You are on page 1of 176

TKP’DEN TİP’E

SOL KEMALİZM:
MDD ÖRNEĞİ

MELEK ZORLU

Yüksek Lisans Tezi


T. C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
KAMU YÖNET M VE S YASET B L M (S YASET B L M )
ANAB L M DALI

TKP’DEN T P’E SOL KEMAL ZM: MDD


ÖRNE

Yüksek Lisans Tezi

Melek Zorlu

Tez Danı manı


Doç. Dr. Ayhan Yalçınkaya

Ankara-2006
T. C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
KAMU YÖNET M VE S YASET B L M (S YASET B L M )
ANAB L M DALI

TKP’DEN T P’E SOL KEMAL ZM: MDD ÖRNE

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danı manı : Doç. Dr. Ayhan Yalçınkaya

Tez Jürisi Üyeleri


Adı ve Soyadı mzası
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................
.................................................................... .........................................

Tez Sınavı Tarihi ..................................


Ç NDEK LER
Kısaltmalar .................................................................................................................. i
Giri ............................................................................................................................. 1
I. BÖLÜM
MDD: Siyasal Bir Çerçeveleme Denemesi
I. Bir Hareket Olarak MDD ....................................................................................... 21
II. MDD’nin Siyasi Perspektifi ................................................................................. 33
A. Milliyetçilik ve Anti-emperyalizm ................................................................ 33
B. MDD’nin Kemalizmle li kisi ve Do uculuk Vurgusu................................. 40
C. MDD’nin ktidar Stratejisi ............................................................................ 49
III. Ara De erlendirme: MDD’nin Çeli kileri ve Çekicili i ..................................... 54
II. BÖLÜM
TKP ve Kadro’dan MDD’ye Yansıyanlar
I. Tek Parti Rejiminin Yerle mesi ve Rejime Muhalif Unsurlar ................................ 58
II. TKP: Kemalizmin Gölgesinde Komünizm ........................................................... 68
III. Kadro: Kalkınmacı Devletçi Aydınların Sol Yorumu .......................................... 89
IV. Ara De erlendirme: TKP, Kadro ve MDD ........................................................... 96
III. BÖLÜM
Yön, T P ve MDD
I. Çok Partili Ya amdan 1960 Darbesi’ne ................................................................ 106
II. Yön: Kemalizm ve Marksizm...............................................................................114
A. Yöncülerin Siyasi Fikirleri ..........................................................................114
B. Yön-MDD li kisi ....................................................................................... 121
III. lk Sosyalist Kitle Partisi: T P............................................................................ 125
A. Kısa T P Tarihi ............................................................................................ 126
B. T P ve MDD Ayrı masının ki Ekseni ........................................................ 135
1. Teorik Ayrı ma Zemini: MDD-SD Tartı ması ................................... 135
2. Pratikte Ayrı ma: Parlamentarizm-Cuntacılık.................................... 145
IV. Ara De erlendirme: Yön, T P ve MDD.............................................................. 152
Sonuç ................................................................................................................ 153
Kaynakça ................................................................................................................ 155
Özet .................................................................................................................... ii
ngilizce Özet ............................................................................................................. iii
Kısaltmalar
AET Avrupa Ekonomik Toplulu u
AP Adalet Partisi
ATÜT Asya Tipi Üretim Biçimi
BMM Büyük Millet Meclisi
CDTA Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi
CHF Cumhuriyet Halk Fırkası
Dev-Genç Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu
DTCF Dil-Tarih-Co rafya Fakültesi
DP Demokrat Parti
Dev-Güç Devrimciler Güçbirli i
D SK Devrimci çi Sendikaları Konfederasyonu
FKF Fikir Kulüpleri Federasyonu
FÜT Feodal Üretim Tarzı
TÜTB stanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birli i
TÜTOTB stanbul Teknik Üniversitesi Teknik Okullar Talebe Birli i
FTC ktisat Fakültesi Talebe Cemiyeti
GB lerici Gençlik Birli i
KHF Kadınlar Halk Fırkası
MBK Milli Birlik Komitesi
MDD Milli Demokratik Devrim
MGK Milli Güvenlik Kurulu
MHP Milliyetçi Hareket Partisi
NATO Kuzey Atlantik Paktı (North Atlantic Treaty Organization)
OYAK Ordu Yardımla ma Kurumu
ÖDP Özgürlük ve Dayanı ma Partisi
PDA Proleter Devrimci Aydınlık
SB Sovyetler Birli i
SBKP Sovyetler Birli i Komünist Partisi
SCF Serbest Cumhuriyet Fırkası
SD Sosyalist Devrim
SDP Sosyalist Demokrasi Partisi
SGÖ Sosyalist Gençlik Örgütü
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli i
STMA Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
TCF Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
TEP Türkiye Emekçi Partisi
TH F Türkiye Halk tirakiyun Fırkası
THKO Türkiye Halk Kurtulu Ordusu
THKP-C Türkiye Halk Kurtulu Partisi- Cephesi
T ÇSF Türkiye çi Çiftçi Sosyalist Fırkası
T KP Türkiye htilalci çi Köylü Partisi
TP Türkiye çi Partisi
TKB Türk Kadınlar Birli i
TKP Türkiye Komünist Partisi
TKP/ML-T KKO Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist-Türkiye çi Köylü
Kurtulu Ordusu
TSP Türkiye Sosyalist Partisi
TSEKP Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi
TÜSTAV Türkiye Sosyal Tarih Ara tırmaları Vakfı

i
Giri

Türkiye’de sol1 akımların 12 Eylül 1980 darbesi sonrası içine dü tükleri

durum, toplumsal tabanını ve ideolojik dayanaklarını yitirme, marjinalle me

biçiminde tanımlanabilir. Türkiye sol hareketi için tam anlamıyla bir dayanak

olu turmasa da 1990’lı yıllarla birlikte “reel sosyalizm”in çökü ü deneyimiyle

birlikte, yenilgi adeta özümsenmi , ideolojik kriz içinden çıkılamaz olarak görülmeye

ba lanmı tır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla ba layan süreçte, Özal’ın ki ili iyle

özde le tirilen neo-liberalizm uygulaması2 ve darbe sonrası sola yönelik yo un ve

bilinçli bastırma hareketi sonucu toplumsal ve siyasal ortam farklıla mı , önceki

dönemin argümanlarıyla kavranamayacak yeni olu umlar sahneye çıkmı tır.

Tüm yıkıcı etkilerine ra men 1980 yılını her eyin de i ti i bir milat olarak

kavramak do ru olmayacaktır. Süreçteki büyük kopu u gözden kaçırmaksızın,

süreklilik arz eden kimi unsurlara da dikkat çekmek gerekir. Örne in Kürt hareketi,

Kıbrıs sorunu ya da Avrupa Birli i gibi 1980 sonrasının belli ba lı tartı ma

alanlarında, soldan gelen kimi tepkilere bakıldı ında 1960’lı ve 1970’li yıllardaki

kavrayı ufuklarının geni letilmesi bir yana, belki daha tutucu yakla ımlar sergileyen

kimi sol unsurlara rastlanabilmektedir. Örne in, 1960’lardaki “Kemalist milli cephe”

sloganı 2000’li yıllarda da bir ya am alanı bulabilmektedir. Bunun bir örne i, ünlü

1
Tez boyunca Marksizmle belirli düzeyde ili kilendirilebilen ve toplumsal düzen olarak sosyalizmi
öngören Türkiye solu kastedilmektedir. Bu ba lamda çalı ma içerisinde görü leri de erlendirilecek
akımlardan Kadro ve Yön’ün böylesi bir tanıma dahil edilmeleri kavramsal sınırların zorlanması
olarak görülebilir. Ancak bu iki akımın araçsal da olsa Marksizmle ili kileri dolayısıyla sol tanımına
dahil edilmeleri tercih edilmi tir.
2
1960’tan itibaren uygulanan “ithal ikameci” büyüme modeli yerine 1980’de uygulamaya konulan
“dı a dönük” büyüme modeli; devletin ekonomiye müdahalesini azaltmayı, reel ücretleri dü ürmeyi,
emek-sermaye dengesini sermaye lehine bozmayı hedefleyen, emperyalizmin ve yerli hakim sınıfların
çıkarlarına hizmet eden bir sermaye birikim modelidir. Ayrıntı için bkz. Fikret Ba kaya,
Paradigmanın flası, Resmi deolojinin Ele tirisine Giri , stanbul: Doz Yayıncılık, 1997, s. 295-305.
Turgut Özal’ın ekonomi yönetiminde etkin oldu u bir dönemde çıkarılan 24 Ocak kararlarıysa bu
modelin ilk uygulamasıdır.

1
“Kızıl Elma Koalisyonu”dur. 2003 yılının ba larında milliyetçi sa (MHP) ve

kendini “milliyetçi sol” olarak tanımlayan çi Partisi, milliyetçi bir zeminde

özellikle, AB kar ıtlı ı üzerinden ortak tepkiler geli tirmeyi ba armı lardır. Bu

ortaklı ın bir yansıması olarak, 21 Temmuz 2003 tarihli Türk Solu dergisinde ülkücü

yazarların, sa cı siyasetçilerin ve ulusal solcuların yazıları birlikte yayımlanmı tır.

Bugün pek çok açıdan ele tirilerek a ıldı ı dü ünülen 1960 ve 1970’lerin

argümanlarının, 1960 sonrası solun karakteristiklerini bünyesinde barındıran ve

hemen tüm unsurlarını kar ı odak ya da ilham kayna ı olarak etkilemi olan Milli

Demokratik Devrim (MDD) tezi paralelinde de erlendirilmesi, süreçteki kopu u göz

ardı etmeden, süreklili e yapılan vurguyu anlamlı kılmaya yardımcı olacaktır.

Bu tezde 1960’lar ve 1970’ler solunun önemli bir bile eni olan MDD tezi ve

bu tezin etrafında ekillenen hareket, tarihsel süreçte etkilendi i ve kar ıt tezler

geli tirerek beslendi i akımlar göz önüne alınarak anla ılmaya çalı ılacaktır. Bu

yapılırken MDD tezi, Türkiye sol hareket tarihindeki konumu çerçevesinde,

öncelikle kendi iç dinamikleriyle betimlenecek ve benzer siyasi olu umlarla

kar ıla tırılmalı olarak incelenmeye çalı ılacaktır.

MDD, genel karakteristikleriyle, 1965’te Mihri Belli tarafından

ekillendirilmeye ba lanan, bir yanıyla eski TKP gelene inin, bir yanıyla Kadro ve

Yön hareketleriyle karakterize edilen sol Kemalizmin bir parçası olan, yükseli e

geçti i dönemde kar ı odak olarak Mehmet Ali Aybar’ın yönetimindeki Türkiye çi

Partisi’nin varlı ından beslenen Türk solunu “teoriden programa, stratejiden takti e

2
oradan tarihe pek çok alanda muazzam bir bombardımana tabi tutmu olan”3 bir

harekettir.

MDD’yi ve etkilendi i akımları, belirleyen önemli bir olgu

modernle me/Batılıla ma4 prati inin Türkiye sol hareketinin geneli için geçerli

dolaysız etkisidir. Türkiye sol hareketi, ilk Osmanlı sosyalistlerinden itibaren,

Tanzimat’la ba latılan, Do u-Batı ikileminden kaynaklanan çeli kileri oldukça

sancılı biçimde ya amı olan, Türk modernle mesinin bir parçasıdır.

Daha adil ve daha özgür bir dünyanın yaratılması idealine, ekonomik ve

sosyal geli menin sa lanmasıyla ula ılabilece ini öngören sol hareketin

modernizmle varolu sal ili kisinden söz edilebilir.5 “Evrensel bir kategori olarak sol

3
Ergun Aydıno lu, Türk Solu (1960-1971) Ele tirel Bir Tarih Denemesi, stanbul: Belge Yayınları,
1992, s. 98.
4
Tez boyunca modernle me ve Batılıla ma kavramları aynı anlamda kullanılacaktır. “Batılıla ma,
modernle meye göre daha dar kapsamlı bir kavramdır. Bir kere, kapitalizmin geli mesine e lik eden
bir süreç olarak modernle menin her ülkeyi u ya da bu ölçüde ‘Batılı ülkelere benzetmesi’ kaçınılmaz
olsa bile, her modernle me sürecine tam boy bir Batılıla ma e lik etmeyebilir. (…) kincisi,
modernle me, maddi süreç ve göstergelerden duygu ve dü ünce dünyasına dek uzanan kapsayıcı bir
kavramken, Batılıla ma a ırlıklı olarak biçimle ilgilidir ve bu nedenle kapsamı daha dardır. Gene de,
Türkiye gibi özel bir co rafi konuma sahip, bu konumun sosyal darwinist içerikli benzeme-yeti me
çabalarına sahne olmu bir ülkede modernle me, Batılıla ma ile neredeyse özde hale gelmi ya da
öyle görülmü tür.” Metin Çulhao lu, “Modernle me, Batılıla ma ve Türk Solu”, Modernle me ve
Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, (ed.) Uygur Kocaba o lu, stanbul: leti im
Yayınları, 2002, s. 171.
5
Bilindi i gibi, sol sa a göreli olarak tanımlanabilecek bir kavramdır ve sol/sa ayrımının temeli
Fransız htilali’ne kadar uzanır. Sa ve sol, muhafazakarların en sa da, de i im yanlılarının en solda
oturdu u Fransız htilali’nin Birinci Cumhuriyet Meclisi’nden siyaset literatürüne geçmi “politikanın
evrensel kategorileri”dir. Görelili in ifadesi ise ihtilalin hakimi burjuvazinin ideolojisi olan
liberalizme kar ı sa dan gerici, soldan ilerici tepkiler gelmesi söz konusu olmasıdır. Aynı zamanda
‘sa ve sol içeri i bir kez belirlenmi , mutlak anlamlı sözcükler de ildir’. Norberto Bobbio, Bir
Politik Ayrımın Anlamı Sa ve Sol, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 1999. Özellikle 1848 htilali
sonrası sosyalistlerin de siyasi arenaya ütopyacı görü lerinden arınmı olarak farklı biçimde çıkmaları
ayrıma yeni bir boyut kazandırmı tır. Marksizmin ortaya çıkı ına kadar sosyalist adı altında toplanan
kesimler için net bir tanım yapmak, bunları tek bir potada toplamak açıklayıcı de ildir. Sınıf kavgası
ve tarihsel maddecilik fikirleri sosyalist fikriyat için çı ır açıcı olmu tur. “Sosyalist dü ünce I.
Enternasyonalde anar izm ve II. Enternasyonalde sendikalizm tartı maları yürütmü , yüzyıl
de i irken, sol cephe asıl, sosyalist devrimin yapılmasına ve tarzına karar vermek sorunu yüzünden
adamakıllı parçalanmı tır: ‘Burjuva kapitalizminin olgunla ması nereye kadar beklenecektir?’
Rusya’daki 1917 Ekim devrimi ise, bütün solcu parti ve grupların aralarında kategorik bir sınıflamaya
yol açmı tır. Bu hareketi, dünyada solun zaferi için bir umut ı ı ı olarak görenler, ötekilerden
ayrılarak komünist adını almı ve 3. Enternasyonal çevresinde toplanmı tır. (…) III. Enternasyonalle
ba layan dönemin Marksizm anlayı ının pozitivist, determinist vurgular ta ıdı ı söylenebilir. Türkiye
sol hareketinin 1960’lı yıllara kadarki en önemli unsuru olan illegal TKP’nin de (özellikle 1936

3
hareket modernizmle sıkı bir ili ki içerisindedir. Türkiye sol hareketi de Türk

modernle me gelene iyle oldukça paralel bir geli me göstermi tir. Türk siyasi

literatüründe ciddi anlamda sosyalist bir kıvılcımın ilk kez deneyimlendi ini

söylemenin yanlı olmayaca ı 1908 Jön Türk Devrimi’nden itibaren ’80 öncesi sol

harekete baktı ımızda göze çarpan önemli bir olgu harekete yön veren

modernle meci/kalkınmacı karakteridir. deolojik muhtevası bakımından ve dar

anlamıyla “sol”un çıkı noktası insan; insan aklı ve insan tabiatının mükemmel

olabilece i inancıdır.”6 Bu anlamıyla sol hareket Aydınlanma’yla7 ve dolayısıyla

moderniteyle8 dolaysız bir ili kiye sahiptir.

Avrupa solunun ideolojik kaynaklı ını yapan Marx’ın, burjuvaziyi emek

gücünün yarattı ını belirtirken, burjuvazinin yarattı ı üretici güce yaptı ı övgü9, bir

ilerleme övgüsü olarak solun bu kavrayı ının bir yansımasıdır. Sosyalizmi

“modernli in son kalesi” olarak tanımlayan Bauman’a göre “Sosyalizmin orijinalli i,

sonrası’nda), 51 tevkifatına kadar III. Enternasyonal çizgisinde oldu unu söyleyebiliriz.” Tunçay,
Türkiye’de Sol Akımlar Cilt I (1908-1925), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1967, s. 2-7.
6
Mete Tunçay, a.g.e, s. 2.
7
“Aydınlanma deyince onsekizinci yüzyılda gerçekle mesi ve sonuçları itibariyle hem Amerika hem
de hemen hemen Avrupa’nın her tarafında etkili olan, geleneksel olarak ngiliz Devrimi’yle ba latılıp,
Fransız Devrimi’yle bitirilen felsefi bir hareket ve daha önemlisi bu hareketin sonuçlarıyla belirginlik
kazanan toplumsal ve siyasal bir sürece göndermede bulunulur. (…) Aydınlanma bütün Avrupa’yı
kapsayan bir entelektüel olu um olarak olayların ve nesnelerin oldu undan daha iyi olabilece ine
yönelik bir optimizm, akla ve dü üncenin önderli ine yönelik bir entelektüalizm, toplumsal ve insani
olaylara duyarlılık ve metafizikle ortodoksinin zayıflamasıyla, otoriteryan kurumlara duyulan saygı
her yerde benzerlikler gösterir. Aydınlanma dü ünürleri için devlet, modernli i sınırlandırmanın ve
bireyleri disiplin altına almanın zorunlu bir aracıdır.” Ahmet Çi dem, Aydınlanma dü üncesi,
stanbul: leti im Yayınları, 1997, s. 13-15.
8
“Modernite, 16. ve 17. yüzyıllarda ba lamı tır. Modernizm ise 19. yüzyılın sonlarında özellikle
sanatlarda ba layan aynı zamanda günümüzün toplumsal pratiklerinin anla ılmasında yardımcı
olabilecek paradigma de i ikli idir. Modernizm, modernitenin varsayımlarından temel bir kopu u
kaydetmektedir. Bizim içinde ya adı ımız dönem ve ‘modern’, modernite olarak de il modernizm
bazıda anla ılmalıdır.” Scott Lash, “Modernite mi, Modernizm mi? Weber ve Günümüz Toplumsal
Teorisi”, Modernite Versus Postmodernite, (der) Mehmet Küçük, Ankara: Vadi Yayınları, 1993, s. 47.
Berman’a göre ise “Modernlik hakkındaki hal-i hazırdaki dü ünü birbirinden sıkı sıkıya koparılmı
iki farklı bölmeye ayrılmı durumda: Ekonomi ve politikada ‘modernle me’, sanat, kültür ve
duyarlıkta ‘modernizm’ [olarak].” Marshall Berman, Katı Olan Her ey Buharla ıyor, stanbul:
leti im Yayınları, 1994, s. 126.
9
Karl Marx,Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin lkeleri, Ankara: Sol Yayınları,
1993.

4
e sizli i ve vazgeçilmezli i, modernlikten farklı amaç ve araçlar ortaya koymasında

de il, (…) toplumun kalitesinin, en zayıf üyesinin refahıyla ölçülece i dü üncesinde

yatıyordu. Nitekim sosyalist standartlarla, modernli in performansı sürekli hedeflerin

çok gerisinde kalıyor ve araçların etkinli i de hep zayıf çıkıyordu. Kapitalistlerin

idaresindeki modernlik, kötü performans ve verimsizlikle sonuçlanıyordu!”10

Modernite, modernizm, modernizasyon (modernle me), modernlik gibi tümü

“modern”den türeyen kavramlar için geçerli olan genellemeler, kabaca 16. yüzyıldan

itibaren Avrupa’da ba layan etkileri günümüzde ve tüm dünyada devam eden sürecin

yarattı ı dönü ümü kar ılayabilecek türdendir.11 Bu anlamda modernlik etkilerini

tüm dünyada hissettirmi olmasına ra men, Batı dı ı toplumlar için “modern olmak”

ile Batı Avrupa toplumları için “modern olmak” aynı anlama gelmemektedir.12

Çi dem’e göre “Modernite bir projeye, refleksiyona, modernizasyon ise bu projeyi

mümkün kılan kurumsal-yapısal evrime i aret eder. [Bu ise] Batı dı ı toplumların,

10
Zygmunt Bauman, Modernlik ve Müphemlik, (çev.) smail Türkmen, stanbul: Ayrıntı Yayınları,
2003, s. 337. Böylesi bir yorum sosyalizmin yalnızca “üretici güçlerin geli tirilmesi”ne kanalize
olmu bir akım olarak konumlandırılması olarak algılanabilir. Bu ba lamda modernle me ile
modernli in ele tirisini de içine alan modernite arasındaki ayrıma dikkat çekerek sosyalizmin
modernist niteli i vurgulanmalıdır. Dolayısıyla modernle meci olmadan da sosyalist olmak
mümkündür. Aynı zamanda sosyalizmin kendisini modernle menin yarattı ı ya am biçiminin
bütününe bir alternatif olarak kurdu unu da belirtmek gerekmektedir.
11
“Modern olmak, artık düne ait olmayan ve ba ka yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada
ya amak demektir.” Abel Jeanniere, “Modernite nedir?”, (çev.) Nilgün Tutal Küçük, Modernite
Versus Postmodernite, s.16. “Modern olmak, paradoks ve çeli kilerle dolu bir hayat sürdürmek
demektir. (…) Hatta denilebilir ki tam anlamıyla modern olmak biraz da anti-modern olmak
demektir.” Berman, a.g.e., s. 24. Bauman’a göre “Modern devletin egemenli i, tanımlama ve
tanımları sabitleme iktidarı oldu u için, kendi kendisini tanımlayan ya da iktidarın tanımlamasından
kaçan her ey sapkındır. (…) Modern aklın egemenli i, tanımlama ve tanımları sabitleme iktidarı
oldu u için, kesin bir tayinden kaçan her ey bir anormalliktir, bir meydan okumadır. (…) Modern
bilinç ele tirir, uyarır ve alarma geçirir. Eylemin etkisizli ini her seferinde yeniden ortaya çıkararak
eylemi sürekli kılar. Düzenleme prati inin ba arılarını niteliksizle tirerek ve yenilgilerinin ortaya
dökerek bu prati i daimile tirir.” Bauman , a.g.e., s. 19.
12
Giddens’a göre “Modernlik kökleri Avrupa tarihinin belirli karakteristikleri içinde bulunan ve
önceki dönemlerle ya da di er kültürel ortamlarla çok az ko utluklar gösteren ulus-devlet ve
sistematik kapitalist üretim gibi iki farklı örgütsel grupla ma tarafından desteklenen ya am biçimleri
yönünden Batı’ya özgüdür” Anthony Giddens, Modernli in Sonuçları, stanbul: Ayrıntı Yayınları,
1994, s. 156-157.

5
sadece ‘modernle tikleri’ ama ‘modern’ olamadıkları yani ancak modernitenin

kurumsal altyapısıyla eklemlenebildikleri”ni varsaymakla ilgilidir.13

Do u ile Batı’nın farklı anlam dünyalarını temsil eden bir kar ıtlık biçiminde

kavranmaları ya da Do u’ya mistik bakı 19. yüzyılda veri kavrayı biçimidir.

Batı’nın Do u üzerine yargılarında, belirli düzeyde bir hayranlık içeren ilk

dönemlerin -Do u’nun güçlü ya da e it oldu u- aksine belirli bir dönemden itibaren

bir nitelik de i imi söz konusu olmu tur. lk dönemlerin aksine özelikle 19.

yüzyıldan itibaren, sömürgeci bir kavrayı a ortam yaratan, arkiyatçı bakı ikame

edilmi tir. arkiyatçı bakı , Do u’yu ve Batı’yı de i mez özlerin varlı ıyla açıklama

giri imi, sömürgecilik tarihiyle özde le tirilen bir tutumdur. Buna göre, Batı laik

demokrasisinin i ledi i mekan, Do u ise dura anlı ın mekanıdır. Batı, de i imin

mekanı olmasıyla, ara kurumların varlı ıyla kendili inden olu an sivil topluma

yapılan vurguyla temsil olunurken; Do u, dura anlık, ceberut devlet gelene iyle

anla ılır kılınmaktadır. arkiyatçılık Batı’nın üstünlü üyle birlikte geli en bu durumu

veri olarak kabul eden bir söylemdir. Ancak Said’in belirtti i gibi bu yalnızca bir

söylem de ildir. çerisinde iktidar da barındırır ve bunun yanısıra asıl önemlisi bir

gerçekli e tekabül eden bir duruma göndermede bulunur.14 Fakat Batı ile Do u

ayrımına her dokunuldu unda sorun aydınlanmamakta aksine bulanıkla maktadır.

15. yüzyıldan itibaren co rafi ke iflerle ba layan Batı’da ya anan kapsamlı

dönü üm süreci sonucu Batı üstünlü ünü hemen her kar ıla ma durumunda

13
Ahmet Çi dem, “Türk Batılıla ması’nı Açıklayıcı Bir Kavram: Türk Ba kalı ı Batılıla ma,
Modernite ve Modernizasyon”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, s. 68. “Modernlik dünya
toplumları arasında ortak bir deneyimi varsaymı ancak zaman ve konumlandırma açısından bir
hiyerar iye tabi tutmu tur.” Nilüfer Göle, “Batı Dı ı Modernlik: Kavram Üzerine”, a.g.e., s. 61.
14
Edward W. Said, arkiyatçılık, Batı’nın ark Anlayı ları, (çev.) Berna Ünler, stanbul: Metis
Yayınları, 1995.

6
kanıtlamı tır ve bunu da geli mi lik düzeyine yaslanan iktidarıyla perçinlemi tir.

Ancak Birinci Dünya Sava ı’ndan sonra Avrupa merkezcilik sarsıntı geçirir. Sava

sonrasında siyasi ba ımsızlık hareketleri, sömürgeci güçlere kar ı ayaklanmalar

bütün Do u ülkelerini sarsmı bulunmaktadır. “Modernle me, kalkınma, az

geli mi lik vb. gibi, Edward Said’in deyi iyle ‘cümlesi do u kokan’ kuramların

ortaya çıkması, Batı dünya egemenli inin sürdürülmesi ve Do u ülkelerinde görülen

Batı kar ıtı hareketlerin yumu atılması ihtiyaçlarını bir sonucudur.”15 Bu kez

azgeli mi toplumların geli mi toplumlara yeti ebilece i savunulur. Bu kalkınmacı

tezlerin yo unluk kazandı ı yeni bir dönemdir. Ancak Batı dı ı toplumlar yine geri

kalmı olarak konumlandırılır. Böylelikle hem Batı’nın dünya egemenli ini

sürdürmesine hem de Do u ülkelerindeki Batı kar ıtı kavrayı ın yumu atılmasına

hizmet edilmektedir. 1960’lı yıllardaki modernle me kuramının revizyonu sırasında

geleneksel-modern ayırımı ilk ele tiri unsurlarından biri olmu tur. Geleneksel toplum

modern toplum ayrımının mutlakla tırılması, tüm toplumların mutlaka ulus

devletle ece ine, kapitalistle ece ine dair inanç ve böylece sömürgecili e ortam

hazırlanması söz konusudur. Modernle menin, kendi ele tirisini de içinde barındıran

ikili do ası göz önünde bulundurulmadan yüklenen olumlu anlam, daha do rusu

ilerleme, sosyo-ekonomik geli me vb. ile modernle menin aynı anlamda kullanılı ı,

Do u/Batı ayrımını me rula tıran bir düzlemde ele alını ını olanaklı kılmı tır. Batı ve

Do u’nun içeri i bir kez belirlenmi olarak kavranması, Do u ve Batı’ya

15
smail Co kun, “Modernle me Kuramı Üzerine”, Sosyoloji Dergisi, stanbul: stanbul Ün. Edebiyat
Fak. Yay. (1. basımdan ayrı basım), 1989, s. 295.

7
farklılıklarını vurgulamaktan öte kar ıt anlamlar yüklenmesi, modernle me

kuramının en problemli alanlarındandır.16

“[Batı dı ı toplumlar önceleri] modernizmi esas olarak gerçekle meyen ya da

çok uzaklarda olup biten bir ey olarak algıladılar.”17 Fakat sonradan ilerlemek,

ça da la mak anlamına gelen modernle me eski, yıpranmı ve geri olarak kabul

edilen ne varsa onu yok etmesi gereken bir ey olarak algılanmı tır. Dolayısıyla

“azgeli mi li in modernizmi” içinde yer alan Türk modernle me deneyimi bu

niteli inden kaynaklanan birtakım özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin ba lıcası ise

Batı’ya göre tanımlanıyor olmaktır. Bir di er ifadeyle Batı’da mevcut olanın bizdeki

yoklu una18 ve “geç (geri) kalmı lık”a ili kin vurgulara yansıyan kavrayı tır.

“Batılıla ma, kolonizasyon ve kapitülasyon ikilisiyle kapitalist pazarın büyümesini

de kapsadı ından, tarihsel evrimin Batı lehine olmak üzere e itsiz geli mesini de

içerir. Batılı olmayan toplumların, hangi adlarla adlandırılmı olursa olsun,

ya adıkları ya da maruz kaldıkları ‘modern’ pratikler, tarihsel olarak asla ça da

16
“Batı’nın Osmanlı’ya özel yakla ımı, 19. yüzyılda Do u sorunu çerçevesindeydi. Halledilmesi
gerekli bir sorun kayna ı olarak görülüyordu. Tutucular da , liberaller de, sosyalistler de aynı terimi
kullanmı lardır. Ancak Do u sorunu tutucular için Osmanlı devletinin payla ımı, liberal ve
Marksistler için ise ezilen ulusların kurtulu u sorunu idi. Liberaller ana hatlarıyla, kendi ülkelerinin
çıkarlarına ba lı, küçük ülkeler kurulmasından yana iken, Marx, Engels ve 1. Enternasyonal ‘ulusal
hareketleri’ Avrupa’da «devrim»in bir yardımcı gücü olarak görüyorlardı.” Taner Timur, “Osmanlı
Mirası”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak (der), stanbul: Belge Yayınları,
1992, s.19.
17
Berman, a.g.e., s. 235.
18
“Batı’nın geli imi, önceden teorisi yapılan ve bilinçli bir ekilde saptanan bir ‘toplum modeli’ne
göre olmamı tır. De i ik düzeyde ve nitelikte bir sürü unsurun, yüzyıllar boyunca, kendili inden ve
çeli kiler içinde geli iminin bir ürünü olmu tur. (…) Yakın tarihimizde Batılıla ma adı verilen ve
kökeni -III. Selim dönemine kadar götürülmekle beraber- esas olarak Tanzimat’la ba layan süreç ise
Batı’dakinden çok farklı biçimde cereyan etmi tir. Egemen tarih yazımında “reform hareketleri”,
“modernle me”, laikle me” gibi kavramlarla da ifade edilen bu süreç, Batı’daki gibi kendili inden ve
ba ımsız bir geli imin ürünü olmamı tır. Farklı bir toplum yapısında ve farklı ko ullarda gerekle en
bir sürecin ürünü olan bir ‘toplum modeli’ benimsenmi ve bizde de gerçekle tirilmeye çalı ılmı tır.”
Taner Timur, Osmanlı Çalı maları lkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Ankara: mge
Yayınları, 1998, s. 85-86.

8
pratikler olmamı tır. Batılıla ma, bu halde zaten, bir ‘telafi edici’ ideoloji ve ‘tarihsel

gecikmi li in’ giderilmesinin bir aracısı olarak kendisini kurmu tur.”19

Osmanlı’nın son dönemlerinde, kabaca 1800’lerden itibaren -Avrupa’nın

üstünlü üyle yüzle ilmesi ve bu durumun içselle tirilmesi sürecinde20- en önemli

soru ”Bu devlet nasıl kurtulur?”21 idi. Böylesi bir soruya cevaplar da, ku kusuz

devlet eksenliydi ve devletin kurtulmasıyla, devletle birlikte kurtulmayı hedefleyen

merkeziyetçi padi ahlara ve daha sonraları bürokrat elitlere aitti. Belirtilmesi gereken

asıl husus, yönetici kadro dı ında sayılabilecek aydınların da merkeziyetçi e ilimlere

sahip olmaları, kısacası temel saikin devletin bekası için kafa yorma çabası olması,

sonuçta yeti en tüm aydınların mevcut iktidarı ele tirseler de “devletin aydınları”

olarak kalmalarıdır. Tanzimat dönemi aydınlarından Kadroculara hatta bir anlamıyla


22
Yöncülere kadar Türk aydınları için bu tanımlamanın geçerlili ini korudu unu

söyleyebiliriz.

Kemalist kadroların Osmanlı mirasını reddetme çabalarıyla sürekli ele tirerek

“Tanzimat zihniyeti” olarak isimlendirdikleri ey, “Osmanlı ıslahat hareketlerini

çekingen, muhafazakar (teokratik ve gelenekçi), ikici (telifçi ve tavizci), fakat daima

ara tırıcı ve Batıcı damgasını vuran bir zihniyettir.”23 Tanzimat’ın yönetici

19
Çi dem, a.g.e., s. 68.
20
XVIII’inci yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Batı devletleriyle politik ve ekonomik ili kilerinin
ba langıçları üç özelik gösterir: (1) De i me ve kalınma çabaları, bu devletlerin siyasal çatı malarına
karı tırılmı tır; (2) Batıya dönme ondan etkilenme, ya hep tersine ya da zamansız olmu tur; (3) Batıya
dönü , içeride reform yapma zorunluluklarından kaçınmak için ya da bundan kaçınılamayınca Batıya
dönü «denize dü enin yılana sarılması» cinsinden olmu tur.” Niyazi Berkes, Türk Dü ününde Batı
Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975, s. 175.
21
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılıla ma Hareketleri, Ankara: Yeni Gün
Yayınları, 1993, s. 112.
22
Örne in Kemalist de erleri ve cumhuriyetin getirdiklerinin koruyuculu unu üstlenmi askeri
kesimlerle kurdukları ili ki ve onları konumlandırma biçimleri anlamında.
23
Tunaya, a.g.e, s. 112. Tanzimatçılı ın taklitçilik oldu una kar ı çıkan Timur’a göre “Osmanlı
toplumunun temel eksikli i Batı’yı taklit etmekten de il taklit edememekten ve Batı’nın empoze etti i
ili kiler modelinden kaynaklanmaktadır.” Timur, a. g.e., s. 97.

9
aydınlarına ele tirel bakan bir sonraki ku a ın aydınları, Jön Türkler Tanzimat

reformlarının yüzeysel ve Osmanlı- slam de erlerini hiçe sayar nitelikte oldu unu

savunmaktaydılar. “Jön Türkler de Batı tipi bir yurtseverlik hareketini

sürdürmelerinin yanısıra ‘kendi manevi de erlerini romantikle tirerek onlara Batı’nın

de erlerine nispetle bir üstünlük tanımak ve memleketin daha önce prestijinin yüksek

oldu u dönemler üzerinde fazla durmak’ e ilimi de yüksektir.”24 Geleneksel slami

kaynaklara dayanmaya ve halkın inançlarıyla ters dü memeye özen gösteren Jön

Türkler’in ilk defa bürokratik elitin dı ında bir yanıt arama çabası içinde oldukları

söylenebilir. Hatta Tunaya, onlar sayesinde ilk defa, ferdin iktidar kar ına çıktı ını

savunmaktadır.25

Modernle menin ilk aya ı, Tanzimat dönemi aydınlarınca ekillendirilirken

ikinci a aması, 30 yıllık Abdülhamit istibdadı sonrası, yani kinci Me rutiyet Dönemi

aydınlarınca biçimlendirilmi tir. 1908’de bir darbeyle yönetimi ele geçirmeyi

ba aran, üyeleri arasında pek çok subay bulunan “ekonomik duruma klasik liberal

bakı açısıyla yakla an” ttihatçılar, bürokrat ve subay olduklarından onlar için

topluma canlılık kazandırmada en önemli ve tek araç devletti. “ deolojik bakımdan

seçmeciydiler ve onların ortak paydası, ortak bir ideolojik programdan çok, ortakla a

bir tutumlar bütünüydü. Bu tutumlar bütünündeki önemli unsurlar, milliyetçilik,

nesnel bilimsel do runun de erine olan pozitivist inanç, bu do ruyu yaymada ve

halkı iyile tirmede e itimin gücüne olan büyük (ve oldukça saf) güven, merkezi

devletin toplum içinde itici güç olma rolüne olan sarsılmaz inanç ve Abdülhamit

24
ükrü Hanio lu, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Abdullah Cevdet, stanbul: Emek Matbaacılık, 1981,
s. 183.
25
Tunaya, a.g.e., s. 114.

10
döneminde hüküm süren ihtiyatlı muhafazakarlı a bariz ekilde ters dü en bir tür

eylemcili e, de i ime ve ilerlemeye olan inançtı.”26

Batılıla ma konusundaki genel tavır ise Gökalp’in “hars” (kültür)–

“medeniyet” (uygarlık) ayrımında ifadesini bulur. “II. Me rutiyet’in oldu u gibi

Cumhuriyet döneminin de, iktidardaki asker ve sivil bürokratların ideolojik

da arcı ını dolduran” dü ünür olan Gökalp, Batı bilimi ve tekni inin oldu u gibi

alınmasını ama Batı’nın kültürünün ulusal kültürün geli tirilmesinde ancak model

olarak benimsenebilece ini savunmu tur. Gökalp’e göre ça da la ma

Batılıla maktan de il Türkle mekten geçmektedir.27

Yine asker-sivil aydın zümre olarak Kemalist kadroların devraldıkları en

önemli mirasın ulusla özde le en, tarafsız ve hiçbir özel çıkarı temsil etmedi i

varsayılan güçlü ve merkezile mi devlet gelene i oldu unu söyleyebiliriz. Devletin

ve bürokrasinin modernle me sürecinde üstlendi i ba at rol Kemalist dönemde de

devam etmi tir. Reformlarına ekil verirken önceki dönemden kalan pozitivizm

vurgusunu büyük ölçüde korumu lardır. “Kemalizmin etkisi altında bulundu u

pozitivizm, 19. yüzyıl pozitivizmidir. Bu ideolojinin güçlü ve merkezi bir devleti

yücelten seçkinci içeri i bir yana, tarihsel ilerleme fikri de otoriter ve demokratik

olmayan bir özellik göstermektedir”28

26
Erik Jan Zürcher, Modernle en Türkiye’nin Tarihi, stanbul: leti im Yayınları, 2004, s. 193.
27
Selahattin Hilav, “Dü ünce Tarihi (1908-1980)”, Türkiye Tarihi Cilt 4, Ça da Türkiye 1908-1980,
(der.) Sina Ak in vd., stanbul: Gerçek Yayınevi, 2000, s. 390.
28
Yine bilimin ve e itimin önemine yapılan vurgular dikkat çekicidir. “Nesnel dünyayı elveri li
bilimsel yöntemlerle bilebilme olana ına kavu mu ‘e itilmi ’ insanların toplum yönetiminde egemen
olmalarını arzulamak, pozitivizmin do al bir uzantısı olmaktadır. (…) Kemalizm, toplum kavrayı ı
bakımından içinden geldi i geleneksel aydın hareketinin ‘maarifçi’ ve ‘kanuncu’ zihniyetinin
sürdürücüsüydü” Levent Köker, Modernle me, Kemalizm ve Demokrasi, stanbul: leti im Yayınları,
2004, s. 234.

11
Ancak Kemalist iktidar yalnızca teknolojik ve bilimsel alanda de il kültürel

alanda da Batılıla mayı hedeflemi tir. Bu durum ise Kemalizmin en önemli ikilemini

ortaya çıkarmı tır. “Kemalist siyasal dü ünün en büyük iç çeli kilerinden birisi,

topluma Batılıla ma hedefini büyük ölçüde empoze ederken, bunun ‘kendine özgü’

bir Batılıla ma olması için de bir o kadar titiz davranmasıdır” 29

Osmanlı/Türk deneyiminde Batılıla ma gereksinmesinin halk kitlelerinin

taleplerine kar ılık geldi i söylenemez.30 Batılıla ma öncelikle toplumun üzerinde

yükselen aydın kesimlerin inisiyatifinde gerçekle tirilmeye çalı ılmı tır.31 “Batı

sömürgecili i do rudan ya da dolaylı olarak kontrol altına aldı ı ülkelerde iki tip

aydın yeti tirmi tir. lk kategoride Batı kültürünü tam anlamıyla özümsemi , fakat

kendi kültürüne, de erlerine hatta diline yabancıla mı ‘sömürge aydınları’nı

sayabiliriz. (…) kinci kategoride ise Osmanlı devleti gibi yarı-sömürge statüsündeki

ülkelerde Batı etkisinin yarattı ı aydınlardır. Bunlar, Batı kültürünü tam

özümleyemedikleri gibi kendi kültürel de erlerine de inançlarını büyük ölçüde

kaybetmi ler, bir de er ve referans krizi içinde bocalayan «hybride [melez]» varlıklar

haline gelmi lerdir.”32 Referans arayı ı içerisindeki Osmanlı aydınlarının

29
Ahmet nsel, “Giri ”, Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel,
stanbul, leti im Yayınları, 2001, s. 23.
30
Küçükömer’e göre “Batılıla ma, Batı toplumuna girme, ‘sivil toplum’ yaratma çabaları, Batı
kapitalizminde olan ve yerli üretim tarzından kopuk ya da onla bütünle emeyen sözde ‘kültür devrimi’
görümündedir. Varolan üretim araçlarının sahipleri ve halkın büyük bölümü üstyapısal kültür devrimi
hareketini (anayasasından sanatına kadar) kabul edemeyecek ve tepki gösterecektir.” dris
Küçükömer, “Batılıla mada Bürokrasinin Yeri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2,
stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 249.
31
“Avrupalıla ma veya Batılıla ma, kökleri 18. yüzyıl sonlarına uzanan sosyal de i me sürecidir.
Ülkemizde kinci Me rutiyet’e kadar bir devlet politikası olarak de il, yarı uurlu bir özlem olarak
daha çok aydınlar arasında belirir.” Cemil Meriç, “Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, Cilt 2, stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 234.
32
Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, Ankara: mge Kitabevi, 1993, s. 269.

12
Batılıla maya ba lıca tepkileri Osmanlıcılık, Batıcılık, slamcılık ve Türkçülük

olmu tur.33

Batılıla manın bir di er özeli i, bir devlet politikası olarak benimsenmesinin

ve yukarıdan a a ı karakterinin sonucu olarak, yüzeysel kalmasıdır.34 Bu durum daha

çok halkın benimsedi i de erler sistemiyle Batıcıların benimsedikleri arasındaki

farka yansımı tır.

“Bütün dünyanın ister istemez Batılıla mak zorunda”35 oldu unu belirten

Berkes’e göre ça da la ma akımına kar ı çıkan her tepki daima dinsel bir nitelikte

görünür. Bu nedenle Berkes, laikle me yerine ça da la ma terimini tercih etmektedir

ve bunu “ça a uymak”, “onun gereklerine uyacak biçimde de i mek” ve

“kutsalla mı gelenek boyunduru undan kurtulma sorunu” olarak tanımlamı tır.36

Berkes’e göre Osmanlı/Türk Batılıla ması kolay ve tam anlamıyla ba arılı

33
Osmanlıcılık, Tanzimat Dönemi’nin sonlarına do ru ilk defa Genç Osmanlılar tarafından ortaya
atılmı tır. Genç Osmanlılar, ulusçuluk isyanlarının çıkmasını ve devletin da ılmasını önlemeyi
amaçlamı lardır. slamcılık ise, I. Me rutiyet Dönemi’nin sonlarına do ru güçlenmi tir. Osmanlı
ülkesinde ya ayan Müslümanları Halifelik kurumunun dini gücü etrafında birle tirmeyi hedeflemi tir.
II. Abdülhamit, slamcılık dü üncesini, resmi bir politika haline getirmi tir. Türkçülük, Osmanlıcılık
ve slamcılı ın etkisini kaybetmesinden sonra II. Me rutiyet Dönemi’nde çerçevesi çizilmi bir
akımdır. Batıcılık da II. Me rutiyet Dönemi’nde bir dü ünce akımı haline gelmi tir. Bu görü , devletin
Batılıla mayla kurtulabilece ini, bunun için çe itli alanlarda ıslahatlar yapılmasını savunmu tur.
Türkçülerin “Turan” idealine kar ılık, Batıcılar “ rfan” idealini savunmu lardır. Cumhuriyetin
yönetici aydınları Türkçülü ü ve Batıcılı ı benimsemi lerdir.
34
“Batı’da devlete ya da sivil topluma özgü birçok kurumlar ile ya anan karma ık bir hayat vardır ve
son analizde ‘Batılı’ olmak, bu ço ulcu hayat tarzını sürdürmektir. ‘Batıcı’ kavramında ise, bu hayat
tarzını ya ıyor olmaktan çok, buna eri me yolunda, u veya bu derecede yo unla an bir yönelim, bir
zorlama anlamı içkindir. ‘Batıcı’, kendi tanımladı ı biçimde bir ‘Batı’ya ula mak için toplumu
yukarıdan a a ıya yöntemlerle zorlayan ki i olmu tur. Batı, kendi özgül tarihi boyunca devlet
kar ısında bireyi özgürle tirerek bugün bilinen uygarlı ını kurmu ken, Türkiye o düzeye devlet eliyle
gelmeye çalı mı tır. Böylece, ‘Batıcı’, aslında ‘Batılı’ya en fazla ters dü en, çeli ik bir tip olmu tur.”
Murat Belge, “Cumhuriyet Döneminde Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt
2, s.261-262.
35
“Bu yolda gitmeyenler varlıklarını yitirmekte, yok olmaktadırlar. Bu yolda gitmek isteyip de yolunu
bulamayanlar ya da bu yolda gitmenin kar ısında olan ki ileri çok güçlü olanlar, benliklerinden çok
ey feda etmek zorundadırlar.” Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça da la ma, Ankara: Bilgi Yayınevi,
1973, s. 24.
36
Berkes’e göre, “Ça da la ma konusunda asıl sorun, kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik,
siyasal, cinsel, bilgisel ya am alanlarında daralması, etkisizle mesi sorunudur. (…) Din, gelene in en
son sı ına ı, en son savunma kalesidir.” Berkes, a.g.e, s. 17.

13
olamamı tır.37 Berkes, Osmanlı’yı “Do u despotizmi” olarak tanımladıktan ve

Osmanlı’nın teokratik ya da feodal ya da her ikisi birden oldu unu dü ünmenin

yanlı oldu unu belirttikten sonra, Osmanlı/Türk modernle mesinin özgünlü üne

vurgu yapmaktadır.38 Berkes sonuçta ne tam anlamıyla “Do uculuk”, ne

“Batıcılık”ın savunulamayaca ı sonucuna ula maktadır.

Sol harekete bakıldı ında da modernle menin genel anlamda olumlu

kar ılandı ı gözlemlenmektedir.39 Ba langıcından itibaren sol hareketteki

bölünmelerdeki kar ıt kampta yer alanlar, modernle me ile kurdukları ili kiler

bakımından aynı kampta yer alırlar. Bunun tek istisnası ise Türk modernle mesine

ili kin yorumu özgünlü ünü koruyan dris Küçükömer’dir. Modernle meye ele tirel

yakla an ve Türkiye’nin Batılıla amayaca ını savunan Küçükömer’e göre, Türkiye

Batıcıların istedi i gibi laik de olamaz. Çünkü halk kitleleri slamcı çevreye

sı ınmı tır. “19. yüzyıl ba ından beri Batı kapitalizmi, gerektikçe Batıcı-laik

bürokratlar ile slamcı çevreye sı ınmı halk kitlelerini kullanarak kar ı kar ıya

koymu tur. Batıcı grup, aydın kesimini temsil eder görünse de halkla, hiç de ilse

bazı sınıflarla (bütünle en) organik bir ba lantı kuramayacaktı. Gerçekte çok zaman

halka kar ı dü ünebilecekti.” Küçükömer’e göre Batıcı-laik akım ve Do ucu- slamcı

akım son yüzyıl içinde Osmanlı toplumuna yön vererek onu kurtarmaya çalı an iki

37
Berkes’e göre, “ ster devlet, ekonomi, e itim, toplum kurulları alanlarında Batı’dan bir ey alarak
eski yapının bir yanına onu takma giri imleri biçiminde olsun, ister «kayıtsız artsız her yanca
Batılıla ma» sloganı yürütülmesi biçiminde olsun, bu Batılıla ma süreci kolay ve tüm ba arılı
olmamı tır.” Berkes, a.g.e, s. 25.
38
“Hem slamlık, hem Hıristiyanlık tarihinde ve bunların birbirleriyle kar ıla malarında Türkler hem
Do u hem Batı uluslarından farklı bir rol oynamı lardır. slamlı ın gerçek halkçı ve insancı olan
çe idi de en çok Türkler arasında yayılmı olduktan ba ka, Hıristiyanlı ın üç kolu ile olan ili kileri de
hiçbir Müslüman ulusun geçirmedi i tecrübelerle doludur.” Niyazi Berkes, “Do u ve Do uculuk
Modası”, Yön, Sayı 147, (21 Ocak 1968), s. 8.
39
“Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi, tabiri caizse ‘Türk Modernle mesinin çirkin ördek
yavrusu’dur. Bu yüzden esas olarak yüzü modernle meye dönük olmu , (…) tepeden ya da despotik
karakterde de olsa, modernle me saldırılarını desteklemi tir.” Mustafa Bayram Mısır ve Mehmet
Horu , Solun Yakın Tarihi ve ÖDP Üzerine, stanbul: Ütopya Yayınevi, 1999.

14
ana akım olmu lardır. Bu iki akımın çeki mesi kaçınılmaz olarak tali ve daha çok

ideolojik kurumlar üzerinde süregelmi tir. Bu tali çatı ma ise sınıf meselelerinin

ortaya çıkmasını engellemi tir.40 “Batılıla manın yaratması umulan toplumsal

dönü üm ba arısız kaldıkça, bu dönü me ili kin ideolojik, kültürel ve politik vurgu

a ırlık kazanır. Bu çeli ki derinle tikçe, Batılıla ma ideolojisi giderek bir hakim sınıf

söylemi olarak somutla mı ve vaat etti i özgürle tirici misyonunu yitirmi tir.”41

Sonuç olarak sol hareketin genel olarak olumlu kar ıladı ı modernle me sürecinin

tepeden inmeci bir nitelikte oldu u kabul edilmektedir.

Bu tez kapsamında MDD’yle ili kileri çerçevesinde belli ba lı kavrayı ları

de erlendirilecek TKP, Kadro, Yön ve T P Kemalizmin sol bir yorumunu

benimsemi lerdir. Kemalizm bu akımlarca modernle menin ba langıcı, en belirgin

görünümü olarak konumlandırılmaktadır.

Kemalizmin tek bir tanımı yapılamaz. Birden çok Kemalizmden yani

Kemalizmlerden söz edilebilir. Ancak yine de ortak önkabullere gönderme yapan

birtakım genellemeler yapılabilir. “Kemalizm toplumun büyük bölümünün payla tı ı

bir ulusal modernle me idealinin yo unla tı ı, bunun bir siyasal davranı a dönü tü ü

bir ideolojidir. Bu ba lamda, bir kuramsal mutlak do ruyu ifade etmekten ziyade, bir

tavrı, bir siyasal duru ve konumlanı ı mutlakla tırır. (…) Milliyetçilik ve

medeniyetçilik, Kemalizmin iki asli ö esidir. Bu iki ö enin ı ı ında, siyasal dü ünün

40
“Hem bürokratlar iktidar olarak artık üründen önemli pay almakta ve hem de emperyalizm, ça ına
göre de i ik usullerle ülkeyi yarı sömürge haline getirmektedir. Kısaca, halk cephesinden sınıf
meselelerini dikkatle ele alan bir öz ortaya çıkması önlenmektedir.” Küçükömer’e göre sa da
konumlandırılan Yeniçeri-esnaf-ulema birli inden gelen Do ucu- slamcı halk cephesine dayanan Jön
Türklerin Prens Sebahattin kanadı, Hürriyet ve tilaf, Birinci Meclis içindeki kinci grup,
Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka, Demokrat Parti ve Adalet Partisi sol sayılabilirken, halktan kopuk
bir gelene in sürdürücüleri Batıcı-laik bürokrat gelene ini temsil eden Jön Türklerin Terakki ve
ttihat kanadı, ttihat ve Terakki, Birinci Meclis içindeki Birici grup, CHF, CHP-MBK, CHP(ortanın
solu) sa yandır. dris Küçükömer, Düzenin Yabancıla ması, stanbul: Ba lam Yayınları, 1969, s. 72-
74.
41
Çi dem, “Türk Batılıla ması’nı Açıklayıcı Bir Kavram: Türk Ba kalı ı Batılıla ma, Modernite ve
Modernizasyon”, s. 75.

15
siyasal eyleme dönü mesini sa layan temel ilke, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz

temeller üzerinde’ durmasını sa layan unsur olarak kabul edilen devleti korumak ve

güçlendirmek misyonudur.”42 Kemalizmin “toplumu dönü türme misyonu”

MDD’nin Kemalizme eklemleni ini kolayla tırmı tır.

“Sol Kemalizm, Türkiye’de temel sınıflardan ba ımsız bir sivil-asker aydınlar

katmanına özsel olarak ilerici bir misyon atfeder. Bu katman (…) sürekli olarak anti-

emperyalist, anti-feodal, hatta anti-kapitalisttir.”43 Aynı zamanda tüm bu sol

akımların tümünde ortakla tıkları nokta ise Kemalist reformların yarım kalmı lı ı

yönünden ele tirilmesidir. “Sol Kemalistleri resmi bir ideolojiyle kesin bir

özde le me konumundan ayıran, cumhuriyetin kurulu undan sonraki süreçte, siyasal

iktidarın, mülk sahibi sınıflara (büyük toprak sahipleri, ticaret burjuvazisi vb.)

“ödünler” vererek toplusal dönü üm sürecini sonuna götüremedi i inancıdır.”44

Türk modernle mesi ulus-devlet in asına giden bir süreç -ittihad-ı anasırdan

Türk milletine bir toplumsal örgütlenme projesi- olarak de erlendirilirse devletin

bekası sorunu zamanla toplumsal geli me sorunu olarak algılanmı tır ve önce devlet

katında tartı ılan sorun, sonraları asker-sivil-bürokratlar ve aydınlarca ele alınmı tır.

Kadrocuların ve Yöncülerin de farklı konjonktürlerde bu halkanın devamı oldukları

kolaylıkla söylenebilir. Kadrocu ve Yöncülerin öncekilerden farkları bir ulus devlet

ideolojisi olan Kemalizmi benimsemi olmalarıdır; aynı zamanda Marksist

dü ünceye a inadırlar ve toplumsal sorunların kayna ını ekonomik yapıda

aramı lardır. TKP kadroları, MDD’ciler ve T P’liler ise sosyalizmle daha dolaysız

42
nsel, “Giri ”, s. 15- 17.
43
Sungur Savran, Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri Cilt 1: 1919-1980, stanbul: Kardelen Yayınları,
1992, s. 12.
44
A.g.e., s. 46.

16
ba lar kurabilen aydınlardır. Sosyalizme yalnızca araçsal yakla mamaları, onu

alternatif örgütlenme modeli olarak benimsemeleri ve iktidara kar ı konumları onları

bu Gramsci anlamda “geleneksel aydın” tipinden ayırmaktadır.45 Di er bir ifadeyle

bu aydın tipinin alternatifi olarak halk kesimleri ile daha farklı düzeyde ili ki

kurabilme potansiyeline sahip olmu lardır. Ancak ele aldıkları Batılıla ma, kalkınma,

sanayile me, demokratikle me, gerici sayılan kesimlerle mücadele vb. gibi ba lıca

sorunsalların “geleneksel aydınlar”ın tartı tıkları ve çözüm arayı ında oldukları

benzer sorunsallar oldu u görülmektedir. TKP, T P ve MDD’nin özgünlükleri tam da

bu noktada ortadan kalkmaktadır.

Kadro-Yön farklı konjonktürlerde milliyetçilik, devletçilik, sosyalizm

bile iminden olu an bir ideolojik çerçevede Kemalizmin sol yorumunu

benimsemi lerdir. TKP, Kemalist hareketin sosyalizme evrilmeye ili kin bir

potansiyeli bulundu u önkabulünden hareket etmi , T P ise burjuva demokrasisinin

büyük oranda Kemalist reformlarla ba arıldı ını dolayısıyla sosyalizme bu

reformların tamamlanmasıyla ula ılabilece ini savunmu tur. MDD ise tüm bu

akımlardan belirli bir oranda etkilenmi , genel anlamda sol Kemalist bir hareket

olarak var olmu tur.

45
“Gramsci’nin “organik aydın”-“geleneksel aydın” ayrımı, aydınlarla temel toplumsal sınıflar
arasında kurulan ili kinin niteli ine göre de ildir. Gramsci’ye göre her toplumsal grup kendi aydınlar
tabakasına sahiptir ya da onu olu turmaya yönelir. Aydınlar ve sınıflar arasındaki ili ki daima
organiktir. Fakat bir toplumsal yapının hakim sınıfıyla organik olarak ili kili aydınlarla, önceki
yapının hakim sınıflarıyla organik ili kili aydınlar farklı statülere sahiptir. Gramsci bunlardan
birincisini “organik aydınlar” ikincisini ise “geleneksel aydınlar olarak adlandırır. Örne in kapitalizm
ko ularında burjuva sınıfına ba lı ekonomi politik uzmanı ya da sanayi teknisyeni ‘organik aydın’
iken, rahip ‘geleneksel aydın’dır. Kapitalizm ko ullarında burjuvaziyle kurdu u ili ki bakımından
‘organik aydın’ olan ekonomi politik uzmanı, i çi sınıfı ve sosyalizm açısından ‘geleneksel aydın’
olacaktır.” Gökhan Atılgan, Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar, Yön-Devrim
Hareketi, stanbul: TÜSTAV, 2002, s. 20.

17
MDD’cilerin Kemalizme ve milliyetçili e kar ı tutumları ve cuntacı

yönelimleri göz önüne alındı ında “geleneksel aydın” tipine kar ı nasıl bir alternatifi

simgelediklerinin belirlenmesi oldukça zorla maktadır. Mevcut iktidara kar ı bir

hareketin üyeleri olarak ideolojik önkabullerinin, iktidarın ideolojisiyle

uyumlulu unun MDD’ciler için hangi tür çeli kileri yarattı ının açıklı a

kavu turulması gerekmektedir. Bu noktada Belli’nin ATÜT, “kapitalist olmayan yol”,

slamiyet ve sosyalizm üzerine görü leri de erlendirilmeye çalı ılacaktır. MDD’nin

en önemli çeli kilerinden biri de, Mihri Belli gibi Batı kültürüyle yeti mi , Batılı

de erleri benimsemi bir aydının yaptı ı Do uculuk vurgusudur. Bu, daha çok ezilen

ulusların kurtulu mücadelelerini desteklenmesi gerekti ini, sosyalizminin yalnızca

Batı’ya özgü olmadı ını vurgulama amacıyla kullanılan anti-emperyalist içerikli

Do uculuktur. Do u’ya özgü bir sosyalizmin kurulabilece ini savunan, Belli’nin

“sosyalizm yolunda tam ba ımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” ile “milli

kapitalizmin geli ti i, burjuva demokratik devrimi gerçekle tirmi bir Türkiye”yi

kastediyor olu u MDD’nin en çeli kili yönlerinden birisidir. Birinci bölümde,

MDD’nin siyasi perspektifine de inilirken bu çeli kilere dikkat çekilmeye

çalı ılacaktır. MDD’nin siyasi perspektifi, milliyetçilik ve anti-emperyalizm

Kemalizmle ili kisi, Do uculuk vurgusu ve iktidar perspektifi çerçevesinde

de erlendirilecektir.

kinci bölümde MDD’nin siyasi tahlillerine ula ırken etkilendi i ba lıca

siyasi akımlardan TKP ve Kadro hareketine de inilecektir. Bu bölümde ortaya

konulmaya çalı ılacak olan ise modernle meci aydınların tartı ma alanlarındaki

süreklilik ve kısır döngüdür. Batı’nın üstünlü ünün kabul edilmesinden itibaren geri

18
kalmı lık, toplumsal geli menin sa lanması, halkın de erleriyle ili ki vb. genel

anlamda modernle me projesinden kaynaklanan benzer sorunlara çözüm aranmı tır.

Bir türlü çözülemeyen sorunlar -birtakım konjonktürel yeniliklerle ve aydınların

kavrayı ufkundaki geli meyle birlikte- bir sonraki ku a a devredilmi tir. Bu

sorunlara soldan verilen tepkiler sorunun iktisadi alanla ilgili oldu unun

kavranmasıyla sınırlı kalmı tır diyebiliriz, sol aydınlar genel olarak modernle me

projesine sıcak bakmı lardır. Bu bölümde MDD’nin, TKP ve Kadro’dan bu

süreklilik içinde neyi miras aldı ı, benzerlikleri ve özgünlükleri anla ılmaya

çalı ılacak, tek parti döneminde ortaya çıkmı iki sol olu um olan TKP’nin ve Kadro

hareketinin MDD’ye etkisi ele alınacaktır. Öncelikle tek parti dönemindeki siyasi

geli melere, daha sonra kısa TKP tarihi ve TKP’nin temel tezlerine de inilecektir.

Daha sonra Kadrocuların temel tezleri ve son olarak da TKP, Kadro ve MDD’nin

siyasi perspektifleri kar ılıklı olarak ele alınmaya çalı ılacaktır.

Üçüncü bölümde ise 1960’larda soldaki önemli bölünmenin iki tarafı olan

“Türkiye’nin ilerici aydın hareketi olarak do an” Yön hareketi ve “Türkiye’nin

ilerici i çi hareketi olarak do an”46 T P’in kavrayı ufukları ve MDD’nin bu

safla ma içindeki yeri anla ılmaya çalı ılacaktır. Ayrıca bir tarafında T P’in,

MDD’nin yer aldı ı ve Türkiye’nin önündeki devrimci adımın ne oldu u (milli

demokratik devrim-sosyalist devrim tartı ması) ve devrimin stratejisi

(parlamentarizm-cuntacılık tartı ması) eksenli bölünmenin nedenleri anla ılmaya

çalı ılacaktır. Modernle meye kar ı benzer tavrı benimsemi hareketler olmalarından

kaynaklanan tüm benzerliklerine ra men onları kar ı kamplara iten nedenler

de erlendirilecektir. Bu bölümde, öncelikle 1950’lerde 1960’lara siyasi geli melerin

46
Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler (1908-1978), Cilt 2, stanbul: Tekin Yayınevi, 1984, s. 554

19
de erlendirilmesinin ardından Yöncülerin siyasi fikirlerine ve Yön-MDD ili kisine

de inilecektir. Kısa T P tarihinden sonra, T P’in ve MDD’nin siyasal perspektifleri

MDD-SD ve parlamentarizm-cuntacılık tartı ması ekseninde ele alınacaktır.

20
I. BÖLÜM

MDD: Siyasal Bir Çerçeveleme Denemesi

Bu bölümde, Mihri Belli’nin fikri önderi oldu u MDD tezinin siyasi

perspektifi anla ılmaya çalı ılacaktır. Öncelikle, sol Kemalizmin bir örne i olarak

konumlandırılan MDD’nin örgütlenme çabalarına de inilecek daha sonra MDD’nin

siyasi perspektifi; milliyetçili i ve Kemalizmle hangi noktalarda eklemlendi i, anti-

emperyalizm ve Do uculuk vurgularının kapsamı ve cuntacılı a tekabül eden

tahlilleri göz önüne alınarak de erlendirilmeye çalı ılacaktır. Cevaplanmaya

çalı ılacak ba lıca sorular: MDD tezindeki milliyetçilik ve Marksizm’in iç içeli i

hangi kaynaklardan beslenmektedir?, Kapitalistle meden sosyalizme

ula ılamayaca ını savunan bir tez için Do ucu ve anti-emperyalist bir söylem

tutarsızlık kayna ı mıdır?, MDD fikriyatında Kemalizmin anlamı nedir?, Demokratik

devrim talebindeki bir olu umun cuntacı e ilimleri nasıl açıklanabilir? olacaktır.

21
I. Bir Hareket Olarak MDD

MDD, Türkiye solunun ülke gündemini belirleyecek düzeyde etkin oldu u

1960 sonrası dönemde, en önemli bile enlerinden biri olmu tur. MDD tezi “Türk

solunun 1960 öncesi gelene inin, kendisinden ba ımsız olarak do mu ve geli mi

bir sola do rudan müdahalesini ifade eder.”47 MDD’nin öncü kadrolarının önemli bir

kısmı geçmi lerinde TKP içerisinde yer almı , ço u siyasi yasaklı komünistlerdir.

MDD, T P içinden ortaya çıkan muhalefetin ürünüdür. 1965 seçimleri

sonrasında T P’in parlamentoya giri inin ardından Yön’de ba layan, Do an Avcıo lu

ve Mihri Belli’nin ba ını çekti i “T P Tartı maları” oldukça ses getirmi ve T P

içinden bir muhalefetin ortaya çıkmasına zemin hazırlamı tır. Mihri Belli’nin

1965’te Yön dergisinde, E. Tüfekçi imzasıyla yazdı ı, sonradan Türk Solu dergisinin

eki olarak sunulan “Milli Demokratik Devrim” bro ürü hareketin T P’e kar ı

muhalefetinin genel esaslarını ortaya koymaktadır. 1966 T P Malatya Kongresi’nden

sonra bazı MDD’cilerin, T P’ten ihraç edilmeleri, MDD’nin ayrı bir hareket olarak

devam etmesi sonucunu do urmu tur. Yön kapandıktan 5 ay kadar sonra Kasım

1967’de MDD’nin yayın organı Türk Solu48 yayın hayatına ba lamı tır. MDD bir

anlamda Türk Solu’yla birlikte do mu tur. Kasım 1968’den itibaren ise teorik yanı

a ır basan Aydınlık dergisi yayınlanmaya ba lanmı tır. 27 Mart 1968’de Mihri Belli

önderli inde hareketin saflarında birli i öngören -CHP’nin bir kanadından Hikmet

Kıvılcımlı’ya pek çok kesimi kapsayan- Devrimciler Güçbirli i (Dev-Güç)

kurulmu tur. Ancak Dev-Güç istenilen etkiyi yaratamayıp da ılmı tır.

47
Aydıno lu, a.g.e., s. 101.
48
Sonradan Türkiye Solu olarak de i tirilmi tir.

22
MDD en çok gençli i ve onun örgütü Dev-Genç’i etkilemi tir. 1970 yılından

itibaren ise MDD içinde yo un bir hiziple me ya anmı ve MDD’ciler pek çok

politik hatta ayrılmı tır.49 1970’lerin ikinci yarısından itibaren, pek çok fraksiyona

ayrılmı Türkiye solu için MDD’nin etkisi teorik düzeyde büyük oranda devam etti i

halde MDD önemli prestij kaybına u ramı tır.50 1973 seçimlerinden sonra MDD’ci

görü leri savunan kadrolar Mihri Belli önderli inde TEP’i kurmu lardır.

MDD tezi, Hikmet Kıvılcımlı’dan Mahir Çayan’a, Deniz Gezmi ’ten Do u

Perinçek’e sol içinde ses getirmi farklı konumlardaki sosyalist bile enleri içinde

barındırmı , dolayısıyla yükseli e geçen sol içinde belki de en belirleyici unsur

olabilmi tir. 1960’lı-1970’li yılların politik ortamı içerisinde, kimi daha o günlerde

MDD’yi ele tirerek a maya ba lamı da olsa hiç de ilse bir dönem için MDD’ci

olarak adlandırılabilecek isimler olarak; TKP kadrolarından gelen Erdo an Ba ar

(Berktay), Vecdi Özgüner, erif Tekben, evki Ak it, Hulusi Dosdo ru, aban

Ormanlar, Ziya Oykut; gençlik hareketi içinden Vahap Erdo du, Halil Berktay, ahin

Alpay, brahim Kaypakkaya, Do u Perinçek, Bora Gözen, Mahir Çayan, Münir

Aktolga, Yusuf Küpeli vb. sayılabilir. Fakat bu tez kapsamında Milli Demokratik

Devrim tezi, genel olarak Mihri Belli’nin görü leri referans alınarak anla ılmaya

çalı ılacaktır. Çünkü, ilk olarak 1965’te “Milli Demokratik Devrim” isimli bro ürle

Mihri Belli’nin ortaya attı ı ve sonradan geli tirdi i bu görü ler, di er MDD’cilerin

görü lerine kaynaklık etmektedir. Aynı zamanda birikimlerini yeni ku aklara aktarma

konusunda Mihri Belli di er TKP’lilere göre daha özgün bir konumdadır. Ayrıca bu

49
MDD’nin iç ayrı masının ba lıca safları: Mihri Belli çevresi, Hikmet Kıvılcımlı çevresi, Mahir
Çayan ve arkada ları (THKP-C), Deniz Gezmi ve arkada ları (THKO), Do u Perinçek çevresi
PDA(T KP), brahim Kaypakkaya (TKP/ML-T KKO).
50
Aydıno lu’na göre “1974 sonrasında solun çe itli unsurlarının üzerinde anla tı ı neredeyse tek
nokta, MDD hakkında verilen olumsuz hükümdür.”Aydıno lu, a.g.e., s. 99.

23
çalı mada özellikle anti-fa ist mücadelenin ön planda oldu u ve MDD etkisinin daha

dolaylı yansıdı ı 1971’e kadar olan dönem incelenece inden Mihri Belli’nin

görü lerinin referans alınması yeterli görünmektedir.

Mihri Belli’nin fikri önder olarak hareketin tarihine katkılarının

anla ılmasında, komünizme adanmı ya amının, ki isel tarihinin anılması

gereklidir.51 MDD’nin belki de en özgün -“eski tüfek, militan solcu” Mihri Belli’nin

51
Mihri Belli, 1915 yılında Silivri’de do du. Hukukçu olan babası Urfalı Mahmut Hayrettin, Birinci
Dünya Sava ı’na bir Osmanlı askeri olarak katılmı , stanbul’un i galinden sonra illegal bir eylemci
olarak mücadele etmi tir. Kurtulu Sava ı’ndaysa Çatalca-Silivri bölgesinde silahlandırılmı Rumlara
kar ı çete hareketini örgütleyen ki idir. Mihri Belli’nin çocuklu u i gal altındaki stanbul’da
yoksulluk içinde geçmi tir. Cumhuriyet’in ilanından sonra Edirne’ye yerle meleriyle maddi durumları
düzelmi tir. Okul ya amına stanbul’da yoksul bir çocuk olarak ba layan Mihri Belli liseyi, stanbul
Bebek’teki Amerikan Koleji’nde (Robert Kolej) okumu tur. Okul ya amını üniversiteye kadar pek
ciddiye almadı ını belirten ve kendini pek parlak olmayan bir ö renci olarak niteleyen Belli’nin, 14
ya ında dört dil konu an biri olarak kendini geli tirme konusunda oldukça ba arılı oldu u
söylenebilir. 1936 yılında Iowa Üniversitesi’nde iktisat e itimi için devrimci dü ünceyle tanı aca ı
ABD’ye gitmi tir. Nazım’ın iir kitaplar dı ında pek bir ey okumamı olan Belli, ABD’de
üniversitede zor gelse de sosyalizm üzerine bir kısım kitapları, örne in Kapital’in ilk cildini,
okumu tur. Mihri Belli, siyasal vaftiz olarak de erlendirdi i, ilk örgütlü siyasi eyleme Mississippi’de
illegal faaliyet yürüten zenci tarım emekçileri arasında katılmı tır. Mihri Belli, komünizmle tanı mı
olarak 1940’ta ülkeye döndükten sonra Ahmet Emin Yalman’ın önerisiyle ABD anılarını sa cı bir
yayın olan Vatan’da yayımlamı tır. 1940 güzünde Ankara’daki sosyalist aydın çevresiyle, Dil-Tarih
Co rafya Fakültesi’ndeki ö retim üyeleriyle, temas kurmu tur. Adnan Cemgil ve Niyazi Berkes ile
Yurt ve Dünya dergisinin çıkarılması çalı malarına katılmı tır. Fakat Berkesler dergiyi stanbul’da
çıkarmaya karar verip Belli ile aralarına mesafe koyma gere i duymu lardır. Mihri Belli, bunu
kendisinin II. Dünya Sava ı ortamında militarist bir çizgiyi benimsemi olmasından Berkes’in
rahatsızlık duymasına yormaktadır. Adımlar’ı çıkaran Muzaffer erif ve Behice Boran çevresiyle de
ili ki içinde olmu tur. Yine aynı yıl illegal TKP üyelerini bulup onlarla ili kiye geçmi tir. Re at
Fuat’la tanı mı tır, fakat parti içinde faaliyete askerden döndükten sonra daha yo un olarak girmi tir.
Mihri Belli, 1942 sonlarında, Re at Fuat aracılı ıyla TKP Merkez Komitesi’ne girmi tir ve bazı i çi
hücrelerinin takviyesinin yanısıra gençlik örgütlenmesinde görev almı tır. Ayrıca ba lıca etkinlikleri,
Re at Fuat’ın yazdı ı ve Faris Erkman imzasıyla yayımlanan, Saraço lu hükümetinin deste indeki
fa ist propagandanın ele tirildi i, “En Büyük Tehlike” ve Suat Dervi tarafından yazılan, hükümetin
anti-Sovyet propagandasının ele tirildi i, “Niçin Sovyetler Birli i’nin Dostuyum” isimli iki bro ürün
yayınlanması olan, legal yayın komitesi toplantılarına merkez komitesi adına katılmı tır. Gençlik
içindeki çalı maları ise 1943 yılında lerici Gençlik Birli i’nin ( GB) kurulmasıyla sonuçlanmı tır.
Belli’nin deyimiyle “ GB’ ye katılan ilerici gençlerin birinci tasası ö renci sorunları de ildi. Onlar
GB’yi bir genç komünistler örgütü, bir komsomol olarak tasarladılar. Fakat askeri mahkemede
GB’nin Kemalist devrimin ba lattı ı süreci ça ımızın gerekleri ı ı ında tamamlayıp ilerletmeyi hedef
edinen devrimci, anti fa ist bir ö renci derne i oldu u ileri sürüldü”. Belli, aynı dönemde örgüte mali
destek amacıyla stanbul Üniversitesi ktisat Fakültesi’nde asistanlık yapmı tır. Ancak Belli bu i i
fazla ciddiye almadı ını belirtmektedir. “Bu i te i reti oldu u duygusu ta ıyordum. Besbelli ki
akademik kariyerde kalıcı de ildim. Asistanlı ı ikincil bir i sayıyordum” demektedir. GB
davasından dolayı iki yıl hapisten sonra sürgüne gitmemek için Bulgaristan’a geçmi tir. Amacı, TKP
genel sekreteri smail Bilen’le görü mek ya da Moskova’ya gitmekti. Fakat Bilen’le ili ki
kurulamamı ve o da ilginç biçimde, kendi deyimiyle “Yunanlılara kar ı duyguları sıradan bir Türk
milliyetçisinkinden farklı olmayan biri olarak emperyalizme kar ı Yunan halkıyla dayanı ma adına”
Yunan içsava ına katılmaya karar vermi tir. 1947 baharından 1949 yazına kadar Yunanistan’daki

24
ki ili iyle de özde le tirilebilecek- yanı teoriden çok prati e önem vermesi,

dolayısıyla kapsamlı ve derinlemesine analizler yerine daha pragmatik olmayı tercih

etmesidir. MDD’nin siyasi tahlillerine damgasını vuran ba lıca nitelik, daha çok

pratik politik kaygılarla ekillendirilmi olmasıdır.

MDD’ciler özellikle gençlik örgütlenmesine oldukça önem vermi lerdi.

1970’lerde her biri kendi örgütlerini kuracak, radikallikleri MDD’yi de a acak olan

Mahir Çayan’dan Deniz Gezmi ’e, Do u Perinçek’ten brahim Kaypakkaya’ya tüm

gençlik önderleri ba langıçta MDD’ciydi.

gerilla mücadelesine yer almı tır. Çatı malarda a ır yaralanarak ölümden döndü ü bu iki buçuk yıllık
sürede yo unlukla askeri görev üstlenmi tir. Mihri Belli, 1950 Eylül’ünde Türkiye’ye dönmü tür. Bu
sıralarda “salon sosyalistleri” olarak tanımladı ı Serteller çevresinin efik Hüsnü önderli indeki parti
yönetimini hedef alan ele tirilerinden rahatsızlık duymakta oldu unu belirtmi tir. Belli’ye göre bu
sıralarda parti genel sekreteri Zeki Ba tımar da Serteller çevresinin etkisindeydi. 1951 ba larındaki
TKP Merkez Komitesi toplantısında, Zeki Ba tımar’la Belli arasındaki gerilim az da olsa su yüzüne
çıkmı tır. 1951’deki büyük tevkifatta polise oldukça teferruatlı bir ifade veren Ba tımar’la, araları
iyice açılmı tır. Mihri Belli, 1953-54 TKP davasında 7 yıl hapse mahkum olmu tur. Hapiste i kenceye
kar ı gösterdi i dirençle dikkat çekmi tir. Aynı davadan hükümlü bulunan, mücadeledeki hayat
arkada ı Sevim Tarı’yla tecrit ortamında tanı mı lar ve 1957 ubat’ında kendisi hapishanedeyken
evlenmi lerdir. efik Hüsnü’nün 1959 yılında sürgünde ölmesiyle, bir “eski tüfek” olarak TKP’nin
örgüt olarak faaliyet göstermedi i bu dönemde, TKP mirasına sahip çıkarak “Re at Fuat, evki Ak it
ve Vecdi Özgüner’le birlikte kendisini TKP’nin ‘aktif politbüro’su olarak tanımlamı tır.” Mihri
Belli, “eski tüfekler” adına, 1962 yılında SBKP’nin bilgisiyle, yurtdı ında ba ına Yakup Demir (Zeki
Ba tımar)’ın geçece i, TKP’nin bir dı bürosu kurulması ve birlikte çalı ılması önerisini reddetmi tir.
Mihri Belli, Çin-Sovyet çeki mesinin kızı maya ba ladı ı bir ortamdaki bu tutumunu, “Sovyetlere
kafa tutmak” olarak tanımlamaktadır. 1965’ten itibaren Milli Demokratik Devrim tezini geli tirmi tir.
MDD tezi özellikle gençlik içinde yaygınlık kazanmı tır. Mihri Belli, bu sıralarda dönemin bir di er
politik bile eni olan, 1960’ların ikinci yarısında Mehmet Ali Aybar’ın ba kanlı a gelmesiyle kabuk
de i tiren ve i çi sınıfının politik örgütü olarak güçlenen, Türkiye çi Partisi’ni (T P) destekledi ini
belirtmi tir. Fakat bu durum uzun sürmemi , Belli ile T P yönetimi arasında parti içinde T P’in
“sosyalist devrim” görü üne kar ı Milli Demokratik Devrim stratejisinin etkinlik kazanmasıyla ve
MDD’cilerin partiyi ele geçirmeye çalı tıkları yönündeki yaygın kanılar dolayısıyla sürtü meler
ortaya çıkmı tır. SSCB destekli TKP dı bürosu T P’in tarafını tutmu tur. Mihri Belli, “Türk Soluna
Saygısızlık” yazısıyla T P yöneticilerini ele tirmi ve eski sol mirasına sahip çıkmı tır. Yön’de E.
Tüfekçi imzasıyla yazılar kaleme almı tır. Geçimini bu yıllarda tercüme bürosunda çalı arak
kazanmı tır. Doktor olan ve ülke içinde çalı ma imkanı verilmeyen e i Sevim Belli’nin 1964 güzünde
Cezayir’den aldı ı i teklifini kabul etmesi üzerine, Mihri Belli de Cezayir’e gitmek istemi tir, fakat
pasaport ba vurusu reddedildi i için gidememi tir. Mihri Belli, 12 Mart’ın hemen ardından 1971’de
yurtdı ına çıkmı tır. Bir süre Filistin kamplarında ve Suriye’de cezaevinde kalan Belli, ülkeye
döndükten sonra affın çıkmasıyla, MDD’ci görü ü payla tı ı 1960 öncesi TKP kadrosundan
komünistlerle birlikte, 1974’te Türkiye Emekçi Partisi’ni (TEP) kurmu tur. 1979 yılında kendisine
suikast giri iminde bulunulmu ve a ır yaralanmı tır. 12 Eylül 1980’den sonra sveç’e gitmi , 1992'de
Türkiye'ye geri dönmü tür. 1996’da Özgürlük ve Dayanı ma Partisi (ÖDP) kurucusu olmu tur.
1997’de Abdullah Öcalan ile görü mü tür. 2002’de Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) kurucusu olan
Belli, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, DEHAP adı altında seçime giren Emek Barı Demokrasi
Blo u’nun stanbul birinci bölge adayı olmu tur. Bu yıl doksanıncı ya ını kutlayan Belli, halen siyasi
faaliyetini sürdürmektedir.

25
MDD’nin gençli e yakla ımı özetle “gençlik hareketi büyür, toplumda i çi

direni leri, toprak i galleri olur, bir geni huzursuzluk geli ir ve bu toplumsal

huzursuzlu un büyümesi sırasında akı sola do ru olur”52 biçimindeydi. Zileli’nin

ifadesiyle “Tezlerini, gençli in anti-emperyalist mücadelesinde aktif olmak

noktasında yo unla tıran MDD’ciler, yelkenlerini, yükselen gençlik mücadelesinin

rüzgarıyla dolduruyorlardı.”53

MDD hareketinin önemli bir çeli kisi, herkesi etkilemeyi ba arabilmi

olmasına ra men aynı etkiyi birle tirme konusunda gösterememi olmasıdır. Sonuçta

ortaya çıkan ise, 1974’ten sonra tüm sol unsurların ortakla tı ı tek noktanın MDD

hakkında olumsuz tutum takınmasıydı.

Mihri Belli, MDD’nin birlik görüntüsü sergiledi i, “Kemalizm kolundan

gelen devrimcilerle, Marksizm kolundan gelen devrimcilerin” uyum içinde oldu u,

Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi’nin yayımlandı ı, 1967’den 1970 yılına kadar

geçen sürede sosyalist hareket içindeki en ba arılı denilebilecek yıllarını ya amı tır.

Bu ba arının sırrı ise gençlik hareketiyle kurdu u ba dan kaynaklanmaktadır.

1968, üniversite i gallerinin ve boykotların en yo un ya andı ı yıldı. T P’in

yasal varlı ına zarar gelece i gerekçesiyle düzen dı ına ta an mücadelelere destek

olmaktan kaçını ı FKF’nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) siyasal alanda giderek aktif

görevler üstlenmesine vesile oluyordu. Böylesi bir ortamda MDD’ci gençli in

FKF’deki faaliyetleri T P içinde, MDD’ci görü lerin etkin olmasını sa ladı. 1968,

aynı zamanda Çekoslovakya’nın SSCB tarafından i gal edildi i yıldı da. T P

yönetiminin hem çekimserli i hem Çekoslovakya konusundaki tutumu, gençli in

MDD’ye yönelmesine neden oldu. Aybar i gale kar ı çıkarken, Mihri Belli, SSCB’yi
52
“Mustafa Gürkan’la Görü me”, Alev Er, Bir Uzun Yürüyü tü ‘68, stanbul: Afa Yayınları, 1988, s.
79.
53
Gün Zileli, Yarılma (1954-1972), stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 284.

26
destekledi. So uk sava ortamında i gale kar ı çıkmak ABD emperyalizmine hizmet

etmek gibi bir anlama geliyordu.54

1960’ların ortalarından itibaren gündeme gelen Çin’le SSCB arasındaki

çeki mede, Mihri Belli, “Ho i Minh tavrı” adını verdi i orta yolculu u, taraf

tutmamayı, barı çıllık tavrını benimsemi ti. MDD’ciler, Çin deneyiminden

etkilenmi lerdi. Aynı zamanda Mihri Belli, Sovyet Marksizmi ile yeti mi ti, bu

gelenekten geldi ini belli etmeyi ihmal etmiyordu. Belli, SSCB’nin bürokratikli i

kar ısında daha militanca gördü ü Çin tezlerini savunuyor olmasına ra men, SSCB

Çekoslovakya’yı i gal etti inde tereddüt etmeden SSCB’yi destekleyebilmekteydi.

Belli’ye göre, Çekoslovakya’nın i galinde SSCB’yi desteklemesinde Amerikan

aleyhtarlı ı kadar, revizyonistte olsa sonuç olarak SSCB’nin sosyalist bir ülke olarak

ABD’ye kar ı cephenin bir unsuru olması etkiliydi. MDD içerisinden ilk önemli

kopu un -Do u Perinçek önderli indeki grup- nedeni Çin’in tezlerinin benimsenmesi

olacaktı.

MDD, 1960’ların sonlarından itibaren gençlik içindeki taraftar kitlesini

arttırmayı sürdürüyordu. Mart 1968’deki FKF 2. kurultayında Perinçek

önderli indeki MDD’ci ö renciler T P yönetimini MDD’ci olmadıklarına ikna

ederek yönetime seçilmi lerdi. Böylece ülkedeki tek yaygın sosyalist gençlik

örgütünün yönetimi T P yönetiminin denetiminden çıkmı oluyordu. Bu arada Mihri

Belli, Türk Solu sayfalarında, Kemalistler ve demokrat devrimcilerin ilgisiyle

54
“Mihri Belli ba ta olmak üzere, MDD’ci hareketin fikir babalı ını yapan[lar], (…) sıkı Stalinci bir
terbiye altında yeti mi ti. Bu terbiyeye göre, Sovyetler Birli i’nin çıkarları, dünya devriminin
çıkarlarıyla özde ti. Sovyetler Birli i’ni zayıflatan her hareket otomatikman emperyalizmin kuklası ve
kar ı-devrimciydi. Eski tüfekler ku a ı, bu anlayı ı, belli ölçülerde bize de aktarmı tı.” A.g.e., s. 263.

27
kar ılanan, emperyalizme kar ı milli cephenin kuruldu unu ilan eden, “Devrimciler

Güçbirli i” (Dev-Güç) ça rısını açıklamı tı.55

Perinçek önderli indeki FKF de, Dev-Güç’e katılmı tı, bu durum T P

yönetimini rahatsız etmi ve Perinçek ayrılmak zorunda bırakılmı tı. “T P

yönetiminin bu örgütlenmenin, sol mücadeleyi Kemalist bürokrasinin kuyru una

takmaya ve “sol” cuntacı faaliyetlere zemin hazırlamaya çalı tı ını dü ündü ü

açıktı”.56 Yönetim de i ince FKF, Dev-Güç’ten ayrıldı. Bundan sonraysa

“eylemlerin bir amacı Amerika’yı protesto etmekse öbür amacıda eylemcilikte yeni

FKF yönetimini yaya bırakıp onun ‘pasifistli ini’ ispatlamak” oldu.57 Bu ispatlama

giri iminde de ba arılı olunmu ve MDD’ci gençler bu kez yalnızca yönetimi de il,

FKF tabanının da deste iyle, FKF’yi, 3. kongrede ele geçirmeyi ba armı lardır.

T P’liler Sosyalist Gençlik Örgütü’nü (SGÖ) kurup ayrılmı lar, MDD’ci Yusuf

Küpeli FKF ba kanı olmu tur. FKF 9-10 Ekim 1969 yapılan 4. kongrede Dev-

Genç’e (Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu) dönü mü , Mihri Belli’nin

destekledi i Atilla Sarp Dev-Genç ba kanı olmu tur.

MDD’ci gençlik kesimi içinde ilk sürtü melerin ve Perinçek grubuyla

ayrı manın MDD’nin en etkin oldu u bu dönemde ba ladı ı söylenebilir. 21 Mayıs

1968’de yapılan MDD toplantısı Çayan, Gezmi , Perinçek gibi tüm önderlerin bir

araya geldi i son toplantı olmu tu. Bu arada Mahir Çayan grubuyla, Perinçek

55
Fakat “Dev-Güç’ ün stanbul’daki örgütlenme çabaları güçsüz kaldı. Sosyalist gençlik hareketinin
stanbul’daki belkemi ini olu turan TÜTB, TÜTOTB, FTC, Dev-Güç’ ün gerek yapısını ve
ilklerini gerekse mücadele hedeflerini yetersiz bulduklarını açıklayarak katılmayacaklarını bildirdiler.
Çünkü, Dev-Güç’ ün önderli ini ellerine geçiren Kemalistler açık bir anti-emperyalist çizgi
izlemektense hareketin hedeflerini AP hükümeti ile sınırlamaya çalı ıyorlardı. Kemalistler ihtilaflar
anında anti-komünizm silahına ba vurmaktan kaçınmazken “Demokratik Devrimci” önderlik “milli
cephe”nin bozulması endi esiyle bu çizgiye kar ı ele tirel bir tutum takınmayı sürekli olarak
erteliyordu.” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (STMA), Cilt 7, stanbul: Birikim
Yayınları, 1988, s. 2082.
56
Zileli, a.g.e., s. 241.
57
A.g.e., s. 260.

28
önderli indeki grup arasında, “MDD stratejisinin kavranı ı ve devrimci gençlik

hareketinin pratiklerinin anlamlandırılması ve i çi sınıfı hareketiyle

ili kilendirilmesi”58 bakımından ba layan çatı ma yo unla maya ba lamı tı. Perinçek

grubunun “proletaryanın milli demokratik devrimde önderli inin objektif artları

olu mamı tır” biçimindeki görü üne kar ılık, Çayan’a göre “bir proletarya partisi

olmaksızın Kemalistlerle ‘milli cephe’ kuruldu unu ilan etmek, hareketi

Kemalistlerin kuyru una takmak” olacaktı.

Mihri Belli ise “Yarılmak üzere olan bütün siyasi hareketlerin liderlerinin

yaptı ı gibi, kanatlar arasında denge kurma ve uzla tırma çabası içersindeydi. (…)

Asker-sivil aydın zümreyle ittifak konusunda Do u’yla daha yakın dü mekle birlikte,

FKF’nin yönetimine hakim olan Yusuf-Mahir kesimiyle de arayı açmamaya

çalı ıyordu. Mihri’nin amacı, MDD’ci gençlik mücadelesini, yakla makta olan ‘sol’

cunta giri imlerinde birlik halinde ve güçlü tutmaktı. Ancak bir bölünme

önlenebilirse, ‘sol’ cuntanın iktidara gelmesi halinde yapılacak pazarlıklarda istenen

a ırlık sa lanabilirdi. Bu yüzden Mihri Belli, içten içe Do u’nun, ‘milli cephe’

konusundaki titizli ine hak vermi olsa bile, onun keskinli inden uzak kalmaya ve

onunla arasına bir mesafe koymaya çaba gösterdi.”59

Mihri Belli, Mahir Çayan, Vahap Erdo du, Seyhan Erdo du, Münir Aktolga,

Yusuf Küpeli’nin bir yanda, Do u Perinçek, Cengiz Çandar, Oral Çalı lar, Erdo an

Güçbilmez, Atıl Ant, Gün Zileli gibi MDD’cilerin di er yanda oldu u ayrım

58
STMA, s. 2140.
59
Zileli, a.g.e., s. 310. “Mihri Belli, bütün gücüyle bölünmeyi önlemeye ve uzla mayı sa lamaya
çalı ıyordu bir yandan Mahir ve Deniz kesimini, ‘kahraman gençler’ diye pohpohluyor, di er yandan
‘kimleri de yazı yazar’ diyerek Do u Perinçek kesiminin ‘hakkını vermeye’ çalı ıyordu.” A..g.e., s.
334.

29
netle iyordu.60 Aydınlık’ın 10 Ocak 1970 tarihli 16. sayısı hazırlanırken, Münir

Aktolga sahiplik belgesiyle dergiye el koydu. Perinçek ve arkada ları da Proleter

Devrimci Aydınlık adıyla yeni bir dergi çıkarmaya ba ladılar. Proleter Devrimci

Aydınlık önce mor kapakla yayınlanırken, sonradan Maocu e ilimin de göstergesi

olarak Peking Rewiev dergisi gibi beyaz kapakla yayınladı. Belli ve arkada larının

Aydınlık Sosyalist Dergisi ise kırmızı kapakla yayınlanıyordu.

Mihri Belli bu ayrı ma sırasında tartı ma üstü tutulmu tu. Ancak Belli,

Aydınlık’ta “P.D. Aydınlıkçılar Sa Sapma çindedir” yazısıyla Çayan çevresini

desteklemi ti. Perinçek, Belli’yi özellikle parti fikrine uzaklı ı dolayısıyla

ele tirmeye ba lamı tı.61 Mihri Belli’nin, Perinçek’in görü lerine yakın dururken,

Çayancıları destekleyen ikircikli tutumu her iki kesimce ele tirilmesine neden oldu.

MDD içindeki ilk ayrı madan sonra, bu kez Mihri Belli’yi hedef alan

tartı malar devam etti. MDD’ciler tarafından T P’in dördüncü kongresine alternatif

olarak düzenlenen Proleter Devrimci Kurultay’a Mahir Çayan katılmadı. Kurultay

sırasında yapılan konu malarda Mihri Belli’nin önerdi i örgütlenme ve mücadele

yoluyla, Çayancılardan Münir Aktolga ve Yusuf Küpeli’nin önerdikleri yollar

arasında gerçek bir kopma oldu u ortaya çıktı. Mihri Belli “legalite u runa mücadele

edece iz, örgütü a a ıdan yukarı kuraca ız” derken Çayancıların “Leninist ilkelere
60
Aslında bölünmenin o kadar da kaçınılmaz olmadı ını, bölünmenin asıl aktörünün Do u Perinçek
oldu unu savunan Zileli’ye göre “E er hizipleri ba ındaki liderler, en ba ta da Do u Perinçek,
bölünmeyi istemeseydi bölünme gerçekle mezdi. Elbette, her ey Do u Perinçek’in iradesine ba lıydı
demek istemiyorum, bölünmeyi te vik eden bir sürü objektif geli me de söz konusuydu. Ama buna
ra men, e er Do u bölünmeyle ortaya çıkan bir hareketin tek ve de i mez lideri olmayı çok
öncelerden kafasına koymamı ve buna uygun bir strateji izlemi , iradesini, samimiyetle devrimcilerin
bölünmemesi yönünde kullanmamı olsaydı, bölünme önlenebilirdi, iç çatı malar kaçınılmaz olarak
devam ederdi elbette, ama ortaya PDA adlı bir bölüntü çıkmaz ve en azından o günkü devrimci
ço unluk bölünmeden yoluna devam edebilirdi.” A.g.e., s. 346.
61
Zileli’ye göre “Ömrü illegal TKP deneyleriyle geçmi Mihri Belli’nin, artık yeniden bu tür zorlu
deneylere giri meye ne iste i ne de gücü vardı. O, bütün hesaplarını, bir “sol” cuntanın iktidarı ele
geçirmesinden sonra MDD’ci güçlerin iktidardan alaca ı pay üzerine kurmu tu. Belki, Baas
iktidarlarında komünist partilerinin oynadı ı role benzer bir rol oynamak üzere, legal bir “devrimci
parti” kurulmasını, ancak Sovyetler Birli i destekli, Baas benzeri bir “sol” iktidarın kurulmasından
sonra dü ünebilirdi”. A.g.e., s. 311.

30
uygun yukarıdan a a ı örgütlenme ve bir sava örgütü olu turma” projesi vardı. “Bu

ayrı malarda eskilerle yeniler arasındaki kavrayı farklılı ının da etkisi oldu u

söylenebilir. ‘Eski tüfekler’ hiçbir zaman büyük kitleler kar ısında politika yapmanın

tecrübesini 1968’e ta ıyabilecek kadar açık faaliyet ansına sahip olmamı lardı. Genç

ku aktan olanlar ise gözlerini açar açmaz kendilerini, eski durgun mütevazı aile

ya antılarının yanında bir sava alanında hissedebilecekleri kadar altüstlüklü bir

ortamda buluveriyorlardı. Her eyi deneyerek ö renmek zorundaydılar.”62 Bu durum

ku kusuz tavır alı lara da yansıyordu.

Ancak yine de her iki taraf, Ertu rul Kürkçü’nün ba kan seçildi i, Aralık

1970’teki Dev-Genç’in 5. kongresinde birlik görüntüsü sergilediler. Fakat aynı ay

içinde Mahir Çayan, Ertu rul Kürkçü, Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga, Mihri

Belli’yi sa cılıkla suçlayan, Türkiye Halk Kurtulu Partisi-Cephesi’nin (THKP-C)

ba langıç belgesi olacak “Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup” isimli bro ürü

yayınladılar.63 Bro ürde Mihri Belli’yi “legalite u runa mücadele etti i” için

ele tiriyorlar ve Belli’yle aralarında “devrim ve örgüt anlayı ı ve çalı ma tarzı”

bakımlarından ideolojik farklılık bulundu unu belirtiyorlardı. Mihri Belli 15-16

Haziran’dan sonra proletarya öncülü üne ve legal parti giri imine daha fazla vurgu

yapmaya ba lamı tı. Çayanlar tam da bu tutumu ele tiriyorlardı.

9 Mart’ta beklenen darbenin gerçekle meyi i, “milli demokratik devrim”

umudunu kırarken, 12 Mart bunun bir hayal oldu unu kanıtladı. Ancak 12 Mart’ın

getirdi i politik ortamla birlikte gençlik hareketinin radikalli i Mihri Belli’yi de a tı.

Çayan ve arkada ları 1972 Mart’ında Kızıldere’de güvenlik güçleri tarafından

öldürülürken, Mihri Belli 12 Mart’tan sonra illegaliteye geçecekti.


62
STMA, s. 2097.
63
Mihri Belli, anılarında Mahirlerle ayrılı ın önemli olmadı ı yalnızca birkaç ay sürdü ünü,
Mahir’inse “en büyük hatayı Mihri Belli’den ayrılmakla yaptık” dedi ini belirtmektedir.

31
MDD, T P içinde bir deprem yaratmı , radikal kesimleri askeri darbenin

kuyru una takmaya çalı mı tır. Ama özellikle gençlik hareketinin ve 15-16 haziranın

gösterdi i gibi i çilerin askerlerin arkasından gitmeye hiç de niyetleri yoktu.

“Devrim” parlamento yoluyla olmayacaktı çünkü halk kitleleri gericilere oy

veriyordu. Ama i çiler ve gençlik için cuntayla da olmayacaktı. 12 Mart bunu

kanıtladı. Böylesi bir ortamda tüm sol kesimlerin MDD’yi ele tirmesi pek de

a ırtıcı de ildir. Geçmi lerinde gizli TKP üyesi olan, dolayısıyla Stalinist e ilimleri

oldukça güçlü sosyalistlerin, toplumsal hareketlili in doruk noktasında oldu u

1960’larda oldukça deneyimsiz durumdaki kitlelerin özellikle gençli in Marksizmle

bulu turulması konusundaki katkıları oldukça önemlidir. Ancak teorik ve pratik

açıdan her eyi deneyerek ö renmek zorunda kalan gençli e deneyim ve bilgi

aktarımında bulunan eski TKP’li sosyalistler ba ta olmak üzere dönemin tüm sol

unsurlarının da ideolojik düzeyin tutturulması konusunda ö renmesi gerekenler

vardı. Radikal ve bir o kadar da ütopik talepleriyle devletin ideolojisiyle ona kar ı

mücadele etmeye çalı mı lardır. Özellikle MDD’ciler için geçerli bu durumun ortaya

çıkardı ı çeli kiler, 1970’lerin ikinci yarısında hala MDD stratejisine sahip çıkanlar,

özellikle Mihri Belli, küçük fraksiyonlara ayrılmı hemen tüm sol kesimlerce yo un

biçimde ele tirilmi lerdir. Türkiye solunun 1960’ların ba ından itibaren girdi i

geli me sürecinde çe itli unsurlar, ba langıçta ele tirel destekleme gayretinde

“devrimci ele tiri” ortamını yaratmayı ba armı larken, zamanla tasfiyecilik ve bir

sektler ortamına hapsolunması bunu takip etmi tir. MDD’ci e ilimler de böylesi bir

ortamın olu masında do rudan etkili olmu tur.

32
imdi 1960’lar 1970’ler solunun en önemli bile enlerinden MDD’nin siyasi

fikirleri de erlendirilmeye çalı ılacaktır.

33
II. MDD’nin Siyasi Perspektifi

A. Milliyetçilik ve Anti-emperyalizm

MDD’de en göze çarpan unsur ku kusuz milliyetçili idir; sosyalist

dü ünceyle milliyetçili i iç içe geçirmek ve sosyalizm aleyhine milliyetçili e verilen

tavizler dikkat çekicidir. Belli’ye göre “Tutarlı bir Türk yurtseveri, bugünkü dünyada

ve Türkiye gibi bir toplumda yurtseverli ine gölge dü ürmeyecekse mutlaka, er geç

ça ımızın devrimci dü üncesini, yani Marksizmi benimsemek zorundaydı.”64

Yurtseverli ine gölge dü ürmeyecekse ko ulu milliyetçili in daha fazla önemsendi i

ve sosyalizmi Batı’dan gelen bir ideoloji olarak benimsemek yerine Türkiye’ye özgü

hale getirmek gerekti i vurgusunu ta ımaktadır. Ancak MDD’de Sovyet ve Çin

deneyiminin dolaylı etkileri de mevcuttur.

Sovyet etkisi MDD’ye TKP gelene inin mirasıdır. “TKP gelene inden gelmi

olmak”, Sovyet tezlerinden de etkilenmi olmak demektir. Sovyetler Birli i

1920’deki Üçüncü Komünist Enternasyonal’den itibaren “ezen ulus milliyetçili i” ile

“ezilen ulus milliyetçili i” arasında ayrım yaparak emperyalizme kar ı direnen ulusal

hareketleri destekleme kararı almı tır. “Burjuva demokratik devrim” terimi yerine

“milli demokratik devrim” terimi tercih edilmi tir.65 “Lenin’e göre kapitalizmin

geli mesi için en uygun ko ulları ulus-devletlerin sa ladı ı tespiti, Marksist bir

tespittir; burjuva ili kilerine dayanan böyle bir devlet ulusların sömürülmesini ve

ezilmesini ortadan kaldırmaz ama Marksist tahlil, tarihin bu yöndeki i leyi ini

64
Mihri Belli, nsanlar Tanıdım- Mihri Belli’nin Anıları, stanbul: Do an Kitapçılık, 2000, s.27.
65
“«Burjuva demokratik» terimi yerine «milli-devrimci» terimini kullanma kararının anlamı udur:
Biz, komünistler olarak, sömürgelerde burjuva-kurtulu hareketlerini ancak gerçekten devrimci
oldukları ve ancak bu hareketlerin yöneticileri bizim köylüleri ve sömürülen yı ınları devrimci bir
ruhla e itip örgütlememize engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz ve destekleyece iz.” Lenin,
Do u’da Ulusal Kurtulu Hareketleri, (çev.) Tekta A ao lu, stanbul: Ant Yayınları, 1970, s. 333-
334.

34
görmezden gelemez.”66 Stalin ise Batı’da beklenen sosyalist devrimin

gerçekle meyi iyle bir zorunluluk olarak 1924’te Sovyetler’deki sosyalizmin

korunmasını öngören ve üçüncü dünyadaki sosyalizm potansiyeline göz kırpan “tek

ülkede sosyalizm”i benimsemi tir. TKP, Sovyet gelene inden ba lıca “a amalı

devrim” ve “tek ülkede sosyalizm”i devralmı tır. Sovyet tezine göre, devrim, halkın

devrimci giri imiyle –a a ıdan yukarı – mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik

iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılı ıyla –yukarıdan a a ıya- daha ileri bir

üretim düzeninin örgütlenmesidir. Ayrıca II. Enternasyonal’in sosyalizmin

kapitalizmin en geli mi oldu u olaca ı tezi yerine, serbest rekabetçi kapitalin

hakimiyetinin, finans kapital tahakkümüne dönü tü ü emperyalist dönemde,

herhangi bir ülkede devrim artları, üretici güçlerin geli me seviyesine ba lı de ildir,

devrim emperyalist zincirin en zayıf oldu u ülkede gerçekle ecektir.

TKP milli kurtulu sava ını yönetmi olan Kemalist hükümete ve

milliyetçili e kar ı tavrını genel anlamda Sovyet tezlerinden etkilenerek belirlemi tir.

Bu gelene in sürdürücüsü Mihri Belli de bunu 1960’lara ta ımı tır. Ancak MDD’nin

milliyetçilik vurgusunda bir di er etken “üçüncü dünyacı” e ilimler barındıran Çin

deneyimi ve Mao’nun “milli demokratik devrimi”dir. MDD, Mao’nun “Yeni

66
Suavi Aydın, “Galiyefizmden Kemalizme Türkiye’de ‘Üçüncü Yol’ Arayı ları”, Kemalizm: Modern
Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel, stanbul: leti im Yayınları, 2001, s.440.
“Lenin [Emperyalizm, Kapitalizmin En yüksek A aması] kitabında 19. yüzyıl rekabetçi burjuva
kapitalizminin, 20. yüzyılın sömürücü burjuva emperyalizmine dönü tü ünü sergiliyordu. Milli
Kurtulu Mücadelesi, esas itibariyle, burjuva demokratik bir mücadeleydi. 19. yüzyıldaki tipik
ekliyle bu mücadele, feodalizmin ve otokrasinin kalıntılarına kar ı bir mücadele olmu tu; ve bu
ekliyle ikinci kategorideki ülkelerde, yani Do u Avrupa’da ve özellikle Rusya’da tamamlanmamı tı
henüz. 20. yüzyıldaki tipik ekliyle, üçüncü kategorideki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin [Çin,
ran, Türkiye gibi.] mücadelesi artık köhne feodalizme ve otokrasiye kar ı de il, burjuva
emperyalizmine kar ı bir mücadeleydi. Böylece, ikinci ve üçüncü kategoride yer alan ülkelerin milli
hareketleri arasında, 19. yüzyılın köhne otokrasisinin kurbanlarıyla, 20. yüzyılın yeni emperyalizminin
kurbanları arasında, Do u Avrupa ile Asya arasında gerçek bir ittifakın temelleri atılmı tı.” E. H.
Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bol evik Devrimi, Cilt 1, (çev.) Orhan Suda, stanbul: Metis Yayınları,
1989, s. 373.

35
Demokrasi” isimli kitabında çerçevesini çizdi i, anti-emperyalist halk cephesinin

önderli inde, proletarya, köylüler, aydınlar ve burjuvaziye dayanan milli demokratik

devrim fikrinden ve milli burjuvaziye yapılan atıflardan etkilenmi tir.67 1960’ların

ortalarından itibaren yo unla an Sovyet-Çin kutupla masında MDD’nin tarafsızlık

tutumunu benimsemi olması, MDD’nin do rudan do ruya herhangi bir tarafın

politikasına uyarlanmamı oldu unu dü ündürmektedir. 68

Bu dolaylı etkiler bir yana, MDD’de daha belirgin olan Türkiye’ye özgü bir

duru un yakalanması çabasıdır. Milliyetçilik, “tepki ideolojisi olması”ndan69, ulusal

kurtulu sava ı deneyiminin yarattı ı olumlu kabul edilen durumdan ve anti-

emperyalizmle ili kilendirilmesinden dolayı önemsenmektedir. Mihri Belli Yön’de

yayınlanan “Türk Soluna Saygısızlık” yazısında SSCB’den yönlendirilme ele tirisine

kar ı, eski komünist mirasın sahibi olarak ortaya çıkarken, “Türkiye emekçileri, nasıl

milli güçler arasında sonuna kadar devrimci, en tutarlı milliyetçi güç ise, Türk

sosyalizmi de en derin anlamı ile milli bir akımdır ve her zaman öyle olmu tur”

demekteydi.70

Belli’ye göre “Ça ımızın en büyük gerçe i millet gerçe idir. Sosyalizm

ancak ba ımsız bir ülkede, ulusla mı bir toplumda kurulabilir. Sosyalizmin

67
Suavi Aydın, “Milli Demokratik Devrim”den “Ulusal Sol”a Türk Solunda Özgücü E ilim”, Toplum
ve Bilim, Sayı 78, (Güz 1998), s. 66-67.
68
MDD’den ayrılarak PDA ve daha sonra T KP’yi kuran Do u Perinçek çevresi Çin tezlerine
uyumlu politik hat belirlemi tir. Mihri Belli çevresindeki hareket ise tarafsızlık tutumunu sonuna
kadar sürdürmü tür.
69
“19. yüzyılın sonuna gelindi inde dünyanın tüm azgeli mi (fakat kapitalizmden etkilenmi )
bölgelerinde milliyetçilik hakim tepki [liberalizme]ideolojisi konumuna gelmi ti” Ça lar Keyder,
Ulusal Kalkınmacılı ın flası, stanbul: Metis Yayınları, 1993, s. 10. Yirminci yüzyılda, üçüncü
dünyada da sömürgecili e tepki olarak algılanmı tır.
70
Mihri Belli, [E. Tüfekçi], “Türk Soluna Saygısızlık”, Yön, Sayı 87, (15 Nisan 1966), s. 12.

36
malzemesi ulusun bireyi özgür vatanda tır.”71 Bu nedenle öncelikli olarak ülkede

geri kalmı lı a neden olan ve milli ba ımsızlı a engel olan dı güçlere ve onların

yönlendirdi i iç güçlere kar ı mücadele edilmelidir. Bu mücadeleyi

yönlendirebilecek güçler ise, i çi sınıfı, köylüler vb. sosyalist devrimin dayana ı olan

halk kitleleri geri kalmı oldu u için, onlar inisiyatifi ele alıncaya kadar, toplumun

di er ilerici kesimleri sayılan asker-sivil aydın zümre ve milli burjuvazidir.72

Mihri Belli’nin, Kemalizm, milliyetçilik ve anti-emperyalizm üzerine ki isel

tarihinden yaptı ı kimi çıkarımlar, örne in babasının ömrünün sonlarında Marksizme

meyletmesinden73 Kemalistlerin sosyalist olabilecekleri yorumunu çıkarması ya da

Uzak Do u üzerinden ABD’den Türkiye’ye dönü ü sırasında u radı ı Japonya’nın

modernle mesine övgüleri, solcu çevrelerde oldukça ele tirilse de74 Belli’nin

sosyalizm kavrayı ı konusunda fikir verici olabilir. 75

71
Mihri Belli, Yazılar (1965-1970), Ankara: Sol Yayınları, 1970, s. 290. Bir Türk milliyetçisi ve aynı
zamanda Marksist olarak Mihri Belli’nin Kürtlerle ilgili yorumu ise devlet politikasıyla uyumlu olarak
ba lıca öyleydi: “Türklerle Kürtler arasındaki birlik ve karde lik, tarih sınavından geçmi tir. (…)
Türkiye’deki ulusal birli in parçalanması, hem Türklerin, hem Kürtlerin gerçek çıkarlarına aykırı
sonuçlara varır, emperyalizmin i ine yarar. Do u meselesi, ancak, Kürtlere kendi anadillerini
kullanma hakkının, merkezi, laik cumhuriyet maarifi denetiminde tanımakla ve aynı zamanda milli
demokratik devrimin hem Do u’da hem de Türkiye sathında bütün derinli iyle gerçekle tirilmesiyle
çözüme ba lanabilir.” A.g.e., s. 309.
72
Belli’ye göre, “Sosyalizm geli mi , sanayile mi bir toplum düzenidir. Ülkeyi sanayile tirmeden,
emekçileri fabrikalara aktarmadan sosyalizm olmaz. Ve elbette ki emekçilerin yönetiminde olması
gereken gerçek bir sosyalist toplumda çok daha bilinçli olan ehir emekçileri, i çiler sosyalizm
yolunda gidildi i sürece er geç a ır basacaklardır, öncü rol oynayacaklardır. Ama bu i çi sınıfı her
zaman ve her yerde öncü olacaktır demek de ildir.” Mihri Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön,
Sayı 152, (25 ubat 1966), s. 12.
73
Belli’ye göre babası, “Kurtulu Sava ı sava çısı, sol Kemalist, ellisinden sonra (…) ‘do ru yolu’
bulmu tu.” Belli’nin bu dü üncesi, kendisini de belirtti i gibi, solcu çevrelerce “en olumlu anlamıyla
burjuva radikalizmi ile Marksizmi aynı sepete koyuyor” biçiminde ele tirilmi tir. Belli, nsanlar
Tanıdım, s. 26-27.
74
Belli , a.g.e., s. 171.
75 Mihri Belli’nin “ezilenlerin yanında yer alma”yı, milliyetçilik ve anti emperyalizm eksenli

algıladı ına en iyi örnek, komünizme meyledi inin nedenini açıkladı ı u sözleridir: “[Amerika
yolculu u sırasında] Türk sularından ayrıldıktan sonra u radı ımız limanlarda ya da açık denizde tek
bir Türk bandıralı tekne görmedim. Tek bir Türk malının ne reklamına ne de kendisine rastladım. Bir
ikisi dı ında kar ıla tı ım insanlar Türkiye diye bir ülkenin varlı ından habersizdi. Göklerinde
güne in batmadı ı ngiliz mparatorlu u dünyanın dörtte birini kaplıyordu. ABD daha o zamandan en

37
Genel Marksist bakı açısıyla burjuvazi-proletarya, emek-sermaye çeli kisi

temel çeli kidir. Emperyalist-kapitalist sistemle sömürge, yarı-sömürge ülkeler

arasındaki çeli ki ise temel çeli kinin çözümünü tayin edici önemde etkileyen ba

çeli kidir. MDD’ye göre ise milli güçler-emperyalizm/i birlikçi sermaye/feodal

mütegalibe üçlü ittifakı çeli kisi tek ba ına belirleyici çeli ki olarak görülür. Kısacası

ulusal bilinç sınıf bilincinden daha önemlidir.

MDD tezine göre, ba lıca, “Türkiye geri kalmı (bırakılmı ) bir tarım

ülkesidir. Henüz tam kapitalistle ememi bir ülke olan Türkiye’nin nesnel ve öznel

ko ulları sosyalist devrim için hazır de ildir. Bu nedenle öncelik demokratik bir

sosyal-siyasal ortamı yaratacak milli bir devrimdir. Bu asker-sivil aydın zümrenin

katılaca ı hatta i çi sınıfı önderli i ele alıncaya kadar yönetece i bir cephe ile

gerçekle tirilecek geri üretim ili kilerinin tasfiyesini (anti-feodal/demokratik

nitelikli) ve ülke ba ımsızlı ını önündeki engellerin kaldırılmasını hedefleyen (anti-

emperyalist/milli nitelikli) bir devrim olacaktır.”76 Bu devrimin çekirdek kadrosunu

Kemalizm kolundan gelen devrimciler yani asker-sivil aydın zümre ile sosyalizm

kolundan gelen devrimciler yani gençlik hareketi olu turacaktır.

Dı sömürünün, “ imdilik” iç sömürüden daha önemli oldu u varsayılan

MDD tezinde, milli burjuvazi, ulusal toplumun içinde sayılır ve ulusal ekonomide

devrimden sonra bir süre için yeri vardır. Belli’ye göre “Milli burjuvazinin çifte

karakteri söz konusudur, bir yandan emperyalizm tarafından ezilmektedir.

zengin kapitalist ülkeydi. (…) Böyle bir dünyada Türk olarak, yeteneklerin erdemlerin ne olursa
olsun, ikinci sınıf dünya vatanda ı olmaya mahkumdun. Türk olarak ba ı dik ya ayabilmek için (ki bu
ancak ulusça, insanca bir ya ama kavu makla mümkündü), onların dünyasına, emperyalist dünya
düzenine son vermek zorundaydın. Bu da tek ba ına senin ulusunun kârı olamazdı. Batının proleterleri
dahil, bütün ezilen, horlanan insanlı ın davasıydı bu.” Belli , a.g.e., s. 99.
76
Çetin Yetkin, “12 Mart 1971 Öncesi Türkiye’de Soldaki Bölünmeler”, stanbul: Toplumsal
Dönü üm Yayınları, 1998, s. 9.

38
Emperyalist güçler tarafından sömürülen milli burjuvazi tam da bu nedenle milli

demokrasi için faydalıdır. Di er taraftan varlı ı kapitalist sömürme mekanizmasına

ba lı oldu u için sosyalizme kar ıdır.”77 MDD tezine göre, Kurtulu Sava ı’nda

milli burjuvazi önemli görevler üstlenmi tir. Dolayısıyla dı güçlere kar ı verilmi ,

ülke içi sınıf sava ımı olmayan Kurtulu Sava ı yarım kaldı ına, dı güçler yeniden

ülkede oldukça önemli mevziler edindiklerine göre, milli burjuvazi yine olumlu

i levlere sahip olabilecektir.

Mihri Belli’ye göre, “Türkiye toplumunda devrimci güçler: Ulusal

toplulu umuz dı ında sayılması gereken i birlikçi sermaye ile feodal mütegalibe

dı ında Türkiye halkının tümü; Türkiye proletaryası, yani modern sanayide, küçük

sanayide, zanaat kollarında, ticaret alanında, tarımda i gücünü satarak bir geçim

sa layabilen üretim araçlarından ve topraktan yoksun ehir ve köy proletaryası, ve

bir miktar üretim aracına ve topra a sahip olmakla birlikte gene de sömürülen ehir

ve köy küçük burjuvazisi, yani bir avuç asalak dı ında Türkiye emekçi halkı”dır.78

Görüldü ü gibi Mihri Belli olabildi ince geni bir kitleyi hedeflemektedir. Bu tutum

MDD’ye damgasını vuran genel niteli in, “milli cephe”yi da ıtabilecek her türlü “sol

sapma”dan kaçınılması çabası”nın yansımasıdır.79

MDD tezi ülkenin sosyalizme hazır hale gelebilmesi için gerekti i kadar

sanayile menin, dolayısıyla kapitalizmin geli tirilmesi anlamını içermektedir. Milli

demokratik devrimin içerideki kapitalistlerle imdilik bir sorunu yoktur. “Anti-

77
Belli, Yazılar, s. 14. “Milli burjuvazi ile i birlikçi kapitalisti aynı kefeye koymak sosyalistçe bir
tutum olmaz. Milli burjuvazi ulusal toplumumuzun içinde sayılmalıdır ve ulusal ekonomimizde bir
süre için yeri olacaktır. Emperyalizme kar ı sava i çi sınıfının tekelinde olmaz.” Belli, A.g.e.
78
Belli, a.g.e., s. 15.
79
Kısaca sol sapma, sosyalist devrimin yalnızca i çi sınıfıyla gerçekle tirilebilece ini öne sürmek, sa
sapma ise devrimde önderli i i çi sınıfı dı ında ba ka güçlere devretmek olarak tanımlanabilir. Bu
noktada MDD’nin sa sapma içinde oldu u iddia edilebilir. Yalçın Küçük, Sol Marksizm, stanbul:
Akı Yayıncılık, 1998, s. 570.

39
emperyalizm ile anti- kapitalizm zaman zaman dost ve çok zaman da dü man iki

karde tirler. Türkiye solunun altmı lı yıllar prati inin sonlarına do ru dü manlık

yanı a ır bastı. (…) ‘Milli’ yanı çok a ır basan bir anti-emperyalizm zorunlu olarak

anti-kapitalizmden uzakla ıyor.”80 MDD de anti-emperyalizm vurgusunu arttırdıkça

anti-kapitalizmi ikinci plana atmaktadır. Kısacası, ba ımlılıktan kurtulma içeri iyle

anti-emperyalizm ve emperyalizmin destekledi i geri güçleri temsil eden anti-

feodalli e kar ı olu un ba lıca nedeni anti-kapitalizm de il kalkınmaya, geli meye

verilen önemdir.

MDD’ye göre emperyalizmle yerli halk arasındaki çeli ki ba lıca çeli kidir.

Dolayısıyla emperyalizme kar ı mücadele en önemli mücadele olmaktadır. Bu durum

MDD’nin “üçüncü dünyacılık”ın bir yansıması olarak yorumlanmasına kaynaklık

etmektedir.81 MDD için “üçüncü dünyacı” ifadesi açıklayıcı olsa da tam anlamıyla

belirleyici de ildir. Ulusal çeli kinin sınıf çeli kisinden daha önemli olması ve

modernle me arzusundan ama aynı zamanda ulusal kültürel de erleri koruma

iste inden kaynaklanan çeli ki82, “üçüncü dünyacı Marksizm”e benzemektedir. Fakat

kapitalizm ve modernli e yönelik kapsamlı ve do rudan bir ele tirisinin olmayı ı

MDD’yi bu tür bir kavrayı tan ayırmaktadır.

80
Küçük, a.g.e., s. 141.
81
“Türkiye’de sol hareket Marksizmin “üçüncü dünyacı” denilen e iliminin etkisinde kalmı tır.
Marksizmin “Üçüncü Dünya’daki yükseli i, Batı’dakinden farklı bir Marksizm” yaratmı tır. Buradaki
Marksizm, büyük ölçüde sömürgeci geçmi in etkisiyle “Avrupalıla maktan kurtulma” projesine
dönü mü tür. (…) Marksizm, “Üçüncü Dünya”da bir “kendi benli ine sadık kalarak modernle mek”
projesinin ideolojik çerçevesi halini alıyordu.(…) Üçüncü dünyacılık, Batı dı ı dünyadaki sömürünün
aktif tarafını olu turan emperyalist ülkelere kar ı geli ti inden sol bir görüntü arzeder. (…) Üçüncü
dünyacı hareketin beslendi i temel kaynak milliyetçiliktir.” Aydın, a.g.e., s. 60. “20. yüzyıl
Marksizmi ise üçüncü dünyacı versiyonunda kapitalist dünya ekonomisinin prekapitalist toplumlara
etkisini sadece bir yıkım ve sömürü öyküsü olarak göstermeye ba ladı. Bu yakla ımın do al sonucu
kapitalizmle beraber modernli i de sorgulamak ve buradan çıkarak yerelli i, yerel kültürü farklı bir
medeniyeti yüceltmek oluyordu.” Keyder, a.g.e., s. 23.
82
Örne in Belli’ye göre “Ulusal olanı inkar etmeden bir senteze varmaktı do ru yol. Batı’nın bir
süreç sonucu vardı ı sentezi oldu u gibi almaya kalkı mak de il.” Belli, nsanlar Tanıdım, s. 60.

40
MDD’nin milliyetçili ine asıl ilham kayna ı “milli kurtulu sava ı”

deneyimidir. MDD, Kemalist milliyetçilikle pek çok eksende bulu maktadır. Ancak

Kemalizmle ayrı tı ı noktaların da belirlenmesi gereklidir.

B. MDD’nin Kemalizmle li kisi ve Do uculuk Vurgusu

MDD’nin kimi yönelimleri “tepeden inmeci” olarak konumlandırılmasına

neden olmu tur.83 Bunun en önemli nedeni de MDD’nin asker-sivil aydınlara ve

onun ideolojisi olarak tanımladı ı Kemalizme ili kin tutumu ve toplumun üstten

ekillendirilmesi gerekti ini savunmasıdır. MDD sol Kemalizmden etkilenmi tir

ancak Kemalizm’i bütüncül biçimde olumladı ı söylenemez.

MDD’nin Kemalizmde en çok önemsedi i ey ulus devleti emperyalist

Batı’ya kar ı kurmu olması yani anti-emperyalist niteli idir. MDD’nin Kemalizmle

farklıla tı ı nokta ise medeniyetçiliktir.84 MDD, Do uculuk vurgusunu ön plana

çıkarmaktadır. MDD’nin fikri önderi Mihri Belli’nin ba ından itibaren Kemalist

Batıcılıkla ili kisi ikirciklidir. Belli, Amerikan Koleji85 ba ta olmak üzere okul

tercihlerini, kendisinin her zaman ele tirel yakla tı ı babasının Batıcılı ı ile

açıklamaktadır. Mihri Belli’nin Kemalizmi toptan reddetmesi söz konusu olmasa da,

bunun günlük ya amdaki yansıması olan üst yapı reformlarıyla, Kemalist Batıcılıkla

pek barı ık oldu u söylenemez. Örne in, “Atatürk’ün ‘esir millet yoktur, esarete

83
“MDD hareketi, Türkiye solunu büyük ölçüde etkilemi tir. Bunda en önemli etken, Türkiye’de sol
siyasetin büyük ölçüde bir sınıf siyaseti de il, bir tür jakobenizm olarak “toplumu dönü türme” iddiası
ta ıyan bir siyaset eklinde biçimlenmesi olmalıdır.” Aydın, “Galiyefizmden Kemalizme”, s. 475.
84
“Cumhuriyeti kuran elitlerin Batı’ya kar ı fazla bir tepkileri yoktu. “Üçüncü dünya”cı bir perspektif
geli tirmemi lerdi. Kendilerini modernle tirici elit olarak algılıyorlar, “bizim” kültürün onlarınkinden
üstün oldu unu dü ünmüyorlardı.” Keyder, a.g.e., s. 58.
85
Belli, Amerikan Koleji’nde okumasına ra men Amerikan misyonerli inden etkilenmedi ini belirtir.
Örne in, anılarında bu durumu “Bir paradoks gibi görünecektir ama o yıllarda Amerikan Koleji’nde,
hiç de ilse bizim çevremizde, anti-amerikanizm yaygındı. Bunda yakın tarihimizin ve Kemalist
propagandan da payı vardı. Ço u sviçreli olan Fransızca hocalarını Amerikalılardan üstün
tutuyorduk. Onlar Avrupalıydı, daha üstün bir kültürün temsilcileri. Amerikalılar gibi, ‘en soyluları
öküz çobanlı ından gelmedi[r]ler’ dediklerimiz gibi de il” biçiminde açıklar. Belli, a.g.e., s. 77.

41
boyun e en millet vardır ve Türk milleti bunlardan de ildir’ sözünü biz ulusal

gururun bir ifadesi olarak yorumluyorduk. Oysa, bu sözün bir ba ka anlamı daha

vardı: ‘dünyanın ezilen, sömürülen halklarını hor görme, gerçek yurtseverli inin bize

dayattı ı ulusal kurtulu hareketleriyle dayanı ma görevine sırt çevirme.’ Ben o

günlerde bunu tam olarak sezemiyordum, ama bunu öz olarak sezmekteydim. Bu

sezi beni ilerde Kemalist Batıcılık ile Marksizmi ba da tırmaya kalkı an bazı

aydınlarımızla çatı malara yöneltecekti” diyebilmektedir.86

Mihri Belli’nin fikriyatında sol Kemalizme eklemlenmi olmak ve

Do uculuk vurgusu bir ikilem yaratmaktadır ve çeli ki kayna ıdır. Mihri Belli,

Kemalizmi demokratik devrim yolunda atılmı halkçı bir ilk adım olarak görür.

MDD için Kemalizm asker-sivil aydın zümrenin ideolojisi olarak önemlidir. Mihri

Belli’ye göre “Asker-sivil aydın zümrenin ideolojisinin, günümüz artlarına

uydurulmu bir Kemalizm oldu u söylenebilir. Kemalizmin milliyetçi, anti-

emperyalist ilkelerinin Türkiye’de sosyal adaletin gerçekle tirilmesiyle sıkı sıkı ba lı

oldu u ve köklü alt yapı dönü ümlerinin gerçekle tirilmesinin bugünün Kemalist

politikasının gere i bulundu u bilinci, bu aydın çevrelerde yaygındır.”87 MDD,

toplumun dönü türülmesinde asker-sivil aydınlardan çok ey beklemektedir.

Mihri Belli, anti-emperyalizmini ve milliyetçili ini Batı-Do u kar ıtlı ı

üzerinden kurgular. Belli’ye göre “Gerçek milliyetçi, ulusal ba ımsızlık, gerçek

demokrasi, ümmetçili i ve kozmopolitizmi reddeden ulusal kültür u runa sava andır.

(…) Her ne kadar ulus sloganını ilk ileri süren devrimci ça ında burjuvazi olmu sa

da, bugün artık bütün dünyada ulusçuluk bayra ı, emekçinin ellerinde

86
Belli , a.g.e., s. 183.
87
Belli, Yazılar, s. 19.

42
dalgalanmaktadır.”88 Mihri Belli, Yön’de, E. Tüfekçi imzasıyla kaleme aldı ı

yazılarda genel anlamda Do u-Batı, slamiyet ve sosyalizm gibi konularda yazmı tır.

Bu yazılarda sosyalist literatüre pek ba vurmamayı tercih etmi tir.89 Belli, Yön’ün

143. sayısında yazdı ı “Açık ve Sa lam Bir Tutum” isimli makalesinde Batı’yı ve

Do u’yu “Batı denen ey, burjuva demokratik devrimini 18’inci ya da 19’uncu

yüzyılda burjuva demokratik devrimler ça ında yapmı olan, ortak ekonomik ve

sosyal yapıları bulunan ve geli erek bugünkü kimliklerine yani emperyalist kimli e

ula an ve dünyanın geri kalanını sömürerek, yoksulluk denizinde bir refah adası

kurabilen, ço unlu u Kuzey Atlantik kıyılarındaki uluslar toplulu udur. (…) Do u

denen ey, burjuva demokratik devrimini, bu devrimler ça ında yapamamı ve bu

yüzden de kapitalist geli me olana ına kavu amamı olan, emperyalist Batı

tarafından do rudan do ruya ya da dolaylı olarak sömürülen ve halen milli kurtulu

sava ı görevi ile yükümlü bulunan, ekonomik ve sosyal yapıca birçok ortak yanları

olan Do u ve Güney’in uluslarıdır” biçiminde kar ıtlık içerisinde olan birer bütün

olarak tanımlamı tır. Belli, devamla “Kökleri, co rafyası, yapısı ve geli me a aması

bakımlarından bir Do ulu ulus olan Türk ulusunun yeri milli kurtulu sava ı artları

içinde Do u uluslarının saflarındadır ve Batı emperyalizminin kar ısındadır”

demektedir. 90

Mihri Belli Batı emperyalizmine kar ı dururken aynı zamanda sosyalizmin

bir Batı ideolojisi olarak kavranmaması gerekti ini savunmaktadır. Bunu yaparken

88
Belli, a.g.e., s. 307.
89
“Yön’de konuk yazardım. Dergiyi çıkaranları zor duruma dü ürmemek için sözcüklerimi dikkatli
seçmem, ölçülü bir dil kullanmam gerekiyordu. leri sürdü üm görü lere dayanak olarak Marksist
literatürden alıntı yapmam pek uygun dü mezdi.” Belli, nsanlar Tanıdım, s. 488.
90
Belli, açık ve sa lam bir tutum. Belli’ye göre“Türkiye toplumculu u ile Batıcılık diye adlandırılan
e ilim ba da amaz. Türkiye’nin halkçı, devrimci, millici yoldan yani gerçek ekonomik ve politik
ba ımsızlı a ve sosyalizme giden yolda kalkınmasından yana olanlar, yani gerçek toplumcular,
Türkiye’nin kader birli i halinde oldu u özgürlük sava ı içindeki ülkelerin saflarında Batı’ya,
Batıcılı a kar ı duranlardır.” Belli, Yazılar, s. 281.

43
Belli din konusunda “popülist” denilebilecek bir kavrayı içerisindedir. Belli,

Avcıo lu’yla birlikte 1965 yılında Fransız Marksist Roger Garaudy’nin “Sosyalizm

ve slamiyet” isimli kitabını tercüme etmi tir.91 Garaudy’nin kitabına atfen “Söz

konusu kitabın ana tezi, Müslüman Arap uygarlı ının yarattı ı hümanist de erlerin

var oldu u, Batı’nın tek de er yaratıcısı oldu u iddiasının bir emperyalist yalanı

oldu u, sosyalizmin bir Batı ürünü olmaktan çıkarak, bütün ulusların bütün ça ların

kültürüne kök salması gerekti i ve böylelikle gerçekten evrensel kültürel bir temele

kavu acak olan sosyalizmin her ulusun öz malı haline getirilebilece i tezidir.”92

Belli’nin kitabın tezinden en fazla etkilendi i yön sosyalizmi ulusal kültürün bir

parçası olarak kavramasına olanak sa lamasıdır.93 Kitabın Belli’nin önemsedi i bir

ba ka ve paralel do rultudaki tezi de sosyalizmle slamiyet’in uyumlu olabilece idir.

“Burada, belki de tarihi biraz zorlayarak sosyalizmi slam dinine dayandırma çabası

söz konusudur. Cezayir gibi, Mısır gibi ülkelerde devrimci yönetici kadroyu buna

iten ko ullar var. Üstelik slamlık, bir Arap dini oldu u için bu çaba sosyalizmi,

ulusal köklere dayandırma çabasına da paralel dü ecektir.”94

Batı’nın “sömürgecilik” anılmadan anla ılamayaca ını savunan Belli de,

sosyalizmle slamiyet’in uyumlu olabilece ini dü ünür. “Tarih boyunca resmi

slamlı ın gerici, ona kar ı olan bütün hareketlerin ilerici oldu u yolunda bir kural

91
Bu kitaba yazdı ı önsözde Do uculuk ve slamiyet’i solculukla kayna tırma çabası dikkat çekicidir.
“Türk olarak, (…) Do ulu bir ulus olarak, bizi sosyalizmi evrensel kültürel bir temele dayandırma
çabası çok derinde ilgilendirir.” Mihri Belli, “Önsöz”, Roger Garaudy, Sosyalizm ve slamiyet, (çev.)
Do an Avcıo lu, E. Tüfekçi (Mihri Belli), stanbul: Yön Yayınları, 1965, s. 8.
92
A.g.e., s. 10.
93
Belli’ye göre “Türkiye toplumunda emperyalist kültür-feodal kültür ikili ittifakı ile çatı ma
durumunda olan bir ulusal devrimci kültür vardır. (…) Ulusal devrimci kültür, Türkiye toplumunun
geçmi inde sa lam ne varsa, ulusal ve devrimci ne varsa onun mirasçısıdır. Bu kültür aynı zamanda
yabancı kültürde sa lam ve devrimci olanlardan yararlanır ve yabancı kültürden aldı ını kendi ulusal
özünde eritir.” Belli, Yazılar, s. 340.
94
Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, s. 12.

44
koyamayız.”95 slami unsurlar onun yerli sosyalizminin bir unsurudur, örne in

Belli’ye göre Kurtulu Sava ı’nda benzeri bir durum ya anmı tı. Bu türden yorumlar

MDD’nin popülizminin bir yansıması olarak yorumlanabilir.

Mihri Belli’ye göre “Emperyalizm, uydusu olan ülkede en geri sınıflarla

ittifak yapar ve i birlikçi sermaye yaratır. Bu sınıfların çıkarı, Türkiye’nin ba ımlı

olu unda ve geri kalı ından yanadır.”96 Asker sivil aydınların ideolojisi

Kemalizmken, i birlikçi sermaye–feodal mütegalibe sınıflarıysa dünya görü leri

do rultusunda “bir yandan ulusu bölen eriatçılı ı kendilerine destek edinirken, öte

yandan Batı kozmopolitizminin yayıcılarıdırlar. Tüm ulusal de erlere kar ıdırlar,


97
gerçek milliyetçili i inkar ederler, Amerikancıdırlar.” Bu noktada Kemalizmin

Batıcılı ı benimsedi i yok sayılmakta, 1960’larda Kemalizmi benimseyen asker-sivil

aydınların ideolojisi Batıcı-Do ucu kar ıtlı ında bo lukta durmaktadır.

Belli, din konusundaki yakla ımı için, “Sosyalizmin din konusundaki ılımlı,

anlayı lı tutumu, dine ba lı emekçi yı ınlarını ürkütmemek için ba vurulan bir taktik

de ildir”98 dese de asker-sivil aydınlara ve onların ideolojisine verdi i önem soru

i aretleri yaratmaktadır. “Devrimci kültürümüz, sosyalizme yöneli i yansıtmakla

birlikte, milli demokratik devrim muhtevalı olmalıdır”99 derken Belli, asker-sivil

aydınların dünya görü lerine ve kültürlerine göndermede bulunmaktadır. “Proletarya

kültürü daha sonra baskın çıkacak” tutumu ise ancak pratik politika kaygısıyla

açıklanabilir. Örne in Küçükömer asker-sivil aydın kültürünü halka yabancı ve zıt

95
A.g.e.
96
Belli, Yazılar, s. 12.
97
Belli, a.g.e., s. 20.
98
A.g.e., s. 313.
99
A.g.e., s. 342. “Ulusal devrimci kültürün tutarlı bir nitelik ta ıyabilmesi için bu kültürde proleter
kültür egemen olmalıdır. Ve bu devrimci kültüre proletaryanın ideolojisi önderlik etmelidir. (…) Ama
ulusal devrimci kültürde proleter ideolojinin öncülü ünü sa lamak, sosyalist muhtevalı kültür
yaratmak de ildir. Sosyalist muhtevalı ulusal kültür, sosyalist ekonomi ve siyaset yansısıdır. Türkiye
toplumu ise, sosyalist devrim a amasında de ildir. Sosyalizme yönelmi milli demokratik devrim
a amasındadır.” A.g.e., s. 341-342.

45
oldu u için ele tirmektedir. Mihri Belli de bu yabancılı ın farkındadır ancak imdilik

asker-sivil aydınların ideolojisinin topluma egemen olması talebini dile getirmeyi

tercih etmektedir. Sonuç olarak Kemalizme verilen tavizler, Do uculuk’un ikinci

plana atılmasına neden olmaktadır.

Mihri Belli, Stalin sonrası SBKP kuramcıları tarafından az geli mi ülkeler

için geli tirilen “kapitalist olmayan yol” tezine de kar ı çıkmı tır.100 Belli’ye göre

Türkiye’nin kader birli i etmesi gereken Do u toplumlarıdır, fakat geli me yöntemi

onlardan farklıdır. Ancak azgeli mi ülkelerin özgünlü üne vurgu yapılarak bu

toplumların geli me yöntemlerinin farklılı ına i aret eden “kapitalist olmayan yol”

da Mihri Belli’ye göre Türkiye için yanlı tır. Belli’ye göre, ‘kapitalist olmayan yol’

u demektir: “Emperyalizm ça ında hiçbir geri kalmı ulusun emperyalizm

sisteminden kopmadan kalkınması mümkün olmadı ına, ça ımızda kapitalist

kalkınma yolu bir çıkmaz oldu una göre, tek bir gerçek kalkınma yolu vardır:

Sosyalizme giden yol. Ama sosyalizm i çi sınıfının davasıdır, onun toplumsal

düzenidir. lkel kabile düzeninin izlerini ta ıyan, sözü edilecek sanayisi bulunmayan

ve dolayısıyla i çi sınıfı da olmayan (…) ba ımsız bir ülkede (…) elbetteki sosyalist

kurulu tan söz edilemezdi. (…) Bu durumda bu ülkelerin yurtseverlerinin

tutabilecekleri tek do ru iktisadi kalkınma yolu sosyalizme götürecek olan ‘kapitalist

olmayan yol’ olabilirdi. (…) Kapitalist geli mede bir hayli yol katetmi olan Türkiye

gibi bir ülkede ‘kapitalist olmayan yol’un sözü edilemez. Türkiye için tarihimizin u

anında temel devrimci iar ‘sosyalizme giden yolun zorunlu a aması olarak

demokratik devrim iarıdır.”101

100
A.g.e., s. 61-63
101
Mihri Belli, “Devrimci iar Meselesi”, Türk Solu, Sayı 5 (15 Aralık 1967), s. 7.

46
Türkiye’yi “tipik geri bırakılmı ülke”, “ba ımlı bir tarım ülkesi” olarak

tanımlayan Mihri Belli, kapitalizmin, Türkiye’de “montaj ve ambalaj sanayinden”

öte bir varlık göstermedi ini savunuyordu.102 Ancak “kapitalist olmayan yol”

yorumunda Türkiye’yi “kapitalist geli mede hayli yol katetmi ” olarak

tanımlayabiliyordu. Bu durumun nedeni Belli’nin Türkiye’ye özgün bir yer -ne Do u

kadar geri, ne Batı kadar ileri- atfetmesinden kaynaklanmaktadır. Somut durum

tahliline göre zaman zaman birine, zaman zaman ötekine yakla tırılmı tır, diyebiliriz.

Do u ile Batı’nın farklılı ına ve ülkenin özgünlü üne de inen Belli,

1960’larda üretim biçimiyle ilgili bir di er tartı ma olan ATÜT (Asya Tipi Üretim

Biçimi)-FÜT (Feodal Üretim Tarzı) tartı malarında ATÜT’e kar ı çıkmaktadır.

Türkiye solu, siyasal alanda varlı ının ciddi anlamda hissedilmesiyle teorik olarak

zenginle irken, Marksizm ekseninde 1960’lı yıllarda ATÜT-FÜT tartı maları

gündeme gelmi tir. Bu tartı malar solun modernle me, kapitalistle me serüveniyle

hesapla ma denemesi olarak oldukça önemlidir.

Marx’ın ngiltere’nin, sömürgesi Hindistan’daki üretim biçimini

çözümlemesinde olumlu etkilerine vurgu yaptı ı, Asya toplumları üzerine arkiyatçı

olarak nitelenebilecek yorumlarından ilham alan ATÜT’çü tezlere göre, Osmanlı

üretim biçimi klasik dönemde (15-16. yüzyıllar) kapitalist üretim biçiminin öncülü

olan Batı Avrupa feodalizminden çok, Asya toplumlarına özgü bir üretim biçimi olan

ATÜT’e yakındı. Batı toplumlarıyla, Do u toplumlarının kar ıtlı ından hareketle,

ATÜT’çüler Asya toplumlarındaki dura an toplum yapısı, kendi kendine yeten köylü

toplumları, özel mülkiyetin olmayı ı gibi özelliklerin Batı’daki feodaliteden farklı bir

üretim biçimine tekabül etti ini dü ünürler. ATÜT kavramının kökeninde devasa bir

102
Belli, Yazılar, s. 204.

47
devlet ile geni bir kırsal taban arasındaki bo luk yatmakta ve böylece devletin

otoritesini sınırlanabilecek ara yapıların, yani sınıfların yoklu u vurgulanmaktadır.

Bu görü lere kar ıt olarak savunulan FÜT’çü tezlere göreyse Osmanlı klasik dönem

üretim biçimi feodal üretim biçiminin bir varyantıydı.103

“Osmanlı toplumunun klasik döneminde (15. ve 16. yüzyıllar) hakim olan

üretim tarzının tartı ılması, Cumhuriyet dönemi Türkiyesi’nin ekonomik, toplumsal,

siyasi, hukuki, ve ideolojik biçimleni inin analizi konusunda belirleyici kabul edilmi

ve çıkarılan sonuçlar çe itli politik/ideolojik safla malara, sınıf ittifaklarına ve

programlarına temel olu turulmak istenmi tir.”104 Kapitalizmin hangi a amasında

olundu unun belirlenmesi ve buna dayanarak, günün ko ullarının analiz edilmesi

çabasının ürünü olan bu tartı ma oldukça önemlidir. Berktay, böylesi bir geçmi le

yüzle me çabasını olumlu bulur. Tıpkı Cumhuriyet sonrası eski Türklere, Orta

Asya’ya yönelimin -belirli bir görü ü me rula tırmak amacıyla ortaya atılmı

olmasına ra men- faydalı olması gibi klasik dönem Osmanlı üretim biçiminin

ATÜT mü yoksa feodal mi oldu una yönelik tartı malar oldukça faydalıdır.

“Toplumun geçmi ine ilgiyi gelece ine yön verme arzusundan türetmesi, 1960

sonrasının solcu tarihçili inin zaafı de il, tersine, tıpkı eskiden milliyetçi tarihçilik
105
için olmu oldu u gibi, kuvvet ve dinamizm kayna ıydı.”

Mihri Belli ATÜT’e kar ı çıkmaktadır. Belli’ye göre ATÜT, “Marx’ın

de erlendirmesiyle yeterli ara tırmaya dayanmayan sonuçlar niteli inde olan ve yer

yer birkaç anlama gelebilen yarım cümleler ihtiva eden bazı notlarına dayanarak,

103
Bakınız Sencer Divitçio lu, Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, stanbul: Sermet Matbaası,
1967.
104
O uz Oyan, Feodalizm ve Osmanlı Tartı maları, Ankara: maj Yayınları, 1998, s. 134.
105
Halil Berktay, “Tarih Çalı maları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), Cilt 9,
stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 2472.

48
(…) Do u toplumlarının tarihi materyalizmin, Marksist metodolojinin dı ında ele

alınması gerekti ini iddia etmek ve Marx’ın adını kötüye kullanarak Batı Avrupa

toplumlarının ve dolayısıyla Batılıların üstünlüklerinin savunmak için

kullanılmaktadır. Türkiye’deki Asya tipi tartı malarıysa Osmanlı toplumunu hazır

kalıba sokma çabası olarak gözükmektedir.”106

FÜT’çü tezler, Batı ile farklılı ı, geri kalmı lı ı yalnızca dı a ba ımlılıkla

açıklamak, dolayısıyla özgünlükleri gözden kaçırmak gibi bir problem barındırırlar.

ATÜT’çü tezler ise özgünlüklere a ırı vurgu yaparken arkiyatçı bakı a prim vermek

zorunda kalırlar. T P lideri Aybar’ın birkaç de inisi -ceberut devlet ele tirisi gibi-

dı ında 1960’larda sol hareket genel olarak FÜT’çü tezleri benimsemi tir. Bu tutum

ise modernle menin saldırılarını onaylamak ve Türk modernle mesinin “yan ürünü”

olmak sonuçlarını do urmu tur.107 Aslında Mihri Belli’nin özgünlüklere vurgu

yapıyor olu u, Do uculuk vurgusu tahlillerini FÜT’ten çok ATÜT’e

yakınla tırmaktadır. Belli “Do u sosyalizmi” gibi bir kavrama onay verebilirken, bu

özgünlük vurgusuna kar ı çıkmaktadır. Bu tutum ise Batılıla ma projesi olan

Kemalizme onay verilmesine neden olmakta ve tam da bu nedenle Do uculuk

vurgusu anlamsızla maktadır.

C. MDD’nin ktidar Stratejisi

Asker–sivil aydın zümreye ve milli burjuvaziye devrimde öncelikli rol

atfeden MDD çizgisinin stratejisi a amalı devrimdir. Öncelikli olarak milli

demokratik devrimin, bir sonraki a amadaysa, demokratikle me düzeyinin geli mesi

sonucu i çi sınıfı önderli indeki sosyalist devrimin gerçekle tirilmesi

106
Mihri Belli, “Asya Üretim Tarzı Üzerine Birkaç Söz”, Aydınlık, Sayı 4 ( ubat 1969).
107
Mısır, a.g.e., s. 9.

49
hedeflenmektedir. Fakat MDD’nin Türkiye’nin yarı-feodal bir ülke oldu u,

dolayısıyla i çi sınıfının yeterince geli medi ine ili kin vurgusu inisiyatifi i çi sınıfı

dı ında ba ka güçlere, daha do rusu asker sivil aydın zümreye, bırakmasına neden

oluyordu. Mihri Belli’ye göre “Kemalizm kolundan gelen devrimciler” yani

Yöncüler ile asker-sivil aydın zümre ve “Marksizm kolundan gelen devrimciler” yani

kendi etrafındaki hareket birle erek bir devrimci aydın kadronun öncülü ünde milli

demokratik devrimi gerçekle tirecek; böylelikle sosyalist devrim için uygun ortamı

yaratacaklardı. MDD’nin burjuvaziye ve asker-sivil aydın zümreye demokratik

devrim içinde önemli rol biçen, üstün ilerici nitelikleri olan bir kadro önderli inde

gerçekle tirilecek devrim yapma fikri Yön hareketinin cuntacı kavrayı ına neredeyse

kar ılık gelir.

Belli, “tutarsızlıklarını ve ürkekliklerini hesaba katmak artıyla, proleter

devrimcilerin milli demokratik devrim yolunda küçük burjuva reformistleriyle

devrimci sınıflar cephesi içinde güç birli i”ni savunmaktadır.108 Belli’ye göre, asker-

sivil aydın zümre küçük-burjuvazinin en bilinçli kolunu olu turmaktadır. Küçük

burjuvazi bilinçlenirse ba ımlı kapitalizmle sınıf çıkarı asla ba da maz dolayısıyla

devrimden yana tavır alır.

MDD hem i çi sınıfının önderli ini, hem de örgüt meselesini, gelecek bir

zamana, sosyalist devrim a amasına ertelemekteydi. “MDD, iki önemli tespite dayalı

olarak örgüt fikrinin uza ına dü üyordu. Birincisi; ‘ba ımsızlık olmadan sosyalizm

olmaz’, ikincisi; ‘ba ımsızlı ı sa lamak i i esasen küçük-burjuva radikallerine aittir’.

Dolayısıyla ‘proleter devrimcilerin’ görevi ‘küçük–burjuva radikalleri’nin

108
Belli, Yazılar, s. 64. Bir MDD’ci olan Rasih Nuri leri’ye göre de “ anlı tarihsel bir gelene i olan
asker aydın kadronun devrimci kolunun, küçük burjuva kökeninden do an tutarsızlıkları yanında
devrimci Atatürkçü bir gelene e sahip bulunması milletçe büyük bir ansımızdır” Rasih Nuri ileri,
Atatürk ve Komünizm, Kurtulu Sava ı Stratejisi, stanbul: Scala Yayıncılık, 1999, s. 414.

50
‘ba ımsızlık’ mücadelesini destekleme ve ancak bundan sonra kendi sosyalist siyasal

görevlerini ve bu görevlerin yürütücüsü proletarya partisini gündeme getirmek

olmalıdır.”109

MDD’nin Kemalizmi de bu anlayı ının paralelindedir. “Kemalizmin sol için

en zararlı mirası, Türk kitlelerine yukarıdan dayatılan köktenci-ilerici politikalar

bile imi oldu. Bu, sol, içinde, devlet iktidarı için mücadelenin i çilerin ve köylülerin

beklenti ve ilgilerinden ayrı ve hatta bu beklenti ve ilgilere kar ı sürebildi i Jakoben

bir gelenek yarattı”110 MDD, i çi sınıfı ideolojisiyle bütünle emeyecek bir gelene e

prim vermektedir. Bu tutumun sonuçları en fazla, i çi sınıfının önderli ini “ imdilik”

ikinci plana iten iktidar stratejisine yansımı tır.

Belli’ye göre “Devrim bir üretim tarzından daha ileri bir üretim tarzına

geçi tir. (…) Demokratik devrim, siyasi bakımdan (iktisadi de il) e it vatanda lar

toplulu u olarak, ulusun varlı ına engel olan feodal kalıntı olarak, dı (emperyalist)

müdahale olarak ne varsa, onların yok edilmesi demektir. (…) Demokratik devrimin

iki görevi milli ba ımsızlı ın gerçekle tirilmesi ve feodalizmin ortadan

kaldırılmasıdır. Demokratik devrim sosyalist devrime götüren zorunlu bir a amadır.

Demokratik devrim emperyalizm, i birlikçi sermaye, feodal mütegalibe üçlü

ittifakına kar ıdır.”111 Demokratik devrimin bir görevi de bütün “Türkiyelilerin,

vatanda lık hak ve özgürlüklerinden yararlanan, siyasi bakımdan e it fertler payesine

yükseltilmesidir”112 Demokrasi için devrim yapılmalıdır kısacası. Ancak demokrasi

talebinde bir tutarsızlık söz konusudur. Bu tutarsızlık demokrasiye ula ma yöntemi


109
Erkin Eralp, “Yeni Bir Döneme Girerken Türkiye Sol Hareketi (Kısa Tarih)”, Ekimler, 1 Mart
1992, s. 125.
110
Murat Belge, “Sol”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 163-164.
111
Belli, Yazılar, s. 30. Belli’nin sosyalist devrim tanımı ise öyledir: “Sosyalist devrim: Kapitalist
üretim tarzını, üretimdeki üretimin kolektif niteli i ile özel mülkiyet arasındaki çeli kiyi ve insanın
insan tarafından sömürülmesi olana ını ortadan kaldırmak, insana maddi ve manevi bakımlardan
açılıp geni leme olanaklarını sa lamak[tır.]” A.g.e, s. 33.
112
A.g.e., s. 20.

51
olarak “toplumsal de i im yaratmayı de il devleti korumayı hedefleyen” askerlerin

yapaca ı darbeye ortam yaratılması çabasından kaynaklanmaktadır.113

MDD’ciler rejimin koruyucusu, Kemalist asker-sivil aydınlara

seslenmektedirler. Belli’ye göre, asker-sivil aydınlar Tanzimat’tan bu yana

yönetimde önemli rol oynamı lardır. Mihri Belli bu durumu olumlu

de erlendirmektedir. “Bu süreçte a a, e raf, i adamı ikincil durumdaydılar. Fakat II.

Dünya Sava ı’ndan beri bu güçler dengesi bozulmu tur. Büyük bir iktisadi güç

haline gelen emperyalist tekellere ba lı ticaret burjuvazisi, ta ra e rafı ile, feodal

a alarla ittifak halinde, sadece Türkiye ekonomisi üzerinde hakimiyetini kurmakla

yetinmemi , 1945’ten bu yana büyük bir politik güç olarak da ortaya çıkmı tır.”114

MDD tezine göre, 1945’ten sonra Türkiye’de anti-emperyalist “kar ı-devrim” söz

konusudur. Böylelikle çok partili ya ama geçilmesi gibi demokrasi bakımından

olumlu sayılabilecek bir geli me kar ı-devrimin ba langıcı olarak

konumlandırılabilmektedir.

27 Mayısçılara duyulan sempatinin nedeni 27 Mayıs’ın bu kötü gidi i

durdurmu olmasıdır. Mihri Belli, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin hemen

sonrasında Yeniyol’da 27 Mayısçılara hitaben toprak reformuyla ilgili bir yazı

kaleme almı tır. Burada “Ha göreyim sizi arslanlarım! Madem halkçıyız, devrimciyiz

diyorsunuz, bir toprak reformu olsun yapın. Bugüne dek bu köylü devrimciyim,

113
Mihri Belli’nin darbeden bekledi i ola anüstü bir ortamı yaratmasıdır. 1940’ta kinci Dünya
Sava ı ortamında Türkiye’nin sava a girmesi olasılı ı dolayısıyla askere gitmeyi uygun gören Belli,
sava a girmenin olumlu olaca ını dü ünmü tür. “Böyle bir ortam Marksist solun emekçi yı ınlar
içinde derin kökler salarak güçlenece i bir ortamdır. Hiç ku kusuz direni hareketinde ba rolü biz
oynayacaktık ve Nazi Almanyası ile müttefikleri yenildi inde, Türkiye’de yeni düzen kurulurken
direni te ön saflarda yer alanların sözü elbette ki a ır basacaktı. (…) Bu ko ullarda benim durumumda
bir devrimci için en uygun yer ordu saflarıydı. Benim dedi im, 1940’ta Türk ordusunun bugünkü gibi
NATO Komutanlı ı’na ba lı olmadı ı olgusu göz önünde tutularak de erlendirilmelidir.” Belli,
nsanlar Tanıdım, s. 199-200.
114
Belli’ye göre “1937’de Atatürk sa ken ve Türkiye ba ımsızken daha yakındık sosyalizme.
Sosyalizme inanmı çevreler bugün çok daha geni olmasına ra men bu böyledir.” Belli, Yazılar, s.
40-41.

52
Atatürkçüyüm diyenden yalnız jandarma baskısını gördü. E er bu kez sizin elinizden

a anın gasp etti i toprakları geri alırlarsa Menderes gibilere oy vermez. Ama bu i

yürek i idir. A alar güçlüdür. Politikacı takımı toprak reformuna kar ıdır. ‘Toprak

reformu komünistliktir’ diyeceklerdir. De ildir. Fransız devriminden bu yana burjuva

devrimlerin harcı olmu tur bu reform. Bakalım sizde o yürek var mı!” demektedir.115

Bu yazısı nedeniyle 100 gün hapis yatmı tır. 27 Mayıs’ın Belli’nin yo un biçimde

ele tirdi i DP iktidarına kar ı yapılmı oldu u ve 1960’lardaki görece demokratik

ortamı yarattı ı dü ünülürse Belli’nin bu tutumu anla ılır olmaktadır. Ancak Mihri

Belli’nin slamiyet ve din üzerine görü leri dü ünüldü ünde, halkın seçimle iktidara

getirdi i ve popülist niteli i a ır basan bir iktidarın darbeyle ortadan kaldırılmasını

olumlu kar ılaması dü ündürücüdür.

MDDciler, 12 Mart’a kadar 27 Mayısçıların toplumsal dönü ümü

gerçekle tireceklerine, toprak reformu ve millile tirmeler yapacaklarına, Kemalist

tek partinin yarım bıraktı ını onların tamamlayaca ına inanmaya ve “Ordu Gençlik

El Ele Milli Cephede” sloganını atmaya devam etmi tir.

MDD özellikle gençlik üzerinde yarattı ı etkinin büyük kısmını strateji

konusundaki tutumuna ve parlamentarizme getirdi i ele tirilere borçludur. “Türkiye

gibi bir ülkede uygulanan burjuva parlamentarizmi, i birlikçi sermaye-feodal

mütegalibe ittifakının gücünü arttırmaktan öte bir sonuç vermemi tir”116 diyen

Belli’ye göre yine de “parlamenter mücadeleyi, en gerici parlamentoda bile

parlamenter mücadele olanaklarını bir devrimci parti son katresine kadar

kullanmalıdır. Ama parlamenter mücadele, eylemin yüzde onudur; yüzde doksanı

115
Belli, nsanlar Tanıdım, s. 451.
116
Belli, Yazılar, s. ,17.

53
eylemin emekçi halk kitlelerini bilinçlendirme, örgütlemedir.”117 MDD’ciler

parlamenter mücadeleyi yeterli görmemi ler, T P’in savundu u “sosyalizme barı çıl

geçi ” kar ısında devrimci geçi i savunmu lardır. Ancak uygulamada bu “devrim”

bir darbeye dönü mektedir. Bu kavrayı ı ise tüm Do uculuk vurgusuna ra men

MDD’yi tepeden inmeci, modernle meci gelene in bir parçası yapmaktadır.

117
A.g.e., s. 46.

54
III. Ara De erlendirme: MDD’nin Çeli kileri ve Çekicili i

MDD, ba lıca, Batıcılı a kar ı Do uculu u savunmu tur; enternasyonalist

niteli i a ır basan bir dünya görü üne milliyetçi vurgusu oldukça yo un bir yorum

getirmektedir; Kemalizme ve cuntacılı a eklemlenmi bir sosyalizm algısına sahiptir.

Sosyalizmin yalnızca Batı’ya özgü ve “kökü dı arıda” bir ideoloji olmadı ını

vurgulayan MDD’ciler, Kemalizme ve cuntacılı a eklemlenerek tepeden inmeci,

modernle meci gelene in içerisinde yer alırlar.

MDD’nin bu nitelikleri aynı zamanda birtakım tutarsızlıkları da

barındırmaktadır. Aydın gelene inin benimsedi i Batıcılı a kar ı çıkılmakta,

Do uculuk vurgusu yapılmaktadır ancak bu gelene in bir parçası olan ve Batıcılı ın

daha radikal bir uygulamasını yapan Kemalistlere daha az ele tirel yakla ılmaktadır.

Paralel biçimde halkın kültürüne önem verilmektedir ama örne in “proletarya

kültürü”nün “ imdilik” baskın bir konumda olmaması gerekti i savunulmaktadır.

MDD’nin en önemli tutarsızlıklarından biri de “demokrasi” talebini cuntadan

beklemesidir.

MDD’nin en önemli çeli kisi ise teorisiyle prati inin çeli mesidir. Burjuva

demokratik devrim öncelikli hedef olarak koyulmu tur, bunu gerçekle tirmek için

radikal bir strateji savunulmaktadır. Ancak teorik donanım konusunda da birtakım

tutarsızlıklar sergileyen MDD’nin bu tavrı a ırtıcı de ildir. Örne in, 1960’larda

teorik donanıma en çok vurgu yapan MDD’dir ama di er taraftan Marksizmin

teorisinin yeterli oldu u savunulabilmektedir. Belli’ye göre “Bilimsel sosyalizmin bir

terminolojisi” mevcuttu ve bu “terminoloji dı ında konu maya (…) kalkmanın hiçbir

55
yararı yoktu”118, aynı zamanda Belli, “Kitapları okuyaca ız, ama aya ı yerden kesik

bilgi kumkuması olmak için de il; devrimci eylem kılavuzunu edinmek için;

edindi imiz bilimi yaratıcı bir ruhla Türkiye gerçeklerine uygulamak ve do ru

sentezlere varmak için” diyebiliyordu. 119

MDD, “bir avuç asalak dı ında tüm Türkiye’ye” seslenerek, oldukça geni bir

kitlenin mutabakatını aramı tır. Üst düzey bir bürokrat, bir asker ya da radikal bir

ö renci de MDD’de taleplerinin bir kar ılı ını bulabilmi tir. Tıpkı birden çok

Kemalizm yorumu oldu u gibi MDD’nin de bir çok unsura ayrı mı olması bu

niteli inden kaynaklanıyor olabilir. MDD’nin fikri önderi Belli, teorik faaliyetten çok

pratik faaliyeti önemsedi ini her fırsatta belirtmi tir.120 MDD’nin onca çeli kisine

ra men bu kadar insanı pe inden ko turmu olması pratikteki çekicili i nedeniyledir.

Tüm teorik tutarsızlıklarına ra men, MDD e ilimi, kitlelerle ili ki kurabilme

olana ına kavu uldu u bir dönemde ortaya çıkmı bir hareket olarak, toplumda

yansımasını bulabilmi tir. Özellikle gençlik hareketinin Marksistle me düzeyinin

artı ını sa laması ba ta olmak üzere yaptı ı katkılarla, sol hareketin geçmi le

ba lantı kurabilen tek unsuru olarak oldukça önemli bir yere sahiptir.

118
Mihri Belli, “Özele tiri”, Rasih Nuri leri, Mihri Belli Olayı III: Öz Ele tiri, Türkiye Emekçi
Partisi, stanbul: Anadolu Yayınları, 1976, s. 919. Mihri Belli, TKP’nin bir aydın hücresinin “Osmanlı
tarihini Marksist açıdan incelemeye çalı masını” ya amın gerçeklerinden kopuk, soyut eylerle vakit
geçirmek olarak niteliyordu. Bu tip i lerin lüzumsuz oldu unu ima etmek üzere, “onlar Tanzimat’a
gelmi ” diyerek dalga geçiyordu. Belli, nsanlar Tanıdım, s. 234.
119
Mihri Belli, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53 (19 Kasım 1968).
120
MDD’nin fikri önderi Belli’nin teori ve pratikle ilgili tutumu u sözlerinde açıklı a kavu maktadır.
19 Mayıs 1944’te Süleymaniye Camii’nin minaresine, bir arkada ıyla birlikte “Saraço lu Fa isttir”
yazılı bir mahya asmaktan dolayı tutuklanmı tır. Rasih Nuri leri, yıllar sonra “Bu eylem ba arılı
olsaydı ne yapacaktın?” diye sordu unda, “Ba ka eylemler gerçekle tirecektik”, “Sonra ne olacaktı”
diye sordu unda ise, “Sonunda yakalanacaktık” cevabını verecekti. Yalnızca teorik i lerle u ra anları,
“ya amın gerçeklerinden kopuk, soyut eylerle vakit geçiren” aydın kesimini ciddiye almayan Mihri
Belli’nin pratik eylem konusundaki hassasiyeti, bu eylemdeki tutumundan anla ılmaktadır. Oysa TKP
Merkez Komitesi üyeleri arasında en rahat hareket edebileni oldu undan kendisinden parti te kilatını
kuvvetlendirmek için çalı ması beklenmekteydi. Rasih Nuri leri (der), 1945 GB Davası, stanbul:
TÜSTAV, 2003, s. 9.

56
II. BÖLÜM

TKP ve Kadro’dan MDD’ye Yansıyanlar

Bu bölümde tek parti dönemindeki iki sol olu um olan, MDD’nin siyasi

fikirlerinin olu masına kaynaklık eden, siyasi kavrayı ları MDD’yle pek çok açıdan

benzerlik gösteren TKP’ye ve Kadro hareketi’ne de inilecektir.1920’li ve 1930’lu

yıllar sol aydınların üzerinde durdukları ba lıca sorunsallara ve bunların MDD’ye ne

ölçüde yansımı oldu una de inilmeye çalı ılacaktır. Bu dönem aydınlarının fikir

yürüttü ü pek çok tartı ma; kalkınma, Türk devrimini konumlandırma ve

milliyetçilik vb. 1960’larda yeni toplumsal ko ullarda canlandırılmı tır.

1960’lara kadar, pek bir varlık gösteremese de, ülkedeki en önemli sol

faaliyeti yürüten TKP’nin tarihi bir kovu turmalar, tutuklamalar, baskılar tarihidir.

lk bakı ta Kemalist rejimin, ülkede “söz”ün tek sahibi olma giri imlerinin ve

Komintern’in geri kalmı ülkelerdeki ulusal hükümetleri destekleme kararının

ma duru olduklarını söyleyebiliriz.

TKP’den ayrılan, 1930’lu yılların ba ında çıkardıkları derginin ismiyle

Kadrocular olarak adlandırılan bir grup aydın, Kemalist rejimin elitist karakterini -

iktidarı payla an bir konumda olmadıkları halde- savunarak Türk siyasal ya amında

özgün bir yere sahip olmu lardır. Kemalist politikalar her iki hareketi de etkilemi tir.

Ancak Kadrocular TKP’den ayrılmayı tercih etmi lerdir. Bu nedenle iktidar

kar ısındaki konumları göz önüne alındı ında TKP ve Kadro hareketi bir kar ıtlık

içerisindedir. Kadrocuların iktidarın korumasında oldukları bir dönemde TKP’liler

yasal olmayan faaliyet yürütmek zorunda kalmı lardır. Bu durum ve i çi sınıfı

ideolojisine yakın konumları TKP’lileri Kadro-Yön gelene inden ayırmaktadır.

57
Ancak onlar da modernle menin getirdikleriyle barı ık olmaktan kaynaklı bir takım

çeli kiler ya amı lardır.

MDD ise TKP mirasını 1960’lara ta ırken milli çeli kiyi sınıf çeli kisinden

daha önemli görerek ve sol Kemalizmle eklemlenerek Kadroculara yakla mı tır. Bu

bölümde TKP ve Kadro hareketinin ekonomik ve toplumsal geli me tahayyülleri,

Türkiye’de gördükleri sorunlar, çözüm önerileri ve MDD’ye etkileri

de erlendirilmeden önce tek parti dönemindeki ba lıca siyasi geli melere

de inilecektir.

58
I. Tek Parti Rejiminin Yerle mesi ve Rejime Muhalif Unsurlar

Osmanlı’nın da ılma sürecine giri i ve merkezi gücün ortadan kalkması

sonucu, yeni bir iktidar oda ı olarak pek çok güç inisiyatifi tümüyle ele geçirme

çabası içerisindeydi. Bilindi i gibi, bir tür kaosun hakim oldu u bu ortamdan ulusçu

güçler birden çok unsuru ve onların farklı çıkarlarını -pek ço u için geçici oldu u

dü ünülse de- bir araya getirmeyi, ulusçu heyecanın da deste iyle ba ardılar. ttihatçı

kökenli asker-sivil aydınlar Misak-ı Milli’yi hedefleyerek, Turancılıktan arındırılmı

milliyetçi bir programla, ulus-devlet ve yeni bir rejim in asına giri tiler. Ba ımsızlık

sava ı, mahalli düzeyde da ınık ve örgütsüz güçlerin ortak hareketinin

sa lanmasının, düzenli bir ordu gücünün hayata geçirilmesinin ardından birden fazla

alanda mücadele edilerek 1922 yılında sona erdi. Bu sonucun alınmasında sava

sırasında Rusya’da meydana gelen devrim sonucu bu ülkenin sava tan çekilmesi ve

tilaf devletlerinin özellikle ngiltere’nin Yunan askeri gücüyle yetinmeyi tercih

etmesi gibi etkenler de oldukça hayati rol oynamı tır.

Kemalist hareket, belirtildi i gibi, ba langıçta, pek çok kesime ödün verici,

farklı unsurları toparlayıcı bir mahiyetteydi ancak tek partinin yerle mesiyle baskıcı

bir niteli e bürünmü tür. Toplumun hemen her kesimi tek parti iktidarının nefesini

üzerinde hissetmi tir. Kemalizm, eski ttihatçılardan, Birinci Meclis içindeki II.

gruba, Kürt hareketinden, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na (TCF), Serbest

Cumhuriyet Fırkası’ndan (SCF), Kadınlar Halk Fırkası’na (KHF)121, asker

vekillerden, slamcılara her tür muhalefetle u ra mı tır. Kısacası, Kemalist hareketin

mücadeleyi zorunlu hissetti i tek güç sosyalistler de ildi.

121
Nezihe Muhiddin ba kanlı ında 15 Haziran 1923’te kurulan bir siyasî te kilat.

59
Kemalist iktidarın, Meclis içerisinde filizlenen, rejimin çekirdek kadrosunu

olu turan asker-sivil bürokratların güç çatı masının ürünü olan, “resmi” muhalefete

kar ı yürüttü ü politikanın niteli i, rejimin her düzeyde farklılıkları yadsıyan

yönünün anla ılmasına yardımcı olabilir.

lk önemli muhalefet, pek çok farklı çıkar grubunun temsil edildi i Birinci

Büyük Millet Meclisi içerisinde Birinci Grup adı verilen Mustafa Kemal

taraftarlarına kar ı olan, kinci Grup’un muhalefetidir. Meclis içerisindeki gruplar

1921 Anayasası’nın de i ik yorumlanı ının etkisiyle ortaya çıkmı lardır. “ kinci

Grup, üyelerinin meclis içerisindeki tartı malarda sürekli olarak demokrasi ve

hürriyet isteklerini ön plana çıkarmı lardır.122 Mustafa Kemal bu dönemde, bir tür

istikrar sa lamak hedefindeydi. Birinci meclis içindeki bu ikinci grubun muhalefeti

istikrar hedefini engelliyordu. 1923’te Cumhuriyet’in ilanının hemen ertesinde II.

Gruptan vekillerin dahil edilmedi i yeni meclis grubuyla bu engeller ortadan

kaldırıldı.

1919’da yola çıkarken Mustafa Kemal’in kafasında gelece in resmi zaten

çizili miydi, bilinmez ama yeni rejimin pek çok anlamda in asının gerçekle ti i -

özellikle ideolojik düzeyde tercihlerin uygulamaya koyuldu u- yılın 1923 yılı

oldu unu söylemek yanlı olmayacaktır. Özellikle 1923 zmir ktisat Kongresi

rejimin iktisadi tercihlerinin açıklanması açısından dikkat çekicidir.123 Ekonomi

yönetiminde 1930’lara kadar hakim olacak politikanın niteli i ba lıca; “1908

sonrasında ttihatçıların ve 1923 zmir ktisat Kongresi’nden sonra Kemalistlerin

modern bir kapitalist ekonominin olu ması için öngördükleri ana mekanizma,

122
Esat Öz, Otoriterizm ve Siyaset, Türkiye’de Tek Parti Rejimi ve Siyasal Katılma (1923-1945),
Ankara: Yetkin Yayınları, 1996, s. 49.
123
Bir yoruma göre 1923 ktisat Kongresi “Yeni devletin temelinde yatan sivil-asker aydınlar ile e raf
arasında yatan ittifaka üçüncü bir orta ın girmesiydi. Bu ortak, yeni yeni olu maya ba layan ulusal
burjuvaziydi.” Stefanos Yerasimos, “Tek Parti Dönemi”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 88.

60
devletin bireyleri zenginle tirecek ortamı ve deste i sa laması; böylece olu acak (ve

kısmen siyasal kadrolardan kaynaklanacak) yeni bir burjuvazinin yabancı sermaye ile

(e it ko ullarda) i birli i ve ortaklık ili kileri içine girerek geli meyi ve

sanayile meyi gerçekle tirmesi idi.”124

Her ne kadar II. Grubun büyük ço unlu unun meclise alınmamasıyla bu tür

bir muhalefetin i i oldukça zorla mı sa da 1925 yılında meclis içerisinde yine rejimin

çekirdek kadrosu içerisindeki farklı bir güç oda ını temsil eden unsurların125

olu turdu u TCF muhalefeti ortaya çıkmı tır

TCF’nin programı, Halk Fırkası’nın politikalarıyla temelde uyu masına

ra men, özellikle siyasal sürecin i leyi ine ili kin konularda önemli farklılıklar

göstermekteydi. Bu hükümler, Halk Fırkası içinde muhalefetin siyasi sistemin

biçimleni i ve i leyi ine ili kin endi elerinin bir sentezi niteli indeydi ve muhalif

parti yöneticilerinin Halk Fırkası ileri gelenlerince sert bir ekilde ele tirilmesinin

sebeplerinden biri olmu tur. Tunçay’a göre de TCF’nin fırka beyannamesi ve

programı özünde gerek siyasal gerek ekonomik anlamıyla liberal demokrasiyi

savunan belgedir.126 TCF ço unluk partisi gibi lâik ve milliyetçi politikalardan

yanaydı, ancak onun köktenci, merkeziyetçi, otoriter e ilimlerine açıkça kar ı

çıkıyordu.127

1925 yılı içindeki en önemli geli meler eyh Sait syanı ve Takrir-i Sükun

Kanunu’nun çıkarılmasıdır. Bu yasa iki yıllık bir süre için hükümete kamu düzenini

124
Korkut Boratav, Türkiye ktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, stanbul: 1995, s. 46-47.
125
“TCF’nin bir muhalefet partisi olarak ortaya çıkı ının nedeni, ideolojik olmaktan çok, TCF
mensuplarının, rejim içinde, güç dayanaklarını kaybetmeye ba lamalarıyla ilgilidir. Bu dönemde ordu,
aydınlar ve siyasi örgüt [bürokrasi], üç önemli güç dayana ını olu turmaktaydı. TCF’nin kurulu u
yeni bir güç dayana ı -siyasi parti- olu turma arayı ını ifade etmektedir.” Mustafa Türke , Kadro
Hareketi, Ankara: mge Yayınları, 1999, s. 19.
126
Mete Tunçay, TC’inde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), stanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 1999, s. 108.
127
Zürcher, a.g.e., s. 246.

61
bozdu u dü ünülen bütün örgüt ya da yayınları, idari tedbirlerle yasaklama yetkisi

vermekteydi. Takrir-i Sükun Kanunu, eyh Sait syanı kar ısında çıkarılmı olmakla

beraber, sadece isyanı bastırmak amacıyla kullanılmamı tır. Yasanın ilk uygulaması,

kabulünden iki gün sonra stanbul’da ve ta rada çıkan, muhafazakar, liberal ve

marksist birçok gazeteyi kapatması olmu tur.128

Takrir-i Sükun döneminde, muhalefet büyük ölçüde sindirildi inden

reformlara kar ı koyacak örgütlü bir güç olana ının ortadan kaldırılmasıyla, radikal

reform hareketlerinin uygulanabilece i bir ortam yaratmı tır. 1925’e kadar yarı gizli

de olsa faaliyet gösterebilen, yayınlar yapabilen komünist hareket Takrir-i Sükun

uygulamaları neticesinde gizlili e itilmi tir.

1927’de kabul edilen yeni nizamname ile, Halk Fırkası’nın organları

tamamen tek ki inin eline verilerek, ülke genelinde ve parti içinde otoriter yönetim

biçimi kesin olarak kabul edilmi tir.129 1927 yılı bu anlamıyla bir dönemin

sonudur.130 1927 kongresinde, tek parti yönetiminin peki tirilmesi yönünde ciddi

adımlar atılmı tır. Parti riyaset divanının, partinin ve dolayısıyla ülkenin yönetiminde

tek söz sahibi organ konumuna yükseltilmesi ve parti büyük kongrelerinin her yıl

toplanması yerine, dört yılda bir toplanması kurala ba lanmı tır. Bu iki düzenleme,

kuruldu u 1923 yılından bu yana parti yönetim yapısındaki merkeziyetçi ve anti-

demokratik e ilimlerin giderek güçlendi ini göstermektedir.131 Bu süreçten

sonrasıysa, birlik beraberlik içinde “tek bir ses, tek bir nefes” bir toplum imgesinin

128
“Yasanın ilk uygulaması, kabulünden iki gün sonra stanbul’da ve ta rada çıkan, muhafazakâr,
liberal ve Marksist birçok gazeteyi kapatması olmu tur. Bunlardan ba lıcaları: stiklal, Tevhid- Efkar,
Son Telgraf, Aydınlık, Orak-Çekiç ve Sebilürre at adlı gazete ve dergilerdir.” Tunçay, a.g.e., s. 149.
129
ükrü Karatepe, Tek Parti Dönemi, stanbul: A aç Yayınları, 1993, s. 37-38.
130
Zürcher, a.g.e., s. 255.
131
Öz, a.g.e. , s. 78.

62
ve “sınıfsız, imtiyazsız, kayna mı bir kitle” sloganlarının manidar oldu u bir dönem

olarak nitelenebilir.

TKP’nin, “Halk Fırkası’nın, dahili ve harici siyasetinde kendisinin bizzat

yapamadı ı bazı de i iklikleri becermek vazifesiyle, ortaya attı ı piç”132 olarak

tanımladı ı SCF ise, her ikisi de CHF içerisinden do mu olmasına ra men, 5 yıl

önce kapatılan TCF’nin tersine, parti içerisinden do al bir muhalefet eklinde ayrılıp

örgütlenmemi , güdümlü ve yapay bir olu umdur. CHF yöneticilerinin öngörüsüne

göre yeni partinin, sadece mevcut hükümete kar ı bir siyasi rakip olarak kalması

sa lanacak, iktidar seçene i haline gelmesi önlenecekti.133 Fakat yeni partiyi

belirlenen sınırlar içinde tutmak mümkün olmamı tır. SCF, ho nutsuzlu un

yansıtıldı ı bir araç haline gelmeye ve kitlelerin deste inin almaya ba lar ba lamaz

deney durdurulmu tur. “SCF olayı, demokratikle me sorunsalı dı ında (…) asker-

sivil bürokrat sınıf içinde iktisadi konularda bir ayrılı sürecine i aret etmektedir.

SCF iktisadi konularda Kemalist rejim içinde farklı arayı ların bulundu unu

göstermesi açısından önemlidir; nitekim SCF kendisini CHP’nin iktisat

politikalarından ayırmaya çalı mı tır.”134 Bilindi i gibi, SCF daha liberal bir söylem

kullanmı tır.

1930’lu yıllarla birlikte, 1929 krizinin sonrasında konjonktürel olarak liberal

görü lerin popülaritesini kaybetmesi, devletçili in, planlamacılı ın, kontrolcülü ün

yaygınla masıyla Kemalizm de iktisadi alanda devletçi, ideolojik düzeyde daha

korporatist bir a amaya geçmi tir.

132
Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt II (1925-36), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1992, s. 234.
133
Karatepe, a.g.e., s. 39.
134
Türke , a.g.e. , s. 21.

63
1930’lu yıllar, kapitalist dünya pazarının daralmasına ve tarımsal fiyatlarda

devasa dü ü lere yol açan 1929 dünya ekonomik krizi sonrası, dünya ölçe inde

liberalizmin geçerlili ine olan inancın sarsıldı ı, devletin ekonomiye yo un

müdahalesinin me rula tı ı yıllardır. Devlet kapitalizminin uygulandı ı, otoriter

yönetimlerin ve fa ist diktatörlüklerin popülarite kazandı ı bu süreç, Türkiye’de de

gerek ekonomik, gerek ideolojik olarak devletçilik135 uygulamasının damgasını

vurdu u, CHF-devlet özde li iyle birlikte ba layan bir devir olmu tur. Dünya

çapında fa izmin yükseli e geçti i bir dönem olan 1930’larda Kemalizm de benzer

biçimde otoriter e ilimleri artan bir nitelik göstermektedir.136

Ekim 1927’de Nutuk’la 1925-1926 yıllarındaki temizlik hareketlerinin

savunulmasından137 sonra, 1931’deki CHF Kurultayı’nda siyasal düzenin tek partili

bir rejim olarak tanımlanmasıyla süreç tamamlanmı oldu. 1927 Kurultayı’nda kabul

edilen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik ilkelerine Devletçilik ve

nkılapçılık da eklenerek “altı ok” tamamlandı. Parti genel sekreteri Recep Bey

(Peker), devletçilik, halkçılık ve inkılapçılık üzerine geli tirdi i totaliter ve fa izan

görü leri topluma benimsetmek için yukarıdan a a ıya örgütlenen ve toplumun bütün

kesimlerini içine alacak bir model geli tirdi. Türk Ocakları’nın, Türk Kadınlar

Birli i’nin (TKB), Türk Mason Derne i’nin faaliyetlerine son vermesi, partili,

135
Devletçili in, yalnızca dar anlamda ”bir iktisat politikası” olarak, daha geni anlamda “kapitalizm
ve sosyalizmden ayrı, üçüncü bir iktisadi sistem” olarak ve “otoriter devlet gelene inin cumhuriyet
söylemine uygulanmı , devletçili i devletin savunulması” olarak gören kavrayı lar için, Ahmet nsel
“Cumhuriyetin lk Yıllarında Devletçilik”, STMA, stanbul: leti im Yayınları, 1988, s. 1914-1915.
136
Kemalist rejim, talyan fa izmine, rejimin otoriter niteli i ve onun kendi partisinin tekel kurma
çabaları, a ırı milliyetçilik, ki i kültleri, ulusal birlik ve dayanı manın vurgulanması, sınıf
çatı malarının inkarı gibi yönlerden benzemekteydi. Fakat fa izmin gerçek bir halk hareketi eklinde
vücut bulmasına kar ın, tek parti yönetimini aydınların yukarıdan zorla dayatması, Kemalizmin
fa izmde oldu u gibi me ruiyetini kendinden alan bir lider ilkesine yaslanmak yerine temsili
demokrasiyi görünü te de olsa idame ettirmeyi tercih etmesi, askeri söylem ve yayılmacı
propagandayı tercih etmeyi i gibi oldukça önemli farklılıklar da mevcuttu. Zürcher, a.g.e, s. 270-271.
137
A.g.e., s. 255.

64
partisiz herkesi CHF’nin ilkeleri do rultusunda bir araya getirmek isteyen

Halkevleri’nin açılı ı bunu izleyen süreçte gerçekle ti.138 Kemalist iktidarın hukuk

devleti, temel haklar, demokrasi gibi söyleminde geli tirdi ini belirtti i hedeflere

ula maktan ziyade, “kayna mı ” bir kitle yaratma projesi yürüttü ü söylenebilir.

Dolayısıyla gerçekle tirilen reformların, bir kesimin önderli i ve dayatmasıyla

gerçekle tirilmeye çalı ılan yenilikler oldukları iddia edilebilir. Ancak Kemalist proje

daha önceki iktidarların yapamadı ını yapmı ve modernle me yönündeki en önemli

adımı, ulus-devletin in ası ve sekülerle me süreciyle sosyo-ekonomik geli meyi

örgütleme görevini üstlenmi tir. Kemalizm, laik, Batılı bir kimlik ve yeni bir

vatanda yaratma misyonunu üstlenmi tir.

Kemalist rejimin 1930’lu yıllarla birlikte halka bakı ı de i mi tir. Daha

kapsayıcı, dolayısıyla faklılıkları inkara yönelen bir kavrayı a geçilmi tir. “Tek Parti

dönemindeki halkçılık anlayı ının siyasal içerik açısından, 1920’lere oranla

zayıfladı ını, buna kar ılık halkçılı ın kültürel ve iktisadi boyutlarına daha çok

a ırlık verildi i söylenebilir.”139 Mustafa Kemal yönetiminin halkçılık kavrayı ı

ttihat Terakki döneminin bir uzantısı olarak görülebilir. “Kemalist ideolojide,

halkçılık ilkesiyle ifade edilen toplumsal sınıfların yoklu u fikri, milliyetçilik

ilkesinde siyasal, hukuki e itlik fikriyle bütünlenmeye çalı ılmı tır.”140 1920’lerde

geçerli olan sınıfsal içeri i olmayan ulusalcılı a indirgenmi halkçılık, sonraları sınıf

farklarının törpülendi i, e itlikçi bir toplumun olu turulması olarak kavranmı tır.

Kısaca halkçılık, ulusun çıkarlarını ki ilerin ve sınıfların çıkarlarının üzerinde

görmek olarak algılanıyordu. Kemalist milliyetçili in halkçı boyutu, 1930’lardan

138
STMA, s. 1914.
139
Levent Köker, Modernle me, Kemalizm ve Demokrasi, stanbul: leti im Yayınları, 2004, s. 149.
140
A.g.e., s. 158.

65
itibaren korporatist boyutla birlikte i lemeye ba lamı tır. Otuzlarda halkçı söylemle,

baskıcı uygulamaların ba langıcının çakı ması dikkat çekicidir.

Laiklik uygulaması da farklı türden taleplerin bastırılmasının bir aracı olarak

i lev görmü tür. Halkın büyük ço unlu unca benimsenmi olan dinsel içerikli

de erler sistemi, öncelikle siyasal iktidar bakımından, sonra da arzulanan toplumsal

yeniliklerin gerçekle tirilmesi açısından Kemalistlerin en etkili ideolojik rakibi

olmu tur.141

Milliyetçilik de 1930’lu yıllardan itibaren, “dilde, kültürde ve ülküde birlik”

olarak de il “dilde, kültürde, kanda birlik” olarak kavranmaya ba lamı tır.142 1929-

1938 arasındaki süreçte, ulusal toplulu u etniklik ekseninde tanımlayan ve ortak

köken duygusunu temel alan ırki-soya dayalı motifler, cumhuriyetçi tanıma

eklemlenmi tir. Ülkedeki çe itli azınlıkların Türk ırkına dahil olduklarının iddia

edilmesi “ırkçılı ın ayırıcı olmaktan çok birle tirici (hatta kayna tırıcı) bir i lev

yüklendirilmeye çalı ılmasına örnek verilebilir.”143 Sonuç olarak 1930-1945 arasında

Kemalist iktidarın simgesel düzeyde “devlet-millet-parti” özde li i olarak

özetlenebilecek bir ideolojisi mevcuttur denilebilir.

1923 ktisat Kongresi’yle ba layan görece liberal bir iktisat politikasından,

1930 sonrası konjonktürün de katkısıyla tamamen farklı bir ekonomi politikasının

benimsenmesiyle devletin yatırımcı, i letmeci ve denetleyici bir unsur olarak iktisadi

141
A.g.e.
142
“Türk ulusal kimli inin Kemalist in asının ideolojik temelleri uzun bir tarihi arka plan sahip
olmakla birlikte, esas itibariyle milli mücadele ve onu takip eden “devrim” yıllarında biçimlenmi tir.
Osmanlı’da vatanda lık dini aidiyete göre tanımlanırken, özellikle 2. Me rutiyet sonrası ırkçılık
emareleri barındıran, slam’a da ye il ı ık yakan bir milliyetçi kavrayı hakim olmu tur. (…)
Cumhuriyetle birlikte yava yava bundan vazgeçilmi tir. 1919-23 yıllarında Türk ulusal kimli i,
baskın bir dini karaktere sahip olmu , milliyet Müslümanlıkla tanımlanmı , reel politi in bir
yansıması olarak, resmi politik söylem etnik ço ulculu u veri olarak almı tır. 1924-29 döneminde
dini tanımdan radikal bir kopu gerçekle tirilmi , ço ulcu söylem terkedilmi , Türk ulusal kimli inin
Cumhuriyetçi karakteri temel tanımlayıcı olmu tur.” Ahmet Yıldız, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene,
Türk Ulusal Kimli inin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938), stanbul: leti im Yayınları, 2001, s. 16.
143
Mehmet Ali A ao ulları, “Milliyetçilik”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 204.

66
hayatın geli imine ve i leyi ine büyük ölçüde egemen oldu u144, ticaret burjuvazisi

yerine sanayi burjuvazisinin geli imine öncelik verildi i bir a amaya geçiliyordu, bu

politika kinci Dünya Sava ı yıllarında sanayi yatırımlarının kesintiye u raması

dı ında, devletin etkinli inin devamı açısından yürürlükte kalmı tır denilebilir.

1930-1939 döneminde iktisat politikaları bakımından iki belirleyici özellik

vardır: Korumacılık ve devletçilik. ktisat politikalarının yöneldi i amaç ve elde

edilen sonuçlar bakımından ise bu yılları “ilk sanayile me” dönemi olarak

nitelendirmek uygundur.145 Fakat asıl belirtilmesi gereken, “Kemalist devletin

1930’lu yıllarda giri ti i sanayile me, dünya kapitalizminin ko ullarından ba ımsız

olarak bilinçli biçimde öngörülmü ve önceden planlanmı bir yöneli in de il, somut

ko ullar kar ısında bir arayı içinde ampirik biçimde varılmı bir çizginin

izlenmesinin ürünü”146 olu udur. Kısaca “Kemalist devletçilik ilkesi, biri

sanayile me yolunda olumlu görülen özel te ebbüs faaliyetlerinin te vik ve himaye

edilece i, di eri de bizzat devletin iktisadi i letmeler kurarak “ulusal kalkınma”

sürecini hızlandırmaya çalı aca ı olmak üzere iki ö eden olu maktadır”147

Sonuç olarak Kemalist dönem devletçilik uygulamasının da katkısıyla

toplumsal örgütlenme açısından birlik beraberlik vurgusunun yo unlukla hakim

oldu u, farklı çıkarların bir potada eritilmesinin tercih edildi i bir dönem olmu tur.

deolojik düzeyde parti-devlet özde li i olarak görülen durum kabaca çok partili

ya ama geçi e kadar devam etmi tir.

144
Boratav, a.g.e., s. 52.
145
A.g.e., s. 45.
146
Savran, a.g.e., s. 87.
147
Köker, a.g.e., s. 179.

67
Tek parti döneminde sol hareket sürekli bastırılmı tır. Bu dönemde TKP ve

TKP’den ayrılan aydınların yayınladıkları Kadro dergisi etrafında ekillenen hareket,

hükümet eliyle kurulan muhalefet dı ında örgütlenmi , her ikisi de solla

ili kilendirilebilen hareketlerdir. TKP’nin ve Kadro’nun ideolojik tercihleri büyük

oranda Kemalizmin etkisinde kalmı tır. imdi öncelikle TKP ve daha sonra Kadro

hareketinin ba lıca tezleri ele alınarak Kemalizmle sol ili kisi de erlendirilmeye

çalı ılacaktır.

68
II. TKP: Kemalizmin Gölgesinde Komünizm

Bu bölümde, kendisini bir “eski tüfek”, “50 yıllık TKP tarihinde ilerici ne

varsa onun temsilcisi” olarak niteleyen Mihri Belli’nin, siyasi duru uyla ülkede bir

gelenek ortaya çıkarabilen ilk komünist hareket olan TKP’den, nasıl ve hangi

anlamda etkilendi i anla ılmaya çalı ılacaktır.

Neredeyse tüm tarihi boyunca gizli faaliyet yürütmek zorunda kalan,

toplumsal tabanı itibariyle marjinal kalan TKP politik hattının, özellikle teorik

anlamda katkıları, ülkedeki hemen tüm sol hareketleri belirli düzeylerde etkileyen,

dolayısıyla izi sürülebilen bir gelene in ortaya çıkmasını sa layabilmi tir. Ku kusuz

böyle bir miras söz konusuysa en önemli mirasçılardan biri “MDD tezlerini geni

ölçüde efik Hüsnü’nün sözlerinden ve davranı larından alınan esinlerle”148

geli tirdi ini belirten Mihri Belli ve MDD çizgisinin savunucularıdır.

1960 öncesi Türkiye solu için en önemli iki olgu Türk ulus devletinin

kurulu u ve Rusya’da meydana gelen devrimdir. Ayrıca, bu iki gücün kar ılıklı

ili kisi de sol hareket için oldukça ba layıcı nitelikte olmu tur. Ancak bu ili kinin

ideolojik ve siyasal düzeyde farklı yansımaları bulundu unun belirtilmesi gerekir.

SSCB ve Ankara hükümeti ideolojik beklentilerini siyasi ili kilere yansıtmamayı

tercih etmi lerdir. Kemalist hükümet Türkiye’de komünistlere kar ı yo un bir

bastırma hareketi yürütürken komünist hareketin tek önemli dı deste i konumundaki

SSCB’yle Kemalist hükümetin arası her zaman -her ne kadar samimiyeti konusunda

üpheler barındırsa ve bir tür idare etme ili kisi, dü manın dü manıyla yürütülen bir

diplomasi olsa da- ılımlı bir havada geçmi tir. Türkiye komünistleriyse, bu iki gücün

etkisiyle politik tavır belirleme gayreti içerisinde olmu tur. Sonuçta, SSCB’nin

148
Mihri Belli, “Özele tiri”, s. 926.

69
Kemalist harekete, Kemalist hareketin Sovyet deneyimine ili kin tavır alı ları,

ku kusuz Türk sol hareketinin genel karakteristikleri olarak sayılabilecek kimi

olguların ortaya çıkmasında hayati öneme sahiptir.

Bilindi i gibi TKP III. Enternasyonal149 çizgisinde siyaset yürütmü olan bir

partidir. 1919’da kurulan III. Enternasyonal, “Kurulu unu izleyen birkaç yıl boyunca

‘Dünya Devrimi’ni amaçlarken, 1920’li yılların ortalarında Rus Komünist Partisi

içindeki hizip mücadelelerinin aracı olmu , 1934’ten 1943’teki kapanı ına kadar ise,

Rus dı politikasının emrine girmi tir”150 TKP de politikasını genel anlamda

Komintern ekseninde yürütmü oldu u için Komintern siyasetinin de i en yüzlerine

kısaca de inmek faydalı olacaktır.

1920’de Üçüncü Komünist Enternasyonal toplantısında ulusal hükümetleri

destekleme kararı çıkmı tır. Bunun anlamı dünya devriminden umut keserken

üçüncü dünyadaki komünizm potansiyeline dikkat çekilmesidir.151 “Ekim

Devrimi’nden sonra Sovyet Rusya dünya kapitalizmini, dünya devrimiyle kısa süre

içinde yıkılabilecek bir dü man olarak gördü. Devrim gerçekle medi ve Sovyet

Rusya, kapitalist dünya tarafından ku atılarak tecrit oldu. (…) ster istemez içe kapalı

149
“Rusya’daki 1917 Ekim devrimi, bütün solcu parti ve grupların aralarında kategorik bir
sınıflamaya yol açmı tır. Bu hareketi, dünyada solun zaferi için bir umut ı ı ı olarak görenler,
ötekilerden ayrılarak komünist adını almı ve 3. Enternasyonal çevresinde toplanmı tır. (…) 3.
Enternasyonalle ba layan dönemin Marksizm anlayı ının pozitivist, determinist vurgular ta ıdı ı
söylenebilir.” Mete Tunçay, Sol Akımlar Cilt I , s. 8-9.
150
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 13.
151
“Lenin, sosyalizme uzanan yolda ‘tarihsel bir a ama’ olarak ‘milli demokratik devrim’ ve
‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’nı savunan bir konumdadır. Lenin için bu bir ‘fiili durum’ ve
buna ba lı olarak taktik bir konumdur. (…) Bu taktikten iki kazanım vardır: Birincisi Do u
halklarının ‘burjuva demokratik devrimleri’ni yaparak sosyalizm yolunda ilerlemeleri; ikincisi ise
özellikle Birinci Dünya Sava ı’nın bitimiyle, yeni kurulmu Sovyet Rusya’nın ba dü manları olan ve
Lenin tarafından ‘emperyalist’ sıfatı yakı tırılmı olan Britanya, Fransa, talya, Almanya gibi
devletlerin zayıflayarak mevzi kaybetmeleri ile Avusturya-Macaristan ve Osmanlı mparatorlukları
gibi kapitalizm öncesi ili kileri barındıran siyasi yapıların çözülmesi…” Aydın, “Galiyefizmden
Kemalizme”, s. 440.

70
bir geli me çizgisi izlemeye ba ladı.”152 Bundan sonra ise “içine kapalı bir

kolektivist ekonominin çekirde i olarak tek ülkede sosyalizm”153 uygulanmaya

ba lanmı tır. Kominternce, 1928’den itibaren, sosyal demokrat partileri i birli i

yapılmaması gereken ‘sosyal fa ist’ kurulu lar olarak nitelendiren, “Tek Cephe”

politikası benimsenmi tir.154 Komintern’in 1935’te toplanan VII. (ve son)

Kongresi’ndeyse Avrupa’da yükselen fa izm tehlikesine kar ı bütün dünyada,

komünistlerin önayak olaca ı bir Birle ik Cephe kararı verilmi tir. Dünya Komünist

hareketi açısından, sosyalist anavatanın fa izme kar ı korunması ve kollanması, her

zamankinden daha acil bir öncelik kazanmı tır.”155

Ulusal kurtulu devrimlerini destekleme kararı alan SSCB’nin Ba ımsızlık

Sava ı sırasındaki deste i oldukça önemliydi. Ankara Hükümeti, tilaf Devletleri’ne

kar ı yürüttü ü mücadelede bir Osmanlı mirası olan denge siyaseti gere i SSCB’yi

bir denge unsuru olarak algıladı. SSCB-Ankara Hükümeti ittifakı özellikle

ngiltere’ye kar ı her iki tarafın da ihtiyacı olan bir dayanı maydı. Kemalizmle SSCB

ili kisi önceleri ulusçu hareketin ba arıya ula aca ından SSCB’nin endi e etmesi

152
Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) A ırılıklar Ça ı, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul:
Sarmal Yayınları, (yayım yılı yok), s. 454. “1917 öncesinde, aslında bir tarım ülkesi olan Rusya’nın,
devrimle hızlı bir biçimde sanayile erek -kısa sürede- en önde gelen sanayi güçleri arasında yer
alması, çe itli ve güç a amalardan geçmi tir: Devrimin hemen ardından Sava Komünizmi olarak
adlandırılan bir dönem ba lar. (1917-1921) (…) bir «a ırı ulusla tırma» dönemidir bu. Bunu, Yeni
ktisat Politikası (NEP) dönemi izler (1922-1928), sosyalist kesim yararına i leyen bir karma
ekonominin uygulandı ı bir dönemdir bu. 1928 yılından ba layarak ünlü Be Yıllık Planlar dönemi
ba layacaktır. (…) Bunu So uk Sava dönemi izler. 1956’dan itibaren ise «barı içinde birlikte
ya ama» ilkesi uygulamaya konulur.” Server Tanilli, Uygarlık Tarihi, stanbul: Say Yayınları, 1992,
s. 166-167.
153
Hobsbawm, a.g.e., s. 455.
154
Aydınlık çevresinin Kemalist rejime kar ı tutumu Komintern’in 5. Kongresi’nde ele tirilmi tir.
Bunun üzerine TKP delegesi, “devrimci milliyetçilik”le i birli i yaptıklarını itiraf etmi ve fakat bu
“sapma” nın telafisi cihetine gidilece ini belirtmi ti.” Sayılgan, Solun 94 Yılı (1871-1965), Ankara:
Mars Matbaası, 1968, s. 188. 1927’de parti evrakını polise teslim eden Vedat Nedim ise kendisinin
Komintern politikalarıyla uyu madı ı için TKP’den ayrıldı ını belirtmi tir. Ancak Yalçın Küçük
bunun do ru olmadı ını dü ünmektedir. 1926 yılından itibaren SSCB Kemalist hükümeti
desteklemesi yönünde TKP’yi te vik etmeye devam etmi tir. Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, s.
60-61. Bu durum göstermektedir ki Komintern tek cephe politikasına ra men Kemalist hükümeti
desteklemeye devam etmi tir.
155
Ahmet Oktay, “Türk Solu ve Kültür”, Toplum ve Bilim , Sayı 78, (Güz 1998), s. 45-46.

71
sonucu biraz tedirginlik barındırsa da, Kemalist rejimin ba langıçtaki devrimci

niteli i ve SSCB’yi ikna anlamında, kaos ortamında tercih edilen güç olmak için

verdi i, resmi TKP’nin kurulması gibi “sosyalizan” ödünlerle birlikte rayına girdi.

Böylece sava sırasında en önemli destek SSCB’den geldi. Mustafa Kemal,

Meclis’in açılmasından hemen sonra Lenin’e askeri ve siyasi ittifak talebi içeren bir

mektup yollamı tı. Cevapla SSCB Ankara hükümetini tanımı tı ancak herhangi bir

ittifaktan söz edilmiyordu. Kafkasya Cephesinde durumun netle mesiyle 16 Mart

1921’de iki ülke arasında dostluk antla ması imzalanmı tır.

Kemalist rejim ülkede komünistlere soluk aldırmazken komünistlerin en

önemli dı deste i SSCB’yle dostluk anla maları imzalayabiliyordu. Bu, SSCB’nin

1918’de Almanya’da olması beklenen sosyalist devrimin gerçekle memesi sonucu,

ilgisini Do u ülkelerindeki ve sömürge ülkelerdeki sosyalizm potansiyeline,

dolayısıyla Batılı devletlere kar ı verilen her türlü anti-emperyalist nitelikli hareketi

destekleme politikasına uygundu. Kemalist rejim tam da bu özellikte bir iktidardı.

Cumhuriyet’in ilanından, halifeli in kaldırılmasına bir dizi reformu, daha net bir

ifadeyle ulus devlet in asını gerçekle tirdi i dü ünülürse, SSCB’nin Kemalizme

kar ı ılımlı tavrı daha anla ılır olmaktadır. SSCB, Kemalist hükümetten ideolojik

düzeydeki beklentilerini hükümetler düzeyinde gündeme getirmemi tir. Ancak

ba ımsızlık mücadelesini, sosyalist niteli e kavu turma yolunda çaba harcamı tır.156

156
1923’te Lozan Konferansı dolayısıyla Ankara’nın, Batı ile ili kisinde SSCB’nin istedi i rotanın
oldukça dı ında yol alaca ının anla ılması nedeniyle SSCB’yle Kemalist rejimin ili kisi gerilimli bir
noktaya ta ınmı tır. Ancak, 1924 Musul Sorunu, ngiltere’yle ili kilerin gerginle mesi dolayısıyla
SSCB ili kilerin düzelmesine vesile olmu tur. 1930’lu yılların ba ında SSCB-Ankara Hükümeti
ili kileri en parlak devrine girmi tir. Pek çok alanda ili kiler geli tirilmi tir. 1930’lu yılların ikinci
yarısından itibaren yükselen fa izm tehlikesine kar ı tek parti hükümeti, Batılı devletlerle daha sa lam
politikalar yürütmeye çalı mı tır. Bu durum SSCB’yle ili kilerin gerginle mesine neden olmu tur.
So uk sava döneminde ise ABD güdümünde takip edilen siyaset sonucu SSCB’yle ili kiler bir
gerginlik unsuru olarak kalmı , bir dı politika gelene i olarak sürdürülen Sovyet dostlu u politikası
a ama a ama terk edilmi tir. STMA, s. 1914-1938.

72
SSCB’yle ili kisinden de anla ıldı ı gibi, tek parti dönemi dı politika

açısından oldukça parlak bir devir olmu tur. 1930’lara kadarki süreç, iç politika

açısından, tek parti düzeninin me ruluk zeminini oturtma çabasıyla karakterize

edilebilir. Öncelikle bir rejim bunalımının içinden geçen Kemalizm, süreç içerisinde

tek parti düzenini yerle tirmi ve zamanla baskıcı bir niteli e bürünmü tür. 1930’a

kadar, Kemalizm Batılı anlamda bir ulusal demokratik ve laik devlet örgütlenmesine

ve “milli bir burjuvazi yaratma” hedefiyle özetlenebilecek liberal bir politikaya

yönelik tercihlerini açıklamı ve uygulamaya koymu tur. Ve çizilen tablonun dı ında

kalan, kalmak isteyen her türlü güç oda ı potansiyel dü man ilan edilerek

sindirilmeye çalı ılmı tır.

Türkiye’de sosyalist hareket, bilindi i gibi 1960’lı yıllara kadar marjinal bir

olgu olarak kalmı tır. Sosyalist fikirlerin olgunla abilmesi için toplumsal ko ulların

da bunu desteklemesi gereklidir. Ancak Türkiye’de sosyalizmin en azından dü ünsel

düzeyde geli mesinin önünde geri kalmı bir ülkenin hareketi olması dolayısıyla

demokratik gelene in yerle ememi li i ve sol hareket üzerindeki sürekli baskılar gibi

birtakım engeller mevcuttu.

Bu ba lamda Osmanlı’da sosyalist fikirler, yarım kalmı da olsa burjuva

devrimi nitelikleri ta ıyan, II. Me rutiyet sonrasında ivme kazanmı tır. Bu durum,

kapitalistle me düzeyindeki artı la ve çok küçük boyutlu olsa da kentli i çi sınıfının

varlı ıyla açıklanabilir. Ancak “ lk sosyalist muhalefetin perspektifi, iktidardaki

ttihat Terakki’nin perspektifini a mıyordu. lk Osmanlı sosyalistlerinin slam diniyle

sosyalizmin uyumlu oldu unu kanıtlama çabaları vardı, bunun yanısıra sınıfsal bir

perspektifleri ve buna dayalı bir devlet tasarımları yoktu. Sosyalizmin Osmanlıca

versiyonu, ttihat ve Terakki iktidarına kar ı muhalefet eden i çi ve aydın kesimlerle

73
ulusal mücadele veren kesimlerin bayra ı haline gelmi ti.”157 Jön Türk devriminin

baskıcı bir niteli e bürünmesinden ikayetçiydiler ve yarım bırakılan reformların

devam ettirilmesini istiyorlardı. 1913 sonrası tüm sosyalist yayınlar ve Osmanlı

Sosyalist Fırkası kapatıldı. Bundan sonra da 1918 yılına kadar ülkede önemli bir

sosyalist hareketlenme olmadı. Bu tarihten sonra ise ulusal kurtulu mücadelesi ve

Rus Devrimi sosyalist hareketin ufkunu belirleyen iki önemli unsuru olu turdu.

Kısacası, 1908’den itibaren sosyalist nitelikli partiler ve yayınlar var olsa da,

komünist hareketin ortaya çıkı tarihi olarak, Mustafa Suphi önderli inde, Bakü’de

komünist partisinin kuruldu u yıl olan 1920 yılı kabul edilebilir. TKP, stanbul

örgütü ( efik Hüsnü’nün 1919’da stanbul’da kurdu u Türkiye çi Çiftçi Sosyalist

Fırkası (T ÇSF) yani iç TKP), Anadolu örgütü Türkiye Halk tirakiyun Fırkası

(TH F) ve Mustafa Suphi’nin Rusya’daki örgütü (Dı TKP) olmak üzere üç koldan

geli mi tir.158 TKP’nin kuruldu u 1920 yılında Bakü’de toplanan kurultayda, teorik

anlamda TKP’nin stanbul, Anadolu ve yurtdı ı kollarının Mustafa Suphi

önderli inde birle tirildi i söylenebilir. Anadolu ve stanbul’daki partiler zaman

zaman TKP’nin kolları gibi faaliyet göstermi lerdir. 1921 yılı ba larında Mustafa

Kemal’le görü mek için Türkiye’ye gelen Mustafa Suphi’nin bir suikast sonucu 15

arkada ıyla birlikte öldürülmesi TKP’ye ilk darbeyi vurmu tur.159 Mustafa Suphi ve

157
lhan Akdere, Zeynep Karadeniz, Türkiye Solu’nun Ele tirel Tarihi (1908-1980), stanbul:
Evrensel Yayınları, 1994, s. 24 vd.
158
Naciye Babalık, Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, Ankara: mge Yayınları, 2005, s. 43.
159
“Mustafa Suphi, Türkiye’ye gelmeden önce Mustafa Kemal Pa a ile bir süre yazı mı ve
Türkiye’de örgütlenme sorunlarını görü mek üzere, izinli ya da ça rılı olarak Ankara’ya gitmeye
karar vermi tir. Mustafa Kemal Pa a, Suphi’ye kendisinin ve arkada larının tek amaçlarının ulusal
ba ımsızlı ı sa lamak oldu unu, TKP’nin de aynı amaçla çalı masını sevinçle kar ıladıklarını, fakat
ülkede büyük ço unlu un köylülerden olu tu unu, BMM yönetiminin tıpkı Sovyet örgütlenmesine
benzedi ini, toplumsal devrimin zorunlu a amalarının BMM’nce yönetildi ini, Suphi çevresinin de
ülkedeki birlik ve direni i bozmamak için BMM ba kanlı ıyla ili ki kurmaları gerekti ini bildirmi tir.
Suphi’nin cevabında ise, ortak amaç ülkenin kölelik ve yoksulluktan kurtarılması diye

74
arkada larının öldürülmelerinden sonra, 1923‘ten itibaren efik Hüsnü önderli inde

birle ilmi tir.

1925 öncesi yarı gizli sayılabilecek TKP, 1925 sonrasında faaliyetlerini yer

altı örgütü olarak sürdürmü tür. 1921, 1925, 1927, 1929, 1932, 1944, 1946, 1951

yıllarında TKP’ye yönelik geni çaplı tutuklamalar yapılmı tır. Sonuç olarak, “1920

ile 1960 arasını kapsayan dönemde, solun üzerinde durmak zorunlulu unu hissetti i

sorunlar örgütlenme ve toplumsal me ruiyet kazanma olmu tur.”160

1925 yılında komünistler, Terakkiperver Fırka’yı “komprador ve kar ı

devrimci saymalarına ve eyh Sait ayaklanmasını “ ngiliz emperyalizminin

kı kırtmasıyla, (ilerici) burjuvaziye kar ı, (gerici) feodalizmin tepkisi olarak

konumlandırmalarına”, hükümet politikalarını desteklemi olmalarına ra men”,

tutuklanmaktan ve yer altına itilmekten kurtulamamı lar, Takrir-i Sükun’dan

paylarını almı lardır.161

1925 sonrasında ise, TKP, Takrir-i Sükun dönemi baskıcı uygulamalarının ve

“Kemalist devletin Jön Türk gelene ine uygun ekilde yeni ve modern bir toplumun

sancaktarı gibi gördü ü tüccar ve giri imlerin yanında yer alması ve i çi

hareketlerini baskı altında tutması”nın162 etkisiyle Kemalizme kar ı daha ele tirel bir

tutum takınmı tır. “Kemalizmin burjuva bir iktidar oldu u kabullenilmi ancak

burjuvaziden beklenen üretici güçleri geli tirerek modern sınıfların olu umunu,

tanımlanmaktadır. Bu amaç u runa elbirli iyle çalı mak için, komünist örgütlerin yasal bir düzene
sokulması gereklidir” Tunçay, Sol Akımlar Cilt I, s. 227-228. Yalçın Küçük, Mustafa Suphi’nin
Kemalist hükümete güvenini ittihatçı dü manlı ına yormaktadır. Kemalist hükümeti dost
zannetmi tir. Yanılmı tır. Küçük, a.g.e., s. 50 vd.
160
Oktay, a.g.e., s.39.
161
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II , s. 20.
162
Zürcher, a.g.e., s. 291.

75
dolayısıyla sosyalist devrimin nesnel ko ullarını hazırlaması umudu” saklı tutularak

politik hat belirlenmi tir.163

1927’de efik Hüsnü’nün yurtiçi hareketin önderi konumundaki Vedat

Nedim’i pasiflikle suçlamasıyla ya anan uyu mazlık sonucu, Vedat Nedim partinin

tüm belgelerini polise vermi ve belli ba lı tüm önderlerin tutuklanmasına neden

olmu tur. Tüm üst düzey kadroların tutuklandı ı böylesine geni çaplı bir tevkifat,

uzun süre -1951’e kadar- ya anmamı tır.164 “1929’da hapisten çıktıktan sonra

yurtdı ına çıkan efik Hüsnü’nün 1939’da dönü üne kadar TKP önderlik düzeyinde

çe itli sorunların damgasını vurdu u bir hareket görünümü sergilemi tir.”165 1929

yılında “küçük burjuva polikantı, sosyal demokrat” ve Troçkist olarak nitelenen

Nazım Hikmet’in muhalefeti ve tasfiyesi sözkonusu olmu tur.166

1936 yılının TKP için önemi, Komintern’in verdi i “merkezsizle tirme”

kararıdır. Bundan sonra TKP’nin Moskova ile ili kisi, 1937’den itibaren orada bir

temsilci bulundurmakla sınırlı kalmı tır. TKP’liler ise normal basın organlarında

yazılar yayımlamı lar ve CHP örgütlerinde faaliyet yürütmeye çalı mı lardır. Öte

yandan çok geçmeden yapılan geni tutuklamalar, gerek Nazım Hikmet çevresini

gerekse Merkez Komite çizgisinden birçoklarını a ır cezalarla hapishanelere

sokmu tur. 1938’de Donanma Davası’yla TKP’yle do rudan ili kisi olmasa da

Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı gibi bir çok komünist 15’er yıl gibi a ır cezalara

çarptırılmı lardır. 1944 yılında yine büyük bir tevkifat ya anmı ve bununla

163
Eralp, a.g.e., s. 115.
164
Ancak verilen cezalar göreli olarak az olmu tur. Yalçın Küçük bu durumu Türk- ngiliz-Sovyet
ili kileri de erlendirmesinden, bu tevkifatın Türk-Sovyet ili kilerinin iyi oldu u bir döneme
gelmesiyle açıklamaktadır. Küçük, a.g.e., s. 65 vd.
165
Sayılgan, a.g.e., s. 199.
166
Tunçay, a.g.e., s. 76-77.

76
eklemlenen lerici Gençlik Birli i Davası’yla Mihri Belli’nin de ilk kez tutuklanması

söz konusu olmu tur.

1946’da çok partili ya amın olanakları çerçevesine, iki sosyalist parti -

Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ve Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi (TSEKP)-

kurulmu tur167, ancak ömürleri yalnızca altı ay olabilmi tir. 1960’a kadar neredeyse

ülkedeki tüm sol hareketleri bitiren 1951 tevkifatıyla, tüm önder kadrolarının ele

geçirilmesiyle TKP faaliyetleri durma noktasına gelmi tir. 1960 sonrası ise TKP,

genel anlamda T P politikalarını desteklemeyi tercih etmi tir.

Sonuç olarak 1960’a kadar TKP tarihi üç döneme ayrılabilir.168 1919-1925

dönemi dünya devrimi perspektifiyle ve Türkiye’deki sosyalist devrimin Kemalist

iktidarın evrilmesiyle olu abilece i inancıyla karakterize edilebilir. 1925-1936 ise

büyük oranda Takrir-i Sükun’un baskıcı uygulamalarının etkisiyle, Kemalizme daha

mesafeli bir tutumun benimsendi i bir dönemdir. 1936’dan sonra Komintern’in

merkezsizle tirme kararının etkisiyle yasal faaliyete daha fazla önem verildi i dönem

olmu tur.

Eski TKP, o dönemde dünyadaki pek çok örnekte oldu u gibi Sovyet

çizgisinde komünizm tahayyülüne sahipti. Bunun anlamı, kapitalist üretim

ili kilerinin tasfiye edilmesi ve komünist toplumdan önce proletarya diktatörlü ünü

hedeflemek, bunu i çi sınıfının devrimci partisi önderli inde Marksist teorinin

yardımıyla gerçekle tirmek olarak özetlenebilir. Buna göre i çi sınıfının, sınıf

farklarını yok etmeye yönelen egemenli i ulusal bir sorun de ildir ve kapitalist
167
“ efik Hüsnü Cemiyetler Kanunu’nda yapılan de i ikliklere dayanarak TKP ile do rudan ili kisi
olmayan sol e ilimli ki ilere bir sosyalist parti kurdurmayı dü ündü. Tan gazetesi yazarlarından Esat
Adil 1946’da Türkiye Sosyalist Partisi’ni kurunca TKP stanbul yöneticilerinden Hüsamettin Özdo u
da bu partiye katıldı. TSP’nin bütün solu toparlayaca ından ürken efik Hüsnü geleneksel parti
kadrolarıyla Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’ni kurmak zorunda kaldı.” STMA, Cilt 7, stanbul:
Birikim Yayınları, 1988, s. 1935.
168
efik Hüsnü’nün hareketin ba ında oldu u dönemi esas alan bir ayrımdır.

77
üretim ili kilerinin egemen oldu u tüm toplumları kapsamaktadır. Yalnız kapitalist

ili kilerin ve i çi sınıfının yeterince geli medi i toplumlar için sorunun algılanı ı

biraz de i mektedir. Bu ülkelerin anti-emperyalist nitelikleri nedeniyle devrimci

potansiyelleri önemsenmi tir. Buradaki mücadelenin somut siyasal hedefi varolan

ulusal devletlerin yıkılmasıdır, yani mücadele biçimsel bakımdan ulusaldır. Kabaca

ulusal sınırlar içinde, i çi sınıfının önderli inde demokratik devrim yapılması bunun

ardından sosyalizme geçilmesi olarak özetlenebilecek bu kavrayı , “tek ülkede

sosyalizm” ve “a amalı devrim” teorileri olarak adlandırılmaktadır.

Sovyetlerin gerçekle tirdi i kalkınma hamlesi geri kalmı ülkelere örnek

olu turmu tur. “Sovyet ekonomik kalkınma reçetesi- bir modern sanayi toplumu için

elzem olan temel sanayi ve altyapının hızlı in asını hedefleyen merkezile tirilmi

ekonomik devlet planlaması- [geri kalmı ülkeler] için tasarlanmı gibiydi.”169

Devlet eliyle sanayile me ve planlamaya verilen büyük önem bu politikanın

“kapitalist olmayan yol” olarak isimlendirilmesine neden olmu tur.170 Türkiye

Komünist Partisi de özellikle, “kapitalist olmayan yol”dan geli meye yönelik

e ilimler barındırmı ve tutumunda süreç içerisinde çe itli kırılmalar mevcut olsa da,

genel anlamda böylesi bir politika tasavvuruna sahip olmu tur. Bu da ister istemez

bir kar ı iktidar oda ı olma anlamına gelir; hakim iktidar tarafından sürekli

kovu turmalara u ranmasını açıklar. Fakat bu kez de mevcut iktidara prim veren

kimi yakla ımları kafa karı tırıcı olmaktadır. Bu durumu açıklı a kavu turabilecek

169
Hobsbawm, a.g.e., s. 456
170
“Kapitalist olmayan yol” Stalin sonrası Sovyet kuramcılarının so uk sava ortamında geri kalmı
ülkelere önerdi i bir programdır. Ancak bundan önceki dönem için de planlama ve devletçilik
öngörüldü ü, ulusal hükümetler de desteklendi i için “kapitalist olmayan yol” terimi uygun dü üyor.

78
olan ise sosyalist-komünist örgütlenmenin, yı ınlarla organik ili kisinin bulunmadı ı

toplumsal ko ullardan kaynaklanan etkisizli idir.171

TKP konusunda ilk de inilmesi gereken, mevcut ko ullarda ne gibi bir

de i imi öngördü ü, daha do ru bir ifadeyle varlı ını nasıl me rula tırdı ıdır. “30-35

yıl boyunca üye sayısı birkaç yüzü a mayan”172, neredeyse tüm tarihi boyunca yasal

olmayan bir hareket olarak, hiç bir politik olu uma sıcak bakılmayan bir toplumsal

ortamda ne tür bir olguyu temsil ettiklerinin anla ılması gerekmektedir.173

TKP’nin en önemli problemi olan örgütlenme Kemalist hükümetin etkisiyle

ekillenmektedir. Aynı zamanda TKP’nin temel politik yakla ımlarını, belirtildi i

gibi, genel anlamda Kemalist harekete ili kin tutumunu de erlendirerek

açıklayabiliriz. Tüm teorik yakla ımlarında ve önerdikleri alternatif politikalarda –

örne in, milli burjuvaziden ne beklenmekte oldu unun belirlenmesinde ya da i çi

sınıfının toplumsal dönü ümdeki rolüne ili kin tahlillerinde- Kemalizme kar ı

ikircikli tavra da yansıyan bir tutarsızlık dikkat çekmektedir.

TKP tarihi boyunca, 1920’de Mustafa Suphi’nin önderli inde Bakü

Kongresi’nde kabul edilen ve 1926’da -TKP tarihi boyunca geçerlili ini sürdürmü

olan ve 1930’da ek yapılan- iki program kabul edilmi tir. Mustafa Suphi ve

sonrasında 1959’da ölümüne kadar örgütün en önemli ki isi olmu efik Hüsnü

171
Selahattin Hilav ‘ın belirtti i gibi, “ llegal faaliyet ancak ya çok büyük legal faaliyetler ya da legal
faaliyetlerin getirdi i bazı kavramların yaygınla masından sonra büyük baskı ça larında yapılan bir
mücadele eklidir. Yani halk gerçekten bazı eyleri benimsemi tir, kadrolar yeti mi tir ve mücadele
yapılmı tır, fakat çok büyük baskılardan ötürü sizi toprak altına indirirler zorla o vakit. te illegal
çalı ma olur o. llegal çalı manın böyle bir durumda anlamı vardır. Fakat halkın zaten böyle eylerden
haberi yok. Siz istedi iniz kadar illegal faaliyet yapın, hiçbir ilgisi yok, sizin aranızda kalan bir
eydir.” Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.e., s. 166.
172
Aydıno lu, a.g.e., s. 121.
173
Mete Tunçay’ın 1908-1925 arası TKP için yaptı ı bir yorum tüm TKP tarihi konusunda ileri
sürülebilir sanırım. “Türk solculu u 1908-1925 yılları arasında, siyasal iktidar mücadelesi açısından
bakılırsa, besbelli ki, küçük ve önemsiz bir hareket olmu tur. Salt bir tarih merakını kar ılamanın
ötesinde, bu konuyu ara tırılmaya de er kılan, asıl fikri planda yapılan denemelerdir”. Tunçay, Sol
Akımlar Cilt 1, s. 226.

79
önderli indeki harekette, en azından teorik konumlanı açısından bir süreklilik

vardır.

1920 programında öngörülen sosyalizm tasavvuru özetle, “Sınıfları ortadan

kaldırmayı hedefleyen, halkçı burjuva inkılabı vazifelerini ifa eden, kapitalizm ile

komünizm arasındaki devr-i intikale ait, halkçılı ın en yüksek ekli olan i çi ve

köylü önderli inde diktatörlük kurma hedefindeki muvakkat [geçici] bir ekl-i

hükümettir”.174 Mustafa Suphiler, ulusçu hareketin devrimci niteli ine atıf yaparak,

onu sosyalistle me yolunda potansiyel barındıran bir olu um olarak

de erlendirmi lerdir. Programa göre “Türkiye’de kapitalizm yeterli düzeyde

geli memi tir. (…) [Temel hedef] üretim güçlerini arttırmak ve i i muntazam bir hale

getirmek için memleketin iktisadi faaliyetini umumi ve müttehit [birle ik] bir plan

içinde birle tirmektir”175 ve bu hedeflere de i çi köylü uralar hükümetinin

önderli inde, sanayide millile tirmeler ve tarımda kooperatifle tirmeler yoluyla

ula ılacaktır.

Yine programa göre, Kemalist hareketin anti-emperyalist niteli i, Avrupa’da

toplumsal inkılabın yayılması ve sınıfsal algının geli mesiyle birle erek,

Türkiye’deki hareketlerin toplumsalla masına yardım edecektir.176 Ulusal hareket,

ezilen sınıfların emperyalist güçlere kar ı burjuvazi ile yaptı ı ittifakın sonucudur.177

174
A.g.e., s. 407.
175
“Umumiyetle ark memleketlerine nispetle oldukça siyasi ve iktisadi tekamülata [geli meye]
mahzar olan Türkiye’de fabrikacılık layıkıyla inki af edememi [geli ememi ] ve memleketin ötesine
berisine serpilmi bazı fabrikaların mevcut olmasına ra men, bunlar ve ehirler etrafında mükemmel
ve musannet bir proletarya te ekkül eyleyememi tir.” TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri,
[Derleyen yok.], stanbul: Ürün Yayınları, 1997, s. 17.
176
“Bir taraftan emperyalistlere kar ı tevcih edilen[yöneltilen] bu mübarezenin [hareket] devamı,
di er taraftan bilhassa içtimai inkılabın Avrupa’da inti arı [büyümesi], sınıfi izanın[sınıfsal kavrayı ]
tekemmül[açı a çıkma] ve inki afı [geli me] üzerine mühim tesirler icra ederek, Türkiye’deki
hareketlerin içtimai mahiyet almasına yardım etmekte ve sosyalizm esasında amele ve rençber uralar
cumhuriyeti tesisatına müsait artları ihzar eylemektedir [hazırlamaktadır] ” Tunçay, a.g.e., s.407.
177
“Bugün Türkiye’de (…) milli kıyam [isyan] hareketine fakir sınıfların i tiraki,”dü manın dü manı”
ile -yani harici kapitalizmin tasallutuna kar ı kendi içindeki muhtekir [harp zengini] ve gasıp küçük
burjuvazi ile mü tereken mübareze[sava ] mahiyetinde tecelli etmektedir” A.g.e.

80
Ayrıca, “Anadolu’da yürütülen milli kurtulu hareketi emperyalizme kar ı bir

sava tır. (…) Memlekette bu milli hareketin geli mesi ve derinle mesi hem i çi

sınıfının uurunu uyandıracak, hem de genel olarak, gelecek sosyal devrim için en

elveri li bir zemin hazırlayacaktır” denilmektedir.178

efik Hüsnü’nün önderli indeki hareketin de -özellikle 1925 öncesinde-

Kemalist hükümetin sosyalistle tirilebilece ini dü ündü ünü ve bu yönde bir geli im

için ulusal hükümetin “akıl hocalı ı”nın üstlendi ini söyleyebiliriz. TKP’ce ba ından

itibaren Milli Kurtulu Hareketi’nin sosyalistle me potansiyeli barındırdı ı

dü ünülmü tür. “ efik Hüsnü, bazı geli melerden kaygı duymakta, ama her eye

kar ın “TBMM hükümet sistemi”ni bir çe it “Halk sovyeti idaresi” gibi

görmektedir.”179 Fakat 1925 sonrasında anti–emperyalist niteli ini kaybetti i

gerekçesiyle Halk Fırkası’nın tasfiye edilmesi gerekti i dü üncesine ula ılmı tır.

Kapitalist geli menin en önemli çeli kisinin, dayandı ı ba lıca güç olan i çi

sınıfının sefalet ve yoksullu u üzerine kurulu olması oldu unu belirten efik

Hüsnü’ye göre “Toplu proletarya ve toplu sermayenin aralarındaki engeli (kapitalist)

kaldırarak birbirlerine kavu mak istemesinden daha do al bir ey dü ünülemez.”180

Kısacası kapitalistle me sürecinin getirileri olumludur, ancak önemli olan

kapitalizmin yarattı ı sömürünün ortadan kaldırılmasıdır. Hüsnü’ye göre “Esasen

bizde Marx’ın devrim için gerekli gördü ü maddi ko ullar da henüz

gerçekle memi tir. Buna dayanarak, Türkiye’nin ba lı ba ına bir sosyalist devrim

178
Mustafa Suphi, Komintern politikalarının takipçisidir ve Mustafa Suphi için de anti-emperyalist
nitelikli mücadele ba at roldedir. Ba langıçta ilerici-devrimci bir mahiyeti olan Kemalist harekete
duyulan güven ve Komintern politikalarına sadakat paralelinde, milli harekete destek vermek ancak
son amacın i çi-köylü diktatörlü ü oldu unu unutmamak biçiminde özetlenebilecek bir tavır alı söz
konusudur. Sonuç olarak, TKP’nin ba langıcından itibaren ulusal hareketin sosyalizme evrimini
öngören bir siyasal perspektife sahip söyleyebiliriz. Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 221.
179
Babalık, a.g.e., s. 50.
180
efik Hüsnü, “Türkiye’de Devrimin ekli”, efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları, Dostları, (yay. sor.)
Hasan Basri Gürses, stanbul: Sosyalist Yayınları, 1993, s. 113.

81
yapmasını mümkün sanmak ve bunu önermek olsa olsa bir cinnet eseri veya

hamhayalcilik olur. Bir sosyalist toplum, mutlaka bir büyük sanayi gerektirir. Ve

bizde bu yoktur. (…) Türkiye bu ko ulların olu umunu beklemeden yalnızca halk

sınıflarının toplumsal artlarına güvenerek, pek yakın bir gelecekte devrimini

yapmak zorundadır. De ilse bir sömürge halkı derecesine dü meye razı demektir.”181

Çulhao lu, efik Hüsnü’nün bu tahlilini “dünya devrimi” perspektifine sahip

olmasıyla açıklamaktadır. “ efik Hüsnü açıkça unu söylüyor: Türkiye devrim

yapamaz, ama devrim yapmalıdır. Nasıl olacak? Yıl, 1921’dir. 1921, dünya devrimi

perspektifinin henüz sosyalistlerin yakasını tam olarak bırakmadı ı bir yıldır. (…)

efik Hüsnü, açık biçimde ‘halkın toplumsal artlarının’, klasik devrim ko ulları

anlayı ındaki eksiklikleri örtebilece ine inanmaktadır.”182 Ancak aynı zamanda efik

Hüsnü Kemalist hükümetin sosyalistle ece i inancına da sahiptir.183 Dolayısıyla

efik Hüsnü’nün kastetti i “devrim”, sanayile meyi geli tirerek ülkeyi geri

kalmı lıktan kurtarmayı vadeden ‘sınıf çatı ması ortaya çıkmadan kapitalistle me’

olarak tanımladı ı en önemli hedefini daha sonraları ‘milli burjuvazi yaratmak’

olarak belirleyen hükümetin desteklenmesi anlamına da kolayca tekabül

edebilmektedir.

181
efik Hüsnü “Türkiye’de Devrim Gerçe i”, Ahmet Çavu o lu (der), Türkiye’de Sınıflar, Ankara:
Ülke Yayınları, 1975, s. 54.
182
Metin Çulhao lu, Bir Mirasın Güncelli i: Tarih, Türkiye, Sosyalizm, stanbul: YGS Yayınları,
2002, s. 159.
183
Kerim Sadi’nin efik Hüsnü’nün 1923’te Aydınlık’ın 12. sayısındaki yazısından özeti. “Rusya’nın
yaptı ı kadar büyük bir görev, insanlık adına Türkiye’ye Türklere dü mektedir. imdiye kadar geçen
olaylar, elde edilen meyvalar ve özellikle büyük bir görü do rulu u ve ustalıkla ba arılan Milli
nkılap gözlerimiz önüne serilmi bulunmaktadır.( …) Rusya’da oldu u gibi hükümdarlı ın
kaldırılmasını bir halkçılık ve demokrasi devri izlemi tir. Bu, kaçınılmaz bir eydi. Bir dinlenme
noktasındayız. Bu dinlenme noktasından sonra, Radikal Devrim yolunda daha canlı bir ilerleme
olacaktır. (…) Bütün tehlike, bu dinlenme noktasında kendimizi unutup, derin bir tembellik ve
uyu ukluk içersinde tekrar harekete geçmekten çekinmeye yönelmektir.” Kerim Sadi, (A.
Cerraho lu), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, stanbul: leti im Yayınları, 199, s. 639.

82
efik Hüsnü, 1923’te Aydınlık’ta “Bu ülkede bundan sonra üç türlü siyasal

akım dü ünülebilir: 1) Bugünkü devrimi yapan ve ya atmaya u ra anların temsil

etti i siyasal akım. 2) Derebeylik kalıntısı olan geleneklere ve Osmano lu

hanedanına ba lı olanları çevresinde toplayan kar ı devrimci akım. 3) Fakir i çi ve

köylü kitleleri ve orta halli sınıflar lehine devrimimizi derinle tirmek, geli tirmek ve

onu kolektif mülkiyete dayalı bir toplumsal devrimle sonuçlandırmak amacını güden

sosyalist akım. Kazanılmı hakları eylem ve uygulama alanına aktarmak için birinci

ve üçüncü siyaset uzun süre el ele hareket edebilecek ve herhangi bir fırsattan

yararlanarak kar ı devrimin tehdit edici bir hal aldı ı zamanlarda siyasal ve

toplumsal devrim taraftarları, ulusun büyük ço unlu u ile beraber, bir tek vücut gibi

kara kuvvetlerin kar ısına çıkacaklardır” demekteydi.184 Böylelikle cumhuriyetin

getirdikleriyle oldukça barı ık bir tutumla, “gerici” olarak tanımlanan kesimlere kar ı

“ilerici”lerle birlikte hareket edilmesi öngörülmekteydi. Bu durum modernle me ve

dolayısıyla laikle menin TKP için olumlu süreçler oldu unu dü ündürmektedir.185

Belirtildi i gibi, 1925 sonrası Takrir-i Sükun dönemindeki uygulamalar

özellikle komünist hareketin, Kemalist hükümetin yanında yer alarak gerici addetti i,

Kürt ayaklanması ve irticai hareketle birlikte bastırılması solcularda hayal kırıklı ı

yaratmı tır. Bundan sonraysa Kemalist rejimin ulusal burjuvazi yaratmayı hedef alan,

burjuvazinin çıkarlarını savunan, tutucula an bir iktidar oldu u kabul edilmi tir.

Daha sonra hazırlanan 1926 programında “TKP emekçi halk kütleleri arasında,

halkçı-burjuva inkılabının tamamile tehakkukunu [gerçekle me] çabukla tırmak için

184
efik Hüsnü, “Seçim ve Yoksul ve Orta Halli Sınıflar”, efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları,
Dostları, s. 139.
185
Kemalist hükümeti destekledi ini açıkça belirten efik Hüsnü “ imdiye de in bireysel hanedan
hükümetleri bu mücadelede daima kapitalistlerin -yani ulus dü manlarının- tarafına geçmi ti. (…)
Bundan sonra iktidar gücünü ulusal egemenlikten alan halk hükümeti eme in- yani ulusun tarafına
geçmeli ve bir i ve i çi hükümeti olmalıdır” demektedir. efik Hüsnü, “Sosyalist Akımlar ve
Türkiye”, Türkiye’de Sınıflar, s. 191.

83
mücadele eder ve amele ve köylü diktatörlü ü, öldürücü darbelerini ilk önce en

tehlikeli dü manlarına, imperyalistlerin ve yarı derebeyi mürtecilerin kafalarına

indirir ve mücadele edilmesi gereken bir di er unsur olan gerici kesimler çıkarları

gere i emperyalizme ba lıdırlar”186 denilmektedir. Burjuva inkılabının

tamamlanmasından, anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeleden bahsedilirken,

di er taraftan “Halk Fırkası’na kar ı mücadeleyi emperyalizme aleyhtar

mücadeleden ayırmanın olana ı yoktur. (…) TKP, parlamento yoluyla mücadeleyi

de il, amele ve köylülerin halkçı-inkılapçı diktatörlü ü kurulmasını hedefler”

biçiminde vurgular mevcuttur.187 Ancak uygulamada millile tirmeler öngören, bir

geçi süreci oldu u için reformlar talep eden bir perspektif söz konusuydu. TKP

Kemalist hükümetle en net ayrımı 1930 yılında “1926 programına ek” metninde

yakalamı tır.188

Kısacası 1925 sonrasında Kemalizmin burjuva karakterine atıf yapılmaya

ba lanmı ve daha uzla maz bir tavır benimsenmi tir. Bunda Kemalizmin

komünistler tarafından da hissedilen baskıcı niteli i oldukça etkili olmu tur. Fakat

teorik düzeyde bu de i im politik tutuma sınırlı ölçüde yansımı tır. Sonuç ise tek

186
Tunçay, Sol Akımlar Cilt I, s. 257.
187
kircikli bir tavrı gösterir biçimde di er taraftan yine 1926 programında “Filhakika [gerçekten]
iktidara do ru yükselen Türk burjuvazisinde ilk göze çarpan tezahür imperyalizm aleyhtarı bir
milliciliktir” ve “Komünist Fırkası, müstemleke ve yarı müstemlekelerin imperalizme kar ı milli
kurtulu hareketler ile sıkı bir ittifak ve bu hareketlere fiili müzaheret [arka çıkma] lehinde çalı ır”
biçiminde ifadeler mevcuttu. Tunçay, A.g.e., s. 252- 254.
188
Burada ba lıca “Mevcudiyetinin ilk devresinde, Kemalizm muhtelif müterakki [ileri] ıslahatlar
tahakkuk ettirdi. Milli istiklali elde eder etmez hükümdarlı ı ve hilafeti tahrip, softa ve hoca takımının
hukukunu tahdit [sınırlama], dini devletten terfik [ayırma], büyük bir ihtiyatla kadınların kurtulu unu
temin, a arı ilga etmek, cumhuriyeti kurmak gibi te ebbüslere giri ti ve bunları ba ardı. Fakat imdiki
devresinde, Halk Fırkası artık inkılabi kabiliyetlerini tamamile sarf etmi bulunuyor. Halk Fırkası
tarafından kurulmu olan cumhuriyet, amansız bir tethi [terör, korku salma] siyaseti takip etmesi,
amelelerin ve köylülü ün ana kütlelerinin sınıf mücadelelerini bo ması, Anadolu burjuvazisinin
imperyalizm ajanı büyük ticaret burjuvazisi ile ve mürabahacı [tefeci] ticaret burjuvazisi ile aynı
zamanda büyük arazi sahipleri ile ha ır ne ir olması ve nihayet Türk burjuvazisinin imperyalizme
teslim olmak yoluna girmi bulunması sebeblerile hükümdarlık icraatını tecessüm ettiren [yürüten]
eski büyük burjuvazi ve eski derebeyi büyük arazi sahiplerini ma lup etmi olmakla beraber- bizzat
kendisi gittikçe daha mürteci [tutucu] ve aksi inkılapçı bir mahiyet almaktadır” denilmektedir.
“1930’da Programa Ek”, efik Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 279.

84
partiden “kapitalist olmayan yol”dan geli me de ilse bile, “burjuva devrimin

tamamlanması”nın beklenmesi olmu tur. Kapitalist olmayan geli me vurgusunun

yerini “burjuva milliyetçili i kapitalist geli meyi içinde barındırır” ifadesi almı tır.

Üretici güçlerden, sınıf mücadelesinin keskinle mesinden söz edilmeye ba lanmı tır.

Buna göre, milli burjuvazi, anti-emperyalist niteli ini korudu u sürece proletarya ve

köylülü ün yanında yer alacaktır. Fakat Kemalist hareket anti-emperyalist niteli ini

yitirmi tir, dolayısıyla kendi sonunu hazırlamaktadır ve Kemalist hükümetin

tasfiyesinden söz edilmeye ba lanmı tır.

TKP iktisat politikasında “Türkiye’nin emperyalist kapitalist devletlerin

egemenli i altına dü mesi endi esiyle” serbest rekabete kar ı devlet sermayedarlı ını

savunuyordu.189 “Toplumsal devrimin bir dilek olarak kalmaması için, bugünkü

devlet adamlarının gerçe i oldu u gibi görmesi ve ayrıntılarla u ra maktan vazgeçip,

genel bir plana ba lı olarak ekonomimizi yükseltmeyi amaç edinmesi yeter”190

biçimindeki ifadeleri de efik Hüsnü’nün ufkunu yeterince açıklamaktadır. 1930’da

programa ekte “Türkiye, iktisaden geri, bir zirai memlekettir. Fakat o ne büsbütün

sanayiden mahrumdur, ne de ark aleminin ekseri memleketleri derecesinde geridir”

denmektedir.191 Kemalizmle en net ayrımın yakalandı ı bu tarihsel konumda bile,

189
Hüsnü’ye göre, “Hızla ilerlemek ihtiyacı, yerli kapitalizmin tek tek çabalarıyla amaca ermenin
olamayaca ını bize anlatır. Üretim alanında az zamanda çok i çıkarmanın tek yolu, ulusal
çabalarımızı ortak ve belirli bir amaca do ru bizzat devletin yöneltmesidir. Özel deyimiyle vakit
geçirmeden bir devlet sermayedarlı ı yapmaya koyulmalıyız. Çıkar yol budur.” efik Hüsnü,
“Sosyalist Akımlar ve Türkiye”, Türkiye’de Sınıflar, s. 230.
190
A.g.e., s. 231. TKP, Kemalist iktidarın ortadan kaldırılmasını öngörürken, iktidar, özellikle 1930
sonrası devletçilik uygulamaları dü ünüldü ünde, her ne kadar i çi sınıfı için herhangi bir olumlu
politika yürütülmese, hatta ülkede sınıfların varlı ı tümden reddediliyor olsa da, sanayile me
giri imleri nedeniyle olumlu bir görüntü çiziyordu.
191
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 248. Ayrıca, “proletarya, komünist fırkasının idaresi altında,
muharrik [devinim sa layan] kuvvetleri amele sınıfı ve köylülü ün ana kütleleri olacak olan, halkçı
burjuva inkılabında hegemonyayı elinde tutacaktır. Mütenevvi ahval [çe itli durumlar] dolayısıyla
(SSCB’nin yakınlı ı, köy ahalisinin oldukça derin tabakala ması, garpta beynelmilel [uluslararası]
inkılapçı amele hareketinin, arkta milli kurtulu mücadelelerinin inki afı [yükselmesi], vs.) bu halkçı
burjuva inkılabı süratle sosyalist inkılabına tahavvül edecektir [dönü ecektir]” denilmektedir. A.g.e., s.
262

85
milliyetçi vurgusu önceki dönemlere göre daha baskın olan bir yakla ımın yanısıra,

burjuva reformunu yeterli görmemekle birlikte reform için mücadeleyi destekleyen

bir sosyalizm tahayyülü söz konusudur. Sonuç olarak efik Hüsnü’nün ba ında

oldu u sosyalist hareket, kabaca milli demokratik devrimin tamamlanması talepleri

ve Kemalizme yol gösterme çabalarıyla karakterize edilebilir. Özellikle 1936 sonrası

Komintern tavsiyesi192 ve yükselen fa izme kar ı yeni politikalarla birlikte komünist

hareket, hükümete eklemlenen bir olu uma dönü mü tür. Bu dönü ümün oldukça

kolay olu u dü ündürücüdür.193

efik Hüsnü tahlillerini Batı Avrupa ile geri kalmı ülkeler arasındaki

farklılık üzerinden temellendirir ve bundan hareketle, Avrupa’daki sınıf

olu umundan farklı olarak Türkiye’deki sınıfları, ehirlerde burjuvaziyi, sanayi ve

ticaret burjuvazisi ile bürokrasinin olu turdu unu, sosyal hareketlerin ölü a ırlı ı

olarak niteledi i küçük burjuvaziyi ise esnaf, memur, küçük üretici ve askerlerin

olu turdu unu belirtmektedir. Hüsnü’ye göre, “Küçük burjuvazinin i çi sınıfının

yanında yer alma potansiyeli dü ünülerek dikkate alınması gereklidir. Köylerde ise

büyük ço unlu u, topraksız feodal ‘mütegalibe’ elinde ezilen, dinini bile gerekti i
192
“Birle ik cephe kararı alınan VII. Kongre’nin Türkiye partisi için içerdi i sonuçlar, ancak bir yıl
sonra belli oldu. (…) Çe itli Avrupa ülkelerinde, Komintern’in VI. Kongresi’nin (1928) katı
anlayı ıyla ‘sosyal fa ist’ diye damgalanan sosyal demokratlarla imdi Birle ik Demokratik Cephe
içinde i birli i aranırken, Sovyet dostlu u resmi dı politikası olan Türk hükümetinin de sosyal
mücadelelerle yıpratılmasından vazgeçilmesi istendi. Bu nedenlerle TKP, Komintern’den çözülerek
merkezsizle tirildi. Komintern’in merkezsizle tirme kararı, TKP’nin en azından 1946’ya kadar
CHP’ye teslim olmasıydı.” STMA, s. 1928-1929.
193
efik Hüsnü’nün kaleme aldı ı, TKP’nin 1942’deki leri Demokrat Cephe bildirisinde, Türkiye’de
mevcut ileri görü lü siyasi partilere, meslek birliklerine, kültür cemiyetlerine, fa izme ve irticaa
dü man müstakil demokrat gruplara, yurtseverler ve namuslu vatanda lara ‘milli birlik’ ça rısı
yapılıyordu. Atatürk inkılabına ve demokrasi prensiplerine ba lılıktan bahsediliyordu. efik Hüsnü
önderli inde, 1946’da kurulan legal Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’nin (TSEKP) programına
bakıldı ında sosyalizmin yakın hedefleriyle, uzak hedefleri ve burjuva devletçili i ile halk devletçili i
gibi ayrımlar yapılarak –legalli in de etkisiyle– hükümetin i çiler ezilenler lehinde yapaca ı
iyile tirmeler, kamula tırmalar, millile tirmeler yoluyla sosyalist bir cemiyet in asına geçi i
hızlandırma hedefi söz konusudur. Özetle, emekçi yararına devletçilik hedeflenmektedir. Türkiye
Sosyalist Emekçi Köylü Partisi “ ktisadi sahada, stratejik kumanda mevkilerini hususi ferdi sermaye
gruplarının de il, bizzat devletin i gal etmesine ve böylece istihsal ve fiat hareketleri üzerinde
tamamiyle, sıkı bir nazım rolü oynamasına taraftardır ve bu manada emekçi halk sınıfları menfaatına
devletçidir.” Tunçay, a.g.e., s. 299.

86
gibi ya ayamayan, [bir tür ekil verilmesi gerekli hamur olan] cahil köylüler

olu turmaktadır. Onlara proletarya, örgütüyle ekil verecektir.”194 Halk kitlelerini

ezenler ve halk kitlelerine yol gösterenler vardır. Halk kitleleri imdilik pasiftir,

onlara proletarya örgütü ekil verecektir. Ayrıca Avrupa’da oldu u gibi halka yol

göstermesi beklenen aydınlar henüz bunu gerçekle tirebilecek durumda de ildir.195

Ulus devletin kurulu u TKP açısından hemen her anlamda olumlu oldu u için

Kürt hareketine kar ı tutumlarında dikkat çeken nokta, bu unsurların geri kalmı

olmaları dolayısıyla emperyalist güçlerle çıkarları uyu an gerici güçler olarak

tanımlanmalarında sorun görülmemesiydi. Özellikle eyh Sait ayaklanması

sonrasında TKP’nin bu tavrı açıkça ortaya çıkmı tır. Fakat Kürtlerin ezilen

unsurlarıyla, gerici güçlere kar ı birlikte mücadeleye atıf yapılmadan geçilemiyordu.

Ancak TKP, Kemalist milliyetçilikle bu konuda bir ayrım çizgisi

yakalayabilmi tir.196 efik Hüsnü 1934’te “Biz komünistler, di er milletleri hedef

aldı ı ve Anadolu’nun Türk olmayan halklarının yok edilmesine veya zorla

eritilmesine yol açtı ı sürece Türk burjuvazisinin milliyetçili ine kar ı mücadele

ederiz” demekteydi.197

Sonuç olarak TKP gelene i, geri kalmı bir ülke hareketi olarak ister istemez

anti-emperyalist ve anti-feodal vurgusu a ır basan, milli burjuvazinin ve

194
efik Hüsnü , “Türkiye’de Sosyal Sınıflar”, Türkiye’de Sınıflar, s. 22.
195
Hüsnü’ye göre, “Halk üzerinde herhangi bir etki yapmak için özgür bir iradeye sahip olmak
gerekir. Türkiye’de aydın adı altında toplananlar, gerçekte bu arta sahip de ildirler. Yani kendi
ba larına bir toplumsal varlıkları yoktur.” efik Hüsnü, “Türk Aydınları”, efik Hüsnü Ya amı,
Yazıları, s. 123.
196
“ efik Hüsnü, 1926’da bir yazısında Türkiye’nin (…) Kürtler’e (emperyalizmin ve feodal sistemin
baskılarından kurtulunca ) kendi yönetimlerini belirleme haklarını tanıması gerekti ini
ö ütlemektedir.” Sadi, a.g.e., s. 641.
197
eifk Hüsnü, “Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi On Üçüncü Toplantısında Konu ma”,
efik Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 236-240. Ça ın en büyük gerçe ini millet gerçe i olarak gören Belli,
Kürt hareketine kar ı hemen hemen TKP mirasını aynı biçimde sürdürmektedir. Fakat bilindi i gibi,
Mihri Belli’nin tutumunda 1970’lerde Kürt hareketinin geli mesiyle birlikte bir de i imin oldu u da
a ikardır.

87
proletaryanın geli memi li inden hareketle, sanayinin geli tirilmesi bir öncelik

olarak görüldü ü için devletçi ve kalkınmacı nitelikte olan bir harekettir.

Kapitalistle meden sanayinin geli ebilece i dü ünülür, dolayısıyla sanayile mek

olumludur. Ancak sömürücü sınıflar olarak adlandırılan sınıfların sanayile mede

önder olmaları arzulanmamaktadır. Modernle menin getirdikleri de, toplumsal ve

siyasal geli me olarak, toplumun ilerlemesi olarak görülür, dolayısıyla olumludur.

Yine geri kalmı bir ülke olan Rus Devrimi örnek alındı ı için, ülkede bir i çi sınıfı

ve sınıf mücadelesinin oldu u belirtilmi , hedef olarak da sanayinin geli mesine

öncülük etme i inin, kapitalizm ve komünizm arasındaki süreçte, i çi-çiftçi hükümeti

öncülü ünde yürütülmesi öngörülmü tür. Fakat i çi sınıfının önderli i alabilmesi için

oldukça fazla yol oldu u dü ünüldü ünden, burjuva hükümetin i çi ve köylüler

lehine yapaca ı iyile tirmeler, millile tirmeler, 8 saatlik i günü, topraksız köylüye

toprak da ıtımı benzeri politikaların desteklenmesi öngörülmü tür.

TKP içinde iki kanadın varlı ından söz edilebilir. Birinci kanadı yukarıda

kavrayı ları kabaca özetlenen efik Hüsnü olu tururken, ikinci kanadı 1927’de

TKP’den ayrılan Kadro dergisini çıkaran grup olu turmaktadır. “[ kinci kanat] daha

çok [1920] Bakü Kongresi’nin bakiyelerinin te kil etti i bir hareket eklindeydi.

(…) [Bunlar] genellikle ttihat ve Terakki içinde yeti mi ya da bu harekete ve onun

“resmi olmayan” ideolojisi Türkçülü e sempati beslemi isimlerdir.”198 Tek parti

döneminin TKP’den farklı bir tarzda solla ili kilendirilebilecek bu aydınları “Türkiye

Komünist Partisi içinde komünizme yabancı unsurlar olarak kaldılar ve zaman

198
Aydın, “Milli Demokratik Devrim”den Ulusal Sola”, s. 61.

88
içinde, bir yandan baskı, di er yandan da Kemalizmin ilk düzenlemelerinin

çekicili iyle, komünist hareketten ayrıldılar.”199

Belirtildi i gibi Kadroculardan Vedat Nedim, 1927 yılında TKP’nin tüm

belgelerini polise vererek tek parti iktidarının güvenini kazanmı , Kadro, Kemalist

hükümetin gözeticili inde çıkarılmı fakat sonunda Kadrocular yine hükümet

tarafından tasfiye edilmi tir. imdi, Kadrocuların siyasi fikirlerine de inilecektir.

199
“Komünizme inanmayan aydınlar Türkiye Komünist Partisi’ne doldu. Komünizmin sadece yabancı
boyunduru undan kurtarıcı i levlerinin cazibesine kapıldılar. Komünizmde adı konmamı Kemalizmi
aradılar ve bulduklarını sandılar”. Küçük, a.g.e., s. 665.

89
III. Kadro: Kalkınmacı Devletçi Aydınların Sol Yorumu

Kemalist devletçili in daha radikal bir uygulamasını savunan, evket

Süreyya Aydemir, Yakup Kadri, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, Mehmet

evki Yazman, smail Hüsrev Tökin’den olu an, ço unlu u TKP gelene inden gelen

bir grup sol yönelimli aydın, 1932’de çıkarmaya ba ladıkları Kadro Dergisi

etrafında mevcut iktidarı etkileyerek toplumun üstten ekillendirili ine katkıda

bulunmayı hedeflemi lerdir. Kemalist rejimi idealize ederek sanayile me programı

ve devletçi politikalarının, ilerici (geli meci oldu u için), anti-emperyalist (“ulusalcı”

oldu u için) ve sınıfsız bir toplum yaratma hedefinde (devletçi oldu u için)”200

oldu u sonucuna ula an Kadro dergisi etrafında toplanan bu küçük aydın grubu,

Kemalist devletçili i bir iktisat politikası olarak kavrayıp Kemalist devrimin öncülük

niteliklerini abartarak farklı bir Kemalizm yorumuna ula mı lardır. Kemalizmin

ideolojik öncülleri dı ında olan her türlü akımın iddetle bastırıldı ı bir siyasal

ortamda Kadrocuların üç yıl kadar faaliyetlerine devam edebilmi olması ilginçtir.

Dolayısıyla buradan kolaylıkla Kadrocuların, Kemalist ideolojiyle pek çok anlamda

örtü en -fakat kimi konulara daha dar veya daha geni yorumlar getirmek suretiyle

ekillendirdikleri- bir ideolojik çerçevede hareket ettiklerini söyleyebiliriz.

“Kadroculu un varolan iktidarla ili kilerinin nasıl kurulaca ı, Kadrocuların en

duyarlı olmaları gereken konudur. Bir yandan iktidarı barı çı ili kiler içinde

etkileyebilmesi için onunla bir tür yakınlık kurması gerekirken, öte yandan bazı

200
“Kemalist sanayile me programının ba latılması, Kadrocularca onun anti-emperyalist bir program
olarak de erlendirilmesine, programın devletçilik biçiminde uygulanması ise onun sınıfsız olarak
de erlendirilmesine yol açtı.” Haldun Gülalp, “Ulusçuluk, Devletçilik ve Türk Devrimi: Bir Erken
Ba ımlılık Teorisi”, Nevin Co ar (der.), Türkiye’de Devletçilik, stanbul: Ba lam Yayınları, 1995, s.
174.

90
eyleri de i tirebilmek için ele tirel bir konuma sahip olması gerekir. Aynı zamanda

hem yakın olmayı hem de uzak olmayı becerebilmelidir.” 201

Kadrocuların ba lıca hedefleri, inkılapların daha radikal bir program

çerçevesinde devam ettirilmesidir. evket Süreyya’nın ifadeleriyle, “Türkiye bir

inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı, geni liyor, derinle iyor. (…) nkılabın

derinle mesi demek her eyden önce, i te bu inkılap bilincinin, inkılap ahlak ve

disiplininin, onu temsil eden azınlık kadronun dima ından, genç neslin, yeni

ku akların, geni köy ve ehir halkının dima larına inmesi, yerle mesi demektir.(…)

nkılap ona taraftar olmayanların iradelerinin, ona taraftar olanların iradelerine cebir

ve zor yolu ile, kayıtsız artsız ba lanmaları demektir.”202

Kadroculara göre, inkılap sürecinin ba langıcındaki radikalizmden

uzakla ılması oldukça önemli bir sorundur. Henüz 1924’te inkılapların uygulanması

tökezlemi tir, daha sonra ise durum giderek kötüle mi tir, dolayısıyla daha radikal

bir uygulama yönünde müdahale edilmelidir. “Türkiye’de Atatürk’ün de vakitsiz

hayat sahnesinden çekili i sonunda inkılapçı dinamizmin zaafa u rayarak, inkılabın

devam ettirilemeyi i ve ikbal edilmemesi sonunda hızla bir oligar iye kayı

görüldü”.203 Milli mücadelenin önderleri daha çok siyasal bir ba ımsızlık tutkusu

içindedir, ba ımsızlı ın ekonomik boyutu yeterince önem kazanamamı tır.

201
lhan Tekeli, Selim lkin, Bir Cumhuriyet Öyküsü Kadrocuları ve Kadroyu Anlamak, stanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, s. 488.
202
evket Süreyya Aydemir, nkılap ve Kadro, Ankara: Bilgi Yayınları, 1968, s. 85-86.
203
“Hulasa Türk inkılabını dinamizmi, asıl 1924 Anayasa’sı ile kösteklendi. Ondan sonra Atatürk’ün
ya bu Anayasa’yı zorlayarak ba armaya çalı tı ı inkılaplar, ya bu Anayasa’ya yeni bir ruh vermek için
ona ekledi i ilkeler, ilk ve inkılapçı dinamizmi, hiçbir suretle sa layamadı. Mesela bu ilkelerden
inkılapçılık, devletçilik, halkçılık gibi umdeler, hiçbir zaman tam ve aktif birer hareket unsuru haline
getirilemediler.” Aydemir, a.g.e., s. 79.

91
Kadrocular yorumlarında bu boyutu vurgulamı lardır. Bunun için dünya ekonomisi

içinde Türkiye’nin yerinin çözümlenmesi özelikle önem kazanmaktadır.

Kadrocuları orijinal kılan, tarihsel materyalist bir dünya görü üne sahip

olmalarıdır. TKP’den ayrılan kadrolar tarihsel materyalizmi kullanmalarına ra men

farklı sonuçlara ula maktadırlar. “Ula tıkları bu yeni sonuçların da Kemalizmle

kolayca uzla abilece ini savunmaktadırlar. Kemalizmin çok pragmatik oldu unu, bu

nedenle ula ılan sonuçlar uygun oldu u taktirde onunla uzla manın kolay

olabilece ini ve Kemalizmin dünya görü ü olan ve maddeci bir niteli i olan

pozitivizmin, tarihi materyalizmle ba da abilece ini varsaymaktadırlar.”204

Marksizmi Batılı, sanayile mi ülkelerin sınıfsal çeli kilerinin çözümlemesi için

uygun bir yöntem olarak konumlandırırlarken, tarihsel materyalizmi kullanarak milli

çeli kinin geri kalmı ülkeler için asıl çeli ki oldu u sonucuna ula ırlar. Kadroculara

göre Türkiye tahlili için Marksizm de il, tarihsel materyalizm kullanılmalıdır.

Böylece Türk milli devrimini evrensel kategori olarak konumlandırarak önemini

vurgulamaya çalı ırlar.205

Kadrocular devletçili in Kemalizmden biraz daha farklı bir yorumuna

ula mı lardır. Devletçili i yalnızca bir iktisat politikası olarak de il, bir iktisadi

sistem olarak görmektedirler. “Kadro ve nönü benzer ekilde, özel sektörün devlet

sektöründen daha iyi yaptı ı görü ünü reddetmekte ve sanayile me hamlesinde

devlet yatırımcılı ına öncelik verilmesi gerekti ini savunmaktadırlar, fakat nönü

devletin önceli ini özel sektörün zayıflı ından dolayı tercih ederken, Kadro’da bu

tespite ek olarak ve daha önemlisi ideolojik olarak özel sektör, çıkarlarını her eyden

204
Tekeli, a.g.e., s. 514.
205
A.g.e, s. 522.

92
üstün tuttu u için tercih edilmemelidir.”206 Kadro’ya göre özel sektör yalnızca, karar

alma mekanizmaları ve süreçlerinde etkin olamayacak alanlarda yatırım

yapabilmelidir. Devlet sermaye birikim süreçlerinde etkin olabilmeli, i letti i sanayi

gelirlerini sermaye birikimine aktarmalıdır. Önerdikleri yöntemin Sovyet sermaye

birikiminin yönetim organizasyonundan farkı, orada kar ıla ılan üretim eksikli inin,

planlamaların do ru yapılmasıyla önlenmesini tavsiye edilmesidir. Kadrocular

kapitalizmin ve sosyalizmin eksikliklerine vurgu yaparak bunların dı ında, radikal

bir devletçili i esas alan bir geli me stratejisi önermektedirler. Devletçilik

kapitalizme ve sosyalizme kar ı üçüncü bir kalkınma yoludur. Kadro üçüncü

dünyacı kalkınmacılı ın bir öncülü sayılabilecek bir akımdır. Türke ’e göre

“Kadrocularca, devletin sermaye sahiplerinin yerine geçmesi önerilmektedir. Bu

nedenle önerilerinin kapitalizm ve sosyalizme alternatif bir üçüncü yol de il yine

kapitalizmin içinde oldu u sonucuna ula ılabilir.”207 Fakat Kadroculuk benzer

biçimde –örne in, Kadroculara göre özel sektör çıkarlarını her eyden üstün

tutmaktadır ve toplumsal çıkarlar ki ilerin çıkarlarından daha üstündür- sosyalist yola

da benzetilebilir. Dolayısıyla Kadroculu un bir tür üçüncü yolculuk oldu u daha akla

yakın görünüyor.

Kadrocularda devlet, bütünü içeren bir kategoridir. Bu bütünlü ü

Durkheim’da ya da Ziya Gökalp’te oldu u gibi toplumu organik bir bütün olarak

gören “dayanı macılık” (solidarizm) ile de il, toplumun dı ve iç çeli kilerinin

yorumuna dayanarak temellendirmektedirler. Milli Kurtulu Sava ı’nın dayandı ı dı

çeli ki, ulusal bütünlü ün kayna ıydı. Benimsenen devletçilik de, çeli kinin

do masını engelleyecekti. Böylece sınıf çatı ması olmayan, sınıfsız bir toplum

206
Türke , a.g.e., s. 172.
207
A.g.e., s. 183.

93
kategorisi ortaya çıkmaktadır. Kadrocular, devletçi iktisat politikalarının yeni bir

üretim ili kisi tarzı olu turaca ını ve bu süreçte devletin kapitalist sınıfın ortaya

çıkmasını engelleyecek önlemler alması gerekti ini vurgulamaktadırlar.

Kadroculara göre kapitalizmin geli mesi, Avrupa’daki sermaye birikim

süreci, i çi sınıfının sömürülmesi sonucu sınıf çatı malarının ortaya çıkmasıyla

sonuçlanırken, Do ulu ülkeler için kapitalist geli menin ortaya çıkardı ı metropol

ülkeler ile sömürge ve yarı sömürgeler kar ıtlı ı daha belirgindir. Dolayısıyla sınıf

çatı ması Avrupa’nın sorunudur; geri kalmı ülkeler içinse emperyalizm-milli güçler

çeli kisi önemlidir. Kadrocularca liberalizm, kapitalizmin ekonomik politikalar

düzeyinde bir yansımasıyken, demokrasi kendi ba ına var olmayan “kapitalizmin

siyasi ve idari kılıfı” olarak görülmektedir. Parlamentarizm ise, bu demokrasinin

uygulanma yoludur. Her biri kapitalizmle ilgili olan bu kavramların tümü de,

Kadrocular için olumsuz hale gelmektedir. 208

Sosyalizmin sanayile mi Avrupa ile sanayile memi Asya ve Afrika’nın i çi

sınıfları arasındaki niteliksel farklılıkları çözümlemesinin mümkün olmadı ı

kanısındadırlar. Fa izminse emperyalizme taraftar oldu unu ve sanayi burjuvazisinin

çıkarlarını korumayı hedefledi ini ileri sürmektedirler.209 Fakat bu durum sosyalizm

ve fa izmden etkilenmediklerini göstermez. Fa izm gibi, Kadro da otoriteryan bir

yakla ımı benimsemi ve milleti organik anlamda birlik olmaya davet etmi tir.210

Sosyalizmden etkilendikleri de ku ku götürmez. Her ne kadar Marksizmi ele tirseler

de tarihsel materyalizmi benimsemi lerdir ve Lenin’den etkilenmi lerdir. Kadrocular,

sosyalist söylemin anti-emperyalist boyutunu ve fa izmin otoriteryan özelli ini

208
Tekeli, a.g.e, s. 518.
209
Türke , a.g.e., s. 126.
210
A..g.e., s. 129.

94
ulusçu söylemlerinde uzla tırmaya çalı maktadırlar.211 Anti-emperyalizmlerini

temellendirmek için, tarihsel materyalizmi Türkiye ko ullarına uyguladıklarını iddia

ederek temel çeli kinin, Batılı toplumlarda oldu u gibi sınıflar arasında de il,

emperyalizmle milletler arasında oldu unu savunmaktadırlar. Türk devrimlerini,

dejenere olmu Batı demokrasisinden ve ihtilalci bir sosyalizmden ayırmaktadırlar.

Henüz sanayile menin gerçekle medi i Türkiye’de devletin her anlamda yaygın

denetimle yürütece i kalkınmayla, çıkarları farklı sınıfların ortaya çıkmasına gerek

olmadan geli mi ülkeler seviyesine gelinebilece ini savunmaktadırlar.

Devletçili i liberalizm ve komünizme alternatif bir iktisadi sistem olarak

de erlendirerek önemini abarttıkları için, anti-emperyalist nitelikli, milli kurtulu

hareketini ilk gerçekle tirmi olan Türkiye’nin sömürülen ülkelere öncülük yapma

i levinden söz ederler. Böylelikle milli unsura dayalı, devlet eliyle kalkınma yürüten

ülkelerin bir tür kapitalist olmadan kalkınmacılıkla üçüncü yoldan geli ebilece ini

dü ünmektedirler.

Ancak Kadro Hareketi de, Kemalist yönetim tarafından tasfiye edilmi tir.

Kadro’nun özel sektöre ve Bankası Grubu’na yönelik ele tirileri, bu çevrelerin

Kadroculara kar ı tepki göstermesine yol açmı tır. Di er taraftan, Kadrocuların

önerdi i geli me stratejisi Kemalist yönetimin uyguladı ıyla tam olarak örtü medi i

için Kadrocuların önerileri Kemalist yönetimi ele tirir nitelikte olmu tur. Dolayısıyla

Kadroculara kar ı CHP içinden de tepki gelmeye ba lamı tır. Kemalist yönetim artık

Kadro Dergisi’ne 1932 yılında duydu u kadar ihtiyaç duymamaktaydı. Son olarak da

211
A.g.e., s. 15.

95
Kadro uyguladı ı stratejinin -“Kemalist liderlerin kendi kendisini rehber atayan bir

grup aydına uzun süreli tolerans gösterece ine inanmı olması”- kurbanı olmu tur.212

Kadro liberalizmin gerileme dönemi ürünü olarak kapitalizm ve sosyalizm

dı ında bir üçüncü yol arayı ının ifadesiydi. 1960’larda benzer bir üçüncü yol

arayı ını kapitalizmin geli me döneminin ürünü olan bir hareket olarak Yön hareketi

sergilemi tir.213 Kadrocular ve Yöncüler, Türk modernle mesinin ba ından itibaren

görülen, toplum kar ısında moderni temsil eden, topluma yön vermesi gereken aydın

türünün iki farklı tarihsel zemindeki yansımalarıdır. Kadro ve Yön de i meyen

yanlarıyla bu genel aydın türünün çe itli özelliklerine i aret ederken di er taraftan

kendilerine has kimi özellikleri, farklılıklarıyla da ortaya çıktıkları döneme ı ık

tutarlar.

Siyasi perspektifi Yön’le etkile im içerisinde olan MDD ise Kadrocular gibi

üçüncü yol arayı ı içerisinde de ildir ve Marksizme araçsal yakla maz ancak anti-

kapitalizmden daha fazla önemsenen anti-emperyalizm ve buna ba lı milliyetçilik

vurgusu ile toplumun “ilerici” kesimlerine (asker-sivil aydınlar) ve onların ideolojisi

olarak tanımladıkları Kemalizme verdikleri önem MDD’cileri Kadrocularla benzer

bir yörüngeye ta ımaktadır.

212
A.g.e., s. 205-206.
213
“Yön Hareketi, Kadro ile kar ıla tırıldı ında 1930’ların tek parti ko ullarında olu turulan bir
ideolojinin çok partili hayat ko ullarında yeniden yorumlanması olarak de erlendirilebilir.” Faruk
Alpkaya, “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”, Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce,
Cilt 2, stanbul: leti im Yayınları, 2001, s. 478. Yön, Kadro gibi devletçili i bir iktisadi sistem de il
bir kalkınma stratejisi olarak sunar.

96
IV. Ara De erlendirme: TKP, Kadro ve MDD

MDD, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye’de sol siyasetin oldukça önemli bir

unsuru olmu , özgün bir konuma sahip bir harekettir. Ancak bu özgünlü ünün

yanısıra, 1920’li ve 1930’lu yıllardan kalan tartı maların MDD’nin siyasi tahlillerine

belirgin biçimde etkisi vardır. TKP’nin bu anlamdaki etkisi daha do rudandır. Kadro

hareketi ile MDD’nin tahlillerinde ise açık bir etkile imden ziyade benzerlik

bulunmaktadır.

MDD’nin fikri önderi Mihri Belli, 1940’ta illegal TKP’ye katılmı 1942

sonlarından itibarense partide aktif görevler üstlenmi tir.214 Sovyetler Birli i’nde

uygulanan sosyalizmi benimsemi , III. Enternasyonal’e üye olan illegal TKP

gelene inden gelen komünistler gibi Stalinist e ilimleri oldukça güçlü bir komünizm

tahayyülüne sahiptir. A amalı devrim ve tek ülkede sosyalizm teorileri onun politik

tahayyülü için de oldukça belirleyicidir. Belli, MDD’nin benimsedi i “sosyalizm

yolunda tam ba ımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” sloganıyla temsil edilen

hedefin, Türkiye’deki elli yıllık devrimci i çi sınıfı hareketinin asgari programıyla

uygunluk içinde oldu unu belirtir.

Yalçın Küçük’e göre “Türkiye Komünist Partisi, «Kemalizmin sol kanadı»

i levini ve Kemalizme akıl vererek sola çekme alı kanlı ını hiçbir zaman terk

etmedi. (…) Asıl yanlı lı ın Kemalizmin sol kanadı i levini yüklenmekten ileri

geldi ini bir türlü kavrayamayan Türkiye Komünist Partisi, sürekli olarak

214
“[1950’li yılların ba ında] Mihri Belli ile Zeki Ba tımar arasında TKP’nin gelecekteki önderli i
için sert bir rekabet ülke içinde ortaya çıktı. Ba tımar, hapisten çıktıktan sonra ülkeden ayrıldı ve
efik Hüsnü’nün ölümünden sonra genel sekreter oldu. Mihri Belli ise ülkede ve partinin dı ında
kalarak kendisinin ön plana çıkaca ı zamanı bekledi ve etkisini kendisine mahsus bir biçimde
hissettirdi”. Belge, “Sol”, s. 164.

97
«enternasyonalist» oldu unu kanıtlamak ihtiyacı duydu.”215 Belli’ye göre ise TKP

Kemalizme taviz vermekle suçlanamaz. “1920’ler, 1930’lar TKP’si ülkenin özgül

niteliklerini uzun boylu hesaba katmadan SBKP modelini kalıp gibi benimsemekle,

gereken Marksist yaratıcılı ı göstermemekle suçlanabilir ama, Kemalistlerin bir milli

burjuvazi yaratarak kapitalist yoldan Türkiye’yi kalkındırma hayallerinin ülkeyi nasıl

bir çıkmaza sürükledi ini görmemekle, buna kar ı kesin tavır almamakla

suçlanamaz”.216 Belli’nin Marksist yaratıcılı ı gösterememekten kastı sosyalizmin

“Türkiye’ye özgü” oldu una vurgu yapılmamı olmasıdır sanırım.217

TKP’nin siyasi tahlilleriyle MDD’nin tahlilleri arasında büyük ço unlu u

modernle me konusundaki benzer tavırdan kaynaklanan bir paralellik bulunmaktadır.

TKP gelene i için de, Mihri Belli için de Türkiye hala ne Do u kadar geri, ne Batı

kadar ileridir. Burjuva devrimi yapmaya aday geri kalmı bir ülkedir. Anti–

emperyalizme, Türkiye’nin geri kalmı lı ına, feodal mütegalibeyle mücadeleye

atıflar ve Batı kar ıtlı ından beslenen Do uculuk218 vurguları benzerdir. Bir geri

215
“Böylece ülke sorunlarının çözümünü Kemalizmden ve Kemalizmin siyasal örgütü olan
Cumhuriyet Halk Partisinden bekledi. Bu bekleyi içinde de ülke sorunlarıyla fazla ilgilenmedi.
Anlamsız bir i bölümü ile ülke sorunlarını ba kalarına bırakıp enternasyonalizmi kendi üzerine aldı.
(…) Türkiye Komünist Partisi’nin , üyelerinin özverisi ve katlandıkları zulümle kar ıla tırılamayacak
kadar az etkin olması gerçe inin altında sürekli olarak ba ka bir ideolojinin, Kemalizmin, akıl
hocalı ını üstlenmesi yattı. (…) Türkiye Komünist Partisi, Kemalizmin resmi ideoloji oldu u bir
toplumda, Kemalizmin sol kanadı i levini üstlenerek bir adım daha atılamayaca ını bir türlü
kavrayamadı.” Küçük, a.g.e., s. 53.
216
Mihri Belli’ye göre, 1919-1925 döneminde “mücadele biçimi genellikle legal siyasi ve askeri
örgütlenmeyle, emperyalizme ve onun i birlikçisi sınıf ve zümrelere kar ı millici güçler safında cephe
halinde sava tı. Bilimsel sosyalizmin Türkiye’ye yeni girmi bir akım olması dolayısıyla teorik
yetersizlik ve örgütlenmede da ınıklık söz konusuydu. (…) 1925-1943 arası dönemde ise “TKP
illegaliteye çekilmi ti, ancak komünistlere uygulanan baskı yasaları bugünkü yasalara kıyasla çok
daha hafif cezaları içeriyordu.” Mihri Belli, Esas Hadise, O Kiraz A açları, stanbul: Chiviyazıları
Yayınları, 2002, s. 23-25.
217
Sovyetlerden daha belirgin biçimde etkilenen TKP’nin aksine, Belli sosyalizmin kökü dı arıda bir
ideoloji olmadı ını kanıtlama çabasıyla, bunu a tı ını dü ünüyor olabilir.
218
Örne in efik Hüsnü Türkleri “Do u’da en ileri gitmi unsur olmak ve henüz uyanmamı ulusların
öncüsü bulunmak sıfatıyla biz Türkler” biçiminde tanımlıyordu. “Türkiye’de Devrimin ekli”, efik
Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 112. Yine Hsnü’ye göre “Türkiye’nin bütün Do u, özellikle Müslüman
uluslar üzerinde nüfuzu vardır; onlara kendisini ba layan gelenek ba ları, bize sesleniyor ve diyor ki:

98
kalmı ülke devrimi olan Sovyet deneyiminden etkilenmi olan efik Hüsnü Batı

toplumlarının ve Türkiye’nin sosyalizme ula ma yollarını tamamen zıt görmektedir.

Türkiye’de sınıf sava ımının tahliline, Batı’nın tam zıttı oldu u ön kabulüyle

ba lamaktadır. Mihri Belli de Türkiye toplumculu uyla Batıcılık diye adlandırılan

e ilimin ba da mayaca ını savunmaktadır. Kemalizmin ilericili ine yaptıkları

vurgular ve Kemalizm öncesine -Tanzimat’a, II. Me rutiyet’ e- dair yargıları bu

olguların taklitçilik oldu u ve ba ımlıla manın ba langıcı olarak algılamaları

anlamında paralellikler ta maktadır.

Fakat TKP “kapitalist olmayan yol”u savunurken, Mihri Belli

kapitalistle meden sosyalizme ula ılamayaca ını dü ünmektedir. Ancak devrimin

a amalı olaca ı kavrayı ı her iki anlayı ta da geçerlidir. Demokratik devrim, burjuva

devrimidir. Bunun sonucu olarak MDD tezinde milli burjuvazi ve asker-sivil aydın

zümre vurgusu ön plana geçmektedir. Asker-sivil aydın zümre vurgusuyla i çi

sınıfının öncülü ünü erteleyen bir yakla ımla, eninde sonunda “amele-köylü uralar

cemiyeti”ni ve proletarya öncülü ünü öngören bir yakla ım arasında ayrımların

dikkat çekici oldu u kesindir. Bu ayrım noktasına ra men TKP’nin “reformları

desteklemek ama bunlarla yetinmemek” biçimindeki tavrının, Belli’de milli

demokratik devrimin gerçekle tirilmesinden sonra sosyalist devrim a amasına

geçilece ine dönü tü ü söylenebilir. MDD’nin milli burjuvazinin devrimden sonra

da varlı ını sürdürmesine ve milli burjuvazinin demokratik devrimde öncülü üne

yaptı ı vurguyla, TKP’nin uygulamada öncülü ü Kemalist iktidarda görmesi benzer

kavrayı lardır. Fakat demokratik devrim a amasında öncülük etme görevi TKP’de

kapitalist emperyalizmin köleli i altında inleyen insanlı ın kurtulu unu kolayla tırınız.” Aktaran,
Sadi, a.g.e., s. 640.

99
net olarak proletarya da iken MDD’nin tavrı bu konuda daha mu laktır. Ayrıca TKP

prati e yansıtamamı ve geçici bir süre için –kabaca 1927-1936 arası- olsa da

Kemalizmle bir net bir ayrımı yakalayabilmi tir.

MDD tezinde cuntacılık e ilimine tekabül eden asker-sivil aydınlara ili kin

vurgu, MDD’nin ve eski TKP çizgilerinin farklı dönemlerin ürünü olmaları

dolayısıyla ortaya çıkmı olan bir yeniliktir. öyle ki TKP döneminde Kemalist

hükümet i ba ındaydı ve tüm inisiyatifi elinde toplayarak toplumun üstten

ekillendirilmesi görevini yerine getirmekteydi. MDD tezinin ortaya atıldı ı

1960’ların ortasında ise MDD’cilerin yorumuna göre, Atatürkçü ordunun “ilerici”

darbesinin ardından, “demokrasicilik oyunuyla” iktidarı yine “kar ı devrimci”ler ele

geçirmi ti. Dolayısıyla hitap edilen iktidar oda ı zaman içinde farklıla mı tı. Eski

TKP, Kemalizmin yol açıcılı ına göz kırparken, MDD Kemalist mirası

sahiplenenlere seslenmekteydi. Zaten MDD için Kemalizm, asker-sivil aydın

zümrenin ideolojisi oldu u için önemliydi.

Her ne kadar paralellikler varsa da, Belli’nin Kemalizm ve milliyetçik

algısının da do rudan do ruya eski TKP mirası oldu unu söyleyebilmek zor

görünüyor. Bu yakla ıma göre asker-sivil aydınlar milliyetçi dolayısıyla ilerici

olduklarından milli demokratik devrim de öncü olabilmeleri dü ünülebilen unsurlar

oluyorlar. TKP Kemalizmin en ba taki devrimci yönüne vurgu yapıyor ve 1925’ten

sonra tutum, en azından teoride, net bir anti- Kemalizmken, Mihri Belli için -

Kemalist reformlar, Kemalist yöneticilerin iktisat bilmemeleri, reformların yalnızca

üstyapıda sınırlı olması vb. nedenlerle yarım kalmı olsa da- kar ı-devrim 1945’ten

sonra ba lıyor. Mihri Belli’nin de bir temsilcisi oldu u, 1960’ların eski TKP

gelene inden gelen devrimcileri Eralp’e göre, TKP çizgisinden iki kritik konuda

100
daha geridir: “ çi sınıfının mücadelesi kar ısında son derece ilgisiz bir

konumdadırlar. Oysa efik Hüsnü TKP’si, faaliyeti boyunca sınıf içinde örgütlenme

çabasına özel bir önem vermi tir. Birincisi ile do rudan ba lantılı ikinci gerileme ise

‘örgüt’ ve ‘illegalite’ konularında görülmektedir. Yine efik Hüsnü TKP’si tüm

Kemalizm hayranlı ına ve bu hayranlıkla da beslenen legalist e ilimlere kar ın örgüt

fikrine hep yakındır. Ayrıca TKP, legal imkanların yoksun olunan bir dönemde

illegal olarak siyasal faaliyet yürütmü tür. MDD çizgisi ise “icazetçili e” kar ı olma

adına legal planda hiçbir örgütsel olu uma yönelmedi i gibi illegal alanda faaliyet

yürütmek için de herhangi bir çabası olmamı , dönem boyunca bir hareket

görüntüsünü a amamı tır”219

MDD tezinde, milliyetçilik vurgusunun a ırlık kazandı ı da söylenebilir. Bu

noktada emperyalizm komünizm çeli kisini sınıf çeli kisinden daha önemli görme

konusunda ayrılıyorlar. Milliyetçilik vurgusu MDD’de daha baskındır. MDD bu

konudaki tutumuyla daha çok Kadro’ya benzemektedir.

Kadro’yla daha dolaylı ba ları bulunan MDD, milliyetçilik ve Kemalizm

konusunda 1930’larda sol hareket içinde genel olarak benimsenen tavırların bir

örne ini 1960’larda vermi tir.

Bir aydın hareketi olarak devleti toplumun üzerinde gören Kadrocuların bunu

me rula tırabilecekleri önemli bir zemin, Kemalist iktidarı algılayı tarzları ve bu

algı paralelinde geli tirdikleri halkı algılayı tarzlarıdır. “Kadrocu aydın, toplumun

çıkarlarını ön planda tutan, inkılap heyecanı ile eylem içinde olan, bu eylemlerini

ileri bilgi, teknik ve kültüre sahip olarak etkin bir biçimde yürüten, i disiplinine ve

inkılap disiplinine sahip olarak otoriter bir yapıdaki topluma rehberlik yapacak kimse

219
Eralp, a.g.e., s. 131.

101
olmaktadır.”220 Kadrocular toplumu, öncü kuvvetlerle üstten yönlendirmek

istemektedirler. Bireyin önemini yitirdi i bu söylemde, millet adına hareket eden

kadroların, kullanabilecekleri devletin araçları olacaktır. Kadroculuk adından da

anla ılaca ı gibi “Te kilat çerçevesi dar, disiplinli ve uurlu bir yöneticiler ve

kurucular zümresinden (…) bir milli kurtulu hareketinin ve bir milli inkılabın

kumanda heyetinden inkılabın devam ettirilmesini beklemektedirler.”221 Etkilemeye

çalı tıkları do rudan halk de il, iktidarı elinde bulunduranlardır. Küçük bir aydın

grubu olan Kadrocuların, bir siyasal güçlerinden söz edilemeyece i, kendilerini

iktidarın bir alternatifi olarak görmedikleri, aksine varolan tek parti iktidarının

ideolojik dayana ı olarak iktidarı bu anlamda payla mak istedikleri açıktır. MDD

için böyle bir tutum söz konusu de ildir. MDD’cilerin aksine Kadrocular

Kemalizmin ideolojik düzeydeki yansımasına ele tirel yakla mazlar. Çünkü onlar

Marksizmin yalnızca tarihsel maddecili in benimserler. deolojik düzeylerini

Kemalizme eklemlenerek belirlemi lerdir. MDD’ciler asker-sivil aydınlara ve onların

devrimcili ine vurgu yapsalar da proletaryanın kuramsal öncülü ünü hiçbir zaman

terk etmemi lerdir. Ayrıca Kadro ef’e seslenmekte, MDD ise asker-sivil aydınlara,

milli burjuvaziye, gençli e vb. dolayısıyla olabildi ince geni bir aydın kitlesine

seslenmektedir.

Kemalist hükümeti inkılapların devam ettirilmesi konusunda te vik etmeyi

amaçlayan Kadrocular “Türkiye gibi bir ülkede burjuva sınıfından eser bulunmadı ı

gibi, i çi sınıfına dayanan bir ideolojik hareketin ya ayamayaca ını” savunmaktadır.

220
Tekeli, a.g.e., s. 511.
221
Aydemir, a.g.e., s. 259. “Bu elbette, yı ınların kalabalıkların dili olamazdı. Yı ınlar ve
kalabalıklar, elbette bu dili konu amazlardı. Çünkü inkılap, toplumun nizamına cebri bir müdahaleydi.
leri ve önder bir anlayı tı. nkılap inkılapçı ve uurlu bir inananlar kadrosunun i i olmalıydı.” A.g.e.,
s. 24.

102
Sınıf mücadelesini reddederek, Kemalizmin “milli burjuvazi yaratmak” hedefini

milli sayılmayan sanayi ve ticaret erbabına kar ı onaylamaktadırlar.222 Kadrocular

ulusal bilinci sınıf bilincinde daha önemli görmektedirler; dolayısıyla MDD’ciler bu

anlamda Kadrocularla benzer bir kavrayı a sahiptir. Ama Kadrocular Marksizmi

de il tarihsel materyalizmi önemsemektedirler. MDD için böyle bir ayrım sözkonusu

de ildir. Ayrıca Mihri Belli için “kapitalist olmayan yol” mümkün de ilken, Kadro

tam anlamıyla “üçüncü yol”cudur.

Kadrocular iktisadi alanda devletçili i ve dolayısıyla planlamacılı ı

öngörürler. Sorunun iktisadi alanda oldu unu kavramı lar; Marksizmle ili ki

kurabilmi lerdir. “Aydemir’in, 1920’lerin ilk yarısında, komünizmle ba larının

henüz kopmadı ı dönemde benimsedi i perspektifte, Cumhuriyet Halk Fırkası

tarafında gerçekle tirilecek kalkınma ve sanayile me, kendi gününün gelmesini

bekleyen sosyalizm için bir önko ul sayılmaktadır.(…) Ancak, kalkınma ve

sanayile me daha sonra, komünizmden Kadroculu a geçi döneminde, bu kez sınıf

mücadeleleri yoluyla gelecek bir sosyalizme alternatif olarak kendi ba ına özgün bir
223
hedef sayılmaktadır” MDD’ciler sınıfların varlı ını kabul etmekte ve toplumsal

analizlerini buna dayandırmaktadırlar. Halk yine yol gösterilmesi gerekendir ama

Kadrocular da oldu u gibi yı ınları önemsiz saymamaktadırlar,

Kadrocular otoriter e ilimlere sahiptirler ve toplumsal geli me sürecinde,

toplumun üzerinde yükselmi kesimlerin etkin olmasında bir sakınca görmezler.

dealleri, aydın kadroların yönlendiricili inde tepeden inme bir “devrim”dir. Bu

222
Aydın, a.g.e., s. 62.
223
Metin Çulhao lu, “ evket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam”, Toplum ve
Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 93.

103
idealler, 1960’larda liberalizmin yükseli e geçti i bir tarihsel konjonktürde yeniden

ye ertilmi tir.

104
III. BÖLÜM

Yön, T P ve MDD

Bu bölümde 1960’larda siyasetin iki önemli bile en Yön hareketine, T P’e ve

MDD’yle ili kilerine de inilmeye çalı ılacaktır.

1950’li yıllardan itibaren kapitalist sistemle bütünle menin yo unla ması

sürecinde, kentle meyle ta ralıktan çıkan kitlelerin etkisinde toplumsal ya amın

canlanmasıyla farklı bir muhalefetin olana ı do mu tur. 1960’ların ortalarından

itibaren AP iktidarı ve temsil etti i de erlere kar ı ortaya çıkan anti-emperyalizm

odaklı toplumsal muhalefet i çi sınıfı ideolojisi çerçevesinde örgütlenmi tir.

1960’lı yıllarda popüler olan anti-emperyalist ve Kemalist bir solculuktu.

Bunda Türkiye’de 1960’ların ikinci yarısında devlet bürokrasisi ve CHP çevresinde,

özellikle ABD’nin Kıbrıs sorununda Yunanistan’ı desteklemesi nedeniyle esen anti-

ABD rüzgarın oldukça önemli etkisi oldu u söylenebilir. Yön dergisi 27 Mayıs’la

gelen göreli demokratik toplumsal/siyasal ortamda, anti-emperyalist bir söylemle

millici güçlere seslenmi ; özellikle aydınların ve bürokratların yo un ilgi ve

deste ini görmü tür. Anti-emperyalizm, sosyalist söylemle toplumsal me ruiyet

kazanmı tır. Fakat bu sosyalizmin kendine has bir takım özellikleri vardır.

T P’in parlamentoya girdi i 10 Ekim 1965 seçimleri 27 Mayıs sonrası süreçte

yeni bir a amayı temsil ediyordu. Belirtildi i gibi, AP’nin iktidara geli i ve ABD

güdümünde siyaseti sosyalist çevrelerle milliyetçi çevrelerin anti–emperyalist bir

ittifakla yakınla malarına vesile oluyordu. Bunda ku kusuz 27 Mayıs’ın yarattı ı

yanılsamaların da büyük etkisi vardı.224 Yön ve T P iki ayrı düzlemde, birlik

224
“27 Mayıs milli ba ımsızlık, kalkınma vb. hedeflerde somutla an iki tür yanılsamaya yol açmı tır.
lerici aydınların toplumu üstten ekillendirme önerileriyle karakterize olan Yön hareketi darbenin

105
görüntüsü sergiliyorlardı. Yön, ba langıçta sosyalistlerin tümünün tartı ma imkanı

bulabildi i bir yayın organıyken T P, içindeki ayrı maların da ortaya koydu u gibi

farklı e ilimlerin kayna tı ı bir ortak zemindi. Sosyalist cephe ba langıçta

farklılıkların önemsenmedi i bir ortamda dı tan birlik görüntüsü sergiliyordu. Fakat

1965 seçimlerinde T P’in parlamentoya giri i ve DP gelene inden AP’nin mutlak

seçim zaferi bütünle ik bir görüntü arzeden sol cephedeki çatlakların ortaya

çıkmasına neden oldu. Yön çevresi bu seçimleri 27 Mayıs sonrasının kar ı devrimi

olarak de erlendirmi ti ve CHP’den, dolayısıyla barı çıl yollardan iktidara ula manın

imkansızlı ı tezine ula mı tı. Di er taraftan T P’in bu seçimlerdeki ba arısından

parlamenter yollarla iktidara gelebilece i anlamını çıkarması en önemli ayrı ma

noktasını olu turuyordu. T P’e yöneltilen ele tiriler politik tavrını netle tirme

ihtiyacını körüklüyordu. Böylelikle bir çatı ma ortamına zemin hazırlanmı

oluyordu. T P’e destek veren kesimlerden Mihri Belli ve çevresinin Yön’ün yanında

yer almalarıysa çatı manın hem alanını, hem içeri ini geni letmi tir.

Bu bölümde öncelikle siyasi geli melere de inilecek, daha sonra Yön ve

T P’in siyasi perspektifleri MDD’ye etkileri ba lamında kar ıla tırılmalı olarak ele

alınacaktır.

yapılı biçiminden esinlenmi tir. MDD’ ye kar ı unsur olarak, Batı Avrupa sosyal demokrat
partilerine yakın politik tutumuyla ülkede parlamenter yolla sosyalist sava ım için yeterli büyüklükte
i çi sınıfının oldu unu feodalizme kar ı yapılacak demokratik devrimin ve emperyalizme kar ı
yapılacak milli sava ımın birbirinden ayrılamayaca ını savunan Türkiye çi Partisi’nde ise darbenin
getirdi ini dü ündü ü demokratik ortamın etkisiyle, parlamento yoluyla iktidara ula abilme
yanılsamasına neden olmu tur.” Atılgan, a.g.e, s. 102.

106
I. Çok Partili Ya amdan 1960 Darbesi’ne

kinci Dünya Sava ı sonrası dünya artık ba ka bir dünya idi. Avrupa ülkeleri,

ABD ve SSCB birle erek ortak dü man Hitler’i yenmi , Avrupa merkezli dünya

yıkılmı , yıkıntılar arasından liberalizmin simgesi ABD ve komünizmin simgesi

SSCB, yani iki dü man süper güç do mu tu. Böylece so uk sava ba lamı tı. Bir

di er önemli olgu ise sömürgelerin ulus devletlere dönü mesi idi. Sömürgelerin ulus-

devletlere dönü mesi so uk sava ortamında kapitalist-emperyalist sisteme kar ı

olarak algılanabilmi tir. Sava sonrası ABD politikası, Batı Avrupa için liberal

ekonominin yeniden tesisini hedeflerken, geri kalmı ülkeler için ulusal kalkınmacı

politikaların te vikine yönelmi ti. Marshall Planı ve Thruman Doktrini,

komünizmden korunma ve Avrupa’nın yeniden in ası politikalarının simgeleriydi.

ABD’nin önerisine kar ın Sovyetler üçüncü dünya ülkelerine kapitalist olmayan

yoldan kalkınma stratejisini öneriyordu.

Türkiye tarihi açısından da 1945 sonrası çok partili ya ama geçi kolaylıkla

bir dönüm noktası olarak de erlendirilebilir. II. Dünya Sava ı sonrasında Türkiye,

emperyalizmin ileri karakolu olarak, ABD’nin güdümündeki dünya sistemiyle daha

fazla eklemlenme sürecine girmi tir. Çok partili ya ama geçi , halkın yönetimden

genel bir ho nutsuzlu unun ve bunun sonucu yo unla an bir halk hareketinin ürünü

olmadı ından, çok partili ya amın daha çok uluslararası konjonktürle ilgili oldu u

kanısı güçlenmektedir.

1945’ten sonra ekonomi politikasında önemli de i imlerin i areti verilmi tir.

Devlet eliyle sanayile me, sanayi burjuvazisi geli tirmeye yönelik politika terk

edilerek tarım ve madencili in geli tirilmesine a ırlık verilmi tir. Bundaki temel

kaygı ABD’nin Türkiye için biçti i rolün, Avrupa sanayisinin yeniden in ası için

107
gerek duyulan hammaddelerin teminini sa lamak olmasıdır. Tarımın makinele mesi

köylerdeki gizli i sizli i açı a çıkarmı ve köylerden kente do ru göç hareketi bu

dönemde yo unla mı tır.

Ero ul’un tespitiyle Türkiye’de çok partili düzenin ilk yirmi be yılına toplu

olarak bakıldı ında, birtakım süreçlerin varlı ı hemen göze çarpmaktadır.

“Genellikle ini li çıkı lı bir yol izleyen ve çok kez birbirleriyle çatı an bu süreçleri

dört eksende toplamak olanaklıdır: Demokratikle me, liberalle me, köktencile me ve

askerile me.”225

CHP’den sonra iktidara gelen, geli mi kapitalist ülkelerle i birli ine daha

yatkın bir parti olan Demokrat Parti (DP) liberalle me e iliminin güçlenmesine

neden olmu tur. 1950’li yıllar, yönetici elit profilinin de i mesinin yanısıra -

Kemalist devlet seçkinleri yerine millet iradesini temsil etti ini dü ünen ta ralı

elitlerin geçmesi- devletçili in yerine serbest te ebbüsün geli tirilmesinin

hedeflendi i, daha liberal ve popülist politikaların uygulandı ı yıllardır. Sava

yıllarında oldukça bozulmu olan ekonomik durum halkın büyük ço unlu unun

CHP’ye tavır almasına, dolayısıyla tek parti yönetimine bir tepki do urmu tur.

1950’li yılların siyasi deneyimi bu süreçte modernle menin nesneleri olarak kalan

geni halk tabakalarının insiyatifi, kendilerine sunulanı kabul etme, ona me ruiyet

kazandırmadaki rolleri düzeyinde önemsendi. Halkçılıksa ya milliyetçili in içinde

eritilmi ya da “halk için, halka ra men” olarak anla ılagelmi tir.

Demokrasi, özgürlük vaatleriyle i ba ına gelen popülist niteli i a ır basan

DP büyük ölçüde 1945 sonrasında CHP’nin ba lattı ı ekonomi politikasını

uygulamayı sürdürmü tür. DP, ilk dört yıllık iktidarı döneminde, temel sınıfsal

225
Cem Ero ul, “Çok Partili Düzenin Kurulu u: 1945-1971”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 155.

108
dayana ını olu turan ticaret burjuvazisi ile büyük ve orta köylülü ün iktisadi geli me

potansiyellerini öne alan bir politika izlemi tir. Tarımdaki modernle me ve artan

tarımsal ihracat ile sa lanan sermaye birikimi, 1950-1954 döneminde ekonominin

büyümesini sa lamı tır. Köyden kente göç olgusu ve ehirle menin artı ı, toplumsal

hareketlili in artması gibi olgularla kar ıla ılmı tır. 1950’li yıllar popülizmin

yo unla tı ı, ticaret burjuvazisinin, ülkeyi o güne kadar yönlendirmi ve son olarak

CHP’de somutla mı bürokratik gelenekle hesapla ması anlamını ta ımaktadır.

“Türkiye’de sanayi kapitalizminin temellerinin 1930’lu yıllarda devlet

öncülü ünde atılmasına kar ılık, kelimenin gerçek anlamıyla bir sanayi

burjuvazisinin olu ması ancak 1950’li yıllarda ba layacak, bu sınıfın burjuvazinin

yönetici gücü haline gelmesi ise 1960’lı yıllarda gerçekle ecektir.”226 Ancak

1950’lerin ba ında ba layan ekonomik durumdaki düzelme bir süreklilik

göstermeyecek, 1950’lerin ikinci yarısından sonra bozulan ekonomik durumla paralel

olarak siyasi sürecin i lemesinde de çe itli zorluklar ba gösterecektir. Boratav’ın

ayrımı esas alınırsa “46-53 arasında neredeyse tüm sosyal grupların mutlak

durumlarının ve ya am ko ullarının düzeldi i bir süreç”ten, 1954- 1961 yılları

arasında, “sava sonunun geni leme konjonktürünün ve liberal dı ticaret

politikalarının son buldu u; ekonominin göreli bir durgunluk içinde dalgalanmalara

tabi oldu u (…) dı tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildi i”227 bir

dönem olarak nitelenebilir. Ekonomideki kötü gidi e paralel olarak toplumsal

huzursuzlu un da artmasıyla DP’nin baskıcı niteli inin de arttı ı gözlemlenmektedir.

Büyük toprak sahipleri, ticaret burjuvazisi vb. kesimlere dayanan DP dönemi,

belirtildi i gibi, iktidar kullanan kesimlerde bir de i ikli e yol açmı tır ve asker-

226
Savran, a.g.e., s. 90.
227
Boratav, a.g.e., s. 85.

109
sivil bürokratların etkinlikleri ve prestijleri bu dönemde sarsılmı tır. Bu dönem,

dü ük rütbeli askerlerin sosyo-ekonomik durumlarının kötüle mesiyle ve yönetimin

askeri kesime yalnızca generallerden olu an bir kitle olarak yakla ımıyla karakterize

edilebilir. Tüm bunların sonucunda “özellikle aydınlar olmak üzere demokrasi talebi

do rultusunda CHP’ye eklemlenen bir anti-DPci muhalefet, Forum, Akis gibi

dergilerde liberal nitelikli bir muhalefet ortaya çıkmı tır. Bu muhalefetin

özlemlerineyse 27 Mayıs askeri müdahalesiyle ordu tercüman olacaktır. Asıl

önemlisi ise askeri kesimce DP’nin laiklikten taviz verir uygulamaları, rejimin asıl

unsurlarından kopu olarak kavranmı tır. Bu durum 27 Mayıs’a giden süreç için

açıklayıcı olarak kavranmı tır Kısacası, 1960 darbesi DP döneminde ya ananlara bir

tepkiydi.

1960 darbesi, DP yönetimine ve parlamentoya oldu u kadar ordu üst

kademesine kar ı da yapıldı ından yani hiyerar i dı ı niteli i nedeniyle özellikle

önemlidir. “27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi Türkiye’de kendi türünün

sonuncusuydu. Bu darbe, küçük rütbeli subaylar tarafından yüksek komuta

kademelerine kar ı gerçekle tirilmi tir. Bu bakımdan darbe 1908 Jön Türk

devriminin gelene i içinde yer alıyordu; amacı sadede hükümeti de i tirmek de il,

toplumda temel yapısal de i iklikler yapmaktı, ama bir programları yoktu ve bu

nedenle iktidarı sivillere terk ettiler ama askeri unsurun siyasette a ırlı ı arttı.”228

Özellikle DP’nin popülist bir anlayı la yürüttü ü dini yakla ımın yanısıra, otoriter

ve toplumdaki me ruiyet zeminine güvenerek giri ti i muhalefete kar ı yok sayıcı

228
Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Olu umu, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul: Sarmal Yayınları,
1995, s. 20. “1960 Darbesi’ni gerçekle tiren subaylar, do rudan do ruya ttihat Terakki’nin
devamıydılar; olsa olsa ne yapmaya çalı tıkları konusundaki dü ünceleri biraz daha bulanıktı.
Toplumsal de i me anlayı ları, ttihat Terakki-CHP seçkinlerinin otoriter, devletçi ideolojisinden
türetilmi ti.” Ça lar Keyder, “Türkiye Demokrasisi’nin Ekonomi Politi i”, Geçi Sürecinde Türkiye,
s. 61.

110
tutumu, Kemalist modernle me projesinin savunucularını rahatsız etti. Bu kesimin

ba lıca dayana ını olu turan olan ordunun, Atatürk ilkelerini koruma iddiasıyla

gerçekle tirdi i 27 Mayıs 1960 darbesiyle, toplumsal ve siyasal geli me açısından

yeni bir döneme girildi. Askeri kesimin sistem içindeki etkinli inin artı ı ve devlet

merkezli aydınların kollanması dikkat çekiciydi.

Askeri unsurun Osmanlı’dan beri devletle özde le me anlamında günümüze

kadar süren bir devamlılık barındırdı ını söylemek yanlı olmayacaktır. Osmanlı

mparatorlu u’nun son yıllarında ve ulusal devletin kurulu u sırasında ordunun

oynadı ı rol kritikti.229 Ancak u nokta belirtilmelidir ki, bu kurum, önceleri hakim

elitin siyasetlerini, daha sonra çökü halindeki bir toplumun gerilimlerini yansıtan

sürekli bir de i im süreci içindedir. Modern de erlerin ilk yansıdı ı kurum ordu

olmu tur; dolayısıyla askeri kesimin devlet ve toplumla özde le mesi kadar yaygın

bir algılayı ordunun “modernle menin ta ıyıcısı” olarak algılanmasıdır.230 Askeri

güçler ça da la ma yönünde hep toplumda önde olan kesim içerisinde yer

almı tırlar. “Ordular ulus-devletin kurulu unun ve “milli mefahir” in [övünçlerin]

simgesi olarak, milliyetçi ideolojilerde özel bir role sahiptirler. Kurtulu , kurulu
229
“Batı dü üncesinin sızdı ı ordu, Abdülhamit düzenine kar ı beliren muhalefetin ba lıca kayna ını
olu turmu tur. Alaylı–mektepli çatı masında hesapla ma II. Me rutiyet'in ilanından hemen sonra
gerçekle meye ba lamı tır. Ordunun “ittihatçıla tırılması” modern Türkiye tarihinde büyük bir
olaydı. Eski rejim siyasal olarak etkisizle tirildi ve hükümet ile onun ordusu arasındaki çeli ki ortadan
kaldırıldı. (…) Balkan sava larıyla liberaller yenildiler. 1912’de ayaklanan ttihat Terakki yanlısı
kabineyi devirmeyi ve liberalleri iktidara geçirmeyi amaçlayan anti-ittihatçı subaylar Balkan sava ı
çıkmasaydı bunu ba arabilirlerdi ve Türkiye tarihi liberallerin yönetimi altında çok farklı olabilirdi.”
A.g.e., s. 14-15.
230
“Ordunun modern bürokratik niteliklere kavu ması Tanzimat ile ba lamı ve modern subay
kimli inin olu turan de erler de bu süreçte olu mu tur. Subay adayının geldi i toplumsal kesit ve
sahip oldu u geleneksel de er yargıları uzun süren bir e itimle terk edilmi ,yerine modern bürokratik
de er yargıları a ılanmı tır. Bu yeni de er yargılarıyla okuldan çıkarak mesleki ya ama ba layan genç
subay heyeti, kendisini Tanzimat döneminin karakteristik “ikili” yapısının getirdi i çatı ma içinde
bulmu tur. Bu çatı mada varlı ını ancak II. Me rutiyet döneminde açıkça ortaya koyabilmi tir.
Dönemin ko ullarının ve radikalle en siyasal çalkantıların belirleyicili i altında kısa bir süre içinde
siyasetin en önemli aktörü durumuna gelmi , siyasi gücü ele geçirdi inde de mensup oldu u kurumun
yapısında düzenlemelere gitmi tir. Bu davranı biçiminin Cumhuriyet döneminde,özellikle müdahale
süreçlerinde tekrarlanan bir olgu oldu u, tarihsel bir süreklilik ta ıdı ı görülecektir” Do an Akyaz,
Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi (Hiyerar i Dı ı Örgütlenmeden Emir Komuta Zincirine),
stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 33.

111
sava ları, vatanda ordularının te kili ve zorunlu askerlik, milliyetçili in ve ulus

devletlerin do umuna refakat ederler. Türkiye’de ordu buna ek olarak, modern millet

in asının, milli-sosyalle menin ve milliyetçi ideolojinin yeniden üretiminin a ırlıklı

bir aktörü olarak i lev üstlenmi tir.”231

Ordunun yeni rejimin hakim ideolojisinin temsilcisi olması dolayısıyla tek

parti dönemi (1923-1945) boyunca ordunun siyasal hayatın dı ında kaldı ı iddia

edilebilir. Ancak bu dönemde ordu Kemalist rejimin koruyucusu rolünü üstlenmi ti

ve rejimin oturtulmasında önemli bir i levi vardı. “Cumhuriyet rejiminin yerle mesi

için ihtiyaç duyulan “vatanda ”ın yeti tirilmesinde orduya bir okul i levi

yüklendi.”232 Çok partili ya amla birlikte ordunun siyasal ve toplumsal ya amdaki

konusunda özellikle Amerikan etkinli inin simgeledi i de erler ba lamında bir

takım de i iklikler söz konusu olmu tur. “Ordu sava sonrası Türkiye’sinin

benimsedi i hür dünya ideolojisini sembolü haline geldi.”233 ABD ba ımlılı ı bazı

subaylarda ileriki yıllarda radikalle en bir takım tepkilerin kayna ı olarak görülebilir.

Ordunun, 1960’lı yıllarda modernle menin ta ıyıcısı bir güç olarak tavrı ve

1961 Anayasası’nın getirdi i görece demokratik siyasal ortamın, Türkiye

sosyalizminin öncekinden oldukça farklı ve etkin bir konuma geçi ine olanak

sa ladı ı savunulabilir. Ancak yine de bu dönü ümde asıl payın, sanayile me, i çi

sınıfının sayısı ve kentle me düzeylerindeki artı ta oldu u muhakkaktır. 27 Mayıs

halkın oylarıyla seçilmi iktidarın despotik niteli ine kar ı üstten, alt sınıfların

radikalle mesini güçlendiren bir müdahaledir. “1960’a kadarki siyasal canlanmanın

öznesi alt sınıflar de ildir. (…) Gençlik, ordu, sendikalar, aydınlar siyasal ya amda

231
Ay egül Altınay, Tanıl Bora, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Milliyetçilik: Modern Türkiye’de
Siyasi Dü ünce, Cilt 4, stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 153.
232
Akyaz, a.g.e., s. 35.
233
Ahmad, a.g.e, s. 18.

112
varlıklarını hissettirmeye ba lamı tır.(…) Dolayısıyla DP’yi devirmekten ba ka

hiçbir net programları olmayan, ‘siyasi yönden son derece geri bir grup subay’ın

yaptı ı 1960 darbesi, farklı siyaset algılarını hazmedemeyen yönetici elitin tasfiyesi

sonucu, oldukça alı ılmadık bir siyasal ortamın olu masına katkıda bulunur. Bu arada

sol hareket için bir takım yanılsamalar da yaratır.”234 Bu anlamda 1961

Anayasası’nın kolayla tırıcı bir etkisinden söz edebiliriz. 1960 sonrasını Türkiye

solunun da önemli bir aktör olarak yerini aldı ı modernle menin yeni bir a aması

olarak de erlendirebiliriz.

27 Mayıs sonrası siyasal ortamın hareketlili i sonucunda solun etkinli inin

artı ına tanık olunur. Toplumsal–siyasal ya amdaki canlılı ı darbenin sonucu olarak

algılama e ilimi yüksektir. 27 Mayıs sonrası askeri rejimden sivil rejime geçi

döneminde aydınlar arasında, 1960 öncesinden farklı olarak, rejim üzerinde yapılan

tartı malar yo unla mı tır. Sol içinde 1960’ların ikinci yarısından itibaren

sosyalizme ula mak için öncü gücün belirlenmesi tartı malarında orduya bazen

merkezi, bazen yardımcı kuvvetlerden birisi olmak üzere her zaman bir rol

biçilmi tir

1960 darbesi ve 1961 Anayasası’nın getirdi i göreli demokratik kurumlardan

daha dikkate de er olan geli menin toplumda siyasalla manın, siyasal katılmanın

yo unla masının oldu u söylenebilir. “27 Mayıs öncesiyle sonrasını birbirine

234
Aydıno lu, a.g.e., s. 26. Ancak hakim çevreler ve askeri komutanlar bu dipten gelen dalgadan
rahatsız oldular ve ordunun hakim sınıfların aracı oldu unu kanıtlamak istercesine ordunun yapısında
bir de i im yarattılar. 27 Mayıs benzeri bir müdahalenin engellenmesinde, siyasette askeri kesimin
a ırlı ının artmasının ve bunun sonucunda subayların ekonomik ve toplumsal düzeylerindeki
iyile melerin, sonuçta askeri kesimin düzenle barı ık hale getirilmelerinin oldukça hayati önemi oldu.
Bu, özellikle OYAK (Ordu Yardımla ma Kurumu) aracılı ıyla yaratıldı. 1961 Anayasası’yla kurulan
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) etkinle en konumu siyasette ve ekonomide subayların a ırlı ının
arttı ını kanıtlar niteliktedir.

113
ba layan bir köprü”235 olarak tanımlanabilecek Yön Hareketi, 1950’lerde CHP içinde

ortaya çıkmı tır. “DP’ye kar ı muhalefetin içinden ‘demokrasi, Kemalizm ve

kalkınma’ ekseninde sosyalizme yönelmi olan küçük aydın grubu, 27 Mayıs’la

geni bir aydın kitlesini pe inden sürükleyen bir harekete dönü meyi ba armı tır.”236

235
Aydıno lu, a.g.e., s. 37.
236
Atılgan, a.g.e., s. 28.

114
II. Yön: Kemalizm ve Marksizm

27 Mayıs sonrası yapılan ilk seçimlerin ardından 20 Aralık 1961’de

çıkarılmaya ba layan Yön, Do an Avcıo lu, lhan Selçuk, Mümtaz Soysal, Cemal

Eyübo lu vb. sol radikaller öncülü ünde eski TKP’lilerden, sosyal demokratlara,

sosyalistlerden Kemalistlere solun çe itli e ilimlerini içine alıyordu. Ba langıçta

sosyal demokrat e ilimlere hitap eden Yön için daha sonraları ordu içindeki radikal

saydıkları kesimleri etkileme çabası öne çıkmı tır. Yön’ü çıkaranlar, hala resmi

kalıpların içersinde taleplerde bulunan ve özgün olmayan237 bir bildiriyle 1960’lar

Türkiye’sinin sorunlarını tartı mayı amaçlayan bir tartı ma platformu olu turmak

amacıyla yayına ba lamı lardır. Bine yakın aydının imzaladı ı bildirinin ana teması

bir cümleyle özetlenecek olursa, “Bunalımın yol açtı ı bir toplumsal devrim

olasılı ına kar ı devleti ve düzeni kurtarmak için seçkin aydınların varolan yönetim

mekanizmalarını a an bir inisiyatifi üstlenmeye hazırlanmalarının gereklili iydi”

denilebilir.238

A. Yöncülerin Siyasi Fikirleri

Yön’ün politik konumu kabaca yukarıdan devrim perspektifine sahip küçük

burjuva radikalizmi olarak tanımlanabilir. Yöncülere göre toplumun “zinde

kuvvetler”i toplumsal devrimi gerçekle tirirken, aydınlardan, üniversitelilerden,

i çilerden, ehirli orta tabakalardan, köylülerden ve iç pazar üzerindeki çıkarları

emperyalizmle çatı an milli sanayicilerden yardım görecektir. Yöncülerin

ba langıçta etkilemeye çalı tıkları hükümetteki CHP, bürokratlar, ordu çevreleridir.

237
“Bildiri tümüyle özgün de ildi; ilkelerinin bazıları, otuz yıl önce Kadro’da belirtilmi ti, geri
kalanlar da o zamandan bu yana tartı ılmaktaydı. Gene de üç bakımdan gözlerin açılmasına neden
oldu: çeri i, zamanı, imzalayanların nitelikleri.” Küçük, a.g.e, s. 557.
238
Ertu rul Kürkçü, “Kapitalizm le Komünizm Arasında ‘Geleneksel Aydınlar’: Yön Hareketi”,
STMA, s. 2006.

115
Mevcut rejim içinde bir eyler yapılabilece ine inanmaktaydılar. Sloganları “sosyal

adalet içinde hızlı kalkınma”, “gerçek demokrasi”, köklü reformlar vb. idi. Fakat

beklentilerinin gerçekle memesi239 daha radikal bir stratejiye yönelmelerine ve

CHP’den umut kesmeleri sürecin sonunda darbeci bir yöne savrulmalarına yol

açmı tır. 1960’ların ortalarında daha anti-emperyalist bir söylem kullanan

Yöncülerin hedefleri kadar bunlara ula mak için parlamenter demokrasiyi

kullanmayı dü ünmektense, “zinde kuvvetler”e dayanmayı tercih etmeleri de

1960’lar siyasetinin karakteristiklerindendir.

Yöncülerin, 1960’lar Türkiye’sinde en önemli gördükleri üç sorun

ba ımsızlık, kalkınma ve demokrasidir. Ba ımsızlık ve kalkınmanınsa demokrasi

sorununa göre önceli i vardır. Ba ımsızlık için milliyetçili i, kalkınma için

devletçili i, demokrasi için sosyalizmi önerirler. Yöncülerin ba ımsızlıktan

anladıkları, elbette siyasal oldu u kadar iktisadi, askeri, kültürel vb. alanlarda bir

ba ımsızlıktır.240 Anti-emperyalist, modernle meci, azgeli mi ülke milliyetçili i

olan Atatürk milliyetçili i yerine Batı kar ıtlı ı temelinde bir milliyetçilik algıları

mevcuttur. Enternasyonalist de il milliyetçidirler.

Yöncüler, Marksistler gibi iktisadi yapıya siyasi yapıdan daha fazla önem

veriyorlardı ancak Marksizmi tüm anlamlarıyla benimsedikleri söylenemez, daha çok

Marksizmden yararlanmı lardır denilebilir. ktisadi yapıya önem veriyorlardı ve

sınıfların varlı ını kabul ediyorlardı ancak örne in i çi sınıfının devrimde önderli i

fikrine sıcak bakmıyorlardı. Yöncülerin eklektik söylemlerinde temel çeli ki sınıf

çeli kisi de ildir, sömüren sömürülen çeli kisidir.

239
“Talat Aydemir önderli indeki askeri darbe giri imi ba arısızlıkla sonuçlanması, Çalı anlar Partisi
giri iminin kısa sürede da ılması, DPT uzmanlarının istifası vb. gibi” Atılgan, a.g.e., s. 173.
240
Hikmet Özdemir, Yön Hareketi, Kalkınmada Bir Strateji Arayı ı, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1986, s.
230-231.

116
27 Mayıs’ı “yeteri kadar uurlu olmasa da, memleketimize de erli yıllar

kaybettiren (…) haysiyet kırıcı, miskin ve aciz gidi e kar ı zinde kuvvetlerin

gösterdi i tepki” olarak nitelendiren Yöncülere göre “O tarihlerde artlar, hareketin

gerçek manasının anla ılmasına müsait bulunmadı ı için, 27 Mayıs bir bocalama

devresinden ibaret kalmı , korkulu günlerden sonra muhafazakar kuvvetler duruma

hakim olmu tur.”241 27 Mayıs uzun yıllardan beri ilk defa olarak, Türkiye’de

çıkarları kitlenin çıkarlarıyla çatı mayan bir zümreyi iktidara getirmi ti fakat

beklenen halkla bütünle me gerçekle ememi , sivil yönetime geçi le birlikte bir kar ı

devrim niteli i ta ıyan seçimlerle yine DP’nin devamı olan unsurların tekrar

inisiyatifi ele geçirmeleriyle sonuçlanmı tır. Dolayısıyla, Yöncüler, 27 Mayıs’ın

tamamlanması gerekti ini dü ünürler. Avcıo lu’na göre “Batı’da ordu, burjuvazinin

tam bir aleti olmu tur. Batı burjuvazisi kendi çocuklarını asker yapmı onları sınıf

menfaatlerini koruyacak ekilde yeti tirmi ve askerlik mesle ini i çi ve köylü

çocuklarına kapamı tır. Bu sebeple, Batı’da ordu daima gerici kuvvetlerin safında

yer almı , haklarını arayan i çilere kur un ya dırmı tır. Güney Amerika’da da durum

aynıdır. Türkiye’de ise halktan çıkmı Atatürkçü bir ordu vardır. Bu orduyu hakim

sınıfların elinde itaatkar bir alet olarak dü ünmek büyük bir hatadır.”242

Yöncülere göre Kemalizmin bir takım kusurları vardır ama özünde iyidir.

Kemalizmi yeniden anlamlandırmak olarak tanımlanabilecek bir algılayı ları

mevcuttur. Yöncüler, Kemalizme, altı oka sadıktırlar. “Atatürk Türk milletinin

yaratıcısıdır. Milliyetçilik ve ça da uygarlık ilkelerini ya ama geçirerek,

milliyetçilikle politik, ekonomik her alanda tam ba ımsızlık içinde, ça da uygarlı a

241
Do an Avcıo lu, “Eski ve Yeni Türkiye”, Yön, Sayı 42 (3 Ekim 1962), s. 3.
242
Do an Avcıo lu, “Sosyalist Gerçekçilik”, Yön, Sayı 39 (12 Eylül 1962) s. 20.

117
ula mak hedeflenmi tir.”243 Yöncüler, Kemalist inkılapların üst yapıda sınırlı

oldu unu dü ünürler. Kemalizm milli kurtulu hareketini gerçekle tirerek gerçek bir

devrim yapmı tı ancak, “dı dü man kovulduktan sonra, Türk köylüsünü, a a, e raf

ve tefeci baskısından kurtararak onu gerçekten milletin efendisi yapacak köklü bir

toprak reformunun gerçekle tirilmemesi ve yanlı ekonomik politika seçilerek Türk

gelene i ve artların zorladı ı devletçilik yerine milli bir kapitalizm kurulmaya

yönelinmesi” gibi iki önemli yanlı yapmı tı.244

Yön yazarlarına göre milliyetçili in ilk ve vazgeçilmez artı tam ba ımsızlık

olmaktadır. Bu ise, Avcıo lu’na göre, sosyal devrim yolundan geçmektedir. Böylece

milliyetçilik sosyal potada eritilerek gerçek milliyetçilik haline gelecektir.

“Azgeli mi ülkelerde milliyetçilik akımı, ileri güçlerin, aydınların, i çilerin,

ö retmenlerin, memurların, bütün sa lam kuvvetlerin uyanı ı ile ba lamı ve dı

kapitalizmle i birlikçilerini denetim altına alabildi i sürece yürümü tür. Nitekim

Atatürk milliyetçili i de böyle olmu tur.”245 Milliyetçili i, ilericilikle, anti-

emperyalizmle, kalkınmacılıkla hatta sosyalist olmakla aynı anlamda kullanan

Yöncüler Türk milli kurtulu hareketini bir milat olarak görürler, dolayısıyla

Tanzimat’tan ba layan Batılıla ma, modernle me hareketini Batı’nın

sömürgele tirme i lemine alet olmanın bir yansıması olarak de erlendirirler.

Tanzimat “Osmanlı devletini parçalamak için Batı’nın yapmı oldu u ilk a ıdır; 1908

Hareketi ise ortaya koydu u hiçbir hedefi gerçekle tirememi , sava lardan ba ka

miras bırakmamı bir harekettir.”246

243
Do an Avcıo lu, Türkiye’nin Düzeni II, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973, s. 225.
244
Özdemir, a.g.e., s.82
245
A..g. e. , s. 134.
246
A..g. e., s. 71.

118
Yöncülere göre milliyetçili in ifadesi olan ba ımsızlık, aynı zamanda

toplumsal devrimlere giri ebilme olana ını kazanabilmenin ön artıdır. Kemalist

dönemde asker-sivil bürokratların ön planda olmaları dolayısıyla komprador-a a

ittifakının 1945 yılına kadar etkin olamayı ı olumlu bir geli medir. Çok partili

ya ama geçi i, parti mücadelesinin bir kör dövü ü haline gelmesi ve DP’nin ABD

güdümünde siyasetiyle, a a ve e rafın ara tabakalara kar ı hareketi oldu undan

olumsuz görürler.

Batılıla ma kavrayı larına damgasını vuranın yine ba ımsızlık vurgusu oldu u

söylenebilir. Kısaca Batı’ya ve onun çıkarlarına hizmet etmeksizin, kalkınma yoluyla

Batılıla ma olarak özetlenebilecek bir kavrayı ları mevcuttur. Milli Kurtulu

Sava ı’ndan alınan derse göre, “Batılıla manın kalkınma de il, bir yıkım oldu u ve

çıkar yolun Batıcılı ı Batı’dan ba ımsızlık ekline, milliyetçili i devrimcilik ekline

çevirmek” oldu u dü ünülmektedir.247

Yön bildirisinde yabancı sermaye ve emperyalizmin ekonomik kalkınmayı

baskı altında tutan i levinden hiç söz edilmemi tir. Bunun nedeni bir yandan dı

politika sorunlarının o tarihte henüz dokunulmaz olması, di er yandan da konunun

öneminin yeterince kavranamamı olmasıdır. “Yabancı sermaye ve emperyalizm

kar ıtlı ı demek olan ulusal ba ımsızlık Yön’ün gündemine sonradan ama sa lam bir

biçimde girmi tir”248

Sosyal adalet içinde hızlı kalkınma metodu olarak görülen sosyalizmin en

büyük milliyetçilik oldu u iddiasındaydılar.249 Avcıo lu ’na göre “Sosyalizm tektir

247
A.g.e., s. 130. Bu nedenledir ki Yön yazarlarından Berkes’e göre, milliyetçilikten yoksun
Batıcılı ın milli ihanet, Batılıla tırılmaktan yoksun bir milliyetçili in de katmerli bir ihanet ve vatan
satıcılı ı eklini aldı ını; tek çıkar yolun, Batıcılı ı Batıdan ba ımsızlık ekline, milliyetçili i
devrimcilik ekline çevirmektir.” A.g.e., s. 134.
248
Sadun Aren, T P Olayı (1961-1971), stanbul: Cem Yayınları, 1993, s. 214.
249
Özdemir, a.g.e., s. 138.

119
fakat ula ma yöntemi olarak üç sosyalizm vardır: Batı Avrupa Sosyalizmi, Do u

Sosyalizmi ve Azgeli mi Ülkeler Sosyalizmi. Do u Sosyalizmi, ancak totaliter bir

idare (SSCB kastedilerek) altında yürüyebilecektir, Batı Sosyalizmi sermaye birikimi

sürecinin tamamlandı ı ülkeler için geçerlidir ve Azgeli mi Ülkeler Sosyalizmi kısa

zamanda ortaça kurumlarının tasfiyesinin gerçekle tirilip geli mi ülkelerle

mesafelerin kaldırılaca ı sosyalizmdir.”250 Türkiye gibi ülkeler için uygun olan

Azgeli mi Ülkeler Sosyalizmi kapitalist geli menin azgeli mi bir toplumda

meydana getirece i a ırı sınıf çatı malarını demokratik yollarla önlemenin tek

yoludur. Sosyalizm hızlı kalkınma için bir araçtır, toplumsal geli menin do al-

zorunlu bir a aması de ildir.

Yöncüler toplumsal sınıfların varlı ını kabul etmektedirler; ancak sınıf

çatı masının yükselmesini de il önlenmesini öngörürler. Sınıf yerine halk, ulus,

millet demeyi tercih ederler. çi sınıfına fazla güvenmemektedirler ve i çi sınıfının

önderli i konusunda da tereddütleri vardır. “ çi hareketlerinin henüz ba langıç

evresinde bulundu umuz gerçe inden hareketle, onlara göre sınıf önderli i davası

bugünün meselesi olarak ortaya atılmamalı, sosyalistler birle tirici ve toplayıcı

olmaya dikkat etmeli ve bu yolda fedakarlıktan çekinmemelidir.”251 Milli güçlerin en

önemli dayanak oldu unu savunurlar. Türkiye’yi ça da uygarlık seviyesine

ula tırmak için hamlelere giri ilmesini bekleyen, gençli iyle, ö retmeniyle, bir kısım

memuruyla, basınıyla, subayıyla bir sabırsız ve öfkeli adamlar kitlesi yani “zinde

güçler”e yani küçük burjuvaziye dayanarak siyaset yürütme taraftarlarıdırlar.

Belirtildi i gibi, Yön özellikle etkilemeye çalı tı ı kesimler bakımından

önemli de i imler geçirmi tir. Ba ından itibaren siyasi tutumunda bir tutarlılık olsa

250
A.g.e., s. 142.
251
Avcıo lu, “Sosyalist Gerçekçilik”, s. 20.

120
da özellikle iktidar stratejisi açısından bir kırılma söz konusudur. “Yön-Devrim

hareketinin 10 yıllık siyasi prati i hükümet, di er devlet aygıtları ve muhalefet

örgütlerine dayanarak Türkiye’nin toplumsal formasyonunda bir “inkılap” yaratma

stratejisiyle ba layıp, ordunun bir bölümüyle i birli i yaparak bir “ihtilal”

denemesine kakı masıyla son bulmaktadır.”252 Önceleri CHP’ye ve parlamentoya

güvenmi ler, hatta bir partide -Çalı anlar Partisi giri imi253- örgütlenmeyi

öngörmü ler, fakat gittikçe radikalle mi lerdir. Yöncülere göre seçimler geri güçlerin

iktidara gelmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla inisiyatif “zinde güçler”de

olmalıdır.

30 Haziran 1967’de Yön’ün yayın hayatına son vermesinin ardından

do rudan do ruya ihtilalci yollardan iktidarı ele geçirme stratejisinin benimsendi i

dönemin ürünü olan Devrim dergisi yakla ık aynı kadroyla 21 Ekim 1969’da yayın

hayatına ba lamı tır. Bu dönemde benimsenen strateji kabaca bir ihtilalle iktidarı ele

geçirdikten sonra “i çi, köylü ve aydının en bilinçli unsurlarını sinesinde toplayan

devrimci bir parti kurmak” idi.254

Devrim’i çıkardıktan kısa bir süre sonra bu kadrolar, bir darbe örgütlemeye

çalı acaklar ancak radikal askerlerden beklenen ünlü 9 Mart 1971 giri imi ba arılı

olamayacaktır. ronik biçimde, bir askeri müdahale olan 12 Mart ise, Yön-Devrim

hareketinin sonunu getirmeye yetecektir.

252
Atılgan, a.g.e., s. 159-161.
253
“1962’de Türk- çevresi ‘Çalı anlar Partisi’ adı verilmesi dü ünülen yeni bir parti hazırlı ı
ba lattı. Bu giri im bir ölçüde Yön çevresindeki aydınlar tarafından desteklendi. T P kurucuları [rakip
olarak algıladıkları] bu giri imi önlemeye çalı tılar.” Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 2120.
254
Atılgan, a.g.e., s. 246.

121
B. Yön-MDD li kisi

Yön hareketi ve MDD aynı tür bir sol kavrayı ın ifadeleridir. Anti

emperyalist ve milliyetçi söylemleri, Do uculuk ve kalkınmacılık, Kemalizme

yükledikleri anlam, geni cephe takti i çerçevesinde asker ve bürokratlara özel bir

önem veren yakla ımları, parlamenter olanakları yetersiz bulmaları, mevcut rejimi

“demokrasicilik” olarak nitelendirmeleri benzer kavrayı lardır.

“Milli demokratik devrim” ifadesi öncelikle Yön sayfalarında Do an

Avcıo lu tarafından kullanılmı tır.255 Yöncüler ve MDD’ciler, Türkiye’nin önündeki

devrimci adımın burjuva demokratik devrim olması gerekti i konusunda tam

anlamıyla hemfikirdirler.

Yöncülerin, MDD’cilerle aynı tezleri savunmu oldu u dü ünülürse bu

akımların Marksizmle ve aydınların inisiyatifindeki hareketler olarak, modernle me

prati iyle ba lantıları ekseninde, MDD tezlerine çe itli biçimlerde kaynaklık etme,

son eklini verme anlamında oldukça önemli paralellikleri mevcuttur.

Yöncülerle benzer siyasal fikirlere ya da kalkı noktalarına sahip MDD

tezinin fikri önderi Mihri Belli bir Marksist olarak toplumda en radikal talepleri dile

getiren kesimlerle bir arada olabilmi tir. MDD için i çi sınıfının, gençli in ya da

köylülü ün do rudan do ruya bürokrasinin ya da asker sivil aydınların yedek gücü

oldu u söylenemez. Bu anlamda Kadroculara ve Yöncülere göre radikal kesimlerle

255
Avcıo lu sonradan “ulusal kurtulu devrimi” ifadesini kullanmı tır. “Avcıo lu’ nun ‘demokratik
devrim’i, emek sermaye ya da i çi burjuva çeli kisinden kaynaklanmıyordu, ‘emperyalizm–ba ımlı
ülke’ çeli kisinden kaynaklanıyordu. Sosyal yapıyı de i tirerek kalkınmayı sa layacak olan ve
böylece i çi ve köylülerin mevcut ba ımlılık ili kilerine son vererek ‘gerçek demokrasiyi’ tesis edecek
olan bu devrimin görevi, ekonomik, politik ba ımsızlı ı gerçekle tirmekti. Emperyalizme kar ı
milletçe mücadelenin zaferiyle mümkün olacak ‘devrim’, ‘kendilerini milletten koparmı olan
kompradorlara ve emperyalizmin içerideki öbür müttefiklerine de yönelecek ve onlara yöneldi i
ölçüde bir sınıfi nitelik kazanacaktı’. çi ve köylü kütlelerine tarih sahnesinde ön plana çıkma ve
sosyalizmi gerçekle tirme yolunu açabilecekti. Sosyalistlerin görevi ise zinde kuvvetleri açık seçik bir
asgari program etrafında birle tirmek olmalıydı.” A.g.e., s. 213.

122
bir arada olabilme potansiyeli her zaman daha yüksek olmu tur. Buna kar ılık i çi

sınıfıyla ili kinin organik bir ili ki oldu u da söylenemez.256 Çünkü beslendi i en

önemli ideolojik kaynak ba lıca Kadro-Yön gelene idir. Dolayısıyla “egemen

sisteme onun ideolojisinin kullanarak mücadele edilemeyece i”257 gerçe iyle MDD

ba ta olmak üzere 1960’lardaki neredeyse tüm sol unsurlar maluldür. Kısacası hakim

çevrelerin ideolojisini sahiplenmi olmak en önemli çeli kileridir.

MDD’cilere kar ı cuntacılık ele tirisi Yön’ün bir parçası olarak

algılanmasından kaynaklanır. Yöncülerin “zinde güçler”i, MDD tezinde asker-sivil

aydın zümredir. Avcıo lu’na göre “zinde güçler”in yapaca ı devrimi, yedek güçler

olan toplumun ilerici kesimleri destekleyeceklerdir. MDD tezine göre ise asker-sivil

aydın zümrenin bir süre için devrimde önderlik etmesi dü ünülmektedir. Dolayısıyla

her iki yakla ımda bir darbe beklentisi içerisindedir. Fakat Yöncüler “sosyal adalet

içinde hızlı kalkınma”yı “zinde güçler”in inisiyatifine bırakırken, MDD’ciler

cuntadan sosyalist devrim için uygun ortamı yaratmasını beklemektedirler.

27 Mayıs’ı teorik yönden eksik ve sivillere terk edildi i için ba arısız bulan

Avcıo lu sanki “olmayan bir cuntanın teorisyeni”dir. Avcıo lu’nun Nasır örne inden

etkilenerek öne sürdü ü sosyalizm formülü “Kemalizmle ba layıp sosyalizme

ula ma” idi. Yön çevresinin, ordu içerisindeki ilerici subaylardan 27 Mayıs’ın

tamamlanması için yeni bir darbe beklemelerinin nedeni, DP’nin devamı

niteli indeki Adalet Partisi’nin (AP) seçim ba arısından kaynaklanan bir tür hayal

kırıklı ının ürünüdür. AP’ye oy veren halka güven duyulamaması asker-sivil aydın

256
Örne in Belli’ye göre “Ça ımızda, bir toplumun hangi geli me a amasında oldu unu, ayrı ayrı
sınıfların bilinç, tutum ve devrimci potansiyelini iyice incelemeden o toplumun özel ko ullarını göz
önünde tutmadan her yerde, ideolojisiyle birlikte i çi sınıfı önderli inde bir devrim hareketi aramak
sosyalist metodla ba da mayan bir davranı tır” Mihri Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön,
Sayı 152 (25 ubat 1966), s. 12. Mihri Belli, i çi sınıfının kendini kanıtladı ı en büyük kitle hareketi
olan 15-16 Haziran’ın ardından i çi sınıfının fiili öncülü ü fikrini daha fazla vurgulamı tır.
257
Zileli, a.g.e., s. 348.

123
zümreye duyulan güveni açıklayabilir. Yöncüler politikayı “Sınıflar arasında bir

mücadele olarak kavramıyorlar ve i çi sınıfı önderli ini esas almıyorlardı. Yöncüler

için politika zinde güçlerle statükocular olarak adlandırdıkları gericiler arasında

cereyan eden bir süreçti.”258

Belli’ye göre de 27 Mayıs yarım kalmı tır. “27 Mayıs kadrosunun, (…)141.

ve 142. maddelere dokunmaması, bu devrimcilerin siyaset alanında yerlerini

almalarına imkan verecek bir demokratik özgürlük ortamının yaratılması gere ini

kavramaması, gerici güçlerin oyununa geli in sebeplerinden biridir. (…) 27 Mayıs

sonrası sola açılı a yön verenler devrimciler olmadı. (…) Bu sola açılı ın emekçi

halkın yararına geli meler göstermesine kar ı olan iç ve dı güçler oldu.”259

TKP gelene inden gelen sosyalistler, Yöncüler için i çi sınıfı, köylülük,

gençlik hareketi, CHP, T P vb. gibi ihtilalin yedek gücüydüler. T P’e kar ı MDD ile

benzer tezleri savunan Yöncüler 1966’ya kadar T P’e ele tirel destek vermeye

devam ettiler. 1966 Malatya Kongresi’nde MDD’cilerin T P yönetimini ele

geçiremeyi leri, Avcıo lu’yla Belli arasındaki ittifakı gölgelemi tir. Avcıo lu daha

radikalle mi , Devrim a amasında MDD’cilerle ili ki kurmaktan kaçınmı tır.

Kısacası Avcıo lu’nun “devrim” inde Mihri Belli’ye yer yoktu.

Askeri darbe beklentileriyle özde le tirilen Yön hareketiyle “askeri bir

yönetimi proletarya diktatörlü üne geçi i levi görebilece i”260 için destekledi ini

söyleyebilece imiz MDD arasındaki ayrımları da göz önüne almak gerekmektedir.

“Türk Solu ve Yön arasındaki fark, yönün vatansever subaylara dayanmayı tercih

etmesi (bizzat Avcıo lu, ordunun atadı ı 1960 Kurucu Meclisi’nin bir üyesiydi) buna

kar ılık Belli’nin -ki TKP’den geliyordu ve T P’ten 1960’ların ba larında siyasi
258
Atılgan, a.g.e., s. 178.
259
A.g.e., s. 78-80.
260
Aydıno lu, , a.g.e., s. 125.

124
bakımdan uzakla mı tı- kendisi için ayrı bir iktidar tabanı örgütlemeye ihtiyaç

duymasıydı. Bu nedenle Belli, ba ımsız ö renci militanlı ının, köktenci subaylara

yol açma stratejisi üzerinde önemle durdu. Ö renciler ajitasyon yapacak, subaylar

eyleme geçecek ve milli bir cunta iktidarı ele geçirecekti.”261 Sonuç olarak Yöncüler

12 Mart Muhtırası sonrası CHP’ye geri dönmü lerken, MDD, 1971 kopu u sonrası

tüm sol yönelimlerin beslendi i bir kaynak olabilmi tir.

261
Belge, “Sol”, s. 171.

125
III. lk Sosyalist Kitle Partisi: T P

Milli Demokratik Devrim 1960’ların ikinci yarısından itibaren T P içinden

muhalif bir güç olarak do mu tur. T P’in siyasi tahlilleri ile MDD’nin tahlilleri

büyük oranda benzemektedir. Bunun nedeni modernle menin getirdikleri

konusundaki benzer tavır alı tan kaynaklanmaktadır. Ancak T P ile MDD farklı bir

eksende ayrı maktadırlar. Bu ba lamda 1960’larda Türkiye siyasetine Marksizmin

giri iyle ortaya çıkan, Türkiye’nin önündeki devrimci adımın ne oldu una ba lı,

iktidarı elde etme stratejisi noktasında hayatile en ba lıca tartı malara de inilecektir.

Eski TKP gelene i ve Yöncülerden çe itli açılardan beslenen MDD ile T P’nin

yakla ımında ba lıca iki önemli ayrımın varlı ından söz edilebilir. Bunlar T P’in

Türkiye’nin önündeki devrimci adımın sosyalist devrim oldu unu ve bu devrimin

parlamento mücadelesiyle elde edilebilece ini savunmasına kar ılık, MDD’nin

ülkede kapitalizm ve dolayısıyla i çi sınıfı yeterince geli memi oldu undan,

öncelikli olarak sosyalist devrimin yolunu açacak olan anti-emperyalist ve anti-

feodal nitelikteki milli demokratik devrimin, mevcut düzen icazetli demokrasi

oldu undan, parlamento dı ı yollardan gerçekle tirilebilece ini öne sürmesidir.

T P, 10 yıl gibi uzunca bir süre yasal olarak etkinlik göstermi bir kitle partisi

olarak Yön çevresiyle birlikte sosyalizmin kamuoyunda me ruiyet kazanması

sürecinde önemli bir i levi yerine getirmi tir. Fakat aynı zamanda sosyalist harekette

bugün de yan etkileri devam eden “klikle me” hastalı ı, MDD’yle birlikte ilk

belirtilerini T P içerisinde göstermi tir. Hemen hemen tüm sol kesimler T P’e, bir

kısmı dı ardan ve ele tirel de olsa, destek verdiler. MDD’ciler de T P’i ba langıçta

desteklediler fakat T P’in 1965 seçimlerindeki zaferi durumu de i tirmi ve

ayrı maya do ru gidi in ba langıç noktası olmu tur.

126
A. Kısa T P Tarihi

T P, 13 ubat 1961 tarihinde 12 i çi sendikacı262 tarafından stanbul’da

kurulmu tur. T P ba langıçta sosyalist hatta sosyalizme dönük bir parti de ildir.263

Sendikacıların kurmu oldukları T P, 9 ubat 1962’de Mehmet Ali Aybar’ın genel

ba kanlı a getirilmesinden sonra Marksist-sosyalist bir kimli e kavu mu tur.

“T P’in 12 sendikacı tarafından kurulmu olması, özellikle partinin uzun süre genel

ba kanlı ını yapmı olan Mehmet Ali Aybar tarafından i çi sınıfımızın siyasal

bilinçlenmesinin bir göstergesi olarak önemle ve sık sık vurgulanmı tır.”264

Aybar, ilk olarak tüzük de i ikli ine gitmi tir ve “partide sol aydınların

hegemonyasını önlemek için”265 53. madde de i tirilmi tir. çi-aydın ayrımı yapan

bu maddeye göre i çilerin yönetim organlarında temsilinin %50 oranında

tutulacaktır. “Gerçekte, T P’in içinde tüm organlarında yarı yarıya temsil edilmeleri

istenen i çilerin böyle bir oranı tutturacak varlıkları yoktu; parti bünyesinde, tüzü e

uygun özellikleri ta ıyanlar, sadece sendika bürokratlarıydı.”266 Üyelerinin, özellikle

yöneticilerinin sınıfsal yapısı, T P’in bir i çi sınıfı partisi oldu u izlenimi

vermemektedir. Üyelerini ancak yüzde 25’i i çidir.267

262
Bu sendikacılar, genel ba kan Avni Erakalın olmak üzere Kemal Türkler, aban Yıldız, brahim
Güzelce, Kemal Nebio lu, Salih Özkarabay, Rıza Kuas, brahim Denizcier, Adnan Arıkan, Ahmet
Mu lu, Hüseyin Usluba ve Saffet Göksüzo lu’dur.
263
Aren, a.g.e., s. 35.
264
A.g.e., s. 32. “T P yöneticilerinin özellikle Aybar’ın T P’in 12 i çi sendikacı tarafından kurulmu
oldu unu sık sık vurgulamalarının bir nedeni de, partinin TKP’liler tarafından kurulmamı oldu unun
altını çizmektir” A.g.e., s. 30. “Türkiye çi Partisi’nin (T P) özelli i, 1920’lerden beri devam eden
TKP çizgisinin dı ında, ondan ba ımsız bir hareket olmasındadır, Birinci T P’in temel özelli i
ülkedeki tek yasal sosyalist parti olmasıydı. O tarihlerde yasadı ı TKP de ülke içinde aktif de ildi.”
A.g.e., s. 10.
265
Akdere, a.g.e., s. 259.
266
A.g.e., s. 260.
267
Aren’e göre, bir sosyalist partinin i çi sınıfı tarafından yeterince benimsenmemi ve sahip
çıkılmamı olması, o partinin sosyalistli ine de il, fakat etkinli ine halel getirir. Aren, a.g.e., s. 84.

127
T P’in ba langıçta sendikal faaliyetle ili kisi de sınırlı olmu tur. Türk- ’in

T P’e kar ı yo un muhalefeti söz konusu olmu tur.268 Türk- T P’le sendikanın

tabanı arasındaki ili kiye kar ıydı. 1962’de Türk- çevresi T P’e kar ı Yöncülerin de

destekledi i bir “Çalı anlar Partisi” kurma giri iminde bulunmu tur. Bu giri im

gerçekle memi tir fakat T P’le sendikalar, dolayısıyla örgütlü i çi sınıfı arasındaki

ili kinin ikircikli olmasına neden olmu tur. Zaten Aybar’ın ba kan olarak seçilmesi

T P kurucusu sendikacıların Çalı anlar Partisi giri imini önlemek için aydınların

ilgisini çekmek amacıyla dü ündükleri bir giri imdi.269 1967’de dördü T P’in de

kurucusu olan be sendikacı tarafından D SK’in kurulu uyla bu durumda bir de i im

oldu u dü ünülebilir. T P’le siyasal ekonomik sosyal görü leri örtü en D SK

sendikacıları da T P’in sendika içinde örgütlenmesini kolayla tırmamı lardır. T P, bu

kez de geli en i çi hareketinin gerisinde kalmı tır.270

1964 yılında, içinde sosyalizm kelimesi geçmeyen ve fazla özgün olmayan

T P programı kabul edilmi tir. Bu, sınıf perspektifine sahip, bütününde sosyalist

de il demokratik talepleri dile getiren sosyalizmle kalkınma arasında birebir ili ki

kurulan bir programdır. Programın belirtilmesi gereken bir özelli i de 1961

Anayasası’na olan ba lılı ıdır. Bu ba lılık genel ba kan Aybar’ın anayasa

yorumundan kaynaklanmaktadır. “Aybar 1961 Anayasası’nı sosyalist bir düzen

öngördü ü ve dolayısıyla sola açık ve sa a kapalı oldu u biçiminde yorumlamı tır.

268
Örne in “1965 seçimlerinden önce de Türk- ’in T P’i desteklemeyece ini açıkça ilan etmesi, bir
ihtimal olarak T P’e e ilim gösterebilecek olan i çi grubunda ciddi ve etkili üpheler uyandırmı tır.”
Nermin Abadan Unat, Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1965 Seçimlerinin Tahlili,
Ankara: Sevinç Matbaası, 1966, s. 245.
269
“Türk- ’in Çalı anlar Partisi kurma giri imi, T P’in kurucularını partilerini yeniden canlandırmaya
ve bunun için de aydın kesimden bir genel ba kan aramaya yöneltmi tir. Kurucuların partiye aydın
kesimden bir genel ba kan ararken yalnız onu canlandırmayı de il, fakat aynı zamanda ondan
sıyrılmayı da dü ünmü olmaları geçerli bir olasılıktır. T P’in etkin bir siyasal güç oldu u zamanlarda
bile, partili sendikacılar partilileri sendikalarından uzak tutmu lar, üyelerine sınıf bilinci verilemesi
konusunda ciddi çabalar göstermemi lerdir.” Aren, a.g.e., s. 37.
270
Örne in, yalnızca sendikal de il aynı zamanda hükümete yönelmi politik bir eylem olan 15-16
Haziran’ın dı ında kalmı olması T P’in bir zaafıdır.

128
Pek de gerçeklere uygun dü meyen bu yorumda ku kusuz, partiye me ruiyet arama

ve Anayasa’yı yapmı olan 27 Mayısçı zinde güçlere dayanma kaygısı a ır

basmı tır.”271

Programda sosyalizm kelimesi geçmiyordu, fakat sonradan eklenmi tir.

Özellikle parlamentoya girdikten sonra Aybar’ın söylemine de sosyalizm katılmı tır.

Dolayısıyla T P’in sosyalizm vurgusunun zamanla güçlendi i söylenebilir. T P, 1965

seçimlerine kısa sürede örgütlenerek girmi tir ve seçim sistemini de de i mesinin de

etkisiyle yüzde 3 oyla 15 milletvekili çıkarmı tır. T P’i komünist oldu u

gerekçesiyle itham eden, legal faaliyetini bir türlü sindiremeyen sa cı çevrelerin

muhalefeti seçimlerden sonra iddetlenmi tir.

T P programında kapitalist olmayan bir kalkınma yolunun izlenece i

belirtilmi tir. Kapitalist olmayan kalkınma yolu da emekten yana ve emekçilerin

yürütümüne ve denetimine katıldı ı planlı bir devletçilik olarak tanımlanmı tır.272

“ ktidardaki T P Türkiye’nin ‘özel sektör eliyle, yani kapitalist bir düzen içinde

kalkınması mümkün olmadı ı’na göre, ‘Türkiye için kurtulu ’ yolu olan kapitalist

olmayan kalkınma yolu, ‘emekten yana planlı devletçilik’ uygulayarak, Atatürk’ün

milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, cumhuriyetçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleriyle

anayasanın öngördü ü reformları gerçekle tirecek ve AET’ye girilmesini,

NATO’dan çıkılmasını sa layacaktı.”273

271
A.g.e., s. 61. “1961 Anayasası’nın, bütün Türk aydınları ve siyasal partileri için anlamı, mümkün
olan en geni demokratik düzeni sa layacak olan belge olmasıydı. Anayasa, dönemin bütün sol
çevrelerinin etrafında birle tikleri bir ‘asgari mü terek’görevi görüyordu” Akdere, a.g.e., s. 267.
272
Aren, a.g.e., s. 62.
273
STMA, s. 2039. “ ktidara gedikten sonra karma ekonomi uzunca bir süre daha yürütülecektir,
dolayısıyla iktidara gelinir gelinmez her ey birdenbire de i tirilmeyecek, devralınan kapitalist
sistemin birçok ö eleri, önemleri gittikçe azalmakla beraber, daha uzunca bir süre varlıklarını
sürdüreceklerdir. Bu yakla ım, partinin sosyalist mücadeleyi parlamenter demokrasi kuralları içinde
yürütmek biçimindeki görü ile de ba da maktadır, hatta onun zorunlu bir ön ko uludur.” Aren,
a.g.e., s. 82.

129
T P, kendini programında belirtti i sosyal adalet, sosyal güvenlik, insan

hakları, ekonomik ve sosyal haklar274 gibi “sosyal demokratik” ve reformcu olarak

nitelenebilecek hedefleriyle “kanun yolundan iktidara yürüyen siyasi te kilat” olarak

nitelendiriyordu. Bu parlamentarist çizgisi, T P’in hem 1965 seçimleriyle

parlamentoda 15 milletvekiliyle temsil edilmesiyle, devrimci hareketin yükseli inin

ve radikalizminin dı ında kalmasına ve muhalefetin güçlenmesine neden olmu tur.

Sonuçta tartı ma düzen içinde olmak ile ondan kopmak eksenine kaymı tır.

T P’in kaderini etkileyen iki önemli parti içi muhalefetten söz edilebilir. lki

MDD’cilerle, 1966 Malatya Kongresi’nden sonra MDD tezinin kesin biçimde

reddedilmesiyle etkinlik kazanan strateji eksenli ayrı malardır. Bir di eri ise

Aybar’ın “güleryüzlü sosyalizmi”ne muhalefet eden T P yöneticileri Sadun Aren ve

Behice Boran’ın önderli indeki Emek grubunun muhalefetidir.

Do an Avcıo lu ve Mihri Belli’nin ba ını çekti i, T P’in sosyalist devrim

görü üne kar ı çıkılan T P Tartı malarında Yöncüler, milli demokratik devrimi

savunuyorlardı. Yöncüler ile 1960 sonrası solun Yöncüler dı ında hemen tümünü tek

bir parti içinde toplamayı ba arabilmi dolayısıyla çeki melerin kaçınılmaz oldu u

T P arasında ba layan tartı ma, MDD’cilerin, 1966 T P Malatya Kongresi sonrası

T P’ten ayrılması ve ayrı bir hareket olarak devam etmesi sonucunu do urmu tur.

1966 Malatya Kongresi, T P yönetiminin kesin zaferidir. T P önderleri ba langıçta

parti dı ı çevrelerden özellikle Yön’den ve Haziran 1967’de Yön’ün yayınına son

vermesinin ardından, Kasım 1967’den itibaren Mihri Belli çevresinin çıkardı ı Türk

Solu’ndan gelen ele tirilere kulak tıkamayı tercih etmi lerdir. T P’e kar ı ele tirilerin

yo unla ması ve T P içinden de bu ele tirilerin destek bulmasına ise bir tartı ma

274
Akdere, a.g.e., s. 263.

130
ortamının ortaya çıkı ı de il, muhalefet edenlerin partiden tasfiyeleri e lik etmi tir.

Bu anlamda T P içinde anti-demokratik bir niteli in varlı ından söz edilebilir.

Malatya Kongresi’nin ardından Mihri Belli çevresiyle ili kili oldukları

dü ünülenlere kar ı yo un tasfiyeler gündeme geldi. Temmuz 1967’de aralarında

Naci Ormanlar, Sevinç Özgüner, Rasih Nuri leri, Vahap Erdo du, Süleyman Ege,

Halit ve ekibe Çelenk gibi isimlerin bulundu u 13 ki i MDD’ci görü lere

yakınlıkları dolayısıyla, parti çizgisinden ayrılmakla ve hizip olu turmakla

suçlanarak disiplin kuruluna verildi. T P yönetimini ‘tam peder ahi, Osmanlı tipi

ceberut ba kanlık’ rejimi olarak tanımlayan Rasih Nuri leri’ye göre “parti içi

düzeyinde bütün somut sorunlar, parti sorunları, memleket sorunları, dı sorunlar

eninde sonunda genel ba kanın (…) demeçleri ile çözümleniyordu. (…) Bu zihniyet

tabanın e itilmesine, sahneye çıkmasına, kararların olu masına katkıda bulunmasına

ters dü üyor, parti içindeki canlılık baltalanıyordu, aksi yöndeki gayretler hiç

olmazsa üst düzey yöneticilerinde bir tedirginlik yaratıyordu.”275

T P, özelikle AP’liler tarafından devamlı olarak Moskovacı olmakla

suçlanmı tır ve sürekli bununla ba etmeye çalı mı tır.276 T P’in düzen içinde me ru

bir güç olarak varlı ının peki mesiyse, özelikle Aybar ve Boran’ın partinin

yasallı ını korumak bakımından, eski TKP’lileri kendilerine rakip olarak

algılamalarıyla ve eski TKP’lilerin gizli komünist partisi ile ili kileri olduklarını

iddia etmeleriyle birle erek tasfiye sürecini getirmi tir. Aybar konu hakkındaki kesin

tavrını açıkça ortaya koyma gere i duymu ve 30 Ekim 1966 günü yapılan Ankara l

275
Rasih Nuri leri, Türkiye çi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik (1966-1968), stanbul: Yalçın
Yayınları, 1987, s. 14.
276
T P yöneticileri de yo un suçlamalardan etkilenmi ler ve Moskovacı olmadıklarını ispatlamaya
çalı mı lardır. Örne in, T P senatörü Niyazi A ırnaslı, 1964 yılında TKP genel sekreteri Zeki
Ba tımar’la yurtdı ında görü mesi dolayısıyla T P yönetimince ele tirilmi ve istifa etmek durumunda
bırakılmı tır.

131
Kongresi’ne gönderdi i ve Behice Boran tarafından okunan mesajında kendisine

kar ı yükselen muhalefeti açık bir biçimde gizli komünist partisine ba lamı tır.

Aybar mesajında “Bizce eski sosyalist partiler hata ve sevaplarıyla devirlerini

kapamı lardır. Bunlar memleketimizin, bugüne göre çok de i ik olan artları içinde

faaliyet göstermi lerdir. (...) Türkiye çi Partisi, Amerikan emperyalizminin,

CIA’nin ve bunlarla kader birli i kurmu olanların bir numaralı hedefi haline

gelmi tir. (…) Fakat bunlarca partimizi içten çökertmek için öteden beri

sarfedilegelen gayretlerin, büyük kongre arifesinde artmı oldu u dikkatten

kaçmamalıdır. Uyanık olalım. yi niyetli görünen telkinlerin hangi do rultuda

geli ti ini ve nereye yöneldi inin iyice görelim” demi tir.277

31 A ustos 1967’de Mihri Belli, Mehmet Ali Aybar ve Behice Boran’a

istinaden noter yoluyla yolladı ı ihtarnamede “daha ilk günden beri T P’e kar ı

hayırhah bir tutum benimsedi ini” ve “T P in anayasaya ve kanunlara kesin olarak

uyan eylemine gölge dü ürecek davranı ların ve T P’i bir ahıs çiftli i, oportünist oy

toplama makinesi durumuna dü ürme yolundaki çabaların kar ısında” oldu unu

belirttikten sonra, “davranı ınızı haklı göstermek için yürüttü ünüz muhakeme,

kendi kendinize ve çevrenize sundu unuz kanıtlar ne olursa olsun, yaptı ınız ey, öz

olarak udur: ki isel nedenlerle siyasi hasım saydı ınız kimselere muhayyel suçlar

yüklemektesiniz. hbarda bulundu unuz merci: Burjuva-feodal a a iktidarının baskı

kuvvetleridir. hbar ettikleriniz: Sosyalizm davasına eme i geçmi ve geçecek olan

sosyalistlerdir. snat etti iniz suç: Yeraltı eylemi, komünistliktir. Yani anti-

komünizm silahından yararlanmakta ve hasım saydıklarınızı yasa dı ına

itmektesiniz” demi tir.278

277
A.g.e., s. 51-52.
278
A.g.e., s. 105-108.

132
Belli, Aralık 1967’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde

“Bugünün Türkiyesi’nde Devrimci Eylem Nedir?” konulu söyle ide gençlere,

“Kimin durumu uygunsa T P’e girmeli ve bu örgüt adına layık bir sosyalist örgüt

durumuna getirmek için olanca gücüyle çalı malıdır” önerisinde bulunuyordu.279

ubat 1968’de Behice Boran, lhan Selçuk ve Mihri Belli’nin katıldı ı “Türkiye’nin

Devrim Stratejisi Ne Olmalıdır?” konulu açık oturumda Boran’ın lhan Selçuk’a

yöneltti i ”Devrim hareketini bir ihtilal hareketi, silahlı bir direnme, mücadele

hareketi olarak kabul etti i anla ılıyor” biçimindeki sözlerini savcılık ihbar olarak

kabul etmi tir ve lhan Selçuk tutuklandıktan sonra Boran’ı ihbarcılıkla suçlamı tır.

T P liderlerinin pasiflikle suçlanmaları ve MDD’ye kar ı savundukları stratejinin

prestij kaybı böylelikle yo unla mı tır.

1968 yılı, hem T P açısından hem de Türkiye solu açısından bir dönüm

noktasıdır. 1968’le birlikte sol hareketin görünü teki birlikteli i sona ermi tir ve her

an bir askeri bir müdahale beklentisi içinde olmanın etkisiyle yalnızca parlamento

gibi me ru zeminde mücadele artık iyice yetersiz görülmeye ba lanmı tır. Bunun

yanısıra özellikle gençlik üzerinde dünyayı saran ’68 dalgasının etkileri kendini

göstermeye ba lamı tır. 1968 yılı üniversite i gallerinin, boykotların ve ABD-

aleyhtarı eylemlerin en yo un ya andı ı yıl olmu tur.

Üniversite gençli inin bir devrimci güç olarak sahneye çıkmasında ki en

önemli örgütlenme olan 1967’de kurulan, Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF)

279
Mihri Belli, 29 Aralık 1967’de Türk Solu’nda “Türk Sosyalizm Tarihine Leke Sürenler” ba lıklı
yazısıyla kar ı saldırıya geçti. T P yöneticilerini hedef alarak “Türkiye’nin yarım yüz yıllık sosyalist
akımını gayri milli ilan etme kampanyasının asları ya ını ba ını almı kimselerdir. Sosyalistli in yolu
i kence odalarından, hapishanelerden geçti i günlerde bunların bir kısmı sosyalist de ildi (…) bir
kısmı da gerçek eylemin dı ında durmaya pek dikkatliydiler. (…) Bunlar, 141 madde gölgesinde
sosyalistçilik oyununun oyuncularıdırlar. (…) Demokrasi yerine demokrasicilikle yetinirsek;
sosyalizmin çetin bir yol oldu u günlerde emekçilerin davasına sahip çıkanları siyaset dı ına itip,
sosyalizmi o günlerde deliklerinde sinmi olanların elinde bırakırsak, elbette ki, sonuç böyle olur.
Elbette ki, sosyalizm adına millici güçler bölünür” diyordu.

133
ba langıçta T P’li gençler egemen olmu lardır. FKF, T P’in gençlik örgütü gibi

faaliyet göstermi tir. T P içinde özellikle MDD e ilimlilerin “orduyu, tarafsız bir güç

olarak durumu el koymaya itmek için”280 polisle çatı mayı yo unla tırma,

radikalle me arayı ı T P’li FKF’lileri tedirgin etmi tir. Haziran 1968’de 6. Filo’nun

stanbul’a geli inin protestosu giri imini T P’li gençlerin engelleme çabalarına

ra men devam etmesi ve sonuçta ABD’lilerin Dolmabahçe’den denize

dökülmeleriyle sonuçlanması, FKF içinde tarafların kar ılıklı “pasifistlik, T P

oportünizmi” ve “provokasyon e ilimli olmak” suçlamalarıyla devam eden, özünde

sosyalist devrim-milli demokratik devrim eksenindeki ayrı maların ba langıç noktası

olarak adlandırılabilir. Eylem sonrasında, Vedat Demircio lu’nun polis tarafından

yurtlara yapılan baskın sonucu hayatını kaybetmesi, polisle gençlik arasındaki

gerilimin artmasına yol açmı tır. Gençlik hareketindeki radikalle menin

yo unla ması, T P’in gençlik hareketiyle birle ememesi ve radikalizmden uzak

durmayı tercih etmesiyle birle erek, T P’teki kopu ları hızlandırmı tır. MDD’nin

gençlik içinde taban edinmesi, FKF üzerinden olmu tur. MDD’cilerin 1969’da FKF

yönetimini ele geçirmeleri ve adının Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu kısaca

Dev-Genç’e dönü mesi, T P’lilerin ayrılmalarıyla ve kendi örgütleri Sosyalist

Gençlik Örgütü’nü (SGÖ) kurmalarıyla sonuçlanmı tır.

1968 senato seçimlerinde T P oy oranını %3’ten % 5’e çıkarmı ama seçim

sistemi de i ti i için senatör çıkaramamı tır. Aybar’ın 1965 seçimlerinin ardından

sloganla tırdı ı “1969’da ba a güre ece iz, 1974’te iktidara gelece iz” hedefinin

gerçekle meyece i anla ılmı tır. Aybar, bu gerçekle medi inde hayal kırıklı ı

ya amı ve farklı arayı lara yönelmi tir. Aynı zamanda Çekoslovakya’nın Sovyetler

280
Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, s. 2126.

134
tarafından i gali Aybar için ortodoks görü ün sorgulanması yolunu da açmı tır.

1968’den itibaren Aybar pek çok partiliye ters gelen “güleryüzlü sosyalizm,

hürriyetçi sosyalizm” görü lerini ortaya atmı tır. Zaten MDD’ci ayrı maların

çözümlenememesi T P’i hareketsizle tirmekte, felç etmekteydi. Fakat Aybar’ın anti-

sovyetizmiyle parti içi anla mazlıklar MDD’cilerin dı ına da ta mı parti içinde

MDD’ye kaymayanlar Aren-Boran çevresinde toplanmı lardır.

Aybar, sosyalizmin kapitalizmden sonra gelen bir a ama oldu u ve toplumsal

geli menin genel yasaları bulundu una kar ı çıkıyordu. Üstyapının görece

özerkli ini ve önemini vurguluyor, buna dayanarak kurulması özlenen sosyalist

düzende bazı burjuva demokratik kurumların ya aması gerekti ini savunuyordu.

Aybar’ın tezleri daha sonra Ankara’da 1968’de yapılan bir ola an ve bir ola anüstü

iki T P kongresinde kabul gördü. Fakat Aybar’ın kongrelerde kazanması parti içi

muhalefeti durdurmuyordu. Muhalefet, Aybar’ın ki ili inden ve yeni yöneliminden

tedirginli i artan, daha ortodoks tezleri savunan Nihat Sargın, Behice Boran, Sadun

Aren, Minetullah Haydaro lu ve aban Erik gibi yöneticilerin öncülü ünde, 1969

Mayıs’ında yayına ba layan Emek dergisi aracılı ıyla ele tirilerini dile getiriyordu.

Ba lıca muhalefet nedenleri Aybar’ın “hürriyetçi sosyalizm”inin, sosyalizmin

hürriyetçi olmayabilece i gibi bir anlam barındırması ve Aybar’ın “sosyalizme

ula ma yolunun de il sosyalizm uygulamasının da ba ka olaca ını öne sürüyor

olu u”ydu.

1969 seçimlerinde T P’in oy oranı % 2.7’ye dü mü tür. T P yalnızca iki

milletvekili çıkarabilmi ve mecliste grup kuramamı tır. Aybar parti içi muhalefeti

susturacak bir seçim ba arısı yakalanamayınca 15 Kasım 1969’da istifa etmi tir.

Aybar’dan sonra sırayla Mehmet Ali Aslan ve aban Yıldız T P’e ba kan oldular.

135
Yeni yöneticiler de partinin durumunda bir iyile me sa layamadılar. Bundan sonra

parti içinde MDD’nin etkinli i kesin olarak artmı tır. Fakat MDD’ciler, T P içinde

en güçlü oldukları bu dönemde T P IV. Kongresine alternatif bir kongre toplamayı

tercih etmi lerdir.281 Ekim 1970’teki IV. Kongre’den Emek Grubu egemen çıkmı tır.

Behice Boran ba kanlı a getirilmi tir. Fakat 12 Mart 1971 muhtırasının ardından tüm

T P yöneticileri tutuklanmı tır. T P bölücülük yaptı ı gerekçesiyle kapatılmı ,

yöneticiler 141. maddeden cezaya çarptırılmı lardır. 1974 af yasasıyla çıkmı lar ve

yeniden T P’i kurmu lardır. Eski T P mirasına sahip çıkmak istemi ler, Sovyet

tezlerine açık bir zeminde siyaset yürütmü lerdir, fakat ikinci T P benzer bir

me ruiyet kazanamamı tır.

B. T P’in ve MDD Ayrı masının ki Ekseni

1. Teorik Ayrı ma Zemini: MDD-SD Tartı ması

T P ile önceleri T P içerisinde yer alan MDD arasındaki çeki melerin bir

aya ı sosyalist teoriye verilen önem üzerinedir. 1960’ların ikinci yarısında sosyalist

teori açısından yo un bir zenginle me süreci ya anmı , teorik düzeyde tartı manın

önemi az çok kavranmı tır. Fakat bu durum ayrı maların da ortaya çıkmasına neden

olmu tur. MDD çevresinin deste iyle kurulan Sol Yayınları Türkiye’de ilk kez

Marksizmin klasiklerini çevirmi , bu yayınlar teorik düzeydeki artı ın ya anmasında

281
(Proleter Devrimci Kurultay). Murat Belge’ye göre “O a amada MDD’nin Emek grubunu
dı layarak bir ittifak olu turması mümkündü. Ama hareketin mantı ı böyle bir parti çalı masına
imkan tanımıyordu ve nitekim, stanbul l örgütünü ele geçiren MDD’ciler burada bile faaliyeti tatil
etmi lerdi. Dolayısıyla, bu grubun böyle bir çaba yerine ba ka yerde kurultay toplaması normaldi.”
Belge, “Sol”, s. 2130.

136
önemli bir i levi yerine getirmi tir.282 Bu durum sosyalizmle yeni tanı an kesimlerin

teorik bilgi düzeyinde bir geli imin ya anmasına yardımcı olmu tur.

1965 seçimlerinin ardından Yön çevresi, Marksist literatüre dayanarak T P’in

sosyalizm anlayı ını ele tiren T P Tartı maları’nı ba latmı tır. Zamanla T P içinde

de ilgi uyandıran, etkisi yo unla an bu ele tiriler T P yöneticilerini rahatsız etmi tir.

T P yöneticilerinin -özellikle teorik tartı ma talep eden kesimlere T P programını

okumalarının yeterli olaca ını söyleyen Aybar’ın- tepkileri “kitapçılık” olarak

tanımladıkları bu e ilime kar ı oldukça sert tepki göstermek olmu tur. “Kitapların

belirli bir anın tahlili” oldu unu belirten Aybar, “Kitaplarda yazılanları masa

ba ında, birbirimize tekrarlamakla sosyalizmin kurulamayaca ını, sosyalizmi

kurmanın son derece zahmetli ve ciddi bir i oldu unu” belirtmi tir. “Türkiye

Sosyalizminin kitabını, bilime dayanarak, (a)dan (z)ye kadar, her günkü

mücadelemizle beraber yazaca ız. Ve de yazmaktayız. (…) Her toplumun kendisine

özgü tarihsel artları, ba ka ba ka oldu undan, sosyalizmin kurulu unda bu

etkenlerin ayrı ayrı de erlendirilmesi gerekir ki, bu da sosyalizmde ‘kitapçılı a’,

taklitçili e, dogmacılı a asla yer bırakmaz” demektedir.283

Mihri Belli’ye göreyse teorik donanıma kar ı bu tutum yanlı tı, “Devrimci

eylemi do ru çizgide ve gerekti i gibi yürütülebilmek için devrimci eylem

kılavuzuna, teorik yetene e sahip olmak arttır. (…) Devrimci anlamda teorik

çalı ma sadece bilimsel sosyalizmin büyük ustalarının yazdıklarını ezberlemek ve

282
Kasım 1965’te, Muzaffer ve lhan Erdost tarafından kurulan Sol Yayınevi, Marx’ın; Ekonomi
Politi in Ele tirisine Katkı, Louıs Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Fransa’da Sınıf Sava ımları, Engels’in;
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Lenin’in; Kapitalizmin En Yüksek A aması:
Emperyalizm, ki Taktik, Stalin’in; Sosyalist Ekonominin Meseleleri, Leninizmin Sorunları,
Mao’nun; Teori ve Pratik, Huberman’ın; Sosyalizm Alfabesi, Politzer’in; Felsefenin Temel lkeleri
gibi Marksizmin belli ba lı klasiklerinin Türkiye’de ilk kez çevrilmesini sa lamı tır. Bu anlamda aynı
yıl Süleyman Ege’nin kurdu u, ba lıca Komünist Manifesto’yu ve Lenin’in Devlet ve htilal’ini
çeviren Bilim ve Sosyalizm Yayınlarının katkılarının da anılması gereklidir.
283
Mehmet Ali Aybar, Ba ımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler (1945-1967), stanbul: Gerçek
Yayınları, 1968, s. 667.

137
tekrarlamak de ildir. Kitapları okuyaca ız, ama aya ı yerden kesik bilgi kumkuması

olmak için de il; devrimci eylem kılavuzunu edinmek için; edindi imiz bilimi

yaratıcı bir ruhla Türkiye gerçeklerine uygulamak ve do ru sentezlere varmak için”

diyordu. 284

MDD’ciler “Yön hareketi tarafından geli tirilmi , kullanılmı ,

genelle tirilmi kavramları, Marksist teori içinde tanımlanabilir, uluslararası

komünist hareketin belgeleriyle ili kilendirilebilir kılmı ve derinle tirmi lerdi.”285

Aybar’ın Türkiye sosyalizminin kitabını yazmayı önerdi i noktada, MDD’ciler

Marksist klasiklerden besleniyorlardı. Fakat MDD’cili in teorik donanımı

konusundaki tutumlarının da birtakım eksiklikleri mevcuttu. Yeni tarihsel ko ullara

eski tezleri uyarlayan MDD’cilere göre bilimsel sosyalizmin bir terminolojisi

mevcuttu ve bu terminoloji dı ında konu maya kalkmanın bir yararı yoktu. MDD de

bir tür eklektizmle birle mi , kitapta yazılanları sloganla tırma, kalıpçılık dikkat

çekiciydi. Bu durum da Aybar’ı bir anlamda haklı kılıyordu.

MDD ve T P arasındaki teorik tartı ma özellikle ülkenin önündeki devrimci

adımın ne olması gerekti i ve bu devrimin hangi toplumsal sınıflara dayanarak

yapılaca ı üzerine yo unla mı tı.286 Aslında T P programı MDD’den farklı bir ey

söylemiyordu.287 Taleplerinin hepsi demokratik ve anti-emperyalist nitelikliydi ve

284
Mihri Belli, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53 (19 Kasım 1968).
285
Akdere, a.g.e., s. 245. Aydıno lu’na göre, “MDD’cilik Türk solunda, kimi konulara ili kin olarak
adeta bir “teorik devrim” yapmaktadır. Devrimin sınıf karakteri, devrimde sınıflar mevzilenmesi,
modern ve antika küçük burjuvazinin hedefleriyle i çi sınıfınınkiler arasındaki ayrılık ve biti me
noktaları, iktidar mücadelesinde strateji ve taktikler konseptleri, bütün bunlar, o güne kadar T P’in
siyasal ajitasyonu içinde kaybolmu problematikleridir. (…) Fakat bu kadrolar, uluslararası resmi
komünist hareketin bu alandaki gelene ini, Türkiye artlarına adapte etmekten öte bir ey
yapmamaktadırlar.” Aydıno lu, a.g.e., s. 114.
286
Aren’e göre “T P yöneticilerinin ‘Türkiye’nin önündeki devrimci adım nedir’ diye bir sorunları
olmamı , bu nedenle de bir görü olu turmamı lardır. Görü leri MDD’deyle sava ım sırasında
olu mu tur.” Aren, a.g.e., s. 220.
287
Zaten MDD’ciler T P’i örgüt olarak ve politik tutumu dolayısıyla ya da legal oldu u için de il,
öncelikle yönetici kadrosunu ele tirdiklerini belirtiyorlardı.

138
“sosyal demokrat” olarak nitelenebilecek öneriler sunuyorlardı. Örne in Aybar’a

göre “Sosyalist Türkiye çi Partisi’nin yani emekçi sınıflar iktidarının yapaca ı i ler

unlardı: Toprak reformu, dı ticaret, bankacılık ve sigortacılı ın millile tirilmesi,

devlet eliyle hızlı sanayile mek, milli haysiyetimize dokunan NATO’yu, ikili

anla maları feshetmek vb.dir. (…) Ayrıca özel sektör kalkınma planına ba lı

olacaktır ve muhafaza edilecektir.” 288

Mihri Belli’ye göreyse “Sosyalist devrime götüren zorunlu bir a ama olan

demokratik devrimin görevleri, bankaların ve dı ticaret sermayesinin

millile tirilmesi, toprak reformu, NATO’dan çıkılmasıdır. (…) Demokratik devrim,

seçim mekanizması kurmak de ildir. Demokratik devrim ba ımsızlıktır, feodalitenin

yok edilmesidir, o kadar.”289 Görüldü ü gibi her iki görü te benzer çözüm önerileri

sunmaktaydı.“T P ve YÖN çevresi devletin “ u a amada” bir milli burjuva devleti

olması ya da öyle kalması gerekti inde hemfikirdi. Bu yüzden her iki kamptakiler de

1966 ba larına kadar 27 Mayıs’ın yarattı ı devlet biçimini sahipleniyor, 27 Mayıs

Anayasası’nın sosyalizme ula mak için gerekli yasal zemini sa ladı ını dü ünüyor,

27 Mayıs’ın ba lıca kurucu gücü olan ordunun toplumsal geli mede ilerici bir rol

oynamı oldu unu kabul ediyor, kar ılarında toplumun bu zinde kuvvetlerinin de il

yalnızca ABD emperyalizmi ve onun içerideki dayanakları olan ‘komprador ve

a alar’ın bulundu unu dü ünüyorlardı.”290 Örne in, Aybar “Batıda temel çeli ki

burjuvazi ile proletarya arasındadır. Oysa Türkiye’de temel çeli ki, Amerikan

emperyalizmi ve ortakları a alar-kompradorlar-amerikancı bürokratlar üçlüsü ile

288
Aybar, a.g.e., s. 663-666.
289
Belli, Yazılar, s. 41.
290
STMA, s. 2072.

139
bütün emekçi sınıf ve tabakalar arasındadır” diyordu.291 Bu yakla ım da MDD’nin

temel çeli kiyi milli güçler-emperyalizm/i birlikçi sermaye/feodal mütegalibe üçlü

ittifakı arasında görmesine benzemekteydi.

Rasih Nuri leri’ye göre de “T P programı, anti-emperyalist (milli) ve

demokratik özgürlüklerden yanadır, yani de i ik bir terminolojiyle milli demokratik

devrimcidir.”292 Ba lıca anla mazlık noktaları ülkenin geli mi lik düzeyi,

emperyalizmle olan ili kinin niteli i, milli nitelikte bir burjuvazinin olup

olamayaca ı, i çi sınıfının öncülü ü, feodal kalıntılar ve asker sivil aydınlar

sorunuydu.

çi sınıfıyla sosyalizm arasındaki organik ba ı reddeden yoktu ama i

öncülü e gelince, i çi sınıfının bilinç düzeyi ön plan çıkarılıyordu. Kısacası

demokratik nitelikli, devletin ekonomideki a ırlı ını alt sınıflar lehine arttırmayı

hedefleyen bir devrim yapılacaktı, bunda de i en bir ey yoktu. Ama bu hedefe

ula mak için farklı stratejiler öneriliyordu. Buradaysa tutum farkı büyük oranda

tarafların konumlarından kaynaklanıyordu denilebilir. öyle ki T P yöneticileri kanun

yolundan iktidara yürüyen bir partinin temsilcileri olarak meclise girmi lerdi, do al

olarak parlamento aracılı ıyla siyasete sıcak bakıyorlardı. MDD’ciler ise 141 ve 142.

maddelerden hüküm giymi , siyasi yasaklılardı, mevcut durumda politik ortam

onlara kapalıydı. Farklılıkların önemli bir nedeni tarafların bu somut ko ullarıydı

ama tüm ayrı malar di erlerini yeterince sosyalist olmamakla suçlayabilecek

argümanları sonradan kolaylıkla yaratabilmi lerdir.

291
Aybar, a.g.e., s. 640.
292
leri, a.g.e., s. 20.

140
MDD’ciler önce Aybar’a daha sonra ondan biraz daha farklı bir çizgiyi

savunan Boran-Aren liderli indeki Emek Grubu’na kar ı MDD’yi savunmu lar ve

parti içinde etkin olmaya çalı mı lardı. T P içindeki önder kadrosunun tek bir

e ilime sahip oldu u söylenemezdi. T P’in sosyalizm perspektifi büyük oranda

Aybar’ın genel ba kan olmasıyla ve onun tarafından ekillendirilmi ti. Di er yönetici

kadronun da farklı bir e ilime sahip oldu u söylenemezdi. Ancak Çekoslovakya’nın

i gali ve 1969’da Aybar’ın bekledi i seçim zaferinin gerçekle meyi i sonucu,

SSCB’deki sosyalizm uygulamasını ele tiren Aybar’la daha ortodoks tezleri savunan

Aren-Boran arasında Aybar’ın istifasını getiren kesin bir ayrı ma ya andı. Aybar ve

öteki T P önderleri arasında farklılı ın bunun dı ında bir boyutu daha vardı. Örne in

Yön’de 1965’lerden itibaren Do an Avcıo lu ve Mihri Belli öncülü ünde ba latılan

Do u-Batı kavramsalla tırmaları ve bunun Marksizm içinde tartı ılması anlamına

gelen ATÜT-FÜT tartı malarında T P içerisinden iki ayrı ses gelmi tir. Boran FÜT’ü

savunurken, Aybar aslında MDD ele tirisi hedefiyle ortaya attı ı kimi argümanlarda

ATÜT’çü tezlerden ilham alabilmi tir.

Osmanlı’nın üretim biçimini feodal üretim biçiminin bir varyantı olarak

de erlendiren Behice Boran’a göre “Batının geli mi kapitalist ülkelerindeki

Marksist ya da Marksizmden etkilenen tarihçileri ve felsefecilerinin bir kısmı için

ATÜT, Eski ça ve Avrupa dı ı Ortaça toplumlarını incelemek için yeni bir analiz

aracıydı ve bunu yanlı olarak, Avrupa–merkezci bir tarih anlayı ının kurtulu yolu

olarak görüyorlardı. Sosyalist ülke tarihçilerinin bazılarını da içeren bir tarihçi

kategorisi içinse, kavramın Stalin’in indirgemeci be li üretim tarzı emasına tepki

olmak gibi farklı bir i lev yüklenmesi söz konusuydu. Oysa Marx’ın ATÜT üzerine

141
ileri sürdü ü görü lerin olgunla mamı ve netle memi denemelerden olu ması bir

yana, bu görü lerin 19. yy Batı oryantalist tarihçili inden aldı ı güçlü etkiler,

ATÜT’ün Avrupa dı ı toplumlara tam da Avrupa merkezci bir bakı la

yakla abilece ini göstermekteydi”.293

Aybar, Osmanlı üretim biçiminin ATÜT oldu unu hiç söylememi tir.294 Fakat

“Türkiye’ye özgü sosyalizm“295 olarak isimlendirdi i tezlerin kimi argümanlarını

ATÜT’den dev irmi tir. Osmanlı’dan devralınan ceberut devlet gelene ine atıf

yaparak, bürokrasinin toplumun üstündeki konumunu ele tiren Aybar, 1945’ten

sonrasını anti-Kemalist kar ı devrim olarak nitelendiren MDD’ci görü ün tam aksini

savunarak, çok partili ya ama geçi i, tek partinin iktidardan uzakla masını, Türkiye’

de demokrasini geli mesi ve halkın inisiyatifinin önem kazanması açısından

olumlamı tır.

Türkiye tarihini yorumlama daha do rusu Marksist açıdan Türkiye’nin hangi

geli me a amasında oldu unu belirlemeye çalı ma sosyalist devrim stratejisi

tartı maları için ba langıç noktasını olu turuyordu. Türkiye tarihindeki belli ba lı

siyasi olay ve olgular da ülkenin geli me a aması ve ülkede sınıfların durumunun

belirlenmesinden elde edilen sonuca göre de erlendiriliyordu. T P’e göre Türk

toplumu Ulusal Kurtulu Sava ı’yla ve 27 Mayıs ile demokratik haklarının ço unu

elde etmi ti, sömürülmekte olan emekçiler uyarılır ve bilinçlendirilirse T P’in

293
Oyan, a.g.e., s. 130.
294
Barı Ünlü, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Mehmet Ali Aybar, stanbul: leti im Yayınları, 2002, s.
236.
295
Öncelikle Avcıo lu tarafından dile getirilen görü lere benzer biçimde, Aybar’a göre “Türkiye’ye
özgü sosyalizm; sosyalizm mücadelesi Türkiye’nin artları içinde ve bu artlara göre yürütüldü ü için,
mücadelemiz gerek özü, gerekse biçimi bakımından özellikler gösteriyor. Türkiye ne dünü ne de
bugünü ile Batı toplumlarına benzemiyor. Geri kalmı öteki toplumlara da tıpatıp benzemiyor.
Ekonomik ve sosyal yapısı farklı; üst-yapı unsurları da ba ka.” Aybar, a.g.e., s. 639.

142
parlamentoda ço unlu u sa laması olanaklıydı. MDD’ciler ise 1945’ten sonra anti-

Kemalist kar ı devrimin ba ladı ını savunuyorlardı.

T P’in öngördü ü iktidarın dayana ı halk kitleleri olacaktı.296 Bu nedenle T P

genel ba kanı Aybar, en yo un ele tirilerini halkın üzerinde yükselmi ve onlara

inisiyatif tanımayan “ceberut devlet gelene i”ne yöneltmi ti. Aybar’a göre, bürokrat

sınıfa kar ı oldu u söylenen komprador–a a ikilisiyle, bürokrasi arasındaki sava

birinin di erini yok etmesini de il, vesayet altına almayı öngören bir mücadeleydi.

Dolayısıyla her iki kesimde varlı ını halka kar ı devam ettirebiliyordu. Fakat Aybar

yine de bürokrat sınıf içinde ikili bir ayrıma gidiyor ve “Bürokrat sınıf, Türkiye’nin

Amerikan emperyalizminin nüfuzu altına girmesi, hele Türkiye çi Partisi’nin

kurulması sonucu emekçi halk kütlelerinin iktidara adaylı ını koyması üzerine

Amerikancılar ve Atatürkçüler olarak gitgide ikiye bölünmü tür” diyordu. Bu

ayrı tırma gereksinmesinde bir oy kaygısı oldu u söylenebilir.297 Ayrıca T P

programında orta sınıfların da, esas olarak, sömürüldüklerini ve dolayısıyla

toplumsal de i meden yana olduklarını, bu nedenle i çi sınıfının siyasal örgütünün

içinde ya da etrafında yer alabilecekleri belirtilmi tir. Programda orta sınıfların bir

296
“Biz sosyalizmin i çi sınıfı ve emekçi sınıflar adına yönetimi elinde tutan fakat emekçi sınıflardan
kopmu , ya da bu sınıflarla esasen ili ki kurmamı ve kuramamı olan tepeden inmeci bürokratik bir
sistem haline gelmemesi için emekçi sınıfların daha muhalefet günlerinde partisine sahip çıkması
amacıyla mücadele ediyoruz.” T P 1969 Seçim Bildirisi, (aktaran) Yetkin, a.g.e., s. 127.
297
Parlamentarist anlayı içersinde hemen tüm sınıflara yönelik propaganda yapılabilir. T P’in 1965
seçimlerinde köylü kesimden de hatırı sayılır miktarda oy toplamı olması söylemdeki köylü
vurgusunu arttırmı tır. “Dolayısıyla köylülük de T P ideolojisinde önemli bir yer tutar. T P’ in toprak
reformuna a ırlık vermesinin nedeni topraksız köylüye toprak vererek toprakların daha verimli bir
biçimde i letilmesini ve dolayısıyla köylülerin maddi refahlarının artmasını sa lamaktır. Di er
taraftan toprak a alarının köylüler üzerindeki siyasal baskı ve egemenliklerini kırmak ve köylülerin
özgürle melerini sa lamaktır.” Aren, a.g.e., s. 60. Aybar’a göre, “Bizde i çi sınıfının köylüleri
sürükleyerek iktidarı alması söz konusu de ildir; emekçi sınıflar “koalisyon” iktidara adaydır. çi
sınıfımız, temel çeli kinin bir kanadı olarak fiilen kurulmu olan bu “koalisyon”u, demokratik ve
bilimsel öncülü ünün etrafında toplayarak daha etkin bir hale getirmeye u ra acaktır. Tüm emekçi
kütleleri tabandan uyarıp sosyalizm ve milli kurtulu do rultusunda e itip örgütleme biçiminde olan
bu u ra tam demokratik bir nitelik ta ır.” Aybar, a.g.e., s. 658.

143
bölümünü olu turan memurlar, serbest meslek sahipleri ve di er aydın kesimlere özel

bir önem verilmi tir.298

MDD’nin milli burjuvaziye özel önem atfeden yakla ımına kar ılık,

burjuvazinin hiçbir bölümünün ulusal olamayaca ını savunan T P’e göre Türkiye’de

“milli burjuvazi” diye bir sınıf yoktur.299 T P’e göre anti-emperyalist ba ımsızlık

sava ımı, sosyalist nitelikli anti–kapitalist sava ımla beraber yürütülmelidir. Bunun

dayana ı da burjuvazi yorumundan kaynaklanmaktadır. “T P’e göre emperyalizm

Türkiye’ye zorla girmemi , ekonomik oldu u kadar askeri yönüyle de

hükümetlerimiz (egemen sınıflarımız) tarafından davet edilmi lerdir. Onun için

emperyalizmi egemen sınıflardan soyutlayarak ona kar ı ayrı bir sava ım verme

olana ı yoktur. Di er bir deyi le emperyalizme kar ı sava ımı yerli egemen sınıflara

kar ı olan sava ımdan ayırmak olana ı yoktur. Bu nedenle anti-emperyalist ve anti-

kapitalist (sosyalizm için) sava ım bir ve aynı sava ımdır. (…) Büyük toprak

sahipleri, ithalatçı-ihracatçı tüccarlar, sanayiciler ve mali sermaye çevreleri halk sınıf

ve tabakalarına hakim bulunmaktadırlar. (…) Bu egemen sınıf ve tabakalar, aynı

zamanda ülkenin yabancılar tarafından sömürülmesine de aracılık etmektedirler”300

Böylece programda, pek açık bir biçimde olmasa da egemen sınıfların

emperyalizmin i birlikçisi yada uzantısı oldukları kabul edilmi olmaktadır.301

298
Aren, a.g.e., s. 58. “Bugün de ilerici aydınlar ve ATATÜRKÇÜ gençlik, halkla i ve kader birli i
ettikleri nispette Türkiye’nin gerilikten kurtulması davasında etkin bir rol oynayacaklardır.” A.g.e., s.
59.
299
Aybar, “ kinci milli kurtulu mücadelemizde bazı kimseler milli burjuvaziyle i birli i yapılmasını
ileri sürüyorlar. (...) Milli burjuvaziyle i birli inin söz konusu olması için, önce böyle bir sınıfın var
olması gerekir (…) Yani “bizde komprador burjuvaziden ayrı, Amerikan emperyalizmine kar ı bir
sanayici sınıfı mevcut de ildir” demektedir. Aybar, a.g.e., s. 655.
300
Aren, a.g.e., s. 221. “Anti–emperyalist sava ım sırasında anti-kapitalist sava ımı ikinci plana
atmak, ertelemek tezi, bu tezin gerekçesi anti emperyalist sava ımda kurulacak geni cepheyi
daraltmamak, radikal kanadı ürkütmemek savına dayanıyordu, milli burjuvazi kavramı abartılıyordu.”
leri, Türkiye çi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik, s. 24.
301
“Bu nokta yani emperyalizmin Türkiye için dı sal olmaktan çok içsel bir olgu olması, daha sonra
milli demokratik devrimcilerle yapılan strateji tartı malarının önemli bir ö esini olu turmu tur.” leri,
A.g.e.

144
Belli’ye göre ise, “Anti-emperyalist mücadele mi? Sınıf mücadelesi mi?”

sorusu yanlı bir varsayımdan hareket eden temelsiz bir sorudur. Anti-emperyalist

mücadele aynı zamanda sınıf mücadelesidir de, Türkiye ekonomisine hükmeden

i birlikçi sınıflara kar ı mücadeledir de. “Bu mücadele bir avuç i birlikçi asalak

dı ında tüm Türk ulusunun mücadelesidir.” Fakat “sosyalist mücadele anti-

emperyalist mücadeleye öncelik veremez, verirse asıl görevini, sömürücü sınıfların

tümüne kar ı sosyalizm u runa mücadeleyi savsaklamı olur. Bu iki mücadelenin

birlikte yürütülmesini öngören görü “anti-emperyalist mücadelenin, sınıf

mücadelesiyle çeli ti i ve geçici bir süre için de olsa, sınıflar arası barı ı, sınıf

mücadelesinin rafa kaldırılmasını gerektirdi i önyargısından hareket etmektedir. Bu

kesin olarak yanlı tır. Anti-emperyalist mücadele sınıf mücadelesinin rafa

kaldırılması öyle dursun, Türk toplumu içinde asıl sömürücülere kar ı derin ve

yo un mücadeleyi gerektirir.”302

T P ile MDD arasında ba lıca görü ayrılı ı asker-sivil aydın zümre ve milli

burjuvazi sınıflarına ili kindi. T P, MDD’nin devrim stratejisinde en çok önem

verdi i bu iki sınıfa dayanmadan da ülkenin demokratikle ebilece ini ve

kalkınabilece ini savunmaktaydı.

Burjuva devrimin Atatürk döneminde büyük ölçüde tamamlandı ını savunan

T P yöneticilerinden Behice Boran’a göre “Türkiye çi Partisi’nin seçimleri kazanıp

iktidara geldi i zaman uygulayaca ı program ve kalkınma yöntemi do rudan

do ruya, sosyalizme götürecek rota üzerinde sosyalizmin ön artlarını hazırlama ve

sosyalizme geçi safhasıdır. Sosyalist literatürde sözü edilen ve bazı parti dı ı

302
Mihri Belli, “Anti Emperyalist Mücadele mi, Sosyalist Mücadele mi?”, Türk Solu, Sayı 8, (9 Ocak
1968), s. 2.

145
çevrelerce savunulan “demokratik devrim” ve ya “milli devrim safhası de ildir.”303

Türkiye’de burjuvazinin öncülü ünde demokratik devrim tek parti dönemindeki

reformlarla büyük oranda gerçekle tirilmi ve 27 Mayıs’tan sonra geli tirilmi tir.304

Bir tarafında T P’in, bir tarafında MDD’cilerin oldu u sosyalist devrim-milli

demokratik devrim tartı malarında, öncelikle ülkenin kapitalistle me düzeyinin

tespiti yapılmı , buna göre yapılacak “devrim”in milli demokratik mi, yoksa sosyalist

mi olaca ı belirlendikten sonra hangi yolla ula ılaca ına karar verilmi tir. Ancak

adına, ister sosyalist devrim ister milli demokratik devrim denilsin bundan sona

yapılması gerekenler millile tirmeler, toprak reformu vb.dir. Dolayısıyla bu konuda

bir fark yoktur. Ancak T P’in asker-sivil aydınlar ve milli burjuvazi konusundaki

tutumları onlara MDD’den daha sol bir nitelik kazandırmaktadır. T P halk kitlelerine

dayanmayı tercih etmektedir. Ancak T P’i daha geri bir konumda bırakan halkın

sesini seçimler ve meclis yoluyla duyuraca ını dü ünmesidir. Dolayısıyla teori de

daha ileri bir konumda olan T P pratik politika konusunda daha geri bir konumda yer

almaktadır.

2. Pratikte Ayrı ma: Parlamentarizm–Cuntacılık

303
Boran’a göre, “T P’in iktidarında öngörülen safha, 2. Dünya Sava ı’ndan sonra, özellikle yeni
ba ımsızlı ına kavu mu ülkeler için dü ünülüp ortaya atılmı “milli demokratik devrim “de ildir. Bu
formül, i çi sınıfı olmayan veya çok küçük olan, bunun için de i çi sınıfı partisi bulunmayan ülkeler
için ileri sürülmü tür. (…) Türkiye öbür azgeli mi ülkelerden, hele yeni ba ımsızlı ına kavu mu
Asya-Afrika devletlerinden ayrılmaktadır. Çok önemli bir ba ka nokta Türkiye hiçbir zaman bir
sömürge olmamı tır, bütün dı müdahalelere ra men ba ımsız bir devlet statüsünü muhafaza
etmi tir.” Behice Boran, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, stanbul: Gün Yayınları, 1968, s. 271-273.
304
“Milli kurtulu sava ından sonra otokrasinin -sultanlı ın ve halifeli in- ortadan kaldırılması,
cumhuriyetin kurulması, Atatürk devrimleri ile yapılmı , tek parti sisteminden çok partili sisteme
geçi le, 27 Mayıs hareketiyle sürdürülmü ve geli tirilmi , gizli oyla genel seçim, sekiz saatlik
çalı ma günü, sendika kurma, grev ve toplu sözle me hakları tanınmı ve uygulanmaya konulmu ,
di er “klasik” demokratik haklar tanınmı , hatta bir ölçüde bir çe it toprak reformuna, yani devlet
topraklarının da ıtılmasına giri ilmi tarımda derebeyli i artı ı düzen ülkenin batısında tasfiye
olunarak kapitalist i letmeye geçilmi , do u ve güneydo u bölgelerinde de bu tasfiye ve geçi in
belirtileri ba lamı tır.” A.g.e., s. 271-272.

146
MDD tezine göre, Türkiye geri kalmı bir tarım ülkesi oldu u ve kapitalizm

yeterince geli medi i için, i çi sınıfı devrime önderlik edemeyecektir. Dolayısıyla,

ba lıca hedef “ imdilik” milli demokratik devrimin yani burjuva devriminin

gerçekle tirilmesi olacaktır. Milli demokratik devrim, çıkarları i çi sınıfının

çıkarlarıyla uyu mayan fakat ülkenin geli mesinden çıkarları olan kesimlerin de

yardımcı olaca ı hatta i çi sınıfı önderli i alana kadar asker-sivil aydınların

yönetece i bir devrimdir.

T P’e göreyse Türkiye tam anlamıyla geri kalmı bir ülke de ildir; yani

kapitalizm Türkiye’de mevcuttur. Cumhuriyetle birlikte demokratik ve milli bir

devrim yapılmı tır. Dolayısıyla parlamenter mücadelenin savunulabilece i ortam

do mu Türkiye burjuva demokratik devrimi büyük oranda gerçekle tirmi tir.

Sosyalist devrim halkın inisiyatifinde yapılacaktır ve sosyalizme barı çıl geçi söz

konusu olacaktır. Kısacası MDD’nin stratejisi öncelikle halk kitlelerine dayanmayan

fakat toplumu ileri götürece i dü ünülen, yönetimi zorla ele geçirecek bir iktidarı;

sosyalist devrimi savunan T P’in strateji ise halkın seçti i, barı çıl yollarla yönetimi

ele geçirecek olan bir iktidarı öngörmektedir. Sonuç olarak farklılık en basit

anlamıyla cuntacılık-parlamentarizm olarak adlandırılabilecek bir kar ıtlık içinde

iktidara ula manın yöntemi üzerinde odaklanmaktadır.

Sonuç olarak 1965 seçimlerinde 15 milletvekiliyle parlamentoya girmi olan

T P’in siyasi stratejisi parlamenter yoldan iktidarı ele geçirmek iken, MDD’ciler

toplumun ilerici kesimlerinin öncülü ünde bir devrimden yanadırlar. Bu durum

MDD’nin T P’i reformist ve parlamentarist, T P’in MDD’yi cuntacı olarak

nitelendirmesine kaynaklık etmektedir.

147
T P, 1964 programında kendisini “Türkiye i çi sınıfının ve onun tarihi ve

bilime dayanan demokratik öncülü ü etrafında toplanmı , onunla kader birli inin

bilinç ve mutlulu una varmı bütün emekçi sınıf ve tabakaların kanun yolundan

iktidara yürüyen demokratik ba ımsız sosyalist örgütü” biçiminde tanımlıyordu;

görüldü ü gibi T P, parlamenter sistem içinde yani seçimle iktidara gelmeyi

amaçlayan bir partiydi. T P’in iktidara gelmesi sosyalizmin zafer kazanması olacak

ve programındaki önlemleri uygulamaya koyarak ülkenin sosyalistle tirilmesi süreci

ba latılmı olacaktı.305

Ülkede toplumsal ve siyasal hareketli in arttı ı bir ortamda T P, halkın

taleplerini parlamento kürsüsünden dile getirerek çok önemli bir misyon

üstlenmi ti.306 Halkın siyasete katılımı yo unla mı , bir kısım hakları talep etmek

radikal bir davranı olarak görülmemeye ba lanmı tı. Ancak ülkede ba layan

hareketlili in artmasını ve hızlı reformlar yapılmasını bekleyen bazı kesimlerce

parlamenter düzenin mekanizması oldukça yava görülmekteydi.307 Ülkede

sosyalizmden yana belirgin bir hareketin olmayı ı nedeniyle, partili partisiz geni

sosyalist çevrelerde, özellikle gençler arasında, parlamenter siyasal mekanizmanın

305
Anayasa’nın “halktan yana ve sosyalizme açık” oldu unu belirten Aybar’a göre de “halk seçim
sisteminin gücünü Osmanlı tipi devletin (CHP) son temsilcisini devirerek denemi ti; ve “oy”
haklarına kıskançlıkla sahip çıkmaktaydı.” Aybar, a.g.e., s. 658.
306
“T P’in parlamentoya girmesi geni ölçüde mecliste temsil edilmekten kaynaklanan me ruiyeti,
kongreleri, di er toplantıları ve sık sık yapılan seçimlerdeki çok çe itli çalı maları sayesinde daha da
peki mi ve bu da partini örgütlenmesini kolayla tırmı hızlandırmı tır.” Aren, a.g.e., s. 104.
307
Aren’e göre bu durumun birtakım olumsuz getirileri de olmu tur. “Gerçekten bir kere parlamentoya
seçilmi olanlar, söylemi yapıldı ı gibi i çi ve emekçi halktan ki iler de il, fakat aydınlar ve onların
da genel merkezden olan ya da genel merkeze yakın olanlarıydı. Gerçi milletvekilli ine seçilmi
olanlara nitelikleri açısından kar ı çıkılması söz konusu de ildi ama, bu durum özelikle genel ba kan
Aybar tarafından vurgulanan “eli nasırlılar mecliste” söylemine ters dü üyordu. Di er bir nokta
“seçimlere gelinceye kadar, partililer parti önderlerini sosyalizmin özverili sava çıları olarak görüyor
ve onlara bir de bu nedenden ötürü saygı ve sevgi duyuyordu. Seçimlerden sonra bu durum de i ti.
Partililer artık onları çalı maları kar ılı ında milletvekilli i ve senatör maa ı alan ve parlamenterli in
di er olanaklarından yararlanan ki iler olarak da görmeye ba ladılar. Bu durum da parti içi
muhalefetin güç kazanmasına olanak sa ladı.” A.g.e., s. 105.

148
geçerli i tartı ma konusu olmu ve sosyalizmin iktidar olabilmesi için daha kestirme

yollar aranmaya ba lanmı tı.

T P’in parlamentarizmi kar ısında, parlamento dı ı yolları, barı çıl geçi tezi

kar ısında devrimci geçi i savunan MDD’cilere göre T P, parlamentarizmi kabul

etti i için egemen çevrelerin oyununa gelmi ti ve T P sosyalizmi “icazetli

sosyalizm”di çünkü düzenin sınırlarını a mayaca ı konusunda egemen çevrelere

güvence vermi ti.308 Mevcut düzen ‘Filipin tipi demokrasicilik’ olarak tanımlayan

MDD’cilere göre “Bu düzende sa ve sol partiler vardır, seçimler yapılır ve dı

görünü te parlamenter demokrasinin bütün gerekleri yerine getirilir. Ama nedense,

bütün seçimleri sömürünün en yo ununun, emperyalizm-i birlikçi sermaye-feodal

mütegalibe ortaklı ının sömürüsünün ba savunucusu olan parti kazanır; emekçi halk

öyle artlandırılmı tır ki, kendi temsilcilerini de il, hep sömürücülerin temsilcilerini

seçer parlamentoya gönderir.”309

T P’i “parlamentarizm bata ına saplandı ı” için ele tiren MDD’nin, CHP’ye

kar ı tutumu T P’e kar ı tutumundan daha olumludur.310 Mihri Belli, MDD’nin,

CHP’ye, T P’ten daha iyimser tutumunu, T P’ten daha fazla beklentisi olmasıyla
308
T P’in parlamentarist stratejisini ele tiren Yön yazarı Avcıo lu’na göre de “T P, Türk toplumunun
içinde bulundu u a amayı ve bu a amadaki kuvvet ili kilerini do ru de erlendiren bir stratejiden
yoksun görünmektedir. Bu sebepledir ki, içinde bulunulan a amayı ve toplumdaki kuvvet ili kilerini
hesaba katmayan bo lukta bir teori ve belirsiz kavramlar geli tirilmektedir. T P’i öteki anti
emperyalist güçlerden tecrit eden bu görü ve davranı lara, sosyalist terminolojide “sol sapma”
denilmektedir. Sol sapma içinde bulunan T P aynı zamanda bir “sa sapma” göstermektedir. Sa
sapma “tepeden inme- a a ıdan yukarı” gibi görü lerle açı a çıkmaktadır. Sosyalist teoride “tepeden
inme- sandıktan çıkma” tarzında bir ayrım yoktur. u ya da bu yolla iktidara gelenlerin sınıfi
karakterini esas alan bir ayrım vardır.” Do an Avcıo lu, “Bir Sosyalist Rejimin Esasları”, Yön, Sayı
155, (14 Ekim 1966), s. 9.
309
Mihri Belli, “Bugünün Türkiyesi’nde Devrimci Eylem Nedir?”, Türk Solu, Sayı 106 (Kasım 1969),
s. 3.
310
“Halk partisinin ortanın solu hareketini, Halk partisinin Kemalist köklerine dönü ü eklinde olumlu
olarak kar ılıyorum. (…) Ortanın solu,Türk toplumunda önemli bir gücü temsil eden küçük burjuva
bürokrasisinin içinde ya adı ımız tarihsel anda politik alandaki ifadesidir. (...) Ortanın solu sosyalizm
de ildir. Sosyalizm bir küçük burjuva hareketi de ildir, kent ve köy emekçilerini hareketidir. Emekçi
sosyalizm olsun, küçük burjuva dönü ümcülü ü olsun, önlerindeki siyasal amaçlara ula mak için,
ba ımsız ve demokratik Türkiye’yi gerçekle tirebilmek için elele vermeleri, ayrı ayrı siyasal
kimlikleriyle bir devrimci güçbirli i içinde birle mek zorundadır” Mihri Belli, “Ortanın Solu Nedir,
Ne De ildir” Türk Solu, Sayı 5, (15 Aralık 1967), s. 1.

149
311
açıklamı tır. Ancak MDDcilerin deste ini fazlasıyla önemsedikleri asker-sivil

aydınların CHP’ye kar ı ılımlı tutumları dolayısıyla onları ürkütmemek için böylesi

bir tavır takınılmı olmaları daha inandırıcı görünmektedir.

Belli’nin “T P’i adına layık bir örgüt haline getirme” olarak tanımladı ı

ele tirileri daha çok parti yöneticilerini hedef alıyordu. “Türk solu hiçbir ilerici örgüt

kar ısında de ildir. Hiçbir sosyalist, örgüt kar ısında olmaz. Gerçek devrimci

örgütün elde bulunan tek silah oldu unu bilir. (…) De erlendirmeyi yaparken örgütü

yönetmede sapma gösteren ya da belirli hatalar i leyen ki ilerle, örgütün asıl

gövdesini ayırmak gerekir. Biz ele tirilerimizi, Türk emekçi sınıflarının örgütünü

gerçek bir silah olmaktan yoksun kılmak isteyenlere kar ı yapmaktayız, onu temsil

eden gövdeye de il. Türkiye’de örgüt kurmak küçük bir formalite i leminden

ibarettir. Oysa örgütün gerçek anlamı, bir sınıf niteli i ta ıyıp ta ımamasında, temsil

etti i sınıfın ideolojisine uyup uymamasında aranmalıdır.”312

MDD’nin T P’ten somut talepleri ba lıca, parti yöneticilerinin de i mesi,

partiden atılanların geri alınması, parti örgütlerinde teorik e itimin ba latılması gibi

taleplerdir. Ancak bu somut talepler bile, MDD hareketinin teorik ve politik

yöneli leri dikkate alındı ında anlamsızla ır”313 Murat Belge’ye göre de MDD

“örgütü ele geçirdi inde ne yapaca ını bilemez (…) Partide MDD’ci tezler güç

kazandıkça, T P daha da büyük bir hızla güç kaybeder. T P, alternatif bir parti

dü üncesiyle de il, partisiz bir devrimcilikle ele tirilmi ti”.314 Kısacası MDD’nin

yaptı ı Marksist bir parlamentarizm ele tirisi de il, cuntacı e ilimler do rultusunda

311
Belli “Biri, CHP, küçük burjuva bürokrasisinin partisidir. Ötekisi T P, emekçilerin partisi
olmasının hepimizin istedi i sosyalistlik iddia eden bir örgüttür. Ölçülerimiz ayrıdır. Be ya ındaki bir
çocuk 2 metre atlarsa aferin deriz, ama 20 ya ındaki delikanlı 4 metre atlarsa az atladın deriz. Mesele
bu, durumları farklı” demektedir. Belli, nsanlar Tanıdım, s. 501.
312
“Türk Solu Örgütten Yanadır”, Türk Solu, Sayı 10 (23 Ocak 1968), s. 2.
313
Aydıno lu, a.g.e., s. 119.
314
Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, s. 2130.

150
yöneltilen ele tirilerdi. MDD öncelikle asker-sivil aydınların yapaca ı bir darbe ile

“demokratik” bir ortam yaratılmasını ve sonradan inisiyatifin sosyalistlere

bırakılmasını öngörüyordu. Yani parlamento kar ıtlı ı daha devrimci görünüyordu

ama Kemalistleri daha ileri bir çizgiye çekme amacı ta ıyordu. Ayrıca bu radikallik

kendi örgütünü kurmaya dönü müyordu bir türlü.315

1969 Haziran’ında Yargıtay MDD’yi savunmanın suç olmadı ı yönünde karar

vermi tir. Belli, anılarında bu sıralarda bir parti kurulmasının gerekli oldu unu ileri

sürmü tür. “Aslında legal parti kurma i inde geç kalınmı tı. Partiyi kurma momenti

1969 Haziran’nında Yargıtay’ın aldı ı milli demokratik devrim tezlerini savunmanın

yasalara aykırı olmadı ı yolunda kararının açıklanmasından hemen sonraydı; sol

dalga yükseli halindeyken, militan sol tam bir birlik durumundayken. O yılın güz

ba larına kadar hazırlık çalı malarını bitirebilirdik. Bu vesileyle büyük kentlerde

yı ınsal mitingler yapabilirdik. Ancak o günlerde henüz birçok arkada T P içinde

sol muhalefete umut ba lamı durumdaydı, bir ikincisi sosyalist partinin güçleri

bölece i görü ündeydi. Bu konuda kararlı davranılsaydı o arkada lar da ku kusuz

yeni partinin gere ine inandırılırdı.”316 Fakat MDD’ciler hiçbir zaman bir parti içinde

örgütlenmemi ler, yo unlukla T P’in gençlik örgütü içinde faaliyet göstermi lerdir.

Bir siyasi parti kurma do rultunda attıkları ilk adım MDD’cilerin teorik yayını

Aydınlık’ta yayımlanan hareketin saflarında birlik sa lamayı ve disiplini

perçinlemeyi hedefleyen Aydınlık Bildirisi’dir. Fakat MDD safları kısa süre sonra

teorik ayrı malar sonucu parçalanmaya ba lamı tır. MDD çevresi, önceleri 17 Kasım
315
Belge’e göre, “Marksçı kuram, onu kapalı bir ideolojiye hatta imana dönü türen bir ekilde
benimsendi. Bu, dönü üm sürecinde zorunlu veya kaçınılmaz bir a ama olarak görülebilirdi –e er onu
ba ka a amalar izlemi olsaydı. (…) Böyle bir süreç Gramsci’ci anlamda «kolektif aydın» gibi i gören
ve teorik bilinçlilik düzeyini yükselten bir siyasi örgüt içermek durumundaydı.” Belge, “Sol”, s. 184-
185.
316
Belli, a.g.e., s. 574.

151
1967’de çıkmaya ba layan haftalık Türk Solu, Kasım 1968’den itibaren teorik yanı

a ır basan, aylık Aydınlık dergisi etrafında tek bir grup olarak birle mi tir. Fakat,

Ocak 1970’te Kırmızı ve Beyaz Aydınlıkçılar olarak ikiye ayrılmı tır. Ocak

1971’deyse Mahir Çayan ve arkada ları yayınladıkları açık mektupla Kırmızı

Aydınlık’tan ayrılmı lar ve Kurtulu grubunu kurmu lardır.

Belki kurulacak bir parti “anti-emperyalist cephe”yi bölebilirdi, fakat önce

“anti-emperyalist cephe”, sonra da MDD kendi içinde bölünmekten kurtulamamı tır.

Benimsedikleri stratejilerin sonucu olarak, Kadro’nun sonunu hükümetin kapatma

kararı, Yön’ün kaderini ba arısız darbe giri imleri, T P’in kaderini ise ba arısız

seçim sonuçları belirlemi tir. MDD’nin sonu ise bölünmelerle gelmi tir.

152
IV. Ara De erlendirme: Yön, T P ve MDD

1960’larda ve 1970’lerin ba ında, sosyalizmin toplumsal me ruiyet kazandı ı

ko ullarda popüler olan Kemalist bir solculuktu. Bu dönemde Kemalizme atfedilen

“anti-emperyalist” nitelik Kemalizmin solla bütünle tirilebilmesini kolayla tırmı tır.

Yön, T P ve MDD tali noktalardaki ayrı malarının ötesinde, genel olarak bu tür bir

solun tezahürleridir.

Yön ve T P Yalçın Küçük’ün ifadesiyle “dü man karde ler” olarak

geli mi lerdir. Çok önemli ortak e ilimler göstermi lerdir. Her iki akım da

sosyalistlerin milliyetçili i üzerine a ırı vurgu yapmı ve Türkiye’yi tanıyıp bilmeye

a ırı önem vermi tir. Ancak dü manlık, T P’in bürokrasiyi tüm kötülüklerin kayna ı

olarak algılarken, Yön’ün bürokratları tüm iyiliklerin kayna ı olarak kodlanması

noktasında yo unla mı ; T P’in seçimle iktidara gelmeyi hedeflemesi, Yön’ün asker-

sivil bürokrasinin “devrimcili i”ne atıf yapması noktasında su yüzüne çıkmı tır.317

Yön bir aydın hareketi olarak Kadro’nun yeniden hayat bulmu haliydi. T P, ise ilk

sosyalist kitle partisi olarak sol hareket tarihinde yeni bir a amayı temsil ediyordu.

MDD, bu iki akımın kesi iminde -milliyetçilik, kalkınma, Kemalizm eksenli

bir ideolojik çerçevede- hayat bulmu tur. MDD’nin özgünlü ü ise iktidar stratejisi

noktasındadır. Belirtildi i gibi MDD, Yön-T P çeki mesinde Yön’ün yanında yer

alsa da MDD’cilere Yöncülerin “devrim”inde yer yoktu. Benzer biçimde MDD için

T P’in parlamenter çizgisi de yeterli de ildi. Ancak MDD hapsoldu u ideolojik

çerçevenin ve bu dönem solun bütünü için geçerli deneyimsizli in etkisiyle beklenen

açılımı sa layamadı.

317
Küçük, a.g.e., s. 568-574.

153
Sonuç

Bu çalı ma kapsamında Türkiye’deki belli ba lı sol akımlar ile Kemalizm

ili kisi MDD hareketi özelinde tarihsel sürece de göndermede bulunularak

anla ılmaya çalı ılmı tır.

Sosyalizmin modernli in getirdiklerine üretti i alternatif yani

modernle menin ele tirisini de içeren modernist niteli i ve sol hareketlerin Türk

modernle me deneyimine ili kin tutumları bir arada de erlendirilmi tir.

Modernle meci olmadan da sosyalist olunabilece inden hareketle

modernle meye genel anlamda olumlu yakla an Türkiye solunun ba lıca

çeli kilerine dikkat çekilmeye çalı ılmı tır.

Azgeli mi ülkelerde modernle menin tepeden inmeci bir niteli e

bürünmesi ve ço u zamanda devlet politikası olarak yürütülmü olması, sosyalist

aydınlar bu pratikle uyumlu tavır aldıklarında çeli kili bir durumda kalmalarına

neden olmaktadır. Türkiye’de sol hareketler Kemalizmi burjuva demokrasisinin

bir a aması olarak konumlandırmı lar, anti-emperyalist niteli ine yo unlukla

vurgu yapmı lar ve genel anlamda olumlu kar ılamı lardır. Sosyalist tahlile göre,

sınıfsal konumlarının da etkisiyle Kemalistler zamanla mevcut durumu

muhafazaya yönelmi , tutucula mı ve Türkiye’de burjuva devrimi yarım

kalmı tır. Dolayısıyla sosyalizme dü en görev yani proletaryanın görevi öncelikle

burjuva demokrasisinin geli tirilmesine öncülük etmektir. Bu tahlil III.

Enternasyonal sosyalistlerinin a amalı devrim tahlilleriyle uyum içerisindedir.

MDD’ciler sosyalizmin ülke gerçeklerine uyarlanabilece ine dair

yorumlarına ra men Kemalizme yani genel anlamda Türk modernle me

154
deneyimine ili kin yorumları dolayısıyla ele tirdikleri Batıcı aydınlardan farklı

bir konuma ula amamı lardır.

Ba ından itibaren sol aydınların tartı tıkları problemler bir süreklilik

göstermektedir. TKP’den Kadro’ya oradan Yön, T P ve MDD’ye ortak bir

gelene in izi sürülebilmektedir: “Sol Kemalist bir çerçevede kalkınma iste i ve

demokrasi talebinin ikincil bir plana atılması”. MDD “demokrasi” talebine

yaptı ı vurgularla bu kısır döngüyü a abilme olana ına yönelmi tir. Ancak

cuntacılıkla eklemlenmesi bu olana ı geçersizle tirmi tir. Sosyalizm tepeden

inmecilikle eklemlenmi niteli ine ra men mevcut siyasi organizasyon tarzına

alternatif te kil etme potansiyeline sahip olabilmektedir. Türkiye’de 1960’lar

prati i bunun en güzel örneklerinden birini vermi tir.

1960’lar siyasetinin belli ba lı tartı malarının izi güncel siyasette de

bulunabilir. 12 Eylül sonrasında sol için ülkenin ko ullarının analiziyle

hazırlanan stratejik mücadele haritaları tamamen ortadan kalkmı tır. Bir önceki

dönemde güncel olan “devrim” belirsiz bir tarihe ertelenmi tir. Ancak 1984’te

silahlı mücadeleye ba layan Kürt hareketi ulusal meselenin farklı bir boyutta

canlanmasına neden olmu tur. Özellikle SSCB’nin da ılması süreci iyice zora

soksa da eski anlamda olmasa da 1985’ten sonra ilk hareketlenmeler görülmeye

ba lamı tır. Bundan sonraki dönemde “radikal demokrasi” tezleri sol içinde

oldukça popüler olmu tur ve Kemalizmle hesapla ılması konusunda etkin

olmu tur. Ancak neo-liberal saldırıların yo unla tı ı bir ortamda, ya amın her

alanının siyasete dahil oldu u dü ünülürse, ’80 sonrasında apolitikle mi

kitlelerin siyasete katılması Türkiye sol hareketinin en hayati problemidir.

155
Avrupa Birli i’ne üyelik Batılıla ma sürecinde yeni bir a amayı temsil

etmektedir. Bu nedenle Avrupa Birli i’ne üyelik konusundaki tutumun güncel

siyasetin en dikkat çekici noktası olması a ırtıcı de ildir. Amerika’nın Orta

Do u politikası ise anti-emperyalist bir muhalefet blo unun ortaya çıkmasına

ortam yaratmaktadır. Sonuç olarak anti-emperyalizm, milliyetçilik, Kemalizm,

Batılıla ma, demokratikle me bugün de Türkiye güncel siyasetinin can alıcı

konuları olmaya devam etmektedir.

156
KAYNAKÇA

A ao ulları, Mehmet Ali, “Milliyetçilik”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C.


Shick, E. Ahmet Tonak (der), stanbul, Belge Yayınları, 1992, s. 189-
236.

Ahmad, Feroz, Modern Türkiye’nin Olu umu, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul,
Sarmal Yayınları,1995.

Alpkaya, Faruk, “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”, Kemalizm: Modern
Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel, stanbul,
leti im Yayınları, 2001, s.477-500.

Akdere, lhan, Karadeniz, Zeynep, Türkiye Solu’nun Ele tirel Tarihi (1908-
1980), stanbul, Evrensel Yayınları, 1994.

Akyaz, Do an, Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi (Hiyerar i Dı ı


Örgütlenmeden Emir Komuta Zincirine), stanbul, leti im
Yayınları, 2002.

Altınay, Ay egül, Bora, Tanıl, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Milliyetçilik:


Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 4, (ed.) Tanıl Bora,
stanbul, leti im Yayınları, 2002, s. 140-154.

Altun, Fahrettin, Modernle me Kuramı: Ele tirel Bir Bakı , stanbul, Yöneli
Yayınları, 2002.

Aren, Sadun, T P Olayı (1961-1971), stanbul, Cem Yayınları, 1993.

Arıkan, Fatma-Serdar, (yay. haz.), Mihri Belli ile “ nsanlar Tanıdım Üzerine”,
TÜSTAV, stanbul, 2000.

157
Arslan, Süleyman, (der.), TKP’nin Tarihsel Konumu (Mihri Belli’nin
Yazılarından ve Emekçi Dergisinden Derleme), stanbul, Emekçi
Yayınları, 1978.

Atılgan, Gökhan, Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar,


Yön-Devrim Hareketi, stanbul, TÜSTAV, 2002.

Avcıo lu, Do an, “Sosyalist Gerçekçilik”, Yön, Sayı 39, (12 Eylül 1962), s. 20.

, “Eski ve Yeni Türkiye”, Yön, Sayı 42, (3 Ekim 1962), s. 3.

, “Bir Sosyalist Rejimin Esasları”, Yön, Sayı 155, (14 Ekim 1966), s. 9-
12.

, Türkiye’nin Düzeni II, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1973.

Aybar, Mehmet Ali, Ba ımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler (1945-


1967), stanbul, Gerçek Yayınları, 1968.

Aydemir, evket Süreyya, nkılap ve Kadro, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1968.

Aydın Suavi, “Galiyefizmden Kemalizme Türkiye’de ‘Üçüncü Yol’ Arayı ları”,


Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.)
Ahmet nsel, stanbul, leti im Yayınları, 2001, s. 436-482.

, “Milli Demokratik Devrim”den “Ulusal Sol”a Türk Solunda Özgücü


E ilim”, Toplum ve Bilim , Sayı 78, (Güz 1998), s. 59-91.

“Aydınlık Görü lerini Açıklıyor”, Aydınlık, Sayı 1, (Kasım 1968), s. 1.

Aydıno lu, Ergun, Türk Solu (1960-1971) Ele tirel Bir Tarih Denemesi,
stanbul, Belge Yayınları, 1992.

158
Babalık, Naciye, Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, Ankara, mge
Yayınları, 2005.

Ba kaya, Fikret, Paradigmanın flası, Resmi deolojinin Ele tirisine Giri ,


stanbul, Doz Yayıncılık, 1997.

Bauman, Zygmunt, Modernlik ve Müphemlik, (çev.) smail Türkmen, stanbul,


Ayrıntı Yayınları, 2003.

Belge, Murat, “Sol”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak
(der), stanbul, Belge Yayınları, 1992, s. 159-188.

, “Türkiye çi Partisi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,


Cilt 7, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s.2120-2131.

, “Cumhuriyet Döneminde Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye


Ansiklopedisi, Cilt 2, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 260-264.

Belli, Mihri, “Önsöz”, Roger Garaudy, Sosyalizm ve slamiyet, (çev.) Do an


Avcıo lu, E. Tüfekçi [Mihri Belli], stanbul, Yön Yayınları, 1965.

, [Mehmet Do u], “Sosyalizm Tartı maları, Yön, Sayı 48, (25


Kasım1962), s.1.

, “Batı Nedir Artık Bilmeliyiz”, Yön, Sayı 126,(16 Kasım 1965), s. 9.

, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön, Sayı 152, (25 ubat 1966), s.12.

, “Ortanın Solu Nedir, Ne De ildir”, Türk Solu, Sayı 5, (15 Aralık 1967),
s. 1.

159
, “Devrimci iar Meselesi”, Türk Solu, Sayı 5 (15 Aralık 1967), s. 4-5.

, “Biz Eskiler”, Türk Solu, Sayı 20, (2 Nisan 1968), s. 3.

, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53, (19 Kasım 1968).

, “Asya Üretim Tarzı Üzerine Birkaç Söz”, Aydınlık, Sayı 4, ( ubat


1969).

, [E. Tüfekçi], “Demokratik Devrim: Kiminle Birlikte Kime Kar ı”, Yön,
Sayı 175, (17 Mayıs1966).

, “Türk Sosyalizm Tarihine Leke Sürenler”, Türk Solu, Sayı 7, (29 Aralık
1967), s. 1.

, [E. Tüfekçi], “Türk Soluna Saygısızlık”, Yön, Sayı 87, (15 Nisan 1966),
s. 12.

, [E. Tüfekçi], “Do u’da Olmak Nedir?”, Yön, Sayı, 147, (21 Ocak 1968),
s. 9-10.

, “Açık ve Sa lam Bir Tutum”, Yön, Sayı 143, (15 Mayıs 1965), s. 9.

, “Bugünün Türkiyesi’nde Devrimci Eylem Nedir?”, Türk Solu, Sayı 106,


(Kasım 69).

, “Devrimci Örgüt çin Program Tasla ı”, Türk Solu, Sayı 123, (12
Haziran 1971).

, “Anti Emperyalist Mücadele mi, Sosyalist Mücadele mi?”, Türk Solu,


Sayı 8, (9 Ocak 1968), s. 2.

160
, Yazılar (1965-1970), Ankara, Sol Yayınları, 1970.

, “Özele tiri”, Rasih Nuri leri, Mihri Belli Olayı III: Öz Ele tiri,
Türkiye Emekçi Partisi, stanbul, Anadolu Yayınları, 1976, s. 887-
1061.

, Devrimci Hareketimizin Ele tirisi (1961-1971), stanbul, Emekçi


Yayınları, 1977.

, “TKP Üzerine”, STMA, Cilt 7, stanbul, leti im Yayınları, 1988, s.


1934-1935.

, nsanlar Tanıdım-Mihri Belli’nin Anıları, stanbul, Do an


Kitapçılık, 2000.

, Esas Hadise, O Kiraz A açları, stanbul, Chiviyazıları Yayınları,


2002.

Berkes, Niyazi, Türk Dü ününde Batı Sorunu, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1975.

, Türkiye’de Ça da la ma, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1973.

, “Do u ve Do uculuk Modası”, Yön, Sayı 147, (21 Ocak 1968), s. 8-10.

Berktay, Halil, “Tarih Çalı maları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye


Ansiklopedisi, Cilt 9, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 2456-
2478.

Berman, Marshall, Katı Olan Her ey Buharla ıyor, (çev.) Ümit Altu , Bülent
Peker, stanbul, leti im Yayınları, 1994.

161
Bobbio, Norberto, Bir Politik Ayrımın Anlamı Sa ve Sol, (çev.) Zühal Yılmaz,
Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1999.

Boran, Behice, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, stanbul, Gün Yayınları, 1968.

, “Osmanlılarda Mülkiyet Meselesi”, Yön, Sayı 48, (5 Aralık 1962).

Boratav, Korkut, Türkiye ktisat Tarihi 1908-1985, stanbul, Gerçek


Yayınevi, 1995.

Carr, E. H., Sovyet Rusya Tarihi, Bol evik Devrimi, Cilt 1, (çev.) Orhan Suda,
stanbul, Metis Yayınları, 1989.

Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), Ankara, mge


Yayınları, 1999.

Çayan, Mahir vd., Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup, stanbul, Kurtulu
Yayınları, 1971.

Çi dem, Ahmet, Aydınlanma Dü üncesi, stanbul, leti im Yayınları, 1997.

, “Türk Batılıla ması’nı Açıklayıcı Bir Kavram: Türk Ba kalı ı


Batılıla ma, Modernite ve Modernizasyon”, Modernle me ve
Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, (ed.)
Uygur Kocaba o lu, stanbul, leti im Yayınları, 2002, s. 68-81.

Co kun, smail, “Modernle me Kuramı Üzerine”, Sosyoloji Dergisi, stanbul,


stanbul Ün. Edebiyat Fak. Yay. (1. Basımdan ayrı basım), 1989.

Çulhao lu, Metin, “Modernle me, Batılıla ma ve Türk Solu”, Modernle me ve


Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, (ed.) Uygur
Kocaba o lu, stanbul, leti im Yayınları, 2002, s. 170-188.

162
, “ evket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam”,
Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 92-107.

, Bir Mirasın Güncelli i: Tarih, Türkiye, Sosyalizm, stanbul, YGS


Yayınları, 2002.

Divitçio lu, Sencer, Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, stanbul, Sermet
Matbaası, 1967.

Er, Alev, Bir Uzun Yürüyü tü ‘68, stanbul, Afa Yayınları, 1988.

Eralp, Erkin, “Yeni Bir Döneme Girerken Türkiye Sol Hareketi (Kısa Tarih)”,
Ekimler, Sayı 1, (1 Mart 1992), s. 107-143.

Erdo an, Nemci, “Demokratik Soldan Devrimci Yol’a: 1970’lerde Sol Popülizm
Üzerine Notlar”, Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 22-37.

Ero ul, Cem, “Çok Partili Düzenin Kurulu u: 1945-1971”, Geçi Sürecinde
Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak (der.), stanbul, Belge
Yayınları, 1992, s. 112-188.

Gülalp, Haldun, “Ulusçuluk, Devletçilik ve Türk Devrimi: Bir Erken Ba ımlılık


Teorisi”, Türkiye’de Devletçilik, (der.) Nevin Co ar, stanbul,
Ba lam Yayınları, 1995, s. 165-187.

Giddens, Anthony, Modernli in Sonuçları, stanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.

Göle, Nilüfer, “Batı Dı ı Modernlik: Kavram Üzerine”, Modernle me ve


Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, (ed.) Uygur
Kocaba o lu, stanbul, leti im Yayınları, 2002, s. 56-68.

163
Gürses, Hasan Basri, (yay. sor.), efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları, Dostları,
stanbul, Sosyalist Yayınları, 1993.

Hanio lu, ükrü, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Dr. Abdullah Cevdet ve
Dönemi, stanbul, Emek Matbaacılık, 1981.

Hilav, Selahattin, “Dü ünce Tarihi (1908-1980)”, Türkiye Tarihi, Ça da


Türkiye (1908-1980), Cilt 4, (der.) Sina Ak in vd., stanbul, Gerçek
Yayınevi, 2000.

Hobsbawm, Eric, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) A ırılıklar Ça ı, (çev.) Yavuz


Alagon, stanbul, Sarmal Yayınları, (yayım yılı yok).

Horu , Mehmet, Mısır, Mustafa B., Solun Yakın Tarihi ve ÖDP Üzerine,
stanbul, Ütopya Yayınevi, 1999.

Hüsnü, efik, “Türkiye’de Devrim Gerçe i”, Türkiye’de Sınıflar, (der.) Ahmet
Çavu o lu, Ankara, Ülke Yayınları, 1975, s. 47-58.

, “Sosyalist Akımlar ve Türkiye”, Türkiye’de Sınıflar, (der.) Ahmet


Çavu o lu, Ankara, Ülke Yayınları, 1975, s. 9-23,

, “Türkiye’de Sosyal Sınıflar”, Türkiye’de Sınıflar, (der.) Ahmet


Çavu o lu Ankara, Ülke Yayınları,1975, s.127-136.

leri, Rasih Nuri (der.), 1945 GB Davası, stanbul, TÜSTAV, 2003.

, “1951 Tutuklamaları le Kapanan Dönem”, STMA, Cilt 7, stanbul,


leti im Yayınları, 1988, s. 1958-1959.

, Türkiye çi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik (1966-1968),


stanbul, Yalçın Yayınları, 1988.

164
, Atatürk ve Komünizm, Kurtulu Sava ı Stratejisi, stanbul, Scala
Yayıncılık, 1999.

nsel, Ahmet, “Cumhuriyetin lk Yıllarında Devletçilik”, STMA, stanbul,


leti im Yayınları, 1988, s. 1914-1915.

, “Giri ”, Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.)


Ahmet nsel, stanbul, leti im Yayınları, 2001, s. 13-27.

Jeanniere, Abel, “Modernite nedir?”, (çev.) Nilgün Tutal Küçük, Modernite


Versus Postmodernite, Mehmet Küçük (der), Ankara, Vadi
Yayınları, 1993, s. 15-25.

Karatepe, ükrü, Tek Parti Dönemi, stanbul, A aç Yayınları, 1993.

Keyder, Ça lar, “Türkiye Demokrasisi’nin Ekonomi Politi i”, Geçi Sürecinde


Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak (der), stanbul, Belge
Yayınları, 1992, s.38-75.

, Ulusal Kalkınmacılı ın flası, stanbul, Metis Yayınları, 1993.

Kıvılcımlı, Hikmet, Devrim Zorlaması ve “Devrimci” Zortlaması, stanbul,


Tarihsel Maddecilik Yayınları, 1970.

Köker, Levent, Modernle me, Kemalizm ve Demokrasi, stanbul, leti im


Yayınları, 2004.

Küçük Yalçın, Türkiye Üzerine Tezler (1908-1978), Cilt 2, stanbul, Tekin


Yayınevi, 1984.

, Sol Marksizm, stanbul, Akı Yayıncılık, 1998.

165
Küçükömer, dris, Düzenin Yabancıla ması, stanbul, Ba lam Yayınları, 1969.

, “Batılıla mada Bürokrasinin Yeri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye


Ansiklopedisi, Cilt 2, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 248-249.

Kürkçü, Ertu rul, “Kapitalizm le Komünizm Arasında ‘Geleneksel Aydınlar’:


Yön Hareketi”, STMA, stanbul, leti im Yayınları, 1988, s. 2006-
2007.

Lash, Scott, “Modernite mi, Modernizm mi? Weber ve Günümüz Toplumsal


Teorisi”, (çev.) Mehmet Küçük, Modernite Versus Postmodernite,
(der) Mehmet Küçük, Ankara, Vadi Yayınları, 1993, s. 47 -73.

Lenin,V.I., Do u’da Ulusal Kurtulu Hareketleri, (çev.) Tekta A ao lu,


stanbul, Ant Yayınları, 1970.

MDD ve çyüzü, Uyarı Yayınları, (yazar ve yayım yılı yok).

Meriç, Cemil, “Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt


2, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 234-244.

Marx, Karl, Engels, Friedrich, Komünist Manifesto ve Komünizmin lkeleri,


Ankara, Sol Yayınları, 1993.

Öz, Esat, Otoriterizm ve Siyaset, Türkiye’de Tek Parti Rejimi ve Siyasal


Katılma (1923-1945), Ankara, Yetkin Yayınları, 1996.

Oktay, Ahmet, “Türk Solu ve Kültür”, Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz 1998),
s. 38-58.

Oyan, O uz, Feodalizm ve Osmanlı Tartı maları, Ankara, maj Yayınları,


1998.

166
Özdemir, Hikmet, Yön Hareketi, Kalkınmada Bir Strateji Arayı ı, Ankara,
Bilgi Yayınevi, 1986.

Sadi, Kerim (A. Cerraho lu), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, leti im
Yayınları, stanbul, 1994.

Said, Edward W., arkiyatçılık, Batı’nın ark Anlayı ları, (çev.) Berna Ünler,
stanbul, Metis Yayınları,1995.

Savran, Sungur, Türkiye’de Sınıf Mücadelelri Cilt 1: 1919-1980, stanbul,


Kardelen Yayınları, 1992.

Sayılgan, Aclan, Solun 94 Yılı (1871-1965), Ankara, Mars Matbaası, 1968.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (STMA), stanbul,


Birikim Yayınları, 1988.

Tanilli, Server, Uygarlık Tarihi, stanbul, Say Yayınları, 1992.

Tekeli, lhan, lkin, Selim, Bir Cumhuriyet Öyküsü Kadrocuları ve Kadroyu


Anlamak, stanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003.

Timur, Taner, “Osmanlı Mirası”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C. Shick, E.


Ahmet Tonak (der), stanbul, Belge Yayınları, 1992, s. 12-37.

, Türk Devrimi ve Sonrası, Ankara, mge Kitabevi, 1993.

, Osmanlı Çalı maları lkel Feodalizmden Yarı Sömürge


Ekonomisine, Ankara, mge Yayınları, 1998.

167
TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri, [derleyen yok], stanbul, Ürün
Yayınları, 1997.

Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılıla ma Hareketleri,


Ankara, Yeni Gün Yayınları, 1993.

Tunçay, Mete, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt I (1908-1925), Ankara, Bilgi


Yayınevi, 1967.

, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt II (1925-1936), Ankara, Bilgi Yayınevi,


1992.

, TC’inde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), stanbul,


Tarih Vakfı Yurt Yayınları,1999.

“Türk Solu Örgütten Yanadır”, Türk Solu, Sayı 10, (23 Ocak 1968), s. 2.

Türke , Mustafa, Kadro Hareketi, Ankara, mge Yayınları, 1999.

Unat, Nermin, Abadan, Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1965


Seçimlerinin Tahlili, Ankara, Sevinç Matbaası, 1966.

Ünlü, Barı , Bir Siyasal Dü ünür Olarak Mehmet Ali Aybar, stanbul, leti im
Yayınları, 2002.

Yerasimos, Stefanos, “Tek Parti Dönemi”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C.


Shick, E. Ahmet Tonak (der), stanbul, Belge Yayınları, 1992, s. 76-
111.

Yetkin, Çetin, “12 Mart 1971 Öncesi Türkiye’de Soldaki Bölünmeler”,


stanbul, Toplumsal Dönü üm Yayınları, 1998.

168
Yıldız, Ahmet, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene, Türk Ulusal Kimli inin Etno-
Seküler Sınırları (1919-1938), stanbul, leti im Yayınları, 2001.

Zileli, Gün, Yarılma (1954-1972), stanbul, leti im Yayınları, 2002.

Zürcher, Erik Jan, Modernle en Türkiye’nin Tarihi, stanbul, leti im


Yayınları, 2004.

169
Özet

Bu çalı mada 1960’larda 1970’lerin ba ında Türkiye siyasetinin önemli bir

bile eni olan Milli Demokratik Devrim (MDD) tezi ve bu tez etrafında ekillenen

hareket tarihsel süreçte etkilendi i akımlar göz önüne alınarak incelenmeye

çalı ılmı tır. 1920’lerden 1970’lere belli ba lı sol akımların benimsedi i ortak tezlere

dikkat çekilmi , tarihsel süreçte solun Kemalizmle ili kisinin izi sürülmü tür. Birinci

bölümde MDD’nin siyasi perspektifi Kemalizmle kurdu u ili kinin niteli i,

milliyetçili i, anti-emperyalizmi, Do uculuk vurgusu ve iktidar stratejisi ele alınarak

incelenmi tir. kinci bölümde, 1920’ler ve 1930’larda solla ili kilendirilebilen iki

akım TKP ve Kadro’dan MDD’nin neyi miras aldı ı, üçüncü bölümde ise 1960’lar

solunun iki önemli bile eni Yön hareketi ve T P’in MDD’yle ili kisi ele alınmı tır.

Türk modernle me deneyiminin özellikleri sol hareketin Kemalizmle kurdu u

ili kinin niteli i konusunda fikir vericidir. Sonuç olarak belli ba lı tüm sol akımların

ortakla tı ı zemin Kemalizmdir.

Kavramsal Çerçeve: Kemalizm, sosyalist devrim, milli demokratik devrim,

anti-emperyalizm.

ii
ngilizce Özet (Summary)

This study aims at analysing the National Democratic Revolution (NDR)

thesis which was one of the most important components of Turkish politics at 1960s

and the begining of 1970s and the political movement formed by it taking into

consideration does streams which influenced by in the historical process. Its drawn

attention to the common thesis adapted by the Turkish leftist movement from 1960s

and 1970s and the relationship between the Kemalist and leftist movements has been

traced in the historical perspective.

In the first this study, its tried to be explored the political perspective of NDR,

the quality of its relationship with Kemalism, its nationalism, its anti-imperyalism, its

east impression emphasize and power strategy. In the second part, its tried find out

what has been inheritated by NDR from does movements associated with the that

such as TKP (Turkish Communist Party) and the Kadro movement at the 1920s and

1930s. In the last part and third part of study ıts discussed the relationshp between

NDR two important components Turkish politics the Yön movement and T P

(Turkish Worker Party).

Consequently general aspect of Turkish modernization experience inspries

about the nature of relatonship between the Turkish leftist movement and

Kemalism.Infact the common nominator of the leading current of Turkish politics in

the Kemalism.

Key words: Kemalism, socialist revolution, national development revolution,

anti-imperyalism.

iii

You might also like