Professional Documents
Culture Documents
SOL KEMALİZM:
MDD ÖRNEĞİ
MELEK ZORLU
Melek Zorlu
Ankara-2006
T. C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
KAMU YÖNET M VE S YASET B L M (S YASET B L M )
ANAB L M DALI
i
Giri
biçiminde tanımlanabilir. Türkiye sol hareketi için tam anlamıyla bir dayanak
birlikte, yenilgi adeta özümsenmi , ideolojik kriz içinden çıkılamaz olarak görülmeye
ba lanmı tır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla ba layan süreçte, Özal’ın ki ili iyle
Tüm yıkıcı etkilerine ra men 1980 yılını her eyin de i ti i bir milat olarak
süreklilik arz eden kimi unsurlara da dikkat çekmek gerekir. Örne in Kürt hareketi,
alanlarında, soldan gelen kimi tepkilere bakıldı ında 1960’lı ve 1970’li yıllardaki
kavrayı ufuklarının geni letilmesi bir yana, belki daha tutucu yakla ımlar sergileyen
kimi sol unsurlara rastlanabilmektedir. Örne in, 1960’lardaki “Kemalist milli cephe”
sloganı 2000’li yıllarda da bir ya am alanı bulabilmektedir. Bunun bir örne i, ünlü
1
Tez boyunca Marksizmle belirli düzeyde ili kilendirilebilen ve toplumsal düzen olarak sosyalizmi
öngören Türkiye solu kastedilmektedir. Bu ba lamda çalı ma içerisinde görü leri de erlendirilecek
akımlardan Kadro ve Yön’ün böylesi bir tanıma dahil edilmeleri kavramsal sınırların zorlanması
olarak görülebilir. Ancak bu iki akımın araçsal da olsa Marksizmle ili kileri dolayısıyla sol tanımına
dahil edilmeleri tercih edilmi tir.
2
1960’tan itibaren uygulanan “ithal ikameci” büyüme modeli yerine 1980’de uygulamaya konulan
“dı a dönük” büyüme modeli; devletin ekonomiye müdahalesini azaltmayı, reel ücretleri dü ürmeyi,
emek-sermaye dengesini sermaye lehine bozmayı hedefleyen, emperyalizmin ve yerli hakim sınıfların
çıkarlarına hizmet eden bir sermaye birikim modelidir. Ayrıntı için bkz. Fikret Ba kaya,
Paradigmanın flası, Resmi deolojinin Ele tirisine Giri , stanbul: Doz Yayıncılık, 1997, s. 295-305.
Turgut Özal’ın ekonomi yönetiminde etkin oldu u bir dönemde çıkarılan 24 Ocak kararlarıysa bu
modelin ilk uygulamasıdır.
1
“Kızıl Elma Koalisyonu”dur. 2003 yılının ba larında milliyetçi sa (MHP) ve
özellikle, AB kar ıtlı ı üzerinden ortak tepkiler geli tirmeyi ba armı lardır. Bu
ortaklı ın bir yansıması olarak, 21 Temmuz 2003 tarihli Türk Solu dergisinde ülkücü
Bugün pek çok açıdan ele tirilerek a ıldı ı dü ünülen 1960 ve 1970’lerin
hemen tüm unsurlarını kar ı odak ya da ilham kayna ı olarak etkilemi olan Milli
Bu tezde 1960’lar ve 1970’ler solunun önemli bir bile eni olan MDD tezi ve
geli tirerek beslendi i akımlar göz önüne alınarak anla ılmaya çalı ılacaktır. Bu
ekillendirilmeye ba lanan, bir yanıyla eski TKP gelene inin, bir yanıyla Kadro ve
Yön hareketleriyle karakterize edilen sol Kemalizmin bir parçası olan, yükseli e
geçti i dönemde kar ı odak olarak Mehmet Ali Aybar’ın yönetimindeki Türkiye çi
Partisi’nin varlı ından beslenen Türk solunu “teoriden programa, stratejiden takti e
2
oradan tarihe pek çok alanda muazzam bir bombardımana tabi tutmu olan”3 bir
harekettir.
modernle me/Batılıla ma4 prati inin Türkiye sol hareketinin geneli için geçerli
sosyal geli menin sa lanmasıyla ula ılabilece ini öngören sol hareketin
modernizmle varolu sal ili kisinden söz edilebilir.5 “Evrensel bir kategori olarak sol
3
Ergun Aydıno lu, Türk Solu (1960-1971) Ele tirel Bir Tarih Denemesi, stanbul: Belge Yayınları,
1992, s. 98.
4
Tez boyunca modernle me ve Batılıla ma kavramları aynı anlamda kullanılacaktır. “Batılıla ma,
modernle meye göre daha dar kapsamlı bir kavramdır. Bir kere, kapitalizmin geli mesine e lik eden
bir süreç olarak modernle menin her ülkeyi u ya da bu ölçüde ‘Batılı ülkelere benzetmesi’ kaçınılmaz
olsa bile, her modernle me sürecine tam boy bir Batılıla ma e lik etmeyebilir. (…) kincisi,
modernle me, maddi süreç ve göstergelerden duygu ve dü ünce dünyasına dek uzanan kapsayıcı bir
kavramken, Batılıla ma a ırlıklı olarak biçimle ilgilidir ve bu nedenle kapsamı daha dardır. Gene de,
Türkiye gibi özel bir co rafi konuma sahip, bu konumun sosyal darwinist içerikli benzeme-yeti me
çabalarına sahne olmu bir ülkede modernle me, Batılıla ma ile neredeyse özde hale gelmi ya da
öyle görülmü tür.” Metin Çulhao lu, “Modernle me, Batılıla ma ve Türk Solu”, Modernle me ve
Batıcılık: Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, (ed.) Uygur Kocaba o lu, stanbul: leti im
Yayınları, 2002, s. 171.
5
Bilindi i gibi, sol sa a göreli olarak tanımlanabilecek bir kavramdır ve sol/sa ayrımının temeli
Fransız htilali’ne kadar uzanır. Sa ve sol, muhafazakarların en sa da, de i im yanlılarının en solda
oturdu u Fransız htilali’nin Birinci Cumhuriyet Meclisi’nden siyaset literatürüne geçmi “politikanın
evrensel kategorileri”dir. Görelili in ifadesi ise ihtilalin hakimi burjuvazinin ideolojisi olan
liberalizme kar ı sa dan gerici, soldan ilerici tepkiler gelmesi söz konusu olmasıdır. Aynı zamanda
‘sa ve sol içeri i bir kez belirlenmi , mutlak anlamlı sözcükler de ildir’. Norberto Bobbio, Bir
Politik Ayrımın Anlamı Sa ve Sol, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 1999. Özellikle 1848 htilali
sonrası sosyalistlerin de siyasi arenaya ütopyacı görü lerinden arınmı olarak farklı biçimde çıkmaları
ayrıma yeni bir boyut kazandırmı tır. Marksizmin ortaya çıkı ına kadar sosyalist adı altında toplanan
kesimler için net bir tanım yapmak, bunları tek bir potada toplamak açıklayıcı de ildir. Sınıf kavgası
ve tarihsel maddecilik fikirleri sosyalist fikriyat için çı ır açıcı olmu tur. “Sosyalist dü ünce I.
Enternasyonalde anar izm ve II. Enternasyonalde sendikalizm tartı maları yürütmü , yüzyıl
de i irken, sol cephe asıl, sosyalist devrimin yapılmasına ve tarzına karar vermek sorunu yüzünden
adamakıllı parçalanmı tır: ‘Burjuva kapitalizminin olgunla ması nereye kadar beklenecektir?’
Rusya’daki 1917 Ekim devrimi ise, bütün solcu parti ve grupların aralarında kategorik bir sınıflamaya
yol açmı tır. Bu hareketi, dünyada solun zaferi için bir umut ı ı ı olarak görenler, ötekilerden
ayrılarak komünist adını almı ve 3. Enternasyonal çevresinde toplanmı tır. (…) III. Enternasyonalle
ba layan dönemin Marksizm anlayı ının pozitivist, determinist vurgular ta ıdı ı söylenebilir. Türkiye
sol hareketinin 1960’lı yıllara kadarki en önemli unsuru olan illegal TKP’nin de (özellikle 1936
3
hareket modernizmle sıkı bir ili ki içerisindedir. Türkiye sol hareketi de Türk
modernle me gelene iyle oldukça paralel bir geli me göstermi tir. Türk siyasi
literatüründe ciddi anlamda sosyalist bir kıvılcımın ilk kez deneyimlendi ini
söylemenin yanlı olmayaca ı 1908 Jön Türk Devrimi’nden itibaren ’80 öncesi sol
harekete baktı ımızda göze çarpan önemli bir olgu harekete yön veren
anlamıyla “sol”un çıkı noktası insan; insan aklı ve insan tabiatının mükemmel
gücünün yarattı ını belirtirken, burjuvazinin yarattı ı üretici güce yaptı ı övgü9, bir
sonrası’nda), 51 tevkifatına kadar III. Enternasyonal çizgisinde oldu unu söyleyebiliriz.” Tunçay,
Türkiye’de Sol Akımlar Cilt I (1908-1925), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1967, s. 2-7.
6
Mete Tunçay, a.g.e, s. 2.
7
“Aydınlanma deyince onsekizinci yüzyılda gerçekle mesi ve sonuçları itibariyle hem Amerika hem
de hemen hemen Avrupa’nın her tarafında etkili olan, geleneksel olarak ngiliz Devrimi’yle ba latılıp,
Fransız Devrimi’yle bitirilen felsefi bir hareket ve daha önemlisi bu hareketin sonuçlarıyla belirginlik
kazanan toplumsal ve siyasal bir sürece göndermede bulunulur. (…) Aydınlanma bütün Avrupa’yı
kapsayan bir entelektüel olu um olarak olayların ve nesnelerin oldu undan daha iyi olabilece ine
yönelik bir optimizm, akla ve dü üncenin önderli ine yönelik bir entelektüalizm, toplumsal ve insani
olaylara duyarlılık ve metafizikle ortodoksinin zayıflamasıyla, otoriteryan kurumlara duyulan saygı
her yerde benzerlikler gösterir. Aydınlanma dü ünürleri için devlet, modernli i sınırlandırmanın ve
bireyleri disiplin altına almanın zorunlu bir aracıdır.” Ahmet Çi dem, Aydınlanma dü üncesi,
stanbul: leti im Yayınları, 1997, s. 13-15.
8
“Modernite, 16. ve 17. yüzyıllarda ba lamı tır. Modernizm ise 19. yüzyılın sonlarında özellikle
sanatlarda ba layan aynı zamanda günümüzün toplumsal pratiklerinin anla ılmasında yardımcı
olabilecek paradigma de i ikli idir. Modernizm, modernitenin varsayımlarından temel bir kopu u
kaydetmektedir. Bizim içinde ya adı ımız dönem ve ‘modern’, modernite olarak de il modernizm
bazıda anla ılmalıdır.” Scott Lash, “Modernite mi, Modernizm mi? Weber ve Günümüz Toplumsal
Teorisi”, Modernite Versus Postmodernite, (der) Mehmet Küçük, Ankara: Vadi Yayınları, 1993, s. 47.
Berman’a göre ise “Modernlik hakkındaki hal-i hazırdaki dü ünü birbirinden sıkı sıkıya koparılmı
iki farklı bölmeye ayrılmı durumda: Ekonomi ve politikada ‘modernle me’, sanat, kültür ve
duyarlıkta ‘modernizm’ [olarak].” Marshall Berman, Katı Olan Her ey Buharla ıyor, stanbul:
leti im Yayınları, 1994, s. 126.
9
Karl Marx,Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin lkeleri, Ankara: Sol Yayınları,
1993.
4
e sizli i ve vazgeçilmezli i, modernlikten farklı amaç ve araçlar ortaya koymasında
“modern”den türeyen kavramlar için geçerli olan genellemeler, kabaca 16. yüzyıldan
itibaren Avrupa’da ba layan etkileri günümüzde ve tüm dünyada devam eden sürecin
tüm dünyada hissettirmi olmasına ra men, Batı dı ı toplumlar için “modern olmak”
ile Batı Avrupa toplumları için “modern olmak” aynı anlama gelmemektedir.12
mümkün kılan kurumsal-yapısal evrime i aret eder. [Bu ise] Batı dı ı toplumların,
10
Zygmunt Bauman, Modernlik ve Müphemlik, (çev.) smail Türkmen, stanbul: Ayrıntı Yayınları,
2003, s. 337. Böylesi bir yorum sosyalizmin yalnızca “üretici güçlerin geli tirilmesi”ne kanalize
olmu bir akım olarak konumlandırılması olarak algılanabilir. Bu ba lamda modernle me ile
modernli in ele tirisini de içine alan modernite arasındaki ayrıma dikkat çekerek sosyalizmin
modernist niteli i vurgulanmalıdır. Dolayısıyla modernle meci olmadan da sosyalist olmak
mümkündür. Aynı zamanda sosyalizmin kendisini modernle menin yarattı ı ya am biçiminin
bütününe bir alternatif olarak kurdu unu da belirtmek gerekmektedir.
11
“Modern olmak, artık düne ait olmayan ve ba ka yöntemlerle ele alınması gereken bir dünyada
ya amak demektir.” Abel Jeanniere, “Modernite nedir?”, (çev.) Nilgün Tutal Küçük, Modernite
Versus Postmodernite, s.16. “Modern olmak, paradoks ve çeli kilerle dolu bir hayat sürdürmek
demektir. (…) Hatta denilebilir ki tam anlamıyla modern olmak biraz da anti-modern olmak
demektir.” Berman, a.g.e., s. 24. Bauman’a göre “Modern devletin egemenli i, tanımlama ve
tanımları sabitleme iktidarı oldu u için, kendi kendisini tanımlayan ya da iktidarın tanımlamasından
kaçan her ey sapkındır. (…) Modern aklın egemenli i, tanımlama ve tanımları sabitleme iktidarı
oldu u için, kesin bir tayinden kaçan her ey bir anormalliktir, bir meydan okumadır. (…) Modern
bilinç ele tirir, uyarır ve alarma geçirir. Eylemin etkisizli ini her seferinde yeniden ortaya çıkararak
eylemi sürekli kılar. Düzenleme prati inin ba arılarını niteliksizle tirerek ve yenilgilerinin ortaya
dökerek bu prati i daimile tirir.” Bauman , a.g.e., s. 19.
12
Giddens’a göre “Modernlik kökleri Avrupa tarihinin belirli karakteristikleri içinde bulunan ve
önceki dönemlerle ya da di er kültürel ortamlarla çok az ko utluklar gösteren ulus-devlet ve
sistematik kapitalist üretim gibi iki farklı örgütsel grupla ma tarafından desteklenen ya am biçimleri
yönünden Batı’ya özgüdür” Anthony Giddens, Modernli in Sonuçları, stanbul: Ayrıntı Yayınları,
1994, s. 156-157.
5
sadece ‘modernle tikleri’ ama ‘modern’ olamadıkları yani ancak modernitenin
Do u ile Batı’nın farklı anlam dünyalarını temsil eden bir kar ıtlık biçiminde
dönemlerin -Do u’nun güçlü ya da e it oldu u- aksine belirli bir dönemden itibaren
bir nitelik de i imi söz konusu olmu tur. lk dönemlerin aksine özelikle 19.
yüzyıldan itibaren, sömürgeci bir kavrayı a ortam yaratan, arkiyatçı bakı ikame
edilmi tir. arkiyatçı bakı , Do u’yu ve Batı’yı de i mez özlerin varlı ıyla açıklama
giri imi, sömürgecilik tarihiyle özde le tirilen bir tutumdur. Buna göre, Batı laik
mekanı olmasıyla, ara kurumların varlı ıyla kendili inden olu an sivil topluma
yapılan vurguyla temsil olunurken; Do u, dura anlık, ceberut devlet gelene iyle
anla ılır kılınmaktadır. arkiyatçılık Batı’nın üstünlü üyle birlikte geli en bu durumu
veri olarak kabul eden bir söylemdir. Ancak Said’in belirtti i gibi bu yalnızca bir
söylem de ildir. çerisinde iktidar da barındırır ve bunun yanısıra asıl önemlisi bir
gerçekli e tekabül eden bir duruma göndermede bulunur.14 Fakat Batı ile Do u
dönü üm süreci sonucu Batı üstünlü ünü hemen her kar ıla ma durumunda
13
Ahmet Çi dem, “Türk Batılıla ması’nı Açıklayıcı Bir Kavram: Türk Ba kalı ı Batılıla ma,
Modernite ve Modernizasyon”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü ünce, Cilt 3, s. 68. “Modernlik dünya
toplumları arasında ortak bir deneyimi varsaymı ancak zaman ve konumlandırma açısından bir
hiyerar iye tabi tutmu tur.” Nilüfer Göle, “Batı Dı ı Modernlik: Kavram Üzerine”, a.g.e., s. 61.
14
Edward W. Said, arkiyatçılık, Batı’nın ark Anlayı ları, (çev.) Berna Ünler, stanbul: Metis
Yayınları, 1995.
6
kanıtlamı tır ve bunu da geli mi lik düzeyine yaslanan iktidarıyla perçinlemi tir.
Ancak Birinci Dünya Sava ı’ndan sonra Avrupa merkezcilik sarsıntı geçirir. Sava
geli mi lik vb. gibi, Edward Said’in deyi iyle ‘cümlesi do u kokan’ kuramların
Batı kar ıtı hareketlerin yumu atılması ihtiyaçlarını bir sonucudur.”15 Bu kez
tezlerin yo unluk kazandı ı yeni bir dönemdir. Ancak Batı dı ı toplumlar yine geri
geleneksel-modern ayırımı ilk ele tiri unsurlarından biri olmu tur. Geleneksel toplum
devletle ece ine, kapitalistle ece ine dair inanç ve böylece sömürgecili e ortam
hazırlanması söz konusudur. Modernle menin, kendi ele tirisini de içinde barındıran
ikili do ası göz önünde bulundurulmadan yüklenen olumlu anlam, daha do rusu
ilerleme, sosyo-ekonomik geli me vb. ile modernle menin aynı anlamda kullanılı ı,
Do u/Batı ayrımını me rula tıran bir düzlemde ele alını ını olanaklı kılmı tır. Batı ve
15
smail Co kun, “Modernle me Kuramı Üzerine”, Sosyoloji Dergisi, stanbul: stanbul Ün. Edebiyat
Fak. Yay. (1. basımdan ayrı basım), 1989, s. 295.
7
farklılıklarını vurgulamaktan öte kar ıt anlamlar yüklenmesi, modernle me
çok uzaklarda olup biten bir ey olarak algıladılar.”17 Fakat sonradan ilerlemek,
edilen ne varsa onu yok etmesi gereken bir ey olarak algılanmı tır. Dolayısıyla
Batı’ya göre tanımlanıyor olmaktır. Bir di er ifadeyle Batı’da mevcut olanın bizdeki
yoklu una18 ve “geç (geri) kalmı lık”a ili kin vurgulara yansıyan kavrayı tır.
de kapsadı ından, tarihsel evrimin Batı lehine olmak üzere e itsiz geli mesini de
16
“Batı’nın Osmanlı’ya özel yakla ımı, 19. yüzyılda Do u sorunu çerçevesindeydi. Halledilmesi
gerekli bir sorun kayna ı olarak görülüyordu. Tutucular da , liberaller de, sosyalistler de aynı terimi
kullanmı lardır. Ancak Do u sorunu tutucular için Osmanlı devletinin payla ımı, liberal ve
Marksistler için ise ezilen ulusların kurtulu u sorunu idi. Liberaller ana hatlarıyla, kendi ülkelerinin
çıkarlarına ba lı, küçük ülkeler kurulmasından yana iken, Marx, Engels ve 1. Enternasyonal ‘ulusal
hareketleri’ Avrupa’da «devrim»in bir yardımcı gücü olarak görüyorlardı.” Taner Timur, “Osmanlı
Mirası”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak (der), stanbul: Belge Yayınları,
1992, s.19.
17
Berman, a.g.e., s. 235.
18
“Batı’nın geli imi, önceden teorisi yapılan ve bilinçli bir ekilde saptanan bir ‘toplum modeli’ne
göre olmamı tır. De i ik düzeyde ve nitelikte bir sürü unsurun, yüzyıllar boyunca, kendili inden ve
çeli kiler içinde geli iminin bir ürünü olmu tur. (…) Yakın tarihimizde Batılıla ma adı verilen ve
kökeni -III. Selim dönemine kadar götürülmekle beraber- esas olarak Tanzimat’la ba layan süreç ise
Batı’dakinden çok farklı biçimde cereyan etmi tir. Egemen tarih yazımında “reform hareketleri”,
“modernle me”, laikle me” gibi kavramlarla da ifade edilen bu süreç, Batı’daki gibi kendili inden ve
ba ımsız bir geli imin ürünü olmamı tır. Farklı bir toplum yapısında ve farklı ko ullarda gerekle en
bir sürecin ürünü olan bir ‘toplum modeli’ benimsenmi ve bizde de gerçekle tirilmeye çalı ılmı tır.”
Taner Timur, Osmanlı Çalı maları lkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, Ankara: mge
Yayınları, 1998, s. 85-86.
8
pratikler olmamı tır. Batılıla ma, bu halde zaten, bir ‘telafi edici’ ideoloji ve ‘tarihsel
soru ”Bu devlet nasıl kurtulur?”21 idi. Böylesi bir soruya cevaplar da, ku kusuz
merkeziyetçi padi ahlara ve daha sonraları bürokrat elitlere aitti. Belirtilmesi gereken
sahip olmaları, kısacası temel saikin devletin bekası için kafa yorma çabası olması,
sonuçta yeti en tüm aydınların mevcut iktidarı ele tirseler de “devletin aydınları”
söyleyebiliriz.
19
Çi dem, a.g.e., s. 68.
20
XVIII’inci yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Batı devletleriyle politik ve ekonomik ili kilerinin
ba langıçları üç özelik gösterir: (1) De i me ve kalınma çabaları, bu devletlerin siyasal çatı malarına
karı tırılmı tır; (2) Batıya dönme ondan etkilenme, ya hep tersine ya da zamansız olmu tur; (3) Batıya
dönü , içeride reform yapma zorunluluklarından kaçınmak için ya da bundan kaçınılamayınca Batıya
dönü «denize dü enin yılana sarılması» cinsinden olmu tur.” Niyazi Berkes, Türk Dü ününde Batı
Sorunu, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975, s. 175.
21
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılıla ma Hareketleri, Ankara: Yeni Gün
Yayınları, 1993, s. 112.
22
Örne in Kemalist de erleri ve cumhuriyetin getirdiklerinin koruyuculu unu üstlenmi askeri
kesimlerle kurdukları ili ki ve onları konumlandırma biçimleri anlamında.
23
Tunaya, a.g.e, s. 112. Tanzimatçılı ın taklitçilik oldu una kar ı çıkan Timur’a göre “Osmanlı
toplumunun temel eksikli i Batı’yı taklit etmekten de il taklit edememekten ve Batı’nın empoze etti i
ili kiler modelinden kaynaklanmaktadır.” Timur, a. g.e., s. 97.
9
aydınlarına ele tirel bakan bir sonraki ku a ın aydınları, Jön Türkler Tanzimat
reformlarının yüzeysel ve Osmanlı- slam de erlerini hiçe sayar nitelikte oldu unu
de erlerine nispetle bir üstünlük tanımak ve memleketin daha önce prestijinin yüksek
Türkler’in ilk defa bürokratik elitin dı ında bir yanıt arama çabası içinde oldukları
söylenebilir. Hatta Tunaya, onlar sayesinde ilk defa, ferdin iktidar kar ına çıktı ını
savunmaktadır.25
ikinci a aması, 30 yıllık Abdülhamit istibdadı sonrası, yani kinci Me rutiyet Dönemi
ba aran, üyeleri arasında pek çok subay bulunan “ekonomik duruma klasik liberal
bakı açısıyla yakla an” ttihatçılar, bürokrat ve subay olduklarından onlar için
seçmeciydiler ve onların ortak paydası, ortak bir ideolojik programdan çok, ortakla a
halkı iyile tirmede e itimin gücüne olan büyük (ve oldukça saf) güven, merkezi
devletin toplum içinde itici güç olma rolüne olan sarsılmaz inanç ve Abdülhamit
24
ükrü Hanio lu, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Abdullah Cevdet, stanbul: Emek Matbaacılık, 1981,
s. 183.
25
Tunaya, a.g.e., s. 114.
10
döneminde hüküm süren ihtiyatlı muhafazakarlı a bariz ekilde ters dü en bir tür
da arcı ını dolduran” dü ünür olan Gökalp, Batı bilimi ve tekni inin oldu u gibi
alınmasını ama Batı’nın kültürünün ulusal kültürün geli tirilmesinde ancak model
önemli mirasın ulusla özde le en, tarafsız ve hiçbir özel çıkarı temsil etmedi i
devam etmi tir. Reformlarına ekil verirken önceki dönemden kalan pozitivizm
yücelten seçkinci içeri i bir yana, tarihsel ilerleme fikri de otoriter ve demokratik
26
Erik Jan Zürcher, Modernle en Türkiye’nin Tarihi, stanbul: leti im Yayınları, 2004, s. 193.
27
Selahattin Hilav, “Dü ünce Tarihi (1908-1980)”, Türkiye Tarihi Cilt 4, Ça da Türkiye 1908-1980,
(der.) Sina Ak in vd., stanbul: Gerçek Yayınevi, 2000, s. 390.
28
Yine bilimin ve e itimin önemine yapılan vurgular dikkat çekicidir. “Nesnel dünyayı elveri li
bilimsel yöntemlerle bilebilme olana ına kavu mu ‘e itilmi ’ insanların toplum yönetiminde egemen
olmalarını arzulamak, pozitivizmin do al bir uzantısı olmaktadır. (…) Kemalizm, toplum kavrayı ı
bakımından içinden geldi i geleneksel aydın hareketinin ‘maarifçi’ ve ‘kanuncu’ zihniyetinin
sürdürücüsüydü” Levent Köker, Modernle me, Kemalizm ve Demokrasi, stanbul: leti im Yayınları,
2004, s. 234.
11
Ancak Kemalist iktidar yalnızca teknolojik ve bilimsel alanda de il kültürel
alanda da Batılıla mayı hedeflemi tir. Bu durum ise Kemalizmin en önemli ikilemini
ortaya çıkarmı tır. “Kemalist siyasal dü ünün en büyük iç çeli kilerinden birisi,
topluma Batılıla ma hedefini büyük ölçüde empoze ederken, bunun ‘kendine özgü’
yükselen aydın kesimlerin inisiyatifinde gerçekle tirilmeye çalı ılmı tır.31 “Batı
sömürgecili i do rudan ya da dolaylı olarak kontrol altına aldı ı ülkelerde iki tip
aydın yeti tirmi tir. lk kategoride Batı kültürünü tam anlamıyla özümsemi , fakat
sayabiliriz. (…) kinci kategoride ise Osmanlı devleti gibi yarı-sömürge statüsündeki
kaybetmi ler, bir de er ve referans krizi içinde bocalayan «hybride [melez]» varlıklar
29
Ahmet nsel, “Giri ”, Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel,
stanbul, leti im Yayınları, 2001, s. 23.
30
Küçükömer’e göre “Batılıla ma, Batı toplumuna girme, ‘sivil toplum’ yaratma çabaları, Batı
kapitalizminde olan ve yerli üretim tarzından kopuk ya da onla bütünle emeyen sözde ‘kültür devrimi’
görümündedir. Varolan üretim araçlarının sahipleri ve halkın büyük bölümü üstyapısal kültür devrimi
hareketini (anayasasından sanatına kadar) kabul edemeyecek ve tepki gösterecektir.” dris
Küçükömer, “Batılıla mada Bürokrasinin Yeri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 2,
stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 249.
31
“Avrupalıla ma veya Batılıla ma, kökleri 18. yüzyıl sonlarına uzanan sosyal de i me sürecidir.
Ülkemizde kinci Me rutiyet’e kadar bir devlet politikası olarak de il, yarı uurlu bir özlem olarak
daha çok aydınlar arasında belirir.” Cemil Meriç, “Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, Cilt 2, stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 234.
32
Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, Ankara: mge Kitabevi, 1993, s. 269.
12
Batılıla maya ba lıca tepkileri Osmanlıcılık, Batıcılık, slamcılık ve Türkçülük
olmu tur.33
“Bütün dünyanın ister istemez Batılıla mak zorunda”35 oldu unu belirten
Berkes’e göre ça da la ma akımına kar ı çıkan her tepki daima dinsel bir nitelikte
33
Osmanlıcılık, Tanzimat Dönemi’nin sonlarına do ru ilk defa Genç Osmanlılar tarafından ortaya
atılmı tır. Genç Osmanlılar, ulusçuluk isyanlarının çıkmasını ve devletin da ılmasını önlemeyi
amaçlamı lardır. slamcılık ise, I. Me rutiyet Dönemi’nin sonlarına do ru güçlenmi tir. Osmanlı
ülkesinde ya ayan Müslümanları Halifelik kurumunun dini gücü etrafında birle tirmeyi hedeflemi tir.
II. Abdülhamit, slamcılık dü üncesini, resmi bir politika haline getirmi tir. Türkçülük, Osmanlıcılık
ve slamcılı ın etkisini kaybetmesinden sonra II. Me rutiyet Dönemi’nde çerçevesi çizilmi bir
akımdır. Batıcılık da II. Me rutiyet Dönemi’nde bir dü ünce akımı haline gelmi tir. Bu görü , devletin
Batılıla mayla kurtulabilece ini, bunun için çe itli alanlarda ıslahatlar yapılmasını savunmu tur.
Türkçülerin “Turan” idealine kar ılık, Batıcılar “ rfan” idealini savunmu lardır. Cumhuriyetin
yönetici aydınları Türkçülü ü ve Batıcılı ı benimsemi lerdir.
34
“Batı’da devlete ya da sivil topluma özgü birçok kurumlar ile ya anan karma ık bir hayat vardır ve
son analizde ‘Batılı’ olmak, bu ço ulcu hayat tarzını sürdürmektir. ‘Batıcı’ kavramında ise, bu hayat
tarzını ya ıyor olmaktan çok, buna eri me yolunda, u veya bu derecede yo unla an bir yönelim, bir
zorlama anlamı içkindir. ‘Batıcı’, kendi tanımladı ı biçimde bir ‘Batı’ya ula mak için toplumu
yukarıdan a a ıya yöntemlerle zorlayan ki i olmu tur. Batı, kendi özgül tarihi boyunca devlet
kar ısında bireyi özgürle tirerek bugün bilinen uygarlı ını kurmu ken, Türkiye o düzeye devlet eliyle
gelmeye çalı mı tır. Böylece, ‘Batıcı’, aslında ‘Batılı’ya en fazla ters dü en, çeli ik bir tip olmu tur.”
Murat Belge, “Cumhuriyet Döneminde Batılıla ma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt
2, s.261-262.
35
“Bu yolda gitmeyenler varlıklarını yitirmekte, yok olmaktadırlar. Bu yolda gitmek isteyip de yolunu
bulamayanlar ya da bu yolda gitmenin kar ısında olan ki ileri çok güçlü olanlar, benliklerinden çok
ey feda etmek zorundadırlar.” Niyazi Berkes, Türkiye’de Ça da la ma, Ankara: Bilgi Yayınevi,
1973, s. 24.
36
Berkes’e göre, “Ça da la ma konusunda asıl sorun, kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik,
siyasal, cinsel, bilgisel ya am alanlarında daralması, etkisizle mesi sorunudur. (…) Din, gelene in en
son sı ına ı, en son savunma kalesidir.” Berkes, a.g.e, s. 17.
13
olamamı tır.37 Berkes, Osmanlı’yı “Do u despotizmi” olarak tanımladıktan ve
yanlı oldu unu belirttikten sonra, Osmanlı/Türk modernle mesinin özgünlü üne
bölünmelerdeki kar ıt kampta yer alanlar, modernle me ile kurdukları ili kiler
bakımından aynı kampta yer alırlar. Bunun tek istisnası ise Türk modernle mesine
ili kin yorumu özgünlü ünü koruyan dris Küçükömer’dir. Modernle meye ele tirel
Batıcıların istedi i gibi laik de olamaz. Çünkü halk kitleleri slamcı çevreye
sı ınmı tır. “19. yüzyıl ba ından beri Batı kapitalizmi, gerektikçe Batıcı-laik
bürokratlar ile slamcı çevreye sı ınmı halk kitlelerini kullanarak kar ı kar ıya
koymu tur. Batıcı grup, aydın kesimini temsil eder görünse de halkla, hiç de ilse
bazı sınıflarla (bütünle en) organik bir ba lantı kuramayacaktı. Gerçekte çok zaman
akım son yüzyıl içinde Osmanlı toplumuna yön vererek onu kurtarmaya çalı an iki
37
Berkes’e göre, “ ster devlet, ekonomi, e itim, toplum kurulları alanlarında Batı’dan bir ey alarak
eski yapının bir yanına onu takma giri imleri biçiminde olsun, ister «kayıtsız artsız her yanca
Batılıla ma» sloganı yürütülmesi biçiminde olsun, bu Batılıla ma süreci kolay ve tüm ba arılı
olmamı tır.” Berkes, a.g.e, s. 25.
38
“Hem slamlık, hem Hıristiyanlık tarihinde ve bunların birbirleriyle kar ıla malarında Türkler hem
Do u hem Batı uluslarından farklı bir rol oynamı lardır. slamlı ın gerçek halkçı ve insancı olan
çe idi de en çok Türkler arasında yayılmı olduktan ba ka, Hıristiyanlı ın üç kolu ile olan ili kileri de
hiçbir Müslüman ulusun geçirmedi i tecrübelerle doludur.” Niyazi Berkes, “Do u ve Do uculuk
Modası”, Yön, Sayı 147, (21 Ocak 1968), s. 8.
39
“Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi, tabiri caizse ‘Türk Modernle mesinin çirkin ördek
yavrusu’dur. Bu yüzden esas olarak yüzü modernle meye dönük olmu , (…) tepeden ya da despotik
karakterde de olsa, modernle me saldırılarını desteklemi tir.” Mustafa Bayram Mısır ve Mehmet
Horu , Solun Yakın Tarihi ve ÖDP Üzerine, stanbul: Ütopya Yayınevi, 1999.
14
ana akım olmu lardır. Bu iki akımın çeki mesi kaçınılmaz olarak tali ve daha çok
ideolojik kurumlar üzerinde süregelmi tir. Bu tali çatı ma ise sınıf meselelerinin
dönü üm ba arısız kaldıkça, bu dönü me ili kin ideolojik, kültürel ve politik vurgu
a ırlık kazanır. Bu çeli ki derinle tikçe, Batılıla ma ideolojisi giderek bir hakim sınıf
söylemi olarak somutla mı ve vaat etti i özgürle tirici misyonunu yitirmi tir.”41
Sonuç olarak sol hareketin genel olarak olumlu kar ıladı ı modernle me sürecinin
bir ulusal modernle me idealinin yo unla tı ı, bunun bir siyasal davranı a dönü tü ü
bir ideolojidir. Bu ba lamda, bir kuramsal mutlak do ruyu ifade etmekten ziyade, bir
medeniyetçilik, Kemalizmin iki asli ö esidir. Bu iki ö enin ı ı ında, siyasal dü ünün
40
“Hem bürokratlar iktidar olarak artık üründen önemli pay almakta ve hem de emperyalizm, ça ına
göre de i ik usullerle ülkeyi yarı sömürge haline getirmektedir. Kısaca, halk cephesinden sınıf
meselelerini dikkatle ele alan bir öz ortaya çıkması önlenmektedir.” Küçükömer’e göre sa da
konumlandırılan Yeniçeri-esnaf-ulema birli inden gelen Do ucu- slamcı halk cephesine dayanan Jön
Türklerin Prens Sebahattin kanadı, Hürriyet ve tilaf, Birinci Meclis içindeki kinci grup,
Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka, Demokrat Parti ve Adalet Partisi sol sayılabilirken, halktan kopuk
bir gelene in sürdürücüleri Batıcı-laik bürokrat gelene ini temsil eden Jön Türklerin Terakki ve
ttihat kanadı, ttihat ve Terakki, Birinci Meclis içindeki Birici grup, CHF, CHP-MBK, CHP(ortanın
solu) sa yandır. dris Küçükömer, Düzenin Yabancıla ması, stanbul: Ba lam Yayınları, 1969, s. 72-
74.
41
Çi dem, “Türk Batılıla ması’nı Açıklayıcı Bir Kavram: Türk Ba kalı ı Batılıla ma, Modernite ve
Modernizasyon”, s. 75.
15
siyasal eyleme dönü mesini sa layan temel ilke, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmaz
temeller üzerinde’ durmasını sa layan unsur olarak kabul edilen devleti korumak ve
katmanına özsel olarak ilerici bir misyon atfeder. Bu katman (…) sürekli olarak anti-
akımların tümünde ortakla tıkları nokta ise Kemalist reformların yarım kalmı lı ı
yönünden ele tirilmesidir. “Sol Kemalistleri resmi bir ideolojiyle kesin bir
iktidarın, mülk sahibi sınıflara (büyük toprak sahipleri, ticaret burjuvazisi vb.)
Türk modernle mesi ulus-devlet in asına giden bir süreç -ittihad-ı anasırdan
bekası sorunu zamanla toplumsal geli me sorunu olarak algılanmı tır ve önce devlet
katında tartı ılan sorun, sonraları asker-sivil-bürokratlar ve aydınlarca ele alınmı tır.
aramı lardır. TKP kadroları, MDD’ciler ve T P’liler ise sosyalizmle daha dolaysız
42
nsel, “Giri ”, s. 15- 17.
43
Sungur Savran, Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri Cilt 1: 1919-1980, stanbul: Kardelen Yayınları,
1992, s. 12.
44
A.g.e., s. 46.
16
ba lar kurabilen aydınlardır. Sosyalizme yalnızca araçsal yakla mamaları, onu
bu aydın tipinin alternatifi olarak halk kesimleri ile daha farklı düzeyde ili ki
kurabilme potansiyeline sahip olmu lardır. Ancak ele aldıkları Batılıla ma, kalkınma,
sanayile me, demokratikle me, gerici sayılan kesimlerle mücadele vb. gibi ba lıca
benimsemi lerdir. TKP, Kemalist hareketin sosyalizme evrilmeye ili kin bir
reformların tamamlanmasıyla ula ılabilece ini savunmu tur. MDD ise tüm bu
akımlardan belirli bir oranda etkilenmi , genel anlamda sol Kemalist bir hareket
45
“Gramsci’nin “organik aydın”-“geleneksel aydın” ayrımı, aydınlarla temel toplumsal sınıflar
arasında kurulan ili kinin niteli ine göre de ildir. Gramsci’ye göre her toplumsal grup kendi aydınlar
tabakasına sahiptir ya da onu olu turmaya yönelir. Aydınlar ve sınıflar arasındaki ili ki daima
organiktir. Fakat bir toplumsal yapının hakim sınıfıyla organik olarak ili kili aydınlarla, önceki
yapının hakim sınıflarıyla organik ili kili aydınlar farklı statülere sahiptir. Gramsci bunlardan
birincisini “organik aydınlar” ikincisini ise “geleneksel aydınlar olarak adlandırır. Örne in kapitalizm
ko ularında burjuva sınıfına ba lı ekonomi politik uzmanı ya da sanayi teknisyeni ‘organik aydın’
iken, rahip ‘geleneksel aydın’dır. Kapitalizm ko ullarında burjuvaziyle kurdu u ili ki bakımından
‘organik aydın’ olan ekonomi politik uzmanı, i çi sınıfı ve sosyalizm açısından ‘geleneksel aydın’
olacaktır.” Gökhan Atılgan, Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar, Yön-Devrim
Hareketi, stanbul: TÜSTAV, 2002, s. 20.
17
MDD’cilerin Kemalizme ve milliyetçili e kar ı tutumları ve cuntacı
yönelimleri göz önüne alındı ında “geleneksel aydın” tipine kar ı nasıl bir alternatifi
uyumlulu unun MDD’ciler için hangi tür çeli kileri yarattı ının açıklı a
en önemli çeli kilerinden biri de, Mihri Belli gibi Batı kültürüyle yeti mi , Batılı
de erleri benimsemi bir aydının yaptı ı Do uculuk vurgusudur. Bu, daha çok ezilen
de erlendirilecektir.
konulmaya çalı ılacak olan ise modernle meci aydınların tartı ma alanlarındaki
süreklilik ve kısır döngüdür. Batı’nın üstünlü ünün kabul edilmesinden itibaren geri
18
kalmı lık, toplumsal geli menin sa lanması, halkın de erleriyle ili ki vb. genel
sorunlara soldan verilen tepkiler sorunun iktisadi alanla ilgili oldu unun
kavranmasıyla sınırlı kalmı tır diyebiliriz, sol aydınlar genel olarak modernle me
çalı ılacak, tek parti döneminde ortaya çıkmı iki sol olu um olan TKP’nin ve Kadro
hareketinin MDD’ye etkisi ele alınacaktır. Öncelikle tek parti dönemindeki siyasi
geli melere, daha sonra kısa TKP tarihi ve TKP’nin temel tezlerine de inilecektir.
Daha sonra Kadrocuların temel tezleri ve son olarak da TKP, Kadro ve MDD’nin
Üçüncü bölümde ise 1960’larda soldaki önemli bölünmenin iki tarafı olan
safla ma içindeki yeri anla ılmaya çalı ılacaktır. Ayrıca bir tarafında T P’in,
çalı ılacaktır. Modernle meye kar ı benzer tavrı benimsemi hareketler olmalarından
46
Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler (1908-1978), Cilt 2, stanbul: Tekin Yayınevi, 1984, s. 554
19
de erlendirilmesinin ardından Yöncülerin siyasi fikirlerine ve Yön-MDD ili kisine
20
I. BÖLÜM
perspektifi anla ılmaya çalı ılacaktır. Öncelikle, sol Kemalizmin bir örne i olarak
ula ılamayaca ını savunan bir tez için Do ucu ve anti-emperyalist bir söylem
devrim talebindeki bir olu umun cuntacı e ilimleri nasıl açıklanabilir? olacaktır.
21
I. Bir Hareket Olarak MDD
1960 sonrası dönemde, en önemli bile enlerinden biri olmu tur. MDD tezi “Türk
bir sola do rudan müdahalesini ifade eder.”47 MDD’nin öncü kadrolarının önemli bir
kısmı geçmi lerinde TKP içerisinde yer almı , ço u siyasi yasaklı komünistlerdir.
içinden bir muhalefetin ortaya çıkmasına zemin hazırlamı tır. Mihri Belli’nin
1965’te Yön dergisinde, E. Tüfekçi imzasıyla yazdı ı, sonradan Türk Solu dergisinin
eki olarak sunulan “Milli Demokratik Devrim” bro ürü hareketin T P’e kar ı
sonra bazı MDD’cilerin, T P’ten ihraç edilmeleri, MDD’nin ayrı bir hareket olarak
devam etmesi sonucunu do urmu tur. Yön kapandıktan 5 ay kadar sonra Kasım
1967’de MDD’nin yayın organı Türk Solu48 yayın hayatına ba lamı tır. MDD bir
anlamda Türk Solu’yla birlikte do mu tur. Kasım 1968’den itibaren ise teorik yanı
a ır basan Aydınlık dergisi yayınlanmaya ba lanmı tır. 27 Mart 1968’de Mihri Belli
önderli inde hareketin saflarında birli i öngören -CHP’nin bir kanadından Hikmet
47
Aydıno lu, a.g.e., s. 101.
48
Sonradan Türkiye Solu olarak de i tirilmi tir.
22
MDD en çok gençli i ve onun örgütü Dev-Genç’i etkilemi tir. 1970 yılından
itibaren ise MDD içinde yo un bir hiziple me ya anmı ve MDD’ciler pek çok
politik hatta ayrılmı tır.49 1970’lerin ikinci yarısından itibaren, pek çok fraksiyona
ayrılmı Türkiye solu için MDD’nin etkisi teorik düzeyde büyük oranda devam etti i
halde MDD önemli prestij kaybına u ramı tır.50 1973 seçimlerinden sonra MDD’ci
görü leri savunan kadrolar Mihri Belli önderli inde TEP’i kurmu lardır.
Perinçek’e sol içinde ses getirmi farklı konumlardaki sosyalist bile enleri içinde
olabilmi tir. 1960’lı-1970’li yılların politik ortamı içerisinde, kimi daha o günlerde
MDD’yi ele tirerek a maya ba lamı da olsa hiç de ilse bir dönem için MDD’ci
(Berktay), Vecdi Özgüner, erif Tekben, evki Ak it, Hulusi Dosdo ru, aban
Ormanlar, Ziya Oykut; gençlik hareketi içinden Vahap Erdo du, Halil Berktay, ahin
Aktolga, Yusuf Küpeli vb. sayılabilir. Fakat bu tez kapsamında Milli Demokratik
Devrim tezi, genel olarak Mihri Belli’nin görü leri referans alınarak anla ılmaya
çalı ılacaktır. Çünkü, ilk olarak 1965’te “Milli Demokratik Devrim” isimli bro ürle
Mihri Belli’nin ortaya attı ı ve sonradan geli tirdi i bu görü ler, di er MDD’cilerin
görü lerine kaynaklık etmektedir. Aynı zamanda birikimlerini yeni ku aklara aktarma
konusunda Mihri Belli di er TKP’lilere göre daha özgün bir konumdadır. Ayrıca bu
49
MDD’nin iç ayrı masının ba lıca safları: Mihri Belli çevresi, Hikmet Kıvılcımlı çevresi, Mahir
Çayan ve arkada ları (THKP-C), Deniz Gezmi ve arkada ları (THKO), Do u Perinçek çevresi
PDA(T KP), brahim Kaypakkaya (TKP/ML-T KKO).
50
Aydıno lu’na göre “1974 sonrasında solun çe itli unsurlarının üzerinde anla tı ı neredeyse tek
nokta, MDD hakkında verilen olumsuz hükümdür.”Aydıno lu, a.g.e., s. 99.
23
çalı mada özellikle anti-fa ist mücadelenin ön planda oldu u ve MDD etkisinin daha
dolaylı yansıdı ı 1971’e kadar olan dönem incelenece inden Mihri Belli’nin
gereklidir.51 MDD’nin belki de en özgün -“eski tüfek, militan solcu” Mihri Belli’nin
51
Mihri Belli, 1915 yılında Silivri’de do du. Hukukçu olan babası Urfalı Mahmut Hayrettin, Birinci
Dünya Sava ı’na bir Osmanlı askeri olarak katılmı , stanbul’un i galinden sonra illegal bir eylemci
olarak mücadele etmi tir. Kurtulu Sava ı’ndaysa Çatalca-Silivri bölgesinde silahlandırılmı Rumlara
kar ı çete hareketini örgütleyen ki idir. Mihri Belli’nin çocuklu u i gal altındaki stanbul’da
yoksulluk içinde geçmi tir. Cumhuriyet’in ilanından sonra Edirne’ye yerle meleriyle maddi durumları
düzelmi tir. Okul ya amına stanbul’da yoksul bir çocuk olarak ba layan Mihri Belli liseyi, stanbul
Bebek’teki Amerikan Koleji’nde (Robert Kolej) okumu tur. Okul ya amını üniversiteye kadar pek
ciddiye almadı ını belirten ve kendini pek parlak olmayan bir ö renci olarak niteleyen Belli’nin, 14
ya ında dört dil konu an biri olarak kendini geli tirme konusunda oldukça ba arılı oldu u
söylenebilir. 1936 yılında Iowa Üniversitesi’nde iktisat e itimi için devrimci dü ünceyle tanı aca ı
ABD’ye gitmi tir. Nazım’ın iir kitaplar dı ında pek bir ey okumamı olan Belli, ABD’de
üniversitede zor gelse de sosyalizm üzerine bir kısım kitapları, örne in Kapital’in ilk cildini,
okumu tur. Mihri Belli, siyasal vaftiz olarak de erlendirdi i, ilk örgütlü siyasi eyleme Mississippi’de
illegal faaliyet yürüten zenci tarım emekçileri arasında katılmı tır. Mihri Belli, komünizmle tanı mı
olarak 1940’ta ülkeye döndükten sonra Ahmet Emin Yalman’ın önerisiyle ABD anılarını sa cı bir
yayın olan Vatan’da yayımlamı tır. 1940 güzünde Ankara’daki sosyalist aydın çevresiyle, Dil-Tarih
Co rafya Fakültesi’ndeki ö retim üyeleriyle, temas kurmu tur. Adnan Cemgil ve Niyazi Berkes ile
Yurt ve Dünya dergisinin çıkarılması çalı malarına katılmı tır. Fakat Berkesler dergiyi stanbul’da
çıkarmaya karar verip Belli ile aralarına mesafe koyma gere i duymu lardır. Mihri Belli, bunu
kendisinin II. Dünya Sava ı ortamında militarist bir çizgiyi benimsemi olmasından Berkes’in
rahatsızlık duymasına yormaktadır. Adımlar’ı çıkaran Muzaffer erif ve Behice Boran çevresiyle de
ili ki içinde olmu tur. Yine aynı yıl illegal TKP üyelerini bulup onlarla ili kiye geçmi tir. Re at
Fuat’la tanı mı tır, fakat parti içinde faaliyete askerden döndükten sonra daha yo un olarak girmi tir.
Mihri Belli, 1942 sonlarında, Re at Fuat aracılı ıyla TKP Merkez Komitesi’ne girmi tir ve bazı i çi
hücrelerinin takviyesinin yanısıra gençlik örgütlenmesinde görev almı tır. Ayrıca ba lıca etkinlikleri,
Re at Fuat’ın yazdı ı ve Faris Erkman imzasıyla yayımlanan, Saraço lu hükümetinin deste indeki
fa ist propagandanın ele tirildi i, “En Büyük Tehlike” ve Suat Dervi tarafından yazılan, hükümetin
anti-Sovyet propagandasının ele tirildi i, “Niçin Sovyetler Birli i’nin Dostuyum” isimli iki bro ürün
yayınlanması olan, legal yayın komitesi toplantılarına merkez komitesi adına katılmı tır. Gençlik
içindeki çalı maları ise 1943 yılında lerici Gençlik Birli i’nin ( GB) kurulmasıyla sonuçlanmı tır.
Belli’nin deyimiyle “ GB’ ye katılan ilerici gençlerin birinci tasası ö renci sorunları de ildi. Onlar
GB’yi bir genç komünistler örgütü, bir komsomol olarak tasarladılar. Fakat askeri mahkemede
GB’nin Kemalist devrimin ba lattı ı süreci ça ımızın gerekleri ı ı ında tamamlayıp ilerletmeyi hedef
edinen devrimci, anti fa ist bir ö renci derne i oldu u ileri sürüldü”. Belli, aynı dönemde örgüte mali
destek amacıyla stanbul Üniversitesi ktisat Fakültesi’nde asistanlık yapmı tır. Ancak Belli bu i i
fazla ciddiye almadı ını belirtmektedir. “Bu i te i reti oldu u duygusu ta ıyordum. Besbelli ki
akademik kariyerde kalıcı de ildim. Asistanlı ı ikincil bir i sayıyordum” demektedir. GB
davasından dolayı iki yıl hapisten sonra sürgüne gitmemek için Bulgaristan’a geçmi tir. Amacı, TKP
genel sekreteri smail Bilen’le görü mek ya da Moskova’ya gitmekti. Fakat Bilen’le ili ki
kurulamamı ve o da ilginç biçimde, kendi deyimiyle “Yunanlılara kar ı duyguları sıradan bir Türk
milliyetçisinkinden farklı olmayan biri olarak emperyalizme kar ı Yunan halkıyla dayanı ma adına”
Yunan içsava ına katılmaya karar vermi tir. 1947 baharından 1949 yazına kadar Yunanistan’daki
24
ki ili iyle de özde le tirilebilecek- yanı teoriden çok prati e önem vermesi,
etmesidir. MDD’nin siyasi tahlillerine damgasını vuran ba lıca nitelik, daha çok
1970’lerde her biri kendi örgütlerini kuracak, radikallikleri MDD’yi de a acak olan
gerilla mücadelesine yer almı tır. Çatı malarda a ır yaralanarak ölümden döndü ü bu iki buçuk yıllık
sürede yo unlukla askeri görev üstlenmi tir. Mihri Belli, 1950 Eylül’ünde Türkiye’ye dönmü tür. Bu
sıralarda “salon sosyalistleri” olarak tanımladı ı Serteller çevresinin efik Hüsnü önderli indeki parti
yönetimini hedef alan ele tirilerinden rahatsızlık duymakta oldu unu belirtmi tir. Belli’ye göre bu
sıralarda parti genel sekreteri Zeki Ba tımar da Serteller çevresinin etkisindeydi. 1951 ba larındaki
TKP Merkez Komitesi toplantısında, Zeki Ba tımar’la Belli arasındaki gerilim az da olsa su yüzüne
çıkmı tır. 1951’deki büyük tevkifatta polise oldukça teferruatlı bir ifade veren Ba tımar’la, araları
iyice açılmı tır. Mihri Belli, 1953-54 TKP davasında 7 yıl hapse mahkum olmu tur. Hapiste i kenceye
kar ı gösterdi i dirençle dikkat çekmi tir. Aynı davadan hükümlü bulunan, mücadeledeki hayat
arkada ı Sevim Tarı’yla tecrit ortamında tanı mı lar ve 1957 ubat’ında kendisi hapishanedeyken
evlenmi lerdir. efik Hüsnü’nün 1959 yılında sürgünde ölmesiyle, bir “eski tüfek” olarak TKP’nin
örgüt olarak faaliyet göstermedi i bu dönemde, TKP mirasına sahip çıkarak “Re at Fuat, evki Ak it
ve Vecdi Özgüner’le birlikte kendisini TKP’nin ‘aktif politbüro’su olarak tanımlamı tır.” Mihri
Belli, “eski tüfekler” adına, 1962 yılında SBKP’nin bilgisiyle, yurtdı ında ba ına Yakup Demir (Zeki
Ba tımar)’ın geçece i, TKP’nin bir dı bürosu kurulması ve birlikte çalı ılması önerisini reddetmi tir.
Mihri Belli, Çin-Sovyet çeki mesinin kızı maya ba ladı ı bir ortamdaki bu tutumunu, “Sovyetlere
kafa tutmak” olarak tanımlamaktadır. 1965’ten itibaren Milli Demokratik Devrim tezini geli tirmi tir.
MDD tezi özellikle gençlik içinde yaygınlık kazanmı tır. Mihri Belli, bu sıralarda dönemin bir di er
politik bile eni olan, 1960’ların ikinci yarısında Mehmet Ali Aybar’ın ba kanlı a gelmesiyle kabuk
de i tiren ve i çi sınıfının politik örgütü olarak güçlenen, Türkiye çi Partisi’ni (T P) destekledi ini
belirtmi tir. Fakat bu durum uzun sürmemi , Belli ile T P yönetimi arasında parti içinde T P’in
“sosyalist devrim” görü üne kar ı Milli Demokratik Devrim stratejisinin etkinlik kazanmasıyla ve
MDD’cilerin partiyi ele geçirmeye çalı tıkları yönündeki yaygın kanılar dolayısıyla sürtü meler
ortaya çıkmı tır. SSCB destekli TKP dı bürosu T P’in tarafını tutmu tur. Mihri Belli, “Türk Soluna
Saygısızlık” yazısıyla T P yöneticilerini ele tirmi ve eski sol mirasına sahip çıkmı tır. Yön’de E.
Tüfekçi imzasıyla yazılar kaleme almı tır. Geçimini bu yıllarda tercüme bürosunda çalı arak
kazanmı tır. Doktor olan ve ülke içinde çalı ma imkanı verilmeyen e i Sevim Belli’nin 1964 güzünde
Cezayir’den aldı ı i teklifini kabul etmesi üzerine, Mihri Belli de Cezayir’e gitmek istemi tir, fakat
pasaport ba vurusu reddedildi i için gidememi tir. Mihri Belli, 12 Mart’ın hemen ardından 1971’de
yurtdı ına çıkmı tır. Bir süre Filistin kamplarında ve Suriye’de cezaevinde kalan Belli, ülkeye
döndükten sonra affın çıkmasıyla, MDD’ci görü ü payla tı ı 1960 öncesi TKP kadrosundan
komünistlerle birlikte, 1974’te Türkiye Emekçi Partisi’ni (TEP) kurmu tur. 1979 yılında kendisine
suikast giri iminde bulunulmu ve a ır yaralanmı tır. 12 Eylül 1980’den sonra sveç’e gitmi , 1992'de
Türkiye'ye geri dönmü tür. 1996’da Özgürlük ve Dayanı ma Partisi (ÖDP) kurucusu olmu tur.
1997’de Abdullah Öcalan ile görü mü tür. 2002’de Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) kurucusu olan
Belli, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde, DEHAP adı altında seçime giren Emek Barı Demokrasi
Blo u’nun stanbul birinci bölge adayı olmu tur. Bu yıl doksanıncı ya ını kutlayan Belli, halen siyasi
faaliyetini sürdürmektedir.
25
MDD’nin gençli e yakla ımı özetle “gençlik hareketi büyür, toplumda i çi
direni leri, toprak i galleri olur, bir geni huzursuzluk geli ir ve bu toplumsal
rüzgarıyla dolduruyorlardı.”53
olmasına ra men aynı etkiyi birle tirme konusunda gösterememi olmasıdır. Sonuçta
ortaya çıkan ise, 1974’ten sonra tüm sol unsurların ortakla tı ı tek noktanın MDD
Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi’nin yayımlandı ı, 1967’den 1970 yılına kadar
geçen sürede sosyalist hareket içindeki en ba arılı denilebilecek yıllarını ya amı tır.
yasal varlı ına zarar gelece i gerekçesiyle düzen dı ına ta an mücadelelere destek
olmaktan kaçını ı FKF’nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) siyasal alanda giderek aktif
FKF’deki faaliyetleri T P içinde, MDD’ci görü lerin etkin olmasını sa ladı. 1968,
MDD’ye yönelmesine neden oldu. Aybar i gale kar ı çıkarken, Mihri Belli, SSCB’yi
52
“Mustafa Gürkan’la Görü me”, Alev Er, Bir Uzun Yürüyü tü ‘68, stanbul: Afa Yayınları, 1988, s.
79.
53
Gün Zileli, Yarılma (1954-1972), stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 284.
26
destekledi. So uk sava ortamında i gale kar ı çıkmak ABD emperyalizmine hizmet
çeki mede, Mihri Belli, “Ho i Minh tavrı” adını verdi i orta yolculu u, taraf
etkilenmi lerdi. Aynı zamanda Mihri Belli, Sovyet Marksizmi ile yeti mi ti, bu
gelenekten geldi ini belli etmeyi ihmal etmiyordu. Belli, SSCB’nin bürokratikli i
kar ısında daha militanca gördü ü Çin tezlerini savunuyor olmasına ra men, SSCB
aleyhtarlı ı kadar, revizyonistte olsa sonuç olarak SSCB’nin sosyalist bir ülke olarak
ABD’ye kar ı cephenin bir unsuru olması etkiliydi. MDD içerisinden ilk önemli
kopu un -Do u Perinçek önderli indeki grup- nedeni Çin’in tezlerinin benimsenmesi
olacaktı.
ederek yönetime seçilmi lerdi. Böylece ülkedeki tek yaygın sosyalist gençlik
54
“Mihri Belli ba ta olmak üzere, MDD’ci hareketin fikir babalı ını yapan[lar], (…) sıkı Stalinci bir
terbiye altında yeti mi ti. Bu terbiyeye göre, Sovyetler Birli i’nin çıkarları, dünya devriminin
çıkarlarıyla özde ti. Sovyetler Birli i’ni zayıflatan her hareket otomatikman emperyalizmin kuklası ve
kar ı-devrimciydi. Eski tüfekler ku a ı, bu anlayı ı, belli ölçülerde bize de aktarmı tı.” A.g.e., s. 263.
27
kar ılanan, emperyalizme kar ı milli cephenin kuruldu unu ilan eden, “Devrimciler
“eylemlerin bir amacı Amerika’yı protesto etmekse öbür amacıda eylemcilikte yeni
FKF yönetimini yaya bırakıp onun ‘pasifistli ini’ ispatlamak” oldu.57 Bu ispatlama
giri iminde de ba arılı olunmu ve MDD’ci gençler bu kez yalnızca yönetimi de il,
FKF tabanının da deste iyle, FKF’yi, 3. kongrede ele geçirmeyi ba armı lardır.
T P’liler Sosyalist Gençlik Örgütü’nü (SGÖ) kurup ayrılmı lar, MDD’ci Yusuf
Küpeli FKF ba kanı olmu tur. FKF 9-10 Ekim 1969 yapılan 4. kongrede Dev-
1968’de yapılan MDD toplantısı Çayan, Gezmi , Perinçek gibi tüm önderlerin bir
araya geldi i son toplantı olmu tu. Bu arada Mahir Çayan grubuyla, Perinçek
55
Fakat “Dev-Güç’ ün stanbul’daki örgütlenme çabaları güçsüz kaldı. Sosyalist gençlik hareketinin
stanbul’daki belkemi ini olu turan TÜTB, TÜTOTB, FTC, Dev-Güç’ ün gerek yapısını ve
ilklerini gerekse mücadele hedeflerini yetersiz bulduklarını açıklayarak katılmayacaklarını bildirdiler.
Çünkü, Dev-Güç’ ün önderli ini ellerine geçiren Kemalistler açık bir anti-emperyalist çizgi
izlemektense hareketin hedeflerini AP hükümeti ile sınırlamaya çalı ıyorlardı. Kemalistler ihtilaflar
anında anti-komünizm silahına ba vurmaktan kaçınmazken “Demokratik Devrimci” önderlik “milli
cephe”nin bozulması endi esiyle bu çizgiye kar ı ele tirel bir tutum takınmayı sürekli olarak
erteliyordu.” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (STMA), Cilt 7, stanbul: Birikim
Yayınları, 1988, s. 2082.
56
Zileli, a.g.e., s. 241.
57
A.g.e., s. 260.
28
önderli indeki grup arasında, “MDD stratejisinin kavranı ı ve devrimci gençlik
ili kilendirilmesi”58 bakımından ba layan çatı ma yo unla maya ba lamı tı. Perinçek
olu mamı tır” biçimindeki görü üne kar ılık, Çayan’a göre “bir proletarya partisi
Mihri Belli ise “Yarılmak üzere olan bütün siyasi hareketlerin liderlerinin
yaptı ı gibi, kanatlar arasında denge kurma ve uzla tırma çabası içersindeydi. (…)
Asker-sivil aydın zümreyle ittifak konusunda Do u’yla daha yakın dü mekle birlikte,
çalı ıyordu. Mihri’nin amacı, MDD’ci gençlik mücadelesini, yakla makta olan ‘sol’
cunta giri imlerinde birlik halinde ve güçlü tutmaktı. Ancak bir bölünme
a ırlık sa lanabilirdi. Bu yüzden Mihri Belli, içten içe Do u’nun, ‘milli cephe’
konusundaki titizli ine hak vermi olsa bile, onun keskinli inden uzak kalmaya ve
Mihri Belli, Mahir Çayan, Vahap Erdo du, Seyhan Erdo du, Münir Aktolga,
Yusuf Küpeli’nin bir yanda, Do u Perinçek, Cengiz Çandar, Oral Çalı lar, Erdo an
Güçbilmez, Atıl Ant, Gün Zileli gibi MDD’cilerin di er yanda oldu u ayrım
58
STMA, s. 2140.
59
Zileli, a.g.e., s. 310. “Mihri Belli, bütün gücüyle bölünmeyi önlemeye ve uzla mayı sa lamaya
çalı ıyordu bir yandan Mahir ve Deniz kesimini, ‘kahraman gençler’ diye pohpohluyor, di er yandan
‘kimleri de yazı yazar’ diyerek Do u Perinçek kesiminin ‘hakkını vermeye’ çalı ıyordu.” A..g.e., s.
334.
29
netle iyordu.60 Aydınlık’ın 10 Ocak 1970 tarihli 16. sayısı hazırlanırken, Münir
Devrimci Aydınlık adıyla yeni bir dergi çıkarmaya ba ladılar. Proleter Devrimci
olarak Peking Rewiev dergisi gibi beyaz kapakla yayınladı. Belli ve arkada larının
Mihri Belli bu ayrı ma sırasında tartı ma üstü tutulmu tu. Ancak Belli,
ele tirmeye ba lamı tı.61 Mihri Belli’nin, Perinçek’in görü lerine yakın dururken,
Çayancıları destekleyen ikircikli tutumu her iki kesimce ele tirilmesine neden oldu.
MDD içindeki ilk ayrı madan sonra, bu kez Mihri Belli’yi hedef alan
tartı malar devam etti. MDD’ciler tarafından T P’in dördüncü kongresine alternatif
arasında gerçek bir kopma oldu u ortaya çıktı. Mihri Belli “legalite u runa mücadele
edece iz, örgütü a a ıdan yukarı kuraca ız” derken Çayancıların “Leninist ilkelere
60
Aslında bölünmenin o kadar da kaçınılmaz olmadı ını, bölünmenin asıl aktörünün Do u Perinçek
oldu unu savunan Zileli’ye göre “E er hizipleri ba ındaki liderler, en ba ta da Do u Perinçek,
bölünmeyi istemeseydi bölünme gerçekle mezdi. Elbette, her ey Do u Perinçek’in iradesine ba lıydı
demek istemiyorum, bölünmeyi te vik eden bir sürü objektif geli me de söz konusuydu. Ama buna
ra men, e er Do u bölünmeyle ortaya çıkan bir hareketin tek ve de i mez lideri olmayı çok
öncelerden kafasına koymamı ve buna uygun bir strateji izlemi , iradesini, samimiyetle devrimcilerin
bölünmemesi yönünde kullanmamı olsaydı, bölünme önlenebilirdi, iç çatı malar kaçınılmaz olarak
devam ederdi elbette, ama ortaya PDA adlı bir bölüntü çıkmaz ve en azından o günkü devrimci
ço unluk bölünmeden yoluna devam edebilirdi.” A.g.e., s. 346.
61
Zileli’ye göre “Ömrü illegal TKP deneyleriyle geçmi Mihri Belli’nin, artık yeniden bu tür zorlu
deneylere giri meye ne iste i ne de gücü vardı. O, bütün hesaplarını, bir “sol” cuntanın iktidarı ele
geçirmesinden sonra MDD’ci güçlerin iktidardan alaca ı pay üzerine kurmu tu. Belki, Baas
iktidarlarında komünist partilerinin oynadı ı role benzer bir rol oynamak üzere, legal bir “devrimci
parti” kurulmasını, ancak Sovyetler Birli i destekli, Baas benzeri bir “sol” iktidarın kurulmasından
sonra dü ünebilirdi”. A.g.e., s. 311.
30
uygun yukarıdan a a ı örgütlenme ve bir sava örgütü olu turma” projesi vardı. “Bu
ayrı malarda eskilerle yeniler arasındaki kavrayı farklılı ının da etkisi oldu u
söylenebilir. ‘Eski tüfekler’ hiçbir zaman büyük kitleler kar ısında politika yapmanın
tecrübesini 1968’e ta ıyabilecek kadar açık faaliyet ansına sahip olmamı lardı. Genç
ku aktan olanlar ise gözlerini açar açmaz kendilerini, eski durgun mütevazı aile
Ancak yine de her iki taraf, Ertu rul Kürkçü’nün ba kan seçildi i, Aralık
içinde Mahir Çayan, Ertu rul Kürkçü, Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga, Mihri
ba langıç belgesi olacak “Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup” isimli bro ürü
yayınladılar.63 Bro ürde Mihri Belli’yi “legalite u runa mücadele etti i” için
Haziran’dan sonra proletarya öncülü üne ve legal parti giri imine daha fazla vurgu
umudunu kırarken, 12 Mart bunun bir hayal oldu unu kanıtladı. Ancak 12 Mart’ın
getirdi i politik ortamla birlikte gençlik hareketinin radikalli i Mihri Belli’yi de a tı.
31
MDD, T P içinde bir deprem yaratmı , radikal kesimleri askeri darbenin
kuyru una takmaya çalı mı tır. Ama özellikle gençlik hareketinin ve 15-16 haziranın
kanıtladı. Böylesi bir ortamda tüm sol kesimlerin MDD’yi ele tirmesi pek de
a ırtıcı de ildir. Geçmi lerinde gizli TKP üyesi olan, dolayısıyla Stalinist e ilimleri
açıdan her eyi deneyerek ö renmek zorunda kalan gençli e deneyim ve bilgi
aktarımında bulunan eski TKP’li sosyalistler ba ta olmak üzere dönemin tüm sol
vardı. Radikal ve bir o kadar da ütopik talepleriyle devletin ideolojisiyle ona kar ı
mücadele etmeye çalı mı lardır. Özellikle MDD’ciler için geçerli bu durumun ortaya
çıkardı ı çeli kiler, 1970’lerin ikinci yarısında hala MDD stratejisine sahip çıkanlar,
özellikle Mihri Belli, küçük fraksiyonlara ayrılmı hemen tüm sol kesimlerce yo un
biçimde ele tirilmi lerdir. Türkiye solunun 1960’ların ba ından itibaren girdi i
“devrimci ele tiri” ortamını yaratmayı ba armı larken, zamanla tasfiyecilik ve bir
sektler ortamına hapsolunması bunu takip etmi tir. MDD’ci e ilimler de böylesi bir
32
imdi 1960’lar 1970’ler solunun en önemli bile enlerinden MDD’nin siyasi
33
II. MDD’nin Siyasi Perspektifi
A. Milliyetçilik ve Anti-emperyalizm
tavizler dikkat çekicidir. Belli’ye göre “Tutarlı bir Türk yurtseveri, bugünkü dünyada
ve Türkiye gibi bir toplumda yurtseverli ine gölge dü ürmeyecekse mutlaka, er geç
ve sosyalizmi Batı’dan gelen bir ideoloji olarak benimsemek yerine Türkiye’ye özgü
Sovyet etkisi MDD’ye TKP gelene inin mirasıdır. “TKP gelene inden gelmi
“ezilen ulus milliyetçili i” arasında ayrım yaparak emperyalizme kar ı direnen ulusal
hareketleri destekleme kararı almı tır. “Burjuva demokratik devrim” terimi yerine
“milli demokratik devrim” terimi tercih edilmi tir.65 “Lenin’e göre kapitalizmin
geli mesi için en uygun ko ulları ulus-devletlerin sa ladı ı tespiti, Marksist bir
tespittir; burjuva ili kilerine dayanan böyle bir devlet ulusların sömürülmesini ve
ezilmesini ortadan kaldırmaz ama Marksist tahlil, tarihin bu yöndeki i leyi ini
64
Mihri Belli, nsanlar Tanıdım- Mihri Belli’nin Anıları, stanbul: Do an Kitapçılık, 2000, s.27.
65
“«Burjuva demokratik» terimi yerine «milli-devrimci» terimini kullanma kararının anlamı udur:
Biz, komünistler olarak, sömürgelerde burjuva-kurtulu hareketlerini ancak gerçekten devrimci
oldukları ve ancak bu hareketlerin yöneticileri bizim köylüleri ve sömürülen yı ınları devrimci bir
ruhla e itip örgütlememize engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz ve destekleyece iz.” Lenin,
Do u’da Ulusal Kurtulu Hareketleri, (çev.) Tekta A ao lu, stanbul: Ant Yayınları, 1970, s. 333-
334.
34
görmezden gelemez.”66 Stalin ise Batı’da beklenen sosyalist devrimin
ülkede sosyalizm”i benimsemi tir. TKP, Sovyet gelene inden ba lıca “a amalı
devrim” ve “tek ülkede sosyalizm”i devralmı tır. Sovyet tezine göre, devrim, halkın
devrimci giri imiyle –a a ıdan yukarı – mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik
iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılı ıyla –yukarıdan a a ıya- daha ileri bir
herhangi bir ülkede devrim artları, üretici güçlerin geli me seviyesine ba lı de ildir,
milliyetçili e kar ı tavrını genel anlamda Sovyet tezlerinden etkilenerek belirlemi tir.
Bu gelene in sürdürücüsü Mihri Belli de bunu 1960’lara ta ımı tır. Ancak MDD’nin
66
Suavi Aydın, “Galiyefizmden Kemalizme Türkiye’de ‘Üçüncü Yol’ Arayı ları”, Kemalizm: Modern
Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel, stanbul: leti im Yayınları, 2001, s.440.
“Lenin [Emperyalizm, Kapitalizmin En yüksek A aması] kitabında 19. yüzyıl rekabetçi burjuva
kapitalizminin, 20. yüzyılın sömürücü burjuva emperyalizmine dönü tü ünü sergiliyordu. Milli
Kurtulu Mücadelesi, esas itibariyle, burjuva demokratik bir mücadeleydi. 19. yüzyıldaki tipik
ekliyle bu mücadele, feodalizmin ve otokrasinin kalıntılarına kar ı bir mücadele olmu tu; ve bu
ekliyle ikinci kategorideki ülkelerde, yani Do u Avrupa’da ve özellikle Rusya’da tamamlanmamı tı
henüz. 20. yüzyıldaki tipik ekliyle, üçüncü kategorideki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin [Çin,
ran, Türkiye gibi.] mücadelesi artık köhne feodalizme ve otokrasiye kar ı de il, burjuva
emperyalizmine kar ı bir mücadeleydi. Böylece, ikinci ve üçüncü kategoride yer alan ülkelerin milli
hareketleri arasında, 19. yüzyılın köhne otokrasisinin kurbanlarıyla, 20. yüzyılın yeni emperyalizminin
kurbanları arasında, Do u Avrupa ile Asya arasında gerçek bir ittifakın temelleri atılmı tı.” E. H.
Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bol evik Devrimi, Cilt 1, (çev.) Orhan Suda, stanbul: Metis Yayınları,
1989, s. 373.
35
Demokrasi” isimli kitabında çerçevesini çizdi i, anti-emperyalist halk cephesinin
Bu dolaylı etkiler bir yana, MDD’de daha belirgin olan Türkiye’ye özgü bir
kar ı, eski komünist mirasın sahibi olarak ortaya çıkarken, “Türkiye emekçileri, nasıl
milli güçler arasında sonuna kadar devrimci, en tutarlı milliyetçi güç ise, Türk
sosyalizmi de en derin anlamı ile milli bir akımdır ve her zaman öyle olmu tur”
demekteydi.70
Belli’ye göre “Ça ımızın en büyük gerçe i millet gerçe idir. Sosyalizm
67
Suavi Aydın, “Milli Demokratik Devrim”den “Ulusal Sol”a Türk Solunda Özgücü E ilim”, Toplum
ve Bilim, Sayı 78, (Güz 1998), s. 66-67.
68
MDD’den ayrılarak PDA ve daha sonra T KP’yi kuran Do u Perinçek çevresi Çin tezlerine
uyumlu politik hat belirlemi tir. Mihri Belli çevresindeki hareket ise tarafsızlık tutumunu sonuna
kadar sürdürmü tür.
69
“19. yüzyılın sonuna gelindi inde dünyanın tüm azgeli mi (fakat kapitalizmden etkilenmi )
bölgelerinde milliyetçilik hakim tepki [liberalizme]ideolojisi konumuna gelmi ti” Ça lar Keyder,
Ulusal Kalkınmacılı ın flası, stanbul: Metis Yayınları, 1993, s. 10. Yirminci yüzyılda, üçüncü
dünyada da sömürgecili e tepki olarak algılanmı tır.
70
Mihri Belli, [E. Tüfekçi], “Türk Soluna Saygısızlık”, Yön, Sayı 87, (15 Nisan 1966), s. 12.
36
malzemesi ulusun bireyi özgür vatanda tır.”71 Bu nedenle öncelikli olarak ülkede
geri kalmı lı a neden olan ve milli ba ımsızlı a engel olan dı güçlere ve onların
yönlendirebilecek güçler ise, i çi sınıfı, köylüler vb. sosyalist devrimin dayana ı olan
halk kitleleri geri kalmı oldu u için, onlar inisiyatifi ele alıncaya kadar, toplumun
modernle mesine övgüleri, solcu çevrelerde oldukça ele tirilse de74 Belli’nin
71
Mihri Belli, Yazılar (1965-1970), Ankara: Sol Yayınları, 1970, s. 290. Bir Türk milliyetçisi ve aynı
zamanda Marksist olarak Mihri Belli’nin Kürtlerle ilgili yorumu ise devlet politikasıyla uyumlu olarak
ba lıca öyleydi: “Türklerle Kürtler arasındaki birlik ve karde lik, tarih sınavından geçmi tir. (…)
Türkiye’deki ulusal birli in parçalanması, hem Türklerin, hem Kürtlerin gerçek çıkarlarına aykırı
sonuçlara varır, emperyalizmin i ine yarar. Do u meselesi, ancak, Kürtlere kendi anadillerini
kullanma hakkının, merkezi, laik cumhuriyet maarifi denetiminde tanımakla ve aynı zamanda milli
demokratik devrimin hem Do u’da hem de Türkiye sathında bütün derinli iyle gerçekle tirilmesiyle
çözüme ba lanabilir.” A.g.e., s. 309.
72
Belli’ye göre, “Sosyalizm geli mi , sanayile mi bir toplum düzenidir. Ülkeyi sanayile tirmeden,
emekçileri fabrikalara aktarmadan sosyalizm olmaz. Ve elbette ki emekçilerin yönetiminde olması
gereken gerçek bir sosyalist toplumda çok daha bilinçli olan ehir emekçileri, i çiler sosyalizm
yolunda gidildi i sürece er geç a ır basacaklardır, öncü rol oynayacaklardır. Ama bu i çi sınıfı her
zaman ve her yerde öncü olacaktır demek de ildir.” Mihri Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön,
Sayı 152, (25 ubat 1966), s. 12.
73
Belli’ye göre babası, “Kurtulu Sava ı sava çısı, sol Kemalist, ellisinden sonra (…) ‘do ru yolu’
bulmu tu.” Belli’nin bu dü üncesi, kendisini de belirtti i gibi, solcu çevrelerce “en olumlu anlamıyla
burjuva radikalizmi ile Marksizmi aynı sepete koyuyor” biçiminde ele tirilmi tir. Belli, nsanlar
Tanıdım, s. 26-27.
74
Belli , a.g.e., s. 171.
75 Mihri Belli’nin “ezilenlerin yanında yer alma”yı, milliyetçilik ve anti emperyalizm eksenli
algıladı ına en iyi örnek, komünizme meyledi inin nedenini açıkladı ı u sözleridir: “[Amerika
yolculu u sırasında] Türk sularından ayrıldıktan sonra u radı ımız limanlarda ya da açık denizde tek
bir Türk bandıralı tekne görmedim. Tek bir Türk malının ne reklamına ne de kendisine rastladım. Bir
ikisi dı ında kar ıla tı ım insanlar Türkiye diye bir ülkenin varlı ından habersizdi. Göklerinde
güne in batmadı ı ngiliz mparatorlu u dünyanın dörtte birini kaplıyordu. ABD daha o zamandan en
37
Genel Marksist bakı açısıyla burjuvazi-proletarya, emek-sermaye çeli kisi
arasındaki çeli ki ise temel çeli kinin çözümünü tayin edici önemde etkileyen ba
mütegalibe üçlü ittifakı çeli kisi tek ba ına belirleyici çeli ki olarak görülür. Kısacası
MDD tezine göre, ba lıca, “Türkiye geri kalmı (bırakılmı ) bir tarım
ülkesidir. Henüz tam kapitalistle ememi bir ülke olan Türkiye’nin nesnel ve öznel
ko ulları sosyalist devrim için hazır de ildir. Bu nedenle öncelik demokratik bir
katılaca ı hatta i çi sınıfı önderli i ele alıncaya kadar yönetece i bir cephe ile
Kemalizm kolundan gelen devrimciler yani asker-sivil aydın zümre ile sosyalizm
MDD tezinde, milli burjuvazi, ulusal toplumun içinde sayılır ve ulusal ekonomide
devrimden sonra bir süre için yeri vardır. Belli’ye göre “Milli burjuvazinin çifte
zengin kapitalist ülkeydi. (…) Böyle bir dünyada Türk olarak, yeteneklerin erdemlerin ne olursa
olsun, ikinci sınıf dünya vatanda ı olmaya mahkumdun. Türk olarak ba ı dik ya ayabilmek için (ki bu
ancak ulusça, insanca bir ya ama kavu makla mümkündü), onların dünyasına, emperyalist dünya
düzenine son vermek zorundaydın. Bu da tek ba ına senin ulusunun kârı olamazdı. Batının proleterleri
dahil, bütün ezilen, horlanan insanlı ın davasıydı bu.” Belli , a.g.e., s. 99.
76
Çetin Yetkin, “12 Mart 1971 Öncesi Türkiye’de Soldaki Bölünmeler”, stanbul: Toplumsal
Dönü üm Yayınları, 1998, s. 9.
38
Emperyalist güçler tarafından sömürülen milli burjuvazi tam da bu nedenle milli
ba lı oldu u için sosyalizme kar ıdır.”77 MDD tezine göre, Kurtulu Sava ı’nda
milli burjuvazi önemli görevler üstlenmi tir. Dolayısıyla dı güçlere kar ı verilmi ,
ülke içi sınıf sava ımı olmayan Kurtulu Sava ı yarım kaldı ına, dı güçler yeniden
ülkede oldukça önemli mevziler edindiklerine göre, milli burjuvazi yine olumlu
toplulu umuz dı ında sayılması gereken i birlikçi sermaye ile feodal mütegalibe
dı ında Türkiye halkının tümü; Türkiye proletaryası, yani modern sanayide, küçük
sanayide, zanaat kollarında, ticaret alanında, tarımda i gücünü satarak bir geçim
bir miktar üretim aracına ve topra a sahip olmakla birlikte gene de sömürülen ehir
ve köy küçük burjuvazisi, yani bir avuç asalak dı ında Türkiye emekçi halkı”dır.78
Görüldü ü gibi Mihri Belli olabildi ince geni bir kitleyi hedeflemektedir. Bu tutum
MDD’ye damgasını vuran genel niteli in, “milli cephe”yi da ıtabilecek her türlü “sol
MDD tezi ülkenin sosyalizme hazır hale gelebilmesi için gerekti i kadar
77
Belli, Yazılar, s. 14. “Milli burjuvazi ile i birlikçi kapitalisti aynı kefeye koymak sosyalistçe bir
tutum olmaz. Milli burjuvazi ulusal toplumumuzun içinde sayılmalıdır ve ulusal ekonomimizde bir
süre için yeri olacaktır. Emperyalizme kar ı sava i çi sınıfının tekelinde olmaz.” Belli, A.g.e.
78
Belli, a.g.e., s. 15.
79
Kısaca sol sapma, sosyalist devrimin yalnızca i çi sınıfıyla gerçekle tirilebilece ini öne sürmek, sa
sapma ise devrimde önderli i i çi sınıfı dı ında ba ka güçlere devretmek olarak tanımlanabilir. Bu
noktada MDD’nin sa sapma içinde oldu u iddia edilebilir. Yalçın Küçük, Sol Marksizm, stanbul:
Akı Yayıncılık, 1998, s. 570.
39
emperyalizm ile anti- kapitalizm zaman zaman dost ve çok zaman da dü man iki
karde tirler. Türkiye solunun altmı lı yıllar prati inin sonlarına do ru dü manlık
yanı a ır bastı. (…) ‘Milli’ yanı çok a ır basan bir anti-emperyalizm zorunlu olarak
verilen önemdir.
MDD’ye göre emperyalizmle yerli halk arasındaki çeli ki ba lıca çeli kidir.
etmektedir.81 MDD için “üçüncü dünyacı” ifadesi açıklayıcı olsa da tam anlamıyla
belirleyici de ildir. Ulusal çeli kinin sınıf çeli kisinden daha önemli olması ve
iste inden kaynaklanan çeli ki82, “üçüncü dünyacı Marksizm”e benzemektedir. Fakat
80
Küçük, a.g.e., s. 141.
81
“Türkiye’de sol hareket Marksizmin “üçüncü dünyacı” denilen e iliminin etkisinde kalmı tır.
Marksizmin “Üçüncü Dünya’daki yükseli i, Batı’dakinden farklı bir Marksizm” yaratmı tır. Buradaki
Marksizm, büyük ölçüde sömürgeci geçmi in etkisiyle “Avrupalıla maktan kurtulma” projesine
dönü mü tür. (…) Marksizm, “Üçüncü Dünya”da bir “kendi benli ine sadık kalarak modernle mek”
projesinin ideolojik çerçevesi halini alıyordu.(…) Üçüncü dünyacılık, Batı dı ı dünyadaki sömürünün
aktif tarafını olu turan emperyalist ülkelere kar ı geli ti inden sol bir görüntü arzeder. (…) Üçüncü
dünyacı hareketin beslendi i temel kaynak milliyetçiliktir.” Aydın, a.g.e., s. 60. “20. yüzyıl
Marksizmi ise üçüncü dünyacı versiyonunda kapitalist dünya ekonomisinin prekapitalist toplumlara
etkisini sadece bir yıkım ve sömürü öyküsü olarak göstermeye ba ladı. Bu yakla ımın do al sonucu
kapitalizmle beraber modernli i de sorgulamak ve buradan çıkarak yerelli i, yerel kültürü farklı bir
medeniyeti yüceltmek oluyordu.” Keyder, a.g.e., s. 23.
82
Örne in Belli’ye göre “Ulusal olanı inkar etmeden bir senteze varmaktı do ru yol. Batı’nın bir
süreç sonucu vardı ı sentezi oldu u gibi almaya kalkı mak de il.” Belli, nsanlar Tanıdım, s. 60.
40
MDD’nin milliyetçili ine asıl ilham kayna ı “milli kurtulu sava ı”
deneyimidir. MDD, Kemalist milliyetçilikle pek çok eksende bulu maktadır. Ancak
onun ideolojisi olarak tanımladı ı Kemalizme ili kin tutumu ve toplumun üstten
Batı’ya kar ı kurmu olması yani anti-emperyalist niteli idir. MDD’nin Kemalizmle
Batıcılıkla ili kisi ikirciklidir. Belli, Amerikan Koleji85 ba ta olmak üzere okul
tercihlerini, kendisinin her zaman ele tirel yakla tı ı babasının Batıcılı ı ile
açıklamaktadır. Mihri Belli’nin Kemalizmi toptan reddetmesi söz konusu olmasa da,
bunun günlük ya amdaki yansıması olan üst yapı reformlarıyla, Kemalist Batıcılıkla
pek barı ık oldu u söylenemez. Örne in, “Atatürk’ün ‘esir millet yoktur, esarete
83
“MDD hareketi, Türkiye solunu büyük ölçüde etkilemi tir. Bunda en önemli etken, Türkiye’de sol
siyasetin büyük ölçüde bir sınıf siyaseti de il, bir tür jakobenizm olarak “toplumu dönü türme” iddiası
ta ıyan bir siyaset eklinde biçimlenmesi olmalıdır.” Aydın, “Galiyefizmden Kemalizme”, s. 475.
84
“Cumhuriyeti kuran elitlerin Batı’ya kar ı fazla bir tepkileri yoktu. “Üçüncü dünya”cı bir perspektif
geli tirmemi lerdi. Kendilerini modernle tirici elit olarak algılıyorlar, “bizim” kültürün onlarınkinden
üstün oldu unu dü ünmüyorlardı.” Keyder, a.g.e., s. 58.
85
Belli, Amerikan Koleji’nde okumasına ra men Amerikan misyonerli inden etkilenmedi ini belirtir.
Örne in, anılarında bu durumu “Bir paradoks gibi görünecektir ama o yıllarda Amerikan Koleji’nde,
hiç de ilse bizim çevremizde, anti-amerikanizm yaygındı. Bunda yakın tarihimizin ve Kemalist
propagandan da payı vardı. Ço u sviçreli olan Fransızca hocalarını Amerikalılardan üstün
tutuyorduk. Onlar Avrupalıydı, daha üstün bir kültürün temsilcileri. Amerikalılar gibi, ‘en soyluları
öküz çobanlı ından gelmedi[r]ler’ dediklerimiz gibi de il” biçiminde açıklar. Belli, a.g.e., s. 77.
41
boyun e en millet vardır ve Türk milleti bunlardan de ildir’ sözünü biz ulusal
gururun bir ifadesi olarak yorumluyorduk. Oysa, bu sözün bir ba ka anlamı daha
vardı: ‘dünyanın ezilen, sömürülen halklarını hor görme, gerçek yurtseverli inin bize
sezi beni ilerde Kemalist Batıcılık ile Marksizmi ba da tırmaya kalkı an bazı
Do uculuk vurgusu bir ikilem yaratmaktadır ve çeli ki kayna ıdır. Mihri Belli,
Kemalizmi demokratik devrim yolunda atılmı halkçı bir ilk adım olarak görür.
MDD için Kemalizm asker-sivil aydın zümrenin ideolojisi olarak önemlidir. Mihri
oldu u ve köklü alt yapı dönü ümlerinin gerçekle tirilmesinin bugünün Kemalist
(…) Her ne kadar ulus sloganını ilk ileri süren devrimci ça ında burjuvazi olmu sa
86
Belli , a.g.e., s. 183.
87
Belli, Yazılar, s. 19.
42
dalgalanmaktadır.”88 Mihri Belli, Yön’de, E. Tüfekçi imzasıyla kaleme aldı ı
yazılarda genel anlamda Do u-Batı, slamiyet ve sosyalizm gibi konularda yazmı tır.
Bu yazılarda sosyalist literatüre pek ba vurmamayı tercih etmi tir.89 Belli, Yön’ün
143. sayısında yazdı ı “Açık ve Sa lam Bir Tutum” isimli makalesinde Batı’yı ve
sosyal yapıları bulunan ve geli erek bugünkü kimliklerine yani emperyalist kimli e
ula an ve dünyanın geri kalanını sömürerek, yoksulluk denizinde bir refah adası
yüzden de kapitalist geli me olana ına kavu amamı olan, emperyalist Batı
sava ı görevi ile yükümlü bulunan, ekonomik ve sosyal yapıca birçok ortak yanları
olan Do u ve Güney’in uluslarıdır” biçiminde kar ıtlık içerisinde olan birer bütün
olarak tanımlamı tır. Belli, devamla “Kökleri, co rafyası, yapısı ve geli me a aması
bakımlarından bir Do ulu ulus olan Türk ulusunun yeri milli kurtulu sava ı artları
demektedir. 90
bir Batı ideolojisi olarak kavranmaması gerekti ini savunmaktadır. Bunu yaparken
88
Belli, a.g.e., s. 307.
89
“Yön’de konuk yazardım. Dergiyi çıkaranları zor duruma dü ürmemek için sözcüklerimi dikkatli
seçmem, ölçülü bir dil kullanmam gerekiyordu. leri sürdü üm görü lere dayanak olarak Marksist
literatürden alıntı yapmam pek uygun dü mezdi.” Belli, nsanlar Tanıdım, s. 488.
90
Belli, açık ve sa lam bir tutum. Belli’ye göre“Türkiye toplumculu u ile Batıcılık diye adlandırılan
e ilim ba da amaz. Türkiye’nin halkçı, devrimci, millici yoldan yani gerçek ekonomik ve politik
ba ımsızlı a ve sosyalizme giden yolda kalkınmasından yana olanlar, yani gerçek toplumcular,
Türkiye’nin kader birli i halinde oldu u özgürlük sava ı içindeki ülkelerin saflarında Batı’ya,
Batıcılı a kar ı duranlardır.” Belli, Yazılar, s. 281.
43
Belli din konusunda “popülist” denilebilecek bir kavrayı içerisindedir. Belli,
Avcıo lu’yla birlikte 1965 yılında Fransız Marksist Roger Garaudy’nin “Sosyalizm
ve slamiyet” isimli kitabını tercüme etmi tir.91 Garaudy’nin kitabına atfen “Söz
konusu kitabın ana tezi, Müslüman Arap uygarlı ının yarattı ı hümanist de erlerin
var oldu u, Batı’nın tek de er yaratıcısı oldu u iddiasının bir emperyalist yalanı
oldu u, sosyalizmin bir Batı ürünü olmaktan çıkarak, bütün ulusların bütün ça ların
kültürüne kök salması gerekti i ve böylelikle gerçekten evrensel kültürel bir temele
kavu acak olan sosyalizmin her ulusun öz malı haline getirilebilece i tezidir.”92
Belli’nin kitabın tezinden en fazla etkilendi i yön sosyalizmi ulusal kültürün bir
“Burada, belki de tarihi biraz zorlayarak sosyalizmi slam dinine dayandırma çabası
söz konusudur. Cezayir gibi, Mısır gibi ülkelerde devrimci yönetici kadroyu buna
iten ko ullar var. Üstelik slamlık, bir Arap dini oldu u için bu çaba sosyalizmi,
slamlı ın gerici, ona kar ı olan bütün hareketlerin ilerici oldu u yolunda bir kural
91
Bu kitaba yazdı ı önsözde Do uculuk ve slamiyet’i solculukla kayna tırma çabası dikkat çekicidir.
“Türk olarak, (…) Do ulu bir ulus olarak, bizi sosyalizmi evrensel kültürel bir temele dayandırma
çabası çok derinde ilgilendirir.” Mihri Belli, “Önsöz”, Roger Garaudy, Sosyalizm ve slamiyet, (çev.)
Do an Avcıo lu, E. Tüfekçi (Mihri Belli), stanbul: Yön Yayınları, 1965, s. 8.
92
A.g.e., s. 10.
93
Belli’ye göre “Türkiye toplumunda emperyalist kültür-feodal kültür ikili ittifakı ile çatı ma
durumunda olan bir ulusal devrimci kültür vardır. (…) Ulusal devrimci kültür, Türkiye toplumunun
geçmi inde sa lam ne varsa, ulusal ve devrimci ne varsa onun mirasçısıdır. Bu kültür aynı zamanda
yabancı kültürde sa lam ve devrimci olanlardan yararlanır ve yabancı kültürden aldı ını kendi ulusal
özünde eritir.” Belli, Yazılar, s. 340.
94
Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, s. 12.
44
koyamayız.”95 slami unsurlar onun yerli sosyalizminin bir unsurudur, örne in
Belli’ye göre Kurtulu Sava ı’nda benzeri bir durum ya anmı tı. Bu türden yorumlar
olu unda ve geri kalı ından yanadır.”96 Asker sivil aydınların ideolojisi
do rultusunda “bir yandan ulusu bölen eriatçılı ı kendilerine destek edinirken, öte
Belli, din konusundaki yakla ımı için, “Sosyalizmin din konusundaki ılımlı,
anlayı lı tutumu, dine ba lı emekçi yı ınlarını ürkütmemek için ba vurulan bir taktik
kültürü daha sonra baskın çıkacak” tutumu ise ancak pratik politika kaygısıyla
95
A.g.e.
96
Belli, Yazılar, s. 12.
97
Belli, a.g.e., s. 20.
98
A.g.e., s. 313.
99
A.g.e., s. 342. “Ulusal devrimci kültürün tutarlı bir nitelik ta ıyabilmesi için bu kültürde proleter
kültür egemen olmalıdır. Ve bu devrimci kültüre proletaryanın ideolojisi önderlik etmelidir. (…) Ama
ulusal devrimci kültürde proleter ideolojinin öncülü ünü sa lamak, sosyalist muhtevalı kültür
yaratmak de ildir. Sosyalist muhtevalı ulusal kültür, sosyalist ekonomi ve siyaset yansısıdır. Türkiye
toplumu ise, sosyalist devrim a amasında de ildir. Sosyalizme yönelmi milli demokratik devrim
a amasındadır.” A.g.e., s. 341-342.
45
oldu u için ele tirmektedir. Mihri Belli de bu yabancılı ın farkındadır ancak imdilik
için geli tirilen “kapitalist olmayan yol” tezine de kar ı çıkmı tır.100 Belli’ye göre
toplumların geli me yöntemlerinin farklılı ına i aret eden “kapitalist olmayan yol”
da Mihri Belli’ye göre Türkiye için yanlı tır. Belli’ye göre, ‘kapitalist olmayan yol’
kalkınma yolu bir çıkmaz oldu una göre, tek bir gerçek kalkınma yolu vardır:
düzenidir. lkel kabile düzeninin izlerini ta ıyan, sözü edilecek sanayisi bulunmayan
ve dolayısıyla i çi sınıfı da olmayan (…) ba ımsız bir ülkede (…) elbetteki sosyalist
olmayan yol’ olabilirdi. (…) Kapitalist geli mede bir hayli yol katetmi olan Türkiye
gibi bir ülkede ‘kapitalist olmayan yol’un sözü edilemez. Türkiye için tarihimizin u
anında temel devrimci iar ‘sosyalizme giden yolun zorunlu a aması olarak
100
A.g.e., s. 61-63
101
Mihri Belli, “Devrimci iar Meselesi”, Türk Solu, Sayı 5 (15 Aralık 1967), s. 7.
46
Türkiye’yi “tipik geri bırakılmı ülke”, “ba ımlı bir tarım ülkesi” olarak
öte bir varlık göstermedi ini savunuyordu.102 Ancak “kapitalist olmayan yol”
tahliline göre zaman zaman birine, zaman zaman ötekine yakla tırılmı tır, diyebiliriz.
1960’larda üretim biçimiyle ilgili bir di er tartı ma olan ATÜT (Asya Tipi Üretim
Türkiye solu, siyasal alanda varlı ının ciddi anlamda hissedilmesiyle teorik olarak
gündeme gelmi tir. Bu tartı malar solun modernle me, kapitalistle me serüveniyle
üretim biçimi klasik dönemde (15-16. yüzyıllar) kapitalist üretim biçiminin öncülü
olan Batı Avrupa feodalizminden çok, Asya toplumlarına özgü bir üretim biçimi olan
ATÜT’çüler Asya toplumlarındaki dura an toplum yapısı, kendi kendine yeten köylü
toplumları, özel mülkiyetin olmayı ı gibi özelliklerin Batı’daki feodaliteden farklı bir
üretim biçimine tekabül etti ini dü ünürler. ATÜT kavramının kökeninde devasa bir
102
Belli, Yazılar, s. 204.
47
devlet ile geni bir kırsal taban arasındaki bo luk yatmakta ve böylece devletin
Bu görü lere kar ıt olarak savunulan FÜT’çü tezlere göreyse Osmanlı klasik dönem
siyasi, hukuki, ve ideolojik biçimleni inin analizi konusunda belirleyici kabul edilmi
çabasının ürünü olan bu tartı ma oldukça önemlidir. Berktay, böylesi bir geçmi le
yüzle me çabasını olumlu bulur. Tıpkı Cumhuriyet sonrası eski Türklere, Orta
Asya’ya yönelimin -belirli bir görü ü me rula tırmak amacıyla ortaya atılmı
olmasına ra men- faydalı olması gibi klasik dönem Osmanlı üretim biçiminin
ATÜT mü yoksa feodal mi oldu una yönelik tartı malar oldukça faydalıdır.
“Toplumun geçmi ine ilgiyi gelece ine yön verme arzusundan türetmesi, 1960
sonrasının solcu tarihçili inin zaafı de il, tersine, tıpkı eskiden milliyetçi tarihçilik
105
için olmu oldu u gibi, kuvvet ve dinamizm kayna ıydı.”
de erlendirmesiyle yeterli ara tırmaya dayanmayan sonuçlar niteli inde olan ve yer
yer birkaç anlama gelebilen yarım cümleler ihtiva eden bazı notlarına dayanarak,
103
Bakınız Sencer Divitçio lu, Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, stanbul: Sermet Matbaası,
1967.
104
O uz Oyan, Feodalizm ve Osmanlı Tartı maları, Ankara: maj Yayınları, 1998, s. 134.
105
Halil Berktay, “Tarih Çalı maları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), Cilt 9,
stanbul: leti im Yayınları, 1983, s. 2472.
48
(…) Do u toplumlarının tarihi materyalizmin, Marksist metodolojinin dı ında ele
alınması gerekti ini iddia etmek ve Marx’ın adını kötüye kullanarak Batı Avrupa
ATÜT’çü tezler ise özgünlüklere a ırı vurgu yaparken arkiyatçı bakı a prim vermek
zorunda kalırlar. T P lideri Aybar’ın birkaç de inisi -ceberut devlet ele tirisi gibi-
dı ında 1960’larda sol hareket genel olarak FÜT’çü tezleri benimsemi tir. Bu tutum
ise modernle menin saldırılarını onaylamak ve Türk modernle mesinin “yan ürünü”
yakınla tırmaktadır. Belli “Do u sosyalizmi” gibi bir kavrama onay verebilirken, bu
106
Mihri Belli, “Asya Üretim Tarzı Üzerine Birkaç Söz”, Aydınlık, Sayı 4 ( ubat 1969).
107
Mısır, a.g.e., s. 9.
49
hedeflenmektedir. Fakat MDD’nin Türkiye’nin yarı-feodal bir ülke oldu u,
dolayısıyla i çi sınıfının yeterince geli medi ine ili kin vurgusu inisiyatifi i çi sınıfı
dı ında ba ka güçlere, daha do rusu asker sivil aydın zümreye, bırakmasına neden
Yöncüler ile asker-sivil aydın zümre ve “Marksizm kolundan gelen devrimciler” yani
kendi etrafındaki hareket birle erek bir devrimci aydın kadronun öncülü ünde milli
demokratik devrimi gerçekle tirecek; böylelikle sosyalist devrim için uygun ortamı
devrim içinde önemli rol biçen, üstün ilerici nitelikleri olan bir kadro önderli inde
gerçekle tirilecek devrim yapma fikri Yön hareketinin cuntacı kavrayı ına neredeyse
devrimci sınıflar cephesi içinde güç birli i”ni savunmaktadır.108 Belli’ye göre, asker-
MDD hem i çi sınıfının önderli ini, hem de örgüt meselesini, gelecek bir
zamana, sosyalist devrim a amasına ertelemekteydi. “MDD, iki önemli tespite dayalı
olarak örgüt fikrinin uza ına dü üyordu. Birincisi; ‘ba ımsızlık olmadan sosyalizm
108
Belli, Yazılar, s. 64. Bir MDD’ci olan Rasih Nuri leri’ye göre de “ anlı tarihsel bir gelene i olan
asker aydın kadronun devrimci kolunun, küçük burjuva kökeninden do an tutarsızlıkları yanında
devrimci Atatürkçü bir gelene e sahip bulunması milletçe büyük bir ansımızdır” Rasih Nuri ileri,
Atatürk ve Komünizm, Kurtulu Sava ı Stratejisi, stanbul: Scala Yayıncılık, 1999, s. 414.
50
‘ba ımsızlık’ mücadelesini destekleme ve ancak bundan sonra kendi sosyalist siyasal
olmalıdır.”109
bile imi oldu. Bu, sol, içinde, devlet iktidarı için mücadelenin i çilerin ve köylülerin
bir gelenek yarattı”110 MDD, i çi sınıfı ideolojisiyle bütünle emeyecek bir gelene e
Belli’ye göre “Devrim bir üretim tarzından daha ileri bir üretim tarzına
geçi tir. (…) Demokratik devrim, siyasi bakımdan (iktisadi de il) e it vatanda lar
toplulu u olarak, ulusun varlı ına engel olan feodal kalıntı olarak, dı (emperyalist)
müdahale olarak ne varsa, onların yok edilmesi demektir. (…) Demokratik devrimin
51
olarak “toplumsal de i im yaratmayı de il devleti korumayı hedefleyen” askerlerin
Dünya Sava ı’ndan beri bu güçler dengesi bozulmu tur. Büyük bir iktisadi güç
yetinmemi , 1945’ten bu yana büyük bir politik güç olarak da ortaya çıkmı tır.”114
MDD tezine göre, 1945’ten sonra Türkiye’de anti-emperyalist “kar ı-devrim” söz
konumlandırılabilmektedir.
kaleme almı tır. Burada “Ha göreyim sizi arslanlarım! Madem halkçıyız, devrimciyiz
diyorsunuz, bir toprak reformu olsun yapın. Bugüne dek bu köylü devrimciyim,
113
Mihri Belli’nin darbeden bekledi i ola anüstü bir ortamı yaratmasıdır. 1940’ta kinci Dünya
Sava ı ortamında Türkiye’nin sava a girmesi olasılı ı dolayısıyla askere gitmeyi uygun gören Belli,
sava a girmenin olumlu olaca ını dü ünmü tür. “Böyle bir ortam Marksist solun emekçi yı ınlar
içinde derin kökler salarak güçlenece i bir ortamdır. Hiç ku kusuz direni hareketinde ba rolü biz
oynayacaktık ve Nazi Almanyası ile müttefikleri yenildi inde, Türkiye’de yeni düzen kurulurken
direni te ön saflarda yer alanların sözü elbette ki a ır basacaktı. (…) Bu ko ullarda benim durumumda
bir devrimci için en uygun yer ordu saflarıydı. Benim dedi im, 1940’ta Türk ordusunun bugünkü gibi
NATO Komutanlı ı’na ba lı olmadı ı olgusu göz önünde tutularak de erlendirilmelidir.” Belli,
nsanlar Tanıdım, s. 199-200.
114
Belli’ye göre “1937’de Atatürk sa ken ve Türkiye ba ımsızken daha yakındık sosyalizme.
Sosyalizme inanmı çevreler bugün çok daha geni olmasına ra men bu böyledir.” Belli, Yazılar, s.
40-41.
52
Atatürkçüyüm diyenden yalnız jandarma baskısını gördü. E er bu kez sizin elinizden
a anın gasp etti i toprakları geri alırlarsa Menderes gibilere oy vermez. Ama bu i
yürek i idir. A alar güçlüdür. Politikacı takımı toprak reformuna kar ıdır. ‘Toprak
devrimlerin harcı olmu tur bu reform. Bakalım sizde o yürek var mı!” demektedir.115
Bu yazısı nedeniyle 100 gün hapis yatmı tır. 27 Mayıs’ın Belli’nin yo un biçimde
ortamı yarattı ı dü ünülürse Belli’nin bu tutumu anla ılır olmaktadır. Ancak Mihri
Belli’nin slamiyet ve din üzerine görü leri dü ünüldü ünde, halkın seçimle iktidara
tek partinin yarım bıraktı ını onların tamamlayaca ına inanmaya ve “Ordu Gençlik
mütegalibe ittifakının gücünü arttırmaktan öte bir sonuç vermemi tir”116 diyen
115
Belli, nsanlar Tanıdım, s. 451.
116
Belli, Yazılar, s. ,17.
53
eylemin emekçi halk kitlelerini bilinçlendirme, örgütlemedir.”117 MDD’ciler
parlamenter mücadeleyi yeterli görmemi ler, T P’in savundu u “sosyalizme barı çıl
geçi ” kar ısında devrimci geçi i savunmu lardır. Ancak uygulamada bu “devrim”
bir darbeye dönü mektedir. Bu kavrayı ı ise tüm Do uculuk vurgusuna ra men
117
A.g.e., s. 46.
54
III. Ara De erlendirme: MDD’nin Çeli kileri ve Çekicili i
niteli i a ır basan bir dünya görü üne milliyetçi vurgusu oldukça yo un bir yorum
Sosyalizmin yalnızca Batı’ya özgü ve “kökü dı arıda” bir ideoloji olmadı ını
daha radikal bir uygulamasını yapan Kemalistlere daha az ele tirel yakla ılmaktadır.
beklemesidir.
MDD’nin en önemli çeli kisi ise teorisiyle prati inin çeli mesidir. Burjuva
demokratik devrim öncelikli hedef olarak koyulmu tur, bunu gerçekle tirmek için
55
yararı yoktu”118, aynı zamanda Belli, “Kitapları okuyaca ız, ama aya ı yerden kesik
bilgi kumkuması olmak için de il; devrimci eylem kılavuzunu edinmek için;
MDD, “bir avuç asalak dı ında tüm Türkiye’ye” seslenerek, oldukça geni bir
kitlenin mutabakatını aramı tır. Üst düzey bir bürokrat, bir asker ya da radikal bir
ö renci de MDD’de taleplerinin bir kar ılı ını bulabilmi tir. Tıpkı birden çok
Kemalizm yorumu oldu u gibi MDD’nin de bir çok unsura ayrı mı olması bu
niteli inden kaynaklanıyor olabilir. MDD’nin fikri önderi Belli, teorik faaliyetten çok
pratik faaliyeti önemsedi ini her fırsatta belirtmi tir.120 MDD’nin onca çeli kisine
olana ına kavu uldu u bir dönemde ortaya çıkmı bir hareket olarak, toplumda
artı ını sa laması ba ta olmak üzere yaptı ı katkılarla, sol hareketin geçmi le
ba lantı kurabilen tek unsuru olarak oldukça önemli bir yere sahiptir.
118
Mihri Belli, “Özele tiri”, Rasih Nuri leri, Mihri Belli Olayı III: Öz Ele tiri, Türkiye Emekçi
Partisi, stanbul: Anadolu Yayınları, 1976, s. 919. Mihri Belli, TKP’nin bir aydın hücresinin “Osmanlı
tarihini Marksist açıdan incelemeye çalı masını” ya amın gerçeklerinden kopuk, soyut eylerle vakit
geçirmek olarak niteliyordu. Bu tip i lerin lüzumsuz oldu unu ima etmek üzere, “onlar Tanzimat’a
gelmi ” diyerek dalga geçiyordu. Belli, nsanlar Tanıdım, s. 234.
119
Mihri Belli, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53 (19 Kasım 1968).
120
MDD’nin fikri önderi Belli’nin teori ve pratikle ilgili tutumu u sözlerinde açıklı a kavu maktadır.
19 Mayıs 1944’te Süleymaniye Camii’nin minaresine, bir arkada ıyla birlikte “Saraço lu Fa isttir”
yazılı bir mahya asmaktan dolayı tutuklanmı tır. Rasih Nuri leri, yıllar sonra “Bu eylem ba arılı
olsaydı ne yapacaktın?” diye sordu unda, “Ba ka eylemler gerçekle tirecektik”, “Sonra ne olacaktı”
diye sordu unda ise, “Sonunda yakalanacaktık” cevabını verecekti. Yalnızca teorik i lerle u ra anları,
“ya amın gerçeklerinden kopuk, soyut eylerle vakit geçiren” aydın kesimini ciddiye almayan Mihri
Belli’nin pratik eylem konusundaki hassasiyeti, bu eylemdeki tutumundan anla ılmaktadır. Oysa TKP
Merkez Komitesi üyeleri arasında en rahat hareket edebileni oldu undan kendisinden parti te kilatını
kuvvetlendirmek için çalı ması beklenmekteydi. Rasih Nuri leri (der), 1945 GB Davası, stanbul:
TÜSTAV, 2003, s. 9.
56
II. BÖLÜM
Bu bölümde tek parti dönemindeki iki sol olu um olan, MDD’nin siyasi
fikirlerinin olu masına kaynaklık eden, siyasi kavrayı ları MDD’yle pek çok açıdan
ölçüde yansımı oldu una de inilmeye çalı ılacaktır. Bu dönem aydınlarının fikir
1960’lara kadar, pek bir varlık gösteremese de, ülkedeki en önemli sol
faaliyeti yürüten TKP’nin tarihi bir kovu turmalar, tutuklamalar, baskılar tarihidir.
lk bakı ta Kemalist rejimin, ülkede “söz”ün tek sahibi olma giri imlerinin ve
Kadrocular olarak adlandırılan bir grup aydın, Kemalist rejimin elitist karakterini -
iktidarı payla an bir konumda olmadıkları halde- savunarak Türk siyasal ya amında
özgün bir yere sahip olmu lardır. Kemalist politikalar her iki hareketi de etkilemi tir.
kar ısındaki konumları göz önüne alındı ında TKP ve Kadro hareketi bir kar ıtlık
57
Ancak onlar da modernle menin getirdikleriyle barı ık olmaktan kaynaklı bir takım
MDD ise TKP mirasını 1960’lara ta ırken milli çeli kiyi sınıf çeli kisinden
de inilecektir.
58
I. Tek Parti Rejiminin Yerle mesi ve Rejime Muhalif Unsurlar
sonucu, yeni bir iktidar oda ı olarak pek çok güç inisiyatifi tümüyle ele geçirme
çabası içerisindeydi. Bilindi i gibi, bir tür kaosun hakim oldu u bu ortamdan ulusçu
güçler birden çok unsuru ve onların farklı çıkarlarını -pek ço u için geçici oldu u
dü ünülse de- bir araya getirmeyi, ulusçu heyecanın da deste iyle ba ardılar. ttihatçı
milliyetçi bir programla, ulus-devlet ve yeni bir rejim in asına giri tiler. Ba ımsızlık
sa lanmasının, düzenli bir ordu gücünün hayata geçirilmesinin ardından birden fazla
alanda mücadele edilerek 1922 yılında sona erdi. Bu sonucun alınmasında sava
sırasında Rusya’da meydana gelen devrim sonucu bu ülkenin sava tan çekilmesi ve
Kemalist hareket, belirtildi i gibi, ba langıçta, pek çok kesime ödün verici,
farklı unsurları toparlayıcı bir mahiyetteydi ancak tek partinin yerle mesiyle baskıcı
bir niteli e bürünmü tür. Toplumun hemen her kesimi tek parti iktidarının nefesini
üzerinde hissetmi tir. Kemalizm, eski ttihatçılardan, Birinci Meclis içindeki II.
121
Nezihe Muhiddin ba kanlı ında 15 Haziran 1923’te kurulan bir siyasî te kilat.
59
Kemalist iktidarın, Meclis içerisinde filizlenen, rejimin çekirdek kadrosunu
olu turan asker-sivil bürokratların güç çatı masının ürünü olan, “resmi” muhalefete
lk önemli muhalefet, pek çok farklı çıkar grubunun temsil edildi i Birinci
Büyük Millet Meclisi içerisinde Birinci Grup adı verilen Mustafa Kemal
hürriyet isteklerini ön plana çıkarmı lardır.122 Mustafa Kemal bu dönemde, bir tür
kaldırıldı.
çizili miydi, bilinmez ama yeni rejimin pek çok anlamda in asının gerçekle ti i -
oldu unu söylemek yanlı olmayacaktır. Özellikle 1923 zmir ktisat Kongresi
modern bir kapitalist ekonominin olu ması için öngördükleri ana mekanizma,
122
Esat Öz, Otoriterizm ve Siyaset, Türkiye’de Tek Parti Rejimi ve Siyasal Katılma (1923-1945),
Ankara: Yetkin Yayınları, 1996, s. 49.
123
Bir yoruma göre 1923 ktisat Kongresi “Yeni devletin temelinde yatan sivil-asker aydınlar ile e raf
arasında yatan ittifaka üçüncü bir orta ın girmesiydi. Bu ortak, yeni yeni olu maya ba layan ulusal
burjuvaziydi.” Stefanos Yerasimos, “Tek Parti Dönemi”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 88.
60
devletin bireyleri zenginle tirecek ortamı ve deste i sa laması; böylece olu acak (ve
kısmen siyasal kadrolardan kaynaklanacak) yeni bir burjuvazinin yabancı sermaye ile
Her ne kadar II. Grubun büyük ço unlu unun meclise alınmamasıyla bu tür
bir muhalefetin i i oldukça zorla mı sa da 1925 yılında meclis içerisinde yine rejimin
çekirdek kadrosu içerisindeki farklı bir güç oda ını temsil eden unsurların125
ra men, özellikle siyasal sürecin i leyi ine ili kin konularda önemli farklılıklar
biçimleni i ve i leyi ine ili kin endi elerinin bir sentezi niteli indeydi ve muhalif
parti yöneticilerinin Halk Fırkası ileri gelenlerince sert bir ekilde ele tirilmesinin
çıkıyordu.127
1925 yılı içindeki en önemli geli meler eyh Sait syanı ve Takrir-i Sükun
Kanunu’nun çıkarılmasıdır. Bu yasa iki yıllık bir süre için hükümete kamu düzenini
124
Korkut Boratav, Türkiye ktisat Tarihi 1908-1985, Gerçek Yayınevi, stanbul: 1995, s. 46-47.
125
“TCF’nin bir muhalefet partisi olarak ortaya çıkı ının nedeni, ideolojik olmaktan çok, TCF
mensuplarının, rejim içinde, güç dayanaklarını kaybetmeye ba lamalarıyla ilgilidir. Bu dönemde ordu,
aydınlar ve siyasi örgüt [bürokrasi], üç önemli güç dayana ını olu turmaktaydı. TCF’nin kurulu u
yeni bir güç dayana ı -siyasi parti- olu turma arayı ını ifade etmektedir.” Mustafa Türke , Kadro
Hareketi, Ankara: mge Yayınları, 1999, s. 19.
126
Mete Tunçay, TC’inde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), stanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 1999, s. 108.
127
Zürcher, a.g.e., s. 246.
61
bozdu u dü ünülen bütün örgüt ya da yayınları, idari tedbirlerle yasaklama yetkisi
vermekteydi. Takrir-i Sükun Kanunu, eyh Sait syanı kar ısında çıkarılmı olmakla
beraber, sadece isyanı bastırmak amacıyla kullanılmamı tır. Yasanın ilk uygulaması,
reformlara kar ı koyacak örgütlü bir güç olana ının ortadan kaldırılmasıyla, radikal
reform hareketlerinin uygulanabilece i bir ortam yaratmı tır. 1925’e kadar yarı gizli
tamamen tek ki inin eline verilerek, ülke genelinde ve parti içinde otoriter yönetim
biçimi kesin olarak kabul edilmi tir.129 1927 yılı bu anlamıyla bir dönemin
sonudur.130 1927 kongresinde, tek parti yönetiminin peki tirilmesi yönünde ciddi
adımlar atılmı tır. Parti riyaset divanının, partinin ve dolayısıyla ülkenin yönetiminde
tek söz sahibi organ konumuna yükseltilmesi ve parti büyük kongrelerinin her yıl
toplanması yerine, dört yılda bir toplanması kurala ba lanmı tır. Bu iki düzenleme,
sonrasıysa, birlik beraberlik içinde “tek bir ses, tek bir nefes” bir toplum imgesinin
128
“Yasanın ilk uygulaması, kabulünden iki gün sonra stanbul’da ve ta rada çıkan, muhafazakâr,
liberal ve Marksist birçok gazeteyi kapatması olmu tur. Bunlardan ba lıcaları: stiklal, Tevhid- Efkar,
Son Telgraf, Aydınlık, Orak-Çekiç ve Sebilürre at adlı gazete ve dergilerdir.” Tunçay, a.g.e., s. 149.
129
ükrü Karatepe, Tek Parti Dönemi, stanbul: A aç Yayınları, 1993, s. 37-38.
130
Zürcher, a.g.e., s. 255.
131
Öz, a.g.e. , s. 78.
62
ve “sınıfsız, imtiyazsız, kayna mı bir kitle” sloganlarının manidar oldu u bir dönem
olarak nitelenebilir.
tanımladı ı SCF ise, her ikisi de CHF içerisinden do mu olmasına ra men, 5 yıl
önce kapatılan TCF’nin tersine, parti içerisinden do al bir muhalefet eklinde ayrılıp
göre yeni partinin, sadece mevcut hükümete kar ı bir siyasi rakip olarak kalması
yansıtıldı ı bir araç haline gelmeye ve kitlelerin deste inin almaya ba lar ba lamaz
deney durdurulmu tur. “SCF olayı, demokratikle me sorunsalı dı ında (…) asker-
sivil bürokrat sınıf içinde iktisadi konularda bir ayrılı sürecine i aret etmektedir.
SCF iktisadi konularda Kemalist rejim içinde farklı arayı ların bulundu unu
politikalarından ayırmaya çalı mı tır.”134 Bilindi i gibi, SCF daha liberal bir söylem
kullanmı tır.
132
Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar Cilt II (1925-36), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1992, s. 234.
133
Karatepe, a.g.e., s. 39.
134
Türke , a.g.e. , s. 21.
63
1930’lu yıllar, kapitalist dünya pazarının daralmasına ve tarımsal fiyatlarda
devasa dü ü lere yol açan 1929 dünya ekonomik krizi sonrası, dünya ölçe inde
vurdu u, CHF-devlet özde li iyle birlikte ba layan bir devir olmu tur. Dünya
çapında fa izmin yükseli e geçti i bir dönem olan 1930’larda Kemalizm de benzer
bir rejim olarak tanımlanmasıyla süreç tamamlanmı oldu. 1927 Kurultayı’nda kabul
nkılapçılık da eklenerek “altı ok” tamamlandı. Parti genel sekreteri Recep Bey
görü leri topluma benimsetmek için yukarıdan a a ıya örgütlenen ve toplumun bütün
kesimlerini içine alacak bir model geli tirdi. Türk Ocakları’nın, Türk Kadınlar
Birli i’nin (TKB), Türk Mason Derne i’nin faaliyetlerine son vermesi, partili,
135
Devletçili in, yalnızca dar anlamda ”bir iktisat politikası” olarak, daha geni anlamda “kapitalizm
ve sosyalizmden ayrı, üçüncü bir iktisadi sistem” olarak ve “otoriter devlet gelene inin cumhuriyet
söylemine uygulanmı , devletçili i devletin savunulması” olarak gören kavrayı lar için, Ahmet nsel
“Cumhuriyetin lk Yıllarında Devletçilik”, STMA, stanbul: leti im Yayınları, 1988, s. 1914-1915.
136
Kemalist rejim, talyan fa izmine, rejimin otoriter niteli i ve onun kendi partisinin tekel kurma
çabaları, a ırı milliyetçilik, ki i kültleri, ulusal birlik ve dayanı manın vurgulanması, sınıf
çatı malarının inkarı gibi yönlerden benzemekteydi. Fakat fa izmin gerçek bir halk hareketi eklinde
vücut bulmasına kar ın, tek parti yönetimini aydınların yukarıdan zorla dayatması, Kemalizmin
fa izmde oldu u gibi me ruiyetini kendinden alan bir lider ilkesine yaslanmak yerine temsili
demokrasiyi görünü te de olsa idame ettirmeyi tercih etmesi, askeri söylem ve yayılmacı
propagandayı tercih etmeyi i gibi oldukça önemli farklılıklar da mevcuttu. Zürcher, a.g.e, s. 270-271.
137
A.g.e., s. 255.
64
partisiz herkesi CHF’nin ilkeleri do rultusunda bir araya getirmek isteyen
Halkevleri’nin açılı ı bunu izleyen süreçte gerçekle ti.138 Kemalist iktidarın hukuk
devleti, temel haklar, demokrasi gibi söyleminde geli tirdi ini belirtti i hedeflere
ula maktan ziyade, “kayna mı ” bir kitle yaratma projesi yürüttü ü söylenebilir.
gerçekle tirilmeye çalı ılan yenilikler oldukları iddia edilebilir. Ancak Kemalist proje
örgütleme görevini üstlenmi tir. Kemalizm, laik, Batılı bir kimlik ve yeni bir
kapsayıcı, dolayısıyla faklılıkları inkara yönelen bir kavrayı a geçilmi tir. “Tek Parti
zayıfladı ını, buna kar ılık halkçılı ın kültürel ve iktisadi boyutlarına daha çok
ilkesinde siyasal, hukuki e itlik fikriyle bütünlenmeye çalı ılmı tır.”140 1920’lerde
geçerli olan sınıfsal içeri i olmayan ulusalcılı a indirgenmi halkçılık, sonraları sınıf
farklarının törpülendi i, e itlikçi bir toplumun olu turulması olarak kavranmı tır.
138
STMA, s. 1914.
139
Levent Köker, Modernle me, Kemalizm ve Demokrasi, stanbul: leti im Yayınları, 2004, s. 149.
140
A.g.e., s. 158.
65
itibaren korporatist boyutla birlikte i lemeye ba lamı tır. Otuzlarda halkçı söylemle,
i lev görmü tür. Halkın büyük ço unlu unca benimsenmi olan dinsel içerikli
olmu tur.141
olarak de il “dilde, kültürde, kanda birlik” olarak kavranmaya ba lamı tır.142 1929-
eklemlenmi tir. Ülkedeki çe itli azınlıkların Türk ırkına dahil olduklarının iddia
edilmesi “ırkçılı ın ayırıcı olmaktan çok birle tirici (hatta kayna tırıcı) bir i lev
141
A.g.e.
142
“Türk ulusal kimli inin Kemalist in asının ideolojik temelleri uzun bir tarihi arka plan sahip
olmakla birlikte, esas itibariyle milli mücadele ve onu takip eden “devrim” yıllarında biçimlenmi tir.
Osmanlı’da vatanda lık dini aidiyete göre tanımlanırken, özellikle 2. Me rutiyet sonrası ırkçılık
emareleri barındıran, slam’a da ye il ı ık yakan bir milliyetçi kavrayı hakim olmu tur. (…)
Cumhuriyetle birlikte yava yava bundan vazgeçilmi tir. 1919-23 yıllarında Türk ulusal kimli i,
baskın bir dini karaktere sahip olmu , milliyet Müslümanlıkla tanımlanmı , reel politi in bir
yansıması olarak, resmi politik söylem etnik ço ulculu u veri olarak almı tır. 1924-29 döneminde
dini tanımdan radikal bir kopu gerçekle tirilmi , ço ulcu söylem terkedilmi , Türk ulusal kimli inin
Cumhuriyetçi karakteri temel tanımlayıcı olmu tur.” Ahmet Yıldız, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene,
Türk Ulusal Kimli inin Etno-Seküler Sınırları (1919-1938), stanbul: leti im Yayınları, 2001, s. 16.
143
Mehmet Ali A ao ulları, “Milliyetçilik”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 204.
66
hayatın geli imine ve i leyi ine büyük ölçüde egemen oldu u144, ticaret burjuvazisi
yerine sanayi burjuvazisinin geli imine öncelik verildi i bir a amaya geçiliyordu, bu
dı ında, devletin etkinli inin devamı açısından yürürlükte kalmı tır denilebilir.
edilen sonuçlar bakımından ise bu yılları “ilk sanayile me” dönemi olarak
olarak bilinçli biçimde öngörülmü ve önceden planlanmı bir yöneli in de il, somut
ko ullar kar ısında bir arayı içinde ampirik biçimde varılmı bir çizginin
sürecini hızlandırmaya çalı aca ı olmak üzere iki ö eden olu maktadır”147
oldu u, farklı çıkarların bir potada eritilmesinin tercih edildi i bir dönem olmu tur.
deolojik düzeyde parti-devlet özde li i olarak görülen durum kabaca çok partili
144
Boratav, a.g.e., s. 52.
145
A.g.e., s. 45.
146
Savran, a.g.e., s. 87.
147
Köker, a.g.e., s. 179.
67
Tek parti döneminde sol hareket sürekli bastırılmı tır. Bu dönemde TKP ve
oranda Kemalizmin etkisinde kalmı tır. imdi öncelikle TKP ve daha sonra Kadro
hareketinin ba lıca tezleri ele alınarak Kemalizmle sol ili kisi de erlendirilmeye
çalı ılacaktır.
68
II. TKP: Kemalizmin Gölgesinde Komünizm
Bu bölümde, kendisini bir “eski tüfek”, “50 yıllık TKP tarihinde ilerici ne
varsa onun temsilcisi” olarak niteleyen Mihri Belli’nin, siyasi duru uyla ülkede bir
gelenek ortaya çıkarabilen ilk komünist hareket olan TKP’den, nasıl ve hangi
toplumsal tabanı itibariyle marjinal kalan TKP politik hattının, özellikle teorik
anlamda katkıları, ülkedeki hemen tüm sol hareketleri belirli düzeylerde etkileyen,
dolayısıyla izi sürülebilen bir gelene in ortaya çıkmasını sa layabilmi tir. Ku kusuz
böyle bir miras söz konusuysa en önemli mirasçılardan biri “MDD tezlerini geni
1960 öncesi Türkiye solu için en önemli iki olgu Türk ulus devletinin
kurulu u ve Rusya’da meydana gelen devrimdir. Ayrıca, bu iki gücün kar ılıklı
ili kisi de sol hareket için oldukça ba layıcı nitelikte olmu tur. Ancak bu ili kinin
SSCB’yle Kemalist hükümetin arası her zaman -her ne kadar samimiyeti konusunda
üpheler barındırsa ve bir tür idare etme ili kisi, dü manın dü manıyla yürütülen bir
diplomasi olsa da- ılımlı bir havada geçmi tir. Türkiye komünistleriyse, bu iki gücün
etkisiyle politik tavır belirleme gayreti içerisinde olmu tur. Sonuçta, SSCB’nin
148
Mihri Belli, “Özele tiri”, s. 926.
69
Kemalist harekete, Kemalist hareketin Sovyet deneyimine ili kin tavır alı ları,
Bilindi i gibi TKP III. Enternasyonal149 çizgisinde siyaset yürütmü olan bir
partidir. 1919’da kurulan III. Enternasyonal, “Kurulu unu izleyen birkaç yıl boyunca
içindeki hizip mücadelelerinin aracı olmu , 1934’ten 1943’teki kapanı ına kadar ise,
destekleme kararı çıkmı tır. Bunun anlamı dünya devriminden umut keserken
Devrimi’nden sonra Sovyet Rusya dünya kapitalizmini, dünya devrimiyle kısa süre
içinde yıkılabilecek bir dü man olarak gördü. Devrim gerçekle medi ve Sovyet
Rusya, kapitalist dünya tarafından ku atılarak tecrit oldu. (…) ster istemez içe kapalı
149
“Rusya’daki 1917 Ekim devrimi, bütün solcu parti ve grupların aralarında kategorik bir
sınıflamaya yol açmı tır. Bu hareketi, dünyada solun zaferi için bir umut ı ı ı olarak görenler,
ötekilerden ayrılarak komünist adını almı ve 3. Enternasyonal çevresinde toplanmı tır. (…) 3.
Enternasyonalle ba layan dönemin Marksizm anlayı ının pozitivist, determinist vurgular ta ıdı ı
söylenebilir.” Mete Tunçay, Sol Akımlar Cilt I , s. 8-9.
150
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 13.
151
“Lenin, sosyalizme uzanan yolda ‘tarihsel bir a ama’ olarak ‘milli demokratik devrim’ ve
‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’nı savunan bir konumdadır. Lenin için bu bir ‘fiili durum’ ve
buna ba lı olarak taktik bir konumdur. (…) Bu taktikten iki kazanım vardır: Birincisi Do u
halklarının ‘burjuva demokratik devrimleri’ni yaparak sosyalizm yolunda ilerlemeleri; ikincisi ise
özellikle Birinci Dünya Sava ı’nın bitimiyle, yeni kurulmu Sovyet Rusya’nın ba dü manları olan ve
Lenin tarafından ‘emperyalist’ sıfatı yakı tırılmı olan Britanya, Fransa, talya, Almanya gibi
devletlerin zayıflayarak mevzi kaybetmeleri ile Avusturya-Macaristan ve Osmanlı mparatorlukları
gibi kapitalizm öncesi ili kileri barındıran siyasi yapıların çözülmesi…” Aydın, “Galiyefizmden
Kemalizme”, s. 440.
70
bir geli me çizgisi izlemeye ba ladı.”152 Bundan sonra ise “içine kapalı bir
yapılmaması gereken ‘sosyal fa ist’ kurulu lar olarak nitelendiren, “Tek Cephe”
komünistlerin önayak olaca ı bir Birle ik Cephe kararı verilmi tir. Dünya Komünist
kar ı yürüttü ü mücadelede bir Osmanlı mirası olan denge siyaseti gere i SSCB’yi
ngiltere’ye kar ı her iki tarafın da ihtiyacı olan bir dayanı maydı. Kemalizmle SSCB
ili kisi önceleri ulusçu hareketin ba arıya ula aca ından SSCB’nin endi e etmesi
152
Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) A ırılıklar Ça ı, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul:
Sarmal Yayınları, (yayım yılı yok), s. 454. “1917 öncesinde, aslında bir tarım ülkesi olan Rusya’nın,
devrimle hızlı bir biçimde sanayile erek -kısa sürede- en önde gelen sanayi güçleri arasında yer
alması, çe itli ve güç a amalardan geçmi tir: Devrimin hemen ardından Sava Komünizmi olarak
adlandırılan bir dönem ba lar. (1917-1921) (…) bir «a ırı ulusla tırma» dönemidir bu. Bunu, Yeni
ktisat Politikası (NEP) dönemi izler (1922-1928), sosyalist kesim yararına i leyen bir karma
ekonominin uygulandı ı bir dönemdir bu. 1928 yılından ba layarak ünlü Be Yıllık Planlar dönemi
ba layacaktır. (…) Bunu So uk Sava dönemi izler. 1956’dan itibaren ise «barı içinde birlikte
ya ama» ilkesi uygulamaya konulur.” Server Tanilli, Uygarlık Tarihi, stanbul: Say Yayınları, 1992,
s. 166-167.
153
Hobsbawm, a.g.e., s. 455.
154
Aydınlık çevresinin Kemalist rejime kar ı tutumu Komintern’in 5. Kongresi’nde ele tirilmi tir.
Bunun üzerine TKP delegesi, “devrimci milliyetçilik”le i birli i yaptıklarını itiraf etmi ve fakat bu
“sapma” nın telafisi cihetine gidilece ini belirtmi ti.” Sayılgan, Solun 94 Yılı (1871-1965), Ankara:
Mars Matbaası, 1968, s. 188. 1927’de parti evrakını polise teslim eden Vedat Nedim ise kendisinin
Komintern politikalarıyla uyu madı ı için TKP’den ayrıldı ını belirtmi tir. Ancak Yalçın Küçük
bunun do ru olmadı ını dü ünmektedir. 1926 yılından itibaren SSCB Kemalist hükümeti
desteklemesi yönünde TKP’yi te vik etmeye devam etmi tir. Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler, s.
60-61. Bu durum göstermektedir ki Komintern tek cephe politikasına ra men Kemalist hükümeti
desteklemeye devam etmi tir.
155
Ahmet Oktay, “Türk Solu ve Kültür”, Toplum ve Bilim , Sayı 78, (Güz 1998), s. 45-46.
71
sonucu biraz tedirginlik barındırsa da, Kemalist rejimin ba langıçtaki devrimci
niteli i ve SSCB’yi ikna anlamında, kaos ortamında tercih edilen güç olmak için
verdi i, resmi TKP’nin kurulması gibi “sosyalizan” ödünlerle birlikte rayına girdi.
Meclis’in açılmasından hemen sonra Lenin’e askeri ve siyasi ittifak talebi içeren bir
mektup yollamı tı. Cevapla SSCB Ankara hükümetini tanımı tı ancak herhangi bir
dolayısıyla Batılı devletlere kar ı verilen her türlü anti-emperyalist nitelikli hareketi
Cumhuriyet’in ilanından, halifeli in kaldırılmasına bir dizi reformu, daha net bir
kar ı ılımlı tavrı daha anla ılır olmaktadır. SSCB, Kemalist hükümetten ideolojik
ba ımsızlık mücadelesini, sosyalist niteli e kavu turma yolunda çaba harcamı tır.156
156
1923’te Lozan Konferansı dolayısıyla Ankara’nın, Batı ile ili kisinde SSCB’nin istedi i rotanın
oldukça dı ında yol alaca ının anla ılması nedeniyle SSCB’yle Kemalist rejimin ili kisi gerilimli bir
noktaya ta ınmı tır. Ancak, 1924 Musul Sorunu, ngiltere’yle ili kilerin gerginle mesi dolayısıyla
SSCB ili kilerin düzelmesine vesile olmu tur. 1930’lu yılların ba ında SSCB-Ankara Hükümeti
ili kileri en parlak devrine girmi tir. Pek çok alanda ili kiler geli tirilmi tir. 1930’lu yılların ikinci
yarısından itibaren yükselen fa izm tehlikesine kar ı tek parti hükümeti, Batılı devletlerle daha sa lam
politikalar yürütmeye çalı mı tır. Bu durum SSCB’yle ili kilerin gerginle mesine neden olmu tur.
So uk sava döneminde ise ABD güdümünde takip edilen siyaset sonucu SSCB’yle ili kiler bir
gerginlik unsuru olarak kalmı , bir dı politika gelene i olarak sürdürülen Sovyet dostlu u politikası
a ama a ama terk edilmi tir. STMA, s. 1914-1938.
72
SSCB’yle ili kisinden de anla ıldı ı gibi, tek parti dönemi dı politika
açısından oldukça parlak bir devir olmu tur. 1930’lara kadarki süreç, iç politika
edilebilir. Öncelikle bir rejim bunalımının içinden geçen Kemalizm, süreç içerisinde
tek parti düzenini yerle tirmi ve zamanla baskıcı bir niteli e bürünmü tür. 1930’a
kadar, Kemalizm Batılı anlamda bir ulusal demokratik ve laik devlet örgütlenmesine
kalan, kalmak isteyen her türlü güç oda ı potansiyel dü man ilan edilerek
Türkiye’de sosyalist hareket, bilindi i gibi 1960’lı yıllara kadar marjinal bir
olgu olarak kalmı tır. Sosyalist fikirlerin olgunla abilmesi için toplumsal ko ulların
düzeyde geli mesinin önünde geri kalmı bir ülkenin hareketi olması dolayısıyla
demokratik gelene in yerle ememi li i ve sol hareket üzerindeki sürekli baskılar gibi
devrimi nitelikleri ta ıyan, II. Me rutiyet sonrasında ivme kazanmı tır. Bu durum,
sosyalizmin uyumlu oldu unu kanıtlama çabaları vardı, bunun yanısıra sınıfsal bir
73
ulusal mücadele veren kesimlerin bayra ı haline gelmi ti.”157 Jön Türk devriminin
Sosyalist Fırkası kapatıldı. Bundan sonra da 1918 yılına kadar ülkede önemli bir
Rus Devrimi sosyalist hareketin ufkunu belirleyen iki önemli unsuru olu turdu.
Kısacası, 1908’den itibaren sosyalist nitelikli partiler ve yayınlar var olsa da,
komünist hareketin ortaya çıkı tarihi olarak, Mustafa Suphi önderli inde, Bakü’de
komünist partisinin kuruldu u yıl olan 1920 yılı kabul edilebilir. TKP, stanbul
Fırkası (T ÇSF) yani iç TKP), Anadolu örgütü Türkiye Halk tirakiyun Fırkası
(TH F) ve Mustafa Suphi’nin Rusya’daki örgütü (Dı TKP) olmak üzere üç koldan
geli mi tir.158 TKP’nin kuruldu u 1920 yılında Bakü’de toplanan kurultayda, teorik
zaman TKP’nin kolları gibi faaliyet göstermi lerdir. 1921 yılı ba larında Mustafa
Kemal’le görü mek için Türkiye’ye gelen Mustafa Suphi’nin bir suikast sonucu 15
arkada ıyla birlikte öldürülmesi TKP’ye ilk darbeyi vurmu tur.159 Mustafa Suphi ve
157
lhan Akdere, Zeynep Karadeniz, Türkiye Solu’nun Ele tirel Tarihi (1908-1980), stanbul:
Evrensel Yayınları, 1994, s. 24 vd.
158
Naciye Babalık, Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, Ankara: mge Yayınları, 2005, s. 43.
159
“Mustafa Suphi, Türkiye’ye gelmeden önce Mustafa Kemal Pa a ile bir süre yazı mı ve
Türkiye’de örgütlenme sorunlarını görü mek üzere, izinli ya da ça rılı olarak Ankara’ya gitmeye
karar vermi tir. Mustafa Kemal Pa a, Suphi’ye kendisinin ve arkada larının tek amaçlarının ulusal
ba ımsızlı ı sa lamak oldu unu, TKP’nin de aynı amaçla çalı masını sevinçle kar ıladıklarını, fakat
ülkede büyük ço unlu un köylülerden olu tu unu, BMM yönetiminin tıpkı Sovyet örgütlenmesine
benzedi ini, toplumsal devrimin zorunlu a amalarının BMM’nce yönetildi ini, Suphi çevresinin de
ülkedeki birlik ve direni i bozmamak için BMM ba kanlı ıyla ili ki kurmaları gerekti ini bildirmi tir.
Suphi’nin cevabında ise, ortak amaç ülkenin kölelik ve yoksulluktan kurtarılması diye
74
arkada larının öldürülmelerinden sonra, 1923‘ten itibaren efik Hüsnü önderli inde
1925 öncesi yarı gizli sayılabilecek TKP, 1925 sonrasında faaliyetlerini yer
altı örgütü olarak sürdürmü tür. 1921, 1925, 1927, 1929, 1932, 1944, 1946, 1951
yıllarında TKP’ye yönelik geni çaplı tutuklamalar yapılmı tır. Sonuç olarak, “1920
ile 1960 arasını kapsayan dönemde, solun üzerinde durmak zorunlulu unu hissetti i
“Kemalist devletin Jön Türk gelene ine uygun ekilde yeni ve modern bir toplumun
hareketlerini baskı altında tutması”nın162 etkisiyle Kemalizme kar ı daha ele tirel bir
tutum takınmı tır. “Kemalizmin burjuva bir iktidar oldu u kabullenilmi ancak
burjuvaziden beklenen üretici güçleri geli tirerek modern sınıfların olu umunu,
tanımlanmaktadır. Bu amaç u runa elbirli iyle çalı mak için, komünist örgütlerin yasal bir düzene
sokulması gereklidir” Tunçay, Sol Akımlar Cilt I, s. 227-228. Yalçın Küçük, Mustafa Suphi’nin
Kemalist hükümete güvenini ittihatçı dü manlı ına yormaktadır. Kemalist hükümeti dost
zannetmi tir. Yanılmı tır. Küçük, a.g.e., s. 50 vd.
160
Oktay, a.g.e., s.39.
161
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II , s. 20.
162
Zürcher, a.g.e., s. 291.
75
dolayısıyla sosyalist devrimin nesnel ko ullarını hazırlaması umudu” saklı tutularak
Nedim’i pasiflikle suçlamasıyla ya anan uyu mazlık sonucu, Vedat Nedim partinin
olmu tur. Tüm üst düzey kadroların tutuklandı ı böylesine geni çaplı bir tevkifat,
uzun süre -1951’e kadar- ya anmamı tır.164 “1929’da hapisten çıktıktan sonra
yurtdı ına çıkan efik Hüsnü’nün 1939’da dönü üne kadar TKP önderlik düzeyinde
çe itli sorunların damgasını vurdu u bir hareket görünümü sergilemi tir.”165 1929
kararıdır. Bundan sonra TKP’nin Moskova ile ili kisi, 1937’den itibaren orada bir
temsilci bulundurmakla sınırlı kalmı tır. TKP’liler ise normal basın organlarında
yazılar yayımlamı lar ve CHP örgütlerinde faaliyet yürütmeye çalı mı lardır. Öte
yandan çok geçmeden yapılan geni tutuklamalar, gerek Nazım Hikmet çevresini
sokmu tur. 1938’de Donanma Davası’yla TKP’yle do rudan ili kisi olmasa da
Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı gibi bir çok komünist 15’er yıl gibi a ır cezalara
çarptırılmı lardır. 1944 yılında yine büyük bir tevkifat ya anmı ve bununla
163
Eralp, a.g.e., s. 115.
164
Ancak verilen cezalar göreli olarak az olmu tur. Yalçın Küçük bu durumu Türk- ngiliz-Sovyet
ili kileri de erlendirmesinden, bu tevkifatın Türk-Sovyet ili kilerinin iyi oldu u bir döneme
gelmesiyle açıklamaktadır. Küçük, a.g.e., s. 65 vd.
165
Sayılgan, a.g.e., s. 199.
166
Tunçay, a.g.e., s. 76-77.
76
eklemlenen lerici Gençlik Birli i Davası’yla Mihri Belli’nin de ilk kez tutuklanması
Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ve Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi (TSEKP)-
kurulmu tur167, ancak ömürleri yalnızca altı ay olabilmi tir. 1960’a kadar neredeyse
ülkedeki tüm sol hareketleri bitiren 1951 tevkifatıyla, tüm önder kadrolarının ele
geçirilmesiyle TKP faaliyetleri durma noktasına gelmi tir. 1960 sonrası ise TKP,
merkezsizle tirme kararının etkisiyle yasal faaliyete daha fazla önem verildi i dönem
olmu tur.
Eski TKP, o dönemde dünyadaki pek çok örnekte oldu u gibi Sovyet
ili kilerinin tasfiye edilmesi ve komünist toplumdan önce proletarya diktatörlü ünü
farklarını yok etmeye yönelen egemenli i ulusal bir sorun de ildir ve kapitalist
167
“ efik Hüsnü Cemiyetler Kanunu’nda yapılan de i ikliklere dayanarak TKP ile do rudan ili kisi
olmayan sol e ilimli ki ilere bir sosyalist parti kurdurmayı dü ündü. Tan gazetesi yazarlarından Esat
Adil 1946’da Türkiye Sosyalist Partisi’ni kurunca TKP stanbul yöneticilerinden Hüsamettin Özdo u
da bu partiye katıldı. TSP’nin bütün solu toparlayaca ından ürken efik Hüsnü geleneksel parti
kadrolarıyla Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’ni kurmak zorunda kaldı.” STMA, Cilt 7, stanbul:
Birikim Yayınları, 1988, s. 1935.
168
efik Hüsnü’nün hareketin ba ında oldu u dönemi esas alan bir ayrımdır.
77
üretim ili kilerinin egemen oldu u tüm toplumları kapsamaktadır. Yalnız kapitalist
ili kilerin ve i çi sınıfının yeterince geli medi i toplumlar için sorunun algılanı ı
ulusal sınırlar içinde, i çi sınıfının önderli inde demokratik devrim yapılması bunun
olu turmu tur. “Sovyet ekonomik kalkınma reçetesi- bir modern sanayi toplumu için
elzem olan temel sanayi ve altyapının hızlı in asını hedefleyen merkezile tirilmi
e ilimler barındırmı ve tutumunda süreç içerisinde çe itli kırılmalar mevcut olsa da,
genel anlamda böylesi bir politika tasavvuruna sahip olmu tur. Bu da ister istemez
bir kar ı iktidar oda ı olma anlamına gelir; hakim iktidar tarafından sürekli
kovu turmalara u ranmasını açıklar. Fakat bu kez de mevcut iktidara prim veren
kimi yakla ımları kafa karı tırıcı olmaktadır. Bu durumu açıklı a kavu turabilecek
169
Hobsbawm, a.g.e., s. 456
170
“Kapitalist olmayan yol” Stalin sonrası Sovyet kuramcılarının so uk sava ortamında geri kalmı
ülkelere önerdi i bir programdır. Ancak bundan önceki dönem için de planlama ve devletçilik
öngörüldü ü, ulusal hükümetler de desteklendi i için “kapitalist olmayan yol” terimi uygun dü üyor.
78
olan ise sosyalist-komünist örgütlenmenin, yı ınlarla organik ili kisinin bulunmadı ı
de i imi öngördü ü, daha do ru bir ifadeyle varlı ını nasıl me rula tırdı ıdır. “30-35
yıl boyunca üye sayısı birkaç yüzü a mayan”172, neredeyse tüm tarihi boyunca yasal
olmayan bir hareket olarak, hiç bir politik olu uma sıcak bakılmayan bir toplumsal
sınıfının toplumsal dönü ümdeki rolüne ili kin tahlillerinde- Kemalizme kar ı
Kongresi’nde kabul edilen ve 1926’da -TKP tarihi boyunca geçerlili ini sürdürmü
olan ve 1930’da ek yapılan- iki program kabul edilmi tir. Mustafa Suphi ve
sonrasında 1959’da ölümüne kadar örgütün en önemli ki isi olmu efik Hüsnü
171
Selahattin Hilav ‘ın belirtti i gibi, “ llegal faaliyet ancak ya çok büyük legal faaliyetler ya da legal
faaliyetlerin getirdi i bazı kavramların yaygınla masından sonra büyük baskı ça larında yapılan bir
mücadele eklidir. Yani halk gerçekten bazı eyleri benimsemi tir, kadrolar yeti mi tir ve mücadele
yapılmı tır, fakat çok büyük baskılardan ötürü sizi toprak altına indirirler zorla o vakit. te illegal
çalı ma olur o. llegal çalı manın böyle bir durumda anlamı vardır. Fakat halkın zaten böyle eylerden
haberi yok. Siz istedi iniz kadar illegal faaliyet yapın, hiçbir ilgisi yok, sizin aranızda kalan bir
eydir.” Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.e., s. 166.
172
Aydıno lu, a.g.e., s. 121.
173
Mete Tunçay’ın 1908-1925 arası TKP için yaptı ı bir yorum tüm TKP tarihi konusunda ileri
sürülebilir sanırım. “Türk solculu u 1908-1925 yılları arasında, siyasal iktidar mücadelesi açısından
bakılırsa, besbelli ki, küçük ve önemsiz bir hareket olmu tur. Salt bir tarih merakını kar ılamanın
ötesinde, bu konuyu ara tırılmaya de er kılan, asıl fikri planda yapılan denemelerdir”. Tunçay, Sol
Akımlar Cilt 1, s. 226.
79
önderli indeki harekette, en azından teorik konumlanı açısından bir süreklilik
vardır.
kaldırmayı hedefleyen, halkçı burjuva inkılabı vazifelerini ifa eden, kapitalizm ile
köylü önderli inde diktatörlük kurma hedefindeki muvakkat [geçici] bir ekl-i
hükümettir”.174 Mustafa Suphiler, ulusçu hareketin devrimci niteli ine atıf yaparak,
geli memi tir. (…) [Temel hedef] üretim güçlerini arttırmak ve i i muntazam bir hale
getirmek için memleketin iktisadi faaliyetini umumi ve müttehit [birle ik] bir plan
ula ılacaktır.
ezilen sınıfların emperyalist güçlere kar ı burjuvazi ile yaptı ı ittifakın sonucudur.177
174
A.g.e., s. 407.
175
“Umumiyetle ark memleketlerine nispetle oldukça siyasi ve iktisadi tekamülata [geli meye]
mahzar olan Türkiye’de fabrikacılık layıkıyla inki af edememi [geli ememi ] ve memleketin ötesine
berisine serpilmi bazı fabrikaların mevcut olmasına ra men, bunlar ve ehirler etrafında mükemmel
ve musannet bir proletarya te ekkül eyleyememi tir.” TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri,
[Derleyen yok.], stanbul: Ürün Yayınları, 1997, s. 17.
176
“Bir taraftan emperyalistlere kar ı tevcih edilen[yöneltilen] bu mübarezenin [hareket] devamı,
di er taraftan bilhassa içtimai inkılabın Avrupa’da inti arı [büyümesi], sınıfi izanın[sınıfsal kavrayı ]
tekemmül[açı a çıkma] ve inki afı [geli me] üzerine mühim tesirler icra ederek, Türkiye’deki
hareketlerin içtimai mahiyet almasına yardım etmekte ve sosyalizm esasında amele ve rençber uralar
cumhuriyeti tesisatına müsait artları ihzar eylemektedir [hazırlamaktadır] ” Tunçay, a.g.e., s.407.
177
“Bugün Türkiye’de (…) milli kıyam [isyan] hareketine fakir sınıfların i tiraki,”dü manın dü manı”
ile -yani harici kapitalizmin tasallutuna kar ı kendi içindeki muhtekir [harp zengini] ve gasıp küçük
burjuvazi ile mü tereken mübareze[sava ] mahiyetinde tecelli etmektedir” A.g.e.
80
Ayrıca, “Anadolu’da yürütülen milli kurtulu hareketi emperyalizme kar ı bir
sava tır. (…) Memlekette bu milli hareketin geli mesi ve derinle mesi hem i çi
sınıfının uurunu uyandıracak, hem de genel olarak, gelecek sosyal devrim için en
Kemalist hükümetin sosyalistle tirilebilece ini dü ündü ünü ve bu yönde bir geli im
için ulusal hükümetin “akıl hocalı ı”nın üstlendi ini söyleyebiliriz. TKP’ce ba ından
dü ünülmü tür. “ efik Hüsnü, bazı geli melerden kaygı duymakta, ama her eye
gerekçesiyle Halk Fırkası’nın tasfiye edilmesi gerekti i dü üncesine ula ılmı tır.
Kapitalist geli menin en önemli çeli kisinin, dayandı ı ba lıca güç olan i çi
sınıfının sefalet ve yoksullu u üzerine kurulu olması oldu unu belirten efik
gerçekle memi tir. Buna dayanarak, Türkiye’nin ba lı ba ına bir sosyalist devrim
178
Mustafa Suphi, Komintern politikalarının takipçisidir ve Mustafa Suphi için de anti-emperyalist
nitelikli mücadele ba at roldedir. Ba langıçta ilerici-devrimci bir mahiyeti olan Kemalist harekete
duyulan güven ve Komintern politikalarına sadakat paralelinde, milli harekete destek vermek ancak
son amacın i çi-köylü diktatörlü ü oldu unu unutmamak biçiminde özetlenebilecek bir tavır alı söz
konusudur. Sonuç olarak, TKP’nin ba langıcından itibaren ulusal hareketin sosyalizme evrimini
öngören bir siyasal perspektife sahip söyleyebiliriz. Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 221.
179
Babalık, a.g.e., s. 50.
180
efik Hüsnü, “Türkiye’de Devrimin ekli”, efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları, Dostları, (yay. sor.)
Hasan Basri Gürses, stanbul: Sosyalist Yayınları, 1993, s. 113.
81
yapmasını mümkün sanmak ve bunu önermek olsa olsa bir cinnet eseri veya
hamhayalcilik olur. Bir sosyalist toplum, mutlaka bir büyük sanayi gerektirir. Ve
bizde bu yoktur. (…) Türkiye bu ko ulların olu umunu beklemeden yalnızca halk
yapmak zorundadır. De ilse bir sömürge halkı derecesine dü meye razı demektir.”181
yapamaz, ama devrim yapmalıdır. Nasıl olacak? Yıl, 1921’dir. 1921, dünya devrimi
perspektifinin henüz sosyalistlerin yakasını tam olarak bırakmadı ı bir yıldır. (…)
efik Hüsnü, açık biçimde ‘halkın toplumsal artlarının’, klasik devrim ko ulları
anlayı ındaki eksiklikleri örtebilece ine inanmaktadır.”182 Ancak aynı zamanda efik
efik Hüsnü’nün kastetti i “devrim”, sanayile meyi geli tirerek ülkeyi geri
kalmı lıktan kurtarmayı vadeden ‘sınıf çatı ması ortaya çıkmadan kapitalistle me’
edebilmektedir.
181
efik Hüsnü “Türkiye’de Devrim Gerçe i”, Ahmet Çavu o lu (der), Türkiye’de Sınıflar, Ankara:
Ülke Yayınları, 1975, s. 54.
182
Metin Çulhao lu, Bir Mirasın Güncelli i: Tarih, Türkiye, Sosyalizm, stanbul: YGS Yayınları,
2002, s. 159.
183
Kerim Sadi’nin efik Hüsnü’nün 1923’te Aydınlık’ın 12. sayısındaki yazısından özeti. “Rusya’nın
yaptı ı kadar büyük bir görev, insanlık adına Türkiye’ye Türklere dü mektedir. imdiye kadar geçen
olaylar, elde edilen meyvalar ve özellikle büyük bir görü do rulu u ve ustalıkla ba arılan Milli
nkılap gözlerimiz önüne serilmi bulunmaktadır.( …) Rusya’da oldu u gibi hükümdarlı ın
kaldırılmasını bir halkçılık ve demokrasi devri izlemi tir. Bu, kaçınılmaz bir eydi. Bir dinlenme
noktasındayız. Bu dinlenme noktasından sonra, Radikal Devrim yolunda daha canlı bir ilerleme
olacaktır. (…) Bütün tehlike, bu dinlenme noktasında kendimizi unutup, derin bir tembellik ve
uyu ukluk içersinde tekrar harekete geçmekten çekinmeye yönelmektir.” Kerim Sadi, (A.
Cerraho lu), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, stanbul: leti im Yayınları, 199, s. 639.
82
efik Hüsnü, 1923’te Aydınlık’ta “Bu ülkede bundan sonra üç türlü siyasal
köylü kitleleri ve orta halli sınıflar lehine devrimimizi derinle tirmek, geli tirmek ve
onu kolektif mülkiyete dayalı bir toplumsal devrimle sonuçlandırmak amacını güden
sosyalist akım. Kazanılmı hakları eylem ve uygulama alanına aktarmak için birinci
ve üçüncü siyaset uzun süre el ele hareket edebilecek ve herhangi bir fırsattan
yararlanarak kar ı devrimin tehdit edici bir hal aldı ı zamanlarda siyasal ve
toplumsal devrim taraftarları, ulusun büyük ço unlu u ile beraber, bir tek vücut gibi
getirdikleriyle oldukça barı ık bir tutumla, “gerici” olarak tanımlanan kesimlere kar ı
dolayısıyla laikle menin TKP için olumlu süreçler oldu unu dü ündürmektedir.185
özellikle komünist hareketin, Kemalist hükümetin yanında yer alarak gerici addetti i,
yaratmı tır. Bundan sonraysa Kemalist rejimin ulusal burjuvazi yaratmayı hedef alan,
burjuvazinin çıkarlarını savunan, tutucula an bir iktidar oldu u kabul edilmi tir.
Daha sonra hazırlanan 1926 programında “TKP emekçi halk kütleleri arasında,
184
efik Hüsnü, “Seçim ve Yoksul ve Orta Halli Sınıflar”, efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları,
Dostları, s. 139.
185
Kemalist hükümeti destekledi ini açıkça belirten efik Hüsnü “ imdiye de in bireysel hanedan
hükümetleri bu mücadelede daima kapitalistlerin -yani ulus dü manlarının- tarafına geçmi ti. (…)
Bundan sonra iktidar gücünü ulusal egemenlikten alan halk hükümeti eme in- yani ulusun tarafına
geçmeli ve bir i ve i çi hükümeti olmalıdır” demektedir. efik Hüsnü, “Sosyalist Akımlar ve
Türkiye”, Türkiye’de Sınıflar, s. 191.
83
mücadele eder ve amele ve köylü diktatörlü ü, öldürücü darbelerini ilk önce en
indirir ve mücadele edilmesi gereken bir di er unsur olan gerici kesimler çıkarları
geçi süreci oldu u için reformlar talep eden bir perspektif söz konusuydu. TKP
Kemalist hükümetle en net ayrımı 1930 yılında “1926 programına ek” metninde
yakalamı tır.188
ba lanmı ve daha uzla maz bir tavır benimsenmi tir. Bunda Kemalizmin
komünistler tarafından da hissedilen baskıcı niteli i oldukça etkili olmu tur. Fakat
teorik düzeyde bu de i im politik tutuma sınırlı ölçüde yansımı tır. Sonuç ise tek
186
Tunçay, Sol Akımlar Cilt I, s. 257.
187
kircikli bir tavrı gösterir biçimde di er taraftan yine 1926 programında “Filhakika [gerçekten]
iktidara do ru yükselen Türk burjuvazisinde ilk göze çarpan tezahür imperyalizm aleyhtarı bir
milliciliktir” ve “Komünist Fırkası, müstemleke ve yarı müstemlekelerin imperalizme kar ı milli
kurtulu hareketler ile sıkı bir ittifak ve bu hareketlere fiili müzaheret [arka çıkma] lehinde çalı ır”
biçiminde ifadeler mevcuttu. Tunçay, A.g.e., s. 252- 254.
188
Burada ba lıca “Mevcudiyetinin ilk devresinde, Kemalizm muhtelif müterakki [ileri] ıslahatlar
tahakkuk ettirdi. Milli istiklali elde eder etmez hükümdarlı ı ve hilafeti tahrip, softa ve hoca takımının
hukukunu tahdit [sınırlama], dini devletten terfik [ayırma], büyük bir ihtiyatla kadınların kurtulu unu
temin, a arı ilga etmek, cumhuriyeti kurmak gibi te ebbüslere giri ti ve bunları ba ardı. Fakat imdiki
devresinde, Halk Fırkası artık inkılabi kabiliyetlerini tamamile sarf etmi bulunuyor. Halk Fırkası
tarafından kurulmu olan cumhuriyet, amansız bir tethi [terör, korku salma] siyaseti takip etmesi,
amelelerin ve köylülü ün ana kütlelerinin sınıf mücadelelerini bo ması, Anadolu burjuvazisinin
imperyalizm ajanı büyük ticaret burjuvazisi ile ve mürabahacı [tefeci] ticaret burjuvazisi ile aynı
zamanda büyük arazi sahipleri ile ha ır ne ir olması ve nihayet Türk burjuvazisinin imperyalizme
teslim olmak yoluna girmi bulunması sebeblerile hükümdarlık icraatını tecessüm ettiren [yürüten]
eski büyük burjuvazi ve eski derebeyi büyük arazi sahiplerini ma lup etmi olmakla beraber- bizzat
kendisi gittikçe daha mürteci [tutucu] ve aksi inkılapçı bir mahiyet almaktadır” denilmektedir.
“1930’da Programa Ek”, efik Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 279.
84
partiden “kapitalist olmayan yol”dan geli me de ilse bile, “burjuva devrimin
yerini “burjuva milliyetçili i kapitalist geli meyi içinde barındırır” ifadesi almı tır.
Üretici güçlerden, sınıf mücadelesinin keskinle mesinden söz edilmeye ba lanmı tır.
Buna göre, milli burjuvazi, anti-emperyalist niteli ini korudu u sürece proletarya ve
köylülü ün yanında yer alacaktır. Fakat Kemalist hareket anti-emperyalist niteli ini
egemenli i altına dü mesi endi esiyle” serbest rekabete kar ı devlet sermayedarlı ını
programa ekte “Türkiye, iktisaden geri, bir zirai memlekettir. Fakat o ne büsbütün
189
Hüsnü’ye göre, “Hızla ilerlemek ihtiyacı, yerli kapitalizmin tek tek çabalarıyla amaca ermenin
olamayaca ını bize anlatır. Üretim alanında az zamanda çok i çıkarmanın tek yolu, ulusal
çabalarımızı ortak ve belirli bir amaca do ru bizzat devletin yöneltmesidir. Özel deyimiyle vakit
geçirmeden bir devlet sermayedarlı ı yapmaya koyulmalıyız. Çıkar yol budur.” efik Hüsnü,
“Sosyalist Akımlar ve Türkiye”, Türkiye’de Sınıflar, s. 230.
190
A.g.e., s. 231. TKP, Kemalist iktidarın ortadan kaldırılmasını öngörürken, iktidar, özellikle 1930
sonrası devletçilik uygulamaları dü ünüldü ünde, her ne kadar i çi sınıfı için herhangi bir olumlu
politika yürütülmese, hatta ülkede sınıfların varlı ı tümden reddediliyor olsa da, sanayile me
giri imleri nedeniyle olumlu bir görüntü çiziyordu.
191
Tunçay, Sol Akımlar Cilt II, s. 248. Ayrıca, “proletarya, komünist fırkasının idaresi altında,
muharrik [devinim sa layan] kuvvetleri amele sınıfı ve köylülü ün ana kütleleri olacak olan, halkçı
burjuva inkılabında hegemonyayı elinde tutacaktır. Mütenevvi ahval [çe itli durumlar] dolayısıyla
(SSCB’nin yakınlı ı, köy ahalisinin oldukça derin tabakala ması, garpta beynelmilel [uluslararası]
inkılapçı amele hareketinin, arkta milli kurtulu mücadelelerinin inki afı [yükselmesi], vs.) bu halkçı
burjuva inkılabı süratle sosyalist inkılabına tahavvül edecektir [dönü ecektir]” denilmektedir. A.g.e., s.
262
85
milliyetçi vurgusu önceki dönemlere göre daha baskın olan bir yakla ımın yanısıra,
bir sosyalizm tahayyülü söz konusudur. Sonuç olarak efik Hüsnü’nün ba ında
hareket, hükümete eklemlenen bir olu uma dönü mü tür. Bu dönü ümün oldukça
efik Hüsnü tahlillerini Batı Avrupa ile geri kalmı ülkeler arasındaki
ticaret burjuvazisi ile bürokrasinin olu turdu unu, sosyal hareketlerin ölü a ırlı ı
olarak niteledi i küçük burjuvaziyi ise esnaf, memur, küçük üretici ve askerlerin
yanında yer alma potansiyeli dü ünülerek dikkate alınması gereklidir. Köylerde ise
büyük ço unlu u, topraksız feodal ‘mütegalibe’ elinde ezilen, dinini bile gerekti i
192
“Birle ik cephe kararı alınan VII. Kongre’nin Türkiye partisi için içerdi i sonuçlar, ancak bir yıl
sonra belli oldu. (…) Çe itli Avrupa ülkelerinde, Komintern’in VI. Kongresi’nin (1928) katı
anlayı ıyla ‘sosyal fa ist’ diye damgalanan sosyal demokratlarla imdi Birle ik Demokratik Cephe
içinde i birli i aranırken, Sovyet dostlu u resmi dı politikası olan Türk hükümetinin de sosyal
mücadelelerle yıpratılmasından vazgeçilmesi istendi. Bu nedenlerle TKP, Komintern’den çözülerek
merkezsizle tirildi. Komintern’in merkezsizle tirme kararı, TKP’nin en azından 1946’ya kadar
CHP’ye teslim olmasıydı.” STMA, s. 1928-1929.
193
efik Hüsnü’nün kaleme aldı ı, TKP’nin 1942’deki leri Demokrat Cephe bildirisinde, Türkiye’de
mevcut ileri görü lü siyasi partilere, meslek birliklerine, kültür cemiyetlerine, fa izme ve irticaa
dü man müstakil demokrat gruplara, yurtseverler ve namuslu vatanda lara ‘milli birlik’ ça rısı
yapılıyordu. Atatürk inkılabına ve demokrasi prensiplerine ba lılıktan bahsediliyordu. efik Hüsnü
önderli inde, 1946’da kurulan legal Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’nin (TSEKP) programına
bakıldı ında sosyalizmin yakın hedefleriyle, uzak hedefleri ve burjuva devletçili i ile halk devletçili i
gibi ayrımlar yapılarak –legalli in de etkisiyle– hükümetin i çiler ezilenler lehinde yapaca ı
iyile tirmeler, kamula tırmalar, millile tirmeler yoluyla sosyalist bir cemiyet in asına geçi i
hızlandırma hedefi söz konusudur. Özetle, emekçi yararına devletçilik hedeflenmektedir. Türkiye
Sosyalist Emekçi Köylü Partisi “ ktisadi sahada, stratejik kumanda mevkilerini hususi ferdi sermaye
gruplarının de il, bizzat devletin i gal etmesine ve böylece istihsal ve fiat hareketleri üzerinde
tamamiyle, sıkı bir nazım rolü oynamasına taraftardır ve bu manada emekçi halk sınıfları menfaatına
devletçidir.” Tunçay, a.g.e., s. 299.
86
gibi ya ayamayan, [bir tür ekil verilmesi gerekli hamur olan] cahil köylüler
ezenler ve halk kitlelerine yol gösterenler vardır. Halk kitleleri imdilik pasiftir,
onlara proletarya örgütü ekil verecektir. Ayrıca Avrupa’da oldu u gibi halka yol
Ulus devletin kurulu u TKP açısından hemen her anlamda olumlu oldu u için
Kürt hareketine kar ı tutumlarında dikkat çeken nokta, bu unsurların geri kalmı
sonrasında TKP’nin bu tavrı açıkça ortaya çıkmı tır. Fakat Kürtlerin ezilen
eritilmesine yol açtı ı sürece Türk burjuvazisinin milliyetçili ine kar ı mücadele
ederiz” demekteydi.197
Sonuç olarak TKP gelene i, geri kalmı bir ülke hareketi olarak ister istemez
194
efik Hüsnü , “Türkiye’de Sosyal Sınıflar”, Türkiye’de Sınıflar, s. 22.
195
Hüsnü’ye göre, “Halk üzerinde herhangi bir etki yapmak için özgür bir iradeye sahip olmak
gerekir. Türkiye’de aydın adı altında toplananlar, gerçekte bu arta sahip de ildirler. Yani kendi
ba larına bir toplumsal varlıkları yoktur.” efik Hüsnü, “Türk Aydınları”, efik Hüsnü Ya amı,
Yazıları, s. 123.
196
“ efik Hüsnü, 1926’da bir yazısında Türkiye’nin (…) Kürtler’e (emperyalizmin ve feodal sistemin
baskılarından kurtulunca ) kendi yönetimlerini belirleme haklarını tanıması gerekti ini
ö ütlemektedir.” Sadi, a.g.e., s. 641.
197
eifk Hüsnü, “Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi On Üçüncü Toplantısında Konu ma”,
efik Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 236-240. Ça ın en büyük gerçe ini millet gerçe i olarak gören Belli,
Kürt hareketine kar ı hemen hemen TKP mirasını aynı biçimde sürdürmektedir. Fakat bilindi i gibi,
Mihri Belli’nin tutumunda 1970’lerde Kürt hareketinin geli mesiyle birlikte bir de i imin oldu u da
a ikardır.
87
proletaryanın geli memi li inden hareketle, sanayinin geli tirilmesi bir öncelik
Yine geri kalmı bir ülke olan Rus Devrimi örnek alındı ı için, ülkede bir i çi sınıfı
öncülü ünde yürütülmesi öngörülmü tür. Fakat i çi sınıfının önderli i alabilmesi için
lehine yapaca ı iyile tirmeler, millile tirmeler, 8 saatlik i günü, topraksız köylüye
TKP içinde iki kanadın varlı ından söz edilebilir. Birinci kanadı yukarıda
kavrayı ları kabaca özetlenen efik Hüsnü olu tururken, ikinci kanadı 1927’de
TKP’den ayrılan Kadro dergisini çıkaran grup olu turmaktadır. “[ kinci kanat] daha
çok [1920] Bakü Kongresi’nin bakiyelerinin te kil etti i bir hareket eklindeydi.
döneminin TKP’den farklı bir tarzda solla ili kilendirilebilecek bu aydınları “Türkiye
198
Aydın, “Milli Demokratik Devrim”den Ulusal Sola”, s. 61.
88
içinde, bir yandan baskı, di er yandan da Kemalizmin ilk düzenlemelerinin
belgelerini polise vererek tek parti iktidarının güvenini kazanmı , Kadro, Kemalist
199
“Komünizme inanmayan aydınlar Türkiye Komünist Partisi’ne doldu. Komünizmin sadece yabancı
boyunduru undan kurtarıcı i levlerinin cazibesine kapıldılar. Komünizmde adı konmamı Kemalizmi
aradılar ve bulduklarını sandılar”. Küçük, a.g.e., s. 665.
89
III. Kadro: Kalkınmacı Devletçi Aydınların Sol Yorumu
Süreyya Aydemir, Yakup Kadri, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, Mehmet
evki Yazman, smail Hüsrev Tökin’den olu an, ço unlu u TKP gelene inden gelen
bir grup sol yönelimli aydın, 1932’de çıkarmaya ba ladıkları Kadro Dergisi
oldu u için) ve sınıfsız bir toplum yaratma hedefinde (devletçi oldu u için)”200
oldu u sonucuna ula an Kadro dergisi etrafında toplanan bu küçük aydın grubu,
Kemalist devletçili i bir iktisat politikası olarak kavrayıp Kemalist devrimin öncülük
ideolojik öncülleri dı ında olan her türlü akımın iddetle bastırıldı ı bir siyasal
örtü en -fakat kimi konulara daha dar veya daha geni yorumlar getirmek suretiyle
duyarlı olmaları gereken konudur. Bir yandan iktidarı barı çı ili kiler içinde
etkileyebilmesi için onunla bir tür yakınlık kurması gerekirken, öte yandan bazı
200
“Kemalist sanayile me programının ba latılması, Kadrocularca onun anti-emperyalist bir program
olarak de erlendirilmesine, programın devletçilik biçiminde uygulanması ise onun sınıfsız olarak
de erlendirilmesine yol açtı.” Haldun Gülalp, “Ulusçuluk, Devletçilik ve Türk Devrimi: Bir Erken
Ba ımlılık Teorisi”, Nevin Co ar (der.), Türkiye’de Devletçilik, stanbul: Ba lam Yayınları, 1995, s.
174.
90
eyleri de i tirebilmek için ele tirel bir konuma sahip olması gerekir. Aynı zamanda
inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı, geni liyor, derinle iyor. (…) nkılabın
derinle mesi demek her eyden önce, i te bu inkılap bilincinin, inkılap ahlak ve
disiplininin, onu temsil eden azınlık kadronun dima ından, genç neslin, yeni
ku akların, geni köy ve ehir halkının dima larına inmesi, yerle mesi demektir.(…)
nkılap ona taraftar olmayanların iradelerinin, ona taraftar olanların iradelerine cebir
uzakla ılması oldukça önemli bir sorundur. Henüz 1924’te inkılapların uygulanması
tökezlemi tir, daha sonra ise durum giderek kötüle mi tir, dolayısıyla daha radikal
devam ettirilemeyi i ve ikbal edilmemesi sonunda hızla bir oligar iye kayı
görüldü”.203 Milli mücadelenin önderleri daha çok siyasal bir ba ımsızlık tutkusu
201
lhan Tekeli, Selim lkin, Bir Cumhuriyet Öyküsü Kadrocuları ve Kadroyu Anlamak, stanbul:
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003, s. 488.
202
evket Süreyya Aydemir, nkılap ve Kadro, Ankara: Bilgi Yayınları, 1968, s. 85-86.
203
“Hulasa Türk inkılabını dinamizmi, asıl 1924 Anayasa’sı ile kösteklendi. Ondan sonra Atatürk’ün
ya bu Anayasa’yı zorlayarak ba armaya çalı tı ı inkılaplar, ya bu Anayasa’ya yeni bir ruh vermek için
ona ekledi i ilkeler, ilk ve inkılapçı dinamizmi, hiçbir suretle sa layamadı. Mesela bu ilkelerden
inkılapçılık, devletçilik, halkçılık gibi umdeler, hiçbir zaman tam ve aktif birer hareket unsuru haline
getirilemediler.” Aydemir, a.g.e., s. 79.
91
Kadrocular yorumlarında bu boyutu vurgulamı lardır. Bunun için dünya ekonomisi
Kadrocuları orijinal kılan, tarihsel materyalist bir dünya görü üne sahip
kolayca uzla abilece ini savunmaktadırlar. Kemalizmin çok pragmatik oldu unu, bu
nedenle ula ılan sonuçlar uygun oldu u taktirde onunla uzla manın kolay
olabilece ini ve Kemalizmin dünya görü ü olan ve maddeci bir niteli i olan
çeli kinin geri kalmı ülkeler için asıl çeli ki oldu u sonucuna ula ırlar. Kadroculara
ula mı lardır. Devletçili i yalnızca bir iktisat politikası olarak de il, bir iktisadi
sistem olarak görmektedirler. “Kadro ve nönü benzer ekilde, özel sektörün devlet
devlet yatırımcılı ına öncelik verilmesi gerekti ini savunmaktadırlar, fakat nönü
devletin önceli ini özel sektörün zayıflı ından dolayı tercih ederken, Kadro’da bu
tespite ek olarak ve daha önemlisi ideolojik olarak özel sektör, çıkarlarını her eyden
204
Tekeli, a.g.e., s. 514.
205
A.g.e, s. 522.
92
üstün tuttu u için tercih edilmemelidir.”206 Kadro’ya göre özel sektör yalnızca, karar
birikiminin yönetim organizasyonundan farkı, orada kar ıla ılan üretim eksikli inin,
biçimde –örne in, Kadroculara göre özel sektör çıkarlarını her eyden üstün
da benzetilebilir. Dolayısıyla Kadroculu un bir tür üçüncü yolculuk oldu u daha akla
yakın görünüyor.
Durkheim’da ya da Ziya Gökalp’te oldu u gibi toplumu organik bir bütün olarak
çeli ki, ulusal bütünlü ün kayna ıydı. Benimsenen devletçilik de, çeli kinin
do masını engelleyecekti. Böylece sınıf çatı ması olmayan, sınıfsız bir toplum
206
Türke , a.g.e., s. 172.
207
A.g.e., s. 183.
93
kategorisi ortaya çıkmaktadır. Kadrocular, devletçi iktisat politikalarının yeni bir
üretim ili kisi tarzı olu turaca ını ve bu süreçte devletin kapitalist sınıfın ortaya
sonuçlanırken, Do ulu ülkeler için kapitalist geli menin ortaya çıkardı ı metropol
ülkeler ile sömürge ve yarı sömürgeler kar ıtlı ı daha belirgindir. Dolayısıyla sınıf
çatı ması Avrupa’nın sorunudur; geri kalmı ülkeler içinse emperyalizm-milli güçler
uygulanma yoludur. Her biri kapitalizmle ilgili olan bu kavramların tümü de,
yakla ımı benimsemi ve milleti organik anlamda birlik olmaya davet etmi tir.210
208
Tekeli, a.g.e, s. 518.
209
Türke , a.g.e., s. 126.
210
A..g.e., s. 129.
94
ulusçu söylemlerinde uzla tırmaya çalı maktadırlar.211 Anti-emperyalizmlerini
ederek temel çeli kinin, Batılı toplumlarda oldu u gibi sınıflar arasında de il,
Henüz sanayile menin gerçekle medi i Türkiye’de devletin her anlamda yaygın
hareketini ilk gerçekle tirmi olan Türkiye’nin sömürülen ülkelere öncülük yapma
i levinden söz ederler. Böylelikle milli unsura dayalı, devlet eliyle kalkınma yürüten
ülkelerin bir tür kapitalist olmadan kalkınmacılıkla üçüncü yoldan geli ebilece ini
dü ünmektedirler.
Ancak Kadro Hareketi de, Kemalist yönetim tarafından tasfiye edilmi tir.
önerdi i geli me stratejisi Kemalist yönetimin uyguladı ıyla tam olarak örtü medi i
için Kadrocuların önerileri Kemalist yönetimi ele tirir nitelikte olmu tur. Dolayısıyla
Kadroculara kar ı CHP içinden de tepki gelmeye ba lamı tır. Kemalist yönetim artık
Kadro Dergisi’ne 1932 yılında duydu u kadar ihtiyaç duymamaktaydı. Son olarak da
211
A.g.e., s. 15.
95
Kadro uyguladı ı stratejinin -“Kemalist liderlerin kendi kendisini rehber atayan bir
grup aydına uzun süreli tolerans gösterece ine inanmı olması”- kurbanı olmu tur.212
dı ında bir üçüncü yol arayı ının ifadesiydi. 1960’larda benzer bir üçüncü yol
arayı ını kapitalizmin geli me döneminin ürünü olan bir hareket olarak Yön hareketi
görülen, toplum kar ısında moderni temsil eden, topluma yön vermesi gereken aydın
tutarlar.
Siyasi perspektifi Yön’le etkile im içerisinde olan MDD ise Kadrocular gibi
üçüncü yol arayı ı içerisinde de ildir ve Marksizme araçsal yakla maz ancak anti-
212
A.g.e., s. 205-206.
213
“Yön Hareketi, Kadro ile kar ıla tırıldı ında 1930’ların tek parti ko ullarında olu turulan bir
ideolojinin çok partili hayat ko ullarında yeniden yorumlanması olarak de erlendirilebilir.” Faruk
Alpkaya, “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”, Kemalizm: Modern Türkiye’de Siyasal Dü ünce,
Cilt 2, stanbul: leti im Yayınları, 2001, s. 478. Yön, Kadro gibi devletçili i bir iktisadi sistem de il
bir kalkınma stratejisi olarak sunar.
96
IV. Ara De erlendirme: TKP, Kadro ve MDD
MDD, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye’de sol siyasetin oldukça önemli bir
unsuru olmu , özgün bir konuma sahip bir harekettir. Ancak bu özgünlü ünün
yanısıra, 1920’li ve 1930’lu yıllardan kalan tartı maların MDD’nin siyasi tahlillerine
belirgin biçimde etkisi vardır. TKP’nin bu anlamdaki etkisi daha do rudandır. Kadro
hareketi ile MDD’nin tahlillerinde ise açık bir etkile imden ziyade benzerlik
bulunmaktadır.
MDD’nin fikri önderi Mihri Belli, 1940’ta illegal TKP’ye katılmı 1942
sonlarından itibarense partide aktif görevler üstlenmi tir.214 Sovyetler Birli i’nde
gelene inden gelen komünistler gibi Stalinist e ilimleri oldukça güçlü bir komünizm
tahayyülüne sahiptir. A amalı devrim ve tek ülkede sosyalizm teorileri onun politik
i levini ve Kemalizme akıl vererek sola çekme alı kanlı ını hiçbir zaman terk
etmedi. (…) Asıl yanlı lı ın Kemalizmin sol kanadı i levini yüklenmekten ileri
geldi ini bir türlü kavrayamayan Türkiye Komünist Partisi, sürekli olarak
214
“[1950’li yılların ba ında] Mihri Belli ile Zeki Ba tımar arasında TKP’nin gelecekteki önderli i
için sert bir rekabet ülke içinde ortaya çıktı. Ba tımar, hapisten çıktıktan sonra ülkeden ayrıldı ve
efik Hüsnü’nün ölümünden sonra genel sekreter oldu. Mihri Belli ise ülkede ve partinin dı ında
kalarak kendisinin ön plana çıkaca ı zamanı bekledi ve etkisini kendisine mahsus bir biçimde
hissettirdi”. Belge, “Sol”, s. 164.
97
«enternasyonalist» oldu unu kanıtlamak ihtiyacı duydu.”215 Belli’ye göre ise TKP
niteliklerini uzun boylu hesaba katmadan SBKP modelini kalıp gibi benimsemekle,
bir çıkmaza sürükledi ini görmemekle, buna kar ı kesin tavır almamakla
TKP gelene i için de, Mihri Belli için de Türkiye hala ne Do u kadar geri, ne Batı
kadar ileridir. Burjuva devrimi yapmaya aday geri kalmı bir ülkedir. Anti–
atıflar ve Batı kar ıtlı ından beslenen Do uculuk218 vurguları benzerdir. Bir geri
215
“Böylece ülke sorunlarının çözümünü Kemalizmden ve Kemalizmin siyasal örgütü olan
Cumhuriyet Halk Partisinden bekledi. Bu bekleyi içinde de ülke sorunlarıyla fazla ilgilenmedi.
Anlamsız bir i bölümü ile ülke sorunlarını ba kalarına bırakıp enternasyonalizmi kendi üzerine aldı.
(…) Türkiye Komünist Partisi’nin , üyelerinin özverisi ve katlandıkları zulümle kar ıla tırılamayacak
kadar az etkin olması gerçe inin altında sürekli olarak ba ka bir ideolojinin, Kemalizmin, akıl
hocalı ını üstlenmesi yattı. (…) Türkiye Komünist Partisi, Kemalizmin resmi ideoloji oldu u bir
toplumda, Kemalizmin sol kanadı i levini üstlenerek bir adım daha atılamayaca ını bir türlü
kavrayamadı.” Küçük, a.g.e., s. 53.
216
Mihri Belli’ye göre, 1919-1925 döneminde “mücadele biçimi genellikle legal siyasi ve askeri
örgütlenmeyle, emperyalizme ve onun i birlikçisi sınıf ve zümrelere kar ı millici güçler safında cephe
halinde sava tı. Bilimsel sosyalizmin Türkiye’ye yeni girmi bir akım olması dolayısıyla teorik
yetersizlik ve örgütlenmede da ınıklık söz konusuydu. (…) 1925-1943 arası dönemde ise “TKP
illegaliteye çekilmi ti, ancak komünistlere uygulanan baskı yasaları bugünkü yasalara kıyasla çok
daha hafif cezaları içeriyordu.” Mihri Belli, Esas Hadise, O Kiraz A açları, stanbul: Chiviyazıları
Yayınları, 2002, s. 23-25.
217
Sovyetlerden daha belirgin biçimde etkilenen TKP’nin aksine, Belli sosyalizmin kökü dı arıda bir
ideoloji olmadı ını kanıtlama çabasıyla, bunu a tı ını dü ünüyor olabilir.
218
Örne in efik Hüsnü Türkleri “Do u’da en ileri gitmi unsur olmak ve henüz uyanmamı ulusların
öncüsü bulunmak sıfatıyla biz Türkler” biçiminde tanımlıyordu. “Türkiye’de Devrimin ekli”, efik
Hüsnü Ya amı, Yazıları, s. 112. Yine Hsnü’ye göre “Türkiye’nin bütün Do u, özellikle Müslüman
uluslar üzerinde nüfuzu vardır; onlara kendisini ba layan gelenek ba ları, bize sesleniyor ve diyor ki:
98
kalmı ülke devrimi olan Sovyet deneyiminden etkilenmi olan efik Hüsnü Batı
Türkiye’de sınıf sava ımının tahliline, Batı’nın tam zıttı oldu u ön kabulüyle
a amalı olaca ı kavrayı ı her iki anlayı ta da geçerlidir. Demokratik devrim, burjuva
devrimidir. Bunun sonucu olarak MDD tezinde milli burjuvazi ve asker-sivil aydın
sınıfının öncülü ünü erteleyen bir yakla ımla, eninde sonunda “amele-köylü uralar
kavrayı lardır. Fakat demokratik devrim a amasında öncülük etme görevi TKP’de
kapitalist emperyalizmin köleli i altında inleyen insanlı ın kurtulu unu kolayla tırınız.” Aktaran,
Sadi, a.g.e., s. 640.
99
net olarak proletarya da iken MDD’nin tavrı bu konuda daha mu laktır. Ayrıca TKP
prati e yansıtamamı ve geçici bir süre için –kabaca 1927-1936 arası- olsa da
MDD tezinde cuntacılık e ilimine tekabül eden asker-sivil aydınlara ili kin
dolayısıyla ortaya çıkmı olan bir yeniliktir. öyle ki TKP döneminde Kemalist
geçirmi ti. Dolayısıyla hitap edilen iktidar oda ı zaman içinde farklıla mı tı. Eski
TKP, Kemalizmin yol açıcılı ına göz kırparken, MDD Kemalist mirası
algısının da do rudan do ruya eski TKP mirası oldu unu söyleyebilmek zor
sonra tutum, en azından teoride, net bir anti- Kemalizmken, Mihri Belli için -
üstyapıda sınırlı olması vb. nedenlerle yarım kalmı olsa da- kar ı-devrim 1945’ten
sonra ba lıyor. Mihri Belli’nin de bir temsilcisi oldu u, 1960’ların eski TKP
gelene inden gelen devrimcileri Eralp’e göre, TKP çizgisinden iki kritik konuda
100
daha geridir: “ çi sınıfının mücadelesi kar ısında son derece ilgisiz bir
konumdadırlar. Oysa efik Hüsnü TKP’si, faaliyeti boyunca sınıf içinde örgütlenme
çabasına özel bir önem vermi tir. Birincisi ile do rudan ba lantılı ikinci gerileme ise
fikrine hep yakındır. Ayrıca TKP, legal imkanların yoksun olunan bir dönemde
illegal olarak siyasal faaliyet yürütmü tür. MDD çizgisi ise “icazetçili e” kar ı olma
adına legal planda hiçbir örgütsel olu uma yönelmedi i gibi illegal alanda faaliyet
yürütmek için de herhangi bir çabası olmamı , dönem boyunca bir hareket
noktada emperyalizm komünizm çeli kisini sınıf çeli kisinden daha önemli görme
konusunda 1930’larda sol hareket içinde genel olarak benimsenen tavırların bir
Bir aydın hareketi olarak devleti toplumun üzerinde gören Kadrocuların bunu
algı paralelinde geli tirdikleri halkı algılayı tarzlarıdır. “Kadrocu aydın, toplumun
çıkarlarını ön planda tutan, inkılap heyecanı ile eylem içinde olan, bu eylemlerini
ileri bilgi, teknik ve kültüre sahip olarak etkin bir biçimde yürüten, i disiplinine ve
inkılap disiplinine sahip olarak otoriter bir yapıdaki topluma rehberlik yapacak kimse
219
Eralp, a.g.e., s. 131.
101
olmaktadır.”220 Kadrocular toplumu, öncü kuvvetlerle üstten yönlendirmek
anla ılaca ı gibi “Te kilat çerçevesi dar, disiplinli ve uurlu bir yöneticiler ve
kurucular zümresinden (…) bir milli kurtulu hareketinin ve bir milli inkılabın
çalı tıkları do rudan halk de il, iktidarı elinde bulunduranlardır. Küçük bir aydın
iktidarın bir alternatifi olarak görmedikleri, aksine varolan tek parti iktidarının
ideolojik dayana ı olarak iktidarı bu anlamda payla mak istedikleri açıktır. MDD
için böyle bir tutum söz konusu de ildir. MDD’cilerin aksine Kadrocular
Kemalizmin ideolojik düzeydeki yansımasına ele tirel yakla mazlar. Çünkü onlar
devrimcili ine vurgu yapsalar da proletaryanın kuramsal öncülü ünü hiçbir zaman
terk etmemi lerdir. Ayrıca Kadro ef’e seslenmekte, MDD ise asker-sivil aydınlara,
milli burjuvaziye, gençli e vb. dolayısıyla olabildi ince geni bir aydın kitlesine
seslenmektedir.
amaçlayan Kadrocular “Türkiye gibi bir ülkede burjuva sınıfından eser bulunmadı ı
220
Tekeli, a.g.e., s. 511.
221
Aydemir, a.g.e., s. 259. “Bu elbette, yı ınların kalabalıkların dili olamazdı. Yı ınlar ve
kalabalıklar, elbette bu dili konu amazlardı. Çünkü inkılap, toplumun nizamına cebri bir müdahaleydi.
leri ve önder bir anlayı tı. nkılap inkılapçı ve uurlu bir inananlar kadrosunun i i olmalıydı.” A.g.e.,
s. 24.
102
Sınıf mücadelesini reddederek, Kemalizmin “milli burjuvazi yaratmak” hedefini
de ildir. Ayrıca Mihri Belli için “kapitalist olmayan yol” mümkün de ilken, Kadro
öngörürler. Sorunun iktisadi alanda oldu unu kavramı lar; Marksizmle ili ki
mücadeleleri yoluyla gelecek bir sosyalizme alternatif olarak kendi ba ına özgün bir
223
hedef sayılmaktadır” MDD’ciler sınıfların varlı ını kabul etmekte ve toplumsal
222
Aydın, a.g.e., s. 62.
223
Metin Çulhao lu, “ evket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam”, Toplum ve
Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 93.
103
idealler, 1960’larda liberalizmin yükseli e geçti i bir tarihsel konjonktürde yeniden
ye ertilmi tir.
104
III. BÖLÜM
Yön, T P ve MDD
ABD rüzgarın oldukça önemli etkisi oldu u söylenebilir. Yön dergisi 27 Mayıs’la
kazanmı tır. Fakat bu sosyalizmin kendine has bir takım özellikleri vardır.
yeni bir a amayı temsil ediyordu. Belirtildi i gibi, AP’nin iktidara geli i ve ABD
224
“27 Mayıs milli ba ımsızlık, kalkınma vb. hedeflerde somutla an iki tür yanılsamaya yol açmı tır.
lerici aydınların toplumu üstten ekillendirme önerileriyle karakterize olan Yön hareketi darbenin
105
görüntüsü sergiliyorlardı. Yön, ba langıçta sosyalistlerin tümünün tartı ma imkanı
bulabildi i bir yayın organıyken T P, içindeki ayrı maların da ortaya koydu u gibi
seçim zaferi bütünle ik bir görüntü arzeden sol cephedeki çatlakların ortaya
çıkmasına neden oldu. Yön çevresi bu seçimleri 27 Mayıs sonrasının kar ı devrimi
olarak de erlendirmi ti ve CHP’den, dolayısıyla barı çıl yollardan iktidara ula manın
noktasını olu turuyordu. T P’e yöneltilen ele tiriler politik tavrını netle tirme
oluyordu. T P’e destek veren kesimlerden Mihri Belli ve çevresinin Yön’ün yanında
yer almalarıysa çatı manın hem alanını, hem içeri ini geni letmi tir.
T P’in siyasi perspektifleri MDD’ye etkileri ba lamında kar ıla tırılmalı olarak ele
alınacaktır.
yapılı biçiminden esinlenmi tir. MDD’ ye kar ı unsur olarak, Batı Avrupa sosyal demokrat
partilerine yakın politik tutumuyla ülkede parlamenter yolla sosyalist sava ım için yeterli büyüklükte
i çi sınıfının oldu unu feodalizme kar ı yapılacak demokratik devrimin ve emperyalizme kar ı
yapılacak milli sava ımın birbirinden ayrılamayaca ını savunan Türkiye çi Partisi’nde ise darbenin
getirdi ini dü ündü ü demokratik ortamın etkisiyle, parlamento yoluyla iktidara ula abilme
yanılsamasına neden olmu tur.” Atılgan, a.g.e, s. 102.
106
I. Çok Partili Ya amdan 1960 Darbesi’ne
kinci Dünya Sava ı sonrası dünya artık ba ka bir dünya idi. Avrupa ülkeleri,
ABD ve SSCB birle erek ortak dü man Hitler’i yenmi , Avrupa merkezli dünya
SSCB, yani iki dü man süper güç do mu tu. Böylece so uk sava ba lamı tı. Bir
di er önemli olgu ise sömürgelerin ulus devletlere dönü mesi idi. Sömürgelerin ulus-
olarak algılanabilmi tir. Sava sonrası ABD politikası, Batı Avrupa için liberal
ekonominin yeniden tesisini hedeflerken, geri kalmı ülkeler için ulusal kalkınmacı
Türkiye tarihi açısından da 1945 sonrası çok partili ya ama geçi kolaylıkla
bir dönüm noktası olarak de erlendirilebilir. II. Dünya Sava ı sonrasında Türkiye,
fazla eklemlenme sürecine girmi tir. Çok partili ya ama geçi , halkın yönetimden
genel bir ho nutsuzlu unun ve bunun sonucu yo unla an bir halk hareketinin ürünü
olmadı ından, çok partili ya amın daha çok uluslararası konjonktürle ilgili oldu u
kanısı güçlenmektedir.
Devlet eliyle sanayile me, sanayi burjuvazisi geli tirmeye yönelik politika terk
edilerek tarım ve madencili in geli tirilmesine a ırlık verilmi tir. Bundaki temel
kaygı ABD’nin Türkiye için biçti i rolün, Avrupa sanayisinin yeniden in ası için
107
gerek duyulan hammaddelerin teminini sa lamak olmasıdır. Tarımın makinele mesi
Ero ul’un tespitiyle Türkiye’de çok partili düzenin ilk yirmi be yılına toplu
“Genellikle ini li çıkı lı bir yol izleyen ve çok kez birbirleriyle çatı an bu süreçleri
askerile me.”225
CHP’den sonra iktidara gelen, geli mi kapitalist ülkelerle i birli ine daha
yatkın bir parti olan Demokrat Parti (DP) liberalle me e iliminin güçlenmesine
neden olmu tur. 1950’li yıllar, yönetici elit profilinin de i mesinin yanısıra -
Kemalist devlet seçkinleri yerine millet iradesini temsil etti ini dü ünen ta ralı
yıllarında oldukça bozulmu olan ekonomik durum halkın büyük ço unlu unun
CHP’ye tavır almasına, dolayısıyla tek parti yönetimine bir tepki do urmu tur.
1950’li yılların siyasi deneyimi bu süreçte modernle menin nesneleri olarak kalan
geni halk tabakalarının insiyatifi, kendilerine sunulanı kabul etme, ona me ruiyet
uygulamayı sürdürmü tür. DP, ilk dört yıllık iktidarı döneminde, temel sınıfsal
225
Cem Ero ul, “Çok Partili Düzenin Kurulu u: 1945-1971”, Geçi Sürecinde Türkiye, s. 155.
108
dayana ını olu turan ticaret burjuvazisi ile büyük ve orta köylülü ün iktisadi geli me
potansiyellerini öne alan bir politika izlemi tir. Tarımdaki modernle me ve artan
büyümesini sa lamı tır. Köyden kente göç olgusu ve ehirle menin artı ı, toplumsal
hareketlili in artması gibi olgularla kar ıla ılmı tır. 1950’li yıllar popülizmin
öncülü ünde atılmasına kar ılık, kelimenin gerçek anlamıyla bir sanayi
yönetici gücü haline gelmesi ise 1960’lı yıllarda gerçekle ecektir.”226 Ancak
ayrımı esas alınırsa “46-53 arasında neredeyse tüm sosyal grupların mutlak
tabi oldu u (…) dı tıkanmaya tepki olarak ithalat sınırlamalarına gidildi i”227 bir
belirtildi i gibi, iktidar kullanan kesimlerde bir de i ikli e yol açmı tır ve asker-
226
Savran, a.g.e., s. 90.
227
Boratav, a.g.e., s. 85.
109
sivil bürokratların etkinlikleri ve prestijleri bu dönemde sarsılmı tır. Bu dönem,
askeri kesime yalnızca generallerden olu an bir kitle olarak yakla ımıyla karakterize
edilebilir. Tüm bunların sonucunda “özellikle aydınlar olmak üzere demokrasi talebi
önemlisi ise askeri kesimce DP’nin laiklikten taviz verir uygulamaları, rejimin asıl
unsurlarından kopu olarak kavranmı tır. Bu durum 27 Mayıs’a giden süreç için
açıklayıcı olarak kavranmı tır Kısacası, 1960 darbesi DP döneminde ya ananlara bir
tepkiydi.
kademelerine kar ı gerçekle tirilmi tir. Bu bakımdan darbe 1908 Jön Türk
devriminin gelene i içinde yer alıyordu; amacı sadede hükümeti de i tirmek de il,
nedenle iktidarı sivillere terk ettiler ama askeri unsurun siyasette a ırlı ı arttı.”228
Özellikle DP’nin popülist bir anlayı la yürüttü ü dini yakla ımın yanısıra, otoriter
228
Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Olu umu, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul: Sarmal Yayınları,
1995, s. 20. “1960 Darbesi’ni gerçekle tiren subaylar, do rudan do ruya ttihat Terakki’nin
devamıydılar; olsa olsa ne yapmaya çalı tıkları konusundaki dü ünceleri biraz daha bulanıktı.
Toplumsal de i me anlayı ları, ttihat Terakki-CHP seçkinlerinin otoriter, devletçi ideolojisinden
türetilmi ti.” Ça lar Keyder, “Türkiye Demokrasisi’nin Ekonomi Politi i”, Geçi Sürecinde Türkiye,
s. 61.
110
tutumu, Kemalist modernle me projesinin savunucularını rahatsız etti. Bu kesimin
ba lıca dayana ını olu turan olan ordunun, Atatürk ilkelerini koruma iddiasıyla
yeni bir döneme girildi. Askeri kesimin sistem içindeki etkinli inin artı ı ve devlet
kadar süren bir devamlılık barındırdı ını söylemek yanlı olmayacaktır. Osmanlı
oynadı ı rol kritikti.229 Ancak u nokta belirtilmelidir ki, bu kurum, önceleri hakim
elitin siyasetlerini, daha sonra çökü halindeki bir toplumun gerilimlerini yansıtan
sürekli bir de i im süreci içindedir. Modern de erlerin ilk yansıdı ı kurum ordu
olmu tur; dolayısıyla askeri kesimin devlet ve toplumla özde le mesi kadar yaygın
simgesi olarak, milliyetçi ideolojilerde özel bir role sahiptirler. Kurtulu , kurulu
229
“Batı dü üncesinin sızdı ı ordu, Abdülhamit düzenine kar ı beliren muhalefetin ba lıca kayna ını
olu turmu tur. Alaylı–mektepli çatı masında hesapla ma II. Me rutiyet'in ilanından hemen sonra
gerçekle meye ba lamı tır. Ordunun “ittihatçıla tırılması” modern Türkiye tarihinde büyük bir
olaydı. Eski rejim siyasal olarak etkisizle tirildi ve hükümet ile onun ordusu arasındaki çeli ki ortadan
kaldırıldı. (…) Balkan sava larıyla liberaller yenildiler. 1912’de ayaklanan ttihat Terakki yanlısı
kabineyi devirmeyi ve liberalleri iktidara geçirmeyi amaçlayan anti-ittihatçı subaylar Balkan sava ı
çıkmasaydı bunu ba arabilirlerdi ve Türkiye tarihi liberallerin yönetimi altında çok farklı olabilirdi.”
A.g.e., s. 14-15.
230
“Ordunun modern bürokratik niteliklere kavu ması Tanzimat ile ba lamı ve modern subay
kimli inin olu turan de erler de bu süreçte olu mu tur. Subay adayının geldi i toplumsal kesit ve
sahip oldu u geleneksel de er yargıları uzun süren bir e itimle terk edilmi ,yerine modern bürokratik
de er yargıları a ılanmı tır. Bu yeni de er yargılarıyla okuldan çıkarak mesleki ya ama ba layan genç
subay heyeti, kendisini Tanzimat döneminin karakteristik “ikili” yapısının getirdi i çatı ma içinde
bulmu tur. Bu çatı mada varlı ını ancak II. Me rutiyet döneminde açıkça ortaya koyabilmi tir.
Dönemin ko ullarının ve radikalle en siyasal çalkantıların belirleyicili i altında kısa bir süre içinde
siyasetin en önemli aktörü durumuna gelmi , siyasi gücü ele geçirdi inde de mensup oldu u kurumun
yapısında düzenlemelere gitmi tir. Bu davranı biçiminin Cumhuriyet döneminde,özellikle müdahale
süreçlerinde tekrarlanan bir olgu oldu u, tarihsel bir süreklilik ta ıdı ı görülecektir” Do an Akyaz,
Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi (Hiyerar i Dı ı Örgütlenmeden Emir Komuta Zincirine),
stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 33.
111
sava ları, vatanda ordularının te kili ve zorunlu askerlik, milliyetçili in ve ulus
devletlerin do umuna refakat ederler. Türkiye’de ordu buna ek olarak, modern millet
parti dönemi (1923-1945) boyunca ordunun siyasal hayatın dı ında kaldı ı iddia
ve rejimin oturtulmasında önemli bir i levi vardı. “Cumhuriyet rejiminin yerle mesi
için ihtiyaç duyulan “vatanda ”ın yeti tirilmesinde orduya bir okul i levi
takım de i iklikler söz konusu olmu tur. “Ordu sava sonrası Türkiye’sinin
benimsedi i hür dünya ideolojisini sembolü haline geldi.”233 ABD ba ımlılı ı bazı
subaylarda ileriki yıllarda radikalle en bir takım tepkilerin kayna ı olarak görülebilir.
Ordunun, 1960’lı yıllarda modernle menin ta ıyıcısı bir güç olarak tavrı ve
sosyalizminin öncekinden oldukça farklı ve etkin bir konuma geçi ine olanak
sa ladı ı savunulabilir. Ancak yine de bu dönü ümde asıl payın, sanayile me, i çi
halkın oylarıyla seçilmi iktidarın despotik niteli ine kar ı üstten, alt sınıfların
öznesi alt sınıflar de ildir. (…) Gençlik, ordu, sendikalar, aydınlar siyasal ya amda
231
Ay egül Altınay, Tanıl Bora, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Milliyetçilik: Modern Türkiye’de
Siyasi Dü ünce, Cilt 4, stanbul: leti im Yayınları, 2002, s. 153.
232
Akyaz, a.g.e., s. 35.
233
Ahmad, a.g.e, s. 18.
112
varlıklarını hissettirmeye ba lamı tır.(…) Dolayısıyla DP’yi devirmekten ba ka
hiçbir net programları olmayan, ‘siyasi yönden son derece geri bir grup subay’ın
yaptı ı 1960 darbesi, farklı siyaset algılarını hazmedemeyen yönetici elitin tasfiyesi
sonucu, oldukça alı ılmadık bir siyasal ortamın olu masına katkıda bulunur. Bu arada
Anayasası’nın kolayla tırıcı bir etkisinden söz edebiliriz. 1960 sonrasını Türkiye
solunun da önemli bir aktör olarak yerini aldı ı modernle menin yeni bir a aması
olarak de erlendirebiliriz.
artı ına tanık olunur. Toplumsal–siyasal ya amdaki canlılı ı darbenin sonucu olarak
algılama e ilimi yüksektir. 27 Mayıs sonrası askeri rejimden sivil rejime geçi
döneminde aydınlar arasında, 1960 öncesinden farklı olarak, rejim üzerinde yapılan
tartı malar yo unla mı tır. Sol içinde 1960’ların ikinci yarısından itibaren
sosyalizme ula mak için öncü gücün belirlenmesi tartı malarında orduya bazen
merkezi, bazen yardımcı kuvvetlerden birisi olmak üzere her zaman bir rol
biçilmi tir
daha dikkate de er olan geli menin toplumda siyasalla manın, siyasal katılmanın
234
Aydıno lu, a.g.e., s. 26. Ancak hakim çevreler ve askeri komutanlar bu dipten gelen dalgadan
rahatsız oldular ve ordunun hakim sınıfların aracı oldu unu kanıtlamak istercesine ordunun yapısında
bir de i im yarattılar. 27 Mayıs benzeri bir müdahalenin engellenmesinde, siyasette askeri kesimin
a ırlı ının artmasının ve bunun sonucunda subayların ekonomik ve toplumsal düzeylerindeki
iyile melerin, sonuçta askeri kesimin düzenle barı ık hale getirilmelerinin oldukça hayati önemi oldu.
Bu, özellikle OYAK (Ordu Yardımla ma Kurumu) aracılı ıyla yaratıldı. 1961 Anayasası’yla kurulan
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) etkinle en konumu siyasette ve ekonomide subayların a ırlı ının
arttı ını kanıtlar niteliktedir.
113
ba layan bir köprü”235 olarak tanımlanabilecek Yön Hareketi, 1950’lerde CHP içinde
geni bir aydın kitlesini pe inden sürükleyen bir harekete dönü meyi ba armı tır.”236
235
Aydıno lu, a.g.e., s. 37.
236
Atılgan, a.g.e., s. 28.
114
II. Yön: Kemalizm ve Marksizm
çıkarılmaya ba layan Yön, Do an Avcıo lu, lhan Selçuk, Mümtaz Soysal, Cemal
Eyübo lu vb. sol radikaller öncülü ünde eski TKP’lilerden, sosyal demokratlara,
sosyal demokrat e ilimlere hitap eden Yön için daha sonraları ordu içindeki radikal
saydıkları kesimleri etkileme çabası öne çıkmı tır. Yön’ü çıkaranlar, hala resmi
Türkiye’sinin sorunlarını tartı mayı amaçlayan bir tartı ma platformu olu turmak
amacıyla yayına ba lamı lardır. Bine yakın aydının imzaladı ı bildirinin ana teması
bir cümleyle özetlenecek olursa, “Bunalımın yol açtı ı bir toplumsal devrim
olasılı ına kar ı devleti ve düzeni kurtarmak için seçkin aydınların varolan yönetim
denilebilir.238
237
“Bildiri tümüyle özgün de ildi; ilkelerinin bazıları, otuz yıl önce Kadro’da belirtilmi ti, geri
kalanlar da o zamandan bu yana tartı ılmaktaydı. Gene de üç bakımdan gözlerin açılmasına neden
oldu: çeri i, zamanı, imzalayanların nitelikleri.” Küçük, a.g.e, s. 557.
238
Ertu rul Kürkçü, “Kapitalizm le Komünizm Arasında ‘Geleneksel Aydınlar’: Yön Hareketi”,
STMA, s. 2006.
115
Mevcut rejim içinde bir eyler yapılabilece ine inanmaktaydılar. Sloganları “sosyal
adalet içinde hızlı kalkınma”, “gerçek demokrasi”, köklü reformlar vb. idi. Fakat
CHP’den umut kesmeleri sürecin sonunda darbeci bir yöne savrulmalarına yol
anladıkları, elbette siyasal oldu u kadar iktisadi, askeri, kültürel vb. alanlarda bir
olan Atatürk milliyetçili i yerine Batı kar ıtlı ı temelinde bir milliyetçilik algıları
Yöncüler, Marksistler gibi iktisadi yapıya siyasi yapıdan daha fazla önem
sınıfların varlı ını kabul ediyorlardı ancak örne in i çi sınıfının devrimde önderli i
239
“Talat Aydemir önderli indeki askeri darbe giri imi ba arısızlıkla sonuçlanması, Çalı anlar Partisi
giri iminin kısa sürede da ılması, DPT uzmanlarının istifası vb. gibi” Atılgan, a.g.e., s. 173.
240
Hikmet Özdemir, Yön Hareketi, Kalkınmada Bir Strateji Arayı ı, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1986, s.
230-231.
116
27 Mayıs’ı “yeteri kadar uurlu olmasa da, memleketimize de erli yıllar
kaybettiren (…) haysiyet kırıcı, miskin ve aciz gidi e kar ı zinde kuvvetlerin
gerçek manasının anla ılmasına müsait bulunmadı ı için, 27 Mayıs bir bocalama
hakim olmu tur.”241 27 Mayıs uzun yıllardan beri ilk defa olarak, Türkiye’de
çıkarları kitlenin çıkarlarıyla çatı mayan bir zümreyi iktidara getirmi ti fakat
beklenen halkla bütünle me gerçekle ememi , sivil yönetime geçi le birlikte bir kar ı
devrim niteli i ta ıyan seçimlerle yine DP’nin devamı olan unsurların tekrar
tamamlanması gerekti ini dü ünürler. Avcıo lu’na göre “Batı’da ordu, burjuvazinin
tam bir aleti olmu tur. Batı burjuvazisi kendi çocuklarını asker yapmı onları sınıf
çocuklarına kapamı tır. Bu sebeple, Batı’da ordu daima gerici kuvvetlerin safında
yer almı , haklarını arayan i çilere kur un ya dırmı tır. Güney Amerika’da da durum
aynıdır. Türkiye’de ise halktan çıkmı Atatürkçü bir ordu vardır. Bu orduyu hakim
sınıfların elinde itaatkar bir alet olarak dü ünmek büyük bir hatadır.”242
Yöncülere göre Kemalizmin bir takım kusurları vardır ama özünde iyidir.
241
Do an Avcıo lu, “Eski ve Yeni Türkiye”, Yön, Sayı 42 (3 Ekim 1962), s. 3.
242
Do an Avcıo lu, “Sosyalist Gerçekçilik”, Yön, Sayı 39 (12 Eylül 1962) s. 20.
117
ula mak hedeflenmi tir.”243 Yöncüler, Kemalist inkılapların üst yapıda sınırlı
oldu unu dü ünürler. Kemalizm milli kurtulu hareketini gerçekle tirerek gerçek bir
devrim yapmı tı ancak, “dı dü man kovulduktan sonra, Türk köylüsünü, a a, e raf
ve tefeci baskısından kurtararak onu gerçekten milletin efendisi yapacak köklü bir
olmaktadır. Bu ise, Avcıo lu’na göre, sosyal devrim yolundan geçmektedir. Böylece
Yöncüler Türk milli kurtulu hareketini bir milat olarak görürler, dolayısıyla
Tanzimat “Osmanlı devletini parçalamak için Batı’nın yapmı oldu u ilk a ıdır; 1908
Hareketi ise ortaya koydu u hiçbir hedefi gerçekle tirememi , sava lardan ba ka
243
Do an Avcıo lu, Türkiye’nin Düzeni II, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973, s. 225.
244
Özdemir, a.g.e., s.82
245
A..g. e. , s. 134.
246
A..g. e., s. 71.
118
Yöncülere göre milliyetçili in ifadesi olan ba ımsızlık, aynı zamanda
ittifakının 1945 yılına kadar etkin olamayı ı olumlu bir geli medir. Çok partili
ya ama geçi i, parti mücadelesinin bir kör dövü ü haline gelmesi ve DP’nin ABD
olumsuz görürler.
Sava ı’ndan alınan derse göre, “Batılıla manın kalkınma de il, bir yıkım oldu u ve
baskı altında tutan i levinden hiç söz edilmemi tir. Bunun nedeni bir yandan dı
kar ıtlı ı demek olan ulusal ba ımsızlık Yön’ün gündemine sonradan ama sa lam bir
247
A.g.e., s. 130. Bu nedenledir ki Yön yazarlarından Berkes’e göre, milliyetçilikten yoksun
Batıcılı ın milli ihanet, Batılıla tırılmaktan yoksun bir milliyetçili in de katmerli bir ihanet ve vatan
satıcılı ı eklini aldı ını; tek çıkar yolun, Batıcılı ı Batıdan ba ımsızlık ekline, milliyetçili i
devrimcilik ekline çevirmektir.” A.g.e., s. 134.
248
Sadun Aren, T P Olayı (1961-1971), stanbul: Cem Yayınları, 1993, s. 214.
249
Özdemir, a.g.e., s. 138.
119
fakat ula ma yöntemi olarak üç sosyalizm vardır: Batı Avrupa Sosyalizmi, Do u
meydana getirece i a ırı sınıf çatı malarını demokratik yollarla önlemenin tek
yoludur. Sosyalizm hızlı kalkınma için bir araçtır, toplumsal geli menin do al-
evresinde bulundu umuz gerçe inden hareketle, onlara göre sınıf önderli i davası
ula tırmak için hamlelere giri ilmesini bekleyen, gençli iyle, ö retmeniyle, bir kısım
memuruyla, basınıyla, subayıyla bir sabırsız ve öfkeli adamlar kitlesi yani “zinde
önemli de i imler geçirmi tir. Ba ından itibaren siyasi tutumunda bir tutarlılık olsa
250
A.g.e., s. 142.
251
Avcıo lu, “Sosyalist Gerçekçilik”, s. 20.
120
da özellikle iktidar stratejisi açısından bir kırılma söz konusudur. “Yön-Devrim
güvenmi ler, hatta bir partide -Çalı anlar Partisi giri imi253- örgütlenmeyi
öngörmü ler, fakat gittikçe radikalle mi lerdir. Yöncülere göre seçimler geri güçlerin
olmalıdır.
dönemin ürünü olan Devrim dergisi yakla ık aynı kadroyla 21 Ekim 1969’da yayın
hayatına ba lamı tır. Bu dönemde benimsenen strateji kabaca bir ihtilalle iktidarı ele
Devrim’i çıkardıktan kısa bir süre sonra bu kadrolar, bir darbe örgütlemeye
çalı acaklar ancak radikal askerlerden beklenen ünlü 9 Mart 1971 giri imi ba arılı
olamayacaktır. ronik biçimde, bir askeri müdahale olan 12 Mart ise, Yön-Devrim
252
Atılgan, a.g.e., s. 159-161.
253
“1962’de Türk- çevresi ‘Çalı anlar Partisi’ adı verilmesi dü ünülen yeni bir parti hazırlı ı
ba lattı. Bu giri im bir ölçüde Yön çevresindeki aydınlar tarafından desteklendi. T P kurucuları [rakip
olarak algıladıkları] bu giri imi önlemeye çalı tılar.” Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 7, stanbul, leti im Yayınları, 1983, s. 2120.
254
Atılgan, a.g.e., s. 246.
121
B. Yön-MDD li kisi
Yön hareketi ve MDD aynı tür bir sol kavrayı ın ifadeleridir. Anti
yükledikleri anlam, geni cephe takti i çerçevesinde asker ve bürokratlara özel bir
önem veren yakla ımları, parlamenter olanakları yetersiz bulmaları, mevcut rejimi
anlamıyla hemfikirdirler.
prati iyle ba lantıları ekseninde, MDD tezlerine çe itli biçimlerde kaynaklık etme,
tezinin fikri önderi Mihri Belli bir Marksist olarak toplumda en radikal talepleri dile
getiren kesimlerle bir arada olabilmi tir. MDD için i çi sınıfının, gençli in ya da
255
Avcıo lu sonradan “ulusal kurtulu devrimi” ifadesini kullanmı tır. “Avcıo lu’ nun ‘demokratik
devrim’i, emek sermaye ya da i çi burjuva çeli kisinden kaynaklanmıyordu, ‘emperyalizm–ba ımlı
ülke’ çeli kisinden kaynaklanıyordu. Sosyal yapıyı de i tirerek kalkınmayı sa layacak olan ve
böylece i çi ve köylülerin mevcut ba ımlılık ili kilerine son vererek ‘gerçek demokrasiyi’ tesis edecek
olan bu devrimin görevi, ekonomik, politik ba ımsızlı ı gerçekle tirmekti. Emperyalizme kar ı
milletçe mücadelenin zaferiyle mümkün olacak ‘devrim’, ‘kendilerini milletten koparmı olan
kompradorlara ve emperyalizmin içerideki öbür müttefiklerine de yönelecek ve onlara yöneldi i
ölçüde bir sınıfi nitelik kazanacaktı’. çi ve köylü kütlelerine tarih sahnesinde ön plana çıkma ve
sosyalizmi gerçekle tirme yolunu açabilecekti. Sosyalistlerin görevi ise zinde kuvvetleri açık seçik bir
asgari program etrafında birle tirmek olmalıydı.” A.g.e., s. 213.
122
bir arada olabilme potansiyeli her zaman daha yüksek olmu tur. Buna kar ılık i çi
sınıfıyla ili kinin organik bir ili ki oldu u da söylenemez.256 Çünkü beslendi i en
sisteme onun ideolojisinin kullanarak mücadele edilemeyece i”257 gerçe iyle MDD
ba ta olmak üzere 1960’lardaki neredeyse tüm sol unsurlar maluldür. Kısacası hakim
aydın zümredir. Avcıo lu’na göre “zinde güçler”in yapaca ı devrimi, yedek güçler
olan toplumun ilerici kesimleri destekleyeceklerdir. MDD tezine göre ise asker-sivil
aydın zümrenin bir süre için devrimde önderlik etmesi dü ünülmektedir. Dolayısıyla
her iki yakla ımda bir darbe beklentisi içerisindedir. Fakat Yöncüler “sosyal adalet
27 Mayıs’ı teorik yönden eksik ve sivillere terk edildi i için ba arısız bulan
Avcıo lu sanki “olmayan bir cuntanın teorisyeni”dir. Avcıo lu’nun Nasır örne inden
ula ma” idi. Yön çevresinin, ordu içerisindeki ilerici subaylardan 27 Mayıs’ın
niteli indeki Adalet Partisi’nin (AP) seçim ba arısından kaynaklanan bir tür hayal
kırıklı ının ürünüdür. AP’ye oy veren halka güven duyulamaması asker-sivil aydın
256
Örne in Belli’ye göre “Ça ımızda, bir toplumun hangi geli me a amasında oldu unu, ayrı ayrı
sınıfların bilinç, tutum ve devrimci potansiyelini iyice incelemeden o toplumun özel ko ullarını göz
önünde tutmadan her yerde, ideolojisiyle birlikte i çi sınıfı önderli inde bir devrim hareketi aramak
sosyalist metodla ba da mayan bir davranı tır” Mihri Belli, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön,
Sayı 152 (25 ubat 1966), s. 12. Mihri Belli, i çi sınıfının kendini kanıtladı ı en büyük kitle hareketi
olan 15-16 Haziran’ın ardından i çi sınıfının fiili öncülü ü fikrini daha fazla vurgulamı tır.
257
Zileli, a.g.e., s. 348.
123
zümreye duyulan güveni açıklayabilir. Yöncüler politikayı “Sınıflar arasında bir
Belli’ye göre de 27 Mayıs yarım kalmı tır. “27 Mayıs kadrosunun, (…)141.
almalarına imkan verecek bir demokratik özgürlük ortamının yaratılması gere ini
sonrası sola açılı a yön verenler devrimciler olmadı. (…) Bu sola açılı ın emekçi
gençlik hareketi, CHP, T P vb. gibi ihtilalin yedek gücüydüler. T P’e kar ı MDD ile
benzer tezleri savunan Yöncüler 1966’ya kadar T P’e ele tirel destek vermeye
geçiremeyi leri, Avcıo lu’yla Belli arasındaki ittifakı gölgelemi tir. Avcıo lu daha
yönetimi proletarya diktatörlü üne geçi i levi görebilece i”260 için destekledi ini
“Türk Solu ve Yön arasındaki fark, yönün vatansever subaylara dayanmayı tercih
etmesi (bizzat Avcıo lu, ordunun atadı ı 1960 Kurucu Meclisi’nin bir üyesiydi) buna
kar ılık Belli’nin -ki TKP’den geliyordu ve T P’ten 1960’ların ba larında siyasi
258
Atılgan, a.g.e., s. 178.
259
A.g.e., s. 78-80.
260
Aydıno lu, , a.g.e., s. 125.
124
bakımdan uzakla mı tı- kendisi için ayrı bir iktidar tabanı örgütlemeye ihtiyaç
yol açma stratejisi üzerinde önemle durdu. Ö renciler ajitasyon yapacak, subaylar
eyleme geçecek ve milli bir cunta iktidarı ele geçirecekti.”261 Sonuç olarak Yöncüler
12 Mart Muhtırası sonrası CHP’ye geri dönmü lerken, MDD, 1971 kopu u sonrası
261
Belge, “Sol”, s. 171.
125
III. lk Sosyalist Kitle Partisi: T P
muhalif bir güç olarak do mu tur. T P’in siyasi tahlilleri ile MDD’nin tahlilleri
konusundaki benzer tavır alı tan kaynaklanmaktadır. Ancak T P ile MDD farklı bir
giri iyle ortaya çıkan, Türkiye’nin önündeki devrimci adımın ne oldu una ba lı,
iktidarı elde etme stratejisi noktasında hayatile en ba lıca tartı malara de inilecektir.
Eski TKP gelene i ve Yöncülerden çe itli açılardan beslenen MDD ile T P’nin
yakla ımında ba lıca iki önemli ayrımın varlı ından söz edilebilir. Bunlar T P’in
T P, 10 yıl gibi uzunca bir süre yasal olarak etkinlik göstermi bir kitle partisi
sürecinde önemli bir i levi yerine getirmi tir. Fakat aynı zamanda sosyalist harekette
bugün de yan etkileri devam eden “klikle me” hastalı ı, MDD’yle birlikte ilk
belirtilerini T P içerisinde göstermi tir. Hemen hemen tüm sol kesimler T P’e, bir
kısmı dı ardan ve ele tirel de olsa, destek verdiler. MDD’ciler de T P’i ba langıçta
126
A. Kısa T P Tarihi
kurulmu tur. T P ba langıçta sosyalist hatta sosyalizme dönük bir parti de ildir.263
“T P’in 12 sendikacı tarafından kurulmu olması, özellikle partinin uzun süre genel
ba kanlı ını yapmı olan Mehmet Ali Aybar tarafından i çi sınıfımızın siyasal
Aybar, ilk olarak tüzük de i ikli ine gitmi tir ve “partide sol aydınların
hegemonyasını önlemek için”265 53. madde de i tirilmi tir. çi-aydın ayrımı yapan
tutulacaktır. “Gerçekte, T P’in içinde tüm organlarında yarı yarıya temsil edilmeleri
istenen i çilerin böyle bir oranı tutturacak varlıkları yoktu; parti bünyesinde, tüzü e
262
Bu sendikacılar, genel ba kan Avni Erakalın olmak üzere Kemal Türkler, aban Yıldız, brahim
Güzelce, Kemal Nebio lu, Salih Özkarabay, Rıza Kuas, brahim Denizcier, Adnan Arıkan, Ahmet
Mu lu, Hüseyin Usluba ve Saffet Göksüzo lu’dur.
263
Aren, a.g.e., s. 35.
264
A.g.e., s. 32. “T P yöneticilerinin özellikle Aybar’ın T P’in 12 i çi sendikacı tarafından kurulmu
oldu unu sık sık vurgulamalarının bir nedeni de, partinin TKP’liler tarafından kurulmamı oldu unun
altını çizmektir” A.g.e., s. 30. “Türkiye çi Partisi’nin (T P) özelli i, 1920’lerden beri devam eden
TKP çizgisinin dı ında, ondan ba ımsız bir hareket olmasındadır, Birinci T P’in temel özelli i
ülkedeki tek yasal sosyalist parti olmasıydı. O tarihlerde yasadı ı TKP de ülke içinde aktif de ildi.”
A.g.e., s. 10.
265
Akdere, a.g.e., s. 259.
266
A.g.e., s. 260.
267
Aren’e göre, bir sosyalist partinin i çi sınıfı tarafından yeterince benimsenmemi ve sahip
çıkılmamı olması, o partinin sosyalistli ine de il, fakat etkinli ine halel getirir. Aren, a.g.e., s. 84.
127
T P’in ba langıçta sendikal faaliyetle ili kisi de sınırlı olmu tur. Türk- ’in
T P’e kar ı yo un muhalefeti söz konusu olmu tur.268 Türk- T P’le sendikanın
tabanı arasındaki ili kiye kar ıydı. 1962’de Türk- çevresi T P’e kar ı Yöncülerin de
destekledi i bir “Çalı anlar Partisi” kurma giri iminde bulunmu tur. Bu giri im
gerçekle memi tir fakat T P’le sendikalar, dolayısıyla örgütlü i çi sınıfı arasındaki
ili kinin ikircikli olmasına neden olmu tur. Zaten Aybar’ın ba kan olarak seçilmesi
T P kurucusu sendikacıların Çalı anlar Partisi giri imini önlemek için aydınların
ilgisini çekmek amacıyla dü ündükleri bir giri imdi.269 1967’de dördü T P’in de
T P programı kabul edilmi tir. Bu, sınıf perspektifine sahip, bütününde sosyalist
268
Örne in “1965 seçimlerinden önce de Türk- ’in T P’i desteklemeyece ini açıkça ilan etmesi, bir
ihtimal olarak T P’e e ilim gösterebilecek olan i çi grubunda ciddi ve etkili üpheler uyandırmı tır.”
Nermin Abadan Unat, Anayasa Hukuku ve Siyasi Bilimler Açısından 1965 Seçimlerinin Tahlili,
Ankara: Sevinç Matbaası, 1966, s. 245.
269
“Türk- ’in Çalı anlar Partisi kurma giri imi, T P’in kurucularını partilerini yeniden canlandırmaya
ve bunun için de aydın kesimden bir genel ba kan aramaya yöneltmi tir. Kurucuların partiye aydın
kesimden bir genel ba kan ararken yalnız onu canlandırmayı de il, fakat aynı zamanda ondan
sıyrılmayı da dü ünmü olmaları geçerli bir olasılıktır. T P’in etkin bir siyasal güç oldu u zamanlarda
bile, partili sendikacılar partilileri sendikalarından uzak tutmu lar, üyelerine sınıf bilinci verilemesi
konusunda ciddi çabalar göstermemi lerdir.” Aren, a.g.e., s. 37.
270
Örne in, yalnızca sendikal de il aynı zamanda hükümete yönelmi politik bir eylem olan 15-16
Haziran’ın dı ında kalmı olması T P’in bir zaafıdır.
128
Pek de gerçeklere uygun dü meyen bu yorumda ku kusuz, partiye me ruiyet arama
basmı tır.”271
“ ktidardaki T P Türkiye’nin ‘özel sektör eliyle, yani kapitalist bir düzen içinde
kalkınması mümkün olmadı ı’na göre, ‘Türkiye için kurtulu ’ yolu olan kapitalist
271
A.g.e., s. 61. “1961 Anayasası’nın, bütün Türk aydınları ve siyasal partileri için anlamı, mümkün
olan en geni demokratik düzeni sa layacak olan belge olmasıydı. Anayasa, dönemin bütün sol
çevrelerinin etrafında birle tikleri bir ‘asgari mü terek’görevi görüyordu” Akdere, a.g.e., s. 267.
272
Aren, a.g.e., s. 62.
273
STMA, s. 2039. “ ktidara gedikten sonra karma ekonomi uzunca bir süre daha yürütülecektir,
dolayısıyla iktidara gelinir gelinmez her ey birdenbire de i tirilmeyecek, devralınan kapitalist
sistemin birçok ö eleri, önemleri gittikçe azalmakla beraber, daha uzunca bir süre varlıklarını
sürdüreceklerdir. Bu yakla ım, partinin sosyalist mücadeleyi parlamenter demokrasi kuralları içinde
yürütmek biçimindeki görü ile de ba da maktadır, hatta onun zorunlu bir ön ko uludur.” Aren,
a.g.e., s. 82.
129
T P, kendini programında belirtti i sosyal adalet, sosyal güvenlik, insan
Sonuçta tartı ma düzen içinde olmak ile ondan kopmak eksenine kaymı tır.
T P’in kaderini etkileyen iki önemli parti içi muhalefetten söz edilebilir. lki
reddedilmesiyle etkinlik kazanan strateji eksenli ayrı malardır. Bir di eri ise
görü üne kar ı çıkılan T P Tartı malarında Yöncüler, milli demokratik devrimi
savunuyorlardı. Yöncüler ile 1960 sonrası solun Yöncüler dı ında hemen tümünü tek
bir parti içinde toplamayı ba arabilmi dolayısıyla çeki melerin kaçınılmaz oldu u
T P’ten ayrılması ve ayrı bir hareket olarak devam etmesi sonucunu do urmu tur.
vermesinin ardından, Kasım 1967’den itibaren Mihri Belli çevresinin çıkardı ı Türk
Solu’ndan gelen ele tirilere kulak tıkamayı tercih etmi lerdir. T P’e kar ı ele tirilerin
yo unla ması ve T P içinden de bu ele tirilerin destek bulmasına ise bir tartı ma
274
Akdere, a.g.e., s. 263.
130
ortamının ortaya çıkı ı de il, muhalefet edenlerin partiden tasfiyeleri e lik etmi tir.
Naci Ormanlar, Sevinç Özgüner, Rasih Nuri leri, Vahap Erdo du, Süleyman Ege,
suçlanarak disiplin kuruluna verildi. T P yönetimini ‘tam peder ahi, Osmanlı tipi
ceberut ba kanlık’ rejimi olarak tanımlayan Rasih Nuri leri’ye göre “parti içi
eninde sonunda genel ba kanın (…) demeçleri ile çözümleniyordu. (…) Bu zihniyet
ters dü üyor, parti içindeki canlılık baltalanıyordu, aksi yöndeki gayretler hiç
suçlanmı tır ve sürekli bununla ba etmeye çalı mı tır.276 T P’in düzen içinde me ru
bir güç olarak varlı ının peki mesiyse, özelikle Aybar ve Boran’ın partinin
algılamalarıyla ve eski TKP’lilerin gizli komünist partisi ile ili kileri olduklarını
iddia etmeleriyle birle erek tasfiye sürecini getirmi tir. Aybar konu hakkındaki kesin
tavrını açıkça ortaya koyma gere i duymu ve 30 Ekim 1966 günü yapılan Ankara l
275
Rasih Nuri leri, Türkiye çi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik (1966-1968), stanbul: Yalçın
Yayınları, 1987, s. 14.
276
T P yöneticileri de yo un suçlamalardan etkilenmi ler ve Moskovacı olmadıklarını ispatlamaya
çalı mı lardır. Örne in, T P senatörü Niyazi A ırnaslı, 1964 yılında TKP genel sekreteri Zeki
Ba tımar’la yurtdı ında görü mesi dolayısıyla T P yönetimince ele tirilmi ve istifa etmek durumunda
bırakılmı tır.
131
Kongresi’ne gönderdi i ve Behice Boran tarafından okunan mesajında kendisine
kar ı yükselen muhalefeti açık bir biçimde gizli komünist partisine ba lamı tır.
kapamı lardır. Bunlar memleketimizin, bugüne göre çok de i ik olan artları içinde
CIA’nin ve bunlarla kader birli i kurmu olanların bir numaralı hedefi haline
gelmi tir. (…) Fakat bunlarca partimizi içten çökertmek için öteden beri
istinaden noter yoluyla yolladı ı ihtarnamede “daha ilk günden beri T P’e kar ı
uyan eylemine gölge dü ürecek davranı ların ve T P’i bir ahıs çiftli i, oportünist oy
toplama makinesi durumuna dü ürme yolundaki çabaların kar ısında” oldu unu
belirttikten sonra, “davranı ınızı haklı göstermek için yürüttü ünüz muhakeme,
kendi kendinize ve çevrenize sundu unuz kanıtlar ne olursa olsun, yaptı ınız ey, öz
olarak udur: ki isel nedenlerle siyasi hasım saydı ınız kimselere muhayyel suçlar
sosyalistlerdir. snat etti iniz suç: Yeraltı eylemi, komünistliktir. Yani anti-
277
A.g.e., s. 51-52.
278
A.g.e., s. 105-108.
132
Belli, Aralık 1967’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
“Kimin durumu uygunsa T P’e girmeli ve bu örgüt adına layık bir sosyalist örgüt
ubat 1968’de Behice Boran, lhan Selçuk ve Mihri Belli’nin katıldı ı “Türkiye’nin
yöneltti i ”Devrim hareketini bir ihtilal hareketi, silahlı bir direnme, mücadele
hareketi olarak kabul etti i anla ılıyor” biçimindeki sözlerini savcılık ihbar olarak
kabul etmi tir ve lhan Selçuk tutuklandıktan sonra Boran’ı ihbarcılıkla suçlamı tır.
1968 yılı, hem T P açısından hem de Türkiye solu açısından bir dönüm
noktasıdır. 1968’le birlikte sol hareketin görünü teki birlikteli i sona ermi tir ve her
an bir askeri bir müdahale beklentisi içinde olmanın etkisiyle yalnızca parlamento
gibi me ru zeminde mücadele artık iyice yetersiz görülmeye ba lanmı tır. Bunun
yanısıra özellikle gençlik üzerinde dünyayı saran ’68 dalgasının etkileri kendini
279
Mihri Belli, 29 Aralık 1967’de Türk Solu’nda “Türk Sosyalizm Tarihine Leke Sürenler” ba lıklı
yazısıyla kar ı saldırıya geçti. T P yöneticilerini hedef alarak “Türkiye’nin yarım yüz yıllık sosyalist
akımını gayri milli ilan etme kampanyasının asları ya ını ba ını almı kimselerdir. Sosyalistli in yolu
i kence odalarından, hapishanelerden geçti i günlerde bunların bir kısmı sosyalist de ildi (…) bir
kısmı da gerçek eylemin dı ında durmaya pek dikkatliydiler. (…) Bunlar, 141 madde gölgesinde
sosyalistçilik oyununun oyuncularıdırlar. (…) Demokrasi yerine demokrasicilikle yetinirsek;
sosyalizmin çetin bir yol oldu u günlerde emekçilerin davasına sahip çıkanları siyaset dı ına itip,
sosyalizmi o günlerde deliklerinde sinmi olanların elinde bırakırsak, elbette ki, sonuç böyle olur.
Elbette ki, sosyalizm adına millici güçler bölünür” diyordu.
133
ba langıçta T P’li gençler egemen olmu lardır. FKF, T P’in gençlik örgütü gibi
faaliyet göstermi tir. T P içinde özellikle MDD e ilimlilerin “orduyu, tarafsız bir güç
olarak durumu el koymaya itmek için”280 polisle çatı mayı yo unla tırma,
radikalle me arayı ı T P’li FKF’lileri tedirgin etmi tir. Haziran 1968’de 6. Filo’nun
stanbul’a geli inin protestosu giri imini T P’li gençlerin engelleme çabalarına
durmayı tercih etmesiyle birle erek, T P’teki kopu ları hızlandırmı tır. MDD’nin
gençlik içinde taban edinmesi, FKF üzerinden olmu tur. MDD’cilerin 1969’da FKF
sloganla tırdı ı “1969’da ba a güre ece iz, 1974’te iktidara gelece iz” hedefinin
gerçekle meyece i anla ılmı tır. Aybar, bu gerçekle medi inde hayal kırıklı ı
ya amı ve farklı arayı lara yönelmi tir. Aynı zamanda Çekoslovakya’nın Sovyetler
280
Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, s. 2126.
134
tarafından i gali Aybar için ortodoks görü ün sorgulanması yolunu da açmı tır.
1968’den itibaren Aybar pek çok partiliye ters gelen “güleryüzlü sosyalizm,
hürriyetçi sosyalizm” görü lerini ortaya atmı tır. Zaten MDD’ci ayrı maların
geli menin genel yasaları bulundu una kar ı çıkıyordu. Üstyapının görece
Aybar’ın tezleri daha sonra Ankara’da 1968’de yapılan bir ola an ve bir ola anüstü
iki T P kongresinde kabul gördü. Fakat Aybar’ın kongrelerde kazanması parti içi
tedirginli i artan, daha ortodoks tezleri savunan Nihat Sargın, Behice Boran, Sadun
Aren, Minetullah Haydaro lu ve aban Erik gibi yöneticilerin öncülü ünde, 1969
Mayıs’ında yayına ba layan Emek dergisi aracılı ıyla ele tirilerini dile getiriyordu.
olu u”ydu.
milletvekili çıkarabilmi ve mecliste grup kuramamı tır. Aybar parti içi muhalefeti
susturacak bir seçim ba arısı yakalanamayınca 15 Kasım 1969’da istifa etmi tir.
Aybar’dan sonra sırayla Mehmet Ali Aslan ve aban Yıldız T P’e ba kan oldular.
135
Yeni yöneticiler de partinin durumunda bir iyile me sa layamadılar. Bundan sonra
parti içinde MDD’nin etkinli i kesin olarak artmı tır. Fakat MDD’ciler, T P içinde
tercih etmi lerdir.281 Ekim 1970’teki IV. Kongre’den Emek Grubu egemen çıkmı tır.
Behice Boran ba kanlı a getirilmi tir. Fakat 12 Mart 1971 muhtırasının ardından tüm
yöneticiler 141. maddeden cezaya çarptırılmı lardır. 1974 af yasasıyla çıkmı lar ve
yeniden T P’i kurmu lardır. Eski T P mirasına sahip çıkmak istemi ler, Sovyet
tezlerine açık bir zeminde siyaset yürütmü lerdir, fakat ikinci T P benzer bir
T P ile önceleri T P içerisinde yer alan MDD arasındaki çeki melerin bir
aya ı sosyalist teoriye verilen önem üzerinedir. 1960’ların ikinci yarısında sosyalist
teori açısından yo un bir zenginle me süreci ya anmı , teorik düzeyde tartı manın
önemi az çok kavranmı tır. Fakat bu durum ayrı maların da ortaya çıkmasına neden
olmu tur. MDD çevresinin deste iyle kurulan Sol Yayınları Türkiye’de ilk kez
281
(Proleter Devrimci Kurultay). Murat Belge’ye göre “O a amada MDD’nin Emek grubunu
dı layarak bir ittifak olu turması mümkündü. Ama hareketin mantı ı böyle bir parti çalı masına
imkan tanımıyordu ve nitekim, stanbul l örgütünü ele geçiren MDD’ciler burada bile faaliyeti tatil
etmi lerdi. Dolayısıyla, bu grubun böyle bir çaba yerine ba ka yerde kurultay toplaması normaldi.”
Belge, “Sol”, s. 2130.
136
önemli bir i levi yerine getirmi tir.282 Bu durum sosyalizmle yeni tanı an kesimlerin
teorik bilgi düzeyinde bir geli imin ya anmasına yardımcı olmu tur.
sosyalizm anlayı ını ele tiren T P Tartı maları’nı ba latmı tır. Zamanla T P içinde
de ilgi uyandıran, etkisi yo unla an bu ele tiriler T P yöneticilerini rahatsız etmi tir.
tanımladıkları bu e ilime kar ı oldukça sert tepki göstermek olmu tur. “Kitapların
belirli bir anın tahlili” oldu unu belirten Aybar, “Kitaplarda yazılanları masa
kurmanın son derece zahmetli ve ciddi bir i oldu unu” belirtmi tir. “Türkiye
Mihri Belli’ye göreyse teorik donanıma kar ı bu tutum yanlı tı, “Devrimci
kılavuzuna, teorik yetene e sahip olmak arttır. (…) Devrimci anlamda teorik
282
Kasım 1965’te, Muzaffer ve lhan Erdost tarafından kurulan Sol Yayınevi, Marx’ın; Ekonomi
Politi in Ele tirisine Katkı, Louıs Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Fransa’da Sınıf Sava ımları, Engels’in;
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Lenin’in; Kapitalizmin En Yüksek A aması:
Emperyalizm, ki Taktik, Stalin’in; Sosyalist Ekonominin Meseleleri, Leninizmin Sorunları,
Mao’nun; Teori ve Pratik, Huberman’ın; Sosyalizm Alfabesi, Politzer’in; Felsefenin Temel lkeleri
gibi Marksizmin belli ba lı klasiklerinin Türkiye’de ilk kez çevrilmesini sa lamı tır. Bu anlamda aynı
yıl Süleyman Ege’nin kurdu u, ba lıca Komünist Manifesto’yu ve Lenin’in Devlet ve htilal’ini
çeviren Bilim ve Sosyalizm Yayınlarının katkılarının da anılması gereklidir.
283
Mehmet Ali Aybar, Ba ımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm, Seçmeler (1945-1967), stanbul: Gerçek
Yayınları, 1968, s. 667.
137
tekrarlamak de ildir. Kitapları okuyaca ız, ama aya ı yerden kesik bilgi kumkuması
olmak için de il; devrimci eylem kılavuzunu edinmek için; edindi imiz bilimi
diyordu. 284
mevcuttu ve bu terminoloji dı ında konu maya kalkmanın bir yararı yoktu. MDD de
bir tür eklektizmle birle mi , kitapta yazılanları sloganla tırma, kalıpçılık dikkat
284
Mihri Belli, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53 (19 Kasım 1968).
285
Akdere, a.g.e., s. 245. Aydıno lu’na göre, “MDD’cilik Türk solunda, kimi konulara ili kin olarak
adeta bir “teorik devrim” yapmaktadır. Devrimin sınıf karakteri, devrimde sınıflar mevzilenmesi,
modern ve antika küçük burjuvazinin hedefleriyle i çi sınıfınınkiler arasındaki ayrılık ve biti me
noktaları, iktidar mücadelesinde strateji ve taktikler konseptleri, bütün bunlar, o güne kadar T P’in
siyasal ajitasyonu içinde kaybolmu problematikleridir. (…) Fakat bu kadrolar, uluslararası resmi
komünist hareketin bu alandaki gelene ini, Türkiye artlarına adapte etmekten öte bir ey
yapmamaktadırlar.” Aydıno lu, a.g.e., s. 114.
286
Aren’e göre “T P yöneticilerinin ‘Türkiye’nin önündeki devrimci adım nedir’ diye bir sorunları
olmamı , bu nedenle de bir görü olu turmamı lardır. Görü leri MDD’deyle sava ım sırasında
olu mu tur.” Aren, a.g.e., s. 220.
287
Zaten MDD’ciler T P’i örgüt olarak ve politik tutumu dolayısıyla ya da legal oldu u için de il,
öncelikle yönetici kadrosunu ele tirdiklerini belirtiyorlardı.
138
“sosyal demokrat” olarak nitelenebilecek öneriler sunuyorlardı. Örne in Aybar’a
göre “Sosyalist Türkiye çi Partisi’nin yani emekçi sınıflar iktidarının yapaca ı i ler
devlet eliyle hızlı sanayile mek, milli haysiyetimize dokunan NATO’yu, ikili
anla maları feshetmek vb.dir. (…) Ayrıca özel sektör kalkınma planına ba lı
Mihri Belli’ye göreyse “Sosyalist devrime götüren zorunlu bir a ama olan
yok edilmesidir, o kadar.”289 Görüldü ü gibi her iki görü te benzer çözüm önerileri
olması ya da öyle kalması gerekti inde hemfikirdi. Bu yüzden her iki kamptakiler de
Anayasası’nın sosyalizme ula mak için gerekli yasal zemini sa ladı ını dü ünüyor,
27 Mayıs’ın ba lıca kurucu gücü olan ordunun toplumsal geli mede ilerici bir rol
oynamı oldu unu kabul ediyor, kar ılarında toplumun bu zinde kuvvetlerinin de il
a alar’ın bulundu unu dü ünüyorlardı.”290 Örne in, Aybar “Batıda temel çeli ki
burjuvazi ile proletarya arasındadır. Oysa Türkiye’de temel çeli ki, Amerikan
288
Aybar, a.g.e., s. 663-666.
289
Belli, Yazılar, s. 41.
290
STMA, s. 2072.
139
bütün emekçi sınıf ve tabakalar arasındadır” diyordu.291 Bu yakla ım da MDD’nin
emperyalizmle olan ili kinin niteli i, milli nitelikte bir burjuvazinin olup
sorunuydu.
demokratik nitelikli, devletin ekonomideki a ırlı ını alt sınıflar lehine arttırmayı
ula mak için farklı stratejiler öneriliyordu. Buradaysa tutum farkı büyük oranda
yolundan iktidara yürüyen bir partinin temsilcileri olarak meclise girmi lerdi, do al
olarak parlamento aracılı ıyla siyasete sıcak bakıyorlardı. MDD’ciler ise 141 ve 142.
291
Aybar, a.g.e., s. 640.
292
leri, a.g.e., s. 20.
140
MDD’ciler önce Aybar’a daha sonra ondan biraz daha farklı bir çizgiyi
savunan Boran-Aren liderli indeki Emek Grubu’na kar ı MDD’yi savunmu lar ve
parti içinde etkin olmaya çalı mı lardı. T P içindeki önder kadrosunun tek bir
SSCB’deki sosyalizm uygulamasını ele tiren Aybar’la daha ortodoks tezleri savunan
Aren-Boran arasında Aybar’ın istifasını getiren kesin bir ayrı ma ya andı. Aybar ve
öteki T P önderleri arasında farklılı ın bunun dı ında bir boyutu daha vardı. Örne in
gelen ATÜT-FÜT tartı malarında T P içerisinden iki ayrı ses gelmi tir. Boran FÜT’ü
savunurken, Aybar aslında MDD ele tirisi hedefiyle ortaya attı ı kimi argümanlarda
ATÜT, Eski ça ve Avrupa dı ı Ortaça toplumlarını incelemek için yeni bir analiz
aracıydı ve bunu yanlı olarak, Avrupa–merkezci bir tarih anlayı ının kurtulu yolu
olmak gibi farklı bir i lev yüklenmesi söz konusuydu. Oysa Marx’ın ATÜT üzerine
141
ileri sürdü ü görü lerin olgunla mamı ve netle memi denemelerden olu ması bir
yana, bu görü lerin 19. yy Batı oryantalist tarihçili inden aldı ı güçlü etkiler,
Aybar, Osmanlı üretim biçiminin ATÜT oldu unu hiç söylememi tir.294 Fakat
ATÜT’den dev irmi tir. Osmanlı’dan devralınan ceberut devlet gelene ine atıf
sonrasını anti-Kemalist kar ı devrim olarak nitelendiren MDD’ci görü ün tam aksini
savunarak, çok partili ya ama geçi i, tek partinin iktidardan uzakla masını, Türkiye’
olumlamı tır.
tartı maları için ba langıç noktasını olu turuyordu. Türkiye tarihindeki belli ba lı
toplumu Ulusal Kurtulu Sava ı’yla ve 27 Mayıs ile demokratik haklarının ço unu
293
Oyan, a.g.e., s. 130.
294
Barı Ünlü, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Mehmet Ali Aybar, stanbul: leti im Yayınları, 2002, s.
236.
295
Öncelikle Avcıo lu tarafından dile getirilen görü lere benzer biçimde, Aybar’a göre “Türkiye’ye
özgü sosyalizm; sosyalizm mücadelesi Türkiye’nin artları içinde ve bu artlara göre yürütüldü ü için,
mücadelemiz gerek özü, gerekse biçimi bakımından özellikler gösteriyor. Türkiye ne dünü ne de
bugünü ile Batı toplumlarına benzemiyor. Geri kalmı öteki toplumlara da tıpatıp benzemiyor.
Ekonomik ve sosyal yapısı farklı; üst-yapı unsurları da ba ka.” Aybar, a.g.e., s. 639.
142
parlamentoda ço unlu u sa laması olanaklıydı. MDD’ciler ise 1945’ten sonra anti-
inisiyatif tanımayan “ceberut devlet gelene i”ne yöneltmi ti. Aybar’a göre, bürokrat
birinin di erini yok etmesini de il, vesayet altına almayı öngören bir mücadeleydi.
Dolayısıyla her iki kesimde varlı ını halka kar ı devam ettirebiliyordu. Fakat Aybar
yine de bürokrat sınıf içinde ikili bir ayrıma gidiyor ve “Bürokrat sınıf, Türkiye’nin
kurulması sonucu emekçi halk kütlelerinin iktidara adaylı ını koyması üzerine
içinde ya da etrafında yer alabilecekleri belirtilmi tir. Programda orta sınıfların bir
296
“Biz sosyalizmin i çi sınıfı ve emekçi sınıflar adına yönetimi elinde tutan fakat emekçi sınıflardan
kopmu , ya da bu sınıflarla esasen ili ki kurmamı ve kuramamı olan tepeden inmeci bürokratik bir
sistem haline gelmemesi için emekçi sınıfların daha muhalefet günlerinde partisine sahip çıkması
amacıyla mücadele ediyoruz.” T P 1969 Seçim Bildirisi, (aktaran) Yetkin, a.g.e., s. 127.
297
Parlamentarist anlayı içersinde hemen tüm sınıflara yönelik propaganda yapılabilir. T P’in 1965
seçimlerinde köylü kesimden de hatırı sayılır miktarda oy toplamı olması söylemdeki köylü
vurgusunu arttırmı tır. “Dolayısıyla köylülük de T P ideolojisinde önemli bir yer tutar. T P’ in toprak
reformuna a ırlık vermesinin nedeni topraksız köylüye toprak vererek toprakların daha verimli bir
biçimde i letilmesini ve dolayısıyla köylülerin maddi refahlarının artmasını sa lamaktır. Di er
taraftan toprak a alarının köylüler üzerindeki siyasal baskı ve egemenliklerini kırmak ve köylülerin
özgürle melerini sa lamaktır.” Aren, a.g.e., s. 60. Aybar’a göre, “Bizde i çi sınıfının köylüleri
sürükleyerek iktidarı alması söz konusu de ildir; emekçi sınıflar “koalisyon” iktidara adaydır. çi
sınıfımız, temel çeli kinin bir kanadı olarak fiilen kurulmu olan bu “koalisyon”u, demokratik ve
bilimsel öncülü ünün etrafında toplayarak daha etkin bir hale getirmeye u ra acaktır. Tüm emekçi
kütleleri tabandan uyarıp sosyalizm ve milli kurtulu do rultusunda e itip örgütleme biçiminde olan
bu u ra tam demokratik bir nitelik ta ır.” Aybar, a.g.e., s. 658.
143
bölümünü olu turan memurlar, serbest meslek sahipleri ve di er aydın kesimlere özel
MDD’nin milli burjuvaziye özel önem atfeden yakla ımına kar ılık,
burjuvazinin hiçbir bölümünün ulusal olamayaca ını savunan T P’e göre Türkiye’de
“milli burjuvazi” diye bir sınıf yoktur.299 T P’e göre anti-emperyalist ba ımsızlık
sava ımı, sosyalist nitelikli anti–kapitalist sava ımla beraber yürütülmelidir. Bunun
emperyalizmi egemen sınıflardan soyutlayarak ona kar ı ayrı bir sava ım verme
olana ı yoktur. Di er bir deyi le emperyalizme kar ı sava ımı yerli egemen sınıflara
kar ı olan sava ımdan ayırmak olana ı yoktur. Bu nedenle anti-emperyalist ve anti-
kapitalist (sosyalizm için) sava ım bir ve aynı sava ımdır. (…) Büyük toprak
298
Aren, a.g.e., s. 58. “Bugün de ilerici aydınlar ve ATATÜRKÇÜ gençlik, halkla i ve kader birli i
ettikleri nispette Türkiye’nin gerilikten kurtulması davasında etkin bir rol oynayacaklardır.” A.g.e., s.
59.
299
Aybar, “ kinci milli kurtulu mücadelemizde bazı kimseler milli burjuvaziyle i birli i yapılmasını
ileri sürüyorlar. (...) Milli burjuvaziyle i birli inin söz konusu olması için, önce böyle bir sınıfın var
olması gerekir (…) Yani “bizde komprador burjuvaziden ayrı, Amerikan emperyalizmine kar ı bir
sanayici sınıfı mevcut de ildir” demektedir. Aybar, a.g.e., s. 655.
300
Aren, a.g.e., s. 221. “Anti–emperyalist sava ım sırasında anti-kapitalist sava ımı ikinci plana
atmak, ertelemek tezi, bu tezin gerekçesi anti emperyalist sava ımda kurulacak geni cepheyi
daraltmamak, radikal kanadı ürkütmemek savına dayanıyordu, milli burjuvazi kavramı abartılıyordu.”
leri, Türkiye çi Partisinde Oportünist Merkeziyetçilik, s. 24.
301
“Bu nokta yani emperyalizmin Türkiye için dı sal olmaktan çok içsel bir olgu olması, daha sonra
milli demokratik devrimcilerle yapılan strateji tartı malarının önemli bir ö esini olu turmu tur.” leri,
A.g.e.
144
Belli’ye göre ise, “Anti-emperyalist mücadele mi? Sınıf mücadelesi mi?”
sorusu yanlı bir varsayımdan hareket eden temelsiz bir sorudur. Anti-emperyalist
i birlikçi sınıflara kar ı mücadeledir de. “Bu mücadele bir avuç i birlikçi asalak
mücadelesiyle çeli ti i ve geçici bir süre için de olsa, sınıflar arası barı ı, sınıf
kaldırılması öyle dursun, Türk toplumu içinde asıl sömürücülere kar ı derin ve
yo un mücadeleyi gerektirir.”302
T P ile MDD arasında ba lıca görü ayrılı ı asker-sivil aydın zümre ve milli
302
Mihri Belli, “Anti Emperyalist Mücadele mi, Sosyalist Mücadele mi?”, Türk Solu, Sayı 8, (9 Ocak
1968), s. 2.
145
çevrelerce savunulan “demokratik devrim” ve ya “milli devrim safhası de ildir.”303
reformlarla büyük oranda gerçekle tirilmi ve 27 Mayıs’tan sonra geli tirilmi tir.304
tespiti yapılmı , buna göre yapılacak “devrim”in milli demokratik mi, yoksa sosyalist
mi olaca ı belirlendikten sonra hangi yolla ula ılaca ına karar verilmi tir. Ancak
adına, ister sosyalist devrim ister milli demokratik devrim denilsin bundan sona
bir fark yoktur. Ancak T P’in asker-sivil aydınlar ve milli burjuvazi konusundaki
tutumları onlara MDD’den daha sol bir nitelik kazandırmaktadır. T P halk kitlelerine
dayanmayı tercih etmektedir. Ancak T P’i daha geri bir konumda bırakan halkın
daha ileri bir konumda olan T P pratik politika konusunda daha geri bir konumda yer
almaktadır.
303
Boran’a göre, “T P’in iktidarında öngörülen safha, 2. Dünya Sava ı’ndan sonra, özellikle yeni
ba ımsızlı ına kavu mu ülkeler için dü ünülüp ortaya atılmı “milli demokratik devrim “de ildir. Bu
formül, i çi sınıfı olmayan veya çok küçük olan, bunun için de i çi sınıfı partisi bulunmayan ülkeler
için ileri sürülmü tür. (…) Türkiye öbür azgeli mi ülkelerden, hele yeni ba ımsızlı ına kavu mu
Asya-Afrika devletlerinden ayrılmaktadır. Çok önemli bir ba ka nokta Türkiye hiçbir zaman bir
sömürge olmamı tır, bütün dı müdahalelere ra men ba ımsız bir devlet statüsünü muhafaza
etmi tir.” Behice Boran, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, stanbul: Gün Yayınları, 1968, s. 271-273.
304
“Milli kurtulu sava ından sonra otokrasinin -sultanlı ın ve halifeli in- ortadan kaldırılması,
cumhuriyetin kurulması, Atatürk devrimleri ile yapılmı , tek parti sisteminden çok partili sisteme
geçi le, 27 Mayıs hareketiyle sürdürülmü ve geli tirilmi , gizli oyla genel seçim, sekiz saatlik
çalı ma günü, sendika kurma, grev ve toplu sözle me hakları tanınmı ve uygulanmaya konulmu ,
di er “klasik” demokratik haklar tanınmı , hatta bir ölçüde bir çe it toprak reformuna, yani devlet
topraklarının da ıtılmasına giri ilmi tarımda derebeyli i artı ı düzen ülkenin batısında tasfiye
olunarak kapitalist i letmeye geçilmi , do u ve güneydo u bölgelerinde de bu tasfiye ve geçi in
belirtileri ba lamı tır.” A.g.e., s. 271-272.
146
MDD tezine göre, Türkiye geri kalmı bir tarım ülkesi oldu u ve kapitalizm
çıkarlarıyla uyu mayan fakat ülkenin geli mesinden çıkarları olan kesimlerin de
T P’e göreyse Türkiye tam anlamıyla geri kalmı bir ülke de ildir; yani
Sosyalist devrim halkın inisiyatifinde yapılacaktır ve sosyalizme barı çıl geçi söz
fakat toplumu ileri götürece i dü ünülen, yönetimi zorla ele geçirecek bir iktidarı;
sosyalist devrimi savunan T P’in strateji ise halkın seçti i, barı çıl yollarla yönetimi
ele geçirecek olan bir iktidarı öngörmektedir. Sonuç olarak farklılık en basit
T P’in siyasi stratejisi parlamenter yoldan iktidarı ele geçirmek iken, MDD’ciler
147
T P, 1964 programında kendisini “Türkiye i çi sınıfının ve onun tarihi ve
bilime dayanan demokratik öncülü ü etrafında toplanmı , onunla kader birli inin
bilinç ve mutlulu una varmı bütün emekçi sınıf ve tabakaların kanun yolundan
amaçlayan bir partiydi. T P’in iktidara gelmesi sosyalizmin zafer kazanması olacak
ba latılmı olacaktı.305
üstlenmi ti.306 Halkın siyasete katılımı yo unla mı , bir kısım hakları talep etmek
radikal bir davranı olarak görülmemeye ba lanmı tı. Ancak ülkede ba layan
sosyalizmden yana belirgin bir hareketin olmayı ı nedeniyle, partili partisiz geni
305
Anayasa’nın “halktan yana ve sosyalizme açık” oldu unu belirten Aybar’a göre de “halk seçim
sisteminin gücünü Osmanlı tipi devletin (CHP) son temsilcisini devirerek denemi ti; ve “oy”
haklarına kıskançlıkla sahip çıkmaktaydı.” Aybar, a.g.e., s. 658.
306
“T P’in parlamentoya girmesi geni ölçüde mecliste temsil edilmekten kaynaklanan me ruiyeti,
kongreleri, di er toplantıları ve sık sık yapılan seçimlerdeki çok çe itli çalı maları sayesinde daha da
peki mi ve bu da partini örgütlenmesini kolayla tırmı hızlandırmı tır.” Aren, a.g.e., s. 104.
307
Aren’e göre bu durumun birtakım olumsuz getirileri de olmu tur. “Gerçekten bir kere parlamentoya
seçilmi olanlar, söylemi yapıldı ı gibi i çi ve emekçi halktan ki iler de il, fakat aydınlar ve onların
da genel merkezden olan ya da genel merkeze yakın olanlarıydı. Gerçi milletvekilli ine seçilmi
olanlara nitelikleri açısından kar ı çıkılması söz konusu de ildi ama, bu durum özelikle genel ba kan
Aybar tarafından vurgulanan “eli nasırlılar mecliste” söylemine ters dü üyordu. Di er bir nokta
“seçimlere gelinceye kadar, partililer parti önderlerini sosyalizmin özverili sava çıları olarak görüyor
ve onlara bir de bu nedenden ötürü saygı ve sevgi duyuyordu. Seçimlerden sonra bu durum de i ti.
Partililer artık onları çalı maları kar ılı ında milletvekilli i ve senatör maa ı alan ve parlamenterli in
di er olanaklarından yararlanan ki iler olarak da görmeye ba ladılar. Bu durum da parti içi
muhalefetin güç kazanmasına olanak sa ladı.” A.g.e., s. 105.
148
geçerli i tartı ma konusu olmu ve sosyalizmin iktidar olabilmesi için daha kestirme
T P’in parlamentarizmi kar ısında, parlamento dı ı yolları, barı çıl geçi tezi
güvence vermi ti.308 Mevcut düzen ‘Filipin tipi demokrasicilik’ olarak tanımlayan
mütegalibe ortaklı ının sömürüsünün ba savunucusu olan parti kazanır; emekçi halk
öyle artlandırılmı tır ki, kendi temsilcilerini de il, hep sömürücülerin temsilcilerini
T P’i “parlamentarizm bata ına saplandı ı” için ele tiren MDD’nin, CHP’ye
kar ı tutumu T P’e kar ı tutumundan daha olumludur.310 Mihri Belli, MDD’nin,
CHP’ye, T P’ten daha iyimser tutumunu, T P’ten daha fazla beklentisi olmasıyla
308
T P’in parlamentarist stratejisini ele tiren Yön yazarı Avcıo lu’na göre de “T P, Türk toplumunun
içinde bulundu u a amayı ve bu a amadaki kuvvet ili kilerini do ru de erlendiren bir stratejiden
yoksun görünmektedir. Bu sebepledir ki, içinde bulunulan a amayı ve toplumdaki kuvvet ili kilerini
hesaba katmayan bo lukta bir teori ve belirsiz kavramlar geli tirilmektedir. T P’i öteki anti
emperyalist güçlerden tecrit eden bu görü ve davranı lara, sosyalist terminolojide “sol sapma”
denilmektedir. Sol sapma içinde bulunan T P aynı zamanda bir “sa sapma” göstermektedir. Sa
sapma “tepeden inme- a a ıdan yukarı” gibi görü lerle açı a çıkmaktadır. Sosyalist teoride “tepeden
inme- sandıktan çıkma” tarzında bir ayrım yoktur. u ya da bu yolla iktidara gelenlerin sınıfi
karakterini esas alan bir ayrım vardır.” Do an Avcıo lu, “Bir Sosyalist Rejimin Esasları”, Yön, Sayı
155, (14 Ekim 1966), s. 9.
309
Mihri Belli, “Bugünün Türkiyesi’nde Devrimci Eylem Nedir?”, Türk Solu, Sayı 106 (Kasım 1969),
s. 3.
310
“Halk partisinin ortanın solu hareketini, Halk partisinin Kemalist köklerine dönü ü eklinde olumlu
olarak kar ılıyorum. (…) Ortanın solu,Türk toplumunda önemli bir gücü temsil eden küçük burjuva
bürokrasisinin içinde ya adı ımız tarihsel anda politik alandaki ifadesidir. (...) Ortanın solu sosyalizm
de ildir. Sosyalizm bir küçük burjuva hareketi de ildir, kent ve köy emekçilerini hareketidir. Emekçi
sosyalizm olsun, küçük burjuva dönü ümcülü ü olsun, önlerindeki siyasal amaçlara ula mak için,
ba ımsız ve demokratik Türkiye’yi gerçekle tirebilmek için elele vermeleri, ayrı ayrı siyasal
kimlikleriyle bir devrimci güçbirli i içinde birle mek zorundadır” Mihri Belli, “Ortanın Solu Nedir,
Ne De ildir” Türk Solu, Sayı 5, (15 Aralık 1967), s. 1.
149
311
açıklamı tır. Ancak MDDcilerin deste ini fazlasıyla önemsedikleri asker-sivil
aydınların CHP’ye kar ı ılımlı tutumları dolayısıyla onları ürkütmemek için böylesi
Belli’nin “T P’i adına layık bir örgüt haline getirme” olarak tanımladı ı
ele tirileri daha çok parti yöneticilerini hedef alıyordu. “Türk solu hiçbir ilerici örgüt
kar ısında de ildir. Hiçbir sosyalist, örgüt kar ısında olmaz. Gerçek devrimci
örgütün elde bulunan tek silah oldu unu bilir. (…) De erlendirmeyi yaparken örgütü
gövdesini ayırmak gerekir. Biz ele tirilerimizi, Türk emekçi sınıflarının örgütünü
gerçek bir silah olmaktan yoksun kılmak isteyenlere kar ı yapmaktayız, onu temsil
eden gövdeye de il. Türkiye’de örgüt kurmak küçük bir formalite i leminden
ibarettir. Oysa örgütün gerçek anlamı, bir sınıf niteli i ta ıyıp ta ımamasında, temsil
partiden atılanların geri alınması, parti örgütlerinde teorik e itimin ba latılması gibi
yöneli leri dikkate alındı ında anlamsızla ır”313 Murat Belge’ye göre de MDD
“örgütü ele geçirdi inde ne yapaca ını bilemez (…) Partide MDD’ci tezler güç
kazandıkça, T P daha da büyük bir hızla güç kaybeder. T P, alternatif bir parti
dü üncesiyle de il, partisiz bir devrimcilikle ele tirilmi ti”.314 Kısacası MDD’nin
yaptı ı Marksist bir parlamentarizm ele tirisi de il, cuntacı e ilimler do rultusunda
311
Belli “Biri, CHP, küçük burjuva bürokrasisinin partisidir. Ötekisi T P, emekçilerin partisi
olmasının hepimizin istedi i sosyalistlik iddia eden bir örgüttür. Ölçülerimiz ayrıdır. Be ya ındaki bir
çocuk 2 metre atlarsa aferin deriz, ama 20 ya ındaki delikanlı 4 metre atlarsa az atladın deriz. Mesele
bu, durumları farklı” demektedir. Belli, nsanlar Tanıdım, s. 501.
312
“Türk Solu Örgütten Yanadır”, Türk Solu, Sayı 10 (23 Ocak 1968), s. 2.
313
Aydıno lu, a.g.e., s. 119.
314
Murat Belge, “Türkiye çi Partisi”, s. 2130.
150
yöneltilen ele tirilerdi. MDD öncelikle asker-sivil aydınların yapaca ı bir darbe ile
ama Kemalistleri daha ileri bir çizgiye çekme amacı ta ıyordu. Ayrıca bu radikallik
vermi tir. Belli, anılarında bu sıralarda bir parti kurulmasının gerekli oldu unu ileri
sürmü tür. “Aslında legal parti kurma i inde geç kalınmı tı. Partiyi kurma momenti
dalga yükseli halindeyken, militan sol tam bir birlik durumundayken. O yılın güz
sol muhalefete umut ba lamı durumdaydı, bir ikincisi sosyalist partinin güçleri
yeni partinin gere ine inandırılırdı.”316 Fakat MDD’ciler hiçbir zaman bir parti içinde
örgütlenmemi ler, yo unlukla T P’in gençlik örgütü içinde faaliyet göstermi lerdir.
Bir siyasi parti kurma do rultunda attıkları ilk adım MDD’cilerin teorik yayını
perçinlemeyi hedefleyen Aydınlık Bildirisi’dir. Fakat MDD safları kısa süre sonra
teorik ayrı malar sonucu parçalanmaya ba lamı tır. MDD çevresi, önceleri 17 Kasım
315
Belge’e göre, “Marksçı kuram, onu kapalı bir ideolojiye hatta imana dönü türen bir ekilde
benimsendi. Bu, dönü üm sürecinde zorunlu veya kaçınılmaz bir a ama olarak görülebilirdi –e er onu
ba ka a amalar izlemi olsaydı. (…) Böyle bir süreç Gramsci’ci anlamda «kolektif aydın» gibi i gören
ve teorik bilinçlilik düzeyini yükselten bir siyasi örgüt içermek durumundaydı.” Belge, “Sol”, s. 184-
185.
316
Belli, a.g.e., s. 574.
151
1967’de çıkmaya ba layan haftalık Türk Solu, Kasım 1968’den itibaren teorik yanı
a ır basan, aylık Aydınlık dergisi etrafında tek bir grup olarak birle mi tir. Fakat,
Ocak 1970’te Kırmızı ve Beyaz Aydınlıkçılar olarak ikiye ayrılmı tır. Ocak
kararı, Yön’ün kaderini ba arısız darbe giri imleri, T P’in kaderini ise ba arısız
seçim sonuçları belirlemi tir. MDD’nin sonu ise bölünmelerle gelmi tir.
152
IV. Ara De erlendirme: Yön, T P ve MDD
Yön, T P ve MDD tali noktalardaki ayrı malarının ötesinde, genel olarak bu tür bir
solun tezahürleridir.
geli mi lerdir. Çok önemli ortak e ilimler göstermi lerdir. Her iki akım da
a ırı önem vermi tir. Ancak dü manlık, T P’in bürokrasiyi tüm kötülüklerin kayna ı
sivil bürokrasinin “devrimcili i”ne atıf yapması noktasında su yüzüne çıkmı tır.317
Yön bir aydın hareketi olarak Kadro’nun yeniden hayat bulmu haliydi. T P, ise ilk
sosyalist kitle partisi olarak sol hareket tarihinde yeni bir a amayı temsil ediyordu.
bir ideolojik çerçevede- hayat bulmu tur. MDD’nin özgünlü ü ise iktidar stratejisi
noktasındadır. Belirtildi i gibi MDD, Yön-T P çeki mesinde Yön’ün yanında yer
alsa da MDD’cilere Yöncülerin “devrim”inde yer yoktu. Benzer biçimde MDD için
açılımı sa layamadı.
317
Küçük, a.g.e., s. 568-574.
153
Sonuç
modernle menin ele tirisini de içeren modernist niteli i ve sol hareketlerin Türk
aydınlar bu pratikle uyumlu tavır aldıklarında çeli kili bir durumda kalmalarına
vurgu yapmı lar ve genel anlamda olumlu kar ılamı lardır. Sosyalist tahlile göre,
154
deneyimine ili kin yorumları dolayısıyla ele tirdikleri Batıcı aydınlardan farklı
yaptı ı vurgularla bu kısır döngüyü a abilme olana ına yönelmi tir. Ancak
hazırlanan stratejik mücadele haritaları tamamen ortadan kalkmı tır. Bir önceki
dönemde güncel olan “devrim” belirsiz bir tarihe ertelenmi tir. Ancak 1984’te
silahlı mücadeleye ba layan Kürt hareketi ulusal meselenin farklı bir boyutta
canlanmasına neden olmu tur. Özellikle SSCB’nin da ılması süreci iyice zora
ba lamı tır. Bundan sonraki dönemde “radikal demokrasi” tezleri sol içinde
olmu tur. Ancak neo-liberal saldırıların yo unla tı ı bir ortamda, ya amın her
155
Avrupa Birli i’ne üyelik Batılıla ma sürecinde yeni bir a amayı temsil
156
KAYNAKÇA
Ahmad, Feroz, Modern Türkiye’nin Olu umu, (çev.) Yavuz Alagon, stanbul,
Sarmal Yayınları,1995.
Alpkaya, Faruk, “Bir 20. Yüzyıl Akımı: Sol Kemalizm”, Kemalizm: Modern
Türkiye’de Siyasal Dü ünce, Cilt 2, (ed.) Ahmet nsel, stanbul,
leti im Yayınları, 2001, s.477-500.
Akdere, lhan, Karadeniz, Zeynep, Türkiye Solu’nun Ele tirel Tarihi (1908-
1980), stanbul, Evrensel Yayınları, 1994.
Altun, Fahrettin, Modernle me Kuramı: Ele tirel Bir Bakı , stanbul, Yöneli
Yayınları, 2002.
Arıkan, Fatma-Serdar, (yay. haz.), Mihri Belli ile “ nsanlar Tanıdım Üzerine”,
TÜSTAV, stanbul, 2000.
157
Arslan, Süleyman, (der.), TKP’nin Tarihsel Konumu (Mihri Belli’nin
Yazılarından ve Emekçi Dergisinden Derleme), stanbul, Emekçi
Yayınları, 1978.
Avcıo lu, Do an, “Sosyalist Gerçekçilik”, Yön, Sayı 39, (12 Eylül 1962), s. 20.
, “Bir Sosyalist Rejimin Esasları”, Yön, Sayı 155, (14 Ekim 1966), s. 9-
12.
Aydıno lu, Ergun, Türk Solu (1960-1971) Ele tirel Bir Tarih Denemesi,
stanbul, Belge Yayınları, 1992.
158
Babalık, Naciye, Türkiye Komünist Partisi’nin Sönümlenmesi, Ankara, mge
Yayınları, 2005.
Belge, Murat, “Sol”, Geçi Sürecinde Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak
(der), stanbul, Belge Yayınları, 1992, s. 159-188.
, “Sosyalizmde Metod Meselesi”, Yön, Sayı 152, (25 ubat 1966), s.12.
, “Ortanın Solu Nedir, Ne De ildir”, Türk Solu, Sayı 5, (15 Aralık 1967),
s. 1.
159
, “Devrimci iar Meselesi”, Türk Solu, Sayı 5 (15 Aralık 1967), s. 4-5.
, “Milli Demokratik Devrim”, Türk Solu, Sayı 53, (19 Kasım 1968).
, [E. Tüfekçi], “Demokratik Devrim: Kiminle Birlikte Kime Kar ı”, Yön,
Sayı 175, (17 Mayıs1966).
, “Türk Sosyalizm Tarihine Leke Sürenler”, Türk Solu, Sayı 7, (29 Aralık
1967), s. 1.
, [E. Tüfekçi], “Türk Soluna Saygısızlık”, Yön, Sayı 87, (15 Nisan 1966),
s. 12.
, [E. Tüfekçi], “Do u’da Olmak Nedir?”, Yön, Sayı, 147, (21 Ocak 1968),
s. 9-10.
, “Açık ve Sa lam Bir Tutum”, Yön, Sayı 143, (15 Mayıs 1965), s. 9.
, “Devrimci Örgüt çin Program Tasla ı”, Türk Solu, Sayı 123, (12
Haziran 1971).
160
, Yazılar (1965-1970), Ankara, Sol Yayınları, 1970.
, “Özele tiri”, Rasih Nuri leri, Mihri Belli Olayı III: Öz Ele tiri,
Türkiye Emekçi Partisi, stanbul, Anadolu Yayınları, 1976, s. 887-
1061.
Berkes, Niyazi, Türk Dü ününde Batı Sorunu, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1975.
, “Do u ve Do uculuk Modası”, Yön, Sayı 147, (21 Ocak 1968), s. 8-10.
Berman, Marshall, Katı Olan Her ey Buharla ıyor, (çev.) Ümit Altu , Bülent
Peker, stanbul, leti im Yayınları, 1994.
161
Bobbio, Norberto, Bir Politik Ayrımın Anlamı Sa ve Sol, (çev.) Zühal Yılmaz,
Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 1999.
Carr, E. H., Sovyet Rusya Tarihi, Bol evik Devrimi, Cilt 1, (çev.) Orhan Suda,
stanbul, Metis Yayınları, 1989.
Çayan, Mahir vd., Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup, stanbul, Kurtulu
Yayınları, 1971.
162
, “ evket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam”,
Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 92-107.
Divitçio lu, Sencer, Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, stanbul, Sermet
Matbaası, 1967.
Er, Alev, Bir Uzun Yürüyü tü ‘68, stanbul, Afa Yayınları, 1988.
Eralp, Erkin, “Yeni Bir Döneme Girerken Türkiye Sol Hareketi (Kısa Tarih)”,
Ekimler, Sayı 1, (1 Mart 1992), s. 107-143.
Erdo an, Nemci, “Demokratik Soldan Devrimci Yol’a: 1970’lerde Sol Popülizm
Üzerine Notlar”, Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz-1998), s. 22-37.
Ero ul, Cem, “Çok Partili Düzenin Kurulu u: 1945-1971”, Geçi Sürecinde
Türkiye, rvin C. Shick, E. Ahmet Tonak (der.), stanbul, Belge
Yayınları, 1992, s. 112-188.
163
Gürses, Hasan Basri, (yay. sor.), efik Hüsnü’nün Ya amı, Yazıları, Dostları,
stanbul, Sosyalist Yayınları, 1993.
Hanio lu, ükrü, Bir Siyasal Dü ünür Olarak Dr. Abdullah Cevdet ve
Dönemi, stanbul, Emek Matbaacılık, 1981.
Horu , Mehmet, Mısır, Mustafa B., Solun Yakın Tarihi ve ÖDP Üzerine,
stanbul, Ütopya Yayınevi, 1999.
Hüsnü, efik, “Türkiye’de Devrim Gerçe i”, Türkiye’de Sınıflar, (der.) Ahmet
Çavu o lu, Ankara, Ülke Yayınları, 1975, s. 47-58.
164
, Atatürk ve Komünizm, Kurtulu Sava ı Stratejisi, stanbul, Scala
Yayıncılık, 1999.
165
Küçükömer, dris, Düzenin Yabancıla ması, stanbul, Ba lam Yayınları, 1969.
Oktay, Ahmet, “Türk Solu ve Kültür”, Toplum ve Bilim, Sayı 78, (Güz 1998),
s. 38-58.
166
Özdemir, Hikmet, Yön Hareketi, Kalkınmada Bir Strateji Arayı ı, Ankara,
Bilgi Yayınevi, 1986.
Sadi, Kerim (A. Cerraho lu), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, leti im
Yayınları, stanbul, 1994.
Said, Edward W., arkiyatçılık, Batı’nın ark Anlayı ları, (çev.) Berna Ünler,
stanbul, Metis Yayınları,1995.
167
TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri, [derleyen yok], stanbul, Ürün
Yayınları, 1997.
“Türk Solu Örgütten Yanadır”, Türk Solu, Sayı 10, (23 Ocak 1968), s. 2.
Ünlü, Barı , Bir Siyasal Dü ünür Olarak Mehmet Ali Aybar, stanbul, leti im
Yayınları, 2002.
168
Yıldız, Ahmet, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene, Türk Ulusal Kimli inin Etno-
Seküler Sınırları (1919-1938), stanbul, leti im Yayınları, 2001.
169
Özet
bile eni olan Milli Demokratik Devrim (MDD) tezi ve bu tez etrafında ekillenen
çalı ılmı tır. 1920’lerden 1970’lere belli ba lı sol akımların benimsedi i ortak tezlere
dikkat çekilmi , tarihsel süreçte solun Kemalizmle ili kisinin izi sürülmü tür. Birinci
incelenmi tir. kinci bölümde, 1920’ler ve 1930’larda solla ili kilendirilebilen iki
akım TKP ve Kadro’dan MDD’nin neyi miras aldı ı, üçüncü bölümde ise 1960’lar
solunun iki önemli bile eni Yön hareketi ve T P’in MDD’yle ili kisi ele alınmı tır.
ili kinin niteli i konusunda fikir vericidir. Sonuç olarak belli ba lı tüm sol akımların
anti-emperyalizm.
ii
ngilizce Özet (Summary)
thesis which was one of the most important components of Turkish politics at 1960s
and the begining of 1970s and the political movement formed by it taking into
consideration does streams which influenced by in the historical process. Its drawn
attention to the common thesis adapted by the Turkish leftist movement from 1960s
and 1970s and the relationship between the Kemalist and leftist movements has been
In the first this study, its tried to be explored the political perspective of NDR,
the quality of its relationship with Kemalism, its nationalism, its anti-imperyalism, its
east impression emphasize and power strategy. In the second part, its tried find out
what has been inheritated by NDR from does movements associated with the that
such as TKP (Turkish Communist Party) and the Kadro movement at the 1920s and
1930s. In the last part and third part of study ıts discussed the relationshp between
NDR two important components Turkish politics the Yön movement and T P
about the nature of relatonship between the Turkish leftist movement and
the Kemalism.
anti-imperyalism.
iii