You are on page 1of 240

HERKES İÇİN GENETİK

DNA'MIZOAKi HER GEN. KÜÇÜK BiR 1800'LERDE GREGOR MENDEl BEZELYELERiN


PARÇAHIZI YAPMAK iÇiN GEREKEN NiTELiKLERiNiN EBEVEYNDEN ÇOCUGA, BAZEN BiR
TALiMATLARI iÇERiR. NEILi ATLAYACAK \EKiLDE AKTARILDIGINI FARK mi.

GENETIK 101
KROMOZOMLAR VE iKili SARMAl'DAN KlONLAMA VE DNA TESTlERi'NE
GENlER HAKKINDA BiLMENiZ GEREKEN HER �EY

NÜKLEOTiDLER BiR PARÇA KIVRIMLI OLDUKLARlNDAN DÜZGÜN


BiR HERDiYEN GiBi DiZiLMEZLER; BUNUN YERiNE DÖNEN BiR
HERDiYEN GiBi KIVRILIRLAR. SONUÇ, iKili IARMALDIR.

BETH SKWARECKI
Çeviren: Samet Öksüz

;y
Beth Skwarecki lifehacker.com'un sağlık editörüd ü r. Daha önce ser­
best bir sağlık ve bilim yazarı olarak çalışmıştır. Çalışmaları Medscape,
Performance Menu, Pub/ic Health Perspectives, Bitch dergisi, The Pitts­
burgh Post-Gazette, Science ve Scientific American'da yer bulmuştur.
Outbreakl SO Ta/es of Epidemics That Terrorized the World'ün (Patlama!
Dünyayı Terörize Eden 50 Salgın H i kayesi) yazarıdı r.

Samet Öksüz 20 Haziran 1984'te Trabzon'da doğdu. 2009 yılında


ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden mezun oldu. Ha­
cettepe Üniversitesi Temel Onkoloji Anabilim Dalı'nda, University of
Cincinnati'de immünoloji alanında yüksek lisans eğitim i aldı. Cincin­
nati'de yaşıyor. Türkçeye çevirdiği diğer kitaplar şöyle: Zafer Sarhoşlu­
ğu (Say Yayınları, 2014), ikinci Dünya Savaş1 (Say Yayınları, 2016), Ku­
antum Çaği (Say Yayınları, 2016), Ben Bilmem Genim Bilir (Say Yayınları,
2016).
Beth Skwarecki

GENETIK 101
KROMOZOMLAR VE iKiLi SARMAL'DAN KLONLAMA
VE DNA TESTLERi'NE GENLER
HAKKINDA BilMENiZ GEREKEN HER �EY

Ingilizceden çeviren:

Sarnet Öksüz
SayYayınları
Herkes Için Genetik

Genetik 101: Kromozomlar ve Ikili Sarmaldan Klonlama ve DNA Testlerine Genler


Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey 1 Beth Skwarecki
Özgün adı: Genetics 101: From Chromosomes and The Double He/ix To Cloning and DNA
Tests, Everythmg You Need To Know About Genes

© 2018 Simon & Schuster, Ine.


Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tamamı ya da bir kısmı hiçbir koşulda çoğaltılamaz. Ileti­
şim adresi: Adams Media Subsidiary Rights Department, 1230 Avenue of the Americas,
New York, NY 1 0020.
Adams Media, bir Simon and Schuster markasıdır.

Türkçe yayın haklan Kesim Ajans aracılığıyla ©Say Yayınları


Bu eserin tüm hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılan kısa
alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kop­
yalanamaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

ISBN 978-605-02-Q729-3
Sertifıka no: 10962

ingilizceden çeviren: Sarnet Öksüz


Yayın koordinatörü: Levent Çeviker
Yayıma hazırlayan: Eda Okuyucu
Kapak uygulama: Artemis Iren

Baskı: Lord Matbaacılık ve Kağıtçılık


Topkapı-Istanbul
Tel.: (0212) 674 93 54
Sertifika no: 45501

1. baskı: Say Yayınları, 2019


3. baskı: Say Yayınları, 2020

SayYayınları
Ankara Cad. 22/12 • TR-3411O Sirked-Istanbul
Tel.: (0212) 512 21 58 ·Faks: (0212) 512 SO 80
www.sayyayincilik.com • e-posta: say@sayyayincilik.com
www.facebook.com/sayyayinlari • www.twitter. om/ ayyaylnl.ul
www.instagram.com/sayyayincilik

G n 1 da ıtım: Say Dağıtım ı td. Şti.


Ankara ad. 22/11 ·TR 411O irked l•.t.ırılıul

Tt'l.: (OJ 12) 528 1/ r.4 • 1 ,ık�: (OJ 1J) 'ı 1 J 'ı O 110

lnh'rn!'l . .ılı): www.\.ıyk11.ıp ı oııı


• • ı• pıı•.ı.ı ıl.ıql1iıll••· ıvlııııı • "'"
iÇiNDEKiLER

Giriş ...................................................................................................................... ?

Hücrelerinizin Kullanım Kılavuzu .............................................................. 9


Atomlar ve Molekü ller ................ ............................................................... 12
N ü kleotidler ................................................................................................... 16
ikili Sarmal ................................................................................... ................... 19
Tü m Bu DNA H ücrelere Nasıl Sığıyor? ............. ..................................... 23
Kalıtyazım ve RNA ....................................................................................... 26
Protei nler Ne Ya parlar? .............................................................................. 31
Kalıtokuma ve Proteinler .......................................................................... 35
Genleri Açıp Kapatma k .............................................................................. 38
M utasyonlar ................................................................................................... 42
RNA Ne Yapabilir? ........................................................................................ 46
Kromozomlar ve H ücreler ..................................................... ................... 49
Bakteriler ve M ikrobiyom ......................................................................... 53
Virüsler ............................................................................................................. 59
Manta rlar ve Mayalar ................................................................................. 62
Bitkiler ve Ekinler ......................................................................................... 66
Da ha Çok Hücre Yapmak .......................................................................... 70
DNA Eşlenmesi ............................................................................................. 74
Sperm H ücreleri Yapmak .......................................................... ................ 78
Yu m u rta H ücrelerin Yapımı ve Döllenmesi ........................................ 82
Eşey Kromozomları ..................................................................................... 86
Neden iki Kopya? ......................................................................................... 91
N iteli klerimiz Nasıl Miras Alırız? ............................................................. 94
Baskın ve Çekinik .
..... .... . .. . . .. .... .. . ... . . .. ... .............. .. ................................... ... . 99
X'e Bağl ı N itel ikler . .... . . . ... ... .. . ... .......................... . ... .... .. . .. ....
... ............. ...... 1 04
Mitokond riyel DNA .. .. . .. .. . ... .. . . ...................................... .... . ... ................. ... 1 08
Soyağaçları ve Otozornal Kahtım Motifleri.. . .. .. . .... . . ... . ... .............. ... . 1 13
Özel Kahtım Motifleri ... . . ... . . . ... ..
......... . ................................ ................ . . . .. 1 1 6
Doğaya Karşı Yetiştirme .......................... ... ... .. . . . ...... .. .. ..... ... .......... .. ...... . 1 20
Epigenetik ..... . .. . . .. . ...... .. . .. .. .. . .
.... ...... ................. .... . .. . . ... .
..... .. ... . .......... .... . .... 1 24
Birden Çok Gen Tarafından Beli rlenen Nitelikler .
...... .................... 1 29
Basit Olan ve O Kadar da Basit O lmayan Nitel ikler .
.... ........ .. .... ... 1 33
.

Kişisel Genomik ................. .... . . . . .... .. .. . ..


. . .. . .
.................. .............................. 1 37
Hastalık Riskinizi Anlamak. . . .
. ........ ... .... ...... .... . . ... ..... .... . ... . . ................ . . . . 141
I nsanlar Nereden Geldi? ....... .. .
...... ............. . .. . . ... . . .. ... .. .. ..... .. ................... 1 45
Bir Yabancıyla DNA'n ızın Ne Kadarını Payiaşıyorsun uz? . .. .. 1 49 .. .. ... ..

Kişisel DNA Atalık Servisleri Nasıl Çalışır? ..... .. .


........... .............. ....... . 1 53
I rk, Etn i k Köken ve Atal ı k ... .. ............................. . ... . . ... .... .... . . ................... 1 57
Akrabalarınızla ilişkiniz ....... ........ . . . .. .... .. .... . .
.......... .... ....... ...................... . 1 62
Tü m Yaşam için Bir Soyağacı ............... ... . ....
..... ... .... .. .....
... ................... . 1 67
Evrim ..................... .. .
. ..... ... .. ... ... ....
.. .. ... .. .
..... .......................... ... .................. . . . 1 72
DNA Tamiri ... . . .. .. .... ... .
... . . .. . . . .
. . ...... ............... ........... ..... . . .. ....
... .
...... ......... .. . .. 1 77
Kanser Genetiği ................... ...... ... .. . . . .. .. ... .. .... .
.. . .... ... .
. . ........ ...................... 1 81
Farmakogenomik ..
.... . ............... .............. . ... ..... ..... .. ..... .. . . .
. ... .... .............. . . 1 84
Antibiyotik Direnci . . .. .... ..... . .. .... .. . .. ... . . .
.. . . ... .. .... . ................................. . .. . . . 1 87
Soru lar ve Eti k i kilemler . . . ... . ................ .............. . .. ..... .. .....
.. ........ .. ..... .. . . . 1 93
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar . .............. ..... . .. ....
... .
......... .... ..... . 1 97
Genetik M ühendisliği Araçları . . .. ... .... ... . . . . ..
....... . ... . ... ........................... 202
CRISPR ve Gen Düzeltmesi.. ... ... .. ... ...... .. ......................... ...................... . 206
Klonlama ve Soyu Geri Getirme . .
. ................. ....................................... 21 O
Geleceği n Bebekleri .. ... ... ... ... ... .. .... .. ...................... . . . . . . . . ........ .................. 214

Sözlük . .......................... .. ...


.. .
..... ............................................... ..................... 217
Dizin ......................................... ............................... ....................................... 229
GiRiŞ

iki yüzyıldan kısa bir zaman önce insanları n g enetik hakkında


tüm bildikleri, çocukların görünüşlerin i n ebeveyn lerininkini
andırdı kları ve köpeklerin, atların veya ekin ierin dikkatli bir
şekilde ıslah ed ilmesiyle daha büyük ve daha iyi köpekler, at­
lar ve ekinler elde edilebileceğiydi. O zamandan bu zamana
çok şey öğrendik.
1 800'1erde G regor Mendel adlı bir keşiş, bezelyeterin -sarı
veya yeşil olmaları g ibi- nitelikleri nin ebeveynden çocuğa,
bazen bir nesli atiayacak şekilde aktarıldığını fa rk etti. Gizli bir
n iteliğin bir daha ortaya çıkıp çıkmayacağını ve çıkarsa ne za­
m a n ortaya çıkacağını buldu.
Aşağı yukarı aynı zamanlarda doğa bilimci Cha rles Darwin,
türterin zamanla evrim geçirdiğini keşfetti. Evcil hayvanların
ve ekinierin nitelikleri onları ıslah eden çiftçinin etkisi altın­
dadır; ancak Darwin'in doğal seçilim ile evrim kuramına göre
hangi yaratıkların döl verebilecek kadar uzun süre hayatta ka­
lacağına insan yargısı değil, doğa karar verir. Darwin tüm bu
fi krin ebeveynterin niteli klerini çocuklarına aktardığı gizemli
bir yola dayandığının fa rkındaydı ancak bunun nasıl gerçek­
leştiği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Sonra 1 950'1erde Rosalind Franklin DNA'yı kristal haline
getirip yapısı n ı ortaya çı kartan bir x-ışını fotoğ rafı çekmeyi ba­
şardı. James Watson ve Francis Crick, Frankl in'in çal ışmasına
dayanarak DNA metekü l ü n ü n ikili bir sarmal şeklinde olduğu
ve DNA'nın yapısının, n itelikleri bir nesilden diğerine aktar­
mak için eşsiz şekilde uyg u n olduğu sonucuna ulaştı. Bundan
sonraki onyıllar boyunca ise bilim insanları, DNA'nın bizi tam
olara k nasıl olduğumuz kişi yaptığının ayrıntıları ve DNA'yı na­
sıl ku rcalayabileceği miz üzerine çalıştılar.

1
Genetik 1 0 1

Bu kitap, canlıların döllerine belirli nitelikler için tal imatları,


yani genlerin nasıl a ktardıklarını inceleyen genetiği açıklaya­
caktı r. Ayrıca DNA'nızda bulunan bilginin külliyatıyla ilgilenen
konu muzia ilgili başka bir alan olan genemikten de bahsede­
ceğiz. Yol boyunca i htiyacı m ız oldukça biyolojinin diğer alan­
larına da değineceğiz. Tüm bunları sizlere ve vücudunuzda
olup bitenlere oda klanara k, ayrıca haberlerde görmüş olabi­
leceğiniz bazı şeylere deği nerek yapacağız.
Önce deoksiribo n ü kleik asidin -DNA- içini dışını öğrene­
ceğiz. DNA, mikroskobi k ölçekte inanılmaz derecede uzun
olan tel g ibi bir moleküldür. Vücudunuzdaki her bir hücrenin
çekirdeğine bu ipliklerden kırk altı tane sı kıştırılmıştır ve her
bir iplik, vücudunuzun her bir parçasının i nşası ve bakımı için
gerekli olan talimatları içerir. Bu talimatlar, deşifre etmeyi öğ­
reneceğimiz kimyasal bir dille yazılmıştır.
H ücrelerimizin bu şifreyi nasıl okuduğu n u ve tal i matları
nasıl takip ettiğini öğreneceğiz. Talimatlar genellikle hücreye
bir proteinin nasıl yapı lacağını anlatır ve bu yüzden bu pro­
teinlerin neler yaptığını da öğreneceğiz. Bazıları gözlerinize,
saçlarınıza ve cildin ize ren k verir. Bazıları vücudunuzun g ıda­
ları ve ilaçları işlemesin e yardı mcı olur. Bazı ları vücudunuzun
işlev görmesi için o kadar önemlidir ki eğer tam olarak doğru
şekilde i nşa edilmemişlerse kendin izi kanser veya başka has­
tal ı klara yakalanma riskiniz a rtmış halde bulabilirsiniz.
Ayrıca DNA'nızın en başta size nasıl u laştığını da, yani ebe­
veynlerinizden size nasıl geçtiğini ve soyağacınız hakkında
sizlere neler söyleyebileceğ i n i öğreneceğiz. Ve bir tükürük
numunesinden en derin sırlarınızı ortaya çıkarmayı vaat eden
kişisel genemik servislerinden neler öğrenebileceğinizi gö­
receğiz. Son olarak bilim i nsanlarının ve şi rketlerin DNA ile
ekinierin genetiğini değiştirmekten kanser tedavilerini iyileş­
tirmeye kadar neler yaptıklarına bir bakacağız.

8
HÜCRELERINIZIN KULLANIM KILAVUZU
DNA Ne Iş Yapar?

DNA bizi olduğumuz kişi yapar. Peki, bunu nasıl yapar?


Bu soruya ceva p vermek için mikroskopların görebileceğinden
bile daha küçük bir seviyeye yakı ndan bakmam ız gerekiyor. DNA,
işi bilgi taşımak olan uzun, ipliksi bir moleküldür. Bunu kavraya­
bilmek için bir an elinizdeki kitabı düşünün. Sadece birbiri ardına
gelen harflerden oluşmaktadı r ve bu harfler bir arada kelimeleri,
cümleleri ve bölümleri oluşturur. Bir DNA i pl iği, harfler gibi işlev
gören ve bir i nsan vücud unun (veya hayvan vücudunun, hatta
bir bitkinin veya bakterinin; her ca nlının DNA'sı vardır) inşası ve
çalıştırılması için gerekl i tü m bilgiyi içeren m ilyonlarca kimyasal
bileşenden oluşmaktad ı r.

Kodlamayan DNA
Ancak DNA'mız sadece bir yemek tarifi olmaktan daha fazlasıdır.
Genomu bir yemek partisinin nasıl planlanacağı ya da haftalık ye­
rnek menüsü önerileri gibi fazladan bir ton bilgi içeren lüks bir ye­
rnek kitabı olarak düşünün. Bu bilgi, yemek tariflerini ne zaman
yapacağınızı söylediği için kullanışlıdır. Ancak aynı zamanda baş­
tan savrna bir yemek kitabıdır: Bir yerneğin üç farklı tarifi olabilir
ve bu tariflerden sadece bir tanesi pişirrneye değerdir. Belki de say­
falar arasına nereden geldiğinden emin olarnadığınız ancak atmaya
da kıyarnadığınız yemek tarifi kartları ve kağıt parçaları sıkıştırıl­
rnıştır. DNA'mızda da aynı böyle parçalar vardır.

D N A'da bir kitabın içerd iğinden çok daha fazla bilgi mevcut­
tu r Eğer geno m u m uzu -DNA içerisinde taşınan tüm bilgiyi- bir
.

kitaba basarsan ız, bu kitap büyü klüğünde on iki bin cilt doldu­
ru rsu n uz.

9
Genetik 1 0 1

Genom u muz tek bir DNA ipliği değildir; kromozom denilen


parçalara böl ünmüştür. Yirmi üç kromozomumuzu yirmi üç de­
vasa ci ltten oluşan bir yemek tarifi koleksiyonuna benzetrnek
hoşu ma g idiyor. Tıpkı gerçek bir yemek kitabı gibi DNA da kısa
kısa ta limatlar içerir; bu n ları yemek tarifleri gibi düşünün. Her bir
yemek tarifi veya gen, küçü k bir parça mızı yapmak için gereken
talimatları içerir.
Her birimiz birbirimizden farklı olduğumuz için, bizi biz yapan
tarifler de nispeten birbirlerinden farkl ıdır. Benim genlerim kah­
verengi bir pigmentin yapılması ve saç foliküllerime konulması
için gereken talimatları içerir. Ancak eğer sizin genleriniz farklı bir
pigment için bir tarif içeriyorsa saçınız farklı bir renkte olabilir. Ya
da tarif kitabınızdaki o sayfa boş olabil i r ve saçınıza h iç pigment
koymazsınız.
Vücudu nuzdaki her bir hücrede bu yemek ansiklopedisinden
iki kopya bulunmaktadır. H ü creler bir bakıma tarifierin yapıldığı
mutfaklardır.

H ÜCRE N EDIR

Vücudunuzda otuz yedi trilyondan fazla hücre vard ı r. Bu çok bü­


yük bir sayı, değil mi? Vücud u nuzda kamu borcundan veya Sa­
manyolu'ndaki yıldızlardan daha fazla hücre bulunur.
Bunların birkaçın ı deri h ücrelerin iz, kas h ücrelerin iz, yağ hüc­
relerin iz, sinir hücreleriniz ve kem ik hücreleriniz olarak saya bili riz.
Her biri o kadar küçüktür ki onları sadece bir m ikroskopla görebi­
lirsiniz. Bir yerinizi her kaşıdığı n ızda yüzlerce deri h ücresi dökülür
ve bunu fark etmezsin iz bile.
Bu hücrelerin neredeyse her bi ri, az önce bahsettiği miz DNA'nın
tamamını içerir. Aslında her biri, birini annenizden ve diğerini de
babanızdan aldığınız iki kopya taşıdığınız için i ki katını içerir.

lO
Hücrelerinizin Kullanım Kılavuzu

Mitokondrilerin de DNA'sı Vardır


Organellerimizin pek çoğu oldukça sıkıcıdır; ancak besinleri enerji­
ye dönüştüren mitokondri adlı özel bir organelimiz vardır. O kadar
özeldir ki bizlerle paylaşmadığı kendi DNA'sı bile vardır. Bilim in­
sanları bunun sebebinin, mitokondrinin geçmişte daha büyük bir
hücre tarafından yutulan ancak sindirilmeyen bağımsız bir bakteri
olduğunu düşünmektedirler. Milyonlarca yılın ardından sıkı dost
olduk: Etle tırnak gibiyiz.

HOcrelerlmlzde birbirleri nden zarlarla ayrı lan organel adlı fark­


lı böl meler vard ır. Sahip olduğumuz iki takım DNA'yı çekirdek adı
verilen kendi organellerinde taşırız. Bu şekilde h ücrenin kalanında
s ü regelen kaostan korunu rlar. (Bunu yemek kitabı koleksiyonu­
muz için özel bir kütüphane gibi düşünün.)

TA R I F L E R D E N S E Ç i M YA P M A K

Eğer tüm hücrelerimizde aynı yemek kitabı koleksiyonu varsa, ne­


den her zaman aynı talimatları izlem iyorlar? Eğer böyle yapsalardı
otuz yedi trilyon hücremizin her biri birbirine benzerdi.
Aslı nda olan şey ise deri hücrelerinin kendi yapacağı şeyleri
yapmak için gerekli olan g enleri kullanmasıdır. Kas hücreleri de
keza kendi yapacağı şeyleri yapmak için gerekli genleri kulla nır.
(Elbette deri hücreleri ve kan hücrelerin i n pek çok ortak noktası
vardı r, bu yüzden pek çok tarif her ikisi tarafı ndan da kullanılır.)
Tek bir hücre tipinde bile her şey s ü rekli değişim içerisinde­
d i r. Örneğin beyin hücreleri gece ve g ü ndüz zamanı farkl ı genler
ku llan ırlar. Mide hücreleriniz besinleri sind i ri rken farklı, öğünler
arasındaki uzun bekleme süreleri arasında fa rklı genler kullanırlar.
Erişkin olduğunuzda, bir bebekken kullandığınızdan farklı bir gen
karışımı kullanırsınız.

11
ATOMLAR VE MOLEKÜLLER
DNA'nin Yap1taşlar1

DNA, m i lyonlarca atomdan meydana gelen devasa bir molekül­


dür.
Atomlar ve moleküller arası ndaki farkı anlamanın en iyi yolu,
bir molekül model kitin i n başına oturmaktır. Bunları kimya sınıfla­
rında veya ün iversite kitabevlerinde bulabi l i rsiniz. Oldukça ciddi
görünmesine karşın asl ı nda çok eğlenceli bir oyuncaktır.

Alkol İnfa Etmeye ÇalıfıD


Eğer su çok sıkıcı ise, bira ve şarabın içindeki alkol olan etanol ya­
pabilirsiniz. Bir karlıonla işe başlayın ve üç hidrojen ekleyin. Dör­
düncü kürdana ikinci bir karbon ekleyin ve bu karbona iki hidrojen
verin. İkinci karhonda şimdi üç kürdan olmalı, dördüncü kürdana
da hidroksil grubunu, yani bir hidrojen eklenmiş olan bir oksijen
atomunu takacaksınız. Bu -OH grubu molekülü bir alkol yapar.

Eğer sizde bir tane yoksa sorun değil! Evi nizin sıcağında bir tor­
ba şekerleme ve bir kutu kürd a n la kendi kitin izi yapabilirsiniz.
Basit bir molekülle başlayal ı m : su. Suyun kimyasal formülünü
muhtemelen bil iyorsunuz: Hp. Bu iki hidrojen ve bir oksijen ato­
mu oldu ğ u anlamına gelir. Eğer bu uygulama n ı n şekerleme versi­
yonunu yapıyorsanız, kırm ızı bir şekerleme alın ve ona iki kürdan
takın. Bu kırmızı şekerleme oksijen atomunuzd ur. iki hidrojen ato­
munu simgeleyen iki beyaz şekerleme alın ve kürdanların diğer
ucuna takın. Az önce Hp ya ptınız.
Eğer bir model kitin iz olacak kadar şanslı iseniz hidrojen atom­
ları, bir ara parça n ı n sığabiieceği tek bir soketle gelecektir. Oksijen

atomları n ı n iki soketi olacaktır. Bunun sebebi gerçek hayatta oksi-

12
Atomlar ve Möleküller

jenin (normalde) sadece iki bağ yapmasıdır. Hidrojen sadece tek


bir bağ yapar.

Üzerinde Çalışacağımız Atomlar


Hücrelerimizdeki moleküllerin pek çoğu sadece altı atomla yapıla­
bilir. Bunları organik kimya başlangıç kitimiz olarak düşünün:

• Karbon (4 bağ)
• Hidrojen (1 bağ)
• Oksijen (2 bağ)
• Fosfor (karmaşık)
• Sülfür (bu da öyle)

DNA için bu atomlardan sadece ilk beşine ihtiyacınız olacak.

Öte yandan karbon dört bağ yapabilir, yani karbonu temsil


eden siyah kürelerde dört soket olacaktır. Bir model kitinin avan­
tajı budur: Her bir parçada uyg un sayıda soket vard ı r. Eğer şeker­
leri k u llanacaksanız her bir atoma kaç tan e kürdan sokacağı nızı
bilmeniz gerekir.

ATO M N E D i R

Elementlerin periyodik cetvelini hiç d uyd u n uz m u ? Bilinen her


bir e l ement için bir karenin olduğu tuhaf şekilli çizelgedir. Kim i n i
d a h a önce duymuşsunuzd u r: örneğin karbon, hidrojen ve oksijen.
Bazıları metal lerdir ve bunları da daha önce duymuşsunuzdur: al­
tın, g ümüş, alümi nyum, bakır. Parlak neon ışıklardaki tüpleri dol­
d u ran neon da bir elementtir.
B u elementler aslında sadece atomların bulunabileceği çeşni­
lerd i r. Bir atomun çeşnisini ne belirler? Atomdaki protonların sayı­
sı belirler. Hidrojenin bir, helyumun iki protonu vardır. Eğer bah­
setmiş old uğumuz bazı elementleri merak ediyorsanız karbon u n

13
Genetik 7 0 7

altı, azotun yedi ve oksijenin sekiz protonu vardı r. Altında yetmiş


dokuz ve uraoyumda doksa n iki proton vard ı r.
Protonlar pozitif yüklüdür, yani bir atomda ne kadar çok pro­
ton varsa o kadar fazla negatif yüklü elektron toplayabilir.
Bu kitabı anlayabilmek için proton ları ve elektronları (veya
yüksüz olan arkadaşları nötronla rı) bilmenize gerek yok, o yüzden
kimyadan çok fazla bahsettiği m izi düşünüyorsanız meraklanma­
yın. Bunlardan bahsediyoruz çünkü elektronlar, bir atomun kaç
tane bağ yapabileceği n i belirten şeylerdir.

DEV MOLEKÜLLER

Şekerlemeleri ve kürdanları kurcalarken kendinizi kaptırabilir ve


yapabileceğiniz en büyük molekülü yapmaya karar verebilirsiniz.
Elinizde çok büyük bir şekerleme paketi varsa, bu molekü l lerin de
devasa olabileceğini göreceksiniz!
Örneğin, bir glikoz molekü l ü n ü nasıl yapacağınıza baktınız
diyelim: Bir halka şeklindedir, yani dikenleri olan bir taç gibidir.
Bunlardan birkaç tane yaptığın ızda ekmek, makarna ve pirinç gibi
besinlerdeki kalorilerin çoğ u n u sağlayan karbonhidrat olan nişas­
ta için g l i kozları birbi rine eklerneye başlayabilirsiniz. Kendilerini
tekrarlayan küçük ya pıtaşlarından yapılan moleküllere polimer
adı veri l i r.
DNA da başka bir polimerd i r ancak nişastadan biraz daha ka­
rışıktır. Tekrarlayan tek bir ya pıtaşı yerine DNA'da dört farklı ya­
pıtaşı va rd ı r. Ayrıca parçala rı, ikili sarmal adı verilen eşsiz bir yapı
oluşturacak şekilde bir araya gelir. Bu molekül ü n nasıl bir araya
geldiği hakkı nda önümüzdeki bölümlerde daha çok şey öğrene­
ceğiz.

14
Atomlar ve Möleküller

YA P I TA Ş L A R I

B u g ü n pek çok şey inşa ettik ve etmeye d e devam edeceğiz. işte


neyle neyin ya pı lacağına dair liste:


Atomlar bir elementi n m ümkün olan en küçük parçasıdır. Mo­
leküllerin yapıtaşiand ı r.

Moleküller su veya DNA gibi bir bileşiğin m ümkün olan en kü­
çük parçasıdır. (Bir bardak su hayal edin; bardaktaki en küçük
öğe tek bir Hp molekül ü olacaktır).

Bir şeker olan g l i koz, nişastanın yapıtaşıdı r.

Am inoasitler proteinlerin yapıtaşiand ı r.

N ü kleotidler DNA'nın yapıtaşlarıdır.

ıs
NÜKLEOTIDLER
Dört Harflik Bir Alfabe

Artık atomların molekül leri oluşturmak için nasıl bir araya geldiği­
ni öğrendiğinize göre DNA'yı nasıl yaptıklarına geçebiliriz. DNA'nın
yapısı, bir sonraki parti niz için devasa bir şekerleme- kü rdan DNA
modeli inşa edebi lmeniz için d eğil (ama iyi fikir, değil mi?) DNA'nın
hücreler için talimatları nasıl taşıdığını anlamanız için önemlidir.
DNA yapısı ayrıca ebeveynlerin bilgiyi çocuklarına aktarmak için
nasıl kopyalayabileceğini de beli rler. Yani eğer genetiği anlamak
istiyorsak, moleküler seviyeye bakmamız gerekir.

Moleküler Yapı
Eğer kimya okumadıysanız, kimyasalların sıvı olduğunu düşüne­
bilirsiniz. Ancak moleküllere baktığınızda her birinin üç boyutlu
bir şekli olduğunu görürsünüz. Moleküller birbirlerine toslayabilir.
Birbirlerinin etrafına dolanabilirler. Yer tutarlar. Bir molekülün üç
boyutlu şekline molekülün yapısı deriz.

Tek bir DNA ipliği -birbirini tekrarlayan birimlerden yapılan­


bir polimer olduğu için, elimizde doğru birimler yoksa DNA'yı inşa
etmeye başlayamayız. Birbirini tekrarlayan bu birimlere nükleotid
adı verilir.
Birkaç farklı nükleotid türü vardır ancak her birinin ortak üç bi­
leşen i bulunmaktadır:


A, T, G ve C şekl inde kısaltılan dört farklı versiyonu olabilen
azotlu bir baz. Daha sonra bu bazlar hakkında daha çok şey
öğreneceğiz.

Deoksiriboz adlı özel bir şeker. Bu çayınıza attığınız sofra şe­
kerinden farklı; ancak bir açıdan aynı kimyasal ailedendir. De-

16
Nükleotidler

o ksiriboz beş kenan olan bir halka şekl inded i r ve azotlu baza
bağ lıdır.

Oksijen atomları tarafından çevretenmiş olan bir fosfor atomu
olan bir fosfat. Bu da şekere bağlıdır.

B i r nükleotidi diğerine eklemek için, yeni n ü kleotidin fosfat


grubunu önceki n ükleotidin şekerine bağ lamanız gereklidir.
Gerçekte hücrelerinizde şekerlemeleri uzatıp ekieyecek bir çift
el yoktu r. Bunun yerine özel proteinler, daha çok DNA yapıl ma­
sı gerektiğinde hücrenin içinde dolanan n ükleotidleri toplar. Bu
n ü kleotidleri büyüyen DNA zincirinin dibine yapıştırırlar.

ATP
Eğer daha önce biyoloji dersi aldıysanız, nükleotidin yapısını -baz,
şeker, fosfat- hatırlayabilirsiniz. ATP, yani adenozin trifosfat aynı
yapıya sahiptir. Üç fosfat grubu arasındaki yüksek enerjili bağlar
sayesinde ATP, hücrenin enerji kaynağı olarak bilinir. DNA'nın ya­
pısına katılabilecek olan nükleotidler de aynı şekilde inşa edilir:
Hücrenin içerisinde dolanıdarken genellikle üçlü fosfat grupları
yaparlar. Büyümekte olan DNA ipliğine eldenrnek için gerekli olan
enerjiyi sağlamak için kendi pillerini taşıyor gibidirler.

(Buradan itibaren milyonlarca şekerlemeyle uğraşacağız, o


yüzden gerçek n ükleotidler yerine haya l i şekerlemelerle devam
etmek daha iyi olabilir.)

A Z OT L U D Ö R T B A Z

Nasıl sözcükleri hecelemek için alfabedeki yirmi dokuz harfi kul la­
nıyorsak, DNA'daki bilgi de dört kimyasaldan oluşan bir alfabe ile
"hecelenir': Doğru laboratuvar ekipmanı ile DNA ipliğini yukarıdan
aşağı okuyabilir ve ne söylediğini bulabilirsin iz. Şunun gibi olabilir:

17
Genetik 1 0 1

...ATCGTCTGACTGACGACTGATCGTAGTCGATCGATGCGTACGAT­
GCGTA...
Bu dört harften her biri -A, T, G ve C- farklı bir nükleotidi temsil
eder. Aralarındaki fark, n ükleotidin azotlu baz olarak ad landırılan
kısmındadır. Bazların uzun isi m leri şun lard ı r:

• Adenin
• Ti min
• Guanin
• Sitezin

Bazik -asidiğin tersi- oldukları ve yapılarında pek çok azot ol­


duğu için azotlu baz adını alırla r.T imin ve sitezin düz halka şekli n­
deyken adenin ve guaninin sekiz rakamı g ibi, iki halkadan oluşan
yapıları vardır.

18
IKILI SARMAL
Spiral Bir Merdlven

Dünya tarihinde şu ana geldiğimizde, bu kitabı okumakta olan her­


kes m u htemelen DNA'yı temsil eden bir resim görmüştür. Örneğ i n
genetik veya biyoteknoloji i l e i l g i l i olan tüm şirketlerin logolarında
bir DNA çizimi vardır. Genlerden veya h ücrelerden bahseden tüm
videolarda tuhaf şekilde aydınlatılmış top top bir DNA ipliği ani­
masyonu vardır. Ancak bu tasvirler her zaman yanlışsız değildir. Bu
yüzden haydi DNA'nın nasıl yapıldığına bakalım.

DNA'nın Gerçek Şekli


Gerçek DNA'nın çarpık, asimetrik bir görünüşü vardır. Bir merdi­
veniniz olduğunu hayal edin -bu DNA'nız olsun- ancak bu mer­
diveni bir sarmal haline gelecek şekilde hükmeden önce, yukarı
bakan uçlarını birbirlerine doğru çekerek basamakları eğeceksiniz.
Gerçek DNA'da merdivenin bir tarafı (kenarların birbirine daha ya­
kın olduğu yerler) küçük yiv, diğer taraf ise büyük yiv olarak adlan­
dırılır. Döndürdüğünüzde spiral düzgün ve simetrik olmaz. DNA
da hayatın kendisi gibi dağınıktır.

BAZLA R l N EŞLE Ş M E S I

Bir önceki bölü mde bahsettiğimiz azotlu bazlar DNA'nın çok


önemli bir özelliğinden soru mludur. Diğer azotlu baziara yapış­
mayı severler ve her birinin belirli bir eşi vardı r.
Örne k olarak adenini ele alalım. iki düz halka şeklindedi r ve
DNA'n ın bir parçası olarak şeker-fosfat o m u rgas ı na bağlıdır. Ancak
omurgaya bağ lı ol mayan tarafında, hid rojen bağı yapabilen bazı
ato m ları vardır.

19
Genetik 7 0 7

Şekerlemeler v e kürdanlar oyununu hatırl ıyor musunuz? Kür­


danlar iki atomu oldukça sıkı bir şekilde bağ l ı tutan kimyasal
bağlar olan kovalent bağ ları simgeler. Hidrojen bağları ise böyle
deği ldir. Atomların elektrik yüklerinin sonucu olan, iki atom veya
molekü l a rasındaki daha geçici bağlard ı r. H i d rojen bağını, ku­
rutma makinesinden çıkan çorabın pantolonun uza yapışmasına
sebep olan statik elektrik g ibi d üşünmek yerinde olabilir. Panto­
lonun uza daimi olarak bağlan madığından isted iğiniz zaman ayı­
ra bilirsiniz.
Adenin ve tim in, birbirleriyle hidrojen bağı yapabilecek şeki lde
şekillenm i ştir. (Adeninin tirni ndeki oksijene yapışmak isteyen bir
hidrojeni, timinin de adeninin oksijenine yapışmak isteyen bir hid­
rojen i va rdır.) Diğer iki baz olan sitozin ve guanin de bir çift yapar,
ancak iki yerine üç hidrojen bağ ı kurarlar.

Sıkı Dostlar
Bazların eşleşmesi şöyle olur:

• Adenin tirnin ile eşleşir.


• Guanin sitozin ile eşleşir.

Bu eşleşmeler özgüldür: İki adenini veya bir adenin ve bir sitozini


bir araya getirirseniz iyi hidrojen bağları yapmazlar. Ancak adenini
bir timinin yanına veya sitozini bir guaninin yanına getirirseniz,
kurutma makinesinden çıkan çoraplar gibi birbirlerine yapışırlar.

i Ki i PLiK

Şu ana kadar DNA'nı n tek bir ipliğini tanımladık: serbest sal lanan
azotlu bazlarla birlikte bir şeker-fosfat omurgası. Ancak hücreleri­
mizde DNA tek başına bulunmaz. Genellikle bir bütünleyici iplik
ile eşleşmiş olarak bulunur.

20
ikili Sarmal

i ki nci iplik, birinci iplik için mükemmel bir karşıt olduğu için
bütü n leyici olarak adlandırılır. Eğer iplikl erden biri sadece ade­
n i nlerle dol uysa, karşıtı timi nlerle dolu olacaktır. Gerçekte ise
DNA iplikleri karmaşık veya bazen rasgele azotl u baz dizilerinden
meydana gelir. ikinci iplik birincinin yansımasıdır. Örneğin bir iplik
CTAGGC ise diğeri de GATCCG olmak zoru ndad ı r.

Aralıkiara Dikkat Edin


Bazlardan bazılarının tek bir halka, diğerlerinin de çift halka şek­
linde olduklarını hatırladınız mı? Şu işe bakın ki eşleşen her çift bir
tane tek halkalı, bir tane de çift halkalı baz içerir. Bunun anlamı,
D NA'nın omurgalarının birbirlerine her zaman eşit mesafede ol­
masıdır (üç halka).

D N A E Ş i N i N A S I L YA PA R ?

Hücre iki ayrı iplik ya pıp bunları birbirine ya pıştı rmaz. Azotlu baz­
ların d iğer azotlu baziara nasıl yapışmak istediklerini hatı rladınız
mı? Bir çocuğun eline koli bandı tutuştu rmuş gibi olursunuz: O ka­
dar çok yerden birbirine ya pışır ki çöpe atı p en baştan başlamanız
gerekir.
Bunun yerine hücrelerimizde ikinci DNA ipliğini yaratmak için
çok yaratıcı bir yol vardır. i l k olarak bunun nerede ve ne zaman ol­
d u ğ u na bakalım. Bir hücrenin ikiye bölü n mesi gerektiğinde -me­
sela bir yaranın iyileşmesi için daha çok deri hücresi yapıyorsanız­
her h ücrenin kendi DNA kopyasına ihtiyacı olacaktır.
H ücrenin makinesi iki ipliği birbirinden ayırır ve bazların ya pı­
şacak bir şey bulamadığı kısa bir DNA d izisi olur. Neyse ki hücrenin
bu kısmındaki sıvı, bir nükleotid çorbası içerir. Bu "serbest" nü kleo­
tidler, DNA'nın yeni açılan kısımlarında eşierini bulu rlar. Enzim adı
verilen özel proteinler nükleotidleri birbirlerine ekleyerek iki yeni

21
Genetik 1 0 1

DNA ikili ipliği oluşturur. "DNA eşlenmesi" a d l ı bölümde b u sü reç


hakkı nda daha fazla şey öğreneceğiz.

SON ÜRÜN

Bazlar diğer bazlarla eşleşerek iki DNA ipliğini bir araya getirir.
Nü kleotidler bir nebze kıvrıml ı olduklarından d üzgün bir merdi­
ven gibi d izilmezler; b u n u n yerine dönen bir merdiven g ibi kıvrı­
lırlar. Bu ol uşan şekle bir ikili sarmal denir.
Bilmeniz gereken bir tu hafl ı k daha var: i pl i klerden biri baş aşa­
ğıdır.
Teknik olarak hücrede "aşağı" ve "yukarı" yoktur ama ipi ikierin
yönleri vardır. Bir DNA ipliğini genellikle fosfat yukarıda, şeker aşa­
ğıda olacak şekilde çizeriz. Biyokimyacılar şekerdeki karbon atom­
larını 1 'den S'e numaralandırmayı severi er. Fosfat beşinci karbon
atom u na bağlıdır, bu yüzden DNA'nın fosfat ucuna beş üssü ucu
(S' ucu) adını veririz. i pliğin diğer ucu ise, şekerin diğer bağ ucu
olan üç üssü ucu (3' ucu) adını alır. Bir DNA ipliğine ek ya pıldığında
yeni nükleotidler 3' u ca eklenir.

22
TÜM BU DNA HÜCRELERE NASIL SIGIYOR?
DNA Ne Kadar Büyüktür ki?

DNA aynı zamanda hem büyük, hem de küçüktür. Bir moleküldür,


o yüzden çok ama çok küçü ktür. Mercekler ne kadar g üçlü olursa
olsun normal bir mi kroskopta göremezsi niz. öte ya ndan DNA i p­
likleri çok, ama çok uzundur.

DNAÖlçümü
Bir DNA ipliğinin önemli ölçüleri şunlardır:

• 2 nanometre: omurgalar arasındaki mesafe (merdivenin bir


basamağının genişliği)
• 3,6 nanometre: bir tam dönüş yapan DNA uzunluğu
• 0,34 nanometre: baz çiftleri (merdivenin basamakları) arasın­
daki dikey mesafe. Bunun anlamı, sarmalın bir tam dönüşünün
yaklaşık on basamak almasıdır.

Bir kopya insan DNA'sının bu kitap boyunda on iki bin cilt bas­
maya yetecek kadar bilgi içerdiğini söylemiştik. Şimdi bunun baz
çiftleri açısından ne anlama geldiğine baka l ı m . DNA'mızda üç mil­
ya r baz çifti vardır. Eğer bunların hepsi tek bir uzun molekü lde ol­
saydı (ki değildir; 23'e bölü n m üştür) yaklaşık 1 metre uzunluğun­
da neredeyse görünmez bir ipim iz olurdu.
Asl ında elim izde bu bilg iden iki kopya bulunmaktadır. Bunu
söylerken ikili sarma lın iki ipliğini kastetm iyoruz! Bu iki iplik mü­
kem mel bir şekilde eşleşirler, yani bilginin farklı kopyalan sayıl­
mazlar. Bunun yerine, sahip olduğunuz her bir ikili sarmala karşı,
neredeyse aynı bilgiyi taşıyan başka bir eksiksiz ikili sarmalınız var­
dır. Her birini, ayrı ayrı biyolojik ebeveynlerin izden alırsın ız, yan i
birbirlerinden b i r miktar farklı olacaklard ır. Bu kafanızı karıştırdıy-

23
Genetik 1 0 1

s a meraklanmayın, ebeveynlerin DNA'yı çocu klarına nasıl aktar­


dıklarını i leriki bir bölümde göreceğiz.
i plikler, onları göremeyeceği m iz kadar i nce olsa da aslında iki
metreden daha fazla uzayabilecek DNA'mız vard ı r.

Demek DNA'nızı Görmek istiyorsunuz


DNA çıplak gözle görülemeyecek kadar ince olsa da eğer çok sayıda
DNA ipliğini birbirine dolarsanız -bir tabak spagetti gibi- bir sıvı
gibi değil de iplik iplik yapışkan bir şey gibi davranacaktır. Neredey­
se herhangi bir hücrey i kaynak olarak kullanarak kendi mutfağınız­
da bu DNA spagettisini yapabilirsiniz: Çilek popüler bir seçimdir
ancak üniversitedeki fen laboratuvarında karaciğerle yapmıştık.
http://learn.genetiks. utah.edu/content/labs/extraction/howto/,
adresinde talimatları bulabilir veya "evde DNA özütlemesi" diye in­
ternette arayabilirsiniz.

H i S TO N L A R

DNA hücrelerimizdeyken nasıl oluyor da kendi üstüne dolanmı­


yor? Ceva bın bir kısmı, h iston adı verilen çok küçük makaralar et­
rafında sarılmış olmasıdır.
Ama tüm bir DNA ipliğini tek bir makaranın etrafına sarama­
yız. Bir makara dikiş ipliğini gözünüzde canlandırın: i pliğin sade­
ce dış katmanları erişilebi l i rd i r ve ipliğin kalanı yüzeyin altındaki
katmanlara gömülmüştür. H ücren in DNA içerisindeki "tarifleri"
okuyabil mesi için molekü l ü n b u ndan daha erişilebilir olması ge­
reklidir.
Bunun aksine makaralar o kadar küçüktür ki DNA ipliği bir ta­
nesinin etrafında sadece 1 ,65 tur atabilir. Bu iki ta m turdan daha
azdır. Hücreleri mizin her bi ri, histon adı veri len bu makaralardan
yüz mi lyonlarca içerir. H istonlar, h ücre içerisinde rastlayacağımız
ilginç şeylerin çoğu gibi proteinlerden yapı l m ı ştır.

24
Tüm Bu DNA Hücrelere Nasıl Sığıyor?

DNA mı Protein mi?


Yirminci yüzyılın ilk yarısında biyokimyacılar hücreler içerisinde
ebeveynlerden çocuklara bilgi taşıyalıilen bir çeşit "kalıtım mad­
desi" olduğunu fark ettiler. Bunun her bir hücrenin kendi çekirde­
ğinde olduğunu dahi keşfettiler. Ancak buldukları madde DNA ve
histon proteinlerinin bir karışımı olduğundan, DNA'nın mı yoksa
proteinin mi kahtım maddesi olduğu konusunda onyıllar boyunca
tartıştılar. (Söylüyorum: DNA)

PA K EY L E M E K

DNA histonlar etrafı nda sarılı olduğunda dahi oldukça büyüktür.


Kromatin adı veri len bu DNA ve protein karışımı silindirik bir şekil
halinde sıkı sıkı sarılır {yine de çok uzundur a ncak bir tel iplik değil
de bir halat gibi düşünün). Normal olarak DNA'mızın bir kısmı böy­
le yoğ un şekilde bulunurken diğer kısımlar daha gevşektir.
B i r hücrenin böl ünme zamanı geldiğinde DNA halatları daha
da sıkı kıvrılarak şişman bir sosis şeklini a l ı r. Sı kıştı klarında m i k­
roskopla görülebilir bir hal alırlar, bu d u ru mda onlara kromozom
adını veririz. Eğer kromozom resimlerini sosis halkaları veya büyük
şişma n bir X harfi şeklinde görmüşseniz onları en yoğ un hallerin­
de görmüşsünüz demektir.
Kromo- ön eki Yunanca "renk" anlamına gelen bir kelimeden ge­
lir. Bilim insanları hücrelere mikroskopla ilk baktıkları nda, numune­
lere bir boya ekleyip daha sonra duruladı klarında her şeyi daha iyi
görebildiklerini fark ettiler. Hücrenin bazı parçaları boyayı tutarken
diğer kısımları renksiz kal ı r. Bilim insanları bunu, hücrenin farklı kı­
sımlarını boyamak için fa rklı boyalar kullanarak hala yapmaktadırlar.
Kromatinler boyayı kolay tutarlar, yan i eski hücre biyologları
görd ü kleri şeyi tasvir ederken sosis benzeri yoğ unlaşmış DNA'yı
"kromozomlar'; yani kelimesi kelimesine tercüme edecek ol ursak
"ren kli ci si mler" olarak adlandırdı lar.

25
KALITYAZIM VE RNA
Tarifi Kopyalamak

DNA'nı n tariflerden ol uşan bir koleksiyon olduğundan bahsettik.


Bu böl ümde bu tarifierin nasıl yapıldığını göreceğiz.
Tariflerimizin çoğu, yan i genlerimiz, bel irli bir protein yapmak
için gerekli olan tal i matlard ı r. Bu proteinler ha kkında "Proteinler
Ne Yapar?" adlı bölümde daha çok şey öğreneceğiz, ancak şimdilik
ton larca farklı protei n yapıyor olduğumuzu bil meniz yeterli. Me­
sela kasları m ız kuvvetlerin i, kası kısaltmak için kası labilen aktin ve
miyozin adlı proteinlere borçl u d u r. Kanın ız, kırm ızı kan hücreleri­
nizdeki hemoglobin adlı bir protein sayesinde hayatta kalabi lme­
niz için size oksijen taşıyabilir. Sindirim sistemin iz, m ide, pa nkreas
ve ince bağırsak tarafından ü retilen çeşitli sindirim enzi m leri sa­
yesinde besinleri parçalayabilir. Bu proteinlerin her biri ve daha
binlercesi, genlerinizde taşınan talimatla r kul lanı larak dikkatle
üretilrnek zoru ndadı r.
Protein ya pım ındaki iki ana adım şunlardır:

1. Eşleşen bir baz dizisi kullanıp yeni bir RNA molekülü yaratarak
geni kopyalama k. Buna kalıtyazım adı verilir.
2. RNA'daki ta li matiara göre proteini inşa etmek. Bu adıma da ka­
lıtokuma adı veri l i r.

Eğer hangisinin hangisi olduğunu hatı rla makta zorlanıyorsa­


nız, gerçek hayatta bir şeyi yazdığımızda genel li kle olmuş olan bir
şeyi kayda geçiyor olduğ u m uzu hatırlayın. Hem konuşma hem de
yazı aynı d i ldedir. Benzer şekilde RNA da DNA'n ın nükleotid leri ile
aynı "d ildedi r'; sadece fa rklı bir lehçedir. Anca k nükleotidlerin di­
lini protein diline çevi rmek daha zor bir iştir ve aslında daha çok
tercüme ya pmaya benzer.

26
Kalıtyazım ve RNA

Merkezi Dogma
1957 yılında, DNA'nın yapısının keşfindeki rolü dolayısıyla şöhrete
ulaşmış olan Francis Crick, bir hipotezini açıkladığı konuşmasında
şunları söylüyordu: "Kalıtım maddesinin ana işlevi . . . protein sen­
tezinin kontrolüdür." RNA gibi nükleik asitlerdeki bilginin protein
yapımında kullanılabileceğini ancak bunun tersinin geçerli olmadı­
ğını öne sürüyor ve bu fikrini moleküler biyolojinin "Merkezi Dog­
ması" olarak adlandırıyordu. Bunun farklı bir hali, DNA'nın RNA
olarak yazıldığı ve RNA'nın protein olarak okunduğu temel kural,
tüm genetik öğrencilerinin eğitiminin bir parçasıdır.
Tek sorun bunun aslında bir dogma olmamasıdır. Dogma, bir
çeşit otorite tarafından gerçek olduğu ve herkesin buna inanması
gerektiği ilan edilen bir ilkeler dizisi için kullanılan dini bir terim­
dir. Bilim bu şekilde iş görmez! Bir fikir, ancak kanıtlar tarafından
desteklendiği sürece ayakta kalabilir. Crick, daha sonra kelimeyi
yanlış anladığını itiraf etmiştir. Ama artık çok geç. Kelime yapıştı
kaldı.

RNA NEDiR?

RNA, ribonükleik asittir. Bunu, DNA'nın uzu n ismi olan deoksiribo­


nükleik asitle karşılaştı rın. Bu iki molekül ya kın a krabad ır.
Aynı DNA gibi RNA'da her biri bir fosfat, bir şeker ve bir azot­
lu bazdan oluşan nükleotidlerden meydana gelmekted ir. DNA'da
şeker kısmı, deoksiri boz adlı bir şekedir; RNA'da ise ri boz. Araları n­
daki fark, isimden de ta hmin edebileceğiniz g i bi ribozun, deaksi ri­
bazda bul un mayan fazladan bir oksijen atom u taşımasıdır.
Bu ki myasal farkın bazı sonuçları vard ı r. RNA kolayca parçala­
n ı rken DNA daha kararlıdır. (Genomunuzun DNA içerisinde ko­
ru nduğuna şükred in!) RNA ayn ı za manda daha katı ve dolgun
olan DNA'ya göre daha esnektir, bu yüzden RNA'yı sadece uzun
bir ikili sarmal olarak değil, pek çok fa rklı şekilde görebilirsiniz. Bu

27
Genetik 7 0 1

katianma sayesinde RNA da kendi kendine baz çiftleri yapabilir,


bu şekilde eşi olarak iş görecek başka bir ipliğe i htiyaç duymaz.
ilerideki böl ümlerde RNA'nın bu özelliklerden nasıl faydalandığını
göreceğiz.
Son olarak RNA ve DNA, r:ı ü kleotid kodunda da farklılık göste­
rir. DNA'da adeni nin timin ile, guaninin ise sitozin ile eşlendiğini
hatırlıyorsunuz. Ancak RNA timin kullanmaz, bu yüzden adeni n
urasil ile eşleşir. (Guan i n v e sitozin ise normal şekilde çalışır.)

DNA VE RNA ARASINDAKİ FARKLAR


DNA RNA

Şeker: deoksiriboz Şeker: riboz

Baz çiftleri: AIT, G/C Baz çiftleri: NU, G/C

Iki iplikli Genellikle tek iplik, ancak kendi


üzerine katlanarak çeşitli şekiller
oluşturabilir

Oldukça kararlı Kolayca parçalanır

N E D E N K A L I T YAZ I M ?

Hücrelerimizde DNA'n ı n büyük kısmı çekirdek adı veri len bölü­


mün içinde yaşar. Ancak proteinler bu çekirdeği n dışında, hücre­
nin sitoplazma adı verilen esas kısmında üretilir. Protein yapma
süreci çift iplikli DNA gerektirmez zaten, bunun yerine gendeki
bilgiyi bir mesajcı RNA ya da m RNA adı verilen bir RNA ipliğine
kopyalarız.
DNA'yı değerli yemek kita plarından oluşan bir koleksiyon gibi
düşünün. Çok ağırdırlar, on larla uğraşmak zordur ve mutfa kta
üzerlerine spagetti sosu sıçratmayı da istemezsiniz. Bu yüzden
kitabı otu rma odasında rafta bırakır, tarifi de müsvedde bir kağıt
parçasına geçirirsin iz. M utfa k vakti!

28
Kalıtyazım ve RNA

Bakteriler DNA'larını çekirdek içerisinde tutmazlar ancak buna


rağmen genlerin i mesajcı RNA'ya kalıtyaza rlar. Genleri n ne zaman
kalıtyazılacağını kontrol etmek, bir genin ürününün ne zaman
ü retileceğini kontrol etmenin iyi bir yoludur, bu sebeple çekirdek
olsun veya olmasın, kalıtyazım adımı her türlü yaşam biçimi için
faydalıdır.

N A S I L O L U YO R ?

Hücrelerimiz DNA'yı RNA kopyalan ha line kalıtyazacak enzimle­


re sahiptir. Bu enzimler proteinlerdir ve şekil leri DNA ve RNA'ya
tutu nmalarına ve kalıtyazıyı yapmak için gereken tüm küçük m i k­
roskobik şeyleri yapmalarına izin verir.
Ve evet, bu proteinler de bizatihi kalıtyazım ve kalıtokuma sü­
recin i n ürünleridi r.
Önemli enzim lerden biri RNA poli m erazdı r; çünkü tam bir
RNA i pl iği olarak bildiğimiz poli meri yapmak için nü kleotidlerden
bir zincir yapabilir. Nükleotidin doğru yere süzülüp DNA ile eşien­
mesini bekler; RNA polimeraz daha sonra bunu uzayan RNA zinci­
rine kaçmaması için kil itler.
Kal ıtyazımı başlatmak için ekip halinde çalışan yaklaşık yüz
protei n vardır, bunlardan biri diğer proteinlerin DNA'ya u laşıp iş­
leri n i yapabilmeleri için ikili sarmalı açan helikazdır. RNA polime­
raz ve bu diğer proteinlerden bazılarından o l uşan bir bileşik, RNA
zincirini yaratırken DNA üzerinde hareket eder. işleri bittiğinde
proteinler DNA'dan ayrı lır ve ikili sarmal geri kapanır.

S O N R ÖT U Ş L A R

Kal ıtyazıyı yaptıktan sonra işimiz bitmez. B u kalıtyazı nın bir dizi
son rötuşa ihtiyacı vardır, bu sebeple diğer protein ler ve özel
RNA'Iar, RNA'ya biraz makyaj yapmak için toplan ı rlar.

29
Genetik 7 0 1

Önemli adımlardan b i r i uçbirleştirmedir. Bakteriler b u açıdan


şanslıdır; genleri tam olara k doğru miktarda bilgi içerir, bu yüz­
den mRNA'Iarı doğ rudan kalıtyazımdan kal ıtekumaya geçer. Ama
bizimkiler çok uzundur. Ekzon adı verilen ve kullanışlı genetik
tali matlardan oluşan parçalar içerirler. Anca k bu ekıonların ara­
larında protein kodla maya yardı mcı olmayan uzun RNA zincirleri
vard ır. Bu çöp dizilere intron adı verilir ve uçbi rleştirmenin amacı
bu i ntrenları kesip on lardan kurtulmaktır.
Öyleyse neden intronları m ız var ki? Çünkü çoğu zaman bir gen
birden fazla şekilde okunabilir. Bu intrenları keserseniz bir protei­
niniz olur. Ya da farklı i ntrenları keserseniz tamamen farklı bir şey
elde edersiniz. Buna alternatif uçbirleştirme adı verilir.
Başka işlemler de olur tabii. Mesela bir enzim ekibi m RNA'ya
yüzlerce adenozin n ü kleotidden oluşan bir "kuyruk" ekler. Bu kuy­
ruk mRNA'yı hızlı bir şekilde bozulmaktan veya parçalanmaktan
korur. Ayrıca diğer proteinlerin m RNA'yı çekirdeğe taşınması ge­
reken bir şey olarak tanıyabilmelerini sağ lar.
mRNA bir defa ü retildikten, işlendikten ve düzenlendikten
sonra, artık çekirdeği terk ederek ri bezornların beklediği yere doğ­
ru yola çı kma zamanı gelmiştir.

30
PROTEINLER NE YAPARLAR?
Aslında Pek Çok Şey

Protei nler ne yapmaz, cevaplaması daha kolay bir soru olabilir.


Vücudumuzdaki neredeyse her şey protein, DNA, karbonhidrat ve
yağlardan oluşur. Yağlar kalarileri depola m a k için ve karbon hid­
ratla r da bazı özel işlerin yanı sıra kalerilere kolayca erişim içindir.
DNA'nın neler yaptığını beraber gördük. Yan i neredeyse kalan her
şeyi -vücudu muzun yapısını, işlevlerini- proteinlere borçluyuz.

BiLDIG i M IZ BAZI PROTEI N L E R

Kaslarımız esas olarak proteinlerden yapı l m ı ştır. {Bu yüzden vücut


geliştirme yapıyor ve kas geliştirmek istiyorsanız yeterli miktarda
protein yemeye d ikkat etmeniz gerekir.) Kas hücrelerimiz uzun
ve i ncedi r, proteinden yapılan miyofibril adlı uzun i nce yapılarla
doludur. Her miyofibrilde aktin ve miyozin adlı i ki farkl ı protei n
va rdı r. Her ikisi de uzun halatlar şekl inde birbirine yapışan daha
küçü k proteinlerden yapılmıştır; ancak m iyozin halatının üzerinde
a ktine tutunabilen küçü k çı kıntılar vard ır, bunları eller veya kanca­
lar g i bi düşünebilirsiniz. Kaslarım ızı kasmak istediğim izde miyozin
akti ne tutunur ve aynı halat çekme yarışmasında halatı çektiğiniz
gibi çeker de çeker. Bu şekilde aktin ve m iyozin beraber kayarlar.
Kaslarımızı gevşettiğim izde veya esnettiğim izde ise aktin ile m iyo­
zin başlangıç pozisyonlarına geri kayarlar.
Derimizin ve saçlarımızın gözle görü lebilen kısı m ları keratin
adlı sert ve su geçirmez bir proteinden yapılmıştır. Deri hücrele­
rimizin en üstteki katmanları canlı deği ldir; ölü ve keratinleşm iş­
lerd i r, yani dış dünya ve hassas dokularımız arasında bir bariyer
oluşturmak için keratinle doludurlar. Saç, büyük oranda keratin­
den oluşmaktad ır.

31
Genetik 1 0 1

Ancak proteinler h e r zaman sert değildir. Derimizde bulunan


başka bir protein, isminden d e an laşılacağı üzere esneyebilen
elastindir. Bağ dokularımızın büyük kısmını oluşturan ve ismini
muhtemelen d uymuş olduğ u n uz halat benzeri başka bir protein
de kolajendir. Eğer vücudu n u z kolajen yapmayı bırakırsa, bir za­
manlar iskorpite yakalanan den izciler gibi kas ağrıları hissetmeye
ve dişierinizi kaybetmeye başlarsı nız.
Denizciler, beslenme d ietleri yeteri kadar C vitamini içermedi­
ğinde iskorpite yakalanırlar. C vitamini ve kolajen arasındaki bağ,
tahmin edeceğiniz gibi bir d iğer proteind i r. Hidroksilaz adlı bu
protei n, kolajen zincirlerini birbirine bağlama görevini üstlenen
bir enzimdir. Ancak işini yapabilmesi için özel bir bileşene, C vita­
minine i htiyaç duyar. Aslında beslenme rej i m i m izde ihtiyaç d uy­
duğumuz vitamin ve m i nerallerin çoğu, enzimleri m iz için yardım­
cı molekül lerdir.

Enzim Nedir?
Enzim, görevi olan bir proteindir. Açıklamak gerekirse enzimler
kimyasal tepkimelen katalize ederler. Belirli bir molekül türünü
parçalarına ayırabilir veya bir molekülü bir araya getirebilirler. Her
enzimin özel bir görevi vardır ve bir enzim başka bir enzimin yerini
dolduramaz. Özelleşmiş binlerce farklı enzime ihtiyacımız vardır
ve bu yüzden DNA'mız bu enzimler için binlerce farklı tarif içerir.

Sindirim enzimleri m u htemelen en meşhu r olan enzimlerdir.


Yiyecekleri yuttuğunuzda midenizin etrafında çalkalanarak asit
banyosu yaparlar. Asit kulağa yiyecekleri parça layabilecek gibi ge­
liyor ama besinler çok sağlamdır! Besin molekül lerini parça larına
ayı rmak için özelleşmiş aletiere i htiyacımız vardır. Yediklerimizin
büyük kısmını proteinler ol uştu rur, bu yüzden midemizde işleri
proteinleri parçalarına ayırmak olan proteaz adlı enzimler vardır.
(Pek çok enzimin adı -az eki ile biter.) Besinler mideyi terk edip in-

32
Proteinler Ne Yaparlar?

cebağı rsağa geldiklerinde daha da çok enzi m le karşılaşırlar: prote­


inleri parçalayan proteazların yanı sıra, yağları parçalarına ayıran li­
pazlar ve nişastayı küçük şeker parçalarına bölen amilazlar vardır.
Başka önemli bir protei n kategorisi de almaçlard ı r. Hücreleri­
mizin her biri, trilyon larca başka hücre ile iletişim ku rmak zorun­
dadı r. H ücreler çoğunlukla kanda dolaşan ki myasal mesajcı lar yo­
l uyla iletişim kurarlar. Gözleri olmadığından bu mesajcıları birebir
gözlemezler. Gözleri yerine, h ücrenin dış zarına gömülü protei nler
olan a l maçları vard ır. Tıpkı kapınızdaki kilidi n, sadece tek bir anah­
tarın uyabileceği bir şekle sahip olması g i bi her bir al macın da be­
lirli bir şekli vard ı r. Büyüme faktörleri, insülin ve d iğer şeyler için
almaçlar vardır. Beyin hücreleri nörotransmitterler salgılayarak
birbirleriyle kon uşurlar. Alıcı uçtaki beyin h ücresi, nörotransmitte­
rin geldiğini nasıl anlar sanıyorsunuz? Evet, a l maçlar.

PROTE i N LE R VE A M I N OA S I T L E R

Vücudumuzun proteinleri i nşa edebileceği yirmi aminoasit mev­


cuttur. Bir kolye haline getirebileceğiniz yirmi farklı renkte şeker­
leme olduğunu hayal edin. Eğer inşa etmeye çalıştığınız belirli bir
ren k motifiniz varsa, ancak şekerleme kavanozu nda renklerden
biri eksikse rüyalarınızın kolyesini yapamazs ı nız.
Vücudumuzun aminoasitlerle ilişkisi de böyledi r. i htiyacımız
olan tüm proteinleri i nşa edebil memiz için yirmi am inoasidin ta­
mamına ihtiyacımız vard ı r. Eğer aminoasitlerden biri eksikse, o
aminoasidi içeren proteini yapamayız.
Bu aminoasitlerden bazı larını, artık i htiyacımız olmayan eski
proteinleri parçalarına ayırarak elde edebil i riz. Ama yediğimiz be­
sinlerden de protei n alırız. Biftek veya tofu gibi protei n açısından
zengin şeyler yediğimizde sindirim sistemi miz proteinleri yapıtaş­
ları na, ami noasitlere ayırır. Bu ami noasitler h ücrelerim ize nakledi­
lerek yepyeni bir protein olarak yeni bir hayata başlarlar.

33
Genetik 7 0 1

B i R A M i N OA S i T N E D I R K i ?

Aminoasitler molekü llerd i r. Onları "Atomlar ve Moleküller" adlı


bölümde görmüş olduğ umuz g ibi şekerlemelerden ol uşan model
kitin izle i nşa edebilirsiniz.
Her a m inaasitte bi rkaç hidrojenin bağl ı oldu ğ u bir azot atomu
vardır; bu amino gru budu r. Molekülün diğer ucunda iki oksijen
ve bir hidrojeni olan bir karbon, açık seçik bir asit grubu vardır.
Ortada da üzerinde dört fa rklı şey olan bir merkez karbon vardır
(karbonun dört bağ yaptığını hatı rladınız m ı?):

• Amino g rubu
• Asit g rubu
• Bir hidrojen
• "R" g rubu adlı bir joker böl ü m

Yirmi adet farkl ı "R" g ru bu, yan i yirmi farklı aminoasit mevcuttur.
Ami noasitlerin hepsinin farklı özellikleri vard ı r. Bazı ları hidro­
fı likken, yani suya yakın olmayı severken diğerleri hidrofobiktir,
yani yağsı moleküller bulunan ancak pek fazla su bu l unmayan
hücre za rı içerisinde kümeler oluşturmayı tercih ederler. Bazı ami­
noasitlerin pozitif yükü vardı r ve negatif yükü olan aminoasitlerle
etkileşirler. Bazı aminoasitler her yere sığabilecek kadar küçü kken
diğerlerinin hantal R g ru pları vard ı r.
Çılgınca farklı olan bu özel l i kler yüzünden bir dizi aminoasitten
bir iplik yaparsanız, pozitifler ve negatifler bir a raya gelene, büyük
gruplar kendilerine hareket yeri açana ve hid rofobik g ruplar dışar­
daki tü m su molekül lerinden saklanmak için bir arada büzüşene
kadar kıvrıl ı p dönmeye başlarla r. N ihai sonuç bir katlanmış prote­
indir ve katlandıktan sonraki şekil, aminoasit d izisine ve birbirle­
riyle nasıl etkileştikleri ne bağl ı d ı r.
Bir proteinin işlevi protei nin şekl ine bağ lı olduğundan ve şekil
de diziye bağ l ı olduğundan ötürü, protein dizisi için var olan tali­
matlar, proteinin nihai olara k nasıl bir iş yapacağını belirler.

34
KALITOKUMA VE PROTEiNLER
Pişirme Zamanı

Kalıtyazımdan sağ çıktık ve elim izde artık bir protei n inşa etmek
için temizce düzenlenmiş talimatlarıyla bir m RN A'mız var. Bundan
sonra m RNA'nın bir ribozom bulması gerekir.
R i bezornların her biri devasa bir protei n ve DNA bileşi midir.
Evet, RNA'yı okuyan fa brikanın kendisi de yüzde 60 RNA'dan mey­
dana gelmektedi r.
R ibozomun iki ana kısmı bulunmaktad ı r. Bir tanesi diğerinden
daha büyüktür ve birlikteyken daha küçük düz parça altta, daha
büyük kubbemsi parça üstte olacak şekilde bir hamburger ekme­
ğine benzerler. (Aslında ekmekten çok daha uzundurlar, bir kilo­
metre uzunluğu nda bir sosisli sandviç hayal edin.)
m RNA sitoplazmaya çıktığında her türlü molekülle çarpışı r.
N ihayetinde bunlardan bi ri, ribozomun küçü k bir parçası olacak­
tır. m RN A'nın başladığı yerdeki belirli bir noktaya ya pışmak için
m ü ke mmel şekildedir. Bir defa yapıştığında büyük olan parça da
g ruba katılır ve protein yapmak için gerekli olan makine bir araya
gelmiş olur.
Ancak başka malzemelere de ihtiyacı m ız vard ı r. Proteinler ami­
noasitlerden meydana gelir, bu yüzden onlara da ihtiyacımız va r.
Ayrıca tarif için hangi aminoasitlerin gerektiğ ini de bir şekilde öğ­
ren m e m iz gerekir.

t R N A V E KODO N LA R

Artık sadece mRNA'da ki harflerin ribozom a hangi aminoasitleri


art a rda dizeceğini söylediğini anlamamız gerekiyor.
RNA'da sadece dört baz (A, U, G ve C) olduğundan ve yirmi
fa rklı a m inoasit olduğundan ötürü her bir a m i noasit için üç baz

35
Genetik 1 0 1

gereklidir. Ü ç bazlık d iziler, RNA d i linden protein diline tercüme


yapabilmemiz için gerekli olan birer "kod" parçası olduklarından,
kodon olarak adlandırılırlar. Olası altmış dört kodon mevcuttur ve
bunlardan altmış biri bel li bir a m inoasidi kodlar. Kalan üçü, ri bozo­
ma işin bittiğini söyleyen durdurma kodonudur.
Bu ami noasitlerin hücrede h ü r bir şekilde dolandığını hatıriı­
yar musunuz? Proteinlerin yapısına dahil olmaya hazı r olanlarda
aslında başka şeyler olup bitmektedir. Birer tRNA'ya bağlanmışlar­
dır. ("t" transfer anlamına gelir çünkü inşa halindeki protein ami­
noasitleri taşır, yani tra nsfer ederler.)
tRNA, tahmin edebileceği n iz üzere bir RNA parçasıd ı r. Bir ucu­
na bir a m i noasit bağlıdır. RNA molekül leri kolayca kendi üzerlerine
katlana bildiklerinden, bir tR NA aslında "T" harfine benzeyen kıvrık
bir şekle sahiptir. RNA dizisinin bir parçasında, tRNA üzerindeki
diğer herhangi bir baza bağl ı ol mayan üç baz bulunmaktadı r. Bu
üç baz, tRNA'nın denk gelebileceği diğer herhangi bir DNA veya
RNA dizisiyle bağ yapabilir ve uzun güzel mRNA dizisine toslamak
zorundadı r.

P R OT E i N i N Ş A S Ü R E C i

Ribozomun hamburger ekmekleri mRNA'nın başlangıç noktasına


bir defa bağlandığı nda, bir tRNA'nın bağlanabilmesi için ilk üç baz
hazır hale gelir.
tRNA, mRNA üzeri ndeki rasgele bir yere değil de ilk kodona
bağlanır; çünkü ribozom bu parçanın yapışabilmesi için özel bir
bağlanma yerine sah ipti r. Yen i tRNA, ribozomdaki boşluğa yerleşir
ve mRNA'nı n ilk kodonu ile eşleşir.
Bu noktadan son ra ribozom bir defada üç baz olmak üzere
mRNA boyunca adım adım i lerler. Ri bozom her adım attığında,
gereken bir sonraki tRNA bağ lanma yerini alır. Ribozom yeni arni­
noasidi önceki lere ekler ve zamanla devasa ve g iderek büyüyen

36
Kalıtokuma ve Proteinler

bir zincirimiz olur. tRNA işini tamamladığında ve artık protein i l e


bir bağı kalmadığında ayrıl ı p serbestçe dolaşmaya devam eder.
(Başka bir aminoasidi alıp işini tekrar baştan yapmaya bile başla­
yabilir.)
R ibozom mRNA'nın öteki ucuna vard ı ğ ı nda tam bir protei n
ü retil m iştir. Katlanarak ihtiyaç d uyulan yere nakledilebilir; belki
hücrenin başka bir kısmına veya bel ki de h ücreyi terk etmesi için
paketlenebilir de.

Her Gen Bir Protein Yapmaz


Şu ana kadar genlerden protein tarifleri olarak bahsettik; ancak bazı
genler, proteine hiç dönüşmeyen RNA'lar yaparlar. Bu RNA'ların
farklı türleri vardır ve şimdiden iki tanesini gördük bile: tRNA'lar ve
ribozomun bileşeni olan RNA'lar.

N E D E N m R N A' YA i H T i YAC l M l Z VA R K i ?
• Bir genin pek çok kopyasını yapabilir ve ayn ı anda hepsinin
üzerinde çal ışabil i rsiniz.
• R N A zamanla parçalanacaktır ve artık ortada olmadığında,
protein de üretilmeyecektir. Bu protein sentezin i kapatmanın
otomatik bir yoludur. (Eğer proteini yap maya devam etmek is­
tiyorsanız, kalıtyazıma devam etmeniz gereklidir.)
• H ücre kal ıtyazım ı açıp kapatarak ne kadar protein yapılacağı n ı
kontrol edebilir. Bu şekilde protein üreten makinenin, proteini
n e za man yapacağı konusunda endişelenmesi gerekmez.
• Bahsi geçen ribozom çalışı rken muhtemelen başka ribozomlar
da çalışmaktadır ve aynı m RNA kalıtyazınından kendi protein­
lerini yapmaktadırlar.

37
GENLERi AÇlP KAPATMAK
Bir Anahtarı Çevirmekten Daha Zordur

Vücudum uz, genleri m izin her birinin ne zaman ifade edileceğini,


hatta ifade edilip edilmeyeceği n i bilmek zorundadır. Nihayetinde
beyin h ücrelerimizi kas l ifleriyle veya deri h ücreleri mizi sindirim
enzimleriyle doldurmayız. Her bir genin ifade edil mesi için bir za­
man ve bir yer vardır.

Gen ifadesi
Bir gen açıldığında, bilim insanları buna "ifade ediliyor" derler. Yani
hangi genlerin bir deri kanseri hücresinde ifade edildiği ve normal
deri hücresinde ifade edilmediğini bulmak için deneyler yapıyor
olabilirler. Veya akıllarında belirli bir gen olabilir ve ne tür hücre­
lerin bu geni ifade ettiğini görmek için deneyler yapıyor olabilirler.
Gen ifadesi çalışmaları, genellikle bir hücrenin etrafında dolanan
mRNA'lara bakar çünkü bir gen mRNA olarak kalıtyazılıyorsa, ifa­
de ediliyor olduğuna emin olabiliriz.

K R O M O Z O M L A R I PA K E T L E M E K V E A Ç M A K

Bir genin kalıtyazılması için (bkz. "Kal ıtyazım ve RNA" adlı bölüm)
mRNA ya pan RNA poli meraz, DNA'ya genin veya tarifin başladı­
ğı yerden bağlanmak zorundadı r. Bu her zaman kolay bir görev
değildir çünkü DNA'm ızın büyük bir kısmı oldulça yoğ unlaşmıştır.
DNA yoğunlaştığı nda h iston proteinleri etrafı na sarılır ve daha
sonra kendi üzerine dolan ı r. Şen l i k süslerinden ol uşan şeritleri ma­
ka ralara sard ığın ızı, daha sonra bu makaraları bir kutuya koydu­
ğu nuzu, daha da sonra kutuyu çatı katına, diğer kutuların yanına
kaldırdığınızı hayal edin. Bu süsleri tekrar kullan mak istediğinizde
tüm paketi geri açman ız gereklidir.

38
Genleri Açıp Kapatmak

Kromozomları mızın, yan i DNA iplikleri nin h ücrenin ihtiyaçları­


na göre bazı kısımları paket halinde bazı kıs ı mları da daha erişilebi­
lirdir. Bir böl ümü geri açmanız gerektiğinde aktivatör adlı özel pro­
teinler kromatini açarlar. Daha sonra represörler geri katlayabilirler.
DNA'nın üzerinde sarı ldığı makaralar olan histon proteinleri de
bir genin kalıtyazıl ı p yazılmayacağını kontrol edebil irler. Eğer his­
ton lara belirli bir bölgede bel irli bir kimyasal grup bağlanmışsa,
DNA'n ın bu bölgesindeki genin kal ıtyazı l m a olasıl ığı artar. Farklı
bir g rupla da gen baskılanır.

K A L I T YA Z I M I KO N T R O L E T M E K

DNA'n ın ihtiyacı m ız olan bölgesi bir defa açı ldıktan son ra, kalıtya­
zıma başlamak için doğru proteinleri gene g etirmemiz gereklidir.
B u n ların en önemlisi RNA polimerazdır ve nereden başlayacağ ına
ka ra r vermek için kalıtın başlangıç noktasında promotör adlı bir
baz d izisi arar.
Ama RNA poli meraz tek başına çalışmaz. Ya rdı m edecek ta m
bir protein ekibine ihtiy·aç d uyar. Bu protei nlerin bazılarına ka­
lıtyazım faktörleri adı verilir. Bir tanesi, RNA'nın doğru bölgeyi
bulmasına yard ı m etmek için DNA'ya bağ lanır. Diğerleri ise, ka­
lıtyazım gerçekleşirken DNA'nın açı lmasına yard ı mcı olur. Ve ka­
lıtyazmak istediğim iz genin tam önündeki promotör dizisine ila­
veten DNA'n ın farklı bir bölgesinde güçlendirici adlı bir şey de
va rdı r. Eğer güçlendirici açılmış ve müsaitse, proteinler kalıtyazı m
bileşiğinin yanı sıra g üçlendiriciye de bağla n ırlar.

Bir Protein DNA'ya Nasd Bağlanır?


Kalıtları açıp kapatmanın pek çok yolu, proteinlerin DNA'ya bağ­
lanmasını gerektirir. Genellikle DNA ipliklerinin birbirlerine bağ­
lanması ile aynı şekilde bağlanırlar. Bir baz çifti, bir taraftaki nega­
tif yükün diğer taraftaki pozitif yükle etkileştiği iki ila üç hidrojen

39
Genetik 7 0 7

bağına sahip olacaktır. DNA'ya bağlanan proteinlerde, DNA dizi­


sinin belirli bölgeleri ile hidrojen bağları yapabileceği on ila yirmi
bölge vardır.

Bu proteinlerin bazıları işleri n i ancak kendileri de açıldı klarında


yapabilirler. Örneğin bel i rl i genleri n kalıtyazı l masına yard ı m eden
bir protein, aynı zamanda bir steroid hormenu için bir almaçtır.
Bu hormon kan dolaşımındayken hücrelerden birine girebilir. Bu
hormonu n al macı da DNA'nın belirli bir yerine bağlanır. Bunun an­
lamı, hormonun hücreye belirli kalıtları ifade etmeye başlamasını
anlatan bir sinyal olarak iş görmesidir!

m R N A'd a D Ü Z E N L E N M E V E U Ç B I R L E Ş T I R M E

Kalıt bir defa kalıtyazıldıktan ve m RNA yapıldıktan sonra dahi,


hücrenin bundan son ra olup bitenleri kontrol edebilmek için ya­
pabileceği pek çok şey vard ı r.
mRNA'nı n çekirdeği terk etmeden önce uçbirleştirmeden geç­
tiğini hatı rlıyorsunuz. B u n u n anlamı hücre içerisindeki makinenin,
intren adlı gereksiz kısı m ları kesip atarak kalan parçalar olan ek­
zonları birleştirmesidir. Aynı gen, fa rklı protei nler yapabilmek için
birden fazla yolla birleştirilebilir.
Örneği n tiraitteki hücreler, dört ekzonu birleştirerek kalsitenin
adlı bir hormon yapa rlar. Ancak beyin yakınları ndaki hipotala­
mustaki h ücreler, tama men aynı geni kullanara k farklı bir protein
yaparlar. i l k üç ekzon, kal siton inin ilk üç ekzon u ile aynıdır, ancak
dördüncü ekzonu atlar ve kalsitenin kalltının dışarı attığı pek çok
diğer kısmı keser. Nihai ürün sıkıcı ancak açıklayıcı olarak "kalsito­
nin gen i l işkili peptid" anlamına gelen KG iP şekl inde adlandırılır.
mRNA daha küçük şekillerde de düzenlenebilir. Örneğin kara­
ciğer, kolesterolün vücutta taşı nmasına yard ı m eden Apo B-1 00
adlı bir protein yapar. 4563 ami noasit uzunluğundadır. Ancak ba-

40
Genleri Açıp Kapatmak

ğ ı rsaklardaki hücrelerin Apo B-1 00 yapmala rı gerekmez. Bunun


yerine kahtın sadece i l k yarısını gerektiren APO B-48 adlı bir prote­
in kullanırlar. Kal ıt bağırsakta kalıtyazıldıktan sonra özel bir enzim
gelir ve küçük bir ayar çeker: m RNA'nın ortasındaki bir sitozini bir
urasile çevirir. Bunun sonucu, normalde bir a m inoasit anlamına
gelen bir kodonun artık bir durdurma kodonu haline gelmesidir.
Bu ayardan son ra, kalıtyazı proteine çevrild iğinde ribozom tal i­
matların ortasındaki durd urma kodonunu bulacak ve işi bıraka­
caktır. Sonuç, bağı rsak hücreleri için tamamen m ü kemmel olan
yarı büyüklüğünde bir proteindir.

41
MUTASYONLAR
Aramızda ki Küçük Farklılıklar

DNA'nız başka kimsen inkine benzemez. Anneniz ve babanızın bir


karışımı ol manızı bir kenara b ı ra kalım, anneniz ve babanız birbir­
lerinden nasıl bu kadar farklı olabildi ki? Ni hayetinde geçmişe ba­
karsanız tüm insanlar olara k aynı atayı paylaşıyoruz.
Buradaki cevap mutasyondur. Mutasyon kulağa korkutucu
gelebilir ancak aslında sadece değişim anlamına gelen başka bir
sözcüktür. Muhtemelen DNA'nızda ebeveyn inizin DNA'sıyla eşieş­
meyen en az birkaç yer vardır; yeni bir mutasyon, tamamen size
ait, belki sadece bir h ücreyken yaptınız. Veya bel ki de ebeveyni­
nizden biri daha son ra size dönüşecek olan sperm veya yumurtayı
yaparken meydana geldi.
Bu küçük değişikliklerin çoğu zararsızdır. Birkaç tanesi yararlı
olabilir. Ama ne yazık ki bazı m utasyonlar hayatı zorlaştı rabilen has­
talıklara veya sakatlıklara yol açabilir. Bazıları ölümcül dahi olabilir.

T E K N Ü K L E OT i D D Ö N Ü Ş Ü M L E R I

Eğer DNA'nızı herha ngi bir -hatta tamamen bir yabancı bile ola­
bilir- insa n ınkiyle karşılaştırırsan ız çoğunun benzer, hatta özdeş
old uğunu göreceksiniz. i nsa nların neredeyse tamamı, üzerlerinde
aynı sayıda genlerle aynı sayıda kromozom taşır. Ancak DNA'nızı
başkasının kiyle harf harf karşılaştırırsanız, genlerden biri nin sade­
ce tek bir harf (veya baz) farklı olduğu pek çok yer bulursunuz.
Bunlara tek nükleotid varyantiarı veya SNV adı veril i r. (Bazen
SNP, yan i tek nükleotid pol imorfizmleri olarak da ad landı rı ldıkla­
rını d uya bilirsiniz. Araları ndaki fark, SNP bir popülasyon içerisin­
de, insanların en az yüzde 1 'i nde görülürken SNV terimi çok nad ir
olan veya frekansını bilmed i ğ i m iz bir varyasyon u ifade etmenin
doğru biçim idir.)

42
Mutasyonlar

Bazı SNV'Ier bir genin nasıl çalışacağı konusunda büyük fark


yaratabilir, hatta kalıtyazıl ı p yazılmayacağına veya kalıtokunup
oku nmayacağına etki edebi lir. Mesela bir S NV, işini görebilen bir
proteindeki aminoasitlerden birini değiştirerek proteini işini yapa­
maz hale getirebilir. Hatta bir aminoasit kodonunu bir durma ko­
donuna dönüştürebilir ve protein tamamlanamaz bile. Öte yandan
pek çok SNV, fazla hasar veremeyecekleri yerlerde meydana gelir.
Eğer biri annen izden ve öteki babanızdan gelen iki DNA kop­
ya nızı karşılaştı rırsanız, ikisi arasında farklı olan pek çok SNV bulur­
sunuz. Ancak babanızdan gelenler, m u htemelen onun da kendi
ebeveynlerinden aldı klarıdır. Her bir nesilde ton larca değil, sadece
bir avuç yeni mutasyon üretiriz. Tamamen yabancı biriyle aran ızda
farklı olan SNV'Ierin çoğu, ailelerinizden m i ras kalmıştır.
Eğer "23andMe" gibi genotipleme servisleri ile DNA'nızı analiz
etti rirseniz, DNA'nızın veritaba niarındaki binlerce SNV'nin hangi
versiyonlarını taşıdığı test edilir. (Bu servislere kitapta daha sonra
tekrar döneceğiz.)

EKLEME VE S i Li N M E L E R

M utasyonların tek nükleotid değişikli kleri olması gerekli değildir.


Asl ında bazı mutasyonlar DNA ipliğini biraz daha uzun veya kısa
ya pabili rler.
Eğer DNA'nın bir kısmı eksikse buna silinme adını veririz. Si­
linme sadece tek bir nükleotid uzunluğunda olabilir, bu durumda
sadece bir harf eksiktir. Veya bir genin yarısından ya da tamamın­
dan sizi mahrum bıra kacak kadar koca man olabilir, hatta pek çok
geni içeren bir DNA parçası bile eksik ola bilir. Eğer silinme yeteri
kadar büyükse ölümcül olabilir. Bazı genler o kadar önemlidir ki
onlar ol madan yapamayız.
B u n u n tersi, mutasyonun belirli bir noktada öncekinden daha
fazla DNA'ya sah i p olmam ıza sebep olan eklemedir. Ekiemelerin
yaygı n bir kaynağı, kendi DNA'larını kaçak yolcular g ibi bizim ki-

43
Genetik 1 0 1

lere ekleyen virüslerd i r. DNA'nı n kullanmad ığı m ız b i r parçasında


(mesela bir intronun ortasında) meydana gelirlerse oldukça zarar­
sıziard ı r. Ancak yeni DNA kullanışlı bir gen in ortasına veya DNA'nı n
kal ıtyazım ı n başlatı l masına yard ımcı olan özel alanlarına eklenirse
geni bozup kul lan ışsız hale getirebilir.

Ç E R Ç E V E K AY M A S I M U TA S YO N L A R I

Kodonlar üç baz uzu n l uğ u nda oldukları ve bi rbirlerini izledikleri


için, bir ekleme veya silinme sert bir değişikliğe sebep olabilir: Çer­
çeve kayma sı, her bir kodonun başlama noktasının yanlış yere gel­
mesid i r. Bir dizi metioni n kodonu olan bir protei n hayal edin: AUG
AUG AUG AUG AUG. Bir harfi, ikinci U'yu silerseniz elinizde şu kal ı r:
AUG AGA UGA UGA UGA UG. Bu, bir metionin (AUG), bir arjinin
(AGA) verir ve bir son raki kodon (UGA) ribozoma işi bırakmasını
söyleyen bir d urma kodonudur. Bu keskin sonuç, sadece tek bir
harf değişikliğinden kaynakla n ı r.

T R A N S LO K A S YO N

Translokasyon, silinme ve eklemenin aynı anda meydana gelmesi


gibidir: Bir parça DNA olağan yerinden ayrıl ı r ve başka bir yerde
ortaya çıkar. Hala ayn ı genlere sah i p olursu nuz ve eğer şanslıysa­
nız sil i n me ve ekleme önemli hiçbir şeyi bozmamıştır. Öte yandan
çocu klarınıza silinen parçayı içeren kromozomu aktarır ama ekle­
nen parçayı aktarmazsanız, önemli bir parçadan mahrum kalabi­
li rler. Neyse ki translokasyonlar nadirdir.

M U TA S YO N L A R G E N R E G Ü L A S YO N U N U
DEGiŞTi REB i Li RLER

Mutasyonlar her zaman genlerin protein kod layan parçalarını et­


kilemezler. Bazen de, bir önceki böl ümde öğren miş olduğumuz

44
Mutasyonlar

şeylere; hangi genlerin açı lacağını ve hangi proteinlerin veya


RNA'Iarın ifade edileceğ ini düzenleyen pek çok zekice yola müda­
hale ederler.
Örnek olarak, RNA poli merazın bir genin başlangıcında pro­
motör adlı beli rli bir baz d izisini nasıl aradığını hatırladınız mı?
Bu promotörun bir kısm ı, bakterilerde genellikle TAATIA dizisine
sah i p olduğu için "TATA kutusu" olarak bilinir. Bu dizinin hepsi de
iş gören birden fazla çeşidi vardır ancak bazıları RNA polimerazı
çağı r mada ve yapışmasına yardımcı olmada daha iyidir.
Eğer belirli bir genin başlangıcında TATA kutusunda bir mutas­
yona sahipseniz, RNA poli merazın bağlanma i htimali azalır. Belki
DNA'yı bulacaktır ancak kalıtyazım faktör kompleksinin bir araya
gel mesine izin verecek kadar uzun dayanamaz. Eğer mutasyon
küçükse, RNA pol imeraz büyük ihtimalle bazen bağ lanacak, ancak
çoğu zaman bağ lanamayacaktır. Bunun a n lamı, bahsi geçen ge­
nin hala kalıtyazılacağı, ancak pek çok kopya ya pılamayacağıdır.
Aynı TATA kutusu nda m utasyonlar olabileceği g ibi, promotö­
ru n d iğer parçalarında veya uzaklardaki pekiştirici d izilerinde de
m utasyonlar ola bilir. RNA polimeraz veya ribezornun kendisinde
bile m utasyonlar olabilir. Veya belirli bir gen için kapatma düğme­
si olarak iş görebilecek bir engelleyici RNA üzerinde bir mutasyon
olabi lir. Bunun anlamı mutasyonun daha fazla protein (veya başka
gen ürünlerinin) üretil mesine yol açacağıdır. Bunlar g ibi mutas­
yonlar etkilenen genlerin dizilerini değiştirmeyebilir a ncak genel­
l ikle genin nasıl kal ıtyazılacağını etkilerler.

45
RNA NE YAPABILIR
Pek Çok I nce Iş

DNA sahne ışıklarının büyük kısmını kendine toplayabilir ancak


derme çatma kuzeni RNA da olağanüstü ve yeteri kadar takdir
görmeyen pek çok iş yapabilir.
DNA'nı n genel likle yal nızca bilgi depoladığını, bu esnada tüm
eğlenceli işlerin proteinlere kaldığını düşünebili rsiniz. (Mesela
protei n enzimler molekülleri birbirlerine yapıştırabilir veya birbir­
lerinden ayırabilir.) Öyle gözüküyor ki RNA bir taşla iki kuş vurabi­
lir: Enzim RNA'Iar ve bilgi taşıyan RNA'Iar mevcuttur.

Bir RNA Dünyası


Dünya üzerindeki hayatın genç ve yeni olduğunu zamanlarda var
olan büyük biyolojik moleküllerin RNA'lar olduğunu söyleyen bir
kurarn bile vardır. Eğer bu doğruysa DNA'lar ve proteinler partiye
sonradan katılmıştır ve sadece işlerinde çok başarılı uzmanlar ol­
dukları için kalabilmişlerdir. Ancak başlangıçta her şeyi RNA yap­
maktaydı.

Aşağıda RNA'nın, m RN A olarak mesajlar taşımanın ya nı sıra


hangi işleri görebildiği sıralanmıştır.

P R OT E I N L E R I K A L I T YA Z M A K

Bir protein için gerekli olan talimatların bir mRNA (mesajcı RNA) ola­
rak kalıtyazıldığını ve daha son ra ribozomun bu talimatları protein
olarak kal ıtokuduğunu görmüştük. Peki, ribezornun yapısı nedir?
Eğer cevabınız proteinlerse bu sadece yarı yarıya doğrudur. Ri­
bozomlar protein ve RNA'n ı n bir karışımıdır. i nsan ri bozomlarının

46
RNA Ne Yapabilir

her biri yaklaşık 6880 RNA n ükleotidi (ri bozomal RNA anlamına
gelen rRNA olarak adland ırı l ı r) ve yetmiş dokuz fa rklı protein içerir.
(Her bir protein pek çok aminoasitten meydana gelir, ya ni protein
toplamda yaklaşık yüzde 60 RNA'd ır.)
Bu esnada transfer RNA (tRNA) molekül leri, amionasitleri bü­
yü mekte olan proteine taşır. A'lar, U'lar, G'ler ve C'lerden oluşan
genetik kodu proteine kal ıtokumadan bunlar sorumludurlar. Ken­
d i leri de RNA'dan oluştukları ve uygun kodondaki üçl üyle eşieşe­
bilecek üç bazları olduğundan bunu başa rabili rler.

( Ö K A RYOT L A R D A ) U Ç B I R L E Ş T i R M E

Bir gen kalıtyazı ldıktan sonra otomatik olara k bir mRNA halini al­
maz. Önce işlenmesi gerekir ve bu işin büyü k kısmı küçük nükleer
(hücrenin çekirdeğinde bulunan) RNA'Iar tarafından yapı lır. Bu sn­
RNA'Iar (küçük nükleer RNA'Iar) küçük n ü kleer ribonükleoprotein­
leri ya pmak için protein lere katıl ır: snRNP'Ier.
Bu RNA/protei n hibritleri, pre-mRNA kalıtyazı n ı na katılarak
spliceozom adlı bir kompleks ol uştu ru r. s n RN P'ni n RNA kısmı her
bir i ntronun başlangıç ve bitiş dizilerini tan ı r, bu bir proteinin tek
başına yapamayacağı bir iştir. snRN P'nin bi leşenleri, hep birl ikte
nereyi kesmeleri gerektiğini tanımlar, daha sonra ka lan böl ümleri
bağlar veya uçbirleştirir.

RNA iNTERFERANSI (RNAi)

RNA i nterferansı, genleri ifade edildikleri za manlarda dahi sustur­


manın bir yol udur. Bu muhtemelen virüslerden korunmanın bir
yol u olarak ortaya çıkmıştır.
Ökaryotların çoğunda Dicer (Keser) adlı bir enzim vard ır. Gö­
revi çift i plikli RNA'Iarı bulup küçük parçalara ayırmaktır. Yani bir
gen i susturmak için ihtiyacı n ız olan tek şey, susturmak istediğiniz

47
Genetik 7 0 7

mRNA'yı tümleyen t e k bir RNA ipliğidir. B u RNA'ya "küçük engel­


leyen RNA" anlamına gelen siRNA adı verilebili r; m ikro RNA, yani
miRNA adlı başka bir tür de mevcuttur. Her iki d u ru mda da hedef
mRNA'ya bağlanarak Keser'in parçalara ayı rması için iki iplikli bir
molekül yaratır.
Ama işimiz henüz sona ermedi. Eğer bir gen ifade ediliyorsa
ortada sadece tek bir mRNA değil, binlereesi dolanıyor olacaktır.
Özelleşmiş bir protein, bu küçük parçalardan birine tutunur ve iki
ipliği ayırır. Bu tek iplikli RNA parçası ve bağlı bulunduğu proteine
RISC adı verili r: RNA indü kleyen susturma kom pleksi.
RNA bi leşeni bağlanacağı yen i bir mRNA ararken protein orta­
da kalır. Eğer RISC bir m RNA'ya bağlandıysa, mRNA yakın zaman­
da kal ıtyazı lmayacaktı r. Susturma tamamlan m ı ştır.

V i RA L G E N OMLAR

RNA'n ın her zaman bir ta kım oyuncusu olması gerekmez. Bazı vi­
rüsler RNA'ya o kadar ada n mışla rdır ki genemiarı nda hiç DNA taşı­
mazlar. Kızamık, influenza ve çocuk felci virüsleri, RNA virüslerine
birer örnektir.
Bazı RNA virüsleri, RNA'da n okuyarak DNA ü retebilen revers
transkriptaz adlı bir protein kod larlar. Bu, hücreleri mizin genel­
likle yaptığının tam tersi olduğundan (DNA'dan kalıtyazar ve RNA
kopya lan üretiriz) bu virüslere retrovirüs adı verilir. H IV, yani insan
immünyetmezlik virüsü, en meşhur retrovirüslerdendir.
Virüs kendi genomunu DNA olarak kopyalamak için revers
transkri ptazı kullandı ktan sonra, bir sonraki adım genellikle bu
DNA'nı n konak genomun içine eklen mesi olacaktır. Bundan sonra
sonsuza kadar bu virüsü taşırsınız.

48
KROMOZOMLAR VE HÜCRELER
DNA'yı Oradan Oraya Nasıl Taşırız?

Sonraki birkaç bölümde h ücrelerimiz böl ü n ü rken ve büyürken


DNA'ya neler olduğuna ve iki hücrenin DNA'larının nasıl bir araya
gelerek bir bebeğin temellerini attığına bakacağız.
Her bir kromozom çok ama çok uzun bir DNA molekülüdür.
Yirm i üç kromozoma bölü nmüş üç milyar baz çiftine sahip oldu­
ğ u muzdan, bu kromozomlardan her biri ortalama 4 cm uzu n l u­
ğ u ndadır. Bu kocaman bir moleküldür.
"Tüm Bu DNA H ücrelere Nasıl Sığıyor?" adlı bölümde öğrenmiş
olduğ unuz gibi, bu DNA ipliği histon adlı proteinlerin etrafına do­
la nmıştır. Daha sonra bu DNA/histon bileşimi kıvrı labilir ve kıvrıl­
mış fiber kendi üzerine biraz daha katlana bilir. DNA'nız çoğunlukla
kıvrılmış ve kıvrı lmamış parçaların bir karışı mıdır. Ancak hücrenin
bölünme zamanı geldiğinde, DNA'nın her parçası olabilecek en
sıkı şekilde toplanır. Oluşan kromozomlar daha kısadır -dört san­
tim uzunluğunda değil, mikroskobiktirler- ve mikroskop altında
kolayca görülebilecek kadar kalındırlar.
En yoğun şekliyle paketlenmiş olan bir DNA molekü lü için
kromozom sözcüğ ünü ku llanırız. (Bilim i nsan ları bazen paket­
lenmemiş versiyonun da bir kromozom o l u p olmadığı hakkında
ta rtışmaya girerler. Bu tartışmada taraf tutmak zorunda değil iz.)
Paketlenmiş her bir insan kromozomunun bazı özellikleri vardı r:

• Telomerler: Bir kromozomun her iki ucundaki DNA h içbir pro­


tein kod lamaz. Bunu yerine TIAGGG g i bi tekrarlayan bir diziyi
üst üste heceler. Bu tekrarlar, önem li bir şeyi kaybetmek için
end işelenmememizi sağlayan tampon bölgeler g ibidir. Özel­
leşmiş bir grup protein ve RNA telemerleri çevreler ve korun­
malarına yard ı mcı olu rlar.

49
Genetik 1 0 1

• Sentromer: Kromozom u n merkezinin kendine özgü bir dizisi,


sentromeri vard ı r. i nsanlard a tekrarlanan bölge GGAAT şeklin­
ded i r. Sentromer, isminin d e belirttiği gibi kromozomun tam
ortasında da ola bilir ancak bazı kromozomlarda bir uca diğe­
rinden daha yakındır. Sentromerin, hücre bölü nmesinde daha
sonra öğreneceği m iz önemli bir rolü vardır.
• Iki kol: Kromozomun sentromerin üzerinde ve altında kalan
kısımlarına kollar denir. Kromozomlarda ü st ve alt olmadığı
için, bilim insanları kromozom lar hakkında hep aynı şekilde
kon uştuğumuzdan emin olmak için bir yol gel iştirmişlerdir.
Kromozomlara kısa kol yukarıda ve uzun kol aşağıda kalacak
şekilde bakarız. Kısa kola "p" deriz; evet, sadece "p" harfi. Uzun
kola ise "q" den ilir. Bu harfler her zaman küçü k harfi e yazılır.
• Bir bant yapma motifi: B i l i m insanları nın h ücreleri nasıl bo­
yad ığını ve DNA'nı n boyayı nasıl aldığını hatırladınız mı? Öyle
gözüküyor ki, DNA'nı n her kısmı boyayı eşit derecede tutmaz.
Kromozomun bazı parçaları d iğerlerinden daha çok boya
emer. Bunun anlamı m ikroskop altında bakı ldığında çizgi çizgi
gözükmesidir; çizg i ler de DNA'n ın sıkı paketlendiği (karanlık
çizgi ler) ve daha gevşek pa ketlendiği (daha açık renkli çizgi­
ler) yerlere işaret etmektedi r. Bu motif hücreden hücreye tu­
tarlıdır, yani bilim i nsanları hangi kromozomda, hangi kolda (p
veya q) ve hangi boyanmış bantta olduğuna bakarak DNA'nın
bel irli bölgelerin i isimlendi rebi lirler; örneği n 7q3'teki bir gen,
yedinci kromozom u n uzun kol u n u n merkezden üçüncü ban­
dındad ır.

K A Ç K R O M O ZO M ?

Biz insanların, her bir ebeveynden yirmi üç tane olmak üzere top­
lam kırk altı kromozom u vard ı r. Onları görmenin en dolaysız yolu,
mükemmel bir şekilde pa ketlenmiş kromozomların görülebilir

so
Kromozomlar ve Hücreler

old u ğ u zamanda (bölünme sürecinin ta m ortasında) hücreyi aç­


maktır. Karyotip adlı bu teknik 1 950'1erde icat edildiğinde, bilim
insa n ları bir fotoğraf çekip kromozomları makasla keserlerdi. Tü m
bu kromozomları birbirlerinden nasıl ayırt edersiniz? Kolay. Boyla­
rına göre sıraya dizersiniz.
En büyük kromozom 1 nu maralı kromozomdur, bir sonraki 2
n u m a radır ve böylece 22 n u maralı kromozoma kadar gider. Bazı
kromozomlar aynı uzunlukta g ibi gözü kürler, aslında mükemmel
bir şekilde sıralanmamışlard ı r. Ancak kromozomlar numaraları n ı
çoktan almış durumdalar v e isimleri üzerlerine ya pıştı.

Neyin En Çok Kromozomu Vardır?


Sıçrayan karıncanın sadece tek bir çift kromozomu vardır ve bu sa­
dece dişiler için geçerlidir; bu türün erkekleri haploittir ve sadece
tek bir yalnız kromozoma sahiptir. Diğer yaratıklar içerisinde mey­
ve sineklerinin dört çift ve domateslerin on iki çift kromozomu
vardır. Denizyıldızının on sekiz çift. Yunusların yirmi iki çift kro­
mozomu vardır, neredeyse bizle aynı. Atların otuz iki, tavukların
otuz dokuz ve köpekbalıklarının kırk bir çift kromozomu vardır.
Karadut yüz elli dört çift kromozom ile hepimizi geçer. Ama birin­
cilik kürsüsü, on altı bin adet çok ama çok küçük kromozomu olan
Oxytricha trifallax adlı tek hücreli bir protozoaya aittir.

N u maralandırılmış bu kromozomlara otozornlar adı verilir ve


çoğ u m uz bunlardan yirmi iki çift taşırız. ( Down sendromu gibi
bazı g enetik hastalıklar farklı sayıda kromozomla rla sonuçlanabi­
l i r.) Yirmi üçüncü çift, ya iki adet X kromozom u (kadı nların çoğ u)
veya bir X ve bir Y'dir (erkeklerin çoğ u). Bu çifte, cinsiyet kromo­
zomları adı veri lir.
Arada sırada bizi hasta eden tek hücreli ya ratıklar olan bakte­
riler, işlerini biraz daha farklı görürler. Tek bir kromozomları vard ı r
ve kollar veya telarnerler yerine sadece dairesel bir D N A döngüsü

51
Genetik 7 0 1

yaparlar. Ayrıca bakteriler arada sırada, rastladıkları diğer bakteri­


lere aktara bilecekleri plazmid adlı ufak DNA halka ları da yapabi­
li rler.

M i T O KO N D R i L E R i N D E K R O M O Z O M L A R I
VA R D I R

Mitokondrileri hatırladınız m ı ? H ücrelerimizin içerisindeki kalari


yakan bu organelierin kendi DNA'ları vard ı r; bunun anlamı her
birinin kendi kromozo m u n u n ol masıdır. (Evet, sadece bir tane.)
Ilerleyen bölümlerde çekirdekteki yirmi üç çift kromozomun nasıl
bölündüğü ve birleştiği hakkında daha çok şey öğreneceğiz. Ama
mitokond riler bu kadar karmaşık bir şey yapmazlar. Tıpkı bakteri­
ler gibi tek bir dairesel kromozoma sahiptirler; sadece tüm hücre
bölünürken değil, isted ikleri her zaman böl ü nebil irler. Hatta tek
bir insan h ücresinde onlarca veya yüzlerce mitokond rilik bir po­
pülasyon va rdır.

52
BAKTERILER VE MIKROBiYOM
Mikropların da DNA'sı Vardır

Bakteriler gezegenimizdeki en küçük ve en basit yaşam biçim­


lerinden bazılarını içerir. Her bir bakteri sadece tek bir hücreden
oluşur. Bakteri hücreleri, tipik hayvan h ü crelerinden çok daha kü­
çüktür. Hücreleri mizin çoğ unda yüzlerce m itokondrinin olduğ u n u
hatırlayın; bakteriler de ya rım mikrondan on mikrona kadar olan
bir aralıkta aşağı yukarı bir mitokondri büyüklüğündedir. (Bir mik­
ren, bir metre uzunluğ undaki bir çubuğu bir m ilyon pa rçaya böl­
d ü ğ ü n üzde elde ettiğiniz uzunluktur. Karşılaştırma yapmak için
bir i n san teli yaklaşık elli m ikron ka lınlığındadır.)

Antik Tarih
Bildiğimiz kadarıyla, bakteriler günümüzde hala hayatta olan en
eski yaşam biçimleridir. Yolda bir yerde aile ağaçlarının bir dalı bak­
terilerden o kadar farklılaşmıştır ki artık onları tamamen farklı bir
gruba koyuyoruz. Bunlara arke adı verilir. Arke grubundan farklı
bir yaratık türü dallanmıştır. Bunlar da ökaryotlardır.

Bakteriler ve arkelere, çekirdekleri olmadığından prokaryotlar


denir. Bunun zıttı, tüm hayvanlar, bitkiler ve mantarlarla birlikte
insanları da içeren ökaryotlard ı r. Ökaryotun kel i me an lamı "gerçek
çeki rdek"tir; çünkü tüm ökaryotlar hücreleri n i, DNA'ya ev sa hipliği
ya pan çekirdek adlı bölme de dahil farklı bölmelere ayırırlar. Bu
arada bakteriler ve arkeler ise herhangi bir böl ü m ü ol mayan küçü­
cük hücrelerdir ve çekirdekleri de yoktu r.

53
Genetik 7 0 7

DA H A B A S I T K R O M O ZO M L A R

Bakteri DNA'sı da bizi mkiyle ayn ı yapıdadı r: adenin, timin, sito­


zin ve guanin nükleotidlerini içeren ikili bir sarmaL Ama bizim
DNA'mızdan önemli farkları va rdı r:

• Ökaryotik DNA, histon proteinlerinin etrafı nda dolanmışken


prokartot DNA'sı nda histon yoktur. (Bazı arkelerde histon mev­
cuttur.)
• Bakterilerde bizden çok daha az DNA vard ı r. Üç mi lyar baz çif­
timiz ve yaklaşık yirmi bin geni miz vard ı r. Ama i nsanların sin­
dirim sisteminde yaşayan ve en sık çal ışılan bakteri türleri nden
biri olan E. co/i'nin sadece beş m ilyon baz çifti ve yaklaşık beş
bin geni vardır.
• Bakteri DNA'sı bir çember şeklindedir. (Buna karşın insan kro­
mozomları, çember şeklinde ol mayan uzun DNA pa rça larıdır.)
Anca k birden fazla kromozomu olan birkaç bakteri de vardır ve
bakteri ler, plazmid adlı küçü k DNA parçaları da taşırlar.
• Pek çok bakteri sadece tek bir kromozom taşır. iki ebeveynleri
olmadığı için bizi mkiler g i bi eşlenmiş kromozomları olamaz.
Her bir bakteri hücresinin sadece tek bir ebeveyn i mevcuttur.
• Yen i bakteri ler, bir h ücre böl ü n d üğünde doğarlar. Tek ve yalnız
kromozomları ndaki DNA kendini eşler ve yen i iki kromozom
kendilerini hücrenin iki zıt ucundaki hücre za rına bağlar. Daha
sonra h ücre bölünür ve her birine bir kromozom kalır. iki yeni
hücre bi rbirleri ve ebeveynleri ile özdeştir.

P LA Z M i D L E R

Bakteriler, ana kromozoma ilaveten plazmid adlı ufak DNA halka­


larına sahip olabili rler. H ücre böl ündüğ ünde, yavru hücreler kendi
plazmid kopyalarını alabilsin d iye plazmidler böl ünür. Ama plaz­
midler bundan başka hava l ı şeyler de yapabili rler.

54
Bakteriler ve Mikrobiyom

Bazı plazmidler, bakterilerin sekse benzeyen bir şey yapmalarını


sağlayan bir "fertilite faktörü" taşır. Bakteriler eşeyli üremezler ancak
başka bir bakteriye bir plazmid verebilirler. Yani esas üreme yön­
tem leri eşeysiz olsa dahi başka bir bireye DNA'larını aktarabilirler.
Fertilite fa ktörü, plazmid üzerinde taşınan bir gendir ve bak­
teriye pilus adlı ufak bir t ü p yapma yeteneği verir. Bakteri daha
sonra başka bir bakteriyle eşlenmek ve tüp yol u ile bir plazm id
akta rmak için bu pilusu kullanır. Eğer fertil ite faktörü içeren bir
plazm id aktarırsa, alıcı da pilus yapma ve karşı laştığı diğer bakteri­
lere plazmidleri aktarma becerisini kazanır.
Eğer plazmid bakterinin işine yaraya bilecek diğer genleri içe­
riyorsa, plazmidi taşıyan bakteri orta m ında daha yaygın hale
gelecektir. Antibiyotik d i renç genleri bazen plazm idler üzerinde
bulunur. Bunun anlamı, bazı anti biyotiklere karşı dayanıklı olan
bakterilerin, bu özelliği karşılaştıkları ve m u htemelen patojenik
(te h l i keli) olan mi kroplara a ktarabi lirmelerid i r.
Yani plazmidler kötü haber anlamına gelebi lir. Ama iyi şeyler
de yapabi lirler! Bir bakteri içerisinde yaşayan her türlü plazm idi
kopyalayacağından, bilim i nsa nları çalışmayı d üşündükleri geni
taşıyan bir plazmid yaratabilirler. Bu plazm idi bir bakteriye verir­
ler ve bu ndan sonra bakteri her çoğa ldığında plazmidi de çoğa ltır.
Bakteri plazmidi taşıdığından, plazmid üzeri ndeki geni de m u h­
temelen ifade edecektir. Eğer bir proteinden çok fazla miktarda
yapmak istiyorsanız, gerekli gen i bir plazmide koya bilir ve bir grup
ba kteriye aktarabilirsin iz.
Şeker hastası olan insanlar için insül i n bu şekilde yapı lır. insülin
hormon olarak iş gören bir proteindir. Bilim insanları insülin içeren
insan genini kopyalamış, bir plazmide d i kmiş ve bu plazmidi de
bir grup bakteriye verm işlerdir. Bir fa brikada koca man tanklarda
büyütülen bu bakteriler, devasa mikta rlarda insülin ü retirler. Şeker
hastaları, kan şekerlerini d üzenlemek için i htiyaç duydukları insü­
lini buradan alırlar.

ss
Genetik 1 0 1

M i K R O B i YOM

Bakteriler dünya üzerinde h e r yerdedirler (evet, Antarktika dahil).


Her bir avuç toprakta, okyanus suyunun her bir l itresinde cirit atar­
lar. Midenizi bulandırmak g i bi o l masın ama görebildiğiniz ve do­
kunabildiğiniz her yüzey -bu kitap da dahil- bakterilerle kaplıdır.
Deriniz bu ufaklıklardan oluşan görünmez bir katmanla kaplıdır.
Ağzınız onla rla doludur ve sindirim sisteminizde, vücudunuzdaki
hücre sayısından daha fazla bakteri vardır. (Bakteri hücreleri daha
küçüktür; bu sayede bu kadar fazlasını taşıyabiliriz.)
Herhangi bir yerde yaşamakta olan bakteri popü lasyonuna o
yerin mikrobiyomu adı veril i r. Örneğin sindirim sistemimizde ya­
şayan bakteriler ve diğer mikroskobik canl ı lar, mide biyomu olarak
adlandırı l ı r.
Pek çok farklı bakteri mevcut olduğundan, sağlıklı mikrobi­
yarnlar genellikle bir ekasistem içerisi nde, her biri diğeri ile etkile­
şim halinde olan pek çok fa rklı tür içerir. Ağaçla rın yaprak yaptığı,
böceklerin yaprakları, ku rbağaların böcekleri vs. yediği bir yağmur
ormanı hayal edin. Yağm u r orman ları her türlü işi ya pan ve birbir­
lerini fa rklı şekillerde etkileyen zengin bir tür çeşitliliğine sahiptir.
Belki hayvanların bazıları birbirleri ile dövüşüyordu r; bel ki bazen
iki türü n bi rbirine yard ı m ettiği bir ortak yaşam mevcuttur.
Mikrobiyal ekasistemler de böyledir. Bir bakteri tü rü, bir diğeri­
nin besin olarak tüketmeyi sevdiği bir kimyasalı atı k olarak ürete­
bilir mesela. Eğer is hal olursak m i krobiyomumuz rayında n çıkar ve
bazı türler baskın hale gelirken diğerleri yok olabi lir. Veya probiyo­
tik bir hap alırsak haptaki "iyi bakteri ler'; içimizdeki kalıcı sa kinlerle
onları d üzene sokacak ve içinde yaşadıkları insana daha iyi baka­
cak şekilde etkileşebilirler. (Probiyotiklerdeki bakteriler genellikle
çok uzun s ü re yaşamazlar; bu yüzden bir şişede birden fazla hap
olur. Eğer onlardan faydalanmak istiyorsanız yutmaya devam et­
mek zorundasınız.)

56
Bakteriler ve Mikrobiyom

D N A' L A R I YO L U Y L A B A KT E R i L E R
Ü Z E R i N D E ÇA L l Ş M A K

Artık pek çok DNA dizileme tekniğimiz olduğu ndan, m ikrobiyom


hakkında daha önce olduğundan çok daha fazla bilgi sah ibiyiz.
Eskiden bel irli bir alanda hangi bakteri türlerinin yaşadığını bul­
mak isteyen mi krobiyologların işi çok zord u . N um u n e topla mala­
rı, eğer mide bakterileri üzerinde çalışıyorla rsa bir dışkı numune ­
s i n e b i r kulak tem izleme çubuğu daldırmaları gerekiyordu. Daha
sonra bu çubuğu bir Petri kabına sürtmeleri veya bakteri büyüm e
orta m ı içeren b i r şişede çalkalamaları gerekiyordu. Bakteri kapta
veya ş işede büyü meye başiardı ve bilim i n san ları, ne tür bir bak­
teriye benzediklerini incelemek için di kkatlice çalışmak zorunda
kal ı rlardı.
Ancak DNA dizileme artık (göreceli olara k) ucuz ve kolay oldu­
ğ u ndan, bilim insanları çubuğu alıp DNA'sını analiz ediyorlar. Her
bakterinin aynı bizler gibi ribozomu vard ı r ve bu ribozomun bir
parçasına 1 65 rRNA adı verilir. Öyle gözüküyor ki tüm bakterilerde
bir 1 65 gen i vardır; ancak bu gen in tam dizisi, bir bakteri türünden
d iğerine değişiklik gösterir. Bilim insanları, tek bir çubuktaki bak­
teriden bu geni d izileyebilirler.
Bu teknik eski yoldan sadece daha h ızlı olmakla kal maz; aynı
zamanda daha ayrı ntılı sonuçlar da verir. Eğer bir Petri kabında
bakteri büyütüyorsanız bunların oksijenli ortamda büyüyen bak­
teri ler ol ması gereklidir. Ancak pek çok bakteri oksijen le temas et­
tiğinde ölür. (Sindirim sistemimizde bir hava a kışı olmadığını ha­
tırlayı n; akciğerlerimizle sol u k alıyoruz, kıçım ızia değil!) Dizileme
ile her bir bakteri türünün özel bakım ve beslenme gerekliliklerini
bilmek zorunda değiliz; yal n ızca diziyi kontrol edip hangi tür ol­
d u klarını öğrenebili riz.

57
Genetik 7 0 7

Mikrobiyom Nerededir?
Vücudumuzun her yerinde bakteriler vardır ancak bazı kısımlar di­
ğerlerinden daha çok bakteri taşır. Asidik ortamı sayesinde mide­
mizde sadece yaklaşık on milyon bakteri vardır. Cildimiz toplamda
yüz milyar bakteri taşır. Bağırsak bakterileriınİzin esas adresi olan
kalınbağırsağımız ise okkalı bir yüz trilyon bakteri taşır.

58
ViRÜSLER
Küçük DNA ve RNA Paketleri

Virüsler bakteri lerden bile küçüktür. Aslında bilim insanları, virüs­


lerin bir yaşam formu olarak sayılıp sayı lmayacakları hakkında her
zaman fikir birliğinde değild irler. Şimd ilik tam olara k canlı olma­
d ı klarını söylemek muhtemelen en doğ rusu olacaktır. Ama kendi
genetik materyalleri vardır -bazen DNA, bazen de RNA- bu yüz­
den en azından onlara kendi bölümlerini vereceğiz.
Virüslerin sadece iki bileşeni vardır: protein bir kabuk ve bir
n ü kleik asit yükü. Çiçek, uçuk ve suçiçeğine sebep olan virüsle­
rin hepsi genetik materyal olarak iki sarma li ı DNA içerir. Bu açıdan
bize benzerler. Diğerleri genetik materyal olara k RNA taşırlar. HIV,
RNA vi rüslerine bir örnektir.
Bir virüsün nükleik asidi ister RNA ister DNA olsun, proteinden
yap ı l m ış bir paket içerisindedir. Bir virüs sadece budur: sadece pa­
ketlenmiş nükleik asit. Can l ı bir yaratık olmadığını, sadece kimya­
sa llardan bir paket olduğ unu iddia edebi li rsin iz.
Ancak bir virüs bir hücreyi enfekte ettiğinde, bu proteinler ve
nü kleik asit işe koyulur. Hücrenin makinesini gasp eder ve hücre
değerli kayna klarını, kendi DNA'sı nı kalıtyazmak ve kal ıtoku mak
yerine virüsün genlerini ka lıtyazıp kal ıtoku mak için kullanır.

BAZI ViRÜSLER VE TİPİK GEN OM BÜYÜKLÜKLERİ


i nfluenza Tek sarmal RNA 1 4.000 baz

Kıza m ık Tek sarmal RNA 1 5 .894 baz

Adenovirüs Çift sarmal DNA 36.000 baz çifti


(soğuk algınlığı)

Rotavirüs (ishalli Çift sarmal RNA 1 8.000 baz çifti


hastalık)
Variola (çiçek Ç ift sarmal DNA 1 86.000 baz çifti
hastalığı)
Genetik 1 0 1

BiR ViRÜS BiR HÜCREYi


N A S I L E N F E KT E E D E R

ilk önce virüs hücreye yaklaşır.


Pek çok virüs bir yirmiyüzlü şeklini alır, yan i bir elektron mik­
roskobu altında tırtıklı küçük çemberler şeklinde görü l ü rler. (Çoğu
sadece birkaç nanometre genişliğinde olup normal ışık mikresko­
bu a ltında görülemeyecek kadar küçüktürler.) Her virüsün enfekte
etmeyi sevdiği, tercih ettiği bir h ücre veya h ücre türü vardır. Bakte­
rileri enfekte eden bakteriyofaj adlı virüsleri n biraz farklı bir yapısı
vard ı r. Yirm iyüzlü şeklindeki paketin altında bir tüp ve örümcek
baca kları gibi dışarı çıkan altı bacak vardır. Hep birl ikte, 1 969'da
aya inen uzay aracı g i bi gözükmektedirler.
Virüs, hücreye bağlanmak için bir yol bulmak zorundadı r.
Bakteriyofaj lar enfekte ettikleri bakteriye doğrudan DNA'larını
enjekte edebi lir; ancak i nsan la rı enfekte eden virüslerin çoğu yü­
zeylerinde, insan hücrelerinin yüzeyinde karşılaşmayı bekledikleri
özelleşmiş protei nleri tanımak için proteinlere sahiptir. Bu pro­
teinlere bağlanırlar ve virüsün içeri girmesine izin vermeleri için
tetiklemeye çalışı rlar. M esela soğ uk algınlığına sebep olabilecek
pek çok virüsten biri olan bir ri novirüs, hücreyi bir şeyin sindiril me
zamanı geldiğine dair kand ırır ve kendini hücrenin içine sokar. Vi­
rüs daha sonra küçük sindirim haznesinden d ı şarı çıkmaya çalışır.
H ücrelerin çoğu buna aldan maz veya enfekte olsalar da bağışıklık
sistemim iz, virüs yayıl madan önce enfekte olan hücreyi öldü rmeyi
başarır. Ama eğer hasta olursak, bazı virüsler kurtul mayı başarmış
demektir.

B i R V I R Ü S N A S I L ÇOGA L I R

Bir virüsün DNA'sı veya RNA'sı h ücrenin içine g i rdiğinde, genleri


kalıtyazmak ve kalıtokumak için h ücrenin araçla rından faydalanı r.

60
Virüsler

Eğer viral genom DNA'dan yapılmışsa ve bir i nsan gibi bir ökar­
yotu enfekte ediyorsa, DNA'nın çekirdeğe u laşması gerekir. Ne de
olsa kalıtyazım makinemiz oradadır.
Eğer virüs RNA içeren bir retrovirüsse, bir revers transkriptaz
kodlar. Ribozomlar viral RNA'yı bulur ve kal ıtyazarak viral geno­
rn u n bir DNA kopyasını ya pabilecek revers transkri ptazı yaratır.
iki türlü de başarılı bir enfeksiyon, virüsün genlerinin bizim
genleri m izle aşağı yukarı aynı şekilde ka lıtyazı l ı p kalıtokunmasıyla
son uçlanır. Viral yaşam döngüsünün bir çeşidi olan litik döngüde,
hücre tüm kaynaklarını yeni virüsler yapmak için hemen tüketir ve
virüsler hücreyi patiatı p dışa rı çıkarak onu öldürür.
Ama başka bir yol daha mevcuttur: lizojenik döngü. Bu du­
rumda virüs, DNA'sını konak hücrenin genomuna ekler. Daha
sonra beklernede kalır ve konak hücrenin g enomu her kopyalan­
dığında o da kopyalanır. Gelecekte bir g ü n etki nleşerek yeni bir
virüs serisinin yapılmasına sebep olabilir.
Dudak uçuklarına sebep olan virüsler bunu ya par. Virüsten ta­
mamen kurtulamazsınız ancak virüs eyleme geçmeye karar ver­
diğinde fark edebilirsiniz. Bu çoğunlukla, konak bağışıklık sistemi
gard ı n ı d üşürdüğünde, mesela stres altı nda olduğun uıda meyda­
na gelir.
Nasıl bir sincap sonbaharda bir fı ndığı gömer ve daha sonra
çıkarmayı unutabilirse, lizojenik yola giren bazı virüsler de orta­
ya çıkıp bizi hasta etmeyi unutabili rler. Binyıllar boyunca, insan
DNA'sının yüzde 1 ila yüzde 8'ini ol uşturacak şekilde pek çok işlev­
siz virüs biriktirdik.

61
MANTARLAR VE MAYA
Tuhaf Bir Krallık

Mantarlar hayatta az takd i r gören krallıklardan biridir ancak tuhaf


ve m uhteşemdirler. Onları kesinlikle görmüşsü nüzd ü r ve muhte­
melen şu anda yakınlarınızda biraz vardır.
Eğer bu kitabı okurken yemek yiyorsa nız ve elinizde bir por­
tobella manta n sandviçi veya mantar ve soğanlı bir hamburger
varsa, bunlar manta rlard ı r. Eğer d ışardaysanız yere bakın: Toprak
mikroskobik ma nta rla rla dol u d u r, hatta belki ya bani mantarlar­
la. Eğer kapalı bir yerdeyseniz de onları görebili rsiniz: Ekmekteki
küf ve duşunuzdaki pas da m a ntar krallığına a itti r. Bunu daha da
kişisel bir seviyeye getirirsek, mikrobiyomun uzu hatırlad ınız mı?
içinizde, üzerinizde ve özellikle de bağırsaklarınızda yaşayan mik­
roskobik canlı ekasistemini yani? Minik manta rlar bu ekasistemin
parçasıdır.
Mantarlar besin tü ketirler. Bazen bitki gibi gözükebilirler ama
bitkilerin yaptığı gibi g ü neş ışığı ve hava ile hayatta kalamazlar.
Mantarlar etrafiarında ne varsa -çürüyen bir kütük veya bir dilim
ekmek- on ları çözündüren kimyasallar salgılar ve daha sonra salı­
nan besinleri emerler. Eğer bir yiyeceği buzdolabında çok bekletir
ve üzerinde büyü mekte olan küf görürseniz, bilin ki küf de sizi nle
aynı şeyi yapmaktadı r: Leziz şeyler yemektedi r.

D O S T C A N L I S I K O M Ş U N U Z M A N TA R L A R

Mantar deyince aklın ıza m u htemelen yerden biten bir şapka ge­
liyor. Ancak mantar aslında sadece daha büyük bir organizmanın
üreme organıdır; tekn ik olarak "meyve veren organ': Eğer yerde
büyüyen bir mantar görü rseniz toprak altında bir h if ağı olmalıdır.
Hitler, dalianan ve miselyum adlı bir kütle oluşturan ince fılament-

62
Mantarlar ve Maya

lerd i r. H ifler mantar hücrelerinden yapı lmıştır. Meyve veren organ


da, sağlam bir yapı halinde sıkı sıkıya paketlenmiş h itlerden mey­
dana gelir.
Pek çok mantar hücresi haploit çekirdeğe sahiptir, ya ni her
bir kromozomdan sadece tek bir kopyaya sahiptirler. i ki farklı bi­
reyde n hitler buluştuğunda hücreler birieşebil i r ama çekirdekler
birleşmez. Bu dikaryotik ("iki çekirdekli") h ücreler bölünmeye ve
bebek sahibi olma zamanı gelene kadar yemeye devam ederler.
Daha sonra bir meyve veren organ yapmak için beraber çalışı rlar.

Seks, Mantarlar İçin İsteğe Bağlıdır


Mantarları meydana getiren funguslar, mantar yapmak zorunda
değildirler. Yalnızca büyümeye ve (ister haploit ister dikaryotik
olsalar da) eşeysiz olarak sürekli daha çok hücre yapmaya devam
edebilirler. Besinler bollaştığında genelde bunu yaparlar.
Ama besin kıtlaştığında ve durum umutsuz gözüktüğünde fun­
guslar bir meyve veren organ yapmaya ve spor dağıtmaya daha yat­
kın olurlar. Bu sporlar iki ebeveynin DNA'sının bir karışımı oldu­
ğundan, her ebeveynlerden biraz farklıdır. Mantarlar daha büyük
çeşitlilik için karışır ve DNA'larını eşlerler.

Meyve veren organ, ma ntarların ku laklarında b u l u nan spor­


lar hariç dikaryotik hitlerden oluşmuştur. Her bir h ücreden i k i
çekirdek, b i r an d iploit o l a n bir hücre yap m a k i ç i n birleşir. Da ha
sonra bu hücre mayoz geçirerek dört haploit hücreye böl ü n ü r.
Bu haploit hücrelerin her biri bir spor o l u r. Sporlar daha sonra
ya havaya ütlenerek ya da geçmekte olan bir yaratığa ta kılara k
d ü nyada kendi yol ları n ı b u l u rlar. Bir haploit spor doğru orta m ı
bulduğunda kendi haploit h ifine doğru büyümeye başlar. Bu şe­
kilde b i raz daha büyüyebil i r ya da başka bir ha p loit m iselyu mla
b u l u şa b i l i r.

63
Genetik 1 0 1

M AYA : B i R M O D E L O R G A N i l M A

M ikroskopik olanlar dahil tüm mantarlar ökaryottur. Bunun anla­


mı, h ücrelerinde DNA'larını tutacak bir çekirdek de dahil böl meler
olduğu d u r. M ikroskobik mayalar, bilim insanlarının laboratuvarda
büyütebileceği en basit öka ryotlardan biridi r, bu yüzden maya
üzerinde genetik ve h ücre biyolojisi çalışan pek çok bilim insanı
vard ı r. (Daha kesin konuşmak gerekirse, Saccharomyces cerevisiae
adlı tü rü -bira mayalamada kullanılan tür- kullanırlar.) Mayaların
bakımı meyve sinekleri, fareler veya insanlar gibi diğer ökaryot­
lardan çok daha kolaydı r. Eğer tü m ökaryotlarda olan bir sü reç
üzerinde çal ışıyorsan ız, m uhtemelen işi basit tutarak mayadan
başlarsınız.
Bu maya tü rünün ayrıca küçük bir genomu da vardır: sadece
on iki m ilyon baz çifti. Dizileme pahalıyken laboratuvar mayası,
genomu tamamen bilinen ilk birkaç türden biriydi. Mayalar sahip
olduğ u m uz"referans genlerini n" aynılarına sahiptir; bunun anlamı
her bir h ücrenin yaptığı sıkıcı, temel görevler için talimatları taşı­
dıklarıdır. Mayayla aslında pek çok ortak nokta m ız var.
Bakteriler sadece tek bir kromozoma sahi pken ve eşeysiz ola­
rak ürerken, mayalar isterlerse seks yapabilirler. Mayaiar tek hücre­
li mantarlardır. H if yapmazlar. B u n u n yerine h ücreler tek başlarına
yaşarlar. Bu hücreler di ploit veya hapiait olabilirler ve mitazla bö­
lünürler. Bir maya kolonisinde h ücrelerin çoğu diploittir.
Diploit hücreler bol l u k olduğu sürece mitazla ürerler; ancak
stres altındayken veya kıtl ı k d u rumunda yavru yapma kumarını
oynarlar. Mayazia böl ü n ü r ve dört hapiait hücre yaparlar.
Hapiait hücreler de kendi başlarına yaşaya bilirler ancak güç­
lü bir şekilde diğer hapiait hücrelere çekilirler. a ve a adı verilen
iki "çiftleşme tipi" halinde b u l u n u rlar. Bir tanesi nin ürettiği ve di­
ğerinin tepki verdiği bir feromon, yani bir kimyasal çekici madde
yoluyla birbirlerini kokla rlar. Zıt çiftleşme tipinden iki hücre buluş­
tuğunda, d i ploit bir h ücre oluşturmak için birleşebili rler.

64
Mantarlar ve Maya

H aploit bir maya hücresiyseniz, ancak ya ortada başka bir hap­


loit h ücre veya zıt çiftleşme tipinden bir h ücre yoksa? Şansınıza
tipler a rasında geçiş yapmak mü mkünd ü r. Eğer bir a iseniz bir a'ya
dönüşebilir, böylece etrafı n ızdaki a tiplerle çiftleşme şansına sa­
h i p olabilirsiniz. Bu şekilde tam bir yaşam döngüsü hala mümkün
ola bilir.
Ancak eğer belirli bir gen setini taşıyan bir maya üzerinde çalı­
şan bir araştırmacıysanız, tüm bu değişim ve rekombinasyon sinir
bozucu olabil ir. Bu yüzden la boratuvarda büyütülen maya ların,
çiftleşme tiplerini değiştirmemeleri için genellikle DNA'ları değiş­
tirilmiştir.

65
BiTKILER VE EKiNLER
Çiçeklere Asla Eskisi Gibi Bakamayacaksınız

Kaldırı mdaki bir çatlaktan çıkan karahindibayı kopardığın ız zaman,


bu otla pek çok ortak noktanız olduğunu hayal etmek zor olabilir.
Ancak bu doğrudur; en azından genetik seviyede. Bitki lerin de aynı
bizler gibi kromozomları vard ı r; çoğu zaman aynı bizler gibi her bi­
rinden iki kopyala rı vardı r. Ayrıca bizler gibi bu genarnları birleştirir,
genlerini çocuklarına aktarmak için d iğer bireylerle çiftleşirler.
Günü müzde hayatta olan bitkilerin yüzde 90'ını ol uşturan to­
humlu bitkilere mu htemelen aşinasınızdır. Bunlara az sonra deği­
neceğiz ancak önce bitki lerin bi rleşip DNA'larını yaydığı bazı diğer
yollara bir bakalım.

Y O S U N L AR

Yosunlar, diğer bitki lerin kökten uca kadar su taşımada kullandı­


ğı vasküler dokuları hiç gel iştirmemiş olan bir bitki grubudur. Bu,
yosunların yumuşak, yapraksı ve kısa olmalarını sağlar. Yasunun
hayatının bu aşamasına gametofit denir ve yumuşak, sü ngerimsi
kısı mları aslında hapiait h ücrelerden oluşan küçük yaprak benze­
ri yapılardır. Bunun anlamı, bir ormanda yosunla rdan oluşan bir
halıya baktığınızda, her bir kromozomdan sadece bir tane taşıyan
canlı lara bakıyor oldu ğ u nuzd u r.
Bu ya praksı bitkinin hapiait h ücreleri gametler yapmak için mi­
tozla böl ü nür: bitkide bir cepte yuvalanan yu m u rta hücreleri veya
yüzen minik spermler. Spermlerin bir eş bu lmak için yüzebil meleri
gerektiğinden bu bitkiler bataklık alanlarda yaşama eğiliminde­
dirler.
Bir sperm bir yu m u rtayla buluştuğunda bir zigot ol uşturmak
üzere birleşirler. Ebeveyn bitkiye bağlı olan zigot, di ploit hücre-

66
Bitkiler ve Ekinler

lerden bir yapı oluşturmak için mitozla böl ü n ü r. Eğer bir yosun
kümesine çok dikkatli bir şekilde bakarsan ız lolipoplar gibi dışa rı
uzanan yapılar görürsünüz. Bu lolipopların, yan i sporanjiyu mun
içinde, hücreler spor adlı ha ploit hücreler yapmak için mayoz bö­
l ü n ü rler. Bu sporlar daha sonra yepyeni bir yapraksı, haploit, yu­
m u şa k, kabarık bir yosun yatağı yapmak içi n toprağa düşüp ma­
yoz yapmaya başlayabilir.

E G R E LT i OT L A R I

Eğreltiotlarının da haploit ve diploit aşa maları vardır; ancak bu


vakada bitkinin büyük, görünen parçası d i ploittir. {Bitkilerin çoğu
gözle görülen yaşam döngü lerinin büyü k kısmında diploittir; yo­
sunlar ve akrabaları istisnadır.)
Yı lın doğru zamanında bir eğreltiotun u n bileşik yaprakları nın
altına bakarsanız, sporanji adlı kabarık kahverengi noktalar görür­
sünüz. Devekuşu eğreltisi gibi bazı eğreltiotları, herhangi bir ye­
şil kısmı ol mayan, tamamen sporanji ile kaplı olan tamamen ayrı
kahverengi bir bileşik yaprak yapar. Sporanjiyi haploit hücrelerle
dold u rmak için eğreltiotun u n bazı hücreleri mayoz geçi rir. Şu ana
kadar bize çok benziyorlar.
Ama sporları hemen başka bir bitkinin sporları na katılmaz. Bu­
nun yerine sporlar iyi bir yerde toprağa düştü kleri nde, hücrelerin
m itoz böl ünmesiyle büyü meye başlarlar. Sonuç haploit hücreler­
den ol uşan bir gametofittir ve genel likle m i n i k bir kal p şeklinde­
d i r. B u gametofit yumurta ve sperm üretebilir ve sperm yine yu­
m u rtaya ulaşabilmek için nemli bir ortamda yüzrnek zorundadı r.
Sperm ve yumu rta buluştuğunda birleşip bir zigot oluştururlar ve
bu zigot başka bir büyük eğreltiotu yapmak için m itozla bölüne­
rek büyü r.

67
Genetik 1 0 1

Ç A M L A R VE D i G E R K O Z A L A K L I A G A Ç L A R

Kara bitkileri spermlerin bata k l ı kta yüzmesine bel bağlamaz. Bu­


nun yerine polenleri vardı r.
Çam ağaçları di ploitti r. Erkek ve dişi çam kozalakları yaparlar
ve her bir kozalakta h ücreler, gametleri oluşturmak için mayoz
geçirir. Erkek kozalaklar polen tanelerini, d işi kozalaklar da ovül­
leri meydana getirir. Polen ovü le ulaştı ktan sonra, ovül mayozu
tamamlar ve polen ta neciği, spermini bıra kmak için yumu rtaya
u laşan bir tüp meydana getirir. Bu ağaçların hala bir haploit nesli
vard ı r ancak çam kozalağın ı n içerisinde çok kısa sürer. Her bir çam
kozalağının dibinde ol uşan toh u m haploittir. Yere düşüp çimlen­
diğinde, bir çam ağacı olmak üzere büyürnek için m itoz geçirir.

Tozlaşma
Tozlaşma sadece arıların işi değildir. Çam ağaçları rüzgarla tozlaşır
ve rüzgarcia süzülebilen minik polen tanelerinden çok büyük mik­
tarda üretirler. Mısır bitkisi de dahil çiçekli ağaçlar ve otların büyük
kısmı rüzgarla tozlaşır. Hayvanlarla tozlaşma arıları içerebilir an­
cak aynı zamanda (bitkiye bağlı olarak) kelebekler, güveler, karın­
calar, sinekler, böcekler, sinekkuşları hatta yarasalada bile olabilir.

ÇiÇEKLi BiTKiLER

Çiçekler eşey organlarıdır. La leyi örnek alalım: Eğer içine bakarsa­


nız, çiçeği n ortasında, üstte stigma adlı küçük, yonca yaprağı şek­
linde d uran bir kolon göreceksiniz. Bu kolon d işi kısım, karpeldir.
Bunu genellikle, her biri tepesinde polenle kaplı bir anter içeren
altı stamen çevreler. Bunlar da çiçeğin erkek kısımlarıdır.
Laleler gibi bazı çiçeklerin hem dişi hem de erkek kısımları var­
dır. Mendel'in bezelyeleri gibi bazılarının dış d ünyaya açı lmaları

68
Bitkiler ve Ekinler

hiç g erekmez; çiçek gelişirken polenleri anterden stigmaya taşıya­


rak kendilerini dölleyebilirler. Diğer bitkiler erkek ve dişi parçaları­
n ı fa rklı çiçeklerde ayrı tutarlar. Bazıları cinsiyetlerden birini seçer
ve buna bağlı kalırlar: Bir dişi Osange portakalı veya gingko ağacı
asla erkek çiçekler yapmayacaktır; yakı nlarda bir yerde erkek bir
ağaç olacağına güvenmek zorundadır.
Tıpkı çam ağaçları g ibi, çiçekli bitki ler genelde d i ploitti rler ve
gamet olarak iş görecek haploit hücreler yaparlar. Bu hücreler çi­
çek döllendiğinde birleşirler ve diploit zigot, bir toh u ma dönüşür.
Toh u m ları çevreleyen yu m u rta da bir meyve o l u r. E l ma lar ve por­
taka l l a r meyvedi r; ancak biber ve kabak g i bi bazı sebzeler de öyle.
Ağaçların arasında yürürken kıyafetlerinize takılan kozalaklar da
meyvedi r. Botanik olarak konuşmak gereki rse, kabuklu yemişler
ve tahıl lar da meyvedir. Bir mısır koçanındaki her bir tane, bir mey­
ved i r. B i r karahindibaya üflediğinizde uçuşan beyaz, havalı şeyler?
Onlar da meyvedir.

Model Bir Bitki


Arabidopsis thaliana, biyologların üzerinde çalışmayı en kolay
gördüğü bitkidir. Sadece on ila yirmi santim büyüyen hardal aile­
sinden bir ottur. Ayrıca küçük bir genomu vardır: beş kromozomda
sadece 1 35 milyon baz.

69
DAHA FAZLA HÜCRE YAPMAK
Sadece Bir Bölme Sorunu

Bir hücre asla yeterli değildir. Eğer bir bakteri gibi tek hücreli bir
yaratıksanız, eninde sonu nda kendinizden daha fazlasını yapmak
istersi niz. Eğer çok h ücreli bir yaratıksan ız, büyümeniz gerekir.
Bir sperm ve yumurtan ı n birleşmesinden oluşan tek bir hücre
olarak hayata başladınız. Daha sonra yalnız ve tek olan hücreniz
böl ünür ve şimdi iki hücreniz olur. Bunların da her biri bölünür ve
dört tane olurlar. Onlarca bölü n me ileri sararsanız elinizde trilyon­
larca hücreden oluşan bir küme olur.
Ancak bölünmeyi tamam la madınız. Her g ü n derin izin derin
katmanlarındaki hücreler bölü n ü r, böylece derinizin üst katmanı
için tükenmeyen bir kaynağ ı n ız olur. Eğer bir yerinizi keserseniz
hücreler oluşan boşluğu kapatmak için daha da hızlı böl ünür. Bu
esnada m ide asidiniz mide yüzeyindeki hücrelerinizi kem irip dur­
maktadır, yani mide h ücrelerin iz de sürekli bölün mektedir. Eğer
kolları n ızın ve bacaklarınızın hala büyüyeceği kadar gençsen iz, bu
uzun kem i kleri n her birinin ucu nda, özel hücrelerin sizi daha uzu n
yapmak için daha fazla kem i k yaratmak üzere böl ündüğü büyüme
tabakaları vardır.
Bir h ücre her bölündüğünde bir ton iş yapmak zorundadır. Bir
i nsan hücresinde olan her şeyi aklınıza getirin: m itokondriler, ribo­
zomlar, tüm küçük bölmeler, h ücrenin şeklini koruyabilmesi için
gerekli tüm protein iskele (evet, hücrelerin de iskeleti vardır). Tüm
bunların, i ki küçük hücre arasında paylaşılması gerekecektir. H üc­
reni n böleceği en a lengirli şeylerden biri, spagetti benzeri tüm
DNA'sı ile çeki rdektir.

70
Daha Fazla Hücre Yapmak

B i R TA N E S A N A , B i R TA N E D E S A N A

i nsan hücresindeki DNA'yı bölmek kolay bir i ş deği ldir; eğer DNA
büyük bir spagetti yığını halindeki olağan şekl ini korusaydı, bu
daha da zor olurdu. Neyse ki hücre böl ü nmeye hazırlanırken,
DNA'yı öğrenmiş olduğumuz kromozomlar adlı yoğ un yapılar ha­
linde paketlerneye yardım edecek olan protein ve RNA'Iar ifade
eder.
Hazırlanma aşaması esnasında meydana gelen önemli bir şey
daha vardır. Tüm hücre giderek büyü mekte, g iderek daha fazla şey
toplamaktad ır. N i hayetinde elde edilecek olan hücreler orijinal
h ücrenin yarısı büyü klüğündedir, bu yüzden pek çok hücre yavru
hücrelerine (evet, teknik terim budur) bir avantaj verebilmek için
böl ü n meden önce büyürler.
Bu aşama esnasında çeki rdekteki DNA kendi hazı rlıklarını ya­
par. Daha kesin konuşmak gereki rse kendini kopyalar veya eşle­
nir. Bu şekilde her bir yavru h ücre için bir tane olmak üzere iki
DNA kopyası meydana gelir.

Eşlenme (Replikasyon)
DNA'nın kendini kopyaladığı sürece eşlenme adı verilir. Bu, biraz
kalıtyazıma benzer: DNA ipliğinin açılması gerekir ancak bu sefer
bir RNA polimeraz yerine bir DNA polimeraz gelir. Nasıl DNA yapı­
lacağını bilen bu enzim, artık açık kalmış olan iplikle eşlenir. Mer­
divenin diğer tarafında başka bir DNA polimeraz aynı şeyi yapıyor
olacaktır. Aslında tüm genomumuzu kopyalamak için çok, ama çok
fazla DNA polimerazın aynı anda çalışması gerekir.

Bir dakika durup tam olarak nelerin iki katına çıktığına bakalım.
Ama önce, şunlar iki katına çıkmamıştır. Bölü nmeyen normal bir
hücrenin kırk altı kromozomu vardır. (Eğer dişiyseniz her birinden
yirmi üç tane. Erkeklerin de kırk altı kromozom u vardır; ancak çift-

71
Genetik 1 0 1

lerden biri e ş değildir. Başka bir bölümde bu konuya döneceğiz.)


Bu kırk altı kromozomun her biri "ikili sarma l" şeklinde olan bir
DNA ipliği nden yapılmıştı r. Bunların tümü, yaşlı normal bir insan
hücresin i n eksiksiz bir DNA setidir.
Ancak DNA eşlendiğinde bu kırk a ltı ipliği n her biri kopyalanır.
Böylece annenizden gelen her şeyden iki kopya ve babanızdan
gelen her şeyden iki kopyan ız olur. Kısa bir süre için kulağa doksan
iki kromozomumuz olacağı a n lamına geliyormuş gibi; ancak bu
tam olara k doğru değildir.

K A LÇ A L A R D A N B A G L I

Bir kromozomun DNA'sı eşlendiğinde iki ayrı iplik şeklinde sonuç­


lanmaz. iki ipl iği n orta kısı m ları, siyam ikizleri g i bi birbirlerine ya­
pışık kalır. N ihai kromozom "X" harfi şeklinded i r.
Bu yen i iki ipliğin her birine bir kromatit, bağ landıkları orta
kısma da sentromer adı veril i r. Bu tüm böl ü n me olayı, kromo­
zomların sentromerlere sahip olmasının tek sebebidir. H ücre bö­
lünmeye hazırlanırken sentromer, kinetakor adlı bir grup proteini
kendine çeker. Kinetokor, DNA'nın her bir hücreye eşit olarak pay­
laştırılmasına yardım eden şeydi r.

BÖLÜ N M E KEYFi

Kromozom ları ayıran sü rece mitoz adı verilir. i nsanlar ve diğer


memelilerde, çekirdeğin etrafındaki çekirdek zarı olur. (Diğer yara­
tıklar, eğer bir çekirdekleri varsa kromozomları genellikle çekirde­
ğin içerisinde ayırır ve daha sonra çekirdeğ in kendini ikiye böler.
Ama hayır, biz işleri karmaşıklaştı rmak zorundaydık.)
Çekirdek zarı gittikten sonra hücrenin her iki tarafındaki yapı­
lar, kromozomların etrafı ndaki kinetokorları, hücrenin iki ucun­
daki sentrozom adlı yapılara bağlamak için uzun protein tüpler
ol uşturmaya başlar. Bu tüplerin tamam ına mitotik iğcik adı verilir.

72
Daha Fazla Hücre Yapmak

H ücre böl ünürken kromozomları ayırma işi bu iğciğe düşe r.


H ücrenin her bir ucundan bir mikrotübül, kromozomlardan her
birine kinetokordan tutun u r. Diğer tübüller, h ücrenin diğer ucun­
dan gelen karşıtlarını kavrarlar. Daha sonra, birbirine bağlayan
m ikrotübül ler hücreyi ayı rmak için birbirini iterken, kromozomla­
ra bağlı olan mikrotübüller kısalmaya başlar. Kromozomlara sıkı
bir şekilde bağlı oldu kları için kromozomlar birbirinden ayrıl ı r.
H ücrenin her bir ucuna bir kromatit g ittiği nden bu şekilde
emin olabiliriz. Örneğin Kromozom ı 'e h ücrenin i ki tarafından da
bağlanan mikrotübüller olacaktır. Kromatitlerden biri yavru hüc­
relerden birine, diğer kromatit de diğer yavru hücreye g idecek
şekilde ayrılır. Bundan son ra her bir hücre kendi Kromozom ı 'ine
sah i p olacaktır. Diğer tüm kromozomlarda da aynı şey olur.
B u sadece mitoz, yani olağan hücre böl ü n mesi olduğundan,
cinsiyet kromozomlarıyla ilgili özel hiç bir şey olmaz. Eğer olağan
XX'e sahip bir kadı nsan ız, X şekl inde 2 adet kromozom ı 'e, X şek­
linde 2 adet kromozom 2'ye ve iki adet X şekl i nde X kromozomu­
na sah i p olacaksınız. Eğer XY cinsiyet kromozomlarına sa hip bir
erkeksen iz, ikisi de bükülen ve geçici olarak X şeklini almış olan bir
X ve bir Y kromozomunuz olacaktır.
H e r bir yavru kromozom, her bir kromozomdan bir taneye sa­
h i p olu nca iğciğin mikrotü bülleri dağıl maya başlar ve iki yeni çe­
kirdeğ in de etrafında çekirdek zarı tekrar oluşur. Hücrenin kalanı
da böl ünmeyi tamamlar ve sonunda elimizde başlangıçtakinin iki
katı h ücremiz olur.
H ücre işte böyle böl ü n ü r; sadece tek bir taneyle başlayıp iki
hücreye böyle ulaşı rız. Yen i hücreler, ebeveynin DNA'sının özdeş
bir kopyası ile orij inal hücreyle aşağı yukarı aynı büyüklüktedir.

73
DNA EŞLENMESI
Kopyalar Nasıl Yapılır?

Hücrelerin bölünmesi, her bir yavru hücrenin kendi kopyasına


sahip olabil mesi için DNA'larını iki katına çıkarmaları gereklidir.
Bunu ta m olarak nasıl ya parlar? Hadi başlayalım.
DNA'n ın iki ipliğinin farklı yönlerde eşlen miş olduğunu hatır­
layı n. (Eğer iplikleri i nsanlar olarak hayal ederseniz biri ayaklarının
üzerinde, diğeri de kafasın ı n üzerinde durmaktadır.) Her bir ipliğin
iki ucuna 5' ("beş üssü") ve 3' ("üç üssü") adı verilir.
DNA eşlenmesini bir m i ktar karmaşık yapan şeylerden biri,
DNA yapan enzimierin sadece tek bir yönde çalışabil mesidir: ipli­
ğin sadece S' ucuna nü kleotid leri ekleyebilirler, 3 ' ucuna değil. işte
başka bir sorun: işin ana kısm ı n ı yapan enzim -DNA poli meraz­
sadece iki sarma li ı bir DNA üzerinde çalışabi lir. M evcut olan tek bir
ipliğin ortasına nükleotidler ekleyemez.
insanlardan bahsetmeden önce bakterilerin DNA'larını nasıl
eşled iklerine bir bakalım. Bilim i nsanları nın üzerinde ça lışmaya
bayıldığı bir bakteri olan E. co/i'nin yaklaşık 4,2 m ilyon baz çiftin­
den oluşan tek bir kromozo m u va rd ı r. Bakteri kromozomları tipik
olarak daireseldirler, yan i asl ı nda "uçları" yoktur. Kromozomun
üzerinde eşlenme kökeni adlı tek bir nokta va rdı r, yani bakteri
kendisinden daha fazla ü retmek istediğinde bir protein kompleksi
bu kökenden başlar ve iki DNA ipliğini buradan ayırır.
DNA sentezini başlatmak için bir ikili sarmala i htiyacınız vardır.
Neyse ki pri maz adlı bir enzi m i mdada yetişir. Tek sarmaldaki DNA
neyse onunla eşieşecek bir d üzine RNA nü kleotidi döşeyebil i r.
Daha son ra DNA pol imeraz gelip üzerinde çalışabi ieceği ikili bir
sarmal bulur. (Bu ikili sarmalın yarısı DNA ve yarısı RNA'dır ama çok
öneml i değil; daha sonra başka p roteinler RNA'yı DNA ile değişti­
recektir.)

74
DNA Eşlenmesi

Tü m bu DNA'yı eşiemek için bir DNA polimerazdan daha fazla­


sına i htiyacınız olaca ktır. i ki DNA ipliğini ayırmaya başladığın ızda
ne olduğunu düşünün: Ayrıldıkları eşlenme baloneuğu adlı kü­
çük bir alanınız olur ve bu şeklin iki ucunda da eşlenme çatah var­
d ı r. Her iki ipliği eşlenme çatalının her iki ta rafı nda da eşiernemiz
gerekir; yani en az dört eşlenme makinesi seti gerekl idir.
Ama aslında bundan biraz daha karmaşıktır. Bu enzim komp­
lekslerine bir bakalım. Bir tanesi kökende başlar ve baloncu k bü­
yüd ü kçe DNA boyunca h ızlanarak 5'-3' yön ü boyunca nü kleotid
üzerine nükleotid ekler. Diğer iplikte, öteki yönde iki nci bir komp­
leks de aynı işi yapar. Bu kompleksierin çal ışıyor old uğu yerlerde
eşiplik de eşlenmek zorundadır.

Ne Kadar Sürer?
Ökaryotik DNA polimerazlar dakikada SOO ila 5000 nükleotid dö­
şeyebilir. Bu hızla, eşlenme, kromozom başına bir hafta sürebilir.
Neyse ki genomumuzda 30.000 eşlenme kökeni vardır, yani pek
çok farklı yerden aynı anda eşleyebiliriz. Süreç sadece birkaç dakika
veya saatte sonlanabilir.

Eşlenme çatallarının sadece birine ya kından bakalım. (Burada


ne olup bitiyorsa, diğer ta rafta da aynı şeyler olmaktadır.) Eşien­
me çatalı açıldıkça, bir DNA polimeraz sadece sentez yapmaktadır.
Ancak diğer iplikte DNA zıt yönde, eşlenme çatalı ndan uza klaşa­
rak sentezlenmek zorundadır. Ancak bir defa başlad ıktan sonra
çatal daha da açılmıştır, yan i başka bir pri maz ve DNA polimeraz
işe başlar ve eşlenme çatalı ndan uzaklaşır. Bu DNA i pliğine ta kip
ipliği adı veril i r çünkü pol i merazlar "öncü" ipl ikte olup biten şeyle­
re yetişmeye çalışırken küçük DNA parçacı kları (okazaki parçala­
rı) ü reti lmektedir. Takip ipl iğindeki tüm küçük boşluklar ni haye­
tinde doldurulur.

75
Genetik 7 0 1

i N S A N D N A'S I N I N E Ş L E N M E S i N i N A D l M L A R I

Insan DNA'sı bakteri DNA'sından biraz daha karmaşıktır. B u kısmen


bakterilerin çok basit olmasındandır, yani birkaç enzimle yapabil­
dikleri her şeyi, biz çok daha fazlasıyla yaparız. Ancak insan DNA'sı
bakteri DNA'sından aynı zamanda çok daha büyüktür. Adımiarsa
işte bunlar:

1. Başlatma: i nsan genomunda eşlenmeni n başlayabileceği yak­


laşık 30.000 yer vardı r. H ücre DNA'sını eşlemeye hazır olduğun­
da, bu kökenierin her birine bir lisanslama proteini bağlanır.
H ücre döngüsünde daha sonra eşlenme makinesi, lisansian­
mış kökenierden eşien meyi başlatır. Kökende eşlenme başla­
dıktan sonra lisans faktörü, kökeni n bir daha eşlenmemesi için
uzaklaştı rılır. (Aksi halde bazı parçaların birden fazla eşlendiği,
iki l i neer molekül yerine dalianmış bir DNA ağı şeklinde kromo­
zom larınız olabi lir.) Geminin adlı başka bir protein, lisanslama
faktörünün yerini alır. M itozun sonunda geminin i mha edilir ve
hücre bir daha böl ündüğünde eşlenmenin tekrar başlamasına
izin verir.
2. Uzatma: Eşlenme çatalı kromozom boyu nca ilerlerken topoi­
zomerazlar, takılıp dolanmaması için DNA'yı açarlar. (Bakteriler
genel l i kle giraz adlı bir enzim l e aynı şeyi yaparlar.) DNA poli­
merazlarımız, bakterilerdekinden biraz farklı çalışır; kendi RNA/
DNA melezini yapabilen bir polimerazımız vardır, bunu daha
son ra sadece DNA ya pan farklı bir polimeraz takip eder. Bir tip
öncü iplikte çalışırken, diğeri takip ipliğinde çalışır. Ayrıca gö­
revi mitokondri DNA'sı nı eşiemek olan özel bir DNA polimera­
zımız da vardır.
3. Nükleozomların bir araya toplanması: DNA'mızı organize
etmek için histaniara sahip olduğ umuz için, ihtiyaç oldukça
onları da yeni DNA i plikl erine eklememiz gerekl idir.

76
DNA Eşlenmesi

Plazmidler Nasd Eflenir?


Plazmidlerin eşlenme için basit ve zekice bir çözümleri vardır. İp­
liklerden biri kalıp olarak iş görür ve diğer iplik, omurgasında bir
yerden kırpılır. Bir polimeraz buraya atlar ve artık işlevsiz olan
orijinal iplik soyulurken yeni DNA döşemeye başlar. Bu, gerektiği
kadar tekrarlanabilir ve bir dizi doğrusal kopya yapılır. (Bakteriyel
konjugasyon esnasında diğer hücreye enjekte edilen, bu doğrusal
kopyalardan biridir.) Sonunda bu ipliklerden her biri, bir çember
yapmak üzere birleşir ve DNA polirneraz eşleşen ipliği yapmak için
geri döner.

77
SPERM HÜCRELERi YAPMAK
Yarı DNA'ya Tam Eğlence

Bebekler nereden gelir? El bette ki sperm ve yumurtalardan. Peki


sperm ve yumurtalar nereden gel ir? Öyle gözüküyor ki özel bir
hücre böl ü n mesi türünden. Sperm ve yumu rta gibi gametler, tam
bir set DNA'nın sadece ya rısına sahiptir. Kromozomlarınızın yarısı­
nı annenizden, yarısını da babanızdan aldığınızı hatırladınız mı?
Bunun sebebi, ebeveynlerinizin her birinin size sadece yarım bir
set vermiş olmasıd ır. Ama annenizin ve babanızın kromozomlarını
bir araya getirdiğinizde kırk altılık tam bir sete sahip olursu nuz.

S P E R M N A S I L YA P I L I R

Sağlıklı i nsan testisleri her g ü n yaklaşık yüz m i lyon canlı sperm


üretir. Ama sperm üretme sü reci uzun zaman; ya klaşık yetmiş dört
gün alır. (Bir defada pek çok sperm serisi birden ü retilir.)
Testislerin içerisinde sem i niferöz tübüller adlı kıvrımlı uzun
tüpler vardı r ve bunların içinde de sürekli olarak m itoza, son bö­
lümde öğrenmiş olduğ u m uz h ücre bölün mesi sürecine giren
spermatogon adlı kök hücreler vard ı r. Bu kök hücrelerden biri bö­
lündüğünde, sadece kend isi i l e özdeş olan daha fazla hücre üretir.
Bu süreç, bu tür hücreden sonsuz bir kaynak sağ lar.
Ama daha sonra olup biten şey özeldir. Spermatogonlar, sperm
hücrelerini yaratmak için mayoz adlı iki adımlı bir sü rece girer.
Bir mitoz raundu yerine özel bir sü rece ihtiyacımız vardır çünkü
sperm hücreleri nin haploit olması gerekir; bunun anlamı da her
bir kromozom çiftinden sadece bir tane taşıyor ol mala rıdır: kırk
altı yerine yirmi üç ayrı kromozom.

78
Sperm Hücreleri Yapmak

M AYOZ

Mayozun birinci adımı, hedefim iz orijinal DNA'n ın yarısına sa­


h i p olan hücreler yapmak olsa da, tıpkı m itozda yaptığımız gibi
DNA'nın eksiksiz bir ikinci kopyasını yapmaktır. Bunun anlamı,
hücrelerimizin toplamda dört hücre yapmak üzere iki defa böl ü n­
mesi gerektiğidir. Her bir hücre orijinal hücrenin DNA'sının yarısı­
na sah i p olacaktır.
Yan i her kromozomdaki DNA eşlenerek X şekli ndeki kromo­
zom ların, özdeş ipi ikierin ortadan birleşeceği şekilde sonuçlan ı r.
Anca k h ücre hemen bölü nmek yerine, profaz ı adlı bu birinci faz­
da biraz daha zaman geçirerek kromozomların DNA'larının kay­
naşmasına izin verir.
Bunun anlamı, eğer bir sperm yapıyorsanız babadan gelen
kromozom l 'in ve anneden gelen kromozom l 'in eşlenmesid i r.
Daha sonra babanın ve annenin kopyalan biraz ta kılır ve bekler­
ken birbi rleriyle etkileşime g i rer. Babanın eşlenen kromozomları
annenin kilere yapışır. Aynı şey tüm çiftler için gerçekleşir. X ve Y
kromozom larının mükemmel eşleri yoktur, bu yüzden bi rbirleriyle
eşleşirler. X kromozom unun üzerinde Y kromozomuna, bu iki krc­
mozorn u n birbirine yapışmasına izin verecek kadar yakın olacak
kısı mlar mevcuttur.

H Ü C R E B Ö L Ü N M E S I N I TA M A M L A M A K

Daha sonra mayoz ı adlı birinci bölün meye devam edebiliriz. Bu


defa, m i krotübül ler X şeklindeki eşlenmiş kromozomları ayırmak
yerine kromozom çiftlerini ayırır. Annen in eşlenen kromozom l 'i
bir hücreye ve babanın eşlenen kromozom l 'i ötekine gider.
Aslı nda annenizin DNA'sının tamamına sah i p olan ve babanı­
zın DNA'sına sahip olan hücreler elde etmezsiniz. Karışım aslında
rasgeled i r: Belki bir hücrede kromozom 1 ve 2 anneden, kromo-

79
Genetik 1 0 1

zom 3 babadan v e kromozom 4 tekrar annedendir. Hangisinin


hangi hücrede son uçlanacağı tamamen şansa bağlıdır.
Hücreler bölünmeyi tamamlar ve artık elin izde iki primer
sperm h ücresi vardır. Her birinin sadece yirmi üç kromozomu
vardır; ancak bu yirmi üçün her biri, özdeş iki ikili sarmalı olan X
şekli ndeki bir kromozomdur. işimizin sadece yarısı bitti ancak bu
noktada sperm hücrelerini yapacak olan hücrelerden birinin bir
erkek (bir Y kromozom u olduğundan ve X kromozomu olmadı­
ğından) ve diğeri nin de bir kız yapabileceğini (bir X kromozomu
olduğundan ve Y kromozomu ol madığından) söyleyebilirsiniz. Az
sonra X ve Y kromozomları hakkı nda daha fazla şey öğreneceğiz.

Mitoz Mayoza Karfı


İsimlerin sizi aldatmasına izin vermeyin; bunlar hücre bölünmesi­
nin iki farklı türüdür! Mitozda bir hücre yirmi üç çift kromozom ile
işe başlar ve aynı yirmi üç kromozom çiftine sahip olan iki yavru
hücre üretir. Mayozda hücre yine yirmi üç çift ile başlar ama sonda
dört hücre oluşur ve her bir hücre yirmi üç tek kromozoma sahip­
tir, çifte değil.

Şimdi ikinci hücre böl ünmesinin zama nı. Bu m itoza daha fazla
benzer: X şeklindeki her bir kromozoma mi krotü büller yapışır ve
mikrotübü ller X şekli ndeki kromozomu ikiye ayırır. Bu dört hücre­
den her biri yirmi üç tek yalnız kromozoma sah i ptir. Bu dört hücre
daha son ra sperm makyajı ile uzun kuyruklara ve karakteristik bir
sperm şekline sahip olur ve d ünyaya açılmaya hazı rlanır.

D N A KARI LMASI

Diyelim k i bir sürü sperm ü retmekte olan bir erkeksiniz. Her bir
sperm hücresine paketiediğiniz DNA her neyse, gelecekteki ço­
cuğ unuzun genom u n u n ya rısı bu olacaktır. Ancak bir sürü özdeş

80
Sperm Hücreleri Yapmak

sperm yapmayacaksınız değ i l mi? Bu sıkıcı ol urdu. Ayrıca aynı eş­


ten olan tüm çocu klarınızın özdeş ikizler g i bi aynı DNA'ya sa h i p
olacağı anlamına gelirdi.
H e r bir sperminizi diğerlerinden farklı yapman ı n birkaç yolu
vard ı r. Bir tanesi kromozomların rasgele karışmasıdır; yani herhan­
g i bir spermin orijinal olarak anneden almış olduğunuz kromozom
1 'e, başka bir spermi n de babadan gelen kromozom 1 'e sahip ola­
bilmesidir. Her bir sperme DNA'nızın yarısını a ktardığınızdan emin
olabi l i rsiniz ancak tam olarak hangi yarı olduğunu bilemezsiniz.
Ancak DNA'nızın karılmasının başka bir yolu daha vard ı r. Her
kromozomun iki kopyası nın (diyelim ki kromozom 1 ) mayoz 1
esnasında yapıştığını hatı rladınız mı? Bu zamanda iki DNA ipliği
sadece takılmazlar. Aslında birbirlerine o kadar sıkı sıkıya sarıl ırlar
ki aralarında parça değiştirebilirler. Birbirlerinden ayrıldıkları nda,
başlan gıçta babanızdan almış olduğunuz kromozom annenizin
DNA'sının bir kısmını taşıyabilir veya bunun tersi de m ü mkün ola­
bilir. Buna çaprazlama, yani rekombinasyon adı veril i r.

81
YUMURTA HÜCRELERININ YAPIMI
VE DÖLLENMESI
Alçakgönüllü Başlangıçlar

Yum u rtalar da mayoz yaparlar ancak bu çok farklı gözükür. i l k


olarak b i r defada sadece b i r yumurta hücresi yaparız; dört değil,
kesinl ikle bir m ilyon tane değil. Eğer yetmiş dört günün bir hüc­
reni n birkaç defa böl ü n mesi için uzun bir süre olduğunu düşünü­
yorsan ız yumurta hücreleri size yen i bir bakış açısı kazandıracaktır:
Yum u rtalar için mayoz on yılla r sürer.
Yu m u rta hücresine dönüşecek kök hücre olan oogon, yumur­
talığa sa h i p olan kişi uteroda gelişirken son m itoz raundunu (nor­
mal hücre bölünmesi) yapar. Oogon gerçek bir yumurta hücresi
üretmek için aynı spermlerin yaptığı gibi mayoza girmek zorun­
dadır. Ancak süreç, hücre mayoza başladığı anda d u rur. Bebek kız
doğduğu nda yu murta lığındaki h ücreler mayazun ilk aşamasında
donm uştur ve on yıllar boyunca bu şekilde kalırlar.
Yen i doğan bebeği n y u m u rtalığında yum u rta hücrelerinin her
birinin içindeki DNA çoktan eşlenm iştir, kromozomlar X şeklinde­
dir ve her çiftin iki X'i birbirine yapışm ıştır. Sü reç burada duraklar.
Bu X şeklindeki kromozomlar, bu küçük kız ergenliğe varana dek
yan yana kalır.

A S K l YA A L I N M I Ş A N i M A S YO N

Süreçteki yumurta hücresi (primer oosit) kromozomların birbirine


yapışık kaldığı mitoz l'de onlarca yıl kalabilir. Kişi ergenliğe ulaştı­
ğında bu oositlerden biri olgu nlaşarak bölün meyi tamam layabii ir.
Bu on üç yıllık bir bekleme olabilir. Kişi menopoza ulaştığında en
son oositi olgunlaşmak için daha da uzun beklemiş olacaktır; belki
elli yıl.

82
Yumurta Hücrelerinin Yapımı ve Döllenmesi

Kromozomlar birbirlerine dolandığında parçalarını nasıl değiş­


tirdiklerini hatırladınız mı? Bunu yapabilmek için birbirlerine gü­
venli bir şekilde bağlanmış olmaları gerekir. Arada sırada, birbirleri­
ne uzun bir süre bağlı olduktan sonra temiz bir şekilde ayrılmazlar.
Down sendromu gibi bir hastalığın riskin i n annenin yaşı ile art­
masın ı n sebebi budur. Kromozomlar ne kada r uzun süre bir arada
kalırlarsa nondisjonksiyon (ayrılmama) adlı nadir vakayı yaşama
olasıl ı kları artar. Oluşan yum u rta hücresi fazladan bir kromozoma
sah i p olabilir ve çocuğun üç kopyası olabilir. Down kromozomu,
bir çocuğun kromozom 2 1 'den üç kopyası olduğu nda, yani trizo­
mi si old uğunda meydana gelir.
Diğer trizomilerin çoğu bir embriyo olarak gelişmez. Eğer bir
yu m urta hücresinde kromozomlardan biri ta mamen eksikse -non­
disjonksiyon, beli rli bir kromozomun normal sayısını iki katına çı­
karmak yerine sıfıra düşürüyorsa- o hücrenin canlı bir hamilelikle
son uçlanma olasılığı düşüktür.
Rekombinasyonun gerçekleştiği ve kromozom ların normal bir
şeki lde ayrıldığı ancak rekombinasyon esnasında DNA değişimi­
nin tamamen mükemmel bir şekilde olmadığı vakalar da vard ı r.
Belki kromozomlardan biri aldığından biraz daha fazlasını verir ya
da tersi olur. Bunun sonucu olarak çocukta bir kromozomdan bir
pa rça eksik veya fazla olabilir. Bunun ciddi bir hastalık olup olma­
ması hangi genleri n etki lenmiş olduğuna bağlıdır.

T E K R A R U YA N M A K

Ergenlikten menopoza kadar bu oositlerden sadece yaklaşık on ila


yirmi tanesi her ay uyanacak ve mayozu tamamlayacaktır. Bu bir­
kaç hücre, hormonları üretmeye başlar. En çok hormonu hangisi
en hızlı şekilde üretirse o kazanır ve gel işmeye devam eder.
Bu sü reçte bir oosit hayatta kalır ve olgu nlaşır. (Arada sırada
birden fazlası hayatta kalır, ikizler bu şeki lde o l u r.) Bu şanslı oosit,

83
Genetik 7 0 7

mayoz sürecine devam eder. Uzun süredir bir arada olan kromo­
zom çiftleri sonunda ayrıl ı r ve birinci mayoz böl ünmesi tamam­
lanır. Ancak hücre benzer büyüklükteki i ki yumurta hücresine
böl ü nmez; neden bölünsün ki? Sadece bir yumurta hücresi yap­
mamız gerekl idir ve yu m u rta h ücreleri büyüktü r (en azından diğer
hücrelerle karşılaştırıldığında). H ücre, güzel büyük bir yumurta
hücresi ve sadece kullanmayacak kromozomları taşıyan küçük bir
şey ile asimetrik olarak böl ü n ü r. Bu küçük şeye kutup küreciği adı
veri l i r.
Tı pkı spermde olduğu g ibi, hücre artı k yirmi üç eşlenmiş kro­
mozoma sahiptir: Belki a nneden bir eşlenmiş kromozom 1 , bel­
ki babadan bir eşlenmiş kromozom 2 ve böyle gider. (Belirli bir
kromozom u n anneden m i babadan mı geliyor olduğu tamamen
şansa bağlıdır. Her ikisi de olabilir.)

N A S I L YA P I L D I N I Z ?

(Aşağıdaki ler eski usulün bir tanı mıdır. Eğer tüp bebek gibi bir üre­
me teknolojisi kullanılarak ana ra hmine d üştüyseniz, ayrıntıların
birkaçı farklı olacaktır.)
Artık sekonder oosit diyebileceğimiz hücrenin sü reci bitirmesi
için bir defa daha böl ü n mesi gereklidir. Bu arada hala yumurtalık­
tadır. i ki nci hücre böl ü n mesi başlar ve tekrar büyük bir hücre ve
çöpe atılacak bir kutup küreciği yapar. Ama daha sonra bu süreç
de yarı yolda duraklar. Kısa bir süre boyunca metafaz ll adlı bir
aşamada döllenene kadar donmuş bir şekilde kalır. Kromozomlar
hala X şekli nded ir ancak her bir çiftten sadece bir tane vardır. Hüc­
renin her iki ucundan mikrotü büller uzanır ve her bir kromozo­
mun merkezindeki kinetokorlara tutunur. Bu X şekli ndeki kromo­
zomları çekmeye hazırdırlar a m a beklemeleri gereki r.
Bölünme durakladığında ovülasyon zama nı gelmiştir. Oosit
yumurtalıktan atı lır ve fa llop tüpünde ilerler. Eğer hiç sperm mev-

84
Yumurta Hücrelerinin Yapımı ve Döllenmesi

cut değilse olay burada biter; oosit, uterus boyunca yolculuğuna


devam eder ve menstrüal döngü ile atıl ı r. Bir sonraki ay için bol
şans.
Ancak eğer ortamda sperm hücreleri varsa -üre me kanalı, ola­
sılığı a rtırmak için spermleri birkaç gün boyunca depolayabilir­
oosit sonunda bölünmeyi tamamlayabilir.

Kırk Altı Kromozomu Nasd Aldınız?


Bu adım biraz tuhaftır ama genetiği anlamak için bunu anlamak
zorunda değilsiniz. Ancak eğer meraklıysanız işte böyle olur:
Specm ve yumurta buluştugunda spermin DNA'sı (yirmi üç kro­
mozom) ve yumurtanın DNA'sı (yirmi üç kromozom) kendi küçük
çekirdeklerindedir. Daha sonra her bir DNA seti eşlenir ve her biri
her kromozomdan özdeş iki kopyaya sahip olur. Ama bu küçük çe­
kirdekler henüz birleşmezler! Çekirdek zarları parçalanır ve hücre
bölünerek kırk altı kromozomu iki uca çeker. Artık iki hücrelik bir
zigotumuz vardır ve iki hücrenin her birinde çekirdek zarı tekrar
oluşur. Hücreleriniz sonunda normal kromozom sayısına ve konfi­
gürasyonuna sahiptir (her bir ebeveynden yirmi üç, toplamda kırk
altı); mükemmel bireyinizi inşa etmek için tekrar tekrar bölünmek
için mitozu kullanabilirler.

Sperm ve yu murta genel likle fallop tüpünde buluştuğunda


spermin çekirdeği oosite gi rer. Oosit mayozu ta mamlar (bi r tane
daha kutup küreciği üretir), yani spermin taşıdığı yirmi üçlü k sete
karşı sonu nda yirmi üç kromozomu olur.

85
EŞEY l<ROMOZOMLARI
XX, XV ve Diğer Birkaç Seçenek

Otozamlar adı verilen yirmi iki çift kromozomumuz vardır: Kromo­


zom ı ve kromozom 2 gibi ad iara sahip olanlar bunlardır. Ancak
bu yirmi üçüncü çift d iğerlerinden biraz daha farklıdır. Bunlar sizin
cinsiyet kromozomlarınızdır ve çoğumuzda ya bir X ve bir Y (er­
kek) veya iki X vard ır (kad ın).
Çoğu zaman bir X ve bir Y'ye sahip olan bir kişi, bir penis ve
testisler dah il erkek a natomisi gel iştirir. Çoğu zaman cinsiyetleri
erildir; başka bir deyişle erkek olarak tanımlanı rlar. Benzer şekil­
de iki X kromozomu olan bir kişi genellikle d işi anatomisine sahip
olacaktır (vajina, uterus, meme) ve çoğunlukla bir kadın olarak ta­
nımlanacaklardır. Bu kuralların istisnaları vardır ve bunlardan bazı­
larını burada öğreneceğiz.
Kromozomlarınız ve anatomi niz cinsiyeti n izin parçası olarak
ka bul ed i l i r. Öte ya ndan toplumsal cinsiyet toplumda nasıl iş gö­
receği nizi ve ne olarak h issettiğinizi tanımlar. Bu bölümde sadece
eşeyden bahsedeceğiz.
Bu arada kromozomlar her za man anatom iyle mükemmel bir
şekilde eşleşmez. Göreceli olarak nadir vakalarda, bir kişi doğum­
da erkek kromozomlarına ancak dişi anatomisine sahip olabilir
veya tersi olabi lir. Bir kişinin anatomisi ayrıca erkek ve dişi arasında
interseks olabi lir. Kromozomal seks ayrıca tipik olarak XX veya XY
harici ndeki konfigürasyonlarda olabilir.

Y KROMOZO M U N U N Ö Z E L G Ö REVi

Y kromozomu en küçü k alandır. Eşi X kromozomundaki yaklaşık


bin gene karşı iki yüzden az gen içerir. Üç yüz milyon yıl önce X
kromozomuna çok benziyordu ama zama nla kısa ldı.

86
Eşey Kromozomları

Genlerinden bazıları önem lidir ve mayoz esnası nda Y kromo­


zomu, X kromozomu üzerinde benzer genlerin taşındığı küçük
parça ile eşleşir. Ancak Y kromozomunun ala metifarikası SRY ge­
nini taşımasıdır. Y kromozomu üzerindeki cinsiyet bel irleyen kısım
olduğu için SRY olarak adlandırılır. Erkekliği açan bir anahtar g i­
bidi r. Eğer bir X ve bir Y kromozomunuz varsa ancak SRY geniniz
bozuksa, erkek anatomisi geliştiremeyebilirsi niz.

Swyer Sendromu
X veY kromozornlarına ancak SRY geninin işlevsiz bir versiyonuna
sahip olan bir kişi Swyer Sendromuna sahip olabilir. Erkek anato­
misini üretilmesini tetikleyemeyecekleri için bir uterus ve fallop
tüpü, ancak tipik olarak yumurtalıklar yerine işlevsiz gonadları
olacaktır. Bu kişiler doğuşta genellikle dişi olarak adlandırılır ve
büyüdükçe bir kadın olarak tanımlanırlar. işlevsel yumurtalıklara
sahip olmadıklarından yumurta üretemezler; ergenlikte de dişi ka­
rakterler geliştirmek için hormon replasman terapisine ihtiyaçları
vardır. Ancak işlevsel bir uterusları olduğundan embriyo bağışı ile
gebe kalabilirler.

S RY geni, DNA'ya başka bir geni açmaya yardı mcı olmak için
bağ lanan bir protein olan bir transkripsiyon faktörü kodlar. Açı lan
gen i n adı SOX-9'd u r ve SOX-9 daha sonra testislerin içi ndeki semi­
n iferöz tüplerin gelişiminden sorumlu olan genleri açar ve testis­
lerin içerisindeki hücreler sperm olurlar.
S RY ve X kromozomu ile paylaştığı bir avuç önemli genin dışın­
da, Y kromozomunda olup biten pek bir şey yoktur. Bilim insanları
bunun sebebinin SRY geninin X kromozom u üzeri ndeki karşıtı ile
iyi eşleşmemesi olduğunu düşü nmekted i r. Her bir kromozomun
iki kopyası olan ya ratıklarda -i nsanlar dahil- iki nci kopyayı hasar
durumunda yedek olarak kullanırız. Bunun anlamı, eğer bir kadı­
nın iki X kromozomu varsa, bir tanesi hasar a ldığında (mesela bir

87
Genetik 1 0 1

virüsle veya sigaradaki b i r toksin i le, hatta g ü neş ışığındaki morö­


tesi ışınlarla) protein tam i r kitleri işe koyu lur.
Ancak V kromozo m u n u n bir parçası hasar a l ı rsa, X kromozomu
üzeri nde tami r için kal ı p olarak kullanabileceği bir karşıtı yoktur.
Bu nun son ucu olarak yıllar boyunca V kromozomunun parçaları
kırıl ı p d üzgün bir şekilde tamir edilememiştir. Günümüzde V krc­
moza m u ndan geriye küçük bir parça kalm ıştır ama neyse ki işini
yapmaya yeter.

XX ve X Y ' n i n ÖT E S i N D E

Eşey kromozomlarımız hakkında özel bir şey daha vardı r: Bir kişi
bazen farkına bile varmadan normal sayıdan daha fazlasına veya
azına sah i p olabilir. Olasılı klardan bazıları şunlardı r:

• X: Tu rner send romu. V kromozomu olmadan sadece tek bir X


kromozomu olan kişiler dişi olarak gelişir ancak hormon teda­
visi olmadan ergenliğe geçemezler. Genellikle kalp ve iç or­
ganları nda sorun yaşarlar.
• XXV: Klinefelter sen d romu. Klinefelter sendromu olanların bir
V kromozomu old uğundan erkek olarak gelişirler. Ancak bir XV
erkeği kadar testosteron ü retmezler. Genell i kle kısır olurlar ve
meme geliştirebi l i rler. Ayrıca XXXV gibi daha da fazla X krcmo­
zam u na sahip olmak m ü m kündür. Sonuç, daha da az testos­
teren ve daha büyük öğrenme bozu klukları ve sağlık sorunları
riskleri haricinde benzerdir. Her bir hücrede genellikle sadece
bir X kromozomu a ktiftir; fazla olan XX kadınlardaki gibi kapa­
tı lır.
• XXX: Üç X sendromu. Bu send romu olanlar dişi olarak gelişir
ve basitçe hücrelerindeki X kromozom larından ikisini kapatır­
lar. XXV erkekleri gibi öğrenme bozuklukları ve sağlık sorunları
yaşaya bilirler ama tamamen işlevsel bir dişi ü reme sistemine
sahip olma eğilim indedirler.

88
Eşey Kromozomları

XX ve X V, M E M E L l L E R I N Ç O G U N DA S A D E C E
EŞEYI BELiRLER

Şimd iye kadar aslı nda sadece insanlardan bahsettik. Kediler gibi
diğer memeliler de eşeyi belirlemek için X ve Y kromozomlarını
kullan ı rlar. Ancak canlıları n kalanına geldiğinizde, eşey belirlen­
mesi pek çok farklı şekilde olur.
Kuşlar bizimkinin tersi bir sisteme sah i ptir. Erkekler aynı eşey
kromozomundan iki taneye sahipken dişiler her bir kromozom­
dan bir taneye sahiptir. Karışıklığa sebep olmamak için bunlara X
ve Y kromozomları demeyiz; bunun yerin e erkekler ZZ ve dişiler
ZW'du r. Bazı sürüngenler ve bazı böcekler de eşey belirlenmesi
için ZW sistemini kullanırlar.
Bazı böcekler ve birkaç kemirgenin kullandığı başka bir sistem­
de dişiler XX iken erkekler sadece tek bir X kromozomuna sah i ptir;
Y yoktur.
Arılar ve karıncaların tamamen farklı bir sistemi vardır: Biz in­
sanların tamamı di ploitken (her bir genin iki kopyasına sahibiz)
arılar sadece dişiyse diploittir. Bir kraliçe, her bir kromozomun sa­
dece bir kopyasını taşıyan yumurtalar yu m u rtlayabilir ve bunlar
kendi başlarına -döllenme ol madan- erkek bireyler olarak gelişir­
ler. Bu erkeklerin babaları yoktur ve oğu l la rı da olamaz. Ancak kra­
liçe i l e çiftleşerek dişiler olara k gelişecek y u m u rtalar yapmasına
ya rd ı mcı olabilirler.
Bazı sürüngenler gibi yaratıklar, eşeyi bel i rlemek için kromo­
zomları kullanmaya tenezzül bile etmezler. Örneği n ka plumba­
ğalarda eşey, yum urtaların hangi sıcaklıkta kuluçkada ka ldığına
bağ lıdır. Kum altına göm ü l m ü ş olan bir yığın deniz kapl umbağası
yumu rtalarından en sıcak ve en soğuk olanlar erkek olarak gelişe­
cektir; daha orta sıcaklıklardakiler dişi olacaktı r.
B u n lar hayva n krallığındaki eşey bel i rlen me şemalarının tama­
mı değildir. Bazı hayvanlar yaşamları süresince eşeylerini değişti-

89
Genetik 1 0 1

rebil i rler. örneğin tamamı d i ş i o l a n b i r palyaço balığı popülasyo­


nunda bireylerden biri erkeğe dön üşecektir. Ornitorenk gibi bazı
hayva nlarda eşey bel i rlenmesinin nasıl olduğu konusunda bilim
insanları hala kararsızd ır.

go
NEDEN iKi KOPYA?
Diploit ve Haploit

insanlar kromozomların çoğunun iki kopyasına sahiptir; bu şekil­


de i nşa edilmişizd ir. Ancak böyle olması gerekli değildir.
Bizler ve iki kopya taşıyan diğer canl ılar diploittir. Her bir kromo­
zomdan sadece bir tane taşıyan yaşam biçi mlerine haploit denir.
Mesela yapraklı kara yosunları -yeşil, kabarık bir halı gibi gözükse
de aslı na minik bitkilerdir- yaşam döngüleri boyunca haploittirler.
iki kopyamız bize bazı avantajlar sağlar. iki kopyaya sahip oldu­
ğ u m u z için çocu klarım ıza sadece yarısını m i ras bırakırız. Rekorn­
binasyon ve mayazun kromozom ları yavru h ücreler arasında da­
ğıtma şekli yüzünden, çocuklarımızın her biri, kromozomlarımızın
fa rklı bir kombinasyonuna sahip olacaktır. Kızınıza belki kahveren­
gi gözlerini veren bir gen verecek, oğ l u nuza ise o kromozomun
diğer kopyasını vererek mavi gözlü olmasını sağlayacaksınız. Çift
kromozom larımız çocuklarım ız arasında çeşitliliğe yol açar.
Pek çok canlı çoğu za man hapiait genomlara sahiptir, ancak
eşeyli olarak (başka bir bireyle birleşerek) ü reyebilen bir diploit
biçimde de var olabilir. Ma ntarlar böyled ir; kuzenleri olan maya­
lar da. " Eşey Kromozomları" bölümünde erkek arıların hapiait ama
dişi arıların diploit olduklarını görmüştü k.

B i R D E N F A Z L A KO P YA

Olağandışı sayıda kromozom içeren ton larca bitki vardır. Kromo­


zom sayısına ploitlik denir. Mesela muzlar triploittir; bir veya iki
kopya yerine her kromozomdan üç tane vard ı r. Üç kromozom ma­
yozda hücreler arasında eşit bölünemez, ya ni muzlar üreyemez­
ler. M uz dilimleri nin ortasındaki kahvereng i benekieri bildiniz mi?
işte onlar gelişmemiş toh umlardır. Muzun di ploit atasının, çıkara-

91
Genetik 1 0 1

rak m uzun etli kısmına u laşmayı zor kılan dev tohumları vardı, bu
yüzden bu triploit muz -mu htemelen evri msel bir kaza i le- ortaya
çıktığında insanlar bundan daha fazla yetiştirmeye karar verdiler.
Toh u m büyütemedikleri için, m uz bitkisi bir fil iz veya gövdeden
bir parça alınıp tek başına eki lerek çoğaltı !ır.

Ploitlik Zomiye Karşı


Tam bir kromozom setinin eşlenmesinden bahsederken -pZo­
it veya -ploitlik ile sonianan sözcükler kullanırız. Mesela vücut
hücrelerimiz, her kromozomdan iki kopyaya sahip olduğundan
diploittir. Öte yandan belirli bir kromozomun kopya sayısından
bahsediyorsak -zomi ile biten sözcükler kullanırız. Örneğin bir ki­
şinin sadece bir X kromozomu varsa bir monozomisi vardır; buna X
monozomisi diyebiliriz. Veya bir kişide 21. kromozomun üç kopya
olmasından kaynaklanan Down sendromu varsa, kişide trizomi 21
var demektir.

Çilekler oktoploittir, ya n i her kromozomdan sekiz tane vardır.


Daha çok DNA, daha fazla ifade edilen gen demektir, çileklerin
kuzen leri olan yabançilekleri nden büyü k olmaları kısmen bu yüz­
dendir.

X i N A K T i VA S YO N U

Herkesin en azından bir X kromozomu vard ı r, bu yüzden önemli


genleri bu kromozomda taşımak sorun değildir; hiç kimse yok­
sunluklarını çekmeyecektir. Ancak nüfusun ya rısında sadece bir X
kromozom u varken diğer ya rısında iki tane va rdır. Bu yüzden bu
kromozom, tek veya d u ble dozda normal olacak genleri taşımak
zorluğunu yaşamaktadır.
Neredeyse herkeste iki kopya olan otozomları nız üzerinde bir
an düşünün. 1 7. kromozomda yaşayan bir gen i açmak gerektiği n-

92
Neden iki Kopya?

de, 1 7. kromozomlarınızın her ikisi de o geni ifade edebilir. Ancak


eğer bir şey X kromozomundaysa ve bir X, bir Y'ye sahip olan bir
erkekseniz, üzerinde çalışabileceğiniz tek bir kopyan ız var demek­
tir.
Vücudu muzun bu sorun için bir çözüm ü vardır: X üzerinde ne
varsa onlardan daha fazla ü retmek. Eğer genler iki kat sık ifade
ediliyorsa iki kopyaya i htiyacınız yoktur.
Peki ya dişiler ve onların iki X kromozom u ? i htiyaç duydukları
her şeyin iki katına sahip olmayacaklar mı? Eğer tüm bir kromozo­
mu kapatırlarsa hayır.
Bir d işinin gelişiminin erken safhalarında h ücrelerin her birin­
de tuhaf bir şey olur. DNA'n ı n depolanmak için nasıl sı kıca dolan­
dığını hatırladınız mı? H ücrelerin her birinde X kromozomlarından
bir tanesi paketlenir ve bundan sonra h üc renin g ü n l ü k işlerinde
kullanı l maz.
Bu, h ücre sadece yüz kadar hücreden ol uşmaktayken olur ve
her bir hücrede iki X kromozomundan hangisinin etkisizleşti rile­
ceği ta mamen şansa kal mıştır. Kedilerde X kromozomu üzerinde,
ked i n i n kürkünde koyu kahverengi veya turu ncumsu bir renk ya­
pıp yapmayacağı nı bel irleyen bir gen vard ı r. Erkek kedi ler sadece
bir X kromozomuna sa hiptir, bu yüzden ya turuncu ya da siyah
olabil i rler. Ancak eğer bir dişi kedi X kromozomlarının her birinde
turuncu ve kahverengi genlerine sa hi pse, kürkü hangi hücrede
hangi X kromozomunun a ktif olduğuna bağ l ı olarak turuncu ve
kahverengi yamalardan olu şacaktır.
X kromozomunun ucunda inaktifleşmeyen birkaç gen vardır; Y
kromozom unda da bu lunan genler bunlard ı r. Yan i ister XX ister XV
olun, bu genlerden iki kopyaya sa hipsiniz.

93
NiTELiKLERiMill NASIL MiRAS ALlRlZ?
Kime Çekeriz?

Dürüst olun, muhtemelen g enetik hakkındaki bu kitabı DNA'nın


biyokimyasını öğrenmek için a lmadınız. {Ama eğer aldıysanız be­
nim gibi bir ineksiniz demektir; partilerde yan yana oturmalıyız.)
Mu htemelen kendi g enetiği n izi ve sahip olduğunuz nitelikleri na­
sıl m i ras aldığınızı öğ renmek istiyorsunuz.

Nitelik Nedir?
Bir nitelik, bir organizrnada (sizin gibi) gözlernleyebileceğiniz bir
şeydir. Saç renginiz bir niteliktir. Diyabetinizin olup olmarnası bir
niteliktir. Nitelikler genellikle genetiktir ancak bazen genler, bir ni­
teliğe sahip olup olrnarnanızda sadece küçük bir rol oynarlar. Diya­
bet konusunda genetiğiniz bir rol oynar; ancak beslenme, egzersiz
alışkanlıklarınız ve başka şeyler de.

Eğer ebeveyniniıle payiaşıyor olduğunuz bir niteliğiniz varsa


bunu on lardan almış olduğunuzu d üşünmek mantıklı gelebilir. Bi­
yolojik olarak en azı ndan; DNA'nız yoluyla.
Pek çok n itelik için bu doğru olabilir. Anca k n itel iklerin hepsi
genlerden gel mez. N iteliklerim izi etkileyen başka şeyler de vardır.
Mesela uzun ebeveynlerin uzun çocukları olur, ancak boy kısmen
genetikten kısmen de çocukken ne kadar iyi beslenmiş olduğu­
nuzdan kaynaklanır. Eğer açlık çekerek büyüdüyseniz, aynı gen­
lerle, ihtiyacınız olan her türlü besini almış olduğunuz bir yerde
olduğun uzdan daha kısa olacaksınızdır.
Gen lerinizin nitel iğe sahip olma riskini artıran veya azaltan as­
tım veya d iyabet gibi n itelikler de vardır, ancak semptomları nızla
beslenme, egzersiz ve ilaçlarla başa çıkabilirsin iz. Ayrıca bir şans

94
Niteliklerimizi Nasıl Miras Alırız?

unsuru da vardır: Tamamen aynı DNA'ya sah i p olan ikizlerden biri


bir hastalığa sahi pken diğeri sağ lıklı olabilir.

F E N OT i P V E G E N OT i P

Genetikçilerin DNA'nızda ne olduğuna karşı vücud u nuzda neyin


olup bittiğini tanı mlamak için kullandığı sözcükler vard ır. Genoti­
piniz DNA'nızda bir genin hangi versiyonlarına sahip olduğu nuzu
tanımlar. Ancak görebileceğiniz veya yaşayabileceğiniz niteli kler
fenotipi nizdir.
Diyelim ki kahverengi gözleriniz var. B u sizin fenotipin izd i r.
Ancak göz renginde görev alan genlerden biri hakkında konuşa­
biliriz, gözlere kahverengi pigmenti koyan bir genin bir tane çalı­
şan ve bir tane de işlevsiz versiyonuna sah i p olan bir genotipiniz
olabil i r.
Fa rklı iki genotipe sahip olan iki kişin i n fenatipleri aynı olabi­
l i r. Mesela kahverengi göz örneğimizdeki kişi nin bu gen için iki
farklı versiyonu vardır, şimd ilik bunlara kahverengi ve mavi versi­
yon d iyelim. Ancak kahverengi gözlere sah i p olan bir başkasının,
kahverengi pigment için iki işlevsel kopyası olabilir. Bu iki kişinin
fenatipleri aynı, ancak genotipleri farklıdır.
Öte yandan aynı genotip fa rklı fenatipiere yol açabilir. Örne­
ğin diyabet için aynı risk genlerini taşıyan ancak biri şeker hastası
olurken diğeri olmayan i kiz kardeşler olabil i r. Fark, beslenme alış­
kanlıkları, yetersiz beslenme veya şanstan kaynaklan ıyor olabi l i r;
mercek altındaki genin dışındaki diğer genlerin etkisi bile olabilir.
Belki i kizlerden birinde, bahsi geçen genin transkripsiyon faktörü­
nü etkileyen bir mutasyonu vard ı r.

B i R G E N i N V E R S i YO N L A R I

Her kromozomdan iki kopyaya sahibiz (farklı bir şeki lde ka lıtılan
eşey kromozomları hariç; bkz. "Eşey Kromozomları" adlı bölüm).

95
Genetik 1 0 1

H e r çift, iki genetik ebeveyni m izin her birinden b i r kromozoma


sah i ptir. Bunun anla m ı, her bir gen için iki versiyona sah i p olduğu­
muzdu r: anneden bir tane ve babadan bir tane.

Anne ve Baba
Bu kitabın örneklerinde genleri veya kromozomları takip etmeye
yardımcı olmak için "anneden gelen kromozom" ve "babadan gelen
kromozom" yerine kısaltınalar kullandım. Pek çok diğer yazar ve bi­
lim insanı da aynısını yapar. Ancak gerçekte ebeveynleriniz "anne"
ve "baba" olarak çağırılmayabilir. Ebeveyn olarak adlandırdığmız
kişiler, sizi oluşturan sperm ve yumurtanın kaynağı olmayabilirler.
(Örneğin evlatlık olabilirsiniz ya da bir sperm donörü veya taşıyıcı
anne yardımı ile doğmuş olabilirsiniz.) Sizin için bir sperm vermiş
olan kişiden -artık o her kimse- bir kromozom ve bir yumurta ver­
miş olan kişiden bir kromozom almış olduğunuzu söylemek daha
doğru olacaktır.

Bir genin farklı versiyonları için kullandığımız özel bir sözcük


vardır: Bunlar farklı alellerdi r. Örneğin göz rengi örneğimizde, kişi
işlevsel bir kahverengi pigment için bir alele ve pig ment üretme­
yen başka bir alele sah i ptir.
Bir otozornda (numaralandırıl mış kromozomlarınızdan biri)
görülen bir genden bahsettiğim izde, bu genin iki alelini ima ede­
riz. Genin sadece bir protei n veya bir RNA ya pan DNA olduğunu
hatırlayın. Bir şey için "bir gene sa hip olduğun uzu" d uysanız da bu
doğru değildir. O gene herkes sah i ptir. Ancak belirli alei lere sahip
olabilirsin iz; belki meme ka nseri için riski etki leyen BRCA2 geni­
nin alel lerinden birinde bir m utasyonunuz vard ır. Bunu ifade et­
menin doğru şekli bud u r; "bir B RCA2 genine sahip olduğunuzu"
söylemezsiniz çünkü riskten bağımsız olarak herkeste bu genden
vard ı r.

96
Niteliklerimizi Nasıl Miras Alırız?

G E N LER NAS I L N iTELiKLER OLURLAR?

DNA'd a ki bir genin ya da "tarifin" RNA'ya nasıl kalıtyazı ldığını ve


buradan nasıl RNA'nın bir işi olduğunu veya işi olan bir proteine
kalıtokunduğunu hatırladınız mı? Alellerinizin her ikisinde de olup
biten budur. Eğer bir tanesi işlevsel bir proteini yapamıyorsa, öteki
alel bunu üretebildiği sü rece protei nin keyfi n e varabilirsiniz.

Lokus Nedir?
Lokııs konum anlamına gelir. Bir DNA molekülü üzerindeki belirli
bir yer anlamındadır. Daha doğru olduğu için genellikle gen yerine
bu sözcüğü kullanırız. Belki bir mutasyon bir genin promotörunda­
dır; bunu genin bir parçası olarak kabul eder misiniz? (Bazı gene­
tikçiler ederken bazıları etmezler.) Bir genin sınırları tartışılabilir
ancak mutasyonun konumu tartışılmaz. Neredeyse oradadır.

Öte yandan, bazen aynı aleiden iki taneye sa h i p olursunuz ve o


alel her ne yapıyorsa fenotipi nizi belirler.
Örnek olarak kan g ru plarına bakalım. ABO adlı bir gen vard ı r
ve bu g e n i n kromozom üzerindeki yerinde -lokusunda- yayg ı n
üç a l el vardır.
ABO geninin her aleli farklı bir protein ü retir. A aleli kan hücre­
lerinin yüzeyi için bir protein üretir; buna A proteini diyelim. B aleli
de aynı şekilde bir B proteini ü reti r. O aleli bozuk ola ndır; herhangi
bir protein üretmez.
Eğer bir B aleline ve bir O aleline sah ipseniz hücrelerinizde B
protein i olacaktır. Genetipiniz BO ve kan g rubunuz B olacaktır.
Eğer iki B aleliniz varsa geneti piniz BB ancak fenati piniz aynı az
önceki gibi olacaktır: B g rubu ka n. (Aynı şekilde A grubu kan da
AO veya AA genetiplerinden ol uşan bir fenotiptir.)
Eğer A ve B alellerinin i kisine de sahi pseniz, genotip olarak
AB'ye ve fenatip olarak da AB g rubuna sa h i p olacaksınızdır. Eğer

97
Genetik 1 0 1

iki O aleline sahi pseniz genotip olarak OO'ya v e O g rubu kana sa­
hip olursunuz.
i ki yerine olası üç alel olduğundan, bu biraz olağandışı bir ör­
nektir. Ancak bir genin popülasyon içinde pek çok farklı alelinin
olması tamamen norma ldir. Herhangi bir birey sadece iki taneye
sahip olabilir (en azı ndan insanlar gibi diploit türlerde) ancak baş­
ka bir yerde fa rklı seçenekler de olabilir.

98
BASKlN VE ÇEKiNi K
Sonunda Mendel ile Tanışıyoruz

Belirli bir lokusta iki alelin iz olduğunda bu ikisini farklı yollarla birleş­
tirdiğinizde hangi fenatipleri alacağınızı hatırlamaya çalışmak kafa
karıştırıcı olabilir. Kullanabileceğimiz kısa yollardan biri farklı alelle­
re "baskın" veya "çeki n ik" demektir. Bütün genler iki düzenli al el ha­
linde sınıflandırılamazlar ancak eğer yapılabilirse, bu bir nitelik bir
nesli atladığında neler olup bittiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
B u sadeleştirmeyi genotip ve fenatip a rasındaki farkı bulmak
için bezelyeleri kullanan Gregor Mendel adlı bir keşişe borçluyuz.
Alel kavramını anlamış, hatta keşfetmiştir d iyebiliriz. Çalışmasını
DNA keşfedilip soyaçekimdeki rolü doğ ru la n madan çok önce,
1 866'da yapmıştır. DNA, genler veya kromozomlar hakkında hiçbir
fikri olmadığını d üşündüğünüzde çok etkileyici. Sadece gördüğü
fenatiplerden geri g itmiş ve her bezelye bitkisinde bir şeylerden
iki tane olması gerektiği sonucuna varmıştır. Bu iki şey, bezelye
bitkisinin çiçeklerinin ne renk olacağ ını veya bitkinin uzun m u
yoksa kısa mı olacağını beli rler.

Soyaçekim Nedir?
Nitelikleri nasıl kahtıyor olduğumuza soyaçekim denilir. Soy söz­
cüğü ile ilişkilidir: Bu nitelikleri atalarımızdan alırız. Eğer bir ni­
telik "aileden geliyor" diyorsanız, soyaçekimden bahsediyorsunuz
demektir.

G regor Mendel, bezelye bitkilerinin n itel i klerini nasıl kahttı­


ğı üzerine çalışan, bir eğitimci ve bil i m insanı olarak eğitilmiş bir
rah ipti. Bezelye çiçekleri genellikle kendilerini tozlaştırır (sperm
ve yumurta üreterek tek başınıza bebek yapa bildiğinizi bir dü-

99
Genetik 7 0 7

şünü n!); çiçeğin yapısı sebebiyle Mendel, polenin deneyini mah­


vetmek için başka kaynaklardan gelmediği nden emin olmalıydı.
Ayrıca bezelye bitkileri nin çalışabiieceği çeşitl i özel liklerle farklı
çeşitlerde bulunduğ u n u da fark etmişti.

Neden Bezelye?
Mendel ayrıca fareleri çiftleştirerek genetik üzerinde çalışmayı da
denemişti; ancak patronu hayvan cinselliği üzerinde çalışmanın
garip olduğunu düşündüğünden Mendel'i durdurmuştu. Başka bir
bitki türü olan ve bezelyelerden farklı bir şekilde ürediği için güve­
nilir sonuçlar vermeyen şahinotu üzerine çalışmıştı. Güvenilir olan
sonuçları yayınlamış ve esas olarak bezelye bitkilerinin genetiği
terbiyeli davrandığından şansı yaver gitmişti.

Bezelyeler genellikle kendileri n i tozlaştırsa da bir çiçeği açarak


bir şekilde polenleri (bitki lerde) başka bir bitkin i n d işi kısımlarına
dikkatli bir şekilde taşıyarak bu bezelye bitkisi onunla çiftleşirse
neler olacağını görmek m ümkündür. Her bir çaprazlamada nasıl
döllerin oluştuğunu d ikkatli bir şekilde gözleyerek bu şekilde se­
kiz yıl boyunca deneyler yaptı.

M ELEZLER

Mendel nitelik çiftleri üzerinde çalışmıştı. Her deneyle, her bir ni­
telik için safkan olan bitkileri alarak birbirleri ile çifleştirdiğinizde,
dölleri n tamamının, yan i melezierin sadece bir ebeveyn in niteliği­
ne sah i p olacağını görürs ü nüz. N itel ikler şunlard ı r:

• Beyaz çiçekler veya mor çiçekler (melezlerin mor çiçekleri var­


dır).
• Eksensel veya uçsal çiçekler (çiçeklerin bitkin i n yanlarında mı
yoksa sadece uçlarında mı bulun ur; melezierin eksensel çiçek­
leri vardı r) .

1 00
Baskın ve Çeki n ik

• Uzun veya cüce boy (melezler uzundur).


• Yuvarlak veya buruşuk tohumlar ( melezler yuvarlak tohumlara
sah i ptir).
• Yeşil veya sarı tohu mlar (melezlerin toh u mları sarıdı r).
• Dar (yamru yu mru) veya şişkin (düzg ü n ) toh u m kapsülleri (me­
lezler şişkin tohum ka psüllerine sah i ptir).
• Yeşil veya sarı kapsüller ( melezler yeşil kapsüllere sahiptir).

M endel melezlerde ortaya çıkan nitel iklere baskın adını verdi.


Beyaz çiçekli bezelyelerle mor çiçekli bezelyeleri çapraziayıp mor
çiçek! i bezelye bitkilerinden oluşan bir tarla elde ettiğinde, mor çi­
çeklerin baskın olduğunu söyledi. Neden bu nitel iğin ortaya çıkan
olduğunu bilmiyordu ama di kkatli bir şekilde notlar tutuyor ve bir
tanenin tutarlı bir şekilde d iğerinin varlığını g izlediğini söyleyebi­
l iyord u. Diğer niteliği -bu örnekte beyaz çiçekler- çekinik olarak
adland ırdı.
M endel sadece fenatipler üzerinde çalışabiliyordu; bezelye bit­
kilerinin DNA'larını d izileyemezd i. Ancak bezelye bitkilerini çiftleş­
tirmen in sonuçlarına dayanarak her bir bitkinin bir şeyden iki tane
kalıtıyor olması gerektiğini söyleyebiliyordu. Neyse ki çalıştığı ni­
teliklerin her biri tek bir !okusun sonucuyd u ve lokusların çoğu,
aynı kromozomda birbirlerinin yanında birbirlerine bağlı olma k
yerine farklı kromozomlardaydı.

BIR ALEL NEDEN "BASKl N " OLUR?

ilgili g enlerin yaptı kları sayesi nde genotiplerin fenatipiere yol aç­
tığını görmüştük. Örneğin eğer A grubu kana sahipseniz, bunun
sebebi kırmızı ka n hücrelerinizde A proteinini ü reten en azı ndan
bir gen i niz olmasıdır.
Mendel'in nitel ikleri nin her birinin benzer bir h ikayesi vard ı r.
Mor çiçekler beyaz çiçeklere "baskındır" çün kü mor çiçekler mor

pigmenti nasıl ü retecekleri ni biliyorken beyaz çiçekler bil mezler.

1 Ol
Genetik 7 0 7

işte çiçekleri kullanan b i r örnek:


Eğer erkek bitkinin mor çiçekleri varsa ve safkan bir bitki so­
yundan geliyorsa, mor bir pigment yapan iki alele sahip olacaktır.
Mendel büyük ve küçük harfler kullan mıştı, yan i onun geleneğine
göre mor çiçekli bitkinin PP geneti pi olacaktır.
Diyelim ki yine bir safkan olan dişi bitkinin beyaz çiçekleri ol­
sun. Bu ebeveyn in işlevsiz pigment gen i küçük harf"p" ile gösteril­
miştir, yan i genetipi pp'di r.
iki ebeveyn çiftleştiğinde örneğimizdeki erkek, çiçek rengi alel­
ıerinin sadece birini taşıyan haploit polenler yapar. Her bir polen
taneciği bir P taşır. Bu esnada dişi ebeveyn, sadece p aleli taşıyan
ovüller (dişi gametler) yapabil i r. Bunun anlamı, bu çiftin döllerinin
her birinin Pp genetipinde olacağıdır.
Pp genotipindeki bir bitki hala mor pigment yapabileceği
için, bu bitkiler mor çiçeklere sah i p olacaktır. Birbirine uymayan
bu aleileri içeren genotiplere, "fa rklı" anlamına gelen -hetero ön
ekinden ötürü heterozigot adı verilir. Bu heterozigot bitkiler, PP
ebeveynleri ile aynı genotipe fakat farklı fenotipe sahiptir. Aynı
aleiden iki taneye sahip olan ebeveyne homozigot den ilir.

D U R U N , D A H A S I VA R

Mendel burada durmadı; biz de öyle yapmalıyız. Tek başına bırakı­


l ı rsa Pp genotipindeki bu heterozigot bitki kendi kendini dölleye­
cektir. Erkek eş Pp genetipinde (P veya p bir gamet sağlayacaktır),
dişi eş de aynı şekilde Pp genetipinde olacaktır. (Bu bitkinin kendi
kendini döllediğini, yan i aynı bitkinin hem erkek hem de dişi ga­
metleri sağladığını unutmayı n.)
Bunun anlamı yavrular için olası üç kom binasyon ol masıdır.
Ebeveynleri g ibi Pp (yaklaşık yüzde 50'Ieri), PP (yüzde 25) veya
pp (yine yüzde 25) olabil i rler. Hatta Mendel bir bezelye bitkisinin
yavrularına bakarak ebeveyni n g enetipini söyleyebiliyordu. Eğer

1 02
Baskın ve Çekini k

yavru lar 1 /3 oranında bir n itel ik gösteriyorsa (beyaz çiçek oranı­


n ı n yüzde 25 olduğu örneğ im izdeki gibi) ebeveyni n bahsi geçen
lokus için heterozigot olduğunu biliyord u.
Genetik derslerinde genellikle öğrenciler bir bezelye bitkisi
çiftinin döl lerinin genotiplerini tahmin etmek için Punnett kare­
leri adlı küçük şemalar çizmeyi öğrenirler. Pun nett kareleri diğer
diploit organizmalar için -mesela fareler- çaprazlamalar üzerinde
çalışmak için de ku llanılabi l i r.
Yan i fenotipte görülen genler "baskın" olarak gözü kse de, per­
deler arkasında bir gen in diğerini "baskılaması" gibi bir şey yoktu r.
Baskın ve çekin i k, gördüğümüz döl motifi n i tan ı mlamak için kul­
landığımız sözcü klerdir.

1 03
X'E BAGLI NITELiKLER
Erkeklerin Renk Körü Olma Oranı Kadınlara Kıyasla
Niçin Daha Yüksek?

işte X kromozomu hakkındaki bir ikilem: Kadınlar erkeklerden


daha fazla X kromozomuna sah iptirler, ancak eğer sağ lık d urumu
X kromozomundaki bir genden geliyorsa, erkekler bunu fenatipte
göstermeye daha yatkın olurlar.
Kafanız karışmasın, X kromozomunun nasıl kalıtıldığını hatırlı­
yorsanız bu aslı na çok mantıkl ı d ı r. Genetik olarak d işi olan kişilerin
iki X kromozomu vard ı r. Erkekler XY'dir, yan i sadece bir X'leri var­
dır.
Eğer bir dişiyseniz ve -diyelim ki renk körl üğüne sebep olan­
çekin i k bir alel iniz varsa, tıpkı d iğer kromozomlarınız üzerindeki
genler g i bi davranacaklard ı r. Iki kopyanız vard ı r, yan i eğer bir ale­
li niz işlevsel bir protei n ü retiyor ve diğeri ü retmiyorsa, sonunda
işlevsel bir proteine sah i p olacaksınızdır.
Ama eğer erkekseniz ve çekin i k aleli miras aldıysanız, sırtınızı
dayayabileceğiniz iki nci bir X kromozomunuz yoktur. Eğer birici k
X kromozomunuz gözlerin izde işlevsiz bir fotoreseptör yapıyorsa
olay bitmiştir; renk körü olursu n uz.

R E N K K Ö R L Ü G Ü DE N E D i R ?

i nsanlarda pek çok gen, ren kleri görmeyi etkiler; a raştırmacılar,


üzerlerindeki bir mutasyonun renkleri algılamada soru nlara yol
aça bi leceği en az elli altısını keşfetmişlerd i r. Bu örnek için renk
körl üğüne ya da daha uyg u n bir terim olarak renk görme yet­
mezl iğine yol açan yaygı n m utasyonlardan birine bakacağız. Bu
mutasyon X kromozom u üzeri ndeki genlerden biri nde meydana
gelir.

1 04
X'e Bağlı Nitelikler

Işık gözümüze vurduğunda ancak gözümüzün arkasındaki


özel bir hücre türüne isabet ederse "görebiliriz': (Gözbebeği ve
göz merceğine sahip olmamızı n sebebi budur: mercek göz küre­
nizin iç yüzeyinin arkasına bir görüntü yansıtmak için ışığı gözbe­
beğ i nizin içerisinden odaklar. Bu arka yüzeye retina adı verilir.)
Bu hücrelerden dört farklı türe sahibiz. Türlerden biri olan çe­
mak h ücre sadece ışığın isabet edip etmediğine bakar ve optik
sinirden beyne bir sinyal gönderir. Beyin hangi çomak hücreleri­
nin açılıp hangilerinin açıl madığına bağlı olarak bir görüntü algı­
lar. Bunu siyah-beyaz bir fotoğraf olarak düşünün: bazı pikseller
açı l mıştır ve beyaz gözükür; diğerleri kapalıdır ve siyah gözükür.
Bu görüş tarzını genelli kle karanlıkta kullanırız. Bir daha karanlık
bir odada uykuya daimadan önce etrafın ıza bir bakın . Hiçbir rengi
ayırt edemiyorsunuz değil mi? Beyn inizin bildiği kadarıyla karan­
lık siyah-beyaz bir d ü nyad ı r.

Hangi Renkleri Görebilirsiniz?


İnsanların üç konik rengi vardır ancak diğer hayvanlar bizim gör­
düğümüz gibi görmezler. Pek çok memelide sadece iki tane vardır:
mavi bir tane ve sarımsı bir tane. Eğer köpeklerin renk körü olduk­
larını duyduysanız, bu insanların genellikle renk körü olmaları ile
benzerdir. Kırmızıyı yeşilden ayırt etmekte zorlanıdar ancak renk­
leri yine de görürler. Bu esnada diğer yaratıklar bizimkilerden farklı
renk reseptörlerine sahiptirler. Örneğim arılar morötesi ışığı göre­
bilirler, bu sebeple çiçekler bazen bizim göremediğimiz benekiere
ve motiflere sahiptirler ancak arılar açık seçik görebilirleri

Ancak gün ışığında çomak hücrelerin ta mamı ışığı algılar, bu


yüzden bir resim meydana geti rmek için pek ya rd ı mcı olmazlar.
Neyse ki kon ik hücrelerimiz tam bu iş içind i r. Üç t ü r konik hüc­
remiz vard ır; en azından çoğ u m uzun vard ı r. Bazı ları kırmızı ışık
isa bet ettiğinde sinyal leri n i gönderir, ötekiler mavi ışık vurdu-

1 05
Genetik 7 0 1

ğu nda; ayrıca yeşil ışık vurd u ğ u nda sinyal g önderen üçüncü b i r


t ü r vard ı r.
Bu üç koniden biri işini yapmadığında renk görme yetmezliği
meydana gelir. En yayg ın iki ren k körlüğü türü, her ikisi de erkek
(XY) i nsanların yüzde 1 'i tarafı ndan kal ıtılır ve yeşil veya kırm ızı ko­
n ilerde ışığa hassas proteinler ya da opsinler için talimatları etki­
leyen X kromozomu üzerindeki m utasyonlardan kaynakla nır.
Mesela, örnek olarak yeşil olanı ele alalım. Köpekler gibi pek
çok diğer memeli bu gene sa h i p değildir. Yeşil koniler için opsi­
ni ya pan gen OPN 1 MW olara k bilinir. X kromozomunda bunun
hemen yanında kırm ızı opsi nler için gerekli olan gen, OPN 1 LW
vardır. Bu genleri n her birinden, diğerlerinin yan ında diziimiş olan
birden çok kopyaya sah i p olabiliriz.
Mayoz esnasında X kromozomları birbirlerine yapıştığında
kırm ızı ve yeşil opsin genlerinin karışması çok kolaydı r. Rekorn­
binasyon süreci normalde sadece kromozomlar arasında DNA
değiştokuşu yapar; a ncak birbi rlerine çok yakın diziler mevcutsa
tamamen eşlenmemeleri m ü m kündür. Gömleğinizin düğmelerini
yanlış i l iklemeniz gibi: Doğru olanın hemen altı ndaki düğme ili­
ği hala bir düğme iliğidir, yani ne yaptığınızı fark edene dek tüm
düğmeleri yan l ış iliklemiş olurs u n uz.
Kromozomlar rekombinasyon esnasında bu olduğunda yanlış
miktarda genetik materyal değiştokuş edebi l i rler. Sonuç olarak
kromozomlardan biri birazcık daha kısa veya uzun olabilir. Bu­
nun anlamı, elde edilen h ücrelerin birinde kırm ızı veya yeşil opsin
genlerin i n silinmiş olabileceğidir. Eğer genlerin biri nin ortasında
rekombi nasyon meydana geli rse, kırmızı ve yeşil arasında bir yer­
lerde olan bir rengi tespit edebilen melez bir proteininiz olabilir.
(Gözleri niz ve beyninize göre bu renk sarı olacaktır.)

1 06
X'e Bağlı Nitelikler

E R KEKLER RENK GÖRME YETM EZLi KLERI N I


G E N E L L i K L E A N N E L E R I N D E N A L l R LAR

X kromozomunda opsi n genlerinden biri eksik, X V kromozomları


olan bir erkeğin renk görme yetmezliği olacaktır. Eğer yeşil konisi
çalışmıyorsa yeşil i göremeyecektir. (Bu renkler; aslında ışığın ben­
zer dalga boylarında oldukları için kırmızı kon i leri hala bir miktar
yeşil ışık tespit edecektir.)
Ama bir XV erkeği olduğundan, X kromozomunu yumurta
hücresin i sağlayan ebeveynden almıştır. Bir düşünün: V kromozo­
m u n u a labileceği tek yer babası olduğundan, X annesinden gel­
mek zorundadır.
B u n u n anlamı annesinin kötü bir yeşil o psin geni taşıyan en
az bir X kromozomu olduğudur. Öte yandan, anne m u htemelen
d iğer X kromozomunda ta mamen işlevsel bir yeşil opsin genine
sahiptir. Bir XX kadını, ancak aynı işlevsiz gen i taşıyan iki X kromo­
zomu m i ras alırsa renk körü olabilir. Bunun olasılığı daha düşüktür.
H emofili de dahil, X'e bağlı çekinik tüm diğer gen ler için bu
motif geçerlidir. Bir XV baba, oğluna bir X kromozomu aktara­
mayacağı için, erkeğin babasının renk körü olup olmamasının bir
önemi yoktur. (Eğer aktarırsa embriyo XX, yani dişi olacaktır.)
Bir erkeğin renk körü olma olasılığını bulmak için babasına
bakmayın; annenin diğer oğu l larına (etkilenmiş olan X kromozo­
m u na a l ma şansları yüzde SO'dir) veya anneannesi nin oğu llarına
bakın. Etki lenmiş bir X kromozomu taşıyan bir kadı n bu niteliği,
orta l a ma olarak oğullarının yarısında gösterecektir.

1 07
MiTOKONDRIYEL DNA
Şu Diğer Kromozom

H ücrelerinizin çekirdeğinde i kamet eden kromozomlar, başka


bir deyişle çekirdek DNA'nız hakkında uzu n süredi r konuşuyoruz.
Ama aslında her hücrenin içerisinde başka bir DNA kaynağ ınız var­
dır: mitokondriler. Eğer bir bitki olsayd ınız fazladan iki kaynağınız
olurdu: m itokondriler ve fotosentez yapan karşıtları kloroplastlar.
Bu bölümde mitokondriyal DNA'ya odaklanacağız.
Hücrelerinize uzaktan bir bakalım. Her birinin içerisinde -bir­
kaç ta nesini saymak gerekirse, ister bir kemik h ücresi, bir kas hüc­
resi, bir deri hücresi veya bir beyin hücresi olsun- bahsediyor ol­
duğumuz DNA'yı içeren bir çekirdek vardı r. H ücrenin kendisinin
bir zar içinde tutuluyor ol ması g i bi, hücre içinde çoğu kendi zarı
içinde olan başka yapılar da vard ı r.
M itokondri ler hücrenin kalanı için enerji sağlar. Onları küçük
jeneratörler olarak hayal edin: içeri yakıt koyarsınız ve onlar da size
aşağı yukarı her şey için kullanabi leceğiniz enerjiyi geri verir. Be­
sinlerden aldığınız kalarileri yakmaktan bahsederken aslında bu
küçük dinarnoların yaptığı şeylerden bahsedersiniz. Yakıt olarak
karbon hidrat, protein ve yağl a rı kullanırlar ve h ücrenin kalanı için
ATP adlı yüksek enerjili moleküller sağlarlar. ATP de kaslara kasıl­
maları için gerekli olan enerjiyi veya enzimiere sizden daha çok
ü retmek için gerekli olan enerjiyi sağlar.
H ücrelerimizin her birinde (çoğunlukla) sadece bir çekirdek
vardır ancak mitokondrilerin böyle bir sınırı yoktu r. Yüzlerce, hat­
ta binlerce mitokondrisi olan h ücreler bulmak hiç de olağandışı
değildir. Sperm, dişi üreme yol u boyunca yapacağı yolculuk için
yanına pek bir şey al maz: Yaklaşık olarak, sadece yüz m itokond­
rileri vard ır. Ancak y u m u rta hücreleri devasad ı r; ya klaşık 0,1 mili­
metre boyunda olup neredeyse çıplak gözle görülebilecek kadar

1 08
Mitokondriyel DNA

büyü ktürler. Bir embriyo yapmak için, en azı ndan ilk birkaç gün
ham maddeleri taşı maları gerektiğinden bu kadar büyüktürler. Bu
yüzden tek bir çekirdeğin yan ı nda okka l ı bir 1 00.000 (veya daha
çok) m itokondri taşırlar.

KalorUeri Yakmak
Mitokondriler oksijen yardımı ile besinleri enerjiye çevirirler, bu
yüzden yaptıkları işe oksijenli solunum adı verilir. Eğer çömelir ve
ağır bir şeyler-mesela arkadaşınızın kanepesinin yarısını- kaldırır­
sanız kaslarınız ani bir enerji akışına ihtiyaç duyacaktır. Bu enerjiyi
mitokondrinin yardımı olmadan, oksijensiz olarak da elde edebilir­
ler. Ancak bir koşuya, hatta yürüyüşe çıktığınızda, hatta uyumak
için yatağa yattığınızda kalorilerinizin büyük kısmı oksijen yardımı
ile mitokondride yakılacaktır. Hücrenin diğer parçaları mitokond­
riyi beslemek için besinleri ayariayabildiği sürece, yediğimiz nere­
deyse her şeyi -şeker, karbonhidratlar, proteinler, yağlar- yakıt
olarak kullanabilir.

Eğer çekirdek DNA'nızı kendiniz olarak düşünü rseniz, m ito­


kondrilerinizi minik ev hayvanlarınız olara k düşünebi lirsiniz. Ken­
di akılları, daha doğrusu kendi DNA'ları va rd ı r. Onlar da ailenin bir
parçasıdır: Mitokondriler m u htemelen hücreleri m izin yuttuğu ve
bir şekilde öldürmediği bağı msız yaratıklar o larak işe başla mışlar­
d ı r. Ancak onlarla o kadar uzun süredir yaşıyoruz ki, biraz DNA de­
ğiştokuş ettik; çekirdek DNA'mız mitokondrilerin hayatta kalıp iş­
lerini yapmaları için gerekli olan genler taşır. M itokondriler kalıyor.

T E Ş E K K Ü R L E R, A N N E

M itokondriyal DNA'mızın tamamı bir ebeveynden; yumurta hüc­


resini sağlayandan gelir. Yum urta, döllenme esnasında spermin
mitokondrilerine saldırıp onları yok eder ve sperm muhteme-

1 09
Genetik 1 0 1

l e n embriyoya h i ç m itokondri vermez. (Spermin mitokondriyal


DNA'sının minik bir kısmı n ı n bu sa ldırıdan kurtu lması mümkün­
dür ama kurtulsa da h ücrelerinizdeki mitokondriyal DNA'n ın kü­
çük bir yüzdesidir.)
Döllenmiş yumu rta böl ü n meye başladığı nda, bu 1 00.000 mi­
tokondri, sonuçlanan hücrelere dağılır. M itokondrilerin kendileri
böl ünerek çoğalır. Eğer onları evcil hayvanlarınız olarak düşünür­
seniz, 1 00.000 ked i n iz olduğunu ve rutin olarak onların ya rısını
başkalarına verdiğin izi a nca k kalan kedilerin sürekli yavruladığını
ve evi n izin sürekli dolu olduğ u n u hayal edin.
Bugün hücrelerinizdeki her hücre, eğer m itokondri taşıyorsa
-neredeyse hepsi taşır- a nnenizin size vermiş olduğu mitokond­
rinin soyundan gelen leri taşır. Anneniz ile aynı mitokondriyal
DNA'yı taşıyorsunuz.

M i T O KO N D R i YA L D N A' D A N E VA R ?

M itokondriyal DNA yaklaşık 1 6.000 baz çifti uzu nl uğunda dairesel


bir kromozomdur; evet, tam bir döngü. Otuz yedi farklı gen i ya da
RNA'Iar ve proteinler için ta li mat setlerini taşır. Bu nların on üçü so­
lunum veya kalori yakmada rol alan proteinleri üretir. M itokondri­
yal kromozomdaki d iğer genler protein üretmek için gerekli olan
ribezornal RNA'Iarı ve transfer R NA'Iarını ya par. (Proteinlerin nasıl
üreti ldiğiyle ilgili önceki bölü m lere bakın.)
i nsan mitokondriyal DNA'sında intron yoktur. Her bir iplikte ka­
l ıtyazı m ı n başlayacağı sadece tek bir yer vard ı r; ya ni DNA kalıtya­
zıldığında sonuç devasa bir RNA parçasıdır, sonra bu da parçalara
ayrılır. tRNA'Iar hücrelerimizin ana parçalarındakilerden fa rkl ıdır,
yani bizimkilerden fa rklı bir koda sahiptirler. Örneğin eğer çekir­
dek (normal) DNA'm ızdan yapılan bir mRNA AUA kodonunu taşı­
yorsa, bu izolösin taşıyan bir tRNA ile eşleşir. Ancak mitokondride­
ki ayn ı kodon, bunun yerine m etionin taşıyan bir tRNA'yla eşleşir.

llo
Mitokondriyel DNA

Durd urma kodonu olan UGA, farklı olan başka bir tanedir; mito­
kond ride "Dur;' anlamına gel mez. "Bir triptopa n ekle ve devam et;'
anlamına gelir.
M itokondriyal tRNA'Iar aynı zamanda daha fazla "sarsaklığa':
ya n i bir kodon ve tRNA'sı a rası nda m ü kemmellikten uzak eşleş­
meye izin verir. Öyle gözüküyor ki, bir kodonun üçüncü harfi n­
deki ( UGA'daki A gibi) mutasyonların çoğ u aslında önemsizd i r.
Bu i n san tRNA'Iarı için biraz, m itokondriler için ise çok daha fazla
doğrudur.

M i TO KO N D R i YA L M U TA S YO N L A R

Eğer m itokondriyal DNA'da bir şeyler yan l ı ş giderse, bu mutasyo­


na sa h i p kişi sonuç olarak sağlık soru nları yaşayabilir. Bu genetik
bir hastalık olabil i r ancak otozomlarınız veya eşey kromozomları­
nızd a ki genlerin herhangi biriyle ilişkili değ i l d i r. Bir embriyo mito­
kon d rilerinin neredeyse tamamını annesinden aldığından, böyle
bir rahatsızl ığı annenizden m i ras al mayı beklersiniz.
Bir m itokondriyal hastalığın şiddeti, ayrıca kişinin mitokond­
rilerinin ne kadarı nın etkilenmiş DNA'yı taşıdığına bağlıdır. H ücre
başına yüzlerce, hatta binlerce mitokondri taşıd ığım ızı hatırlayın.
Hepsi özdeş değildir; her biri kendi progra m ı nda bebek sahibi ol­
mak olan bir grup bireysel organizmad ır. Her biri özdeş genarnla­
ra sah i p olabilir, ama bazı m itokond rileri n iz bel i rl i bir mutasyonu
taşı rken bazıları taşımaya bilir. Sadece bi rkaç tane etki lenmiş mi­
tokondrin iz varsa hastalığın beli rtilerini göstermeyebi l i rsiniz. Eğer
çok fazla varsa, daha ciddi belirtileriniz olabilir.
Sitokrom c oksidaz yetmezliği mitokondriyal hastalıklara bir
örnektir. Sitokrom c oksidaz adlı bir çoklu protein kompleksini inşa
etmek için pek çok mitokondriyal gen gereklidir. Bu büyük enzim,
besinleri ATP'ye çevirmek için temel adımla rdan birini gerçekleş­
tirir. Bu genlerin birinde mutasyonu olan bir kişi yeterli sitokrom c

111
Genetik 7 0 7

oksidaz yapamayacak, sonuç kal p ve beyin hücreleri g i b i çok fazla


enerjiye i htiyaç duyan hücrelerde hücre ölümü olacaktır.
Anneden kalltılan d iyabet ve sağırlık (MDD) başka bir mito­
kondriyal hastalıktır. Belirli tRNA'Iar için talimatları taşıyan MT-TL 1 ,
MT-TK veya MT-TE genlerindeki m utasyonlardan kaynaklanır. Bu
mutasyonlar protein ü reti m i n i yavaşlatır. Pankreasta insülin sal­
gılayan h ücreler, bunu ne zam a n yapacakları n ı anlamak için mi­
tokondriye güvendiklerinden bu hastalık diya bete sebep olur.
Mitokondriler protei n ü retmekte sorun yaşadı kları için hızlı tepki
veremezler. Bu hastalığın neden sağırl ığa sebep olduğunu ise he­
nüz bilmiyoruz.

112
Moleküller birbirlerine bağlanan atom yığınlarıdır. Örneğin iki hidrojen (sembol: H)
atomunu bir oksijen (sembol: O) atom u ile birleştirirseniz bir su molekülü elde edersi­
niz: H20. Bir hücre içerisinde, hücreyi çevreleyen zardan genetik bilgiyi taşıyan DNA'ya
kadar her şey moleküllerden oluşmaktadır.
H ü c re Ya p ı s ı

..Y.

E
c N E
ClJ re ':ı
� :ı
E E ':ı
E ':ı o. -

N ..0
':ı
re ':ı o
N
:g
....,
c o
� "O �
ClJ (i o o c c ....,
\.? ClJ �
b o ..0 ClJ
':ı
...., -"' oc V)
I Vi

;:: ·;::
re -E ..Y.
N "O
c c:n
� E o >-
re
..Y.
· - -"' N .E
N
u o ..Y. '-'" CIJ ':ı E
':ı N �
I o ..g c:n � "E
"O ·-
Vl

':ı o. -


N
� o � ..Y. c o
:.:::; \.? :;;:: ClJ "O �
ClJ U"
� c ....,
V' \.? ClJ �

Bu şekilde hücrenin farklı bölümleri görülmektedir. En önemli bölümlerden biri, tüm


canlılarda bulunan burgulu DNA ipliklerini içeren çekirdektir.
Burada görülen kromozomlar, hücre içerisinde genetik bilgiyi taşıyan yapılardır. Bu
kromozomların her biri, birbirlerine sentromerlerinden bağlanan iki kromatit şeklin­
de eşlenmiştir. Hücre bölünürken kardeş kromatitler birbirlerinden ayrılır ve kardeş
hücrelerin her birine bir tane gider.

Hayvan ve bitki hücreleri mitoz adlı bir süreçle bölünür. Bu süreçte hücredeki kromo­
zomlar kendilerini eşler ve hücre çekirdeğinin zıt uçlarına hareket ederler. Hücre daha
sonra bölünerek her biri özdeş bir kromozom setine sahip i ki hücre oluşturur. Hücre
bölünmesi ilk olarak 1 835'te Hugo von Mohl (1 805-1 872) tarafından gözlenmiştir
ve on dokuzuncu ila yirminci yüzyıllar.boyunca bilim i nsanlarının bu konudaki bilgisi
giderek genişlemiştir.
DNA AZOTLU
BAZLAR

- Adeni n

- Guanin

- Tirn i n

- Sitozin

Deoksiribonü kleik asit (DNA) canlı bir organizma inşası için genetik talimatları içerir.
Her biri bir şeker ve bir fosfat g rubuna bağlanmış dört bazdan (sitozin, guanin, adenin
veya timin) birini içeren nükleotitlerden oluşan iki iplikten meydana gelmiştir. Yapı­
sı basit gözükse de bazların sırası, organizma için genetik talimatları içeren bir çeşit
bilgi şitresi içerir. Şekerler ve fosfatlar arasındaki bağlar, her bir ipliğin omurgasını
meydana getirir.
o , •

DNA ve genetik üzerine yapılan araştırmalarla hastal ı kların tanısı ve tedavisi hakkın­
da pek çok şey öğrendik. Bilim insanları çeşitli organizmalarda nükleotitlerin (DNA ip­
liklerini meydana getiren karmaşık organik moleküller) sekansı üzerinde araştırmalar
yapmaktadırlar. Bu şekilde zararlı mutasyonların veya moleküllerdeki değişikliklerin
doğası hakkında bilgi edinmektedirler. Bu mutasyonların sebep olduğu hastalıkların
başında kanser gelir. Şekilde bir akut miyeloid lösemi hastasının kanserli hücreleri
görülmektedir.
Gregor Mendel (1 822-1 884)
genetik biliminin temellerini
atmış olan Moravyalı bir
keşiştir. Bezelyeler üzerinde
deneyler yaparak -kısa
ve uzun bitkileri, ve farklı
renklerdeki bezelye çiçeklerini
çaprazlayarak- belirli
özelliklerin bir nesilden
diğerine tahmin edilebilir
bir şekilde aktarılabildiğini
keşfetmiştir.

Rus imparatoriçesi Alexandra


( 1 872-1 9 1 8), kanın
pıhtılaşmasını engelleyen
bir hastalık olan hernotili
genini taşımaktaydı. Kendisi
hernotilik olmasa da hastalığı
oğlu Alexei'ye aktarmıştı.
Hastalığı iyileştirme çabasıyla
kocası ile birlikte, "kutsal bir
adam" olan ve saraydaki etkisi
yüzünden giderek popülerliğini
kaybeden Rasputin'e
dönmüşlerdi. Rasputin 1 91 6'da
suikasta uğradı ancak çar
ve çariçe üzerindeki etkisi,
bir sonraki yıl monarşinin
devrilmesine muhtemelen
katkıda bulunmuştur.
Francis Crick ( 1 9 1 6-2004) ve James
Watson (d. 1 928), tüm canlılardaki
en önemli molekül olan DNA'nın
birbirleri etrafına ikili bir sarmal
şeklinde dolanan moleküler iki
iplikten oluştuğunu keşfettiler. insan
vücudundaki hücrelerin her biri, bir
insanın nasıl inşa edileceği hakkında
gereken bilgiyi DNA'da şifrelenmiş
bir şekilde taşır. Watson ve Crick'in
keşfı, genetik bilginin kendisini
nasıl çoğalttığını ve mutasyonların
nerelerde oluşabildiğini gösterdiği için
genetik bilimi için inanılmaz bir atılım
olmuştur.

James D. Watson
Rosalind Franklin (1 920-1 958) 1 950'1erde Londra'da King's College'da araştırma gö­
revlisi olarak çalışmıştır. Çok yetenekli bir bilim insanı olara k DNA moleküllerinin o
zamana kadar üretilmiş olan en net x-ışını difraksiyon motiflerini oluşturmuştur. Kav­
galı olduğu danışmanı daha sonra, kendisinin bilgisi veya izn i olmaksızın bu resimleri
Watson ve Crick'e göstermiş, onlar da resimlerin DNA'nın ikili bir sarmal şeklinde oldu­
ğu hipotezlerini desteklediğini fark etmişlerdir.
SOYAGAÇLARI VE
OTOZOMAL KALITIM MOTiFLERi
Anne ve Baba ve Büyükanne ve Büyükbaba ve .••

Nasıl soyağacı çizileceğini biliyorsunuz, değil mi? Sayfanın dibin­


den başlayın ve dişiyseniz bir daire, erkeksen iz bir kare çizin. {ikisi
de değilse veya uzun zaman önce ölmüş, cinsiyetini bilmediğiniz
bir aile üyesi için şecere çıkartıyorsanız bir e l mas çizin.) Buradan
yu karı bir çizgi çizin ve ebeveynleri n izi bağlayacak bir"T" harfi gibi
i ki yana çizgiler çekin. Yatay çizgiler çocuklara yol açan ilişkilere
işaret ederler; dikey çizgiler çocukların ebeveyn leri ile ilişkilerini
temsil eder.
Genetik danışmanlar bir kişinin aile geçmişinin bazı genetik
hastal ı klarla örtüşüp örtüşmediğini görmek için pek çok soyağacı
çizerler. Eğer özel bir genetik hastalığa bakıyorsanız, kişi sembol­
lerindeki gölgeler hastalıktan etkilenmiş kişilerd i r.

OTOZO M A L B A S K l N N i T E L i K L E R

Eğer bir alel Mendel'in mor çiçekli bezelyeleri gibi baskın bir n i­
telik m i ras alm ışsa, bu a leli taşıyan herkes ilişkili fenoti pi göstere­
cektir. Pek çok genetik hastalık bundan daha karmaşıktır, belki kişi
sadece bir alele ve beslenme tarzı, hatta kötü şans gibi hayatların­
da bel irli etmenlerden birine sahipse bu semptomu gösterebilir.
Ancak gerçek anlamda baskın olan nitelikler de vard ı r. Akondrop­
lazi bunlardan biridir.
Akondroplazi, cücel iğin en yaygın tü rüd ü r. FGFR3 genindeki
değişikliklerden kayna klan ır. Bu gen kem ikleri oluşturan hücre­
lerin zarla rının dışına gömü l ü olan bir almaç (bkz. "Protei nler Ne
Yapar?" bölümü) yapar. Normalde bu almaç "Fi broblast Büyü me

113
Genetik 1 0 1

Faktörü" a d l ı b i r hormon ortamdayken o n u tespit eder ve hücre


içerisinde büyüme ve böl ü n m e ile sonuçlanan bir dizi reaksiyon
başlatır.
Bu m utasyon baskındır. Bozuk bir FGFR3 geninden sadece bir
alele sah i p olan kişiler cüce olacaktır. Normal proteinden biraz
üretecekler; ancak kollarının ve bacakları n ı n eksiksiz bir şekilde
büyümesi için yeterli olmayacaktır. Ancak iki bozuk aleti olan ki­
şiler yeterli miktarda kem i k büyütemezler. Kısa uzuvların yanı sıra
yeteri kadar gelişmemiş göğüs katesine sah i p olacaklardır ve ge­
nel likle doğumda ya da doğumdan kısa süre sonra ölürler.
Bir şecerede akond ro plazi gibi baskın olarak kalltılan bir ni­
teliğe sah i p olan bir kişi, bu n itel iği genetik çocuklarına verebi­
lecektir. Eğer bozuk genden sadece bir kopyaya sahiplerse, ço­
cukları nın yarısı bu gene sah i p olacaktır. (Bu, a kondroplazi için de
geçerlidir.) Ebeveynlerinin birinden de miras ala bilirler ancak pek
çok a kondroplazi hastası, ebeveynlerinin sahip olmadığı gıcır gıcır
bir m utasyona sah i ptir.
Eğer ayn ı aileden pek çok kişide baskın bir n itelik varsa, bu ni­
teliği her nesilde, ebeveynden çocuğa tekrar tekrar görürsünüz.

OTOZO M A L Ç E K i N i K N i T E L i K L E R

Çekini k niteli kler"nesil atlıyor" gibi gözükenlerd i r. Kahtım motifleri


aslında bu kadar basit değildir; ancak bu nitel iklerin bir aile içeri­
sinde zaman zaman, sırf şansa görülenden daha sık görü ldüğünü
ancak her nesilde görülmesi gerekmediğini fark edeceksiniz. Bir
nitel iğin, uzun nesiller boyunca kimse artık onu hatıriamayana
dek gizli kalması ve daha sonra biri aynı n iteliği taşıyan bir eş ile
evlendiğinde tekrar ortaya çıkması mümkündür.
O ka n grubu çekinik niteliklere bir örnektir. A kan protein için
en az bir gene sa hipseniz A g rubu olacağınızı hatırlayın. Eğer B
protein için en az bir geniniz varsa B grubu olursunuz. (Eğer her

114
Soyağaçları ve Otozornal Kalıtım Motifleri

ikisi de varsa, bildin iz, AB grubusunuz.) Anca k bu proteinlerin ikisi­


ne de sahip değilseniz O grubu olabil i rsin iz. Ayrıca pozitif ve nega­
tif hali olan Rh adlı başka bir protein daha vard ı r. Eğer sizde varsa
Rh pozitif (A pozitif olabilirsiniz mesela), yoksa da kan grubunuz
Rh negatiftir.
Eğer O negatifsen iz şecerenizde ne görmeyi beklersin iz? Her iki
ebeveyniniz de sizle aynı olabilir ancak O negatif grubu oldukça
nadi rd i r; popülasyonun sadece yüzde 6'sında bulunur. O negatif
olsanız dahi, muhtemelen eşin iz olmayacaktır. Bu kişiyle çocuk
sahibi olduğunuzda, çocukları nız eşinizin fenatipini miras alacak
ancak sizin genterinizden birini de gizli olarak taşıyacaktır.
Işleri basitleştirmek adına O negatif olduğunuzu ve O pozitif
biriyle evlendiğinizi varsayalım. Çocukları nız oldu. O negatiften
başka bir gen taşı madığınız için çocuklarınıza bundan başkasını
veremezsiniz ve hepsi sizin O negatif genterinizden taşır. Ancak
aynı zamanda eşiniz çocuklarınıza Rh pozitif alelinden verm iştir.
Eğer eşiniz iki pozitif alet ile homozigot ise o zaman tüm çocukla­
rınız heterozigot olacaktır: eşinizden bir pozitif alet ve sizden bir
negatif alet.
Öte yandan eğer eşiniz heterozigotsa, b u n u n anlamı bir nega­
tif ve bir pozitif alelinin olmasıd ı r. Bu kişiyle yaptığı n ız çocukların
ya rısı sizden bir negatif alet ve eşinizden bir negatif alet alaca ktı r:
Tebrikler, O negatif bir bebek yaptınız. Ancak öteki yarısı sizin ne­
gatif alelinizi ve eşin izin negatif a letini almıştır ve negatif olurlar.
Çekinik niteli kler aile ağacında gizlenebilirler. Rh negatif bir
alel hiç ortaya çıkmadan taşıyan kişiler R h negatif aletini taşıyan
başka biriyle çiftleşene kadar nesilden nesile a kta rılabilir. Ancak
bu n iteliği taşıyan bir bebek doğar doğmaz aile üyeleri hatırlama­
ya başlar: "Bebeği n O negatif mi? Büyük büyük baban da O nega­
tifti:' N itel iğin tekrar ortaya çı kmadan önce bir veya birkaç nesil
atla mış gözüktüğ ü bu motif, bazı insanların n iteli klerin "nesil atla­
dığını" söylemesine sebep olan şeydir.

1 15
ÖZEL KALITIM MOTIFLERi
X, Y ve M itokondri

Baskı nlık ve çekiniklik, bazı genleri n nasıl kalıtı ldığını tanımlar an­
cak pek çok özel vaka da vard ı r. ifadesi kişin i n çevresi ve geçmişi­
ne dayanan genler bunlara dahil değildir. Bu bölümde, bir önceki
bölümde tanımlanan basit motiflerden farklı işleyen üç kal ıtım
motifine bakacağız.

V K R O M O ZO M U N I T E L I K L E R I

Y kromozomunu takip etmek kolaydır: Babalardan oğul lara geçer.


Y kromozomu üzerindeki m utasyonlardan kaynaklanan fazla
hastal ı k yoktur çün kü Y kromozomu o kadar küçüktür ki üzerinde
pek fazla gen taşımaz. Y kromozomu kısırl ığı (infertilite) bunlardan
biridi r ancak bu hasta lığın ciddi bir versiyonunu taşıyan kişi çocuk
sahibi bile olamayabilir, yan i pek uzun bir şecere göremezsin iz.
Bu hastalık, Y kromozo m u n u n azoospermi faktörü anlamına
gelen AZF adl ı bölgesindeki m utasyon lardan kaynaklanır. ismin
"zoo" kısmı, hayvanat bahçesi anlam ına gelen "zoo" sözcüğün­
dendir. Yunancada "yaşayan şey" anlamındaki bir kelimeden gel ir,
anlamı da meni içerisinde yaşayan hiçbir şeyin -yan i spermlerin­
olmamasıdır. AZF mutasyonları, normal sperm gelişimi için gerekli
olan pek çok genden herhangi birini etkileyebilir.
Bazı kişi ler hastalığın daha hafif bir versiyonuna sahip olabi lir
ve çocu k sa hibi olabilecek kadar sperm üretebilirler. Bu durumda
normal kızları olan azoospermili bir adam vard ır, ancak oğ ullarının
hepsi Y kromozom u n u m iras alacağından hepsi azoospermi olur.
Eğer adam mutasyonunu m i ras al mışsa -kendi başına gıcır gıcır
yeni bir mutasyon sa hibi olacak kadar şa nslı deği lse- onu baba­
sından almış olmalıdır (ya da spermi kim sağ lamışsa ondan; çün-

116
Özel Kahtım Motifleri

kü bu kalıtımla ilgilidir, aile il işkileriyle değil.) N ihayetinde anne


XY'deki X'i sağlamış olduğundan, Y kromozo m u n u vermiş olamaz.

X KROMOZOMU NiTELi KLERi

Eğe r çekinik genler gibi davranıyorlarsa X kromozomu nitelikleri­


ni bir şecereyi ta kip ederken izlemeye çalışmak çok kafa karıştırıcı
olabilir. Etkilenen kişiler mu htemelen sadece erkekler olacaktır;
ancak kal ıtım motifleri, Y kromozomu n itelikleri gibi babadan
oğula geçmez.

Kan Nasıl Pıhtılaşır?


Kan pıhtılaşması basit gözükebilir ancak aslında oldukça karma­
şık bir süreçtir. Kan kaybına yol açan bir yara aldığımızda kandaki
trombosit adlı minik hücreler birbirlerine yapışarak olaya katılır.
Ayrıca fibrinojen adlı proteinler, yarayı kapatmak ve pıhtı oluştura­
rak daha fazla kanın sızmasını engellemek için, fiber benzeri prote­
in iplikleri olan fibrin haline dönüşrnek için tetiklenirler.

Dişileri n iki X kromozom u olduğ unu hatırlayın; yani eğer çeki­


nik bir n itelik taşıyan bir X kromozomları varsa, diğeri muhtemelen
geni n sağlıklı bir kopyasını taşıdığından fenoti pi göstermeyecek­
lerd i r. Renk görüşü yetmezliğini "X'e Bağ lı N itel ikler" bölümünde
öğrendik; erkeklerin küçük bir yüzdesin i n renk körü olduğunu an­
cak hastalığın kadınlarda çok nad ir old u ğ u n u hatırlayı n.
X kromozomu üzerinde taşınan meşhu r başka bir nitelik he­
mofilidir. Kanı n pı htılaşamadığı ya da çok yavaş pıhtılaştığı bir has­
tal ı ktır. Modern tedaviler geliştiril meden ö nce genel likle ölürncül­
d ü çünkü hastalığı taşıyan çocuklar, küç ü k bir ya ra benzeri şeyler
yüzünden bebeklik veya çocuklukta ölebil iyorlardı.
Pı htılaşma sü reci pek çok farklı protein gerektirir. Bu protein­
ler a ktifleşir ve süreçteki bir sonraki proteini aktifleştiri rler. Sürecin

117
Genetik 1 0 1

pek çok a d ı m ı aynı anda meydana gelir ve hatta aktifleşen prote­


inlerin orijinal proteinlere geri g iderek onları daha da çok aktifleş­
tirdiği bir geribesleme döngüsü bile vardır.
Bir d izi protein pıhtılaşma faktörü Vlll'i, bir başka dizi de pıhtı­
laşma faktörü IX'u aktive eder. Bu iki protein, daha sonra serideki
sonraki proteini aktifleştirmek için birlikte çalışır. Eğer pı htılaşma
faktörü Vlll'i üretemiyorsanız, h emofıli A hastalığına yakalanırsınız.
Eğer pıhtılaşma fa ktörü IX'u ü retemiyorsan ız, hemofili B olursu­
nuz.
Ingiltere Kraliçesi Victoria m uhtemelen bu hastalığın en meş­
hur taşıyıcısıdır. Pıhtılaşma faktörü IX için gendeki bir mutasyon­
dan kaynaklanmış olabilir. (Atalarından herhangi biri nde hernotili
olup olmadığı bilinmemektedi r.} Kraliçe Victoria'nın kendisi iyiydi
ancak oğlu Prens Leopold hemofiliydi. Otuz yaşında düşüp yarala­
narak hayatını kaybetti.
Kraliçe Victoria'nı n kızları nda n ikisi Prenses Al ice ve Prenses Be­
atrice, hernotilik erkek eviatlara sahip oldular. Ayrıca bu iki prense­
sin hernotilik oğ ulları olan kızları da oldu. Victoria'nı n torunu Alix
de taşıyıcıydı ve Rus Çarı l l . N icholas'tan olan oğlu da hernoti l ik
oldu. Kraliyet ailesi "kutsal bir adam" olan Rasputin'i hizmetine
aldı; yan i hemofi l i Rus Devri m i'nin başlangıcına doğrudan katkıda
bulundu.
X'e bağl ı çekinik n iteliklere sahip olan bir soyağacının özellik­
leri şunlard ı r:

• Genelde erkekler etkilen i rler.


• Etkilenen erkeklerin hastalığı taşıyan bir an nesi vardır.
• Dişi taşıyıcılar bunu oğu l larının yarısına verirler. Kızla rının yarısı
taşıyıcı olacaktır.
• Hastalığı taşıyan erkekler kızlarının tamamına verir (onlar da
taşıyıcı olacaktır}.
• Hasta l ığ ı taşıyan erkekler oğ u l larına veremezler çünkü oğu lla­
rına X değil, sadece Y kromozomlarını verirler.

1 18
Özel Kahtım Motifleri

M i TO KO N D R I YA L N i T E L i K L E R

M itokondriyal hastalığı olan bir kişi miras a l m ışsa, bu annesinden


kaynaklıdır. Mitokondriyal DNA'nın hücrelerimizde mitokondri
adlı m inik organellerde yaşadığını hatırlayın. Bunlar zigotun (yani
embriyonun, fetüsün ve oluşan bebeğin) m i ras aldığı m itokond ri­
lerd i r. Sperm, döllenmede i m ha edilme eği l i m inde olan çok daha
az mitokond riye sahiptir.
B u n u n anlamı, m itokond riyal hastalığı olan bir dişinin bunu
çocu klarına aktarabileceği ama mitokond riyal hastalığı olan bir
erkeği n aktaramayacağıdır.
B u na rağmen, m itokondriyal hastalığı olan bir dişinin bunu
çocu klarına aktarması garanti değildir. Hastalığın va rlığı ve dere­
cesi, her bir hücrede mitokondrilerden kaç ı n ı n etki lenmiş DNA'yı
taşıdığı na bağlıdır. Diyelim ki bir kadının m itokondrilerinin yüzde
SO'si belirli bir mutasyonu taşıyor olsun, y u m u rtalıkları oluşurken
hücrelerden biri etkilenen yüzde SO'yi, diğeri de etkilenmeyen di­
ğer yüzde SO'yi almış olabi l i r. Ancak muhtemelen her bir yum u rta
kad ı n ı n orijinal m itokondri koleksiyonunun farklı yarısını alır, ya n i
y u m u rtalarından b i r diziye zamanla bakarsan ız bazı larının mito­
kond rilerinin neredeyse yüzde l OO'ünün hasarlı olduğu nu, diğer­
lerinin ise hiçbirinin hasarlı olmadığını görürsünüz.
Ortalama olarak pek çok hücrenin m itokondrilerinin yüzde
SO'sinin hasarlı olduğunu tahmin edebil i rsiniz. Ancak her bir yu­
m u rta h ücresi, dolayısıyla her bir çocuk için her şey mümkünd ü r.
Bir şecerede hasarlı olan bir kişinin, kendisi de hasarlı olan bir XX
dişisi -muhtemelen anneleri- ile doğrudan bir bağı olduğunu gö­
receksinizdir.

1 19
DOGAYA KARŞI YETiŞ TiRME
Sizi Kim Şekillendirir?

Burada bir adım geri atarak şunu soruyoruz: Neden DNA'mtza ba­
ktyoruz ki?
DNA'nız, nasıl yapı lacağ ı n ız hakkında tal i matlar içerir ve bu ta­
li matlar veya genler, bazen iyi bazen hata lı bazen de ikisinin ara­
sındad ı r. Perde arkası nda o l u p biten tek şey buymuş gibi, DNA'nız­
da bir sorun varsa o za man kesinlikle bir i nsan olarak sizde de bir
sorun olacağını söylüyor g ibiyiz. Ama bu doğru değildir, DNA'nın
yapabildiklerini yapa madıklarından ayırma zamanı geldi.

N E D E N B E L i RSIZL I K ?

i l k olarak bilim insan ları her bir genin nasıl çalıştığını yüzde ı 00
bilmezler, özel likle de şöyle sorular sorulduğunda: Ne kadar
önemlidir? Ne zaman açı l ı r? Bir şeye yakalanma riskini artıran
gene sahi pseniz, ancak bu riski azaltan davra nışlarda bulu nuyor­
sanız ne olur?
i ki nci olarak genler genel likle iş görebilir veya bozuk, açık veya
kapalı kadar basit değillerd i r.
Örneğin, bir genin RNA olara k kalıtyazı labil mesi için transkrip­
siyon faktörü adlı bir grup proteinin DNA'nı n bel irli bölgelerine
tutun maları gerektiği n i hatırlayın; belki genin hemen önüne veya
bazı d u ru m larda DNA'nı n başka bölgelerine bağlanmaları gereke­
bilir.
Transkripsiyon fa ktörü, proteininin bağlanması gereken DNA
dizisinde tek bir baz çiftinde bir mutasyon olması, bu genin asla
kalıtyazılmayacağı anlamına gel mez. Ancak DNA'nın transkripsi­
yon faktörüne eskisi kadar kuvvetli bağlanamayacağı anlam ı na
gelebil i r. Belki yine bağlanabilecektir ama daha zayıf bir şekilde.

1 20
Doğaya Karşı Yetiştirme

B u n u n anlamı, transkripsiyon faktörü n ü n bazen kalıtyazım başla­


madan DNA'dan ayrılabileceğidir. Her za man değil! Sadece bazen.
Gen hala kalıtyazılacaktır ve protein haline (veya gen ürünü her
neyse) getirilecektir, sadece eskisi kadar sık değil.
Gen ifadesi ayrıca çok yüzlü bir sorun g i bi gözükmektedir. Bel­
ki bir geni açmak için pek çok farklı zincirin aynı a nda çal ışması
gerekir. Eğer bu zincirlerden biri güveni l i r bir şekilde çalışmıyorsa,
a ncak diğerleri çalışıyorsa gen eskisi kadar s ı k açılmayabilir. Ancak
bu aslında hangi yolakların kullanılacağı n a bağ l ıd ı r ve bu da kişi­
nin n e yediği, sigara içip içmediği gibi diğer etmeniere bağlıdır.

Penetrans
Eğer kişi belirli bir niteliğin ortaya çıkması için doğru genlere sa­
hipse, niteliğin ortaya çıkma yüzdesi nedir? Cevap alelin penetran­
sıdır.

Kanserle veya kron ik hastalıklarla i lişkili genlerin çoğunun


penetransı yüksek değildir. Örneğin B RCA 1 veya BRCA2 genin­
de bir mutasyonunuz varsa, meme kanserine yakalanma riskin iz
popü lasyonun kalanından daha yüksektir. Ancak meme kanserin i
gara ntileyen b i r BRCA 1 veya BRCA2 genoti pi yoktur. Bu genlerde
olağandışı herhangi bir m utasyonu olmayan pek çok kişide meme
ka nseri olabilir.

Ç E VR E S E L ETM E N LE R

Hayatınııda genetiği içermeyen yönler genel likle çevresel et­


menler olarak adland ı rı l ı r. Bunların doğal ortamlar, ormanlar, ok­
yanuslar gibi "çevreyle" ala kası yoktu r. Çevre, sizin kişisel çevreniz
a n la mına gelir. DNA'nızın parçası olmayan aşağı yu karı her şeyi
içerirler.

121
Genetik 1 0 1

Örneğin, eğer sigara içiyorsan ız b u çevresel b i r etmendir. Eğer


yüksek yağ içeren bir beslenme rejiminiz varsa veya vejetaryense­
niz bunlar çevresel etmenlerd i r. Eğer düzenli egzersiz yapıyorsa­
nız veya yaralanı p felç olduysan ız bunlar da çevresel etmenlerdir.
Eğer çocu kluğunuzda yetersiz beslendiyseniz; bildiniz.
Çevresel etmenler sağlığımızda büyük bir rol oynar. Örnek
olara k obezliği ele alalım. Ta m a men kalıtılabi l i rdir: Vücudunuzun
daha fazla yağ depolamasına veya yakmasını zorlaştırmasına se­
bep olacak gen varyasyon ları n ız olabilir. Metabolizmanızı etkile­
yen genler ve fa rkl ı egzersiz türlerinde ne kadar iyi alacağınızı be­
lirleyen genler vard ır. Beyninizdeki genler kilonuz hakkında nasıl
hissedeceğinizi ve bir yeme bozukluğu geliştirip gel iştirmeyece­
ği nizi etkileyebilir.
Ancak kilonuzu etkileyen "çevresel" etmenler de vard ır. Ne ka­
dar yediğiniz de bunlardan biridir. Eğer yüksek kalaril i besiniere
erişimi n kolay olduğu bir yerde yaşıyorsanız kilo alma ihtimaliniz,
besin i n kıt olduğu bir yere kıyasla daha yüksek olacaktır. Stres me­
tabolizmanızı etkileyebilir ve vücudunuzun yağ depolarını yak­
masını etkileyebili r. Eğer sizi gece ayakta bıra kan bir işiniz varsa,
bu da metabolizmanızı a ltüst edebilir. Bir yeme bozu kluğu geliş­
tirip geliştirmeyeceğiniz ve hangi tür olacağı, çocukluğu nuz ve
hayatı n ız boyunca yaşadığınız tecrübelere dayanabilir. Ruh sağlığı
sorunlarıyla başa çıkmanıza yard ı m edebilecek bir terapiye erişi­
miniz varsa, yeme bozu kl uğu ndan kaçınma i htimaliniz olabil i r.
Eğer kilo vermeniz gerekliyken bir diyetisyene ve başka desteğe
erişiminiz varsa, bu etmenler de terazide gördüğü nüz sayıyı etki­
leyebilir.

BASiT ETKILER

Doğa ve yetiştirme -veya genetik ve çevre- arasındaki etkileşim


basit olabil i r. Siyam kedi leri genellikle koyu patileri, kulakları ve

1 22
Doğaya Karşı Yetiştirme

yüzleri ile soluk renkli olurlar. (Tavşanlar ve fareler de aynı renk


motifini gösterebilirler.) Ancak kedinin genetiğ i nde vücudunun
herhangi bir yerinde siyah pigment olması n ı gerektiren herhangi
bir şey yoktur. Kedideki bu renk motifinin açıklaması basit biyo­
kimyadır.
Siyah pigment veya melani n, tirozinaz adlı bir enzim yardımıy­
la yapılır. Eğer bir kedinin ta mamen işlevsel iki tirozinaz gen i varsa,
vücud unun her tarafında renkli pigment olacaktır. Tirozinaz geni
işlevsiz de olabilir ve al binizme yol açabi l i r. Albi nizm kedinin de­
risinde, kürkünde, hatta gözlerinde hiç pigment olmamasına yol
açan çekinik bir d urumdur. (Albino hayva n ların gözleri genellikle
kırm ızı olur, çünkü göze kahverengi gibi ren k veren pigmentleri
yoktu r.)
Siyam kedilerinin tirozinaz geninin tamamen işlevsel veya bo­
zuk bir versiyonu yoktur. Bunun yerine ortada bir yerde duran bir
versiyonu vardır ve işini sadece soğukta yapabilir. Kedinin patileri,
kulakları ve yüzü, vücudunun geri kalanı kadar sıcak değildir. (So­
ğuk havada parmaklarınızı n nasıl buz kestiğ ini ve ellerinizi göğsü­
n üzde birleştirerek onları ısıttığınızı düşünün.) Kedinin deri hüc­
releri n i n tamamı proteini ü retir ancak protei n işini sadece doğru
koşu l l a rda yapabilir.
B u a leli taşıyan hayvanları, mesela H i ma l aya tavşan larını sıcak
bir çevrede tutarak bunu kanıtlayabi l i rsin iz. H i malaya tavşan­
ları siyah patileri, kuyruk, kulak ve burunları ile normalde beyaz
olurlar. Ama onları 30 derecenin üzerinde bir sıcaklıkta tutarsanız,
tavşanlar hiç pigment olmadan beyaz albino tavşanlar gibi büyü­
yeceklerdir.

1 23
EPiGENETiK
Çevrenin Damgası

Şimd iye kadar DNA'yı bilgi depolamanın bir yolu olarak düşün­
dük. Ancak nükleotid d izisinde (A, T, G, C) kodlanan bilgi tamam
değildir. Ayrıca DNA'nız, baz d izisi aynı kalsa da değişebilen epige­
netik bilgi de taşır.
Epigenetik kelime olarak"genom üzerinde" anlamındadır. Hücre
DNA'nı n belirli bölgelerine m�til grupları (bir karbon ve üç hidrojen)
ekleyerek değişiklikler yapabilir veya DNA'nın belirli bölgelerine sa­
rılmış olan histon proteinlerine d iğer atom grupları ekleyebilirler.
Bu değişiklikler DNA'nı n hangi bölgelerinin RNA'ya kalıtyazıla­
cağını etkiler, böylece hangi genlerin ifade edileceğini belirlerler.
DNA üzerindeki epigenetik mod ifikasyonlar gen ifadesinde, DNA
eşlendiğinde bile kalan değişikliklerdir. Bir h ücre bölündüğünde
her iki kopya da hem ebeveyn h ücrenin DNA d izisi ni, hem de epi­
genetik modifikasyonlarını m i ras alır. Bu metil grupları ve histon
bayrakları hücre bölü n d ü kten sonra dahi gen ifadesini etkilerneye
devam edebilir.
Bu değişiklikler hücre bölündükten sonra da kalır ancak bu, on­
ları ebeveynleri nizden m i ras a ldığınız anlamına gel mez. Bir yumur­
ta ve sperm buluşmadan önce epigenetik modifikasyonlarından
bazıları sıfı rlanır, yani kendi modifikasyonlarınızı da yapabilirsiniz.
Ancak bazı epigenetik mod ifıkasyonların ebeveynlerden çocu klara
kalıtılabildiğini biliyoruz. Epigenetik hakkında konuşurken bunun
sadece nasıl çalıştı klarının bir parçası olduğ unu hatırlayın.

D N A M E T i L A S YO N U

Özelleşmiş enzimler, DNA dizisinde guaninden hemen önce bir


sitozin gelen yerlerde sitozinlere metil gru pları eklerler. (Bu yerler

1 24
Epigenetik

DNA'nı n omurgasında bir sitozin, bir fosfat ve bir guaninden oluş­


tukları için CpG adaları olarak adlandı rılır. Başka bir deyişle bir si­
tozin/g uanin baz çiftinden bahsetmiyoruz, DNA'n ı n ayn ı tarafı nda
yan yana duran bir sitozin ve guaninden bah sed iyoruz.)
Fareler üzerinde ya pılan deneyler, eğer bu metil grupla rını
ekleyen enzimler ol mazsa uteroda normal bir şekilde gelişme­
yeceği n i gösterm iştir. Memelilerde (insanlar ve fareler dahil) CpG
adalarının yüzde 70 ila 80'i metillenmişti r. M etillen memiş yerler
genellikle promotörlard ı r. "Genleri Açı p Kapatmak" adlı böl ü m­
de öğrenmiş olduğumuz gibi promotörlar genin kal ıtyazılmasını
başlatmak için gerekli değildir. Bunun anlamı, bir promotöru me­
tillemenin onu genellikle kapattığı ve hücreler ile yavruların artık
bu promotöra ihtiyaç duyu l madığı zamanlarda yapıldığıdır. DNA
başka yerlerde de metillenebilir ve bu metilasyon u n sebeplerinin
tamamını henüz bilmiyoruz.
Yum u rta ve sperm bul u ştuktan kısa s ü re sonra oluşan hücre­
ler, san ki bir "sıfı rla ma" tuşun u basılmış gibi DNA'nın metillenmiş
alanlarındaki metil lerin çoğ u n u çıkartır. Embriyo gelişi rken genler
parça parça tekrar meti llenir. Bu sürecin, her türlü h ücreye gelişe­
bilecek kök hücrelerin, nasıl bir yere yerleşerek deri hücreleri ve
ihtiyacımız olan diğer hücrelere dönüştü ğ ü n ü n bir pa rçası oldu­
ğ u n u düşünüyoruz.

H i S T O N M O D i F i K A S YO N U

Histonları hatırlıyorsunuz değil mi? DNA'n ı n sürekli etrafına do­


landığı proteinlerd i r. Onları, her biri DNA adlı ipliğin bir veya iki
dolandığı milyonlarca minik makara şekl inde d üşünebiliriz.
H i stonlar tamamen makara şekl inde değildir. Her biri sekiz
farklı protei nden yapılmıştır: H2A, H2B, H3 ve H4'ün her birinden
iki tane. Bu protein lerin her birinin çıkıntı yapan bir"kuyruğu"var­
dır.

1 25
Genetik 1 0 1

Bu kuyru kların h e r birinin üzerinde fa rklı kimyasal grupların


eklenebileceği pek çok yer vardı r. Örneğin, bir enzim gelip bir yere
bir metil grubu ekleyebilir. Bu DNA hakkında konuşurken bahset­
tiği m iz metil grubu n u n ayn ısıdır (-CH3) ancak bu defa DNA yerine
histon proteininin üzerinded i r. Veya bir enzim metil grubunun
yerine bir asetil grubu (-CH 3CO) veya bir fosfat (-P04) ekleyebilir.
Bazı h iston modifikasyonları DNA'yı metilleyen enzimleri çekebitir
veya tersi olabilir, yan i genleri susturmak için bu iki yöntem genel­
likle birbirlerini desteklerler.

Epigenetikte Kromatin Yapısı


Histon modifikasyonları ayrıca DNA'nın ne kadar sıkı paketlen­
diğini de belirleyebilir. DNA kalıtyazılamayacak kadar sıkı paket­
lendiğinde bu heterokromatindir. Bunun tersi olan ökromatin,
DNA'nın hücrenin kullanabileceği kadar gevşek halidir.
Kodlamayan RNA'lar da kromatin yapısının düzenlenmesine
yardımcı olur. Bu RNA'lar DNA'dan kalıtyazılmıştır ancak protein
olarak kalıtokunmak veya enzim olarak iş görmek yerine DNA'ya
bağlanır ve hücrenin histonları modifiye etmesini, DNA'yı metille­
mesini ve kromatin yapısını değiştirmesini sağlarlar.

Bu mod ifikasyonlar h ücreye histon etrafında dotanmış olan


DNA'n ın aktif olup olmadığını söyler. Örneğ i n eğer H3 ve H4 h is­
tonları n ı n lizin kısı mlarında bir asetil varsa, bu kromatin aktiftir.
Ama eğer H3'ün dokuzuncu l izi ninde bir meti l grubu ve DNA'nın
sitazinlerinde metil gru pları varsa kromatin inaktiftir. Olası daha
çok kombinasyon vard ır ve bunlar histon kod u olarak adlandırı l ı r.
Ancak fa rklı organizmalar bu kodu farkl ı şeki llerde kullanı rlar ve
bilim i nsanları bunları nasıl okuyacakları üzerinde hala ça lışmak­
tadırlar.

1 26
Epigenetik

EB EVEYN DAMGALAMASI

Genlerimizin hepsinden iki kopya -her ebeveynden bir kopya- ta­


şısak da bazen sadece bir tanesini ya da ötekini kullanırız. Bu gen­
ler sperm veya yumurta hücresi tarafından damgalanır, böylece
hücre lerimiz iki kopyayı farklı görür. (Bu g enleri mizin sadece kü­
çük bir yüzdesi nde, belki yüzde 1 'inde görü l ü r; ancak bilim insan­
ları epigenetik hakkında daha çok şey keşfetti kçe bu sayı artabilir.)
i nsülin büyüme faktörü 2, IGF2 geni insanlarda sadece baba
tarafından damgalanmış alelde ifade edi l i r (başka bir deyişle,
babanızdan veya spermi kim vermişse ondan geli r). Bazı genler,
hangi ebeveynin vermiş olduğuna bağlı olarak ifade edilir. 1 5.
kromozom üzerindeki U BE3A genindeki bir m utasyon, eğer anne
ta rafından kalıtıl mışsa Angelman Send ro m u adlı bir hastalığa yol
açar. Ancak aynı genin baba tarafından kahtı lmış versiyonu, fark­
lı sem ptomları olan Prader-Willi adlı tamamen fa rklı bir hastalığa
sebep olur.

E P I G E N ET I K N E D E N Ö N E M L I D I R ?

Gen ifadesinin bu şekilde kontrol edildiğ i n i bilmek çok havalıdır.


Ancak daha bile ilgi çekici olan şey, çocuklarım ıza aktarabi leceği­
miz epigenetik modifikasyonlara sahip olabileceğim izdi r. Örneğ i n
1 944 v e 1 945 kışında hamile o l a n Hollanda l ı kad ınlar üzerinde ya­
pılan ü n l ü bir çalışmada bu, uterodaki bebeklerde gösterilmiştir.
O yıl kıtlık vardı. Binlerce insan öldü; hayatta kalanlar, g ünde dört
yüz i la sekiz yüz kalori ile yetinmek zoru ndaydı. Bebekler norma l­
den kısa doğmuş ve daha son ra sağl ı k soru n ları gel iştirmişti.
Bu bebeklerin kendi çocukları olduğunda o çocu klar -açlık çe­
ken kad ı nların torunları- da ebeveynleri ile aynı sağl ı k sorunlarını
geliştird iler. DNA dizileri değişmemişti ancak kıtlıkta n kaynakla­
nan epigenetik değişikl i kleri taşıyor gibi gözüküyorlard ı. Epigene-

1 27
Genetik 1 0 1

t i k değişiklikler DNA d izisi kadar güven ilir b i r şekilde kalıtılmazlar


ve bilim i nsanlan hala ebeveynden çocuğa nasıl akta n ldıkları üze­
rinde çalışmaktadırlar.
Çevresel toksinler ve kimyasallar da DNA metillenmesini etki­
liyor gözükmektedir. Aynı şey tütün ve alkol için de geçerlidir. Bu
kimyasa lların epigenetik üzerindeki etkileri, ka nser riskini neden
artırdığını kısmen açıklayabilir. Öte yandan sağlıklı bir beslenme
alışkaniiğı ve prenatal stresin yokluğu, daha sağl ı klı epigenetik
motiflere katkı verebilir.

1 28
BiRDEN ÇOK GEN TARAFINDAN
BELiRLENEN NiTELIKLER
Neden Sadece Birde Kalsın ki?

Basit fi kirlerden başka bir tanesinin arkasındaki hakikati kon uşma


za manı geldi: Bir gen in bir protein ürettiği ve bu proteinin fenati­
piniz veya görünüşünüzden sorumlu oldu ğ u fikri.
Çevremizin ve geçmişimizin bir genin ifade ed ilip edilmeyece­
ği ve kullanılıp kullanı lmayacağını nasıl etkileyebileceğini zaten
görm üştük ancak bilinmesi gereken önemli bir şey daha vardı r:
Ka rmaşık nitel ikler nad iren tek bir gen tarafından belirlenir.

GEN ETKiLEŞiMi

Gen ürünleri tek başlarına çalışmazlar; diğer protei nlerle, RNA'Iar­


la ve başla faktörlerle etkileşirler. Bazen ha rfi harfi ne bir etki leşim­
den bahsederiz; başka bir protein ile eşleşmek için tasarlanmış bir
al maç hayal edin. Birbirlerine bağlanma yetenekleri her iki protei­
nin de doğru şekilde olmasına bağlıdır.
Başka zamanlarda genler, aynı veya benzer yolaklarda iş göre­
rek "etkileşirler': Bunun olabileceği yollardan biri, bir gen in geno­
mu n başka bir yerinde yaşayan tamamen farklı bir genin etkisini
baskılayacağı epistazidir.
Şu şekilde iş görür: Aç, dost canlısı, siyah, çikolata renginde ve
sarı kısa kürklü Labrador cinsi köpekleri düşünün. Kürk rengini be­
lirleyen tek bir renk yoktur; aslında iki gen vard ı r.
Genlerden biri, ömelanin adlı siyah bir pigment yapan tirozi­
naz i lişkili protein 1 anlamına gelen TYRPl olara k adlandırılır. Bu
gen için iki yaygın alel vard ı r: Bir tanesinde pigment siyah, diğe­
rinde de kahverengi olur. Kahverengi versiyondan iki tane taşıyan

1 29
Genetik 7 0 7

köpekler tamamen kahverengi olabilir ve bu d u rumda "çikolata"


Labradorlar olarak adlandırılı rlar. En azından bir siyah versiyonu
olan köpekler siyah labradorlar olabilir.
Neden "olabilir" keli mesin i kullanıyoruz? Çünkü nihai renk as­
l ında başka bir renge bağlıdır. Melanokortin 1 adlı bu gen, kah­
verengi veya siyah pigmentin köpeğin tüyleri ne nasıl gideceğini
kontrol eder. Eğer bu gen ta mamen işlevsel değilse köpeğin ne
renk pigment ürettiğinin bir önemi yoktur; h içbiri ya da neredeyse
hiçbiri kü rke ulaşamayacaktır. Bu durumda köpeğin solu k bir ren­
gi olacaktır ve sarı labrador olara k adlandı rılacaktır.

N ICEL N iTELIKLER

Niteliklerimizin çoğu, Labradorların kürk rengine katkıda bulunan


iki genden çok daha fazlasını içeren karmaşık n iteliklerdir. (Aslında
labradorlar bile kürk rengi için az önce bahsetmiş olduğumuzdan
daha fazla gene sahiplerd i r. Örneğin sarı bir labradorun soluk mu
yoksa koyu sarı mı olacağı n ı belirleyen üçüncü bir gen vardır.)
N ihayetinde boy için tek bir gen olmasını bekleyemeyeceği­
miz için, insanlar için olası sadece iki boy yoktur. Bir kişinin akond­
roplazi (bir çeşit cücelik) olup olmayacağını beli rleyen tek bir gen
vard ı r ancak boyunuzu ta m ı ta m ı na belirlemek için diğer genlerle
ortak çalışır.
Boyu kaç gen etkiler? Öyle görünüyor ki çok fazla. Bilim insan­
ları fa rklı boylarda i nsanların genemiarını taradı ve yedi yüzden
fazla farklı varyasyonun bir şekilde boyla i l işkili olduğunu buldu­
lar. Örneğin eğer bel i rli bir alele sahip olan kişi ler, aynı lokusta
farklı bir alele sah ip olanlardan bir nebze daha uzunlarsa bu alel,
bilim insanlarının "bel ki" listesine girer.
Bu yedi yüz varyasyondan bazı ları boyumuzu sadece biraz -bir
milimetre kadar- artırıp azaltabilecek güce sahi ptir. Ancak bazıla­
rı boyu m uzu bir santimetre veya daha fazla etkileyebilir. Bir inçin

1 30
Birden Çok Gen Tarafından Belirlenen Nitelikler

2,54 santimetre olduğunu düşünürseniz bu kulağa çok gelmeye­


bilir. Ancak toplamda bu genlerin hepsi, bir doktor muayeneha­
nesinde metrenin yanında d uru rken görd ü ğ ü n üz sayıya katkıda
b u l u n u r.
Genetik yine de boyumuzu tamamen açıklayamaz. Çevresel
etmenler de bunda rol oynarlar. Çocukluklarında yetersiz beslen­
miş olan kişiler, bol besinle büyüdüklerinde olacakları ndan daha
kısa büyürler. Bağışıklık sistemleri sık sık enfeksiyonlarla uğraşmak
zorunda olan kişiler de yetişkinliklerinde daha kısa olabilirler. Ay­
rıca gen etkileşimi de olaya dahil olur: M u htemelen genetikleri
veya biyoloj ilerindeki bir şey sebebiyle kadı nlar erkeklerden daha
kısa ol u rlar. Büyürneyi du rdurma sinya l leri e rgenlikle bağlantıl ı
oldu ğ undan, ergenliğin zamanlamasını etki leyen varyasyonlar d a
(genetik vd.) kişinin boyu nu etkileyebilir.
Ama boy için genetik ve çevresel faktörler hakkındaki tü m
bilgi m ize rağmen, bir kişinin ne kadar uzun olacağını tamamen
tah m i n edemeyiz. En iyi yöntem hala fenotipe dayanmaktadır:
Annenin ve babanın boyları nın ortalamasını alın ve eğer erkekse
6,5 santimetre ekleyin, dişiyse 6,5 santimetre çıkartın.

N i CEL B i R N i T E L i KLE U G R A ŞT I G I N IZI


NASIL A N LAR S l N l Z ?

Bir n iteliğin nicel olup olmadığını anlamanın en basit yolu, kolay­


ca kategorize edememeniz veya genetik olara k açı klayamamanız­
d ı r. Boy açıkça ki aileden gelir -örneğin uzun ebeveynlerin uzun
çocu kları olur- ancak insanları uzun ve kısa olarak kolayca i kiye
ayıramazsınız. Kimin uzun, kimin kısa genleri m i ras aldığını açık­
layan bir şecere de çizemezsiniz. (Cücelik veya akromegali gibi
birkaç gen varyasyonunun kişinin boyunu önemli ölçüde değiş­
tirebileceği bir niteliğe bakm ıyorsanız tabii. Ancak bunlar nad i r
durumlardır.)

1 31
Genetik 1 0 1

Örneğin, hayva nlarda d a h e m boy hem de ağırlık nicel nite­


liklerd i r. Eğer daha büyük bir tavu k ya da daha şişman bir domuz
yetişti rmek istiyorsan ız tek bir genin hayvan ı n ne kadar büyük
olacağını belirlemesini bekleyemezsiniz. Bir i neğin kas dokusun­
da ne kadar yağsı moza ik yapı olacağı gibi pek çok başka nitelik
için de aynı şey geçerlidir.
ister domates ister m ı sı r ister başka bir şey olsun, çiftçiler mah­
sulleri nin verimini artırmak için yöntemler aramaktadırlar. Mahsul
verim i de, çevreye ve bitkinin DNA'sının derinlerindeki karmaşık
gen takım larına daya nan başka bir karmaşık n iteliktir.
insanlardaki cilt rengi de ne kadar melanin yaptığı mızı ve na­
sıl dağıtı ldığını etkileyen pek çok fa rklı gen in sonucudur. Eğer çok
açık renkli ve çok koyu renkli bir kişinin bir bebeği olursa, çocuk­
ları mu htemelen (ama yüzde yüz değil) koyu gen varyantından ve
açık gen varyantından bir m i ktar miras almış olduğundan, ebe­
veynlerin cilt renklerinin arasında bir yerde bir cilt rengine sahip
olacaktır. Madalyonu n öteki yüzünde, aynı cilt rengine sahip olan
iki kişi nin bir bebeği olduğu nda, bebek, ebeveyninin daha açık
varyantiarı nı veya daha koyu varyantiarını içeren bir koleksiyana
sahip olabilir. Cilt renginin fa rklı tonlarında çocuklara sahip olan
bir aile m ü mkündür.

1 32
BASiT VE O KADAR DA BASiT
OLMAYAN NiTELiKLER
Bunları Biliyor Olabilirsiniz

Pek çok nitelik -bir önceki bölümde öğrenmiş olduğumuz gibi­


karmaşık bir şekilde kahtılmış olsa da, genel l i kle tek bir gene bağlı
olan pek çok insan niteliği vardır. i şte kendinizin gözlemleyebile­
ceği veya duymuş olabileceği niz bir kaç tanesi:

L A K TA Z DAYA N I K L I L I G I

Bebekken neredeyse herkes süt içip sindi rebilir. i nsan sütündeki


kalorilerin yaklaşık yüzde 40'ı laktoz adlı bir şekerden gelir, bu yüz­
den bebekler laktaz adlı bir enzimle donanmıştır. (im laya dikkat
edin: -oz ile biten kelimeler şekerlerdir; -az ile bitenler ise enzim­
dir.) Ama yaşlandıkça laktaz geni kapatılır. B u nda yanlış olan bir
şey yoktur; nihayeti nde yirmi yaşında biri n i n emzirilmeye ihtiyacı
yoktur. Eğer laktazınız yoksa ve çok fazla süt içerseniz gazi ı ve şiş­
kin h issedersiniz ve belki de ishal olursunuz. Hayati tehlike yara­
ta n bir şey değildir, ancak hoş da değildir.
Ancak geçmişte bir zaman insanlar etleri ve sütü için hayvan
beslerneye başladı. Mesela yoğurda dön üştürmek için süt mayalı­
yorsanız, yoğurtta büyüyen bakteriler sütte ki myasal değişiklikler
yapar. Sonuç olarak süt asidi k ol ur ve içinde daha fazla bakterinin
büyü m esini engeller. Bunun anlamı, aslında besin korunmasının
bir şekli olmasıdır. Bakterilerin de kendi laktaz enzim leri vardır,
yani bir açıdan laktozu bizim için sindirirler.
Mayalanmış süt ü rün leri dünya ça pında çok popülerdir. Yoğur­
du n yan ı sıra kefir ve binlerce fa rkl ı peyn i r türü vard ı r. Ancak bir
gün -yaklaşık 7500 yıl önce olduğunu düşünüyoruz- Avrupa'da

1 33
Genetik 1 0 1

biri, genomunda kazara b i r değişiklikle doğdu: Laktaz genleri hiç


kapan m ıyordu.
Bu kişi ve onun soyundan gelenler ishalden korkmadan doğ­
rudan i nekten süt içebiliyordu. B u, ona sahip olanların sah i p olma­
yanlara göre hayatta kalma i htimallerini ya da en azından sahip
olacakları çocuk sayısını a rtıran faydalı bir mutasyondu. Sütü yo­
ğurda veya peynire dönüştürmek için zaman harcamadan sütten
ekstra besinleri alabiliyorlard ı. Bugün Kuzey Avrupalıların yaklaşık
yüzde 90'ı erişkinler olarak laktozu sindirebilirken, bu yüzde Asya­
lılar için yüzde S'in altındadır.
Daha yaygın olarak laktaz dayanı klılığı tek bir genden gelen bir
niteliktir ve baskı ndır. iki çekin i k aleli olan kişiler bazen "laktoz in­
tolerant" olarak adlandırılırlar. Bu, nitelikle kesin likle ilişkili bir gen
olsa da çevre de bir rol oynar. Kalınbağırsağınızdaki bakteriler, vü­
cudunuzun sindirmediği laktozu sindiri rken laktoz i ntoleransının
semptomlarını yaratan şeylerdi r. Vücudunuzdaki bakterilerin tam
olarak dengesi, semptomları ne kadar şiddetli h issettiği n izi etkile­
yebilir. Ve tabii ki besleme alışkanlıklarınız: Eğer h iç içmediğiniz bir
şeyse, süte kötü tepki gösteremezsiniz.

K U L A K K I R I V E TAT L I K O K U

Kulak kiri n iz vıcık vıcık, yapışkan ve kızıl kahverengi mi? Eğer öy­
leyse "nemli" kulak kirine sahipsiniz. Ya da belki kulak ki ri niz grimsi
bir rengi olan pulsu, ufalanan bir şeyler içerebilir. Bu "kuru" kulak
kiridir.
Kulak kiri yapan salgı bezleri, ter bezlerimize benzeyen bir tür
apokrin bezidir. ABCC 1 1 adlı bir gen, bu bez türünden salgılanan
bir protei n üretir. Eğer vıcık vıcı k kulak kiriniz varsa, buna ilave bir
niteliğiniz de vardır: kötü kokan ter. (Bakteriler terim izde salgı la­
nan ABCC 1 1 proteinini yerler ve böylece kokuya sebep olu rlar.)
Eğer kuru kulak kiriniz varsa, koltuk altlarınız m uhtemelen kokmu-

1 34
Basit ve O Kadar da Basit Olmayan Nitelikler

yordu r. Ne mutlu size. Kuru kulak kiri ve kokmayan terin en yaygın


olduğu yer Doğu ve KuzeydoğlJ Asya'd ır.

O K A D A R D A B A S I T O L MAYA N N I T E L I K L E R

Şaşırtıcı bir şekilde sahip olduğumuz yayg ı n ve belirg i n olan n ite­


liklerin arkasındaki genetiğin bütün hikayesini bilmiyoruz. Örne­
ğin boyun yüzlerce gen tarafından nasıl bel irlendiğini gördük. işte
ortaya çıkartılması şaşırtıcı derecede zor olan birkaç tane daha
i nsan n iteliği:

Göz Rengi
Göz rengini genellikle etkileyen birkaç gen vardı r ancak bize
h ikayenin tamamını an latmazlar. OCA2 adlı bir gen, gözlerimizi
ren klendirebilen küçük pig ment parçaları olan melanozomları
ü retmek için kullandığımız bir protein üretir. Eğer kahverengi göz­
lere sah i pseniz, bu gen mu htemelen tamamen işlevseldir ve göz
bebeklerinize pigment içeren melanozomları koyar.
Eğer kahverengi gözlere sahip değilseniz, bunun sebebi sizin
versiyonunuzun işini yapmıyor olması olabilir. Genetikçiler bir za­
manlar tüm hikayenin bundan ibaret oldu ğ u n u düşünüyorlardı:
ya bir pigment geni sayesinde kahverengi gözlü olursunuz veya
bu gen olmadığından mavi gözlü olursunuz.
Göz rengini etkileyen başka genler de vardı r. Örneğin OCA2
genin i n ifade edilip edi l meyeceğini d üzenleyen yakınlardaki bir
gen olan HERC2'nin bir i ntronunda bir varyasyon olabilir. Göz ren­
gini etkileyen en azı ndan bir d üzine başka gen va rd ı r. (Ayrıca sa­
dece mavi ve kahverengiden daha fazla göz rengi vardı r!)

Saç Rengi
Çabu k cevap verin: Kaç fa rklı saç rengi vardı r? Eğer küçük bir sayıy­
la cevap verdiysen iz muhtemelen yanıldın ız. El bette ki saç renkle-

1 35
Genetik 1 0 1

rini kızıl, sarı, kahverengi v e siyah olarak kategorilere ayırabiliriz.


Ancak yeteri kadar saç n u m u nesi analiz ederseniz, bi rkaç taneden
fazla gen in dahil olması gerektiği sonucuna varacak kadar yeterli
varyasyon bulacaksınızdır.
Kahverengi veya siyah saç, ömelanin adlı bir pigment içerir.
Tıpkı Labradorlar gibi (bkz. "Birden Çok Gen Ta rafından Bel irlenen
Nitelikler" adlı böl üm) kahverengimsi veya kapkara olabilir. Başka
bir pigment, kırmızı gözüken feomelanindir. Bu pigmentler sade­
ce saçı n ızda değil, vücudu n uzun diğer yerlerinde de vardır. Kah­
verengi çiller için ömelani ne, pembe dudaklar için de feomelani­
ne teşekkür etmeniz gerekir. Siyah ve kahverengi saç, feomelanin
içerebi lse de ömelan i n ile doludur. Eğer saçınızı ağartırsanız ve
turu ncuya dönerse doğal, daha önceden gizlenmiş olan feomela­
nine bakıyor olabil i rsiniz.
Her iki pigment de tirozin adlı bir ami noasitten yapılmıştır.
Farklı enzimler -tali matları genomumuzda kodlanmıştır- tirozini
biraz farklı bir kimyasala çevi rir ve bu kimyasal daha sonra farklı
bir kimyasala çevril i r. Ömelanin ve feomelanin bu yolağın iki farklı
son ürün üdür. Pigmentli saç ya pmak için pigmenti saça taşımamız
gereklid i r, yani bu iş için de enzimler vardır. Bu enzimierin herhan­
gi birindeki varyasyonlar, herhangi bir pigmentin saçınıza ne ka­
darının ulaşacağını ve saçımızın ne renk görüleceğini etkileyebil i r.
Saç rengini etkileyen başka faktörler de vardır. Örneğin, kahve­
rengi saçları olan erişkinleri n sarı saçlı çocukları olabilir. Çoğumuz
yaşlandıkça saçlarımız beyazlar çünkü pigmenti üreten melano­
sit adlı hücreler genetik olara k ölmeye progra mlanmıştır. Yani saç
rengini basit terimlerle tan ı mlaya mayız. "Kahverengi saçı" olan biri
sarışın doğmuş olabil i r, daha sonra kumral bir renk için saçlarında
kahverengi ve kırmızı pigmentler biriktirebi l i r ve yaşlandıkça be­
yaza dönebilir.

1 36
KiŞiSEL GENOMiK
Bir Tüpün Içine Tükürdüğünüzde Neler Olur?

DNA hakkınızdaki her türlü bilgiyi içerdiğinden, neler söyled iği­


ni okumak istemez misiniz? Kişisel genomik h izmetlerinin altında
yatan fikir de bud u r. Bir tükürük numunesinden DNA'nızdaki bilgi­
yi size anlatabilirler. işte şöyle gerçekleşir:

ÖNCE TÜKÜ R Ü N

Normal bir DNA test kiti sadece tuhaf görünen bir tüptür. Hangi
şirketten sipariş ettiğinize bağ lı olarak m uhtemelen bir tal imat
dizisi ile birlikte hava l ı bir tüp ve analiz için şi rkete geri gönder­
meniz için peşin ödenmiş bir zarf ile gelecektir. Ayrıca genellikle
bir i nternet sitesine veya bir uygulamaya g i rebileceği niz bir şif­
re gelir. Bu şifre ile şirket, isminizi ve hesa bınızı posta kutularına
gelen numune ile eşleştirebilir. DNA'nızın işlenmesi ve sonuçları
görebil meniz genellikle biraz zaman alır: Çoğu d u ru mda dört ila
sekiz hafta; ancak bu da şirkete ve gönderd iği niz zaman ne kadar
yoğu n olduklarına bağlıdır.
Tü pün tepesinde bir h u n i vardır; tüpü belirli bir çizgiye kadar
doldurmak için tükürürsü nüz. Yeterli m i ktarda DNA olması için
genel likle iki milil itre kadar tükürü k sağla manız gerekl idir, yan i
yeterli miktara u laştığınızdan e m i n olabil mek i ç i n birkaç dakika
tükü rmeniz gerekir.
Neden tükürük? Tükürüğün aslında ne olduğuna kısaca bir
bakalım: Ağzım ızdaki bezler tükürüğ ün sıvı bileşenleri olan su,
elektrolitler ve mukusu salgılar. Asıl görevleri yed iği m iz besinleri
nemlendirmek ve öğünler arasında ağzı m ızı sağ l ıklı tutmaktır. Tü­
kürük, örneğin bakterileri öldüren enzi mler içerir. Sıvı nın kendisi
DNA içermez. Ancak sıvı bir defa ağza geldiğinde içinde hücreler

1 37
Genetik 1 0 1

yüzmeye başlayabilir. B u n l a r bu kkal epitel hücrelerd i r. Ağız aynı


zamanda bağ ışıklık sistemimizdeki rolleriyle meşhur olan beyaz
kan hücrelerini de içerir. Bu hücreler de tükürüğüm üzde yüzerler
ve tüpün içerisindekilerin yüzde O,S'ini ol uştu ru rlar.
Tü pü çoğunlukla sıvı tükü rü kle doldurursu nuz ancak yanak
hücreleri ve beyaz kan h ücreleri de araya karışır. Bu h ücreler aslın­
da istediği miz şeyleri içerir: eksiksiz bir DNA seti.
Bir sonraki adım olan kapağı kapatmak da s ü recin önemli bir
adımıdır. Tü pün kapağı, ta m pon adı verilen ve DNA'n ın evinizde
ve laboratuvara giden yolda posta kamyonlarında oda sıcakl ığın­
da otururken korunmasını sağlayan bir sıvı içeri r. (Aksi durumlarda
DNA n u m u neleri genellikle bir derin dondurucuda saklan ı r.) Tam­
pon plastik bir zarla birlikte kapakta tutulur, kapağı kapattığınııda
plastik delinir ve tam pon tübe a ka ra k tükürüğ ü n üzle karışı r. Bun­
dan sonra muhtemelen tüpü çal kalamanız ve huni kapağı daha
güvenli bir kapakla değiştirmeniz istenecektir. Daha son ra bunu
postalayıp beklersiniz.

T0K0 R0K N U M U N E S I N DEN DNA ELDE ETMEK

Laboratuvar ilk olarak DNA'yı çı kartır. Hücrelerde başka pek çok


şey mevcuttur ancak biz sadece DNA ile ilgileniyoruz, bu yüzden
hücreyi açmak ve diğer her şeyden kurtu lmak zorundayız. (Tü­
kürük içerisindeki enzi mler ve sıvı larla da işimiz yok.) Başlangıç
olarak sabun benzeri malzemeler, hücre za rın ı parçalayabilirler.
Sonraki adım genellikle, elde ettiği m iz çorbayı bir santrifüjde dön­
dürmektir.
Bir santrifüj cihazı, dönen kısm ı n uçlarında hazneleri bu lunan
minik bir çamaşır makinesine benzer. Numuneyi içeren kapalı
tüpler bu haznelere sığarlar ve makine açıldığı nda dönme gücü,
numunenin en yoğun kısımların ı n çemberin en dış kısmına, yani
tüpün ucuna uçmasın ı sağlar.

1 38
Kişisel Genomik

Santrifüj dönmeyi bitirdiğinde ağır olan her şey tüpün dibine


ya pışmış, hatta bir tortu bıra kmış olacaktır. Üstte yüzen sıvıya sü­
pernatan (kelime anlamı "üstte yüzen") adı veri lir ve DNA içerir.

D N A' Y I Ç O G A LT M A K

Sesi ampl ifiye ettiğimizde, d uymayı kolaylaştı rmak için sesi yük­
seltmiş oluruz. DNA'yı amplifiye ettiğimizdeyse m i ktarını artırırız.
Böylece aynı test tü pündeki diğer kimyasallar arasında DNA'yı
tespit etmek kolayla ş ır. On yıllar önce, yan i DNA'yı amplifıye etme
teknolojimiz olmadan önce genetik testler çok fazla materyal ge­
rektiriyordu. Ancak amplifikasyon sayesinde bir kişisel genomik
laboratuvarı, tükü rük numunen izdeki küçük DNA m i ktarından
-yüz m ikrogram kada r- DNA'nız hakkındaki her şeyi anlatabilir.
Ampl ifikasyon, daha sonra konuşacağı mız PCR, poli meraz zincir
reaksiyonu ile yapılır.

( G E N OT I P L E M E S E RV I S L E R i I Ç I N )
H I B R ITLEŞT I R M E

Kişisel genomik sisteminiz "23andMe" gibi genotiplemeyle ça­


lışanlardan ise, bir sonraki adım DNA'nızın, bir bilgisayar çipine
benzediği için cam bir çip ile hibritleştiri l mesidir. "23andMe"nin
çipieri sakız büyüklüğündedir ve mikroskobik cam boncuklarla
kapl ıdır. Küçük bencukların her birine, kırmızı veya yeşil bir flore­
san molekül ile bir parça DNA bağlanır. Eğe r DNA'nız kırmızı eti­
ketlerden birine ya pışırsa çipi tarayan bilgisayar bu alanda min ik,
kırmızı bir nokta görecektir.
Ç i p boyunca milyonlarca boncu kta ayn ı şey gerçekleşir. Her bir
nokta bilgisayara DNA'nızın çip üzerindeki küçük DNA numune­
lerindeki belirli dizilerle eşleşip eşleşmediğini söyler. Sonuç kitap
gibi okuyabileceği niz bir dizi değil, daha çok genarn boyu nca,

1 39
Genetik 1 0 1

ya klaşı k b i r mi lyon farklı nokta boyunca b i r evet/hayır koleksiyo­


nudur. Bu noktaların her bi ri, tek bir nükleotid varyantı olabilen bir
yerdi r. Bir genotip h izmeti nden aldığınız sonuçlar, yaygın bir be­
lirli mutasyonun şu veya bu versiyonuna sahip olup olmadığınızı
anlatabilir. Ancak bu teknik, üç m i lyar DNA bazı çiftinizde sadece
yaklaşık bir milyon bel irli harfe baka bildiğinden, hakkınızdaki her
şeyi anlatamaz.

( B A Z I E KZ O M S E KA N S L A M A
H iZ M ET L E R i i Ç i N ) S E KA N S LA M A

Helix gibi diğer şirketler fa rklı bir yaklaşım izlerler. Helix ekzom se­
kanslama kullanır, yan i aslında DNA'nızdaki harfleri okur. Ekzom,
DNA'n ızın proteinlere dönüşen parçasıdır. Bun lar çekirdeği terk
eden parçalard ı r; umarım ekzonları "Kalıtyazım ve RNA" adlı bö­
lümden hatı rlıyorsu nuzd u r. B u n u n anlamı ekzomun hücrenin ek­
zonları kal ıtyazıp yazmayacağı hakkı nda hücreye tal imat verme­
ye yard ı mcı olan d üzenleyici pek çok diziyi içermemesidi r. (Helix
tekniklerine "Exome+" adını vermiştir çünkü ekzom artı bir miktar
düzenleyici dizi dizilerler.)
Genoti pleme ve ekzom d izileme, şirketlerin DNA analizlerini
tüketici dostu ücretlerle (şi rkete ve sattıkları analiz türüne bağlı
olarak bi rkaç yüz dolar veya daha ucuza) satmasına olanak veren
kestirmelerdir. Tam d izileme bin dolardan biraz daha fazla tuta­
caktır.

1 40
HAS TALIK RiSKiNiZi ANLAMAK
Genler Her Şey Değildir

Kişisel bir genom ik hizmetiyle belirli hastalıklar için risk derecenizi


öğrenebi lirsiniz. Kulağa oldukça basit geliyor, değil mi?
Ama DNA'n ızı n bir genomik laboratuvarında bir çip ile hi brit­
leştiği zamanla, bilgisayar ekranınıza "Ha, çölya k hastalığı için nor­
malin üstünde risk taşıyor gibi gözüküyoru m;' demeniz arasında
pek çok yorumlama vard ı r.
ilki laboratuvarın yaptığı analizdir. Sistem leri, ister genetiple­
me ister bir ekzom dizileme h izmeti olsun, DNA'nızın her bir bazı­
nı test etmez. Test ettikleri bazlarda bile hatalar olabilir. Genel likle
genom un her bir bölgesini bir defadan fazla test ederek bunu dü­
zeltirler.
Örneğin çip genetiplemesi ile çip üzerinde aynı varyanta ba­
kan birden fazla nokta olacaktır. Sonuçları okuyan bilgisayar, her
bir noktadaki kırmızı, sarı veya yeşil noktaları, her bir noktada han­
gi ışığı n yandığını doğru olarak anladığımızdan emin olmak için
d iğer i nsanların kırmızı, sarı veya yeşil noktaları ile ka rşılaştırır.
Bundan sonra iş bel irli SN P'Ieri (tek nükleotid polimorfizmleri)
gerçek hayatta ne a nlama geldiği ile eşleştirmeye gelir.

O B EZ Li K: G E N ET i K A M A SAD E C E G E N L E R D E N
DA H A FAZ L A S I

Örneğin FTO adlı bir genin, vücut ağırlığı ve açlıkla i lişkili olduğu
bilinmektedir. Ancak farklı genom hizmetleri, bu gen in varyantın ı­
zın ne a nlama geldiği konusu nda farklı açı kla malar sunarlar. "Em­
bodyDNA'; rs9939609 adlı bir SNP'yi, iş kilo vermeye geldiğinde
spord a n faydalanıp faydalanmayacağınıza işaret ettiği şeklinde

141
Genetik 1 0 1

yoru mlar. Başka bir servis, "Habit'; aynı SN P'yi obezlik riski taşıyıp
taşımadığı n ız şeklinde yorumlar.
Öyle gözüküyor ki FTO geninde vücut ağırlığını etki leyebilen
pek çok varyant vardır. Bilim insanları, bunların her birinin ne anla­
ma geldiklerini henüz çözebiimiş değillerdir ve FTO'nun vücudu­
nuzdaki d iğer genlerle nasıl etkileştiğini hala bilmiyorlar.
Çalışıl makta olan FTO geni yüzünden, kişisel genomik test so­
nuçlarında FTO varyantiarı yaygındır. Muhtemelen vücut ağırlığını
etkileyen tonlarca başka gene sahibiz ancak bunların hepsi geno­
mik testlerinde ortaya çıkmaz.
Tüm bu nların üzerine eklenecek bir şey daha: Genler her şey
değild i r! i nce olmanızı sağlayan genleriniz varsa ancak aynı za­
manda gece vardiyasında çalışmanızı gerektirecek stresli bir işi­
niz varsa ve mesai arkadaşlarınız işe çörekler getirip d uruyariarsa
muhtemelen kilo alırsınız. Öte yandan eğer daha sağlıklı olmaya
karar verirseniz, işe gitmeden önce her gün koşuya çıkarsanız
ve çöreklere hayır demek için elinizden geleni yaparsanız vücut
ağırlığın ız düşecektir. Bunlara rağ men yaşlandıkça kilonuz muhte­
melen yavaşça artacaktır. Genleriniz olup biten her şeyi anlatacak
yeterli bilgiye sahip değildir.
Obezlik karmaşık bir özelli ktir ve kısmen genetik olduğunu
ancak pek çok yaşam biçi m i ne ve çevreye bağ l ı pek çok etmen­
den etkilendiğini bil iyoruz. Çoğ u hastalık aynı şekildedir: Örneğin
kalp rahatsızlıkları ve diyabet, nasıl beslendiğinize bağlıdır. La ktoz
hassasiyeti belirgin bir şekilde genetik bir özelliktir ama doğru
bağırsak bakterisi karışımına sa h i psen iz, hangi genlere sahip ol­
duğun uzdan bağımsız olarak asla ciddi semptomlar göstermeye­
bil i rsin iz.

Kişisel ve Tıbbi Testler


Kişisel genomik testler, popülasyonun büyük kısmı için ilgi çekici
sonuçlar vermek üzere tasarlanmışlardır. Buna karşın tıbbi genetik

1 42
Hastalık Riski n izi Anlamak

testler daha pahalıdır ve daha az şeyi test ederler, ancak bir hastalı­
ğın tanısını koymak üzere ayarlanmışlardır. Örneğin eğer bir sistik
föbroz genini taşıyıp taşımadığınızı bilmek istiyorsanız, kişisel bir
genomik servisi birkaç yaygın varyanta bakacaktır. Ancak obstet­
risyeniniz tarafından istenen bir test, nadir olanlar da dahil olmak
üzere çok daha fazla varyantı test edecektir. Eğer kendiniz veya ge­
lecekteki çocuklarınız hakkında ciddi bir tıbbi endişeniz varsa bir
doktor ile veya bir genetik danışman ile görüşün.

C i D D i H A S TA L I K L A R

Erken yaşlarda Alzhei mer'a yakalanma riskin i n artması gibi ciddi


bir tıbbi rahatsızlığınız olup olmadığını bilmek ister m isiniz? Bazı
insanlar öğrenebilecekleri her şeyi öğrenmek isterken diğerleri
bekleyip görmeyi tercih ederler.
Ölümcül bir rahatsızlığınız olduğunu veya buna ya kalanma ris­
kinizin ortalamanın üzerinde olduğunu kavramaya çal ışmak zor
olabilir. Bazı sonuçlar yıkıcıdı r: Örneğin H untington hastalığı için
bir geniniz olduğ unu öğrenirseniz, genel likle orta yaşlarda kont­
rol edilemeyen hareketler, bil işsel gerileme ve sonunda ölümle
karşılaşacağınız fikri ile yüzleşrnek zorunda ka l ı rsınız.
Eğer gene sahi pseniz bu hastalığı önlemenin hiçbir yolu yok­
tur. Öte yandan belki bir vasiyet yazarak ve çocukları n ızın gelece­
ğini plan iayarak kendinizi hazırlamak isteyebil i rsiniz.
Öte yandan bazı hastalık risklerine karşı bir şeyler yapı labi­
l i r. Eğer meme ve yumurtal ı k kanseri riskini artıran BRCA 1 veya
BRCA2 mutasyonlarını taşıdığınızı biliyorsa n ız, mamogramları ve
diğer testleri daha sık yaptırdığı nızdan emin olabil irsin iz. Bu gen­
leri n cidd i varyantiarını taşıyan bazı kişiler, yumurtai l kiarını ve/
veya m emelerini cerrahi olarak aldırarak kanser riskin i azaltmayı
tercih edebilirler.

1 43
Genetik 1 0 1

D A H A FA Z L A S O R U

Eğer daha çok şey bulma fikrini sevdiyseniz, bir bebek hakkında
bilin mesi gereken her şeyi bilmek ister misin iz? Otuzl u yaşlarınız­
da hızlı kas fiberlerinden çok yavaş kas fiberlerine sahip olduğu­
nuzu öğrenmek ilginç bir şeyd i r: "Çok tu haf; çünkü aslında kısa
mesafe koşuda daha iyiydi m;' diyebilirsiniz. Ancak bunu on iki ya­
şında öğrenmiş olsayd ınız veya siz çocukken (hatta belki de daha
doğma m ışken) ebeveynleriniz bunu bil iyor olsalardı, bu hangi
sporu tercih edeceği nizi etkiler m iydi?
Bu sebeplerden ötürü, bir çocuğun gizli genetik özel liklerini
bulmamak daha iyi olabi l i r. Benzer bir bakış açısı ile kendiniz hak­
kındaki her şeyi bilmek de istemeyebilirsiniz.

1 44
iNSANLAR NEREDEN GELDi?
Başlangiç Olarak Afrika'dan

i nsan olmam ızdan önce bile Afrikalıydık.


On üç milyon ila dört m ilyon yıl önce maymun benzeri bir
popülasyon, insanların ataları ve şempanzelerin atalarına ayrıldı.
Bu bireylerin kendilerinin fosillerine sahip değiliz ancak DNA'dan
böyle bir atanın var olmuş olması gerektiğini biliyoruz. Diğer i n­
sanlar ile DNA'mızın yüzde 99,9'u ortakken şempanzeler i le yakla­
şık yüzde 98,4'ü ortaktır. Bizlere, goril lerden bile daha yakın olan
a krabalarımızdır.
Ancak d urum, atamızın iki bebeğinin olması ve bunlardan bi­
rinin insa n, diğerinin şempanze olması şeklinde değildir. Aksine,
atalarım ızın insan olma yolculuğu uzun ve kademeli bir yolculuk­
tu r. N i hayetinde en az dört m i lyon yıl sürm ü şt ü r. (Şempanzelerin
ataları da benzer bir yol izlemiş olmalıdırlar a ncak bahse girerim
ki siz ve ben bu soyağacının i nsan dalları ile daha çok ilgiliyizdir.)
i n sa n olduğu söylenebilecek en eski fosiller Afrika'nın doğ u­
sunda bulunmuşlardır. Çad'da yedi mi lyon yıl yaşında bir numune
bulunmuştur, Kenya'da altı m ilyon yıl yaşında, Etiyopya'da dört ila
beş m ilyon yaşlarında birkaç ta ne vardır.
Etiyopyadaki fosi ller Ardepithecus adlı bir g en usa yerleşti rilmiş­
tir. (i nsan türü Homo sapiens olarak bizim genusumuz Homo'dur.)
Dört m i lyon yıl kadar önce, Australopithecus genusundan bireyler
Afri ka'n ı n doğusunda yürüyorlardı. Bu iki grubun da soyu günü­
müzde tükenmiştir; Australopithecus ya klaşık iki milyon yıl önce
bitmiştir.
Ya klaşık 2,8 mi lyon yıl kadar önce atalarım ız, antropologlar
fosillerini bulduklarında onları bizlerle birlikte Homo genusunda
gruplayacak kadar insana benzeyip insan gibi hareket etmekted ir­
ler. i l k olarak şempanze büyü kl üğünde beyin leri ve a let ku llana-

1 45
Genetik 1 0 1

bilme becerisiyle Homo habi/is gelmiştir. Daha sonra daha büyük


beyin li akrabalarımız Homo ergaster ve Homo erectus.
Her bir türü n tam yaşı, her birinin ne ya pabildiği ve nerede ya­
şadığı, bulunan yeni fosil lerle değişmektedir. Bazı ayrıntılar bilim
insanları a rası nda tartışma kon usudur: Örneği n, yeni bir fosil i n
kendi başına b i r t ü r mü o l d u ğ u veya zaten keşfedilmiş olan başka
bir türe a it mi olduğu. Farkl ı tü rler a rasındaki i l işkiler de daha çok
şey öğrendikçe değişime açıktı r.
Açı k olan bir şey var: Antik atalarımızdan modern çağ Homo sa­
piens'ine tek bir evrimsel yol yoktur. Atalarımızın aile ağacı, diğer
tüm aile ağaçları gibi dallanm ıştır. Homo erectus gibi bazı dallar,
diğer dallara paralel olarak yaşamış ancak nihayetinde çocuklar
bırakmadan yok olmu ştu r. Aile ağacının bazı dalları arasında, gü­
nümüz bilim insanları n ı n kimin kim olduğunu beli rlemesini karış­
tıracak bir miktar ırk karışımı da olmuş olabilir.

I N SA N LAR A F R I KA'YI NAS I L T E R K ETTI?

Ya klaşık o n dört bin yıl önce yerkürenin her yerinde insanlar mev­
cuttu. Afrika a rtık tek evi m iz deği ldi; insanlar Avrupa, Asya, Avust­
ralya, tonlarca Pasifik adası, Kuzey ve Güney Ameri ka'ya yayılmış­
lardı. Tüm bu yerlere nasıl u l aştı k?
ilk olarak Doğu Afrika'dan gelen atalarımız, Afrika'nın diğer yer­
lerine de göç ettiler. Afrika sadece tek bir i nsan soyu için ev değil­
di; insan aile ağacının pek çok farklı dalını içeriyord u.
Yaklaşık altmış bin yıl önce bir grup Homo sapiens Afrika'yı terk
etti. (Afrika'dan bundan önce de muhtemelen göçler olmuştur
ancak bild iğimiz kadarıyla sürekli olamam ışla rd ı r.) Bu grup Hin­
distan, Güneydoğu Asya ve hatta Avustralya'yı içeren alanları dol­
durm uştur.
Bundan sonra başka bir göç dalgası Ortadoğu'dan Orta Asya
ve Avrupa'ya gitm iştir.

1 46
insanlar Nereden G ldl?

Yaklaşık yirmi bin yıl önce başka bir büyük göç gerçekleşmiş,
insanlar Asya'dan Alaska üzerinden Kuzey Ameri ka'ya geçmişler­
d i r. Bu i nsanlar yavaş yavaş g üneye ve doğuya i lerlem işler ve yak­
laşık on dört bin yıl kadar önce Güney Amerika'nın g üney ucuna
yerleşmiştir.

K l S M E N N E A N D E RT H A L O L A B I L I R S I N I Z

Yaklaşık yarım milyon yıl kadar önce Neanderthal adlı bir grup in­
san Avrupa'da yaşıyordu. Ataları Afrika'yı bizimkilerden önce terk
etmi ş g ibi gözüküyorlardı. Almanya'da Neander Vadisi'ndeki bir
mağaradakiler de dahil, 1 800'1erde fosilieri b u l u nmuştu.
Neanderthaller genellikle modern insanlardan ayrı bir tür
olarak sınıflandırılırlar: Bizler Homo sapiens'leriz, onlar ise Homo
neanc:fertha/ensis. Bazı bilim insanları Neanderthalleri bir alt tür
olara k düşünmeyi tercih ederler: Homo sapiens neanderthalensis,
modern insanlara o kadar yakındır ki aynı tür olara k düşünülme­
miz gerekir.
Avrupa ve Ortadoğu boyunca en az dört yüz Neanderthal nu­
m u n esi (iskeletleri veya iskelet parçaları) keşfedilmiştir. Kalın, ke­
m i ksi kaş çıkıntıları bulunan kafatasları içerisinde en az bizimkiler
kadar büyük beyinleri vardı. Ayrıca bizimkilerden daha kalı n ke­
m ikleri ve muhtemelen daha kuvvetli kasları vardı . Aletler yapıyor,
ateş kullanıyor ve avlanıyorlardı. Sanat ya p m ış ve ölü lerini bilerek
gömmüş bile olabilirler.
Neanderthal kal ı ntılarının bazıları, genom ları dizilenebilecek
kadar iyi dayanmış DNA içermektedir. DNA, h ücreler öldükten
sonra parçalara ayrılma eğilim indedir, yan i antik DNA'nın dizilen­
mesi zordur. Max Planck Enstitüsü'nden bilim i nsanları, içeriye
sızmış olabilecek bakterilerin DNA'larını görmezden gelerek DNA
parçalarını dizilemenin bir yolunu buldular. (Bakteri ler toprakta ve
aşağı yukarı her yerde bulunabil irler, yan i kolayca antik DNA nu­
m uneleri içine girebilirler.)

1 47
Genetik 7 0 1

Sonuçlar 2 0 1 O yılında açıklandı ve bundan beri yapılan çalış­


malarda iyileşti rildi: Nea nderthal DNA'sı bizimkine benzerdir ve
öyle gözüküyor ki Neanderthaller ve Homo sapiensler tarihimizde
birden fazla defa melezlendiler. Sonuç olarak, bazılarımız Nean­
derthal atalarımıza doğru birkaç gen takip edebilirler. Avrupal ı,
Amerikan yeriisi veya Asyal ıysa nız yaklaşık yüzde 2 Neanderthal
DNA'sına sahip olabilirsiniz. Eğer tüm ataları n ız Sahraaltı Afri­
ka'dan ise muhtemelen Neanderthal DNA'nız yoktur.
Neanderthal ailesinin bir dalı olan Denisovalılar Sibi rya'dan Gü­
neydoğu Asya'ya uzanan bir alanda yaşadılar. (Adları Sibi rya'daki
Denisova Mağarası'ndan gelmektedi r.) Melanezya veya Aborijinal
Avustralya ataları olan kişiler yüzde 3 ila S Denisovali DNA'sı taşı­
yabilir.

1 48
BiR YABANCIYLA DNA'NIZIN
NE KADARINI PAYLAŞIYORSUNUZ?
Görünüşe Göre Çok Fazla

Dünya üzerinde insan çeşitliliği çok fazladır. Genetik olan (veya ço­
ğ u n lu kla genetik olan) niteliklere baksak dahi pek çok farklı özellik
görebili riz. insanlar uzun veya kısa, açık veya koyu tenli veya bun­
ların a rasında herhangi bir yerde olabilir. Düz veya kıvırcık saçlı,
sarı, kızıl, kahverenginin ton larında veya esmer olabili riz. Bazı in­
sanlar kansere diğer hastalıklara göre daha yatkın olabilirken di­
ğer popülasyonların genetiği, onları en azından biraz koruyabilir.
Farklı b u run şekilleri, parmak uzunlukları, kulak kiri kıvamına sahi­
biz. Her birimizi eşsiz yapan çok fazla şey va rd ı r.
Ancak tüm bunlara ka rşı n DNA'mız en az yüzde 99 özdeştir.
Dünyanın öte ucu ndan, düşünebileceği niz her şekilde sizden
genetik olarak farklı olan zıdd ınız ile tanıştığı nızı hayal edin. (Sizin­
le aynı kromozomlara sah i p olduğunu varsayal ım, ya ni XX iseniz
ve hiçbir trizomi taşı mıyorsanız zıddınız da aynı olacaktır.) Eğer
ikiniz de genomlarınızı dizi letirseniz ve notla rın ızı karşılaştırırsa­
nız, aslında hiç de fa rklı olmadığınızı göreceksiniz. Siz ve sizden ta­
mamen farklı bir insan olan kişide, DNA'Iarın ızın yüzde 99'undan
fazlası ortaktır.

D N A' M I Z DA N E VA R ?

Hatırlayacağı nız üzere, insa n genomu yaklaşık üç mi lyar baz çifti


uzu n l uğundadır. Başka bir deyişle bu, yirmi üç kromozomumuzun
ta mamı bir araya geldiğinde nü kleotidlerin sayısıd ır. (Sizde şahsen
kaç tane olduğu, X veya Y kromozomu taşı man ıza göre değişir an­
cak her iki durumda da bu sayı aşağı yukarı doğrud ur.)

1 49
Genetik 7 0 1

Protei n ü retmek i ç i n yaklaşık yirmi i k i b i n gen, işlevsel R N A (ri­


bozomal RNA, tRNA ve özelleşmiş işler yapan d iğerleri) üretmek
için de yaklaşık üç bin tane va rdı r. Bu oldu kça küçük bir sayıdır,
özellikle de vücudumuzun 1 OO.OOO'e yakın protein ürettiğini dü­
şünürseniz. Genleri mizin çoğ u n u n alternatif uçbirleştirebileceği
görü lüyor: Aynı tali matlar biraz farklı bir şekilde izlend iklerinde iki
veya daha fazla ürün elde edebiliriz.

Korunmuş
Mutasyonlar her zaman meydana gelir ancak genomun her bölgesi
değişime eşit derecede açık değildir. Önemli bir genin veya düzen­
leyici bir bölgenin ortasında oluşan bir mutasyon, organizmanın
ölümüyle sonuçlanabilir. Ancak kodlamayan bir bölgedeki veya ol­
masa da yaşayabileceğimiz bir gendeki bir mutasyon, muhtemelen
hiçbir sorun olmadan sonraki nesillere aktarılacaktır. Bunun an­
lamı DNA'daki bir bölge ne kadar önemliyse, zamanla değişime o
kadar kapalı olacağıdır. Bu bölgelere veya genlere "korunmuş" deriz
çünkü etrafiarındaki DNA değişirken onlar korunurlar.

Tüm bu talimatlar bir araya g eldiğinde DNA'nı n protein kodla­


yan bölgeleri adını alırlar (çün kü protein inşa eden kodu içerirler).
Ve genomu muzun sadece yüzde 1 ,5 kadarını oluştururlar.
DNA'n ı n protein veya RNA yapmayan ancak gen ifadesinin dü­
zenlenmesi için önemli olan tüm kısım ları nı topladığınazda bile
genomun sadece yüzde 6's ı na bakıyor oluruz. Bunlara korunmuş
kodlamayan unsurlar adı verilir; bi reyler ve sıklıkla türler arasında
benzer olduklarından önemli olduklarını biliyoruz.
DNA'm ızın sadece küçü k bir kısmı fenotipimizde gerçekte bir
fark yaratabilir. Diğer türlerle karşılaştırıldığında düşük bir gen yo­
ğunluğuna sahibiz, ya n i DNA'nı n herhangi bir bölgesi, kodlama­
yan bir dizi denizi içerisinde a rada sırada genler içeri r.

1 50
Bir Yabancıyla DNA'n ızın Ne Kadarını Paylaşıyorsunuz?

K ROMOZO M LA R I M I Z I N B Ü Y Ü K K l S M I
H I Ç B i R Ş E Y KO D L A M A Z

Ka lan şeyleri çöp olarak adlandırmak çekicid i r; a ncak çoğu, dalay­


lı yollarla da olsa bir işieve sahiptir. 20 1 2 yı l ında ENCODE adlı bir
proje, i nsan genomunun ya klaşık yüzde 80'i n i n bir işlevi olduğu­
nu d uyurdu. Birkaç yıl sonra başka bir bilim insanı ekibi hayır dedi,
işlevsel kısım yüzde 1 O' un altındadır. Iki ekip de doğru söylüyordu;
ancak farklı "işlevsel" tanı mları kullanıyorlardı. Bilim i nsanlarının
çoğu, daha küçük olan sayı nın genom u m uzun ne kadarının gen
ifadesi ile il işkili bir işlevi olduğunu tanımlamanın daha iyi bir yolu
oldu ğ u nda fikir birliğine varmışlardır.
B u yüzde 80'e kısa bir bakış atalım. ENCODE'da çalışan bilim in­
sanları bu sayıyı, genelli kle metillenmiş olarak bulunan, yani açık
olan DNA dizilerini dahil ederek elde etmişlerd i r. Ancak bunun an­
lamı, h ücrelerimizin bu dizilere özelli kle d ikkat ettiği ve bunlara
pasif çöp parçaları olmak yerine, onlarla bir şeyler yapa bileceğimiz
diziler olmaları için metil grupları eklediğidir. Bilim insanları ayrıca
histonlar etrafında dala nmış olan DNA dizilerini de saymışlardır
(DNA'mızın büyük bir kısmı, sadece dolanmasını engel lemek için
h istonlar etrafına sarılmıştır). Bunun yanı sıra, bu proteinlerin var
oldu ğ u na veya bağlandıkta n son ra ilginç herhangi bir şey yaptık­
larına dair herhangi bir kanıt ol masa da, proteinlere bağian ıyor
gibi gözüken dizileri de dahil etmişlerdir.
Ya n i DNA'mızın büyük kısmı aslında işlevsel değildir. Fazlalık
olan şeyler arası nda eşlenmiş ve yeniden DNA'ya eklenmiş olan
kromozom bölümleri vard ı r. Aynı harfin art arda defalarca geldiği
tekrarlayan dizilerimiz de vard ır. Genomumuzun neredeyse ya rısı,
kend ilerini genomumuzdan fiziksel olarak ayırıp daha sonra baş­
ka bir yere ekieyebilen transpazonlardan o l u şmaktad ır. Bu diziler
mu htemelen bizi enfekte etmiş olan, anca k çoğunlukla zararsız
hale gelen çok eski virüslerden kalmadır. Kendilerini kopyalayabil­
dikleri için DNA'larının birden fazla kopyası bizde bulun ur.

ısı
Genetik 7 0 1

Kend ilerini kopya layı p yapıştı rabilen unsurlar olan retrot­


ranspozonların bir sın ıfı, serpiştirilmiş uzun tekrarlı diziler, yani
LI NE'Ierd i r. Bunların her biri birkaç bin baz çifti uzunluğundadır ve
toplamda genomumuzun yüzde 21 'ini oluştururlar. Ayrıca serpiş­
tirilmiş kısa tekrarlı dizi ler, yan i S I NE'ler yüzde 6'yı oluşturur.

1 52
KiŞiSEL DNA ATALIK SERViSLERi
NASIL ÇALlŞlR?
Ceddinlzi Aramak

Kişisel genomik servisleri, bireysel genleri n izi açıklamakla kalmaz­


lar. Çoğu, atalarınızın nereden gelmiş olduklarını söyler ve size aile
geçmişiniz ve etnik mirasanız hakkında i puçları verebilir. Kul lana­
bilecekleri üç esas teknik vardır: Y kromozom unuzu, mitokond­
riyal DNA'nızı veya otozornal DNA'nızı analiz etmek. Servisierin
çoğu birden fazlasın ı kullanır.

Y K R O M O ZO M U S O Y U

Eğer tipik erkek genetiğine -bir X ve bir Y kromozomuna- sahip


biriyseniz çocuklarınızın yarısına (kızlarınıza) bir X kromozomu ve
diğer yarısına da (oğulların ıza) bir Y kromozomu bırakabilirsiniz.
Oğl u n uzun Y kromozomu, tıpkı sizin Y kromozomunuzun baban ı­
zınkinin eksiksiz bir kopyası ol ması gibi, sizin kiyle aynıdır.
Bu özdeş kopya lama Y kromozomu n u otozamlardan ve hat­
ta X kromozomundan farklı kılar. Bu kromozomlar çiftler halinde
bulunu rlar, bu yüzden eşleriyle rekombine olmak için pek çok
fırsatları vardır. Rasgele bir örnek vermek gerekirse, çocuğunu­
za 8. kromozomunuzu verdiğinizde, çocu ğ u n uz aslında i riandal ı
annenizin 8 . kromozomu ve Afrikalı baba n ızın 8 . kromozomunun
bir karışımını alır. (Bu rekombinasyonun neden ve nasıl olduğunu
hatı rlamak için önceki bölü m lere bakın.)
Y kromozomu babadan oğula değişmeden geçtiği için bunun
anlamı, eğer bir Y kromozomuna sahipseniz bunu babanızın ba­
bası n ı n babasının babasının babasından (böyle g ider) alm ışsınız­
d ı r. B u n u n anlamıysa, Y kromozomunuzun pek çok kaynaktan ge­
len karışık kartlar yerine bel irli bir soyu takip ettiğidir.

1 53
Genetik 1 0 1

Dünya üzerinde Y kromozomu taşıyan herkes bunu 1 00.000 ila


200.000 yıl önce yaşam ı ş bir adama kadar takip edebilir. Bu ata
Y kromozomu bir mutasyon geçirir ve Y kromozomunun iki farklı
versiyonunu üretir. Bunların her biri yıllar boyunca kendi mutas­
yonlarını biriktirir. Atalığı test eden DNA servisleri, sizin Y kromo­
zomu n uzun, Y kromozomu ağacın ı n hangi dalında olduğunu
veya hangi haplotip olduğ u n u anlatabilir.
Soyun uzu Y kromozom u ile test etmenin büyük bir dezavanta­
j ı, sadece Y kromzomu olan i nsanların bunu yapabilmesidir. Eğer
sadece X kromozomlarınız varsa erkek kardeşinizden, babanızdan
veya ba banızın babasından haplogruplarını bulmalarını ve sonuç­
larını sizinle paylaşmalarını isteyebilirsiniz. Sonuçlar ba banızın ba­
basının babasının vs. hangi g ru ptan olduğunu söyleyeceğinden
soyu nuzu açıklayabi l i r.
Anca k önemli bir soru n ş u d u r: Sizin (veya ba banızın) Y kro­
mozom haplogrubu, soyu nuzun sadece bir kısm ı n ı açıklar. Anne­
niz mesela, kendi ba ba s ı n ı n ba basının vs. babasından tamamen
fa rklı bir soydan gel mektedi r. E ksiksiz sonuçlar ve bir sonraki
aile g ü n ü n üzde iyi bir sohbet kon usu için, annenizin babasının,
annenizin annesinin ba basının haptatiplerini karşı laştı rmaları n ı
isteyin.

M I TO KO N D R I YA L S O Y

Erkeklerin çocuklarına birer Y kromozomu bıra kmaları g i bi, ka­


d ınlar da g enamlarının özdeş b i r parçasını çocuklarına bırakırlar:
mitokond rilerini. (Neden ve nasıl olduğunu a n lamak için bkz.
"M itokondriyal DNA" böl ü m ü.) M itokondri, yu m u rta hücresi nin
parçasıd ı r; yani anneler, m itokond riyal DNA'larını cinsiyetten ba­
ğı msız olara k tüm çocuklarına bırakı rlar. Ancak sadece yumurta
hücreleri ü reten kızları bu m itokondri leri sonraki nesle aktarabi­
lirler.

1 54
Kişisel DNA Ata l ı k Servisleri Nasıl Çalışır?

Haplotipe Karşı Haplogrup


Haplotip, bir haplogruhun üyelerinin paylaştığı aleller koleksiyo­
nudur. Örneğin, Avustralyalı Aborijin erkeklerinin yaklaşık yüzde
27'si Y kromozomlarında belirli bir alel koleksiyonu taşırlar. Bu in­
sanlar ve ataları birlikte, bilim insanlarının Slalal olarak bildikleri
bir haplogrubu oluştururlar.

B u n u n anlamı, annenizin mitokondriyal DNA'yı annesinden


alıp size vermiş olmasıdır. Bu bize, rekombinasyon içermeyen baş­
ka bir soyağacı verir ve bir m itokondriyal haplotipi m iz olur. (Bir
haplotip, birlikte ka lltılan DNA parçalarıd ı r; a ncak i nsanlarda hap­
loti plerden bahsederken genell ikle Y kromozomundan veya mito­
kondriyal genarndan bahsederiz.)

OTOZO M A L ATA L I K

Bazı servisler soyunuzu otozornal DNA'ya ( 1 . ila 22. kromozomlar)


dayanarak analiz eder. Bu kromozomlardan herkeste vardır, bu
yüzden hem erkekler hem de kadınlarda iş görür. Aile geçmişini­
zin herhangi bir yerinden sonuçlar çıkartabilir ve sadece anneni­
zin veya babanızın şeceresi ile sın ırlı değildir.
Otozornal test, veritaban ındaki diğer insanlarla paylaştığınız
SNP'Iere bakarak çalışır. Ancak analiz bir seferde tek bir varyanta
bakmak yerine, birlikte kahtı l m ış gi bi gözüken SNP gruplarına ba­
kar. Bu g ruplartek bir kromozomda olmak zorunda değildir, tüm
genom boyunca dağılmış bir SNP takımyı ld ızı olabi l i rler.

Mitokondriyal "Havva" ve Y Kromozomlu "Adem"


Tüm insanlar akraba olduğundan, Y kromozomlarımızı tek bir ata­
ya kadar takip edebiliriz. Ayrıca mitokondriyal DNA'larımızı da tek
bir ataya kadar takip edebiliriz. Ancak bu atalar aynı kişi değildir;

1 55
Genetik 1 0 1

tabii ki biri erkek ve biri kadın olmalıdır. Ayrıca dünyanın aynı böl­
gesinden veya aynı zaman diliminden gelmek zorunda da değiller­
dir. Nihayetinde insan mitokondriyal DNA'larının ortak atası ola­
rak adlandırılan "mitokondriyal Havva" dünya üzerindeki tek insan
değildi! Günümüze kadar muhtemelen ulaşan nesilleri olmayan
kız kardeşleri, kuzenleri ve uzak akrabaları vardı. Genetikçi Allan
Wilson daha uygun bir lakap buldu: şanslı anne. Muhtemelen hiç
karşılaşmamış olduğu erkek karşıtı da herhalde şanslı baba oluyor.

1 56
IRK, ETNiK KÖKEN VE ATALIK
Bireyler ve Daha Büyük Gruplar

DNA, bilim insaniarına insanların ve diğer can l ıların ne derece ak­


raba olduğunu bul malarında yardımcı olduğu ndan, bir DNA testi­
nin büyük soyağacında nereye oturduğunuzu söylemesi mantı klı
olacaktır. Hatta atalarınızın ki mler oldu ğ u n u söyleyebilecek bir
dizi DNA testi servisi vardır. Ancak di kkatli bir şekilde ilerlemeniz
gerekir. Kimlerle a kraba alabileceğinize dair size pek çok şey anla­
tırken, aynı zamanda başlamadan önce d ikkate almanız gereken
bazı sakıncalar da vardır.

E T N I K KÖ K E N I N B E L i R L E N M E S i Z O R D U R

"Gerçekten" nereli olduğun uzu bulmaya ça lışırken bilmeniz gere­


ken i l k şey, ırk ve etnik kökeni n DNA'nızda taşa kazı nmış olmadığı­
dır. I rk ve etnik köken biyoloji, tarih ve kültü rün karmaşık bir kav­
şağında bulunur. Genlerimiz, kültü rel geçmişimizin bize etnik kö­
keni m izin olması gerektiğini söylediği şeyle genellikle uyuşmaz.
Etn i k köken ile başlayalım. Genellikle b u n u n ul usal sınırlar ile
ilişkili olduğunu düşünürüz: Aile geçmişi n iz Alman, Etiyopyalı, Ja­
pon veya Hawaii yeriisi olduğunuzu söyleyebilir. Ancak özellikle
geçtiği miz yüz yıl içerisinde sınırlarının pek çok defa değiştiği bir
ü l ke olduğunu düşünürseniz "Alman" olmak aslında ne demektir?
Sınırlar sabit old uğu nda bile -mesela Japonya g ibi- bir kişi ne za­
man Japon olur? Orada birkaç yıl yaşadığında mı? Bir nesil? Beş
veya on nesil?
Popülasyonlar da kendi aralarında sabit kal mazlar. Bir grup in­
san aynı bölgede uzun bir süre yaşamış olsa bile nadiren tama­
men izoledirler. i nsan grupları rutin olarak karışırlar, bazen ya kın­
daki topluluklarla evlenip m utlu bir şeki lde, bazen de kölelik ve

1 57
Genetik 7 0 7

tecavüz g i bi trajik olarak. Her iki şekilde de bu durum, kesin dalları


olan bir aile ağacı kavra m ı n ı karışık hale getirir. Öyle gözüküyor ki
insanın mirası bir ağaçtansa, dört bir yana yayılan i lişkilerle daha
çok bir ağı andırmaktadır.

I R K i N SA N LA R ARAS I N DA K i
T E M E L FA R K L A R I B E L i R L E M E l

DNA'nız coğrafyayı değil, i lişki leri yansıtır. DNA testleri nin yakın
geçmişteki atalarınızın nerede doğmuş olacağına dair merakını­
zı tamamen tatm in etmeyecek olmasının esas sebeplerinden biri
budur. Ancak yeterli veri ile ataları nızın, kendi lerini mesela Japon
olarak adlandıran diğer i nsanlarla ne kadar yakın akraba olduğu­
nu bulabilirsiniz. DNA'nızı, aile g eçmişinizi keşfetmek için kullana­
bileceği n iz pek çok ipucundan biri olarak düşünebil i rsin iz.
Irk bundan daha da bulanıktır. l rkların, her birinin ayrı geçmişi
olan bi rbirlerinden tamamen ayrı insan gru pları olduğunu düşü­
nerek büyüdüyseniz, bu size kafa karıştırıcı gelebilir. I rk olarak ad­
landırdığı mız kategoriler genellikle deri rengi, saç yapısı ve vücut
şekli gibi görsel olara k bariz özelliklerle tanımiandığından böyle
düşünmek cezbedicidi r. Ancak bu özellikler aslında daha büyük
farkların işareti değildir. Birbirinden devasa farkları olan "ırklar'; as­
lında genetik olarak çok benzerd ir.
Evrim biyoloğu Richard Lewontin, insan genomu ndaki tüm
varyasyonun çoğunun gruplar içerisinde olduğunu hesaplamıştır:
siz ve komşularınız arasındaki farklar. i nsan genetiğindeki varyas­
yon un ya klaşık sadece yüzde l S'i insan grupları arasmdadtr. Deri
rengi varyasyonunun bir kısmı, erişkin olarak laktozu sindirebilme
becerisi gibi göreceli olarak ya kın zamanda evrim geçirmiş gen
varya ntlarıyla birlikte bu yüzde l S içerisinded i r. Ancak zekadan
kan g rubu na, bizleri eşsiz yapan farkl ılıkların çoğu her büyük in­
san popülasyonunda mevcuttur.

1 58
Irk, Etn ik Köken ve Atalık

Irk Gerçek midir?


Irk, biyolojiınİzin temel direklerinden biri değildir. Ancak bu, bir
hayal ürünü olduğu anlamına da gelmez. Irklan tanımladığını dü­
şündüğümüz deri rengi gibi özellikler gerçekten vardır; sadece özel
herhangi bir şeye işaret etmezler. Deri rengi ancak deri kadar de­
rindir. Ancak ırk toplumsal bir yapı olarak oldukça gerçektir. İnsan­
ların bir toplulukça hor görülmeleri veya hoş karşılanmalan genel­
likle hangi ırktan gözüktüklerine bağlıdır.

D N A S i Z E ATA L A R l N l Z H A K K I N D A
N E A N L ATA B I L I R ?

DNA size şunları söyleyebilir: Aynı tür testleri yaptırmış büyük bir
grup i nsan arasına en yakın kiminle akraba olduğunuzu söyleye­
bilir. Veritabanları artık milyonlarca kişiyi ta kip ettiği nden, kimin
kimin le akraba olduğuna dair bazı motifle r fark edebili riz.
Yan i ırkınızı ve etnik kökeninizi her zaman m ü kemmel bir
şekilde beli rleyemeseniz dahi, kiminle akra ba olduğunuza dair
genellikle iyi bir tahmin ya pabilirsin iz. Örneğin Japonya'da, kö­
ken lerini Ja ponya'ya ilk yerleşmiş insanlara kadar taki p edebile­
cek g enetik varyasyonlar paylaşan pek çok i nsan ol ması olasıd ı r.
Eğer ABD'de yaşıyor ve ataları n ızın kim olduğunu bilmiyorsa nız,
bir DNA testi yaptı rabilir ve genlerinizin, J aponya'daki insanlarla
dünyanın diğer bölgelerindeki insanlara g öre daha yakın olduğu­
nu g örebilirsiniz. Bu du rumda atalarınızın e n azından bir kısm ının
J a ponya'dan gelmiş olduklarını (garanti ol masa da ) tahmin ede­
bilirsiniz.
Bu test servisleri ancak veritabanları kadar işe yarayabilir. i l k
olarak bazı kişisel genom hizmetleri, diğerlerinden daha büyü k
veritabaniarına sahiptir. Veritabanı ne kadar büyük olursa, kimler­
le ne kadar akraba olduğunuzu daha kesin b i r şekilde belirleyebi-

1 59
Genetik 7 0 7

lirsiniz. Veritaba nları i l e i l g i l i ikinci sorun, Avrupa kökenli pek çok


kişi içerip Asya ve Afrika gibi başka atalık türlerinden çok kişi içer­
memeleridi r. Bunun bir sonucu olarak en çok Avru pa l ı lara özgü
sonuçlar vereceklerdir: DNA'nız belki i rianda'n ı n belirli bir bölge­
sinden i n sanlarla old u kça iyi eşleşmektedir. Ancak aynı veritaban ı,
eğer Afrika'da sadece bir avuç veri noktasına sahipse, Afrika köke­
ninizi aynı şekilde belirleyemeyebilir. Kıtanın mesela doğu yarısıy­
la sınırlanmış bir eşleşme elde edebilirsiniz.

YA KÖ P E K S O Y L A R I ?

insan soyacağını dünya çapında çok fazla varyasyon gösteren baş­


ka bir türle; köpeklerle karşılaştıralım. Köpek soyla rı, bir soyacağı­
nın ayrılan da !larıdır. Tam olarak, i nsan ırkları ve etn i k kökenierinin
olmadığı şeylerdir.
Bunun ne anlama geldiğine bir bakalım. ister çay bardağı bü­
yüklüğündeki Şivavalar veya devasa, tüylü Akitalar olsunlar, evcil
köpekler tek bir türd ü r. Kurt g i bi bir şeye benzeyen bir atadan gel­
miş olabilirler.
Binlerce yıl önce, belki avcılık-toplayıcıl ı k d ünyanın bazı yer­
lerinde demode ol muşken insanlar köpekleri benzer n iteli klere
sahip olan köpeklerle çiftleştirmeye başlamıştı. Mesela çobanlıkta
iyi olan köpekler, çoba n l ı kta iyi olan diğer köpeklerle çiftleşti ril i­
yord u. Bu, günümüzde bildiği m iz köpek soyları haline gelen ayrıl­
man ın başlangıcıydı.
insanların aksine köpek soyları, uzun bir za man boyunca bir­
birlerinden tamamen ayrı tutuldular. 1 6 1 soy {bilinen köpek soy­
larının yaklaşık yarısı) üzerinde yapılan yeni bir geneti k analiz,
modern köpeklerin filojenisinin veya soyağacının klad adlı yirmi
üç büyük dalı olduğunu göstermiştir. Mesela bir klad, Spaniel ve
Retrieverları içerir. Bir diğer Bul ldogları ve Boxerları içerir. Bir diğer
Terrierlerle doludur.

1 60
Irk, Etnik Köken ve Atalık

Her bir klad içerisindeki köpekler, çoğ u n l u kla aynı klad içeri­
sindeki köpeklerle çiftleşti. Bu mantıklıydı: Eğer Terrier yavru ları
istiyorsanız, iki Terrieri çiftleştirirsiniz. Son iki yüz yıl içinde insan lar
her bir soyun ismi ve kimliği hakkında daha da kesin konuşmaya
başladılar; yani soyağacı nın her bir dalı, birbirleriyle karışmayan
daha küçük dallara bölündü ler. Bilim i nsanları tüm bu geçmişi ta­
kip edebilir ve bel irli soyların diğerleriyle kasten ne zaman çiftleş­
tiri l m i ş olduklarını söyleyebilirler. Mesela i rianda'da 1 800'1erin or­
tasında Terrier ve Bulldog melezi, dövüş için yetiştirilmiş bir gru p
köpek vardır.
El bette ki bu sadece safkan köpekleri ta nımlar. Melezierin
çoğu, nesiller önce başka melezierin soyundan geld ikleri için h iç­
bir soy kategorisine tam olarak oturmazlar.
Köpeğinizin atalarını taki p etmek için DNA testleri almak müm­
kü ndür ve bunlar köpeği nizin yakın zaman larda iyi tanımlanmış
bu soylardan gelen ataları varsa (ebeveynler veya ebeveynlerin
ebeveyn leri) daha iyi çalışırlar. Ancak son uçlar tutarsız olabilir; test
eden şirketin karşılaştırma veritabanı ne kadar iyiyse o kadar iyi
olabileceklerini hatırlayın.

1 61
AKRABALARINIZLA ILiŞKINIZ
Ne Kadar Yakınsınız?

Artık insanların büyük yaşam ağacında birbirleriyle ne kadar ya­


kın olduğunu öğrendiğim ize göre sizin ailen ize daha yakından bir
bakalım.
i l k olarak ailenizdeki her bir kişiyle ne kadar yakın olduğunuza
bir bakmaya çal ışalım. Bunu g enetik çal ışmaya başlamadan önce
bile mu htemelen anlamışsınızd ı r. Örneğin eğer anneniz Alman­
ya'dan ve babanız da Çin'den ise, başkalarına yarı Al man yarı Çin l i
olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Ya da büyük ebeveynleri n izden biri­
nin Yunanistan'dan olduğ u n u biliyorsanız, dörtte bir Yunan oldu­
ğunuzu söyleyebilirsiniz.
Bu sayılar genetik bir bakış açısı ndan da anlamlıdır. Kromozom­
larınızın ya rısını annenizden ve yarısını babanızdan alırsınız, yani
ebeveynlerinizin her biri ile DNA'nızın yüzde SO'sini paylaşırsınız.
Bir önceki nesle bir bakal ı m. A nneniz de ken d i ebeveynlerinin
her biri ile kendi DNA'sının yarısını paylaşır; annesiyle, yani büyü­
kannenizle yüzde 25'ini paylaşırsınız. Mantı klı geliyor, değil mi?
Anca k büyükannenizle yüzde 25'in aynısına sah i p olacağınız
garantili değildir. Bu sadece orta la madır. Annenizin siz haline ge­
lecek yu m u rtayı yaparken h ücrelerinin mayoz geçirdiğini ve her
bir kromozom çiftinden bir ta neyi rasgele seçtiğini hatırlayın. Size
verdiği yirmi üç kromozomun m uhtemelen on bir, on iki tanesi
annenizin annesinden, kalanları da babasındandır.
Yirmi üç defa yazı tura atarsanız muhtemelen on bir, on iki defa
tura gelecektir. Ancak nadir bir olası lık da olsa, yirmi üç defa tura
gelmesi de olasıdır. Mayozda da, arada sırada yumurta hücresi
yirmi üç kromozomun tamam ı n ı ebeveynlerin birinden alacaktır.
Bunun anlamı, büyük ebeveynleri n izin her biriyle DNA'nızın yüz­
de sıfır ila SO'sini payiaşıyor olduğunuzdur. Çoğu zaman her biri

1 62
Akrabalarınızla l 1 işkinl7

için yüzde 25'e yakın olacaktır ancak iki büyük ebeveyn arasındaki
paylaşım yüzde 24 ve 26, yüzde 3ı ve ı 9 veya yüzde ı ve 49 ola­
bilir.
Ayn ı mantık ile öz kardeşinizle DNA'nızın yaklaşık yüzde SO'sini
paylaşabilirsiniz, ancak bu da çeşitlilik gösterir. Beni yapan yu m u r­
ta ve kardeşimi yapan yum u rta aynı kromozom seçimine sahip
olabilir (ikizler gibi görünebiliriz) veya şansı m ız yaver g itmiş ola­
bilir ve her bir çiftten karşıt kromozomu almış olabiliriz (an neden
gelen 1 . kromozomum anneannemden, kardeşimin anneden ge­
len ı. kromozomu ise büyükbabamdan gelmiş olabilir).

Ne Kadar Akrabayız?
Bir akrabanız ile ortalama şu kadar yakınsınızdır:

• Tek yumurta ikiziniz ile yüzde 100


• Ebeveyniniz veya çocuğunuz ile yüzde SO
• Öz kardeşiniz ile yaklaşık yüzde SO
• Büyük ebeveynler, torunlar, hala, amca veya üvey kardeşlerle
yaklaşık yüzde 2S
• Büyük büyük ebeveynler, çocukların torunları, büyük amca, bü­
yük hala veya birinci dereceden kuzenlerle yaklaşık yüzde 12,S
(118)
• Dedenin dedesi, torunun torunu ile yaklaşık yüzde 6,2S (1/16)
• Dedenin dedesinin babası, torunun torununun çocuğu veya
ikinci dereceden kuzenlerle yaklaşık yüzde 3,13 (1/32)
• Bir yabancı ile yaklaşık yüzde O

Her birimiz yüzde SO anne ve yüzde 50 babayız; ancak her du­


rumda benim yüzde SO'im, kardeşiminkinden fa rklı olabilir.
B u rada bahsettiğimiz sayılar, mirasla kimliğ i ölçmektedir. Bu,
DNA'nızın ne kadarı nın başka bir kişininkiyle özdeş olduğunu ölç­
mez (az sonra buna döneceğiz); DNA'nızın yüzde 99'unun bir ya­
bancınınkiyle özdeş, yüzde 98'inin de bir şem panzeninkiyle özdeş

1 63
Genetik 7 0 7

olduğunu unutmayın. M i rasla kimlik, DNA'nızın, kendinizi karşılaş­


tırdığınız i nsana göre ne kadarını yakın geçmişteki aynı kaynaktan
aldığın ızı yansıtır.

ÖZDEŞLiK DURUMU

Çok benzer olduğum uzdan bir DNA testinin az önce bahsettiği­


miz sayı ları vermesi m ü m kü n değildir. Mesela büyük ebeveynleri­
nizin belki dördü de faktoz i ntoleransı için ayn ı alele sahiptir; insan
popülasyonunun önemli bir kısmı aynı alele sahip olduğundan bu
tamamen mü mkündür. Genetik olarak özdeş olan iki alel arasın­
daki farkı bulmak için mevcut bir genetik test yoktur.
"23andMe" gibi genotiplendi rmeyi kullanan kişisel genemik
testler, a krabalığı az önce görmüş olduğumuzdan daha farklı he­
saplarlar. Genomunuz boyunca, şirket çipinin en yeni versiyonu
üzerindeki yaklaşık 600.000 yerde test ederler. Bunlar kişiler ara­
sında farkl ılık gösterdiği bilinen yerlerdendir, yan i aşağı yukarı
herkeste özdeş olan yerleri atlarlar.
Yine de hepimiz oldu kça yakın akrabayız. Bu tek nükleotid var­
yant bölgelerinde bir yabanoyla eşleşme olasılığın ız yaklaşık yüz­
de 70'tir. Öte yandan tek yumu rta ikizinizle yüzde ı 00 eşleşirsiniz.
Her bir SNP'nin sonuçla rı, iki kromozom u n uz üzerinde hangi
nü kleotidlere sa hip olduğunuza bağ lıdır. Mesela rs4988235 adlı
bir SNP lokusunun, bulunduğu noktada biri C, d iğeri de T içeren
iki yaygı n versiyonu va rd ı r. Eğer her iki kromozomda da C aleline
sahi psen iz genetipiniz CC'd i r ve m u htemelen faktoz i ntolerantsı­
nızd ı r. Ebeveyniniz CT (sizi nle bu lokus için yüzde SO özdeş) veya
CC (yüzde ı 00 özdeş) olabilir. Geneti k test hizmeti bir kişiyle ne
kadar a kraba olduğunuzu b u l m a k için tüm S N P'Ieri nizi karşılaş­
tırır.

1 64
Akrabalarınızla lllşkin 1

DNA'nın Ne Kadarını Paylaşıyoruz?


Bir yabancı ile yüzde 70'ini paylaştığınızı varsayarsak, farklı akra­
balarınızla SNP'lerinizin şu kadarını paylaşırsınız:

• Bir tek yumurta ikiziyle yüzde 100


• Bir ebeveyn veya bir çocuğunuzia yüzde 85
• Öz kardeşinizle yüzde 85
• Büyük ebeveyn, torun, hala, amca veya üvey kardeşinizde yüzde
77,5

Akrabalığa bakmak için genotip son uçlarını kullanan bir servis,


yüzde 70 ve 1 00 sayılarını (veya kendi belirli SNP'Ieri içerisindeki
n u m a ralar neyse) referans olarak kullanarak her bir kişinin sonuç­
ları n ı sizinkilerle karşılaştı rır. Ebeveynlerinizin her biriyle yüzde 5 0
akra basınız, yani kimlik d u ru munuz b u d u rumda ya klaşık yüzde
85'tir: (bir yabancı ile paylaştığınız) yüzde 70 ile sizinle tamamen
özdeş olan biriyle olan yüzde 1 OO'ün ortasında. Eğer servis si­
zin S NP'Ieriniz ile yüzde 85 eşleşen birini b u l u rsa bu kişinin sizin
ebeveyniniz, çocuğunuz veya kardeşiniz olduğunu tahmin eder.
Sizi nle SN P'Ierinizin yüzde 92,5'ini paylaşan bir kişi muhtemelen
a krabanızdı r; ya büyü k ebeveyn i niz veya üvey kardeşiniz olacaktır.

SIRA ÖNEML i D i R

Her bir SNP'nin kromozomda nerede olduğunu biliyoruz, yan i


bazen SN P'Ierinizin h e r birinin nereden geldiğini anlamak için b u
konu mları kullanabil i riz.
Örneğin, eğer kendiniz ve ebeveyn iniz a rası ndaki bir karşılaş­
tırmaya bakıyorsa nız, kromozom larınızda n her birinin bir tanesi
ebeveyn inizinkiyle tamamen eşleşecektir. Ancak eğer bir kardeşe
bakıyorsan ız, bu kişiyle paylaştığınız şey, her bir kromozom çiftin­
den bir DNA karmaşasıdır.

1 65
Genetik 1 0 1

Neden b i r karmaşa? Mayoz esnasında neler o l u p bittiğini hatır­


layın: Kromozomlar bir h ücreden d iğerine dağıtılmakla kalmazlar,
süreç esnasında kromozomlar aralarında parça değiştirirler. Yav­
ru hücreye aktarılan her bir kromozom (mesela annenizin kendi
annesinden almış oldu ğ u 1 . kromozom) eşinden (bu durumda
annenizin babasından almış olduğu 1 . kromozom) parçalar ta­
şıyor olacaktır. Kardeşiniz sizi nle aynı kromozom u veya fa rkl ı bir
kromozomu almış olabilir; ama aynı zamanda rekombinasyon ile
farklı bir değiştirme sürecinden geçmiş olan bir kromozom almış
olacaktır.

1 66
TÜM YAŞAM iÇiN BiR SOYAGACI
Hepimiz Akrabayız

Kısa süre önce soyağaçlarından bahsettik. Bir tane daha çizelim,


ancak daha büyük yapalım. Kağıt ha rca madan kaçı nmak için
bunu zihninizde yapabilirsiniz. (Eğer kağıtta ısrar ediyorsanız çok
fazla kağıda ihtiyacınız olacaktır.)
Kendinizle başlayın. Eğer kardeşlerin iz varsa onlarla ebeveyn­
leriniz yoluyla bağ lı olduğunuzu biliyorsu n uz. Çok kolay değil mi?
Şimdi ağacı biraz daha büyütel im ki kuzen leriniz de ortaya
çıksın. En sevdiğiniz kuzeniniz ile bir çift ortak ata; adını vermek
gerekirse büyük ebeveynleri n izi payiaşıyorsun uz. Çizmeye devam
edi n ve ikinci dereceden kuzenleriniz ile en yakın zamandaki or­
tak atalarınız olarak büyük büyük ebeveynleri n izi gösterebilirsiniz.
Eğer tüm dünyadaki herkesin mükemmel ve eksi ksiz kahtımsal ka­
yıtlarına erişimin iz varsa -ki yoktur, kimseni n yoktur- kelimenin
ta m anlamıyla dünyadaki herkesi ve kimden gelmiş oldukları nı
içerecek kadar büyük bir soyacağı çizebilirsiniz.
Ancak yaşamış olan herkesi içermeyecektir. Belki hiç çocuğu
olmamış olan bir büyük büyük halanız olmuştur. Var olmuş olma­
sına rağmen şeman ızda gözükmeyecektir. Ailen izin bütün dalla­
rı dahil, günümüzde nesil lerinden hayatta kimse kalmamış olan
başka pek çok kişi vardır. Popülasyon ları g ü n ü m üze kadar ulaşa­
mamış şehirler veya ülkeler bile olabilir.

BÜYÜK BIR AILE

insanlarda durmak zorunda değilsiniz a nca k bu kadar büyük bir


ağaç yaparken mu htemelen her bir cani ıyı çizmeyeceksinizdir. So­
yağacında Goril Koko yerine Batı Afrika Düzlük Goril leri alt türü­
nün hepsini temsil eden bir nokta koyabilirsi niz. Bunlar da Cross

1 67
Genetik 1 0 1

Nehri Gorilleri alt türü ile yakından akraba olacaklardır; mesela


kardeş g i bi. Bu gruplar bir arada d üzlük geril ieridir ve dağ gori lleri
ile kuzen denilebilecek derecede a krabad ırlar.
Bu esnada insanlar ve şempanzelerin de kuzen benzeri (daha
uzak) bir a krabalığı vard ı r ve goriller de bizle, daha uzak da olsa
akrabadı rla r. Diğer büyük primatlar da kuzendi r ve maymunlarla
lernurlar da bizim çok, çok uzak kuzenleri mizd i r. Diğer memeli
türleri ve diğer hayvan türleriyle daha da uzaktan ilişkimiz vardır.
Bu ağacı yeteri kadar takip ettiğinizde sürüngenler, balıklar, bö­
cekler ve hatta hayvan bile olmayan şeylerle çok, çok, çok uzak
il işkilerimizi görürüz. Bitkilerle bile bir ortak atam ız vardır. Bu ata­
mız, büyük büyük büyü k (buraya pek çok "büyük" ekleyin) büyük
büyükbabamız, tek hücrel i bir organizmadı r. M u htemelen, protist
olarak adlandırılan kabarık bir m ikroskobik yaratık olarak gözük­
mekteydi. Protistler g ü n ü m üzde hala mevcuttur; bir gölden bir
parça çam u r alıp mikroskop altında incelerseniz onları görebilir­
siniz. Kim olursanız olun, çok mütevazı bir geçmişiniz olduğunu
söyleyebilirsiniz.
Protistler de kendi soyağaçlarını daha da basit olan tek hücreli
organizmalara doğru takip edebilirler. Bildiğ i m iz en yaşlı yaşam
formları bakteriler ve arkelerd i r. Kelime anlamı "yaşlılar" olan arke­
lerin aslında soyağacında bakterilerden daha genç bir dal olduğu
ortaya çıkmıştı r. Ancak bilim i nsanları bunu keşfettiklerinde bu
ismi değiştirmek için artık çok g eçti.

AKRABALA R l BULMAK

Birbirine yapıştırdığınız sayfa larca kağıt üzerinde hala karalama­


lar yaptığınızı görebiliyorum. Size kağıt kullanmayın dem iştim
ancak sorun yok, azi m l i olduğunuzu görüyoru m . Ama sıkıştınız.
Hangi yaratıklarm kimlerle akraba olduğunu nasıl bileceğim ? diyor­
sunuz.

1 68
Tüm Yaşam Için Bir Soya

Eski zamanlarda insanlar canlı şeylere bakarlar ve ne kadar


benzer gözüktüklerine göre akrabalık derecelerini belirlerlerd i .
Köpekler, kurtlar ve çakallar benzer yaratıklar g i b i gözükürler. As­
lanlar ve ev kedilerinin pek çok ortak noktası vardı r. Kedi familyası,
bir şekilde köpek familyası ile akraba olma lıdır çünkü hepsi dört
bacaklı ve tüylü canlılardır.
B u sistem çoğu zaman iyi çalışır ancak oldukça çabuk bir şe­
kilde belaya bulaşırsınız. Yarasalar tüyl ü oldu kları için memeli mi
sayı l ı rlar? Yoksa uçtukları için kuş mu sayı l ı rlar? Bir yarasanın farklı
öze l l i klerini inceleyebilir ve kemirgenlere kuşlardan daha yakın ol­
d uğ u n u görebili rsiniz. örne�ı n, yarasalar yavru larını doğurur ve
onları sütle beslerler. Gagaları değil, dişleri vard ı r. Kafatasları ile
kulak kemiklerinin nasıl birleştiğine bakarsan ız, d iğer memelilerle
a kraba oldukları çok beli rgindir.
Yan i DNA anal izi sahneye çıkmadan önce dahi bilim insanla­
rı bitkiler, hayvanlar ve çalışıyor oldukları d iğer şeyler arasındaki
ilişkilere bakmayı bil iyorlard ı . Bazen tam olara k hangi gruba da­
hil oldukları üzerine tartış ı rlar ancak DNA'nı n keşfi nden önce bile,
canlılar tıpkı bizim ki gibi dalianan soyağaçlarında birbirleriyle ak­
rabadırlar.

VERi OLARAK DNA

B i l i m i n sanları DNA'daki harf d izilerinin b i r a n lama geldiğini bir


defa öğrendikten sonra her bir canlıdaki D N A'da tam olarak han­
g i ha rflerin olduğunu öğren mek için meraklan maya başlad ılar.
i l k başta kısa bir DNA dizisi için bile la boratuvarda aylarca ça l ı ş­
mak gerekiyordu; ancak bilim insanları D N A dizilerini okumada
za m a n la ustalaştılar. Bu süreç için bir sözc ü k bile vard ı r: sekans­
lama.

1 69
Genetik 1 0 1

İnsan Genomunu Sekanslama


1 990 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki üniversiteler ve
enstitülerde bir grup bilim insanı, insan DNA'sının tüm dizisini
okumak ve kataloglamak için devasa bir proje başlattılar. Projenin
on beş yıl süreceğini tahmin ediyorlard; ancak Watson ve Crick'in
DNA'nın yapısını keşfetmesinin ellinci yıldönümü olan 2003'e ye­
tiştirmeyi başardılar. Sekanslama teknolojisi zamanla gözle görü­
lür şekilde ucuzladı ve hızlandı. Günümüzde insan genomunu sa­
dece birkaç saat içerisinde 1500 dolar civarı bir ücret karşılığında
sekanslayabilecek laboratuvarlar vardır.

Artık genleri, hatta bütün genarnları sekanslayabildiğimize


göre bunla rı karşı laştırabiliriz. E beveynlerinizde değil sadece siz­
lerde bulunan birkaç m utasyon olduğunu hatırl ıyorsunuz değil
mi? Bu m u tasyonlar sizi kardeşlerinizden de biraz farklı kılar. Siz
ve ka rdeşiniz arasında bazı farklar olacaktır, kuzenlerinizle daha
da çok fark olacaktır. Dü nyadaki herkesin eksiksiz DNA dizilerini
karşılaştı ra bilirseniz bu minik farklılıkları kullanara k kağıt üzerinde
çizmeye çalıştığınız büyük soyağacın ı yapılandırabilirsiniz. Tüm ih­
tiyacınız olan yeteri derecede güçlü bir bilgisayard ır.
Pek çok bilim insa n ı n ı n DNA'yı sekanslamaya başladı kları ndan
beri yaptıkları tam olara k da budu r. Tüm bir genomu sekanslama­
nın çok zor ve pahalı olduğu zamanlarda bile sadece tek bir geni
sekanslayıp bu geni türler arasında karşılaştırabili rler. Diziler ne
kadar benzerse, geldikleri türler birbirleriyle o kadar yakın akra­
badırlar.
Bilim insanları geçmişte canlılar için görünüşleri ve yapılarına
bakarak soyağaçları çizerierken bu alanı filojeni olarak adlandırdılar.
Artık bunu DNA ile yapabiliyoruz ve fılogenetik olarak adlandırıyo­
ruz. Kayda değer şekilde DNA'yla ve eski model gözlemle yaratılan
soyağaçları aşağı yukarı eşleşmektedir. Ancak DNA bazı vakalarda,
soyağacını tam olarak doğru çizmediğimizi göstermektedir.

1 70
Tü m Yaşam Için Bir Soya

Bakterilerin ve arkelerin (mikroskop altında çok benzer gözü k­


seler de) farkl ı olduklarını ve arkelerin aslında daha genç bir dal
olduklarını böylece öğrendik. Ayrıca öyle gözüküyor ki fil ler karın­
cayiyen lerle ve (uzun burunları yüzünden isim lendiri l m iş) fil faresi
gibi tu haf görünümlü bi rkaç yaratıkla akrabadırlar. işlerin bitki ta­
rafı nda ise bir g ru p genetikçi botanikçilerin en g üncel soyağaç­
larıyla çalıştı kları ndan emin olmak için her yıl aileden ai leye bitki
türlerini ve DNA verilerini karşılaştırmaktadırlar.
Gezegen boyunca farklı kişiler ve etn i k gruplardan DNA se­
kanslayarak hepim izin nasıl akraba olduğuna dair biraz daha b flgi
edinebiliriz.

1 71
EVRiM
Nasıl Gerçekleşir?

Biyolog Theodosius Dobzhanski bir defasında, "Biyolojideki hiçbir


şey, evrimin ışığı altında olmadan bir şey ifade etmez" demişti. Ev­
rim türlerin birbirleri ile nasıl a kraba olduklarını, ayrıca her canlı­
nın neden belirli özelliklere ve h uylara sahip olduğunu da açıklar.
işte evrime bazı örnekler: Günümüzde i nsan ların milyonlarca
yıl önce va r olmuş atalarım ızdan daha büyük beyinleri vardır. Gü­
nüm üzde Galapagos Adaları'ndaki ispinozlar, sadece birkaç yüzyıl
önce bu adalarda yaşamış olan ispinozlardan farklı gaga büyük­
lüklerine sahiptirler. Ve -daha da yakınlaşırsak- boğazın ızdaki
bakteri ler düşük dozda antibiyotik kullanımından son ra, hastalığı­
nızın başına göre daha farklı gözükürler (evet, a ntibiyotiği reçete­
de yazdığı g ibi biti rmeliyd i n iz).
Tüm bu vakaların ortak noktası şudur: Tamamı zamanla gen
havuzu değişen bir popülasyon u temsil eder. i nsan örneğinde
aramızda daha fazla birey, geçmişteki antik popülasyonlara göre
daha büyük beyiniere olanak veren genlere sahiptir. Boğazınızda,
başlangıçta belki sadece bi rkaç bakteride antibiyotik direnç gen­
leri bulun maktadı r. Ancak kısa bir süre seçili m baskısı uygulayarak
-düşük dozda antibiyotik vererek- dengeyi değiştirdiniz ve artık
çok daha fazla bakteride bu d i renç genleri var.
Evrimin anlamı bud u r: bir popülasyon içerisindeki alel frekan­
sında za manla değişim. insanların ve bakteri lerin bi reysel olarak
yavaş yavaş değiştiğini gösteren tüm resimleri unutun. Evrim, bi­
reylerin başına gelmez. Birden çok neslin sahip olduğu bir özel­
liktir.
Evrime sebep ola bilecek bi rkaç şeye bir bakalım.

1 72
Evrim

M U TA S YO N

Gen havuzuna yen i bir alel eklendiğinde m utasyon meydana ge­


lir. Mesela geçmişte bir zamanlarda muhtemelen tüm insanlığın
la ktoz i ntelerant olduğu bir zaman vardı; h içbiri miz çocuklukta n
sonra laktaz enzimini üretme becerisine sa h i p değild ik. Daha son­
ra laktaz geninde mutasyonu olan biri d ü nyaya geldi. Bu mutas­
yon ortaya çıkar çı kmaz gen havuzu otomatik olarak değişmişti:
Artık eskisine göre fazla bir alel vardı.
M u tasyonlar zamanla daha yaygın hale gelebilirler. Bazen ta­
mamen şans eseridirler; bazen gen hayatta kalmayı çok da etkile­
mez, a ncak gene sahip olanlar bi rkaç tane fazladan çocuk yapar­
lar. Başka za manlarda mutasyon, bu listedeki diğer kalemleri de
içerebilen belirli bir sebep yüzünden daha yayg ı n hale gelebilir.

GÖÇ

Evrim popülasyonlarda görülür, yani bireylerin popülasyonlar içi­


ne veya dışına doğru hareket etmesi önem lidir. Eğer tüm kuşların
büyük gagalı olduğu bir ada varsa ve bu adaya aynı türün daha
küçük gagalı olan yeni bir g rubu gelirse, adadaki kuşların gen ha­
vuzu değişmiş demektir. Göç, tür boyunca özellikleri değiştirmez
ancak söz konusu popülasyonda neler olacağını etkileyebilir.

B Ü Z Ü Ş E N P O P Ü L A S YO N

Popülasyonlar zamanla büyüyebilir veya küçü lebilir. Mesela ölüm­


cül bir hastalık salgını olduğu nda bir popülasyon aniden küçülür.
Kıta n üfusunun yüzde 30 ila 60'ı nı öldüren Kara Veba'nı n ardından
Avrupa'da kalan insanlar, salgından önce mevcut olan daha büyü k
insa n g rubundan farklı aleller taşıyor olabilirler. Veya soyu tüken­
me teh likesi altında olan herhangi bir türe bakın: Sayı bi rkaç yüz

1 73
Genetik 1 0 1

veya onlarca bireyin altına indiğinde, b u bireyler orijinal daha bü­


yük gen havuzunun sadece küçü k bir numunesini temsil etmekte­
di rler. Popülasyonu orijinal sayısına getirebilecek kadar üreyebil­
seler dahi restore edi l m iş olan popülasyon aynı alel çeşitli l iğinin
yanına bile yaklaşamayacaktır.

R A S G E L E O L M AYA N Ç i F T L E Ş M E

Alel frekansları, bireyler rasgele çiftleşmediğinde de değişebi­


lir. Mesela, eğer dişi tavus kuşları uzun kuyruklu erkekleri tercih
ediyorlarsa, uzun kuyru kla i lişkili olan genler popülasyonda daha
yaygın olma eğiliminde olacaktır.

DO�AL SEÇILIM

Şimdiye kadar bahsettiğ im iz evrim biçimleri n i n tamamı rasgele­


dir. Meydana gelirler ve değişen bir popülasyonla sonuçlanırlar;
ancak herhangi bir yol veya n iyet yansıtmazlar. Meydana geldikle­
ri için meydana gelirler ve b u rada biter.
Öte yandan doğal seçili m, Charles Darwin'in evrim kavramından
ilk olarak bahsederken aklında olan şeydir. 1 859'da yayımlanan Tür­
/erin Kökeni kitabı sadece evri m i değil, ayrıca canlıların çevrelerine
giderek daha uygun hale geldiği fikrini, yani adaptasyonu da ta­
nımlamıştır. Darwin'in genleri n ne olduğu veya kuram ının kalbinde
DNA adlı bir molekül olabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ancak
temel fikirleri o kadar sağlamdı ki, günümüzde hala aşağı yukarı
doğru kabul edilirler. Doğal seçili m sürecini şöyle tanımlamıştı:
i l k olarak bir popülasyon içerisinde varyasyon vardır. Darwin
fenatipler anlamında düşün üyordu; yani mesela bir kuş popülas­
yonu büyük ve küçük gaga l ı kuşlar içerebil i r.
Bu varyasyonlar ayrıca kal ıtı labilirler. Darwin'in Mendel'in çalış­
malarından haberi yoktu, bu yüzden gen kavra mından habersiz-

1 74
Evrim

d i r. Ancak büyük gagalı kuşların, büyük gagalı yavru lar üretmeye


meyi lli olduğu hakkında bir fikri vardı.
Genterin bu varyasyonlardan soru mlu olduğunu artık biliyo­
ruz. Günümüzde bilim insanları evrim ve popülasyon genetiği ça­
lışırlarken, canlıların sadece niteliklerini gözlemlernekle yetinmez­
ler. B u n u n yerine i nceledikleri nitelikler için DNA'yı da test ederler.
Örneğ i n bitki yetiştiricileri, istedikleri özelliklere sahip yavrular
elde etmek için hangi bireyleri çiftleştirecekleri hakkında karar
vermede DNA testlerini kullanırlar.
Son olarak doğal seçilimin meydana gelmesi için popülasyo­
nun, tüm bireylerin yavru ü retecek kadar hayatta kalamadığı bir
konu mda olması gerekir. Kurbağatarla dolu bir su birikintisi hayal
edin. Bir çift su kurbağası, her yıl kolayca on bini n üzerine yu murta
ü retebilir ve her bir ebeveyn ortalama sekiz yıl kadar hayatta ka­
l ı r. Ü rettikleri yumurtalardan sadece iki tanesinin hayatta kalması,
ebeveyn lerinin yerini almaları için yeterlidi r. Eğer göldeki su kur­
bağası popülasyonu yıldan yıla sabit kalıyorsa, bunun anlamı her
bir ku rbağanın yavru larından binlercesinin ölüyor olduğudur.
Bu sayılar bebek kurbağalar arasında sıkı bir rekabet olduğu­
nu göstermektedir. Eğer bir i ribaş diğerleri kadar iyi yüzemiyorsa,
bir balık tarafından yenme olasılığı kardeşleri nden daha yüksektir.
Hayatta kalan iki kurbağanı n iyi yüzücüler ol ması, iyi saklanabil­
meleri, besin ve hayatta kalabilmek için gerekli olan d iğer kaynak­
ları elde etmede iyi olmaları hayli olasıdır. N itel iklerinin bazıla rın ı n
genetik olması olasıdı r. Örneğin mutlaka yüzme becerisi i l e ilişkili
olan g enler vardır. Daha yavaş olan iribaşlar yenil i rken hızlı yüzme
ile ilişkili olan aleller popülasyonda daha yaygı n hale gelirler. Za­
manla ku rbağa popülasyonu daha fazla h ızlı yüzme aleline sah i p
olacaktır.

1 75
Genetik 1 0 1

TÜ R L EŞME

Yani popülasyonlar hem rasgele sebeplerle hem de doğal seçilim


ile zamanla değişirler. Ancak bu tek başına, neden bu kadar faz­
la tür olduğunu açıklayamaz. Neden dünya üzerinde insanlar ve
şempanzeler vardır? Bir za manlar bizim ve şempanzelerin ataları
aynıydı. Bizim soyağacımızı daliandı ran şey neyd i?
Orijinal olarak bir tane olan popülasyondan iki popülasyon
meydana gelebilir. Tek gereken bin yıl süren bir ayrılmadır. Belki
bir ada bir kıtadan ayrı l m ıştır ve anakaradaki ca nlılar artık adaya
ulaşamazlar. Popülasyonlar artı k araları nda ü reyemezler ve böyle­
ce kendi yollarında evrim geçirirler. Bu, çok uzun bir süre boyunca
izole ka lmış olan adaların neden başka hiçbir yerde bulunmayan
türlere sah i p olma eği l im i nde olduğunu açıklar. Mesela Avustral­
ya'daki eşsiz keselileri veya Madagaskar'daki lernurları ele alalım.
Popülasyonlar ayrıca görünmez bariyerlerle de ayrılmış ola­
bilir. Mesela bir popü lasyondaki birkaç bireyin biyolojik saatleri
karışmış ve akrabaları il kbaharda çiftieşirken bu nlar sonbaharda
çiftleşmeye başlamış ola bilir. Kısa süre içerisinde, ayn ı yerde yaşa­
yan ve aynı baskı altında olan a ncak birbirleri ile çiftleşmeyen iki
ayrı popü lasyonunuz olur.

1 76
DNA TAMiRi
Hataları Düzeltmek

DNA'yı kopyalama kadar karmaşık bir iş hiç sorunsuz g itmeyecek­


tir. DNA'ya yeni nü kleotidler ekleyen enzim, her bir ı 00.000 nük­
leotidde bir hata yapma eğilimindedi r. Ayrıca DNA eşlendikten
sonra h ücre içerisindeyken başına pek çok şey gelebil i r. Serbest
radikaller gelip çarpabilir veya güneşten morötesi ışınlar hasar
verebilir. Tehlikeli maddelerden radyasyon veya küçük dozlarda x

ışınları bile DNA'da hasara yol açabilir.


DNA hasarını önlemek önemlidir. Bu yüzden g ü neş kremi sü­
rer, sigaradan uzak d urur ve doktorlarımızı n gerekenden daha faz­
la röntgen istememesine g üveni riz. Anca k kaçınıl maz olarak hasar
meydana geldiğinde vücudu m uzun bunu tam i r edebil mesi iyi bir
şeydi r.

D N A KO PYA L A M A DA H ATA L A R I D Ü Z E LTM E K

DNA polimeraz mükemmel değildir; her ı 00.000 n ü kleotidden


birini batı rır. Ancak hücrelerimizin makinesi bu hataların büyük
kısmını düzelterek hata oranını sadece bir m ilyarda bire indirir. Bu­
n u n a nlamı, DNA'nın her iki kopyasını da sayarsak her bir hücrede
topla mda sadece altı hata olmasıdır. Fena değil!
Sü reçlerden biri olan DNA düzeltmesi, replikasyon esnasında
olu r. DNA polimeraz yanlış n ükleotidi ekiediği nde, ipliği n öteki ta­
rafındaki bazla mükemmel bir şekilde eşleşti rmez. Sonuç olarak
yeni, yanlış nükleotidi n -bir sonraki nü kleotidin bağlanacak oldu­
ğu- 3' hidroksil g rubu DNA polimerazda doğru yere oturmaz. En­
zim yeni, yanlış n ükleotidi yerinden çıkarmadan ilerleyemez.
DNA pol imeraz, arada sırada yanlış bir nükleotidden ileri g i­
debi lir. Ancak bu, DNA üzerinde nükleotid lerin doğru bir şekilde

1 77
Genetik 1 0 1

eşlenmemiş olduğu çarpık bir y e r bırakır. (Her bir nükleotidin ikili


sarmal üzerinde mükemmel oturmasını sağlayan sadece bir eşi ol­
duğunu hatırlayın.) Uyuşmazlık tamiri adlı bu işi yapan enzimler,
hangi ipliğin eski ve hangisinin yen i olduğunu bild ikleri için ha­
tayı tespit edebili rler. Bu, "Epigenetik" bölümü nde bahsetmiş ol­
duğumuz modifikasyonlardan biri olan metilasyon sayesinded ir.
Uyuşmazlı k tamirinin a rd ı ndan yen i iplik metillenmemiştir; yani
enzimler metil lenmemiş ipliği yeni enzim olarak tanıyabi lir.
Bu tamir mekanizmaları, bir baz çiftinin bariz bir şekilde uyuş­
madığı tek nükleotid mutasyonlarını hedef alırlar. Uyuşmazlık ta­
miri, bazen trinükleotid tekran adlı alengirli bir h atayı yakalayabilir.
Bunlarda "CAGCAGCAGCAG" benzeri bir dizi, soruna yol açabilir.
Eğer DNA'nın iki ipliği ayrı l mışsa trinükleotid d izisi kendi üzerine
katlanarak ana DNA i pliğinden sarkan bir saç tokası şeklinde ken­
di kendine bağlanabilir. Eğer �a kalanmamışsa, bu DNA dizisi daha
sonra kopyalandığında, daha uzun olan iplik doğru bir şekilde kop­
yalanarak her iki iplikte de çok uzun olan bir diziyle sonuçlanabilir.
Bu tekrarlanan dizi, gitgide daha fazla tekrar biriktirebilir. Hassas-X
sendromu ve miyotonik distrofı gibi bazı genetik hastalıklar, bu
tekrarların kontrolden çıkmasından kaynaklanır.

D N A H A S A R I N I TA M I R E T M E K

Hasarı tespit etmek, DNA zinci rinin şekli bozulduğu veya normal
bir ikili sarmal gibi davranmadığı için hatayı tespit etmekten daha
kolayd ır.
Mesela bir DNA ipliğinde ya n yana duran pirimidin bazları (T
veya C), morötesi ışığa maruz kaldıklarında birbirleriyle kovalent
bağlar yaparlar. Bu bariz bir soru ndur çünkü DNA bazlarının, yan
yana bağ ya pmamaları gerekir. Bakteriler gibi bazı organizmalar
bu çiftleri tespit ederek ayı rabilir. Ancak insanların yaklaşımı, karış­
mış olan bazları kesip atarak yerlerine yenilerini koymaktır.

1 78
DNA Tamiri

B u n u n ve sadece tek bir i pl iğin hasar görmüş olduğu diğer va­


kalarda, enzimler oraya ait ol mayan bazla rı çıkartabili rler. Tek bir
baz hasar gördüğünde sadece o bazı çıka rtabilirler. Birden daha
fazla baz söz konusu olduğunda, genellikle etkilenmiş iplikten en
azından birkaç düzine baz çıkartırlar.
Hücrelerimiz, ilgi nçtir ki, her iki iplik de hasar gördüğünde
veya kınldığında bile DNA'yı tamir edebil i r. Neredeyse her kromo­
zomdan iki kopyaya sahip olduğumuzdan (pardon, XV taşıyıcıları),
iki iplikteki hasar, homolog eşierindeki kırık uçlar eşleştirilerek ta­
m i r edilebilir. Kromozom çiftlerinin rekombinasyon geçirdiği, ya nı
çaprazlama geçiş yaptıkları mayozda meydana gelen şey de tam
olarak budur. Bu d urumda her iplik homolog kromozomdaki eşi n i
b u l u r v e enzimler, iplikler ayrıl ırken DNA'yı tam i r eder.

H A S A R TA M I R E D I L E M E D I G I N D E

Hasa rl ı DNA'sı olan bir hücre, sağlığı mıza tehdittir. Yaşamımız bo­
yu nca çok uzun süre güneşe maruz kal ı rsak veya kanserojenik
kimyasaliara veya radyasyona maruz kaldığımızda neler olduğu­
n u d ü şünün. Bazı hücreler o kadar çok hasar görmüştür ki ölmele­
ri gerekir; diğerleri kansere yol açabil i r.
H ücreler DNA'Iarını, eksiksiz ve hasar görmemiş olmaları ha ri­
cinde eşiemerneye programlan mışlardır. Bu ndan sonra hücrenin,
DNA düzgün bir şekilde eşlenmemişse böl ü n m eyeceği bir nokta
gelir. Son olarak mitoz esnasında metafazda, her bir kromatit bir
mikrotübüle uyg u n bir şekilde bağlanma mışsa, iğin kromozom­
ları h ücrenin her iki ucuna çekmeyeceği başka bir kontrol noktası
vardı r.
Hasarlı bir hücre ta mir edilemezse kendi kendini imha eder. Bu
sürece apoptoz adı veril i r ve (yemek için bakteriler ve diğer isti­
lacıları aramak için vücudumuzda devriye gezmekte olan) beyaz
kan hücrelerimiz tarafı ndan yutulabilecek küçük h ücre parçaları

1 79
Genetik 7 0 7

ile sonuçlan ır.


Asıl sorun, hücrenin ta mir edilemez hale gelmesine rağmen
apoptoz olmamasıd ı r. Apoptoz için gerekli enzimlerden birin­
de bir mutasyon varsa bu gerçekleşebilir. Mesela p53 protei nini
üreten "tü mör baskılayıcı" gendeki varyasyonlar, bunları taşıyan
i nsa nların bir çeşit kansere yakalanma risklerini otuz yaşına gel­
diklerinde yüzde SO'ye, yetmiş yaşına geldiklerinde ise yüzde 90'a
çıkartan Li-Fraumeni adlı bir sendroma yol açabili rler.
Hücreleriniz mükemmel tümör baskılayıcı genlere sah i p olsa­
lar dahi, eğer tümör baskılayıcı genlerde hasar bırakırsa, kanser
hücreleri bir köprübaşı tutabilir. Kanser hücrelerinde genellikle,
çoğalmamaları gerekirken çoğaimalarına yardı mcı olacak birden
fazla m utasyon vard ı r. Bunlar genellikle bir veya birden fazla tü­
mör baskılayıcı gen içerir.

1 80
KANSER GENETIGi
Neden Bazı Insanlar Daha Yatkındır?

DNA hasarı kansere yol açabilir; ancak vücutlarımızda bunun ol­


mamasını sağlamak için birden fazla güve n l i k noktası vardır. DNA
hasarı hakkında önceki böl ümlerden birinde okumuş olduğunuz
üzere, hücreler eğer hasar meydana geld iyse ve tam i r edemiyor­
larsa bölün meyi d urdurur veya kend ileri n i i m ha ederler. Ancak
bazı insanlar kansere d iğerlerinden daha yatkı ndır ve bu bazen
onları yatkın kılan bir mutasyonla ilişkilidir.
B i r kişi ailesinde kansere yakalananlar olduğunu söylediğinde,
b u n u n anlamı, kendini koruma mekanizmasının bir parçasında
ölümcül bir mutasyon taşıyan bir geni nesilden nesle aktarılara k
almış olduklarıdır. Eğer bu genin amacı kanserli h ücrelerin böl ü n­
mesin i engellemekse, mutasyon taşıyan bir alel, görev başında
uyumaya yatkın olan bir g üvenlik görevl isi g ibid i r.
Kanser tek bir hastalık değildir. Ortak bir nokta ları olan farklı
hasta l ı klar bütünüd ü r: hücre bölünmesi. B u n u n anlamı, hücreler
böl ü n memesi gerekirken böl ünürler; çok büyüyen veya diğer
hücrelerin besinlerine el koyan tümörlere yol açabilirler. Kanserler
farklı h ücre türlerinde farklı sebeplerden ortaya çıkabi lir. Kanser
için tek bir tedavi bulunması pek olası değildir, ancak bilim insan­
ları i nsanların her yıl yakalandığı yüzlerce kanser türü için teda­
viler, önleyiciler ve potansiyel çareler aramaktadırlar. ABD'de en
yayg ın olanları meme, akciğer, kolorekta l ve prostat kanseridir.
Kanser gel işmesi için genel likle birden fazla mutasyon ge­
rekl idir. Kansere yol açacak ciddi mutasyonları olan kişi lerde bile
kanser gel işmesi yıllarca sürebilir, hatta pek çok kişide kanser hiç
gelişmeyebi lir bile. Bu kişi nin hücrelerinin çoğu iyi olabilir, ancak
bir gün bu hücrelerden birinde bir tane daha mutasyon gelişir ve
kontrolden çıkar.

1 81
Genetik 7 0 1

Kontrolden çıkmalarına olanak verecek m utasyonlar taşıyan


hücreler çoğalacaklard ı r ve eğer bu hücrelerden biri, benzer et­
kiye sahip olan başka bir m utasyon edinirse daha da h ızlı çoğalır.
Eğer bu erken mutasyonlardan b i ri baştan savma DNA kopyala­
masına veya kontrol noktalardan birinin kaybına yol açıyorsa, mu­
tasyonlar yaygınlaşır ve h ücre bunları durduramaz.

KA N S E R E YAT K I N L I K L A I L I Ş K i L I B A Z I G E N L E R

Onkogenler, hayatiarına hücreye bölünmek için her şeyin uygun


olduğu tal i matını veren normal genler olan proto-onkogenler
olarak başlarlar. Ancak bazı m utasyon türleriyle proto-onkogen­
ler, hücreleri normalde olduğundan daha fazla bölünmeleri için
cesaretlendiren onkogenlere dönüşür. Bu genler büyüme faktör­
leri veya büyüme faktörü reseptörlerini içerebil i r.
Tümör baskılayıcı genler anormal hücrelerin bölünmelerini
veya hayatta kalmalarını engeller. Bu genlerin birinde kansere yol
açan bir mutasyon, m uhafızın işini ya pmasın ı engeller ve anormal
hücreler normalde bölünmemeleri gerekirken bölünü rler. Meşhur
tümör baskılayıcı genlerden b i ri, normalde a poptozu başlatan
p53'tür.
Hücre döngüsü genleri, hücrelere hangi za man bölünmeleri
gerektiğini söyleyen genlerd i r. Siklin ve sikl in-bağımlı kinazlar adlı
genler, sürecin her bir aşamasında gerekli olan genleri açarak hüc­
renin, bölünme döngüsünün neresinde olduğu n u takip etmesine
yardımcı olur. Bu genlerde m utasyon olduğunda, hücrenin zama­
nı ol masa da bölünmesine yol açabil i r.
DNA tamir genleri de m utasyona uğradıklarında hücre büyü­
mesi ve kansere yol açabilirler. Hasarlı DNA'ya sahip olan bir hücre
normalde bölünmemelidir, a ncak eğer tamir proteinleri bozuksa
ve diğer genler de m utasyona uğram ışlarsa hücre bunlara rağ­
men sürece devam edip bölünebilir. Bu mutasyonlar, daha da faz­
la mutasyonun birikmesini olası kılar.

1 82
Kanser

Telomeraz normalde h ücrelerimizin çoğ unda mevcut d l l­


d i r; ya ni kromozomların uçları ya da telomerler her h ücre böl ü n­
mesinde kısalırlar. Ancak kanser hücreleri genellikle, m u htemelen
normal ömürleri nden daha fazla büyümelerine yard ı mcı olan aktif
telomerazlara sah i ptirler.
Vaskülarizasyon genleri, tümörlerin besine ulaşmalarını sağ­
layan bir kan ikmali geliştirmelerini sağlarlar. Bol kan akışı ile tü­
mör i ri leşerek büyüyebilir.

TÜMÖR SEKANSLAMA

Genetik testler ve genom sekanslaman ı n fiyatı artı k göreceli ola­


rak makul seviyelerde olduğu için, bir onkolog, genomu -tüm
bu m utasyonlar sayesi nde hücrelerinizin kalanının genomundan
fa rklıdır- bir tümör için test edebilir.
Artık bazı bel irli mutasyonların etkilerini tersine çevirmek için
hedefl i terapiler mevcuttur. Mesela bazı küçük olmayan hücreli
akciğer kanserlerinde, bir büyüme faktörü reseptörü olan EGFR
adlı bir gende bir mutasyon vardır. Bu mutasyon, hücrenin ortam­
da hiç bulunmasa dahi sanki sürekli büyüm e faktörü sinyali alıyor­
m u ş gibi davranmasına yol aça r. Eğer bir tümör EGFR'de bu çeşit
bir mutasyon taşıyorsa, hasta, reseptörü bloklayan ve büyüme
sinyalini kapatan "cetuximab" g ibi hedeflenmiş bir terapi alabilir.
Bu tera piler pahal ıdır ve ciddi yan etkileri olabilir ancak bazen ge­
leneksel kemoterapiden daha etkilidi rler.

1 83
FARMAKOGENOMiK
Genler ve Eczalar Nasıl Etkileşirlerı

Genler sadece vücud u m uzun nasıl göründüğünü etkilemezler;


vücudu m uzun ne yaptığını da belirlerler. Vücud u m uzun ilaçlarla
ve diğer eczalarla ne yaptığı da buna dahildir.

Ecza Nedir
Eczalar, vücudumuz üzerinde belirli bir etkisi olan her türlü mad­
deyi içerirler. Uyanık kalmak için neden (kahve veya enerji içecek­
leri ile) kafein aldığımızı düşünün; ya da bizi rahatlatacağını umdu­
ğumuz veya bize aptalca şeyler yaptıran alkolü. Madde kategorileri
yasal olmayan maddeleri ve tabii ki doktor tavsiyesi olmadan aldı­
ğımız binlerce ilacı da içerir.

Maddeyi vücudumuza aldıktan sonra, enzimler bu madde üze­


rinde çalışarak onu parçalarına ayırır veya ayırmaz. Madde, resep­
törlerle veya başka protein lerle, enzimlerle veya hücrelerimizin
parçaları ile etkileşime girerek çalışır. Sizde ve bende bir madde
ile etkileşime giren bir enzim i n farklı versiyon ları varsa, aynı ilaca
farklı tepkiler verebi l i riz. Bi rkaç örneğe bir göz atalım.

K A F E i N M E TA B O L i Z M A S I

Kafein sind irildikten sonra karaciğerimizde parçalara ayrı lır. Bir


kafein molekülü parçalara ayrı l madan önce kan akışı içerisinde
dolanır, arada sırada da beyi nde d u rarak bizi uyanık tutmak için
adenozin i bloklar. Ancak karaciğerden geçer geçmez oradaki en­
zimler ta rafı ndan parçalanabil i r. Kan dolaşımım ızdaki ki myasalları
parçalara ayırmak karaciğerimizin işinin önem l i bir parçasıdır ve
bunu yapmasına yardımcı olması için tonlarca enzi mi vardır.

1 84
Farmakog n mik

Bu enzimlerden bir tanesi, CYP1 A2 olarak kısaltı lan Sitokrom


P450 1 A2'dir. Bu ge nde bir tek nükleotid varyantı vardır: Popülas­
yonu n büyük kısmı belirli bir noktada bir A aleline sah ipken d i­
ğerleri C'ye sahiptir. (Elbette ki bu gende başka mutasyonlar da
mevcuttur, ancak bunlar en yaygın olan iki tanesidi r.)
Bu alel lerin bir tanesiyle yapılmış olan enzimler yavaş ve dü­
zen l i bir şekilde çalışarak aynı zamanda yüksek miktarda kafeinin
kan d olaşımımızda bulu nmasına izin verir. Diğer varyant işini daha
hızlı ya par, yani uyanı k ka lmak için içtiğiniz bir fincan kahve kısa
süre içerisinde kaybolacaktır. Yavaş aleiden bir veya iki kopyaya
sahip olan kişiler, çok fazla kafein tükettiklerinde yüksek tansiyon
ve kal p hastalığı risklerinin artma eğiliminde olduğunu görecek­
lerd i r.

A L KO L L E K I Z A R M A R E A K S I YO N U

Bir kişi bi ra veya bir bardak şarap içtiğinde içkideki a l kol (yani eta­
nal) i ncebağırsaktaki hücreler yoluyla e m i l i r ve ka n dolaşı mına
gönderilir. Alkol, beyin hücrelerimizdeki reseptörleri etkileyerek
rahatlama ve daha yavaş reaksiyon süreleriyle sonuçlanan bir sar­
hoşl uğa sebep olur.
Ancak alkol nihayetinde kan dolaşım ı n ızda yok olur: Tek bir
bira hayatınızın geri ka lanı boyunca sizi kafa yapmaz. Bunun için
karaciğerinize teşekkür edebil irsiniz.
Karaciğerinizde alkol dehidrojenaz (ADH ) adlı bir enzim alkolü
asetal dehit adlı başka bir kimyasala dönüştürür. i ki nci bir enzi m,
aldehit dehidrojenaz 2 (ALDH2) aldeh iti asetik aside dönüştü rür.
Daha sonra böbrekleri miz kanım ızdan asetik asidi alır ve üre ola­
rak boşaltı rız.
Ancak burada bir sorun var: ilk enzim iki nciden daha hızlı çal ışır.
Eğer ALDH2 versiyonu n uz özell ikle yavaşsa, kan dolaşımınızda he­
nüz metabolize edilmemiş yüksek miktarda asetaldehit biri kir. Ase-

1 85
Genetik 7 0 7

taldehitin etkileri kırmızı, kızarmış bir cilde sebep olabilir, bu yüz­


den bazı kişiler (hepsi değil) alkol aldıktan sonra kızarırlar. ALDH2
gen i 1 2. kromozomda bulunur ve aktivitesini yavaşlatan yaygın bir
mutasyon vardır. Bu aleli taşıyanlar alkol aldıkları nda kızarırlar.

KOD E i N M E TA B O L i Z M A S I

Kodein ağrı kesici özelliğinin ya n ı sıra öksürük ve ishal tedavisi yan


etkileri olan opioid bir madded i r. Kodeini karaciğerde metabolize
eden enzim CYP2D6'd ı r. Bu enzim pek çok madde üzerinde -reçe­
teyle verilen ilaçların yüzde 25'i nde- iş görür. CYP2D6 geninin bi­
linen en az 1 60 varyasyon u vard ı r a ncak çoğu etkisini değiştirmez.
CYP2D6 kodeinle etkileşime g i rdiğinde onu g üçlü bir ağrı ke­
sici olan morfine dönüştürür. Bu sürece müdahale edebi lecek iki
nadir mutasyon vardır. Bunlardan biri enzimin daha yavaş çalış­
masına yol açar, böylece kodein alan kişinin da marlarında sadece
küçük bir m i ktar morfin dolaşmaya başlar. Sonuç: Neredeyse hiç
ağrı kesici etki göstermez. Başka bir mutasyon daha da tehlike­
l idir: CYP2D6 enziminin çok hızlı çalışmasına yol açarak kan do­
laşımında ani bir morfin a kışına sebep olur. Böylece standart bir
kodei n dozu, morfin doz aşımına yol açabilir.
Şimdilik i laçların çoğu tek bir boyda gelmektedir: Doktorlar
hastaların çoğunda genel l i kle nasıl etki ettiklerini bilirler ve buna
göre reçete yaza rla r. Antidepresa nlar gibi bazı maddeler bazı in­
sanlarda diğerlerine göre daha etkilidirler; yani eğer depresyonla
başa çıkmaya çal ışıyorsanız doktorunuz bir ilaç denemenizi, eğer
bu işe yararnazsa başka bir ilaca geçmenizi isteyebilir.
Ancak ideal olarak, eğer g enetiğinize dayanarak bir maddenin
ne yapacağını tahmin edebilirsek bu, doktoru n uzun siz hepsini
denemeye başlamadan önce hangi maddeye i htiyacınız olduğu­
nu bulmasına olanak verebi lir. Bilim insanları farmakogenomik
hakkında daha fazla şey öğrendikçe tıbba karşı bu kişiselleştirilmiş
yaklaşım daha da yaygı n hale gelecektir.

1 86
�NTIBIYOTlK DIRENCI
Bakterller Evrimle Bizi Nasil Alt Ederler?

Antibiyotikler modern çağlarda tıbbın önemli bir parçasıdır. Bak­


teri öldüren bu kimyasallar sayesinde artık eskiden olduğu gibi
h ıya rcıklı veba veya kızıl hastalığından korkmak zorunda değiliz.
Küçük yaralar artı k hayati risk taşıyan enfeksiyonlara yol açmaz­
lar. Ancak antibiyotikler tüm bakterileri öldürmezler. Günümüzde
g iderek daha fazla enfeksiyon ilaca karşı d i rençl idir ve hepsi, mik­
ropların genetiği nde ne olup bittiğiyle ilişkilidir.

İlk Antibiyotik
İlk antibiyotik olan penisilin icat edilmemiş, keşfedilmiştir. Lond­
ra'da bir bakteriyolog olan Alexander Fleming 1 928'de tatilden
döndüğünde Staphylococcus bakterileri içeren Petri kaplarından
birinde biraz küf biriktiğini ve bu mantarların çevresinde hiç bak­
terinin büyümediğini fark etmiştir. Maddeyi mantardan çıkarmak
ve tıpta kullanılabilecek kadar yeterli miktarda saflaştırabilmek
için on yıldan uzun süren bir laboratuvar çalışması gerekmiştir.

Antibiyotik kelimesi "hayata karşı" anlamına gelir ancak çoğu


kişi bu kelimeyi kullandığında anti bakteriyel maddeleri kasteder.
Ayrıca antimantar maddeler, antiviral maddeler ve ilaç olmayan
antibakteriyel kimyasallar vardır. Geçm işleri benzerd i r ancak biz
bu bölümde bakteri öldüren maddelere bakacağız.
Tıpta kullanılmakta olan yüzden fazla antibiyotik, farklı sınıfla­
ra ayrılır. Bir sınıfta bu lunan anti biyotiklerin ta mamı aşağı yukarı
aynı şekilde çalışır. Duymuş (veya almış!) olabi leceği niz esas sın ıf­
lardan bazıları şunlardır:

1 87
Genetik 7 0 7

• Beta-laktam antibiyotikler: Bakteriler dahil bütün hücrelerin


çevrelerinde bir hücre zarı vard ı r. Ancak bazı bakteriler, protein
ve şekerlerden yapılmış olan ve hücrenin zırhı olarak iş gören
bir hücre duvarına da sah i ptir. Hücre duvarını i nşa etmek için
bakterinin protein zincirlerini bir araya getirmesi gereklidir.
PBP adlı bir enzim, belirli bir a m inoasit zincirini alıp bununla
proteinleri birbi rleri ne kilitleyerek bu görevi görür. Penisilin
gibi beta-laktam a nti biyotikler, PBP'nin ihtiyaç duyduğu ami­
noasitlerle aşağı yu karı aynı şekle sahiptir. Ancak PBP antibiyo­
tiği kavradığı nda, a ntibiyotik bu raya sıkışır. Bu PBP artı k görev
dışıdır ve duvarı inşa etmeyi biti remez. Ortamda yeterli miktar­
da antibiyotik varsa bakteriler hücre duvarlarını inşa edemez
ve hayatta kalamazlar. U n utmadan, bu enzim de ismini antibi­
yotikten al ır: PBP, penisiline bağ lanan proteinin kısaltmasıdır.
Beta-laktam anti biyoti kler penisili ni, amoksisilini, sepalospo­
rinleri ve karbapenemleri içerir.
• Makrolid antibiyotikler: Bakteriler de diğer yaşam biçim­
leri g ibi, mRNA kalıtyazı mlarını proteinlere kalıtokumak için
ri bozomları kullanır. Makrolid anti biyoti kleri, şa nsımıza insan
ri bozom larından bir m i ktar fa rklı inşa ed ilmiş olan bakteriyel
ri bezornlara bağlanırlar (ya n i ilaç bakterileri öldürür ancak bizi
öldürmez). Eritromisi n, makrolidlere bir örnektir. Eğer bir Z-Pak
ald ıysanız, başka bir makrolid olan azitremisin alm ışsınız de­
mektir.
• Kinolon antibiyotikler: Bakteriler bölündü klerinde DNA'la­
rını eşiemek zoru ndadırlar (el bette bizler de). Bunu yapmak
için iki DNA ipliğini ayı rmak zorundadırlar ancak DNA'nın kıv­
rık olduğunu hatı rla rsan ız, bu çetrefilli bir iştir. Elinize bir daha
bir yumak ip geçtiğinde ipliğin ortasından tutarak ayı rmaya
çal ışın. Yumağın fiberleri birbirlerinin etrafı na dolanmıştı r ve
çektiğin izde daha da sıkı sa rı l ı rlar. Bakteriyel DNA sonsuz bir
dairedi r, yani iplikler kendi başlarına çözülemezler. Çok fazla

1 88
Antibiyotik Direnci

kıvrıl mamaları için görevleri DNA eşlenmesi esnasında dikkatli


bir şekilde DNA ipliklerini kesrnek ve onarmak olan enzimleri
vard ı r. Kinolon antibiyotikler bu enzimin işini ya pmasını engel­
ler. Kinolonlar, florokinolon antibiyotikler olan levofloksasin ve
siprofloksasini (Cipro) içerir.

D i R E N Ç TA M A M E N B A K T E R i Y E L
G E N L E R L E A L A KA L I D I R

Her antibiyotik sınıfı, bel irli bir bakteri proteini üzerinde çalışır:
Pen isilin PBP'ye bağlanır, makrolidier ribozomlar ile uğraşır ve ki­
nolonlar DNA'yı açan enzimi tıka r. Bunun anlamı, eğer bakterilerin
sadece bu enzimleri nasıl ya ptıklarını değiştirebilirlerse bu ilaçla­
rın etki lerinden kaçabilecek olmasıdır. Başka bir deyişle, DNA'la­
rındaki doğru mutasyonla bundan kurtulabili rler.
Beta-laktam antibiyotikler ile öldürürebilen bazı bakteriler, be­
ta-laktamaz adlı enzimler için bazı özel genler taşırlar. Bu enzimler,
antibiyotik molekülünü parçalarına ayırarak yok ederler. Penisilin
ancak 1 940'1ardan beri tıbbi olarak kullanılıyor olsa da penisilini
yapan fungus çok daha uzun bir süredi r ortalıkta olmalıdır. Be­
ta-laktamaz enzi mleri bir m i lyar yaşından daha eski olabilir.
Başka bir taktik, PBP'yi a ntibiyotiğin bağ lanamayacağı şekilde
değiştirerek beta-laktam maddelerinin hasarından kaçınmaktır.
Metisilin dirençli Staphylococcus aureus olan M RSA, şöhretini
borç l u olduğu metisilin direncini böyle kazanmıştır.
Makrolid direnci genellikle ribozomdaki bir değişiklikten ge­
l i r. Ancak bu genetik bir değişiklik değildir; ri bozomun RNA dizisi
ayn ı kalır. Bunun yerine, Erm adlı proteini ya pan başka bir gen, ri­
bozomdaki belirli bir noktaya bir metil grubu ekleyebil i r. Bu küçük
ilave ile ribozom, antibiyotiğin etkilerine daha az maruz kal ı r.
Kinolon direnci, DNA'yı çözen enzim i daha az hassas yapmak
için değiştiren mutasyonlardan kaynaklanabili r. Bakteriler için

1 89
Genetik 1 0 1

yayg ın başka b i r direnç yöntemi, atık proteinler edinmektir. Bun­


lar, antibiyotik moleküllerini hücrenin d ışına taşıyabi len pompa­
lardır. Atı k pompaları pek çok kimyasalı dışarı taşıyabilir, yani eğer
bir hücre ki nolonu d ışarı pompalayabil iyorsa genellikle diğer an­
tibiyotikleri de pompalayabilir.
Burada bahsettiğimiz m u tasyonlar, antibiyotik direnci kaynak­
larından sadece birkaç ta nesidir. Bakteriler genel l i kle birden fazla
direnç mekanizması biriktiri rler; mesela DNA çözen enzi mlerinde
pek çok değişiklik yapmak veya birden fazla çeşit beta-laktamaz
için genlere sahip olmak gibi.

EN AZ H A S S A S O L A N I N H AYATTA K A L M A S I

Antibiyotik direncine yol açan genetik değişiklikler her zaman


bakteri nin ana kromozomunda meydana gelmezler. Bakterilerin
plazm id adlı küçük dairesel DNA parçalarını birbirlerine nasıl ak­
tardıklarını hatırladınız mı? Antibiyotik direnç genleri genellikle
bu plazmidlerde bul u n u r.
Eğer bir bakteriyseniz ve biri size antibiyotik d i renci geni taşı­
yan bir plazmid hediye etm işse, bu gen biraz daha uzun süre ha­
yatta kal manızı sağlar. Böl ü nmek için daha çok fırsatınız olacaktır
ve bu plazmidden daha çok kopya ü rettiğinizden, tüm çocukları­
nız bu faydalı gene sa h i p olacaklardır. Kısa süre içerisinde antibi­
yotik d i renç gen i yaygın hale gelir: Eğer ortamda antibiyotik varsa,
antibiyotiğe dirençli bakteriler çoğalırken hassas olan mi kroplar
ölecektir.
Aynı şey, esas bakteriyel kromozomda taşı nan antibiyotik di­
renç genleri için de geçerl idir. Eğer direnç sağlayan bir gene sahip­
seniz, daha uzun süre hayatta kal ı p daha çok çocuk yaparsınız. Pek
çok durumda antibiyotik d i renci genleri tam koruma sağlamazlar:
Eğer boğazın ıza kadar anti biyotiğe batarsanız n ihayetinde sizi öl­
dürü rler.

1 90
Antibiyotik Dir n 1

Doktorunuzun yazdığı antibiyotiklerin g enellikle tüm kürü


bitirm eniz gereken bir uyarı etiketiyle gelmesinin sebebi budur.
B u n u n arasındaki fikir, hassas bakterilerin ta m a m ı öldürülene dek
vücud u n uıda büyük bir antibiyotik konsa ntrasyonu bulundur­
maktır.
Ancak direnç yine de gelişir. Eğer vücud u n uıda özellikle daya­
nıklı bir bakteri varsa, normal antibiyotik dozunu bile atlatabilir.
Anti biyotik al mayı bıraktığınııda bu bakteri d i renç plazmidini, sizi
daha sonra enfekte edebilecek bakterilere de hediye edebilir. Za­
rarsız sindirim yolu bakterilerimiz bile bu hed iye değiştokuşundan
nasiplerini alabilirler: Antibiyotik a lmayı bıra ktıktan son ra sindirim
siste m i nizde muhtemelen antibiyotiğe d i rençli bakteriler olacak­
tır; bu plazmidleri daha sonra daha zararlı bakterilere aktarabilirler.
Anti biyotiğe d i rençli bakteriler daha uzun süre hayatta ka lma
eği l i m i nde olduğu ndan, antibiyotikler evrim için bir seçili m baskı­
sını temsil ederler. Hassas m ikropların öldüğü ve d i rençli olanların
çoğald ığı sürece doğal seçilim adı veri l i r.
Antibiyotik d i rencinin daha yaygın hale gelmesini engellemek
için reçetede yazı lan anti biyotiği bitirmek yeterli değildir. Doktor­
ların a ntibiyotikleri sadece gerçekten gerekli olduğunda yazma­
ları da önemlidir. Doktorunuzun size grip veya soğ uk algınlığı için
antibiyotik vermeyi reddetmesinin sebebi bu olabil ir: Bunlar viral
hastal ıklardır ve antibiyotikler virüsleri öldürmek için hiçbir şey
yap m azlar. Ayrıca doktorlara, bir enfeksiyona yol aça n bakterileri
dirençli olup olmadıkları, eğer dirençl ilerse hangi antibiyotiklere
karşı d i rençli olduklarını test etmeleri öneri lir. Bu şekilde dokto­
ru nuz, zararsız olanlar dahil vücudunuzun tam a mında bir seçili m
baskısı oluşturabilecek bir antibiyotik tah m i n i yapmak yerine ger­
çekten işe yarayacak en uygun antibiyotiği yazabii ir.
Anti biyotik direnci, çiftliklerde kullanılan antibiyotiklerle de
meydana gelir. Çiftçilere uyg un bir şeki lde hayvanların büyüme­
sinde ya rd ımcı oldu kları için, hayvaniara genell ikle yem leri yoluy-

1 91
Genetik 7 0 7

l a antibiyotik veri lir: Daha kısa sürede daha çok et. Ancak bunun
anlamı, çiftçilerin, inekleri veya tavukları ile birl ikte antibiyotik
dirençli bakterileri çoğaltıyar olduklarıdır. Bu sorunu çözmek için
çiftçilerin antibiyotiğe bağ ı m l ı l ıklarını düşürmek ve kullandıkla­
rı antibiyotiklerin insanlar üzerinde yaygın olarak kullanılanlarla
aynı olmamalarını sağ lamak gerekl idir.

1 92
SORULAR VE ETiK IKILEMLER
Öğrenmek lstemeyebileceğiniz Şeyler

DNA o kadar önemli bir parçanızdır ki, DNA hakkında bir şeyler
öğren mek, aslı nda bil mek istemediğiniz şeyler hakkında size daha
fazla bilgi verebilir. Bu böl ümde genomu nuzda ne olduğunu öğ­
rendiğinizde -veya bir başkası öğrendiğinde- ortaya çıkan sorular
ve end işelerden bazı larına bakacağız.

S OYA G AC I N I Z I T E K R A R Ç i Z M E N i Z
GEREKEBiLiR

DNA'mızın bize anlatabileceği en büyüleyici şeylerden biri nere­


den geldiği miz ve kimlerle akraba olduğ u m uzd u r. Ancak bu kav­
ra mlar, soyağacınızı n düşündüğünüz gi bi olmadığını ortaya çıkar­
tıyorlarsa yıkıcı da olabili rler.
Alice Collins Plebuch, The Washington Pos t'a ailesinin baba
ta rafı ha kkında daha çok şey öğrenmek için bir genetik testi kul­
landığında yaşadığı tuhaf bir olayı an lattı. Ebeveynlerinden her
ikisi de i rlandalıydı ve anne tarafından pek çok i riandalı akrabası
ile tanışmıştı. Babası da i rlandalıydı ve kardeşleriyle birlikte bir ye­
timhanede büyümüştü. Ancak Plebuch sonuçlarını aldığ ında ona
sadece yarı i riandal ı olduğu söylenmişti; DNA'sının öteki yarısının
kökleri Doğu Avrupa'da n, Aşkenazi Yahud ilerindendi.
Plebuch'u n ebeveynleri hayatlarını çoktan kaybetmişlerdi, bu
yüzden kardeşleri ve kuzenlerinden DNA testi ya ptı rmaları nı rica
etti. Kardeşleri yarı Yahudi kökenierini taşırken her iki ta raftan da
kuzen leri tam i riandalı idi. Babası tarafı ndan kuzenleri ile bir ak­
rabalığı yoktu. The Washington Post'a yıllarca şaşkın, hayal kırıklı­
ğına uğramış ve soyağacında neler olup bittiğini öğrenmek için

1 93
Genetik 1 0 1

azim içerisinde olduğu n u a nlattı. N i hayetinde babasının Yahudi


bir ailenin çocuğu olduğu, ancak hastanede kazayla Plebuch'un
i riandalı ailesinin bir bebeği ile karıştı nldığı ortaya çıktı. Kimse bu­
nun farkına varmamıştı ve her iki bebek de büyümüş, çocuk sahibi
olmuş ve olağandışı herhangi bir şey olduğundan şüphe etmeden
mezara girm işlerdi.
Plebuch bu bağiantıyı ancak, Yahudi olduğunu düşünen ama
yarı i riandalı olduğu ortaya çıka n bir kadın ortaya çıktığında ku­
rabil mişti. Bu kadın Yahudi aileyle eve giden i riandalı bebeğin kı­
zıydı ve bir DNA servisi, Plebuch'un i riandalı kuzeniyle aralarında
bağlantı ku rmuştu.
Daha basit bir örnek ele alırsak, çevrimiçi yayın Vox'a "George
Doe" adıyla yazan bir adam, kişisel bir genomik sitesinde tanıma­
dığı birin i n olası bir büyü kbaba olarak ortaya çıkmasından duy­
duğu şaşkı nlıktan bahsediyord u. Bu gizemli kişi ile akrabalığının
ne olduğunu ortaya çıkarmak için ebeveynlerinden de DNA testi
yaptırmalarını istedi ve bu kişi nin bir büyükbaba değil, evlatlık
alınmış olan ve biyoloj i k ailesini arayan bir üvey kardeş olduğu
ortaya çıktı. (Bir büyükbaba veya bir üvey kardeş testi alanla ge­
nomları n ı n dörtte birini paylaş ı r, karışıklık buradan gelmekted ir.)
Öyle gözüküyor ki George'un babası, George'u n ailesinden kimse­
nin bilmediği bir çocuğun babası olmuştu. Gerçek ortaya çıkı nca
George'un ebeveynleri boşandılar.
DNA testleri kullanıcıları, ai leleri hakkında başka na hoş sı rlar da
ortaya çıkarmışlardır. Mesela babanız olduğunu zannettiğiniz kişi­
nin aslında babanız olmad ığını öğrenebilirsiniz. Bunun ne kadar
sık olduğunu bilmek zord u r a ncak bilim insan ları "baba olmama
olayların ın" popülasyonda yaklaşık yüzde 2 civarında olduğunu
tahmin etmekted irler. 20 1 3 yılında "23andMe': veritabaniarında­
ki yaklaşık bir milyon kullanıcıdan yedi bin tanesinin daha önce
farkında olmadıkları ebeveynler veya kardeşler keşfetti klerini bil­
dirmiştir.

1 94
Sorular ve Etik lkilemler

GiZLILIK ENDIŞESi

DNA testleri ile ilgili diğer bir büyük sorun, verilerinize neler ol­
duğudur. DNA'nızı test eden kişisel genom i k şirketi sekans veya
genomik verilerinizi bilgisaya rlarında depolar, peki sonra ne olur?
Bazı şirketler, daha sora tekrar test etmek istediklerinde veya ih­
tiyaç d uyduklarında kullanmak için tükürük n u m u nenizi de sak­
larlar.
Büyük kişisel genomik şirketlerin tümü, verilerinizi g üvenl i bir
şeki lde sakladıklarını ve kimlik bilgilerinizle birlikte bunları asla
kimseye vermeyecekleri ni söylerler. Anca k bu, bazı şartlar altın­
da bu bilgileri açığa çıkarmayacakları anlamına gelmez. Mesela
"23andMe': verilerinizin araştırma için kullanı l masına rıza göster­
diğinizi söyleyen kutucuğu işaretlediyseniz, verilerinizi araştırma­
cılarla paylaşır.
Bazı şi rketler, size potansiyel ürünler pazarlamak da dahil çe­
şitli a maçlar için genetik veriler {veya sağ lığın ız hakkında sorular
da dahil olmak üzere vermiş olduğunuz başka bilgiler) de dahil
bilgilerinizi kullanma haklarını saklı tutarlar. Bir şirkette bilgileriniz
olduğu sürece kol luk kuvvetleri, mesela bir vakayı çözmek için bu
bilginin kendilerine teslim edil melerini isteyebilirler.
Kişisel genomik şirketlerinin hack/enerek verilerin çalınması
olasılığı da mevcuttur. N ihayetinde eğer şifre ve kredi kartı veri­
tabanlarının güvenliği aşılabiliyorsa, DNA verilerinin çalınması da
i htim a l dışı değildir. Şifrenizi her zaman değiştirebi lir veya yeni bir
kredi kartı isteyebili rsiniz ancak DNA'nız her za man sizinle olacak­
tır.
A BD'de Sağlık Güvenlik Taşınabilirlik ve Sorumluluk Yasası {H I­
PAA) tıbbi kayıtlar için küçük bir koruma sağlar: Sağl ı k hizmeti sağ­
layıcı ları, izniniz olmadan kayıtlarınızı başkaları ile payiaşamaziar
ve bu veriyi gizli tutabiirnek için bazı adımlar atmaları gerekir. An­
cak kişisel genomik şirketler, aynı kanuna tabi değildir.

1 95
Genetik 7 0 1

ABD'de ayrıca, sağl ı k sigortası şirketleri nin g enetik test sonuç­


larınıza dayanarak size h izmet vermemelerini veya daha yüksek
ücret istemeleri ni engelleyen Genetik Bilgi Ayrı mcılık Yapmama
Yasası (GINA) adlı bir kan u n vard ı r. Bu kanun işverenlerin kişileri
işe alma, kovma veya terfi vermed e genlerini kullanarak karar ver­
melerin i d e engeller. Ancak kan unda büyük yasal boşluklar vardır.
Mesela hayat sigortası, engel iilik sigortası ve uzun süreli bakım
sigortaları dahil değildir ve bilgi lerinizi istedikleri gibi kullanabi­
lirler.

D N A' N I Z S A D E C E S i Z i N D E G i L D i R

DNA'nızın yarısını biyolojik ebeveyniniz ve kardeşlerinizle, orta­


lama dörtte birini de üvey kardeşleriniz, büyük ebeveyniniz ve
torunlarınız ile paylaşırsın ız. B u n u n anlamı DNA'nız hakkında bir
şeyler öğrendiğinizde a krabaların ızın da kend ilerininki hakkında
bir şeyler öğrendikleridi r.
Örnek olarak i riandalı a ileyi ele alalım: Al ice Collins Plebu­
ch Aşkenazi ataları old uğunu öğrendiğinde, bu kardeşlerinin de
sandıkları aile geçmişine sah i p olup olmadıklarını sormalarına yol
açtı. Öte yandan eğer onlar da test edilmemiş olsalardı Plebuch
tüm kardeşlerin bir Yahudi atası olup olmadığını veya sadece ken­
disinin mi yarı Yahudi bir çocuk olduğunu sorgu layabilirdi; belki
annesinin geçmişte bir ilişkisi olmuştu. Yan i ailenizin gizem lerini
öğrenmekte bir sorun u n uz olmasa dahi, akrabalarınızın olabilir.
Aynı ikilem hastalık riski için de geçerlidir. Eğer BRCA2 geninin
sizi meme kanserine yatkın kılan bir aleline sahi psen iz, bunun an­
lamı annenizin, kız kardeşleri n izi n veya kızlarınızın da en az yüzde
SO ihtimalle bu geni taşıyor olduklarıd ır. Kendi risklerini bilmek is­
temeyebilirler ancak sizin riskin izi biliyorlarsa, kendileri hakkında
da bir şeyler öğrenmişler demektir.

1 96
GENETICil DEGIŞTIRILMIŞ ORGANilMALAR
Ashnda O Kadar Korkutucu Değil

Genetik modifikasyon bir araçtır; kendi başına kötü bir şey de­
ğildir. Eğer insanlara genetiği değiştirifmiş organizmalar veya
GDO'Iar hakkında ne düşündüklerini sorarsanız cevap genellikle
olumsuzdur. Ancak GDO'Ian neden sevmedikleri veya neden ye­
mek istemediklerini sorarsanız cevaplar genellikle GDO'Iar hak­
kında değildir. i nsanlar genellikle besinterindeki pestisit artıkla­
nndan veya pestisitlerin çevre üzerindeki etkileri hakkında endişe
ettiklerini söyleme eğilimindedirler. Belki d e GDO'I u ü rün işindeki
en yüksek profilli şirketlerden biri olan Monsanto'nun iş taktikle­
rini beğenm iyorlard ı r. Bunların hepsi, bir ü rünün bazı niteliklerini
genetik mühendislik teknolojisine borçlu olup ol ma ması mesele­
sinden farklıdır.
Hakikat, ürünlerdeki genetik modifikasyonun kendisinin ne iyi
ne de kötü olduğudur. Bu bölümde yayg ı n olan GDO türlerine ve
ta rım ile sağlık açısından ne an lama geld i kl erine bakacağız.

M I S I R VE S O YA N I N G E N E L L I K L E G E N E l l G i Y L E
OYN A N M I ŞTI R

Bugün muhtemelen genetiği değiştirifmiş ürünlerden yapılmış


yiyecekler yem işsinizdir. Ancak bunun sebebi ü rünlerin çoğunun
genetiğinin değiştiri fmiş ol ması değildir; yayg ın olarak tüketti­
ğimiz ürünlerin bi rkaçı nın genetiği değişti rifmiş olanlardan üre­
til m i ş ol masıdır. işte pazarda genetiği değişti ri fmiş çeşitleri olan
yayg ın olarak üretilen ü rü nlerden birkaçı:

1 97
Genetik 1 0 1

Mısır
ABD'de ü retilen mısırın çoğu tah ı l olarak yetiştirilir. (Burada bah­
settiği m iz mısır, tereyağı sürerek koçanından yiyebileceğiniz tatlı
mısırdan farklıdır.) Mısır nişastasının, mısır şurubunun ve mısırla
ilgili tonlarca diğer ürünün kaynağı bu mısırd ı r. Ayrıca tavuklar,
inekler ve d iğer besi hayvanlarının yemlerinin büyük kısmını da
oluşturur. Bu şekilde yetiştirilen m ısırın büyük kısmı böcekle­
ri uzak tutmak veya yabani otları öldüren ilaçlara dayanabilmek
veya her ikisi için de genetik olara k değiştirilm işti r.

Soya
Tofu ve protein barlarındaki küçük soya parça ları gibi protein içe­
ren birkaç g ıda içinde soya, besinlerimizin önemli bir bileşenidir.
Ayrıca bitki yağlarımızın ya rısı ndan fazlasının kaynağıdır ve hay­
van yemlerinin önemli bir bileşenidir. Böceklere karşı dirençli veya
zehiri i ot i laçlarına karşı dayanıkl ı olması için, soyanın genetiği bü­
yük ölçüde değiştirilmiştir.

Pamuk
Pamuk kıyafetlerimiz için gereklidir ancak aynı zamanda bir besin
maddesidi r de: Pamuk toh u m u yağı yenilebilird i r. M ısır ve soya
gibi, pam u k bitkisinin genetiği de genell ikle böceklere karşı di­
rençli veya zehi rli ot i laçlarına dayanıklı olması için değiştirilmiştir.

Patates
Yaygın olarak yetiştirilen başka bir ürün de patatestir; ancak ye­
diğimiz patatesierin büyük kısmının genetiği değiştirilmemiştir.
201 7 yılında onaylan m ış bir adet GDO'Iu patates çeşidi vardır.
Esmerleşme (patates berelend iğinde meydana gelir) için doğal
olarak mevcut olan enzim artık çal ışmamakta, yan i patates üze­
rinde siyah benekler oluşmamaktadı r. Bu patates aynı zamanda,
besinler yüksek sıcaklı klarda kızartıldı klarında veya pişirildiklerin-

1 98
Genetiği Değişti rilmiş Orga nizmalar

de ortaya çıkan bir kimyasal olan akri lamidi daha düşük miktarda
ü retmektedir.

Pa paya
Bugün satışta olan papayaların çoğun un, papaya halkabenek
virüsüne karşı dayanıklı olmaları için genetikleri değiştirilmiştir.
G DO'I u papaya, papaya sanayisini kurtarmış olabilir; ortaya çık­
madan önce virüs, papaya ü rünlerini mahvetmekteydi.

Görmeyeceğiniz Bir Şey


Bu listede ol mayan bir ürün: domates. Genetiği değiştirilm iş doma­
tes, onaylanmış ilk GDO'Iu ü rünlerden biriydi, bu yüzden GDO'Iu
ü rü n ler hakkındaki haberlerin domates görselleri ile donatılmış ol­
d u klarını görebilirsiniz. Ancak GDO'Iu domates ticari olarak başarılı
olmadı. Üreticileri piyasaya sürüldükten kısa bir süre sonra yetiştir­
meyi bıraktılar; 1 997 yılından beri pazarda mevcut değildir.

BÖCEGE Di RENÇLi Ü RÜ N LER

Ürünler, onları yiyen tırtıllar gibi böceklere karşı d i rençli olmaları


için g enetik olara k tasarlanabilir. i l k ticari başarı günümüzde de
ürünlerde çok yaygın olan, Bacil/us thuringiensis'ten bir toksin kul­
lanımıdır.
Genellikle Bt olarak kısa ltılan B. Thuringiensis bir bakterid i r.
Bt'n i n bazı türleri, tırtılları n sindirim sistemlerinde keskin, sivri
uçlu kristaller oluşturan bir toksin üretebi lirler. 1 920'1erden beri
çiftçiler ve bahçıvanlar bu bakteri nin sporlarını doğal böcek ila­
cı olarak kullanmaktadırlar. Mesela bahçe bölümü nden aldığınız
Thu ricide, bitkileri nize sıkmanız gereken bir bakteri sporu solüs­
yonudur. Toksin sadece bel i rli böcekleri etkiler, bu yüzden doğal
ve g üvenli bir pestisit olara k kabul edilir ve organik tarımda kul la­
nıl masına izin verilmekted ir.

1 99
Genetik 1 0 1

Genetik olarak tasarlan m ı ş i l k B t mısırı 1 996'da onaylanmıştır.


Avrupa mısır kurdu adlı yaygı n bir mısır haşeresini hedef alan bir
toksin ü retmektedir. Bu mısır türünü üretmek için bilim insanları
Bt bakterisinden toksini ü reten geni kopyalamış ve bu geni, mısır
bitkisinin genomuna eklemişlerd i r. Etkisi mısır üzerine Bt bakteri­
sini sürekli olarak püskürtrnek g ibidir, püskürtme kısmı hariç. Bitki
kendi pestisiti ni kendi ü reti r ve sonuç olarak çiftçiler daha az kim­
yasal böcek ilacı ku llanır.

H E R B i S iTE D I R E N ÇLi Ü R Ü N LER

Diğer bir büyük GDO'Iu ürün kategorisi, herbisitlere dirençli bitki­


leri içerir. Herbisitler zararlı otları öldürürler.
Eğer bir tarladaki mısır veya soya, bel irli bir herbisite karşı di­
rençliyse tüm tarlaya herbisit sıkabilir, ürünlere zarar vermeden
sadece zararlı otları öldürmesini bekleyebilirsiniz. Böceklere di­
rençli ü rünler çiftçilerin daha az böcek ilacı sıkmasını sağlarken,
herbisite dirençli bitki ler daha çok herbisit sıkılmasına yol açmak­
tadır. Bu yüzden GDO'Iu ürünlerin hepsi nin iyi veya kötü olduğu
iddialarına karşı mesafeli olunması gerekir; hangi tür ürün oldu­
ğuna ve nasıl yetiştirildiğine ba kılmalıdır.
Herbisite dirençli ilk GDO'Iu ürünler, Monsanto tarafından
Roundup markasıyla satılan, bir herbisit olan g l ifosata karşı da­
yan ıklı ol ması için ü retilen "toplanmaya hazır" (ing. "Roundup Re­
ady") soya fasulyeleridir. Gl ifosat, bitkileri, hayatta ka lmaları için
gerekli olan ami noasitleri ü reten bir enzim ile etkileşime girerek
öldürür. Bu yüzden bilim i nsa nları soya fasulyelerine, bu enzimin
normal bitki versiyonu yerine bakteriyel versiyonunu yapmak için
bir gen eklediler. Bakteriyel versiyon, ortamda gl ifosat bulundu­
ğunda dahi ça lışmaya devam ed iyordu.
Bu ü rü nlerin yayg ın bir şekilde kullanımı, Roundup kullanımı­
nın da yaygı nlaşması anla m ı na geliyordu. Tıpkı bakteri lerin antibi-

200
Genetiği Değişti ri Imiş Organizmalar

yotiklere direnç geliştirmesi gibi, zararlı otlar da herbisitlere direnç


geliştirebilirler. Glifosat yaygın kullanılan bir pestisittir; GDO'Iu
bitki gerektirrneksizin kendi kullanımınız için marketierin bahçe
reyonundan satın alabil irsin iz. GDO'Iu soya fasulyeleri sayesinde
kullanımı zamanla daha da yaygı nlaşmıştır.
Zamanla Monsanto ve Dow gibi toh u m şirketleri, çiftçilere
daha fazla seçenek sunmak için herbisit ve herbisite d i rençli bitki­
lerin daha fazla kombinasyonunu ortaya çıkardılar. Yine de direnç
geliştiren zararlı otlar mevcut bir sorundur.

201
GENETIK MÜHENDISLIGi ARAÇLARI
Bakterileri Kurcalamak ve Daha Fazlası

Bilim insanları zamanla DNA ile yapılabilecek bazı tuhaf ve havalı


şeyleri keşfettiler. Bu bulgular h ücrelerimizde (ve doğada başka
yerlerde, mesela bakteri hücreleri nde) olup biten şeyleri an lama­
mıza yardı mcı oldular; ancak aynı zamanda enzimler, virüsler ve
başka şeylerin araç olara k kullanılabilme olası l ığını açtılar.
Bu bölümde bahsedeceğ i m iz teknikler, genetik mü hendisliği­
nin koşu m atlarıdır. Tıbbi gelişmelerden babalık testlerine ve veje­
taryen peynire kadar pek çok şeyi mümkün kılarlar.

P O L i M E R A Z Z i N C i R R E A K S I YO N U ( P C R )

DNA ile herhangi bir şey yapmak istiyorsanız elinizde yeterli mik­
tarda DNA olduğundan emin olmanız gerekir. Polimeraz zincir re­
aksiyonu (PCR) adlı bir tekn i k, bir suç mahallinden bir doku örne­
ğinden, analiz için yeterli DNA çoğaltabilir. Kişisel genomik şi rket­
ler de tükürük numu nenizde yüzen az sayıdaki hücreden yeterli
DNA elde etmek için PCR ku llan ır. PCR ayrıca üzerinde çalışmak
istediğiniz DNA parçalarını, g enomda istemediğiniz parçalardan
ayırmak için de ku llanılabilir.
PCR, hücrelerimiz için böl ü n me zamanı geldiğinde DNA kop­
yaları ü reten enzimin aynısı olan DNA poli merazı kullanır (bkz.
"Daha Çok Hücre Ya pmak" böl ü mü). Ancak bu enzi min insan versi­
yonunu kullanmak yerine, PCR'de Thermophilus aquaticus adlı bir
bakteriden elde edilmiş olan ''Taq poli meraz" adlı versiyon kullanı­
lır. Bu minik yaratık, Yellowstone Ulusal Parkı'ndaki gayzerlerdeki
gibi çok sıcak su içinde yaşar. DNA pol imerazı çok yüksek sıcakilk­
Iara dayanabi lir.

202
Genetik Mühendişli i Ara 1 rı

Bu işe yarar bir özelliktir çünkü DNA'yı ısıttığımızda, iki l i


ma l ı n iki ipliği artık birbi rlerine kuvvetl i b i r şekilde bağ lı d ğlldir.
Ya ni bir PCR maki nesi bir DNA numunesin i, iki iplik birbirind n

ayrı lana kadar ısıtır. Daha sonra sıcaklığı normale düşürür ve Taq
pol i meraz, her bir yalnız iplikte kayıp nükleotidleri doldurmak için
işe koyu lur. Artık elimizde iki DNA parçası b u l u nmaktadır. Sıcaklığı
tekrar artırırsanız aynı şey tekrarlanır. Her b i r döngüde DNA mik­
tarı iki katına çıkar, yan i 1 024 DNA kopyasına ulaşmak için sadece
on döngü gereklidir.
Ancak bu polimeraz işe başlamak için ikili sarmal halinde bir
DNA parçasına ihtiyaç d uyar. Yani PCR deneyine başlarken, ço­
ğaltmak istediğiniz bölgenin başladığı ve bittiği d iziyle eşleşen
pri merler -kısa, tek iplikli DNA parçaları- ekleyebilirsiniz.

RESTRi KS iYON E N Z i M L E R i V E L iGAZ

Eğer bir geni bir yerden kesip başka bir yere yapıştırmak istiyor­
sanız, restriksiyon enzi mleri bunu ya pman ı n harika bir yol udur.
Bunlar doğada bakteriler tarafından üreti len enzimlerdir ve her
biri n i n tanıdığı ve eşit olmayan bir şekilde kestiği belirli bir se­
kans m evcuttur. Bu geni, herhangi bir DNA parçasından istedi­
ğiniz geni kesip çıkartmak için kullanabi l i rsiniz, daha sonra ayn ı
geni b i r plazmidi (bakterilerin taşıdıkları dairesel DNA parçaları)
kesmek için de kullanabilirsiniz. Enzim belirli bir sekansı tanıdığı
ve eşit ol mayan bir şekilde kestiği için, kesilen her bir parça bel irli
bir sekansı olan eşlenmemiş DNA taşır. Eşit o la rak kesilmemiş tüm
bu uçlar birbirleri ile eşleşebilir. Bunun anlamı, kesmiş olduğunuz
gen i alıp plazmide ekleyebilmenizdir.
Üzerinde çalışmak istediği niz geni içeren bir plazmid elde et­
tikten sonra bunu ba kteriye tanıtabilirsiniz. (Bakteri zarında geçi­
ci delikler yaratmak için bakteri lere elektrik vermek gibi pek çok
yöntem le bunu ya pabi lirsiniz. Bakteriler dayanıklı oldu klarından

203
Genetik 7 0 7

b u n u p e k önemsemezler.) Daha sonra bakteri h e r çoğaldığında


plazmidiniz de çoğalacaktır.
Mayalar da plazmidleri almak için ikna edilebi lirler. Ayrıca bak­
teriyel yapay kromozom (veya mayalarda maya yapay kromozo­
mu) adlı ekstra büyük bir plazm id yapabilir ve bakteri veya maya
hayatta ka l ı p çoğaldı kça bu kromozomu da kopyalayacaklarından
emin olabilirsiniz.
Bir bakteriye bir gen eklemek, bir şeyden çok fazla üretmenin
harika bir yoludur. Tüm g ü n ça lışarak insülin için insan genini ifade
eden bakteri varilieri va rd ı r; eğer diyabetiniz varsa ve insülin kulla­
nıyorsanız, insülininiz buradan gelmekted ir. Peynir mayasının bü­
yük kısmı da günüm üzde böyle ü retilmekted i r. Peynir mayası es­
kiden, kesilen buzağıların mide yüzeylerinden elde edilmekteydi.
Bazı peynir türlerinin ü retilmesi için gerekliydi. Anca k artık peynir
mayası eklenmiş olan bakteriler mevcuttu r ve peynir yapabilmek
için buzağıların midelerine i htiyaç yoktur. Bir daha peynir alırken
içindekiler etiketine bir göz atın; eğer peynir mayası veya enzimle­
rini içeriyorsa ancak vejetaryen olarak etiketlenmişse (vejeteryen
peyni r mayası gibi), kesilmiş buzağılardan değil, tasarlanmış bak­
terilerden geldiğinden emin olabilirsiniz.

J E L E L E KT R O F O R E Z i

Eğer eli nizde DNA parçalarından bir çorba varsa, bu çorba içerisin­
de neler olduğunu bilmek isteyebilirsiniz. Bazen ihtiyaç duyduğu­
nuz tek şey, tüm parçaları sekanslamak veya genetipiemek yerine
her bir parçanın ne kadar büyük olduğunu belirlemektir.
Mesela bir suç mahallinden biraz DNA elde etmişsen iz, pek çok
küçük tekrar (kısa tandem tekrarları veya STR'Ier) içerme eğilim in­
de olan DNA parçasını çoğaltmak için PCR kullanabilirsin iz. Bu tek­
rarlardan herkeste farklı sayıda vardır; belki beni m STR parçalarım
uzun, sizinkiler kısadır. Yıllar önce DNA parmak izi genellikle rest-

204
Genetik Mühendişliği Araçları

riksiyon enzimleri ile yapılmaktaydı; belirli bir restriksiyon enzi m i


i ç i n herkeste farklı sayıda hedef sekans mevcuttur, yani i k i fa rklı
kişinin genarnunu enzi mle keserseniz, parçaların uzunluğuna ba­
karak kimin kim olduğunu söyleyebilirsiniz.
Jel tam olarak isminin hakkını verir; jöle gibi gözüken ve jöle­
ye benzeyen bir materyal parçasıdır. Eğer jeli bir DNA molekü lü
büyüklüğüne kadar küçültebilirseniz, onu agaroz adlı şekerlerden
oluşan bir zincir ağı olara k görebil i rsiniz. Küçük bir DNA parçası,
bir farenin çalılar arasında kaybolması gibi ipi ikierin arasından ko­
layca sıyrılabilir. Ancak daha büyük bir DNA parçasının işi daha zor
olacaktır; eğer o fareyi bir kedi kovalıyorsa, kedi de çalılar arasına
girebilir ancak fare kadar süratli bir şekilde hareket edemeyecektir.
B i r bilim insanı DNA'yı hareket etti rebil mek için jelin bir ucu­
na pozitif yük, diğer ucuna da negatif yük vermek için elektrotlar
bağlar. DNA negatif yüklüdür, yani pozitif elektrotun bulunduğu
uca doğru hareket etmek i steyecekti r. Bir süre sonra, deneye bağlı
olarak belki bir veya i ki saat sonra DNA jelde çizgiler veya bantlar
olarak görül ür. DNA doğal olarak saydamdır a ncak deneyden son­
ra boyayabilir veya başlangıçta bir boya veya etiket takılmış olan
DNA'yı kullanabi lirsiniz.

205
CRISPR VE GEN DÜZELTMESI
Kes ve Yapıştır

DNA'yı kesrnek ve ya pıştırmak için, bilim insanlarının onlarca yıldır


kullandıkları da dahil pek çok yol vardır. Ancak CRISPR/Cas9 olarak
bilinen yeni bir tekni k, bu işi geçm işe göre daha kolay ve eksiksiz
olarak yapmaktadır.
Geçmişteki teknikler bilim i nsaniarına süreç üzerinde çok faz­
la kontrol vermiyord u. Sekans üzerinde restriksiyon enzimi için
doğru yerde bir tanıma bölgesi varsa kromozomdan bir geni çı­
kartabilirsiniz. Eğer bu geni başka bir organizmaya yapıştırmak
istiyorsanız, geni doğru yere koyması için her zaman güveneme­
yeceğiniz bir plazmid, bir virüs veya başka bir vektöre i htiyacınız
olacaktır. Bilim insanları n ihayetinde bel irli sekansları hedef almak
için çinko parmak nükleazlar g i bi özel proteinler yaratmanın yolu­
nu keşfettiler.
Ancak sadece birkaç yıl önce geliştirilmiş olan bir CRISPR/
Cas9 tekniği ile CRISPR makinesine, bir kromozom üzerinde de­
ğiştirmek istediğiniz yerin neresi olduğunu ve tam olarak hangi
değişikliği yapmak istediğinizi söyleyebilirsiniz. Tekniği keşfeden­
lerden biri olan Jennifer Doud na, geçmişteki araçları bir balyoza,
bu tekniği ise bir neştere benzetmiştir.

CRI SPR/CAS9 N E REDEN G E LiR?

Pek çok genetik mühendisliği a racı gibi CRISPR/Cas9 da tamamen


bir i nsa n keşfi değildir; ancak doğada zaten bulunan bir şeyin akıl­
lıca kullanım ıdır.
CRISPR bakteriyel bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Evet, mik­
roplar da hasta olabilir. Yan i bakteriler ve arkeler, bir sonraki kar-

206
CRISPR ve Gen Düz ltm si

şılaşmalarında onları daha iyi tanıyıp i m ha edebi lmek için dah


önce karşılaştıkları istilacıların kayd ını tutarlar.
Bakterilerde istilacılar genellikle virüslerd i r. Bakteriler bunlari
DNA'larını (veya RNA'Iarını) parçalara ayırarak savaşır. Bakteri! r,

virüsün sekansının bir parçasını kendi kromozomlarına kopyala­


yarak defetmiş oldu kları tüm istilacıların bir albümünü tutarlar.
Albümdeki parçalar birbirlerinden özel DNA tekrarları ile ay­
rıl m ı ştır. Bilim insanları başta neden tekrarlar, daha sonra özdeş
bir sekans, daha son ra daha fazla tekrar içeren bakteriyel DNA
böl ü mleri bulduklarını fark etmemişlerdi. Bu tuhaf yapıyı "d üzenli
ara l ı klarla kümelenmiş kısa pal indromik tekrarlar" şeklinde adlan­
d ı rdılar. Kısaca: CRISPR.
CRISPR sekansları olan bakterilerin aynı za manda DNA'ya
bağ lanan proteinler ü reten genleri de vard ı r, bunlar da Cas, yan i
CRISPR ilişkili genlerdir.

C R I S P R VE C A S 9 , D N A' Y I N A S I L D Ü Z E LT I R ?

Doğada bakteri CRISPR dizisinden albümlenmiş sekanslardan bir


veya daha fazla RNA kopyası yapar ve Cas9 adlı bir protein buna
bağ lanır. Bu kılavuz RNA'd ı r: Cas9 arayıp yok etmeye programla n­
m ı ştır. Hücre içerisinde uçuşan bir DNA parçası bulu rsa bu DNA'yı
keser. Görev tamamlanmıştır.
B i l i m insanları, ne aradığını bilebilmesi için doğru kılavuz
RNA'yı verdikleri sürece, Cas9'u herhangi bir genomda herhangi
bir noktaya gönderebileceklerini keşfetm işlerd i r. Böylece bu sis­
tem, programlanabilir bir enzim olur.
DNA'yı kesrnek kulağa kötü gelebilir ancak hasar görmüş
DNA'yı tamir için sistemlerimiz olduğunu u nutmayın. Eğer Cas9
sadece keserse, hücre kalan DNA'yı nasıl bir a raya geti receğini ge­
nellikle keşfedebilir veya bilim insanları ta m i r enzimlerinin ekle­
mesi için fazlada n bir DNA parçası sağlaya bilir.

207
Genetik 1 0 1

En iyi kısmı d a b u radad ı r: Bu sistem sadece bakterilerde değil,


insan hücreleri de dahil her türlü hücrede kullanılabilir.

B i L i M i N S A N L A R I C R I S PR/CAS9'U N A S I L
K U L L A N l YO R L A R ?

Bir DNA sekansını bulabilen, kesebilen ve i sted iğiniz herhangi


bir sekansı isteğinize göre ekieyebilen bir enzim çok kullanışlı bir
araçtı r. Ayrıca çok ucuz ve kulla nımı kolay bir araçtır, o kadar ki 200
dolara istediğiniz herhangi bir geni düzeltmek için evde kullanım
kitleri alabilirsin iz; ancak hücreleri niz için değil, bakteriler için ta­
sarlanmışlard ı r.
M uhtemelen CRISPR, gelecekte ürünleri g enetik olarak değiş­
tirmek için seçilecek araçlar olacaktır. Teknik, insanlarda da hay­
vanlarda olduğu kadar iyi çalışmaktadır; bir grup bilim insanı yağ
oranı düşük daha zayıf dom uzlar üretmek için CRISPR kullanmış­
lard ı r. Başka bir grup, sığı rlar üzerinde çalışa ra k boynuz gelişimi
için gerekli olan bir geni çıkartmıştır. Boynuzsuz sığırlar yetiştir­
mek m ü m kündür; a ncak on yıllarca sürecek olan dikkatli bir çift­
leştirme programı gereklid i r. CRISPR bu işi sadece tek bir nesilde
başarır.
CRISPR'ni n besi hayvan larında başka bir kullanımı insan sağlığı
ile i lişkilidir. On yıllar önce, bağışlanmış yeteri kadar insan organı
bulunmadığından, bilim i nsanları domuzlardan organ alıp insan­
lara nakletme fikriyle oynamışlardı. Ancak bir domuzun geno­
munda insan konağı için teh li keli olabilecek retrovirüsler vardır.
Bir bilim insanı ekibi yakın zaman larda, bir dom uzun genomun­
dan bu sorunlu altmış iki u n s u run hepsini çıkartmayı başararak
hayvandan insanlara organ nakli olasılığını tekrar gündeme ge­
tirmiştir.

208
CRISPR ve Gen D üzeltmesi

G E L E C E K i Ç i N U M U T L A R V E KO R K U LA R

Ancak domuzlardan nakiller yakın gelecekte m ü mkün gözü kmü­


yor; g üvenli olup olmadıklarını hala bilmiyoruz. CRISPR'nin pek
çok d iğer potansiyel kullanımı için de aynı şey geçerl idir.
Heyecan verici ancak sorunlu başka bir proje de sivrisinekler
için bir "gen sürücüsü"dür. Bilim insanları laboratuvarlarında sıt­
ma enfeksiyonuna dayanabi len sivrisinekler yaratabilir ve bunları,
DNA'da CRISPR'ye bağlı bir düzeltme sistemi için olan genlerle ya­
ratabili rler. Bunun anlamı, laboratuvarda yetiştirilen bir sivrisine­
ğin yabani bir sivrisinekle çiftleşebileceği ve ü rettikleri yavruların
kısa süreli olarak anti-sıtma geninden bir kopyaya sahip olacağı­
d ı r. Ancak bu gen daha sonra CRISPR mekanizmasın ı kullanarak
kendini sivrisineğin diğer kromozomlarına yapıştırabilir. Bu, bir
genin popülasyon içerisinde çok daha h ızlı yayılmasından emin
olma yöntemidir.
Ancak bunun anlamı, bir sivrisinek popülasyonu n u n tamamı­
nın, belki de türün tamamının genetiğini geri dönülmez bir şekil­
de değiştiriyor olduğumuzdu r. Bu denetim siz bir teknoloji olarak
tasarlanmıştır, yani herhangi bir şey yan l ı ş giderse ve bu genin
yayıi mamasma karar verirsek bunu d üzeitmenin bir yolu yoktur.
Tüm bu fikrin belki de en korkutucu kısmı, CRISPR'ni n insanlar
üzerinde kul lanı lmasıdır. Ancak bu aynı zamanda bir umut kayna­
ğıdır da: Belki de genomlarım ızdaki hasta l ı kları düzeltebilir ya da
kanser hücrelerin i n genomlarını, kansere yol açmalarını kesecek
şeki lde değiştirebiliriz.

209
KLONLAMA VE SOY U GERi GETiRME
Klonlama, Hoşça Kal Demek Zorunda Olmamaktır

Genetikçi bir i nek için m u htemelen 1 993 yapımı Jurassic Park ka­
dar heyecan verici başka bir fil m yoktur. Film sadece dinazorları
içermekle kalmıyord u -ki bu d i n azorlar zamane fi lmlerindeki lere
göre daha gerçekçiydiler- a ncak hikayenin tamamı oldukça akla
yatkın olan genomik bilim inden kayna klanmaktaydı.
Açık olmak gerekirse tamamen akla yatkın değildir; süper bü­
yüklü kle velociraptorların orta l ı kta koşuşturdu klarını mu hteme­
len ya kın zamanda göremeyeceğiz. Ancak soyu tükenmiş olan bir
yaratığı yaşama geri döndürmek bilim insanlarının hala üzerinde
düşündü kleri bir konudur. Etik m idir? Mümkün müdür? Bu sorula­
ra cevap verebildiği mizi varsayarsak, bunu yapmanın en iyi yolu
nedir?

K LO N L A M A

Jurassic Park'ta bilim i nsa nları, a m ber içinde korunmuş bir sivrisi­
neğin karnı ndaki kanda bulunan d inozor DNA'sı ile işe başlıyorlar­
dı. Bu DNA'yı {bir şekilde) modern bir emu veya devekuşu yumur­
tasına enjekte ederek böl ü n m eye ve bir dinozor yavrusu olarak
gelişmeye uygun bir e mbriyo yaratıyorlardı.
Soyu tükenmiş hayvanları henüz bu şekilde klonlayamıyoruz
ancak yaşayan hayvanlar klonlanmıştır. Jurassic Park'tan sadece
birkaç yıl sonra, 1 996'da iskoçya'da bir biyolog ekibi bir koyunu
klonla mayı başarmıştır.
Bunu yapmak için erişkin bir koyundan bir yu murta hücre­
si almışlar ve çekirdeğini çıkarmışlardır. Bunu ikinci bir koyu nun
meme dokusundan a l ı n m ış olan başka bir hücrenin çekirdeği ile
değiştirmişlerdir. Naklettikleri çekirdek bir somatik {vücut) hücre-

210
Klonlama ve Soyu Geri Getirme

sinden geldiği ve eksiksiz bir diploit kromozom setine sahip old u­


ğu için sperme ihtiyaç d uyul mamıştır. Bu tekniğe somatik hücre
çekirdek nakli adı veril i r. Hafif bir elektrik şoku, hücreyi bölünme­
ye başla ması için tetikler.
B i l i m insanları elde ettikleri embriyoyu, gebeliği sürdürecek
olan üçüncü bir koyunun uterusuna yerleştirdiler. Sonuç olarak
d ü nya n ı n klonlanan ilk koyunu olan Dol ly'n i n üç annesi vardı ve
hiç babası yoktu.

Klonlar Sağlıklı mıdır?


Dolly, türü için normal yaşam süresinden daha kısa sürede, altı ya­
şında öldü; başlangıçta bilim insanları, klonlanmış olan koyunla­
rın normal yollarla doğanlar kadar sağlıklı olmadıklarından endişe
ettiler. Ancak klonlanan diğer koyunlar Dolly'den daha uzun ya­
şadılar ve yakın zamandaki çalışmalar, Dolly'nin dizierindeki -ilk
olarak erken yaşianma belirtisi olduğu düşünülen- arteritin altı
yaşındaki bir koyun için tamamen normal olduğunu göstermiştir.

Bundan sonra diğer hayvanlar da klonl a n m ıştır ancak kimse


insa n ı klonla mayı denememiştir. Klonlanmış ilk at olan Prometea
2003'te doğmuştu r. Safkan at yarışı kuralla rı klonlara izin verme­
mektedi r ancak değerl i diğer atlar da klonlanmıştır. Polo yıldızı
Adolfo Cambiaso, ölmüş olan favori atı Cuartetera'n ın altı klonu
ile bir maç kazanmıştır.
Ancak klonlanmış hayvanlar her zaman ebeveynleri ile özdeş
olmazlar. Evcil hayvanlarını (25.000 ila ı 00.000 dolar arasında de­
ğişen bir ücret karşılığında) klonlatan kişiler g elen hayvanların g e­
nellikle farklı kişil ikleri olduğunu, bazen de kürklerinde farkl ı izler
olduğunu bildirmişlerdir. DNA'nın size dair her şeyi beli rlemediği­
ni u n utmayın; bu, hayvanlar için de geçerlidir.

21 1
Genetik 1 0 1

SOYU T Ü KE N M i Ş T Ü R L E R i G E R i G ET i R M E K

H ücrelerimiz DNA'yı sağ lam tutmak için çok çalışır. Bu yüzden


hücreler öldüğünde, ol uşan DNA hasarını yamamak için ortalıkta
kimse kal maz.
DNA bir fosil içerisinde binlerce veya milyonlarca yıl kaldığın­
da, parçalara ayrı lmış veya tamamen yok olmuştur. Dinozor klen­
lamanın fantazyaya bili mku rg udan daha yakın olması nın önemli
bir sebebi budur.
Ancak bazı türler daha yakın zamanda yok olmuşlard ı r. Nean­
derthal Genom Projesi elli bin yıldan daha yaşlı bir kemikten ye­
terl i m i ktarda DNA elde ederek Neanderthallerin modern Homo
sapienslerle yüzde 99,7 benzer olduklarını ve günümüz Avrupalı­
ları nın DNA'la rının ya klaşık yüzde 4'ünü Neanderthal atalarından
almış olabileceklerin i ortaya çıkarmıştır.
2000 yıl ında dünyanın son Pirene dağkeçisi ispanya'da bir do­
ğal koruma alanında ölmüştür. Bilim insanları keçinin kulağından
bir doku n u munesi kurtarabiim iştir ve hücrelerinden elde ettikleri
çekirdekleri 2003 yılında keçilerden aldıkları yumurta hücrelerine
enjekte etmişlerdir. Embriyolardan sadece bir tanesi doğmuş ve
doğumdan kısa süre sonra a kciğer yetmezliği yüzünden ölmüştür.
Tekrar deneyebilirler a ncak bu dişi dağkeçisini başarılı bir şekilde
klonlasalar dahi, aynı türden onunla çiftleşecek bir erkek yoktur.
Ancak Güneydoğu ispa nya i beksi adlı akraba bir tür vardır ve bir
melez m ümkün olabilir.
Yakın zamanda soyu t ü kenen başka bir hayvan, zebranın vücu­
dunun ön yarısında çizgi leri olan ancak arka yarısı d üz kahverengi
olan bir alt türü olan Güney Afrika zebrasıdır (quagga). Modern
zebralar ile aynı türden oldu kları için, bilim i nsanları bir Güney Af­
rika zebrası yapmak için gerekli olan genlerin tamamının yaşayan
zebralarda bulunduğ u n u varsaymaktadır; tek zorluk, bunları tek
bir hayvanda bir araya getirmektir. Güney Afrika zebrası projesi,

212
Klonlama ve Soyu Geri Getirme

seçici ıslah ile Güney Afrika zebrasını -ya da en azından ona ben­
zer bir şeyi- yeniden yaratmak için bir çabadır.
Tüylü mamut da, Harvardlı genetikçi George Church de dahil
bilim i nsanlarının geri getirmeyi düşündüğü başka bir hayvandır.
Tüylü mamutların sağlam hücreleri mevcut değildir, yani klonla­
ma m ü mkün değildir. Anca k mamutlar sadece bi rkaç bin yıl önce
yok oldular ve son derece iyi korunmuş bazı n u muneler mevcut­
tu r. Bazı mamutlar, öldükten hemen sonra vücutlarının donacağı
kadar soğuk yerlerle yaşıyariardı ve g ü n ü m üze kadar da donmuş
halde gelmişlerdir. 201 3 yı l ı nda kıl, kas dokusu ve sıvı ka nı tanına­
bilir halde olan bir bebek mamut bulunmuştur.
Church'ün eki bi, mamut DNA'sını analiz ederek ve modern fil­
lerle nerelerde ayrıldığını bel irleyerek -mesela mam utların kürk
büyütmesini sağlayan genleri bularak- bir mamutu tekrar yara­
tabileceklerine inanmaktadırlar. Daha sonra CRISPR gibi gen dü­
zeltme tekniklerini kullanarak tam olara k doğru yerlerde mamut
DNA'sı içeren bir fil embriyosu yaratmayı ve bunu yapay bir ra him­
de büyütmeyi planlamaktad ı rlar. Bu oldukça h ırslı bir projedi r ve
gerçekten mümkün olup olmadığını sadece zaman gösterebilir.

21 3
GELECEGiN BEBEKLERi
Oreme Teknolojisi ve "Tasaramca" Bebekler

Eğer soyu tükenmiş türleri n geri getirilmesi için korku fil m i modeli
Jurassic Park ise, tasarımcı bebeklere karşı gelen film de 1 997'nin
Gattaca'sıdır.
Henüz "tasarımcı bebekler" mevcut değildir ancak ebeveynle­
ri n çocukları nın sahip olacakları özelli kleri seçmelerinde veya dik­
te ettirmelerinde potansiyel olarak kulla nılabilecek herhangi bir
genetik veya genomik teknoloj i ortaya çıktığ ında kullanı lan terim
budur.

E M B R i YO L A R I TA R A M A K

Yaygı n kullanılan DNA sekanslamasının toplumumuzu nasıl değiş­


tirebileceği hakkında d i stopik bir film olan Gattaca'da ebeveynler
çocuklarının genem iarını d üzeltmezler. Kendi yu murta ve sperm­
lerinden ü reti lmiş olan bir dizi embriyodan sadece bir seçim yap­
ma fırsatları olur; ancak bu e m briyoların genomları, geleceklerine
bir göz atmak için sekansla n m ı ştır.
Bu bir kurgudur ancak bel irli genetik hastalı kların alel lerini ta­
şıyan ebeveyn ler için benzer bir şey mevcuttur. Bu tekniğe pre­
implant genetik tanı adı verilir (PGD).
Şu şekilde çalışır: Bir em briyonun sadece sekiz hücresi oldu­
ğu nda, hücrelerinden birini D NA'sını test etmek için a labil irsiniz
ve em briyo normal bir şeki lde gelişimine devam eder. Bu tarama
yöntem i ilk olarak 1 990'da, erkek çocu klara X'e bağ l ı genetik bo­
zukluklar aktarma riski taşıyan bir çift için dişi em briyolar seçmek
üzere kullanıl mıştır. O za mandan beri PG D, H u ntington hastalığı
ve sistik fibroz için olanlar gibi belirli genleri test etmek için kul­
lanılmaktad ır. Teknisyenler hastalık için birden çok embriyo test

214
Geleceğin Bebekleri

etmekte ve sadece mutasyonlu aleli içermeyenleri nakletmekte­


dirler.
Avustu rya, Alma nya, i rianda ve isviçre gibi bazı Avrupa ülkeleri
PGD'yi yasaklamıştır. Fransa, Yunanistan ve Birleşik Krallık gibi di­
ğerleri sadece tıbbi sebepler için izin verirler. Birleşik Devletler'de
bu teknik için bir d üzenleme mevcut değ i l d i r.

G E N D Ü Z E LT M E S i

Başka bir etik iki lem, i nsan germ hattı d üzeltmesid i r. Germ hattı,
nihayetinde bir i nsan olacak olan her türlü h ücreyi içerir. Yum u r­
talar, spermler ve embriyoların kendileri de buna dahildir. Eğer
bir ebeveynin çocuğuna hasta l ığa yol açan bir geni aktarması
kesinse, bu geni embriyo aşamasında tam i r etmek için CRISPR
ku llanı labilir. Bu etik bir mayın tarlasına yol açar: Eğer ölümcül bir
hastalığı tedavi etmekte sorun yoksa, daha az ciddi olan hastalık­
ların riskini azaltmak için de embriyo d üzeltilebilir mi? Peki ya bir
çocu ğ u daha uzun veya sporda daha başa rılı hale getirmek için
d üzeltmeler?
Şu ana kadar bir insan embriyosu üzerinde yayın lanmış olan
tek CRISPR deneyi, bir bebek haline gel memiş olan hücrelerle ya­
pılm ıştır. Deney kısmen başarıl ıdır: Bilim i nsanları hücrelerde ba­
şarılı d üzeltmeler yapm ıştır ancak bazı embriyolarda d üzeitmeler
tutmamış, diğerlerinde ise embriyolarda istenmeyen rasgele mu­
tasyonlar gözlenmiştir.

B E B E G i N i Z i TA S A R L A M A N I N E T i G i

Genetik hastal ıklar için tarama yapmak, e mbriyoları d üzeltmek­


ten daha eskidir. PG D'den önce bile hamileler, amn iyosentez gibi
testlerle gelişmekte olan çocuklarının DNA'sı n ı kontrol ediyorlard ı.
Amniyosentez fetüsü çevreleyen amniyotik sıvıdan bir numune

215
Genetik 7 0 1

alınmasıdır. Küçük bir d üşük riski taşıdığından riskli b i r prosedür­


dür. Ancak fetüsün normal sayıda kromozoma sahip olup olmadı­
ğını veya Down send romu ya da kromozom sayısına bağlı başka
hasta l ı kları olup olmadığını ortaya çıkartabilir.
Bebekler için genetik ve g enemik testleri çevreleyen daha bü­
yük eti k ikilem, ölümcül veya ciddi genetik bozukluklarla ilişkili ol­
mayan genlere dayanarak bir embriyo seçmenin veya embriyoyu
d üzeltmenin doğru olup ol m a masıdır. Mesela ebeveynler akıllı,
uzun, çekici veya sporda başarılı olan -veya hepsine sahip- bir
bebek isteyebilirler.
Bu çeşit genetik m ü hendislik hakkında henüz endişe etmemi­
ze gerek yoktur; çünkü basitçe bir kişinin akıllı, uzun, çekici veya
sporda başarı l ı olmasında rol oynayan genleri n tamamını bilmiyo­
ruz. Mesela boyu yüzlerce farklı gen etki ler. Ayrıca zekayı ve çeki­
ciliği kaç gen in etkilediği hakkında hiçbir fi kir sahibi değiliz; çünkü
kısmen zeka ve çekiciliğin tam olarak ne olduğu kon usu nda hiç
kimse tamamen fikir birliğinde değildir.
Ancak gen d üzeitme teknikleri giderek gelişmekte ve sekansla­
ma da g iderek ucuzlamaktad ı r. Bazı bilim i nsanları ve biyoetikçiler,
günün birinde birileri bunu deneyeceği için, embriyonik gen dü­
zenlenmesine hazır olmamız gereken bir mesele olarak yaklaşırlar.
Gattaca'da doğ umdan önce genemiarı taranmış olan insanlar
daha yüksek ve öncelikli bir insan sınıfı olarak görülürler. Etikçiler,
arkasındaki bilim ne olursa olsun, buna benzer bir şeyin gerçek­
ten olabileceğinden endişe etmektedirler. Çok da uzun olmayan
bir zam a n önce 1 900'1ü yılları n başlarında bazı bilim insanları, "iyi"
genlere sahip olan kişilerin çocuk yapmasının cesaretlendirilmesi
ve fakir, engell i ya da sabıka kayd ı bulunanların da kısı rlaştı rılması
için g eneti k bi liminin kullanıl masını istiyorlardı.
O g ü n lere dönmeye i htiyacımız yok. Ancak bilim hızla ilerle­
mektedi r ve gen düze nlemesi ve ucuz sekanslama çağ ı nda üreme
teknolojisi ile ne olacağını sadece zaman gösterebi lir.

216
SÖZLÜK

Adaptasyon (Uyarlanma): Canlı şeylerin, pek çok nesil boyunca sü­


ren doğal seçilimle çevrelerine daha uyg u n hale gelmeleri feno­
meni.

Alel: Bir gen veya başka bir DNA seka nsı için iki ya da daha fazla olası­
lıktan bir tanesi. Mesela insanlarda A ve B kan proteinleri için gen­
ler, ABO kan grubu lokusunun mevcut iki alelidirler.

Alternatif uçbirleştirme: Bir genin, mRNA'sının nasıl uçbirleştirildi­


ğine bağlı olarak birden fazla protein veya ü rün kodlamasına izin
veren bir süreç.

Aminoasit: Azot içeren bir am i no grubu ve bir karboksilik asit grubu


olan, proteinlerin yapıtaşları olan küçük moleküller.

Antibiyotikler: Mikroorganizmaları, özellikle de bakterileri öldüren


veya büyümelerini engelleyen ilaçlar.

Apoptoz: Genellikle hücre {insan vücudunun bir hücresi gibi) arızalı


veya potansiyel olarak kanseri i olduğunda meydana gelen hücre­
sel kendi kendini imha.

Atom: Kimyasal bir elementi n mümkün olan en küçük birimi. Birden


fazla atom bir araya geldiğinde moleküller yapabi lir.

Ayrılmama: Hücre bölünmesi esnasında bir kromozom çiftinin ma­


yoz 1 esnasında doğru bir şekilde ayrılmaması ile ortaya çıkan bir
hata. Sonuç olarak gametlerden biri kromozomun iki kopyasına
sahip olurken, aynı bölünmede oluşan başka bir gamette kopya­
ların hiçbiri yoktur.

217
Genetik 1 0 1

Azotlu baz: Bir nükleotidin azot içeren ve kimyasal olarak bazik olan
parçası. Aden in, tim i n, urasil, guanin ve sitazi n azotlu bazlardır.

Bakteri: Bacteria alanında sınıflandırılmış olan, çekirdeği olmayan tek


hücreli yaratıklar. Salmonella gibi bazıları patojenlerdir, diğerleri
ise vücutlarımızda ve çevremizde zararsız bir şekilde yaşamlarını
sürdürürler.

Bakteriyofaj: Bakterileri enfekte eden bir virüs.


Basım lama: Sperm veya yumurta hücresinde DNA'nın genellikle me­
tillenme ile işaretlenmesi.
Baskın: Etkileri, aynı gen için başka bir alelin varlığında dahi gözle­
nebilen bir gen.

Başlangıç kodonu: RNA kodu nda kahtakumanın nerede başlaya­


cağ ına işaret eden üç harf. Bu üç harf genellikle AUG olup aynı
zamanda ilk arninaasidin de metionin olması gerektiğini gösterir.

Baz eşlenmesi: Bir nükleotidin azotlu baz kısmının bir diğeri ile eş­
lenmesi. Adenin ya tirnin ya da urasil ile, sitozin de guanin ile eş­
lenir.

Bitiş kodonu: RNA kod unda kahtakumanın nerede biteceğine işaret


eden eden üç harf. Genellikle UAA, UAG ve UGA'dır.

Cinsiyet kromozomları: i nsa nlar dahil bazı türlerde kromozomal


cinsiyeti belirleyen kromozomlar. (insan dişilerinde iki X kromozo­
mu vardır; erkekler ise bir X ve bir Y'ye sahiptirler.)

Cinsiyet: Kromozomlar veya anatomi ile erkek veya dişi olma duru­
mu.

CRISPR/Cas9: Orijinal olarak bir çeşit bakteriyel bağışıklık sistemi ola­


rak keşfedilen bir gen d üzeitme sistemi. Bilim insanları DNA'yı be­
lirli bir yerden kesrnek için CRISPR/Cas9 sistemine bir RNA sekansı
tanıtabilirler.

Çekinik: Etkileri, aynı gen için başka bir alelin varlığında gözlemlene­
meyen bir gen.

218
Sözlük

Çekirdek: Bir ökaryot hücrenin, hücrenin DNA'sını taşıyan (mito­


kondri gibi diğer organellerdeki DNA hariç) kısmı.

Çerçeve kayması mutasyonu: Bir gende üç harfi i kodonların sekan­


sını bozarak anlamlarını değiştiren bir değişiklik.

Diploit: Her bir kromozomun iki kopyasını içerir. Pek çok insan hüc­
resi diploittir.

DNA polimeraz: Nükleotidleri birbirlerine ekleyerek yeni bir DNA ip­


liği oluşturan bir enzim.

DNA: Deoksiribonükleik asit, canlı hücrelerin genetik materyali.


Doğal seçilim: Mutasyonlar veya gen varyantiarının bir popülasyon
içerisinde daha yaygın hale gelerek hayatta kalma veya üremeye
avantaj sağladıkları bir süreç.

Düzeltme: DNA sentezi esnasında meydana gelen DNA tamiri. DNA


polimeraz yanlış nükleotidi çıkartıp doğrusu ile değiştirmeden
ilerleyemez.

Düzenleyici elementler: DNA'da bir genin kalıtyazılıp yazılmayaca­


ğını etkileyen bölgeler. Promotörlar, güçlendiridier ve susturucu­
ların hepsi düzenleyici elementlerdir.

Eklenme mutasyonu: DNA'ya bir veya daha fazla nükleotid eklen-


mesi ile sonuçlanan bir değişiklik.

Ekzom: Bir genom içerisinde kalıtyazılan ve kahtokuna n tüm DNA.


Enzim: Kimyasal bir reaksiyonu katalize eden bir protein.
Epigenetik: Gen ifadesindeki kahtılabilir değişikliklerin çalışıldığı alan.
Epistazi: Tek bir fe notipi kontrol eden birden fazla gen arasındaki et-
kileşimler.

Eşlenme baloncuğu: Iki DNA ipliği eşlenme esnasında ayrılırken ge­


çici olarak oluşan bir yapı.

Eşlenme çatalı: Eşlenme baloncuğunun her iki ucunda oluşan Y şek­


lindeki DNA.

21 9
Genetik 1 0 1

Eşlenme: DNA eşlenmesi DNA'nın iki ipliğinin ayrılması ve her bir ip­
liğe n ükleotidlerin eklenmesi ile önceden sadece bir tane varken
iki tane çift ipiiki i DNA elde edilmesi sürecidir.

Fenotip: Canlı bir şeyin nitelikleri veya görünüşü.


Filogenetik veya fılogenomik: Soyağaçlarının bireylerin veya türle­
rin genleri veya genarnları arasındaki ilişki i le araştırılması.

GDO: Belirli bir gen eklemek için DNA'sı üzerinde oynanarak geneti ği
değiştirilm iş organizma.

Gen düzeltmesi veya genom düzeltmesi: DNA kesip eklemek için


laboratuvar teknikleri.

Gen: Protein veya işlevsel bir RNA gibi bir gen ürünü inşa etmek için
gereken talimatları sağlayan DNA sekansı.

Genetik materyal: Canlılarda niteliklerin üretilmesi için talimatla­


rı taşıyan ve ebeveynlerden çocuklara aktarılan moleküller. Bu
terim, DNA hakkındaki kavrayışımızdan öneeye dayanır. Artık
DNA'nın genetik materyal olduğunu biliyoruz.

Genetik: Genlerin ve nasıl kal ıtıldıklarını çalışan alan.


Genom: Bir canlıdaki DNA'nın tümü.
Genomik: Bütün bir genomu n çalışıldığı alan.
Genotip: Belirli bir bölgedeki (lokus) DNA seka n sı. Fenotipin tersi.
Genotiplendirme: Bir DNA numunesinin belirli bölgelerinde hangi
genotiplere olduğu n u belirlemek için yapılan test.

Haplogrup: Yakın zamanlardaki ortak bir atadan aynı DNA sekansı


koleksiyonunu miras almış olan canlılar grubu.

Haploit: Her bir kromozomdan çiftler yerine sadece tek bir tane ta­
şıyan canlı.

Haplotip: Birlikte kalltılan ve canlıları bir haplogrup olarak sınıflandı­


ran bir dizi DNA s�kansı.

Helikaz: Eşlenme esnasında DNA'yı çözen bir enzim.

220
Sözlük

Heterozigot: Aynı gen veya lokus üzerinde iki farklı alele sahip olan
canlı.

Hibrid: Ebeveynleri farklı safkan türler olan bir birey. Mesela bir Coc­
kapoo, Cocker Spaniel ile Fina köpeğinin h ibrididir.

Hidrojen bağı: Moleküller arasında, genellikle pozitif yüklü bir hidro­


jen atomu ile negatif yüklü bir oksijen veya azot atom u arasında
gerçekleşen etkileşim. Hidrojen bağları, baz çiftlerini ve bu şekil­
de iki DNA ipliğini bir arada tutan şeylerdi r.

Histon: DNA'nın etrafına dolandığı proteinlerden biri.


Hücre: Etrafı zarla kaplı, canlı bir şeyin en küçük birimi. (Bakteriler
gi bi) bazı canlıların sadece tek bir hücresi varken, (insanlar gibi)
diğerleri pek çok hücreden meydana gelmiştir.

Ifade: Bir gendeki talimatları kullanarak gen in ü rününü yapmak.


Ikili sarmal: DNA'nın şekli; birbiri etrafı nda dolanan iki iplik.
lntron: Uçbirleştirme süresinde mRNA'dan çıkartılan bir parça.
Kalıtokuma (translasyon): RNA'd aki talimatlar kullanı larak protein
sentezlenmesi.

Kalıtyazım (transkripsiyon): Bir DNA parçasından bir RNA kopyası­


nın üretilmesi. Gen ifadesinin ilk adımıdır.

Karyotip: Tek bir hücrenin yoğunlaşmış kromozomlarının, krcmo­


zamlardan herhangi birinin eşlenmiş veya kayıp olup olmadığını;
ya da büyük translokasyonlar gibi olağandışı herhangi bir değişik­
lik olup olmadığını görmeye yarayan fotoğrafı.

Klonlama: Çekirdek DNA'sının başka bir bireyle özdeş olduğu yeni


bir birey yaratma süreci. Bitki lerde bu, bir parçayı kesip toprağa
di kmeyle olur. Hayvanlarda ancak h ücrelerin laboratuvarlarda
manipülasyonu ile olabi lir. (bkz. Somatik h ücre çeki rdek trans­
feri)

Kodlamayan DNA: DNA'nın bir protein veya işlevsel bir RNA kod la­
mayan kısmı.

221
Genetik 1 0 1

Kodon: Bilinen bir tRNA/am i n oasit kompleksine bağlanan ü ç harfli

RNA.

Korunmuf: Zaman içerisinde çok az değişikliğe uğramış bir DNA se­

kansı anlamına gelir. Korun m uş genler veya bölgeler, genellikle bir

can l ı n ı n hayatta kal m a ve işlev görme becerisi için önemlidirler.

Kovalent bağ: Kimyasal olara k iki atomun elektronları payiaşmasın­

dan doğan bir bağ.

Kromatin: DNA ve histon prote i nlerinin kombinasyonu.


Kromatit: DNA eşlenmesiyle oluşan her bir DNA i pl iğinden biri. Hüc­
re bölü n mesinin bazı aşamaları esnasında, birden fazla kromatit

tek bir kromozom olarak bir a raya gelebilir.

Kromozom: I lişkili histon prote i n leri ile birlikte, özellikle de ışık mik­

roskobu altında görülebilecek kadar yoğ unlaşmış halde olan bir

DNA ipliği.

Litik döngü: Virüslerin, konak h ücrenin virüsü çoğaltmalarını sağla­

dıkları ve daha sonra patiatıp açtıkları bir üreme şekli.

Lizojenik döngü: Virüsleri n DNA'larını konağın genomu na ekleyerek


konağın çoğal masını bekledikleri bir üreme şekli.

Lokus: Bir bireyin DNA sekansındaki bir konum.

Mayoz: Diploit bir ebeveyni n dört hapiait yavru h ücre yaptığı bir

h ücre bölünmesi şekli.

Metillenme: DNA üzerinde basımianma veya başka epigenetik

amaçlar için kullan ı l a n bir değişiklik. Metillenen DNA genellikle

kalıtyazılmaz.

Mikrobiyom: Belirli bir alanda yaşayan mi krop popülasyonu (özellik­

le bakteriler; ancak arkeler, m a ntarlar, protistler ve diğer mikros­

kobik yaratıklar da dahildir).

Miras özdeşliği (180): i ki birey arasında miras yoluyla paylaşı lan ge­

netik materyalin ora n ı . Bu ölçüm ile bir kişi, ebeveynlerinin her

biri i le genlerinin yüzde SO's i n i paylaşmaktadır.

222
Sözlük

miRNA: Kendi üzerine katianan ve gen ifadesi ni susturmaya yarayan


küçük ("mikro") bir RNA.

Mitokondri: Ökaryot hücrelerde yakıt ve oksijen i ATP şeklinde meta­


bolize eden bir organel.

Mitoz: Yavru hücrelerin ebeveyn hücre ile genetik olarak özdeş ol­

d u kları bir hücre bölünmesi türü.

Molekül: Kovalent bağlarla bir arada tutulan bir atom kombinasyonu.


Monozomi: Belirli bir kromozomdan bir çift yerine sadece bir taneye
sahip olmak.

mRNA: Kalıtyazımın gerçekleştiği çekirdek ile kalıtokumanın gerçek­

leştiği sitoplazma arasında "mesajcı" olara k iş gören bir RNA ipliği.

Mutasyon: DNA'da bir değişiklik.


Neandertal: Günümüz Avrupa'sında yaşam ı ş olan soyu tükenmiş bir
i nsan türü.

Nitelik: Bir caniıda gözlemlenebilen bir özelli k.

Nükleotid: Bir DNA ipliğinin bir şeker, bir fosfat ve bir azotlu bazdan

oluşan yapıtaşları ndan biri.

Okazaki parçacığı: Eşlenme esnasında takip ipliği üzerinde üretilen

kısa bir DNA parçası.

Organel: Bir hücre içerisinde genel likle bir zarla çevrelenmiş (çekir­

dek ve mitokondri gibi) bir kompartma n veya yapı.

Otozom: Numara lanmış, çift halinde bulunan kromozomlardan biri

(insanlarda 1 ile 2 2 arasındadırlar).

Ovülasyon: Erişkin yumurta hücresinin, hücre mayoz geçirirken yu­

m u rtalıktan salındığı süreç.

Ökaryot: Hücrelerinde bir çekirdek olan canlı lar. Hayva nlar, bitkiler

ve mantarların hepsi ökaryottur, bakteriler ise değildir.

Özdeşlik durumu: iki birey a rasında özdeş olan a lellerin oranı. Bir bi­
rey, tipik olarak ebeveynlerinin her biri ile yüzde 85 özdeştir.

223
Genetik 1 0 1

PCR: ısıya dayanıklı bir DNA polimeraz ve sekansı bilinen bir çift pri­
mer ile bir DNA parçasının sürekli olarak ısıtılıp soğutularak ço­
ğaltıldığı bir laboratuvar prosedürü; polimeraz zincir reaksiyonu.

Pekiştirici (Enhancer): Bir genden belirli bir mesafe uzaklıkta, gen i n


kalıtyazılmasını olası kılan b i r DNA sekansı. Pekiştiriciye bağlanan
bir kalıtyazım faktörü, kalıtyazım kompleksinin bir parçası haline
gelir.

Plazmid: Bakterilerde ana kromozomlarının dışında taşınan çift ipiikti


dairesel bir DNA parçası.

Polimer: Bir yapıtaşının tekrarlanan parçalarından meydana gelen


büyük bir molekül.

Preimplant genetik tanı: Ebeveynleri n embriyonun nakledilip nakle­


dilmemesini tercih etmelerine izin vermek için, bir embriyodan bir
hücrenin alınarak genetik olarak test edildiği bir üreme teknolojisi.

Prokaryot: Hücreleri içinde çekirdek bulunmayan canlı. Bakteriler ve


arkeler prokaryottur.

Promotör: Bir genin başladığı yerdeki DNA parçası. Kalıtyazım süre­


cin i n başiayabii mesi için RNA polimeraz ve transkripsiyon faktör­
lerinin promotöra bağlanması gereklidir.

Protein katlanması: Kal ıtokuma esnasında veya sonrasında prote­


inlerin şeklinde bir değişiklik. Her bir protein bir aminoasit zinciri
(veya birden fazla zincir) olarak başlar ancak katianmanın ardın­
dan proteinin belirli bir şekli ve işlevi vardır.

Protein: RNA'nın içerdiği talimatiara göre yapılan, aminoasitlerden


oluşan bir polimer.

Punnett karesi: iki ebeveynden gelen iki alelin olası kombinasyonla­


rını gösteren bir grafik. Genellikle bir hibiridi n çocuklarını tahmin
etmek için kullanılır. (bkz. "Baskın ve Çekini k" bölümü.)

Retrotranspozon: DNA'nın kendini kopyalayıp başka bir DNA parça­


sına ekieyebilen kısmı. Bunlar uzak geçmişte kendilerini genoma

224
Sözlük

ekiemiş olan retrovirüslerden türemiş olabilirler. Retrotranspo­


zonlar insan genomunun en az yüzde 27'sini oluşturur.

Retrovirüs: Bir RNA kahbından DNA sentezieye bilen revers transkrip­


taz kadiayan bir RNA genomu içeren virüs.

Revers transkriptaz: Bir RNA kahbından DNA sentezleyebilen, retro­


virüslerde bulunan bir enzim.

Ribozom: RNA'daki talimatları protein senteziemek için aminoasit


sekanslarına dönüştüren, protein ve RNA'dan oluşan karmaşık bir
yapı.

RNA polimeraz: Bir DNA kahbından RNA sentezleyebilen enzim.


RNAi: Kahtyazılmış ancak henüz kalıtokunmamış olan genleri sustur­
mak için bir süreç, RNA interferansı.

Santral dogma: Biyolojide, mRNA'daki bilginin proteinlerin inşası


için nasıl kul lanıldığını açıklayan bir kavram (gerçek bir dogma
değil); ancak bunun tersi geçerli değildir.

Seçilim baskısı: Çevrede belirli bir genotipe sahip bireyleri diğerleri­


ne karşı kayıran bir etmen.

Sekanslama: Verilen bir DNA numunesinin sekansını belirleme sü­


reci.

Sentromer: Kromozomun, hücre bölünmesi esnasında mikrotübül­


lerin bağlandığı parçası. Genellikle kromozomun merkezine yakın
bir yerde bulunur.

Silinme mutasyonu: DNA'da bir veya daha fazla nükleotidin kaybol­


duğu bir değişiklik.

siRNA: Gen ifadesini susturabilen iki iplikli bir RNA molekülü, küçük
interferans RNA'sı (bkz. RNAi).

Sitoplazma: Hücrenin herhangi bir organelinin içerisinde olmayan


kısmı.

SNP: Tekli nükleotid polimorfızmi. Popü lasyonun en az yüzde 1 'i ile


paylaşılan, sadece tek bir nükleotid içeren genetik bir varyant.

225
Genetik 1 0 1

snRNP: mRNA üzerinde uçbirleştirme yapan RNA-protein kompleks­


lerinden biri, küçük nükleer ribonükleoprotein.
SNV: Tek nükleotid varyantı. Sadece tek bir nükleotid içeren bir ge­
netik varyant.
Somatik hücre çekirdek nakli: Bir hücrenin çekirdeğinin başka bir
hücreye naklini içeren bir klonlama işlemi.

Soyaçekim: Niteliklerin ebeveynlerden çocuklara nasıl aktanldığının


araştırılması.

Spermatogenez: Mayoz ile sperm hücreleri yaratma işlemi.


Telomer: Bir kromozomun uçlarındaki tek rarl aya n sekans.
Toplumsal cinsiyet: Biyolojik seksten ayrı olarak kişisel veya toplum-
sal olarak erkek veya dişi olmak; ya da hiçbiri olmama tecrübesi.
Tozlaşma: Bir bitkinin yumurta hücresinin polende taşınan gamet­
lerle döllenmesi süreci.
Transkripsiyon faktörü: Transkripsiyon kompleksi için gerekli olan
proteinlerden biri.
Transkripsiyon kompleksi: Bir genin kalıtyazıl masını başlatmak için
gereken, RNA polimeraz dahil bir protein kompleksi.

Translokasyon: DNA'nın bir bölümünün bir kromozomdan ayrılarak


başka bir yere, genellikle başka bir kromozoma eklendiği nadir
fenomen.

Trizomi: Aynı kromozomdan üç kopyaya sahip olma durumu. 2 1 .


kromozomda trizomi, Down sendromuna yol açar.
tRNA: Transfer RNA'sının kısaltması, bir kodonu bir aminoasitle eşie-
yen RNA.

Tümleyen iplik: Bahsi geçen i pliğin karşısındaki DNA veya RNA ipliği.
Uçbirleştirme: mRNA'dan intran ların çıkartılması işlemi.
Uyumsuzluk tamiri: ipliklerden birinin doğru nükleotidi içerdiği, di-
ğer yeni sentezlenen ipliğin ise doğru nü kleotidi içermediği bir
DNA tamir sistemi.

226
Sözlük

Virüs: Bir hücreyi enfekte ederek hücrenin virüsü çoğaltmasına yol


açan, protein içerisinde korunmuş bir DNA veya RNA paketi.

Yapı: Bir molekülün fiziksel şekli.


Yoğunlaşmış: Sıkıca bir araya gelmiş olan ve genellikle ifade edilme­
yen kromatin.

227
DiZiN

A Bakteriyofaj 60, 2 1 8

Ada ptasyon 1 74 Baz eşlenmesi 2 1 8

Adenozin trifosfat 1 7
c
Alel 96, 97, 98, 99, 1 0 1 , 1 02, 1 04,
Cinsiyet 5 1 , 69, 73, 86, 87, 1 1 3,
1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 2 1 , 1 23, 1 27,
1 S4, 2 1 8
1 29, 1 30, 1 34, l SS, 1 64, 1 72,
CRISPR 206, 207, 208, 209, 2 1 3,
1 73, 1 74, 1 7S, 1 8 1 , 1 8S, 1 86,
21S
1 96, 2 1 4, 2 1 S, 2 1 7, 2 1 8, 22 1 ,
CRISPR/Cas9 206, 208, 2 1 8
223, 224
Crick, Francis 7 , 27, 1 70
Alternatif uçbirleştirme 30, 2 1 7
Aminoasit l S, 33, 34, 3S, 36, 40, D
4 1 , 43, 47, 1 36, 1 88, 200, 2 1 7,
Darwin, Charles 7, 1 74
222, 224, 22S, 226
Diploit 63, 64, 66, 67, 68, 69, 89,
Antibiyotik SS, 1 72, 1 87, 1 88, 1 89,
9 1 , 92, 98, 1 03, 2 1 1 , 2 1 9, 222
1 90, 1 9 1 , 1 92, 200, 2 1 7 DNA polimeraz 7 1 , 74, 7S, 76, 77,
Antibiyotik direnci SS, 1 72, 1 87, 1 77, 202, 2 1 9, 224
1 90, 1 9 1 Dobzhanski, Theodosius 1 72
Apoptoz 1 79, 1 80, 1 82, 2 1 7 Doğal seçilim 7, 1 74, 1 75, 1 76,
Atalık servisleri 1 S3 1 9 1 , 2 1 7, 2 1 9

B E

Bakteri 9, 1 1 , 29, 30, 4S, S l , S2, S3, Ekzom 1 40, 1 41 , 2 1 9


S4, SS, S6, S7, S8, S9, 60, 64, 70, Ekzon 30, 40, 1 40
74, 76, 1 33, 1 34, 1 3 7, 1 42, 1 47, Enzim 2 1 , 26, 29, 30, 32, 33, 38, 4 1 ,
1 68, 1 7 1 , 1 72, 1 78, 1 79, 1 87, 46, 47, 7 1 , 74, 75, 76, 1 08, l l l ,
1 88, 1 89, 1 90, 1 9 1 , 1 92, 1 99, 1 23, 1 24, 1 25, 1 26, 1 33, 1 36,
200, 202, 203, 204, 206, 207, 1 37, 1 38, 1 73, 1 77, 1 78, 1 79,
208, 2 1 7, 2 1 8, 2 2 1 , 222, 223, 1 80, 1 84, 1 8S, 1 86, 1 88, 1 89,
224 1 90, 1 98, 200, 202, 203, 204,

229
Genetik 1 0 1

205, 206, 207, 208, 2 1 9, 220, M


225 Mantar 53, 62, 63, 64, 91 , 1 87, 222,
Epigenetik 1 24, 1 26, 1 27, 1 28,
223
1 78, 2 1 9, 222
Maya 62, 64, 65, 9 1 , 204
Evrim 7, 1 58, 1 72, 1 73, 1 74, 1 75,
Mayoz 63, 64, 67, 68, 78, 79, 80, 8 1 ,
1 76, 1 87, 1 91
82, 83, 84, 85, 87, 9 1 , 1 06, 1 62,

F 1 66, 1 79, 2 1 7, 222, 223, 226


Mendel, Gregor 7, 68, 99, 1 00, 1 0 1 ,
Fenotip 95, 97, 99, 1 0 1 , 1 02, 1 03,
1 04, 1 1 3, 1 1 5, 1 1 7, 1 29, 1 3 1 , 1 02, 1 1 3, 1 74

1 50, 1 74, 2 1 9, 220 Mitokondri 1 1 , 52, 53, 70, 76, 1 08,

Fleming, Alexander 1 87 1 09, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 6, 1 1 9,

Franklin, Rosalind 7 1 54, 2 1 9, 223


Mutasyon 42, 43, 44, 45, 95, 96,
G
97, 1 04, 1 06, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 4,
Gen ifadesi 38, 48, 1 2 1 , 1 24, 1 27, 1 1 6, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 27,
1 50, 1 5 1 , 2 1 9, 221 , 223, 225 1 34, 1 40, 1 43, 1 50, 1 54, 1 70,
Genotip 95, 97, 98, 99, 1 0 1 , 1 02, 1 7 3, 1 78, 1 80, 1 8 1 , 1 82, 1 83,
1 03, 1 2 1 , 1 40, 1 64, 1 65, 220,
1 85, 1 86, 1 89, 1 90, 2 1 5, 2 1 9,
225
223

0-Ö
I kili sarmal 1 4, 1 9, 22, 23, 27, 29,
Otozom 5 1 , 86, 92, 96, 1 1 1 , 1 53,
72, 74, 80, 1 78, 203, 221
223

K Ovülasyon 84, 223


Ökaryot 47, 53, 6 1 , 64, 2 1 9, 223
Kal ıtyazım 26, 28, 29, 30, 35, 37,
38, 39, 44, 45, 6 1 , 7 1 , 1 1 0, 1 2 1 ,
p
1 40, 1 88, 22 1 , 223, 224
Kan grubu 97, 1 1 4, 1 1 5, 1 58, 2 1 7 Punnett kareleri 1 03, 224

Klonlama 2 1 0, 21 2, 2 1 3, 22 1 , 226
R
Kodon 35, 36, 4 1 , 43, 44, 47, 1 1 0,
1 1 1 , 2 1 8, 2 1 9, 222, 226 Renk körl üğü 1 04, 1 06

Kromatin 25, 39, 1 26, 222, 227 Retrovirüs 48, 6 1 , 208, 225

Kromatit 72, 73, 1 79, 222


s

L Santral dogma 225

Lo ku s 97, 99, 1 0 1 , 1 03, 1 30, 1 64, Sentromer 50, 72, 225


2 1 7, 220, 22 1 , 222 Silinme mutasyonu 225

230
Dizin

Soyağacı 8, 1 1 3, 1 1 8, 1 45, 1 55,


1 5 7, 1 60, 1 6 1 , 1 67, 1 68, 1 70,
1 76, 1 93

T
Top l u msal cinsiyet 86, 226

Virüs 44, 47, 48, 59, 60, 6 1 , 88, 1 5 1 ,


1 9 1 , 1 99, 202, 206, 207, 2 1 8,
222, 225, 227

Watson, James 7, 1 70
Wilson 1 56

231
HERKES İÇİN GENETİK

D NA'N I N YAP l S l N I , ANTi B i YOTi K


D i R E N c i N i , BAKTE Ri VE Vi RÜS L E R i
ÖG R E NM E K i STEYE N L E R i Ç i N . . .

G e n et i k yap ı m ız ki m o l d uğ u m uzu büyü k ö l ç ü d e an l atı r ; b i z


d e b u a n l atıyı çocu kları m ıza m i ras b ı rakı rız. G ö z re ngi m izd e n
boyu m u za, hangi h astal ı kl ara yakalan m a ri s ki m iz o l d uğu ndan
kaç y ı l yaşayacağ ı m ıza kadar pek çok şey bu a n l atıda
m evc uttur: Pe ki ya bütü n b u n ları n ard ı n d aki karmaşı k ve
büyü l eyi c i s i stem nas ı l i ş l e r?

Genetik 1 O 1 , D N A' n ı n yap ı s ı ve i ş l eyi ş i n d e n gen aktarı m ı na,


g eneti k b i l i m i n d e ki son yen i l i kl erd e n üto p i k bir d ü nyan ı n
kap ı l arı n ı aral a m ı ş ı z izl e n i m i yaratan d e n ey i e re kad ar
m i lyo n l arca yı l l ı k evri m yo l c u l uğum uzu n en i lg i n ç kı s ı m l arı n ı
özetl iyo r: B u kapsam l ı ve eğl e n ce l i kitapta genet i k b i l i m iyle i lgi l i
merak ettiği n i z h e r şeyi b u l acaks ı n ız.

SJ\ij
SSS9UO
�Hl

internetsatış
saykitap.com 30 rL
I S B N 978-605-02-0729-3

3. BAS K I
e sayyayi n c i ı i k.com

f facebook.com/sayyayinıari
t twitter.com/sayyayi nıari

(!) instagram.com/sayyayinciıik

You might also like