You are on page 1of 20

BİR ÜLKE ARIYORUM

A: Nasıl da hepsi darmaduman?


B: Fena dağıldılar.
C: Alelacele.
A: Telaş içinde.
C: Atıp kendimizi bir gemiye sıvışacaktık.
Balık istifi gibi de olsa.
D: Hayır yok bize artık buralardan.
B: Hayır yok bizim burada çocuklarımıza.
A: Hayır yok bizim burada yaşlılarımıza.
D: Kimsenin önünü göremediği bu yerde
İntihardır kalmaya direnmek bu koşulda.
C: Atıp kendimizi bir gemiye sıvışacaktık.
Artık yeni vatanımız olacak bir gemiye.
B: Durgun suda sakin sakin
Yüzen.
A: Fırtına çıkınca asabileşen.
D: Eğer gemi batarsa.
Öyle aniden.
C: Tam da Akdeniz'i aşmışken.
B: Büyük bir kasırga patlarsa.
A: Sığışabilirdik bir sala.
C: Artık yeni vatanımız olacak bir sala.
D: Ölebilirdik açlıktan
Susuzluktan.
C: Birbirimizi mi yerdik!
B: Sakin olun.
A: "Sakin olun..." Bu sözü duyduğum an telaşa kapılıyorum.
D: İşte, orada, uzakta bir ada.
C: Nerede?
D: Orada. Uzaklarda.
A: Hurma ağaçları.
B: Ak pak evcikleri.
C: Ege'nin uçsuz bucaksız ufkunda.
D: Okyanusu yarılamışız.
Onca yol gelmişiz.
Aylarca yolculuk etmişiz.
B: Bak, iyi bak.
Bir Yunan adası.
A: Okyanusun ortasında.
B: Bu da başka bir ada.
C: Emin misin?
B: Kedileri, bitkileri, parke taşları, minik kiliseyi, yaşlı
kadıncıkları göreceksin birazdan.
D: Bu kara çarşaflılar yabancı değil herhalde.
C: Kuşatılmış bir ada. Yunan adaları bir bir satışa çıkmış.
A: Ne bakışıp duruyorlar?
B: Bize bakıyorlar.
SELAM!
SELAM!
BİZ, BİZ DE YUNANIZ.
C: Bu ada bal gibi bize vatan olabilir.
Böylece dilimizi unutmayız.
A: Kimliğimizi de.
C: İşte kim olduğumuzu, yahu.
D: Yoksa çocuklarımız evde bizi Yunanca konuşurken duyamayacaklar. Hangi dili konuşuyoruz diye
soracaklar. Eğer dalgalar bizim Salı adanın uzağına savurmasaydı,
zamanında Odiseas'ın çektiği acıları çekecektik
B: Hay... Sıçtığım Poseidon... Savaş Tanrısıymış...
ATALARIMIZIN RUHUNA BİR MUM YAKALIM. KENDİ RUHLARIMIZA DA BİRER TANE
YAKALIM.
A: Ucunda ölüm yok ya.
C: Görünmez oldu artık.
D: Ne?
C: Ada.
B: Hangi ada?
C: Nokta gibi kaldı.
Söndü.
D: Durun. Yeter.
A: Hey millet! Adam haklı. Hayallere son vermeli.
Yetti artık düşler.
C: Uçurumun ucunu gördük biz.
D: Direnmeliyiz.
B: Burası uymaz bize.
C: Başka bir ülke bulmalıyız hemen. Göçmenler...
(Sahneye valizlerini taşırlar)
A: Yemyeşil bir ülke arayalım kendimize.
B: Kışları hep kar yağsın.
D: Yağmur da yağsın.
C: Aydınlığı da olsun.
Güneş hep biraz daha erken doğsun...
A: Nefis olur.
D: Işığa alerjim var, döküntü oluyor bende.
B: Sen de ona göre giyin.
C: Gölgede güvendesin.
Bir kız arkadaşım var sedef hastası. O hep gölge arar.
B: Yani bol güneşli bir vatan aramıyor muyuz şimdi?
Şöyle sahili mahili olan.
A: Şükür, burada denizimiz de var... Tavuklarımız da...
C: Gidelim buradan.
Tıpkı burası gibi olsun oranın sahilleri de.
Denizi sığ, kıyısı kum olsun.
Yürü yürü deniz hep ayağında kalır.
D: İyon Denizi gibi
Severim buz gibi denizi ve içinde yavaşça derinleşmeyi.
B: Ege'deki gibi.
Çıplak ayak yürümelik...
A: Çakıllı olsun.
D: İşte, orada, ne çok ada bitmiş. Grafik mimarî.
B: Daha çağdaş.
C: Çakılmış, kummuş... Fark etmez bana.
Ben yüzme bilmem.
A: Garip.
B: Az çok biz hepimiz biliyoruz yüzmeyi. Ben sana öğretirim.
C: Boş ver. Çocuklarım yüzebilsin yeter.
A: Çocuk, köpek yok bende.
D: Çocuk yoldaştır insana.
B: Köpeğinkine benzemez onların yaşamı. Köpek de yoldaştır insana.
C: Tavuk da.
D: Yılan da.
A: Tanrı korusun.
Bir tane yarım metre kertenkele görmüştük köyde.
B: Titretir adamı.
D: Korkacak bir şey yok. Sürüngen işte.
A: Ama yılan da sürüngen.
C: Zavallı kertenkeleler... Hiç tehlikeli değildirler.
B: Ama hepsini yılan familyasına sokup öldürüyorlar.
C: Kedi de iyi yoldaş olur.
Büyüyünce okula yollamaya gerek yok.
A: Ama yılanlar öldürür.
B: Hayvanlardan anlamam ben.
D: Nesini anlamazsın?
B: Hiç evcil hayvanım olmadı benim.
C: Çocuklarınıza küçük bir hayvan almalısınız.
A: Hayvanlarınıza küçük bir çocuk da almalısınız ama.
(Eylem)
B: Atlantik ülkelerini keşfedelim baştanbaşa
C: Yeni bir coğrafya.
Haritalar hep ilgimi çekmiştir.
D: Bütün kıtalara ait olan bir ülke bulalım.
Eşzamanlı işleyen.
A: Biz burada iki kita arasında kalıyoruz ve anlaşamıyoruz.
C: Avrupa ile Afrika arasında bir yer bulsak.
Hindistan'a değen bir parça karacık da olur.
D: Hindistan bir kıta değil ki.
B: Kuzey ve Güney Amerika.
A: Avusturalya, Hindistan, açık denizler.
Ya, hangisi olsun bunlardan?
D: Kocaman uçsuz bucaksız bir okyanusta.
Yeni bir ülke, yeni bir coğrafya, yeni bir din.
A: Tek Tanrıya, Babama, Yaradan'ıma inanıyorum ben.
Yalan zamanlara işte, kocaman kocaman Allahları olan.
Sonuçta sayıları on ikiye düşse de...
B: Bir tanesi kesmez bizi.
C: Yeter de artar bile.
A: Kendime güveniyorum ben. Çalışkanlığıma güveniyorum.
D: Ay! Pek Amerikanvâri...
Çalışmak insan haklarına girer.
Hele hoşuna giden bir işi yapıyorsan.
Böyle sana basmayan bir işi...
C: Yırttın demektir.
A: Günümüzde artık ne iş olursa olsun, en uyduruğu bile para,
getiriyor
B: Sanat, mesela lüks ama...
D: Eğer aile sorumluluğun varsa.
Faturalar ödenememiş... Sıçayım ben o sanata.
A: Mastürbasyon işte.
C: Daha bir farklı olacaksınız ya illa.
A: Ne diyeyim işte. Otuz bir çekmek işte.
D: Korkma, rahat söyle.
B: Sanatçılar da bir biçimde ayakta kalmak zorunda ama.
D: Ayakta kalmak istiyorlarsa normal bir iş bulsunlar
kendilerine.
C: Seni sarıp sarmalayıp komünist devrimcilerin yanına sepetlerdim ama onlar da artık kapitalist.
A: Oduncu, fırıncı, inşaatçı... İş onların yaptığına denir.
Belediye memuru, belediye memuru, belediye memuru.
B: Ama bundan böyle belediye memuru da kalmayacak.
Lüks otellerde dolanan kumarbazlar... Ama!...
C: Tamam, kumarbaz bir ülke isterdim ben.
D: Oyunu kaybettik mi, yandık.
Vereceği zarar ömür boyu halı altına dahi gizlenemez.
B: Şans oyunları bana dertleri unutturur.
A: Bana da masa oyunları.
C: Ülkeye tahta merdivenlerle uzanacağız.
Sonra da kaydıraklarla ineceğiz.
D: Leopar ve kocaman tukan kuşları olan bir ülke istiyorum ben.
İklimiyle uyum içinde.
A: Hangi ülke o?
İklim ikide bir değişiyor.
B: Egzotik kuşlar hoştur ama yelpaze gibi açılarak süzülen tavus kuşları bambaşkadır.
C: Ben sadece benim papağanımla anlaşırım.
A: Binelim şu gemiye de çıkalım yepyeni bir dünyaya.
C: Tepeden tırnağa batmış.
B: Boğulmuş bir dünyada.
D: Ben de otelimin suitinden izleyeyim sizi.
(Eylem)
A: Güçsüzlerin ayakta durabildiği bir ülke istiyorum.
Büyük balığın küçük balığı yutmadığı
Yiyip yutma hakkının olmadığı.
B: Doğanın dayanabilme gücü sağladığı
D: Becerebilenlerin uyumlandığı.
C: Doğaya uyum sağlayabilenlerin sonunda temize çıktığı.
A: Planı programı olanların,
Güçlenen yüreklerin sesinin dinlendiği bir ülke istiyorum.
D: Duyarlılık adamı hasta eder
B: Duyarlı, hıh!
A: Hıh! Böyle gevşek... Pelte gibi.
Acınılası hallerini seviyorum insanların.
C: Neden?
A: Erdemli insan nasıldır diye sor bana, merhametli olan derdim
Derdini dert edinen.
Seni anlayan.
Anlasın seni, yahu.
B: Senin insanlarını anlasın ama yabancıları da mı anlasın?
A: Herkese karşı hep merhametli olalım işte.
D: Almanlara karşı da mı?
A: Sıkıştırma beni.
C: Almanlara...
Ve yaşlılara karşı da mı?
B: Nesi var yaşlıların?
C: Çalışmadan emekliliklerini alıyorlar.
D: Yaşlı maşlı değil onlar.
B: Olgunlar diyelim öyleyse.
A: Merhametli olalım herkese.
Herkese.
Herkese.
C: Çok insan başkalarının kötülüğüne seviniyor.
D: Abartısız, herkes.
B: Adamın biri sana beyin kanaması geçirdiğini, amansız hastalıklarla cebelleştiğini söyledi mesela.
"Yazık bu adama" demez misin?
A: Ne diyebilirim başka?
B: Anlamamış gibi yapma bana.
A: Eh! Tedbiri elden bırakmam tabii. Ben de kontrollerimi yaptırırım.
Kafam takılmasın diye.
D: Durumum rezalet... Ekonomik olarak felaket haldeyim. İşimi kaybettim. Çocuklarım... vs. diyeceksin
adama.
Herif senin durumunda olmadığına sevinip iyi hissetmeli kendini.
C: Yeni iş ve göç yasaları çıkarmalı bir de üstüne. Yabancıların hayatlarını özgürce sürdürebilmeleri
için. Neden olmasın.
B: Hem sonra bu "kardeş" de bizim işimizi görüyor.
C: Senin de ondan isteklerin var.
Tam da şimdi. Ayağına geldi.
A: Hırsızlayacaksın sen de biraz. Ev fiyatlarını kıracaksın.
Deniz kıyısından arsalar kakalayacaksın.
D: Geçmişte yağmalayamadığın denli yağmalayacaksın.
Karşılıklı hoşgörü.
C: Avrupa birleşti, babacım.
D: Günaydın. Sorsaydın ya bana daha önce.
(Eylem)
B: Ben paranın sayılmadığı bir ülke istiyorum.
Dükkânlar olmasın.
D: Zaten bir bir kapanıyorlar.
A: Nasıl alışveriş yapacağız pekiyi?
C: Bir fabrika kurarız.
Kooperatif.
Ortaklık yaparız.
Ucuz satarız.
Değiş tokuş yaparız.
Bağış yaparız.
A: Bunları nereden buluruz?
D: Mal toplayacağız.
Üretime geçeceğiz.
B: Verirler mi zaten?
C: Kimler?
A: Durumu olanlar.
C: Durumu olanlar satmazlar ki!
B: Biz alacağız onlardan
Çalacağız.
İhtiyaç durumunda.
Hırsız olacağız.
C: Ben bir çiklet bile çalamam.
A: Ama hırsızmışız biz. Öyle diyorlar bize.
Sonunda biz de kabulleneceğiz kendimizi böyle.
D: Allahına hırsızız.
B: Eee... Zamane... Böyle gerektiriyor.
C: Robinson gibi. Hem çalacağız, hem vereceğiz.
Amma da tehlikeli.
A: Pekiyi neyi değiş tokuş edeceğiz?
Ve nerede?
B: Fabrikada, kooperatifte, şirketimizde.
Şu çalacağımız şeyleri.
C: Çalacağımız şeyleri mi?
D: Evet, hepsinden az az.
Bizim en büyük eksiğimiz ne?
Para.
D: Para çalacağız.
Sonra onlara parayı sunacağız.
Değiş tokuş yapmış olacağız işte.
B: Ama neyle?
D: Ne bileyim ben.
A: Altın değerinden kaybetmez hiçbir zaman.
B: Ya oğlum, devrim yapalım diyoruz. Dönüp dolaşıp paraya geliyoruz.
D: Olumlu düşün.
Alışırsın.
C: Bizim sadece yeni bir ülkeye değil, yeni bir beyne de ihtiyacımız var.
Biri de farklı düşünceler üretse ya... Günler geçiyor.
B: Gelin bir beyin fırtınası yapalım.
D: Nasıl yani?
B: Gelin biraz kafa patlatalım.
Hadi, gelin biraz farklı düşünmeye çalışalım.
(Düşünürler.)
C: Evlerinin temeli olmasın. Ben böyle bir ülke istiyorum.
Ev memleketin bir ucundan öbür ucuna gidebilsin.
Çingeneler gibi.
D: Kışın aşağılarda ovalarda, yazın oduncularla dağlarda bayırlarda.
Öyle evin hep aynı yerde... Inh! Keyfi yok.
Öyle memleket hep aynı... Iuh! Keyfi yok.
A: Öyle yalnız yalnız olmaz.
Şu koca dünyada.
Mal mülk hikâye. Neyimiz var zaten!
Ne var bizden kalacak çocuklara.
Tamam, belki...
B: Belki ev, belki çiftlik, mal mülk işte.
Banka sana inanıp taksit taksit ödetiyorsa, çocuğum da yararlansın dersin tabii.
Şu dünyada bankalardan daha rezil ne var mesela?
D: Sigorta şirketleri.
A: Özel hastaneler.
C: İnsanlara karşı hep bankalar savaşı kazanmış ama.
A: Orta sınıf çığırtkanın eline düşmüş de ondan.
B: Dünya yarılsa ortadan, ben gene de çocuğuma kentteki evimi, köydeki çiftliğimi bırakacağım.
C: Onlara aktaracağımız başka şeyler de var.
Aile yadigârı olarak.
D: Babamın, dedemin soyadı.
C: Annenin soyadı.
D: Bırak, kahrolsun...
A: Evlerinin temeli olmasın. Öyle bir ülke… İyi olurdu.
C: Memleketin bir ucundan öbür ucuna giden.
Çingeneler gibi olalım.
B: Neysek olduğumuz gibi... Onurumuzla, gururumuzla...
Toprağa çakılmış kalmış evlerden çok daha iyi.
D: Temel atıp kazık çakmaya gerek yok.
Gerekli olan sadece
Bizi gezdirebilecek bir ülke.
C: Kendi kendine yolculuk yapan bir ülke.
B: Bir okyanus devlet.
A: Bir kıtadan bir kıtaya uzanan
D: Bir uçtan öbür uca.
(Eylem)
D: Beni kontrolü altında tutan bir ülke arıyorum.
B: Kontrol mü? Sen ciddi misin?
D: Öyle uzaklara kaçıp gitmek zorunda kalmayayım.
Ama canımı sıkarsa da çekip gidebileyim tabii.
Uzaklardaysam ağıt yakmama değen bir ülke olsun.
Köpekler bile acısın bana.
Ülkemde ne var, ne yok. Her şeyi kıskanayım.
A: Ülkemden herkes çekip gitsin isteyeyim.
Ülke bana kalsın.
Orada sadece ben var olayım.
Ülkemin ilk ve son kişisi ben olayım.
C: Benden başka kimse benim ülkemin havasını solumasın.
Kimse benim ülkemin su kaynaklarından susuzluğunu yatıştırmaya kalkmasın.
Benim dışımda kimse memleket yolu tutmasın.
D: Biliyorum, bir ülke için böyle duygular taşımak yanlış.
Kendimden utanıyorum.
Karabasanlar basıyor geceleri.
B: Uyur uyanık kalkıyorum yataktan.
Parmaklarımın ucunda yürüyorum beni duymasınlar diye.
Evden çıkıyorum ülkeyi aramaya doğru...
D: Bunun için sizlerle beraberim zaten.
Şu ülkeyi arayalım bulalım diye.
C: Bulacağım o ülkeyi ben.
Sonra ülkem için kılıcımı kuşanabilirim.
Sonra da köpekler gibi hırlaşırız ama.
Onu bulana dek köpekler gibi birbirimizi yiyeceğiz.
A: Yok be arkadaş, niye birbirimizi yiyelim?
Bize lâyık ülkeyi kurmak için tüm gücümüzle çabalayalım.
B: Şöyle gönlümüzün istediği gibi bir ülke.
İnsanların kendilerini iyi hissedip utanmadıkları bir ülke istiyorum.
Utanç duyulacak hiçbir şeyin yapılmadığı.
D: Kendim olmak istiyorum.
Kendimi bulayım istiyorum.
C: Kim bulmuş ki kendini?
A: Beni sonradan öldürmeye kalkışmayan bir ülke istiyorum.
B: İyi tanımadan bilemezsin. Ondan gelecek her şeye hazır ol.
D: Rus ruleti gibi.
C: Tek gecelik ilişki gibi.
Ama genç bir ülke ile.
A: Ne işin var zaten kaşarlanmışla?
Yol yordam bilir. Tamam da... Ya avenesi geçit vermezse.
D: Biz de vermiyoruz.
A: Ama senin oraya geçmen şart.
B: Gök gürlüyor.
C: Kayık geliyor.
D: Dal denize.
A: Yüzerek geçeceksin.
Deniz buz gibi.
Yol göstericin bir kaşar olacaksa... Sen ona yol ver. Gitsin.
C: Kaşarlanmış parmağını oynatmaz.
Dalgalardır seni uzaklara götürecek olan.
B: Var gücünü kullan.
Ölüm kalım meselesi bu.
D: Bu hayatta hiçbir şey hediye gibi sunulmuyor, kardeş.
Bir hayat yaşıyoruz sadece.
Kuş kaçtı mı bir kere...
Geçmiş olsun.
A: Cesaretini kaybetme.
Yanındayım senin.
D: Birlikte, denizde...
C: Fener orada işte.
Bir silindir. Çimentodan.
Fenere yaklaştık mı, emniyetteyiz demektir.
Bırakmıyoruz kendimizi. Boyun eğmek yok.
Çabamızdan ödün vermek yok.
(Eylem)
B: Beni bunalımlara sokmayacak bir ülke istiyorum.
Zor anlarda beni yarı yolda bırakmayacak.
Sadece bana ait olan.
C: Çocuklara, yaşlılara ait olan.
Yaşlılığım için var olan.
Bütün yaşları kollayan.
A: Biz zaten kendimiz bir ülkeyiz.
Biz birlikte oluşturuyoruz ülkeyi.
D: Gırtlağımıza kadar gelmiş zaten. Bir topluluğuz biz. Ülke değil.
Duygusallığımız dibine vurmuş.
Böyle ülke olmaz. Çukurumuzu kazıyoruz biz.
C: Eskiden neydik?
Bir barınak desem!...
Sınırları olan.
Üzerinde köklendiğimiz bir alan.
A: Sınırları belli bir arsa diyelim.
Başımızı sokacak bir yer işte.
B: Haydi oradan. Başımızı sokacakmış...
D: Biz hiçbir şekilde anlaşamıyoruz. Akdenizliyiz biz.
C: Neden anlaşmamız gerekiyor?
B: Gerekmiyor.
C: Ben bir ülke istiyorum ama öyle üç tarafında başka ülkeler olmasın.
Bir ada mesela.
İzlanda gibi.
D: Donarız o zaman.
A: Haiti gibi olsa;
B: İsilik çıkarırız.
C: İklim önemli bizim için yâni... Hani bileyim de.
D: Şimdi burada metafizik sorunlar var.
Ben dinsiz bir ülke isterim. Kendi adıma açıklık getireyim.
A: Keçileri kaçırdın galiba.
İnançlarımızdır bizi bağlayan ülkeye.
B: Yaaa, inançmış. Sonra da doldursunlar ceplerini o ağır inançlarıyla kaçıp gitmek için.
Bu adamlar da yaşayacak ama.
C: Hangi adamlar?
İş arayanlar mı? Din iş değil ki.
D: Kâfirler.
Enayi.
A: Şimdi bir de tanrıları mı sokacağız araya.
B: Bir yabancı parmağı var işin içinde.
D: Vatan hainleri.
C: Ne oldu size yahu? Afyonlanmış gibi.
A: Ülke bitse de, din kalır.
Bizans gibi.
Bizansımız bitti mi, bitti. Ama patrikhane yerinde duruyor.
D: Yarım akıl rahipler ortalarda hala.
B: Ulus bardak gibidir. Masadan fırlatıp on parçaya böldükleri.
Ulus solgun bir ağaç yaprağı gibidir. Havada uçuşup kurumadan ölüme yatan...
C: Yok artık.
Papazlar hık yedi başılarını da yanlarına katıp pekâlâ gidebilirler buralardan. Yetti artık büyük Ege
hayalleri.
Canımıza yetti artık.
Güneş, şarap ve denizi olan başka bir ülkeye hayır.
D: Motorunu unutma.
C: Adalar ve mitologya ülkesine hayır. Kendine mağrur, kendinden menkul.
A: Mitologyanın anavatani.
B: Bir mitologya eksikti.
A: Arkadaşım, burada herkese yer var.
D: İş var mı iş, herkese?
A: Sığınmacılar aldı elimizden.
D: Onlar mı aldı? Emin misin?
B: Eh! Onlar da...
C: Gitti paralar. Uçup gitti paracıklar.
Paralarımızı da onlar aldı elimizden.
D: Yok, yok. Bize ülke yok.
Hepimize ülke yok.
A: İhtiyaçtan bittiler başımızda.
Çare yok.
B: Ama nereye gideceğiz.
C: Başka yere...
Başka vatanlara.
B: İyi de nereye?
(Eylem)
D: Bizim kadınımız, çocuğumuz, köpeğimiz falan yok. Yaşını başını almış insanlarız biz.
A: Allah'a ruhumuzu teslim edebiliriz kısa zamanda.
D: Ben, diyorum ki, şöyle tasarruflarımızla başımızı sokacağımız bir dam yapalım.
Allah’ın unuttuğu bir yere.
Güneşin alnı kabağında tutuşan evsiz ülkesizlere de barınak olur hem.
B: Karım neresi derse ben oradayım.
C: Buldukları ilk çeşmeden içip sularını mayışsınlar.
B: Şu susamak da ne boktan bir şey.
Gurbetçi olmak da.
Boktan.
(Eylem)
A: Ben ülkemi işgal etsinler istiyorum.
Bütün ülkeler silâhla işgal etsinler.
Sınırlarda zırhlı araçlar.
Hazır, Ege'de şu petrol meselesi de var... Şöyle güzelce kurgulanmış bir işgal olsun denizden.
D: 99'da Belgrad'da olduğu gibi füzeler yağsın tepeden.
Anımsayalım o zamanlar olanları.
B: Bombalanmış binalar yıkılmasın. Belgrad'daki gibi.
Yaşananlar unutulmasın diye.
C: Kuşların istilasına uğrasın bakımlı parklarımız.
Aslında parklarımız bakımlı değil ki.
Felaket.
Radyasyon.
D: İflas ettiğimiz yetmiyormuş gibi.
İşsizlik.
B: Yeter de artar bile.
A: Bir Tsunami patlasın. Avanta var orada.
C: 7.8 deprem.
D: Dalmayın fazla bu konulara.
B: Uzaylı işgali.
C: Rezillik... Şu hâlimiz.
A: Ciddiyim ben.
D: İşgal de niye?
Felâketler olsun diye.
D: Anlayamıyorum ben seni.
A: Çaba göstermiyorsun da ondan.
Başına felâket gelince öğrenir insanoğlu.
B: Neyi öğrenir?
C: Her şeyi.
Felâket başına geldi mi, insanoğlu birbirini öldürür, kan döker, hasta düşer, dul, öksüz kalır.
Karşı durur
Hayatın kuralı bu...
A: Eylem için inanmak gerek.
B: İnanmıyorlarsa...
C: Zorlanacaklar o zaman inanmaya.
D: "İnanıyorum"... Nedir inanmak? Boru mu?
A: Tarihlerine göz atacaklar.
Halk ve ulus olarak onları bağlayan ne?
B: Bütün bu dediklerin ulusalcı geliyor kulağa.
A: İçlerinde en ufak bir "inanç" taşımadan çekip gidiyorlar.
Firar ediyorlar.
C: Şimdi bizim yapmayı istediğimiz gibi.
D: Yoksa kalıp geberecekler.
C: Sıfırdan başlayacak onlar.
Öyle inanıyorlar.
Böyle inandırmışlar kendilerini.
D: Yeni başlangıçlar için genç olmak gerek.
A: Palavra.
C: Eğer gerekiyorsa kaç yaşında olursan ol yaparsın, üstüne de bir güzel türkü tutturursun.
B: İçim titredi.
C: O diyarlarda kimsenin anlamayacağı kendi dilinde bir türkü,
D: Orta yaşta bir insanın dışarı çıkma düşlerinden ilmî bir noktaya varacak halimiz yok.
A: İşin zor kısmı bu ya.
Sadece kendin değilsin ki, çocukları da düşünmen gerek.
Hangi ülkede büyüyüp yetişecek çocuklar. Çocuğun yoksa bile...
B: Eh! Biraz da onurunla yaşlanmalısın değil mi?
Kocamışlara yer yok, olgun adamlara yer var yalnızca.
Morukladın ise, geber ve rahat bırak milleti.
Bir emekli maaşı bir emekli maaşıdır.
Hıh! Moruklar yolunu bulacakmış.
A: Allah'ın aşkına torunlarını düşün.
Ekonomiyi onlar kurtaracak.
D: Ya, biz baştan bir ülke kuralım. Sonra konuşuruz, yaşlılar nasıl yok edilecek, işgaller, felâketler nasıl
olacak.
A: İşte ne bileyim…
Yeşilci bir işgal olsun.
Şöyle bol tarım ürünüyle.
B: Nerden bulacaklar temiz gıdayı? Tavşanlar gibi cırt cirt ürüyoruz.
Nüfus patladı.
B: Çare hazır. Yaşlılar ölsün.
C: Çözdün sen.
D: Yaşam kalitesini yükseltmenin ince yolları var.
C: Pahalı mı bu yollar...
İnsanlar açlıktan geberiyor. Yemek bulmak için çöplerde eşeleniyorlar.
B: Ve bunlar giderek çoğalıyor.
Çoğu belli etmiyor kendini.
D: Arkadaşlarından kaçıyorlar.
C: Akrabalarından.
Utançtan.
C: Karavanaya talim edip etmediklerini kim bilir?
B: Ağaca değil, ormana bak sen.
C: Ben ormanı görüyor ve endişeleniyorum.
B: Abartma...
C: Sen kenarda birikmişi olanlardansın belki.
B: Hazırdan yiyorum.
C: Biri bana açıklasa bu hazırlar nasıl oluştu.
Ve hazırlar bitince...
A: İşte onlar bitinceye kadar çevreci takılmak iyi bence.
D: Katılıyorum.
A: Hadi bir de böyle deneyelim.
Kemoterapilerle, ışın tedavileri ile sürünmektense, yaşasın çevrecilik.
Öyle bir ülke bulacağım ki, orada ne başımız ağrıyacak, ne üşüyeceğiz, ne de kafayı üşüteceğiz...
İçinde çaresizlik, kargaşa ve intiharların olmadığı...
Böyle zarif, narin bir ülke arıyorum ben.
B: Kanserleşmiş, ölümcül virüsler taşımayan...
C: Çevreyi korur ürünlerin yanında biraz da çikolata olsun ama.
D: Siyah.
Sadece siyah. Bitter. Acı...
C: Sadece acısı mı?
Çikolatasız bir ülkede yaşanmaz.
(Ceplerinden birer çikolata çıkarıp yerken konuşurlar.)
B: Öyle bir ülke olsun ki benim başımı döndürsün.
Şöyle yüce olup da beni yüksekliği ile ezmeyen.
Kargaşadan kaçınan bir ülke.
C: Ben korkarım kargaşadan.
Daha çok sanatçıları barındıran bir yer olsa ne güzel olur.
Ama öyle her sanatçıyı değil, gerçek olanlarını.
A: Her insan içinde bir sanatçı barındırır.
D: Her insanın içinde bir çocuk ve bir köpek yatar.
C: Düzen... Hoşuma gider benim.
Benim her şeyim yerli yerinde saklıdır.
Hepsinin yerini bilirim.
B: Bir gün de uyandığında yatağını toplamayıversen.
D: Dişlerini fırçalamasan.
A: Kahvaltını ellerinle yapsan.
D: Yalınayak yürüsen
B: Ekmek kırıntılarını oraya buraya saçsan.
C: Çıldırdınız mı yahu?
A: Kendini iyi hissedebilirsin ama...
B: İşte böyle sakinleri olsun istiyorum benim ülkemin.
Pislikler,
Parazitler,
Kapı dışarı.
C: Ama sanatçılar...
D: Sanatçı olmayanlar...
B: Onları da alıyoruz.
C: Yaşlıları?
B: Yaşlılar mı? İnsaf.
Yaşlılar sayılmaz.
D: Haydi yaşlıları da alıyoruz.
C: Onları da sanatçı yapalım.
B: Yaşlıları...
Sanatçı olmayan...
A: Yaşlıların çoğu hazır sanatçılar zaten.
Yaşlı olmayanlar da...
C: Yaşlanacaklar nasılsa.
D: Sanatçılar isterlerse eğer,
Yaşlılık yerine sanatın meşrebine girebilirler.
B: Cahil yerine geçtiler şimdi.
Değirmen öğütür onları.
D: Günümüzde cahil cühela mı ararsın.
Bol hamhalat mı tutarsın.
A: Ve maalesef çoğunluk onlar ve maalesef oy kullanıyorlar.
C: Demokrasi deniyor buna.
B: Böyle bakıyorsak onlara.
Görelim bakalım.
Nasıl adam ederiz onları.
Nasıl yontarız onları.
A: Eğer gönüllülerse.
C: Yahu biz eğitim merkezi mi arıyoruz yoksa ülke mi?
(Eylem)
C: Bulacağımız ülkede ilaç milaç olsun istemem ben.
D: Eh! Nereden alacağız ilacımızı?
C: İlaç bulunmasın hiç o ülkede.
B: E! Ya hastalanırsak?
A: Hastalık... Hıh! Hiç hoş değil.
D: Hoş, boş... İster istemez hastalanır insanoğlu.
C: Ama o insanoğlunun iyileşebilmesi için doğal yollar da var.
B: Bitkisel tedavi mi?
A: Sadece o da değil.
Çiçek terapi, kan kustum kızılcık şerbeti içtim, kurt üzümü, goji berry... Mutluluk meyvesi, ya...
D: Eh! Allahın sarımsak soğanı ne güne duruyor?
C: Haplar seni iyileştirmez.
Haplar doktora müşteri çekmek içindir.
A: Hele o sadece mangırları bekleyen özel hastaneler...
Daha da, daha da, diye...
B: Haksızlık etmeyiniz.
Hastaneler sanki kendini hasta hissetmen içindir.
D: Hasta hissetmen için değil, hasta olman içindir.
Kuş gibi düşersin ellerine.
C: Tamamdır. Bulacağımız ülkede, ilaç milaç barındırmayacağız.
D: Ama en azından sigaralığa izin var değil mi?
C: Elbette ama narkotiklere hayır.
A: Kesinlikle.
Onlar başka bir evrende yaşıyordu.
D: Yâni, 70'lerin komün düzeni gibi sefil mi olalım?
Oysa biz?
B: Sigaraya izin çıksın mı?
C: Iuh... Sigaranın sağlığa ciddi zararı var.
B: Hadi be..
A: Başkalarını rahatsız etmeyecek oranda izin verilebilir.
D: Dışarıda mesela... Gene içmeye devam edebiliriz.
B: Alkol?
C: Belli ölçülerde.
A: Seks? O da mi belli ölçülerde?
C: Her şey gerektiği kadar.
B: Eyvah, ayrıntılara takılır kalırsak, Big Brother gibi mahvoluruz.
C: Kurallarla bir Reality show arasındaki bağlantıyı kuramadım.
D: Reality showlar da yaşamın içinden geliyor. Onların da kendine göre kuralları var.
C: Kameralar gelsin bizi çeksin. Sonra da başka ülkelerde göstersinler. Kesinlikle rahatsız olmam ben.
Cillop gibi bir Reality Show.
A: Hastalandınız hepiniz...
B: Sadece hastalandık mı?... Beceri sahibi de olduk...
Şehvetli öngörülerimizle…
C: Ama belli ölçülerde.
Her şey gerektiği kadar.
(Eylem)
D: Duyduk duymadık demeyin... Anahtar bulundu.
A: Ne anahtarı.
B: Oda kapısı anahtarı işte.
C: Ne var ki odada?
D: Harita.
Defineyi bulmak için.
C: Aradığımız ülkeyi bulmak için.
D: Kim çıkarıyor böyle şeyleri?
Sahte umutlar bunlar...
B: Yalan umutlar dağıtmak işlerine geliyor tabii...
C: Bu basit bir odanın anahtarı olamaz.
Hastane odası anahtarı olmalı bu.
A: Kim var pekiyi odada?
D: Aklıma bir şeyler geliyor ama...
C: Yapma bak, korkuyorum.
B: Kim kalıyor hastanede odada?
A: Eski ülke.
C: Eski ülkenin kalıntısı.
B: Komada.
D: Birilerinin artık fişi çekmesi gerek.
Ötanazi yasak.
C: O ölmedikçe yırtamayız yâni.
B: Allaha havale.
A: Ölmedi ki daha.
Normal değil bu.
D: Ne normal değil.
A: Diyelim böyle yaşamaya devam ediyor.
Kıvılcımı koymuştur onlar.
Ne de olsa elekten geçirilecek.
C: Organ nakli var ama... Kalp!...
B: Onun da nakli var.
Semirmiş bir ülkeden yeni donmuş bir kalp getirirler.
Bir Kuzey ülkesinden.
C: Güneş açınca?
Ne olur?
D: Bizimkisi gibi organ nakli ile idare eden ülkeler bilemiyoruz ne olur?
B: Güneşe çıkınca ölebilir.
D: Bilemem.
A: Hurafe bunlar.
Herhalde hep içeride kalır.
C: İlkbahar gelince şöyle bir havalanmaya bile çıkar.
O kadar zaman içeride kapalı depresyona girer.
B: Sorun şu: Nasıl yaşayacak böyle?
A: Organ naklinin başarılı olup olmayacağına dair şüphelerim var benim.
D: Ya başarırlarsa.
B: Dua edelim.
Ölsün.
Yaşasın.
C: Zaten bize ne.
B: Doğru ya. Biz kararımızı verdik zaten.
Biz yeni bir ülke bulacağız.
A: Dünya tersine de dönse.
D: İki elimiz kanda da olsa.
C: Ne de olsa onca yıl yaşamışız bu ülkede.
A: Eh! Ne de olsa biraz da seviyoruz, değil mi?
D: Henüz onu seviyoruz. Borumuzu çaktırmadan da öttürebiliriz.
B: Kaçalım, kaçmayalım... Bir dua yollayalım ona.
C: Yaşasın... Bir duadan kimseye zarar gelmez.
(Dua ederler.)
A: Ya neden bizler pılı pırtıyı toplayıp başka ülkeye gidiyoruz?
C: Ama...
A: Bırak o ayağımıza gelsin.
D: Eh! Hoca camiye gidemezse, cami hocaya gelir.
B: Olur mu olur. Belki de gelmiştir.
C: Ülke gelecek! Buraya! Ayağımıza!
Ne zaman gelmiştir mesela!
A: Mesela, bu sabah.
Kimselere çaktırmadan.
Bekliyorduk onu ya...
D: Bekliyorduk ya...
Ama emin de değildik geleceğinden.
B: Gelebilecek miydi?
D: Erteleyebilir miydi?
C: Bir daha söyle.
B: Bazıları hayatta gelmez diye düşünüyorlardı.
A: İnançsızlar.
C: Sanki odanın içinde bir fil vardı da, kimse onunla konuşmak istemiyordu.
Sanki bir Ufo inmiş.
Oysa şimdi kapılar açılır açılmaz.
Fotoğraf makinesi hazır.
B: İlk şoku atlatmak için psikologlar bizleri toparlamalı.
Hücum şokunu.
D: Tamam da gökten Mesih inmiyor ya.
Psikologlara kim yardım etsin?
A: Aziz papazlarımız var.
D: Dini bu işe karıştırma.
C: O zaman politikacıları da lütfen...
B: Taksicileri de mümkünse.
C: Su ve elektrik tesisatçıları...
A: Hepsi de iyi para kazanıp palazlanmış değil ki.
Üç kâğıtçı köşe dönücüler sadece.
D: Onlara temiz kalanlar bakıp bakıp kendilerini enayi yerine konulmuş hissediyorlar.
B: Vergi dairesinde çalışanları da koy bir kenara.
C: Zaten vergiyi koy kenara.
A: Ben derim ki, şöyle güzel bir tarih yazıp bırakalım.
D: Ne dedin?
B: Tarih mi?
D: İzmir'deki o meşhur itiş kakışı bile duyunca sinirlerim tepeme sıçriyor.
C: Bırakalım. Ne olmuşsa olmuş.
Şimdi yeni ülkeler oluşuyor. Tarihsel bir fırsatı yakalamamız mümkün.
B: Nasıl?
A: Tarihten bir şey öğrenemezsin.
Ancak öğrenmek istediğini öğrenirsin.
C: Onların istediği kadarını öğrenebilirsin.
Kimse iki açıdan da çıkarsama yapmaz.
Sadece işine gelene bakar.
D: Onun için tarihi de bir kenara koyuyoruz.
Geçmişte yaşadığımız masalla.
Şimdi nasıl şişineceğimize bakalım.
A: Ülkelerimizin temeli tarih.
B: Daha orada mısın?
Sudoku çöz öyleyse.
A: İyi ki. Hafizama güvenmem ben.
D: Gitti bitti bu ülke. Bir hastane odasında can verdi.
Hayatlarımız tarih olarak kaldı.
A: Onlardan da geçti gitti.
Geriye dönüş yok.
B: Ne olduysa oldu. Kararını vermelisin.
Sanki geçmiş gerçek değilmişçesine.
C: Hayatlarımız?
D: Düş onlar.
C: Düş ya da karabasan.
B: Geçmiş kalsın arkada. Önümüze bakalım.
C: Düş kurmaya devam öyleyse.
Düşler kurmamız gerek, yoksa gözü açık öleceğiz.
Yeni ülke o eskisi gibi olmayacak.
Tarihe kazınmayacak.
A: Değişim geçirmesine gerek kalmayacak.
Biz ne görebileceğiz ki...
Bırakalım, yeni kuşaklar görsün.
D: Rüya karabasana dönüşecek.
B: Karabasan rüyaya.
C: Su akar yatağını bulur.
A: Döngü tamamlanacak.
C: Bir göz açıp kapamalık. Bir saniye.
B: Bir akşam
D: Bir yaşam.
B: Açınca şimdi gözleri.
C: Baktık. Ülke ölmüş.
A: Canı cehenneme.
Ciğerlerimizi söküp aldı bizim.
B: İçimizden bir parça yitti sanki.
D: Allaha havale.
C: Gitti. Öldü.
(Hepsi birden) YAŞASIN!
(Sonra daha az coşku ile) Yaşasın!
(Sessizlik)
B: Nasıl geldiğini gördünüz mü?
Buralarda dönendi üç kez.
D: Haydi arıyoruz onu.
(Ararlar)
A: Hay sıçın benim ağzıma?
C: Kimin? Kimin?
A: Bu bizimkinin yerine gelen ülkeye... Ağlamak istiyorum.
B: Sahi mi? Niye?
D: Abartmayalım.
A: Ama öyle. Eskisinden çok daha berbat bu.
C: Boğuluyor gibisin.
B: Bizi ilaçlıyorlar.
A: Bize değil, telefon antenlerine sıkıyorlar ilacı.
Biz de telef oluyoruz o arada.
D: Bence içtiğimiz sulara bir şeyler katıyorlar.
C: Elimiz kolumuz bağlı kalmamalıyız.
Şimdi her şey eskisinden bin kez daha beter.
B: Özgürlük gitti elden.
Hak hukuk... Geçmiş ola...
A: Nereye baksan polis.
Binlercesine iş verdiler.
C: En azından güvenceli bir iş mevcut... Polislik!...
D: Ne yapacağız şimdi?
B: Televizyona bakalım.
Çare kolay.
Bir film indirip seyretsek...
A: Alt yazılı mı indirelim?
C: Haydi, kalkıp kaçalım.
B: Şu elimizdekini kurtarabilir miydik acaba?
D: Ben de düşündüm ama nerede...
(Eylem)
C: Ben öyle bir ülke istiyorum ki... Şey...
B: Ney!...
C: Şeysiz...
B: Neysiz... Himm.. Anlıyorum...
C: Sahiden...
B: Evet, şeysiz işte...
C: Şeysiz... Onu diyorum işte.
B: Şeysiz... İşte canım... Şeysiz...
(Eylem)
D: Ben her şeyden önce televizyonu olmayan bir ülke isterdim.
B: Televizyonu olmayan mı?
Bir bu mu kaldı sorun?
D: Haberler(siz)
C: Özellikle haberlersiz..
A: Delilik... Zaman nasıl geçecek?
Bilgileri nereden alacağız?
B: Televizyon dünyayı yönlendiriyor.
Televizyon olmasa uçlar nasıl salınacaktı ortada?
C: Uçlar mı? Neden açık açık adıyla sanıyla söylemiyorsun?
D: Korkudan...
Gölgemizden korkar olduk artık.
Al işte haberler... İyi mi...
B: Kanallar çok satanı tercih ediyorlar tabii.
Para sınır tanımaz.
C: Başka bir şeyler de satsa ya... Ama başka şeyleri ne yapacaklar? Bunlar satıyor işte.
A: Korku filmlerine bayılıyoruz.
D: Gecenin içinde, dışarıda, kuru yaprakların üzerinde hışırtı duyulur. Ama koyu karanlıkta bir şeycikler
seçilmez.
C: Tamam. Kapadık televizyon işini.
Satalım onu. Verelim. Hediye edelim.
Hediyeye benzemez bir hediye.
B: Yeter artık hediye etmek... Başka bir şey ile değiş tokuş yapalım.
A: Ben şöyle açık, cömert bir ülke istiyorum. Hollanda'nın durumuna düşmeyelim.
D: Onların ki, eli sıkılıktan değil. Başka gelenek göreneklere sahipler.
B: Hayır, efendim çok pintiler.
C: Ben Hollanda gibi güzel bir ülke istiyorum. Ama cömert ve güçlü de olsun.
Eski çağlardaki gibi bir ülke olsun.
Yok, yok, günümüzden olsun.
B: Ormanın içinde olsun.
D: Karıncalar diyarı sömürgesi olsun.
C: Sanat ve felsefesi de olsun ülkenin.
B: Bilimi de.
A: Dini de.
İnanç işte canım. Basit bir inanç.
B: Ülkeyi dışarıdan gözetleyen bir şey olacak herhalde.
A: Allah!
C: Uzaylılar!
Belki de kiremitlerin üzerinde gezinen bir kedi.
B: Bizi kollayacak.
Bizi gözetecek.
Bizimle dostluk kuracak.
A: Biz de -o her neyse işte- onunla arkadaşlık edeceğiz.
B: Yeter ki, karışmasın bize.
C: Görmediğimiz bir şeyle nasıl dostluk kuracağız?
B: Gecenin içinde, dışarıda, kuru yaprakların üzerinde hışırtı duyulur.
C: Ama koyu karanlıkta bir şeycikler seçilmez.
D: İşte öyle.
B: Onu hissedeceğiz.
Onu dinleyeceğiz.
D: Gittiğimiz yerde öyle metafizik güçler falan olmasın.
İstemiyorum.
B: Nereye gidiyoruz?
C: Bir yere gidiyoruz işte.
B: Benim bir fikrim yok ama.
A: Zor karar.
Tahmin ettiğimden de zormuş.
Getirisi... Götürüsü... Bir dolu hikâye...
Öyle bir günde alınacak karar değil bu.
D: Akşam oldu.
Onca saat ayakta.
Yarına bırakalım.
C: Neyi?
B: Yolculuğu.
C: Yarın da bir gün.
A: Ceset gibiyim.
D: Daha adım atamadık.
C: Adım atmamış olabiliriz ama bir başlangıç yaptık.
Başlamak yolun yarısıdır.
B: Yarın bakarız...
(Oyuncuların yarısı valizlerinin üzerine oturur, diğerleri de valizi minder gibi kullanırlar.)
B: Ninemin masalındaki gibi bir ülke istiyorum.
Geceleri sakin sakin uyuyabildiğim.
D: Başımı omzuna dayayabildiğim.
C: Yumuş yumuş gevşeyebildiğim
A: Dertsiz bir ülke arıyorum...
(Gözlerini kapatırlar.)
C: Oh! Güzel ülke.
D: Güzel... - De- ne demek!...
SON

You might also like