Professional Documents
Culture Documents
YDS KELİMELERİ
ISBN: 978-605-9428-06-4
© İrem Yayıncılık
Bu kitabın her türlü yayın hakkı İrem Yayıncılık’a aittir. Yayınevinin izni olmadan, eğitim ve tanıtım amaçlı kısmi alıntılar hariç
olmak üzere hiçbir şekilde kitabın tümü veya bir kısmı yayınlanamaz ve çoğaltılamaz.
Kapak Tasarım
İREM YAYINCILIK
YAYIN VE DAĞITIM
İREM AKADEMİ EĞİTİM HİZ. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.
Yeni Ziraat Mahallesi 659. Sokak No:14/A
Dışkapı/ANKARA
Tel: (0.312) 342 42 43
Fax: (0.312) 342 42 13
www. iremyayincilik.com.tr
e-mail: iletisim@iremyayincilik.com.tr
ÖNSÖZ
Daha önce alfabetik sıra ile bir sözlük formatında yayınladığımız YDS DICTIONARY isimli kitabımızda yer alan
1040 kelimeye son sınavlarda sıklıkla geçen 40 kelime, Phrasal Verbs ve Prepositions dizilimleri eklenerek
toplamda 1080 kelime (eş anlamlıları ve zıt anlamlıları ile birlikte 8000’e yakın kelime) içeren bu yayınımızı sizlere
yeni ve daha etkili bir formatta “60 Günde YDS Kelimeleri” adıyla sunuyoruz. Bu kitap yılda iki kez yapılan YDS,
her ay yapılan e-YDS ve bir kez yapılan LYS-DİL, istediğiniz zaman girebileceğiniz IELTS / TOEFL sınavlarına
girecek adaylar ve öğrenciler için bilinen formatlar dışında bol alıştırma içeren bir kelime çalışma kitabı olarak
yorulmanabilir. Geçmiş yıllarda yapılan sınavlar taranarak ve en çok geçen kelimelerin analizi yapılarak hazırlanan
bu kitabımız YDS, e-YDS, LYS-DİL, IELTS ve TOEFL gibi sınavlara girecek bir adayın mutlaka bilmesi gereken
kelimeleri, phrasal verb’leri, preposition’ları vs. kapsamaktadır.
Kelime bilgisinin en büyük problem olduğu bu tür sınavlar için çeşitli kitaplarda sunulan ve liste şeklinde, bazen
eş anlamlılarıyla verilen bölümler maalesef doğru kelime öğrenme yöntemleri değildir. Adaylar sınavlara girmeden
önce “en azından bu listelere bakayım ve öğrenebildiğim kadarını öğreneyim” zihniyetiyle bu tür kaynaklardan
faydalanmaktadırlar; ancak bu sadece geçici bir çözüm oluşturmaktadır. Sınavdan hemen önce ezber yöntemiyle
öğrenilen bir grup kelime sınavdan hemen sonra unutulmaktadır; ya da listede verilen kelime sınavdaki cümlede
başka bir anlam taşımaktadır. Bu nedenle bu tür bir kelime öğrenme yöntemi kesinlikle yanlıştır ve zaman kaybıdır.
Bu kitabımızda görebileceğiniz üzere, bizim kelime öğretme anlayışımız sadece kelime bazında ya da listeler
şeklinde değildir. YDS, e-YDS, LYS-DİL, IELTS ve TOEFL gibi sınavlar “synonym (eş anlam)” bilgisi üzerine
kurulu sınavlardır. Bir kelime öğrenildiğinde o kelimeyi oluşturan ön ekleri, son ekleri, o kelimenin eş anlamlısını ve
zıt anlamlısını da beraberinde öğrenmek en doğru yöntemdir. Ayrıca öğrenilen kelime mutlaka ama mutlaka bir
cümle içerisinde görülmeli, zaman zaman bu cümlenin çevirisi yapılmalı ve hedef kelime içinde bulunduğu cümledeki
anlamıyla öğrenilmeli, eğer ezber yapılacaksa kelime ve Türkçe karşılığı değil, o kelimenin içinde bulunduğu üç dört
kelimelik bir cümlecik ya da cümle ezberine gidilmelidir. Bir kelimenin birden fazla synonym’i olabileceği için, bu
kelimenin eş anlamlıları her cümlede aynı anlamı vermemektedir; bu nedenle eş anlamlı kelimelerin de içinde
bulunduğu ekstra cümleler de analiz edilmelidir. Kelime öğreniminde önemli olan bir diğer etken doğru kaynaklardan
sürekli olarak okuma ve öğrenilen kelimelerin geriye dönük bol bol tekrarını yapmaktır. Eğer bol tekrar ve cümle
içinde kullanım olmazsa kelime öğrenimi kalıcı olamaz. Kelime çalışması yaparken en kısa zaman içinde en fazla
kelimeyi kalıcı olarak öğrenmeyi amaçlamak en doğru yöntemdir. Bu nedenle en önemli yöntem doğru kaynaklardan
bol bol okuma çalışması yapabilmektir.
YDS, e-YDS, LYS-DİL, IELTS ve TOEFL için hazırlanan sözlüklerden ya da benzer kelime çalışma
kitaplarından bu sözlüğü farklı kılan özellik, sınavlarda sıklıkla geçen kelimeleri içermesi, her kelime için kelimenin eş
anlamlıları, zıt anlamlıları ve Türkçe karşılığının verilmesidir. Ayrıca kelime mutlaka bir cümle içerisinde
kullanılmıştır ve cümlenin Türkçe çevirisi de hemen altında verilmiştir. En alt kısımda da kelimenin isim, sıfat, zarf
ya da fiil halleri de bulunmaktadır. Bu sayede, bir kelime öğrenirken öğrendiğiniz kelime sayısı eş ve zıt anlamlıları
ile birlikte artmaktadır; ayrıca cümle içerisinde görmeniz o kelimeyi daha anlamlı hale getirmektedir ve o kelimenin
birlikte kullanıldığı edatları da öğrenmenizi kolaylaştırmaktadır. Verilen cümlenin çevirisi sayesinde ise o cümlede
bulunan diğer kelimelerin de anlamı sizlere sunulmuştur. Hatta cümlede geçen dil bilgisi yapılarına bile dikkat
etmeniz dil bilgisi için de faydalı olacaktır.
“60 Günde YDS Kelimeleri” kitabımız 1080 Hedef Kelime içermektedir. Bu seçilen kelimeler YDS, e-YDS ve LYS-
DİL sınavlarında sıklıkla geçen ve bu sınavlarda başarılı olmak adına mutlaka öğrenilmesi gereken kelimelerdir. Bu
1080 kelime ilk 54 günün programında 20’şer kelime halinde karışık olarak sunulmuştur. YDS’ye başvuran çoğu
aday ciddi sınav hazırlığına sınavdan ortalama 3 ay önce başlamaktadır. Bu nedenle bu kitabımızdaki 60 günlük
program sınav öncesindeki yoğun çalışma sürecinde günlük çalışılacak hedef kelimelere hakim olma konusunda
sizlere ciddi kolaylık sağlayacaktır. Günlük programdaki 20 kelime aşağıdaki formatta sunulmuştur.
III
ABANDON (v)
Türkçe Karşılığı : Terketmek, bırakmak, vazgeçmek
Örnek Cümle 1 : She abandoned painting.
Çevirisi : Resim yapmayı bıraktı.
Örnek Cümle 2 : The party abandoned some of its policies.
Çevirisi : Parti bazı politikalardan vazgeçti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Give up, leave, desert, forsake
Zıt Anlamlılar : Keep, retain, continue, uphold, maintain
Diğer Halleri : Abandonment (n), abandoned (adj)
Kelimelerin liste olarak verildiği benzer kaynaklarda sadece “abandon: bırakmak” şeklinde geçen ifade malesef bu
kelimeyi doğru ve kalıcı şekilde öğrenmenizi sağlamaz. Yukarıdaki örnek cümlelerde gördüğünüz gibi aynı kelime bir
cümlede “bırakmak”, diğer cümlede ise “vazgeçmek” olarak çevrilebilir. Bu nedenle “synonym” yani eş ve yakın
anlamlara dikkat etmek ve cümle içerisinde kelimeyi değerlendirmek çok önemlidir. Ayrıca her bir kelime için verilen
örnek cümleler ve çevirileri kelimeleri cümle içerisinde öğrenmenizi kolaylaştıracaktır. Bu formatta sunulan 1080
hedef kelime, eş, yakın ve zıt anlamlıları ile birlikte toplamda 8000’e yakın kelime çalışmanızı sağlayacaktır.
Sınav kelimelerini kalıcı hale getirmek için mutlaka çeşitli alıştırmalar yapmak gerekmektedir. Aksi halde kelimeleri
ve yapıları sadece kağıt üzerinde görmek yeterli değildir. Bu nedenle 54 gün için sunulan 1080 kelime 5 ayrı
alıştırma şekliden sunulmuştur. Alıştırma formatları aşağıdaki gibidir:
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. ritual a. useful
2. abandon b. copy, deceive, swindle, trick
3. cheat c. ceremony
4. cease d. stop
5. beneficial e. give up, leave, desert, forsake
*Kelimeleri tekrar etmek daha öncede değindiğimiz gibi önemli bir öğrenme yöntemidir. Öğrendiğiniz kelimeleri tekrar
ederken “synonym” yani “eş anlamlıları” ile birlikte tekrar etmek her zaman faydalıdır. Bu nedenle size
sunduğumuz 20 kelimeyi ve eş anlamlılarını pekiştirmek amacıyla her harf sonunda eşleştirme alıştırması verilmiştir.
Yukarıda görmüş olduğunuz alıştırmaları yapmak sizlerin kelimeleri Türkçe karşılıkları ile değil İngilizce eş
anlamlılarıyla hatırlamanızı sağlamaktadır.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
*Birinci alıştırma ile kıyaslandığında biraz daha zor olan bu bölümde hedef kelimeleri zıt anlamlıları ile eşleştirerek
tekrar çalışabilme imkanı bulacaksınız.
IV
3. SYNONYM / TURKISH / ANTONYM
Aşağıda orta sütunda verilen Türkçe kelimelerin sol sütunda EŞ anlamlısını sağ sütunda ise ZIT anlamlısını bulunuz.
A. B.
beneficial 1. terketmek forget
commemorate 2. durmak futile
furious 3. faydalı calm
cease 4. anmak maintain
abandon 5. kızgın continue
*Kelime öğrenimi için alışılmış formatların dışında hazırladığımız bu bölümde ise hem eş hem de zıt anlamlı yapıları
bir arada çalışarak pekiştirmeniz hedeflenmiştir.
4. MULTIPLE CHOICE
1. Eş anlamlısı “forsake” ve Türkçesi “terketmek, vazgeçmek” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir?
A) cheat B) bewilder C) cease D) abandon E) deceive
*Kelime alıştırmalarımızın bu bölümünde ise 5 adet çoktan seçmeli soru hazırladık. Soru köklerini okuduğunuzda
hem yeni bilgiler öğrenecek hem de farklı bir formatta hazırlanmış bu sorularla hedef kelimeleri test formatında
pekiştirme imkanı bulacaksınız.
5. SYNONYM FINDER
Aşağıda verilen cümlelerde altı çizili olan kelimenin eş ya da yakın anlamlısını işaretleyiniz.
*Son kelime alıştırmamızda ise sizlere farklı cümleler içerisinde sunulan kelimelerin eş anlamlılarını bulmanızı istedik.
Kitabımızda 54 günlük program ile toplamda 1080 kelimeyi eş ve zıt anlamlıları iel birlikte, her gün için 5 bölümden
oluşan alıştırmaları da yaparak keyifli bir şekilde öğrenebileceksiniz. YDS adına kelime çalışması sürecinde önemli
olan bir diğer bölüm ise Phrasal Verbs ve Prepositions yapılarıdır. Özellikle hedefi 80 üstü olan adayların bu bölümle
ilgili sorulan sorularda da başarılı olabilmesi adına 55.günde PHRASAL VERBS, 56.günde VERB + PREP,
57.günde ADJECTIVE + PREP, 58.günde NOUN + PREP, 59.günde PREP + NOUN yapıları da detaylı bir şekilde
sunulmuştur. İlk 54 günde olduğu gibi aşağıda sunulan formattaki çeşitli ve eğlenceli alıştırmalar yaparak PHRASAL
VERBS ve PREP yapıları ile ilgili de pekiştirme alıştırmaları yapabilirsiniz .
V
PHRASAL VERBS’ EXERCISE -2 / FIND THE SYNONYMS
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
*Yukarıda alışılmış soru formatlarının dışında gördüğünüz çeşitli alıştırmaları yaparak YDS öncesinde PHRASAL
VERBS ve PREP yapıları konusunda da hazırlıklı olabileceksiniz. Ayrıca 55,56,57,58 ve 59. Gün çalışacağınız
yapılar için hazırladığımız posterleri mutlaka incelemenizi ve bu posterlerin sunumlarını internetten ücretsiz olarak
izlemenizi şiddetle tavsiye ederiz. İlk 54 günde sizlere sunduğumuz kelimeleri ise Mobil Uygulama olarak EEC YDS
KELİMELERİ adıyla arayıp akıllı telefonlarınızdan da çalışabilirsiniz. Kitabımızın 60.gününde ise son sınavlarda
sıklıkla geçen kelimeleri tekrar hatırlatmak adına bir liste oluşturulmuştur.
“60 Günde YDS Kelimeleri” yaklaşık bir senelik uzun bir çalışmanın sonucu YDS, e-YDS ve LYS-DİL gibi
sınavların çok detaylı analizi sonucunda sizlere sunulmuştur. Sınavlarda karşılaşılabilecek kelime, phrasal verbs ve
edat vs. gibi tüm yapıların sistematik biçimde sergilenmesi bu çalışmanın özünü oluşturmuştur ve bu yapılar hiç bir
kaynakta verilmeyen bir zenginlikte sunulmuştur. Bu süreç içerisinde bu kaynağın ortaya çıkmasında emeği geçen
ve sürekli bizleri teşvik eden EEC Dil Okulundaki meslektaşlarımıza, manevi anlamda hiçbir zaman desteğini eksik
etmeyen English Exam Center çalışanlarına ve öğrencilerimize teşekkürü borç bilriiz. Ayrıca, üniversite hayatımız
boyunca bizlere yardımcı olan ve yol gösteren ODTÜ İngilizce Öğretmenliği Bölümü hocalarımıza da tekrar
saygılarımızı iletmekteyiz.
VI
İÇİNDEKİLER
1. Günün Kelimeleri ......................................................1 23. Günün Kelimeleri ............................................... 155
1. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 23. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
2. Günün Kelimeleri ......................................................8 24. Günün Kelimeleri ............................................... 162
2. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 24. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
3. Günün Kelimeleri ....................................................15 25. Günün Kelimeleri ............................................... 169
3. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 25. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
4. Günün Kelimeleri ....................................................22 26. Günün Kelimeleri ............................................... 176
4. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 26. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
5. Günün Kelimeleri ....................................................29 27. Günün Kelimeleri ............................................... 183
5. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 27. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
6. Günün Kelimeleri ....................................................36 28. Günün Kelimeleri ............................................... 190
6. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 28. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
7. Günün Kelimeleri ....................................................44 29. Günün Kelimeleri ............................................... 197
7. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 29. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
8. Günün Kelimeleri ....................................................51 30. Günün Kelimeleri ............................................... 204
8. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 30. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
9. Günün Kelimeleri ....................................................58 31. Günün Kelimeleri ............................................... 211
9. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................... 31. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
10. Günün Kelimeleri ..................................................65 32. Günün Kelimeleri ............................................... 218
10. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 32. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
11. Günün Kelimeleri ..................................................72 33. Günün Kelimeleri ............................................... 225
11. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 33. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
12. Günün Kelimeleri ..................................................79 34. Günün Kelimeleri ............................................... 232
12. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 34. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
13. Günün Kelimeleri ..................................................86 35. Günün Kelimeleri ............................................... 239
13. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 35. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
14. Günün Kelimeleri ..................................................93 36. Günün Kelimeleri ............................................... 246
14. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 36. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
15. Günün Kelimeleri ................................................100 37. Günün Kelimeleri ............................................... 253
15. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 37. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
16. Günün Kelimeleri ................................................107 38. Günün Kelimeleri ............................................... 260
16. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 38. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
17. Günün Kelimeleri ................................................114 39. Günün Kelimeleri ............................................... 267
17. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 39. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
18. Günün Kelimeleri ................................................121 40. Günün Kelimeleri ............................................... 274
18. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 40. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
19. Günün Kelimeleri ................................................128 41. Günün Kelimeleri ............................................... 281
19. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 41. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
20. Günün Kelimeleri ................................................135 42. Günün Kelimeleri ............................................... 288
20. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 42. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
21. Günün Kelimeleri ................................................141 43. Günün Kelimeleri ............................................... 295
21. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 43. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
22. Günün Kelimeleri ................................................148 44. Günün Kelimeleri ............................................... 302
22. Günün Kelime Alıştırmaları ....................................... 44. Günün Kelime Alıştırmaları ......................................
VII
45. Günün Kelimeleri ................................................309
45. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
46. Günün Kelimeleri ................................................316
46. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
47. Günün Kelimeleri ................................................323
47. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
48. Günün Kelimeleri ................................................330
48. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
49. Günün Kelimeleri ................................................337
49. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
50. Günün Kelimeleri ................................................344
50. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
51. Günün Kelimeleri ................................................351
51. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
52. Günün Kelimeleri ................................................358
52. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
53. Günün Kelimeleri ................................................365
53. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
54. Günün Kelimeleri ................................................372
54. Günün Kelime Alıştırmaları .......................................
55. Gün: Phrasal Verb / Definition ............................379
56. Gün: Verb + Prep / Definition..............................383
57. Gün: Adj. + Prep / Definition ...............................387
58. Gün: Noun + Prep / Definition.............................390
59. Gün: Prep + Noun Combinations........................393
60. Gün: Son Sınavlarda Sıklıkla Geçen Önemli
Kelimeler, Yapılar ve Eş / Yakın Anlamlıları .......397
VIII
1 1 1 1 1 1 1 1 1
1. GÜNÜN KELİMELERİ
trifling abundant consecutive deception disperse
TRIFLING (adj)
Türkçe Karşılığı : Önemsiz
Örnek Cümle : It was such a trifling sum of money to argue about!
Çevirisi : Tartışılmayacak kadar önemsiz bir miktardı!
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trivial, unimportant, insignificant
Zıt Anlamlılar : Important, significant
ABUNDANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Bol, bereketli
Örnek Cümle : Cheap consumer goods are abundant in this region.
Çevirisi : Bu bölgede ucuz tüketici malları boldur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Plentiful, in large quantities, abounding, teeming
Zıt Anlamlılar : Scarce, insufficient, bare, impoverished
Diğer Halleri : Abundantly (adv), abundance (n)
CONSECUTIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ard arda, birbirini takiben
Örnek Cümle : This is the fifth consecutive weekend that I've spent working.
Çevirisi : Bu, çalışarak geçirdiğim ardıardına beşinci haftasonu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Successive, sequential, subsequent
Zıt Anlamlılar : Discontinuous
Diğer Halleri : Consecutively (adv)
DECEPTION (n)
Türkçe Karşılığı : Aldat(n)ma, hilekarlık, dolandırma.
Örnek Cümle : He was found guilty of obtaining money by deception.
Çevirisi : Dolandırıcılıkla para elde etmekten suçlu bulundu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deceiving, dishonesty, trickery
Zıt Anlamlılar : Honesty
Diğer Halleri : Deceive (v)
DISPERSE (v)
Türkçe Karşılığı : Dağıtmak, dağılmak
Örnek Cümle : Just after the rain came down the clouds started to disperse.
Çevirisi : Yağmur yağdıktan hemen sonra bulutlar dağılmaya başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scatter, dispel, diffuse
Zıt Anlamlılar : Gather, collect, concentrate
Diğer Halleri : Dispersal (n), dispersion (n)
www.iremyayincilik.com.tr 1 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
EXACT (adj)
Türkçe Karşılığı : Tam, kesin
Örnek Cümle : The exact time of the accident was 2.43 pm.
Çevirisi : Kaza tam olarak 2.43’de meydana geldi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Correct, precise, definite
Zıt Anlamlılar : Vague, ambigious, unclear
Diğer Halleri : Exactly (adv)
FORMIDABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, sağlam, yenilmez, dayanıklı
Örnek Cümle : The Ottoman Empire was a formidable opponent for other empires.
Çevirisi : Osmanlı İmparatorluğu diğer imparatorluklar için zorlu bir rakipti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Challenging, difficult, invincible
Zıt Anlamlılar : Susceptible, vulnerable, fragile, sensitive
Diğer Halleri : Formidably (adv)
GRACEFUL (adj)
Türkçe Karşılığı : Hoş, çekici, zarif, nazik
Örnek Cümle : The player showed graceful movements.
Çevirisi : Oyuncu etkileyici hareketler gösterdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attractive, charming
Zıt Anlamlılar : Awkward, ugly
GRASP (v)
Türkçe Karşılığı : Kapmak, algılamak, kavramak
Örnek Cümle : We must grasp every opportunity to strengthen economic ties with other countries.
Çevirisi : Diğer ülkelerle ekonomik bağları güçlendirmek için her fırsatı yakalamalıyız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Snatch, grab, perceive
Zıt Anlamlılar : Loose, release
Diğer Halleri : Grasp (n)
HUMID (adj)
Türkçe Karşılığı : Nemli
Örnek Cümle : New York is very hot and humid in the summer.
Çevirisi : New York yazları çok sıcak ve nemli olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Damp, moist, wet
Zıt Anlamlılar : Dry
Diğer Halleri : Humidity (n)
www.iremyayincilik.com.tr 2 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
INDIFFERENT to (adj)
Türkçe Karşılığı : İlgisiz, kayıtsız
Örnek Cümle : Why don't you vote - how can you be so indifferent?
Çevirisi : Neden oy vermiyorsun? Nasıl bu kadar duyarsız olabilirsin?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Uninterested
Zıt Anlamlılar : Interested
Diğer Halleri : Indifference (n)
INSTILL (v)
Türkçe Karşılığı : Aşılamak, yüklemek
Örnek Cümle : It is part of a teacher's job to instill confidence in his or her students.
Çevirisi : Öğrencilerine güven aşılamak öğretmenin işinin bir parçasıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fill, inspire
Zıt Anlamlılar : Extract, empty
ISOLATE (v)
Türkçe Karşılığı : Soyutlamak, ayırmak, (hastayı) tecrit etmek
Örnek Cümle : Associate, unite
Çevirisi : He felt isolated when the others laughed altogether.
Çevirisi : Diğerleri hep beraber güldüklerinde o kendini soyutlanmış hissetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Seperate, segregate
Zıt Anlamlılar : Unify
Diğer Halleri : Isolation (n)
SPOIL (v)
Türkçe Karşılığı : Çürümek, bozulmak
Örnek Cümle : The dessert will spoil if you don't keep it in the fridge.
Çevirisi : Tatlıyı buzdolabına koymazsan bozulur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decay, rotten
Diğer Halleri : Spoiled (adj)
SPONTANEOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Kendiliğinden olan, doğal
Örnek Cümle : His jokes seemed spontaneous, but were in fact carefully prepared beforehand.
Çevirisi : Nükteleri doğaçlama gibi görünüyordu ama aslında daha önceden özenle
hazırlanmıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Natural
Zıt Anlamlılar : Artificial
Diğer Halleri : Spontaneously (adv), spontaneity (n)
www.iremyayincilik.com.tr 3 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
SUBSTANTIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyük, önemli
Örnek Cümle : She inherited a substantial fortune from her grandmother.
Çevirisi : Ona, büyükannesinden önemli miktarda miras kaldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Considerable, extensive, significant
Zıt Anlamlılar : Minor, trivial
Diğer Halleri : Substantially (adv)
PRECIPITATE (v)
Türkçe Karşılığı : Hızlandırmak, yağmak, çökmek
Örnek Cümle : An unexpected invasion would certainly precipitate a political crisis.
Çevirisi : Beklenmedik bir istila politik bir krizi kesinlikle hızlandırır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accelerate, hasten
Zıt Anlamlılar : Decelerate
Diğer Halleri : Precipitation (n)
QUOTATION (n)
Türkçe Karşılığı : Alıntılama, alıntı yapma, aktarma
Örnek Cümle : At the beginning of the book, there is a quotation from A.Lincoln.
Çevirisi : Kitabın başında Abraham Linkoln’den bir alıntı var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extract, excerpt, citation, saying
Diğer Halleri : Quote (v)
REALM (n)
Türkçe Karşılığı : Alan, saha, krallık, ülke, memleket
Örnek Cümle : Her interests are in the realm of practical politics.
Çevirisi : Onun ilgi alanı güncel politika.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Area, region, field
LEGITIMATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yasal, meşru
Örnek Cümle : The army must give power back to the legitimate government.
Çevirisi : Ordu, yetkiyi tekrar meşru hükümete vermeli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Legal, lawful
7Zıt Anlamlılar : illegal, illegitimate
Diğer Halleri : Legitimacy (n), legitimize (v), legitimately (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 4 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. indifferent a. natural
2. instill b. seperate, segregate
3. isolate c. uninterested
4. spoil d. decay, rotten
5. spontaneous e. fill, inspire
www.iremyayincilik.com.tr 5 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. trifling a. discontinuous
2. abundant b. honesty
3. consecutive c. important, significant
4. deception d. scarce, insufficient, bare, impoverished
C. 1. grasp a. dry
2. humid b. loose, release
3. indifferent c. extract, empty
4. instill d. interested
www.iremyayincilik.com.tr 6 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
A. B.
formidable 1. önemsiz interested
indiffirent 2. bol, bereketli susceptible
legitimate 3. sert, dayanıklı illegal
abundant 4. umursamaz, kayıtsız significant
trivial 5. yasal, meşru scarce
www.iremyayincilik.com.tr 7 www.iremyayincilik.com.tr
2 2 2 2 2 2 2 2 2
2. GÜNÜN KELİMELERİ
relentlessly migration nullify obesity poison
RELENTLESSLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Amansızca, sürekli şekilde, dur durak bilmeden
Örnek Cümle : She has campaigned relentlessly for her husband's release from prison.
Çevirisi : Eşinin hapishaneden çıkması için dur durak bilmeden çalıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Continuously, constantly
Zıt Anlamlılar : Temporarily
Diğer Halleri : Relentless (adj)
MIGRATION (n)
Türkçe Karşılığı : Göç
Örnek Cümle : There was a mass migration of poverty-struck farmers into the cities.
Çevirisi : Fakirlikten etkilenen çiftçilerin şehire büyük göçü oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immigration, movement
Zıt Anlamlılar : Remain, stay
Diğer Halleri : Migratory (n), migrant (n), migrate (v)
NULLIFY (v)
Türkçe Karşılığı : İptal etmek, geçersiz kılmak
Örnek Cümle : The state death penalty law was nullified in 1977.
Çevirisi : İdam cezası yasası 1977’de kaldırıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cancel, annul, invalidate, abolish
Zıt Anlamlılar : Enact, legislate
OBESITY (n)
Türkçe Karşılığı : Aşırı şişmanlık, obezite
Örnek Cümle : A diet that is high in fat can lead to obesity.
Çevirisi : Yağ oranı yüksek bir beslenme obeziteye yol açabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fatness, plumpness
Diğer Halleri : Obese (n)
POISON (n)
Türkçe Karşılığı : Zehir
Örnek Cümle : Her drink has been laced with a deadly poison.
Çevirisi : İçeceğine öldürücü bir zehir katılmış.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Venom, toxin
Diğer Halleri : Poison (v), Poisonous (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 8 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
SUSCEPTIBLE to (adj)
Türkçe Karşılığı : Hassas, duyarlı, kolay mikrop kapabilen
Örnek Cümle : These plants are particularly susceptible to frost.
Çevirisi : Bu bitkiler donmaya karşı aşırı hassastır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sensitive, vulnerable, fragile
Zıt Anlamlılar : Indiffirent, formidable, strong
Diğer Halleri : Susceptibility (n)
SPECIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Belirlemek
Örnek Cümle : He said we should meet but didn't specify a time.
Çevirisi : Buluşmamız gerektiğini söyledi ama bir zaman belirtmedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Identify, state, indicate
Diğer Halleri : Specification (n)
SUPPLANT (v)
Türkçe Karşılığı : Yerini almak
Örnek Cümle : In most offices, the typewriter has now been supplanted by the computer.
Çevirisi : Birçok ofiste, daktilonun yerini artık bilgisayar aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take the place of sth.
Zıt Anlamlılar : Set off, leave
HOSTILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Düşmanca, saldırgan, -e karşı
Örnek Cümle : I'm not hostile to the idea of such a change.
Çevirisi : Böyle bir değişiklik fikrine karşı değilim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unfriendly
Zıt Anlamlılar : Friendly
Diğer Halleri : Hostility (n)
DILATE (v)
Türkçe Karşılığı : Genişlemek
Örnek Cümle : The pupils of the eyes dilate as darkness increases.
Çevirisi : Göz bebekleri karanlık arttıkça büyür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expand, enlarge
Zıt Anlamlılar : Minimize, compress
Diğer Halleri : Dilation (n)
www.iremyayincilik.com.tr 9 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DEAL (n)
Türkçe Karşılığı : Anlaşma, uzlaşma
Örnek Cümle : I'll make/do a deal with you - you wash the car and I'll let you use it tonight
Çevirisi : Seninle bir anlaşma yapacağım. Sen arabayı yıka ben de bu gece arabayı
kullanmana izin vereyim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement
Zıt Anlamlılar : Disagreement
Diğer Halleri : Dealer (n)
DECADE (n)
Türkçe Karşılığı : On yıl
Örnek Cümle : He has been living here for a decade.
Çevirisi : Burada 10 yıldır çalışıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : A 10-year period
CONTEMPT (n)
Türkçe Karşılığı : Aşağılama, küçük görme, karşı gelme
Örnek Cümle : At school she had complete contempt for all her teachers.
Çevirisi : Okulda tüm hocalarına karşı geliyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abhorance, disdain
Zıt Anlamlılar : Respect, admire
Diğer Halleri : Contemptible (adj)
PUNCTUAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Dakik, tam vaktinde
Örnek Cümle : He's always punctual.
Çevirisi : O her zaman dakiktir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : On time, prompt
Zıt Anlamlılar : Belated
Diğer Halleri : Punctually (adv), punctuality (n)
www.iremyayincilik.com.tr 10 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
ASSIGN (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırmak, tahsis etmek, görev vermek
Örnek Cümle : UN troops were assigned the task of rebuilding the hospital.
Çevirisi : Birleşmiş milletler birliklerine hastaneyi yeniden inşa etme görevi verildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Allocate, allot, appoint
Diğer Halleri : Assignment (n)
TRACK (v)
Türkçe Karşılığı : Takip etmek
Örnek Cümle : The military use radar satellites to track targets through clouds and at night.
Çevirisi : Ordu, bulutların içinde ve geceleri hedefleri takip etmek için radar uydular
kullanır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, trace
Diğer Halleri : Track (n)
TREASURE (v)
Türkçe Karşılığı : Değer vermek
Örnek Cümle : This pen that my grandfather gave me is one of my most treasured possessions.
Çevirisi : Dedemin verdiği bu kalem en değer verdiğim eşyalarımdan biridir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cherish, value, prize
Diğer Halleri : Treasure (n), treasury (n)
THREAT (n)
Türkçe Karşılığı : Tehdit, korkutma, gözdağı, tehlike
Örnek Cümle : The threat of jail failed to deter him from petty crime.
Çevirisi : Hapis tehdidi onu ufak tefek suçlar işlemekten alıkoymadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Menace
Diğer Halleri : Threatening (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 11 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. specify b. unfriendly
D. 1. adjourn a. menace
www.iremyayincilik.com.tr 12 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. relentlessly a. formidable
2. migration b. enact
3. nullify c. remain, stay
4. susceptible d. temporarily
B. 1. supplant a. friendly
2. hostile b. set off, leave
3. dilate c. disagreement
4. deal d. minimize, compress
C. 1. contempt a. belated
2. content with b. complete, terminate
3. punctual c. respect, admire
4. adjourn d. dissatisfied
A. B.
content 1. geçici olarak nullify
hostile 2. yasalaştırmak belated
temporarily 3. düşmanca dissatisfied
punctual 4. dakik, zamanında relentlessly
enact 5. hoşnut friendly
www.iremyayincilik.com.tr 13 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
www.iremyayincilik.com.tr 14 www.iremyayincilik.com.tr
3 3 3 3 3 3 3 3 3
3. GÜNÜN KELİMELERİ
attach attitude apathy annihilation consolidate
ATTACH (v)
Türkçe Karşılığı : Bağlamak, iliştirmek
Örnek Cümle : I attached a photo to my application form.
Çevirisi : Başvuru formuma bir fotoğraf ekledim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connect, join, fasten, tie, bind
Zıt Anlamlılar : Detach
Diğer Halleri : Attachment (n)
ATTITUDE (n)
Türkçe Karşılığı : Tavır, tutum
Örnek Cümle : It's very difficult to change people's attitudes.
Çevirisi : İnsanların tavırlarını değiştirmek çok zordur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Manner, stance, posture
APATHY (n)
Türkçe Karşılığı : İlgisizlik, umursamazlık
Örnek Cümle : There is widespread apathy among students.
Çevirisi : Öğrenciler arasında yaygın bir ilgisizlik var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unconcern, indifference, insensibility
Zıt Anlamlılar : Sensitiveness, passion, vehemence, emotion, interest
Diğer Halleri : Apathetic (adj)
ANNIHILATION (n)
Türkçe Karşılığı : Yok olma, yıkılma, yok etme
Örnek Cümle : The annihilation of the city by the bomb will never be forgotten.
Çevirisi : Şehrin bombadan dolayı yok olması hiç unutulmayacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extermination, eradication, destruction
Zıt Anlamlılar : Existence, being
Diğer Halleri : Annihilate (v)
CONSOLIDATE (v)
Türkçe Karşılığı : Güçlendirmek, sağlamlaştırmak
Örnek Cümle : She hoped that marriage would consolidate their relationship.
Çevirisi : Evliliğin, ilişkilerini kuvvetlendireceğini umuyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strenghten, fortify
Zıt Anlamlılar : Weaken, dissect
Diğer Halleri : Consolidation (n)
www.iremyayincilik.com.tr 15 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
COERCE (v)
Türkçe Karşılığı : Zorlamak
Örnek Cümle : He is thought to be coerced into making a confession about the crime.
Çevirisi : Cinayet konusunda itirafa zorlanıldığı düşünülüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, compel
Diğer Halleri : Coercion (n), coercive (adj)
DEFECT (n)
Türkçe Karşılığı : Kusur, eksiklik
Örnek Cümle : There are so many defects in our education system.
Çevirisi : Eğitim sistemimizde birçok eksiklik var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fault, error
Zıt Anlamlılar : Perfection
Diğer Halleri : Defective (adj)
CORRESPONDING (adj)
Türkçe Karşılığı : Denk, tekabül eden
Örnek Cümle : As the course becomes more difficult, there's usually a corresponding drop in
attendance.
Çevirisi : Kurs zorlaştıkça devam konusunda da genellikle buna bağlı bir azalma olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Equivalent, matching, parallel
Zıt Anlamlılar : Irrelevant
Diğer Halleri : Correspond (v), correspondence (n)
DESPISE (v)
Türkçe Karşılığı : Aşağılamak, küçümsemek
Örnek Cümle : She despised him for the way he treated her sister.
Çevirisi : Kızkardeşine yaptığı muameleden dolayı onu aşağıladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look down on, scorn, dislike, humiliate
Zıt Anlamlılar : Appraise, respect, regard, look up to
Diğer Halleri : Despicable (adj), despicably (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 16 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
EXPEND (v)
Türkçe Karşılığı : Harcamak, masraf yapmak
Örnek Cümle : Governments expend a lot of resources on war.
Çevirisi : Hükümetler savaşa çok kaynak harcıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use up, exhaust
Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve
Diğer Halleri : Expenditure (n)
ENTITLE (v)
Türkçe Karşılığı : Hak vermek, yetki vermek
Örnek Cümle : Being unemployed entitles you to free medical treatment.
Çevirisi : İşsiz olman sana ücretsiz tedavi imkanı veriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Warrant, give right to
Zıt Anlamlılar : Disable, disqualify
Diğer Halleri : Entitled (adj)
ERRONEOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Hatalı
Örnek Cümle : They had an erroneous belief, which misled them.
Çevirisi : Onları saptıran yanlış bir inanışları vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Incorrect, wrong
Zıt Anlamlılar : Perfect
Diğer Halleri : Error (n), erroneously (adv)
ILLUSTRATE (v)
Türkçe Karşılığı : Örneklerle açıklamak
Örnek Cümle : The lecturer illustrated his point with a diagram on the blackboard.
Çevirisi : Öğretmen konuyu tahtada bir diyagramla açıkladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Explain, clarify
Zıt Anlamlılar : Confuse, mystify
Diğer Halleri : illustration (n), illustrative (adj)
INFLUX (n)
Türkçe Karşılığı : Akın etme, akış
Örnek Cümle : Turkey is expecting an influx of several thousand refugees over the next few
days.
Çevirisi : Türkiye birkaç gün içinde binlerce göçmenin akın etmesini bekliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Flood, arrival
www.iremyayincilik.com.tr 17 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
GRUMBLE (v)
Türkçe Karşılığı : Şikayet etmek, sızlanmak
Örnek Cümle : She spent the evening grumbling to me about her job.
Çevirisi : Akşamı, işiyle ilgili şikayet ederek geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Complain
Zıt Anlamlılar : Show gratitude
Diğer Halleri : Grumble (n), grumbler (n)
PROFOUND (adj)
Türkçe Karşılığı : Derin, büyük
Örnek Cümle : His mother's death when he was aged six had a very profound effect on him.
Çevirisi : Altı yaşındayken, annesinin ölümünün onun üzerinde çok derin bir etkisi oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deep
Diğer Halleri : Profoundly (adv)
OBLIGATION (n)
Türkçe Karşılığı : Yükümlülük, zorunluluk
Örnek Cümle : If you have not signed a contract, you are under no obligation to pay them any
money.
Çevirisi : Sözleşme imzalamadıysan, onlara para ödeme zorunluluğun yok.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compulsion, requirement
Diğer Halleri : Obligatory (adj)
MOMENTUM (n)
Türkçe Karşılığı : Hız, ivme
Örnek Cümle : The spacecraft will fly round the Earth to gather momentum for its trip to Jupiter.
Çevirisi : Uzay mekiği Jüpiter’e olan yolculuğu için hız kazanmak amacıyla yeryüzünün
etrafında uçacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Speed, velocity, impetus
MENACE (v)
Türkçe Karşılığı : Tehdit etmek
Örnek Cümle : Hurricane Hugo menaced the US coast for a week.
Çevirisi : “Hugo” fırtınası bir hafta boyunca Amerika kıyılarını tehdit etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Threaten
Diğer Halleri : Menace (n), menacing (adj), menacingly (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 18 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. grumble a. Threaten
2. profound b. compulsion, requirement
3. obligation c. complain
4. momentum d. speed, velocity, impetus
5. menace e. deep
www.iremyayincilik.com.tr 19 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
defect 1. yok olma admire
despise 2. güçlendirmek perfection
expend 3. kusur, hata put aside
consolidate 4. aşağılama existence
annihilation 5. tüketmek, harcamak weaken
www.iremyayincilik.com.tr 20 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
www.iremyayincilik.com.tr 21 www.iremyayincilik.com.tr
4 4 4 4 4 4 4 4 4
4. GÜNÜN KELİMELERİ
mature negotiate pose just gorgeous
MATURE (adj)
Türkçe Karşılığı : Olgun
Örnek Cümle : Mature male gorillas have silver-grey hairs on their backs.
Çevirisi : Yetişkin erkek gorillerin sırtlarında gümüş grisi tüyleri vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Developed, full-grown
Zıt Anlamlılar : Immature, young, juvenile
Diğer Halleri : Maturity (n), maturation (n)
NEGOTIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Görüşmek, pazarlık yapmak
Örnek Cümle : The government has refused to negotiate with the strikers.
Çevirisi : Hükümet grev yapanlarla görüşmeyi reddetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discuss, talk, bargain
Diğer Halleri : Negotiation (n)
POSE (v)
Türkçe Karşılığı : Yaratmak, oluşturmak
Örnek Cümle : Nuclear weapons pose a threat to everyone.
Çevirisi : Nükleer silahlar herkes için bir tehdit oluşturuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Create
JUST (adj)
Türkçe Karşılığı : Adil, haklı, yerinde, doğru
Örnek Cümle : The judge's sentence was perfectly just in the circumstances
Çevirisi : Hakimin kararı bu şartlar altında kesinlikle adildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fair
Zıt Anlamlılar : Unjust, unlawful
Diğer Halleri : Justice (n)
GORGEOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyüleyici, harika
Örnek Cümle : The bride looked gorgeous.
Çevirisi : Gelin muhteşem görünüyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Impressive, splendid
Zıt Anlamlılar : Ugly
Diğer Halleri : Gorgeously (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 22 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
INCREDIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : İnanılmaz
Örnek Cümle : It seems incredible that no one foresaw the crisis.
Çevirisi : Krizi hiçkimsenin önceden farketmemesi inanılmaz gibi görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unbeliavable
Zıt Anlamlılar : Believable
Diğer Halleri : Incredibly (adv)
EXTREMELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Aşırı derecede, büyük ölçüde
Örnek Cümle : She's extremely beautiful.
Çevirisi : Aşırı derecede güzel.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enormously, tremendously
Zıt Anlamlılar : Tiny, little
Diğer Halleri : Extreme (adj)
EXAGGERATE (v)
Türkçe Karşılığı : Abartmak
Örnek Cümle : I'm not exaggerating - it is the worst meal I've ever eaten in my life.
Çevirisi : Abartmıyorum, hayatımda yediğim en kötü yemekti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Overstate
Zıt Anlamlılar : Understate, minimize
Diğer Halleri : Exaggeration (n)
EXHAUST (v)
Türkçe Karşılığı : Yormak, tüketmek
Örnek Cümle : The long journey exhausted the children.
Çevirisi : Uzun seyahat çocukları yordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tire, use up, deplete
Zıt Anlamlılar : Refresh, invigorate
Diğer Halleri : Exhausted (adj), exhaustion (n)
DISCRIMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırdetmek, ayrımcılık yapmak
Örnek Cümle : She felt she had been discriminated against because of her age.
Çevirisi : O, yaşından dolayı kendisine ayrımcılık yapıldığını hissetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Differentiate, distinguish
Diğer Halleri : Discrimination (n), discriminatory (n)
www.iremyayincilik.com.tr 23 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DISMISS (v)
Türkçe Karşılığı : Kovmak, -den çıkarmak
Örnek Cümle : He has been dismissed from his job, which made him angry.
Çevirisi : İşinden kovuldu, ve bu da onu çok kızdırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fire, sack
Zıt Anlamlılar : Employ, recruit
Diğer Halleri : Dismissal (n)
CUSTODY (n)
Türkçe Karşılığı : Nezaret, velayet
Örnek Cümle : The mother got/received the custody of the child.
Çevirisi : Çocuğun velayetini annesi aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confinement, jail
Zıt Anlamlılar : Release
Diğer Halleri : Custodial (adj)
COMMON (adj)
Türkçe Karşılığı : Ortak, yaygın
Örnek Cümle : English has some features common to many languages.
Çevirisi : İngilizce’nin birçok dille ortak olan özellikleri vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shared
Zıt Anlamlılar : Private, distinctive, unusual
Diğer Halleri : Common (n)
COMMERCE (n)
Türkçe Karşılığı : Ticaret
Örnek Cümle : The world of commerce and industry is improving day by day.
Çevirisi : Ticaret ve sanayi dünyası günden güne gelişiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trade, traffic, business, exchange
Diğer Halleri : Commercial (adj), commercialize (v), commercially (adv)
AMBITION (n)
Türkçe Karşılığı : Hırs, istek, hedef, amaç
Örnek Cümle : He has already achieved his main ambition in life.
Çevirisi : Hayattaki asıl amacına (hedefine) çoktan ulaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Desire, aspiration, goal, objective, aim, target
Zıt Anlamlılar : Vain, futile (adj)
Diğer Halleri : Ambitious (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 24 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
ABSURD (adj)
Türkçe Karşılığı : Saçma
Örnek Cümle : The belief that the earth is flat is absurd.
Çevirisi : Dünyanın düz olduğu inancı saçmadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Highly unreasonable, illogical, ridiculous
Zıt Anlamlılar : Reasonable, logical, sensible, rational, plausible
Diğer Halleri : Absurdity (n), absurdness (n), absurdly (adv)
ABSORB (v)
Türkçe Karşılığı : Emmek, içine çekmek.
Örnek Cümle : Plants absorb carbon dioxide.
Çevirisi : Bitkiler karbondioksidi emer.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take in, suck up (liquid, knowledge), soak up, use up (time)
Zıt Anlamlılar : Send out, throw off, emit, disperse.
Diğer Halleri : Absorbable (adj), absorbing (adj)
APPREHENSION (n)
Türkçe Karşılığı : Endişe, korku
Örnek Cümle : It's normal to feel a little apprehension before starting a new job.
Çevirisi : Yeni bir işe başlamadan önce biraz endişe duymak normaldir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Anxiety, fear, dread, concern
Zıt Anlamlılar : Confidence, braveness
Diğer Halleri : Apprehensive (adj)
ASSURE (v)
Türkçe Karşılığı : Garanti vermek, temin etmek
Örnek Cümle : The mechanic assured him that the car would be ready the next day.
Çevirisi : Tamirci arabanın ertesi gün hazır olacağına dair garanti verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ensure, guarantee, warrant, promise
Zıt Anlamlılar : To raise doubt
Diğer Halleri : Assurance (n)
SHORTAGE (n)
Türkçe Karşılığı : Kıtlık, eksiklik
Örnek Cümle : There's a shortage of food and shelter in the refugee camps.
Çevirisi : Göçmen kamplarında barınak ve yiyecek eksikliği var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lack, scarcity
Zıt Anlamlılar : Plenty, abundance
Diğer Halleri : Short (adj), shortness (n)
www.iremyayincilik.com.tr 25 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. mature a. create
2. negotiate b. fair
3. pose c. impressive, splendid
4. just d. discuss, talk, bargain
5. gorgeous e. developed, full-grown
D. 1. absurd a. take in, suck up (liquid, knowledge), soak up, use up (time)
2. absorb b. ensure, guarantee, warrant, promise
3. apprehension c. lack, scarcity
4. assure d. highly unreasonable, illogical, ridiculous
5. shortage e. anxiety, fear, dread, concern
www.iremyayincilik.com.tr 26 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. exaggerate a. release
2. exhaust b. employ, recruit
3. dismiss c. private, distinctive, unusual
4. custody d. understate, minimize
5. common e. refresh, invigorate
A. B.
shortage 1. adil ugly
incredible 2. güzel recriut
just 3. inanılmaz abundance
dismiss 4. kovmak unlawful
gorgeous 5. kıtlık believable
www.iremyayincilik.com.tr 27 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
3. Türkçesi “emmek, içine çekmek” ve zıt anlamlısı 3. It's normal to feel a little apprehension before
“send out” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? starting a new job.
A) sack B) ensure A) concern B) justice
C) differentiate D) deplete C) exaggeration
E) absorb
www.iremyayincilik.com.tr 28 www.iremyayincilik.com.tr
5 5 5 5 5 5 5 5 5
5. GÜNÜN KELİMELERİ
tempt ultimate ascend assault compulsory
TEMPT (v)
Türkçe Karşılığı : Cezbetmek, baştan çıkarmak
Örnek Cümle : The offer of a free car stereo tempted her into buying a new car.
Çevirisi : Bedava araba teybi fırsatı onu yeni bir araba almaya itti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Allure, appeal
Zıt Anlamlılar : Repel, dissuade
Diğer Halleri : Tempting (adj)
ULTIMATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Son, nihai
Örnek Cümle : Infidelity is the ultimate betrayal.
Çevirisi : Sadakatsizlik en son ihanettir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eventual, final
Zıt Anlamlılar : First, initial
Diğer Halleri : Ultimately (adv), ultimate (n)
ASCEND (v)
Türkçe Karşılığı : Yükselmek, çıkmak
Örnek Cümle : The divers have begun to ascend to the surface of the water.
Çevirisi : Dalgıçlar suyun yüzeyine çıkmaya başladılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go up, climb, rise, mount
Zıt Anlamlılar : Descend, fall, sink
Diğer Halleri : Ascent (n)
ASSAULT (n)
Türkçe Karşılığı : Saldırı
Örnek Cümle : We were all saddened by the assault on a police officer.
Çevirisi : Polis memuruna yapılan saldırı hepimizi üzdü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attack, invasion, charge, agression
Zıt Anlamlılar : Resistance, defence
Diğer Halleri : Assault (v)
COMPULSORY (adj)
Türkçe Karşılığı : Zorunlu
Örnek Cümle : In East Germany learning Russian was compulsory.
Çevirisi : Doğu Almanya’da Rusça öğrenmek zorunluydu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obligatory, mandatory, must
Zıt Anlamlılar : Optional, voluntary
Diğer Halleri : Compelsive (adj), compulsorily (adv), compulsoriness (n)
www.iremyayincilik.com.tr 29 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DISCERN (v)
Türkçe Karşılığı : Fark etmek, algılamak, ayırt etmek
Örnek Cümle : I could just discern something in the darkness.
Çevirisi : Daha az önce karanlıkta bir şey farkettim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perceive, notice, see
Zıt Anlamlılar : Neglect, miss, overlook
Diğer Halleri : Discernible (adj), discernibly (adv)
DEVOID of (adj)
Türkçe Karşılığı : Yoksun
Örnek Cümle : Their apartment is devoid of all comforts.
Çevirisi : Onların dairesi her türlü konfordan yoksun.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lacking
Zıt Anlamlılar : Full, supplied, provided
EVACUATE (v)
Türkçe Karşılığı : Boşaltmak, tahliye etmek
Örnek Cümle : The police evacuated the village shortly before the explosion.
Çevirisi : Polis, patlamadan hemen önce köyü boşalttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Empty
Zıt Anlamlılar : Seize, occupy, fill
Diğer Halleri : Evacuation (n)
IMPLICATE (v)
Türkçe Karşılığı : İlişkilendirmek, bağlantı kurmak
Örnek Cümle : Have they any evidence to implicate him in the robbery?
Çevirisi : Soygunla bağlantısını kurmak için kanıtları var mı?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connect, associate
Zıt Anlamlılar : Disconnect
Diğer Halleri : Implication (n)
HAPPEN TO (v)
Türkçe Karşılığı : Tesadüfen …mek, şans eseri karşılaşmak
Örnek Cümle : I happened to him when I was shopping.
Çevirisi : Alışveriş yaparken onunla karşılaştım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Do sth by chance
www.iremyayincilik.com.tr 30 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
GAUGE (v)
Türkçe Karşılığı : Ölçmek, tahmin etmek
Örnek Cümle : You can use a thermometer to gauge the temperature.
Çevirisi : Sıcaklığı ölçmek için termometre kullanabilirsiniz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Measure, estimate, evaluate
Diğer Halleri : Gauge (n)
SURVEILLANCE (n)
Türkçe Karşılığı : Gözetim, yakın takip
Örnek Cümle : Banks are now installing surveillance cameras.
Çevirisi : Bankalar şimdi yakın takip kameraları taktırıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Close observation, scrutiny
SPARSE (adj)
Türkçe Karşılığı : Seyrek, az
Örnek Cümle : Information coming out of the disaster area is sparse.
Çevirisi : Felaket bölgesinden gelen bilgi çok az.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thin, bare, meager
Zıt Anlamlılar : Dense, thick
Diğer Halleri : Sparsely (adv), sparseness (n)
SUPERFICIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Yüzeysel, üstünkörü
Örnek Cümle : I only have a superficial knowledge of French.
Çevirisi : Üstünkörü bir Fransızca bilgim var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surface, shallow
Zıt Anlamlılar : Deep, profound, detailed
Diğer Halleri : Superficially (adv)
PLEDGE (n)
Türkçe Karşılığı : Söz, vaat, işaret, teminat, rehin, bağışlanacağına söz verilmiş para
Örnek Cümle : Thousands of people made pledges to the “Children in Need charity campaign”.
Çevirisi : Binlerce insan “ihtiyacı olan çocuklara hayır kampanyasına” yardım sözü verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Promise
Diğer Halleri : Pledge (v)
www.iremyayincilik.com.tr 31 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
NOTORIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Adı çıkmış, dile düşmüş, kötülüğüyle ünlenmiş
Örnek Cümle : The company is notorious for paying its bills late.
Çevirisi : Şirket faturalarını geç ödemesiyle biliniyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Infamous, disreputable
Zıt Anlamlılar : Famous, well-known, reknown, eminent
Diğer Halleri : Notoriously (adv)
ONSLAUGHT (n)
Türkçe Karşılığı : Saldırı
Örnek Cümle : Scotland's onslaught on Wales in the second half of the match earned them a
4-1 victory.
Çevirisi : İskoçya’nın maçın ikinci yarısında Galler’e karşı atakları onlara 4-1’lik bir zafer
kazandırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attack, assault
Zıt Anlamlılar : Withdraw
PERMANENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Sürekli, devam eden
Örnek Cümle : She is looking for a permanent place to stay.
Çevirisi : Sürekli kalabileceği bir yer arıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perpetual, continuous
Zıt Anlamlılar : Temporary
Diğer Halleri : Permanence (n)
RELATIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Göreceli, izafi, bağıl
Örnek Cümle : The amount of petrol a car uses is relative to its speed.
Çevirisi : Bir arabanın tüketeceği yakıt miktarı hızına bağlıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comparative
Zıt Anlamlılar : Absolute, definite
Diğer Halleri : Relatively (adv)
RENDER (v)
Türkçe Karşılığı : -mesine neden olmak, duruma getirmek, netleştirmek
Örnek Cümle : New technology has rendered my old computer to be out of date.
Çevirisi : Yeni teknoloji eski bilgisayarımın demode olmasına neden oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make, cause to be
Diğer Halleri : Rendering (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 32 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. gauge a. promise
2. surveillance b. thin, bare, meager
3. sparse c. measure, estimate, evaluate
4. superficial d. surface, shallow
5. pledge e. close observation, scrutiny
www.iremyayincilik.com.tr 33 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. superficial a. withdraw
2. notorious b. temporary
3. onslaught c. absolute, definite
4. permanent d. famous, well-known, reknown, eminent
5. relative e. deep, profound, detailed
A. B.
ascend 1. son, nihai defence
evacuate 2. saldırı profound
ultimate 3. tahliye etmek descend
superficial 4. yüzeysel initial
assault 5. yükselmek fill
www.iremyayincilik.com.tr 34 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
3. Türkçesi “yakın takip” ve eş anlamlısı “scrutiny” 3. In East Germany learning Russian was
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? compulsory.
A) onslaught B) permanence A) optional B) lacking
C) assault D) ascent C) obligatory
E) surveillance
www.iremyayincilik.com.tr 35 www.iremyayincilik.com.tr
6 6 6 6 6 6 6 6 6
6. GÜNÜN KELİMELERİ
reputation reconciliation prevail probe keen
REPUTATION (n)
Türkçe Karşılığı : Ün, şöhret
Örnek Cümle : The company has a worldwide reputation for quality.
Çevirisi : Şirketin kalite anlamında dünya çapında bir ünü var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fame, prominence, eminence
Diğer Halleri : Reputable (adj)
RECONCILIATION (n)
Türkçe Karşılığı : Anlaşma, uzlaşma
Örnek Cümle : It took hours of negotiations to bring about a reconciliation between the two
sides.
Çevirisi : İki taraf arasında bir uzlaşmaya varmak için yapılan görüşmeler saatler aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement, settlement
Zıt Anlamlılar : Disagreement
Diğer Halleri : Reconcile (v), reconciled (adj)
PREVAIL (v)
Türkçe Karşılığı : Hakim olmak, hüküm sürmek, yaygın olmak
Örnek Cümle : I am sure that common sense will prevail in the end.
Çevirisi : Eminim sonunda sağduyu hakim olacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abound, exist thoroughly
Diğer Halleri : Prevalence (n), prevailing (adj)
PROBE (n)
Türkçe Karşılığı : Araştırma, insansız uzay roketi
Örnek Cümle : An FBI probe into corruption has been started.
Çevirisi : Yolsuzlukla ilgili bir FBI soruşturması başlatıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exploration, investigation, inquiry
Diğer Halleri : Probation (n), probe (v)
KEEN (adj)
Türkçe Karşılığı : Çok hevesli, gözü açık
Örnek Cümle : They were very keen to start work as soon as possible.
Çevirisi : En kısa zamanda işe başlamak için çok isteklilerdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eager, willing
Zıt Anlamlılar : Unwilling
Diğer Halleri : Keenness (n)
www.iremyayincilik.com.tr 36 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
FORGERY (n)
Türkçe Karşılığı : Sahte, sahtekarlık
Örnek Cümle : He increased his income by forgery.
Çevirisi : Sahtekarlık yaparak gelirini artırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counterfeiting, being fake
Zıt Anlamlılar : Honesty
Diğer Halleri : Forge (v), forger (n)
GRATEFUL (adj)
Türkçe Karşılığı : Minnettar
Örnek Cümle : If you could get that report finished by Thursday I'd be very grateful.
Çevirisi : Perşembe’ye kadar o raporu bitirebilirsen, sana çok minnettar kalırım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thankful, appreciative
Zıt Anlamlılar : Ungrateful
Diğer Halleri : Gratefully (adv)
IMPERATIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Acil
Örnek Cümle : It's imperative to act now before the problem gets really serious.
Çevirisi : Sorun daha da ciddi hale gelmeden acilen harekete geçmek gerek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Urgent
Zıt Anlamlılar : Trivial, insignificant
Diğer Halleri : Imperative (n)
ERUDITE (adj)
Türkçe Karşılığı : Bilgili, detaylı, iyi
Örnek Cümle : He's the author of an erudite book on Scottish history.
Çevirisi : O, İskoçya tarihi üzerine yazılmış iyi bir kitabın yazarı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Knowlegable, learned
Zıt Anlamlılar : illiterate, ignorant
Diğer Halleri : Erudition (n)
EQUIP (v)
Türkçe Karşılığı : Donatmak
Örnek Cümle : It's going to cost $4 million to equip the hospital.
Çevirisi : Hastaneyi donatmak 4 milyon dolara mal olacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : furnish, supply
www.iremyayincilik.com.tr 37 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DOMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Baskın olmak, hakim olmak
Örnek Cümle : He refuses to let others speak and dominates every meeting.
Çevirisi : Diğerlerinin konuşmasına izin vermez ve her toplantıya hakim olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Manage, rule smb/sth.
Zıt Anlamlılar : Be inferior
Diğer Halleri : Dominating (adj), domination (n)
COMPREHEND (v)
Türkçe Karşılığı : Anlamak
Örnek Cümle : I just cannot comprehend your attitude.
Çevirisi : Tavrını anlayamıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Understand, apprehend, grasp
Zıt Anlamlılar : Misunderstand
Diğer Halleri : Comprehension (n), comprehensible (adj)
CONSIDERATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Düşünceli, ince ruhlu
Örnek Cümle : It wasn't very considerate of you to drink all the milk.
Çevirisi : Sütün hepsini içmen düşünceli bir davranış değildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Thoughtful
Zıt Anlamlılar : Indifferent
Diğer Halleri : Consideration (n), consider (v)
ARROGANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Kendini beğenmiş, kibirli, küstah
Örnek Cümle : She is both very arrogant and very rude.
Çevirisi : Hem çok küstah hem de çok kaba.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conceited, self-admiring, egoistic
Zıt Anlamlılar : Humble, modest
Diğer Halleri : Arrogance (n)
ADVOCATE (v)
Türkçe Karşılığı : Savunmak, destek olmak.
Örnek Cümle : Mr.Williams is a conservative who advocates fewer government control on
business.
Çevirisi : Mr.Williams hükümetin iş üzerinde daha az kontrolü olması gerektiğini savunan
bir muhafazakardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Support, counsel, back up.
Zıt Anlamlılar : Accuse, blame, charge.
Diğer Halleri : Advocate (n)
www.iremyayincilik.com.tr 38 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
VIABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Olası, yapılabilir
Örnek Cümle : I am afraid your plan is not commercially viable.
Çevirisi : Korkarım, planınız ticari olarak uygulanabilir değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feasible, possible
Zıt Anlamlılar : Impossible
Diğer Halleri : Viability (n), viably (adv)
VOLATILITY (n)
Türkçe Karşılığı : İstikrarsızlık, değişkenlik
Örnek Cümle : The volatility of food and fuel prices is hardly surprising in a war situation.
Çevirisi : Yiyecek ve petrol fiyatlarının savaş durumunda istikrarsız oluşu hiç de şaşırtıcı
değildir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Instability
Zıt Anlamlılar : Stability
Diğer Halleri : Volatile (adj)
VOLUNTEER (v)
Türkçe Karşılığı : Gönüllü olmak
Örnek Cümle : During the emergency many staff volunteered to work weekends.
Çevirisi : Acil durum boyunca birçok personel hafta sonları da çalışmaya gönüllü oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enter/start sth. willingly
Zıt Anlamlılar : Compel, force
Diğer Halleri : Voluntarily (adv), volunteer (adj)
SLUGGISH (adj)
Türkçe Karşılığı : Ağır işleyen, yavaş seyreden
Örnek Cümle : Something is wrong with the car - the engine feels a bit sluggish.
Çevirisi : Arabada ters giden bir şey var. Motor biraz yavaş çalışıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Slow-moving
Zıt Anlamlılar : Fast-moving, quick
Diğer Halleri : Sluggishly (adv), sluggishness (n)
SOLIDARITY (n)
Türkçe Karşılığı : Dayanışma
Örnek Cümle : The lecturers joined the protest march to show solidarity with their students.
Çevirisi : Öğretmenler, öğrencilerle dayanışma içinde olduklarını göstermek için protesto
yürüyüşüne katıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unity, cohesion
Zıt Anlamlılar : Division
www.iremyayincilik.com.tr 39 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. forgery a. urgent
2. grateful b. knowlegable, learned
3. imperative c. furnish, supply
4. erudite d. thankful, appreciative
5. equip e. counterfeiting, being fake
D. 1. viable a. instability
2. volatility b. slow-moving
3. volunteer c. unity, cohesion
4. sluggish d. feasible, possible
5. solidarity e. enter/start sth willingly
www.iremyayincilik.com.tr 40 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. reconciliation a. honesty
2. keen b. ungrateful
3. forgery c. disagreement
4. grateful d. unwilling
C. 1. considerate a. impossible
2. arrogant b. accuse, blame, charge
3. advocate c. humble, modest
4. viable d. indifferent
D. 1. volatility a. division
2. volunteer b. fast-moving, quick
3. sluggish c. compel, force
4. solidarity d. stability
A. B.
comprehend 1. düşünceli disagreement
reconciliation 2. savunmak misunderstand
solidarity 3. anlamak division
advocate 4. uzlaşma indifferent
considerate 5. bütünlük, dayanışma accuse
www.iremyayincilik.com.tr 41 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
3. Türkçesi “anlaşma, uzlaşma” ve eş anlamlısı 3. Mr. Williams is a conservative who advocates fewer
“settlement” olan kelime aşağıdakilerden government control on business.
hangisidir?
A) back up B) comprehend
A) reconciliation B) prevalence C) furnish
C) reputation D) comprehension
E) consideration
www.iremyayincilik.com.tr 42 www.iremyayincilik.com.tr
7 7 7 7 7 7 7 7 7
7. GÜNÜN KELİMELERİ
adjust contain daring curtail credible
ADJUST (v)
Türkçe Karşılığı : Ayarlamak, düzenlemek, kurmak, tamir etmek
Örnek Cümle 1 : If the chair is too high, you can adjust it to suit you.
Çevirisi : Eğer sandalye çok yüksekse kendine göre ayarlayabilirsin.
Örnek Cümle 2 : As a teacher you have to adjust your methods to suit the needs of slower
learners.
Çevirisi : Bir öğretmen olarak metodlarını daha yavaş öğrenen öğrencilerin ihtiyaçlarına
göre düzenlemelisin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Set, regulate, mend, repair, fix, arrange, adapt
Zıt Anlamlılar : Disturb, confuse, break down
Diğer Halleri : Adjustment (n), adjustable (adj), adjustment (n)
CONTAIN (v)
Türkçe Karşılığı : İçermek, kontrol altına almak
Örnek Cümle : I've lost a file containing a lot of important documents.
Çevirisi : Çok önemli belgeleri içeren bir dosyayı kaybettim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Consist of, include, control
Zıt Anlamlılar : Exclude
Diğer Halleri : Container (n), containerize (v)
DARING (adj)
Türkçe Karşılığı : Cesaretli, cüretkar
Örnek Cümle : Emergency crews quickly planned a daring rescue to get the people out of the
burning building.
Çevirisi : Acil durum ekibi insanları yanan binadan kurtarmak için hızlıca cesur bir plan
hazırladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Brave, bold, courageous, dauntless
Zıt Anlamlılar : Coward
Diğer Halleri : Dare (v)
CURTAIL (v)
Türkçe Karşılığı : Azaltmak, kısaltmak
Örnek Cümle : The last government severely curtailed trade union rights.
Çevirisi : Son hükümet sendika haklarını ciddi şekilde azalttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reduce, decrease, abate, lessen
Zıt Anlamlılar : Increase, enhance
Diğer Halleri : Curtailment (n)
www.iremyayincilik.com.tr 43 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
CREDIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : İnanılabilir, inanılır
Örnek Cümle : They haven't produced any credible evidence for convicting him.
Çevirisi : Onu tutuklamak için inanılır bir kanıt bulamadılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Believable
Zıt Anlamlılar : Unbeliavable, incredible, unlikely
Diğer Halleri : Credibly (adv)
DISPUTE (v)
Türkçe Karşılığı : Tartışmak
Örnek Cümle : The reasons of her death have been hotly disputed.
Çevirisi : Onun ölüm nedenleri çok fazla tartışıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Debate, argue
Diğer Halleri : Disputed (adj), disputable (adj)
DISCREET (adj)
Türkçe Karşılığı : Ayrı, belirgin, akıllı, gizli
Örnek Cümle : The family made discreet enquiries about his background.
Çevirisi : Aile onun geçmişi hakkında gizli araştırmalar yaptı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Wise, discerning, considerate
Zıt Anlamlılar : Careless, reckless, foolish
Diğer Halleri : Discretion (n)
DISMAY (n)
Türkçe Karşılığı : Korku, cesaretin kırılması, üzüntü, endişe
Örnek Cümle : The supporters watched in/with dismay as their team lost 5-0.
Çevirisi : Taraftarlar takımlarının 5-0 yenilgisini üzüntüyle izlediler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discouragement, wonder, disappointment
Zıt Anlamlılar : Encouragement
Diğer Halleri : Dismay (n)
IMPEDE (v)
Türkçe Karşılığı : Engel olmak
Örnek Cümle : Although he's shy, it certainly hasn't impeded his career in any way.
Çevirisi : Çekingen olmasına rağmen, bu durum kariyerini hiçbir şekilde engellemedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hinder, hamper
Zıt Anlamlılar : Help, encourage, facilitate
Diğer Halleri : Impediment (n), impedimenta (n)
ILLEGIBLE (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 44 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
INHERENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Doğal, doğuştan gelen
Örnek Cümle : I have an inherent distrust of lawyers.
Çevirisi : Avukatlara karşı doğuştan gelen bir güvensizliğim var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inborn
Zıt Anlamlılar : Incidental
Diğer Halleri : Inherently (adv)
INHIBIT (v)
Türkçe Karşılığı : Engel olmak
Örnek Cümle : This drug inhibits the growth of tumours.
Çevirisi : Bu ilaç tümörlerin büyümesine engel oluyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hamper
Zıt Anlamlılar : Help, pave the way
Diğer Halleri : Inhibited (adj), inhibition (n)
FORECAST (v)
Türkçe Karşılığı : Tahmin etmek, beklemek
Örnek Cümle : Snow has been forecast for tonight.
Çevirisi : Bu gece kar yağışı bekleniyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Predict, foresee
Diğer Halleri : Forecast (n)
FORESEE (v)
Türkçe Karşılığı : Öngörmek, tahmin etmek
Örnek Cümle : I don't foresee any difficulties so long as we keep within budget.
Çevirisi : Bütçeye göre hareket ettiğimiz sürece herhangi bir zorluk yaşayacağımızı
tahmin etmiyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Foretell, see ahead
Diğer Halleri : Foresight (n)
JUSTIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Haklı çıkarmak, doğrulamak, suçsuzluğunu ortaya çıkarmak
Örnek Cümle : It was the only thing that I could do - I don't have to justify myself to anyone.
Çevirisi : Yapabileceğim tek şey buydu. Kendimi kimseye haklı göstermek zorunda
değilim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vindicate, acquit
Zıt Anlamlılar : Condemn
Diğer Halleri : Justification (n)
www.iremyayincilik.com.tr 45 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
POTENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Güçlü
Örnek Cümle : The Berlin Wall was a potent symbol of the Cold War.
Çevirisi : Berlin Duvarı Soğuk Savaş’ın güçlü bir sembolüydü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effective, powerful
Zıt Anlamlılar : Ineffective, weak
Diğer Halleri : Potency (n), potently (adv)
MANIFEST (v)
Türkçe Karşılığı : Göstermek
Örnek Cümle : The workers manifested their dissatisfaction in a series of strikes.
Çevirisi : İşçiler birçok grev yaparak memnuniyetsizliklerini gösterdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, exhibit
Zıt Anlamlılar : Hide, conceal
Diğer Halleri : Manifestation (n), manifest (adj), manifestly (adv)
MASSACRE (n)
Türkçe Karşılığı : Katliam, toplu kıyım
Örnek Cümle : He ordered the massacre of 2,000 women and children.
Çevirisi : O, 2000 kadın ve çocuğun katlini emretti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Genocide, slaughter
Diğer Halleri : Massacre (v)
MEND (v)
Türkçe Karşılığı : Tamir etmek, onarmak
Örnek Cümle : The plumber came to mend the burst pipe.
Çevirisi : Musluk tamircisi patlak boruyu tamir etmek için geldi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Repair, fix
Zıt Anlamlılar : Damage, harm
Diğer Halleri : Mend (n), mending (n)
www.iremyayincilik.com.tr 46 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
www.iremyayincilik.com.tr 47 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. discreet a. legible
2. dismay b. help, encourage, facilitate
3. impede c. incidental
4. illegible d. careless, reckless, foolish
5. inherent e. encouragement
C. 1. inhibit a. condemn
2. justify b. hide, conceal
3. potent c. damage, harm
4. manifest d. help, pave the way
5. mend e. ineffective, weak
A. B.
curtail 1. tamir etmek facilitate
credible 2. engellemek exclude
mend 3. inanılır enhance
contain 4. içermek damage
impede 5. azaltmak unbeliavable
www.iremyayincilik.com.tr 48 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
3. Türkçesi “azaltmak” ve zıt anlamlısı “increase” 3. He ordered the massacre of 2,000 women and
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? children.
A) arrange B) dispute A) manifestation B) slaughter
C) relinquish D) impede C) potency
E) curtail
www.iremyayincilik.com.tr 49 www.iremyayincilik.com.tr
8 8 8 8 8 8 8 8 8
8. GÜNÜN KELİMELERİ
modify mitigate obstinate intrinsic fatal
MODIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Değiştirmek
Örnek Cümle : The proposals were not reasonable and were only accepted in a modified form.
Çevirisi : Öneriler mantıklı değildi ve ancak değiştirilerek kabul edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alter, shift, vary
Diğer Halleri : Modification (n)
MITIGATE (v)
Türkçe Karşılığı : Azaltmak
Örnek Cümle : It isn’t certain how to mitigate the effects of tourism on the island.
Çevirisi : Turizmin ada üzerindeki etkilerinin nasıl azaltılacağı belli değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lessen, ease
Zıt Anlamlılar : Aggravate
Diğer Halleri : Mitigating (adj), mitigation (n)
OBSTINATE (adj)
Türkçe Karşılığı : İnatçı
Örnek Cümle : He can be very obstinate at times.
Çevirisi : Bazen çok inatçı olabiliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stubborn
Zıt Anlamlılar : Compliant
Diğer Halleri : Obstinacy (n)
INTRINSIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Asıl, esas, kendine özgü, içten gelen
Örnek Cümle : Maths is an intrinsic part of the school curriculum.
Çevirisi : Matematik okul müfredatının temel bir parçasıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inherent, inborn, basic
Zıt Anlamlılar : Extrinsic
Diğer Halleri : Intrinsically (adv)
FATAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Ölümcül
Örnek Cümle : This illness is fatal in almost all cases.
Çevirisi : Bu hastalık hemen her vakada ölümcüldür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mortal, deadly, lethal
Zıt Anlamlılar : Teeming with life
Diğer Halleri : Fatality (n)
www.iremyayincilik.com.tr 50 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
HASTY (adj)
Türkçe Karşılığı : Acele, hızlı
Örnek Cümle : He warned against making hasty decisions.
Çevirisi : Acele kararlar vermeye karşı uyardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hurried, speedy
Zıt Anlamlılar : Slow, deliberate
Diğer Halleri : Hastily (adv), hasten (v)
IMPACT (n)
Türkçe Karşılığı : Etki, çarpma
Örnek Cümle : The impact of the crash reduced the car to a third of its original length.
Çevirisi : Çarpmanın etkisi arabayı orjinal uzunluğunun üçte birine küçülttü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effect, influence
Diğer Halleri : Impact (v), impacted (adj)
INADEQUATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yetersiz
Örnek Cümle : This work is extremely inadequate - you'll have to do it again.
Çevirisi : Bu çalışma çok yetersiz. Tekrar yapmak zorunda kalacaksın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Insufficient, deficient, not enough
Zıt Anlamlılar : Adequate, enough
Diğer Halleri : Inadequately (adv), inadequacy (n)
DIFFUSE (v)
Türkçe Karşılığı : Yaymak
Örnek Cümle : Oxygen diffuses from the lungs into the bloodstream.
Çevirisi : Oksijen ciğerlerden kana karışır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scatter, spread
Zıt Anlamlılar : Assemble, draw
Diğer Halleri : Diffusion (n), diffuse (adj)
DWARF (n)
Türkçe Karşılığı : Cüce
Örnek Cümle : Snow White and the Seven Dwarves is known to everybody.
Çevirisi : Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler herkesçe bilinir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Very short person
Zıt Anlamlılar : Tall
Diğer Halleri : Dwarf (v)
www.iremyayincilik.com.tr 51 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
ENTREPRENEUR (n)
Türkçe Karşılığı : Girişimci, yatırımcı
Örnek Cümle : He was one of the entrepreneurs of the eighties and made lots of money.
Çevirisi : Seksenli yılların girişimcilerinden biriydi ve çok para kazandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Capitalist, industrialist, investor
Diğer Halleri : Entrepreneurial (adj)
CONVERT (v)
Türkçe Karşılığı : Dönüştürmek, değiştirmek
Örnek Cümle : He converted to Catholicism when he got married.
Çevirisi : Evlenince Katolik oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Turn into, alter, change, transform
Zıt Anlamlılar : Keep stable
Diğer Halleri : Convert (n), conversion (n)
DELIBERATELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Kasıtlı, bilerek
Örnek Cümle : I'm sure he says these things deliberately to annoy me.
Çevirisi : Eminim bunları beni kızdırmak için kasıtlı olarak söylüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Intentionally, on purpose
Zıt Anlamlılar : Accidentally, by chance, by accident
Diğer Halleri : Deliberate (adj), deliberation (n)
ACCUSE (v)
Türkçe Karşılığı : Suçlamak
Örnek Cümle : Are you accusing me of lying?
Çevirisi : Beni yalan söylemekle mi suçluyorsun?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Blame, charge, indict, reproach
Zıt Anlamlılar : Discharge, defend, release
Diğer Halleri : Accused (adj), accuser (n), accusation (n)
www.iremyayincilik.com.tr 52 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
ACCUSTOMED to (v)
Türkçe Karşılığı : Alışkın olmak, alıştırmak
Örnek Cümle : The army accustomed him to discipline.
Çevirisi : Askerlik onu disipline alıştırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be used to, be addicted to
Zıt Anlamlılar : Be unfamiliar to, feel strange, odd
Diğer Halleri : Accustom (v)
ARBITRARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Rasgele, keyfi, otoriter
Örnek Cümle : What guided your decision or was it arbitrary?
Çevirisi : Senin kararını ne yönlendirdi, ya da kararın keyfi miydi?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Random, chance, dictatorial
Diğer Halleri : Arbitrate (v), arbitration (n)
BEAT (v)
Türkçe Karşılığı : Yenmek, bozguna uğratmak, vurmak
Örnek Cümle : They saw him beating his dog with a stick.
Çevirisi : Onu köpeğine sopayla vururken gördüler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defeat, strike, hit
Zıt Anlamlılar : Lose
Diğer Halleri : Beaten (adj), beater (n), beating (n)
CASE (n)
Türkçe Karşılığı : Durum, vaka
Örnek Cümle : I wouldn't normally agree but it will be an exception in this case.
Çevirisi : Normalde kabul etmezdim ama bu durumda bir istisna olacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Condition, situation
www.iremyayincilik.com.tr 53 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. modify a. stubborn
2. mitigate b. inherent, inborn, basic
3. obstinate c. mortal, deadly, lethal
4. intrinsic d. lessen, ease
5. fatal e. change, alter, shift, vary
www.iremyayincilik.com.tr 54 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
fatal 1. inatçı defend
accuse 2. kasıtlı olarak teeming with life
arise from 3. ölümcül lead to
deliberately 4. suçlamak compliant
obstinate 5. -den kaynaklanmak accidentally
www.iremyayincilik.com.tr 55 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
www.iremyayincilik.com.tr 56 www.iremyayincilik.com.tr
9 9 9 9 9 9 9 9 9
9. GÜNÜN KELİMELERİ
ban pursue affiliate affluent convene
BAN (v)
Türkçe Karşılığı : Yasaklamak, müsade etmemek
Örnek Cümle : The film was banned in several countries.
Çevirisi : Film birçok ülkede yasaklandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prohibit, forbid
Zıt Anlamlılar : Let, allow
Diğer Halleri : Ban (n)
PURSUE (v)
Türkçe Karşılığı : Takip etmek, izlemek
Örnek Cümle : The car was pursued by helicopters.
Çevirisi : Araba helikopterler tarafından takip edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, chase, succeed
Diğer Halleri : Pursuer (n), pursuit (n)
AFFLUENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Zengin, gelişmiş
Örnek Cümle : Affluent nations always have the power.
Çevirisi : Zengin ülkeler her zaman güç sahibidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rich, wealthy, prosperous, well-off
Zıt Anlamlılar : Poor, unwealthy
Diğer Halleri : Affluence (n)
CONVENE (v)
Türkçe Karşılığı : Toplanmak
Örnek Cümle : The council will be convening on the morning of the 25th.
Çevirisi : Konsey ayın 25’i sabahı toplanacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Meet, assemble
Zıt Anlamlılar : Dismiss
Diğer Halleri : Convention (n)
www.iremyayincilik.com.tr 57 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DAMAGE (v/n)
Türkçe Karşılığı : Zarar, ziyan görmek
Örnek Cümle : Many buildings were badly damaged during the war.
Çevirisi : Savaş esnasında birçok bina ciddi hasar gördü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Harm, injury
Zıt Anlamlılar : Benefit
Diğer Halleri : Damages (tazminat) (n)
ENORMOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyük, devasa
Örnek Cümle : He earns an enormous salary.
Çevirisi : O çok iyi maaş alıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tremendous, vast
Zıt Anlamlılar : Tiny, small
Diğer Halleri : Enormously (adv), enormousness (n)
DISSOLVE (v)
Türkçe Karşılığı : Eritmek
Örnek Cümle : Nitric acid will dissolve most animal tissue.
Çevirisi : Nitrik asit hayvan dokularının çoğunu eritir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Melt, thaw
Zıt Anlamlılar : Solidify
HURRICANE (n)
Türkçe Karşılığı : Kasırga
Örnek Cümle : The state of Florida was hit by a hurricane that did serious damage.
Çevirisi : Florida eyaletinde ciddi zararlara yol açan bir kasırga meydana geldi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Storm
www.iremyayincilik.com.tr 58 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
HINDER (v)
Türkçe Karşılığı : Engellemek
Örnek Cümle : Strong winds have hindered firefighters in their efforts to put out the fire.
Çevirisi : Şiddetli rüzgarlar itfaiyecilerin yangını söndürme çabalarını engelledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hamper, prevent, impede, obstruct
Zıt Anlamlılar : Facilitate
Diğer Halleri : Hindrance (n)
HORIZONTAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Yatay
Örnek Cümle : Keep the patient horizontal with the feet slightly raised.
Çevirisi : Hastayı ayakları biraz yukarıya gelecek şekilde yatay olarak tutun.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Parallel, flat
Zıt Anlamlılar : Vertical
Diğer Halleri : Horizontally (adv)
INSTINCT (n)
Türkçe Karşılığı : İçgüdü
Örnek Cümle : It is their instinct that tells the birds when to begin their migration.
Çevirisi : Kuşlara ne zaman göç edeceklerini söyleyen içgüdüleridir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Natural feeling, impulse
Zıt Anlamlılar : Reason
Diğer Halleri : instinctive (adj)
INDEFINITELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Süresiz olarak, sonsuza dek
Örnek Cümle : We cannot wait indefinitely. You had better hurry up.
Çevirisi : Sonsuza dek bekleyemeyiz. Acele etsenız iyi olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Forever
GUILT (n)
Türkçe Karşılığı : Suç
Örnek Cümle : Both suspects admitted their guilt to the police.
Çevirisi : Her iki şüpheli de suçlarını polise itiraf etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crime, offence
Zıt Anlamlılar : Innocence
Diğer Halleri : Guilty (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 59 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
QUANTITY (n)
Türkçe Karşılığı : Nicelik, miktar
Örnek Cümle : We consumed vast quantity of food and drink that night.
Çevirisi : O gece bol miktarda yiyecek ve içecek tükettik.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Amount, greatness, bulk, extent, size
Diğer Halleri : Quantitative (adj), quantitatively (adv).
PARADISE (n)
Türkçe Karşılığı : Cennet
Örnek Cümle : They believe they'll go to paradise after they die.
Çevirisi : Öldükten sonra cennete gideceklerine inanıyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Heaven
Zıt Anlamlılar : Hell
MANDATORY (adj)
Türkçe Karşılığı : Zorunlu
Örnek Cümle : Athletes must undergo a mandatory drugs test before competing in the
championship.
Çevirisi : Sporcular şampiyonada yarışmadan önce zorunlu doping testinden geçmek
zorunda.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obligatory, compulsory, required
Diğer Halleri : Mandate (v)
REPEAL (v)
Türkçe Karşılığı : (Yasayı) yürülükten kaldırmak, iptal etmek
Örnek Cümle : If a government repeals a law, it causes that law no longer to have any legal force.
Çevirisi : Eğer bir hükümet bir yasayı yürülükten kaldırırsa, bu artık o yasanın yasal
gücünün ortadan kalkmasına neden olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Revoke, annul
Zıt Anlamlılar : enact
Diğer Halleri : Repeal (n)
LITTER (n)
Türkçe Karşılığı : Çöp
Örnek Cümle : About 2% of fast-food packaging ends up as litter.
Çevirisi : Fast-food paketlerinin yüzde ikisi çöp haline gelmektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rubbish, garbage
Zıt Anlamlılar : Order, cleanliness
Diğer Halleri : Litter (v)
www.iremyayincilik.com.tr 60 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. quantity a. heaven
2. paradise b. revoke, annul
3. mandatory c. rubbish, garbage
4. repeal d. amount, greatness, bulk, extent, size
5. litter e. obligatory, compulsory, required
www.iremyayincilik.com.tr 61 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. ban a. dismiss
2. affiliate b. poor, unwealthy
3. affluent c. seperate, dissociate
4. convene d. let, allow
B. 1. damage a. solidify
2. enormous b. facilitate
3. dissolve c. benefit
4. hinder d. tiny, small
C. 1. horizontal a. reason
2. instinct b. hell
3. guilt c. enact
4. paradise d. vertical
5. repeal e. innocence
A. B.
repeal 1. zengin benefit
hinder 2. zarar innocence
affluent 3. engellemek enact
guilt 4. suç unwealthy
damage 5. yürürlükten kaldırmak facilitate
www.iremyayincilik.com.tr 62 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
www.iremyayincilik.com.tr 63 www.iremyayincilik.com.tr
10 10 10 10 10 10 10 10 10
MERCIFUL (adj)
Türkçe Karşılığı : Merhametli, insaflı, bağışlayıcı
Örnek Cümle : "God is merciful." said the priest.
Çevirisi : Rahip “Tanrı merhametlidir.’’ dedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tender, lender, forgiving
Zıt Anlamlılar : Cruel, severe, pitiless
Diğer Halleri : Mercy (v), mercifully (adv)
RECRUIT (v)
Türkçe Karşılığı : İşe almak, askere almak
Örnek Cümle : Even young boys under 18 are now being recruited into the army.
Çevirisi : 18 yaşından küçük gençler bile şimdi askere alınıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Employ, enroll
Zıt Anlamlılar : Sack, fire, dismiss
Diğer Halleri : Recruit (n), recritment (n)
MOIST (adj)
Türkçe Karşılığı : Rutubetli, nemli
Örnek Cümle : Keep the soil in the pot moist, but not too wet.
Çevirisi : Kaptaki toprağı nemli tut, ama çok ıslak olmasın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Damp, humid, wet
Zıt Anlamlılar : Dry
Diğer Halleri : Moisture (n), moisten (v)
NUISANCE (n)
Türkçe Karşılığı : Dert, baş belası
Örnek Cümle : It's such a nuisance having to rewrite those letters.
Çevirisi : Bu mektupları yeniden yazmak zorunda kalmak tam anlamıyla bir dert.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trouble, problem
Zıt Anlamlılar : Pleasure, delight
NURTURE (v)
Türkçe Karşılığı : Bakmak, beslemek, geliştirmek
Örnek Cümle : She wants to stay home and nurture her children.
Çevirisi : Evde kalıp çocuklarına bakmayı istiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look after, cultivate, rear
Zıt Anlamlılar : Neglect
Diğer Halleri : Nurture (n)
www.iremyayincilik.com.tr 64 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
SPLIT (v)
Türkçe Karşılığı : Bölmek, ayırmak
Örnek Cümle : The teacher split the children into three groups.
Çevirisi : Öğretmen çocukları üç gruba ayırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Divide
Zıt Anlamlılar : Unite, bring together
Diğer Halleri : Split (n)
GENUINE (adj)
Türkçe Karşılığı : Gerçek, hakiki
Örnek Cümle : If it is a genuine Michelangelo drawing, it might sell for millions.
Çevirisi : Eğer bu gerçek bir Michelangelo tablosuysa, milyonlarca dolara satılabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Real, authentic
Zıt Anlamlılar : Fake, counterfeit
Diğer Halleri : Genuinely (adv), genuineness (n)
GIGANTIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Devasa, çok büyük
Örnek Cümle : The cost has been gigantic.
Çevirisi : Maliyet çok fazla.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Massive, immense
Zıt Anlamlılar : Tiny, minute
Diğer Halleri : Gigantically (adv)
DISPOSE of (v)
Türkçe Karşılığı : Atmak, kurtulmak, yenmek
Örnek Cümle : It took a mere five minutes for the world champion to dispose of his opponent
Çevirisi : Dünya şampiyonunun rakibini yenmesi sadece 5 dakika sürdü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Throw out, get rid of, discard
Zıt Anlamlılar : Absorb, take in
Diğer Halleri : Disposal (n)
DULL (adj)
Türkçe Karşılığı : Sıkıcı
Örnek Cümle : He's pleasant enough, but deadly dull.
Çevirisi : O yeterince hoş ama çok sıkıcı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Boring, tedious
Zıt Anlamlılar : Enjoyable, entertaining
Diğer Halleri : Dullness (n), dully (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 65 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DISDAIN (n)
Türkçe Karşılığı : Küçümseme, hor görme
Örnek Cümle : My dear wife speaks with disdain about white people.
Çevirisi : Sevgili eşim beyazlar hakkında küçümseyerek konuşuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scorn, despise, disregard
Zıt Anlamlılar : Respect, admire
Diğer Halleri : Disdainful (adj)
ESTABLISH (v)
Türkçe Karşılığı : Kurmak
Örnek Cümle : Their company was established in 1822.
Çevirisi : Şirketleri 1822’de kuruldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Found, set up
Zıt Anlamlılar : Demolish, destruct
Diğer Halleri : Establishment (n)
EXPLOIT (v)
Türkçe Karşılığı : Sömürmek, faydalanmak
Örnek Cümle : Laws exist to stop companies exploiting their employees.
Çevirisi : Yasalar, şirketlerin çalışanlarını sömürmelerine son vermek için vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misuse, abuse
Zıt Anlamlılar : Utilize
Diğer Halleri : Exploitation (n), exploitable (adj)
EXTEND (v)
Türkçe Karşılığı : Uza(t)mak, sürmek, yardım, kredi v.b. vermek
Örnek Cümle : The path extends beyond the end of the road.
Çevirisi : Patika yolun sonundan öteye uzuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stretch, prolong
Zıt Anlamlılar : Shorten
Diğer Halleri : Extension (n), extent (n)
www.iremyayincilik.com.tr 66 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
CRAFT (n)
Türkçe Karşılığı : Beceri, hüner, sanat
Örnek Cümle : The craft of 7furniture making is very difficult.
Çevirisi : Mobilya yapma sanatı çok zordur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Talent, ability, gift, knack
Diğer Halleri : Craft (v), craftsman (n)
DELUSION (n)
Türkçe Karşılığı : Yanılma, hile, aldatma
Örnek Cümle : He's under the delusion that he will be promoted this year.
Çevirisi : Bu sene terfi edeceği konusunda yanılıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Illusion, fallacy, deception
Diğer Halleri : Delusive (adj), delusively (adv)
ALTITUDE (n)
Türkçe Karşılığı : Yükseklik
Örnek Cümle : We are currently flying at an altitude of 15.000 metres.
Çevirisi : Şu anda 15.000 metre yükseklikte uçuyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Height, elevation, ascent
Zıt Anlamlılar : Depth
ABILITY (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek, kabiliyet
Örnek Cümle : She has the ability to play the guitar.
Çevirisi : Onun gitar çalma yeteneği var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Skill, talent, gift, knack, capability, competence
Zıt Anlamlılar : Inability, incompetence
Diğer Halleri : Able (adj)
SHIPMENT (n)
Türkçe Karşılığı : Sevkiyat
Örnek Cümle : A shipment of urgent medical supplies is expected to arrive very soon.
Çevirisi : Acil tıbbi techizat sevkiyatının çok yakında ulaşması bekleniyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delivery
Diğer Halleri : Ship (v)
www.iremyayincilik.com.tr 67 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
www.iremyayincilik.com.tr 68 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
ability 1. kurmak entertaining
dull 2. yükseklik incompetence
extend 3. yetenek shorten
altitude 4. sıkıcı demolish
establish 5. uzatmak depth
www.iremyayincilik.com.tr 69 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
3. Phrasal Verb olarak eş anlamlısı “set up” ve 3. Even young boys under 18 are now being recruited
Türkçesi “kurmak” olan kelime aşağıdakilerden into the army.
hangisidir?
A) enroll B) dismiss
A) destruct B) exploit C) nurture
C) utilize D) collaborate
E) establish
www.iremyayincilik.com.tr 70 www.iremyayincilik.com.tr
11 11 11 11 11 11 11 11 11
SEVERE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ciddi, sert, önemli
Örnek Cümle : This is a school for children with severe learning difficulties.
Çevirisi : Bu okul ciddi öğrenme zorlukları çeken çocuklar içindir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Serious, acute
Zıt Anlamlılar : Mild, flexible
Diğer Halleri : Severity (n), severely (adv)
WITHOLD (v)
Türkçe Karşılığı : Tutmak, vermemek, korumak, saklamak
Örnek Cümle : During the trial, the prosecution was accused of withholding crucial evidence
from the defence.
Çevirisi : Duruşma esnasında davacı, savunmadan çok önemli delilleri saklamakla
suçlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reserve, hold back
Zıt Anlamlılar : Release, give
WITHSTAND (v)
Türkçe Karşılığı : Karşı koymak, dayanmak
Örnek Cümle : They have designed a bridge to withstand earthquakes.
Çevirisi : Depreme dayanabilecek bir köprü tasarladılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stand against, resist, oppose
Zıt Anlamlılar : Concede, submit
RIVAL (n)
Türkçe Karşılığı : Rakip
Örnek Cümle : The companies produce rival versions of the toy.
Çevirisi : Firmalar oyuncağın rakip versiyonlarını üretiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Opponent, competitor
Diğer Halleri : Rival (v), rivalry (n), rival (adj)
ZEST (n)
Türkçe Karşılığı : Keyif, neşe, heves
Örnek Cümle : It's wonderful to see the children's zest for life.
Çevirisi : Çocukların yaşama heveslerini görmek harika.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Excitement, enthusiasm, eagerness, smack
Diğer Halleri : Zestful (adj), zestfully (adv)
www.iremyayincilik.com.tr 71 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
VINTAGE (adj)
Türkçe Karşılığı : Eski
Örnek Cümle : Vintage toys are sought-after by most people.
Çevirisi : Çoğu insan eski oyuncakların peşinde koşmaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Old, antique
Zıt Anlamlılar : New, recent
Diğer Halleri : Vintage (n)
VERIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Doğrulamak
Örnek Cümle : Are you able to verify your account/allegation/report/theory?
Çevirisi : İfadeni/İddianı/İhbarını/Teorini doğrulayabilir misin?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confirm, validate
Zıt Anlamlılar : Subvert, misrepresent
Diğer Halleri : Verification (n)
VERMIN (n)
Türkçe Karşılığı : Zararlı hayvan, parazit
Örnek Cümle : Flies, lice, rats, foxes and cockroaches can all be described as vermin.
Çevirisi : Sinek, bit, fare ve hamam böceğinin tümü parazit olarak nitelendirilebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Parasites, pest
Diğer Halleri : Verminous (adj)
UNILATERAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Tek taraflı
Örnek Cümle : The party leader has actually declared her support for unilateral nuclear
disarmament.
Çevirisi : Parti lideri tek taraflı nükleer silahsızlanmaya desteğini bilfiiil açıkladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : One-sided
Zıt Anlamlılar : Multilateral
Diğer Halleri : Unilaterally (adv), unilateralism (n)
VACUUM (n)
Türkçe Karşılığı : Boşluk, hava boşluğu
Örnek Cümle : Edison knew that he had to create a vacuum inside the lightbulb.
Çevirisi : Edison ampulun içinde bir hava boşluğu bırakması gerektiğini biliyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Empty space
Zıt Anlamlılar : Occupied
Diğer Halleri : Vacuum (v)
www.iremyayincilik.com.tr 72 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
ACQUIRE (v)
Türkçe Karşılığı : Elde etmek
Örnek Cümle : He began to acquire a reputation during the 16th century.
Çevirisi : O 16. yüzyılda ün kazanmaya başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Gain, obtain, earn, win, attain, achieve, get
Zıt Anlamlılar : Lose, surrender, miss
Diğer Halleri : Acquirable (adj), acquisition (n)
ADOPT (v)
Türkçe Karşılığı : Benimsemek, kabul etmek, evlat edinmek
Örnek Cümle 1 : They've adopted a baby girl.
Çevirisi : Onlar, küçük bir kız çoçuğu evlat edindi.
Örnek Cümle 2 : I think it's time to adopt a different strategy.
Çevirisi : Sanırım farklı bir strateji uygulamanın zamanı geldi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assume, approve, accept, foster, support
Zıt Anlamlılar : Reject, deny, abandon
Diğer Halleri : Adoption (n)
CLUMSY (adj)
Türkçe Karşılığı : Beceriksiz, yeteneksiz, sakar
Örnek Cümle : That's the third glass you've smashed this week, - you're so clumsy!
Çevirisi : Bu, bu hafta kırdığın üçüncü bardak, çok sakarsın!
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Awkward, unskilled
Zıt Anlamlılar : Talented, gifted
Diğer Halleri : Clumsily (adv), clumsiness (n)
EXCAVATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kazmak
Örnek Cümle : Tintagel Castle, the reputed birthplace of King Arthur, is being excavated for the
first time.
Çevirisi : Kral Arthur’un ünlü doğum yeri olan Tintagel kalesi ilk kez kazılıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dig, dig up
Zıt Anlamlılar : Inter, bury
Diğer Halleri : Excavation (n)
ENLIGHTEN (v)
Türkçe Karşılığı : Aydınlatmak
Örnek Cümle : I don't understand this. Could you enlighten me on this issue?
Çevirisi : Bunu anlamadım. Beni bu konuda aydınlatabilir misin?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shed light on, illuminate
Zıt Anlamlılar : Darken
Diğer Halleri : Enlightened (adj), enlightenment (n)
www.iremyayincilik.com.tr 73 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DIVERGE (v)
Türkçe Karşılığı : Sapmak, yön değiştirmek
Örnek Cümle : They walked along the road together until they reached the village, but then their
paths diverged.
Çevirisi : Köye ulaşana kadar yol boyunca beraber yürüdüler ancak daha sonra yolları
ayrıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deviate, move away
Zıt Anlamlılar : Join, converge
Diğer Halleri : Divergence (n), divergent (adj)
RAMPANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Yaygın, aşırı boyutlara varmış, her tarafa yayılmış
Örnek Cümle : Disease is quite rampant in overcrowded cities.
Çevirisi : Kalabalık şehirlerde hastalık oldukça yaygın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Widespread, increasing, prevalent
PERPLEX (v)
Türkçe Karşılığı : Şaşırtmak, kafasını karıştırmak
Örnek Cümle : The disease has continued to perplex doctors.
Çevirisi : Hastalık doktorları şaşırtmaya devam ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bewilder, confuse, astonish
Diğer Halleri : Perplexing (adj), perplexity (n)
MASSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyük, kocaman
Örnek Cümle : They've got a massive house.
Çevirisi : Devasa bir evleri var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Huge, immense
Zıt Anlamlılar : Small, slight
Diğer Halleri : Massively (adv), massiveness (n)
www.iremyayincilik.com.tr 74 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. vintage a. one-sided
2. verify b. parasites, pest
3. vermin c. empty space
4. unilateral d. old, antique
5. vacuum e. confirm, validate
www.iremyayincilik.com.tr 75 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. clumsy a. darken
2. excavate b. join, converge
3. enlighten c. small, slight
4. diverge d. inter, bury
5. massive e. talented, gifted
A. B.
unilateral 1. tutmak, saklamak darken
enlighten 2. eski multilateral
adopt 3. tek taraflı reject
vintage 4. aydınlatmak release
withold 5. benimsemek, kabul etmek recent
www.iremyayincilik.com.tr 76 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
www.iremyayincilik.com.tr 77 www.iremyayincilik.com.tr
12 12 12 12 12 12 12 12 12
RENOWN (n)
Türkçe Karşılığı : Ün, şöhret
Örnek Cümle : Her renown spread across the country.
Çevirisi : Onun ünü ülkede her yere yayıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fame, reputation
Diğer Halleri : Renowned (adj)
NEAT (adj)
Türkçe Karşılığı : Temiz, düzenli
Örnek Cümle : She likes everything neat and tidy.
Çevirisi : Herşeyin düzenli ve temiz olmasını ister.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tidy
Zıt Anlamlılar : Untidy
Diğer Halleri : Neaten (v), neatly (adv)
QUALITY (n)
Türkçe Karşılığı : Nitelik, vasıf, kalite
Örnek Cümle : Their products are of high quality.
Çevirisi : Onların ürünleri çok yüksek kalitededir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Characteristic, property, excellence
Diğer Halleri : Quality (adj), qualitative (adj), qualitatively (adv)
PLAIN (adj)
Türkçe Karşılığı : Sade, yalın
Örnek Cümle : We've chosen a plain carpet and patterned curtains.
Çevirisi : Biz sade bir halı ve desenli perdeler seçtik.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Simple
Zıt Anlamlılar : Complex
Diğer Halleri : Plainly (adv)
GLITTER (v)
Türkçe Karşılığı : Işıldamak
Örnek Cümle : Her diamond necklace glittered brilliantly under the spotlights.
Çevirisi : Onun elmas kolyesi ışıklar altında parlıyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shine
Diğer Halleri : Glitter (n), glittering (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 78 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
GAZE at (v)
Türkçe Karşılığı : Gözünü dikip bakmak, seyretmek
Örnek Cümle : He spends hours gazing out of the window when he should be working.
Çevirisi : Çalışması gerekirken camdan dışarı barakak saatler harcıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stare, look
Zıt Anlamlılar : Ignore
Diğer Halleri : Gaze (n)
IMPULSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ani, içgüdüsel, fevri
Örnek Cümle : Don't be so impulsive – think before you act.
Çevirisi : Bu kadar fevri olma – hareket etmeden önce düşün.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Instinctive, intuitive, sudden
Zıt Anlamlılar : Cautious, reluctant
Diğer Halleri : Impulsively (adv), impulse (v)
HITHERTO (adv)
Türkçe Karşılığı : Şu ana kadar
Örnek Cümle : She has hitherto improved her English considerably.
Çevirisi : Şu ana kadar İngilizce’sini oldukça geliştirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Up till now, so far, to date, thus far
DILIGENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Çalışkan, başarılı
Örnek Cümle : Their lawyer was extremely diligent in preparing their case.
Çevirisi : Onların avukatı davalarını hazırlama konusunda oldukça başarılıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hardworking, studious, industrious
Zıt Anlamlılar : Lazy
Diğer Halleri : Diligence (n)
ENCOUNTER (v)
Türkçe Karşılığı : Karşılaşmak
Örnek Cümle : When did you first encounter these difficulties?
Çevirisi : Bu zorluklarla ilk kez ne zaman karşılaştın?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Face, confront
Zıt Anlamlılar : Escape
www.iremyayincilik.com.tr 79 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
EVAPORATE (v)
Türkçe Karşılığı : Buharlaşmak, yok olmak
Örnek Cümle : Plants keep cool during the summer by evaporating water from their leaves.
Çevirisi : Bitkiler yaz aylarında yapraklarından suyu buharlaştırarak serin kalır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vanish, dissolve, disappear
Zıt Anlamlılar : Solidify, harden
Diğer Halleri : Evaporation (n)
EVOKE (v)
Türkçe Karşılığı : Akla getirmek, hatırlatmak
Örnek Cümle : This smell always evokes me my old school.
Çevirisi : Bu koku bana hep eski okulumu hatırlatıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bring to mind, remind
Zıt Anlamlılar : Prevent, stop
Diğer Halleri : Evocation (n), evocative (adj)
FALLACY (n)
Türkçe Karşılığı : Yanılgı, yanılsama
Örnek Cümle : It is a common fallacy that women are worse drivers than men.
Çevirisi : Bayanların erkeklerden daha kötü sürücü oldukları yaygın bir yanılgıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : False notion, deception, mistake
Zıt Anlamlılar : Truth, fact
Diğer Halleri : Fallible (adj)
CONCEDE (v)
Türkçe Karşılığı : Kabul etmek
Örnek Cümle : The student conceded that his term-paper was inadequate.
Çevirisi : Öğrenci dönem ödevinin eksik olduğunu kabul etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Admit, accept
Zıt Anlamlılar : Refuse, reject, deny
Diğer Halleri : Concession (n), conceder (n)
CURB (v)
Türkçe Karşılığı : Kontrol altına almak
Örnek Cümle : The Government should act to curb tax evasion.
Çevirisi : Hükümet vergi kaçırmayı kontrol altına almak için harekete geçmeli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Control, check
Diğer Halleri : Curb (n)
www.iremyayincilik.com.tr 80 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
ALLOCATE (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırmak, tahsis etmek
Örnek Cümle : The government will allocate 10 million dollars for health education.
Çevirisi : Hükümet sağlık eğitimi için 10 milyon dolar ayıracak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assign, allot, set apart
Zıt Anlamlılar : Withold, retain
Diğer Halleri : Allocation (n)
BUSTLE (n)
Türkçe Karşılığı : Hareketlilik, canlılık
Örnek Cümle : I sat in a café and watched the bustle of the street outside.
Çevirisi : Bir kafede oturdum ve caddedeki hareketliliği izledim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Movement, vividness
Zıt Anlamlılar : Recession, stability
Diğer Halleri : Bustle (v), bustling (adj)
APPARENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Görünürde, belli olan
Örnek Cümle : Her unhappiness was apparent to everyone.
Çevirisi : Mutsuzluğu herkesçe görülüyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obvious, clear, noticable
Zıt Anlamlılar : Gloomy, covered
Diğer Halleri : Apparently (adv)
ASSET (n)
Türkçe Karşılığı : Kazanç, mal varlığı, artı yön
Örnek Cümle : Knowledge of foreign languages is a real asset in this sort of work.
Çevirisi : Böyle bir işte yabancı dil bilmek gerçekten bir avantajdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Advantage, benefit, possession
Zıt Anlamlılar : Harm, deficit
www.iremyayincilik.com.tr 81 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
www.iremyayincilik.com.tr 82 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. neat a. lazy
2. plain b. ignore
3. gaze c. escape
4. diligent d. untidy
5. encounter e. complex
A. B.
apparent 1. çalışkan truth
evaporate 2. hata, yanlış refuse
diligent 3. buharlaşmak gloomy
concede 4. kabul etmek lazy
fallacy 5. açık, görünür solidify
www.iremyayincilik.com.tr 83 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
3. Eş anlamlısı “confront” ve Türkçesi “karşılaşmak” 3. It is a common fallacy that women are worse drivers
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? than men.
A) solidify B) evoke A) concession B) evocation
C) concede D) deny C) deception
E) encounter
www.iremyayincilik.com.tr 84 www.iremyayincilik.com.tr
13 13 13 13 13 13 13 13 13
AUSTERE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, ciddi, katı
Örnek Cümle : He experienced an austere childhood during the war.
Çevirisi : Savaş sırasında zor bir çocukluk geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Severe, serious, strict, stern, hard, harsh, rigid
Zıt Anlamlılar : Soft, indulgent
Diğer Halleri : Austerity (n)
BLUNTLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Açık, dürüst bir şekilde
Örnek Cümle : To put it bluntly, you have to improve your English.
Çevirisi : Açık olmak gerekirse, İngilizceni geliştirmek zorundasın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Frankly, honestly
Zıt Anlamlılar : Indirectly, by implying
Diğer Halleri : Blunt (adj)
ANTICIPATE (v)
Türkçe Karşılığı : Beklemek, ummak
Örnek Cümle : They anticipate having several applications for the job.
Çevirisi : İş için birçok başvuru olacağını umuyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expect, await, foresee, forecast
Zıt Anlamlılar : Unforesee
Diğer Halleri : Anticipation (n)
AILMENT (n)
Türkçe Karşılığı : Hastalık
Örnek Cümle : Nurses can treat minor ailments themselves.
Çevirisi : Hemşireler küçük hastalıkları kendileri tedavi edebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Illness, disease, complaint, disorder, malfunction
Zıt Anlamlılar : Health, peace
Diğer Halleri : Ailing (adj)
ACCOMPANY (v)
Türkçe Karşılığı : Eşlik etmek
Örnek Cümle 1 : Would you like me to accompany you?
Çevirisi : Size eşlik etmemi ister misiniz?
Örnek Cümle 2 : Depression is always accompanied by insomnia.
Çevirisi : Depresyon her zaman uykusuzluğu beraberinde getirir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go with, escort, attend, follow
Zıt Anlamlılar : Abandon, leave, quit, desert
Diğer Halleri : Accomplice (n), accompanying (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 85 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
ACCORDINGLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Uygun şekilde, bu nedenle, -e bağlı olarak
Örnek Cümle : She's an expert in her field, and is well- paid accordingly.
Çevirisi : Alanında uzman, buna bağlı olarak da iyi maaş alıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Appropriately, consequently, therefore, hence, as a result
Zıt Anlamlılar : Inconsistently, conversely
Diğer Halleri : Accord (n), accord (v)
ABDUCT (v)
Türkçe Karşılığı : Kaçırmak
Örnek Cümle : They abducted the little innocent girl.
Çevirisi : Onlar küçük, masum kızı kaçırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Kidnap, seize, drag away
Zıt Anlamlılar : Restore, reinstate
Diğer Halleri : Abduction (n), abductor (n)
SHIFT (v)
Türkçe Karşılığı : Değişmek, değiştirmek, kımıldamak
Örnek Cümle : The wind is expected to shift to the east tomorrow.
Çevirisi : Rüzgarın yarın doğuya yönelmesi bekleniyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alter, modify
Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve
Diğer Halleri : Shift (n)
SECULAR (adj)
Türkçe Karşılığı : Laik
Örnek Cümle : We live in an increasingly secular society, in which religion has less and less
influence on our daily lives.
Çevirisi : Dinin günlük hayatımızda çok az etkisinin olduğu, gittikçe daha da laikleşen bir
toplumda yaşıyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worldly
Zıt Anlamlılar : Religious
Diğer Halleri : Secularism (n), secularist (adj), secularize (v)
COURSE (n)
Türkçe Karşılığı : Seyir, akış, yol, yön
Örnek Cümle : The pilot avoided a collision by changing course.
Çevirisi : Pilot istikameti değiştirerek bir çarpışmayı önledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Route, way, direction, drift
www.iremyayincilik.com.tr 86 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
DEPART (v)
Türkçe Karşılığı : Ayrılmak, hareket etmek
Örnek Cümle : The train for London departs from Platform 2.
Çevirisi : Londra treni 2. perondan hareket edecek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leave, set off
Zıt Anlamlılar : Arrive, come
Diğer Halleri : Departure (n)
CONSTRAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Zorlamak, baskı altına almak, sınırlamak
Örnek Cümle : The company's progress was constrained by the managers who refused to
look forward.
Çevirisi : Şirketin gelişimi, ileriyi görmek istemeyen yöneticiler yüzünden sınırlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, compel, limit
Diğer Halleri : Constraint (n), constrained (adj)
DEVIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Sapmak, yön değiştirmek
Örnek Cümle : The road deviates both to the right and left.
Çevirisi : Yol hem sağa hem de sola doğru sapıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Move away, diverge
Diğer Halleri : Deviation (n)
DEVOUT (adj)
Türkçe Karşılığı : Dindar
Örnek Cümle : He is a devout person who always goes to church.
Çevirisi : O daima kiliseye giden dindar birisi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Religious
Zıt Anlamlılar : Irreligious, indifferent
Diğer Halleri : Devoutly (adv), devoutness (n)
DROUGHT (n)
Türkçe Karşılığı : Kuraklık
Örnek Cümle : This year a severe drought has ruined the crops.
Çevirisi : Bu yıl ciddi bir kuraklık ekinleri mahvetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dry season
Zıt Anlamlılar : Wet season, precipitation
www.iremyayincilik.com.tr 87 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
ELIGIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Uygun, seçilebilir
Örnek Cümle : Only people over 18 are eligible to vote.
Çevirisi : Sadece 18 yaşın üzerindekiler oy verebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, appropriate
Zıt Anlamlılar : Ineligible, ordinary
Diğer Halleri : Eligibility (n)
FULFILL (v)
Türkçe Karşılığı : Yerine getirmek
Örnek Cümle : School fails if it does not fulfil the needs of its pupils.
Çevirisi : Okul eğer öğrencilerin beklentilerini yerine getirmezse başarısız olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Execute, carry out, implement
Zıt Anlamlılar : Neglect, ignore, falsify
Diğer Halleri : Fulfilling (adj), fulfillment (n)
HARASS (v)
Türkçe Karşılığı : Taciz etmek
Örnek Cümle : Stop harassing me with your words!
Çevirisi : Laflarınla beni taciz etmeyi kes!
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bother, pester
Diğer Halleri : Harassed (adj), harassment (n)
PEAK (n)
Türkçe Karşılığı : Zirve
Örnek Cümle : The climbers reached the peak in the end.
Çevirisi : Dağcılar sonunda zirveye ulaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Summit, zenith
Zıt Anlamlılar : Bottom
Diğer Halleri : Peak (v), peak (adj)
OUTWEIGH (v)
Türkçe Karşılığı : Daha ağır basmak, daha önemli olmak
Örnek Cümle : The benefits of this treatment far outweigh any risk.
Çevirisi : Bu tedavinin faydaları herhangi bir riskten çok daha ağır basmaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be greater in weight, be more than
www.iremyayincilik.com.tr 88 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. depart a. religious
2. constrain b. move away, diverge
3. deviate c. dry season
4. devout d. leave, set off
5. drought e. force, compel, limit
www.iremyayincilik.com.tr 89 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. austere a. unforesee
2. bluntly b. health, peace
3. anticipate c. abandon, leave, quit, desert
4. ailment d. indirectly, by implying
5. accompany e. soft, indulgent
B. 1. accordingly a. religious
2. abduct b. conserve, preserve
3. shift c. arrive, come
4. secular d. inconsistently, conversely
5. depart e. restore, reinstate
A. B.
peak 1. hastalık conserve
depart 2. değiştirmek precipitation
ailment 3. ayrılmak bottom
drought 4. kuraklık health
shift 5. zirve arrive
www.iremyayincilik.com.tr 90 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
www.iremyayincilik.com.tr 91 www.iremyayincilik.com.tr
14 14 14 14 14 14 14 14 14
PRECISE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kesin, kati, tam
Örnek Cümle : He caught me at the precise moment that I fainted.
Çevirisi : Tam bayıldığım anda beni yakaladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exact, definite
Zıt Anlamlılar : Vague, ambigious
Diğer Halleri : Precision (n), precisely (adv)
RAISE (v)
Türkçe Karşılığı : Artırmak, yükselmek, gündeme getirmek
Örnek Cümle : The government is planning to raise taxes.
Çevirisi : Hükümet vergileri artırmayı planlıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, rear, bring up, mention
Zıt Anlamlılar : Decrease, abate
GRATIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Memnun etmek, tatmin etmek
Örnek Cümle : He was gratified to see how well his students had done.
Çevirisi : Öğrencilerinin ne kadar iyi olduklarını görmek onu memnun etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Please, satisfy
Zıt Anlamlılar : Displease
Diğer Halleri : Gratification (n)
ILLICIT (adj)
Türkçe Karşılığı : Yasa dışı
Örnek Cümle : The illicit trade in stolen vehicles is a controversial issue.
Çevirisi : Çalıntı arabaların yasadışı ticareti tartışmalı bir konu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : illegal, unlawful
Zıt Anlamlılar : Legal
Diğer Halleri : illicitly (adv)
INSULT (v)
Türkçe Karşılığı : Aşağılamak, hakaret etmek
Örnek Cümle : She made several insults about my appearance.
Çevirisi : Benim görünüşümle ilgili birkaç hakarette bulundu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Offend, look down on, humiliate
Zıt Anlamlılar : Honor, praise
Diğer Halleri : Insult (n), insulting (adj)
www.iremyayincilik.com.tr 92 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
CITE (v)
Türkçe Karşılığı : Bahsetmek
Örnek Cümle : The lawyer cited two similar cases.
Çevirisi : Avukat benzer iki olaydan bahsetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mention, talk about, refer to
Zıt Anlamlılar : Keep silent
Diğer Halleri : Citation (n)
DEFEAT (v)
Türkçe Karşılığı : Yenmek, bozguna uğratmak
Örnek Cümle : If we can defeat the Italian team, we'll be through to the final.
Çevirisi : Eğer İtalyan takımını yenersek finale çıkacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Beat, overcome
Zıt Anlamlılar : Win, gain
Diğer Halleri : Defeat (n)
DECREE (v)
Türkçe Karşılığı : İlan etmek, duyurmak, buyurmak
Örnek Cümle : The local council has decreed that the hospital should be closed.
Çevirisi : Konsey hastanenin kapatılmasını kararlaştırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Declare, announce, order
Diğer Halleri : Decree (n)
CONVINCE (v)
Türkçe Karşılığı : İkna etmek
Örnek Cümle : He managed to convince the jury of his innocence.
Çevirisi : Jüriyi masum olduğuna dair ikna etmeyi başardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persuade, win over, bring round
Zıt Anlamlılar : Deter
Diğer Halleri : Convinced (adj)
REVOKE (v)
Türkçe Karşılığı : İptal etmek, feshetmek, geri almak
Örnek Cümle : The authorities have revoked their original decision to allow development of this
rural area.
Çevirisi : Yetkililer bu kırsal alanın gelişmesini sağlayacak asıl kararlarını iptal etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cancel, annul, repeal
Diğer Halleri : Revocation (n)
www.iremyayincilik.com.tr 93 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
WISDOM (n)
Türkçe Karşılığı : Bilgelik, akıl, sağduyu
Örnek Cümle : He's got a weekly radio programme in which he dispenses wisdom on a variety
of subjects.
Çevirisi : Çeşitli konularda akıl verdiği haftalık bir radyo programı var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Common sense, prudence, insight
Zıt Anlamlılar : Folly, idiocy, imbecility
Diğer Halleri : Wise (adj)
WITHDRAW (v)
Türkçe Karşılığı : Geri çekmek
Örnek Cümle : The UN has withdrawn its troops from the country.
Çevirisi : BM askerlerini ülkeden çekti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take back, pull back, extract
Zıt Anlamlılar : Advance, enter, penetrate
Diğer Halleri : Withdrawal (n)
UNIQUE (adj)
Türkçe Karşılığı : Eşsiz, benzersiz
Örnek Cümle : Each person's genetic code is unique except in the case of identical twins.
Çevirisi : Tek yumurta ikizleri hariç, her insanın gen yapısı benzersizdir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exclusive, only, single
Zıt Anlamlılar : Common, ordinary
Diğer Halleri : Uniqueness (n), uniquely (adv)
PREY (n)
Türkçe Karşılığı : Av, kurban
Örnek Cümle : A hawk hovers in the air before swooping on its prey.
Çevirisi : Bir şahin avına saldırmadan önce havada süzülür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Victim
www.iremyayincilik.com.tr 94 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
UNREST (n)
Türkçe Karşılığı : Huzursuzluk
Örnek Cümle : It is feared that the civil unrest we are now witnessing could lead
to full- scale civil war.
Çevirisi : Bu aralar şahit olduğumuz iç huzursuzluğun çok geniş bir iç savaşa yol
açacağından korkuluyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Uneasiness, restlessness
Zıt Anlamlılar : Rest, peace
VERGE (n)
Türkçe Karşılığı : Eşik, kenar
Örnek Cümle : They set up camp on the verge of the desert.
Çevirisi : Çölün kenarına kamp kurdular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Edge, threshold
Zıt Anlamlılar : Centre, midst
TREND (n)
Türkçe Karşılığı : Eğilim, moda
Örnek Cümle : There's been a downward trend in sales in the last few years.
Çevirisi : Son birkaç yılda satışlarda aşağı doğru bir eğilim var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tendency, fashion
Diğer Halleri : Trendy (adj)
AMASS (v)
Türkçe Karşılığı : Biriktirmek, toplamak
Örnek Cümle : She has amassed a huge fortune through her novels.
Çevirisi : Romanları sayesinde büyük bir servet biriktirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accumulate, gather up, heap up, pile up
Zıt Anlamlılar : Disperse, scatter, waste, dissipate
Diğer Halleri : Amasser (n)
BOTHER (v)
Türkçe Karşılığı : Sıkıntı vermek, zahmet vermek
Örnek Cümle : Don't bother making the bed - I'll do it later.
Çevirisi : Yatağı yapmaya zahmet etme, ben sonra yaparım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trouble
Zıt Anlamlılar : Relieve
Diğer Halleri : Bother (n)
www.iremyayincilik.com.tr 95 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
www.iremyayincilik.com.tr 96 www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. precise a. displease
2. raise b. legal
3. gratify c. honor, praise
4. illicit d. decrease, abate
5. insult e. vague, ambigious
A. B.
unrest 1. eşsiz, benzersiz relieve
bother 2. ikna etmek peace
cite 3. huzursuzluk keep silent
convince 4. sıkıntıya sokmak ordinary
unique 5. bahsetmek deter
www.iremyayincilik.com.tr 97 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
www.iremyayincilik.com.tr 98 www.iremyayincilik.com.tr
15 15 15 15 15 15 15 15 15
ADEQUATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yeterli
Örnek Cümle 1 : I didn't have adequate time to prepare.
Çevirisi : Hazırlanmak için yeteri kadar vaktim olmadı.
Örnek Cümle 2 : Is there any language adequate to describe my feelings?
Çevirisi : Duygularımı ifade etmeye yetecek herhangi bir dil var mı?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Competent, sufficient, capable, satisfactory, enough
Zıt Anlamlılar : Inferior, useless, incompetent, insufficient
Diğer Halleri : Adequately (adv), adequacy (n)
THRIVE (v)
Türkçe Karşılığı : Gelişmek, büyümek
Örnek Cümle : His business thrived in the years before the war.
Çevirisi : İşi savaştan önceki yıllarda büyüdü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosper, flourish
Zıt Anlamlılar : Fail, decline
Diğer Halleri : Thriving (adj)
CONTRADICT (v)
Türkçe Karşılığı : Aksini söylemek, çelişmek
Örnek Cümle : He kept contradicting himself when we were arguing.
Çevirisi : Tartışırken kendisiyle sürekli çelişti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counter, oppose
Zıt Anlamlılar : Accept
Diğer Halleri : Contradiction (n)
DEFER (v)
Türkçe Karşılığı : Ertelemek
Örnek Cümle : Can we defer making a decision until next week?
Çevirisi : Karar verme sürecini gelecek haftaya kadar erteleyebilir miyiz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put off, postpone, delay
Zıt Anlamlılar : Hurry, hasten, quicken
Diğer Halleri : Deferment (n)
www.iremyayincilik.com.tr 99 www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & DIRVAN GÜRBÜZ
DECEIT (n)
Türkçe Karşılığı : Aldatma, dolandırma
Örnek Cümle : When the newspapers published the full story, all his earlier deceits were
revealed.
Çevirisi : Gazeteler hikayenin tümünü yayınladıklarında onun önceki tüm kirli çamaşırları
ortaya çıktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deception, fraud, cheating
Zıt Anlamlılar : Honesty, sincerity
Diğer Halleri : Deceitful (adj), deceive (v)
DELAY (v)
Türkçe Karşılığı : Gecik(tir)mek
Örnek Cümle : My plane was delayed for an hour.
Çevirisi : Uçağım 1 saat rötar yaptı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defer, put off, postpone
Zıt Anlamlılar : Advance, hasten
Diğer Halleri : Delay (n), delayed (adj)
COMPULSION (n)
Türkçe Karşılığı : Zorlama, baskı
Örnek Cümle : He was under compulsion when he was forced to talk.
Çevirisi : Konuşmaya zorlandığında baskı altındaydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, urge
Diğer Halleri : Compulse (v)
CONCESSION (n)
Türkçe Karşılığı : İmtiyaz, hak, ödün, taviz
Örnek Cümle : The government has granted concessions to three private telephone
companies.
Çevirisi : Hükümet üç telefon şirketine imtiyaz tanıdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compromise, giving in
Diğer Halleri : Concessional (adj), concessionary (adj)
EXTERMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Yok etmek
Örnek Cümle : Millions of Jewish people were exterminated in concentration camps in the
Second World War.
Çevirisi : Milyonlarca Yahudi İkinci Dünya Savaşında toplama kamplarında yok edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, eradicate
Zıt Anlamlılar : Establish, found, invent
Diğer Halleri : Extermination (n)
EVASIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kaçamaklı, kaçamak hareket
Örnek Cümle : By the time the pilot realised how close the plane was to the building, it was too
late to take evasive action.
Çevirisi : Pilot uçağın binaya ne kadar yakın olduğunu farkettiğinde kazayı önleyecek
manevrayı yapmak için çok geçti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Elusive
Zıt Anlamlılar : Straightforward
Diğer Halleri : Evade (v), evasion (n), evasively (adv)
EMINENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Seçkin, ünlü, bilinen, saygın
Örnek Cümle : He is thought to be an eminent historian.
Çevirisi : Seçkin bir tarihçi olduğu düşünülüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Famous, well-known, reputed, prominent
Zıt Anlamlılar : Notorious, mediocre
Diğer Halleri : Eminence (n)
INQUISITIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Meraklı
Örnek Cümle : She could see inquisitive faces looking out from the windows next door.
Çevirisi : Yan daireden dışarı bakan meraklı yüzleri görebiliyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Curious, inquiring
Zıt Anlamlılar : Uninterested
Diğer Halleri : Inquire (v), Inquisitively (adv), inquisitiveness (n)
FATIGUE (n)
Türkçe Karşılığı : Aşırı yorgunluk, bitkinlik, aşınma
Örnek Cümle : She was suffering from fatigue and a stress-related illness.
Çevirisi : O, yorgunluk ve stres kaynaklı bir hastalıktan muzdaripti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extreme tiredness, exhaustion
Zıt Anlamlılar : Freshness, vigour
Diğer Halleri : Fatigue (v), fatigued (adj)
FETCH (v)
Türkçe Karşılığı : Alıp getirmek, kapmak
Örnek Cümle : I have to fetch my mother from the station.
Çevirisi : Gidip, annemi istasyondan almak zorundayım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go and bring
Zıt Anlamlılar : Put away, throw away
SPILL (v)
Türkçe Karşılığı : Dökmek, devirmek
Örnek Cümle : I spilt coffee on my silk shirt.
Çevirisi : İpek gömleğime kahve döktüm.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leak, overturn, splash about
Diğer Halleri : Spill (n), spillage (n)
MANUFACTURE (v)
Türkçe Karşılığı : Üretmek, imal etmek
Örnek Cümle : He works for a company that manufactures car parts.
Çevirisi : Araba parçaları üreten bir firmada çalışıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make, produce, generate
Diğer Halleri : Manufacture (n), manufacturer
OPTION (n)
Türkçe Karşılığı : Seçenek, tercih
Örnek Cümle : The best option would be to cancel the trip altogether.
Çevirisi : En iyi seçenek turu tamamıyla iptal etmek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Choice, alternative, preference
Diğer Halleri : Optional (adj)
NECESSARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Gerekli
Örnek Cümle : He lacks the necessary skills for the job.
Çevirisi : İş için gerekli becerilerden yoksun.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Essential
Zıt Anlamlılar : Unnecessary
Diğer Halleri : Necessitate (v), necessarily (adv)
MAGNIFICENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyüleyici,görkemli, ihtişamlı, büyük, fevkalade
Örnek Cümle : They live in a magnificent Tudor house.
Çevirisi : Büyüleyici bir Tudor evinde yaşıyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Splendid, impressive
Zıt Anlamlılar : Ordinary, tiny
Diğer Halleri : Magnificently (adv), magnificence (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. adequate a. accept
2. thrive b. hurry, hasten, quicken
3. contradict c. honesty, sincerity
4. defer d. fail, decline
5. deceit e. inferior, useless, incompetent, insufficient
B. 1. delay a. straightforward
2. concerned with b. establish, found, invent
3. exterminate c. notorious, mediocre
4. evasive d. advance, hasten
5. eminent e. be not related, ignore
A. B.
inquisitive 1. yeterli decline
exterminate 2. büyümek, gelişmek notorious
adequate 3. yok etmek/olmak uninterested
eminent 4. ünlü, bilinen insufficient
thrive 5. meraklı, ilgili establish
2. Phrasal verb olarak Eş anlamlısı “put off” ve 2. She could see inquisitive faces looking out from the
Türkçesi “ertelemek” olan kelime aşağıdakilerden windows next door.
hangisidir?
A) curious B) notorious
A) hasten B) destroy
C) reputed
C) defer D) found
E) evade
NOURISH (v)
Türkçe Karşılığı : Beslemek
Örnek Cümle : Children need plenty of good fresh food to nourish them.
Çevirisi : Çocukların beslenmeleri için bol miktarda taze yiyeceğe ihtiyaçları vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feed, nurture
Zıt Anlamlılar : Starve
Diğer Halleri : Nourishement (n), nourishing (adj)
PASSION (n)
Türkçe Karşılığı : Tutku, hırs
Örnek Cümle : Football arouses a good deal of passion among its supporters.
Çevirisi : Futbol, taraftarlar arasında çok fazla tutku yaratır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Love, desire, greed
Zıt Anlamlılar : Hatred, anger
Diğer Halleri : Passionate (adj)
PENETRATE (v)
Türkçe Karşılığı : Girmek, nüfuz etmek
Örnek Cümle : Amazingly, the bullet did not penetrate his brain.
Çevirisi : Şaşırtıcı şekilde, mermi beynine girmedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enter, go in
Zıt Anlamlılar : Exit, leave, set off
Diğer Halleri : Penetration (n)
PERENNIALLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Sürekli, kalıcı
Örnek Cümle : We perennially face the problem of not having enough money.
Çevirisi : Sürekli yeteri kadar paraya sahip olamama sıkıntısıyla yüz yüzeyiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Constantly, always
Zıt Anlamlılar : Temporarily
Diğer Halleri : Perennial (adj)
RECURRENCE (n)
Türkçe Karşılığı : (hastalık) depreşme, nüksetme, tekrarlama, yineleme
Örnek Cümle : The doctor told him to go to the hospital if there was a recurrence of his
symptoms.
Çevirisi : Doktor ona eğer belirtileri nüksederse hastaneye gitmesini söyledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reappearance, repetition
Diğer Halleri : Recur (v)
SUCCEED (v)
Türkçe Karşılığı : İzlemek, yerini almak
Örnek Cümle : During the succeeding months he began to wonder if he had made a mistake.
Çevirisi : Takip eden aylar içerisinde hata yapıp yapmadığını merak etmeye başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Follow, come after
Diğer Halleri : Succeeding (adj), succession (n), successive (adj), successively (adv)
FAR-FETCHED (adj)
Türkçe Karşılığı : İnanılmaz, gerçekten uzak
Örnek Cümle : He told us a far-fetched story.
Çevirisi : Bize inanılmaz bir hikaye anlattı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Incredible, fantastic, unbelievable
Zıt Anlamlılar : Credible
INGENIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Hünerli, marifetli, akıllı
Örnek Cümle : Johnny is so ingenious. He can make most remarkable sculptures from the
most ordinary materials.
Çevirisi : Johny çok marifetli. En sıradan malzemelerle bile çok güzel heykeller
yapabiliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clever, creative, highly skilled
Zıt Anlamlılar : Unskillful, uninventive
Diğer Halleri : Ingenuity (n)
INHABIT (v)
Türkçe Karşılığı : Yaşamak
Örnek Cümle : These remote islands are inhabited only by birds and small animals.
Çevirisi : Bu uzak adalarda sadece kuşlar ve küçük hayvanlar yaşar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Live on
Diğer Halleri : Inhabitant (n), inhabitable (adj)
DETECT (v)
Türkçe Karşılığı : Farketmek, tespit etmek
Örnek Cümle : Some sounds cannot be detected by the human ear.
Çevirisi : Bazı sesler insan kulağıyla duyulamaz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Notice, discover
Zıt Anlamlılar : Ignore
Diğer Halleri : Detection (n), detectable (adj), detection (n), detector (n)
UPHEAVAL (n)
Türkçe Karşılığı : Ani değişiklik, kargaşa, isyan, baş kaldırı
Örnek Cümle : The long garbage strike in 1970 caused much political upheaval.
Çevirisi : 1970’deki uzun çöp grevi büyük politik kargaşaya sebep oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Uprising, rebellion, disruption, turmoil
UTMOST (adj)
Türkçe Karşılığı : En üstün, azami
Örnek Cümle : Speed was of the utmost importance.
Çevirisi : Hız en önemli şeydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Greatest, maximum, highest
Zıt Anlamlılar : Minor, lowly
Diğer Halleri : Utmost (n)
WRANGLE (v)
Türkçe Karşılığı : Tartışmak
Örnek Cümle : They had been wrangling with the authorities about/over parking spaces.
Çevirisi : Yetkililerle park alanları yüzünden tartışıyorlardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dispute, argue
Diğer Halleri : Wrangle (n), wrangling (adj)
WITNESS (v)
Türkçe Karşılığı : Tanık olmak, görmek
Örnek Cümle : They were staying in the capital at the time of the riots and witnessed several
street battles.
Çevirisi : Ayaklanmalar sırasında başkentte kalıyorlardı ve birkaç sokak çatışmasına tanık
oldular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : See, observe
Diğer Halleri : Witness (n)
YELL (v)
Türkçe Karşılığı : Bağırmak, haykırmak
Örnek Cümle : Our neighbours were yelling to each other this morning.
Çevirisi : Komşularımız bu sabah birbirlerine bağırıyorlardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shout, cry, scream
Zıt Anlamlılar : Whisper
SENSELESS (adj)
Türkçe Karşılığı : Anlamsız
Örnek Cümle : A senseless argument was started by the chairman.
Çevirisi : Başkan tarafından anlamsız bir münakaşa başlatıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pointless, meaningless
Zıt Anlamlılar : Meaningful, sensible
Diğer Halleri : Sense (n), sensible (adj), sensibly (adv)
SENTIMENT (n)
Türkçe Karşılığı : Duygu, his, aşırı duyarlılık, fikir, düşünce
Örnek Cümle : Nationalist sentiment has increased in the area since the bombing.
Çevirisi : Bombalamadan beri bölgede milli duyarlılık arttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feeling
Diğer Halleri : Sentimental (adj)
SEVER (v)
Türkçe Karşılığı : Bağını kopartmak, kesmek, ayırmak
Örnek Cümle : Electricity cables have been severed by the storm.
Çevirisi : Elektrik telleri fırtına nedeniyle koptu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cut off, break
Zıt Anlamlılar : Join, connect
Diğer Halleri : Severance (n)
ACCOMPLISH (v)
Türkçe Karşılığı : Başarmak
Örnek Cümle : He accomplished the mission in less than five minutes.
Çevirisi : Beş dakikadan kısa bir sürede işi başarıyla tamamladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Achieve, perform, complete, succeed in doing
Zıt Anlamlılar : Fail
Diğer Halleri : Accomplished (adj), accomplishment (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. nourish a. enter, go in
2. passion b. constantly, always
3. penetrate c. reappearance, repetition
4. perennially d. love, desire, greed
5. recurrence e. feed, nurture
B. 1. succeed a. live on
2. far-fetched b. clever, creative, highly skilled
3. ingenious c. notice, discover
4. inhabit d. follow, come after
5. detect e. incredible, fantastic, unbelievable
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. nourish a. temporarily
2. passion b. exit, leave, set off
3. penetrate c. hatred, anger
4. perennially d. starve
A. B.
accomplish 1. beslemek temporarily
far-fetched 2. sürekli olarak meaningful
nourish 3. inanılmaz fail
senseless 4. anlamsız starve
perennially 5. başarmak credible
ACCEDE (v)
Türkçe Karşılığı : Kabul etmek, onaylamak, razı olmak
Örnek Cümle : He acceded to our offer.
Çevirisi : Teklifimizi kabul etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assent to, agree to, accept, comply, approve
Zıt Anlamlılar : Decline, oppose, refuse, reject, dissent, turn down
ACCELERATE (v)
Türkçe Karşılığı : Hızlan(dır)mak
Örnek Cümle : The government is to accelerate its privatisation programme.
Çevirisi : Hükümet özelleştirme programını hızlandırması lazım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase in rate/amount/extent, speed up
Zıt Anlamlılar : Delay, impede, hinder, drag, obstruct
Diğer Halleri : Acceleration (n), accelerator (n)
AMBIGUOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Belirsiz, şüpheli
Örnek Cümle : The government is still ambiguous on this issue.
Çevirisi : Hükümet bu konu hakkında hala kararsız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Doubtful, dubious, unclear, uncertain, indefinite, vague, obscure
Zıt Anlamlılar : Obvious, plain, clear, lucid
Diğer Halleri : Ambiguity (n), ambigiously (adv)
SEIZE (v)
Türkçe Karşılığı : Kavramak, yakalamak, ele geçirmek
Örnek Cümle : Troops yesterday seized control of the broadcasting station.
Çevirisi : Birlikler dün televizyon istasyonunun kontrolünü ele geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Capture, grab
Zıt Anlamlılar : Release
Diğer Halleri : Seizure (n)
REWARD (n)
Türkçe Karşılığı : Ödül
Örnek Cümle : There's a reward for whoever finishes first.
Çevirisi : Her kim ilk bitirirse onun için bir ödül var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prize
Diğer Halleri : Reward (v)
WIELD (v)
Türkçe Karşılığı : Kullanmak, sahip olmak
Örnek Cümle : She was confronted by a man wielding a knife.
Çevirisi : Bıçaklı bir adamla karşı karşıya geldi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Employ, exercise, use, have
VERDICT (n)
Türkçe Karşılığı : karar, hüküm
Örnek Cümle : The jury reached a verdict of not guilty after six hours of deliberation.
Çevirisi : Jüri 6 saatlik müzakereden sonra onun suçlu olmadığı hükmüne vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decision
UNSUBSTANTIATED (adj)
Türkçe Karşılığı : Kanıtlanmamış, onaylanmamış
Örnek Cümle : Sunday World made unsubstantiated allegations against Berti Ahem.
Çevirisi : Sunday World, Berti Ahern’e karşı henüz kanıtlanmamış iddialarda bulundu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unproven, unconfirmed, questionable
Zıt Anlamlılar : Substantiated, confirmed, doubtless
TANGIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Elle tutulur, somut
Örnek Cümle : We need tangible evidence if we're going to take legal action.
Çevirisi : Yasal işlem başlatmak için somut delillere iihtiyacımız var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Can be touched, concrete
Zıt Anlamlılar : Imperceptible, abstract
Diğer Halleri : Tangibly (adv)
TENDER (adj)
Türkçe Karşılığı : Yumuşak, şefkatli
Örnek Cümle : What you need is some tender loving care.
Çevirisi : İhtiyacın olan şey biraz şefkatli, sevgi dolu bir yaklaşım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Soft, gentle
Zıt Anlamlılar : Hard, tough
Diğer Halleri : Tenderness (n)
DISTINCTIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Belirgin, ayrı, farklı
Örnek Cümle : She's got a very distinctive voice.
Çevirisi : Çok farklı bir sese sahip.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unique, distinguishing
Zıt Anlamlılar : Indefinite, vague
Diğer Halleri : Distinction (n)
ENTERPRISE (n)
Türkçe Karşılığı : Girişim, teşebbüs
Örnek Cümle : Don't forget this is a commercial enterprise - we're here to make money.
Çevirisi : Bunun ticari bir girişim olduğunu unutma. Para kazanmak için buradayız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Venture, project
Diğer Halleri : Enterprising (adj)
EXCEED (v)
Türkçe Karşılığı : Aşmak, geçmek
Örnek Cümle : The success of our campaign has exceeded our expectations.
Çevirisi : Kampanyamızın başarısı bizim beklentilerimizi aştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surpass, surmount
Zıt Anlamlılar : Fall behind
Diğer Halleri : Exceeding (adj)
EXCLUSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Özel, seçkin
Örnek Cümle : This room is for the exclusive use of guests.
Çevirisi : Bu oda misafirlerin özel kullanımı için.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Special, private, unique
Zıt Anlamlılar : Common, shared
Diğer Halleri : Exclusively (adv)
CONCISELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Kısaca, öz
Örnek Cümle : He has written his report clearly and concisely.
Çevirisi : Raporunu kısa ve öz bir şekilde yazdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Briefly, shortly, in brief
Zıt Anlamlılar : In detail
Diğer Halleri : Concise (adj), conciseness (n)
CONFLICT (n)
Türkçe Karşılığı : Anlaşmazlık, çatışma
Örnek Cümle : There was a lot of conflict between him and his father.
Çevirisi : Babasıyla arasında çok fazla anlaşmazlık vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hostility
Zıt Anlamlılar : Agreement
Diğer Halleri : Conflicting (adj)
CHIEF (adj)
Türkçe Karşılığı : Başlıca
Örnek Cümle : The chief problem we have in the area now is the spread of the disease.
Çevirisi : Şu anda bölgedeki asıl problemimiz hastalığın yayılması.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Main, principal, leading, major
Zıt Anlamlılar : Minor, inferior
Diğer Halleri : Chiefly (adv)
CRUDE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ham, işlenmemiş, basit
Örnek Cümle : The soldiers used crude weapons.
Çevirisi : Askerler basit silahlar kullandılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Raw, unrefined, unprocessed, simple
Zıt Anlamlılar : Refined, processed
Diğer Halleri : Crudely (adv), crudeness (n)
INDISPENSABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Vazgeçilemez, gerekli
Örnek Cümle : This book is an indispensable resource for researchers.
Çevirisi : Bu kitap araştırmacılar için vazgeçilmez bir kaynak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Necessary, essential
Zıt Anlamlılar : Dispensable
Diğer Halleri : Indispensability (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. accede a. release
2. accelerate b. obvious, plain, clear, lucid
3. ambiguous c. delay, impede, hinder, drag, obstruct
4. seize d. decline, refuse, reject, dissent, turn down
A. B.
exceed 1. kabul etmek in detail
concisely 2. somut fall behind
crude 3. aşmak, geçmek refined
tangible 4. kısa, öz şekilde reject
accede 5. ham, işlenmemiş abstract
PROPONENT (n)
Türkçe Karşılığı : Savunucu, taraftar
Örnek Cümle : He is one of the leading proponents of capital punishment.
Çevirisi : O, idam cezasının önde gelen savunucularındandır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Advocate, defender, exponent
Zıt Anlamlılar : Rival, opponent
SURMOUNT (v)
Türkçe Karşılığı : Üstesinden gelmek
Örnek Cümle : They managed to surmount all objections to their plans.
Çevirisi : Planlarına karşı olan tüm itirazların üstesinden gelmeyi başardılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Overcome, conquer
Zıt Anlamlılar : Fail
Diğer Halleri : Surmountable (adj)
INTUITION (n)
Türkçe Karşılığı : Sezgi
Örnek Cümle : I can't explain how I knew - I just had an intuition that you'd been involved in an
accident.
Çevirisi : Nasıl bildiğimi açıklayamam, yalnızca bir kazaya karıştığına dair sezgim vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Instinctive knowledge
Diğer Halleri : Intuitive (adj), intuit (v), intuitively (adv)
INTIMACY (n)
Türkçe Karşılığı : Yakınlık, samimiyet
Örnek Cümle : Intimacy between teachers and students is not recommended.
Çevirisi : Öğretmen ve öğrenciler arasında samimiyet pek önerilmez.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Closeness, sincerity
Zıt Anlamlılar : Distance
Diğer Halleri : Intimate (adj), intimately (adv), intimate (adj)
FERTILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Verimli, üretken
Örnek Cümle : The soil is very fertile in this area.
Çevirisi : Bu bölgede topraklar çok verimlidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Productive, rich, fruitful, prolific
Zıt Anlamlılar : Unproductive, fruitless
Diğer Halleri : Fertility (n), fertilize (v)
RETAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek
Örnek Cümle : He managed to retain his dignity throughout the performance.
Çevirisi : Gösteri boyunca ağırbaşlılığını korudu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep, maintain, preserve, hold
Zıt Anlamlılar : Release
Diğer Halleri : Retainer (n)
ODD (adj)
Türkçe Karşılığı : Garip, tuhaf
Örnek Cümle : Her father was an odd man.
Çevirisi : Babası garip bir adamdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strange, weird, peculiar
Zıt Anlamlılar : Usual, normal, logical
Diğer Halleri : Oddity (n)
LUCRATIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Karlı, kazançlı, yararlı
Örnek Cümle : The merger proved to be very lucrative for both companies.
Çevirisi : Ortaklık her iki şirket için de faydalı oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Profitable, remunerative
Diğer Halleri : Lucratively (adv), lucrativeness (n)
LAY (v)
Türkçe Karşılığı : Koymak
Örnek Cümle : She laid the baby on the bed and made her sleep.
Çevirisi : Bebeği yatağa koydu ve uyuttu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put down
Zıt Anlamlılar : Lift up
CONSUME (v)
Türkçe Karşılığı : Tüketmek
Örnek Cümle : He consumes vast quantities of chips with every meal.
Çevirisi : Her öğünde çok fazla miktarda cips tüketiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use up, deplete, expend
Zıt Anlamlılar : Produce, manufacture
Diğer Halleri : Consumption (n), consumer (n)
EXPLICIT (adj)
Türkçe Karşılığı : Açık, yalın
Örnek Cümle : I gave her very explicit directions how to get here.
Çevirisi : Buraya nasıl geleceğini çok açık bir şekilde anlattım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clear, unambiguous
Zıt Anlamlılar : Implicit, vague, ambigious
Diğer Halleri : Explicitly (adv), explicitness (n)
UNANIMOUSLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Oy birliğiyle
Örnek Cümle : All four proposals to the committee were unanimously approved.
Çevirisi : Komiteye sunulan 4 teklifin tümü oybirliğiyle kabul edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Collectively
Diğer Halleri : Unanimous (adj), unanimity (n)
VENTURE (n)
Türkçe Karşılığı : Tehlikeli iş
Örnek Cümle : His most recent business venture ended in bankruptcy.
Çevirisi : En son iş macerası iflasla sonuçlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Business enterprise
Diğer Halleri : Venture (v)
WAGE (v)
Türkçe Karşılığı : Yürütmek, yapmak
Örnek Cümle : We have been waging a desperate campaign against the drug addicts.
Çevirisi : Uyuşturucu bağımlılarına karşı müthiş bir kampanya yürütüyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conduct, carry on
Diğer Halleri : Wage (n : haftalık)
SANE (adj)
Türkçe Karşılığı : Aklı başında
Örnek Cümle : It was a sane decision and one we all respected.
Çevirisi : Akıllıca ve hepimizin s aygı duyduğu bir karardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Plausible, sensible, sound, reasonable
Zıt Anlamlılar : Insane
Diğer Halleri : Sanity (n)
ASYLUM (n)
Türkçe Karşılığı : Sığınak, barınak, akıl hastanesi, iltica
Örnek Cümle 1 : He was seeking for political asylum.
Çevirisi : Siyasi iltica arayışındaydı.
Örnek Cümle 2 : He was sent to asylum for treatment.
Çevirisi : Tedavi için akıl hastanesine gönderildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shelter, protection
APPRAISE (v)
Türkçe Karşılığı : Değerlendirmek, değer biçmek
Örnek Cümle : The experts will appraise the individuals’ needs.
Çevirisi : Uzmanlar bireylerin ihtiyaçlarını değerlendirecek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assess, evaluate, estimate, value, rate
Zıt Anlamlılar : Undervalue, discard
Diğer Halleri : Appraisal (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. proponent a. release
2. surmount b. distance
3. intimacy c. rival, opponent
4. fertile d. unproductive, fruitless
5. retain e. fail
A. B.
explicit 1. taraftar unproductive
odd 2. verimli produce
proponent 3. tuhaf, garip vague
consume 4. tüketmek rival
fertile 5. açık, net usual
3. Eş anlamlısı “advocate” ve Türkçesi “savunucu, 3. All four proposals to the committee were
taraftar” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? unanimously approved.
A) proponent B) instinct A) conversely B) collectively
C) sincerity D) fertility C) explicitly
E) consumer
BRILLIANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Zeki, dahice
Örnek Cümle 1 : The idea was quite brilliant.
Çevirisi : Fikir dahiceydi.
Örnek Cümle 2 : Her mother was a brilliant journalist.
Çevirisi : Annesi başarılı bir gazeteciydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clever, smart, intelligent
Zıt Anlamlılar : Stupid
Diğer Halleri : Brilliantly (adv), brilliance (n)
AGGRAVATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kötüleştirmek, şiddetlendirmek
Örnek Cümle : The treatment only aggravated the condition.
Çevirisi : Tedavi durumu daha da kötüleştirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worsen, intensify, deteriorate
Zıt Anlamlılar : Diminish, lessen, flourish
Diğer Halleri : Aggravating (adj), aggravation (n)
AFFECT (v)
Türkçe Karşılığı : Etkilemek
Örnek Cümle : Both buildings were badly affected by the fire.
Çevirisi : Her iki bina da yangından kötü etkilendi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Influence, impact, impress
Diğer Halleri : Effect (n)
ACCLAIM (v)
Türkçe Karşılığı : Övmek, beğenmek
Örnek Cümle : Though it was acclaimed, the novel did not sell well.
Çevirisi : Övülmesine rağmen kitap iyi satmadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Praise, extol, commend
Zıt Anlamlılar : Criticize, denounce, condemn
Diğer Halleri : Acclamation (n)
ENTHUSIASTIC (adj)
Türkçe Karşılığı : İstekli, hevesli
Örnek Cümle : You don't seem very enthusiastic about the party - don't you want to go tonight?
Çevirisi : Parti konusunda pek istekli görünmüyorsun. Bu gece gitmek istemiyor musun?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eager, earnest
Zıt Anlamlılar : Unwilling, reluctant
Diğer Halleri : Enthusiastically (adv), enthusiasm (n)
ENTIRE (adj)
Türkçe Karşılığı : Bütün, tüm
Örnek Cümle : He'd spent the entire journey sleeping.
Çevirisi : Tüm seyahati uyuyarak geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Whole, complete
Zıt Anlamlılar : Partial, incomplete, broken
Diğer Halleri : Entirely (adv)
DESTINY (n)
Türkçe Karşılığı : Kader
Örnek Cümle : The destiny of our nation depends on this vote.
Çevirisi : Milletimizin kaderi bu oylara bağlıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fate, lot, fortune
Diğer Halleri : Destination (n)
CONSEQUENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Sonuç, etki
Örnek Cümle : If you insist on eating so much, you'll have to take the consequences!
Çevirisi : Çok yemek yemekte ısrar edersen, sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaksın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Result, effect
Zıt Anlamlılar : Cause
Diğer Halleri : Consequent (adj), consequently (adv)
CLIENT (n)
Türkçe Karşılığı : Müşteri, müvekkil
Örnek Cümle : Mr. Black has been a client of this firm for many years.
Çevirisi : Mr. Black yıllardır bu şirketin müşterisidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Customer, consumer
Zıt Anlamlılar : Producer, manufacturer
Diğer Halleri : Clientele (n)
DAZZLE (v)
Türkçe Karşılığı : Şaşırtmak, etkilemek
Örnek Cümle : I was dazzled by his good looks.
Çevirisi : Onun güzel bakışlarından etkilendim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Impress, astonish, surprise, perplex
Diğer Halleri : Dazzling (adj)
CONTRIVE (v)
Türkçe Karşılığı : İcat etmek, yaratmak, başarmak
Örnek Cümle : Somehow she contrived to get tickets for the concert.
Çevirisi : Bir şekilde konser için bilet almayı başardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Invent, devise, manage
Zıt Anlamlılar : Fail
Diğer Halleri : Contrivance (n)
LOATH (adj)
Türkçe Karşılığı : İsteksiz
Örnek Cümle : I'm loath to spend it all at once.
Çevirisi : Hepsini bir defada harcamak istemiyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unwilling, reluctant
Zıt Anlamlılar : Eager, enthusiastic
OBSCURE (adj)
Türkçe Karşılığı : Belirsiz, karanlık, silik
Örnek Cümle : There are obscure islands in the Pacific.
Çevirisi : Pasifik’de bilinmeyen adalar mevcut.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vague, ambigious
Zıt Anlamlılar : Definite, clear
Diğer Halleri : Obscurity (n)
PARAMOUNT (adj)
Türkçe Karşılığı : Son derece önemli
Örnek Cümle : There are many priorities, but reducing the budget deficit is of paramount
importance.
Çevirisi : Birçok öncelik var, ancak bütçe açığını kapatmak son derece önemli
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Supreme
Zıt Anlamlılar : Trivial, unimportant
FOSTER (v)
Türkçe Karşılığı : Teşvik etmek, büyütmek, bakmak
Örnek Cümle : I'm trying to foster an interest in classical music in my children.
Çevirisi : Çocuklarımı klasik müzikle ilgilenmeleri için teşvik etmeye çalışıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Encourage, nurture, bring up
Zıt Anlamlılar : Discourage
FANCY (v)
Türkçe Karşılığı : Hayal etmek, sanmak, -den hoşlanmak, istemek
Örnek Cümle : I fancied you were angry.
Çevirisi : Senin kızgın olduğunu sandım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Imagine, suppose
Diğer Halleri : Fancy (adj), fancy (n)
HANDLE (v)
Türkçe Karşılığı : Ele almak, baş etmek
Örnek Cümle : I think that he has handled the situation very well.
Çevirisi : Durumla gayet iyi başa çıktığını düşünüyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deal with, manage, direct
Diğer Halleri : Handler (n)
INFRINGE (v)
Türkçe Karşılığı : Çiğnemek, ihlal etmek
Örnek Cümle : They infringed building regulations.
Çevirisi : İnşa düzenlemelerini ihlal ettiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, violate, disobey
Zıt Anlamlılar : Keep, obey, comply with, conform to, abide by
Diğer Halleri : Infringement (n)
INTERACT (v)
Türkçe Karşılığı : Etkileşimde bulunmak
Örnek Cümle : Dominique's teacher says that she interacts well with the other children.
Çevirisi : Dominique’in öğretmeni onun diğer çocuklarla iyi bir etkileşim kurduğunu
söylüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Act on each other
Diğer Halleri : Interaction (n), interactive (adj), interactively (adv)
PROHIBIT (v)
Türkçe Karşılığı : Yasaklamak, menetmek
Örnek Cümle : Motor vehicles are prohibited from driving in the town centre.
Çevirisi : Motorlu araçların şehir merkezine girişi yasaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ban, forbid
Zıt Anlamlılar : Allow, let
Diğer Halleri : Prohibition (n), prohibited (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
entire 1. kötüleştirmek, artırmak producer
client 2. övmek partial
obscure 3. bütün definite
acclaim 4. müşteri diminish
aggravate 5. gizli denounce
3. Eş anlamlısı “deteriorate” ve Türkçesi 3. The destiny of our nation depends on this vote.
“kötüleştirmek, şiddetlendirmek” olan kelime
A) fate B) cause
aşağıdakilerden hangisidir?
C) obscurity
A) diminish B) flourish
C) impact D) extol
E) aggravate
SUBMIT (v)
Türkçe Karşılığı : Teslim etmek, sunmak
Örnek Cümle : You must submit your application before January 1st.
Çevirisi : 1 Ocak’tan önce başvurunu vermek zorundasın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hand in, present
Diğer Halleri : Submission (n)
FLAIR (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek
Örnek Cümle : He has a flair for learning languages.
Çevirisi : Dil öğrenmeye yeteneği var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, talent, gift, knack
Diğer Halleri : Flair (adj)
MISHAP (n)
Türkçe Karşılığı : Aksilik, kaza
Örnek Cümle : The parade was very well organised and passed without mishap.
Çevirisi : Gösteri çok güzel organize edilmişti ve bir aksilik olmadan sona erdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misfortune, unfortunate accident
RELEVANT (adj)
Türkçe Karşılığı : İlgili, alakalı, konuyla ilgili, yerinde, -e uygun
Örnek Cümle : Education should be relevant to the child's needs.
Çevirisi : Eğitim çocuğun ihtiyaçlarına uygun olmalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Related, pertinent
Zıt Anlamlılar : Irrelevant
Diğer Halleri : Relevance (n)
LEGACY (n)
Türkçe Karşılığı : Miras
Örnek Cümle : An elderly cousin left her a small legacy.
Çevirisi : Büyük bir kuzeni ona bir miktar miras bıraktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inheritance, bequest
LEGIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Okunaklı, okunabilir
Örnek Cümle : Her handwriting is barely legible.
Çevirisi : El yazısı zar zor okunuyor.
Diğer Halleri : Legibly (adv)
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Well-written
Zıt Anlamlılar : illegible
CRUCIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Önemli
Örnek Cümle : It is crucial that the problem be tackled immediately.
Çevirisi : Problemin hemen halledilmesi önem arz ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Important, vital, significant
Zıt Anlamlılar : Trivial, unimportant
Diğer Halleri : Crucially (adv)
CULMINATE in (v)
Türkçe Karşılığı : Zirveye ulaşmak, son bulmak, ile sonuçlanmak
Örnek Cümle : Their many years of research have finally culminated in a cure for the disease.
Çevirisi : Onların yıllar süren araştırması sonunda hastalığa bir tedavi bulunmasıyla
sonuçlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reach the top, finalize
Zıt Anlamlılar : Come to the bottom, fall
Diğer Halleri : Culmination (n)
DELINQUENCY (n)
Türkçe Karşılığı : Suçluluk
Örnek Cümle : There is a high rate of juvenile delinquency in this area.
Çevirisi : Bu bölgede çocuk suçları oranı yüksek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misdeed, misconduct
Zıt Anlamlılar : Innocence
Diğer Halleri : Delinquent (adj)
CIRCUMSTANTIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : İkinci derecede, durumla ilgili, ayrıntılı
Örnek Cümle : The case against her was circumstantial.
Çevirisi : Onun aleyhine olan dava kesin kanıtlar içermiyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Secondary, indirect
Zıt Anlamlılar : Initial, first, direct
CONFIRM (v)
Türkçe Karşılığı : Doğrulamak, teyit etmek
Örnek Cümle : Six people have confirmed that they will be attending but ten haven't replied yet.
Çevirisi : 6 kişi katılacaklarını teyit etti ama 10 kişi henüz cevap vermedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Verify, substantiate, approve, endorse
Zıt Anlamlılar : Cancel, annul
Diğer Halleri : Confirmation (n)
CONDENSE (v)
Türkçe Karşılığı : Yoğunlaştırmak
Örnek Cümle : Water vapour in the air condenses into fog.
Çevirisi : Havadaki su buharı yoğunlaşıp sise dönüşür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compress, compact
Diğer Halleri : Condensation (n)
DISPARITY (n)
Türkçe Karşılığı : Farklılık, fark, boşluk, uçurum
Örnek Cümle : The disparity between rich and poor is growing.
Çevirisi : Zengin ve fakirler arasındaki uçurum giderek artıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Difference, gap
Zıt Anlamlılar : Similarity
ADMIT (v)
Türkçe Karşılığı : Kabul etmek, itiraf etmek.
Örnek Cümle 1 : She admitted that she had made a mistake.
Çevirisi : Hata yaptığını kabul etti.
Örnek Cümle 2 : At first he denied stealing the money, but he later admitted it.
Çevirisi : İlk başta parayı çaldığını inkar etti ancak sonradan kabul etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accept, acknowledge, approve, confess
Zıt Anlamlılar : Deny, reject, refuse, turn down
Diğer Halleri : Admission (n), admittedly (adv)
ARTIFICIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Yapay, doğal olmayan
Örnek Cümle : Her smile was rather artificial.
Çevirisi : Gülümseyişi oldukça yapmacıktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unnatural, unreal, synthetic
Zıt Anlamlılar : Natural, genuine
Diğer Halleri : Artificiality (n), artificially (adv)
ASPIRE (v)
Türkçe Karşılığı : Arzu etmek, istemek
Örnek Cümle : Few people who aspire to fame ever achieve it.
Çevirisi : Ünlü olmayı isteyen çok az kişi başarılı olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Desire, long for, hope, wish
Zıt Anlamlılar : Be unwilling, be reluctant
Diğer Halleri : Aspiration (n)
SANCTION (n)
Türkçe Karşılığı : Yaptırım
Örnek Cümle : Economic sanctions will only be lifted when the aggressor nation withdraws its
troops.
Çevirisi : Ekonomik yaptırımlar ancak saldıran ülke askerlerini geri çektiğinde
kaldırılacaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Penalty, punishment, restriction
TEND to (v)
Türkçe Karşılığı : Eğilimli olmak
Örnek Cümle : We tend to get cold winters and warm, dry summers in this part of the country.
Çevirisi : Ülkenin bu bölgesinde genellikle soğuk kışlar ve sıcak, kurak yazlar yaşanır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be inclined to, apt to
TESTIMONY (n)
Türkçe Karşılığı : İfade, tanıklık, kanıt, delil
Örnek Cümle : Some doubts have been expressed about his testimony.
Çevirisi : Onun ifadesi ile ilgili bazı şüpheler dile getirildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Evidence, statement
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. confirm a. similarity
2. disparity b. natural, genuine
3. admit c. be unwilling, be reluctant
4. artificial d. cancel, annul
5. aspire e. deny, reject, refuse, turn down
A. B.
aspire 1. önemli innocence
confirm 2. suçluluk natural
crucial 3. onaylamak be unwilling
artificial 4. yapay trivial
delinquency 5. istemek annul
SORT (v)
Türkçe Karşılığı : Sıralamak, sınıflandırmak
Örnek Cümle : You can use the computer to sort the newspaper articles alphabetically, by date,
or by subject.
Çevirisi : Gazete makalelerini alfabetik, tarihe göre ya da konu olarak sınıflandırmak için
bilgisayarı kullanabilirsin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Classify, arrange
Diğer Halleri : Sort (n)
VIRTUALLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Hemen hemen, neredeyse
Örnek Cümle : That wine stain on my shirt has virtually disappeared.
Çevirisi : Gömleğimdeki o şarap lekesi neredeyse yok oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Almost, practically, nearly, approximately, wellnigh
Zıt Anlamlılar : Exactly, directly, definitely
Diğer Halleri : Virtual (adj)
APPALLING (adj)
Türkçe Karşılığı : Korkutucu, ürkütücü
Örnek Cümle : Prisoners are being kept in most appalling conditions.
Çevirisi : Mahkumlar çok ürkütücü koşullarda tutuluyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Terrifying, shocking, frightful, dreadful, awful
Zıt Anlamlılar : Reassuring
Diğer Halleri : Appall (v), appalled (adj)
ANXIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Endişeli, kaygılı
Örnek Cümle : The drought has made farmers anxious about the harvest.
Çevirisi : Kuraklık çiftçileri hasat konusunda kaygılandırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worried, concerned, troubled, apprehensive
Zıt Anlamlılar : Calm, confident, cool
Diğer Halleri : Anxiety (n)
ACHIEVE (v)
Türkçe Karşılığı : Başarmak, üstesinden gelmek
Örnek Cümle : I've been working all day, but I feel as if I achieved nothing.
Çevirisi : Tüm gün çalıştım ancak hiçbirşey yapmamışım gibi geliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Succeed, accomplish, attain, acquire, gain, earn
Zıt Anlamlılar : Fail, neglect, lose
Diğer Halleri : Achievable (adj), achiever (n), achievement (n)
COLLIDE (v)
Türkçe Karşılığı : Çarpışmak
Örnek Cümle : The two lorries collided at the crossroads.
Çevirisi : İki kamyon kavşakta çarpıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crash, strike, bump into
Diğer Halleri : Collision (n)
CONVICT (v)
Türkçe Karşılığı : Mahkum etmek, tutuklamak, suçlamak
Örnek Cümle : He has twice been convicted of robbery/arson.
Çevirisi : İki kez soygun nedeniyle tutuklandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Find guilty
Zıt Anlamlılar : Acquit, release
Diğer Halleri : Conviction (n)
CORROBORATE (v)
Türkçe Karşılığı : Doğrulamak, teyit etmek
Örnek Cümle : Recent research seems to corroborate his theory.
Çevirisi : Son araştırma onun teorisini doğrular nitelikte.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confirm, back up, support
Zıt Anlamlılar : Refuse, reject, invalidate
Diğer Halleri : Corroboration (n)
MISERABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sefil, mutsuz, neşesiz
Örnek Cümle : She's miserable living on her own.
Çevirisi : Mutsuz bir şekilde tek başına yaşıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unhappy, cheerless, awful
Zıt Anlamlılar : Happy, glad
Diğer Halleri : Miserably (adv), misery (n)
OMIT (v)
Türkçe Karşılığı : Çıkarmak
Örnek Cümle : She was omitted from the list of contributors to the report.
Çevirisi : Rapora katkıda bulunanlar listesinden çıkarıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delete, leave out
Zıt Anlamlılar : Include
Diğer Halleri : Omission (n)
OCCUPY (v)
Türkçe Karşılığı : İşgal etmek
Örnek Cümle : The bathroom's occupied - I think John's in there.
Çevirisi : Banyo dolu, sanırım John içerde.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inhabit, reside, lodge in
Zıt Anlamlılar : Evacuate
Diğer Halleri : Occupancy (n)
IMMINENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Yakında olmasından korkulan, yakın, yaklaşan
Örnek Cümle : A strike is imminent.
Çevirisi : Yakında bir grev olacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Approaching
Zıt Anlamlılar : Distant
Diğer Halleri : Imminence (n)
ILLUSION (n)
Türkçe Karşılığı : Yanılgı
Örnek Cümle : He had no illusions about his talents as a singer.
Çevirisi : Bir şarkıcı olarak yetenekleriyle ilgili hiçbir yanılgısı yoktu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deception, mirage
Zıt Anlamlılar : Reality
Diğer Halleri : illusionist (n)
STATIONARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Hareketsiz, sabit
Örnek Cümle : The rate of inflation has been stationary for several months.
Çevirisi : Enflasyon oranı birkaç aydır sabit.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immobile, at rest
Zıt Anlamlılar : Mobile
SPARK (v)
Türkçe Karşılığı : Kıvılcım saçmak, başlatmak
Örnek Cümle : You can start a fire by rubbing two dry pieces of wood together until it sparks.
Çevirisi : İki kuru odun parçasını kıvılcım çıkana dek birbirine sürterek ateş yakabilirsin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Generate, produce, initiate
Diğer Halleri : Spark (n)
INTENTIONAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Kasıtlı, kasti, bile bile yapılan
Örnek Cümle : Did you leave his name out by accident or was it intentional?
Çevirisi : İsmini kasıtlı olarak mı yoksa kazara mı çıkardın?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deliberate, on purpose, planned
Zıt Anlamlılar : Accidental
Diğer Halleri : Intend (v), intent (n), intention (n), intention (n)
LACK of (n)
Türkçe Karşılığı : Yoksun olma, eksiklik
Örnek Cümle : Her only problem is lack of confidence.
Çevirisi : Onun tek problemi kendine güveninin olmaması.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deficiency, shortness
Zıt Anlamlılar : Plenty, abundance
Diğer Halleri : Lack (n), lacking (adj)
PROMOTE (v)
Türkçe Karşılığı : Terfi etmek, ilerlemek
Örnek Cümle : It has long been known that regular exercise promotes all-round good health.
Çevirisi : Düzenli egzersizin her bakımdan sağlığı olumlu etkilediği uzun zamandır
bilinmektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Give a higher position to smb., aid, foster
Diğer Halleri : Promoter (n), promotion (n)
RARE (adj)
Türkçe Karşılığı : Nadir, kıt, az bulunan
Örnek Cümle : The museum is full of rare and precious treasures.
Çevirisi : Müze nadir ve değerli hazinelerle dolu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scarce
Zıt Anlamlılar : Plentiful, abundant
Diğer Halleri : Rarity (n), rarely (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. spark a. scarce
2. intentional b. deficiency, shortness
3. lack c. generate, produce, initiate
4. promote d. give a higher position to smb., aid, foster
5. rare e. deliberate, on purpose, planned
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. convict a. evacuate
2. corroborate b. happy, glad
3. miserable c. acquit, release
4. omit d. include
5. occupy e. refuse, reject, invalidate
C. 1. imminent a. mobile
2. illusion b. accidental
3. stationary c. plentiful, abundant
4. intentional d. reality
5. rare e. distant
A. B.
convict 1. yaklaşık olarak evacuate
occupy 2. endişeli release
imminent 3. suçlamak distant
anxious 4. işgal etmek exactly
virtually 5. yakın calm
2. Genellikle “about” edatı ile kullanılan, eş anlamlısı 2. Recent research seems to corroborate his theory.
“worried” ve Türkçesi “endişeli” olan kelime
aşağıdakilerden hangisidir? A) achieve B) neglect
C) back up
A) anxious B) appalling
C) miserable D) cheerless
E) stationary
A) promote B) initiate
C) foster D) spark
E) occupy
QUERY (v)
Türkçe Karşılığı : Soru sormak, doğruluğunu araştırmak
Örnek Cümle : A few students have queried their marks.
Çevirisi : Birkaç öğrenci notlarını sordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Question, inquire, ask, suspect
Diğer Halleri : Query (n)
PRIOR to (prep)
Türkçe Karşılığı : -den önce
Örnek Cümle : The weeks prior to her death were very difficult for the family.
Çevirisi : Ölümünden önceki haftalar ailesi için çok zordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Before
Zıt Anlamlılar : After
Diğer Halleri : Priority (n)
SUSTENANCE (n)
Türkçe Karşılığı : Beslenme, hayatta kalma
Örnek Cümle : During this freezing weather, the food put out by householders is the only chance
of sustenance that the birds have.
Çevirisi : Bu dondurucu soğukta, ev sahipleri tarafından dışarıya konulan yiyecekler
kuşların tek beslenme şansıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Nourishment, nutrition
STIMULATE (v)
Türkçe Karşılığı : Teşvik etmek, uyarmak
Örnek Cümle : Good teachers should ask questions that stimulate students to think.
Çevirisi : İyi öğretmenler öğrencileri düşünmeye teşvik eden sorular sormalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Arouse, encourage
Zıt Anlamlılar : Discourage
Diğer Halleri : Stimulant (adj), stimulation (n), stimulus (n)
INCENTIVE (n)
Türkçe Karşılığı : Teşvik, motivasyon
Örnek Cümle : Bonus payments provide an incentive to work harder.
Çevirisi : İkramiyeler daha fazla çalışmak için motivasyon sağlyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Motivation, encouragement
Zıt Anlamlılar : Deterrent, disincentive
Diğer Halleri : Incentivize (v)
GRANT (n)
Türkçe Karşılığı : Burs
Örnek Cümle : They gave/awarded her a grant to study abroad for one year.
Çevirisi : Ona bir yıl yurtdışında okuması için burs verdiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scholarship, funding, allowance
Diğer Halleri : Grant (v)
PARTIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Kısmi
Örnek Cümle : The general has ordered a partial withdrawal of troops from the area.
Çevirisi : General birliklerin bölgeden kısmen çekilmesini emretti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Incomplete
Zıt Anlamlılar : Complete
Diğer Halleri : Partially (adv)
OVERWHELMING (adj)
Türkçe Karşılığı : Karşı konulmaz, çok kuvvetli, bunaltıcı
Örnek Cümle : She felt an overwhelming desire to tell someone about what had happened.
Çevirisi : Ne olup bittiğini birisine anlatmak için karşı konulmaz bir istek duydu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Overpowering
Diğer Halleri : Overwhelmingly (adv)
METICULOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Özenli, dikkatli
Örnek Cümle : Many hours of this meticulous preparation have gone into writing the book.
Çevirisi : Bu özenli hazırlığın birçok saati kitabı yazmaya gitti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Careful
Zıt Anlamlılar : Careless, sloppy
Diğer Halleri : Meticulously (adv), meticulousness (n)
DAWN (n)
Türkçe Karşılığı : Şafak, gündoğuşu
Örnek Cümle : We left as dawn was breaking.
Çevirisi : Şafak sökerken ayrıldık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sunrise
Zıt Anlamlılar : Sunset, end
Diğer Halleri : Dawn (v)
DISTINGUISH (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırt etmek, ayırmak
Örnek Cümle : I sometimes have difficulty distinguishing Spanish from Portuguese.
Çevirisi : Bazen İspanyolca’yı Portekizce’den ayırt etmekte zorlanıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Differentiate
Zıt Anlamlılar : Unite
Diğer Halleri : Distinguished (adj)
DETENTION (n)
Türkçe Karşılığı : Gözaltına alma
Örnek Cümle : The detention of the suspect by the police was not as difficult as it was
expected.
Çevirisi : Şüphelinin polis tarafından gözaltına alınması beklendiği kadar zor olmadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Arrest, custody
Zıt Anlamlılar : Release
Diğer Halleri : Detain (v), detainee (n), detention (n)
FAITH (n)
Türkçe Karşılığı : İnanç, güven
Örnek Cümle : Even in the bad times she never lost her faith.
Çevirisi : Kötü zamanlarda bile asla inancını yitirmedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Belief, conviction, confidence, trust
Zıt Anlamlılar : Distrust, disbelief
Diğer Halleri : Faithful (adj)
ANNUAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Yıllık
Örnek Cümle : Companies publish annual reports to inform the public.
Çevirisi : Şirketler halkı bilgilendirmek amacıyla yıllık raporlar yayınlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Yearly, every year, once a year
Zıt Anlamlılar : Daily, weekly
Diğer Halleri : Annually (adv), annualized (adj)
ADVERSE (adj)
Türkçe Karşılığı : Negatif, ters, kötü, olumsuz.
Örnek Cümle 1 : The match has been cancelled due to adverse weather conditions.
Çevirisi : Kötü hava koşulları nedeniyle maç ertelendi.
Örnek Cümle 2 : So far the drug is thought not to have any adverse effects.
Çevirisi : Şu ana kadar ilacın olumsuz bir etkisi olmadığı düşünülüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Harmful, unfavorable, opposite, contrary
Zıt Anlamlılar : Favorable, fortunate, beneficial
Diğer Halleri : Adversity (n)
ASSESS (v)
Türkçe Karşılığı : Değerlendirmek
Örnek Cümle : Examinations are not the only means of assessing students' ability.
Çevirisi : Sınavlar öğrencilerin yeteneklerini değerlendirmede tek araç değildir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Evaluate, appraise, value
Diğer Halleri : Assessment (n)
SIGNIFICANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Önemli, kayda değer, anlamlı, manalı
Örnek Cümle : There has been a significant increase in the number of women students in
recent years.
Çevirisi : Son yıllarda kız öğrencilerin sayısında önemli bir artış oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crucial, vital, important
Zıt Anlamlılar : Insignificant
Diğer Halleri : Significance (n), significantly (adv)
TOUGH (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, katı
Örnek Cümle : These toys are made from tough plastic.
Çevirisi : Bu oyuncaklar sert plastikten yapılır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Severe, strict, rigid
Zıt Anlamlılar : Soft, weak
Diğer Halleri : Toughen (v), toughly (adv), thoughness (n)
UNDERTAKE (v)
Türkçe Karşılığı : Üstlenmek, söz vermek
Örnek Cümle : She undertook not to publish the names of the people involved.
Çevirisi : Olaya karışan insanların ismini yayınlamamaya söz verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assume, take on
Diğer Halleri : Undertaking (adj)
VERTICAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Dikey
Örnek Cümle : She looked over the cliff and found she was standing at the edge of a vertical rock.
Çevirisi : Uçurumdan aşağı baktı ve dik bir kayanın tam kenarında durduğunun farkına
vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perpendicular
Zıt Anlamlılar : Horizontal
Diğer Halleri : Vertical (n), vertically (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. grant a. careful
2. partial b. overpowering
3. overwhelming c. sunrise
4. meticulous d. scholarship, funding, allowance
5. dawn e. incomplete
D. 1. assess a. perpendicular
2. significant b. severe, strict, rigid
3. tough c. evaluate, appraise, value
4. undertake d. assume, take on
5. vertical e. crucial, vital, important
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. prior to a. discourage
2. stimulate b. after
3. incentive c. complete
4. partial d. deterrent
B. 1. meticulous a. unite
2. dawn b. release
3. distinguish c. careless, sloppy
4. detention d. sunset, end
A. B.
faith 1. teşvik etmek careless
distinguish 2. özenli, dikkatli release
stimulate 3. ayırt etmek disbelief
detention 4. alı koyma discourage
meticulous 5. inanç unite
SACRIFICE (v)
Türkçe Karşılığı : Fedakarlık yapmak, kurban etmek
Örnek Cümle : Many women sacrifice careers for their family.
Çevirisi : Birçok kadın ailesi için kariyerlerini feda ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Relinguish, abandon
Diğer Halleri : Sacrifice (n)
ANNUL (v)
Türkçe Karşılığı : İptal etmek, kabul edilmemek, geçersiz sayılmak (evlilik, yasa vs.)
Örnek Cümle : His second marriage was annulled since he never divorced his first wife.
Çevirisi : İlk karısından boşanmadığı için ikinci evliliği hükümsüz sayıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cancel, repeal, revoke, call off
Zıt Anlamlılar : Confirm, approve, affirm, endorse
Diğer Halleri : Annulment (n)
ABIDE BY (v)
Türkçe Karşılığı : Uymak, kabul etmek, bağlı kalmak
Örnek Cümle : You had better abide by the rules.
Çevirisi : Kurallara uysan iyi edersin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obey, comply with, accept, conform to, stick to
Zıt Anlamlılar : Reject, refuse, disobey, break, violate
Diğer Halleri : Abiding (adj), abidingly (adv)
ETERNAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Sonsuz, bitmeyen
Örnek Cümle : Will you two never stop your eternal arguing?
Çevirisi : Siz ikiniz bitmeyen tartışmanızı hiç mi kesmeyeceksiniz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Infinite, endless
Zıt Anlamlılar : Temporary
Diğer Halleri : Eternally (adv)
EASE (v)
Türkçe Karşılığı : Kolaylaştırmak, azal(t)mak
Örnek Cümle : These pills should ease the pain.
Çevirisi : Bu ilaçlar ağrıyı azaltmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make easier, facilitate, lessen, alleviate
Zıt Anlamlılar : Aggravate, deteriorate
Diğer Halleri : Ease (n)
CRUEL (adj)
Türkçe Karşılığı : Zalim, acımasız, merhametsiz
Örnek Cümle : Children can be very cruel to each other at times.
Çevirisi : Çocuklar zaman zaman birbirlerine karşı çok acımasız olabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Brutal, merciless, pitiless
Zıt Anlamlılar : Merciful, gentle
Diğer Halleri : Cruelty (n)
CREEP (v)
Türkçe Karşılığı : Sürünmek
Örnek Cümle : The spider crept up the wall.
Çevirisi : Örümcek, duvara tırmandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crawl, sneak, wriggle
Zıt Anlamlılar : Run, walk
Diğer Halleri : Creeping (adj)
DEPLETE (v)
Türkçe Karşılığı : Tüketmek
Örnek Cümle : If we continue to deplete the Earth's natural resources, we will cause serious
damage to the environment.
Çevirisi : Yeryüzündeki doğal kaynakları tüketmeye devam edersek, çevreye ciddi ölçüde
zarar vereceğiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use up, consume, exhaust
Zıt Anlamlılar : Produce, manufacture
Diğer Halleri : Depletion (n)
DELICATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Dayanıksız, kırılgan, ince, zarif
Örnek Cümle : Delicate plants need to be kept in a greenhouse during the winter.
Çevirisi : Hassas bitkilerin kış boyunca bir serada muhafaza edilmesi gerekir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fragile, subtle, sensitive
Zıt Anlamlılar : Coarse, thick, strong
Diğer Halleri : Delicacy (n)
COMMENCE (v)
Türkçe Karşılığı : Başla(t)mak
Örnek Cümle : We will commence building work in August of next year.
Çevirisi : İnşaata önümüzdeki yıl Ağustos ayında başlayacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start, begin, embark on
Zıt Anlamlılar : Finish, end
Diğer Halleri : Commencement (n)
CONSISTENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Sürekli, istikrarlı, tutarlı
Örnek Cümle : Her work is sometimes good, but the problem is she's not consistent.
Çevirisi : Çalışması bazen iyi ama sorun onun istikrarlı olmaması.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Steady, constant
Zıt Anlamlılar : Inconsistent, incompatible
Diğer Halleri : Consistency (n), consistently (adv)
RETRIEVE (v)
Türkçe Karşılığı : Geri almak, geri getirmek
Örnek Cümle : Computers are ideal to store and retrieve information efficiently.
Çevirisi : Bilgisayarlar bilgiyi etkili şekilde muhafaza etmek ve tekrar kullanmak için
idealdir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Recover, bring back
Diğer Halleri : Retrieval (n)
HAPHAZARD (adj)
Türkçe Karşılığı : Tesadüfi
Örnek Cümle : He was able to overcome the problem in a haphazard manner.
Çevirisi : Problemi tesadüfen çözebildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Random
Zıt Anlamlılar : Intended, deliberate
Diğer Halleri : Haphazardly (adv)
GLANCE (n)
Türkçe Karşılığı : Hızlı bakış, göz atma
Örnek Cümle : She took a glance at her watch and slept again.
Çevirisi : Saatine baktı ve tekrar uyudu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Brief look, quick view
Diğer Halleri : Glance (v)
IMPOVERISH (v)
Türkçe Karşılığı : Fakirleştirmek
Örnek Cümle : Excessive farming has impoverished the soil.
Çevirisi : Aşırı tarım toprağı fakirleştirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make poor, deprive
Zıt Anlamlılar : Enrich
Diğer Halleri : Impoverished (adj), impoverishment (n)
IMMUNE (adj)
Türkçe Karşılığı : Bağışıklık kazanmış
Örnek Cümle : Most people who've had chicken pox once are immune to it for the rest of their
lives.
Çevirisi : Bir kez kızamık olan insanlar artık hayatları boyunca kızamığa bağışıktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Resistant, protected
Zıt Anlamlılar : Susceptible, vulnerable, sensitive, fragile
Diğer Halleri : Immunization (n)
INHERIT (v)
Türkçe Karşılığı : Miras almak, kalıtım yoluyla elde etmek
Örnek Cümle : Who will inherit the house when he dies?
Çevirisi : Öldüğünde evi kime miras kalacak?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Receive, derive from a death
Zıt Anlamlılar : Bequeath
Diğer Halleri : Inheritance (n), inheritor (n)
INVALID (adj)
Türkçe Karşılığı : Geçersiz
Örnek Cümle : I'm afraid your driving licence is invalid in Eastern Europe.
Çevirisi : Korkarım senin sürücü belgen Doğu Avrupa’da geçerli değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unacceptable, null and void
Zıt Anlamlılar : Valid
Diğer Halleri : Invalidate (v), invalidation (n), invalidity (n)
PRECAUTION (n)
Türkçe Karşılığı : Önlem, tedbir
Örnek Cümle : They failed to take the necessary precautions to avoid infection.
Çevirisi : Enfeksiyonu önlemek için gerekli önlemleri almakta başarısız oldular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Measure, step, action
Diğer Halleri : Precautionary (adj)
PROMINENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Ünlü, tanınmış, belirgin
Örnek Cümle : The government should be playing a more prominent role in promoting human
rights.
Çevirisi : Hükümet insan haklarını iyileştirmekte daha belirgin rol oynamalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Famous, well-known, eminent
Diğer Halleri : Prominently (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. consistent a. random
2. retrieve b. brief look, quick view
3. haphazard c. make poor, deprive
4. glance d. recover, bring back
5. impoverish e. steady, constant
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. annul a. temporary
2. abide by b. aggravate, deteriorate
3. eternal c. merciful, gentle
4. ease d. reject, refuse, disobey, break, violate
5. cruel e. confirm, approve, affirm, endorse
C. 1. haphazard a. bequeath
2. impoverish b. susceptible, vulnerable, sensitive, fragile
3. immune c. valid
4. inherit d. intended, deliberate
5. invalid e. enrich
A. B.
inherit 1. uymak aggravate
deplete 2. rahatlatmak end
abide by 3. tüketmek bequeth
commence 4. başlamak violate
ease 5. miras almak produce
3. Phrasal verb olarak eş anlamlısı “use up” ve 3. Computers are ideal to store and retrieve
Türkçesi “tüketmek” olan kelime aşağıdakilerden information efficiently.
hangisidir?
A) commence B) deplete
A) deplete B) creep C) recover
C) embark D) retrieve
E) glance
PRELIMINARY (adj)
Türkçe Karşılığı : İlk, ön, hazırlayıcı
Örnek Cümle : Preliminary results show that the vaccine is effective.
Çevirisi : İlk sonuçlar aşının etkili olduğunu gösteriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : First, early, initial
Zıt Anlamlılar : The last, final
Diğer Halleri : Preliminary (n)
SQUEEZE (v)
Türkçe Karşılığı : Sıkıştırmak, baskı yapmak, ezmek
Örnek Cümle : Cut the lemon in half and squeeze the juice into the bowl.
Çevirisi : Limonu ikiye kesin ve suyunu bir kaseye sıkın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Press
Diğer Halleri : Squeezed (adj)
IDENTICAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Benzer, aynı
Örnek Cümle : The two rooms were virtually identical.
Çevirisi : İki oda neredeyse aynıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Same, alike
Zıt Anlamlılar : Different
Diğer Halleri : Identically (adv)
GREED (adj)
Türkçe Karşılığı : Açgözlü, doyumsuz
Örnek Cümle : I don't know why I'm eating more - it's not hunger, it's just greed!
Çevirisi : Neden daha fazla yemek yiyorum bilmiyorum, bu açlık değil, sadece açgözlülük.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Insatiable
Zıt Anlamlılar : Satiable
Diğer Halleri : Greedy (adj)
GRIM (adj)
Türkçe Karşılığı : Karamsar
Örnek Cümle : The future looks grim.
Çevirisi : Gelecek karamsar görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Gloomy, bleak, pessimistic
Zıt Anlamlılar : Promising, optimistic
Diğer Halleri : Grimly (adv), grimness (n)
MODEST (adj)
Türkçe Karşılığı : Alçakgönüllü
Örnek Cümle : He is a modest man who never boasts.
Çevirisi : Asla övünmeyen alçakgönüllü birisi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decent, humble
Zıt Anlamlılar : Arrogant
RESTRAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Kontrol altında tutmak, sınırlamak
Örnek Cümle : When he started fighting, four police officers were able to restrain him.
Çevirisi : Kavga etmeye başladığında, dört polis memuru onu kontrol altına alabildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Restrict, check, keep under control
Diğer Halleri : Restraint (n)
OCCUR (v)
Türkçe Karşılığı : Meydana gelmek
Örnek Cümle : If any of these symptoms occur while you are taking the medicine, consult your
doctor immediately.
Çevirisi : İlaç aldığında eğer bu belirtilerden herhangi birisi ortaya çıkarsa hemen
doktoruna danış.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Happen, take place
Diğer Halleri : Occurence (n)
OBSTRUCT (v)
Türkçe Karşılığı : Engel olmak
Örnek Cümle : After the earthquake many roads were obstructed by collapsed buildings.
Çevirisi : Depremden sonra yıkık binalar yolları kapattı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Block, hinder, impede
Zıt Anlamlılar : Aid, promote
Diğer Halleri : Obstruction (n)
OFFSPRING (n)
Türkçe Karşılığı : Çocuklar, gelecek nesil
Örnek Cümle : The ages of offspring varies between two and five.
Çevirisi : Çocukların yaşları iki ile beş arasında değişmektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Children
ODOR (n)
Türkçe Karşılığı : Koku
Örnek Cümle : Inside the room there was the nice odor of a nice lady.
Çevirisi : Odada güzel bir bayan kokusu vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Smell
Diğer Halleri : Odorless (adj)
OBSTACLE (n)
Türkçe Karşılığı : Engel
Örnek Cümle : The biggest obstacle in our way was a tree trunk in the road.
Çevirisi : Önümüzdeki en büyük engel, yoldaki ağaç gövdesiydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Barrier, obstruction, impediment
Zıt Anlamlılar : Support, aid
CLARITY (n)
Türkçe Karşılığı : Açıklık, netlik
Örnek Cümle : She was phoning from Australia, but I was amazed at the clarity of her voice.
Çevirisi : Avustralya’dan arıyordu ancak sesinin netliği beni şaşırttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clearness, lucidity, precision
Zıt Anlamlılar : Obscurity
Diğer Halleri : Clarify (v), clarification (n)
CONVEY (v)
Türkçe Karşılığı : Taşımak, nakletmek
Örnek Cümle : Could you convey a message to Mr Merrick for me, please?
Çevirisi : Mr. Merrick’e benim için bir mesaj iletir misiniz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Carry, transfer, move
Diğer Halleri : Conveyance (n)
DIFFERENTIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırt etmek
Örnek Cümle : We do not differentiate between our workers on the basis of their background or
ethnic origin.
Çevirisi : İşçilerimiz arasında geçmişlerine göre ya da etnik kökenlerine göre ayrım
yapmıyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discriminate, distinguish
Zıt Anlamlılar : Unite, generalize
Diğer Halleri : Differentiation (n)
EXECUTE (v)
Türkçe Karşılığı : Uygulamak, yerine getirmek
Örnek Cümle : To execute a plan is a hard job.
Çevirisi : Bir planı uygulamak zor bir iştir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Carry out, implement
Zıt Anlamlılar : Neglect
Diğer Halleri : Executive (adj), executive (n)
ACCURATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Doğru, tam, net
Örnek Cümle : She gave an accurate description of the thieves.
Çevirisi : O, hırsızların doğru bir tarifini yaptı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Correct, careful, precise, lacking errors, exact
Zıt Anlamlılar : Incorrect, wrong, vague, ambiguous, imprecise
Diğer Halleri : Accuracy (n), accurately (adv)
AMPLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Bol, bereketli
Örnek Cümle : There's ample evidence that proves his guilt.
Çevirisi : Onun suçunu kanıtlayan birçok delil var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abundant, plentiful, extensive, generous, spacious
Zıt Anlamlılar : Scarce, insufficient, inadequate
Diğer Halleri : Amplify (v)
ALERT (adj)
Türkçe Karşılığı : Dikkatli, tetikte
Örnek Cümle : Parents should be alert to sudden changes in children's behaviour.
Çevirisi : Anne babalar çocukların davranışlarındaki ani değişikliklere karşı tetikte
(dikkatli) olmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Wary, watchful, cautious, attentive, ready
Diğer Halleri : Alert (v)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. preliminary a. different
2. identical b. promising, optimistic
3. greed c. arrogant
4. grim d. the last, final
5. modest e. satiable
B. 1. obstacle a. neglect
2. clarity b. unite, generalize
3. differentiate c. obscurity
4. execute d. support, aid
A. B.
obstruct 1. açgözlü neglect
execute 2. alçakgönüllü support
accurate 3. engellemek imprecise
modest 4. uygulamak satiable
greed 5. doğru arrogant
2. Eş anlamlısı “restrict” ve Türkçesi “sınırlamak” 2. Women account for the vast majority of our
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? customers.
A) restrain B) occur A) execute B) convey
C) squeeze D) promote C) make up
E) convey
ACCESSIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ulaşılabilir, erişilebilir
Örnek Cümle 1 : The president is always accessible to those seeking help.
Çevirisi : Başkan yardım arayışında olanlara her zaman açıktır.
Örnek Cümle 2 : The problem is that drugs are very accessible.
Çevirisi : Problem şu ki uyuşturuculara kolayca ulaşılabiliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reachable, approachable, available
Zıt Anlamlılar : Unreachable, far, unavailable, inaccessible
Diğer Halleri : Accessibility (n), acceptance (n)
PURSUIT (n)
Türkçe Karşılığı : Arayış, uğraş
Örnek Cümle : I don't have much opportunity for leisure pursuits these days.
Çevirisi : Bugünlerde boş vakit uğraşları için pek fırsatım yok.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Search, leisure activity
CALAMITY (n)
Türkçe Karşılığı : Felaket
Örnek Cümle : The whole city was affected by the irremediable calamity.
Çevirisi : Tüm şehir çare bulunamayan felaketten etkilendi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disaster, catastrophe
Zıt Anlamlılar : Prosperity, well-being
Diğer Halleri : Calamitous (adj), calamitously (adv)
BOUND (adj)
Türkçe Karşılığı : Zorunlu, kaçınılmaz
Örnek Cümle : You're bound to feel nervous about your interview.
Çevirisi : Mülakatla ilgili gergin olman kaçınılmaz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inevitable, unavoidable
Zıt Anlamlılar : Avoidable
UNDERMINE (v)
Türkçe Karşılığı : Zayıflatmak, sarsmak, zarar vermek
Örnek Cümle : The President has accused two cabinet ministers of working secretly to
undermine his position.
Çevirisi : Cumhurbaşkanı, iki kabine üyesini konumunu sarsmak için gizlice çalışmakla
suçladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Weaken, harm
Zıt Anlamlılar : Strengthen
FABRIC (n)
Türkçe Karşılığı : Doku, kumaş
Örnek Cümle : The most quality dress fabric is produced in Turkiye.
Çevirisi : En kaliteli elbise kumaşı Türkiye’de üretiliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Structure
EMIT (v)
Türkçe Karşılığı : Yaymak, çıkarmak, salıvermek
Örnek Cümle : The machine emits a high-pitched sound when you press the button.
Çevirisi : Düğmeye bastığınızda, makine yüksek bir ses çıkarıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Release, send out, give off
Zıt Anlamlılar : Absorb, retain, withhold
Diğer Halleri : Emission (n)
ENDORSE (v)
Türkçe Karşılığı : Doğrulamak, onaylamak, desteklemek
Örnek Cümle : I fully endorse everything the Chairperson has said.
Çevirisi : Başkan’ın söylediği herşeyi tamamıyla destekliyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Approve, ratify, support
Diğer Halleri : Endorsement (n)
ENHANCE (v)
Türkçe Karşılığı : Artırmak
Örnek Cümle : Your chance will be enhanced if you study.
Çevirisi : Eğer çalışırsan şansın artar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, improve
Zıt Anlamlılar : Decrease, diminish
Diğer Halleri : Enhancement (n), enhancer (n)
DIMINISH (v)
Türkçe Karşılığı : Azal(t)mak
Örnek Cümle : Our house has diminished greatly/sharply/substantially in value over the last six
months.
Çevirisi : Evimiz son altı ay içinde önemli miktarda değer kaybetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decrease, abate, allay, subside
Zıt Anlamlılar : Increase, magnify, expand
Diğer Halleri : Diminution (n)
CONTEMPLATE (v)
Türkçe Karşılığı : Düşünmek, tasarlamak
Örnek Cümle : I'm contemplating going abroad for a year.
Çevirisi : Bir yıllığına yurt dışına çıkmayı düşünüyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Think of, consider
Diğer Halleri : Contemplation (n)
OBLIVIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Habersiz
Örnek Cümle : The government seems oblivious to the likely effects of the new legislation.
Çevirisi : Hükümet yeni yasanın olası etkilerinden habersiz görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unaware, unconscious
Zıt Anlamlılar : Conscious, aware
Diğer Halleri : Obliviously (adv), obliviousness (n)
MALNUTRITION (n)
Türkçe Karşılığı : Kötü beslenme, dengesiz beslenme, yetersiz beslenme
Örnek Cümle : Many of the refugees are suffering from severe malnutrition.
Çevirisi : Göçmenlerin çoğu ciddi kötü beslenme sorunu yaşıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lack of proper nutrition
FUTILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Boşuna, nafile
Örnek Cümle : All my attempts to cheer her up proved futile.
Çevirisi : Onu neşelendirmek için yaptığım herşey boşunaydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vain, without result
Zıt Anlamlılar : Fertile, worthwhile
Diğer Halleri : Futility (n)
HOLY (adj)
Türkçe Karşılığı : Kutsal
Örnek Cümle : The archeologists have found holy scriptures.
Çevirisi : Arkeologlar kutsal yazıtlar buldular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sacred
Zıt Anlamlılar : Wicked, profane
Diğer Halleri : Holiness (n)
INADVERTENTLY (adv)
Türkçe Karşılığı : İstemeyerek
Örnek Cümle : All authors need to be wary of copying of other people's ideas inadvertently.
Çevirisi : Bütün yazarların diğer insanların fikirlerini istemeyerek de olsa kopya etmekten
sakınmaları gerekir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unintentionally, involuntarily
Zıt Anlamlılar : Voluntarily, deliberately
Diğer Halleri : Inadvertent (adj), inadvertence (n)
SURPASS (v)
Türkçe Karşılığı : Aşmak, geçmek
Örnek Cümle : The book's success has surpassed everyone's expectations.
Çevirisi : Kitabın başarısı herkesin beklentisini aştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exceed
Diğer Halleri : Surpassing (adj)
STUBBORN (adj)
Türkçe Karşılığı : İnatçı
Örnek Cümle : They have massive rows because they're both so stubborn.
Çevirisi : Çok ciddi tartışmalar yaşıyorlar, çünkü ikisi de çok inatçı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obstinate, inflexible
Zıt Anlamlılar : Flexible
Diğer Halleri : Stubbornly (adv), stubbornness (n)
JUVENILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Gençliğe özgü, genç, olgunlaşmamış, çocuksu
Örnek Cümle : Juvenile crime has increased over recent years.
Çevirisi : Son yıllarda çocuk suçları arttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Young, childish, immature
Zıt Anlamlılar : Mature, adult
Diğer Halleri : Juvenile (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
A. 1. accessible a. strengthen
2. calamity b. avoidable
3. bound c. unreachable, far, unavailable, inaccessible
4. charge with d. retreat, acquit
5. undermine e. prosperity, well-being
A. B.
futile 1. ulaşılabilir well-being
undermine 2. felaket diminish
accessible 3. zayıflatmak fertile
enhance 4. artırmak unavailable
calamity 5. boşuna, verimsiz strengthen
PROLIFIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Verimli, üretken, bereketli
Örnek Cümle : He was probably the most prolific songwriter of his generation.
Çevirisi : Belki de kendi jenerasyonunun en üretken şarkı yazarıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Productive, fertile, fruitful
Zıt Anlamlılar : Futile
PRIVILEGED (adj)
Türkçe Karşılığı : Ayrıcalıklı, imtiyazlı
Örnek Cümle : I am privileged to work with the pioneers of silicon technology.
Çevirisi : Silikon teknolojisinin öncüleri ile çalışmak benim için bir ayrıcalık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Special
Diğer Halleri : Privilege (n), privilege (v)
HAMPER (v)
Türkçe Karşılığı : Engellemek
Örnek Cümle : Fierce storms have been hampering rescue efforts.
Çevirisi : Şiddetli fırtınalar kurtarma operasyonlarını engelliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hinder, impede
Zıt Anlamlılar : Facilitate
GRIEVANCE (n)
Türkçe Karşılığı : Yakınma, şikayet
Örnek Cümle : A special committee has been appointed to handle prisoners' grievances.
Çevirisi : Mahkumların şikayetleri ile uğraşmak için özel bir komite atandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Complaint
Zıt Anlamlılar : Benefit, privilege
Diğer Halleri : Grief (n)
HAZARD (n)
Türkçe Karşılığı : Tehlike
Örnek Cümle : The busy traffic entrance was a hazard to pedestrians.
Çevirisi : Yoğun trafik girişi yayalar için tehlike arz ediyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Danger
Diğer Halleri : Hazardous (adj)
FLUCTUATE (v)
Türkçe Karşılığı : Dalgalanmak, değişiklik göstermek
Örnek Cümle : Vegetable prices fluctuate according to the season.
Çevirisi : Sebze fiyatları mevsime göre değişiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go up and down, wave
Zıt Anlamlılar : Persist, stand fast, stand still
Diğer Halleri : Fluctuation (n)
REIGN (v)
Türkçe Karşılığı : Tahtta olmak, hüküm sürmek
Örnek Cümle : Queen Victoria reigned over Britain from 1837 to 1901.
Çevirisi : Kraliçe Viktorya 1837’den 1901’e kadar İngiltere’yi yönetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rule, power, govern
Diğer Halleri : Reigning (adj)
OFFEND (v)
Türkçe Karşılığı : Gücendirmek
Örnek Cümle : You shouldn’t have shouted at her. You offended her.
Çevirisi : Ona bağırmamalıydın, onu gücendirdin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Annoy
Zıt Anlamlılar : Cheer smb. up
Diğer Halleri : Offensive (adj)
OPPRESS (v)
Türkçe Karşılığı : Eziyet etmek, ezmek, zulmetmek
Örnek Cümle : For years now, the people have been oppressed by a merciless dictator.
Çevirisi : Yıllardır, insanlar acımasız bir diktatörün baskısı altındalar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suppress, trouble
Zıt Anlamlılar : Relax, comfort
Diğer Halleri : Oppression (n), oppressed (adj)
CULPRIT (n)
Türkçe Karşılığı : Suçlu, sebep
Örnek Cümle : Police hope the public will help them find the culprits.
Çevirisi : Polis, halkın suçluları bulmak için kendilerine yardım edeceğini umuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Guilty, criminal, cause, reason
Zıt Anlamlılar : Innocent
ESTEEM (n)
Türkçe Karşılığı : Saygı
Örnek Cümle : There has been a drop in public esteem for teachers.
Çevirisi : Öğretmenlere karşı halkın saygısında bir azalma oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Respect, regard
Zıt Anlamlılar : Disrespect
Diğer Halleri : Esteem (v)
EXPOSE to (v)
Türkçe Karşılığı : Maruz bırakmak
Örnek Cümle : It is feared that people living near the power station may have been exposed to
radiation.
Çevirisi : Nükleer santralin yakınında yaşayan insanların radyasyona maruz kalmış
olabileceğinden korkuluyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Subject to, make liable
Diğer Halleri : Exposure (n)
TEMPORARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Geçici
Örnek Cümle : The ceasefire will only provide a temporary solution to the crisis.
Çevirisi : Ateşkes, krize sadece geçici bir çözüm sağlayacaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Provisional, interim
Zıt Anlamlılar : Constant, permanent
Diğer Halleri : Temporarily (adv)
WANDER (v)
Türkçe Karşılığı : Gezmek, dolaşmak
Örnek Cümle : We spent the morning wandering around the old part of the city.
Çevirisi : Sabahı, şehrin eski kısımlarını dolaşarak geçirdik.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Walk about, go aimlessly, roam
Zıt Anlamlılar : Remain, stay
Diğer Halleri : Wander (n), wanderer (n)
VACCINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Aşı yapmak
Örnek Cümle : Our children have been vaccinated for measles and other childhood diseases.
Çevirisi : Çocuklarımız kızamık ve diğer çocuk hastalıklarına karşı aşı oldular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inoculate
Diğer Halleri : Vaccine (n), vaccination (n)
WOULD-BE (adj)
Türkçe Karşılığı : Olası, müstakbel, sözde
Örnek Cümle : Passengers and crew foiled would-be Russian hijacker.
Çevirisi : Yolcular ve mürettebat sözde Rus hava korsanını engelledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Most likely, hopeful
SACRED (adj)
Türkçe Karşılığı : Kutsal
Örnek Cümle : People worship in some sacred relics/temples.
Çevirisi : İnsanlar bazı kutsal tapınaklarda ibadet eder.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Holy
Zıt Anlamlılar : Secular
Diğer Halleri : Sacredness (n)
ATTRIBUTE to (v)
Türkçe Karşılığı : Atfetmek, -e bağlamak
Örnek Cümle : The doctors have attributed the cause of the illness to an unknown virus.
Çevirisi : Doktorlar hastalığın nedenini bilinmeyen bir virüse bağladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ascribe, assign, refer, associate, connect
Zıt Anlamlılar : Disconnect, seperate
Diğer Halleri : Attribute (n), Attribution (n), attributable (adj)
AUGMENT (v)
Türkçe Karşılığı : Artırmak
Örnek Cümle : He had to find an extra work to augment his income.
Çevirisi : Gelirini artırmak için ek bir iş bulmak zorunda kaldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, launch, rise, go up
Zıt Anlamlılar : Decrease, fall
Diğer Halleri : Augmentation (n)
ABUSE (v)
Türkçe Karşılığı : Kötüye kullanma, suistimal etme, zarar verme
Örnek Cümle : She is continually abusing her authority.
Çevirisi : Yetkisini sürekli kötüye kullanıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Misuse, maltreat, exploit
Zıt Anlamlılar : Protect, cherish, shield, care for, look after
Diğer Halleri : Abuser (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. would-be a. holy
2. sacred b. increase, launch, rise, go up
3. attribute to c. misuse, maltreat, exploit
4. augment d. most likely, hopeful
5. abuse e. ascribe, assign, refer, associate, connect
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. offend a. innocent
2. oppress b. disrespect
3. culprit c. constant, permanent
4. esteem d. relax, comfort
5. temporary e. cheer smb. up
C. 1. wander a. secular
2. sacred b. decrease, fall
3. attribute to c. protect, cherish, shield, care for, look after
4. augment d. remain, stay
5. abuse e. disconnect, seperate
A. B.
culprit 1. engellemek permanent
temporary 2. dalgalanmak innocent
augment 3. suçlu decrease
fluctuate 4. geçici facilitate
hamper 5. artırmak stand still
ACCEPT (v)
Türkçe Karşılığı : Kabul etmek
Örnek Cümle : I offered her an apology, yet she didn't accept it.
Çevirisi : Ondan özür diledim, ancak kabul etmedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be consent to receive, assent, comply, approve, accede
Zıt Anlamlılar : Reject, refuse, turn down
Diğer Halleri : Acceptance (n), acceptant (adj)
ANCIENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Eski
Örnek Cümle : The people of this tribe have lived in this valley since ancient times.
Çevirisi : Bu kabilenin insanları eski zamanlardan beri bu vadide yaşamakta.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Antique, old, obsolete, aged, old-fashioned
Zıt Anlamlılar : Modern, fresh, new
ASTONISH (v)
Türkçe Karşılığı : Şaşırtmak
Örnek Cümle : They were astonished when I announced I was pregnant.
Çevirisi : Hamile olduğumu söyleyice şaşkına döndüler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Amaze, startle, perplex, astound
Zıt Anlamlılar : Bore
Diğer Halleri : Astonishment (n)
TEMPERATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ilımlı, ölçülü
Örnek Cümle : A temperate climate is rarely seen throughout the world.
Çevirisi : Ilıman bir iklim dünyada nadiren görülür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Moderate, mild, calm
Zıt Anlamlılar : Extreme
DEPRIVE of (v)
Türkçe Karşılığı : Yoksun bırakmak
Örnek Cümle : You can't function properly when you're deprived of sleep.
Çevirisi : Uykudan yoksun kaldığında normal hareket edemezsin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Take away, be devoid of
Zıt Anlamlılar : Provide, supply
Diğer Halleri : Deprivation (n)
TEMPER (n)
Türkçe Karşılığı : Öfke, huysuzluk
Örnek Cümle : He's got a really bad temper.
Çevirisi : Gerçekten kötü bir öfkesi var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Anger, annoyance
Zıt Anlamlılar : Patience
Diğer Halleri : Tempered (adj)
DESERT (v)
Türkçe Karşılığı : Terketmek
Örnek Cümle : He deserted his wife and family for another woman.
Çevirisi : Başka bir kadın için karısını ve ailesini terketti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abandon, give up
Zıt Anlamlılar : Arrive, hug
Diğer Halleri : Deserted (adj), desertion (n)
DEPLORE (v)
Türkçe Karşılığı : Üzüntü duymak
Örnek Cümle : We deeply deplore the loss of life of animals.
Çevirisi : Hayvanların hayatlarını kaybetmelerinden dolayı derin üzüntü duyuyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Regret, feel sorry
Zıt Anlamlılar : Feel happy, be pleased
Diğer Halleri : Deplorable (adj), deplorably (adv)
OUTCOME (n)
Türkçe Karşılığı : Sonuç
Örnek Cümle : It's too early to predict the outcome of the meeting.
Çevirisi : Toplantının sonucunu tahmin etmek için henüz çok erken.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Result, consequence
OVERLAP (v)
Türkçe Karşılığı : Üst üste gelmek, örtmek
Örnek Cümle : The fence is made of panels which overlap each other.
Çevirisi : Çit birbirinin üzerine gelen panellerden yapılmıştır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cover by extension
Diğer Halleri : Overlap (n), overlapping (adj)
REPENT (v)
Türkçe Karşılığı : Pişman olmak, üzgün hissetmek, tövbe etmek
Örnek Cümle : He repented of his sins just hours before he died.
Çevirisi : Ölmeden sadece birkaç saat önce, günahlardan ötürü tövbe etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Regret, feel sorry
Diğer Halleri : Repellent (n)
PREJUDICE (n)
Türkçe Karşılığı : Önyargı, kayırma, taraf tutma
Örnek Cümle : She is full of prejudice; that is, she is not objective.
Çevirisi : Tamamıyla önyargılı, yani objektif değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bias, prejudgement
Diğer Halleri : Prejudiced (adj)
MEAN (adj)
Türkçe Karşılığı : Cimri
Örnek Cümle : My landlord's very mean with the heating - it's only on for two hours each day.
Çevirisi : Ev sahibim ısınma konusunda çok cimri. Her gün sadece iki saat açık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stingy, selfish
Zıt Anlamlılar : Generous
Diğer Halleri : Meanly (adv), meanness (n)
GLOOMY (adj)
Türkçe Karşılığı : Karamsar, karanlık
Örnek Cümle : The cemetery is a gloomy place, which makes people sad.
Çevirisi : Mezarlık insanları üzen karanlık bir yerdir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dark, pessimistic.
Zıt Anlamlılar : Encouraging, cheerful, happy
Diğer Halleri : Gloom (n), gloomily (adv)
INTANGIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Fiziksel varlığı olmayan, dokunulmaz, elle tutulmayan
Örnek Cümle : She has that intangible quality which you might call “charisma”.
Çevirisi : O, “karizma” diyebileceğin o elle tutulmayan niteliğe sahip.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Untouchable
Zıt Anlamlılar : Touchable
Diğer Halleri : Intangible (n), intangibly (adv)
TALENT (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek, kabiliyet, hüner
Örnek Cümle : Her talent for music showed at an early age.
Çevirisi : Onun müzik yeteneği küçük yaşlarda ortaya çıktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, gift, aptitude
Zıt Anlamlılar : Inability
Diğer Halleri : Talented (adj)
SUBMISSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : İtaatkar, uyumlu
Örnek Cümle : He was looking for a quiet submissive wife who would obey his every word.
Çevirisi : Her söylediğini yapacak uyumlu bir eş arıyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obedient, compliant
Zıt Anlamlılar : Rebellious
Diğer Halleri : Submissively (adv), submissiveness (n)
SUBSIDY (v)
Türkçe Karşılığı : Mali destek
Örnek Cümle : The government is planning to abolish subsidies to farmers.
Çevirisi : Hükümet çiftçilere olan mali desteği kaldırmayı planlıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Financial support
Diğer Halleri : Subsidize (v), subsidizer (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. accept a. extreme
2. ancient b. patience
3. temper c. modern, fresh, new
4. temperate d. reject, refuse, turn down
C. 1. gloomy a. touchable
2. intangible b. encouraging, cheerful, happy
3. talent c. rebellious
4. submissive d. inability
A. B.
submissive 1. kabul etmek generous
gloomy 2. cimri inability
accept 3. karamsar rebellious
talent 4. yetenek turn down
mean 5. itaatkar cheerful
3. Eş anlamlısı “bias” ve Türkçesi “önyargı” olan 3. It's too early to predict the outcome of the meeting.
kelime aşağıdakilerden hangisidir?
A) prejudice B) aptitude
A) talent B) outcome
C) consequence
C) gift D) compensation
E) prejudice
SWAMP (n)
Türkçe Karşılığı : Bataklık
Örnek Cümle : The Everglades are an area of swamp in southern Florida.
Çevirisi : Everglades güney Florida’da bataklık bir bölgedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Marsh
Diğer Halleri : Swampy (adj)
SWELL (v)
Türkçe Karşılığı : Şişmek
Örnek Cümle : It was obvious she had broken her toe, because it immediately started to swell.
Çevirisi : Başparmağını kırdığı belliydi çünkü hemen şişmeye başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Become bigger
Zıt Anlamlılar : Decrease
Diğer Halleri : Swell (n)
STRAIN (n)
Türkçe Karşılığı : Gerilim, yük, zorlanma
Örnek Cümle : The hurricane put such a strain on the bridge that it collapsed.
Çevirisi : Kasırga köprüye o kadar baskı yaptı ki köprü yıkıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force, exertion, burden, tension
Diğer Halleri : Strained (adj)
INSPIRE (v)
Türkçe Karşılığı : İlham vermek, (öfke, sevgi v.b.) uyandırmak, solumak
Örnek Cümle : The captain's heroic effort inspired them with determination.
Çevirisi : Kaptan’ın kahramanca çabaları onlara kararlı olmaları için ilham verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Motivate, encourage
Zıt Anlamlılar : Discourage
Diğer Halleri : Inspiration (n)
INNATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Doğuştan gelen
Örnek Cümle : Cyril's most impressive quality was his innate goodness.
Çevirisi : Cyrill’in en etkileyici özelliği doğuştan gelen iyiliğiydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inborn, inherited
Zıt Anlamlılar : Incidental
Diğer Halleri : Innately (adv)
GIFT (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek
Örnek Cümle : She has an amazing gift for design.
Çevirisi : Tasarım konusunda şaşırtıcı bir yeteneği var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Knack, ability, talent, skill
Zıt Anlamlılar : Inability, weakness
Diğer Halleri : Gift (=hediye) (n), Gifted (adj)
LEGEND (n)
Türkçe Karşılığı : Efsane
Örnek Cümle : She is writing a thesis on Irish legends and mythology.
Çevirisi : İrlanda efsaneleri ve mitolojisi üzerine bir tez yazıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Folk, tale, myth
Zıt Anlamlılar : Fact, truth
Diğer Halleri : Legendary (adj)
REVENUE (n)
Türkçe Karşılığı : Gelir, kazanç
Örnek Cümle : Taxes provide most of the government's revenue.
Çevirisi : Hükümetin gelirinin büyük bölümünü vergiler oluşturmaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Income, earnings
Zıt Anlamlılar : Outcome, expense, expenditure
NUTRITION (n)
Türkçe Karşılığı : Gıda, beslenme
Örnek Cümle : Good nutrition is essential if patients are to make a quick recovery.
Çevirisi : Hastaların çabuk iyileşmesi için iyi beslenmeleri gerekir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Food, nutriment, nourishment
Diğer Halleri : Nutritious (adj), nutritional (adj)
CONTEMPORARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Çağdaş, aynı zamanda olan
Örnek Cümle : Most of the writers he was contemporary with were interested in the same
subjects.
Çevirisi : Çağdaşı olduğu yazarların çoğu aynı konularla ilgilendi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Modern
Zıt Anlamlılar : Old-fashioned, ancient
Diğer Halleri : Contemporary (n)
CONTENTIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Tartışmalı, çelişkili
Örnek Cümle : She has some rather contentious views on education.
Çevirisi : Onun eğitimle ilgili çelişkili/tartışmalı görüşleri var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Controversial
Zıt Anlamlılar : Clear, concise, undisputed
Diğer Halleri : Contention (n), contentiousness (n)
CONTEND (v)
Türkçe Karşılığı : İddia etmek, öne sürmek
Örnek Cümle : The lawyer contended that her client had never been even near the scene of the
crime.
Çevirisi : Avukat müvekkilinin olay mahalinin yakınında bile olmadığını iddia etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Claim, assert, allege, maintain
CURIOSITY (n)
Türkçe Karşılığı : Merak, ilgi
Örnek Cümle : I'm burning with curiosity - you must tell me who's won.
Çevirisi : Meraktan ölüyorum. Kimin kazandığını söylemelisin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Interest, inquisitive
Zıt Anlamlılar : Being indifferent to sth
Diğer Halleri : Curious (adj)
ENDEAVOR (v)
Türkçe Karşılığı : Çaba göstermek
Örnek Cümle : Engineers are endeavouring to locate the source of the problem.
Çevirisi : Mühendisler problemin kaynağını bulmak için çabalıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strive, try hard
Zıt Anlamlılar : Ignore
Diğer Halleri : Endeavor (n)
UNEASE (n)
Türkçe Karşılığı : Huzursuzluk
Örnek Cümle : Growing unease at the prospect of an election is causing fierce arguments within
the party.
Çevirisi : Seçim beklentisiyle artan huzursuzluk parti içerisinde hararetli tartışmalara
sebep oluyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discomfort, restlessness
Diğer Halleri : Uneasy (adj), uneasiness (n)
UNCEASING (adj)
Türkçe Karşılığı : Sürekli
Örnek Cümle : We had a fortnight of unceasing rain.
Çevirisi : İki hafta kesintisiz yağmur yağdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perpetual, constant, continuous
Zıt Anlamlılar : Stative
Diğer Halleri : Unceasingly (adv)
TRAIT (n)
Türkçe Karşılığı : Özellik
Örnek Cümle : His sense of humour is one of his best traits.
Çevirisi : Mizah anlayışı onun en iyi özelliklerinden biridir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Property, characteristic, feature
SEEK (v)
Türkçe Karşılığı : Aramak
Örnek Cümle : Legal advice should be sought before you take any further action.
Çevirisi : Daha ileri bir safhaya geçmeden önce yasal bir yardım aranmalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look for, search for
Diğer Halleri : Seek to: çaba göstermek, seeker (n)
ABOUND in (v)
Türkçe Karşılığı : Bol, dolu, çok olmak
Örnek Cümle : Venice abounds in famous hotels.
Çevirisi : Venedik ünlü otellerle doludur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Be plentiful, be rich in, teem with, multiply, flourish
Zıt Anlamlılar : Lessen, decrease, die, decay, fall
Diğer Halleri : Abundant (adj)
SPARE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yedek
Örnek Cümle : We've got a spare room if you want to stay overnight with us.
Çevirisi : Gece bizimle kalmak istersen fazladan bir odamız var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extra
Diğer Halleri : Spare (v)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. gift a. modern
2. legend b. income, earnings
3. revenue c. knack, ability, talent, skill
4. nutrition d. food, nutriment, nourishment
5. contemporary e. folk, tale, myth
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. curiosity a. ignore
2. endeavor b. being indifferent to sth
3. unceasing c. lessen, decrease, die, decay, fall
4. abound in d. stative
A. B.
revenue 1. yetenek concise
contentious 2. efsane expense
abound 3. gelir lessen
legend 4. tartışmalı inability
gift 5. bol olmak fact
3. Eş anlamlısı “inherited” ve Türkçesi “doğuştan” 3. The lawyer contended that her client had never
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? been even near the scene of the crime
A) gifted B) inspired A) ignore B) assert
C) incidental D) contemporary C) inspire
E) innate
SOLACE (n)
Türkçe Karşılığı : Teselli
Örnek Cümle : William Cowper found great solace in these poems during his periods of
depression.
Çevirisi : William Cowper depresyon döneminde bu şiirlerde teselli buldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comfort, consolation
Zıt Anlamlılar : Afflict
Diğer Halleri : Solace (v)
TREATY (n)
Türkçe Karşılığı : Anlaşma
Örnek Cümle : We've signed a treaty with neighbouring states to limit emissions of harmful
gases.
Çevirisi : Zaralı gazların emisyonunu sınırlandırmak için komşu ülkelerle bir anlaşma
imzaladık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement, pack
TYRANNY (n)
Türkçe Karşılığı : Diktatörlük, zorbalık yönetimi, zulüm, zorbalık, gaddarlık
Örnek Cümle : This, as the president promised us, was a war against tyranny.
Çevirisi : Bu, başkanın bize söz verdiği gibi diktatörlüğe karşı bir savaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dictatorship, despotism
Zıt Anlamlılar : Democracy
Diğer Halleri : Tyrannical (adj)
EXPEL (v)
Türkçe Karşılığı : Kovmak, atmak
Örnek Cümle : My brother was expelled from school for bad behaviour.
Çevirisi : Kardeşim disiplinsiz davranışları nedeniyle okuldan atıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dismiss
Zıt Anlamlılar : Recruit
DEBATE (v)
Türkçe Karşılığı : Tartışmak
Örnek Cümle : They are debating the topic of education right now.
Çevirisi : Onlar şu anda eğitim konusunu tartışıyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Discuss, argue, dispute
Zıt Anlamlılar : Agree, reconcile
Diğer Halleri : Debate (n), debatable (adj)
DECENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Uygun
Örnek Cümle : Everyone should be given a decent wage.
Çevirisi : Herkese uygun bir maaş verilmeli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Appropriate, suitable, proper
Zıt Anlamlılar : Improper
Diğer Halleri : Decency (n), decently (adv)
COGNITIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Bilişsel
Örnek Cümle : Some of her cognitive functions have been impaired.
Çevirisi : Bazı bilişsel fonksiyonları zarar gördü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connected with thinking
Zıt Anlamlılar : Physical
Diğer Halleri : Cognition (n)
COHESIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Birleştirici, yapıştırıcı
Örnek Cümle : Cohesive forces have played an important role in the victory.
Çevirisi : Birleşmiş güçler zaferde önemli rol oynadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unified, interconnected
Zıt Anlamlılar : Apart, separate
Diğer Halleri : Cohesion (n)
NOCTURNAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Geceye özgü, geceleyin olan
Örnek Cümle : Most bats are nocturnal.
Çevirisi : Yarasaların çoğu gece ortaya çıkar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Night, dark
MOODY (adj)
Türkçe Karşılığı : Sinirli, asabi
Örnek Cümle : He can be quite moody at times.
Çevirisi : Bazen çok sinirli olabiliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Irritable
Zıt Anlamlılar : Even-tempered
Diğer Halleri : Mood (n), moodily (adv)
LOTTERY (n)
Türkçe Karşılığı : Şans oyunu, piyango
Örnek Cümle : If I won the lottery, I would help poor people.
Çevirisi : Piyango bana çıksa, fakir insanlara yardım ederdim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Chance game, raffle
MEANS (n)
7Türkçe Karşılığı : Araç, yol, yöntem, gelir, para, varlık, servet
Örnek Cümle : We need to find some other means of transportation.
Çevirisi : Başka ulaşım araçları bulmamız lazım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Way, method
MERCHANDISE (n)
Türkçe Karşılığı : Mal, mülk, ticari eşya
Örnek Cümle : Shoppers complained about poor quality merchandise and high prices.
Çevirisi : Müşteriler yüksek fiyatlar ve düşük kalitedeki kalitedeki mallardan şikayette
bulundular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Property, good
Diğer Halleri : Merchandise (v), merchandising (n)
GRATITUDE (n)
Türkçe Karşılığı : Şükran, minnettarlık
Örnek Cümle : She sent them a present to show/express her gratitude.
Çevirisi : O, memnuniyetini göstermek için onlara hediye gönderdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Appreciation, gratefulness
Zıt Anlamlılar : Resentment
FRAGILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kırılabilir, hassas
Örnek Cümle : Be careful with that vase - it's very fragile.
Çevirisi : O vazoya dikkat et, kırılabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delicate
Zıt Anlamlılar : Formidable
Diğer Halleri : Fragility (n)
INFLUENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Etki
Örnek Cümle : At the time she was under the influence of her father.
Çevirisi : O esnada babasının etkisi altındaydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effect, impact
Diğer Halleri : Influence (v), influential (adj)
STAMINA (n)
Türkçe Karşılığı : Dayanma gücü
Örnek Cümle : The triathlon is a great test of stamina.
Çevirisi : Triatlon önemli bir dayanma gücü testidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Endurance
STAPLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Başlıca
Örnek Cümle : Prices of staple foods such as wheat and vegetables have also been increasing.
Çevirisi : Tahıl ve sebze gibi temel gıda fiyatları da artıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Chief, main, principal
Zıt Anlamlılar : Minor, inferior
Diğer Halleri : Staple (n)
INVADE (v)
Türkçe Karşılığı : İstila etmek
Örnek Cümle : All the villages were invaded during the war.
Çevirisi : Savaş esnasında tüm köyler istila edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Occupy, enter by force
Zıt Anlamlılar : Abandon
Diğer Halleri : Invader (n), invasion (n), invasive (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. solace a. dismiss
2. treaty b. dictatorship, despotism
3. tyranny c. discourage, dissuade
4. expel d. comfort, consolation
5. deter e. agreement, pack
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. solace a. encourage
2. tyranny b. recruit
3. expel c. democracy
4. deter d. afflict
B. 1. debate a. physical
2. decent b. apart, separate
3. cognitive c. agree, reconcile
4. cohesive d. improper
C. 1. moody a. abandon
2. gratitude b. formidable
3. fragile c. even-tempered
4. staple d. minor, inferior
5. invade e. resentment
A. B.
invade 1. kovmak reconcile
decent 2. tartışmak formidable
expel 3. uygun abandon
fragile 4. esnek recruit
debate 5. istila etmek improper
INVARIABLY (v)
Türkçe Karşılığı : Değişmez şekilde, daima, sürekli
Örnek Cümle : The train is invariably late.
Çevirisi : Tren sürekli gecikiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Always, constantly
Zıt Anlamlılar : Momentarily, instantly
SUBSISTENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Hayatta kalma
Örnek Cümle : This money is to provide a basic subsistence and should not be paid to
someone who receives other income.
Çevirisi : Bu para, temel ihtiyaçları karşılamak içindir ve başka geliri olan insanlara
ödenmemelidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Survival, continuation
Diğer Halleri : Subsist (v)
INSANE (adj)
Türkçe Karşılığı : Çılgın, deli
Örnek Cümle : I sometimes think I'm going insane.
Çevirisi : Bazen delirmeye başladığımı düşünüyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Crazy, mad
Zıt Anlamlılar : Sane, sensible
Diğer Halleri : Insanity (n)
HUMOR (n)
Türkçe Karşılığı : Mizah
Örnek Cümle : He's got a great sense of humour.
Çevirisi : Çok iyi bir mizah anlayışı var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Joking
Zıt Anlamlılar : Seriousness
Diğer Halleri : Humorist (n), humorous (adj)
SCHOLAR (n)
Türkçe Karşılığı : Bilgin, araştırmacı
Örnek Cümle : Dr. Miles was a distinguished scholar of Russian history.
Çevirisi : Dr. Miles Rus tarihi üzerine seçkin bir araştırmacıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Academic, researcher
Diğer Halleri : Scholarly (adv)
REPRISAL (n)
Türkçe Karşılığı : Misilleme, aynen karşılığını yapma
Örnek Cümle : The attack was in reprisal for the kidnapping of their leaders.
Çevirisi : Saldırı, liderlerinin kaçırılmasına bir misillemeydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counter-attack, retaliation
OSTENSIBLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Görünürde, sözde
Örnek Cümle : He has spent the past three months in Florida, ostensibly for medical treatment,
but in actual fact to avoid prosecution for a series of notorious armed robberies.
Çevirisi : Son üç ayı Florida’da geçirdi, görünürde tedavi için gitti ama aslında bir dizi
silahlı soygundan dava edilmemek için oraya gitmişti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Apparently, seemingly
Diğer Halleri : Ostensible (adj)
PREDOMINANTLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Başlıca, baskın şekilde, çoğunlukla
Örnek Cümle : She predominantly dances, but she also sings.
Çevirisi : Çoğunlukla dans ediyor ama şarkı da söylüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mainly, chiefly
Zıt Anlamlılar : Partly
Diğer Halleri : Predominant (adj), predominance (n)
COMPARE (v)
Türkçe Karşılığı : Karşılaştırmak
Örnek Cümle : This road is quite busy compared to/with ours.
Çevirisi : Bizimki ile karşılaştırıldığında bu yol oldukça yoğun.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Match, relate, correspond
Zıt Anlamlılar : Contrast
Diğer Halleri : Comparable (adj), comparatively (adv), comparison (n)
CONTEST (v)
Türkçe Karşılığı : Yarışmak, mücadele etmek
Örnek Cümle : The medal is being keenly contested by eighty gymnasts.
Çevirisi : Madalya için 80 sporcu yarışıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Challenge, dispute, compete for
Diğer Halleri : Contest (n)
CONCLUSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kesin, kati, tartışılmaz
Örnek Cümle : They claim there is no conclusive evidence that any murders take place.
Çevirisi : Herhangi bir cinayetin olduğuna dair kesin kanıt olmadığını iddia ettiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decisive, indisputable
Zıt Anlamlılar : Inconclusive, vague, uncertain
Diğer Halleri : Conclusively (adv), conclusiveness (n)
DEPRECIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Değer kaybet(tir)mek
Örnek Cümle : Our car depreciated by £1500 in the first year we owned it.
Çevirisi : Arabamız aldığımız ilk yıl 1500 pound değer kaybetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decline in value
Diğer Halleri : Depreciation (n)
DESCENT (n)
Türkçe Karşılığı : Soy, köken
Örnek Cümle : She's a woman of French descent.
Çevirisi : O Fransız soyundan gelen bir bayandır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ancestry, origin
UNDERESTIMATE (v)
Türkçe Karşılığı : Küçümsemek, hafife almak
Örnek Cümle : One shouldn't underestimate the difficulties of getting all the political parties to
the conference table.
Çevirisi : Tüm siyasi partileri görüşme masasına getirmenin zorlukları
küçümsenmemelidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Minimize, belittle
Zıt Anlamlılar : Maximize, exaggerate
Diğer Halleri : Underestimate (n)
TRACE (n)
Türkçe Karşılığı : İz
Örnek Cümle : He attempted to cover up all the traces of his crime.
Çevirisi : Suçunun tüm izlerini kapatmaya çalıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sign, mark
Diğer Halleri : Trace (v), traceable (adj)
UNTAPPED (adj)
Türkçe Karşılığı : Dokunulmamış, el sürülmemiş
Örnek Cümle : The country's forests are largely untapped resources.
Çevirisi : Ülkenin ormanları büyük ölçüde kullanılmamış kaynaklar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unused, untouched, maiden, virgin
Zıt Anlamlılar : Tapped
UNSANITARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Kirli, sağlıksız
Örnek Cümle : Measures must be taken against unsanitary living conditions.
Çevirisi : Sağlıksız yaşam koşullarına karşı önlemler alınmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Not clean, polluted
Zıt Anlamlılar : Sanitary
SEDENTARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Oturarak, hareketsiz, masabaşı
Örnek Cümle : A sedentary job/occupation makes some bored.
Çevirisi : Masabaşı iş bazılarını sıkar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sitting, inactive
Zıt Anlamlılar : Active, walking
RIDICULOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Gülünç, saçma
Örnek Cümle : It's ridiculous to expect a two-year-old to be able to read!
Çevirisi : İki yaşındaki bir çocuğun okumasını beklemek saçma olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Absurd, funny
Zıt Anlamlılar : Reasonable, logical, sound
Diğer Halleri : Ridicule (v), ridicilously (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. invariably a. contrast
2. insane b. seriousness
3. humor c. momentarily, instantly
4. predominantly d. partly
5. compare e. sane, sensible
A. B.
conclusive 1. çılgın, deli active
sedentary 2. kıyaslamak vague
ridiculous 3. kesin, kati reasonable
compare 4. oturarak sensible
insane 5. saçma contrast
2. Eş anlamlısı “ancestry” ve Türkçesi “soy, köken” 2. A sedentary job/occupation makes some bored.
olan kelime aşağıdakilerden hangisidir?
A) untapped B) inactive
A) reprisal B) scholar
C) conclusive
C) descent D) trace
E) humor
RITUAL (n)
Türkçe Karşılığı : Dinsel tören, ayin, seremoni
Örnek Cümle : Different religions have different rituals.
Çevirisi : Farklı dinlerin farklı dini törenleri vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ceremony
Diğer Halleri : Ritual (adj), rite (n), ritualistic (adj)
ABANDON (v)
Türkçe Karşılığı : Terketmek, bırakmak, vazgeçmek
Örnek Cümle 1 : She abandoned painting.
Çevirisi : Resim yapmayı bıraktı.
Örnek Cümle 2 : The party abandoned some of its policies.
Çevirisi : Parti bazı politikalardan vazgeçti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Give up, leave, desert, forsake
Zıt Anlamlılar : Keep, retain, continue, uphold, maintain
Diğer Halleri : Abandonment (n), abandoned (adj)
CHEAT (v)
Türkçe Karşılığı : Kopya çekmek, aldatmak
Örnek Cümle : She cheated in the test by copying from the boy in the front.
Çevirisi : Öndeki çocuktan bakarak testte kopya çekti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Copy, deceive, swindle, trick
Zıt Anlamlılar : To be honest, to be frank
Diğer Halleri : Cheat (n)
CEASE (v)
Türkçe Karşılığı : Durmak, durdurmak
Örnek Cümle : The company has decided to cease all operations.
Çevirisi : Şirket tüm faaliyetleri durdurmaya karar verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stop
Zıt Anlamlılar : Continue, keep on
Diğer Halleri : Cease (n), ceaseless (adj)
BENEFICIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Faydalı, yararlı, olumlu
Örnek Cümle : The improvement in sales figures had a beneficial effect on the company.
Çevirisi : Satışlardaki artış şirket üzerinde olumlu bir etki yarattı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Useful
Zıt Anlamlılar : Useless, futile
Diğer Halleri : Benefit (n)
BEWILDER (v)
Türkçe Karşılığı : Şaşır(t)mak, hayrete düşürmek
Örnek Cümle : The instructions completely bewildered me.
Çevirisi : Açıklamalar tamamıyla kafamı karıştırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Confuse, astonish
Diğer Halleri : Bewildered (adj), bewildering (adj)
DWELL (v)
Türkçe Karşılığı : Yaşamak, yerleşmek
Örnek Cümle : She dwelt in remote parts of Asia for many years.
Çevirisi : O yıllarca Asya’nın ücra bölgelerinde yaşadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Live, inhabit
Diğer Halleri : Dweller (n), dwelling (n)
EXERT (v)
Türkçe Karşılığı : Kullanmak, uygulamak
Örnek Cümle : Some managers exert considerable pressure on their staff to work extra hours
without being paid.
Çevirisi : Bazı yöneticiler çalışanları üzerinde, ödeme yapmadan fazla mesai yapmaları
konusunda baskı uyguluyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Use, make use of, utilize
Diğer Halleri : Exertion (n)
EVADE (v)
Türkçe Karşılığı : Kaçırmak, kurtulmak
Örnek Cümle : Just give me an answer and do not try evading the question!
Çevirisi : Bana bir cevap ver, sorudan kaçmaya çalışma.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Escape, avoid
Zıt Anlamlılar : Stay, keep standstill
Diğer Halleri : Evasion (n)
EXPLODE (v)
Türkçe Karşılığı : Patlamak, infilak etmek
Örnek Cümle : A bomb exploded at one of London's busiest railway stations this morning.
Çevirisi : Bu sabah Londra’nın en yoğun metro istasyonlarından birinde bir bomba patladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Go off
Diğer Halleri : Explosion (n), expolisive (n)
COMMEMORATE (v)
Türkçe Karşılığı : Anmak, hatırlamak
Örnek Cümle : A statue has been built to commemorate the 100th anniversary of the poet's
birthday.
Çevirisi : Şairin 100. doğumgününü anmak için bir heykel dikildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Celebrate, honor
Zıt Anlamlılar : Forget
Diğer Halleri : Commemoration (n), commemorative (adj)
PERISH (v)
Türkçe Karşılığı : Yok olmak, çürümek
Örnek Cümle : Three hundred people perished in the earthquake.
Çevirisi : Depremde 300 kişi yok oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Die out, disappear
Zıt Anlamlılar : Blossom
Diğer Halleri : Perishable (adj)
NONSENSE (adj)
Türkçe Karşılığı : Saçma
Örnek Cümle : This report is nonsense and nothing but a waste of paper.
Çevirisi : Bu haber saçma ve kağıt israfından başka birşey değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Irrational, ridiculous, absurd
Zıt Anlamlılar : Rational, logical, plausible, sensible, reasonable
Diğer Halleri : Nonsensical (adj), nonsense (n)
NOTIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Bildirmek, bilgilendirmek, haber vermek
Örnek Cümle : The school is required to notify parents if their children fail to come to school.
Çevirisi : Eğer çocukları okula gelmiyorsa okulun ebeveynleri bilgilendirmesi gerekir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inform
Zıt Anlamlılar : Conceal, misinform
Diğer Halleri : Notifiable (adj), notification (n)
RESUME (v)
Türkçe Karşılığı : Yeniden başlamak, kaldığı yerden devam etmek
Örnek Cümle : Please resume your seats, the performance will continue in two minutes.
Çevirisi : Lütfen yerlerinize dönünüz, gösteri iki dakika içinde başlayacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start again, go back
Zıt Anlamlılar : Finish
Diğer Halleri : Resumption (n)
MUSTER (v)
Türkçe Karşılığı : Toplamak, biraraya getirmek
Örnek Cümle : The general mustered his troops.
Çevirisi : General birliklerini topladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Collect, gather, assemble
Zıt Anlamlılar : Disperse
LURE (v)
Türkçe Karşılığı : Cezbetmek, çekmek
Örnek Cümle : Supermarket chains try to lure customers with price discounts.
Çevirisi : Supermarket zincirleri fiyat indirimleri ile müşterileri cezbetmeye çalışıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attract, allure, entice
Diğer Halleri : Lure (n)
FURIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Kızgın
Örnek Cümle : I was late and he was furious with me.
Çevirisi : Ben geç kaldım ve o da bana kızdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Angry
Zıt Anlamlılar : Calm
Diğer Halleri : Fury (n)
PROSPER (v)
Türkçe Karşılığı : Gelişmek, zenginleşmek, başarılı olmak
Örnek Cümle : A lot of microchip manufacturing companies prospered during that time.
Çevirisi : Mikroçip üreten bir çok fabrika o zamanlarda zenginleşti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Flourish, thrive
Diğer Halleri : Prosperous (adj)
DISASTER (n)
Türkçe Karşılığı : Felaket
Örnek Cümle : This is one of the worst natural disasters I have ever witnessed.
Çevirisi : Bu şimdiye kadar tanık olduğum en kötü felaketlerden biri.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Calamity, catastrophe
Zıt Anlamlılar : Prosperity, blessing, well-being
Diğer Halleri : Disastrous (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. ritual a. useful
2. abandon b. copy, deceive, swindle, trick
3. cheat c. ceremony
4. cease d. stop
5. beneficial e. give up, leave, desert, forsake
C. 1. commemorate a. irrational
2. perish b. inform
3. nonsense c. start again
4. notify d. die out, disappear
5. resume e. celebrate, honor
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. resume a. disperse
2. muster b. finish
3. furious c. prosperity, well-being
4. disaster d. calm
A. B.
beneficial 1. terketmek forget
commemorate 2. durmak futile
furious 3. faydalı calm
cease 4. anmak maintain
abandon 5. kızgın continue
3. Eş anlamlısı “make use of” ve Türkçesi 3. The school is required to notify parents if their
“kullanmak, uygulamak” olan kelime children fail to come to school.
aşağıdakilerden hangisidir?
A) conceal B) inform
A) explode B) blossom C) perish
C) evade D) commemorate
E) exert
FRUSTRATE (v)
Türkçe Karşılığı : Hayal kırıklığına uğratmak, üzmek
Örnek Cümle : It frustrates me that I'm not able to put any of my ideas into practice.
Çevirisi : Fikirlerimin hiçbirini pratiğe dökememem beni hayal kırıklığına uğratıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disappoint
Zıt Anlamlılar : Cheer up, entertain
Diğer Halleri : Frustration (n), frustrated (adj), frustrating (adj)
ILLUMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Açıklamak, aydınlatmak
Örnek Cümle : Some articles which illuminate these issues are necessary.
Çevirisi : Bu meseleleri açıklayan birkaç makale gerekli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clarify, shed light on
Zıt Anlamlılar : Darken, obscure
Diğer Halleri : illuminating (adj), illumination (n)
INQUIRE (v)
Türkçe Karşılığı : Sormak, soruşturmak
Örnek Cümle : "Where are we going?" he inquired politely.
Çevirisi : Nazikçe ‘Nereye gidiyoruz?’ diye sordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ask, investigate
Diğer Halleri : Inquiry (n)
INFER (v)
Türkçe Karşılığı : Çıkarım yapmak
Örnek Cümle : I inferred from her face expression that she wanted to leave.
Çevirisi : Yüz ifadesinden gitmek istediği sonucuna vardım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conclude, deduce
Diğer Halleri : Inference (n)
NAIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Saf
Örnek Cümle : She was very naive to believe that he would stay with her.
Çevirisi : Onun kendisiyle yaşayacağına inanacak kadar saftı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Foolish, credulous
Zıt Anlamlılar : Shrewe
Diğer Halleri : Naively (adv)
MORAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Ahlaki, etik
Örnek Cümle : It's her moral obligation to tell the police what she knows.
Çevirisi : Bildiklerini polise söylemesi onun ahlaki görevi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ethical, virtuos
Zıt Anlamlılar : Immoral
Diğer Halleri : Morality (n), moral (n), morally (adv.)
RESOLUTION (n)
Türkçe Karşılığı : Karar tasarısı, önerge, teklif
Örnek Cümle : Joint resolution has been presented to the Parliament.
Çevirisi : Ortak karar tasarısı Parlamento’ya sunuldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decision
REMINISCENT (adj)
Türkçe Karşılığı : -i anımsatan, -i hatırlatan
Örnek Cümle : This song is so reminiscent of my adolescence.
Çevirisi : Bu şarkı bana gençliğimi hatırlatıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Remindful
Diğer Halleri : Reminiscence (n), reminisce (v)
REDUNDANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Gereksiz, fazla, işsiz
Örnek Cümle : To keep the company alive, half the workforce is being made redundant.
Çevirisi : Şirketi ayakta tutmak için, işgücünün yarısı işten çıkarılıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unnecessary, inessential
Zıt Anlamlılar : Necessary, essential
Diğer Halleri : Redundancy (n)
NEGLIGIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Önemsiz
Örnek Cümle : The difference between the two products is negligible.
Çevirisi : İki ürün arasındaki fark önemsiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unimportant, insignificant
Zıt Anlamlılar : Important
Diğer Halleri : Neglect (v)
NOMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Aday gösterme
Örnek Cümle : President Yeltsin nominated prime minister Sergei Kiriyenko to head the
government.
Çevirisi : Başkan Yeltsin hükümeti yönetmesi için Başbakan Sergei Kiriyenko’yu aday
gösterdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Appoint, elect, select
Zıt Anlamlılar : Withdraw
Diğer Halleri : Nominee (n)
PER (adj)
Türkçe Karşılığı : Başına, tek
Örnek Cümle : The car was travelling at 70 miles per hour.
Çevirisi : Araba saatte 70 mil’de seyir halindeydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : One, for each
CONFORM (v)
Türkçe Karşılığı : Uymak
Örnek Cümle : At our school, you are required to conform the rules.
Çevirisi : Okulumuzda kurallara uymak zorundasınız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obey, comply with, abide by
Zıt Anlamlılar : Violate, dissent, disagree
Diğer Halleri : Conformity (n), conformist (n)
DECENCY (n)
Türkçe Karşılığı : Uygunluk, edepli olma
Örnek Cümle : She didn't even have the decency to apologize.
Çevirisi : Özür dilemeye yüzü bile yoktu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Morality, propriety, modesty
Zıt Anlamlılar : Indecency
Diğer Halleri : Decent (adj), decently (adv)
DIVINE (adj)
Türkçe Karşılığı : İlahi, tanrısal
Örnek Cümle : Some fans seem to regard footballers as divine beings.
Çevirisi : Bazı fanatikler futbolcuları ilah olarak görüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Godlike, heavenly
Zıt Anlamlılar : Human, earthly
BARELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Zorlukla, güçlükle, nadiren, hemen hemen hiç
Örnek Cümle : I can barely hear you.
Çevirisi : Seni zar zor duyabiliyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hardly, scarcely
Zıt Anlamlılar : Often, generally
BATTLE (n)
Türkçe Karşılığı : Kavga, çatışma, savaş
Örnek Cümle : Her only brother was killed in battle.
Çevirisi : Tek kardeşi savaşta öldürüldü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fight, war, conflict
Zıt Anlamlılar : Peace and quiet
SLOPE (n)
Türkçe Karşılığı : Eğim
Örnek Cümle : There's a very steep slope just before you reach the top of the mountain.
Çevirisi : Dağın zirvesine ulaşmadan hemen önce çok dik bir yamaç var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Incline
Diğer Halleri : Slope (v)
SEGREGATE (v)
Türkçe Karşılığı : Ayırmak
Örnek Cümle : Blacks were segregated from whites in every area of life.
Çevirisi : Zenciler hayatın her alanında beyazlardan ayrı tutuldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Separate
Zıt Anlamlılar : Unite
Diğer Halleri : Segregation (n)
SETBACK (n)
Türkçe Karşılığı : Yenilgi, zorluk, aksilik
Örnek Cümle : There has been a temporary setback in our plans.
Çevirisi : Planlarımızda geçici bir aksilik oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defeat, difficulty
Zıt Anlamlılar : Ease
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. moral a. remindful
2. resolution b. unnecessary, inessential
3. reminiscent c. appoint, elect, select
4. redundant d. decision
5. nominate e. ethical, virtuos
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
setback 1. aydınlatmak essential
conform 2. gereksiz unite
illuminate 3. uymak ease
segregate 4. ayırmak darken
redundant 5. engel violate
2. Eş anlamlısı “deduce” ve Türkçesi “çıkarım 2. There's a very steep slope just before you reach the
yapmak” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? top of the mountain.
A) clarify B) investigate A) incline B) conflict
C) nominate D) conform C) decency
E) infer
ABRUPT (adj)
Türkçe Karşılığı : Ani, beklenmeyen
Örnek Cümle : His abrupt reaction surprised us all.
Çevirisi : Onun ani tepkisi hepimizi şaşırttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sudden, unexpected, hasty
Zıt Anlamlılar : Foreseen, expected
Diğer Halleri : Abruptly (adv), abruptness (n)
APPROPRIATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Uygun
Örnek Cümle : Is this film appropriate for small children?
Çevirisi : Bu film küçük çocuklar için uygun mu?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, proper, fitting
Zıt Anlamlılar : Irrelevant, improper
Diğer Halleri : Appropriately (adv), appropriateness (n)
ENTAIL (v)
Türkçe Karşılığı : Gerektirmek
Örnek Cümle : Such a large investment inevitably entails some risk.
Çevirisi : Böylesine büyük bir yatırım kaçınılmaz olarak risk gerektiriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Require, necessitate
Zıt Anlamlılar : Prevent, nullify
ERADICATE (v)
Türkçe Karşılığı : Yok etmek, kökünü kazmak
Örnek Cümle : The disease which once affected millions of people has now been eradicated.
Çevirisi : Bir zamanlar milyonlarca insanı etkileyen hastalık artık yok edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Get rid of, wipe out, eliminate
Zıt Anlamlılar : Erect, found
Diğer Halleri : Eradication (n)
CONTAMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kirletmek
Örnek Cümle : Much of the coast has been contaminated by nuclear waste.
Çevirisi : Sahilin büyük bölümü nükleer atıklarla kirletildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pollute
Zıt Anlamlılar : Purify, cleanse
Diğer Halleri : Contamination (n)
CONSPIRACY (n)
Türkçe Karşılığı : Entrika, söylenti, komplo
Örnek Cümle : I think there was a conspiracy to keep me out of the committee.
Çevirisi : Bence, beni komitenin dışında tutmak için bir komplo vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Intrigue, trickery
COMPASSION (n)
Türkçe Karşılığı : Merhamet, acıma
Örnek Cümle : I was hoping she might show a little compassion.
Çevirisi : Az da olsa merhamet gösterebileceğini umuyordum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sympathy, tenderness, kindness, pity, mercy
Zıt Anlamlılar : Cruelty, harshness
Diğer Halleri : Compassionate (adj), compassionately (adv)
OUTLAY (n)
Türkçe Karşılığı : Masraf, harcama
Örnek Cümle : To make up for the initial outlay of £2000 to buy the equipment, you should
market the product well.
Çevirisi : Malzemeyi almak için gerekli olan ilk etaptaki 2000 euro masrafı çıkartmak için
ürünü iyi pazarlamalısın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expense, expenditure
Zıt Anlamlılar : Income, revenue
Diğer Halleri : Outlay (v)
OBEDIENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Uyumlu, kurallara uyan
Örnek Cümle : Students are expected to be quiet and obedient in the classroom.
Çevirisi : Öğrencilerin sınıfta sessiz olmaları ve kurallara uymaları beklenir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conformable, abiding
Zıt Anlamlılar : Disrespectful
Diğer Halleri : Obey (v), obediently (adv), obedience (n)
MUTINY (n)
Türkçe Karşılığı : İsyan
Örnek Cümle : Conditions on the ship were often very bad, and crews were on the point of
mutiny.
Çevirisi : Gemideki koşullar genel anlamıyla çok kötüydü ve tayfalar isyanın eşiğindeydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Revolt, rebellion
Diğer Halleri : Mutineer (n), mutiny (v), mutinous (adj)
REVENGE (n)
Türkçe Karşılığı : İntikam
Örnek Cümle : She took her revenge on him for leaving her.
Çevirisi : Ondan, kendisini terk etmesinin intikamını aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vengeance
Diğer Halleri : Revenge (v)
LITERACY (n)
Türkçe Karşılığı : Okur yazarlık
Örnek Cümle : Far more resources are needed to improve adult literacy average.
Çevirisi : Yetişkin okuryazarlık ortalamasını artırmak için daha fazla kaynağa ihtiyaç var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability to read and write
Zıt Anlamlılar : Illiteracy
Diğer Halleri : Literate (adj)
INITIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : İlk, öncelikli
Örnek Cümle : Initial reports say that seven people have died, though this has not yet been
confirmed.
Çevirisi : İlk haberler yedi kişinin öldüğünü söylüyor ama bu henüz doğrulanmadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : First, beginning
Zıt Anlamlılar : Last, final
Diğer Halleri : Initially (adv)
IMPAIR (v)
Türkçe Karşılığı : Bozmak, zarar vermek
Örnek Cümle : A recurring knee injury may have impaired his chances of winning the
tournament.
Çevirisi : Dizindeki sakatlığın nüksetmesi turnuvayı kazanma şansını olumsuz etkilemiş
olabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Spoil, worsen, damage, harm
Zıt Anlamlılar : Repair, improve
Diğer Halleri : Impaired (adj), impairment (n)
FORBID (v)
Türkçe Karşılığı : Yasaklamak
Örnek Cümle : The law forbids the sale of cigarettes to people under the age of 16.
Çevirisi : Yasa 16 yaşın altındaki çocuklara sigara satışını yasaklamaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prohibit, ban, not allow
Zıt Anlamlılar : Allow, let
Diğer Halleri : Forbidden (adj)
QUARREL (n)
Türkçe Karşılığı : Kavga, münakaşa, çekişme
Örnek Cümle : They had a quarrel over/about money three years ago and they have not talked
to each other since.
Çevirisi : Üç yıl önce para meselesi yüzünden tartıştılar ve o günden beri birbirleriyle
konuşmuyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Argument, dispute, disagreement, fight
Zıt Anlamlılar : Agreement
Diğer Halleri : Quarrel (v), quarrelsome (adj)
INVOLVE (v)
Türkçe Karşılığı : İçermek, gerektirmek
Örnek Cümle : I prefer teaching methods that actively involve students in learning.
Çevirisi : Öğrencileri aktif olarak öğrenme sürecine dahil edecek öğretim metodlarını
tercih ediyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Include, require
Zıt Anlamlılar : Exclude
Diğer Halleri : Involvement (n)
JEOPARDIZE (v)
Türkçe Karşılığı : Tehlikeye atmak
Örnek Cümle : She knew that by failing her exams she could jeopardize her whole future.
Çevirisi : Sınavlarında başarısız olarak tüm geleceğini tehlikeye atabileceğini biliyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Endanger
Zıt Anlamlılar : Protect
Diğer Halleri : Jeopardy (n)
SUBJECT TO (v)
Türkçe Karşılığı : Maruz kalmak
Örnek Cümle : The inquiry revealed that they had been subjected to unfair treatment.
Çevirisi : Soruşturma onların haksız muameleye maruz kaldıklarını ortaya çıkardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exposed to
SURPLUS (n)
Türkçe Karşılığı : Fazlalık
Örnek Cümle : The government has authorized the army to sell its surplus weapons.
Çevirisi : Hükümet fazla silahlarını satması için orduya yetki verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extra, excess
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. impair a. agreement
2. forbid b. exclude
3. quarrel c. protect
4. involve d. allow, let
5. jeopardize e. repair, improve
A. B.
obedient 1. aniden olan improper
eradicate 2. uygun purify
abrupt 3. yok etmek disrespectful
contaminate 4. kirletmek foreseen
appropriate 5. itaatkar found
3. Phrasal verb olarak eş anlamlısı “wipe out” ve 3. The law forbids the sale of cigarettes to people
Türkçesi “yok etmek” olan kelime aşağıdakilerden under the age of 16.
hangisidir?
A) allow B) prohibit
A) necessitate B) worsen C) impair
C) purify D) forbid
E) eradicate
STIFF (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, katı
Örnek Cümle : This hair spray has made my hair stiff.
Çevirisi : Bu sprey saçımı sertleştirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Firm, rigid, inflexible, severe
Zıt Anlamlılar : Flexible
Diğer Halleri : Stiff (n), stiffen (v)
INTIMIDATE (v)
Türkçe Karşılığı : Korkutmak, göz dağı vermek, sindirmek
Örnek Cümle : They were intimidated into accepting a pay cut by the threat of losing their jobs.
Çevirisi : İşlerini kaybetme tehdidiyle korkutularak maaşlarındaki kesintiyi kabul ettiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scare, frighten, threaten
Zıt Anlamlılar : Encourage, relieve
Diğer Halleri : intimidated (adj), intimidation (n), intimidating (adj)
INTERMITTENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Aralıklı
Örnek Cümle : Although she made intermittent movie appearances, she was essentially a
stage actress.
Çevirisi : Ara ara sinemada görünse de esasında bir sahne sanatçısıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Periodic
Zıt Anlamlılar : Continuous
Diğer Halleri : Intermittently (adv)
PROSPECT (n)
Türkçe Karşılığı : Olasılık, beklenti
Örnek Cümle : Is there any prospect of the weather improving?
Çevirisi : Havanın düzelme ihtimali var mı?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Chance, likelihood, hope, expectation
Diğer Halleri : Prospective (adj)
PHASE (n)
Türkçe Karşılığı : Safha, evre
Örnek Cümle : The project is only in the initial phase as yet, but it's quite promising.
Çevirisi : Proje henüz şimdilik ilk aşamada, ancak gelecek vadediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stage, period
Diğer Halleri : Phase (v)
GENEROUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Cömert
Örnek Cümle : It was most generous of you to lend me the money.
Çevirisi : Bana ödünç para vermen gayet cömertce bir davranıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Open-handed
Zıt Anlamlılar : Mean, stingy
Diğer Halleri : Generosity (n)
FASCINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Büyülemek
Örnek Cümle : Anything to do with aeroplanes and flying fascinates him.
Çevirisi : Uçaklarla ve uçuşla ilgili herşey onu büyülüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Charm
Zıt Anlamlılar : Bore
Diğer Halleri : Fascinating (adj)
IGNORE (v)
Türkçe Karşılığı : Önemsememek, aldırmamak
Örnek Cümle : How can the government ignore the wishes of the majority?
Çevirisi : Hükümet çoğunluğun isteklerini nasıl görmezden gelebilir?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disregard, overlook
Zıt Anlamlılar : Notice, recognize
Diğer Halleri : Ignorance (n)
INFINITE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sonsuz, sınırsız, bitmez, tükenmez
Örnek Cümle : The universe is theoretically infinite.
Çevirisi : Evren teorik olarak sınırsızdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unlimited, endless
Zıt Anlamlılar : Limited, restricted
Diğer Halleri : Infinitely adv)
CONCEIVE (v)
Türkçe Karşılığı : Algılamak, düşünmek, tasavvur etmek
Örnek Cümle : I just cannot even conceive of that quantity of money together.
Çevirisi : O miktarda parayı birarada düşünemiyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Imagine, think of, visualize, perceive
Diğer Halleri : Conceivable (adj)
DEFICIENCY (n)
Türkçe Karşılığı : Eksiklik
Örnek Cümle : Pregnant women often suffer from iron deficiency.
Çevirisi : Hamile kadınlar demir eksikliğinden dolayı sıkıntı yaşarlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inadequacy, insufficiency, lack
Zıt Anlamlılar : Abundance, plenty, profusion
Diğer Halleri : Deficit (n)
DEFINITE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kesin, belirgin
Örnek Cümle : The date for the meeting is now definite: 5th March.
Çevirisi : Artık toplantının tarihi belli: 5 Mart.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Specific, particular, exact, precise
Zıt Anlamlılar : Vague, ambiguous
Diğer Halleri : Definitive (adj), definitely (adv)
CONSIDERABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyük, önemli derecede
Örnek Cümle : The fire caused considerable damage to the church.
Çevirisi : Yangın kilisede ciddi hasara sebep oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Significant, substantial, great
Zıt Anlamlılar : Insignificant, triffling
Diğer Halleri : Considerably (adv)
EPIDEMIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Salgın
Örnek Cümle : Poverty in this country has reached epidemic proportions.
Çevirisi : Bu ülkedeki fakirlik salgın boyutlarına ulaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevalent, widespread, rampant
Diğer Halleri : Epidemic (n)
EXCLUDE (v)
Türkçe Karşılığı : -ın dışında bırakmak, hariç bırakmak, dışlamak
Örnek Cümle : Microbes must, as far as possible, be excluded from the operation theater
during an operation.
Çevirisi : Ameliyat esnasında, ameliyathane mikroplardan mümkün olduğu kadar
arındırılmalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rule out, keep out, leave out
Zıt Anlamlılar : Include
Diğer Halleri : Exclusion (n)
EXHORT (v)
Türkçe Karşılığı : Tavsiye etmek, uyarmak
Örnek Cümle : The manager of the prison exhorted the prisoners not to riot.
Çevirisi : Hapishane müdürü mahkumları kargaşa çıkarmamaları konusunda uyardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Encourage, stimulate, warn
Diğer Halleri : Exhortation (n)
DWINDLE (v)
Türkçe Karşılığı : Azalmak
Örnek Cümle : The community has dwindled to a tenth of its former size in the last two years.
Çevirisi : Toplum, son iki yıl içinde önceki büyüklüğünün onda birine düştü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decrease, diminish, alleviate
Zıt Anlamlılar : Grow, increase
Diğer Halleri : Dwindling (adj)
DEVASTATE (v)
Türkçe Karşılığı : Yıkmak, tahrip etmek
Örnek Cümle : The villages of thousands of people were devastated.
Çevirisi : Binlerce insanın köyleri yıkılmıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, wreck, ruin
Zıt Anlamlılar : Build up, erect, restore
Diğer Halleri : Devastating (adj), devastated (adj), devastation (n)
SPAN (n)
Türkçe Karşılığı : Aralık, mesafe
Örnek Cümle : People in this region have an average life span of seventy years.
Çevirisi : Bu bölgenin insanlarının ortalama yetmiş yıllık yaşam süreleri var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Distance, length
Diğer Halleri : Span (v)
TURMOIL (n)
Türkçe Karşılığı : Karışıklık, kargaşa, telaşe
Örnek Cümle : The whole region is in turmoil.
Çevirisi : Bütün bölge karışıklık içinde.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disorder, chaos
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. stiff a. periodic
2. intimidate b. chance, likelihood, hope, expectation
3. intermittent c. stage, period
4. prospect d. scare, frighten, threaten
5. phase e. firm, rigid, inflexible, severe
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
infinite 1. sert, katı abundance
deficiency 2. korkutmak restricted
dwindle 3. sınırsız increase
intimidate 4. eksiklik flexible
stiff 5. azaltmak relieve
VICTORY (n)
Türkçe Karşılığı : Zafer, başarı, yengi, utku
Örnek Cümle : The Redskins opened the season by scoring a impressive 25-3 victory against
Detroit.
Çevirisi : Redskins takımı, Detroit’i parlak bir zaferle 25-3 yenerek sezonu açtı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Win, triumph
Zıt Anlamlılar : Defeat, retreat
Diğer Halleri : Victor (n), victorious (adj)
ZEAL (n)
Türkçe Karşılığı : Şevk, istek
Örnek Cümle : The zeal for money-making never ends for some people.
Çevirisi : Bazı insanlar için para kazanma arzusu asla bitmez.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Eagerness, enthusiasm
Zıt Anlamlılar : Apathy, coldness
Diğer Halleri : Zealot (n), zealous (adj)
WRECK (v)
Türkçe Karşılığı : Yıkmak, tahrip etmek
Örnek Cümle : The explosion shattered nearby windows and wrecked two cars.
Çevirisi : Patlama, yakınındaki camları paramparça etti ve iki arabaya ağır hasar verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, ruin
Zıt Anlamlılar : Preserve
Diğer Halleri : Wreckage (n), wreck (n)
YIELD (n)
Türkçe Karşılığı : Ürün, hasat
Örnek Cümle : The yield of corn varies from year to year.
Çevirisi : Mısır hasatı yıldan yıla değişiklik gösterir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Harvest, crop
Diğer Halleri : Yield (v) : vermek)
WILL (n)
Türkçe Karşılığı : İrade, istek, vasiyet
Örnek Cümle : After six months in hospital she began to lose the will to live.
Çevirisi : Hastanede geçirdiği altı aydan sonra, yaşama isteğini kaybetmeye başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Determination, decision
WELFARE (n)
Türkçe Karşılığı : Refah, mutluluk
Örnek Cümle : These organizations have fought very hard for the rights and welfare of
immigrants.
Çevirisi : Bu kuruluşlar göçmenlerin hakları ve mutluluğu için çok mücadele verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Well-being, prosperity, affluence
Zıt Anlamlılar : Adversity, failure
WIDESPREAD (adj)
Türkçe Karşılığı : Yaygın, geniş çapta
Örnek Cümle : Malnutrition in the region is widespread - affecting up to 78% of children under
five years old.
Çevirisi : Beş yaşın altındaki çocukların %78’ini etkileyen kötü beslenme bölgede yaygın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Plenty, abundant
Zıt Anlamlılar : Limited, less, narrow
APPEAL (v)
Türkçe Karşılığı : İlgisini çekmek
Örnek Cümle : I think what appeals to me about his painting is the colors he uses.
Çevirisi : Sanırım onun resimlerinde bana çekici gelen şey kullandığı renkler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Invoke, attract, provoke attention, captivate
Zıt Anlamlılar : Be indifferent to
Diğer Halleri : Appealing (adj), appeal (n)
DIVERT (v)
Türkçe Karşılığı : Yön değiştirmek
Örnek Cümle : Our plane had to be diverted to Stansted because of the storm.
Çevirisi : Fırtına yüzünden uçağımız Stansted’e doğru yön değiştirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Distract, deviate, shift
Diğer Halleri : Diversion (n)
CONVENIENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Uygun, elverişli
Örnek Cümle : What time would it be convenient for me to come round?
Çevirisi : Ne zaman uğramam uygun olur?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, appropriate
Zıt Anlamlılar : Inconvenient, useless, awkward
Diğer Halleri : Conveniently (adv), convenience (n)
COMPEL (v)
Türkçe Karşılığı : Zorlamak
Örnek Cümle : I felt morally compelled to help.
Çevirisi : Kendimi, yardım etmeye vicdanen zorunlu hissettim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force
Zıt Anlamlılar : Volunteer to
Diğer Halleri : Compulsion (n), compulsory (adj)
INITIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Başlatmak
Örnek Cümle : Who initiated the violence?
Çevirisi : Kavgayı kim başlattı?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start, begin
Zıt Anlamlılar : End, finish
Diğer Halleri : Initiation (n)
INCLINE (n)
Türkçe Karşılığı : Eğim, meyil
Örnek Cümle : A steep incline made the climbers exhausted.
Çevirisi : Dik bir eğim dağcıları yordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Slope
Diğer Halleri : Inclination (n), incline (v), inclined (adj)
GRAVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ciddi, önemli
Örnek Cümle : This was a grave situation, which necessitated great experience.
Çevirisi : Bu, büyük tecrübe gerektiren ciddi bir konuydu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Serious, crucial, solemn, severe
Zıt Anlamlılar : Trivial, unimportant
Diğer Halleri : Gravity (n)
PROVISIONS (n)
Türkçe Karşılığı : Erzak, azık, araç-gereç
Örnek Cümle : Provisions for the journey have been started beforehand.
Çevirisi : Seyahat için gerekli hazırlıklar önceden başlatıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Food, groceries, preparation
RELUCTANT (adj)
Türkçe Karşılığı : İsteksiz, gönülsüz, tereddütlü
Örnek Cümle : She persuaded her reluctant husband to take a trip to Florida with her.
Çevirisi : O, isteksiz olan eşini Florida gezisi için ikna etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unwilling
Zıt Anlamlılar : Willing, eager, volunteer
Diğer Halleri : Reluctantly (adv), reluctance (n)
PACE (n)
Türkçe Karşılığı : Hız, bir adımda alınan mesafe, ilerleme hızı, yürüyüş
Örnek Cümle : When she thought she heard someone following her, she quickened her pace.
Çevirisi : Birisinin onu izlediğini duyduğunu sandığında, adımlarını hızlandırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Step, tempo
Diğer Halleri : Pace (v)
PARADOX (n)
Türkçe Karşılığı : Çelişki
Örnek Cümle : It's an interesting paradox that drinking a lot of water can often make you feel
thirsty.
Çevirisi : Çok fazla su içmenin kişiyi sıklıkla susatabileceği ilginç bir çelişkidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Contradiction, inconsistency
Zıt Anlamlılar : Consistency
Diğer Halleri : Paradoxical (adj), paradoxically (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. victory a. preserve
2. zeal b. adversity, failure
3. wreck c. limited, less, narrow
4. welfare d. apathy, coldness
5. widespread e. defeat, retreat
C. 1. grave a. consistency
2. stem from b. willing, eager, volunteer
3. reluctant c. result in, lead to, give rise to
4. paradox d. trivial, unimportant
A. B.
stem from 1. zafer preserve
comply with 2. yıkmak end
victory 3. uymak result in
initiate 4. başla(t)mak defeat
wreck 5. -den kaynaklanmak violate
LIKELY (adj)
Türkçe Karşılığı : Olası, muhtemel
Örnek Cümle : Please, do remind me the concert because I'm likely to forget.
Çevirisi : Ben muhtemelen unutacağım için lütfen bana konseri hatırlat.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Probable, possible
Zıt Anlamlılar : Unlikely, improbable
Diğer Halleri : Unlikely (adj)
LEGISLATE (v)
Türkçe Karşılığı : Yasa yapmak
Örnek Cümle : They promised to legislate against cigarette advertising.
Çevirisi : Sigara reklamlarına karşı yasa çıkartmaya söz verdiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make laws, enforce laws
Diğer Halleri : Legislation (n), legislative (adj)
IRREVERSIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Geri dönüşü olmayan, tersine çevrilemez
Örnek Cümle : Smoking has caused irreversible damage to his lungs.
Çevirisi : Sigara ciğerlerinde dönüşü olmayan zararlara yol açtı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Irreparable
Zıt Anlamlılar : Reversible
Diğer Halleri : Irreversibly (adv)
INVESTIGATE (v)
Türkçe Karşılığı : Araştırmak
Örnek Cümle : We are of course investigating how an error like this could have occurred.
Çevirisi : Böyle bir hatanın nasıl olmuş olabileceğini elbette araştırıyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Look into, explore
Diğer Halleri : Investigation (n), investigative (adj), investigator (n)
HARSH (adj)
Türkçe Karşılığı : Acımasız, sert, haşin
Örnek Cümle : The punishment was rather harsh for such a minor offence.
Çevirisi : Ceza, böylesine küçük bir suç için oldukça acımasızdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Severe, pitiless
Zıt Anlamlılar : Gentle, kind
Diğer Halleri : Harshly (adv), harshness (n)
FLATTER (v)
Türkçe Karşılığı : Övmek, övünmek
Örnek Cümle : I knew he was only flattering me because he wanted to borrow some money.
Çevirisi : Sadece, benden borç para almak istediği için beni pohpohladığını biliyordum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compliment, praise
Zıt Anlamlılar : Insult, look down on, humiliate
Diğer Halleri : Flattery (n)
FEVER (n)
Türkçe Karşılığı : Yüksek ateş
Örnek Cümle : He's got a headache and a slight fever.
Çevirisi : Başı ağrıyor ve biraz da ateşi var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : High temperature
Diğer Halleri : Fevered (adj), feverish (adj)
FINITE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sınırlı, kısıtlı
Örnek Cümle : The funds available for the health service are finite.
Çevirisi : Sağlık hizmetleri için elde olan para sınırlı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Limited, restricted
Zıt Anlamlılar : Infinite, unlimited
FIRM (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, katı
Örnek Cümle : These pears are still too firm to eat.
Çevirisi : Bu armutlar hala yenilemeyecek kadar sert.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stiff, rigid
Zıt Anlamlılar : Soft, tender
Diğer Halleri : Firmly (adv)
GENOCIDE (n)
Türkçe Karşılığı : Katliam, soykırım
Örnek Cümle : We should all pray for the victims of genocide.
Çevirisi : Soykırım kurbanlar için hepimiz dua etmeliyiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Massacre
Diğer Halleri : Genocidal (adj)
COHERENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Mantıklı, birleşik, kendinde
Örnek Cümle : When she calmed down, she was more coherent in her speech.
Çevirisi : Sakinleştiğinde konuşmasında daha tutarlıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Connected, consistent, rational
Zıt Anlamlılar : Irrational, loose
Diğer Halleri : Coherence (n), coherently (adv)
CONSERVE (v)
Türkçe Karşılığı : Korumak, muhafaza etmek
Örnek Cümle : The nationalists are very keen to conserve their customs and language.
Çevirisi : Milliyetçiler geleneklerini ve dillerini korumaya çok düşkündür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Preserve, protect
Zıt Anlamlılar : Neglect, destroy
Diğer Halleri : Conservation (n), conservationist (n)
DISPLAY (v)
Türkçe Karşılığı : Göstermek, sergilemek
Örnek Cümle : The British traditionally tend not to display much emotion in public.
Çevirisi : İngilizler genellikle halk içinde pek fazla duygularını göstermezler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, exhibit, portray
Zıt Anlamlılar : Hide, conceal
Diğer Halleri : Display (n)
EMBARK on (v)
Türkçe Karşılığı : Başlamak
Örnek Cümle : We're embarking upon a new project later this year.
Çevirisi : Bu yılın ilerleyen dönemlerinde yeni bir projeye başlayacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start, initiate
Zıt Anlamlılar : Finish, end
ELIMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Ortadan kaldırmak, elemek
Örnek Cümle : He was eliminated in the third round of the competition.
Çevirisi : Yarışın üçüncü raundunda elendi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Get rid of, eradicate, do away with
Zıt Anlamlılar : Recruit, employ
Diğer Halleri : Elimination (n)
DIM (adj)
Türkçe Karşılığı : Karanlık, loş
Örnek Cümle : He sat in a dim corner of the waiting-room.
Çevirisi : O bekleme odasında karanlık/loş bir köşeye oturdu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Not bright, darkish
Zıt Anlamlılar : Bright
Diğer Halleri : Dim (v), dimly (adv)
DISPENSE (v)
Türkçe Karşılığı : vazgeçmek, -den kurtulmak, -sız yapmak
Örnek Cümle : They've had to dispense with a lot of luxuries since Mike lost his job.
Çevirisi : Mike işini kaybettiğinden beri birçok lüksten vazgeçmek zorunda kaldılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Give away, do without
Zıt Anlamlılar : Have, possess, own
ERA (n)
Türkçe Karşılığı : Çağ, dönem
Örnek Cümle : The fall of the Berlin wall was the end of an era.
Çevirisi : Berlin duvarının yıkılışı bir dönemin bitişiydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Age, period
ADDICTED (adj)
Türkçe Karşılığı : Bağımlı, müptela, kendini kaptıran
Örnek Cümle 1 : I know that if I start watching a soap opera I immediately become addicted.
Çevirisi : Bir dizi izlemeye başlarsam hemen kendimi kaptıracağımı biliyorum.
Örnek Cümle 2 : He is addicted to chocolate.
Çevirisi : O çikolata müptelası.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dependent, attached
Zıt Anlamlılar : Averse, unaccustomed
Diğer Halleri : Addict (n), addiction (n), addictive (adj)
ALLURE (v)
Türkçe Karşılığı : Etkilemek, çekmek, cezbetmek
Örnek Cümle : This game allures most of the children.
Çevirisi : Bu oyun çocukların çoğunun ilgisini çekiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Attract, entice, seduce, charm
Zıt Anlamlılar : Repel, dissuade, push away
Diğer Halleri : Alluring (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. likely a. irreparable
2. legislate b. look into, explore
3. irreversible c. severe, pitiless
4. investigate d. make laws, enforce laws
5. harsh e. probable, possible
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
dim 1. olası humiliate
finite 2. övmek destroy
likely 3. sınırlı bright
conserve 4. korumak improbable
flatter 5. karanlık, loş unlimited
2. Zıt anlamlısı “humiliate” ve Türkçesi “övmek” olan 2. I know that if I start watching a soap opera I
kelime aşağıdakilerden hangisidir? immediately become addicted.
A) insult B) display A) dim B) dependent
C) conserve D) conceal C) loose
E) flatter
ALIENATE (v)
Türkçe Karşılığı : Uzaklaştırmak, yabancılaştırmak
Örnek Cümle 1 : The changes to the newspaper have alienated its readers.
Çevirisi : Gazetedeki değişiklikler okuyucularını soğuttu.
Örnek Cümle 2 : Disagreements can alienate children from their families.
Çevirisi : Anlaşmazlıklar çocukları ailelerinden uzaklaştırabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Separate, estrange
Zıt Anlamlılar : Conciliate, bring together
Diğer Halleri : Alien (n), alienation (n)
ACKNOWLEDGE (v)
Türkçe Karşılığı : Kabul etmek, itiraf etmek, tanımak
Örnek Cümle : They refused to acknowledge the new government.
Çevirisi : Onlar, yeni hükümeti tanımayı reddetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Recognize, accept, admit, confess
Zıt Anlamlılar : Disclaim, deny, ignore, repudiate
Diğer Halleri : Acknowledgeable (adj), acknowledgment (n)
APT to (adj)
Türkçe Karşılığı : Eğilimli olmak, eğiliminde olmak
Örnek Cümle : The kitchen roof is apt to leak when it rains.
Çevirisi : Yağmur yağınca mutfağın çatısı büyük olasılıkla akar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Likely, prone to, liable to, inclined to
Zıt Anlamlılar : Unlikely
Diğer Halleri : Aptly (adv), aptness (n)
APTITUDE (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek
Örnek Cümle : We will take your personal aptitudes and abilities into account.
Çevirisi : Kişisel yeteneklerinizi ve becerilerinizi dikkate alacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, talent, gift, knack, tendency
Zıt Anlamlılar : Awkwardness (n)
BEAR (v)
Türkçe Karşılığı : Dayanmak, tahammül etmek
Örnek Cümle 1 : I can't bear being bored.
Çevirisi : Sıkıntıya gelemiyorum.
Örnek Cümle 2 : He couldn't bear seeing the dog in pain.
Çevirisi : Köpeği acı içinde görmeye dayanamadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stand, endure, tolerate
Zıt Anlamlılar : Can’t stand
Diğer Halleri : Bearable (adj)
CAUTIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Tedbirli, ihtiyatlı
Örnek Cümle : He's a cautious driver.
Çevirisi : Tedbirli bir sürücüdür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Careful, attentive
Zıt Anlamlılar : Incautious
Diğer Halleri : Caution (n), cautiously (adv)
CANCEL (v)
Türkçe Karşılığı : İptal etmek
Örnek Cümle : They've had to cancel tomorrow's football match because of the bad weather.
Çevirisi : Kötü hava yüzünden yarınki maçı iptal etmek zorunda kaldılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Call off, annul, revoke, abandon
Zıt Anlamlılar : Resume
Diğer Halleri : Cancellation (n)
RIGOROUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Sert, şiddetli
Örnek Cümle : Some parts of Turkiye has a rigorous climate.
Çevirisi : Türkiye’nin bazı bölgelerinde sert bir iklim var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Severe, harsh
Zıt Anlamlılar : Soft, mild, easy-going, lenient, loose
Diğer Halleri : Rigor (n)
ROUGHLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Yaklaşık olarak, kabaca, aşağı yukarı
Örnek Cümle : There has been an increase of roughly 2 million.
Çevirisi : Yaklaşık 2 milyonluk bir artış var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Approximately, nearly, almost, about, virtually
Zıt Anlamlılar : Exactly, absolutely
Diğer Halleri : Rough (adj), rough (n)
SOVEREIGN (adj)
Türkçe Karşılığı : Hükmeden, egemen olan
Örnek Cümle : We must respect the rights of sovereign nations to conduct their own affairs.
Çevirisi : Bağımsız ulusların kendi kendilerini yönetme haklarına saygı duymalıyız..
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ruling, reigning
Zıt Anlamlılar : Secondary, dependent
Diğer Halleri : Sovereign (n), soverignity (n)
DISRUPT (v)
Türkçe Karşılığı : Aksatmak, bozmak
Örnek Cümle : A heavy fall of rain has disrupted the city's transport system.
Çevirisi : Sağnak yağış şehrin ulaşım sistemini aksattı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Interrupt, break, disturb, upset
Zıt Anlamlılar : Keep in order
Diğer Halleri : Disruption (n), disruptive (adj)
DONATE (v)
Türkçe Karşılığı : Bağış yapmak
Örnek Cümle : An anonymous businesswoman donated one million dollars to the charity.
Çevirisi : İsmini vermek istemeyen bir işkadını vakıfa bir milyon dolar bağışladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Give, contribute
Zıt Anlamlılar : Take, get, obtain
Diğer Halleri : Donation (n)
CONFIDENTIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Gizli
Örnek Cümle : All information will be treated as strictly confidential.
Çevirisi : Tüm bilgiler tamamıyla gizli tutulacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Secret, intimate
Zıt Anlamlılar : Public
Diğer Halleri : Confidentially (adv), confidentiality (n)
COMPILE (v)
Türkçe Karşılığı : Toplamak, biraraya getirmek
Örnek Cümle : It took ten years to compile the book.
Çevirisi : Kitabı toplamak (biraraya getirmek) 10 yıl aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Collect, gather, assemble
Zıt Anlamlılar : Distribute
Diğer Halleri : Compiler (n)
INTERROGATE (v)
Türkçe Karşılığı : Sorgulamak
Örnek Cümle : Thousands of suspects have been interrogated and imprisoned in recent
weeks.
Çevirisi : Son haftalarda binlerce şüpheli sorgulandı ve hapse atıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Question
Diğer Halleri : Interrogation (n), interrogator (n)
INTERIM (adj)
Türkçe Karşılığı : Geçici
Örnek Cümle : An interim government was set up for the period before the country's first free
election.
Çevirisi : Ülkenin ilk özgür seçimlerinden önceki dönem için geçici bir hükümet kuruldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Provisional, temporary
Diğer Halleri : Interim (n)
RASH (adj)
Türkçe Karşılığı : Aceleci, düşüncesiz
Örnek Cümle : That was a rash decision - you didn't think about the costs involved at all.
Çevirisi : Acil verilen bir karardı, sonuçlarını hiç düşünmedin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hasty, reckless, thoughtless
Zıt Anlamlılar : Considerate
Diğer Halleri : Rashness (n), rashly (adv)
PERCEIVE (v)
Türkçe Karşılığı : Algılamak
Örnek Cümle : Bill perceived a tiny figure in the distance.
Çevirisi : Bill uzakta küçük bir cisim algıladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : See, notice
Diğer Halleri : Perception (n)
PECULIAR (adj)
Türkçe Karşılığı : Tuhaf, acaip
Örnek Cümle : She has most peculiar ideas which surprise everybody.
Çevirisi : Herkesi şaşırtan çok garip fikirleri var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strange, odd, weird
Zıt Anlamlılar : Normal, reasonable
Diğer Halleri : Peculiarity (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. alienate a. awkwardness
2. acknowledge b. unlikely
3. apt to c. can’t stand
4. aptitude d. conciliate, bring together
5. bear e. disclaim, deny, ignore, repudiate
A. B.
roughly 1. yabancılaştırmak conciliate
alienate 2. yaklaşık olarak public
confidential 3. gizli exactly
compile 4. biriktirmek distribute
peculiar 5. tuhaf, acayip usual
OVERCOME (v)
Türkçe Karşılığı : Aşmak, üstesinden gelmek
Örnek Cümle : Eventually she managed to overcome her shyness in class.
Çevirisi : Sonunda sınıftaki utangaçlığını atabildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conquer, surmount
RELISH (v)
Türkçe Karşılığı : Hoşlanmak, -den zevk almak
Örnek Cümle : I don't relish telling her that her son has been arrested.
Çevirisi : Oğlunun tutuklandığını ona söylemekten zevk almam.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Like, enjoy
Zıt Anlamlılar : Dislike, hate, detest
Diğer Halleri : Relish (n)
REVERSAL (n)
Türkçe Karşılığı : İptal, tersine çevirme
Örnek Cümle : The low number of refugees accepted to the USA was indeed a reversal, which
was necessitated by post-September procedures.
Çevirisi : Amerika’ya kabul edilen göçmenlerin sayısının azlığı aslında 11 Eylül sonrası
prosedürler gereği ortaya çıkan olağandışı bir durumdu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Repeal, annulment
Diğer Halleri : Reverse (v), reversible (adj)
MERGE (v)
Türkçe Karşılığı : Birleşmek, birleştirmek, içine karışıp kaybolmak
Örnek Cümle : The country's two biggest banks are planning to merge.
Çevirisi : Ülkenin en büyük iki bankası birleşmeyi planlıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unite, join
Zıt Anlamlılar : Separate
Diğer Halleri : Merger (n)
MIRACLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Mucize
Örnek Cümle : I can't promise a miracle cure, but I think we can improve things.
Çevirisi : Mucize bir tedavi için söz veremem, ama bir takım şeyleri iyileştireceğimize
inanıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Wonder, marvel
Diğer Halleri : Miraculous (adj), miraculously (adv)
PRUDENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Akıllı, tedbirli
Örnek Cümle : It's always prudent to read a contract properly before signing it.
Çevirisi : İmzalamadan önce kontratı düzgünce okumak her zaman akıllıcadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Wise, sensible, cautious
Diğer Halleri : Prudently (adv), prudence (n)
PERSUADE (v)
Türkçe Karşılığı : İkna etmek, inandırmak
Örnek Cümle : If she doesn't want to go, nothing you can say will persuade her.
Çevirisi : Eğer gitmek istemezse, söyleyeceğin hiçbir şey onu ikna edemez.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Convince
Zıt Anlamlılar : Deter, discourage
Diğer Halleri : Persuasion (n), persuasive (adj), persuasively (adv)
IRRITATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kızdırmak
Örnek Cümle : After a while her behaviour really began to irritate me.
Çevirisi : Bir süre sonra davranışları gerçekten beni kızdırmaya başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Anger, annoy
Zıt Anlamlılar : Cheer up
Diğer Halleri : Irritated (adj), irritant (n), irritating (adj)
HUMBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Alçakgönüllü
Örnek Cümle : He's very humble about his success.
Çevirisi : Başarısı konusunda gayet alçakgönüllü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Modest
Zıt Anlamlılar : Proud, arrogant
Diğer Halleri : Humble (v)
DILEMMA (n)
Türkçe Karşılığı : İkilem, çelişki
Örnek Cümle : The President is clearly in a dilemma about/over how to tackle the crisis.
Çevirisi : Başkan krizle nasıl baş edeceği konusunda belli ki ikilemde.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Controversy
EVALUATE (v)
Türkçe Karşılığı : Değerlendirmek
Örnek Cümle : It's impossible to evaluate these results without knowing more about the
research methods employed.
Çevirisi : Uygulanan araştırma metodlarını daha iyi bilmeden bu sonuçları
değerlendirmek imkansız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assess, appraise
Zıt Anlamlılar : Ignore
Diğer Halleri : Evaluation (n), evaluative (adj)
EVOLVE (v)
Türkçe Karşılığı : Gelişmek, geliştirmek
Örnek Cümle : Bacteria are evolving resistance to antibiotics.
Çevirisi : Bakteriler antibiyotiklere karşı direnç gösteriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Develop
Zıt Anlamlılar : Perish, deteriorate
Diğer Halleri : Evolution (n), evolutionary (adj)
FAKE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sahte
Örnek Cümle : Experts revealed that the painting was a fake.
Çevirisi : Uzmanlar tablonun sahte olduğunu açığa çıkardılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : False, imitation
Zıt Anlamlılar : Real
Diğer Halleri : Fake (adj), faker (n)
SLIPPERY (adj)
Türkçe Karşılığı : Kaygan, hiç sağlam olmayan, kaypak, güvenilmez
Örnek Cümle : The road was wet and slippery.
Çevirisi : Yol ıslak ve kaygandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Icy, oily
Zıt Anlamlılar : Firm, safe
Diğer Halleri : Slip (v)
BREED (v)
Türkçe Karşılığı : Çiftleş(tir)mek
Örnek Cümle : Most birds breed in the spring.
Çevirisi : Çoğu kuş baharda çiftleşir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Produce
Zıt Anlamlılar : Kill, become extinct
Diğer Halleri : Breed (n), breeder (n), breeding (n)
BRIBERY (n)
Türkçe Karşılığı : Rüşvet
Örnek Cümle : The company was always rife with bribery.
Çevirisi : Şirkette rüşvet hep vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Corruption
Diğer Halleri : Bribe (v), bribe (n)
ASSEMBLE (v)
Türkçe Karşılığı : Biraraya gelmek, topla(n)mak
Örnek Cümle : We assembled in the meeting room after lunch.
Çevirisi : Öğle yemeğinden sonra toplantı odasında biraraya geldik.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compile, come together, meet, convene
Zıt Anlamlılar : Disperse, scatter, apart
Diğer Halleri : Assembly (n)
ACUTE (adj)
Türkçe Karşılığı : Keskin, ciddi, şiddetli
Örnek Cümle : The two roads meet at an acute angle.
Çevirisi : İki yol keskin bir noktada birleşiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Critical, serious, sharp, intense, severe
Diğer Halleri : Acutely (adv), acuteness (n)
ADHERE to (v)
Türkçe Karşılığı : Bağlı olmak, uymak
Örnek Cümle : She adhered to her principles throughout her life.
Çevirisi : Hayatı boyunca prensiplerine bağlı kalmıştır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stick to, be attached, comply with
Zıt Anlamlılar : Be distant, remote, detached
Diğer Halleri : Adherent (adj), adherence (n), adhesive (adj)
ADVANCE (v)
Türkçe Karşılığı : İlerlemek, gelişim göstermek
Örnek Cümle 1 : The troops advanced on the city.
Çevirisi : Birlikler şehre doğru ilerledi.
Örnek Cümle 2 : He's doing his best to advance his own career.
Çevirisi : Kariyerini geliştirmek için elinden geleni yapıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Proceed, progress, promote, improve, rise, increase
Zıt Anlamlılar : Regress, decrease, recession
Diğer Halleri : Advancement (n), advance (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. evaluate a. develop
2. evolve b. icy, oily
3. fake c. produce
4. slippery d. assess, appraise
5. breed e. false, imitation
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. relish a. cheer up
2. merge b. deter, discourage
3. persuade c. separate
4. irritate d. dislike, hate, detest
B. 1. humble a. real
2. evolve b. firm, safe
3. fake c. proud, arrogant
4. slippery d. perish, deteriorate
A. B.
fake 1. birleş(tir)mek become extinct
breed 2. alçakgönüllü real
assemble 3. sahte scatter
humble 4. çoğalmak separate
merge 5. topla(n)mak arrogant
2. Genellikle “with” edatı ile kullanılan, eş anlamlısı 2. We assembled in the meeting room after lunch.
“unite” ve Türkçesi “birleşmek” olan kelime
aşağıdakilerden hangisidir? A) convene B) disperse
C) evolve
A) separate B) irritate
C) merge D) evolve
E) appraise
ALLEGE (v)
Türkçe Karşılığı : İddia etmek, suçlamak
Örnek Cümle : The men allege that the police forced them to make false confessions.
Çevirisi : Adamlar polislerin kendilerini yanlış ifade vermeye zorladığını iddia ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Claim, assert, charge
Zıt Anlamlılar : Refute, deny, disprove
Diğer Halleri : Allegation (n)
CENSUS (n)
Türkçe Karşılığı : Nüfus sayımı
Örnek Cümle : We have a census in this country every ten years.
Çevirisi : Bu ülkede her on yılda bir nüfus sayımı yapılır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Counting, demography
BETRAY (v)
Türkçe Karşılığı : İhanet etmek
Örnek Cümle : He was accused of betraying his country during the war.
Çevirisi : Ülkesine savaşta ihanet etmekle suçlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deceive, to be disloyal
Zıt Anlamlılar : To be loyal, to be honest, to be frank
Diğer Halleri : Betrayal (n)
BOOM (v)
Türkçe Karşılığı : Artmak
Örnek Cümle : The textile industry is booming.
Çevirisi : Tekstil sektörü gelişiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Boost, increase, expand, develop
Zıt Anlamlılar : Decrease, abate, subside
Diğer Halleri : Boom (n)
ERECT (v)
Türkçe Karşılığı : Dikmek, inşa etmek
Örnek Cümle : The soldiers have erected barricades to protect themselves.
Çevirisi : Askerler kendilerini korumak için barikatlar diktiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Build up, put up
Zıt Anlamlılar : Eradicate, collapse
Diğer Halleri : Erection (n)
ELUDE (v)
Türkçe Karşılığı : -den sıyrılmak, kurtulmak
Örnek Cümle : They eluded the police.
Çevirisi : Polisten kurtuldular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Escape, evade, avoid
EMBEZZLE (v)
Türkçe Karşılığı : Zimmetine geçirmek
Örnek Cümle : She embezzled thousands of dollars from the charity.
Çevirisi : O, vakıftan binlerce doları zimmetine geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Steal
Zıt Anlamlılar : Donate, give away
Diğer Halleri : Embezzlement (n), embezzler (n)
ELICIT (v)
Türkçe Karşılığı : Almak, elde etmek, ortaya çıkarmak
Örnek Cümle : They were able to elicit the support of the public.
Çevirisi : Onlar halkın desteğini almayı başardılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obtain, get, extract, evoke, draw out
COMPRISE (v)
Türkçe Karşılığı : Oluşmak
Örnek Cümle : The book comprises 350 pages.
Çevirisi : Kitap 350 sayfadan oluşuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Consist of, be composed of, be made up of
Diğer Halleri : Comprisable (adj)
COMPROMISE (v)
Türkçe Karşılığı : Uzlaşmak
Örnek Cümle : The two sides reached a compromise by bargaining.
Çevirisi : İki taraf pazarlık yaparak anlaşmaya vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agree on sth.
Zıt Anlamlılar : Disagree
Diğer Halleri : Compromiser (n), compromisingly (adv)
CONSOLE (v)
Türkçe Karşılığı : Teselli etmek, rahatlatmak
Örnek Cümle : Andy tried to console her, but she kept saying it was all her own fault.
Çevirisi : Andy onu teselli etmeye çalıştı fakat o herşeyin kendi suçu olduğunu söylemeye
devam etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comfort
Zıt Anlamlılar : Distress, hurt
Diğer Halleri : Consolation (n)
CONSTITUTE (v)
Türkçe Karşılığı : Oluşturmak
Örnek Cümle : The under-18s constitute nearly 25% of the town's population.
Çevirisi : 18 yaş altındakiler kasaba nüfusunun yaklaşık % 25’ini oluşturuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Compose, make up, form
Zıt Anlamlılar : Destroy, collapse
Diğer Halleri : Constitution (n)
COURAGEOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Cesur, cesaretli
Örnek Cümle : It was a courageous decision to resign.
Çevirisi : İstifa etmesi cesur bir karardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Brave, bold, daring
Zıt Anlamlılar : Coward, timid, fearful
Diğer Halleri : Courage (n)
DEPICT (v)
Türkçe Karşılığı : Göstermek, anlatmak
Örnek Cümle : Her paintings depict the lives of ordinary people in the last century.
Çevirisi : Onun resimleri geçen yüzyıldaki sıradan insanların hayatlarını anlatmaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, represent, draw
Zıt Anlamlılar : Hide
Diğer Halleri : Depiction (n)
IMPOSE (v)
Türkçe Karşılığı : Empoze etmek
Örnek Cümle : Very high taxes have recently been imposed on cigarettes.
Çevirisi : Son zamanlarda sigaraya çok yüksek oranda vergi konuldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Place on, lay upon
Zıt Anlamlılar : Remove, lift
Diğer Halleri : Imposition (n)
INFERIOR (adj)
Türkçe Karşılığı : Aşağı, alt derece
Örnek Cümle : These products are inferior to those we bought last year.
Çevirisi : Bu ürünler geçen yıl aldıklarımıza göre daha kötü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Low, subordinate
Zıt Anlamlılar : Superior, excellent
Diğer Halleri : Inferiority (n)
GROUNDLESS (adj)
Türkçe Karşılığı : Yersiz, dayanaksız, asılsız
Örnek Cümle : My fears turned out to be groundless.
Çevirisi : Korkularım yersiz çıktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Baseless, without basis
Zıt Anlamlılar : Well-founded
Diğer Halleri : Ground (n), ground (v)
INTRUDE (v)
Türkçe Karşılığı : İzinsiz girmek
Örnek Cümle : I didn't realise your husband was here, Dr Jones - I hope I'm not intruding.
Çevirisi : Eşinizin burada olduğunu farketmedim Dr. Jones, umarım bölmüyorumdur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Infringe
Diğer Halleri : Intrusion (n), intruder (n), intrusive (adj)
IRRELEVANT (adj)
Türkçe Karşılığı : ilgisiz, alakasız
Örnek Cümle : These documents are largely irrelevant to the present investigation.
Çevirisi : Bu dökümanlar şu anki araştırma ile büyük ölçüde alakasız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Impertinent
Zıt Anlamlılar : Relevant
Diğer Halleri : Irrelevance (n), irrelevantly (adv)
LATENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Gizli
Örnek Cümle : We're trying to bring out the latent talents that many people possess without
realising it.
Çevirisi : Birçok insanın fark etmediği gizli yeteneklerini açığa çıkartmaya çalışıyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hidden, concealed
Zıt Anlamlılar : Visible, apparent
Diğer Halleri : Latency (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
groundless 1. iddia etmek abate
console 2. artırmak coward
allege 3. teselli etmek well-founded
courageous 4. cesur deny
boom 5. yersiz distress
INTERVENE (v)
Türkçe Karşılığı : Müdahale etmek, araya girmek
Örnek Cümle : The Minister intervened personally to stop the museum being closed.
Çevirisi : Bakan müzenin kapanmasını durdurmak için bizzat müdahale etti.
Diğer Halleri : Intervention (n), interventionist (adj)
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Interfere
INTERPRET (v)
Türkçe Karşılığı : Yorumlamak, tercüme yapmak
Örnek Cümle : If Shakespeare's plays are to reach a large audience they need to be
interpreted in a modern style.
Çevirisi : Eğer Shakespeare’in oyunları geniş bir kitleye ulaşacaksa, modern bir tarzda
yorumlanmaları gerekmektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Elucidate, explain
Diğer Halleri : Interpretation (n), interpreter (n)
GOODS (n)
Türkçe Karşılığı : Mal, mülk, eşya
Örnek Cümle : The house insurance will not cover your personal goods.
Çevirisi : Ev sigortası kişisel eşyalarınızı kapsamayacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Commodity, property
FEATURE (n)
Türkçe Karşılığı : Özellik
Örnek Cümle : The town's main features are its beautiful mosque and ancient marketplace.
Çevirisi : Şehrin başlıca özellikleri güzel camisi ve eski pazarıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Property, trait, characteristic
Diğer Halleri : Feature (v)
ILLITERATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Cahil, okuma yazma bilmeyen
Örnek Cümle : A surprising percentage of the population are illiterate.
Çevirisi : Nüfusun şaşırtıcı bir yüzdesi okuma yazma bilmiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unable to read and write
Zıt Anlamlılar : Literate
Diğer Halleri : illiterate (n), illiteracy (n)
MODERATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ilımlı, ölçülü
Örnek Cümle : The cabin is of moderate size - just right for a small family.
Çevirisi : Kabin orta büyüklükte, küçük bir aile için uygun.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mild, reasonable
Zıt Anlamlılar : Extreme, immoderate
Diğer Halleri : Moderately (adv)
OVERRIDING (adj)
Türkçe Karşılığı : Önemli, ağır basan, başlıca
Örnek Cümle : The government's overriding concern is to reduce inflation.
Çevirisi : Hükümetin en önde gelen kaygısı enflasyonu azaltmaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Major, principal
Zıt Anlamlılar : Minor
Diğer Halleri : Override (v)
NOTEWORTHY (adj)
Türkçe Karşılığı : Kayda değer, önemli
Örnek Cümle : It is noteworthy that one-third of students do not pay any tuition fees.
Çevirisi : Öğrencilerin üçte birinin harç parası ödememesi önemli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Remarkable, extraordinary
Zıt Anlamlılar : Ordinary, common
OBVIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Önlemek, gereksiz kılmak, savuşturmak
Örnek Cümle : A peaceful solution would obviate the need to send a UN military force.
Çevirisi : Barışçıl bir çözüm, BM’nin askeri güç göndermesini gerektirmeyecektir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prevent, hamper
DENSITY (n)
Türkçe Karşılığı : Yoğunluk
Örnek Cümle : The area has a high population density.
Çevirisi : Bölgede nüfus yoğunluğu fazla.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Solidity, massiveness
Zıt Anlamlılar : Being sparse or scattered
Diğer Halleri : Dense (adj)
CONCURRENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Aynı anda, paralel
Örnek Cümle : Galerie St Etienne is holding three concurrent exhibitions.
Çevirisi : Galerie St Etienne aynı anda üç sergi düzenliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Simultaneous
Zıt Anlamlılar : At different times
Diğer Halleri : Concurrently (adv)
CLARIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Açıklamak, netleştirmek
Örnek Cümle : The position of all shareholders will be clarified next month.
Çevirisi : Tüm hissedarların durumu önümüzdeki ay netleştirilecek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make it clear, explain
Zıt Anlamlılar : Confuse, muddle
Diğer Halleri : Clarification (n), clarity (n)
DESPAIR (v)
Türkçe Karşılığı : Umudunu yitirmek
Örnek Cümle : Don't despair! We'll find a way out!
Çevirisi : Umudunu kaybetme ! Bir çıkış yolu bulacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lose all hope
Diğer Halleri : Despair (n)
ENDOW (v)
Türkçe Karşılığı : Bağışlamak, vermek
Örnek Cümle : This hospital was endowed by the citizens of Strasbourg in the 16th century.
Çevirisi : Bu hastane 16. yüzyılda Strazburg’lu vatandaşların bağışlarıyla yaptırıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Grant, provide, supply
Zıt Anlamlılar : Deprive
Diğer Halleri : Endowment (n)
EXPECTANCY (n)
Türkçe Karşılığı : Beklenti
Örnek Cümle : Life expectancy in Europe has increased greatly in the 20th century.
Çevirisi : Avrupa’da, beklenen yaşam süresi 20. yüzyılda oldukça arttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expectation, hope, anticipation
Diğer Halleri : Expect (v)
BLOOM (v)
Türkçe Karşılığı : Çiçek açmak, ürün vermek
Örnek Cümle : These flowers will bloom all through the summer.
Çevirisi : Bu çiçekler yaz boyunca çiçek açar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Blossom, flower
Diğer Halleri : Bloom (n), blooming (adj)
ADMONISH (v)
Türkçe Karşılığı : Azarlamak.
Örnek Cümle 1 : His mother admonished him for eating too quickly.
Çevirisi : Çok hızlı yemek yediği için annesi onu azarladı.
Örnek Cümle 2 : Her teacher admonished her to work harder for her exams.
Çevirisi : Öğretmeni, sınavlarına daha çok çalışması için onu uyardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Scold, reprimand, rebuke
Zıt Anlamlılar : Appreciate, adore, admire
Diğer Halleri : Admonishment (n), admonition (n)
AMNESTY (n)
Türkçe Karşılığı : Genel af
Örnek Cümle : Most prisoners were freed under the terms of the amnesty.
Çevirisi : Çoğu mahkum genel af şartlarına göre serbest bırakıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pardon
Zıt Anlamlılar : Accusation
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. expectancy a. pardon
2. bloom b. scold, reprimand, rebuke
3. admonish c. intervene in
4. amnesty d. expectation, hope, anticipation
5. interfere in e. blossom, flower
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
cope with 1. ılımlı, ölçülü confuse
clarify 2. kaydadeğer ignore
admonish 3. mücadele etmek appreciate
noteworthy 4. açıklamak extreme
moderate 5. azarlamak ordinary
3. Eş anlamlısı “simultaneous” ve Türkçesi “aynı 3. This hospital was endowed by the citizens of
anda” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? Strasbourg in the 16th century.
A) overriding B) noteworthy A) grant B) despair
C) moderate D) common C) blossom
E) concurrent
ABHOR (v)
Türkçe Karşılığı : Nefret etmek
Örnek Cümle : He abhors living in that small cottage.
Çevirisi : O küçük kulübede yaşamaktan nefret ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hate, detest, disgust, loathe, dislike
Zıt Anlamlılar : Like, enjoy, desire, admire
Diğer Halleri : Abhorrence (n), abhorrent (adj)
ABOLISH (v)
Türkçe Karşılığı : Yürürlükten kaldırmak, son vermek
Örnek Cümle : The new government abolished unnecassary regulations.
Çevirisi : Yeni hükümet gereksiz düzenlemeleri kaldırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put an end, eradicate, annul, destroy
Zıt Anlamlılar : Maintain, keep, confirm, endorse, implement
Diğer Halleri : Abolishable (adj), abolisher (n), abolishment (n)
ABSOLUTE (adj)
Türkçe Karşılığı : Kesin, mutlak
Örnek Cümle : The proof is absolute.
Çevirisi : Kanıtlar kesin.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Certain, definite
Zıt Anlamlılar : Partial, limited, conditional
Diğer Halleri : Absoluteness (n), absolutely (adv)
BANKRUPT (adj)
Türkçe Karşılığı : İflas etmek
Örnek Cümle : The recession has led to many small businesses going bankrupt.
Çevirisi : Ekonomik durgunluk birçok küçük şirketin iflasına neden oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Penniless, ruined
Zıt Anlamlılar : Rich, wealthy
Diğer Halleri : Bankrupt (v), bankruptcy (n)
AVERT (v)
Türkçe Karşılığı : Önlemek, yönünü değiştirmek
Örnek Cümle 1 : I averted my gaze/eyes while he dressed.
Çevirisi : O giyinirken gözlerimi kaçırdım.
Örnek Cümle 2 : It is not always easy to avert economic collapse.
Çevirisi : Ekonomik çöküşü engellemek her zaman kolay değildir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Avoid, prevent, turn away
Zıt Anlamlılar : Stabilize
Diğer Halleri : Avertible (adj)
CHALLENGE (v)
Türkçe Karşılığı : Meydan okumak
Örnek Cümle : The player challanged his opponents.
Çevirisi : Oyuncu rakiplerine meydan okudu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Defy
Diğer Halleri : Challenge (n), challenging (adj)
SEWAGE (n)
Türkçe Karşılığı : Lağım pisliği
Örnek Cümle : Some cities in the world do not have proper facilities for the disposal of sewage.
Çevirisi : Dünyanın bazı şehirlerinde kanalizasyon atıkları için uygun tesis
bulunmamaktadır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Manure
Diğer Halleri : Sewer (n), sewerage (n)
EVENTUAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Son, nihai
Örnek Cümle : Although the original budget for the project was $1 billion, the eventual cost is
likely to be 50% higher.
Çevirisi : Proje için asıl bütçe 1 milyar dolar olmasına rağmen, son maliyet muhtemelen
yüzde elli daha fazla olacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ultimate, final, consequent
Zıt Anlamlılar : Initial, first
Diğer Halleri : Eventually (adv)
EFFECT (n)
Türkçe Karşılığı : Etki
Örnek Cümle : The radiation leak has had a disastrous effect on/upon the environment.
Çevirisi : Radyasyon kaçağının çevre üzerinde olumsuz etkileri oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Influence, impact
Diğer Halleri : Affect (v), effective (adj), effectively (adv)
CULTIVATE (v)
Türkçe Karşılığı : Toprağı işlemek
Örnek Cümle : Most of the land is too poor to cultivate.
Çevirisi : Arazinin çoğu ekilemeyecek kadar verimsiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Refine, make it ready for crops
Zıt Anlamlılar : Deteriorate, make worse
Diğer Halleri : Cultivation (n)
DEMOLISH (v)
Türkçe Karşılığı : Yıkmak, çökertmek
Örnek Cümle : A number of houses were demolished so that the supermarket could be built.
Çevirisi : Süpermarket yapılması için birçok ev yıkıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, pull down, collapse
Zıt Anlamlılar : Erect, build, construct
Diğer Halleri : Demolition (n)
DEFY (v)
Türkçe Karşılığı : Meydan okumak, karşı gelmek, karşı koymak
Örnek Cümle : A few workers have defied the majority decision and gone into work despite the
strike.
Çevirisi : Birkaç işçi çoğunluğun kararına karşı çıktı ve greve rağmen işe geri döndü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Challenge, dare, oppose
Diğer Halleri : Defiance (n)
OBJECT (v)
Türkçe Karşılığı : İtiraz etmek
Örnek Cümle : No-one objected when the boss said it was time to go home.
Çevirisi : Patron eve gitme vaktinin geldiğini söylediğinde kimse itiraz etmedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Disapprove, protest
Zıt Anlamlılar : Agree, approve
Diğer Halleri : Objection (n), objectionable (adj)
MAINTAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Sürdürmek, korumak, beslemek, geçindirmek, iddia etmek
Örnek Cümle : The film has maintained its position as the critics' favourite.
Çevirisi : Film eleştirmenlerin favorisi olmayı sürdürdü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep, continue, preserve
Zıt Anlamlılar : Neglect, abandon
Diğer Halleri : Maintenance (n)
RELIEF (n)
Türkçe Karşılığı : Rahatlık, ferahlama
Örnek Cümle : Pop stars have raised millions of pounds for famine relief in Africa.
Çevirisi : Pop yıldızları Afrika’daki açlığa çözüm bulmak için milyonlarca sterlin topladılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Comfort, aid
Diğer Halleri : Relieve (v)
REINFORCE (v)
Türkçe Karşılığı : Güçlendirmek, takviye etmek, desteklemek, sağlamlaştırmak
Örnek Cümle : His bad behaviour merely reinforced my dislike of him.
Çevirisi : Onun davranışı sadece benim ona karşı olan nefretimi artırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Strengthen, make stronger
Zıt Anlamlılar : Weaken
Diğer Halleri : Reinforcement (n)
LAUNCH (v)
Türkçe Karşılığı : Başla(t)mak, fırlatmak
Örnek Cümle : The airline company will launch its new transatlantic service next month.
Çevirisi : Havayolu şirketi yeni transatlantik seferini gelecek ay başlatacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Start, begin, set off
Diğer Halleri : Launch (n)
IMPLY (v)
Türkçe Karşılığı : İma etmek
Örnek Cümle : Are you implying that I'm fat?
Çevirisi : Şişman olduğumu mu ima ediyorsun?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Say indirectly, hint
Zıt Anlamlılar : Declare
Diğer Halleri : Implication (n), implied (adj), implication (n)
FAVORABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Elverişli, uygun
Örnek Cümle : We have had a favourable response to the plan so far.
Çevirisi : Şu ana kadar plana müspet/olumlu bir tepki verdik.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Suitable, approving
Zıt Anlamlılar : Unfavourable
Diğer Halleri : Favour (v)
PROVISIONAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Geçici, eğreti, nihai olmayan
Örnek Cümle : He was given a provisional driving license.
Çevirisi : Ona geçici bir ehliyet verildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Interim, temporary
Zıt Anlamlılar : Permenant
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. challenge a. manure
2. sewage b. influence, impact
3. eventual c. refine, make it ready for crops
4. effect d. defy
5. cultivate e. ultimate, final, consequent
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. maintain a. declare
2. reinforce b. permenant
3. imply c. neglect, abandon
4. provisional d. weaken
A. B.
avert 1. nefret etmek initial
eventual 2. ortadan kaldırmak stabilize
reinforce 3. yönünü değiştirmek weaken
abolish 4. son, nihai desire
abhor 5. güçlendirmek maintain
SUBTLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Hassas, ince, kolay fark edilmeyen
Örnek Cümle : There is a subtle difference between these two plans.
Çevirisi : Bu iki plan arasında ince bir fark var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delicate, indirect
Zıt Anlamlılar : Direct
Diğer Halleri : Subtly (adv)
SUCCUMB (v)
Türkçe Karşılığı : Boyun eğmek, yenik düşmek
Örnek Cümle : Thousands of animals have succumbed to the disease in the past few months.
Çevirisi : Son birkaç ay içinde binlerce hayvan hastalığa yenik düştü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Yield in, give in
Zıt Anlamlılar : Rebel against
SUMMIT (n)
Türkçe Karşılığı : Zirve
Örnek Cümle : The climbers were able to reach the summit of Mont Blanc.
Çevirisi : Dağcılar Mont Blanc’in zirvesine ulaşmayı başardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Zenith, top, peak
Zıt Anlamlılar : Bottom
INTERVAL (n)
Türkçe Karşılığı : Ara
Örnek Cümle : We see each other at regular intervals - usually about once a month.
Çevirisi : Belirli aralıklarla görüşüyoruz - genelde ayda bir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, gap
Zıt Anlamlılar : Continuity
STAGGERING (adj)
Türkçe Karşılığı : Şaşırtıcı, hayret veren, yavaş ilerleyen
Örnek Cümle : Bill has just announced a staggering project.
Çevirisi : Bill az önce şaşırtıcı bir proje duyurdu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Astounding, surprising, sluggish
Zıt Anlamlılar : Familiar, usual
Diğer Halleri : Stagger (v), staggered (adj)
STAGNANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Durgun, hareketsiz
Örnek Cümle : A stagnant economy is dangerous in the long-term.
Çevirisi : Durağan bir ekonomi uzun vadede tehlikelidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sluggish, inactive
Zıt Anlamlılar : Active
Diğer Halleri : Stagnate (v), stagnation (n)
IMPLEMENT (v)
Türkçe Karşılığı : Uygulamak
Örnek Cümle : The changes to the national health system will be implemented next year.
Çevirisi : Ulusal sağlık sistemindeki değişiklikler gelecek yıl uygulanacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Carry out, execute
Diğer Halleri : Implement (n)
MEASURE (n)
Türkçe Karşılığı : Önlem, ölçü, miktar, ölçüm
Örnek Cümle : The government has to take some measures to curb inflation.
Çevirisi : Hükümet enflasyonu frenlemek için bazı önlemler almak zorunda.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Step, precaution, action
Diğer Halleri : Measure (ölçmek) (v), Measurement (ölçüm) (n)
DECADENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Çürüme, bozulma
Örnek Cümle : Western decadence affected the whole world.
Çevirisi : Batıdaki bozulma tüm dünyayı etkiledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Corruption
Diğer Halleri : Decay (v)
DESERVE (v)
Türkçe Karşılığı : Haketmek, layık olmak
Örnek Cümle : I hope they get the punishment they deserve.
Çevirisi : Umarım hakettikleri cezayı alırlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Merit, to be entitled to
Diğer Halleri : Deserved (adj), deserving (adj)
FAMILIAR (adj)
Türkçe Karşılığı : Aşina, tanıdık
Örnek Cümle : There were one or two familiar faces.
Çevirisi : Bir iki tane tanıdık sima vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Acquainted
Zıt Anlamlılar : Strange
Diğer Halleri : Familiarity (n)
EXPLORE (v)
Türkçe Karşılığı : Araştırmak, tetkik yapmak, keşfetmek
Örnek Cümle : The best way to explore the countryside is on foot.
Çevirisi : Şehri tanımanın en güzel yolu yürümektir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Research, investigate, probe
Diğer Halleri : Exploration (n)
SOLITARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Yalnız
Örnek Cümle : In the distance was a solitary building
Çevirisi : Uzaklarda tek bir bina vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lonely, lonesome
Diğer Halleri : Sole (adj)
SCEPTICAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Şüpheci, kuşkulu
Örnek Cümle : Many experts remain sceptical about/of his claims.
Çevirisi : Birçok uzman onun iddialarından kuşku duymaya devam ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Doubtful, dubious, disbelieving
Zıt Anlamlılar : Undoubtful
Diğer Halleri : Sceptic (adj), scepticism (n)
UNIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Birleştirmek
Örnek Cümle : If the new leader does manage to unify his warring party, it will be quite an
achievement.
Çevirisi : Yeni lider kavgalı partisini birleştirebilirse büyük bir başarı olacaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unite, join, combine
Zıt Anlamlılar : Seperate
Diğer Halleri : Unified (adj), unification (n)
URGENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Acil, önemli
Örnek Cümle : The plumbing in this building is in urgent need of repair.
Çevirisi : Bu binadaki su tesisatı acil tamir gerektiriyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immediate, imperative
Zıt Anlamlılar : Trivial, insignificant
Diğer Halleri : Urgency (n), urgently (adv)
UNBIASED (adj)
Türkçe Karşılığı : Önyargısız
Örnek Cümle : An unbiased opinion will ease the process.
Çevirisi : Önyargısız bir düşünce süreci kolaylaştıracaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unprejudiced, fair, impartial
Zıt Anlamlılar : Biased
TERRAIN (n)
Türkçe Karşılığı : Bölge, arazi
Örnek Cümle : His car handles particularly well on rough terrain.
Çevirisi : Arabası özellikle engebeli arazide iyi yol tutuyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ground, territory
TENET (n)
Türkçe Karşılığı : Görüş, ilke, inanç
Örnek Cümle : It is a tenet of contemporary psychology that an individual's mental health is
supported by having good social relationships.
Çevirisi : İnsanın zihinsel sağlığının sağlıklı sosyal ilişkilerle desteklendiği çağdaş bir
psikoloji görüşüdür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Belief, opinion
ACCUMULATE (v)
Türkçe Karşılığı : Birik(tir)mek
Örnek Cümle 1 : A thick layer of dust has accumulated in the room.
Çevirisi : Odada kalın bir toz tabakası birikti.
Örnek Cümle 2 : Overnight, the snow accumulated too much.
Çevirisi : Gece boyunca çok fazla kar birikti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Gather, collect, pile up, store
Zıt Anlamlılar : Seperate, disperse, dissipate, scatter
Diğer Halleri : Accumulation (n), accumulative (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. subtle a. continuity
2. succumb b. bottom
3. summit c. rebel against
4. interval d. direct
B. 1. staggering a. strange
2. stagnant b. undoubtful
3. familiar c. familiar, usual
4. sceptical d. active
A. B.
unbiased 1. sinsi, gizli rebel
stagnant 2. boyun eğmek undoubtful
subtle 3. sabit prejudiced
sceptical 4. şüpheci direct
succumb 5. önyargısız active
3. Eş anlamlısı “lonesome” ve Türkçesi “yalnız” olan 3. Bill has just announced a staggering project.
kelime aşağıdakilerden hangisidir?
A) astounding B) stagnant
A) sceptical B) undoubtful C) active
C) urgent D) familiar
E) solitary
CHERISH (v)
Türkçe Karşılığı : Keyfini çıkartmak, değer vermek
Örnek Cümle : She cherishes her 1967 Cadillac.
Çevirisi : 1967 model Cadillac arabasına çok değer verir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Value, relish, enjoy too much
Zıt Anlamlılar : Hate, detest, not enjoy
AWKWARD (adj)
Türkçe Karşılığı : Beceriksiz, uğraşılması zor, zor
Örnek Cümle 1 : It's an awkward corner to drive round.
Çevirisi : Dönülmesi zor bir viraj.
Örnek Cümle 2 : It was an awkward situation.
Çevirisi : Uğraşılması zor bir durumdu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Clumsy, uncomfortable, not easy to deal with
Zıt Anlamlılar : Easy to deal with, clever, handy
Diğer Halleri : Awkwardly (adv), awkwardness (n)
ASSUME (v)
Türkçe Karşılığı : Varsaymak
Örnek Cümle : Let's assume that they're coming and make plans on that basis.
Çevirisi : Geldiklerini varsayalım ve ona göre planlar yapalım.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Presume, suppose, take for granted, postulate
Diğer Halleri : Assumption (n)
APPROVE of (v)
Türkçe Karşılığı : Onaylamak
Örnek Cümle : I thoroughly approve of what the government is doing.
Çevirisi : Hükümetin yaptıklarını tamamıyla onaylıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Support, endorse, back up, favor
Zıt Anlamlılar : Annul
Diğer Halleri : Approval (n)
SCRUTINIZE (v)
Türkçe Karşılığı : İncelemek, detaylı araştırmak
Örnek Cümle : He scrutinized the men's faces carefully/closely, trying to work out who was
lying.
Çevirisi : Kimin yalan söylediğini ortaya çıkarmak için adamların yüzünü dikkatlice
inceledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Examine in detail
Zıt Anlamlılar : Guess, glance superficially
Diğer Halleri : Scrutiny (n)
SCULPTURE (n)
Türkçe Karşılığı : Heykel
Örnek Cümle : The museum has several life-sized sculptures of people and animals.
Çevirisi : Müzede gerçek boyutlarında birkaç insan ve hayvan heykeli var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Statue
Diğer Halleri : Scuplt (v)
REVIVAL (n)
Türkçe Karşılığı : Canlandırma, hayat verme
Örnek Cümle : Recently, there has been some revival of interest in ancient music.
Çevirisi : Son zamanlarda eski müziklere duyulan ilgi canlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Renewal, restoration
Diğer Halleri : Revive (v)
EJECT (v)
Türkçe Karşılığı : Çıkartmak
Örnek Cümle : The coffee machine suddenly ejected a handful of coins.
Çevirisi : Kahve makinesi aniden bir avuç bozuk para çıkardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Force out, evict
Zıt Anlamlılar : Retain, absorb, take in
Diğer Halleri : Ejection (n)
ELABORATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ayrıntılı, karmaşık, özenli
Örnek Cümle : They're making most elaborate preparations for the wedding.
Çevirisi : Düğün için çok özenli hazırlıklar yapıyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Detailed, complicated, intricate
Zıt Anlamlılar : Simple, unadorned
Diğer Halleri : Elaboration (n), elaborately (adv)
ELEVATE (v)
Türkçe Karşılığı : Yükseltmek
Örnek Cümle : The platform was elevated by means of hydraulic legs.
Çevirisi : Platform hidrolik ayaklar vasıtasıyla yükseltildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Raise, heighten, lift up
Zıt Anlamlılar : Lower, degrade
Diğer Halleri : Elevator (n)
CONFINE to(v)
Türkçe Karşılığı : Sınırlamak
Örnek Cümle : Please confine your use of the telephone to business calls.
Çevirisi : Lütfen telefon kullanımınızı iş görüşmeleriyle sınırlandırın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Limit, restrict
Zıt Anlamlılar : Release, let free
CONCRETE (adj)
Türkçe Karşılığı : Somut, elle tutulur, beton
Örnek Cümle : There is no concrete evidence against her.
Çevirisi : Onun aleyhine somut bir kanıt yok.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Tangible, real
Zıt Anlamlılar : Abstract
Diğer Halleri : Concretely (adv), concreteness (n)
RESORT to (v)
Türkçe Karşılığı : (Son çare olarak) -e başvurmak
Örnek Cümle : He got hold of the money legally, without resorting to violence.
Çevirisi : Şiddete başvurmadan parayı yasal yollarla ele geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Turn to, adopt
OVERLOOK (v)
Türkçe Karşılığı : Gözardı etmek, göz yummak, dikkate almamak, bakmak
Örnek Cümle : I think there is one key fact that you have overlooked.
Çevirisi : Sanırım gözardı ettiğin önemli bir gerçek var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ignore, disregard
Zıt Anlamlılar : Take into consideration
INDUCE (v)
Türkçe Karşılığı : İkna etmek, neden olmak, tetiklemek
Örnek Cümle : Nothing could induce me to climb a mountain.
Çevirisi : Kimse beni bir dağa tırmanmaya ikna edemez.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persuade, tempt, bring about, encourage
Zıt Anlamlılar : Deter, discourage
Diğer Halleri : Inducement (n), induction (n)
INTENSE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yoğun
Örnek Cümle : He suddenly felt an intense pain in his back.
Çevirisi : Aniden sırtında büyük bir acı hissetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extreme, intensified
Zıt Anlamlılar : Mild, relaxed
Diğer Halleri : Intensify (v), intensely (adv), intensity (n)
GLORIOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Şanlı, parlak
Örnek Cümle : They had a glorious victory.
Çevirisi : Parlak bir zafer kazandılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Splendid, brilliant, dazzling
Zıt Anlamlılar : Unknown, dull, awful
Diğer Halleri : Gloriously (adv)
POSTERITY (n)
Türkçe Karşılığı : Gelecek nesil
Örnek Cümle : Every attempt is being made to ensure that these works of art are preserved for
posterity.
Çevirisi : Bu sanat eserlerinin gelecek nesillere kalması için her türlü çaba gösteriliyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Future generation
Zıt Anlamlılar : Ancestors
PRESUME (v)
Türkçe Karşılığı : Varsaymak, farzetmek, sanmak, tahmin etmek
Örnek Cümle : I presume they're not coming, since they haven't replied to the invitation.
Çevirisi : Davete cevap vermedikleri için gelmeyeceklerini tahmin ediyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Think, assume
Diğer Halleri : Presumably (adv)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. induce a. ancestors
2. intense b. unknown, dull, awful
3. glorious c. mild, relaxed
4. posterity d. deter, discourage
A. B.
confine 1. onaylamak abstract
concrete 2. özenle hazırlanmış release
posterity 3. sınırlamak ancestors
elaborate 4. somut annul
approve 5. gelecek nesil simple
3. Eş anlamlısı “renewal” ve Türkçesi “canlandırma, 3. He suddenly felt an intense pain in his back.
hayat verme” olan kelime aşağıdakilerden
A) mild B) glorious
hangisidir?
C) extreme
A) posterity B) sculpture
C) approval D) assumption
E) revival
PROPERTY (n)
Türkçe Karşılığı : Mal, mülk, emlak, özellik
Örnek Cümle : He owns a number of properties in the centre of London.
Çevirisi : Londra’nın merkezinde birçok mülkü var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Possession, belonging, feature, characteristic
PERTAIN to (v)
Türkçe Karşılığı : İle ilişkili olmak, -e ait olmak
Örnek Cümle : We are only interested in the proposals that pertain to local issues.
Çevirisi : Biz sadece yerel meseleler ile ilgili olan tekliflerle ilgileniyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Relate to, bear upon
Diğer Halleri : Pertinent (adj)
STRATA (n)
Türkçe Karşılığı : Tabaka
7Örnek Cümle : The report shows that drugs have penetrated every stratum of American society.
Çevirisi : Rapor, uyuşturucunun Amerikan toplumunun her tabakasına ulaştığını
göstermektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Layer
Diğer Halleri : Stratum (n), stratify (v),stratification (n)
INNOVATION (n)
Türkçe Karşılığı : Yenilik
Örnek Cümle : The fashion industry is always open to innovation.
Çevirisi : Moda endüstrisi yeniliğe daima açıktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, alteration, newness
Diğer Halleri : Innovative (adj), innovate (v)
IMPOTENCE (n)
Türkçe Karşılığı : İktidarsızlık, güçsüzlük
Örnek Cümle : Impotence is a serious problem which men encounter frequently.
Çevirisi : İktidarsızlık erkeklerin sık karşılaştığı ciddi bir sorundur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inability, powerlessness
Zıt Anlamlılar : Ability, strength
Diğer Halleri : Impotent (adj)
PERSIST in (v)
Türkçe Karşılığı : Israr etmek, devam etmek
Örnek Cümle : If the pain persists, consult a doctor.
Çevirisi : Eğer ağrı devam ederse bir doktora danış.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persevere, continue
Zıt Anlamlılar : Finish, end
Diğer Halleri : Persistence (n), persistent (adj), persistently (adv)
REGARDLESS OF (prep)
Türkçe Karşılığı : -e bakılmaksızın, -i düşünmeden, -e aldırmadan
Örnek Cümle : This job is open to all, regardless of previous experience.
Çevirisi : Bu iş daha önceki tecrübelere bakılmaksızın herkese açık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Irrespective of
Zıt Anlamlılar : By taking into consideration
Diğer Halleri : Regard (n), regarding (adj)
RELIABILITY (n)
Türkçe Karşılığı : Güvenilirlik
Örnek Cümle : Rolls-Royce cars are famous for their quality and reliability.
Çevirisi : Rolls-Royce arabaları kaliteleri ve güvenilirlikleri ile ünlüdür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dependability, trustworthiness
Diğer Halleri : Rely (v), reliance (n), reliant (adj), reliable (adj)
RETENTION (n)
Türkçe Karşılığı : Muhafaza etme, koruma
Örnek Cümle : The retention of old technology has slowed the company's growth.
Çevirisi : Eski teknolojinin değiştirilmemesi şirketin büyümesini yavaşlattı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Preservation, maintenance
Diğer Halleri : Retain (v), retainer (n)
RETALIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Missillemede bulunmak, karşılık vermek
Örnek Cümle : If someone insults you, don't retaliate as it only makes the situation worse.
Çevirisi : Eğer birisi seni aşağılarsa, durumu daha kötü hale getireceği için sakın karşılık
verme.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Get revenge, strike back
Diğer Halleri : Retaliation (n), retaliatory (adj)
COMBUSTIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yanıcı, yanan
Örnek Cümle : Wood and coal are both combustible substances.
Çevirisi : Ahşap ve kömürün her ikisi de yanıcı maddelerdir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Burning
Diğer Halleri : Combustion (n)
CORPORATE (adj)
Türkçe Karşılığı : Ticari, şirkete ait, ortak
Örnek Cümle : All adults take corporate responsibility for the upbringing of the tribe's children.
Çevirisi : Tüm yetişkinler kabilenin çocuklarının büyümesi için ortak sorumluluk alıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Commercial
Zıt Anlamlılar : Individual
Diğer Halleri : Corporation (n)
EFFICIENCY (n)
Türkçe Karşılığı : Verimlilik, etkili olma
Örnek Cümle : What is so impressive about their society is the efficiency of the public services.
Çevirisi : Onların toplumları ile ilgili etkileyici olan şey kamu hizmetlerinin etkinliğidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Effectiveness
Zıt Anlamlılar : Ineffectiveness, incompetence
Diğer Halleri : Efficient (adj)
DISCREPANCY (n)
Türkçe Karşılığı : Tutarsızlık, farklılık
Örnek Cümle : There is some discrepancy between the two accounts.
Çevirisi : İki ifade arasında biraz tutarsızlık var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Difference, inconsistency
Zıt Anlamlılar : Similarity
Diğer Halleri : Discrepant (adj)
EXPIRE (v)
Türkçe Karşılığı : Süresi dolmak, sona ermek
Örnek Cümle : The contract between the two companies will expire at the end of the year.
Çevirisi : İki şirket arasındaki kontratın süresi yıl sonunda dolacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : End, terminate
Zıt Anlamlılar : Start, begin, commence
Diğer Halleri : Expiration (n)
EXHILARATE (v)
Türkçe Karşılığı : Canlandırmak, keyif vermek
Örnek Cümle : We were exhilarated by our walk in the snow.
Çevirisi : Karda yürümekten keyif aldık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enliven, invigorate
Zıt Anlamlılar : Depress, unnerve
Diğer Halleri : Exhilaration (n)
RUIN (v)
Türkçe Karşılığı : Yıkmak, mahvetmek
Örnek Cümle : Huge modern hotels have ruined this once unspoilt coastline.
Çevirisi : Devasa modern oteller bir zamanların el değmemiş bu sahil şeridini mahvetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Destroy, collapse
Zıt Anlamlılar : Create, build
Diğer Halleri : Ruined (adj), ruin (n)
APPEASE (v)
Türkçe Karşılığı : Yatıştırmak, teskin etmek
Örnek Cümle : She claimed that the government had changed the law in order to appease their
critics.
Çevirisi : O, hükümetin eleştirileri yatıştırmak için yasayı değiştirdiğini iddia etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Calm down, pacify, soothe, reconcile
Zıt Anlamlılar : Aggravate, intensify
Diğer Halleri : Appeasement (n)
CHARITY (n)
Türkçe Karşılığı : Yardım, vakıf
Örnek Cümle : People tend to give money to charity during Ramadan.
Çevirisi : Ramazan boyunca insanlar hayır kurumlarına para verirler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assistance, help
Diğer Halleri : Charitable (adj)
ALLOW (v)
Türkçe Karşılığı : İzin vermek, müsade etmek
Örnek Cümle : Red Cross staff were allowed access to the prison for the first time a few days
ago.
Çevirisi : Kızılay personelinin hapishaneye girmesine ilk defa birkaç gün önce izin verildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Let, permit, authorize
Zıt Anlamlılar : Forbid, prohibit, disapprove
Diğer Halleri : Allowance (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. property a. layer
2. pertain to b. change, alteration, newness
3. strata c. inability, powerlessness
4. innovation d. relate to, bear upon
5. impotence e. possession, belonging, feature, characteristic
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. impotence a. individual
2. persist b. by taking into consideration, regarding
3. regardless of c. finish, end
4. corporate d. ability, strength
B. 1. efficiency a. similarity
2. discrepancy b. ineffectiveness, incompetence
3. expire c. depress, unnerve
4. exhilarate d. start, begin, commence
A. B.
impotence 1. yatıştırmak aggravate
allow 2. -e bakılmaksızın strength
by taking into
appease 3. yetersizlik
consideration
regardless of 4. izin vermek forbid
ruin 5. yıkmak erect
ANGUISH (n)
Türkçe Karşılığı : Acı, ızdırap
Örnek Cümle : Because of her anguish, she forgot to leave a message.
Çevirisi : Acısı yüzünden mesaj bırakmayı unuttu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pain, torture, torment, misery
Zıt Anlamlılar : Ease, pleasure
Diğer Halleri : Anguished (adj)
ZENITH (n)
Türkçe Karşılığı : Zirve
Örnek Cümle : His career reached its zenith in the 1960s.
Çevirisi : Meslek hayatı 1960’larda zirveye ulaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Peak, summit
UNIFICATION (n)
Türkçe Karşılığı : Birleşme
Örnek Cümle : The unification of East and West Germany did not surprise people.
Çevirisi : Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi insanları şaşırtmadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Union, merger
Zıt Anlamlılar : Separation
Diğer Halleri : Unify (v), unified (adj)
VIGOROUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Güçlü, enerjik
Örnek Cümle : There has been vigorous opposition to the proposals for a new road.
Çevirisi : Yeni yol tekliflerine karşı güçlü bir muhalefet var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Powerful, energetic
Zıt Anlamlılar : Weak, impotent
Diğer Halleri : Vigor (n), vigorously (adv)
VIOLATE (v)
Türkçe Karşılığı : Çiğnemek, ihlal etmek
Örnek Cümle : It seems that the planes deliberately violated the cease-fire agreement.
Çevirisi : Uçaklar ateşkes anlaşmasını kasten ihlal etmiş gibi görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Break, disregard
Zıt Anlamlılar : Obey, comply with, conform to
Diğer Halleri : Violation (n)
FAMINE (n)
Türkçe Karşılığı : Açlık
Örnek Cümle : There was news of refugees dying of famine.
Çevirisi : Açlıktan ölen göçmenlerin öldüğüne dair haberler vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Starvation, shortage of food
Zıt Anlamlılar : Wealth, affluence, prosperity
DETERIORATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kötüleşmek, bozulmak
Örnek Cümle : The political situation in the region has deteriorated rapidly.
Çevirisi : Bölgedeki siyasi durum hızla bozuldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Get worse
Zıt Anlamlılar : Improve
Diğer Halleri : Deterioration (n)
DURABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Dayanıklı
Örnek Cümle : The machines have to be made of durable materials.
Çevirisi : Makinalar dayanıklı malzemelerden yapılmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Long-lasting, strong, enduring
Zıt Anlamlılar : Perishable
Diğer Halleri : Durability (n)
CONTROVERSIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Çelişkili, tartışmalı
Örnek Cümle : The book was on a very controversial issue.
Çevirisi : Kitap çok tartışmalı bir konu üzerineydi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Debatable, arguable
Zıt Anlamlılar : Unquestioned, undisputed
Diğer Halleri : Controversy (n)
DEDICATE to(v)
Türkçe Karşılığı : Adamak
Örnek Cümle : He has dedicated his life to scientific research.
Çevirisi : Hayatını bilimsel araştırmaya adadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Devote to
Diğer Halleri : Dedication (n)
MIGHTY (adj)
Türkçe Karşılığı : Güçlü
Örnek Cümle : In the next game they will face the mighty Redskins.
Çevirisi : Bir sonraki maçta güçlü Redskins takımıyla karşılaşacaklar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Powerful, strong
Zıt Anlamlılar : Weak, frail
Diğer Halleri : Might (n), mighty (adv), mightily (adv)
REAR (v)
Türkçe Karşılığı : Büyütmek, yetiştirmek, kaldırmak, dikmek, inşa etmek
Örnek Cümle : The lion slowly reared its head and looked around.
Çevirisi : Aslan yavaşça başını kaldırdı ve etrafına baktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bring up, raise, care for
REPEL (v)
Türkçe Karşılığı : Geri püskürtmek, itmek, reddetmek, tiksindirmek
Örnek Cümle : The defenders repelled the attack without losing any men.
Çevirisi : Müdafadakiler saldırıyı kayıpsız geri püskürttü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Keep away, drive back
Zıt Anlamlılar : Absorb, suck in
OBSESS (v)
Türkçe Karşılığı : Saplantı haline getirmek
Örnek Cümle : Why are people so obsessed with money?
Çevirisi : Neden insanlar parayı bu kadar kafalarına takar?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Preoccupy, recur in the mind
Diğer Halleri : Obsession (n), obsessive (adj), obsessed (adj)
INSURMOUNTABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Başa çıkılmaz, üstesinden gelinemez, çok büyük
Örnek Cümle : This small country is faced with an insurmountable debt.
Çevirisi : Bu küçük ülke çok büyük bir borçla karşı karşıya.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Formidable, overwhelming
Zıt Anlamlılar : Surmountable
Diğer Halleri : Surmount (v)
INDULGE (v)
Türkçe Karşılığı : Kendini kaptırmak, müptela olmak
Örnek Cümle : The soccer fans indulged in the match, waving flags and singing songs.
Çevirisi : Futbol fanatikleri şarkılar söyleyerek, bayraklar sallayarak kendilerini maça
kaptırdılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enjoy too much, give in too much
Diğer Halleri : Indulgence (n), indulgent (adj), indulgently (adv)
INFLICT (v)
Türkçe Karşılığı : (Kötü bir şeye) neden olmak, -e uğratmak
Örnek Cümle : These new bullets are capable of inflicting massive injuries.
Çevirisi : Bu yeni mermiler derin yaralara neden olabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Lead to, cause, bring about
Diğer Halleri : Infliction (n)
FRACTION (n)
Türkçe Karşılığı : Küçük parça, kesir.
Örnek Cümle : ¼ and 0.25 are different ways of representing the same fraction.
Çevirisi : ¼ ve 0.25 aynı kesri ifade etmenin farklı yollarıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bit, tiny portion
Zıt Anlamlılar : Whole, total
Diğer Halleri : Fractional (adj)
SWINDLE (v)
Türkçe Karşılığı : Dolandırmak
Örnek Cümle : They swindled local businesses out of thousands of pounds.
Çevirisi : Yerel şirketleri binlerce sterlin dolandırdılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Deceive, cheat
Diğer Halleri : Swindler (n)
SWEAT (v)
Türkçe Karşılığı : Terlemek
Örnek Cümle : It was so hot when we arrived in Tripoli that we started to sweat as soon as we
got off the plane.
Çevirisi : Gelibolu’ya vardığımızda o kadar sıcaktı ki uçaktan iner inmez terlemeye
başladık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perspire
Diğer Halleri : Sweat (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
D. 1. indulge a. perspire
2. inflict b. bit, tiny portion
3. fraction c. enjoy too much, give in too much
4. swindle d. deceive, cheat
5. sweat e. lead to, cause, bring about
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. famine a. perishable
2. deteriorate b. unquestioned, undisputed
3. durable c. wealth, affluence, prosperity
4. controversial d. improve
A. B.
controversial 1. güçlü obey
famine 2. çiğnemek perishable
vigorous 3. açlık undisputed
durable 4. dayanıklı weak
violate 5. çelişkili wealth
3. Eş anlamlısı “get worse” ve Türkçesi 3. These new bullets are capable of inflicting massive
“kötüleştirmek” olan kelime aşağıdakilerden injuries.
hangisidir?
A) bring out B) bring up
A) deteriorate B) devote C) bring about
C) rear D) indulge
E) inflict
QUEUE (n)
Türkçe Karşılığı : Kuyruk, sıra
Örnek Cümle : If you want tickets, you had beter join the queue.
Çevirisi : Eğer bilet almak istiyorsan, sıraya girseniz iyi olur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Line, line up, stand in line
Diğer Halleri : Queue (v)
JUSTICE (n)
Türkçe Karşılığı : Adalet, hak, haklılık, doğruluk
Örnek Cümle : There's no justice in the world, people aren’t treated equally.
Çevirisi : Dünyada hiç adalet yok, insanlara eşit davranılmıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fairness, equity
Zıt Anlamlılar : Injustice, unfairness
Diğer Halleri : Justifiable (adj), justify (v)
INBORN (adj)
Türkçe Karşılığı : Doğuştan gelen
Örnek Cümle : She seems to have an inborn talent for physics.
Çevirisi : Fiziğe karşı doğuştan gelen bir yeteneği varmış gibi görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Innate
Zıt Anlamlılar : Unnatural
IDLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Başı boş, aylak, boşta, çalışmayan, tembel
Örnek Cümle : Half of these factories now stand idle.
Çevirisi : Bu fabrikaların yarısı şu anda çalışmıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unoccupied
Zıt Anlamlılar : Occupied
Diğer Halleri : Idleness (n), idler (n), idly (adv)
HUMILIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Küçük düşürmek, aşağılamak
Örnek Cümle : You cannot humiliate me by questioning in front of everyone like that.
Çevirisi : Beni herkesin önünde bu şekilde sorgulayarak aşağılayamazsın.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Degrade, disgrace, look down on
Zıt Anlamlılar : Honor, look up to
Diğer Halleri : Humiliated (adj), humiliation (n)
RECREATION (n)
Türkçe Karşılığı : Eğlence
Örnek Cümle : His favourite recreations are golf and playing scrabble.
Çevirisi : Onun en çok sevdiği şeyler golf ve scrabble oynamak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Leisure, pastime, amusement
Diğer Halleri : Recreational (adj)
MUTUAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Karşılıklı, çift taraflı
Örnek Cümle : Theirs was a partnership based on mutual respect, trust and understanding.
Çevirisi : Onlarınki karşılıklı anlayış, güven ve saygıya dayanan bir ortaklıktı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reciprocal, common
Diğer Halleri : Mutually (adv)
SCOPE (n)
Türkçe Karşılığı : Kapsam
Örnek Cümle : I'm afraid that problem is beyond/outside the scope of my lecture.
Çevirisi : Korkarım bu soru benim dersimin kapsamının dışında.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Range
MERELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Yalnızca, sadece
Örnek Cümle : I wasn't complaining, I merely said that I was tired.
Çevirisi : Şikayet etmiyordum. Sadece yorgun olduğumu söyledim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Only, solely, just
Diğer Halleri : Mere (adj), merest (adj)
LETHAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Öldürücü, ölümcül
Örnek Cümle : In the car the police found guns, knives and other lethal weapons.
Çevirisi : Polis arabada silahlar, bıçaklar ve başka öldürücü silahlar buldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fatal, deadly, mortal
Zıt Anlamlılar : Safe
Diğer Halleri : Lethally (adv)
DEMONSTRATE (v)
Türkçe Karşılığı : Göstermek
Örnek Cümle : These problems demonstrate the importance of strategic planning.
Çevirisi : Bu problemler stratejik planlamanın önemini göstermektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Show, display, indicate
Zıt Anlamlılar : Hide, disprove
Diğer Halleri : Demonstration (n)
DELINEATE (v)
Türkçe Karşılığı : Tasvir etmek, betimlemek
Örnek Cümle : The main characters are clearly delineated in the first chapter of the book.
Çevirisi : Ana karakterler kitabın ilk bölümünde açık bir şekilde tasvir edilmektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Describe, portray
Diğer Halleri : Delineation (n)
COMMEND (v)
Türkçe Karşılığı : Övmek
Örnek Cümle : For a low-budget film, it has much to commend in it.
Çevirisi : Düşük bütçeli bir filme göre övülecek çok yanı var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Praise, extol, acclaim
Zıt Anlamlılar : Look down on, humiliate
Diğer Halleri : Commendable (adj), commendation (n)
EXTRAVAGANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Müsrif, aşırı harcama yapan, savurgan
Örnek Cümle : The extravagant lifestyle of a movie star affects lots of young people.
Çevirisi : Bir film yıldızının savurgan hayat tarzı gençleri etkilemektedir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Excessive, lavish
Zıt Anlamlılar : Stingy, mean
Diğer Halleri : Extravagantly (adv), extravagance (n)
ESSENTIAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Gerekli, vazgeçilemeyen
Örnek Cümle : Government support will be essential if the project is to succeed.
Çevirisi : Projenin başarılı olması için hükümet desteği gerekli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Necessary, indispensable
Zıt Anlamlılar : Unnecessary, redundant
Diğer Halleri : Essential (n)
ERUPT (v)
Türkçe Karşılığı : Patlamak, püskürtmek
Örnek Cümle : Since the volcano last erupted, many houses have been rebuilt.
Çevirisi : Volkan son patladığından beri, birçok ev yeniden inşa edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Explode, emit, break out
Diğer Halleri : Eruption (n)
ENDURE (v)
Türkçe Karşılığı : Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek
Örnek Cümle : She's had to endure three painful operations on her leg.
Çevirisi : Bacağından yapılan üç tane zor ameliyata dayanmak zorunda kaldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bear, tolerate, put up with
Zıt Anlamlılar : Can’t stand, can’t bear
Diğer Halleri : Endurance (n)
APPOINT (v)
Türkçe Karşılığı : Atamak
Örnek Cümle : He's been appointed as the director of the publishing division.
Çevirisi : Yayın bölümü direktörü olarak atandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assign, allot, direct
Zıt Anlamlılar : Withhold, cancel
Diğer Halleri : Appointment (n)
APPRECIATE (v)
Türkçe Karşılığı : Takdir etmek, beğenmek, anlamak
Örnek Cümle : We really appreciate all the support you gave us last weekend.
Çevirisi : Geçen haftasonu verdiğiniz desteği gerçekten takdirle karşılıyoruz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Admire, esteem, value highly, respect
Zıt Anlamlılar : Undervalue, misjudge, depreciate
Diğer Halleri : Appreciable (adj)
AVAILABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Mümkün, elde edilebilir
Örnek Cümle : It is vital that food is made available to the famine areas.
Çevirisi : Açlık olan bölgelere yiyecek ulaştırılması çok önemlidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accessible, obtainable
Zıt Anlamlılar : Unavailable, inaccessible
Diğer Halleri : Availability (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. queue a. innate
2. justice b. unoccupied
3. inborn c. degrade, disgrace, look down on
4. idle d. fairness, equity
5. humiliate e. line, line up, stand in line
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
demonstrate 1. aşağılamak can’t stand
endure 2. övmek hide
available 3. göstermek inaccessible
commend 4. dayanmak look up to
humiliate 5. elde edilebilir look down on
TRIUMPH (n)
Türkçe Karşılığı : Zafer, başarı
Örnek Cümle : The signing of the agreement was a personal triumph for the Prime Minister.
Çevirisi : Anlaşmanın imzalanması Başbakan’ın şahsi bir başarısıydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Victory, achievement, success
Zıt Anlamlılar : Defeat, failure
Diğer Halleri : Triumphant (adj)
RULE (v)
Türkçe Karşılığı : Yönetmek, hüküm sürmek, egemen olmak
Örnek Cümle : Most modern kings and queens rule their countries only in a formal way, without
real power.
Çevirisi : Birçok modern kral ve kraliçe ülkelerinde mutlak güç olmaksızın formalite olarak
hüküm sürüyorlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Govern, reign
Diğer Halleri : Ruling (adj), ruling (n)
SOPHISTICATED (adj)
Türkçe Karşılığı : Görmüş geçirmiş, gelişmiş, karmaşık
Örnek Cümle : I think a more sophisticated approach is needed to solve this problem.
Çevirisi : Bence bu sorunu çözmek için daha gelişmiş bir yaklaşım gerekli.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cultivated, developed, complex
Zıt Anlamlılar : Simple
Diğer Halleri : Sophistication (n)
EXPEDITION (n)
Türkçe Karşılığı : Sefer
Örnek Cümle : Scott died while he was on an expedition to the Antarctic in 1912.
Çevirisi : Scott 1912’de Antartika’ya yaptığı bir seferde öldü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Special journey, trip
Diğer Halleri : Expeditionary (adj)
EDIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Yenilebilir
Örnek Cümle : Only the leaves of the plant are edible.
Çevirisi : Bitkinin sadece yaprakları yenebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Can be eaten
Zıt Anlamlılar : Inedible
EMBODY (v)
Türkçe Karşılığı : Simgelemek, temsil etmek
Örnek Cümle : She embodied good sportsmanship on the playing field.
Çevirisi : Sahada iyi bir sportmenlik sergiledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Symbolize, stand for, represent
Zıt Anlamlılar : Exclude
Diğer Halleri : Embodiment (n)
CONQUER (v)
Türkçe Karşılığı : Fethetmek, işgal etmek
Örnek Cümle : England was conquered by the Normans in 1066.
Çevirisi : İngiltere 1066’da Normanlar tarafından işgal edildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Occupy
Zıt Anlamlılar : Yield, withdraw
Diğer Halleri : Conqueror (n), conquest (n)
CONSENT (n)
Türkçe Karşılığı : Razı olma, kabullenme, rıza
Örnek Cümle : They can't publish your name without your consent.
Çevirisi : Senin rızan olmadan ismini yayınlayamazlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement, acceptance
Zıt Anlamlılar : Disallowance, dismissal
Diğer Halleri : Consent (v)
CORRUPT (adj)
Türkçe Karşılığı : Rüşvet alan, ahlaksız, bozuk, yozlaşmış
Örnek Cümle : The whole system was corrupt - every official she approached wanted money
before helping her.
Çevirisi : Bütün sistem yozlaşmıştı, yaklaştığı her memur yardım etmeden önce para
istedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Dishonest, immoral
Zıt Anlamlılar : Honest, virtuous
Diğer Halleri : Corruption (n), corrupt (v), corruptible (adj)
RECESSION (n)
Türkçe Karşılığı : (Ekonomik) durgunluk, gerileme, geri çekilme
Örnek Cümle : The country is sliding into the depths of a recession.
Çevirisi : Ülke ekonomik durgunluğa doğru gidiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decline, downturn, slump
Zıt Anlamlılar : Promotion, advance
Diğer Halleri : Recessed (adj)
RESENT (v)
Türkçe Karşılığı : Alınmak, gücenmek
Örnek Cümle : She bitterly resented her father's new wife.
Çevirisi : Babasının yeni eşini fena gücendirdi/kızdırdı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Feel angry, feel offended
Diğer Halleri : Resentful (adj)
IMPRESS (v)
Türkçe Karşılığı : Etkilemek
Örnek Cümle : He tried to impress me with his extensive knowledge of wine.
Çevirisi : Şarap konusundaki geniş bilgisiyle beni etkilemeye çalıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Affect, influence, impact
Diğer Halleri : Impressive (adj), impressed (adj)
FURNISH (v)
Türkçe Karşılığı : Döşemek, donatmak, sağlamak
Örnek Cümle : They've furnished the room very simply.
Çevirisi : Odayı çok sade bir şekilde döşediler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Provide, supply
Diğer Halleri : Furnished (adj), furnishings (n)
FEASIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Mümkün, yapılabilir
Örnek Cümle : It may be feasible to clone human beings, but is it ethical?
Çevirisi : İnsaları kopyalamak mümkün olabilir, ancak etik mi?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Possible
Zıt Anlamlılar : Impossible
Diğer Halleri : Feasibly (adv), feasibility (n)
STEEP (adj)
Türkçe Karşılığı : Dik, sarp
Örnek Cümle : It's a steep climb to the top of the mountain, but the view is worth it.
Çevirisi : Dağın zirvesine kadar dik bir tırmanış var, ama manzara buna değer.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sharp, vertical
Diğer Halleri : Steepen (v), steeply (adv)
SUBSEQUENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Devamındaki, bir sonraki, ardışık
Örnek Cümle : The book discusses his illness and subsequent resignation from the
government.
Çevirisi : Kitap onun hastalığını ve hemen ardından hükümetten istifasını ele alıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Following, later, successive
Zıt Anlamlılar : Previous
Diğer Halleri : Subsequently (adv)
RANK (n)
Türkçe Karşılığı : Mevki, makam, sıra
Örnek Cümle : He has eventually been promoted to the rank of captain.
Çevirisi : Sonunda yüzbaşı rütbesine terfi etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Position, title, status
Diğer Halleri : Rank (v)
PROMPT (v)
Türkçe Karşılığı : Sevketmek, yöneltmek, neden olmak
Örnek Cümle : I don't know what prompted him to leave.
Çevirisi : Onun ayrılmasına neyin neden olduğunu bilmiyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Cause, urge, motivate, encourage
Zıt Anlamlılar : Discourage, deter
Diğer Halleri : Prompt (n)
PROVE (v)
Türkçe Karşılığı : Kanıtlamak
Örnek Cümle : They suspected that she'd killed her brother, but they could never actually prove
that it was her.
Çevirisi : Onun, kardeşini öldürdüğünden şüphelendiler, fakat katilin o olduğunu
ispatlayamadılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Verify, confirm
Zıt Anlamlılar : Refute
Diğer Halleri : Proof (n)
PROMISING (adj)
Türkçe Karşılığı : Gelecek vadeden
Örnek Cümle : They won the award for the most promising new band of the year.
Çevirisi : Yılın en çok gelecek vaadeden (en iyi çıkış yapan) albümü ödülünü
kazandılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hopeful, encouraging
Zıt Anlamlılar : Pessimistic
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
prove 1. zafer withdraw
recession 2. fethetmek previous
triumph 3. gerileme refute
subsequent 4. bir sonraki failure
conquer 5. kanıtlamak advance
3. Eş anlamlısı “acceptance” ve Türkçesi “rıza, 3. He has eventually been promoted to the rank of
kabul” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? captain.
A) victory B) defeat A) status B) proof
C) conquest D) dismissal C) recession
E) consent
QUALIFY (v)
Türkçe Karşılığı : Hak kazanmak/kazandırmak, hafifletmek, nitelemek
Örnek Cümle : She hopes to qualify as a lawyer at the end of the year.
Çevirisi : Yıl sonunda avukat olmaya hak kazanmayı umud ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Certify, entitle, suit, fit, prepare
Zıt Anlamlılar : Disqualify
Diğer Halleri : Qualification (n), qualified (adj), qualifier (n)
TACTFUL (adj)
Türkçe Karşılığı : Nazik, incelik içeren, nazik ve anlayışlı
Örnek Cümle : Mentioning his baldness wasn't very tactful.
Çevirisi : Onun kelliğinden bahsetmen çok hoş değildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sensitive, thoughtful
Zıt Anlamlılar : Rude
Diğer Halleri : Tactfully (adv)
SUSTAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Sürdürmek
Örnek Cümle : The economy looks set to sustain its growth into next year as well.
Çevirisi : Ekonomi gelişimini gelecek yıl da sürdürecek gibi görünüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Maintain, keep
Zıt Anlamlılar : End
Diğer Halleri : Sustainable (adj)
PREREQUISITE (n)
Türkçe Karşılığı : Önkoşul, önceden gerekli olan şey
Örnek Cümle : Passing a written exam is a prerequisite for taking the advanced course.
Çevirisi : Yazılı bir sınavı geçmek ileri seviyedeki kursu almak için bir önkoşuldur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Requirement, precondition
SPORADIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Aralıklı, arasıra meydana gelen
Örnek Cümle : More than 100 people have been killed this year in sporadic outbursts of ethnic
violence.
Çevirisi : Belli aralıklarla meydana gelen etnik şiddetten kaynaklanan olaylarda bu yıl
100’den fazla insan öldü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Irregular, intermittent
Zıt Anlamlılar : Regular, permanent
Diğer Halleri : Sporadically (adv)
FAIRLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Adil şekilde
Örnek Cümle : The money was not distributed fairly.
Çevirisi : Para adil şekilde dağıtılmadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Equitably, justly
Zıt Anlamlılar : Subjectively
Diğer Halleri : Fairly (adj), fair (adj)
GRIEF (n)
Türkçe Karşılığı : Üzüntü, kader
Örnek Cümle : Her grief at her son's death was terrible.
Çevirisi : Oğlunun ölümüne olan üzüntüsü çok fazlaydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sorrow, sadness
Zıt Anlamlılar : Joy, delight, happiness
Diğer Halleri : Grievance (n)
MALIGN (adj)
Türkçe Karşılığı : Kötü
Örnek Cümle : Foreign domination had a malign influence on local politics.
Çevirisi : Yabancı egemenliğinin iç politika üzerinde negatif bir etkisi oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Bad, negative
Zıt Anlamlılar : Good, positive, benign
Diğer Halleri : Malignant (adj), malign (v), malignity (n)
OBEY (v)
Türkçe Karşılığı : Uymak
Örnek Cümle : The soldiers refused to obey the orders.
Çevirisi : Askerler emirlere itaat etmeyi reddetti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abide by, comply with
Zıt Anlamlılar : Disobey, resist, challenge, violate
Diğer Halleri : Obedience (n), obedient (adj)
LOYAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Sadık
Örnek Cümle : Even if all her other friends deserted her, Mary remained loyal.
Çevirisi : Tüm arkadaşları onu terk ettiğinde bile, Mary onlara sadık kaldı.
Diğer Halleri : Loyalty (n) loyally (adv)
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Faithful
Zıt Anlamlılar : Disloyal
Condemn (v)
Türkçe Karşılığı : Kınamak, yermek
Örnek Cümle : The terrorist actions have been condemned.
Çevirisi : Terör eylemleri kınandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Denounce
Zıt Anlamlılar : Praise, approve, commend
Diğer Halleri : Condemnable (adj), condemnation (n)
Detriment (n)
Türkçe Karşılığı : Zarar, ziyan
Örnek Cümle : Are you sure that I can follow this diet without detriment to my health?
Çevirisi : Bu diyeti sağlığıma zarar vermeden uygulayabileceğime emin misiniz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Harm, damage
Zıt Anlamlılar : Benefit, remedy, improvement
Diğer Halleri : Detrimental (adj)
EMPIRICAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Deneysel
Örnek Cümle : This theory needs to be backed up with solid empirical evidence.
Çevirisi : Bu teorinin sağlam, deneysel kanıtlarla desteklenmesi gerekiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Experimental, empirical
Diğer Halleri : Empirically (adv), empiricism (n), empiricist (n)
EVIDENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Kanıt, delil
Örnek Cümle : The police have found no evidence of a terrorist link with the murder.
Çevirisi : Polis cinayetle ilgili terörist bağlantısının olduğuna dair hiç bir kanıt bulamadı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Proof
Zıt Anlamlılar : Disproof, concealment
Diğer Halleri : Evidenced (adj)
SENSIBLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Akıllı, mantıklı, aklı başında, akla uygun
Örnek Cümle : He made sensible decisions despite the pressures.
Çevirisi : Baskılara rağmen mantıklı kararlar verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reasonable, rational, logical
Zıt Anlamlılar : Unreasonable, illogical, absurd
Diğer Halleri : Sensibly (adv)
WEALTH (n)
Türkçe Karşılığı : Zenginlik, servet
Örnek Cümle : During a successful business career, she accumulated a great amount of
wealth.
Çevirisi : Başarılı meslek hayatı boyunca, büyük miktarda servet biriktirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosperity, affluence
Zıt Anlamlılar : Poverty, indigence
Diğer Halleri : Wealthy (adj)
TORTURE (v)
Türkçe Karşılığı : İşkence yapmak
Örnek Cümle : Half of the prisoners died after torture and starvation.
Çevirisi : İşkence ve açlıktan sonra mahkumların yarısı öldü.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Torment, make suffer
Diğer Halleri : Torture (n)
VERSATILE (adj)
Türkçe Karşılığı : Çok yönlü
Örnek Cümle : He's a very versatile young actor who's as happy in horror films as he is in TV
comedies.
Çevirisi : TV komedilerinde olduğu kadar korku filmlerinde de mutlu olan çok yönlü genç
bir oyuncudur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Many-skilled, ingenious
Diğer Halleri : Versatility (n)
UTILITY (n)
Türkçe Karşılığı : Yararlılık, fayda
Örnek Cümle : This car’s basic utility lies in being able to drive where other vehicles can't go.
Çevirisi : Bu aracın asıl faydası diğer araçların gidemeyeceği yerlerde kullanılabilmesidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Usefulness, effectiveness
Zıt Anlamlılar : Futility, uselessness
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. qualify a. consider
2. tactful b. maintain, keep
3. sustain c. requirement, precondition
4. take into account d. certify, entitle, suit, fit, prepare
5. prerequisite e. sensitive, thoughtful
C. 1. loyal a. proof
2. condemn b. harm, damage
3. detriment c. faithful
4. empirical d. experimental, empirical
5. evidence e. denounce
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. tactful a. subjectively
2. sustain b. ignore
3. take into account c. rude
4. sporadic d. regular, permanent
5. fairly e. end
A. B.
wealth 1. kibar end
sporadic 2. sürdürmek violate
tactful 3. aralıklı poverty
obey 4. uymak rude
sustain 5. zenginlik permanent
3. Eş anlamlısı “requirement” ve Türkçesi “ön koşul, 3. The police have found no evidence of a terrorist link
gereklilik” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? with the murder.
A) prerequisite B) qualification A) detriment B) proof
C) grief D) malignity C) benefit
E) evidence
UNPRECEDENTED (adj)
Türkçe Karşılığı : Daha önce görülmemiş, eşsiz
Örnek Cümle : This century has witnessed environmental destruction on an unprecedented
scale.
Çevirisi : Bu asır, emsalsiz bir çevresel tahribata tanık oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Unique, unmatched
Zıt Anlamlılar : Precedented
VIBRATE (v)
Türkçe Karşılığı : Titreşim yapmak
Örnek Cümle : The whole station seemed to vibrate as the express train rushed through.
Çevirisi : Ekspres tren hızla gelirken sanki bütün istasyon titredi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shake, tremble, oscillate
Zıt Anlamlılar : Rest, be still
Diğer Halleri : Vibration (n)
VULNERABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Korunmasız, savunmasız
Örnek Cümle : Tourists are more vulnerable to attack, because they do not know which areas
of the city to avoid.
Çevirisi : Turistler saldırıya karşı daha savunmasızdır, çünkü şehrin hangi bölgelerinden
sakınmaları gerektiğini bilmezler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Susceptible, defenseless, unprotected
Zıt Anlamlılar : Defended, formidable
Diğer Halleri : Vulnerability (n)
TERMINATE (v)
Türkçe Karşılığı : Sona er (dir)mek, bitirmek
Örnek Cümle : They terminated my contract in October
Çevirisi : Sözleşmemi Ekim’de sona erdirdiler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : End, conclude
Zıt Anlamlılar : Begin, start, commence
Diğer Halleri : Termination (n)
WARRANT (v)
Türkçe Karşılığı : Garanti etmek, haklı kılmak, gerektirmek
Örnek Cümle : This is a relatively simple task that really doesn't warrant a great deal of time
being spent on it.
Çevirisi : Bu, harcanılan zamanı gerektirmeyen nispeten basit bir görevdir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Justify, necessitate, guarantee
Zıt Anlamlılar : Invalidate
Diğer Halleri : Warrant (n)
SHRINK (v)
Türkçe Karşılığı : Küçülmek, çekmek, azalmak
Örnek Cümle : Your sweater might shrink if you wash it at too high a temperature.
Çevirisi : Eğer kazağını çok yüksek ısıda yıkarsan, çekebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Diminish, become smaller
Zıt Anlamlılar : Expand, swell
Diğer Halleri : Shrinkage (n)
BIAS (n)
Türkçe Karşılığı : Önyargı
Örnek Cümle : There was clear evidence of a strong bias against her.
Çevirisi : Ona karşı güçlü önyargı olduğuna dair açık kanıtlar vardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prejudice, prejudgment
Zıt Anlamlılar : Being objective, unprejudiced
Diğer Halleri : Bias (v), biased (adj)
ALTER (v)
Türkçe Karşılığı : Değiştirmek
Örnek Cümle : We've had to alter some of our plans.
Çevirisi : Bazı planlarımızı değiştirmek zorunda kaldık.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Change, modify, shift, convert
Zıt Anlamlılar : Conserve, preserve, keep, retain
Diğer Halleri : Alteration (n)
ADAMANT (adj)
Türkçe Karşılığı : Kararlı, vazgeçmeyen, inatçı
Örnek Cümle : The prime minister is adamant that he will not resign.
Çevirisi : Başbakan istifa etmemekte kararlı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Resolute, obstinate, unyielding
Zıt Anlamlılar : Yielding, easy-going
Diğer Halleri : Adamance (n), adamantly (adv)
ESSENCE (n)
Türkçe Karşılığı : Öz, esas
Örnek Cümle : Vanilla essence is my favourite.
Çevirisi : Vanilya esansı benim favorim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Basic nature, essential quality
DRAWBACK (n)
Türkçe Karşılığı : Kusur, sakınca
Örnek Cümle : One of the drawbacks of living with someone is having to share the same
bathroom.
Çevirisi : Birisiyle beraber yaşamanın dezavantajlarından biri aynı banyoyu paylaşmak
zorunda olmaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Pitfall, shortcoming, disadvantage, obstacle, defect
Zıt Anlamlılar : Advantage, merit, plus
COMMIT (v)
Türkçe Karşılığı : (suç) işlemek, emanet etmek, teslim etmek, -e karışmak
Örnek Cümle : He was sent to prison for a crime that he didn't commit.
Çevirisi : İşlemediği bir suç nedeniyle hapse atıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Perform, assign, carry out
Diğer Halleri : Commitment (n)
CURE (v)
Türkçe Karşılığı : Tedavi etmek, iyileştirmek
Örnek Cümle : At one time the doctors couldn't cure TB.
Çevirisi : Bir zamanlar doktorlar TB hastalığını tedavi edemiyorlardı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Treat, heal, find remedy
Zıt Anlamlılar : Make worse, get ill
Diğer Halleri : Cure (n)
MEDIEVAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Orta çağa ait
Örnek Cümle : This is a medieval painting.
Çevirisi : Bu ortaçağa ait bir resim.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Belonging to middle ages
OUTNUMBER (v)
Türkçe Karşılığı : Sayıca üstün olmak
Örnek Cümle : In our office, the women outnumber the men 3 to 1.
Çevirisi : Bizim ofiste bayanlar erkeklerden 3 kat daha fazladır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : To be greater in number
RETARD (v)
Türkçe Karşılığı : Geciktirmek, yavaşlatmak
Örnek Cümle : A rise in interest rates will severely retard economic growth.
Çevirisi : Faiz oranlarındaki artış ekonomik büyümeyi ciddi şekilde yavaşlatacaktır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Delay, impede, obstruct
Diğer Halleri : Retardant (adj), retard (n)
HERITAGE (n)
Türkçe Karşılığı : Miras
Örnek Cümle : These scripts are a vital part of the cultural heritage of South America.
Çevirisi : Bu yazıtlar Güney Amerika’nın kültürel mirasının önemli bir parçasıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Legacy, inheritance
HARDLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Hemen hemen hiç, neredeyse hiç, zar zor, güç bela
Örnek Cümle : He ate hardly anything.
Çevirisi : Neredeyse hiçbirşey yemedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Barely, scarcely, almost not
Zıt Anlamlılar : Often, almost always
SPIN (v)
Türkçe Karşılığı : Dönmek
Örnek Cümle : The Earth spins on its axis.
Çevirisi : Dünya yörüngesinde döner.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rotate, turn
Diğer Halleri : Spin (n), spinner (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
bias 1. bitirmek make worse
cure 2. küçülmek being objective
hardly 3. önyargı almost always
shrink 4. tedavi etmek commence
terminate 5. hemen hemen hiç expand
3. Eş anlamlısı “change” ve Türkçesi “değiş 3. The prime minister is adamant that he will not
(tir)mek” olan kelime aşağıdakilerden hangisidir? resign.
A) preserve B) retain A) vulnerable B) unprecedented
C) warrant D) justify C) resolute
E) alter
QUOTA (n)
Türkçe Karşılığı : Hisse, pay, kontenjan, kota
Örnek Cümle : The country now have a quota on immigration
Çevirisi : Ülkenin artık göç için bir kotası var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : limitation, restriction
GRADUAL (adj)
Türkçe Karşılığı : Aşamalı, kademeli, yavaş yavaş olan
Örnek Cümle : There has been a gradual improvement in our sales figures over the last two
years.
Çevirisi : Son iki yıldır satış rakamlarında kademeli bir artış var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Step by step
Zıt Anlamlılar : Sudden, immediate
Diğer Halleri : Gradually (adv)
FAR-REACHING (adj)
Türkçe Karşılığı : Geniş kapsamlı
Örnek Cümle : These new laws will have far-reaching benefits for all working mothers.
Çevirisi : Bu yeni yasalar çalışan bütün anneler için geniş kapsamlı faydalar sağlayacak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Extensive, broad, comprehensive
Zıt Anlamlılar : Simple
INEPT (adj)
Türkçe Karşılığı : Uygunsuz, yakışıksız, yersiz, beceriksiz, hünersiz
Örnek Cümle : He was criticized for his inept handling of the situation.
Çevirisi : Durumu beceriksizce ele almasından dolayı eleştirildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inappropriate
Zıt Anlamlılar : Appropriate, suitable
Diğer Halleri : Ineptitude (n)
INDICT (v)
Türkçe Karşılığı : Suçlamak
Örnek Cümle : Five people were indicted for making and using counterfeit currency.
Çevirisi : Beş kişi sahte para yapmaktan ve kullanmaktan suçlandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Accuse, blame
Diğer Halleri : Indictable (adj), indictment (n)
REASSURE (v)
Türkçe Karşılığı : Güvence vermek, birinin şüphelerini gidermek
Örnek Cümle : He reassured me that my cheque would arrive soon.
Çevirisi : Çekimin yakında geleceği konusunda bana güvence verdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Assure, confide
Diğer Halleri : Reassuring (adj), reassuringly (adv), reassurance (n)
PERSEVERE (v)
Türkçe Karşılığı : Sebat etmek, ısrar etmek
Örnek Cümle : The education director is persevering in his attempt to obtain additional funding
for the school.
Çevirisi : Müdür okul için ek para elde etme girişiminde ısrar ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Persist, continue
Diğer Halleri : Perseverance (n), persevering (adj)
PRECIPITATION (n)
Türkçe Karşılığı : Yağış
Örnek Cümle : The forecast is for cloudy weather with no precipitation expected.
Çevirisi : Hava tahminine göre have bulutlu, ancak yağış beklenmiyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rainfall, snow
OBSOLETE (adj)
Türkçe Karşılığı : Modası geçmiş, eskimiş
Örnek Cümle : Gas lamps became obsolete when electric lighting was invented.
Çevirisi : Elektrik icat edilince gaz lambalarının modası geçti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Old-fashioned, outdated
Zıt Anlamlılar : Modern, current
Diğer Halleri : Obsolescent (adj), obsolescence (n)
NOTABLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Özellikle
Örnek Cümle : They have begun attracting investors, most notably big Japanese companies.
Çevirisi : Onlar, yatırımcıları, özellikle de büyük Japon şirketlerini çekmeye başladılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Especially, particularly, in particular
Diğer Halleri : Notable (adj)
LIABILITY (n)
Türkçe Karşılığı : Borç, sorumluluk, eğilim
Örnek Cümle : He denies any liability for the damage caused.
Çevirisi : Verilen zararın sorumluluğunu inkar ediyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Responsibility, inclination, proneness, debt
Zıt Anlamlılar : Irresponsibility
Diğer Halleri : Liable (adj)
DECLINE (v)
Türkçe Karşılığı : Azalmak, düşmek, reddetmek
Örnek Cümle : His interest in the project declined after his wife died.
Çevirisi : Eşi öldükten sonra projeye olan ilgisi azaldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decrease, fall, refuse
Zıt Anlamlılar : Increase, rise
Diğer Halleri : Decline (n)
CONSENSUS (n)
Türkçe Karşılığı : Fikir birliği, uzlaşma
Örnek Cümle : Could we reach a consensus on this matter?
Çevirisi : Bu sorun üzerinde anlaşmaya varabilecek miyiz?
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Agreement
Zıt Anlamlılar : Disagreement
CONFRONT (v)
Türkçe Karşılığı : Karşılaşmak
Örnek Cümle : As she left the court, she was confronted by angry crowds.
Çevirisi : Mahkemeyi terkederken kızgın kalabalıkla karşılaştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Face up to, encounter, oppose
Zıt Anlamlılar : Escape
Diğer Halleri : Confrontation (n)
DETERMINE (v)
Türkçe Karşılığı : Karar vermek
Örnek Cümle : People should be allowed to determine their own future.
Çevirisi : İnsanların kendi geleceklerine karar vermelerine izin verilmelidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Decide, ascertain
Diğer Halleri : Determination (n)
ENSURE (v)
Türkçe Karşılığı : Temin etmek, sağlamak
Örnek Cümle : The airline companies are taking steps to ensure safety on their aircraft.
Çevirisi : Hava yolları şirketleri, uçaklarında güvenliği sağlamak için önlemler alıyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make sure, secure, provide, safeguard
Zıt Anlamlılar : Neglect
ABATE (v)
Türkçe Karşılığı : Azal(t)mak, dinmek
Örnek Cümle 1 : The storm abated.
Çevirisi : Fırtına dindi.
Örnek Cümle 2 : Nothing can abate his energy.
Çevirisi : Hiçbir şey onun enerjisini azaltamaz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Diminish, decrease, reduce, lessen, lower
Zıt Anlamlılar : Intensify, increase, extend, enhance
Diğer Halleri : Abatement (n)
BARGAIN (v)
Türkçe Karşılığı : Pazarlık yapmak, görüşmek
Örnek Cümle : Unions bargain with employers for better rates of pay each year.
Çevirisi : Sendikalar her sene işçilerle daha iyi ücretler için pazarlık yapar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Negotiate
Zıt Anlamlılar : Buy, purchase immediately
Diğer Halleri : Bargain (n)
SOLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Tek, bir tane
Örnek Cümle : The sole survivor of the accident was found in the water after six hours.
Çevirisi : Kazadan sonra hayatta kalan tek kişi 6 saat sonra suyun içinde bulundu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Only, unique
Zıt Anlamlılar : Common
Diğer Halleri : Solely (adv)
SOAR (v)
Türkçe Karşılığı : Çok yükselmek
Örnek Cümle : Temperatures will soar into the forties over the weekend say the weather
forecasters.
Çevirisi : Hava tahmincileri haftasonunda sıcaklığın 40 derecelere yükseleceğini
söylüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rise, climb, mount
Zıt Anlamlılar : Descend
Diğer Halleri : Soaring (adj)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. 1. gradual a. irresponsibility
2. inept b. modern, current
3. obsolete c. appropriate, suitable
4. liability d. sudden, immediate
B. 1. decline a. escape
2. consensus b. neglect
3. confront c. increase, rise, soar, accept
4. ensure d. disagreement
A. B.
soar 1. aşama aşama appropriate
obsolete 2. uygun olmayan accept
gradual 3. modası geçmiş descend
decline 4. reddetmek sudden
inept 5. yükselmek modern
3. Eş anlamlısı “decrease, reject” ve Türkçesi 3. Unions bargain with employers for better rates of
“azalmak, reddetmek” olan kelime aşağıdakilerden pay each year.
hangisidir?
A) negotiate B) mount
A) soar B) increase C) abate
C) confide D) blame
E) decline
TINY (adj)
Türkçe Karşılığı : Çok küçük
Örnek Cümle : A tiny flower made her happy.
Çevirisi : Küçük bir çiçek onu mutlu etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Very small, petty
Zıt Anlamlılar : Enormous, huge
THRILLING (adj)
Türkçe Karşılığı : Heyecan verici
Örnek Cümle : The book is a thrilling adventure story.
Çevirisi : Kitap heyecan verici bir macera hikayesi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exciting
Zıt Anlamlılar : Boring, dull
Diğer Halleri : Thrilled (adj)
VAIN (adj)
Türkçe Karşılığı : Değersiz, boş, yararsız
Örnek Cümle : Employers clearly hoped that the workers would stay longer, but their efforts
were largely in vain.
Çevirisi : İşverenler işçilerin daha uzun süre kalacağını umuyorlardı fakat çabalarının çoğu
boşunaydı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Worthless, useless
Zıt Anlamlılar : Fruitful
BURDEN (n)
Türkçe Karşılığı : Ağır yük (soyut)
Örnek Cümle 1 : She's totally a burden to me.
Çevirisi : O benim için tamamen bir yük.
Örnek Cümle 2 : Buying a house often places financial burden on young couples.
Çevirisi : Ev almak genç çiftlere mali külfet getirir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Load, strain
Diğer Halleri : Burden (v), burdensome (adj)
ASSERT (v)
Türkçe Karşılığı : İleri sürmek, iddia etmek
Örnek Cümle : The Allies asserted their right to move freely between the two borders.
Çevirisi : Müttefikler iki sınır arasında serbest dolaşma haklarının olduğunu iddia etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Put forward, claim, maintain
Zıt Anlamlılar : Keep silent
Diğer Halleri : Assertion (n)
EMPHASIZE (v)
Türkçe Karşılığı : Vurgulamak
Örnek Cümle : I'd just like to emphasize how important it is for people to learn foreign
languages.
Çevirisi : Yabancı dil öğrenmenin insanlar için ne kadar önemli olduğunu vurgulamak
istiyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stress
Zıt Anlamlılar : Understate, underestimate
Diğer Halleri : Emphasis (n)
FACILITATE (v)
Türkçe Karşılığı : Kolaylaştırmak
Örnek Cümle : The new ramp will facilitate the entry of wheelchairs.
Çevirisi : Yeni rampa tekerlekli sandalyelerin girişini kolaylaştıracak.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make it easy, ease
Zıt Anlamlılar : Make sth difficult
Diğer Halleri : Facility (n)
EXTINCT (adj)
Türkçe Karşılığı : Soyu tükenmiş, yok olmuş
Örnek Cümle : There is concern that the giant panda will soon become extinct.
Çevirisi : Büyük pandaların yakında soylarının tükeneceğine dair endişeler var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Vanished, died out
Zıt Anlamlılar : Survive
Diğer Halleri : Extinction (n)
DESCEND (v)
Türkçe Karşılığı : İnmek, alçalmak
Örnek Cümle : Jane descended the stairs.
Çevirisi : Jane merdivenlerden indi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Drop, fall, go down
Zıt Anlamlılar : Ascend
Diğer Halleri : Descent (n)
LAYER (n)
Türkçe Karşılığı : Tabaka
Örnek Cümle : A thick layer of clay lies over the sandstone.
Çevirisi : Kumtaşı üzerinde kalın bir balçık tabakası var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Stratum
Diğer Halleri : Layer (v), layered (adj)
PERSPIRE (v)
Türkçe Karşılığı : Terlemek
Örnek Cümle : He was perspiring due to his thick woollen jumper.
Çevirisi : Kalın yünlü kazağı yüzünden terliyordu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Sweat
Diğer Halleri : Perspiration (n)
MISCELLANEOUS (adj)
Türkçe Karşılığı : Çeşitli
Örnek Cümle : There are miscellaneous rumors about the murder.
Çevirisi : Cinayetle ilgili çeşitli söylentiler var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Various, diverse
Diğer Halleri : Miscellany (n)
PORTRAY (v)
Türkçe Karşılığı : Göstermek, sergilemek
Örnek Cümle : The painting portrays a beautiful young woman in a blue dress.
Çevirisi : Resimde mavi elbise giymiş güzel bir bayan görülüyor.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Represent, display
PERVADE (v)
Türkçe Karşılığı : Yayılmak, dağılmak, istila etmek, kaplamak, bürümek
Örnek Cümle : The film is a reflection of the violence that pervades American culture.
Çevirisi : Film Amerikan kültürünü kaplayan şiddetin bir yansıması.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Spread, penetrate
Diğer Halleri : Pervasive (adj)
SUSPEND (v)
Türkçe Karşılığı : Askıya almak, ertelemek
Örnek Cümle : The ferry service has been suspended for the day because of bad weather.
Çevirisi : Kötü hava koşulları yüzünden feribot servisleri bugün için ertelendi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hang, hang up, postpone
Diğer Halleri : Suspension (n)
SPECIES (n)
Türkçe Karşılığı : Tür
Örnek Cümle : Over a hundred species of insect are found in this area.
Çevirisi : Bu bölgede yüzden fazla böcek türü bulundu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Type, kind, variety
STICK to (v)
Türkçe Karşılığı : Bağlı kalmak, yapışık olmak
Örnek Cümle : Don’t worry! We’ll stick to the agreement.
Çevirisi : Endişelenmeyin. Anlaşmaya sadık kalacağız.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abide by, comply with, adhere to
Diğer Halleri : Sticky (adj)
STUN (v)
Türkçe Karşılığı : Sersemletmek, şok etmek
Örnek Cümle : News of the disaster stunned people throughout the world.
Çevirisi : Felaket haberleri dünyanın her yerinde insanları şaşırttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Shock, make unconscious
Zıt Anlamlılar : Comfort, relax
Diğer Halleri : Stunning (adj)
STRIVE (v)
Türkçe Karşılığı : Çaba göstermek
Örnek Cümle : In her essay she strove for a balance between innovation and familiar prose
forms.
Çevirisi : Denemesinde yeni ve bilinen düzyazı formları arasında bir denge kurmaya
çalıştı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Try, attempt
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
C. 1. layer a. sweat
2. perspire b. represent, display
3. miscellaneous c. spread, penetrate
4. portray d. stratum
5. pervade e. various, diverse
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
descend 1. küçük fruitful
emphasize 2. faydasız, boş survive
tiny 3. vurgulamak ascend
extinct 4. soyu tükenmek enormous
vain 5. inmek, alçalmak underestimate
3. Eş anlamlısı “make sth. easy” ve Türkçesi 3. There are miscellaneous rumors about the murder.
“kolaylaştırmak” olan kelime aşağıdakilerden
A) vanished B) various
hangisidir?
C) vain
A) deal with B) perspire
C) represent D) pervade
E) facilitate
STARTLE (v)
Türkçe Karşılığı : Şaşırtmak, korkutmak
Örnek Cümle : The noise of the car startled the birds and the whole flock flew up into the air.
Çevirisi : Arabanın gürültüsü kuşları korkuttu ve bütün sürü havalandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Surprise, astonish, frighten
Diğer Halleri : Startling (adj)
KIDNAP (v)
Türkçe Karşılığı : İnsan kaçırmak
Örnek Cümle : The wife of a businessman has been kidnapped from her home in Surrey.
Çevirisi : Bir iş adamının eşi Surrey’de evinden kaçırıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abduct
Zıt Anlamlılar : Free, liberate
Diğer Halleri : Kidnapped (adj)
KNACK (n)
Türkçe Karşılığı : Yetenek
Örnek Cümle : She has the knack of persuading people easily.
Çevirisi : İnsanları kolayca ikna edebilme yeteneğine sahip.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Ability, talent, gift, skill
Zıt Anlamlılar : Inability, awkwardness
IRRIGATE (v)
Türkçe Karşılığı : Sulamak
Örnek Cümle : Plants must be irrigated at regular intervals.
Çevirisi : Düzenli aralıklarla bitkiler sulanmalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Water
Diğer Halleri : Irrigation (n)
SUBVERSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : İsyankar
Örnek Cümle : Subversive groups in society always exist.
Çevirisi : Toplumda her zaman isyancı gruplar vardır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Rebellious
Zıt Anlamlılar : Obedient
Diğer Halleri : Subvert (v), subversively (adv)
FLOURISH (v)
Türkçe Karşılığı : Gelişmek, büyümek, zenginleşmek
Örnek Cümle : My tomatoes are flourishing this summer - it must be the warm weather.
Çevirisi : Domateslerim bu yaz büyüyor, sıcak hava sayesinde olmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Prosper, grow, thrive
Zıt Anlamlılar : Fail, decline
Diğer Halleri : Fourishing (adj)
RECIPROCAL (adj)
Türkçe Karşılığı : İşteş, karşılıklı, iki taraflı
Örnek Cümle : The terms of any agreement must be reciprocal.
Çevirisi : Her anlaşmanın şartları iki taraflı olmalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Mutual
Diğer Halleri : Reciprocate (v), reciprocally (adv)
REHEARSAL (n)
Türkçe Karşılığı : Deneme, prova
Örnek Cümle : They didn't have time for a rehearsal before the performance.
Çevirisi : Gösteriden önce prova yapmak için vakitleri yoktu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Trial, preparation
Diğer Halleri : Rehearse (v)
PERSECUTE (v)
Türkçe Karşılığı : Kötü davranmak, zulmetmek, eziyet etmek
Örnek Cümle : Religious minorities were persecuted during the ten-year regime.
Çevirisi : Dini azınlıklara 10 yıllık rejim boyunca kötü davranıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Abuse, maltreat
Diğer Halleri : Persecution (n), persecutor (n)
NOTION (n)
Türkçe Karşılığı : Fikir
Örnek Cümle : I have only a vague notion of what she does for a living.
Çevirisi : Geçinmek için ne yaptığı konusunda net bir fikrim yok.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Idea, concept
Diğer Halleri : Notional (adj)
MEDIOCRE (adj)
Türkçe Karşılığı : Orta, vasat
Örnek Cümle : The film's plot is predictable and the acting is mediocre.
Çevirisi : Filmin konusu sıradan ve oyunculuk orta düzeyde.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Average
Zıt Anlamlılar : Superior, inferior
Diğer Halleri : Mediocrity (n)
DENOUNCE (v)
Türkçe Karşılığı : Kınamak, kötü tarafları açığa vurmak, ihbar etmek
Örnek Cümle : The government's economic policy has been denounced on all sides.
Çevirisi : Hükümetin ekonomi politikası her yönüyle kınandı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Condemn
Zıt Anlamlılar : Praise
Diğer Halleri : Denunciation (n)
COLLAPSE (v)
Türkçe Karşılığı : Çökmek, yıkılmak, bayılmak
Örnek Cümle : Thousands of buildings collapsed in the earthquake.
Çevirisi : Depremde binlerce bina yıkıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fall down
Zıt Anlamlılar : Erect, build up
Diğer Halleri : Collapse (n)
DRASTIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Köklü, sert
Örnek Cümle : The government must take drastic measures.
Çevirisi : Hükümet köklü/önemli önlemler almalı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Radical, far-reaching, strict
Zıt Anlamlılar : Known, usual
Diğer Halleri : Drastically (adv)
EMANCIPATED (adj)
Türkçe Karşılığı : Özgür, serbest
Örnek Cümle : The twenties and sixties are often known as the most emancipated decades.
Çevirisi : 20’li ve 60’lı yıllar sıklıkla /hep en özgür yıllar olarak bilinir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Liberated, free
Zıt Anlamlılar : Captivated
Diğer Halleri : Emancipate (v), emancipation (n)
ESCALATE (v)
Türkçe Karşılığı : Tırmanmak, artmak
Örnek Cümle : His financial problems escalated after he became unemployed.
Çevirisi : Mali sorunları işsiz kaldıktan sonra arttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Increase, intensify
Zıt Anlamlılar : Decrease, diminish, allay
Diğer Halleri : Escalation (n)
BLEAK (adj)
Türkçe Karşılığı : Karamsar, kötü
Örnek Cümle : The economic situation is very bleak.
Çevirisi : Ekonomik durum hiç içaçıcı değil.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hopeless, gloomy
Zıt Anlamlılar : Hopeful, optimistic, promising
Diğer Halleri : Bleakness (n)
SACK (v)
Türkçe Karşılığı : Kovmak, işten çıkartmak
Örnek Cümle : They sacked her for being late.
Çevirisi : Geç kaldığı için onu işten kovdular.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Fire, dismiss
Zıt Anlamlılar : Recruit
Diğer Halleri : Sacked (adj)
FOSTER (v)
Türkçe Karşılığı : Teşvik etmek
Örnek Cümle : I'm trying to foster an interest in classical music in my children.
Çevirisi : Çocuklarımı klasik müzikle ilgilenmeleri için teşvik etmeye çalışıyorum.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Encourage, nurture
Zıt Anlamlılar : Discourage
PLUMMET (v)
Türkçe Karşılığı : (Hızlıca ve aniden) düşmek, azalmak
Örnek Cümle : House prices have plummeted in recent months.
Çevirisi : Ev fiyatları son aylarda hızlı düşüş gösterdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : decline, decrease, drop down, precipitate
Zıt Anlamlılar : ascend, go up, increase, rise, raise
Diğer Halleri : plummet (n)
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. flourish a. mutual
2. reciprocal b. abuse, maltreat
3. rehearsal c. idea, concept
4. persecute d. prosper, grow, thrive
5. notion e. trial, preparation
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. mediocre a. captivated
2. denounce b. erect, build up
3. collapse c. superior, inferior
4. drastic d. known, usual
5. emancipated e. praise
A. B.
collapse 1. yetenek recruit
sack 2. kınamak erect
foster 3. yıkmak discourage
denounce 4. kovmak awkwardness
knack 5. teşvik etmek praise
SUBSTITUTION (n)
Türkçe Karşılığı : Yerine başkasını koyma, ikame
Örnek Cümle : The substitutions we made didn't affect the shape of the team
Çevirisi : Yapmış olduğumuz değişiklikler takımı etkilemedi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Exchange, change, replacement
NECESSITY (n)
Türkçe Karşılığı : Gereklilik
Örnek Cümle : Empathy is often considered a baseline necessity for prompting social change.
Çevirisi : Empatinin sosyal değişimi gereçekleştirmek için temel bir gereksinim olduğu
düşünülür.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Requirement, requisite
IMMENSE (adj)
Türkçe Karşılığı : Büyük, kocaman, muazzam
Örnek Cümle : There have been queens and female world leaders before, many with immense
power
Çevirisi : Geçmişte, çoğu muazzam güce sahip kraliçeler ve bayan dünya liderleri
olmuştur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Enormous, huge, vast, gigantic
Zıt Anlamlılar : Minute, tiny
SUSTAINABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Sürdürülebilir
Örnek Cümle : We need sustainable practices so as to protect our watersheds from pollution.
Çevirisi : Su havzalarını kirilikten korumak için sürdürülebilir uygulamalara ihtiyacımız
var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Continuous, unceasing
Zıt Anlamlılar : Temporary
CONSIDERABLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Oldukça, önemli derecede
Örnek Cümle : The list of Republicans endorsing Donald Trump has grown considerably in
recent weeks.
Çevirisi : Donald Trump’ı destekleyen Cumhuriyetçilerin sayısı son haftalarda ciddi
oranda artış gösterdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Significantly, substantially, dramatically, enormously, remarkably
Zıt Anlamlılar : Insignificantly, unremarkably
PRETEND (v)
Türkçe Karşılığı : İnandırmak, … izlemini/intibaını vermek
Örnek Cümle : He has actually spent his first two months restlessly, pretending everything is fine.
Çevirisi : Herşey iyi gidiyormuş gibi yaparak ilk iki ayını aslında huzursuz bir şekilde
geçirdi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Make believe, act, play
EXPENDITURE (n)
Türkçe Karşılığı : Masraf, gider
Örnek Cümle : There was a 5 percent increase in total park expenditure per resident.
Çevirisi : Toplam park giderlerinde her sakin için %5’lik bir artış oldu.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Expense, spending, outgoings
Zıt Anlamlılar : Savings, income, revenue
DIVERSITY (n)
Türkçe Karşılığı : Çeşitlilik, farklılık
Örnek Cümle : Because of California's ethnic and cultural diversity, we cannot ignore these
economic and social realities.
Çevirisi : Kaliforniya’nın etnik ve kültürel çeşitliliğinden dolayı, bu ekonomik ve sosyal
gerçekleri göz ardı edemeyiz.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : difference, dissimilarity, variety
Zıt Anlamlılar : similarity, uniformity
PREVENT (v)
Türkçe Karşılığı : Engellemek, önlemek
Örnek Cümle : Corruption is one of the most significant factors preventing law enforcement.
Çevirisi : Rüşvet/yolsuzluk kanunları uygulamayı engelleyen en önemli faktörlerden
birisidir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obstruct, hamper, hinder
Zıt Anlamlılar : Permit, allow
COMPLEMENTARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Tamamlayıcı, bütünleyici
Örnek Cümle : This Coral Reef Airborne Laboratory can provide a very high-level,
complementary type of data.
Çevirisi : Bu Mercan Kayaları Laboratuvarı yüksek seviyede tamamlayıcı bilgi sağlayabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Integral, completing
Zıt Anlamlılar : Independent, unrelated
RELATIVELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Nispeten, oldukça
Örnek Cümle : In general, the side effects from vitamin D supplements are uncommon and
relatively benign.
Çevirisi : Genel anlamda D vitamin takviyelerinin yan etkileri nadir görülür ve nispeten
faydalıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : comparatively, somewhat
CONVEY (v)
Türkçe Karşılığı : Taşımak, aktarmak, iletmek
Örnek Cümle : Anyone who has survived combat knows that words are entirely incapable of
conveying the horrors of battle.
Çevirisi : Savaştan sağ çıkan herkes kelimelerin savaşın korkusunu tamamen
aktaramayacağını bilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Conduct, transmit, carry
Zıt Anlamlılar : Receive, withhold
TENDENCY (n)
Türkçe Karşılığı : Eğilim
Örnek Cümle : As a society, we have a tendency to celebrate the people we love only once
they are gone.
Çevirisi : Toplum olarak, ancak sevdiğimiz insanları kaybedince onları anma eğilimimiz
var.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Inclination, propensity
Zıt Anlamlılar :–
ENTITLE (v)
Türkçe Karşılığı : Hak kazandırmak, yetki vermek, ünvan vermek
Örnek Cümle : EU citizens from non-UK countries are not entitled to vote, unless they are
citizens of the Irish Republic, Cyprus or Malta.
Çevirisi : Birşeşik Krallık ülkeleri dışındaki Avrupa vatandaşları eğer İrlanda Cumhuriyeti,
Kıbrıs ya da Malta vatandaşı değillerse oy verme hakkı yoktur.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : qualify, authorize, empower
Zıt Anlamlılar :–
INCONSISTENT (adj)
Türkçe Karşılığı : Tutarsız
Örnek Cümle : All three witnesses acknowledged under cross-examination that they had lied to
authorities and given inconsistent statements.
Çevirisi : Çapraz sorgudaki üç tanığın hepsi yetkililere yalan söylediklerini ve tutarsız
ifadelerde bulunduklarını itiraf etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : irregular, uneven, unstable, unsteady
Zıt Anlamlılar : Definite, consistent
PRECISELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Kesin olarak
Örnek Cümle : Research will continue to find out precisely how the color change occurs.
Çevirisi : Renk değişiminin tam olarak nasıl oluştuğunu bulmaya dair araştırma devam
edecek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : exactly, absolutely
Zıt Anlamlılar : questionably, imprecisely
WEAKEN (v)
Türkçe Karşılığı : Zayıflatmak, zayıf düşürmek
Örnek Cümle : The price of crude oil has risen over the last few days as the dollar has
weakened.
Çevirisi : Dolar değer kaybettiği için ham petrol fiyatı son birkaç günde arttı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : mitigate, undermine, impoverish
Zıt Anlamlılar : strengthen, consolidate
POSTPONE (v)
Türkçe Karşılığı : Ertelemek, geciktirmek
Örnek Cümle : Last month the government bowed to domestic and foreign pressure and
postponed elections due on June 5.
Çevirisi : Hükümet geçen ay iç ve dış baskılara boyun eğdi ve seçimleri 5 Hazirana
erteledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : delay, adjourn, postpone
Zıt Anlamlılar : Hasten, accelerate
ACCESS (n)
Türkçe Karşılığı : Erişim, giriş
Örnek Cümle : The location was so remote that they had to use a satellite modem to connect to
the internet and get access to the game.
Çevirisi : Lokasyon o kadar uzaktı ki internete bağlanıpğ oyuna girmek için bir modem
kullanmak zorunda kaldılar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : admission, admittance
Zıt Anlamlılar : outlet, conclusion
ADVERSELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Ters, kötü şekilde
Örnek Cümle : High pollution levels will certainly affect our health adversely.
Çevirisi : Yüksek kirlilik seviyeleri sağlımızı kesinlikle olumsuz bir şekilde etkileyecek.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Negatively, abnormally
Zıt Anlamlılar : Positively
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
A. B.
weaken 1. büyük, devasa temporary
expenditure 2. sürdürülebilir allow
immense 3. masraf consolidate
prevent 4. engellemek minute
sustainable 5. zayıflatmak income
INSIGHT (n)
Türkçe Karşılığı : Bir şeyin içyüzünü kavrama
Örnek Cümle : Sometimes test results offer useful insights into student ability, but sometimes
they obscure the truth
Çevirisi : Test sonuçları bazen öğrencinin yeteneği için fayda sağlar, ancak bazen de
gerçeği gizler.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Understanding, perception, comprehension
Zıt Anlamlılar : Ignorance
THOROUGHLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Tamamen, bütünüyle
Örnek Cümle : The blood samples is thoroughly tested, and considered very low-risk.
Çevirisi : Kan örnekleri tüm detaylarıyla test edildi ve çok düşük risk taşıdığı sonucuna
varıldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Completely, totally
Zıt Anlamlılar : Partially, partly
EXTRACT (v)
Türkçe Karşılığı : Sökmek, alıp çıkartmak
Örnek Cümle : In addition to life-saving skills, he had been taught how to stitch a wound, give an
injection and even extract a tooth .
Çevirisi : Hayat kurtarma becerilerinin yanısıra, ona bir yaraya nasıl dikiş atacağı, nasıl
iğne vuracağı ve hatta nasıl diş çekeceği de öğretildi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Draw/pull out, remove, withdraw
Zıt Anlamlılar : Insert
ABUSIVELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Kabaca, fesatlıkla
Örnek Cümle : Behavioral and mental health effects may occur if pepper spray is used abusively.
Çevirisi : Eğer biber gazı amacı dışında kullanılırsa, davranışsal ve zihinsel etkileri
oluşabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Offensively, in a rude manner
Zıt Anlamlılar : Kindly, gently
UNDERGO (v)
Türkçe Karşılığı : Geçirmek, maruz kalmak, -e uğramak
Örnek Cümle : On Tuesday, he underwent an operation to clear an artery and the doctors said
the results were satisfactory.
Çevirisi : O, Salı günü bir ameliyat geçirdi ve doktorlar sonuçların tatmin edici olduğunu
belirtti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Experience, live/go through, be subjected to
COINCIDENTALLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Tesadüfen, şans eseri olarak, aynı anda olan
Örnek Cümle : Coincidentally, James and Curry are both from Akron, Ohio, born in the same
hospital 2 months apart.
Çevirisi : Tasadüftür ki James ve Curry ikisi de Akron, Ohio’lu ve 2 ay arayla aynı
hastanede doğmuşlar.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : By chance, happening at the same time
Zıt Anlamlılar : On purpose, deliberately, intentionally, simultaneously
ATTAINABLE (adj)
Türkçe Karşılığı : Erişilebilir, ulaşılabilir
Örnek Cümle : His major championship record I think is certainly still attainable.
Çevirisi : Onun şampiyona rekoruna bence hala ulaşılabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Obtainable, reachable
Zıt Anlamlılar : Unreachable, unattainable
REGULATE (v)
Türkçe Karşılığı : Düzenlemek
Örnek Cümle : A technician in a control tower can regulate each turbine with the touch of a
button.
Çevirisi : Kontrol kulesindeki bir teknisyen sadece bir tuşla her bir türbini organize edebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Adjust, set, fix, order, govern
Zıt Anlamlılar : Damage, violate
TASK (n)
Türkçe Karşılığı : İş, görev
Örnek Cümle : Humans are far better at tasks like distinguishing one face or voice from another,
partly because of the brain’s parallel structure.
Çevirisi : İnsanlar kısmen beynin paralel yapısından dolayı bir yüzü ya da sesi diğerinden
ayırma konusunda (işinde) daha başarılıdır.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Undertaking, duty, assignment
SUPPLEMENTARY (adj)
Türkçe Karşılığı : Ek, ilave, bütünleyici, tamamlayıcı
Örnek Cümle : Supplementary information is available in the online version.
Çevirisi : Ek bilgiler çevrimiçi versiyonda mevcut.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Additional, subsidiary
RECKLESSLY (adv)
Türkçe Karşılığı : Dikkatsizce, ulu orta
Örnek Cümle : He initially refused to stop and continued driving recklessly until finally stopping.
Çevirisi : İlk başta durmayı reddetti ve sonunda durana kadar dikkatsizce arabayı
kullanmaya devam etti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Carelessly
Zıt Anlamlılar : Carefully
INVESTMENT (n)
Türkçe Karşılığı : Yatırım
Örnek Cümle : Firms may understandably choose to defer or abandon investment plans.
Çevirisi : Firmalar yatırım planlarını ertelemeyi ya da planlardan vazgeçmeyi tercih
edebilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Asset, purchasing
RESPECTIVELY (adv)
Türkçe Karşılığı : Ardı ardına, sırasıyla
Örnek Cümle : Black and Latino high school students had about the same rate of absenteeism,
22 percent and 20 percent, respectively.
Çevirisi : Black ve Latino liseleri sırasıyla %22 ve %20 ile yaklaşık aynı devamsızlık
oranına sahipti.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Consecutively, subsequently, successively
OWE (v)
Türkçe Karşılığı : Borçlu olmak
Örnek Cümle : I owe so much of my life, my confidence, my personality, to him.
Çevirisi : American Muslims, both generations-deep here and recent immigrants, owe
thanks to Muhammad Ali for making us more than just the Other.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Hem yüzyıllardır burada olan hem de yeni göçmen tüm Amerikalı Müslümanlar
bizi bütünleştirdiği için Muhammed Ali’ye teşekkür borçlular.
Zıt Anlamlılar : Be in debt to, be indebted to
CONTRIBUTE TO (v)
Türkçe Karşılığı : Katkıda bulunmak, -e sebep olmak
Örnek Cümle : Police said speed and inexperience contributed to the crash and that alcohol
did not appear to play a role
Çevirisi : Polis hız ve acemiliğin kazaya sebep olduğunu, alkolün bir rolü olmadığını söyledi.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Aid, assist, provide, lead to
Zıt Anlamlılar : Obstruct, impede
COMPONENT (n)
Türkçe Karşılığı : Bileşen, unsur
Örnek Cümle : The more luxurious the car, the more interconnected its technological
components may be.
Çevirisi : Bir araba ne kadar lüks ise, teknolojik bileşenleri de o kadar birbirine bağlı olabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Constituent, element, factor, ingredient
DOMESTIC (adj)
Türkçe Karşılığı : Yerli, iç, eve ait
Örnek Cümle : China launched its domestic high-speed rail service in 2007 and has the world’s
most extensive network of such trains.
Çevirisi : Çin iç hatlar için hızlı tren hizmetini 2007’de başlattı ve şuanda dünyanın en
geniş ağına sahip.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Native, indigenous, internal
Zıt Anlamlılar : Foreign
EXCESSIVE (adj)
Türkçe Karşılığı : Aşırı
Örnek Cümle : Excessive water from automatic irrigation systems may cause plants to rot.
Çevirisi : Otomatik sulama sistemlerinden gelecek aşırı su bitkilerin çürümesine sebep
olabilir.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Immoderate, disproportionate
Zıt Anlamlılar : Economical, moderate
INCORPORATE (v)
Türkçe Karşılığı : İçermek, kapsamak, ihtiva etmek, -nın parçası haline getirmek, şirket kurmak
Örnek Cümle : He began to incorporate dance and mime into his plays.
Çevirisi : Dans ve takliti de oyunlarının bir parçası haline getirmeye başladı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Blend, integrate, cover
Zıt Anlamlılar : Exclude, disperse
REINSTATE (v)
Türkçe Karşılığı : Tekrar yürürlüğe/işleme koymak, görevine iade etmek
Örnek Cümle : The education ministry has reinstated Arabic into the curriculum as the
language of science in all schools.
Çevirisi : Milli Eğitim Bakanlığı tüm okullarda bilim dili olarak Arapça’yı yeniden müfredata
aldı.
Eş ya da Yakın Anlamlılar : Reestablish, restore
Zıt Anlamlılar : Dismiss, sack, fire
1. SYNONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Eş ya da Yakın Anlamlıları ile eşleştiriniz.
2. ANTONYM MATCHING
Aşağıdaki kelimeleri Zıt Anlamlıları ile eşleştiriniz.
B. 1. attainable a. carefully
2. regulate b. obstruct, impede
3. recklessly c. unreachable, unattainable
4. contribute to d. damage, violate
A. B.
excessive 1. çıkartmak on purpose
attainable 2. tesadüfen carefully
extract 3. elde edilebilir moderate
recklessly 4. dikkatsizce insert
coincidentally 5. aşırı unreachable
4. Türkçesi “Devralmak, teslim almak” olan Phrasal 10. Eş anlamlısı “Disappoint” ve Türkçesi “Hayal
Verb aşağıdakilerden hangisidir? kırıklığı yaşa(t)mak” olan Phrasal Verb
aşağıdakilerden hangisidir?
A) back up B) call off
C) put off D) take over A) let down B) take after
E) work out C) look after D) look down on
E) break through
13. Eş anlamlısı “Send out, emit, release” ve Türkçesi 15. Eş anlamlısı “Reject” ve Türkçesi “Reddetmek,
“Yaymak, salmak” olan Phrasal Verb geri çevirmek” olan Phrasal Verb aşağıdakilerden
aşağıdakilerden hangisidir? hangisidir?
A) give off B) touch up A) show up B) wear out
C) clear out D) take up C) turn down D) cut across
E) break into E) come across
D. 1. understand a. give in
2. yield b. back up
3. tolerate c. make out
4. support d. carry on
2. Eş anlamlısı “Make up” ve Türkçesi “Oluşturmak, 7. Eş anlamlısı “Be talented” ve Türkçesi “Yetenekli
tekabül etmek” olan “Account” fiilinin genellikle olmak, yapabilmek” olan “Be capable” fiilinin
birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir? genellikle birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden
hangisidir?
A) with B) of C) for
A) of B) for C) about
5. Eş anlamlısı “Be concerned” ve Türkçesi “Endişe 10. Türkçesi “İnanmak” olan “Believe” fiilinin genellikle
etmek” olan “Be anxious” fiilinin genellikle birlikte birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir?
kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir?
A) in B) towards C) on
A) about B) with C) on
2. Türkçesi “Yetinmek, hoşnut olmak” olan ve 7. Eş anlamlısı “Stem, derive, emerge, result” ve
genellikle “with” edatı ile birlikte kullanılan fiil Türkçesi “-den ortaya çıkmak” olan ve genellikle
aşağıdakilerden hangisidir? “from” edatı ile birlikte kullanılan fiil aşağıdakilerden
hangisidir?
A) be content B) be concerned
C) be associated A) arise B) distinguish
C) expel
2. “Work”, “Rely” ve “Insist” gibi fiiller ile birlikte 5. “Coincide”, “Provide” ve “Collide” gibi fiiller ile
kullanılan edat aşağıdakilerden hangisidir? birlikte kullanılan edat aşağıdakilerden hangisidir?
A) for B) of C) on A) with B) on C) for
2. Türkçesi “Uygun” ve eş anlamlısı “Suitable” olan 7. Türkçesi “Kibar” olan “Kind” sıfatının genellikle
“Appropriate” sıfatının genellikle birlikte kullanıldığı birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir?
edat aşağıdakilerden hangisidir?
A) for B) towards C) against
A) to B) in C) for
4. Türkçesi “Meşgul” olan “Busy” sıfatının genellikle 9. Türkçesi “Sınırlı” olan “Limited / confined”
birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir? sıfatlarının genellikle birlikte kullanıldığı edat
aşağıdakilerden hangisidir?
A) at B) for C) with
A) to B) on C) for
3. Türkçesi “Uyumlu” olan ve genellikle “with” edatı 8. Türkçesi “Yükümlü” olan ve genellikle “to” edatı ile
ile birlikte kullanılan sıfat aşağıdakilerden hangisidir? birlikte kullanılan sıfat aşağıdakilerden hangisidir?
A) compatible B) identical C) careful A) committed B) liable C) obliged
4. Türkçesi “İkna olmuş”, eş anlamlısı “Persuaded” 9. Türkçesi “Benzer” olan ve genellikle “to” edatı ile
olan ve genellikle “of” edatı ile birlikte kullanılan birlikte kullanılan sıfat aşağıdakilerden hangisidir?
sıfat aşağıdakilerden hangisidir?
A) superior B) akin C) apt
A) ignorant B) devoid C) convinced
2. “Apt”, “Prone” ve “Liable” gibi sıfatlar ile birlikte 5. “Pessimistic”, “Concerned” ve “Serious” gibi
kullanılan edat aşağıdakilerden hangisidir? sıfatlar ile birlikte kullanılan edat aşağıdakilerden
A) to B) for C) on hangisidir?
A) in B) with C) about
2. Türkçesi “Avantaj” olan “Advantage” isminin 7. Türkçesi “Beğeni, övgü” olan “Acclaim” isminin
genellikle birlikte kullanıldığı edat Aşağıdakilerden genellikle birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden
hangisidir hangisidir?
A) over B) at C) off A) at B) for C) within
3. Türkçesi “Tavsiye” olan “Advice” isminin genellikle 8. Türkçesi “Şüphe” olan “Doubt” isminin genellikle
birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir? birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir?
A) at B) on C) in A) in B) of C) about
4. Türkçesi “Saldırı” olan “Assault” isminin genellikle 9. Türkçesi “Vergi” olan “Tax” isminin genellikle
birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir? birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden hangisidir?
A) on B) off C) at A) on B) from C) within
5. Türkçesi “Araştırma, soruşturma” olan “Inquiry” 10. Türkçesi “Çözüm” olan “Solution” isminin
isminin genellikle birlikte kullanıldığı edat genellikle birlikte kullanıldığı edat aşağıdakilerden
aşağıdakilerden hangisidir? hangisidir?
A) with B) below C) into A) to B) in C) from
2. Türkçesi “Rica” olan ve genellikle “for” edatı ile 7. Türkçesi “Artış” olan ve genellikle “in” edatı ile
birlikte kullanılan isim aşağıdakilerden hangisidir? birlikte kullanılan isim aşağıdakilerden hangisidir?
A) request B) reason C) preference A) increase B) decrease C) fall
3. Türkçesi “İlişki” olan ve genellikle “with / between” 8. Türkçesi “Talep” olan ve genellikle “for” edatı ile
edatları ile birlikte kullanılan isim aşağıdakilerden birlikte kullanılan isim aşağıdakilerden hangisidir?
hangisidir?
A) desire B) hope C) demand
A) matter B) relation C) reaction
AT + NOUN / DEFINITION
At will : Keyfi, isteğe göre
At profit/loss : Kârda, zararda
At any cost : Ne pahasına olursa
At your convenience : Size uygun zamanda
At short notice : Kısa sürede
At issue : Gündemde
At stake : Tehlikede
At times : Bazen, zaman zaman
At random : Rasgele
BY + NOUN / DEFINITION
By hand : El ile, elden
By cheque : Çek ile
By law : Kanunen
By heart : Ezbere
By mistake : Yanlışlıkla
By definiton : Tanımı gereği
By chance : Kazara
By nature : Doğuştan, fıtrat gereği
By the river : Nehir kenarında
By air : Hava yolları ile
ON + NOUN / DEFINITION
On a diet : Diyette, rejimde On order : Sipariş üzerine
On a trip : Seyahatte, gezide On purpose : Kasıtlı olarak
On duty : Görevde, nöbette On sale : Satılık
On an expedition : Seferde On strike : Grevde
On application : Başvuru üzerine On the increase : Artışta
On average : Ortalama On the whole : Her şey düşünüldüğünde
On board : Gemide, trende On time : Tam zamanında
On business : İşiyle meşgul On air : Canlı yayında
On fire : Alev almış, yanan On the agenda : Gündemde
On foot : Yürüyerek On stage : Sahnede
On guard : Savunmaya hazır On demand : Talep üzerine
On hold : Beklemede On the face of it : Görünüşe göre
On holiday/vacation : Tatilde On route : Belli rotada
On loan : Ödünç olarak On the internet : İnternette
On occasion : Bazen, gerektiğinde
TO + NOUN / DEFINITION
To my mind : Bana göre, bence
To my surprise : Beni şaşırtan
To my amazement : Beni hayrete düşüren
2. Türkçesi “Özet olarak, kısaca” ve eş anlamlısı “To 7. Türkçesi “Zaman zaman” ve eş anlamlısı
sum up” olan yapı aşağıdakilerden hangisidir? “Occasionally” olan yapı aşağıdakilerden
hangisidir?
A) in a nutshell B) in order
C) on stage A) at times B) on time
C) in time
2. “Tatilde” anlamı veren yapı aşağıdakilerden 5. “Canlı yayında” anlamı veren yapı aşağıdakilerden
hangisidir? hangisidir?
A) on vacation B) in holiday C) on an expedition A) in turn B) at will C) on air
A) on B) at C) in
401
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
402
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
403
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
404
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
405
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
406
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
407
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
408
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
409
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
410
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
411
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
412
www.iremyayincilik.com.tr
60 GÜNDE YDS KELİMELERİ
413
www.iremyayincilik.com.tr
SUAT GÜRCAN & RIDVAN GÜRBÜZ
1. SYNONYM MATCHING 1. A 2. C 3. B 4. C 5. A
6. B 7. B 8. C 9. A 10. A
A. 1. e B. 1. d C. 1. c D. 1. d
2. d 2. a 2. e 2. e ADJ. + PREP / EXERCISE-2
3. a 3. e 3. b 3. b
4. b 4. b 4. d 4. a 1. B 2. C 3. A 4. C 5. A
5. c 5. c 5. a 5. c 6. B 7. A 8. C 9. B 10. A
A. 1. d B. 1. c C. 1. c 1. C 2. A 3. B 4. B 5. C
2. c 2. b 2. a
3. b 3. a 3. b
4. a 4. d
58. GÜNÜN KELİME ALIŞTIRMALARI
NOUN. + PREP / EXERCISE-1
3. SYNONYM / TURKISH / ANTONYM 1. C 2. A 3. B 4. A 5. C
A. 5 2 B. 6. B 7. B 8. C 9. A 10. A
3 4
1 5 NOUN. + PREP / EXERCISE-2
4 1 1. C 2. A 3. B 4. B 5. C
2 3 6. A 7. A 8. C 9. B 10. A
5. SYNONYM FINDER
1. B 2. C 3. A 59. GÜNÜN KELİME ALIŞTIRMALARI
PREP + NOUN / EXERCISE-1
1. C 2. A 3. B 4. B 5. C
6. A 7. A 8. B 9. C 10. A
55. GÜNÜN KELİME ALIŞTIRMALARI PREP + NOUN / EXERCISE-2
PHRASAL VERBS / EXERCISE-1 1. C 2. A 3. A 4. A 5. C
1. A 2. A 3. C 4. D 5. E PREP + NOUN / EXERCISE-3
6. A 7. D 8. A 9. D 10. A 1. C 2. A 3. C 4. B 5. A
11. C 12. B 13. A 14. E 15. C
414
www.iremyayincilik.com.tr
NOT ALINIZ
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................
...................................................................................................................................................................................