You are on page 1of 8

Davetsiz Misafir – Birinci Kısım

Hikaye üç gün önce akşam başlamıştı.

O akşam Genç Efendi Qin alkol ve yorgunluk dolu bir halde eğlenceden dönmüştü. Tam çekilmek
üzereyken aniden birisinin kapısını çaldığını duymuştu.

Tekrar ve tekrar, birisi Qin konağının ana kapısını dövüyordu.

Bahçeyi izleyen hizmetçi cevap olarak bir şeyler mırıldanmış, fenerle birlikte durumu incelemeye
gitmişti. Tam kim olduğunu soracaktı ki, kapıyı çalan kişi sanki aniden delirmiş gibi kapıyı
yumruklamaya başlamıştı.

Ve sahiden güm diye vuruyordu. Sürgü çatlamıştı. Sanki on demirden pençe durdurulamaz bir şekilde
kaplamaları eşiyordu.

Kargaşa çok gürültülüydü. Kısa bir süre sonra avlu yatağından kalkmış hizmetçilerle dolmuştu.
Fenerler, lambalar ve sopalar tutan insan kalabalığı birbiriyle bakışıyordu. En sonunda sadece dış
ceketini giymiş ve elinde bir kılıçla konağın sahibi de gelmişti.

Genç Efendi Qin kılıcı keskin bir çınlamayla kınından çekerken bağırmıştı. “Kimsin?!”

Anında kapıdaki eşeleme sesleri daha da yükselmişti.

Hizmetçilerden birisi köşeye çekilmiş, süpürgesine yaslanıyordu. Genç Efendi Qin onu işaret ederek
seslenmişti. “Yukarı çık ve dışarıya bak.”

Hizmetçi itaatsizlik etmeye cesaret etmezdi. Yüzü kararmış, ağır ağır tırmanırken başını büyük bir
zorlukla Genç Efendi Qin’e çevirdiğinde, karşılığında sadece sabırsız bir teşvikle karşılaşmıştı.

En sonunda titreyen ellerini çatı kiremitlerine koymuş ve göz atmıştı. Tek bakışta kafa üstü yere
çakılmıştı.

Genç Efendi Qin. “Kapıyı çalanın gömü giysileri içerisinde bir canavar olduğunu söyledi. Dağınık saçlı
ve kanla kaplıymış. Canlı değilmiş.”

Bu noktada Wei WuXian ve Lan WangJi bakıştılar.

Lan SiZhui ise sordu. “Genç Efendi Qin, daha detaylı bir tasviri yok mu?”

Genç Efendi Qin efsuncuların dünyasından birisi değildi. Doğru insanları sadece tesadüfen bulmuştu.
Karşılarındakilerin efsuncu olduğunu biliyordu, ama kim olduklarını veya isimlerini bilmiyordu. Her
şeye rağmen Lan WangJi’nin ruhani bir tavrı vardı, Wei WuXian ise özgüveni düşük birine
benzemiyordu ve genç olmasına rağmen Lan SiZhui oldukça ağırbaşlıydı. Bu yüzden onlara kötü
davranmaya cüret edemiyordu. “Hayır. Hizmetçi korkaktı. Tek bakış attığı anda bayıldı ve onu ancak
saatlerce merkez akupunktur noktasını çimdikleyerek uyandırabildim. Düzgünce görmüş olmasına
ihtimal verebilir misiniz?”
*ÇN: Burnun altı ve dudağın üstündeki alan. Geleneksel Çin tıbbında sık sık acil durumlarda kullanılırmış.

Wei WuXian. “Bir şey sorabilir miyim?”

Genç Efendi Qin. “Buyurun.”

Wei WuXian. “Genç Efendi Qin, o hizmetçiye bakmasını emrettiniz ve kendiniz dışarı bakmadınız mı?”
“Evet öyle.”

“Yazık olmuş.”

“Yazık olan ne?”

Wei WuXian. “Sözlerinize göre, kapınıza ziyarete gelen bir öfkeli ceset. Öfkeli cesetler geldiklerinde,
genelde belli bir kişinin peşinde olurlar. Eğer baksaydınız, belki de eski bir arkadaşınız olduğunu
görürdünüz.”

Genç Efendi Qin. “Ve belki de istisnai bir durumumdur. Ayrıca, eğer birisi için geldiyse bile, illa ben
olacağım diye bir kural yok değil mi?”

Wei WuXian gülümseyerek onayladı. “Haklısınız.”

Genç Efendi Qin devam etti. “O şey gün ağarana dek devam etti. Sabah bakmak için çıktığımda,
kapılar çoktan darmadağındı.”

Wei WuXian ve Lan WangJi ana kapıların önünde tur attılar.

Lan SiZhui onları takip etti, dikkatle inceliyordu. Qin konağının kapıları yüzlerce vahşi sıyrık iziyle
doluydu, beşli gruplar halinde, bir metreden birkaç santime kadar uzunlukları değişiyordu. Sahiden
darmadağınıktı.

Her ne kadar insan ellerine ait izler olduğu su götürmez olsa da, yaşayan bir insanın tırnaklarının asla
yapabileceği bir şeye de benzemiyorlardı.

Genç Efendi Qin. “Sonuçta siz efsun dünyasındansınız, Genç Efendiler, bu yaratığı kovmak için bir
yönteminiz var mı?”

Wei WuXian cevapladı. “Gerek yok.”

Lan SiZhui şaşırmıştı, ama hiçbir şey söylemedi. Genç Efendi Qin de bunu tuhaf bulmuştu, sordu.
“Gerek yok mu?”

Wei WuXian belirtti. “Gerek yok. Bu sözde ‘ev’ kurulduğu anda, birisi onu sahiplendiği anda sığınak
görevi üstlenir. Evin kapıları doğal bir bariyer. Sadece insanları değil, insan olmayanları da engeller. Bu
evin sahibi olduğunuz için, karanlığın yaratığını içeri davet etmediğiniz veya böyle bir harekette
bulunmadığınız sürece içeriye girebilmesine imkan yok. Kapıda kalan karanlık enerjiye de bakarsak,
nadir, kana susamış bir yaratıkta değil. Bir kapı onu uzak tutmak için yeterli.”

Genç Efendi Qin hala şaşkındı. “Sahiden bu kadar basit mi?”

Lan WangJi. “Evet.”

Wei WuXian eşiğe adım attı. “Evet. Ve gerçekte eşikte bir bariyer görevi görür. Yaşayan ölülerin ne
kanı ne nefesi vardır. Sadece sıçrayarak hareket edebilirler. Şaşırtıcı bacak kaslarına sahip ve bir
metre sıçrayabilen vesaire bir yürüyen ölü değilse, eğer evin kapıları ardına kadar açık olsa bile içeriye
giremeyecektir.”

Genç Efendi Qin hala endişeliydi. “Satın almam gereken başka bir şey var mı? Koruyucu tılsımlar veya
ruh çıkarmaya yarayan kılıçlar gibi? Yüksek bir ödül vermekten oldukça memnun olurum. Para hiç
problem değil.”

Lan WangJi. “Paranı yeni bir kapı sürgüsüne harca.”


“…”

Genç Efendi Qin’in bütün bu önerilerin, onu başlarından atmak için olduğunu ima eden güvensiz yüz
ifadesini görünce, Wei WuXian konuştu. “Seçim sizin. Kendi kararınızı verebilirsiniz Genç Efendi Qin.
Eğer bir şey olursa, tekrar yanımıza bekleriz.”

Qin konağından çıktıktan sonra Wei WuXian ve Lan WangJi bir süre yan yana yürüdüler, havadan
sudan bahsederken öylesine ilerliyorlardı.

Şu anda ikisi de yarı yarıya emekli olmuşlardı. Eğer önemli bir şey yoksa, amaçsız bir şekilde
dolaşıyorlardı, bazen birkaç gün bazen neredeyse bütün ay. Wei WuXian, Lan WangJi’nin kaos
neredeyse orada biter itibarını duyunca bu kadar güç olacağını hiç düşünmemişti, ama şu anda Lan
WangJi’nin yanında bunu denerken, sahiden de bir azim sınavı olduğunu fark etmişti. Zor değildi.
Aslında çok kolaydı. Geçmişte gece avlarına giderken hep tuhaf, maceralarla dolu yerleri seçerdi, bu
yüzden gezileri her zaman heyecanla ve sürprizlerle dolu olurdu. Ancak Lan WangJi seçici değildi.
Yapması gereken her şeyi yapardı, bu yüzden sık sık Wei WuXian’ı hiç zorlamayan gece avı
hedeflerine denk geliyorlardı. Bu seferki öfkeli ceset örneğin, Wei WuXian’ın geçmişte avladığı şeylere
kıyasla hiçte ilgi çekici değildi. Çoğu kişi de bunu ona layık görmezdi.

Ancak Lan WangJi’yle birlikte olduğu için, olayın kendisi ne kadar çekici olursa olsun beraber olmaları
o meseleleri de oldukça rahat kılıyordu.

Lan SiZhui onları sessizce takip ediyor, Minik Elma’nın dizginlerini tutuyordu. Bir süre düşündükten
sonra yine de sormadan edemedi. “HanGuang-Jun, Wei-Xiong, Genç Efendi Qin’in evini böylece
bırakmak sahiden doğru mu?”

Lan WangJi. “Evet.”

Wei WuXian sırıttı. “Sahiden saçmaladığımı ve yalanlar uydurduğumu mu düşündün SiZhui?”

Lan SiZhui aceleyle. “Elbette hayır! Ehem, böyle bir şey demek istemedim. Demek istediğim her ne
kadar evin kapıları böyle şeyleri uzak tutabilecek gücü taşısa da, kapılar yıkılmak üzereydi. Tek bir
tılsım bile vermeden böyle gitmemiz sahiden sorun olmaz mı?”

Wei WuXian. “Doğal olarak.”

Lan SiZhui. “Aa…”

Wei WuXian. “Tabi ki olmaz.”

Lan SiZhui. “Ne? O zaman neden?”

Wei WuXian. “Çünkü Genç Efendi Qin yalan söylüyor.”

Lan WangJi hafifçe başını salladı. Lan SiZhui ise şaşkın görünüyordu. “Nereden anladın Wei-xiong?”

Wei WuXian. “Genç Efendi Qin’le sadece bir kez karşılaştım o yüzden kesin konuşamam ama kişiliği…”

Lan WangJi. “İnatçı ve soğuk.”

Wei WuXian katıldı. “Aşağı yukarı öyle. Her şekilde kolay korkan birisi değil. O geceki durum tuhaftı,
ama tarif ettiklerine göre insanı iliklerine dek korkutacak kadar garip bir durum değildi. Çatıya
tırmanıp dışarıya bakmak onun için çok mu zordu?”

Lan SiZhui anlamıştı. “Ama tek bir bakış atmadığında ısrar etti…”
Wei WuXian. “Dimi? Eğer gece birisi gelip kapını yumruklasa, herkesin içinde bir merak duygusu
vardır ve sende cesarette var, gizlice dışarıya bakman oldukça normal olurdu. Bakmadığın konusunda
ısrar etmen tuhaf olmaz mı?”

Lan WangJi. “Tamamen katılıyorum.”

Wei WuXian. “Aklın yolu birdir!”

Sözlerini bitirdikten sonra sırıttı ve çenesine dokundu. “Ve her ne kadar cesedin kapıya bıraktığı
tırmalama izleri oldukça korkutucu görünse de, kötü enerjisi o kadar da yüksek değildi. Kesinlikle
intikam için öldürmeye gelmemiş – bundan eminim. Durumun gerçekte ne olduğunu öğrenmek için
bekleyip görmemiz gerek.”

Lan SiZhui. “Eğer öyleyse neden cesedi çağırıp doğrudan sormuyoruz?”

“Reddediyorum.”

“Ha?”

Wei WuXian hiç tereddüt etmeden cevapladı. “Hayalet Çeken Flamalar ne kadar kan istiyor biliyor
musun? Benim zayıf bir bünyem var.”

Lan SiZhui onun sahiden çok üşendiğinden emindi. “Wei-Xiong, benim kanımı kullanabilirsin.”

Ancak Wei WuXian kahkahalara boğuldu. “SiZhui, dürüst olmam gerekirse, sorun bu değil. Bu kez,
senin tecrübe kazanman için geldik değil mi?”

Lan SiZhui şaşırarak durdu. Wei WuXian devam etti. “Elbette cesedi çağırıp doğrudan gitmesini
sağlayabilirim. Peki ya sen?”

Bunu duyunca Lan SiZhui anında anlamıştı.

Bir dizi macera sonrasında, hem o hem de GusuLan Sektinin diğer gençleri Wei WuXian’a biraz fazla
bel bağlamaya alışmışlardı. Ruhları çağırmak ve cesetleri kontrol etmek kesinlikle en çabuk yoldu,
ama herkes bu tür yöntemleri kullanamazdı ve o da hayalet yolda yürümüyordu zaten. Bu yüzden,
ona göre, bu tür yöntemleri gözlemlemesinin hiçbir faydası yoktu. Eğer bu kez de Wei WuXian en iyi
olduğu işi yapar ve gizemi sadece birkaç denemede çözerse o nasıl tecrübe kazanabilirdi?

Bu kez Wei WuXian ve Lan WangJi onu her zamanki yoldan yürütmek için getirmişlerdi, normal
yöntemlerle bu durumun nasıl çözüleceğini göstermek için.

Lan SiZhui. “HanGuang-Jun, Wei-Xiong, o zaman Genç Efendi Qin bize doğruyu söylemeyi reddettiği
için onu şimdilik görmezden gelmeyi ve iyice korkutmayı mı planladınız?”

Wei WuXian. “Aynen öyle. Sadece bekle. O kapı sürgüsü en fazla iki gün daha dayanır. HanGuang-Jun
nazikçe ona kullanışlı bir tavsiye verdi, yenisini almasını söyledi, ama görünüşe göre Genç Efendi Qin
onu ciddiye almadı. Ne olursa olsun eğer önemli bir şey saklıyorsa, on tane yeni kapı sürgüsü alsa bile
işe yaramaz. Er ya da geç geri gelecek.”

Ancak, o kapı sürgüsü bir gece bile daha dayanamamıştı. İkinci gün, kararmış bir yüzle, Genç Efendi
Qin tekrar Wei WuXian ve Lan WangJi’yi ziyarete geldi.

Önde gelen sektlerin çok sayıda dış yerleşim yerleri olurdu. Üçü geldikten sonra GusuLan Sektinin
Bambu Kulübe adındaki küçük, zarif bir binasına yerleşmişlerdi. Genç Efendi Qin onları aradığında
tesadüfen Lan SiZhui’yi eşeğin dizginlerine asılırken yakalamıştı. Zavallı Lan SiZhui, Minik Elma bambu
filizleri yerken onu dışarı çekmek için elinden geleni yapıyordu. Arkasını döndüğü anda Genç Efendi
Qin’in dudaklarının seğirdiğini görmüştü. Hafifçe kızararak dizginleri bırakmış ve Genç Efendi Qin’i
içeriye davet etmişti.

Rapor vermek için, dikkatli bir şekilde, ikisinin yatak odalarının kapısını çaldı. Çoktan giyinmiş olan Lan
WangJi’nin sessizce kapıyı açıp başını iki yana salladığını görünce Wei-Xiong’un yakın zamanda
uyanmayacağını anlamıştı. Lan SiZhui oldukça köşeye sıkışmış hissediyordu. En sonunda yine de
cesaretini topladı ve sektinin ‘yalan söylemek yasaktır’ kuralını ihlal ederek Genç Efendi Qin’e
üstlerinin hasta oldukları için hala dinlenmekte olduğunu söyledi. Yoksa, açık açık ‘Wei-xiong hala
uyuyor, ve HanGuang-Jun sana beklemeni söyledi’ gerçeğini dile getiremezdi ya..?

Wei WuXian güneş en tepeye ulaşana dek uyumuştu. Lan WangJi’nin onca sarılışı ve okşamasının
ardından en sonunda sürünerek kalmayı başarmıştı. Kapalı gözleriyle sabah rutinine başlarken
yanlışlıkla Lan WangJi’nin iç cübbesini bile giymişti. Dış cübbesinin altından birkaç santim dışarı çıkan
beyaz kolları çok kez kıvırması gerekmişti. Sahiden üzerine hiç olmamıştı. Şansına Genç Efendi Qin,
Wei WuXian’ı düzgünce giyinip giyinmediğine dikkat edebilecek bir ruh halinde değildi. Anında üçünü
de evine götürmüştü.

Qin konağının kapıları sıkıca kapalıydı. Genç Efendi Qin kapıyı çalmak üzere giderken hal hatır bile
sormamıştı. “Dünkü tavsiyeden sonra biraz rahatladım ama yine de uyuyamadım. Salonda okuma
yapıyordum, dışarıdaki seslere karşı tetikteydim.”

Kısa bir süre sonra bir hizmetçi kapıları açtı ve üçünü avluya davet etti. İçeriye adım attıkları anda Wei
WuXian hafifçe duraksadı.

Kızıl ayak izleri avlunun her yanına saçılmıştı. Korkutucu bir görüntüydü.

Genç Efendi Qin kasvetli bir şekilde devam etti. “Dün gece o şey tekrar geldi. Neredeyse bir saat
boyunca kapıyı kazıdı, vurdu. Tam artık gürültüden bıkmıştım ki, aniden bir çatlama sesi duydum,
kapının sürgüsü ikiye bölündü.”

Sürgünün kırıldığını duyduğu anda Genç Efendi Qin sırtındaki tüylerin diken diken olduğunu
hissetmişti.

Kapıya koşmuş ve ana salonun ahşap kapısından dışarıya göz atmıştı.

Ay karanlıktı. Uzaktan sadece açılmış iki kapı kanadını görebiliyordu. Qin konağının girişinde bir kişi
dikiliyor, altında yay olan bir ağaç parçası gibi zıplıyordu.

Bir süre zıplamış ve yine de içeri girememişti. Genç Efendi Qin de rahat bir nefes almıştı. Beklenildiği
gibi her şey Wei WuXian’ın gündüz anlattığı gibi olmuştu, bedeni kaskatıydı ve bacaklarını
bükemiyordu. Evin yüksek eşiğinden atlamasına imkan yoktu.

Ancak daha nefesini veremeden, kapıda zıplamakta olan figürün aniden havada çok yükseğe
sıçradığını görmüştü – ve böylece, eşiği aşmıştı!

Genç Efendi Qin arkasını dönmüş ve kapıya sırtını yaslamıştı.

Yaratık ana girişi geçmiş ve avluya girmişti, doğrudan ileri zıplamıştı. Pat. Pat. Birkaç zıplamanın
ardından ana salonun kapısındaydı.

Genç Efendi Qin arkasındaki ahşap kapının titrediğini hissetmişti. Yaratıkla arasında sadece bir tane
kapı olduğunu fark edince aceleyle kaçmıştı.
Genç Efendi Qin. “Ay ışığı altında, yaratığın gölgesi kağıt camlara yansıdı. İçeri giremediği için salonun
etrafında dolaştı. Avluya bu ayak izlerini bıraktı! Genç Efendiler, söylediklerinize inanmak istemiyor
değilim ama, içeri zıplayamaz demiştiniz.”

Wei WuXian eşiğe bastı. “Genç Efendi Qin, çoğu zaman, katı cesetler sahiden içeriye zıplayamazlar.
Ölülerin kanı akmaz bu yüzden elbette dizlerini bükemezler. Dünyadaki istediğin efsuncuya
sorabilirsin. Hepsi sana aynı cevabı verecektir.”

Genç Efendi Qin avucunu uzattı, sanki ona kızıl ayak izleriyle dolu avluyu göstermek ister gibiydi. “O
zaman bunu nasıl açıklıyorsunuz?”

Wei WuXian. “Tek söyleyebileceğim kapına gelen şeyin sıradan olmadığı. Genç Efendi Qin, bir
düşünün – ceset dün akşam içeriye girdiğinde onda bir anormallik fark ettiniz mi?”

Genç Efendi Qin uzun bir süre düşündü, yüz ifadesi hoş değildi, en sonunda cevapladı. “Lafı
açılmışken, o şey tuhaf bir şekilde zıpladı.”

Wei WuXian. “Nasıl?”

Genç Efendi Qin. “Sanki şey gibi…”

Diğer tarafta, Lan WangJi çoktan avlunun etrafında bir kez dolaşmıştı. Wei WuXian’ın yanına geldi,
sesi sakindi. “Aksaktı.”

Genç Efendi Qin bağırdı. “Evet!” Anında sordu. “Ve siz nereden bildiniz, Genç Efendi?”

Lan SiZhui de aynı şeyi merak ediyordu. Ama HanGuang-Jun’un bilmediği hiçbir şey olmadığı gerçeğini
anladığı için sadece meraklanmıştı, şaşkın değildi, sakince cevaplamasını bekliyordu.

Lan WangJi. “Yerdeki izler.”

Wei WuXian eğildi ve Lan SiZhui de onu izledi, dikkatli bir şekilde ayak izlerini inceliyordu. Wei
WuXian birkaç bakış attıktan sonra tekrar başını kaldırarak Lan WangJi’ye dönmüştü. “Tek bacaklı bir
ceset mi?”

Lan WangJi başını salladı. Wei WuXian doğruldu. “Demek bu yüzden atlayabilmiş. Bu ayak izlerinin
yarısı ağır yarısı ise hafif. Bu cesedin bir bacağı kırılmış.”

Bir süre daha düşündü. “Sence ölümünden önce mi sonra mı kırmış?”

Lan WangJi. “Önce.”

Wei WuXian. “Evet. Eğer öldükten sonra olsaydı, hangi kısmı kırılmış olursa olsun hiçbir şeyi
değiştirmezdi.”

Böylece hiçbir duraksama olmadan sohbet etmeye başlamışlardı. Ancak Lan SiZhui takip edemiyordu.
Durdurması gerekti. “Bekleyin, HanGuang-Jun, Wei-Xiong, özetlememe izin verin – cesedin bir
bacağının kırık olduğunu ve aksayarak yürüdüğünü söylediniz. Ama bu yüzden iki bacaklı… ee, sağlam
cesetlere göre yüksek eşiklerden atlaması daha kolay?”

Açıkça Genç Efendi Qin de aynı şeyi merak ediyordu. “Yanlış mı duyduk?”

Lan WangJi. “Hayır.”

Genç Efendi Qin saçma bulmuştu. “Demek istediğiniz tek bacaklı birinin iki bacaklı birine göre daha
hızlı koşabildiği mi?”
Diğer tarafta ikisi tartışmaya dalmışlardı. Wei WuXian bir saniyesini ona sırıtmaya ayırdı. “Yanlış
anladınız, ama belki bu şekilde açıklarsam anlayacaksınız. Bazıları tek gözleri kör doğar ve bu yüzden
kalan gözlerine çok daha iyi bakarlar. Bundan dolayı da yarı kör olsalar bile görme yetenekleri iki
gözlü olanlardan daha kötü olmaz. Benzer şekilde eğer birisinin sol kolu kırıldıysa, sadece sağ kolunu
kullanabilir, uzun bir süre geçtikten sonra bazen o kalan sağ kol anormal derecede güçlenir,
başkasının iki kolunun toplamından çok daha güçlü olabilir…”

Lan SiZhui anladı. “Ve bu cesedinde bacağı ölümünden önce kırıldığı için, ölümden sonra kalan tek
bacağıyla pek çok kez zıpladı, bu yüzden de iki bacaklı cesetlerden çok daha yükseğe sıçrayabiliyor?”

Wei WuXian memnuniyetle cevapladı. “Aynen öyle.”

Lan SiZhui bunu oldukça şaşırtıcı buldu ve unutmayacağından emin oldu. Genç Efendi Qin sinirlenmiş
gibiydi. “Benim hatam. Dün karımla tartıştım ve evle ilgili işleri akşam geç saatlere bıraktım bu yüzden
ön kapıyı tamir edecek vakit bulamadım. Şimdi tamir etmem gerek – o kapının demirden bir bakraç
kadar sağlam olduğundan emin olacağım!”

Ancak Lan WangJi başını iki yana salladı. “Faydasız. ‘Hiçbir emsal kullanılmamalıdır.’”

Genç Efendi Qin irkildi, onun ifadesinin hiçte rahatlatıcı bir şey olmadığını hissediyordu. “Ve bu ‘Hiçbir
emsal kullanılmamalıdır’ ne demek oluyor?”

Wei WuXian. “Mesleki bir deyim. Anlamı, karanlık yaratıklarla yüzleşirken, bazı savunma yöntemleri
sadece bir kez kullanılabilir. İkinci kez işe yaramaz olacaklardır. Eğer dün tamir etseydiniz, bir süre
daha dayanabilirdi, ama şimdi kapıdan girmeyi başarabildiğine göre, bundan sonra içeri istediği gibi
girip çıkabilecektir.”

Genç Efendi Qin hem şok olmuş hem pişmandı. “O zaman! Ne yapacağım?”

Lan WangJi. “Otur ve bekle.”

Wei WuXian. “Paniklemeye gerek yok. Ana girişten geçebilir, ama ikinci kapıyı aşamaz. Konağını bir
şehir gibi düşün. Şu ana kadar sadece en dıştaki duvarlar aşılabildi – hala iki savunma hattın var.”

“İki mi? Hangi iki?”

Lan WangJi. “Topluluk kapısı. Mahremiyet kapısı.”

Wei WuXian. “Oturma odanın ve yatak odanın kapıları.”

Konuşma sırasında grup avluyu geçmiş ve ana salonda oturmuşlardı. Şaşırtıcı şekilde uzunca bir süre
kimse çay getirmemişti, tüm hizmetçiler ortadan kaybolmuştu. Genç Efendi Qin’in birkaç bağırışının
ardından en sonunda birisi yanlarına gelmiş, kısa bir süre sonra ise kovulmuştu. Şimdi sinirini
çıkartabildiği için Genç Efendi Qin’in ifadesi hafifçe rahatlamıştı, yine de oturmuyordu. “Baskılamak
için bana tılsımlar veremez misiniz sahiden? Lütfen endişelenmeyin genç efendiler. Ödeme hiç
problem olmaz.”

Ancak karşısındaki kişilerin gece avından hiçbir zaman ödeme beklemediklerini bilmiyordu. Wei
WuXian. “Nasıl baskılamak istediğinize göre değişir.”

“Nasıl?”

Ve Wei WuXian başladı. “Baskılamak belirtileri iyileştirir ama meselenin özüne inmez. Sadece evine
girmesini engellemek istiyorsan, nispeten kolaydır – iki haftada bir tılsımı değiştirirsin. Yine de kapını
enkaza çevirir ama. Bu noktada kapıyı, tılsımdan sık değiştirmek gerekir bence. Eğer yaratığın geri
çekilmesini istiyorsan yedi günde bir değiştirmen gerekir ve bu tür tılsımların karmaşık bir yapımı
vardır ve oldukça pahalıdırlar. Dahası, sen ne kadar baskılarsan, yaratığın enerjisi de o kadar
güçlenir…”

Lan WangJi oturmuş ve sessizce Wei WuXian’ın saçmalamasını tek kelime etmeden dinliyordu.

Baskılamanın doğru bir taktik olmadığı bir gerçekti, ama o tılsımların yapımı ve kullanımı Wei
WuXian’ın anlattığı kadar ne zordu ne karmaşık. Ama söz konusu konuşmaksa, kimse bu konuda Wei
WuXian’ın eline su dökemezdi. Muhteşem notları olan Lan SiZhui bile açıklamasıyla şaşkına dönmüş
neredeyse inanıyordu. Genç Efendi Qin oldukça telaşlanmış, sanki baskılamayı seçerse sayısız karşı
sonuçla karşılaşacakmış gibiydi. Şüphelenmekten kendini alamıyor, durmadan çayını yudumlamakta
olan Lan WangJi’ye bakışlar atıyordu. Ama onun yüzünde parlayan hiç ‘abartıyor’ ifadesi göremediği
için, inanmaktan başka elinden bir şey gelmiyordu. “Bunun kesin bir çözümü yok mu?”

Wei WuXian’ın ses tonu değişti. “Olup olmadığı size kalmış Genç Efendi Qin.”

Genç Efendi Qin. “Nasıl bana kalmış?”

Wei WuXian. “Size özel bir tılsım yapabilirim, ama sorumu dürüst bir şekilde yanıtlamaya
gönüllüyseniz.”

“Ne sorusunu?”

Wei WuXian. “Cesedi ölümünden önce tanıyor muydunuz?”

Bir anlık sessizliğin ardından Genç Efendi Qin en sonunda cevapladı. “Evet.”

You might also like