You are on page 1of 413

2..

CİLT

“CENNETİN TASVİRİ”
HÂDİ'L-ERVÂH
İbn-i Kayyım El-Cevziyye

2
İÇİNDEKİLER
47- Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitledi, Çığırları .......................... 3
Nehirlerin Diğer Bazı Özellikleri........................................................... 4
Cennet Pınarları....................................................................................... 5
48- Cennet Ehlinin Yiyecek Ve İçecekleri Ve Bunların
Atılış Şekli ........................................................................................................ 6
49- Yiyecek Ve İçecek Kapları ................................................................ 9
50- Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri,
Yaygıları, Yastıkları, Kirlet Ve Minderleri .................................................. 11
Yaygı ve Minderleri .............................................................................. 15
Refref ...................................................................................................... 16
Abkarî..................................................................................................... 16
51- Çadırları, Dîvanları, Koltukları Ve Tenteleri ............................... 17
Divanlar (Şerirler) ................................................................................. 17
Erîke (taht)lar......................................................................................... 18
52- Hizmetçileri Ve Uşak (Ğılman)Ları .............................................. 18
53- Kadınları Ve Cariyeleri................................................................... 19
Maksûrat Ne Demektir? ....................................................................... 22
Hayrat Ne Demektir?............................................................................ 23
Netice: Kaç Hanım Olacak?.................................................................. 26
54- Ceylan Gözlu Hurilerin Yaratıldığı Madde ................................. 26
Bu Konudaki Haberler, Özellikleri ve Eşlerini
Şimdiden Bilişleri .......................................................................................... 27
55- Cennet Ehlinin Nikâhı, Cimaları, Duydukları
Mükemmel Zevk ve Bunların Mezî Menî ve Za'f den Hali
Olması, Guslü Gerektirmemesi.................................................................... 28
56- Cennette Gebelik Ve Doğum Var Mı? .......................................... 30
57- Cennette Neşe Ve Eğlence.............................................................. 33
Daha Yüce Bir Semâ' ............................................................................. 35
58- Cennet Atları Binekleri ................................................................... 35
59- Cennette Karşılıklı Ziyaretler Ve Dünya
Hatıralarının Anılısı ...................................................................................... 36
60- Cennet Çarşısı.................................................................................. 38
61- Cennet Ehlinin Rabb'lerini Ziyaretleri .......................................... 39
62- Cennette Bulut Ve Yağmur ............................................................ 40
Yağmur Dünyada, Kabirde, Cennette ve Cehennemde
de Var.............................................................................................................. 41
63- Cennet Bir Saltanat, Ehlinin Her Biri Bir Sultan .......................... 41
64- Cennettekiler Akla Gelmez Oraya Hayal Erişemez
Bir Kamçılık Yeri Dünya Ve İçindekilerden Hayırlıdır ............................. 42
65- Allah'ın Görülmesi Ve Gülerek Gör.............................................. 44

4
Ru'yetullahın Delilleri........................................................................... 45
O'na Kavuşmak ..................................................................................... 46
Ziyade Nedir?........................................................................................ 46
Mezid, O'nu Görmektir ........................................................................ 48
Gözler O'nu İdrak Edemez Yani Görür Ama
Kuşatamaz...................................................................................................... 48
Rabb'lerine Bakarlar.............................................................................. 49
Ebu Hureyre ve Ebu Said Hadisi......................................................... 50
Ebu Said Hadisi ..................................................................................... 51
Cerir b. Abdillah Hadisi ....................................................................... 52
Suheyb Hadisi ....................................................................................... 52
Abdullah b. Mes'ud Hadisi .................................................................. 53
Ali b. Ebi Talib Hadisi........................................................................... 54
Adiyy b. Hatem Hadisi......................................................................... 55
Aişe Hadisi............................................................................................. 59
66- Allah'ın Cennet Ehli İle Konuşması, Görüşmesi Ve
Onlara Selamı................................................................................................. 66
67- Cennetin Ebedîliği .......................................................................... 66
68- Cennete En Son Gîrecek Olanlar ................................................... 75
69- Önceki Bölümlerde Zikredilmeyenler .......................................... 76
70- Cennet Müjdesini Hakedenler....................................................... 80

5
6
47- Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitledi, Çığırları

Kur'an-ı Kerim'de "altından nehirler akan cennetler"


ibaresi birçok yerde geçmektedir. "Altında nehirler akan"
ibaresi ile 1[1]"altlarından nehirler akan" ibaresi 2[2]birer

yerde geçmektedir. Bu, bazı şeyleri gösterir:


a. Oralarda nehirler gerçekten vardır.
b. Nehirler durağan değildir, akmaktadırlar.
c. Dünya nehirlerinde olduğu gibi onlarda odalarının,
köşklerinin ve bahçelerinin altından akmaktadırlar.
Müfessirlerden bazısı, nehirlerin akışının,
Cennetlikîerin.emri ve yönetmesi ile ve onlar nasıl isterse
öyle olduğunu sanmışlardır. Sanki onlar, nehirlerinin
kanalları olmaksızın aktığını, yer üzere cereyan ettiğim
duyunca, "altından nehirler akar" sözünü "onların emri ile
akar" şeklinde yorumlamış görünüyorlar. Çünki birşeyin
üstü aynı zamanda o şeyin altı değildir. (Bence) bunlar
zayıf anlayıştan dolayı bu noktaya gelmişlerdir. Çünki
cennet nehirleri her ne kadar kanallar olmaksızın akıyorsa
da, köşklerin, konutların, odaların ve ağaçların altından

1[1]
Bakara, 266.
2[2]
A'raî, 43.

7
akmaktadırlar. Yani Allah, "yerinin altından akar" deme-
miştir.Nitekim Allah Sübhanehû dünyada nehirlerin,
insanların altlarından aktığım haber vermiştir. Buyurur ki:
"Görmediler mi, onlardan önce nice nesilleri helak ettik.
Onlara, sizlere vermediğimiz kadar yeryüzü imkânı
vermiş, yeryüzüne onları hakim kılmış, üzerlerine şarıl
şarıl bulutlar yollamış ve nehirleri onların altından akar
kılmıştık." 3[3]Bu akış, bilinen, alışılmış bir şekildir. Allah'ın
bize Fir'avnden aktardığı "işte şu nehirler benim altımdan
akıyor" 4[4]sözü de böyledir. Yine buyurur ki: "O ikisinde
fışkıran iki pınar vardır." 5[5] îbn Ebî Şeybe der ki... Said
şöyle demiştir: "Fışkıran,,yani su ve meyvelerle fışkıran,
kaynayan." 6[6] Enesin de şöyle dediği,... rivayet
edilmiştir:"Misk ve anber kaynayan (yağan). Nasıl ki
dünya ehlinin yurtlarına yağmur serpilirse o iki pınar da
Cennet ehlinin yurtlarına (misk ve anber) serperler
(yağdırırlar)." 7[7]' el-Berâ b. Âzib'den de,... şu rivayet
edilmiştir: "Su serpen ve nşkırtan şeylerden daha güzel
akan ve çağıldayan iki pınar."Allah buyurur ki:
3[3]
En'am, 6
4[4]
Zuhruf,51
5[5]
Rahman, 66.
6[6]
İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 133;Suyutî, ed-Durr el-Mensur,VI,150.
7[7]
İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 133;Suyutî, ed-Durr e

8
"Muttakilere va'dedilen Cennet'in durumu şöyledir: İçinde
bozulmayan sudan nehirler, tadı, değişmeyen sütten
nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler, süzme
baldan nehirler vardır. Orada meyvelerin her çeşidi ve
Rabblerinden bir bağış, onlar içindir." 8[8]Burada Allah, bu
dört çeşit nimeti zikretmiş ve onlarda, dünyada arız olan
afetlerin olmadığını belirtmiştir. Suyun afeti, kokmak ve
bozulmaktır, bu çok durmaktan kaynaklanır. Sütün âfeti,
tadının bozulup ekşimesi ve dili bur-masıdır. İçkinin âfeti
içerken duyulacak lezzete mani pis tadıdır. Balın afeti ise
hâlis olmayışıdır.Dünyada aktığı hiç görülmemiş,
Cennet'te kanallar olmaksızın akan bu kadar çeşit
nehirlerin orada bulunuşu Rabb teâla'mn ayetlerin-dendir.
Onlardan kamilen lezzet almaya mâni afetler de yok
edilmiştir. Cennet içkisinden, dünya içkisinde bulunan
başağrısı, sarhoşluk, pis yârenlik, burun kanaması,
lezzetsizlik giderilmiştir. Bu beş âfet dünya içkisine ait
afetlerdir, aklı alır sarhoş eder, içerken pis yârenlik bol
olur, hattâ bu pis yârenlik edilmezse içkinin tadı olmaz,
burnu kanatır, malı tüketir, başı ağrıtır, tadı pistir, aynı

8[8]
Muhammed, 15.

9
zamanda şeytan işi bir pisliktir, insanlar arasında
düşmanlık ve buğuz yolları açar, Allah'ın zikrinden, na-
mazdan ahkor, zinaya çağırır. Hatta kişinin kendi kızı,
kızkardeşi ve diğer mahremleri ile zina etmesine bile yol
açabilir. Kıskançlığı giderir, rüsvaylık, pişmanlık ve
skandalîara sebeb olur. İçen kişiyi, insan tğnev'inin en
aşağısı olan deliler safına katar. Onun en güzel ahlak
alametlerini sıyırır çıkarır, en kötü alamet ve özellikleri
giydirir. Can almasını, zararına ve helakine sebeb olacak
sırlarını ifşa etmesini, Allah'ın, onu ayakta tutmasına sebeb
kıldığı, lutfundan ona verdiği malı saçıp savurmada
şeytanlara kardeş olmasını kolaylaştırır. Perdeleri yırtar,
sırları açığa çıkarır, avret olan şeyleri ortaya döker çirkin
işleri, günahları işlemeyi hiçe saydırır, haram
çekincemesini kalpten çıkarır atar. İçki ayyaşı, putperest
gibidir. İçki ne harpleri körüklemiş, nice zengini fakir
etmiştir. Nice şerefliyi zelil etmiş, ne azîzi aşağılamıştır.
Nice nimetlerden yoksun bırakmış, felâketler getirmiştir.
Sevgiyi çözmüş, düşmanlığı örmüştür. Nice karı koca
arasım ayırmış, kalbini çalmış aklını almıştır. Nice ciğerleri
yakmış, ibretlik olaylara sebeb olmuştur. İçenlere nice

10
hayır kapılarını kapatıp şer kapılarını açmıştır. Nice
belâlara düşürmüş, ölümü ivedileştirmiştir. Rüsvayhkları,
mihnetleri çekip getirmiştir, sefaletlere sebeb olmuştur.İçki
kısacası, tüm günahları toplayan, her şerrin anahtarı olan,
nimetleri soyan, felaketleri getiren birşeydir. Hiçbir rezaleti
olmasa da sadece dünya içkisi ile Cennet içkisinin aynı
karında bir araya gelemeyeceği kötülüğü olsaydı yeter de
artardı bile. Nitekim O (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim
içkiyi dünyada içerse ahirette içemez." 9[9]İçkinin âfetleri
bizim s aydıl arımız dan kat kat fazladır. Ve bu afetlerden
hiçbiri Cennet içkisinde yoktur. "Allah Subhanehû, o
nehirlerin aktığını söylemiştir, malumdur ki akan su
bozulmaz, kokmaz, binaenaleyh "bozulmaz, kokmaz"
buyurmasının faydası nedir? denirse, deriz ki: Akan su
akarken bozulmaz ise de, ondan birşey alınır da uzun süre
beklerse bozulur kokar. Cennet suyuna böyle birşey arız
olmaz. İsterse çok çok uzun süre beklesin. Şimdi insan
içecekleri içinde en değerlisi olan bu dört nehrin birden bu-
lunuşunu iyi düşün. Biri içmeleri, biri temizlenmeleri için,

9[9]
İbn Mâce, 3373, içecekler kitabının, İçkiyi dünyada kim içerse... babı; Ebû Da-vud,
3679, İçecekler kitabının, sarhoş ediciden nehiy babı; Nesâî, VIII, 318; İçecekler kitabının,
içki içenin tevbesi babı; Ahmed Müsned, II, 22.

11
diğeri kuvvet ve gıdaları için. Biri lezzet ve sevinç için,
diğeri şifa ve menfaatleri için. Doğrsunu Allah bilir.

Nehirlerin Diğer Bazı Özellikleri

Cennet nehirleri Cennet'in üstünden fışkırır. Sonra


süzülerek en uzak derecelerine kadar iner. Nitekim Buharı
Ebu Hureyre (r.a.)'den, Peygamber'in (s.a.u.) şöyle dediğini
rivayet etmiştir: "Cennette yüz derece vardır. Allah onları
yolunda cihâd edenler için hazırlamıştır. Her iki derece
arası gökle yer arası gibidir. Allah'dan istediğiniz zaman
Firdev-si isteyin. Çünki O cennet'in ortası (en iyisi) ve
Cennet'in en yükseğidir. Üstünde Rahman'ın Arş*ı vardır.
Cennet nehirleri ondan fışkırır." 10[10] Tirmizî Muâz b. Cebel
ve Ubâde b. Samit'ten bir benzerini şöyle rivayet ediyor. Bu
ifadeler. Ubâde hadisinin ifâdeleridir: "Cennet yüz
derecedir. Her iki derece arası yüz yıllık yoldur. Fir-devs
en yüksek Cennet'tir. Dört nehir ondan fışkırır. Arş Onun
üzerindedir. Allah'dan istediğiniz zaman fîrdevs-i âlâ'yı
(en yüksek olan firdevs) isteyin." 11[11] Taberanî'nin

10[10]
. Buharî, XIII, 404, Tevhid kitabının, Arşı su üzerinde idi babı.
11[11]
Tirmizî, 2531, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet derecelerinin sıfatı hakkında gelenler

12
Mucem'inde Semura'dan Rasûlullahın (s.a.v.) şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir: "Firdevs, Cennetin yüksek
yeri (tepesi) dir. Cennetin âlâsı ve en ortası (en iyisi)'dir.
Cennet nehirleri ondan fişkınr."12[12] Bukarî'nin Sahih'inde
Enes 6. Mâlik'den Rasûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğu
nakledilir: "Bana yedinci gökte Sidret el-Müntehâ kaldırıldı
(gösterildi). Meyveleri Hecer kovaları, yaprakları filin
kulakları, gibi idi. Gövdesinden açık iki nehir, gizli iki
nehir çıkıyordu. Ey Cebrail bu nedir dedim. Dedi ki: O
gizli iki nehir, Cennettedir, açık olanlar ise Nü ve Fırattır."
13[13] Yine Buhart'nin Sahih'inde Enes'den Rasûlullahın
(s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Ben
Cennet'te yürürken birden iki kıyısı içi boş gümüş
kubbelerle dolu olan bir nehir gördüm. Bu nedir ey Cebrail
dedim. Bu sana Rabb'inin vermiş olduğu Kevser'dir dedi.
Melek elini şöyle bir vurdu ne göreyim çamuru keskin
güzel kokulu misktir." 14[14]
Müslim'in Sahih'inde yine Enes'den şu rivayet edilir:

babı.
12[12]
Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X 398"de bunu Taberanî ve Bezzâr rivayet etmiş.
"Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyiniz, ziyâdesinde bulunmuştur, Taberanî'nin se-
netlerinden birinin ravilerine sika dediler, bazılarında ise zal vardır, demiştir.
13[13]
Buharî, VI, 303, Yaratılışın başlangıcı kitabının meleklerin zikri babı.
14[14]
Buharî, XI, 464, Rihâh kitabının, Havız babı.

13
Peygambeı (s.a.v.) buyurdu ki: "Kevser Cennette, Rabbimin
bana vadetmiş olduğı bir nehirdir." 15[15] Muhammed 6.
Abdullah el-Ensarî şöyle demiştir:... Enes (r.a.) Rasâlullah
şöyle buyurdu dedi: "Cennet'e girdim, birden, akan bir
nehi gördüm, iki kıyısı inci çadırlar (dolu) idi. Suyunun
akan kısmına elim vurdum. Birden keskin bir misk kokusu
duydum. Bu kimindir ey Ceb rail dedim. Bu sana Allah
Azze ve Geîle'nin verdiği Kevser'dir dedi." Tirmizî der ki:...
Abdullah b. Ömer (r.a.), Rasâlullah (s.a.u.) şöyl buyurdu
dedi: "Kevser, Cennet'te bir nehirdir, iki yakası altındandır,
akışı ine ve yakutlar üzeredir, toprağı, miskten daha hoş,
suyu baldan daha tatl ve kardan daha beyazdır."
16[16]Tirmizî bu, hasen-sahih bir hadistir dedi. Ebu Nuaym
el-Fadl der ki:... Mücahid dedi ki: "Biz sana Kevser1 verdik,
Kevser, yani, çok hayır verdik." 17[17] Enes (r.a.), "Kevser,
Cennet'te bir nehirdir." Âişe (r.a.): "Cennet't bir nehirdir,
kim birer parmağını iki kulağına tıkarsa bu nehriı
harıltısını işitir" demişlerdir. 18[18] Herhalde bu sözün
anlamı, doğrusunu Allah bilir ya, "bu nehriı harıltısı,
15[15]
Müslim, 400, Namaz kitabının, Besmele Berâe hariç diğer surelerden bir âyetti diyenin
delili babı.
16[16]
Tirmizî, 3361, Kur'an Tefsiri kitabının Kevser Suresi babı.
17[17]
Ibn Kesir, en-Nihâye, ||, 406.
18[18]
Aynı yer.

14
kulaklara parmak tıkandığı zaman işitilen harıltıya benzer
demek olsa gerektir. Tirmizl'nin Camiinde el'-Cerîrî
hadisinde,... Peygamber'den şu ri vayet edilmiştir: "Şühesiz
Cennet'te bir su denizi, bal denizi, süt deniz ve içki denizi
vardır. Sonra bunlardan nehirler ayrılır." 19[19]Tinnizî bu
hasen-sahih bir hadistir, der.el-Hâkim der ki:... Ebu
Hureyre (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buy urdu dedi:
"Allah Azze ve Cellenin, kendine ahirette içki içirmesi kim
sevindiriyorsa dünyada içkiyi terketsin, içmesin. Kendisine
Allah'ın ipek giydirmesi kimi sevindiriyorsa ipeği dünyada
giymesin, bıraksın. Cennet nehirleri, misk tepelerinin veya
dağlarının altından çıkar. Şayet Cennet ehlinden takısı en
aşağı olanın takıları, tüm dünya ehlinin takıları ile
mukayese edilseydi, Allah'ın âhirette verdiği takılar tüm
dünya ehlinin takılarından daha üstün çıkardı." 20[20] A'meş
şunu zikretmiştir:... Abdullah dedi ki: "Cennet nehirleri
misk dağından fışkırır." 21[21]Bu, mevkuf-sahîh bir haberdir.

19[19]
Tirmizî, 2571, Cennet'in sıfatı kitabının, cennet nehirlerinin sıfatı babı. î
20[20]
Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, V, 76'da der ki: Bunu Taberanî el-Evsaî'ta, onu dünyada
bıraksın, sözüne kadar şeyhi el-mihdâm b. davuti'dan rivayet etmiştir, bu zat sayıftır, diğer
ravüer sikadır." Hadisin devamını Heysernî, Mevârid ez-Zam'ân, s, 652'de "misk
dağlarından" kıpıma kadar zikretmiştir. Devamını Taberani Evsafta vermiştir, bk, ed-Durr
si-Mensûr, I j, 22 i, ayrıca bk, Beyhaki, ei-Ba's ve'n-Nuşûr, 266; en-Nihâye, I!, 399.
21[21]
İbn EbîŞeybe, el-Musannef, XIII, 96, 147; Abdurrazzak, el-Musannef, XI, 416;
Beyhakî, ei-Ba's ve'n-Nuşûr, 267; ibn Kesir, en-Nihâye, II, 399,

15
îbn 'Merdüye de Müsned'inde şunu zikretmiştir:...
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bu nehirler, Adn
Cennetinden, bir büyük havuz (çukur) içinde çağıldar,
sonra nehirler hâlinde ayrılır." 22[22] îbn Ebi'd-Dünyâ
demiştir ki:... Enes b. Malik şöyle demiştir: "Sanıyorum ki
siz Cennet nehirlerini yerdeki hendekler içinde akıyor
zannediyorsunuz? Hayır vallahi, onlar yerin yüzeyi üzere
akmaktadırlar, iki kıyısından biri inci diğeri yakuttur.
Çamuru keskin güzel kokulu misktir. Ezfer nedir, dedim.
Dediki karışımı olmayan (yani keskin güzel kokulu
olan)'dır dedi." 23[23]
İbn Merdüye bu, haberi Müsned'inde merfu olarak
Enes'den Rasûhıllah (s.a.v.) şöyle buyurdu şeklinde rivayet
etmiştir. 24[24] Ebu Hayseme der ki:... Enes (r.a.), "biz sana
Kevseri verdik" ayetini okudu da Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Bana Kevser verildi. Baktım ki kollara
ayrılmadan (düz ve engin şekilde) akıyor. îki kıyısı inci
kubbeler. Elimle toprağına vurdum, misk-i ezfer (keskin

22[22]
ibn Merdüye rivayet etmiştir, bk, en-Nihâye, M, 398.
23[23]
İbn Ebfd-Dünya mevkuf, başkası merfu olarak rivayet etmiştir, mevkuf, daha doğru
gibi. 23[23] ibn Merdüye rivayet etmiştir, bk, en-Nihâye, M, 398.
23[23]
İbn Ebfd-Dünya mevkuf, başkası merfu olarak rivayet etmiştir, mevkuf, daha doğru
gibi. Bk, et-Terğîb vet- Terhib, İV, 518.
24[24]
Bk, en-Nihaye, I!, 398-399

16
güzel kokulu saf misk). Çakılları inci." 25[25] Süfyan es-
Sevrî,... Mesruk'un "dökülen su" (Vakıa, 31) ayetinde
"hendekler olmaksızın düz akan nehirler" ve "salkımlar
sarkmış hurmalıklar içinde," 26[26]âyetinde de, "dibinden
ince dallarına kadar hurma dolu" dedi, veya böyle birşey
söyledi" demiştir. 27[27] Müslim'in Sahih'inde, Ebû Hureyre
hadisinde bu zat (r.a.), Rasu-lullah şöyle buyurdu demiştir:
"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil Şehirlerinin hepsi cennet
nehirlerindendir." 28[28] Osman b. Sald ed-Dariml demiştir
ki:... Bize Mesleme o^Ali anlattı,... îbn Abbâs Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Allat Cennet'ten beş nehir
indirmiştir: Seyhun, bu Hindistan'ın nehridir Ceyhun,
Belh'in nehridir, Dicle ve Fırat, Irak'ın iki nehridir, Nil
Mısır'ın nehridir. Onları Allah, Cennet, pınarlarının en
aşağı derecedek ilerden birinden, Cebrail'in kanadı üzere
indirmiş ve onları dağlan emânet bırakmış, yeryüzünde
akıtmıştır. Onlardan insanlar için çeşitl yaşantı ve

25[25]
Ahmed, (II, 152. Heysemi der ki: Bunu Bezzar rivayet etmiştir, ravilerini, bazıları
zayıf olmakla birlikte sika saymışlardır, Mecmau'z-Zevaid, X, 366.
26[26]
Şuara.148.
27[27]
İbn Ebî Şeybe, XIII, 97; İbn el-Mübarek, ez-Zûhd, s. 524; Beyhakî, el-Ba's ve'i Nuşûr,
292. (Şuara'daki âyet, Cennet'ten değil dünyadan bahsediyor, Mesruk'un, b açıklamayı
yaptığı âyet Allah bilir ya Vaksa, 29 olmalıdır.) (Çeviren)
28[28]
Müslim, 2839, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının,; Dünyadaki Cenn
nehirleri babı.

17
geçimlerine dair faydalar yaratmıştır. Bu işte şu âyette belir
tilmiştir: "Biz gökten bir kader (takdir ve miktar) ile bir su
indirdik vı onu yerde durdurduk. Şüphesiz biz onu alıp
gitmeye de kadirleriz. 29[29] Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkma
zamanı gelince, Allah Cebrail'i gön derecek, o
yeryüzünden, Kur'anı, ilmin tamamını, Kabenin rüknünde!
hacer-i esvedi, İbrahim'in makamını, içindekilerle birlikte
Musa'mı Tâbut (emanet sandığı)'m ve bu beş nehri
kaldıracaktır. Bütün bunlara hepsim göğe kaldıracaktır. Bu
da şu âyettir: "Biz onları alıp gitmeye d kadirleriz." 30[30]Bu

şeylerin hepsi kaldırılınca yeryüzü ehli büttiı dünya ve


âhiret hayırlarından mahrum olacaklardır. 31[31] Ahmed b.
Adiyy, bunu, şu Mesleme'nin terceme-i hâlinde, başkas]
nın hadisleri ile birlikte rivayet etmiş, demiştir ki:
Hadislerinin gene) mahfuz değildir. Kısacası o, zayıf
kimselerdendir. Buharı, Mesleme'ni: hadisi münkerdir,
Neseî, bu adam metruktür, Ebû Hâtem onunl uğraşılmaz,
demişlerdir. Abdullah b. Vekb
demiştir ki:... îbnAbbâs şöyle demiştir: "Cennette öyle bir

29[29]
Müminûn, 18.
30[30]
Müminûn, 18.
31[31]
Bunu, el-Hâfız ed-Dıyâ", Osman b. Saîd yoluyla rivayet etmiş v<»jbu, ciddt ğarib,
hattâ münker bir hadistir, demiştir. Bk. en-Nihaye, II, 410.

18
nehir vardır ki ona Beydah denilir, üzerinde yakuttan
kubbeler vardır, altında da cariyeler. Ehl-i Cennet, haydin
Bey-dah'a gidelim derler. Bakar bu cariyeleri gözetlerler.
Onlardan birinin, bir câriye hoşuna giderse, bileğine
dokunur, câriye onun peşinden gelir." 32[32]

Cennet Pınarları

Allah Teâlâ pınarlar hakkında ise şöyle buyurmuştur:


"Mütte-kîler cennetler (bahçeler) ve pınarlar içindedirler."
33[33]'İyiler, karışımı kâfur olan bir kâseden içerler. Bir
pınarda içerler, onu fişkırttıkça fışkırtır, (istedikleri yere)
akıtırlar." 34[34]"Pınarda içerler" sözünde ihtilâf edilmiştir.
Kûfe'liler buradaki (genellikle -"de, ile" anlamı taşıyan) bâ,
-den (=min) anlamındadır (yani pınardan içerler)

32[32]
Tefsirinde, (XIX, 126) Kurtubî şunları söyler: Deniyor ki: Onlardan her biri evlerinde
dolaşır, köşklerine çıkar. Bu sırada elinde bir çubuk vardır. Onunla suya işaret eder. Hemen
su, o adamla birlikte onun menzillerinde hendeksiz olarak yerin yüzeyinde adamın dönüp
dolaştığı beryere akar. Köşklerinde yükseldiği en yüksek yerlere yükselir. İşte bu Allah'ın
şu ayetidir: "Bir pınar ki orada Allah'ın kulları içer ve onu fışkırtır (istedikleri yerlere)
akıtırlar." Yani nasıl ki bir ins
32[32]
İnsan, 5-6.
an nehri aktarır istediği yere çevirirse onlarda bu pınarları çevirir akıtırlar.
Ibn Ebî Nuceyh'den Mücâhid'in "onu istedikleri yere sürüklerler, o da onları izler, nereye
saparlarsa o pınarda oraya sayar dediği nakledilmiştir.
33[33]
.Hıcr,45.
34[34]
İnsan, 5-6.

19
demişlerdir. Başkaları ise tazmin (fiile başka bir anlam
yükleme) vardır, içmek fiili kanmak (kana kana içmek) an-
lamındadır, öyle olunca kanmak fiili ile kullanılan bâ (=ile)
kullanılmıştır, demişlerdir. Bu görüş daha doğru, daha ince
ve edebî bir görüştür. Diğer bir gurup bâ, zarfiyet bildirir,
pınar ise mekandır, falan yerde idik demek gibi (bu âyette
pınarda içerler anlamına gelir) demişlerdir, ikinci görüşteki
tazminin bir örneği de "kim orada zulm ile bir ilhad
(sapıklık) isterse..." ayetidir. 35[35]Ayette ilhad kelimesinin
oraya sayar" dediği nakledilmiştir. başına bâ gelmiştir.
Çünki istemek (irade) fiili düşünmek (hemm) anlamına
kaydırılmıştır. Allah buyurur ki: "Onlara orada bir kaseden
içirilir ki bunun karışımında zencefil vardır. Oradaki bir
pınardandır ki adına selsebil denir." 36[36] Burada Allah
sâdece mukarrabûn'un (yaklaştırılmışlar) içeceği bu pınarı
bildirmiş ve iyilerin içeceklerine ondan kanştınlacağım
haber vermiştir. Mukarrabûn Allah'a ihlaslı (katıksız)
ibâdet ettiler bu sebe-ble o pınardan katışıksız olarak
içecekler, iyiler (ebrâr) ise ibâdetlerine birşeyler
karıştırdılar, onların içeceklerine de bu hâlis pınardan

35[35]
Hacc, 25
36[36]
İnsan, 17-18

20
kanştmlacak (saf olarak verilmeyecek). Bunun bir benzeri
de Allah Teâlâ'nm şu sözüdür: 'İyiler, elbet nimetler
içindedirler. Koltuklar üzerinde bakar seyrederler, Ni-
metlerin sevinç ve pırıltısını onların yüzlerinde tanırsın.
Onlara mühürlü hâlis bir içki içirilir. Onun sonu misktir.
Varsa yarışacaklar bunda yarışsınlar. Ona Tesnim'den
karıştırılmıştır. (Tes-nim) mukarrabûnun (Allah'a
yaklaştırılmışlar]») içeceği pınar (dır).M37[37] Bu âyette
Allah Sübhanehû içkilerinin iki şeyle karıştığını haber
vermiştir. Sûrenin başında kâfur ile karıştığını, sonunda ise
zencefil ile karıştığını bildirmiştir. Kâfurda serinlik ve hoş
koku, zencefilde ise hararet ve hoş koku vardır. İkisinin bir
araya gelmesi ve birinin peşinden diğerinin içilmesi, tek
başlarına içilmelerinden daha mükemmel, daha hoş ve
leziz bir hâle sabebiyet verir, birinin özelliği ile diğerinin
özelliği birleşir bir denge sağlar. Surenin başında kâfurun,
sonunda zencefilin zikredilmesi de çok latiftir. Önce
içkilerine kâfur katılmış, bu bir serinlik sağlamış
arkasından zencefil hararetiyle bir denge oluşturmuştur.
Görünen o ki ikinci kâse birinci kâseden başka bir kâsedir

37[37]
Mutaffîfin, 22-28.

21
ve her ikisi de lezzetli birer içecek çeşididir Ve bunlardan
birincisine kâfur katılmıştır, İkincisine ise zencefil. Ayrıca
bu şekilde önce kafur ve onun serinliği ile yapılan karışım-
da işledikleri amellere de tam bir karşılık söz konusudur.
Bunlar korku, başkasına tercih, sabır ve farzlan yerine
getirmektir. Bunlar hararet veren şeylerdir. En aşağı
derecede olup kendilerine kendilerinin vacip kıldığı
nezirleri de yerine getirmişler, en yükseği olan Allah'ın
farz
kıldığı şeyleri de yerine getirmişler, bu sebele serin bir
içecek verilmiştir, onlara. Yine bu sebeble Allah,
"sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipeği lütfeder"
buyurmuştur. 38[38]Çünki sabırda bir sertlik, bir kasılma ve
nefsin arzularını daraltma vardır. Buna mukabil ipeğin
yumuşaklığına ve cennetin bolluğuna eriştirilmişlerdir.
Onların pırıl pırıl pek güzel ve sevinçli olacaklarını
bildirmiştir. Birisi dış güzelliği öbürü iç güzelliğidir. Çünki
onlar dünyada dışlarını islâm ahkamı ile, içlerini de iman
gerçekleri ile güzelleştirmişlerdir. ,Buna
benzer birşey sûrenin sonunda da var: "Üzerlerinde yeşil

38[38]
insan, 12.

22
renkli ince ve kalın elbiseler vardır, gümüş bilezikler
takınmışlardır." 39[39]Bunlar dışa ait ziynetlerdir. Sonra
şöyle buyurmuştur: "Rabb'leri onlara tertemiz bir içki
içirir." 40[40]Bu da onları her ezâ ve noksanlıktan temizleyen
iç ziynettir. Rabb'lerinin, babaları Adem (a.s.)'a söylediği şu
söz de buna benzer: "Senin için orada ne acıkmak var ne
çıplak kalmak, ne susamak (İçi yanmak) ne güneşte kalmak
var." 41[41]Yani Allah Adem'e içinin, açlık ile dışının
çıplaklık ile zor durumda kalmayacağını, içinin susuzlukla,
dışının güneşle yanmayacağını haber vermiştir. Allah'ın
kullarına hazırlamış vermiş olduğu şu nimetler buna ben-
ziyor: Onlara çirkin yerlerini örtecek ve dışlarını
süsleyecek bir elbise indirdiği gibi aynı zamanda içlerini ve
kalplerini süsleyecek bir elbise de indirmiştir ki takvadır.
Takvanın, birinci elbiseden daha hayırlı olduğu da
belirtilmiştir. Yakın göğü yıldızlarla süsleyip, azılı her
şeytandan koruduğunu haber vermesi de buna yakındır.
Dışmı yıldızlarla bezemiş, içini (içindekileri) de şeytandan
koruyarak süslemiş. Hac yapmak isteyenlere verdiği

39[39]
İnsan, 21.
40[40]
İnsan, 21
41[41]
Taha, 118-119.

23
emirler de böyle. Onlara zahirî azık olan yiyecek içecek
götürmeyi emretmiş, bundan daha hayırlı olan bâtinî azığı
yani takvayı da emretmiştir. Azîz'in karısının sözü de bu
türdendir. O kadın Yusuf hakkında "işte beni kınadığınız
kişi bu" 42[42]diyerek onlara Yusuf un güzelliğini ve
yakışıklılığını göstermiş, sonra "ona ben teklifte bulundum
ama o hiç yanaşmadı" 43[43]diyerek de içindeki iffet
güzelliğini anlatmak istemiştir. Düşünenler için bu gibi
şeyler Kur'an da pek çoktur.

48- Cennet Ehlinin Yiyecek Ve İçecekleri Ve


Bunların Atılış Şekli

Allah buyurur ki: "Müttekiler, gölgeler ve


pınarlardadırlar Arzu ettikleri meyveler içindedirler.
Haydi işlediklerinize karşı hk yeyin için afiyet olsun." 44[44]

"Kitabı sağ eline verilene gelince o, işte alın kitabımı oku


yun der, ben bu hesabım ile karşüacağıma inanıyordum.
Artıl o, razı olacağı bir yaşantı içredir. Yüksek bir

42[42]
Yusuf, 32.
43[43]
Yusuf, 32.
44[44]
Mürseiâî, 41-43.

24
cennettedir. Onuı meyveleri yakın (koparmaya
elverişli)'dir. Şu geçmiş günlerdi önceden işlediklerinize
karşılık yeyin için, afiyet olsun." 45[45] 'İşte bu Cennet'e siz,
işlediklerinize karşılık vâris kılın diniz. Orada sizler için
(burada) yediklerinizden birçok meyveler var." 46[46]

"Müttekilere vadedilmiş olan Cennetin durumu şuduı


Altından nehirler akar, yemişleri ve gölgesi süreklidir."
47[47] "Onlara arzu ettikleri meyveler ve etlerle meded
eyledik Oradakâse kapışırlar ama orada boş söz hareket,
günâha gira* hiç bulunmaz." 48[48] "Onlara mühürlü hâlis
bir içkiden içirttir. Onun som (hitâmı) misktir. Yarışacaklar
varsa bunda (bunun için) yari| sınlar." 49[49] Müslim'in
Sahih'inde Câbir'den gelen Ebuz-Zübeyr had ^nde Co bir
(r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet ehli yer, içer sümkünnezler, büyük veya
küçük abdest bozmazlar. Bütün o yedikleri misk kokusu
gibi olan bir geğirmeden ibarettir. Kendilerine nefes almak
ilham edildiği (sağlandığı) gibi teşbih ve tekbir de ilham

45[45]
Hakka, 19-24.
46[46]
Zuhruf, 72-73.
47[47]
Ra'd, 35.
48[48]
Tûr, 22-23.
49[49]
Mutafîifîn, 25-26.

25
olunur." 50[50] Bu hadisi Müslim Cabir'den Talka b. Nafi'
yoluyla da rivayet etmiştir. Orada şöyle bir ifade vardır:
"Yemeğin hâli ne olacak dediler. Bir geğirme ve misk'in
(kabından) sızması gibi bir terleme olacaktır. Onlara teşbih
ve hamd ilham olunur." 51[51] Müsned'de ve Nesâi'nin
Sünen'inde sahih senedle gelen A'meş hadisinde de şu
geçiyor:... Sümâme'den, Zeyd b. Erkam dedi ki: "Ehl-i
kitaptan bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelip, ey Eba'l-
Kâsım, sen cennet ehlinin yeyip içeceklerini söylüyorsun
değil mi? dedi. Buyurdular ki: Evet, Muhammed'in canı
elinde olan Allah'a yemin ederim ki onlardan her birine
yemede, içmede, cimada ve şehvette yüz erkek gücü
verilecektir. Adam; yeyip içen kişinin ihtiyaç gidermesi söz
konusudur, halbuki cennette ezâ yoktur (buna ne dersin?)
dedi. Rasûlullah "onların ihtiyaç gidermesi, miskin sızması
gibi derilerinden süzülen bir terleme şeklinde olur, bu
olunca da karınlarının şişi iner" buyurdular. 52[52] Bu hadisi
el-Hâkim Sahih'inde şu şekilde rivayet etmiştir:
50[50]
Müslim, 2835, Cennet ve nimetleri ile ehlini sıfatı kitabının, Cennetin ve ehlinin
sıfatları ve sabah-akşam teşbihleri babı.
51[51]
Önceki yer.
52[52]
Ahmed, Müsned, IV, 367'do; en-Nesâî, es-Sünen el-Kübrâ'da Tefsir kitabında rivayet
etmişlerdir, bk, Tuhfet el-Eşrâf, III, 191; ayrıca bk, el-Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, s. 205,
haşiye, 5. el-Hâfız ed-Dıyâ' der ki: bence bu hadis. Müslim'in şartı üzeredir. Çünki Sümâme
sikadır, Zeyd b. Erkam'dan işittiğini açıkça söylemiştir, bk, en-Nihâye, II, 432.

26
"Peygambere (s.a.v.) yahudilerden bir adam geldi. Ey
Eba'l-Kâsım, Cennet ehlinin yiyip içeceklerini söylemiyor
musun? dedi. Bir taraftan da arkadaşlarına, evet derse
onunla tartışır ye-nerim, diyordu. Rasûlullah: "Evet,
Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki
onlardan herbirine yemede, içmede, şehvet ve cîmâda yüz
erkek gücü verilir" buyurdu. Yahudi, yiyip içen ihtiyaç
görmek ister dedi. Rasûlullah, ihtiyaç görmeleri
derilerinden misk gibi süzülen bir terdir, bakmışsın
karınlar inmiş, buyurdular. 53[53] el-Hasen b. Arafe der ki:...
Humeyd el-A'rac'dan... İbn Mes'ûd, Rasûlullah (s.a.v.)
bana, "sen Cennette kuşa bakar arzularsın, hemen önüne
kızarmış olarak düşer" buyurdu, demiştir." 54[54] Cennet
ehlinin ilk yiyecekleri ve peşinden ilk içecekleri şeyle ilgili
Abdullah b. Sellâm kıssasına dair Enes hadisi ile, kıyamet
günü yeryüzü Cebbar'ın eliyle beze haline getirip açtığı,
cennet ehline ilk ikram kıldığı bir çörek olur, şeklindeki

53[53]
Dârimî, II, 334; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 108-109; İbn el-Mübârek ez-Zühd,
s. 512; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 416'da der kj: Bunu Taberanî el-Evsatla, bir
benzerini el-Kebir'de ve Ahmed ve Bezzâr rivayet etmişlerdir, Ahmed ve Bezzar'ın ravüert
sahih hadis ravileridir, Sümame b. Ukbe ise sikadır.
54[54]
Heysemî bunu Keşf et-Esfâr, IV, 200"de zikretmiş ve bunu e!-Bezzar rivayet etmiştir,
Humeyd b. Atâ el-A'rac zayıftır demiştir, bk, Mecmau'z-Zevâid, X, 414. Ayrıca bk. el-
Matâlib el-Âfiye, IV, 404; Beyhakî, el Ba's ve'n-Nuşûr, 318.

27
Ebû Said el-Hudrî hadisi daha önce geçmiştir." 55[55] el-
Hakim der ki:... Huzeyfe (r.aj, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu demiştir: "Cennet'te uzun boyunlu dişi develer
gibi kuşlar vardır. Ebu Bekir bunu duyunca, ey Allah'ın
elçisi onlar pek de yumuşak (etli)'dir, dedi. Buyurdular ki:
Ondan yiyenler daha yumuşaktır, sen de ondan
yiyenlerdensin ey Ebâ Bekir!" 56[56]
el-Hâkim der ki:... Katâde "iştah duydukları türden
kuş etleri" 57[57]ayetinde şöyle söylemiştir: Bize Ebu Bekir'in,
ey Allah'ın elçisi bana Öyle geliyor ki cennet kuşları
sahiden yumuşaktır, tıpkı cennetliklerin yumuşak olduğu
gibi, dediği zikredildi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.);
onları yiyenler onlardan daha yumuşaktır. O kuşlar boynu
uzun dişi develer gibidir, umarım Allah'dan, sen de
onlardan yersin ey Ebû Bekir, buyurmuş." 58[58] Katade'den
aynı isnâd ile gelen bir rivayete göre Abdullah b. Amr
"altından tabaklar ve kupalarla onların başında dolaşılır"

55[55]
Bk, 500 dipnotlu hadis
56[56]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 319 ve İbn Merduye rivayet etmiştir, bk, ed-Durr el-
Mensûr, VI, 155; İbn Adiyy, el-Kâmii, VI, 2041.
57[57]
Vakıa, 21.
58[58]
Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 320; İbn el-Mübarek, ez-Zühd, s. 525, el-Hasen'den;
Suyutî, ed-Durr el-Mensûr, VI.

28
59[59]ayetinde şöyle söylemiştir: onların başında yetmişbin
altın tabak ile dolaşılır ve her tabakta diğerinde olmayan
bir çeşit şey vardır." 60[60] ed-Derâverdî şöyle söylemiştir:...
Enes 6. Malik (r.a.) Kevser hakkında Rasûlullah'ın (s.a.v.)
şöyle dediğini işitmiştir: "O, bana Rabb'imin verdiği bir
nehirdir, sütten daha beyaz baldan daha tatlıdır. Orada
boyunları deve boyunları gibi olan kuşlar vardır. Bunu
duyunca Ömer b. el-Hattâb, doğrusu ey Allah'ın elçisi
onlar pek yumuşaktır, dedi. Yiyenleri, onlardan daha
yumuşaktır" buyurdular. 61[61]İbrahim b. Said,... buna bir
mütabaat zikretmiştir ancak orada Ömer yerine Ebu bekir
geçmektedir. Osman b. Said ed-Dârimî şöyle demiştir:...
İbn Abbas, Allah Teâla'nın "kaynaktan kadehlerle,"
62[62]ayetinde, kadehler yani içki, "Onda ğavl (uğultu)
yoktur" âyetinde, uğultu, yani başağrısı, .diyordu*. "Ne de
ondan dolayı sarhoş olur (kafayı bulur)lar" 63[63]âyetinde ise
"akılları gitmez" diyordu." 64[64] Yine O, "dihâk kadeh"

59[59]
Zuhruf, 71.
60[60]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 321
61[61]
Ahmed, Müsned.HI, 220,221,236; İbn Kesîr, en-Nihâye, II, 402.
62[62]
Saffaî. 45.
63[63]
Saffaî. 47.
64[64]
ibn el-Münzır ve ibn Ebî Hâtem rivayet etmişlerdir, bk, ed-Durr el-Mensûr, V, 274;
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 322.

29
(Nebe, 34) ayetinde, dihak yani dopdolu, diyordu. 65[65]

"Mahtûm olan hâlis içki," 66[66]âyetinde mahtûm yani misk


ile hatmolunmuş (sona erdirilmiş veya mühürlenmiş) içki
diyordu. 67[67] Alkame, İbn Mes'ûd'dan "hitâmı misktir"
(Mutaffîfin, 26) ayetinden şunu nakletmiştir: "Hitâm,
karışımı (sona kalan tortusu) demektir, mühür vurulan
mühür değil" 68[68]Ben derim ki: Allah bilir ya sonu, içkiye
karışan misktir, demek istiyor, Yani bu kelime hatime
(son)'den hâtem (mühür)'den değil. Zeyd b. Muâviye der
ki: Alkame'ye "hitâmı misktir" ayetini sordum ve
(sorarken) "hâtemi (mühürü) misktir" şeklinde okudum.
Bana "hâtemi" diye okuma "hitamı" diye oku dedi. Hıtami
demek karışımı demektir dedi ve ilave etti. Baksana sizin
hanımlar "buna miskü anberden neler karışmış neler"
demez mi? 69[69] Said b. Mansûr demiştir ki:..: Mesrûk,
rahîk, sonunda misk tadı buldukları mühürlü içkidir,

65[65]
İbn Cerir, Tefsir, XXX, 13.
66[66]
Mutaffifin, 25.
67[67]
İbn Cerir Tefsir, XXV, 67; İbn el-Münzir ve İbn Ebî Hâtem rivayet etmişlerdir, bk, ed-
Durr el-Mensûr, VI, 328.
68[68]
el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 517, bu isnadı sahih bir hadistir ama Buharî ve Müslim
rivayet etmemiştir demiş, Zehebî de buna muvafakat etmiştir; ed-Durr el-Mensûr, VI, 328;
İbn Cerir, Tefsir, XXV, 67.
69[69]
İbn Cerir, Tefsir, XV, 27; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 325.

30
demiştir. 70[70] Aynı isnâd ile Mesrûk'dan, Abdullah'ın,
"karışımı tesnim'dendir" (Mutaffifîn, 27) ayetinde kitabı sağ
eline verilenlere ondan karıştırılır, mukarrabûn ise onu saf
olarak içerler" dediği nakledilmiştir. 71[71] Aynı şekilde İbn
Abbas (r.a.) de, "Mukarrabûn ondan saf olarak içerler,
onlardan aşağı olanlara karıştırılır" demiştir. 72[72] Mücâhid,
"hitâmı misk" yani kokusu misk demiştir. 73[73] Bu açıklama,
bir açıklamaya muhtaç. Ayetin lafzı aslmda daha açık.
Herhalde O, doğrusunu Allah bilir ya, kabın altında kalan
tortuyu kasdedici Hâkim, Âdem hadisinde şunu
zikretmiştir:... Ebûd-Derdâ "hitâmı misktir" ayetinde şöyle
söylemiştir: "O, gümüş gibi beyaz bir içkidir, içkilerine
onunla son verirler. Şayet dünya ehlinden bir adam ona
elini daldırsa çıkarsa, onun kokusunun esintisini bulmadık
bir tek canlı kalmaz." 74[74] Adem der ki:... Atâ, "Tesnim
içkinin karıştırıldığı kaynağın ismidir" demiştir. 75[75]îmam

70[70]
ed-Dur el-Mensûr, VI, 328; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 142; ibn Cerîr, Tefsir,
XXX, 67.
71[71]
ed-Durr el-Mensûr, VI, 328; İbn Cerir, Tefsir, XXX, 69; İbn Ebî Şeybe, XII], 142.
72[72]
İbn Cerir, Tefsir XXX, 69; Ayrıca, Abdurrazak, Said b. Mansur, Abd b. Humeyd, ibn
el-Münzir ve İbn Ebî Hâtem rivayet etmişlerdir, bk, ed-Durr el-Mensûr, VI, 328.
73[73]
Bk. İbn Cerir, Tefsir XXX, 67; Abd b. Humeyd, İbn el-Münzir, İbn Ebi Hâtem rivayet
etmişlerdir, bk, ed-Durr el-Mensûr, VI, 327.
74[74]
İbn Cerir, Tefsir, XXX, 68; İbn el-Münzir, bk, ed-Durr el-Mensûr, VI, 328; ibn el-
Mübârek, Zevâid ez-Zühd, s. 78. .-
75[75]
ed-Durr el-Mensûr, VI, 328; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 330.

31
Ahmed der ki:... İbn Abbas, "dihâk olan kadeh" 76[76]aye-

tinde, dolu olan peşpeşe gelen anlamındadır, (babam)


Abbâs'ı bize su ver ve kupayı (ağzına kadar) doldur
(doldur getir) (=idhak) derken çok işitmişim, demiştir."
77[77] Allah'ın 'iyiler karışımı kâfur olan bir kâseden içerler.
Bir pınar ki orada Allah'ın kulları içer ve fişkırtır
(istedikleri yere) akıtırlar" 78[78]ayetleri ile "karışımı zencefil
olan bir kâseden içerler. Orada selsebil denilen bir
pınardan" 79[79]ayetleri hakkında daha önce konuşmuştuk.
Selbesil kelimesi hakkında bir gurup, bu "selle sebîlen
ileyhâ" cümlesinin kısaltılmışıdır demiştir ki bu görüş bir
hiçtir. Selbesil cümle olmayan bir kelimedir. O pınarın
özelliğini belirten bir isimdir. Katâde ve Mücahid bu
kelimenin yeterli açıklamasını yapmışlardır. Katâde aslı
"seliseh" (=kolay akışh)'dır, ara-plar istedikleri gibi türetme
yaparlar, bu, büyük türetme (iştikâk-ı ek-ber)'dir, demiştir.
Mücahid, seliset es-seyl yani akışı kolay ve keskin, hızlı,
demiştir. Ebû'l-Âliye, hem yollarda hem evlerde onların
76[76]
Nebe1, 34.
77[77]
Hakim, Müstedrek, II, 512'de rivayet etmiş ve, isnadı sahihtir. Buharî, Müslim rivayet
etmemiştir demiştir. Zehebî, Buharî'nin şartı üzeredir der; İbn Cerir, Tefsir XXX, 13; ed-
Durr el-Mensûr, VI, 309; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 323, bk, Buharî, VII, 148, Ensâr"ın
menkıbeleri kitabının, Cahiliye eyyamı babı.
78[78]
İnsan, 5-6.
79[79]
İnsan, 17-18.

32
üzerine akar, iki taraflı, demiştir. Bu da kolay akışından ve
keskin cere-yanındandır. Başkaları ise, tadı hoş demiştir.
Ebu îshâk, son derece ko-lay-yumuşak olana selsebil denir.
Bu kelime o pınara isim olmuştur, demiştir. İbn el-Enbarî,
doğrusu, selsebil suyun sıfatıdır, pınarın ismi değil demiş
ve buna iki tane delil getirmiştir:
a. Selsebil, tenvin almıştır. Pınarın ismi olsaydı, özel
isim ve müennes olma sebebiyle tenvin almamalıydı.
b. Ibn Abbas, anlamı, "boğazlarından akı akıverir"
80[80]demektir, demiştir. Ben derim ki: Her ikisinde de îbn
el-Enbârî'yi destekleyecek bir delil yoktur. Tenvin gelmesi
âyet başlarının birbirine uyması içindir. İbn Abbas'm
görüşü ise delâlet etse etse o pınarın kolayca akıp geçmesi
sebebiyle ona isim olduğuna delâlet eder. Evet, bütün bu
naslar Cennet'te cennetlikler için, ekmek, et, meyve, tatlı,
çeşitli su, süt ve içkiler olduğunu, âhirettekilerden dünya-
da sadece isimler bulunduğunu, muhteva bakımından
aralarında beşerin bilemeyeceği derecede farklılıklar,
olduğunu gösterir. Cennet'te ateş yok, peki o etler nasıl
pişiriliyor denirse; deriz ki: Buna bazıları Allah'ın "ol"

80[80]
Bu görüşler için bk. Tefsir el-Kurtubî, XIX, 142; ed-Durr el-Mensûr, VI, 300-301"
Tefsir Ğarîb el-Kur'ân, s. 503; Lisan el-Arab, sisi meddesi.

33
demesiyle pişer demişler, diğer bazıları buna Cennet'in
dışında pişirilir ve getirilir diye cevap vermişlerdir.
Doğrusu ise onların Aziz ve Hakim olan Allah'ın pişip
kıvama gelmeleri için takdir ettiği sabebler sayesinde
Cennet'te pişmesidir. Nitekim orada yemeklerin ve
meyvelerin pişip olgunlaşması için de sebebler takdir
etmiştir. Bu arada orada ıslah edip ifsâd etmeyen bir ateşin
bulunması da imkansız değildir. Nitekim Peygamber
(s.a.v.) den sahih olarak "onların tütsülükleri Öd ağacıdır"
şeklinde bir rivayet gelmiştir. Demek ki buhurdanlıklardan
köz üstünde öd ağacı yakılıp kokusu dağılacaktır Allah
Sübhânehû, Cennet'te gölgeler olduğunu haber vermiştir.
Şüphesiz gölge karşıtından oluşur ve yayılır. Buyurmuştur
ki: "Onlar ve eşleri gölgelerde, koltuklar üzerinde
dayanırlar." 81[81]"Muttakîler gölgeler ve pınarlardadır."
82[82]"Onları gölgeleyen koyu gölgelere sokarız."
83[83]Yemeklerin, tatlıların ve tütsülenmenin ortaya çıkması
için birtakım sebebler gerekir. Sebebleri de müsebbebleri
de (sebeb neticesi ortaya çıkan şeyleri de) yaratan Allah

81[81]
Yasin, 56.
82[82]
Mürselât, 41.
83[83]
Nisa, 57.

34
Sübhânehûdür. O, herşeyin rabbi ve melikidir. Ondan
başla ilâh yoktur. Aynı şekilde Allah Sübhânehû,
yenenleri, (misk kokulu) bir geğirmeye ve derilerinden
fışkıran bir terlemeye çevirecek sebebler de yaratmıştır. Bu
sebebler yemeğin çıkması için yaratılmışsa o sebeblerde
pişip olgunlaşması için yaratılmıştır. Yine Allah o
insanların içine yediklerini yakacak, uygun hâle getirecek
ter ve geğirme olarak çıkışını kolaylaştıracak harareti de
yaratmıştır. Orada meyvelerin olun-laşmasını sağlayacak
hararet te vardır. Allah ağaç yapraklarını gölgeleyici
kılmıştır. Dünyanın da âhiretin de rabbi birdir. O,
dünyadaki âhiretteki şeyleri hep sebeb ve hikmetlerle
yaratandır. Sebebler, O'nun fiil ve hikmetlerinin görün-
tüsüdür ama mekânına göre değişir. îşte bu sebeble kul,
alışılmamış bilinmemiş sebeblerle ortaya çıkan fiillerini
görür ve hayret eder. Bazan O'nun bu tür fiilleri, kâfirleri
küfür ve inkâra da götürür. Ancak bu katıksız bir cehalet
ve zulmün sürüklediği bir haldir. Değilse Allah'ın kudreti
başka sebebler ve o sebeblere dayalı neticeler yaratmaktan
âciz değildir. Nitekim bu dünyada da aynı şeyler oluyor.
O, durmadan sebebler ve sonuçlar yaratıyor. Bu herhalde

35
daha basit birşey değildir. Herhalde Rabb Sübhânehû ve
Teâlâ'nm bizim de görüp müşahede ettiğimiz yoktan ilk
varedişleri yapmış olması, aklı olan düşünürse, bize
vadettiği ikinci yaratıştan daha çarpıcı olmalıdır. Herhalde
şu kaba saba topraktan, sudan, ottan, havadan meyveler
çıkarması düşünülürse, Cennet'in toprağından, suyundan
havasından meyveler çıkarmaktan daha şaşırtıcı olmalıdır.
Herhalde gıda, şifa, içme ve zevk almada kullanılan
içeceklerin, pisliklerin, arasından, kandan ve böcek
salgılarından çıkıp gelmesi, Cennet'te (böyle pisliklerin
olmadığı Cennet'te) başka sebeblerle nehirler halinde
akmasından daha hayranlık vericidir. Herhalde gümüş ve
altın cevherlerinin dağlar vesâir yerlerdeki değerli taş
damarlarından çıkarılması, orada başka sebeblerle vare-
dilmesinden daha göz alıcı olmalıdır. Herhalde ipekleri
ipek böceğinin salgısından çıkarmak, o hayvanın kendi
çevresine beyaz, kırmızı, sarı örgüler, sağlam örgüler
örmesi, orada bu iş için yaratılmış içine ipek konmuş
ağaçların tomurcuklarından çıkmasından daha hayret
verici olmalıdır. Herhalde su denizlerinin bulutların
sırtında gökle yer arasında akıp durması Cennet'te

36
hendekleri obuadan akmasından daha hayret verici
olmalıdır. Kısacası derim ki Allah'ın kullarını düşünmeye
çağırdığı, kudretinin, ilminin, iradesinin, hikmetinin,
hükümranlığının, rab ve ilah olarak tekliğinin delilleri
kıldığı bu ayetleri düşün. Sonra da ahiret, cennet ve
cehennem ile igili haber verdikleri ile mukayese et. O
zaman göreceksin ki burada olanlar orada olacakların
mutlaka olacağını göstermektedir, onlara şahittir, herbiri
aynı kaynaktan, tek bir Rabb'den, yaratıcıdan, mâlikdendir.
İnanmayanlar Cehennemin Dibine!

49- Yiyecek Ve İçecek Kapları

Allah Teâla buyurur ki: "Kupalar ve altından


tabaklarla onların başında dolaşılır." 84[84]Ayetteki sıhâf
(tabaklar)sahfe'nin çoğuludur. el-Kelbî, altından çanaklarla
diye açıklamıştır. el-Leys, "sahfe" enli yayvan çanaktır
der.el-A'şâ "taslar, gümüşten tabaklar ve yük altında
zayıflamış develer" demiştir. 85[85] Ayetteki ekvâb (kupalar)
ise "kûb" kelimesinin çoğuludur, el-Ferrâ, "başı yuvarlak

84[84]
Zuhruf, 71.
85[85]
Beyit için bk. Lisan el-Arab, shf, maddesi.

37
kulaksız olana denir" demiş ve Adiyy'in şu beytini inşad
etmiştir:"Dayanmış oturuyor, durmadan kapılan çalınıyor
Köleler kupalarla başında dolaşıyor." 86[86]
Ebu Ubeyd, "ekvâb, ülüğü olmayan ibriklerdir"
demiştir. 87[87]Ebû Ishâk, "tekili kûb'dur. Kulpu olmayan
yuvarlak kaptır" demiştir. Ibn Abbâs, "onlar kulakları
olmayan ibriklerdir" demiştir. Mukâtil, "onlar kulpları
olmayan başları yuvarlak kaplardır" demiştir. Buharı,
Sahih'inde "onlar ülükleri olan ibriklerdir" demiştir. 88[88]

Allah buyurur ki: "Ebedîleştirilmiş uşaklar (çocuklar),


kupalar, ibrikler ve kaynaktan (doldurulmuş) kâselerle
onların başında dolaşır." 89[89] İbrik, ülüğü olandır, ülüğü ve
kulpu yoksa o zaman ona kupa (kadeh) denir. îbrîk if ti
kalıbında, saf berrak anlamında berîk kökün-dendir.
Berraklığından pırıl pırıl renkte olan kaptır. Sonradanşekil
olarak bu parlak kaba benzeyen her kaba parlak olmasa da
ibrik denmiştir. Cennet ibrikleri, kristal berraklığında
gümüştendir, içindeki dışından görünür. Araplar parlak

86[86]
Beyit için bk, Lisan el-Arab, kvb maddesi; Tefsir el-Kurtubî, XVI. 114.
87[87]
Mecaz el-Kur^ân, II, 206.
88[88]
Buharî, VI, 317, orada ifâde "Kûb, kulağı ve kulpu olmayandır, ebârik|se kulağı ve
kulpu olandır" şeklindedir. Mu'cem Ğarîb el-Kur'an, s. 182'de "kûb, ülüğü olmay^j,ibriktir"
denir. Bu el-Ahfeş'in görüşüdür, bk, Tefsir el-Kurtubî, XVI, 114.
89[89]
Vakıa, 17-18.

38
renkli kılıca da ibrîk derler, tbn Ahmer'in sözünde olduğu
gibi: "Çok deve sürüsü olan kalabalık bir kabileyi helak
etmek için kılıç (ibrik) taktı, ok sadağını sırtına koydu."
90[90]el-Lihyânfnin Nevâdir'inde şu geçer: "İbrik kadın, yani
göz alıcı parıl parıl bir kadın." 91[91]Allah buyurur ki:
"Gümüşten kaplar ve billur (kristal) olan kupa (kadeh)lerle,
gümüşten, billur kadehlerle onların başında dolaşılır.
Hangi ölçüde isterlerse öyle olur." 92[92] Kavarîr (billur,
kristal) camdır. Allah Sübhanehû bu kapların maddesinin
gümüşten olduğunu, cam saflığında ve şeffaflığında bulun-
duğunu haber vermiştir. Böyle bir kap pek güzel pek hoşa
gidici birşeydir. Ancak Allah bu kapların maddesinin
camdan olması zannını ortadan kaldırarak şöyle
buyurmuştur: "Gümüşten kavârîr (billur, kristal kaplar).11
93[93] Mücâhid, Katâde, Mukâtil, el-Kelbî ve eş-Şa'bî,
"Cennet Kavârir'i, gümüştendir, böylece hem gümüş
beyazlığına hem kavârîr'in.billur-luğuna sahip olmuş
oluyorlar." 94[94]İbn Kuteybe der ki: Cennetteki, nehirler,

90[90]
Bk, Lisan el-Arab, brk maddesi.
91[91]
Lisan el-Arab'da "cariye" geçiyor.
92[92]
İnsan, 15-16. .
93[93]
İnsan, 16.
94[94]
Ebû Nuaym, Sıfat el-Cenneh, II, 189-190, İbn Abbas'dan. 676 Kurtubî, Tefsir, I.240;
el-Münzirî, et-Terğib vet-Terhîb, IV, 560. 677. Rahman, 58.

39
sedirler, döşekler, kadehler, dünyadaki kul yapısı
şeylerden hep farklıdır. Nitekim İbn Abbâs (r.a.) der ki:
"Cennetteki şeylerden dünyada sadece isimler vardır."
95[95]Dünyadaki kadehler bazan gümüşten bazan kristalden
olur. Allah bize oradaki kadehlerin gümüş beyazlığında ve
billur saf (şeffaflığında olduğunu haber vermiştir. (îbn
Kuteybe) dedi ki: Bu, teşbih yollu bir anlatımdır. Sanki
gümüşten gibi olan billur kadehler demek istemiştir. Bu
Allah'ın şu sözüne benziyor: "Sanki onlar, yakut ve
mercandır." 96[96]Yani o dilberler yakut gibi şeffaf ve mercan
rengindedirler. İbn Kuteybe bu görüşünü kendine saklasın.
Çünki o ayette kadehlerin gümüşten olduğu (sanki, falan
kullanılmadan) açıkça ifâde edilmiştir. Ayetteki -den (min)
kelimesi, kadehin maddesini,-cinsini ifade içindir. Nitekim
gümüşten yüzük dersin. Böyle denince gümüş gibi yüzük
manası anlaşılmaz. Maddesi ve cinsi gümüş olan yüzük
anlaşılır. Herhalde o kadehlerin hem gümüş hem billur
(kristal, cam) olarak zikredilmesi ona içinden çıkılmaz gibi
gelmiş ve böyle söylemiştir. Halbuki böyle birşey yok.
Nitekim biz meseleyi açıklamıştık. Gelelim "hangi ölçüde

95[95]
.Kurtubi,Tefsir,I.240;el-Münziri,et-Terğib ve’t-Terhib,IV,560.
96[96]
Rahman,58.

40
isterlerse öyle olur" 97[97]sözüne. Ayette geçen (ölçmek,
takdir etmek anlamındaki) takdir, bir şeyi belli özel bir
mikdarda yapmak demektir. O kapları yapanlar, onların
tam doyup kanacakları Ölçüde, fazla veya eksik olmayarak
yapmışlardır. İçenin zevk alması için ideal olan budur.
Kanacağı mikdardan az olsa lezzet alması eksik kalır, çok
olsa ve tiksinecek kadar çok olsa bu da bir bıkkınlık ve
kalan kısma karşı bir usanç getirir. Bu görüş müfessirlerin
bir kısmının düşüncesidir. el-Ferrâ, "kadehleri, herbirinin
tam doyacağı mikdarda kılmışlardır, ne fazla olur artar, ne
konmadan içeceği şey biter, en leziz içecek böyle olur"
demiştir. ez-Zeccâc "kapları, ihtiyaçları ve murad ettikleri
kadar yaparlar" demiştir. Ebu Ubeyd, "içirtenler ölçer sonra
içirtirler" demiştir. Yani onun görüşüne göre takdir işini
melekler ve hizmet edenler yapmaktadır. Onlar fazla
vermezler ki ele ağır gelmesin, eksik de vermezler ki hani
gerisi denmesin. 98[98]Bunu daha önce söylemiştik. Diğer
gurup takdir işini içenler yapar, demiştir. Yani onlar şu
miktarda olsun diye içlerinden geçirir geçirmez, iş ve
netice onların arzusuna göre ortaya çıkıverir. Cumhurun

97[97]
İnsan, 16.
98[98]
Bu görüşler için bk, Tefsir el-Kurtubî, XIX, 141.

41
görüşü daha güzel ve yerinde olup bu görüşü de içine
almaktadır. Doğrusunu Allah bilir.
Ke's (kadeh, kâse)'ye gelince, Ebu Ubeyde "içi dolu ise
kâse, kadeh denir" demiştir. Ebu îshak "içinde içki olan
kaptır" der, o zaman içinde içecek birşey bulunan her kap
kâsedir. Müfessirler, kâseyi içki (içkinin bizzat kendisi)
diye açıklamışlardır. Atâ, el-Kelbî ve Mukâtil bir
görüştedir. Hatta ed-Dahhâk, "Kur'an'da geçen bütün
"ke's'lerden maksat içkidir" demiştir. Onların bu görüşü
onların asıl mânâya ve ne denmek istendiğine bakmış
olmalarından kaynaklanmaktadır. Çünki gerçekten asıl
maksat kâsenin kendisi değil içindeki içkidir. 99[99] Ayrıca
bazı isimler var ki bir şeyin hem kabını hem içindekini bir-
likte veya ayrı olarak ifade eder. Nehr ve ke's böyledir.
Çünki nehr denince hem içindeki su (nehir akıyor sözünde
olduğu gibi. Çeviren) hem suyun aktığı yer (nehirde su
kalmamış sözünde olduğu gibi. Çeviren) anlaşılır, hem de
ikisi birden anlaşılır (nehiri temizleyelim sözünde olduğu
gibi. Çeviren.) Ke's ve köy (karye) kelimeleri de böyledir.
Bazen karye geçer içindeki halk kasdedilir, bazen köyün

99[99]
Bk. el-Kurtubî, Tefsîr, XV, 77-78.

42
kendisi (maddi kısmı) kasdedilir, bazan da ikisi birlikte
kasdedilir. Bukarî ve Müslim'de Ebû Musa'l-Eş'arî
hadisinde Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Altından
iki cennet, kapları da, o ikisi içindeki şeyler de altm.
Gümüşten iki cennet, kaplan da, o iki cennet içindeki
şeylerde gümüş. Oradakilerle, Rabb'lerine onların
bakmasına engel olan perde, Adn Cennet'inde O'nun vechi
Üzere bulunan kibriyâ (büyüklük) ridâsından başka birşey
değildir." 100[100] Yine Buharî ve Müslim'de, Ebu Hureyre
hadisinde bu zat (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
demiştir: Cennet'e ilk girecek zümre dolunay gecesindeki
ay gibi olacaklardır. Onların peşinden gelenler ise gökteki
en parlak incimsi yıldız parlaklığı üzere olacaklardır. Onlar
küçük ve büyük abdest bozmazlar, sümkürmezler,
tükürmezler. Taraklan altındır, terleri misktir, tütsülükleri
öd ağacıdır, eşleri ceylan gözlü hurilerdir, ahlakları tek bir
kişinin yaratılışı üzeredir, babalan Âdem (a.s.)'in sureti
üzere gökte yetmiş arşın olurlar." 101[101] Buharî ve
Müslim'de Huzeyfe b. el-Yemân hadisinde bu zat (r.a.)
100[100]
Buharî, XIII, 423, Tevhîd kitabının, "O gün yüzler vardır, parıl parıldır, Rabb'lerine
bakarlar"" âyeti babı; Müslim, 180, İmari kitabının, Cennet'e girecek ilk zümre..., babı.
101[101]
Buharî, VI, 362, Peygamberlere ait olaylar kitabının, Adem ve Zürriyetİnİn yaratılışı
babı; Müslim, 2834, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet'e ilk girecek
zümre..., babı.

43
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Altm ve
gümüş kaplarla içmeyiniz, altm ve gümüş tabaklardan
yemeyiniz, çünki bunlar dünyada onların (gayri
müslimlerin) âhirette ise sizindir." 102[102] Ebû Ya'lâ el-
Mevsılî, Müsned'inde şöyle demiştir:... Enes (r.a.) dedi ki:
"Rasûlullahm (s.a.v.) rüya hoşuna giderdi. İnsanlar çoğu
zaman rüys görürler, eğer biliniyorlarsa gelir sorarlardı. Bu
rüyadan dolayı iyi bîrşeyler söylenirse bu pek hoşuna
giderdi. Birgün bir kadın geldi ve Ey Allah'ın Rasûlü, sanki
Medine'ye gelmişim, oradan çıkanlmışım vt Cennet'e
konulmuşum, böyle rüya gördüm, bir de bir öğün sofra
kurulmuş, bunun için Cennet kapılan açılmış, baktım ki,
falan oğlu falanca diyerek kadın, daha önce Rasûlullah
tarafından bir seriyyede gönderil miş on iki kişiyi sayar-
orada değil mi? Üzerlerinde eski püskü elbise lerle
boğazlanndan kan fışkırarak getirildiler. Onlan Beydah
nehrin* götürün denildi, batırıldılar, çıktılar. Yüzleri
dolunay gecesindeki ay gi biydi. Kendilerine içinde taze
hurma olan altından bir kap getirildi Hurmadan ne kadar
istiyorlarsa yediler. Altm kabı ne şekilde çevirselei ondan

102[102]
Buharî, IX, 554, Yiyecekler kitabının, gümüş kaplarda yemek babı; Müslim, 2067,
libâs ve zinet kitabının, altın ve gümüş kap kullanmanın haramlığı babı.

44
istedikleri başka başka meyveler yiyorlardı. Ben de onlarla
bera ber yedim. (Kadın rüyasını bu şekilde anlatıp
bitirince) tam o anda o se riyye hakkındaki haberci geldi ve
on ikisinin de ismini sayarak falai vuruldu, falan vuruldu
dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) kadın çağırdı ve
rü'yanı anlat dedi. Kadm başladı anlatmaya, falan getirildi
falan getirildi, (ravi böyle demiştir). Bunun bir benzerim
Ahmed Müsned'inde rivayet eder, isnâd Müslim'in şartı
üzeredir. 103[103]

50- Elbiseleri, Takıları, Mendilleri, Döşekleri,


Yaygıları, Yastıkları, Kirlet Ve Minderleri

Allah buyurur ki: "Muttakîler emin bir


makamdadırlar, cennet (bahçe)'lerde ve pınarlardadırlar,
ince ipek (sündüs) ve atlas (istebrak)'tan elbiseler giyinir,
karşı karşıya (keyf çatarlar).'104[104]İman eden ve salih
ameller işleyenler (ne olacak denirse), biz öyle güzel amel
işleyenlerin ecrini zayi etmeyiz.Onlar için, kendi

103[103]
Ahmed, Müsned, III, 135. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VII, 175-' Ahmed rivayet
etmiştir, ravîteri sahih hadis ravileridir, der.
104[104]
Duhan, 51-53.

45
altlarından nehirler akan Adn cennetleri vardır." 105[105]

Müfessirlerden bir gurup, ayetteki sündüs, ince ipektir,


istebrak (atlas) ise kaim ipektir demiştir. Bir taife, maksat
kaim ipek değil, sık dokunmuş olmasıdır demişlerdir, ez-
Zeccâc, sündüs ve istebrak iki çeşit ipektir, bunların rengi
en güzel olanı yeşildir, elbiseler içinde en yumuşağı ise
ipektir, böylece Allah elbisede hem dış güzelliği ve gözün
lezzet duymasını, hem yumuşaklığı ve böylece bedenin
lezzet duymasını biraraya getirmiş oluyor, demiştir.Yine
buyurur ki: "Orada elbiseleri ipek (harîr)'dir." 106[106]Tam

burada zikredilmesi gereken bir mesele var. O da şu: Allah


Sübhanehû Cennet ehlinin giysilerinin ipek olduğunu
bildirmiştir. Ancak Peygamber (s.a.v.), sahih bir hadisde
"kim dünyada ipek giyerse onu ahirette giyemez"
buyurmuştur. 107[107]Bu hadis Ömer b. el-Hattâb ve Enes b.
Malik'den rivayet olunuyor ve sahihliğinde ittifak
edilmiştir. şimdi bu hadisden maksadın ne olduğunda
ihtilâf edilmiştir. Selef ve haleften bir gurup, onlar cennette
ipek giyemez başka elbise giyerler, demiş ve ilâve
105[105]
Kehf, 3031.
106[106]
Hacc, 23.
107[107]
Buharî, X, 284, Libas kitabının, Erkeklerin ipek giymesi ve caiz olan mikdart babı;
Müslim, 2073, Libas ve ziynet kitabının, Altın ve gümüş kap kullanmanın erkek ve
kadınlara haramlığı babı.

46
etmişlerdir: "Ancak Allah'ın "onların orada giysileri
ipektir" 108[108]ayetine gelince bu âyet tahsis edilmiş âmm
bir lafızdır." Cumhur ise şöyle söylemiştir: "Hadisdeki o
tehdid sair tehdidler gibi yasaklanan işi yapana lâzım
gelen cezayı ifade eder, ancak bazan bir mâni olur ceza geri
bırakılır uygulanmaz. Meselâ, hem naslar (ayet-hadisler)
hem icmâ, tevbenin, tehdid edilen cezayı engellediğini
bildirmektedir. Aynı şekilde kötülüğü yok kılan haseneler
(iyilikler), günahlara keffaret olan musibetler, müslüman-
ların duaları, Allah'ın o kişi hakkında şefaate izin vereceği
kimselerin şefaati ve rahmetlilerin en rahmetlisi (Allah)'m
bizzat kendi şefaati bu cümledendir, O hadis aynen şu
hadise benziyor: "Kim dünyada içki içerse, ahirette
içemez." 109[109] Allah buyurur ki: "Sabretmelerine karşılık
onlara Cennet ve ipek lütfeder." 110[110]"Onların üstü (nde),
yeşil ince ipek ve atlas elbiselerdir." 111[111]Bak da düşün
"üstü" kelimesi bu elbiselerin onların dışını ne kadar güzel
süslediğini ifade ediyor, bu elbiseler iç elbisesi değil, aksine
güzellik versin diye çamaşırların üzerine

108[108]
Hacc,23.
109[109]
Bk.590 dipnotlu hadis.
110[110]
.İnsan 12.
111[111]
İnsan ,21.

47
giyilmişlerdir.Yedi kıraat imâmı ayetteki üstü (âliyehum)
kelimesini iki türlü okumuştur. Bir, âliyehum, iki âlîhim.
Âliyehum şeklindeki (mansûb) okuyuşu, nahivciler hâl
veya zarf olarak mansub saymışlardır. Müfes-sirler burada
anlatılan özelliğin kime ait olduğu konusunda ise iki görüş
belirtmişlerdir. Bazıları bu özellik ebedileştirilmiş
çocukların hâlidir, onlar efendilerinin başında, kendi
üstlerinde bu ipek ve atlas elbiseler olduğu halde dolaşırlar
demiş, diğerleri ise bu özellik efendilerin hâlidir, yani
efendiler bu elbiseler içinde iken uşaklar onların başında
dolaşırlar demişlerdir. Doğrusu bu cümlenin hâl oluşu da
açık değildir, böyle kabul edildiğinde ayetin o parlak güzel
mânâsı da gitmektedir. O halde "âliyehum" zarf olduğu
için mansubtur. Çünkü bu kelime fevka (üst) mânâsına
geldiği için "fevka" gibi zarf muamelesine tâbi tutulmuştur
Ebu Alî der ki: Bu izah daha açıktır. "Âliye" sıfat (ismi-fail)
olup zarf yapılmıştır. Nitekim "kervan sizden daha aşağıda
(esfele min-küm)," 112[112]ayetinde de aynı şey söz
konusudur. Aynı tarz ile araplar c evin bir kenarında
(nâhiyeten minhâ) derler. Merfû olarak (âlîhim, okuyanlara

112[112]
Enfal,42.

48
gelince o zaman "âlî" mübteda olur, ipek elbise (siyâbü
sündüsin) haberdir. Bu durumda "âlî"nin müfred, siyâb'ın
çoğul olması bir engel teşkil etmez, çünki ism-i fail (olan
âlî) kesret bildirebilir. Nitekim şâir, işte benim bakın şu
akşamki komşularım gidici (râih)'dir, (komşular çoğul,
gidici tekil), Onları bir takım aşk sebebleri ve matemler
çağırmıştır, Allah Teâlâ da şöyle buyurmuştur: "Ona (beyt-i
harama) karşı kibirler satarak (çoğul), (toplanıp onun
etrafında) gece laklak ederek (tekil), (Kur'am) terkediyor
(hakkında hezeyanlar söylüyor) sunuz." 113[113] Yeşil
anlamındaki "hudr" kelimesini merfû (ötreli) okuyan onu
siyâb'm sıfatı kılmıştır. Çeşitli yönlerden bu daha kaideye
uygundur:
a. Hudr da siyâb da çoğul olarak birbirine uygundur.
b. (Kehf. 31'deki) "hudr siyâb (yeşil yeşil elbiseler)
giyerler" âyetine uygundur.
c. Tekil bir kelimeyi çoğul bir kelime ile niteleme
problemi yoktur. Hudr kelimesini mecrûr (esreli)
okuyanlar onu sündüs kelimesinin sıfatı yapmışlar ve
kelimeyi cins isim saymışlardır. Nitekim "insanları sarı sarı

113[113]
Mü'minûn, 67.

49
dinar (dînar sufr) ve beyaz beyaz dirhem (dirhem bîd)
helak etti denir (ki dirhem ve dinar tekil fakat cins isim
yani anlamı çoğul, safi* ve bîd ise hem lafzan hem man'en
çoğuldur.) Birinci okuyuş dördüncü bir vecihten de ağır
basmaktadır. O da şu ki. Araplar tekil lafza sahip çoğulu
(çoğul manâlı kelimeyi) tutup tekil gibi muameleye tabi
tutarlar. Meselâ Allah "size yeşil ağaç(lar)'dan ateş yapan"
114[114]ve "sanki onlar kökten sökülmüş hurma-ağaç (lar)ımn
kütükleri gibidirler." 115[115] (Her iki ayette de şecer=ağaç ve
nahl=hurma ağacı kelimeleri lafzan tekil mânâca çoğuldur,
lafızca tekil olduğu için her ikisine de tekil sıfat (ahdar ve
munkaır) getirilmiştir.) Binaenaleyh böyle mânâsı çoğul
kelimeye teldi sıfat getiriyorlarsa, tekilin sıfatını tekil
getirmek -çoğul manada bile olsa- daha evlâdır. îstebrak
(atlas) kelimesinde de iki okuyuş vardır. Biri siyâb'a bağ-
lıyarak istebrakun, öbürünü sündüs'e bağlıyarak istebrakın
şeklinde. Oku da düşün. Allah ne güzel yapıyor. Hem giysi
hem takı yönünden her iki dış güzellik ve süslemeyi
zikrettiği gibi, az önce geçtiği üzere onlar için hem dış hem
iç güzelliği de zikretmiştir. Yani onların tertemiz bir içki ile

114[114]
Yasin, 80.
115[115]
Kamer, 20.

50
içlerini, bileziklerle kollarını, ipek elbiselerle de dışlarını
güzelleştirmiştir. Yine Allah buyurur ki: "Allah» iman edip
sâlih ameller işleyenle altından ırmaklar akan cennetlere
koyacaktır. Orada inci inci, altın b lezikler takınırlar. Orada
onların elbisesi ipek (harîr)'dir." 116[116]Bu ayetteki inci
(lü'Iü1) kelimesi mecrur mu (lü'lüin), mansub mu (lü'lüeı
olacak, ihtilaf etmişlerdir. Mansub okuyan için iki vecih
vardır.
a. inci kelimesi bilezikler kelimesinin mahalline
ma'tuftur (ati beyandır). (O zaman bilezikler inci ve
altından olur, tıpkı hem billu kristal hem gümüş olan
kadehler gibi.) (Çeviren)
b. Ya da ikinci bir "takınırlar" fiilinin mefulüdür, ilk
zikir ikinci; de delâlet eder. Yani "altından bilezikler
takınırlar ve inci (takınırlar).Mecrur okuyan "altın"
(=zehebin) kelimesine atfetmiştir. Son] burada iki ihtimal
olur:
a. Ya ayrı ayrı hem altın hem inci bilezikleri vardır.
b. Ya da bir bilezikde ikisi birden vardır ve altın
madenine in çakılmıştır. Ne murad ettiğini Allah bilir.

116[116]
Hacc, 23.

51
îbn Ebi'd-Dünya der ki: Bana Muhammed b. Zürayk
117[117]a, lattı,... Ka'b dedi ki: "Allah azze ve celle'nin bir
meleği vardır ki y ratıldığı günden beri cennet ehlinin
takılarını dökmektedir, bu kıyam kopuncaya kadar da
sürecek, imdi şayet cennet ehlinin takılarından I öz (bir
parça) çıkarılsa güneşin ışığını alır giderdi. Tamam artık
bund* sonra Cennet ehlinin takılarını sorup durmayın."
118[118] el-Hasen b. Yahya b. Kesir el-Anberî 119[119]bize

anlattı,... el-Hast dedi ki ."Cennette takılar erkeklerin


üzerinde, kadınların üzerinde duruşundan daha güzeldir."
120[120] .Bize îbn Lehia anlattı... Peygamber buyurdu ki:
"Şayet Cenn ehlinden bir uzanıp bakacak olsa ve onun
bileziği görünse, o bilez güneşi, güneşin, yıldızların ışığını
söndürdüğü gibi söndürürdü." 121[121] İbn Vehb der ki: Bana
îbn Lehîa anlattı,... Ebu Ümâme, Peygamber'in (s.a.v.)
Cennet ehlinin takılarını zikriyle şöyle söylediğini an-

117[117]
Zehebî, bu zât bilinmiyor der, bk. Mizan el-ltidal, III,545.
118[118]
Ibn EbîŞeybe, el-Musannef, XIII, 115-116.
119[119]
el-Anberî hakkında, Nesâî, fena değil, Mürra, birşey yok, diftıâğ! h; demişlerdir, bk.
Mizan el-l'tidal, I- 525.
120[120]
İbn Kesîr, en-Nihaye, li, 442.
121[121]
ibn Ebi'd. Dünya rivayet etmiştir, bk, en-Nihaye, 11,442; et-Terğib vet-Terhîb, 558;
Ebu Nuaym Sıfat el-Cenneh, rk, 266; Tirmizî, 2538, Cennet'in sıfatı kitabının, Cen ehlinin
sıfatı hakkında gelenler babı, Tirmizî bu ğarib bir hadistir der. Bu hadisin senedir İbn Lehia
vardır. Bu zat hakkında, İbn Main, zayıftır onunla hüccet getirilmez, Yahya, zayi Ebû
Hâtem, durumu çalkantılıdır, Cûzcânî, hadisi üzerinde nûr yok, hüccet getirilm yaraşmaz
demişlerdir, bk, Mizan el-ltidâl, II, 475-483.

52
latmıştır: "Altın ve gümüş bilezik giyerler, inci taç
takınırlar, üzerlerinde peşpeşe dizili yakuttan ve inciden
taçlar vardır, üzerlerinde kralların tacı gibi taç vardır,
gençtirler, bıyıkları yeni terlemiş (taptaze)dir ve
sürmelidirler." 122[122] Buharı ve Müslim Ebu Hâzim'den
şunu rivayet etmişlerdir ve ifade Müslim'de şöyledir: Ebu
Hâzim dedi ki: Ebu Hureyre (r.a.) namaz için abdest
alırken arkasında idim. Kollarını yıkarken elini tâ kol-
tuğuna kadar uzandırıyordu. Ey Ebâ Hureyre, bu ne biçim
abdest? dedim. Dedi ki: BreFerrûh oğulları, siz burda
mıydınız? Eğer sizin burda olduğunuzu bilseydim böyle
abdest almazdım. Ben dostumu (s.a.v.), şöyle derken
işittim: Mü'minin süsü (nuru) abdestinin ulaştığı yere
ulaşır." 123[123] Pazuların yıkanmasının ve daha
uzatılmasının müstehab olduğunu rivayet edenler bu
haberi delil getirmişlerdir. Sahîh olan şu ki bu müstehab
değildir. Bu da Medine ehlinin görüşüdür. Bu konuda
Ahmed'den iki rivayet vardır. Peygamberin o sözü, abdesti
koltuğa kadar uzandırmaya delâlet etmez. Çünki süs ve

122[122]
İbn Kesir, en-Nihaye, II, 442 ve Tefsir, III, 565'de İbn Ebi Hatem'den; Ebu Nuaym,
Sıfat el-Cenneh, rk. 267.
123[123]
Müslim, 250, Taharet kitabının, Ta ki abdestin ulaştığı yere ulaşır babı.

53
takı ancak bilek ve kolda olursa süs olur. Pazuda ve
omuzda değil. Gelelim hadisin sonundaki "sizden kimin,
nurunu uzandırmaya gücü yeterse yapsın" 124[124]sözüne.

Bu söz aslında Rasulullahm (s.a.v.) sözü değildir,


müdrecdir. Ebu Hureyre'nin sözüdür. Bunu birçok hadis
hafızı beyan etmiştir.
îmam Ahmed'in Müsned'inde bu hadis hakkında
Nuaym şöyle demiştir: "Sizden kimin nurunu
uzandırmaya gücü yeterse yapsın" sözü Peygamber'in
(s.a.v.) sözünün devamı mıdır yoksa Ebu Hureyre'nin
kendinden eklediği birşey midir bilmiyorum." 125[125]

Şeyhimiz derdi ki: Bu ifadenin, Rasulullahm (s.a.v.)


kelâmından olması mümkün değildir. Çünki ğurra
(alındaki beyazlık), elde kolda olmaz sadece yüzde olur.
Bunu uzatmaya çalışmakda mümkün değildir. Çünki başa
girilmiş olur, başdaki nura ğurra denmez. (Ayrıca bas
yıkanmaz meshedilir. Çeviren.) Müslim'in Sahih'inde Ebu
Hureyre (r.a.) den Peygamber'in (s.a.v., şöyle buyurduğu
124[124]
Buhari, I, 235, Abdest kitabının, abdestin fazileti babı; Müslim 246, Taharet kit-
abının, Ğurra'yı uzandırmanın müstehaklığı babı. Ğurra atın alnındaki beyazlıktır. Kıyamet
günü abdest azalarında bulunacak nura teşbih yoluyla ğurra denmiştir.
125[125]
Ahmed, Müsned, II, 334. İbn Hacer der ki: "Bu hadisi rivayet eden on sahabinin
hiçbirinin rivayetinde bu cümleyi görmedim. Ebu Hureyre'den rivayet edenler içinde de
Nu-aym'dan başkasının rivayetinde görmedim. Doğrusunu Allah bilir, bk. Feth el-Bârî, I,
236.

54
nakledilmiştir: "Cennet'e kim girerse hep nimet görür
fenalık görmez, elbiseleri eskimez, gençliği bitmez,
Cennet'te onun içii hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
işitmediği ve hiçbir beşerin kal bine gelmeyen şeyler
vardır." 126[126] Elbiseleri eskimez sözünde görünen mânâ
eskimeye maruz kal mayacak muayyen elbiseler olmalı.
Bununla cins de kasdedilmiş olabi lir. Çünkü aynı cins
yiyecekleri nasıl hiç kesilmeden devam edip gidiy orsa
üzerinde de daima yeni elbiseler olacaktır. Hatta belki de
yediğ herşeyin arkasından bir başkası hemen gelecektir.
(Elbiseler de öyl< olabilir.) Doğrusunu Allah bilir. Ahmed
der ki:... Abdullah b. Amr şöyle demiştir: "Kanbur cüretkâ:
bir bedevi arap geldi ve ey Allah'ın elçisi, bana haber ver,
hicret nedir nerede olsan sana gelmek midir, belli kimseler
mi yapmalıdır, belli bi: yere mi gitmektir, yoksa sen ölünce
hicret biter mi? Bunu üç kere soru] oturdu. Rasûlullah
(s.a.v.) biraz sustu sonra, soru soran nerde dedi Adam,
burdayım ey Allah'ın Rasülü dedi. Buyurdular ki: Hicret,
gizi açık her türlü çirkin işlerden uzaklaşman, namazı
126[126]
Müslim, 2836, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin n
metlerinin devamı babı, burada gençliği gitmez kısmına kadardır; Musannifin zikrettiği
ifade er şu kaynaklar da geçmektedir: Ahmed, Müsned, II, 369-370, 407, 416, 462; ed-
Darimi, I 332, Rıkak kitabının, Cennete giren nimet görür fenalık görmez babı; Ebu
Nuaym, Sıfat e Cenneh, rk., 97.

55
dosdoğru kılman, ze katı vermedir. Sonra sen kendi
memleketinde de ölsen muhâci (sayılır)sm." Sonra başka
biri kalktı, ey Allah'ın Rasûlü, bana cenne ehlinin
elbiselerini haber ver, onlar yar atılı yaratılıverir mi yoksa
doku nu dokunuverirler mi? (Ravî) der ki: Milletin bazısı
gülüştü. Bunuı üzerine Rasûlulllah (s.a.v.) bir bilene soran
bir câhile m gülüşüyorsunuz, buyurdu. Sonra bir müddet
başını eğdiler, sonra, ı soru soran nerde buyurdular. Adam
burdayım, dedi. Buyurdular ki Hayır, bilakis cennet
meyveleri onların içinden yarılır çıkar (yani mey venin,
içinde oluştuğu yapraklardandır)." 127[127] Taberanî
Muceminde der ki:... Bize Fudayl b. Merzuk anlattı, Ebı
îshak'dan,... Abdullah'dan Peygamber (s.a.v.) dedi ki:
"Cennet'e girece] ilk zümrenin yüzleri, dolunay gecesi ayın
ışığı gibi olacaktır. İkine zümre, gökteki incimsi en güzel
yıldızın rengi üzere olacaktır. Herbiri-nin ceylan gözlü
hurilerden iki eşi olacaktır. Herbir eşin üzerinde yetmiş
hülle (elbise) vardır, inciklerinin iliği etlerinin ve
elbiselerinin arkasından (içinden) gözüktüğü gibi." 128[128]Bu

127[127]
Ahmed, Müsned, II, 224, Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, V, 235'de der ki: "Bun
Ahmed ve Bezzar rivayet etmişlerdir, Ahmed'in iki senedinden biri hasendir, ayrıca Taberaj
de rivayet etmiştir."
128[128]
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 411'de derki: BunuTaberani, el-Evsaî'ta rivayet

56
hadisin İsnadı sahih hadis isnadında bulunması gereken
şartlara sahip bir isnaddır. İmam Ahmed der ki:... Bize el-
Hazrec b. Osman anlattı.., Ebu Hu-reyre (r.a.), Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir; "Cennet'te sizin bir
kamçılık şeyiniz, dünya ve bir o kadar daha buradaki
şeylerinizden daha hayırlıdır. Cennette bir avucu ile
birinizin tutacağı şey, yine dünyadan ve bir o kadar daha
şeyden daha hayırlıdır. Cennette bir kadının eşarbı (nasîf)
dünyadan da ve bir o kadar daha şeyden de hayırlıdır.
Dedim ki (Ebû Hureyre demiş): Ey Allah'ın Rasûlü nasîf
(eşarp) nedir? Başörtüsüdür, buyurdular." 129[129] îbn Vehb
der ki:... Ebû Saîd el-Hudrî'den. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Kişi Cennet'te yetmiş yıl hâlini değiştirmeden
yaşlanır durur. Sonra ona bir kadın gelir ve omuzlarına
vurur. Adam yüzünü o kadının yanaklarında aynada
gördüğünden daha net görür. O kadının üzerindeki en

etmiştir. Ibn Mes'ud'un isnadı sahihtir. Ibn Kesir en-Nihaye, II, 444'de zikredip demiştir ki:
ed-Dıya, bu bana göre sahihlerin şartı üzeredir; demiştir; el-Mûnziri, et-Terğib ve't-Terhİb,
IV, 529'da, bunu Taberani sahih bir isnadla rivayet etti demiştir.
İsnadında Ebu Ishak vardır, ihtiyarladıktan sonra karıştırdığı için onu terkettiler, bk. Mizan
el-I'tidal, III, 270.
Fudayi b. Merzüh hakkında ise Nesai, zayıftır, ibn Hıbban, hadisi çok münkerdir, sikalarda
hata edenlerden ve Atıyye'den mevzu hadis rivayet edenlerdendir, demişlerdir, bk. Mizan
el-I'tidal, III, 362.
129[129]
Ahmed, Mûsned, II, 483. Senedindeki el-Hazrac b. Osman hakkında, Datakutni, terk
olunur demiştir, bk. Mizan el-!'tidal, I, 652; İbn Kesir de, el-Hazrec b. Osman el-Basri
hakkında konuştular demiştir, bk. en-Nihaye, II, 444.

57
aşağı bir inci tanesi doğu ile batı arasını aydınlatır. Adama
selâm verir, o da selâmı alır ve sen kimsin diye sorar.
Kadın, ben o mezîdim (ziyâde, fazla olarak verilenim) der.
(Bk, Yunus, 26). Kadının üzerinde yetmiş giysi vardır, en
aşağısı Tuba ağacının şakayıkları (şakâik en-nu'manian)
gibidir. Adam ona derinlemesine bakar elbiselerinin
içinden inciklerinin iliğini görür. Kadının üzerinde taçlar
vardır, o taçlar üstündeki en düşük inci doğu ile batı
arasını aydınlatır." 130[130] Tirmizî bu hadisi değişik bir yolla
rivayet etmiştir. 131[131]îbn Ebi'd'Dûnya der ki:... Bize îsmail
b. Ayyaş 132[132]anlattı. Saîd b. Yusuf dan 133[133]Yahya b. Ebt
Kestr'den 134[134]Ebu Ümame Rasûlullahın (s.a.v.) şöyle
dediğini anlatmıştır: "Sizden her kim cen-net'e girerse
hemen Tuba'ya götürülür. O kişi için Tuba'nın tomurcuk-
ları açılı açılı-verir. Çiçeklerinden hangisinden isterse alır,

130[130]
Bunu Harmele bk. en-Nihaye, ti, 445; ve Ahmed rivayet etmiştir, bk. el-Müsned, III,
75,
131[131]
Tirmizİ, 2562, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehline verilen ikramların en azı
hakkında gelenler babı. Tirmizi bu ğarib bir hadistir, der.
132[132]
İsmail b. Ayyaş hakkında, Ebu Hatem, leyyindir, Nesai, zayıftır, Ibn Hıbban, hadi-
sinde çok hata eder, bu sebeble deli olma sınırından dışardadır, Ebu salih el-Fezari, bu, ka-
fasından ne çıktığını bilmeyen bir kişidir, demişlerdir, bk. Mizan el-I'tidal, I, 241.
133[133]
Said b. Yusuf'u Ibn Maİn zayıf saymış, Nesai, kavi değildir, demiş, Zehebi, münker
bir hadisini rivayet etmiştir, bk. Mizan el-l'tidal, II, 163.
134[134]
Yahya b. Ebi Kesir, tedlisle zikredilmiştir, Yahya el-Kattan, Yahya'nın mürselleri
rüzgara benzer, Zehebi, Zeyd b. Sellam'dan rivayeti munkatı'dır, çünki onun imzasını
taşıyan bir kitabdan rivayet etmektedir, demişlerdir.

58
beyazdan isterse beyaz, kırmızı isterse kırmızı, yeşil isterse
yeşil, sarı isterse sarı, kara isterse kara, tıpkı şakayık en-
nu'man (gelincik çiçekleri) gibi ve daha ince daha güzel."
135[135] îbn Ebi'd-Dünya demiştir ki: Bize Süreyd b. Saîd
anlattı, bize Abd Rabbihî b. Bârik el-Hanefi anlattı,...
îbnAbbas, Cennet ehlinin elbiseleri nedir sorusuna şöyle
cevap vermiş: "Orada bir ağaç vardır, o ağaçta, nar gibi
meyveler vardır. Allah'ın bir velisi kisve (giysi) istediği
zaman o ağacın dalları o adama doğru eğilir, yetmiş hülle
(elbise) çatlayıp ortaya çıkıverir, rengârenk elbiseler sonra
o çatlayanlar birleşir ve ağaç eski hâline gelir." 136[136] Yine
der ki:... Ebû Saîd'den o da Rasûlullah (s.a.v.) den, Ebu
Said dedi ki: "Bir adam gelip, ey Allah'ın Rasûlü, Tûbâ seni
görüp sana iman edenin midir? Buyurdu ki: Tûbâ beni
görüp bana iman edenindir. Tuba sonra Tûbâ beni
görmediği halde bana iman edenindir. Bunun üzerine bir
adam, Tûbâ nedir diye sordu. Cennet'te yüz yıl mesafeli bir
ağaçtır,cennet ehlinin elbiseleri onun tomurcuk (yaprak)
135[135]
Ibn Ebi'd-Dünya rivayet etmiş, bk. Tefsir Ibn Kesir, II, 531; en-Nihaye, II, 447 ve
"ğarib ve hasendir" demiştir.
136[136]
Bk. en-Nihaye, II, 447. Süveyd. Said hakkında, Ebu Hâtem, saduktur, tedlisi çoktur,
Buhari, hadisi münkerdir, Nesai, zayıftır, demişler, İbn Main onu yalancı saymış, sayıp
dökmüştür. Ibn el-Cevzi, Ahmed'in bu zat hakkında hadisi metruktür dediğini naklet-miştir.
Abd Rabbih b. Barik el-Hanefi hakkında ise, Ahmed, fena değildir,.Nesai, kavi değildir, Ibn
Mavin, zayıftır, demişlerdir.

59
larından çıkar." 137[137] Yine dedi ki:... Ebu Hureyre şöyle
söylemiştir: "Müminin Cennetteki evi bir incidir, onda
elbiseler bitiren bir ağaç vardır. Kişi iki parmağı ile -
şehâdet ve baş parmağı ile diye gösterdi- inci mercan
kuşamlı yetmiş elbise alır." 138[138] Yine der ki:... Ka'b şöyle
demiştir: "Şayet cennet ehlinin elbiselerinden biri bugün
dünyada birine giydirilse ona her bakan düşen bayılır ve
gözler ona tahammül edemez ." 139[139] İbn el-Mübârek der
ki:... Beşir b. Ka'b veya başkası şöyle demiştir: "Bize
zikredildiğine göre cennette eş olan kadınlardan herbirinin
yetmiş elbisesi vardır. Onlar şu sizin şeffaf elbiselerinizden
daha incedir, inciklerinin iliği etin içinden görünür. 140[140]

Buharı ve Müslim'de Enes b. Mâlik'den şu rivayet


edilmiştir. Enes der ki: "Ükeydir Dûmet (el-Cendel)
Peygamber'e (s.a.v.), ince has ipekten bir cübbe hediye etti.
însanlar onun güzelliğine hayran oldular. Buyurdu ki:
"Sa'd'in Cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir."

137[137]
Bk. 548 dipnotlu hadis...
138[138]
İbn Ebi'd-Dünya mevkuf olarak rivayet etmiştir.bk. et-Terğib ve't-Terhib, IV, 530;
Ayrıca bk. İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 129; İbn el-Mübarek, Zevaid ez-Zühd, s. 74;
Suyuti ed-Durr el-Mensur, VI, 152.
139[139]
İbn Ebi'd-Dünya rivayet etmiştir, bk. et-Terğib ve't-Terhip, IV, 530.
140[140]
ibn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s. 72.

60
141[141]Yine Buharı ve Müslim'de el-Berâ'nın şöyle dediği
rivayet edilmiştir: "Rasûlullah'a (s.a.v.) bir ipek elbise
hediye edildi. Yumuşaklığına hayran oldular. Rasûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Buna mı hayran oluyorsunuz? Sa'd b.
Muâz'm Cennetteki mendilleri bundan daha güzeldir."
142[142] Burada özellikle Sa'd b. Muaz'm zikredilmesindeki
hikmet gizli değildir. Çünki bu zat -Allah ondan razı
olsun- Ensar içinde, Ebu Bekr'in muhacirûn içinde sahip
olduğu yere sahipti. Ölümü sebebiyle Arş titredi. Allah'ın
hakkı söz konusu ise kimsenin kınamasına bakıp
duraksamazdı. Allah ona şehâdet nasîb etmiştir. Allah ve
Rasûlünün rızâsını kavminin, aşiretinin ve anlaşmalılarının
rızasına tercih etmiştir. Verdiği hüküm, Allah'ın yedi kat
göğünün üstünde verdiği hükme muvafık düşmüştür.
Öldüğü gün Cebrail (a.s.) onun haberim Peygamber'e
(s.a.v.) getirip taziyede bulunmuştur. Artık onun Cennette
ellerini sileceği mendillerin, kırallarm elbiselerinden daha
güzel olması O'nun hakkıdır.Başlarındaki Taçlar Beyhakt,
Ya'kûb b. Humeyd b. Kâsib hadisinde şunv. mistir:... İsmail

141[141]
Buhari, VI, 319, Yaratılışın başlayışı kitabının, Cennetin sıfatı ve onun yaratılmış
olduğu hakkında gelenler babı; Müslim, 2469, sahabenin faziletleri kitabının; Sa'd b.
Muaz'ın faziletleri babı.
142[142]
Buharı, VI, 319; Müslim, 2468, (Aynı kitab ve bablar).

61
b. Rafi'den,;.. Ebu Hureyre (r.a.), Peygambe şöyle buyurdu
demiştir: ikret-\.a.v.) "Kim Kur'anı okur, gece gündüz
onunla kıyam ederse (anlar, anlatır ve yaşarsa), helâlini
helal bilir uygular, haramını haram bilir kaçınırsa, Allah
Kur'an'ı onun etine kanma karıştırır, onu şerefli iyiliksever
elçilerin (melek veya insan elçilerin) yoldaşı kılar. Kıyamet
günü olduğu zaman, Kur'an o kişiyi savunur ve der ki:
Dünyada çalışan herkes ameli karşılığı dünyadan nasibi
neyse onu alıyordu. Ancak falanca, gece gündüz boyu
kalkıp kıyam ediyor benim helalimi helal bilip yaşıyor,
haramımı haram bilip kaçmıyordu. Böyle der ve ekler:
Yarabbi artık ona ver! Hemen Allah o kişiye kırallar tacını
giydirir, keramet (şeref ve izzet) libasına büründürür.
Sonra (Kur'an'a) razi oldun mu, der. Kur'an: Ya rabbi, onun
için bundan daha fazla ve üstününü arzu ederim, der.
Allah o kişiye sağ eli ile saltanatı, sol eli de ebediyeti verir.
(Kur'an'a): Şimdi razı oldun mu, der, Kur'an: Evet ya rabbi,
diye cevap verir." 143[143] îman Ahmed Müsned'de îbn

143[143]
Beyhaki rivayet etmiştir, bk. Kenz el-ummal, I, 539-540.
Senedinde bulunan Ya'kub b. Humeyd b. Kasib hakkında Yahya ve Nesai, birşey değildir,
Ebu Hatem, zayıftır, Zehebi, hadis alimlerinden idi, ancak onun münker ve ğarib hadisleri
var, demişlerdir, bk. Mizan el-1'tidal, IV, 450-451.
İsmail b. Rafi'e, gelince onu, Ahmed, Yahya ve bir gurup zayıf saymış, Darakutni ve
başkası, bu zatın hadisi metruktür. Ibn Adiyy, bütün hadisleri gözden geçirilmelidir,

62
Büreyde hadisinde bu zâtın, babasından şöyle rivayet
ettiğini belirtir: "Bakara sûresini öğreniniz, çünki ona
sarılmak bereket, onu terk, hasrettir, batale (sihirbazlar)
onun hakkından gelemezler. Sonra (babam) bir müddet
sustu, sonra dedi ki: Bakara ve Al-i Imran sûrelerini
öğreniniz çünkü o ikisi, öğrenenler için beyaz-berrak iki
buluttur, kıyamet günü sahihlerine iki bulut veya iki
gölgelik gibi olur gölgelendirirler, ya da iki küme, kanatları
dizi dizi uçan kuşlar olur gölgelerler. Şüphesiz Kur'an,
kişinin kabri açılıp kabirden kişi solgun bir hâl ile çıktığı
zaman onu karşılar ve beni tanıyor musun der. Kişi seni
tanımıyorum diye cevap verir. Kur'an ona, ben sıcak Öğle
vakitlerinde seni susuz bırakan, gecelerini uykusuz geçir-
tenim, her ticâretçi kendi ticaretinin kârını alır. Sen bugün
bütün ticâretlerin kârına konacaksın der. Hemen adamın
sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar
tacı konur, anne ve babasına dünyayı versen değişilmez iki
elbise giydirilir de derler ki bize bu niçin giydirildi?
"Çocuğunuz Kur'an'a tutunmuştu" denilir. Sonra o
(çocukları olan) kişiye oku ve çık Cennet'in derecelerine,

demişlerdir, bk. Mizan el-ltidal, I, 227.

63
ğurfe (oda) larına yüksel denir. O ki hızlı ağır nasıl
okuduysa o okuyuşlarına göre durmadan yükselir,
yükselir." 144[144] Abdullah b. Vehb der ki:... Ebu Saîd el-
Hudrî, Peygamber'in '(s.a.v.), "Adn Cennetlerine girecekler
ve orada altından bilezikler takınacaklar" 145[145]âyetini

okuyup, "başlarında taçlar olacak, o taçların en aşağı incisi


doğu ile batı arasını aydınlatır" buyurduğunu naklet-
mistir." 146[146] Döşekleri Allah buyurur ki: "Altlan, atlastan
döşeklere dayanmış olarak," 147[147]'Ve yükseltilmiş döşekler
üstündedirler." 148[148] Birinci âyette Allah döşeklerin alt
kısmının atlas olduğunu belirtmiştir. Bu iki şey ifade eder.
a. Yüzleri içinde daha üstün ve güzel olmalıdır.
Çünki alt kısmı yere konur, yüzleri ise güzellik, ziynet ve
mübaşeret içindir. Süfyan es-Sevrî der ki:... Hübeyre b.
Yerîm'den 149[149]Abdullah "altları atlastan döşekler"
ayetinde "size alt kısımlarının özelliği haber verilmiştir.

144[144]
Ahmed, Müsned, V, 348, Heysemi, Mecmau'z-Zevaİd, VII, 159'da, bunu Ahmed,
rivayet etmiştir, ravileri sahih hadis ravileridir, demiştir.
145[145]
Fatır, 33.
146[146]
Tirmizi, 2562, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin en aşağısına verilen ikram
hakkında gelenler babı, Tirmizi bu ğarib bir hadistir, der; Ahmed, Müsned, III, 75; Hakim,
el-Müstedrek, II, 426-427, Hakim bu isnadı sahih bir hadis demiş, Zehebi de ona muvafakat
etmiştir.
147[147]
Rahman, 54,
148[148]
Vakıa, 34.
149[149]
Bu zat hakkında, Nesai, kavi değildir, Îbn Harras, zayıftır, Ebu Hatem, meçhul
benziyor, demişlerdir, Mizan el-1'tidal, IV, 293.

64
Şimdi düşünün bunların yüzü nasıl olur?" demiştir. 150[150]
b. Bu döşeklerin yüksek oldukları ve kalınlıklarının ve
alt kısımları ile yüzleri arasında dolgu maddesinin (iç)
bulunduğu anlaşılıyor Kaim ve yüksek oluşlarına dair bazı
haberler vardır. Eğer bunlar matı fuz (iyi ezberlenmiş)
iseler herhalde maksat bulundukları mahallir yüksek
olmasıdır. Nitekim Tirmizî Ebu Said el-Hudri'den
Peygamber1 ir (s.a.v.) "ve yüksek döşekler üstündedirler"
151[151]ayeti hakkında "yük seklikîeri gökle yer arası gibidir,
gökle yer arası mesafe ise beşyü; yıldır" buyurduğunu
rivayet etmiştir. 152[152]Tirmîzî, bu ğarib bir hadis dir, bunun
sadece Rişdîn b. Sa'd'den rivayet edildiğini biliyoru:
demiştir. Bunun anlamı, mezkur yükseklik, derecelerin ve
onlarn üstündeki döşeklerin yüksekliğidir, denilmiştir. Ben
derim ki: Rişdîn b. Sa'd'in münkerleri vardır. Bu zâ
hakkında, Darekutni, kavî değildir, Ahmed, kimden
rivayet ettiğin önemsemez, rikâk (a dair hadisler)1 de
onda. beis yoktur ve umarım ha dişleri salih bir kişidir,
Yahya b. Main, birşey değildir, Ebû Zur'a zayıftır, Cûzcâni,

150[150]
Hakim, el-Müstedrek, II, 475, Hakim, Buharive Müslim'in şartı üzeredir, rivayt
etmemişlerdir, der; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 309,
151[151]
Vakıa, 34.
152[152]
Tirmizi, 3294, Kufan'ın Tefsiri kitabının, Vakıa süresi babı.

65
münkerleri var, hiç şüphe yok ki hıfzı kötü idi binâenaleyh
sadece onun rivayet ettiği hadislere itimâd edilme:
demişlerdir. îbn Vehb der ki: Ebû Said el-Hudrî (r.a.)
Peygamber (s.a.v,) "Vı yüksek döşekler üstündedirler"
âyeti hakkında söyle buyurdu demiştir "İki döşek arası
gökle yer arası gibidir." 153[153]işte bu asıl mahfuz (iyi ez-
berlenmiş) olan hadis olmaya daha çok benziyor.
Doğrusunu Allah bilir. Taberanî der ki: Bize el-Mikdâm b.
Dâvud anlattı,... Alî b. Zeyd'den,... Ka'b "ve yüksek
döşekler üstündedirler" âyetinde "kırk yıllık mesafedir"
demiş." 154[154] Taberanî der ki:... Cafer b. ez-Zübeyr'den...
Ebu Umâme der ki: "Rasulullah'a (s.a.v.) yüksek döşekler
soruldu, "şayet bir döşek bulunduğu en yüksek yerden
atılıverse duracağı yere varıncaya kadar yüz sonbalar (yıl)
geçerdi" buyurdu. 155[155] Bu hadisin merfu oluşunu
incelemek lâzım. Çünki Ibn Ebi'd-Dünya,... Ebû

153[153]
Ahmed, Müsned, III, 75; Tirmizi, 2540, Cennet'in sıfatı kitabının, Cennet ehlinin
elbiselerinin sıfatı babı, bu ğarib bir hadistir, der; Heysemi, Mevarid ez-Zam'an, s. 653;
Bey-haki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, rk, 311.
154[154]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, II, 203. el-Mıkdam b. Davud hakkında Nesai, el-
Küna'da, sika değildir, Ibn Yunus ve başkası, hakkında söz etmişlerdir, demişlerdir, bk. Mi-
zan el-İ'tidai, IV, 175-176. Ali b. Zeyd b. Ced'an ise zayıftır, bk. Takrib et-Tehzib, II, 37.
155[155]
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 120'de der ki: Bunu Taberani rivayet etmiştir,
Ca'fer b. ez-Zübeyr el-Hanefi zayıftır. Bk. et-Terğib ve't-Terhib, IV, 531. Derim ki:
Heysemi, Mecmau'z-zevaid; I, 293'de, Ca'fer b. ez-Zübeyr, yalancıdır, Buhari, onu
terkettiler, demişlerdir. Şube onu yalancı saymıştır. Bu yaiancı adam Rasulullah'a dörtyüz
mevzu hadis yamamıştır, bk. Mizan el-l'tidal, I, 406.

66
Umâme'nin "ve yüsek döşekler üstündedirler" âyetinde "en
yükseği düşse, en aşağıdakine kırk sonbaharda
ulaşamazdı" dediğini rivayet etmiştir.

Yaygı ve Minderleri

Allah buyurur ki: "Orada yeşil refref (yastık)'lara ve


harikulade güzel abkarî (döşeme veya yeşillik) lere
yaslanırlar." "Orada yüksek sedirler, konulmuş kadehler,
dizi dizi kırletler ve serilmiş minderler vardır." Ebu
Bişr'den Heşîm, Saîd b. Cübeyr'in, refref Cennetin yeşil-
likleridir, abkarî ise kırletlerin en güzelleridir"
156[156]dediğini nakletmiştir. İsmail b. Aîiyye, Ebû Racâ'den
el-Hasen'in şöyle dediğini naklet-miştir. el-Hasen Allah
Teâlâ'nın "yeşil yastıklara (refreflere) ve harikulade güzel
döşemelere (abkârîlere) dayanacaklar" 157[157] âyetinde
demiş ki: Onlar döşemelerdir, Medine ehli onlar döşemedir
derler. 158[158] Nemârik (kırletler)'e gelice el-Vâhıdî, bütün
herkesin görüşüne göre onlar dayanma yastıklarıdır, tekili
156[156]
Taberi, Tefsir, XVII, 85; İbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s. 76; Ibn Ebi, Şeybe, el-
Musannef, XIII, 136. .
157[157]
Rahman, 76.
158[158]
ibn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 137; Taberi, Tefsir, XVII, 85, burada Taberi,
cahiliyye ehli onlar döşemelerdir, derler, demiştir.

67
numruka'dır, el-Ferrâ, tekili nimri-ka'dır diye bir görüş
zikretmiştir. Ebu Ubeyde şu beyti okumuştur: Oyun
yaygısı (döşemesi, sergisi) yayılıpta onun zevkine varmak
için oturulacak sergi ve yastıklar (nemârik) yaklaştırıldığı
zaman. 159[159] el-Kelbî, nemârik, birbirine (dayalı olarak)
döşenmiş dayanma yastıklarıdır, demiştir. Mukâtil, sergi
(halı-kilim v,s.) üzerine dizilmiş (duvar) yastıklarıdır,
zerâbî (harikulade döşemeler) ise, yere yazılan yazgı ve
sergilerdir, tekili bütün dilci ve tefsircilere göre, zerîbe'dir,
mebsûse ise yere yazılmış ve yayılmış demektir, demiştir.

Refref

Refref hakkında el-Leys, "bir çeşit yeşil çamaşır


(siyâb)'dır, yere serilir, tekili refrefe'dir" demiştir. Ebu
Ubeyde "refârif (refrefin çoğulu), döşeme (sergi)1 erdir,
demiş ve îbn Mukbil'in bir beytini okumuştur: Şüphesiz
biz konar göçer konarız ve ayakkabılarımız çeşit çeşit
çarşaf ve çamaşır (refref)'den oluşan obaları çiğner
durur.Ebu İshak demiştir ki "Burada refref, Cennetin ravza

159[159]
Beyit Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr es-Sakafi'nindir, bk. Lisan el-Arab, nmrt
maddesi.

68
(yeşil, bahçelik yerberidir. Refrefin yastık olduğunu da,
çarşaf olduğunu da söylemişlerdir. Bazıları da ayrıca
serilen yaygılardır, demiştir. el-Mü-berrid, bu, kralların
döşeklerde ve başka şeylerde kullandıkları fazla giyecek
(lüks sergilerdir) demiştir. el-Vâhıdî der ki: Anlaşılan refref
budur. Çünki Araplar, çarşaf kırımlarına ve çarşafın altına
iliştirilen bez parçalarına (karyola örtüsü v.s.) refref derler.
Peygamber'in vefatı üzerine söylenen şu söz de böyledir:
Refref (örtü, çarşaf, yaygı v.s. in ucu) kaldırıldı ve onun
yüzünü yaprak veya kağıt (varaka) gibi gördük.' 160[160] İbn
el-A'râbi, burada refref serginin (yaygının) ucudur.
Çarşafların altında artan kısım (bez kısmının artıp yere
sarkanı) çadırların yere değen uçlarına benzetilmiş ve
ondan dolayı refref denmiştir. Ben derim ki: Bu kelimenin
kök anlamı uç ve yandır. Duvarın re-frefî (çelen), zırh
(veya gömlek) lerin sarkan kısımları (etekleri uçları) çadır
bezinin yerde bulunan kıvrımları refreftir. Tekili refrefedir.
Kuşların refrefî açık vaziyetteki kanatlarıdır. Refref aynı
zamanda yeşil giyecek (kumaş v.s.)'dir, onlardan çarşaf
yapılır. Yani bir artan, sarkan, eğilen herşey refrefdir

160[160]
ibn el-Esir, en-Nihaye, II, 242; İbn el-Cevzi, Ğarib el-Hadis, I, 407; kurtubi, Tefsir,
XVII, 191.

69
(Türkçe'ye bu kökten raf kelimesi girmiştir). İbn Mes'ud'un
hadisinde "Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü"
161[161] âyeti ile ilgili olarak demişki: Ufku kapatan yeşil bir
refref (bir uzantı, yaygı, sarkmış bir şey v.s.) gördü." 162[162]

Bu hadis Buharı ve Müslim'de vardır.

Abkarî

Ebû Ubeyde, "Döşeme türünden herşey abkarîdir


onlar, dekor, yapılan (süslü nakışlı şeylerle örtülen) yerdir,
derler" demiştir. el-Leys "Abkar, çölde cinleri çok bir yerdir
ve şöyle bir söz vardır, "sanki onlar abkar cinleri gibidir"
der. Ebu Ubeyde, Peygamber'in (s.a.v.), Ömer (r.a.)'in
(rüyada gördüğü) hâlini anlatırken söylediği "onun gibi
yarıp su çeken abkarî (yiğit) görmedim" 163[163] sözü
hakkında der ki: Denildiğine göre bunun aslı tamamen
abkar'a (bir yer) nisbettir (yani abkar'lı demektir). Bu yer,
cinlerin oturduğu bir bölgedir ve yüksek bir şeye mensub
herşey için bu kelime kullanılmıştır." Sonra Ebu Ubeyde,
161[161]
Necm, 18.
162[162]
Buhari, VI, 313, Yaratılışın başlangıcı kitabının, Sizden biriniz amin dediği zaman...
babı ve VIII, 611, Tefsir kitabının, "Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü, ayeti babı.
163[163]
Buhari, VII, 41, Sahabenin faziletleri kitabının, Ömer'in menkıbeleri babı; Müslim,
2392, 2393, Sahabenin faziletleri kitabının, Ömer'in faziletjeri babı.

70
Züheyr'in şu beytini okumuştur: "Üzerinde abkar'lı bir cin
(cin gibi sürücüler) olan atlarla (giderler). Bir gün ulaşıp
öğrenmeye layıktırlar." 164[164] Ebûl-Hasen el-Vâhidi der ki:
Bu görüş, sahih olan görüştür. Çünki Araplar, bir şeyi
nitelerken eğer mübalağa yapmak isterlerse onu cinlere
nisbet eder veya benzetirler (cin gibi derler meselâ).
Lebîd'in şu sözü de böyledir:
"Ayakları sağlam sağlam basan Bediy cinleri."
165[165]Bir diğeri de bir kadını tasvir ederek şöyle demiştir:
"O bir cinniyye (dişi cin)'dir, ona cinler, kirişsiz yay ile
kalpleri vurmayı Öğretirler." Çünki araplann cinler
hakkında şöyle bir inançları vardır: Cinler her acayip
özelliğe sahiptirler her acayip şeyi yapabilirler. Abkar
yöresi, onların meskenleri olarak bilindiği için mübalağa
yapacakları herşeyi oraya nisbet ederek, bu iş sanki o
cinlerin işidir, yapsa yapsa onlar yaparlar demek istediler.
Sonra böyle dene dene abkarlı (=abkarî) sözü, aşırı ve
harikulade özelliğe sahip olduğu söylenmek istenen herşey
için kullanıldı. Züheyr'in beyti de buna şahittir. Çünki o,
cinlerin abkar'lı olduklarını söylemiştir. Sonra bakıyoruz

164[164]
Bk. Lisan el-Arab, abkr maddesi. Beyit buradaki şekliyle terceme edilmiştir.
165[165]
Bediy bir yer ismidir. Bk. Divan Lebid, s. 317.

71
döşeme ve sergi dışında başka şeylerin de abkar'a nisbet
edildiğini görüyoruz. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) Ömer'e
abkarlı (=abkarî) demiştir. Seleme, el-Ferrâ'nın, "abkarî,
erkeklerden reis (seyyid) olana denir, hayvanlardan,
cevherlerden görkemli olana da abkari denir" dediğini
nakletmiştir. Eğer abkar sadece süse, dekora ait birşey
olsaydı, süslemeli, dekorlu şeyler dışında birşey ona nisbet
edilmezdi. Zikrettiğimiz gibi (böyle olmadığı için) ona hem
sanatı fevkalâde süslemeli döşemeler nisbet edilmiş aynı
zamanda aşırı şekilde nitelenen, vasfında mübalağa
yapılan şeyler de ona nisbet edilmiştir. îbn Abbas der ki:
"Abkarî ile (Allah), döşeme ve sergileri kasdediyor." el-
Kelbî, "abkarî, güzelleştirilmiş sergilerdir." Katâde; "onlar
fevkalâde güzel sergilerdir", Mücâhid "kaim ipektir"
demişlerdir. Abkarî, çoğuldur, tekili abkariyyedir. Bu
sebeble çoğul sıfat (hıssân) almıştır. Şimdi düşün, nasıl da
Allah teâlâ, bu döşekleri yüksek, döşemeleri serili, duvar
yastıklarım (veya kırletleri) dizili olarak nitelemiştir.
Döşeklerin yüksek olması kalınlıklarına ve
yumuşaklıklarına, döşemlerin serili, saçılı olması,
çokluğuna, sadece baş köşede falan olmayıp her yerde

72
bulunduklarına, yastık kırletlerin dizili olması ise her
zaman oturup dayanmaya hazır olduk larına, bir yerde
saklı olup zaman zaman oturmak için çıkarılmalarımı
gerekmediğine delalet eder. Doğrusunu Allah bilir.

51- Çadırları, Dîvanları, Koltukları Ve Tenteleri

Allah Teâlâ buyurur ki: "Çadırlar içinde dışarı


görmemiş hûrüer."166[166] Buharî ve Müslim'in sahihlerinde
Ebu Musa el-Eşarî (r.a.)'den, Peygamber'in (s.a.u.) şöyle
buyurduğu nakledilir: "Mümin için Cennet'te içi boş bir
inciden bir çadır vardır, uzunluğu altmış mildir. îçinde
aileleri vardır* mümin onları dolaşır, biri diğerini görmez."
167[167] Yine Buharî ve Müslim'de bir diğer ifade şu
şekildedir: "Cennet'te içi boş bir inciden bir çadır vardır,
eni altmış mildir. Onun her köşesinde bir aile vardır,
hiçbiri diğerlerini görmezler, mümin onları dolaşır." 168[168]

Yine onların bir diğer ifadesi de şöyledir: "Çadır bir incidir


ki gökte uzunluğu altmış mildir, her köşesinde müminin
166[166]
Rahman, 72.
167[167]
Müslim, 2838, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet çadırlarının
sıfatı babı.
168[168]
Buhari, VIII, 624, Tefsir kitabının, "Çadırlarda dışarı görmemiş huriler" ayeti babı;
Müslim, 2838.

73
bir ailesi vardır, diğerleri onu görmez." 169[169] Sadece
Buharı'ye ait bir ifade de "uzunluğu otuz mildir"
şeklindedir. 170[170] Bu çadırlar ğurfe ve köşklerden ayrı bir
şeydir. Onlar, bahçelerde ve nehir kıyılarında kurulmuş
çadırlardan ibarettir. îbn Ebi'd-Dünyâ der ki:... Ebu
Süleyman dedi ki: "Ceylan gözlü hurilerin yaratılışı bir
yetiştirip oluşturmadan ibarettir. Yaratılışları
tamamlandığı zaman melekler onların üstüne çadır
kurarlar. Bazıları demiştir ki: Onlar bakire olunca ve
bakirelerde âdette mahfesinde kocası alıncaya kadar
beklemek olunca, Allah Teâlâ hurileri inşa (halk) etmiş,
onlarla dostlarını (Allah'ın dostları) biraraya getirinceye
kadar, onları çadırlardaki mahfelerde bırakmıştır
(kasretmiştir). îbn Ebi'd-Dünyâ der ki:... Abdullah dedi ki:
"Her müslüman için bir dilber vardır, her dilberin bir çadırı
vardır. Her çadırın dört kapısı olur, her gün her kapıdan o
dilbere bir hâtıra, bir hediye, bir ikram gelir, hiçbiri daha
önce gelenin aynı değildir, ne alaycı-dalgacıdırlar ne aç
gözlüdürler, ceylan gözlü hurilerdir, sanki sedefler içinde

169[169]
Buhari, VI, 318, Yaratılışın başlangıcı kitabının Cennetin sıfat! ve onun yaratılmış
olması babı; Müslim, 2838.
170[170]
Buhari, VI, 318, Îbn Kesir, en-Nihaye, M, 392'de "altmış mil" şeklinde tashih olun-
muştur, der.

74
gizli inciler gibidirler." 171[171] Abdullah b. Mes'âd (r.a.),
"çadırlarda dışarı görmemiş huriler" 172[172]âyetinde

demiştir ki: "O çadırlar içi boş incilerdir." 173[173] Abdullah b.


el-Mübarek der ki:... Huleyd el-Asarî'den, 174[174]Ebu'd-

Derdâ dedi ki: "Bir çadır, tek bir incidir, her biri inciden
yetmiş kapısı vardır." 175[175] îbn el-Mübârek der ki:...
îbnAbbâs (r.a.) şöyle demiştir: "Çadır içi boş bîr incidir, bir
fersaha bir fersahtır, altından dörtbin kapı kanadı vardır."
176[176] îbn Ebi'd-Dünya der ki:... Mücâhid, "çadırlar içinde
dışarı görmemiş huriler," ayetinde, "inci çadırlar ve bir
çadır bir tek inci" demiştir. ..Aynı ayet hakkında îbn Abbas
şöyle söylemiştir: "Çadır içi boş bir tek incidir, uzunluğu
bir fersah eni bir fersahtır, altında bir kapısı vardır,
çevresinde dolaşımı elli fersahlık tente (oba, cibinlik, çadır,
gergi) ler vardır. Her kapıdan bir melek Allah katında her
hediye ile gelir." 177[177]Bu işte Allah'ın şu âyetidir: "Melekler

171[171]
Îbn Ebi'd-Dünya mevkuf olarak rivayet etmiştir, bk. et-Terğib vel-Terhib, IV, 515-
516.
172[172]
Rahman, 72.
173[173]
Îbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s, 71; ibn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 134.
174[174]
İrsal yapar sadûk bir zattır, bk. Takrib et-Tehzib, I, 227.
175[175]
İbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s, 71.
176[176]
İbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s, 71; İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 133-134.
177[177]
İbn Ebi'd-Dünya mevkuf olarak rivayet etmiştir, bk, et-Terğib ve't-Terğib, IV, 51

75
her kapıdan onların yanma girerler." 178[178]Doğrusunu

Allah bilir.

Divanlar (Şerirler)

Bu konuda Allah şöyle buyurmuştur: "Sıralı serîr


(divan)lar üzerine dayanmışlar. Ve biz onları ceylan gözlü
hurilerle eşlemişizdir." 179[179]"Çoğu önceki ümmetlerden.
Birazı da sonrakilerden. Üst üste örülü şerir (divan,
taht)'ler üzeredirler. Onların üstüne karşılıklı olarak
dayanır otururlar." 180[180]"Orada yükseltilmiş şerirler
vardır." 181[181]
Bu âyetlerde Allah, onların şerirlerinin yanyana dizili
olup birbiri arkasında olmadıklarını, birbirinden uzakta
bulunmadıklarını bildirmiştir. Ayrıca onların üstüste örülü
(mevdûn) olduğunu da haber vermiştir. Vadn, dilde
yığma, katlı örme demektir. Taşı, bir diğeri üstüne koymak
vadn'dır. el-Leys şerir vesâireyi örmek vadn'dır demiştir.
"Dir mavdûn" sık örmeli zırh demektir. Araplardan bir

178[178]
.Ra"d,23.
179[179]
Tûr, 20.
180[180]
Vakıa, 13-16.
181[181]
Ğaşiye, 13.

76
adam karısına "evin eşyalarını vadn et" demiş, yani bu,
birbirlerine yaklaştır demektir. Ebû Ubeyde, el-Ferrâ1, el-
Müberrid ve tbn Kuteybe, "mevdûn, birbirine girift ve
katlar halinde örülmüş, demektir, nitekim zırhın halkaları
da böyle örülür demişlerdir. Kıl veya kayıştan örülmüş
kolan veya kemere de vadîn denir." 182[182] A'şa der ki:
"Davud'un üstüste içice örmesinden, kabile ile beraber
deve deve sevkedilirler." 183[183] Mavdûn, altın çıbıklarla
örülmüş, aralara inci, yakut, zeberced işlemeli demektir,
demişlerdir Hüşeym... tbn Abbas'dan, "altınla bezenmiş"
184[184]dediğini nakletmiştir.Mücâhid, "altın iliştirilmiş,
ulanmış" demiştir. 185[185]Alî b. Ebî Tal-ha, tbn Abbas'dan
"mavdûn, sıralı, safsaf * 186[186]dediğini nakletmiştir."
Onların yükseltilmiş olduğunu da haber vermiştir. Atâ, tb:
Abbas'm "zeberced, inci ve yakut ile süslenmiş altından
şerirlerdir v bir şerir (divan, taht) Mekke ile Eyle arası
gibidir" dediğini naklel mistir. 187[187] el-Kelbî ise "şeririn

182[182]
Bk, Tefsir ğarib el-Kur'an, s. 446; Mecaz el-Kur'an, II, 248; Taberi, XVII, 89; Lisan
e!-arab, vdn maddesi.
183[183]
Mecaz el-Kur'an, II, 248; Divan el-A'şa, s. 71; Tefsir el-kurtubi, XVII, 201.
184[184]
Taberi, XVII, 99; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, rk, 307, 313; İbn Ebi Şeybe, el-
Musannef,XIII, 139.
185[185]
Tefsir Mücahid, II, 646; lefsir et-Taberi, XVII, 89.
186[186]
Taberi, XVII, 100;,Beyhaki, el-Ba's ve'nNuşur, rk, 308, 314.
187[187]
Kurtubi, Tefsir, X, 398.

77
uzunluğu gökte yüz arşındır, kişi üzerine otuı mak istediği
zaman alçahr, o da oturur, oturunca da şerir tekrar yerin
yükselir" demiştir.

Erîke (taht)lar

Ayette geçen erâik, erîke'nin çoğuludur. "Orada erîke


(geli odası için hazırlanmış taht)'lar üzerine dayanmış
olarak" 188[188]ayetinde Mücâhid, îbn Abbas'm şu görüşünü
nakletmiştir: Serîr (divaı tente (cibinlik, gergi) içinde
olmadıkça ona erîke denmez. Eğer ser (divan)» gergi içinde
değilse, erîke değildir. Hem serîr hem gergi o madıkça
erike olmaz, ikisi bir arada olursa ona erîke (gelin odası içi
hazırlanmış üstü cibinlikli taht veya sedir) denir." 189[189]

Mücâhid, "erîkeler, gelin cibinlikleri içinde bulunan ser


(divanlardır" demiştir. 190[190] el-Leys, "erîke eşittir serîr artı
cibinlik" demiştir. 191[191]Q hale serîr artı, cibinlik eşittir
erikedir. Erîkenin çoğulu da erâiktir. Ebu îshak, "erâik,

188[188]
Kehf.31. '
189[189]
Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 305; Suyutİ, ed-Durr el-Mensur, IV,
190[190]
Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 306; İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, ed-Durr el-Mensur,
IV, 222.
191[191]
Lisan el-Arab, erk maddesi: Kurtubi, Tefsir, V, 398.

78
cibinliklerdeki yatak (döşek) lerdir" demiştir. 192[192]Ben

derim ki burada üç şey olacak:


a) Divan (serîr),
b) Cibinlik ki bu divanın üzerine gerilir.
c) Divan üzerindeki döşek. Bir divanda bu üç şey
olmazsa o zam* ona erîke denmez. es-Sıhah'da şu geçiyor:
"Bir ev veya kümbette, süs olan divan, erîkedir. İçinde serîr
yoksa o, mahfedir. Çoğulu erâiktir. H disde şu var:
"Peygamber'in (s.a.v.) mührü, mahfe (tente, çadır) düğme
gibi idi." 193[193]Bu düğme, diğer düğmeler içinde iki tarafı
birbiri] bağlayan düğmedir.

52- Hizmetçileri Ve Uşak (Ğılman)Ları

Allah buyurur ki: "Onların başında muhalled


(ebedîleşti-rilmiş veya küpeli bilezikli) vildan (çocuk,
uşak)'lar, kadehler, ibrikler ve kaynaktan içki kâsesiyle
dolaşırlar." 194[194]"Muhalled çocuklar onların başında

192[192]
Kurtubi, Tefsir, X, 398; Lisan el-Arab erk maddesi. Bu iki zat görüşü er-Zecca ait
göstermişlerdir.
193[193]
Buhari, I, 296, Abdest kitabının; insanların abdest suyu artığını kullanması b
Müslim, 2345, Faziletler kitabının, Nübüvvet mührünün isbatı ve sıfatı babı
194[194]
Vakıa, 17-18

79
dolaşırlar. Onları görseydin saçılmış inciler sanırdın." 195[195]
Ebu Ubeyde ve el-Ferrâ1, "muhalled, ihtiyarlamaz ölmez
(yani olduğu gibi kalan) demektir. Araplar, yaşlanmış fakat
saçı ağarmamış kişiye muhalled derler, yaşlılıktan dolayı
dişleri dökülmemişse, o mu-haİleddir, derler" demişlerdir.
196[196] Başkaları şöyle söylemişlerdir: "Muhalled, küpeli ve
bilezikli demektir yani kulaklarında küpe, bileklerinde
bilezik olan manasınadır," İbn el-A'rabî de bunu tercih
etmiştir. Demiştir ki: Muhalled, "haleden" (=küpe) ile
küpelenmiş demektir. Çoğulu hıled'tir. Haledeh, küpe an-
lamındadır." 197[197] Amr babasından şunu aktarır:
"Cariyesini tahlid etti demek ona küpe taktı demektir.
Halede, yaşlandı saçı kzrarmadı (olduğu gibi kaldı)
demektir." Saîd b. Cübeyr de aynı şekilde "küpeli" demiştir.
Bunlar bu anlama geldiğine iki delil getiriyorlar:
a. Ebedilik (hulûd), Cennet'e giren herkes için
sözkonusudur. Binaenaleyh vildan (çocuklar)'m
kendilerine özgü ayrı bir tahlid (tahlid ve hulud ve
muhalled aynı köktendir) ile nitelenmiş olmaları gerekir,

195[195]
insan, 19
196[196]
Ebû Ubeyde, Mecaz el-Kur'an, li, 249; el-Ferrâ, Maâni'l-Kuran, III, 218.
197[197]
Said b. Cübeyr'den rivayet edilmiştir, bk, Tefsir el-Kurtubî, XVII, 202; Lisan ei-
Arab, hld maddesi. Ebu Ubeyde der ki: "Yani bilezikli. Küpeli de denmiştir."

80
bu da küpe (anlamındaki haledeh'den gelen tahlîd)'tir.
b. İkinci delil şâirin şu sözüdür: "Gümüş ile muhallede
(küpelenmiş) olan kadınlar! Sanki onların kalçaları öbek
öbek kum yığınları gibidir." 198[198] Birinci görüşte olanlar,
huld, baka (kalmak, bakî olmak) demektir, dediler. Ibn
Abbas, "ölmeyecek uşaklar" demiştir. 199[199]Kur'an'm tercü-
manı olan bu zâtın (r.a.) bu sözü bize yeter. Bu görüş aynı
zamandg Mücahid'in, el-Kelbî'nin ve Mukâtil'in de
görüşüdür. Demiştirler ki "Kocamazlar, ihtiyarlamazlar ve
değişmezler." 200[200] Başka bir taife her iki görüşü birarada
kabul etmiştir. Onlar şöylt söylemişlerdir: "Onlar,
kendilerine kocamak, ihtiyarlamak ânz olmayar
çocuklardır ve kulaklarında küpe vardır." Muhalled'e,
küpelidir anlam verenler, çocuk olmaları ayrılmaz bir
özellikleri olduğu için kocamanıal manasını zaten
kasdetmişledir. Allah Sübhanehü onları saçılmış inci lere
benzetmiştir. Çünkü inci beyazdır ve güzel bir yaratılışa
sahiptir Saçılmış olmalarında da iki fayda var:
a. Belli ki bunlar iş görmeden yatıyor değiller. Bilakis

198[198]
Beyit için bk, Lisan el-Arab, hld maddesi; Tefsir el-Kurtubî, XVII, 202; Tefsir Ğarib
el-Kur'ân, s, 447. Buralarda beyitteki ifâde biraz farklıdır.
199[199]
Kurtubî, Tefsir, XVII, 202. Burada görüş, Mücâhid'e nisbet edilmiştir.
200[200]
Aynı kaynak.

81
her taraf* dağılmış sürekli cennetliklerin işlerini ve
ihtiyaçlarını görüyorlar.
b. İncilerin bir yere yığılmış toplu halde
bulunmalarından he: yerde dağınık halde bulunmaları hele
hele altın veya ipek bir döşemi üzerine saçılmış olmaları
daha güzel ve göz alıcı bir manzara, meydan; getirir. (Bu
çocuklar kimdir?) Bu çocuklar dünya çocukları mıdır yoksa
Allah onlari JCennet't yaratmış ortaya çıkanver mişmidir?
Bu konuda âlimler Ali b. Ebî Tâlib, el-Hasen el-Basrî,
"onlar, ne günah ne sevap işlememiş ve ölmüş olan
müslüman çocuklarıdır, bunlar Cennet ehlini] hizmetkârı
ve vildam (çocukları) olurlar, çünkü Cennet'te çocu.
(doğurmak diye birşey) yoktur" demişlerdir. 201[201] el-
Hâkim der ki: ... el-Hasen, "muhalled çocuklar" âyetinde
şöyl demiştir: "Onların iyilikleri de yok, kötülükleri de
yoktu ki bunlar karşılık ceza görüp, muâkabe edilsinler.
Öyle olunca Cennet'te böyle bi konuma getirildiler."
202[202]Bunlar dünya çocuklarıdır diyenlerden bazısı da
"bunla müşriklerin çocuklarıdır, Allah onları Cennet

201[201]
Tefsir el-Kurtubî, XVII, 203.
202[202]
Tefsir el-Kurtubî, XVII, 203; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 370; Abd b. Humeyc bk,
ed-Durr el-Mensûr, VI, 155.

82
ehlinin hizmetkârı kılmif tır" demişlerdir. Bu gurup, Yakub
b. Abdirrahmân el-Farî'nin,... Enes den rivayet ettiği şu
hadisi delil getirmişlerdir. Peygamber (s.a.v.) bı yurdu ki:
"Rabbimden, beşer zürriyeti içinde gâfü (hiçbirşey
duymamı; olanları a zapl andırın amasını istedim, O da
onları bana verdi, artık onlar Cennet ehlinin
hizmetkarıdır." 203[203]Bu hadisteki gafiller (lâhûn) ile
Peygamber (s.a.v.) çocukları kastetmektedir. Bu hadisi
Darakutni ve Fudayl b. Iyaz da (çeşitli senedlerle) rivayet
etmişlerdir.... Bu senedlerin hepsi zayıfdır... îbn Kuteybe
der ki: Hadisde geçen lahun, lhv değil lhy yani gafil olmak
anlamına gelen köktendir. 204[204] Birinci görüş sahipleri,
bunlar. Cennet ehli için Cennet'te doğmuş çocuklardır
demiyor, bilâkis, diyorlar ki: Bunlar Allah'ın Cennet'te
tıpkı Ceylan gözlü hurileri yarattığı gibi doğrudan
yaratmış olduğu çocuklardır. Dünya ehlinin (dünyada
iken) sahip oldukları çocuklar ise kıyamet gününde otuzüç
yaşında olacaklardır. Bunun delili îbn Vehb'in rivayet ettiği

203[203]
Bunu îbn Ebî Şeybe, Efrâd'da, Darakutnî ve ed-Dıya el-Makdisî Enes'den ve yine
ondan ed-Deylemî rivayet etmişlerdir. Ibn el-Cevzî, bu, sabit olmayan bir hadistir, çeşitli
tarikleri vardır, demiştir, bk, Feyz el-Kadîr, IV, 75. Heysemî, Mecmâu'z-Zevâid, VII,
219'da, Ebû Ya'lâ "çeşitli tariklerle rivayet etmiştir, birinin ravîleri sahih hadis ravileridir,
Abdurrahman b. el-Mütevekkil hariç, o sikadır" demiştir.
204[204]
Bk, Lisân el-Arab Lehâ (phv, y) maddesi; Ibn el-Cevzî, Garîb el-Hadis, II, 337. ;

83
şu hadistir: ... Ebu Saîd, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
demiştir: "Cennet ehlinden küçük büyük ölen herkes
Cennet'te otuzüç yaşma getirilicekdir, asla bundan fazla
olmayacaklardır. Cehennem ehli de böyledir." 205[205]Bunu

Tirmizî rivayet etmiştir. En yakışanı o ki bu çocuklar,


ceylan gözlü huriler gibi Cennet'ten yaratılmış,
Cennetliklere hizmetçi ve uşak kılınmış kimselerdir. Nite-
kim Allah Teâlâ "Onlar için olan uşaklar (gıhnan) onların
başında dolaşır ki tıpkı bir gizli-örtülü inciler gibidirler."
206[206]îşte bu uşaklar (dünyadaki) çocuklarından başkadır.
Çünkü onlara Allah'ın tam ikram buyurmuş olması,
dünyadaki çocuklarını kendilerine hizmetçi kılmayıp, hem
kendilerine hem o çocuklarına başka uşakları (yaratıp)
hizmetçi kılması şeklinde olacaktır. Nitekim Enes
hadisinde Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğu geçmişti:
"Ba'solundukları zaman insanların (kabrinden) ilk çıkanları
benim." Devamında şöyle buyuruluyordu: "Başımda tıpkı
gizli-örtülü (meknûn) inciler gibi olan bin hizmetçi
dolaşır." Meknûn, gizli-örtülü, korunmuş, eller dokunup
rezil olmamış demektir. Vildan (çocuklar) sözünü,

205[205]
Bk, 480 dipnotlu hadis...
206[206]
Tur, 24.

84
"başlarında dolaşırlar" sözünü düşünür, buna "onlar için
olan ğılmân (uşaklar) başlarında dolaşır" sözünü ekler, az
önce zikrettiğimiz Ebû Saîd hadisini ilâve edersen, vildan
üe kas de dilenlerin Rabb Teâlâ'nm Cennet'te, Cennet ehli
için yarattığı ğılman (uşaklar) olduklarını anlarsın. Allah
Sübhanehû ve Teâlâ en iyi bilir.

53- Kadınları Ve Cariyeleri

Allah buyurur ki: 'İman edip iyi hareket ve


davranışlarda bulunanlar için, altından nehirler akan
cennetler olduğunu müjdele. Ne zaman o cennetlerdeki
meyvelerden kendilerine bir rızık olarak yedirilirlerse, bu
daha önce rızıklandığımızın aynısı derler. Onlara o
meyveler hep benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada
tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır."
207[207] Şimdi şunları düşün: Müjdeleyen, çok yüce,
menzilesi çok yüce. Kesin doğru sözlü. Bu müjde ile sana
yolladığı elçi pek azametli. Müjde verilen şeyin kadri
büyük. Ve sana bu büyük mükâfat senin için çok kolay

207[207]
Bakara, 25

85
birşeye (iman ve sâlih amele) karşılık verilmiş! Ve bu
müjde de Allah üç büyük mükâfaatı birden zikretmiş: Bir,
cennetler (bahçeler) ve oradaki nehir ve meyvelerle
bedenlere verilen nimet. İki, tertemiz eşlerle, canlara
verilen nimet. Üç, bu hayatın ile-lebed devam edeceğini,
hiç kesilmeyeceğini bilmekle kalplere verilen nimet (huzur)
ve gözlere lütfedilen nimet nûr ve surûr. İmdi ezvâc (eşler)
kelimesi zevc'in çoğuludur. Hem erkeğe heır kadına zevç
(eş) denir. Kureyş lehçesine göre böyledir ve Kur'an bı;
lehçe ile inmiştir: "Sen (ey Adem) ve zevc'in (eşin)
Cennet'te oturun.' 208[208]Araplardan kadına zevce (dişi eş)
diyenler de varsa da bı nâdirdir, neredeyse hiç
kullanılmaz. El-Mutahhera (tertemiz temizlen miş)
kelimesi ise aslında tekil (dişi)'ler için kullanılan bir sıfat
ise d< kırık çoğul (Cem-i mükesser)'ler için, bu çoğullar
cemâat sayılarak (-k cemâat dişi sayılır), de kullanılırlar.
Nitekim Allah, "mesakine tayyi beh" 209[209](yani hoş
meskenler) "kuran zahirah" (yani görünür, açıl kentler)
buyurmuştur. 210[210]Bunun benzeri Kur'an'da çoktur

208[208]
Bakara, 35
209[209]
Tevbe, 72.
210[210]
Sebe, 18.

86
el-Mutahhera, hayızdan, idrardan, büyük necasetten,
sümükten tükürmekten ve dünya kadınlarında bulunan
her türlü eziyet verici şeve pisliklerden tertemiz demektir.
Aynı zamanda içi de kötü huylardan, yerilen özelliklerden
temizlenmiş olan demektir. Dili, çirkin ve iğrenç sözlerden,
bakışları eşinden başkasına uzanmak, arzu duymaktan
tertemiz demektir. Elbiseleri, kirden pastan arınmış
temizlenmiş demektir. Abdullah b. el-Mübarek der ki...,
Ebu Said (r.a.) Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir:
"Onlar için orada tertemiz eşler vardır." Yani, hayızdan,
büyük abdestten, necaset ve tükürükten temiz." 211[211]

Abdullah b. Mes'ud ve Abdullah b. Abbas, tertemizden


maksat "hayız görmezler, abdest bozmazlar, balgam atmaz,
aksınp tıksırmazlar" demişlerdir. îbn Abbas "pisliklerden
ve eziyet verici şeylerden temiz" demiştir. 212[212] Mücahid,
"küçük büyük abdest bozmazlar, mezi meni bırakmazlar,
hayız görmez, tükürmez, balgam atmaz, çocuk

211[211]
İbn Hacer, isnadı sahih değildir demiştir, bk, Feth el-Bârî, VI, 320; ibn Kesir, bu
ğarib bir hadistir demiştir, bk, Tefsir, I, 67; Hakim bunu Müstedrek'İnde başka bir senedle
rivayet etmiş ve bu sened Buharı ve Müslim'in şartı üzeredir demiştir. İbn Kesir demiştir ki:
Onun bu iddiasını gözden geçirmek lâzım, çünkü seneddeki Abdurrazzak b. Ömer el-
Büzey'i hakkında Ebû Hatem b. Hıbban, onu delil getirmek caiz değildir demiştir, bk, el-
Mecrûhîn, II, 160. Sonra da İbn Kesir, bu Katâde'nin sözüdür, Peygamber'den merfû olarak
rivayeti caiz
değildir, demiştir.
212[212]
İbn Kesir, Tefsir, I, 66.

87
doğurmazlar" demiştir. 213[213] Katade, "günahdan ve eziyet
verici şeylerden temiz. Allah onları her türlü küçük büyük
abdest, pislik ve günahtan temizlemiştir" demiştir. 214[214]

Abdurrahman b. Zeyd, "Mutahhera, hayız görmeyen


demektir, dünya kadınları mutahhera değildir görmüyor
musun, onlar kan görürler de namazı terkederler, orucu
bırakırlar? Havva da böyle tertemiz yaratılmıştı. Nihayet
isyan etmişti. İsyan edince Allah ben seni tertemiz
yaratmıştım, sen bu ağacı kanattığın gibi ben de sana kan
göstereceğim, buyurdu" demiştir. 215[215] Allah buyurur ki:
"Müttakiler ise hakikaten güvenilir bir makamdadırlar.
Bahçelerde ve pınarlardadırlar. Halis ipekten ve atlastan
elbiseler giymiş karşılıklı otururlar. İşte böyle. Biz onları
ceylan gözlü hurilerle eşlemişizdir. Orada güven içinde her
meyveyi isterler. Orada (tattıkları) ilk ölüm hariç daha
ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından
korumuştur." 216[216]
Böylece Allah onlar için şunları bir araya getirmiştir:
"Konağın güzeli ve her türlü nahoş şeyden emin olmaları.

213[213]
Abdurrazzak rivayet etmiştir, bk, Tefsir el-Kurtubî, I, 241.
214[214]
İbn Kesir, Teisîr, I, 66; Taberî, Teîsîr, I, 176.
215[215]
ibn Kesir, Tefsir, I, 66.
216[216]
Duhan, 51-56

88
Oranın meyveler ve nehirlerle dolu olması. Güzel giysiler.
Mükemmel bir arkadaşlık ve eşlik. Karşı karşıya oturuş.
Ceylan gözlü hurilerle tam bir lezzet. Her tür meyveyi
çağırıp isteyivermeleri. Onların kesilme, zararlı olma,
gailesi olması gibi şeylerden güvende olmaları. Ve bütün
bunların sonunda artık orada hiç ölüm tatmayacaklarını
Allah'ın onlara bildirmesi." Hûr, havra'nın çoğuludur.
Havra, genç, güzel, alımlı, beyaz ve gözleri simsiyah kadın
demektir. Zeyd b. Eşlem, "havra, bakışların ayrılamadığı
kadın, iyn ise güzel gözlü demektir" demiştir. Mücahit
"havra derisinin inceliği, renginin berraklığı nedeniyle
bakışların ayrılamadığı (takılıp kaldığı) kadındır" demiştir.
217[217] el-Hasen "havra, gözünün beyazı tam beyaz, siyahı
simsiyah kadındır" demiştir. 218[218] Bu, sözcüğün türeyişi
hakkında ihtilâf edilmiştir. İbn Abbas, "hûr, Arap
kelâmında, beyazlar demektir" demiştir. Katâde de aynı
şeyi söylemiştir. Mukatil, "hûr yüzleri beyaz olanlardır"
demiştir. 219[219]Mücâhid "gözlerin ayrılamadığı, bakışların
çakılıp kaldığı, inciklerinin iliği elbiselerinin içinden

217[217]
Mücâhid, Tefsîr, II, 590; Taberî, XXV, 82
218[218]
.Kurtubî, Tefsîr, XVI, 153.
219[219]
Kurîubî, Tefsir, XVI, 152.

89
görünen, derilerinin inceliği ve renklerinin berraklığı
sebebiyle seyredenlerin onların ciğerlerinde kendi
yüzlerini gördükleri kadınlar hûr îyn'dir" demiştir. 220[220]

Bunda (kökün hvr olduğunda) ittifak edilmiştir. Bu sözcük


hay-ret'ten değildir. Hûr'un aslı, kök anlamı beyazdır.
Tahvîr, beyaz kılmak demektir. Doğrusu hûr gözdeki
haverden alınmıştır. Haver, gözün beyazı bembeyaz siyahı
simsiyah olmak ve bir gözde ikisi beraber bulunmak
demektir. Sıhah'da, "siyahı simsiyah beyazı bembeyaz olan
gözün bu özelliği haverdir, havra olan kadın, haver'i
apaçık olan kadındır" ibaresi var. Ebu Amr şöyle demiştir:
"Haver, ceylan ve sığırlarda olduğu gibi gözün tamamen
siyah olmasıdır. Adem oğullarında haver olmaz. Kadinlara
hûr £yn denilmiştir, çünkü onlar ceylanlara ve sığırlara
gözleri yönünden benzetilmiştir. El-Asmâî, "gözde haver
nedir bilemiyorum" demiştir. 221[221] Ben derim ki: ;lBu
sözcüğün türeyişi konusunda Ebu Amr, dilcilere muhalefet
etmiş ve kökü sadece siyah olmaya bağlamıştır. Diğer
âlimler başka düşünüyor. Onlar ya sırf beyazlık köküne ya
da siyah içre bulunan beyazlık köküne bağlamışlardır.

220[220]
Taberî, XXV, 81-82.
221[221]
Kurtubî, Tefsir, XVİ, 153; Lisan el-Arab, hvr maddesi.

90
Gözde haver, gayet güzel bir beyazlıkla siyahlığın birarada
ahenkli olarak bulunuşuı her birinin diğerinden dolayı
güzellik kapanması dır." Havra göz dendiğinde; siyahı çok
siyah beyazı çok beyaz göz anlaşılır. Havra kadın deyince
ise o kadında hem gözdeki haver obnalı hem de teninin
rengi bembeyaz olmalıdır. Iyn ise, aynâ'nın çoğuludur.
Gözü büyük kadın demektir. A'yen erkek, gözü büyük
erkektir. Ayna1 kadın. Çoğulu îyn'dir. Sahih olan şu: Iyn
demek, gözleri tüm güzellik ve çekicilik özelliklerine sahip
kadınlar demektir. Mukâtil, "îyn, gözleri güzel kadınlardır"
der 222[222]Kadının gözlerinin uzunlamasına geniş olması bir
güzelliktir. Gözdeki darlık kadın için ayıp ve eksikliktir.
Kadında, dört yerinde darlık sevilir; Ağzı, kulak yarığı,
burnu ve şeysi. Dört yerinde de genişlik sevilir: Yüzü,
sadrı, omuzları arası ve alnı.
Dürt yerinde beyazlık güzeldir; Rengi, saç ayırım yeri,
dişleri ve gözünün beyazı. Dört yerinde siyahlık sevilir:
Boyu, boynu, saçı ve parmakları. Dört şeyi de kısa
olmalıdır. Bunlar manevîdir: Dili, eli, ayağı ve gözü. Yani
bakışları (eşine) kısılmıştır (başkasına bakmaz), ayağı ve

222[222]
Beyhakî, ei-Ba's ve'n-Nuşûr, 359'da ed-Dahhâk'a nisbet etmiştir.

91
dili kısadır, çıkmaz, çok konuşmaz, eli kısadır, eşinin
sevmediği şeylere uzanmaz, saçıp savurmaz. Dört yerinde
de incelik güzeldir. Böğrü, saç ayırımı, kaşı ve burnu.
"Onları ceylan gözlü hurilerle eşledik." (Duhân, 54) Bu
âyet hakkında Ebâ Ubeyde şöyle demiştir: "Pabucun
pabuçla eşlendiği gibi onları da birbirine eş kıldık, onları
iki iki kıldık." 223[223] Yûnus şöyle demiştir: "Onları onlarla
beraber kıldık, demektir. Bu ayetteki tezvîc, evledirmek
nikâh kıymak değildir. Araplar evlenmek anlamında,
tezevvectü bihâ demez, tezewectü-hâ derler. (Onun için ay-
etteki kullanış eş yapmak anlamına gelir).' îbn Nadr,
"doğrusu Kur'an Yunus'un dediğinin doğru öldüğüne
delalet ediyor. Çünki Allah buyuruyor ki; "Zeydo
kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık
(zewecnâke-hâ)." 224[224]Tezevvectü bih£ (demelc
nikahlanmak anlamına gelseydi) Allah zevvecnâke bihâ
derdi' demiştir. îbn Sellâm, "Temim kabilesi hem
tezevveetü-hâ der hem tezev vectü bihâ der" demiştir.
Böyle bir şeyi el-Kisâî de nakletmiştir. el-Ezherî der ki:
"Araplar zevvectühûhâ ve tezevvectühâ derler, te zevvectü

223[223]
Mecaz el-Kufan, II, 209.
224[224]
Ahzab, 37

92
bihâ demezler. Allah'ın (zevveetühü bihâ kalıbına uygun
olan "ve onları ceylan gözlü hurilerle eşledik," 225[225]âyetine

gelince buradak zevvece arkadaş-eş kılmak anlamındadır."


el-Ferrâ', "bu (yani bihâ şeklindeki), Ezd Şenûe kabilesinde
bi lügattir" demiştir. 226[226] el-Vâhidî der ki: "Bu konuda
Ebû Ubeyde'nin görüşü dahi güzeldir. Çünki o âyetteki
tezvîc kelimesini birşeyi birşeye eş yapma! anlamında
almış, nikahlamak, nikâh akdi yapmak anlamında al
mamıştır. Bu noktadan, bir şey tek idi onu başka bir şeyle
çift hâle (eş] hâle) getirdim denebilir. Teşfî (çiftlemek, tek
iken yanma eş getirip ife yapmak) kelimesinde olduğu gibi.
Aslında bâ (bi) kullanılmaz diyer nikahlamak anlamında
olursa kullanılmaz diyor." Ben derim ki: "îki anlamın
birden kasdedilmesi imkânsız değildiı Tezvic (zevvece)
kelimesi Mücâhid'in de dediği gibi -ki o, onları hurileri
nikahladık demiştir- 227[227]nikahlamak anlamına gelir. Bâ
eki (bi)'d yakın olma, katılma anlamı taşır. îkisi birden
(yani zevvece bi) dah beliğ olur. Doğrusunu Allah bilir.
Allah buyurur ki: "Oralarda bakışlarını yalnızca eşlerin

225[225]
Duhan, 54
226[226]
Bütün bu görüşler için bk, Lisan el-Arab, zvc maddesi; er-Râğıb sl-lsfehânî, 21 216;
Tefsir Ğarîb el-Kur'ân, s, 404.
227[227]
Tefsîr Mücâhİd, II, 590.

93
çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan
ne cin dokunmuştur. Öyleyken Rabbinizin hangi
nimetlerini yalanlıyorsunuz. Ve sanki onlar yakut ve
mercandırlar," 228[228] Allah bu dilberleri üç yerde "bakışları
eşine çevrili" olarak nitelemiştir: Birisi Rahman süresindeki
bu ayet. İkincisi Sâffât süresinde: "Onların yanında
bakışları sırf eşlerine çevrili ceylan gözlü (hûri)ler vardır."
(ayet 48) Üçüncüsü Sâd suresindedir: "Onların yanında
bakışları sırf eşlerine çevrili yaşıt (hûrî)'ler vardır." (âyet,
52) Müfessirlerin hepsi bu âyetlerde geçen "kâsıratü't-tarfî"
terkibinden (-ki anlamı bakışı bir yere çevirmiş, hasretmiş,
kısmış, kısıtlamış kadınlardır-) maksadın, "bakışlarını
sadece eşlerine çevirmiş başkalarına tamah etmeyen"
olduğunu söylemişlerdir. Şöyle bir anlam da söylenmiştir:
"Bakışı kısmış kısıtlamış yani kocalarının bakışlarını kendi
üstlerine çevirmişler, çekicilikleri ve güzellikleri onları
bırakmaz ki başkalarına baksınlar." Mana yönünden bu
doğrudur. Söz (lafız) açısından düşünürsek kâsırat bir ism-
i faildir, failine muzaftır, takdiri "kâsırun tarfühünne" yani
bakışı çevrilmiş. Bu özellik o güzel yüzlülere ait bir

228[228]
Rahman, 56-58

94
özelliktir. Yani başkasının gözünü çevirmiş değil kendi
gözleri çevrili, başkasına tamah etmez, haddi aşmaz.
Âdem,... Bu konuda Mücâhid'in şöyle dediğini nakleder:
"Kâsıratü't-tarfî, yani bakışı (nı) eşlerine çevirmiş ve
eşlerinden başkasına arzu duymayanlar." 229[229] Âdem der
ki:... El-Hasen şöyle demiştir: "Bakışlarını eşlerine teksif
etmişler başkalarını istemezler, Allah'a yemin ederim ki
onlar açık saçık da değillerdir, gözleri dışarda da değildir."
230[230] Mansur, Mücâhid'in şöyle dediğini nakleder:
"Gözlerini, kalplerini, canlarını eşlerine çevirmişler,
başkasını istemezler." 231[231] Sald'in tefsirinde Katâde'nin
şöyle dediği geçer: "Bakışlarını eşlerine çevirmişler
başkasını istemezler." 232[232] Etrâb (yaşıtlar) kelimesine
gelince bu kelime tirb'in çoğuludur. Tirb, doğumu aynı
olan demektir. Ebû Ubeyde ve Ebu îshâk "etrâb, yaşları bir
ve akran olanlardır" demişlerdir. 233[233] îbn Abbas ve şâir
müfessirler, "birbirine denk, aynı yaş ve doğumlu, hepsi
de otuzüç yaşında olanlardır" demişlerdir. 234[234]Mücâhid,

229[229]
Tefsîr Mücahid, 11,541.
230[230]
Tefsîr Mücâhid, 11,541.
231[231]
lbn EbîŞeybe, el-Musannef, XIII, 569; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 352.
232[232]
lbn Cerir et-Taberî, Tefsir, XXIII, 112; Beyhakî, el-Ba's vo'n-Nuşûr, 356.
233[233]
Mecaz el-Kur'an, II, 185; lbn Hacer, Feth el-Bârî, VIII, 546, Ebu Ubeyde'den,
234[234]
Kurtubî, Tefsîr, XV, 219-220.

95
"etrâb, emsal demektir" demiştir. 235[235]
Ebu İshâk der ki: "Onlar son derece güzel ve gençtirler
anlamım gelir. İnsanın yaşıtına ve çağdaşına tirb denir,
çünki bu kişiler aynı va kitte toprağa (türâb) demişlerdir.
Ancak onların aynı yaşta olduğum haber vermenin asıl
amacı, içlerinde güzelliği geçip gitmiş yaşlıların di
olmadığını, eşiyle biraraya gelemeyecek kadar küçüklerin
de olmadığın haber vermektir. Erkekler ise başka. Çünkü
onların içinde çocuklar ola cak ve bunlar hizmetkâr
olacaklar. Ayette geçen "oralarda = fîhinne" ifâdesinden ne
anlaşıldığı huşu sunda da ihtilaf edilmiştir. Bir gurup,
"bundan maksat iki cenne' (cennetân) ve bu cennetlerde
bulunan köşkler, odalar ve çadırlardır demiş, diğer bir
gurup, "bunlar, "iç yüzü atlasdan döşekler üzerine day
anmış olarak/' 236[236]âyetinde zikredilen döşeklerdir ve bu
kelimeder önce geçen üzerine (=alâ) kelimesi, -de (=fî)
anlamındadır (yani bı döşeklerde öyle huriler vardır)"
demiştir. "Onları, onlardan önce ne insanlar ne cinler kanat
mamışlardır" 237[237]âyetine gelince bu âyetteki tams

235[235]
Tefsîr Mücâhid, II, 553; Taberî, Tefsir, XVII, 108-109; Suyutî, ed-Durr el-Mensûr
VI, 159.
236[236]
Rahman, 54
237[237]
Rahman, 56

96
(kanatmak bekâretini izâle etmek) kelimesi hakkında Ebu
Ubeyde, "onlara dokun mamışlardır, bu deveyi gebelik hiç
tams etmedi denilir ki anlamı om gebelik dokunmadı,
demektir" demiştir. 238[238] Yunus şöyle demiştir: "Araplar,
bu deveyi hiç gebelik tams etmed derler, bu, ona gebelik
dokunmadı, demektir" demiştir. el-Ferrâ şöyle demiştir:
"Tams, bekâreti gidermektir, yani kanat malı yaklaşmadır.
Tams, kandır, tamase-yatmusü ve yatmusü şeklindt iki
türlü kulanıhr." 239[239] el-Leys şöyle demiştir: "Cariyeyi
tamsettim demek bekâretin aldım demektir. Arapların
dilinde tâmis, kan gören (hayızlı) kadın de mektir." 240[240]

Ebu'l-Heysem "kadın tamsoldu (tumiset) demek bekâreti


bozularak kan aktırıldı demektir, taroiset ise ilk hayzinı
gördüğü zaman kullanılır, ism-i faili tâmis denir (tâmise
demeye gerek yoktur çünkü erkekte bu olmaz)" demiş,
tams'i Ferezdak'm şu beytinde "dokunmak" diye tefsir
etmiştir:"Yanıma çıktılar, benden önce kanatılmarmşlardı
(bakire idiler). Deve kuşu yumurtasından daha
sağlıklıdırlar (yani tam bakire)." Müfessirîer tams'i

238[238]
Mecaz el-Kur'an, II, 245-246; lbn Kuteybe, Tefsir Ğarib el-Kur'ân, s, 442.
239[239]
Tefsîr Ğarib el-Kur'an, s, 442; Ferrâ, Meânil-Kur'an, IH, 119; Lisar) ehArab, îm:
maddesi; Tefsîr el-Kurtubî, XVII, 181.
240[240]
Lisan el-Arab, tms maddesi; Tefsîr el-Kurtubî, XVII, 181.

97
açıklarken şu sözcükleri de kullanmışlardır; Onlara
basmamıştır. Onları sarmamıştır. Onlarla birîeşruemiştir.
Bunların hangi kadınlar olduğunda da ihtilaf etmişlerdir:
Bazısı "onlar cennette yaratılmış olan hurilerdir" demiş,
Bazısı, "onlar dünya kadınlarıdır, Kur'an'da da anlatıldığı
üzere başka bir yaratılışla bakire olarak yaratılmışlardır"
demiştir. Eş-Şâbt, "dünya kadınlarından olan kadınlardır,
yaratıldıklarından bu yana kendilerine hiç
dokunulmamıştır" demiştir. Mukâtil, "çünki onlar cennette
yaratılmışlardır" demiştir. Ata, îbn Abbas'dan naklen şöyle
demiştir: "Onlar bakire olarak ölmüş dünya kızlarıdır." el-
Kelbî, " o tekrar yaratılışlarında kendilerine hiçbir insan ve
cin ilişmem iştir" demiştir. 241[241] Ben derim ki: "Kur'an'm
zahiri, bu kadınların dünya kadınları olmayıp ceylan gözlü
huriler olduğuna delâlet ediyor. Dünya kadınlarına gelince
onlara insanlar dokunmuştur, cinlerin kadınlarına
erkekleri dokunmuştur, âyet buna delâlet etmektedir.'! Ebu
îshak der ki: "Bu âyet, insanların sarıldıkları (cima ettikleri)
gibi cinlerin de cima ettiklerine delâlet, etmektedir."

241[241]
Said b. Mansur ve ibn e!-Münzir rivayet ettilerâbk, ed-Durr el-Mensûr, V!, 148;
Beyhakı, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 342.

98
242[242]Ayrıca, cennette yaratılan huriler, Allah'ın Cennet ehli
için hazırladığı meyveler, nehirler, giyecekler ve sair şeyler
gibidir. Bundan sonraki âyette buna delâlet ediyor:
"Çadırlarda kasdedilmiş (sürekli oralarda duran, dışarı
görmemiş) huriler.'' 243[243]Sonra şöyle buyurmuştur:
"Onlardan önce bunlara insanlar ve cinler dokunmaraıştır."
244[244] îmam. Ahmed der ki: "Ceylan gözlü huriler sûra
üftirüldüğti zaman ölmezler, çünkü O3\iar baka (ebediyet)
için yaratılmışlardır." Bu âyette cumhur alimlerin "cinlerin
müminleri cennettedir, kafirleri ise cehennemdedir"
şeklindeki görüşlerine de delil vardır. Buharı, Sahih'inde
İmâyete, "cinlerin sevab ve ikâba uğrayacakları" şeklinde
başlık atmıştır. Bunu seleften birçok zatta açıkça
söylemişlerdir. Daınura h. Hahîb'e "cinler için sevâb
(karşılık) vat mıdır diye sorulmuş, evet, demiş ve bu âyeti
okumuş, sonra da "insan kadınlarının insan erkekleri i^in,
cin kadınlarının da cin erkekleri için olduğunu,
söylemiş,"245[245], Mücâhid, bu âyetle ilgili olarak der ki:
"Kişi besmele çekmeden cima ederse cin, âletinin içine

242[242]
Tefsîr el:Kurtubî, XVİi, 181,
243[243]
Rahşan, 72
244[244]
Rahman, 56
245[245]
Tefsîr, el-Kurtubi, XVII, 181.

99
çöreklenir kişi ile birlikte cima eder." 246[246]"Onlardan

Önce'1 sözünde kasdedilen kişiler, "dayanırlar" derken


kasdedilen kişilerdir, yani bu kadınların eşleridir. "Sanki
onlar yakut ve mercandırlar" (Rahman, 58) âyetinde el-
Hasen ve müfesairlerin geneli, "mercanın beyazlığında
yakutun berraklığını kasdediyor" demişlerdir. 247[247]Yani

Allah anları, renklerinin beyazlığı ve berraklığı yönünde


yakut ve msrcana h^nzetmlşzİT. Abdullah'ın dediği de
buna delalet ediyor: "Cemisi ehlinden oîbü her kadın,
üzerine ipekten yetmiş elbise (hülle) giyinir de inciklerinm
beyazlığı bunların içinden görünür. Zaten Allah "sanki
onlar yakut ve mercandırlar" buyurmuştur. Bak şöyle ki
mercan bir taştır, şayet içine bir tel yerleştirsen, sonra onu
süzsen teli bu taşın içinden rahatça seyredebilirsin."248[248]

Maksûrat Ne Demektir?

Allah bu kadınlar hakkında "çadırlarda maksûrat olan

246[246]
Aynî yer.
247[247]
Tefsîr el-Kurtubi, XVII, 182. bilindiği gibi mercan kırmızıdır! Beyhahaki. el-bas-ve
n Nuşur, 368'de ebu SâIih ve es-Süddi-'nin, "inci beyazlıgı, yakut berraklığı ; dediklerini'
nakletmiştir.
248[248]
İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 107; et-Terğîb ve’t-Terhîb, IV, 533’de ibn Ebi'd-
Dünyâ'dan.

100
huriler" buyurmuştur 249[249]Maksûrat, mahbûs olanlarlar.
demektir.Ebu Ubeyde, "çadırlar içinda hıdir'lensıiş (ayrı bir
özel Örtü içine alınmışlardır; demiştir. 250[250]Mukâtilde

böyle söylemiştir. Bu maksûrât (kasredilmiş,


hasredilmişler) kelimesinde diger bir anlam daha var, O
da şu: Bunlar, eşlerine hasredilmişİerdir onlardan başka-
sını görmezler, çadırlar içinde oldukları halde.. îşte bu
anlam: "eşlerine kastedilmişlerdir, başkasını ne isterler ne
buna tamah ederler" diyenlerin kasdettiği anlamdır, Bunu
el-Ferrâ zikretmiştir, 251[251] Ben derim ki: Bu anlam
"kâsırîtü't-tarfi'nin makasıdır. Onlar bizzat kâsırat (yani
gözlerini bizzat kendileri çevirmiş olanlar) bunlar ise
maksûrât (yani başkası bunları içeri koymuş, içeriye
hasretmiş)'tir. Bu görüşe göre "çadırlarda" sözü de huriler
için bir özellik oluyor, maksû-rat'ın zarfı olmuyor, yani
onlar maksûrattır, çadırlardadırlar anlamına geliyor
(çadırlar da kasredilmişlerdir anlamına gelmiyor). Bu
görüşün sahipleri, onları çadırlarda hapsedilmişler,
odalara bahçelere hiç çıkmazlar şeklinde tefsir yapmış

249[249]
Rahman, 72
250[250]
Mecaz el-Kur"an, II, 246.
251[251]
Bk, Meâni'l-Kur'ân, III, 120.

101
gibidirler. Birinci görüş sahipleri ise bu görüşe, Allah
Sübhanehû, onları hıdir (Özel örtü)ler içine alınmış ko-
runmuş (iffetli) kadınların özellikleri ile nitelemiştir,
diyerek cevap vermişlerdir. Böyle bir niteleme daha
güzeldir. Bundan, o kadınların çadırlardan çıkıpta odalara
bahçelere çıkmadıkları da anlaşılmaz. Nitekim hünkâr
hanımları ve daha aşağı tabakaların hulirlerde olan korun-
muş iffetli hanımları herhangi bir yolculuğa, geziye, bahçe
vesâireye çıkmaktan menolunmazlar. Asıl özellikleri ev
hanımı olmak, evde bulunmaktır, yer yer hizmetçileri ile
birlikte bahçelere ve benzeri yerlere çıkabilirler."Mücâhid
ise demiştir ki: "Kalpleri, inci çadırlar içinde sadece eşlerine
âit." 252[252] Birinci kadınların kâsıratü't-tarfî, bunların ise
maksûrât sıfatları ile nitelendikleri ve bu iki vasfın her iki
kadın gurubunda olduğu daha önce belirtilmiştir. Çünkü
bu iki özellikte kemâl özelliğidir. Kâsıratü't-tarfî, bakışları
eşlerlerden başkasına tamah ettirmemek (bu anlamda
kısıtlamak)'tir, bu ise (maksûrât ise), açılıp saçılıp erkeklere
görünmekten ayakların kısıtlanması (kasr'ı)'dır.

252[252]
Tefsîr et-Taberî, XXVII, 92; lbn Eb< Şeybe, el-Musannef, XIII, 569; ed-Durr el-
Mensûr, VI, 151.

102
Hayrat Ne Demektir?

Allah buyurur ki: "Onlar içinde güzel hayırlıla^


(hayrat) vardır." 253[253]Hayrat, hayrah'in çoğuludur,
seyyide ve leyyine gibi olan hayyirah'ın rauhaffefefi
(hafifletilmişi)'dir. Hısan ise hasencnin çoğuludur. O
kadınlar, Özellikleri, ahlak ve huyları hayırlı olan, yüzleri
güzel kadınlardır.Vekra derki:.., Abdullah dedi ki:"Her
müslüman için bir hayrah (hayırlı kadın) her hayran için bi
çadır, herçadırın dört kapısı vardır. O hayırlı kadına her
gün he kapıdan daha öncekinden farklı bir yadigar, bir
hediye bir ikram geli: O hayırlı kadınlar şımarık, kirli,
paslı, itaatsiz, gözü dışarda azgı şeyler değillerdir." 254[254]

Allah buyurur ki: "Gerçekten biz onları yepyeni bir


yaradışl yarattık (inşa ettik) onları bakire kıldık. Eşlerine
düşkün (urur. ve yaşıt kıldık. Kitabı sağından verilenler
için." 255[255]Onlar deri en maksat kadınlardır. Ancak daha
önceden zikredilmemişlerdir, çünk döşekler "furuş" (Vakıa,
34) kelimesi onları dolaylı olarak anlatma! tadır, zira

253[253]
Rahman, 70
254[254]
Tefsîr et-Taberî, XXVII, 83; lbn el-Mübârek, Ziyadat ez-Zühd, s, 69.
255[255]
Vakıa, 35-38

103
döşekler kadınlara ait yerlerdir. Denilmiş ki "yükseltilmiş
döşeklerde" 256[256]ayetindeki döşekle (furuş) kelimesi
kadınlardan kinayedir, tıpkı karura (şişe, koku kab izar ve
sair ifadeler ile kadından kinaye yapıldığı gibi. Fakat
"yükse tilmiş" ifadesi bu anlama uygun düşmüyor. Ancak
buradaki yüksekli "kadri yücelik" ile yorumlanırsa o
başka.Peygamberin bu döşekler ve onların yükseklikleri ile
ilgili açıklamaları daha önce geçmişti. Doğrusu bu
döşeklerden kasıt yine bizzg döşeklerin kendisidir. Bu
arada kadınları da akla getiriyor. Çünk kadınlar çokça
orada bulunurlar. Katade ve Said b. Cübeyr derler k
"Onları yeni bir yaradışla yarattık." İbn Abbas: Âdem
oğullarım kadınları kasdediliyor der. El-Kelbî ve Mukatil,
dünya ehlinin saçlaı kırannış kocakarılarını kasdediyor,
yani Allah diyor ki, "biz onlar dünyadaki ilk
yaratılışlarında uğradıkları yaşlılık ve kocalıktan sonr
tekrar yarattık" derler. Bu açıklamayı Enes'den gelen şu
merfû hadi desteklemektedir: "Onlar sizin gezleri az görür
çapaklı kocakarılar: nızdır." 257[257]Bunu es-Sevrî, "Musa b.

256[256]
Vakıa, 34
257[257]
Tirmizî, 3296, Kur'an lefsîri kitabının, Vakıa suresi babı, Tirmizî de bir hadistir,
merfû olarak sadece Musa b. Ubeyde'den geliyor, bu zat ve Yezîc Rukâşî hadisde zayıf
sayılmışlardır; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 344.

104
Ubeyde, o da Yezîd er-Ruke şi'den, o da Enes'den" yoluyla
rivayet etmiştir.Yahya el-Hamânî rivayet ettiği hadisde bu
açıklamayı destekli) or:,., Aişe (r.a.)'den, Aişe'nin yanma,
yanında bir kocakarı varkenRasullullah (s.a.v.) girmiş, hu
kimdir, buyurmuş, Âişe, teyzelerimden biri demiş.
Buyurmuşlar ki: Ama bak, Ceimet'e kocakarı giremez. Bu-
nun üzerine, kocakarının üstüne Allah bilir neler çökmüş
neler. Az sonra Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Biz
onları başka bir yaratılışla yarattık, kıyamet günü, yalın
ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak gelirler. İlk giydirilecek
olan.ibrahim HaliluUah'dır." Peygamber sonra şu âyeti
okudu: !rBiz onlan yeni bir yaratışla yarattık," 258[258] Adem
b. Ebî îyâs der ki;... Seleme b. Yezîd, Rasûlullah'ı (s a,v.),
"biz onlan yeni bir yaratışla yarattık" ayetinde onlardan
maksat, dünyadaki dullar ve bakirelerdir, buyurduğunu
işittim, demiştir. 259[259] Adem, der ki:,,. El-Hasen,
Rasûilulia.k (s.a.uj şöyle buyurdu der: "Cennete kocakarılar
giremez." Bunu duyunca bir kocakarı ağîar, Rasûlulîah
buyurur ki; Ona haber verin, o, o gün kocakarı değildir. O,

258[258]
Tefsir et-Taberî, XVII, 80; Ebu Nuaym, Ahbâr Isfehân, II, 142; Beyhakî, el-Ba's
ve'n-Nuşur, 343.
259[259]
Taberî, XXVII, 106-107; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşur, 345: Tefsîr Mücâhid. II, 647.

105
o gün bir genç kızdır. Çünkü Allah Azze ve Celle, biz
onları yeni bir yaratılışla yarattık, buyuruyor," 260[260]
'İbn Ebt Şeybe der ki:.,. Bize Mes'ade b. Elyzsa
anlattı,... Aişe (r.aj'den:
"Pey.gamber'e (s.a.v.) ensardan bir kocakarı gelir, ey
Allah'ın Rasûlü, Allah'a duâ'et beni Ceimet'e koysun, âer.
Peygamber, Ceanet'e kocakarı giremez buyurur, gider,
namazım lalar, Aişe'nin yamna gelir. Aşie-der ki: Senin o
sözünden dolayı sıkıntıya düştü, meşakkate uğradı. O
zaman buyurur kî: O mesele aynen öyledir. Ancak Allah
onları Cen-net'e koyduğu zaman, onları bakireler hâline
getirecek.'' 261[261] Mukâtil, başka bir görüş zikrediyor ki bu
ez-Zeccac'm da tercihidir. Şöyle: "O kadınlar, Allah'ın
(daha önce) zikrettiği ceylan gözlü hurilerdir." Denildi ki:
"Allah Azze ve Celîe onlan dostları için yaratmıştır,
üzerlerinden doğum olayı geçmemiştir."Görünen o ki
Allah onları Cennet'te yeni bir yaratışla yaratmıştır. Buna.
şunlar delâlet ediyor;
a. Aîlah sâbıkûn (öne geçenler) hakkındaki

260[260]
Tirmizî, Şemâil, 242; Tefsîr Mücahid, II 648; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 346,
261[261]
İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir, bk, en-Nİhâye !:, 454-455; Heysemİ, Mecmau'z-
Zevâid, X, 419'da der ki: Bunu Taberanî Evsaî'ta rivayet etmiştir, senedindeki Mes'ade b.
E1-yesa zayıftır"; Ebü Muaym, Sıfat el-Cenneh, II

106
"ebedileştirilmiş çocuklar onların başında dolaşırlar gizli
inciler gibi," 262[262]ayetlerinde, bunların divanlarım,
kaplarını, içeceklerini, meyvelerini ve ceylan gözlü
hurilerden olan eşlerini zikretmiştir. Görünen o ki bu
Huriler, sâbıkun-dan önce zikredilenlerin kadınları gibi
Cennet'te yaratılmışlardır.
b. Aîlah Sübhanehü "biz onları bir yaratış yarattık"
buyurmuştur. 263[263]öyle anlaşılıyor ki bu yaratış (onlar
için) ilk yaratıştır ikinci değil. Çünkü Allah ikinci yaratışı
kasdettigi Kaman bunu belirtir; "Diğer neş;et (yaratma) de
O'na mahsustur." (Necm, 47) ve "ilk yaratışı biliyorsunuz,"
264[264]âyetlerinde olduğu gibi.
c. "Siz üç gurup idiniz," 265[265]ayetinde devamı da
dahil hitap erkeklere hem kadınlaradır. İkinci neş'et
(yaratış) da her iki cinsi içine almaktadır. "Biz onlan bir
yaratış yarattık'1 266[266]âyetinde ise kasdedi-lenîer kadınlar
olmalı. "Bir yaratış =. inşâen" masdar ile te'kid yapıldığım
düşün. Önce zikredilen hadis, bu niteliğe sadece o
kocakarıların sahip olduğuna delâlet etmez. Bilakis bu
262[262]
Vakıa, 17-23
263[263]
Vakıa, 35
264[264]
Vakıa, 6.
265[265]
Vakıa, 7
266[266]
Vakıa, 35

107
özelliklere ceylan gö^lü huriler gibi onların da sahip
olduklarına delâlet eder. Binaenaleyh, bu özelliklerin
sadece ceylan gözlü hurilere ait olduğu
zanneditmemelidir. Hatta bunlar o kocakarılara daha layık
özelliklerdir. Yani bu yaratış her iki tarafı da (hurileri de,
kocakarıları da veya dünya kadınlarını da) il-
gilendirmektedir. Doğrusunu Alîah bilir."Uruben" (Vakıa,
37) sözüne gelince bu, arûb'un çoğuludur. Eşlerine
muhabbet eden, sevdalanan kadınlar demektir. Fon el-
A'rabî, "kadınların ardb olanı, eşine bağlı olan, ona
muhabbet edendir" der. 267[267] Ebû Ubeyde. "arûb, sevişi
oynaşı güzel kadındır" der. 268[268] Ben derim ki: Yani Ebû
Ubeyde, cima anındaki hareket ve cilveleri kasdediyor. El-
Müberrid, "kocasına aşık olan, aşk yapan kadındır."
269[269]demiş ve Cebîd'in şu beytini okumuştur: "Mahfelerde
aşk ve işve yapan bir (arûb) kadın var, çirkin söz söylemez,
kalçaları dolgun, bakınca gözler kamaşır." 270[270] Urub'u
açıklarken müfessirler şu ifâdeleri kullanmışlardır: Aşık,
muhabbeti çok, şîvekâr, nazlı, aşk yapan, çılgına çeviren,
267[267]
Lisan e!-Arab, arb maddesi.
268[268]
Mecaz ef-Kur'an, li, 251.
269[269]
Lisan el-Arab, arb maddesi; Tefsîr el-Kurtubî, XVII, 211.
270[270]
Beyit için bk, Mecaz el-Kur'an, II, 251; Tefsir el-Kurtubî, XVII, 211; burada
"çadırda" ifadesi var; Dîvan Lebîd, s, 61.

108
çok nazenin kadınlar. Bütün bunlar onların ifâdeleridir.
Buharî, Sahih'inde urub, aşırılık çokluk bildiren bir
kelimedir. Tekili arûb'tur. Tıpkı sabûr (çok sabırlı) kelimesi
gibi ki çoğulu subur'dur. Mekke ehli "aribe" der, Medine
ehli ganice (=şivekâr) der, îrak ehli "sekile" (nazlı, edalı)
der, urub eşlerine karşı sevecen olanlardır." Yaratışın
başlangıcı kitabında Buharî böyle söylemiştir. 271[271] Tefsir
kitabının Vakıa suresi tefsirinde de aynı şeyleri söylemiştir.
272[272]Ben derim ki: Allah onlara hem suret güzelliği hem
de eş ile beraberlik (işret) güzelliği vermiştir. İşte kadından
istenecek en son nokta budur. Böylece erkek onlardan
alacağı zevki tam almış olur. "Onlara, onlardan önce hiçbir
insan ve cin dokunmamıştir (bakiredirler)" 273[273]ayetinde

de onlardan alınacak zevkin mükemmel olduğu


bildirilmiştir. Çünkü erkeğin, hiç erkek görmemiş bir
kadından alacağı zevk, görmüş olandan alacağı zevkten
daha fazladır. Kadın için de aynı şey sözkonusudur. Allah
buyurur ki: "Şüphesiz muttakiler için, kurtuluş var,
bahçeler, üzüm bağları var, göğüsleri tomurcuk gibi

271[271]
Buharî, VI, 317.
272[272]
Buharî, Vlii, 625.
273[273]
Rahman, 56

109
kabarmış yaşıt kızlar var." 274[274]Ayette geçen kevâib,
kâib'in çoğuludur, kâib memesi kabarık, kalkık demektir.
Katâde, Mücâhid ve müfessirler, "kevâib, göğüsleri
tomurcuklanmış tombullaşmış olanlardır" demişlerdir.
Kevaib'de kök anlam yuvarlak olmaktır. Maksat göğüslerin
nar gibi tombul ve dik olduğunu, aşağı sarkık olmadığını
belirtmektir. Bu gibilere tombul memeliler (nevâhid) denir.
Buharl, Sahih'inde Enes b. Malik (r.a.)'dan Rasûlullah'm
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Alalh yolunda
sabah veya akşam bir gidiş dünyadan ve içindekilerden
daha hayırlıdır. Sizden birinizin Cennetteki bir kamçılık
veya bir yay kirişi kadarlık yeri dünyadan da
içindekilerden de daha hayırlıdır. Cennet ehli kadınlardan
biri uzanıp yeryüzüne baksa Cennetle yeryüzü arasını
koku ile doldurur, aydınlatırdı. Onun başı üzerindeki saç
ayırımı dünyadan da ipindeki-lerden de hayırlıdır." 275[275]

Buharl ve Müslim'de Ebû Hureyre (r.aj'den Rasûlullah'm


(s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Cennete ilk
girecek zümre, de lunay gecesi ayın sureti üzere olacak.
Onların arkasından girecekler gökteki en parlak incimsi

274[274]
Nebe1, 31-33
275[275]
Buharî, XI, 418, Rikak kitabının, Cennet ve Cehennemin sıfatı babı.

110
yıldız aydınlığında olacak. Onlardan her birinin iki eşi
olacak. Onları inciklerinin iliği, etin içinden görünür.
Cennditekiler bekardırlar.276[276] İmam Ahmed der ki:... Ebû
Hureyre, Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
nakleder: "Kişi için Cennet ehlinden ceylan gözlü iki hûrî
vardır, her birinin üzerinde yetmiş hülle (elbise) bulunur,
inciklerinin iliği elbiseler içinden görünür." 277[277] Taberanı
der ki:... Bize Süleyman b. Ebl Kertme anlattı,..! Ummü
Seleme der ki: Ey Allah'ın Rasûlü, bana Allah Azze ve
Celle'nin hûru'l îyn, 278[278]sözünden haber ver, dedim.
Buyurdu ki: Hur, beyaz olanlar (bembeyaz kadınlar), îyn,
iri gözlüler, göz kapaklan akbaba (veya kerkenez) kanadı
gibi olanlardır. Bana Allah'ın "sanki onlar gizli-kapah
incilerdir," 279[279]sözünden haber ver dedim. Saflıkları, el
değmemiş, sedefler içindeki inci saflığında, bu-yurdu. Bana
Allah Azze ve Celîenin "onlarda güzel hayırlı kadınlar
var," 280[280]sözünden haber ver dedim. Ahlakları hayırlı,
yüzleri güzel, buyurdu. Ey Allah'ın Rasûîü, bana "sanki

276[276]
Buharî, VI, 320, Yaratışın başlangıcı kitabının, Cennet'in sıfatı babı; Müslim 2834,
Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cennet'e ilk girecek zümre,... babı.
277[277]
Bk, 388 dipnotlu hadis...
278[278]
Vakıa, 22
279[279]
Tûr, 24
280[280]
Rahman, 70

111
onlar gizü-örtülü beyz'dirler" 281[281]sözünü haber ver
dedim. Onlar'm narinliği yumurta zarının narinliği gibidir,
buyurdu. Ey Allah'ın Rasûlü, "eşlerine düşkün (urub) ve
yaşıtlar (etrab)," 282[282]âyetinden haber ver dedim. Onlar,
dünyada iken kocakarı, gözleri çapaklı, saçlan kırarmış
halde ruhu kabzedilen kadınlardır, Allah onları o
yaşlılıklarından sonra yaratmış, onları bakire kılmış, urub
yani eşlerine aşık, aşk yapıcı sevecen kadınlar hâline
getirmiştir, etrâb yani aynı doğum üzere eylemiştir,
buyurdu. Ey Allah'ın Rasûlü, dünya kadınları mı üstündür
ceylan (iri) gözlü huriler mi? dedim. Dünya kadınları,
ceylan gözlü hurilerden üstündür, yüzün astara üstünlüğü
gibi, buyurdu. Ey Allah'ın Rasûlü, ne ile üstündürler,
dedim. Namazları, oruçları ve Allah'a ibâdetleri ile, Allah
onların yüzlerine nur, vücutlarına ipek giydirnıiştir, beyaz
renkli, yeşil elbiseli, san takılıdırlar, tütsülükîeri incidendir,
tarakları altındır, biz ebedileriz, artık ölmeyeceğiz, biz
nimet görecek fenalık görmeyeceğiz, biz kalıcılarız ebedî
göç etmeyeceğiz, biz hoşnudlarız, asla hınç-lanmıyacağız,
ait olduğumuz ve bize ait olan kişilere ne mutlu, derler,

281[281]
Saffaî, 49
282[282]
Vakıa, 37 .

112
buyurdu. Ey Allah'ın Rasûîü, bizden kadın var ki iki, üç
veya dört koca görüyor, sonra kadın ölüp Cennet'e giriyor
o kocalarda onunla beraber giriyorlar, imdi o kadının eşi
kim olacak? dedim. Buyurdu ki; Ey Ümmü Seleme, o,
serbest bırakılır, ahlakı en güzel olanı seçer ve ey Rabbim,
bu adanı onlar içinde bana karşı ahlakı en güzel olan idi,
benim eşim onu yap, der. Ey Ümmü Seleme, güzel ahlak,
dünyanın da âhiretin de hayırlarını alıp gitmiştir." 283[283] Bu
rivayeti sadece Süleyman b. Ebî Kerime yapmıştır. Bu zatı
Ebû Hatim, zayıf saymıştır. îbn Adiyy, hadislerinin geneli
münkerdir, mütekaddimûnun onun hakkında bir sözünü
işitmedim, demiş; sonra bu hadisi kendi tariki ile serdetmiş
sonra, bu hadis ancak bu senedle biliniyor, demiştir.Ebu
Yala el-Mevsılî der ki:... Ebu Hureyre (r.a.) der ki:Bize
Rasûlullah bir gurup ashab içinde konuşuyordu. Sûr
hadisini zikretti. Orada şu geçer: "Ve ey Rabbim, bana
şefaat vadetmiştin, beni Cennet'e girecek Cennet ehli için
şefaatçi kıl, derim. Allah, seni şefaatçi kıldım ve onlara
Cennet'e girme izni verdim, der. Rasûlullah şöyle derdi:
Beni hak ile gönderen (Allah)'a yemin ederim ki siz Cennet

283[283]
Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, Vli, 119'da der ki: Bunu Taberanî rivayet etmiştir
senedinde Süleyman b. Ebî Kerime var, bu zâtı Ebu Hâtem ve Ibn Adiyy zayıf saymışlardır.

113
ehlinin kendi eşlerini ve meskenlerini tanıdıklarından daha
çok eşlerinizi ve evlerinizi şimdi tanıyor değilsiniz.
Onlardan her erkek, Allah'ın (Cennet'te) yarattığı
yetmişiki, Adem oğulların d an da iki eşin yanma girer,
dünyadaki ibâdetleri sebebiyle o iki kadının diğerlerine bir
üstünlüğü vardır. Adam birinin yanma girer, kadın inci ile
taçlanmış ve işlenmiş altından bir divan üzerinde, yakuttan
bir oda içindedir, üzerinde ince ipek ve atlastan yetmiş çift
elbise vardır. Adam elini kadının iki omuzu arasına kor
(önünde durduğu halde kadının göğüs tarafından
arkasındaki elini görür, o kadar elbise, deri ve etin içinden
görür. Bakar, sizden birinizin yakut dizisinde dışardan,
dizine ipini gördüğü gibi o kadının inciğinin iliğini görür.
Onun ciğeri kadın için bir ayna, kadının ciğeri onun için bir
aynadır. Adam onun yanında ne kadar kalsa bıkmaz,
kadın da bıkmaz, ona her varışında onu bakire bulur, âleti
sekme yapmaz, kadımnki de tahammülsüzlük göstermez.
Adam bu halde iken kendisine anlaşıldı ne usanacaksın ne
usanılacaksın. Fakat orda ölüm yok, hayal yok. Ancak
onun ondan başka eşleri de var. Bunu duyunca adam çıkar,
hepsine tek tek varır. Hangine varsa, vardığı kadın, vallahi

114
cennette senden daha güzel birşey yok der. Cennette sen-
den daha çok sevdiğim bir şey yok, der." 284[284] Bu sûr
hadisinin yani sadece şu İsmail b. Rafı'nin rivayet
ettiğihadisin bir parçasıdır. Bu zattan Tirmizî ve Ibn Mâce
rivayette bulunmuşlardır. Ahmed, Yahya ve bir gurup onu
zayıf saymıştır. Darakutnî ve başkası, hadisi terkedilmiştir,
Ibn Adiyy, hadislerinin geneli gözden geçirilmelidir,
Tirmizî, bazı ilim ehli onu zayıf sayıyor, Buharî'nin, onun
hakkında, sikadır, hadisi muhâribtir dediğini işittim,
demişlerdir. (Tirmizi ayrıca şunu söylemiştir): Hocam
Ebûl-Haccâc el-Hâfız bana şöyle dedi: "Bu hadis çeşitli
hadislerin bir birleşimidir onu ismail ve başkaları böyle bir
sıraya koymuşlardır, Velid b. Müslim bunu ayrı bir kitapta
şerhetmiştir. Hadisin içeriği diğer hadislerde yardır.
Doğrusunu Allah bilir. îbn Vehb der ki:... Derrâc anlattı,
Ebu Saîd (r.a.), Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: "Cennet ehlinin menzilesi en aşağı olanı,
seksenbin hizmetçisi ve yetmişiki eşi olandır. Adam için
Câbiye ile San'â arası kadar, inciden, zebercedden ve
yakuttan bir kubbe (kubbe veya kubbemsi yapı) kurulur."

284[284]
Ebu Ya'lâ, Müsned'inde rivayet etmiştir, bk, en-Nihaye, I, 213-223.

115
285[285] îbn Vehb der ki: ... Ebu Saîd el-Hudrı, Peygamber'in
(Is.a.v.), "Sanki onlar yakut ve mercandırlar," 286[286]âyetinde
şöyle buyurduğunu nakleder: Yanağına bakar, yüzünü
aynadan daha net olarak görür. Üzerindeki en düşük inci
doğu ile batı arasını aydınlatır. Üzerinde yetmiş elbise olur,
dışından bakar içini görür, o derecede ki inciklerinin iliğini
bütün bu elbiseler içinde görür." 287[287] el-Feryâbî şöyle
demiştir:.,, Halid b. Yezid anlattı,... Ebû Ümâme,
Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Cennete hangi kul girse yetmiş iki eş ile eşlendirilir, ikisi
ceylan gözlü hurilerden, yetmiş tanesi de dünya ehlinden
kendine kalanlardan." 288[288]Bu kadınlardan hangisi varsa
hepsinin iştahlı bir önü, o ada'mmda eğilmeyen bir zekeri
vardır." 289[289]Ben derim ki: Hâlid (b. Yezîd) denen bu zat,

285[285]
Tirmizî, 2562, Cönnet'İn sıfatı kitabının, Cennet ehlinin.en aşağısına yapılacak ikram
hakkında gelenler babt, Tirmizî bu ğarib bir hadistir, demiştir. Bunun senedinde Derrâc
Ebu's-Semh var. Bu zat hakkında Ahmed, hadisleri münkerdir, Nesâî, hadisi münkerdir,
Ebû Hâtem, zayıftır, Nesâî, kavî değildir, demişler, Ibn Adiyy onun bazı hadislerini
aktardıktan sonra, hadislerinin geneline mütabeaî yapılmaz demiştir. Ayrıca Darakutnî, bu
zat zayıftır, Mürra, metruktür, demişier, Yahya b. Maîn onu sika saymıştır. Ebû Hâtem b.
Hılpban Sa-hih'inde ondan rivayet etmiştir. Osman b. Saîd ed-Dârimî, Alî b. el-Medînî'nin,
bu zâtın sika olduğunu söylediğini nakledilmiştir.
286[286]
Rahman, 58
287[287]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 339; Hâkim, el-Müstedrek, II, 475, Hakiity isnadı
şahindir, Buharî Müslim rivayet etmemiştir, der; Ahmed, Müsned, İti, 75.
288[288]
Ibn Mâce, 4337'de "Cehennem ehlinin hanımlarından paylarına düşenlerden de
yetmiş tane" şeklindedir. (Çev.)
289[289]
en-Nihâye, II, 457; İbn Mâce, 4337; Zühd kitabının, Cennetin sıfatı babı; Beyhakî,
ei-Ba's ve'n-Nuşûr, 367; Ebu Nuaym, Sıfat e!-Cenneh, 370. \

116
îbn Yezîd b. Abdirrahnıan ed-Dımeşkı'dir. Bu zâtı îbn Maîn
vâhî saymış, Ahmed, hirşey değildir, Nesâî, sika değildir,
Darakutnî, zayıftır, demişler, îbn Adiyy onun bu hadisini
kabul etmemiş (münker saymış):tır.Ebu Nuaym der ki:...
Bize Ahmed b. Hafs anlattı,.,. Haccâc'den, Katâde'den,
Enes'den. Enes Itasûlullah (s.a.u.j şöyle buyurdu demiştir:
"Müminin Cennette yetmişüç eşi olacaktır," Ey Allah'ın
Rasûlü, buna onun kuvveti yetecek mi, dedik. Buyurdu ki:
"Ona yüz kişinin gücü verilecek.' 290[290] Ben derim ki:
Seneddeki Ahmed b. Hafs, es-Sa'dî'dir, münkerlerî vardır.
El-Haccac ise îbn Ertae'dir. et-Tabarânl der ki:... Ebû
Hureyre der ki: "Ey Allah'ın Rasûlü, Cennet'te
kadınlarımıza ilişecek rniyiz? denildi. Buyurdu ki: Kişi bir
günde yüz bakireye ilişir." 291[291]Taberanî der ki: Bunu
Hişam'dan, sadece Zâiüe rivayet etmiş, el-Cu'fî bununla te-
ferrtid etmiştir. Muhammed b. Abdilvâhid el-Makdisî, bu
hadisin ravÜeri bana göre sahih hadis şartı üzeredir, der.
Ebûş-Şeyh der ki:... Zeyd b. Ehi'l-Hauân'den,... îbn Abbas
dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü, dünyada kadınlarımıza

290[290]
Ebu Nuaym. Sıfat el-Cenneh, 372.
291[291]
Taberanî, el-Mucem es-Sağir, II, 12-l3?'H5y$emîı Mecmau'z-Zevâid, X, 417'de der
ki: Bunu Taberanî, Sağîr ve Evsafta rivayet etmiştir, ikinci rivayetin ravileri sahih hadis
ravileridir, Muhammed b. Sevvâb hariç, o sıkariir,

117
vardığınız gibi Cennet'te de varacak mıyız? denildi. Şöyle
buyurdular: Muhammed'in nefsi elimde olan (Allah)'a
yemin ederim kİ kişi bir sabahta yüz bakireye varacaktır/
292[292]Seneddeki Zeyd hakkında, îbn Maîn, sâlihtir, bir de-
fasında da, bir şey değildir, diğer bir kez, zayıftır, hadisi
yazılır, demiştir. Ebu-Hatem de aynı sevi söylemiştir.
Darakutnî, sâlihtir,. demiş. Nesâi, zayıf saymış, es-Sa'dî,
mütemâsik (tutarlı) demiştir. Ben derim ki; Ondan
Şu'be'nin rivayet etmiş olması ona yeter.

Netice: Kaç Hanım Olacak?

Sahih hadislerde, sadece "onlardan herbirinin iki eşi


vardır" ibaresi geçer. Sahih hadislerde bundan fazlası
yoktur. Eğer şu geçen hadisler mahfuz (iyi ezberlenmiş) ise
onlardan maksat, ya iki eşten ayrı olarak herbirine
verilecek cariyeleri ifâde etmektir ve o zaman bu bakımdan
tıpkı hizmetçi ve vildan (çocuklar)'da olacağı üzere herkes
kendi derecesine göre az veya çok bu cariyelere sahip
292[292]
Bunu, Ebû Nuaym, Sıfat el-Cenneh, ü, 215'de; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 365tift
ve Hennâd b. es-Sarî rivayet etmiştir, bk, Kenz sl-Ummâl, XIV, 474. Heysemı, Mec-
may*2-Z@yâid, X, 417'de, bunu Ebu Ya'lâ rivayet etmiştir, senedinde Zeyd vardır, za'fma
rağmen ntfta sayılmıştır, diğer ravileri sikadır, îbn Hacer el-Matâtib el-Âliye (IV, 402)'de
rivayet etmiştir der.

118
olacaktır. Ya da bu hadislerden maksat kişinin bu kadar
çok eş ile cima edebilecek kadar güçlü olacağını ifâde
etmektir. O zaman asıl mahfuz olan mânâ ve hüküm bu
olur. Ancak bazı râviler, bunu "kişinin şu kadar şu kadar
eşi olacak" anlamında rivayet etmiş olurlar. Nitekim
Tirmizî, Camiinde, Enes'den gelen Katâde hadisinde Pey-
gamber'den (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Kişiye Cennet'te şu kadar şu kadar cima gücü verilir."
Bunun üzerine ey Allah'ın Rasûlü, o kişi buna takat
getirebilir mi? denildi. Ona yüzkişi kuvveti verilir,
buyurdular." 293[293]Bu sahih bir hadistir. Herhalde bunu
rivayet eden kişi "yüz bakireye varır" diye (anlayarak)
rivayet etmiştir. Belkide herkese derecelerinin farklılığına
göre farklı sayıda hanım verilecektir. Hiç şüphesiz
müminin Cennet'te ikiden fazla eşi olacaktır. Çünkü Buharı
ve Müslim'de şu rivayet edilmiştir:... Rasülullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Mümin kul için Cennet'te içi boş, uzunluğu
altmış mil inciden bir çadır olup, o mü'minin o çadır içinde
aileleri vardır. Mümin onları dolaşır, bîri diğerini görmez."

293[293]
Tirmizî, 2536, Cennetin sıfatı kitabının,. Cennet ehlinin cimâmın sıfatı babı, Tirmizî,
bu, sahih-ğarîb bir hadistir, onu Katâde Enes'den yolu ile İmrân el-Kaîtân hadisi olarak
biliyoruz, der. "'

119
294[294]

54- Ceylan Gözlu Hurilerin Yaratıldığı Madde

Bu Konudaki Haberler, Özellikleri ve Eşlerini


Şimdiden Bilişleri

Ceylan gözlü hurilerin yaratıldığı madde ile ilgili


olarak Beyhakî el-Hâris b. Halife hadisinde şöyle rivayet
etmiştir: Bize Şu'be anlattı, bize İbn Aliyye anlattı,... Enes
(r.a.), Peygamber'den (s.a.v.) şunu naklet-miştir:
"Ceylan gözlü huriler zağferandan yaratılmışlardır."
295[295]Beyhakî der ki: "Bu hadis bu sened ile münkerdir. İbn
Aliyye'den, bu sahih değildir," Ben derim ki, ama bu içinde
Şu'be olan bir hadistir," (Yani bu husus, hadisi
kuvvetlendirir). Taberanl der ki..., bize Ali b. El-Hasen b.
Harun el-Ensârî anlattı,... Ebu Umâme, Peygamber'den
(s.a.v.) şunu nakletmiştir: "Ceylan gözlü huriler

294[294]
Buharı, VIII, 624, Tefsir kitabının, çadırlarda maksûr huriler, ayeiî babı; Müslim,
Cennet ve nimetlerinin sıfatı kitabının, Cennet çadırlarının sıfatı babı.
295[295]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, .384; el-Hatîb, Tarîh Bağdâd, VII, 99'da Şu'be'yi
zikretmemiştir, daha doğru giui olan budur. Seneddeki el-Haris b. Halife meçhuldür, bk,
Mizan el-ltidal, 1,433.

120
zağferandan yaratılmışlardır." 296[296]Taberanî, sadece bu
senedle rivayet edilir, Ali b. El-Hasen b. Harun bununla
teferrüd etmiştir. Ben derim ki: Bunu İshak b. Râhûye,...
Mücâhid'den mevkuf olarak rivayet etmiştir. Daha doğru
gibi olan budur. Ukbe b. Mükrim de,... Mücâhid'in İbn
Abbas'dan naklettiğini söylemiştir. Hadis merfû olarak
(Peygamber sözü olarak) sahih değildir. Ancak İbn Abbas'a
kadar varması yeter. Ebu Seleme b. Abdirrahman der ki:
"Allah'ın (her bir) dostu için Cennet'te bir gelin vardır ki
onü Adem ve Havva doğurmamışlardır, bilakis
zağferandan yaratılmıştır." Bu husus, iki sahabiden
nakledilmiştir, îbn Abbas ve Enes. İki de tabiinden, Ebu
Seleme ve Mücâhid. Ne olursa olsun bunlar, Cennet'te
yaratılan (inşa edilen)'lerdendir, analardan babalardan
doğup yetişenlerden değildirler. Doğrusunu Allah bilir.
Taberanî başka bir senedle,... Peygamber'den rivayet
etmiştir, ancak bu delil olmayacak bir seneddir. Ebu
Nuaym der ki,... Bize Mansur b. El-Muhâcir anlattı,...
Enes'den, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Şayet bir
hurî, yedi denize tükürecek olsa ağzının tadından o

296[296]
Taberani rivayet etmiştir bk en-Nihaye,II,461;Ebu muaym,sıfat el-cenneh,385.

121
denizler tatlanırdı. Ve ceylan gözlü huriler zağferandan
yaratılmıştır." 297[297] Suretlerin en güzeli ve yakışıklısı olan
Adem oğullarının yaratıldığı madde toprak ise ve o
topraktan bu güzelim suretler çıkmışsa bir düşün oradaki
zağferan maddesinden yaratılmış bir suret nasıl olur.
Yardım sadece Allah'dan. Ebu Nuaym şöyle nakleder:...
Bize Halbes anlattı,... Abdullah b. Mes'ud, (r.a.), Rasûlüllah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennette bir nûr parlar,
başlarını kaldırırlar ki ne görsünler, eşinin yüzüne
gülümsemiş (gülmüş) bir hurinin dişlerinden dolayı değil
mi?" 298[298] Bakıyye b. Velid rivayet eder:... Küseyyir b.
Milrra dedi ki: "Bir bulutun Cennet ehline uğrayıp size
neyağdırmamı istersiniz demesi de mezîd (fazladan
verilecek şeyler)'dendir. Cennet ehli bunun peşinden ne
temenni ederlerse kendilerine yağdırılır." Bu sebeple
Küseyyir derdi ki: "Eğer Allah bana bunları gösterirse,
buluta, bana süslü-püslü cariyeler yağdır, diyeceğim."

297[297]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 386. Seneddeki Mansûr b. Muhacir hakkında, ibn
Hacer, mesturdur, der, bk, Takrib et-Tehzîb, II, 277; et-Terğîb ve't-Terhîb, IV, 535"de,
Münzirî, bunu, İbn Ebi'd-Dünyâ, Basra ehlinden adını söylemediği; bir şeyhten rivayet
etmiştir, der.
298[298]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 381. Bu hadisi Zehebî Halbes'in îercemesi hâlinde
zikredip, bu, bâtıldır, demiştir.

122
299[299] Onların başka bir özellikte yaratılması hakkında da
rivayetler var. İbn Ebi'd-Dünya der ki:... îbn Abbas der ki:
"Cennet'te, bir nehir vardır, adına Beydah denilir, üzerinde
yakuttan kubbeler vardır, altında yetişen huriler vardır.
Cennet ehli (birbirine) haydin Beydah'a gidelim derler,
gelirler, bu cariyeleri ince ince süzerler, içlerinden han-
gisinin bu cariyelerden biri hoşuna giderse, onun bileğine
dokunur, câriye de onu takip eder." 300[300] el-Leys b. Sa'd
der ki:... El-Velid b. Abde'den, Rasûlüllah (s.a.v.), Cebrail'e:
Ey Cebrail, bana ceylan gözlü huriler göster, dedi. Cebrail
gösterdi. Peygamber siz kimsiniz dedi. Dediler ki: Biz
şerefli bir topluluğun cariyeleriyiz, geldiler, güç etmediler,
hep genç kaldılar, koca-madılar, tertemizdirler,
kirlenmediler." 301[301] îbn el-Mübârek der ky.... Ubeydullah
b. Zahr'dan,... îbn Abbas der ki: "Bir gün Ka'b'la beraber
oturuyorduk. Ka'b dedi ki; "Şayet hurilerden birinin eli
gökten sarksa, güneşin dünyayı aydınlattığı gibi o elde
yeryüzünü aydınlatır. Bakın, eli dedim, dedi, sonra ekledi,
ya yüzü, yüzünün beyazlığı, güzelliği ve alımı nasıldır,

299[299]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 382. Burada "kızlardan cariyeler" şeklindedir.
300[300]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 324.
301[301]
ibn Kesîr, en-Nihâye, II, 463."

123
düşünün artık." 302[302]
îmanı Akmed'in Müsned'inde Muaz b. Cebel (r.a.)'dan
gelen Küseyyir b. Mürra hadisinde Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur;Kinyada hangi kadın eşine eziyet etse,
adamın ceylan gözlü hurilerden olan eşi, Allah canını alsın,
ona eziyet etme, o senin yanında geçici olarak
bulunmaktadır, çok geçmeden senden ayrılıp bize gelecek-
tir, der."303[303] îkrime'nin mürsel hadislerinden birinde
Peygamber'den (s.a.v.) şu nakledilmiştir: "Ceylan gözlü
hurilerin sayısı sizden (ey kadınlar), daha fazladır, onlar,
eşleri için dua eder ve derler ki: Yarabbi, ona dinin üzere
yardım et, kalbim tâatine çevir ve onu izzetinle ulaş
(tıracağm makama ulaş)'tır, ey merhametlilerin en
merhametlisi!" 304[304]. Bunu îbn Ebi'd-Dünya îkrirae'den,
Üsame b. Zeya ve Atâ yoluyla, rivayet etmiştir. el-Euzâi,...
îbn Mes'ud'un şöyle dediğini nakleder: "Cennette bir huri
vardır, ona lu'be (veya luabe, oyuncak veya. çok oynayan)

302[302]
İbn ei:Mübârek, Ziyadet ez-Zühd, s, 73. eî-Terğîta ve't-Terhîb, IV, 535, îbn Ebi'd-
Dünya'dan, el-Münzirî der ki: Ubeyduliah b. Zahr hakkında ibn ei-Medînî, hadisi
münkerdir, Darakutnî, kavî değildir, İbn Hıbban, sebflerden mevzu hadis aktarır"
demişlerdir, bk, Mizan el-1'tidâl, III, 6-8.
303[303]
Ahmed, Müsned, V, 242.
304[304]
Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, IV, 535-536'de bunu İbn Ebi'd-Dünyâ mürse! ola rak
rivayet etmiştir, der, burada, "onu bize yakınlsğm üe ulaştır, ey merhametlilerin en merhs
metlisi" ifadesi var. İbn Kesir, en-Nihâye, II, 461.

124
denir. Cennetin tüm hurileri, onu beğenirler, ellerini onun
omuzuna vurur ve ne mutlu sana ey lu'be derler, taliplerin
eğer bilselerdi, elbet ciddî çalışırlardı, İki gözü arasında,
kim benim gibi birine sahip olmak istiyorsa, Rabbimin
rızası için çalışsın, yazılıdır." 305[305]
Atâ es-Sülemî, Mâlik b. Dinar'a, yâ Ebâ Yahya, bizi
iştiyaklandır, der. Mâlik, der ki: Ey Atâ, Cennet'te bir huri
var ki cennet ehli onun güzelliği ile övünürler. Eğer Allah
Cennet ehline ölmemeyi yazmış olmasaydı onun
güzelliğinden dolayı, ölürlerdi. Bunun üzerine Atâ, Ma-
lik'in bu sözünden dolayı kırk günü dertli geçirir." 306[306]

Rabia 6. Küîsüm der ki: "Bize el-Hasen baktı. Biz o zaman


onun etrafında hep gençler idik. Dedi ki: Ey gençler,
ceylan, gözlü hurilere özlem duymuyor musunuz?'ibn
Ebi'l-Havârî der ki: Bana el-Hadramî şöyle anlattı: Ben ve
Ebu Hamze bir damda yattık. Baktım, o, sabaha kadar
yatağında bir sağa bir sola döndü durdu. Ey Ebâ Hamze
dedim, bu gece hiç yatmadın? Dedi ki: Ben yanımı yatağa
koyduğumda hana bir hûrî göründü, sanki derisini
hissettim, o benim derime dokunmuştu. Bunu gidip Ebû

305[305]
Kurtubî, et-Tezkira, s, 477, İbn Abbas'dan
306[306]
Kurtubî, et-Tezkira, s, 477.

125
Süleyman'a anlattım. O, iştiyaklı olan bir adamdır, dedi.
îbn Ebi'l-Havarî der ki: Ebu Süleyman'ı şöyle derken
işittim: "Ceylan gözlü hurilerin yaratılışı bir yetiştirme
(inşa')dır. Yaratılışları tekamül ettiği (kemale erdiği) zaman
melekler onların üzerine çadır çatarlar."îbn Ebi'd-Dünya
Salih el-Mürrı den zikreder:... Yezid er-Rııkâşî şöyle
demiştir: "Bana ulaştığına göre, cennet'te bir nûr parlamış,
cennet'te o nurun girmediği yer kalmamış. Bunun üzerine,
bu nedir, denilmiş, bir huri eşinin yüzüne güldü diye
cevap verilmiş. Salih der ki, bunu duyunca mecliste
bulunanlardan biri bir hıçkırdı, bir iç çekti. Bu hâli
durmadı devam etti, ve nihayet öldü." 307[307] Ibn Ebi'd-
Dünyâ der ki:... Bize Saîd b. Zerbâ anlattı,... tbn Abbâs
şöyle demiştir"Eğer bir hûrî elini çıkarıp yerle gök arasında
gösterse, onun güzelliğine bütün yaratıklar vurulurdu.
Başörtüsünü çıkarsaydı, onun güzelliği karşısında güneş,
güneşe göre fitil neyse öyle olurdu. Yüzünü çıkarsaydı,
güzelliği gökle yer arasını aydınlatırdı." 308[308] îbn Ebi'd-

307[307]
Sened'deki Salih el-Mürrî'yi, Ibn Maîn ve Darakutnî zayıf saymış, el-Fellâs, hadisi
cidden münkerdir, Nesâî, metruktür, demiştir, bk, Mizan el-hidal, II, 289.
Yezîd er-Rukâşî hakkında ise, Nesâî, metruktür, Darakutnî, zayıftır, Şube, Yezid er-
Rukaşî'den hadis aktarmaktansa zina etmem bana daha sevimlidir, demişlerdir, bk, Mizan
el-1'tidal, IV, 418.
308[308]
Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, IV, 535'den bunu mevkuf olarak Ibn Ebi'd-Dünya'ya

126
Dünya der ki:... Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: "Cennet1-te
bir nûr parladı ve orada bu nurun girmediği bir yer
kalmadı. Baktılar, bu nûr eşinin yüzüne gülmüş bir
huriden imiş." 309[309] el-Hatib bunu Tarihinde merfû
olarak,... Peygamber'den (s.a.u.) rivayet etmiştir. O,
buyurdu ki: "Cennet'te bir nûr parladı, (oradakiler)
gözlerini kaldırdılar ki ne görsünler, o nûr eşinin yüzüne
gülen bir hurinin dişlerindenmiş!" 310[310] Evzâı, Yahya b.
Ebt Kesir'den şunu nakleder: "Ceylan gözlü hurilerden bir
kadın teşbih ettiği zaman, o teşbihe cevap vermedik bir tek
ağaç kalmaz." 311[311] îbn el-Mübârek der ki: Bize Evzal,
Yahya b. Ebî Kesir'den anlattı. O şöyle demiş: "Ceylan
gözlü huriler, eşlerini Cennet'in kapılarında karşılarlar ve
sizi uzun zaman bekledik, biz râzileriz, asla kızmayız,
kalıcılarız, göç etmeyiz, ebedileriz ölmeyiz, derler, bunları
işitilebilecek en güzel sesle söylerler. Sonra sen benim
sevgilimsin, ben senin sevgilimin, senden başka arzum
yok, senden sonra yerine geçecek yok (hep

nisbet etmiştir. İsnadındaki Saîd b. Zerbâ hakkında İbn Maîn, birşey değil, Buharî, acâib
şeyleri var, Nesâî, sika değildir, Darakutnî, zayıftır, demişlerdir, bk, Mizan el-l'tidal, II,
136.
309[309]
Meriû olarak bk, burada, 684. dipnot.
310[310]
Tarih Bağdâd, XI, 163,
311[311]
Senedindeki Yahya, müdellis olarak anılır, bk/Mizan el-hidâl, IV, 402.

127
55- Cennet Ehlinin Nikâhı, Cimaları, Duydukları
Mükemmel Zevk ve Bunların Mezî Menî ve Za'f den
Hali Olması, Guslü Gerektirmemesi

Ebu Hureyre'den gelen şu hadis daha önce geçmişti:


"Ey Allah'ın elçisi, Cennet'te hanımlarımıza varacak
mıyız?" denildi. "Kişi günde yüz bakireye ilişir"
buyurdular." 312[312]Bunun isnadının sahih olduğu da
geçmişti.
Sıhhati üzere ittifak edilmiş bulunan şu Ebu Musa
hadisi de Öyle: "Mü'minin içi boş bir tek inciden bir çadırı
olur. Cennet'te uzunluğu altmış mildir, içinde mü'minin
aileleri vardır, mümin onları dolaşır." 313[313] Enes hadisi de
geçti: "Mümine Cennet'te şu kadar şu kadar kadına yetecek
bir kuvvet verilir." 314[314] Tirmizi buna sahih demiştir.
Taberâni, Abdullah b. Ahmed ve başkası rivayet
ederler:.,. Lukayt b. Âmir, ey Allah Rasâlü, Cennet'te neleri
seyredeceğiz? demiş. Şöyle buyurmuşlar: "Süzülmüş
baldan nehirleri, başağrısı ve pişmanlık vermeyen içki
312[312]
Bk, 874 dipnotlu hadis...
313[313]
Bk, 448 ve 750 dipnotlu hadis...
314[314]
Bk, 876 dipnotlu hadis...

128
nehirleri, tadı değişmemiş sütten nehirleri, bozulmamış su
nehirlerini, ilâhının hayatına yemin olsun ki bildiğimiz
meyveleri ve onlar cinsinden daha iyilerini ve tertemiz
eşleri. Ey Allah'ın elçisi, bize orada sâlih kılınmış eşler mi
var? dedim. Şöyle buyurdular: "Salih kadınlar sâlih er-
keklerindir, onlardan o erkekler sizin dünyadaki
lezzetleriniz ve zevk alışınız gibi zevk alırlar, ancak orada
doğum yoktur." 315[315] îbn Vehb der ki:... Derrâc'den,... Ebu
Hureyre'den. Dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûiü; Cennet'te cima
edecek miyiz? "Canım elinde olana yemin olsun ki evet,
hem de istediği kadar edecek, dedi ve işini görüp kalktığı
zaman kadın tekrar tertemiz bir bakire olacak" buyurdu.
316[316] Taberanî der ki:... Bize Muallâ b. Abdirrahman el-
Vâsitî anlattı,... Ebu Said el-Hudrî, Rasûlüllah (s.a.vj şeyle
buyurdu demiştir; "Cennet ehli, hanımlar ile ciroâ
ettiklerinde onlar tekrar bakire hale gelirler."
317[317]Taberanî, bunu Ası m'dan sadece Şüreyh rivayet
etmiştir, Muallâ bununla teferrüd etmiştir, der.

315[315]
Bk, 578 dipnotlu hadis...
316[316]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 393, burada muhakkik, bunu ed:Dıyâ' eî-Makdisî, Sıfat
s!-Cenneh, (III, 83)'de, İbn Vehb yoluyla rivayet etmiştir, der. Hadisin senedindeki Der-rac,
zayıftır, bk, Mizan ei-l'tidal, II, 24-25.
317[317]
Taberanî, ei-Mu'cem es-Sağir, I, 91. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 417'def bunu
Bezzar ve Sağîr'inde Taberanî rivayet etti, seneddeki Muallâ kezzabtır, der.

129
Taberanî der ki:... Hâşim b. Zeyd'den,... Ebû
Ümame'nin anlattığına göre, Rasûlüllah'a, (s.a.v.) Cennet
ekli yapışırlar mı diye sorulmuş. "Bıkmayan bir zeker,
dinmeyen bir şehvet ile istediği kadar" buyurmuşlar. 318[318]

Taberanî der ki:... Bize Bâlİd.b. Yezîd anlattı,... "Ebu


Ümame'nin dediğine gere Rasû!üHah'a (s.a.v.) Cennet ehli
cima eder mi diye sorulmuş. Oynaşa oynaşa, ancak menî
de yok meniyye (ölüm) de yok, buyurmuşlar. 319[319]Haşim

ve Hâlid hakkında söz edilmişse de esâs olan bu ikisi


degildir. Ebu Nyzynı der ki:... Bize Abdurrahman b. Ziyâd
anlattı,... Ebu Hareyre'nin anlattığına göre; Rasûlüllah'a
(s.a.v.), Cennet ehli eşlerine dokunacak mı, diye sorulmuş.
Evet, beni hak ile gönderene yemin olsun ki, bıkmayan bir
zeker, incimeyen bir fere ve kesilmeyen bir şehvet ile,
buyurdular. 320[320] el-Hasen b. Süfyân Müsned'inde şöyle
demiştir: Bize Hişâm b. Ammer anlattı,... Bize Osman b.
Ebî Âtike anlattı, Ali b. Zeyd'den,... Ebu Ümâme
RasûJüiiah'a (s.a.v.) Cennet ehli nikâh (cima) yapar mı,
318[318]
Taberanî, el-Kebîr, 7674. Senedindeki Hâşim b. Zeyd hakkında, Ebu Hâtem, hadisi
zayıftır, der. bk, Mizan el-llidâl, IV, 289.
319[319]
Taberanî, e!-Kebîr, 7479; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 367. Seneddeki Hâlİd b.
Yezîd için, ibn Maîn, aâhîdir, Ahmed, birşey değildir, Nesâî, sika değildir. Darakutnî,
zayıftır, demişlerdir, bk, Mizan et-l'îidai. I, 645.
320[320]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 366; Seneddski Abdurrahman b. Ziyad hakkında,
Heysem?, MecmavTz-Zevaid, X, 417'de kbrhi yoktur, zayıftır, demiştir.

130
diye soruldu, bunun üzerine, "beni hak iîe yollayana yemin
olsun ki evet, hem istediği kadar buyurdular ve eliyle
işaret ettiler, sonra, fakat meni yok, meniyye (ölüm) yok
dediler, demiştir. 321[321]Said b. Mansur der ki:.., îkrime,
"Cennet ashabı o gün, bir meşguliyet içinde zevk ederler"
322[322]ayetinde, "bakirelerin bekaretini giderme halinde
demiştir." 323[323] Abdullah b. Ahmed der ki:,.. îbn Mes'ud,
"Cennet ashabı o gün bir meşguliyet içinde zevk ederler"
ayetinde "onlar bakirelerin bekâretini giderme işiyle
meşguldürler51 demiştir." 324[324] Hâkim der ki:... ''Evzâî de
bu ayette aynı şeyi söylemiştir." 325[325] Mukâtii, "bakirelerin
bekâretini gidermekle uğraşırken Cehennem ehli ile
meşgul olmazlar, ne onları hatırlarlar, ne ilgilenirler'
demiştir. 326[326]Ebu'l-Ahvaz, "bakirelerin bekaretini

321[321]
ebu Nuaym, Sıfat el-Conneh, 369. Sonddoki Aii b. Zeyd hakkında Buhari, hadis'
münkerdir, Nesâî, sıka değildir, Ehu Zur'a. kavî değildir. Darakutnî, metruktür, damHlsrdtr,
bk, Mizan ei-l'tidal, İli, 161: Osman b. el-Atike hakkında Yahya, birşey değildir, Nasaî
zayıftır, Ahmed, bîr beis yok, meseie Aiî b. Zeyd'dsn kaynaklanmaktadır demişlerdir, bk
Mizan ei-l'tidal, III, 40. Hişâm b. Ammar iset sariuk müksirdir, bazı mOnkerâtı vardır. Ebu
Davud, asii olmayan dörtyüz hadis rivayet etmiştir, der, ok, Mizan el-l'tiü'4 İV, 302-304.
322[322]
Yasin, 55
323[323]
Beyhakî, ei-Ba's ve'n-Nuşür, 362; ec-Durr Pİ-Mensûr, V, 266; İbn el-Mübârsk, ez-
Zühd, s, 553.
324[324]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 375; Taberı, Tefsîr, XXIII, 17-18.
325[325]
Beyhakî el-Ba's ve'n-Nuşûr, 361.
326[326]
Kurtubî, Tefsîr, XV, 43. Kurtubî bunu Said b. el-Müseyyib'e ve başkasına nisbet
eder. İfâde, "Cennet ashabi içinde bulundukları nimetler, lezzetler sebebiyle, masiyet
sahipleri, onların halleri, cehenneme varışları, içinda bulundukları elim azabı, içlerinde
akrabî ve aileleri bile olsa düşünecek durumda değillerdir" şeklindedir.

131
bozarken, gerdek odalarındaki divanlar dikkatlerini
çekmez" demiştir. Süleyman et-Teraıuıî Ebu Midez'in, îbh
Abbas'a "Cennet ashabı o gün bir meşguliyet içinde zevk
ederler" ayetini sordum, onları meşgul eden nedir dedim,
dediğini nakleder, İbn Abbaş bu soruya, 'bakirelerin
bekaretini gidermek" demiş.327[327]..İbn Ebi'd-Dünyâ der
ki:... İbn Abbas "bir meşguliyet içinde zevk ederler"
ayetinde "bakirelerin bekaretlerini gidermektedirler"
demiştir. 328[328] îshak b. İbrahim anlatır, Yahya b. Yemân
anlatır,,., Said b. Cübeyr der ki: "Kişinin şehveti, bedeninde
yetmiş yıl cereyan eder, hep lezzet bulur, onlara cünüplük
gelmez ki temizlenmeye ihtiyaç duysunlar. Zafiyet veya
kuvvetten düşme olmaz. Zevk ve nimetler içinde cima eder
dururlar, hiçbir şekilde bir âfet söz konusu değildir." 329[329]

Bu konuda oradakilerin en yüksek ve mükemmeli, bu


dünyada iken kendini haramdan ençok koruyanlardır.
Nasıl ki dünyada iken şarap içen oraya varınca şarabı
içemiyecekse, nasıl ki, altın ve gümüş kapları dünyada
kullanan âhirette bu kaplardan yiyemiyecekse -ki Pey-

327[327]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 376; Taberî, Tefsir, XXIII, 18.
328[328]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 376; Taberî, Tefsîr, XVIII, 23.
329[329]
Senedindeki Yahya b. Yemân hakkında, Ahmed, hüccet değildir, !bn el-Medinî,
sadûktur, felç oimuş ezberi bozulmuştur, demişlerdir, bk, Mizan el-l'tidal, IV, 416.

132
gamber, onlar dünyada onların, âhirette sizlerindir
buyurmuştur- 330[330]aynı şekilde iyiliklerini, lezzetlerini
şimdiden tamamlayıp bu dünyada bunları bitiren biri de
âhirette bu zevk ve iyiliklerden yoksun olacaktır. Nitekim
Allah Sübhanehû dünyada iyiliklerini bitiren onlardan
azamî istifâde edenlere acı haber vermiştir. 331[331]Bu

sebeble sahabe ve onlara tabi olanlar bundan çok


korkarlardı. îmam Ahmed zikreder:... Câbir b. Abdillah,
Ömer'i, ailesi için bir dirheme satın aldığı bir parça etle
görmüş. Bu nedir diye sormuş. Ömer, ettir, ailem için bir
dirheme satın aldım, demiş. Câbir demiş ki: Demek sizler
ne zaman canınız birşey çekse alırsınız öyle mi? Allah'ın
buyruğunu işitmedin mi? "Siz dünya hayatında
iyiliklerinizi giderdiniz, onlarla zevk sürdünüz."
332[332]Artık kim Allah için, haram olan lezzetleri terkederse
Allah ona kıyamet günü olabildiği kadar mükemmel
mükâfat ile hakkını Öder. Kim lezzetleri burada alır
bitirirse, orada mahrum olur ve kemâlinde eksilme olur.
Yani Allah ma'siyet ve haramlara dalan kimselerin lezze-

330[330]
Buharî, X, 96; Müslim, 2067, libas ve ziynet kitabının, altın ve gümüş kap kul-
lanılmasının haramlığı babı.
331[331]
Ahkaf, 20.
332[332]
Ahkaf.20

133
tini, arzularını Allah için terkedenlerin lezzeti gibi asla
kılmayacaktır.

56- Cennette Gebelik Ve Doğum Var Mı?

Tirmizî Camiinde der ki:... Ebûs-Sıddik en-Nâcîden,...


Ebû Saîd el-Hudrl Rasûlullah (s.a.u.) şöyle buyurdu
demiştir: "Mümin Cennet'te çocuk istediği zaman, çocuğun
hâmile kalınması, doğurulması ve dişi kısa bir vakitte
müminin arzu ettiği gibi olur." 333[333]Tirmizî bu, hasen-
ğarîb bir hadistir demiştir. Bu konuda ilim ehli ihtilâf
etmiştir. Bir kısmı Cenet'te cima vardır fakat çocuk olmaz
demiştir. Tavus, Mücâhid ve İbrahim en-Nahaı'den böyle
rivayet edilmiştir. Muhammed el-Buharî der ki: "İshak b.
İbrahim Peygamberin, "mümin Cennette çocuk arzuladığı
zaman kısa bir sürede, arzuladığı gibi olur" hadisinde fakat
arzulamaz demiştir. Muhammed dedi ki: Ebu Razîn el-
Akllı yoluyla Peygamberden şu rivayet edilmiştir: "Cennet
ehlinin orada çocukları olmaz." Ebu's-Sıddîk en-Nâcî'nin
adı Bekr b. Amr'dır, Bekr b. Kays da deniyor. Tirmizi'nin

333[333]
Tirmizî, 2563, Cennel'in sıfatı kitabının, Cennet ehlinin en alt derecede olanın
verilecek ikram babı.

134
sözleri bitti. Ben derim ki: Ebu Saîd'in bu hadisi sahih hadis
şartına sahiptir. Ravileri ile hüccet getirilir. Fakat hadis
cidden ğarîb'tir. 334[334]îshak'm "fakat arzu etmez" şeklindeki
tevilini de düşünmek gerekir. Çünkü Rasûlullah "mümin
istediği zaman" demiştir, (-diği zaman anlamındaki) "izâ"
meydana gelmesi kesin olan şeyler için kullanılır. Şayet
onun zikrettiği mana kasdedilseydi (eğer ve şayet
anlamıdaki) "lev" kullanılarak "şayet" mü'min çocuk
isteyecek olsaydı o saatte kadın gebe kalırdı" denirdi.
Çünkü olmayacak birşey için lev kulanmak,; olacak birşey
için ise izâ kullanmak evlâdır.Ebu Nuaym der ki:...
Ebân'dan,... Ebu Saîd el-Hudrî derki "Ey Allah'ın. Rasûlü,
Cennet ehlinin çocukları olacak mı? Çünkü çocuk sevinci
tamamlar" denildi. "Canım elinde olana yemin olsun ki,
evet, çocuğun olması bunu arzu ettiğiniz bir zaman kadar
birşeydir, karma düşer, emer ve genç olur" buyurdular.
335[335].Ebu Saıd el~Hudrî Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
demiştir: "Cennet, ehlinden birinin çocuğu hemen istediği
gibi olur. Karına düşmesi (hamli), sütten kesilmesi ve genç
334[334]
Hafız ed-Dıyâ e!-Mahdisî, bu bence Müslim'in şartı üzeredir, der, bk, en-Nihâys II,
467. Sıfat el-Cenneh'i îahkîk eden zat, (II, 125, dipnot, 1'de), İbn Kayyim'injbu hadis cid
den ğaribtİr demesi, cidden ğarib bir şeydir demiştir.
335[335]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 275. Senedindeki Ebân, İbn Ebî Ayyaş'tır ve me-
îruktur, bk, Takrîb eî-Tehzîb, î, 31.

135
olması hemen bir anda olur 336[336], Ebu Saîd el-Hudrl
Rasûlullah'dan şunu rivayet etmiştir: "Cennet ehlinden
herhangi biri Cennet'te çocuk arzu eder, çocukun hamli
(karına düşmesi, sütten kesilip genç olması bir anda olur."
337[337] Beyhakî der ki; "Bu hadisin senedi zayıftır. Ebu Razın
hadisi, Bu-harî'nin işaret ettiği uzun bir hadistir. Biz de onu
sikrederek kitabımızı süsleyeceğiz. O hadisin üzerinde
sahih olduğunu gösteren nübüvvet nuru, mehabet ve
celâlet vardır." Abdullah b. El-îmâm Ahmed, babasının
Milsned'inde der ki:... Lu-kayt şöyle demiştir: "Ben ve
arkadaşım (Nehîk b. Âsim b. Mâlik b. El-Müntefık) çıktık,
Rasûluîlah'm (s.a.v.) huzuruna geldik. O sırada O, sabah
namazım bitirmişti. İnsanların içinde ayağa kalkıp şöyle
hitâb etti: "Hele dinleyin ey insanlar. Ben size dört gündür
sesimi kesmiş konuşmuyordum. Hele dinleyin, şimdi size
duyuru yapacağım. Hele bakm, bir kişi olur, onu kavmi
elçi olarak yollar, ona, bizim için Rasûluîlah'm
söylediklerini dinleyiver derler de, hele sonra belki onu
kendi kuruntuları veya arkadaşının-kuruntuları oyalar
veya^ yolunu şaşırmak onu eğler, hiç böyle olur mu? Hele

336[336]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, II, 124, Ahbar isbehân, II, 296.
337[337]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 397.

136
bakın, ben sorumluyum (o elçi gibi yapmam), Hele
söyleyin, tebliğ ettim mi? Dinleyin hele ki yaşayasmız, hele
önce oturun! Lukayt der ki: Bunun üzerine insanlar
oturdu. Ben ve arkadaşım kalktık, Rasûluîlah'm (s.a.v.)
gözünün göreceği aklının bize takılacağı bir yere geldik.
Ben: Ey Allah'ın elçisi, yanında ğayb ilminden ne var?
dedim. Bunun üzerine, Allah'a yemin olsun, güldü, başını
salladı, benim, onun tongaya düşmesini istediğimi sandı,
bu sebehle şöyle buyurdu: "Senin Rabhin, ğaybden beş
şeyin anahtarım esirgemiştir, onları Allah'dan başka kimse
bilmez." Eliyle (beş diye) işaret etti. Onlar nedir dedim.
Buyurdular ki: "(Bir); ölümün bilgisi. (îki\ O sizin ne
zaman öleceğinizi bilir, siz bilmezsiniz. (Üç), yarın ne
olacak onun bilgisi, yani ne yiyeceksin o bilir siz
bilmezsiniz. îmdad gününün bilgisi. O, size bakar sizi
düşkün, kendinden geçmiş biçâreler olarak görür,
durmadan güler, pek yakında sizi (n hâlinizi)
değiştireceğini bilmektedir (o zamanı siz bilmezsiniz, o
bilir). Lukayt der ki: Bunu duyunca, gülen bir Rabbin
hayrından asla mahrum olmayız, dedim, (Rasûlullah şöyle
devam etti:) ve (dört), kıyamet gününün bilgisi. Bunun

137
üzerine: Ey Allah'ın elçisi, bize, insanlara öğrettiklerinden
ve öğretmediklerinden öğret- Çünkü biz, bizim tasdik
ettiğimiz gibi tasdik etmeyen bir kabiledeniz. Birimiz, bize
karşı duran Müzhıc'den, (diğeri) bize dost olan
Hâs'am'den, (öbürü) içinde bulunduğumuz bizim aşiret,
dedim. Buyurdu ki: Kaldığınız kadar kalacaksınız. Sonra
Peygamberiniz ölecek. Sonra kaldığınız kadar kalacaksınız.
Sonra sayha gönde-rilecek (haykıran gelecek). İlâhının
hayatına yemin olsun ki o haykıran, yeryüzünde ölmedik
birşey bırakmıyacak. Rabbin Azze ve Celle ile beraber olan
melekler de (Ölecekler). Ve Rabbin yeryüzlerinde
dolaşacak, ülkeler ona tenhâ kalacak. Bunun üzerine
Rahbin, Arş yanından bir yağmur gönderecek. İlahının
hayatına yemin olsun ki o yağmur, ne bir maktul yeri, ne
bir ölü kabri bırakmadan hepsini sulayıp yaracak,
gömülmüşlerin başının yanından Allah onları yaratacak,
doğrulup oturacaklar, Rabbin, onda olan için, söyle ne var?
diyecek. Kişi, yarab beni öldür diyecek. Daha akşam
yaşadığını bildiğinden, ailesinden kendini yeni ayrılmış
sanacak." Ey Allah'ın elçisi, rüzgarlar, çürümeler ve yırtıcı
hayvanlar bizi darmadağın ettikten sonra Allah bizi nasıl

138
biraraya getirir? dedim. Buyurdular ki: Bunun benzerini
sana, Allah'ın nimetlerinden misallendireyim: "Şu
kabarmış (tozamış) eskimiş yere hak!" Baktım, asla
dirilmez dedim. Bunun üzerine Allah bulutları gönderdi,
senin üzerinden biraz günler geçer, bakarsın ki yemyeşil
olmuş, ilâhının hayatına yemin ederim ki Allah,
yeryüzünün bitkilerini toplamaya kadir olduğundan çok, o
ölüleri o sudan dolayı yaratıp biraraya. getirmeye daha
kadirdir. Onlar yüksek yerlerden, düştükleri yerlerden
çıkarlar ve Ona (c.c.)bakarsınız, O da size bakar Lukayt der
ki: Ey Allah'ın Rasûlü, dedim, peki nasıl olacak, biz yeri
doldurmuşuz. O (c.c.) bir kişi, bize bakıyor, biz de O'na
bakıyoruz? Şöyle buyurdular: Bunun benzerini sana
Allah'ın nimetleri içinde göstereyim. Güneş ve ay O'ndan
birer ayettir, küçüktürler. Siz o ikisin: görürsünüz, o ikisi
de sizi görür, bu aynı anda olur, o ikisini görürker zorluk
çekmezsiniz. İlâhının hayatına yemin ederim ki O'nun sizi,
sizir onu görmeniz güneş ve aya karşı olan
durumunuzdan, O'nun için dali£
kolaydır." Dedim ki: Peki kendisi ile karşılaştığımız
zaman Rabbimiz bize ne yapacak? O'na, buyurdu,

139
sahifeleriniz açık olarak arzulanacaksınız, O'na sizin hiçbir
gizliniz gizli kalmayacak. Rabb Azze ve Celîe, eli ile bir
avuç su alıp size doğru serpecek. İlahının hayatına yemin
olsun ki o sudan yüzüne bir damla denk gelmedik kimse
kalmayacak. Müslüman olanın yüzünü o su bembeyaz
tülbent gibi bırakacak. Kafirin yüzünü ise siyah kömürden
yular geçmiş gibi yapacak. Hele görün o zaman
peygamberiniz Rasûlullah (s.a.v.), ayrılacak, peşinden
sâlihler ayrılacak, ateşten bir köprüye girecekler, kim kora
bassa cıss diyecek. Rabbin böyle söylüyor. Rasûlullah'm
(s.a.v.) havzına su başına yanmışta toplanmış en susuz
develerin, ki sen öylesini asla görmemişsindir, toplandığı
gibi atılacaksınız. Rabbinin hayatına yemin ederim ki
sizden kim elini açıp o suya uzansa, abdestsizlikten,
idrardan hayızdan temiz olacak. O zaman güneş ve ay
habsedilir, onlardan birinide görmezsiniz. Lukayt derki: Ey
Allah'ın Rasûlü, ne ile göreceğiz, dedim. Şimdi gördüğün
gibi, güneşin doğmasına yakın yeryüzünün parladığı,
ışıkların dağlara vurduğu sıradaki gibi, buyurdular. Ey
Allah'ın Rasûlü, iyilik ve kötülüklerimizden ne ile
cezalandırılacağız? dedim. İyilik on katı ile, kötülük aynı

140
iledir, af olursa o başka buyurdular. Lukayt der ki: Ey
Allah'ın Rasûlü, Cennet nedir, Cehennem (ateş) nedir?
dedim. İlâhinin hayatına yemin olsun ki, Cehennemin yedi
kapısı vardır, her iki kapı arasında süvârî yetmiş yıl gider,
Cennetin sekiz kapısı vardır, her iki kapısı arasında bir
savarı yetmiş yıl gider, buyurdular.
Ey Allah'ın rasûlü, cennette ne göreceğiz? jdedim.
"Süzülmüş baldan nehirler, başağrısı ve pişmanlık
getirmeyen 'şaraptan nehirler, tadı değişmemiş sütten
nehirler, bozulmamış kokmamış sudan nehirler, ilahının
hayatına yemin olsun ki bildiğiniz ve; benzeri, daha hayırlı
meyveler, ve tertemiz eşler" buyurdu Ey Allah'ın Rasûİü,
bizim orada eşlerimiz ve o eşlerden maslahatımız
(menfaatimiz) olacak mı? dedim. "Sâliha kadınlar sâlih
erkekler içindir, dünyada zevk aldığınız gibi onlardan
orada da zevk alacaksınız, onlarda sizden zevk alacaklar,
fakat oijada birbirinden doğma (tevâlüd) yoktur" buyurdu
Lukayt der ki: Bizim varabildiğimiz ulaşabildiğimiz son
şey, dedim. Ama Peygamber bu söze bir karşılık vermedi.
Ey Allah'ın Rasûlü, sana ne üzere biat edeyim? dedim.
Peygamber elini uzattı ve namazı dosdoğru kılma, zekâtı

141
verme, Allah'a başka bir ilâh eş koşmama üzere, buyurdu.
Doğu ile batı arasındakiler bizim mi dedim, Peygamber
elini tuttu ve parmaklarını açtı, bana veremeyeceği bir şeyi
şart koştuğumu sandı. Doğu ve batıdan istediğimiz yere
gireriz ve her kişi kendinden sorumludur (tamam mı?)
dedim. Bunun üzerine elini açtı ve bu şenin (hakkın,
salahiyetinde) olsun, istediğin yere girersin, konarsın ve
kendinden sorumlu olursun (bu şart üzere biatim kabul
ediyorum) buyurdu. Lukayt der ki: Biz ayrıldık gittik.
Buyurur ki: "Bu ikisi, dünyada ve âhirette insanların en
müttekîleridir." O'na (s.a.v.), Ka'b b. El-Hıdriyye, Ebû Benî
Bekr b. Kilâb, onlar kim ey Allah'ın Rasûlü dedi. El-
Müntefık oğulları buna ehildir, buyurdu. Lukayt der ki,
ayrılmıştık, ben dönüp, ey Allah'ın Rüsûlü, geçip
gidenlerden herhangi bir kimse için ca-hiliyye
dönemlerinde bir hayır bulunur mu? dedim. Bu sözüme:
Ku-reyş'in avamlarından bir adam, baban Münteflk vallahi
cehennemdedir, diye cevap verdi. Lukayt der ki, böyle
insanların ortasında babam hakkında bu şekilde
konuşmasından sanki derim, yüzüm ve etim parçalanır
gibi oldu. (Meseleyi Rasulullah'a yıkmak isteyerek, bu

142
adamın sözüne göre) senin baban da mı ey Allah'ın Rasûlü
diyesim geldi (demedim, fakat sonra daha câhil bir diğeri,
bir kadın (aynı şeyi söyledi). Bunun üzerine, ey Allah'ın
elçisi, ya senin ehlin nerdedir, dedim. Buyurdu ki: "Benim
ehlim de (islâmdan önce ölenlerim de) ateştedir, Allah'ın
hayatına yemin olsun ki (ey Lukayt), ister Amir
oğullarından ister Ku-reyşten olsun herhangi bir müşrik
kabrine uğrarsan, beni sana Mu-hammed (s.a.v.) yolladı,
sana fenalık getirecek bir müjdem var, yüzün ve karnın
üzere ateşte sürükleneceksin, de buyurdu. Ey Allah'ın
Raşülü, Allah onlara niye böyle yapıyor, halbuki onlar
kendilerini ıslahcı (muslih) sanarak daha güzelini
bilmedikleri işleri yapıyorlardı? dedim. Buyurdular ki: Şu
sebeble ki Allah Azze ve Celle her yedi ümmetten sonra bir
peygamber göndermiştir. Kim peygamberine isyan etmişse
dalâlette olanlardan olmuş, kimde peygamberine itaat
etmişse hidayete erenlerden olmuştur." 338[338] İşte bu hadis,
büyük ve meşhur bir hadistir, sadece Ebu'l-Kasını1-dan, o
da Abdurrahman b. el-Muğîre, b. Abdirrahman el-

338[338]
Ahmed, Müsned, IV, 13-14. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 340'da der ki: Bunun
benzerini, Abdullah ve Taberanî rivayet etti, Abdullah'ın iki senedinden biri muttasıldır,
ravileri sikadır, diğer İsnadı ile Taberanî'nin isnadı, "Asım b. Lukayt'ten ki Lukayt..."
şeklinde mürseldir, demiştir.

143
Medenî'den yoluyla biliniyor. Sonra İbrahim b. Hamze ez-
Zübeyrî el-Medenî de ondan rivayet etmiştir. Bu iki zat
Medine âlimlerinin büyüklerindendir, sikadırlar, hadisde
kendileri ile hüccet getirilir. İmam Buhari bunlarla ih-ticâc
etmiştir, kitabında rivayette bulunmuştur. Bu hadisi, hadis
imamlan kitaplarında kabul ve teslim ile rivayet ettiler.
Ebu Abdirrahman b. Abdillah b. El-îmam Ahmed, Ebu
Bekr Ahmed b. Amr b. Ebi'1-Âsım, Ebûl-Kasım et-
Taberanî, Ebu Abdiîlah b. Mende, el-Hâfız, Ebû Berk
Ahmed b. Musa b. Merdûye, el-Hafız Ebu Nuaym el-
İsfehanî ve şâire. Hafız Ebu Abdillah b. Mende, bu hadisi,
Muhammed b. îshâk es-San'ânî, Abdullah b. Ahmed b.
Hanbe! ve başkaları rivayet etmiş, Irak'ta âlimlerin ve din
ehlinin huzurunda okumuşlar, kimse de bunu
reddetmemiş, senedi hakkında söz söylememişlerdir. Ebu
Zur'a ve Ebu Hatem de bunu kabul ile karşılamıştır. Ebûl-
Hayr b. Hamdan, bu, sabit, büyük, hasen ve meşhur bir
hadistir, şeyhimiz Ebûl-Haccâc el-Mizzî'ye onu sordum,
üzerinde nübüvvet inceliği ve yüceliği var (yani o
kaynaktan) dedi, demiştir. Cennet'te doğurma olmadığını
söyleyenler, orada çocuk olmayacağına, bu sarih bir

144
delildir, demişlerdir. Rasûlullah!m (s.a.v.), "arzu ettiği
zaman" sözü, şartlı bir sözdür, bu tip şarta bağlı sözlerde
şartın ve neticenin ortaya çıkması lâzım gelmez. (Zaman
anlamındaki) ( Ij) )'mn her ne kadar olacak şeyler için
kullanması zahir ise de bazan böyle daha geniş bir
anlamda da (sırf fa-razî manada da) kullanılabilir. Burada
bu husus önceliklidir, demişler ve şu gerçekleri Öne
sürmüşlerdir:
1. Razın hadisi (çocuk olmayacağını bildirir).
2. Allah "onlar için orada tertemiz eşler vardır"
buyurmuştur. 339[339]Yani onlar hayızdan, nifastan ve
ezadan temizdirler. Süfyaa der ki: Mücâhid, "hayızdan,
büyük-küçük abdestten balgamdan, meniden ve çocııkdan
temizdirler" demiştir. 340[340]Ebu Muâviye,.. Atâ'dan,
"çocuktan, hayızdan, büyük ve küçük abdestten temiz
eşler" dediğini nakletmiştir.
3. "Fakat orada menîde yok, menîyye (ölüm) de yok"
sözü. Ki O'nun (s.a.v.) bu sözü daha önce geçti. Çocuk
ancak, erkeğin suyundan olur. Orada menî, mezî, ferce

339[339]
Bakara, 25 .
340[340]
Ebu Nuaym, Sıfat e!-Cenneh, 362; Beyhaki, Gİ-Ba's ve'n-Nuşûr, 360; Tefsir
Mücahid, 1,71-72.

145
üflemek yok ise doğurma da olmayacaktır.
4. Sahih hadislerde şöyle buyurduğu nakledilir:
"Cennet'te fazla yer kalır, oralar için Allah halk (yaratıklar)
yaratır, onlarda orayı mesken tutarlar." 341[341]Eğer

Cennet'te çocuk yapmak olsaydı, bu fazla yerler onların


olurdu ve onlar buna başkasından daha layıktırlar.
5. Allah Sübhanehû hamilelik ve doğumu hayız ve
menî ile bağlantılı kılmıştır. Eğer Cennet'te kadınlar gebe
kalacak olsaydı, onların hayzı ve inzal (tohum iniş)'leri
kesilmezdi. '
6. Allah dünyada, ölümü takdir ettiği için tenasülü de
takdir etmiştir, insanları bu dünyaya peşpeşe nesiller
hâlinde çıkarmıştır. Onlara belli bir süre tayin etmiştir.
Eğer tenasül (neslin nesli takip etmesi) olmasaydı
insanoğlu olmazdı. Bu sebeble melekler de tenasül olmaz.
Çünki onlar insanlar ve cinler gibi ölmezler. Kıyamet
olduğu zaman Allah bütün insanları yerden çıkarıp ölüm
için değil kalmak (baka) için yaratacaktır. Bu sebeble artık
insan cinsini koruyacak tenasüle ihtiyaç duymayacaklardır.
Çünki ebediyet ve devamlılık için yaratılmış olacaklardır.

341[341]
Müslim 2848, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Cehenneme zorbalar
girer bâbs.

146
Yani Cennet ehli nesil nesil peşpeşe gelmeyecek Cehennem
ehli de nesil nesil hâlinde türemiyeceklerdir
7. Allah Sübhanehû "iman edenleri ve onların, iman
ile izleyen kendi zürriyetlerini onlara katacağız"
buyurur342[342] Yani Allah dünyâda sahip olunan
zürriyetleri ana-babalarına ilhak edeceğini haber veriyor.
Şayet onlara Allah Cennet'te başka zürriyetler yaratacak
olsaydı, onları zikrederdi. Tıpkı dünyadaki zürriyetlerini
andığı gibi anardı. Çünki onlar dünyada iken gözlerin
nuru olduğu kadar, Cennet'te iken onlarda aynı şekilde
gözler nurudur (önemine binâen zikredilmelidir).
8. iki ihtimal var: Ya bir süre Cennet'te tenasül olur
sonra kesilir, ya hiç kesilmeden tenasül devam eder. Her
ikisini de düşünme imkânı yoktur. Çünki birincisine göre
bir lezzet ve sevinç bir sure devam edecek sonra kesilecek
demektir ki bu muhaldir. İkincisine göre bitmez tükenmez
şahıslar burada toplanacak demektir. Bir nesil doğacak
onlar ölecek, sonra başkası doğacak da denemez, çünki
orada Ölüm olmayacaktır.
9. İnsan Cennet'te dünyada olduğu gibi büyüyüp

342[342]
Tûr, 21.

147
gelişmez. Cennet ehlinin çocukları da büyüyüp gelişmez
kocamazlar. Çocuklar değişmeden çocuk olarak kalırlar,
büyüklerde değişmeden hep otuzüç yaşında olurlar. Eğer
Cennet'te doğum olsaydı, zarurî olarak çocuk bü-yümeli ve
adam haline gelmeliydi. Malum ki dünyada iken çocuk
olarak ölenlerde gelişme olmadan tam otuzüç yaşında
(dirilmiş) olacaklar.
10. Allah Sübhanehû Cennet ehlini melekler gibi veya
daha mükemmel yaratacaktır. Şöyle ki büyük-küçük
abdestleri olmayacak, uyumayacaklar, tesbihât kendilerine
ilham olunacak, çağlar geçecek, ihtiyarlamayacaklar,
bedenlerinde gelişme olmayacak. Bulundukları hal
kendilerinde ebedi olacak. Doğrusunu Allah bilir. Bu
konuda söylenecek olanlar budur, Gelelim bazısının,
kudret, buna elverişlidir, hepsi de mümkündür, sözleri ile
diğer bazısının, Cennet mükelleflerin amel ile hak ettikleri
bir yurttur, sözlerine. Bu sözler ve benzeri bahisler ucuz
şeylerdir (akla dayalı rasgele sözlerdir), bunlar insanların
kitaplarında var. Tevfık Allah'dandır. Hâkim der ki: Üstad
Ebûs-Sehl şöyle demiştir: "Ayağı kaymış (kalbinde eğrilik
bulunan)'lar, bu hadisi inkâr ederler, yani Cennet'te doğum

148
olduğunu bildiren hadisi. Ama aslında bu konuda çeşitli
sened-îerle rivayette bulunulmuştur. Peygambere bu
sorulmuş ve olacağı cevabını vermiştir. Buna dair
rivayetleri vermiştik. Allah Sübhanehû de "orada canların
çektiği, gözlerin zevk aldığı şeyler var" buyuruyor.
343[343]Üstelik müminin bu mümkün arzusunu (çocuğu
olması arzusunu) Cen-net'te arzulaması, bunu canının
çekmesi imkansız da değildir. Sonra bu mümkün arzu,
temiz, yakınlaştırıcı,.lezzetler üstü bir lezzet, göz nuru,
kalbin parçası bir arzudur, bu arzu Allah'ın nimetlere
boğduğu babalardan, tertemiz eşleri ile olacaktır. Eğer,
"hadislerde onların hayız-nifas görmeyecekleri belirtiliyor,
o zaman çocuk nerde olacak?" denirse derim ki: "Hayız,
uzun süren bir gebelik ve doğurma ile ilgili bir hadisedir.
Meselâ dünyanın tüm ülkelerinde içecek, yiyecek ve
giyecekler bilindiği üzere birçok zorluk, sıkıntı ve
yorgunlukları gerektiriyor, peşinden sakınılacak
korkulacak tehlike ve neticeleri sözkonusu oluyor.
Dünyada haram olan ve bütün belâların başı olan içkiyi
düşünün. Bu içkiyi Allah Teâlâ Cennet ehli için hiçbir

343[343]
Zuhruf,71.

149
belâsı olmayacak, bilakis birçok lezzete sahip bir içki olarak
hazır edecektir. îmdi çocuk meselesi niçin bunun gibi
olmasın?" Ebûs-Sehl'in sözleri bitti. Ben derim ki:
"Cennet'te doğum hadisesinin olmayacağını söyleyenler
kalplerindeki bir eğirilikten dolayı değil, Ebû Razın
hadisinden dolayı olmayacağım söylüyorlar. O hadisde
"tevâlüd (birbirinden doğma) yoktur" deniyordu. Atâ ve
başkalarının, Cennet kadınları hayızdan ve çocuktan
temizdirler şeklindeki sözlerini de aktarmıştık. Tirmizî bu
konu ile ilgili olarak selef ve halef âlimlerinin iki görüşünü
naklet-miştir. Biz İshâk'ıu bu konudaki "olmayacaktır"
görüşünü de naklettik. Ebû Ümâme, naklettiği hadisde,
fakat menide yok meniyye (ölüm) de yok" diyordu. Yani
Cennet, tenasül (bir nesli diğer birinin takip etmesi) yeri
değildir, baka ve ebediyet yeridir. Orada olan Ölmez ki
nesli onun yerine geçecek olsun? Ebû Said eî-Hudri'nin
hadisinin senedleri içinde en iyi (ceyyid) olanı da
Tirmizî'nin senedidir, bununla birlikte bu hadis ğaribtir
demiştir, sadece Ebûs-Siddik en-Nâciden geldiğini
söylemiştir. İfadelerde de tutarlılık yoktur (muddaribdir).
Bazen "çocuk arzu ettiği zaman" bazan "elbet çocuk arzu

150
eder" bazan "Cennet ehlinin çocukları olur" şeklinde
gelmiştir. Eğer Rasûlullah bunu söyledi ise bu şüphe
olmayan bir haktır. Bu farklı ifâdeler arasında çelişki de
yoktur. Ebu Razîn hadisine de ters değildir, yani "tevâlüd
yok" hadisine. Çünki bu hadis, "dünyadaki bilinen
birbirinden doğma" yoktur diyor. Bu, Cennette bir anda
(kısa bir müddette) gebe kalıp, doğma, dişleme ve genç
olmaya zıt değildir. Bu konuda bizim yetersiz ilmimizin
ulaşabildiği nokta budur. Hemen hemen başka bir kitapta
bulamamayacağm bilgileri aktarmış bulunuyoruz.
Doğruyu ancak Allah bilir.

57- Cennette Neşe Ve Eğlence

Allah buyurur ki: "Kıyamet koptuğu zaman, işte o


gün bölük bölük ayrılırlar. İman edip salih ameller
işleyenler, ancak onlar bir bahçe içinde neşelendirilirler."
344[344] Muhammed îbn Cerîr şöyle demiştir: Bana
Muhammed b. Musa el-Hureşi anlattı, bize Âmir b. Yesâf
anlattı, dedi ki, Yahya b. Ebî Kesîr'e, Allah'ın "ancak onlar

344[344]
Rûm, 14-15.

151
bir bahçe içinde neşelendirilirler" ayetini sordum, dedi ki:
"Habre (neşelendirme olayı) lezzet ve semâ (dinlemek)'tir."
345[345]

., Yahya b. Ebî Kesîr'den. "Neşelendirilirler, âyetinde,


bu, Cennet'teki semâ (dinlemek)'tir, demiştir." 346[346] Bu
açıklamalar, Ibn Abbas'm "ikram olunurlar"
347[347]şeklindeki tefsirine ters değildir. Mücâhid ve Katâde,
"nimetlendirilirler" demişlerdir. 348[348] Yani kulağın
dinlemek (semâ)dan dolayı lezzet alması,1 neşelenmek
(habra) ve nimetlenmekten sayılır. Tirmizı der ki:... Bize
Abdurrahman b. îshak anlattı, en-Nu'mân b. Sa'd'den,...
Alî, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet'te
ceylan gözlü hurilerin bir toplantısı olur, onda mahrukatın
benzerini işitmediği seslerle seslerini yüseltirler ve biz
ebedileriz yok olmayız, nimetler içindeyiz, fenalık
görmeyiz, razileriz kızmayız, müjdeler olsun bize ait
olanlara, bizim ait olduklarımıza derler." Bu babda, Ebû
Hu-reyre, Ebû Said ve Enes'den de hadisler vardır. Ali'den
345[345]
Senedindeki, Muhammed b. Musa el-Huraşî, hakkında Ebû Dâvud, zayıftır demiştir,
bk, Mizan el-ltidâl IV, 50; Âmir b, Abdillah b. Yesâf hakkında Ibn Adiyy, sikalardan
münker hadis aktarır, demiştir, bk, Mizan el-llidâl, II, 361, ~
346[346]
Ibn Cerir, Tefsir, XXI, 20; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 377; Ibn Ebi Şeybe, el-
Musannef, XII1122.
347[347]
Ibn Cerîr, Tefsir, XIV 12. Bu aynı zamanda ed-Dahhak'ın görüşüdür.
348[348]
Mücâhid, Tefsir, II, 500.

152
gelen bu hadis ise ğarib bir hadistir. 349[349] Ben derim ki, bu
bâbda, îbn Ebî Evfâ, Ebu Ümâme ve Abdullah b Ömer'den
de hadisler vardır. Ebu Hureyre hadisine gelince,... O şöyle
demiştir: "Cennet'te tün Cennet boyunca usanan bir nehir
vardır, ilci kıyısı hep bakirelerle dolu durf ayakta karşı
karşıyadırlar (değişik) seslerle şarkı söylerler, o sesle ri tüm
mahlukat işitir. Cennet'te onlar gibi bir lezzet göremezler.
E; Ebu Hureyre, bu şarkı nedir? dedik. înşaallah, teşbih,
hamd, takdis v Rabb Azze ve Celle'nin sena edilmesidir."
350[350]Bu haber mevku (şahabı sözü)'dür. Ebu Nuaym, Sıfat
el-Cenneh'de rivayet eder, Mesleme I Uleyy'den,.,. Ebu
Hureyre, Rasûlullak (s.a.v.) şöyle buyurdu demişti?
"Cennet'te bir ağaç vardır, ana dalları (gövdeleri) altmdan,
ufak dallaı zeberced ve incidendir, oııun için bir rüzgar
eser ve (ağaç veya hurilei ses vermeye başlarlar. İşitenler
ondan daha lezzetli bir ses işitmemişlerdir." 351[351] 'Enes

349[349]
Tirmizî, 2584, Cennetin sıfatı, ceylan gözlü hurilerin konuşması babı. Senedine ki
Abdurrahman b. Ishak Ebu Şeybje'yi zayii saymışlardır, Ahmed, onun hadisi münkerc
Yahya, o, zayıftır, başka bir kez metruktür, Buharî, onu gözden geçirmeli, demişlerdir, bk, r
zan el-hidâl, II, 548. îbn Kesir, en-Nihaye, II, 49Q'da böyle bir adamın teferrüd ile rivayeti
h bul olmaz, hele bu hadis hiç kabul elmas, cidden münkerdir demiş onu tenkis edici ifadele
a nm ıştır.
Serteddeki Numan b. Sa'd hakkınete, Zehebî, ondan sadece, yeğeni olan ve zayıf kişi olan
bu Abdurrahman rivayette bulunmuştur, der, bk, Mizan el-'tidâl. IV, 265.
350[350]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Njşûr, 383; Süyutî, ed-Durr el-Mensûr, I, 38; MÜnzirî, Terğib
ve't-Terhîb. IV 538-539, Münzirî bunu Beyhakî mevkuf olarak rivayet eni, der.
351[351]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 433 ve et-Terğib ve't-Terbîh, IV, 523'ierde "ağ ses

153
hadisine gelince, yine Ebu Nuaym'den,... Enes, resûlulla
şöyle buyurdu demiştir:"Ceylan gözlü huriler Cennet'te
şarkı söylerler, biz güzel hurileri: değerli eşler için
yaratılmışız, derler."352[352] Aynı hadisi, Ibn Ebi'd-Dünya
da,... rivayet etmiştir. 353[353] îbn Ebl Evfâ hadisine gelince,
Ebu Nuaym der ki:... el-Velîd b. Ebl Sevr'den,... îbn Ebl
Evfâ Rasâlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu, demiştir: "Cennet
ehlinden her bir kişi dört bin bakire, sekiz bin dul ve yüz
hûrî ile eşlenir. Onlar her yedi günde bir toplanır,
mahlukatm, benzerini işitmediği güzel seslerle şöyle
derler; Biz ebedileriz, yok olmayız, biz nimet içinde
olanlarız, sıkıntı görmeyiz, biz râzileriz, kızmayız, biz
kalıcılarız gitmeyiz, müjdeler olsun bizim olanlara,
müjdeler olsun bize sahip olanlara! " 354[354] Ebu Ümâme
(r.a.) hadisine gelince onu Cafer el-Feryâbî nakleder, der ki:
... Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hangi kul

verir" şeklindedir. Hadisin senedindeki Mesleme b. Uleyy el-Huşeni hakkında, Zehe


Suriyelidir, vâhîdir, onu terkettiler, Duhaym, birşey değildir, Ebu Hâtem, ilgilenilmez, buh
hadisi munkerdir, Nesâî, metruktür, tbn Adiyy, hadislerinin geneli rnahfuz değilc
demişlerdir, bk, Mizan el-ltidâl, IV, 109.
352[352]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 432.
353[353]
Bk, en-Nihâye, II, 507; et-Terğib ve't-Terhîb, İV, 538.
354[354]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 431. Senedindeki el-Velid b. Ebi Sevr'i Ahmed, Salih
Cezere, ve başkası zayıf saymış, Zehebî yine de îerkolunmadı, İbn Nümeyr, birşey değil,
Kezzab (yalancı)'dır, Ebu Zur'a, hadisi münkerdir, çok vehmeder, bazanda, vahidir,
demişlerdir, bk, Mizan el-ltidal, IV, 340-341.

154
Cennet'e girse başının ve ayaklarının ucuna iki ceylan
gözlü huri oturur, ins ve cinnin işittiği en güzel sesle şarkı
söylerler, şeytanın çalgıları değil." 355[355] İbn Ömer hadisini
ise Taberanî rivayet etmiştir: ... îbn Ömer, Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet ehlinin eşleri,
kendi eşlerine (efendilerine) kimsenin işitmediği en güzel
seslerle şarkı söylerler. Onların sözlerinden biri de şudur:
Biz hayırlı güzel dilberle-riz, şerefli kimselerin eşleriyiz,
gözler nuruna bakar dururlar. Diğer biri de şudur: Biz
ölmeyecek ebedileriz, biz korkmayacak güvencedeleriz, biz
göç etmeyecek kalıcılarız." 356[356]Taberanî,... Bu hadisin ferd
olduğunu söyler. îbn Vehb der ki: ... Kureyşten biri, İbn
Şihâb'a, Cennet'te semâ' (dinlemek) var mı, çünki ben
semâ'ı severim der, demiş. îbn Şihâb, îbri Şihab'm câm
elinde olana yemin olsun ki, evet, şüphesiz cennette yükü,
inci ve zeberced olan bir ağaç var. Altında tomurcuk
memeli cariyeler vardır, rengarek şarkılar söylerler, biz
nimet içindeyiz, sıkıntı görmeyiz, ebedileriz ölmeyiz,
derler. Bu ağaç bunları işittiği zaman birbirine çırpmaya

355[355]
Ebu Nuaym, Sıfat ei-Cenneh; 434; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Muşûr, 379; İbn Kesir, en-
Nihâye, Si, 508; Münzirİ et-Terğib vet-Terhib; IV, 537.
356[356]
Taberanî, e!-Mu!cem es-Saöîr, I, 259-260. Heysemİ, Mecmau'z-Zeyaid, X, 419'da
bunu Taberanî, es-Sagîr ve el-Evsat'ta rivayet -etmiştir, ravileri sahih hadis rsviieridir, der,

155
başlar, cariyelere cevap verirler, artık cariyelerin sesi mi
güzel, ağacın sesi mi bilinmez," 357[357] îbn Vehb der ki:...
Hâlid b. Yezid şöyle demiştir: "Ceylan gözlü huriler,
eşlerine şarkı söylerler, biz hayırlı güzel dilberleriz, şerefli
değerli gençlerin eşleriyiz, biz ebedileriz, Ölmeyiz, nimet
içindeyiz, sıkıntı görmeyiz, râzileriz hiç kızmayız
kalıcılarız göç etmeyiz derler. Her birinin (veya birinin)
göğsünde, sen sevgüimsin, ben sevgilinim, canım senin
yanında bitmiştir (başkasına gitmez), iki gözüm senin
gibisini görmemiştir, yazar." 358[358] îbn el-Mübârek der ki:...
Yahya b. Ebî Kesir şöyle demiştir: "Ceylan gözlü huriler
eşlerini Cennet'in kapıları yanında karşılar ve sizi uzun
süredir bekliyoruz, artık biz râzileriz asla kızmayız,
kalıcılarız asla gitmeyiz, ebedileriz ölmeyiz sözlerini
işitilmemiş en güzel seslerle söylerler. Herbiri sen benim
sevgilimsin, ben senin sevgil-inim, senden başka arzum
yok> sana bedel yok der." 359[359] Bundan Daha Yüce Bir
Semâ1 ibn Ebıd-Dilnya der ki:... Evzâl şöyle demiştir: "Bana
ulaştığına göre Allah'ın, İsrafil'den daha güzel sesli bir

357[357]
İbn kesir, en-Nihaye, II, 508.509.
358[358]
İbn Kesir, en-Nihâyes II, 508-509
359[359]
. Aynı yer.

156
mahluku yoktur. Allah Tebâreke ve Teâlâ ona emreder o
da başlar dinletmeye (söylemeye). Bunun üzerim göklerde
namazını (salâtmı) kesip onu dinlemeyen bir tek melek
kalmaz,. İsrafil Allah istediği sürece böyle devam eder.
Sonra Allah der ki: İzzetime yemin olsun ki eğer kullar
benim azametimi bilselerdi. Benden başkasına ibâdet
(kulluk) etmezlerdi." 360[360] Muhammed b. El-Münkedir
şöyle demiştir: "Kıyamet günü olduğu zaman, bir münâdî
(ilancıf, kulaklarım ve canların] eğlence meclislerinden ve
şeytan çalgılarından temiz tutanlar nerede, onları misk
bahçelerine oturtun diye seslenir ve meleklere, onlara
benim temcidi (yüceltilin e )'rm ve harn de dilişim i
işittirin, der," 361[361] İbn Ebî'd-Diinyâ der ki:... Mâlik b.
Dînar Adlah Azze ve Celle'nin ';Onun (Davud'un) bizim
yanımızda pek yakınlığı ve güzel bir dönüşü vardır"
362[362]âyetinde demiş ki: "Kıyamet günü olunca emredilir,
yüksek ve yüce bir minber getirilip Cennet'e konur, sonra,
ey Davûd, dünya yurdunda beni yüceltip övdüğün o latîf
ve güzel sesinle Öv beni, yücelt beni diye seslenilir.

360[360]
Bk, en-Nihâye, İl, 510.
361[361]
en-Nihaye, II 510.
362[362]
Sâd, 40.

157
Davud'un sesi tüm cennetierdekileri nimetlerden alıkor
(onu dinlemeye başlarlar), işte bu Allah'ın "Onun için bi-
zim katımızdan pek bir yakınlık ve güzel dönüş var" âyeti
(nin tefsiri )'dir. Hammâd 6. Seleme zikreder,... Haccac b.
Esved'den, Şehr b. Hûşeb şöyle demiştir: "Allah
meleklerine, benim kullarım dünyada iken güzel sesi
severlerdi ama onu benim için bıraktılar. Haydin kullarıma
dinletin, buyurur. Melekler hemen tehlîl (kelime-i tevhid),
teşbih ve tekbir okumaya başlarlar, seslerinin bir benzeri
asla duyulmamıştır (o kadar güzeldir). 363[363] Abdullah b.
El-îmâm Ahmed, babasının ez-Zühd kitabında der ki: ...
Malik b. Dînâr Allah Azze ve Celle'nin "Şüphesiz onun için
bizim yamınızda pek bir yakınlık ve güzel bir dönüş var,"
364[364] âyetinde demiş İd: "Allah Sübhânehû Davud'u Arş'm
ayağı yanında durdurur ve ey Davûd beni o güzel latif
sesinle yücelt, buyurur. Davûd: Ey ilâhım, seni nasıl
yücelteyim ki onu (güzel sesi) benden dünya yurdunda
almıştın? der. Allah Azze. ve Celle, onu sana geri
veriyorum, der. Onu O'na geri verir, bunun üzerine sesi

363[363]
Aynı yer, Senedindeki Haccâc b. Esved için Zehebî, Nekira (tanınmaz) demiştir, bk,
Mizan el-1'tidâl, 1, 460, Şehr b. Hûşeb ise zayıftır, bk, Mizan el-l'tidâl, H, 283-285,
364[364]
Sâd, 40.

158
artar (yükselir veya güzelliği artar). Malik dedi ki: O
zaman Davud'un sesi (öyle yükselir ve güzelleşir ki)
Cennet ehlini nimetlerinden eğler." 365[365] îbn Ebî'd-Dünya
der ki:... Miskin b. Bükeyr'den. Ubeyde b. Ebî Lühabe şöyle
demiştir: "Cennet'te bir ağaç vardır, meyvesi zeberceddir,
yakuttur, incidir, Allah bir rüzgar gönderir, bunun üzerine
'çınlamaya-çırpışmaya-sallanmaya başlar, öyle sesler
duyurur ki onlardan daha tatlısı işitilmemiştir." 366[366], Bize
Zem'a b. Salih anlattı, Seleme b. Vehram'den,... îbnAbbas
der ki: "Cennette bir gövde üzere duran bir ağaç vardır,
gölgesinde bir süvarî yüz yıl gidecek bir ağaç. Onun
gölgesinde söyleşirler. Bazıları iştaha gelir, dünya
eğlencesini hatırlar. Bunun üzerine Allah Cennet'ten bir
rüzgar gönderir, bu ağacı sallar, ağaç dünyadaki tüm
eğlenceleri (ses ve hareket olarak) ortaya çıkarır." 367[367]

.Said b. Saıd el-Harisî der ki: "Bana anlatıldığına göre

365[365]
Bk, ed-Durr el-Mensûr, V, 305; Beyhakî: el-Ba's ve'n-Nuşur, 382.
366[366]
Senedindeki Miskjn b, Bükeyr hakkında, Ebu Ahmsd el-Hâkim, onun çok
münkerleri var, der, bk. Mizan el-i'tidâ!, IV, 101. Îbn Hacer ise, saduktur, hata eder,
demiştir, bk, Takrib et-Tehzib, I!, 244.
367[367]
Bunu ibn Ebi'd-Dünya,... yoluyla rivayet etmiş bu rivayeti ibn Huzeyme ve Hâkim
sahih, Tirmizi hasen saymıştır, bk, et-Terğib ve't-Terhîb, IV, 520. Senedindeki Zem'a b. Sa
lih'i, Ahmed ve ibn Mâin zayıf saymış, Ebu Zur'a Seyyindir hadisi vâhîdir, demiştir, bk.
Mizar el-ltidâl, 11,81.
Seleme b. Vehram hakkında ise, Ahmed münkerleri rivayet eder, korkarım ki zayıftır Ebu
Davud, zayıftır demişlerdir, bk, Mizan el-llidâl, II, 193.

159
Cennet'te altın kamışlardan ormanlar varmış, yükü
(meyvesi) inci imiş, Cennet ehli güzel ses dinlemek
istedikleri zaman Allah o ormanlara bir rüzgar gönderir,
rüzgar arzu ettikleri her sesi çıkarır (getirir)miş." 368[368]

Daha Yüce Bir Semâ'

'Onlar için bunlardan daha yüce bir semâ1 daha


vardır,
onun yanında bütün semâ' (dinleyiş)ler hiç kalır. Bu
semâ, Rabb Ceİle Ce-lalühü'nun konuşmasını (kelâmını)
hitabını, selamını ve mukabelesini dinlemektir. O, onlara
kelâmını okuyacak, onu O'ndan dinledikleri zaman sanki
önce hiç duymamış gibi olacaklar. Ey Sünnî (sen inandığın
için sana söylüyorum), bu konu ile ilgili, dünyada iken
işitebileceğin en güzel şey olan, kulağına zevk veren,
gözlerini nûrlandıran sahih ve ha-sen hadisler biraz sonra
zikredilecek. Tabii ki Cennet'te Rab tealamn vechine
bakmaktan, kelamını işitmekten daha lezzetli bir şey
yoktur. Cennet ehline bunlardan daha lezzetli birşey

368[368]
Bk. en-Nihâye, II, 509-510, İbn Ebîd-Dünya'da

160
verilmemiştir. Ebu'ş-Şeyh, Salih b. Hayyan'dan zikreder,
Abdullah b. Büreyde şöyle demiştir: "Cennet ehli hergün
el-Cebbâr (istediğini yaptıran, herşeyin çaresini yaratan)
Celle Celâlühû'nun huzuruna girerler, onlara Kur'an okur,
orada herkes kendi meclisi olan meclise (oturacak yere),
inci yakut, zeberced, altın, zümrüt minberler üzerine
oturur. O zaman gözleri o şekilde hiçbir zaman aydın
olmamış, O'nun okuyuşundan daha azametli, daha güzel
birşey asla işitnıemişlerdir. Sonra, yarın tekrar aynısına
gelmek üzere, nimetler içinde gözleri aydın meskenlerine
dönerler." 369[369]

58- Cennet Atları Binekleri

Tirffiîzi der ki:.., Bize el-Mes'ûdî anlattı, Alkame'den,...


Bir adam Peygdmber'e (s.a.v.), ey Allah'ın Rasûlü Cennet'te
at var mıdır, diye sorar. Buyururlar ki: "Şayet seni Allah
Cennet'e koyarsa, seni Cennet'te istediğin yere uçuran
kırmızı yakuttan bir at üzere götürülmeyi istemeyeceksin

369[369]
Bk, en-Nİhaye, II, 511-512. Senedindeki Salih b. Hayyân'ı İbn Mâin zayıf saymış bir
seferinde de öyle değil demiştir. Buhârî ona bakmalı, Nesâî, sika değildir, derler, bk, Mi
zan ef-ltidâl, II, 292.

161
(yani bu kendiliğinden olacak. Vallahü a'lem). Başka bir
adam, bu sefer, Cennet'te deve var mıdır diye sordu.
Rasûlulah; bu adama, arkadaşına söylediğini söylemedi.
Allah seni Cennet'e koyarsa, orada senin için canının
çektiği, gözünün zevk aldığı şeyler olacak, buyurdu."
370[370]Tirmizî bu hadise dair başka bir sened,... zikreder bu
senedin el-Mes'Üdî'ninkinden daha sahih olduğunu söyler.
Süfyaridan, Alkame b. Mersed'den,.,.Ebû Eyyûb der ki.
"Rasûllah'a (s.a.v.) bir bedevi arap geldi: Ey Allah'ın
Rasûlü, ben atları severim, acaba orada at var mıdır? dedi.
Rasûlullah (s.a.v.), Cennet'e girdiğin zaman, sana iki
kanadı olan, yakuttan bir at getirilir, üzerinde taşınırsın,
sonra seni istediğin yere uçurur." 371[371] Bunu Ebu Nuaym
yine Alkame hadisi olarak şöyle rivayet etmiştir: Ebu

370[370]
Tirmizî, 2543, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet atlarının sıfatı hakkında gelenler
371[371]
Tirmizî, 2544. Tirmizî der ki: "Bu hadisin senedi kavî değildir. Ebu Eyyûb hadisi
olarak sadece bu senedle onu biliyoruz. Seneddeki Ebu Sevre, Ebu Eyyûb'un yeğenidir, ha-
diste zayıf sayılmıştır. Ibn Maîn, onun hakkında cidden zayıftır, der. Muhammed b.
ismail'den işittim, o, Ebu Sevre, hadisi münker bir kişidir, Ebu Eyyûb'den münker hadisler
rivayet etmiştir, bunlara mütabaat yapılmaz, diyordu."
Ben derim ki: "Alkame b. Mersed hadisine (birinci ve ikinci hadise) geîince bu hadiste
Alkame farklı ifadeler kullanmıştır (ıddırâb). Bazen Süleyman b. Büreyde'den, o da ba-
basından demiş, bazan Abdurrahman b. Sâbit'ten, o da Umeyr b. Sâide'den demiştir.
Umeyr:1 Ben atlan severim, ey Allah'ın Rasûlü, Cennet'te at var mt? dedim, demiştir.
Alkame, bazan da Ensar'den, kendine Umeyr b. Sâİde denen bir adam: Ya rasulallah dedi,
bazan Abdurrahman b. Sabit, Peygamber'den nakleder ki demektedir. (Yani ifâdeler hep
farklıdır). Tirmizî bunu, el-Mes'ûdfninkinden daha sahih göstermiştir. Çünkü Süfyan (ikinci
hadisdeki Alkame'den önceki zat), el-Mes'ûdî (birinci hadisdeki Alkame'den önceki zat)tan
daha hafız (ezberi iyi) ve sebttir.

162
Sâlih'den, Ebu Hureyre'den. Bir bedevi arap, ey Allah'ın
Rasûlü, Cennet'te deve var mıdır1? demiş. "Ey bedevi,
Allah seni Cennet'e koyarsa, orada canının çektiği,
gözünün lezzet aldığı şeyler göreceksin" buyurmuş. 372[372]

Yine Alkame hadisi olarak, Ebu Hureyre'den şu rivayet


yapılmıştır: Ebu Hureyre dediki: Rasûlullah Cennet'i
zikredip şöyle buyurdu: "Firdevs en yükseği ve mahalli en
geniş olanıdır, Cennet nehirleri oradan fışkırır, kıyamet
günü Arş da onun üzerine konur." Bunun üzerine bir adam
kalkıp: Ey Allah'ın Rasûlü, ben atı seven bir adamım, Cen-
nette at var mı? dedi. Buyurdular ki: "Canım elinde olana
yemin olsun ki evet. Cennette öyle atlar, öyle develer var ki
kaçağandırlar, cennet yaprakları arasında uçar koşarlar,
cennet ehli onların üzerinde istedikleri yerde birbirlerini
ziyaret ederler." Bu sefer başka bir adam kalkıp, ey Allah'ın
Rasûlü, bana da develer sevdirilmiş tir, dedi." 373[373]Ravi

devamını zikretmiştir. Ebu Sevre hadisine gelince o, ancak,


Vasıl b. Es-Sâib yolu ile biliniyor, ondan, başkası rivayette
bulunmamıştır. Bir de Yahya b. Câbir et-Tâî rivayet
etmiştir, o kadar. Ebu Davûd onun "size ülkeler ietholu-

372[372]
Ebu Nuaym, Sıfat e!-Cenneh, 426, Muhakkiki isnadı zayıftır, demiştir.
373[373]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 427. Muhakkik isnadı zayıftır, der.

163
nacak ve ordular kuracaksınız" 374[374]hadisini nakletmiştir.
îbn Mâce, Ebu Eyyûb'den "Peygamberi abdest alırken
gördüm, sakalının arasında parmaklarım gezdiriyordu"
375[375]hadisi ile "geldiğinizi farkettirrne-dikçe" (Nur, 27)
ayetinin tefsirine dâir bir hadisi nakletmiştir. 376[376]Tirmizî

ise sadece bu Cennet atları hadisini nakletmiştir. 377[377]Ebu

Nuaym bu hadisi Cabir b. Nuh, o da Vasıl'dan yolu ile


"Cennet ehli buyaz asil hayvanlar üzerinde birbirlerini
ziyaret ederler. Sanki o hayvanlar yakutturlar, Cennet'te
hayvanlardan at ve deve dışında birşey yoktur"
378[378]şeklinde nakletmiştir Ebu'ş-Şeyh der ki... Bize Süveyd
b. Saîd anlattı,... Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurdu:
"Cennet ehli Cennet'.e girdikleri zaman, onlara kanatları
olan, işemeyen, pislik salmayan, kırmızı yakuttan atlar
gelir, üzerlerine otururlar, atlar onları Cennet'te uçurur, o
sıra onlara el-Cebbâr (olan Allah) görünür, onu görür
görmez hemen secdelere kapanırlar. El-Cebbâr (olan Allah)
onlara, başlarınızı kaldırın, bugün çünki amel günü

374[374]
Ebu Davud, 2525.
375[375]
Ibn Mâce, 433. Zevâid'de bunun isnadı zayıftır, çünki Ebu Sevre ile Vâsıl er-
Rukaşînin zayıflıklarında ittifak vardır, denir. \
376[376]
Ibn Mâce, 3707. Edeb kitabının, izin isteme babı.
377[377]
Tirmizî, 2544.
378[378]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 428.

164
değildir, bugün nimet ve ikram günüdür, buyurur. Onlar
başlarım kaldırırlar, Allah onların üzerine bir koku
yağdırır, misk yığınlarına uğrarlar, Allah bu yığınlar
üzerine bir rüzgar gönderir, miski onlara doğru uçurtur.
Nihayet ailelerine dönerler ve saçları dağılmış (misk) tozlar
(ı) içindedirler." 379[379] Abdullah b. El-Mübarek der ki:...
Abdullah b. Amr şöyle demiştir: "Cennet'te cins atlar, soylu
hayvanlar vardır, sahipleri onlara binerler." 380[380]

59- Cennette Karşılıklı Ziyaretler Ve Dünya


Hatıralarının Anılısı

Allah buyurur ki: 'İşte o zaman birbirlerine dönüp


(dünyadaki hallerini) sorarlar. İçlerinden bir sözcü benim
bir yandaşım vardı, (o, benimle alay ederek), sahiden sen
de mi doğrulayan-inananlar dansın, demek ölüp toprak ve
kemikler haline geldiğimiz zaman hesaba çekileceğiz öyle
mi, derdi. O sözcü, siz de onu görüyorsunuz değil mi, der.

379[379]
Bk. Sıfat el-Cenneh, 429; en-Nihâye, II, 515. Seneddeki el-Hakem b. Ebî Hâüd, !bn
Zuheyr, hakkında İbn Maîn, sika değildir, (Wf yerde de), birşey değildir, Buharî, hadisi
münkerdir, (bir kez de) onu terkettiler, demişlerdir, bk, Mizan el-l'tidâ!, I, 571; el-
Mecrûhîn, I, 250-251. Süreyd b. Said hakkında, Ebu Hâtem, saduktur, tedüs yapar, Buharı,
hadisi münkerdir, Nesâi, zayıftır demişlerdir, bk. Mizan el-hidâl, II, 248-249.
380[380]
İbn el-Mübârek, Zevâid, ez-Zühd, s. 67.

165
Kendisi bakmış ve o (yan-daşı)'m cehennemin tam
ortasında görmüştür, ona, vallahi az daha beni de helak
edecektin, der, eğer Rabbimin nimeti olmasaydı şimdi ben
de oradakilerden olacaktım." 381[381] Allah Sübhanehü bu
âyetlerde Cennet ehlinin birbirlerine yönelip
konuşacaklarını, dünyadaki hallerini birbirlerine
soracaklarını haber veriyor. Bu sohbet ve konuşma sürmüş
nihayet içlerinden bir sözcü (veya söyleyici), benim
dünyada bir yandaşım vardı, dirilmeyi ve âhireti inkar
ederdi, Allah'ın aktardığı üzere, sahiden sen de mi (böyle
şeylere' inananlardansın, dirileceğimizi, amellerimize
karşılık göreceğimizi, zaman bizi darmadağın ettikten
sonra hesaba çekileceğimizi doğrulayanlardan mısın derdi.
Sonra o mü'nıin cennetteki kadeşlerine, siz de bakaı
mısınız (siz de onu, görüyorsunuz değil mi?) Yani benim o
yandaşımın hâlini görmek üzere cehenneme bakar mısınız,
der" Görüşler içinde güçlü ve belirgin olan görüş budur.
Bu konuda iki görüş daha vardır.
1. Birbirleri ile konuşan bu sohbet arkadaşlarına "siz
de bakaı mısınız" sözünü melekler söylerler. Bu görüşü

381[381]
Saffâî, 50-57.

166
Atâ3 ibn Abbas'dan nak letra iştir.
2. Bu söz Allah'ın söylediği bir sözdür. O, cennet
ehline "siz di bakar mısınız" buyurur.
Sahih olan görüş ise ilkidir. Yani bu sözü mümin,
konuşup sohbe' ettiği arkadaşlarına söyler. Sözün gelişi, o
mü'minden haber veriş vt yandaşım anlatış buna delildir.
Ka'b der ki: Cennetle cehennem arasm da delikler vardır,
eğer mümin dünyadaki bir düşmanına bakmak is terse bu
deliklerden birinden onu izler." 382[382]Ittalaa (baktı)
kelimesi, sarkıp gözlemek anlamındadır. Mukâtil der ki: O
mümin, arkadaşlarına siz de bakar mısınız, deyince onlar,
sen onu bizden daha iyi tanırsın, sen gözle sen bak derler.
Adam, bakar yandaşını çılgın ateşlerin tam ortasından
görür. Şayet Allah adama yandaşını bildirmemiş olsa o
onu bilemezdi. Çünki yüzü ve rengi baş-kalaşnıiş, azab
onu tanınmayacak hâle getirmiştir. îşte o zaman mümin,
"vallahi beni de az daha yuvarlayacaktın, şayet Rabbimin
nimeti olmasaydı ben de oradakilerden olacaktım" der.
Yani az daha beni de helak edecektin, şayet Allah bana
nimetiyle lutfetmeseydi ben de seninle beraber azab içinde

382[382]
Bk, Tefsir el-Kurtubî, XV, 83.

167
bulunanlardan olacaktım. Allah buyurur ki: "Cennettekiler
birbirlerine dönüp sorarlar. Derler ki: Daha önce biz
ailemiz içinde zor durumda idik. Allah bize lütfetti de bizi
içimize işleyen kavurucu azaptan korudu. Doğrusu biz
dünyada O'na yalvarırdık, şüphesiz tek iyilik eden, tek
merhametli O'dur." 383[383] Taberanî der ki:.., Bişr b,
Nümeyr'den,... Ebu Ümame der ki: Rasûlullah'a (s.a.v.)
Cennet ehli birbirlerini ziyaret ederler mi diye so-ruldu.
Buyurdular ki: "Üstte olan aşağıda olanı ziyaret eder,
aşağıda olan üstte olanı ziyaret edemez. Allah için
sevişenler hariç, onlar Cen-net'te istedikleri yere, kolanlar
üzerine binmiş olarak develer üstünde gelirler." 384[384] ed-
Devrakî der ki:... Humeyd b. Hilâl, bize ulaştığına göre
Cennet ehlinin üstte olanı aşağıdakini ziyaret edecek
aşağıda olan üstte olanı ziyaret edemiyecektir, demiştir."
385[385] Ebu Hureyre'den nakledilen, Alkame b. Mersed,...
hadisi daha önce geçti. Taberanî1 nin Ebu Eyyûb'den
nakledilen,... merfû hadisi de geçmişti. O hadisde, Cennet
ehlinin birbirini soylu hayvanlar üzerinde ziyaret

383[383]
Tûr, 25-28.
384[384]
Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X. 279'da bunu Taberani rivayet etmiştir, sene-.dinde
Bişr b. Nümeyr vardır, bu zat metruktür, der.
385[385]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 422.

168
edecekleri belirtiliyordu. 386[386] Bunlardan anlaşılıyor ki
Cennet ehli birbirini ziyaret edecekler, ziyaret edilmeyi de,
isteyeceklerdir. Böylece lezzet ve sevinçleri tam olacaktır,
îşte bu sebeble Harise, kendisine, ey Harise nasıl
sabahladın, diye soran Peygamber'e (s.a.v.) hak bir mü'min
olarak sabahladım, demiştir. Bunun üzerine Peygamber,
her hakkın (doğrunun) bir hakikatı vardır, senin imanının
hakikati nedir, diye sorunca şöyle cevap vermiştir: "Nefsim
dünyadan yüz çevirdi. Geceleri gözüme uyku girmiyor,
gündüzleri susuzum yanıyorum. Sanki Rabbimin Arşını
apaçık görür gibiyim, sanki Cenneti seyreder gibi, orada
mü'minler birbirlerini ziyaret ediyorlar, cehennem ehli de
gözlerimin önünde, orada azâb olunuyorlar." Bunun
üzerine Peygamber, "bir kul ki Allah kalbini nurlandırmış"
buyurdu. 387[387] îbn Ebi'd-Dünya der ki:... Enes, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet ehli cennet'e
girdikleri zaman kardeşler birbirlerine özlem duyarlar.
Birinin divanı yürür, öbürünün divanına doğru, öbürünün
divanı da bunun divanına doğru ve bir yerde birleşirler.

386[386]
Daha önce 957 dipnotlu hadiste geçmişti.
387[387]
Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, I, 57'de bunu Bezzar rivayet etmiştir, Senedinde, Yusuf
b. Atıyye vardır, onunla hüccet getirilmez demiştir. Keşf el-Estâr, I, 26'da da zikrederek,
Bezzar, Yusuf'un teferrüd ettiği bir hadistir. Yusuf, hadisi leyyin bir zattır, dedi, demiştir.

169
Biri diğerine, bizi Allah ne zaman bağışlamıştı bilir misin,
der. Arkadaşı, falanca falanca yerde bulunduğumuz gün, o
gün- Allah'a yalvarmıştık, O da bizi bağışlamıştı, diye
cevap verir." 388[388] Yine îbn Ebi'd-Dünya nakleder... Şefiyy
b. Mâti'den, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Cennet
ehlinin, binekler ve soylu hayvanlar üzerinde birbirlerini
ziyaret etmeleri Cennet nimetlerindendir. Cen-net'te onlara
işemeyen, pislemeyen eğerli-yularlı atlar getirilir, üzerine
binerler, Allah Azze ve Celle nereyi murad ettiyse oraya
getirilirler, o sıra onlara bulut gibi birşey gelir, içinde hiçbir
gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği şeyler vardır.
Onlar, haydi bize yağdır derler, üzerlerine yağmur yağar
durur, ümit ettiklerinden daha fazla yağar. Sonra Allah
sıkıntı vermeyen bir rüzgar gönderir de rüzgar onların
sağlarından sollarından misk yığınları kaldırır, savurur.
Atlarının alınlarında, kendi saç ayırımlarında ve başlarında
bu misk özleşir. Onlardan her bir kişinin canı çektiği üzere
kakülü olur. Bu misk o atlara ve o kaküllere ve daha
elbiselerine de ilişir. Sonra dönerler, tâ Allah'ın murad
ettiği yere gelirler. Birden bir kadın; ey Allah'ın kulu senin

388[388]
Bk. en-Nihâye, Îbn Kesîr, II, 516; Ebu Nuaym, el-Hılye, Vlli, 49; Münziri, et-Terğib
ve't-Terhİb. IV, 543.

170
bizde bir ihtiyacın yok mu diye seslenir. Adam, sen nesin,
sen kimsin der. Kadın, ben senin eşin ve sevgilinim der.
Adam yerini biliyor değildim, der. Kadın; peki ya, Allah'ın
"hiçbir nefis, onlar için amellerine karşılık gözler nuru
olarak neler gizlenmiştir, bilmez" 389[389]buyurduğunu bil-
miyor muydun, der. Adam Rabbime yemin olsun ki evet,
der. Belki de o adam, kırk sonbahar o kadınla meşgul
olamaz. Yüzünü de dönmez, geri de dönmez. Onunla
meşgul olamamasının sebebi, içinde bulunduğu nimetler
ve ikramlardan başka birşey değildir." 390[390] Yine îbn
Ebi'd-Dünya nakleder,... Ebu Hureyre dedi ki: "Cennet ehli
alalı beyaz develer üzerinde ziyaretleşirler. Üzerlerinde
yaban biberi ağacından semerler vardır. Hayvanların
tabanları misk tozları savu-rur. Onların gemi veya yuları
dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır." 391[391] îbn
Ebi'd-Dünyâ, Ebûl-Yemân'dan zikreder: ... Bize İsmail b.
Ayyaş anlattı,.., Ebu Hureyre, Peygamber'den (s.a.v.). O,
(s.a.v.), Cebrail'e, "Sûr'a üfürülmüştür de, Allah'ın
diledikleri hariç göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp
389[389]
Secde, 17.
390[390]
I, 519-520; et-Terğib ve't-Terhib, IV, 543-544. I, 519-520; et-Terğib ve't-Terhib, IV,
543-544.
Bk. en-Nihaye,
391[391]
Bk. en-Nihaye,II,519-520;et-Terğib ve’t-Terhib,IV,543-544

171
Ölmüştür" 392[392]âyetini sorar. Cebrail der ki: "Onlar
şehitlerdir, Allah onları Arş'mm çevresinde kılıçlarını
kuşanmış olarak diriltir. Onlara melekler mahşerden,
yakuttan cins binekler getirirler. O bineklerin yularları
beyaz inci, semerleri altın, gemleri ince halis ipek ve
atlastandır. (Semer) yastıkları ipekten daha yumuşaktır,
adımlarını adamların gözünün gördüğü yere basarlar.
Şehitler atlar üzerinde seyahat ederler, uzun geziden sonra,
haydin gidelim, Allah yaratıkları arasında nasıl
hükmediyor bakalım derler. Allah onlara güler. Allah bir
kula bir yerde gülerse artık ona hesap yoktur." 393[393] İbn
Ebi'd-Dünya der ki: ... Ali (r.a.) Rasûlullah'ı (s.a.v.) şöyle
söylerken işittim demiştir: "Cennette bir ağaç vardır, en üst
kısmından hülle (elbise)'ler çıkar, en alt kısmından ise altın
atlar çıkar. Atlar inci ve yakuttan yularlı ve eğerlidir.
Pislemez, işemezler. Kanatları vardır, adımlarını gözünün
gördüğü yere atar. Cennet ehli onlara biner, onları arzu
ettikleri yere uçururlar. Derecesi aşağı olanlar, yâ râb
kulların bu ikrama nasıl ulaştılar derler. Onlara denir ki:

392[392]
Zümer, 68.
393[393]
Bk, en-Nihaye, II, 520. Senedindeki İsmail b. Ayyaş zayıftır, bk, Mizan el-l'tidal,
240-244.

172
Onlar geceleri siz uyurken namaz kılarlardı, siz yer içerken
oruç tutarlardı, siz cimrilik ederken onlar infâk ederlerdi,
siz korkak korkak dururken onlar savaşırlardı, denilir."
394[394]

Cennetliklerin bundan daha âlâ ve yüce bir ziyaretleri


var. O da, Rabb'lerini (Tebâreke ve Teâlâ) ziyaretleridir. O
zaman rableri onlara vechini (mübarek yüzünü) gösterir,
kelâmını işittirir, onlara rızvânını (rızâsını) indirir.
Inşaallah çok yakında bu ziyareti söz konusu edeceğiz.

60- Cennet Çarşısı

Müslim, Sahih'inde der ki:... Enes b. Mâlik, Peygarnb


şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet'te bir çarşı vardır, cennet ehli oraya her cuma
gelirler. Kuzey rüzgarı eser, yüzlerine ve elbiselerine
serpiştirir, bu sebeble güzellik ve çekicilikleri artar.
Ailelerine güzellikleri artmış olarak dönerler. Aileleri
onlara, vallahi bizden sonra güzellik ve çekiciliğiniz artmış
derler. Onlar da, vallahi sizlerin de bizden sonra (biz

394[394]
Bk, et-Terğib ve't-Terhib, IV, 544.

173
gittikten sonra) güzellik ve çekiciliğiniz, artmış, derler."
395[395] îmam Ahmed de Müsned'inde bu hadisi rivayet
etmiştir. Ancak orada "o çarşıda misk yığınları vardır,
cennetlikler o çarşıya çıktıklarında rüzgar eser"
şeklindedir. 396[396] îbn Ebî Âsim, es-Sünne isimli kitabında
der ki: ... Said b. El-Müseyyib (r.a.), Ebu Hureyre (r.a.) ile
karşılaşır, Ebu Hureyre O'na, Allah'ın seninle beni Cennet
çarşısında bir araya getirmesini niyaz ederim, der. Said,
O'na: Cennette çarşı da mı var? diye sorar. Ebu Hureyre:
Evet, bana Rasulullah şöyle haber verdi: Cennet ehli
cennete girdikleri zaman, amellerinin fazlı ile orada
konaklarlar. Onlara dünya günlerinden bir cuma günü
kadar izin verilir, Allah Tebâreke ve Teâlayı ziyaret
ederler. Onlara Arşını gösterir, cennet bahçelerinden bir
bahçede görünür. Onlar için nurdan minberler, inciden
minberler, zebercedden minberler, yakuttan minberler,
altından minberler, gümüşten minberler kurulur, en aşağı
olanlarla aşağı olanlar, misk ve kafur yığınlarının üzerine
otururlar, kürsilerde oturanları kendilerinden daha iyi
yerde oturuyor, sanmazlar."Ebû Hureyre, Rabbimiz Azze

395[395]
Müslim, 2833, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının Cennet çarşısı babı.
396[396]
Ahmed, Müsned, III, 284-285.

174
ve Celle'yi de görecek miyiz diye sordu. Evet, siz hiç
güneşi ve dolunay gecesi ayı görürken itişir kakışır
mısınız? Aynı şekilde Rabbinizi görürken de sıkıntı
çekmeyeceksiniz. Bu mecliste Allah'ın konuşmadığı kimse
kalmayacak, tâ O; ey falan oğlu falan, hatırlar mısın falan
gün şöyle şöyle yapmıştın, buyuracak. Böylece o kişiye
dünyadaki bazı haksızlıklarını hatırlatacak. Kul, evet
yaptım, ama beni bağışlamamış miydin? diyecek. Allah,
evet, diyecek, zaten bu menzileme benîm mağfiretimle
ulaştın. Rasûlullah der ki: Onlar bu halde iken, üstlerinden
bir bulut birden onlan sarıverir, üzerlerine, kendisindeki
kokuyu hiçbir şeyde bulamadıkları bir koku yağdırır.
Sonra Rabbimiz şöyle buyurur: Haydi kalkın size
hazırladığım ikrama (varın), arzu ettiğinizi alın. Kalkar,
meleklerin etrafını kuşattığı bir çarşıya gelirler. Orada
gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği, hiçbir
kalbe dammamış (akla gelmemiş) şeyler vardır. Peygamber
der ki: Bize, arzu ettiğimiz şeyler taşınır, getirilir, satmak
almak yoktur. Bu çarşıda Cennet ehli birbirleri ile
görüşürler. Yüce mev-^ kide olanlar ve aşağıda olanları, en
aşağıda olanlar, gelir görürler. önlarcny yukardakilerîn

175
üzerlerinde gördükleri elbise ve kıyafet çok hoşlarına
gider. Konuşmalarının sonu gelmeden hemen onun
üzerinde de ondan daha güzel bir elbise beliririr. Niyev
çünki orada hiç kimseye üzülimek yaraşmaz da ondan,"
Peygamber buyurdu ki: Sonra ayrıîır menzillerimize
gideriz. Eşlerimiz bizi karşılar, merhaba sevgilime, hoş
geldin, derler. Sende öyle bîr güzellik var ki Öyle güzel bir
koku var ki bizden ayrılıp gittikten^ sonra o hale gelmiş de
dönmüşsün, derler. Biz de onlara biz bugün Rab--bîmİE el-
Cebbâr Azze ve Celle ile bir mecliste idik,, elbet böyle bir
dönüşle dönmek haktır, deriz." 397[397] Bu hadisi Tirmizî de,
Cennet'm sıfatı kitabında rivayet etmiştir,^. Senedinde
Abdulhamid b. Habîb'den başka gözden geçirilecek kimse1
yoktur. Bu zat el-Evzâî'nin. katibidir, başkasının rivayet
etmediği bazıi şeyleri Evzâıden sadece bu zatın rivayet
etmesini (teferrüdünü) yadır^ gamıyoruzv imam Ahmed
ve Ebu Hâtem er-Razî onun sika (güvenilir) olduğunu
zaten söylemişlerdir. Duhaym ve Nesâî ise onu zayıf
saymışlardır. Onun, Evzâî'den başkasından rivayet ettiği
de bilinmiyor. Tir--mizî bu hadis hakkında ğaribdir, başka

397[397]
Îbn EbîÂsım, Kitab es-Sünne, 585; Tirmizî, 2549, Cennetin sıfatrkitabinın, Cennet
çarşısı babı; Îbn Mâce, 4336, Zühd kitabının, Cennefİn sıfatı babı.

176
yoldan geldiğini bilmiyoruz, demiştir. Ben derim ki:
"Doğrusu îbn Ebi'd-Dünya, başka Bir yoldan,... Mu-alla b.
Ziyâd, Evzâî'den,.., şeklinde aynı hadisi rivayet etmiştir."
398[398] Tirmizî der ki:... Alî b. Ebî Tâlib, Rasûlullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu demiştir: "Şüphesiz Cennet'te bir çarşı
vardır ki orada alış-veriş yoktur, sadece kadınlardan ve
erkeklerden suretler vardır, bir adam bir sureti arzuladığı
zaman o suretin içine girer." 399[399]Tirmizî bu, ğarib bir
hadistir demiştir. Abdullah b. El-Mübârek der ki: ... Enes b.
Malik şöyle demiştir: "Cennet ehli, haydin çarşıya gidelim,
derler, gider misk yığınlarının yanma gelirler. Eşlerine
döndükleri zaman, eşlerine, biz sizde bir koku buluyoruz
ki o koku sizde, giderken yoktu derler. Eşleri de, siz de
yanımızdan çıkıp gittiğinizde olmayan bir koku ile geri
döndünüz, derler." 400[400] îbn el-Mübarek der ki:... Enes b.
Malik şöyle demiştir: "Cennet'te bir çarşı, yani misk
yığınları vardır, cennetlikler oraya çıkarlar, orada
toplanırlar. Allah bir rüzgar gönderir, o kokuları evlerine
varıncaya kadar doldurur. Döndükleri zaman aileleri

398[398]
Bk, et-Terğib ve't-Terhîb, IV, 539; en-Nihâye,,ll, 488.
399[399]
Tirmizî, 2550.
400[400]
Ibn e!-Mübârek, Zevaid ez-Zühd, s. 70; Ibn Ebi'd-Dünyâ'nın ceyyfdsened me\ kuf
rivayet İçin bk, et-Terğib ve't-Terhib, IV, 541.

177
onlara, bizden sonra güzelliğiniz artmış derler, onlar da
ailelerine sizin de bizden sonra güzelliğiniz artmış derler."
401[401] el-Hâfiz Muhammed b. Abdillah el-Hadramî der ki:
... Câbir b. Abdillah der ki: "Biz bir yerde toplanmış
otururken Rasûlullah (s.a.v.' yanımıza çıktı ve şöyle
buyurdu: "Ey müslümanlar topluluğu, Cennet'te bir çarşı
vardır, orada sadece suretler vardır, alışveriş yoktur. Kim
biı kadın veya erkek sureti isterse o surete girer." 402[402]

61- Cennet Ehlinin Rabb'lerini Ziyaretleri

Şafiî Müsned'inde der ki: ... Enes b. Malik der ki:


"Cebaril, Pey-gamber'e (s.a.v.) üzerinde bir iz (leke)
bulunan bir ayna getirdi. Peygamber, bu nedir, dedi.
Cebrail dedi ki: O, cumadır, sen ve ümmetin onunla
faziletli (üstün) kılındınız, insanlar o konuda size
tabidirler, yani yahudiler ve hristiyanlar. Onda sizin için
hayır vardır. Onda ayrıca bir vakit vardır ki Allah'a hayır
duâ ile yalvaran hangi mü'min o vakti denk getirir

401[401]
Ibn el-Mübârek, ez-Zühd, s. 525. Beyhaki'nin ve Ibn Ebi'd-Dünyâ'nın mevkuf r
vayeti için bk, et-Terğib vet-Terhîb, IV, 542.
402[402]
Bk, en-Nihâye, II, 490-491; et-Terğib ve't-Terhib, IV, 541. Burada Münziri bun
Taberanî el-Evsafta rivayet etmiştir, der.

178
yalvarırsa ona mutlaka icabet edilir (duası kabul olunur). O
gün, bizim yanımızda mezîd (Cennetten ayrı verilecek
ziyade şey) günüdür." Peygamber, ey Cebrail, mezid günü
nedir? dedi. Cebrail dedi ki: "Rabbin Firdevs'de geniş bir
vadi edinmiştir, orada misk yığınları vardır. Kıyamet günü
olduğu zaman Allah Tebâreke ve Teâlâ, çevresinde nurdan
minberler, o minberler üzerinde peygamberlerin oturacağı
yerler olduğu halde dilediği kadar meleğini indirir. O
minberler çevresinde yakut ve zebercedden taçlanmış altın
minberler bulunur. Bunların üzerinde de şehitler ve
sıddikler vardır. Daha geride olanlar ise misk yığınlarının
üzerine otururlar. O zaman Allah, Ben sizin Rabbini-zim,
Benim va'dimi tasdik ettiniz, şimdi isteyin, size vereyim,
buyurur. Onlar, ey Rabbimiz, rızvanım (rızânı) isteriz
derler. Sizden razi oldum, ne arzu ederseniz Bana borçtur
size vereceğim, ayrıca yanımda bir de fazla (mezîd) var,
buyurur. Onlar Cuma gününü severler, çünki Rableri
onlara verdiği her hayrı cuma günü vermiştir, ayrıca o gün
Rabbinizin Arş'ı üzere istiva buyurduğu gündür, O gün
Allah Adem (a.s.)'ı yaratmıştır, kıyamet o gün kopacaktır."

179
403[403]Bu hadisin birçok tariki (geliş yolu) var, onları mezîd
babında (altmışbeşinci bâb'da) inşaallah zikredeceğiz. Ebu
Nuaym, Şeybân b. Cisr'den rivayet eder: ... Ebu Berze el-
Eslemî Peygamber'den (s.a.v.) şöyle nakletmiştir: "Cennet
ehli sabah bir elbise içinde gider,' akşam başka bir elbise
içinde dönerler. Sizin dünya kırallarmdan birinin yanma
sabah (kendi elbisenizle) gidip (onun verdiği başka bir
elbise ile) akşam döndüğünüz gibi. îşte onlar Rabb'leri
Azze ve Celle'nin ziyaretine böyle gider ve gelirler. Bu,
Rableri Azze ve Ceîle'ye gelecekleri o saati bildikleri
bilgilere ve kapasitelere göre olur." 404[404]Ebu Nuaym,
Ca'fer b. Cisr b. Ferkad de 405[405]babasından bunun
benzerini rivayet etmiştir. Ebu Nuaym Ebu Ishak'tan, el-
Hâris'den, Alî'den, yoluyla zikreder: Alî demiştir ki:
"Cennet ehli Cenneti mesken tuttukları zaman bir melek
gelip onlara, Allah Tebâreke ve Teâlâ size kendisini ziyaret
etmenizi emrediyor der. Toplanırlar. Allah Tebâreke Teâlâ
Davud (a.s.)'a emreder, o da sesini yükselterek teşbih ve
403[403]
Şafiî, Müsned, 1,126-127.
404[404]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 394.
405[405]
Ca'fer b. Cisr b. Ferkad'i, lbn el-Cevzî, hadis uydurmakla itham etmiştir, bk, el-
Mevzûat, I, 272. İbn Adiyy onu, münkerlerini zikretmiş ve demiştir ki: Herhalde bu babı
(Cisr)'den kaynaklanıyor, çünki o, zayıf sayılmıştır. el-Ukaylî, onun hıfzında şiddetli bir
zayıflıl (ıddırab) vardır, kadercidir, münker hadisler rivayet etmiştir, der, bk, Mizan el-
l'îidal, I, 403-404; ed-Duâfâ el-Kebîr, I, 187.

180
tehlilde bulunur. Sonra ebediyet sofrası konur. Ey Allah'ın
Rasûlü, ebediyet (huld) sofrası nedir diye sordular.
Buyurdu ki: Cenne'tin köşelerinden (kenarlarından) bir
köşedir, doğu ile batı arasından daha geniştir. Yerler,
içerler, sonra giydirilirler ve derler ki, bizim için Rabb'imiz
Azze ve Celle'nin yüzüne (vechine) bakmaktan başka
birşey kalmamıştır. Bunun üzerine rableri, onlara görünür,
derhal secdeye kapanırlar. Onlara, amel yurdunda
değilsiniz, siz artık mükafat yurdundasımz denilir." 406[406]

îbn Ebi'd-Dünyâ ve Ebu Nuaym derler ki:... Rasûlullah


(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cennet'te Tuba denilir bir ağaç
vardır. Gölgesinde şayet iyi bir binici emredüseydi yüz yıl
giderdi. Yaprakları yeşil bürde (elbise), çiçekleri sarı narin
giysi, salkımları ince ipek ve atlas, meyvesi yeni güzel
elbise (gibi büyük ve taze), zamkı zencefil ve bal, kumsalı
kırmızı yakut, yeşil zümrüd, toprağı misk, otu çok-geniş
zağferan, bu otu tütsüler, yakıtsız tüterler, kökünden,
selsebil, kaynak ve halis içki nehirleri çıkar, gölgesi Cennet
ehlinin meclislerinden bir meclistir, alışırlar, bir sohbetçi

406[406]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 397. Senedindeki el-Hâris b. Abdİilah el-AVer
hakkında tbn el-Medini kezzabtır, lbn Main zayıftır, lbn Adiyy rivayetlerinin geneli mahfuz
değildir, demişlerdir, bk, Mizan el-ltidâl, I, 435-437.

181
onları biraraya getirir. Onlar birgün yine böyle gölgesinde
sohbet ederlerken birden melekler gelir, yakuttan şekillen-
dirilmiş sonra kendilerine ruh üflenmiş altın zincirlerle
yularlanmış yüzleri parlaklık ve güzellik yönünden
kandiller gibi, postları kırmızı ipek ve parlak beyaz karışık,
görenler onlar gibisini görmemiş, üzerlerinde semerleri,
tahtaları inci ve yakuttan ayrıca inci ve yakut kakmalı,
dizileri kırmızı altından, kendilerine fevkalade güzel
ebliseler ve erguvan giydirilmiş soylu hayvanlar sürer
getirirler. Bu hayvanları, sohbet edenlerin yanma ıhdırırlar,
Rabbiniz Tebâreke ve Teâlâ size selâm eder, sizi seyretmek
siz de G'nu seyretmek, size selâm etmek, siz de O'na selam
etmek, sizinle konuşmak, siz de O'nunla konuşmak, size
lutfunu ve fazlını artırmak üzere sizi ziyaretine çağırır,
şüphesiz O, geniş bir rahmet ve büyük bir fazıl sahibidir,
derler. Bunun üzerine herkes bineğine geçer. Sonra
düpdüzgün sıra hâlinde biri diğerini geçmeden, bir deve
kulağı diğerininkinden ileri geçmeden, aynı hizada çöke
çöke giderler. Yolda hangi Cennet ağacına uğrasalar,
onlara meyvelerinden armağan eder, onlar için yollarından
bir kenara çekilir ki sıraları bozulmasın, kişi ile yol

182
arkadaşı arası ayrılmasın. Nihayet el-Cebbâr (c.c.)'ye
vardıkları zaman, onlar için yüce vechinin perdesini
kaldırır ve azametli azameti içinde onlara görünür. Ey
Rabbimiz, Sen es-Selâm (ayıpsız, kusursuz, selâmet
veren)'sin ve es-Selâm (tüm selâmetler) Sen'dendir, celâl ve
ikram hakkı sadece sana hastır, derler, Rabb'leri de onlara,
es-Selâm Benim, es-Selâm da Bendendir. Celâl ve ikram
(yüce oluş ve lutfediş) hakkı da bir bana mahsustur,
vasiyyetimi koruyan, ahdime (bana verdikleri söze) riâyet
eden, Beni görmeden ben'den korkan, her halükarda benim
karşımda titremiş durmuş kullarıma merhaba der. Onlar,
Senin izzet ve celâline, mekânının yüksekliğine yemin
olsun ki Seni hakkıyla takdir edemedik, Senin haklarını
sana ödeyemedik, izin ver bize, secde edelim sana derler,
Rabb'leri Tebâreke ve Teâlâ onlara, artık üzerinizden
ibâdet yükünü indirdim, bedenlerinizi rahat kıldım,
düşünün, benim için ne uzun yıllar beden yormuştunuz,
Benim için yüzler sürmüştünüz, imdi Benim esenliğime,
rahmet ve ikramına koşup geldiniz, imdi Benden isteyiniz
her ne isterseniz, temenni ediniz Benden, size bütün
arzularınızı vereyim, bugün sizi amellerinizle ölçüp

183
mükafatlandıracak değilim, bilakis, rahmetim, İkramım ve
lutfum mikdarmca, celâlime, mekânımın yüksekliğine ve
şanımın yüceliğine yaraşır şekilde mükafatlandıracağım,
buyurur, Artık hiç durmaz dileklerde temennilerde
bulunur, bağışlar talep ederler, o kadar çok isterlerki
içlerinde en az isteyen Allah'ın yarattığı günden yok ettiği
güne kadar dünyada ne var olmuşsa hepsini ister. Rabb'leri
Azze ve Celle, çok az istediniz, hak ettiğinizden aşağısına
razi oldunuz, ama size o arzu ve isteklerinizi hepten
verdim gitti, üstelik zürriyetlerinizi de size kattım, ayrıca
hayal edemeyeceğiniz başka şeyleri de size verdim,
buyurur." 407[407] Fatıma (r.a.)'nm oğlu Hüseyn'in oğlu
Alî'nin oğlu Muhammed'den gelen bu hadisin
Peygamber'e ref i (O'nun sözü olarak nakli) sahih değildir.
Muhammed b. Ali'nin sözü olması da yeterlidir. Bazı zayıf
ra-viler bunu Peygamber'in sözü sanıp hatâ etmişlerdir.
Muhammed'den bu sözü nakleden İdris b. Sinan, Vehb b,
Münebbih'in torunudur. Onu tbn Adiyy zayıf saymış,
Darakutnî, o metruktür, demiştir. Bir diğer ravi olan Ebu

407[407]
Bk, en-Nihâye, II, 520-523, et-Terğib ve't-Terhîb, IV, 546-550. Münzirî, bu hadisi
İbn Ebi'd-Dünya ve Ebu Nuaym mu'dal {senedde iki veya daha fazla kişi eksik) olarak
rivayet etmişlerdir, merfû olması (peygamberdenmiş gibi nakledilmesi) rnünkerdir,
demiştir.

184
îlyas'm kim olduğu bilinmemektedir. Ondan aktaran, el-
Kasım b. Yezid el-Mevsılî de meçhuldür. Böyle bir hadisin
Peygamber'den denilmesi (ref i) sahih olmaz, doğrusunu
Allah bilir. ed-Dahhak "müttakileri Rahman'a heyetler
halinde topladığımız gün," 408[408]ayetinde "yani üzerlerinde
semer olan cins hayvanlar üzerinde (topladığımız gün)"
demiştir.

62- Cennette Bulut Ve Yağmur

Cennet çarşısı ile ilgili hadisde, onları ziyaret günü


üstlerinden bir bulutun sardığı, bulutun onlara kokusunu
hiçbir şeyde bulamadıkları güzel kokular yağdırdığı daha
önce geçmişti.Bakiyy b. El-Velîd der ki: Bize Bahr b. Said
anlattı,... Küseyyir b. Mürra şöyle demiştir: "Bir bulutun
Cennet ehline uğrayıp size ne yağdırmamı istersiniz,
demesi, bunun üzerine ne temenni ederlerse etsinler onlara
yağdırılması mezîd (fazla şeyler)'dendir." 409[409] îbn Ebi'd-
Dünya der ki:... Abdurrahman b. Büdeyl'den.,. Safiyy el-

408[408]
Meryem, 85.
409[409]
Senedindeki Bakiyy b. ei-Velib, müdellistir, bk, Mizan el-1'tidâl, I, 331. Bahr b. Said
ise bilinmiyor, Buhari, ona bakmak lazımdır der, bk, Mizan el-ltidal, I, 297.

185
Yemânl, Cennet ehlinin heyet hâlinde gidişi hakkında
Abdülaziz b. Mer-van'a şöyle demiştir: "Onlar her
perşembe günü heyet halinde Allah sübhanehû'ye giderler.
Kendileri için divanlar kurulur. Onlardan herbi-ri senin (ey
Abdülaziz) oturduğun şu divânını bildiğinden daha çok
kendi divanını tanır ve bilir. Divanlarına oturdukları ve
herkes oturum durumuna geldiği zaman Allah Teâlâ
kullarımı, yaratıklarımı, komşularımı ve heyetimi
doyurun-yedirin der, yedirirler, sonra içirin buyurur,
hemen onlara değişik renklerde mühürlü kaplar getirilir,
onlardan içerler. Sonra Allah, benim kullarım,
yaratıklarım, komşularım ve heyetim yediler içtiler, imdi
onlara meyve verin buyurur, hemen sarkmış ağaçların
meyveleri gelir, onlardan istedikleri kadar yerler. Sonra
Allah kullarım, yaratıklarım, komşularım ve heyetim
yediler, içtiler, meyve aldılar, onları giydirin buyurur. Sarı,
yeşil, kırmızı ve her renk ağacın meyveleri gelir, sırf elbise
bitiren ağaçlar. Hemen onların üstüne elbise gömlek
halinde yayilıverirler. Sonra Allah, kullarım, komşularım,
yaratıklarım ve heyetim yediler, içtiler, meyve aldılar ve
giyindiler, şimdi onları kokulandırın buyurur. Hemen

186
üzerlerine yağmur çisentileri gibi misk saçılır. Sonra Allah,
kullarım yaratıklarım, komşularım ve heyetim yediler,
içtiler, meyve aldılar, giydirildiler ve kokulandılar şimdi
onlara görüneceğim ve Bana bakacaklar buyurur. O
görünüp de O'na baktıkları zaman yüzleri parıl parıl olur,
sonra onlara, menzillerinize dönün denir. Eşleri onlara,
bizim yanımızdan bir suret üzere çıktınız şimdi başka bir
suret üzere döndünüz derler. Onlar da, şöyle ki Allah bize
göründü, biz O'na baktık ve yüzlerimiz parladı, diye
karışık verirler." 410[410] Abdullah 6. El-Mübarek der ki:...
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cennet ehlinin
birbirlerini ziyaret etmeleri Cennet nimetlerin-dendir.
Binekler ve soylu hayvanlar üzerinde ziyaretleşirler.
Onlara eğerli yulark, pislemez işemez atlar getiririlir.
Onlara binerler, Allah nereye murad etmişse oraya varırlar.
Onlara bulut gibi birşey gelir. Bulutun içinde hiç bir gözün
görmediği hiçbir kulağın işitmediği şeyler vardır. Onlar
bize yağdır, derler. Üzerlerine durmadan yağar, bekledik-
lerinin üstünde yağar. Sonra Allah sıkıntı vermez bir

410[410]
Bk, et-Terğib vet-Terhib, IV, 546. Senedindeki Abdurrahman b. Budeyl b. Mey-sere
hakkında Yahya, zayıftır demiştir. Onu Ibn Hıbbân vâhî saymış ise de Abdurrahman b.
Büdey! b. Vergâ diyerek vehmetmiştir. Başkaları onu kavi saymış, Nesâi, onunla İhticâc
etmiştir, bk, Mizan el-l'tidâl, II, 549.

187
rüzgar gönderir, sağlarından sollarından misk yığınları
uçurur. Bu miski atlarının alınlarına, yelelerine ve kendi
başlarına alırlar (sürerler), her kişinin kendi arzu ettiği
şekilde bir kakülü olur, bu miskler o kaküllere ilişir, atlara
ilişir. Sonra yönelir Allah'ın murad ettiği yere varırlar.
Birden bir kadın onlardan birine ey Allah'ın kulu senin
bizde bir ihtiyacın yok mu diye seslenir. O kişi sen nesin,
kimsin, der. Kadın ben senin eşin ve sevgilimin der. Kişi
ben senin yerini bilmiyorum der. Kadın, peki sen Allah'ın
"hiç bir nefis, onlar için amellerine karşılık gözler nuru
olarak neler gizlenmiştir, bilmez" (Secde, 17) dediğini
bilmiyor muydun diye sorar. Adam, Rabbime yemin olsun
ki evet der. Belki o adam bu durumdan sonra o kadınla
kırk yıl uğraşamaz (ona sıra gelmez), adamı o kadından
alıkoyan şey içinde bulunduğu nimetlerden başka birşey
değildir." 411[411]

Yağmur Dünyada, Kabirde, Cennette ve


Cehennemde de Var

411[411]
Daha önce 974 dipnotlu hadisde geçmişti. .

188
Allah Sübhanehü bulutu ve onun yağdırdıklarını, bu
yurtta rahmet ve hayat sebebi yapmış, kabirlerinde de
onların hayatı (dirilişi) için sabeb kılmıştır. Şöyle ki: Arşın
altından erişen bir yağmur olarak yeryüzüne kırk sabah
yağmur yağar, yerin altında ekinlerin bittiği gibi biterler,
kıyamet günü dirilirler ve o sıra gök üzerlerine
çisemektedir. Doğrusunu Allah bilir ya bu hayat ve diriliş,
tıpkı dünyadaki gibi o büyük yağmurun tesiri ile olmalıdır.
Onlar için Allah Çenette de bir bulut kaldırır, üzerlerine
istedikleri koku vesâireyi yağdırır. Cehennemlikler de
böyle. Allah onlar için de tıpkı Hud ve Şuayt kavimlerinin
üzerine bir bulut gönderip onlara azab yağdırarak helak
ettiği gibi bulutlar yaratacak, bu bulut onların çektiği azaba
ilâve azaplar yağdıracak. Evet O sübhân, bulutu, hem
rahmet için hem azâb için var etmektedir

63- Cennet Bir Saltanat, Ehlinin Her Biri Bir Sultan

Allah Teâla buyurur ki: "Ne zaman nereye baksan, ora


d a nimetler ve büyük bir saltanat (mülk) görürsün."
(İnsan, 20).Îbn Ebî Nuceyh, Mücahid, "büyük, yani çok

189
azametli, görkemli" dedi, ayrıca "melekler onlardan izin
isterler, onların yanına ancak izin ile girebilirler" dedi,
demiştir. 412[412] Ka'b bu ayetle şöyle demiştir: "Rabb'leri
onlara melekleri gönderir, melekler gelirler ve onların
yanma girmek için izin isterler." Yine Ka'b, "hizmetkârlar
onlara ta'zim ederler, melekler huzurlarına ancak izin al-
arak girerler" demiştir. 413[413] el-Hakem b. Ebân,
îkrime'den, îbn Abbas'm Cennet ehlinin bineklerini
zikrettikten sonra bu âyeti, "ne zaman nereye baksan orada
nimetler ve büyük bir saltanat görürsün" ayetini
okuduğunu nakleder. 414[414]îbn Ebi'l-Havârî, Ebu
Süleyman'ın bu âyette şöyle dediğini işittim demiştir:
"Büyük saltanat şudur: Allah'ın elçisi (olan melek) armağan
ve lutuflarla gelir, huzuruna, ondan izin alıp girmedikçe
ulaşamaz. Bekçiye, bu Allah'ın dostundan bana izin al.
Çünki ben ona ulaşamam der. Bu bekçi durumu diğer
bekçiye, o, bir diğer bekçiye bildirir. O kişinin evinden
selâmet yurduna (darüs-selâma) bir kapı açılır, o kapıdan
Rabb'inin huzuruna izin almadan istediği zaman girer.
412[412]
Taberî, Tefsir, XXIX, 136; ed-Durr el-Mensûr, VI, 301; Mücahîd, Tefsir, 11, 713.
413[413]
Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 402.
414[414]
Hakim, el-Müstedrek, II, 511, Hakim, bu, isnadı sahih bir hadistir. Buhari ve müslim
rivayet etmemiştir, demiş, Zehebî, onu, ben derim ki Hafe vâhîdir, diyerek tenkid etmiştir.;
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 401.

190
Yani büyük saltanat şudur: Rabbül izzet'in elçisi onun
huzuruna izinsiz giremez, O, Rabbinin huzuruna izinsiz
(yani izne ihtiyaç olmadan) girebilir." 415[415] Îbn Ebi'd-
Dünya der ki... Enes b. Malik'ten \merfu (peygamber sözü)
olarak: "Tüm cennet ehlinin derecesi en aşağı olanının
başında on-bin hizmetkâr hazır bekler." 416[416] Yine îbn
Ebi'd-Dünya nakleder:... Ebu Üureyre (r.a.) dedi ki:
"Cennet ehlinin mertebesi en aşağı olan, ki onlar içinde
kendisi aşağılık olan yoktur, başında hergün sabah akşam
onbeşbin hizmektâr dolaşan kişidir, her hizmetkârın
yanında diğerinde olmayan bir hediye vardır." 417[417] Yine
îbn Ebi'd-Dünya'dan: Bana Muhctmmed b. Abbad ahlattı,
bize Zeyd b. El-Habbab anlattı,*., Humeyd b. Hilal,
"Cennet ehlinden kim varsa hepsinin bin hizmetkârı
vardır, herbirîriin işi ayrıdır" demiştir." 418[418] Ebu
Abdirrakman el-Habeli def ki: "Kül, Gennet'e ilk girdiği za-
man, önu inciler gibi yetmiş bin hizmetkâr karşılar.' 419[419]

415[415]
Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 403.
416[416]
Münzirî, et-Terğib ve't-Terhib, IV, 508-509'da bunu Îbn Ebi'd-Dünya vet ni rivayet
etmiştir, lafız Taberani'nindir, raviler sikadırlar, demiştir.
417[417]
Bk, et-Terğib vet-îerhib, IV, 509. 'ı
418[418]
Senedindeki Muhammed b. Abbad'ı Îbn Main, övgüyle anmamış, IbırÜkde, haline
bakmalıdır, demiştir, bk, Mizan el-l'tidal, III, 589. Zeyd b. el-Habbâb'hakkındşdşe Ahmed
hatası çok sadûk biridir demiştir, bk, Mizan ei-ltidâl, II, 100.
419[419]
Îbn el-Mübarek, Ziyadat ez-Zühd, s. 129.

191
Ebu Hureyre (r.a.)'den, dedi ki, "cennet ehlinin derecesi en
aşağı olanı -ki içlerinde aşağı olan yok- sabah yanma onbiri
hizmetçi geleli kişidir. Her hizmetçinin yanında diğerinde
olmayan bir hediye vardır." 420[420] İbfi el-Mübafek der ki:...
Ebu Abdillah el-Meâftrl dedi ki: "Cennet ehlinden her
kişiye iki sıra dizilir (ler), Ğılmari (çocuklar) dan meydana
gelen o iki sıranın iki ucu görünmez (o kadar uzundur).
Adam yürüdüğü zaman onun arkasında yürürler." 421[421]

Ebu Hayseme der ki:... Ebu Said, Rasûluttah (s.a.v.) şöyle


buyurdu demiştir: "Cennet ehlinin menzilesi en düşük
olanının, seksenbin hizmetçisi, yetmiş ikibin eşi vardır.
Adam için inci yakut ve zeberced-den el-Cabiye ile San'â
arası kadar bir kubbe (gibi köşk) bina edilir." 422[422]

Abdullah b. Eİ-Mübarek der ki: Bize Bakıyye b, El-Velîd


anlattı,... Ebil Ümâme şöyle demiştir: "Mümin Cennet'e
girdiği zaman bir koltuk üzerine dayanmış bulunur.
Yanında iki sıra hiçmetçi olur. îki sıranın bir ucunda kapısı
olan bir giriş vardır. Allah'ın meleklerinden bir melek izin
almak için yönelir. Kapıya en yakın hizmetçi kapıya kalkar

420[420]
Bk, et-Terğib ve't-Terhib, IV, 509.
421[421]
Îbn el-Mübârek, Ziyâdat ez-Zühd, s. 126. .
422[422]
Daha önce 868 dipnotlu hadisde geçti...

192
bakar ki bir melek, kendinden sonraki hizmetçiye bir
melek izin istiyor, der, o, hizmetçide kendinden sonrakine,
bir melek izin istiyor der, tâ mümine kadar (bu izin isteme
işi) ulaşır. Mümin, ona izin verin der, diğeri ötekine, ta
kapının yanındaki en son hizmetçiye kadar böyle devam
eder. O kapıyı açar, melek girer, selâm verir sonra ayrılır."
423[423] îbn Ebi'd-Dünya der ki:... ed-Dahhak b. Müzâhim der
ki: "Allah'ın dostu (mü'min) menzilinde (konağında) iken
birden Allah azze ve celle'nin elçisi (bir melek) izinciye
gelir ve Allah'ın elçisi için Allah'ın dostundan izin iste der.
Izinci girer ve ey Allah'ın dostu, Allah'dan bir elçi gelmiş
yanma girmek için izin ister der. Allah'ın dostu, ona izin
ver, der, elçi girer. Önüne bir armağan koyar, ey Allah'ın
dostu, Rabbin sana selam eder ve bundan yemeni emreder,
der. Yine ona benzer bir yiyecek verir, Allah'ın dostu, onu
şimdi yemiştim, der. Elçi der ki, Rabbin sana ondan da
yemeni emrediyor. Dost ondan da yer ve o (armağan)'da
tüm Cennet meyvelerinin tadını bulur. (Peygamber) dedi
ki: işte bu hal, Allah'ın "Ö, onlara hep benzer olarak

423[423]
lbn el-Mübarek, Zevâid ez-Zühd, a. 68, Senedindeki Bakıyye b. el-Velid ile ihth
cac edilmez, müdellistir, bk, Mizan el-l'tidâl, s. 331.

193
verilmiştir" 424[424]âyeti (nin gerçekleşmesi)'dir." Müslim'in
Sahih'inde el-Muğîre b. Şu'be hadisinde Rasâlullah
(s.a.v.)'den şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Musa,
Rabbine, Cennet ehlinin menzilesi en aşağı olanı kimdir
diye sordu. Buyurdu ki: O, Cennet ehli Cennet'e
konulduktan sonra gelen bir kişidir, ona, Cennet'e gir de-
nir, o da ey Rabbim, nasıl gireyim, insanlar varmış
menzillerine konmuş, alacaklarını almışlar, der. Ona,
dünya sultanlarından bir sultanın mülkü senin olsa razi
olur musun denilir. Adam, razi oldum Rabbim, der, Allah
ona, sana o var, ayrıca, bir misli, bir misli, bir misli, bir
misli daha var, der. Adanı beşincisinde, razı oldum
Rabbim der. Allah, bütün bunlar senin, bir de on misli
senin, ayrıca canının çektiği gözünün lezzet aldığı ne varsa
o da senin buyurur. Adam razi oldum Rabbim, der." Bu
hadisin tamamı daha önce geçmişti." 425[425] el-Bezzar,
Müsned'inde der ki:... Vükeyb'den el-Cerirl'den,... Ebu Said
dedi ki: "Allah Cennet'i bir gümüş kerpiç, bir altın kerpiç
olarak yarattı, onu eliyle dikti ve ona konuş dedi, Cennet,
müminler felah bulmuştur, dedi. Melekler, (ey Cennet), ey

424[424]
Bakara, 25. . "
425[425]
Daha önce 336 dipnotlu hadisde tamamı geçmişti...

194
padişahların menzili, müjdeler olsun sana dediler." 426[426]

Bu hadisi Vuheyb, el-Cerîrî'den böyle mevkuf olarak


rivayet etmiştir. Adiyy b. El-Fazl ise el-Cerirî'den merfu
olarak rivayet etmiştir, el-Bezzar, Adiyy b. El-Fazl'dan
başkasının bu hadis merfu kıldığını bilmiyoruz, Adiyy,
hafız değildir, Basra'h bir ravidir (şeyh), demiştir. Ben
derim ki: lbn Mâce, Adiyy b. El-Fazl ile infirâd etmiştir,
Yahya b. Main ve Ebu Hatem onu zayıf saymıştır, hadis
mevkuf-sahihtir. Doğrusunu Allah bilir. Daha önce,
Cennetliklerin taç giydiği anlatılmıştı, taç giymekte sultan
ve padişahların şiarıdır.

64- Cennettekiler Akla Gelmez Oraya Hayal


Erişemez Bir Kamçılık Yeri Dünya Ve İçindekilerden
Hayırlıdır

Allah Buyurur ki: 'Tanları yattıkları yerden ayrılır,


korku ve arzu içinde Rabb'lerine yalvarırlar ve kendilerine
rızık olarak verdiklerimizden infafc ederler. Artık hiçbir
nefis, onlar için gözler nuru olarak, işlediklerine karşılık

426[426]
Heysemi, Keşf el-Estâr, IV, 189.

195
neler gizlenmiştir, bilemez." 427[427] Düşün bak Allah, ne
güzel mukabelede bulunuyor: Geceleyin gizlice yaptıkları
ibâdet ve namazlarına karşılık mükafatlarını da gizli
kılıyor, o mükâfatı hiçbir nefis bilmiyor. Onların
tedirginlik, korku ve haşyet içinde yataklarında duramayıp
namaza kalkma hallerine karşılık olarak da gözler nurunu
(gözleri dinlendiren telâş ve endişeden kurtaran bir hâli)
ihsan ediyor. (Ayetteki kurra kelimesi "karar bulmak"
kökündendir.) Buharı ve Müslim'de Ebu Hureyre
hadisinde, Ebu Hureyre Rasûlullah (s.a.u.) şöyle buyurdu
demiştir: Allah Azze ve Celle buyurur ki: "Salih kullarım
için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve
hiçbir beşerin aklına gelmeyecek şeyler hazırladım. Bunu
doğrulayan şey, Allah'ın şu ayetidir: "Onlar için
işlediklerine karşılık gözler nuru (ve dinlendiricisi) olarak
neler gizlenmiştir, hiçbir nefis bilmez." 428[428] Yine Buharı
ve Müslim'de başka bir ifade şöyledir: Allah Azze ve Celle
buyurur ki: Salih kullarım için, size açıkladıklarım bir
yana, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve

427[427]
Secde, 16-17.
428[428]
Secde, 17. Buhari, XIII, 465, Tevhid kitabının, Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler,
ayet babı; Müslim, 2824. "Bunun doğrulayıcısı..." kısmı Buharî'de yoktur.

196
hiçbir beşerin aklına gelmeyen şeyleri hazırladım, depo
ettim. Sonra Rasûlullah "hiçbir nefis,... bilmez" ayetini
okudu. 429[429]Buhari'nin hadislerinden bir diğerinde
"isterseniz hiç bir nefis... bilmez" ayetini okuyun ifadesi
vardır." 430[430]Müslim in Sahih'inde Sehl b. Sa'd es-Sâidî
hadisinde Sehl şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) ile bir
mecliste bulundum, orada Cennet'i anlatıyordu, sonuna
geldi ve son olarak şöyle söyledi: Orada hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin
aklına gelmeyen şeyler vardır. Sonra da, "yanları
yataklarından ayrılır, Rabb-lerine, korku ve arzu içinde
yakanrlar ve kendilerini rızıkl an d irdiğimiz şeylerden
infak ederler. Artık hiçbir nefis, işlediklerine karşılık gözler
nuru (dinlencesi) olarak onlar için neler gizlenmiştir
bilemez" ayetlerini okudu." 431[431] Buhari ve Müslim'de
geçer: Ebu Hureyre Rasûlullah (s.a.vi) buyurdu demiştir:
şöyle "Sizden birinizin Cennette, yayın kirişi kadarlık yeri
güneşin üzerine doğduğu veya battığı herşeyden daha

429[429]
Buhari, VIII, 510-516, Tefsir kitabının, "hiçbir nefis,... bilemez" ayeti babı; Müslim,
2824.
430[430]
Buhari, VI, 318, Yaratışın başlangıcı kitabının, Cennetin sıfatı ve mahluk oluşu babı.
431[431]
Müslim, 2825, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, ilk babı. :

197
hayırlıdır." 432[432]
Şu Ebu Ümâme hadisi de daha önce geçmişdi: "Yok
mu Cennet'e paçaları sıvayacak! Çünki cennet'in hiçbir
tehlikesi yok. Ka'benin Rab-bine yemin ederim ki O,
parlayan bir nûr, titreşen bir reyhan, yüksek bir köşk, şırıl
şırıl nehir, olgun meyve, güzel ve alımlı bir eş, birçok el-
bise, ebediyet ve selamet yurdu içre bir makam, meyve,
yeşillik, nimet ve yüksek-değerli bir mahaldir, 433[433]
Cennet'in değeri ve şerefi ile ilgili olarak, sadece "Allah'ın
yüzü (hakkı) için O'ndan başkasının istenmemesi" özelliği
olsaydı bile Cennet'e, şeref ve fazilet olarak bu kâfi gelirdi.
Nitekim buna dair Ebu Da-vud,... Cabir'den şu hadisi
rivayet etmiştir: "Allah'ın vechi ile (yüzü hakkı için)
Cennet'ten başka birşey istenmez," 434[434] Taberanî,
Mucemin'de Bakıyye'den nakleder:... îbn Abbas (r.a.),
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Allah Adn
Cennet'ini yarattığı zaman, orada hiçbir gözün görmediği
hiçbir kulağın işitmediği. hiçbir beşerin aklına gelmedik
şeyler yarattı ve konuş buyurdu. Adn Cennet'i, "müminler
432[432]
Buharî, VI, 13, Cihad kitanın, Allah yolunda sabah akşam gidiş babı; Müslim 1883,
burada hadis, Allah yolunda sabah ve akşam gidiş, güneşin üzerine doğup battığ şeylerden
daha hayırlıdır, şeklindedir. .
433[433]
Daha önce geçti.
434[434]
Daha önce geçti.

198
felah bulmuştur" dedi. 435[435] Buhari'nin Sahih'inde, Sefil b.
Sa'd'den. Der ki: Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim:
"Cennet'te bir kamçıhk yer, dünyadan ve içindekilerden
daha hayırlıdır.436[436] îmam Ahmed der ki:... Ebu Hureyre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet'te
sizden birinizin kamçısının bağı, gök ve yer
arasmdakilerden daha hayırlıdır." 437[437]Bu hadisin senedi
Buhari ve Müslim'in şartı üzeredir. Tirmizi der ki:...
Peygamber (s.a.u.) şöyle buyurdu: "Bir tırnağın Cennetteki
şeylerden kaldırdığı bir şey görünecek olsaydı, göklerin ve
yerin ufuklanndaki, uçlarında herşey onunla süslenir
bezenirdi. Şayet Cennet ehlinden bir adam sarkıpta onun
bilezikleri görünseydi, güneşin yıldızları söndürdüğü
(görünmez hale getirdiği gibi) onlarda güneşi görünmez
hale getirirlerdi." 438[438]Tirmizıbu, ğarib-hasen bir hadistir,
onu bu senedle sadece îbn Lehîa'den geliyor biliyoruz.
Yahya b. Eyyûb, bu hadisi, Yeztd b. Ebî Habib'den rivayet
etmiş ve Ömer b. Sa'd, Sa'd b. Ebî Vakkasdan, o da
435[435]
Heysemi, Mecmatfz-Zevaid, V, 397'de, bunu Taberani, el-Evsat ve el-Kebir"de
rivayet etmiştir. Evsaftaki fci senedden biri ceyyid'dir demiştir.
436[436]
Buharî, VI, 319, Yaratışın başlangıcı kitabının, Cennetin sıfatı ve mahluk olduğu
babı.
437[437]
. Ahmed, el-Müsned, II, 315.
438[438]
Tirmtzî. 2538, CenneTin sıfatı kitabının, Cennet »httrtin sıfatı hakkında gelenter
babı.

199
Peygamber'den demiştir. Ben derim ki: Bunu îbn Vehb de
rivayet etmiştir:... Süleyman b. Hamtd'den,... Rasulullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Şayet cennetteki ea az bir tırnak
dünyaya gözükseydi gökle yer arası o tırnak sebebiyle
süslenir güzelleşirdi."439[439]Bu bâbda ayrıca Enes b. Malik,
Ebu Said el-Hudrî ve Abdullah b. Amr b. El-As'dan da
hadisler vardır. Allah'ın kendi eliyle dikimini yaptığı,
dostları için durak kıldığı, rahmeti, ikramı ve nzvânı île
doldurduğu, nimetlerini büyük kurtuluş diye nitelediği,
saltanatını büyük saltanat eylediği, içine bütün hayırları
bütün yönleriyle doldurduğu, her türlü ayıp, âfet ve
eksiklikten temizlediği bir yurdun kadri nasıl ölçülebilir ki!
Arzun ve toprağını sorarsan, misktir, zağferandır, çatısını
sorarsan Rahman'ın Arşıdır, harcını sorarsan keskin
kokulu misktir, çakıllarını (helliklerini) sorarsan inci-
mücevherdir, yapısını sorarsan, bir tuğla gümüşten bir
tuğla altındandır, ağaçlarını sorarsan herbirinin gövdesi
altından ve gümüştendir, tahtadan tarabadan değil!
Meyvelerini sorarsan kovalar kadar büyük, tereyağdan

439[439]
Ebu Nuaym, Sıfat ai-Cenneh, 57, Muhakkik], müellifin buradaki senedi, Süleyman b.
Hamid sebebiyle zayıftır Ibn Ebi Hâtembu zâtı, e!-Cerh vel-Ta'dit, II, 1,106'da ve Buharı,
et-Tarîh el-Kebir, H.B'de zikretmişler fakat hakkında bir cerh ve ta'ditden bahset-
memişlerdir, binâenaleyh bu zat medluldür, der.

200
yumuşak, baldan tatlıdır. Yapraklarını sorarsan, en ince
elbiseler neden olur işte öyledir, nehirlerini sorarsan, tadı
bozulmamış sütten nehirler, içenlere lezzet, içkiden
nehirler, süzülmüş baldan nehirler vardır. Yiyeceklerini
sorarsan, seçip, beğendikleri meyveler, arzu ettikleri kuş
etleri var. İçeceklerini sorarsan, tesnim var, zencefil var,
kâfur var, kaplarını sorarsan, altın ve gümüş kaplar kristal
gibi billurdur. Kapılarının genişliğini sorarsan iki kanadı
arası kırk yıllık yoldur, gün gelecek kapısı yığın yığın
insanlar dolup taşacaktır. Rüzgârların ağaçlarını
sallamasını sorarsan, işitecekler için o ağaçlar coşku ile
sallanıp duracaklardır. Gölgelerini sorarsan orada bir ağaç
var ki gölgesinde iyi ve hızlı bir süvari yüz yıl gider
bitiremez. Genişliğini sorarsan saltanatı en az olan,
mülkünü, divanlarını, köşk ve bahçelerim iki bin yılda
dolaşır, çadırlarını, kubbelerini sorarsan bii çadır içi boş
tektir inciden ve altmış mildir. Kalelerini köşklerini
sorarsan, onlar üstüste kurulmuş odalardıı ve altlarından
nehirler akar. Yüksekliklerini sorarsan, ufukta batar veya
doğan gözün neredeyse göremeyeceği kadar uzak yıldıza
bak! Cennet ehlinin libasını sorarsan, ipek ve altındır.

201
Döşeklerini sorarsan, astarlan atlastır, pek yüksek
mertebelere döşenmiştir. Koltuk larını sorarsan, onlar
divan (taht) lardır, gelin odalarındadır, üzerinde tenteler
vardır, altın düğmeleri bulunur, yarığı yoktur, delik yeri
yok tur. Ehlinin yüzlerini ve güzelliklerini sorarsan ay
gibidirler. Yaşların sprarsan, hep otuzüç yaşında babalan
Adem'in sureti üzeredirler. N« dinlerler diye sorarsan,
eşleri ceylan yüzlü hurilerin Şarkısını, dahi yükseği,
meleklerin ve peygamberlerin seslerini ve en yükseği
âlemleri! Rabb'inin hitabını. Üzerine binip
ziyaretleşecekleri bineklerini sorarsan inşaallal Allah'ın
murad ettiği soylu hayvanlardır, onları istedikleri
Cennetlerdi gezdirir. Süslerini püslerini sorarsan, altın ve
inci bileziklerdir, başla nnda taçlar vardır. Uşaklanm
sorarsan sanki gizli inci gibi olan ebe dileştirilmiş
çocuklardır. Gelinlerini ve eşlerini sorarsan, azalannd
gençlik suyu akan yaşıt tombul memelidirler, gül ve elma
yanaklarında, nar göğüslerinde, dizili inciler dişlerinde,
incelik ve letafet bellerindedir. Çıkıp göründüklerinde
güzelliklerinden güneşler doğar, gülümse-dikleri zaman
dişleri arasında şimşekler pırıldar, sevdikleri ile karşılaş-

202
tıkları zaman, ayla güneşin karşılaşmasında ne söylersen
onu söyle, konuştuğu zaman iki sevgili ne konuşur onu
düşün, onu kucakladığı zaman iki dal nasıl kucaklaşır bilir
misin? Yanağında, aynada gördüğü gibi yüzünü görür,
inciğinin iliğini etin içinden seyreder, e.erisi, kemiği,
elbiseler bu seyre engel olmaz. Sarkıp dünyaya bakacak
olsa kokusu gökle yer arasını doldurur, tüm yaratıkların
dili çözülür, lâ ilahe illallah, Allahu ekber, sübhanellah
derler, onun için iki ufuk arası bezenir, güzelleşir, bütün
gözleri artık başkasına baktırmaz, âdeta büyüler, güneş
ışığının yıldızları söndürdüğü gibi o da güneşi söndürür ve
yer üstündeki herkes imana gelir, Hayy ve Kayyüm Allah'a
inanırlar. Başının üzerindeki örtü, dünyadan da,
içindekilerden de hayırlıdır, ona kavuşmak erkeğin tüm
arzuları içinde en büyük arzudur, yıllar, çağlar geçtikçe
güzellikleri ve alımı artar, zaman durdukça sevgisi ve
vuslatı zİyadeleşir, gebe kalmaz, doğurmaz, hayız görmez,
nifas görmez, ni-Vten, tükürükten, idrardan, pislikten ve
sair kirlerden tertemiz-.:.r. gençliği gitmez, elbiseleri
eskimez, güzellik elbisesi de solmaz, ona kavuştukça
hoştur bıkılmaz. Gözlerini eşine çevirmiştir başka kimseye

203
arz ı duymaz. Kocası da gözünü ona çevirmiş, o, onun
aşkıdır sonsuz arzusudur. Ona baksa, sevindirir, itaatini
isterse hemen itaat eder, ayrılıp gitse onun hakkını korur.
Adam onunla beraberken arzular ve güvenler içindedir.
Evet, ona ondan önce ne bir insan ne bir cin dokun-
mamıştır. Ona baktıkça kalbine sevinç doldurur. Onunla
konuştukça kulaklarına dağınık veya dizili inciler
gönderir, açılsa, köşkü ve odayı nur ile doldurur. Yaşları
kaç olacak diye sorarsan yaşıttırlar, gençlik yaşının
kıvammdadırlar. Güzelliği sorarsan, sen hiç güneş ve ay
gördün mü (derim)? Göz bebeklerini sorarsan, en tatlı
ceylan gözünün en berrak beyazlığında en güzel siyahı
düşüneceksin. Boylarını sorarsan en güzel dalları gördün
mü (derim)? Renklerini sorarsan, sanki yakut ve mer-
candır. Güzel ahlakı sorarsan onlar zaten en güzel seçkin
dilberlerdir, güzelliklerine iyilikler de katılmış, içleri ve
dışları en güzel kılınmıştır, onlar canların sevinci ve ferahı
gözlerin neş'esi ve sürürüdür. Nasıl eşlik eder, zevk ve
saadet verirler, dersen, onlar eşlerine sevdalı sevecen
kadınlardır, sevmesini de sevilmesini de bilirler, bera-
berlikle tâ ruhlara tesir eder. Eşinin yüzüne güldüğü

204
zaman o gülücükten Cennet'in aydınlandığı bir kadın
düşünebilir misin? Bir köşkten bii köşke gittiği zaman bu
bir güneştir, yörüngesindeki bîr burçtan diğerine geçiyor
dersin. Eşiyle konuşup söyleştiği zaman, hey kurban
olayım bu söyleyişe ve kucaklaştığı zaman hey o
kucaklaşmanın ve sarılmanın lezzeti hey! "Onların sözü
helâl bir sihirdir ama keşke koruma altındaki biı
müslümanı öldürme suçunu işlemeseydi.""Bu söz uzun
sürse bıkılmaz. Ve bir konuşsa dinleyen ah kısa kes-mese
der."Şarkı söylese, hey gözlerin ve kulakların duyacağı
zevk hey! Enisin olup menfaatlerini sunsa hey o ünsiyet ve
menfaat hey! Bir öpse bil-ki kişi için o öpücükten daha
arzulu birşey yoktur. Verse ve verse, o verişlerden daha
hoş ve lezzetli birşey yoktur. Bunlar böyle! Bir de mezid
gününü, el-Azîz el-Hamid (olan Allah)'ı ziyareti, O'nun
temsil ve teşbihten münezzeh yüzünü (vechini) öğle üstü
güneşi ve dolunay gecesi ayı gördüğün gibi görmek
meselesini sorarsan, sorma gitsin! Bu hususta sâdık-
masduk (tasdik eden ve edilen, doğru ve doğrulanan)
Peygamber'den mütevatır nakiller gelmiştir. Sahihlerde,
sünenlerde, mûsnedlerde, Cerir'den, Suheyb'den, Enes'den,

205
Ebu Hureyre'den, Ebu Musa ve Ebu Said'den gelen
rivayetler mevcuttur. Evet sorma da bir münadinin
seslendiği gün şu diyeceklerini dinle: "Ey cennet ehli,
Rabbiniz Tebareke ve Teâlâ sizi ziyaretine çağırıyor.
Haydin bakalım onu ziyarete! Onlar, işittik ve itaat ettik
derler. O'nu ziyaret için derhal kalkarlar. Ne görsünler!
Kendileri için so\!u hayvanlar hazır beklemiyor mu?
Koşarak sırtlarına binerler. Randevu yeri kılınmış olan
geniş vadiye varıp hiç eksiksiz oraya toplandıkları zaman,
Rahb Tebareke ve Teâlâ Kursi'sini emreder, Kursî oraya
kurulur. Sonra onlar için nurdan, inciden, zebercedden,
altından, gümüşten minberler kurulur, içlerinde en aşağı
olanlar -ki hâşâ içlerinde asıl olarak aşağı yoktur- misk
yığınları üzerine otururlar, minberlerde oturanlar bizden
daha iyi yerde oturuyorlar zannına kapılmazlar. Oturuşları
bitip meclis kurulunca, o münâdî, ey Cennet o'ılı Allah'ın
size bir va'di var, şimdi size onu gerçekleştirmek istiyor
der. Nedir o, derler.. O, bizim yüzlerimizi ağartmadı mı,
mizanlarımızı ağır getirmedi mi, Cennet'ine koymadı mı,
cehennemden uzaklaştırın adı mı? Onlar bu hal içinde iken
birden tüm Cenneti aydınlatan bir nur parlar, başlarım

206
kaldırırlar. Allah be! el-Cebbâr Celle Celâlüh onlara
üstlerinden bakıyor ve ey Cennet ehli size selam olsun
diyor! Eh, bu selâma güzel karşılıkta elbet şu sözleridir:
Allah'ım, selam (es-Selâm) sensin, selâm (selâmet) de ancak
sendendir, sen mübareksin ey celâl ve ikram sahibi! Ve
onlara görünür o mübarek ve yüce Rabb. Onlara güler ve
ey Cennet ehli der. O Yüce'den duydukları ilk söz o zaman
şu sözdür: "Bana, Beni görmeden itaat etmiş kullarım
nerede? Bugün mezîd (ziyâde) günüdür!" Onlar hep bir
ağızdan tek söz söylerler: Razi olduk, Sen de bizden razi ol!
O, "ey Cennet ehli, Ben şayet sizden razi olmasaydım sizi
Cennetime koymazdım, imdi bugün mezîd (ziyâde)
günüdür, Ben'den isteyin" der. Hepsi birden tek bir söz
söylerler: "Bize yüzünü göster bakalım! Rabb Celle
Celâlühü onlar için perdeleri kaldırır ve onlara görünür.
Onları öyle bir nûr kaplar ki şayet Allah onların
yanmamalarını murad etmiş olmasaydı hep yanarlardı. Bu
mecliste Allah'ın konuşup söyleşmediği kimse kalmaz.
Hatta Allah tek tek, ey falanca, falan gün şöyle şöyle
yapmıştın, hatırlıyor musun buyurur. Dünyadaki bazı
haksızlıklarını hatırlatır. Adem, ey Rab-bim beni

207
bağışlamamış miydin der. Evet, buyurur, bu menzileye
Benim bağışımla ulaştın. Hey kulaklar bu konuşmalardan
ne zevk alacaktır ne zevk! Onun kerîm vechine âhirette
bakmak iyilerin gözlerini ne kadar aydın edecek. Ve hey
kısıntılı bağışla dönenlerin (Allah âhirette görülmez
diyenlerin) zilleti hey! "Yüzler vardır o gün parıl parıldır,
Rabb'lerine bakarlar. Yüzler vardır o gün pusarık (asık)'tır.
Kendine bir bel-kıran yapılacağını anlamıştır. 440[440] Haydi
Adn Cennetlerine, oralar ilk menzillerindir, kamp
oradadır.Fakat biz düşmanlara esir olduk, acaba
vatanlarımıza (Cennete) dönüp selâm diyecek miyiz?

65- Allah'ın Görülmesi Ve Gülerek Gör

Bu bab, kitabımızın bablar içinde en şerefli, kadri en


yüce, değeri en yüksek, ehl-i sünnet ve'1-cemaatin
gözlerini en aydın eden, bid'at ve delalet ehlini en çok
sıkan bir babtır. Bu konu paça sıvayanların paçalarım
sıvadıkları, yarışanların yarıştıkları geçmeye çalışanların
koşup çabaladıkları bir konudur. O halde çalışanlar bunun

440[440]
kıyame, 22-25.

208
için çalışsınlar. Cennet ehli buna ulaştıkları zaman içinde
bulundukları tüm nimetleri unuturlar. Cehennem ehli için
bundan mahrum olup perdelenmek, cehennem azabından
daha zordur. Bu konuda peygamberler ve ra-suller, sahabe
ve tabiunun tamamı, çağlar boyu peşpeşe gelen İslam
imamlarına ittifak etmişler, dine girdiği gibi çıkmış bid'at
ehli, sapık supuk sözler söyleyen cemiyyet 441[441]Allah'ı hiç
sayan Fir'avniler 442[442]tüm dinlerden sıyrılmış-çıkmış olan
batmiyye, 443[443]şeytanın iplerine sarılmış Allah'ın ipinden
kopmuş ayrılmış, Rasulullahm Ashabına sövmeyi din
haline getirmiş, Sünnet'e ve ehli Sünnet'e harp açmış,
Allah'a, Rasülüne ve dinine düşman herkesle barışmış olan
Rafıza 444[444]ise bunu inkar etmiştir. Bütün bu inkarcılar,
Rabblerini göremeyip perdelenecekler. O'nun kapısından
kovulacaklardır. Bunlar dalalet fırkalarıdır, lanetli (şeytan)
m gurubu (şiası) Rasulün ve O'nun taifesinin
düşmanlarıdırlar.

441[441]
Cehmiyye, Mürcie'den olan haricilerden bir gurup olup Cehm b. Safvana
mensubturlar.
442[442]
Fir'avnryye, Musa'nın düşmanı Fir'av'ın etbanı olup ona ibadet ve İtaat etmişler,
Allah'ın sıfatlarını hiç saymışlar kabul etmemişlerdir.
443[443]
Batınıyye, şeriatın bir zahiri bir de batını vardır, diyen, aşırı tevilata sapan bir
fırkadır.
444[444]
Şiadan sahabeye dü uzatmayı caiz gören bir fırkadır. Zeyd b. Ali'yi, Ebu Bekir ve
Ömer'e dil uzatmamalarını söylediği zaman reddettikleri için (reddedenler anlamında olmak
üzere) kendilerine Râfıza denmiştir.

209
Ru'yetullahın Delilleri

(Birinci Delil)
Allah Sübhanehü, kendi zamanında insanların en
bilgilisi olan, konuştuğu (kelimi), gizli söyleştiği (neciyyi)
ve yeryüzü ehlinden seçtiği-süzdüğü (safıyyi) Musa (a.s.)
m Rabbinden, Kendisine (c.c.) bakmak (ve görmek)
istediğini haber vermiştir. Rabbi Tebareke ve Teala onun
bu isteğine şöyle cevap vermiştir: "Beni göremezsin. Ama
şu dağa bak. Eğer yerinde durursa, o zaman göreceksin
(demektir). Nihayet Rabbi dağa görününce onu
darmadağın etti. 445[445] Bu ayetin delalet yöntemleri çeşitli
açılardan şu şekildedir.
1. Rahman'm kelimi (konuştuğu zat) ve değerli elçisi
Musa'nın, Rabbinden caiz olmayacak birşeyi istemesi
düşünülmez. Düşünülemez değil bilakis, bu, en batıl birşey
de en büyük bir muhaldir, ki bu Yunan, Sabie 446[446]ve

Firavniyye tohumları nezdinde, O'ndan yemesini, içmesini,

445[445]
A'raf suresi, 143.
446[446]
Kendilerini Nuh'un dini üzere sayan yıldızperestlerdir. Kıbleleri, öğle vakti kuzey
rüzgarının estiği yöndür.

210
uyumasını, Allah'ın münezzeh olduğu vesair, şeyleri yap-
masını istemektir. (O'nu görmek böylesi batıl şeylerden
olsaydı Musa Allah'dan bu istekte bulunmazdı.) Allah için
şaşmak gerekir, nasıl olur da Sabie'nin, Mecusilerin,
putperest müşriklerin, Cehmiyye ve Firavniyye
tohumlarmm, Allah hakkında, vacib, müstahîl (imkansız)
olan hususları İmran oğlu Musa (a.s.) dan daha iyi
bilmeleri söz konusu olabilir. O'nu (c.c.) Musa'dan daha iyi
tenzih edebilirler?! (Yani Musa (a.s.) Allah'ın prensipte
görülebilecek bir varlık olduğunu biliyordu. Onun için
O'nu görmeyi istedi.)447[447]
2. Ayrıca Allah Musa'nın bu isteğini yadırgamamış
tır. Eğer bu iş imkansız olsaydı Musa (a.s.) dan böyle bir
isteğin çıkmasını yadırgardı. Bu sebebledir ki Allah
İbrahim Halil'in (a.s.), ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini
istediği zaman onun bu isteğini yadırgamamıştır. Meryem
oğlu İsa gökten kurulu sofra indirmesini istediği zaman da
yadırgamamıştır. Ama Nuh Rabbinden oğlunu da
kurtarmasını isteyince işte bu istediği yadırgayarak
"cahillerden olmana karşı seni uyarırım. (Nuh) dedi ki;

447[447]
. Güneşe, aya ve ateşe tapan bir lopluluktur. Mecusiler ismi bu topluluk için miladi
üçüncü asırdan bu yana kullanılmaktadır.

211
Rabbim! bilgim olmayan birşeyi Sen'den istemekten Sana
sığınırım. Eğer beni bağışlayıp bana merhamet etmezsen o
zaman işi bitmişlerden olurum " buyurmuştur.448[448]
3. Allah, "Beni göremezsin" (Yani senin takatin
yetmez) buyurmuş "Beni görmeyeceksin" veya "Ben
görülecek birşey değilim" veya "görülmem caiz değildir"
dememiştir. Birinci cevab (len terânî cevabı) ile diğer
(lâterânî ve diğer) cevaplar arasındaki fark düşünen için
gayet açıktır. "Göremezsin" cevabı Allah Sübhanehunün
görülür bir varlık olduğunu bildirir. Ancak Musa'nın gücü-
kuvveti O'nu bu dünyada görmeye kafi değildir, çünki
burada iken buna beşer gücü yetmez.
4. Bu şık üçüncü şıkkı daha da açık hale getiriyor.
Şöyle ki: Allah "fakat dağa bak, eğer yerinde durursa Beni
göreceksin." 449[449]Yani Musa'ya Allah, dağın, kuvvet ve
salabetine rağmen, bu dünyada iken Allah'ın O'na
görünmesine tehammül edemeyeceğini bildirmiştir. îmdi
zayıflıktan yaratılmış (daima) zayıf olan beşer buna nasıl
tahammül edecektir? (Yani mesele Musa'nın (a.s.)
dayanamaması meselesidir.)

448[448]
Hud suresi: 46-47.
449[449]
A'raf suresi: 143.

212
5. Allah Sübhanehü ve Teala dağı, yerinde kalıcı
kılmaya kadirdir. Bu hal imkansız değil mümkündür.
Zaten görülmeyi de buna bağlı kılmıştır. Eğer görülmesi
temelde imkansız birşey olsaydı, aslında mümkün olan
birşeye bunu bağlamazdı. Ve eğer görülmesi imkansız ol-
saydı -haşa-, şöyle buyurması buna eşit olurdu: "Eğer dağ
yerinde kalırsa, Ben yerim, içerim ve uyurum." Size göre
(ey görmeyi reddedenler) iki ifadede aynı oluyor.
6. Allah "Rabbi dağa görününce (gözükünce) onu
darmadağın etti" buyurmuştur. Bu söz, Onun görülmesine
dair en açık bir delildir. Çünki O'nun, sevabdan-cezadan
nasibi olmayan cansız bir dağa görünmesi caiz ise,
peygamberlerine elçilerine, dostları (olan muttaki
müminleri) ne ikram yurdu olan Cennet'te görünmesi,
onlara Kendini göstermesi nasıl caiz olmaz? Allah
Sübhanehü şunu bildirmiştir ki dağ bu dünyada O'nu (c.c.)
görmeye dayanamaz ise beşer daha daha zayıftır (hiç
dayanamayacaktır).
7. Musa'nın Rabbi Sübhanehü ve Teala, Musa ile
konuşmuş, ona hitab etmiş, onunla gizli söyleşmiş ve ona
seslenmiştir. Konuşması ve kendisi ile konuşulması,

213
muhatabına karşılıklı konuşmayı vasıtasız işittirmesi caiz
olan bir varlığın görülmesi elbet daha da caizdir. Bu
noktadan hareketle görülmesini inkar etmek, konuşmasını
da inkar etmeye bağlıdır. Zaten şu (adı geçen) fırkalar iki
hususu da inkar etmişlerdir, hem Allah'ın kimse ile
konuşmayacağını hem kimsenin Allah'ı görmeyeceğini
söylemişlerdir. Konuşmak ile görülmek birbirini çağrış-
tırdığı içindir ki Musa (a.s.), Allah ona konuşmasını
işittirince hemen O'na bakmayı istemiştir. Yani Allah'ın
Peygamberi (Musa), anlamıştır ki konuşması ve hitabı
gerçekleşen zatı görmekte caizdir. Zaten Allah,
görülmesinin kendisi açısından imkansız olduğunu değil,
Musa açısından imkansız olduğunu belirterek O'nun
görünmesi sebebiyle dağ nasıl yerinde duramadı ise
Musa'nında buna tahammül edemeyeceğini haber
vermiştir. Len terânî (beni göremezsin) sözüne gelince bu,
bu işin gelecekte olmayacağını bildirir, hiç mi hiç
olmayacağını, bu olmazlığın sürüp gideceğini değil. Hatta
bu ayette bir de "ebedi" ilavesi olsaydı bile durum aynı
olurdu. Böyle bir ilave olmadığına göre niçin görülmesin?
(Al sana bir misal): Allah "onu (ölümü) ebedi arzu

214
edemezler" diyor. 450[450]Sonrada diyor ki: "Ey Malik,
Rabbin işimizi bitirsin (bizi öldürsün de kurtulalım), 451[451]

(yani bu ve benzeri ayetlerde, mesela bk. Nur, 24" ebedi


sözü dünya hayatının sonuna kadar anlamına geliyor.
AUahü A'lem.) ;

O'na Kavuşmak

İkinci Delil: (Bu delil şu ayetlerde geçen kavuşma =


lika ifadesidir:) "Allah'dan korunun, ve O'na
kavuşacağınızı (O'nunla karşılaşacağınızı) bilin."
452[452]"O'na kavuştukları günkü esenlik dilekleri selamdır."
453[453]"Kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyor ise."
454[454]"Allah'a kavuşacaklarına inananlar." 455[455]Dil ehli
(dilciler) ittifak etmişlerdir ki kavuşmak ne zaman
körlükten ve herhangi bir manadan salim diri bir varlığa
nisbet edilirse "görme" manasımda gerektirir. Şu ayet bu
esasa ters değildir: "Onların kalbine, O'na kavuşacakları

450[450]
Bakara suresi: 95.
451[451]
Zuhruf suresi: 77.
452[452]
Bakara suresi: 223.
453[453]
Ahzab suresi: 44.
454[454]
Kehf suresi: 110.
455[455]
Bakara suresi: 249.

215
güne kadar (sürecek) bir nifak işlemiştir." 456[456]Ters

değildir, çünki çok açık sahih hadisler münafıkların hatta


kafirlerin dahi Allah Tealayı kıyamet sahasında iken
göreceklerini bildirmektedir. Nitekim Buhari ve Müslim'de
O'nun kıyamet günü görünmesine (tecellisine) dair
hadisler vardır. Çok yakında bu konu inşaallah gelecek.
Burada Allah'ın görülmesi ile ilgili olarak ehl-i sünnetin üç
görüşü vardır:
1. O'nu sadece müminler görecektir. ,
2. Mahşerde Allah'ı, mümin kafir herkes görecek,
sonra kafirlerden perdelenecek bir daha O'nu
göremeyecekler.
3. Münafıklar görecek, diğer kafirler göremeyecek. Bu
üç görüş Ahmed'in mezhebidir. Ashabı da aynı görüşlere
sahiptirler. Aynı üç görüş kiminle konuşacağı (c.c.)
hususunda onlar tarafından belirtilmiştir (yani sadece
mü'minlerle konuşacak, mahşer ehliyle... gibi.) Şeyhimizin
(Ibn Teymiyye) bu konuda ayrı bir kitabı vardır. Orada bu
üç görüşü ve görüş sahiplerinin delillerini sıralamıştır.
Kavuşmaya dair bir diğer ayette şudur: "Ey insan, sen

456[456]
Tevbe suresi: 77.

216
koşar Rab-bi'ne (varan bir yolda) çabalarsın sonra ona
(veya O'na) kavuşursun. 457[457]Eğer "ona" derken çabana =
ameline anlamı kasdediliyorsa kavuşmak, ameli, kitabında
yazılmış ve sabit olarak görmesidir, yok eğer O'na derken
Rabb Sübhanehü kasdediliyorsa bu kavuşmada kula
va'dedilmiş kavuşmasıdır.

Ziyade Nedir?

Üçüncü Delil: "Allah selam yurduna (darüsselama)


çağırır ve dilediğini de sırat-ı müstakime hidayet eder.
Öyle güzel işler işleyenler için en güzeli ve bir de ziyade
vardır. Onların yüzlerini ne toz toprak kaplayacaktır ne de
bir aşağılık. İşte onlar Cennetin sahipleridir. Onlar orada
kalıcıdırlar." 458[458]"En güzeli" Cennet, ziyade ise O'nu
vech-i kerimine (yüce yüzüne) bakmaktır. Kendisine
Kur'an indirilmiş bulunan Rasulul-lah (s.a.u.) ve ondan
sonra sahabe bunu böyle açıklamışlardır. Nitekim
Müslim'in Sahih'inde Hammad b. Seleme hadisinde denir
ki... Suheyb (r.a.) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) "O

457[457]
Inşikak suresi: 6
458[458]
Yunus suresi: 25-26.

217
güzel işler yapanlar için en güzeli (el-Hüsna) ve bir ziyade
vardır" ayetini okudu ve şöyle buyurdu: "Cennet ehli
Cennete Cehennem ehli Cehenneme girdiği zaman bir
Münadi ey cennet ehli, size Allah'ın bir sözü var, onu
yerine getirmek istiyor, diye seslenir. Onlar, o da neymiş,
mizanlarımızı ağır getirmedi mi, yüzlerimizi ağartmadı mı,
bizi Cennete koymadı mı, Cehennemden uzaklaştırmadı
mı ki, derler. O zaman Allah perdeyi açar. Allah, onlara,
onlar için kendine bakmalarından daha sevimli bir şey
vermemiştir. İşte ziyade budur." 459[459] el-Hasen b. Arafe
der ki: Bize Müslim b. Salim el-Belhi anlattı, Nuh b. Ebi
Meryem'den, Sabit'ten, Enes'den. Enes, Rasulullah'a
(s.a.v.). bu ayet (en güzeli ve bir de ziyade var ayeti)
soruldu, buyurdular ki: "Dünyada ameli güzel yapanlar
için en güzeli, yani Cennet ve bir de ziyade yani Allah'ın
vechine bakmak vardır." 460[460] Muhammed b. Cerir der
ki:... Ata'dan, Ka'b b. Acra'dan. Peygamber (s.a.v.) "O güzel
işler yapanlar için..." ayetinde, "Ziyade Rahmanın (c.c.)
vechine bakmaktır." 461[461]Bu seneddeki Atâ b. Ebî Rabah

459[459]
Bk. 517dipnotiu hadis...
460[460]
Bunu el-Hasen b. Arafe rivayet etmiş, bk. en-Nihaye, II, 481 ve Müslim ve şeyhi
Nuh hakkında söz edilmiştir, demiştir.
461[461]
İbn Cerir, Tefsir, XI, 74; en-Nİhaye, 11,481.

218
değil, Ata el-Horasani'dir. İbn Cerir der ki:... Übeyy b. Ka'b,
Rasulullah'a (s.a.v.) Allah'ın Kitabındaki bu ziyadeyi
sordum, en güzeli Cennettir, Ziyade ise Allah Azze ve
Celle'nin yüzüne bakmaktır, buyurdu demiştir." 462[462] Esed
es-Sünne der ki:... Ebu Musa, Rasulullah (s.a.v.) şöyle
derken işittim demiştir: "Allah Azze ve Celle kıyamet günü
bir münadi yollar, münadi öndekilerin de arkadakilerinde
işiteceği bir sesle şöyle seslenir: "Ey Cennet ehli, Allah size
en güzeli (el-Husna'yı) vadetmiştir, en güzeli Cennet'tir,
ziyade ise Allah Azze ve Celle'nin yüzüne (vechine) bak-
maktır." 463[463]İbn Vehb der ki:... Ebu Musa Eş'ari,
Rasulullah (s.a.v.) den şunu aktarmıştır: "Kıyamet günü
Allah bir münadiye emreder, münadi öndekilerede de
arkadakilere de işittirecek bir sesle, ey Cennet ehli, Allah
size el-Husna'yı ve Ziyade'yi va'detmiştir, el-Husna (en
güzeli) Cennettir, Ziyade, Rahmanın vechine bakmaktır,
diye seslenir." 464[464] Sahabe Sözlerine Gelince: İbn Cerir der
ki:... Ebu Bekr es-Sıddik (r.a.), "bu, Allah'ın kerim vechine

462[462]
İbn Cerir, Tefsir, XI, 74; en-Nihaye, II, 481.
463[463]
İbn Kesir, en-Nihaye, II, 481;'lbn Cerir, Tefsir, XI, 74.
464[464]
ibn el-Mübarek, Zevaid ez-Zühd, s. 27; İbn Kesir, on-Nihaye, II, 48O'de böyle
mevkuf olarak der.

219
bakmaktır" demiştir. 465[465] Aynı sened ile Huzeyfe
(r.a.).den de "bu, Rabb'lerinin vechine bakmaktır" sözü
nakledilmiştir. 466[466] Ebu Musa el-Eş'ari der ki: "Kıyamet
günü olduğu zaman Allah Cennet ehline bir münadi
gönderir. Münadi, Allah, size vaddettiklerini yerine getirdi
mi diye seslenir. Allah'ın, kendileri İçin hazırlamış olduğu
ikramlara bakarlar ve evet derler. Bunun üzerine münadi,
iyi işl| panlar için el-Husna (en güzeli) ve Rahman Azze ve
Celle'nin vechine bakma ziyadesi vardır, der." 467[467]

Abdullah b. el-Mübarek der ki:... Ebu Musa el-Eş'ari, Basra


Ca-mii'nde insanlara hitab ile şöyle söylüyordu: "Allah
kıyamet günü Cennet ehline bir melek gönderir, melek, ey
Cennet ehli, Allah, size vadet-tiklerini gerçekleştirdi mi
der. Bakarlar, süsleri elbiseleri, nehirleri, tertemiz eşleri
görüp, evet, Allah, bize vadettiklerini gerçekleştirmiştir,
derler. Sonra melek üç kez, Allah, size vadettiklerini
gerçekleştirmiş midir, der. Vadolunduklarından
gerçekleşmedik birşey bulamayıp, evet, derler. Melek der
ki, sadece birşey kalmıştır, şöyleki Allah Azze ve Celle

465[465]
Kurtubi, Tefsir, VIII, 330.
466[466]
İbn Cerir, Tefsir, XI, 74.
467[467]
İbn Kesir, en-Nihaye, II, 480.

220
güzel işler yapanlar için en güzeli ve ziyade vardır
buyuruyor, bakın, en güzeli Cennetir, ziyade ise Allah
Teala'nm vechine bakmaktır." 468[468] Esbat b. Nasr'm
Tefsirinde geçer:... İbn Mes'ud "güzel işler yapanlar için..."
ayetinde en güzeli Cennet, ziyade, Allah'ın vechine bak-
maktır, kater (toz-toprak) ise karalıktır" demiş. 469[469]

(Seleften) "en güzeli Cennet, Ziyade ise Allah'ın vechine


bakmaktır" diyen diğer zevat Abdurrahman b. Ebi Leyla,
Amir b. Sa'd İsmail b. Abdirrahman, es-Süddi, ed-Dahhak
b. Müzahim, Abdurrahman b. Sabit, Ebu İshak es-Sebii,
Katade, Saidb. el-Müseyyib, el-Hasen el-Basri, İbn Abbas'm
Mevlası İkrime ve Mücahid b. Cebr'dir. Seleften birçok zat
"onların yüzünü ne bir kater (toz-toprak, karalık) ne bir
zillet kaplar" ayetinde, "bu O'na baktıktan sonradır."
demişlerdir. Bu konuda onlardan gelen hadisler sahihtir.
Allah önce, Cennet olan el-Husnayı, sonrada Ziyade'yi
zikrettiğine göre Ziyade, Cennet'ten öte başka birşey
olacaktır. Ziyade'yi mağfiret ve rızvan (nza) olarak tefsir
edenlerde var ki mağfiret ve nzvan Rabb Tabereke ve
Teala'nm görülmesi ile birlikte düşünülecek şeylerden

468[468]
İbn el-Mübarek, Zevaid ez-Zühd, s. 27.
469[469]
Kurtubi, Tefsir, VIII, 331.

221
(onun levazımından) Eğer Kafirler Perdelenecekse, Demek
ki... Dördüncü Delil: "Asla! Aksine, onların kazandıkları,
kalpleri üzerinde pas tutmuştur. Asla! Onlar o gün
Rabb'lerinden elbet perde-leneceklerdir." 470[470]Bu ayetten
şöyle bir delil çıkıyor; "Allah Sübha-nehü onların, kendisini
görmekten ve konuşmasını işitmekten perdelenmeleri (ve
engellenmelerini) o kafirler için en büyük ceza kılmıştır.
îmdi müminler de O'nu görmeyecek ve konuşmasını
işitmeyecek olsalardı onlar da perdelenmiş (aynı cezaya
uğramış) olurlardı." Bu delili bizzat Şafii ve diğer
imamlarda kullanmışlardır. Taberi ve başkası (Şafii'nin
talebesi) el-Müzeni'den naklederler: el-Müzeni der ki:
Şafii'yi işittim, Allah Azze ve Celle'nin "Asla! Onlar o gün
Rabb'lerinden perdelenmiş-lerdir" ayetinde, bu ayette
Allah dostlarının kıyamet günü Rabb'lerini göreceklerine
delil vardır, diyordu." Hakim der ki:... er-Rabi' b. Süleyman
der ki: Muhammed b. İdris eş-Şafii'nin meclisinde idim.
Kendisine kırsal kesimden "Asla! Onlar o gün
Rabb'lerinden perdelenmişîerdir". Ayeti hakkında ne
dersin diye bir soru yazılı kağıt gelmişti. Şafii dedi ki:

470[470]
Mutaffifin, 14-15..

222
Onlar gazab içinde olarak Rabb'lerinden
perdeleneceklerine göre, demek ki O'nun dostları rıza ha-
linde olarak O'nu göreceklerdir. Ayet buna delildir." er-
Rabi' der ki: Ey Ebu Abdullah (eş-Şani), dedim, senin
görüşün bu mudur? Evet, dedi, işte bu sebebledir ki
Allah'a ibadet ediyorum, (kendisini kasdederek) eğer bu
Muhammed b. tdris Allah'ı göreceğine yakinen
inanmasaydı Allah Azze ve Celle'ye ibadet etmezdi..."Bunu
Taberi yine el-Esamm yolu ile Şerh es-Sünneh'de rivayet
etmiştir.Ebu Zür'a er-Razi der ki: ... Muhammed b.
Abdillah el-Hakem'e, kıyamet günü mümini-kafiri ile
bütün insanlar (halk) Rabb'lerini görecekler mi, diye
soruldu. O'nu mü'minlerden başkası göremez diye cevap
verdi. Muhammed der ki: Şafii'ye ru'yetuliah (Allah'ı
görme konusu) soruldu. Dedi ki: Allah "Asla! Onlar o gün
Rabb'lerinden perdelen-mislerdir" diyor. Bu ayet,
mü'minlerin Allah'dan perdelenmeyeceklerine delildir."

Mezid, O'nu Görmektir

Beşinci Delil: "Onlar için orada istedikleri var ve bizim

223
yanımızda bir de fazla (mezid) var, 471[471]Taberi der ki: Ali
b. Ebi Talib ve Enes b. Malik, "mezid, Allah Azze ve
Celle'nin vechine bakmaktır." demişlerdir. 472[472]Bu görüşü
tabiinden Zeyd b. Vehb ve daha başkası da söylemiştir.

Gözler O'nu İdrak Edemez Yani Görür Ama


Kuşatamaz

Altıncı Delil: "Gözler O'nu idrak edemez. O, (tüm)


gözleri idrak eder." 473[473]Görülmeyecek diyenlerin delil
olarak kullandıkları bu ayet ile görüleceğini deliliendirmek
pek hoş! Evet, şeyhimiz (îbn Teymiyye) bunun nasıl lehte
delil olduğunu pek güzel ve çok latif bir şekilde
açıklamıştır. O, bana şöyle demişti: "Ben taahhüt ederim ki
hangi batıl ehli olursa olsun. Şayet bir ayet veya sahih
hadis ile kendi batılına delil getirmişse mutlaka o ayet ve
hadisde onun o batılını çürüten bir delil vardır. Bu ayette
onlardan biridir. Evet bu ayet Allah'ın görülmeyeceğine
değil bilakis görüleceğine delalet ediyor. Şöyle ki Allah, bu

471[471]
Kal, 35.
472[472]
kurtubi,tefsir,XVII, 21
473[473]
Enam, 103

224
ayeti Kendini övmek üzere zikretmiştir. Bilindiği gibi
övme, mevcut ve sabit (olumlu) Özelliklerle yapılır.
Tamamen yok olan şeyler kemal (üstünlük) değildir ve
öyle şeylerle Övme olmaz. Rabb Teala, eğer "başka birşey
var" anlamı taşıyorsa o zaman "O'nda şu yoktur, bu
yoktur" diye "yoklukla" övülebilir. Mesela O'nda uyuklama
yoktur, uyku yoktur" sözü gibi ki bu "O, kamil manada
kayyumdur" (= herşeyi her an ayakta tutar, varlığını
devam ettirir) demektir. "Kamil diri" anlamını içeren
"O'nda Ölüm yok" sözü, "kudreti kamildir, anlamını içeren
"yorulmaz -tıkanmaz" sözü, "Rabhğımn, ilahlığının ve
kahrının kemalini" ifade eden "şeriki yok, eşi yok, çocuğu
yok, yardımcısı yok" sözleri "samed-liğinin
(îhtiyaçsızlığınm) ve gınasının kemalini" ifade eden,
"yemez-içmez" sözü, "tevhidinin ve yaratıklarına muhtaç
olmayışının kemalini" ifade eden "O'nun izni olmadan
katında şefaat edilmez" sözü, "ilminin ve ihatasının
kemalini" ifade eder. "O unutmaz, ilminden hiçbirşey
kaçamaz" sözü ve "zatının ve sıfatlarının kemalini" ifade
eden "O'nun misli yoktur" sözü hep böyledir. işte bu
sebeble Allah, hiçbir olumlu anlamı içermeyen, sırf yokluk

225
ifade etlen şeylerle kendini övmemiştir. O zaman var olan
ve bu özelliğe sahip olan varlık "yok" Üe o özellikte
eşitlenmiş olur. Halbuki kamil bir varlık "yok" ile aynı
özelliği taşıyamaz. Eğer Allah'ın "O'nu gözler idrak
edemez" sözünün anlamı "O hiçbir şekilde görülmez"
olsaydı, "yok olan şeyde hiç görülmez birşey" olduğundan
bu ayet ile Allah Kendini övmüş, bir kemalini zikretmiş
olmazdı. Çünld tamamen yok olan da görülmez,
kavranmaz. Rabb Celle Celalühü ise, "sırf yok" olanda
bulunan bir özellik ile övünmekten yücedir.'. O halde bu
ayetin anlamı "O, görülür ancak kavranamaz ihata
edilemez" şeklindedir. Tıpkı şu ayetlerde olduğu gibi:
"Rabbinden, zerre ağırlığınca birşey bile kaçmaz. 474[474]Yani
O, herşeyi bilir. "Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı."
475[475]Yani O'nun kudreti kamildir. "Rabbin hiç kimseye
zulmetmez" Yani O tam adildir. "O'nu ne pinekleme tutar
ne uyku." 476[476]Yani O kamil Kayyümdur. ; "O'nu gözler
idrak edemez" (En'am, 103) sözü de Allah'ın son derece
azametli, herşeyden büyük ve azameti sebebiyle tamamen

474[474]
Yunus, 61.
475[475]
Kaf, 38.
476[476]
Bakara, 255.

226
kuşatılacak şekilde idrak olunmayacağına delalet eder.
İdrak, aslında bir şeyi kuşatmak (ihata) tır ve görmekten
öte birşeydir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmuştur: "İki
topluluk birbirlerini gördükleri zaman Musa'nın ashabı
idrak olunduk (bize yetiştiler, kuşatıldık) dediler. (Musa),
asla dedi." 477[477]Dikkat edilirse Musa hayır görülmediniz
demedi, Onlar da "idrak olunduk" sözü ile "biz görüldük"
demek istemediler. Musa (a.s.) sadece "İdrak olunmayı"
nefyetti, asla sözü ile "hayır biz idrak olunmadık" demek
istedi. Allah bu hususu yani idrak olunmayacaklarını
ayrıca haber vermiştir: "Ve Musa'ya, kullarımı gece yürüt.
Ve vur da onlar için denizde kuru bir yol aç, derak (idrak)
den (yani Fir'avn ordusu veya dalgalar - sular ile
kuşatılmaktan) hiç korkmadan ve çekinmeden (yürü).
478[478]Kısacası rü'yet (görme) ve idrak birlikte de biri
olmadan diğeri de bulunabilir. Rabb Teala görülür idrak
olunmaz. Tıpkı bilinir ve, ihata edilemez olduğu gibi. İşte
imamların ve sahabenin bu ayetten anladığı mana budur.
İbn Abbas der ki: "Gözler O'nu idrak edemez" yani "O'nu

477[477]
Şuara, 61-62.
478[478]
Taha, 77.

227
ihata edemez" 479[479]demiştir. Katade "O gözler O'nu idrak
edemeyecek kadar büyüktür." 480[480]Atıyye "Allah'a
bakarlar, azemetinden dolayı gözleri O'nu ihata edemez
O'nun basarı (görüşü) onları ihata eder" demişlerdir.
481[481]İşte "Gözler O'nu idrak edemez, O gözleri idrak eder"
ayetinin anlamı budur. 482[482] Binaenaleyh müminler
Rabb'leri Tebareke ve Teala'yı gözleri ile apaçık görecekler
ama gözleri O'nu idrak edemeyecektir, yani O'nu ihata
edemiyeceklerdir. Çünki "herşeyi kuşatmış ihata etmiş"
olan Allah'ın birşeyler tarafından ihata edilebileceğini
söylemek caiz değildir. Aynı şekilde O kelamını
kullarından dilediğine işittirir fakat O'nun kelamını kimse
ihata ve idrak edemez, kullarından dilediğine öğrettiğini
öğretir (Ta'lim) fakat O'nun ilmini kimse ihata edemez.
Allah'ın sıfatlarım reddetmede kullandıkları şu ayet de bu
türdendir: "O'na benzer gibi birşey yoktur (hiçbirşey asla
O'nun misli değildir). 483[483]Halbuki bu ayet, O'nun kemal
sıfatlarının ve Celal sıfatlarının çok olduğuna, çok büyük
ve herşeyi etkileyici (vus'atli) olması sebebiyle bu sıfatlarda
479[479]
Kurtubi, Tefsir, VII, 54-55.
480[480]
Bk. İbn Kesir, Tefsir, II, 167.
481[481]
Kurtubi, Tefsir, XIX, 110.
482[482]
En'am, 103.
483[483]
Şûra, 11.

228
O'nun asla bir benzerinin olmayacağını bildiren en büyük
delillerden biridir. Değilse eğer bu ayetten O'nun sıfatları
yoktur manası çıksaydı sırf yok olan "yokluk" bu övgüye
daha layık olurdu. Tabii aslında bir kimse "falancanın
misli-benzeri-dengi-eşi yoktur" dese bütün akıl sahipleri
bu sözden "O falanca diğer insanlardan bazı özellik ve
sıfatlarda ayrılır. O insanlarda o sıfatlar yoktur. Manasını
anlarlar. Adamın bu sıfatları çoğaldıkça misli-benzeri
bulunma ihtimali o derecede ortadan kalkar. Binaenaleyh
Allah'ın "O'na benzer gibi birşey bile yoktur" sözü O'nun
sıfat ve isimlerinin alabildiğine çok olduğuna en büyük bir
delildir. "O'nu gözler idrak edemez." sözü de görüleceğine
fakat idrak olunamayacağına dair büyük bir delildir. "O,
gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Sonra Arş üzere istiva
etmiştir, yere gireni, yerden çıkanı, gökten ineni, gökte
yükseleni bilir. Her nerede iseniz O sizinle beraberdir.
Allah ne işlerseniz görendir" 484[484]sözü de Allah'ın,
mahlukatından ayrı olduğunun en büyük bir delilidir.
Şöyle ki O, yaratıklarını Kendi Zatı içre yaratmış, Zat'mdan
hariç (dışarda) olarak yaratmıştır. Sonra Arş üzere istiva

484[484]
Hadid, 4.

229
etmiş olduğu için mahlukatından ayrıdır ve O, onların ne
halde olduğunu, bilir, onları görür, O'nun basan (görüşü)
onları herşeyden sorar, onları ilmi, kudreti, iradesi, işitmesi
ve görmesi ile tamamen kuşatmıştır. İşte nerede olsalar O
onlarla beraberdir ifadesinin anlamı budur. Bu güzel
karşıtlığı hem ifade hem mana olarak "Onu gözler idrak
edemez. O gözleri idrak eder" sözünde de bulabilirsin.
Şöyle Allah azameti sebebiyle, gözlerin, Kendisini idrak ve
ihata etmesinden yücedir, latif (en ince şeyleri bilen) ve
habir (herşeyden haberdar olan zat) olması sebebiyle de
tüm gözleri O ihata ederde O'na hiçbirşey gizli kalmaz. O
latifliğinde (her şeyi bilmesinde) azim (pek büyük) ve
azametinde latiftir. Yakınlığına karşın en yüksek ve yüce,
yüceliğine karşın çok yakındır, O'na benzer gibi birşey bile
olmayan" yakın ve yüce. Ve O işitendir, bilendir, O'nu
gözler idrak edemez de O gözleri idrak edjer, O latiftir, O
habirdir.

Rabb'lerine Bakarlar

Yedinci Delil: "O gün yüzler vardır pırıl pırıl (taptaze)

230
dir, Rabb'lerine bakarlar." 485[485]
Sen bu ayeti, yerli yerinden kaydırılmaktan (tahriftir),
bu sözü söyleyen Allah Sübhanehü'ye, muradına ayları bir
yalan atmaktan kurtardığın zaman, bu ayetin, "Allah'ın
kıyamet günü gözlerle apaçık olarak görüleceğini" haykıra
haykıra söylediğini görürsün. Ama Ulah inadın tutar da,
tahrifci (bozucu, kaydına) ların tevil (tefsir ve ne olduğunu
beyan) adını verdikleri aslında tahrif olan hareketi
yapacağım dersen, bil ki kıyamet, cennet, cehennem, mizan
ve hesap ile igili nas-ların (ayet ve hadislerin) te'vili bu işin
erbabı açısından (tahrifçilerin) tevil etmesinden daha kolay
bir iştir. Kur'an ve Sünnetin içerdiği bütün naslar böyledir.
Yani yeryüzünde hangi batıl yanlısı nasları te'vil ve asıl
manasından çıkarıp bozmak için bir çare düşünmüş
bulabilin işse, bu tür nasları gerçek anlamı ile açıklayan
aynı yolu (hatta daha fazlasını) bulmuştur. Bu hal dini de
dünyayı da fesada uğratmıştır. Halbuki bu ayette bakmak
(~ nazar) yüze -ki bakma aleti oradadır- nisbet ediliyor, îki
"ila rabbiha" yani Rabb'lerine deniyor, "Nazar" dan sonra
"ila" gelirse Arapça'da gözün birşeye bakması anlaşılır. Üç,

485[485]
Kıyame, 22-23.

231
burada "nazar" m hakiki manasından ve konusundan
başka bir anlama delalet ettiğine dair hiçbir işaret yoktur,
demek ki Allah burada gözün, Kendinin zatına bakmasını
murad etmiştir. (Tahrifçilere yol nasıl açılıyor derseniz
şöyle:) Nazar kelimesi çeşitli şekiller de kullanılır.
Doğrudan kullanılırsa durmak beklemek anlamına gelir:
"Bizi bekleyin (unzuru>na) nurunuzdan istifade edelim,"
486[486]"Fi" ile kullanılırsa inceleme yapmak, ibret almak
anlamına gelir." Göklerin ve yerin saltanatını incelemediler
mi (evelem yenzuru fi melekut...) 487[487]"ila" ile kullanılırsa
o zaman gözlerle görmek anlamındadır: "Meyvesine bakın
(unzuru -ila semerin...) 488[488]Hele hele bir de "bakmak"
kelimesine ilaveten, gözlerin bulunduğu "yüzler" kelimesi
de geçmişse (o zaman ilk iki anlama hiç gelir mi)? (O
tahrifçiler, bunları düşünmeden nazar, beklemek anlamını
da taşır, ayet Rabb'le-rini beklerler" anlamına gelir, diyerek
kendilerini ve halkı kandırıyorlar. Bekle babam bekle!
Sonunda göreceksiniz diyorsanız hadi neyse de ebediyen
bekleyip duracaksak, hiç görmeyeceksek, "perdelenen-

486[486]
Had id, 13.
487[487]
Araf, 185.
488[488]
En'am 99.

232
lerden" ne farkımız olacak!) Yezid b. Harun,... el-Hasen,
"Rabb'leri Tebareke ve Teala'ya bakarlar, O'nun nuru ile
bakarlar" dedi, demiştir.
Ey Sünni, şimdi de Peygamber'in (s.a.v.), sahabenin,
tabiilerin ve îslam imamlarının bu ayete dair açıklamalarını
dinle: îbn Merdüye Tefsir'inde der ki:... Süreyr b. Ebi
Fahite'den,..tbn Ömer (r.a.), Peygamber (s.a.v.), Allah'ın "O
gün yüzler vardır pırıl pırıldır" ayetinde "güzellik ve
alımından dolayıdır" ve "Rabb'lerine bakarlar" ayetinde de
"Allah Azze ve Celle'nin vechine bakarlar" buyurdu,
demiştir." 489[489] Ebu Salih, îbn Abbas'ın "Rabb'lerine
bakarlar" ayetinde "yani Rabb'lerinin vechine bakarlar"
dediğini nakletmiştir. Ikrime der ki: "O gün yüzler vardır
pırıl pırıldır" yani nimetlerden dolayı. "Rabb'lerine
bakarlar," yani "bakarda bakarlar." 490[490]Sonra da îbn
Abbas'm aynı şeyi söylediğini nakleder. Ehl-i Sünnet ve
ehl-i hadisten her müfessirin görüşü budur. Allah'ın
Görüleceğine Dair Hadisler ve Onları Aktarai Sahabiler
Allah'ın görüleceğine dair Peygamber (s.a.v.) ve

489[489]
Senedindeki Süveyr hakkında Îbn Main, birşey değildir, Ebu Hatem ve başkası,
zayıftır, Darekutni, metruktür, demişlerdir, bk. Mizan el-itidal, I, 375.
490[490]
Kurtubi, Tefsir, XIX, 107.

233
ashabından!* vay-et edilen hadisler mütevatirdir. Bu
hadisleri O'ndan (s.a.v.) Ebu Bekr es-Sıddik,...491[491]
Aşağıda sana onların hadislerini sahihlerden, Müsned ve
Sü-nen'lerden aktaracağım. Oku ve onları kabul, teslim ve
inşirah-ı sadr ile karşıla. Tahrif, tebdil, can sıkıntısı ve
kaçamak bir tavırla karşılama. Onları yalanlamada. Bil ki
onları yalanlıyan, Allah'ın vechine bakanlardan olmayıp,
kıyamet günü O'ndan perdelenenlerden olur. Ebu Bekr es-
Sıddik Hadisi îmam Ahmed der ki:... Ebu Bekr es-Sıddik
(r.a.) der ki: "ftasu-lullah (s.a.v.) birgün sabah namazını
kıldırıp oturdu. Ta kuşluk vakti olunca Rasulullah (s.a.v.)
güldü. Sonra olduğu yerde oturmaya devam etti, öğleyi,
ikindiyi ve akşamı kıldırdı. Bütün bu zaman içinde
konuşmuyordu. Son yatsıyı da kıldırdı. Sonra kalkıp
ailesinin yanma gitti. İnsanlar Ebu Bekr'e, Rasulullah'a
(s.a.v.) sorsana bu ne haldir, bugün, daha Önce hiç
yapmadığı birşeyi yaptı, dediler, Ebu Bekr sordu. Evet,
buyurdular, bugün bana dünya ve ahiret işlerinden neler
olacak onlar arzolundu, Öncekiler ve sonrakiler tek bir
meydanda toplandılar. Bu hal insanların canına tak etti.

491[491]
(Müellif burada 26 sahabi sayar, bunların isimleri aşağıda sıra ile herfasflda
zikredileceği için yazmadık

234
Ter neredeyse boğazlarına kader çıkmış bir halde, Adem'e
gidip, ey Adem, sen insanlığın babasısm, Allah Azze ve
Celle seni seçmiş yaratmıştır, bizim için Rabbine şefaat et,
dediler. Adem, "sizin başınıza gelen benim başıma da
gelmiştir, babanızdan sonraki babanız Nuh'a gidiniz.
Allah, Adem'i, Nuh'u İbrahim ailesini, ve îmran ailesini
süzmüş, alemlere üstün kılmıştır" dedi. 492[492]Nuh'a gittiler,
Ona bizim için Rabbine şefaat (dua) et ki Allah seni seçmiş
yaratmış, duanı kabul edip yeryüzünde kafirlerden eğleşen
bir tok kişi bırakmamıştır, diyorlardı. Nuh onlara,
aradığınız benim yanmıda değil, diyordu, İbrahim (a.s.) a
gidin, çünkü Allah O'nu dost (halil) edinmiştir. İbrahim'e
gitıiler. İbrahim der ki: Aradığınız benim yanımda değil,
Musa (a.s.)'a gidiniz, çünkü Allah O'nunla konuşmuştur.
Musa da, aradığınız benim yanımda değil, der, İsa b.
Meryem'e gidiniz, çünkü O, doğma koru ve abraşı iyi eder
ölüleri diriltirdi. İsa da onlara, aradığınız benİM yanımda
değil, Adem oğullarının efendisine gidiniz, Muhammed'e
gidiniz, sizin için Rabbiniz Azze ve Celle'ye şefaat (dua)
etsin der. Peygamber (s.a.v.) hareket eder. Bu ara Cebrail

492[492]
Al-i Îmran. 33.

235
Rabbi Tebareke ve Tea' ya varır, Allah Cebrail'e, O'na
(s.a.v.) müsaade ver ve O'nu Cennetle müjdele buyurur.
Cebrail Rasulullah'ı alır götürür, O (s.a.v.) bir cuma zamanı
kadar secde>e kapanır. Allah Azze ve Celle, başını kaldır
da söyle dinleneceksin, şefaat (dua) et, şefaatin kabul
olunacak buyurur. Başım kaldırıp, Rabb'inin vechine
baktığı (nazara ilâ vechi Rabbih) zaman derhal secdeye
kapanır ve bir cumalık daha secdede kalır. Allah Azze ve
Celle, başını kaldır da söyle işitileceksin, şefaat et, şefaatçi
kılınacaksın buyurur. Peygamber tekrar secdeye varmaya
davranır, Cibril omuzlarından tutar. O sıra Allah O'na
daha önce hiçbir beşere açmadığı dualar ilham eder de
peygamber der ki: Ey Rabbim, beni Adem oğullarının
efendisi olarak yarattın ama övünme yok. Kıyamet günü
toprak yarılıp ilk çıkacak kişi olarak yarattın ama övünme
yok. Ta Allah bana San'a ile Eyle arası kadar olan havzî
ihsan eder. Sonra, sıddikleri çağırın denilir. Onlarda şefaat
ederler. Sonra, peygamberleri çağırın denilir Peygamber
gelir yanında bir topluluk vardır. Peygamber gelir,
yanında beş altı kişi vardır. Peygamber gelir yanında kimse
yok. Sonra, şehia eri çağırın, denilir. Onlarda istediklerine

236
şefaat ederler. Şehidler bunu yaptıktan sonra Allah, Ben
rahmet edenlerin en rahmetlisiyinı, Cennetime, Bana hiç eş
koşmamış olanları koyun buyurur. Onlarda Cennet1 e
girerler. Sonra Allah, cehennem ehline bakın, hiç amel
işlemiş hayırlı iş görmüş bir kimse ile karşılaşıyor
musunuz, buyurur. Bakar, bir adam bulurlar. Ona, sen hiç
hayır işledin mi derler. Adam, hayır, der, ancak ben
insanlara alış-verişde müsamahalı, hoşgörülü davranırdım.
Allah Azze ve Celle, kullarıma hoşgörülü davrandığı için o
kuluma hoşgörü gösterin, buyurur, Sonra cehennemden
bir adam daha çıkarırlar, ona, sen hiç hayır işledin mi der.
Adam, hayır der, ancak oğluma dedim ki: Ben öldüğüm
zaman beni ateşte yakın sonra un-ufak edin, nihayet sürme
gibi (toz) olduğum zaman beni denize götürün, rüzgarda
savu-run, Allah'a yemin ederim ki alemlerin Rabbi bana
ebedi kadir olmayacaktır. Allah, bunu niçin yaptın,
buyurdu. Adam, Senden korktuğum için, dedi. Bunun
üzerine Allah, bak, en büyük padişahın saltanatına bak,
sana onu, ve on katını verdim, buyurur. Adam, Sen eî-
Melik (gerçek ve yegane hükümdar) sın, böyle iken beni
alaya mı alıyorsun, der. Peygamber dedi ki: İşte kuşluktan

237
itibaren güldüğüm husus bu idi." 493[493]

Ebu Hureyre ve Ebu Said Hadisi

Ebu Hureyre hadisi Buhari ve Müslim'de geçer ve şu


şekildedir: "İnsanlar, ey Allah'ın Rasülü, dediler, kıyamet
günü Rabbimizi görecek miyiz? Rasulullah önünde bulut
yokken güneşi zor mu görürsünüz? dedi. Hayır, dediler.
Bunun üzerine buyurdular ki: Siz, O'nu işte öyle
görürsünüz. Allah kıyamet günü insanları toplar. Kim
birşeye tapıyorsa, onu izler. Güneşe tapan, Güneşi izler,
aya tapan ayı izler, tağutlara tapan, tağutları izler. Bu
ümmet kalır, içlerinden (şefaatçiler veyaî münafık olanları
da vardır. Allah onlar, tanıdıkları suret dışında bir suret ile
gelir. Ben sizin Rabbinizim der. Senden Allah'a sığınırız,
derler, bize Rabbimiz gelene kadar yerimizden ayrılmayız!
Allah, onlara tanıdıkları suret ile gelir, Ben Rabbinizim der.
Bunun üzerine Sen Rab-bimizsin derler ve O'nu izlerler.
Cehennem'in iki ucu arasına sırat kurulur. Ben ve
ümmetim sıratı ilk geçenler oluruz. O gün sadece rasülleı

493[493]
. Ahmed, Müsned, I, 4. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 375'de, bunu Ahmed, biı
benzerini Ebu Yala ve el-Bezzar rivayet etmişlerdir, ravileri sikadır, der.

238
konuşurlar ve o gün rasüllerîn duası, Allah'ım, kurtar
(selamet ver; kurtar, sözüdür. Cehennemde Sa'dan
dikenleri gibi kancalar vardır. Sa'dan'ı gördünüz mü? Evet,
ey Allah'ın Rasülü dediler. Buyurduki: O kancalar, Sa'dan
dikenleri gibidir, ancak onlar ne kadar büyüktür, onu
Allah Azze ve celle'den başkası bilmez. İnsanları
amellerine göre kaparlar, kimi ameli sebebiyle helak olur,
kimi yıkılır düşer veya cezaya uğrar da nihayet
kurtulurlar. Allah kullan arasındaki hükmünü verip
bitirince ve rahmeti ile cehennem ehlinden çıkarmak
istediklerini çıkarmayı murad edince meleklerine, Allah'a
hiç şirk koşmamış olanlardan (bir kısmını) ateşten
çıkarmalarını emreder. Bu çıkacak olanlar, La ilahe illallah
diyenlerden, Allah'ın rahmet etmek istediği kimselerdir.
Melekler onları secde izlerinden tanırlar. Ateş Adem
oğlunun, secde izi taşıyan yerlerinin dışındaki yerleri yer.
Allah, secde izlerini yemeyi ateşe haram kılmıştır. Yanıp
ütülmüşlerdir, üzerlerine hayat suyu dökülür, sel
sürüğünde denelerin bittiği gibi biterler. Sonra Allah,
kullan arasındaki hükmünü verir bitirir. Bir adam kalır,
yüzü ile ateşe dönüktür. Cennet, ehlinden Cennet'e en son

239
girecek olan odur. Ey Rabbim, der, yüzümü ateşten çevir,
dumanı beni mahvetti aîavı beni yaktı. Böylece Allah'a
Allah ne kadar istedi ise o kadar dua eder. O zaman Allah
Tebareke ve Teala der ki: İstediğini versem, umulur ki
başka birşey istemezsin, öyle mi? Adam, başkasını istemem
der. Rabb'ine bir sürü sözler, sıkı ahitler verir, artık Allah
ne kadar isterse o kadar verir. Ve Allah yüzünü ateşten
çevirir. Adam yüzünü Cennet'e doğru dönüp gittiği ve
Cennet'i gördüğü zaman, Allah'ın murad ettiği kadar susar
dilini yutar. Sonra der ki: Ey Rabbim, beni Cennet'in kapısı
önüne getir! Allah, sana verdiğimden başkasını
istemeyeceğine dair bana sözler, sıkı ahitler vermemiş
miydin, vay sana Adem oğlu, ne kadar da sözünü
tutmazsın sen, buyurur. Adam, ey Rabbim diyerek (başlar)
Allah, ne kadar murad etti ise o kadar yalvanr. Ta Allah,
umulur ki sana istediğini versem Benden başkasını
istemezsin! buyurur. Adam, izzetine yemin olsun ki hayır
der. Rabbine yine O'nun muradınca sözler ve siki ahitler
verir, Allah onu Cennet'in kapısı önüne getirir. Adam
Cennet'in kapısı önüne dikilince gözü önünde açıhr
içindeki hayır ve sevinçleri görür. Adam Allah'ın istediği

240
kadar susar, sonra ey Rabbim beni Cennet'e koy der. Allah
Tebareke ve Teala buyurur ki: Verdiğimden başka birşey
istemeyeceğine dair Bana sözler ve sıkı ahitler vermemiş
miydin, ey Adem oğlu, vay sana, sözünü ne kadar da çok
tutmazsın! Adam, ey Rabbim, yaratıkîannın en bedbahtı
ben olmayayım der. Durmadan Allah'a yalvanr, nihayet
Allah ona güler. Allah ona gülünce de haydi Cennet'e gir
der. Cennet'e girdiği zaman Allah ona, dile (bakalım ne
dilersen) der. Rabbinden durmadan ister, dileklerde
bulunur. Hatta Allah ona, şunu da iste bunu da iste
diyerek hatırlatmalarda bulunur. Adamın istekleri bitince
Allah, bütün bunlar ve bir misli yine senindir,
buyurur."Ebu Said, bütün bunlar ve on katı senindir,
demiştir. Ata b. Yezid, "Ebu Said el-Hudri ile Ebu
Hureyre'den bir şey geliyorsa Ebu Hu-reyre'ye karşı Ebu
Said'inki reddedilmez, hatta Ebu Hureyre "ve bir misli"
deyince Ebu Said, "hayır o verdiği yanında bir de on katı
ey Ebu Hureyre demiştir" diyor, "bunun üzerine onun
yanısıra bir de bir katı" şeklinde işittim deyince Ebu Said
"şehadet ederim ki ben Rasulul-lah'dan yanısıra bir de on
katı duydum" demiştir. Ebu Hureyre "işte Cennet'e en son

241
girecek kişi budur" der. 494[494]

Ebu Said Hadisi

Buharı ve Müslim'de Ebu Said el~Hudri'den gelen


hadis*$yledir. İnsanlardan bir gurup, Rasulullah
zamanında, ey Allah'ın Rasülü, Rabbimizi kıyamet günü
görecek miyiz dediler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Evet, siz hiç öğle vakti gök bulutsuz apaçık iken güneşi
görmede zorlanır mısınız? Hiç dolunay gecesi gök
bulutsuz açıkken ayı görmede zorlanır mısınız? Hayır, ey
Allah'ın Rasüîü dediler. Buyurdu ki: Allah Tabereke ve
Tealayı kıyamet günü göreceğinizde güneş veya ayı
görürken çektiğiniz zorluktan başka zorluk
çekmeyeceksiniz. Kıyamet günü olduğu zaman bir
müezzin (ilancı), her ümmet kulluk ettiği şeyin peşine
düşsün, neye tapıyor idiyse onu izlesin diye ilan yapar.
Allah'dan başka putlara ve dikitlere ibadet ve kulluk
edenlerden cehenneme yuvarlanmadık kimse kalmaz.

494[494]
Buhari, II, 292-293, Ezan kitabının, secdenin fazileti babı, XIII, 419-420, Tevht
kitabının, "O gün yüzler vardır..." ayetleri babı. Müslim, 182, iman kitabının rü"yet
yolunun b iinmesi babı.

242
Nihayet geriye sadect Allah'a tapan iyi veya kötülerle ehl-i
kitab döküntüleri kalınca yahudil-er çağnlır, onlara neye
tapıyordunuz denilir, Allah'ın oğlu Üzeyir'e derler. Yalan
söylediniz, Allah ne hanım ne çocuk edinmiştir, imdi ne
istersiniz denilir. Susadık yarab bizi sula derler. Onlara
hadi şuradan sx içmeye varsanıza diye işaret olunur.
Cehenneme doğru toplanırlar, < sanki dalgalan birbirini
kmp geçiren bir serab gibi görünür, varıı ateşin içine
düşerler. Sonra da hristiyanlar çağnhr, onlara da neye
tapıyordunuz denil ir. Allah'ın oğlu Mesih'e tapıyorduk
derler. Onlara, yalan söylediniz Allah ne hanım edinmiştir
ne çocuk, imdi söyleyin ne istersiniz, denilir Susadık ya rab
bizi sula derler.Haydi şuradan su için diye işaret olunur.
Cehennem'e doğru toplanırlar, o sıra o, sanki dalgaları
birbirini kırıp geçiren bir serab gibidir. Varır ateşin içine
düşerler. Nihayet sadece Allah'a tapan iyi ve kötü insanlar
kalınca Rabbü'l-alemin onlara, (daha önce) gördükleri en
aşağı suret içinde gelir, peki neyi bekliyorsunuz (ne
bekliyorsunuz), her ümmet neye tapıyor idiyse onu izlesin,
buyurur. Derler ki: Ey Rabbimiz, insanlardan, onlara en
muhtaç olduğumuz sırada dünyadan ayrıldık onlarla

243
beraber olmadık. O (c.c), sizin Rabbiniz benim der. Senden
Allah'a sığınırız, ona hiçbirşeyi ortak koşmayız diye iki
veya üç kez söylerler. Öyle olur ki neredeyse bazıları
dönecek hale gelir. O (c.c.) peki Rabbini-zle aranızda,
Kendisini tanıyacağınız bir alamet var mı, buyurur. Evet
derler. O (c.c), bir sak (incik) den perdeyi kaldırır, o an,
daha önce kendiliğinden Allah'a secde etmiş olanlara Allah
secde etme izni verir, secde ederler. Kendini korumak ve
riya yapmak için secde etmiş kim varsa onların sırtını da
Allah tek bir tabaka haline getirir. Hangisi secde etmek
isterse boyun kökü üstüne düşer. Sonra başlarını
kaldırırlar, O, o sıra ilk gördükleri surete girmiştir. Ben
sizin Rabbinizim der, Sen bizim Rabbimizsin derler. Sonra
onlar için Cehennem üstüne köprü kurulur, şefaat izni
verilir. Ey Allah'ın Rasülü, köprü nedir, denildi. Buyurdu
ki: Kaygan bir çürük! Onda kapacaklar, kancalar, dikenler
vardır, kendine sa'dan denilen Necid'de bulunan dikenli
dikenler. Üzerinden mü'min göz açıp kapatacak bir sürede
veya şimşek gibi, rüzgar gibi, kuş gibi, iyi atlar, develer
gibi geçerler. Kimi selamete erdirilir kurtulur, kimi hafif
tartaklanır salınır, kimi de cehennem ateşine atılır. Nihayet

244
mü'minler ateşten kurtuldukları zaman, nefsim elinde
olana yemin ederim ki, o kıyamet gününde ateşteki
kardeşlerinin çıkarılması için Allah'a karşı sizden daha çok
hak arayıp yalvaran kimse yoktur. O mü'minîer o gün, ey
Rabbimiz onlar bizimle birlikte oruç tutuyor, namaz
kılıyor, haccediyorlardı, derler. O zaman onlara, tanıdık-
larınızı çıkarın denir. Onların suretlerini Allah, ateşe haram
kılar. Birçok yaratığı ateşten çıkarırlar, ateş inciklerinin,
yarısına kadar, dizlerine kadar herbirini yemiş bulunur.
Sonra yarab,- bize emrettiklerinden başka kimse orada
kalmamıştır, derler. Onlara dönün bakın, kimin kalbinde
yarım dinar ağırlığında bir hayır bulursanız onu da çıkarın
buyurur. Birçok yaratığı daha çıkarırlar. Sonra, bize
emrettiklerinden kimse koymadık yarab derler. Sonra,
dönün, bakın kimin kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır
bulursanız onu da çıkarın, buyurur. Yine birçok halkı
çıkarırlar. Sonra, yarab bize emrettiklerinden kimseyi
bırakmadık, derler. Sonra, dönün bakın, kalbinde zerre
ağırlığınca hayır olan kimi bulursanız onu da çıkarın,
buyurur. Yine birçok halkı çıkarırlar. Sonra yarab, orada
asla bir hayır bırakmadık, derler." Ebu Said el-Hudri şöyle

245
derdi: Eğer benim bu hadisimi tasdik etmiyorsanız, arzu
ederseniz şu ayeti okuyun: "Allah bir zerre ağırlığı zul-
metmez. Şayet (yapılan iş) bir tek hasene (iyilik) ise onu
katlar da katından büyük bir ecir verir." 495[495]Sonra Allah,
melekler şefaat ettiler, peygamberler şefaat ettiler,
müminler şefaat ettiler, imdi bir rahmet edenlerin en
rahmetlisi kaldı, buyurur. Hemen ateşten bir kabza (avuç)
avuçlar, oradan, hiçbir hayır işlememiş kimseleri çıkarır.
Kömür haline gelmişlerdir. Onları Cennet'in ağız
kısımlarında bir nehre atar, o nehre hayat suyu (ab-ı hayat)
denilir. Oradan, sel sürüğünde bir danenin çıktığı gibi
çıkarlar. Görmez misiniz onlar taşa da dönüşürler ağaca da
dönüşürler. Onlardan güneşe bakanlar, sarıcık yeşilcik
olurlar, gölgeye bakanlar ise beyaz olurlar." Sahabe dedi ki,
ey Allah'ın Rasülü sanki çölde otlatıyor gibisin! Buyurdu
ki: Boyunlarında mühürleri, inciler gibi (o nehirden)
çıkarlar, Cennet ehli onları tanır. Cennet ehli, bunlar
Allah'ın azadlılandır, Allah onları işledikleri bir amel
karşılığı olmaksızın Cennet'e koymuştur, bir hayır da
yapmamışlardır. Sonra Allah, Cennet'e giriniz, ne

495[495]
Nisa, 40.

246
görürseniz o, sizindir, buyurur. Ey Rabbimiz, bize alemler
içinde kimseye vermediğin şeyleri verdin, derler. Allah,
katımda bundan daha üstünü var, buyurur. Ey Rabbimiz
hangi şey bundan daha üstün olabilir derler. Buyurur ki:
Rızam ile; artık bundan sonra size hiç gazab (sahat)
etmeyeceğim." 496[496]

Cerir b. Abdillah Hadisi

Bu hadis Buharı ve Müslim'de... geçmektedir:... Cerir


b. Abdillah der ki: "Peygamber (s.a.v.) ile oturuyorduk.
Ayın ondördü gecesi idi. Aya baktı ve şöyle buyurdu: "Siz
işte Rabbinizi, şunu (yani ayı) gördüğünüz gibi apaçık
göreceksiniz, O'nu görürken üstüste binişmeyeceksiniz.
Artık eğer güneş doğmadan önceki ve güneş batmadan
önceki namazı ka-çırmayabiliyorsanız bu işi yapın." Sonra
"güneşin doğmasından ve batışından önce Rabbini hamd
ile teşbih et" 497[497]ayetim okudular." 498[498] Bu hadis selefi
salihinden,... (yüz on küsur zattan) rivayet edilmiştir.

496[496]
Buhari, XIII, 420; Müslim, 183.
497[497]
Kaf,39.
498[498]
Buharı, XIII, 419; Müslim, 633, Mescidler kitabının, sabah Etkindi namazlarımı ve
onlara devam etmenin fazifeîi babı.

247
Bütün bu zatlar Cerir b. Abdillah'a varana kadar, şahit
olduk diyere'k bu hadisi Rasulullah'dan (s.a.v.) nakletmiş,
buna şehadette bulunmuşlardır. Gelgelim Cehmiyye,
Firavniyye, Rafıza, Karamita (kızıl başlar) Batiniyye, Sabii
(yıldızperest) îerin, Mecusilerin, Yunanın tohumlan ise
Allah'ın görüleceğini söyleyenlerin kafir olduklarına, böyle
inananların teşbih (benzetme) ve tecsim (cisim sayma) ehli
olduklarına şehadet etmişlerdir! Sünnetin ve Ehl-i Sünnetin
düşmanları herkesde bu konuda onları izlemişlerdir. Ama
Allah, Kitab'ın ve Rasülünün sünnetinin destekçisidir,
kafirlerin hoşuna gitmese de...

Suheyb Hadisi

Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği Suheyb (r.a.) hadisi


şöyledir:... "Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Cennet ehli
Cennet'e girdikleri zaman, Allah Azze ve Celle onlara, ister
misiniz size fazla birşey vereyim, buyurur. Onlar,
yüzlerimizi ağartmadın mı? Bizi Cennet'e koymadın mı?
Cehennemden kurtarmadın mı? derler. Bunun üzerine
Allah hicabı (perdeyi) açar, doğrusu onlara, Rabb'lerine

248
bakmaktan daha sevimli birşey verilmemiştir. Sonra şu
ayeti okudu: "Güzel işler yapanlar için en güzeli ve bir
ziyade vardır." 499[499]

Abdullah b. Mes'ud Hadisi

Taberani der ki:... îbn Mes'ud (r.a.) Rasulullah'dan


(s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Allah öncekileri
ve sonrakileri belli bir günün mikatı (zamanı) için, kırk yıl
ayakta, gözleri belenniş göğe bakar ve hükmün verilmesi
için bekler bir vaziyette toplar. (Peygamber) buyurdu ki:
Ve Allah Azze ve Celle, buluttan gölgeler içinde Arş'dan
Kürsi'ye İner. Sonra bir münadi şöyle seslenir: Ey
inşanla*1» siziyaratan, sizi rızıklandıran, kendisine ibadet
edip hiçbir şeyi O'na ortak: koşmamanızı size emreden
Rabbinizin, hşrhmnizi dünyada iken (Jost edinip tapındığı
şeye havale etmesinden, £ipıdi ona onu dost etmesincto
razj olmaz mısınız? Bu, Rabbinizden sizVbir adalet olmaz
mı? Onlar, eyi$ öyle olur, derler (Peygamber) buyurdu ki:

499[499]
Yunus, 26. Müslim, 181 İman kitabının, müminlerin ahirette Rabb'lerini
göreceklerinin isbatt babı; Tirmizi, 2552, Cennet'in sıfatı kitabının, Rabb Tebareke ve Tea-
la'nın görüleceği babı. Ahmed, Müsned, IV, 332.

249
Bunun üzeririerher insan gurubu dünyada iken dost
edinip tapındıkları şeye doğru hareket ederler, giderler,
kendilerine tapındıkları şeylerin benzeri şeyler gösterilir,
kimi güneşe gider, kimi aya gider, kimi taşlardan putlara
ve benzeri tapındıkları şeylere giderler, isa'ya tapanlara
İsa'nın şeytanı (Isa kılığında) görünür. Uzeyr'e (a.s.)
tapanlara Üzeyr'in şeytanı görünür, Muhammed (s.a.v.) ile
ümmeti kain*. Rabb Azze ve Celle gelir ve onlara, neyiniz
var, niçin insanların gittiği gibi siz de gitmiyorsunuz der.
Derler ki, bizim bir ilahımız vardır, onu henüz görmedik.
Görseniz tanır mısınız, buyu* rur. Derler ki: Onunla
aramızda bir alamet vardır, o alameti görsek tanırız. Allah:
Nedir, buyurur. Sak'ından perdeyi kâldırmasıdır derler.
İşte o an, bir sak (incik) den perdeyi kaldırır da derhal
O'na, secdelere kapanırlar. Bir topluluk kalır, sırtları
sığırların boynuzlan gibi (tek kemik halinde) dir, secde
etmek isterler güç yetiremezler. Halbuki sapasağlam
(sırtlan eğilebilir) iken secdeye davet olunmuşlardı (da
yapmamışlardı). Sonra Allah, başınızı kaldınn, buyurur.
Başlannı kaldmr-lar. ©nlara âmellerine göre nurlannı ihsan
eder. Kimilerine nuru büyük bir dağ kadar serilmiştir,

250
Önlerinde o nûr seyreder. Kimilerine buncan
dahaJtüçüknûrverilmiştir. Nihayet en sonunculanna
ayağının başparmağı kadar bir nûr verilmiştir. Bazan ısıtır,
bazan söner. Isıttığı zaman ayağını öne atar ve yürür.
Söndüğü zaman dikilir kalır. Rabb Teberake ve Teala
Önlerindedir. Nihayet o kişi ateşe uğrar, ateşin izi,
üzerinde kılıç ağzı gibidir. Allah, hepsine haydi geçin
buyurur. Nurlarına göre geçerler. Kimi, göz kırpacak kadar
bir sürede geçer, kimi şimşek gibi geçer. Kimi bulut gibi
geçer. Kimi yıldız kayar gibi geçer. Kimi rüzgar gibi geçer.
Kimi hızlı koşan at gibi geçer. Kimi deve koşar gibi geçer.
Nihayet nuru ayağının baş parmağı kadar olan, yüzü, elleri
ve ayaklan üzerinde emekliyerek geçer. Kâh bir eli, kâh
biriyle tutunur, kâh bir ayağını sürür, bir ayağı ile tutunur,
ateş sağını solunu yalar, kavurur. Kurtuluncaya kadar
böylece geçer gider.
Kurtulduğu zaman başında durur ve Allah'a
hamdolsun, bana, hiç kimseye ihsan etmediği şeyi ihsan
etmiştir, çünkü beni, onu (ateşi; gördükten sonra
kurtarmıştır, der. Adam, Cennet'in kapisı yanında bit su
birikintisine götürülür. Orada yıkanır. Ona Cennet ehlinin

251
kokusu ve renkleri gelmeye başlar. Kapı aralıklanndan
Cennetteki şeyleri görür. Rabbim, beni Cennet'e koy der.
Allah Tebareke ve Teala, ben seni ateşten kurtarmışım, bir
de Benden Cennet mi istiyorsun, buyurur. Adam yarab
benimle onun (ateşin) arasına bir perde ger, hışıltısını
işitmeyeyim der. (Peygamber) buyurdu ki: Ve, adam
Cennet'e girer. Ona bir menzi] görünür veya kaldınhr,
sanki içinde kendisi bulunan bir menzil gibi, hem içine
girmeyi hayal eder. Ey Rabbim, bana bu menzili (konut
veye konak) ver, der. Allah, bunu sana verirsem, herhalde
başkasını istemezsin? buyurur. Adam, izzetine yemin
olsun ki başkasını istemeyeceğim hangi menzil bundan
daha güzel olur ki? der. Ona o menzil verilir, içine girer
konar. Ona bir menzil daha görünür veya kaldırılır, ona da
girmek ister, Rabbim bunu bana ver der. Allah Azze ve
Celle, bunu sana versem herhalde Benden başkasını
istemezsin buyurur. Hayır, izzetine yemin olsun ki
istemeyeceğim bundan daha güzel hangi menzil ola ki
der.O menzil de verilir, içine girer konar. Sonra ona bu
menzilin önünde bir menzil daha gösterilir veya kaldırılır,
sanki içinde o var olan gibi, ona arzu duyar ey Rabbim

252
bana bunu ver der. Allah (c.c.) onu sana versem herhalde
bn Vasim istemezsin!? buyurur. Hayır, izzetine yemin
olsun ki istemeyeceğim, hangi menzil ondan daha güzel
olabilir ki? der. Ona o menzil de verilir, içine girer konar.
Sonra susar. Allah, neyin var, niçin istemiyorsun, buyurur.
Adam, yarab Sen'den o kadar istedim ki artık haya ettim,
Sana o kadar yemin ettim, artık haya ettim der. Allah Azze
ve Celle, sana yarattığım günden son verdiğim güne kadar
ki düii'-ayı ve bir de on katını sana versem razi olur musun
buyurur. Ac ı, Sen izzet Rabbi (Rabbülizzeh) iken benimle
alay eder misin, der. Al" i O'nun bu lafına güler."Ravi der
ki: Abdullah b. Mesudu gördüm, hadisin bu kısmına gel-
diği zaman gülüyordu. Bir adam ona, ey Abdurrahman'm
babası, senden bu hadisi defalarca dinledim, ne zaman
buraya gelsen gülüyorsun dedi. îbn Mes'ud dedi ki: Ben de
Rasulullah (s.a.v.) den bu hadisi defalarca dinledim, ne
zaman buraya gelse O da gülüyordu, hatta azı dişleri
görünüyordu. (Peygamber devamla) dedi ki: Rabb Azze ve
Celle (adamın sözüne karşı), hayır alay etmiyorum, bilakis
ben buna kadirim, haydi iste buyurur. Adam, beni (şu)
insanların içine kat der. Allah, insanların içine katıl

253
buyurur. Adam Cennet'te tırısla koşmaya başlar, insanlara
yaklaştığı zaman, kendisine inciden bir köşk kaldırılır
(gösterilir), adam köşk için hemen secdeye kapanır. Ona,
başını kaldır, neyin var (da secde ettin) denilir. Adam
Rabbimi gördüm veya bana Rabbim göründü der. Ona, o
gördüğün senin menzillerinden bir menzilden başka birşey
değildir, denilir. Sonra karşısına bir adam çıkar, adam yine
secde etmeye hazırlanır. Ona, hoop neyin var, denilir.
Adam, seni Allah'ın meleklerin-: den bir melek sandım der.
O gördüğü adam, ben sadece senin! bekçilerinden bir
bekçi, kölelerinden bir köleyim, elimin altında, benim
bulunduğum iş üzere (yani sana hizmetçi) bin kahya
vardır, der. Adamın önünden varır köşkün kapısını ona
açar. Ve o köşk içi boş tek bir inci içindedir, tavanları,
kapıları, kilitleri, anahtarları ondandır. Adamın karşısına
içine kırmızı cevher konmuş yeşil bir cevher (mücevher)
çıkar, her cevher biter başka bir cevher başlar ama rengi
farklı. Her cevherin içinde divanlar, eşler, hizmetçiler
vardır. En aşağısı ceylan gözlü bir huridir. Üzerinde yetmiş
elbise vardır. Elbiselerin içinden inciğinin iliği görünür.
Ciğeri adamın aynasıdır, adamın ciğeri de onun aynası.

254
Huriden yüzünü ayırdığı zaman, gözüne yetmiş kat daha
bir güzel görünür o huri. Huriye, vallahi gözüme, yetmiş
kat daha fazla (güzel) görünüyorsun, der. Huri de ona, sen
de benim gözümde yetmiş kat daha güzel oldun der.
Adama, uzan bak denir. Bakar. Adama, senin mülkün
yüzyıllık yoldur denir, adam görmek için dikkatle
bakmaktadır. Ravi der ki: Bunun üzerine Ömer dedi ki:
Ümmü Abd'in oğlunun bize Cennet ehlinin en aşağısı
hakkında anlattıklarını duyuyor musun ey Ka'b, öyle ise en
üstünleri acep nasıldır? Ka'b dedi ki: Ey müminlerin emiri!
Orada hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği
şeyler vardır. Allah Azze ve Celle bir yurt yapmıştır, o
yurtta, arzu ettiği kadar eşler, meyveler, içecekler bulunur.
Sonra onu kapatmıştır. Yaratıklarından ne Cebrail ve başka
melekler orayı görmemişlerdir. Sonra Ka'b "onlar için
işlediklerine karşılık gözler nuru olarak neler gizlenmiştir.
Hiçbir nefis bilemez" ayetini okudu. 500[500]Sonra dedi ki:
Ayrıca oranın berisinde iki cennet daha yaratmış ve
istediği şeylerle onları bezemiş, o ikisini mahlukatmdan
dilediğine göstermiş sonra şöyle buyurmuştur: Kimin

500[500]
Secde, 17.

255
kitabı illiyyin (yüceler) de ise, o kimsenin görmediği yurda
girer. Öyle ehl-i illiyyindirler ki onlar, onlardan biri çıkar,
kendi mülkünde yürürde. Cennet çadırlarından, onun
yüzünün nuru girmedik bir tek çadır kalmaz, onun kokusu
ile sevinirler ve ah bu koku, derler, illiyyin ehlinden biri
çıktı ve mülkünde yürüyor derler." Ömer (r.a.), ey Ka'b,
vah sana, bak şu kalpler kendini koyuverdi gidiyor, onları
bir to-pla-sık dedi. Bunun üzerine Ka'b dedi ki: Canım
elinde olana yemin ederim ki, kıyamet günü Cehennem'in
bir höykürüşü vardır, ondan dolayı, iki dizi üstüne
çökmedik ne bir melek-i mukarreb ve bir mürsel-nebi kalır.
Hatta İbrahim Halilullah bile nefsim nefsim diye söylenir.
Hatta senin ameline yetmiş peygamber ameli eklense yine
kurtı 'amay-acağını sanırsın." 501[501] Burada hadis üç ayrı
tarik ile,... Ebu Ubeyde'den rivayet edilmiştir.

Ali b. Ebi Talib Hadisi

501[501]
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 343'de, bunun tamamını Taberani çeşitli yollardan
rivayet etmiştir, birinin ravileri sahih hadis ravileridir. Ebu Halİd ed-Dalani hariç, o, sik-
adır, demiştir.
Bu büyük ve hasen (güzel veya sahihten aşağı) bir hadistir. Musannifler "es-Sünneh"
kitaplarında bunu rivayet etmişlerdir, Abdullah b. Ahmed gibi et-Taberani ve er-Ru'ye de
Dar-akutni de rivayet etmiştir

256
...Ali b. Ebi Talib, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
demiştir: "Cennet ehli Rabb tebareke ve tealayı her cuma
ziyaret ederler." Onlara verilecekleri zikrettikten sonra
şöyle buyurdu: "Sonra Allah Tebareke ve Teala, perdeyi
kaldırın, buyurur. Bir perde kaldırılır, sonra bir perde
kaldırılır. Sonra Allah onlara, yüzünden (açarak) görünür.
Sanki daha önce hiç nimet görmemiş gibi olurlar. Bu olay
şu ayette vardır: "Ve bizim katımızda bir mezid (fazla)
vardır." 502[502] Ebu Musa Hadisi Buhari ve Müslim'de
zikredilir. Peygamber (s.av.) şöyle buyurmuştur; "Hem
kapları, hem içindekileri gümüşten olan iki Cennet, hem
kapları hem içindekileri altından olan iki Cennet. Cennet
ehli ile Allah'a bakmaları arasında ise Adn Cennet'inde
sadece bir kibriya (büyüklük) ridası (perdesi) vardır. O'nun
vechi üzere." 503[503] İmam Ahmed der ki:... Ebu Musa el-
Eş'ari, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Allah
ümmetleri kıyamet günü tekbir meydanda toplar. Allah,
kulları arasındaki hükmünü vermek murad ettiği zaman,
her topluluğa daha önceden taptıkları şeyleri gösterir,

502[502]
Kaf, 35, el-Latekaî rivayet etmiştir, bk. Kenz el-Ummal, !i, 509.
503[503]
Buhari, VIII, 624, Tefsir Kitabının, "Onun berisinde İki Cennet vardır" ayeti babı;
Müslim, 180, İman kitabının, müminlerin ahirette Rabblerini göreceklerinin isbatı babı.

257
onlar taptıklarını izlerler, ta götürür ateşe sürüklerler.
Sonra biz yüksek bir yerde iken Rabbimiz bize gelir, siz
kimsiniz buyurur. Biz, müslüman-larız deriz. Ne
bekliyorsunuz buyurur. Rabb'imiz Azze ve Celle'yi bek-
liyoruz deriz. Onu gördüğünüzde tanır mısınız, buyurur.
Evet, O'nun dengi yoktur, deriz. Bunun üzerine bize,
gülerek görünür ve müjdeler olsun size ey müslümanlar
topluluğu, çünki sizden kim varsa herkesin yerine,
Cehennem'deki yerine bir yahudi veya hırıstiyan koydum,
buyurur." 504[504] Hammad b. Seleme der ki: Ali b. Zeyd'den,
o da Ebu Bürde'den,... Ebu Musa Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu demiştir: "Rabbimiz Tebareke ve Teala bize
kıyamet günü gülerek görünecektir." 505[505] Darekutni
zikreder: Eban b. Ebi Ayyaş'dan,... Ebu Musa, Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurdu dedi: "Allah kıyamet günü bir
münadi yollar, münadi, en baştakilerin de en sondakilerin
de işiteceği bir sesle şöyle seslenir: Allah Azze ve Celle size
husnayı (en güzelini) ve ziyadeyi va'detmiştir, husna,

504[504]
Ahmed, Müsned, IV, 407
505[505]
Bunu Taberani, Temmam, Fevaid'inde rivayet ettiler. Suyuti, bu hadis için ha-sen
remzi kullanmıştır. Bk. Feyz el Kadir, VI, 456. Kenz el-Ummal, IV, 448, senedindeki Ali b.
Zeyd hakkında Ahmed, zayıftır, Yahya, o, kavi olan zat değildir. Buhari ve Ebu Hatem,
hüccet olmaz demişlerdir. Bk. Mizan el-i'tidal, III, 127-129; Umare ei-Kuraşi için, el-Ezdi,
cidden zayıftır, demiştir, bk, Mizan el-i'tidal, İti, 178.

258
Cennettir, ziyade ise Allah Azze ve Celle'nin ve-chine
bakmaktır." 506[506]

Adiyy b. Hatem Hadisi

Buhari'nin Sakih'inde geçer. Adiyy b. Hatem der ki:


"Ben, Pey-gamber'in (s.a.v.) yanında iken, birden bir adam
gelip Rasulullah'a (s.a.v.) fakirliğinden şikayet etti. Sonra
bir başkası gelip yol-kesmelerden yakındı. Peygamber; ey
Adiyy, Hire'yi gördün mü? buyurdu. Ben, hayır orayı
görmedim, ama bana, ona dair haberler gelmiştir, dedim.
Buyurdu ki: "Eğer ömrün uzun olursa binekli kadın
göreceksin ta Hire'den kalkıp gelecek, Kabe'yi tavaf
edecek. Allah'tan başka kimseden korkusu olmayacak."
Ben kendi kendime kentleri yakıp kavuran Tayyi'
kabilesinin ahlaksızları o zaman nerde olacaklar diye
düşünüyordum. "Eğer ömrün uzun olursa, göreceksin,
Kisra'nm hazineleri fethedilecek." Hürmüz oğlu Kisra'nın
mı dedim. O da: "Evet, Hürmüz oğlu Kisra'nm. Evet, eğer

506[506]
Senedindeki Eban b. Ayyaş hakkında, Ahmed, hadisi metrukdur. Cuzcani, sakıttır,
Şu'be eğer Eban hadisde yalancı değilse evim ve eşeğim yoksullara sadaka olsun,
demişlerdir, bk. Mizan, el-İ'ti dal, 1,10-15.

259
ömrün uzun olursa, adam göreceksin, avucu altın veya
gümüş dolu, bunu kabul edecek birilerini arayacak ama
kimseyi bulamayacak. Ve birgün gelecek herbiriniz Allah
ile görüşecek, arada perde de olmayacak, çeviri yapan
tercüman da... Allah, sana tebliğde bulunan bir rasül
göndermedim mi buyuracak. Kişi evet yarabbi diyecek.
Allah, Ben sana mal vermedim mi, sana ihsanda
bulunmadım mı? buyuracak. Kişi evet diyecek. Sağına
bakacak Cehennem'den başka birşey görmeyecek, soluna
bakacak, Cehennem'den başka birşey görmeyecek"
buyurdu. Adiyy b. Hatem, Peygamberi şöyle söylerken
işittim demiştir: "Yarım hurma ile de olsa ateşten sakının.
Kim de yarım hurma bulamazsa güzel bir söz ile (kendini
ateşten korusun)." Adiyy der ki: "Ben, ta Hire'den kalkıp
Allah'dan başka kimseden korkusu olmaksızın gelip
Kabe'yi tavaf eden binekli kadın görmüşüm. Ben Kisra'nın,
Hürmüz oğlu Kisra'nın hazinelerini fethedenler içinde de
bulundum. Eğer sizin ömrünüz uzun olursa, siz de
Peygamber'in (s.a.v.) söylediği (diğer) şeyleri
göreceksiniz." 507[507] Enes b. Malik Hadisi Buhari ve

507[507]
Buhari, VI, 610-611, Menaktb kitabının, nübüvvetin islamdaki alameti bî

260
Müslim'de geçer.., Enes 6. Malik (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu, demiştir: "Allah insanları kıyamet günü
toplar. Bu toplanışdan dolayı, derde düşerler, -başka bir
ifade de kendilerine ilham olunur.- Rabbimize şefaat (dua)
edecek birini bulsak da bizi Allah bu durumumuzdan
kurtarsa, rahatlatsa derler. Adem'e gidip, seri halkın
babasısm, Allah seni eli ile yaratmıştır. Sana ruhundan
üfle-miştir, meleklere sana secde etmelerini emretmiştir,
bizim için Rabbin katında şefaat etde bize bu
durumumuzda rahatlık versin derler. Adem, bu iş benim
işim değil, der. Başından geçen hatasını hatırlar. Ondan
dolayı Rabbinden haya eder. Fakat, siz Allah'ın ilk
gönderdiği rasul olan Nuh'a gidin, der." Nuh'a giderler. Bu
iş benim işim değil der. Başına gelen hatayı hatırlamıştır.
Ondan dolayı Rabbinden haya etmektedir. Fakat, Allah'ın
halil (yakın dost) edindiği ibrahim'e gidin, der. İbrahim'e
giderler, Bu iş benim işim değil der. Başına gelen hatayı
hatırlar, ondan dolayı Rabbinden haya eder. Fakat, Allah'ın
konuştuğu ve Tevrat'ı verdiği Musa'ya gidin, der. Musa'ya
giderler. Musa bu iş benim işim değil der. Başına gelen
hatayı hatırlar. Ondan dolayı Rabbinden haya eder. Fakat,

261
siz Allah'ın ruhu ve kelimesi olan İsa'ya gidin, der. Allah'ın
ruhu ve kelimesi olan İsa'ya giderler. İsa, bu iş benim işim
değil, siz Allah'ın gelmiş gelecek bütün günahlarını
affettiği bir kul olan Muhammed'e (s.a.v.) gidin, der.
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Ve bana gelirler. Rabbimden
izin isterim, bana izin verilir. Ve O'nu görür görmez
secdeye kapanırım. Beni Allah ne kadar öylece bırakmak
istemişse bırakır. Sonra, ey Mu-hammed, başını kaldır,
söyle işitileceksin, iste sana verilecek, şefaat et şefaatin
kabul edilecek, denir. Başımı kaldırırım, Rabbime, bana
öğrettiği hamdlerle hamdederim, şefaat ederim. Rabbim
bana bir sınır koyar, onları Cehennem'den çıkarırım,
Cennet'e koyarım. Sonra dua eder, secdeye kapanırım.
Allah, beni ne kadar öyle bırakmak isterse bırakır. Sonra,
ey Muhammed başını kaldır, söyle işitileceksin, iste sana
verilecek, şefaat et şefaatin kabul edilecek denir. Başımı
kaldırırım. Rabbime, bana öğrettiği hamdlerle
hamdederim. Sonra şefaatte bulunurum. Rabbim bana bir
sınır koyar, onları, ateşten çıkarır, Cennet'e koyarım."
Adiyy dedi ki: "Bilmiyorum, ya üçüncüsünde veya
dördüncüsünde peygamber şöyle buyurdu: "Ey Rabbim,

262
ateşte Kur'an'ın hapsettikleri yani ebedi Cehennem'de
kalacaklar, dediği kimselerden başka kimse kalmamıştır,
derim." 508[508] İbn Huzeyme'nin,... Enes'den rivayetinde şu
farklı ifadeler vardır: "İnsanlar kıyamet gününde Allah'ın
murad ettiği kadar habsolunur kalırlar ve; haydin, Adem'e
gidelim, bizim için Rabbine şefaat (dua) etsin, derler.
Muhammed'e gelirler. O şefaat için ben, varım, derim,
gider Cennet'in kapısının açılmasını isterim, benim için
açılır. Rabbim Arşı üzere olduğu halde ben girerim ve
derhal secdeye kapanırım..." Ebu Avane'nin,... Enes'den
rivayetinde ise şu farklı ifadeler vardır: "Rabbimin
huzuruna izin isterim. O'nu gördüğüm zaman da derhal
secdeye varırım." Affan'm,... Enes'den rivayetinde,
"Rabbim, divanı veya Kürsi'si üzere iken O'na gelir hemen
secdeye kapanırım" şeklindedir. İbn Huzeyme bu hadisi
uzunca vermiştir. Orada "kapının açılmasını isterim,
Rahman'a bakar bakmaz secdeye kapanırım" ifadesi vardır.
Artık Peygamber'in (s.a.v.) bu makamda iken Rabbi'ni
göreceği, hadisi ve sünneti bilen ilim ehlince kati olarak
sabittir.

508[508]
Buhari, VI, 610-611, Menaktb kitabının, nübüvvetin islamdaki alameti bî

263
Ebu Hureyre hadisinde şu ifadeler var: "Ben, kıyamet
günü, üzerinden yeryüzü yarılıp açılan ilk kişiyim,
övünmek yok. Adem oğullarının efendisiyim, övünme
yok, hamd sancağının sahibiyim, övünme yok, Cennete ilk
girecek olanım, övünme yok, Cennet kapısının halkasını
tutanın. Bana izin verilir. Beni el-Cebbar (Allah) m vechi
(yüzü) karşılar, hemen onun için secdeye kapanırım." 509[509]

Ebu Salih Abdurrahman anlatır,... Enes b. Malik


Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derken işittim demiştir: "Bana
Cebrail, elinde beyaz ayna gibi birşeyi taşıyarak geldi.
Aynada siyah leke gibi birşey vardı. Bu elindeki nedir ey
Cebrail dedim. Bu Cum'a'dır, dedi. Cuma nedir dedim.
O'nda sizin için çok hayır vardır, dedi. Bizim için onda ne
olacak, dedim. O, sana ve senden sonra kavmine bayram
olacak, yahudiler ve hırıs-tiyanlar da sana tabi olacaklar,
dedi. Onda bize ne var dedim. Onda bir saat (vakit) vardır
ki kim o vakitte kısmeti olan birşey için dua etse o kısmeti
kendine mutlaka verilir, eğer kısmeti değilse, istediğinden
daha büyük birşey saklanır, kendisine kıyamet günü için
ayrılır, dedi. Peki, ondaki o (siyah) leke nedir, dedim. O,

509[509]
Tirmizİ, 3148, Kur"an"ın tefsiri kitabının, Benî İsrail sûresi babı, Tirmizi, bu ha-sen-
sahih bir hadistir, demiştir.

264
kıyamettir, biz ona mezid günü deriz dedi. O da nedir ey
Cibril dedim. Dedi ki: Senin Rabbin Cennette bir vadi
edinmiştir, orada beyaz misk yığınları vardır. Cuma günü
olduğu zaman yüceler (illiyyin) den Kürsisi üzerine iner,
Kürsi'sini nurdan kürsiler kuşatır. Peygamberler gelir de
bu kürsilerin üzerine otururlar. O kürsileri nurdan ve
altından olan ve mücevherlerle taçlanmış minberler çevirir.
Sonra sıddikler ve şehitler gelir o minberlerin üzerine
otururlar. Sonra gurfeler ehli, gurfe (oda) larmdan iner şu
misk yığınları üzerine otururlar. Sonra onlara Allah Azze
ve Celle görünür ve der ki: "Ben işte size olan vadimi
yerine getirenim, nimetimi tamamlayanım. Burası Benim
ikram verimdir, Ben'den isteyiniz. Ondan isterler ve
istekleri sona erer. Onlar için bu hususda, hiçbir gözün
görmediği hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin aklına
gelmedik şeyler açar. Bu sizin Cuma'dan ayrılış oranına
göredir. Sonra O Azze ve Celle Kürsi'si üzere yükselir,
O'nunla birlikte peygamberler ve sıddıklar da yükselir.
Gurfeler ehli de gurfelerine çekilirler. Gurfeler, beyaz inci,
yeşil zeberced, kırmızı yakuttur, hem odaların kendisi hem
kapıları böyledir, nehirleri içinde şırıl şırıl akar, orada eşler

265
ve hizmetçiler sürekli bulunurlar. Meyveleri sarkıktır.
Onlar hiçbirşeye, Cuma gününe muhtaç oldukları kadar
muhtaç değillerdir. Çünki o gün Rabb'lerine bakma fazlına
erişecekler, O'ndan ziyadesi ile ikram göreceklerdir." 510[510]

Muhammed b. îshak'ın, ... Enes'den rivayetinde "Rabb'leri


onlara görünür, onlar da O'nun yüce (kerim) vechine
bakarlar" şeklindedir. Amr b. Ebi Kays'ın,... 511[511]Enes'den

rivayetinde yine "O'na bakarlar" ilavesi ve "isteyin"


emrinden sonra şu ifadeler vardır: "O'ndan rıza isterler.
Benim rızam, size yurdumu garanti ettim, size ikram
edeceğim, Benden şimdi isteyin buyurur. Yine O'nun
rızasını isterler. O, razı olduğuna dair onlara şehadet eder.
Sonra O'ndan isterler, nihayet istekleri sona erer.Bu hadisi
ayrıca Ali b. Harb,... Osman b. Umeyr'den, el-Hasen b.
Arafe, Osman'dan rivayet etmişlerdir. Bu hadisi Darekutni,
başka bir tarikden, Katade, hadisi olarak rivayet etmiştir, ...
Enes der ki: "Biz Rasulullah (s.a.v.) in çevresinde iken
birden şöyle buyurdu: "Bana, elinde beyaz ayna gibi birşey
ve aynanın ortasında siyah leke gibi birşey olduğu halde
510[510]
Bk. Ibn Kesir, en-Nihayet II, 481. Bu büyük, şanı yüce bir hadistir. Sünnet İmamları
bunu rivayet ve kabul etmişlerdir. Şafii, Müsnedini bu hadisle süslemiştir... Bu hadis daha
önce geçmişti. 987 dipnot metnine bakınız.
511[511]
Amr b. Ebi Kays, evhamı olan saduk bir zattır, Ebu Davud, Amr'de beis yok,
hadisinde hata var demiştir. Mizan el-llidal, İti, 285.

266
Cebrail geldi. Ey Cebrail bu nedir dedim. Bu Cuma
günüdür, onu sana Rabbin, senin ve ümmetin için bayram
olsun diye arzediyor, dedi. Ey Cebrail şu siyah leke nedir
dedim, o saat (kıyamet) tir, kıyamet Cuma günü kopar.
Cuma, dünya günlerinin efendisidir. Biz ona Cennet'te
Mezid günü deriz, dedi. Ey Cibril niçin ona mezid günü
dersiniz dedim. Allah Cennet'te, miskten, beyaz bir vadi
edinmiştir. Cuma günü olduğu zaman Rabbimiz bu
vadiye, Kürsi'si üzerine iner. Kürsi'yi mücevher taçlı
altından minberler çevirir. Bu minberleri de nurdan
minberler çevirir. Sonra gurfeler ehline izin verilir, gelir
misk yığınlarına dizlerine kadar gömülürler, üzerlerinde
altın gümüş bilezikler, ipek atlas elbiseler vardır. Nihayet ,
bu vadiye varırlar, Orada oturup iyice yerleştikten sonra
Allah onlara toz koparan(müşire) denen bir rüzgar
gönderir. Rüzgar beyaz misk kaynaklarını on-! lann
yüzlerine elbiselerine savurur. Onlar o gün, tüysüz,
sürmeli, otuz uç yaşında, Allah Azze ve Celle'nin yarattığı
gündeki Adem sureti ı üzeredirler. îzzet'in Rabbi Allah
Azze ve Celle Cennet bekçisi Rıdvan'a, ! ey Rıdvan,
kullarım ve ziyaretçilerimle benim aramdaki perdeleri :

267
kaldır, diye nida buyurur, Rıdvan perdeleri kaldırıp da
onlar O'nun \ cemalim ve nurunu gördükleri zaman O'na
secdeye kapanmak isterler. Allah Tebareke ve Teala onlara
sesi ile, başlarınızı kaldırın, ibadet ancak dünyada idi, siz
şimdi mükafat yurdundasımz, benden isteyeceğinizi
isteyiniz, ben sizin Rabbinizim, size va'dimi
gerçekleştirdim, nimetimi üzerinize tamamladım, burası
ikram edeceğim yerdir, ne isterseniz isteyiniz diye seslenir.
Onlar derler ki: Ey Rabbimiz bize yapmadığın hangi hayır
kaldı ki! Bize, sekerat-ı mevtte yardım etmedin mi? Kabrin
karanlıklarında yalnızlığımıza ünsiyet vermedin mi? Sura
üfürüldüğün-de korkumuzu gidermedin mi? Sürçtük,
Çaldırmadın mı? Kötü işler yaptık örtmedin mi? Sırat
üstünde ayağımızı sabit kılmadın mı? Sana komşuluk için
yaklaştıran Sen değil misin? Konuşmanın lezzetini bize
tattıran Sen değil misin? Bize nurun ile görünen şen değil
misin? Bize yapmadığın hangi hayır kalmıştır gayri? Allah
Azze ve Celleye sığınırız gayri...Onlara sesi ile şöyle
seslenir: "Ben size, vadini doğrulamış, nimetini
tamamlamış olan Rabbinizim, Ben'den isteyin! Senin rızanı
isteriz derler. O, sizden razı olduğum için sizin

268
sürçmeleriniz de sizi affettim, sizi kaldırdım, işlerinizin
çirkinlerini örtüp gizledim. Komşuluğumuzu Bana yakın
kıldım, konuşmamın lezzetini size duyurdum, size
nurumla göründüm. Bu mahal ikram mahallidir, imdi
isteyin ben'den, buyurur, istekleri bitene kadar O'ndan
isterler. Allah Azze ve Celle sonra yine, isteyin buyurur.
Tekrar isterler, isteyecekleri biter. Sonra yine isteyin
buyurur. Rabbimiz, razi olduk, selamete erdik derler.
Bunun üzerine çok fazıl ve ikramından olarak hiçbir gözün
görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin aklına
gelmeyen şeyler ihsan eder. Bunlar, Cuma'dan ayrılış
oranlarına göredir,Enes dedi ki: Babam anam sana feda
olsun ey Allah'ın Rasülü, o ayrılış oranlan da nedir? dedim.
Cuma'mn Cuma'ya kadar ki oranı gibidir buyurdu ve
devam etti: "Sonra Hatibimiz Tebareke ve Teala'mn Arşı
taşınır. Beraberlerinde melekler, peygamberler vardır.
Sonra gurfeler ehline izin verilir, gurfelerine dönerler. İkisi,
yeşil zümrütten iki gurfe (oda) dir. Cuma'dan daha çok
arzuladıkları birşey yoktur. Rabb'lerine bakmak için o
günü beklerler, fazlının ve ikramının fazlasını görmek için
o günü beklerler." Enes, Rasulullah'ın şöyle dediğini de

269
işittim demiştir: "Benimle O'nun arasında kimse yoktur."
512[512] Bunu ayrıca Darekutni, Muhammed b. Halid b.
Cinni, tbn Ebi Şeybe, 513[513]Muhammed b. İshak b.
Huzeyme, el-Esved b. Amir, Enes'den, İbn Batta, el-
îbane'de Huzeyfe'den (r. anhüm) rivayet etmişlerdir. Buna
ait farklı ifadeler gelecektir. îbn Ebi Davud bu hadisin
tariklerini buraya getirmiştir. Büreyde b. el-Hasib Hadisi
imamlar İmamı Muhammed b. îshak îbn Huzeyme
der ki: Abdullah b. Büreyde babasından (Büreyde),
RasuluÜah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Sizden herbirinizle kıyamet günü Allah, arada bir perde
veya tercüman olmaksızın yalnız kalacaktır." 514[514] Ebu
Razin el-Ak îl î Hadisi îmam Akmed bu hadisi Şube ve
Hammad b. Seleme yoluyla rivayet eder,... Ebu Razin şöyle
demiştir: "Ey Allah'ın Rasülü, kıyamet günü Rabbimiz
Azze ve Celle'yi hepimiz mi göreceğiz dedik. Evet
buyurdu. Ben, bunun yaratılanlar içindeki işareti nedir,

512[512]
Senedindeki Katade müdellistir bk. Mizan el-l'tidal III, 385. Zehebi, Darakutni bunu
er-Ruye kitabında rivayet etmiştir, der. eİ-Ukayli, Katade hadisi olarak bunun aslı yoktur
der. Bk. Mizan el-ltidal I, 608-609; ed-Durr el-Mensur, VIII, 355.
513[513]
İbn Ebi Şeybe, II, 150-151. Senedindeki ravilerin hepsi hakkında konulmuştur, bk.
Takrib et-Tehzib, II, 138,13,1, 497.
514[514]
Senedindeki Abdülaziz b. Eban metruktür, Yahya, habis bir kezzabtır, mevzu
hadisler aktarmıştır. Ahmed, hadisi yazılmaz demişlerdir, bk. Mizan el-hidal, III, 622. Beşir
b. el-Muhacir de hadisi münker bir zattır, bk. Mizan el-ilida! 1,329-330.

270
dedim. Ayın ondördünde hepiniz dolunayı bakıp görmez
misiniz, buyurdu. Evet, dedik. Allah daha büyük ve daha
azametlidir, buyurdu." 515[515] Cabir b. Ab dili ah Hadisi
îmam Ahmed der ki:... Cabir'e (r.a.) vurud (varış günü)
sorulmuş. Demiş ki: "Biz kıyamet günü şöyle şöyle bir hal
üzere oluruz. Yani insanların üstünde oluruz. Bütün
ümmetler kendi putları ile çağrılırlar. Birinciye tapan,
sonra birinciye tapan şeklinde sıra ile. Sonra bize Rabbimiz
gelir, siz ne bekliyorsunuz, der. O bekleyenler, Rabbimizi
bekliyoruz derler. Rabbiniz benim buyurur. Seni bir
görelim de öyle derler. Bunun üzerine Allah Tebareke ve
Teala onlara, gülerek görünür. Dedi ki: Bunun üzerine O
onları götürür, onlar O'nu izlerler. Onlardan mümin-
münank herkese kendi nuru (ne kadar ise) verilir. Sonra
onu Cehennem köprüsü (sırat) üzere izlerler. O köprü
üzerinde kancalar, mahmuzlar vardır. Allah'ın istediği
kişiyi tutar, yakalarlar. Sonra münafık olanların nuru
söndürülür. Sonra müminler kurtulurlar. İlk, zümre
dolunay gecesi ay gibi yüzleri olan zümre ve hesaba
çekilmeyecek olan yetmişbin kişi kurtulur. Sonra onları

515[515]
Ahmed, Müsned, IV, 11 -12.

271
izleyen, yüzleri gökteki en parlak yıldız gibi olanlar
kurtulur. Sonra da öbürleri. Sonra şefaat kapısı açılır. Ta
Cehennemden la ilahe illallah diyen veya kalbindeki hayır
bir arpa tanesini tartacak kadar olanlar çıkıncaya kadar bu
kapı açık kalır. Bunlar Cennetin avlusuna konurlar. Cennet
ehli bunların üzerine su fışkırtırlar. Nihayet selde şeylerin
bittiği gibi biterler. Ateş yanıkları gider. Sonra ister, ister ta
Allah ona dünyayı ve bir de on katını verinceye kadar bu
sürer." 516[516]Bu hadisi Müslim Sahih'inde rivayet
etmiştir.Bu hadiste geçen "biz şöyle şöyle bir hal üzere
oluruz" ifadesi Abdülhak'm el-Cem1 Beyn es-Sahihayn'de
zikrettiği sahih bir rivayette de açıklamalı olarak gelmiştir:
"Biz kıyamet günü diğer yaratıklara (insanlara) bakan bir
tepe üzere bulunuruz." Abdurrezzak der ki... Cabir bin
Abdullah (r.a.) Rasulullah (s.a.u.) şöyle buyurdu demiştir:
"Onlara, Rabb Teala görünür. O'nun vechine bakar, hemen
secdeye kapanırlar. Başlarınızı kaldırın, bugün ibadet günü
değildir, buyurur." 517[517]
Darekutni der ki: ... Bize Ahmed b. Muhammed b.

516[516]
Ahmed, el-Müsned, III, 345-346; Müslim, 191, İman kitabınınj Cennet ehliniı
derecesi en düşük olan; babı.
517[517]
Bk. ed-Durr el-Mensur, VIII, 354.

272
Ömer b. Yunus anlattı, bize Muhammed b. Şurahbil es-
San'a'ni anlattı... Cabir (r.a.), Rasulullah "Rabbimiz Azze ve
Celle bize gülerek görünür" buyurdu, demiştir. 518[518]
Bu hadisi Ebu Kurra, ... Ziyadb. Sa'd ve Ebu'z-Zübeyr
yolu ile Ca-bir'den şöyle rivüyet etmiştir: RasuluUah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet günü olduğu zaman
ümmetler toplanır." Hadis devam eder ve "görseniz Allah'ı
tanır mısınız?" buyurur. Evet derler. Onu görmediğiniz
halde nasıl tanırsınız buyurur. Biliriz ki O'nun dengi
yoktur derler, Allah onlara görünür, O'nun için derhal
secdeye kapanırlar." 519[519] İbn Mace Sünen inde der ki:...
Ebu Asım el-Abbadani anlattı, Fazl b. îsa er-Rakaşi'den,
Cabir (r.a.) RasuluUah (s.a,v.) şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet ehli nimetler içinde yüzerken birden bir nûr
parlar. Başlarını kaldırır bakarlar ki, Rabb Teala onlara
üstlerinden bakmaktadır (israf). Onlara size selam olsun ey
Cennet ehli, der. Bu O'nun "Rahim bir Rabb'den sözlü bir

518[518]
Bk. ed-Durr el-Mensur, VIII, 354. Senedindeki Ahmed b. Muharhmed'î Ebu Ha tem
ve İbn Said yalancı saymış, Darakutni zayıftır, bir keresinde de, metruktür, ibn Adiyy, sil
alardan, münkerler aktarmıştır, acaib şeyler yazardı, demişlerdir. Muhammed b. Şurahbil'i
is Darakutni, zayıf saymıştır, bk. Mizan el-ltidal, 1,141-143, III, 579.
519[519]
Senedindeki Ziyad b. Sa'd bilinmiyor, bk. Mizan el-l'tidal, II, 89. Ebu'z-Zübeyr
(Muhammed b. Müslim) hakkında ise Ebu Zur'a ve Ebu Hatem, hüccet olmaz, İbn Adiyy,
aslında sikadır ama ondan zayıflar rivayet ettikleri için ona da za'f bulaşmıştır, İbn Hacer
ise saduktur. Ama tedlis yapar demişlerdir, bk. Mizan el-l'tidal, IV, 37-40; Takrib et-
Tehzib, II, 207.

273
selam var" 520[520]ayetindeki şeydir. O'na baktıkları sürece,
içindeki nimetlerden hiçbirine dönüp bakmazlar. Nihayet
onlara perdelenir. Onlara O'nun bereket ve nuru kalır."
521[521] Harb de Mesailinde bu hadisi rivayet etmiştir.
Beyhaki de bu hadisi başka ifadelerle yine
Abbadanî'den, ... rivayet etmiştir. Cabir (r.a.) RasuluUah
(s.a.v.) şöyle buyurdu dedi: "Cennet ehli bir mecliste
(oturur) iken birden Cennet kapısı üzere bir nûr parlar.
Başlarını kaldırırlar bakarlar ki ne görsünler, Rabb
Tebareke ve Teala yukardan bakmıyor mu! Hemen, ey
Cennet ehli, Benden isteyin buyurur. Bizden razi olmanı
isteriz derler. Benim razi olmam, sizi Cennet'e koymuştur,
size ikramımı ulaştırmıştır (yani bunlara ulaştığınıza göre
demekki sizden razi olmuşum). Şimdi yine ikram
zamanıdır. Ben'den isteyin, buyurur. Sen'den ziyade'yi
isteriz derler. Onlara, kırmızı yakuttan soylu hayvanlar
getirilir. Yularlar yeşil zümrüt ve kırmızı yakuttur. Onların
üzerine biner gelirler. Onlar tırnaklarını, gözlerinin

520[520]
Yasin, 58.
521[521]
İbn Mace, Mukaddime'nin, Cehmiyye'nin inkar ettiği şeylere dair bab. Senedindeki
Ebu Asım el-Abbadani hakkında İbn Adiyy, hadisi münkerdir demiş, onun bu hadisini
aktardıktan sonra bu hadise mütabaat yapılmaz. Bu hadis sadece ondan geliyor demiştir, bk.
ed-Duafa el-Kebir, II, 274-275. el-Fadl er-Rakaşi de zayıftır, el-Haris b. Seric, o, vahidir
demiştir, bk. Mizan ei-l'tidal, II, 356.

274
gördüğü son noktaya basarlar. Allah, meyveli ağaçlar
getirilmesini emreder. Ceylan gözlü huriler, biz nimetler
içindeyiz asla yoksulluk görmeyiz, biz ebedileriz asla
ölmeyiz, mümin ve değerli bir topluluğun eşleriyiz diye-
rek gelirler. Allah Azze ve Celle emreder. Beyaz keskin
kokulu misk yığınları gelir, onların üstüne toz koparan
denen bir hava (rüzgar) saçar. Bu koku onlarla birlikte ta
Adn Cennet'ine varır. Adn, Cennet'in büyük şehiridir.
Melekler, ey Rabbimiz millet geldi, derler. Allah, sadıklara
merhaba, itaatkârlara merhaba, der.""Ve onlar için perdeyi
kaldırır. Allah Tebareke ve Teala'ya bakarlar. Rahman'ın
nuru ile metalanırlar, hatta o nurdan birbirlerini
göremezler. Sonra, onları saraylara, hediyelerle yollayın,
buyurur. Birbirlerini görmeye başlayarak geri dönerler.
RasuluUah (s.a.v.) buyurdu ki: îşte Allah Teala öyle
buyuruyor: "Pek mağfîretli, pek rahmetli (Allah) dan bir
ağırlama." 522[522] Darakutni der ki:... Cabir (r.a.), Peygamber
(s.a.v.), "Allah Azze ve Celle insanlara genel olarak
görünür, Ebu Bekir'e özel olarak görünür" buyurdu,

522[522]
Fussilet, 32. Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, rk. 448. Bunu Beyhaki, el-Ba's ve'n-
Nuşur'de ve er-Ru'yeh'de rivayet etmiş, bu kitab'ta ve er-Ru'yeh'de bu haberi teyid eden
şeyler geçmiştir, demiştir.

275
demiştir." 523[523] Ebu Ümame îbn Vehb nakleder, ... Ebu
Ümame dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.) bir gün bize hutbe
verdi, hutbesinin çoğunluğu Deccal'e dairdi, bizi ondan
sakındırıyordu, durmadan onu anlatıyordu nihayet
hutbesini bitirdi. O gün söyledikleri arasında şunlar vardı:
"Allah hangi peygamberi gönderdi ise o peygamber
ümmetini Deccaldan sakındırmıştır. Ben peygamberlerin
sonuncusuyum, siz de ümmetlerin sonuncususunuz.
Deccal artık sizin içinizde çıkacaktır. Başka ihtimal yok.
Ben aranızda iken çıkarsa ben her müslüman yerine onunla
mücadele ederim, eğer benden sonra çıkarsa, herkes bizzat
kendi onunla mücadele edecektir, her müslümana karşı
halifem Allah'tır, (sizi O'na emanet ederim). O, Irak ile
Suriye arasında bir gedikten (yerden) çıkacaktır. Sağı solu
perişan edecektir. Ey Allah'ın kullan, sebat ediniz. O,
başlayacak önce ben peygamberim diyecek. Halbuki
Ben'den sonra peygamber yoktur. Sonra yamılacak, ben

523[523]
Bu hadisi, el-Hatib, ... Enes'den, İbn e!-Cevzi,... özetle yine Enes'den iki sene-dle
rivayet etmiştir. Birinde meçhul şahıslar olduğunu belirtmiştir. Zehebi Telhis el-Mevzuaîta
o senedi İbrahim b. Mehdi sebebiyle illetli saymıştır. el-Hatib ayrıca,..., Cabir'den üç ayrı se
nedle rivayet etmiş, bu senedlerden birinde terkib olduğunun, birindeki İşitme kaydının
bilinmediğini ifade etmiştir. İbn Hıbban,.., Ebu Hureyre'den, İbn Batta İse Aişe'den rivayet
etmiştir. Bu senedde geçen. Ebu Katade Abdullah b. Vakid metruktür. el-Hakîm, bunu
Müstedrek'inde rivayet etmiş, bunu Zehebi tenkid etmiş ve hadisin mevzu olduğunu
sandığın belirtmiştir, bk. Tenzih eş-Şeria, I, 371-372.

276
Rabbinizim diyecek. Bakın, ölünceye dek Rabbinizi
görmeyeceksiniz. Onun iki gözü arasında "kafir" yazar.
Onu her mü'min okur. Sizden kim onunla karşılaşırsa
yüzüne üflesin ve Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun. O,
Adem oğullarında bir cana (kişiye) musallat edilir (Allah
diğer insanları imtihan için ona müsaade eder de) o canı
öldürür, sonra da diriltir. Daha bundan gerisini yapamaz.
Artık başka bir cana musallat edilmez. Onun açacağı
fitnelerden biri de yanında bir cennet (bahçe) nin ve bir
ateşin olmasıdır. Aslında ateşi Cennet, cenneti ateştir. Kim
onun ateşi ile imtihan olunursa (ateşine atılırsa) gözlerini
kapasın ve Allah'dan yardım istesin (meded ya rab desin) o
ateş tıpkı îbrahim'e serin ve selametlik olduğu gibi o kişiye
de serin ve selametlik olacaktır.
Ve Deccal'in günleri kırk gün olacaktır, bir gün bir
sene gibi, bir gün, bir ay gibi bir gün cuma gibi, diğer
günler de (normal) günler gibi olacaktır. Son günü ise
serap gibi olur, kişi sabah şehrin (veya Medine'nin)
kapısında bulunur, son kapısı yanına vardığı zamanda
akşam çöker. Sahabe, ey Allah'ın Rasülü, Öyle günlerde
nasıl namaz kılacağız, dediler. Uzun günlerdeki Ölçünüze

277
göre ölçersiniz, buyurdu. 524[524] Bu hadisi Darakutni (içinde
iki zayıf ravi bulunan) başka bir sene-dle rivayet etmiştir.
525[525] Zeyd b. Sabit Hadisi İmam Ahmed der ki:... Ebu Bekr
anlattı, ... Zeyd b. Sabit'ten. Ras-ulullah (s.a.v.) kendisine
bir dua öğretmiş ve hergün ailesi ile okumasını emretmiş.
Buyurmuş kî: Sabaha çıktığın zaman şöyle söyle: Kabul
Allah'ım kabul, kabul Allah'ım kabul, kabul üstüne kabul,
saadet üstüne saadet! Her hayır senin iki elindedir.
Sen'dendir ve Sana'dır. Allah'ım ne söz söylesem, ne adak
adasam, ne türlü yemin etsem, bunların önünde Senin
iraden (meşietin) vardır, istediğin olur, istemediğin olmaz,
çare ve kuvvet ancak Senin iledir, Sen herşeye kadirsin.
Allah'ım her ne dua (salât) etmişsem salât ettiğin kişi üzere
olsun, her ne lanet etmişsem, lanet ettiğin kişi üzerine
olsun, dünyada da ahirette de velimiz sensin. Beni
müslüman olarak öldür ve beni salihle-rin içine kat.
Kazadan sonra senin razı obuanı, ölümden sonra hayat se-
rinliği, yüzüne bakma lezzeti, sana kavuşup görüşme şevki

524[524]
Bk. Kenz el-Ummal, XtV, 317-318, Taberani rivayeti; Ibn Mace, 4077, Frten kit-
abının, güneşin batıdan doğması babı.
525[525]
Senedindeki Ahmed b. el-Ferec'i, Muhammed b. Avf et-Tai, zayıf saymış, Ibn Adiyy
hüccet olmaz, Ibn Ebi Hatem, mahalli sıdktır demişlerdir. Mizan el-llidal, I, 127. Yahya b.
Ebi Amr'i de Ebu Davud ve başkası zayıf saymış, Hammad b. Zeyd, yalancı saymıştır, bk.
Mizan el-hidal, IV, 399.

278
isterim Senden. Zora koşan bir darlığa saptırıcı bir fitneye
düşmeden ya rab! Allah'ım, zulmetmekten,
zulmedilmekten, aşın gitmekten, aşırılığa uğramaktan
(amelleri) boşa götüren bir hata işlemekten, affetmeyeceğin
bir günaha düşmekten sana sığınırım. Ey Allah, ey gökleri
ve yeri yaratan, gayb ve şehadet alemlerini bilen, celal ve
ikram sahibi! Bana bu dünya hayatında söz veriyorum,
seni şahid tutuyorum -zaten şahit olarak sen yetersin- ki
Senden başka ilah olmadığına yalnızca Se-jnin ilah
olduğuna, hiç bir ortağın bulunmadığına şehadet ederim.
Mülk yalnızca Senindir. Hamd yalnızca Sanadır ve Sen,
herşeye kadirsin. Şehadet ederim ki Muhammed kulun ve
rasulündür. Şehadet ederim ki, Senin va'din, haktır. Sana
kavuşmak haktır. Cennet haktır, kıyamet hiç şüphesiz
gelecektir. Sen kabirdekileri dirilteceksin. Şehadet ederimki
Sen, şayet beni bana bırakacak olursan, beni zulme,
açıklığa, Igünah ve hataya bırakmış olursun. Ben sadece
senin rahmetine jgüveniyorum. Benim günahımı bağışla,
çünkü günahları Sen1 den başka Ikimse bağışlamaz, bana
tevbe nasip et, tevbemi de kabul et, çünkü tev-jbeleri kabul
eden ve rahmet eden ancak Sensin." Bunu Hakim, Sa-

279
jhih'inde rivayet etmiştir. 526[526]Anımar b. Yasir Hadisi
İmam Ahmed der ki:... Ebu Miclez şöyle söyler:
"Ammar bize namaz kıldırdı ve çok kısa tuttu. Ona bunu
yadırgadılar. Dedi ki: Rükû ve secdeleri tam yapmadım
mı? Evet, yaptın, dediler. Ancak ben, namazda
rasulullah'ın (s.a.v.) yaptığı bir duayı yaptım. O da şudur:
"Allah'ım gaybi bilmen ve mahlukata kadir olman hakkı
için, yaşamayı benim için hayırlı bildiğin sürece beni yaşat,
ölümü benim için hayırlı bildiğin zaman beni öldür. Gayb
ve şehadet aleminde Sen'den korkmayı, gazab ve rıza
halinde hakkı söylemeyi, zenginlik ve fakirlik halinde orta
yollu gitmeyi, yüzüne bakma lezzetini zora koşan bir
darlık, saptırıcı bir fitne çekmeksizin sana kavuşma
arzusunu isterim Sen'den, Allah'ım bizi iman ziyneti ile
beze. Bizi hidayete ermiş yol göstericiler eyle." 527[527]Bunu

Ibn Hıbban ve Hakim, Sahih'lerinde rivayet etmişlerdir.

526[526]
Ahmed, Müsned, V, 191. Senedinde Ebu Bekr b. Meryem'i, çok hata etmesi
sebebiyle, Ahmed ve başkası zayıf saymış, ibn Hıbban, hıfzı geridir, sadece onun rivaye
(ettiği birşey (ferdî) ile hüccet olmaz, demişlerdir, bk. Mizan el-hidal, IV, 497-498. Hakim,
jMüstedrek, 1,516-517'de bunu rivayet edip bu senedi sahih bir hadistir, Buharı, Müslim
rivayet etmemiştir, demiş. Zehebi onu tenkid ile, Ebu Bekr zayrftır, bu hadis nerden sahih
olacak demiştir. ; _
527[527]
Ahmed, Müsned, IV, 264; Ibn Hıbban, rk. 509. Mevarid; Hakim el-Miistedrek, I,
524-525'de isnadı sahihtir, Buhari Müslim rivayet etmemiştir, demiş, Zehebi de buna
muvafakat göstermiştir.

280
Aişe Hadisi

Bu hadis Hakim'in Sahih'inde Aişe'den, Urve yolu ile


Zühri hadisi olarak geçer. Aişe (r.a.) der ki: "Rasulullah
(s.a.v.), Cabir'e, ey Cabir sana bir müjde vereyim mi, dedi.
Cabir; evet, Allah seni hayırla müjdelendirsin! dedi.
Buyurdu ki: "Allah'ın babam dirilttiğini ve önüne oturtup,
kulum, dile Ben'den in, dilersen onu sana vereceğim
dediğini hissettim. Baban da; ya rab, sa.-ıa haklan olan
ibadeti yapmadım.. Sen'den beni dünyaya geri gönd^ı ıeni,
peygamberinle beraber savaşıp uğrunda bir kez daha
öldürülme- : isterim, dedi. Bunun üzerine Allah buyurdu
ki: "Artık Ben'den bir "z çıkmıştır ki sen oraya dönme-
yeceksin." 528[528]Bu Müsned'de, Ca^ r ha^. o1 arak geçer.
Tirmizi de bu hadise ait ifade daha tamamdır: Cabir der ki:
"Abdullah b. Amr b. Hizam (bu zat Cabir'in babasıdır)
Uhud günü şehid edilince, Rasulullah, ey Cabir, Allah
Azze ve Celle'nin, babana söylediğini sana haber vereyim
mi? Cabir, evet, dedi. Peygamber dedi ki: Allah kiminle

528[528]
Hakim, el-Müstedrek, İli, 203'de rivayet edip, bu, senedi sahih bir hadistir. Bu-hari-
Müsüm rivayet etmemiştir, demiş. Zehebi bunu tenkid edip, Feyz, kezzabtır, demiştir. Ibn
Main ise habis bir kezzab (çok yalancı) dır, demiştir, bk. Mizan el-l'tidai, III, 366.

281
konuştu ise hep perde arkasından konuşmuştur. Babanla
ise karşı karşıya konuştu ve ey kulum, dile Ben'den
vereyim sana buyurdu. Baban; ya rab, beni diriltirsin,
uğrunda bir daha ölürüm dedi. Allah, Ben'den bir pöz çıktı
bitti, artık oraya dönmeyecekler, buyurdu. Baban, orda
kalanla? ulaştır, haber ver, dedi. Bunun üzerine Allah şu
ayeti indirdi: "Allah yolunda cldurülenleri ölüler
sanmayınız..." 529[529] Abdullah b. Ömer Tirmizi ve
Taberani, içinde Süveyr b, Ebi Fahite bulunan bir sened ile
İbn Ömer'den rivayet ederler:... İbn Ömer, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet ehlinin, menzilesi
en aşağı olanı, mülküne iki bin yıl bakar, en uzak yerini, en
yakın yerini gördüğü gibi görür,eşlerine, divanlarına
hizmetçilerine bakar, menzilesi en üstün, oljjmı ise, Allah
Tebareke ve Teala'nin vechine hergün iki kez bakan
İmidir.' 530[530]Tirmizi, bu hadisin, merfû ve mevkuf

529[529]
Al-i İmran: 169. Tirmizi, 3010, Kur'an Tefsiri kitabının,'Al-i İmran süresi babı;
Hakim, el-Müstedrek, III, 204, Hakim, bu senedi sahih bir hadistir, Buhari ve Müslim,
rivayet etmemişlerdir, der.
530[530]
Tirmizi, 2553. Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, X, 401'de, bunu Ahmed, Ebu Ya'la ve
Taberani rivayet etmiştir, senedlerindeki-Süveyr b. Ebi Fahite'nin zayıflığında icma edil-
miştir, der. Bu zat hakkında Sevri, yalanın rükünlerinden bir rükündür, Darakutni,
metruktür, Ibn Hıbban, senedleri ait-üst demiştir, rivayetleri mavzu hadise dönmüştür,
demişlerdir, bk. el-Mecruhin, I, 205; Mizan el-l'tidal, I, 375-376.

282
531[531]olarak birkaç veçhile, ... rivayet edildiğini belirtmiştir.
Ben derim ki: el-Hasen b. Arefe, ... Ibn Ömer'den merfü
rivayet etmiş, orada şu ilavede bulunmuştur: "Sonra
Rasulullah (s.a.v.) şu ayeti okudu: "O gün yüzler vardır,
pırıl pmldır, Rabb'lerine bakarlar." 532[532] Said b. Hüşeym,
babası (Hüşeym) den nakleder:... îbn Ömer, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Kıyamet günü, bir gözün
Allah Tebareke ve Teala'ya baktığı ilk gündür." 533[533]Bunu

Darakutni de, ... rivayet etmiştir. Darakutni der ki:... Bize


Ebu Şihab el-Hannat anlattı,... Abdullah b. Ömer,
Rasulullah'ı (s.a.v.) şöyle derkenişittim demiştir: "Size
Cennet ehlinin en aşağı olanını haber vereyim mi? Evet ya
Rasulallah dediler... İbn Ömer hadisin tamamını zikreder
ki bir kısmı şöyledir-. "Nihayet, onlar baştan sona
nimetlere gark olupta artık daha üstün bir nimet olamaz
zannına düştükleri zaman, Allah Tebareke ve Teala onlara
bakar (israf) onlar da Rahman Azze ve Celle'nin vechine
bakarlar. O zaman buyurur ki: "ey Cennet ehli Beni tehlil
edin (la ilahe illallah deyin), tekbir edin (Allahu ekber
531[531]
Bk. ibn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 111; Taberi, Tefsir, XIX, 104; Tirmizi, V,
431; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, s. 252.
532[532]
Kıyame, 22-23.
533[533]
Bk, Kenz el-Ummal, XIV, 451. Senedindeki Hüşeym müdellis idi- Süfyan es-Sevri,
Hüşeym'den birşey yazmayın, demiştir, bk. Mizan el-l'tidal IV, 306-308. \

283
deyin), teşbih edin (Sübhanallah, ... deyin) tıpkı dünya
yurdunda tehlil, tekbir ve teşbih ettiğiniz gibi. Hemen
Rahman'ı tehlil ile cevaplandırırlar. Rabb Tebareke ve
Teala Ey Davud kalk ve Beni yücelt buyurur. Davud kalkar
ve Rabb'i Azze ve Celle'yi yüceltir (temcid eder)." 534[534]

Osman b. Said ed-Darimi, 535[535]er-Radd ala Bişr el-Müreysi


isimli eserinde, Ebu Şihab el-Hanat'tan, ... îbn Ömer'in,
Peygamberden şunu rivayet ettiğini nakleder: "Cennet
ehlinin, nimetler her yerlerini sanpda, artık daha üstün
nimet olmaz sandıkları bir zamanda, Rabb Tebareke ve
Teala onlara görünür de, o Rahman'm vechine bakar, bu
sebeble gördükleri bütün nimetleri unuturlar, Rahman'm
vechine baktıkları o sırada." Umara b. Ruveybe Hadisi İbn
Batta, el-lbane'de nakleder:... İsmail b. Ayyaş'dan,... Umara
b. Ruveybe, babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
"Peygamber (s.a.v.) dolunay gecesi aya baktı ve buyurdu
ki: Siz Rabbİnizi bu ayı gördüğünüz gibi zorluk çekmeden
göreceksiniz. Eğer güneşin doğmasından ve batmasından
önceki namazı geçirmemeye gücünüz yetiyorsa yapın

534[534]
Ebu Şihab el-Hannat hakkında, Yahya b. Said, hafız değildir, İbn Main, sikadır,
Nesai, kavi değildir demiştir, bk. Mizan el-l'tidal, II, 544, 536. !
535[535]
Bu zatın senedinde de aynı Şihab vardır.

284
(namazı küm)." 536[536]İbn Batta der ki:... Umara b. Ruveybe,
babasının şöyle dediğini nakletmiştir: "Rasulullah (s.a.v.)
dolunay gecesi aya baktı ve buyurdu ki: Siz Rabbiniz
Tebareke ve Tealayı bu ayı gördüğünüz gibi, bakmak için
üstüste binmeden göreceksiniz. Eğer güneşin
doğmasından Önce ve batmasından sonra iki rekatı
geçinneyebiliyorsanız bunları yapın (iki rekatı kılın)." 537[537]
S elman e-Farisi Hadisi Ebu Muauiye der ki: Bize Asım el-
Ahvel anlattı, ... Selman el-Farisi der ki: "Peygambere gelip,
ey Allah'ın peygamberi, Allah seninle açmış, seninle
bitirmiş ve seni bağışlamıştır. Kalk bizim için Rabb'ine
şefaat dile! derler. Evet, sizin bu işinizi, ben göreceğim
buyurur ve insanların arasından geçerek varır, Cennet'in
kapışma durur. Kapının halkasını tutar ve çakar. Kim o
denilir. Muhammed, cevabı gelir. Ona kapı açılır, gelir
Allah'ın huzurunda ayakta durur, secde etmek için izin
ister. Ona izin verilir..." 538[538]Hadisinin devamı vardır.
Huzeyfe b. el-Yeman Hadisi İbn Batta,... ve el-Bezzar... el
536[536]
Senedindeki İsmail b. Ayyaş, kendi hemşehrilerinden naklinde sadûk, başkasından
naklinde karıştırmıştır, bk. Takrib et-Tehzib, I, 73.
537[537]
Beyhaki, el-ltikad ve'l-Hidaye, s. 80, Cerir b. Abdulİah'dan.
538[538]
Senedindeki, Asım el-Ahvei'i İbn el-Kattan zayıf saymıştır. İbn Ulye, ismi Asım
(koruyan) olan kim varsa hepsinin hıfzında (bildiklerini korumasında) birşeyler vardır. Ebu
Ahmed el-Hakim, "İbn idris, hıfzı kötü olduğu için ondan nakletme m iştir" demişlerdir, bk.
Mizan el-ltidal, II, 350.

285
Kasım b. Mutayyeb'den,... naklederler; Huzeyfe Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Bana Cebrail geldi. Elinde
bir ayna vardı. Ayna en berrak ve en güzel bir ayna gibiy
di. Aynanın ortasında da siyah bir iz bulunuyordu. Bu
nedir ey Cebari dedim. Dedi ki, bu dünya ve onun
güzelliğidir. Ortasındaki bu parlaklıl nedir dedim. Bu,
cumadır dedi. Cuma nedir dedim. Rabb'iniı günlerinden
büyük bir gündür, onun şerefini ve ahiretteki ismini şans
haber vereceğim dedi. Dünyadaki fazlına ve şerefine
gelince, o şudur: Allah Teala, ı günde halkın işini bir araya
getirmiştir. Dünyada umulan birşey dah; var ki o da şudur:
"Onda bir vakit vardır, hangi müslüman erkek ku veya
hangi müslüman kadın kul o vakti denk getirirde o an
Allah'daı bir hayır isterse Allah onlara o hayrı mutlaka
verir.Gelelim ahiretteki şerefine, fazlına ve ismine... O da
şöyle: Alla] Tebareke ve Teala Cennet ehlini Cennet'e,
Cehennem ehlini Ceher neme girdirdiği ve onların
üstünden gecesi ve gündüzü, bunların mil tan ve saatleri
ancak Allah tarafindan bilinen günler ve saatler geçtig ve
nihayet Cennet ehlinin toplantılarına (cumalarına)
çıktıkları cum (toplantı) günü geldiği zaman bir münadi,

286
ey Cennet ehli, haydi mezî yurduna çıkın diye seslenir. O
yurdun, genişliğini, enini ve uzunluğun Allah Azze ve
Celle'den başka kimse bilmez, o yurd miskte yığınlardadır.
Peygamberlerin ğılmanı (uşakları) nurdan minberlerle çıka
(gelir)ler, müminlerin ğılmanı (uşaklan)da yakuttan
tahtlarla çıka (gelir) ler. Onlar yerine konulur, millet,
oturacağı yere oturur. O zama Allah Tebareke ve Teala
müsira (toz-koparan) denen rüzgar gönderi: Üzerlerine
beyaz misk izleri savurur, miski elbiselerinin altından gird
rir, yüzlerinden saçlarından çıkarır. Şayet sizden biriniz bu
misi karısına sür diye verse nasıl yapacak idiyse, bu rüzgar
o işi, o kadında Allah'ın izniyle daha iyi bilir ve yapar.
Sonra Allah Sübhanehü Arş'ı taşıyan meleklere (hamele-i
arş'j vahyeder, Arş, O'nunla Cennet araşma konur, arada
perdeler vardı Ondan duydukları ilk söz nerede benim,
beni görmeden ğaybde bar itaat eden, rasüllerimi tasdik
eden, emrime tabi olan kullarım, geli ben'den isteyin,
bugün mezîd (ziyade) günüdür, sözüdür. Hepsini
ağzından bir tek söz çıkar: Rabbimiz, senden razi olduk sen
de bizde razi olî Allah onların bu sözüne karşılık, ey
Cennet ehli, ben şayet si den razi olmasaydım, size

287
cennetimi mesken yapmazdım, o hale ben'den isteyin,
bugün mezîd günüdür, buyurur.Yine tek bir söz söylerler;
Sen'den raziyiz, Sen de bizden razi Allah onların sözüne
yine, ey Cennet ehli, şayet sizden razi olmasaydu size
Cennetimi mesken kılmazdım, bugün Mezîd günüdür,
haydi istey Ben'den karşılığını verir. Bu sefer hep bir
ağızdan, (Rabbi vecheh) yarab yüzünü, yarab yüzünü
göster bize, bakalım ona derler. Allah Tebareke ve Teala o
(aradaki) perdeleri açar, onlara görünür, onları, nurundan
öyle birşey kaplar ki şayet onların, Allah, yanmam alarma
hükmetmiş olmasaydı, kendilerini saran o nurdan dolayı
yanarlardı. Sonra onlara, menzillerinize dönün denilir.
Menzillerine dönerler, kendilerini kaplayan nur-u ilahiden
dolayı, onlar eşlerine, eşleri onlara gizli kalmıştır
(görünmezler). Menzillerine döndüklerinde hem nur
artırılır, hem imkan verilir, tekrar nur artırılır ve.imkan
verilir, nihayet daha önceki suretlerine dönerler. Eşleri
onlara, bizim yanımızdan çıktığınız da bir suret üzere idi-
niz, şimdi başka bir surete bürünmüşsünüz derler. Onlar,
Allah Tebareke ve Teala bize göründü. O'nun bizi size
görünmez kılan bir şeyine (nuruna) baktık diye cevap

288
verirler. Ve onlara her yedi günde içinde bulundukları hale
katlamalar (kat kat vermeler) yapılır. îşte bu (ihsan bu
lutuflar), Allah Azze ve Celle'nin şu sözünde
belirtilmektedir: "Onlar için yaptıklarına karşılık gözler
nuru olarak neler gizlenmiştir, onu, hiçbir nefis bilemez."
539[539] Abdurrahman el-Mehdî,... Huzeyfe'nin (r.a.); "güzel
güzel işler yapanlar için, en güzeli ve bir de ziyade vardır"
540[540]ayetinde "(ziyade) Allah Azze ve Celle'nin vechine
bakmaktır" dediğini" 541[541]nakleder. Hakim, bize göre
Sahabi'nin tefsiri, merfu (peygamberden duyulmuş birşey)
hükmündedir, demiştir. (Çünki böyle gayb konusu bir şey,
Peygamberden duyulmadan söylenmez İbn Abbas Hadisi
İbn Huzeyme rivayet eder:... İbn Abbas, Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu der: "Hiç bir peygamber yok ki duasını
dünyada iken yapmış olmasın. Ben ise duamı kıyamet
gününde ümmetime şefaat olarak sakladım. Nihayet
Cennet'in kapısına gelir, kapının halkasını tutar, kapıyı
çakarım. Sen kimsin denilir. Ben Muhammed'im derim.
Rabbime kürsisi veya tahtı (şeriri) üzerinde iken gelirim,
539[539]
Secde, 17. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 422'de bunu el-Bezzar rivayet etmiştir,
senedindeki el-Kasım b. Mutayyeb metruktür, İbn Hıbban, bu zat terkedilmeyi haket-miştir,
bk. Mizan el-l'tidal, III, 380.
540[540]
Yunus, 26.
541[541]
Kurtubi, Tefsir, VIII, 330.

289
bana Rabbim görünür de hemen secdeye kapanırım." 542[542]
Ebu Bekr b. Ebi Davud rivayet eder:... el-Hasen'den, İbn
Abbas'dan, Peygamber'den. Buyurdu ki: "Cennet ehli,
Rabb'leri Tebareke ve Teala'yı her cuma günü kafur
kumluklarında göreceklerdir. O'na en yakın oturan, Cuma
günü en çabuk davranıp en erken cumaya gidendir." 543[543]

Abdullah b. Amr b. el-As es-San'ânî rivayet eder:...


Abdullah b. Amr b. el-As şöyle demiştir: "Allah melekleri
çeşitli ibadetler için yaratmıştır. Kimisi, saf halinde
kıyamdadırlar, yaratıldıkları günden kıyamete kadar. Kimi
melekler, yaratıldıkları günden kıyamete kadar huşu ve
rükû halindedirler. Kimisi de yaratıldıkları günden
kıyamete kadar secde halinde bulunurlar. Kıyamet olupta
Allah onlara göründüğü zaman, seni teşbih ederiz, sana
hakkıyla ibadet edemedik derler." 544[544] Übeyy b. Ka'b
Hadisi Darakutni rivayet eder:... Übeyy b. Kab, Rasulullah
(s.a.v.), "güzel işler yapanlar için en güzeli ve bir de
ziyadelik vardır." (Yunus, 26) ayetinde, "yani Allah'ın

542[542]
İbn Huzeyme, Tevhid, s. 257. Burada başka birçok rivayetler var. Bu hadisi İbn
Uyeyne,..., Ebu Said (r.a.)'den rivayet etmiştir.
543[543]
el-Acurrî, et-Tasdik bi'n-Nazar, 44, Muhakkiki, senedi zayıftır, el-Hasen, İbn Ebi'l-
Hasen el-Basridir, kadri yüce bir zat olmasına rağmen tedlis yapardı, der.
544[544]
Bk. Kenz el-Ummal, X, 366-367.

290
vechine bakmak vardır" buyurdu, demiştir.545[545] Ka'b b.
Acra'dan da,... aynı şey rivayet edilmiştir. 546[546] Fudale b.
Ubeyd Osman b. Said ed-Darimi anlatır:... Ebu Halbes'den,
...Fudale b. Ubeyd derdi ki: 'Yarab Sen'den, kazaya rıza,
ölümden sonra serin-selametlik bir hayat, yüzüne bakma
lezzeti, sana kavuşma iştiyaki niyaz ederim, zarar verici bir
zorluğa, saptırıcı bir fitne (imtihana) düşmeden yarab!"
547[547] Ubade b. es-Samit Ahmed'in Müsned'inde geçer:...
Ubade b. es-Samit (r.aj, Peygam-ber'den (s.a.v.), şöyle
buyurduğunu nakletmiştir: "Size Deccal'den çok söz
etmiştim, tâ sizin o deccâl mesîhin, güdek, çarpık bacak,
dazlak, şaşı, bir gözü kör, göz çukuru ne batık ne sıkık bir
adam olduğunu iyi belleyemeyeceğinizden çekindim.
Şayet karıştıracak olursanız, bilin ki Rabbiniz (Deccal ben
Rabbinizim diyecek). Şaşı değildir ve Rabbinizi ölünceye
kadar da görmeyeceksiniz. (Deccal'in yalancı olduğunu
buradan anlayın)." 548[548] Peygamber ashabından bir zattan
gelen hadisde şöyledir: San'ânî rivayet eder:... Adiyy b.
545[545]
Beyhaki, el-l'tikad ve'l-Hidaye, s. 77. Senedindeki İbn Cüreyc hakkında İbn Hacer,
tedlis ve irsal yapardı, demiştir. Bk. Takrib et-Tehzib, I, 520. Darakutni de rivayet etmiştir,
bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 357.
546[546]
İbn Cerir, İbn Merdüye, e!-Laleiaî (es-Sünneh'de) ve Beyhaki Kitab er-Ru'yeh'de
rivayet etmiştir, bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 357.
547[547]
Senedindeki Ebu Halbes, meçhuldür, bk. Mizan el-hidal, IV, 517.
548[548]
Ahmed, Müsned, V, 324.

291
Ertâ, Medâin'de minbere çıkmış vazediyordu. Vazederken
nihayet ağladı, insanları da ağlattı. Sonra, oğluna şöyle
öğüt veren bir adam gibi olun dedi: Ey oğlum, öyle bir
namaz kıl ki ölünceye kadar artık başka namaz
kılmayacağın zannıyla kıl. Gel oğlum, şu iki kişi gibi amel
edelim, onlar, cehennemin başına durmuşlar, ah keşke geri
döndürülsek diyorlar. Falancayı işittim -adamın ismini
hatırlamıyor-, benimle Rasulullah arasında ondan başkası
yoktu, o adam Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu dedi:
Allah'ın öyle melekleri vardır ki O'nun korkusundan
böğürleri titrer. Onlardan hangisinin gözyaşı damlasa
mutlaka Allah'ı teşbih eden bir melek üstüne damlar. Secde
eden melekler vardır, yaratıldıkları günden beri secde
ederler, kıyamet gününe kadar da secde edecekler. Saf
halinde yaratıldıkları günden beri duran melekler vardır,
kıyamete kadar da duracaklar. Kıyamet günü olduğu
zaman ve Rabb'leri onlara göründüğünde O'na bakacaklar
ve seni teşbih ederiz. Sana yaraşır şekilde ibadet edemedik
diyecekler." 549[549] Bu Konuda Selefin Sözleri a) Sahabenin
Sözleri Ebu Bekr es-Sıddîk "güzel işler yapanlar için en

549[549]
Beyhaki, Ebu'ş-Şeyh (el-Azame'de), el-Hatib ve Ibn Asakir rivayet etmişlerdir, bk.
Kenz el-Ummal, X, 366.

292
güzeli ve ziyade vardır" 550[550]ayetini okuyunca; ey Allah'ın
Rasulünün halifesi ziyade nedir? demişler, o da, Allah
Tebareke ve Teala'nm vechine bakmaktır demiştir." 551[551];

Ali b. Ebi Talib (r.a.), Cennet'e girip, Allah Tebareke ve


Teala'nıi cennetinde O'nun vechine (yüzüne) bakmak
nimetin tamam ol masındandır demiştir. Huzeyfe b. el-
Yeman (r.a.), ... Ziyade Allah'ın vechine bakmaktı:
demiştir. 552[552] Abdullah b. Mes'ud ve Abdullah b.
Abbas'ın sözleri. Bunları Ebı Avâne zikreder:... îbn Mes'ud
Küfe mescidinde, anlatmaya başlamadaı yemin eder ve
başlardı, derdi ki: Sizden Rabbinin, tıpkı sizin doluna;
gecesi ay ile başbaşa kaldığınız gibi başbaşa kalıpta
konuşmayacağ kimse yoktur. O, Ben'le ilgili olarak ey
Adem oğlu seni ne kandırdı, diy ecek, üç kez. Üç kez de,
peygamberlere nasıl icabet ettin diyecek, bildik lerinle nasıl
amel ettin diyecek. îbn Ebi Davud anlatır:... îbn Abbas'a
Cennet'e her giren Allah1 görecek mi denmiş, evet, demiş.
Esbat b. Nasr,... îbn Mes'ûd'un, ziyade Allah Azze ve
Celle'nin ve chine bakmaktır, dediğini nakletmiştir. Muaz

550[550]
Yunus Süresi 26
551[551]
Taberi, Tefsir, XI, 66; Zevaid ez-Zühd, s. 127..
552[552]
Abdullah b. Ahmed, es-Sünne, rk, 287.

293
b. Cebel (r.a.), ... şöyle demiştir: însanlar kıyamet günü tel
bir meydanda toplanırlar. Muttakiler nerde diye seslenilir.
Rahman'daı bir koruma esirgeme altında kalkarlar. Allah
onlardan perdelenmez kapanmaz. Ben, muttakiler kimdir
dedim. Muaz dediki: Şirkten ve put lara tapınmaktan
korunmuş, sadece Allah'a halis ibadet etmiş olan lardır,
dedi. îşte onlar yürür Cennet'e giderler. Ebu Hureyre,...
Ölümü tatmadıkça Rabbinizi görmeyeceksini demiştir.
Abdullah b. Ömer,... "Cennet ehlinin menzilesi en aşağı
olan mülküne ikibin yıl bakan en uzak yerini en yakın
yerini gördüğü gib görendir, en üstünleri ise, Allah'ın
vechine hergün iki defa bakandır demiştir. 553[553] Ebu Musa
el-Eş'arî, ... "Ziyade, Allah'ın vechine bakmaktır demiştir.
554[554]

Ebu Musa el-Eş'arî,... insanlara anlatıyordu. Birden


gözlerini be lerttiler (bir yöne baktılar). Gözlerinizi benden
çeviren nedir dedi. Hilci li gördük dediler. Dedi ki: Ya
Allah'ın vechini apaçık görseniz nasıl olacak?Enes b. Malik
"ve katımızda fazlası var" ayetinde, Rabb Tebareke ve

553[553]
Ibn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 111; Taberi, Tefsir XXIX, 120; Suyutî, ed-Dur el-
Mensur, VI, 290.
554[554]
ed-Durr el-Mensur, IV, 358. Hennad, ibn Cerir, Ibn el-Münzir, Ebu'ş-Şeyh, Dar
akutni ve Beyhaki rivayeti.

294
Teala kıyamet günü onlara görünür demiştir.Cabir b.
Abdillah der ki: Cennet ehli Cennet'e girip kendilerine
sürekli ikramlar yapılırken, kırmızı yakuttan işemeyen
terslemeyen, kanatları olan atlar getirilir. Üzerine oturur
sonra el-Cebbâr (olan Allah)'a gelirler. Onlara göründüğü
zaman O'nun için secdelere kapanırlar. Ey Cennet ehli,
başlarınızı kaldırın, sizden öyle razi olmuşum ki artık daha
size kızmak yok, buyurur. 555[555] Ve Taberi der ki: Bu
konuda Rasulullah (s.a.v.)'den rivayet eden sahabüerin
sayısı yirmi üçe varmaktadır. Ali (r.a.),... onlardandır.
Darakutni der ki:... Yahya b. Main, "Allah'ın görülmesi
konusunda hepsi sahih, bildiğim onyedi hadis vardır"
demiştir. Beyhaki de şöyle demiştir: "Ru'yetin olacağına
dair, Ebu Bekr es-Sıddik'den, Huzeyfe b. el-Yemân'dan,
Abdullah b. Mes'ud'dan, Abdullah b. Abbas'dan, Ebu
Musa ve başkalarından rivayetler yaptık. Sahabeden
hiçbirinden ru'yetin (Allah'ın görülmesinin) olmayacağına
dair bir rivayet gelmemiştir. Şayet onlar bu konuda farklı
görüşte olsalardı bu bize nekledilir-di. Nitekim Allah'ın
dünyada iken gözlerle görülmesi konusunda ihtilaf

555[555]
el-Bezzar, Ibn el-Münzir, Ebu Hatem, Ibn Merdûye, es-Sünne'de el-Lalekat, el-Ba's
ve'n-Nuşur'de, Beyhaki rivayet etmiştir, bk, ed-Durr el-Mensur, VII, 605.

295
etmişler, bu ihtilafda bize kadar ulaşmıştır. Ama ahirette
Allah Sübhanehunun gözlerle görüleceği nakledilmiş,
dünyada görülmesinde olduğu gibi bir farklı görüş
nakledilmemiştir. Böyle olunca demek ki onlar Allah'ın
ahirette gözlerle görüleceği konusunda icma ve ittifak ha-
linde idiler.b) Tabiîlerin, Diğer Ehl-i İslam ve Ehl-i İman,
Fıkıh, Tefsir, Hadis İmamları ile Tasavvuf İmamlarının
Sözleri Bunların bu konudaki sözleri Allah'dan başkasının
ihata edemiy-eceği kadar çoktur. Said b. el-Müseyyeb,
"ziyade, Allah'ın vechine bakmaktır" demiştir. 556[556] el-
Hasen, "ziyade Allah'ın vechine bakmaktır41 demiştir.
557[557] Abdurrahman b. Ebî Leyla, ... Abdurrahman b. Sabit,
îkrime, Mücâhid, Katade, es-Süddi, ed-Dahhak ve Ka'b da
558[558]aynı şeyi söylemişlerdir. Ömer b. Abdilaziz bir
valisine şu mektubu yazmıştır: "İmdi sanâ(r Allah'dan
korunmayı (takvayı), sürekli O'na itaati, emrine sarılmayı,}
sana yüklediği, korumanı emrettiği Kitabı ile devamlı
beraber olmayı, \ tavsiye ederim, Çünki Allah'ın dostları,
Allah'dan takva sayesinde!; O'nun hışmından korunmuş

556[556]
Beyhaki, el-İttkad ve'i-Hidaye, s. 78.
557[557]
Taberi. Tefsir, XI, 74.
558[558]
Abdullah b. Ahmed, es-Sünne, 284, Amir b. Sa'd'den.

296
kurtulmuş, ancak bu sayede peygamber-J lere arkadaş
(rafik) olmuşlar, yüzleri bu sayede ağarmış ve ya-f
ratıcılarına bakmışlardır. Takva, dünyada fitnelerden
ahirette kıyameti günün sıkıntılarından koruyucu bir
şeydir el-Hasen, "eğer dünyada ibadet edenler, ahirete
varınca Rabb'le^ rini görmeyeceklerini bilselerdi (ah O'nu
göremiyecekmişiz diye) dünya-| da iken erir biterlerdi"
demiştir. 559[559] el-A'meş ve Said b. Cübeyr, "Cennet ehlinin
en şereflisi Allah Tebl areke ve Tealaya sabah akşam
bakanlardır" demişlerdir. 560[560] Ka'b şöyle demiştir: "Allah
ne zaman Cennet'e baksa ona, ehlim için hoş, güzel ol
buyurur. Bu emir üzerine güzelliği bir kat daha artarİ Ta
ehli gelene kadar. Onlar için dünyada bayram olan ne
kadar gün varsa, o günler mikdarınca Cennet bahçelerine
çıkarlar. Rabb, Tebareke ve Teala onlara görünür, onlar da
O'na bakarlar. Rüzgar onların üzerine misk saçar.
Allah'dan ne isterlerse onlara verir. Geri dönünceye kadar.
Nihayet daha öncekinden yetmiş kat daha güzel ve alımlı
hale gelirler. Sonra eşlerine dönerler bakarlar ki onlar da

559[559]
Abdullah b. Ahmed, es-Sünne, 300.
560[560]
Aynı kaynak.

297
öyle güzelleşmişler." 561[561] Hişam b. Hassan ise "Allah
Cennet ehline görünür, Cennet ehli O'nu gördüğü zaman
içinde bulundukları nimetleri unuturlar," 562[562] Tavus der
ki: "Tartışmalara dalıp kıyaslarla işi halletmeye çalışanlar
böyle yapa yapa nihayet Allah'ın görülmesini reddetmiş
ehl-i sünnete aykırı gelmişlerdir."Şüreyk, Ebu îshâk es-
Sübey'inin, "ziyade, Rahman Tebareke ve Teâla'nın vechine
bakmaktır dediğini" nakletmiştir. 563[563] Abdurrahman b.
Ebî Leylâ "güzel işler yapanlar için en güzeli ve birde
ziyade vardır" ayetini okmuş, şöyle demiştir: "Cennet ehli
Cennet'e girdikleri zaman orada kendilerine dilek ve
istekleri verilir, Allah Azze ve Celle onlara, hakkınızda
birşey kaldı ki o size verilmemiştir buyurur. Ve onlara
Rabb'leri görünür, bunun karşısında daha önce veri* lenler
hiç mesabesinde kalır. O halde en güzeli Cennet, ziyade ise
Rabb'leri Azze ve Celle'nin vechine bakmaktır. Rabb'lerine
baktıktan sonra da "yüzlerini ne bir karalık ne bir aşağılık
artık daha kaplamaz." 564[564] Alî b. el-Medinî der ki:
Abdullah b. el-Mübarek'e "kim Rabbine kavuşmaya ümit

vayetin senedi sahihtir der. -


562[562]
el-A'curri, 2.
563[563]
Ibn Cerir, Tefsir, XI, 74.
564[564]
Yunus, 26. Aynı yer.

298
bağlamışsa salih amel işlesin" 565[565]ayetini sordum. Dedi
ki: "Yani kim yaratıcısı Allah'ın vechine bakmak isterse
salih amel işlesin ve bunu (işlediğini) kimseye haber
vermesin." 566[566] Yine îbn el-Mübarek şöyle derdi: "Kim
Allah Azze ve Celle'den perdelenmiş ise mutlaka azab
görecektir." Sonra şu ayeti okurdu: "Asla! Onlar o gün
Rabblerinden perdelenmişlerdir. Sonra onlar elbet kızgın
ateşe salınacaklardır. Sonra onlara, işte yalanladığınız şey
budur, denilecektir." 567[567]Yalanladıkları şey, Allah'ı
görmektir. îbn Ebi'd-Dünya, îbn el-Mübarek'in böyle
söylediğini zikretmiştir. Abbad b. el-Avâmm der ki: Şüreyk
b. Abdillah'ın bize gelişi elli yıl oluyor. Ona ey Ebu
Abdillah, dedim, burada Mutezile'den bir gurup var,
"Allah en yakın semaya iner." "Cennet ehli Rabblerini
görürler" hadis-leini inkar ediyorlar dedim. Bana bu konu
ile ilgili on kadar hadis okuyup, biz işte bu dinimizi
tabiîlerden, onlar Rasûlullah'ın ashabından, ashab da
O'ndan (s.a.v.) almışlardır, dedi. Ukbe b. Kabısa anlatır:
"Bir gün Ebu Nuaym'a geldik. Evindeki yüksek yerden inip

565[565]
Kehf, 110.
566[566]
Beyhaki, el-l'îikad ve'l-Hidaye, s, 80.
567[567]
Mutaffifin, 15-17.

299
yanımıza geldi, evin ortasına oturdu. Kızgın gibi idi. Dedi
ki:... Şüreyk b. Abdillah en-Nahaî şöyle demiştir: işte
şunlar, muhacirinin oğulları, bize Rasulullah'dan (s.a.v.);
Allah'ın ahirette görüleceğini naklediyorlardı. Nihayet şu
boyacı yahudi çocuğu yani Bişr el-Müreysi denen adam
geldi. Allah Teâlâ'nm görülmeyeceğini iddiaj etti." 568[568]

Mezheb İmamlarının ve Benzerlerinin Onların Hoca ve


Talebelerinin Sözleri Hicret yurdunun imamı Malik b.
Enes, "insanlar kıyamet günü Rabb'leri Azze ve Celleye
gözleri ile bakarlar" demiştir.Malik b. Enes'e "o gün yüzler
vardır pırıl pınldır, Rabb'lerine ba-: karlar" 569[569]ayeti

sorulur. Allah Azze ve Ceîle'ye mi bakarlar, denir. ;İ Evet,


der. Bunun üzerine (rivayeti yapan) Eşheb bir takım
guruplar; î "Allah'ın katındaki (nimet)lere bakarlar" diyor
der. Malik, hayır bizzat î O'na bakarlar, Nitekim Musa
"Yarab, bana göster, Sana bakayım" \; demiştir, Allah ona
"beni göremezsin" buyurmuştur, yine Allah "Asla,! onlar o
gün Rabblerinden perdeleneceklerdir" buyurmuştur
570[570]diye- i rek cevap verir Taberî ve başkası da şunu

568[568]
el-A'curri, et-Tasdik bi'n-Nazar, 18. Muhakkik senedinde İbrahim b. el-Hakert u için
zayıftır der.
569[569]
Kıyame, 22-23
570[570]
Mutaffifin, 15

300
zikrederler: Malik'e bir takımlarının,! Allah'ın
görülmeyeceğini iddia ettilderi söylenir, alın kılıcı, vurun
kafalarmı der...Îbn el-Macişun'a, Cehmiyye fırkasının inkar
ettiği şeyler soru-^ lur. Der ki: "Onlara şeytan durmadan
dikte ettiriyor. Tâ gelip AllaKj Teâlâ'nm "o gün yüzler
vardır, pırıl pınldır, Rabblerine bakarlar" ayetil; ni inkar
ettiler ve kıyamet günü kimse Allah'ı görmeyecektir,
dediler! İnkar ettiler. Halbuki Allah'ın dostlarına kıyamet
günü en büyük ikramı, O muktedir melik katında sadakat
makamına oturup O'nun vel chine bakmak ve yüzü pırıl
pırıl olmaktır. Göğün ve yerin Rabbine yemin ederim ki
Allah, görülmeyi kendi muhlislerine has kılacak, onların
yüzleri parlıyacak mücrimierinki değil, inkar edenlere
karşı onların hücceti galip gelecek, inkarcılar o gün
Rabblerinden perdelenecekler, O'nu görmeyeceklerdir -ki
onlar zaten görülmez diye iddia ediyorlar- onlarla
konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onlar için elim bir
azab olacaktır.".Evzâî "umarım Allah Cehm ve ashabından
kıyamet günü perdelenir, o gün yüzler vardır, pırıl pırıldır,
Rablerine bakarlar" ayetinde dostlarına vadetmiş olduğu
en üstün mükafatından mahrum eder. Çünki Cehm ve

301
ashabı O'nun, dostlarına vadettiği en üstün mükafaatı
inkar etmişlerdir" der..el-Leys b. Sa'd'e, Evzaî'ye, Süfyan
es-Sevrî'ye ve Malik b. Enes'e, el-Velid b. Müslim, bu
hadisleri soruyor, "keyfiyetine dalmadan anlaşılır kabul
edilir" diyorlar..Süfyan b. Uyeyne, "kim Kur'an'm Allah
kelamı olduğunu, Allah'ın Cennet'te görüleceğini
söylemezse o kişi Cehmî'dir" der. Îbn Ebî Hatem yine onun
"Cehmî'nin arkasında, kıyamet günü Rabbini
görmeyeceğini söyleyen bir cehmî namaz kılar" dediğini
nakletmiştir. îbn Ebî Hatem nakletmiştir: "Cerir b.
Abdilhamid, ziyâde konusunda İbn Sabit hadisini
aktararak ziyade Allah'ın vechine bakmaktır
390
demiş, bunu bir adam inkar etmiş, bunun üzerine
Cerir bağırarak adamı meclis dışarı ettirmiş..Abdullah b.
el-Mübarek'e bir adam, Allah kıyamet günü nasıl
görülecek diye sorar, göz ile diye cevap verir.Vekî b. el-
Cerrah "O'nu müminler Cennet'te görürler, O'nu
müminlerden başkası görmez" der.Kuteybe b. Saîd,
"islam'da ve sünnette alınması gereken ve imam-larca
kabul edilen görüş, rü'yete inanmak ve Rasulullah'dan

302
(s.a.v.) rü'yet konusunda gelen hadisleri tasdik etmektir"
der.Ebu Ubeyd el-Kâsim b. Sellâm'm yanında rü'yete dair
hadisler zikredilir. Der ki: Bu hadisler bizce haktır. Sika
(güvenilir) kimseler, onları yine güvenilir kimselerden
nakletmiş tir. Bize kadar bu konuda gelmiştir. Ancak bize
onları açıklayın dendiği zaman, hayır açıklamayız, geldiği
gibi anlar-yazar-söyler geçeriz.".imam Ahmed'in hocası
Esved b. Salim'e ru'yet hadisleri sorulmuş, onların üzerine
talâka ve onların doğru olduğuna yemin ederim
demiştir.Muhammed b. İdris eş-Şafîî'den, Rabî nakleder. O
"asla! onlar o gün Rabb'lerinden perdeleneceklerdir"
571[571]ayetinde demiş ki: "Allah Teâlâ, hışmından dolayı
onlardan perdeleneceğine göre demek ki: O'nun dostları,
onlardan razi olduğu için O'nu göreceklerdir. Bunun
üzerine Rabî: Ey Ebu Abdillah senin görüşün bu mu? diye
sorar. Şafii der ki: Evet ve bu sebeble Allah'a ibadet
ediyorum. Eğer Muhammed b. Idris, Allah Azze ve Celleyi
göreceğine inanmasaydı O'na ibadet etmezdi.Yine Şafiî
aynı ayetle ilgili olarak, "Demek ki Allah'ın dostları,
kıyamet günü Onu gözleri ve yüzleri ile (karşı karşıya)

571[571]
Mutaffifin. 15.

303
göreceklerdir" demiştir.tshak b. Mansur, sünnetin imamı
Ahmed b. Hanbel'e "Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ'yı Cennet
ehli görecek değil mi, sen bu hadisleri kabul ediyorsun
değil mi?" diye sorar, İmam Ahmed, doğrudur, diye cevap
verir.îshak b. Rahuye "doğrudur ve bu hususu ancak bir
bid'atçi veya zayıf görüşlü biri reddeder" demiştir..Ebu
Abdillah'a "görülecek mi diyorsun" denmiş "kim görülecek
demezse o cehmîdir" cevabını vermiş.
Yine Ebu Abdillah'ın yanında bir adamın Allah
âhirette görülmez dedi i;ı zikredilmiş, çok şiddetli şekilde
kızarak demiş ki: "Kim Allah ahiıvue görülmez derse o kişi
kafir olur. Kim olursa olsun Allah'ın gazabı ve laneti öyle
diyenin üzerine olsun. Yani Allah "o gün yüzle: pırıl
pırıldır, Rabblerine bakarlar" demiyor mu? Yani Allah:
o gün Rabblerinden perdeleneceklerdir" demiyor
mu?" 572[572] Ebu Davud, Ahmed'i işittim, rüyet konusunu
dile dolayan1 birir den bahsettiler, kızdı ve kim Allah
görülmez derse kafirdfr- ded demiştir. 573[573] Ebu Bekr el-
Mervezi der ki: Ebu Abdillah'a Ebû'1-Atûf, Ebu'i Zübeyr

572[572]
Ebu Davud, Mesail-i Ahmed, s. 263. Senedinde Efau'l-Atûf yardır, bu zat, had de
yalan söyler ve içki İçerdi.
573[573]
et-A'curri, et-Tasdik bi'n-Nazar, 7. Muhakkik, isnadı sahihtir demiştir.

304
yolu ile Cabir'den Yezid b. Harun'un "şayed dağ yerinde
dururs demek ki beni göreceksin, ama dağ yerinde
durmazsa demekki ber dünyada da âhirette de
göremeyeceksin" şeklinde bir açıklama nakle' tiği
söylenmiş, Ebu Abdillah buna çok fena kızmış, kızgınlığı
yüzünde belli olmuş. Oturuyormuş, insanlar çevresinde
toplanmış. Ayakkabısır alıp giymiş ve demiş ki: "Allah
rezil etsin böyle birşey yazıp nakletme yaraşmaz." Yezîd b.
Harun'un da böyle birşeyi rivayet edip anlatab leceğine
ihtimal vermemiş. Demiş ki: "Bu (nu uyduran) bir cehmidi:
kafirdir. Allah Azze ve Celle'nin buyruğuna muhaliftir: "O
gün yüzle vardır pırıl pırıldır. Rabblerine bakarlar."
574[574]"Asla! Onlar o gü Rabb'lerinden perdeleneceklerdir."
575[575]Allah o habisi rezil etsin!" Ebu Abdillah "Allah'ın
görülmeyeceğini iddia eden kafir oluı demiştir. Ebu Talib
der ki; Ebu Abdillah şöyle demiştir: Allah, "onlar bulu' tan
gölgeler içinde Allah'ın ya da meleklerin gelmesini mi
bekliyorlar 576[576] "Melekler sıra sıra olduğu halde Rabbin
geldiği zaman" buyuru: 577[577] Artık kim Allah görülmez

574[574]
Kıyame, 22-23.
575[575]
Mutaffifin, 15.
576[576]
Bakara, 210.
577[577]
Fecr, 22.

305
derse kafir olur. Yine Ebu Abdillah, rüyete inanmıyan
cehmîdir ve cehmi olan d kafirdir demiştir. Ebu Abdillah'a
"Cennet ehli Rabblerine bakar, O'nunla konuşu] lar, O da
onlarla konuşur mu" denilmiş. "Evet, O onlara, onlar O'na
bi karlar, O onlarla, onlar O'nunla konuşurlar, nasıl
isterlerse ve ne zî man isterlerse" demiş. Hanbel b. îshak,
Ebu Abdillah'm şöyle dediğini nakleder: "Onlar sözlerinde
dönüp dolaşıp Allah'ın sıfatlarım inkara varıyorlar. Onun
görüleceğini ve ilgili haberleri inkar ediyorlar. Bunu
sanmıyorum, bizzat sözlerini işittim." Hanbel, Ebu
Abdillah yine dedi ki demiştir: "Ahirette Allah'ın
görülmeyeceğini söyleyen ceninidir, kafir olmuştur, Allah
ve Rasülünü (n sözlerini) reddetmiştir. Kim Allah'ın
İbrahim'i dost (halil) edindiğini reddederse o da kafir olur,
Allah'ın sözünü reddetmiştir. Biz bu hadislerin hepsine
iman ve ikrar ediyor, geldiği gibi uyguluyoruz, (anlayıp
kabul ediyoruz). el-Esrem, Ebu Abdillah'dan şunları
işittiğini belirtmiştir: "Ahirette Allah'ın görülmeyeceğini
söyleyen cehmidir. (Bizden) görülür mü görülmez mi
tartışmasını yapanlar, dünyada iken görülür veya
görülmez demişlerdir, (ahirette görülecektir). Ahmed b.

306
Hanbel, rü'yeti yalanlayan, zındıktır, demiştir anbel derki:
Ebu Abdillah'ı işittim, "biz o insanlara ulaştık, bu
hadislerden, yani rü'yet hadislerinden hiç birini
reddetmiyorlar, onları toplu olarak, icmal ile anlatıyor,
inkar etmeden, şüphe etmeden olduğu gibi onaylıyorlardı"
diyordu. Ebu Abdillah der ki: Allah, "Allah'm vahyetmek
veya perde arkasından olmak veya bir elçi göndermek
dışında beşerle konuşması hiçbir beşer için sözkonusu
değildir" buyuruyor. 578[578]Allah Musa ile perde arkasından
konuşmuştur. Bunun üzerine Musa "ya rab, bana göster,
sana bakayım" demiş. Allah: "Beni göremezsin fakat dağa
bak eğer yerinde durursa, demek beni göreceksin"
buyurmuştur. 579[579] Allah Azze ve Celle, Musa'nın Rabbini
ahirette göreceğini haber vermiştir. Allah "Asla! onlar o
gün Rabb'lerinden perdel ene çeklerdir" buyurmuştur.
580[580]Perde (hicab) ancak rü'yeti (görmeyi) engellemek için
olur. Bundan dolayı Allah, "kimi isterse ve murad ederse
O'nu o kişi görecektir" bunu haber vermiş oluyor. Kafirler
O'nu görmeyecektir. Hanbel der ki: Ebu Abdillah'ı işittim

578[578]
Şûra, 51.
579[579]
Araf, 143.
580[580]
Mutaffifin, 15.

307
şöyle diyordu: Allah Teala: "O gün yüzler vardır, pırıl
pırıldır, Rablerine bakarlar" buyuruyor. 581[581]Allah Tealaya
bakmaya dair Cabir b. Abdullah ve başkasından gelen;
Rabbinize bakacaksınız ifadesi bulunan hadisler de sahih
hadislerdir. Allah "güzel işler yapanlar için en güzeli ve
ziyade vardır" buyuruyor. 582[582]Ziyâde Allah Tealanın
vechine bakmaktır. Ebu Abdillah der ki: İşte bunlara
inanır, bu rivayet hadislerinin hak olduğunu bilir, Allah'm
görüleceğine iman ederiz. Allah'ı kıyamet günü göreceğiz.
Bunda şüphe etmeyiz. Yine şöyle demiştir: "Allah'ın
kıyamet günü görülmeyeceğini iddia eden kişi Allah'ı
inkar etmiş, Kur'an'ı yalanlamış, Allah'ı, O'nun işini
reddetmiş olur. Böyle kişiler tevbe etmeye davet edilir,
ederse ne ala, değilse Öldürülürler. Hanbel der ki: Ebu
Abdillah'a ru'yet hadislerini sordum. Dedi ki: "Bunlar
sahih hadislerdir, onlara iman ve ikrar ederiz. Senedi iyi
(ceyyid) olup da Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edilen
herşeyi ikrar ederiz. Şayet peygamberden (s.a.v.) gelenleri
ikrar etmez bir yana itersek, o zaman Allah'm emrini
yüzüne çarpmış oluruz. Allah Azze ve Celle "size Allah

581[581]
Kıyamet, 22-23.
582[582]
Yunus, 26.

308
Rasülü ne getirmişse onu almız, sımsıkı sarılınız, size neyi
yasak-lamışsa ona son veriniz" buyurmuştur. 583[583] el-
Hakim, Şeyh el-lslam ve başkasının zikrettiğine göre,
Horasan emiri Abdullah b. Tahir, îshak b. Rahuye'ye
sormuş: Ey Ebu Yakub, Allah'ın nuzülü (inmesi) ve rü'yeti
(görülmesi) hakkında aktarılan bu hadisler nedir? Îshak
şöyle demiş: "Onları, taharete, gusle, namaza, ahkama ve
saireye dair hadisleri rivayet edenler rivayet etmişlerdir.
Eğer bu insanlar taharet, gusul, vs. hadislerin rivayetinde
udul (dini bütün) insanlar iseler; nüzul, ru'yet vs. hadisleri
rivayetinde de aynı dini bütün insanlardır. Öyle değillerse
o zaman ne ahkam kalır ne din, diyanet! Bunu duyunca
Horasan emiri, benim derdime çare olduğun gibi Allah da
sana çare kılsın veya böyle bir söz söylemiş." Tüm iman
ehlinin icmaı, imamlar imâmı, Muhammed b. İshâk b.
Huzeyme, kitabında derki: Müminler mü'minlerin dönüş
günü yaratıcılarım görecekleri konusunda ihtilaf
etmemişlerdir. Kim artık bu hususu inkâr ederse müminler
yanında mü'min değildir. Taberi, es-Sünne'de rivayet
eder:... Ebu Dâvud el-Mısrî derki: Naîm b. Hammad'm

583[583]
Haşr,7.

309
yanında oturuyorduk. Naîm, el-Müzeni'ye: Kur'an
hakkında ne diyorsun dedi. Müzenî: O Allah kelamıdır,
dedi. Naîm: Yani yaratılmış değil mi dedi. Müzenî;
Yaratılmış değildir dedi. Naîm: Kıyamet günü Allah
görülecek mi diyorsun dedi. Müzenî: Evet dedi. insanlar
dağılınca Müzenî kalkıp Naîm'in yanma geldi ve: Ey Ebu
Abdillah beni insanların gözü önünde meşhur ettin dedi.
Naim de dedi ki: İnsanlar senin hakkında çok söz
söylediler, seni temize çıkarmak istedim.
Dilcilerin görüşü:... Ebu'l-Abbas Ahmed b. Yahya
Sâleb, "Ö, mü'minlere karşı merhametlidir. O'na
kavuştukları günki esenlik dilekleri selamdır" (Ahzâb, 43-
44) ayetinde şöyle derdi: "Dilciler bu ayetteki kavuşmanın
(likanın), mutlaka gözle görme ve bakma suretiyle ola-
cağında icma etmişlerdir." Bu haber senedi sahih bir
haberdir ve yeter. Daha önce geçtiği üzere lika (kavuşma)
Kur'an'da sabittir. Bu husus Peygamber'den de tevatür
yoluyla gelmiştir. Kavuşma (likâ)'dan söz eden hadislerin
hepsi sahihtir. Meselâ Bi'r-i Maûne olayı ile ilgili, "biz
Rabbimize kavuştuk, o bizden razı oldu, bizi razı kıldı"

310
584[584]şeklindeki Enes hadisi böyledir. Ubâde, Aişe, Ebu
Hureyre ve İbn Mes'ud'dan gelen "kim Allah'a kavuşmayı
severse Allah da ona kavuşmayı sever" hadisi de böyledir.
585[585] "Benden sonra bencillikle karşılaşacaksınız. Öyle
olunca Allah'a ve rasülüne kavuşuncaya dek sabrediniz"
586[586]şeklindeki Enes hadisi de geçmişti. "Şayet bana,
yeryüzü dolusu hata ile kavuşsan, sonra şayet bana hiç bir
şeyi ortak koşmadan kavuşmuş isen ben de seni yeryüzü
dolusu mağfiretle karşılarım" 587[587]şeklindeki Ebu Zer
hadisi ile "kim Allah'a, O'na hiçbir şirk koşmadan
kavuşursa, Cennet'e girer" 588[588]şeklindeki Ebu Musa
hadisi ve diğer "kavuşma" (lika) bildiren ve hepsinde de
aynı kelimenin kullanıldığı diğer hadisler daha önce
geçmişti. Rü'yeti Reddedenlerin Cezası Allah: "Asla! Onlar
o gün Rabb'lerinden perdeleneçeklerdir" buyurur.
(Mutaffıfın, 15) Bu ayet hakkında Abdullah b. el-Mübarek
"Allah kimi kendisinden perdelemişse o kişiye mutlaka

584[584]
Müslim, 677. Bi'r-i Maune Mekke ile Medine arasında Benî Süleym arazisinde
bulunan bir yerdir.
585[585]
Buhari, XI, 357; Müslim, 2683; Tirmizi, 1066;Nesai, IV, 9; Darimi, II, 312; Mu-
vatta', II, 240; Ahmed.'el-Müsned, 11,313, III, 107, IV, 259.
586[586]
Buhari, V, 47; Müslim, 1059.
587[587]
Müslim, 2687; Tirmizi, 3540, bu garib bir hadistir; İbn Mace, 3821; Darimi, II,
322; Ahmed, Müsned, V, 147, 153.
588[588]
Buhari, I, 227, Enes'den; Müslim, 92, Abdullah'dan, 94, Ebu Zer'den

311
azab edecektir" demiş ve sonra şu ayeti okumuştur: "Sonra
onlar elbette kızgın ateşe yaşlanacaklardır. Sonra onlara
yalanlıyor olduğunuz şey işte budur denilecektir.
589[589]Abdullah b. el-Mübarek onların yalanladığı şey rü'yet
(Allah'ı görmektir) demiştir. Bunları daha önce
zikretmiştik. Müslim, Sahih'inde Ebu Hureyre'den şunu
rivayet etmiştir: "Ey Allah'ın Rasüîü, kıyamet günü
Rabbimizi görecek miyiz" dediler. "Öğle vakti, bulutsuz bir
günde güneşi görmekte sıkıntıya düşer misiniz" b urdu.
Hayır dediler. Buyurdu ki: Muhammed'in canı elinde olan
Allg yemin ederim ki, Rabbinizi görürken, güneşi ve ayı
görmede ne ka sıkıntı çekiyorsanız işte o kadar sıkıntı
çekeceksiniz. O, kulunu ka layacak ve Ona, ey falanca, sana
ikram etmedim mi, seni efendi kılı dım mı, seni
eşlendirmedim mi, emrine atlar develer vermedim mi, s
bıraktım, istediğin gibi yaşayıp gezip tozmadın mı,
buyuracak. O evet diyecek. Allah: Bana kavuşacağını
sanıyor muydun, buyurac Kul, hayır diyecek. Bunun
üzerine Allah: Beni unuttuğun gibi ben seni unutuyorum,
buyuracak. Sonra bir ikinci kulu karşılayacak ve ona, ey

589[589]
Mutaffifin, 16-17.

312
falanca, sana iki etmedim mi, seni efendi kılmadım mı, seni
eşlendirmedim mi, emr atlar develer vermedim mi ve seni
bıraktım bildiğin gibi hareket e gezip tozmadın mı
buyuracak. Kul, evet ey Rabbim diyecek. Ona; p bana
kavuşacağını sanıyor muydun, buyuracak. Kul, hayır
diyecek. ; nun üzerine Allah: Beni unuttuğun gibi ben de
seni unutuyorum bu racak. Sonra bir üçüncüsünü
karşılayıp ona da aynı şeyleri söyleyecek kul: Ey Rabbim,
sana, kitaplarına, rasüllerine iman ettim, nar kıldım, oruç
tuttum, sadaka verdim, diyecek gücü yettiği kadar haj
övgüiü sözler söyleyecek. O zaman Allah, sen hele bir
surda dur, bu racak.Sonra, şimdi sana karşı şahit bulacağız
denilecek. O kul ke kendine kim bana karşı şahitlik edebilir
ki diyecek. Adamın a mühürlenecek, uyluğuna konuş
denilecek. Uyluğu, eti, kemiği dile gı adamın ne işler
yaptığını söyleyecek ki kendi açısından mazeret sürmesin.
îşte bu kişi münafık olan kişidir. îşte bu, Allah'ın, kendisine
ga ettiği kişidir." 590[590] imdi, "siz Rabbinizi göreceksiniz"
sözü ile "ona kavuşmayacak sanan kimseye dediği; "beni
unuttuğun gibi bende seni unutuyorı sözünü ve dilcilerin,

590[590]
Müslim, 2968.

313
kavuşma (lika) gözlerle görmektir şeklindeki icı larını bir
arada düşünürsen, rü'yeti reddedenin bu tehdidi daha çok
1 edeceğini anlarsın. Bu sebebîedir ki ehî-i sünnet alimleri
bazan bu hadise "rü'yeti ı dedenlere yapılan tehdid"
şeklinde başlık atmışlardır. Şeyhül-îslam başkaları böyle
yapmışlardır.
Görüldüğü gibi, Kur'an, mütevatir sünnet, sahabenin,
islam ve iman ehli imamların, hadis alimlerinin, Rasulullah
(s.a.v.) in has tabakasının icmaı Allah Sübhanehü ve
Teala'nm kıyamet günü.gözlerle apaçık görüleceğine, bu
görüşün tıpkı, dolunay gecesi hava açıkken ayın ve Öğle
vakti güneşin görüldüğü gibi (açık ve kolay) olacağına
delalet etmektedir. Eğer Allah'ın ve Rasülünün de Ondan
alarak haber verdiği şeylerin bir hakikati varsa -ve Allah'a
yemin ederim ki hakikatin de hak olanı O'na mahsustur-
artık bu bildirilen hakikatlere göre, O'nu, kendi üstlerinden
göreceklerdir. Çünkü bu hakikatlere göre, kendilerinden
altta, arkada, önlerinde, sağlarında veya sollarında olduğu
halde görmeyeceklerdir. Ama şayet, yıldızperest, filozof,
mecusi, firavniyye tohumlarının söylediği gibi Allah'ın
haber verdiklerinin bir hakikati yoksa, o zaman ne şeriat

314
kalır, ne de Kur'an. Çünkü görülmeye dair bu hadisleri
bize-getiren zat ile, Kur'an'ı ve şeriatı getiren zat aynı
zattır. Onları tebliğ eden, dini tebliğ eden aynı kişidir,
Allah ve Rasülünün sözleri de, bir kısım manalarına inanıp
bir kısım manalarını reddetmek suretiyle parça pinçik
edilemez. Bir kulun kalbinde, bu hadisleri öğrenip
manasımda anladıktan sonra hem bu hadisleri inkar etmek
hem de Muhammed'in Allah'ın rasülü olduğuna şehadet
etmek bir araya gelemez. Bizi bunlara hidayet eden Allah'a
hamdolsun. Şayet bize Allah hidayet etmeseydi biz
hidayeti asla bulabilecek değildik. Evet, Rabbimizin elçileri
bize hiç şüphesiz hakkı getirmişlerdir. Rabb Tebareke ve
Teala'nm görülmesi konusunda yanılanlar iki
çeşittir:Birinciler, O'nun dünyada iken görülüp kendisi ile
konuşulacağım görüşüleceğini iddia edenlerdir. ikinciler
ise, O'nun ahirette asla görülmeyeceğini, O'nun kulları ile
ahirette konuşmayacağını söyleyenlerdir. Halbuki Allah ve
Rasülünün haber verdikleri, sahabe ve imamların ittifak
ettikleri görüş her iki gurubu da yalanlamaktadır, onların
yalancı olduğunu ortaya kovmaktadır. Basan ancak Allah
iledir.

315
66- Allah'ın Cennet Ehli İle Konuşması, Görüşmesi
Ve Onlara Selamı

Allah buyurur ki: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az


bir haya satanlar var ya işte onların ahirette hiçbir nasipleri
y tur. Kıyamet günü, Allah onlara bakmaz, Allah onla
konuşmaz, onları temize çıkarmaz." 591[591]Allah indirdiği
beyyine (açık ayet) leri ve hakkı gizleyei hakkında da şöyle
buyurmuştur: "Kıyamet günü Allah onla konuşmaz." 592[592]

Buna göre şayet Allah, mümin kulları ile de konuşmayacak


saydı, o zaman onlarla düşmanları eşit olurdu.
Düşmanlarını "Allah larla konuşmayacak" diye Özellikle
zikretmesinin hiçbir anlamı olma Çünki fir'avnilerin ve
muattılenin yanında, Allah'ın kulları konuşması, O'nun,
onlarla birlikte yemek yediğini, birlikte içtiğini söylemekle
aynıdır. Allah onların söylediklerinden çok yücedir. Allah
Sübhanehü Cennet ehline selam vereceğini ve bu selaı bir
hakikat olduğunu haber vermiştir. Çünki onun rahim bir
Rabb' bir söz (kavlen min rabbin rahim) olduğunu

591[591]
Al-i Imran, 77.
592[592]
Bakara, 174.

316
bildirmiştir. Bu ayetin I gamber (s.a.v.) tarafından yapılan
tefsiri, ru'yete dair olan Cabir h: sinde geçmişti: "Allah
onlara üstlerinden bakar ve size selam olsur Cennet ehli
buyurur. O zaman O'nu açıkça görürler." işte bu hadi
O'nun hem görüleceği, hem konuşacağı hem de yüksek
olduğu (uUrv anlatılmıştır. Muattıle ise bu üç şeyi inkar
edip, bunlara inananları ederler.Cennet çarşısı hakkındaki
Ebu Hureyre hadisinde Peygam (s.a.v.): "Allah'ın bu
mecliste görüşmediği kimse kalmaz. Allah, ey fal şu şu
günde şöyle şöyle yapmıştın hatırlıyor musun, buyurur"
deı geçmiştir. Adıyy b. Hatem hadisinde geçmişti: "Sizden,
Allah'ın kıyamet günü konuşmadığı kimse
olmayacaktır."Ebu Hureyre hadisi de: "Allah Tebareke ve
Teala, kula, Sana ikram etmedim mi, seni efendi kılmadım
mı der."Büreyde hadisi de: "Sizden her birinizle Rabbi
yalnız kalacak, orada bir tercüman ve perde olmaksızın
(konuşacak)."Mezid günü Cennet ehli ile karşılıklı
defalarca hitabına dair Enes hadisi de.Yani öz olarak
söyleyecek olursak, rü'yet hadislerini incelersen onlarda
"konuşmasının" da zikredildiğini görürsün.
Buhari, Sahihinde "Rabb Tebareke ve Teala'nm Cennet

317
ehli ile konuşması" şeklinde bir başlık atmış ve orada
birçok hadis zikretmiştir. Yani Cennet ehlinin nimetleri
içinde, en üstünü Allah'ın vechinin görülmesi, O'nun
Cennet ehli ile konuşmasıdır. Bunu inkar Cennetin
Tuhunu, nimetlerinin en büyüğünü, ve ehli için Cenneti
hoş kılacak en büyük bahtiyarlığı inkar etmek demektir.
Yegane yardım istenecek olan Allah'tır.

67- Cennetin Ebedîliği

Bu, Rasulullah'm (s.a.v.) haber verdiği, zaruri olarak


bilinen birşeydir. Allah buyurur ki; "Mes'ud olanlara
gelince, onlar, Rab-bi'nin dilemiş olduğu hariç, gökler ve
yer durdukça Cennet'te olacaklardır, kesintisiz bir lütuf
olarak." 593[593]"Kesintisiz olarak" ifadesi ile "Rabbinin
dilemiş olduğu hariç" ifadesi arasında bir tezat yoktur.
Selef, bu "hariç olma" (istisna) da ihtilaf etmişlerdir.
Ma'mer, ed-Dahhak'in; "Bu, ateşten çıkıp, Cennet'e
girecekler hakkındadır. Yani Allah onların, ateşte kaldıkları
zaman hariç olmak üzere gökler ve yer durdukça Cennet'te

593[593]
Hud, 108.

318
kalacaklarım söylemiştir" dediğini nakleder. 594[594]Ben,

bunun iki hususa ihtimali var, diyorum:


1. Mes'ud oldukları bildirilenlerin belli bir topluluk
olması, ki onlar bir müddet ateşe girip sonra çıkacak
olanlardır.
2. Daha kuvvetli görüş: Mes'ud oldukları
bildirilenlerin bütün mes'udlar olması ve zikredilenlerle
tahsis etmenin istisnada ve istisnanın delalet ettiği şeyde
olması. Bu iki takdirden daha güzeli ise şudur: Allah'ın
meşietini (iradesini) hepsine yöneltmek ve mahşer anında
Cennette değildirler diye düşünmek, işte buna göre ayette
bir tahsis (mes'udlar, derken belli bir kısmı kasdetmek vs.)
yoktur. Başka bir gurup şöyle der: "Bu bir istisnadır ki
Allah yapmayacağı birşeyi istisna etmiş (hariç bırakmış)
tır. Mesela: "Vallahi seni döveceğim ancak görüşüm
değişirse o başka" dersin, halbuki bilirsin ki görüşün
değişmeyecektir, onu kesin olarak dövmeye karar ver-
mişsindir. Başka bir gurup da şöyle der: "Eğer araplar
birşeyden, yine o kadar çok birşeyi veya daha fazlasını
istisna eder (hariç bırakır) sa böyle bir yerde "illa" (hariç

594[594]
Kurtubi, Tefsir, IX, 99'da benzerini aktararak, görüşü, Katade, ed-DahhaK Sinan v.s.
ye ait göstermiştir, bk. Ibn Kesir, Tefsir, II, 477.

319
anlamındaki arapça kelime) ile vav (ve anlamındaki arapça
kelime) mana olarak birdir. Buna göre anlam "onlar gökler
ve yer durdukça Cennet'te olacaklardır, ancak Allah'ın
dilediği fazlalık dışında (yani üstelik daha fazla da
duracaklardır)." Bu görüş el-Ferra'a aittir. 595[595] Sibeveyh,
illa, lakin anlamındadır, der.Dediler ki: Bu şöyle demene
benziyor: "Benim senden bin (dirhem) alacağım var, daha
Önceki iki bin hariç." tbn Cerir, iki vecih içinde bu vecih,
bana daha sevimli geliyor, çünki Allah Teala vadinden
caymaz, ayetin devamında kesintisiz bir ihsan
buyurmuştur, der. Yine dediler ki: Mesela "evime bir yıl
oturabilirsin, başka istediğin (varsa o) hariç" demen de
böyledir. Bu söz, daha da oturmak isterse o başka
demektir." 596[596] Başka bir gurup ta şöyle demiştir: "Bu
istisna (hariç bırakma) Ölüm ile diriliş arasında Cennet'te
bulunmadıkları süreyi anlatmaktadır. Bu süre Berzahtır.
Sonra Cennet'e gideceklerdir. Orada ebedi kalış vardır.
Dolayısı ile (dünyada) mes'ud ölenler, Cennet'ten berzah
hayatı süresince uzak kalmış olacaklardır."
Bir diğer gurupta şöyle demiştir: "Allah Teala'dan

595[595]
Bk. Meani'l-Kuran, II, 28.
596[596]
Taberi, Tefsir, XII, 72; Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşur, 604

320
onlar için kesin ebedilik sözü gelmiş, ancak bundan
Allah'ın dilemesi hariç denilerek istisna yapılmıştır, şunu
bildirmek için ki onların ebediliği de Allah'ın iradesi
(meşieti) dahilindedir. Bu, peygamberine söylediği şu
ayetlere benziyor: "Şayet biz isteyecek olsak sana
vahyettiğimizi gideririz (çeker alırız)." 597[597]"Allah isterse
senin kalbini mühürler." (Şura, 24) "De ki: Eğer Allah
isteseydi onu size okumazdım." 598[598]Böylece Allah, kul-
larına bütün işlerin kendi iradesi ile olduğunu haber
vermiş, O ne isterse olur, neyi istemezse olmaz demiş
oluyor.Başka bir fırka da şöyle demiştir: "Göklerin ve yerin
devam ettiği müddetçe" demekten maksat bu alemdeki
göklerin ve yerin devamı müddetidir. Binaenaleyh Allah
onların Cennet'te, göklerin ve yerin devamı süresince
kalacaklarını ancak Allah'ın artırmak dilemesinin bundan
hariç olduğunu haber vermiştir." Herhalde bu görüş illa
kelimesi siva (dışında) anlamındadır, diyenlerin
görüşüdür. Ancak ifade farklı olmuştur. Ibn Kuteybe de
bunu tercih etmiştir. Şöyle demiştir: Orada alem
müddetince kalacaklardır. Allah'ın onlar için artıracağı

597[597]
lsra.86.
598[598]
Yunus, 16.

321
ebedi kalış bundan hariçtir." 599[599] Bir diğer gurup da şöyle
demiştir; "Ayette ki mama"Kadınlardan hoşunuza
gidenleri nikahlayın" 600[600]ayetindeki ma gibi "men" (=
kimse) anlamındadır. Yani mana "Rabbinin, günahları
sebebiyle, mes'ud kimselerden ateşe koymak istediği
kişiler hariç" şeklindedir."Bu görüş ile daha öncekiler
arasında şöyle bir fark var: Bunda istisna, şahıslardan
yapılmıştır, öncekilerde ise müddetten. Bir gurup da şöyle
demiştir: "Göklerden ve yerden maksat Cennetin göğü ve
yeridir. Her ikisi de ebedi kalıcıdırlar."Rabbinin dilediği,
(zaman veya kimseler) hariç." 601[601]Eğer ma, men (= kimse)
anlamında ise o zaman onlar ateşe giren, sonra da çıkacak
olanlardır. Ma, şayet zaman anlamında ise bu berzahta ve
mahşerde bekleyiş zamanıdır Abdullah b. Vehb'e bu istisna
sorulmuş, onun, kıyamet günü hesap görülünceye kadar
mahşerde bekleyiş zamanı olduğunu duydum, demiştir.
Bir gurup ta, bu istisna dünyada kalış müddeti ile ilgidir
demiştir.
Bu görüşler birbirine yakın görüşlerdir. Bunları şöyle

599[599]
Ibn Kuteybe, TeVil Müşkit el-Kufan, s. 77.
600[600]
Nisa, 3.
601[601]
Hud, 107.

322
birleştirebiliriz: "Allah onların, orada olmamalarını irade
buyurduğu bir müddet hariç olmak üzere daima orada
olacaklarını haber vermiştir. Orada olmadıkları zaman,
dünyada geçirdikleri zaman da olabilir, berzahta
geçirdikleri zaman da, mahşerde geçirdikleri zaman da,
sırat üzerinde iken geçirdikleri zaman da olabilir, bir
kısmının bir müddet cehennemde geçirdikleri zaman da
olabilir. Her halükarda ayetin bu kısmı müteşabihtir.
"Kesintisiz bir ihsan olarak" 602[602]sözü ise muhkemdir. Şu
ayetler de muhkemdir: "Elbet bu bizim rızkımızdır, onun
için tükenmek yok." 603[603]"Yemişleri devamlı, gölgesi de."
604[604]"Onlar oradan asla çıkarılacak değiller." 605[605] Zaten
Allah Teala Cennet ehlinin ebedi kalıcı olduklarını
Kur'an'ın birçok yerinde pekiştirerek söylemiş, onların
orada, ilk ölüm hariç artık başka ölüm tatmayacaklarını
haber vermiştir. îlk ölüm hariç buyurması munkati bir
istisnadır (yani önce geçen kelimenin kapsamında olmayan
bir şeyi hariç tutmaktır, çünki ilk ölüm orada gerçekleşen
bir ölüm değildir.) Bu "ilk ölüm hariç" istisnası ile birlikte

602[602]
Hud, 108.
603[603]
Sad, 54.
604[604]
Ra'd, 35.
605[605]
Hicr,48.

323
düşünürsen o zaman her iki ayette maksadın ne olduğunu
anlarsın ve Allah'ın, onların Cennet'te olmadıkları vakitten
muradının, daha önceye ait bir vakit olduğunu bilirsin.
Yani ilk ölüm, ebedi hayattan önce gerçekleşmiş bir
ölümdür. "Rabbinin dilediği hariç" derken kasde-dilen de,
Cennet'teki ebediyetin başlamasından önceki bir istisnai
vakittir. Nitekim Peygamber'in (s.a.v.): "Kim Cennet'e
girerse nimet görür, yoksulluk görmez, ebedi kalır Ölmez"
606[606]sözü ile "bir münadi, ey Cennet ehli, sizin için sıhhatli
olmak vardır. Asla hastalanmayacaksınız, genç kalmak
vardır, ebedi ihtiyarlamayacaksınız, yaşamak vardır, ebedi
ölmeyeceksiniz" 607[607]sözü daha Önce geçmişti.
Buhari ve Müslim'de Ebu Said el-Hudri'den
Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
"Ölüm bembeyaz (veya karası az beyazı çok) bir koç
şeklinde getirilir. Cennet ile Cehennem arasında
durdurulur. Sonra, ey Cennet ehli denir, onlar sıkıntı
içinde bakarlar, ey Cehennem ehli denir. Onlarda sevinç
içinde bakarlar. Sonra, bu nedir bilir misiniz denir. Evet, O
ölümdür, derler. Sonra o, Cennet ile Cehennem arasında

606[606]
Daha önce 707 nolu dipnotta geçmişti...
607[607]
Daha önce geçti...

324
boğazlanır. Sonra, ey Cennet ehli kalmak var ölmek yok, ey
Cehennem ehli kalmak var ölmek yok denir." 608[608] (Bu
Konudaki İhtilaflar) Bu konuda sonrakiler (müteahhirün)
üç görüşe ayrılmışlardır:
1. Cennet ve Cehennem fanidirler, ebedi değillerdir.
Nasıl ki sonradan olma (hadis) iseler, aynı zamanda
fanidirler.
2. Cennet ve Cehennem bakidirler, daimidirler,
ebediyen fani olmayacaklardır.
3. Cennet baki ve ebedi olup Cehennem fanidir. Biz bu
görüşleri, mukabillerini ve her görüş sahibinin delillerini
zikredip Allah'ın kitabına ve rasulünün sünnetine aykırı
olanları reddedeceğiz. Her ikisinin de fani olduğu görüşü,
muattıla (Allah'ın sıfatlarını reddeden) Cehmiyye'nin piri
Cehm b. Safvan'a aittir. Onun bu konuda ne sahabeden, ne
tabilerden, ne de diğer islam imamlarından hiçbir selefi
yoktur. Ehl-i Sünnetten hiçbir kimse böyle bir görüş
belirtmemiştir. Onun ve etbaımn bu görüşünü İslam'ın
imamları başlarına çarpmışlar bu sebeble onları kafir
saymışlardır. Onları heryerde deşifre etmişlerdir. Mesela

608[608]
Buhari, VIII, 428, Tefsir kitabının, "onları hasret gününe karşı uyar" ayeti babı;
Müslim, 2S49.

325
Abdullah b. el-Imam Ahmed, es-Sünne isimli kitabında
Harice b. Mus'ab'ın şöyle dediğini yazmıştır: "Cehmiyye,
Allah Azze ve Celle'nin kitabından, şu üç ayetle kafir
olmuşlardır:
Bir:"Yemişler daimidir, gölgesi de." 609[609]Cehmiyye ise
devam etmeyecek diyor.
İki: "Bu bizim nzkımızdır, onun için tükenme yoktur."
610[610]Cehmiyye is e bitecek diyor.
Üç:"Sizin yanmızdakiler biter, Allah'ın yanındaki ise
bakidir." 611[611]
Şeyh el-îslam der ki: "Cehm b. Safvan bu görüşünü,
itikad edindiği bir esasa dayandığı için söylüyor. Onun
itikad ettiği esas şudur: "Sonu gelmez fani varlıkların
olması muhaldir." Bu esas, kelam ehlinin, cisimlerin ve
sonradan olma varlıkların hudusüne (sonradan var
oluşlarına) delil getirdikleri bir esastır. Bu esasa dayanarak
onlar, alemin hudusünü (sonradan var olduğunu)
söylemişlerdir. Cehm de buna dayanarak geçmişte
başlangıçsız fani varlık olmayacağına göre gelecekte de

609[609]
Ra'd, 35.
610[610]
Sa'd, 54.
611[611]
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sünneh, 78.

326
(sonu olmayan) fani varlık olmaz demiştir. Ona göre bir
fiilin gelecekte devamlılığı, Rabb Tebareke ve Teala
açısından muhaldir, mazide de muhal olduğu gibi.
Mutezile'nin piri, Ebul-Huzeyl el-Allaf da onun bu esasına
muvafakat etmiştir. Fakat o şöyle söylemiştir, "Bu esas,
peşpeşe gelmeleri sebebiyle hareketlerin fani olmasını
gerektirir, (nesnelerin değil)." Bu şekilde o, Cennet ve
Cehennem ehlinin hareketlerinin son bulacağını, nihayet
daimi bir sükunet (duruş, hareketsizlik) haline
düşeceklerini ve hiçbirinin hiçbir hareket yapamayacak
duruma geleceğini söylemiştir. Sonu olmayan hadisler
(sonradan olma varlıklar) olmayacağını iddia edenlerden
bir gurup da bu hususun aklın bir gereği olduğunu iddia
etmiş, fakat, nakil, Cennet ve Cehennem'in ebedi olduğunu
söyleyince biz de onu kabul ettik, demişlerdir. Halbuki
düşünmemişlerdir ki aklen imkansız olan birşeyin
olabileceğini şeriat söylemez, Çünki şeriatın, aklen
imkansız birşeyin olduğunu söylemesi imkansızdır. Öyle
görünüyorki bu adamlar aslında aklen muhal olanlarla,
caiz olanları seçemiyorlar. Çünki şeriat ikincisini getirir,
birincisini değil. Şeriat akim idrak edemeyeceği, tek başına

327
bilemeyeceği şeyleri getirir, muhal olduğunu bildiği şeyleri
değil. Cehm'e ve Ebu'l-Huzeyl'e bu esasların da muvafakat
edenlerin çoğunluğu geçmiş ile geleceği ayrı
düşünmüşlerdir. Şöyle demişlerdir: Geçmiş, varlık alemine
girmiştir, gelecek değil. Dolayısıyla muhal olan, namütahi
şeylerin varlık alemine girmesidir, peşpeşe girmelerinin
var-sayüması değil."Demişlerdir ki: Bu şöyle demeye
benzer: "Sana ne zaman bir dirhem versem, arkasından
başka bir dirhem daha vereceğim." Bu mümkündür. Birinci
şekil ise şöyle demeye benzer: "Sana ne zaman bir dirhem
versem, daha önceden başka bir dirhem vermiş olacağım."
Bu ise muhaldir. Bunlara göre namütahi şeylerin geçmişde
bulunması muhal, gelecekte bulunması ise vacib (zorunlu)
dur.Başkaları bunlarla tartışmış ve bilakis durum gelecekte
ne ise geçmişte de öyledir, orada fark yoktur, geçmiş ve
gelecek izafi (göresel)dir, gelecek olan şey, bir zaman gelir
geçmiş haline gelir, her geçmişte daha önce bir gelecek idi,
dolayısıyla devamlılığı bu iki taraftan birinde mümkün,
diğerinde muhal saymak akli değildir" demişlerdir.Yine
demişlerdir ki: "Bu husus, Rabb Tebareke ve Teala'nın
"yapan oluşu"nun (failiyyati) devamlılığı ile ilgili bir

328
meseledir. O, ezelde Rabb, kadir ve fa'al (her murad
ettiğini yapan) idi. Tıpkı ezelde, hayy (diri), alim (büen) ve
kadir olduğu gibi... O'nun "yapan" olup ta bir işi
yapamaması muhaldir. Sonra durumunun değişip, bir
yenilik olmaksızın, ezelde yapamadığı bir işi yapar hale
gelmesi muhaldir. Böyle birşeyi düşünmek bile bozuk bir
düşünce olduğunu bilmeye kafidir. Bozukluğunu
anlamaya şu da yeter: "Yapılacak işin daha önce muhal
iken sonradan mümkün hale geldiği vakit, ya o işin
yapılabileceği önceki bir vakit olmaya uygundur ya uygun
değildir.Eğer uygun değil derseniz, bu bir tahakkümdür ve
ma'kul değildir, bu delilik gibi bir şeydir. Yok eğer
uygundur derseniz, o zaman aynı şekilde o vakitten önce
başka bir vakit daha vardır ve bu sonsuz devam eder.
Olmuş bitmiş veya olduğu farzedilen hiçbir zaman yoktur
ki orada o iş mümkün olmasın. Bu da bir kemal ve ihsan
sıfatıdır, Rabb Teala'nm hamdine, rablığına ve mülkü
saltanatına dairdir. O, ezelden beridir, hep Rabb'dir, hamid
(övülen), melik ve kadirdir, O'nun bu sıfatları
yenilenmemiş tir. Tıpkı ezelden beri, diri (hayy), mürid
(irade eden), alim (bilen) olduğu gibi.Hayat, ilim, irade ve

329
kudret sıfatlan da eserlerini ve ilgili hususları icab ettirir
(ortaya çıkarır). Hiçbir engelleyici ve kahredicisi olmayan,
hayy, kadir, alim ve mürid bir varlığın bir şey yapmasının
imkansız olması nasıl düşünülebilir. Nasıl bu husus, dinin
esaslarının esası kabul edilir de Allah ve Rasülünün haber
verdiği şeylere ölçü olarak alınır ve aklen caiz olanlar,
imkansız olanlar diye bir ayırım buna göre yapılır? Eh,
ölçü diye ortaya atılan şeyin durumu bu ise buna göre
ölçülen şeyler nasıl doğru olabilir?
"Geçmiş varlık alemine girmiş bitmiştir, gelecek ise
öyle değildir" diye bir ayırım yapanların bu sözüne gelince,
bunun arkasında herhangi bir gerçek yatmam aktadır.
Çünki varoluşun sınırladığı hareketler, sonludurlar, sonra
yok olup geçmişe karışırlar. Tıpkı gelecekte olacakların
şimdi yok bulundukları gibi. Dolayısı ile bunların varlığı
iki yokluk arasında bulunmaktadır. Bu hareketlerden bir
gurup var olup bitince arkasından başka bir gurup ortaya
çıkar. Geçmişe karışan, gelecekte olacak olanla tamamen
aynıdır. Dolayısı ile o delil eğer geriye doğru birşeyin
öncesinde sonsuz şeylerin olamıyacağını gösterirse, ileriye
doğru da sonsuz şeylerin olamayacağını gösterir.Gelelim

330
şu sözünüze: "Gelecek, şöyle demeye benzer: "Sana ne za-
man bir dirhem versem, arkasından başka bir dirhem daha
vereceğim" ki bu mümkündür. Geçmiş .se şöyle demeye
benzer: "Sana ne zaman bir dirhem versem, daha önceden
başka bir dirhem vermiş olacağım" ki bu muhaldir." Evet
sizin böyle bir söz ile geçmişi, gelecekten ayırmanız bir
aldatmacadır. Bizim konumuzla ilgili değildir. Bizim
konumuza uygun olarak geçmişle ilgili söylenecek söz
şudur: "Sana ne zaman bir dirhem vermişsem, mutlaka
ondan önce başka bir dirhem vermişimdir." işte böyle
birşey, tıpkı gelecekte olduğu kadar geçmişte de devam
edip gitmeye müsaittir. Sağlam akıl yönünden ikisi
arasında asla bir fark yoktur.Nihayet Cehm, Ebu'l-Huzeyl
ve bunların etbaı iki durum arasında bir fark göremeyince,
hareketlerin geçmişte bir başlangıçlarının olması gerektiği
gibi gelecekte de bir sonlarının olması gerektiğine hükmet-
tiler. Hadis ehli ise her ikisinin de mümkünlük ve vaki
olma yönünden eşit olduğunu söyledi. Rabb Sübhanehü ve
Teala'nın murad ettiği her-şeyi ezelde yapıcı (fa'al)
olduğunu, kemal sıfatlarına, celal özelliklerine ezeli ve
ebedi olarak sahip olduğunu belirttiler. Bir işi her zaman

331
yapmaya kadir olanın, aynı işi belli bir zamanda yapabilen
bir olmaz, yaratan yaratmayan gibi olmaz, ihsan eden
etmeyen gibi olmaz, işleri idare eden etmeyen gibi olmaz
dediler.Acep alemlerin Rabbinin takdiri veya gerçek
namütenahi za-
manda kendisi için muhal olarak birtakım işleri
yapmamış bulunmasında ne gibi bir kemal ola ki? Aslında
öyle demek, O, buna kadir olamaz demektir. Eğer bu
mutlak ifadeye yanaşmaz ve muhal olan .birşey ,güç
yetirilmezlikle nitelenemez derseniz o zaman iki muhali
cemetmiş olursunuz: işin, muhalliğini gerektiren bir şey
yokken muhal olduğunu söylemek, işin, sebeb yenilenmesi
yokken bizatihi muhallikten bizatihi mümkünlüğe
geçmesi. Bir de kalkmış bunu bir asıl kabul ederek ya-
ratıcının varlığım ve alemin sonradan varoluşunu isbata
çalışıyorsunuz. Böylece hem akla hem şeriata karşı cinayet
işliyorsunuz. Rabb Teala, ezelde de işi yapmaya kadirdir,
irade ile konuşmaya da. Ezelde murad ettiğini de yapan
O'dur, ihsan edici Rabb da O'dur.Kısaca şunu söylemek
isteriz ki Cennet ve Cehennemin fani olduğunu söylemek,
bid'at bir sözdür, sahabeden, tabiinden, islam

332
imamlarından hiç kimse böyle bir söz söylememiştir. Bu
sözü söyleyenler bunu fasit bir kıyastan hareketle ortaya
atıyorlar. Ne ki bu asıl, insanlardan bir çoğuna birşeye
benzer gibi gelmiş de bunu hakk bir inanç sanmışlar, buna
dayanarak Kur'an'ın mahluk olduğunu söylemiş, sıfatları
reddetmişlerdir. Halbuki Kur'an, Sünnet ve sarih akıl,
Allah'ın kelimelerinin, fiillerinin sonsuz olduğunu ne sona
erip kesilir, ne bir başlangıçla sınırlanır olmadığım
belirtmektedir. Allah buyurur ki: "De ki: Eğer deniz
Rabbimin kelimeleri için mürekkep olsa, bir mislini daha
takviye için getirsek yine Rabbimin kelimeleri bitmeden
deniz biterdi." 612[612]"Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa
hepsi kalem olsa, deniz mürekkep olsa arkasından onu
yedi deniz takviye etse Allah'ın kelimeleri bitmezdi. Allah
azizdir, hakimdir." (Lokman, 27) Yani O, izzetli ve hikmetli
olduğu için O'nun kelimeleri bitmez, izzet ve hikmet O
sübhanm iki zati sıfatıdır, durum başka türlü de olmaz. îbn
Ebi Hatem, Tefsirinde zikreder:... er-Rabi b. Enes derdi ki:
"Allah Azze ve Celle'nin ilmi karşısında tüm kulların ilmi,
bütün denizler içinde birtek damla kadardır. Nitekim

612[612]
Kehf, 109.

333
Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde ne
kadar ağaç varsa hepsi kalem olsa..." 613[613]"Deniz

mürekkep olsa..." 614[614]Yani denizlerin hepsi Allah'ın


kelimeleri için mürekkep, ağaçların hepsi kalem olsa
kalemler kırılır, denizlerin suyu biter, yine Allah'ın
kelimeleri kalır, onları hiçbirşey sona erdiremezdi. Çünki
hiç kimse O'nu layık olduğu şekilde takdir edemez, layık
olduğu şekilde övemez. Bilakis O, kendini övdüğü gibidir.
Rabbimiz, dediği gibi, çok üstündür. Sonra dünya
nimetleri başından sonuna kadar ne varsa hepsi, ahiret
nimetlerine göre yeryüzündeki tüm daneler karşısındaki
bir hardal danesi kadar birşeydir.Cehennemin Ebedîliği
Cehennemin ebediliği ve devamlılığı konusunda ise Şeyh
el-Islam şöyle demiştir: Bu konuda selefden ve halefden
tanınmış iki görüş vardır. Bu konuda tabiinin tartışması
bilinmektedir. Ben derim ki bu konuda yedi görüş vardır:
1. "Cehenneme giren bir daha oradan çıkmayacaktır.
Bilakis ebe-diyyen biiznülah orada kalcaktır." Bu görüş,
Haricilerin ve Mutezile'nin görüşüdür.
2. "Cehennem ehli, orada, bir müddet azab olunurlar,

613[613]
Lokman, 27.
614[614]
Kehf, 109.

334
sonra durum değişir, onlar için alışkanlık halini alır,
zamanla tabiatlerine uygun geldiği için ateşten zevk
almaya başlarlar." Bu, ittihatçıların lideri Ibn Arabi et-
Tai'nin görüşüdür. O, Fusus'unda der ki: O, va'dinde
doğru olmakla övülür, tehdidinde doğru olmakla değil,
ilahi hazret (Cenab-ı Hak) bizzat övünç verici övgüyü ister.
Bu sebeble O'na, vadinde doğru olmakla övgü yapılır,
tehdidinde doğru olmakla değil. Bilakis O, vazgeçecektir
(affedecektir), bununla övülür O. "Allah'ın rasüllere
verdiği va'dden cayacağını sanma." 615[615]Allah bu ayette
va'd demiş, vaid (tehdid) dememiştir. Bilakis bir ayette de
"onların seyyiatına bakmayız (tecavüz ederiz yani
affederiz)" buyurmuştur. 616[616]Seyyiata karşılık tehdidde
bulunmuş olmasına rağmen vazgeçecektir, ismail'i de
va'dine sadık olmakla övmüştür. Artık böyle birşey, bir
tercih ettiriciyi gerektirdiğinden, Hakk hakkında bunun
mümkünlüğü kalmamıştır: "Binaenaleyh O, sadece va'dine
sadıktır, Hakkın, tehdidine sadık olması diye birşey
yoktur. Ama şayet onlar bedbahtlık yurduna (ateşe)
girseler bile, orada lezzet üzere olacaklar, farklı nimetler

615[615]
İbrahim, 47.
616[616]
Ahkaf, 16.

335
tadacaklardır Bu nimetler Cennettekilerden farklıdır, ama
netice aynı, iki nimet arasında görünüşte fark
vardır.Cehennemdeki nimete, tad (uzubet) kökünden gelen
"azab" adı verilmiştir, çünki Cehennem tatlıdır. Bu azab,
içindeki nimet için kabuk durumundadır, kabuk
koruyucudur."Bu görüş bir sivri uçtur. "Allah'ın
tehdidinden cayması caiz değildir, tehdid ettiklerim
mutlaka azaplandırnıası gerekir" diyen Mutezilenin bu
görüşü de bir sivri uçtur. Bu adamlara göre, ateşe giren
bundan asla kurtulamaz. Öbürüne (îbn Arabi'ye) göre de
orada kimse azap çekmez. Her iki gurup ta Rasülün
getirdiği ve Allah'dan alıp bildirdiği kesin ve zaruri
bilgilere ters görüş sahibidirler.
3- "Oradakiler belli bir zamana kadar azab
olunacaklar sonra oradan çıkacaklar, arkalarından onların
yerine oraya başkaları gelecek." îşte bu görüşü, yahudiler
Peyagamber'e (s.a.v.) aktarmışlar, Peygamber, onlara yalan
söylediklerini belirtmiştir. Allah Teala da onların bu
sözlerinde yalan olduklarını Kur'an'da açıklamıştır: "Bize
sayılı günler dışında ateş dokunmayacaktır dediler. De ki:
Allah katında bir söz aldınız da Allah o sözünden

336
caymayacaktır mı yoksa Allah'a bilmediğiniz bir şeyi mi
yamıyorsunuz? Doğrusu kim bir kötülük kesbetmiş, hatası
kendisini çepeçevre kuşatmışsa, öyle olanlar
cehennemliktirler, onlar, orada kalıcıdırlar." 617[617]
Yine şöyle buyurur: "Baksana şu kendilerine kitabdan
bir nasib verilenlere ki aralarında hükmetmesi için,
Allah'ın Kitab'ına çağırdıkları zaman onlardan bir gurup
O'na aldırmayarak yüz çevirir (kendi bildiklerine gider)
ler. (Hiç çekinmeden böyle yapmalarının) sebebi, bize
sayılı günler dışında azab dokunmayacaktır demelerinden
(zannetmelerinden) dir. Bu kuruntuları onları, dinleri
hakkında yanılgıya düşürmüştür." 618[618] İşte bu (biraz.girip
çıkacağız), görüşü Allah'ın düşmanları yahudil-erin
görüşüdür. Onlar böyle düşüncelerin, bu görüşü
sahiplenenlerin pirleridirler. Hem Kur'an, hem Sünnet,
hem Sahabenin, hem Tabiinin, hem İslam imamlarının
icmaı bunun yanlışlığına delalet ediyor. Allah buyurur ki:
"Onlar oradan çıkacak değillerdir." 619[619]Onlar oradan asla
çıkarılacak değillerdir." 620[620]"Onlar oradan ne zaman

617[617]
Bakara, 80-81.
618[618]
Al-ilmran, 23-24.
619[619]
Bakara, 167.
620[620]
Hicr, 48.

337
çıkmak isteseler geri çevrilecekler." 621[621]"Onların işi
bitirilmez ki ölsünler, oranın azabı onlara hafifletilmez de."
622[622]"Deve iğne deliğinden geçmediği sürece (yani
devamlı olarak) onlar Cennet'e girmeyeceklerdir." 623[623]Bu

ifade, onların Cennet'e giremeyeceğini olabildiği kadar


beliğ bir biçimde ifade etmektedir.
4. "Oradan çıkarlar, Cehennem yine ateş olarak kalır,
fakat içinde artık azab gören kimse yoktur." Bu görüşten
yine Şeyh el-îslam bahsetmiştir ve Kur'an ve Sünnet aynı
şekilde bu görüşü de reddetmektedir.
5. "Bilakis bizzat fani olur, çünki Cehennem daha
Önce yok iken var olmuş sabit olan birşeyin kalıcı ve ebedi
olması muhaldir." Bu görüş Cehm b. Safvan ve fırkasının
görüşüdür. Ona göre Cennetle Cehennem arasında yok
olma yönünden bir fark yoktur.
6. "Hayat ve hareketle i sona erer, hareket etmeyen,
acı duymayan cemadat olarak kalırlar.1 Bu görüş
Mutezilenin imamı Ebül-Huzeyl el-Allaf m görüşüdür. O
bu . inişte, sonu gelmez hadis (sonradan olma varlık) lar

621[621]
Secde, 20.
622[622]
Fatır.36.
623[623]
A'raf, 40.

338
olmaz görüşünü ;.ygulamıştır. Ona göre bu hususta Cennet
ve Cehennem de aynıdır.
7. "Cehennem'in Rabbi ve yaratıcısı Allah Tebareke ve
Teala onu sona erdirir (fani kılar), O, Cehennem için varıp
dayanacağı bir süre koymuştur, sonunda Cehennem sona
erer, azabı ortadan kalkar." Şeyh el-İslam der ki: Böyle bir
görüş, Ömer, İbn Mes'ud, Ebu Hureyre, Ebu Said ve
başkalarından nakledilmiştir. Abd b. Humeyd, ki bu zat
hadis imamlarının büyüklerindendir, meşhur tefsirinde
der ki: Bize Süleyman b. Harb anlattı, bize Hammad b.
Seleme anlattı, Sabit'ten, el-Ha-sen'den, Ömer dedi ki:
"Şayet Cehennemlikler kum yığınları kadar bir süre de
ateşte kalsalar yine bir gün gelir oradan çıkarlar."
624[624]Yine dedi ki: Bize Haccac b. Minhal anlattı, Hammad
b. Seleme'den, Hu-meyd'den, el-Hasen'den, Ömer b. el-
Hattab dedi ki: "Şayet cehennem ehli cehennem'de kum
yığınları sayısınca kalsalar yine birgün gelir oradan
çıkarlardı." Bu açıklamayı O, "Orada, nice devirler
bekleyecekler" 625[625]ayetinin tefsirinde zikretmiştir. îşte
bunu Abd, -ki O, hafız imamların ve sünnet ulemasının

624[624]
İbn el-Münzir rivayeti, bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 478.
625[625]
Nebe',23.

339
büyüklerindendir- Süleyman b. Harb ve Haccac b. Minhal
gibi iki büyük zattan rivayet etmiştir, Bu iki zatta Hammad
b. Seleme'den aktarırlar. Öyle bir zattan rivayetleri sana ye-
ter. Hammad da Sabit ve Hunıeyd'den, bu ikisi de el-
Hasen'den aktarmışlardır. Bu kıymetli sened sana yeter.
Gerçi el-Hasen, Ömer'den direk işitmemiş ise de bunu bazı
tabiinden rivayet etmiştir. Şayet Ömer'in böyle dediğine
kanaati olmasa idi, onu böyle kesin olarak rivayet etmezdi.
Çünki "Ömer dedi ki" ifadesini kullanıyor. Şayet bunun
Ömer'den duyulmadığı farzedilse bile, o imamlann bunu
hiç redd veya inkar etmeden kabul etmeleri -ki onlar
sünnete ters daha aşağı bir şeyi bile reddederler- yeter.
Evet, eğer bu görüş o imamlara göre Allah'ın kitabına,
Rasülünün sünnetine ve imamların icmasma ters birşey
olsaydı, onu, ilk inkar edenler bu kimseler olurdu. Yine
dedi ki: "Şüphesiz bu görüşü Ömer'den nakledip kabul
eden, bununla Cehennemin ehli olan cehennemlikler
cinsini kasdetmiştir. Bazı günah işleyenlere gelince, onların
oradan çıkacaklarını ve orada kum yığınları kadar veya
buna yakın bir miktar bile kalmayacaklarını hem onlar
hem başka zatlar bilmektedir. Onlar yine bilmektedirler ki,

340
cehennem ehli sözü, muvahhid (tevhid ehli) olanlara değil
onların dışındakilere has bir sözdür. Nitekim Peygamber
"cehennem ehli" demiştir.Cehennemin gerçek ehli olan
cehennemliklere gelince onlar orada ölmeyeceklerdir, bir
hayat da görmeyeceklerdir. Bu "orada kalacaklar" 626[626]ve

"onlar oradan asla çıkarılmayacaklardır" (Hıcr, 48)


ayetlerine ters de değildir. Bilakis Allah'ın tnber verdikleri
aksi mümkün olmaz bir doğru ve gerçektir. Fakat
cehennem eceli gelipte tıpkı dünya gibi fani olduğu zaman,
artık ne ateş î almış olacaktır, ne de orada azab görmek
diye birşey."Bu görüşün sahipleri yine dediler ki: "Ali b.
Ebi Talha el-Valibi'niri Tefsir'inde, İbn Abbas'm (r.a.);
"Dedi ki: Ateş sizin barınağınız dır, Allah'ın dilediği hariç
hep orada kalacaksınız, senin Rabbin hakim (hikmet
sahibi) ve bilendir" (Enam, 128) ayetinde şöyle dediğini
nakleder: "Hiç kimsenin, yaratıkları hakkında Allah'a
hükmetmesi, onlara Cennetlik ve Cehennemlik damgası
vurması yaraşmaz."Dediler ki: Bu ayetteki tehdid ehl-i
kıbleye mahsus değildir. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
"Onlan hep biraraya topladığı gün, ey cinler topluluğu, siz

626[626]
Bakara, 162.

341
insanlarla çjk uğraştınız" buyurur. Onların, insanlardan
olan dostları ise, ey rabbimiz, biz hep birbirimizden
yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık derler.
Allah da buyurur ki: "Allah'ın dilediği hariç, içinde sürekli
kalmak üzere duracağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin
hikmet sahibidir, bilendir." 627[627]Cinlerin insanlardan olan
dostları için kesin olarak kafirler girer. Çünkü cinlerle
dostluğa isyankar müminlerden çok kafirler layıktır.
Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: "Biz şeytanları, iman
etmeyenlere dost kıldık." 628[628]"Onun, iman edip sadece
Rabb'lerine tevekkül edenlere karşı bir gücü yoktur. Onun
gücü, onu dost edinenlere ve Allah'a şirk koşanlara geçer."
629[629]"Takva sahipleri var ya, onlara şeytandan bir vesvese
dokunduğunda, hatırlayıp hemen gerçeği görürler.
Şeytanların dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa
sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar." 630[630]"Beni

bırakıp onu ve zürriyetini dostlar mı edineceksiniz, onlar


size düşman iken?" 631[631]"Şeytanın dostları ile savaşınız."

627[627]
EıVam, 128.
628[628]
Araf, 27.
629[629]
Nahl, 99-100.
630[630]
A'raf, 201-202.
631[631]
Kehf, 50.

342
632[632]"îşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır, bakın, şeytan ta-
rafında olanlar mutlaka ziyan edeceklerdir."
633[633]"Şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi
dostlarına vahyederler (vesvese ve fikir verirler), eğer
onlara itaat ederseniz siz de müşriksiniz." 634[634]
İstisna (hariç bırakma), şeytanların dostlarının ateşe
gireceğinden söz eden ayette meydana gelmiştir, işte bu
noktadan hareketle îbn Abbas, "hiç kimsenin, yaratıkları
konusunda Allah'a hükmetmesi yaraşmaz" demiştir.
Yine dediler ki: "îlla, siva (dışında) manasınadır, ayet
"Allah'ın onlara artırmayı dilemiş olduğu azab" çeşitleri ve
zamanlan dışında" anlamına gelir diyenlerin bu sözüne
gelince; bunun, müstesna ve müstesna minh'le uyuşmadığı
gizli değildir. Şüphesiz muhatabın anladığı da, illa'nm
sonrasının öncesine muhalif olmasıdır."Yine dediler ki: "Bu
istisna cehenneme girmeden önceki berzah, mahşer ve
dünya zamanlarını dışarda bırakmak içindir diyenlerin bu
görüşüne, sözün gelişi destek vermemektedir. Çünki bu
istisna, hariç bırakma, onlar ateşe girdikten sonra gökler ve

632[632]
Nisa, 76.
633[633]
Mücadele, 19.
634[634]
En'am, 121.

343
yer durdukça orada kalacaklardır anlamındaki haberi bir
cümleden yapılmıştır. Binaenaleyh maksat girişlerinden
önceki zamanla ilgili değildir. Muhatap Öyle birşeyi
anlamaz. Baksana Allah onlara ateşte iken hitab ediyor.
Onlar "ey Rabbimiz biz birbirimizden yararlandık ve bize
süre olarak tayin ettiğin ecele ulaştık" diyorlar. Ö, o zaman
onlara: "Ateş sizin barınağınız, orada kalıcılarsınız, Allah'ın
dilediği hariç" buyuruyor. 635[635]Onların: "Ey Rabbimiz biz
birbirimizden yararlandık ve bize süre olarak tayin ettiğin
ecele ulaştık" sözleri bir çeşit itiraf, teslim oluş ve hasret
duyuş anlamı taşır. Yani biz cinlerden yararlandık, cinler
de bizden, böylece müştereken şirke, şirki çağrıştıran
günah ve sebeblere düştük, böyle vakit geçirip zevk etmeyi
Sana ve Rasüllerine itaate tercih ettik, ecellerimiz bitti,
ömrümüz böyle geçip gitti, dünyada iken rızam kazan-
madık, Ömrümüz boyu işimiz gücümüz birbirimizden
yararlanmaktan başka birşey değildi, demiş oluyorlar.
Şimdi düşün ki bu itiraflarında, taşıdıkları halin hakikati
yatmaktadır. Düşün ki bu hakikat o gün onlar için nasıl da
ortaya çıkıvermiş ve ecelleri süresince yaptıkları tek şeyin,

635[635]
En'am, 128.

344
birbirlerinden menfaatlenmek olduğunu, Rabblerine
ibadet, O'nu tanımak, tevhid etmek, sevmek, rızasını tercih
etmek gibi şeylerden nasipsiz olduklarını anlamışlar. On-
ların bu itirafı şu sözlerine benziyor: "Şayet işitir, akleder
olsaydık cehennemliklerden olmazdık."636[636] "Ve böylece
günahlarını itiraf ettiler." 637[637]"Hakkın sadece Allah'a ait
olduğunu anladılar." 638[638]Vesaire. Maksat şu ki, "Allah'ın
dilediği hariç" sözü işte bu adı geçen kimselere aittir,
tamamen onlara hastır veya hem onları hem de
müminlerin isyankar olanlarını içine alır. Burada
kasdedilenler sadace müslümanlarm isyankar olanlarıdır
demenin ise hiçbir vechi (ihtimali) yoktur. Bir gurup bu
görüş zayıf olduğunu görüş olarak benimseyince dediler
ki; istisna (hariç bırakma), berzah ve mahşer müddetlerini
hariç bırakmak içindir. Filhakika bu görüşün zayıf olduğu
açığa çıkmıştır. Diğer bir gurup ise bu istisna ateşin dışında
başka bir azab ile ilgilidir dediler. Dediler ki: Mana, "siz
ateşte ebedi olarak kalacaksınız, ancak Allah'ın sizin ateşin
dışında az ablan dırmak istediği azab yani zemherir

636[636]
Mülk, 10.
637[637]
Mülk, 11.
638[638]
Kasas,75.

345
(zemheri) hariç." Allah demiştir ki: "Cehennem bir
gözetlemedir. Azgınlar için dönüş yeridir. Orada devirler
boyu kalacaklardır." 639[639]Bunlar diyor ki: "Ebediyet
devirlerle ölçülmez. Nitekim Ibn Mes'ud, bu ayette
"Cehennem'in üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zaman
orada kimse olmayacak, bu, onlar orada devirler boyu
kaldıktan sonra gerçekleşecektir." 640[640] Ebu Hureyre'den
bunun bir benzeri rivayet edilmiş Bağavi bum ondan ve
Ibn Mes'ud'dan nakletmiştir sonra da şöyle demiştir: "Ehl-
Sünnet yanında bunun anlamı, -tabii bu rivayet sabitse-,
orada imar ehlinden hiç kimse kalmayacaktır,
demektir."Onlar dediler ki: Evet bu, Ebu Hureyre'den, İbn
Mes'ud'dan ve Abdullah b. Ömer'den sabit rivayettir.

639[639]
Nebe1, 21-23.
640[640]
Suyuti bu rivayeti ed-Durr el-Mensur, IV, 4784 de "Cehennem üzerine bir zaman
gelecek ki kapıları pekiştirilecektir" şeklinde vermiştir.
Ibn Kayyim'İn bu sözlerini dikkatle okuyan, onun Cehennemin faniliğine dair görüşleri ve
bu görüş sahiplerinin delillerini tam bir tarafsızlık içinde naklettiğini anlar. Halbuki Onun
el-Vabil es-Sayyib min el-Kelim et-Tayyib, s. 18'de yazdıkları onun, cehennemin
devamlılığına kesin kanaat getirdiğini belirtmektedir. Ibn Kayyim orada şöyle demektedir:
"Cehenneme gelince orası, sözlerde, amellerde yiyecek ve içeceklerde hep pislik (habislik)
yurdudur, orası habislerin yurdudur. Allah orada habisleri birbirinin yanına getirip,
birbirinin üzerine yığacaktır, sonra onları ehli ile birlikte cehennemde kılacaktır. Yani orada
habis olanlardan başka birşey yoktur.
İnsanlar, hiç habisliği olmayan iyiler, hiç iyiliği olmayan habisler ve kendinde hem iyilikler
hem habislikler bulunanlar diye üç tabaka olduğu için, yurtları da üçe ayrılmıştır: Sırf iyilik
yurdu, sırf habislik yurdu. Bu iki yurt asla fani olmaz. Bir yurtta, kendinde hem iyilik hem
kötülük bulunanlar içindir. Bu yurt fani olucudur, bu yurt isyankarlar içindir. Çünki, cehen-
nemde tevhid ehlinden hiç kimse kalmayacaktır. Çünki onlar cezaları oranında azab
edilince cehennemden çıkacaklar ve cennet'e konacaklardır. Böylece nihayet sırf iyilik
yurdu ve sırf habislik yurdundan başka hiçbir yurt kalmayacaktır. (Muhakkik)

346
Nitekim Harb, İshak b. Rahuye'ye bu ayeti yani "orada
kalacaklar gökler ve yer durdukça, ancak Rabbinin dilediği
hariç" 641[641]ayetin sormuş îshak demiş ki: "Bu ayet
Kur'an'daki bütün tehditlere uygu lanır." Ebu Said de,
Peygamber'in (s.a.v.) bir ashabından aynı ayel hakkında
"bu ayet, Kur'an'm hepsine uygulanır" dediğini aktarır.
642[642]el-Mu'temir, "yani Kur'an'daki her tehdide" dedi,
demiştir. Abdullah b. Amr'in şöyle dediği rivayet
edilmiştir: "Cehennemir üzerine Öyle bir zaman gelir ki o
zamanda, içinde kimse olmadığı halde kapıları kapatılır.
Bu zaman, cehennemlikler orada devirler boyu kaldıktan
sonra gelecektir."Ebu Hureyre'den de şöyle rivayet
edilmiştir. Demiş ki: "Ben, cehennemin üzerine bir zaman
gelecek ki o zaman içinde kimse kalmayacak, demeyen bir
kimse değilim." Sonra Ebu Hureyre: "Bedbaht olanlara
gelince onlar ateş içinde hep bir hıçkırış ve çığlık koparır
olacaklar... Ancak Rabbinin dilediği hariç" ayetini okumuş.
643[643] Ubeydullah der ki: "Bizim ashabımız -ashabımız
derken tevhid ehlini kasdediyor- der ki: ... Ashabdan biri

641[641]
Hud, 107.
642[642]
Bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 476.
643[643]
Hud, 106-107.

347
"Rabbinin dilediği hariç" istisnası Kur'an'm tamamına gelir
(uygulanır) demiş, İbn Cerir, bu görüşü seleften bir
cemaatten nakletmiştir. Sonra da "başkaları diyor ki" diye-
rek bununla cehennem ehlini kasdetmiştir. Abdurrazzak
der ki:... Rasu-lullah'm ashabından biri "Rabbinin dilediği
hariç" ayeti Kur'an'm tamamına gelir demiştir. Yani demek
istiyoruz ki "orada kalacaklar (halidine fiha)" ifadelerinin
hepsine uygulanır."Ebu Miclez de "cezası budur, eğer
Allah isterse onun azabından vazgeçer" demiştir. Bunu İbn
Cerir de... zikretmiştir. îbn Cerir... îbn Abbas'ın bu ayette
"orada Ölmeyecekler, gökler ve yer durdukça oradan
çıkmayacaklar, ancak Rabbinin dilediği hariç"demiş, îbn
Abbas'dan bu sözü nakleden zat "Allah hariç bıraktı"
demiş. İbn Abbas "Allah ateşe onları yemesini emreder"
demiş. 644[644] Yine îbn Cerir nakleder: îbn Mes'ud şöyle
demiştir: "Cehennemin üzerine bir zaman gelecektir ki o
zaman cehennemin kapılan içinde kimse olmadığı halde
çarpılacaktır (kapatılacaktır), bu, onlar orada devirler boyu
kaldıktan sonra olacaktır." 645[645] eş-Şa'bi de şöyle demiştir:
"Cehennem, iki yurttan hem en çabuk mamur olanı, hem

644[644]
İbn Cerir nakleder, bk. Durr el-Mensur, IV, 478.
645[645]
Daha önce geçti.

348
de en hızlı harab olanıdır." 646[646] îbn Cerir bu konuda
başka bir görüş rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Başkaları
da dedi ki: "Bize Allah Azze ve Celle iradesini ve di-
lemesini (Allah'ın dilediği hariç diyerek) haber vermiştir.
Biz O'nun istisnasını (ne ifade ettiğini), "kesintisiz bir lütuf
olarak" sözünden anhyoruz. Yine anlıyoruz ki göklerin ve
yerin duruş süresi üzerine bir ziyadelik söz konusudur.
Allah'ın dilediğinin Cennet ehli hakkında olduğu
görülüyor. Öbür taraftan Cehennem ehli hakkında böyle
bir dilemesinden söz etmemiştir. Binaenaleyh O'nun
dilemesinin ziyadeliğe dair olmasıda eksikliğe dair olması
da caizdir. Bana Yunus anlattı, bize îbn Vehb anlattı, dedi
ki: îbn Zeyd Hûd süresinin 107'nci ayetini "kesintisiz bir
lütuf olarak" kısmına kadar okumuş ve şöyle demiş:
"Allah, bize Cennet ehli hakkında dilediğini haber vermiş
ve "kesintisiz bir lütuf olarak" buyurmuştur, Cehennem
ehli hakkında ne dilediğini ise haber vermemiştir." 647[647]

İbn Merdüye tefsirinde şöyle demiştir:... Cabir (r.a.) der ki:


"Rasulullah (s.a.v.) şu ayetleri okudu: "Bedbaht olanlara
gelince, onlar ateştedirler, orada onların (çok feci) nefes

646[646]
Bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 478.
647[647]
Bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 478. İbn Cerir rivayeti.

349
alış-verişleri vardır. Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve
yer durdukça o ateşte kalacaklardır." 648[648]Sonra şöyle
buyurdu: "Eğer Allah, bedbaht olanlardan bir takım
kimseleri ateşten çıkarmayı ve onları Cennet'e koymayı
dilerse bunu yapar." 649[649]İşte bu hadis, istisnanın, ateşe
girdikten sonra oradan çıkmakla ilgili olduğunu
göstermektedir, Evet bu hadis, bu istisna ateşe girişten
önceki zamana aittir diyenlerin hilafına, bilakis
cehennemliklerin bazısının oradan çıkmasını ifade
etmektedir. Bu hiç şüphe olmayan bir haktır. Bu durum,
ateşin kesilmesine, azabının fani olmasına ve içindekileri
yeyip bitirmesine de ters değildir. Ve oradakiler orada, du-
rum böyle olduğu sürece devam eden bir azapta olacaklar,
oradan çıkarılmışta olmayacaklardır. O halde bu hadis iki
şeye delalet ediyor:
1. Bedbahtlardan bazısı, eğer Allah onları ateşten
çıkarmak isterse çıkarılacaklardır, istisna bu iş ateşle ilgili
olduğundan, oraya girişten sonrasına aittir, öncesine değil.
Buna göre istisnanın anlamı şudur: "Bedbahtlardan,
Allah'ın dilediği hariç, çünki onlar orada ebedi

648[648]
Hûd, 106-107
649[649]
Bk. ed-Durr el-Mensur, IV, 476, İbn Merduye rivayeti.

350
kalmayacaklardır. O zaman bedbahtlar ikiye ayrılıyor. Bir,
oradan çıkacak olanlar. îki orada kalacak olanlar. Bunlar
önce bedbaht olanlar, sonra bahtiyar hale gelenlerdir.
Böylece bedbahtlık ve bahtiyarlık özellikleri bunlar için iki
ayrı vakitte söz konusudur. Dediler ki: Şüphesiz Allah
şöyle buyurmuştur: "Cehennem pusuda bekler. Azgınlar
için bir barınak olarak. Orada devirler boyu kalacaklar.
Orada ne soğuk ne içecek tadacaklar. Ancak kaynar bir su
ve irin tadacaklar. Tam uygun bir ceza. Onlar hesaba
çekileceklerini ummuyorlardı. Ayetlerimizi alabildiğine
yalanlıyorlardı." 650[650]Bu ayet, Allah'ın ayetlerini
yalanlayan kafirler hakkında açık bir ifadeye sahiptir.
Ebedîliği, ne devirlerle ne başka bir zaman kesiti ile
Ölçmek mümkün değildir. Kadim olan da ebedî ile
Ölçülmez. Bu sebeble Abdullah b. Amr, Şu'be'nin rivayet
ettiğine göre şöyle demiştir: "Cehennemin üzerine öyle bir
zaman gelecek ki, içinde kimse olmadığı halde kapıları
kapanacaktır. Bu zaman, onlar orada devirler boyu
kaldıktan sonra gelecektir."Cehennem Süreklidir Diyenler
Altı Yol Tutmuşlardın Birinci Yol: îcma'nm verdiği inanç.

650[650]
Nebe1, 21-28.

351
Nitekim insanların çoğu bunun, sahabe ve tabiin arasında
icmâ edilmiş bir husus olduğuna, hiç ihtilaf etmediklerine,
bu konudaki ihtilafın sonradan çıktığına ve bunun bid'at
ehlinin görüşlerinden olduğuna inanmaktadırlar. İkinci
Yol: Kuran Cehennemin ebediliğine kati bir şekilde delâlet
etmektedir. Şöyle ki; Allah, onun kalıcı bir azab (azâb
mukîm) olduğunu, onlardan asla ayrılmayacağım,- onlara
azabı (Allah'ın) devamlı artıracağını, orada ebedi
kalacaklarını, ateşten çıkmayacaklarını, çıkarıl-
mayacaklarını, Cenneti kâfirlere haram kıldığını, deve iğne
deliğinden geçinceye kadar (ki geçmez) Cennet'e
girmeyeceklerini, işlerinin bitiril-memesi sebebiyle
ölmeyeceklerini, azabının onlardan hafifletilmeyeceğim,
azabının bir kara sevda, yani kalıcı ve ayrılmaz olduğunu
haber vermiştir. Dediler ki; işte bütün bunlar, onun sürekli
ve devamlı olduğunu kesin olarak bildirir. Üçüncü Yol:
Mütevatir (müstefîz) sünnet, kalbinde zerre ağırlığınca
iman bulunan müminlerin oradan çıkacağını, kâfirlerin
kalacağını, şefaat hadisleri, başından sonuna kadar hepsi
muvahhidlerin isyankar olanlarının ateşten çıkacağını ve
bu hükmün onlara has olduğunu haber vermektedir.

352
Kâfirler de çıksa idi o zaman onlar onlarla denk olur, iman
ehlinin çıkması diye bir ayrıcalık kalmazdı. Dördüncü Yol:
Rasûlullah (s.a.v.) bizi bu hususa vakıf kılmış, biz onun
dininden, herhangi muayyen bir nakle ihtiyaç
duymaksızın bunu öğrenmişiz. Aynen onun dininden
Cennetin de sürekli olduğunu fâni olmadığını
öğrendiğimiz gibi öğrenmişiz.
Beşinci Yol: Selefin ve ehl-i sünnetin inançları, Cennet
ve Cehennemin yaratılmış olup, fani olmayacaklarını
bilâkis dâimi olduklarını açıkça belirlemektedir. Onlar
Cennet ve Cehennemin faniliğini bid'at ehlinin görüşü
olarak zikretmektedirler. Altıncı Yol: Akıl, kafirlerin
cehennemde ebedi kalmasına hükmeder. Bu bir esasa
dayanmaktadır. O da şu: Dönüş (ahirete varış) ve itaatkar
nefisleri mükafatlandırıp günahkar nefisleri cezalandırmak
gerekir, ancak bu akılla bilinen şeylerden midir? Yoksa
sadece işitme (nakil) yoluyla bilinen şeylerden midir? Bu
konuda müslüman tartışmacılar (düşünürler) iki yol
tutturmuşlardır. Onların çoğu, bu husus nakille birlikte
akılla da bilinir demişlerdir. Nitekim Kur'an bir çok yerde
buna delalet etmektedir. Mesala Allah iyilerle kötüleri

353
ölüm ve dirimde eşit tutacağı iddiasını yarattığını boş yere
yaratmış olması ve ona dönülmeyeceği iddiasını insanları
başı boş bırakıp onlara sevab vaya ceza vermeyeceği
iddiasını reddetmiştir. Böyle bir şey yapmak onun
hikmetine ve kemaletine toz kondurur. O'na layık olmayan
şeyleri nis-bet etmeyi ifade eder. Bu görüştekiler şunu da
belirtirler: Beşerin kişilikleri kalıcıdır, inançları, özellikleri
onlardan hiç ayrılmaz, can çıkar huy çıkmaz. Her ne kadar
onlar, azabı gördükleri zaman, ettiklerine pişman olacak
iseler de, pişman oluşları, amellerinin kötülüğünden,
Rabb'lerinin bunlardan hoşlanmamasından dolayı değildir.
Aksine azap onların yakasını bıraksa daha önceki
kişiliklerine döneceklerdir. Allah buyurur ki: "Ah bir
görsen, ateşin başında durdurulupta, onların ah keşke geri
döndürülsekte Rabbimizin ayetlerini reddetmesek ve
müminlerden olsak deyişlerim. Hayır, onlara, daha önce
gizledikleri belirmiştir ve şayet geri döndürül s ey diler,
yasaklandıkları şeyleri tekrar işlerlerdi. Doğrusu onlar
kesin yalancıdırlar." 651[651] îşte bu kişiler, azabı tattılar ve
onu fiilen çektiler. (Aslında kötü hallere sahip oldukları

651[651]
ErVam, 27-28

354
için pişman değiller.) Onları azaba duçar eden sebep hala
kendi içlerinde mevcut. Habislikleri, küfürleri yine
içlerinde duruyor, onlardan ayrılmamış. Şöyle ki geri
döndürülüp tekrar dünyaya getirilseler, eskisi gibi kafir
olacaklar. îşte bu onların devamlı azab görmelerinin,
naklinde belirttiği şekilde, aklın bir gereği olduğuna delalet
eder. Fani olacağını söyleyenler dediler ki: Sizin bu
yollarınız üzerinde konuşalım o zaman bu meselede doğru
kimmiş açığa çıkar: Birinci Yolunuz: Bu konuda icma
vardır, iddianız malum değildir. Sadece, bu konuda ihtilaf
olduğunu bilmeyenler, icma var zannederler. Halbuki bu
konuda önceden de sonradan da tartışmalar yapılmıştır.
Hattâ icma olduğunu iddia eden kimseye cehennem asla
fani olmayacaktır, diyen on sahabi, hatta bir sahabi göster
diye teklif yapılsa bu göstermeye imkan bulamıyacaktır.
Oysa biz, onların, aksi açık ifadelerini nakletmiş
bulunuyoruz. Onlardan bunun (fani olacağının) tersini
düşünen bir sahabi de bulmuş değiliz. Bilakis tabiler,
onlardan hem o görüşü hem öbür görüşü aktarmışlardır.
Muteber olan icma iki çeşittir. (Bir ve iki her iki çeşit üzere
de ittifak edilmesi... Üçüncü çeşit ise konuda ihtilaf

355
edilmesi. Bu meselede ise her üçü, de sözkonusu değildir.
Birinci çeşit: Islamm rükünleri, apaçık haram olan şeylerin
ha-ramlığı gibi dinden zarurî olarak anlaşılan şeylerden
olması. İkinci çeşit: Ictihad ehlinden, öyle hükmettiklerine
dair nakiller olması. Üçüncü çeşit: Birinin bir söz söyleyip
onun ümmette yayılması, bir inkar edenin bulunmaması.
Şimdi sizin yanınızda bu üç icma çeşidinden hangisi var?
Şayet birileri bu yollardan bir icma bulunduğunu iddia
edip, bu sahabeden sahih olmuştur. Kimse inkar etme-
miştir diyerek delil getirseydi, böyle bir icma elde ettik
diyerek sizden daha çok sevinirlerdi.İkinci Yolunuz: Bu da,
Kur'an in, Cehennemin kalıcılığına ve fani olmayacağına
delaleti (iddianız)'dır. Peki söyleyin, buna delalet eden bir
tek delil varsa bu Kur'an'm neresindedir? Evet Kur'an'm
delalet ettiği şey, şunlardır: Kafirler ateşte ebedi kalacaklar.
Ondan çıkmayacaklar. Onlardan azabı kesilmeyecek.
Orada azablandırılışları kalıcı olacak. Onlar orada
ölmeyecekler. Azab onlara sarılacak hiç ayrılmayacak, ve-
saire... İşte bütün bu hususlarda, sahabe, tabiin ve
müsiümanlarm imamları arasında bir ihtilaf yoktur.
Tartışma konusu olan şey bu husus değildir. Biz başka

356
birşeyi tartışıyoruz. O da şu: Ateş, ebedi midir yoksa
hakkında fanilik yazısı bulunan şeylerden midir? Kafirlerin
oradan çıkmayacağı, azabının onlardan eksilmeyeceği,
onların deve iğne deliğinden geçmedikçe Cennet'e
giremiyecekleri gibi hususlara gelince bu konularda
sahabe, tabiin ve ehl-i sünnet alimleri arasında bir ihtilaf
yoktur. Bu konularda muhalefet edenler görüşlerini
aktardığımız yahu-diler, ittihatçılar ve bidat ehli
kimselerdir. Bu naslar (ayetler ve hadisler) ve benzerleri
şunu ifade eder: Ateş baki kaldıkça onlarda o ateş yur-
dunda baki kalacaktır. O ateş baki oldukça onlar oradan
çıkmayacaklardır. O ateş kalmaya devam ettiği halde
tevhid ehlinin oradan çıkması gibi bir durum kafirler
hakkında söz konusu değildir. Bu durum, hapis, hapis
olarak dururken oradan çıkan kimselerle, hapis harab olup
gittiği için hapisliği biten kimselerin halleri arasındaki
farka benziyor.
Üçüncü Yolunuz: Mütevatır sünnetin kebair ehlinin
ateşten çıkıp, ehl-i şirkin çıkmayacağına delaleti. Bu da
şüphe olmayan bir haktır. Bu hadisler de bizim dediğimize
delalet eder. Yani muvahhidler oradan çıkacaktır ve o ateş

357
yurdu henüz fani olmamış olacaktır. Sonra yurt kaldığı
sürece müşrikler orada kalacaktır. O naslar hem buna hem
ona (muvahhidlerin çıkacağına) delalet
etmektedir.Dördüncü Yolunuz: Rasulullah'm (s.a.v.) bu
konuda bizi zaruri bilgilerle donatmış olması. Şüphe yok ki
O'nun dininden kesin olarak malum olan şey kafirlerin
orada, orası baki kaldıkça baki olacaklarıdır. O'nun
dininden zaruri olarak bilinen budur. Gelelim oranın
Cennet gibi ebedi sonsuz olup fani olmayacağına... Gelin
bize Kur'an ve Sünnette bunu gösteren bir tek delil
gösterin, nerdedir? Beşinci Yolunuz: Ehl-i Sünnet
inancının, Cennet ve ateşin yaratılmış oldukları ve asla fani
olmayacakları hususu. Şüphesiz her ikisinin de fani
olacağını söylemek Cehmiyye ve Mutezile gibi bid'at
ehlinin görüşleridir. Böyle bir görüşü, ne sahabeden ne
tabiinden ne müslü-manların imamlarından hiç kimse
belirtm emiştir.
Sadece ateşin fani olacağı görüşüne gelince, biz size
sahabeden bunu söyleyenleri bulduk getirdik, Cennet ve
Cehennemin bu açıdan farklı olduğunu söyleyenleri
naklettik. îmdi nasıl olurda böyle bir görüş bid'at ehlinin

358
görüşü olur. Halbuki bid'at ehlinden kimse bu konuda iki
yurdu birbirinden ayrı düşünmemiştir. O halde sizin, bu
görüş bid'at ehlinin görüşüdür demeniz, insanların görüş,
fikir ve ihtilaflarını derinlemesine bilmeyen bir kimsenin
söyleyeceği bir sözdür.Dediler ki: Bid'at ehlinin
görüşlerinden sayılacak bir görüş, Allah'ın kitabına,
rasulünün sünnetine ve ümmetin icmasına aykırı olan
görüştür. Sahabeye ve sonradan gelenlere gelince ve
kitaba, sünnete ve sahabenin görüşlerine muvafık olan bir
görüşe gelince; böyle bir görüş, bid'at ehlinin
görüşlerinden sayılmaz. îsterse bu görüşü din olarak
yaşamış ve itikad etmiş olsunlar. Hakkın, söyleyenden
kabul edilmesi batılın da söyleyenine reddedilmesi icab
eder. Muaz b. Cebel şöyle der miş: "Allah adil bir
hakemdir, şüphe edenler helak olmuştur. Bakın, ar
kanızdan malın çoğalacağı fitne (imtihan) lar gelecektir. O
fitnele: sırasında Kur'an açılacak, onu mü'min, münafık,
kadın, çocuk, siyah beyaz herkes okuyacak, birilerinin
şöyle diyesi gelecektir: Ben Kur'an1 okudum, sanmıyorum
ki O'na ters bir bid'at ortaya atmazsam bana tab olsunlar!
Aman böyle bid'atlere karşı uyanık olun. Çünki her bid'at

359
dal alettir. Sizi, hakimlerin (hikmet ehlinin) kaymasına
karşı da uyarırım Çünki şeytan hakimin dili üzerinde
delalet olan sözler söyleyebilir. V< münafık bazen hak söz
söyleyebilir, hakkı söyleyenden kabul edin Çünki hak bir
nurdur. Dediler ki: Hakimin kayması nasıl olur? Dedi ki O
size cazip gelen fakat yadırgadığınız ve bu da neyin nesi
dediğini: sözdür. Onun kaymasına karşı sakının, kayma
sizi hakimden çevir meşin, çünki hemen toparlanıp hakka
dönebilir. Çünki ilim ve imaı kıyamete kadar yerini
koruyacaktır." 652[652] Ehl-i Sünnet'in inançlarında
bildirdikleri husus, Kitab ve Sün net'in delalet ettiği, selefin
icma ettiği üzere Cennet ve Cehennemin ya ratılmış olması,
Cehennem ehlinin oradan çıkmayacakları, onlarda! azabın
hafifîetilmeyeceği, kesilmeyeceği ve onların orada kalacağı
huşu sudur. Onlardan, "Cehennem ebediyen fani olmaz"
şeklinde bir görü nakledenler, bazı bid'at ehlinin,
Cehennemin fani olduğunu söyledikle rini sanmasından
dolayı nakletmişlerdir. Bu kişilere daha Önce zikr geçen
haberler ulaşmamıştır. Dediler ki: Aklın, Cehennem ehlini
ebedi saymasına gelince aklın bilemeyeceği birşeyi akla

652[652]
Ebu Nuaym, Hılye, I, 232-233.

360
söyletmektir. Konu ancak sadık bir ha berle bilinecek
konulardandır.Sevab ve cezanın aslına gelince acaba
bunlar nakille birlikte akili; mı bilinir yoksa sadece nakille
mi bilinir, bu konuda dört imamın tabii lerinden ve
başkalarından olan müslüman tartışmacılar iki görüş belirt
mislerdir. Doğrusu şu ki akıl, mead'e, sevab'a ve ikaba
(cezaya) icmale] (yani bunlar olmalı diyerek) delalet eder.
Ayrıntılar ancak haber ve na kille bilinirler. Sevab ve
cezanın devamlılığını akıl tek başına bilemez Bu ancak
nakille bilinir. Nakil, itaatkarların sevabının devamlı
olduğu na kati olarak delalet etmektedir. İsyankarların
cezasına gelince, bun lar içinde muvahhid olanların da
cezasının biteceğine kafi olarak dela let etmektedir. Gelelim
kafirler hakkında, devam mı edecek kesilece] mi, işte
dananın kuyruğu burada kopmaktadır. Artık burada nakil
kim den yana ise o doğruyu bulup sevinecek olan kişidir.
Muvaffakiye Allah'dandır.

68- Cennete En Son Gîrecek Olanlar

Buhari ve Müslim'de,... îbn Mesud'dan şöyle bir

361
rivayet yapılır: Peygamber (s.a.u.) buyurdu ki: 'İnanın ben
cehennemden en son çıkacak cehennem ehli kişi ile
Cennet'e en son girecek Cennet ehli kişiyi biliyorum. O bir
kişidir ki ateşten sürünerek (veya kalçası ve elleri üzere
veya diz ve elleri üzere emekliyerek) çıkar, Allah ona, git
de Cennet'e gir buyurur. Gider, ona cennet dolmuş gibi
görünür. Döner, yarabbi orayı dolu buldum der. Allah ona
git de Cennet'e gir buyurur. Gider, ona Cennet dolmuş gibi
görünür. Döner, yarabbi orayı dolu buldum der. Allah ona
git Cennet'e gir buyurur. Adam gider, ona Cennet dolu
gibi görünür. Döner yarabbi der orayı dolmuş buldum.
Allah ona, git Cennet'e gir, çünki sana bir dünya ve on katı
daha var, veya dünyanın on katı kadar var buyurur.
Adam, Sen hükümdarsın, benimle eğlenir bana güler misin
der.tbn Mes'ud der ki: Gördüm, Rasulullah (s.a.v.)
gülüyordu, öyle güldü ki dişleri göründü. Şöyle diyordu:
îşte o adam Cennetteki derecesi (menzilesi) en aşağı
olandır." 653[653] Müslim'in Sahihinde,... Ebu Zer'den şu
rivayet edilmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Şüphesiz ben, Cennet ehlinden Cennet'e en son girecek

653[653]
Buhari, XI, 418-419. Müslim, 186.

362
olanım Cehennem ehlinin oradan en son çıkacak olanını
biliyorum. O bir adamdır ki kıyamet günü getirilir ve ona
küçük günahlarını arzediniz, büyük günahlarını kaldırınız
(göstermeyiniz) buyrulur. Ona küçük günahları arzolunur.
Kendine falan falan gün şu şu işleri yaptın falan falan
günde de şu şu işleri yaptın denilir. Evet, der, kendisine
büyük günahlarının arzolunacağı korkusu ve sıkıntısı
içinde o küçükleri inkara gücü yetmez. Ona, yaptığın her
kötülüğe karşılık sana bir iyilik (hasene) var, denilir. Adam
yarabbi ben daha başka şeyler de işlemiştim burada onları
göremiyorum der. Ebu Zer, "Rasulullah'ı (s.a.v.) gördüm
gülüyordu, öyle güldü ki azı dişleri göründü." 654[654]

Taberani rivayet eder:... Ebu Ümame Rasulullah (s.a.v.)


şöyle bu yurdu demiştir: "Cennete girecek son adam şöyle
bir kişidir ki sıral üzerinde, babası kendisini döven ve
kaçan bir çocuk gibi kah karnı kal: sırtı üzere gelerek
yürür, ameli onu koşturmayacak kadar acz içindedir Yarab
der, beni Cennete ulaştır ve ateşten koru. Allah ona, ey
kulum şayet seni ateşten kurtarıp Cennet'e koysam, günah
ve hatalarım itira eder misin diye vahyeder. Kul, evet

654[654]
Müslim, 190, İman kitabı, Cennet ehlinin menzilesi en düşük olanı babı.

363
yarabbi, izzet ve celaline yemin ol sun ki, beni ateşten
kurtarırsan günah ve hatalarımı itiraf edeceğim der. Adam
sıratı geçer. O sıra kendi kendine, şayet günah ve
hatalarım: itiraf etsem, beni mutlaka tekrar ateşe gönderir
diye söylenir. Allah ona, ey kulum, günah ve hatalarını
bana itiraf et, sen: ateşten kurtarayım, cennet'e koyayım
diye vahyeder. Kul, izzet ve cela line yemin olsun ki ben
asla günah işlemedim, hiçbir hata yapmadım der. Allah
ona, kulum, benim sana karşı delilim var buyurur. Kul,
sağ; döner, sola döner kimse göremez. Yarab der, bana
delilini göster. Allat o kulun derisini konuşturur, derisi
küçük günahlarını söyler. Kul he men, izzetine yemin
olsunki yarab bende daha ne büyükleri var der Allah ona
kulum ben seni senden daha iyi biliyorum, gel banc
günahlarını itiraf et, seni bağışlayayım, Cennet'e koyayım
diye vahyed er. Bunun üzerine kul günahlarını itiraf eder
ve cennete girer. Sonrj Rasulullah (s.a.v.) güldü, ta azı
dişleri göründü. Bu ara şöyle diyordu Bu kul cennet
ehlinin menzilesi en düşük olanıdır, düşünün ondar
üsttekiler artık nasıl olur?"Müslim'in Sahihinde Abdullah
6. Mes'ud (r.a) dan şu hadis gel mistir. Rasulullah (s.a.v.)

364
buyurdu ki: "Cennet'e girecek son kişi şöyh bir adamdır:
Sırat üzerinde kah yürür, kah yüzüstü kapaklanır, bazan
da ateş yüzünü yalar kavurur. Geçip aştığı zaman ateşe
dönüp, ben: senden kurtaran ne mübarek ne yüce bir
varlıktır, der. O Allah bam öyle birşey ihsan etmiştir ki ne
öncekilerden ne sonrakilerden kimseye onu ihsan
etmemiştir. Ona bir ağaç gösterilir, ey Rabbim, beni bu
ağacc yaklaştırda gölgesinde gölgeleneyim, suyundan
içeyim der. Allah, e} Adem oğlu, ben sana istediğini
versem herhalde başkasını da istersin buyurur. Adam
hayır yarabbi der, Allah başka birşey islemeyeceğini dair
ondan söz alır. Aslında Rabbi onu mazur görecektir, nelere
dayana-mayacağmı görmektedir. Neyse ağaca yaklaştırır,
adam ağarır gölgesinde gölgelenir, suyundan içer. Sonra
ona birinciden daha güzel bir ağaç gösterilir. Adam yarab
der. Beni buna yaklaştır, suyundar içeyim, gölgesinde
gölgeleneyim, senden, başkasını istemeyeceğim Allah, ey
Ademoğlu, benden, başkasını istemeyeceğine dair söz
vermemiş miydin, seni ona yaklaştırsam bir başkasını da
istersin, buyurur Sonra başkasını istemeyeceğine dair
ondan söz ahr. Halbuki Rabbi onun mazur olduğunu

365
bilmektedir^ onun dayanamayacaklarını görmektedir.
Neyse onu ağaca yaklaştırır, adam gölgesinde gölgelenir,
suyundan içer. Sonra ona Cennet kapısının yanında önceki
ikisinden daha güzel bir ağaç gösterilir. Ey Rabbim der,
beni bu ağaca yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim,
suyundan içeyim, artık senden, başkasını daha
istemeyeceğim. Allah, ey Ademoğlu, bana, daha başkasını
istemeyeceğim diye söz vermemiş miydin, buyurur. Adam,
evet ya rabbi artık bu son der. Rabbi onun mazurluğunu
bilmektedir, çünki onun day-anamıyacağı şeyleri
görmektedir. Onu ağaca yaklaştırır. Ama o ağaca
yaklaştırınca adam Cennet ehlinin seslerini duyar. Der ki,
yarab beni içeri koy. Allah, ey Ademoğlu seni benden ne
razi edecek? Sana bir dünya bir de mislini versem razi olur
musun, buyurur. Adam, yarab, sen alemlerin Rabbisin,
benimle alay eder misin der.Bunun üzerine İbn Mes'ud
güldü ve niye güldüğümü sormayacak mısınız dedi. Niye
gülüyorsun dediler. Rasulullah da gülmüştü, kendisine
niye gülüyorsun ey Allah'ın rasülü dediler, buyurdu ki:
Adam, sen alemlerin Rabbisin, benimle alay eder misin
dediği zaman Rabbül-alemin güleceği için güldüm. Onun o

366
sözüne Allah şöyle karşılık verir: Seninle alay etmem.
Fakat, ben ne istersem gücüm yeter." 655[655] el-Bürkani'nin
Sahihinde de bu kıssanın bir benzeri Ebu Şaid el-Hudri'den
gelmektedir. Olduğu gibi aktarıyoruz, Rasulullah (s.a.u.)
buyurdu ki: "Cehennem ehlinin azabı en hafif olanı,
ayağına iki nalin giymiş, onların hararetinden dolayı beyni
kaynayan kimsedir. Cennet ehlinin menzilesi en aşağı olanı
ise şöyle bir kişidir ki AUah onun yüzünü cennet'e doğru
çevirmiştir. Ona gölgelik bir ağaç göstermiştir. Adam ağacı
görünce der ki, ey Rabbim, gölgesinde olmam için beni bu
ağaca ilerlet. Allah Azze ve Celle, umar mısın, seni bu
ağaca yaklaştırsam benden başkasını istersin, buyurur.
Adam, izzetine yemin olsun ki hayır der. Allah onu ağaca
ilerletir. Sonra ona hem gölgesi hem meyvesi olan bir başka
ağaç gösterir. Adam ey Rabbim der, beni bu ağaca ilerlet
de, gölgesinde gölgeleneyim, meyvesinden yiyeyim. Allah,
umar mısın, sana bunu versem benden başkasını istersin,
buyurur. Adam izzetine yemin olsun ki hayır der. Allah
onu ağaca ilerletir. Sonra gölgesi, meyvesi ve suyu olan bir
ağaç gösterir. Adam ey Rabim der, beni bu ağaca ilerlet de

655[655]
Müslim, 187, İman kitabı, Cehennem ehlinden son çıkacak kişi babı.

367
gölgesinde durayım, meyvesinden yiyeyim, suyundan
içeyim. Allah, umar mısın, bunu yapsam benden başkasını
istersin, buyurur. Adam izzetine yemin olsun ki hayır, der,
başkasını istemeyeceğim. Allah onu ağaca ilerletir.Orada
ona Cennet görünür. Adam, ey Rabbim, beni Cennetin
kapışma ilerlet de, mandalını tutayım (kapısında durayım)
der. Başka bir rivayete göre, kapı aralığında durayım,
cennet ehline bakayım, şeklindedir. Allah onu oraya
ilerletir. Cennet ehlini ve Cennetin içindekileri görür. Ey
Rabbim, der, beni Cennetine koy. Onu Cennete koyar.
Adam Cennet'e girince bu benim der. Allah ona iste der.
Adam ister, Allah ona şunu da iste şunu da iste diye
hatırlatmada bulunur, isteyecekleri bitince Allah, o
istediklerin ve onların on katı senindir, buyurur. Adam
evine girer, ceylan gözlü hurilerden iki eşi de adamın
yanma gelir, seni bizim için dirilten, bizi de senin için sağ
kılan Allah'a hamdolsun derler. Adam, bana verilenin
kimseye bir benzeri verilmemiştir, der." 656[656] Yine
Müslim'in Sahihinde el-Muğire b. Şube (r.a.) Rasulullah'ın
(s.a.v.) buyurduğunu nakleder: "Musa, Rabbine, Cennet

656[656]
Ebu Nuaym, Sıfat et-Cenneh, 446. İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII,117-119.
Müslim, 188 özet olarak.

368
ehlinin menzilesi en aşağı olanı hangisidir? diye sordu.
Allah buyurdu ki: O Cennet ehli Cennete girdikten sonra
gelen bir kişidir. Ona Cennet'e gir denilir. Nasıl ey
Rabbim? der, insanlar konaklarına konmuşlar, alacakların]
almışlar. Ona, dünya hükümdarlarından bir hükümdarın
mülkü kadar senin olsa razi olur musun denir. Razi oldum
Rabbim der. Ona o kadarı ve bir misli, bir misli, bir misli
daha, bir misli daha, bir misli daha ve bir misli daha
senindir denilir. Bu beşincide razi oldum Rabbim der.
Allah, onlar ve on misli ve canın ne ister, gözün neden
zevk alırsa senin buyurur. Razi oldum Rabbim, peki
menzilesi en yüksek olan nasıl der. Allah onlar murad
ettiğim, ikramlarım kendi elimle (yedimle) diktiklerim ve
üzerini mühürlediğim ve artık hiçbir gözün görmediği,
hiçbii kulağın işitmediği, hiçbir beşer aklına gelmedik
şeylere sahip olan kimselerdir, buyurur. İşte bunu
doğrulayan şey Allah'ın kitabındaki şu ayettir: "Onlar için
gözler nuru olarak neler gizlenmiştir hiç bir nefis bil-
mez."657[657]

657[657]
Secde, 17

369
69- Önceki Bölümlerde Zikredilmeyenler

1. Cennet Ehlinin Dili


îbn Ebi'd-Dünya rivayetidir:... Enes (r.aj, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir: "Cennet ehli Cennet'e
melik arşım ile altmış arşın Adem'in boyu üzere, Yusuf un
güzelliği üzere, İsa'nın doğumu otuz üç yaş üzere,
Muhammed'in (s.a.v.) dili üzere olarak, kılsız, parlak ve
sürmeli şekilde gireceklerdir." 658[658] Davud b. el-Husayn
da îkrime yoluyla îbn Abbas'ın "cennet ehlinin dili
Arapça'dır" 659[659]dediğini nakletmiştir. Ukayl, Zührî,
"Cennet ehlinin dili Arapça'dır" dedi, demiştir.
2. Cennet île Cehennem'in Tartışması Buharl ve
Müslim'de Ebu Hureyre'den şu hadis gelmiştir:
"Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Cennet ile Cehenem
tartıştılar. Cehennem, bana zorbalar ve mütekebbirler
giriyor. Cennet bana da zayıf ve miskinler giriyor dedi.
Allah Azze ve Celle buyurdu ki: Sen azabımsın, seninle
dilediğime azab ederim, sen de rahmetimsin, seninle de
dilediğime rahmet ederim, her biriniz için kendi toplumu

658[658]
Bk. 481 dipnottu metin.
659[659]
en-Nihayetll,531.

370
vardır." 660[660] Başka bir rivayette de şöyle geçer:
"Cehennem ile Cennet tartıştılar. Cehennem, benim için
mütekebbirler ve zorbalar tercih edildi, Cennet ise bana, ne
oluyorda hep insanların zayıflan, aşağı görülenleri ve
acizleri giriyor, dedi. Allah Sübhanehû Cennet'e sen benim
rahmetimsin, seninle kullarımdan dilediğime rahmet
ederim, Cehenneme de, sen de azabımsın kullarımdan
dilediğime seninle azab ederim, her birinize kendi halkı
girecek, buyurdu. Cehennem dolmayacak ta ki Allah
kademini üzerine koyacak, cehennem yeter yeter diyecek o
zaman büzülecek birbirine girecek. Allah yaratıklarından
kimseye zulmetmez. Cennet'e gelince Allah orası (mn
dolması) için başka halk yaratacak." 661[661]
3. Cennette Yer Kalacak Cehennem'dc
Kalmayacak.Buhari ve Müslim'de geçer. Enes b. Malik
Rasulullah (s.a.v.) şöylı buyurdu demiştir: "Cehenneme
durmadan atıhr, dahası yok mu der. Ni hayet İzzet Rabb'i
ona kademim koyar. Cehennem hemen birbirine girer
büzülür, yeter yeter, izzetine ve keremine yemin olsun ki
tamam der Ama Cennet'te hala bir fazlalık bulunacak. Ta

660[660]
Buhari, Vllt, 595; XII), 434. Müslim, 2846.
661[661]
Buhari, VIII, 595, XIII, 434. Müslim, 2846.

371
ki Allah orası için biı halk yaratacak onları Cennet'in o
fazla yerine koyacak." 662[662] Müslim'de geçen diğer bir
ifadede, "Cennet'te Allah'ın kalmasını dilediği kadar bir
yer kalır, sonra Allah Sübhanehû orası için bir halfa yaratır,
onları Cennet'in fazla yerine yerleştirir" diye geçmektedir.
Diğer bir ifade de, "Cennet'te Allah'ın istediklerinden,
O'nun kalmasını istediği kadar bir yer kalır" diye geçer.
663[663]Buhari'nin Sahih'inde Ebu Hureyre'den gelen bir
ifadede geçen "ateş için dilediklerini yaratır oraya atar,
ateş, dahası yok mu" 664[664]sözü ise bazı ravilerin düştüğü
bir hatadır, o ravi ifadeyi karıştırmıştır. Sahih rivayetler ve
Kur'amn nassı bunu reddetmektedir. Çünki Allah
Sübhanehû Cehennem'i iblis ve ona tabi olanlarla
dolduracağını belirtmiştir. Çünki o, kendilerine karşı delil
gelmiş ve rasulleri yalanlamış olanların dışında kimseye
azab etmez. Şöyle buyurur: "Ne zaman oraya bir gurup
atılsa oranın bekçileri size bir uyarıcı gelmedi mi derler.
Onlar da evet bize uyancı geldi, biz yalanladık ve Allah
hiçbirşey indirme-miştir dedik derler." 665[665]Allah

662[662]
Buhari, XI, 545, XIII, 369. Müslim, 2848.
663[663]
Müslim, 2848.
664[664]
Buhari, XIII, 434.
665[665]
Mülk, 8-9.

372
yaratıklarından kimseye zulmetmez.
4. Cennet Ehli Uyumaz. îbn Merduye rivayet eder:...
Cabir, Rasulullah, (s.a.vj şöyle buydu demiştir: "Uyku
ölümün kardeşidir, Cennet ehli de uyumazla! 666[666]

Taberani rivayet eder:... Cabir der ki: "Rasulullah'a (s.a.v.)


Cennet ehli uyur mu diye soruldu, buyurdu ki: "Uyku
ölümün kardeşidir, Cennet ehli uyumaz." 667[667]
5. Kul Cennet'te Derece Derece Yükselir.İmam Ahmed
rivayet eder:... Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.vj şöyle
buyurdu demiştir"Allah, Cennet'te salih kulun derecesini
yükseltir de kul yarab bu bana nerden geldi der. Allah,
çocuklarının sana mağfiret dilemesi ile^ buyurur." 668[668]
6. Mü'minin Derecesine Zürriyeti dş Eriştirilir.
Allah buyurur ki: "îman edenler ve zürriyetleri
kendilerini iman ile izleyenler varya biz onların içine
zürriyetlerini de katarız ve onların amellerinden hiçbir
eksiltme yapmayız. Her kişi kendi kazandığına karşılık

666[666]
Bk. İbn Kesir, Tefsir, IV, 158. en-Nihaye, II, 470. İbn Rahaveyh'den; Cevzi, ei-llel
el-Mütenahiye, II, 931.
667[667]
Bk. İbn Kesir, Tefsir, IV, 158; en-Nihaye, II, 470-471. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid,
X, 410 da bunu Taberanİ ve el-Bezzar rivayet etmiştir, el-Bezzar'tn ravileri sahih hadis
ravileridir, der.
668[668]
Ahmed, Müsned, II, 509. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid'de bunu, Ahmed, ve el-
Evsat'ta Taberani, rivayet etmiştir, raviieri sahih hadis ravüeridir, Asım b. Behte ise sikadır,
demiştir.

373
olmak üzere rehin alınmıştır." 669[669] Kays'm rivayetine
göre,... Rasuîullah (s.a.v.): "Allah müminin zürriyetinin
derecesini, amel yönünden ondan aşağı bile olsalar, onlarla
gözü aydın olsun diye onun derecesine yükseltir"
buyurmuş, sonra bu ayeti okumuş ve "oğullara
verdiklerimizden dolayı babaların birşeyini eksiltmeyiz"
demiştir," 670[670] îbn Merdüye, Şüreyh hadisinde,... İbn
Abbas'dan -Şüreyh, îbn Abbas bunu sanıyorum
Peygamberden nakletti diyerek- şunu naklet-miştir: "Kişi
Cennet'e girdiği zaman anne-babasını, eşini ve çocuğunu
sorar. Kendisine, onlar, senin derecene veya ameline
ulaşmamıştır denilir. Bunun üzerine adam, yarabbi der,
hem kendim hem onlar için amel işledim. Böyle deyince
onlar ona katılırlar. Sonra îbn Abbas bu ay-
eti sonuna kadar okudu." 671[671] Müfessirler bu
ayetteki zürriyet konusunda ihtilaf etmişlerdir. Acaba
zürriyetten maksat küçükler midir, büyükler midir, yoksa
her ikisi midir, bu konuda üç görüş belirtmişlerdir. Bir

669[669]
Tûr, 21.
670[670]
Kenz el-Ummal, II, 42, Deylemi'den. Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 114'de bunu
el-Bezzar rivayet etmiştir. Senedindeki Kays b. er-Rabi'i, Şube ve es-Sevri tevsik etmiştir,
onda zaf vardır, demiştir.
671[671]
Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VII, 114"de bunu Taberani es-Sağır ve el-Kebir'de
rivayet etmiştir. Muhammed b. Abdurrahman b. Gazvan zayıftır, demiştir.

374
gurup şöyle demiştir: Mana şudur: îman edipte
zürriyetlerini imanda kendilerine tabi kıldıklarımız ve
iman noktasında aynı şeyi yapanlar var ya onlar onlara
derecelerde ilhak eder aralarına katarız. Dediler ki: Buna
"onlara zürriyetlerini tabi kıldım" şeklindeki kıraat te
delalet etmektedir. Yani işi onlara tabi kılmak şeklinde
göstermiştir. Yine dediler ki: Allah Sübhanehü zürriyeti
büyükler hakkında da kullanmıştır. Şöyle buyurur: "Onun
(Nuh'un) soyundan Davud'u ve Süleymanı..." 672[672]"Nuh

ile taşıdıklarımızın soyu (zürriyeti)."673[673] "Biz onlardan


sonra bir zürriyet idik, imdi batıla dalanların yaptıkları ile
bizi helak eder misin?" 674[674]Bunlar akıllı büyüklerin
sözleridir. (Yani zürriyet olarak adı geçenler büyük büyük
kişilerdir. Çocuklar değildir.)Dediler ki: Buna, Said b.
Cübeyr'in İbn Abbas (r.a.) den Peygamber (s.a.v.) söyledi
diyerek rivayet ettiği şu hadis de delalet etmektedir:
"Allah, müminin zürriyetini, amel bakımından aşağıda
olsalar, onlarla gözü aydın olsun diye onun derecesine
yükseltir." 675[675]Bu gösteriyor ki o zürriyet amelleri ile

672[672]
En'am.84.
673[673]
Isra, 1294.
674[674]
Araf 173.
675[675]
Bir hadis önce geçti.

375
Cennet'e girmiş (büyük iken ölmüş) kişilerdir. Fakat
babalarının derecesine ulaşacak kadar amel
işlememişlerdir. Allah onları, amelleri kısa da oîsa yine o
dereceye yükseltmiştir. Yine dediler ki: "Ayrıca, imal, hem
söz, hem amel, hem niyettir. Bunları ise büyükler yapabilir.
Buna göre mana şudur: Allah Sübhanehü müminin
zürriyetini, amel yönünden aynı olduklarında onunla
biraraya getirecektir. Tâbilik demek bu demektir. Eğer
aşağısında iseler o zaman gözü aydın olsun, nimetleri
tamamlansın diye onun derecesine yükseltecektir. Bu tıpkı
Peygamber'in (s.a.v.) eşlerinin durumuna benzer ki onlar
O'na tabi olarak O'nunla birlikte olacaklardır. Aslında o
dereceye amelleri ile ulaşmamışlardır.Diğer gurup ise
şöyle demiştir: Burada zürriyetten maksat küçüklerdir.
Mana şöyledir: îman edenler ve zürriyetlerini babaların
imanına tabi kıldıklarımız (babalan gibi saydıklarımız
küçükler). Yani bu zürriyet (çocuklar) küçükte olsalar
babalarının imanına ve onun hükmüne tabidirler. Mirasta,
diyette, cenaze namazlarının kılınması, mü si ü m an
mezarlığına gömülmeleri vs. hususlarda babalarına
tabidirler. Buluğa ermiş olanlara ait hükümler hariç. Buna

376
göre ayetteki "iman ile" kısmı babalarının durumunu
(halini) anlatmaktadır (yani babalarının imanı ile
değerlendiririz).Buna şu delalet eder ki, buluğa ermiş
çocuklar mükafat ve cezada kendi durumları ile
değerlendirilirler. Onlar müstakildirler ve müstakil
oldukları için ne dünyevi hükümlerde ne ceza ve mükafat
gibi uhrevi hükümlerde babalara tabi kılınmazlar. Eğer
zürriyetten maksat buluğ çağına ermiş olanlar olsaydı,
buluğa ermiş tüm sahabe çocukları babalarının
derecesinde, tabiin çocuklan tabiinin derecesinde olur,
kıyamete kadar aynı silsile devam eder, böylece
sonrakilerin hepisinin derecesi sabikunun (ilklerin)
derecesi ile aynı olurdu. Dediler ki: Buna, şu delalet eder
ki, Allah onları (zürriyeti) onlara (babalara) iman
noktasında tabi kıldığı gibi tabi kılmıştır.Eğer bunlar buluğ
çağına ermiş kişiler olsaydı, imanlar, tabiî bir iman değil
müstakil bir iman olurdu.Dediler ki: Buna delâlet eden
diğer birşey de şudur: Allah Sübhanehû Cennet'teki
dereceleri, müstakil kimseler hakkında amellere göre
sıralamıştır. Tâbi olanlara gelince Allah onlann derecelerini
ehillerinin derecesine yükseltecektir. Amelleri olmasa bile

377
böyle yapacaktır. Ceylan gözlü huriler ve hizmetliler,
kendilerinin amelleri olmasa da yine ehillerinin
derecesinde olacaklardır. Buluğa ermiş mükellef kişiler
böyle değildir. Çünki onlar, kendilerini amellerinin
yükselttiği dereceye yükselteceklerdir.
c. Bir diğer fırka da, ki Vahidî de onlardandır, doğru
görünen şu ki zürriyet deyince hem küçükler hem
büyükler anlaşılmalıdır. Çünki büyük, babasına kendi
imanı ile, küçük ise babasının imam ile tabi olacaktır.
Dediler ki: Zürriyet deyince hem küçük, hem büyük
hem tek hem çok, hem baba hem oğul olanlar anlaşılır.
Allah buyurur ki: "Onların zürriyetini yüklü gemide
taşımamızda onlar için bir ayettir." 676[676]Yani babalarını.
İman da hem tabiî (dolaylı) imana, hem kazanmaya ve
seçmeye bağlı imana denir. Tabiî imana Örnek şudur:
Mümin bir köle azad edecektir. 677[677]Bir küçük çocuğu da
azad etse olur. Dediler ki: Selefin görüşü de buna delalet
ediyor. Said b. Cübeyr, lbn Abbas'ın şöyle dediğini
nakleder: Allah müminin zürriyetini kendi derecesine
yükseltir. Amelde ondan aşağı olsalar bile birbirleri ile

676[676]
Yasin, 41.
677[677]
Nisa, 92.

378
gözleri aydın olsun diye böyle yapar. Sonra bu ayeti
okudu." 678[678]
Bu ayette lbn Mes'ud da şöyle demiştir: Kişinin
geçmişi vardır, zürriyeti vardır. Cennete girer. Amelde
onlar o dereceye yükselmemiş olsalar da, onlarda gözü
olsun diye onun derecesine yükseltilirler.Ebu Miclez de
"Dünyada iken bir araya gelmeyi sevdikleri gibi Allah
onları orada da biraraya getirir" der.Şa'bi der ki: "Allah
zürriyeti Cennet'e babalarının ameli ile koymuştur."el-
Kelbî, îbn Abbas'dan nakleder: "Eğer babalar, derece
bakımından oğullardan yüksek iseler, oğulları babalara
yükseltecek, eğer oğullar derece bakımından babalardan
yüksek ise babaları oğullara yükseltecek."İbrahim der ki:
"Onlara babalarının ecrinin bir benzeri verilecek
babalarının ecirlerinden hiçbirşey eksiltmeyecek."
679[679]Yine der ki: "Bu görüşün doğruluğuna delalet eden
birşeyde her iki okuyuşun iki ayet gibi olmasıdır.
"Zürriyetleri kendilerine tabi olanlar" şeklinde okuyana
göre kendilerine bir fiili isnad etmek mümkün olan buluğ
çağındakiler kasdedümiş olur. Nitekim bu şuna benzer:

678[678]
lbn Kesir, Tefsir, (V, 259.
679[679]
lbn Kesir, Tefsir, IV, 259.

379
"Muhacirler ve Ensar'dan önde giden ilkler ve onlara ihsan
ile (güzelce) tabi olanlar/ 680[680]"Onlara zürriyetlerini tabi
kılarız" okuyana göre de bundan çocuklar anlaşılır, Allah
onları iman noktasında babalarına hükmen bağlamıştır.
Yani iki okuyuş (kıraat) her iki çeşidi de delalet ediyor.Ben
derim ki: Burada, sonrakilerle önde giden ilklerin aynı
derecede olmaması için, zürriyetten çocukları anlamamak
daha belirgin görünmektedir. Böyle bir denklik çocuklarda
gerekmez. Çünki her kişinin çocukları ve zürriyeti kendi
derecesinde olacaktır. Doğrusunu Allah bilir.. Cennet
Konuşur. "Cennet ile Cehennem tartıştılar." 681[681]"Cennet,

yâ râb, nehirlerim şırıl şırıl aktı, meyvelerim oldu, ehlimi


bana çabuk gönder" 682[682]hadisleri daha önce geçmişti.
Sa'd et-Tâî'den: Der ki: "Bana haber verildiğine göre Allah
Cen-net'i yarattığı zaman, ona süslen-bezen demiş o da s
üslenip-bezenmiş, sonra, konuş demiş, konuşmuş ve
"kendinden razı olduğuma ne mutlu" demiş." 683[683] Katâde
der ki: "Allah Cennetri yarattığında ona konuş dedi, Cen-
net, takva sahiplerine ne mutlu dedi."Taberanl rivayet
680[680]
Tevbe, 100.
681[681]
Bk. 1245 nolu dipnot metnine...
682[682]
Bk. 46 nolu dipnot metnine...
683[683]
Îbn el-Mübarek, Zühd, s. 534, Ibn Ebi Şeybe, el-Musannef, XIII, 147; Ebu Nu-aym,
Sıfat el-Cenneh, 19.

380
eder:... Îbn Abbas (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
demiştir: "Allah Adn Cennetini yarattığı zaman, orada
hiçbir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği, hiçbir
beşerin aklına gelmedik şeyler yaratmış, sonra ona konuş
demiş, o da, müminler kurtuluşa ermişlerdir, dedi." 684[684]

Cennetin Güzelliği Sürekli Artar. Abdullah b. Ahmed


rivayet eder... Ka'b demiş ki: "Allah Cennet'e ne zaman
baksa, ona ehlin için hoş ol, buyurur, ehli oraya girinceye
kadar, güzelliği kat kat artar." 685[685]9. Ceylan Gözlü
Huriler Eşlerine Dünya Kadınlarından Daha İsteklidirler.
Muaz b. Cebel hadisinde, hurinin, eşinin dünyalık
hanımına, "onu üzme, çok geçmeden senden ayrılıp bize
gelecek" deyişi ve tkrime hadisinde yine ceylan gözlü
hurilerin "yarab ona dinin üzere yardım et, kalbini taatine
çevir" deyişleridaha önce zikredilmişti. îbn Ebî'd-Dünya,
Ebu Süleyman ed-Dârânî'den aktarır. Demiş ki: "Irak'ta
ibadetle meşgul bir genç vardı. Bir arkadaşı ile Mekke'ye
gitmek üzere yola çıkmıştı. Ne zaman konaklasalar o
namaz kılıyor, ne zaman öğün vakti olsa o oruçlu

684[684]
Bk. 1019 dipnotlu metne...
685[685]
Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 21; Senedindeki Yezid b. Ebi Ziyad zayıftır, bkz.
Takrib et-Tehzİb, II, 365.

381
bulunuyordu. Giderken de gelirken de arkadaşı onun bu
haline sabretti. Ondan ayrılacağında dedi ki: Kardeşim,
gördüklerimi yapmana teşvik eden nedir? Genç dedi ki:
Rüyamda Cennet köşklerinden bir köşk gördüm, bir
tuğlası gümüşten, bir tuğlası altından yapılıyordu. Yapısı
tamam olunca biri zebercedden, biri yakuttan iki püskül
(sarkık şey) ve aralarında, ceylan gözlü hurilerden bir huri,
saçlarını sarkıtmış, üzerinde gümüşten bir elbise var, o
salmdıkça salmıyor. Huri, beni Allah'tan gayretli iste,
Allah'a yemin olsun ki beı seni Allah'dan candan-ciğerden
istiyorum, diyordu. îşte gördüğün o iba detlerim hep ona
talib olduğum içindir. Ebu Süleyman der ki: Bir hur isteyen
böyle yapıyor, daha fazla isteyen nasıl olmalı?
10. Cennetle Cehennem Arasında Ölümün
Boğazlanması.Allah Teala buyurur ki: "îş bitirildiğinde
hasret çekilecek günı karşı onları uyar. Oysa onlar gaflet
içindeler, onlar inanmazlar." 686[686] Ebu Said el-Hudrî,
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiştir "Ölüm,
bembeyaz bir koç şeklinde getirilir, Cennet ile Cehennen
arasında durdurulur, ey Cennet ehli bunu tanıyor

686[686]
Meryem, 39.

382
musunuz, denilir Başlarını kaldırıp bakarlar ve o ölümdür
derler. Sonra, ey Cehennen ehli bunu tanıyor musunuz?
denilir. Onlar da başlarını kaldırıp bakar lar, evet, o,
ölümdür derler. Sonra emredilir, koç boğazlanır, sonra e;
Cennet ehli hep kalış var, ölüm yok, ey Cehennem ehli hep
kalış va ölüm yok, denilir. Sonra Rasulullah (s.a.v.), iş
bitirildiğinde hasre çekilecek güne karşı onları uyar, oysa
onlar gaflet içindeler, onlar inan mazlar, ayetini okudu."
687[687]Hadis, müttefekun aleyhtir.Yine Buhari ve Müslim'de
îbn Ömer (r.a.)'dan şu nakledilir. Rasu lullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Cennet ehli Cennet'e Cehennem ehli Cehen
nem'e girer. Sonra bir müezzin (ilancı) kalkar ve ey cennet
ehli artı] ölüm yok, ey Cehennem ehli artık ölüm yok,
herkes bulunduğu yerdi kalacak, diye seslenir." 688[688] Yine
îbn Ömer'den. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Cennet ehl
Cennet'e, Cehennem ehli Cehennem'e götürüldüklerinde,
ölüm getirilir Cehennem ile Cennet arasında durdurulur,
sonra bir münadi, ey Cen net ehli artık ölüm yok, ey
Cehennem ehli artık ölüm yok diye seslenir Cennet ehlinin
sevinci Cehennem ehlinin üzüntüsü artar, Cehennem1

687[687]
Hadis müttefekun aleyhtir.
688[688]
Bk. 521 dipnotlu hadise

383
boylarlar." 689[689] Ebu Hureyre'den. Rasulullah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Cennet ehl Cennet'e, Cehennem ehli
Cehennem'e girdikleri zaman ölüm getirilir telbiye ederek
gelir, Cennet ehli ile Cehennem ehli arasındaki sû üzerinde
durdurulur. Sonra ey Cennet ehli denilir, onlar korku ile ba
karlar, sonra ey Cehennem ehli denilir, onlar da şefaat ümit
ederek se vinç içinde bakarlar. O zaman Cennet ehli ile
Cehennem ehline bum tanıyor musunuz denilir. Onlar da
berikiler de, tanıdık, o, bize ısmarlanmış olan ölümdür
derler. Hemen yere yatırılır ve sur üzerinde boğazlanır.
Sonra ey Cennet ehli, kahş var ölüm yok, ey Cehennem
ehli kalış var ölüm yok denilir. 690[690] Bu koç, koçu yatırma,
onu kesme ve iki tarafın da bunu seyretmesi hakikattir,
hayal veya sembolik bir ifade (temsil) değildir. Ancak bazı
kimseler, bunlar hakikat değildir diyerek çirkin bir hata
işlemişlerdir. Bazısı demiştir ki: "Ölüm araz (cisimlere ait
bir özellik) dır, araz ise değil boğazlanmak cisim haline bile
gelmez." Bu görüş doğru değildir. Çünki Allah Sübhanehu,
amellerden gözle görülen, ceza ve mükafata uğratılan

689[689]
Buhari, XI, 415; Müslim, 2850.
690[690]
Tirmizi, 2557. Bunu Nesai ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi hasen-sahih bir ha diştir,
demiştir.

384
suretler meydana getirdiği gibi, ölümden de koç şeklinde
boğazlanan birşey meydana getirebilir. Allah Sübhanehu
arazlardan cisimler meydana getirir, o arazları cisimlerin
maddesi kılar. Cisimlerden de arazlar meydana getirir.
Aynı şekilde arazlardan başka arazlar, cisimlerden de
başka cisimler meydana getirir. Dört şekil de o Rabb teala
için mümkün ve O'nun kudreti dahilindendir. Binaenaleyh
bu bağlamda iki zıddın bir araya veya bir muhalin
bulunması söz konusu değildir. Ayrıca şöyle bir
zorlanmaya da gerek yoktur: "Boğazlanan (ölüm değil)
ölüm meleğidir." Bunlar Allah ve Rasülü'ne karşı uygula-
nan bozuk anlama çabalarından, aklın ve naklin
gerektirmediği batıl tevillerden başka birşey değildir. Buna
sebeb, Rasul (s.a.v.)'in sözlerini anlama eksikliğinden
doğmaktadır. Böyle görüş öne süren kişi, hadiste geçen ve
bir araz olan ölümün kesildiğini sanmış, başka bir hata
sahibi de arazın yok olup gittiğini, onun yerine boğazlanan
başka bir cismin geldiğini (ve boğazlandığını)
sanmıştır.Yani her iki gurupta bizim zikrettiğimiz doğru
görüşe ve Allah'ın arazlardan cisimler meydana getirip,
arazları cisimlerin maddesi kılması gerçeğine

385
ulaşamamışlardır. Nitekim sahih hadislerde şöyle
gelmiştir: "Bakara ve Alü Imran, kıyamet günü iki bulut
şeklinde gelirler..." 691[691] Bu gelen, Allah Sübhanehünün
bulut haline getirdiği okuyuşlardır.Başka bir hadisteki şu
sözü de öyledir: "Kişinin Allah'ı yücelterek zikir
edindikleri teşbihler, hamdler ve tehliller (tevhidler) Arş
"m çevresinde salınır dururlar, onların arı vızıltısı gibi
vızıltıları vardır, sahiplerini andırırlar (anarlar)."
692[692]Bunu Ahmed zikretmiştir.Kabir azabı ile ilgili hadiste
geçen ve ölünün, gördüğü surete | yönelttiği şu soru
meselesi de öyledir: "Ölü, sen kimsin der. O suret, ben
senin salih amelinim, diğeri de ben senin kötü amelinim
der." 693[693] işte bunlar hakikattir, hayal değildir. Ancak
Allah, kişinin amelinden bir iyi suret bir kötü suret
meydana getirmiştir. Kıyamet günü müminlere taksim
olunan nur da, imanlarının ta kendisi değil midir? Allah o
imandan önlerinden koşacak bir nur meydana getirmemiş
midir? Bu, hakkında nas gelmemiş olsa bile akla uygun bir
şeydir. Ama nas gelmiş nakil ile akıl birbirine uygun

691[691]
Müslim, 804; Tirmizi, 2883; ed-Darimi, II, 450; Ahmeö, Müsned, IV, 183, V, 249.
692[692]
Ahmed, Müsned, IV, 271.
693[693]
. Beyhaki, Isbat Azab el-Kabr, rk, 28'de bu büyük ve İsnadı sahih bir hadislfi
der.

386
düşmüştür.Said, Katade'den şunu nakleder: "Bize
ulaştığına göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mümin kabrinden çıktığı zaman ona ameli güzel bir suret,
güzel bir müjde şeklinde süretlenir. Ona sen kimsin,
Allah'a yemin ederim ki seni sadakat sahibi bir kişi olarak
görüyorum der. Ameli, ben amelinim der ve ona Cennet'e
doğru bir nur ve kılavuz olur. Kafire gelince o kabrinden
çıkınca ameli kendisine kötü bir suret ve kötü bir müjde
şeklinde süretlenir. Kâfir, sen kimsin, ben seni bir kötü
adam olarak görüyorum der. Ameli, ben senin amelinim
der ve onu götürür ateşe tıkar." 694[694] Mücahid buna
benzer birşey söylemiştir. îbn Cüreyc şöyle demiştir: "Ona
ameli güzel bir suret ve hoş bir koku ile canlanır, sahibinin
karşısına geçer onu her türlü hayırla müjdeler. Ona sen
kimsin diye sorar. Ben, senin amelinim der. Hemen
adamın; önüne nûr olarak konur, tâ götürür onu Cennet'e
girdirir. Buna şu ayet işaret ediyor: "Rabbleri onları
imanları ile yollandırır (hidayetlendirir). 695[695]Kafire

gelince ona da ameli kötü bir suret, pis bir koku ile
canlanır, onun peşini bırakmaz, ona sataşır durur, tâ

694[694]
. Kenz el-Ummal XIV, 366-367, Ibn Cerir, Katade'den mürsel olarak.
695[695]
Yunus, 9.

387
götürür onu ateşe atar."îbn el-Mübarek de şöyle demiştir:
Bize el-Mübarek b. Fadâle anlattı, el-Hasen'den. el-Hasen:
"Birinci ölümümüz hariç, artık daha ölmeyecek miyiz, artık
azab görmeyecek miyiz? (Hayır. Öyleyse bu gerçekten
büyük bir başarı!)" 696[696]ayetini okuyup demiştir ki:
Kendinden sonra ölüm bulunan her nimetin ölümle
kesileceğini anladılar, bu sebeble "birinci ölümümüz hariç
artık daha ölmeyecek miyiz, artık azab görmeyecek miyiz
dediler. Onlara "hayır görmeyeceksiniz" denildi. üzerine
öyleyse bu gerçekten büyük bir başarı" dediler. 697[697] Yezid
er-Rukaşi şöyle derdi: "Cennet ehli ölümden emin oldular,
hayatları hoş oldu, hastalıklardan emin oldular. Allah'ın
komşuluğunda durup durmaları onları mes'ud etti." Sonra
da ağlardı, göz yaşları sakalını ıslatan. 11. Cennet*te Zikir
Dışında İbadetin Olmaması Müslim Sahih'inde Cabir
(r.a.)'den şunu rivayet etmiştir. Rasulul-lah (s.a.v.)
buyurdu ki: "Cennet ehli orada yerler, içerler, sümkürmez,
büyük küçük ab-dest bozmazlar. Sadece bir geğirme ve
misk sızması gibi bir terleme vardır. Orada,

696[696]
Saffat, 58-59.
697[697]
Ibn el-Mübarek, Zevaid, ez-Zühd, s. 78. Senedindeki ef-Mübarek b. Fadale hakkında
Ebu Davud, çok müdeflistir, bize anlattı derse o zaman sebttir, Nesai ve başkası zayıftır,
demiştir, bk. Mizan el-hidaf, III, 431-432.

388
nefeslendirildiğiniz gibi, teşbih ve hamd onlara ilham ol-
unur (nefes alır verir gibi bunları yaparlar)." 698[698]
Bir rivayette "size nefes ilham olunduğu gibi"
699[699]şeklindedir. Yani siz burada iken nasıl elinizde
ohnadan nefes alıp veriyorsanız onlarda orada
kendiliklerinden (tabii bir hal gibi) hamd ve teşbihte bulu-
nurlar. yaslanır. Biri arkadaşına der ki: Hatırlar mısın (bilir
misin) Allah biz ne zaman bağışlamıştı? Arkadaşı der ki:
Evet, falan falan gün, filan fi lan yerde, o zaman Allah'a
dua etmiştik de bizi bağışlamıştı, der. 700[700]îmdi kendi
aralarındaki bu gibi şeyleri karşılıklı andıklarına göre
dünyada iken kendilerine müşkil gelen ilmi meseleleri,
Kur'an v Sünnet'in anlaşılması, hadislerin şahinliği gibi
meseleleri konuşmalar daha evladır. Çünki dünyada iken
de bu meseleleri konuşmak, yeme! içmek ve birleşmekten
daha tatlıdır. Cennet'te bunları anmak ise dah lezzetlidir.
Bu lezzet ilim ehlinin alacağı ve başkalarına karşı ayrıcalık]
olacağı bir lezzettir. Yardım istenecek sadece Allah'ta 12.
Dünya Hatıralarını Anma Allah Teala buyurur ki: "Onlar

698[698]
Müslim, 2835.
699[699]
Aynı yer.
700[700]
Daha önce geçti.

389
soruşarak birbirlerine yönelirler. Onlardan bir söyleyici
benim bir arkdaşun vardı, der." 701[701]Ve devam eden
ayetler. Bu ayetler hakkında daha önce konuşmuştuk. Yine
buyurur ki: "Onlar soruşarak birbirlerine yönelirler ve
derler ki: Biz daha Önce ehlimiz içinde sıkıntı içindeydik.
Allah da bize lütfetti bizi vücuda işleyen azabdan korudu."
702[702] îbn Ebi'd-Dunya zikreder:,.. Enes rnerfü olarak şu
hadisi zikretmiştir: "Cennet ehli Cennet'e girdikleri zaman
yarenler (dostlar) birbirlerini özlerler. Birinin divanı yürür
diğerinin divanı yanma varır, diğerininki berikinin yanına.
Tâ bir araya gelirler, o yaslanır, bu da

70- Cennet Müjdesini Hakedenler

Allah buyurur ki: "îman edip salih ameller işleyenleri,


kendileri için altından ırmaklar akan cennetler bulunduğu
ile müjdele. Ne zaman onlardan nzıklansalar..."703[703]
"Bakın Allanın dostları için ne bir korku vardır, ne de
üzüleceklerdir. Onlar iman eden ve daima takvalı olan

701[701]
Saffat, 50-51.
702[702]
Tûr, 25-27.
703[703]
Bakara, 25.

390
(korunan) 'lardır. Dünya hayatında da ahiret hayatında da
müjde onlar içindir. Allah'ın kelimeleri için asla bir bedel
bulunmaz. En büyük kurtuluş işte budur". 704[704] "Rabbimiz
Allah deyip sonra istikamet üzere (doğrularak) gidenler
var ya onların üzerine, korkmayın, üzülmeyinve size
vadolunan cennet 'le müjdelenin diyerek iner dururlar."
705[705] "Kullarımı müjdele. Onlar ki sözü dinler, en güzeline
tâbi olurlar. İşte onlardır Allah'ın yer gösterdikleri. îşte
onlardır Özlü kişiler." 706[706]"îman eden, hicret eden, Allah
yolunda malları ve canları ile cihâd edenler yok mu? Onlar
Allah katında pek büyük bir dereceye sahiptirler.
Kurtuluşa erenler onlardır. Rabb'leri onları, kendinden bir
rahmet, rıza, ve cennetlerle müjdeleyecektir. Oralarda
onlar için kaİıcı nimetler vardır. Orada ebedi olarak
kalacaklardır. Allah katında gerçekten pek büyük bir ecir
vardır." 707[707] "İman eden ve salih ameller işleyenler
Cennet bahçelerinde diri er. Ne isterlerse Rabb'leri katında
onlarındır. İşte en büyük lütuf budur. Bunlar, Allah'ın,
iman eden ve salih ameller işleyen kullarına müjdeleridir."

704[704]
Yunus, 62-64
705[705]
Fussilet,30.
706[706]
Zömer, 17-18.
707[707]
Tevbe, 20-22.

391
708[708] "Ancak, zikre (Kur'ana) tabi olanı ve görmediği halde
Allah'dan korkanı uyarabilirsin. Öylesini değerli bir ecirle
müjdele." 709[709]"Ey peygamber, biz seni, bir şahid, bir
müjdeci, bir uyarıcı, Allah'f izniyle davet edici ve nur saçan
bir lamba olarak gönderdik. Müminler müjdele ki onlar
için Allah'dan büyük bir lütuf vardır." 710[710] "Allah
yolunda öldürülenleri ölüler sanmayınız. Bilakis diridirleı
Rableri yanında rızıklandırılırlar. Rabb'lerinin, kendilerine
verdiği lu tuf ile sevinçlidirler. Henüz arkalarından
kendilerine gelmemiş olanlar la müjdelenirler. Onlara
korku yoktur asla üzülmeyeceklerdir diye Allah'dan bir
nimet ve lütuf var ve Allah mü'minlerin ecrini boş*
götürmez diye müjdelenirler." 711[711] "Allah müminlerden,
canlarını ve mallarını; karşılığı Cennet ol mak üzere satın
almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler
Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah'ın taahhüd ettiği
gerçek bir va'c bu. Ahdine Allah'dan daha vefalı kim
olabilir? Müjdeler olsun siz* yaptığınız bu güzel alış-

708[708]
. Şura, 22-23.
709[709]
Yasin, 11..
710[710]
Ahzab, 45-47.
711[711]
Al-ilmran, 169-171.

392
verişten dolayı! Bunlar gerçekten en büyüi başarıdır." 712[712]
"Sizi biraz korku, biraz açhk, mallardan, canlardan ve
meyvelerd en biraz eksiltme ile deneyeceğiz. Sabredenleri
müjdele. Onlar ki ken dilerine bir musibet isabet ettiği
zaman, biz Allah'ınız (O'na aidiz) ve ancak O'na
döndürüleceğiz derler. Onlara Rabb'lerinden mağfiretler
v< rahmet vardır. Hidayete erenler işte onlardır." 713[713] "Bir
diğeri sevdiğiniz bir şey: Allah'dan bir zafer ve hemen bir
fe tih. Müminleri müjdele." 714[714] "(Cennet), müttekiler için
hazırlanmıştır." 715[715] "Allah'a ve rasullerine iman edenler
için hazırlanmıştır." 716[716] "İman eden ve salih ameller
işleyenler Firdevs Cennetlerinde ko nuklanacaklardır,"
717[717]

"Mu minler felah bulmuşlardır." 718[718] "Onlardır asıl


varis olanlar. Firdevs'e varis olacâklar Sıfil Onlaı orada
kalacaklardır." 719[719] Müsned ve başkasında Peygamber'in
(s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilir: "Bana indirilen bir on

712[712]
Tevbe, 111.
713[713]
Bakara, 155-157.
714[714]
Saf, 13-14.
715[715]
Al-ilmran, 133.
716[716]
Hadid,21.
717[717]
Kehf, 107.
718[718]
Mü'minün, 1.
719[719]
Mü'minün, 10-11.

393
ayet vardır ki kim onları düzgünce yerine getirirse
Cennet'e girer." Sonra "müminler felah bulmuştur"
720[720]diyerek ilk on ayeti tamamladılar. Allah buyurur
ki:"Şüphesiz müslüman erkekler, müslüman kadınlar... işte
bütün onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir ecir
hazırlamıştır." 721[721] "O tevbe edenler, kulluk yapanlar,
hamdedenler, yerinde duramayanlar, rükû edenler, secde
edenler, marufu emredip kötülükten sakmdıranlar,
Allah'ın sınırlarını koruyanlar. Sen o mü'minleri müjdele."
722[722] "işte o Cennet'i kullarımızdan takvâlı. olanlara miras
yaparız." 723[723]"Koşun, Rabbinizden bir mağfirete ve eni
gökler ve yer kadar olan, müttakiler için hazırlanmış
Cennet'e yarış edin. Onlar ki sevinç ve zorluk
zamanlarında infak eder, öfkelerini yutar, insanları
affederler, ihsan edenleri Allah sever. Onlar ki bir çirkin iş
işledikleri veya kendilerine yazık ettikleri zaman Allah'ı
anar, günahları için bağış dilerler. Günahları Allah'dan
başka kim bağışlar! Onlar ki yaptıklarına bile bile İsrar
etmezler. Onların mükafatı Rabb'lerinden bir bağış ve

720[720]
Mü'minün, 1-10Ahmed, Mü'minün süresi babı.
721[721]
Ahzab, 35.
722[722]
Tevbe, 112.
723[723]
Meryem, 63.

394
içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan
Cennetlerdir. Çalışanların ecri ne güzeldir." 724[724] "Ey iman
edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticaret bildi-
reyim mi? Allah'a ve Rasulüne iman edeceksiniz. Allah
yolunda mallarınız ve canlarınızla cihad edeceksiniz. Öyle
yapmak sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz! O
mü'minleri müjdele." 725[725] "Rabbinin makamım
gözetenlere iki Cennet vardır." 726[726] "Rabbinin makamını
gözeten ve nefsi nevasından alıkoyanlar var ya, onların evi
Cennet olacaktır." 727[727] 34; Tirmizi, 3173, Tefsir el-Kur'an
kitabının, Bu gibi ayetler Kur'an'da çoktur. Hepsi de üç
esas etrafında dönmektedir: îman, takva ve sünnete uygun,
sırf Allah için işlenmiş amel. Bu üç esasa sahip olanlar
müjdeye ehil olacaklar diğer insanlar olmayacaktır. Kur'an
ve Sünnetteki tüm müjdeler bu esaslar üzerinde
durmaktadır. Bunlar iki asılda birleşir: Allah'a taatte ihlas
ve mahluka-ta ihsan (iyilik ve iyi davranış). Zıddı da
insanlara gösteriş yapıp, iyiliklere engel olanlar cümlesinde
bir arada zikredilmiştir. O esası şöyle de özetleyebiliriz:

724[724]
Al-ilmran, 133-136.
725[725]
Saf, 10-13.
726[726]
Rahman, 46.
727[727]
Naziat, 40-41.

395
Rabb Tebareke ve Teala'nın sevdikleri şeylerde O'na mu-
vafakat. Bu muvafakatin sağlanması için, zahiren ve
batınen Rasulul-lah'ı örnek almaktan başka bir yol da
yoktur.Bu aslın ayrıntılarını oluşturan amellere gelince
onlar yetmiş küsur şubedir. En yükseği lâ ilahe illallah, en
aşağısı ise yoldan eziyet verici şeyleri gidermektir. Bu iki
şube arasında diğer şubeler vardır ki onlar dönüp dolaşıp,
Rasul'ün haber verdiği şeyleri tasdik, vacib veya müstehab
ne emrettiyse hepsinde O'na itaat esasına dayanır. Meselâ,
Rabb'in isimlerine, sıfatlarına, fiillerine ve ayetlerine,
saptırmadan veya işlevsiz (etkisiz) saymadan inanmak,
keyfiyet veya misil (denk' düşünmeden iman etmek gibi.
Aynen Şafiî'nin dediği gibi: "Tam kendini nitelediği gibi
olan, yaratıklarının nitelediklerinden üstün olan Allah'a
hamdolsun." Sanki o bunu Peygamber'in (s.a.v.) şu
sözünden almış gibidir: "Dediği gibi olan, dediğimizden
üstün olan Allah'a hamdolsun.' 728[728] Kitabın başında ehl-i
sünnet ve ehl-i hadisin bu konuda icma ettikleri şeyleri
Eş'arî'den naklen aktarmıştık. Biz şimdide onların bu
icmamı imam Ahmed'in arkadaşı Harb'in ifadeleri ile

728[728]
. Tirmizi, 3520, Daavat kitabı, 88. bab. Tirmizi bu hadis, bu vecihden ğaribtir, se
nedi kavi değildir, der.

396
anacağız. Meşhur Mesâil'inde der ki: "Ta Peygamber'in
(s.a.v.) ashabından ta günümüze kadar ilim ehlinin, haber
ve nakil ehlinin sünnet'e sarılan ehl-i sünnetin görüşleri
hep bu şekildedir. Hicaz, Suriye, alimlerinden kimi
gördüysem hepsi böyle düşünüyordu. Kim bu görüşlerden
birine muhalefet veya ta'n eder veya onları ayıplarsa o kişi
bid'atçı, ayrılıkçıdır. Cemaatten ayrılmış, sünnet
metodundan ve hak yoldan kaymıştır.
Der ki: Bu, Ahmed'in, Ishak b. ibrahim'in Abdullah b.
Mıhled'in, Abdullah b. ez-Zübeyr el-Humeydinin, Said b.
Mansur'un ve başka, meclislerine oturup ilim aldığımız
kimselerin görüşüdür. Onlar şöyle derlerdi: îman, hem söz,
hem amel, hem niyet, hem Sünnet'e sarılmaktır iman artar
ve eksilir. Çıkanlar şek olmamak üzere diğer şeyler iman-
dan çıkarılırlar. Bu alimler yanında geçerli bir usuldür.
Kişiye mü'mir misin diye sorulunca mü'minim inşaallah
veya umarım mü'minim cevap verir ve Allah'a
meleklerine, kitaplarına ve Rasullerine iman ettim der. Kim
imanın, amelsiz söz olduğunu söylerse o mürcie'dendir,
kim iman sadece sözdür, ameller yollar (şerâi1) dir derse o
mürcie'dendir. Kim iman artar eksilmez derse mürcienin

397
sözünü söylemiş olur. Kim istisnayı (inşaallah müminim
demeyi) düşünmezse o mürciedendir. Kim imanının,
Cebrailin ve meleklerin imanı gibi olduğunu söylerse o
mürciedendir. Kim marifet kalbdedir, konuşulmasa bile
öyledir derse o mürciedendir.Kader, hayrı, şerri, azı, çoğu,
zahiri, batım, tatlısı acısı, sevileni, sevilmeyeni, güzeli,
kötüsü, başı ve sonu ile Allah Azze ve Celle'dendir. O'nun
kullarına hükmettiği bir kaza ve takdiridir. Onlardan
hiçbiri meşieti (iradesi)ni geçemez, kazasını aşamazlar.
Aksine hepsi, Allah'ın yarattığı gayeye varıp dayanacaklar,
takdirinin içine düşeceklerdir. Bu O'nun adaletidir,
Rabbimizin şanı çok yücedir. Zina, içki içmek, cana
kıymak, haram mal yemek, şirk ve diğer bütün ma'siyetler
de yine O'nun kazası iledir ancak, yaratıklarından
hiçbirinin bunların işlenmesinde Allah'a karşı bir
tutamakları yoktur. Bilakis yaratıklarına karşı sadece
Allah'ın tutamağı vardır. O, yaptığından sorulmaz, onlar
sorguya çekilirler.Allah Azze ve Celle'nin ilmi,
yaratıklarından meşieti ile geçerlidir. O, İblis ve sair
isyankarların Allah'a isyan ettikleri ondan kıyamete kadar
isyanlarını önceden bilmiş ve onları isyan için yaratmıştır.

398
Taat ehlinin taatini de bilmiş onları da taat için yaratmıştır.
Öyle olunca herşey yaratıldığı şey için çalışır, hakkında
hükme varır dayanır. Onlardan hiçbiri Allah'ın kazasını ve
meşietini aşamaz. O Allah, ne isterse yapandır. Kim, Allah
Sübhanehü'nün kendisine isyan eden, kibir gösterenlerin
hayır ve taatlerini istediğini onların ise kendileri için şerri
ve isyanı istediklerini ve kendi isteklerine uygun olarak
hareket ettiklerini söylerse, kulların isteklerinin Allah'ın
istediğine galip olduğunu iddia etmiş olur. Allah'a karşı
bundan büyük iftira olur mu?!Zina'nm Allah'ın kaderi ile
olmadığını iddia edene deriz ki: Yani o kadının zinadan
dolayı gehe kaldığını düşünürsek, acaba Allah o çocuğu
yaratmayı istemiş midir, böyle birşey olacağını önceden
bilmiş midir? Eğer hayır derse, Allah ile birlikte başka bir
yaratıcının bulunduğunu iddia etmiş olur. Bu ise çok
büyük ve açık bir şirktir. Kim hırsızlığın, içki içmenin
haram mal yemenin Allah'ın kaza ve kaderi ile olmadığını
iddia ederse, o kişi, onun başkasının rızkını yemeye kadir
olduğunu (Allah'a rağmen kadir olduğunu) iddia etmiş
olur Bu da açık ve büyük bir şirktir. Mecusilerin
görüşüdür. Aslında durun şudur. O kişi Allah'ın yemesini

399
takdir ettiği rızkı yediği yönder yemiştir.Kim, cana
kıymanın Allah'ın takdiri ile olmadığım iddia ederse ölenin
eceli gelmeden öldüğünü iddia etmiş olur. Bundan daha
açıt küfür olur mu? Bilakis o ölüm Allah'ın kazası iledir.
Ondan bir adalet' tir, yaratıklarmdaki bir iradesidir.
Önceden onların olacağını O bilmektedir. O Allah
istediğini yapan adil bir Hakk'tır. Kim ihn-i ilahiyi kabul
ediyorsa kader ve iradeyi de cam isterse kabul edecektir.
Bizim esaslarımızdan biri de şu ki biz ehl-i kıblenin,
işlediği bii suçtan veya düştüğü bir büyük günahtan dolayı
ateşte kalacağına şehadet etmeyiz. Ancak bu konuda açık
bir hadis varsa -ki var- o başka. Yine kimsenin, bir salih
ameli veya yaptığı bir hayrı ile Cennet'e gireceğine de
şehadet etmeyiz. Ancak bu konuda açık bir hadis varsa o
başka ki böyle bir rivayet var. Hilafette iki insan bile kalsa
dünyada yine Kureyş'te olmalıdır. Hiç bir insanın bu
konuda onlarla çekişmesi hakkı yoktur. Ne onlara isyan
ederiz, ne de başkasının hilafetini ikrar ederiz. Kıyamete
kadar böyle. Halifelerin sancağı altında kendilerini ister iyi
ister günahkar olsunlar kıyamete kadar cihad etmek
gerekir. Cihadı adilin adaleti, zalimin zulmü ortadan

400
kaldırmaz.Cuma, bayram namazları, hac, iyi, adil ve
takvalı ohnasalarda sultanların yanında ifa edilirler. Adil
de olsalar zalim de olsalar zekatlar, sadakalar, haraç, öşür
ve ganimetler onlara aittir. Allah'ın başınıza geçirdiği
kimselere inkıyad edeceksiniz, onun itaatmdan el
çekmeyeceksiniz. Onlara karşı kılıç kullanmayacaksınız.
Sonunda Allah -varsa bir sıkıntı- size bir çıkış yolunu
gösterecektir. Sultana karşı çıkmayın, dinleyin itaat edin,
biatinizi bozmayın. Kim bunlan yaparsa o bid'at-çıdır,
ayrılıkçıdır, cemaatten ayrı düşmüştür. Ancak sultan sana
Allah'a isyan olan birşeyi emretmişse o zaman asla ona
itaat edemezsin. Fakat ona isyan bayrağı açıp, senden
alacağı, hakkım da menedemezsin (meselâ cihad çağrısı
yaparsa gidersin gibi).Fitne zamanlarında kendini tutmak
hürmeti vacib sürekli bir yöntemdir. Eğer bir imtihana
düşersen canını ver, dinini kurtar. Ne elinle ne dilinle
fitneye yardımcı olma. Dilini de elini de heva-hevesini
dizginle. Ancak Allah yardım eder. Diğer bir esasta ehl-i
kıbleye karşı dilini tutmaktır. Kimseyi bir günahından
dolayı tekfir etme, islam dışı sayma. Ancak bu konuda bir
hadis varsa -ki var- o başka. Öyle rivayetleri de kabul ve

401
tasdik edersin olduğu gibi alırsın. Mesela namazı
terketmeyi, içki içmeyi, vs. yi helal sayanın kafîr olması
gibi veya sahibini küfre ve islamdan çıkmaya götüren bidat
ortaya atmak gibi. Bundan ayrılma, aşın gitme. Bir gözü
kör Deccal çıkacaktır, bunda hiç şek ve şüphe yoktur, o
yalancıların en yaîancısıdır. Kabir azabı haktır, orada kula
dininden sorulur, Rabbüıden, Cennet'ten ve Cehennem'den
sorulur. Münker Ne-kir haktır, onlar kabrin imtihan
edicileridir, Allah'dan sebat niyaz ederiz. Muhammed
(s.a.v.)'in havzı haktır, o, ümmetinin su içmeye geleceği bir
havz'dır, oradan içecekleri kapları bulunacaktır. Sırat
haktır, o, Cennet'in tam ortasına kurulur, insanlar onun
üzerinden geçerler, Cennet onun ötesindedir. Mizan haktır,
orada iyilik ve kötülükler Allah'ın tartılmasını istediği
biçimde tartılır. Sûr haktır, ona israfil üfürecektir,
yaratıklar ölecektir. Sonra ikinci kez üfürecek, Rabbül
alemin için, hesaba, hükmün bitirilmesi, sevab, ceza
Cennet ve Cehennem'e gitmek üzere kalkacaklardır. Levh-i
mahfuz kulların amellerinden, ezeli takdire göre istinsah
olunur. Kalem haktır, Allah onunla kaderleri, herşeyin
kaderini yazmış onları zikirden sayıp dökmüştür. Kıyamet

402
günü şefaat haktır. Topluluk topluluğa şefaat eder,
cehenneme gitmezler, cehenneme girip orada kaldıktan
sonra şefaatle çıkanlar olur. Diğer bir toplulukta orada
ebedi kalırlar. Onlar şirk, tehzib (yalanlama), bile bile inkar
ve küfür ehlidirler. Kıyamet günü ölüm Cennet ile
Cehennem arasında boğazlanır. Cennet ve içindekiler,
Cehennem ve içindekiler yaratılmış şeylerdir. Her ikisini
de Allah yaratmıştır. Mahlukatı da o iki yer için yaratmıştır
her ikisi de fani olmaz, içindekiler de fani olmazlar. Şayet
bir bidatçı veya zındık, Allah'ın "herşey helak olacaktır.
O'nun vechi hariç" 729[729]ayeti ve başka müteşabih ayetleri
tutamak yapar (Cennet ve Cehennemin de fani olacağını
söyler) se ona deriz ki: "Allah'ın kendisine fanilik ve helak
yazdığı şeyler helak olacaktır. Cennet ile Cehennem
kalmak için (baki olmak üzere) yaratılmışlar, fanilik ve
helak için değil, ikisi de ahiret-dendir, dünyadan değil,
Ceylan gözlü huriler kıyamet kopunca veya sura
üfürülünce ölmezler, ebedi ölmezler. Çünki Allah onları
bakilik için yaratmıştır fanilik için değil. Onlara ölümü
yazmamıştır. Kim bunun aksini söylerse bidatçıdır, doğru

729[729]
Kasas.88.

403
yoldan sapmıştır." Allah yedi kat gök yaratmıştır biri diğeri
üstünde, yedi yer yaratmıştır biri diğerinden altta. En
yüksek yer ile, en yakm gök arası beşyüz yıllık yoldur. Her
iki gök arası dabeşyüz yıllık yoldur. Su, yedinci en yüksek
göğün üzerinde, Rahman'm Arşı suyun üstünde, Allah
Azze ve Celle Arş üzere, Kürsi ise iki kademinin mevziidir.
Ve O, gökler ve yerler arasındakileri, toprak altmdakileri,
deniz dibindekileri, her saçın, her ağacın, her ekinin, her
bitkinin bitişini, her yaprağın düşüşünü, her kelimenin
sayısını, kumların, çakılların, sayısını, dağların mikdarını,
kulların amellerini, işlerini konuşma, ve nefeslerini bilir,
herşeyi bilir bunlardan hiçbiri O'ndan gizli kalmaz. O, yedi
kat gök üstündeki Arş üzerindedir, berisinde ateşten
nurdan karanlıktan ve kendi bildiği şeylerden perdeler
vardır. Eğer bir bid'atçı veya ayrılıkçı Allah'ın "biz O'na
şahdamarmdan daha yakınız" 730[730]ayeti ve "üç kişi gizli
konuşsa dördüncüleri O'dur, beş kişi gizli konuşsa
altıncıları O'dur, bundan az veya çok olsalar, nerede
olurlarsa olsunlar O onlarla beraberdir" (731[731]ayeti vesair
Kur'an'm müteşabih ayetleri ile kendine tutamak bulmak

730[730]
Kaf, 16.
731[731]
. Mücadele, 7.

404
isterse, de ki: "Allah bunlarla ilmini kasdediyor. Allah yedi
kat gök üstündeki Arş üzredir. Bütün bunları bilir. O
yaratıklarından ayrıdır, ilminden hiçbir mekan hali
değildir. Allah Azze ve Celle'nin bir Arş'ı, Arş'mda taşıyıcı
hamelesi (taşıyanları) vardır. Allah Azze ve Celle Arş üzre
istiva etmiştir, O'nun için bir sınırlama yoktur. Allah Azze
ve Celle işiticidir şek yok, görendir şüphe yok, bilendir
cahil değil, cömerttir cimrilik etmez, sabırlı (halim) dır
acele etmez, hafız (korur, tutar) unutmaz, yanılmaz,
yakındır gaflet etmez, konuşur, bakar, genişlik verir, güler,
ferahlanır, sever, hoşlanmaz, buğzeder, razi olur, gazab
eder, hınç duyar rahmet eder, acır, affeder, bağışlar, verir,
engeller, her gece en yakın göğe nasıl isterse öylece iner,
asla O'na benzer birşey yoktur ve O işiten ve
görendir.Kulların kalpleri Rahman'm parmaklarından iki
parmak arasındadır, onları istediği gibi çeker çevirir, ne
isterse belletir. Adem'i eliyle sureti üzere yaratmıştır.
Gökler ve yer kıyamet günü avucun-dadır, kademini ateşe
kor, o da büzülür. Ateşten eliyle bir topluluk çıkarır,
Cennet ehli O'nun vechine (yüzüne) bakarlar, O'nu
görürler. O, onlara ikram eder, onlara görünür, kıyamet

405
günü kullar O'na arzolu-nur, onları bizzat hebasa çeker, bu
işi O'ndan başkası yapmaz. Kur'an O'nun konuştuğu
kelamı (sözü)'dür. Yaratılmış değildir. Kim Kur'an'm
yaratılmış olduğunu iddia ederse o kişi bir kafir cehmi-dir.
Kim, Kur'an Allah'ın kelamıdır der susar ve yaratılmış
olmadığını söylemezse bu söz öncekinden daha habistir.
Kim ağzımızdan çıkanlar ve okuyuşlarımız yaratılmıştır,
Kur'an ise Allah kelamıdır derse o dacehmidir. Allah Musa
ile konuşmuştur. O'na Tevrat'ı elinden eline olmak üzere
vermiştir ve Allah her zaman konuşucudur. Rüya
Allah'dandır, haktır. Kişi uykusunda kabus olmayan bir
rüya görür, bir alime anlatır ve olduğu gibi söylerse alim
de onu yorumu uygun bir asla göre yorumlar, kaydırıp
göçürtmezse o zaman böyle bir rüyanın tevili (yorumu) da
haktır. Aslında rüya peygamberler için bir vahiydir. Bu
bakımdan rüyaları diline dolayandan daha cahil kim olabi-
lir, rüya bir hiçtir diyenden daha cahil kim olabilir?
Duydum ki bu görüşü savunan kişi ihtilamdan dolayı
yıkanmayı da gerekli görmüyormuş (o da rüyada oluyor
ya?)Peygamber (s.a.v.) den: "Müminin rüyası, Rabbinin

406
kuluyla konuşmasıdır" 732[732]diye bir rivayet gelmiştir. Yine
"rüya Allah'dandır" 733[733]diye bir de sözü vardır.
Rasulullah'm (s.a.v.) ashabının hepsinin iyiliklerini anıp,
aralarında patlak vermiş bir takım nahoş şeyleri
diledolamamak gerekir. Kim RasuluUah'ın (s.a.v.)
ashabına veya herhangi bir tanesine söver sayarsa veya
onları tenkis eder veya onlara sataşır, ayıplarını hedef
alırsa o kişi bid'atçıdır, rafîzi (redci)'dir, habistir ve
ayrılıkçıdır. Allah ondan ne tevbe kabul eder ne fidye. Evet
onların sevgisi sünnet, onlara dua Allah'a yakınlık, onlara
uymak bir vesile, onların izlerini takip fazilettir.
Peygamberden sonra ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir, Ebu
Bekir'den sonra Ömer Ömer'den sonra Osman, Osman'dan
sonra Ali'dir. Bir topluluk Osman konusunda (Ali'den önce
mi sonra mı diye) durdular. (Neyse) hepsi raşid (erişkin)
hidayete ermiş halifelerdir. Sonra Rasulullah'm (s.a.v.)
ashabı, bu dördünden sonra hepsi insanların en
hayırlılarıdır. Kimse onların nahoş hallerini dile
dolamamalı, anma-malıdır. Onlara bir ayıp ve eksikliği ile
sataş m amalidir. Bunlar caiz olmaz. Bunları kim yaparsa

732[732]
Kenz el-Ummal, XV, 376, Ubade b. Samiften Taberani ve ed-Dıya rivayeti.
733[733]
Buhari, XII, 369; Müslim, 2261.

407
sultana gereken onu te'dib etmek, cezalandırmaktır. Onu
affedemez. Onu takibata tabi tutar, tevbeye davet eder.
Tevbe ederse kabul edilir. Tevbe etmez tekrar tekrar böyle
yaparsa ömür boyu hapse mahkum eder, ya ölür ya da
döner (dönerse çıkar). Arabın hakkına fazilet ve
önceliklerine de riayet ederiz. Rasulul-îah'm (s.a.v.) hadisi
sebebiyle onları severiz, çünki onları sevmek iman, onlara
buğzetmek nifaktır. Şuûbiyye'nin (halkçıların) 734[734]ve

arabları sevmeyip onların fazlını tanımayan aşağı kölelerin


(mevâli'nin) görüşüne de katılmayız.Kazançları ticaretleri
ve yöntemince mal elde etmeyi haram sayan cahillik, hata
ve ayrılıkçılık yapmış olur. Yöntemince kazanmak helaldir,
onu Allah Azze ve Celle ve Rasulü helal kılmıştır. Erkek
olana, kendi ve ehlü iyali için rabbinin lutfundan elde
etmeye çalışmak yaraşır. Bunu, kazanmak din değildir diye
terkeden ayrılıkçıdır. Halbuki din, Allah Teala'nın kitabı, ta
Rasulullah'a (s.a.v.) dayanmak üzere, birbirini tasdik eden
tanınmış güçlü haberlerle, güvenilir kimselerden gelen
haberler, sünnet ve sahih rivayetlerdir. Onun ashabı (r.a.)
tabiün ve tebe-i tabiin ve sonraki imamların gönüllerine

734[734]
Şuubiyye yani halkçılık, arablarm diğerlerine üstünlüğünü reddedip onların şanını
küçültmeye çalışma hareketidir.

408
dayanan rivayetler de öyledir. Çünki bunlar, Sünnet'e
sarılan, nakillere bağlı, kimselerdir. Ne bir bid'atle
tanınmışlar ne bir yalan söylemişler ne ayrılıkçı
olmuşlardır. (Harb isimli zat sözlerini şöyle devam ettirir):
işte ehli sünnet ve cemaatin, haber ve nakil ehlinin, bizim
yetiştiğimiz ilim ehlinin, kendilerinden hadis aldığımız,
sünnetleri öğrendiğimiz bu zatların -ki onlar sadakat,
emanet ehli güvenilir tanınır imamlardır-görüşleri
naklettiğim o sözlerde kendini bulmaktadır. Binaenaleyh
tüm bu zatların, görüşleri alınır, kendilerine uyulur. Onlar
bidat, ayrılıkçılık ve karıştırıcılık yanlısı değildirler.
Görüşleri, önceki imamların görüşleri idi, onlar da o
öncekilere tutundular, onların görüşlerini öğrenip
Öğrettiler."
Ben derim ki: Sözlerini naklettiğimiz Harb isimli bu
zat, Ahmed ve îshak'm ashabındandır. O'nun ikisinden
naklettiği değerli meseleler vardır. Said b. Mansur,
Abdullah b. ez-Zübeyr el-Humeydi ve bu tabakadan ilim
almıştır. Bu görüşleri ve ittifaklarını onlardan nakletmiştir.
Onlardan nakledilen kat kat fazla nakilleri inceleyen kişi,
hepsini, Harb'in bu sözlerine uygun bulur. O görüşleri

409
arayıp bulsak bu kitaptan defalarca büyük bir tomar elde
ederdik. Ben sırf, Rabb Teala'nın mahlu-katı karşısında
uluvvü ve Arş'a istivası konusunda orta boy bir cilt mey-
dana getirdim. îşte o cennet müjdesini sözleri, amel ve
itikatları ile ha-ketmiş olanların mezheb ve görüşü budur.
Başarı ancak Allah iledir.Başladığımız Gibi Bitiriyoruz
Cennet Ehlinin Son Duası (Çağrısı) ile.Allah buyurur ki:
"iman edip salih ameller işleyenlere Rabb'lerİ imanları
sebebiyle (imanlarına karşılık olarak), (Cennet yolunu)
gösterecektir, onların altlarından ırmaklar akar, nimetlerin
cennetlerinde olacaklardır. Oradaçığırışları
sübhanekellahümme (Allah'ım sen her türlü eksiklikten
uzak bir yücesin) dir. Esenlik dilekleri selamdır ve en son
çığırışları el-hamdü lillahi rabbil-alemin (bütün alemlerin
rabbi Allah'a hamdolsun sözü) dür. 735[735] Haccac, îbn
Cüreyc'den şunu nakle t mistir: "Bana haber verildiğine
göre Cennet ehli, yanlarından bir kuş geçer de onu arzu
ederlerse "Sübhanekallahümme" diyeceklerdir. Böyle
çığırıp sesleneceklerdir. Hemen melek, iştah duydukları
şeyi getirip onlara selam verecek, onlar da selamı alacaklar,

735[735]
Yunus, 9-10.

410
"esenlik dilekleri selamdır" bunu anlatıyor. Onu yedikleri
zamanda rabbleri Allah'a hamdedecekler. Bu da "son
çığırışları elhamdü lillahi rabbil-alemindir" sözünde
anlatılmıştır." 736[736] Said Katade'nin şöyle dediğini
nakleder: "Orada ki sözleri Sübhanekallahümme'dir,
esenlik dilekleri ise sel-am'dır."el-Eş'cei, Süfyan'dan işitmiş,
demiş ki:"Birşey istedikleri zaman Sübhanekellahümme
derler, istedikleri hemen gelir." 737[737]

Sübhanekellahümme'nin anlamı, Rabb Teala'yı layık


olmayan şeylerden tenzih, O'nu ta'zim ve yüceltmedir.
Bunun anlamı Rasulullah (s.a.v.)'dan şöyle rivayet
edilmiştir: "O, Allah'ı kötülükten tenzih etmektir." 738[738]..

Ali'den de şöyle nakledilmiştir: "O, Allah'ın, kendisi için


razi olduğu bir sözdür." Yine Rasulullah "O, Allah'ı her
türlü kötülükten tenzihtir" buyurmuştur. 739[739]
Her neyse, Allah, onların ilk çığırış ve seslenişlerinin
"Sübhanellah" olduğunu, istedikleri şey geldiğinde de
"elhamdü lillahi rabbil-alemin" diyeceklerini haber

736[736]
Tefsir, Ibh Kesir, IV, 423.
737[737]
Aynı yer.
738[738]
Bey haki, el-Esma ve's-Stfat, 1,76'da bu rivayet munkatı'dtr, başka şekilde rivayeti de
vardır demiştir.
739[739]
ed-Deylemi, Kenz el-Ummal, I, 474, Tafha'dan; ei-Beyhaki, el-Esma ve's-Sıfat, I, 76;
©I-Heysemi, Mscmau'z-Zevaıd, X, 94.

411
vermiştir. Aslında ayet daha geniş manalar da ifade
etmektedir. Ayetteki da'va dua (sesleniş, çığırış) demektir.
Dua hem övgü (sena)'yı hem isteyişi ifade eder. Nitekim
hadiste "en faziletli dua elhamdü lillahi rabbil-alemin'dir"
buyurulmuştur. 740[740]Bu övgü anlamında duadır. Allah
bunu Cennet ehline ilham edecektir (bağlıyacaktır). Yani
başlangıç sübhanallah, bitiriş elhamdülillah.
Nefeslendirildikleri (kendiliklerinden nefes aldıkları gibi)
bunu da insiyaki (ilham olunarak) yapacaklardır. Bu
ifadelerden anlaşılıyor ki Cennette teklif (külfet yükleme)
yoktur. Onların, ibadet olarak yapacakları şey, ilham
olundukları (dillerine geli-geliveren) bu çığırış ve
seslenişler (da'va) dir. "AUahümme" ifadesinde dava'nın,
dua anlamında olduğuna açık işaret vardır. Çünki
Allahümme "ya Allah" demektir. Yani hem övgü hem
isteyiş duası (seslenişi). Binaenaleyh "birşey istedikleri
zaman böyle derler" diyorlar biraz eksik söylemiş
oluyorlar. Sanki okuyucuya, bunları sadece istek esnasında
söylecek-lerini zannettiriyorlar. Halbuki ayette bunu
gösteren birşey yoktur. Bilakis ilk dua (sesleniş-

740[740]
Beyhaki, "zikrin en efdali elhamdülillahtır" şeklinde rivayet eder. Bk. Kunuz ef~
Hakaik, s, 24.

412
çığırış)larmm teşbih, son dualarının hamd olduğunu
gösteriyor. Sahih hadisde "tıpkı nefes ilham olundukları
(hiç külfete düşmeden kendiliklerinden nefes alıp
verdikleri gibi) teşbih da'va (dua) da belki bir vakte bağlı
değildir, istek vaktine bağlı değildir. Hem ayete en
muvaffak olan, hem Cennet ehlinin haline en muvafık olan
budur. Doğrusunu Allah Teala en iyi bilir. îşbu Hadi'l-
Ervah ila Bilad el-Efrah kitabı lutufkar ve açıcı (fettah) olan
(Allah)m yardımı ile bitmiş bulunuyor. Bugün günlerden
şanı yüce Ramazan ayının dokuzuncu günü, yıl 943. Allah
hitamını, Allah'a muhtaç îbrahim b. Muhammed el-
Versemi b. Ahmed b. ed-Düveyk eş-Şafii ed-Dımeşki
elinde ihsan buyurmuştur. Bu iş, Allah ko-ruyasıca
Trablus'ta Ulu camide sona ermiştir. Hasbünallah veni'mel
ve kil, velhamdü lillahi rabbi'l-alemin. (Bize Allah yeter, O
ne güzel vekildir, hamd, tüm alemlerin rabbi Allah içindir).

413

You might also like