Professional Documents
Culture Documents
Adorno Müzik Yazıları YKY
Adorno Müzik Yazıları YKY
Hazırlayan ve Çeviren
Şeyda Öztürk
ANBORUSAM BOi
<\NATSAMATSANı
omo
� A IJDf"'IDT TC l\ l\TDr YAPI KREDi YAYINLARI
MÜZİK YAZILARI
Bir Seçki
Kral (Can Yayınları, 2013); Philip Roth, Öfke (YKY, 2009); Peter Sloterdijk, Yeniça
ğın Kötü Çocukları (Edebi Şeyler, 2018); Patrick Süskind, Aşk ve Ölüm Üzerine (Can
Yayınları, 2014).
Theodor W. Adorno'nun
YKY'deki kitapları:
Müzik Yazıları
Bir Seçki
Hazırlayan ve çeviren
Şeyda Öztürk
Rolf Tiedemann
ANBORUSAN BOi
ı\NATSANATSAN,
omo
� lı. �Dr'\DT TC' l\ l\TDr YAPI KREDİ YAYINLARI
Yapı Kredi Yayınları - 5152
(O 212) 412 17 00
A Blok Kat: 2
Telefon:
Sertifika No: 12026
Gesammelte Schriften, Band 10.1., Band 14, Band 16, Band 17 ve Band 18'den seçilen
metinlerin çeviriye temel alınan baskıları:
Gesammelte Schriften, Band 10.1.: Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main, 1977
Gesammclte Schriften, Band 14: Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main, 1973
Gesammelte Schriften, Band 16: Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main, 1978
Gcsammelte Schriftcn, Band 17: Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main, 1982
Gesammclte Schriften, Band 18: Suhrkamp Verlag Frankfurt am Main, 1984
00 Faks:
İstiklal Caddesi No: 161 Beyoğlu 34433 İstanbul
Telefon: (0212) 252 47 (0212) 293 07 23
http://www.ykykultur.com.tr
e-posta: ykykulıur@ykylrultur.com.tr
İnternet satış adresi: http://alisverio.yapikredi.com.tr
Schubert• 31
Müziğin Toplumsal Durumu Üzerin�• 48
Dört El Piyano, Bir kez daha • 99
Diyalektik Besteci• 103
Caz Üzerine 109
Beethoven'ın Geç Dönem Üslubu• 136
Müziğin Fetiş Niteliği ve
Müzik Dinlemedeki Gerileme Üzerine• 141
Bach'ı Sevenlerine Karşı Savunmak• 178
Günümüzde Felsefe ile Müziğin İlişkisi Üzerine• 192
Burjuva Operası• 221
Yabancılaşmış Başyapıt• 237
Wagner'in Güncelliği• 253
Müzik Sosyolojisine Giriş'e Ek• 276
Sunuş
Tek bir insan bile canlı emeğinin kendine düşen payından mahrum
5 Age, s. 141.
6 Age.
Sunuş 13
özgün fetiş niteliğini işte bu quidpro quo durum teşkil eder: Mübadele
ikameye bağlıdır."22
bir klasik müzik konseri müziği dinlemekten çok, konser bileti için
para ödemiş olmakla, konserde hazır bulunmakla ilgili bir deneyime
dönüşür. Kültür endüstrisinde müziğin hafif, popüler, klasik müzik
gibi alanlara ayrılması, her zevke hitap edecek bir malın sunulmasını
ve böylece o zevkin daha kolay manipüle edilmesini sağlar.
Başarının göstergesi olan "kar" için üretilen hit şarkıların hiçbir
gerçek yenilik barındırmayan, öngörülebilir malzemesi, dinleme pra
tiğinde tam bir gerilemeye yol açarak duyuları da şeyleştirir. Dinleyici
değil, "bebeksi bir aşamada takılıp kalmış" çağdaş dinleme pratiğidir
gerilemiş olan. Bir keresinde önüne konulmuş olan yemeği ısrarla
tekrar talep eden bir çocuk misali gerileme içindedir birey. Farklı
bir müzik imkanı karşısındaki gerileme, zarar görmeden yaşamını
sürdürebilmek için müziğin bilgisini ve ütopyacı anını asık bir suratla
geri çevirmek, standartlaşmış hit şarkılara rıza göstererek odaklanarak
dinlemekten geri durmaktır.
"Müziğin Fetiş Niteliği ve Müzik Dinlemedeki Gerileme Üzerine"
makalesi, Adorno'nun Walter Benjamin'in "Tekniğin Olanaklarıyla
Yeniden Üretilebildiği Çağda Sanat Eseri" başlıklı makalesine yanıtı
dır. 30'lu yılların yeni medyası sinema üzerinden, sanatın kitleselleşme
sinde bir demokratikleşme ve kolektifleşme imkanı gören Benjamin'e
karşı, kitleselleşen sanat yapıtının olumlu bir kolektifleşmeye yol açma
dığını, aksine, bütün yavanlığıyla kitlelerin politik manipülasyonuna
hizmet ettiğini gösterir Adorno. Dinleyicinin tepkisinin henüz üre
tim aşamasında planlandığı ve dayatıldığı kültürel ürünler, gündelik
yaşamın dışına çıkılmasına geçit vermez, bir parçası oldukları düzenin
pekiştirilmesine yararlar. Teknik yeniden üretilebilirliğin yol açtığı
aura yitiminin, avangard sanatın devrimci imkanlarıyla telafi edile
ileri gelir daha çok. Tarihin daha önceki bir aşamasına ait olan ve
yavaş yavaş söner. Dinlenen müziğin etrafında zaman parlak bir kristal
oluşturacak şekilde toplanıyorsa, dinlenmeyen müzik de uğursuz bir
küre gibi boş zamanı n içine yuvarlanır . . . yeni müzik kendiliğinden
şunu hedefler: mutlak bir unutulmuşluk. Yeni müzik, esas şişedeki
mesajdır."37
Yazarlarını n, tarihin en karanlı k dönemlerinden birinde, kitlelere
ya da güçsüz bireye değil, kötü gerçekliğin dışına çı kmasını umdukları
bir okura, hayali bir tanığa seslendikleri Aydınlanmanın Diyalektiği'nin
temel motifini belirleyen imgedir şişedeki mesaj. 38 Devraldığı geleneği
olumsuzlayarak aşan ve henüz varolmayan bir yeni'nin peşine düşen
özerk müzik; Schubert'in manzarası gibi içeriğine sürekli farklı
açı lardan ışık tutan, okurunu kendini olumsuzlayarak aşacağı bir bilinç
dönüşümüne davet eden negatif eleştiri, "kitlelerin bilincinin mevcut
durumunun"39 ötesinde kalan bir eleştirel yorumlama ve düşünme
adacığının kıyıları na vurmuş şişedeki mesajlardı r.
37 Adorno T. W., Philosophie der neuen Musik, Suhrkamp Taschenbuch, 2003 , s. 126.
38 Adorno ve Horkheimer'in alıcısı belirsiz "şişedeki mesaj" olarak eleştirel teori
imgesinin ayrıntılı tartışması için bkz. Müller-Doohm, S., Adorno: A Biography, age.,
s. 277 vd.
Tout le corps inuti/e itait envahi par la transparence. Peu a peu le corps sefit
/umiere. Le sang rayon. Les memhres dans un geste incomprihensih/e sefigerent.
Et fhomme nefot plus qu'un signe entre /es conste//ations.
Louis Aragon
Avusturyalı yazar Bartsch'ın Schubert'in hayatını anlatan romanının adı. (ç. n.)
Schubert 35
lişmeler gelişmenin tam aksidir, ilk adım son adım kadar yakındır
ölüme ve manzaranın içinde dönüp durarak etrafa dağılmış bütün
noktalarını köşe bucak arar, onu terk etmez. Çünkü Schubert'in
temaları da tıpkı değirmenci gibi, ya da kış vaktinde aşığını terk eden
kişi gibi gezinir durur. Bu temalarda tarih yoktur, sadece perspektif
değiştirerek gezinme vardır: bu temalardaki her değişim, ışıktaki bir
değişimdir. Schubert'in aynı temayı farklı eserlerde ve farklı şekil
lerde iki veya üç kez kullanmasını da açıklığa kavuşturur bu; piyano
varyasyonlarında tema olarak, La minör kuvartette ve Rosamunde
müziğinde varyasyon teması olarak tekrar edilen o unutulmaz me
lodi bunun en önemli örneklerinden biridir. Bu tekerrürü, bıkkınlık
verecek kadar öne çıkarılan zengin melodi hazinesinden yüzlerce
tema çıkarıp kullanabilecek müzisyenin sabit fikirliliğiyle açıklamak
budalalıktır; zamanın dışında kalan ve diğerleriyle bağlantısız, yalı
tılmış kısımlar gezginin karşısına hiç değişmeden ama farklı bir
ışıkta çıkar. Bu şema aynı temanın farklı parçalarda tekrar kullanıl
masından ibaret değildir sadece, aksine, Schubert'in formlarının
esasını oluşturur. Temalar bu formlarda da diyalektik bir tarihten
yoksundur; ve Schubert'in varyasyon eserleri, Beethoven'da olduğu
gibi temanın yapısına müdahale etmeyip onun etrafında dolanıp
duruyorsa eğer, Schubert'in dönüp durarak gezinen formunun deri
ne inmeden erişilebilecek bir merkez noktası bulunmamasıdır bunun
nedeni, hayır, bu merkez, manzarada görünen her şeyi kendine doğ
ru çevirme gücüyle duyurur kendini sadece. Impromptus ve Moments
musicaux da, sonat formundaki bütün eserleri de bu yapıdadır. Sade
ce bütün tematik-diyalektik gelişmelerin temelden olumsuzlanma
sıyla değil, değişmeyen karakterlerin tekrar edilebilirliğiyle de
Beethoven'ın sonatlarından ayrı bir yerde konumlanırlar. Örneğin
ilk La Minör Sonatta iki esinin birinci ve ikinci tema olarak birbi
riyle karşıtlık oluşturacak şekilde değil, hem birinci hem ikinci te
matik gruplarda içerilerek bir bölüm oluşturması, birlik sağlamak
uğruna malzemeden tasarruf eden bir motif ekonomisine değil, aynı
40 Müzik Yazıları • Theodor W. Adorno
şeyin çok daha geniş bir çeşitlilik içinde geri dönüşüne atfedilmelidir.
On dokuzuncu yüzyılın manzara tabloları başta olmak üzere bütün
sanat dallarında büyük önem verilen ruh hali [Stimmung] kavramının
kökeni burada aranabilir: ruh hali, zamandan hiç etkilenmeden hep
aynı kalan şeylerde değişim geçiren tek unsurdur, onun geçirdiği bu
değişimin aynı kalan esas şey üzerine hiçbir etkisi olmaz. Bu ruh
halini bir görünüşe kavuşturmak için, aynı kalan şeyin gevşetilmesi
yeterli olacaktır. Schubert'te perspektife bağlı ruh hallerinin sahici
liğinin, onların çevrelediği kendiyle özdeş içeriğin sahiciliğine ay
rılmaz biçimde bağlanmasının nedeni de budur; ruh hali odaklı
sanatın çöküşünden sonra da ayakta kalmış olmalarını, isabet edilen
karakterlere borçludurlar. Sadece kendinde varolan tekil unsur tekrar
edilebilir, öznel olarak üretilmiş, zamanla birlikte zorunlu olarak
geçip giden unsurlar değil. Schumann ve Wagner' de formu tehlike
ye sokan şey kendi başına tekrarlar değildir, zamansallık içinde or
taya çıkan öznel dinamiğin dışına çıktığı anda formda kendine yer
bulabilen tekrar edilemez unsurların tekrar edilmesidir. Schubert'te
durum farklıdır. Onun temaları hakikat karakterlerinin görüntüle
ridir ve sanatçının yeteneği, onların imgelerini duyguyla isabetli bir
şekilde ortaya çıkarmak ve bir kez ortaya çıktıktan sonra da tekrar
ve tekrar alıntılamakla sınırlıdır. Fakat hiçbir alıntı eşzamanlı ger
çekleşmez, dolayısıyla, ruh hali her seferinde değişiklik gösterir.
Schubert'in formları, daha önce bir kez görünmüş olanı çağırmanın
formlarıdır, icat edilmiş olanı dönüştürmenin formları değil. Bu
kurucu a priori, Schubert'in sonatlarının tamamında iş başındadır.
Sonatlarda, gelişmeye yol açan dolayım bölümlerinin yerini, farklı
bir ışıklama işlevi gören ani armonik geçişler alır, bu ani geçişler
manzaranın tıpkı bir önceki gibi asgari düzeyde gelişme içeren yeni
bir bölgesine götürür; burada, temaları bir motif oluşturacak şekilde
en ufak parçalarına ayırıp dinamik bir kıvılcım çakmaya yarayan
geliştirimlerden feragat edilir, aksine değiştirilemez olan temalar
artarak açığa çıkarılır; baştan sona katedilmiş ama tamamen geç-
Schubert 41
1928
Müziğin Toplumsal Durumu Üzerine
1 . Taslak, Üretim
Bugün müzik, işitildiği her yerde, günümüz toplumunu boydan boya
kateden çelişki ve kopuşları gayet net hatlarla belirtir ve bir yandan
da müziğin döküntü ve enkazından fazlasını kabul edebilecek du
rumda olmayan toplumun bizzat, bütün kopuşlarıyla birlikte üretti
ği çok derin bir kopuşla ondan ayrı düşer. Müziğin toplumsal süreç
te üstlendiği rol tamamen bir meta rolüdür; değeri, piyasadaki değe
ridir. Artık dolaysız bir gereksinime ve kullanıma hizmet etmez,
diğer bütün mallarla birlikte, soyut birimler üzerinden mübadele
zorlamasına itaat eder ve kendini, kullanım değeriyle birlikte -bugün
bir kullanım değeri artık nerede bulunabilirse- mübadele zorlama
sına tabi kılar. 19. yüzyılda hala hoş görülen, kapitalizm öncesine
özgü "müzik yapma" adaları sel altında kalmıştır; kudretli tekellerin
elinde bulunan ve kapitalist propaganda aygıtının bütününe sınırsız
erişimi olan radyo ve sesli film tekniği, müzik alıştırmasının en iç
teki hücresine, evde müzik yapma pratiğine de el koymuştur; evde
müzik yapma imkanı henüz 19. yüzyılda, burjuva özel hayatının ta
mamı gibi, özel kapitalist üretimin ön cephesini boydan boya kapla
dığı toplumsal gövdenin sadece arka cephesini oluşturuyordu. Kapi
talist gelişim diyalektiği bu son dolaysızlığı da -daimi bozulma
tehdidi altındaki bireysel üretimle toplumsal anlayış arasındaki den
genin nihayetinde Tristan' dan itibaren bozulduğu, yanıltıcı bir do
laysızlıktı bu da- bütünüyle hükümsüz kılmıştır. Kapitalist süreç
Müziğin Toplumsal Durumu Üzerine 49
sal ilişkilerden uzak bir "tinsel" olgu olarak ele alınmaması, salt "dü
şünce tarihi" yönteminin değil her tarihsel-maddeci yöntemin de
önkoşuludur. Dolayısıyla, çağdaş müziğin toplumla ilişkisi her ba
kımdan sorunludur. Toplumsal teoriyle aynı açmazları paylaşır; aynı
şekilde, bu açmazlar karşısında takındığı veya takınması gereken
tutumu da paylaşır. Günümüzde yaşama hakkını elinde tutmak is
teyen müzikten belli anlamda bir bilgi niteliği [Erkenntnischarakter]
talep etmek gereklidir. Kendi malzemesinde -asla katıksız bir doğal
malzeme olmayıp toplumsal ve tarihsel olarak üretilmiştir- malze
menin ona yönelttiği problemlere net bir şekil vermelidir; bu esnada
bulduğu çözümler, teorilere benzer: pratikle fazlasıyla dolaylı ve güç
bir ilişkisi olan, çaba harcamadan gerçekleştirilmesi imkansız ama
son kertede, toplumsal gerçeklikle nasıl ve nerede birleşileceğini ka
rarlaştıran toplumsal koyudan içerirler. Kısa yoldan varılan sonuç:
böyle bir müzik anlaşılmaz, ezoterik-özeldir, yani gericidir, dolayı
sıyla reddedilmesi gerekir: Bu görüşün temelinde, romantik bir ilkel
müzikal dolaysızlık tasavvurunun yanı sıra, sınıf egemenliğinin ken
dini korumak için talep ettiği dargörüşlü ve bilgisiz, hatta neredeyse
nevrotik bir ahmaklıkla donanmış ampirik toplumsal bilincin, artık
yabancılaşmış olmayan, özgürleşmiş insanlara ait bir müziğin pozi
tif ölçütü olabileceği görüşü vardır. Toplumsal diyalektiğin merkezi
meselesi olması gereken bu bilinç durumundan siyasal bir soyutla
maya gidilmemesi gerektiği gibi, bilginin sınırlarının da sınıf ege
menliği tarafından üretilmiş ve proletaryanın sınıf bilinci olarak,
sınıf mekanizmasının yol açtığı sakatlamanın yaralarını iyice derin
leştiren bir bilinç tarafından belirlenmesine izin vermemelidir. Mü
zik de, teori gibi kitlelerin bilincinin mevcut durumunun ötesine
uzanmaya çalışmalıdır. Fakat nasıl ki teori, belli talepler yönelttiği
ve karşılığında kendisinden bir şeyler talep eden pratikle diyalektik
bir ilişki içindeyse, toplumsal işlevinin bilincine varmış bir müziğin
de pratikle diyalektik bir ilişki içine girmesi gereklidir. Kendini he
men şimdi ve burada, dolaysızlık görünümü alan bir meta gibi "tü-
52 Müzik Yazıları • Theodor W. Adorno
rak kavrayıp bilinç düzeyine taşıyan fakat sadece kendi içinde, salt
estetik açıdan ve forma içkin şekilde, yani gerçek toplumu hiç göz
önünde bulundurmaksızın aşmayı amaçlayan müziktir; bu amacına
ulaşmak için genelde yabancılaşmaya bağışık olduklarını düşündüğü
geçmiş üslup formlarına başvurur ama bu formların tamamen değiş
miş bir toplumda ve tamamen değişmiş müzikal malzemeyle tekrar
üretilemeyeceğini göremez. Herhangi bir toplumsal diyalektiğe dahil
olmayıp aslında varolmayan bir "nesnel" toplum ya da kendi amaç
larına daha uygun bir "cemaat" imgesi aktardığı ölçüde, bu müziğe
nesnelci adı verilebilir. İ leri kapitalist sanayi devletlerinde neo-klasi
sizm, azgelişmiş tarım ülkelerinde ise fa/klor nesnekilikten sayılır.
Nesnekiliğin en etkili yazarı, bu iki ana akımı, gayet aydınlatıcı bir
şekilde birbiri ardına ortaya koyan Igor Stravinski'dir. - Üçüncü tip
ise bir ara formdur. Nesnelcilik gibi o da yabancılaşma bilgisinden
yola çıkar. Fakat bir yandan da, toplumsal durumu berikinden daha
iyi görebildiğinden, onun önerdiği çözümlerin hayali olduğunu bilir.
Pozitif bir çözümden feragat eder ve toplumsal kırılmaları estetik
bütünlükle kamufle etmeye hiç girişmeden, kırılgan, kendi aldatıcı
lığını koyutlayan bir beste inşasıyla onları öne çıkarmakla yetinir. Bu
çabasında, kısmen on dokuzuncu yüzyıl burjuva müzik kültürünün
kısmen de günümüz tüketim müziğinin form dilini kullanır. Estetik
form içkinliğini tahrip ederek kendi alanını aşar ve edebiyat alanına
geçer. Fransız gerçeküstücülüğüyle pek çok nesnel noktada örtüşme
sinden yola çıkarak bu üçüncü tipe gerçeküstücü müzik diyebiliriz. Bu
tür müzik Stravinski'nin orta döneminden, özellikle de L'Historie
du So/dat'tan yola çıkarak üretilmiştir. Üç Kuruşluk Opera ve Ma
hagonny başta olmak üzere, Kurt Weill'in Bert Brecht'le birlikte
ürettiği eserlerde tutarlı bir gelişim geçirmiştir. - Dördüncü tip, bu
uğurda kendi içkin biçimini feda etmeyi göze alıp yabancılaşmayı
kendinden yola çıkarak, gerçekten delmeye çalışan müziktir. Bu tip
genelde "kullanım müziği" yaftasını alır. Bununla birlikte, tam da
radyo ve tiyatro için siparişle üretildiğinden, karakteristik kullanım
Müziğin Toplumsal Durumu Üzerine 55
meye rağmen, müziğe bile giriş yapan ve şarkı olarak dile dolanan,
yani "dolaysızlığa" dönüştürülen rasyonel burjuva dünyeviliğinin
yüceltilmesi ve apolojisine hizmet ettiği gösterilmelidir; ve hafif
müziğin her türündeki form değişimi de işlev değişimi bağlamında
incelenmelidir. Hafifmüziğin apokrif karakterinin toplumsal açıdan
incelemesini güçleştirdiği durumlarda üretimdeki özerk diyalektiğin
ortadan kalkması işimizi kolaylaştıracaktır; yani bayağı müziğin içkin
çelişkilerinin teknolojik kanıtları dolayımlanarak açığa çıkarılmasına
gerek yoktur çünkü toplumsal emirlere itaat eden bu müzik, toplumsal
kategorilere, bağımsız üretimden ve eğitimli müzikal hayattan çok
daha az direnir. Bununla birlikte, hafif müziğin karanlık alemine
büyük ölçüde ayak basılmamıştır; bu alemin topografyası hakkında
peşin bir hükme varılmamalıdır çünkü hem temel tiplerin sayıca
azlığı hem de bazı olguların etkili ideolojik işlevi, alanın tamamını
zamanından önce öngörerek ve gerekli pragmatik katılığı gösterme
den, "fikrinden" çıkarsama yaparak kurgulamaya yöneltir - böyle
bir izahla toplumsal yorumlama sadece güvenilirliğini değil, verim
liliğini de kaybedecektir. Hafif müziği kibirle özetleyen yorumlar
bile itaatkardır; bu izahlar, bugünlerde hafif müziğin, herhangi bir
itirazla karşılanmadan kabul edilmek amacıyla, pek çok film gibi,
kendine yönelttiği müstehzi gülümsemedeki o belirsiz ironiyi dev
ralır ve insafsız, gülümsemenin semtine uğramadığı bir gözlemin,
hilenin hafif müzikte yoğunlaşan meşum gücü olarak açıklayacağı
şeyi oyunun kuralı olarak kabul eder. İşte böyle bir gözlem mümkün
olana kadar, fragmanlar halindeki emarelerle yetinmek zorundayız.
Sanat müziğiyle bayağı müzik arasındaki gerilim çok eskidir
ama ilk olarak yüksek kapitalizmde radikalleşmiştir. Daha erken
dönemlerde sanat müziği bayağı müziği de içine alarak kendi çevre
sini genişletmiş, malzemesini tazelemiştir hep: cantusfirmi'sini halk
şarkılarından alan ortaçağ çoksesli müziği ve Sihirli Flüt'te sokak
gösterisinin kozmolojisini Opera seria ile şarkılı oyunu birleştirerek
oluşturan Mozart. On dokuzuncu yüzyılın operet ustaları Offenbach
92 Müzik Yazıları • Theodor W. Adorno
3 Gamın temel, başlangıç sesini 9. derecesi ile birleştiren, oktavı aşan ilk aralık. (ç. n.)
Müziğin Toplumsal Durumu Üzerine 97
1932
Dört El Piyano, Bir kez daha
1933
Diyalektik Besteci
den bir birlik tesis etmek için başvurduğu kategorilerden radikal bir
şekilde esirger kendini: bunlar, gelişim (Entwicklung) kategorisi ve
organik unsurlar kategorisidir. Schönberg'in her eseri ikna edici bir
şekilde bir diğerini takip eder ama hiçbiri, bir diğerinden çıkarak
oluşmamıştır. Olabildiğince küçük geçiş noktalarında değil, ani
değişimlerde ayrılırlar birbirlerinden: tam bir prototip niteliğindeki
bir operasına "Peripetie" adını vermesi boşuna değildir. Schönberg'de
bir tohum hiçbir zaman çiçeklenmez. Önce modeller -genelde vokal
besteler- inşa edilir, onların ardından büyük enstrümantal parçalar
tamamlanır; fakat bu parçaların malzemesinin ardında bıraktığı ve
bestede kendini gösteren sorular nadiren rahat ve keyifli bir ilerleme
(Fortschritt) sürecinde yanıtlanır; aksine, bir yıkımla ortaya çıkar ya
nıt: soruyu ve içinden çıktığı malzemeyi imha ederek tam anlamıyla
yeni müziği besteler. Hayır, alışılmadık tınılar değil, aşırı uçların rit
mi, o yıkım havasıydı Schönberg korkusunu ortaya çıkaran. Bu ritim
Schönberg'in eserlerinin tarihine salt soyut bir anlamda hükmetmez.
Hemen her parçasına, en gizli beste hücrelerine varana dek sızmıştır.
Op. 6'nın şa(kıları, bir motifi yırtıcılıkla sekanslayıp dolayım yaparak
ilerlemez. Her biri, en küçük unsuruna kadar, ancak aşırılığın kuv
vetiyle bütünleşerek bir form oluşturan çelişkilerden inşa edilmiştir
ve sonra -Schönberg'in esas sırrı da budur- bütün içinde derinden
özdeş oldukları ortaya çıkar. "Lockung"un başlangıcındaki birkaç
piyano ölçüsü bugün, Schönberg'in yapıtının tamamı ışığında, bir
atak [Ausbruch] ile katı bir dur [Einhalten] arasında birdenbire bütünü
sunan monadlar olarak ele alınabilir; Schönberg'in stili de, yapıtının
içinde bir eserden diğerine icra edilen hareket gibidir.
Schönberg'in azimli düşmanları, ona müziğin gelişim tarihinde
aceleyle bir yer tahsis etmek isteyen dostlarından daha akıllı ve atik
davranarak şaşırıtıcı bir keşifle Schönberg'in erken dönem eserleriyle
Wagner arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmış, elbette bunun üzerine,
dünya tinini [Fritz] Jöde'nin teşkil ettiği bir tarihsel sürecin geride
kalmış bir durağı olarak ondan kurtulmaya çalışmışlardır; fakat
Diyalektik Besteci 105
ses örüntüsü nedeniyle caz sayılan veya caza yakın görülen pek çok
parça vardır: Kurt Weill'ın şarkısının popülerliği baştan sona cazın
başarısı olmakla birlikte, melodi ritminin ana hatlarının mısraların
vurgusuna uygun olması itibariyle caz yöntemine tamamen zıttır;
bu parçada sadece sürekli temel ritim ve saksafon sesi cazın esasına
uygundur. Caz "olduğu" şey değildir -estetik yapısı kendi başına
cılızdır ve bir bakışta anlaşılabilir- caz, ne için kullanılıyorsa odur
ve bu da yanıtları kapsamlı bir inceleme gerektiren soruları be
raberinde getirir. Özerk sanat eserinin önümüze koyduğu türden
sorular değildir bunlar; daha çok, bir polisiye romanda karşımıza
çıkan türden sorulardır; polisiye romanla cazın ortak yönü, katı bir
stereotipi ödün vermeden sonuna kadar devam ettirirken bir yandan
da, nihayetinde yine bu stereotip üzerinden belirlenmiş bireyleşti
rici özellikler aracılığıyla onu unutturmaya çalışmalarıdır. Polisiye
romanda suçlunun kim olduğu sorusunun, bütünün ne anlama gel
diğiyle iç içe geçmesi gibi, cazda da yerinde salınırken bir yandan da
hızlı adımlarla atarak dans eden öznenin kim olduğu sorusu, kendi
varoluşunu, kendi kendini gerekçelendirmekte ne kadar zorlandığını
saklamaktan başka bir işlevi olmayan bir kendinden anlaşılırlık
ardında gizlenen bu öznenin neye hizmet ettiği, niçin orada olduğu
sorusuyla iç içe geçmiştir.
Çünkü, daha önce pek çok kez yapıldığı gibi, cazın tüketilebi
lirliğini, seri üretilen bir meta olmaya uygunluğunu, özerk sanatın
burjuvazide yalıtılmışlığının şifası, diyalektik açıdan gelişmiş bir
şey olarak değerlendirmek ve müziğin şey niteliğinin aşılması için
kullanılabileceğini kabul etmek, en son biçimiyle romantizmin ağına
düşmektir; bu romantizm kapitalizmin ölümcül niteliğinden duy
duğu korku karşısında, korkulan şeyi gelmekte olan özgürlüğün
korkunç bir alegorisi olarak olumlamayarak negatifliği kutsamak
suretiyle bir çıkış yolu bulmaya çalışır - bunun tam da cazın kabul
ettirmeye çalıştığı bir şifa olduğunu da ekleyelim. Gelmekte olan
şeyler düzeninde sanat ne durumda olursa olsun, özerkliği ve şey-
Caz Üzerine 113
arada bir, bireysel bir nüans kılığında ve birey açısından arızi bir
şekilde, yani nesnel toplumsal eğilimleri hemen her zaman bilinçsiz
bir şekilde öne sürdüğünde, kısacası, aslında kesinlikle bireysel bir
nüans olmadığında ortaya çıkar. Yakaların çoğunluğunda olmasa
da bazen yenilik de büyük başarı yakalar, örneğin ilk altı-sekizlik
parçalar, Valencia veya ilk Rumba. Bu tür parçalar genelde prodüktö
rün arzusu hilafına yayınlanır çünkü çok risklidirler. "Tıpkı X gibi"
veya "orijinal" olma talebinin müzikal düzeyde ilişkili olduğu talep,
başarılı bir caz sanatçısının bireysel, karakteristik bir özelliğini öteki
bütün konularda tam bir sıradanlıkla birleştirme mecburiyetidir.
Ama bu karakteristik özelliğin sadece melodik biçimlendirmeyle
ilişkili olduğu düşünülmemeli; melodik biçimlendirme zaten şaşır
tıcı bir biçimde asgari düzeydedir. Herhangi bir ayrıntı -örneğin
"Valencia" da küçük, tüketicinin farkına bile varmadığı bir metrik
düzensizlik- yeterli olacaktır. İ şte bu yüzden yayıncı, her propa
gandacı gibi, esasen başlığa, metnin başlangıcına, nakaratın ilk
sekiz ölçüsüne ve genelde giriş bölümünde bir motto gibi önceden
seslendirilmiş nakarat kapanışına bakar. Öteki her şey, bir başka
deyişle müzikal gelişim, önemsizdir. Rondo'nun, belki de gerçek
ibadet biçimlerine gönderme yapan eski ilkesi, dönerek yapılan basit
dansı daha bağımlı ve daha gösterişsiz yan düşüncelerle tezat içinde
konumlandırma adeti, cazda akılda kalıcılık sağlama ve pazarlama
için işe koşulur: parçanın kıtaları ya da "mısraları", nakarat veya
koronun aksine, kasten yeknesaktır.
Karakteristik ve sıradan unsurların birliği cazın önceden belir
lenmiş bir niteliğidir ama sadece caz parçalarının şekline etki etmez.
Daha çok, cazın dolaysız doğaçlama olarak nam salmasını sağlayan
üretim ve yeniden üretim arasındaki ilişkide gerçekleştirir kendini.
Parça tek başına -abartılı bir şekilde ifade edecek olursak- sıradan
dır; parçayı genelde tanınmaz hale getiren, karakteristik, özel ve
hünerli bir şekilde sunulmasıdır. Cazda teamüllerin sorumluluğu,
tuhaf bir şekilde, bestecinin üzerindedir; bu teamüllerde değişikliğe
Caz Üzerine 121
1937
Müziğin Fetiş Niteliği ve
Müzik Dinlemedeki Gerileme Üzerine
Platon, Staat, Alm. çev. Kari Preisendanz, Jena 19 2 0 [Türkçesi: Devlet, çev.
Sabahattin Eyüboğlu M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi] s. 398.
-
2 Age., s. 399.
144 Müzik Yazılan Theodor W. Adorno
•
3 Galant: 18. yüzyılın ikinci yarısında, 1 730-1780 yılları civarında Barok müziğin
ağırlığından uzaklaşan, Rokoko'nun duygulu ve neşeli zarifliğine yönelen, Barok'tan
Viyana klasiklerine geçişi sağlayan üslup. (ç. n.)
Müzigin Fetiş Niteligi ve Müzik Dinlemedeki Gerileme Üzerine 145
başına böyle bir an teşkil eder. Sihirli Flüt'ten sonra ciddi ve hafif
müziği bir araya getirmek bir daha mümkün olmamıştır.
Gelgelelim, sonrasında form yasasından özgürleşenler, teamüllere
karşı çıkan üretken itkiler değildir artık. Şeyvari yabancılaşmanın
eski düşmanları olan uyarım, öznellik ve dünyevilik, ona boyun
eğiyorlar şimdi. Müziğin geleneksel mitoloji karşıtı mayaları, bir
zamanlar özgürlük taraftarı oldukları için müzikten sürgün edilmiş
ken, kapitalist çağda özgürlüğe komplo kuruyorlar. Otoriter şemaya
muhalefetin vasıtaları, ticari başarının otoritesine tanıklık ediyorlar.
Andan ve o rengarenk cepheden alınan haz, dinleyiciyi doğru din
lemenin taleplerinden biri olan bütün üzerine düşünümden muaf
tutmanın mazeretine, dinleyici, mukavemetinin en düşük olduğu
hat üzerinde, önüne sürülen her şeyi kabul eden uysal alıcıya dönü
şüyor. Kısmi uğraklar önceden planlanmış bütün karşısında eleştirel
bir işlev üstlenmiyor artık, aksine, elde edilmiş estetik bütünlüğün
toplumun kusurlu bütünlüğüne yönelttiği eleştiriyi askıya alıyorlar.
Sentetik birlik bu uğraklara kurban ediliyor; şeyleşmiş birlik yerine
kendi birliklerini üretmiyor, aksine ona itaat ediyorlar. Yalıtılmış
uyarım uğraklarının sanat eserinin içkin kuruluşuyla uyumsuz oldu
ğu ortaya çıkıyor ve eserin, onları aşarak bağlayıcı bir bilgiye varan
her unsuru bu uğraklara feda ediliyor. Başlı başına kötü oldukları
söylenemez ama gizleme işlevleri nedeniyle kötüdür bu uğraklar.
Başarının hizmetinde, en has özellikleri olan itaatsizlikten feragat
ederler. Yalıtılmış anın, uzun zaman önce birey olmaktan çıkmış
yalıtılmış bireye sunabileceği her şeye rıza göstermek için birlik
olurlar. Bu yalıtılmışlıkta uyarımlar körelir ve tanıdık şablonlara
teslim olur. Kendini bu uyarımlara veren kişi, zamanında Doğuya
özgü duyusal uyarımlara karşı çıkan Yunan düşünürler kadar kötü
niyetlidir. Uyarımın baştan çıkarıcılığı, inkarın en şiddetli şekilde
öne sürüldüğü yerde ayakta kalabilir sadece: uyumun var olduğu
yanılsamasına inanmayı reddeden uyumsuzlukta. Müzikte çilecilik
kavramı da diyalektik işlemektedir. Eskiden estetik talepleri gerici bir
146 Müzik Yazıları • lhcodor W. Adorno
da, hala bir anlam vaat eden besteyi ve icrayı dinlemeyi unuturlar.
Modern keman imalatı tekniği ilerledikçe, eski enstrümanlar daha
da kıymete binmekte gibi görünmektedir. Esin, ses ve enstrümanın
duyusal uyarım anları fetişe çevrilip onlara anlam verebilecek her
işlevden koparıldığında, ilişkisizlerin müzikle kurduğu ilişkiye
özgü, aynı yalıtılmışlık içinde, bütünün anlamından aynı şekilde
uzak ve aynı şekilde sadece başarının belirlediği kör ve irrasyonel
duygulardan ibaret bir tepkiyle karşılanırlar. Hit şarkılarla tüketi
cileri arasındaki ilişkilerdir bunlar tam da. Tamamen yabancılaşmış
olana yakınlık duyarlar sadece, ışık geçirmez bir örtüyle kitlelerin
bilincinden ayrılmış olan, sesi kesilmişler için konuşmaya çalışan
şeye ise tamamen yabancıdırlar. Onların tepki verdiği yerde, bu
tepkinin Beethoven'ın Yedinci Senfoni'sine mi yoksa bir mayoya mı
verildiğinin bir önemi kalmamıştır artık.
Müzikal fetişizm kavramı psikolojiden yola çıkarak türetilme
miştir. "Değerlerin" tüketicinin bilinci onların özgül niteliklerine
vakıf olmadan tüketilmesi ve belli duyguları kendine çekmesi,
metalaşmalarının daha sonraki bir ifadesidir. Çünkü çağdaş mü
zik yaşamının tamamında meta biçimi hüküm sürmektedir artık:
kapitalizm-öncesinin son kalıntıları da ortadan kaldırılmıştır.
Bugün Amerika' da müzik, kendine bahşedilmiş uhrevi ve yüce
nitelikleriyle, müzik dinlemek için edinilmesi gereken metaların
reklamına dönüşmüştür. Reklam işlevi ciddi müzik alanında ti
tizlikle karartılırken, hafif müzikte her zaman kendini öne sürer.
Notaların orkestralara bedava verildiği caz endüstrisinde, icranın
piyano partisyonlarının ve gramofon plaklarının reklamını yapması
hedeflenir; sayısız hit şarkı metninde, adı hep büyük harflerle
vurgulanan hit şarkının kendisi övülmektedir aslında. Bu büyük
harf kütlelerinin arasından bir idol gibi görüş alanımıza giren şey,
muhtemel bir haz payını tamamen ortadan kaldıran mübadele de
ğeridir. Marx metanın fetiş niteliğini, bir mübadele değeri olarak
hem üreticiye hem tüketiciye -insanlara- yabancılaşan el işine
152 Müzik Yazıları Theodor W. Adorno
•
4 Kari Marx, Kapital Cilt 1, çev. N. Satlıgan & E. Özalp & M. Selik, Yordam, 2015,
s. 82.
Mü-r.iğin Fetiş Niteliği ve Mü-r.ik Dinlemedeki Gerileme Ü-r.erine 153
bir orkestra şefi olmadan da bir o kadar iyi icra edebilir muhtemelen
ve orkestra şefini ayakta alkışlayan izleyiciler orkestranın gözlerden
ırak bölümündeki yardımcı şefin soğuk algınlığı geçiren kahramanın
yerine geçtiğinin farkına bile varmaz.
Dinleyici kitlelerinin bilinci fetişleştirilmiş müzikle uyum için
dedir. Müzik, kitabına uygun bir yaklaşımla dinlenir, herhangi
bir direniş olsaydı, dinleyiciler kendilerine sunulanın ötesinde
şeyler talep etme kapasitesine sahip olsaydı bozulma da mümkün
olmazdı elbette. Ama müziğin fetiş karakterini "doğrulamak" için
dinleyicilerin tepkilerini söyleşiler ve anketlerle soruşturanlar hiç
beklenmedik şaşırtmacalar bulur karşısında. Başka her yerde olduğu
gibi müzikte de özle görünüş arasındaki gerilim öyle bir artmıştır
ki, artık hiçbir görünüş özün dolaysız delili işlevi görmez. 5 Dinle
yicilerin bilinçdışı tepkileri o kadar yoğun bir şekilde karartılmış,
bilinçli takdirleri egemen fetiş kategorilerine öylesine yönelmiştir
ki, bu sorgulamaya alınacak her yanıt, "doğrulama" işlemini yapan
teorinin el attığı müzik endüstrisinin yüzeyiyle peşinen uyumludur.
Dinleyiciye o ilkel hoşlanma-hoşlanmama sorusu sorulduğu anda,
bu soruya indirgenerek şeffaflaştırılacağı ve böylece ortadan kal
dırılacağı düşünülen mekanizma bütünüyle devreye girer. Ama en
temel deney koşulları yerine, dinleyicinin mekanizmaya gerçekten
ne kadar bağımlı olduğunu hesaba katan koşullar koymaya girişil
diğinden, deney kipinde ortaya çıkan her karmaşıklık sonuçların
yorumlanabilirliğini güçleştirmekle kalmaz, deneklerin direncini
de güçlendirir ve onları, kendilerini afişe olma tehlikesinden koru
yacağını sandıkları uyumcu tavra daha da sıkı tutunmaya iter. Hit
şarkının yalıtılmış "etkileri"yle onun dinleyici üzerindeki psikolojik
etkisi arasında özenli bir nedensel bağ kurulamaz. Bugün dinle
yicilerin gerçekten artık kendilerine bile ait olmamaları, onların
artık daha fazla "etki altına giremeyeceği" anlamına da gelir aynı
5 Krş. Max Horkheimer, "Der neueste Angriff auf die Metaphysik", Zeitschriftfür
Sozialforschung 6 (1937), s. 28 vd. (ç. n.)
Müziğin Fetiş Niteliği ve Müzik Dinlemedeki Gerileme Üzerine 161
1938
Bach'ı Sevenlerine Karşı Savunmak
1
Günümüzde müzik çevrelerinde hakim olan Bach görüşü, yeniden
dirilmiş bir kültürün durgunluğu ve girişkenliğinin ona atfettiği rolle
örtüşür. Aydınlanma yüzyılının ortasında, geleneğin kefil olduğu
bağlılığın, Ortaçağ çoksesliliği ruhunun, teolojik bir kubbe altındaki
kozmosun, kendini onda bir kez daha göstermesi beklenmektedir
şimdi. Bach'ın müziğinin özneden ve onun olumsallığından muaf
olduğu söylenir; insan ve iç yaşamından çok Varlığın düzeni en zor
layıcı haliyle sese gelmektedir bu müzikte. Böylesi bir Varlığın değiş
mez ve kaçınılmaz olduğu tahayyül edilen yapısı, anlamın vekiline
dönüşür: göründüğünden başka türlü varolması mümkün olmayan
şey, kendi kendinin mazereti olur. Hem inancından hem de kendi
yazgısını belirlemekten vazgeçmiş ya da artık böyle bir becerisi olma
yan ve bir şeylere sığınmak iyi geleceğinden otorite arayışında olan
herkes ona sığınır. Bach'ın müziğinin günümüzdeki işlevi ontoloji
modasını andırır: insanlara üstün, insan varoluşundan el etek çekmiş
ama aynı zamanda aşikar bir teolojik içerikten de arındırılmış bir
ilkeyi yürürlüğe sokarak bireyci durumu aşma vaadinde bulunur.
Ona bağımlı olmak serbest olduğu için bayılırlar Bach'ın müziğin
deki düzene. Zamanında teolojinin dar ufkundan doğup onda bir
gedik açarak evrenselleşen eserinin, aştığı kısıtlamalara geri dönmesi
beklenir: Bu şuursuz özlemle Bach, tam da müziğiyle direndiği ve
çelişkilerle boğuşarak ifa ettiği kilise besteciliği derekesine düşürülür
Bach'ı Sevenlerine Karşı Savunmak 179
2
En basitinden bir tarihsel düşünüm Bach'ın bu tarihselci portresine
kuşkuyla yaklaşmaya yol açacaktır. Ansiklopedicilerin çağdaşı olan
Bach, Mozart'ın doğumundan altı yıl, Beethoven'ın doğumundan
ise sadece yirmi yıl önce ölmüştür. Müziğin "çağıyla hemzaman
olmadığını" savunan en cüretkar kurgularda bile, bir olgu hakikati
ni sadece çağdışılığına borçluymuş gibi, dönemin ruhunun erittiği
şeyin tekil bir benliğin içinde yaşamaya devam ettiği tezi savunu
lamaz. Kötü bireycilikle zamandışılık hurafesi bir araya gelir bu
tezde: birey, bilincin tarihsel durumuyla şöyle ya da böyle tartışmalı
ilişkisinden ancak keyfi bir yaklaşımla yalıtılabilir. Bach'ın adeta
tarihdışı olan, buna karşın çağın bütün teknik buluşlarını barın
dıran atölyesinde, dini eserlerinde kullandığı metinlerin sofulu
ğu, yani Aydınlanma düşmanlığı dışında zamanın ruhuna dair tek
180 Müzik Yazıları Theodor W. Adorno
•
3
Bunların hepsi Bach'ın, yaşadığı dönemde bile anakronik kaçan veç
heleriyle zıtlık içindedir elbette. Bu anakronik veçhe Bach'ın yapıtı
nın seksen yıl boyunca altında gömülü kaldığı esrarengiz amneziden
ve bunun sonucunda gelenekte yerini almasını ve bütün kapsamıyla
Viyana Klasisizmine katılmasını engellemekten tamamen değilse
bile kısmen sorumludur. Gerçekten de, Bach aralıklı-armonik dü
şünme tarzının, sürekli basın ruhunu gerçekleştirmemiştir sadece,
bir yandan da, o ruh içinde, on yedinci yüzyıl başındaki tereddütlü
girişimlerden yola çıkarak füg formunu yaratan çokseslilik ustasıdır
aynı zamanda -katı kontrpuan teorisi nasıl Palestrina kaynaklıysa
Bach da füg teorisinin kaynağıdır- ve onun tek ustası olmaya devam
etmiştir. Bununla birlikte, Bach'ın emsal teşkil edecek bir çözü
me ulaştırdığı beste problemlerinin her birini çevreleyen armonik
zihin-kontrpuan zihin ikiliği onu Ortaçağı tamamına erdiren kişi
olarak tasvir etmeyi imkansız kılar. Bu imge geçerli olsaydı, ne
bu zihin ikiliği söz konusu olurdu ne de, özellikle spekülatif son
eserlerinde yaptığı gibi, eski çoksesli zihin için tasavvur edilemez
olan bir paradoksla uğraşmak zorunda kalır, sürekli bas armonisinde
182 Müzik Yazıları Theodor W. Adorno
•
bir yandan müziği anlamlı bir şekilde ilerletirken diğer yandan ba
ğımsız seslerin eşzamanlığı içinde çoksesli bir düzenleme yapmaya
uğraşırdı. Görünürde arkaik olan çok sayıda parçanın salt anlatımı
bile bu imgeye şüpheyle yaklaşmaya yetecektir. İyi Düzenlenmiş
Klavye'nin İ kinci Cildinin "Mi Bemol Majör Füg" ündeki olumla
yıcı ton, müzikle ifade bulan ve vahyedilmiş hakikatin güvencesi
altındaki aldığı kutsal cemaatin dolaysız kesinliğinden ileri gelmez;
Hollandalı böylesi olumlama ve vurgulara tamamen yabancıdır.
Daha çok, öznel bilinç itibariyle değil de, tözü itibariyle, onaylan
mış olanın, müziğin sağladığı emniyetin mutluluğu üzerine dü
şünümdür, bu düşünüm sadece özgürleşmiş öznenin payına düşer
çünkü kuvvetli bir nesnel kurtuluş vaadi olarak müziği ancak bu
özne kavrayabilir. Bu tür bir füg ikiliği şart koşar. Lütuf mesajını
çevreleyen kozmostan insanlığa geri getirmenin ne kadar güzel
olacağını ifade eder. Günümüzün yeni dindarlarını hiddetlendire
cek kadar romantiktir ama, daha sonraki Romantik üslubun göze
alamayacağı kadar yücedir. Yalnız özneyi anlamın garantörü olarak
yansıtmaz, aksine, nesnel olarak kapsayan bir Mutlakta içerilerek
aşılmasını hedefler. Fakat bu Mutlak, fiziksel deneyimde mevcut
olmadığı için, anılmalı, ileri sürülmeli, koyutlanmalıdır ve Bach'a
gücünü veren de bu anmadır. Arkaik bir zanaat ustası değildi Bach,
daha çok bir anımsama dehasıydı. Sanat eserlerini sadece görünür
olanla sınırlayan, öz ve görünüş arasındaki farka kör kalan yükselen
barbarlık Bach'ın müziğinin varlığını onun amacıyla karıştırır ve
böylece koruyup kollaması beklenen metafiziği yok eder. Böyle bir
barbarlık sadece özü değil, özle birlikte verili olanı da bulanıklaştır
dığından, Bach'ın müzikal nesnelliği kurmak için kullandığı özgül
çoksesli tekniklerin özneleştirmeyi şart koştuğu gerçeği görülemez.
Füg besteleme sanatı motif geliştirme ekonomisinin sanatıdır, bir
temanın en küçük parçaları, onu bir bütüne dönüştürmek için kul
lanılır. Teşrih etme sanatıdır o; denebilir ki, tema olarak belirlen
miş Varlığı çözer ve işte bu nedenle füg boyunca Varlığın kendini
Bach'ı Sewn/erine Karşı Savunmall 183
4
Bach gerçekten modern idiyse - o zaman neden arkaikti? Bach'ın
form-dünyasının, özellikle de Hindemith'in yakın zamanda korkunç
bir şekilde yanlış yorumladığı geç üslubunun en kuvvetli tezahür
lerinde, kendi döneminde bile geçmişi hatırlatan bir tınısı olan ve
didaktikler ve kılı kırk yaranlar tarafından yanlış anlaşılsın diye
kasten kullanılmış gibi görünen pek çok unsur içerdiğine kuşku
yok. Temalar arasındaki karşıtlığı daha da etkili bir şekilde açığa
çıkarmak için, basit Bach-öncesi füg türlerinde olduğu gibi (Müzikal
Sunu' da bir kelime oyunuyla bunlardan biri olan Ricercata'ya gön
derme yapar), bu tezatla doğrudan ilişkili olmayan her şeyi, adeta
tematik-öncesi bir aşamada, motif açısından geliştirmeden bıraktığı
eserlerinde, özellikle İyi Düzenlenmiş Klavye'nin Birinci Cildinde
ki Do Diyez Minör fügleri gibi olağanüstü eserlerinde on yedinci
yüzyılın tınısını duymamak imkansızdır. Ricercata gibi, alla-breve
ölçüde yazılmış İ kinci Ciltteki "Mi Bemol Majör Füg" de, Bach'ın
meşhur İtalyan konçertosunu yazarken yaptığı gibi, elbette hayali ve
fazlasıyla üsluplaştırılmış bir geçmişin tadını çıkararak yazılmışça
sına, nota yazısına varana kadar içerir eski çağı. Bach sıklıkla, va
roluşsal dürüstlükle hiç bağdaşmayan bir yaklaşımla, yabancı, keyfe
göre seçilmiş lehçelerle deney yapmaya meyleder ve bunların müziği
biçimlendirme gücünü uyandırmaya çalışırdı. Bestecilik tekniğinin
rasyonelleştirilmesi ve böylece öznel aklın hükmüne girmesi, çağın
nesnel olarak verili bütün yöntemleri arasından tercih yapma olana
ğını da beraberinde getirir. Hiçbirine kör, özlü bir bağlılığı yoktur,
her seferinde bestenin amacına en uygun olanı seçer. Fakat eski
karşısındaki bu özgürlüğün, olanakları tartan bakışı doğası gereği
engelleyecek bir geleneğin tamamına erdirilmesi olarak kavranması
imkansızdır. Bach'ın eskiye başvurmasının onarıcı bir anlamı olduğu
da söylenemez. Çünkü arkaik tınıları olan parçalar genelde, sadece
eski çoksesli düzenlemelerle doğrudan geliştirilen kontrpuan bir
leşimleri açısından değil, etkideki kıdem yükselmesi nedeniyle de
Bach'ı Sevenlerine Karşı Savunmak 185
5
Bach'ın müziğine dair bilgi böylelikle egemen görüşle karşıtlık için
de konumlandırılmakla kalmaz, aynı zamanda, onunla kurulacak
dolaysız ilişkiye de etki eder. Bu ilişki esasen icra pratiği tarafından
belirlenir. Fakat bu pratik bugün, tarihselciliğin melun yıldızı altın
da, sekter bir veçhe edinmiştir. Bu sekter jest, eserin kendisiyle bile
ilişkili olmayan fanatik bir ilgiye yol açmıştır. Bugünün Bach hay
ranlarının tek derdinin gayrisahih dinamikler, tempo değişimleri,
büyük korolar ve orkestraların müziğe sızmasını engellemek olduğu
şüphesi dindirilemez; icra sırasında daha insani bir eğilimin kulağa
çalınmasını gizil bir hiddetle beklemektedirler sanki. Schumann'ın
eserlerinde açıkça görülen Bach bağlantısının, günümüzde gözetilen
o titiz saflıktan çok daha verimli olduğu zamanla görülmüş olsa da,
geç Romantiklerin şişirilmiş ve duygusallaştırılmış Bach imgesine
yöneltilen eleştiriye karşı çıkılamaz. Ama bu eleştirinin esas redde
dilecek tarafı, en gurur duyduğu niteliği, sözde nesnelliğidir. Mü
ziğin tek "nesnel" sunumu, nesnesinin esasına uygun olduğunu gös
teren sunumdur. Fakat bu da, Hindemith'in de kabul ettiği gibi,
tarihteki ilk icra fikriyle aynı değildir. Bach'ın zamanında müzikte
188 Müzik Yazıları Theodor W. Adorno
•
Bir besteyi yazılış özelliğine, çağına göre çalabilmek için orgda gerekli düzenleri
seçmek, ayarlamak (Ansiklopedik Müzik Sözlügü, "Regisırierung" maddesi, s. 50 8).
(ç. n.)
Bach'ı Sroenlerine Karşı Savunmak 189
tek kişi, düzenlemesi New York temsilinden sonra herhangi bir ivme
kazanamayan Fritz Stiedry oldu. Üslup hakkında bilgiye sahip bir
bilirkişinin besteye el koymasıyla verilemez Bach'ın hakkı, sadece
sürekli açımlanarak gelişen eserinkiyle aynı düzeyde bulunan, ileri
düzey bir bestecilikle verilebilir. Schönberg ve Anton von Webern'in
sağladığı az sayıda enstrümantasyon, özellikle de büyük Mi Bemol
Majör üç sesli füg ve altı sesli Ricercata - bestedeki her geçişin bir
ton rengine tercüme edildiği, porte örgüsünün yüzeyinin en küçük
motif bağlantılarında çözülüp sonra orkestranın genel yapıcı eğilimi
aracılığıyla tekrar bir araya geldiği enstrümantasyonlar, Bach'ın ha
kikatine denk düşen bir Bach yaklaşımının modelleridir. Belki de
nesiller boyunca nakledilen Bach aslında yorumlanamaz hale gel
miştir. Bu durumda mirası, onu aldatarak sadakatini koruyan ve onu
kendinden yola çıkarak bir kez daha üretmek suretiyle içeriğinin
adını koyan besteciliğe bırakılmıştır.
1951
Günümüzde Felsefe ile Müziğin İlişkisi
Üzerine
1
Herkesin malumu olan müzikteki kriz, tutarlı ve anlamlı bir sanatsal
yaratımın önündeki güçlüklerden, müzik hayatındaki ticari sertleş
me ve tesviyeden, özerk üretimle dinleyiciler arasındaki kopuştan
kaynaklanmaz sadece. Aksine, bunların hepsi nicelikten niteliğe dö
nüşümü gerçekleştirecek şekilde birikmiş olgulardır. Müziğin -her
tür müziğin- var olma hakkı bile şüpheli hale gelmiştir artık. Dile
döküldükleri anda, satır aralarındaki "Ama yine de" sözü kulağa
çalınan fazlasıyla metodik şüphe etme girişimlerinden biri gibi anla
şılmamalıdır bu, aksine, endüstrinin salt varlığını onun tek gerekçesi
olarak kabul etmeye yanaşmayan her deneyimde doğrulanır. Bir
radyo cihazının kanal arama düğmesini gelişigüzel çevirmek yeterli
olacaktır. Sade ve hoş ya da bayağı hit şarkıların hep-aynılığından
kurtulup sözde ciddi ya da, tahsilli barbarlık alemindeki ifadesiyle,
klasik müzik çalan bir kanala denk gelinse bile, klasik müzik de
öteki müzik türleri gibi herhangi bir "dal" olarak o tekdüzeliğe
dahil olduğundan, bütün farklılığıyla tekdüzeliğin bir uğrağı olarak
görünür göze. Orgdan çıkan ilk seste "din" sinyalinin alınması gibi,
henüz ilk seste işitilir "ciddi müzik" ibaresi. Olguya peşinen ilave
edilmiş bu sınıflandırma yüzünden, olduğunu iddia ettiği şey olarak,
bir "kendinde şey" olarak görülemez artık. Salt "başkaları için şey"e
Günümüzde Felsefe ile Müziğin İlişkisi Üurine 193
hala belirsizdir; çünkü bütün sanatlar, varolan her şeyden bir geçiş
belgesi, bir raison d'itre talep eden içkin temellendirme bağlamından
geri durmaktadır muhtemelen. Nihayetinde, bir raison d'itre'den,
yani kendi varoluşunun büyük ölçüde yüceltilmiş bir özkorunumun
ölçütlerine göre gerekçelendirilmesinden kaçınmak, her sanatın ra
ison d itre'idir Sanatın esasına dair her ilkesel sorunun yanıtsız
' .
Bir dil olarak müzik katıksız bir ada, dolaysızlığı nedeniyle insan
bilgisinin erişimine tamamen kapalı olan, şeyle göstergenin mutlak
birliğine yönelir. Müziğin ada yönelik ütopyacı ve aynı zamanda
umutsuz çabaları onu felsefeyle ilişkilendirir ki, müzik düşüncesi tam
da bu yüzden, öteki her sanat dalından daha yakındır felsefeye. Fakat
ad müzikte, taşıyıcısından ayrılmış, dolayısıyla her tür anlamlandır
manın, anlam bulma ereğinin tam zıddı olan katıksız ses olarak öne
çıkar. Ama müzik adı -ses şeklindeki mutlak unsurunu- dolaysız
bilmeyip aksine onu bir bütün, bir süreç üzerinden, tabiri caizse
sihir yapar gibi kurmaya çalıştığından, rasyonellik, mana, anlam,
dil gibi kategorilerin geçerli olduğu sürece dahil olur. Kifayetsiz "ad"
sözcüğüyle karşılanan o ereksizliğe ulaşma çabası olarak, tam da
en geniş anlamıyla rasyonelliğe katılımı sayesinde gelişmesi bütün
müziğin paradoksudur. Bir sfenks gibi, dinleyiciye sürekli anlamlar
vaat edip arada bir de bahşederek, onunla alay eder adeta çünkü
bu anlamlar tam da anlamı öldürmenin araçlarıdır müzik için ve
bu nedenle bu araçlar içinde asla tükenmez. Son üç yüz elli yılınki
gibi bir ölçüde kendi içine kapalı bir gelenek bağlamında çaldığı
sürece, her şeyin anlam telkin ettiği ama aslında hiçbir şeyin bir
anlam istemediği bu çözümsüzlüğünün üzeri örtülü kalabilmiştir.
Gelenekte müziğin varoluşu kabullenilmiştir ve müzik, en sınır aşıcı
şekilde hayrete düşüren deneyimler dışında, apaçık bir şey gibi öne
sürmüştür kendini. Geleneğin müziğe artık tek bir kaide bile tayin
etmediği günümüzde ise, o esrarengizliği tıpkı bir soru işareti gibi,
zayıf ve aydınlatılmaya muhtaç bir halde gün ışığına çıkar; aslında
neyi bildirdiğini itiraf etmesi talep edildiği anda da elbette çarpıtılır.
Çünkü ad, bir nesne veya konunun bildirimi değildir.
Müziğin bu esrarengiz niteliğinin öne çıkışı onun varlığının sor
gulanmasını teşvik eder ama bu noktaya getiren süreç de bu sorgula
mayı yasaklar. Müziğin bir nesnesi yoktur çünkü, adlandırma gücü
yoktur, aksine o adın özlemini çeker ve böylelikle kendi çöküşünü
hedefler. Müzik, seslerin etrafında dönüp durduğu şeyi bir anlığı-
Günümüzde Felsefe ile Müziğin llişlıisi Üzerine 199
il
Günümüzde felsefeyle müziğin ilişkisi üzerine düşünmek müziğin
zamansız esasının aslında bir kuruntudan ibaret olduğunun görül
mesine yol açacaktır. Sadece tarih, bütün sıkıntıları ve çelişkileriyle
gerçek tarih kurar müziğin hakikatini. Ancak bu da, müziğe dair
felsefi bilginin müziğin ontolojik kökeninin inşasıyla değil, şimdiden
yola çıkarak edinilebileceği anlamına gelir. Önceki aşamalarda sade
ce bir potansiyel olarak bulunan bütün somut ve çelişkili uğraklara
dair bilgiye sadece şimdi üzerinden ulaşılabilir. Müzik eserlerinin
hakikati de zaman içinde geliştiğinden, örneğin Beethoven'in gü
nümüzde, yapıtının o dönemdeki çıkış noktası olan tarihsel şartlar
ve dolaysız hedeflerle sınırlı kalarak değil de, bugün bizim için öne
çıkan özelliğiyle, antagonist bir bütünlüğü inşa edip sonunda askıya
alışıyla ele alınmasının çok daha verimli olacağını söylemek mecazi
bir abartı olmadığı gibi, canlı Sen-Ben ilişkisi adı verilen özneyle
nesne arasındaki ilişkiye alelade bir gönderme yapmakla da aynı şey
değildir. Bununla birlikte, bugün onun ve benzer biçimde Bach'ın
görünür hale gelen veçheleri az çok akışkan bir düşünce tarihinin
ürünü değildir, aksine en tekil unsuruna kadar günümüzde bestecilik
prosedürlerinin durumu tarafından belirlenmektedir - Beethoven
veya Bach'ın eserinin on dokuzuncu yüzyıl boyunca kendi içinde
özetlediği kurgu yasalarını gayet etkili bir şekilde biçimlendiren
prosedürlerdir bunlar. Sadece en ileri seviyede üretimle türün bü
tününe ışık tutulabilir.
Dolayısıyla, müziğin günümüzdeki durumunun izahı felse
fi açıdan gayet verimli sonuçlar vereceği gibi, felsefi düşünüm de
müziğin günümüzdeki durumundan ayrı tutulamaz. Bu noktada
birkaç unsuru tartışmak yeterli olacaktır. Düşünce hattı bu nok
tada ister istemez Arnold Schönberg'e, Wagnerci ideolojinin utanç
verici bir biçimde istismar ettiği, zanaatkarlık sahasından ödünç
alınmış "usta" adını bugün kullanmak uygun düşerse, modern mü
ziğin ustasına yöneliyor. Şanlı şerefli hayatının son anına kadar
208 Müzik Yazıları • Theodor W. Adorno
bir şey ödünç almadan, sadece azami ölçüde geliştirilmiş bir çok
katmanlı enstrümantasyon sanatı olan renk düzenlemesi aracılığıyla
yeni bir müzikal uzamsallık tipi oluşturulduğu görülür. Burada
gerçekten yeni bir müzikal uzam mı açıldığı yoksa bunun hünerli
bir şekilde yeniden üretilmiş eski uzam mı olduğu sorusuyla, aynı
şekilde, böyle bir uzamda kendini duyuran kolektifpathos un nasıl '
aşaması olarak tanımlayıp onun ötesine geçen her şeyi, örneğin bir
Hindemith'in veya Stravinski'nin müziğini yozlaşma ve gerileme
olarak görmenin" haksızlık olduğunu savunmuştur. Ona göre "bu
eserlerde sahici bir gereksinim kendini duyurmaktadır; bu besteciler
Schönberg'in eserleriyle kıyas kaldıracak derecede tatmin edici ve
ona benzer bir eser vermemiş olup sadece kötü bir uzlaşmaya varmış
olsalar da, onlarda da, başka birçok şeyde olduğu gibi, bir üçün
cü yol aranmaktadır." Felsefi düzeyde katı bir dışlayıcı düşünceyi
savunmak ne kadar zorsa, estetik okullarının, daima şiddetli bir
bağnazlığa meyleden bütün totaliter iddialarına ne kadar etraflıca
karşı çıkılmalıysa, Sedlymayer'in çoğulculuğu da o kadar şüphelidir.
Özlemini çektiği o üçüncü yol, çağdaş müzikte bir yenilik sunmaz,
taze müzikal niteliklerin artması anlamına gelmez. Aksine, bu üçün
cü yolda gelişen şey, normal bir eleştirmenin ileri seviye müziğin
gerçekleştirdiklerine hiç bakmadan alelacele bir tarihsel kehanetle
ona atfettiği açmazın kısırlığıdır tam da. Üçüncü yolun bestecileri
basmakalıp müzikten sadece bir ölçüde saparken bu sapmayı mantıklı
sonucuna kadar götürmenin yükünü üstlenmemek için, yeniliklerini
malzemenin sadece bir boyutuyla, genelde sözde ritimle ya da daha
kısıtlı ölçüde armonik yapıyla sınırlandırırlar. Bu boyut dışındaki
her şeyde çoktan geçmişte kalmış, sadece ayırt edilir olması amacıyla
değişikliğe uğramış, cebri ve hiçbir önemi olmayan unsurlarla yeti
nirler. Uzmanlaşma sonucunda tekniklerinde baş gösteren daralma
modern işbölümünün grotesk bir sonucudur ve bu okulların verdiği
ürünlerin bıktırıcı benzerliği yaklaşık otuz yıldır modern müzik gös
terilerine can sıkıntısı pompalayan müzik festivallerine özgü müziğe
yol açmıştır. Daha ılımlı okulların Schönberg'in en son dönemindeki
eserlerinin okunmasından çıkarılabilecek imkanlardan, yani daha
önce katı bir şekilde birbirinden ayrılmış müzikal boyutların işle
vindeki değişiklik sonucunda bestenin akışkanlaşmasından mahrum
kalmasının nedeni bu birleştirmeyi gerçekleştirmemiş, onun yerine
geleneksel ritim, melodi, armoni ve kontrpuan ayrımını hiç eleş-
Günıimin:de Felsefi ile Miizitin flqkisi Üzerine 215
1953
Burjuva O perası
1955
Yabancılaşmış Başyapıt
Missa Solemnis Üzerine
Johann Friedrich Cotta (176 4-1832) tarafından kurulmuş, Alman edebiyatının önde
gelen figürlerinin şiirlerini yayımlayan yayınevinin sahibi. (ç. n.)
238 Müzik Yazıları • lheodor W. Adorno
sadece kısmen, sonra aynı yıl Petersburg' da baştan sona icra edilmiştir.
Altmışlı yılların başına kadar nadiren icra edilmiş, ancak bestecinin
ölümünden otuz yıldan uzun süre geçtikten sonra bugünkü konu
muna gelebilmiştir. Yorumun güçlüğü -bunlar eserin büyük bölü
münde özellikle seslere yapılan muamelenin yol açtığı güçlüklerdir,
kesinlikle müzikal karmaşıklıktan kaynaklanmazlar- bu durumu
açıklamak için hiç yeterli değildir; çoğu açıdan daha açık ve iddialı
olan son kuvartetler, bu konudaki söylencelerin aksine, başından beri
layık oldukları şekilde alımlanmıştır. Beethoven Missa' da otoritesini
kendisinden hiç beklenmeyecek şekilde doğrudan esere hasretmiştir.
Eseri yayınlanması için teslim ederken "l'oeuvre le plus accompli", en
başarılı eseri olarak nitelemiş, "Kyrie" bölümünün başına, "kalpten
- başka kalplere gitsin" yazmıştır; Beethoven'ın öteki basılı eserle
rinde kesinlikle bulunmayan bir itiraftır bu. Kendi eseri karşısındaki
tutumunu ne hafıfsemeli ne de gözü kapalı kabul etmeli. Bu itirafın
yalvarıp yakaran bir tonu var adeta: Missa'nın kavranması zor, içine
kapalı ve esrarengiz halini hissetmiş de, genelde müziğinin üslubunda
iz bırakan iradesinin gücünü, eserin kendi başına etki edemediklerine
dışarıdan zorla dayatmak istemiştir sanki. Eser, Beethoven'ı eserin
tarihine bu şekilde müdahale etme hakkı olduğuna inandıracak bir
gizem barındırmasa, akıl almaz bir şey gibi görünürdü bu elbette.
Ama eserin kendini, genel ifadesiyle, kabul ettirmesinde bestecinin
sorgusuz sualsiz kabul edilen prestijinin de büyük faydası olmuştur
muhtemelen. İ mparatorun yeni giysileri masalındaki insanlar misali,
kimse aptal gibi görünmemek için eserin derinliğini sorgulamaya
yanaşmadığından, bestecinin dini başyapıtı, Dokuz.uncu Senfani'nin
kardeş parçası olarak sorgusuz sualsiz takdir edilir. Missa, örneğin bir
Tristan gibi, zorluğuyla dinleyicileri aşırı derecede şaşırtmış olsaydı,
böyle genel kabul görmesi neredeyse imkansız olurdu. Ama böyle
bir güçlük söz konusu değildir. Dokuzuncu Senfani'yle ortak noktası
olan, vokallere yöneltilen alışılmadık aşırı talepler dışında, geleneksel
müzik dilinden uzaklaşan pek az unsur barındırır. Eserin çok büyük
Yabancılaşmış Başyapıt 241
Fidelio' dan bir pasajı terennüm eder gibi terennüm edebilecek olan
çıkar mı bu eseri?- geliştirim ilkesini dışarıda bırakmış olmasıyla
açıklanabilir: düzenlenmiş bir tema sunulurken, temanın geçirdiği
değişimle birlikte tanınabilmesi için plastik bir biçime gereksinim
duyulur; plastik biçim fikri Missa'ya, ortaçağ müziğine olduğu kadar
yabancıdır. Bach'ın "Kyrie"sini Beethoven'ınkiyle karşılaştırmak ye
terli olacaktır: Bach'ın fügünün, en ağır yük altında sırtı bükülmüş,
güçlükle ilerleyen bir insanlık tasavvurunu telkin eden benzersiz
etkileyicilikte bir melodisi vardır; Beethoven'da ise, armoniyi tasvir
eden ve anıtsallık jestiyle anlatımdan kaçınan, melodik açıdan belirgin
özellikleri olmayan yapısal topluluklar. Bu kıyas gerçek bir paradoksa
götürür bizi. Şüpheli mutat görüşe göre Bach, Ortaçağın nesnel olarak
kapalı müzikal dünyasını bir araya toplayarak, fügü bizzat icat etmiş
olmasa da, en saf, en otantik haline getirmiştir. Bach'ın füg ruhunun
ürünü olması gibi, füg de onun ürünüdür. Onunla dolaysız bir ilişki
içindedir. Belki spekülatif son dönem eserleri hariç, füg temalarının
büyük bölümünün, sadece devamındaki öznel bestecilerin nağmeli
esinlerinde görülen bir tazelik ve kendiliğindenlik içermesinin ne
deni de budur. Beethoven'ın zamanında ise, Bach'ın, yansımasında
bestelerinin a priori'lerini tespit ettiği müzikal düzen çoktan geride
kalmış, onunla birlikte, Sebiller' deki naifliğe benzer bir şeye geçit
veren, müzikal özneyle müzikal formlar arasındaki uyum da ortadan
kalkmıştır. Beethoven'ın Missa' da işe koştuğu müzikal formların
nesnelliği dolaylıdır, sorunludur, düşünüm nesnesidir. Kyrie'nin ilk
bölümü Beethoven'ın öznel-armonik bakış açısından verilir; ama
derhal kutsal bir nesnellik ufkuna doğru itildiğinden, dolayımlanmış,
besteciliğin kendiliğindenliğinden kopartılmış bir nitelik kazanır:
üsluba uygun şekilde biçimlendirilir. Missa'nın sade armonik başlan
gıcının, Bach'ın kontrpuanlı-bilgin başlangıcından çok uzak, ondan
çok daha az belagatli olmasının nedeni de budur. Missa'nın füg ve
fugata temaları için özellikle geçerlidir bu. Belirli modellere göre inşa
edilmiş, onlardan alıntı yapan bir halleri vardır; Antikçağda yaygın
Yabancılaımıı BQfyapıt 245
1959
Wagner'in Güncelliği
belirli bir şekillendirme süreci lehine salt iskelet işlevi gören, so
yut örgütlenmeden kurtulmanın müzikte kendinden sonraki her
şeyin temelini oluşturan çok etkileyici bir yeniliği getirdiğini ayırt
edememiştir. Sağlam zemini terk etme, bilinmeyene sürüklenme
duygusu, Wagner'in müziğini deneyimlemenin esas heyecan verici
ve ikna edici tarafıdır. Bu müziğin en iç bileşimi, resim sanatının
terminolojisiyle ifade edecek olursak, peinture'ü, tıpkı onun gibi
bilinmeyene girmeyi göze alabilen bir kulak tarafından işitilebilir
sadece. O halde, henüz tam olarak tanınmamış, dolayısıyla takdir
edilmemiş şeyin güncel olduğu söylenebilir.
Bu ilkeyi bir teknik ayrıntıya başvurarak açıklamak isterim; en
azından somut teknik veçhelerin perspektifinden bahsetmeden sa
natsal olgulardan bahsetmek mümkün değildir, aksi takdirde söy
lenen her şey boş lakırdıya döner. Wagner'in olgun dönem eserle
rinden bahsederken sekans ilkesini vurgulamak adettendir, ben de
geçmişte bunu yaptım. Sekans derken, kısa motiflerin -Wagner' de
bunlar leitmotiflerdir- daha üst seviyede ve ağırlıklı olarak dinamik,
yoğunlaştırıcı bir etkiyle tekrarlanmasını kastediyoruz. O halde,
müziğin sürdürülmesi, onun gerçek dokusu, teşekkülü, Arnold
Schönberg'in deyimiyle, varyasyon geliştirme tekniği olarak tarif
edilebilecek Viyana klasisizminden farklı olarak, az çok verili malze
menin tekrarıyla işler. Wagner' de karşımıza çok sayıda sekans çıkar
ama bunların iş başındaki tek ilke olduğunu söylemek doğru olmaz ki
bunlar da muazzam bir titizlikle kendi içlerinde değişiklik göstere
cek şekilde oluşturulmuştur. Buradaki en bariz örnek, Tristan'ın bir
modelin iki sekansını içeren meşhur başlangıcıdır. Sekansın henüz
üçüncü cümlesinde, ilk modelden minimal düzeyde olsa da armoni
ve modülasyon açısından kati bir şekilde farklı geliştirilir: yeniden
işlenmiş la minör esas tonalitenin dominant sesindeki forte atağına
döner. Wagner' de sekans ilkesi bir koltuk değneği işlevi görmez
genelde. Aksine, kromatik gelişimin, özellikle bahsettiğim türdeki
eserlerde, müzikal malzemeyi baştan sona kateden ikili aralıkların
Wagner'in Güncelliği 263
akış kurucu yapıdan daha önemliydi ama bu yapıya nesnel bir eğilimi
olduğu da ortadadır.
Bu tür güç yapısal uğraklara hızla değindikten sonra Wagner'de
form problemi denen meseleye gelmiş bulunuyoruz. İ lk olarak, ter
minolojiyi çok titizlenmeden tanzim edelim. Ritim ve özellikle
form kavramı da dahil olmak üzere pek çok müzik kavramı farklı
anlamlarda kullanılır ve genelde bu aşırı kullanım nedeniyle öyle bir
düzleştirilir ki, düşüncede bu kavramlar hem her şeyi hem de hiçbir
şeyi işaret edebilir. Wagner'in verili formları, arya, resitatif, ensemble
gibi bilindik opera tiplerini kullanmayı bırakması, on dokuzuncu
yüzyılda koparılan yaygaranın aksine müziğinin bir formu olmadığı,
formsuz olduğu anlamına gelmez. Nietzsche'nin otoritesi nedeniyle
açıkça görülemese de, formsuz olduğu itirazı dar kafalı ve gericidir.
Bu itirazın tek doğru tarafı, müziğin, sağlam bir zemini yokmuş gibi
bir asılı kalma hissi verdiğidir. Wagner'de formun kökleri havadadır;
yirminci yüzyılın restoratif diliyle ontolojik diyebileceğimiz uğrağa
karşı alerjik bir tepkisi vardı. Oysa gözlerden ırak bir kuklacının
elinden tutarmış gibi havada süzülen müziğin statik bir tarafı da
vardır, Wagner'in sözde çok dinamik olan sekans ilkesi bir hep
aynılık hissiyle sonuçlanır. Resim ve çizime çok benzeyen en yakın
tarihli müzikte de, yine Wagner'in hedeflediği şeye oldukça yaklaşan
bir statik eğilim vardır.
Formsuzluk suçlaması, geleneksel formlara yönelmeyen müziği
düzenlenmemiş müzikle karıştırdığından hedefi ıskalar. Wagner'in
soyut bir şema içermeyen müziği ileri derecede düzenlenmiş müziktir
esasında, kısımlara ayrılmış, tektonik bir şekilde düşünülmüştür.
Bugün haksız yere unutulmuş olan Alfred Lorenz'in en büyük katkısı
bunu ilk gören kişi olmasıdır; Gal'in yaptığı gibi, Wagner' de bir
form sorunu olduğunu yalanlamak, bu sorunu salt gözardı ederek
ortadan kaldırmak ya da çözmektir. Verili form normlarına uyum
sağlamaktan vazgeçildiği anda, müziği kendi içinde ve ondan yola
çıkarak ikna edici bir şekilde düzenleme ödevi kaçınılmaz olur.
Wagner.'in Güncelliği 265
1964
Müzik Sosyolojisine Giriş'e Ek*
Müzik, tıpkı kültürel alanın tamamı gibi, sunulan bir tüketim malı
gibi kabul edilir hiç düşünmeden; somut teşekkülüne pek atıfta
bulunmadan, sadece orada olduğu için onaylanır. Bu tür tezlerin
denetimi de ampirik araştırmalara düşer. Sözde kitle zevkinin ne
ölçüde manipüle edildiğini, ne ölçüde gerçekten kitlelerin zevki
olduğunu ve kesin olarak kitlelere atfedildiği yerlerde, yüzyıllar
boyunca kitlelerin kafasına sokulan şeyi ne ölçüde yansıttığını ve
dahası, sosyal psikoloji açısından bütüncül durumun onları nasıl
davranmaya ittiğini meydana çıkarmaktan ibaret olan çok daha
kapsamlı ödevin bir parçasıdır bu denetim.
Müzik sosyokıj�si müziğin ideolojik içeriği ve ideolojik etkisini ele
aldığı ölçüde, eleştirel bir toplum öğretisinin bir parçası haline gelir.
Bu da onu, müziğin hakikatinin peşine düşmekle yükümlü kılar.
Sosyolojik açıdan, müziğin hakikati toplumsal düzeyde doğru veya
yanlış bilinç olarak müzik meselesinde aranmalıdır. Haklı olarak
kitsch adı verilen şeyin, yalancılığın müzikteki denginin aslında ne
olduğuna dair yeterli çözümlemeler kadar, otantik eserlerin hakikat
niteliğine dair çözümlemeler de hala noksandır. Müzikal bilincin
tarihsel, toplumsal, müziğe içkin koşullarının soruşturulması ge
rekmektedir. Müzikte toplumsal açıdan doğru bilinçle ideolojinin
keskin bir hatla ayrılıp ayrılamayacağı ya da -daha aşikar sonuçlar
için- ikisinin birbirine nüfuz edip etmediği ve bunun nedeni, kaçını
lamayacak bir sorun teşkil eder. Bütün sanatın ve özellikle müziğin
olumlayıcı uğrağı eski çağlardaki büyünün mirasıdır; her müziğin
başlangıç tonu o büyüden bir şeyler barındırır, hem ütopyadır hem
de bu ütopyanın çoktan gerçek olduğunu iddia eden bir yalan. Müzik
sosyolojisi teorik haysiyetini hakikat fikrinin açıklanmasıyla elde
edebilir ancak.
Müziğin hakikati ve hakikatsizliği sorusu, müziğin iki alanı,
ciddi müzik ve haksız yere hafif Müz [Muse] adı verilen alt seviye
müzik arasındaki ilişkiyle yakından ilişkilidir. Bu tasnif toplumsal
işbölümünden ve seçkin meselelerin egemenlere, kaba meselelerin
Müzik Sosyolojisine Girişe Ek 283
kapsıyor.
ISBN
Jll
9lUKO
978-975-08-4294-8
9 l llll�lll1Jl l llflj�lflll 2°
TL
il