 308, 314, 31 6, 334, Caliban 196
344, 353 cam imaları 85
Birinci Dünya Savaşı 1 99, 293 Cambridge 297, 331, 332, 354
Birleşmiş Milletler Üniversitesi 290 Campania 90
Bizans 10, 72, 82, 85, 88, 90, 91, 97, 102, 1 11, Canterbury 159
1 1 6, 117, 127, 130-133, 136, 244, 255, caritas 308, 330
265, 267, 273, 281, 323 Carlo, Salerno Prensi (Sicilya Kralı il. Carla)
Blair, T., İngiltere Başbakanı 301, 3 4 1 91
Blaut, J. M. 9, 198, 354 Caskey, J. 91
Bloch, Marc 81, 82 Castoriadis, C. 62
Bobo-Diolassou (şimdi Burkina Faso) 290 Caynacılar 228, 309, 331
Boccaccio 91, 107 Cebehane-i Amire 124
Bodin, J. 1 1 7 Ceneviz, Cenova 90, 107, 131, 133, 134, 137,
Boetia 76 158, 2:;:
Bologna 87, 105, 1 1 1 , 1 1 5, 1 34, 270, 312 Cenevre Sözleşmesi 196, 291, 292
Bologna Üniversitesi 253, 266, 267, 271, 273 Cenin katliamı 295
Boserup, E. 94 Champagne 107, 13 4, 149, 232
Bosna 185 Chanier, Roger 183
botanik 1 19, 157, 1 65, 275 Chaucer, Geoffrey 159
Boticelli 266 Chayanov, A. V. 126
Braudel, Fernand 3, 78, 1 12, 1 14, 1 16, 1 48, Cheng Ho 170
162, 1 80, 205, 213-215, 217-225, 227- Chicago 209
238, 240-245, 248, 250, 256, 259, 3 1 1 - Childe, Gordon 3, 56, 340, 343
313, 348, 351, 353, 356, 357, 362 Chin-heogn Ng 236
Bray, Francesca 109, 351, 360 Cizvitler 20, 150, 154
Brezilya 137, 138 Cohen, E. E. 55
Brook, T. 152 Cometas 265
Brotton, Jerry 9, 150, 153, 155, 350 commenda 56, 23 4
Brown, A. R. Radcliffe 63, 333 Comte, Auguste 150
Bruges 107, 134, 149, 243 Constantius 263
Brunetto Latini 280, 351 Corneille 3 51
Budistler, Budizm 17, 233, 279, 309, 331 Cornwall 75
Bulgaristan 301 Coulbourn, R. 8, 108, 346
burjuvazi 46, 1 12, 130, 148, 151, 155-163, Crombie, A. C. 173
1 67-170, 173, 1 80, 189, 226, 229, 230, Cundişapur Üniversitesi 273
41 0 TARiH HIRSIZLllİI
çapa tarımı 4, 27, 28, 34, 57, 60, 102, 119, Dolcibili 257
128, 141, 1 82, 310, 340 dominium eminens (rakabe veya rikab) 126,
Çatalhöyük 261 127, 168, 1 69
çay 203, 218, 221, 347 domino 1 78
Çeçenistan 288 Dronke, Peter 3 1 9
çekirdek aile 303, 331, 333 Duby, Georges 315, 317
çiçek kültürü 142, 155, 170 Dun Scorus 280
çift-hane sistemi 1 26 Durkheim, Emile 35, 63, 1 90, 191, 198, 201,
Çin 2, 5, 10, 15, 17, 19, 21, 27, 38, 44, 78, 202, 333
90, 101, 106, 109, 1 12, 1 19-121, 1 29, Duro-Europos 88
140, 142, 147, 150, 151, 155-159, 161, dünya ekonomisi 244, 245, 340
162, 1 64, 1 65, 167, 1 68, 170-174, 176, Düş Zamanı 26
178, 1 79, 1 82, 1 97, 205, 2 1 7-225, 227,
230, 234, 235, 237, 238, 247, 270, 272, East Indian Company 131
301, 3 1 1 , 318, 328, 335, 340, 347, 349, Ebu Garip 196
351, 360 Ebussuud 140
Çin porselenleri 105 Edessa [Urfa] 264
çokeşlilik 31, 321, 335 Edime 123, 281
çömlekçi çarkı 255 Efes 133, 344
Ege 38, 71, 75, 131, 340, 354, 386
Dahomey Krallığı 342 Einstein, Albert 1 92
Dalit (dokunulmazlar) 306' Ekim Devrimi 164
ekvator 24
Danicl, G. 322, 323
el arabaları 175, 223
Dante 72, 280, 325, 350, 351
el-İstahri 24
Darvinizm 286
el-Mu'temid 195
Davis 62, 63
el-Rikat, Muhammed 280
Delos 48
Elam 32
demiryolu 246
Elias, Norbert 10, 147, 1 8 1-211, 219, 284,
demokrasi 1 -3, 6, 10, 1 6, 29, 31, 32, 36, 39,
316, 329, 340, 348, 353, 355
43-45, 58-66, 92, 1 39, 148, 150, 283, Elvin, Mark 1 05, 106, 109, 156, 163, 167,
289-293-303, 3 14, 341-345 1 68, 173, 174, 1 717, 1 77, 179, 269, 287,
deneysel yöntem 156 313
denizaşırı ticaret 238 Emevi 133
denizci pusulası 1 65 emperyalizm 150, 337, 346
deus otiosus 74 Endonezya 1 13, 132, 1 36, 233, 360
devlet mülkiyeti 126, 128 Endülüs 4, 91, 220, 288, 320-322, 325, 351
devlet oluşumu 1 87, 201 Engizisyon 275·
Deyr Yasin 295 Erasmus, Desiderius 329
di Marco Datini, Francesco 107 Ergani 261
Diakonoff 349 Eriha 261
Diderot, Denis 106 Ermeniler 234
diseksiyon (teşrih) 351 Eskimolar 26, 312
dizgin 223 etnik-merkezcilik 5-7, 15, 16, 41, 72, 1 15, 1 1 8,
Doğu Anglia 107 148, 1 8 1 , 1 82
Doğu despotizmi 64, 1 1 8 Etrüsk 34
Doğu Hıristiyanlığı 87, 264 Eukleides 157, 280
Doğu Hint Adaları 23, 236, 238, 360 Evans-Pritchard, E. 60, 1 1 5, 191, 284, 333,
dokuma tezgahı 105, 135, 1 75, 250 342
DiZiN 41 1
ikonoklastlar [ikona kırıcılar] 263 245, 247, 248, 253-255, 257, 258, 260,
ilkel komünizm 55, 336, 353 261 , 264, 267, 271, 277, 281 , 292, 300,
imalat kılavuzları 172, 174, 176 320, 321, 347-349, 355, 357
İnalcık, Halil 126, 127 Iyonya 39, 40, 341
İnebahcı Savaşı 108, 1 1 8 Iznik çinileri 105
İngiltere 5 , 23, 83, 96, 97, 102, 104, 105, 107,
131, 152, 166, 1 83, 1 85, 1 88, 202, 227, Japonya 5, 93, 108, 1 10, 1 12-1 14, 142,
237, 240, 243-250, 255, 259, 279, 293, 143, 1 82, 193, 195, 221, 229, 234-236,
294, 296, 301, 3 1 1, 329-332, 339, 349 238, 279, 3 1 8, 343, 352
inorganik ekonomi 246, 247 Jidejian 75
insan hakları 29, 192, 285, 291 , 292 Jones, E. L. 122
ipek 4, 88, 90, 103, 105-107, 1 1 1 , 1 12, 116, Josephus 76
122, 131-136, 139, 143, 154, 171, 175,
220, 224, 243, 247, 3 12, 313, 347, 349, K'ung San 53
357, 358, 360 kabile demokrasileri 59, 60
İpek Yolu 1 33, 170 kabuki 142, 352
ipekböceği 105, 1 1 1, 132, 133 Kadmos 75, 76
iplik eğirme makineleri 175 Kafkaslar 90, 1 32
İran 24, 25, 66, 87, 90, 104, 123, 127, 1 32- kağıt 26, 78, 97, 103, 1 16, 122, 143, 154, 155,
1 34, 136, 155, 223, 234, 270, 272, 273, 175, 205, 206, 218, 224, 235, 247, 249,
341 266, 277, 3 1 1 , 318, 347, 349, 352, 358,
İrlanda 288, 298 360
İsa, Hz. 1 7, 1 38, 285, 326, 327 Kahire 89, 90, 159, 226, 228
İsfahan 204, 238, 325 kahve 136, 218, 221
İskender, Büyük 47 kakao 218, 221
İskenderiye 24, 82, 84-86, 90, 104, 233, 262, Kalahari 53
263, 267, 268, 287, 356 Kanarya Adaları 137, 138
İslam 10, 17-19, 22,24, 30, 37, 41, 72, 85, 88, Kaniş [Kültepe] 56, 57
89, 91, 99, 102, 104, 105, 108, 1 17, 123, Kant, Immanuel 1 83, 192
128, 129, 132, 136, 138, 1 39, 154, 155, kapitalizm 1, 3-6, 8, 10, 25, 30-32, 38, 43, 45,
172, 174, 176, 178, 205, 218, 220, 223, 46, 49, 52, 54, 58, 78, 79, 81, 82, 84, 91,
227, 229, 233, 234, 237, 238, 244, 248, 95, 1 00, 1 03, 104, 109, 1 10, 1 12-1 16,
258-260, 267-276, 278-280, 283, 286- 121, 1 35, 1 38, 141, 144, 147, 147, 151,
288, 291, 304-309, 319-322, 324, 325, 153, 156-169, 171, 173, 177, 1 80, 1 89,
327-331, 336, 341, 347, 350, 351, 353 190, 1 97, 201, 213-21 8, 221-228, 230-
İslami muhafazakarlık 121, 122, 124 232, 234-238, 240-250, 253-256, 258,
İspanya 83, 91, 101, 102, 1 17, 125, 130, 133, 260, 262, 282, 284, 291, 303, 308, 3 1 1,
1 34, 149, 268, 269, 277, 279, 280, 300, 312, 315, 331, 332, 337, 339, 341-344,
319-321, 323, 324, 347, 350 346-348, 350, 352-357, 360-363
İspanyol-Mağribi kültürü 19 kapitalizm-öncesi oluşumlar 54, 94, 138,
İsrail 23, 75, 77, 214, 292, 295, 298, 300, 326, 255
327 Kara Veba 243
İstanbul 20, 22, 24, 1 1 8, 123, 124, 130-132, karabiber 89, 90, 135
140, 159, 233, 238, 256, 307, 356 Karadeniz 71, 131, 1 32, 256
İsveç 24 Karayipler 94, 300
İsviçre 150, 299 Karolenjler 65, 82, 97-99, 103, 104, 131, 279,
işbölümü 95, 123, 191, 197, 198, 225, 349 282
İtalya 4, 83, 85, 87, 90, 91, 100, 102, 1 04-107, Kartaca 47, 63, 64, 72, 74-77, 84, 85, 88, 94,
1 1 1, 132, 134, 154, 200, 226, 227, 243- 1 14, 264, 342, 345, 346
414 TARiH HIASIZLIGI
NAT0 301 pagan 19, 172, 1 83, 205, 263, 268, 274, 275,
Naz;'er/Nazizm 194, 200 278, 281, 285, 350
Needham problemi 147, 156, 1 74, 177, 180 Pakistan 300
Needham, Joseph 10, 21, 27, 28, 79, 89, 109, Palermo 159, 320
1 19, 123, 129, 144, 147, 151-154, 1 56- Palmyra 84, 88, 96
174, 1 i ı-1 80, 269, 275, 287, 3 1 1 , 352, pamuk 4, 46, 105, 1 06, 1 1 6, 128, 131, 1 32,
362 136, 137, 220, 224, 243, 246, 249, 312.
Nehru, J. 109, 290 347, 349, 357, 360
Nekao Kanalı 223 parasal ekonomi 1 67, 230
Nelli, R. 323 parasal sistem 160, 1 62, 1 67, 223, 230
New York 313 parçalı egemenlik kavramı 254, 259, 260
Nisibis [Nusaybin] 264 parçalı sistemler €3
Nizamiye 270 parçalı siyaset 63
Nizamülmülk 270 Paris 134, 162, 256, 258, 267, 269, 313, 317
Nkrumah 290 Parma 90
Normanlar 137, 24 8, 258, 279, 3 1 7, 320 Parsiler 228, 309, 331
Nuer'ler 69, 1 15, 1 84 Parsons, Talcott 59, 1 84, 196, 202, 215, 331
Nyerere 290 Pascal 302
Paskalyacılar 1 8, 26; 21 O
Oidipus 76, 306 Pater, Walter 1 50
okuryazar toplumlar 4, 1 6, 1 8, 19, 22, 25, 27, Pavlus, Aziz 308, 327
37-39, 42, 44-46, 62, 68, 69, 76, 79, 93, Pekin 38, 1 70
107, 1 19, 151, 1 54, 1 67, 176, 227, 231, Pera 1 07, 133
235, 236, 255, 270, 272, 274, 276, 284, Pers İmparatorluğu, Persler 32, 102, 1 1 8
289, 298, 305, 308, 331 , 335, 337, 350 Persepolis 32
okuryazarlık öncesi toplwnlar 19, 27, 53, 70, Person, E. S. 316
191, 1 98, 296, 335, 341 perspektif 25, 100, 1 4 3, 202, 256, 292, 321,
Okyanusya 190 323
olasılık kavramı 178 Petrarca 19, 278, 285, 289
ontogenez 200 Philippe, İyi 149
Oppenheim, A. L. 49, 60, 344 Phule, Mahatma 306
Oradour köyü 292 Pirenne, Henri 351, 358
Oran 227 Pisa 158
organik ekonomi 24 6, 247 Platon 265, 281, 350
Ortadoğu 71, 300, 324 Platon Akademisi 281
Ortodokslar 109, 139, 1 55, 270, 281 Platonculuk 173
Osborne, R. 44 Plethon, Georgius Gemistus 281
Osmanlı İmparatorluğu 108, 1 17, 1 1 8, 121- Po Vadisi 134
128, 130-1 33, 136, 1 40, 281, 307, 324 Poitiers Savaşı 102
Ostrogotlar 264 Polanyi, Kari 45, 48-52, 54-57, 59, 359
Othello 125 Polonya 131, 277, 333
Otuz Yıl Savaşı 124 Polybius 63
Ovidius 3 19, 320 Pomeranz, K. 9, 109, 185, 197, 230, 237, 247
Oxford 150, 269 Portekiz 135, 136
post-kolonyalizm 6
Ömer, Halife 287 Postan, M. 81, 82
özel mülkiyet 47, 52, 55, 1 15, 1 1 8, 128, 169 postmodernizm 6, 1 84, 1 85
özgürlük kavramı 36, 65, 67, 228, 307, 345 Pön Savaşı 63
DiZiN 417
Prato (Datini) 90, 106-108 240, 242, 257, 265, 267, 274, 275, 277,
proletarya 1 83, 1 89, 236, 244 281, 282, 284-288, 321, 323, 324, 329,
proletarya diktatörlüğü 297 339-341, 347, 348, 350-352
Protestanlık 7, 41, 154, 1 80, 214-216, 276 Ruggiero, il. 1 1 1, 134
Provence 101, 320, 323, 324, 353 Rusya 104, 126, 279, 294, 301 ayr. bkz. SSCB
Psellus, Mihail 265, 266
psikogenez 1 84, 191, 1 92, 194 saat 16, 1 8-22, 24, 138, 1 65
Ptolemaios (Batlamyus) 24, 165, 280 Saba Melikesi 264
Puna 306 saban 4, 34, 95, 9€, 102, 1 19, 128, 164, 222,
261, 340
Quincey, Thomas de 150 saban tarımı 4, 57, 1 09, 119, 1 82
Sabra katliamı 295
Rabelais 205, 206 sabun 192, 204
Racine 351 Sadi 325
Raimondo, Başpiskopos 280 Saint Jean Şövalyeleri 1 36
Ravello 90, 258 Salerno 90, 91, 134, 257, 267, 270, 351
Ravello Hanedanı 91 Sami dilleri 33, 37, 74, 76
Reform 10, 19, 25, 153, 1 54, 157, 177, 216, Samiler 40, 64, 77
276, 286, 331 sanat 32, 40-42, 44, 45, 57, 77, 86, 91, 97,
resim 41, 73, 86, 87, 143, 149, 155, 168, 170, 108, 142, 149-156, 161, 1 70, 195, 207-
208, 229, 275, 318, 350, 360 210, 219, 226, 229, 238, 242, 257, 258,
Rhazis (er-Razi) 87 264, 271, 275, 288, 303, 3 18, 320, 326,
Ricardo, David 248 342, 344, 345, 347, 348, 350, 351, 357,
Robert, Reading'li 280 359-361
Robin Hood 60, 345 Sanayi Devrimi 7, 10, 15, 46, 65, 66, 72, 97,
Robinson Crusoe 1 15, 304 105, 1 09, 1 12, 139, 148, 1 50, 154, 213,
Rodos 76 216, 222, 232, 238, 239, 243-246, 339,
Roma Hukuku 69, 70, 1 15, 127, 1 39, 140 341, 349, 354, 355, 361, 363
Roma, Romalılar 6, 10, 25, 31-34, 36, 42, 43, Sao Tome 137
45, 47, 55, 63, 65, 68-70, 72, 76, 77, 79, Sara 321
82-90, 92-101, 106, 1 1 1, 1 13-116, 1 1 9, sarraf 106
126, 127, 130-132, 138, 149, 155, 156, Sasani 133, 273
176, 189, 204, 205, 214, 216, 226, 238, savaş suçları 292
248, 254-256, 262-266, 268, 274, 278, Scipio 63
283, 285, 286, 295, 299, 319, 327, 341- Sebte 228
344, 346, 350, 351, 356, 357 seküler drama 142
roman 142, 143, 155, 170, 193, 303, 352, 360 sekülerizm 276, 281, 286, 288
Romanya 301 Seneca 351
Rostow, W. W. 246 Serabit el-Hadim 73
Roszak, T. 172 seramik 40, 89, 249, 256-258, 349, 360
Rotterdam 15 8 serflik 8, 126
Rougemont (de) 3 16, 319 sermaye birikimi 95, 1 12, 228
Rowe, W. T. 236 Setton, K. M. 122
Rönesans 1, 2, 7, 9, 10, 19, 25, 28, 29, 32, 41, Sevilla 1 33, 1 95, 280
43, 51, 72, 79, 86, 93, 97, 103, 108, 1 1 1, Seylan 358
1 13, 139, 140, 142, 147-159, 1 65, 167, Shakespeare 196, 351
1 73, 174, 176, 1 77, 1 80, 1 83, 1 85, 1 88- Shelley, Percy Bysshe 150
190, 197, 199, 203, 208, 209, 216, 222, sınai kapitalizm 54, 82, 103, 110, 2 16, 231
41 8 TARiH HIRSIZLIGI
Sicilya 85, 90, 91, 94, 1 11, 1 17, 134, 137, 220, Tandy, D. W. 52-55
256, 258, 269, 279, 319, 320, 349 Tanzanya 290
Sidon [Sayda) 75 Taocu 233
Singapur 179 tarihsel sosyoloji 147, 1 86
Singer, Charles 87 tavla 178
sipahiler 237 Tayvan 69, 179
Siyonizm 23 Tebriz 133
Skinner, P. 257 tefecilik 105, 1 1 6, 230, 261
Slade, Sir Adolphus 125, 307 tek parti rejimleri 2?4, 297
Slavlar 1 02 tekerlek 34, 57, 1 19, 340
Smith, Adam 349 teknoloji 9, 21, 26, 35, 39, 41-43, 94, 96, 100-
Snodgrass, Anthony 5 1 102, 104, 1 1 1, 122, 124, 125, 138, 143,
Somali 320 156, 1 69-171, 173, 174, 177, 178, 1 80,
Sombart, Werner 226, 234, 312 196, 207, 221, 245, 246, 248, 284, 287,
sosyalizm 38, 1 60 289, 343
sosyogenez 1 84, 189, 191, 192, 194, 201, 348 tekstil 89, 94, 1 03, 1 05-108, 1 1 3, 122, 1 34,
Southall, Aidan 33, 83, 261, 262, 359 135, 139, 1 71, 243, 248, 249, 257, 347,
sömürge kapitalizmi 236 349, 357, 360
sömürgecilik 23, 28, 1 82, 197, 198, 290 tektanrıcılık 73, 74, 86, 172, 210, 287
sözlü kültür 16, 17, 21, 26, 28, 69, 167, 284, terörizm 300
289, 3 12, 319, 335, 361 tersane 123, 124, 238-240, 247, 249, 358
Sparta 39, 76 Tersane-i Amire 124
SSCB 294 ayrıca bkı. Rusya Thebai 75, 76, 1 1 1
Staplers 243 Theodegius 265
Strabo 281
Theodoros 265, 281
Strayer, J. R. 81
Theodosius 263
Stuart dönemi 3 1 1
Theophrastus 157, 264
su değirmenleri 84, 85, 97, 98, 101, 1 1 1, 223,
Tıkrit 292
349
np 86, 87, 103, 130, 165, 1 76, 261, 267, 273,
Sudan Krallığı 4
280, 287, 347, 350, 351
sulamalı tanın 3, 4, 47, 68, 101, 103, 116, 354
ticari kapitalizm 224, 236, 249
Sumatra 13 6
Sung 105, 162, 163, 167, 1 68, 176 Tımurlular 35
Suriye 74, 77, 88, 90, 96, 100, 101, 123, 133, tiranlık 3, 20, 32, 59, 61, 62, 65, 1 18, 220,
134, 13 6, 233, 255, 343 293, 295
Suudi Arabistan 300 tiyatro 77, 86, 88, 96, 97, 142, 149, 155, 170,
Sümerler 66 288, 347, 350, 352, 359, 360
Sünniler 61, 66 Tocqueville, Alexis de 150, 293
Sylvester, Papa il. 351 Tokyo 290
Toledo 279
Şangay 313 Tolstoy 327
Şatilla katliamı 295 Torna, Aziz 90
şeker 94, 1 32, 1 36, 137, 219, 3 1 1 , 358 top 121, 123-125, 131, 247
şekerkamışı 136, 138 Tophane-i Amire 123, 124
Şems 325 toprak mülkiyeti 8, 70, 81, 109, 1 12, 127, 129,
Şiiler 66, 324 139, 309, 340
Toscana 90, 108, 220
tabanca 123 Trevor-Roper, Hugh 1-3
takvim 17, 18, 21, 28 trigonometri 1 57
DiZiN 419