You are on page 1of 13

Kitap Değerlendirmesi

Buhari’nin Kaynakları

Prof. Dr. M. Fuat Sezgin (Ankara, OTTO Yayınları, 2019 7. Baskı)

Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam Bilimler Tarih'e yaptığı katkılarla kesinlikle kendisini tarihe
altın harflerle geçirmeyi başarmış bir bilim insanıdır. 7 Temmuz 1924 tarihinde Bitlis'te doğan, 30
Haziran 2018 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybeden Sezgin, ömrünü birçok gizli hazineyi ortaya
çıkarmaya adamıştır. Bu hazinelerden biri de onun doçentlik tezidir. Sezgin'in doktora tezi için
araştırmalarını sürdürdüğü sırada karşılaştığı ve sonrasında doçentlik tezi haline gelen çalışması,
Buhârî'nin hadis kitabında yer alan bazı rivayetlerin Mecâz'ul-Kur'ân'dan alındığını ortaya
çıkarmıştır. Buhârî'nin yazılı kaynakları kullanmış olması, hadis derlemelerinin sadece sözlü
geleneklere dayandığına dair önceki tezlerin yanlış olduğunu göstermiştir. Başka bir deyişle, Fuat
Sezgin'in "Buhari Tefsirinin Yazılı Kaynakları" adlı doçentlik tezi, sadece sözlü hadis nakli
yapıldığı iddialarına ve bu temelde Buhârî'nin Sahih'ini oluştururken hadis rivayetlerinin sözlü
olarak toplandığı tezine karşı çıkmıştır. Buhârî'nin muhtemel olarak faydalandığı birkaç yazılı
kaynağı ortaya koyan bu tez daha sonra "Buhari'nin Kaynakları" adlı bir kitap haline dönüşmüş ve
yayımlanmıştır.

2019 yılında OTTO Yayınevi tarafından 7. kez basılan "Buhari'nin Kaynakları" adlı kitap,
önsözler, sunuş, İngilizce sunuş ve kaynakça/kısaltmaların yer aldığı son bölüm dahil olmak üzere
4 bölüm ve bir giriş bölümünden oluşmaktadır. İlk olarak 1956 yılında yayımlanan ve 2000'li
yıllarda ancak ikinci baskısı yapılan bu kitabın 2. baskısını Prof. Dr. M. Fuat Sezgin'in Almanya'da
bulunduğu dönemde onun öğrencisi olan Prof. Dr. Ali Dere hazırlamıştır.

Genel bakış açısında, hadis rivayetlerinin uzun bir süre boyunca sadece ezberden (sözlü
olarak) aktarıldığı düşüncesi, bu kitabın giriş bölümünde yer alan "Rivayet Kültürünün Gelişimi"
başlığıyla çürütülmektedir. Sezgin, bu başlık altında İslam'ın ortaya çıkışından itibaren hadis
alanında ortaya çıkan belgelerden önce, Hz. Peygamber'den sonraki hadis ilminin gelişim
dönemine ilişkin genel bilgiler sunmaktadır. Ona göre, bu genel bilgiler sadece hadis ilmi için
değil, aynı zamanda İslam kültürünün oluşturduğu edebiyat, şiir vb. diğer alanların tam anlamıyla
anlaşılması için de önemlidir. Prof. Sezgin, İslami rivayetlerin özellikleri hakkında tam bir bilgiye
sahip olunmadığı takdirde, İslam'ın ilk dönemine yapılan aktarımlar üzerine doğru bir
değerlendirme yapılamayacağını ifade etmektedir.

Prof. Sezgin, Rivayet Kültürünün Gelişimi başlıklı bölümde, İslam'ın ortaya çıkışından
itibaren hadis ilminin gelişimine ilişkin genel bilgiler vermektedir. Bu bölümde, hadis tasnif
sürecini başlatan Goldziher ve Sprenger'ın hadis alanından yaptığı çalışmalarını ve Goldziher'in
hadis literatüründeki bazı verileri yanlış anladığını iddia etmektedir. Prof. Sezgin, hadis literatürün
gelişimini Kitâbetu’l-Hadîs, Tedvinu'l-Hadis ve Tasnifu’l-Hadis başlıkları altında üç süreçte
sunmaktadır. Yani Metinde Hadis literatürünün gelişim süreçleri 3 başlık altında sunulmaktadır:
Kitâbetu’l-Hadîs, Tedvinu'l-Hadis, Tasnifu’l-Hadis. Kitapta söz edilen süreçler arasında
Hadislerin Tedvini, Hadislerin Nakli (Tahammulu’l-‘ilm), Hadislerin Bablara Göre Tasnifi gibi
konular da bulunmaktadır. Ayrıca, İslami rivayetin şekil bakımından incelenmesi de
vurgulanmaktadır ve ilk asır için son derece önemli bir durum olduğu ifade edilmektedir. Prof.
Sezgin, isnadın ilk kez hicri ikinci ve üçüncü asırda ortaya çıktığı, ravi isimlerinin sonradan
uydurulmuş olduğu tarzındaki peşin fikrin bırakılması gerektiğini savunmaktadır.

İslam kültürü, ümmi bir toplumun yaşadığı coğrafyada doğmuş olmasına rağmen kitap
kültürüne büyük bir önem vermektedir. Kutsal kitap olan El-Kitab, kitaba ve kitap sahibi olmaya
özel bir değer atfetmiş ve bilgi ile kitap sahibi olma arasındaki zorunlu ilişkiye dikkat çekmiştir.
Bu durum, sözlü ve şifahi kültürden yazılı kültüre geçişte önemli bir dönüm noktası olarak kabul
edilmektedir, özellikle El-Kitab'ın indirildiği coğrafya için böyledir.1
İslam kültürünün doğuşunu takip eden ilk on yıl, bu kitabın mevcut olduğu yıllardır. Hz.
Peygamber'in vefatından sonraki dönemlerde ise, başka kitapların edinilip edinilmemesi
konusunda belirsizlikler yaşanmıştır. Hz. Peygamber'in kültürel mirasının yazılı hale getirilmesi
konusunda derin görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Hatta, ilk halifenin kendi yazdığı rivayetleri
içeren eseri yakması bilinmektedir. İkinci halife için de benzer bir durum nakledilmektedir. Ancak,
Hz. Peygamber'in ve sahabelerin yaşananları çeşitli kaynaklar aracılığıyla koruma ve sonraki

1
Özaşfar, Mehmet Emin. Rı̇ vayet İlı̇ mlerı̇ nde Eser Karı̇ zması Ve Müslı̇ m'ı̇ n El-Câmı̇ u's-Sahı̂ hi, (Ankara Ünı̇ versı̇ tesı̇
Basımevı̇ -1999),C-xxxıx, S-286.
nesillere aktarma isteğiyle bazı belgelerin oluşturulmasına engel olunmamıştır. Hicri birinci asrın
son on yılına gelindiğinde, kitapların oluşturulma dönemi çoktan başlamıştır. Hicri ikinci asır, El-
Kitab'ın yanı sıra diğer kitapların da oluşturulduğu bir dönem olarak başlamış ve yoğun bir kitap
yazma faaliyetine tanıklık etmiştir. Kitapların tasnif edilmesi için uzun süre beklemeye gerek
kalmamıştır. Muvatta'dan başlayarak kitaplar yazılmaya başlanmış ve İslam kültürünün gururla
anacağı eserler bir bir ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, yazarların bilgi kapasiteleri, titizlikleri,
dindarlıkları, belli bir bölgenin veya ekolün otoriteleri gibi birçok faktör kişi ve eser itibarının
oluşmasında rol oynamıştır.2 Yanı İslam kültürü, ümmi bir toplumun yaşadığı coğrafyada doğmuş
olmasına rağmen kitap kültürüne büyük bir önem vermektedir. El-Kitab başta olmak üzere diğer
eserler, bilginin aktarımını sağlamak ve korumak amacıyla önemli bir role sahiptir. İslam
kültürünün klasikleri olarak adlandırabileceğimiz bu eserler, İslam düşüncesinin derinliklerini
yansıtmakta ve zaman içinde büyük bir itibar kazanmaktadır.
Bunun Yani Sıra ilk önce şu bilgiler bahsetmekten fayda var: Hz. Peygamber (s.a.v)
döneminde, hadislerin bazı sahabe tarafından sahifeler halinde yazıldığı bilinmektedir. Hadis
sahifesi olduğu belirtilen bazı sahabeler ise aşağıda listelenmiştir:3
• Sa’d b. Ubâde (15/637)
• Ali b. Ebû Tâlib (40/660)
• Semüre b. Cündeb (58-9/677)
• Ebû Hüreyre (59/678)
• Abdullah b. Amr b. el-Âs (63/682)
• Abdullah b. Abbâs (68/687)
• Abdullah b. Ömer (74/693)
• Câbir b. Abdullah (78/697)
• Ebû Hüreyre76 ile Semüre b. C

Hadislerin İlk Yazili Kaynaklari başlıklı Birinci bölüm, bu bölümde, hadislerin ilk yazılı
kaynakları ve hadislerin kitaplar halinde tedvininin gelişim süreci ele alınmaktadır. Hadislerin
yazıya aktarılması, önceleri hoş karşılanmamış olsa da zamanla geniş çapta kabul görmüş ve
hadislerin kitaplar halinde yazılması yaygın hale gelmiştir. Bunun nedeni, rivayetlerin yayılması

2
Özaşfar, Mehmed Emin. a.g.e, S-287
3
Hadislerle İslam, Mukaddime, S-64.
ve isnadların uzamasıyla birlikte, insan hafızasının bilgileri tam olarak koruyamayacak duruma
gelmesidir. Yazılı kaynaklar daha sağlam bir bilgi aktarımı sağlamaktadır. Bu nedenle, hadis ilmi
de yazılı kaynaklara dayanan bir bilgiye dönüşmüştür.

Birinci bölüm’de ise Hadislerin Tedvini , Hadislerin Nakli (Tahammülü'l-'ilm), Buhari ve


Tahammülü'l-'ilm, Hadislerin Konulara Göre Tasnifi, Buhari'nin Kaynakları, Buhari'nin Sahih'inin
Bölümlerinin Tedvini Önceki Edebiyata Uygun Olması, Buhari'nin Notları, Hadis Edebiyatında
Notların Kullanılması alt başlıklarından oluşmaktadır. Prof. Sezgin, Hadislerin Düzenlenmesi
başlığı altında kitaplar şeklinde düzenlemenin gelişim sürecini el-Hatib el-Bağdadi'den şu şekilde
aktarmaktadır: "Hadislerin yazılı hale getirilmesi bir süre ihmal edildikten sonra geniş çapta
uygulanmaya başlandı ve hadisler kitaplar şeklinde düzenlemeye başlandı; çünkü rivayetler
yayılmış ve isnadlar uzamış, ricalin adları, künyeleri, nisbetleri çoğalmış ve senetlerin ifade tarzı
çeşitli şekiller almıştır, sonuç olarak insan hafızası bahsettiğimiz şeyleri kaydedememektedir,
(yazılı) hadis ilminin sadece hafızaya dayalı bilgiden daha sağlam olduğu gerçeği ortaya
çıkmıştır."4 İbn Haldun'a göre, yazı kulak aracılığıyla duyulan kelimeleri gösteren harf biçimindeki
şekiller ve çizgilerdir. Yazı, sözlü ifadelere göre ikinci bir düzeydedir ve değerli bir sanattır. Çünkü
yazı, insanı hayvandan ayıran insana özgü bir özelliktir. Ayrıca yazı, insanın zihninde olanı
anlamasını sağlar. Uzak ülkelerde olanlara maksatlar yazı vasıtasıyla anlatılır ve iletilir, böylece
ihtiyaçlar karşılanır. Doğrudan iletişim gereksinimi ortadan kalkar, geçmişte yaşamış eski
toplumların kitabeleri, bilgileri ve tarihleri gibi ilim ve marifetlere, onlar tarafından yazılan
hususlara yazı sayesinde erişilir. Bu nedenlerden dolayı, yazı değerli bir sanattır.5
Hadis edebiyatının ilk aşaması sahâbe ve büyük tâbiîlerin yazdıkları sahîfe ve cüzlerden
oluşmaktadır. Bu konuda Goldziher de Sezgin gibi düşünmektedir. Ancak Goldziher hadis
derlemelerinin oluşumunu fıkıh literatüründen sonra görmekteyken, Sezgin ise hadis literatürünü
gelişimi sahîfelerle başlayan bağımsız ve kesintisiz bir uygulama şeklinde tasavvur etmektedir.
Sezgin’e göre hicrî I. asrın sonu ve II. asrın ilk çeyreğinde dağılmış halde bulunan hadisler
derlenmeye başlanmıştır. İlk derleme Zührî tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk musannef ise

4
M. Fuat Sezgin Buhari’nin Kaynakları,Otto Yayınları, 2019 Ankara, 7. Baskı s. 62.
5
Tekin, Dilek, Yazili-Şifâhî Rivayet Bağlaminda Müslim’in Eser Sahibi Hocalarindan Rivayetleri (Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi, Istanbul-2015, S-15.
yaklaşık hicrî 125 tarihlidir. Bu nedenle Sezgin’e göre Goldziher tarafından musanneflerin ortaya
çıktığı tarih olarak belirlenen II. asrın sonlarında aslında müsnedler telif edilmiştir.6

Hadislerin Nakli (Tahammülü'l-'ilm) bölümünde, hadislerin iletilme sürecinde kullanılan


sekiz metottan bahseder: Semâ, kıraat, icâze, münâvele, kitâbe veya mükâtebe, i'lâmu'r-râvi,
vasiyye ve vicâde gibi terimlerin özetlenmesinin ardından, hadis nakliyle ilgili muhaddislerden
örnekler sunulmaktadır. Buhari ve Tahammülü'l-'ilm başlığı altında, Buhari'nin hadis naklinde
farklı tahammülü'l-ilim yöntemlerini tercih ettiği konusunda farklı düşüncelerin olduğu
belirtilerek, bazıları tarafından Buhari'nin diğer tahammülü'l-ilim türlerini kaynak olarak kabul
etmediği sonucuna varılmaktadır. Bu durumla ilgili tarihsel örnekler de aktarılmıştır.7
Sezgin, bu durumdan şu sonuca varır: "Şimdi, bu rivayet yöntemlerinin kısmen İslam'ın
başlangıcına kadar uzandığı gerçeğini daha yakından incelememiz gerekiyor. Kaynaklardaki
bilgiler ve mevcut materyallerin yardımıyla, nakil sürecinde baştan beri sadece yazılı belgelerin
ve isnadların göz önüne alındığını ve müellif isimlerinin isnadlarında yer aldığını belgelememiz
gerekiyor." Goldziher'in aksine, Sezgin de Abbott gibi isnadların doğruluğundan kuşku
duymamaktadır, ancak aynı zamanda bu otoritelerin içinden gerçek metin yazarlarının
çıkarılabileceği iddiasını gerçekleştirmeye çalışır.8
Hadis edebiyatında adı geçen kaynakların gerçekten var olduğunu kanıtlayan somut deliller
olduğu ve İbn Hacer'in elinde veya faydalandığı ikincil kaynaklarda bulunan bu kitapların sadece
bir kısmının günümüze ulaştığı için bu liste önemlidir:
İbn İshak (80-151): es-Sîre9, Mûsa b. ‘Ukbe (60-141): es-Sîre,10 Ali b. Ebî Talha (ö. 153):
es-Sahîfe, Abdurrahman el-Evzâ‘î (80-157): Kitâbu’s-Siyer, Süfyân es-Sevrî (ö. 161): el-Câmi‘,

6
Sezgin, a.g.e., s. 24-25.
7
Sezgin. a.g.e, s. 62.
8
Tekin, Dilek, Yazili-Şifâhî Rivayet Bağlaminda Müslim’in Eser Sahibi Hocalarindan Rivayetleri (Doktora tezi,
Marmara Üniversitesi, Istanbul-2015, S-15.
9
Aynı İsmi Taşıyan İbn İshâk’ın Eserin Kaynağı Olarak Müsâ b. Ukbe’nin Kitâbü’l-Meğâzî’si kullandığını
anlaşılmaktadır. Bkz..Gregor SCHOELER, Çevn: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin AKGÜN. Mûsâ b. Ukbenin Kitâbu’l-
Meğâzî’si ile ilgili yeni Bulgular, (İstem-2011)Sayı-22, s.11-21.
10
İlk siyer ve meğazi çalışmaları, asıl olarak sahabe nesliyle başlamıştır. Ancak sahabeler bu konuda bağımsız kitaplar
yazmamış, sadece elde ettikleri bilgileri düzensiz bir şekilde kaydetmiş ve aynı zamanda kendi bilgilerini sözlü olarak
sonraki nesillere aktarmışlardır. Bu nedenle siyer ve meğaziye ait ilk eserleri yazma görevi, Müslümanların ikinci
nesli olan Tabiun'a düşmüştür. Tabiun döneminde, Hz. Peygamber'in dönemine ait bazı yazılı belgelerin yanı sıra
sahabelerden gelen sözlü gelenekler de nakledilmeye ve kronolojik sırayla kaydedilmeye başlanmıştır. Bu tür yazılı
eserlerin oluşturulması, hicretin birinci asrında hızla gelişme göstermiştir, özellikle Emevilerin sonuyla Abbasi
döneminin başlangıcında ilk büyük siyer ve meğazi eserleri ortaya çıkmıştır. Bahsedilen dönemin en önemli kişileri,
İbn Şihâb ez-Zühri (ö. 124/M.742) tarafından yazılan ve günümüze kadar ulaşan "Kitâbu'l-Meğâzî" adlı eseriyle İbn
et-Tefsîr, Mâlik b. Enes (ö. 179): el- Muvatta’, Süfyân b. ‘Uyeyne (107-198): et-Tefsîr, Vekî‘ b.
el-Cerrâh (ö. 196): el-Musannef, et-Tefsîr, İbn Vehb (125-197): el-Câmi‘, Ebû Davud et-Tayâlisî
(ö. 204): el-Müsned, Muhammed b. Yusuf el-Firyâbî (126-212): el-Musannef, et-Tefsîr, Yezîd b.
Hârûn (117-206): Kitâbu’l-Ferâıd, Abdurrezzâk11 (129-211): el-Musannef, et-Tefsîr, Humeydî (ö.
219): el-Müsned, Kitâbu’n-Nevâdir, Âdem b. Ebî İyâs (132-220): et-Tefsîr,18 İbn Ebî Şeybe12
(160-235): el-Musannef, el-Müsned, Sa‘îd b. Mansûr13(137-227): es-Sünen, Ebû ‘Ubeyd Kâsım b.
Sellâm (154-224): Fedâilu’l-Kur’ân, Kitâbu’n-Nikâh, Kitâbu’l-Emvâl, Ebû Sâlih Abdullah b.
Sâlih (ö. 223): el-Müsned, Müsedded (150-228): el-Müsned, Osman b. Ebî Şeybe (157-239): el-
Müsned, İshak b. Râhûye (161-238): el- Müsned, et-Tefsîr, Ahmed b. Hanbel (ö. 241): el-Müsned,
el-‘İlel, Kitâbu’l- Îmân, ‘Abd b. Humeyd (170-249): et-Tefsîru’l-kebîr, Muhammed ez-Zühlî (ö.
252): ez-Zühriyyât, ‘İlelu hadîsi’z-Zührî.

M. Fuad Sezgin, Buhârî’nin, şeyhi İbn Ebî Şeybe’den faydalanmış olabileceğini ifade
ederek şöyle dedi:
“Buharî’nin kendi şeyhlerinin dahi bütün eserlerinden faydalanamadığını ve Sahîh’ini
mümkün mertebe elde edebildiği, irili ufaklı eserlerden hulâsaten meydana getirdiğini tahmin
ediyoruz. Meselâ o, Müslim’in 1540 kadar yerde ‘Haddesenî Ebû Bekr b. Ebî Şeybe’ diyerek,
hemen hemen kitâbının her faslına hadîslerini naklettiği Abdullah b. Ebî Şeybe’nin, Sahîh’teki 30
hadîsinden, rivâyet zincirini açıklayarak tek bir hadîsini, el-Musannef’ten nakletmemiştir; birkaç
ciltlik hacimli Musannef’inde, yaptığımız mukabeleye göre, ‘Haddesenâ Abdullah b. Ebî Şeybe’
ifadesiyle serdettiği hadîsleri, onun diğer muhtelif kitaplarından aldığını zannediyoruz. Bu

İshak'tır (ö. 150/767). Siyer telifinin aşamalarını Başlangıç Risaleler ve Telif dönemi olarak isimlendirmek
mümkündür. Başlangıç döneminin öncü temsilcileri Ka’bu’l-Ahbâr (ö.32/652), Abdullah b. Selâm (ö.43/663), Vehb
b. Münebbih (ö.114/732); Risâleler döneminin temsilcileri Urve b. Zübeyr ö.(94/713), Şurahbil b. Sa’d (ö.123/740),
Âsım b. Ömer (ö.120/737), Abdullah b. Ebî Bekir (ö.135/752) ve Ebân b. Osman (ö.105/732) olarak tespit etmek
mümkündür. Cem döneminin tek temsilcisi ise İbn Şihâb ez-Zürî’dir. (ö.124/741).5 Bu aşamada temel kaynaklarını
temin eden siyer ve meğazi yazımı tasnif ve telif dönemine geçmiştir. Bu dönemde siyer yazımının metodolojisi
geliştirilmiş, müellifler arasında farklı siyer ve meğazi telifleri ortaya konulmaya başlamıştır. Siyer yazımında tasnif
ve telif döneminin en önemli temsilcileri ise Mûsa b. Ukbe (ö.141/758), İbn İshâk (ö.151/768), Ma’mer b. Râşid
(ö.153/770), Ebû Ma’şer es-Sindî (ö.170/787) ve Vâkıdî (ö.207/822) kabul edilir. BKZ, Adem, Apak. Sı̇ yerı̇ n
Öncülerı̇ : Mûsâ B. Ukbe (ö.141/758), (İksad Uluslararasi Yayinevı̇ Ankara-2022), S-35.11.
11
Bkz. Harald, Motzki, The Musannaf Abd al Rezzak as-sanaanı as a Source of Authentic Ahadith of the first Century
A.H. (JournalofNearEasternStudies,Vol.50,No.1.(Jan.,1991), S.3-6.
13
3200 hadisin 1849’unu, bir başka deyişle %58’ini ilk musanniflerden olan hocaları tarikiyle alan Saîd b. Mansûr’un,
diğer merviyyâtını da yazlı kaynaklardan almış olması dönemin ilmi anlayışı bakımından tabıî görülmektedir. Bkz.
AKYÜZ, Ali, Saîd B. Mansûr’un Musannef’inin Yeniden İnşâsı (Marmara Üniversitesi, İlahıyat Fakültesi yayınevi.
S-18.
takdirde Buharî’nin, ustadının büyük Musannef kitâbının rivâyet hakkını almamış olması
icabetmektedir”14
Ancak yapılan inceleme neticesinde bu sayının yirmi olduğu görülmüştür. Üstelik bu yirmi
hadîsi, Musannef’in ilgili bâblarında aradığımızda, bunlardan yedi tanesinin aynı rivâyet zinciri ve
aynı metin ile, yahut da mânâ aynı kalmak suretiyle bazı farklı lafızlarla yer almış olduklarını ve
bir hadîs ise aynı metin ve lafızlarla fakat, bir râvîsi ayrı olmak üzere farklı bir senedle gelmiştir.
Geri kalanlarını ise, el-Musannef’te bulunamadı. Muhtemelen bu hadîsler müellifin diğer
eserlerinden alınmıştır. Buna göre Buhârî, üstadının büyük Musannef kitâbının rivâyet hakkını
almıştı, kanaatindeyiz. Sezgin’in bunu fark edememesi ise, nüsha farklılıklarından yahut,
yazmaların tahkikindeki zorluklardan kaynaklanmış olabilir.15

Buhârî'nin Kaynakları başlıklı bölümde Prof. Dr. Fuat Sezgin öncelikle şu noktaya dikkat
çekmektedir: Bazı çekişmelere rağmen, hadislerin erken bir dönemde yazılmaya başladığını ve
yine erken bir dönemde hadislerin kitaplar halinde tedvin edildiğini, ikinci asrın ortalarında ise bu
biriktirmiş olan materyallerin belirli konulara göre tasnif edildiği görülmektedir. Devamında
Sezgin, Buhârî’nin Sahih'ine aldığı hadisleri ravileriyle birlikte sunmaktadır. Bu raviler arasında
Fudayl, Zeyd b. Eslem, Ibn Uyeyne, Abdurrezzak b. Hemmam, el-Hasen el Basri, İbrahim en-
Nehai gibi isimler bulunmaktadır.16

Buhârî ve benzerleri, hadislerini aktardıkları kitapları hocalarından bizzat dinlemişler mi


yoksa kitaplardan aldıkları hadisleri yazarlarının ismini belirterek mi iletmışlardır? Başka bir
deyişle, Buhârî örneğin namazla ilgili bölümlerde "haddesenâ Ebû Nu‘aym" diye başladığı bir
rivayeti Ebû Nu‘aym Fadl b. Dükeyn (ö. 212) adlı şeyhinden bizzat dinlemiş midir, yoksa bu hadisi
onun Kitâbu’s-salât adlı ve günümüze ulaşmayan kitabından mı almıştır?

Fuad Sezgin, birçok yerde, Buhârî ve diğerlerinin rivayetlerinin "rivayet hakkı elde edilen"
kitaplardan olduğunu özellikle vurgulamaktadır.17
Fuad Sezgin, buradaki hırrîcuhû ifadesini yanlış anlama yanılgısına düştü ve Müslim ile
ilgili çeşitli yorumlara açık bir yaklaşım sergiledi. İlk basımda tahrîcuhû olarak geçen kelime,
ikinci baskıda doğru şekilde düzeltilmiş olmasına rağmen tercümesi aynı şekilde kalmıştır. Ancak

14
Sezgin. a.g.e, s. 104-105.
15
Nihat, YATKIN. Ebû Bekr İbn Ebî Şeybe Ve Buhârî İle İlişkisi, S-11.
16
a.ge. S-61
17
Sezgin, a.g.e, S.-75.
bu hata yalnızca bir basım hatası değildir. Hırrîcuhû, 'talebesi' anlamına gelir ve bu kelimenin
hadis ilmindeki tahrîc/ihrâc ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bu cümlede tahrîcuhu ifadesinin
hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Ancak Sezgin'in alıntı yaptığı kaynaktaki diğer yorumlarla bu
ifade arasında bir ilişki kurarken bu yazım hatasının da etkili olduğu görülmektedir.18

“Müslim’in (ö. 261) hakikatte başka râviler gösterdiği halde hadisleri bazen Buhârî’nin
kitabından çıkarması” ne demektir? İlk akla gelen “Müslim’in Buhârî’deki hadisleri alıp kendi
şeyhlerinden nakledilmiş gibi göstermiş olduğu” düşüncesinin kastedilmediğine kanaat getirmek,
Sezgin’in yukarıda naklettiğimiz düşüncelerinin bir gereğidir. Peki, böylesine yanlış bir ifadeyle
anlatılmak istenen nedir?
İlk önce şu belirtmek isterim ki, Müslim’in eser sahibi hocalarından büyük çoğunluğunun
kaynaklarının da yazılı olduğu görülmüştür. Örneğin Müslim’in eser sahibi hocası Ali b. Hucr’un
rivayetlerinin yarısı eser sahibi hocası İsmail b. Cafer’dendir. İsmail b. Cafer’den gelen
rivayetlerin ise yarısından fazlası eser sahibi hocaları Alâ ve Abdullah b. Dînar’dandır. Öte yandan
Ali b. Hucr’un Sahîh’teki rivayetlerinin geriye kalanı ise eser sahibi Ali b. Müshir ve İsmail b.
Uleyye’dendir. Dolayısıyla bu netice Kütüb-i Sitte’nin yazılı kaynaklarının olup olmadığı
tartışması bir yana ondan bir önceki dönemi temsil eden literatürün bile, hatta bir öncesinin dahi
yazılı kaynaklara dayandığı hususunu gözler önüne sermektedir.19
Sayın Sezgin bu ifadeyi Süyûtî’den20 o da İbn Hacer’den aktarmaktadır. Devamındaki
ifadelerin ve İbn Hacer'in diğer yerlerdeki açıklamalarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
Buhârî bu kitabıyla çığır açmış, diğerleri onun kitabına göre kendi kitaplarını yazmış ve temel
hadisleri belirlemede onun izinden gitmiştir. El-Hâkim el-Kebîr olarak bilinen önemli bir hadis
hafızı olan Kerâbisî (285-378) bunu şu şekilde açıklamaktadır: "Allah, İmam Muhammed b. İsmail
(Buhârî)'ye rahmet etsin. Asıl metinleri düzenleyen ve insanlara açıklayan odur. Sonrasında onun
kitabından alıntı yapan herkes, muhakkak onun kitabından almıştır. Örneğin Müslim b. Haccâc,
kendi kitabına büyük ölçüde onun kitabını dahil etmiştir."21

18
ALBAYRAK, Ali. Fuad Sezgin’in “Buhârî’nin Kaynakları” Kitabı Üzerine Değerlendirmeler, (Usûl İslam
Araştırmaları, Sayı: 26, Temmuz-Aralık 2016), S-56 (6).
19
Tekin, Dilek. Müslim’in Sahîh’inin Yazılı Kaynakları Üzerine Bazı Tespitler,(Hadis ve Araştırmaları-2015), C-1,
No-1, S-158
20
Süyûtî, Tedrîbu’r-râvî (tah. Muhammed Avvâme), Dâru’l-yüsr, Medine, 2016, 2/295.
21
Bkz. ALBAYRAK, Ali. A.g.e S-56.
Zamanının Buhârî’si olan Dârekutnî (306-385) ise bu durumu şu şekilde ifade etmektedir:
“Buhârî olmasaydı Müslim böyle bir eser telif edemezdi. Zaten o, Buhârî’nin kitabını alıp ona
müstahrec yazmış,14 bazı hadisleri de eklemiştir.”
Burada vurgulanan nokta ise, kitap yazımı konusudur. Çünkü Sahih gibi bir kitap daha
önce yazılmamıştır. Bundan sonra gelenlerin onun kitabından beslenmeleri kaçınılmazdır. Bu
kapsamda Müslim'in, Buhârî'nin kitabındaki başlıkları temel alarak kendi kitabını yazdığı
anlaşılmaktadır. Sahih-i Müslim'de başlık isimlerinin belirlenmemiş olmasından da anlaşılır.
Başlıkları belirlememesine rağmen düzenli bir kitap yazabilmesi, başka bir kitabı esas aldığını
göstermektedir. Vurgulanan tek şey budur; konunun hadis rivayetiyle hiçbir ilişkisi yoktur.
Buhârî'nin kitabındaki tüm hadisler daha önce yazılı olarak mevcuttu. Buhârî bu hadisleri
dinlemeden veya kitapların iznini almadan kendinden önceki müsned ve musanneflerden
çıkarmamış olduğu gibi, sonrakiler de kitaplarında bahsettikleri muhaddisleri dinlemeden
Buhârî'nin kitabından bu hadisleri almamışlardır.22
Sayın Sezgin'in "Buhari, malzemenin sistematiğe edilmesinde ileri bir aşamayı temsil eden
200 kadar kitabı özetlemiştir. Müslim ise önceki neslin tasnifini almış, ancak malzemeyi mümkün
olduğunca eski kaynaklardan derlemiştir" tespiti doğrulanmaktadır. Müslim'in eser sahibi
hocalarının isnatları incelendiğinde, bazen iki, üç hatta dört nesil öncesine kadar eser sahipleriyle
karşılaşmak mümkündür. Bu durum, hadis edebiyatının ihtiyaç doğrultusunda yapılan derleme
türleriyle doğal bir gelişim gösterdiğini ortaya koymaktadır. Yazılı kaynaklara dayandığının tespit
edildiği literatür, metinler arasındaki yansımasının metin karşılaştırmasıyla analiz edilmiştir.
Metin karşılaştırmasına tabi tutulan hadislerin çoğunluğu "lafızları aynı" veya "lafızları benzer"
kategorisine girmektedir. Isnad ve metin analizleri, ravilerin güvenilir, hafız, fakih, ünlü, imam,
müsannif, sahih kitaplara sahip gibi niteliklere sahip olduğunu, metinler arasındaki uyumun %90'ı
aştığını göstermektedir. Bu tür ravilerin nakilleri genellikle aynı veya benzer kategorilerinde yer
almaktadır. Bu durum, isnatlarla metinler arasındaki paralellikleri ve hadislerin tahkik ve
ıstılahındaki yöntemlerin ne kadar değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Hadislerin yazılı olarak
kaydedilmesi, lafızların korunmasında tek başına yeterli olmayıp sözlü doğrulamayı
gerektirmektedir.23

22
ALBAYRAK, Ali, Fuad Sezgin’in “Buhârî’nin Kaynakları” Kitabı Üzerine Değerlendirmeler, (Usûl İslam
Araştırmaları, Sayı: 26, Temmuz-Aralık 2016), S-57 (7).
23
Tekin, Dilek, Müslim’in Sahîh’inin Yazılı Kaynakları Üzerine Bazı Tespitler,(Hadis ve Araştırmaları-2015), C-1,
No-1-S-159.
Son olarak ifade edebiliriz ki: Buhârî, kendisinden önce gelen Muvattâ ve Musannef gibi
eserlerden nasıl beslendi ise Müslim, Ebû Davud, Nesâî ve Tirmizî de onun Sahîh kitabından
beslenmiştir. Fuad Sezgin'in de büyük bir olasılıkla bunu kastettiği, ancak ifadesinin kastını aşan
bir şekilde anlattığı söylenebilir.

Buhârî’nin Bâbları Tasnifi başlıklı bölümde, Fuad Sezgin Buhari'nin hadis


koleksiyonundaki başlıkların düzenlenmesinde önceki kaynaklara uyarlandığını iddia etmesi
eleştirilmektedir. Buhârî'nin önceki kitaplardan aktardığı nakilleri, onun başlıkların
düzenlenmesinde öncekilere uyduğu şeklinde yorumlamak hatalı bir yaklaşımdır. Başlıkların ve
açıklamaların daha önceki kitapların başlıkları ve içeriğiyle karşılaştırılması, Buhârî'nin ne kadar
öncekilere uyarlandığını tespit etmenin tek yoludur. Ancak Fuad Sezgin'in alıntılarına
bakıldığında, bu karşılaştırmanın sınırlı olduğu görülmektedir. Buhârî öncesine ait birçok
kaynağın henüz tespit edilmemiş olması da bu durumda etkili olmuştur. Buhârî'nin başlıkları
belirleme konusunda öncü olduğu, Muvattâ gibi başka kitapların mevcut olduğu bir dönemde
böyle bir iddiayı savunmanın mümkün olmadığı belirtilmektedir. Buhârî, diğer kitapların yanı sıra
daha ayrıntılı ve farklı bir başlık düzenlemesi yapmıştır. Buhârî'nin başlıklarla ilgili yenilikleri,
sadece merfû/müsned hadisleri rivayet etmesi, başlıkları düzenlerken merfû hadisleri dikkate
alması ve ilginç başlıkların belirlenmesi gibi unsurları içermektedir. Buhârî'nin başlıklarının
gelişimi genellikle ele alınmayan bir konu olduğundan, bu konuya ayrıca değinilmesi uygun
olacaktır.24

Buhârenin Ta’likleri başlıklı bölümünde ,Buhârî'nin mu‘allak rivayetlerinin ne olduğu ve


nasıl kullanıldığı ele alınmaktadır. Mu‘allak rivayetler, direkt olarak önceki yazılı kaynaklardan
alınan ancak hangi kaynaklardan alındığı belli olmayan hadislerdir. Buhârî, mu‘allak rivayetleri
tasnif etmede önceki yazılı kaynaklara uyduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, Sezgin'in böyle
bir yaklaşımın yanlış olduğu iddialarına da değinilmiştir. Buhârî'nin mu‘allak rivayetleri tasnif
etmek için üç ayrı alanda kullandığını belirtmektedir: terâcim, mütâbaât ve hadislerin asıl
aktarıldığı bölüm. Ayrıca, Buhârî'nin mu‘allak rivayetleri nasıl kullanıldığına dair farklı

24
Sezgin. a.g.e, s-79.
yaklaşımlar ve tartışmalar da ele alınmaktadır. Bu konular bölümler halinde ayrıntılı bir şekilde
açıklanmaktadır.25

Hadis Edebiyatında Ta’liklerin İstimali bölümünde ise Prof. Dr. Sezgin, hadislerin
tamamen yazılı kaynaklara geçtiği üçüncü asırda Buhârî'nin Sahih'ini tasnif ederken kitaplardan
faydalanmak için rivayet yoluyla gelmesini şart koşmamakta ve isnadın artık hükmünü
kaybettiğini, klasik hadis literatüründe sıkça kullanılan "İsnadı ikmal ve hakiki bir bilim haline
çıkaran Buhari'dir." söylemine karşı çıkmaktadır.

Buhari'nin Kur'an Tafsiri Ve Kaynaklari Başlıklı İkinci Bölüm, bu bölümünde ilk


olarak Buhârî'nin Filolojik Kaynakları ele alınır. Bu bölümde Ebû Ubeyde ve Ferrâ'nın Buhârî
üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Prof. Dr. Fuat Sezgin'e göre Buhârî'nin filolojik kaynakları tam
anlamıyla incelenmemiştir. Özellikle Kitâbu't-Tefsir bölümünde alıntıların yoğunlaştığı belirtilir
ve Buhârî'nin özellikle Ebû Ubeyde ve Ferrâ'dan alıntılar yaptığı ifade edilir. Buhârî'nin Filolojik
Kaynaklarıyla İlişkisi Hakkında Şarihlerin İncelemeleri başlıklı bölümde Prof. Sezgin, Hattabi'nin
Şerhu’l-Buhârî, Kirmâni'nin el-Kevâkibu'd Derâri, İbn Hacer'in Fethü’l-Bârî, Aynî'nin Umdetü’l
Kâri ve Kastallâni'nin İrşâdu’s-Sârîb gibi eserlere yer vermiştir.

Fuad Sezgin, Buhârî'nin Tefsir ve kısmen Ehâdîsu’l-enbiyâ’ bölümlerinde sıkça aktardığı


Kur'an'ın garip tarzıyla ilgili bilgileri Türkçe'ye iki açıdan aktarmaktadır. İlk olarak, Bu tür
aktarımların Sahih'te bulunmasının garip olduğu ve sonradan eklenen şartların gerçek dışı olduğu
vurgulanmaktadır. İkinci olarak, bu tür bilgilerin kaynağının çoğunlukla Ebu Ubeyde'nin
Mecâzu’l-Kur’ân ve kısmen de Ferrâ'nın Me‘âni’l-Kur’ân adlı kitapları olduğu ve Buhârî'nin bu
dil bilimcilere hayranlık duyduğu vurgulanmaktadır.

Ibn Hacer daha sonra, Buhârî'nin bu tür açıklamalardaki kaynağının bu isimler olduğunu
ayrıntılı aktarımlarla ortaya koymuştur. Ardından, bu konuyu Fuad Sezgin'in ele alması ve daha
önce araştırdığı Mecâz'ı karşılaştırması takdir edilecek bir durumdur. Ancak bu karşılaştırma
sırasında bazı üstünkörü değerlendirmeler yapıldığı ve bilgi eksikliklerinin olduğu da gerçektir.
Bunların tamamının ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını başka bir çalışmaya bırakarak burada

25
Sezgin. a.g.e, s.-117.
sadece "Buhârî'nin bu bilgileri Sahîh'e dahil etmesi" ve "tefsir bölümündeki yöntemi" konularını
genel değerlendirmeler şeklinde ele alalım.

Buhârî, Tefsir bölümünde Kur'an ayetleriyle ilgili sahih rivayetleri tasnif ederken sureleri
tek tek ele alıp hadis bulunan ayetleri "bâb başlığı" yapmakta ve ardından ilgili rivayetleri
aktarmaktadır. Buhârî, bunu yaparken, tefsir konusuyla ilgili kendince önemli olan bir şey daha
yaparak ayetleri anlamayı kolaylaştıracak çok sayıda sözlük bilgisini ve biraz da dilbilgisini bu
bölüme dahil etmektedir. Ancak başlık yapmadığı ayetlerle ilgili sözlük bilgilerini surenin başında
bir giriş olarak, başlık yapmış olduğu ayetlere dair sözlük açıklamalarını da o başlığın başında
aktarmaktadır.26

Buhârî, Sahîh'ini müsned hadisleri temel alarak tasnif etmiş ve kitabı için kendisine
atfedilen şartlar, bu müsned hadisler için geçerlidir. Ancak Buhârî, sahip olduğu fıkıh, siyer ve
tefsir bilgisini ayrıca kitaplar yazarak değil, Sahîh'i tasnif ettiği yöntemle ortaya koymak istemiştir.
Gerçekten de, Megâzî bölümünde birçok bilgi aktarmaktadır: Harplerin ve önemli olayların yılları,
Bedir harbine katılan bazı kişilerin listesi vb. Talâk ve Hiyel bölümlerinde ise Hanefilere fıkhî
itirazlarda bulunmaktadır. Bu bir tercih meselesidir. Nitekim Müslim, bu tür bilgileri bir kenara
bırakarak Sahîh'ine bile başlıklar koymamıştır.27

El-Câmı̇ u’s Sahîh’in Rivayetler, bu bölümde Sezgin, Buhârî'nin hadis aldığı raviler ve
müstensihlerin metin farklılıkları ve müdahaleleri konusundaki kaynaklarına değinmiştir.
Buhârî'nin Sahih'ini doksan bin kişinin dinlediğini ve hepsinin rivayete muktedir olmadıklarını
ifade etmiştir. Sezgin, bu kişilerin metin farklılıklarını tespit edemediğini ve bu durumun üzücü
olduğunu belirtmiş, özellikle Firebrî örneği üzerinde durarak, onun nüshalarının neden bu kadar
yaygın olduğunu ve gelişim sürecini açıklamıştır. Bu durumun sebeplerinden biri olarak,
Firebrî'den dokuz kişinin rivayet etmiş olması ve Nesefî'den sadece iki kişinin rivayet etmiş olması
gösterilmiştir.28
Buhari, Abu'l-Ferec al-Isfahani, Ibn Abdirabbih gibi büyük eser yazarları için, ilk dönem
yazarlarına ait yazılı eserler, vicade, kitabe gibi yöntemlerle edindikleri ve kelime kelime
aktarabildikleri eserler önemsiz bir rol oynuyordu. Onlar için daha önemli ve değerli olan,

26
ALBAYRAK, Ali, a.g.e. S-57 (7).
27
Sezgin, a.g.e, s. 145-184.
28
Sezgin, a.g.e., s. 185-212.
hocalarının derslerinde oluşturdukları ders notlarından veya hocalarının orijinal veya kopya
nüshalarından yaptıkları rivayetlerdi. Bu rivayetler, haddesenî, ahberanî gibi terimlerle ifade edilen
sözlü aktarıma işaret etmektedi.29

Eserin son bölümü Dördüncü Bölümüdür, İlk kısımda, bir hadis kitabının rivayet
zincirinden yararlanılarak yazılı kaynakların bulunması için izlenen yöntem ve elde edilen
sonuçlar, ravilerin alfabetik sıralamasıyla birlikte I. Lahikayer'de yer almaktadır. II. Lahika ise son
bölümün ikinci kısmını oluşturur ve Buhari'nin Sahih'i ile İmam Malik'in Muvatta'sı arasındaki
ortak kısımları ve bunlar hakkında genel bir değerlendirme sunar.

Sonuç:

Prof. Sezgin, Goldziher'in hadis literatüründeki bazı verileri yanlış anladığını iddia ederek,
hadis tasnif sürecini bir asır sonra başlattığına karşı çıkmaktadır. Buhârî'nin Kaynakları adlı
çalışması ile Goldziher'in rivayet teorisine yönelik akademik alanda verilmiş bir cevap
vermektedir. Sezgin İslam’ın başlangıcından itibaren hadislerin yazılı rivâyetinin kesintisiz bir
biçimde süregeldiğini iddia etmektedir. Bu bağlamda Sezgin, Goldziher başta olmak üzere birçok
batılı araştırmacının hadis alanına dair elde ettiği sonuçların yanlış olduğunu ileri sürmektedir.
Sezgin'e göre, III. asırda ve sonrasında yaşayan müelliflerinin hadis rivayetleri için hadis
yolculuklarına çıktığı düşünülmektedir.

Sezgin’in ilk defa bir külliyatın isnâdlarını sıraya uygun olarak araştırması sayesinde
müellif ve râvi diye iki farklı kavram ortaya çıkmıştır. Sezgin külliyatların dayandığı yazılı
kaynakları bir araya getirenleri müellif, bu kaynakları sadece ders olarak okutanları ise râvi olarak
adlandırmaktadır.

Bu eser, Buhârî'nin kendinden önceki yazılı hadis edebiyatına dayandığını ve bunu


delilleriyle ortaya koymaktadır. Prof. Sezgin'in bu çalışması, hadis alanında Yazılı Rivayet Teorisi
adı verilen önemli bir kırılma noktasıdır. Ancak, bu eser hakkında yapılan çeşitli çalışmalara
rağmen, tam anlamıyla henüz tanınmadığı söylemek mümkündür.

29
Tekin, Dilek, a.g.e. (Doktora tezi), S-66.

You might also like