You are on page 1of 1

Plak

Kü çü kken kamyonumuzla Tam ü midini kesiyordu ki

NİHAT
Kop Dağ ı’nı aştıktan sonra dü nyada olmayacak bir
Bayburt dü zlü klerinde tesadü f, fayton bir
başıboş (yılkı) atlar dere dolmuşun arkasına sıra

GENÇ
boyu arabamızla yarışa olmuştu ve şavrole
giderdi. Atlardan korkar babama sö yleyemezdim, dolmuşun içinde mü zik sesi yü kseldi. Beyaz at
birazcık dur da sahipsiz elma ağ açlarını talan mü ziğ i duyar duymaz ayaklarını bir kedi gibi
edercesine toplayalım. Atlarla ilgili kü çü k kü çü k yumuşacık ve estetik dü zende atmaya başlayıp,
çok hikâ yem var ama yazamadım. Gü ya mü zikle akrobatik bir gö steriye başlamıştı.
bü yü yü nce romanını yazacağ ım bir başka at Kahvede kâ ğ ıt oynayanlar, dü kkâ ncılar, yoldan
hikâ yesini ne yapalım birkaç satırla anlatayım. geçenler, herkes beyaz at’ın etrafına toplandı ve
Gençler bilmez şimdiki taksi durakları eskiden alkışlamaya başladı. Etraftakiler: ‘İsmet amca bu
dolmuş duraklarıydı ve 60’lı yıllarda faytonlar da hayvan sirk hayvanı, müziksiz yürümez bu, sen iyisi
olurdu. Ö nde at, arkada kanepe gibi oturma yeri mi faytona bir radyo al.’ dedi. İsmet amca kendi
olan yaylı araba. Impalalar şavroleler kendine ‘ulan nasıl düşünmedik bunu’ deyip,
çoğ aldıkça faytonlar turistik oldu ve kayboldu. sevinçle bir radyo aldı, yetmedi teyp aldı. Ancak
İsmet amcanın at arabası vardı ve arabasını radyonun teybin sesini ne kadar açarca açsın,
faytona çevirmişti. At çok yaşlıydı, ö ldü ö lecek, hayvan yine kımıldamadı. ‘Yahu ne oldu, bu
sur’un dibine, bağ lamasa da, ağ zına yem torbasını hayvan müzikle oynamıştı, siz de hepiniz burada
koymasa da at hiç oynamadan kımıldamadan gördünüz, şimdi niye kımıldamıyor…’ İsmet amca
akşama kadar miskin miskin ö yle durur. Çevik gelene gidene dert yanıyor, bu eşsiz gü zellikteki
kaslı bir tay almaya parası da yok. Yaşlı yorgun at tay’ın hiçbir işe yaramaması onu kahrından
halsiz bıkkın, kü çü k yokuşlara vurduğ unda ö ldü rü yor. Ve yanına her gelene yeniden ispat
salyaları kö pü k kö pü k yerlere kadar uzanır, etmek için ‘herkes gördü, müziği duyunca yürüdü,
çatlar tö kezler çıkamaz. Mü şteriler ‘yazıktır oynadı, hatta şaha bile kalktı, herkes gördü yaa…’
yorma hayvanı’ dedikçe İsmet amca kızgınlıkla Sonra sonra arkadaşları İsmet amcayı
kırbacı hayvanın sağ rısına kü fü rlerle acımasızca sakinleştirmek için ‘güzel bir atın oldu daha ne
indirir. Her yıl ö nce panayırcılar sonra lunapark istiyorsun?’ dediler, İsmet amca: ‘Güzel güzel de
işine dö ndü Trabzon’a gelip giderler. Bir ne? Çalışmıyor yürümüyor, bu süslü böceği akşama
lunaparkçı sonbaharda mevsim dö nü p lunapark kadar bedava mı doyuracağım…’ diye yakınmaya
kaldırılırken bembeyaz tayı ki, gü zelliğ ini başladı. Birkaç gü n geçti, beyaz at’ın gü zelliğ ini
gö rseniz aklınız çıkar, İsmet amcaya, hadi senin karşıdan seyreden yaşlı kö ylü teyze, ki, İsmet
olsun diye bağ ışladı. İsmet amca bambaşka bir amcanın akrabasıydı, at’ı bir gü zel sü zdü kten
adam oldu, nasıl sevindi, tay’ı teslim aldığ ı gü n sonra, ‘bu at buranın atı mı?’ dedi, İsmet amca:
sevincinden bayram giysileri gibi fiyakalı giyindi. ‘yok, lunaparkçılar dışarıdan getirmişti.’. Yaşlı
Ve ekmek teknesi eski ihtiyar yorgun ata daha da teyze kö ylü şivesiyle: ‘buranın atı değildur dersun,
haşin davranmaya başladı. Beyaz at’ı arabanın senin çaldığın ne, bizim türkü, kemence.’ İsmet
ö nü ne sevinçle tö renle bağ ladı, bağ larken amcanın karışmış kafası aydınlanıyordu, sorgular
dizginlerini gemini koltuğ un yırtılmış meşin gibi: ‘Eeeee teyzecuğum...’ Yaşlı teyze: ‘Bu at bizim
derisini de değ iştireceğ im sö zü verdi. Çok tuhaf kemençeyle oynamaz.’ Teyzenin dediğ i doğ ruydu
bir şey oldu. Hayvan tek adım atmıyor, alnını ama hangi mü ziğ e oynar, işte onu bir tü rlü
sağ rısını okşuyor, kulağ ına yalvarıyor, yok. bulamadılar, İsmet amca, beyaz at’ı sur dibine ve
Etraftakiler teskin eder gibi umutla ‘alışmadı yaşlı yorgun atını tekrar arabaya bağ ladı. Bu sefer
sahibine alışmadı’ dediler. Bir daha dehledi dü men vites yerine kırbaç değ il ıslıklarıyla
olmadı, hü ü ü kü ü ü ü , hadi kızım hadiii, olmadı, yorgun atına daha mü şfik davranıyordu. Hatta
etraftan arkadaşları bu hayvan hiç yü k araba kü p kü p şekerler de vermeye başlamıştı. Yoldan
taşımamış bu ‘sirk’ atı, işin zor dedi. Bir başkası geçenler sur dibindeki beyaz tayı hayran hayran
‘eğ itilmesi lazım’ dedi. İsmet amca tekrar ihtiyar seyrettikçe sahibini soruyor, İsmet amca, hiç oralı
atı sur dibinden çö zü p arabasına bağ ladı. Boş olmadan, ‘güzel at güzel at, lafım yok, ancak
zamanlarında elinde şeker, elma, beyaz atı plağını bulamadık’. “Plağını bulamadık” lafı
okşuyor kokluyor ö pü yor yularından tutup sö ylene sö ylene nerdeyse bir atasö zü olup
birlikte koşuyor eğ itiyor, nafile. Beyaz at yeni çıkıverdi. Aradan kırk yıl geçti, bu kü çü k hikâ yeyi
dü ştü ğ ü bu dü nyaya kü smü ş gibi ya da unutmadım.
kü çü msü yor, hiç hareket etmiyor.

You might also like