You are on page 1of 386

UNUTULANLAR DışıN��iA

YENİ BiR ŞEY YoK


HAKKARİ VE KUZEY IRAK DAGLARINDAKİ
ASKERLER

ÜSMAN PAMUKOGLU

1947 yılında Sinop'un Gerze ilçesinde doğmuştur.


Selimiye Askeri Ortaokulu, Kuleli Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu,
Piyade Okulu, Kara Harp Akademisi, Silahlı Kuwetler Akademisi ve
Milli Gıivenlik Akademisi'nde öğrenim yapmışur ..
11 yaşından itibaren 43 yıl ıiniforma giymiştir.
On yıl piyade subayı, 16 yıl kurmay subay olarak,
kıta komutanlıklan ve karargah subaylığı görevlerinde bulunmuştur.
l 993'de Tuğgeneralliğe terfi euniş,
1997'de Tümgeneralliğe yıikselmiştir.
2002'de Tıimgenerallikten emekli olmuştur.
1990-1992'de Edime-Uzunköprıi'de 42'nci Piyade Alay Komutanlığı,
1993-1995'de Hakkari'de Dağ ve Komando Tugayı ve Gıivenlik Komutanlığı,
1998-2000'de Kıbrıs'ta 28'nci Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı,
2000-2001 'de İstanbul'da Piyade Okul Komutanlığı vazifelerini yap.mışur.
Evli ve iki çocuk babasıdır.
ISBN 975-0340--00-2

Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok


© Osman Pamukoğlu

Ofset Hazırlık
Harınoni Yayıncılık

Kapak Tasannu
Dağ Ve Komando Tugayı Emir Ve Harekat Komutasındaki Birliklerde
l 984-1995 Yıllan arasında şehit olan 623 personelin adlarından oluşturulmuştur.

Baskı
BARIŞ MATBAA

Cilt
Barış Mücellit
1. Basım, Kasım 2003
14. Basım, Aralık 2003

© Hamıoni Yayıncılık

Ttim meınin yayım hakkı saklıdır.


Tanıum için yapılacak kısa alınular dışında yazarın ve yayımcının
yazılı imi olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Tel: 0212 249 59 02 - 249 42 79


Faks: 0212 251 39 62
e-mail: harmonikitabevi@yahoo.co.uk
OSMAN PAMU:ı<Öciu

UNUTULANLAR DIŞINDA
YENİ BiR ŞEY YoK
HAKKARİ VE KUZEY IRAK DAGLARINDAKİ
ASKERLER


Harmoni
''VATAN SAGOLSUN"

diyenlere ithaf edilmiştir


İçindekiler

I. ÖNSÖZ 7

2. BiRiNCİ BöLÜM: ÖNCESi 9

3· İKiNCİ BöLÜM: 1993 DÖNEMİ 23

4· ÜÇÜNCÜ BöLüM: 1994 DöNEMİ 161

5· DÖRDÜNCÜ BöLÜM: 1995 DöNEMI 279

6. BEŞiNCi BöLÜM: EKLER 3 45

A. İSiMLERİYLE GONEŞI YOKSELTENLERİN KiMLİKLERİ 346

B. HAKKARİ HAREKAT BÖLGESİ 373

C. HAREKAT FOTOGRAFLARI 374


BU MU ÖMRÜNÜN ÖZETİ

Sen de uzak ülkelerden ıüinüyorsıın


Ve bana bütün söyleyebildikleıin,
Alışaııı evinin eşiğine otunnuş
Serinleyen birinin,
Aklına gelebilecek düşünceler.
Peki, ne anlaıııı t1a1· öyleyse;
Bunca yolculuğun.

Louis Aragoıı
7

"Tarih naııkör değildir, bir hizmeti U11utmaz;


İstikbaliıı vicdanı.aşk istemez, kiıı tutmaz"

Mehmet Emin Yurdakul

Ônsöz

Savaşı, O'nun ne olduğunu bilmeyen ve hiçbir zaman ateş altında


bulunmayanlar çıkarmış ve sebep olmWjlarclır. Savaşın ahlakla ilgili
kısmı onu yapan ve yaşayanlarla değil, sebep olanlarla alfil<alıdır.
Bugtine kadar tüm savaşlarda sadece ve sadece anneler kaybetmiş­
tir. Başka hiç kimseye bir şey olmamıştır. Hiçbir sonuç, annenin me­
zara kadar devam edecek olan yüreğindeki ateşe demıan olamaz. Acı
çekmeyen ve çekenlerden haberi olmayan acıları dindirmenin yolla­
rını aramaz, arasa da doğnı şeklini bulamaz.
İnsanlığın 5000 yıllık yazılı tarihi aslında savaş tarihinden başka bir
şey değildir. Korkular ittifakları, ittifaklar savaşları doğurmuştur. Bir
savaş, daha sonraki savaşın tohumlarını atmıştır.
Diınyada insandan başka bir canlı tiirfı var mı? Gençlerine silah ve­
rip, onlara kendi cinslerini nasıl öldürmesi gerektiğini öğreten? Öl­
dürme işini iyi yaptın diye kahraman ilan eden ve madalya takan? Bu­
mı tek hücreliden memelilere kadar ismen tanımlanabilmiş milyon­
larca canlıdan sadece insanlar yapar.
Savaşla kıyaslandığında diğer insani tüm uğraşlar basit ve sıradan
kalır. İnsandaki altı temel duyu; mutluluk, üriıntü, öfke, korku, şaş·
kınlık ve tiksinme aynı anda sadece muharebelerde yaşanabilir.
İnsanlar, genellikle düştükleri yere bakarlar. Önce, neye takıldıkla­
rına bakmalıdırlar. Tarih ise, hatır gönlıl tanımaz. Verdiği derslerin
bedelini peşin alır. Gelecekte oynayacak film, her zaman bölümler
halinde gösterilir, ama kasırgayı sezmek, bir algı ve kapasite mesele·
sidir. "Tepenin öbür yanını görmek" sıradanların sahip olduğu bir
yetenek değildir. Topluma iyi ve kötii doğnı şekliyle anlatılırsa, onlar
mutlaka doğru olanı bulacaklardır. İnsanlar sorunun ne olduğunu
öğrenmeye korkmamalıdıi-. Mesele tam ve ayrıntılarıyla bilinmezse,
tamamı hiçbir zaman öğrenilemez.
Bu kitap, Türkiye'nin ı;n uç köşesi, zamandan, mekandan ve hatta
çağından uzak, dağların şehri Hakkari'de 1993--1995 yıllan arasında
UNtrrULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

geçen 778 gi'ınde yaşananları gözler öni'ıne serecektir.


Ben, anılarımı 1993-1995 yıllarında Hakkari ve Kuzey Irak'ta şehit
düşen 427 vatansever (365 subay, astsubay, erba., ve er, 60 konıcu ve
2 polis) ve yaralanan 853 gazinin annelerine, en ağır koşullarda bile
hiçbir şikayetlerine tanık olmadığım, ölümle eğlenen, oynayıp güle­
rek muharebeye girip şehit olan ve yaralanan Türk askerlerine, tüm
mücadele arkada.,larıma bir vazife ve gönlıl borcu olduğu için yazıyo­
nım.
Türk gençleri; Türk Devletinin gelecek kuşaklan, Ulu Önder'in ken­
dilerine hitabında yer alan "Memleketin dahilinde, iktidara sahip
olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler" sözü­
nü hiç ama hiç akıllarından çıkarmamalıdır.
Ki'ırdistan İşçi Partisi (PKK) ile yapılan mücadele Hakkari'de ve Ku­
zey Irak'ta 3000 m. üstündeki dağlarda ve dağ geçitlerinde ya kar üs­
tünde ya da güneşin alunda yi'ıri'ıtülmüşüır.
Bu vahşi doğada Nisan ayı ile birlikte rengarenk kır çiçekleri açar.
Fakat içinde bulunduğumuz nıh hali bunların hiçbirinin farkına va­
rılmasına imkan tanımaz.
Metrelerce derin kar ve kır çiçekleri vatanları için gözünü bile kırp­
madan şehit olan kahramanlar, Oscar Wilde'ın, küçük ya.,ta ölen kar­
deşi için yazdığı şiiri akla getirir:

"Sessiz yürü, O yakında,


Karlanıı allıııda;
Usulca konuş, O duyabilir,
Açan Papatyafarf.a.. "

Osman PAMUKOGLU
27 Aralık 2002

*Bu kitapta )'et' alan olaJlar; J3 lıia.riir belge, 33 111ulıarehe ıo.Uo kaseti, 28 albüm fotoğraf ve
el )'azılı 3 bü)1lk cilt defterden kaleme a/mnııştır.
9

"Siiylesem, tesiri yok;


Sussam, gönül nm değil."

Fuzuli

Birinci Böliim

ÖNCESİ
10 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK
ÔNCESJ 11

"Ey oğul, bir gün yazıcı olursan,


Kuşkunun, birikmenin ve beklemenin yazıcısı,
Sakın masal anlatma ülhemin çocuklanna. "

1974-1975 yıllarında Kars-Iğdır' da Hudut Bölük Komutanıydım, Üs­


teğmendim. Bölük merkezi; Taşbumn isimli bir köyiın yakınında ol­
duğundan, bölük, Taşburun Hudut Bölüğü olarak tanımlanır. Bölük
merke1i, SSCB'nin Ermenistan sınırına 6 km. mesafedeydi. Aras Neh­
rinin çizdiği sınırdan 19 ve 25 numaralı hudut taşlan arasında kalan
46 km.ilk bir hudut hatundan sommhıydum.
Elimdeki güç; 7 subay-astsubay, 225 asker1, 25 at, 13 kaur, 7 motor­
hı araçtan ibaretti. Bu mevcutla 7 karakol ve müfreze halinde siyasi
hudut boyunca tertiplenmiş durumdaydık. Genel coğrafi konumu­
muz Blıyük ve Küçük Ağrı Dağları ile Aras Nehri arasıydı. Tam karşı­
mızda ise geniş bir alana dağılmış olan Ennenistan'ın başkenti Eri­
van şehri bulunuyordu.
Bölgede Türk ve Kiırt vatandaşlar birbirinden ayrı köylerde yaşıyor-
. lardı. Geçim kaynakları tarım ve hayvancılıku. 1975 baharında bölü­
ğün at, kaur ve koyunlarını taze otlaklarda bir kaç ay beslenmeleri
için Ağn Dağlarının ortasında kalan Serdarbulak yaylalarına gönder­
miştim. Aradan bir aya yakın bir zaman geçince durumlarını gönnek
için Serdarbıılak yaylasına gitmeye karar verdim. İki saate kadar ya­
kın ciple urmandık; fakat öyle bir yere geldik ki aruk cipin devam et­
mesi imkansızdı. Şoförü ve aracı bıraktım. Yanımdaki piyade tüfeği
ve av nıfeğinden, av nıfeğini alarak yaya olarak urmanmaya başladım.
Bir saat sonra yaylanın düz kısmına ulaşum. Diz boyu ot vardı, sanki
bir ot denizinin içindeydim. Yanın saat kadar geçmişti ki karşıma is­
mini önceden bildiğim Rus süvari kışlasının kalınulan çıktı. Iğdır ova­
sının büyük bir bölümü ve Erivan şehri ayaklar altındaydı. Büyük Ağ­
rı istikametinde ilerledim, arazi otlaklıktan kayalıklara şeklinde deği­
şiyordu. Görünürde bizim hayvanlı müfrezeden eser yoktu. Her yer
keklik kaynıyordu. Kimse bu kadar kekliğin bir arada bulunabilece­
ğini hayal bile edemezdi. Bütün kayalıklar keklik doluydu. Şaşırdı­
ğımdan ve kaybetme duygusu olmadığından uzun bir süre ateş bile
edemedim. Artık büyük kayalıklarla kaplı bir alandaydım, birden yıı­
karılardan birinin beni gözetlediği hissine kapıldım. Bir süre sonra
tepedeki kayalıklar arasında saklanıyor izlenimi bırakan bir insan ba-

1) Bu kitapta "ruker" sözü erlıaş ve erlrr için kuUamlmıştır.


12 UNUTULANUR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

şı gördüm. Kendimi kayalıklar arasında onun göremeyeceği gibi ön­


ce gizledim, gidiş yönümü değiştirerek tamamen farklı bir yerden,
gizlenerek yukarı tırmandım. Kayalıklar bitip de düzlüğe çıktığımda
25-30 m. ileride arkası bana dönük silahlı biri dumyordu. Sen bir ses
tonuyla:
- Yarım saattir beni gözetleyen sen miydin? Döndü:
- Bendim kumandan bey, keklikler ürkmesin diye ses çıkarmadım.
Yaşı 60'ların üzerindeydi. Sol gözü yoktu, kıyafetinden yoksul biri
olduğu belliydi. Zayıf ve kemikli bir yüziı vardı.
- Hiç silah sesi duyınadım. Gördüğüm kadarıyla bir şeyvuramamış­
sın, dedim.
-Ben 10-15 kekliği bir arada görmeden ateş etmem, fişekler çok pa­
halı, o kadar param yok, kumandan bey.
- Diyelim o kadar kekliği uzaktan gördün, tüfeğin menziline kadar
seni yaklaştırırlar mı? Sürünün gözcülerinden nasıl saklanacaksın?
- Bunların çaresi var, dedi.
20-30 m. kadar öteden kayalık bir kovuktan, kenarları 1,5 m. olan
çıtaya çakılmış bezden bir çerçeve getirdi. Bez, arazinin doğal renk­
leriyle kamufle edilmişti. Çerçevenin tam ortasından beze iki göz de­
liği, göz deliklerinin 20 cm. altında da daha büyükçe tüfeğin atış de­
liği açılmıştı.
- Böylece onlara 30 metreye kadar yaklaşıyorum. Geçen hafta bir
atışta 9 keklik vurdum.
- Gözle ilgili şeyleri halletmişsin ama, senin bir yılan sessizliğinde
onlara yaklaşabilmen de herkesin yapabileceği iş değil, dedim.
- Sen kaç yaşındasın amca?
- 64. Yalnız nüfus kaydım 7-8 yıl sonra alınmış.
- Nerde oturuyorsun? Ailende kimler var?
- Biıyüklerim öldü. Kardeşlerim şurada burada. Ben yalnız yaşıyo-
rum. Aşağıda, Aralık'ta (Türk-Ermenistan-İran sınır birleşim nokta­
sındaki ilçe) mevsimlik çobanlık yapıyomm. Kumandan bey ben se­
ni ilk defa görüyorum, Aralık'taki zabitleri uzaktan tanının.
- Ben Taşburun Hudut Bölük Komutanıyım. Bu yaylaya böliığün
hayvanlarının durumuna bakmak için geldim.
- Aman aman, senin Taşbıırun Bölüğü çetin bir bölüktür kuman­
dan bey, Karaköse (Ağrı) başkaldırmasında ele avuca sığmadı. Birçok
karakol çözüldü, ama senin bölük Nuh dedi Peyganıber demedi. 'ı:i­
ğit askerlerdi.
- Sen o zaman kaç yaşlanndaydın?
ÔNCESI 13

. - 16-17 var veya yoktum.


- Ne oldu da isyan çıku? Alınıp verilemeyen ne? Siz bunu yaşamış
insanlarsınız.
- Kumandan bey, siz bunları bizden iyi bilirsiniz. Ne zaman bu böl­
gelerde bir hareket olduysa, bunun arkasında, bilin ki ya İngiliz. ya
Moskof (İran taraflarını göstererek) ya da bu Farslar, biri biri mutla­
ka vardır. Sonra bu Farslar ikili oynar. Önce Kürtlerden yanaydılar;
kışkırtular, desteklediler sonra birden dönüp T.C. Hükümetiyle an­
la.şular. Ben ne diyeyim. Ateş kendi kendine yanar mı? Halk cahil, yok­
sul. Ne denirse hemen kanıyor. Bu kafirler her zaman bol vaatlerde
bulunmuşlardır.
- Baban o zaman sağ mıydı?
- Sağdı kumandan bey. Babam o çauşmalarda ayağını kaybetti. Ne
kıyamet koptu, ne kıyamet. Mustafa Kemal Paşa başımıza taş yağdır­
dı. Başka türlü de sükunet sağlanamazdı.
- Sizin gözünüze ne oldu?
-Avda oldu, bir canavarla (ayı) boğuşmak zorunda kaldım.
Pek inandırıcı gelmemişti. Ayıyla boğuşan iki kişi tanırdım. Yüze in­
dirilen bir pençe darbesi sadece gözün işini bitirmekle kalmaz, yana­
ğı da parçalardı. Israr etmedim, her şeyi içtenlikle anlauyordu.
- Peki şimdi ne oluyor? Gene bu bölgede sağ sol diye ayrılmışlar,
fırsat bulsalar birbirlerini acımadan boğazlayacaklar. Harman yakma­
lar, köy basmalar neyin nesi?
- Eweliyau vardır. Devlet birini yakalayıp mahpusa koyunca her şe­
yi halletmiş gibi rahatlıyor.
- Sebep sadece bu mu?
-Esas sebebi soruyorsun, anladım. Bu rey işi var ya..Reyini bana ver
işi, her şey bu kağıttan çıkıyor. Yiız buluyorlar, benim adamım, senin
adamın oluyor. Bu defaki çauşmalan çıkaranlar Ankara'da otumyor.
İkindi vakti olmuştu. Torbasından iki elma çıkardı. İki küçük sarı
elma, birini bana uzatU.
- Başka elman var mı?
- Birini sabahleyin yedim, üç taneydi.
- Sağal, ben acıkmadım, dedim. Almamak için birkaç adım uzak-
laşum. Israr etti, aldım. Kırılabilirdi.
Uzaktan otlan yara yara bize doğru biri yaklaşıyordu. Gelen cipin
şoförü onbaşıydı. Tüfekleri sıruna asmış, iki elinde de cipe konmuş
olan kumanya (yiyecek) paketleri vardı.
-Neden cipi bırakıp geldin?
14 UNUTULANLAR DlŞlNDA YEN! BiR ŞEY YOK

- Geç oldu, merak ettim komutanım, acıkmış olacağınızı dfışfın-


dfım.
- Kendi kumanyanı da mı getirdin?
- Siz yemeden yiyemem.
- Cipin başına bir iş gelirse, ne olacak senin halin?
- Cesaret edemezler komutanım, akfıyü de kimsenin bulamayaca-
·

ğı yere sakladım.
Yaşlı adamın bütün karşı koymalarına rağmen her iki ktunanyayı da
orada bırakıp, İran tarafına doğm yanından ayrıldık.

�Gölgede gürıeşlenilmez"

Niyetleri, amaçları, hedefleri, yüriıttükleri strateji ve taktikleri hak­


kında; kuruluş bildirisi, kongre kararlan ve yazılı dokümanlarıyla, Par­
tiye Karkeran Kürdistan / Kürdistan İşçi Partisi (PKK):
"Partinin taktiği gerilladır. Siyasi gelişmeleri bu yönlendirecektir.
Gerilla çekirdeği, parti çekirdeğimizin daha da yoğıınlaşurılmış ifa­
desidir. Sağlam partililer gerillayı geliştirecektir. Savaşı kurmaylık yi"ı­
riıtür. Bizde savaş kurmayı partidi�.
PKK, program, manifesto ve burada dile getirdiği görevlerinin al­
Undan başarıyla çıkmada, ancak Marksizm-Leninizm'e, dünya sosya­
list güçlerine inawr.
Ama en önemli nokta... Parti ve cephe faaliyetlerinin temelinde ge­
rilla olmasıdır. Burada gerilla cephe ve parti faaliyetlerinin özüdür,
odak noktasıdır. Dolayısıyla bunlar iç içedir.
Gerilla Botan bölgesine (Hakkari-Şırnak) onırduktan sonra bura­
da kızıl bölge doğacaktır. Bu ne anlama gelir? Her şeyden önce köy­
ler düşüıi"ılecektir.
Halkımızın başına bir karabasan gibi çökmüş olan bu alçak ... dfış­
maıi.la, ideolojik, kfıltürel v.s. her alanda tam ve kesin bir kapışmayı
gerçekleştirerek, düşmandan sinmiş olan her türlü pislikten kurtula­
cağız.
Kürdistan'ın tüm zengin kaynaklarını, sularını, toprak üıi"ınlerini
çılgınca sömüren Türk burjuvazisi, kendi ekonomisini canlandırma­
ya hizmet ettirmektedir. Kürdistan halkının karşı karşıya olduğu düş­
man gücün azgın karakterinden ve halklar düşmanlığından kaynak-
ÔNCESI 15

!anan bu uygulamaların, karşılığı da gerektiği gibi verilınelidir.


PKK hareketinin ortaya çıkışını kavramak, Kürdistan gerçeğini de
kavramak için zorunludur. Halkımız, bin yıllık acı ve öfkesini ulusal
bağımsızlık savaşında bir silah olarak düşmana çevirmelidir.
Bütün devlet kuruluşları düşmandır. Bütün düzen partileri Kürt
kurtuluş mücadelesinin diı.şmanıdır. Türk burjuvazisi, kurduğu Cum­
huriyet Ordusu ile 1925-1940 yılları arasında Kürdistan'ı güçlü bir as­
keri işgal harekauna girişmiştir.
Türk olınayı sınıf çıkarına daha uygun bulan Türkleşmiş hain Kürt­
lerden oluşan bu tabaka; Türk burjuvazisinin Kürdistan 'daki en önem­
li sosyal dayanağıdır. Kürdistan kurtuluş hareketi bu tabakayı tama­
men ortadan kaldıracakUr.
Kürt uluslaşması... ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi ve askeri alan­
larda, Türk sömürgeciliğiyle dişe diş bir mücadele vermekten geçer."2

"Baştan kara"

Cumhuriyet Devrinde Çıkan İsyanlar:


Nasturi İsyanı: 1924, Hakkari
Raçkotan ve Raman İsyanı: 1925, Siirt, Sason, Silvan
Şemdinli İsyanı: 1925, Hakkari
Sason İsyanı: 1925, Siirt
Şeyh Sait İsyanı: 1925, Diyarbakır, Kulp, Varto, Bingöl, Çapakçur
Beytüşşebap İsyanı: 1926, Hakkari
Koçuşağı İsyanı: 1926, Ovacık, Hozat
Mutki İsyanı: 1927, Bitlis
Bicar İsyanı: 1927, Hani, Lice, Kulp
Zeylan isyanı: 1930, Tcndfuek, Muratbaşı, Erciş
Ağn İsyanları:
1. Ağrı: Mayıs 1926
2. Ağrı: Eylül 1927
3. Ağrı: Eylül 1930
Tunceli İsyanları:
1. Tunceli: Mart-Ekim 1937
2. Tunceli: Haziran-Ağustos 1938
Bütün bu isyanlarda asilerin silahlı gücü 150 kişiden 5000 kişiye ka-

2J PKK Kuruluş Bildirisi 1984, PKK Kürdistan Drorinıi11i11 Yolu 1984, PKK 3ııcü Koııgre
Güııdcıııi 1986, Abdullalı Öcalan, Seçme Yazılar Cilt /V 1989, il nci Ulusal Koııfera11J Ka­
rarlan 1990.
16 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

dar değişmiştir. Şeyh Sait'te 5000 silahlı, Tunceli'de 3000 silahlı, Ağ­
n'da 800-1500 silahlı olduğu tahmin edilmektedir.
İsyanların basurılması Tunceli'de yedi ay, Şeyh Sait'te 4,5 ay sür­
müş, diğerleri iki gün ile azami bir ay içerisinde bitirilmiştir.

"Denizi sonsu.z olam düşün arhk,


Bir gün beni hatırlayabilirrin ancak;
Oradayım hep ben, orada, derinde;
Gemilerin y�n kiipüklerinde"

PKK ile yapılan mücadelenin boyutlarını ve şiddetini doğnı ve iyi


anlayabilmek için bizim yakın tarihimizde yer alan savaşlarda verdiği­
miz kayıpları haurlamak ve bilmekte yarar vardır.
1912-1913, Balkan Savaşı: 4307 şehit
1919-1922, İstik.lal Savaşı: 10.885 şehit
Yaralı iken ölen 1718 asker dahil, hastanede hastalıktan ölenler ha­
riç. 1. ve 2. İnönü Muharebelerinde şehit olan 219 asker yukarıdaki
toplama dahildir.
1950-1953, Kore Savaşı: 731 şehit
1. Tugay 498'dir. 2., 3. ve 4. Tugayların şehit sayısı 233'dür.3
1974 Kıbns Barış Harekau: 486 şehit

"Tann gafile doğruyu söyleyenle,


Eylemde emeği olam sever. "

PKK'nın silahlı eylemlere başladığı 15 Ağustos 1984'deki Şemdinli


ve Eruh baskınlarında, Şemdinli'de bir subay, bir astsubay ve bir er
yaralanmışur.
PKK.ile mücadelede Türk Ordusunun ilk subay şehidi 1963 doğum­
lu, Mustafa oğlu, Ankara nüfusuna kayıtlı Piyade Üsteğmen Adnan
ŞEN'dir. 30 Ağustos 1984' de Hakkari Yüksekova ilçesinin Yürekli yay­
lasında şehit düşmuştür.

3 Milli Müdnfaa Vekaleti, Erkanı Harbiye Umumiye Riyaseti, Harp Tarihi Dairesi, 26 Hazi­
ran 1953.
ÔNCES! 17

Gene Türk Ordusunun ilk toplu şehitleri Hakkari Çukurca ilçesin­


deki Zap suyu üzerindeki Şorti köprüsünde olmuştur. Biri Çavuş se­
kizi er, 9 asker şehit düşmüştür, tarih 9 Ekim 1984'dür.
PKK'nın Hakkari bölgesinde gücünü ve şiddetini her geçen yıl na­
sıl artırdığını göstermesi bakımından ilk baskından itibaren Hakka­
ri'deki şehit asker miktarı; 1984'de 11, 1985'de 12, 1986'da 1, 1987'de
6, 1988'de 1, 1989'da 15, 1990'da 6, 199I'de 71 ve 1992'de 122'dir.
Mücadelenin başladığı 1984'den itibaren 1992 dahil 9 yılda, Hak­
kari'deki şehit miktarı 245 askerdir. 1993-1995 arasında ise 365 subay,
astsubay ve asker şehit olmuş; 804 subay, astsubay ve asker yaralanmış­
tır. 1993-1995 arasında 60 geçici köy korncusu ve 2 polis şehit düş­
müş, 48 geçici köy korucusu ile 1 polis yaralanmıştır. Sonuç olarak,
1993-1995 döneminde Hakkari'de 427 şehit verilmiş, 853 yaralanma
olmuştur.
PKK 1993-1995 yıllarında Hakkari'de 37 vatandaşı öldürmüş (dör­
dü çocuk ve kadın), 39 vatandaşı yaralamış, 76 vatandaşı da kaçırmış­
tır.
Aynı dönemde PKK. 28 karakola eylem dıizenlemiş, 148 kez kara­
kol, üs, kışla, köy ve mezraya ağır ve hafif silahlarla saldırmıştır. Yüz­
lerce mayına basma ve yol kesme olayı yaşanmıştır. Yüksekova ve Çu­
kurca ilçelerinde ikişer defa ayaklanma girişiminde bulunmuştur.

"Ben bu destana başlamadan önce,


Babamdan duyduğum anılar vardı.
Babam anlatmaya başlayınca
Annem.sessizce ağlardı. "

1993-1995 döneminde Hakkari'de şehit düşen Türk ordusunun 365


subay, astsubay ve askerlerinin illere göre dağılımı şöyledir:
15 ve üzerinde şehit veren iller: Adana 30, Konya 24, Sivas 23, Yoz­
gat 20, Tokat 19, Ankara 18, Erzurnm 18, İstanbul 18, Kayseri 17, Ço­
rnm 15.
10 - 15 şehit veren iller: Kastamonu 14, Hatay 14, Samsun 13, Eski­
şehir 13, Balıkesir 13, Gaziantep 12, Aydın 12, Ordu 12, İzmir 12,
Amasya 11, Çankrrı 11, Bolu 11, Kahramanmaraş 11, Manisa 11, Kü­
tahya 11, Ağrı 10, Aksaray 10, Niğde 10.
18 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

5 - 10 şehit veren iller: Malatya 9, Zonguldak 9, Kars 8, Kırıkkale 8,


Gümüşhane 8, Karaman 8, Trabzon 7, Sakarya 7, Rize 7, Kırklareli 7,
Giresun 7, Bayburt 6, Bursa 6, Elazığ 6, Erzincan 6, Sinop 6, Bilecik
5, Çanakkale 5, Artvin 5, Isparta 5, Muğla 5, Tekirdağ 5.
Tunceli, Sürt ve Bitlis hariç Tıirkiye'nin diğer tüm illerinden de şe­
hitler olup, sayıları 1 ila 4 arasında değişmektedir.
1993 yılının Temmuz ayı başında Hakkari'deki durum şuydu:
Bir tohum, 1984 Ağustos'unda verimli bir toprağa atılmış, tomur­
cuk olmuş, fide olmuş, ağaç olmuş, dala budağa sarmış, umulan mey­
veleri vermiş, toprak altındaki kökleri de alabildiğince derinliklere
yayılmış haldeydi. Bu koca gövdeli ağacı kollarımızla kucaklayacak­
tık. Bittim subaylar birbirlerine "Burada bize ait ne kalmış?" diye sor­
duklarında, herkes de iyi biliyordu ki, bu cevap koskoca bir "lıiç"ti.
Hakkari'de Ağustos 1993 ile Ağustos 1995 arasında PKK teşkilleri­
ne manevra gücü olarak 1000-2000 askerden oluşan 779 harekat, ma­
nevra gücü 3000-5000 askerden meydana gelen 78 harekat yapıldı. 23
kez 1000-5000 askerden oluşan kuwetlerle Kuzey Irak'taki PKK kamp­
lannın birkaçına aynı zamanda taarzru edildi.
Coğrafi zorluklar, kötü iklim koşulları, derin kar, şiddetli soğuk, ge­
ce gündüz farkı demeden en kıdemsiz askerden komutanına kadar
herkes mecalsiz kalıncaya, düşüp kusuncaya kadar durmadan dinlen­
meden saldırdı, hücum etti. Türk askeri Türk Milletinin başı belaya
girdiğinde tarih boyunca kanıtladığı fedakarlık, cesaret ve dayanıklı­
lığını bir kez daha doğal haliyle sergiledi, muharebe sahasında ken­
disi ile kimsenin mertlik denemesine giremeyeceğini bellekleri zayıf
olanlara gösterdi.
1993-1995 yıllarında Hakkari ve Kuzey Irak'ta yapılan muharebe ve
çatışmalarda 2256 PKK'lı yok edildi. 202 PKK'lı teslim oldu (26'sı ka­
dın), 1989 kişi yardım ve yataklıktan yakalandı, 476'sı tutuklandı.
Aynı tarihler arasında; 1231 piyade tüfeği, 91 makineli tüfek, 14
uçaksavar makineli tüfeği, 14 havan topu, 6114 havan mermisi, 193
roketatar silahı, 5054 roketatar roketi, 4081 mayın, 729 tahrip kalıbı,
4152 fünye, 1.096.688 hafif silah mermisi, 20.110 ağır silah mermisi,
39 telsiz, 68 dürbün ve 297.040 kg. erzak Hakkari ve Kuzey Irak PKK
kamplarında ele geçirilmiştir.
Bu silah ve mermiler ile mayınların sadece beşte birinin bile hare­
kete geçirilmesi binlerce insanın ölümü demektir.
Çok kısa da olsa Dağ ve Komando Tugayının tarihinden ve komu­
tanlarından bilgi vermenin faydalı olacağını düşiınüyonım. 1984'de-
ÔNCESl 19

ki Şemdinli baskınından sonra Bolu'daki Komando Tugayı Hakka­


ri'ye intikal ettirilmiş ve adı Hakkari Dağ ve Komando Tugayı olarak
değiştirilmiştir. Olayların başlamasından iki ay sonra Bolu Komando
Tugayının hızlı ve yerinde bir kararla Hakkaıi'ye intikal ederek, ora­
da konuşlanması, PKK mücadelesiyle yakından ilgili olan herkesin ka­
bul ettiği, en isabetli ve en doğru karardır. Tarihi bir öngörüdür.
1984-1986 yılları arasındaki Tugay Komutanı rahmetli Ahmet Baş­
yurt PaJia bu görevinden yedi yıl sonra amansız bir hastalıktan hakkın
rahmetine kavuşmuştur.
1986-1987 tarihlerindeki Tugay Komutanı bir yıl içinde görevden
alınmışur.
1989-199l'deki Tugay Komutanı rahmetli Kamil Başar Paşa, görev
esnasında kalp krizi geçirmiş ve daha sonra vefat etmiştir.
1991-1993 yılında Dağ ve Komando Tugayı ve Hakkari Güvenlik Ko­
mutanı Utku Güney Paşa görevden dönüşünden alu ay sonra ağır bir
kalp krizi geçirmiştir.
1993-1995'de komuta ve sonımluluk bende olmuştur. Ben de ko­
mutayı 20 Ağustos 1995'de Tuncay Kavuncu'ya teslim ettim.
1997'de görevden döniışimden bir yıl sonra da Kavuncu Paşa yaka­
landığı amansız hastalıktan kurtulamayarak rahmetli oldu.

"F..n iyi rehber bir kural kitabı deği� tecrübedir. "

1990-1992 yıllan arasında Edirne'nin Uzunköprü ilçesinde konuş­


lu bulunan 42nci Piyade Alayında Alay Komutanlığı görevindeydim.
1992 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı Karargahına atandım. Kur­
may Binbaşılığımdan Kurmay Kıdemli Albaylığıma kadar geçen ata­
malar safahaunda ilk defa, Mayıs ayında yapılan genel subay ve astsu­
bay atamalar dokümanında adım geçiyordu.
42nci Piyade alayına bir yıl içerisinde atanan 3ncü Alay Koımıtanıy­
dım. Zamansız bir şekilde mesajla atanmışum. Bir yılda bir alaya bir­
biri ardına üç Knnnay Albayın atanması örneği barış koşullarında ne
görülmüş ne de işitilmiş bir şeydir. Alaya atandığım yer olan Piyade
Okulu Kurmay Başkanlığına da gene bir mesajla son baharda görev­
lendirilmiştim. Buraya gelmiş olduğum 6ncı Piyade Tümeni Kurmay
Ba�kanlığına da yine bir sonbaharda mesajla atarunışum. Mesajla ne-
20 UNUTULANLAR DIŞINDA Y:ENI BiR ŞEY YoK

reye atandıysam atanılan yerde bir mesele veya meseleler vardı. Böy­
le bir atanma ve görevlendirme ne rastlanır, ne de bilinen bir dumm­
dur. Bu nedenle yıllar sonra herkes gibi tayin kitabında ismimin gö­
rünmesi mucizevi bir şeydi. Fakat devamı gelemedi, 11 ay sonra da yi­
ne bir mesajla Dağ ve Komando Tugayı ve Hakkari Güvenlik Komu­
tanlığına atandım.
42nci Piyade Alay Komutanlığından ayrılıyor fakat, Kara Kuvvetle­
rinin yeniden teşkilatlanma planı gereği Alayı ve Sancağını teslim ede­
miyordum. Çünkü, alaylar lağvediliyordu. 42nci Piyade Alayının son
komutanı olarak Iağvetmeyle ilgili tüm çalışmaları bitirdikten sonra
yeni görevime katılacaktım.
29 Mayıs 1992 günü öğleden sonra 42nci Piyade Alayını Sancağı
açılınış, madalyaları ve Kuran-ı Kerim'i gönderine, atlas kumaşına ta­
kılmış halde Ergene düzlüğünde içtima düzenine aldırdım. Bu son
beraberliğimizdi, 1 Haziran'dan itibaren Alayın, personel, silah, araç
ve malzemeleri başka yerlere dağıtılacaktı. Mazisi Tiırk Milletinin ya­
kın tarihinin ta kendisi olan 42nci Piyade Alayına son kez yaptığım
konuşmayı aşağıya alıyomm:
"42nci Piyade Alayı'nın mümtaz subay, astsubay ve askerleri;
113 yıl önce, 1879'da Bağdat'ta kumlan 42nci Piyade Alayı, 1912'de
başlayan Balkan Savaşı'na kadar; bu günkfı Irak'ın Güneyinde Bağ­
dal, Basra, Kerbela, Kütülamare bölgelerinde isyanlar bastırmış ve
muhtelif muharebelere katılmıştır.
1912 Balkan Savaşı'nda Yunanistan'da Stmma Kolordusunun içeri­
sinde Selanik bölgesini savunma görevini üstlenmiştir. Selanik kuze­
yinde tertiplenen 42nci Piyade Alayı Yunan asıl kuvvetlerinin taarruz­
ları kendi cephesine yönelmiş olınasına rağmen, mevzilerini terk et­
mediği gibi, zaman zaman da mevzilerden çıkarak düşman içkrine
baskınlar düzenlemiştir. Ancak, genelde harbin kaybedilmesi üzeri­
ne antlaşma gereği, Alay 9 Kasım 1912'de ve hiç Lerk etmediği Sela­
nik'te silahlarını teslim etmek zonında kalmıştır.
42nci Alay 1915'de bu defa Çanakkale'de, Kerevizdere muharebe­
lerinde; düşmanların bile b\ıyfık takdirlerine mahzar olacak ölçüde
savaşarak Çanakkale zaferinin birinci derecede kahramanları sırası­
na geçmiştir. Çanakkale' de dörL taburlu olarak muharebe eden 42nci
Piayde Alayının zayiatı; subay ve er olarak 991 şehit, 2486 yaralı ve 168
kayıptır. Alay, Osmanlı ve Mecidiye madalyaları ile Laltif edilıniştir.
1916 yılında Alay Hicaz cephesine 12nci Kolordu emrinde olarak Su­
udi Arabistan'da görevlendirilmiş ve iki yıl Arabistan'ın cehennemi
ÔNCESI 21

güneşi altında susuz v e gıdasız Mekke v e Medine bölgelerinde muha­


rebelere katılmıştır. İngiliz ve Araplara karşı Medine'yi yoksulluk içe­
risinde, insan gücünün üzerinde bir direnç ve cesaretle savunan 42nci
Alaya "Medine Muhafızları" ünvaw verilmiştir. Çok kanlı geçen mu­
harebelerde Alay Komutanı düşmanın eline geçmesin diye Alay San­
cağını yaktırmıştır. Muharebelerin devamı sırasında Alay Komutanı
dahil bütün subaylar şehit olmuş, geriye 156 er kalmıştır. Alay inci de­
rece altın savaş ve üstün cesaret madalyaları ile taltif edilmiştir.
42nci Alay 1921'de15nci Kafkas Tümenine bağlı olarak yeniden ku­
rulmuştur. Alay Koçkiri Aşireti ayaklanmasını bastırmış, daha sonra
katıldığı Rum çetelerinin tenkis harekatında 42nci Piyade Alayı bü­
yük bir ün kazanmıştır.
Ağustos 1921'de 42nci Alay bu kez 4ncü Piyade Tümeninin kurulu­
şunda Sakarya muharebelerine katılmıştır. Alay bu muharebelerde
de parlak geçmişine yakışır cesaret ve kahramanlıklar sergilemiştir.
Sakarya' da Mangal dağına Yunanlılar hiçbir zaman erişememiştir. Sa­
karya' da Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey, Tabur ve Bölük Komutan­
ları dahil bütün subaylar ile erbaş ve erlerin tamamına yakını şehit ol­
muş, muharebe bittiğinde 42nci Piyade Alayından, büyük kısmı yara­
lı olmak üzere geriye bir asteğınen ve 79 er kalıwştır.
Ağustos 1922'de 42nci Alay Büyük Taamıza iştirak etmiş, kendisi­
ne hedef olarak verilen Elvanlar bölgesini ele geçirmiş, Güzelim dağ
muharebelerini kazanıwş ve Ege istikametinde muharebelere qevam­
la kaçan düşmanı takip ederek 400 km. yol yürümüştür.
42nci Piyade Alayı; Selanik'te, Çanakkale'de, Medine'de, Rum Pon­
tus imhasında ; Sakarya' da, Büyük Taamızda çok sıkıntılar çekmiş fa­
kat bunların hepsine cengaverliği, yüksek morali ve disiplini sayesin­
de göğüs germiştir.
Şimdi Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı belge­
lerirİden 42nci Alaya ait bölümü aynen okuyorum: ''Yüksek alınlı, yük­
sek şerefli, kahraman 42nci Piyade Alayı daima askerlik tarihinin bi­
rincisidir. Ve bu Alay ebediyen iftihar edilecek tarihi bir şöhrete ma­
liktir." Alayın bugünkü sancağı ve İstiklal Madalyası 54 yıl önce Edre­
mit'te iken, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk adına lnci Or­
du Komutanı General Fahrettin Altay tarafından verilmiştir.
Alay, geçen son iki yılda barış şartlarında bir alaya verilebilecek bü­
tün vazifeleri almış ve örnek şekilde kusursuz bir uygulamayla yerine
getirmiştir. Birleşik garnizon ve kışla hizmetlerine rağmen, ikmal kay­
naklarından uzaklığına, kış tatbikatlarına, alay muharebe grubu tat-
22 UNUTULANLAR DlŞlNDA YENi BiR ŞEY YOK

bikatlanna, atışlı tatbikatlanna binlerce asker, yüzlerce silah ve araç­


la katılmamıza, gece ve gündüz teıiıpoyu domkta nıunamıza rağmen
24 ay içerisinde bir tek askerin saçının teli bile kopmamış, bir aracın
dahi tekeri çukura düşmemiş, emir dışı bir silah dahi patlatılmamış­
tır. 1991-1992 Eğitim ve Öğretim yılında Kara Kuwetleri birincisi ola­
rak Üstün Birlik Şilt ve Beratı ile ödüllendirilmiştir. Bütün bunlar
42nci Piyade Alayının disiplin, eğitim ve moral seviyesinin göstergesi
ve tam kanıtıdır.
Bu tarihi günde 42nci Piyade Alayının 46ncı ve son Alay Komutanı
olarak Sancağımız altındaki son beraberliğimizde rie kadar gumrluy­
sam o kadar da hüzünlıiyi'ım. Böyle bir Alaya mensup olınanın şerefi
size ve çocuklannıza ömür boyu yeter. Hepinizi minnetle kucaklar,
gözlerinizden öperim. Mazisi, Türk Milletinin yakın tarihi ile özleş­
miş olan bu büyük Alayın Sancağını ve sizleri son defa saygıyla selam­
lıyorum, yolunuz ve bahtınız açık olsun."
23

"Sıladan geliyorsunuz;
Ne var, ne yok oralarda?
Çiçek açmış mıydı kış erikleri,
Örgü perdeli pencerenin alhnda?"
Cahit Sıtkı Tarancı

İkinci Bölüm

1993 DÖNEMİ
24 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK
1993 DöNEMI 25

"Gerçekleri süylemek insanı özgür kılar. "

Alayın lağvedilmesi personel, silah, araç ve malzemelerin hepsinin


başka birliklere dağıulması demektir. Bu işler iki ay siirdiı ve Tem­
muz 1992 sonlarında Kara Kuvvetleri Karargahında Harekat Başkan­
lığındaki Şube Miıdlırliığii görevine kauldım. Dört yıllık Kurmay Al­
baydım.
22 Haziran1993 giıniı saat 09:15'de Kara Kuvvetleri Komutanı Emir
Subayı telefonla Komutanın beni beklediğini söyledi. Emir Subayının
odasına girdiğimde bana "Komutanım hemen girin, Komutan çok
acele ediyor" dedi. İçeri girdim, selam verdim. Kara Kuvvetleri Komu­
tanı Orgeneral Muhittin Fiisunoğlu çalışma masasının gerisinde ayak­
ta ve fıniformasının ceketini çıkartmış durumdaydı.
- Emredin komutanım.
- Pamukoğlu Albayım nasılsınız?
- Sağ olun komutanım, her şey normal.
Daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı iltifatkar sözler söyledi. Be­
nim sevk ve idaremin ne kadar iyi olduğunu, Alayımın Kara Kuvvet­
leri birincisi olduğunu, Üstiin Birlik şilt ve rozetlerini aldığımı, başa­
rılanın nedeniyle kendilerinin beni Amerika'ya gönderdiğinden bah­
setti.
Ben bu girizgahın sonunda ne geleceğini bekliyordum. Bu safhada
Kara Kuvvetleri Komutanı konuştukça bana "estağfurullah" ve "sağ
olun" demekten başka bir şey kalınıyordu. Sonunda Kara Kuvvetleri
Komutanı:
- Pamukoğlu Albayım sana bir görev vereceğiz ama, cevap verme­
den önce ailenle göriış, cevabını bana söyle, dedi.
- Komutanım siz emredin, bir askeri vazifede ailemin de kararını
almak söz konusu olamaz. Bu benim meslek anlayışımla çelişir.
- Yok yok.. Bunda bir şey yok. Sen bir sor, sonra da cevabını getir,
dedi.
- Komutanım, vazifenin ne olduğunu bilmiyorum ama barış veya
savaş, hangi görevse bunu şerefle yerine getirmeye hazırım.
Kara Kuvvetleri Komutanı ile bu karşılıklı konuşma biraz siırdii. Bu
derece "ailene sor da karar ver" ne demekti? Ailem yok derse "göre­
vi yapamam" mı diyecektim? Vazifenin hassas, kritik ve tehlikeler ta­
şıdığını hissetmiştim. Askerlik sanattnın öziinde tehlike vardır, aksi
26 UNUTULANLAR DIŞINDA YfNI BiR ŞfY YOK

halde farkı nereden gelecekti? Bunu üniforma giyen herkes böyle bi­
lecek ve ruhen hazır olacaku. O nedenle bu konuşmayı yadırgıyor,
ne emir verilecekse hemen verilsin istiyordum. Sonunda Komutan
dayanamadı:
- Pamukoğlu Albayım, sizi Hakkari'ye göndermek istiyoruz, dedi.
- Şerefle giderim, derhal, ne zaman emrederseniz? Hemen göreve
kaulayım.
Kara Kuwetleri Komutanı sağ tarafındaki telefonlardan birini kal­
dırdı, huzurlu ve neşesini belli eden bir ses tonuyla; "Sayın Komuta­
nım Parnukoğlu Albayım şu an karşımda, "Bfüün görevler benim için
şereftir" diyor...Sağ olun Komutanım" dedi ve telefonu kapatarak ba­
na döndü:
- Genelkurmay Başkanı seni bekliyor yarım saal sonra kendilerini
gör, teşekkür ederim, sana yakışan hareketi gösterdin, dedi.
Komutanın hal ve hareketlerinden rahatlayıp sevindiği anlaşılıyor­
du.
Özel Kalem Müdürü ve Emir Subayının beklediklerini söylemesi
üzerine Genelkurmay Başkanının makam odasına girdim. Odada Ge­
nelkurmay İkinci Başkanı diğer giriş kapısının önünde esas dunışta
ayakta duruyor, Genelkurmay Başkanı ise ceketinin önü açık bir hal­
de öfkeli ve yüksek bir sesle konuşarak odanın bir ucundan diğer ucu­
na hızlı hızlı gidip geliyordu. İçeri girince kendimi takdim ettiğimde
her ikisi de önce bana bakular, sonra da sanki ben içeride değilmi­
şim gibi davranmaya başladılar. Konuşan Genelkurmay Başkanıydı.
İkinci Başkansa gergin bir şekilde sadece dinliyor, yüzünden boncuk
gibi akan terleri görüyordum. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Do­
ğan Güreş arada bir kolnıklardan birine otıınıyor, kısa bir süre son­
ra yeniden ayağa fırlıyor, odanın içinde bir duvardan diğerine yürü­
meye devam ediyordu. Öfke ve şiddetle söylediklerinin özeti şuydu:
"Bu karargahta beni kandıran adamlar var. Beceriksiz adamları ya­
par diye ısrar ediyorlar. Beni ne dumma düşürdüler. O Güneydoğu'ya
gidemem diyenlerden hesap sanılacak, emekli yapılmaları yetmez.
Hiçbir sosyal haktan yararlanamamalılar. Milletin kırk yılda bir Türk
Silahlı Kuwetlerine işi düşecek, o zaman da sen nıt ben gidemem de.
Ordu barış için mi kumlınuş, savaş çıkınca biz yokuz deyin. Siz sulh
zamanı kışlalarda büyük karargahlarda zaman geçirin, risk yok, ölüm
kalım yok, koltuklarının alunda dosyalarla yıllarını geçiriyorlar. Bun­
lar general olunca daha çok kendilerini gizleyebilir!Cr, yahu bu adam­
lar benim bulundıığnm makama kadar yükselirler, nasıl tespit ede-
1993 DöNEMI 27

ceksin ki? Günlük sıradan şeylerde ölüm yok, savaş yok, gerçek kah­
raman, gerçek general, gerçek yurtseveri hangi ölçüyle ortaya çıkara­
caksın? Cesur adamlar bu günlerde millete Iazım...Çok müşklıl durn­
ma düştük."
Genelkurmay Başkanı bir ara dunıyor, kısa bir süre susuyor, tekrar
başlıyor ama bu defa aym şeyleri daha şiddetli ve ağır ifadelerle söy­
lüyordu. Durdu, bana doğru yüıiirken:
- Ben seni Binbaşılığından tanıyonım, nasıl bir subay olduğunu çok
iyi bilirim dedi ve tam karşımda durarak sağ eliyle sol göğsümün üze­
rine vunıp:
- Seni tümgeneral yapum, dedi.
Bu ifade Komutanın içinde bulunduğu nıh halini gösteren, aynı za-
manda da yüksek bir iltifattan başka bir şey değildi. Ben de:
- Sağ olun komutanım, diye cevap verdim.
-Ne zaman gideceksin?
- Ne zaman emrederseniz, ben hazırım.
- Şahsi işlerinizi bitirip üç gün içinde hareket edin.
- Emredersiniz.
-Aileniz ve çocuklarınızla ilgili işleri ben takip ederim.
-Sağ olun.
Selam verip Genelkurmay Başkanının makamından çıkum. Karar­
gahtan ayrılmadan Genelkurmay İstihkam Daire Başkanı General Ka­
muran Orhon'a veda eımek istedim. Aynı Tümende ben Binbaşı rüt­
besiyle Kurmay Başkanı iken kendileri Albay rütbesi ile Alay Komuta­
nıydılar. Açık sözlülüğü ve farklı kişiliğinden dolayı her zaman, rfıt­
be hiyerarşisi dışında kendisine saygım, klasik askeri yapının ötesin­
deydi. Karargaha geldiğimi duyduğundan Kamuran Paşayı beni bek­
lerken buldum.
Kamuran Paşa meselenin öncesini biliyordu. Bana içeride ne oldu­
ğunu sordu, genel şekliyle özetledim. "Genelkurmay Başkanının bu
son dunımlardan çok rahatsız olduğunu ve bir Kurmay Albayın gitmi­
yonım, istifa ederim demesine içerlediğini" söyledi. Bunun üzerine:
-Yalnız bir şey var, madem Hakkari ve Şırnak'a iki Tuğgeneral la­
zım, bu iki kişinin Albaylardan seçilmesine gerek var mı? Şu anda Ka­
ra Kuvvetlerinin 80 tane Tuğgenerali yok.mu? Bunlardan 20 tanesi
hadi dördüncü ve son yılına giriyor, bir yıllığına o görevlere gidile­
meyeceğini düşünelim, peki geri kalan 60 Tuğgeneralden iki kişi bu
görevlere niçin seçilemiyor? 60 kişiden 2 kişi atanmazsa sonuç böyle
olur, dedim.
28 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Haklısın yalnız, Komutan bu konularda da çalışmalar yapu sanı­


yorum, bir bildiği vardır. Onu sinirlendiren şeylerden biri de senin
gideceğin yerde bu ay olaylar doruğa çıku. Hakkari'de yolların kesil­
mediği gi'ın yok. Geçen gi'ınlerde 5-6 kez Hakkari il merkezini basu­
lar, Çukurca ilçesini PKK 24 saat elinde tullu, kimseyi ilçeye sokma­
dı, karakolların durumu hiç iyi değil. Onun için her şey üst üste gel­
di. Gelecekte bir sıkınu daha var. Bu son durumu basın duyacakur,
o zaman tam bir fiyaskoyla yüz yüze gelinecek, dedi.
- Basın bunu nasıl duyabilir ki? Kim söyleyebilir? Bunu açıklayacak·
kişi asker niteliklerine sahip olamaz.
- Göreceksin basın bunu öğrenecek, saklayamazlar. Ben sana bir
şey söyleyeyim mi? Bu bile Tanndan, senin oraya gitmen kadar isa­
betli bir şey olamaz, dedi. Vedalaşuk, aynldım.
(Bir aya kalmadı, bütün gazeteler 2-3 gıin üst üste bu olayı yazdılar.)
Şımak'a atanan Kurmay Albay Erdal Sipahi ile beraber iki gün son­
ra gene Genelkurmay Başkanıyla makamlarında görüştük. Komutan
gene benzer konulara değindi. Erdal sınıf arkadaşımdı, ikimiz de bi­
zim sınıftan, devreden, kurmay olan 86 subaydan, ilk defa üstün sicil
kıdemiyle mıimtazen terfi eden 5 subaydan biriydik.
28 Haziran 1993 sabahı Karar Kuvvetleri Komutanlığına ait bir uçak­
la Diyarbakır'a gitmek üzere Ankara'dan aynldık. Diyarbakır'a indi­
ğimizde bizi karşıladılar ve doğrudan Jandarma Asayiş Komutanlığı
Karargahına gittik. Asayiş Komutanı Korgeneral Necati Özgen'di. Pi­
yade Okulunda kendilerinin Kurmay Başkanıydım. Bölge hakkında '
bize bilgi verdi. Öğleden sonra Asayiş Komutanı ile beraber helikop­
terle Diyarbakır'ın kuzeyinde bir karakola gittik. Asayiş Komutanı bu
Jandarma Karakolunda da cereyan eden çauşmalarla ilgili bilgiler
verdi.
Ben sınıfım ve görevlerim itibariyle her tip karakolu bilen bir subay­
dım. Burası karakol değil, savunmaya hazırlanmış tahkimli bir mevzi
idi. Gözetleme yerleri, auş mazgalları, tel engeller, mayınlar, üst ör­
tülü mevzilerle, 360 derece her taraftan gelebilecek saldırılan karşı­
lamak üzere tertiplenmiş, bir kale intibaı veriyordu. Bu görıintü ne­
lerin olduğu ve olabileceği konusunda çok şey anlauyordu. Hava ka­
rarırken Diyarbakır'a döndıik. Gece orduevinde kaldık. Geç yatma­
ma rağmen sıcaktan uyumak mıimkün değildi. Kalkum, dünyanın
başka ülkelerinde bu tip mıicadeleleri anlatan piyasa kitaplarından
yanımda getirdiklerimi taradım, gıineş doğarken uraş oldum, valizi­
mi alıp resepsiyona indim.
1993 DöNEMI 29

Birkaç saat sonra bize tahsis edilen UH-1 helikopteri ile Şırnak ve
Hakkari'ye gitmek üzere Diyarbakır'dan ayrıldık. Uçuş boyunca pi­
lotlar üzerinden geçtiğimiz arazi hakkında bize bilgi veriyorlardı. Hak­
kari Diyarbakır'dan üç vilayet daha doğudaydı. Yaklaşırken pilotlar
"Şırnak" diye işaret ettiler. Havadan buranın şehir mi köy mü oldu­
ğu hususunda insan karar veremiyordu. Helikopter Şırnakjandamıa
Tugay Karargahının yakınındaki piste indi. Ben aynı helikopterle de­
vam edecektim. Hemen yanımızda bir Skorsky (Black Hawk/Kara Şa­
hin) helikopterine personel ve malzeme yükleniyordu. Geldiğimiz
helikopterin pilotlarından biri yanıma gelerek "Komutanım bu Skorsky
Hakkari'ye gidiyor, arzu ederseniz onunla gidebilirsiniz, istemezseniz
beraber devam ederiz" dedi. "Ben onunla giderim, siz dönün, teşek­
kür ederim" dedim. Helikopterde bir kişinin oturacağı yeri zor bul­
dular, kapısı güçlükle kapandı, havalandık. Bu iş o kadar çabuk ol­
muştu ki, pistten uzaklaşmış olan Erdal'la bile vedalaşamadık. Heli­
kopter tavanına kadar malzeme doluydu. İzinden döndüğü anlaşılan
sivil kıyafetli 7-8 personel de aralara sıkışmışu. Benim üzerimde hari­
ci üniformam vardı. İçeridekilerin bakışları donuktu ve tepkisiz bir
halleri vardı. Ben camdan sürekli araziyi inceliyordum. Onların ne­
rede oldukları, kimin ne yapuğı gibi bir meraklan yoktu. Her halle­
rinden bezginlik akıyor, hiç konuşmuyorlardı. Benim de içimden on­
lara kim oldukları, hangi birlikten oldukları gibi sıradan bir soruyu
bile sormak gelmedi.
Doğuya doğru uçtukça arazi sürekli yükseldi, dağlar artık uçsuz bu­
caksız, hepsi de çıplak kayalıklarla kaplıydı. Hakkari sınırlarına gir­
miştik, bir süre sonra alumızda bir plato belirdi. Üzerindeki 10-12 bi­
na ve barakadan oluşan yerleşimin askeri kışla olduğu anlaşılıyordu.
Helikopter iniş için dönerek alçalırken uzaktaki bir vadinin tabanına
doğru uzanan kerpiç ağırlıklı binaların hakim olduğu meskun mahal
de Hakkari olınalıydı. Pistte, Dağ ve Komando Tugay Komutan Yar­
dımcılarından Piyade Albay Nevzat, Kurmay Başkanı Kurmay Albay
İhsan ve Karargah subayları karşıladı. Tugay Komutanı Utku Paşa kı­
sa bir süre için izine ayrılmış ve henüz dönmemişti. Tugaya Albay Nev­
zat vekalet etmekteydi. Ben, Utku Paşa görevden ayrılıncaya kadar bir
nevi gözlemci dunımundaydım ve herhangi bir konuda sorumlulu­
ğum yoktu. 50 m. ilerideki Tugay Karargah binasına geçtik, burada
bana bir çalışma odası hazırlanmıştı, kısa bir görüşmeden sünra; "ba­
na hemen bir eğitim elbisesi hazırlasınlar ve bütün Şube Müdürleri
kendi faaliyet sahalarındaki tüm bilgileri sonsuz bir ayrınuyla anlat-
30 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

maya hazır olduklarında nerede toplanacaksak oraya geleyim, bu iş


iki saati geçmemeli" dedim. Öğle yemeğinden sonra brifinge başla­
yabileceklerini söylediler. "Siz yemeklerinizi yiyin ve hemen gelin, ben
Komutanlık görevlerinde öğlen yemeği yemem, birisi bana bir tost ve
ayran getirsin, siz yemeğinizi yiyin ve hemen gelin. Siz hiçbir şey an­
latmadan da ben bir şey söyleyeyim. Bu tip mücadelede çeyrek saat
bile hayatidir. Her şeyde süratli olacağız, daha süratli, en süratli oldu­
ğumuz zaman bile yeterince hızlı olmuş sayılmayız. İşimiz hasımdan
önce zamanla olacakor."
Dağ ve Komando Tugayının Karargah binası zemin hariç iki katlı
orta boyutta klasik bir bina idi. Harekat merkezi bu binanın zemin
katında bulunan 80-100 kişilik bir salondu. Hemen girişte sağda Ko­
mutanın oturacağı küçük bir masa, solda da karargah subaylarının
oturması için çevresi sandalyelerle çevrilmiş büyük bir masa mevcut­
tu. Salonun ucunda yerde kabartma bölge haritası karargah subayla­
rının masasının çevresinde de bölge haritaları ve muhtelif bilgileri
içeren panolar yer alıyordu. Mevcut iki masanın üzerinde 7-8 tane tel­
li ve telsiz telefon mevcuttu. Bu mekanı anlatıyorum, çünkü, bir sal­
dırı olmazsa, birliklerin üs ve kışlalarında değilsek, karakolların bi­
rinde veya operasyonların cereyan ettiği arazilerde bulunduğumuz
zamanlar dışında sabaha karşı uyı.ıyabildiğiıniz üç-<lört saat uykunun
dışında 24 saatin tamamı bu yerde geçti.
'Karargah brifingini verdi. Karşılıklı görüşmemiz gece yarısına ka­
dar sürdü. Yüzlerce soru sordum. Dikkatimi çeken ve en hayati dıı- '
nımlar şunlardı:
1. Dağ ve Komando Tugayının dört Tabunı, batıdaki Tugaylardan
takviye gelen Piyade Tabıırları, 3 jandarma Alayının bütün Tabur ve
Bölükleri, kendilerine tahsis edilen kışla, karakol ve üslerde savunma
düzeninde bulunuyorlardı.
2. Birlikler yakın çevrelerine kendi inisiyatifleri ile küçük çaplı ope­
rasyonlara çıkıyorlar, fakat hava kararmadan üslerine geri dönüyor­
lardı. Üç bin metrenin üzerindeki bu dağlarda bazen 400-500 metre
bile üç-dört saatte zor yiıriınürken bir PKK kampını, üssünü, gnıpla­
rını bulmaları söz konusıı değildi. Dolayısıyla temas da sağlayamıyor­
lardı.
3. PKK gnıplan; (Takım 40-50, Bölük 1 10-120, Tabur 240-260 kişi­
militan demektir) her yerde idi. Öyle taktik ve usuller uyguluyorlar­
dı ki, bir türlü tam olarak nerede oldukları, ne zaman ne yapacakla­
rı değerlendirilemiyor, kestirilemiyor gibi bir sonuç çıkartılıyordu.
1993 DÖNEMi 31

4. Hiçbir bilgi doğru ve güvenilir değildi. Halkın devlete güvenini


kaybettiğini olaylar gösteriyordu. Halkın PKK'ya yardım ve destek sağ­
laması örgütün ideolojisine değil, baskın çıkan otoritesinden kork­
masıydı. Bu nedenle halktan bilgi gelmiyordu. Gelen az bilgi de doğ­
m ve güvenilir değildi. Militanlar her yerdeydi ama, "şu saatte", "şu­
radan" diye bir istihbarat yoknı. Ortada bir sürü telsiz dinlemelerin­
den, jandarmadan, polisten, MİT'ten gelen haberler vardı ve bunlar
da birbiri ile çelişiyordu. Her şey bulanıku, esas kaynak olan halk da
şu anda kapalıydı.
5. Mahalli yönetimlerin çoğu, başkanından en düşük memumna
kadar (belediyeler) açıktan ve inanılmaz ölçüde PKK'nın destekleyi­
cisi değil, ta kendisiydi. Tam şımarmışlardı, pervasızca hareket edi­
yorlardı.
6. Anlaşılmaz bir .şekilde ve yaygın bir kanaatle de birileri 1993'de
PKK ile sözde ateşkes yapmışu. Hangi kafaya hizmetle yapıldığı ina­
nılmaz bu dumm ile "bu iş aruk böyledir" gibi düşünce; subaylan te­
vekkül ve kaderci, emirle iş yapan durumuna soktuğu şu on saati aşan
görüşme ile apaçık ortadaydı ki, bu durum hem hasımdan hem de
doğadan daha önemliydi.
Sabah olmak üzereydi. Tugay Komutan Yardımcısı Albay Nevzat'ın
orada bulunmadığını fark ettim. Nerede olduğunu sordum. Kur­
may Başkanı Albay İhsan, Tugay Komutanlığına vekalet ederken bü­
tün gece kışlanın etrafındaki nöbetçileri ve mevzileri kontrol ettiği­
ni, kendisi sorumlu iken herhangi bir baskından çok çekindiğini
söyledi.
"Siz Dağ ve Komando Tugayının kışlasının tehdit ve tehlike al unda
olduğuna inanarak yaşarsanız, Hakkari'nin 60 ayrı yerindeki küçük
birlikler, bölükler, karakollar ne yapsın? Buna sinirleri çelikten bile
olsa hiçbir insan dayanamaz. Beyler, Türkiye'nin bu dipsiz köşesinde
tüpten dışarı çıkınış olan bu macunu aynen tüpüne geri sokacağız.
Herkes nıhıınu buna göre hazırlasın" dedim.
İstihbarat Şube Müdürü Kurmay Yüzbaşı Harun'a:
"Şu haritayı temizle ve 10 yıl nerede temas sağlandı, nerede pusu­
ya düşüldü, yollar nerelerde kesildi, hangi karakollar basıldı, nerele­
re mayın döşediler, saldırıya uğrayan köyler ve mezralar, Hakkari,
Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca merkezlerine yapılan eylemler, adam
kaçırmalar ve suikastlerin sadece tarihlerini kırmızı renkli bir kalem­
le bu yerlerin yanlanna yaz. Haritada başka hiçbir şey bulunmayacak."
Har.ekat Şube Müdürfı Kurmay Binbaşı Alımet'e:
32 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

"Boş bir harita da sen bul. İran ve Irak sınırlarındaki Jandarma Sı­
nır Karakollarından başlayarak iç bölgelerdeki İl Jandarma Karakol­
larını, Dağ ve Komando Taburlarını, Takviye Piyade Taburlarını, Jan­
darma Komando Taburunu,Jandamıa ile Komando Bölüklerini, Jan­
darma Özel Harekat Grubunu ve nerelerde ne kadar Geçici Köy Ko­
rucusu (GKK) varsa yerlerini işaretle, bunların subay, astsubay, asker,
havan, tanksavar topu, roketatar, uçaksavar, makinalı tüfek olarak mu­
harebe giıcüniı kiıçük bir not alarak yanlarına yaz. Sonra biriniz bu
iki haritayı benim masamın iızerine bıraksın" dedim.

"Havuza düşen memleketleri


Biri var ki, içimde sayıklar. "

Hakkari (Çölemerik) nüfusu 1 74.000 ( 1990 sayımı) olan, merkez


Çölemerik, Yüksekova, Çukurca ve Şemdinli ilçelerinden meydana
gelen, Kuzeyden Güneye doğru uzanan siyasi hudut dik bir açıyla de­
vam ettirildiği taktirde göriıleceği gibi, Ylıksekova ve Şemdinli arazi­
lerinin İran ve Irak topraklarına koç başı şeklinde girdiği bir vilayet­
tir.
İran'la 120 kın., Irak'la 220 km.tik siyasi sınıra sahiptir. Hakkari'nin
162 köy, 512 mezra olmak iızere 674 yerleşim alanı, dağlar, dağ bo-'
ğazları, dağ geçitleri ile yüksek platolarda dağınık şekilde bulunmak­
tadır. 1993 yılında vilayetteki 290 okuldan 2 1 7'si kapalıydı. Açık olan­
lar da il ve ilçe merkezlerinde faaliyet gösterenlerdi. Bunların da na­
sıl bir eğitim yapuğı veya yapabileceği ortadaydı. Bu ildeki çocuk ölüm
oranı binde 4l'dir. Türkiye genelinde binde 2'dir.
Aslında burası dağların içtima ettiği bir bölgedir. Bau ve kuzeyden
gelen dağ silsileleri en yiıksek rakıma ulaşarak burada diığiımlenir­
ler. Subayların sık tekrarladıkları bir söz vardır: "Hakkari'yi bir masa­
ya yaurıp ütüleseler Türkiye kadar bir alan çıkar". Mücadele hakkın­
da doğru fikir vermesi ve coğrafyanın sertliğini göstermesi bakımın­
dan bazı dağların yükseklikleri: Buzul Dağı 4135 m., Mor Dağ 3807
m., Perihan Dağı 3370 m., Şehidan Dağı 3523 m., İkiyaka Dağlan 3395
m., Hakkaıi Karadağ 3604 m., Ylıksekova Karadağ 3460 m., Şemdin­
li Karadağ 3335 m., Koç Dağı 3262 m., Soypa Dağı 3214 m., Çimen
Dağı 3 1 70 m., Kıratın Kızı Dağı 3 1 2 1 m., SümbUI Dağı 3467 m.dir.
ı 993 DöNEMI 33

Çevresi vadi, boğaz ve dağ geçitlerinden oluşan 1 925 m. yükseklikte


20x l 0 kın.lik bir alanı kapsayan Yüksekova dışındaki arazi ise 2100 m.
ila 3000 m. arasında rakıma sahiptir.
Ana ve tali yollar tamamen boğaz, geçit ve vadilerde bulunmakta
olup, araçla hareket ancak yollarda mümkündür. Boğaz ve gcçitlt"rin
önemlileri baudan doğuya şunlardır: Zap Boğazı, Süvari Halil Geçi­
di, Süvari Kotra Geçidi, Çiçekli Geçidi, Meydan Gediği, Ortaç Gedi­
ği, Kınkdağ Geçidi, Karan Vadisi, Rezok Boğazı, Aslankerem Geçidi,
Rubarişin"Gediği, Keridosu Geçidi, Cafer Gediği, Yeniköpri"ı Boğazı,
Eşek Gediği, Kerikulort Geçidi, Mezar Gediği, Helena Boğazı, Sapa­
tan Geçidi, Haruna Geçidi, Bembo Gediği, Hirnıil Geçidi, Pazar Ge­
diği, Aslan karaş Gediği, Mamçin Gediği, Haran Gediği, Esendere Bo­
ğazı, Perihan Gediğidir.

"Bir haııçer yüz özdeyifteıı daha etkilidir. "

1993 Temmuz'unda Hakkari'deki askeri güç aşağıdaki birliklerden


oluşuyordu:
Kara Kuwetlerinin; Dağ ve Komando Tugayı (dört taburlu) ile Ege
ve Trakya'daki Tugaydan gönderilen beş takviye �iyade Tabunı, iki­
si 105 mm.lik ve biri 155 mm.lik üç oblıs bataryası.
Jandarma Genel Komutanlığı birlikleri ise, ikisi sınır, biri il jandar­
ma olmak üzere iiç Jandarma Alayı ve bunları destekleyen bir Lojis­
tik Komutanlıktan meydana geliyordu. Bu alaylara bağlı dört sınır ıa­
bunı ve kırk dört karakol ile Jandarma Komando Tabunı, jandarma
Özel Harekat Gnıbu, üç İlçe Jandarma Komando Boliiği"ı mevcuttu.
Dokuz bini jandarma olmak üzere Hakkari' de 2000 subay, astsubay,
2 1 .000 asker, toplam 23.000 kişilik silahlı güç mevcuttu. O dönemde
Baudaki bazı Kolorduların asker sayısı 6-7 bindi.
Dağ ve Komando Tugayının Karargahı vilayet merkezinin 12 km.
Kuzeyinde 2600 m. yükseklikte bulunuyordu. Başyıırt adını verdiği­
miz bu kışlada Tugayın bir taburu, destek kıtaları ve bağlı bölükleri
iskan ediliyordu. Diğer üç tabur; Van, Yüksekova ve Şemdinli' deydi.
Van tabunı ancak kışın birkaç ay Van' da kalıyor, diğer zamanlar Hak­
kari' de faaliyet gösteriyordu.
34 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"En büyük kusur sığlıktır. "

Aynı tarihlerde Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 'nin Behdinan diye isim­
lendirdiği Hakkari, Kuzey Irak ve İran topraklarını kapsayan bölge­
lerde gmplannın faaliyet gösterdikleri mınukaları şöyle değerlendi­
rilebilirdi:
Yüksekova kuzeyi, Mor Dağ, Yüksekova Doğusu, İran sınırı ve İran
topraklanndaki Kalereş kam pı bölgesinde bir gmp.
_
Şemdinli Kuzeyi, Doğusu, Iran sınırı ve Iran topraklannda jerma­
Betkar kampında bir gmp.
Şemdinli gtineyi, doğusu, İran sının ve İran topraklarında Zagros
kampı, Irak topraklarında Hakurk kampında bir grup.
Şemdinli güney batısı, Derecik, Balkaya Dağları ve Irak topraklann­
da Basyan kampında bir gmp.
Hakkari güney doğusu, Oraman (Alandüz), Irak sınırı ile Irak top­
raklarındaki Mezi-Karyaderi (Avaşin) kampında bir gmp.
Çukurca kuzeyi ve doğusu ile Hakan Tepe Irak sınırı altındaki Irak
topraklarında bir gmp.
Çukurca gtineyinde Irak topraklarında Şivi (Zap) kampında bir
g mp.
Çukurca doğusundan Şırnak idari sınırına kadar olan bölge .ile Irak
topraklarında Metinan kampında bir grup.
Hakkari batısı ile Şırnak idari sınırı arasındaki Karanlık (Kato) Da­
ğı arasında bir grup.
Hakkari Kuzeyi-Van idari sınırı Karadağ bölgesinde bir gnıp.
PKK'nın silahlı teşkillerine gmp tabiri kullanılması bunların aske­
ri örgütlenmede taşıdığı biıyiıklüklerin tarafımızdan tam bilinmeme­
sinden kaynaklanıyordu. Bunun Türkçe'si, zayıf istihbarat demektir.
Aslında PKK tam gayrı nizami harp teşkilatında bıılıınııyordu, dağ
kadrosu; manga, takım, bölük, tabur savaşçı örgütlenmesi halindey­
di. 1993 Temmuz'unda PKK takımları 40-50, bölükleri 1 10-120, ta­
burları 240-260 militandan olıışuyordu. Hareketli alay dediği savaşçı
örgütlenmeyi de yaptı ve denedi. Her kademede komutan, komutan
yardımcısı, propaganda görevlisi, maliye sonımlusu, askere alma gi­
bi karargah hizmetlerini yürüten personel mevcuttu. ( 1994'de Kuzey
Irak'ta yürüttüğümüz bir harekatta ele geçirdiğimiz belgelerden bi­
rinde Behdinan-Zağros (Hakkari) teşkilatlanması, kullanılan kuvvet-
1993 DöNEMI 35

ler, mınukalar, sonımhıların isimleri, her birliğe verilen hedefler tek


tek gösteriliyordu. Hakkari bölgesi 5 ana bölgeye bölünmüş ve 7 ta­
bur görevlendirilmişti.) Bu teşkili er dağ kadrolarını oluşnıran gfıçler­
di. İl, ilçe, köy ve mezralarda siyasal, mali, askere alma, sağlık, istih­
barat faaliyetlerini yürüten, dağ kadrosu teşkilleriyle sürekli temasta
olan binlerce milis vardı. Hücre sistemi çalışan bu unsurların tam· sa­
yısını bu tip mücadelelerin yapıldığı dünyanın diğer herhangi bir ye­
rinde, hiç kimse tam olarak çıkaramamışur. Yer alunda organize olan
bu hücrelerde zincirin bir baklasını ele geçirerek zincirin tamamına
ulaşılmasına imkan yoknır. Bakla bakla çözebilirsiniz, ama bir ucun­
dan tutup çeke çeke son baklaya ulaşamazsınız. Bir bölgede örgfıtün
gtıcünü muhafaza eunesi ve etkisinin yüksekliği milislerin miktarları­
nın çok ve iyi çalışuklannın işaretidir. Halkın kendi gfıvenliğinin dev­
let tarafından sağlanamadığı inancının yerleşmesi, örgütün yapacağı
eylemler hakkında önceden hiçbir haber alamamanız demektir. So­
nunda yıllarınız, aylarınız ve haftalannız olaylan kuynık kısmından
yakal�aya çalışmakla geçer, avare kasnak boşa döner durursunuz.
Kaleşnikof piyade tüfeği, kannas keskin nişancı tüfeği, BKC maki­
neli tiıfeği, doçka uçaksavar silahı, 82 mm.lik havan, RPG-7 ve RPG-
11 roket atarlar ile personel ve tank mayınları PKK'nın esas ana silah­
larıydı.

"Ölümün avcılık yaphğı bu dünyada,


kuşku ve pişmanlık için zaman yoktur.
Zaman ancak karar vermek için varclır. "

Süratle yapılması gereken şey araziyi haritaya bile ihtiyaç duymaya­


cak şekilde zihnime yerleştirmek ve en çok sıkın uda olan İran ve Irak
sınırındaki karakolları görmekti. Bölgedeki bütün karakol ve diğer
birlikleri bulundukları yerlerde alu günde dolaşıp bitirdim. Gecele­
ri nerede kaldıysam o bölge ve arazinin dummuna göre senaryolar
ürettim, bütün gece boyunca subay ve askerlerle görüşerek, onların
hayal güçlerini hem kendileri hem de PKK gibi çalışurmalarını iste­
dim. Personeli ve birlikleri şahlandırmak için devamlı düşünceler üre­
tip notlar çıkardım. Karşı tarafın taktiği ve tekniği benim için yeni bir
şey değildi. Gayn niiami harp yer kürenin neresinde bu güne kadar
36 UNUTUIANLAR DıŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

nasıl yapılmışsa, PKK'ya da o öğretilmiş, böyle eğitilmişlerdi. Bizim


bunlara terörist, eşkıya, bölücü veya başka bir şey dememiz, eylemle­
rini farklı hale getirmeyecektir.
Hasmını iyi tanımlayamaz, teşhis edemezseniz ne gı.icünü ne de tak­
tiklerini kestiremezsiniz. Sonuçta da kendinizin nasıl örgütlenmesi
ve nasıl savaşılması gerektiğini çıkaramazsınız.
Birlikleri ve araziyi gördükten sonra ilk tespit ettiğim en önemli me­
seleler şunlardı:
Jandarma Karakollannın hemen hemen hepsi hiçbir askeri düşün­
ce dikkate alınmadan kaçakçılık yollarını kapatacak gibi inşa edil­
mişti; Binalar çukurların, vadilerin, göçük alanların dibindeydi. Özel
bir taamız düzenlemeye hiç gerek yoknı. Roketatarları omuzlann­
da iki militan gelip birer roket atsalar, şansları iyi giderse bununla
bile iyi sonuçlar alabilirlerdi. Böyle bir dunıma mani olmak için ka­
rakola hakim bir veya iki yükseltiye gece emniyet timi ( 1 5-20 asker)
çıkarıldığında ve hep aynı yere, aynı sürelerde çıkarıldığında ise de­
vamlı gözetlendiklerinden PKK oraya sızıp kendi tabiri ile "orayı dar­
beliyord u "_
Bütün birlikler; komando, piyade,jandarma, savunma tedbiri almış
durumdaydılar. Tabur ve Bölük büyüklüğtinde, 60 ayn kışla, üs, mev­
ki ve karakol kendi bulunduğu mekanda kendisini konıyordu. Ger­
çekte ise konıyarnıyordu, çünkü birliğin büyüklüğü ne olursa olsun
gece herhangi bir istikametten saldırıya uğruyordu. Kime? Ne zanıan? .
Nereden saldırılacağı tamamen karşı tarafın iradesine ve inisiyatifine
kalmıştı. Hazırlanan avcı çukurları, mevziler, siperler ve hendeklerin
çoğtı konıma sağlayacağız derken, karşı tarafa sağlıklı bir gözetleme
yapma ve ateş açma imkanlannı sınırlandırmıştı. Gayrı Nizami Harp­
te bu tarz bir savunma düzeni aslında askerin bulunduğtı yerde ölü­
mü beklemesinden başka bir şey değildir. Sürekli bekliyor olmak, bü­
tün gece bulunduğtmuz yere sızacak adanılan düşünmek, bir kaç haf­
ta sonra insanda sinir sistemini paramparça eder. Bir an gelir, ne ola­
caksa olsun der ve kaderci olursunuz.
Hiç kimsede dışa vuran bir korku ve ürkeklik işareti yoktu aıııa dıır­
gı.mluk ve bezginlik hemen fark ediliyordu. Tam olarak ne yapılma­
sı gerektiğinde bir belirsizlik vardı. Gelinen durum ve koşullarda ka­
nıksama belirgindi, ancak bulundukları psikoloji ile nereye kadar gi­
dilebilineceğini sorguladığımda personelden umut ve ışık alabilmek
söz konusu değildi. Bütün bu düşülen durumlann da farkında olduk­
lan söylenemezdi.
1993 DöNEMI 37

Bazı birliklerden PKK ile ilgili abarulı cevaplar almak mümkündü.


Şemdinli'nin Derecik bölgesindeJandarma astsubayına 1 kın. geri­
sindeki Balkaya Dağı'nı göstererek sordum:
- PKK'nın bu dağda kampı var mı?
- Var komutanım, 700 kişiler.
Yanındaki askerlerden birine sordum:
- Sen ne diyorsun?
- 1500 kişi var. Bazı geceler Osman Öcalan beyaz atın üzerinde bu
dağdan (Irak tarafındaki başka bir dağı göstererek) şu dağın üzerine
atlıyormuş.
O bölgedeki Piyade Tabur Komutanı Kwmay Yarbaya (Bir ay sonra
ayrıldı. Generalliğe terfi etti ve sağlık nedeniyle rahmetlik oldu) sen
·

ne diyorsun dedim:
- 300-400 kişi olduklarını değerlendiriyonım komutanım.
- Siz oraya hiç çıkunız mı?
- Hayır komutanım. Yedi yıldır çıkılmamış, bu bölgedeki Gerdi Aşi-
reti devletten yanadır ve çok cesurdmlar, fakat orayı uğursuz sayıyor­
lar.
- Şu anda görünen, onlar ağacın üstünde siz altındasınız. Saçları­
nızın tellerini bile sayıyorlar. Bu böyle sürüp gidecek mi? Sizin 600
askeriniz ve ağır silahlarınız var. Etrafınızda basılmayan karakol kal­
mamış, burayı da geçen sene basmışlar. 28 şehit var. Küçük ri'ıtbeli­
ler ve askerlerle konuşun, böyle saçma sapan şeyleri kafalarından çı­
karsınlar, dedim.
Benimle gelen, Şemdinli'de bulunan Dağ ve Komando Tugay Ko­
mutan Yardımcısı Piyade Albay Cahit'e:
- Cahil, buraya çıkuğımızda göreceğiz, azami bir bölük kadar PKK'lı
olabilir (80-100 militan) . Karşı tarafın propagandası ne kadar etkili
görüyor musun? Eğer bunların dediği kadar militan .bu dağda olsa,
hiç durmaz buralarda ne varsa hepsini siler slıpiınirler. (Kısa bir sü­
re sonra bu dağa taarnız ettik, tamamı 47 kişiyıniş. 28'i yok edildi.)

"'Yıldınmın çarphğı insan gök gürültüsünü duymaz. "

Utku Paşa Temmuz'un ikinci haftası göreve kauldı ve komutayı Tu­


gay Komutan yardımcısı Albay Nevzat'tan teslim aldı.
38 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY Yox

l Temmuz - 5 Ağustos 1993 arasında meydana gelen olaylar şöyleydi:


2 Temmuz saat l 7:00'da PKK Çukurca ilçesine hakim tepelerden
şehre ateş açtı. Karşılıklı müsademe üç saat sürdü.
3 Temmuz saat 23:40'da Şemdinli'nin Mezargediği bölgesinde ara­
zide sahra düzenindeki Takviye Piyade Tabunına ağır silahlarla ateş
açıldı. Çatışma 02:30'a kadar devam· etti.
4 Temmuz saat 16:00'da Ytiksekova-Yeşiltaş yolu kesildi.
9 Temmuz saat l 7:00'da Ylıksekova bölgesinde bir komando Çavu­
şu şehit oldu. Aynı gün saat 23:45'de Çukurca Çığlı Sınır Karakoluna
silahlı saldırı yapıldı, iki jandanna eri şehit düştü.
11 Temmuz 20:45'de Çukurca Ormanlı mezrasına silahlı eylem ya­
pıldı.
17 Temmuz 1 1 :30'da Yüksekova bölgesinde arazide bir jandarma
eri şehit oldu. Aynı gün saat 14:30'da Çukurca-Işıklı köyü yolunda bir
sivil araç mayına çarptı.
19 Temmuz 02:00'da Şemdinli'nin Durak bölgesinde sahra düze­
nindeki 4 ncü Dağ ve Komando Taburunun emniyet timine saldırıl­
dı. Dört komando eri şehit oldu. Bir Asteğmen ve altı komando eri
yaralandı.
20 Temmuz 19:30'da Ylıksekova Güven köyüne silahlı saldırı yapıl­
dı ve iki köylü kaçırıldı.
23 Teınınuz 15:00'da Çukurca Pirinçeken köyü yolunda bir sivil araç
mayına çarptı. Bir vatandaş öldü, on vatandaş yaralandı.
24 Temmuz 14:30' da Şemdinli'de arazide bir komando eri şehit ol­
du. Aynı gün saat 23:00'da Hakkari vilayet merkezinin Kuzey Doğıı­
sıına silahlı saldırı yapıldı. Çatışma mahalle aralarında, sonuçta orta­
ya bir şey çıkmadan dört saate yakın devam etti.
27 Temmuz saat 14:20'de Yüksekova'nın Kısıklı Jandarma Karako­
hına gündüz gözüyle, (ıstelik ana karayolıınun kenarında bulunan bir
yere baskın yapıldı. Biri astsubay dördü er, beş kişi şehit oldu. Ayııı
gün saat 22:30'da Yüksekova'nın Karabey köyü silahlı saldırıya uğra­
dı, iıç köyliı kaçırıldı. Saat 23: 1 5'de gene Yüksekova Çoban pınar Jan­
darma Sınır Karakoluna mensup bir er mayına bastı ve şehit oldu.
28 Temmuz saat 23:30'da Hakkari'ye bağlı Kavaklı Jandarma Kara­
koluna silahlı saldırıda bııhınuldu.
1 Ağustos saat 14:20'de Ylıksekova Yeşildere mezrasında bir jandar­
ma eri şehit oldu. Aynı gün saat 23:40'da Yıiksekova'nın dibinde bu­
lunan Kamışlı Jandarma Karakoluna saldın yapıldı, ıiç er şehit düş­
tü. Saat 24:00'da da Çukurca'nın Serbest Jandarma Sınır Karakoluna
1993 DöNEMl 39

baskın yapıldı. On er şehit oldu. Bir subay, sekiz er yaralandı.


2 Ağustos saat 09:15'de Hakkari merkeze bağlı Taşbaşı köyü yolun­
da bir sivil araç mayına çarptı, bir Geçici Köy Konıcıısu şehit oldu, iki
vatandaş yaralandı. Aynı gün saat 14:00'da Şemdinli AktütiınJandar­
ma Karakolundan bir jandarma eri şehit oldu.
3 Ağustos saat 21 :00'da Hakkari-Yeniköpnı arasında Zap vadisinde
bulunan tavuk çiftliğini basıp tesislere benzin dökerek 1 3.000 tavuğu
canlı canlı yaktılar. Saat 22:00'da Hakkari merkeze bağlı Bağışlı kö­
yüne silahlı saldırı düzenlendi. Aynı gece 23:30'da Yüksekova Uzun­
sırtJandarma Karakoluna baskın yapıldı, bir üsteğmen ve yedi er şe­
hit oldu.
4 Ağustos saa.t l l :OO'da Çukurca bölgesinde bir komando eri. şehit
.
düştü.
5 Ağustos saat 22:00'da Yüksekova EsendereJandarma Karakolu si­
lahlı saldırıya uğradı.
Olaylar bunlarla da biuniyordu. Her gece en az üç köy, iki karakol­
dan; uzaktan ve yakından bir silah sesinin duyulması, bir karartının
yanlış algılanması sonucıı başlayan yardım çağnlannı içeren telli ve
telsiz konuşınalan sabahlara kadar devam ediyordu. Özellikle köyler­
deki korucular kendi dunımlarının daha kötü olduğıımı ispatlama
gayretiyle ellerinden geleni yapıyorlardı. Burada her şey çığırından
çıkmıştı. Tehlike her günün 24 saatinde ve her metre karesindeydi.
Klasik bir savaşta böyle işkence olamazdı. Her şey sinir sistemlerinin
dayanıklılığına bağlıydı. Dayanıklı olınak cesarete eş değerdi. PKK'nın
kayda değer bir kaybı yokken, bir ayda bıılundukları yerde 40 asker
şehit olmuştu. Bu sayının iki-üç ınisline yakın da yaralı vardı. İşin en
öliımciıl tarafı ise personelin ıizerinde yarattığı şok ve. moral lıozuk­
hığuydu.

"Herkes kadar yaparsanız;


Hiçbir şey yapmaınışsıııızdır. "

Temmuz'un ikinci haftasıydı. Birliklerin dunmılarını incelemeye


devam ediyordum. UH-1 helikopteri ile uçuyorduk. İki pilot hariç he­
likopterde altı kişiydik. Yanımda, karargahtan Harekat Şube Müdü­
rfı Kurmay Binbaşı Ahmet vardı. Kendisine: "Pilotlara söyle, Yükseko-
40 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

va Güneyinden Alandüz'e/Oramar'a geçsinler, o bölgeyi tam olarak


görelim" dedim. Bu bölge eski isyanların da başladığı bir yerdi. İnce­
lediğim bazı PKK belgeleri ve telsiz mesajlarında "1993 yılı sonunda
Kiırdistan meclisinin burada da açılabileceği" gibi zırva ifadeler ve de­
ğerlendirmeler geçiyordu. Söz konusu alan her birinin rakımı 3.000
metrenin üzerinde, Buzul, Rejgar, Tove, İzıne dağlarının ortasında,
içerisinde kanyonlar, derin vadiler, boğaz ve geçitlerin bulunduğu,
tabanlarından akarsuların geçtiği bir bölgeydi. Güneye doğm kısa bir
vadi ile Kuzey Irak topraklarına geçilerek PKK'nın orada bulunan Me­
zi-Karyaderi (Avaşin) kampına bağlanıyordu. Alandüz'e ancak dağla­
rın arasındaki dar geçitlerden girilebiliyordu. Hakkari'nin her tarafı
öyle olmakla beraber burası sanal olarak yaratılan korku filmlerini
aratmayacak kadar vahşi bir görünümdeydi. Daha önce bir taburla
geçitlerden biri kullanılarak kenarlarından birine kadar yaklaşılmış,
ne olup bittiği bilinmeyen bu bölgenin risk ve tehlikeleri düşiınlıle­
rek geri dömilmüşciı.
Hava çok sıcaktı. Helikopter doğudan vadi içerisinde uçarak Ora­
mar bölgesine girdi. Pilotlar maksadı bildikleri için daireler çizerek
bölgeyi incelememizi sağlamaya çalışıyorlardı. Bir kuyunun içindey­
dik. Camlardan görünen tek şey gökyüzüne doğru ucu göriınmeyen
kayalıklardı. Aşağıda PKK'nın sahiplerini kovduğu beş boş köy görü­
nüyordu. Döne döne 9-10 nır attık. Ne kadar gizlemeye ve kamufle
etmeye çalışsalar da iki köyiı kullandıkları ve Rubarişin Çayı vadisin­
de yamaçları yararak toprak altına girdikleri belliydi. Saat 1 4:00 civa­
rındaydı ve artık ayrılabilirdik. Pilotlar tecrübeliydiler, bir uyarıya ge­
rek duyulmazdı. Başlangıçta belli bir yükseklikte uçarken, son turlar­
da bu kiıçiık helikopter daha aşağılarda uçmaya başlamıştı. Binbaşı
Ahmet iç konuşma cihazını çıkararak iki pilomn arasına girip onlar­
la konuştu. Bir şey söylemeden yerine on1rdu.
- Ahmet mesele nedir?
- Komutanım, aşırı sıcaktan helikopterin performansı diışmiış, biı-
tiın giıciınü zorluyorlar ama yükselemiyor.
- Güneye Irak'a açılan vadinin rakımı daha diışiık.
- Orayı, Dilekli, Dibecik köyleri yönimiı deneyecekler komutanım.
Pilotlar Güney istikametini iki kez denediler, çıkamadık. Bir kuyu­
da atlı karınca gibi döniıp duruyorduk. Bekleyerek yapacak bir şey
yokn1.
- Ahmet yaklaş, kulağını ağzıma daya (Helikopterin güriıltiısiınden
nomıal konuşma anlaşılamıyordu). Pilotlara söyle, iniş yerini kendi-
1993 DöNEMI 41

!eri seçecek; mümkünse bolgenin kenarlarında bir yer tercih etsin­


ler. İner inmez, pilotlar-da silahlannı almış olarak, benim peşimden
geleceksiniz. İniş yeri netleşirken sen Tugaya bildir, kışlada ne kadar
helikopter varsa azami miktardaki timi bu helikopterin çevresine aup
emniyetini alsınlar. Biz iyi bir ateş muharebesine girebileceğimiz mev­
kide olacağız, gelenlerle temas kurarız. Tugaydakilere şunu ısrarla
söyle, zaman her şey. Aşağıdakilerin ne olup bittiğini anlamaları da
zaten 20-25 dakikayı alır.
- Emredersiniz komutanım.
Bu komışma esnasında helikopter bir tur daha atmışu. Binbaşı, pi­
lot Yüzbaşı ve Üsteğmenle konuştu. Pilotların kasklarının öne doğm
eğilip kalkması emri anladıklannın işaretiydi. Bir nır daha tamamlan­
mak üzereyken, g(ıneydeki vadinin kayalıklarını sanki elimizi uzatsak
dokunacakmışız gibi bir mesafede ve kulakları yırtan bir motor sesiy­
le helikopter kendini kuyıınun dışına aLU.
Hakkari merkezi ile arasında sadece bir dağ silsilesi bulunan Ora­
mar/Alandüz bölgesinde PKK'nın meydan okurcasına bu derece ter­
tiplenmesi ve kendisini çok rahat hisseUnesi bütün olay ve eylemlerin
yanında, akıl almaz bir şeydi. Kışlaya döner dönmez Tugay kararga­
hında sürekli kalan Hava Kuvvetleri irtibat subayı/İleri Hava Kontro­
lör(ı vasıtası ile acil ve ani hava isteğinde bulunduk. Teklif kabul edil­
di. Hedefleri gelecek uçaklara tarif etmek üzere ben, Binbaşı A11met
ve havacı Üsteğmen, bu defa Skorsky helikopteriyle uçaklardan 15 da­
kika önce hedef bölgesinin üzerine ulaşuk. Hedefleri Binbaşı A11met
de tarif edebilirdi. Ben dağlarda ve kayalık bölgelerde Hava Kuvvet­
lerinin etkilerini bizzat gözlerimle görmek için ekibe katıldım.
Uçaklara hedeflerin tarifini havacı Üsteğmen yapacağından bölge
üzerinde birkaç nır atarak kendisine yerlerini tek tek gösterdik. Tam
planlanan zamanda ikişerli kol halinde dört uçak hedef bölgesine gel­
diler. Hava kontrolü Üsteğmen uçaklara hedeflerin tanımlarını savaş
pilotlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak gibi yapu. Böyle ka­
yalık ve kesik arazide bir dakikayı dahi geçmeyecek süre içerisinde ta­
rifin yapılması ve anlaşılabilmesi çok zor bir işti. Bu iş için helikopte­
rin dar camlarından bakarak anlaulması ise başka bir somndu. Üs­
teğmen cin gibi bir çocuktu. Bu görevini kan ter içerisinde helikop­
terin bir yanından diğer yanına koşarak büyük bir şevk ve coşkuyla
yapu. Faaliyet iki buçuk saat sürdü. Uçaklar bölgeden ayrıldıktan son­
ra hedefleri daha yakından görmek istedim. Bölge üzerinde 4-5 da­
irevi tur atuk. Havadan dürbünle bile net olarak bir değerlendirme
42 UNUTUi.ANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

yapabilmek miımkiın değildi. Üç saate yakın bu alanın iızerinde sü­


rekli dönüyorduk. Bir ara helikopterin teknisyeni ası.subayın kendin­
den geçtiğini gördüm. Başı dönmüştü, kışlaya yaklaşıncaya kadar uyıı­
du. Pistten karargah binasına yürürken pilot Yüzbaşı Ali'ye; "senin
teknisyenin dönmekten başı döndü " dedim. "Komutanım, ben bile
şu anda yerçekimi olmayan bir boşlukta yi"ırfıyornıuşum gibiyim. Siı­
rekli onlarca saat bile uçsak bu dununa gelmeyiz" dedi.

"Aremi marangozun yongası çok olur. "

16 Temmuz 1993 gecesi sat 22:00 civarındaydı. Harekat Merkezin­


de çalışıyordum. Karargah subaylarının büyiık bir kısmı da buraday­
dı. Önce bir kaç kez silah sesi duyuldu, birkaç dakika içinde kışlanın
her tarafını ateş sesi sardı. Subayların hepsi birden dışarı fırladılar.
Aruk silah seslerine insan sesleri de kanşmışu. Dışarı çıkum. Kışla
nizamiyesine doğm bir kaç kişi koşuyor, sivil kıyafetli olan, nizami­
yenin üzerinden geçecek şekilde havaya darbeler halinde ateş edi­
yor ve diğerlerine emirler veriyordu. Koşarak emir verenin yanına
gittim.
- Sen kimsin, dedim.
- Ben jandarma Özel Harekat Gmbunda Ası.subayım.
- Niye nizamiyeye doğru ateş ediyorsun?
- Oradan kışlaya sızabilirler.
- Şu anda kışlada tek silah sesi gelmeyen yer orası, nizamiyedeki a�
kerler soğukkanlı ki bir şey görmeden ateş euniyorlar. Seni böyle si­
vil kıyafetle bu karanlıkta gön-ınce ne yapacaklarını biliyor musun?
Üstelik elinizde de kaleşnikof tüfeği var. Bu silahı kim kullanıyor?
PKK. Kendinizi öldiıruneden hemen binanıza dönün.
Bu arada bir kaç roketatar sesi duyuldu. Patlamalar uzaktan geldi­
ğinden bizimkilerin atuğı anlaşılıyordu. Kışlanın Kuzeyi ve Kuzey Do­
ğıısunda ateş sesleri daha yoğundu. İki tip silah sesi vardı. Bunlar bi­
zim kullandığımız G-3 piyade Liıfeği ile PKK'nın kullandığı kaleşni­
kof sesleriydi. Bazı subay ve ası.subaylar da kaleşnikof kullandıkların­
dan tansiyonu yiıksek bu ortamda bizim mi, PKK'lıların mı, anlamak
miımkün değildi. Bu durum personelde PKK'lılar kışlanın ortalarına
kadar girmişler gibi algılanıyordu. Her yönden biıyiık yanlıştı.
1993 DöNEMI 43

Binaların arasından kışlanın kuzeyindeki mevzilere gittim. Burada


ateş sesi kesilmişti. O kesimin sommlusu Bölük Komutanı Yüzbaşı da
oradaydı. Kendisine:
- İlk ateş nereden açıldı?
- Şuradaki nöbetçiler, diye 30 m. öteyi gösterdi.
Oraya gittik. Aynı mevzide iki asker vardı.
- Neden ateş açunız?
- Ateşi PKK açu komutanım.
- Düşünmeden cevap vermeyin. Kaç namlu ağız alevi gördünüz?
- İki gibi geldi komutanım.
- Siz ne yapttnız?
- Ateşin geldiği yere bir şarjör boşaltuk.
- Sizin ateşinizden sonra karşıdan ateş edildi mi?
- Hayır komutanım.
Harekat Merkezine döndüm. Subaylar da birer ikişer geldiler. İstih­
barat Şube Müdüriı Kurmay Yiızbaşı Hamn'a:
- Kimdi bunlar?
- Doğudaki Berçalan yaylasından veya kuzeyimizdeki Karadağ' dan
gelmiş olabilirler.
- Acaba? Ne makineli tüfek, ne roketatar, ne havan kullandılar. Ne
de çevredeki timlere sızma teşebbüsünde bulundular. Bu kadar zah­
metsiz işi dağ kadrosu yapar mı?
- Milisler olabilir komutanım.
- Doğru. Bunlar şehirden, Hakkari' den geldiler ve bir saate kalmaz
evlerinde olurlar.
Şu olay bile başlı başına, PKK'lıların cesaret ve kendilerine güven
konusunda nerelere ulaşUğının göstergesiydi. Bu ne cüretti? Taciz et­
tikleri yer, Dağ ve Komando Tugayının ana kışlasıydı. Böyle bir teşeb­
büste dahi, bunun bedelinin çok ağır olabileceğini beklemiyorlardı.
İş bu dumma getirilmişti. Tlım personel sinirleri yay gibi gerilmiş hal­
de sabahı yapu.

"Vatan toprağı bir köylü aşkıyla ve safhğıyfa sevilmelidir. "

19 Temmuz saat 02:00'da Şemdinli'nin DnrakJandamıa Karakolu


bölgesinde arazide konuşlanmış olan 4nciı Dağ ve Komando Tabu-
44 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

nınun İran sınırı istikametinde çevre emniyeti için mevzilenen timi­


ne PKK'nın saldırdığı haberi geldi. Ne olup bittiği tam anlaşılıncaya
kadar sabah oldu. Gün ağarırken bölgeye gittik. Dört şehit, biri subay
olmak iizere altı yaralı vardı. Tabur Komutanı Piyade Binbaşı Atakan
gözyaşlarına hakim olamıyordu. Tabunın bir uçaksavar makineli tü­
feği ile bir tanksavar topu da PKK'lılar tarafından götürülmüştü. Fev­
kalade hassas bir nıha sahip olan Atakan bunu namus meselesi görü­
yor ve kendini tutamıyordu. Onu bir kenara çekip, "Atakan, sana söz,
bu silahları bulup sana vereceğiz" dedim.
(lrak'a yaptığımız operasyonlardan biri olan Hakurk/Ejder operas­
yonıında bulduğumuz 268 adet yeraltı deposu, sığınak ve gömüler­
den çıkardığımız yıizlerce ağır ve hafif silahların arasında 4ncü Dağ
ve Komando Tabunınun uçaksavar ve tanksavar topu da vardı.
29 Eylül 1992 gecesi, PKK, yıllarca "bir avuç özgür vatan" dedikleri
Şemdinli 'nin Derecik bölgesinde bulunan Jandarma Karakoluna, ağır
silahlar desteğinde 620 mili tandan oluşan bir kuvvetle taarruz etti. O
gece Binbaşı Atakan da bir Dağ ve Komando Bölüğü ile [ 1 6CH80 as­
ker] bu karakolda bulunuyordu. PKK ile mücadele tarihinde ilk kez
böyle bir gücün bir noktaya toplandığı görülmüştür. Saldın Kuzey
Irak topraklarından başlamış, önce emniyet timlerine sonra da bir
dalga halinde karakola çarpmıştır.
Derecik olayı da bu bölgede işlerin nereye geldiğinin açık göster­
gesidir. İki taraf boğaz boğaza birbirine girmiş, cesaretlendirici hap­
lar almış olan militanlar çıldırmış gibi saldırmışlardır. Gün ağarınca
dahi çatışmayı kesip çekilmeyen PKK'lılan, bölgeye gelen kobra he-·
likopterleri açık alanda yakalayarak top ve makineli tüfek ateşine tut­
muştur.
Derecik Karakolunun çevresinde 1 1 6 PKK'lı cesedi toplanmıştır. Bu
saldırıya katılıp sonradan teslim olan üç militan da; çatışma alanında
kaçırdıkları ölüler ile yaralı iken sonradan ölenlerin toplam sayısının
86 olduğunu söylemişlerdir. Derecik Karakoluna saldıran 620 milita­
nın 202'si yok edilmiştir. PKK'nın büyük bir hezimetle biten bu sal­
dırısını merkez karar i'ıyelcrinden Nizamettin Taş yönetmiştir. Bu olay­
dan sonra suçlu bulunarak görevden alınmıştır. Aynı şahıs 1994' de
bu defa hareketli alay komutanı olarak karşımıza çıktı ve aynı hatala­
rı gene yaptı. Hareketli alay denilen PKK gnıplannın başına gelenler
olay tarihi gelince anlatılacaktır.
Derecik çarpışmalarında biri subay olmak iızere 28 Dağ ve Koman­
do kahramanı şehit olmuştur. )
1993 DONEMi 45

"Doğal bir içtenlik olmazsa amacımz gerçekleşmez.


Çünkü Tann yardım ebnez.
içtenlik, amacınızın cam ve ruhudur. "

23 Temmuz 1993'de Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın Hak­


kari'yi ziyaret edeceği konusunda bir mesaj geldi. Şemdinli'nin Giı­
neyindeki İran-Türkiye-Irak sınır sıfır noktasında bulunan Mezarge­
diğine gidileceği ve orada brifing verileceği belirtiliyordu.
O bölgede takviye piyade taburlarından biri vardı. Muharebe koşul­
larına göre diız.e nlenıniş olduğundan doğal olarak şekilcilikten uzak­
u. Fakat bunun anlaulması ve anlaşılması işin içinde olmayan için zor­
dur. Mezargediğine giderek, gelecek kişiler için çadır ve diğer idari
tesislerin nereye kurulması gerektiğini, o giın nasıl bir tertip alınma­
sı lazım geldiğini söyledim ve bizzat gösterdim. Tabumn malzemele­
ri ancak kendilerine yeterliydi. Temmuz ayında bulunulmasına rağ­
men personelin giysileri kışlık malzemelerdi. Kazakları, yün çamaşır­
ları, parkaları iç içe giyerek soğuktan konınmaya çalışıyorlardı. Ta­
bur hemen güneyinde bulunan Hakurk'a bakan 2.801 rakımlı tepe
ile doğu ve bausında bulunan rakımları 3.000 metrenin üzerindeki
dağlarda 24 saat esasına göre emniyet timleri çıkaruyordu. Tabur Ko­
mutanı bu timlerden bir uzman erbaşın geçen hafta el parmakların­
da donma emareleri görüldüğünü söyledi. Emniyet timlerinin bulun­
dukları yerlere erzak ve mühimmat götürebilmek için civardaki köy­
lerden kaurlar kiralamışlardı.
Geniş bir heyet 23 Temmuz öğleden önce Dağ ve Komando Tuga­
yının kışlasına geldi. Tugay Komutanı Utku Paşa kendilerini tören
birliği ile karşıladı . .Buradan Mezargediğine gidildi. Başbakan ve Ge­
nelkurmay Başkanından başka bazı Bakanlar ile fıst düzey bürokrat­
lar ve medya mensupları da vardı. Brifingler verildi. Herkes memnun,
mesut, huzurlu ve sanki bauda bir ilçede parti kongresi yapılıyormuş
veya bir tesis açılıyormuş gibi birbiri ile şakalaşıyordu.
Bu gelişin maksadını, yıllar önce işler kötü gitmeye başladığında
herkes anlayabilirdi. Çok fayda sağlamasa da bir parça iyileştirmeye
katkısı olabilirdi. Aruk gün, o giın değildi. Geçmiş ola, PKK'nın gel­
diği seviye mesaj verme mesaj alma gibi sıradan şeyleri umursayacak
halde değil, dişe diş göze göz süren gayrı nizami harpti. Zaman ne
mesaj ne de nunık zamanıydı. Iluraya gelişin etkisi çarpışan askerler
46 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

için, mermi ve roket, başının fıstünde patladığında sabun köpüğü bi­


le sayılmazdı.
Ben hiçbir şey hissetmiyordum. Çadıra da girmedim. Gelen insan­
lar sadece fizik olarak buradaydılar, mhları kesinlikle burada değil­
di. Bunu hal, hareket, konular ve konuşmalardan anlamak için derin
bilim sahibi olmaya ihtiyaç yoktu. Herkes helikopterlere binip güle
oynaya ayrıldı. Orada kaldım. Gruplar halinde ve tek tek subaylarla
konuştum. Hepsi sanki bir saat önce burada bulunanları hiç gömıe­
miş gibiydi. Efe yaradılışlı biri olduğu her halinden, silah, mermiler
ve bıçağını kuşanmasından anlaşılan bir piyade üsteğmeni: "süsü ve
kendimizi kandımıayı ne kadar seviyomz değil mi komutanım?" de­
di ve devam etti "Karadağ'daki timden biraz önce indim, sakalım için
kusura bakmayın".
Hava kararmak ılzereydi. Bir müddet dört askerin iki kaurı yedek­
leyerek Irak topraklarındaki Hakurk kampına bakan 2.801 rakımlı te­
pedeki time akşam yemeği götürmek için dağa unnanışlarını izledim.
Kaurlar kayalıklara hiç somn çıkarmadan urmanıyor ve askerlerle
tam anla.şrwş görünüyorlardı. Tabur Komutanına:
- Bu askerler daha önce binek veya yük hayvanlarıyla uğraşmışlar
mı?
- Ne gezer komutanım. Kaurı ilk defa burada gördüler, ama birbir­
lerine çabuk kayna.şular.
O gece Şemdinli'de kaldım. Mıiteakip günlerde PKK saldırıları bi­
ze daha bıiyıik acılar verecek şekilde artarak devam etti.

"Klasik olmayan savaş türü, sokak kedisinin


kurnazlığı ve ustalığına sahip olmayı,
ınanflk yürütme ustalığı, yüksek uka ve kavraına
yeteneği gerektirir. "

24 Temmuz saat 13:00 civarında çalışma odamdan Harekat Merke­


zine indim. Ana telsiz ve el telsizleriyle herkes konuşuycrdu. Konuş­
malardajandamıalar, komcular, telsiz operatörleri vardı. Karargah su­
bayları heyecanlı ve sevinç içerisindeydi. İstihbarat Şube Müdürüne:
- Dumm nedir?
- PKK'lı bir grupla temas sağlandı komutanım.
1993 DONEMi 47

- Kim? Nerede?
- Üzıimcü köyü komculan Geven Dağı eteklerinde. Köylerine her
an saldın bekliyorlarnuş, kendi inisiyatifleriyle bugün Geven Dağı böl­
gesine operasyon düzenlemişler.
Bu köy Hakkari merkeze 15 km. uzaklıkta, çatışma yeri de 10 km.
mesafedeydi.
- Kendi başlarına bir sonuç alabilirler mi?
- Bu aşiret iyi savaşçıdır komutanım. Çok şehit verdiler, bunun öcü-
nü almak istiyorlar.
- İl Jandarma Alay Komutanının haberi oldu mu?
- Oldu. Temas zaten 10 dakika önce sağlandı. O da çatışmayı takip
ediyor. .
Komculann başlangıçtaki konuşmalarından her şey iyi gidiyor gö­
ri'ınmekteydi. PKK'lılar sıkışunlmış, kurtuluş çareleri kalmamıştı. Tel­
sizlerden gelen silah sesleri insan seslerini bastınyordu. Karargah su­
bayları sevinçle konıcu başı ve diğerlerine neler yapması gerektiğini
söylüyor, onlar da ballandıra ballandıra anlatıyordu. Çatışmanın bi­
rinci saati arkada kalmışken komcu telsizlerinin birinden ''yandım"
diye bir feryat geldi. Sesin sahibi komcu başının kardeşiydi ve bir aya­
ğını daha önceki çatışmalardan birinde kaybetmişti. Daha da ilginci
PKK'lılara en yakın, en ileri hatta o vardı. Harekat Şube Müdürü Kur­
may Binbaşı Ahmet' e:
-Jandarma Alay Komutanı bir tedbir düşfınüyoi- mu?
- Komutanım komcular yardım istemiyor.
- Konuşmaları ben de duyuyomm. Karışmamak için de kendimi zor
tutuyomm. Bu komcuların keyfine bırakılacak iş mi? 25-30 korucu
ellerindeki hafif silahlarla militanlara ne yapabilir? Yapsalar da ne ka­
dar yapabilirler? Buraya geldiğim günden beri gördüğüm en iyi fır­
sat; adamlar bulunmuş, iyi kötü yerlerine mıhlanmış, üstelik gündüz.
- Ben İl Jandarma Alay Komutanı ile göri'ışeyim.
O sırada Alay Komutanı aradı; iki tim hazırladığını, helikopter ve­
rilebildiği taktirde, Alay Komutan yardımcısı Yarbay Şerafettin 'i çatış­
ma bölgesine gönderebileceğini söyledi. Helikopterler kısa sfırede iki
timi çatışma yerine yakın bir yere attılar. Yarbay büyük özveri ile, bir
ayağı olmayan buna rağmen herkesten önde çarpışa"\ yaralıya ulaş­
mak için kayalıkların içerisinde debelendi, fakat olmadı. Bu arada
başka bir korucu şehit oldu, iki korucu yaralandı. Ayağı olmayan ya­
ralı konıcıı öyle bir yerdeydi ki ne tam göri'ılebiliyor ne de ateşle yar­
dım edilebiliyordu. Son ana kadar soğukkanlılığını kaybetmedi, elin-
48 UNUTIJLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

deki telsizle PKK'lılarm kendisine !'rG metre yaklaşıncaya kadar, her


hareketlerini bildirdi. Son cümlesi, "her tarafım sarıldı" oldu.
Komcularm operasyonu iki şehit, iki yaralı ile son buldu. Ölü veya
yaralı herhangi bir PKK'lı bulunamadı. Karargahta herkes üzüntülüy­
dü. Ölümlere alışkın subaylardı ama tek ayaklı, cesur bir adamın ölü­
münü kendi ağzından dakika dakika soğukkanlılığını koruyarak an­
latması herkesi derinden etkilemişti.
Bu sonuç iızüntfıliıydü; fakat bundan daha fazla üziılünmesi gere­
ken aleni bir şeyi düşünüp, görememekti. O da şuydu: Çauşma yeri,
bulunduğumuz kışla da ihtiyat olarak bulunan Jandarma Özel Hare­
kat Gmbuna (200 seçme asker) 15 dakikalık uçuş mesafesinde, Hak­
kari Bausında Geçitli bölgesinde arazide üslenmiş olan 2 nci Dağ ve
Komando Tabumna (ağır silahlarla donaulınış 700 komando) 1 0 da­
kikalık havadan intikal uzaklığındaydı. Olmayan bir şey olmuş, PKK
gnıbunun arazide yeri tespit edilmişti. Korucular da PKK ile temas
sağlayarak kendi işlerini iyi yapmışlardı. Ötesini bir çok sebepten do­
layı onlar yapamazdı. Şimdi sıra bizdeydi ve yapılacak şey dağ koman­
doları ile PKK gmbunun üzerine kara bulut gibi çökmekti.
Bu kalıplar yok mu? Bürokratik kafa; esnek olmayan, hür düşünce­
yi hapseden, ruhları kafese sokan. Tüm faaliyetlerde esas düşman iş­
te buydu. Ateş etmeyen, gürültü çıkarmayan, bu musibet; aslında, can­
lıyken bile insanı öldürüp iğdiş eden, işe yaramaz hale getiren, fela­
ketlere sürükleyen en büyük düşmanın ta kendisiydi. Savaşılacak ve
mutlaka kazanılması gereken işte buydu. Savaş veya barış, her alanda .
bu hastalıkla mücadele edilmeliydi. Düşmanı yaratan da, onun hesa­
bını kısa sürede görememiş olmanın sebebi de gene buydu. Toplum
yaşamında kötiı giden bütün faaliyetlerin nedeni; kalıpçılık ve sıra­
danlıku. Kırılamayan kalıplar muharebede insanların ölüm sebebiy­
di. Kalıpları öldürmeliydik. Aksi halde onlar bizi öldürüyordu.

"'Tutkudan başka hiçbir şey dddiye alınmamalıdır. "

27 Temmuz saat 14:20'dc Yüksekova 10 km. doğusunda, Yükseko­


va ile İran siyasi sınırı arasındaki ana yolun kenarında bulunan Kısık­
lı Jandarma Karakoluna saldırı yapıldığı haberi ulaştı. Çatışma kısa.
sürmüştü. Biri astsubay, dördiı asker beş şehit vardı. Anayol kenarın-·
1993 DöNEMI 49

daki karakola gündüz gözüyle böyle bir eyleme kalkışacak kadar mey­
dan okuyorlardı. Karakola giderek bir tepeye çıkum. Asteğmen kaç­
ukları yön olarak Mor Dağı gösteriyordu. Saldırı personel karakol ci­
varında günlük işlerini yürütürken şok şeklinde yoğun bir ateşle baş­
lamış ve azami 20 dakika sürmüştü. Yüksekova'dan komando ve jan­
darma birlikleri gelmiş, yakın civarı tarayıp karakol bölgesine dön­
mü1jlerdi. Kaçan militanları takip etmek gene yoktu. Ylıksekova'daki
l . Dağ ve Komando Tabunınun kışlasına döndüm ve gece boyunca
subaylarla görüştüm.
Üç gün sonra bu defa Ylıksekova'nın yedi km. güneyindeki dümdüz
bir ovada bulunan Kamışlı Jandarma Karakoluna eylem yapıldı ve üç
jandarma eri de burada şehit oldu.
Bir öğleden sonra Utku Paşa ile birlikte Hakkari'ye indik. Kışla şe­
hir arası 1 2 km.lik bir dağ yoluydu. Şehir 1700 metre rakımda, kışla
ise 2600 metre yükseklikteydi. Utku Paşa bana lojmanları ve komutan
konutuni.ı göstermek istiyordu. Lojmanlar şehrin güneyinde prefab­
rik barakalardı. Bunlar piyade tüfeği auşlanna bile dayanıksızdı. Ba­
zıları uçaksavar ateşine maruz kalmış, bir taraftan giren mermilerin
bazıları duvardan çıkamayıp kalmışlardı. Tek katlı bu barakalar Tu­
gay 1984'de Bolu'dan Hakkari'ye intikal edince, askeri birlikler tara­
fından inşa edilmişti. Lojmanların etrafı ağır silahlar dahil çepeçev­
re mevzilerle çevrili ve askerlerin elleri tetikteydi. Bu sahayı hemen
yanındaki upuzun konik bir tepede gene ağır silahlarla donatılnııŞ,
20 kişilik bir komando timi gözetliyor, bir tehlike anında tehdidin gel­
diği istikamete ateş açıyorlardı. Subay ve astsubayların büyük bir kıs­
mının eş ve çocukları yanlarında değildi. Yüksekova, Şemdinli ve Çu­
kurca' da da aynıydı. İncelendiğinde görünen şuydu; ailesi ve çocuk­
larını Bauda bırakabileceği uygun bir yeri olanlar ailelerini yanların­
da getirmemişlerdi. Bir bakıma iyi bir durumdu, çünkü lojman sayı­
lan yetersizdi, üstelik şehirde kirada otunılacak doğru dürüst ev bul­
mak hemen hemen imkansız, aynı zamanda da emniyetsizdi.
Utku Paşa prefabrik tek katlı konunı gösterdi ve bazı önerileri ol­
du: "Aynı odada yatmayıp, her gece farklı odalarda yatmamı, hiç de­
ğilse hafta sonları gündüzleri de burada geçinnenin sinir sistemim
için iyi olacağını, kışla havasından kurtulabileceğimi, gece saat
2 l :OO'den sonra mutlaka telefonların fişini çıkarmamı, aksi halde
PKK'lı erkek ve kadınların arayarak hakaret edip, propaganda yap­
uklarını" söyledi.
- Bunlar nereden arıyorlar komutanım?
50 UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BiR ŞEY YOK

- Her yerden arayabilirler, muhtemelen evlerden.


- Sabaha kadar arıyorlar mı?
- Hiç ara vermeden sabaha kadar arıyorlar.
- Hep aynı kadın ve aynı erkek mi?
- Hemen hemen aynı kişiler sayılır.
- Sizin gece burada olduğunuzu nasıl biliyorlar? Siz buraya gelince
ast birlik komutanları mecburen sizi evden arıyorlar değil mi?
- Tabii..tabii ..
- O kadın ve erkek Hakkari PIT' sinde komutanım. Bu işi de gece
nöbetlerinde yapıyorlar.
(Tugay komutanı olduktan 2-3 gün sonra PIT' deki bu şahıslara suç
üslü yapıldı. 26 aylık görev süremde şehirdeki konuta gitmeye ne za­
manım ne de fırsaum oldu. Kurmaylar benim iki yılı aşkın görev sü­
remde konutta sadece 13 gece kaldığımı kendi aldıkları notlardan
söylediler. Kuzey Irak ve yurt içinde çok uzun süren muharebeler dı­
şında karakollar dahil kaldığım her yerde PIT telefonları vardı; hiç
kimse beni aramadı.)

"Gevşek beden, gevşek zihne neden olur. "

1 Ağustos saat Ol:OO'da, Çukurca'nın SerbestJandarma Sınır Kara­


koluna PKK'nın saldırdığı haberi geldi. Bu karakol Hakkari'ııin 220
km.lik Irak sınırının en batısında Şırnak'a komşuydu. Saldırı başladı­
ğında çalışına odamdaydım. Harekat Merkezine indim. Gelen haber­
ler karma karışıktı. Bölük Komutanı Üsteğmen de karakolda kalıyor­
du. Önceleri Bölük Komutanı parça parça bilgiler verebiliyordu fa­
kat sonradan onunla da görüşülemedi. Çukurca Jandarma Sınır Alay
Komutanı ve bu bölüğün bağlı olduğu Köprülü Sınır Tabur Komuta­
nından gelen bilgiler insana bir şey anlatmıyordu. Bu da işlerin kötü
gittiğinin açık belirtisiydi. Alay Komutanı "Çukurca'daki Jandarma
Komando Tabum ile Köpnılüdeki tabur merkezinden takviyelerin
gittiğini, ancak vadiden geçen tek yolun PKK tarafından mutlaka ma­
yınlandığı ve pusu kurulduğu düşünülerek, karakola hızla ulaşmanın
zor olduğunu" söylüyordu.
Çatışma güneş doğuncaya kadar sürdü. Utku Paşa kışlaya erkenden
geldi ve helikopterle Serbest Karakoluna gittik. Her yer pelperişaıı-
1993 DöNEMI 51

dı. PKK karakola 1 km doğudaki bir tepede mevzilenmiş olan emni­


yet timine saldırmışu. Tim tamamen şehit olmuş ve yaralanmışu. On
asker şehit, biri subay 9 asker yaralıydı. Şok ateşi hem timin olduğu
tepeye hem de karakola aynı anda ba.şlamışu. Çok miktaıda roket ve
havan mermisi kullanmışlar, bu şa.şkınlık ve sinme anında da mevzi­
in içine girerek nerede ise her askerin üzerine onlarca mermi sıkmış­
lardı. Karakolun 30 m. güneyinde bir çatakta iki militanın cesedi var­
dı. Bunları kimin vurduğunlı merak ettim ve askeri buldum. "Kendi
mevziimi hiç terk etmedim, hep bana verilen sorumluluk sahasına
bakum, hiç ses çıkarmadım. Vuruldukları yere geldiklerinde, benim
istikametimde kimse yok sanarak ayağa kalkular, tetiğe basum" dedi.
Her şey ama her şey işte bu basit gibi görünen sözcfıklerde saklıydı.
·

Bu çocuk hiç telaş göstermemiş ve neticesini almışu. ·

Timin mevzilendiği tepeye çıkum. İnanılır gibi değildi. Burası bir


mevzi değildi; karyolalar, battaniyeler, tüpler, çaydanlıklar, kapkacak,
radyo her şey vardı. Yerlerde bol miktarda her marka sigara izmariti
mevcuttu. Burası bir müsademe, çauşma maksadıyla bütün dikkatle­
rini toplayarak hasım ve düşman beklenen yer değil, tersine gel bizi
topluca yok et der gibiydi. Hakkari'de her metrekarede bela dolaşı­
yordu, ama bunların da dereceleri vardı. Serbest Karakolu tehlikeli,
çok tehlikeli, en tehlikeli derecelendirmesinde, son sıfata sahip olan
yerlerden biriydi. Bausında Şırnak vardı, oradakiler kendi dertleriy­
le uğraşıyorlardı. Güneyindeki Irak topraklarında ise doğu batı isti­
kametinde uzanan ve sanki denizin üstüne çıkmış balina gibi duran
dağ, PKK'nın Metinan kampıydı. Saldırıyı Barzani'nin bölgesi olan
Metinan kampından gelen grup veya grupların yapuğı gün gibi aşi­
kardı. Ağır silahlarını da dağ yollarından kaurlarla getirmişlerdi. Ça­
Uşmada karakolda bulunan konıcuların bazıları grubun bir bölümü­
niın hayvanlarla güneye gittiklerini görmüşlerdi.
Bölük Komutanı Üsteğmen askerlerine aşın düşkündü. Yeni atan­
mışu ve bir aydır görevdeydi. Çok üzgündü; bu gece her şeyi daha iyi
anlamışu. İki yıl bu karakolda geceyi gündüze katarak çalışu. Sonra­
dan Serbest' de başka olaylar da oldu. Bu subayın saçlarını her karşı­
laştığımda daha çok beyazlamış görüyordum. 1995 Temmuz'unda,
iki yıl sonra, görevden ayrılırken ise, tamamı bembeyazdı.
52 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Titrek ve ürkek adımlarla yol gidilmez. "

3 Ağustos günü Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hakkari'ye geldi. Ak­


şam, OHAL Valisi, Hakkari Valisi, Utkıı Paşa, ben ve bir kaç bürokrat
şehirde bulunan askeri gazinonun bahçe kısmında yemek yedik. Ko­
nıışmalar arasında PKK ile ilgili tek konu; önümüzdeki hafta örgütün
Diyarbakır' dan Hakkari'ye kadar olan bölgede kepenk ve kontak ka­
pama eylemiydi. Buna nasıl mani olunacaktı? Çare neydi? Herkes bir
şeyler söylüyor fakat bir türlü tam bir sonuca ıılaşamıyorlardı. Burada
her taraf alev alev yanarken kontak ve kepenk işi en kritik konuydu !
Konuşmalara katılma gereği duymuyordum ancak, lastik gibi uza­
dıkça uzadı. Dayanamadım:
"Her şey o kadar açık ki; konıişarak vanlacak bir yer yok. Adamlar
kendi otoritelerinin devlet otoritesinin üstünde olduğuna eylemleriy­
le halkı inanclırınışlar. PKK ne talimat verirse onu mutlaka uygulaya­
caklardır. Çünkü, yapmazlarsa en azından bir kısmı başlarına ne ge­
leceğini biliyor. Halk başlarına gelecek olanlara şu dönemde bizim
engel olamayacağımıza da inanmış dunımcla. İçinizden biri dükkan
veya araç sahibi olsa, farklı İıe yapabilirdi ki? Bu soruyu kendimize
sormalıyız.
Acil diye komışulan bu konu, cereyan eden dıınımların karşısında
yirminci sırada bile yer alamaz. Bir şey acilse bilinsin ki geç kalınmış- ·
tır. Kimse bulutlan yelpaze ile dağıtamaz. İnsanlar şunu bilıneli, eğer
eylem giınü kim dükkanını açmaz, aracını çalıştırmazsa, bir daha hiç­
bir şeyi ne açabilir, ne de çalıştırabilir. Fakat bu safhada halk bu söy­
leme itibar eunez. Neden? Çünkü bu vilayette evin orta direği kırıl­
mış" dedim.
Bir Kunnay Albay konuşuyordu, mülki erkan hiç sesini çıkarmadı.
Ama Utku Paşa alındı. "Pamukoğlu Albayım bu işler öyle olmuyor"
dedi.
"Komutanım bu işler bekleyerek, konuşarak hiç olınayacak. Biz Tür­
kiye'nin 80 vilayetine 20 yaşındaki çocukların cesetlerini gece giın­
diız göndermeye devam mı edeceğiz? PKK bu toprağın her karışında
Türk Milletine ve O 'nun Ordusuna meydan okumayı sürdiırsün ıniı?
Savaş bir gaddarlıktır; hiç kimse ve hiçbir zaman dilimi onu zarifleş­
tiremez. PKK bunu uyguluyor. Muharebenin doğasına uygun hare­
ket edilmezse, işte millet böyle 10 yıl acı çeker, daha yıllarca çekece-
1993 DONEMi 53

ği de ortada. Geçen zaman içerisinde, milletin yetki verdiği bu işi hal­


letmekten sorumlu, kim ve hangi kurum varsa, herkes geç kalmışur"
dedim.
Kimse cevap vermedi. Üzerinde hiçbir giysi bulunmadan dola.şan
biri vardı ve kimse bir türlü, "beyler bu adam üryan" diyemiyordu.
Ben de bunu hiç anlayamıyordum.
Yemek devam ederken saat 22:00'da bulunduğumuz yerden 10 km.
uzakta Zap Vadisinde ana yolun kenarında bulunan Devlet Üretme
Çiftliğinin PKK tarafından yakıldığı, aynı güzergahtaki Bağışlı köyü­
ne de silahlı saldın başladığı haberi geldi. Militanlar çiftlikteki alu gö­
revliyi bertaraf ederek, barakalara benzin döküp içerlerinde bulunan
13.000 tavuğu, hayvanların çığlıkları arasında cayır cayır yakular.
Yemek bitti, ben kışlaya çıkum. Harekat Merkezine uğrayıp çalışma
odasına geçtim. Saat 02:00'da Yiiksekova'daki Tugay Komutan Yar­
dımcısı Piyade Albay Bülent aradı:
- Komutanım, Uzunsırtjandarnıa Kafakolu saldırıya uğradı.
- Utku Paşaya bilgi verdiniz mi?
- Konutu birkaç kez aradım, cevap alamadım.
- Bu karakol size 6-7 km. mesafede Yüksekova-Şemdinli yolu üze-
rinde değil mi?
- Biz mermi seslerini duyuyoruz. Atılan roket ve havanlar da gök-
yüzünü aydınlauyor, dedi.
- 1 nci Dağ ve Komando Taburu sizin yanınızda değil mi?
- Bütün bölükleri kışlada.
- Daha ne bekliyorsunuz, derhal hareket edin.
- Komutanım yolu mayınlamışlardır ve mutlaka pusu vardır.
- Bülent Albayım dümdüz ovada yoldan gitmeniz şart mı? Araçla
gitmek şart mı? insan bu mesafeye koşarak gider. 1 .000 komando ken­
dinden 6-7 km. ötedeki bir karakolda çarpışan 70-80 askeri uzaktan
mı seyredecek?
- Tabur zaten hazır komutanım.
- Daha ne bekliyorsunuz? Albayım, Tabur Komutanı Binbaşı Va-
lıit'e söyle; rüzgar olacak, n-ızgar yetmez; kasırga gibi esecekler.
Uzunsırt Karakolundan Şemdinli istikametinde 10 km. uzakta da 4.
Dağ ve Komando Taburu ordugah taydı. Tabur Komutanı Binbaşı Ata­
kan'ı buldum:
- Atakan senin 10 km. Kuzeyinde, anaya! üzerinde Uzunsırt Kara­
kolu saldırıya uğradı. Mayın, pusu var gibi kötü alışkanlıklar dinle­
mem. Nasıl gidersen git, ama şimşek gibi git.
54 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Emredersiniz komutanım.
Aşağıya Harekat Merkezine indim. Beklemekten başka yapacak bir
şey yoktu. Sabah olurken rapor geldi. Karakoldan bir üsteğmen, bir
uzman çavuş, altı er olmak üzere sekiz şehit, bir o kadar da yaralı var­
dı. Her iki tabur da güney ve kuzey istikametlerinden karakola ulaştık­
larında PKK'Iılar çatışmayı keserek çekilmişlerdi. Utku Paşa ile Uzıın­
sırt'a gittik. Saldın karakolun Batısındaki emniyet timine yapılmıştı ve
zayiat oradaydı. Üsteğmen İsmet ise Yı'.ıksekova Jandarma Komando
Bölüğünün Komutanıydı. (Topçu üsteğmeniydi ama bu bölüğe atan­
mıştı. O dönemde jandarmayı takviye için çok miktarda K.K.K. 'lığına
mensup subay ve ası.subayjandarma görevlerine verilmişti.) İsmet bö­
lüğiınün bir timinin bulunduğu bu karakola gelerek kendi askerleri­
ni görmek istemiş ve gece de orada kalmıştı. Saldırı sırasında eyleme
manız kalan timin bulunduğu yerin tam tersi istikametinde olmasına
rağmen saldın altındaki askerlere yardım etmek için bulunduğu mev­
ziden çıkarken, atıldığı hedefi bulamayan serseri bir roket boğazına
saplanmıştı. Aynı mevzi çukunında bir de uzman çavuş vardı. Olayı sa­
niye saniye }"dşar gibi anlattı. Aynı mevziye girdim ve karşı taraftan üze­
rime ateş ediliyormuş gibi çıktım. Uzmana sordum:
- Böyle mi çıktı üsteğmeniniz?
- Hayır komutanım, beline kadar yükselmişti. Siz süründünüz.
Sinir sisteminin kontrolü dışında, muharebe teknikleri aslında çok
basit alışkanlıklardı. Fakat bu basit şeyleri yapmak, her zaman ve her­
kes için çok zor olmuşnır.
Gece karakolda 5-6 konıcu da vardı. Bunlardan birinin söyledikle­
ri, insanı çileden çıkarmaya yetiyordu: "Emniyet timini çok kısa bir
zamanda telef ettikten sonra 10-12 PKK'lı orada halay çektiler kuman­
danım".
Saldırıya uğrayan tepeye çıktım. Burası bir mevzi ve muharebe yeri
değil, karyolalar, yataklar, battaniyeler, çaydanlıklar, sigaralarla bir ge­
cekonduyu andırıyordu. Her yerde aynı, kabul edilemez hatalar var­
dı. Odaya benzeyen çukur darmadağınıktı. Erlerden birinin defteri
yerdeydi. El yazılı bazı adresler, bir iki telefon numarası, küçük para­
lara ait hesaplarla birkaç mani ve türkü sözü vardı. Bunlardan biri:

''Eledim eledim höllük eledim


Aynalı beşikte canmı, bebek eğledim
Büyüdü de gitti, asker eyledim
Gitti de gelmedi canını, lmııa ne çare. "
1993 DöNEMI 55

Karakola döndüm. Komutayı almaya gelen üsteğmene defterdeki


ismi söyledim.
- Bu çocuk şehit mi? Yaralı mı?
Listeye baku.
- Şehit komutanım.
- Defterini sana veriyorum. Şahsi eşyaları ile birlikte mutlaka ailesi-
ne ulaştıracaksın.
- Baş üstüne komutanım.
Akıjama doğru kışlaya döndük, Harekat Merkezine geçtim. Subay­
lar "hayırlı olsun komutanım" demeye başladılar. "Nedir hayırlı olan?"
Kurmay Başkanı "Haberlerde TV ve radyolar söyledi, Tuğgeneralliğe
terfi ettiniz" dedi. Bu haber üzerine benden mutluluk belirtileri um­
dukları anlaşılıyordu ki göremeyince şaşırmışlardı. "Hiçbir değişiklik
göstermediniz komutanım" dediler. "Şu geçen bir ayda görüp yaşa­
dıklarımız, insanı, insanların icat edip kullandıkları sıfat ve ünvanla­
rın ne kadar anlamsız olduğunu çok iyi gösteriyor. Rütbeyle, nişanla
yapılacak bir şey yok. Her şey insanın yaratılışı ve yüreğiyle ilgili. Ün­
van olunca meziyetlerin mi aruyor? Sen neysen O'sun".
Resmi tebliğ bir gün sonra geldi. 30 Ağustos 1993'den itibaren Tuğ­
generalliğe terfi ediyor, Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı ile Hak­
kari İç Güvenlik Komutanlığına atanıyordum. 45 yaşındaydım. Utku
Paşa devir teslim gi'ınünü üç gün sonra 7 Ağustos olarak tespit etti ve
sancak devir teslim hazırlıklarına başladı.
7 Ağustos öğleden önce OHAL Valisi, Jandarma Asayiş Komutanı, di­
ğer miılki ve askeri erkanın hazır bulunduğu törende sancak devir tes­
limini yaptık. Saat 14:00 civarında misafirler ayrıldı. Korgeneral Hasan
Kundakçı, helikoptere giderken kulağıma: "Pamukoğln, 274 konıcu
tüfeklerini senin nizamiyenin önüne atıp gitmişler, bu çok kötü bir işa­
ret" dedi. "Haberim var, hepsine çare bülacağız" cevabını verdim.
Saat 15:00'da da Utku Paşayı Van hava alanına gitmek üzere Alay
Koımıtanları, Tugay Komutan Yardımcıları, bıı kışlada bulunan bü­
tün subay ve astsubayların kaulımı ile yapılan askeri törenle uğurla­
dık. Utku Paşa nezaket ve centilınenliği ile örnek bir kişiliğe sahipti.
Türkiye'nin bu en ııç köşesinde yaşadıkları ve taşıdığı sonımluluk si­
nir sistemlerini ve kalbini yıpratmıştı. Tek başına bir general ve yal­
nız bir insan olarak zamandan, mekandan, çağından çok uzak yaşa­
dığı yerlerden ayrılırken vedalaşma anı hüzünlü oldıı.
Harekat Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Ahmet'i çağırdım. "Bölge­
deki Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığına mensup teğ-
56 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

menler dahil bütün subaylar yarın saat 08:00'da bu kışlada toplana­


caklar, kendileriyle konuşacağım" emrini verdim.
Bütün gece subaylara yapacağım konu�mayı zihnimde rafladım. His­
settiğim gibi doğaçlama konuşacaktım. Oldum olası, kağıtlara ve kart­
lara bakılarak gözünü kaldırmadan okunan konuşmalara hiç güven
duymamışımdır. Okuyanlara, ya birileri yazıp vermiştir, ya da; kendi­
leri yazmış olsa dahi jest, mimik, gözde ışık bulunmadığından içten­
lik, doğallık göstermez, ruha ise hiç hitap etmez. Sıradan olan şeyler
muharebe koşullarında yürümez. Herkesin ruhu harekete geçmeli,
cesareti artmalı, inancı kuwetlenmeli, coşku ve saldırganlık yaratıl­
malıdır. Aksi halde komışma hiçbir işe yaramaz.
Güneş doğmadan kalktım. Bir aydır giydiğim üniforma ve botlarım
yıpranmış, rütbclerim ve sınıf yaka işaretlerim solmuştu. Yeni bir üni­
forma ve bot giydim. Palaskanın tokasını, tabanca ve yedek şarjörle­
rin deri kılıflarını, komando bıçağı kılıf ve baldır sicimlerini cilalayıp
parlattım. Çöl fularını takıp muharebe askı kayışını kuşandım.
Pencereden dışarıyı izledim. Gökyüzünde en küçük bir leke dahi
yoknı; hava pırıl pırıldı. Subayları taşıyan helikopterlerin biri inip di­
ğeri kalkıyordu. Yakın bölgelerde olan subayları �ıyan araçlar ikişer
üçer gnıplar halinde nizamiyeden kışlaya girmeye devanı ediyordu.
Saat tam 08:10'da herkesin hazır olduğunu bildirdiler, salona girdim
ve sahnenin orta ilerisinde durarak 600'ü aşkın albaydan teğmene ka­
dar rütbelerdeki subayları selamladım. Oturmalarını, isteyenlerin de
not alabileceklerini söyledim.
"Arkadaşlar, Kurtuluş Savaşının başlangıcında Yunanlıların Kütah­
ya-Eskişehir savunma hattımıza yaptıkları taarruzlarda işler bizim için
kötü gitti. Atatürk, gece bir grup subayla harita üzerinde çalışırken
yaver odaya girdi. Atatiirk kendisine bakınca: "Cepheden telgraf var
Paşam" dedi. Atatürk: "Okuyunuz" diyor. Bunun üzerine yaver hızlı
adımlarla kendisine yaklaşıp kulağına eğilerek: "Mahrem efendim"
diyor. O ana kadar masanın üzerine eğilmiş bir dununda olan Ata­
türk, geriye doğrulup ses tonuuu da yükselterek: "Bu memlekette iş­
ler subaylardan ve milletin kendisinden saklanacak duruma geldiyse
vay halimize, herkesin duyacağı gibi okuyun" emrini verdi.
İlkel ve iptidai acuzelerin yarattığı, şu Menemen olayını Atatürk se­
yahat halindeyken yolda öğrendi. Saniyen gösterdiği tepkiyi içinizde
bilmeyen olduğunu sanmam. 1924'de Botan çayını geçerken pusuya
düşürülüp öldürülen beş atlı jandarmanın haberini Çankaya'da aldı­
ğında ise, bütün gece öfkesinin önünde kimse duramadı. Neden böy-
ı 99 3 DöNEMI 57

le davranıyordu? Size söyleyeyim. Küçük gibi başlayan bu olayların so­


nunun nereye varacağını derhal anlıyordu. Olağanüstü zeki bir kişi­
liği olduğundan ilk bakışta tablonun tamamını göniyordu. Kendisi­
nin zaman zaman söylediği gibi "kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, ger­
çeği görmezdi." Saygısızlığın, tecavüzün büyfığü küçüğü olmazdı",
"güç ve kudretini ispat edemeyene itibar edilmez, ancak zaferle kuv­
vet ve otoritesini ispat edene saygı ve itibar kendiliğinden gelir" ifa­
deleri Ulu Öndere aittir. O tarihin, ulusların tarlası olduğunu, her
ulus geçmişte ne ekmişse gelecekte onu biçeceğini, tarihin engel olu­
nabilecek şeylerin toplamı olduğunu biliyordu. Bütün bunların öte­
sinde O Cumhuriyetin anasıydı. Ana olan tüm canlılar gibi çocuğu­
nun ıizerine titriyordu. Bu devleti kuran kendisiydi.
Beyler; Atatürk denilince siz ve birileri _ne anlıyor bilmiyomııı, anıa
ben size söylcyeyiııı; cesaret, tepki, eyleııı , Ti'ırk Milletine ve Türk Va­
tanına ölüııı cül tutkudur.
Arkadaşlar iki cihan harbi bile dörder yıl sürdü. Sonra, her g(ın mu­
harebe edilmemiştir. İkinci Cihan Harbinde en çok savaşılan yılda bi­
le ıııuharebe edilen g(ın sayısı l 1 2'dir. Bu nedir böyle? On yıl.... On
yıl... Sakın bazıları bu harekatın tipi farklı demeye kalkmasın. Madem
böyle bir muharebe tipi vardı, o zaman siz buna neden hazır değilsi­
niz? Savaşın sizin alıştığınız klasik şekliyle yapılacağı konusunda ha­
sım ve hasım olacaklarla mukavele mi yaptınız? 1993'ün haline ba­
kın. Hakkari'de saldırı ve tecavüz olmayan bir gün ve gece var mı? Pe­
ki, saat var mı? 6, 8, 10, 12. Türk çocuğunun, askerin, sıra sıra kaybe­
dilmesine insan nasıl dayanır? Anneler, babalar nasıl katlanır? Bey­
ler, bütün dünya bu acıklı halimizi her günkü haberlerle öğreniyor.
Herkes artık şunu anlasın. Bu artık Türk Milletinin haysiyet, Türk Or­
dusunun kılıcının prestij meselesidir. Bir şairimizin dediği gibi:
"Bizim küye beıız.emiyar buralar
Bülbül gitmiş, baykuş konmuş. "
Hani biz devlerin fillerin diz çöktüğü millettik, hani biz eski yeni
dillerin anlattığı millettik? Herkese, dost düşman herkese, üniforma­
nızın adamı olduğunuzu göstereceksiniz. Anadolu topraklarının en
derin köşesi olan Hakkari'de baykuş istemiyorum. Size ilk, tek ve son
emrim budur. Bunun dışında kalan her şey size verdiğim ana emrin
sadece bir tefemıau olacaktır.
Ben size anlatayım; PKK'nın ilk yıllarında bütün Hakkari'nin tama­
mında kod Sinan isimli birinin yönetiminde 8-10 tanesi kız, 60 kadar
militan faaliyet göstermiştir. Köylüler, halk hem mlılki hem askeri ma-
58 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

kanılara gelerek haber vermişlerdir. Aldıkları cevap: ''Bizim bilgimiz


var, siz köylerinize döntin." Onlar ısrar etmiştir. "Bunlar bizim bildiği­
miz eski eşkıyalara, Koçero, Hanıido gibi suç işleyip dağa çıkanlara ben­
zemiyor, bunlar bizim bildiğimiz eşkıya değil, siz de eşkıya diyorsunuz
ama bunlar onlar değil, bizi köy odasına, camiye topluyorlar, Kürdis­
tan diyorlar, bağımsızlık diyorlar, sömürgecileri bu topraklardan ata­
cağız diyorlar, sırtlarındaki çantalardan kitaplar çıkarıp okuyorlar."
İşte arkadaşlar bu dönem onların tomurcuk ve filiz devresiydi. Hal­
kın devlete gtiveni tamdı. Kendilerinin bizim tarafımızdan korunaca­
� na inanıyordu. Hepiniz Hakkari'nin çeşitli bölgelerinden geldiniz.
içinizden biri bana bir PKK gnıbunun bulunduğu yeri tam olarak söy­
leyebilir mi? Hep, şurada olabilir, filan yerde bulunabilirler diyecek­
siniz değil mi? Niçin doğru ve sağlam bilgi yok? Ama halk nerede ol­
duklarını biliyor. Yetmez! Ne zaman, nerede, ne yapacaklarını da en
azından bir iki gün önceden biliyor. Peki, biz niye bilmiyoruz? İki se­
bebi var; birincisi halk bizden kopmuş. Niye bilgi versin ki; biliyor ki,
PKK bölgeye otoritesini hakim kılmış. Bunu yaparsa kesinlikle öldü­
rülecek, ailesi çocukları dahil herkes. İkincisi Gayn Nizami Harp tek­
niklerini iyi uyguluyor, yeralu sistemlerini tam kurmuş. Bunları, Gay­
rı Nizami Harbi bilen uzmanların doğru ve uygun eğittiği işte ortada.
İş bu iki temel sebeple de biuniyor. Başlangıçtan itibaren sadece si­
yasilerin değil, askerlerin de "iiç beş çapulcu" laflan, federasyonu tar­
uşalım diyenler, ikide bir itirafçı yasası çıkaranlar, bu yılın ilk ayların­
da kendi kendine ateşkes ilan ederek, sanki kışın yapılıyormuş gibi ·
operasyonları durdurup Mayıs ayında Bingöl'de 33 silahsız askerin
kurşuna dizilmesiyle uyananlar, aşiret reisleriyle ağalarla işbirliği ya­
panlar. Devletin işi ciddi tuunasına mani olup, onu engellediler.
Beyler, devlet otorite ve güç demektir. Hiç kimse onun kudretin­
den kuşku duymamalıdır. Devletin adalet ve siyasi varlığından konu­
şacaksak, tanımı budur.
İşlerin niçin bu hallere düştüğüne devam ediyorum. 1992'de Alay
Komutanlığımda Ankara' dan bir emir geldi. Emirde; Sivas-Diyarba­
kır hatunın doğusunda seyahat eden subay, astsubay ve askerlerin, as­
keri kimliklerini Üzerlerinde taşımamaları isteniyordu. Amaç da
PKK'nın yol kesmelerinde, kim olduklarının anl3.!1ılmamasıydı. He­
men Tümen Komutanına telefon ederek, "kendilerinin imzaladığı
bir üst yazıyla bize ul3.!1an bu emri; subay ve astsubaylara yazılı olarak
tebliğ etmeye utandığımı" söyledim. Vatan topraklarında subayların
kimliklerini saklaması ne demekti? Bu, çok şeyin baştan kaybedilme-
1993 DONEMi 59

siydi. Askerin başında bulunan insanlaım moral ve psikolojik yapıla­


rının işe yaraınaz hale sokulmasıydı. "Metni inceleyeceğini" söyledi.
Öyle kaldı. Burada bazı personelin kendilerine ansiklopedi satıcısı,
pazarlama uzmanı gibi kartlar ve kimlikler düzenlediklerini tespit et­
tim. O emrin neticesinde işte böyle yakışıksız ve askerlik mesleğini
rencide eden haller ortaya çıktı. Bizim bölgede üniformalı veya sivil
kıyafetli, üzerinde askeri kimliği olmayan birine rastlarsam, o kişiyi
Türk Ordusuna mensup olmaktan ar duyan kişi kabul ederim. Nasıl
bir tepki göstereceğimi de kimse hayal bile edemez. Bu konularda aşı­
rı hassasım, nasıl davranacağımı içinizde bulunan daha önce benim­
le çalışmış olan subaylar iyi bilir. Mesela Binbaşı Vahap, merak eden­
lere anlatabilir.
Arkadaşlar, deniz varsa korsan da olacaktır. Bu vilayette 674 köy ve
mezra var. Dağların doruklarında okul, sağlık ocağı, elektrik var mı?
10-15 hanelik yerlere 40-60 kablolu telefon çekilmiş mi? Evet. Peki,
bunların personeli, işleticileri nerede? "Yetiştirilince gönderilecek"
gibi zırvalara insanlar artık inanmıyor, gelmiş olan küçük bir miktar
da, bir an önce Batıya nasıl kaçanın diye bakıyor. PKK'yı örümcek ağı
gibi bu köy ve mezralar besliyor, destekliyor. Bu küçük yerleşim bi­
rimleri ortaçağ yaşantısı sürdiırüyor, bunların her birine hizmet gö­
türeceğim diye parayı pulu dağa taşa dağıtacağına hepsini 2-3 ana
merkeze toplayarak, bu merkezlere okullar, hastaneler, hayvan ürün­
lerine ait tesisler kursanız halk, "ben bu dağlardan inmem, hastaları­
mız çocuklarımız bırakın, burada ölsün" der mi?
Haftalardır, havadan karadan bölgeyi geziyorum. Temelleri atılmış,
bir iki duvarı çıkıldıktan sonra olduğu gibi bırakılmış tesisler görü­
yordum. Sayıları onlar, yirmiler, otuzlarla ifade edilebilir. Araştırdı­
ğımda gördüm ki; partililere, şuna buna yakın adamlara güya bölge­
yi kalkındırmak için verilen kredilerin karşılığı olanı.\<. yapılan göster­
melik inşaatlar olduğu anlaşıldı.
Buralarn bu güne kadar gönderilen kaç devlet görevlisinin sicili düz­
gün? Kaç tanesi sürgiın diye gelmiş? Gelince ne yapmışlar? Bu gün ne
yapıyorlar? Hava kararmadan hemen evlerine kapanıyorlar. O gece
bir eylem olmazsa şükrediyorlar. Şu anda burada devletin çalışan tek
mekanizması, yoğun ve ağır işlerini yürütmeye gayret gösteren Ada­
let Bakanlığı mensuplarıdır.
Beyler, Cumhuriyet döneminde gene bu topraklarda on beş defa si­
lahlı başkaldırı olmuştur. Bunlardan Şeyh Sait'de silahlı adam mev­
cudu azami 5000, Tunceli hareketinde ise 3000 kadardır. İsyanların
60 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

basurılması Tunceli'de yedi ay, Şeyh Sail'te 4.4 ay sürmüştür. Diğer­


lerinin hepsinde asilerin silahlı gücü, 150 ila 500 adam arasında de­
ğişmiş, teşebbüsler de iki gün ila bir ay içerisinde bitirilmiştir. Şunu
bilmelisiniz ki bu kadar silahlının hepsi yok edilmiş değildir. Büyük
bir kısmı dağılmış ve kaçmışur. Ama şu çok önemli; hepsinin elebaşı­
ları ve önderleri mutlaka yakalanıp cezalandırılmışur. Bütün Cumhu­
riyet dönemi isyanları ( 1924-1938) Atatürk'ün zamanında çıkınışur.
Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ilk silahlı eylemi olan 1984 Ağustos'un­
dan itibaren, bu ay onuncu yılını doldurdu. Halen Türkiye, Irak ve
İran topraklarında gayrı ni7.arni savaş tekniklerine göre eğitilmiş 1 1 .00(}.
1 2.000 silahlı dağ kadrosuna mensup militana sahip. Dünya istihba­
rat örgütleri bu sayıda mutabık. Şehir, köy ve mezralarda faaliyet gös­
teren ve yeralu unsurlarını oluşnıran milislerin miktarlarının ne ka­
dar olduğu, ancak tecrübelerle tahmin edilebilir. Milis miktarı dağ
kadrosundan asgari 8-10 misli fazladır. Yardım ve yatakçılar ile sem­
patizanlarının sayılarını ise, PKK yönetimi bile tam bilemez.
Bizim bölge için şunu size kesinlikle söyleyebilirim. Yerel yönetim­
lerin çoğu PKK'nın birer organı gibi çalışmaktadır. Neredeyse, "sizin
buralarda suyunuz ısındı, bir an önce terk edin" diyecekler. "Sömür­
geci T.C. Ordusu, Kürdistan'ı terk et" diye size telsizlerden bağıran
dağdaki militan bunlardan daha az tehlikeli.
PKK'nın Hakkari 'yi tehdit eden gücünü şöyle değerlendiriyomm.
Bunu hepiniz bilmelisiniz ki, neyi, nasıl yapacağımızı konuşurken doğ­
nı tahlil yapabilelim. PKK'nın Irak 'ta Şırnak alundaki Sinat-Haftanin
kampı hariç; Baudan itibaren İran sınırına kadar, bize komşu olan
Metinan, Şivi (Zap), Mezi-Karyaderi (Avaşin), Basyan ve Hakurk kamp­
ları, İran'daki gene bize hemhudut Zagros, Jenna-Betkar ve Kalereş
kampları ile Hakkari topraklarında toplam 550(}.6000 civarında silah­
lı dağ kadrosu olduğunu tahmin ediyomm. Kuzey lrak'ta Zeli kampı
hariç başka kampı şu anda görülmüyor. Zeli kampı da bizden güne­
ye doğm 12(}.130 km. kuş uçuşu uzaklıkta olduğundan dikkate almı­
yomm. Kuzey lrak'taki yaJJık ve kışlık kampların tamamına yakını bi­
ze 1 5-20 kın. arasında değişen mesafelerde olduğundan bu sayısı dü­
şük görebilirsiniz. Ancak, şunu bilmeliyiz, bu kamplarda eğitim gö­
renlerin bir bölümü Hakkari ve Şırnak ı1zerinden Tfırkiye'nin diğer
bölgelerine sevk ediliyor. PKK'nın birkaç gün üst üste dinlenen tel­
siz konuşmalarından bunu hemen çıkarmak rnürnkfın.
Hakkari içerisinde de yazlık ve kışlık kamplarının mevcut olduğu an­
laşılıyor. Bunlar Hakkari merkezi bausında Kato (Karanlıkdağ) güne-
1993 DöNEMl 61

yinde Orarnar (Alandüz) , Yüksekova güneybatısında İkiyaka Dağlan


ile Şemdinli Derecik bölgesinde Balkaya Dağlarıdır. Bunlar dışında
bahar; yaz ve sonbaharda bir çok bölgeyi üs ve harekat çıkış ve toplan­
ma alanı olarak kullanıyor, ancak kışa girerken buralardan saydığım
yurt içi ve yurt dışı kamplara çekilip askeri ve siyasi eğitime başlıyor.
Beyler; şu yurt içi kamplarının içini bilen biri varsa, bana anlatsın
ve ben inanayım, ikna olayım. Adamlar bizimle yan yana yaz kış yaşı­
yor. Eğitim yapıyor, dinleniyor. Yerleri belli. Bunu, bana birileri an­
latmalı. Hayır, böyle bir şey olamaz. Bahar gelince de buralardan çı­
karak her yere dağılıp, yapacaklarını yapıyorlar. Arkadaşlar coğrafya
değişmediğinden bunların yeri de değişemez. İmparatorluk döne­
minde de, Cumhuriyet döneminde de ne zaman bir silahlı kalkışına
olduysa, arazide nerelerde bulundularsa şimdi de aynı yerlerdeler.
Çünkü, dünden bu güne kullandıkları coğrafi mevkiler; güvenlik, ba­
rınma, beslenme, giriş çıkışlar, birinden diğerine yer değiştirmeye en
uygun mekanlar da onun için. Bu çok doğal bir şey. Araziyi iyi oku­
'
yan, gayrı nizami harp tekniklerini bilen bir subay, bir hafta herhan­
gi bir vilayeti dolaşsın, beş yer söylesin kesinlikle bunun üçü bu işle­
re uygun yerdir. Gidince de militanları oralarda bulacaklardır. Bu an­
lattığım at değil, deve değil. Sonuç; yurt içinde PKK'nın bir sürü kam­
pının varlığını bu güne kadar, yıllarca sürdürmesi ve buralardan sal­
dırılara geçmesini sakın biri, ahmakça sebeplerle bana anlatmaya yel­
tenmesin; rezil olur.
Arkadaşlar, Tanrıdan ve tarihten saklanacak bir şey yoktur. Şu elim­
deki orta boydaki sarı kitabı görüyor musunuz? Uzakta oturan arka­
daşlar için ben okuyonım. Adı, "Halk Savaşının Temel Taktikleri'', ya­
zan Mao Zedung, 1 5 bölüm, 1 1 0 sayfa. Bu kitabı 1975'de üsteğmen­
ken alınıştım. Şu geçen 35 günde bunu, gece gfmdüz devam eden sal­
dınlara paralel olarak bir kaç kez daha inceledim. Zaten pratik ve ya­
lın bir eser. Şimdi bir gece önce kitabın ilk sayfasına yazdığım notla­
rı size aynen okuyorum.
"Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 'nin örgfıtlenıne, muharebe etme, bas­
kın, pusu, gizlenme, üs seçme, mayınlama, yol kesme, adam kaçırma,
kundaklama, suikast tertipleme usül ve yöntemlerinde bu kitabın dı­
şında, ayrıntılar dahil, farklı bir şey yaptığına rastlanmamıştır. Tüm
icraatının temeli ve asli dokümanı bu eserdir."
Osman PAMUKOGLU
Piyade Kurmay Albay
6 Ağustos 1993 Hakkari
62 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Şimdi de elimdeki bu kırmızı küçük kitapçığı görüyor musunuz?


Adı, "Gerilla Nedir?". Yazarı, Alberto Bayo. Türkiye' de 1968'de ya­
yımlandı. Alberto Bayo bir İspanyol subayıdır. Gayrı Nizami Harbi,
iki yıl Kuzey Afrika sahrasında savaşuğı bedevilerden öğrenmiştir. Kur­
naz ve zeki bir subay olduğundan gerilla harekaunı öğretenlere de
öğretmenlik yapabilecek tekniklerle geliştirmiştir. Aslında emekli al­
baydır. Dünya gerillaları ona usta anlamında "general" der. Fidel Cast­
ro ve Emesto ehe Guevara'nın hocasıdır. Bu ikisi dahil yetiştirdiği 87
kişi Küba'da Batista yönetimini silmeye yetmiştir.
Beyler sakın aklınızdan çıkarmayın. Gayrı nizami harpte inanmış
80-100 kişi büyük tehlikedir.
Bu ise üçüncü kitap. Adı, "Şehir Gerillası El Kitabı". Şehir ve kır ge­
rillası ustalarından Carlos Marighella tarafından kaleme alınnıışUr.
PKK'nın kunıluş bildirgesi ve bazı kongre kararlarını inceleyecekler
görecektir ki, metinlerde yer alan bir çok paragraf tamamen bu kita­
bın içinden alınmadır. Türkiye'de 1970'de yayımlanmışur. Şehirler
ve köylerde neyin, nasıl yiıriıtiıldüğünü, milisler ne zaman, neyle uğ­
raşır? Kitabın yazarı bu işlerin üstadıdır. PKK kendi resmi tebliğleri­
ni yazarken bile bu dokümana tam bağlı kalmıştır. Orta boy 130 say­
falık bir kitap ancak bu kadar dolu olabilir.
Ve şimdi gördiığiınüz dördüncü kitap; adı, "365 gün". Bir Amerika­
lı doktonın askerde iken Vietııam'daki bir yılını anlatıyor. Farklı ve
başka ülkeydi, Amerika orada ne yapıyordu? Onların kültürü farklı
gibi işe yaramaz sözlerin bir anlamı yok. Mücadelenin tarzı, tipi, usul­
leri, neyin ve nelerin doğnı yapılıp yapılmadığı, sonuçları bilinmesi
bizim için önemli. Bu kitapta bizde 21 yıl önce 1972'de yayımlandı.
İlk yayımlandığında Amerika tek ağız olmuş gibi, şunu söylemiştir:
"Sayın Başkan, bu kitabı yatağınızın baş ucunda bulundurun. Uyku­
larınız kaçacaktır."
İlk üç kitap ayııı yumurta üçüzleri gibi birbirinin benzeri ve tamam­
layıcısıdır.
Bizim elimizde bulunan Amerikan tercümesi, 1961 ve 1964 yılları­
na ait gayrı nizami harp kitapları mevcut. Bildiğiniz gibi bütün kitap­
lar Amerikan tercümesidir ve onlar yayımladıktan 6-8 sene sonra da
tercüme eder biz yayımlarız. Silah ondan gelince silalı bilgisi de on­
dan, tecriıbe ve fikir hayauna dayalı kitaplar da ondan alınınca nasıl
savaşılacağını da 1952'den beri gene Amerika'dan öğreniyonız. Bun­
dan önce de Almanlar, daha önce de Fransızlar vardı. Arkadaşlar şim­
di zaman almak istemiyonım. Bizim, 1934, 1935, 1936 yıllarında ken-
1993 DÖNEMİ 63

di yazdığımız eğitim ve muharebe kitaplarını görfın, okuyunca ŞaJjırıp


kalır, neden bunları görmekte geç kaldım diye hayıflanır dunırsumız.
Bu bahsettiğim 1961 ve 1964 yıllarına ait ABD talimnameleri; bir,
anlaumları genel, iki, hükümet kuwetlerini anlatuğı için küçük rüt­
belere fayda sağlamıyor. Bize karşı taraf, hasım lazım. Üstelik Viet­
nam'dan önce yazılmış. ABD'nin ilk muharip askerleri 1964'de Viet­
nam' a gitti, 1973 'de sekiz sene sonra bozgun halinde oradan çekildi.
1960'lı bu kitapları o tarihlerde kendileri kullanıyordu, bir işe yara­
madı ki 58.000 ölü verip 6 bin helikopteri enkaz halinde Vietnam top­
raklarında bıraku.
Biz; yere, zamana, mevkideki militan sayısına, aydınlık ve karanlık
dunımuna, zirvede veya vadi tabanında, siste, derin kar ve aşın soğuk­
ta, yurt içi ve yuit dışında oluşumuza göre yüzlerce karşı taktik ve tek­
nikler geliştireceğiz. İlk defa duyacağınız, daha önce de hiç bir yerde
rastlamadığınız sözcük ve tanımları söylüyomm. "Kurt sürüsü taktiği
ile tilki avı tekniği" kullanarak taamız edeceğiz. Planlarda "ağ içinde
ağ" sistemi kullanacağız. Bu yöntemi uygularken herkesin vazgeçme­
yi aklından hiç çıkarmayacağı ilk ilke ise şudur: "Arkasında düşmanı
hisseden önündekiyle savaşamaz".
Bu son muhteşem söz Cengiz Han'a aittir. Her şeyi, ne yapılması
gerektiğini bir cümlede söylemiştir. Bunu böyle söylemeyi becereme­
yenler, nasıl taamız edileceğini anlatmak için onlarca kitap yazar, her­
kes de darı çuvalında pirinç arayarak, barış koşullarında meslek ha­
yaunın sonuna gelir.
Tilki avının tekniği neyse, karşı gerilla tekniği de odur. Bu avın tek­
niğinin nereden kaynaklandığını size söyleyeyim. Bizzat tilkinin tabi­
atından. Her şey doğada vardır. Doğaya merakı olan, iilsanların yeni
bir şeymiş gibi sarıldıkları her şeyin tabiatta mevcut olduğunu görür.
Onun için insanların bir şey keşfettikleri falan yoktur. Var olanı öğ­
renmekte geç kalıp, yeni farkına vardıklarında bir buhişmuş, keşifmiş
gibi sevinirler.
Gelelim PKK'nın ismen tanımlanmasına. Bunun asker ve sivil her­
kes tarafından tam ve doğru olarak bilinmesi gerekir ki; hem karşı­
nızda kim var, hem de sen ne yapacaksın, buna göre tertiplen. Son­
ra bfıtün dünya bilsin, bizim halk tam bilmesin. Ölen çocuk kimin?
Silahın, merminin, malzemenin parası kimin? Bir şeyi ne büyütün,
ne de küçültün. İkisinin de zararı var. 1984'dc Hakkari'de 60 PKK'lı,
l 993'de 5000 PKK'lı, üstelik halk da karşı tarafa boyun eğmiş. İşte so­
nuç, işte geçen 10 yıl.
64 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Arkadaşlar, PKKiçin; eşkıya, bölücü, vatan hainidir, yapılan iş iç giı­


venlik harekaudır, yok; düşük yoğunlukta çauşmadır. Sonra ne de­
mek düşük yoğunluklu çauşma? Hangi seviyeyi anlauyor? 365 gün ge­
ce ve giındüz muharebe stresiyle yaşayan asker için düşük olan ne?
Tecrübeli, usta bir askere sorulsa, birkaç ay süren klasik bir savaş mı,
yoksa 360 derecede nereden geleceği belli olmayan bir ınemıi , ma­
yın ve roket mi? Ve 365 gün devamlı. Başkalanna ne gerek var? Size
sorayım .. Tabi ki klasiği tercih ediyorsunuz. Arkadaşlar, bunu açmak­
la şunu açıklamak istiyonım. Söz, tanım, sıfat bir şey anlatmıyor. Bir
takım insanlar faydasız sözleri bilinçsizce kullanıyor. Herkesin de ne
olup bittiğini anlamasına en�el oluyorlar.
Kimisi örtülü savaş diyor. Orgüte göre kirli savaş, Avrupalılar için
de bağımsızlık savaşı. Muharebeleri yapacak olan bizim için bunların
zerre kadar kıyıneti yok. Çocuk ortada mı? Evet. Biz ona bakacağız.
Birilerinin bu çocuğa şu veya bu adı vermesi, çocuğun genetik ve iç­
güdüsel olarak yapuğı hareketlerine mani olabiliyor mu? Hayır. Bi­
zim için çocuğun hangi davranışları, hangi koşullarda, ne zaman, na­
sıl yapuğı lazım ve önemli. Başka türlü onu terbiye edemeyiz.
Arkadaşlar, konuşmanıın bu son bölümünde; insan, asker, önder­
lik, halk, tavır ve dumşumuzdan bahsedeceğim.
Hakkari'de, kendi bölgemizde, halat çekıne oyununa dönmüş olan
bu işin sonunu getireceğiz. Bu başarının bii.yüklüğiı, muharebelerin
çetinliği ile ölçülecektir.
Güçlükler, insanın ne olduğunu gösterir. Her şeyin değeri zorlu- .
ğıındadır. En kıyınetli okul zorluk okuludur. Sizler dahil 1-Iakkari'de
23.000 asker var. Herkesin anne, baba, ağabey, kardeş, anıca, dayı gi­
bi yirmiye yakın akrabası olsa, şu anda sırf buradaki askerler için ya­
rım milyonun kalbi; gece ve giındüz bizden kötü bir haber gelecek
diye endişeyle auyor.
Bölgede yaşayan lıalkııı çoluk çocuk acıklı halini görüyorsunuz. Aç
insan kolay kandırılır. Bu mücadelede hiçbir şekilde halka zarar ver­
meyeceğiz. Kimsenin "kul hakkı" asla yenilmeyecek. Bu konuda Tan­
rı bile kendine sınır koyınuştur. Kutsal kitaptan okuyun; "Her şeyini­
zi affederim ama benim karşıma kul hakkı yemiş olarak çıkınayın" ifa­
desini göreceksiniz. Meyvası çamura düşüyor diye ağaca kızılmaz.
Derin yaralann tedavisi uzun sürer. Gayn nizami savaş koşulları, Fer­
hat 'ın dağları delen sabrının olmasını gerektirir. Bunu göstereceğiz.
Bir iş yapmayanın hiç yanlışı olmaz. Ylırek neredeyse, gerçek vatan­
severlik de oradadır. Ve şunu bilin; Vatanı için savaşan asker, hiçbir
1993 DöNEMİ 65

yasaya karşı gelmiş sayılmaz. Özgür bir millet, sınırlarını kimseyle pa­
zarlık konusu yapmaz. Ortada olumlu hiçbir şey yok. Sağır bir iyim­
serlik bir ulusu zayıflatmaktan başka işe yaramaz. Tutkusuz da büyük
bir iş başarılamaz.
Kalbimizin sesini dinleyerek karar verip uygulayacağız. Kalbinin se­
sini duyan insanlar hayal kırıklığına uğramaz. Bütün çıkışlarımızda
gönülden olacağız, coşkulu olacağız. Vatanını seven, hayaun her ya­
şında ateşlidir.
Üzüntüler yalnızlıkla büyür. Üzüntünün tek ilacı harekettir. Fırsat
bulabildiğinizde, birkaç saat uykunun dışında, hepimiz sürekli hare­
ketli olacağız. Muharebe teknikleri içinde böyle davranmaya mecbu­
ruz.
Üç kişi bir sırrı ömfrr boyu saklayabiliyorsa, bilin ki, bunlardan iki­
si öl[ı demektir. Çalışmalarımızda şu sözü de unutmayın; üç türlü ya­
lan vardır; adi yalan, yeminli yalan ve resmi istatistikler.
Bir ulusun gerçek karakterinin ancak tarihinin önemli buhranla­
rında meydana çıktığı kabul edilir. "Türklerin vatanlarına bağlılıkla­
rı her huylarının üstündedir" sözünün kanıtlanma zamanı geldi, ar­
kadaşlar.
Kendilerini zamanında sıcağa, soğuğa, açlığa, susuzluğa, benzer zor­
luklara alıştırmamış olanlar askerlik sanatında başarısızlığa mahkum­
dur. Savaş ve muharebeler taamız demektir. Savunma halindeki bir
birlik, yenilmeye, yıpratılmaya mahkumdur. En iyi muharebe yöneti­
mi; düşmanı rahat bırakmamaktır. Bunu yapacağız. Güneşin geceyi
boğması gibi, milletin başına musallat edilen bu belayı boğacaksınız.
Cesaret mertliğin en belirgin niteliğidir. Dünyada taklit edilemeyen
tek şeydir. Bütün silahları yener. Cesırr insanın ruhunu hiçbir şey yı­
kamaz. Büyüklük, ölüm bilincine rağmen gösterilen cesarettir. Son­
suz olmak için ilk şart cesur olmaktır. Hayata korkllSllZ bakmaktır. Cü­
retkar davranırsan kimse senin hata yaptığına inanmaz. Kişisel yiğit­
lik karakter sağlamlığıdır.
Korku ve paniğin uzaklaştırılması, muharebe şoku altında akıl ve
vücudun isyan etmesini önlemek, ancak herkesin zora alıştırılması ve
dayanıklığın artırılmasıyla, kazanılacak olan güven duygusuyla sağla­
nabilir. Çünkü, insan beyni sahibini koruyacak gibi çalışmakta, iç gü­
düsel tepkiler vermektedir. Dayanıklılık artarsa ateş altında kalmayı
sevmeyen asker sayısı azalır.
Bir insanın emir vermeye hakkı olması için, emir verdiklerinden da­
ha değerli olduğunu kanıtlaması gerekir. Üstelik zeki adamlar, baş-
66 UNUTULANLAR DışıNDA YENi Btıı. ŞEY YoK

kaı;ının emrinde çalışmaya tahammül edemezler. Napolyon'un bu ko­


nudaki görüşü: "Emir vermek için itaat etmenin şart olduğunu söy­
lerler, fakat sürekli itaat edende de komutanlık niteliği kalmaz" şek­
lindedir. Herkes şunu bilmelidir: Savaşta komutanlık rütbeyle değil,
herkesin göremeyeceğini görmekle olur. Gerçek sanatçıda teknik ha­
ta olmaz. Yaratma yoksa sanat da, meslek de yoktur. Hepiniz işinize
kendi kişiliğinizi katmalısınız. Bunun için hür düşünce ananesine sa­
hip olunmalıdır. Özgür düşünemeden başaramazsınız. Mutlu olamaz­
sınız. "Söyleneni yapan adamlar" muharebe yapamazlar. Özgürlük in­
sanın hiç eskimeyen değeridir. Özgiır düşünemeyen insanın davra­
nışları kendi davranışı değildir. Sonuç olarak; hiçbir iş başında bulu­
nan adamın seviyesinden yukarı çıkamaz. Rütbe, mevki geçicidir, ka-.
lıcı olan şerefiniz olacak.ur. Mevkiden bahsederken size bir şeyi hau­
ra için söyleyeyim; insanlar yüksek mevkilerden düştükleri zaman güç­
lerini kaybettiklerinden değil, dalkavuklarından ayrıldıkları için üzün­
tü duyarlar.
Ölüm her şeyi eşil yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan öl­
mez; ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölümün korku­
su, ölüm acısından daha şiddetlidir. Ölüm telaşının bir anlamı yok­
tur. Her canlının neticesi ölümdür. Kaçınılmaz sonuçlara peşinen
iizülme ve bunu dert etme bilinçli, sağlıklı bir rnhun işi değildir. An­
cak, şehitleri herkesin üstüne çıkaran, onların ölümleri değil, ölüm
sebepleridir. İnsanlar bir ölüyü iki kez öldürürler, hem toprağa hem
de unutulmaya göı:nerek. Kadirşinas bir ulus asla şehitlerini umıtma7
malıdır. Çi"ınkü onlar hayatlarını, unutanların özgürlüğlı ve konın­
ması uğnına kaybetmiş\erdir.
Arkadaşlar savaş kaba gücü birdenbire başıboş bırakmakur. Seller,
depremler gibi doğal bir afet halinde sürüp gelmiştir. İnsanoğlunun
yazılı 5000 yıllık tarihinde barışla geçen süre 236 yıldır. Savaşların bit­
tiğini, biteceğini sananlar "yüzerken çevresinde dolaşan köpek balık­
larını tekmeyle kovnıaya kalkışan insana benzer." Siz savaşla ilgilen­
meyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir. Savaş kazananı da yorar. Hele
şimdi içinde bulunduğumuz bu tip mücadele madden ve manen ulu­
su yorar ve kaynaklarını tüketir. Muharebede her şey rnhanidir. Mu­
harebeleri herkesin sandığı gibi süngünün parılusı değil, askerin gö­
zi"ıni"ın parılusı, morali kazanır. Yakı n ve uzak tarihi incelediğinizde
gönirsünüz ki, savaş bulduğu ülkeyi bir daha bırakmaz. Bir ulusa za­
yıf ve kuvvetli yanlarıyla beraber erdemlerini de öğretir. Savaşta tek
korkulacak şey korkudur. En lazım olan şey de cesaretle desteklenen
I993 DONEMi 67

kararlılıktır. Devletin varlığını, bağımsızlığını ve namusunu kommak


için başvumlacak son vasıtadır. Çaresiz kalıp, bütün yollar kapanma­
dan yapılınası, cinayetten öte bir şey değildir.
Askeri liderin özelliklerinin ne olduğunu daha 1070'lerde Kutad­
Gubilik eserinde Yusuf Has Hacip katıksız olarak söylemiştir. Başka
kaynakların hiçbiri bu netlikte tanımlayamarnıştır.
• Cesur olacak.
• Tok sözlü olacak.
• Cömert olacak.
• Savaş tecrübesi olacak.
Yalnız, dünyanın ünlü askerlerinin biyografileri tetkik edildiğinde
hepsinde müşterek olan nitelikler şöyle sayılabilir:
• Askerlik sanatını çok sever.
• İnsanların enerji ve fikirlerini serbest bırakır.
• Fikren hareketli ve kolayca alevlenen bir kişiliğe sahiptir.
• İnsan psikolojisine hakimdir. Yapılmak istenmeyen şeylerin de ya-
pılmasını sağlar.
• Düşüncelerini hep· yüksek sesle söylemeye alışkındır.
• Gerçeği hızla fark eder ve söyler.
• Sisli havada yolu hiç şaşırmaz.
• Bağımsız bir kişiliğe sahiptir. Sıradanlığa tahammül edemez.
• Cesur, canlı ve sabırsızdır.
• Her şeyin süratle yapılınasına inanır.
• Güven aramaz. Limandaki teknenin güvende olduğunu ama bir
süre sonra çürümeye başlayacağını bilir.
• Yenilebilir fakat pes e tmez.
• Yılmayan ve vazgeçmeyen bir ruha sahiptir.
• Karşı tepenin öbür yüzünü iyi kestirir.
• Astlarında savaşma ve kazanma isteği yaratır.
• Her fırsattan yeni bir sonuç çıkarır.
• Savaştaki kıtaları ile zihinsel bir bağ kurar.
• Gıkü ve saldırganlığı zaman zaman öne çıkan bir askerdir.
• İleri ha tlarda olmayı sever. Süvari liderleri gibi, emri eyerin üze­
rinde vermekten hoşlanır.
• İnsanın bambaşka bir yaratılışta olınadıkça, hiçbir üstünlük gös­
teremeyeceğini bilir.
• Hem düşünce hem de eylem adamıdır.
• İnsanların itaat duygularına değil, doğrudan kalplerine, hayalle­
rine hitap eder.
68 UNUIULANLAR D!Ş!NDA YENi BiR ŞEY YOK

Arkada.şiar her şeyin anası tecrübedir ve ustayı tecrübe yaratır. Ya­


şıyor ve görüyorsunuz; artık denizin her sessiz halinden fırtınanın ko­
pacağını sezebiliyorsunuz. Bu günden itibaren herkes ayağa kalkacak.
Çukurların içinde bekleyen ölümü bekler. Bir saldırı planlamak için
çok asker çok birlik beklemeyeceksiniz. Kargalar kalabalık uçar. Siz,
ikisi, üçü yan yana uçan yırtıcı gördünüz miı hiç? Çünkü kendilerine
güvenleri tamdır. Dağların tepelerinde helikopterden gördüğümüz
kartalların yuvalarında artık biz olacağız. Karanlık bir gökyüzü fırtı­
nasız açılmaz. Fırtına kuşları rüzgarı sever. Bu dağlarda, vadilerde,
gözlerinizin taramadığı, süngünüzün parlamadığı, bombalarınızın
yoklamadığı, botlarınızın pençesinin değmediği hiçbir yerin sizin ol­
madığını bilin.
Usta asker çamuru ve gecenin karanlığını iyi bilen askerdir. Kendi­
nizi ve askerlerinizi çelik gibi sert ve soğukkanlı hale getirin. Onlar­
da aşırı derece muhariplik hissi yaratın. Şunu unutınayın muharebe
hile, aidatına ve kurnazlıktır. Öfke ve kin duyınadan da savaşılınaz.
Biz ulusumuzu ve topraklarımızı korumak zorundayız. Bunu biz baş­
launadık. Kimse Türk Ulusuna silah zoruyla bir şeyler kabul ettire­
mez, kendi vatanımızda Türk Ordusuna kabadayılık yapıp, caka sata­
maz.
Muharebelerde işi uzatmayacaksınız, uzatırsanız işler kötü gider.
Ayağınızı çabuk tutacaksınız. Hayattaki her şeyde olduğu gibi muha­
rebenin de temel yasası; sürat, sürat, daima sürattir. Yaklaşmada yılan
gibi sessiz ve gürültüsüz, saldırıda yırtıcı kuş gibi çullanacaksınız. Bir.
grubu yakaladığınızda o grubun son militanı bulununcaya kadar pe­
şinden aynlınayacaksınız. Ta ki vıırulursanız veya kusup bayılırsanız
takip kesile bilir, aksi halde kesinlikle peşini bırakmayacak, böylece
her yerde yüreklerine ölüm korkusunu çökerteceksiniz. El mi yaman,
·

bey mi yaman hepsi öğre.nsin.


Şimdi birliklerinize döner dönmez şu söyleyeceğim mısraları, su­
bay, astsubay ve askerlerin her zaman görebileceği bütün mekanlara
yazacaksınız.
"Üzerimize kılıç çekilmedikçe,
Ülkemiz ıapraklanna girilrıutdikçe
Milletimiz cefa çek11U!dikçe
Bizden kimseye zarar gelmez. "
Bu kıta bundan böyle dağ ve Komando Tugayının felsefesidir. Bir
diğeri;
1993 DöNEMI 69

"Ödü varsa düşmanın meydan açık hazınz


Bu toprakta biz doğduk, biz yaşadık, biz vanz. "

Sonuncusu ise şu:


"Bir milletin şerefi cephedeki askerin sırtındadır. "

Sabit veya geçici 10 askerin bulunduğu her yerde Türk bayrakları


· 24 saat göndere çekili olacak. Bütün araçlara bayrak talulacak. Kışla­
larda sürekli imparatorluk ve cumhuriyet marşları çalacaksınız.
Her şeyi bu milletin çocuklarına yaluşır şekilde aklı selimle yapaca­
ğınıza inancım tamdır. İyi giden de kötü giden de her şeyin sorum­
lusu benim. Şu geçen saatler içerisinde sizlere düşüncelerimi açıkla­
dım, hepinizin bilemeyeceği bilgileri verdim. Yol gösterdim de diye­
bilirsiniz, ama askeri manada emir vermedim.
Kahramanlara ·emir verilmez.
Tanrı geç de olsa mutlaka yardım edecektir.

"Cesaret, cesaret her zaman cesaret;


Sürat, sürat daima sürat.
Kimse bunu unutmasın. "

O gtın akşam karargaha şu emri verdim: "Çukurca, Şemdinli, Yük­


sekova ve Hakkari' de bulunan dört luşlada, bütün konıcu başlarını
ve muhtarları toplayın. Bu bölgedeki kışla ve arazide konuşlu bulu­
nan tabur düzeyindeki birliklerde de askerlerle görüşeceğim. Bu fa­
aliyet 9 ve 1 0 Ağustos günlerinde bitirilecek, ast komutanlıklara bil-
. ".
dirın
Muhtarlar ve konıcu başlarının büyük kısmının tek birleştiği şey;
kendi köy ve mezralarının en tehlikeli durumda olduğuydu. Hepsi
bölgelerine askeri birlik istiyordu. Bunun fizik olarak imkansız oldu­
ğunu ve çare olmadığını söylememe rağmen, sanki hiç duymamışlar
gibi yeniden aynı şeyleri tekrarlıyorlardı. Mevcut konıcuları ile ken­
dilerini konımalarını, belli bir süre sonra bölgenin tamamını ralıat­
latacağımızı, sabırlı olmalarını, yapacakları tek şeyin PKK gruplarının
yerleri haklunda bize bilgi ulaşurmaları olduğunu, sonucunda ne ola­
cağını göreceklerini söyledim. İnanmak istiyorlar ancak, yıllardır, "laf­
la peynir gemisinin yürümediğini" görüp yaşadıklarından g(ıveneme-
70 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

dikleri gözlerinden okunuyordu. İçlerinden bazılannın bütün konuş­


malan kısa bir sürede bölgelerindeki PKK gruplarına götüreceğini
biliyordum. Bir kısmı da bunu iyi bildiğinden kendilerini ve köyleri­
ni korumak için hiç söze kanşmadılar. Eğer, korucular işlerini adam
gibi yapmazlarsa bütün silah ve telsizlerini toplayacağımı, maaşlarını
keseceğimi herkesin çok iyi anlayacağı bir dille, kesin olarak söyle­
dim. Minnetle, tay tay yaparak yüriıtülecek işlerden hayır çıkmazdı.
. Askerlere hitap etmeden önce savaş donanımlı tabur toplu düze­
nindeki sıralar arasında dolaşarak tek tek gözlerine bakum. Hepsi cid­
di, vakur, gözleri ışıl ışıldı. Hiçbir kaygı, hiçbir ürperti yoktu. Herkes
yüzüne ve ellerine kamuflaj boyalarını sürmüş, bazılarının sadece göz­
leri göriınüyordu. 30 kiloyu aşan muharebe çanı.alan sanki sırtlann­
da hiç yokmuş gibi dik duruyorlardı.
Onlara, ''vatanın bu köşe başındaki bölgesinde keskin ve kötü bir
virajda olduğumuzu, aracın iki tekerinin boşta döndüğünü, aracı,
ııçııp gitmeden önce, devirmeden yola almamız gerektiğini, bu işin
doğru v_e kısa zamanda yapılmasında şimdi askerde bulunan 1 973,
1974 ve 1975 doğumlu tertiplerin yiğitlik ve fedakarlıklarına düştü­
ğünü söyledim. Türk erkeğinin askerlik hauralarının ömür boyu siır­
düğünü ama kendilerinin çocuklarına ve başkalanna anlatacakları,
dinleyenlerin inanmakta zorlanacakları sayısız muharebe öykiıleri ola­
cağını anlatum. Çarpışmalarda bütün doğal yeteneklerini hiçbir sı­
nır tanımadan ortaya koymalarını, bu işin Türk Milletinin haysiyet
meselesi olduğunu, aruk bıçağın keıniğe dayandığını, nerede tehli­
keli ve kritik durumda kalırlarsa beni yanlarında göreceklerini bildir­
dim. Silahlarını devamlı bakımlı tutmalarını, yatarken bile yanların­
da bulundurmalarını, silahlarını bedenlerinin bir parçası haline ge­
tirmelerini söyledim.
Tarih boyunca olduğu ve biıtiın dünyanın da bildiği gibi cesaretle­
rinden kimsenin aşla kuşkusu olmadığını, ama her an zihnen uyanık
olmalarını, muharebe sırasında ise sürekli hile ve kurnazlık düşün­
melerini, gündüzleri yılan, geceleri ise bir baykuş gibi hareket etme­
lerini, büyük çarpışmalara hazır olmalarını, şimdiden hepsini kutla­
dığımı bildirdim. Sonunda Hakkari'den ayrılırken, doruklarından
duman eksilmeyen bütün bu dağlann kendilerini şükranla selamla-
yacağını" söyledim. .
10 Ağustos akşamı Tugay karargaluna döndüm. Gece harekat ve Is­
tihbarat Şube Müdürleri Binbaşı Ahmet ve Yüzbaşı Harun'u çalışma
odama çağırdım. Duvar haritası üzerinde 1 5-20 dakika taruşuk. Teh-
1993 DöNEMI 71

ditte 1. öncelik Wıksekova, 2. öncelik Çukurca, 3. öncelik Şemdinli,


4. öncelik de Hakkari'de görülüyordu. Yüksekova'nın güneyindeki
İkiyaka Dağlan (Çarçel) bu kesimdeki diğer dağlann kapladığı alan­
dan çok daha genişti ve bir tarafı eşek ve keçi kapısı iki geçitle Irak'a
bağlanıyordu. Yurt içinde kamp olabilecek ve büyük çapta gmplan
sağlayabilecek coğrafi koşullara sahipti. Rakımı 3.395 metreydi. Bu
mevsimde dahi Irak'tan gelen geçitlerin içlerinde kar ve buzullar var­
dı.
- Ahmet
- Buyıımn komuıanım
- Bütün ıaburlarla, İkiyaka Dağlan 'nı, Irak topraklan dahil gecele-
yin kuşatacak, eteklerden zirveye doğm daralan ağ ve dairevi düzen­
lerle taarmz edeceğiz.
- Şemdinli, Çukurca, Hakkari bölgelerindeki ıaburlan Wıksckova'ya
intikal ettirirsek, bu bölgeler hassas ve zayıf duruma düşer.
- Herkes yerinde, savunma diizeninde kalıp, gündüz birkaç kilo­
metrelik yakın çevresinde dolaşmayı miiteakip üslerine dönünce ge­
ce ve giındüz kuvvetli mi oluyor? Bir aydır komando tabum, piyade
taburu, jandarma karakollarına sürekli saldırıp hepsinden parça ko­
paran PKK gmplarıyla hiç temas sağlayan oldu mu? Tek başına bu
dağlardan birini bir tabunın kavraması miimkün mii? Subaylara da
geçen giın anlattığım gibi, klasik ve kalıp düşfıncelerden kurtulama­
mak ıabii ki sistemden kaynaklanıyor. Bak sen ne kadar çalışkan adam­
sın, iki yıldır buradasın, gidişatı saat saat yaşıyorsun, gene de zinciri
kıramıyorsun. Artık, işe yaramayan kalıplarınızdan çıkın. Bak asla­
nım; gayn nizami harpte asırlardır tek bir ilke vardır. "Ara, bul, yok
et". Hareket edecek, sızacak, ağın içine alacak, darbeleyecek, şeyıanı
bile şaşırtacaksın.
- Anladım komutanım, emredersiniz.
- Harekata Dağ ve Komando Tugayının tamamı ile Şemdinli Sınır
Jandarma Özel Timleri, Derecik'teki Piyade Tahtını katılacak. Şem­
dinli ve Yüksekova İlçe Komando Bölükleri 1 . ve 3. Dağ ve Komando
Taburlarının, Jandarma özel Harekat Gnıbu da 2. Dağ ve Komando
ıabunınun emrinde olacak. Jandarma Komando Tabunı bölgesinin
özelliği nedeniyle Çukurca'da kalacak. Harekat 12 Ağustos 1993 ha­
va kararınca başlayacak (iki giin sonra ) . Harekata katılacak birlikler
12 Ağustos saat 14:00' da Yüksekova giıneyinde toplanmış olacak. Ha­
rekat emrini orada vereceğim. Taslak planı haritaya geçirin, talimat­
lan haritanın üzerine yazın. Özel bir odada çalışın, kimseye bilgi ver-
72 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

meyin, bir saat sonra görüşelim.


İstihbarat Şube Müdürüne:
- Harun
- Emredin komutanım.
- Üç kişinin sır saklayabilmesi nasıl mümkün olur?
- Ağızları çok sıkı olmalıdır.
- Hayır! İkisinin ölmüş olması gerekir.
Gülüştük.
Planı getirdiler. Dağın her metresine diken gibi batmaları için ha­
rekaun ismi "kirpi" olacak dedim. Lojistik Şube Müdıiıi'ı Kurmay Ylız­
başı Naim'i çağırdım.
- Naim, yann akµma kadar bıitıin birliklerin üç gün muharebe pay­
larının tam olmasını sağlayın. 13 Ağustos'tan itibaren de 4000 aske­
ri bir hafta destekleyecek gibi erzak ve mühimmat sevkine hazır ol.
Yaralıların Hakkari Askeri hastanesi ve Diyarbakır Askeri Hastanesi­
ne sevkini fikren ve mevcut imkanlarımızla, zihnen tasarla, plan yap.
Fakat, 13 Ağustos 1993 gününe kadar kimseye herhangi bir talimat
verme.
- Emredersiniz komutanım.
12 Ağustos sabahı güneş doğarken helikopterle kışladan ayrıldım.
Hakkari ve Bausındaki birliklerin emredilen yere ulaşabilmek için
konvoy halinde Zap vadisinden 6-7 saat yol kat etmeleri gerekiyordu.
Bütün bölgeleri kontrol ettim. 8-10 araçlı yiııi'ıyüş kollan ana ve tali
yollan doldurmuştu. Araçların Üzerleri tamamen açık, uçaksavarlar
ve makineli tüfekler her tarafa ateş açabilecek şekilde yerleştirilmiş­
ti. Türk Bayrakları ve birlik flamalarının dalgalanmaları dost ve düş­
man herkesi etkileyecek bir göıi'ınümdeydi.
Birliklerin hepsi zamanından önce bölgeye hiçbir sonın çıkmadan
geldiler. Saat 14.30'da Yüksekova güneyinde birliklerin toplandığı yer
olan Kamışlı mevkiinde harekat emrini verdim. Kendilerine, taarruz
mihverleri, ilerleme istikametleri, hedefleri ve kon trol noktalarını ih­
tiva eden haritaları teslim edildi. Her birlik havanın karannasını mü­
teakip bulunduğu yerden hareketle bölgesinden dağa Urmanmaya
başlayacaku. Tugayın ileri/taktik komuta yeri Yüksekova' da inci Dağ
ve Komando Taburunun kışlasıydı. Tabur Komutanları 15.30'da ay­
rıldılar. Havanın kararmasına 5.5 saat vardı . Gece ay ışığı olacaku.
Ağır silah mürettebau (komando havanlan, hafif tanksavar toplan ve
uçaksavarlar) ile birlikte timler 26-27 askerden oluşuyordu. Her timin
başında mutlaka bir su bay ve astsubay vardı. Hareket edilecek her böl-
1993 DöNEMI 73

gede azami geniş bir cephe oluştumlacak, timler arasında boşluklar


kalmasına meydan verilmeyecekti.
Taburlar saat 2 l :OO'dan itibaren İkiyaka Dağlarına ttrmanmaya baş­
ladılar. Temas sağlanıncaya kadar hiçbir muhabere yapılınayacaku.
Dağın konumuna göre bizim dumınuınuz; bir filin sırrına çıkmak için
ayaklarından ve kuyruğundan urmanmaya çalışan karıncalara benzi­
yordu. Gökyüzü pürüzsüz, hava rüzgarsız, sakin bir geceydi.
Gece, 1. Dağ ve Komando Tabumnun Yüksekova ilçesinin Kuzeyin­
deki barakalardan oluşan kışlasındaydım. Yanımda bölgedeki Tugay
Komutan yardımcısı Albay Bülent, Harekat ve İstihbarat Şube Müdür­
leri ile komutanlık irtibatlarını yürüten muhabereci personel vardı.
Tabur harekata azami mevcutla kauldığından kışlada emniyet için bı­
rakılan birkaç subay ve astsubayla 100 kadar asker mevcuttu. Yükse­
kova jandarma Sınır Tabur Komutanı yarbay Hüseyin ile İlçe jandar­
ma Bölük Komutanı Binbaşı Mehmet bir emrim olup olınadığı için
uğrayıp, birliklerinin başına döndüler. Bu kışlaya ihtiyaç halinde kul­
lanılmak için Tugaydan bir ay önce yeni kumlan Dağ Topçu Batarya­
sından 2 top (7,5 x 18'lik), 4 namlu da 81 mm'lik havan getirmiştik.
Bu ilçe hiçbir zaman sakin bir yer değildi. Çevresinde cereyan eden
olaylar, saldırılar, mayınlamalar, adam kaçırmalar, nfıfusu o zaman­
lar 46,000 olan ve bir tepsi gibi düz bir alanda bulunan şehirde,
PKK'nın yer alu teşkilau ile yardım ve yatakçılarının ne kadar etkili
ve verimli çalışttklarının göstergesiydi.
Saat 02:15'de Çukurca'nın Üzfımlfı jandarma Sınır Karakolunun
Kuzey Irak'tan gelen PKK gnıbunun saldırısına uğradığı haberi gel­
di. Karakol hazırlıklıydı. Saldırıya hiç ummadıkları yerlerden çapraz
ateş açarak iyi bir tepki verdi. Sekiz militan öldürüldü. Üç asker yara­
landı.
1 2 / 13 Ağustos gecesi harekat bölgesinde saat 05:00'a kadar sakin
geçti. 05:00'da, Şemdinli'nin Bembo Vadisi yönünden harekata kan­
lan 3. Dağ ve Komando Tabunınun Komutanı Binbaşı Muzaffer PKK
militanları ile çattşmaya girdiğini, 2 PKK'lının öldünildüğfınü, bir as­
kerin kolundan hafifyaralandığını rapor etti. Bir saat içerisinde de 1.
Dağ ve Komando Tabur Komutanı Binbaşı Vahit, 2. Dağ ve Koman­
do Tabur Komutanı Binbaşı Necmi ile 4. Dağ ve Komando tabur Ko­
mutanı Binbaşı Atakan da temas sağlandığı ve çattşmaların genişledi­
ğini telsizle bildirdiler. Irak tarafından tırmanan taburlar henüz te­
mas sağlayanıaıwşlardı. Bu dumm dağdaki militanların büyük kısmı
ile Yüksekova istikametinde konuşlanmış olduklarını gösteriyordu.
74 UNUTULANLAR DıŞINDA YENi BiR ŞEY Yox

Harekaun ylııütüldüğü İkiyaka Dağları 400 km''lik, ylızde sekseni


kayalık olan bir bloklar gnıbuydu. Kuşatma ağının Yüksekova tarafın­
da, merkezde muharebe eden 2. tabunın yanına gittim. Binbaşı Nec­
mi, bölüklerinin ileri hatlanyla ilgili kısa bir bilgi verdi. 600 asker he­
men önümüzdeki vadinin yamaçlanndan birkaç koldan urmanmaya
devam ediyordu. Vadinin iki yanındaki sarp kayalıklar, bölükler ve
onlann timlerinin daha fazla açılmalarına imkan vermiyordu. Bir
müddet sonra, vadinin üstünden birliklerin sol ilerisinde bulunan ge­
niş bir kaya grubundan timlerin lızerlerine, vadinin tabanını kapsa­
yacak yoğunlnkta havan, roketatar ve makineli tüfek ateşi açıldı. 2.
Tabur dev bir binanın önünde, PKK grubu da aynı binanın çausı ve
üst balkonlannda gibiydi. Militanların ateşlerinin yoğunlnğu gittikçe
arttı. Birlikler ellerinde bulunan bütün silahlarla, PKK'lılara yakınlık
derecesine ve bulundukları mesafeye uygun olarak cevap veriyor, kar­
şı taraf biraz siniyor gibi oluyor, fakat kısa bir süre sonra havan ve ro­
ket mermileri yeniden birliklerin üzerine yağmaya başlıyordu. PKK
gnıbunun görüş yeteneğini yok etmek için kullanılan sis mermileri
ile kayalıklarda bir işe yaramayan yangın mermileri vadiyi göz gözü
göremez hale getirdi.
Diğer taburların bölgelerinde de çatışmalar yer yer devam ediyor­
du., fakat burada sıkıntı vardı. Buradaki PKK grubunun doğusunda
(arkasında) 3. Dağ ve Komando Tabunı manevra yapıyordu, arkadan
kuşatabilir miydi? 3. Tabur Komutanı ile görüştüm. Birlikleri geniş
bir cepheye dağılmıştı ve bulunduklan yer oldukça uzaktı. Jilet gibi;
botları, elbiseleri doğrayan bu kayalıklarda bazen 150-200 metrelik
yol bile birkaç saatte ancak alınabiliyordu. Onun kısa bir sürede ya­
pabileceği herhangi bir şeyin olmadığı anlaşılıyordu.
2. Tabur hiç kesilmeyen havan ve makineli tüfek atışları altında bi­
le kayalıklarla boğuşarak ilerlemeye devam ediyordu. Bizim bütün tel­
sizler bangır bangır ortalığı çınlauyor, konuşmalanndan bölük ve tim
komutanlarının ne kadar coşkulu ve şevkle hücum yürüttükleri anla­
şılıyordu.
"Ona buna satılmış zibidiler. Mermi değil, cehennemi üzerimize
boca etseniz, yine de bulunduğunuz yere gelip kafalarınızı koparaca­
ğız."
"Tarihten, coğrafyadan habersiz soytarılar, Türk Ordusuyla mertlik
denemesine girmek, sizin ne haddinize."
Karanlıkta PKK'lılara daha emniyetle yaklaşabilirdik fakat havanın
kararmasına 8-9 saat vardı. Ayrıca hava kararınca bunlar, arkaların-
1993 DöNEMI 75

dan yaklaşan diğer tabunı da fark ederek yukarılara kaçabilirlerdi.


Militanların bulundukları yere tırmanırken, mecburen iki elle kaya­
ları tuunak gerekeceğinden, yakın mesafeden bunlara ateş eune de
mümkün değildi. Bu da ilk çıkanların bazılarinın şehit olacağı ve ya­
ralanacağı demekti. Elimizde bulunan karadan karaya ateş eden hiç­
bir silah da fayda sağlamıyordu.
Tugay karargahına ani hava desteğinde bulunmaları ve taamız he­
likopterlerini göndermeleri talimatını verdim. Yarım saat sonra kolr
ra helikopterleri gelince, çatışmadaki bölük komutanları ile yanında
bulunan takım komutanları, pilotları karşımızda duran kaya bloğu­
na yönlendirdi. Helikopterler tarif edilen hedefleri vıınıp ayrıldıktan
kısa bir süre sonra da iki savaş uçağı bölgenin üzerine geldiler. İleri
hava kontrolöni üsteğmen bulunduğumuz yerden gelen uçakları PKK
grubunun mevzilendiği bölgeye yöneltti. Atışlar vadiyi büyük bir gü­
rültüye boğdu. Top ve makineli tüfek atışları ile alçak uçuştaki jet mo­
tonı sesleri kulakları sağır edecek derecedeydi. Onlar da yüklerini bo­
şaltınca ayrıldılar. Her tarafı birbirine benzeyen dar bir alanda hedef­
lerin tarifi çok zor olmasının yanında bu kesik derin boğazda, plan­
sız yapılan, üstelik birlikler hedefe çok yakın ve onun altındayken yıi­
rütiilen koordinasyon fevkalade başarılı olmuştu.
Hava desteğinin kalkmasından sonra 20 dakika karşıdan herhangi
bir ateş gelmedi. Fakat bu süreden sonra eski yoğunlukta olmamakla
beraber; havan, roket ve makineli tüfek atışları yeniden başladı. Bun­
lar, uçak ve helikopterlerin atışlarında, mağara ve derin kayalıkların
kovııklarına girip saklanıyor, onların çekildiklerini ve gelmeyecekle­
rini anlayınca dışarı çıkarak tekrar mevzilenip ateşe başlıyorlardı.
13/14 Ağustos gecesi çatışmalar aralıklarla sürdü. Aıtık, PKK'lıla­
nn manga, takım, böliık komutanları seviyesindeki liderlerinin telsiz­
leri gizliliği bir tarafa bırakarak konuşuyordu. Herkes kendi dunımu­
mın daha kötü olduğıınu söylüyor, kuşauna içerisinde kaldığını üst­
lerine bildiriyordu. Ana merkez telsizi başlangıçta, "telaşlanmayın, as­
kerler hava kararınca gideceklerdir" diyerek; güya görmeye alıştıkla­
rı eski öykülerle, tecrübesini göstermeye çalışıyordu. Ancak, hatırala­
rı bu kez işe yaramıyordu. Gece yansından sonra herkesi korkaklıkla
suçlayıp, azarlamaya başladı. Telsiz konuşmalarının yoğıınluğıı, mü­
sademe sayısı, çatışına yerlerinden gelen tahmini militan durumu,
ana telsizin de bölgede e>luşundan İkiyaka Dağları'nda 400 kadar
PKK'lının olduğu (bir taburdan fazla) anlaşılıyordu. Büyük mobil tel­
sizden "halat" kod adıyla konuşan Suriyeli Topal Nasır'dı. Daha ön-
76 UNUTIJLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

ceki çatışmaların birinde ayağından aldığı yaralar nedeniyle yürür­


ken aksadığı söyleniyordu. Behdinan-Zagros (Hakkari) sonımlusuy­
du. Konuşmaları sırasında bir iki defa "büyük iş suya düştü" şeklinde
Türkçe ve Kürtçe konuşma geçti. Bunu, burnunun dibine kadar so­
kuldukları Ylıksekova'da, milislerin yardım ve yatakçılann desteği ile
büyük bir eylem yapmaya hazırlandıkları şeklinde tahmin ettik. Böl­
gedeki grnpların çoğunun İkiyaka'da toplanmış olmaları da bu de­
ğerlendirmeyi destekliyordu. (Aynı durumu, üç ay önce [Haziran
1993] Çukurca'da yaraunışlar, 16 saat süreyle şehre kimse girememiş­
ti. Bu tip hareketler ayaklanma, topluca silahlı kalkışmadan başka bir
şey değildi.)
14 Ağustos günü ve 14/15 Ağustos gecesi yer yer yoğun, zaman za­
man da kısa süren çatışmalarla harekat devam etti. Birlikler kendile­
ri dinlenmeden, karşı tarafa tla nefeslenme fırsatı tanımadan dağın
zirvesinde bulunan Hisar Yaylası 'na yaklaşıyorlardı. Dağ ve Komando
taburlarının hızları, botlarını, elbiselerini paramparça euniş olan ka­
yalıkların içinde ve üstünde, insan gücü ve azminin çok üstündeydi.
Dağın Irak tarafından tırmananjandanna Timlerin başındaki Tabur
Komutanı Binbaşı Erdal ile iki geçitten zirveye çıkınaya çalışan Yar­
bay Ali'nin tam nerede bulundukları, 3400 metrenin ötesinde kalan
kanyon ve vadi tabanlarında irtibat için ölü bölgede kaldıklarından
sağlıklı bilgi alınamıyordu. Her iki subay da aldıkları görevi ne paha­
sına olursa olsun yerine getirecek yaradılışa sahipti. Muharebede "ha­
ber yoksa her şey iyidir" sözü geçerlidir.
Bugün saat 14:00'da Şemdinli derecik bölgesinde birinin mayına
basması sonucu iki köylü öldü. Gece 22:05'de Çukurca ilçe merkezi­
ne çevredeki tepelerden, dört ayn yerden ateş açıldı, karşılıklı çatış­
ma bir saat sürdü.
15 Ağııstos günü öğleden önce jandarma Asayiş Komutanı Hasan
Kundakçı Paşa harekat bölgesine geldi. Kendilerine bu güne kadar
geçen dıınımu kısaca açıkladım. Kundakçı Paşa da hemen önümüz­
deki vadide ilerleyen 600 komandoyu çıplak gözle seçmekte zorlan­
dı, kimse yok sandı. En büyüuneli dürbünle bakınca, ancak, hare­
ket eden küçük siyah canlılar gibi, askerleri fark edebildi. "Görüyor­
sumız komutanım, bir vadi tabanındaki bir taburu yutuyor, kaldı ki
20 x 20 km'lik bir dağlar gnıbunu kavramaya çalışıyonız" dedim. İki
saat kadar beraber olduk; ayrılırken, "bir kayayı siper almadan ayak­
ta durma, kannaslı (suikast tüfeği) keskin nişancılar seni vurabilir"
dedi.
1993 DöNEMI 77

Öğleden sonra, Hakkari'den Kurmay Başkanı Genelkurmay Başka­


nının beni aradığını telsizle bildirdi. Komutan; "herhangi bir emri­
nin olmadığını, sadece görüşmek istediğini" bildirmişti. Dağdan tel­
siz veya başka bir vasıta ile göriışebilmem miımkiın değildi. Akşama
doğnı Yiıksekova'daki ileri komuta yerine döndüm ve Genelkurmay
Başkanını aradım. "Dummun iyi gittiğini, istihbarat teşkillerinin din­
lemelerinden PKK'nın dummunu takip ettiğini, çok öliılerinin oldu­
ğunu, kötü vaziyete düştüklerini" söyleyip teşekkür ve tebrik ettiler.
Genelkurmay Başkanına şu ana kadar hiç zayiaumızın olmadığını arz
ettiğimde ise böyle bir sonuçta hiçbir kaybımızın olmamasına inan­
makta zorlandı.
Hava kararmadan önce Tugay Komutan Yardımcısi Albay Biılent'le
kışlanın etrafındaki mevzileri dolaşuk. Kesin emrim olduğu için bü­
tün birlikler gibi Yüksekova Dağ ve Komando Taburu da azami mev­
cut askerle harekata kaulmış, kışlada az miktarda asker, birkaç subay
ve astsubay bırakılmışu. Sınır ve İlçe Jandarmanın da ancak kendi te­
sislerini koruyabilecek kadar silahlı gücü vardı. Kışla tesisleri 1984' de
askeri istihkamcıların inşa ettiği prefabrik, hafif silah mermilerine
karşı bile dayanıksız tesislerdi.
İçgüdüsel olarak, hava karardıktan sonra bir kez daha dışarı çıkıp
mevzileri dolaşum. Kışlanın emniyetinden sonımlu subay ve astsubay­
lar da beni takip ediyordu. Bazı pratik emirler verdim. Kışlanın orta­
sında bulunan, Tugaydan getirdiğimiz iki adet dağ topu ve üç adet
81 mm'lik havan ile tabumn kışlada bırakuğı üç adet tanksavar topu­
nun mevzilerini, ateş istikametlerini kontrol ettim. Subaylar, ben yan-·
larındayken söylediklerimi hemen yapular. İkiyaka Dağları hemen
Yüksekova'nın bittiği yerden başladığından, makineli tüfek ukırula­
rı, roket ve havan sesleri muntazam olmayan aralıklarla derinden kış­
laya ulaşıyor, izli mermiler ile aydınlatma mermileri 3000 metre yük­
seklikteki karanlıklar içersinde, yeryüzünden değil di:, gökyıizümin
bir köşesinden diğerine fırlaulıyormuş intibamı veriyordu.
Tabur karargahı olarak kullanılan barakanın bir odasını harekat
merkeıi olarak kullanıyorduk. Harekat dört gece 3 gündür kesintisiz
dev.im ediyordu. Ertesi gün birliklere kumanya ve mermi sevk edil­
mesi gerekiyordu. Sabahın ilk ışıkları ile havadan taşınmaları ile ilgi­
li hazırlıklar tamamdı. Helikopterler birkaç yer hariç iniş yapamaz­
lardı, bu, gerilerde bir noktaya ikmal maddelerinin bırakılması de­
mekti. Bu da birliklerin gerilere personel görevlendirmesi, yüzlerce
kiloluk malzemenin taşınması, işlerin saatlerce sürmesi ve baştan aşa-
78 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

ğı yorgunluk ve sabır demekti. Hal tarzı, timlerin bulundukları yerle­


re, çatışmaların şiddetini ve yönünü hesaplayarak havadan atmaktı.
Yüzlerce askerin botları konç ve tabanlarından parçalanıp kopmuş­
tu. Bir kısmı ayakkabılarının tabanını iplerle bağlamışlardı. Bot ikma­
li yiyecek ve mühimmat kadar önemliydi. Yüniyemeyen, ayakları ya­
ralı insan muharebede işe yaramaz hale geliyordu. Her timden kaç
bota ihtiyaç olduğunun ve numaralarının ne olduğunun bile bilin­
mesine ihtiyaç vardı. Her timde aynı tip ağır silah yoktu. Hangi ağır
silahın, hangi timde olduğu ve o timin arazide bulunduğu mevki bi­
linmeden merınisi ona ulaşmazdı. Lojistik, ikınal faaliyeti muharebe
yapmak kadar önemliydi. Bu iş iyi yapılmadan muharebeleri sürdür­
mek mümkün değildir. Canlıların beslenmeye, cansızların menni ve
ilave malzemeye ihtiyaçları vardır.
Bu konular üzerinde görüşmeye devam ederken tam saat 22:00'da
büyük bir gürültüyle kışlanın üzerine havan ve roketatar mermileri
yağmaya başladı . Çok geçmedi bunlara makineli tüfek ve kaleşnikof
sesleri de yoğun bir şekilde karıştı. Bir anlık tereddüdü takiben tüfe­
ğini kapan subay dışarı fırladı. Beş dakika içinde her tip silahın sesi
şehri ve kışlayı kapladı. Kışla, eni boyıı 150 x 200 metrelik bir arazi­
nin üzerindeydi. Şehirle kışla arasında güneyde sadece bir asfalt yol
vardı. Doğusu ve batısı da sivil evlerle çevrili, kuzeyinde ise gittikçe
yükselen sırtlardan oluşan boş arazi vardı.
Dışarı çıktım. Ateşlerin büyük kısmı güneyden ve batıdan geliyor­
du. Şehirdeki binaların çatılarından, balkonlarından, yanın inşaatlar- .
dan, bahçelerin duvarlarının arkasından ateş ediliyordu. Saldın esas
bulunduğumuz kışlayı hedef alınakla birlikte, İlçe ve Sınır Jandarına
ile polislere ait tesislerin üzerine toplanmıştı. Kısacası devlete ait ne
varsa. Dümdüz bir ovada kurulmuş bu kentin nüfusu 46.000'di. Biz
dümdüz bir alanda, ateş edenlerse yüksek beton binalardaydı. Albay
Bülent "Komutan nerede?" diye beni arıyordu. "Buradayım" diye ses­
lendim, yanıma geldi. Yola bakan mevzilerin gerisinde bir ağacın ya­
nındaydım. "Komutanım vurulacaksınız, içeri girmelisiniz" dedi. (Bü­
lent Albay, benden iki sene önce Harp Okulundan mezun olmuşnı.
Ben kurmaylık ve üstün sicil kıdemlerim nedeniyle kendisinin iki yıl
önünde bulunuyordum. Ömrü komando birlikleri ve bu bölgelerde
geçmişti. Babası da subay olan Bülent Albay katıksız bir tabirle tam
bir İstanbul efendisiydi. Buralarda yaşananlar zaman içinde onun da
sağlığını bozdu.)
"Biılent Albayım, bu görünen bildiğimiz bir çatışma değil. Şu şeh-
r993 DöNEMl 79

rin haline ve üzerimize gelen ateşin yoğunluğuna bak. Bunun adı


ayaklanmaya kalkışmadır. Kışladaki birkaç subay ve 80-100 asker bu
cehennemle fiziksel olarak baş edemez. İçeriye girerek yapılacak bir
şey yok" dedim.
Mevzilerdeki askerler olanca güçleriyle ateş edilen yerlere karşılık
vermeye çalışıyorlardı. Kışlanın batısında Karayollarının şantiyesi ve
bunun duvarları vardı. Oradan da kışlaya ateş açılmış, yola bakan ni­
zamiyenin karşısında bulunan Süt Enstitüsü gibi devlete ait başka te­
sislerden de menniler geliyordu. Bela şehirdeydi, yapanlar da şehir­
deki milislerdi. Akılları sıra dağdakilere moral vermeye, hezimetleri­
ni bu kalkışmayla dengelemeye çalışıyorlardı. Bir kaba gfıcün başı boş
bırakılması giqi çılgınca ateş ediyorlardı. Bunlar biraz cesaret bulur­
larsa gruplar halinde kışlaya girmeye teşebbüs edebilirlerdi. Çünkü
taburun burada olmadığını biliyorlardı. Mevcut askerle de ateş gücü­
müz onlara nazaran çok cılız kalıyordu.
Kışlanın kıdemli emniyet subayını yanıma çağırdım, koşarak çevre­
deki mevzileri dolaştım, kısa kısa askerlerle görüştüm. Kışlanın kuze­
yindeki boş arazi tarafından bir tehdit olmadığı, en azından şimdilik
olmadığı ortadaydı. Buradaki makineli tüfekler ile bir uçaksavarın
hemen yol kenarındaki şehre bakan mevzilere götürülmesi emrini
verdim. Kışlanın ortasında bulunan üç tanksavar topunun da oraya
gönderilmesini söylerken bir havan mermisi arkamıza düştü. Bunu
atanlar tam karşımızda, evlerin bitip arazinin başladığı yerdeki ağı­
lın kenarındaydılar. Havan mevzilerinden birinin burada olduğu an­
laşılıyordu. Ağır silahların başındaki üsteğmene: "Bıin)ara ikinci bir
mermi attırmayaciıksın, elindeki iki dağ topunu aynı anda tek nok­
taya ateşleyeceksin, anladın mı? Ve ben emir verince, 3 havanla ay­
dınlatma mennisi kullanarak şehrin bize yakın kısmını sürekli aydın­
latacaksın". Emniyet subayına: "Birilerini görevlendir, depoda ne ka­
dar el bombası sandığı varsa çıkartıp bütün askerlere dağıtsınlar" de­
yince; "bir kısmının el bombalan yanında komutanım" dedi. "Bir ta­
nesi ne işe yarar aslanım? Beşer altışar tane olacak, askerlerin kendi­
lerine olan güveni artacak, böylece bir asker 5-6 asker olacak, kışlaya
girmeye kalkıştıkları taktirde lazım olacak, bir el bombası 32 parça
değil mi? Bir el hareketi ile 30 silah ateşlenmiş olacak, böylece bir as­
ker bir dakika içinde 25-30 metre önüne 150 mermi atmış gibi etki
sağlayacak. Bu emrin yerine getirilmesi için sana 20 dakika süre veri­
yorum. Hızlı, hızlı, daha hızlı". Yüzbaşı, saniyeler içinde karanlıkta
kayboldu.
80 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

İlçe jandarma birliği bulunduğumuz yerin 50 metre uzağında aynı


· hizada bir binadaydı. Buradan gelen silah sesleri, bağrışmalar birden
arttı. İrtibat yoktu. Birliğin başında Binbaşı Mehmet vardı, asker sayı­
sı da kendi tesislerini konıyabilecek miktardaydı.
İkimizin arasında Karayolları tesisleri ve kışlayla sının çizen bu ku­
nıma ait beton duvarların üzerinden bize darbeler halinde ateş açıp
saklanan, burnumuzun dibinde bir kaç kişi vardı. Yol kenarındaki
mevzilerde bulunan fısteğmene: "Sağ yanımızdaki Karayolları duvar­
larından, yakın mesafeden bize ateş edenler, bu kumluşta çalıştıkla­
rından buraları ve ne yapacaklarını iyi biliyorlar; tfıfekle olmaz, iki üç
law (kısa mesafeli hafif tanksavar silahı) al ve onlara bir daha hiç la­
zım olmayacak şekilde ders ver" dedim. Bulunduğu mevziden bir ham­
lede çıktı ve şimşek gibi cephanelik istikametinde uzaklaştı.
İki tarafın karşılıklı ateş gücfı donık noktasına ulaşmışn. Şehrin ışık­
lan daha PKK'lıların ilk ateşinde sönmüştfı! Nizamiyenin yanından,
her atıştan sonra karanlıkta yanıp sönen silahların namlu ağız alevle­
rinden, bazıları aynı evin değişik noktalarından olmak üzere, 86 yer­
den ateş edildiğini sayabildim. Bunlar sadece yfıksek yerlerde olduk­
ları için sayabildiklerimdi ve bizim cephemize dönük bölgelerden ge­
len atışlardı.
Havanların başındaki üsteğmene aydınlaUna mermilerini kullan­
maya başlaması için haber gönderdim. İlk atışlar hem istediğimiz yük­
seklikte paralanmadı, hem de tam bir paralellik sağlamadı. Fakat on
dakika sonra miikemmel bir aydınlatma başladı. Aydınlatmayı önce
orta bölgede, sonra sağ, daha sonra da sol kanatta kaydırdık. Hangi
kesim aydınlatılıyorsa biitiin ateşleri, bize ateş edilen yerlere topla­
dık. Bu plan balyoz tesiri yaptı. Aydınlatma altında, inşası devam eden
evlerin hemen hepsini tıpkı bir mevzi gibi kullandıkları gönıliiyordu.
Ayaklanma provası özentilerinin ateşleri, her geçen saat azaldı, azal­
dı ve gün doğmadan bir saat önce tek tfıke dfıştü, bitti. Ufak tefek sıy­
rıklar dışında ne bir şehit ne de bir yaralı vardı. Mucize denilen şey
herhalde bu olmalıydı.
Şehrin ortasında bulunan Askerlik Şubesinden herhangi bir haber
alınamıyordu. Bir timle oraya gittim. Askerlik Şubesi diye yıllardır kul­
lanılan bir apartman dairesi, karma karışık mahalle ve sokaklardan
birindeydi. Güneş çoktan doğmuş olmasına rağmen, sokaklarda ne
insan ne hayvan bir tek canlı yoknı. Bütün pencereler bir şeylerle ta­
mamen karartılmıştı. Şehir sanki nefes alınıyordu. İşleri kötü giuniş­
ti. Şu görünen dunım: "Suçu işleyen cezayı bekler" psikolojisinden
1993 DöNEMI 81

başka bir şey değildi. Karmaşık mahalle ve dar sokaklardan geçerek,


sıra evlerden birinin içindeki Askerlik Şubesine geldik. Giriş kapısı­
nın hemen karşısındaki çöp bidonunun yanında bir ceset vardı. İçe­
ri girdim. Alt katta kimse görünmüyordu, üst kata çıkum. Alunda as­
keri pantolon, üstünde beyaz fanilalı biri alt üst olmuş salonda eşya­
ları düzeltmeye çalışıyordu.
- Kimsin sen?
- Şube askeriyim.
- Başınızda kim var? Dlın gece burada ne oldu? Şehit ve yaralı var
mı?
- Bize bir şey olmadı. Asteğmen aşağıda uyuyor, diğerleri de uyu­
yor. Dün gece yansı buraya girmeye çalışular. Kapıların ve pencere­
lerin önüne eşyiılan yığdık.
Aşağıdaki askerler de birer ikişer yııkarıya çıkıyordu. Üsteğmen kaş­
la göz arasında asteğmeni kaldırmışu. Görüntülerindeki pejmürde­
lik dün gece yaşadıklarından değil, denetimsizlik ve zayıf eğitimlerin­
den geliyordu. Burada bir asteğmen ve dokuz asker vardı. Silahlan
eski modeldi. Bu hizmetleri yürütenlerin eğitimlerinin ne olduğu da
herkesin malumuydu. Gece yarısından sonra 5-6 kişi çok yakın mesa­
feden şubeye ateş açmışlar, buradakiler de silahla karşılık vermiş, her
tarafa eşyaları yığarak onların içeri girmesine mani olmuşlardı. Bir
kaç metre yakın mesafeden açılan ateş sonucu, bir milis de öldürül­
müŞtü. Şehrin genelinde işlerin kötü gittiği anlaşılınca buraya saldı­
ranlar da apar topar kaçmışlardı.
Her yerde sıcaklık gittikçe artarken, şehirden bir milis öldüren bu
on askerin hücreye benzeyen bulundukları binada kalmaya devam et­
tikleri taktirde önümüzdeki günlerde başlarına ne geleceği belliydi.
Üsteğmene: 'Tımin yansını burada bırak; personel, silah, cephane ve
tüm evrakları toplayıp kışlaya götürsünler, her yer kilitlensin, geçici
olarak burayı kapauyonız" dedim.
Kışlaya döndüm. Diyarbakır'dan Ankara'ya kadar her seviyedeki ka­
rargahtan nöbetçi heyetlerindeki subaylar, gece ne olup bittiğini an­
lamak için, Ylıksekova'daki iki üç karargah subayını telefon bombar­
dımanına tutmuşlardı. Bizimkilerde ciddi ciddi ve uzun uzun anlau­
yordu. Halbuki bu subaylar kaç gecedir hiç uyıı muyor ve dağdaki bir­
liklerle ilgili yapılacak bu kadar iş varken, şu dunım katlanılamazdı.
"Çocuklar muharebe sahasından uzak olanların sizi anlamasını boşu­
na beklemeyin bu bir, onların her zaman çok vakitleri vardır bu iki,
hem onlar ve farkında olmadan hem de siz, şu anda hemen yapılma-
82 UNUTULANLAR ÜIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

sı gereken işleri saatlere bırakarak canını dişine takmış savaşanlara


zarar veriyorsunuz. Bu anlamsız telefonlar sizin birlikleri iyi hisseıme­
nizi engelliyor. Ne olduysa oldu, komutanlık raporunu beklemek zo­
runda onlar, hepsi bu kadar. Ben yazılı veya sözliı bir rapor verdim
mi, şu ana kadar? Hayır. Öyleyse bu aculluk niye? Daha; telsiz, tele­
fon ve mesaj aktanna cihazlarının başına yeni geliyom:m. Bunlara za­
manınızı çarçur ettirmeyin." Bütün karargahlara şu mesajı çekin: "Hak­
kari'nin Yüksekova ilçesi, 15 Ağustos 1993 saat 22:00'dan itibaren, si­
lahlı eyleme kalkışmışur. Tarafımızdan gereği yapılmışur. Zayiaumız
yoknır." "İşte hepsi bu kadar beyler, sizin gözünüz kulağınız birlikler­
de olsun" dedim.
Şehirde, jantlarına ve polisle yüriıtülecek adli ve idari işlerin koor­
dinesini Bülent Albaya bırakarak helikopterle İkiyaka Dağları 'na git­
tim. Birlikler dağın tepesinde bulunan Hisar Yaylası'na ulaşmışlardı.
Burası 3.300 metre yükseklikte etrafı dik kayalıklarla çevrili bir pla­
toydu. Dört Dağ ve Komando taburu da Hisar Yaylası'na yayılmış böl­
geyi tarıyor, 2. Dağ ve Komando tabum bölgesinde ise çauşınalar de­
vam ediyordu. Hisar Yaylası 'nın PKK' nın yurt içindeki güvenli kamp­
larından biri olduğu anlaşılıyordu. Karşılıklı direkleri dikilmiş, çevre­
si taşlarla işaretlenmiş, kireçle boyanmış futbol sahaları bile vardı.
Ölen PKK'lılar için sabit mezarlık yapılınış, mezar taşları kullanılarak,
ölenlerden bazılarının isimleri dahi taşların üzerine yazılmıştı. Ope­
rasyonda çaresiz kalınca yayla giriş ve çıkışlarını sağlayan geçit ve pa­
tikaları aceleyle mayınlamışlardı. Mayınların aranıp bulunması ve tah- ·
rip edilmeleri sürüyordu. Çauşmalann yer yer devam ettiği 2. Tabu­
mn bölgesine gittiğimde Binbaşı Necmi: " Bir uzman çavuşla bir erin
urmandıkları kayanın üzerine gövdelerinin yarısı çıkUğında burada
saklanan bir kaç PKK'lının yakın mesafeden ateşine maruz kalıp şe­
hit olduklarını" söyledi. Ateş edenler tabunın timlerinin arasındaydı
ve kaçabilme imkanları hemen hemen hiç yoktu. Tabur komutanı bö­
lük komutanlarına talimatlar vermeye devam ederken yaylanın üze­
rine bir Skorsky yaklaşarak inişe uygun bir yamaca bir grup sivil bı­
raktı. Gelenlerin basın mensupları olduğu anlaşıldı. İstihbarat Şube
Müdürü gidip kendileri ile görüştü. Diyarbakır'dan geliyorlardı ve
OHAL Valiliği göndermişti. Genelkurmay'ın haberi vardı. Burası he­
nüz emniyetli değildi, mayın tarama faaliyeti de devam ediyordu. 12-
13 kişiden oluşan medya gnıbunu, istihbarat subayı açıklamalarda bu­
lunarak bir saat kadar kampın içinde dolaştırdı. Sonra hep beraber
benim yanıma gelerek biı: istekleri olduğıınıı söylediler.
r993 DöNEMI 83

- Arkadaşlar hoş geldiniz, nedir isteğiniz?


İçlerinden bir iki tanesi:
- Komutanım bir emir verseniz de, PKK ölülerini bir yere getirse­
ler, topluca resim çekebilsek.
- Bu harekat beş gün beş gecedir devam ediyor. Yani bu kadar sü­
rede urmana urmana bulunduğumuz yere gelindi. Hangi çauşmada,
nerede, kaç kişi öldü ise, o kesimde kaldı. Böyle bir isteğinizin akla,
manuğa sığar tarafı var mı? Çok istiyorsanız taburlar bulunduğumuz
yere çıkukları istikametlerden geri dönerken onlara kaulın, oraya inin­
ceye kadar her gördüğünüz yerdeki resimleri istediğiniz gibi çekin.
Sanki söylediklerimi hiç anlamamışlar gibi, yeniden, sözcükleri de­
ğiştirip aynı şeyi teklif ettiler.
- Zaman, mekan ve işlemler açısından gerçekçi olmayan saçma sa­
pan şeyi niye tekrarlayıp duruyorsunuz?
Aynı anda birkaçı anlaşmış gibi, "Öyle isteniyor komutanım", dedi.
- O zaman, onlara söyleyin, kendileri gelip yapsınlar. Bizim fuzuli
işlere ayıracak zamanımız yok. Siz de boşuna beklemeyin, ben asker­
lere leş toplatmam.
Hepsi de genç, haber ve iş yapmak heyecanı gözlerinden belli olan
çocuklardı, söyledikleri şeyin ne kadar saçma olduğunun da farkın�
daydılar.
Aramalar devam ederken, 3. Tabur Komutanı yaşlı bir konıcu ile
yanıma geldi. "Komutanım, Şemdinli bölgesinin en cengaver ve en
yaşlı konıcusu, Sait Amca. Sizinle görüşmeyi çok istiyor" dedi. Biraz
uzakta dunıyordu ve pür silahu.
- Sait Amca gel, hayır ola, seni dinliyonım.
- Paşam, şu bir haftadır olanları göriıyonım. PKK' nın başına gele-
cekler var. Buraları temizleyeceksiniz, bütün subaylarınız da öyle söy­
lüyor. Fakat dağdakilerin yok edilmesiyle bitmeyecek Paşam; PKK'nın
canı kanı Ankara'da. (Bunu söylerken sağ elindeki Kalaşnikofu hava­
ya kaldırdı. )
- Kaç yaşındasın?
- Allah sana ömür versin, ben 68' deyim.
- Sait Amca, 20 yıl kadar önce ben üsteğmenken, Ağrı Dağlarında,
o zamanlar senin yaşlarında bir başka amca, şu senin söylediklerinin
aynısını söylemişti. Bir ihtiyacın var mı?
- Sağol Paşam, eli ayağı nıtan insanın ne ihtiyacı olabilir ki?
Sırım gibiydi, çevik adımlarla kayadan kayaya sekerek birlikte oldu­
ğu timin yanına gitti.
84 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

İkiyaka Dağlan 'na Irak tarafındaki geçitlerden unnanan Piyade Ta­


bur Komutanı Yarbay Ali, ''buz ve karla kaplı derin geçitlerin hızını
azaltuğını, dün hava kararmak üzereyken Irak istikametinde ilerle­
yen 15-20 kişilik bir PKK teşkilini karşıdan görüp hemen ateş açukla­
nnı, ancak militanların doğru dürüst bir karşılık vermeden kayalık­
larda dağılıp gözden kaybolduklannı" anlatu. Bunlar; 24 saattir sesi
soluğu çıkmayan Hakkari bölge sorumlusu Topal Nasır ve ekibiydi.
Ana telsiz ve onun akülerini taşıyanlarla, yakın korumaları ile idari
hizmetlerini yüriıten 16 kişiydi.
Buradaki iş bi�ti. Yfızlerce ayn ayn yerde, sekiz ve onlu gnıplar
halinde dağınık bir şekilde bulunan askerler, silah ve malzemeleri­
nin bakımlarını yapıyordu. Bu gnıpları dolaşum. Üniformaların ce­
ketleri, büyük kısmının parçalanmışu, bir kısmında ise, ceket kollan
omuz başlanndaki dikişlerden kopmuş durumdaydı. Çoğunun üstün­
de haki fanilaları vardı. Botların hali ise acıklıydı. Hiçbir şikayet ol­
madığı gibi herkes dinç ve neşeli görünüyordu. Bazen aramızda ka­
yalıklar olduğundan, benim yanlanna kadar yaklaşuğıını fark edeme­
yen gnıplar oluyordu. Bunlardan birinde, tüfeğin ağaç ve demir ak­
samına sert bir cisimle vurarak tempo tunıp, ritm vererek türkü söy­
leyen bir askere, gnıptan bir kaç asker de refakat ediyor, diğer her­
kes de işini yapmaya devam ederek dinliyordu:
Beyaz giyme söz olur
Siyah giyme toz olur
Gel beraber geulim
Muradımız tez olur
Salmada salmada gel

Beyaz giysen tanırlar


Seni yolcu sanırlar
Zaten beıuk talih yok
Seni benden alırlar
Salmada salmada gel

Alçak ceviz dallan


Sıra beyaz kollan
Yer nerdeıı geçeyim
Hep sarmışlar yollan
1993 DöNEMI 85

***

Başın öne eğilmesin


Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırrııa gönül aldırma

DağUırdaki deli rüzgar


Gelip kayaUın yaUır
Beni bu sesler oyaUır
Aldınna gönül aldırma

Kurşun ata ata biter


DağUır çıka çıka biter
PKKyok edersek biter
Aldırma giı'ııül aldırma

Dertlerin kalkınca şaha


Bir sitem yolla AlUıh 'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldınna

Telsizle Genelkurmay Başkanı'nın göriışmek istediğini bildirdiler.


Tabur komutanlarını topladım: "Bu gece hava karardıktan sonra ay­
nı istikametleri kullanarak toplanma bölgelerinize dönün. Yarın ak­
şama kadar da esas üs ve kışlalarınıza intikallerinizi tamamlamış olun.
Lojistik ihtiyaçlarınızı bir mesajla Tugay karargahına gönderin. Çok
mükemmel bir harekat oldu, hepinizi tebrik ederim."
Ylıksekova'daki kışlanın helikopter pistine indiğimde, orada bir baş­
ka helikopter ve biraz uzağında ise sivil bir grup vardı. Bu gnıp da ge­
ne Diyarbakır'dan gelen başka basın mensuplarıydı. Ortalarında da
Hakkari valisi Cemalettin bey vardı. Basın mensupları bir çember yap­
mışlar, Vali beyi dinliyorlardı. Yanlarına yaklaşum. Son duyduğum
cümle, vali beyin "Arkadaşlar, devletimiz şefkatlidir. Dün gec� Yükse­
kova'da kınlan bütün camların paralarını ödeyecektir" sözleriydi. Şe­
hire gitmek için taburun nizamiyesine doğru yüriırlerken Vali beyin
yanına yaklaşıp:
86 UNlJTIJLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

- Vali bey, ıabunın barakalarının halini gördünüz mü?


- Hayır paşam.
- Dün gece bu şehirdekilerin atuklan roket ve havan mermilerin-
den tavanları paramparça oldu, duvarları ise süzek gibi. Gece ayakla­
nanlar beton binalarda, biz de işe yaramaz hale gelen bu barakalar­
daydık. Sizin kaç paranız var bilmiyonım ama harcayacak yeri sorar­
sanız, kesinlikle bu kışla olmalı. Çünkü şefkatli devleti dün gece bu
barakalarda yaşayan 80-100 asker yüceltti. Onlar canlarını dişlerine
takmasaydı dün gece olacaklar PKK ile mücadele tarihüıe yüz karası
diye geçerdi. Bu bölgede ayağımızın alundan toprağı çekiyorlar, bu
şefkatli devlet kimden yana Vali bey?
- Sizin zararlarınızı da karşılamaya çalışalım paşam.
- Yangın yerinden beter hale gelmiş bu vilayette, bizim ne binaya
ihtiyacımız var, ne de bina içerisinde oturacak zamanımız var. Benim
size anlaunak istediğim bina, para, pul değil. Bizim işimiz can paza­
rında sevda ile oluyor.
- Haklısınız paşam.
Tabur binasından Genelkurmay Başkanı'nı aradım:
- Komutanım, emredin.
- Osman Paşa, dün gece ayaklanmaya kalkışu demek bu adamlar.
Halkın bir kısmının İran'a, bir kısmının da Irak'a doğnı gittiği haber­
lerini alıyonım. Operasyondaki son dunım nedir?
- Dün gece ben buradaydım. Ancak sabahleyin birliklerin yanına
gittim ve biraz önce döndüm. Halkın iıe kadarının nereye gittiği ko­
nusunda hiçbir bilgim yok. Fakat şunu söyleyebilirim. Yiiksekova'da
yaşayanlar çok fazla bir yerlere gidemezler, ekonomik kaynaklan iti­
bariyle arz ediyonım. Gitseler de dönmeleri uzun sürmez. Komuta­
nım, parçalar birleşince dunım ortaya çıku. İkiyaka Dağlan 'ıida top­
lanan ve başlarında Hakkari bölge sonımlusu, Suriyeli Topal Nasır'ın
bulunduğu 400 kişilik, bir taburdan fazla militan, 15 Ağustos gecesi
Yüksekova'ya inecek, bu şehirde sayıları binlere ulaşan milis gnıpla­
nyla birlikte belli bir süre de olsa şehirde hakimiyet kunıp, yıırt içi ve
yurt dışında moral ve siyasi bir çıkış yapacaklardı. Ancak böyle bir şe­
yin yapılacağından istihbarat toplayan hiçbir kunıluşun .haberi olma�
dı. Dün gece bize ateş açılan yüzlerce yerdeki mevziler, günlerce ön­
ce yanın inşaatlarda, evlerin balkonlarında, pencerelerin arkasına taş­
larla, tuğlalarla öriılmiış, hazırlanmış. Bir istihbarat gelmediği gibi,
burada yaşayan kimsenin de dikkatini çekmiyor. Halk ise günlerce
önceden haberli.
1993 DöNEMI 87

Benim ilk harekata Wıksekova'da başlamam bunları bildiğimden de­


ğil, bu bölge genelinde eylem ve saldırıların daha fazla olmasından­
dır. Dün gece şehir bir ateş topu gibi üzerimize yöneldi. Şehirde doğ­
rn dürüst bir birlik olmaması hem şans hem de şanssızlıktı. Tabumn
dağdaki 600 askeri dün gece burada olsaydı üzerimize aniden açılan
havan ve roketlerin yoğı.ınhığı.ından başlangıçta çok zayiat verirdik.
Buna karşılık, sabaha karşı biten işi, en geç iki üç saatte hallederdik.
Harekata gelince Komutanım, PKK'nın bir tabur kadar kuvveti işe
yaramaz hale geldi. Bu sonuç Wıksekova bölgesinde bir kaç ay onla­
rın büyük çapta eylemlerini önler, fakat Hakkari'ye dönük, İran ve
Irak kamplarıyla yurt içinde bir çok tabur olduğunu değerlendiriyo­
mm. Halkın devlete olan güveninin yıllar sonra tekrar kazanılması,
psikolojilerinin düzelmesi çok zaman alacaktır. Bunu şunun için arz
ediyomm. Örgüt kaybettiği militanların yerine yenilerini, halk ken­
disini destekledikçe temin eunekte zorluk çekmeyecektir. O zaman
biz kısır bir döngüde kalınz. Bu nedenle biz bütün gücümüzle hiçbir
koşula bağlı kalmaksızın harekata devam edeceğiz.
Bu kampla ilgili de; PKK'nın nerelere geldiğini, kendine güveni ve
pervasızlığıyla alakalı iki şey arz eunek isterim. Buranın yıllardan be­
ri kullanıldığı ortada. Ölenlerin isimlerinin üzerine yazılı olduğı.ı me­
zar taşlarının bulunduğu sabit mezarlığı mevcut. Neredeyse normal
ölçülerinde işaretlenmiş kaleleri de olan futbol sahaları var. Ele ge­
çen dokümanların bir kısmı tarandığında, 3.400 metre yükseklikteki
bu mezarlığa, "Kürdistan adına şehit olanlar adına" anıt dikmeyi ta­
sarladıkları anlaşılıyor.
Komutanım, benim arz edebileceğim hususlar bunlar, bütün birlik­
ler yarın akşama kadar kendi esas üslerine dönmüş olacaklar.
- Mezarlık ve futbol sahaları, ne kadar uzun zamandır orada olduk­
larını gösteriyor.
- Komutanım, bölgedeki diğer yerlerin de farklı olduğunu sanmı­
yomm. Başka türlü her gün, her gece, ayııı zamanda bir kaç yerde na­
sıl saldırabilirler?
- Geceleri operasyon yapman çok iyi oldu. Ben zaten hep söyllıyor­
dıım. Sen iyi yaptın.
- Komutanım gece de yetmiyor. Birlikler mevzilerde, çukurlarda
güya kendini koruyor, aslında komyamıyor, aksine ölüyor ve karşı ta­
rafa da doğru dürüst kayıp verdiremiyor. İnisiyatif tamamen PKK'da
olduğı.ından ne zaman, nerede, ne yapılacağını o tayin ediyor. Komu­
tanım sizin de malıımlarınızdır, bu tip mücadelede muharebe taktik-
88 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

!erinin iki temel ilkesi var. Birincisi sürekli hareket, ikincisi; ara, bul
ve yok et. Son 200 yıllık yakın tarihte bunu erken kavrayan millet ve
ordular daha az acı çekmiştir. Diğerleri işi uzatuklarından daha faz­
la bedel ödemişler ve daha fazla acıya mamz kalmışlardır. Bu arz et­
tiğim yeni bir şey değil; hazır olma meselesi.
- Doğru, aferin; çok iyi sonuçlar aldınız. Kutlarım. Bütün subay, ast­
subay ve mehmetçiklerin gözlerinden öperim.
- Sağolun komutanım.
Bu konuşma esnasındaJandarma Genel Komutanı aramışlardı. Ken­
dilerini aradım, hemen hemen ayni şeyleri arz ettim. Sonuçların çok
iyi olduğunu söyleyerek tebrik ettiler. Diyarbakır' dan Asayiş Komuta­
nını da arayarak son durumu rapor ettim, Genelkurmay Başkanı ile
Jantlarına Genel Komutanının da aradıklarını bildirdim.

"Bir ordunun işi siper kazmak ve toprağı


savunmak değil, harekete geçip düşmam yok
etmektir. "

uksekova silahlı kalkışmasına ait b":­


İkiyaka Dağları Harekau ile Y-
sında çıkan ve halkın bilgisine sunulan haber ve değerlendirmeler:
16 Ağustos 1993 Hürriyet, birinci sayfa başlıktan;
"250 PKK'lı ölü, PKK'ya yurt içinde en ağır darbe, örgütün 10. yıla
girdiği gün indirildi. Hakkari'nin Buzul Dağı kampında bulunan 250
kadar terörist öldü. Yüksekova ve Şemdinli arasındaki yüksek dağla­
rında cehennem üçgeni, 350-400 terörist kuşatıldı."
17 Ağustos 1993 Milliyet, birinci sayfa başlıktan;
"Yüzlerce ölü, 400 PKK'lı çemberde. İran'daki kamplardan Türki­
ye'ye sızarak Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Buzul Dağlan'ndaki sarp
kayalıklarla çevrili bölgede kamp kuran ve 15 Ağustos nedeniyle ey­
lem hazırlığı içinde olan yaklaşık 400 PKK'lı kuşatıldı. Çauşmalar sü­
rüyor.
Cehennem gecesi; PKK Yüksekova'ya gece boyunca 500 roketle sal­
dırdı. İsabet alan birçok ev ve işyeri yandı. İlçede sokağa çıkma yasa­
ğı kondu. Her yandan ateş; PKK'ya karşı yürütülen harekatı engelle­
mek için bir grup terörist, Hakkari'nin Ylıksekova ilçesine saat 22:00
1993 DöNEMl 89

sularında çeşitli yönlerden saldırdılar."


17 Ağustos 1993 Hürriyet, birinci sayfa başlıktan;
"PKK' da tam bozgun: Şemdinli ve Yüksekova arasındaki, operasyon
karşısında neye uğradığını şaşıran PK.K, gafil avlanıp , büyük kayıplar
verdi. 250 kadar kayıp veren PKK'lılardan sağ kalanlar panik halinde
kaçmaya çalışıyor. Harekau 30 Ağustos'ta Tuğgeneralliğe yiıkselen
Dağ ve Komando Tugay Komutanı Piyade Kurmay Albay Osman Pa­
mukoğlu yiırütüyor."
17 Ağustos 1993 Sahalı:
"Büyük operasyon 4ncü gününde; Ylıksekova ve Şemdinli arasında
ölüm çemberine alınan kalabalık bir grup bölücü teröriste yönelik
harekat devam ediyor, örgiıt ağır kayıplar verdi."
18 Ağustos 1993 Hürriyet 1 . sayfa:
"Buzul Dağı taranıyor: PKK'nın ağır darbe yediği Hakkari'nin Yük­
sekova ve Şemdinli ilçeleri arasındaki Buzul Dağında operasyon sü­
rüyor. PKK'da ölücüler görev başında; PK.K, ölülerinin gizlenmesi ve
tanınmaz hale getirilmesi için özel görevliler oluşturdu. Ölen arka­
daşlarını gizleyemedikleri taktirde, yüzlerini parçalayarak tanınmaz
hale getiriyorlar. Ölücülerin varlığı, ilk kez 15 Ağııstos'ta ortaya çık­
tı. Ylıksekova-Şemdinli arasındaki Gülle tepe mevkiinde geçen telsiz
konuşması şöyle:
- Hepimiz kuşatıldık.
- Govent (Balkaya Dağı) istikametine kaçın.
- Nereden kaçalım? Şehit sayısı 200 oldu. Çok yaralımız var.
- Kim kaldıysa kaçsın.
- Şehitler ne olacak?
- Ölücüler halletsin ...
- Kendileri de zaten ölmüşlerdir.
- Toprak başınıza .... (lanet olsun)
Politika sayfası: Bingöl sendromu aşılıyor. PKK 1992'de Kuzey lrak'a
düzenlenen harekattan sonra tarihinin en büyük darbesini yiyor. Böy­
lece psikolojik üstünlük yine devlete geçiyor. Bingöl katliamı ile olu­
şan dumm değişiyor."
18 Ağustos 1993 Milliyet;
"Kirpi Operasyonu: PKK kıskıvrak; operasyon 3000 metrenin üze­
rinde 850 m'lik bir alanda sürüyor. Harekata katılan 3000 komando
çatışmalara 24 saat aralıksız devam ediyor. Çemberin içinde kalan
450-500 PKK'lının 300'den fazlası öldürüldü."
18 Ağustos 1993 Sabah, lnci sayfadan:
90 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"PKK'ya ölüm çemberi: Hakkari 'nin Yüksekova ilçesinin Buzul Da­


ğı kesiminde kısurılan 450 PKK militanını imha operasyonu süniyor.
Çatışmalar Karadağ ve Hanın Geçidi çevresinde yoğunla.şu. PKK'nın
kayıpları 300 militan. "
18 Ağustos 1993 Meydan:
"Dağ taş PKK'lı terörist cesedi dolu. İran-Irak sınır geçidinde PKK'ya
yönelik operasyon aralıksız devam ediyor."
19 Ağustos 1993 Milliyet 1. sayfa başlıktan:
"Askere leş toplatmam: dağda PKK'yı ezen Tuğgeneral Osman Pa­
mukoğlu kesin konuştu: Analar evlatlarını askere leş toplatmak için
göndermedi. Geberdikleri yerde kalırlar, askere leş toplatmam. Biz
imha eder, geçeriz. Askerlerime bir kurşun atana beş kurşun atarım."
19 Ağustos 1993 Meydan:
"Kirpi Operasyonuyla PKK'nın beli iyice kırıldı. Hakkari Dağ ve Ko­
mando Tugay Komutanı Kurmay Albay Osman Pamukoğlu harekata
kaulan askerlerle topluca konuşarak onlara moral verdi. "Kar yağma­
dan Hakkari bölgesindeki PKK grnplarını, gece gi'ındüz demeden, si­
lip süpürerek, milletin başına musallat edilen bu belayı def edeceğiz."
20 Ağustos 1993 Tercüman:
"PKK 6 gtinde 400 ölü verdi. 15 Ağııstos'ta l Oncu eylem yılını kut­
lamak için Yii.ksekova ve Şemdinli bölgesinde "Büyük Eylem" hazırlı­
ğında iken "Büyük Tokat" yedi.
21 Ağustos 1993 Sabah:
"PKK'lının telsiz talimatı: Hakkari operasyonunda bozguna uğra-·
yan ve çatışma bölgesinden kaçmak isteyen teröristlere, Kuzey lrak'ta­
ki PKK yöneticileri telsizle şu emri verdiler: Kadınlar gibi ağlamayın,
ölün ... sizi oraya savaşa gönderdik. Çatışma süresince dinlenen PKK'lı­
lara ait telsiz konuşmalarından biri şöyle:
- Agir: (çatışma bölgesinde, Agir kod adlı bir komutan) Bir milyon
geliyorlar. Her taraf asker kaynıyor, kaçacak yerimiz kalmadı.
- Kuzey Irak: (muhtemelen Cemil Bayık) Toparlanmaya çalışın. Pa­
niğe kapılmayın. Kaçmak isteyenleri kesinlikle önleyin. Gerilla taktik­
leri kullanın.
- Agir: Mermimiz bitiyor. Birçok arkadaşımızda tek bir mermi bile
kalmadı. Üzerimize yağmur gibi menni ve bomba yağıyor.
- Kuzey Irak: Muhakkak bir gedik vardır. Adamlarını ve elindeki im­
kanları bir araya getir ve gediği yarmaya çalış.
- Agir: Suikast eylem birliğimizden 30, propaganda birliğimizden 40
kişiyi kaybettik. Elimizdeki imkanlar böyle bir harekata uygıın değil.
1993 DöNEMI 91

- Kuzey Irak: Kesin sayıyı verin. Ölüleri mutlaka gömün. Ağır yara­
lı alanlan yanınızda taşımayın. Öldürüp uygun bir yere gömün.
- Agir: Şu ana kadar belirleyebildiğimiz 184 kaybımız var. Ne yapa­
cağımızı şaşırdık.
· - Kuzey Irak: kadınlar gibi ağlamayın. Sizi oraya savaşa gönderdik.
Orada çarpışarak öleceksiniz."
29 Ağustos 1993 Ortadoğu politik sayfası:
"En tehlikeli virüs, beynimizdedir. Terör önce beyinde yenilmeli­
dir. Bu 30 Ağııs tos'ta paşalık sırası gelen Kurmay Albaya terfi edece­
ği fakat Şırnak'a gidip görevi teslim alması istendiği zaman kabul et­
meyerek istifa ettiği basına yansıdı. Eğer bu doğnıysa baştan beri an­
latmaya çalıştığımız "diışünce erozyonu"nun son ve vahim örneğidir.
Bulunduğumuz mevkiler psikolojik olarak teslim edilmektedir.
Bunun üzüntüsünü yüreğimizde hissederken Hakkari'den Dağ ve
Komada Tugay Komutanı Tuğgeneral Osman Pamukoğlu'nun gür
sesi yükseldi: "Askerlere leş taşıtmam" dedi. "Askerime bir kurşun ata-
·

na beş kurşun atanın" dedi.


Bu laf, idareci maslahatçı i"ıstelere karşı, tarihe kazınmış yeni bir kav­
ramdır. Dönüm noktasıdır. Muğlalı sendromuna karşı Pamukoğlu
sendromunun yer aldığının ifadesidir. Aslında Muğlalı olayında ayıp­
lanması gereken Muğlalı değil, devlet için görev yapan bir askere dev­
letin sahip çıkmamasıdır.
Pamukoğlu böyle bir kompleks taşımadığını ve bunu kişilik olarak
aştığını ispat etmiştir. Pamukoğlu'nun bu lafı, Türkiye Cumhuriyeti
Milletvekili Lojmanlan PKK'ya destek üssü olarak kullanılırken ve NA­
TO TIR'ları PKK'ya yardım malzemesi taşırken söylemiş alınası da ay­
rıca önemlidir. "
Yüksekova'dan döneli bir gün olmuştu. Tugay karargahında çalışı­
yordum. Genelkurmay karargahından bir generalin aradığını bildir­
diler.
- Osman Paşam nasılsınız?
- Sağollln komutanım.
- Osman Paşam, ölen teröristler için leş demeseniz, başka bir ifade
kullanmanız daha iyi olur.
- Bir şeye leş denmesi için mutlaka ölmesi gerekmez. İnsan ve hay­
van ölür, güneş altında kalırsa erken kokar; biz de bir şehidimiz he­
men alamazsak güneşin altında kalınca kokuyor. Harekata katılan
herkes, dün gece yarısında duş alıncaya kadar, bir canlı olarak ben
de leş gibi kokuyordum. Ölmeden önce de leş gibi oluyorsunuz. Mu-
92 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

harebe yaşamı işte böyle bir şey.


- Tabii anlıyonım. Mümkünse ...
- Siz, milletin moralini yükseltmek, askerlerin nıhlarını harekete
geçirmek, onlan yüreklendirmek, karşı tarafın da psikolojisini boz­
mak için neler önerirsiniz? Eskiden bir PKK'lı öldürüldüğünde, An­
kara' dan heyetler halinde gelen siyasiler Ytiksekova'da alayişli cena­
ze törenleri yaparken bulunduğunuz karargahta ne yapıyordunuz?
Muharebe, sıradan kişilerin sandığı gibi bir takım teoriler ve ezbere
bilgilerle değil, komutanın yaraulışı, meslek anlayışı, insan bilgisiyle
yönetilir. Hele rütbe, makam, gelecek kaygısıyla, daha yalın bir Türk­
çe'yle, korkarak yürütülmez. Sonra, harekat alanındaki bir generale
ne zaman, neyi konuşacağını söylemek taşıdığı sorumluluğundan do­
layı ancak bir komutanın hakkıdır. Size bunu söylemenizi komutanı­
nız mı emir verdi? Eğer öyleyse, o zaman, ben kendilerine telefon
ederek, neyi, niçin yapuğımızı açıklarım.
- Hayır... hayır. Komutan herhangi bir şey söylemedi. Beni yanlış
anladınız.
- Efendim, bir karargah generali ve subaylarının sonımluluğıı hiz­
metinde bulundukları komutanın karargah binasının içinde ve ko­
mutanının önünde biter. Ben tabiat olarak bu tip hareketleri kaale
almam. Ya bundan etkilenecek birileri olsa da bu konuşmalardan et­
kilense, ne olacağını söyleyeyim mi? Kafasında dolaşan, hakim olmak­
ta zorlanacağı yüzlerce şeyi doğru sıraya koyamaz, sonuçta da 10, 20,
30 ve daha fazla çocuk tabutlar içinde buradan memleketlerine gön�
derilir. Bir tomurcuğun büyüye büyüye 10 yılda neden çınar ağacına
döndüğünün bütün sebeplerini bildiğimi sanıyordum ama, ünifor­
mamı koruma iç güdüsünden olacak, bu kadarını zihnim almamış.
Laflar öyle mi olsun, böyle mi olsun, oyalanmaların sonu işte ortada.
- Osman Paşam, sizi rahatsız edecek bir şeyi yapmayı düşünmeyiz,
aklımızdan geçirmeyiz. Sizin kahramanlıklarınızı hepimiz biliyoruz.
- Efendim. Bu milletin çocukları, devletlerinin meşru müdafaası ve
milletlerinin haysiyeti için canlarını hiçe sayarak çarpışıyor, kahra­
manlar onlar.
Bazı çalışmalar için harekat merkezinde subaylar bekliyordu, aşağı
indim. Plan çalışmasına geçmeden; arkadaşlar size 17. yüzyıla ait bir
Hollanda atasözü söyleyeceğim. Acemi marangozun yongası çok olur.
Bunun manası açık ama, fiziksel yorumu; "Bir kibrit çöpü yapacağım
diye bir çınar ağacını çarçur etmektir." Acaba hangimiz, ne hata yap­
uk diye yüzleri donuklaşu. "Rahat olun, savaş sanaunı bilen veya Hak-
1993 DÖNEMi 93

kari dağlarında muharebe eden bir asker bu tuzağa düşmez." Anla­


dılar, yüzleri gevşedi.
Bölgede yol kesme, adam kaçırma, mayınlama, köy ve karakol sal­
dırıları sürüyordu. 10-30 Ağustos 1993 tarihleri arasındaki PKK ey­
lemleri:
1 1 Ağustos, saat 18:00'da Yüksekova-Yeşiltaş köyü yolu kesildi ve 10
vatandaş kaçınldı.
12 Ağustos, saat 02:15'de Çukurca \ııiunlü karakoluna saldırıldı. Üç
asker yaralandı, sekiz terörist öldürüldü.
14 Ağustos, saat 22:05 'de Çukurca ilçesine çevredeki tepelerden ateş
açıldı. Çauşma bir saat sürdü. Aynı gün Şemdinli-Derecik arasında
mayına basıldı iki köylü öldü.
16 Ağustos, saat Ol:OO'da Hakkari Geçitli köyü arasında mayına ba­
sıldı, bir korucu şehit oldu. 122 kişi göz aluna alındı.
19 Ağustos, saat 08.30'da Yüksekova'dan Hakkari'ye gelen askeri
konvoya ateş açıldı. Alışmadıkları bir tepkiyle karşılaşular. Alu terö­
rist öldü, biri sağ yakalandı. Aynı gece Ol:OO'da Çukurca jandarma Sı­
nır Alayı kışlasına silahlı saldında bulwıuldu, üç asker yaralandı.
20 Ağustos, saat 22:00'da Çukurca uzundere köyüne ateş açıldı, iki
kadın yaralandı. Saat 18:30'da Yüksekova-Şemdinli yolunda bir sivil
araç mayına çarpu, üç vatandaş yaralandı. Saat 02:00'da Çukurca Ka­
zan vadisindeki emniyet timine saldırıldı, iki asker şehit oldu.
24 Ağustos, saat 20:30'da Çukurca Güzcldere mahallesine silahlı sal­
dın oldu. İki vatandaş, bir terörist öldü.
28 Ağustos saat 15:00'da Şemdinli-Aktüti'ı n yolu kesildi, bir sivil araç
şoförü kaçırıldı.

"Savtıf(a üstünlük komplehsiniz olmalıdır.


BQ.fan bir taınrdır. Kıu.anma ta:un, hareket ve
ilerlemenin bir partasıdır. "

21 Ağustos gecesi saat Ol:OO'a doğru harekat merkezinden bir üst


katraki çalışma odasına çıkum. Birkaç saat yalnız kalarak, yüzlerce tek­
nik cevap bekleyen sorulardan ziyade, coğrafyayı zihnimde canlandı­
rarak bugüne kadar olanlar, olmaya devam edenleri düşünmek, ola­
cakları da hayal ederek, sezmeye çalışıyordum. Bunun için insanın
94 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

zihninin çok berrak, mhunun özgür, duygularının başı boş ve uçla­


rının açık olması gerekiyordu.
Gayrı nizami harpte, hat ve cephe bulunmadığından, tehdit 360 de­
rece her yerden geliyordu. Militan, milis, yardımcı ve yatakçı, halk iç
içeydi, sap samana karışıktı. En sağlam yer, bastığınızda mayın patla­
mayan yerdi. Her gün; her yol, her patika, her izde, hesaplanamaya­
cak birçok yerde, onlarca mayın bulunup tahrip ediliyordu. Mayın
çok sabırlı bir silahtı ve hasmını bulunduğu yerde sabırla yüz yıl bek­
leyebilirdi. Savaşı bilen tecrübeli bir askere "senin üzerine aynı anda
top, havan ve makineli tüfekle ateş açılmasını mı, yoksa, bir mayına
basma tehlikesini mi göze alırsın?" diye somlsa, kesinlikle birinciyi ka­
bul edecektir. Çünkü onlardan kurtulma şansı vardır.
Bunları düşünürken telefon çaldı, saat 02:00'dı. Çukurca Sınır Alay
Komutanı Albay Melunet Ali, "Komutanım, Kazan vadisinde bulunan
piyade bölüğiıne saldırı başladı" dedi. Jandarma Komando Tabum­
mın hareket edip etmediğini sordum. On dakika içinde yola çıkaca­
ğını söyledi.
Gece helikopterler uçamıyordu. Gün ağarmasına 2,5 saat vardı. Bu­
lunduğumuz yerden tek karayolu olan Zap Vadisi'nden oraya ulaş­
mak, gece koşullarında 3-4 saat sürerdi. Kazan Vadisi Çukurca'ya ya-
. rım saat, vadinin girişinde bulunan ve Jandarma Sınır Tabum'nun
da konuşlu olduğu bölgeye 15 dakika mesafedeydi. Her zaman
PKK'nın başlattığı saldırılarda olduğu gibi, bu defa da çatışmalardaı:ı
sağlıklı bir rapor gelmedi.
Gün ışığının ufuklardan sızmasıyla beraber Kazan Vadisi'ne hare­
ket ettim. Vadinin ortasında bir bölge sis ve duman kaplıydı. Pilot Yüz­
başı Ali aşağıda çatışmaların devam ettiğini, vadinin tabanında inişe
müsait bir yerin bölüğün ortasında olduğunu, ayııı noktaya iki şehi­
din de tahliye için getirildiğini söyledi. "Ali, inebilirsen in, yoksa be­
lirli bir seviyeye gelince biz atlayalım" dedim.
Yüzbaşı Ali, mücadele boyunca gösterdiği, kararlılık, cesaret ve so­
mmluluk üstlenmeyi bu defa da tereddütsüz gösterdi. Helikopter bü­
tün silah atışlarına açık yere indi. Şehitlerin yüklenmesini etrafta uçu­
şan mermilerin altında bekledi ve hızla yükselerek, vadinin dışında
kayboldu.
Vadinin tabanından doğu batı istikametinde bir dere akıyordu. He­
men altımızda bulunan içinde yaşanmayan Kazan Köyü derenin iki
tarafına inşa edilmişti. Önce iki, sonra 3-4 militanın köyde bir evden
diğer evlere geçtiğini gördüm. O bölgeyi gören ve elinde uzun men-
1993 ÜÖNEMI 95

zilli silahı olan uzman çavuşa bunları gösterdim.: "İyi takip et, kaçır­
ma". "Emredersiniz" dedi, gitti. Başka başka yerlere ateş eoııeye baş­
ladı. Muharebe şokundaydı, kulak ve beyin irtibatı koptıknı.
Bölük komutanı yüzbaşının geldiğimden haberi oldu, fakat kendi­
sinin de bulunduğu çatışma noktasından ayrılamıyordu. Jandarma
Komando Taburu yol boyunca kurulabilecek pusuyu dikkate alarak
vadiye güneydeki büyük Ana tepeye tırmanarak gelmiş, PKK militan­
lan ile temas sağlamış, çauşmaya devam ediyordu.
İki tarafı kilometrelerce uzanan duvar gibi kayalıklarla çevrili bu va­
dide insan başını yukan kaldırdığında gökyüziıniı bir yol genişliğin­
de görebiliyordu. Askerler yaşlı bir adamı getirdiler. Hiç kimsenin ya­
şamadığı bu vadide, buralarda olması normal değildi. Neden bu sa­
atte burada olduğunu sordum. Saçma sapan bir şeyler söyledi. Göz­
lerinden baştan beri burada olup bitenlerden haberi olduğu belliy­
di. Etrafımıza hafif silah mermileri düşüyordu, kaybedeceğimiz za­
man yoknt. "Her şey normale dönünce jandarmaya teslim edin, sor­
gulasınlar" dedim.
Bölüğün bulunduğu yerin Güneyindeki emniyet timi esas saldın he­
defiydi. Saldın grubuna ağır silah desteği sağlayan PKK unsum da ku­
zeyde olmalıydı. Arazi bunu dikte ediyordu. Bu görev başka yerden
yapılamazdı. Haritasına saldırının nereden, nasıl yapıldığını işaretle­
meye uğraşan Kurmay Binbaşı Ahmet'e:
"Adamların ağırsilahlı destek unsurları karşıdaki kayalıklarda, giın­
düze kaldıkları için yerleri ortaya çıkmasın diye ateş etıniyorlar, fakat
bizi izliyorlar" dedim. O tarafa baktı, aklı haritası üzerine çizecekler­
deydi, çalışmasına devam etti. "Kimseye faydası olmayan şeyleri bırak,
şu şuradan gelmiş, bu buradan gitmiş diye çizgiler çizince, herkes cen­
gaver ve savaş ustası mı olacak?"
"Komutanım her saldırıdan sonra üst karargahlar krokileri istiyor­
lar" dedi.
"Yüzlerce, binlerce olayın çizimini yukanya gönderince işler iyi mi
gidecek? Kağıtlarla, dosyalarla ve memur zihniyetiyle muharebe edi­
lemeyeceğini kaçıncı söyleyişim? Seni bu zahmetten kurtarıyomm ve
bu işlemi yasaklıyomm. Senin işin PKK'nın mhunu yakalayıp gerçe­
ği görmek."
"Görmek" sözü daha ağzımdan çıkmadan, arkamızdan "güm" diye
tok bir ses geldi, saniyen döndüğümde, arkasından kırmızı ışık çıka­
rarak havadan bize yaklaşan roketi gördüm. "Dağılın, tanı siper!" diye
bağırdım. Roketatar mermisi büyük bir giıritltiıyle birkaç saniye önce
96 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

bulunduğumuz yerin ortasında paralandı. Roketin ilk çıkış yerini gör­


müştüm, darbeler halinde buraya kendi tüfeğimle ateş açtım. Ateşi,
nişancı ve yardımcısının hareket edebilecekleri noktalara kaydırarak
devam ettim. İkinci bir roket atılmadı. Başka bir karşılık da gelmedi.
Bir ara benden başka ateş eden kimsenin bulunmadığını fark ettim.
Birkaç metre sağımda Binbaşı Ahmet vardı.
- Niye ateş açmadın?
- Komutanım tüfek!
Roketin düştüğü yere baktığımda, yerde bir tüfek vardı. Elleri kro­
kilerle, haritalarla dolu olan Ahmet'in tüfeği fırlayıp gitmişti. (Nere­
deyse 24 saat çalışan, ne zaman uyur, ne zaman yemek yer, görmek
mümkün olmayan bu kıymetli subaya zaman zaman takılırdım: "Ah­
met, I . sınıf bir kurmay subaydır. Düşman karşısında bile, tüfeğini bı­
rakır, haritasını bırakmaz!")
İki saat kadar sonra ateşler tamamen kesildi. Komando taburu PKK'lı­
lann bir kısmını takip ederken ucu bucağı olmayan vadinin doğusun­
da bölgeden uzaklaşmıştı. Timi emniyet görevindeyken baskına uğ­
rayan teğmen ile bölüğün merkezindeyken, zaman ve mekan ölçüle­
riyle akıl erdirilemez bir hızla saldınya uğrayan teğmenin yardımına
giden diğer teğmen, iki piyade teğmeni, yanıma geldiler. Birinin elin­
de bir çuval vardı. İçindekileri yere döktü. "Komutanım, karşı taraf­
tan bunları topladık" dedi. Birkaç lastik ayakkabı, üç şarjör, iki el bom­
bası, birkaç tane kanlı bel kuşağı. Tim komutanı teğmen daki_ka da- .
kika ve tüm aynntılan ile neler olduğunu tekrar tekrar anlattı. ilk kez
çatışmaya giriyorlardı. Konuşmayı biri bitiriyor, diğeri başlıyordu. Söz­
lerini hiç kesmeden sabırla dinledim. Saldınya uğrayan timin daha
fazla kayıp vermemesinin tek nedeni, bu iki teğmenin, filmlerde gö­
rülen kahramanlara benzeyen becerikli hareketleriydi .
Nihayet bölük komutanı yüzbaşı geldi. 15-20 kadar askerle belli bir
yere kadar militanların peşinden gittiğini ve teması kaybettiğini söy­
ledi. Bu bölükle ilgili anlaşılmaz bir dunım vardı. Bölük Doğubcya­
zıt'daki Tugaya bağlı taburlardan birine mensuptu. Buraya tek başı­
na getirilmiş, üç yıldır da bu bölgedeydi. Yüzbaşıya:
- Askerlerden terhisi gelenler, üç ayda bir Doğubeyazıt'a gidip ora­
dan mı ilişik kesiyorlar? Yerlerine gelenler de oradan mı gönderiliyor?
- Subay ve astsubayların izin vesaire özlük hakları da Doğı.ı bcya­
zıt'tan yürütülüyor, atamalar önce oraya oradan da buraya geliyor de­
ğil mi?
- Doğnıdur komutanım.
r993 DONEMi 97

Harekat Şube Müdürfıne:


- Bu bölük kimin komutasında?
- Çukurca jandarma Sınır Alayı iki ay önce kurulunca onun komu-
tasına girdi. Ondan önce Köprfılü'deki tabura bağlıydı.
- Şimdi ikiniz de beni iyi dinleyin. Yfızbaıııın sen buradaki 160 as­
ker, silah ve malzeme, neyin varsa, derhal kendi Tugayına, Doğııbe­
yazıt'a katılınak ve bir daha dönmemek üzere hareket edeceksin. Bin­
baııı Ahmet; Kurmay Başkanı ve Lojistik Şube Müdüriıne ilet, bu bö­
lüğe bütün desteği sağlasınlar. Kazan Vadisi'ne gelince, vadinin giri­
şinde 15 dakika ötede bir Sınır Jandarma Taburu yok mu? Jandarma
Komando Taburu bu vadinin güneyinde konuşlu değil mi? Vadinin
diğer ucu Cevizli Köyiı'ne çıkmıyor mu? Bir; diyelim ki PKK gnıbu bu
vadiye girdi, ya Cevizli'den ya da Köprfılü'den çıkacak. Bizim bu iki
yerde bekliyor olınamız gerekir. İki; hayır, vadinin içine yanlannda­
ki dağlardan indiler, bu böliığıin yaptığı gibi kuyunun dibinde yaşı­
yorlar. Bizim de aradığımız bu değil mi? PKK kuyuda, biz de kuyu­
mın ağzındayız. Sonuç ne olur dersiniz? Kapağını kuyunun ağzına ka­
patmak, ondan su çekmekten bile zahmetsiz bir iştir. 23.000 subay,
astsubay ve askerin bulunduğu Hakkari'de her şey tamam da, eksik
olan bu bölüğiın 160 askeri mi? Yüzbaşım hizmetleriniz şiıkranla anı­
lacaktır, yolunuz açık olsun. İhtiyaçlarının hepsi karşılanacak, her şe­
ye rağmen bir eksiklik olursa gel, beni gör. Doğııbeyazıt'tan bakınca
Büyük ve Küçük Ağrı Dağlarının ortasında gördüğün Serdarbulak
Yaylası üsteğmenliğimde bulunduğıım yerlerden biridir, oralara.da
bizden selam söyle.
Erzincan'daki Ordunun, Elazığ'daki Kolordusunun, Doğubeyazıt'ta­
ki Tugayının bir tabunınun 150 askerli bir bölüğiı üç yıldır Hakka­
ri'deydi. Niye döndü? Kimin emriyle döndü? Geçici mi gönderildi?
Yoksa dönmemek iızere mi gelmişlerdi? Hiç kimse, ne aradı ne de
sordu.

"Kabul etmediğiniz sürece yenilmezsiniz.


Bu yüzden kabul etmeyin. "

Gazetelerin yayınlanmasından bir hafta sonra, Ağııstos'un son haf­


tasında halktan ve askerlerden çok sayıda mektup, kart ve faks geldi.
98 UNUTUU.NLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

Yüzlerce telefonu ise Kurmay Başkanı Albay İhsan cevaplandırdı ve


kaydetti (Bizim telefonlanmıza ulaşabilmenin büyük bir başan sayıl­
ması gerekir) .
Halkı ilgilendiren, harekaun sonuçları değildi. Onlar; Milliyet'in
başlıktan verdiği: "Ben askere leş toplatmam; ezer geçeriz. Türk aske­
riııe bir kurşun atana, beş kurşun sıkılacakur" sözü ile ilgileniyorlar,
bununla özgiıvenlerinin çok yükseldiğini söylüyorlardı. Sanki birden
rahatlamışlardı, moralleri yerine gelmişti, karamsarlıktan kurtulmuş­
lardı, vatanını ve milletini seven ve Türk olmaktan gumr duyan her­
kesin hislerine tercüman olunmuşnı. Bu güne kadar herkes kaçamak
güreşiyor, ne şiş yansın ne kebap peşindeydiler.
Halktan ve askerlerden gelen meknıplardan birer örnek aşağıda­
dır:
''Sözlerinizle yeniden doğmuş gibi olduk. Vatanını ve milletini se­
ven, Türk olmaktan gurur duyan milyonların üzerindeki karabasanı
kaldırdınız. Tavizcilere ders verdiniz. Kanımızın son damlasına, ma­
lımızın son kumşuna kadar helal olsun. Sağolun, varolun."
A Gültekin
Bursa/09.08. 1993

"Sayın Komutanım,
19 Ağustos tarihli Milliyet gazetesinde Türk ordusuna yakışır, mil­
letimiz için bi'ıyük moral kaynağı, yüksek fazilet ve asaletinizin göster­
gesi ifadelerinizi okudum. Şahsınızı hiç görmedim, ama saygımın de­
recesini anlatamam. Yüce görevinizde Tanrı ve aziz milletimiz daima
sizinle olacakur. Saygılarımın kabulü ile."
F. Budak
Y. Müh. Yzb.
Kara Harp Okulu Ankara

Hemen halledilmesi gereken birkaç konu vardı. Bunlardan biri Dağ


ve Komando Tugayında 374 askerin tüfeği yoktu. Sebebi de subay ve
astsubayların savaş kadrolarında kullanılmak i\zere makineli tabanca­
lann olmasıydı. Muharebede tabanca ve makineli tabancalar hiçbir işe
·
yaramadığından, subay ve astsubaylar askerlerin tüfeklerini almışlar­
dı. Bunda haklıydılar fakat, sonuçta 374 asker silahsız kalıyordu. Mu­
harebe kağıtlarda yazılanlara hiç benzemiyordu. Hayat öğretiyordu
ama, 374 asker de tüfeksiz kalıyordu. Bu askerler tabii ki harekata ka­
ulmıyorlardı ama, kaldıklan kışla ve üslerde silahsız ve mermisiz kal-.
r993 DöNEMI 99

malan akıl almaz bir şeydi. Bunu askeilerle konuşurken Yiiksekova' da


fark etmiştim. Ve bu iş, yıllardır böyleydi. 374 sayısı muharebede çok
biıyük bir sayıydı. Bir tüfek bile bazen bir çatışma noktasında her şeyi
farklı bir hale getirebilirdi. Bundan vazgeçtik, bir baskın veya saldın­
da, bir askerin silahsız, çaresiz bir yerde beklemesi olamazdı.
Kısa ve durumu net açıklayan bir mesajı kaleme alıp, karargaha, bu­
nu hemen K.K.K.'lığına göndermeleri emrini verdim.
15 gün sonra batıdaki bir Tugaydan 374 silah tertip ettiler, bir eki­
bimiz hemen gidip silahları getirdi. Tüfei{siz askerlere dağıtıldı.
Diğer bir konu subay, astsubay ve uzman çavuşların bazılarının ka­
leşnikof piyade tüfeği kullanmalarıydı. Bu tüfek PKK'nın esas silahı
idi. Karakol, üs,_kışla ve kritik sabit mevzilerde bu silahı bizimkilerin
de kullanması gece baskın ve saldırılarında kimin, nerede olduğu ko­
nusunda herkesin aklını ve nıhunu alt üst ediyordu. Asker önünde­
ki kaleşnikofluya ateş ederken, arkasından başka bir kaleşnikof sesi
duyuyordu. Bu derece saçma bir şey olamazdı. Bu silahı kullanmayı
yasakladım, toplattım. Herkes bizim asli sUahımız olan, G-3 piyade tü­
feğini kullanacaktı.
Çoğu Kara Kuvvetlerine mensu_p subay ve astsubayların komuta et­
tiği Jandarma Özel Harekat GrulJu (200 kişi) Tugayın kışlasında ka­
lıyordu. Kışlanın emniyeti ve komutanlık ihtiyat kuvveti görevindey­
diler. Bu teşkili 1 2 km. uzaklıktaki Hakkari'nin içinde bulunan Jan­
darma Lojistik Komutanlığı kışlasına gönderip oraya yerleştirdim. Bu­
radan, şehir içi olaylarına daha çabuk müdahale edebilirler, Çukur­
ca ve Yüksekova yollarına tepki!Cri daha hızlı olur, herhangi bir böl­
geye intikalleri için mesafe daha da kısalırdı.
Tugayın kışlasının emniyetine gelince; kışlada bulunan Tugayın le­
vazım, ordu donatım, sıhhiye, ulaştırma, istihkam ve muhabere· bö­
lükleri kendi kışlalarının emniyetini kendileri sağlayacaktı. Bu müca­
delede kimse kimseyi konıyamazdı. Herkes kendi urnağı ile kendi ba­
şını kaşıyacaktı. Savaşçı hiçbir birlik hiçbir sebeple savunma için kul­
lanılmayacaktı. Bu kışla, harekatta değilsem, benim de 24 saat bulun­
duğum bir yerdi.
Üzerinde çalışılması gereken bir husus da askerlerin arka çantala­
rının ağırlığıydı. Muharebe ve hayatı idame paylan ile 30-35 kilogram
geliyordu, Makineli tüfek, tanksavar, uçaksavar silahları da 14 kilog­
ram daha ağırlığa ilave oluyordu. Muharebe başladığında herkes çan­
talarını üzerinden atıyordu ama, gücü ve enerjiyi azaltıyor, ilerleme
hızını düşürüyordu. Şemdinli'nin Durak bölgesinde bütün subay, ast-
100 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

subay ve 4. Dağ ve Komando Taburunun askerlerinin de katıldığı bir


değerlendirme yaptırdım. Ağırlığı artıran askerlerin üç günlük mer­
miyi sırtlarında taşımasıydı. Hiç kimse, rütbeli ve rütbesiz, mermisi­
nin azaltılmasından yana değildi. Herkes ağırlığa razıydı. Burada da
yıiriımeyen şuydu. Kitaplara göre normal askerin 100 mermi, koman­
doların 120 mermi giınlük istihkakları vardı. Silah paylan buydu. Bu
kriter de 2. Dünya Harbi'nden kalma olduğundan, 100-1 20 mermi ile
muharebede bir giın idare etmek mümkün değildi. Çünkü çatışma­
ların sayısı ve sertliği birkaç saatte 100 mermiyi bitiriyordu. Bunun
eğitimle, merminin tasarru flu kullanılması gibi boş zırvalarla alakası
yoktur. Karşı taraf 30 fişekli şarjörlerle baskı ateşine geçtiğinde, sizin
de onu kıpırdatmayacak hale sokmanız için IO'lu veya 20'li bir dar­
beyi bulunduğtı yere onırtınanız şarttır. Bu husus muharebenin psi­
kolojisi içinde çok önemlidir. İşin daha iyi anlaşılabilmesi için şunu
söyleyeyim; eğer, muharebede iki tarafın da birbirine attığı menni­
lerrlcn 200-300 tanesi bir kişiyi saf dışı bırakabilse, iki taraftan da bir
tek kişi canlı kalmaz. Bu nedenle, çantalarında bulunan mermiler,
her güne ait 100 mermidçn üç gün için toplam 300 mermi olsa, ağır­
lık bu derece sorun olmazdı. Kimse mühimmatından vazgeçmedi.
Çünkü, dağlardaki ateş muharebesinin gfıvenilirliği yükün ağırlığın­
dan baskındı.
Bir teknik sıkıntı vardı. O da PKK'nın elindeki diırbl"ınlü, gece atış
yapabilen "kannas" keskin nişancı tt'lfekleriydi. 800-1000 metreden
isabetli atışlarda çok etkili oluyordu. Bizde o dönemde bunun karşı"
lığı olan silah yoktu ( 1995 baharından itibaren Türk Ordusunun en­
vanterine girdi) . PKK makineli tüfek olarak, BKC otomatik tüfeğini
kullanıyordu. Tutukluk yapmayan, yağmura çamura dayanıklı, taşın­
ması kolay, darbe atışları sağlıklı bir silahtı. Bizim subay ve asker ta­
rafından da tercih edilen bir silahtı. Hafif olması tercih sebeplerin­
den biriydi. Buna rağmen bizdeki MG-3 makineli tüfekleri BKC'ye
karşılıktı. Fakat Kannas'ın yaptığı iş çok farklıydı. Bizdeki tek ve mü­
rettebatla kullanılan silahların muharebe menzili 300400 metre ola­
rak, ne menzil ne de tek tek avlama yönünden Kannas'la karşılaştırı­
lamazdı. PKK bu baş belası silahla iki ayrı nişancıyı bir kayalıkta ınev­
zilendirdiğinde hiçbir eksiği olmayan 700 askerin (bir tabur) hare­
ketlerini sınırlıyordu. Bir taburda, ya PKK'dan ya da Kuzey lrak'tan
kaçakçılar vasıtası ile getirtilip satın alınmış 2-3 Kannas tüfeği vardı.
Halbuki, 25-30 kişilik timler halinde çarpışılıyordu ve yanınızdaki ka­
yalığın ötesi ayrı bir dünyaydı. Her time en az bir, ideali iki Kannas
1993 DöNI.MI 101

lazımdı. Her komando tabum için 30, Tugay için 120 keskin nişancı
tüfeği gerekiyordu. Jandarma Komando Tabum ve Jandarma Özel
Harekat Gnıbu ile birlikte bu ihtiyaç 176'ya çıkıyordu. Bu dezavanta­
jı ortadan kaldıramadığımız sürece her zaman can sıkıcı durumlarla
yüz yüze kalacaktık. Pratikte bunu düzeltmenin iki yolu vardı. Bir, bü­
yük çaplı operasyonlarda PKK'dan ele geçirecektik. İki; PKK'nın yap­
tığı gibi, biz de açık bir silah pazarı gibi çalışan Kuzey Irak 'taki silah
tüccarlarından parayla satın alacaktık.

"Asker Ordu'dur.
Hiçbir ordu askerinden iyi değildir.
Asker hızlı ve sert çarpışmalıdır. "

İkiyaka Dağları harekatında PKK'nın lider konumundaki persone­


linin üzerinden bölücü örgüt başının Hakkari (Behdinan) bölgesin­
deki gnıplara, 10 Ağustos 1993'de verdiği talimat çıktı:
" 1. Hakkari bölgesine dört bir yandan yüklenin.
2. Zap Vadisi'ni cehenneme çevirin.
3. 1993 yılı sonuna kadar geçici köy koruculuğunu kaldırın.
4. Kar düşmeden Şemdinli'yi ele geçirin."
PKK'nın bölgedeki dört mevsim saldırı ve eylem stratejisinin, ko­
mışlanmaınız ve alacağımız düzenler için, tam ve doğru olarak orta­
ya çıkartılması lazımdı. Belgeli belgesiz bir sfırfı birbirini tutnıayan
bilgiler, tutarsız ve hep şüphe taşıyordu. Bu, karanlık bir odada kara
bir kediyi el yordamı ile arama halinin son bulması şarttı. İki şeyi tam
olarak bilmek zorundaydık.
Birincisi; Kuzey Irak ve İran kamplarında kışın siyasi ve askeri eği­
tim aldıktan sonra, gruplar (tabur ve bölük) tam olarak hangi tarih­
ten itibaren yurt içine giriyordu? Ve bölgede saldırı yapacak hale gel­
meleri için ne kadar bir zamana ihtiyaç duyuyordu?
İkincisi; kış dönemini geçiımek için yurt içini tam olarak ne zaman
terk ediyorlardı? Bölgede kaç gnıp kalıyor ve bunların kışı geçirdik­
leri yurt içi kamplarının kesin yerleri nerelerdi?
O dönemde henüz erkek veya kız teslim olan da bulunmadığı için
sorgu da söz konusu değildi. Üstelik bir ikisinin sözlü ifadesine de giı­
venilemezdi. Karargah binasının bodmrnunda PKK'dan ele geçiril-
102 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

miş bir çok doküman çuvalların içinde dunıyordu. Bir gece İstihba­
rat Şube Miıdüriıne emir verdim. "Bu çuvalların hepsini getirin ve ça­
lışma odamın ortasına dökün". Meydandaki sehpalan, oturma gn.ıp­
lannı, ne varsa duvarlara doğru yanaştırıp odanın ortasına, biraz da
"hayretler içerisinde" döktüler.
Hepsi PKK'nın yazdığı, yazdırdığı, siyasi, askeri konulan kapsayan
çeşitli kitaplar, tebliğler, talimatlar, konferans notları, makaleleri kap­
sayaıı klasik ve sıradan şeylerdi. İçlerinde iki not defteri vardı. Diğer
dokümanların yanında, hani "insanın baıjını çevirip bakmayacağı" gi­
bi dikkati bile çeknıiyordu. Islanmış, yıpranmış, sayfaları sarımtırak,
bir iç cebe girecek biıyiıkliıkteydiler. Biri tükenmez, diğeri kurşun ka­
lemle yazılmış notları, gün gün yazılmış anıları içeriyordu. Muntaza­
man tutulmuş giınlüklerdi. Birinin salıibi eğitimliydi ve İstanbul'dan
örgiıte katılanlardandı. Hızla taradım. Her şey açıktı, en sağlam bil­
gileri kapsıyordu. İhtiyaç duyulan cevapların biıyiık bir bölümünü
karşılıyordu.
Mevcut bilgilerimi, bu günlüklerden ortaya çıkanlarla birleştirdi­
ğimde meselenin biılünü berraklaşıyordu. Her şey şöyle cereyan edi­
yordu:
Sommlu oldukları yıırt içi mıntıkalardan havanın soğuması ve kar
yağışına bağlı olarak Ekim sonu veya en geç Kasım'ın ilk yarısında
yurt dışı kamplara çekiliyorlardı. Irak ve İran'daki kamplardan yurt
içine hareketleri en erken Nisan'ın ilk haftası başlıyor, Mayıs'ın ba­
şında bitiyordu. Mayıs ve Haziran ayları, gruba yeni katılanlar da bu­
lunduğu için, mıntıkanın ayrıntılı taranması ve hedeflerin defalarca
keşiflerinin yapılması için kullanılıyordu. Temmuz ayından itibaren
başlayan, Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim'deki, dört ayda saldırı ve
eylemler domk noktasına çıkmış oluyordu. Yurt içinde Mayıs ve Ha­
ziran' da yapılan saldırıları ülke içinde kalmış olan gruplar başlatıyor­
du, çünkü bunların zaten hiç ayrılmadıkları yerlerde bir oryantasyo­
na ihtiyaçları yoktu. Bunlara ilave edilebilecek başka önemli bir hu­
sus da, sınırlarımız yakınlarında işletilen yabancı topraklardaki kamp­
lardaki gruplar da fırsat yakalarlarsa, örgütün ismini muhafaza, yeni
gelenleri alıştırma ve cesaretlendirerek kendilerine olan güveni artır­
ma maksadıyla kışın da sınır karakollarına saldırıyorlardı. Kış döne­
minde mayın döşeme, adam kaçırma, meskun alanlan silahla taciz ya­
panlar ise şehir ve köylerde yaşayan milislerdi. Şayet güç ve otoritele­
rini kanıtlamak için büyük bir saldırıyı kışın yapmak isterlerse, bunu,
yurt içindeki kamplardaki dağ kadrosu ile mıntıkalarında bulunan
1993 DÖNEMi 103

milisler müştereken gerçekleştiriyordu.


Böylece tablonun nesneleri, mevcut renkleriyle birlikte tam yerine
otunıyordu.
23 Ağustos 1993'de iki, 3 Eylül 1993'de de iki olmak üzere dört em­
ri bizzat kaleme aldım; bölük ve karakol seviyesindeki
·
23.000 kişilik
silahlı gıice yayımlandı.
23 Ağustos tarihli ilk emrin meuıi:
"Şehir, köy ve mezralara yapılan PKK saldırılarında o yerin beledi­
ye başkanı, mahalli yöneticileri, muhtarları, azalan, ismi açığa çıkmış
şahısların, bir iki gün önce saldın mahallinden ayrıldığı, eylem gece­
si orada bıılunmadıklan kesinkes tespit edilmiştir. Herkes bu emare­
yi iyi değerlendirsin."
23 Ağustos tarihli ikinci emrin meuıi:
"Devletten maaş, silah, mermi ve telsiz alan, buna karşılık PKK'ya
maddi ve manevi her ti'ırlü hizmeti veren ek listedeki 20 köy, 53 mez­
radaki 826 korucunun maaşlan kesilecek, silah, mühimmat ve telsiz­
leri toplanıp depoya alınacaktır. İl Jandarma Alay Komıııanlığı bu em­
ri 5 Eylül 1993 tarihine kadar yerine getirecektir."
(Konıcuların askeri emir ve komuta bağlantıları İlçeJandarma Bö­
lük Komutanlıkları ve İIJandanna A!ay Komutanlı'ğıydı. İyi bir eği­
tim verilemediğinden disiplinleri zayıfu. Askersiz kendi kendileri­
ne bir şey yapmaları zordu. Vuracakları PKK'lıların bir gtın gelip
kendilerinden hesap soracağı dııygıısuna sahiptiler. PKK'nın böl­
gedeki otoritesinin yükselmesiyle, devlet otoritesinden uzaklaşmış­
lardı. Korkudan veya inandıklarından, sonuçta bir bölümü devlet­
ten aldıklan maaşın da merminin de bir kısmıyla PKK'yı destekli­
yorlardı. Sadece bunıınla da kalmayıp, PKK ile beraber eylemlere
de katılıyorlardı. Hakkari•Çukurca yolunun ikide bir garip bir şekil­
de kesilmesi; hemen müdahale edilmesine rağmen, militanların kuş
olup uçsalar gidemeyecekleri yerlerde bile bıılunmayışı çok entere­
sandı. Çünkü, yolu kesenler, dağ kadrosıından gelen bir iki militan­
la beraber, bu yol boyunca bulunan köy ve mezralardaki korucular­
dan başkası değildi. 1993'ün son aylarında bıı güzergahta yol kesen
militanlar, kendileri ile beraber bu işi yapanları, köy ve meiralarda
tek tek bulup gösterdiler, yüzleştirildiler.)
3 Eylül tarihli üçüncü emrin metni:
"Hakkari; 4 Dağ ve Komando Tabunı ile Jandarma Komando Ta­
buru için beş bölgeye ayrılmış ve her tabunın "Yok Etme Sahası" ek
krokide gösterilmiştir. Gayrı nizami muharebe sahası "şeytanların çe-
104 UNIITULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

lik çomak oynadığı" bir yerdir, herkes oyunu iyi oynayacaktır. Sürek­
li aldatma, sınITsız hayal gücü, parende atan kurnazlık, yönü ve gıkü
kestirilemeyen yumnık kullanılacaktır. Geceleri yarasa, gündüzleri yı­
lan gibi hareket edilecek, Türk komandoları olarak kasırga gibi yak­
laşıp, yıldınm hızıyla kurt sürüsü taktiği kullanılacaktır. Herkes, ken­
dilerine verilen "ölüm bölgeleri"nde bulunan veya buralara giren PKK
gnıplarının işlerini, kendi bölgelerinde bitirecektir."
3 Eylül tarihli dörd(ıncü emrin metni:
"Hakkari vilayetindeki dokuz kritik ve en yoğun kullanılan, PKK'nın
en fazla pusu kunıp yol kestiği, hareket güzergahı ve yolun giwenlik
sonımluluğu; binbaşı-albay rütbesindeki dokuz subaya verilmiştir. Do­
kuz subay ve sonımlu oldukları dokuz yolun listesi ektedir. Her subay
on kişilik "Yol Şahinleri Timi" kuracaktır. Timin başında bir uzman
çavuş olacak, askerler en saldırgan, göziı kara, serdengeçti, iyi silah
ve bıçak kullanan erlerden seçilecektir. Mahalli kıyafetler giyecekler,
ana silahlarının yanında hafif tanksavar silahı (LAW) ve el bombala­
rı yeterince bulunacaktır. Bu ekipler yol giızergahlarının gelişigüzel
bir yerinden herhangi bir saatte oradan geçen bir otobüs, pikap, kam­
yon veya traktöre binecektir. Silahları bol kıyafetler içinde, bir çuval
veya torbada, bir küfede, köylünün mahsulü, esnafın bir malı gibi sak­
lanacaktır. Genel trafik akışı içerisinde yolun kesilmesi veya pusuya
maruz kalınması halinde gereğini yapacaklardır."

"Tann doğruluk demektir. Buııu hiçbir zaman u11utmayın. "

Eyllıl 1993'deki saldın ve eylemler şöyleydi:


l Eylül saat 16:00'da Yüksekova-Gürpınar yolu kesildi. bir konırn
tim komutanı şehit edildi.
2 Eylfü saat 18: l O' da Hakkari-Çukurca ana yolu üzerindeki Zapjan­
darma karakolu saldırıya uğradı. Bir er şehit oldu, dört militan öldü­
rüldü.
5 Eylül saat OS:OO'da Şemdinli Kayalar köyünden bir vatandaş ma­
yına basıp öldü.
10 Eyliıl saat 1 6:30'da Şemdinli-Derecik yolu kesildi. Dört vatandaş
kaçınldı.
13 Eylül saat 00:15'de Şemdinli Karakoç mezrasına saldırıldı. Üç ko-
1993 DöNEMI 105

rucu şehit oldu, dört konıcu yaralandı.


14 Eylül saat 15:00'da Yüksekova-Büyükçifılik yolunda bir kamyon
mayına çarptı. Bir vatandaş öldü.
16 Eylıil 18:30'da Yiıksekova-Yeniköpnı yolu kesildi. Bir astsubay şe­
hit oldu. (Bir kıdemli astsubay çavuş, sivil kıyafetli ve kendi aracıyla
seyahat ediyor. Kimseden izin almamış ve onlarca emre rağmen tek
başma yola çıkıyor!)
18 Eylül saat 06:30'da Çukurca-Uzundere yolunda bir sivil kamyon
mayına çarptı. İki konıcu şehit oldu, on konıcu yaralandı.
20 Eylül saat 23:15'de Şemdinli'nin Gelişen köyüne saldırıldı.
21 Eylül saat 22:00'da Hakkari-Çukurca yolundaki Zap karakolunun
emniyet timine saldınldı Bir asker şehit oldu, bir asker yaralandı.
22 Eylı"ıl saat 23:00' de Çukurca Serbest Sınır Karakolu emniyet ti­
mine saldırıldı. Bir asteğmen ve bir er şehit oldu. Dokuz terörist öl­
dürüldü.
3 Eylül gı"ıniı Kara Kuwetleri Komutanı Orgeneral İsmail Hakkı Ka­
radayı Tugay karargahma geldiler. 2 nci Ordu Komutanı da kendile­
rine refakat ediyordu. Ordu komutanı:
- Osman Paşa senin nıgaya ait birçok ikmal maddesini sana gönde­
reıniyonız, sıkmtıya düşmüş olman lazım. Teröristler Bingöl' de tren
yolunun raylarmı sökmüşler, onanmmı bekliyonız. Ben bizzat takip
ediyonım. Sana gönderilen araçlar da orada bekliyor. Rayların döşen­
mesi uzun sürüyor, dedi.
- Komutanım bu, kızılderili usulü, oradaki PKK'lılar demek, çok
kovboy filmi izlemişler. Bu bölgede erzak sıkınıısı yok. Çünkü PKK
kampları onlarca ton erzak dolu. Mühimmat daha uzun süre yeter,
araçlara gelince, bizim bölgede çok elzem değil, o nedenle, gelme­
yen şeyler sizi huzursuz etmesin, dedim.
Dağ ve Komando Tugayı Kara Kuwetlerinin birliği olduğu için ik­
mal Malatya'daki 2. Ordu ve Kara Kuwetlerinden merkezi sistemle
yapılıyordu. Şırnak bölgesi tamamen kapalı olduğu için ikmal kuzey­
den Bingöl, Van üzerinden Hakkari'ye geliyordu. Van yolu da Başka­
le bölgesindeki 32 virajlar kısmında PKK tarafından sık sık kesiliyor­
du.
Kara Kuvvetleri Komutanına her şeyi ayan beyan ortaya koyan bir
brifing verdim ve şunlan teklif ettim:
1. Dağ ve Komando Tugayı 'nın 250 muvazzafsubay ve astsubaydan
sadece 1 1 'i Dağcılık ve Komando kursu görmiıştiı. Bu nıgay, kadro­
su ve kunılıışu ile K.K.K. 'lığının tek farklı birliği idi. Üstelik Hakka-
106 UNUTULANLAR DIŞJNDA YEN! BiR ŞEY YOK

ri'de konuşluydu. Diğer komando tugayları gibi belli dönemlerde ge­


lip sonra bauya dönmüyordu. Bölgenin sorumlusuydu. Bir Dağ Tu­
gayıydı. O nedenle atanacak subay ve astsubaylar, kimler olacaksa bu­
raya gelmeden kurstan geçirilmeleri, kendileri için de, askerler için
de çok faydalı olacaku. Bunu önümüzdeki yıldan itibaren yapılacak
atamalar için arz ettim.
2. Atamalarda, bir plan ve diizen yoktu. Tugayın Kurmay Başkanı,
Personel Şube Müdiinı, İstihbarat Şube Müdürü, Harekat Şube Mii­
diını, Lojistik Şube Miıdiırü, Maliye Şube Miıdiırü, Merkez Şube Miı­
diını; daha doğnısu Tugay Komutanı (ben) hariç karargahın tama­
mı bu yılki atamalarda bauya dönıiyordu. Tugayın ana ast birlik ko­
mutanları, tabur komutanlarının da hepsi aynı anda, bu sene Bauya
atanacaku. Batıdan Hakkari'ye gelecek olanlar da Temmuz ayında
tugaya katılacaklardı. Hem de her şeyin tavana vurduğu dönemde.
Şu kısa açıklama bile, atamaların özensizliği ve hesapsızlığının dere­
cesini, sokaktaki sade vatandaşı bile şaşkına çevirmeye yeterdi.
3. Baudaki birliklerin, buraya gelsin gelmesin, her şeyi gece yapma­
yı öğrenmelerini, bfüiın eğitim plan ve programlarının bu şekilde de­
ğiştirilmesini, kalıplara bağlı hiçbir faaliyetin muharebede fayda sağ­
lamadığı gibi, zararlarının sayılamayacak kadar çok olduğunu, birlik­
lerin sırtlarında çantalarla kilometrelerce yürümelerini, zırhlı araç­
lar geldi diye, muharebeyi böyle yapılacağını sanarak kaldırılan yaya
yünıyiışlerinin programa dahil edilmesini, "acı insana öğretir" söziı­
niın herkes ve her kunım için geçerli olduğunu arz ettim.
Kuvvet Komutanı hiçbir şey sormadan ve konuşmadan hepsini din­
ledi.
Ayrılırken "Osman Paşam, bizim yapabileceğimiz ne varsa, bir eksi­
ğin olursa, ben dahil, her saat arayabilirsin" dedi. "Sağolun komuta­
nım; arz ettiklerim dışında bir şey yok" dedim.
16 Eylül giıniıjandarma Genel Komutanı Orgeneral Aydın İller tu­
gayı ziyaret ettiler. "PKK'nın ulaştığı, 12.000 kişilik dağ kadrosunun,
gayrı nizami harp koşullarında klasik bir ordudan daha tehlikeli ol­
duğunu, milislerin ise bu miktarın 5-6 misli olabileceğini değerlen­
dirdiklerini, 1993 başında PKK'ya kaulımların, ses getiren eylemler
ve sonuçlar aldıkça anuğını, işimizin çok zor olduğunu", yanlarında
taşıdıkları belgelerden de başka sayılar-vererek anlattılar.
Sonra geldikleri helikopterle beraber, Ytiksekova 'nın İran sınırın­
daki Perihan karakoluna gittik. Bu karakol da 1992' de saldırıya uğra­
mışu (saldınlmayan zaten yoknı ). Karakol, Yiıksekova'nın kuzeyinde-
1993 DôNEM1 107

ki Mor Dağ'ın eteklerindeydi. Akşanı olmak üzereydi. Kızıllıklar ara­


sında, dağın gökyiızünü yakalamak ister gibi yükselen 3800 metrelik
zirvesi Aydın Paşa'yı çok etkiledi. Kimbilir bu kaçıncı görüşümdü, hiç
fark eunemiştim. Doğayı algılayacak duygu mu kaldıl
Ben Yüksekova'da indim. Kendileri Van'a giunek üzere ayrıldılar.

"Ne kadar eğitim almış olursan ol,


öğretilenlerin hiçbiri,
seni o ana hazırlamış değildir. "

22/23 Eylül 1993 gecesi saat 04:00'da Şemdinli'nin Derecik bölge­


sindeki Balkaya (Govent) Dağı eteklerinden çepeçevre kuşatılmıştı.
Harekata 1 ., 3., 4. Dağ ve Komando Taburları, Derecik'teki Piyade
Tabum ve Janda.ı;ma Özel Harekat Gmbu katılıyordu. (Temmuz ayın­
da bölgedeki asker ve sivillerin, üzerinde kimisinin 1500, kimisinin
3000-4000 militanın olduğunu söyledikleri, bölgedeki en gözü kara
aşireti olan Gerdi'lerin de uğursuz kabul ettikleri dağ.)
Dağın üçte biri Irak topraklanndaydı. Çevresi yiıksekliği 80-100 met­
reyi bulan dümdüz kayalarla çevriliydi. Üzerine biri Türk diğeri Irak
tarafından bulunan iki dik patika ile çıkılabiliyordu. Bu iki patika da­
hil, dağa çepeçevre 28 yerden tırmanılacaktı. Bu da ancak dağ halat
ve kancalarıyla mümkündü. Tırmanma anı en riskli andı. Bir kııyu­
nıın dibinden kuyunun ağzına çıkmak neyse bu da aynısıydı. Dağın
üstünde üç kilometre boyunda, 10 metre eninde doğıı-bau istikame­
tinde uzanan bir vadi dışında, her taraf tıpkı an peteğini andıran şe­
kildeki kayalıklarla kaplı olduğıından adına Balkaya Dağlan deniyor­
du. 8 x 10 kilometrelik bir alanı kaplıyordu.
Saat 05:00'dan itibaren tırmanmayı emniyete almak ve örunek ama­
cıyla, Hava Kuvvetleri uçak.lan, havadan helikopterle yaptığımız he­
def tarifleri ile dağın ortasındaki vadiyi boydan boya vurmaya başla­
dılar. Bu faaliyet 45 dakika kadar sürdü. Yarım saat kadar sonra, çıkış
için kullandığımız iki patikayı tepeden kontrol eden kayalıklardan
PKK'lılar yoğun bir ateşe başladılar. Hakkari'deki kışladan 2-3 kez ça­
tışma sahasına gelen helikopterler dağın bizim topraklarımızda ka­
lan tarafındaki patikadan çıkmaya çalışan timleri rahatlatmaya çalış­
tılar. Havadan görülebilen bir şey yoktu. Helikopterleri kayalıklara
108 UNUTULANLAR ÜIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

tırmanan subaylar yönlendiriyor, hedef tarifi yapıyorlardı. Tepelerin­


de bulunan kayalıkların altına saklı PKK'lılar helikopterlerce top ve
makineli tüfek ateşine tuuılurken, yukarıdan kaya parçalan ve çarpın­
ca yön değiştiren mermiler, aşağıdan yukarıya çıplak kayalıklara ya­
pışarak tırmanan askerlerin üzerine geliyordu. Buhındukları yer de
ateş eden PKK'lılara çok yakındı. Saat 09:00'da ateş açılmayan tırman­
ma kesimleri dahil, Balkaya Dağı'nm üst tablasına henüz çıkılaıııa­
mışu. Dağa tırmanma manda sabrı isteyen bir işti. Manda bir atlım
atınca, yavaşça ikincisini atar, daha önce attığı adımı bir santim geri
almaz. Ayağı sanki bastığı yere çakılır, adımlar yavaş fakat sağlamdır.
Bu, sabır ve irade isteyen bir tabiattır. Fizik gücü eşitlenebilse, dört at
bir mandanın yaptığını yapamaz. Roket ve mermiler de yağmur gibi
insanın üzerine yağarak bu koşullara dahil olunca, sabır, irade ve da­
yanıklığın yanında cesaret ve korkusuzluğun da yer alması gerekmek­
tedir.
Balkaya Dağı 'nın giıney eteğinde bulunan Derecik Jandarma Smır
Karakoluna bir önceki gün gelmiş ve ileri komuta yerini burada aç­
mıştık. Her şeyin günlük akışındaynıış gibi olmasına özen gösterildi.
Dağın üstündeki PKK'lılar, bir evin çatısından evin önünden geçen
yoldakileri izler gibi bölgeyi 360 derece görebiliyorlardı. Harekata ka­
tılacak taburlar, buraya ulaşabilinen tek yol, vadi ve boğazlar geçen
kötü vasıflı Şemdinli-Derecik yolunu bir noktaya kadar gündüz kul­
landılar. Bölgelerinden bu noktaya gelinceye kadar üslerinden beş
ila dokuz saat motorlu olarak yol kat ettiler. Daha sonra da bütün ge�
ce yiırüyerek gün ağarmadan kuşaunayı taınaınladılar.
Irak tarafına geçerek, dağı batıdan kuşatacak olan 3. Dağ ve Koman­
do Tabıım'nun daha fazla zamana ihtiyacı vardı ve olağanüstiı giıç is­
tiyordu. Zamanla yarışmak ve onıı alt etınek demekti. Önce Irak top­
raklarına girilecek, sonra da birlikler yabancı bir arazide sekiz kilo­
metreye yakın dağlık alana gece şartlarında yayılacaklardı. Bu kesim­
deki timlerin başında olan Yiizbaşı Şaban 'ın o gece gösterdiği lider­
lik örneği ve fedakarlığını insanların hayalleriyle bile anlayabilmesi
çok zordu. Askerler onu gördükçe, bunca yorgunluğa rağmen inanıl­
maz bir enerji ile sanki yeni koşuya başlamış yarışçılar gibiydi.
(Yıhbaşı Şaban'ı gördüğümde ceketi yoktu, haki fanilası mııhtelif
yerlerinden jiletle kesilmiş gibi parçalanmış, pantolonu dikiş yerle­
rinden aunış, botlarından biri tabanı düşmesin diye bot bağcıkları
ile konçuna bağlanmıştı. Üstelik hiçbir yorgıınlıık emaresi yokru.
Bir insanı bu hale, görevin icabmı yapmak veya sonııııluluk duygu-
1993 DöNEMI 109

su gibi etkenler getiremezdi. Bu derinliği ölçülem,ez millet ve vatan


aşkıydı. İnsanoğlunun yeryiızfı serüveninde her zaman konuşan,
doğm dıişıindıiğfınü sanan, fikir sahibi olan, hatta iyi plan yapabi­
lenler, her zaman bulunmuştur. Ama, "işi iyi yapan" zor bulunmuş­
nır.)
Saat 09:30'da Balkaya Dağı'na doğudan tınnanan 4 . Dağ ve Koman­
do Tabur Komutanı Binbaşı Atakan'ın yanına gittim. Bulunduğıımuz
yerle dağa çıkılmaya çalışılan patika arasında dar bir vadi vardı. Da­
ğın ıistıi ile askerler arasında 20-30 metre kadar bir mesafe kalmıştı.
Çıkış patikasının başlangıcında bulunan ve birkaç yıldır boş olan Yu­
kan Koçyiğit köyündeki bazı evlerin dağdan gelen PKK atışlarından
konınmak maksadıyla, birlikler tarafından kullanılması militanların
ateşlerini köye toplanıasına sebep olmuştu. Bu köy şimdi alev alev ya­
nıyordu. İki dağ topu bıılundıığıımuz yerden, çıkışı tııtan kayalıklar­
daki mevzilerde saklanan PKK'lılara tüfek gibi görerek ateş ediyordu.
Ateşe tutulan hattın hemen altında da bizim timlerin subay ve asker­
leri vardı. Hem dağa çıkanlar, hem de bıı riskli topçu atışını yapanla­
rın kendilerine gıivenlerinin ne kadar bıiyük olduğunu, bu işlerle il­
gisi olmayanlar bile anlayabilirdi. Buradan Balkaya'nın ortasındaki
dar vadinin bıiyıik bir kısmı da görıilebiliyordu.
Tabur komutanı sıirekli bölıik ve tim komutanlarına emirler veri­
yor, havanlar başlangıçtan beri sis memıileri atarak, PKK'lılann gö­
rüşlerini zayıflatıııak için çalışıyordu. Şimdi daha çok köreltme ihti­
yacı vardı, daha fazla sisleme lazımdı. Mesafe 20 metrenin altına dıiş­
müştü, yukarıya da birer ikişer kişi olarak ancak çıkılabilirdi. Artık
ağır silah desteği de ınıimkün değildi. Bire bir çarpışmak gerekiyor­
du. Yukarı ilk çıkan Böliık Komııtanı Üsteğmen Atilla oldu; gözü ka­
ra ve yiğit bu subay, en önde gidiyordu. Dağın üzerine çıkmasından
kısa bir süre sonra, arkasından ve yakın mesafeden atılan bir menniy­
le belinden yaralandı. Atilla mevzi alarak çatışmaya devam etti, ancak
her geçen dakika kan kaybından takati azaldı. Arkadan çıkanlar he­
men etrafında bir çember yaparak Bölük Komutanlarını daha içeri­
de bulunan, savunulması kolay kayalığa taşıdılar. Her şey önıimüzde­
ki 200-250 metrede cereyan ediyordu. Çok hassas ve mümtaz bir su­
bay olan Tabur Komutanı Binbaşı Atakan çok etkilendi, Atilla'yı gö­
riınce göz yaşlarını tutamadı. Onun bu dunımu, ses tonuyla telsiz ko­
nuşmalarına da yansıyordu. Bizim telsiz komışmalanmız PKK tarafın­
dan da dinleniyordu. Biraz ötemde idi. Yanına gittim.
- Atakan
1 10 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

- Buyurun .komutanım
- Tahtının komutasını bana devredebilir misin?
- Bütün taburlar zaten sizin komutanım.
- Bu öyle değil, senin yetki ve sorumluluğunu bana devreder misin?
Beni kendi yardımcın kabul et. Sen 15-20 dakika sakin bir yerde dinlen.
- Emredersiniz komutanım.
4. Taburun ortak frekansına girip çağrıda bulundum. "Çevrimdeki
bütün telsizler, konuşan ''Yavuz"." (Dağ ve Komando Tugay Komuta­
nının kod adı) . Bütün telsizlerden canlı bir şekilde "alındı, anlaşıldı"
geldi. "Taburnn komutası geçici olarak bende, her şey planlandığı ve
ününfıze yakışır şekilde sürüyor. Testinin kayaya kafa mtnığu nerede
görülınüş? Son derslerini vererek işlerini bitirin, sizleri gururla izliyo­
rum" anonsunu yapum.
Hemen karargahtan bir helikopter istedim. Çatışma bölgesinin ya­
kınlarında bir UH-1 (küçük tip) helikopter olduğunu bildirdiler.
Onunla temas kurup, bölgeye göndermelerini söyledim. Helikopter
geldi ve yaralı üsteğmenin yanında bulunan subaylar helikopterle ir­
tibat sağladılar. Helikopter yaralının bulunduğu yere iki kez iniş için
yaklaşma denedi. Başarılı olamadı. PKK'lılann yoğun atışlarından zi­
yade kayalıkların arasına palleri sığmıyordu. Pilot dahil, hepimiz ka­
yalar veya atışlar sebebiyle her an helikopterin dfışebileceğini bilerek
faaliyeti izliyorduk. Dağın çıkılan kısmında artan asker sayısıyla baş­
ka bir çare bulınayı düşünürken, pilot en tehlikeli olan dalışını yaptı
ve Atilla'nın yanında bulunan subay ve askerlerin PKK'lıların üzeri:
ne bütün gfıçleriyle ateşlerini toplamasından istifade ederek, yaralı
üsteğmen helikoptere bindirildi ve pilot bizim bulunduğumuz vadi­
ye süzülerek bôlgeden çıktı. (Mermi Üsteğmen Atilla'nın kuynık so­
kumuna saplanmıştı. Sakat kalmadı. Şimdi Kurmay Binbaşı).
Irak tarafındaki patikayı kullanan 3. Dağ ve Koıı:ıando Taburu da
koni biçiınindeki dağın üstüne çıkmıştı. Çıkılan her yerde tim mev­
cutları hemen çoğaltıldı. İşin hayati kısmı bitmişti. Arı peteğine ben­
zeyen kayalıklarla kaplı 10 x 8 kilometrelik alanin adım adım taran­
ması ile faaliyetin ikirici safhası başlıyordu. Şu ana kaclı\r üsteğmen
Atilla dışında, bir yaralı dahi yoktu.
Binbaşı Atakan yanımdaydı:
- Atakari, Tabur Komutanı yardımcılığı görevim bitti. Komuta'Sende.
- Estağfurullah komutanım.
PKK telsizlerinden, gene her taraftan sarılınış olmalarının şaşkınlı­
ğı ve paniği duyuluyordu. Bir kısmı geceyi bile beklemeden, bizim
1993 DONEMi 1 1 1

olamayacağımızı düşündükleri istikametlerden Kuzey Irak'a kaçma­


ya çalışırlarken · komandoları karşılarında buldular. Dağın orta.sına
doğru toplananlar, bütün geçe Kuzey Irak'taki gruplardan kendileri­
ne yardım edilmesi çağnsını tekrarlayıp durdular.
Gece bulunduğum Derecik Karakoluna Gerdi Aşiretinin yaşlıların­
dan ve ileri gelenlerinden bir grup görüşmek için geldiler. Derecik
bölgesinde yaşayan bu insanların 10 yılda çektiklerinin ayrıntılarına
girildiğinde, insana sanki yer yüzünün başka bir ülkesinde yaşıyormuş
gibi gelebilirdi. Öllıler... Ölüler, yaralılar, sakat kalmış genç kızlar ve
oğlanlar, ölen çocuklar... Bunların nasıl yapılmış olması ise iğrenç bir
durumdu. Buraya geldiğimden beri kendi kendime hep aynı soruyu
soruyordum: "Nasıl, bu derece hazırlıksız olunabiliyor ve neden bu
kadar yıl uzatılmıştı?" Her iki sorunun da cevabı tekti ve Ulu Önder
bu cevabı net vemtişti: "Gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde olanla­
rın sayesinde".
Millet ve toplumların, tarih boyunca uzayan her meselesinde, insan­
lar daha çok acı çekmiş ve kayıpları her yönden daha fazla olmuştur.
Ve uzayan meseleler, haklı olan tarafın da zaman içinde haklarının
ne derecede doğru olduğu konusunda yeniden yorumlanması gibi,
aleyhine gidişlere sebep olmuştur.
Gece dağın üzerinde birkaç kısa süreli çatışma dışında pek.bir şey·
olmadı. Sabah saatlerinde karakola gelen bir helikopterle dağın or­
tasındaki vadiye gittim. Helikopterin bile tam konabileceği yer yok­
tu. Üstelik henüz büyük bir araç kolay hedef sayılırdı. Vadinin Türki­
ye tarafındaki bölümünün dörtte biri taranmıştı. Her birlik kendi so­
rumluluğuna verilen kesimlerdeki kayalık ve mağaraları dikkatli bir
şekilde aramaya devam ediyordu. Derecik'teki Piyade Tabur Komu­
tanı Yarbay Ali geldi: "Komutanım dün gecenin birkaç saatini taş du­
varın bir yanında biz, öbür yanında altı PKK'lı birbirimizden haber­
siz geçirmişiz, militanlardan biri şarjörünü yere düşünince fark ettik,
hem biz hem onlar afalladı. "
Vadinin boydan boya iki yanındaki kayalıkların altı v e mağaraların
içleri; silah, menni, malzeme ve erzak deposuydu. Harekata katılan
bölge korucuları, bu dağda bir zamanlar onlarca ayının yaşadığını,
şimdi PKK'nın depo diye kullandığı yerlerden bazılarının inleri ol­
duğı.ınu söylediler. Vadide PKK'ya ait yük katırları ile koyun ve keçi
sürüsü de vardı. YÜksek ve geniş bir mağarayı Kürqistan Halk Mahke­
mesi diye kullanıyorlardı. Kırmızı bezle yazılmış mahkeme ismi ve bö­
lümlerini gösteren yazılar, karar defterleri, gerekçeli hiıkiımler, kim-
112 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

!ere hangi cezaların verildiği, kimler için yakalama emirleri çıkartıl­


mış, hangi suçtan yargılanacaklar, yargı heyeti kimlerden meydana
geliyor, her şey mevcutnı. Kayıtlar bu bölgede kimin ne yaptığını or­
taya koyuyordu. İşin daha da ilginç olanı, şu anda yanımızda olan bir
korucu da bu mahkemede yargılanmış ve vergiye bağlanmıştı. Koru­
cu başını ve onu yanıma getirdiler, adamcağız bembeyaz oldu. Hiç
kimsesi olmayan, orta yaşlı, ufak tefek birisiydi. İşlediği suç da; bir ka­
rakol hakkında istenen bilgiyi PKK'ya getirmekte geciktirmişti.
- Ne mahkemesi? Ne vergisi? Eşkıyaya vergi verilir mi? dedim.
- Öldiıriırler paşam, herkesten alıyor.
- Çarpışarak buraya çıkmış olman, eski kusurlarını örtüyor. Korka-
cak bir şey yok. Bundan sonra onlara alet olmayacaksın. (Gülerek)
Senin vergini kaldırdık.
- Başım gözüm üstüne paşam, şimdi öl de hemen kendimi şu kaya­
lıklardan atayım.
- Ölüp ne yapacaksın, bak seni korucu yapmışlar, maaş alıyorsun,
devlet sana silahını ve mermisini venniş, bunları iyi kullan, şu köyler­
de ıstırap çeken insanları konı.
(Daha sonraki zamanlarda Derecik'teki tabunın yanında salaş bir
yerlerde yattı, kalktı ve askerlerden hiç ayrılmadı. Sürekli operas­
yonlara katıldı. )
Vadinin başındaki çatışmalarda dün vunılan 8- 9 PKK'lı cesedi var­
dı. Bunların üzerinden, 3 Ağtıtos 1993 gecesi saldınya uğrayan Üsteğ­
men ve yedi askerin şehit olduğu Yüksekova Uzunsırt Karakolunda ·
şehit edilen askerlere ait çok miktarda şahsi fotoğraflar ile onların
şahsi malzemelerinin bir kısmı çıktı. Ölü soyucular artık kendileri
ölüydü. Bu dağdaki gnıbun çok farklı bir bölgedeki saldırıya kaulmış
olması, bazı ip uçlarını iyi açıklamaya yetiyordu. Artık ana yumakta
kaç tane uç varsa, tek tek sarmaldan ayrılıyordu. Ölenlerden biri de
sıhhiye çantası sırtında bir sağlık görevlisiydi. Çantanın içinde ameli­
yata yarayan cerrahi malzemeler, ağrı kesiciler, hamile kalmayı önle­
yen malzemeler ile cesaretlendirmeye yarayan küçük san haplar mev­
cuttu. Sağlıkçının şiire ve resme meraklı olduğu da anlaşılıyordu. Bal­
kaya Dağı'nı çok seviyordu. 8-10 kağıda bu dağın resmini yapmış, ay­
nı kağıtlara "Govent, Sen Kürdistanın En Muhteşem Dağısın" diye şi­
irler yazmıştı. Bir resim vardı ki şaşırtıcıydı. Balkaya Dağı'nın resmi­
ni, çevresiyle birlikte yapmış, gökyüzüne bulutlar çizmiş, kendisini de
kanatlanmış olarak bulutlara yükselirken göstermişti. Subaylar: "ma­
lıım olmuş komutanım" dediler.
1993 DöNEMI 1 1 3

Mağaralardan birinde yaralı bir militan bulunmuşnt. İri yarı genç


biriydi. Kalçasından ve ayağından yaralandığından kaçamamıştı.
- Nerelisin sen? diye sordum.
- lğdır'lıyım.
- Iğdır'ın neresindensin?
- ...... köyündenim.
- Size en yakın köy Taşbunın mu?
- Evet, komutanım. Gözleri ışıldadı.
- Ben Taşbunın Hudut Bölük Komutanıydım.
Gözleri hemşehrini görıniış gibiydi.
- Çocuk, Iğdır nere? Şemdinli nere? Sen hangi akla hizmetle bura­
larda geziyorsun. Şimdi sonılarıma çabuk çabuk, fakat doğnı cevap
ver. Doktorlar zaten yaranı sannışlar, ilk gelen helikopterle de seni
hastaneye göndereceğim. Uçaklar geldiğinde ne yapıyordunuz?
- Biz, helikopterler tepemizde daireler çizmeye başlayınca, bunun
gelip geçen helikopterlerden olmadığını anlıyonız. Bunu yapan he­
likopterden sonra da uçakların geleceğini biliyoruz. Hemen derin
mağaralara ve iyi kanıma sağlayan kayalıkların altına giriyonız. Ateş
eden helikopterler gelince de aynı şeyi yaparız. Uçak ve helikopter­
lerin artık gelmeyeceğini anlayınca, yeniden mevzilerimize geçeriz.
- Dışarı çıkınca bir şey hissediyor musunuz?
- Bombalar bulunduğumuz kayaların üzerinde patlarsa, en fazla 1-
2 saat kulaklarımız az işitiyor, sonra açılıyor.
- Sabahki hava atışlarında kaybınız oldu mu?
- Bu bölgedeki takımdan kimseye bir şey olmadı.
- Biz geldiğimizde dağda kaç kişiydiniz?
- 43 savaşçı.
- Bu kadar hakim ve her yeri gören bir bölgeden gece gelişimizi ni-
ye tespit edemediniz?
- Böyle bir beklenıimiz hiç olmadı! Lider, sabahleyin tepecile­
rin/gözc\ılerin uyuduğunu, hepsini cezalandıracağını söyledi.
- Lideriniz aruk böyle bir zahmete katlanmak zonında kalmadı. Ha­
nına Geçidi'ndeki Uzunsırt Karakoluna siz mi saldırdınız?
- Çarçel (İkiyaka Dağları) gruplarıyla birleşerek karakolu kaldırma
eylemine katıldılar.
- Kışın burada kamp var mı?
- EveL 200 kişiydik. Mayıs başında talimat geldi, 150 savaşçı Avaşin'e
(Mezi-Karyaderi kampı) gitti.
- Sen ne kadar zamandır örgiıttesin? Nereden katıldın?
1 14 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- 1.5 yıldır. İstanbııl 'dan katıldım. İşsizdik, bir kıraathanede bizi


buldular, birkaç kez görüştüler, iki kişi Yfıksekova'ya getirildik. Bura­
da bir otelde 2-3 giın kaldıktan sonra 15 kişi, üçü kız, bir gece İran'a
geçirildik ve Zagros kampna ulaştık.
- Bu dağdaki depoların yerlerini biliyor musun?
- Bunu sadece lider ve onun yakınındaki bir iki kişi bilir, diğerleri
bilmez.
- Bu kadar silah, mermi, malzeme ve yiyeceğin nasıl taşındığını açık­
la o zaman.
- Taşıyıcılar sonradan başka mıntıkalara gönderilerek, yerlerini bil­
dikleri depolardan uzaklaştınlır. Ama ben devamlı kullandığımız için
ikisinin yerini biliyomm.
- Peki o zaman, sana yardım etsinler, o iki yeri göster.
Birlikler arama faaliyetlerine devam ediyorlardı. PKK'nın 1994 kışı
için beş aydır Balkaya 'ya stokladığı yiyecek ve malzemeler ele geçmiş,
burada temelli kalan gmp da işe yaramaz hale gelmişti. Artık, 200 ve
daha biıyfık miktardaki insan gücü, bu dağda kışlık kamp kuramaz­
dı. Akşama doğru Derecik Karakoluna döndüm. Bölgede, dolayısıyla
Derecik Karakolunda PTf ham yoktu. Konuşmaları saat başı telsiz­
lerle merkezden merkeze yapılabiliyordu. Tugayın Muhabere Böltl­
ğü harekat için kendi muhabere sistemlerimizle birlikte faks cihazla­
rıriı da çalıştırdığından Hakkari'deki Tugay Karargahıyla yazılı mesaj
teatisi de yapılabiliyordu.
Balkaya işi bitmişti. PKK Yüksekova Şemdinli mihverinde iki biıyük
darbeyi üst üste yemişti, ancak bunlar, devede kulak bile değildi. Er­
tesi gün taburlara, hızla kendi bölgelerinize döniın emrini verecek­
tim. Biz ayrıldıktan sonra bu bölgelerde neler yapılacağı konuların­
da Şemdinli'de sürekli kalan Tugay Komutan Yardımcısı, Harp Oku­
lu ve Piyade Okulundan sınıf arkadaşım, Piyade Albay Cahit'e neler
yapması gerektiğini söylüyordum. Cahit başını kaldırmadan sürekli
not alıyordu. Saat 22:00 civarında bir mesaj getirdiler. Mesajda "Hak­
kari içerisinde bir polis otosuna ateş açıldığı, bir polisirı şehit olduğu,
diğerinin yaralandığı, çevredeki bazı evlerden ve boş arazilerden loj­
manlar dahil, devlete ait binalara ateş edildiği" yazılıydı. İl Jandarma
Alay Komutanı, Kurmay Başkanı, Jandarma Lojistik Komutanı, Em­
niyet Müdürü, zaten şehirdeydi.
Ne zaman dağ kadrosunun başı beladaysa, bir şehirde milislerle tep­
ki vererek "güçlü" olduklarına hem halkı hem de kendilerini inan­
dırmak istiyorlardı.
1993 DONEMi 1 15

Mesajı Kurmay Binbaşı Ahmet getirmişti.


- Kurmay Başkanını hemen bul. Tanklar ne yapıyor? Saldından ön­
ce ışıklar sönmüş mü? (Yüksekova'daki kalkışmadan sonra Tatvan'dan
beş tanklı bir takım gelmişti. Tankların üçünü Yüksekova'da bırak­
mış, ikisini Hakkari'deki lojmanların ortasında bulunan tepede mev­
zilendirmiş, ben hemen hemen şehirde hiç kalmadığım için, silahlı
saldınya kalkışılması halinde tankların nasıl hareket edeceklerini ke­
sin olarak emretmiştim.)
20 dakika sonra geldi.
- Tanklar şu anda bir şey yapmıyor. Şehrin ışıkları eylemden hemen
önce tamamen kesilmiş. Kurmay Başkanını bulamadım. Bilgiyi Bin­
başı Ünal'dan aldım.
Aradan dakikalar geçiyor, bir türlü Hakkari' den haber gelmiyordu.
Ana telsizin bulunduğu yere gittim, ahizeyi aldım:
- Karşıdan kim konuşuyor?
- Binbaşı Ünal, ben Binbaşı Ünal komutanım.
- Kurmay Başkanı nerede?
- Mevzilerdeki askerleri kontrol ediyor.
- Saldırı ne kadar zaman önce başladı?
- Yarım saati geçti komutanım.
- Bak aslanım, biı saldırının olacağından, o şehirde yaşayan devle-
tin memum geçinenler dışında bütün halkın haberi vardı. Onun için
ateş edilen yerlerde militan ve milislerden başka kesinlikle kimse yok.
Sizler bu işleri ne zaman öğreneceksiniz? Top sesi bile onları ürküte­
cektir. Tanklardan nırşu mu kuracaksınız? Oradakilere söyle, eğer ço­
ltık çocuk veya asker ölürse, Hakkari'ye döndüğiımde, orada bulun­
mamanız hepinizin hayrına olur.
Gece yansına doğru belki 30-40 som sorarak diş söker gibi aldığım
bilgilerden anlaşılan şuydu: 2-3 kişilik bir milis unsuriı, kolay hedef
olarak seçtikleri şehir içindeki devriye polis otosuna park halinde iken
ateş açmış, dağ kadrosundan şehre inen 8-10 kişilik başka bir unsur
da bunları iki ayrı mevziden makineli tüfekler ve roket atarlarla des­
teklemişlerdi . Bütün işlerini 20 dakikada bitirmişlerdi. Oradan bura­
dan gelen silah sesleri; polislerin, jandarmaların, şehirdeki komctıla­
nn kendilerini cesareılendirmek için havaya ve şüphelendikleri bitki
örtüsü olan yerlere ateş etmelerinden başka bir şey değildi.
- Cahit, gördün değil mi? Helikopterlerin gece uçamamaları var ya?
Hayaumda hiçbir şeye bu kadar hayıflanmadım. Hele şu karakol bas­
kınlarını haber aldığımda hemen oraya gidememem. Bu insanı öldü-
116 UNUTVLANLAR DIŞINDA YBNI BiR ŞEY YOK

rı1yor. Diğeri de kalıpçılık ve yavaşlık, buna da sebeplerini bilınenıe


rağmen bir lıirlıi akıl erdiremiyorıım.
- Bıiyıik çaplı harekat olduğu zamanlarda bile sakinsiniz ve bu de­
rece üzıilmıiyorsumız. Siz zihninize ve fiziğinize fazla yıikleniyorsıı­
nuz, hız ve lempomız çok yıiksek; insanlar alışkanlıklarından birden
bire kurnılamıyorlar, ama yavaş yavaş daha iyi yapacaklar.
- Bulgarların bir atasözıi var biliyor musun? İnsan bu söze kızıyor
ama asırlarca bizle birlikte yaşayan bu insanlar neden durııp durıır­
ken bunu söylesinler?
- Nedir komutanım?
- Turskorabaıa; Tıirk işi, "yavaş yavaş ve iyi yapılmayan" demek.
Harekata katılan taburlar, 26 Eylül 1993 günü havanın aydınlanma­
sıyla birlikte Balkaya Dağı'ndan aynldılar ve aynı gıin kendi bölge ve
ıislerine döndüler.
27 Eylül gıinü erken saatlerde Şemdinli Jandarma Sınır Alay Komu-
tanı Albay Tevfik aradı:
- Komutanım biraz önce Şemdinli Savcısı beni aradı. Bir talebi var.
- Nedir?
- Balkaya Dağı 'nda öldıirıilen PKK'lılara otopsi yapmak istiyor.
- Beni güldürme Tevfik Albayım. Orada ne olduğunu nereden bi-
liyor?
- Basından öğrenmiş.
- O zaman gitsin. Ne yapacaksa yapsın.
- Giınıek için helikopter istiyor.
- Albayım konular gittikçe çadır tiyatrosu piyeslerine dönıiyor. Em-
niyet timine de ihtiyaç duyınuyor mu?
- Onu söylemedi. Gerek duyınuyor anlaşılan.
- Şimdi beni iyi dinleyin. Biz 50 katlı apartmanın her katını tek tek
temizleyeceğiz, ama bu apartmanın her katındaki odalarda kimler
onınıyorsa, onlar kendi camlarını kendileri silecekler. Bu savcı kaç
yıldır Şemdinli'de?
- iki yıldır.
- Siz de ikinci yıla girdiniz. Bu savcının geceleri belli zamanlarda
şehirdeki evinden ayrılıp, civardaki PKK gruplarıyla buluştuğuna da­
ir sürekli duyumlar geldiğini Şemdinli'ye ilk geldiğimde söylememiş
miydiniz?
- Söyledim komutanım.
- Ben size ne dedim? Madem öyle bir PKK grubunun yerini tespit
etmek için bundan daha iyi bir fırsat mı olur? 100 metre uzağınızda-
1993 DONEMi 1 1 7

ki luşlada 1000 askeri bulunan 3 . Dağ ve Komando Tabum niye du­


myor, demedim mi? Aynı hassasiyeti Türk askerlerine gösteriyor mu?
Biliyorsun, Balkaya Dağı'nın yarısı bizde yansı Irak'ta. PKK'nın ölü­
leri de şu anda Irak tarafında. Irak Arap _Cumhuriyeti, burası da bi­
zim hükümranlığımızda diyerek, Şemdinli 'ye savcı mı atamış? Şimdi,
Balkaya Dağı 'nın üstü emniyetli mi? Oraya yer emniyeti olmadan he­
likopter inebilir mi? Orada neyle karşılaşacağınızı sanıyorsunuz? Kos­
koca operasyonda bile, biz bir şehit vermezken, bu saçma sapan şeye
ödenecek bedelin vebalini kim taşıyacak? Ne zamandan beri muha­
rebe sahasında otopsi yapılıyor? Albayım, ipe sapa gelmez bu tip şey­
ler insanı, PKK'dan daha fazla yomyor. Bizim memlekette bir söz var­
dır: "şaşlun ördek !uçtan dalar" denir. Bu konuda işte aynen öyle.
Balkaya'ya giden eden olmadı. (Bu savcı, Adalet Bakanlığına bildi­
rildi. Müfettişler tahkikat yapular ve hemen görevden aldılar.�
Hakkari'ye döndükten bir gün sonra TEK Müdürünü nıgaya çağır­
dım. Müdür izindeymiş, yardımcısı, Baudan atanmış bir mühendis
geldi. Sordum:
- Hakkari'nin ışıklarını aynı anda söndürmek istesem, ne yapmam
gerekir?
- Şehirde iki trafo var, bunlardan kesilebilir.
- Bunlar kilitli değil mi? Emniyetleri nasıl sağlanıyor?
- Üç bekçi var, anahtarları da onlarda.
- 25 Eylül gecesi şehircfeki elektrikler gene, anında kesildi değil mi?
- Evet efendim.
- Haziran ayında bu şehirde gene .böyle beş saldırı olmuş. O zaman
da aynı anda elektriklerin kesildiğini öğrendim. Şimdi bir kritik som
soracağım. Sizin müdürünüze veya size, hiç kimse; "Bu iş nedir böy­
le? Her saldırıdan birkaç dakika önce şehrin elektrikleri 'uk' diye ke­
siliyor" diye soran oldu mu?
- Hayır paşam.
- Peki, siz neden, "bu işi bizim bekçiler yapıyor" diye gidip yetkili-
lere söylemediniz?
...... ! !
- Elektrikleri bu bölgeden işe aldığınız o üç adam kesiyor. Ve bun­
lar, bu şehre ne zaman eylem yapılacağını bilen binlerce insandan sa­
dece üçü. Burada önemli olan işin tekniğini bilen sizin de kulağını­
zın üstüne yatmanız:
- Efendim bir şey daha var. Havai hatlardan ikisinin arasına bir değ­
nek sokarak da yapabilirler.
1 1 8 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Yok öyle değili Her defasında bir leylek ailesi gelip tellerin arası­
na hızla bir yuva inşa ediyor. O üç adamınız için şimdi emir verece­
ğim. Siz ve ınüdürünüz her kimse, korkarak kendinizi güvende his­
setmekten vaz geçin. Farkında değilseniz ben söyleyeyim, bu saldırı­
larda ölenlerin vebalinin bir kısmı size ait. Konuşmam bitti; sonrası­
nı siz bilirsiniz!

"Karşı tarafgibi düşünmeyi öğrenmek yetmez,


daha hızlı düşünmeyi öğrenmek gerekir.
Aksi halde, askerler kendilerini,
ortalıkta görünmeyen bir düşmam kovalarken bulurlar. "

Ekim 1993'deki önemli durumlar:


1 Ekim saat 2 1 : 15'de Yüksekova ilçesinde l nci Dağ ve Komando ta­
bımınun kışlasına silahlı saldm yapıldı. Tabur kışlasındaydı ve hazır­
lıkliydı. Saldırıyı yapanlar pişman olacak zamanı bile bulamadılar. Sal­
dınyla ilgili Milliyet gazetesinin haberi: "Yüksekova göç ediyor. Son
bir haftada iki kez baskına uğrayan Hakkari'nin Yüksekova ilçesinden
göç başladı. 48.500 nüfuslu ilçenin yarısı kenti terk etti."
4 Ekim saat 2 1 . 30'da Hakkari merkez Taşbağlı köyüne silahlı saldı-,
n yapıldı. Sekiz korucu yaralandı.
7 Ekim saat I 7:00'da Hakkari-Çukurca yolu kesildi. İki ambulans ve
bir kamyon yakıldı.
1 1 Ekim saat 1 2:00'da Yüksekova'dan Hakkari'ye gelen askeri kon­
voya uzun menzilli silahlarla ateş açıldı. Bir subay yaralandı.
1 1 Ekim saat 10:30'da Yüksekova Kısıklı Jandarma Karakolu saldırı­
ya uğradı. Aynı gün saat 10:30'da bu karakola gitmekte olan jandar­
ma araçlarına pusu kıınıldu. Bir yarbay ve bir binbaşı yaralandı.
24 Ekim saat 05:15'de Çukurca Jandarma Sınır Alay kışlasının em­
niyet timine saldırıldı. Bir asker şehit oldu.
Yüksekova ve Şemdinli'den sonra sıra Çukurca bölgesine gelmişti.
Bu bölgede yurt içinde de sık sık yer değiştiren bazı gruplar olması­
na rağmen esas tehlike Kuzey lrak'tan geliyordu.
28 Eyliıl gecesi, Harekat ve İstihbarat Şube Mıiclürlerini çalışma oda­
ma çağırdım. Duvardaki kabartma haritadan Kuzey Irak' taki Mezi­
Karyaderi (PKK'nın Avaşin dediği) kampını göstererek; "buraya taar-
I993 DONEMi 119

mz edeceğiz. Harekat 5 Ekim 1993 gecesi sızma şeklinde başlayacak,


tam bir taktik akın uygulayacağız. Hava desteği olmayacak. Harekata
Dağ ve Komando Tugayının tamamı ve Jandarma Komando Taburu
kaulacak. Çukurca'nın 20 kilometre doğusundaki sınır karakol ve köy­
lerine saldıranlar buradan geliyor. Doğudan Mezi-Karyaderi'ye yak­
laşan Basyan Vadisine Derecik'teki piyade tabum taarnız edecek. O
tabum iki büyük harekata soktuğumuz için tecrılbe kazandı. Tabur
komutanı işin erbabı. Şemdinli Dağ ve Komando Tabunı, Derecik gü­
neyinden Kuzey Irak'a girecek ve güneydeki Küçük Zap (Şemdinli
Çayı) sırtlarını tutarak, o istikamete kaçacak olanları bekleyecek. Baş­
langıçta pusu mevzileri işgal ederek, donmada kalacak. Söyledikleri­
mi taslak plana·geçirin, hazırlıklarınızı yaparken farklı şeyler düşü­
nürseniz plan üzerinde çalışırken görüşürüz."
İki saat sonra plan hazırdı. Irak'taki kampın uzaklığı bizim sınırla­
rıınıza ortalama 20 kilometre mesafedeydi. Harekaun kampın Güney
sınırını çizen Küçük Zap suyuna kadar devam etmesi gerekiyordu. Ge­
ce sınır hatundan sızıp Küçük Zap'ın alunda tertiplenecek olan 3 ncü
Tabumn Irak topraklarında doğu-bau istikametinde 30 kilometre gir­
mesi gerekiyordu. Balkaya harekaunda da Irak topraklarına girmiş­
tik, fakat mesafe kısaydı. Bu planın Diyarbakır'daki Asayiş Komutan­
lığı tarafından Genelkunnay'a gönderilerek, oradan onay alınması
gerekiyordu. Çünkü bu harekat, doğnıdan doğruya Irak toprakları­
nın derinliğine dönüktü. Bizim harekat tarz ve usulümılz; hedef çok
uzak da olsa, hızla dalmak, her tarafına aynı anda çullanmak, PKK
grııplarını dolap beygiri gibi bilinçsiz bir dumma sokup, süratle he­
defi temizlemekti. Ancak bu harekat planladığımızdan uzun sürebi­
lirdi. Sebebi ise, Mezi-Karyaderi kampı Hakkari-Irak sınır hatunın al­
undaki PKK kamplar zincirinin tam merkezindeki ana kamplardan
biriydi. Ve bir Türk Tugayı ilk defa kendi imkanları ile, başka vilayet­
lerde bulunan kuvvetler tarafından desteklenmeden, müstakilen Irak
topraklarında bu derinlikte bir harekat yapacaku.
Aynı gece planı Diyarbakır'a gönderdik. Alu gün sonra onay geldi:
"harekaun doğu kanadında Barzani'ye ait giıvenlik karakollarının bu­
lunduğu, buradaki peşmergelerin Irak'a girecek birliklere kılavuzluk
yapacakları, bunlardan istifade etmemiz" bildiriliyordu.
( Bahsedilen bu karakollar, 1991 'den sonra Türkiye tarafından
PKK'yla mücadele için Barzani'nin gösterdiği yerlere inşa edilmiş
ve malzemeleri de verilmişti. Pe�mergelerin silah, mermi, telsiz, er­
zak ve maaşları da Türkiye ' den sağlanıyordu. Bunların tam nerede
120 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

olduğunu bilen de yoktu. Farz edelim ki bu karakollar sıra sıra var­


dı ve bölgede güvenlik sağlıyordu. O zaman nasıl oluyor da, Çukur­
ca bölgesindeki bizim karakolların bazılan 3-4 defa saldırıya uğru­
yordu? Sınır karakollanna baskın için peşmergelerin bulunduklan
yerlerden yaklaşan PKK'lıların gruplanyla değil çarpışmak, bir kiı­
çük haber bile karakollara ulaşmıyordu. Diyelim ki yaklaşırken gör­
mediler, hiçbir haber de alamadılar; çauşma gece başlayıp, ortalık
kıyamet yerine döndiığiınde her şeyi görüyorlardı ve PKK baskın
sonrası geldiği yönden geri çekilirken ne yapıyorlardı?)
5 Ekim 1993 günü, Dağ ve Komando Tugayı birlikleri buhındukla­
n bölgelerden hareketle Çukurca'nın 20 kilometre doğusundaki ha­
rekat üslerine; motorlu olarak yaklaşılabilinecek yerlere kadar araç­
lı, buralardan itibaren de vadi, boğaz ve geçitlerin emniyetini sağla­
yarak havanın kararmasıyla birlikte sızmaya başlayacakları mihverlc­
rin çıkış yerlerinde, Türkiye-Irak sınınnın Türkiye tarafında kendile­
rini kamufle edip, gizlendiler.
İki kurmay ve muhabere personeliyle ileri komuta yerini harekaun
tam merkezinde kalan Hakan Tepejandarına Sınır Karakolunda aç­
Uk. Karakol diız bir yerde subay, astsubay ve askerlerin hep beraber
yattığı, yemek yediği, yemek pişirdiği 35-40 metre uzunluğunda tek
katlı bir binaydı. Hemen yakınında da odun ateşiyle ekmek, pide pi­
şirilen bir kara fırın vardı. Giın geçmiyordu ki Kuzey Irak'taki sırtlar­
dan bu karakolu taciz etmek için ateş açılmasın. Artık herkes buna
alışmışu. Ancak, karakol civarında idari işler yapan bir askerin dalgın­
lıkla bazı yerlerde yürümesi bile ölüm veya yaralanmasıyla sonuçlana­
bilirdi. Öğleden sonra bizim geldiğimiz helikoptere de uzun menzil­
li silahlarla ateş açular. Karakol normal tepkisini gösterdi. Helikop­
ter de sanki günlük ikmal yapan bir hava aracıyınış gibi bir sonraki
karakola doğm uçuşunu siırdiırdiı.
Karakolun hemen doğusunda baştan aşağı kayalıklarla kaplı 2.200
metre yüksekliğinde Güven Dağı vardı. Bu dağ Türkiye' deki Ora­
mar/ Alandiız'den başlayıp, Irak'taki Mezi-Karyaderi'de biten Rezak
Boğazını kontrol ediyordu. Kampın Türkiye topraklarına girişinin ka­
pı kilidi gibiydi. Bu nedenle jandarma birlikleri ne zaman Güven Da­
ğına çıkmaya kalksalar, mutlaka çauşma çıkıyordu. PKK buradan mec­
bur kalıp geçilse bile hemen akabinde yeniden dağa yerleşiyordu. Tu­
gayın telsiz role istasyonu, Irak derinliğinde roleye ihtiyacımız oldu­
ğundan Güven Dağı 'na kumlacaku. İki Dağ Komando timi sabaha
karşı bu dağın zirvesini emniyete alacak, muhabere personeli de tel-
I993 DöNEMI 121

sizleri kump işletecekti. Daha erken dağa çıkmak, çauşma olacağın­


dan kamptakileri uyarabilirdi.
5 Ekim akşamı havanın kararmasıyla birlikte beş tabur ileri yanaşa­
rak (3500 komando) Türkiye-Irak sınırını geçip yabancı topraklara
sızmaya başladılar. Silah sesleri duyulmadan kesinlikle hiçbir sebep­
le konuşma yapılmayacağından, tüm telsizler kapalıydı. Ben dahil, en
kıdemsiz er dahil, herkes için bölge ve kampın iç yapısı hepimiz açı­
sından tam bir meçhuldü.
Saat 02:30'da jandarma Komando Tabur Komutanı Binbaşı Sela­
hattin telsizle aradı. Telsizden silah sesleri geliyordu. Bu tabur hare­
kaun en sağ kanadındaydı.
- Komutanım Barzani karakollarından bize ateş açular, ne emre­
dersiniz?
- Karakollara mesafeniz ne kadar?
- Benim bulunduğum bölüğünki 100 metre kadar, bizden ayrı böl-
gedeki bölüğün de çok fazla olamaz.
- Sının geçtiğinizde bekleyecek olan kılavuzlara rastlamadınız mı?
- Hayır. Hatta çevrede aradık, yanlış bir yerde bekliyor olabilirler
diye.
- Karakola çağrı yaptınız mı?
- Bizim kim olduğumuzu mecburen bağıra bağıra söyledik. Duyma-
maları mümkün değil.
- Türkiye tarafından bizden başka kimsenin gelmeyeceğini bilmi­
yorlar mı? Onlar karanlıkta bile olsa, sizin silahlarınızı ve kıyafetleri­
nizi fark etmediler mi? Botlarınızın ister istemez çıkardığı sesten bi­
le, kim olduğunuzu biliyorlar ve bilerek ateş açtılar. İki karakolu da
söndürün.
- Anladım komutanım.
İki saat kadar sonra gene aradı.
- Komutanım faaliyet bitti. Karakollardan birinin içindeki koğuşta­
yım. Bunların hepsi PKK militanları. 1,5 yıldır bu karakollarda yaşı­
yorlarmış.
- Tamam. Plana devam edin.
- Bu herifler bizi geciktirdi. Olmamız gereken yerden çok uzaktayız.
- Önemli değil, araziyi kıymetlendirerek süratini artırabilirsi�.
Saat 04:00 civarında Güven Dağı'na role için çıkan komando tim­
leri de çatışmaya girdiler, fakat kısa sürdü. Role kumldu. Saat 06:00'da
harekaun merkezinde ve sol kanadında bulunan 2. ve 3. Dağ ve Ko­
mando Taburlarının öncü timlerine kampın çevre emniyetini sağla-
122 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

yan PKK'nın gözcü ve tepecileri tarafından uzun menzilli silahlarla


ateş açıldı. Taburlar bunlan çember içine alabilecek şekilde kanatla­
ra doğru manevraya başladılar. Derecik güneyinden doğu-bau istika­
metinde 30 kilometre Irak topraklarını kat eden 1. Dağ ve Komando
Taburu, güneş doğmadan Küçük Zap suyu güneyinden PKK kampı­
nın alunda tertiplenerek, sessiz ve donmuş bir şekilde beklemeye baş­
ladı. Hiç tanınmayan bir bölgede, gece karanlığında, Kuzey Irak dağ­
lannda, 35 kg.lık muharebe çantaları, yanlannda ağır silahları da ol­
duğu halde, her metresi tehlike dolu bu topraklarda 30 kilometreyi
şeytanın bile akıl erdiremeyeceği süratle geçip, bir nehrin dağlık ke­
narında, 700 askerin hayalet gibi gelip yerleşmesi, hem ruhi hem de
zihinsel ve bedeni güçlerinin kaynağının ne olduğu, bunu nasıl yapa­
bildikleri, askerlik ve savaş sanaunı inceleyecek olanların öğrenmek
ihtiyacında oldukları esas temadır.
Jandarma Komando Taburu kampı batıdan kuşatan yükseltilere ge­
lemeden başka PKK unsurlarıyla yeniden çatışmaya girdi. Hava karar-.
madan önce kampın büyük bölümü kontrol aluna alınmışu. Çauşma­
ya giren militanlar hep 5-6 kişilik unsurlardan oluşuyordu. Sürekli yer
değiştirerek avuçlarının içi gibi bildikleri, kayalıklann içindeki mağa­
ra ve kovuklara tarla fareleri gibi kolay saklanıyorlardı. 7-8 yerde ace­
le döşenmiş mayınlar çıku. Aralarında önemli bir telsiz konuşması da
yapmıyorlardı. Sağ kalanların gece kamptan çıkmaktan başka çarele­
ri yoktu. Güneyde Zap Suyı.ı'nun üsnindeki kayalıklardan gece vadi­
nin tabanında olup bitene hakim olmak mümkün değildi. Taburun
başında bulunan, yürüyüş rekorları kıran Yüzbaşı Şaban'a bazı timle­
rini nehrin tabanına indirınesini s!'>yledim. Aruk fark edilmeleri önem­
li değildi. Büyük grup, şu ana kadar görünmemişti. Ufakların ise, ka­
yalıkların tepelerinden ne yapukları görülemez ve hissedilemezdi.
Gece birkaç küçük çauşma dışında sakin geçti. Ertesi gün öğleyin
kampın tamamında kontrol sağlanmış durumdaydı. Birlikler tek tek
mağaraları, yer altı sığınak ve gömülerini çıkarmaya başladılar. Dik­
kati çeken bir şey bu kampta yer alu, yer üstfı, ne kadar silah, menni�
malzeme, yiyecek deposu varsa, neredeyse hepsi tuzaklanmışu. Tuzak
olacaktı ama, tamamı niye? Burası sanki çok mu tehlikeye maruzdu?
Avaşin kampına Irak'taki Basyan Vadisinden taarruz eden Derecik
Piyade Tabum küçük bir PKK grubu ile çauşmaya girdi, bu grup da
bölgede dağıldı gitti. Ana kampın güneyinde bir mağarada tam sak­
lamayı beceremedikleri sekiz PKK'Jı cesedi bulundu. Bütün silahlar,
mühimmat ve malz�meler taşındıktan sonra erzakların tamamı bu-
1993 DöNEMl 123

lunduğıı yerde imha edildi. Daha önceki kamplarda da rastlandığı gi­


bi, yağ ve peynir tenekeleri ile bulgur, pirinç, nohut gibi kuru erzak
çuvallarının hepsinin üzerinde Türk firmalarının isimleri yazılıydı.
Bunlar bölgedekilere yardım diye gönderilen yiyeceklerdi.
Mezi-Karyaderi kampında da iş 72 saatte bitirilmişti. Bölgeyi zihin­
lerine tam resmetmeleri için taburları bölgede bir gün daha mmp 10
Ekim'de, Kuzey Irak' tan çıkarak kendi üslerine dönme emrini verdim.
Bu harekatta hiçbir kayıp vermeden sona erdi. 28 PKK'lı yok edilıniş­
ti. Ancak böyle bir kampta karşımıza çıkan militan miktarı kaçanlar
olsa bile, bu olınamalıyaı. Bunu bir hafta boyunca defalarca karargah
subaylarına söyledim. Bir bit yeniği, farklı bir şeyler olmalıydı.
10 Ekim gününün ilk ışıklarıyla tugay birlikleri Türkiye sınırına doğ­
nı harekete başladılar. Hakan Tepe Jandarma Bölük ve Karakol Ko­
mutanı üsteğmenle hakim sırtlardaki karakolun emniyet timlerini do­
laşıp, askerlerle görüştüm. Hemen dibindeki karakola, bir devin ayak­
larının alundaki cisimlere bakar gibi duran Güven Dağına çıkuk. İki
komando timi mgayın telsiz rolesinde çepeçevre mevzideydi. Birlik­
ler Türkiye'ye geçmeden her an lazım olabilir diye henüz sökülme­
mişti. Mezi-Karyaderi kampını havadan defalarca görmeme, kampın
içinde adım adım dolaşmama rağmen buradan görünnisü çok fark­
lıydı. Doğaya ilgi duyan ve uğraşanların buradan araziyi gördüğünde
söyleyeceği şey, herhalde; "çok vahşi ve ürkütücü" olurdu. Bu coğraf­
ya başlı başına, burada savunana asgari; disiplinli, kendine güveni tam,
iyi savaş eğitimi verilmiş 2000 askerin gücünü baştan sağlardı.
Karakolun yanına indiğimizde Yüksekova Komando Tabumnun ön­
cü timleri de Türk Topraklarına giriyordıı. Jandarma Karakol erleri
de binalarının yanında küme halinde durmuş; kendilerini hiç fark et­
memiş gibi, hep ayııı kararda adımlarla yürüyerek, biraz uzaklarından
geçen; büyük çantalı, omuzlarında ve sırtlarında toplar, havanlar, uçak­
savarlar, makineli tüfekler bulunan çoğunun göğüsleri iki taraflı omuz­
dan omuza fışekliklerle kaplı, siyah derili askerleri seyrediyorlardı. Fa­
kat geçenlerden hiçbirisi başını çevirip onlara bakmıyordu.-
Yanlarına gittim. Beni fark edince kenarlara çekildiler.
- Bir daha bu bölgedeki harekata siz de kaulacaksınız.
Birden kıpır kıpır oldular.
- Ne diyorsunuz? Hanginiz konuşacak? Rahat olun çocuklar; bakın,
beş gündür ben de sizin karakolun mensubuyum. Anıa devamlı sizin­
le kalamıyorum, sizinki gibi 14 tane daha karakolumuz var.
Bir onbaşı söz aldı.
124 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Biz de bütün operasyonlara katılalım komutanım. Burada hep ay­


nı yerde bekle bekle zor oluyor. Hep karşıdakiler istediği zaman sal­
dırıyor.
- Çok ıızak yerlere olmaz ama bu bölgede yapılacak her harekata
siz de katılacaksınız. Bir dahaki gelişimde hepinizin kol, ayak, boyun
ve karın kaslarınızı teste tabi nıtacağım, tam istediğim gibi geliştirmiş­
seniz taarmza katılacaksınız, en zor yere de siz hücum edeceksiniz.
Heyecan ve sevinçleri parlayan gözleri ve hareketlenen bedenlerin­
den anlaşılıyordu.
Çevremde bulunan 22 askere; fırsat bulduğumda her zaman yaptı­
ğım gibi, tek tek ailelerini ve işlerini sordum. Her yerdeki cevabın ay­
nıydı: "orta halli veya fakir, anne ve babadan biri hasta, kardeşlere ar­
tık yetıneyen toprak, bir meslek sahibi değil, genelde işsiz, eğitim ala­
mamış, ama bu devlet için ölmeye hazır."
Birliklerin tamamı Irak 'tan çıkmış, araçlarının bulunduğu bölgele­
re ulaşmış ve motorlu olarak kendi üslerine hareket etıoişlerd.i. Ha­
kan Tepe Karakolundan akşama doğru tugay karargahına öndüm.
Benim de iıstüm başım yıpranmışo. Hava kararınca Harekat Merke­
zine indim. Harekat Sonuç Raporunu, Barzani'nin karakolu diye bi­
linen yerlerde bir buçuk yıldır neler olduğunu da net ve kesin ifade­
lerle yazarak üst karargaha gönderdik.
(Bu harekattan dört ay sonra Çukurca bölgesindeki karakollardan
birine iki kız militan teslim oldu. Tugaya getirilmişler, Harekat Mer­
kezindeydiler. Biri 16-17, diğeri 13-14 yaşlarındaydı. Elleri gözleri ·
kir pas içindeydi ve insanı rahatsız edecek derecede kokuyorlardı.
İkisi de ufak tefekti. Sordum:
- Neden teslim oldunuz?
- Aldatıldığımızı anladık, bıktık.
- Ne kadar zamandır örgiıttesiniz?
Büyük olanı cevap veriyordu.
- Ben iki, arkadaşım altı aydır.
- Daha önce niçin kaçmadınız?
- Kaçılamaz. Çok sıkı takip ediliyoruz. Yakalananlardan ancak şan-
sı olan ölümden kurtulur. Teslim olanlara T.C. Ordusunun çok kötü
işkenceler yaptığını söylüyorlar.
- O halde niye teslim oldunuz?
- Her şeyleri gibi, bu anlattıklarının da sahte, yalan dolan olduğıı-
nıı anladık. Son zamanlarda moralleri bozulmaya başladı, kayıpları
çoğaldı, sinirli oldular. Sonra arkadaşıma da tacizleri a�ttı. Ne olacak-
1993 DONEMİ 125

sa olsun dedik, nöbette kaçuk.


- Kaç eyleme katıldınız?
- Ben 8-10 eylemde bulundum, arkadaşım hiç kaulmadı.
- Hangi kamplardaydınız?
Sıra sıra saydı ve bir ara Avaşin (Mezi-Karyaderi) kampı dedi.
- Ekim ayında Avaşin'de miydiniz?
- Evet.
- Biz oraya geldiğimizde, siz ikiniz de orada mıydınız?
- Evet, oradaydık. Sizin geleceğinizi biliyorduk.
Harekat Merkezinde bulunan blıtfın subaylar, gayrı ihtiyari doğrul­
dular.
- Nasıl haberiniz oldu?
- Efendim siz gelmeden üç gün önce Barzani'ııin Ankara' da bulu-
nan temsilcisi Amedya'ya (Kuzey Irak' ta Barzaııi bölgesindeki bir yer­
leşim merkezi) telefon eUııiş. (Irak'a bir harekat yapılacağı için An­
kara' daki temsilciye bildirilmişti.) Oradan da Ava.şin' deki bizim ön­
dere bildirildi. Siz gelmeden 220 kişilik grııp, koyun ve keçi siıriıleri
dahil, Küçük Zap'ın altına geçip, Gare Dağı bölgesine (kamptan 20
kilometre uzakta, daha batıda bir dağ) taşındık. Harekatımzı oradan
takip ettiler. Bulunduklan yere de gelirsiniz diye telaşlandılar. Kamp­
ta silah, merrni ve yiyecek gömülerinin emniyetlerini sağlayan 30-40
kadro bırakıldı.
- Bırakılanlardan dönen oldu mu?
- Ben tam görmedim. 7-8 kişinin yaralı olduğu konuşuluyordu.
Militanlar dışarı çıkanldıktan sonra, küçük dillerini yuunuş ı,>ibi du­
ran subaylara:
- Hadi buyunın cenaze namazına. Yüz verirsen, miskin asmanın kel
konığu işte böyle, bir gün gelir, tepene çıkar, dedim.
- Bu kadarı da olamaz komutanım.
- Olur, olur. Bu memlekette her şey olur. Bir lılke güvenliğini aşi-
retlere, reislere, kabilelere bel bağlayacak hale diışiınılürse, daha du­
nın, neler olacak. Siz, bütün subaylar burada, Şemdinli'de, Yiıkscko­
va'da, Çukurca'da ikide bir bana sonıyorsunuz: "Komutanım bu iş na­
sıl bitirilecek?" diye. Ben de size usanmadan hep aynı şeyi söylüyo­
nım. Bu işi halk bitirir beyler, halk. Hesap soran, hakkını arayan, ken­
di gücünün bilincinde olan halk bitirir. Halkın giıciı, yetki verdiği in­
sanların yetenekleriyle sınırlandırılamaz. Çiınku ölen çocuklar hal­
kın, 20 yaşında bu dünyadan ayrılan gençlerin yanında zerre kadar
bir anlamı bile yok ama, harcanan para da halkın. Siz savaşın içinde-
126 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

ki insanlarsınız, başka kimseye bir şey oluyor mu? Söyleyin! Başka hiç
kimsenin şu ana kadar canına, malına bir şey oldu mu? Hayır. Bun­
dan sonra olacak mı? Gene hayır.
Bu ülkede Atatürk'ten sonra hiçbir şey iyi gitmedi. Size bir şey an­
latayım. Lozan'dan sonra İngiliz Büyük Elçisi, halkın nabzını kontrol
etmek amacıyla, Ankara'da bir Pazar yerine gidiyor. Sebze satan bir
tezgahın başındaki Türk'e sanıyor:
- Siz Mustafa Kemal Paşa'yı neden bu kadar çok sevip, sayıyorsunuz?
Cevap, sade ve nettir.
- Çünkü; o bizi, bizden daha çok düşünüyor.
Arkadaşlar; iyi ve kötü giden her şey, bu sözün derinliğinden hay­
kırıyor.)
Bir haftaya yakın karargaha hiç uğramadığım için, karargah subayla­
n mutlaka benim imzalamam gereken mali ve personel konularına iliş­
kin evrakları arz ettikten sonra, Harekat Merkezinden aynlmayıp, bek­
lemeye başladılar. Her harekattan sonra benim ağzımdan bir değer­
lendirme yapmamı, döndüğümde beklerlerdi. Bu defa yüzlerinde bir
durgunluk seziliyordu. Ara ara gözleri Kurmay Başkanına kayıyordu.
- Hayrola Başkan, bir şey mi var?
Biraz tereddüt geçirdi, zorlanıyordu.
- Söyleyeceklerin ne olabilir ki, yaşadıklarımız yanında, bizi şaşırta-
cak veya daha kötü olacak?
- Komutanım yeni vali göreve başladı.
- Tamam, bir şey mi var? Bunu mu söyleyecektin?
- Bazı durumlar var komutanım.
- Ne durumu? Ne söyleyeceksen söyle, uzatmayın!
- Gelir gelmez malum bir derneğe para yardımı yapu. Bazı subay-
ların mezheplerini araştırıyor.
- Başkan, senin ağzından çıkanı kulağın duyııyor mu? Vali daha dün
gelmedi mi? Nasıl böyle bir şey olabilir? Yanlışınız var.
- Komutanım, incelemediğimiz, doğru olmayan bir konuyu size arz
etmemiz mümkün değil.
İstihbarat Şube Müdürtı kısaca özetledi.
Üç ayın her günü, her günün uykusuz ve gergin geçen neredeyse
24 saati; tüm yaşadıklarımız, şimşek gibi zihnimden geçti. Hakkari gi­
bi, altımızdan toprağın çekildiği zehabına kapıldığımız bir yerde, böy­
le bir şey olamazdı. Yazık...
"Aklıma gene; Üsteğmenken Ağn Dağlan 'ndak� yaşlı adamla, 20 yıl
sonra İkiyaka Dağları'ndaki eli silahlı diğer yaşlı a"'dam geliyor. İkisi
r993 DöNEMI 127

de bu işlerin çığırından çıkma sebebi olarak Ankara'dakileri gösteri­


yordu. Onlar biliyor, biz dahil, diğerleri de başlarına geldikçe öğre­
niyor. "Terörü önleyeceğiz", "Kanları yerde kalmayacak" gibi boş laf­
larla milleti oyalayıp, yoran; vatanı, kedi sever gibi tüy yaumı sevenle­
rin yapacağı işte budur" dedim.
Subaylara; Tiirkii söyleyen otlar, badanalı yüzler ve kaz çobanları
hikayelerini anlattım.
Kurmay Başkanı; "Komutanım, sizi bu derece üzüp, rahatsız olaca­
ğınızı düşünemedik, biz biraz daha takip edelim" dedi.
- Başkan bu tip işlerde, yere inmiş, tetikte duran yırucı kuş gibi olu­
nacak ve eşek arısı öldürür gibi, bir vuruşta ve ilk harekette işi bitire­
ceksin. Sabaha birkaç saat kaldı, ben yarın hallederim.
Haftalardır şehre inmemiştim. Sabahleyin vilayet binasına gittim.
Valiye, özetle: "Bu topraklarda; kanda kına yakılamaz, kırk yıllık bo­
zuk sirke satılamaz, bu vatana kast edenler filmi aruk oynayamaz ve
destursuz bağa girilmez" dedim.
Tugaya çıkarak, geldiği günden itibaren istihbarat teşkillerinde bu­
hınan bilgilerin rapor halinde üst kademelere gönderilmesi emrini
verdim. Çünkü böyle bir durumun mutlaka resmi kayıtlara geçmesi
şartu.
17 Ekim 1993 akşamı Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aydın
İlter aradılar. Hal haur sorduktan sonra:
- Osman Paşam, bu vali orada idare edilebilir mi?
- Komutanım, burada öyle anlar var ki, insanın kendisi bile, kendi-
ne ağır geliyor. Sonra biz niye birilerini idare edelim? Burada zaten
her şey peygamber sabrını gerektiriyor. Bizim sinir sistemlerimiz de
bütfın insanlar gibi; çelikten, demirden değil. Dişe diş, göze göz sü­
ren ve milletin çocuklarıyla bedeli ödenen bu mücadelede olacak şey
mi bu?
- Osman Paşam anladım. Bu tip şeyler mücadeledeki kararlılığını­
zı etkilemesin.
- Komutanım mesele sadece ben değilim ki. Sonuçta muharebele­
ri subaylarla yürütüyorum.
- Kuzey Irak harekatınız çok şık oldu. Tercyağından kıl çeker gibi.
Tebrik ederim, hepinizin gözlerinden öperim.
- Sağ olun komutanım.
(1994 Şubat'ının sonlarıydı. Harekat Merkezine girdiğimde subay­
ların bir gazeteye bakarak güldüklerini gördüm. Gülünecek sebe­
bin az olduğu buralarda; "nedir" diye sordum. Gazeteyi uzattılar.
128 UNUTUL.ANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

Hakkari'de yayımlanan "Doğunun Sesi" gazetesiydi. Başlıktan veri­


len haber şuydu: "Valimiz ilk kez Çukurca'da. Yoğun işlerinden do­
layı bir türlü gidemediği! .. Çukurca ilçemize nihayet 150 gün [5 ay]
aradan sonra gidebildi! T.C. memurlarıyla beraber, yoldaki köyle­
re bol bol çikolata dağıtmayı da ihmal etmediler."
Hakkari'nin zaten topu topu ıiç ilçesi vardı. Yüksekova, Şemdinli ve
Çukurca'dan ibaretti.
Hakkari gazetesi; mülki idarenin vurdtunduyınazlığı, uyıışuklnğu ve
devlet ünvanlarıyla açıktan dalga geçiyordu.
Subaylara döndüm:
- Beyler, komediler gülmek içindir.)
Kuzey Irak Mezi-Karyaderi harekauyla ilgili basındaki haberler:
9 Ekim 1993 tarihli Milliyet:
2 bin komando Kuzey lrak'tal: Önceki gece Hakkari Dağ ve Koman­
do Tugayına bağlı yaklaşık iki bin komando aniden sının birkaç nok­
tadan geçerek, PKK kamplarına harekata başladı. Operasyonu Dağ
ve Komando Tugay Komutam Tuğgeneral Osman Pamukoğlu sevk
ve idare ediyor.
13 Ekim 1993 tarihli Sabah:
Kuzey Irak'ta "Süngü Operasyonu "l PKK'nın Kuzey Irak'taki kamp­
larına 35 kilometre kadar giren 2500 dağ komandosu Avaşin kampı­
nı yerle bir etti. Tugay komutanlarını gece gündüz yanlarında devam­
lı yanlarında gören Türk Askerlerinin morali çok yüksek.
20 Ekim 1993 tarihli bir gazetenin "Serbest Kürsü" köşesinden biİ­
vatandaşımızın yazısı:
"Aruk şehit istemiyonız: Ülkemizin Güney Doğusunda, hiç durma­
dan kanayan bir yaranın dramı yaşanıyor. Tüm yetkililere, halka, med­
yaya sesleniyomm. Ölen evlatlarımızı, vatandaşlarımızı duyun aruk
ne olur. İçimiz yanıyor, kan ağlıyor. Hepimizin umudu erlerimiz, as­
kere değil, savaşa gidiyor ve tek tek vunıluyor. Yeunedi mi çektiğimiz
acılar, korkular? Aruk daha fazla şehit istemiyomz. İçimizdeki nefret
tüm PKK'lılan öldürmeye yeter de artar. Yazık ki elimiz bağlı, son bas­
kınları, son çauşınalan medyadan takip etmekten başka bir şey yapa­
mıyoruz. Askcrleriıniz tüm güçleri ile bizleri konımak için miıcadcle
ederken, bizler de bünın dualarımızla, endişelerimizle sıcak yatağı­
mızda kıvranıp duruyoruz.
Bir ömür unutulmayacak izler bırakacak belleklerimizde. Hayaıla­
nnın şüphesiz en zor günlerini yaşayan bu genç insanlarımıza her tür­
lü yardım boynumuzun borcudur. Herkesin haberi olsun ki, Tüm
r993 DöNEMI 129

Tjirkiye halkı olarak, askerlerimizin yanına dağlara geliyoruz. Milyon­


larca kişi bir sel olarak Mehmetçiğe kalkan tüm elleri kırmaya geliyo­
ruz . .. Zehra Tülin Can."

"Bir bir yitiriyorum sevdiklerimi


Ellerimden kuşlar gibi
Uçup uçup kuşlar gibi
Uzak dağlar ardına. "

"Ağlarsa anam ağlar,


Gerisi yalan ağlar. "

Başlangıçta şehit olanların ailelerine haberi bizzat arayarak ben bil­


dirmek istedim. Ne bulunduğum yerler, ne zamanım, ne telefon im­
kanları, olaylara bağlı sık sık yer değiştirmem, bu görevi yerine getir­
meme, aksaksız yapmama imkan tanımıyordu. Buna rağmen öncele­
ri !>-6 şehidin ailesine haberi ben ulaştırdım, ancak hemen vazgeçtim.
Vazgeçme sebebim ise yukarıdaki nedenler değil.
Telefona, anne, baba, abla, ağabey, dayı veya herhangi bir akraba­
sı çıkıyordu. En seçme sözcüklerle, en dolaylı anlatımı da kullansa­
nız, sanki hazırlarmış gibi, saniyen her şeyi anlıyorlardı. Birden, ya bir
çığlık kopuyor ya da telefonun ucunda.ki ses uzun süre kayboluyor­
du. Sanki karşı taraf hiç yaşamıyormuş veya ona da aniden bir şey ol­
muş hissine kapılıyordunuz. İnsan çelikten olsa dayanamazdı. Dün­
yada bir tane güzel çocuk vardı ve bütün anneler o çocuğa sahiptiler.
Muharebe etmek başka, bu görev başkaydı. Benim yapabileceğim bir
iş değildi. Vazifeleri içerisinde bu görevde bulunan personel subayla­
rı haber verme hizmetini yürüttüler.
Yaralıların hepsi helikopterle en kötü şartlar altında bile olsa çatışma
yerinden hızla alınarak Hakkari'nin içinde hastane hizmeti gören tu­
gayın revirine getiriliyor, burada bulunan iki askeri cerrah tarafından
hemen ameliyata alınıyor, çok ağır olanlar buraya hiç uğramadan aynı
helikopterle Diyarbakır Askeri Hastanesine ulaştırılıyordu. Bu hizmet
hiçbir şarta bağlı olmaksızın aksaulmadan yürütülüyordu. Bütün asker­
ler yaralanmaları halinde bu işlemin çok iyi yapıldığını bizzat çatışma­
da iken görüyor, bu da onların şevk ve atılganlıklarını artırıyordu.
130 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Şehitlerin hepsine tabutlarına konmadan önceki son işlem nıgayın


kışlaşındaki morgda yapılıyordu. Morg binasında 2-3 şehidi koyabile­
cek gibi genişlikteki mermer masa ihtiyaca cevap vermediğinden ma­
sa sayısını ona çıkardık. Savaşın, canlı tlırıinün en ergini olan insanın
nasıl bir maskaralığı ve rezilliği olduğu iyice anlaşılsın diye anlauyo­
nım. Saldırılarda, çauşmalarda ağır silahlar da kullanıldığından şe­
hitlerin vücutları her zaman bir bütün halinde değildir. Başı, bacak
veya bacakları, karın bölgesindeki organlar tamamen boşalmış olabi­
liyordu. Şunu iyi biliyordum. Özellikle anneler çocuklarını son bir
kez daha görmek için tabutu açunyorlardı. Onların bu isteğine o an­
da yanında bulunan kimse karşı duramazdı. Oğlu zaten uzakta ve gıır­
betle olduğu için de bu önü alınamaz bir duygııydu. Çocuklarını bir
bütün halinde göstermek zonında olduğumuzu hissettim.
Cerrahlara; "Vücudun kopan kısımlarını zor da olsa mutlaka göv­
deye dikeceksiniz", ayıu idari işlerden sorumlu olan subaylani. da; "Bir
parçası- ve kısmı eksik olan bedeni, yıkamayacak, tabutlamayacak ve
bayrağa sarmayacaksınız. Bu kesin emrimdir" talimaunı verdim.
Onemli bir idari mesele vardı. Şehitlere imam veya hocanın yapma­
sı gereken ilk dini işlemleri askerlerin arasından seçilen erler yapıyor­
du. Bu çocuklar işlerini yetiştikleri bölgelerde gördükleri gibi ve iç­
tenlikle yürütüyorlardı ama bo işlerin başına dini eğitim alınış, din iş­
leri subayı gerekiyordu. Bu sosyal ve kültürel bir ihtiyaçu. Hakkari gi­
bi bir yerde böyle bir subay şartu. Dağ ve Komando Tugayının kadro­
sunda da öğreunen sınıfından din işleri subayı mevcutnı. Tugayda sa- ·
vaş kadrosuyla 5.000 kişi zaten vardı. Ama tugay, 23.000 kişilik bir mu­
harebe gücünü sevk ve.idare ediyordu. İhtiyaç bu büyük güç için el­
zemdi ve mücadelenin en doruk bölümündeydik. Kara Kuvvetleri Ko­
mutanlığına kadrodaki.yerini de belirterek, atanma yapılmasını yazı­
lı olarak teklif ettik. 1994 atamaları ile gerçekleştirilmesi önerisi ma­
alesef olmadı.
Aslında teklife ne gerek vardı ki? Herkesin yağdığını gördüğü yağ­
mur için, yağmur al unda kalanların bize şemsiye lazım demesi mi ge­
rekir?

"Biri dağ başlannda böyle yapayal.mz kodular,


Rii.zgarlara, kuşlara, bulutlara yakın. "
1993 DöNEMI 131

Ekim ayının ikinci yansında karargah büyük bir sarı zarfiçerisinde


tuğla kadar kalın bir evrak getirdi. Bunlar Ankara' da bir kapalı salon­
da yapılan DEP Kongresinde söz alanların konuşma metniydi. En iıst­
teki kapak yazısında da şu ifadeler vardı: Bölgenizdeki; Hakkari;_ 11.ik­
sekova, Şemdinli ve Çukurca Belediye başkanları DEP toplantısında
Tiırkiye Cumhuriyeti aleyhine, PKK'nın lehine konuşmalar yapmış­
lardır. Şemdinli Belediye Başkanı "Tiırk Devleti domuzdur. Ondan
ne kıl kopartırsak, o kadar kardır" demiştir. .. Bunlar hakkında gerek­
li işlem yapılması, ... vs... vs.
Evrakı getiren kurmaylara:
- Siz bunu okudunuz mu?
- Okuduk komutanım.
- Ne diyeceksiniz merak ediyorum.
- Söyleyecek tek bir söz yok komutanım.
- Var. Var. . . 'Tanrım sen bize sabır ver" sözü var.
Söz konusu bu dört Belediye Başkanı Eyliıl sonlarına doğm bölge­
yi terk etınişlerdi. Biz kendilerini arıyorduk ve dunımlannı rapor edi­
yorduk. Bölgeye girmiyorlardı. Biri gizlice gelse de, uzun süre kalma­
dığından istihbarat alamıyorduk. Aranıp da bulunamayanlar başkent­
te bir salondaydılar. Ankara'nın göbeğinde suç işliyorlar; orada hiç­
bir şey yapılmadan, Dağ ve Komando Tugayına bunların konuşma
metinleri gönderiliyordu.
Jandarma Genel Komutanlığından hassas kaynak mahreçli gelen
mesaj şuydu:
Bölücü örgüt liderinin 9 Ekim 1993' de Hakkari ' deki Güvenlik Kuv­
vetleri hakkındaki görüşü (Behdinan bölge sommlularına uyarısı):
1 . Hakkari-Şemdinli'de ve Kuzey Irak' ta, gerçekleştirdikleri son ope­
rasyonlarda güvenlik güçleri eski tarzları terk edip, örgütün tarzına
yakın tarzda hareket etmekteler.
2. Örgüt gruplarının üzerine, belirli fasılalarla sık sık gelmekte ve
zayiat verdirdikten sonra çekilmektedirler.
3. Yalnız gündüz değil, geceleri de hareket etmekteler.
4. Barınma amacıyla tepelerin eteklerini kullanmaktalar.
5. Şüpheli araziye girmekten kaçınıp, dikkati çekmeyen bölgeler­
den geçiş yapmaktalar.
6. Sürekli aldatma taktiği uygulamaktalar.
7. Örgüt tarafından saldırı düzenlendiğinde, hemen karşılık ver­
mekteler, gnıbun tamamı yaklaşınca hareket geliştirmekteler.
8. Tek mevzi gösterip, çatışma esnasrnda farklı yerlerden saldırı dü-
132 UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BiR ŞEY YOK

zenlemekteler.
9. Farklı kıyafet (bize benzer) giymekteler.

"Gün doğuyor,
Kimi mahzun güzler üstiine;
Kimi uykusuz sabahı bekleyen. "

23 Ekim 1993 gecesi saat 23:30'da İljandanna Alay Komutanı ara­


dı ve Kavaklı karakolunun saldırıya uğradığını, Hakkari'nin içinde
bulunanjandanna Özel Harekat Grubunun Kavaklı'ya hareket etmek
üzere olduğunu bildirdi. (Karakol, Hakkari'nin en doğusunda, 42 ki­
lometre uzakta, Şırnak idari hududunda, Alun Dağları'nın güneyin­
deki vadinin tabanındaydı). Yol, vadi ve dağ geçitlerinden geçiyordu;
mesafe çok uzaku, mayın ve pusuya maruz kalmasalar bile, gece ko­
şullarında bu kötü patikadan çauşma yeıine zamanında ulaşmak müm­
kün değildi. Fakat aruk, saldıran da, saldırıya maruz kalan da.her hal
ve şartta yardıma gelineceğini biliyordu.
Gece baskınlarında insanın canını en çok sıkan şey, helikopterle­
rin gece uçuş teçhizaunın bulunmaması, dolayısıyla pilotların da ge­
ce uçuş eğitiminden geçmemiş olmalarıydı. Eğer bu yetenek olsaydı"
Dağ ve Komando Tugayının herhangi bir taburu, irade ve saldırgan­
lıklarıyla, gecenin ve coğrafyanın sebep olacağı bütün risklere rağ­
men, saldıran grup veya grupların üzerine sis gibi çökerdi. Yüreğine
ölüm korkusu çökmeden hiçbir militan, kolay kolay ne örgütten ay­
rılır, ne de saldırıdan vazgeçer. Gece tepesine havadan atlayan ko­
mandolarla karşıl�n PKK'nın ne gnıbu ne de dağ kadrosunda mi­
litanı kalır. Gece saldırılarının antitezi bu olmalıdır. ( 1 995 yılı yaz ba­
şından itibaren pilotlar, gece uçuş eğitimi yapmaya başladılar.)
Gece baskınlarında sabırsızlıkla, salonun bir köşesinden diğerine
yürüyerek, güneşin ilk ışıklarını beklerken yanımızdaki pilotlara "ne­
den Skorsky/kara şahinlerin gece uçuş teçhizatları yok" diye sebebi­
ni bilmeme rağmen sorardım.·Onlar da: "Bu teçhizattan vazgeçilerek,
daha fazla helikopter alınmış. Örneğin, gece teçhizatlı ile 20 tane alı­
nırken, bu teçhizau almazsanız 24 tane alabiliyorsunuz" diyorlardı.
- 20 tane alırsan gece gündüz görev yapabilir, 24 tane alırsan sade­
ce aydınlık süresince iş yapabilir, değil mi?
I 99 3 DöNEMI 133

- Öyle komutanım.
- Siz olsanız bu araçları nasıl alırdmız?
- Özellikle hava araçlarını alırken donaumı eksik olmamalı, hatta
zamana yayarak parça parça alırsanız daha pahalı olur. Yeteneklerin­
den tam istifade edebilmek için her şeyi tam olmalı. Burada sayı de­
ğil, yetenek bütünlüğü şartur. İşte·sürekli yaşadığımız gece eylemle­
rinde siz hazırsınız ama biz sizi olıİıanız gereken yere götüremiyoruz.
Amerikalılar bu bölgede kara şahinlerle gece uçuyorlar. Geçen sene
Şırnak'ta bir çauşmadan sonra iki Skorsky gece PKK'lıların bulundu­
ğu bölgeye malzeme atu ve onların yaralılarını tahliye etti.
- ABD helikopterlerinin bu bölgede işi ne?
- Çekiç Güç h�likopterleri, Kuzey Irak semalarından çok yüksekten
uçup, istedikleri hizaya gelince, bizim topraklarda gerek gördükleri
bölgeye girebilirler.
(Bunu birçok pilot anlattı. Bazıları bizzat kendileri görmüşlerdi.)
Kavaklı'daki çatışma saat 02:00 civarında kesildi. Yardıma giden Jan­
darma Özel Harekat Grubunun araçlarından biri mayına çarpu. Şans­
lıydılar, kimseye bir. şey olmadı. Daha tedbirli ilerlemek zorunda kal­
dılar ve yolda iki mayın daha buldular. Biz Kavaklı Karakolu'na indi­
ğimizde yardım kuvveti de kısa bir süre önce köye girmişti.
İkisi uzman çavuş olınak üzere sekiz asker şehit olmuştu. Karakol
binasının, isabet eden havan ve roket mermilerinden, çatısı, kapısı,
cam ve çerçeveleri paramparçaydı. Birlik dağınıku. Alay komutanına;
rütbeli rütbesiz herkesi uygun bir yere toplayıp yoklama yapmasını
söyledim. PKK, karakol binasındakiler dahil her yere saldınnışu, ama
şehitler karakolun bitişiğindeki kayalıkta mevzilenmiş olan emniyet
timindeydi. Sonuç daha vahim olabilirdi, bunu iki kişi önlemişti. Ka­
rakol komutanı jandarma başçavuşu koluna isabet eden bir mermiye
rağmen, kınlan kolunu askıya alııuş ve soğukkanlılığını kaybetmeden
her yere yetişerek paniği önlemişti. Diğeri de bir astsubay çavuş; ya­
nına 6-7 asker alarak emniyet timinin yardımına koşmuş ve bizzat iki
PKK'lıyı vurarak karşı tarafta şaşkınlık yaratmıştı.
Kolu kırılan komutan başçavuşun tedavi için buradan ayrılması ge­
rekiyordu. Yanıma geldi:
- Komutanım beni buradan alınasınlar, ben burada kalayım.
- Kırık kolun iyileşince gene gelirsin. Tek kolla silah kullanamaz-
sın.
- Buradan bu şartlarda aynlmak istemiyorum. Karakolu bırakamam,
ne olur komutanım, beni almasınlar.
134 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Biraz daha konuşsa ağlayacaku. Sinirleri gıiçlü ve soğukkanlı biri ol­


duğunıı kanıtlarnışu. Komutayı sürdürebilirdi. Alay komutanına:
- Kalsın'. Gidip gelen helikopterlerden biri buraya uzman bir dok-
·
tor getirsin, dedim.
Karakolun hemen yanındaki Kavaklı köyiınde 1 5-20 aile vardı. Köy
ve karakol bu derin vadiye havadan atılmış ve çıkamayıp burada kal­
mışlar gibi bir hisse kapılmamak mümkün değildi. Bu karakol bura­
da ne işe yarardı? Varlığı ile neyi sağlıyordu? Şırnak'la komşu bu mın­
ukada PKK grupları fink auyordu. Köyde yaşayanların PKK ile bir me­
seleleri olmadığı hallerinden belliydi.
Alay komutanı iki korucu ile yanıma geldi. "Kimse görmeden sizin­
le konuşmak istiyorlar, hatta bir askerin bile duymasını istemiyorlar",
dedf. Karakolun alt üst olmuş bölümlerinden birine geçtik. Sordum:
- Ne söyleyeceksiniz?
- Paşam biz iki kardeşiz. PKK'yı dün gece bizim köyden alu korucu
getirdi. Ateş başlayınca bunlar da köyün içinden karakola roket ve tü­
fekleriyle ateş açular. Köyün içinde PKK hiç olmadı. Hep bunlar ateş
aç ular.
- Sizin bu dedikleriniz kendi aranızdaki ailevi meselelerden falan
kaynaklanmasın?
- Yok paşam, vicdanımız kaldırmadı. Allah var yukanda.
Alay komutanına:
- Necmettin albayım, siz burada kalın ve olup bitenlerin sonucunu
alıncaya kadar dönmeyin. Gelince nerede isem beni bulun.
İl Jandarma Alay Komutanı ertesi gün akşam döndü. Hepsi doğ­
ruydu.

"General kesinlikle şüphe,


hayal kınklığı ve bitkinlik duymamahdır. "

26 Ekim 1993 gıinü öğleden önce Genelkurmay Başkanı Orgene­


ral Doğan Giıreş ve Milli Savunma Bakam Mehmet Gölhan Tugay Ka­
rargahına geldiler.
Tugay Komutanı makamında kendilerine brifing verdim. Yüz yüze
olduğumuz durumların terör sözcüğiinün tam karşılığı olan; suikast,
kundaklama, tedhiş gibi eylemlerin çok ötesinde olduğunu, gayrı ni-
1993 DONEMi 135

zami savaşın tam göbeğinde bulunduğumuzu, şehirlerde silahlı kal­


kışmanın yapıldığını, PKK'nın manga, takım, bölük, taburlar halin­
de muharebe ettiğini, halkın büyük kısmının da en azından pasif ha­
le geçerek destek verdiğini, bunun bir ötesinde ne olacağını hepimi­
zin bildiğini, o safhaya gelinmesi halinde akacak kanın, bu günleri de
aratabileceğini, devletin işlevi olarak Hakkari'de iki şeyin kaldığını,
bunlardan. birisinin işlerin ağırlığı altında ezilmiş olan ad)iye, diğeri­
nin de iki şehirde faaliyet gösteren devlet hastaneleri olduğunu; has­
sasiyetleri ve tehlikeleri nedeniyle, Hakkari ve Şırnak vilayetlerinde
ya kısmi seferberlik veya sıkıyönetim ilan edilmesini teklif ettim.
"Sıkıyönetim teklifi" sözünü kullanmadan önce Milli Savunma
Bakanı Mehmet Çölhan yerinden kalkmış, yandaki odaya geçiyordu.
Genelkurmay Başkanı işaret parmağını dudağına götürerek "duyma­
sın " işareti yaptı. Sonra:
- Sen işleri iyi yapıyorsun, zaten sıkıyönetim gibi yüriıtüyorsuİı Os-
·

man Paşa.
- Komutanım, hangi yetkilerle? Gözaltının süresi için bile; üç vila­
yet ötedeki OHAL valisinden yetki gelmesi lazım. İnsanları nerede,
ne kadar tutabiliriz ki? Gayrı nizami harbe mamz kalan hangi devlet-
·

te, böyle lastik gibi sistemlerle bela hızla yok edilebilmiş?


- Toplarsınız beş yüzünü bir stada bekletirsiniz.
- Komutanım mesele beş yüz kişi değil. Hareketler şehirlerde.beş
bin, on bin şekliyle cereyan ediyor. Bunlar muharebe dışı idari işler
kapsamında, düşündüğfınfızde bile, ne kadar kuvvet, kaç tabur gerek-
·
tirir? Yasal dayanakları ne olacak?
- Senin tabur sayın kaç?
- 14
- Bak sen çok hareketlisin, 1 4 taburla neler yapıyorsun. Komşunda
40 küsur tabur, 3-4 general var. Oraya başlarına bir TfU1lgeneral vere­
ceğim (İki ay sonra Şırnak Tümene çıktı ve bir Tümgeneral atandı) .
- Komutanım, 14 taburla değil, harekatı beş taburla yünitüyomm.
Sınır taburları, karakollar, ilçe jandarmaları, sabit üslerde bulunan­
lar; kendilerini konısunlar, hasmı karşılasınlar yeter. Asker sayısı bu
tip mücadelede çok anlam ıaşınuyor, hatta daha çok kayba sebep olu­
yor. Bu işte savaşın karakterine uygun muharebe tekniği önemli.
Komutanın refakatinde olup, odada bulunan özel kalemi ve kur­
may subaylar, klasik alışkanlıklarının etkisiyle bu konuşmaları, açıl­
mış gözleriyle, sus pus dinliyorlardı.
- Sen bir yolunu bulup, işini nasıl olsa yapıyorsun ya.
136 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Komutanım, bizim ne yapuğımızı arz edeyim mi? Biz, Türk Mil­


leti adına şövalyelik ve fedailik yapıyoruz.
Öne doğru eğilmiş oturan Genelkurmay Başkanı, arkasına yaslana-
rak.
- Doğrn söylüyorsun, dedi.
Yemekten sonra tugaydan ayrıldılar.
Aynı gece (26 Ekim 1993) 20:30'da, Çukurcajandarma Sınır Alay
Komutanı Albay Mehmet Ali arayarak Üzümlü Karakolunun saldırı­
ya uğradığını bildirdi. PKK çok erken saatte eyleme geçerek baskın
sağlamışu. Çukıırca'daki jandarma Komando Takımı ile bu karako­
hın bağlı olduğu Köprülü'deki sınır tabunınun timleri başlarında ta­
bur komutanlan olduğu halde süratle çauşma yerine hareket ettiler.
Üzümlü Karakolu subay ve astsubaylan tam, her tip ağır silahla do­
naulmış 260 asker mevcutlu, fiziksel hiçbir eksiği olmayan bir sınır
bölüğiıydü. Daha önceki gidişlerimde emniyet timlerinden birinin
mevzilerini PKK'nın saldırılarda kullandığı Kuzey Irak topraklarında
bulunan tepeye çıkarulması emrini vermiş, yerlerini de bizzat göster­
miştim. Bizim topraklarımızda tertiplenen timlerin de sabit mevzile­
rini söktürerek onların hareketli hale getirilmesini söylemiştim.
Çukurca'nın doğusundaki Üzümlü ve Serbest Karakollarına Kuzey
Irak' tan tehditler sürüyordu. Gün geçmesin ki bir olay meydana gel­
mesin. Karakol Üzümlü köyü ile iç içeydi. Üstelik köyde korucular da
vardı, buna rağmen bir türlü haber alınamıyordu. Bu köy halkının
burunlarının dibindeki PKK'lıların eylemlerini önceden haber alma- ·

malan mümkün değildi. Bu güne kadar yapılan eylemlerde köyden


hiç kimsenin burnu bile kanamıyordu. Sınır Alay Komutanı Mehmet
Ali ile Sınır Tabur Komtitanı Yarbay Tahir'e bu köyden gözlerini ayır­
mamalarını birkaç kez söyledim. Onlar da bunun farkında olmaları­
na rağmen somut bir emare elde edemiyorlar, "köyü kaybetmek iste­
memek" gibi bir düşünceyi de muhafaza ediyorlardı.
Gelen raporlar gece yansına doğm netleşti. On asker şehit, alu as­
ker yaralı, on yedi militan ölüsü vardı. Gün ışırken Üzümlü'ye gittim.
Alay ve tabur komutanları oradaydı. Jandarma Komando Tabum PKK
gnıbunu Kuzey Irak' ta belli bir mesafeye kadar takip etmiş, ancak teh­
likelerle dolu bu topraklarda daha fazla derinliğe devam edememişti.
PKK'nın bir eylem gnıbu hava karannca emniyet için işgal edilen,
gün ağarırken terk edilen, karakolun kuzeyinde bulunan Mehmetçik
isimli tepeye, emniyet timinden önce başka bir istikametten çıkmış
ve burada timin bulundukları yere gelmesini beklemişti. Tim tepeye
1993 DÖNEMi 137

ulaşınca da ateş açılmışu. Bu tam bir pusuydu. Başka bir grup da ka·
takola ateş açmışu ama esas hedef tepeye çıkan timdi. Aslında saldı­
rı takviye kuvvetleri oraya ulaşıncaya kadar, 45 dakikada bitmiş, timin
tamamına yakını saf dışı olmuştu.
O gün �ama kadar burada kaldım. Üzümlü'ye bu güne değin ya·
pılan dördüncü büyük saldırıydı. Üzümlü'ye sürekli yüklenmeleri ve
yaklaşmayı gündüz bile yapmaya kalkışmaları bunları cesaretlendiren
bir şeylerin olduğunu kesin hale getiriyordu. PKK kolay kolay risk ka­
bul etmezdi.
Emniyet timinin, mevzilerine alışılagelmiş izden çıkmaları ve tepe­
nin listiıne başkalarının gelebileceğini düşünmemeleri hataydı. Ha·
zırlıksız yakalanmasalar da bu kadar zayiat olmazdı.
Yurt içi ve yurt dışı kampların alunı üstiıne getirip tek kayıp veril­
mezken, bir küçük mekanda on şehit veriliyordu. Yaşamınızın bağlı
olduğu bir binanın etrafında, kaçınılmaz şekilde kalıplaşan hareket­
ler, durmak, beklemek, karakol nizamında bulunmanın olumsuzluk­
lanydı. Ne yaparsanız yapın; saldırı zamanı ve yerini karşı tarafın seç­
mesine mani olunamaz. Sonuçta yumnık sert olmasa da sizin bekle­
mediğiniz zamanda ve yerden geldiği için, sizin beklediğiniz yerden
gelen, kuvvetli bir yumnıktan daha fazla hasar yarauyordu. Karakol
eski kultüre ait bir kunımdu, zaman onu eskitmişti. Ancak, getirdiği
götiırdüğü tecriıbe ve gerçekçi bir değerlendirilmeden geçmediği için
halen işlevi varmış gibi varlığını sürdüriıyordu. Muharebe hareket ve
sürattir. Gayrı nizami harp daha çok hareket ve daha çok sürattir. Kla­
sik muharebe akılla yürlitülebilir. Gayrı nizami harpte akıl yetmez;
çok zeki olmak gerektir. Konvansiyonel çauşmada zebaniyle karşıla­
şabilirsiniz, gayrı nizami saVl4ta karşınızda şeytan bulunacakur.
Sınır karakolları sınırı mı konıyor; yani geçişlere mani mi oluyor,
yanındaki köye güvenlik mi sağlıyor? Hayır. Tersine saldın hedefi ol­
maktan öteye gidemiyor. Neden? Çünkü, sabitler. Üzi'ımliı Karakolu
neredeyse bir taburun banş kadrosundaki personel giıcüne sahip, ol­
mayan ağır silahı yok. Niçin sürekli saldırıya maruz kalıyor? Çünkü bir
beton kalıba dökülmüş gibi durağan, diğer bütün karakollar da aynı.
Yapılan işleve biraz daha yukarıdan bakıldığında ise şunu görmek
miımklin; aslında karakol döne döne mevcut binasını konınıaya çalı­
şan bir askeri teşkil. İki ay içerisinde; üç alaya, dört sınır tabunına ve
dört ilçe merkezine bağlı 44 karakola hemen yapabileceğimiz birşey
yoknı. Üstelik sınır alaylarından biri de üç ay önce yeni kurulmuştu.
"Her şey eskir" sözü yeryüzünün hiç değişmeyen yasasının adıdır.
138 UNUTULANLAR DıŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

Zihnimi olabildiğince berraklaştırmaya çalışarak PKK'nın her sal­


clında kullandığı arazi kesimlerini, dün gece pusu kurulan Mehmet­
çik Tepe'yi, Irak'ta sınıra yakın bölgeleri, karakolun civar mevzileri­
ni ve karakolla iç içe sayılan Üzıimlü köyünü, köyün karakola bakan
evlerini, bunların duvar ve pencerelerini inceledim.'
Köyün büyük kısmını görebilen bir yükseltide durarak alay, tabur
ve bölük komııtanlannı yanıma çağırdım.
- Çukurca bölgesinde hiç kimse konıcu olınak istemezken, bu köy
neden konıculuğu ve silahı bırakmıyor? Ateş topu gibi, duran bu ka­
rakola saldıran PKK nasıl oluyor da korucuları ürkiıtemiyor? Bunlar
akrabaları için Kuzey Irak'a gidip gelmiyorlar mı? Gidip de hiç dön­
meyen, öldiırülen, yaralanan, kaçınlan var mı? PKK bizi tehdit ediyor
diye hiç size müracaat eden oldu mu? Bu güne kadar size hiç ihbar
ulaştırıldı mı? Askerlerle konuşnım, her defasında köyden de ateş açıl­
dığını söylediler. Ama, o ateş edenleri, PKK'lılar köye girdiler oradan
da ateş ediyor sanıyorlar. Şimdiye kadar köyü boydan boya geçip, kö­
yün dışındaki evleri mevzi diye kullanan PKK, içinden geçtiği köyden,
korucular dahil, hiç kimsenin kılına dokunınuyor. Bu köyden hiç ölen
veya yaralanan korucu var mı? Daha anlatınaya devanı edeyim mi? Bu
saldınlan Kuzey Irak'tan gelenlerle birleşerek bu köy yapıyor. Ve bu
köy kurnazları, kendileri dışındakileri saf yerine koyuyor.
Sınır Alay Komutanı cevap verdi.
- Komutanım daha önce de söylemiştiniz; biz de bunlardan öteden
beri şüpheleniyoruz, fakat kesin bir kanıt ele geçiremedik.
- Hakkari'de şüphelenilmeyen kaç yer biliyorsanız söyleyin, ben de
öğreneyim. Şüphe olacakların önüne geçemiyor. Öne geçmek, cesur­
ca bir kararla hareket yapmaktır.
- Anladık komutanım.
Basında dördünciı Üzümlü eylemi haberleri:
29 Ekim 1993, Hürriyet:
"Mehmetçik Üzümlü Karakolu'nda Kuzey Irak'tan gelen PKK'lılar­
la göğüs göğüse çarpıştı. 17 PKK'lı öldüriıldü. Takip sınır ötesinde
de devam etti. Çatışmada 10 askerimiz şehit oldu."
29 Ekim 1993 Milliyet:
"Hakkari'nin Çukurca ilçesi Üzümlü Karakolu eyleminden sonra
Kuzey lrak'ta takip harekatı başlatıldı. "
Cumhuriyet Bayramı, bütün karakol, kışla, ü s v e mevzilerde asker­
lerin çalıp söylediği şarkı ve türkülerle anılclı ve kutlandı. Hakkari'de
yaşayan aileler için de gaıfooda sade bir program vardı. Oraya katıl-
1993 DÖNEMi 139

dım. Çocuklar ellerinde bayraklarla marşlar ve şiirler söylediler. Saat


23:00'da salonun bitişiğindeki komutan odasına geçtim. Tugayın Le­
vazım Şube Müdürü Yarbay Zafer odaya geldi ve:
- Komutanım İstanbul' dan bir müzik kaseti getirttim. Geçenlerde
Harekat Merkezinde gece haberleri için radyoyu açlığımızda bir şar­
kı vardı. Siz çalışmanızı bırakıp dalgın bir şeklide bu besteyi dinledi­
niz. O şarkıyı buldurttum.
- Sağol Zafer, çalsınlar bakalım.
''Yine bir sızı tıar içimde,
Akşam oldu diye.
Gözüm acıyor, ağl.anm;
Hti..lô. bilmem, niye?

İstemem geceyi,
Onda mehtap gam oldu diye.
Gözüm acıyor, ağlanm;
Hala bilmem, niye?"
(Kişiliği çok farklı olan, hayata değişik bakan Yarbay Zafer; Hakka­
ri'den döndükten iki yıl sonra rahmetli oldu.) ·
Yarım saat sonra, 29 Ekim saat 23:30'da Yüksekova'ya bağlı, sınırda­
ki Dilekli köyü ve yanındaki Dibecik mezrasının büyük çaplı saldırı­
ya uğradığı haberi geldi. Tugaya çıkum. Köyde 50 korucu vardı, Irak
sınırının lanı üzerindeydi, Yüksekova'ya bağlı olmasına rağmen Çu­
kurca'ya daha yakındı. Bu köy bu güne kadar PKK'ya hiç yüz verme­
yen ve hiçbir şekilde pes etmeyen vatandaşlardan oluşuyordu. Bura­
sı da dağların arasında kaybolmuş, yolu izi bulunmayan bir yerdi.
Komcular bütfın güçleriyle karşı koyııyorlar ama çauşmanın şidde­
tinden Irak'tan gelen PKK gruplarının kalabalık olduğu anlaşılıyor­
du. füksekova'daki birlikler 6-7 saatten önce oraya ulaşamazdı. Kom­
cular sürekli yardım talebinde bulunuyorlardı. Çukurca'daki jandar­
ma komando tabunına, hemen uygun istikameti kullanarak Dilek­
li'ye müdahale etmesi emrini verdim. Komando tabum saat 03:00 ci­
varında çalışma bölgesine vardı. Yürüyerek dağlarda kat edilen me­
safe için bu olağanüstü Juzdı. Tabur, güney kuzey istikametinden kö­
ye saldıran PKK gmplarının halısına yandan taarmz etti.
Gün ağarITken köye indim. Geldiğim helikoptere bir eve toplanmış,
bazıları ağır 1 1 yaralı yüklenirken, köyün nerede ise bütün kadın ve
çocukları da helikoptere binmek için birbirini çiğniyordu. Bu yüzden
140 UNiıTıı LANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

yarahlar uygun bir şekilde helikoptere bindirilemiyordu. Gece yiız yiı­


ze kaldıkları korku, insanları hiçbir şeyi göremez ve dinlemez hale ge­
tirmişti. Hamile, kucaklarında emzik çocuklarıyla kadınlar önlerinde
durulmaz haldeydiler. Helikopter mürettebatı bu dalgayı kontrol ede­
cek durnmda değildi. Jandarma komandoları müdahale ederek, on­
ları helikopterin yanında uzak tutmaya çahştılar. Çalışan helikopte­
rin hızla dönerken fark edilmeyen palleri bazılarının başlarını bile
koparabilirdi.
Yanımdaki korucu başına; "sizi daha iyi anlarlar, adamlarına söyle,
sakinleştirsinler. Başka helikopterler de gelecek. Ben de buradayım.
Ne istiyorlarsa hepsi yapılacak" dedim.
Bir saat kadar sonra subaylar geldiler. PKK'lılar Kuzey Irak toprak­
ları derinliklerine kaçmışlardı. Korucuların bilgileri ile birleştirilince
PKK grubunun 150 militan civarında olduğu ortaya çıkıyordu. Dilek­
li köylüleri sadece korucular değil, eli silah tutan kadın ve çocuklar
da dahil, olabilecek en iyi direnmeyi göstermişlerdi. PKK'nın elinde­
ki ağır silahlar ve sayılarının fazlalığına karşi koyınanın da bir sınırı
vardı. Tam bu en kritik anda komando tahtım çatışmaya girince du­
rnm tersine dönmüştü.
Köyı.1 n içinde devlete ait olup da daha önce ka_patılmış üç yeri gez­
dim. Bunlar, karakol, okul ve sağlık ocağıydı. Uçü de sıra sıra inşa
edilmişti. Şimdi, kapılarına çapraz şekilde latalar çakılı halde durn­
yorlardı. Bu görüntü insanda, çok kıyınetli bir şeyini birden bire kay­
betmesiyle kapıldığı, derin bir hüznü yaşatıyordu.
Köytın içinde dolaştım. Köy demeye bin şahit isteyen burası da, di­
ğer köy ve mezralardan farksızdı. Bazı bölümleri çökım1ş, hala tüten
3-4 evi askerler ve köylüler su taŞıyarak söndiumeye çalışıyorlardı. Kö­
yiın 25-30 çocuğu da epey zamandır benim etrafımda, nereye gitsem
beraber oraya geliyorlardı. Muhtar ve korncu başı Necmettin'e (bu
saldırıdan beş ay sonra, Yüksekova' da gece kaldığı evin bahçesinde
pusu kurnlarak öldürüldü) sordum.
- Neden çevremizden hiç ayrılmıyorlar?
- Bir paşayı ilk defa ve bu kadar yakından görüyorlar. Aralarında da
devamlı konuşup duruyorlar.
- Ne diyorlar?
- Paşam çok af edersiniz, paşa denince hepimizde, kelli felli, kilo-
lu, yaşlı tipli bir zat akla geliyor. Bu hergeleler de sizi ve hareketliliği­
nizi görünce, çok özür dilerim, "çocuktan paşa olıııuş" diyorlar. Ha­
vadan indi, tüfeği çok giızel, tabanca ve bıçağı çok büyük, deyip du-
1993 DöNEMI 141

ruyorlar.
- Silahlara da meraklılar.
- Silahlarla iç içe bıiyüyorlar Paşam. Ne yapsınlar?
- Yerden göğe haklısın.
Bir korucu ile birlikte, uzun yeşil entarili, orta yaşın tistfınde bir ka­
dın ve bir genç geldiler.
- Beyim, bu kadının ailesinden bu gıine kadar kocası ve çocukları
dahil yedi kişiyi PKK'War öldıiidıi. Şimdi 16 yaşındaki oğlu ile birlik­
te yaşıyor. Dıiıı gece kendisi ve oğlu hepimizden daha çok PKK'ya kar­
şı· savaştı. Size bir arzuhali var.
- Nedir?
Anlatmaya başli!-dı. Genel olarak anlaşılıyordu, ancak yarı Türkçe
yarı Kıirtçe konuştuğu için beraber geldiği komcu dayanamadı:
- Paşam, oğlunun komcu yapılmasını istiyor. ''ben zaten yıllardır
çarpışıyorum ama kadınım diye beni koruculuğa kabul etmiyorlar,
etmesinler; ben zaten PKK'dan çocuklarımın öcıinıi alacağım" diyor.
Oğlunun komculuğu için Yıiksekova'da ilgililere mıiracaat etmiş, "oğ­
hın 16 yaşında mevzuata uygun değil" demişler. Geçen hafta Hakka­
ri'ye gitmiş. Üç gıin tugayın nizamiyesinde beklemiş, sizi görmek için,
"komutan burada değil" demişler. Köye geri dönmüş.
Korucu anlatırken çevredeki bıitün köylıiler de başlarını sallayarak,
anlatılanları onaylıyorlardı. Şu "zıkkım mevzuat", bu memleketin en
dip köşesinde, neredeyse tanrıdan başka kimsenin doğru düriıst ha­
berinin olmadığı şu vadide bile, insanlara acı çektiriyordu. Buna diı­
şiınce, yargı ve sorgudan kısmeti olmayan hafif akıllıların tembellik­
leri de eklenince, insanlar pratik ve sıradan işlerde dahi kelimenin
tam manası ile işkenceye maruz kalıyordu.
- Peki kendisine söyleyin, oğlu şu andan itibaren komcudur. Bu­
nun işleınleri için sağa sola koşturmasına gerek yok. Biten bu Ekim
ayının maaşı da bu gıin kendisine teslim edilecek. Gene bu gün ikisi­
nin bir aylık erzağı, buraya getirilip verilecek. Nizamiyede ıiç gün bek­
lemiş olmasına gelince, ben orada devamlı olamıyorum. Ona tam ola­
rak söyle: eşim ve çocuklarım da beni aradıklarında bulamıyorlar, haf­
talardır onlarla bile görıişemedim. Bunun için kusura bakmasın. Ken­
disi gibi böyle fedakar bir insana biz millet olarak ne yapsak azdır. Bi­
ze, kendileri gibi cesur insanların ancak elini öpmek dıişer.
Konuşmanın bir bölıimıinıi anladığı anlaşılıyordu. Korucu gene kı­
sa kısa anlattı. Kırışık yüzıi aydınlandı. Koynundan bir şey çıkarıp uzat­
tı. Bu, birkaç santim boyutlarında, ıiçgen şeklinde deriden yapılmış
142 UNUTULANI.AR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

küçük bir muskaydı.


- Nedir bu? dedim.
Korucuyla konuşnılar, sonra;
- Paşam, bu sizi yeryüzündeki bütün tehlikelerden koruyacakmış.
- Teşekktır ederim.
Döndü. kendisi önde oğlu arkasında, derme çatma köy evlerinin
·

arasında kayboldular.
Yanımdaki karargah subayı ve komando tabur komutanına: "Bu köy­
den hasta, hamile veya Hakkari'ye gitmek isteyen kim varsa, hava ka­
rarmadan tugayın kışlasına taşınacak, bizim misafirhanelerde kala­
caklar. Bu kahraman kadının oğlunun iki aylık konıcu maaşı ile bir
aylık erzağı bu gün, gelip giden helikopterlerle getirilip teslim edile­
cek. Komando taburu geceyi burada geçirecek, yarın dönerken ikin­
ci bir emre kadar kalmak üzere bir bölüğünü burada bırakacak. Ge­
ne bu gün uzun bir gönder ile en büyük ebatta Türk bayrağı getirile­
rek, hududun üzerindeki, PKK'lılann dün gece ağırlıkla saldırdığı te­
peye dikilecek. Korucuların biten cephanesi de hava kararmadan ta­
şınmış olsun. Ben akşama kadar buradayım. Başlayın." emrini verdim.
Köye hakim yamaçlardan birine urmanıp yalnız başıma oturdum.
Bölgede hava aruk iyice soğıımuş, 3.000 metre üzerindeki dağlara kar
çoktan yağmışu.
Dün 29 Ekim'di. 29 Ekim gecesini ve ertesi günü nasıl geçiriyorduk.
Her zaman olduğu gibi konuşmalar yapılmış, törenler düz.eıılenmiş­
tir herhalde. Halbuki bu memlekette bir şeyler çoktan kopmuşnı. Ateş
düştüğü yeri yakmaya devam ediyordu. Buralarda, halkın hali işte or­
tadaydı. Ya buralarda çocukları askerde olan annelerin dunımu na­
sıldı? Birilerine; "işlerin iyi gittiğine" inanmak, "ısırıldığında mayhoş
olduğu anlaşılan gerçekten" daha kolay geliyordu.
Orhan Veli boşuna dememiş!
"Bu memleket için neler yapmadık;
Kimimiz nutuk allık,
Kimimiz öldük. "
Basında Dibecik baskını aşağıdaki gibi halka duyuruldu:
"Konıcular PKK'yı bozguna uğrattı: Hakkari'nin Dibecik köyüne 29
Ekim gecesi baskın düzenleyen 150 PKK militanı, 50 konıcunun ina­
dı ve komandoların yetişmesi üzerine, 6 ölü ve 1 1 yaralı vererek, gel­
dikleri Kuzey lrak'a kaçtılar."
r993 DöNEMI 1 43

"Silahlı birgücü yönetmek bilgiden


dahafa:dasım gerektirir. İlk darbeyi
beklemediği yere, hızlı ve akıllı vur. "

1 Kasım 1993 giinü Şemdinli Jandarma Sınır Alayına bağlı Alan Ka­
rakolu 'na gittim. Burası PKK'wn İran'dakijerma-Betkar ile Zagros
kamplan arasında, Tiırkiye'nin İran hududundaki en uçtaki karakol­
du. 3121 rakımlı Kralın Kızı Dağı'nııi dibindeydi. 30 Ağustos 1992'de
İran'dan gelen ve gene oraya geri çekilen PKK gnıpları tarafından
saldırıya uğramıştı. 17 asker şehit olmuş, PKK bu eylemini videoya da
çekmiş, dünya haber ajanslarına göndermiş, Türkiye de bütün dün­
ya gibi televizyonlardan izlemişti.
Karakol Şemdinli'ye, bir vadi boyunca uzanan dar ve kötü zeminli
bir yolla bağlıydı. Karakola geliş gidişlerde yolun iki tarafının mutla­
ka emniyete alınması gerekiyordu. Buna rağmen intikal halindeki
araçlara tepelerden sık sık ateş açılıyordu.
Çevre araziyi, karakol bina ve müştemilatı ile mevı:ileri dolaştım. Bu
karakol da böliık teşkilatındaydı. Subay, astsubay ve askerlerle toplu­
ca görüştüm. Onlara:
"Bu karakoldan herhangi bir askerin kılına halel gelirse, bunu yap­
maya kalkışacakların başına neler geleceğini, bu karakolda bulunan
herkesin kendi gözüyle göreceğini" söyledim.
- Yüreğiniz cesur, silahlarınız çalışıyor, mermileriniz bol, yiyeceği­
niz güzel. Geriye kalan sadece, dikkat ve uyanıklığınızla, belayı kısa
bir süre önceden fark etmeniz. Gözleriniz gece baykuş, gündüz şahin,
viıcutlarınız gece ve gündüz yılan gibi olacak. Öyle bir satır atın ki,
bu onun bunun uşaklanna, size bir daha sırtaramasınlar. Gözüm üze­
rinizde; nasıl yapacağınızı göreceğim. Bu giin sizinle beraberim. Bi­
raz önce binanızı dolaşırken malzemelikte iki bağlama gördüm. Kim­
ler çalıp söylüyorsa, ben de dinleyeceğim.
Bölük dağıldı. Bölük komutanı üsteğmen:
- Komutanım bir aya yakın Kralın Kızındaki (eliyle göstermemek
için, yüzü bana dönük halde arkasında kalan dağda belirgin iki nok­
tawn arasını tarif etti) tek sivri ile yayvan kayalık arasında bütıin gün
karakolu gözetliyorlar.
- Bu keşif demektir. Nasıl hareket edeceğini biliyorsun, dedim.
- Biliyonım komutanım, sabit bir yerde durmayıp, sürekli değişik-
144 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

lik yapıyomz. Siz konuşurken de gözetliyorlardı.


- Hem çok yüksek hem de karmaşık kayalıklarda nasıl fark edebildin?
- Artık ezberledim. Güneş doğmadan geliyorlar, hava kararınca çe-
kiliyorlar. 5-6 kişiler.
- Gidip anlan almak için niye bu kadar bekledin?
- Tam Türkiye-İran sınır hattının üzerindeler.
- Şu anda bizim topraklarda değiller mi?
- Evet. Fakat 20-30 metre arkası İran.
- Sen de işi bizim topraklarda bitireceksin. Kaldı ki, bu kayalıklara
orası senin, burası benim diye ölçmeye terzi mi getirecekler? Ben bu­
raya gece iki dağ komando timi gönderir, anlan sabaha karşı aldın­
nm ama bunu sen kendi askerlerinle yaparsan senin bu bölük bir da­
ha eliyle aslan tutar. Sana zaman vermiyomm ama ayağına çabuk ol.
Çünkü uzun zamandır buradalar, bunların keşif sonuçlarının şöyle
veya böyle olması ana gmbun saldırısı için çok önemli. Gün ağarır­
ken gözetleme yerlerine geldiklerinde, onlara layık bir kahvaltı sun.
Sen atmaca gibi çocuksun, bu av senin bir pençene bile az gelir.
Bölük binasının arkasından bağlama ve türkü sesleri geliyordu. İki
asker çalarken birisi de söylüyordu. Yarım daire şeklinde oturan di­
ğerleri de bildikleri kısımlara katılmaya çalışıyorlardı.
"Gözüm yolda gönlüm darda
Ya kendin gel ya da haber yolla
Duyanm yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene
Anlamaz halimi kara tren
Gecikir, beOıi de hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanını savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğime gözyaşım dinmez.
Yara bende derman sende
Ya kendin gelya da bana gel de
Kara tren gecikir, beOıi de hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanını savurur halimi görmez"
***

"Gerizler başından hoplayamadım


Aman aman, döküldü cephane/erim toplayamadım.
1993 DONEMi 145

Düşman galip geldi, haklayamadım


Aman aman, amanın efeler
Öldürmen beni, bir lıiç uğruna
Soldurman beni.

Mahketrw önünden eğildim geçtim


Aman aman, solyanımdan kurşun yedim
Bayıldım düştüm.
Ahbap düşman olmuş ben buna şaştım
Aman aman, amanın efeler
Öldürmen beni, bir hiç uğruna
Soldurman beni. "

Ayrılırken Bölük Komutanına; "Kralın Kızı'nın sonucunu bizzat ba­


na rapor edeceksin" emrini verdim. İki gfın sonra 3 Kasım sabalu Şem­
dinli Sınır Alay Komutanı aradı ve Alan Karakol Komutanı fısteğıne­
ninin benimle görüşmek istediğini söyledi:
- Komutanım, Kralın Kızı temiz.
- Hareket tarzını söyle.
- Bütfın gece urmandık. Gün ağarırken gözetleme yerine geldikle-
rinde; karşıladık...
- İşte şimdi karakoldaki herkesin kafasındaki paslı çiviyi sökfıp at­
un. Tebrikler, gözlerinizden öperim.
Bir hafta sonra 9 Kasım 1993'de Alan Karakolunun kurduğu pusu­
lardan birine gece İran askerlerinden oluşan bir gmp dıiştü. Bir İran'lı
asker öldü. Bir yıizbaşı, bir teğmen ve üç İran'lı asker yaralandı. Ya­
ralıların ilk tedavisi karakoldaki doktor tarafından yapıldı. Daha son­
ra sorgulanmak üzere istihbarat kuruluşlarına teslim edildiler.

"Hatayı önlemenin teh yolu


ihtiyaaı olmak değil, cesarettir.
Kötü oduncu, baltasıyla cebelleşir. "

3 Kasım 1993'de Hakkari'de sabahla birlikte başlayan lapa lapa kar,


dört saat içinde kışlada, 1 1 5 santim yüksekliğe ulaşu.
Bölgede baudaki Tugaylardan gelen beş takviye piyade tabunı var-
146 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

dı. Bunlardan sadece Derecik'te bulunan taburu Hakkari' de bırakıp,


diğerlerini kış döneminde batıdaki garnizonlarına dönmek üzere ser­
best bıraktık. Bunun; idari, taktik ve sosyal sebepleri vardı. Jandarma
Asayiş Komutanlığı Hakkari' den ayrılan taburlardan bazılarına baş­
ka vilayetlerde görev verince, bir kısmı memleketlerine dönemediler.
6 Kasım'dan itibaren Yüksekova bölgesinden Çukurca doğusuna in­
tikal ettirilen 4. Dağ ve Komando Taburu; Sınırdan itibaren, Hakka­
ri batısı ile Şırnak arasında kalan dağlık alanı beş gün taradı. 10 Ka­
sım günü bu Tabura Van'daki kışlasına dön emri verirken; kış ope­
rasyonları için bütün hazırlıklarını tamamlayarak, emir verildiğinde
Hakkari 'ye dönmeye hazır olmalarını bildirdim.
Kasım ortalarında Hakkari'nin tamamı kar alundaydı. Aynı tarih­
lerde PKK İran' daki KaJareş,Jerma-Betkar, Zagros; Irak' taki Hakurk
(En büyük kanıp), Basyan, Mezi-karyaderi, Zap (Şivi) ve Metinan kamp­
larında kışlık düzene geçmiş görünüyordu.
Yurt içinde aruk, İkiyaka Dağlan ile Balkaya Dağlan'nda kışlık kamp
işletemiyordu. Fakat Hakkari _Merkezinin 30 km. güneyindeki Alan­
düz (Oramar) ile gene Hakkari Merkezinin 20 km. doğusunda Ka­
ranlık Dağ (Kata) 'da , iki kışlık kampının olduğu, yapılan keşifler ve
şimdi daha iyi çalışan istihbarat akışından anlaşılıyordu.
PKK ile ilgili hassas dinleme kaynak çıkışlı bir mesaj aldık. Batan
Eyaleti Behdinan bölgesi (Hakkari) sorumlusu Suriyeli Topal Nasır'ın
(kod Halat, genel mevkii Kuzey Irak) bölücü eşkıya liderine verdiği
10 Kasım 1993 tarihli dönem raporuydu.
"l. T.C. nin çok önem verdiği bir alanda bulunuyomz.
2. T.C. bu yaz alanlara çok yükseldi.
3. Hedef bulmakta güçlük çekiyoruz.
4. T.C nin alanlar üzerine baskısı artukça, halk yöreyi terk etıneye
başladı.
5. Bölge için önderliğin merkezden verdiği hedefler çoğunlukla
gerçekçi değil.
6. Kayıpların yerine gönderilen elemanlar yetersiz, büyük kısmı has­
talıklı."
Kötü hava şartları ve derin kar faaliyetleri belli ölçülerde etkilediği
için karargahta bulunurken önemli bir konu olan mayınlar üzerinde
çalışma yapmak gerekiyordu.
Hakkari'de Temmuz 1993 itiban ile her yerde karşımıza çıkabilen
PKK' nın mayınlarından başka, 1990-1991 yıllarından itibaren bizim
tarafımızdan döşenmiş 28.000 mayın vardı. Bunlar genellikle İran ve
r993 DöNEMI 147

Irak sınırlarındaki karakollar bölgesinde bizim topraklarımızdaydı.


Mayınları Hakkari'ye dJşarıdan gelen istihkam taburları döşemişti.
Bunların kayıtlarına tam hakim olup çok iyi bilinmesi gerekiyordu.
Mayınlı bölgeler PKK'lılar tarafından öğrenilmesin diye bilinen sem­
bol ve işaretler de kullanılmıyordu. Geçen zaman içersinde vadi ya­
maçlarında bulunan yoğun kar ve yağmur nedeniyle yer değiştimK�
!eri kaçınılmazdJ. Mesela; Üzümlü Karakolu civarında bazı bölgeler­
de bu durum çok bariz gönilebiliyordu. İşin esas ilginç yanı, PKK un­
surlan hiç mayınlı yerlere girmiyordu. Bizim mayına basıp ölen ve ya­
ralanan hiç militan olmadı. Çünkü köylülerden ve koruculardan bun­
ların yerlerini öğrenmişlerdi. Askerlerin gidiş ve gelişlerde kullandık­
ları patikalar ile kullanmaktan kaçındıkları yerleri de, gözcü ve keşif­
çileri ile �espit ederek, neyin, nerede olduğıınu Ört.aya çıkarmışlardı.
Tugay istihkam Şube Müdiırü ve Savaş istihkam Bölük Komutanı
Yüzbaşı YıldJrım'ı çağırdım:
- Yıldırım, sen de bu sene yeni atandın ve sürekli harekata kaulıyor­
sun, daha önce de seninle konuşmk. Şimdi tam sırası; mayın kayıtla­
rının tamamını bölgeler halinde tasnif et. Hangi karakol bölgesinde,
neresi mayınlı ise bunları 1/25000 mikyaslı haritalara manzara kroki­
si gibi renkli kalemlerle, herkesin kolay anlayabileceği, son dumnıla­
rını gösterecek şekilde işaretle. Birer suretini de alay, tabur ve kara­
kol komutanlanna ver. Fiziki yerlerini, teknik bilgi ve uzmanlığını da
sergileyerek bizzat kendin o yerlerden sommlu rütbelilere göster. Bu
işi bir ayda bitireceksin. Seni bir ay aramayacağım; serbestsin.
- Daha erken bitireceğim Komutanım.
Hakkari İ! Jandarma Alay Komutanı ile merkez karakolunun içini
dolaşıyorduk. Karakol Komutanının odasında orta büyüklükte üst üs­
te konmuş kahverengi altı çuval dikkatimi çekti. Bu tip çuvallan bir,
iki iç güvenlik karakolunda daha görmüştüm. Karakollan dolaşırken
hep aklım, "buraya nereden nasıl saldırılır? Buradakiler nerelerde ne
yapabilirler" de olduğu için diğer sıradan şeyleri önemsemezdim. Ama
bu defa Hakkari'nin içinde Merkez İlçe birliğindeydik. Alay Komuta­
nına:
- Bu çuvallar nedir?
- Bunlarda esrar var Komutanım.
- Ne esrarı ? Burada ne geziyor?
- Bunlar iki ay önce yakalandı. Davası başlayınca mahkemeden is-
teyecekler.
- Nasıl yakaladJnız?
148 UNunJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- İhbar geldi. İhbarcı yerini gösterdi. Terk edilmiş bir köy evinde
bulduk.
- Kime aitmiş?
- Onu bulamadık.
- Yerini bilen ihbarcı kime ait olduğunu bilmez mi?
- Kendisi de olabilir Komutanım.
- Anlamadım!
- İhbarda bulunarak alacağı yasal para, bu malı satarak alacağı pa-
radan daha fazla olabilir.
- Bir yaşıma daha girdim. Ne kadar güzel. Yakın hepsini hemen.
- Komutanım savcılığa bildirdik, bunun işlemlerini bitirelim. Yaka-
layanların da kimliklerini verdik.
- Yakalayanların kimlikleriyle ilgisi ne?
- Bu malı yakalayanlar da yasal ikramiye alacaklar.
- Albayım; ömriımüz hayretle geçti.
Aynı gece; K.K.K. vejandamıa Genel Komutanlığı birliklerine aşa­
ğıdaki yazılı emri yayımlatUm:
"Ylıriıtiılen biıtün faaliyetlerde esrar, eroin, ve benzeri uyıışnırucu­
lar ile bunların hammaddeleri, sahipleriyle birlikte yakalanamadığı
takdirde; ürünler nerede bulunuyorsa, aynı yerde yakılarak imha edi­
lecektir. İşlemin yapıldığı da bir nıtanakla belgelenecektir. Emrin akc
sine hiçbir harekete rastlanmayacakur."
Bu sıralarda Genelktınnay çıkışlı iki mesaj geldi. Bunlardan biri, ye­
ni general ve amiral olanlar için Genelkurmay' da yürütülen bir seıni- ·
nere, diğeri de bir ay sonra Avrupa'ya yapılacak gezi için hangi tarih­
te kaulmak istediğimle ilgiliydi.
Seminere "daha sonraki yıllarda kaulmamın uygun olacağını", "Av­
rupa gezisine de, içinde bulunduğumuz ağır koşullarda kaulmak is­
temediğim, birliklerin başından ayrılmamın söz konusu olmadığı",
iki ayrı mesajla iıst karargahlara bildirildi.
Kasımın son haftası karargaha aşağıdaki iki emri verdim:
1. En geç üç ay içinde, derin kar ve şiddetli soğuklarda muhabere
koşullan altında, Kuzey lrak'ta Hakkari bölgesine dönük alu PKK kam­
pından en büyüğü olan Hakurk kampına taamız edeceğiz. Türk-İran­
Irak topraklarındaki dağlarda çevrili "U" şeklindeki kampa, "U"nun
açık ağzı olan, 46 kilometre içerdeki Irak arazisinden gireceğiz.
Birlikler iki taktik vazife yapacak şekilde gruplanacak; "U"nun ağzın­
dan içeri girenler, "Sürgiı" görevi ile vadi tabanındaki PKK gruplarını
kanatlarda bulunan dağların iızerindeki derin karlı alanlara atacak.
1993 DöNEMI 149

Hareket ve inisiyatifleri kaybolan parçalanmış gruplara da ikinci va­


zife için hazır bekleyen birliklerle "Kartal Hamlesi" yapılacak.
Dağ ve Komando Tugayının tamamı bu harekata kaulacak.
Harekaun tam zamanını meteoroloji raporları belirleyecek. Hava­
nın asgari üç gün yağmaması lazım.
Harekaun kod adı "Ejder-Kış"ur. Taslak planı çaun, görüşelim. Onay
için hemen üst karargahlara gönderelim.
2. Hakkari'de üç alay halinde 9000jandarma var. Bu mevcut nere­
deyse Dağ ve Komando Tugayı'nın asker mevcudunun iki'misli. İç gü­
venlik karakollarının bağlı olduğu il jandarmayı normal halinde bı­
rakabilirsiniz ama, iki alay ve dört taburdan oluşan ve mevcutları 7000
askeri bulan sınır birliklerini seyyar jandarma gibi düşünün. Yani ta­
burları karakol şeklinde değil, tabur komutanının komutasında; 1500
asker olarak sahra koşullarda, muhabere edecek şekilde hayal edin.
Bölge sorumluları yine aynı olacak fakat binalarına, dar alan ve mev­
zilere asla bağımlı olmadan bölükler halinde arazideki üslerde bağım­
sız faaliyet gösterecekler. Lüzumlu hallerde tabur· şeklinde muhare­
be edecekler. Ne zaman? Nerede olacaklar belli olmadığından PKK,
planlı ve dört başı mamur şekilde yapılmış keşifler halinde bunlara
saldıramayacak. On yıldır verilen zayiata bakın büyük kısmı hep ka­
rakollarda; Neden? Çünkü sabit ve durağan haldeler. Hududu koru­
mak demek binada bulunmak mı demek? Yıne huduttasın, her za­
man her yerdesin. Tek fark, karşı taraf benim ne zaman nerede ola­
cağımı ve ne yapacağımı bilemeyecek. "Bilinmezlik" yeryüzündeki
tüm canlıları rahatsız eder. Gayri Nizami Harbin de temel kurallar­
dan biridir. Şimdi yapılacak şey; 6-7 bin askeri sahra koşullarda yaşa­
yacak, beslenecek, barınacak gibi malzemeye sahip kılmak. Bunları
Baudaki depolardan Hakkari'ye getirtmek için, maksadımızı, niyeti­
mizi açıklayan bir yazı ile ihtiyaç listelerini çıkartmamız gerekiyor. Bir
Dağ ve Komando Taburunu örnek alın; özel teçhizau dikkate alma­
nıza gerek yok. Geçenlerde Üzümlü Karakolu'nu nasıl bizim malze­
melerle donatUk? Bu örneğe göre malzeme listelerini düzenleyebilir­
siniz. Ben de görüşeceğim ve her komutana bunu açıklayarak fikirle­
rimizi kabul ettirmeye çalışacağım. Bu taslak planı hazırlayınca bizim
Jandarma Alaylarından da görüş ve değerlendirme alın. Hemen söy­
leyeyim, sakın kimse; bunların muharebe eğitim standartları manga
ve takımdır, bölük ve tabur düzeninde muharebeye girmezler deme­
ye kalkışmasın; "subaylar" bölük ve takımları muharebe ettirmek için
"subay"dır. Askerin muharebesi "tek er" faaliyetleriyle biter. Ben er
150 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

olarak sürünürüm, ateş ederim, mevzi alının, kendime güvenim ye­


rindeyse, silalum çalışıyor mennim tamamsa düşmanın üzerine yürü­
rüm. Er olarak yapacağım her şey bu kadardır. İster tabur.ister ordtr
taamız etsin benim yapacağım "işler" hiç değişmez. Bu çalışmayı da
birkaç gün içinde bitirelim .-
Dağ ve Komando Tugayı 'nın tabur ve bölük komutanları ile karar­
gah subaylarını toplayarak aşağıdaki emri verdim:
"1994 baharından önce, PKK'nın yıırt içi ve yurt dışındaki kampla­
rına büyüklük ve tehdit önceliklerine bakarak, sıra ile veya aynı anda
birkaç tanesine birden taamız edeceğiz. Grupları kamplarda siyasi ve
askeri eğitimlerini tamamlayarak, bölgelerine sevk edilmeden önce,
bulundukları yerde yakalayıp azami zayiat verdireceğiz. Böylece Hak­
kari 'de 1994 yazını rahatlatacağız.
Operasyon deyince herkesin aklına genelde yaz mevsimi geliyor.
Hayır! Dört mevsim yapılacak. Her mevsim bu mücadelede ayrı ayrı
kıyınete sahip, kış mevsimi ise en kıyınetlisidir. Binlerce tavuğu olan
bir tavuk çiftliğini düşünün, kış ve bahar mevsimlerinde çiftliklerin
çitleri içerisindeki binalarda 200-300'lü gmplar halinde topluca yaşı­
yorlar. Bahar zamanında itibaren, çiftliklerinden ve binalarında ayrı­
lıp dağa taşa, dereye tepeye dağılıyorlar. Tavukların yakalanmaları,
toplanabilmeleri, bulunabilmeleri hangi mevsimde daha akıllıca, man­
ulı, pratik ve en doğrudur?
Arkadaşlar ne kadar açık ve sade bir durum değil mi? Savaşın birin­
ci kuralı "düşmanı rahat bırakınamakur". PKK'nın omurgasını kır­
mak istiyorsak, bu güne kadar bilinen ve yapıla gelenin tersine hare­
kaun kış koşullarında yapılması şartur. Kış ve bahar döneminde, on­
ların, rahat rahat hazırlık yapmalarına, üstelik de hiçbir tehlikeye ma­
ruz kalmadan yaşamlarını sürdürmelerine meydan vermeyeceğiz.
Kış ve bahar iyi değerlendirilmediği sürece "yazın bedeli" hep yük­
sek olacakur. Bütün kamplara luzlı, daha hızlı, birbiri üzerine, kartal
dalışıyla seri darbeler vuracağız.
Herkes birliğini, şiddetli soğuk ve derin karda, dağlarda, dağ geçit­
lerinde muharebeye hazırlasın . İç ve dış giysileri, kış donaumlarını
kontrol ederek, eksiklerimizi ortaya çıkaralım. Sert koşullarda yedi ila
on gün barınabilecek şekilde ihtiyaçlarımızı tespit edin".
Aslında tugayın kış malzemesinin ne olup olmadığı meydandaydı.
Her tabumn dört bölfığünden sadece birine yetecek kadar haki elbi­
se üzerine giyilmesi gereken "beyaz kar elbisesi" ile yine bir bölüğe
yetecek kadar hedik (ayı pençesi) vardı. Beyaz kar elbiseleri de nor-
1993 DöNEMI 151

mal patiska kumaııtan yapılmış olduğundan, karin üzerine bir-iki ya­


tıp kalkmadan sonra ıslanıyordu. Dolayısıyla altındaki elbiseyi de ıs­
latarak derece derece nemin iç çamaııırlara geçmesine sebep oluyor­
du. Bu kıyafetin naylon ve imperteksten olması gerekirdi. Kar kıyafe­
ti herkese şart olduğundan, ayı pençesinden daha önemliydi. Ayrıca,
ayı pençelerini herkesin giyınesine gerek yoktu. Öncü ve İz açıcılara
vererek mevcutlarla idare edebilirdik. Eldekileri bakım ve onarıma
alarak hizmete hazır hale getirdik.
Kar kıyafetlerini sitratle Kara Kuvvetleri'nden istedik. Bir depodan
bulup gönderdiler. (1 994 sonundan itibaren de soğuk iklim malze­
meleri gelmeye baııladı .) 1993'tc, Ege'deki bir birliğin askeri, hangi
kışlık iç çamaşırı ve parkayı giyiyorsa, Hakkari Dağ ve Komando Tu­
gayı'ndaki asker de aynı şeyleri giyınekteydi. Keza botlar da aynıydı.
Hareket halinde; dağlarda, karla kaplı alanlarda kardan mağaralar,
barınaklar, nıneller yaparak içine girmek mümkün değildir. Ne yu­
muşak ve derin karda bunların inşası mümkündür, ne de kimsenin
bir yerde duracak zamanı vardır. Böyle şeyleri klasik muharebelerde
aylarca aynı hat ve yerlerde savunma düzeninde kalmış, karları çiğ­
nenmiş, karda bu arada uzun slırede donarak oturmuş, taarnız hızı
kesilmiş, haftaları ,ayları çok olan birlikler yapılabilir. Veya bu tip te­
sisler ancak gösteri tipi tatbikatlarda görülebilir. Gerçek muharebe
yaşamında, ne böyle bir zaman, ne de bunlarla uğraııabilecek asker
vardır. Ortalama 2800-3000 metre yükseklikte, eksi 20-30 derecede as­
kerlerin arka çantaları ve çadırları ıslandığında, rüzgarın taşıdığı so­
ğuk, ıslaklıkla beraber içindekileri üşütüyordu. Bazı pratikler geliştir­
meye ihtiyaç vardı. 2-3 asker, kendi çadırlarının üstünü örttüğünde,
içerisinde bir mum yakıldığında bulundukları küçük mekan· birkaç
dakika sonra hemen ısınıyordu. PKK kamplarında şurada burada gör­
düğümüz sayısız naylonların amacı da insan,yiyecek ve cephaneyi ko­
mmak içindi. Civarımızdaki şehirlerden binlerce mumu'bulmak; yiız­
lerce kilometre bu tip naylonları temin etmek mümkün olmadığın­
dan hepsini batıdaki şehirlerden satın alarak Hakkari'ye getirttik.
İstekle, ikmal kanallarından kadro tipi başka malzemelerin temini,
tedariki, teslimi gibi bitrokratik işleyişlere bağlı kalamazdık. Zaman
hem kılıç gibi kesiyor, hem de su gibi akıyordu.
Bugüne kadar dağlarda yaptığımız operasyonlarda, PKK'nın bulun­
duğu yerlere helikopterlerle yaklaşırken bölgedeki karakolların uç­
tuğu seviyeler bizim uçtuğıımuz ytıksekliklerin altında kalıyor ve bir
kayalıkta tertiplendiğimizde kartal yuvalan bulunchığumuz yiıkseklik-
152 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

!erden aşağıda bulunuyordu. Hava Kuvvetlerine yazı yazarak Kayse­


ri' deki fabrikalarında dökümü yapılan bir kartal istedik, verdiler. Ve­
rilen kartalı Kayseri'den Hakkari'ye bir kamyonla taşıdık ve Tugay'ın
kışlasına; Dağ ve Komando Tugayı'nın bir sembolü olarak kayaların
üzerine yerleştirdik.

"General, dÜfnUUı dırında hiçbir şeyle ilgilenmemelidir. "

8 Aralık 1993 'tü. 3 Kasım' dan itibaren bölgenin tamamını kaplayan


kar, aralıklarla sürekli yağdı. Şehirleri birbirine bağlayan vadi yolla­
rından ba.şka her yerde, yükseklik dunımlarına göre, kırk santim ile
iki metre arasında kar vardı. Şemdinli-Çukurca hattından güneye,
Irak topraklarından itibaren içerlere doğru sadece dağlar karlı kap­
lı, arazinin genelinde kar olsa da yürüme ve yaklaşmayı engelleyecek,
zorlaştıracak seviyelerde değildi.
Gece, karargah subaylarının büyük kısmı çekildikten sonra, Hare­
kat Merkezindeki kabartına harita üzerinde 2-3 saat, sakin bir ruh ha­
linde bulunmaya çalışarak, PKK gruplarının dumm ve psikolojileri­
ni hissetmeye çalışum. Bazı hesaplar yapum. Harekat Şube Müdürü
çalışıyordu.
- Ahmet, yann jandarma Özel Harekat Grubu'ndan iki komando
timi Üzümlü Karakolu'na taşınsın, dedim.
- Bir istihbarat mı aldınız komutanım?
- Hayır, keşke bir istihbarat olsa; orada bir şey olacakmış gibi bir his
var içimde.
- Üzümlü'de eksik olan bir şey yok komutanım.
- Orası öyle de, karakol etrafından fazla uzaklaşamıyorlar. Psikolo-
jilerini ne kadar yükseltirsek kendilerini o kadar iyi hissederler. Bu
iki tim gündüzleri karakolda istirahat edecek. Gece, karakolun alun­
dan Kuzey lrak'a girecek. Her gece başka bir yerde pusu kuracak, gün
ağarmadan karakola dönmüş olacaklar. Timler helikopterle doğnı­
dan karakola değil, sıradan bir faaliyetmiş gibi uzak bir yere bırakıla­
cak, karakola gece gizlice girecekler. Bu iki komando timinin varlı­
ğından askerler dışında, köylü, korucu kimsenin haberi olamaması
için oradaki subaylar ne gerekiyorsa, her şeyi yapacaklar.
- Anladım komutanım, emredersiniz!
1993 DONEMi 153

İkijandanna Özel Harekat komando timi 9 Ar.ılık 1993 gece yan­


sı Üzümlü Karakolu'na girdi. Timlerin Üzümlü'deki üçüncü akşamı,
12 Aralık 1993 saat 2 1 : 15'te Çukurca Sınır Alay komutanı aradı.
"Üzümlü karakol bölgesinde çatışma �ıktığını" söyledi. Çatışma bü­
tün gece devam etti. Çukurca'daki Komando Taburn da karakola in­
tikal ederek, Kuzey Irak topraklarına girdi. Sabah olurken karakola
indim. İki komando timi pusu kurmak için karakoldan hareket edip,
Kuzey lrak'ta yürüyüş halindeyken, Üzümlü'ye saldırmak için yakl'*"
makta olan PKK grubu ile karşı karşıya gelmişlerdi. İlk darbeyi de bi­
zim timler vurmuştu. Fakat silah seslerinin duyulmasından 1 5-20 da­
kika sonra, Üzümlü köyünden karakola saldirı başlamıştı. Köyden ge­
len ateşler, her şeyin PKK'lılarca planlandığı gibi gittiğini sanıp, hem
yaklaşmanın, hem sızmanın tamamlanıp da saldırının başladığını dü­
şünen, köydeki korucu ve milisler tarafından açılmıştı. Bu karakola
daha önceleri yapılmış olan saldırılar da bu geceki gibi olmuş, Kuzey
Irak'tan 100..120 kişilik PKK grubu gelmiş, köydekilerle birleşince 200..
220 militanlı bir PKK grubu saldırıyormuş gibi kıymetlendirilmişti.
Bu gece maskeleri aşağı inmişti. Sabahleyin köyde bir tek kişi yoktu.
Hepsi kaçnuştı. Komando timlerinden biri astsubay çavuş dördü ko­
mando eri 5 şehit, doğrudan karakola yapılan atışlardan da bir asteğ­
men ve bir karakol eri şehit olmuştu. Toplam ye.di şehit, on bir yara­
lı vardı. PKK'run kaçıramadığı 24 ölünün büyük kısmı Kuzey Irak top­
raklarındaydı. Yaralıların çok fazla olduğu ortadaydı. Kan gölüne dön­
mıiş yerlerde dahi hiçbir ceset yoktu.
Kuzey Irak topraklarına 8-10 kilometre girmiş olan Jandarma Ko­
mando Tabur Komutanı Kasimasi köyıi yakınlarından aradı:
- Komutanım, karşımıza silahlı peşmergeler çıktı. Daha fa:tla ilerle-
mememizi söylüyorlar.
- Silah kullanarak engel olabilirler mi?
- Kararlı görünüyorlar komutanım.
- Dun geceki yaralıların bir kısmı o köyde tabii.
- Bazı katır izleri bunu doğruluyor.
Çukurca bölgesinin tamamındaki Kuzey Irak arazisi Barzani 'nin
mıntıkalarıydı ve köylerin tamamı onun aşiretine aitti, peşmergcler
de onun silahlı adamlarıydı. Jandarma Komando Tabunı iki bölüğü
ile müdahale etınişti ve tabur komutanının yanında.200 kadar asker
vardı. Sfırprizlerle dolu vadilerde, bu adamların yaşam alanları, her
çeşit tuzak ve pusulara müsaitti. Köylerin hemen arkasında da PKK'nın
Metinan kampı mevcuttu. Daha fazla ilerlenmek istendiğinde peş-
154 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

mergelerden de ölenler olacaktı ama önemli olan bölgeye yabancı


olan taburu, PKK'sıyla peşmergesiyle dolu daha güneye sürmek 200
asker için gündüz gözüyle büyük bir risk ve anlamsız kayıp vermekti.
Atılacak taş, ürkütülecek kurbağaya değmezdi. Tabur komutanına;
-Peşmergelerin başındaki hokkabaza söyle; Türkiye'den aldığı ma­
aşla, tüfekle, yiyecekle PKK'lıları köylerinde saklayıp, bize caka sata­
cak nankörler, bakalım daha ne kadar birilerini kandırmaya devam
edecekler. Biz hancı, onlar yolcuyken daha çok görüşeceğiz. Sen fark­
lı bir istikametten Türk topraklarına dön, dedim.
- Komutanım bu bölgede eski bir Irak kışlası var. Kışla temeline ka­
dar yıkılmış. Araştırdım körfez harbinde burada 600 kişilik bir Irak
taburu varmış, hiçbir yardım alamayan askerlerin tamamını peşmer­
geler bir gecede kesmiş.
- Aşiret bir ortaçağ kurumudur. Farklı bir şey söyleseydin yadırgar­
dım.
PKK Üzümü Karakolu'na daha önce dört saldırı gerçekleştirmiş; bu
eylemler gazetelerde "Yine mi Üziımlü" diye birinci sayfada, başlık­
tan verilmişti. Bu beşinci saldırı için gelişleriydi ve Kuzey lrak'tan ka­
rakola yaklaşırken yakalanmışlardı. 12 Aralık 1993'ten sonra Türkiye
bir daha Üzümlü adını hiç duyınadı. Ne olmuştu da Üzümlü Karako­
hı artık haberlerde yoknı? Merak eden de olmadı.
Basın, Üzümlü çatışmasını aşağıdaki bilgilerle halka duyıırdu:
13 Aralık 1993, Hürriyet:
"Basamadan basıldılar. 24 ölü Hakkari'nin Çukurca ilçesi Üzümlü
Jandarma Karakolu 'nu basmak isteyen PKK'lılar hezimete uğradı. Irak
topraklarında da süren operasyon sonucu 24 PKK'lı ölü ele geçti."
13 Aralık 1993, Sabah:
"Aynı karakolu 5 nci kez basan 24 PKK'lı öldürüldü. Kuzey Irak'tan
gelen bir grup terörist dört kez baskına uğrayan Çukurca'nın Üzüm­
lü Jandarma Karakoluna roket ve uzun namlulu silalılarla saldırdı. 24
PKK'lı öldürüldü. Bir subay, bir astsubay ve üç er şehit oldu. Kuzey
lrak'a giren komandolar harekata başladı.
15 Aralık 1993, Hürriyet, tam sayfa başlıktan:
"Sızma harekatı: Önceki gün PKK'ya son yılların en büyük darbele­
rinden birini vuran güvenlik güçleri, ilk defa gece sızma harekatı ger­
çekleştirerek PKK'yı pusuya düşürdü. 200 kişilik PKK grubu Üzümlü
Karakolu'na baskın için gelirken, Kuzey Irak'a sızma harekatı gerçek­
leştiren komandoların pususuna düştü. İlk anda PKK'ya 17 kayıp ver­
dirildi."
1993 DöNEMI 155

Üzümlü'de 12 Aralık 1993 gecesi saat 2 1 :30'da Kuzey lrak'a sızan


iki komando timinde bulunan ve çatışmalar sırasında şehit olan; 1972
Sakarya doğumlu, Mustafa oğlu, Jandarma Komando Onbaşı Zekeri­
ya Gülyarnan'ın (1972-4 tertip) şahsi eşyaları arasında, kendisinin yaz­
dığı şu şiir çıktı:
Komando Olmak Onurumdur

Olurya bir çatışrııa<f,a ölürsem


Arkamdan yas tutmayın
Bırakın, toprağımda rahat içinde yatayım
Bedeııirııdeıı komandomu çıkarrııayın
On.Zar benim gururumdur
Botlarımı çıkarrııayııı
Onlar nice yollar aşacak
Şehit olursam sırat köpriisündeıı geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim namusumdur
Ölünce mezarıma sembol olacak
Yara 'mm kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Giiğsiimdeıı kiir kurşunu çıkarmayın
O benim madalyam olacak
Zekeriya'nın, herkesin tüylerini ürperten, inanç, duygu ve sanat yük­
hi şiiri, Hakkari'deki askeri tesislerin tamamına her şekilde göriılebi­
lecek yerlere, özel levhalar üzerine yazıldı. Her okunuşta silah arka­
daşlarının kendisini anacak ifadelerle, şiirin altına kimliği ve çatışma­
nın özeti verildi. Tugay'ın girişindeki duvara da büyük, pirinç pano
üzerine kabartına harflerle yazdırılarak takıldı. (Zekeriya'nın şiiri da­
ha sonraki aylar ve yıllar içinde gazetelerde zaman zaman yazıldı. Te­
levizyonlarda okundu. Bugün de hfila çeşitli anına törenlerinde okun­
maya devam ediyor.)
Üzümlü işi daha bitmemişti. Devamını getirecektik. İstihbarat ve
Harekat subaylarına Üzümlü ve Serbest Karakolları güneyind_e kalan
Kuzey Irak arazisinde sürekli keşif yaptırdım. Kendim de birkaç kez
bu bölgeyi zihnime ezbere nakşedecek gibi keşfe çıktım. Para karşılı­
ğı oralarda yaşayan Barzani muhalifi peşmergelerden özellikle Kani­
masi köyü ve civarı hakkında bilgi topladık. Bu şahısları tugayda iki
156 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

defa ben sorguladım. Son olarak da en güvenilir olanı helikoptere


bindirip, sınıra paralel uçarak, nerede ne kadar PKK'lı olduğunu nok­
ta nokta tespit ettik. Üzümlü'ye gelen PKK'lılann 86 yaralısı vardı.
Bunlar saldırıya katılmayan başka gruplarla birlikte dokuz ayn yer­
deydiler. Saklandıklan yerlerden dördü arazideki sığınak ve mağara­
larda, beşi de Kanimasi köyünün içindeki evlerdeydi.
Haber kaynaklarının birbirini onaylayan en sağlam bilgilerden biri
de, buradaki yaralıların tedavilerini bir Alman doktor ile bir Alman
hemşire yapıyordu. Komando Taburu'nun neden daha güneye git­
mesine mani olmaya kalkışmaları onadaydı.
20 Aralık 1993 günü Kuzey Ira.k'taki bu bölgeye taarnız etmek üze­
re; Ylıksekova'daki 1. Dağ ve Komando Tabunı ile Hakkari'deki 2. Dağ
ve Komando Tabunı Çukurca'ya karadan intikal ettiler. Diyarbakır'dan
istenen helikopterler de aynı gün Hakkari'ye, Tugay'ın kışlasına gel­
diler. Aldatma planı gereği 20 Aralık' ta Çukurca'ya uçacaklardı.
Çukurca Jandarma Sınır Alayı kışlasında karargah subayları ile ha­
rekata katılacak olan 1., 2. Dağ ve Komando ve Jandarma Komando
Tabur komutanlarıyla 19 Aralık gecesi plan üzerindeki son görüşme­
leri yaptık. Her şey tamamdı.
Harekat; uçar birlik kullanılarak,. havadan hücum tarzında bir tak­
tik akındı. Hedeflerin üzerine alçak uçuşla yaklaşılacak ve doğrudan
hedef bölgesine atlanılacaktı. Kobralar havada bulunacak, ihtiyaç ha­
linde yere atlayan komandoları destekleyeceklerdi. Harekat 20 Ara­
lık günü gün ağarırken başlayacak, hava kararmadan aynı gün aydın­
·
lık süresinde bitirilecekti.
Her zaman altın değerinde olan zaıp.an, bu harekatta paha biçilmez
kıymete sahipti. Süratle gitmek, süratle vurmak, süratle dönmek; ha­
rekatın özüydü. 20 Aralık sabahı, bir haftadır bu bölgelerde olduğu
veçhile sisle başladı. Türkiye'ye nazaran daha alçakta kalan Irak ara­
zisi göz gözü görmeyen sis denizi gibiydi. 1200 komando ve iki süper
kobra helikopteri, dokuz adet karaşahin, 09:30'da, sisin kalkmasıyla
harekata başlamak üzereyken; Jandarma Asayiş Komutanı Korgene­
ral Hasan Kundakçı Çukurca'ya geldi. Kendilerini karşıladım.
- Osman Paşa harekat için Genelkurmay'dan haber bekleyeceğiz.
Durumlarını ona göre ayarla, dedi.
- Komutanım hedefler yeşil hat denilen yerin 15 km içinde, onun
için oııay almayı düşünmedim.
- Bizim Asayiş Karargahı bildirdi. Oradan da Genelkurmay Başka­
nı 'na arz edelim dediler.
1993 DöNEMI 157

Hasan Paşa saat lO:OO'dan saat 14:30'a kadar beliti 10-15 kere Ge­
nelkurmay Karargahında bulduğu herkesle görüştü. İstihbarat Baş­
kanı arzda, Harekat Başkaw arzda diye, tam 4,5 saat geçti. Sonunda
Hasan Kundakçı Paşa'ya haber geldi. Görüşmesinden sonra bana;
- Genelkurmay Başkanı'na arz etmişler, O da "Osman Paşa'ya söy­
leyin operasyon sırasında Barzani'nin peşmergelerin hiçbirinin kılı­
na halel gelmemeli, böyle olacaksa operasyonu yapabilir" demiş.
- Mezi-Karyaderi Kampına taarruz ettiğimizde bunlann denilen ka­
rakolların ne olduğunu gördük. Üzümlü saldırısından sonra bizim
birliklerin karşılarına çıkmaları ortada, şimdi gideceğimiz bölge ve
köy onların, PKK gruplan ile Üzümlüye saldıranlar da oradalar. Bar­
zani ve peşmergelerin daha başka ne yapmaları lazım? Bunların da
hepsi bir tarafa havanın kararmasına 1,5 saat kaldı, Türkiye'nin en
doğusundayız. Biz hafif donanımlıyız, bütün ağırlık.lan atuk. Asgari
alu saate ihtiyacımız vardı. Harekat arı kovanının içine dalmak şek­
lindeydi. Oriun için ancak aydınlıkta yapılabilir. Her şeye rağmen he­
saplanamayan dummlarla da karşılaşabiliriz. Ateş desteğinden vaz­
geçtim. Yaralılarımızı da gece helikopterler uçamayacağı için tahliye
edemeyiz. Harekattan vazgeçiyonım, dedim.
Hasan Paşa sakin bir şekilde konuşmayı sonuna kadar dinledi. Sonra:
- Gene de sen bilirsin Osman Paşa zaman çok geçti. İyi bir kötek yi-
yeceklerdi ama olmadı işte.
- Aruk bu planla yapılacak bir şey kalmadı, komutanım ,dedim.
Kundakçı Paşa yarım saat sonra Diyarbakır'a gitmek üzere ayrıldı.
Ben ve bütün birlikler gece sınır bölgesinde kaldık.
21 Aralık 1993 günü yayımlanan Hürriyet gazetesi aşağıdaki habe­
ri veriyordu:
"Gece lrak'a sızdılar. Dağ Komandolan 27 PKK'lı öldürdü. Kuzey
Irak'taki bir peşmerge karakolunun PKK'lılann ele geçirdiğini belir­
leyen dağ komandolan, dün gece bir "sızma operasyonu" gerçekleş­
tirdi. Sınırdan 7 km içerdeki peşmerge karakolunu basan dağ koman­
doları 27 PKK'lıyı öldürdü."
25 Aralık günü gene Çukurca' daydım. Hakkari il Jandanna Alay Ko­
mutanının aradığını söylediler. Albay Necmettin sınıf arkadaşımdı.
- Necmettin dinliyorum.
- Komutanım Karanlık Dağ (Kato) civarından bir ihbar aldık. Ya-
kındaki boş köylerden birine inmişler. Oraya gitmek istiyorum.
- Bunu bana niye soruyorsun, herkes tam inisiyatife sahip. Ancak
senin kaç timin var ki?
158 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Polis Özel Harekau sürekli Hakkari' de. Emniyet Müdürüne söy­


ledim onlan alacağım. Benim yanımda da iki tim var.
- Necmettin Kato'da büyük bir grup var. Senin beraber gideceğin
Jandarma ve Polis timleri bu işte çerez l.ıile olamaz. Helikopter ve ağır
silah desteği gerekirse, kara muharebeleri çok farklı şey biliyorsun;
topografya, harita, hava araçlannı sevk etme. (Ona telefonda Dağ ve
Komanda Tugayının bir hafta içersinde oraya taarruz edeceğini söy­
leyemiyordum.)
- Komutanım başlannda ben olacağım.
- Peki, sen bilirsin. Ama bu ekipler Karanlık Dağları'na çıkamaz,
orada da l.ıir iki gün dahi kalamazlar.
Daha Çukurca'dan ayrılmamıştım. Havanın kararmasına kısa bir sü­
re vardı. İlJandarma A!ay Komutanı bu kez telsizle aradı.
- Komutanım henüz Kato Dağı eteğinde iken PKK. lılar ateş açtı­
lar, ilk ateşte benim habercim şehit oldu. İki de yaralı er var. Polisler
bu gece burada kalmayız diye Hakkari'ye doğru gidiyorlar.
- Temas ne zaman sağlandı? Siz tam neredesiniz?
- Temas 4 saat önce sağlandı. Bizde Kato'nun l.ıir kıyısındayız. Po-
lislerin dummunun Vali Bey'e bildirdim. O'da "dönmeyeceksiniz" di­
ye emir vermesine rağmen, onu da dinlemediler.
- Sen Hakkari'ye dön. Oraya geliyomm.
26 Aralık saat O l :OO'de Tugay'ın batısındaki 3.265 metre rakımlı Şü­
raker-koç Tepe'de bulunan ama telsiz sistemlerinin rölesindeki mu­
habere müfrezesine bir gnıp PKK'lı saldırıya teşebbüs etti. Temmuz .
ayında bile en kalın kıyafetlerle üşfınillcn bu yerin şimdi Sil.ıiryadan
farkı yoktu. Daha önceleri de buraya niyetlenmişlerdi. Müfreze (25-
30 asker) hazırlıklıydı. Daha tel örgüleri geçmeye çalışırlarken bun­
ları karanlıkla fark eden nöbetçilerden bir asker, açtığı ateşle biri er­
kek diğeri kadın iki militanı öldürdü. 1 5-20 dakika içinde altı PKK'lı
öldürülfınce, diğerleri geldikleri yere kaçtılar, yani Kato-Karanlık Dağ­
daki kamplarına. Civarda bir şeyler yaparak akıllarınca varlık gösteri­
si peşindeydiler.
Aynı gün Şemdinli Derecik ' teki Piyade Tabur Komutanı Kurmay
Yarbay Ali, sınırdan 1 5-20 km içeride Irak topraklarında PKK'nın iki
sığınağının yerlerini öğrendiğini, gidip bulmak istediğini söyledi. Ta­
bıının Kuzey Irak'a giren bölükleri sığınaklan buldu. Çok miktarda
el bombası mayın ve erzak çıkardılar. Fakat kısa l.ıir süre sonra çatış­
ma çıktı. Bu bölgede genişleyecek bir muharebe piyade tabunınun
unsurlarını zorlayabilirdi. Şemdinli'deki Dağ ve Komando Tabıınına
1993 DöNEMl 159

iki kara şahin gönderdik. Komandolar piyade ıabunı ile çarpışan PKK
grubunun arkasındaki kayalık mıntıkaya atladılar. Ben de çalışma ala­
nına gittim. Geri bölgeleri kuşatılan, hiç ummadıkları bir durumla,
hem de Irak arazisinde yüz yüze kalan PKK grubunun telsizleri, ana
baba giınü, panik halinde ciyak ciyak ötüyordu. Laçkalaşan sinirleriy­
le birbirlerine küffırler yağdırıp durdular.
28 Aralık 1993, Hürriyet Gazetesi:
"Irak sınırında 1 1 PKK'lı öldü: Hakkari'nin Şemdinli ilçesinin Irak
sınırı yakınlarında 1 1 terörist ölü olarak ele geçirildi. Sığınaklarda 30
el bombası, 24 mayın, bol miktarda gıda maddesi bulundu. "
2 8 Aralık 1993, Milliyet Gaietesi:
"Hakkari'nin Şemdinli ilçesi yakınlarındaki operasyonda 11 PKK'lı
öldürüldü."
Jandarma Asayiş Komutanlığı 'ndan 22 Aralık 1993 tarihli bir mesaj
geldi. Metinde 'Jandarma Asayiş Komutanlığı bölgesinde (Güneydo­
ğu Anadolu-13 vilayet) yedi operasyonun, uygulanan taktikler, kişisel
cesaret ve gözü peklik açısından harp tarihi ve kayıtlarına kaynak teş­
kil edecek şekilde olduğu belirtiliyor ve harp tarihine esas olacak gi­
bi, daha detaylı rapor edilmeleri" isteniyordu. Bu yedi harekatın dört
tanesi Hakkari'ye aitti; Ağustos, Eylül, Kasım ve Aralık aylarını kapsı­
yordu. Diğer üç operasyonun her biri başka bir vilayete aitti, tarihle­
ri de Kasım ayını gösteriyordu. Hakkari'dekiler; İkiyaka Dağları, Bal­
kaya Dağı Operasyonlarıyla, Serbest ve Üzümlü Karakolları çatışma­
larıydı.
Mesajı karargah subaylarına verdim ve sordum:
- Bu mesajda büyük bir noksanlık var, nedir?
- Ekim ayında Kuzey Irak'a, Mezi-Karyaderi Kampına yaptığımız ha-
rekatı unutmuşlar. Hızla dalıp çıkmamızdan olacak herhalde; şok et­
kisi var ya komutanım, dost düşman herkesi etkiliyor.
- Bizi sonuçlar ilgilendiriyor arkadaşlar ama; bir tugayın ilk kez, tek
başına PKK'nın Kuzey Irak'taki kamplarından merkezdekine, gece
20 km sızması, bunu 3000 komandoyla gerçekleştirmesi bir tabunın
da kimsenin bilmediği, görmediği Kuzey Irak'ıa dağlardan, bir karan­
lık süresinde 36 km yol kat ederek kampı güneyden kuşatması ve bu­
ranın hiç zayiat verilmeden 18 saatte yerle bir edilmesi doğal bir şey
olamaz. Bu kadar asker gece kayalıklarda zaman zaman geçerken dü­
şüp kolunu bacağını kırabilir, kayalıklardan vadilere düşer, herhan­
gi bir nedenle ayağı kayar, başı parçalanabilir. Çünkü sürekli hızlı ha­
reket ihtiyacı bu sonuçları dahi mantıklı gösterebilir. Bunlar bile ol-
160 UNUTULANLAR D!Ş!NDA YENi BiR ŞEY YOK

madı. Asayiş Karargahı'na bunları da teİefonla bildirin. Mezi-Karye­


deri harekaunı da detaylandırarak, diğerleri ile birlikte gönderin.
161

"Bir hayba ağlar


Şu gördüğüm sıradağlar
Her gün yamk bir türkü söyler
Yiğidim yiğidim diye dumanlı tepelerinde rüzgar,
İfittin mi hiç?"

Mehmet Rıza Çalışkan

Üçüncü Bölüm

1994 DÖNEMİ
162 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK
1994 DöNEMİ 163

"Gözü peklik bir hikmettir.


Muharebenin en önemli bölümüdür.
Cesaret büyük ölçüde alışkanlık ve kendine güvendir. "

30 Aralık gümi İstihbarat Şube Müdüriı geldi:


- Komutarum bir gazetenin muhabirleri geldiler. Yılbaş� gecesini sı­
nır karakolunda askerlerle beraber geçirmek istiyorlar. İzin belgele­
ri var.
- Tamam gitsinler. Nereyi istiyorlarsa. Birlik komutanına haber ve­
rin.
- Üzümll"ı'yü istiyorlar.
- Harun, Üzümlü'de yılbaşı gecesi bekledikleri heyecanı bulamaya-
caklar. Üzümlü dosyası kapandı. Onlar bunu tabii ki bilemezler. Hal
böyleyken, bu güne kadar 31 şehit, 27 yaralı veren Üzümlü Karako­
lu'nda yılbaşı gecesini geçirmek isteyenler, herkesten farklı adamlar­
dır. Bu memlekette cesur adamlara, ihtiyaçları olmasa da yardımcı ol­
malıyız. Benim ilk sözüm, biliyorsun, "önce cesarettir." Cesur adam­
ları severim. Ne istiyorlarsa, neye ihtiyaçları varsa, hepsi karşılansın.
2 Ocak 1994, Hiırriyet
"Rahat uyuyun biz buradayız: Üzümlü kahramanları Reşdan Da­
ğı'nın 2.500 metrelik zirvesinde, Irak sınırının sıfır noktasında yer
alan bu vatan toprağında sanki başka bir dünyada yaşıyorlar. Şehit
olan 31 kahramanın ölümsüz anıları şimdi Reşdan Dağı'nın zirvele­
rinde dolaşıyor. Soğuk ve karla iç içe yaşayan Mehmetçiğe bunlar hiç­
bir şey ifade etmiyor. Ay-yıldız Bayrağımızın gururla dalgalandığı mev­
zilerdeki Mehmetçiğin gözü 24 saat Kuzey lrak'ta Aya.ş'lı Ahmet Gün­
düz, savunmada di"ışmanı beklerken "Bıraksalar, gidip şu dağları düm­
düz etsek" diyor. Kanlarıyla destan yazanlar "Herkes rahat uyusun biz
buradayız" diyor.
31 Aralık 1993'te, gece yılbaşı olması nedeniyle PKK dağ kadrosu
veya şehir ve köylerdeki milisleriyle bir yerlere saldırmak isteyebilir­
lerdi. 30 Ağustos, 29 Ekim gibi özel gi"ınlerin gecelerinde mutlaka es­
kiden bunu yapmışu. Birlikler ve karargahlar havanın kararmasıyla
birlikte; kışla, üs, karakol ve mevzilerde farklı tertip ve aldatma dü­
zenleriyle bütün gece tetikte beklediler. Aslında her gi"ın her saatte
aynıydılar, ancak bu gece herkes daha değişik bir dunış aldı.
1 Ocak 1994'e gireli iki saat olmuştu. Yamında nükte makinesi l.e-
164 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

vazını Şube Müdüriı Yarbay Zafer de vardı. ( 1996' da yakalandığı aman­


sız bir hastalıktan rahmetli oldu)
- Komutanım bu gece boşuna bekliyorsunuz. Gelmeyecekler.
- Aceleci olma Zaferi
- Komutanım siz PKK'lıları alışurdınız. Aruk onlar neredeyse, biz
onların bulunduğu yere gidiyonız. Adamlar tembelleştiler. Bu karda
kıyametle niye yollara düşsünler. Gelmemelerinin başka bir sebebi
daha var.
- Zafer, sen levazımcılığı bırakmış sa�ı olmuşsun. Neymiş o sebep?
- Bunun şarkısı bile var komutanım, müsaadenizle onu söyleyeyim.
- Neymiş, dinleyelim.
Zafer şarkıyı müziği ile birlikte söyledi:
Akşamın olduğu yerde
Bekleniyorsun, gelmiyorsun
Çünkü seni çok sevdiğimi
Biliyorsun, gelmiyorsun.
1 993 yılı gelip geçiyor
Sen gelmiyorsun
Çünkü seni çok sevdiğimi
Biliyorsun, gelmiyursun.
Kurmay Başkanı:
- Son 15 günde kömür sıkınusı yaşadık. Tugay'ın kömürü Şımak'ta­
ki madenden alınacaku. Kömür ihalesini Diyarbakır yapu. Taşımayı
ise Mardin yapacaku. Şırnak 'taki maden ocağını PKK'lılar sık sık bas- ·

Uğı ve halen de tehdit ettiği için müteahhit günde bütün bölge için
4-5 kamyon ancak kömür çıkartabiliyor, O da bize düşmüyordu. Mar­
din'deki taşıma müteahhiti de mukavelesini yaku. Kömür hazır bile
olsa taşınamıyordu. Siz ikimize "Bu işlerde hiçbir aksaklık istemiyo­
nım" diye birkaç kere emir vermiştiniz.
- Hallettiniz mi?
- Zafer bizzat kendisi Diyarbakır'a giden helikopterlerden biriyle
Şırnak'taki madene gitti. İki gün kaldı ve iş yoluna girdi.
- Doğnısunu yapmışsın Zafer, işlerin iyi gitmesini istiyorsan kendin
yap; dedim.
- Komutanım askerlerin operasyon dönüşlerinde kışlanın ısınmadı­
ğını öğreıµnce, nasıl olsa siz beni madene aturacakunız. Ben savaş leç­
hizaunı kuşanıp, tüfeğimle birlikte oraya giderek Dağ ve Komando Tu­
gayının Levazım Müdüriı nasıl olurmuş dosta düşmana gösterdim.
1994 DöNEMI 165

Karargah subaylarından biri:


- Sizin bir hafta önce poligonda atış yaptığınız iki hedef kağıdı Za­
fer Yarbayımda. Sizden sonra poligona gidip onları aldı ve odasına
getirdi.
Kurmay Başkanı:
- Komutanım belki fark ediyorsunuzdur. O günden beri Levazım
Şube Müdüriı size arza gelemiyor. Siz karargaha geldiğiniz zamanlar,
"Komutan sinirli mi?" diye bana sonıp odasına dönüyor.
- Hayrola Zafer, ben dağda taşta her zaman ateş ediyonım, Poligon­
da sadece farklı bir deneme yaptım. Bundan ne çıkar?
- Dağda taşta yapın. Orada düşman var ama kışlada sadece biz va­
rız. Bu hedefkağıtlanndaki denemeyse normali ne olur? Ben sağlam­
cıyım koumtanım.
1 Ocak 1994'ün yılbaşısı, rahmetli Zafer'in nükteler yaparak giıl­
dürmeye çalışmaları ile böyle geçti.

"Ateş yakar; insan bunu telkinle öğremr.


Kimse a!efte yananlar kadar emin olamaz.
Ölüm de öyledir. Ölümü saniye saniye hisseden emin olur.
Diğerleri sadece bilir, ölümü yaşayamaz. "

3 Ocak 1994 günü Harekat Şube Miıdüriı gelerek, Genelkurmay ve


Jandarma Asayiş Komutanlıklarından aradıklarını, onay için gönder­
diğimiz Kuzey Irak'taki Hakurk Kampı'na yapacağımız harekat pla­
nının (Ejder-Kış) Genelkurmay Başkanı'na arz edildiğini, Genelkur­
may Başkanı'nın "İran topçusunun zaman zaman Hakurk'a ateş açtı­
ğını, Hakıırk'tan İran topraklarına giden geçitlerin mayınlanmış ola­
bileceği düşünülerek, buralara indireceğimiz komando timlerinin o
yerlere indirilmesinden vazgeçilmesini söylediğini, eğer operasyon
yapıla.c ak5a bunun Temmuz 1994'te yapılmasının uygun olacağının"
kendisine bildirildiğini söyledi.
- Alımet, sen, bunu sana söyleyenlere; PKK'nın Hakurk'tan İran'da­
ki Zagros Kampı 'na geçmek için kullandığı bu 3000 metrenin iızerin­
deki kayalıklara kendisi basmak için mayın döşemeyeceğini, Mezar­
gediği üzerinden Hakurk'a tepeden bakan bizim timlerin, bir yıla ya­
kındır oraya İran topçusunun bir mermi daha atmadığını, ne gördiık-
166 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

!erini ne de duyduklarını söylemedin mi? Kaldı ki 20 kilometre ıızıın­


lıığı.ındaki Hakurk Vadisi'ne bir iki topçu mermisi düştü veya geçit­
lerde birkaç mayınla karşılaştık. Bu ikisinin PKK'nın havan ve roket
atışlarının yanında kıymeti var mı? Mermi atılacak, mayınla karşılaşa­
cağız diye düşünsek bir tek harekat yapabilir miyiz?
- Kışladan bile çıkamayız komutanım.
- Peki, sen bunları sana söyleyen karargah subayına açıklamadın
mı?
- Komutanım, malumlarınız. Siz bu tip arzları bizden iyi bilirsiniz.
Genelkumıay Başkanı harekat yapılsın istiyor fakat, bunun Temmuz'da
olmasının uygun olacağını belirtiyor.
- Topçu ve mayın meseleyse, Temmuz'da sonın ortadan kalkar mı?
Temmuz ayında Hakurk Kampı'nda muharebelerde sakatlanmış kör,
topal, sadece lojistik işleri yapan idari insanlar dışında militan olma­
dığını, sen de ben de bilmiyor muyuz? Temmuz'da yurt içinde her
yer yanarken Hakurk'taki 50-00 sakat adamın peşine düşülür mü? Bu
çalışmamız Irak'a derin dalacağımızdan erken onay istediğimiz ve za­
manını bizim tayin edeceğimiz bir harekattı. Önceliğimizi biliyorsun,
. yıırt içindeki 2 kışlık kamp, Karanlık Dağ (Kata) ve Alandüz (Ora­
mar) bu ikisini de, üst üste ve hemen çökerteceğiz. Ejder zaten sıra­
sını bekleyecek, kasaya koyun!

"Ardından yüz köpek havlamayan kurt, hurt l·ayılmru;. "

Dağ ve Komando Tugayının Hakkari, Yüksekova, Şemdinli'de bıı­


!ıınan taburları ile Çukurca'daki jandarma Komando Tabunı derin
kar ve şiddetli soğuklarda, dağ ve dağ geçitlerinde muharebe edecek
gibi hazırlıklarını hızla tamamladılar. Birliklerin hazırlıklarını bulun­
dukları yerlerde gece de onlarla birlikte kalarak kon trol ettim. Her
yerde subay astsubaylarla topluca nerede neyi nasıl yapacağımızı an­
lattım. Herkesin şevki dorukta, ruhları yüksek, iradeleri uslllra kadar
keskindi. Türk Milleti'ne silah çekerek kabadayılık yapmaya kalkış­
mak ne demekti? Savaş tarihleri bizi nasıl anlatıyordu? Bu toprak bi­
ze neye mal olmuştu? Taşkın nehirleri geçen bir ulııs çaylarda mı tö­
kezleyecekti? Aslında bu durumlara manız kalmamız idari maslahat­
çıların meydana getirdiği lıir sonuçtıı ve uzaktan yakından Tıirk Ulu-
I994 DöNEMI 167

su'yla ilgisi yoktu. Halep oradaysa arşın buradaydı. El mi yaman bey


mi yaman herkese gösterilecekti. Tugaya döndüm.
8 Ocak 1994 sabahı Emir Astsubayına "Merkezi yayın sistemine söy­
le, "Harekata hazır olun" kasetini çalsınlar." İki dakika sonra hopar­
lörlerin sesleri çevredeki tepelerin yamaçlarında çınlamaya başladı:

"Yiır.e şahlanıyor amaıı kolbaşının yaııdımda kıratı


Görünüyor yandım aman, bize serlıal yollan
Davullar çalsınlar aman, yine cengi cengine harbi
Görünüyor aman, bize sefer yolları. "

***

."İzmir'in katıakları dökiilür yaprakları


Bize de der/,er çakıcı,yarfidan boylu
Yakanz konaklan.
Selvim senden uzun yok
Yaprağında düzün yok, yarfidan boylum
Gamalı da zeybek vuruldu
Çakıcıya sözüm yok. "

***

".Kınm 'dan gelirim adırıı da Sinan 'dır !ıey


.Kılıcımın sııyu, yar myu, kandır da dmnandır !ıey
Km11ı 'da11 gelirim alım da araptır hey
Gizlen111e ey gafil Sinan da buradadır
Meydan da hurdadır. "
***

''Dağlarında da guru da 111eşe yanıyor efem


Melı11ıel Ffe '111. de dam başında üşiitnıiiş de donuyor
Boncııklu gelin orta )•erde dönüyor da dönüyor
Aslanım da efeler vay tıay
Yiğidim de efeler my vay
***

Gar 1111 yağıyor Yarengiimen 'in dağına efeiıı


Hadeıı çıkan da şu dağlamı başıııa da başına
Meh111et Efe 'm de oturuvermiş efe/,eıin sağma
Aslanını da efeler vay vay
Yiğidim de efeler vay tıay. "
168 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

9/ 1 0 Ocak 1994 gecesi Karanlık Dağı (Kato) güneyden Yüksekova


Dağ ve Komando Tabunı ile Jandarma Komando Tahtını, doğu ve
kuzeyden ise Hakkari'deki 2. Dağ ve Komando Tahtını emrinde Jan­
darma Özel Harekat gnıbu olduğu halde kuşauldı, çepeçevre sarıldı.
Kata Dağ bloğuna bu mevsimde güneyden çıkmak mıimkiın değil­
di. Tamamen uçunımlarla kaplı bu tarafta kuşaunadaki taburlar, her
şeyi göze alıp dağdan inmeye kalkışacakları bulundukları yerlerde
bekleyeceklerdi. Dağa; kuzeyden kuşaunaya kaulan 2. Dağ ve Koman­
do Tabıını ile Jandarma Özel Harekat Grııbunun seçkin timleri çıka­
caku. Kuzeyde de dağa çıkabilecek kayalık tek bir patika vardı. Kato
Dağı bauya, Şırnak istikametinde Allın Dağlar adıyla devam ed.iyordu.
Hakkari-Şırnak idari sınırından, Süvari Halil Geçidi ile Şırnak arazi­
sine giriyordu. Hakkari il merkezinin 20 kın. doğusunda bulunan bu
PKK kampındaki grııp, Hakkari il merkezi içindeki saldırıları milis­
lerle birlikte yapan, civardaki karakolları ve köyleri basan, yol kesip
adam kaçıran, mayınları yol ve patikalara döşeyen dağ kadrolarından
oluşuyordu. Elimizdeki resmi bilgiler, bölge köylülerinden, konıcıı­
lardan elde eltiğimizle birlikte, Kata Dağı 'nın alu yıldır üstüne çıkıl­
madığını gösteriyordu.
Dağ ve çevresi yiıksekliği yarım ile bir metre arasında değişen kar­
la kaplıydı. Sabah olduğunda ise kar yağmıyordu. Sürekli aldığımız
üç günlük meteoroloji raporları da önümüzdeki birkaç gün yağış ala­
mayacağını gösLeriyordu. Bugün, gökyüzü gri ve siyah bulutlarla kap­
lı olduğundan, sanki biraz sonra akşam olacak ve hava kararacakmış
gibi bir his uyandırıyordu.
Saat 07:00'da Üsteğmen Engin komutasında 2 Dağ ve Komando ti­
mi, Üsteğmen Garip komutasında 2Jandarma Özel Harekat timi (80
kadar asker) birbiri arkasında, kol düzeninde, kırkayak yürüyüşüniı
andıran ilerleme şekliyle Dağın doğusundaki dik patikanın başlangıç
noktasına yaklaşmaya çalışırlarken, patikanın dağın üstüne ulaşuğı
nokta merkez olmak üzere, 50 metreye yakın bir cephedeki kayalık
mınukadan şiddetli roket , makineli tüfek ve piyade Lüfeği atışı baş­
ladı. Timler bir metrelik karın üzerinde ve urrnanışa başlama yerinin
oldukça uzağındaydılar. Mevcut dunım; iki yüz metrelik bir duvarın
iızerinde buhınanların, duvarın dibinde, karların üzerinde bata çıka
yatan, sürünenlere yukarıdan kaya ve taş parçaları aunaları ve yuvar­
lamalarına benziyordu.
Bu durum hesaplandığı için ona göre mevzilenmiş olan Tugayın
Dağ Topçu Bataryası ile tabunın havanları derhal karşı ateş açular.
1994 DöNEMI 169

PKK'lılann mevzileri her zamanki gibi kayaların alunda, kovukların


içindeydi. Top ve havan auşları karşı tarafa istenildiği gibi kayıp ver­
direıniyordu ama bizim timlerin fızerine de sağlıklı, iyi nişan alarak
ateş etmelerine mani oluyordu. Kobralar çağrıldı. PKK mevzilerini
ateş al una alan kobralar hedefin üzerinden çekilince topçu ve havan­
lar başlıyor, böylece timlerin zayiat vermeden patikaya yaklaşmaları
sağlanıyordu. Kobra, topçu ve havan ateşi kesilince militanlar sanki
hiçbir şey yapılmamış gibi yeniden ateşe başlıyorlardı. Harekat böl­
gesinde bulunan Geçitli Karakolundan çıplak gözle bütün olup bi­
tenleri izleyebiliyordum. Tabur Komutanı Binbaşı Necmi (PKK'lıla­
rın 2. Dağ ve Komando Tabur komutanı Binbaşı Necmi'ye takuklan
isim "İhtiyar Kurt"tu.) bizim timler ile PKK. grubunun auşlarını en iyi
görebilen bir sırttan taburunun harekaunı sevk ve idare ediyor, tak­
tik ve teknik bilgisiyle, soğukkanlı bir şekilde ateş destek unsurlarını
yönetiyordu.
Saat 1 1 :00 olmuş, karların içindeki timlerin en önünde bulunan Üs­
teğmen Garip bile daha patikanın başlangıcındaydı. Patikanın dağın
üstündeki bitiş noktasındaki kayalıklarda yay gibi tertiplenmiş mevzi­
lerden yağmur gibi mermi geliyordu. Derin kar, düşen roket mermi­
lerinin parçalarının dağılmasını azaltarak, tesirlerini azaluyor, buna
karşılık hızlı ilerlemeye mani oluyordu. Timler tepelerinde bulunan­
lara ayağa kalkarak ateş edemediklerinden auşları sağlıklı olmuyor ve
cılız kalıyordu.
Bu böyle devam edemezdi. Bunların üzerine veya civarına havadan
atlayıp, aynı düzlemde manevra yapmamız şartn. Ancak dağdaki PKK
grupları sadece ateş edenler miydi? Dağın diğer bölümleri ölü sessiz­
liği içindeydi. Hiç tepki gelmeyen kısımlarda da durumun gelişmesi­
ni bekleyen PKK unsurlarının bulunması miımkiındiı. Bu kışlık kamp
sırf ateş edenlerden meydana geliyor ol�azdı. Çuvalı bu nedenle
şimdi başka ucundan da silkelemek gerekiyordu. Karakolda bulunan
karargah subayları Binbaşı Ahmet ve Yüzbaşı Hamn'a:
- Dağın üzerine timler atacağız, bana bu işi "ben yapacağım" diyen
bir pilot bulun, dedim.
20 dakika sonra Pilot Ylızbaşı Ali geldi.
- Ali , size yer emniyeti alınmadan hiçbir şekilde iniş yapamayacağı­
nız konusunda pilotların bağlı olduğu komııtanlıklarca verilen yazılı
ve sözlü kesin emirler var; biliyorum. Bu genelde doğmdıır. Ama mu­
harebe kalıp tanımaz. Kalıplarla da yapılamaz. Esneklik, elastikiyet,
herkesten farklı cesaret ister. Koşulların hakkını hemen ve mutlaka
170 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YoK

süratle vermemiz lazım. İniş riskinin en düşük olduğu kesimi seçece­


ğiz ve dört sortide toplam iki tim taşıyacaksın.
- Dunımu biliyorum. Ben gideceğim Komutanım.
- Sana yakışanı da budur. Sağol. Şimdi sana auna bölgesini göste-
relim.
Dağda çarpışmaların devam ettiği yönün tam aksi istikametindeki
ucunda, kayalıkların arasında bulunan küçük yuva gibi bir yere inile­
cekti. Sırtı boydan boya testere gibi kayalıklarla kaplı dağda başka bir
doğnı dürüst yer de yoktu. Harekat Şube Müdürü geldi.
- Komutanım Pilot Yarbay Sinan, "Ben de uçarım" diyor.
- Güzel, o zaman her helikopter ikişer sorti yapsın. Taşıma daha kı-
sa sürede biter. Binbaşı Necmi'ye söyleyin, kuşauna çemberinin kri­
tik olmayan bölümlerinde bulunan iki timini hazırlasın. Seçtiğimiz
yere atılacaklar. Bir helikopterde beni tabıır komutanının yanına at­
sın. Binbaşı Necmi'nin bulunduğu tepedeki karın yiıksekliği helikop­
ter için uygun olmadığından eteklerde bir yere indim ve yanına çık­
tım. Her şeye cepheden bakan bu tepede, dağın dibindeki bizim tim­
ler ile PKK'lılar, bir salonda yakın mesafeden film seyreder gibiydi.
Kobralar bir kez daha geldiler. Onlar ayrılınca hedefleri topçu ve ha­
vanlar dövmeye başladı. Dağın eteğindeki dört komando timi beyaz
giysileri ile kann üzerindeydiler. Kolay vunılmamak için kendilerini
dağın eteklerindeki kayalıklara doğnı yaslamışlardı. PKK'lılar 43 muh­
telif noktadan ateş ediyorlar, attığımız topçu mermileri kayalann iıze­
rinden uçuyor veya ön yüzüne çarpıyordu. Militanların doğnı ateş et�
melerini önlüyordu ancak zayiat verdiremediği de ortadaydı.
Tabur komutanı Binbaşı Necıni "Timler hazır komutanım. Yerleri­
ni helikopterlere bildirdim" dedi. 15 dakika sonra iki Kara Şahin
(Skorsky) bizim solumuzdan, birbiri ardına yere siıriınürcesine uça­
rak ani bir yükselişle Dağın batısındaki avuç içi gibi göriınen yerin
iızerine süzüliırken, ilk helikopterin gövdesinin öniınde ve arkasın­
da aynı anda iki roket paralandı. Bunları atanlar dağın ortalarında
bir yerlerde mevzilenmişlerdi. İniş yerine helikopterin sığmadığı bu­
lunduğı.ımuz yerden görünüyordu. İlk timin yarısı 1 2-13 asker indik­
ten sonra gerisi kolaydı. Pençe vücuda bir kez geçmişti; diğer sortiler
birbiri ardına yapıldı. Dağın doğu ucundaki çatışma yerinden çok
uzakta olsa artık tepelerin birinde 50 komando vardı. Dağın inilen
bu dar çukurunda, 25 PKK'lı (1 takım) varmış, militanlar şoka girip
ne olduğı.ınu anlayamadı. Öyle ki doğru diıriıst ateş bile edemeden,
donmuş ve şaşkın vaziyette iken karların içine atlayan askerler bunla-
I994 DONEMi 171

rın üzerine çullandılar. Düşünmek bir yana hayal bile edemeyecekle­


ri bir durumla karşılaşmışlardı. Uçsuz bucaksız şu dağda, sığırcık yu­
vası gibi bulundukları bu yere; tepelerinden Dağ Komandoları yağ­
mıştı. Çarpışmaların devam ettiği bölgeden de ne kadar uzaktı üste­
lik. İş bunlarla da bitmiyordu, sığınağa benzeyen bu mekan, helikop­
terin ancak yarısının gire bildiği kısmı dışında karın ıslaklığı ile he­
men çıkıp kaçabilmelerine imkan olmayan sarp kayalıklarla çevriliy­
di. Her asker muharebelerin bazen bir seri tesadüflerden oluşacağı­
nı bilmelidir. Sürprizler ancak, kendine güven ve hızlı tepki ile ber­
taraf edilebilir. Bütün planlar başlangıç içindir. Bir süre sonra işe ya­
ramaz. Çünkü hareket her şeyi yerinden oynatır. Hayal gücü ne ka­
dar geniş olursa, plan da o oranda geçerli olur.
Esas çıkış yerinde henüz bir değişiklik yoknı. Bu bölgedeki PKK gru­
bu henüz durumu fark etmemişti. Şu ana kadar patikanın ucuna ge­
lip tıi:manmaya başlayacak olan timlerde bir hafif yaralının dışında
hiçbir zayiat olmaması hepsinin yetenek, tecrübe ve destek ateşleri­
nin düzenli yiırıitülmesinin ötesinde bir mucize gibiydi. PKK mevzi­
lerinden ateş edilen yer sayısı 15-20'ye düşn-ı ancak yoğunluk hala de­
vam ediyordu. Patikanın dağın üstündeki bitiş noktasında ''V" şeklin­
deki mevziden ateş eden BKC makineli tüfek en etkili atışları yapıyor­
du. Telsizle Dağ Topçu Batarya komutanı Üsteğmen Hakan'ı aradım.
"Sana şimdi bir tek hedef tarif edeceğim. Dört topla, gene görerek,
tıpkı piyade tüfeği gibi, aynı noktaya atış yapacaksın. Anladın mı? Tek
hedefe, dört topla ve azami atış süratiyle. Başka hedeflerin hiçbirine
atış yapmayacaksın. Birbiri ardına, o noktadaki kayalık un ufak olun­
caya kadar."
Bütün kayalıklar birbirine benzediğinden, hedefin anlaşılması beş
dakikadan fazla sürdü, ama sonunda top mermileri bir makinenin iğ­
nesinin aynı yere batması gibi, makineli tüfek mevziine kısa aralıklar­
la vurmaya başladı.
Saat 14:00'da timler patikanın ortalarına kadar tırmanışlardı. Düz
yerden yamaca ulaştıkları için timler de biraz rahatlamışlardı. Hava
kararmadan patikanın üstüne çıkmamız şarttı. Yukarıdakilerin mu­
kavemeti gittikçe düşmüş, fakat botlar üzeri karlı ve ıslak kayalıklar­
da sürekli kayıyordu. Saat 15:00 civarında mevzilerde birkaç kişi bıra­
kıp grubun dağın ortalarına doğru çekildiği anlaşılıyordu. Artık ba­
tıya yapılan indirmeyle, arkalarına doğru yaklaşmaya çalışan asker ol­
duğunun farkındaydılar. Saat 15:30'da Üsteğmen Garip ve Astsubay
Kaşif orada bırakılmış olan 2-3 PKK'lıyla yakın mesafeden çarpışarak
172 UNuruLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

dağın üsti'me çıktılar. Saat 1 6:00'dan itibaren de 2. Dağ ve Komando


Tabum'nun kuşauna çemberindeki bölüklerden biri, çıkış noktasını
genişletmiş olan timlerin bulunduğu bölgeye havadan inmeye başla­
dı. Ve saat 16:20 de hava karardı.
Sabah olunca Kato Dağı 'nın önceki gün çıkılan yerde bulunan kü­
çük alana helikopterle indim. PKK' nın kampı dağın ortasında ve zir­
venin güneyindeydi.Jeneratörler, aydınlauna donanımları, ısıtma sis­
temleri, konfor sağlayan her türlü malzeme ile burası minik bir şehir­
di (Hem de Hakkari il merkezinin 20 kilometre doğusunda). Tam
zirvede güneyden girilen ve kuzeyde de çıkışı olmayan içi galeriler ha­
linde bölünmüş, yan yana üç dev mağara vardı. Bu sabah erken saat­
lerde bunlardan birine girmeye hazırlanan teğmene el bombası atıl­
mış, teğmen de aynı el bombasını yerde patlamadan kapıp, kendisi­
ne fırlatan PKK'lının kafasına atmıştı.
Ortadaki mağara buradaki grubun karargahıydı. Masalar , sandal­
yeler , haritalar , bayraklar, flamalar. Bir de omuzdan omuza takıla­
bilen kırmızı enli bir kumaşın üzerinde sarı renkte büyük harflerle
"Ki'ırdistan 'ın Hakkari Prensi' yazılı bir yafta vardı. Şu yazı bile mey­
danı boş bulup, işi ne kadar azıttıklannın göstergesiydi. Çiınkü, bu
güne kadar işlerin gidişatı bunları hayallerine kısa bir süre sonra ka­
vuşabileceklerine inandırmıştı. Burada çıkan "Kürdistan haritası";
Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu ile buraya komşu İran arazisini
kapsamaktaydı. Çok miktarda silah, cephane, muhtelif malzemeler
ile tonlarca erzak ele geçti.
Harekatın silahlı çatışma kısmı 24 saatte bitmişti. Dağın didik didik
aranması ve Şırnak istikametine kaçmaya çalışanların Altındağ Silsi­
lesinde takibi dahil operasyon dört günde tamamlandı.
14 Ocak günü taburlara kışla ve üslerinize dönün emrini verdim.
Kato harekatında bir komando er şehit oldu. Dokuz askerin ayak­
larında donma başlangıcı göriıldü. Hastaneye kaldırıldılar ve hiçbir
organ kaybı olmadan sağlıklarına kavuştular. Donma meselesi, Türk
askerlerinin harekat esnasında bir rahatsızlıklarını bildirmeyi; "ar ve
utanç kabul euneleri", hiçbir şekilde birliğinden ve arkadaşlarından
ayrılmayı istememelerinden kaynaklanıyordu. Ayaklarında bir farklı­
lık olduğunu hissediyorlar ama dayanıyorlar ve bunu asla söylemiyor­
lardı. Çünkü bu onlar için "gurur kırıcıydı.". Bu dokuz askerin duru­
munu da harekat sonrası subaylar kontrol ederken tespit eunişlerdi.
Kato-Karanlık Dağ harekaunda 66 PKK'lı yok edildi. Kamp, mağa­
ralar dahil çökertilip. malzemeleriyle birlikte yerle bir edildi. Bütün
1994 DÖNEMi 173

bu sesler uzaktan uzağa şehirden duyuldu. Operasyondan sonra Hak­


kari'ye derin bir sessizlik çöktü. Şehre gidip gelen subaylar, bir ten­
halık hissettiklerini, aynlanlann milisler ile bir kısım yardım ve yatak­
çılar olduğunu kıymetlendirerek, güvendikleri dağlara bu defa "kır­
mızı kar" yağdı dediler.
Basında Kato Harekau.
13 Ocak 1994 Hürriyet:
"Hakkari darbesi: 66 PKK'lı öldü. Hakkari'nin 3.000 metre yüksek­
liğindeki Kato Dağında önceki gün gerçekleştirilen operasyonda 53
terörist öldünildü. Ölen terörist sayısı 61 'e ulaşu. Dünde dört PKK'lı­
nın ölü ele geçirildiği bölgede üçü makineli tüfek, 64 uzun namlulu
silah, beş roket atar menııisi, çok sayıda el bombası, tonlarca erzak,
binlerce mermi ve örgütsel planlar bulundu."
14 Ocak Milliyet:
"Kar, Mehmetçiği yıldırmıyor. Hakkari'ııin Kato Dağı zin'esinde bö­
li'ıcü terör çetesine karşı başlatılan operasyon aralıksız şekilde devam
ederken, vatanı için canını feda etmeye hazır olan Mehmetçik, şid­
detli kara aldırmadan bölücü eşkıyanın peşinde."
Sabah köşe yazısı:
Vatan kahramanlık istiyor:
"Yinııi yaşında çocuklar güneydoğuda kahramanca ölürken, onlar­
dan iki hatta üç kat fazla yaşamış insanların "Korkakça davranmala­
rı", siyasi güç için, daha fazla para için "ihaneti görmezlikten gelme­
leri" isyan duygulan yaratıyor.·
Türkiye otorite boşluğuna düşmüştür. Hükümet ne yapacağını bil­
miyor. Parlamento görevini yapmıyor. Yargı da yapmıyor.·
Siyasetçiler ve başta savcılar, tüm kamu görevlileri, güneydoğuda ölü-
me göz kırpmadan giden Mehmetçik kadar fedakar olmak zonında.
Kurtuluşun başka yolu yok."
Ocak 1994'deki diğer olaylar ise şunlardı:
8 Ocak saat 23:00'da Çukurca Ormanlı Mahallesine ateş açıldı. (Jç
vatandaş yaralandı.
11 Ociık 1994 gece yarısından sonra PKK Çukurca'nın en doğusun­
daki Pirinçeken Sınır Karakoluna saldırdı. Bu karakol Yurtdışındaki
Alandüz-Oramar kampı ile derin bir vadiyle Kuzey Irak'taki Mezi Kar­
yaderi (Avaşin) kampına bağlanan mihverin Türkiye sınır çıkışınday­
dı. Çatışmada iki asker şehit oldu altı asker yaralandı. Saldıran iki PKK
grubunun 1 3 ölüsü karakol civarında kalmıştı. Karakola gelenler,
Kuzey Irak ve yurt içindeki Alandüz kampı gruplarıydı. Büyük bir dar-
174 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY Yox

be (Kata harekau) yer yemez, bu tip eylemleri itibar kurtarma ve gü­


ven kaybına mani olmaya yönelik klasik uygulamalarıydı.
12 Ocak saat 15:15'de Üzümlü karakolu keşif unsurları üç PKK'lıyı
öldürdü.
19 Ocak giındüz gene Pirinçeken Karakolu'na uzaktan aniden açı­
lan yoğun ateşle bir asteğmen şehit oldu.
16 Ocak saat 00:15'de Yüksekova'da Esendere mahallesine ateş açıl­
dı. İki vatandaş yaralandı.

"Türk askeri sabır ve tahammülü dolayısıyla


düıı:yamn en dayanıklı askeridir. "

Sıra Hakkari il merkezinin 20 kilometre doğusundaki, Buzııl-Giın­


başı-İzme-Tove Dağları arasında kalan Alandüz (Oramar) PK.K kam­
pına gelmişti. Burası şimdi, vilayet içindeki taarmz edeceğimiz son
kampu. Yi.ırt dışına çıkışlanmız dahil, beş ayda sürekli darbelerle, yurt
içindeki en son kampa gelmiştik. Bir vilayet merkezinin 20 km. uza­
ğında, PKK'nın yurtiçindeki en büyük kamplarından biri olan Ora­
mar'da yıllardır kesintisiz, güven içersinde faaliyetlerini sürdürmesi
akıl almaz bir dummdu. "Yurt içinde kamp" sözcüğü bile insanı çile­
den çıkarmaya yeuniyorsa, başka ne yapmak lazımdı?
Yüzlerce PK.K'lı gruplar halinde bir yere toplanacaklar, beş ayı bu�
ralarda siyasi ve askeri eğitimle geçirecekler, tabii bu kadar insanın
yaşayabilmesi için, buralara önceden tonlarca her türlü erzak, yağ ve
şeker taşınmış ve stoklanmış olacak; Nisan'dan itibaren de her tarafa
dağılıp yedi ay ölüm saçacaklardı.
Bunların yeri nasıl bilinmez? Hepsi domuz topu gibi bir yere top­
lanmışken, neden hakİ arından gelinemedi? Anlayabilene aşk olsun.
Sonra; PK.K, burası olmadı diye kamp yeri değiştiremezdi. Çünkü
kamp yerleri giriş, çıkış, savunma, barınma bakımından o bölgelerin
en yüksek avantajları sağlayan coğrafi kesimlerdi. Yüzlerce yıldır hep
aynı yerler farklı maksatlarla da olsa hiç değişmeden kullanılnuşu; de­
ğişmez ve değiştirilemezdi.
O zaman, eksik neydi? Bilgi eksikliği mi? Değişmeyen coğrafyanın
bilgi eksikliği olur mu? Uygun coğrafya neresiyse, PK.K gmbu da ora­
daydı. Her şey bu kadar netti. İ stilıbaraUn da, haber almanın da yüz-
1994 DöNEMI 175

de seksenini coğrafya, "buradalar" diye bar bar bağırarak, kendisi ve­


riyordu.
Türk milletinin, özellikle de ülkesine yönelik saldırılarda gösterdi­
ği cesaret ve fedakarlığı anlatmayan tarihçi, yazmayan tarih kitabı var
mı? Peki, bu 1 1 yıl neyin nesi? "Efendim, bu mücadelenin özellikleri
farklıyınış" Peki o zaman; gerçek, doğm ve bütün dünyanın bildiği
adıyla, bu Gayri Nizami Harbin, istihbarat, teşkilat, taktik, eğitim ve
liderlik nitelikleri farklıysa, o zaman buna göre hazır olacaksınız. Han­
gi savaş türiıne hazır olduğunuz, başkasını kabul edemeyeceğiniz ko­
nusunda, hasım veya hasım olması muhtemel olanlarla mukavele mi
yapılacak? Bu savaş türü yeni bir şey değildi, hep vardı, üstelik bu gü­
niın ve geleceğin de, mücadele tarzı böyle olacağı ortada.
Diyelim ki 2-3 yılı kavrayamadan geçirdiniz. Arkadan gelen 7-8 yıl­
da ne oldu da "12.000 kişi, bunun da 7-8 bini Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin topraklarında, uçak ve tank hariç her tip silahla Türk Ulu­
suna kabadayılık yapacak hale geldiler?
Bunlann cevaplan ise gene aynı şeylerdi; kalıplar, sınırlar, kapasi­
teler, geç kalmalar, olayların kuynığuna takılınalar, ayınazlıklar, sü­
rat ve tepkinin önemini kavrayamama, sezgisizlik. Subaylar her defa­
sında "Bu nasıl bitecek" diye sorduklarında şu cevabı veriyordum. "Bir
defa, elınaya kurt girdi. Geçen on yılda da öyle bir yerleşmiş ki, arak
bunu kökü saçağıyla, ancak ve sadece, gücünün bilincinde, hesap so­
ran ve ısrarcı hareketiyle halk bitirir. Bizim yapağımıza gelince; Türk
Milletinin haysiyet ve gıınınıyla, Türk askerinin şerefini konunak için
çarpışıyoruz. Hepsi bu kadar."

"Muharebede; zeka, ateşlilik, güçlü bir 111anhk


ve aklın saldırganlığı olmahdır. "

Kato'dan hemen bir gün sonra Alandüz bölgesine harekat için 15


Ocak'tan itibaren İstihbarat ve Harekat Şube Müdürleri tamamen kar
alandaki kampın son durumunu görmek için günlük seyir uçuşları­
nı yapan helikopterlerle uçarak keşif yapalar. Ben de birkaç kez, bem­
beyaz bir dünyadan ibaret bölge üzerinden geçtim. Havadan yüzler­
ce kez uçulsa, bütün hayal güçleri birleşse dahi, tecrübeli askerler bi­
lir ki, yere inince hayat bambaşkadır.
176 UNUTUIANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

PKK grnplan buradaydı. Daha ilk uçuşta, kendilerini kaya ve kar sı­
ğınağına sakladıkları zaman, iki gözetleme noktasındaki militanların
ayak izlerini dürbün kullanmadan lespil clmiştim. Genci yerleri ko­
nusunda zaten şüphe yoklu ama militan sayısında nel bir şey söylene­
mezdi. Değerlendirmemiz 250-300 kişi olduğu yönündeydi. Alandü­
zü çeviren dağların ortalama yüksekliği 3.000 ila 4.000 metre arasın­
da değişiyor, tabanda çöküntü ise lOxlO kilometrelik bir alanı oluş­
turnyordu. Çöküntü tabanında, 4-5 sene önce PKK'nın sürekli saldı­
rılarından bıkıp, yaşanmaz duruma ıelen, her biri onlarca ölü ve ya­
ralı verdiğinden terk edilmiş olan Uç Kardeşler, Alandüz, Çanakçı,
Demirli ve Çevrecik köyleri vardı. Köyliılerin boşalttığı topraklara ve
evlerden barınaklara PKK'lılar yerleşmiş ve bölgede tam hakimiyet
kurmuş durumdaydı. Burası Cumhuriyet'in ilk yıllarında Oramar
(Alandüz) ve Nasturi (Han Yaylası) isyanlarının çıkış yeriydi. Türki­
ye ve Irak bağlantılı derin vadileri yanından ıistiın fiziki koşullarıyla
ideal bir harekat üssüydü. Zamanın da onun coğrafi değerini azalt­
ması düşiınülemezdi. Tabana inmek için Hakkari istikametinden Kı­
nkdağ, Yüksekova istikametinden Keçi ve Rubarişin; batıdan ise 3815
Rakımlı Hanyaylası'nın Gürcükaya, geçit ve boğazlarını; Irak yönün­
den de Aslankerim geçidini kullanmak gerekiyordu. Bunların uzun­
lukları 7 ila 12 kilometre arasında değişmekteydi. lOx!O kilometrelik
çöküntü alan kuzey-güney ve batı-doğu istikametindeki dere yatalda­
rını bulunduran paramparça vadilerden oluşuyordu.
Üç ve beş günlük aralıklarla alınan meteoroloji raporlarını takip edi- .
yorduk. 28 Ocak 1994'ten itibaren hava üç gün normal göriıniıyordu.
Bu stire bizim için, silahlı çatışma yönünden uzun bile sayılırdı. Esas
zamanımızı alan girdiğimiz kampta onlarca, yüzlerce mağara ve kaya
kovuklarının içerleri ile toprağın altına inşa edilmiş olan yer altı gö­
müleri ve sığınaklarını tek tek ortaya çıkarmaktı. Bunların yarısından
. fazlası da bubi tuzaklıydı. Çıkarılan silah ve cephane dışındaki malze­
me ve tonlarca er.takın tahrip edilmesi veya işe yaramaz hale sokulma­
sı da, ne kadar süratle yapılırsa yapılsın belli bir süre alıyordu.
Böyle bir harekatta en kıymetli temel faktör; subay, astsubay ve as­
kerlerin kendilerine güvenin yanında, fizik ve nıhsal güçlerinin do­
rukta bulunması, vazifeye olan inançlarının ölümcül derecede, en üst
seviyede olmasına bağlıydı . Herkes kendini en kötü koşullarda bile
iyi hissetmeli, mücadele iradesini zayıflatacak hiçbir şeye boyun eğ­
memeliydi.
Hakkari bölgesindeki bütün birliklerin kendilerine olan güvenleri,
1994 DöNEMI 177

duruş ve tavırları herhangi bir sebeple bölgeye geleı;ı her nıtbedeki


askeri şaşırtacak ve imrendirecek düzeydeydi. 13 Ağustos 1993'ten baş­
layarak, hiç ara vermeden PKK'nın beş ana kampı yerle bir edilmişti.
Mesele sadece kamplara taamız da değildi. Şehirler, köyler, mezra­
lar, karakollar ile yollardaki saldırılara da süratle müdahale ediliyor­
du. Kimse, mücadelenin başarıya ulaşması için ne yapması gerektiği
dışında hiçbir şeyi ne düşünebiliyor, ne de hissediyordu. Muharebe
tecrübeleri ise bu işin dersini herkese verebilecek ölçülere çıkmıştı.

"lnr lokma tavırlı,


korku nedir bilmeyen bir insanı
uyannanm bir anlamı yoktur.
Büyle bir asker başlı başına tehdittir. "

27/28 Ocak 1994 gecesi 2000 komando mevcut geçit ve boğazlar­


dan, 1500 komando da 28 Ocak'ıa, havanın aydınlanmasıyla Oramar'a
girmeye ve inmeye başladılar.
Aynı saatlerde, bölgenin 23 ayrı kesimindeki tepelere; dağ topları,
havanlar, çok namlulu roketatarlar ile uçaksavarlar, bunların emni­
yetini sağlayacak komando timleriyle birlikte indirildi. Bölgenin do­
ğu ve batı ucunda bulunan Demirli ve Çevrecik köyleri üzerine ilk he­
likopter geldiğinde yerden ateş açıldı. Yere atlayan timler ve kobrala­
rın atışlarıyla bu köylerdeki PKK militanları bölgenin güneyine kaç­
tılar, kaçamayanlar ise iki taraftan yaklaşan bölüklerin arasında kalıp
·

yok edildiler.
Tugayın ileri komuta yeri, aynı sabah Oramar'ı Irak'a bağlayan As­
lankerem Geçidi'nin üstündeki Yüksekova'ya bağlı Dağlıca Jandarma
Sınır Karakolu'nda açıldı. Karakol köyün bitişiğinde, iki küçük eski
tip bina ile 35-40 askerden oluşuyordu. Binaların durumu kötüydü.
Köyde komcu da vardı. Oramar Kampı'nın dibinde, iki geçidin çata­
lında, 35-40 askerli karakola bugüne kadar hiçbir sataşma olmaması­
nın tek sebebi olabilirdi. PKK'lılarla köylüler, karakola saldırarak, or­
talığı karıştırıp dikkatlerin buraya çekilmesini istemiyorlardı. Bir ka­
rış düz arazisi olmayan Dağlıca Köyü 'nde ancak kaçakçılık yaparak
geçinilebilirdi. Kaçakçılık ise PKK'ya vergi demekti. İki taraf da bera­
ber yaşamlarının bozulmaması için karakola sataşmıyorlardı. Biz böl-
178 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BtR ŞEY YOK

geden ayrıldıktan sonra Dağlıca Karakolu'nda mutlaka güçliı tertip­


ler alınması şarttı. Çünkiı bu harekat köyliılerle PKK'nın mutabaka­
tını sona erdirecekti.
Köyün içini dolaştım. 20 dakika içinde bütiın çocuklar duydu ve top­
landılar. Onlarca çocuk tam tabiri ile yalın ayak başı kabak evlerinin
civarında birbirleriyle ve köpeklerle yarım metreyi aşan karda oynıı­
yorlardı. Emir Astsubayıma; "köyün girişinde bir kulübede bııiunan
bakkalda; şeker, çikolata, gofret, bisküvi ne varsa hepsini satın af ve
çocuklara dağıt" emrini verdim. Astsubay askerlerin de yardımıyla
bakkaldaki yiyecek tipi ne varsa, karton kutuların içinde köyün orta­
sına getirince, bazı anneler utana utana çocuklarını evden dışarı çı­
kartarak bizim olduğumuz yere giunelerini kulaklarına fısıldadılar.
Köyün çok konuşan ve hiç susmayan yaşlı bir imamı vardı. Yanımız­
dan hiç ayrılmıyor, sürekli babasının devletin yanında olarak geçmiş
zamanlarındaki kahramanlıklarını anlatıyor; o dönemlerindeki ko­
mutanların babasına verdiği takdir belgelerini bir tomar halinde pal­
tosunun iç cebinden çıkarıp gösteriyordu. Bu köy çığ yüzünden iki
kere yer değiştirmişti. Dağları gösterip ballandıra ballandıra anlatı­
yordu. İmamın köylülerle tam bir bağının olmadığı da anlaşılıyordu.
Aydın fikirli bir kimseydi. Kiıllüriı ve özellikle tarih bilgisi insanı şa­
şırtacak düzeydeydi.
Harekatın sevk ve idaresinde bulunduğum yerde, iki karargah su­
bayı ve muhabere personeli dışmda hiç kimsenin olmaması kesin uy­
gııladığını bir prensiptir. Ne fizik olarak, İ:ıe de ses olarak hiçbir şeyi
kabul eunem. Her rapora, her telsiz konıışmasına, her dunıma nı­
hen ve zihnen tam odaklanmalıyım. Her noktada aynı anda olamaya­
cağımdan, bulunamadığım yerlerde olup bitenleri; hissetıneliyim, sez­
meliyim, subay ve askerlerle zihinsel bir bağ kurabilmeliyim. Başka
türlü birbirinden kilometrelerce ıızaktaki vadilerde, dağ, geçit ve bo­
ğazlarındaki muharebelerin gidişatını algılamam zorlaşır. Muharebe­
de küçük fakat anlamsız bir söz veya davranış her şeyin kötü gitmesi­
ne, bozulmasına sebep olur. Bu yaşamda insanlar ölüm ve kalını ara­
sında çok ince bir çizgide bıılunurlar. O nedenle de mhsal ve zihin­
sel gücün, hiçbir şekilde dağılmadan, projektör gibi bütün noktaları
tek tek ışık altında tutmasını gerektirir. Lüzumsuz bir kapı açılışı, ge­
lişi güzel söylenmiş bir söz, iş olsun diye yapılan bir telsiz konuşması
ruhunuzu olması gereken yerden koparır. Yakınımda çalışanlar bıı­
mın böyle olması gerektiğini öğrenmişlerdi.
Muharebe, insan yaşamındaki faaliyetlerin en ciddisidir. Yorgunluk,
1994 DöNEMı 179

bezginlik, dayanıksızlık, gevşeme, zihinsel durgunluk göstermeden


aynı anda dört beş şeyi düşünemeyen bu sanatı yapamaz. Bu sanatın
iyi yapılıp yapılamaması da, insanları ya yaşatıyor ya da öldüriıyordu.
Bu kez çok arzu ettikleri için İl Jandarma Alay Komutanı Albay Nec­
mettin ile Hakkari MIT Başkanı Cemal Bey de karargahla birlikte ya­
nımdaydılar. (Albay Necmettin Haziran 1993'te Çukurca ilçesine
PKK'nın 16 saat kimseyi sokmadığı saldırıda, o tarihte henüz Alay ko­
mutanı değilken, küçük bir zırhlı araçla şehri boydan boya geçerek çar­
pışmada yaralanan bir askeri bulunduğu yerden alarak şehirden çıkar­
mıştı. Cemal Bey sağlığı iyi olmamasına rağmen, neredeyse günün 24
saati, bıkmadan usanmadan PKK'nın nerede, ne yapacağını tespit et­
meye çalıştı. Genç yaşında rahmetli olan Cemal Bey'in bu mCıcadele­
de gösterdiği soriunluluğıın yüksekliği ve fedakarlığı o dönemdeki bü­
tün subay ve astsubaylann hafızalarından bir an bile kaybolmamıştır.)
Saat 1 5:00'dan itibaren bölgenin üstü koyu gri ve siyah bulutlarla
kapandı; arkadan da yoğun bir kar yağışı başladı. Yağışın şiddeti git­
tikçe arttı ve görüş mesafesi 40-50 metreye düştü.
Saat 17:00 civarında bölgenin kuzeyinde bulunan 2. Dağ ve Koman­
do Tabur Komutanı Binbaşı Necmi, çevredeki tepelerde 23 ayrı yer­
de bulunan ağır silah mewilerinin emniyet timlerinden biri olan, Jan­
darma Özel Harekat Timinin başındaki astsubay çavuşla göriışüyor,
ona bazı idari teknikleri açıklıyordu. Telsiz konuşmalarına girdim:
- Necmi, mesele nedir?
- Komutanım, astsubay çavuş bir erin ayağında donma emaresi ol-
duğunu bildirdi. Ona ne yapması gerektiğini söylüyorum.
- Tamam sen ayrıl, ben konuşayım.
- Astsubay Çavuş, Konuşan komutan, sıkıntın ne?
Heyecanlı bir sesle:
- Komutanım bir erin ayağında donma emaresi var.
- Sakin ol! Telaşlanıp askerleri de etkileme. Binbaşının sana anlat-
tıklarını dinledim. Şimdi bir kere de ben anlatıyorum. Yanınızda ateş
yakacak malzeme ve mumlar var. Ayağı hemen ateşe uzatma, önce
parmak uçlarından bileğe kadar, kan devir daimini sağlamak için çan­
tanızdaki kremle iyice ov. Sonra yedek yün çorabı giydir. Daha sonra
da ayağı mumlara uzak tutarak ağır ağır ısıtın. Senin tim komutanın
subay nerede?
- Tim komutanımın çocuğıı olmuştu, bir haftalık izinle memleke­
tine gitti.
- Anladım. Telaşlanma ortada bir şey yok.
180 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Kar yağışı aralıksız devam ediyordu. Gece yarısından sonra saat


02:00'da köyün imamı ile en yaşlı iki köylüyle konuştum:
- 1 1 saattir hiç durmadan, göz gözü görmeyecek şekilde kar yağı­
yor, bu normal mi?
- Paşam yakın tarihlerde bu derece aralıksız kar yağdığını hatırla-
mıyoruz.
- Sabah olunca belki görebiliriz, tabandaki vadilerin durumu nedir?
- Vadilerin kenarlarında kar balkonları oluşmuştur paşam.
- Bir silahın patlamasıyla hepsi aşağıya inecek değil mi? Yani ton-
larca kar vadinin tabanına diışecek!
- Her yerde olmaz ama, fazla giırültıiye de gelmez paşam.
Kar yağışı gün ışırken kesildi. Bizim bulunduğmnuz yerde karın yük­
sekliği göğsümüzün hizasındaydı. Tabur komutanları ile görüştüm;
her şey normaldi, mecbur kalmadan ateş açılmayacaktı. Dikkatli ve
ölçüliı olarak birlikler bölgelerini taramaya devam edecekti. Askerle­
rin hareketli olması gerekiyordu. Kar yağmıyor, fakat bulutlar tence­
re kapağının tencereyi kapatması gibi bölgenin üstündeydiler.
Tugayın kışlasından bölgeye ulaşmaya çalışan helikopterler biıtim
yönleri ve her türlü tekniği denemelerine rağmen bulutları delip bu­
lunduğumuz hiçbir yere giremediler. Birliklerle PKK grupları vadi­
lerde iç içeydiler. Fakat 100 kilometrekarelik alanda tam yerlerini nok­
ta olarak bulmak zaman gerektiriyordu. Hangi mağara ve kovuklar­
da bulunurlarsa bulunsunlar, birliklerin pozisyonları ile karın kuşat­
ması nedeniyle bölgeden çıkmaya veya kaçmaya teşebbüs edemeye- .
cek şekilde sıkıştırılmışlardı.
Hava kararmadan önce 2. Tabur Komutanı aradı; dün konuştuğu­
muz Jandarma Özel Harekat Timindeki astsubay çavuşun yine aradı­
ğını, bu defa da kumanyaların azaldığını söylediğini söyledi.
Astsubay çavuşu aradım:
- Ne oldu gene?
- Komutanım kumanya bitmek üzere.
- Üç günlük kumanyayı siz bir günde ıni bitirdiniz?
- Asker yemiş komutanım.
- Bak çocuk, askerler kumanyalarının hepsini yemiş olamaz. Her
giınliık kumanya 5.000 kalorilik, 15.000 kalorilik 72 saatlik yiyecek 24
saatte nasıl yenir?
- Komutanım azaldı.
- Senin yanında tugayın ağır silah mürettebatının askerleri ve baş-
larında da astsubayları var değil ıni?
1994 DöNEMI 181

- Evet.
- Onlar niye üç günlük yiyeceği bir günde yemiyor? Bölgede 3.500
asker, yüzlerce subay ve astsubay var, herkesin yiyeceği duruyor da se­
nin yanındaki 1 4 asker mi hunu yapıyor? Askerler hiçbir şey yapmaz,
yapsa da bunu söylemezler, katlanırlar. Her şey senden kaynaklanı­
yor. Aklının ermediği şeyleri yakınındaki üstçavuşa sormayı düşüne­
meyecek kadar panik içerisindesin. Durup dururken anlamsız şeyler
çıkarma. Sakin ol çocuk.
Bu timin yanındaki çok namlulu roketatarın kısım komutanı Üst­
çavuş Yavuz'lı aradım: "Bu time sahip olması" emrini verelim. Hare­
kata kaulan tim sayısı l 72'ydi.
Harekaun üçünci'ı giınü, 30 Ocak 1994'tü. Hava koşullannda hiç­
bir değişiklik olmamışu. Hiçbir hava aracı gökyüzünü delip Al;ı,ndüz'e
giremiyordu. Hiç kimsede en küçük bir şikayet yoktu. Dağ ve Koman­
do Tugayı, komutanı ile birlikte üç gündür dünyadan irtibatları ta­
mamen kesilmiş halde sanki ayrı bir galaksideydi. Ateş eclilmecliği için
mermide sonın yoktu. Herkes tecrübeli olduğundan üç günlük erzak
alu gün yetecekmiş gibi kullanılıyordu. İkmal yapılmasa da normal
koşullarda arazideki bitki ve diğer canlılarla beslenebilirdik, fakat ara­
zi metrelerce karlı kaplı olduğundan böyle bir imkan yoktu. -25/30
derecede vücudun kalori ihtiyacı daha da aruyordu. Vücudun ısısını
muhafaza eUnek, donmanın önüne geçmek için enerji şartu. Vadi­
nin tabanındaki l . ve 2. Dağ ve Komando Taburları PKK'nın bazı er­
zak depolarını ve akarsuların kenarlarında olduklanndan çare bul­
dular. Alandüz'ün bausında Hanyaylası yönündeki Çanakçı köyünde
bulunan Jandarma Özel Harekat Grubu yanındaki korucular vasıta­
sıyla, terk edilıniş köyün toplanmadığı için yere dökülüp karların al­
unda kalan elmalarını toplayarak beslendiler. Alandüz'ün doğusun­
da 3500 metre yükseklikteki Tove Dağı'nda bulunan 3. Dağ ye Ko­
mando Taburu bu tip imkanlardan mahnımdu.
Çanakçı köyündeki Jandarma Özel Harekat Grubu komutanına iki
emir verdim: "Bir tini başına bir subayla birlikte Gürcı.ikayası'ndaki
çok namlulu roketatarın yanındaki timin yanına gitsin". "Grubun ge­
ri kalanı Çanakçı Köyı.i'nün beş kilometre doğusunda vadinin uzan­
usınqaki Alandı.iz Köyı.i'ne kadar olan mihveri arasın." Diğer birlik­
ler bu vadiden çok uzaku. Zaten bu dilimi kendileri arayacaklardı ama
kar buna mani olduğundan üç gündür aynı yerde bekliyorlardı. Jan­
darma Özel Harekat Grubu, Alandüz istikametine defalarca ilerleme­
ye teşebbüs etti. Vadiye dolmuş olan tonlarca kan açamadılar. Han-
182 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

yaylası'na çıkıp çok namlulunun yanındaki kendi jandamıa timine


gitmeleri de mümkün olmadı. Çıkışta kayalardan yuvarlanan iki ko­
mcudan birinin hem ayağı hem kolu, diğerinin ise bir ayağı kırıldı.
30/31 Ocak gecesi muhabere subayını çağırdım ve: "Tabur, bölük
ve tim komutanlarının hepsini aynı çevrime al, vereceğim emri birbir­
lerine aktarma ihtiyacı olmadan aynı anda benden duyacaklar" emri­
ni verdim. Çevrim hazırlandı: "Arkadaşlar, muharebede ilk hasım düş­
man değil, doğadır. Ve doğa 10.000 diışmanın bile üzerimizde yarata­
mayacağı etkiyi dördüncü güne girerken sürdüıiıyor. Hiçbir şeyden
şikayetiniz yok. Bu dunış ve kararlılığınız PKK üzerinde 1000 militanı
aynı anda yok etmekten çok daha fazla psikolojik çöküntü yaratarak,
onların gelecek hayallerini karartıyor. Mum ve. diğer yakacaklarınızın
bittiğini biliyorum. Şimdi vereceğim emri her zaman olduğu gibi der­
hal yerine getireceksiniz. Bütün tüfeklerin ağaç ve bakalit kabza ve diı>­
çikleri ile arka çantalarınızda bulunan tüm malzemeyi yakarak ı.sına­
. caksınız. Tiirk Ulusu herkesin bildiğinden ve sandığından çok daha
fazla kadirşinas bir ulustur. Bu cesaret ve fedakarlığınızı asla unutma­
yacaklardır. Çocukları olarak, her zaman cefakar olan bu millete layık
olduğumuzu bir kere daha gösteriyorsunuz. Zaman, irademizi ve inan­
cımızı herkese gösterme zamanıdır. Şu anda asker olarak bu meslek­
te nadir insanlara nasip olabilecek en yüksek gunını sizin gibi yüce
mlılu askerlere muharebelerde komııta etmekle yaşıyonım. Tanrı her
zaman bizimledir. Hepinizi selarnlıyomm." Bütün telsizler sıra ile em­
rin alınıp anlaşıldığını canlı ve kararlı bir sesle bildirdiler.
Aynı gece Yüzbaşı Ethem'e: "Karakoldan 8-10 asker al, köyden 5-6
katır bul, karakolda yenebilecek ne varsa, köydeki bakkallarda bula­
bildiğin bütün yenilebilen her şe }ıi bizden para toplayıp satın al, 3.
Dağ ve Komando Tabunına götür" emrini verdim.
Saat O l :OO'da yüzbaşı geldi:
- Hazırım komutanım.
- Ne zaman Üçkardeş'te olacaksın?
- Dokuz saat süıiıyor komutanım. Elindeki birkaç kağıda bakarak
mesafeyi söyledi. Gece yiııiınecek dedi. Dağda hız şu kadardır vs say­
dı durdu.
- Sen bu sene Kara Harp Akademisi 'nin sınavlarını kazandın değil
mi Ethem?
- Evet komutanım.
- Yaptığın hesaplar ve elindeki notlardaki kriterler de bu sınavlara
ait değil mi? Bu bilgiler ABD ve NATO kitaplarının tercümelerinden
1994 DONEMi 183

çıkarılmış kalıplar, değil mi? Başka orduların, başka coğrafyalarda,


kendilerine bile ait olmayan topraklara ait yün-ıyüş cetvelleri ; kolba­
şı ne, boyu ne, kol nihayeti ne? Ethem, çok eski de sayılmayan bu sa­
vaşın klasikleri ve kalıpları rafa kaldırıldı; zamanın eskittiği şeyleri geç.
Sabaha kaç saat kaldı?
- Azami dört saat komutanım.
- Sen sabahın ilk ışıklarıyla karların Üzerleri kıpırdarken, yani en
geç saat 05:00'da, 3. Tabur Komutanı'nın yanında olacaksın. İşte sa­
na, hem Türk askerinin hem de muharebede olması gereken kış ko­
şullarında dağlarda yürüyüş hızı. Hadi aslanım, marş marş . . .
Yı.izba.şı, şimşek gibi dışarı çıktı.
Saat 04:50'de Tabur komutanı Binba.şı Muzaffer telsizle aradı: "Ko­
mutanım, Yüzba.şı Ethem yanımda, beş asker ve erzak yüklü altı katır­
la geldi.
- Buradan bir asteğmen ve on iki askerle çıkınıştı.
- Diğerleri dağa tırmanırken belli mesafelerde, yonılup kalmışlar,
Ethem Yüzba.şı; "Onları bekleyerek zaman kaybedemezdim" diyor.
3 1 Ocak 1994, harekatın dördüncü günü, bölgenin üstü gene kapa­
lıydı ama biraz daha aydınlık ve kar da belli aralıklarla yağıyordu. Ak­
şama kadar ulaşılabilen yerlerde PKK gnıplarına rastlanmadı. Artık
bölgeden ayrılma zamanı gelmişti. "Bölgeye geçit ve boğazları kullana­
rak karadan giren birlikler aynı mihverlerden; Buzul Dağı'nı helikop­
terle aşan havadan taşınan birlikler, şayet hava açık olursa gene heli­
kopterlerle alınacak, değilse Buzul Dağı geçitlerini kullanarak geri dö­
necekler. Bütün ağır silahlar bulundukları yerde mevzilerde bırakıla­
cak, cephaneleri, hazırlanacak özel sığınaklara gizlenecek, bu gece biı­
tün hazırlıklar bitirilecek, yarın havanın aydınlanmasıyla birlikte geri
çekilmeye başlanılacak" emri kodlu olarak birliklere ulaştırıldı.
Gece yarısını geçmişti ki, dört gündür bir iğne deliği kadar bile açık
yeri bulunmayan gökyüzünden birden bire tüm bulutlar ayrıldı. Te­
pemizin üstü ışıl ışıl yıldızlarla doldu. Yıldızların bu güne kadar bu de­
rece parlak olduklarını hiç fark edememiştik. Saat 06:00'dan itibaren
helikopter çalışmaya başladı. Karadan çekilecek birlikler de kullana­
cakları boğaz ve geçitlere yönddiler. Saat 07:30 civarında bir telsiz me­
sajı geldi: "Çok namlulu roketatar miırettebatı ile bu silahın emniye­
tini sağlayan jandaıma Özel Harekat Timi'nin üzerine çığ düştüğiı"
bildiriliyordu. Tarif edilen yer bulundukları mevzilerden 6-7 kilomet­
re güneyde, Hanyaylası üzerindeki Oğul Köyü'niın yakınlarındaydı.
2nci Tabunı, Hakkari 'ye taşıyan helikopterler, kurtarma çalışması için,
184 UNUTULANLAR DışıNDA YEN! BiR ŞEY YoK

taşıdıkları timleri hemen çığ bölgesine indirmeye başladılar. Bir heli­


kopter bulup, çok yakında olan bölgeye gittim. Yer, Hanyaylası mağa­
ra bölgesindeydi. İki tarafı da yayvan, dik olmayan bir yüriıyiış güzer­
gahıydı. Çığın belki de hiç olmayacağı bir yer varsa, o da burasıydı,
ama dunım başkaydı. İlk mıidahaleyi Oğul Köyü komculan yapmışu.
Havadan gelen timler harıl harıl kenardan itibaren bütün güçleriyle
karlan kaldırmaya çalışıyorlardı. Çığ, yiıriıyüş kolunda bulunan 23 ki­
şilik bir asker gmbundan 16'sının ıizerine düşmüştü. Beş asker, yiıriı­
yüş kolundaki üzerine çığ düşmeyen askerler, korucular ve bölgeye au­
lan timler tarafından kurtarıldı. Helikopterler !uzla bölgeye çığ uzma­
nı subaylar ve özel teçhizat getirdiler. Çığın al unda 1 1 asker vardı, ka­
rın genişliğine göre nerede oldukları çok önemliydi. Çığın yayılan kit­
lesinin yansından fazlası !uzla kaldınldı. Kimseye rastlanmadı. Çığın
başlangıç kenarında kaldıkları anlaşılıyordu ki, bu iyi haber değildi.
Karargahtan telsizle Hasan Kundakçı Paşanın Tugaya geldiğini bildir­
diler. Kurtarma çalışmalarına Tugay Komutan Yardımcısı ve çığ uzma­
nı Albay Cahit nezaret ederken Hakkari'ye döndüm. Hasan Paşa:
- Başın sağ olsun Osman· Paşa.
- Sağ olun komutanım, ama; çığın meydana geldiği yer bu vilayet-
te, çığın dıişcbileceği en son yerlerden biri. Kasım ayından beri Hak­
kari-Çukurca, Hakkari-Yüksekova yollarının geçtiği Zap Vadisi'nde 5-
6 çığ olayı meydana geldi, minibüs ve otomobillerin üzerine çığ düş­
tiı, bazı araçlar yolcuları ile birlikte Zap Suyu'na uçnı. Bu yolları sü­
rekli hem de konvoylar halinde biz de kullanıyoruz, hiçbir şey olmu- .
yor, bu alakasız mevkide karşımıza çıkıyor. Bugünkü çığın yerini gör­
dükten sonra, bu bölgede Kasım-Nisan arası beş ayda, her zaman her
yerde bu iş başımıza gelebilir.
- Doğm. Her zaman her yerde karşılaşabilirsiniz. Size nazar değdi.
Bu harekaunız bölücıi örgüt yönetimini şaşırtu ve çok ürkiıtti1.
- Bu defa meteoroloji raporlarının tutarsızlığına şıikretsinler. Bize
iki gün bile yeterdi.
Hasan Paşa ayrıldı.
Öğleden sonra olmuş ve 2. Dağ ve Komando Tabum'nun bulundu­
ğumuz kışlaya havadan taşınması devam ediyordu. Kurmay Başkanı
geldi.
- Komutanım bir kara şahin düştü. Heyecanlıydı ve zor konuşuyordu.
- Kimseye bir şey olmuş mu?
- Pilotlarda da , askerlerde de bir şey yok.
- O zaman niye heyecanlanıyorsun, sakin ol.
r994 DöNEM! 1 85

Helikopterin düştüğü yere gittim. Hanyaylası kuzeydoğusunda 3.000


metrenin üstünde, düz bir yer ve derin karda kara şahin yan yatmış
duruyordu. Pilotlar ve içindeki 15 asker, diğer helikopter tarafından
buradan alınmıştı. Dönünce pilotlarla konuştum. Vertigo olunmuş­
nı. (Yer ve gök çizgisinin birbirine karıştınlması) .
(Bu helikopterin inci pilonı, sakin, içine kapalı, duygulu bir yapısı
olan, daha sonraki aylar ve zaman içerisinde yüriıtnığümiız operas­
yonlarda da feragatli çalışmalannı izlediğim, kışlada bir akşam ye­
meğinde arkadaşlarının ısrarı üzerine;
"Düştü enginlere bir ince lıüzün
Soldu güller gibi sevdalı yüzün "
şarkısını, bir profesyoneli aratmayacak gibi söyleyen Jandarma Pi­
lot Yüzbaşı Ferda, çok sevdiği kayınbiraderi üsteğmenin bu miica­
delede şehit düşmesinden çok etkilenmişti. Sürekli onun hatırala­
rıyla yaşamış ve Kara Harp Akademisi'nde öğrenci subayken haya­
tına son venniştir) .
İkindiye doğru çığın tamamı kaldırıldı ve iki astsubay çavuş ve do­
kuz askerin şehit olduğu anlaşıldı.
Hava kararmak üzereyken Kurmay Başkanı gene geldi:
- Çığ bölgesinde çalışan ekibi almaya giden helikopter yerden kal­
karken yan yattı. Helikopteri Van Jandarma Hava Grup Komutanı Yar­
bay Yusuf kullanıyordu. Yusuf yaralı, fakat içindeki subay ve askerle­
rin hiçbirinde bir şey yok. Yardıma giden pilotlar, ''Yusuf Yarbay kask
giymediğinden başından darbe almış" dediler. Hanyaylası uğursuz ko­
mutanım.
- Bugün için belki de haklısın.
(Kazadan birkaç ay sonra Yusuf Yarbay rahmetli oldu. Kendisi Van
Hava Grup Komutanıydı. O gün birkaç saatliğine izin verdiği bir pi­
lotun yerine görev çıkınca kendisi uçmuşnı.)

"Kurallar ve iinıekler bize göstermiştir ki,


kurallardan ve iinıeklerden
aynlmaya hakkımız vardır. "

Alandiız Harekatı'nı takip eden on gün içinde, dağ kadrosundan


dört militan teslim oldu. Bunlardan birini babası getirdi. Teslim olan-
186 UNUTULANLAR DışıNDA YEN! BiR ŞEY YoK

!ardan ikisi Alandüz'de operasyon sırasında bulunan gruplardan bi­


rine mensuptu. Sorgularında; "Harekatın başladığı gtin akşama doğ­
ru her taraftan askerlerle kuşatılmış olduklarını anladıklarından, es­
ki Çanaklı ve Alandüz köyleri arasında bulunan iki büyük mağaraya
toplandıklarını, mağaranın birinde 1 16, diğerinde de 109 militan ol­
duğunu, Behdinan-Zagros (Hakkari) sommlusu Suriyeli Topal Na­
sır'ın da (kod Halat) Alandüz'de olduğunu, ikinci gece birkaç mili­
tanı "nereden çıkabileceklerini keşfetmek için" gönderdiğini, fakat
bunların, bir yol ve iz bulamayıp geri döndüklerini, kar suyu içip kes­
me şeker yiyerek açlıklarını bastırdıklarını, yerleri ortaya çıkar diye
ateş yakınadıklarından, birbirlerine sarılarak kendi vücut ısılarıyla
donmaktan korunmaya çalıştıklarını, kendilerinin de Nasır'ın bulun­
duğu mağarada olduklarını, Suriyeli 'nin sık sık "binlerce T.C. askeri­
nin Ocak ayında Oramar alanına havadan atlamalarının hayra işaret
olmadığını, çok düşünülmesi gerektiğini, T.C. bu iradeyi gösteriyor­
sa artık işlerin daha da zorlaşacağını" söylediğini, dört gün T;C. as­
kerleri her an mağaraları bulup hepimizi öldürecekler diye bekledik­
lerini" anlattı.
Harekat merkezinde çalışırken, İstihbarat Şube Müdürü "iki mesaj
olduğunu" söyledi:
- Nedir?
- Topal Nasır Bölge sommluluğumı bırakmış.
- Bırakmış mı? Görevden mi alınmış?
- Kendisi bırakmış. Fakat Şam'daki eşkıya başının kabul etmediği-
ni ve Topalı Suriye'ye yanına çağırdığı belirtiliyor.
Nasır'ın yerine de PKK Merkez Karar Organı üyelerinden Nizarnet­
tin Taş Hakkari sorumluluğuna getirilmiş.
- Suriyeli Topal'ın sezgilerinin bayağı gelişmiş olduğu anlaşılıyor.
Diğer mesaj ne?
- Bu bir dinleme komutanım.
Dedi ve okumak konusunda biraz tereddüt geçirmesi üzerine, Kur-
may Başkanı:
- Eşkıya Başı size telsiz konuşmalarından birinde hakaret ediyor.
- Ne diyor, Hanın?
- Size, "Bu general deli" diyor.
- Sebebi ne?
- "Aşağıdan iızerlerine ateş edildiğini göre göre, askerleri havadan
örgüt savaşçılarının üstüne atıyor. Bu delilik değil de nedir? Buna yi­
ğitlik mi demeli, delilik mi demeli? Bu nasıl bir şeydir?" diyor.
1994 DöNEMI 187

- Kiminle. konuşuyor, b u Darwin teorisinin özgün kamu?


- Güney Bölge (Kuzey Irak) sorumlusu Cemil Bayık'la komutanım.
- Bunlar yıllarca alışmış; sürekli karakol veya yakınındaki emniyet
timine saldır, 8, 10, 13, 17, 22 askeri öldür. Köy ve mezraları bas; be­
bekler ve dedeler dahil, bir aileden 15, 20 kişiyi kurşuna diz. Yollan
kes, korumasız insanlardan önce seçim yap, sonra beğenmediklerini·
yolun alunda infaz et. Ve bütün bunları dişe dokunur bir kayıp ver­
meden uygula. Yetmez, zaman zaman da eylem yerlerinde keyiften
halay çekin.
Geçen beş ayda havadan atlayan bir tek askerimiz değil şehit olmak,
bunların panik ve şoka girmesi nedeniyle yaralanmadı bile. Bu işlere
onun aklı zaten ermez de, örgütüne eğitim veren yabancı Gayri Niza­
mı Harp uzmanlarından buna çare bulmalarını istemeyi düşünse da­
ha iyi olur.
O, langa ürünü daha farkında değil; arkadan Kabak'cı geliyor.
Daha öncede hep konuştuk ama gene bu vesile ile gene söylüyo­
rum; bu adam yıllardır, nasıl oluyor da burnumuzun dibindeki Suri­
ye' de fink aup, Türkiye Cumhuriyeti'ne caka sauyor? Çobanından
· Cumhurbaşkanına kadar herkesin esas düşünmesi ve üzfılmesi gere­
ken işte budur. Ve bir çare bulunamıyor, hiç �mse hiçbir bahane ar­
kasına saklanarak izah etmeye kalkınasın. Bunun sayılamayacak ka­
dar yolu ve yöntemi var. Şimdi anlatacağımı bütün dikkatinizle din­
leyin;
1925' de silahlı ayaklanmaya kalkışıldığı haberinin alınmasından üç
gün sonra, Atatürk Diyarbakır'a gitti. Bir salonda kendisine silahlı
grupların yerleri, sayıları konusuyla, yapılacak harekat planı üzerin­
de bilgi sunuldu. Takdim bittikten sonra Atatürk "Bu plan eksik" de­
di. Atatürk'den bir gün önce gelmiş olan İnönü "Ben tetkik ettim, bir
şey bulamadım." dedi. Atatürk salonda bulunan herkese, eksikliğin
ne olduğunu en küçük nitbeli yaver yüzbaşıya kadar tek tek sordu.
Hepsi kullanılacak kuvvetler, arazinin dunımu, taarnız önceliğinin
hangi bölgede olması gerektiği hususunda çeşitli değerlendirmeleri
söyledi. Sonunda Atatürk:
"Efendiler bu plan eksik; çünkü bu musibeti çıkaran, bu işin başı ve
önderi olan herifi bertaraf edecek, sevk olunacak bir kıta ayrılmamış.
Bu adam şu anda nerededir?"
Bunun üzerine elebaşının muhtemel yerini söylediler. Atatürk:
"Bu tip hareketler önderlerine bağlıdır. Onun bertaraf edilmesi yan­
gını erken söndürür. Planı o şekilde tadil edin" emrini verdi.
188 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Arkadaşlar, başka söylenecek bir şey kaldı mı? Hani herkes Ata­
türk'ün izindeydi?

"Harman yeri düz olunca, sap yığını dağ gibi görünür. "

17 Şubat l 994 tarihindeJandarma Asayiş Komutanlığından, OHAL


Bölgesindeki bütün Komutanlıklara yayınlanan, Genelkurmay, Kara
Kuvvetleri ve Jandarma Genci Komutanlığına gönderilen mesajın
metni:
"Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanlığınca 27 Ocak-3 Şubat
1994 tarihleri arasında icra edilen harekat sonrası hassas kaynaklar­
dan alınan bilgilerden teröristlerin bu tip operasyonlardan çok çe­
kindiklerinin tespit edildiğini, kendi değerlendirmelerine göre bu
operasyonda Türk Ordusunun taktikleri:
1. Sonbaharda yaptıkları operasyonlardaki gibi büyük çaplı ve ge­
niş alandaki grupları imha edecek tarzda iç içe geçmiş, 3-4 çember
atılması.
2. Bölgenin ağır silahlarla bombalanmasını müteakip her türlü ris­
kin göze alındığı helikopterlerle indirme harekatı.
3. İndirme yapılan helikopterlerin korunması için kobraların kul­
larulması.
4. Örgüt gruplarını kısa sürede imha etmek için alandaki boşlukla­
ra (örgütçe kapatılamayan) indirmeler yapılması.
Bu taktiklere karşı PKK'nın almayı planladığı taktikler ise:
1. Hangi grubun hangi hattı savunacağının önceden tespiti.
2. Grupların geri çekilmesinin nasıl yapılacağının önceden planlan­
ması.
3. Yapılacak indirmeye müdahale etmek için ihtiyat gnıplannın oluş­
nınılması.
4. Kamuflaj ve sığınak faa�yetlerine ağırlık verilmesi.
5. Kritik bölgelerde kritik mevzilerin mutlaka elde bulundurulması."
Orada bulunan subaylara; "Beyler, karşı taktik diye talimatlandır-
dıklannın hepsi boş şeyler; horoz resmi yapıp altına 'horoz'. d,iye yaz­
maya benziyor. Bilmem biliyor musunuz? Keçi şarap içince, dağa kurt
aramaya çıkarmış. Artık, sıradanlığa, çaresizliğe, tükenmişliğe doğru
yuvarlanmaya başladılar" dedim.
1994 DöNEMI 189

Alandüz Harekaundan iki gün sonra buradaki PKK gmpları da baş­


larına yeni bir şey gelmemesi için Kuzey Irak'taki kamplara kaçınca;
Hakkatj. merkez, Yüksekova, Şemdinli, Çukurca yani tüm Hakkari vi­
layeti sınırlan içerisinde ne kamp, ne de dağ kadrosu kalmamıştı. Kür­
distan İşçi Partisi (PKK) için, en iddialı topraklarından biri olan Hak­
kari'dc (Bahdinan/Zagrns) beş ayda düştfü<leri bu dumm kabul edi­
lebilir ve katlanılabilir bir sonuç değildi. (Teslim olanlann hepsi san­
ki anlaşmış gibi hep bunu söylediler. )
Şehirler, köyler ve mezralardaki milisler gene buradaydılar, fakat
aruk ne o eski nefesleri, ne de eski pervasızlıkları kalmışu. Dağ kad­
rosu veya milis, bundan sonra gelecek hepsi için sis ve belirsizliklerle
doluydu.

"Eldiven giymiş kedifare yakalayamaz. "

3000 metrenin üzerinde Han Yaylası'nda iki ayn yerde karların için­
de duran helikopterlere herhangi bir zarar verilmemesi için bölgede
sürekli havadan keşif faaliyeti ile karda iz takibi yapıldı. Bu dönemde
ağır hava koşulları ve saldın sırasının hangi kamplarına geldiğini dü­
şünmekten helikopterlere zarar vermek gibi bir şeyi akıl edecek du­
mmda değildiler. Buna rağmen havadan bölgeyi devamlı izledik.
Tiırkiye'de ve Türk ordusunda Skorsky'i (kara şahin) bulunduğu
yerden kaldınp havadan kışlaya taşıyabilecek bir hava aracı olınadı­
ğından İtalya'daki NATO kumluşundan ABD 'ye ait çift palli CH-53
tipi ıılaşurma helikopteri Şubaun son haftası bir akşam üstü, Çekiç
Gfü;'e ait iki kara şahin refakatinde Tugayın helikopter pistinin üstü­
ne geldi. Hava aydınlık, görüş açıktı. ABD Skorsky pilotları devamlı
havada dönüyor, bir türlü piste inmiyorlardı. Sürekli "buzlanma du­
mmunu" soruyorlar, pistte bulunan bizim kara şahinlerin pilotları da;
"gece herhangi bir sorun olmayacağını, kendilerinin devamlı bu kış­
lada bulunduğunu, çekinecek herhangi bir şeyin söz konusu olmadı­
ğını" ısrarla ABD'li pilotlara anlauyorlardı. Kışla üzerinde ona yakın
tur atular ve "gece burada kalamayacaklarını, Diyarbakır'a dönüp ya­
rın gene geleceklerini" söyleyip, geldikleri 1 ,5 saatlik yola gene 1,5 sa­
at harcayarak geri döndüler. Gece bu yükseklikte buzlanma olur di­
ye inmemişlerdi. Halbuki yerde, pistin üzerindeki kara şahinleri gö-
190 UNUTUi.ANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

riıyorlardı. Üstelik pist başından bizim üç pilotumuz bütün kış bu kış­


lada bulundukları konusunda kendilerine dil dökmüştü. Faydası yok­
tu, küçük bile olsa riske giremezlerdi.
Ertesi gün üç helikopter geri geldi. CH-35 kurtarma helikopteri kal­
dı. Diğer ikisi ABD özel kuvvetlerine ait bir albay ve 1 6 ABD askerini
bırakıp döndüler. Öğleden sonra ABD Özel Kuvvetleri'ne mensup
askerlerin bir kısmı üstlerini tamamen çıkarıp karla vıicutlannı ovıı­
yordu. Fizik olarak hepsi de dev gibiydiler. 2. Dağ ve Komando Ta­
bur Komutanı Binbaşı Necmi yanımdaydı; "Bunlar çok rambo filmi
izlemişler, henüz kendilerini turistik bir kayak merkezinde sanıyor­
lar" dedi.
Bir giın sonra bizim helikopterlerden biri ABD askerlerini Hanyay­
lası'ndaki helikopterlerin yanına götürdü. Harekat merkezindeydim,
ABD'lileri göniren pilot yüzbaşı ve ekibe mihmandarlık yapan subay
geldiler:
- Ne çabuk döndünüz.
- Komutanım, ABD askerleri helikopterin yanına inip inceleme ya-
pacaklardı fakat karın kalınlığından çekinip huylandılar, helikopter­
den atlamadılar.
- Ne var karın kalınlığında? Kar ne kadar derin olursa olsun en faz­
la dizlerinin üzerine çıkar. Ytirüyecekleri mesafe de 20-30 metreyi geç­
meyecek ki!
- Israr ettik kabul etmiyorlar.
- Oğlum, Atatürk boşuna mı diyor: "Dünyanın hiçbir ördusunda
yüreği senin kadar temiz, fedakar ve cesur askere rastlanmamışur" di­
ye. Bizim timlerden biri gitsin. Hem de komando olınayanlardan ala­
caksınız. Mesela havan bölüğünden olabilir.
Yirmi dakika sonra biri ABD askerlerini diğeri bizim askerleri taşı­
yan iki helikopter kışladan havalandı. Düşen helikopterin yanına ulaş­
uklarında ise dunım şuydu: Türk askerlerini taşıyan helikopter yer­
deki helikopterin üzerinde ilk geniş daireyi çizmeyi tamamladığında,
içindeki askerlerin tamamı karların içine atlamış ve ortalarında kalan
helikoptere doğru yürümeye başlamışlardı.
Kunarma faaliyetinin dördüncü giınüydü. Havanın kararmasına bir
saat kalmışu. Yanıma Diyarbakır Jandarma Hava Gnıp Komutanı Gü­
ner Albay geldi: (Bu tarihten dört ay sonra helikopteri bir operasyon­
da düşerek şehit oldu.)
- Gfıner Albay'ım, sen burada ne arıyorsun?
- Bııgiın Hakkari'ye ben gideyim istedim. Sabahleyin ABD askerle-
1994 DöNEMI 191

rini Hanyaylası'na bırakt:ım, akşam gelir, sizi alının dedim. Ama ha­
va çöktü, oraya uçulmaz. Yann alınz.
- Sen bu söylediklerini benden b�ka kimseye anlatamazsın. Seni de
hiç kimse anlamayacakur. Onlann bulunduğu yer, nokta olarak 3600
metre ve 2,5 metre kann içindeler. Bütün gece orada kalmaları sonu­
cu meydana gelebileceklerden yer yerinden oynar. Sonra onlar bize
emanet ve bize hizmet ediyorlar, hayatlarından biz sorumluyuz.
Odanın Hanyaylası istikametini gören penceresine gittim. Rahmet­
li de geldi, beraber bakuk. Dağların büyiık kısmı kapanmış, gön"ınen
bir koridor da kapanmak üzereydi.
- Gün er Albayım, siz pilot olarak mümkün değil derseniz ben baş­
ka bir çare bulacağım.
- Ben gidiyorum Paşam.
Bulunduğum yerden pisti görüyordum. On dakika içinde yükseldi
ve bulutların arasında kayboldu.
Onuncu gün ABD'li askerlerin işleri bitmişti. Son akşam b�ların­
daki Albaya, kışlada bizim karargah subaylarıyla birlikte yemek ver­
dik. İlk geldiği gün beni ziyaret etmiş, daha sonra hiç görmemiştim.
Onlar bu kışlada kalıyordu. Ben geceleri, yanlarına gittiğim birlikler­
le bulumıyordum. Yemekten önce kendisine bizimle geçirdiği günle­
rin anısına Dağ ve Komando Tugayı'nın armasının altına;
"Üzerimize kılıç çekilmedikçe
Ülkemiz topraklarına girilınedikçe
Milletimiz cefa çekmedikçe
Bizden kimseye zarar gelınez."
sözlerini yazdırmış olduğumuz şiltini verdim. Bu sözlerin Tugayın
sloganı olduğu, İngilizce'ye çevrilerek kendisine okundu. "Onlarca
kitap yazılsa bir ordunun, bir birliğin varoluş sebebi ile kararlılığının,
bıı kadar kısa, bu kadar özlü anlaulamayacağını" söyledi. Birkaç kere
daha terciwıe ettirdi, hepsinde de hayret ve sevinç çığlıkları atu; "Bıı
yazıyı mutlaka komutanlarıma göstermeliyim" dedi.
Bütün yemek boyunca diınyanın nerelerinde bulundu ise sıra sıra
anlatu. Burada gördüğü coğrafyada ilk defa bulunduğundan, çok vah­
şi ve ıirkütiıcü olduğıından bahsetti. Yemek bitince, müsaade isteye­
rek ayağa kalku ve kısa bir konuşma yapmak istediğini söyledi. Tec­
rübeli, açık sözlü tabiau, askerlik sanatına uygun bir kişiliği olduğu
ortadaydı. Kendilerine gösterilen yakınlığı, Türkler için anlaulan mi­
safirperverliği �adıklarını söyleyip teşekkür ettikten sonra konuşma­
sını şu cümlelerle bitirdi; "General on gündür birliklerinizle berabe-
192 UNUTULANLAR DışINDA YENi BiR ŞEY YOK

rim, şu dağ ve kar cehenneminde Kürt militanlarla onlara denk bir


kuvvet olarak, ancak siz b� edebilirsiniz. Böyle bir durum Amerikan
Ordusu için kabus olur. "

"Vatan sağ olsuıı."

21 Şubat saat 18:50'de Şemdinli'nin Uğuraçan Köyiı 'ne silahlı sal­


dırı yapıldı. Bir korucu yaralandı. Şemdinli Dağ ve Komando Tabu­
ru, Ortaklar-Beyyurdu dahil büt(ın alanı bau yönünde dört gün elek­
ten geçirdi. Bölgede PKK gnıbu yoktu.
Askerlerin sa� sporları ve diğer sportif aktiviteleri için yazlık ve kış­
lık eşofman takımı, fanila, çorap, şort, şapka, bere, yağıııurlııklar ile
hepsinin içerisine konulabilecek bir spor çantasına ihtiyaçları vardı.
Bünın kalemlerden subay, astsubay ve asker için İstanbul'daki firma­
lara alu biner adet sipariş verdik. Her malzemeye Dağ ve Komando
Tugayı'nın forsu-arması işlenmiş olacaku. Askerler terhislerinde kul­
landıkları kendi malzemelerini evlerine, memleketlerine götürecek­
ler, her yeni tertip geldiğinde üç ayda bir aynı malzemeden tedarik
devam edecekti. Ilk parti malzemeler iki ay sonra geldi. Ve askerler
bu giysileri gece gündüz hiç Üzerlerinden çıkarmadılar. Terhis gün­
leri gelip Hakkari 'den ayrılırken de, sivil pantolonlarının İistiine Dağ
ve Komando Tugayı 'nın, karlı dağ, tlıfek, kayak ve kartal armalı eşof-'
manlannı giyerek; yollarda ve memleketlerinde herkesin kendilerini
böyle görmelerini istediler. Bu, tugaylarına olan sadakatin, kendile­
rini tugayın bir parçası kabul eunelerinin, onunla gıınır duydukları­
nın doğal bir göstergesiydi.
Subaylardan bir teklif geldi.Bu dönemde mücadelenin doruğa çı­
karıldığı Hakkari Dağ ve Komando Tugayı 'nda muharebelere kaulan
subay ve astsubaylar için alun rozet ve alun şövalye yüzüğü yapurılına­
sı idi. Her ikisinde de Tugayın arması ve ismi yazılı olacaktı. Meğer
herkes bunu bekliyomıuş, almaya can atular. Personelden hemen iic­
retleri toplandı ve yapurılıp subay ve astsubaylara dağıuldı.
Eylül ayında Tugayın armasından bir madalyon yapurdık. Şehitle­
rini memleketlerine götüren subay, astsubaylar; bu madalyonu ve Tu-
15.ı.y Komutanı'nın "Mehmetçiğin nasıl ve ne zaman şehit olduğunu
tasvir eden" yazısını, şehidin ailesine teslim ediyordu. Şehidin kendi-
1994 DöNEMI 193

si, Tugayın madalyonu ve nerede nasıl şehit olduğunu anlatan belge


aynı anda anne ve babanın eline geçiyordu. Bu üç şeyin, birbiri için­
de ve birbirinin üzerinde anlatılması ve yaşarnayanlarca anlaşılması
kolay olmayan bir etkisi vardı. Önce şunu beliruneliyim, sadece in­
sanlar için değil, tüm canlılarda ve yeryüzünün var olduğu milyonlar­
ca yıllardan beri, hiçbir şey, bir annenin yavrusunun kaybından daha
öte bir acı veremez ve yaşatamaz. "Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağ­
lar" sözü en doğru özdeyişlerin ba.şında yer alır. Elbette babaların ve
kardeşlerin duydukları acı da, ömürleri boyu karşılaşacakları diğer
üzfüıtü ve kahır halleriyle mukayese bile edilemez. Bu iki nesne ne­
den bu derece etkili ve dayanılmaz acıya su serpiyor? Nasıl teselli olu­
yordu? İki sebebi vardı ve bunun için Adler, Taylor ve Freud gibi ün­
lü psikiyatr ve psikologların tanınması gerekiyordu.
Madalyon; şehidin kimliği, asker arkadaşlarını, komutanlarını, şe­
hit olduğu birliği, şehit olduğu yeri, zamanı simgeliyordu. Bu, özel ol­
mak, farklı olmak, o birlik var oldukça onun bir parçası olarak yaşa­
mak demekti.
Nasıl şehit olduğunu anlatan Tugay Komutanı imzalı yazı ise, Türk
kültüriı ve bu kültüriın yarattığı kişilik ve düşünce gücüne yakışır,
doğru bir yaklaşımdı. Türkler çocuklarının kaybına bütün canlılar gi­
bi üzülürler fakat; bu üzüntü ve çektikleri acının değdiğine inanmak
için çocuklarının nasıl şehit olduğunu bilmek ihtiyacında idiler. El­
lerine aldıkları yazı, "oğullarının muharebede düşman üzerine yüriır­
ken, vatanı ve ulusu için gözünü bile kırpmadan öliune nasıl gittiği­
ni detaylı olarak anlatıyordu". Bir Türk, çocuğunun şehit olduğunu
duyduğunda ilk sorduğu şey; "Nasıl şehit olduğudur". "Düşmanla gö­
ğüs göğse çarpışırken" sözünü duyduğunda birden rahatladığını his­
sedersiniz ki zaten hep öyle olmuştu. Bu masalların, efsanelerin, öy­
külerin, vatan ve millete bağlılığın getirdiği örf, adet ve geleneklerin
Türk toplumu ve onun kişilerinde oluşturduğu milli karakterdir. Sa­
vaşın kendisi de nesneleri de zaten baştan aşağı psikoloji demektir.
Genelde; aylar bazen yıllar sonra bir garnizonda bütiın şehit ailele-
rini toplayıp kendilerine verilen "övünç madalyaları":
1. "Demir tavında dövülür" sözü göz ardı edilip geç kalındığından,
2. Durup dururken birden bire acıyı tazelemeye kalktığından,
3. Genel bir şey duygusu yarattığından;
şehit ailelerinde aynı etkiyi sağlayamamıştır.
Askerlerin ailelerine, girdikleri muharebe .ve çatışmalarda bireysel
olarak gösterdikleri cesaret ve kahramanlıkları anlatan yazıların
194 UNUTULANLAR DışrNDA YENi BiR ŞEY YoK

gönderilmesi, onları anne ve baba olarak oğullanyla iftihar eunelerini,


mutlu olmalannı sağlayacak ve çocukları ile ilgili endişeleri azaltacaktır.
Şehit ve gazilerin ailelerinden adıma gönderdikleri yüzlerce mek-
tuplan bazıları şunlardır:
"Hakkari ili Çukurca ilçesi Pirinçeken Karakolu'nda vatani görevi­
ni yapmakta iken vatan haini eşkıyalar tarafından şehit edilen oğlu­
muz jandarma eri Erol ÖZEN'in şehit olması nedeniyle göndermiş
olduğı.ınuz yazıları aldık. Göstermiş olduğunuz candan ilgiden do­
layı teşekkür ederiz. Bizi çok gurıırlandırdınız. Bu yazılarınızı Özen
Ailesi yaşadıkça hatıra olarak saklayacaktır. Komutanımız size başa­
rılar diler, saygılar sunarız. Vatan sağ olsun."
Özen Ailesi adına
İdris Özen, Balıkesir

"Göndermiş olduğunuz oğlum Abdülkadir TUG'a ait belgelerinizi


aldım. Çok memnun oldum. Bir şehit ailesi olarak duygularımızı
ifade eunek çok zor. Bu askerliğin tabiatında var olan bir olaydır.
Bundan kaçınılmaz. Allah'ın takdiridir. Abdülkadir'in ne kadar ce­
saretli ve mangal kadar yı.ireği, aslan gibi kuvvetli olduğı.ınun aile
olarak biz de bilincindeydik. Görevinde de yaralı olmasına rağmen
silahını elinden bırakınayıp, yiğitliğini kanıtlamış ve layık olduğı.ı
şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Paşam, beş oğlum ve ben, gel de;
canı gönı.ilden hazırız, saygılarımla."
Fikret TUG
Yerköy, Yozgat

"l Şubat 1994 tarihinde Hakkari Alandüz mevkiinde icra edilmek­


te olan operasyonda çığ dı.işmesi nedeniyle oğlumuz Göksel YAMAN
şehit olmuşnır.
Ailemize göndermiş olduğı.ınuz başsağlığı temennileriniz ve yazıla­
rınızı bir şehit babası ve annesi olarak büyük bir memnuniyet ve gı.ı­
rıırla müşahede ettik. Alakanız ve hassasiyetinizden dolayı şükran­
larımızı ve saygılarımızı sunarız. Vatan topraklarına göz diken ha­
inlerle mı.icadelenizde Allah sizi muvaffak etsin"
Şehit Babası
Kemal YAMAN, İzmir

''Yıldırım'a olan haklarınızı helal edin. Benim yiğit kardeşimin, şe­


hit kardeşimin yiğit komutanı. Önce selam eder, ellerinizden öpe-
1994 DöNEMI 195

rim. Benim yiğit kardeşim Yıldırım şehit düştükten sonra arkadaş­


ları geldi. Yıldırım'ı anlatular, dünyalar benim oldu. Yıldırım gel­
miş gibi sevindim. Yıldırım'ın komutanı olarak, siz de olayın oluş
şeklini, Yıldırım'ın şehit oluşunu, nasıl mücadele verdiğini, nasıl şe­
hit olduğunu, detaylı bir meknıpla anlaursanız, çok memnun olu­
rum. Haura olarak kalır. Yiğit komutanım, Yıldırım'ın şahadet ha­
beri gelince dünyalar başıma yıkıldı, dünyalar dar geldi. Yemin et­
tim, kardeşimin bırakuğı yerden devam edeceğime. Her yere yazı­
lar yazdım hep olumsuz cevap aldım. Zaten kolum kanadım kırık­
U, iyice kırdılar. Kardeşimi rüyamda gördüm. Sarıldım öptüm, }'ÜZ­
lerinden doya doya, "şehit oldun kardeşim" dedim. "Tabii ağabey,
şehitlik herkese nasip olmaz, bize oldu" dedi. Sordum: "Cennette
misin? " 'Tabii ·ki ağabey, cennetteyim" dedi. Allah'ım bizden daha
çok seviyormuş ki şehit ederek elimizden aldı. Allalı'ıma çok şükür­
ler olsun. Biz de Yıldırım'ı kalbimize gömdük. Tek tesellimiz PKK'lı­
ları her gün yok edişiniz. Yiğit komutanım gelen arkadaşları "Os­
man Paşa da oradaydı " diyorlar. Yıldırım'ı bana anlat, anıları varsa
yaz, himayende aslanlar gibi çarpışan Yıldırım'ı bana mektupla an­
lat. Yıldırım'ın üsteğmeni Seyit komutanıma da söyle, o da anıları­
nı yazsın. O da yaralanmış. O yiğit kardeşime de Allah' tan şifalar di­
lerim. Sizden tek bir ricam var, anılarını yüzde yüz yazın. Yazmazsa­
nız Yıldırım'ı küstürürsimüz, beni de. Yiğit komutanım. Şehit Yıldı­
rım'ın çarpışarak intikamını alamayan ağabeyi."
Mustafa AKSAL
Kırıkkale

"Sayın Paşam, ben el emeği ile idare eden köylü bir vatandaşım. Oğ­
lıım Uğur DİKER' in bayrağına, vatanına, milletine ve silah arkadaş­
larına gunır veren, başarılı asker olduğunu, ben acizane babası olan
Durmuş DİKER, mektubunuzdan öğrenince göğsüm kabardı, ken­
dimde duygular ürettim, sevincimden ağladım. Ne mutlu bu bilgi­
yi ve takdirnameyi bana layık görüp de gerçekleri yazan siz değerli
Paşama ben de selam ve hürmetlerimi bildiririm. Cenabı Allah sizi
düşmanın şerrinden konısıın."
Dursun DİKER
Yalvaç, Isparta

"Emrinizde görev yapan oğlum, Piyade Komando Er Saffet TOPA­


LOGLU için vermiş olduğunuz bilgi ve takdir belgeleri, şahsım, ai-
196 UN!ITULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

lem, kasabamız adına iftihar vesilesi olmuştur. Oğlumun vatan için


yapmış olduğu fedakarlıklar, her Tiirk evladının yapması gereken
asgari vazifedir. İç düşmanlar ve böliicü eşkıya ile savaşan siz değer­
li komutanımız, emrinde savaşan oğlum, ômiir boyu taşıyacağım en
biiyiik onurdur. Saygılarımı sunarım. "
Kadir TOPALOGLU
Pelitköy, Balıkesir

"Sayın komutanım, oğlum İsa BOZDEMİR'in vatan savunmasında


göstenniş olduğu baııarılardan dolayı verdiğiniz takdir belgeleri, biz
burada bulunan aile efradını çok duygulandırmış, gözlerimizi ya­
şartmış, göğsiimüzü kabartmışur. Şahsınıza ve biitiin askerlerimize
selam ve sevgiler sunar, baııarılarınızın devamı ile, bölücü eşkıyaya
kesin darbeyi vurup bu haddini bilmez çapulcu sürüsünü yurdu­
muzdan söküp atmanızı Allah'tan dilerim."
Mehmet BOZDEMİR
Sarıköy - Gönen, Balıkesir

"Çok sevgili oğlum Kenan ŞİMŞEK'i elim bir trafik kazasında kay­
betmemiz neticesi göstenniş olduğunuz her tiirlii samimi ilginizi
unutamayacağız. Ailemize tevdi ettiğiniz ve bizim için de çok biiyük
kıymet ifade eden madalyon ve beraunızı haura olarak özenle sak­
layacağız. Elbette oğlum Kenan'ın aramızdan ayrılmasından, dev­
letimize ve milletimize hizmetinin yarım kalmasından biiyiik iizün­
tü duyduğum kadar, askerlik görevi ve suda boğulma olayı neticesi
vefaundan şehitlik mertebesinde olacağı ümidiyle mutlu olmakta­
yım. Şahsınıza ve tüm Tugayımı mensuplarına yakın ve samimi il­
ginizden dolayı şükran ve saygılarımı sunar, biitiin şehitlere Allah'tan
rahmet dilerim. "
Babası, Vahap ŞİMŞEK
Sivas

"Sayın komutanım, ben Tugayınızın 4ncü Dağ ve Komando Tabu­


ru 'ndan Çavuş Tarkan HATTATOGLU'nun babasıyım. Oğlumun
terhisinden sonra da sizleri aynı heyecanla haberler ve gazeteler­
den izliyor, sizin için dua ediyorum. Taktir ve övünç belgelerine la·
yık gördiiğiiniiz oğlum iki hafta önce söz kesimi için gittiği İzmir' den
dönerken Ayvalık'a 4 km kala trafik kazasında tanrının rahmetine
kavuştu. Yazmak da konuşmak da çok zor.
1994 DöNEMl 197

Komutanları ve silah arkadaşlarını taparcasına çok severdi. "Çağır­


sınlar yine askere gider, çarpışının" derdi. Başarılarınızın devamıy­
la saygılar sunarım, bu yoğun ve zorlu çalışmalarınızda size başarı­
lar dilerim. n
Eşref HAITATOGLU
Balıkesir

"Evladımız M.Mustafa AKKOYUNLU için gönderdiğiniz takdirna­


menizi alıp okuduğumda sevinç, heyecan, gurur, vakar, üzüntü duy­
guları içersinde gözlerim yaşlı okudum. Sevinçliyim, gururluyum
çünkü böyle bir günde şakası olmayan bir harbin içerisinde aileme
düşen ulvi bir vazifede oğlumun bulunması izahı yapılamayacak yıik­
sek duygularr;lır. Üzüntülüyüm, hala vatani görevden kaçanlar bu­
lunduğu için. Benim duyduğum bu manevi hazlardan yoksun ka­
lan asker kaçağı gençlerin ana ve babalarına acıyorum. Milletimi­
zin ve sizlerin bu ateş çemberinden başarıyla çıkmasını Cenabı Al­
lah'tan diler, saygılarımı sunarım."
Vahap AKKOYUNLU
Şirinevler, İstanbul

"Oğlum Rıza BURHAN'la ilgili gönderdiğiniz takdir belgesi ve ya­


zıları, bizi sonsuz mesut etti. Vatanı için canını ortaya koyarak bu
mukaddes görevi yapmakta olan Mehmetçiklerin başarılarının, on­
ların başındaki sizin gibi çok değerli komutanlarımızın gayret ve ça­
lışmalarıyla olduğunu biliyoruz. Bu vatan için böyle Melunetçikler
yetiştirdiğiniz için sizi takdir eder, üstün başanlannızın devamını
dilerim. All a h'a emanet olun."
Babası, Mustafa BURHAN
Söğüt Köyü - Orhaneli, Bursa

"Paşam, ben Tugayınızdaki er Çağlar DOGA'nın babasıyım. Efen­


dim ben bir baba olarak şahsınızın komutasında böyle bir evlat ye­
tiştirebildim ise, ne mutlu bana. Böyle övgüyle bahsettiğiniz için si­
zi candan kutlar, saygılarımı sunarım. Efendim, o, benim tek oğ­
lum, başka oğlum yok. Onu size, sizi de Allah'a emanet eder, tek­
rar saygılarımı sunarım."
Asım DOGAN
Zonguldak
198 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

"Çok değerli komutanım, ben birliğinizde bulunan er Mehmet DA­


NACl'nın babasıyım. Oğlumun takdirnamesini alınış buhımıyonım.
Bu benim için en büyük gumr kaynağı, sevinç ve mutluluktur. Biz­
ler böyle bir evlat yetiştirebilmişsek bu bizim için en büyük mutlu­
ltık ve bahtiyarlıkur. Oğlumun vatanı ve milleti için seve seve canı­
nı vereceğinden kuşkum yoktur. Sizlerin sayesinde Tiırk Bayrağı,
şeref ve şanla her 7.aınan semalarda dalgalanacakur. Hepiniz Cena­
bı Allah 'a emanet olunuz."
Adem DANACI
Kozlu, Zonguldak

"Sayın Paşam, oğlum Ömer KUZU için göndenniş olduğunuz bel­


geyi aldım. Çok duygulandım, çok gumrlandım, gözlerim yaşla dol­
du. Her Tiırk'iın vatan savunmasında sizin anlatuğınız evladım gi­
bi, evlat yetiştirmesini Cenabı Allah niyaz etsin.
Paşam böyle bir yazınızı evladıma layık gördüğünüzden ve bizi böy­
le gıımrlandırdığınızdan ötürü üstün başanlarınızın devamını, bü­
yük Allalı'tan niyaz ederim."
Cemal KUZU
Şefaatli, Yozgat

"Komutanım, oğlum Piyade Er Cihat AKIN'a ait göndermiş oldu­


ğıınuz takdir belgenizi aldım. Memnuniyetimi anlatamam. Sağlıklı
ve başarılı olmanızı Ulu Tanrıdan dilerim. Bizler çocuklarımızı ön­
ce vatan için yetiştiririz. Bizim için vatan her şeyin üstünde ve önün­
dedir. Bir Cihat değil, on tane Cihat'ım olsa çekinmeden vatan hiz­
metine gönderirim. Vatan sağ olsun. Saygılarımla."
Neşat AKIN
Akhisar Köyü - Karacabey, Bursa

"Oğlum Ali Fuat'ın yaralanması ile ilgili sizlerin duygularını taşıyan


geçmiş olsun dilekli mektubunuzu, ben ve ailem duygıılanarak, ağ­
layarak ve şeref duyarak okuduk. Bizler üç kıtada at koşturmuş, Tür­
kiye Cumhuriyeti'nin kunılması için kan dökmüş, destanlar yazdır­
mış ataların evlatlarıyız. Aziz vatanımızı iç ve dış düşmanlara karşı
savunmak boynumuzun borcudur. Sizlerin takdirini kazanmış olan
evladım vatanı için elbette kanını dökecektir. Ali Fuat'tan başka üç
oğlum daha vardır. Görev nasip olursa onlar da kardeşleri gibi ya­
ralanmaya ve ölmeye hazırdırlar. Ben onları vatan nğmna şehit ol-
1994 DöNEMI 199

malan için yetiştirdim. Bunun için şeref ve gı.ımr duyuyonım.


Aziz vatanımızın bütiınlüğünü kommak için savaşta başanlar diler,
Allah'tan size kuvvet vermesini temenni eder, zaferleriniz için ve
gösterdiğiniz gayret için sizi ve sizin şahsınızda Türk Silahlı Kuvvet­
leri'nin bütün elemanlannı kutlanm.
İnanıyonım ki bu gayretiniz ve azim içersinde vatanımıza uzanan
hain eller kırılacaktır.Yüce Allah, şanlı Ordıt'muza zaferler muzaf­
fer eylesin.
Ailem ve şahsım adına siz değerli Paşama ve şahsınızda şanlı Or­
du'muza göstenniş oldiığıınuz yakın ilgiden dolayı teşekkürlerim­
le saygılanmı sunarım."
HANELÇİ ailesi adına
Baba Yusuf HANELÇİ
Malatya

Hakkari'de 21 bin asker, 2 bin subay astsubay vardı. Her üç ayda bir,
ortalama 5 bin civarında askerin terhis olduğıı yerlerine yeni 5 bin as­
kerin geldiği düşünüldüğünde; 2 yılda 40 bin askerin geçtiği anlaşı­
lır. Başlangıçtaki 20 bin askerin 5 bininin hemen terhis olduğunu ka­
bul etsek dahi, ilk 20 binlik gmptan 15 bini de sonradan hizmete de­
vam ettiklerinden, iki yılda toplam 55 bin askerin bu topraklardan
geçtiği görülür. Ayw dönemde, ortalama 4 bin subay, astsubay da mu­
harebe koşullarını her günün 24 saatinde çoğu zaman da dakikala­
rında yaşadılar. Bunu şu nedenle belirtiyorum; iki yılda sayı olarak bu
derece büyük bir gücün ailelerinden, aile bireylerinden, halktan ki­
şilerden, batıya dönen subay ve astsubaylardan, terhis olan askerler­
den gelen bütün mektup, faks, telgrafların tamamı ilk olduğu şekliy­
le yazılmaya kalkılsa, başlı başına binlerce sayfalık kitap olur.
Ancak halk olarak; nıhu, felsefesi, inançları ve dilekleri, bu ülkenin
neresinde yaşarsa yaşasın, hangi statüde olursa olsun aynıydı.
"Mücadelenin tam bilincindeydiler, mutlaka başarılı olmalıydik, el­
bette şehitler de olacak, elbette yaralanılacaku, çocuklarını va tanlan
için yetiştirmişlerdi, keşke kendileri de mücadelede yer alabilseydi­
ler, bir toprakta bağımsız yaşanacaksa bedeli neyse ödenecekti, her
şeylerini kaybedebilirlerdi, yeter ki 'Vatan Sağolsun'du, psikolojik ya­
pılan yüz yüze kalınan dunımlar nedeniyle hassaslaştığından, kendi­
lerine güven duygulan yüksek olmakla beraber, daha çok morale ih­
tiyaçları vardı, istisnasız kazanmamız, muzaffer olmamız için Tanrıya
dua ediyor, dilekte bulunuyorlardı"
200 UNUTUIANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

Bu giın yeryiıziınde çocuklarını davul ve zurnayla askere gönderen


başka bir millet var mı? Bunu, başka bir ulusun aklı alır mı?
Evlatlarını kaybedince ''Vatan Sağolsun ", diğer oğullarımda feda ol­
sun , keşke ben de gelebilsem diyen, şehit olan çocuklarının düşma­
nın üzerine yünırken ölmesinden biıyiık. gurur ve haz duyan, vatanı
için para pul dahil fani hiçbir şeyi gözü görmeyen halk kaldı mı dün­
yada? Sebepsiz bu durumlara düşülür mü? Herkesin her şeyi iyi yaptı­
ğı söylenebilir mi? Ama sırf ''Vatan ve Millet" söz konusu diye çektiği
acıların hesabını sormayı "ar" kabul eden millet kaldı mı yeryiızünde?
Napolyon, savaşlarının birinde Fransız topçusunun bir saate yakın
süredir hiç ateş etmediğini fark edip atını topçu mevzilerinin bulun­
duğıı bölgeye sünıp, topçu komutanına sanıyor:
- Neden ateş etmiyorsunuz?
Topçu komutanı:
- 13 sebep var haşmetmahap
- Nelermiş? Sayın.
- Bir, banıt yok.
Deyince Napolyon:
- Kes. Banıt yoksa, başkaları olsa ne olacak?
Devletin ve milletin herhangi bir şekilde başı belaya girdiğinde bu­
mı def edip yok edecek olan işte halkın bu ruhudur. Geri kalan ne
varsa hepsi 'diğerleri'dir. Halkın şu kültürü, kişiliği ve karakteri ol­
masa, bu yüksek ruhu gösteremese kim ne yapabilir? İsterse ağzıyla
kuş tutsun. Ordunun gücündeki temel ve tek dayanağı da, kaynağını
böyle bir ulustan alıyor olmasıdır.

"Toplum içinde insan bir sistemin parçasıdır.


Sistem lider yetiştirmez. Sistem içinde kaknarak
ancak yönetici olunur. Sistem hata istemez,
riski sevmez. Jli,sh olmadan başan, hata yapmadan
gelipne olmaz. Yönetici sistemin adamı,
onun kopyacısıdır. Elindekini korur, kurumu sever,
taklitçidir. Ufuklan dardır, çarpıcı .fikirlere gelme:,
sadece yönetir. Statülıocudur. "

Mart 1994'de meydana gelen olaylar şöyleydi.


r994 DöNEMt 201

7 Mart saat 20:00'da Çukurca Sivri TepeJandanna Sınır Karakolu­


na Kuzey Irak'tan silahlı saldın yapıldı. Dört er yaralandı, (ıç militan
öldü.
12 Mart saat 2 l :OO'da Çukurca Üzümlü Karakoluna Kuzey Irak'tan
ateş açıldı.
18 Mart saat 22:30'da Hakkari'nin içinde PTT Başmüdürlıiğiınün
şantiyesindeki dört araç ve bir jeneratörü milisler yaktı.
19 Mart saat 19: 15'de Çukurca Zap suyu emniyet timi hareket ha­
linde bir PKK unsuruyla karşılaştı ve dört militan öldürüldü.
25 Mart saat 21 :30'da Şemdinli'nin içinde milisler bir aracı yaktılar.
27 Mart saat 22:15'de Çukurca Hakan Tepe Karakoluna; aynı gün
saat 03:00'da, Çukurca Sivri Tepe Karakoluna Kuzey Irak'tan ateş
açıldı.
Mart ayı büyük planımız; Tugayın, Hakkari Vilayetinin Irak'la olan
220 kilometrelik sınır uzunluğunun 160 kilometresini cephe şeklin­
de kullanarak, Kuzey Irak'taki Şivi (Zap ) , Bercela, Mezi K.aryaderi
(Avaşin), Basyan kamplarını içine alacak gibi aynı anda dört kampa
da derinliğine taarru zu içeriyordu. Harekat, 600 kilometrekarelik bir
alanı hedef alıyordu.
PKK gruplarının buralarda kışı siyasi ve askeri hazırlıklar yaparak
geçirdikleri kesindi. Ancak hangi kampta kaç kişi bulunduğı.ımı sağ­
lıklı bir şekilde istihbar etmek mümkün olmuyordu. Kamplar arasın­
da takımlar, bölükler şeklinde birinden diğerine geçişlerin olması
kampların personel sayılarının miktarlarını dalgalandırıyordu. Bizim
için nerede, ne kadar oldukları hiçbir anlam taşımıyordu. Oralarda
olmaları ve çok olmaları önemliydi. Torun içine daha fazla sayıda
PKK'lının girmesi için ağı geniş tutuyor ve her kenarından aynı anda
çekiyorduk.
Alandüz harekatı Şubat'taydı. Bu planı Mart'ta yürürlüğe koyacak­
tık. Fakat iki faaliyet, harekatı düş(ındüğümüz zamanda yapmamıza
engel oldu.
Sebebin birincisi; bu ay yapılacak olan yerel seçimlerdi. OHAL Böl­
gesinde seçimlerin güvenlik içinde yapılmasına Ankara çok önem ve­
riyordu. Herkes de, PKK seçimleri önleyecek veya her yerde olaylar
çıkacakmış gibi psikoloji içersindeydi. Seçim günü sandıkların dağla­
ra taşlara götürülüp getirilmesi, emniyetlerinin sağlanması için, 168
time (3000 asker) ihtiyaç duyuluyordu. Dağ ve Komando Tugayının
mevcudu zaten 4000 askerdi.
Bu seçim yapıldı. Hakkari'nin 674 köy ve mezrasında en küçük bir
202 UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BiR ŞEY YOK

şey olmadığı gibi, PKK'nın dolaylı ve direkt, bütün yol ve yöntemleri


kullanarak halka desteklemeleri için baskı yaptığı parti de, seçime ka­
tılan diğer partiler içinde, en düşük oyu aldı.
Sebebin ikincisi; geçen yıldan planlanmış bir teşkilat faaliyetiydi.
Dağ ve Komando Tugayında beşinci olarak, bir tabur daha kunılacak
ve kurulan tabur, Şırnak-Beytüşşebab'a gönderilecekti. Yeni kıınıla­
cak tabur için, mevcut dört taburdan; subay, astsubay ve asker verile­
cek, Temmuz ayında tayinle gelecek diğer rütbeliler ve eğitim mer­
kezinden gelecek erlerle kunıluşu tamamlanmış olacaktı. İşin en ağır
tarafı da Türkiye'niıı her tarafındaki birliklerden kunılacak bu tabur
için silah, araç ve malzeme tertip edilmesiydi. Çorlu dahil 19 ayrı yer­
den verilecek bu donatımı almak için yetki belgeli subay ve astsubay­
lar ile yanlarında götürecekleri emniyet timleri vasıtasıyla bunları ka­
ra ve demiryollanyla Hakkari'ye taşımaktı. Tugay bu işi Mart 1994'de,
kendisinin bile sığamadığı kışlasında yapacaktı.
Bu çalışma, batıdaki onlarca barış koşullarında bulunan Tugaylar­
dan birinin kışlasında; atanarak gelecek subay ve astsubaylar ile zaten
o bölgede bulunan eğitim merkezlerinden alınacak erlerle teşkil edi­
lir, bir mal ve hesap sorumlusu da; aynı yerde toplanmış malzemeyi
personele dağıtabilirdi. İnsanı ve donatımı ile bir bütün halinde Hak­
kari'ye Temnmz 1994 ayında sevk edilirler, buraya gelince de, Tugay­
dan verilecek personel, gelen tabura katılabilirdi. Birkaç yıllık hizme­
ti olan subay ve astsubaylar bile başka birliklerden malzeme toplaya­
rak tabur kurmanın ne olduğunu çok iyi bilir.
Bu emir gelince, yapılacak işin sonraya ertelen�esi için onlarca se­
bep olmasına rağmen, bununla ilgili her yere meram anlatınaya ne
zamanımız vardı ne de zihnimiz ve ruhumuz buna müsaitti. Herke­
sin burnundan soluduğu burada, pratik bir çözümle yorgunluğu ha­
fifletmek gerekiyordu. Bir ikmal sorumhısu subay ile malzemeleri her
yerden çekecek olan bir astsubay ve 10 asker görevlendirerek işi sıra­
dan hale getirdik. Bütün malzemeyi her yerden çekerek bir depoya
aldık. Mevcut taburlardan subay, astsubay ve asker vererek çeyrek bir
tabur yapacağız diye Tugayın taburlarının da muharebe gücimiı azalt­
madık. Batıdan gelecek olan rütbeliler ve askerler Temmuz' da gelin­
ce, biz bu tabunı 48 saatte teşkil ederdik. Bu işin hem zamanımızı
hem de giıciınıüziı azalımadan en az olumsuzlukla çöziımiı buydu.
Kara Kuvvetleri Komutanı gelişlerinde "Dağ ve Komando Tugayın­
daki subay ve astsubayların çok azının komando kursu görmiış oldu­
ğunu bundan sonraki atamalarda, kurs gösterilmiş subay ve astsubay-
1994 DöNEMI 203

!ar atanırsa, hiç değilse; pusu, taktik akın, sızma gibi teknik konular­
da temel bilgileri almış olarak gelirler demiştim. Hatta kurslarm ko­
mı ve kapsamlarıyla muharebenin çok farklı olduğunu; şu anda Dağ
ve Komando Tugayının bün-ın subay ve astsubaylarının değil kurs gör­
mek, herkese ders verecek düzeyde Gayri Nizami Harp tecrübesinde
olduklarını da" arz euniştim.
Mart başında gelen bir mesajda;
'Tugayın mevcut subay ve astsubaylarının 1 /3 şeklinde gruplar ha­
linde üçer aylık komando kursuna gideceğini ve ilk kursun Mart ayın­
da başlayacağı " yazılıydı.
Kara Kuwetleri Karargahı'ndaki ilgili başkanlıkları tek tek aradım.
"Marttan itibaren iki tarafın da bütün oklarını aunaya başlayacağı­
nı ve bunun artarak Nisan, Mayıs ve devamı aylarda da yoğunlaşarak
arunaya devam edeceğini, böyle bir şeyin nasıl anlaşılamadığını" be­
lirttim. "Komutana refakat edenler meseleyi nasıl olur da ilgili yerle­
re doğrıı dürüst aktaramıyorlar? Komutana zaten iki şey arz euniştim,
ikisi de bundan sonraki çalışmalarında insanlara faydası olur diye ya­
pılınışu. Hay söylememiş olaydım, dedim.
Bir metin kaleme alıp "kişiye özel" olarak doğnıdan Kara Kuwetle­
rine gönderdim.
İki gün sonra mesajı iptal ettiler.

"Lider, beyinde devrim yapan ve herkesi


peşindeıı sürükleyenfikir ve ruhlar rüzgandır. "

1-8 Nisan 1994 tarihleri arasında Hakkari genelinde dağlara kar ve


yağmur, diğer alanlarla, Kuzey Irak'a aralıksız yağmur yağdı ve hava
sürekli kapalı kaldı.
10 Nisan günü; karargahtan dahi sadece birkaç subayın bildiği; Kuzey
lrak'taki Basyan-Avaşin (Mezi-Karyaderi)-Barçela ve Zap (Şivi) kamp­
larına taamız planı taburlara dağıuldı. Plan 160 kilometre cepheyle,
40 kilometre derinliğinde, 600 kilometrekarelik Kuzey Irak toprakla­
rının içinde ve çevrelerindeki araziyle dört PKK kampını darbel�yip,
kış hazırlığını bitirip Yıırt içine sızacak olan gnıpları, bulundukları
yerde hırpalamak, zayiat verdirmek ve yok ederek, Türk topraklarını
·

rahatlaımayı hedefliyordu.
204 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

"Ejderi bırakın" kodunun alınmasıyla birlikte, 1 1 / 1 2 Nisan gecesi


·Ylıksekova'daki L Dağ ve Komando Taburu Dağlıca köyü bölgesine,
Şemdinli'deki 3. Dağ ve Komando Taburu Derecik Karakolu civarı­
na motorlu olarak intikal ederek, şafak sökerken helikopterle Avaşin
kampına taarruz için hazırlılarını bitirdiler. Basyan Vadisi ve burada­
ki kampa taamız edecek olan Derecik'teki Piyade Taburu da aynı ge­
ce hudut hatuna yaklaşu.
Hakkari'de konuşlu 2. Dağ ve Komando Taburu ile bir giın önce
Hakkari'ye gelmiş olan Van'daki 4. Dağ ve Komando Taburu Zap kam­
pına taamız eunek üzere, Çukurca ve Üziımlıi'ye intikal ettiler.
Çukurca'da bulunanjandarma Komando Taburu Avaşin ve Zap ana
kamplarının arasında bulunan Berçela kampına harekat yapmak üze­
re Çukurca'nın bausındaki Işıklı ve Çayırlı Karakolları bölgesinde ter­
tiplendi.
Harekat iki safhalıydı. Avaşin ve Zap kampları birleşik kaplara ben­
zediğinden aldatma planı içinde de aldatma uygulanacaku. İlk gün
Avaşine iki tabur havadan inecek; aynı giın 2nci Tabur Üzümlü'den
Kuzey Irak'a girerek Zap kampına sadece karadan yaklaşılıyor görü­
nerek dikkatleri kendi üzerine çekecek; uygun zaman geldiğinde ise
Çukurca'daki 4ncü Tabur, havadan Zap kampının üzerine aulacak­
U. İki kampın arasındaki araziyi de Jandarma Komando Taburu tara­
yacaku.
Bir hafta önce batıdan gelip de Çukurca'da konuşlandırdığımız Pi­
yade Tabunına da geniş cephe ile Çukurca'nın hemen altındaki sırt­
larda Zap (Şivi) Kampı yönünde tertiplenmesi görevi verildi. (Yeni
gelmiş bir birliğe bu tip pratikler yaptırarak, daha sonra derece dere­
ce zor muharebe görevleri verilmezse, birlik bunun bedelini, bir an
gelir, çok ağır öder).
Harekatta Tugayın ileri komuta yeri yine Hakan Tepe sınır karako­
lunda açılacaktı. 1 1 Nisan sabahı Tugaydan ayrılmadan önce Kurmay
Başkanını çağırdım ve "Başkan bir çok kez Kuzey lrak'a harekat yap­
uk, ama bu dcfaki çok farklı. Hem cepheyi çok genişlettik hem de
kamp sayısını arttırdık. Buna karşılık gene 4000 komando kullanıyo­
ruz. Bu işler çok askerle olmaz, kıvrak manevralar ve çelik bilye gibi

vımışlar gerektiğini her zaman benden duyııyorsumız. Bu dönemde


karşı taraf dinlenmiş, siyasi ve askeri eğitimle bilenmiş, yurt içine sevk
edilecek bölük ve taburlarını ruhen ve bedenen hazır dumma getir­
miş dummda. Sen ve halihazırdaki kurmaylar, 1992'de sadece Zap
kampına bizim Tugay ve başka bölgeden gönderilen Komando Alayı
1994 DöNEMI 205

ile beraber yapılan operasyonda Zap kampının önündeki direniş te­


pede işlerin kötı::ı gitmesi ve gelen alayın bir vadide dokuz şehit ver­
mesi üzerine sıkınu ve tehlikenin daha da büyüyebileceği düşünüle­
rek Çukurca'ya geri çekildiğini gördünüz ve yaşadınız.
Bu planda ise Zap kampına sadece iki tabur taarruz ediyor. Avaşin
kampı Zap kampından daha büyük, Basyan kampı da cabası. Bunla­
rın hiçbiri bizim hedeflerimizi süratle ele geçirmemize engel değil.
Ancak çok kritik çauşmalar, hayal bile edilemeyecek tehlikeli dunun­
lar olabilir. Şu anahtarı al, benim masaıun ikinci çekmecesinin. Çek�
mecede ise sancak dolabının anahtarı var. Ben istediğim an Tugayın
sancağını, madalyaları üzerine takılı olarak, sancaktar ve muhafızla­
rıyla birlikte, nerede bulunuyorsam oraya helikopterle hızla ulaşura­
caksın." emrini veıjp Irak sınırına hareket ettim.
12 Nisan 1 994 saat 06:00'dan itibaren Kobra helikopterlerinin per­
desi alunda Kara Şahinlerle gelen lnci Tabunm timleri Avaşin kam­
pııun kuzeyine, 3. Taburun timleri güneyine atlamaya başladı. İlk şaş­
kınlıklarının geçmesini takiben, önce 2-3, daha sonra 4-5 olmak üze­
re dokuz doçka uçaksavar makineli tüfeği helikopterlere yoğun ate­
şe başladı.
Kuzey ve güneydeki atma bölgelerine havadan 1500 komandonun
taşınması planlanmışu ve bunu 12 kara şahin yapacaku.
Saat 07:30'da 12 helikopterden alusı muhtelif yerlerinden yara al­
mış, bir tanesi de palleri bindirme yerinde ağaca takılarak hasar gör­
müştü. Kuzey noktaya 1. Taburdan 'füzbaşı İbrahim komutasında 100
asker, güney kesime 3 . Taburdan Üsteğmen komutasında 40 asker at­
lamışU. Güneydeki uçaksavarların ateşlerinin şiddetinden helikopter­
ler atma yerine yaklaşamıyordu. Üsteğmen tehlikenin büyiiklüğlmü
bulunduğu yerden daha iyi gördüğü için, helikopterlerin kesinlikle
yaklaşmalarını istemedi. Kobralar süratle mühimmat ikmali yapıp
kampın üzerine geliyor, yerden tarif edilen hedefleri vurmaya devam
ediyorlardı.
PKK telsizleri konuşmaya başlamışu. Her seviyeden 20'den fazla tel­
siz birbiri ile görüşme yapmaya çalışıyor, şaşkınlık ve panik halleri, ses
tonları ve cümle kunışlarından anlaşılıyordu. Telsiz trafiği tahlil edil­
diğinde bu kampta bir çok gnıp olduğu belli oluyordu.
Hemen taşıma planını değiştirip uzak mesafeden gelen 3. Tabum
güneye taşımaktan vazgeçerek, bütün helikopterleri kuzeye inen' lnci
Taburu taşımaya sevk ettik. Bu taburun uçuş mesafesi kısaydı. Yüzba­
şı İbrahim de yanındaki askerle birlikte kahramanlığın en müstesna
206 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

örnekliğini sergileyerek kamptaki grupların saldırılarını kendi üzeri­


ne çekti. Kuzeyde hızla çoğalarak arazinin meylinden de istifadeyle
güneyde hakim bir yerde savunma düzenine geçmiş olan 40 askerin
yanına hızla ulaşabilecektik. Ylızbaşı İbrahiııı'in böliığiıniın üzerine
daha çok helikopter daha çok komando atınaya başladı. İnen her tim
insan üstü bir gayretle çarpışarak, kayalıklardaki PKK unsurlarının
kuşatıcı manevralara dirençlerini kırıp, güney istikametinde hareka­
tı geliştirdiler. İki helikopter Hakan Tepe' de hazır bekleyen dört Dağ
topu ile altı havanı mürettebatı ile birlikte kuzey bölgeye la.'iıdı. Top­
lar ve havanlar görerek PKK mev-.lilcrine seri atışlar yapmaya başlayın­
ca hakim kayalık sırtlarda, kamplarını konımaya çalışan 70-80 kişilik
grubun çatışma kararlılığı gittikçe kırıldı. Bulundukları mevzilerin
arkalarına doğru sarkan kuşatmalar morallerini tamamen bozdu.
Sınır hattında, taarruz cephesi içinde kalan bıitün jandarına Sınır
karakolları kendi bölük komutanlarının komutasında oluşturdukla­
rı timlerle 06:00'dan itibaren kendi bölgelerinden Kuzey lrak'a girip
güney istikametinde ilerlemeye başladılar. Sınır ile kamp arasında ka­
lan arazilerde her zaman bulunan PKK'nın keşif ve gözcüleri ile yer
yer çatışmaya girdiler.
Avaşin kampının çevresi ve içindeki çatışmalar sayısı ve şiddeti aza­
larak hava kararıncaya kadar devam etti. Kendilerini taşıyacak olan
helikopterler kuzeye alındığı için, Kuzey lrak'a yaya girip, olabilecek
azami hızla kampın güneyine yaklaşmakta olan 3. Tabur da bulun­
dukları noktalardan helikopterlerle alınıp başlangıçta planlanan böl­
gelere hava kararmadan indirildi.
Doğuda Basyan vadisinden kampa doğnı ilerleyen Yarbay Ali komu­
tasındaki Piyade Tabunı ile Işıklı, Çayırlı karakolları bölgesinden sı­
nırı geçerek Berçela bölgesi istikametinde ilerleyen jandarma Koman­
do Tabunı da çatışmaya girdi.
Bu gece kritik idi. PKK militanları tespih tanesi gibi vadi ve kayalık­
ların arasına dağılmışlardı. Kampın her tarafını da kılcal damarları­
na kadar biliyorlardı. Onların bu avantajlarını karşılayacak bizim en
büyük faktörümüz; subay, astsubay ve askerlerimizin tecrübeleri ve
kendilerine olan yüksek güven ve moraldi.
Havanlar bütün gece şüpheli bölgeleri aydınlatarak nişancılara he­
def aradı. Gece çok önemli bir şey olmadı. PKK telsizleri ise aniden
sustu. Bu onların kaçmaya çalıştıklarının belirgin bir emaresiydi.
Diğer taraftan Zap (Şivi) kampında bulunan, henüz taarruz eLıne­
diğimiz PKK gmpları, sürekli Kuzey Irak sorumluları ile kendi içle-
1994 DöNEMt 207

rinde konuşmalar yapıyordu. Avaşin'de ne olup bittiğini merak edi­


yorlar, fakat buradakilerle bir türlü temas kuramıyorlardı.
13 Nisan günü havanın aydınlanmasıyla, birlikler kendi bölgelerini
timlerine parselleyerek kampı aramaya başladılar. Ava.şin'in kapladı­
ğı alan 100 kilometrekarelik geniş bir mınukayı içeriyordu. Kampın
merkezinde bulunan lnci Dağ ve Komando Taburunun yanına git­
tim. Tabur komutanı Binbaşı Vahit ve Harekat Subayı Binbaşı Vahap
ile PKK'nın sığmak ve barınma yerlerini dolaşuk. Dün öğleden son­
ra birlikler buraya girdiğinde üzerinde çay kayna ulan ve çorba pişiri­
len ocakların daha henüz sönmemiş olduğunu görmüşlerdi. Haber­
siz ve hazırlıksız yakalanmışlardı. Kampın karargahı dehlizle girilen
büyük bir mağaraydı. İçinde PKK bayrakları, flamaları, halk mahke­
mesi panolan vardı. Toplayıp kaçıramadıkları sandık sandık örgüt do­
kümanları ortalıklardaydı. Bıınlann arasında üzerine İngilizce, Fran­
sızca ve Arapça notlar düşülmüş gene bir Sevr haritası vardı. Kuzey
Irak ve Güney Doğu Anadolu ile İran ve Suriye' den bazı bölgeleri kap­
sayan Kürdistan smırlannın bizim topraklarımız içinde bittiği yerden
itibaren, Doğu Anadolu'yu sınırlan içine alan Ermenistan başlıyordu.
Taarnız ettiğimizde, Kuzey lrak'ta bulunan PKK gruplarının tabur,
bölük, bölük komutan yardımcısı, takım komutanlarının bu kampta
üç gündür devam eden, "Güney Bölge toplanusı" için bulundukları­
nı öğrendik. Bizde böyle bir bilgi yoktu. Harekatın zamanlaması ile
toplanu tarihi tesadüften başka bir şey değildi. Ama iyi bir tesadüftü.
Kendilerine göre lider konumundaki bu adamların hepsi aynı anda
çorbalarını içmeye hazırlanırlarken, gökyıhünden en güvendikleri
yerlere Türk askerleri yağmaya başlamışu. Muhabere nasıl yapılırmış,
kararlılık ve korkusuzluk ne demekmiş görmüşler, 24 saat bile daya­
namadan dağılmışlardı. Baskına uğramışlardı. Üstelik Kuzey Irak'ta
ve en iyi komnan kamplarından birinde.
Avaşin kampına havadan atlayan ve karadan kampı kontrol aluna
alan 1. ve 2. Dağ Komando Taburlarına mensup 1500 askerden bir­
kaç ufak tefek yaralanmalar dışında, bir kişi dahi kaybımız olmadı.
Bunun sebebi; cüret, tecrübe ve muharebe hünerimiz yanında, kamp­
takilerin hazırlıksız yakalanıp şoka girmeleri sonucu, beyin ve beden
güçlerinin işe yaramaz hale gelmiş olmasıydı.
Kamptaki gizli depolar sıra sıra ortaya çıkarılmaya başlanmışu. Bu
bölgede yedi adet 12.7 mm'lik Doçka uçaksavar makineli tüfek oldu­
ğumı tespit ettik. Dün ateş edenlerden dördü mevzilerindeydi. Bu
ağır silahın dördünü söküp saklayacak zamanı bulamamışlardı. Mev-
208 UNUTULANIAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

zilerdeki her silahın yanında, yerlere saçılmış ortalama 1000-1500 boş


kovan vardı. Helikopterlere yerden binlerce mermi atmışlardı. Sığı­
naklardan silahlar, mermiler, roketler, mayın ve erzak çıkıyordu. Di­
ğer kamplarda olduğu gibi, silahlar ayn, mühimmat ayrı, erLak ayn
ayrı depolanmışu.
Yakınından geçerken bir küçük çalılığın yanında bir iki santim bo­
yı.ında mavi renkli naylon gördüm. Binbaşı Vahap'a "Şunu çek baka­
lım" dedim. Çektikçe naylon büyüdü, genişledi ve üstiındeki doğal
yeşilliği atu. Yeralu gömüsüydü, girişinde ise tuzaklanmış (bubi tuza­
ğı) bir el bombası vardı. Sadece kayalık ve mağaralar değil, toprağın
alu da depo kaynıyordu. Daha önce Ekim 1993'de geldiğimiz bura­
ya, en geç beş ay içersinde büyük bir stok yapılmışu.
Kampın güneyini sınırlayan Küçük Zap Suyı.ı'na bir tepenin üzerin­
den bakarken, suyı.ın ilerisindeki Irak topraklarındaki ham yoldan,
iki beyaz renkli kamyonet, hiçbir şey yokmuş gibi küçük Zap'ın kena­
nna geldiler. Suyun ötesinde birlik yoktu. Gelenler kampa silah, mer­
mi ve erzak satan tüccarlardı. Burada dünden beri olup bitenlerden
haberlerinin olmaması, çok uzaklardan geldiklerini gösteriyordu. Bu­
lunduğıımuz vadiden çok uzaktaydılar. Dürbünle baktım. Kıyafetle­
rinden bölge halkından olmadıklan anlaşılıyordu. Baulı giysiler içer­
sinde ve rahat hareketler yapıyorlardı. PKK'nın Küçük Zap'ı geçmek
için kullandığı asma köprü ve havai hatun yanında mallarını alacak
olan müşterilerini beklerlerken, bir gmp havan mermisi arkadaki
kamyonetin 100 m. ötesinde paralandı. Neye uğradıklarını anlama­
dan makineli tüfeklerin bulundukları yerin üstündeki toprak ve ka­
yalıklardan kopardıklan parçalar üstlerine saçılmaya başlayınca, bir­
kaç dakika sanki donmuş gibi kalakaldılar. Şoktan çıkınca, kamyonet­
lerini geri manevra yapurarak kaçabilmek için deliler gibi hareketler
yapular. Dar yolda öndeki kamyonetle uğraşlannın faydasızlığını an­
layıp onu bırakarak hepsi arkadaki kamyonete saldırdı. Motor ve be­
den güçleriyle onu geri çevirip içine doluşnılar ve kaçular.
Dün müşterilerinin, bu gün de tacirlerin kara günüydü. Para kazan­
mak bir tarafa, mallannın yarısı da bırakuklan kamyonette kalmıştı.
Gerçi başlanna gelenlerden sonra parayı düşünecek halleri yoknı. Ta­
cirlere bu kadarı yeterdi.
Hava kararırken sınır hattına, karakola döndüm. Hakkari'yi Genel­
kurmay B�kanının üç kere aradığını, son aradığında ise 'mutlaka
kendisiyle görüşmeliyim' dediğini söylediler. Karakolda Hakkari'ye
dönmekte olan bir helikopter vardı. Geceleri Tugayın kışlası dışında
1994 DöNEMI 209

hiçbir yerde helikopter bırakmazdık. Gökyıhü birden simsiyah oldu


ve şiddetli bir yağmur başladı, hava da daha erken karardı. Alandüz
üzerine geldiğimizde yağmurun şiddeti ile helikopterin silecekleri bir­
biriyle yarışır haldeydi. Etrafımızda siırekli şimşekler çakıyor, Buzul,
Rejgar Dağlan ve yere yıldınmlar düşüyordu. Daha önce de uçuşlar
sırasında ufak tefek aksilikler her zaman olmuştu ama bu defa, üze­
rimizdeki enerji ve ateş yüklü bulutlardan yere inen yıldınmların ara­
sında, fıruna şeklindeki yağışın alunda okyanusta küçük bir kayığı an­
dıran bu helikopterin kışlaya ulaşması, pek olacak işmiş gibi görün­
müyordu. Her iki pilonın da kasklarından enselerine akan ter kör
ışıkta bile fark ediliyordu. Ama çocuklar soğukkanlı ve sakindiler. Son
20 dakika sanki 20 yıl kadar uzundu. Buzııldağı lızerindeki gediği aşar
aşmaz, fırunadan kurtıılan helikopter bir kuş kadar hafifledi ve altta
Hakkari'nin, onun üstünde de kışlanın ışıkları göründü.
Odama çıkıp Genelkurmay Başkanını aradım:
...., Komutanım emredin.
- Osman Paşa, harekau 2-3 gün durdur.
- Bir şey mi var komutanım?
- Bu senin operasyon yapuğın bölgeden 20-30 kilometre aşağılar-
da Çekiç Güce ait ABD uçakları Birleşmiş Milletlere ait iki Skorskyi
vıınıp düşürdüler.
- Skorskylerin silahı yok ki, ördekten farksızlar, neden vıınıyorlar?
Sonra bu ne biçim koordinesizlik komutanım? Amerikan uçakları,
Birleşmiş Milletlerin silah taşımayan iki helikopterini düşüriıyor. Yok­
sa, o düşürülen helikopterleri harekata kaulan bizim helikopterler
sanmış olmasınlar?
- Daha ne olduğu tam belli değil. Sen harekaunı dediğim gibi, 2-3
gün ertele. Bu adamların ne yapacağı belli olmuyor.
·

- Emredersiniz.
Harekat Merkezine indim. Benimle beraber Hakan Tepe' de bulu­
nan Harekat ve İstihbarat Şube Müdürleri dışındaki bütün karargah
subayları buradaydı. Herkesin kanaati aynıydı; "ABD pilotları vuru­
lan helikopterleri bizim harekata kaulan helikopterler diye vıırmuş­
lardı. Havadan 25-30 kın. bir mesafe sayılmazdı ve 10-15 dakikalı uçuş
aralığı demekti."
- Hepiniz, diyelim ki doğnı düşünüyorsunuz. Peki, hiçbir tehdit teş­
kil etmeyen, silahsız bir hava aracını neden vurarak düşüriıycirsunuz?
İnmeye mecbur etsenize. İçlerinde kim olduğunu öğrendiniz mi?
- Haberlerde söylediler. Helikopterlerde, ABD, İngiliz, Fransız, Bel-
210 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

çika ve Türk subaylan varmış. Hepsi ölmüş.. Genelkurmay Başkanı ne


diyor komutanım?
- Harekaun 2-3 gün ertelenmesini istiyor, dedim.
- Şimdi ne yapacaksınız komutanım?
- Avaşin kampı dün hava kararmadan çöktü. Baskına uğrayınca pa-
niklediler, organize bir tepki veremediler ve çabuk çözlıldlıler. Onun
için bu gece Zap kampına taamız edecek olan 2. ve 4. Dağ ve Koman­
do taburlarına başlayın emrini verecektim. Bu helikopterlerin di'ışü­
ri'ılmesi işi çıku. Ben geceyi burada geçirmek zorunda kaldım. Bir kö­
tünün yedi mahalleye zararını görüyor musunuz? Bizim yapacağımız
şey değişmez. Zaman hesabına bakarım.
Kurmay Başkanı:
- Bizim harekatla ilgili bir dinleme mesajı geldi komutanım, buyu­
nın.
PKK'lıların Avaşin kampındaki dünkü konuşmalarıydı:
"Reşat - Benim yanımda 13 kişi kaldı. Bu sefer evimiz yandı. Kivi,
Hamit'e söyle, o da aşağı insin. Onun sesi gelmiyor. Kaç çağn yapum,
almıyor. Hepimizin hali perişan. Aslında sabahleyin mahvolduk.
-
Kivi Fırat, bizim yaralı arkadaş öldü. Onu da yanımıza alalım mı?
Fırat - Yok alına, kendinizi kurtarın.
Fırat (gene) - Hacı öldü. Hacı'yı çekin. O suyun yanına çekin. Bak
arkadaşım sana dediğimi yap. Askeri dinlesene. Kaç kişi kaldınız?
Karşı ses - 64 kişi kaldık.
Kandil (Hakurk'ta) - Son durum nedir?
Fırat - Şimdi her tarafta çauşma başladı. Karadan, havadan helikop­
terler birbirine karışmış. Burada kayıp çok oldu.
Zalıo - Bizi çembere aldılar. Yerimizden kıpırdayamıyonız.
Agit - Ne yapayım, benim dunımum da çok kötü. Arkadaşlan, o de­
rin yere bırakıyorum.
Rınaz - Arkadaş bizim halimiz perişan. Bizde hal kalmadı.
-
Kivi Fırat bizim burada şehitlerimiz çok oldu. Biz şu anda kırmızı
kayanın alundayız.
Melek - Fırat 23 şehit oldu. İnşallah T.C. askerinin de vardır."
Şafak sökerken önce Çukurca'ya gidip taburların dunımuna bak­
urn. Askerlerin gözleri parlıyor-,-bir an önce hücum eanek için sabır­
sızlanıyorlardı. Sınır hatunda beklemek insanı daha sabırsız yapıyor­
du. Aslında Ağustos ayından itibaren hiç durmadan sürekli saldırıyor­
lardı. Tıpkı güreşe doymayan pehlivanlar gibiydiler, güreştikçe güreş­
mek istiyorlardı. Tabur komutanlanyla harekat ile ilgili görüşüp, Çu-
1994 DÖNEMi 2 1 1

kurca'dan Hakan Tepe'ye; oradan d a Avaşin kampına, buradaki ta­


burlann yanına gittim. Birlikler sığınak ve gömü bulmaya devam edi­
yorlardı. Basyan Vadisi boyunca kampa doğudan yaklaşan piyade ta­
bum da iki dev sığınak buldu. Ava.şin'in batısında Berçela bölgesin­
dekijandarma komando tabum da bu kesimde altı sığmak ortaya çı­
kardı.
14/15 Nisan gecesi karakolda, Zap kampına yapılacak harekatın ce­
reyan edilişini bir kez daha, en kötü ne olabilir bakışıyla inceledik.
Bu sabah 06:00'da, ABD'nin helikopterleri düşiırmesinden sonra 40
saate yakın süre geçmiş olacaktı. Bu iki gün demekti. Şu ana kadar
farklı ve olumsuz bir bilgi de gelmemişti.
Gece yarısını birkaç dakika geçe Harekat Şube Müdüriı Binbaşı Alı­
met'i çağırdım: "2nci Tabur Komutanına söyle hemen karadan sını­
rı geçip Zap' a batıdan taarnız etsin. 4ncü Tabur Komutanı Atakan'a
tebliğ et. OG:OO'dan itibaren tabunınu kampın Direniş Tepesi'ne in­
dirmeye başlasın" emrini verdim.
Binbaşı Ahmet; "Komutanım Direniş Tepe arazi olarak çok rezil bir
yer, oraya kene gibi yapışıp bırakmıyorlar; 1992'de de böyle yaptılar.
Direniş düşerse, Zap kampı da düşer" dedi.
"Ahmet, el yumruğu yemeyen kendi yıımnığıınu değirmen taşı sa­
nırmış, dirensinler de görelim; o tepenin üzerinde hepsini kartala
kaçmış serçeye çevireceğiz. Sen emri hemen tabur komutanlarına teb­
liğ et" dedim.
Saat 06:00'dan itibaren 4. Dağ ve Komando Tabunınıın ilk timleri
kampı uzaktan konıyan Direniş Tepe'ye inmeye başladılar. İlk aske­
rin yere basmasıyla her taraftan inme bölgesine her tip silahla yoğıın
bir ateş başladı. Öncü olarak yere atlayan bölük hızla açılarak atma
bölgesini genişletti. Saat 09:30'da t.abunın tamamı Direniş Tepc'ye
inmişti. Tugayın dağ topları, havanları ile çok namlulu roketleri de
havadan bu bölgeye taşındı. Her şeyi hayal edebilir, her şeyi düşüne­
bilirlerdi de, Zap kampının bel kemiği bu tepeye havadan atlayabile­
ceğimiz, onlanıı kafalannın kavrayabileceği bir iş değildi. Gece yarı­
sından sonra Üzümlü Karakolu' ndan Kuzey Irak'a girip kampın ba­
tıdaki giriş kapısı olan Baloka köprüsünü kapatan 2. Dağ ve Koman­
do Taburunu fark etıneleri ise dünyalarını kararttı.
Çaresizlik canlıların direncini artırır. Kaçacak ve çekilebilecek bir
yolun olmayışı ise her şeyi göze almalarına sebep olur. Saat 14:00 ol­
masına rağmen çatışmanın yoğunluğunda hiçbir düşfrş olmamıştı.
Karanlık basmadan manevra ve ateşle bu işi bitirmemiz lazımdı.
212 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi R!R ŞEY YOK

Muhabere bölük komutanı yüzbaşıyı çağırdım: "merkezi yayın si&­


teminin iki büyük en güçlü amfisini Hakan Tepe'nin güneyindeki te­
peye çıkarın" emrini verdim. Onlardan önce tepeye çıkum. Geldiler,
yerlerini gösterdim. Burası Irak topraklarına bir dil gibi uzanan tek
çıkınuydı. Avaşin kampı tam duyardı, Zap kampı için biraz daha za­
yıf olmakla, sesin ulaşması bu vadilerde akustik olarak çok yüksekti.
Küçük bir metalik ses bile ortalığı çın çın öttürüyordu. Subay ve ast­
subaylarda bulunan yüzlerce el telsizini aynı frekansa aldırıp, ses düğ­
melerini çevrelerinde bulunan askerlerin de duyabileceği gibi sonu­
na kadar açmaları emrini verdim.
10 dakika sonra iki güçlü hoparlör ve yı:izlerce telsiz, bütün vadi ta­
banları ve dağlaiın tepelerinde hep beraber şunları haykırmaya baş­
ladı:
"Yıldımnlar yaratan bir ırkın ahfadıyız
Tufanlan gösteren tarihlerin yadıyız.
Kanla irfanla kurduk iliz bu cumhuriyeti
Cehennemler kudursa ölmez nigahbanıyız. "

***

''Annenı beni yetiştirdi bu ellere yolladı


Al sancağa teslim etti, Allaha ısmarladı
Sütüm sana helal olmaz saldırnıazsan düşmana
İl.eri, ileri, Türk askeri dönmez. geri. . .

Yastığımız mezar taşı, yorganımız. kan ol.sun,


Biz. bu yoldan döner isek namus flize ar ol.sun.
Yanar yürek yurt aşkıyla daima için içiıı
İl.eri, ileri, Türk askeri dönmez. geri. . .
"

***

"Çaııakkak içinde aynalı çarşı


Anne ben gidiyorum düşmana karşı

Çanakkale içinde sıra selviler


Binbaşılar oturmuş asker öğütler
1994 DONEMi 213

An burnundan çıktık yaıı basa basa


Hep düşmanlar kaçıyor kaıı kusa kusa. "

***

"Çıktık açık alınla on yıMa her savaştan,


On yıMa on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Türküz cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi
Türke durmak yaraşmaı, Türk önde Türk ileri.
Biz hızla kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türküz bütün başlardan üstünden başlarız;
Tarihten önce -vardık, tarihten sonra varız. "
(Teğmenliğimden itibaren bütün komutanlıklanmda, Alay Komu­
tanlığım. dahil, pek çok marş olmasına rağmen sadece iki marşı as­
kerlere tam olarak öğretip ezberlettim.
Bir çok marş öğretilmeye kalkışuğınızda hem tam öğrenilemiyor,
terhis olunca da zaten unutuluyordu. Sivil yaşamda da kullanılabi­
lecek şeyleri bilmeliydiler. Bunun biri "Annem beni yetiştirdi bu el­
lere yolladı" Alay Marşı, diğeri de Onuncu Yıl Marşıydı. Cumhuri­
yetin lOncu yılı için yazılıp bestelenen ve Atatürk'e ilk sunulduğun­
da 28 kez üst üste çaldırıp dinlediği Onuncu Yıl Marşı; 1997'den iti­
baren birden öne çıku ve bütün ülkeyi sardı.)
20 dakika sonra PKK'nın Kürtçe konuşmalarını cihazlardan dinle­
yen telsizci yanımıza geldi: "Büyük telsizlerinden PKK kız bölük ko­
mu tanına, 'ne oluyor orada, bu müzik nedir' diye sordular. O da;
'T.C. askerleri; annemiz bizi bu işler için yetiştirdi; tarihten önce Türk­
ler vardı, en önde Türkler var diye türküler çığırdılar' diye cevap ver-
di komutanım." .
y
Bu konuşmadan Zap'ta bir kız bölüğü olduğu orta a çıkıyordu.
15/16 Nisan gecesi Zap kampının içi ve civan hareketli geçti. Çem­
ber içinde kalan PKK'lılar çok iyi bildikleri karma karışık kayalıklar
arasından çıkmaya çalışular. En büyük feryat 26 kişi oldukları anlaşı­
lan kız bölük komutanından geldi (militan sayısı itibariyle bir takım
ancak olabilirdi) . Kız bölük komutanı ile üst kademesi arasında can­
hıraş telsiz konuşmaları geçti. Bu kız böltığünün durumu çok kötüy­
dlı. Sürekli şikayet ediyorlar, lanet okuyorlar, ayakları parçalandığı
için yürüyemiyorlar, içlerinde hasta olanlar var. Kız grubunun başın-
214 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

da telsizle konuşana göre her şey kötüydü. Üst kademesi ona bir ta­
kım önerilerde bulunuyor, fakat o, sayısını arurarak şikayetlerini tek­
rar edip dunıyordu. Sonunda dayanamayan onlarla konuşan telsiz:
"Hepinizin Allah belasını versin. Hepiniz ölün. Sizden dağda savaşçı
olur sananlann da Allah canını alsıiı" deyip konuşmayı kesti. Bir müd­
det sonra yeniden başladılar ve iki saate yakın, şikayetler ve öneriler
şekliyle, saçma sapan konuşup durdular.
Bu gece bizim subaylarla PKKgmplannın başındakiler arasında her
zamankinden daha fazla karşılıklı telsiz konuşması yapıldı. Subaylar
gene ikna güçlerini kullanarak, usanmadan teslim olun çağrısı yapu­
lar. Baştan etkili olmuyormuş gibi görünen bu konuşmaların, düşün­
diıkçe militanları etkilediği olmuş, sırf bu konuşmaların tesiri ile tes­
lim olan çıkmışur. Bu konuşmalardan biri:
Üsteğmen - Bu dağlarda aç susuz, bit içinde yaşamanın sana kazan­
dırdığı ne var? Gel teslim ol. İnsan gibi hayata dön.
PKK'lı - Kürdistan fedakarlık gerektiriyor. T.C. Ordusu Kiırdistan'ı
işgalden vaz geçinceye kadar savaşacağız.
Üsteğmen - Senin kuş beynine böyle aptalca şeyleri dolduranlar,
bu saatte kuş tüyü yataklarında uyurken, senin gibiler bu soğukta ka­
yaların arasında böyle titreyip dururlar.
PKK'lı - Tansu niye Amerika'ya gitti? Gene paranız mı bitti?
Üsteğmen - Bırak politikayı. Bunların sana faydası olmaz. Sen ki­
min nereye gittiğine bakacağına, kendi işine bak.
PK.K'lı - Ben kendi işimi yapıyomm. Sizin Cumhurbaşkanınız bile
Kiırttü. Hakka�i'de "bende Kürt kanı var" demedi mi?
Üsteğmen - Bizde ayrım kaynın yok ki. Herkes her şey olabilir. He­
pimiz bu devletin vatandaşıyız. Milletin arasına nifak sokan sizsiniz.
Bebek öldiırüliır miı? Yaşlı nine ve dedeler _öldürülür mü? Sizin başı­
nızdakiler katil, katil... Bunu geç de olsa anlayın. Gel teslim ol veya
neredeysen ben oraya geleyim.
PKK'lı - Bu yılki biıtçenizden T.C.
·
Ordusuna ne kadar verildi? Pa-
ranız biunedi mi?
Üsteğmen - Bizde para var ama, sizi maşa diye ktıllanan devletler­
de daha çok var. Sen politikayı ne kadar çok seviyorsun? PKK'nın po­
litik propagandasını senin gibi çobanlar mı yapıyor?
PKK'lı - Ben çoban değilim. Orta okulu bitirdim.
Üsteğmen - Sen okuma yazma bile bilmezsin.
PKK'lı - İspatlanm. Diplomam kağıtlarımın arasında.
Üsteğmen - Getir, göreyim bakayım . .
1994 DONEMi 215

PKK'lı - Ya? ..Ben enayi miyim?


Üsteğmen - Bak, iyice düşün. Yaşama ve kurtulına şansın hala var.
Telsizi şimdi kapatıyorum; yarım saat sonra tekrar seni arayacağım.
Teslim olduğun taktirde adam gibi yaşarsın, aksi halde günah bizden
gider.
Sabah olunca Zap kampının içine girmiş ve her yeri didik didik ara­
maya başlamış olan 2nci Dağ ve Komando Taburunun yanına gittim.
Tabur Komutanı Binbaşı Necmi'yle o ana kadar ortaya çıkarılmış olan
sığınaklar ile ele geçirilen silah, mermi ve sıhhiye malzemelerini in­
celedik. 4ncü Dağ ve Komando Taburu kampı çeviren hakim sırtlar­
da arama faaliyetlerini sürdürüyordu. Kampın içinden yeni ve aceley­
le yerleştirilmiş personel mayınları çıkıyordu. Zap kampı gerçek ve
tam tarifi ile, bir ortaçağ kalesinin doğa tarafından inşa edilmişiydi.
Öğleden sonra Avaşin kampına gitmek üzere Zap'tan ayrıldım. He­
likopter döne döne kampın tabanından kuzey istikametinde, Çukur­
ca yönüne çıkınca, kampın uzağında üç öbek halinde oturan askerler
görünce şaşırıp kaldım. Pilota hemen inmesini söyledim. Bu birlik
bölgeye batıdan yeni gelmiş olan piyade tabunıydu. Kamplara taar­
ruz edilirken, bu tabura Çukurca altından Kuzey Irak'a girip, Zap
kampı istikametinde güneye doğru ilerlemesi ve kampın uzağında uy­
gun bir arazide tertiplenmesi emredilmişti.
Tabur komutanı kurmay yarbaya:
- Bu haliniz ne böyle? Kendinizi sonbahar tatbikatlarında mı san­
dınız?
- Bölükleri bir araya topladım, komutanım.
- Yabancı topraklarda etrafınızda PKK'lılar cirit atarken bölük bö-
lük, 400-500 askerle yığınlar halinde durulur mu? Çevre emniyetiniz
de yok. Siz onları göremiyorsunuz ama onlar sizi şu anda izliyor. Bu
asker yığınlarından birinin ortasına her an atılabilecek bir roketle ay­
nı anda 8-10 asker şehit, 10-12 asker de yaralanacaktır. Hele ikinci ro­
ket gelirse, ki bir dakika arayla atabilirler, o zaman tam perişanlık.
Hadi seni anladım. Bu subaylardan hiçbiri seni uyarmıyor mu? Asla­
nım burası alfabenin hecelendiği yerlerden değil, ayaklarınız yere
bassın. Sanatınızı öğrenin. Tabum derhal açıp yayın. Askerlerin ara­
sı on metreden az olmayacak, yüzünüzü Çukurca'ya çevirip derhal
Türkiye'ye dönün.
Yanımdaki karargah subayları da gördüklerinden hayrete düştüler.
Binbaşı Ahmet:
- Komutanım bu harekatın başlangıcında o kadar kritik ve tehlike-
216 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

li durumlarla karşılaşunız, onlar bile sizi bu kadar sinirlendinİıedi.


- Ahmet, tehlike ne kadar büyük olursa olsun; biz dikkatimizi onun
üzerine topladığımız için, mutlaka bir çare ve çıkış yolu buluruz. Ama
şöyle bir hali, 40 yıl düşünsem hayal bile edemem. Sonra düşiinecek­
leri şey; "baba bana top al"; "Ali al sana top" tekerlemesinden farklı
değil ki. Yarabbim sen sabır ver. Size hep ne diyomm? Muharebeler­
de sabır ve dayanıklılık, cesarete eş değerdir.
Akşam Hakan Tepe'ye döndüm. Her iki ana kampta birlikler her
taraftan gömü ve sığınak çıkarmaya devam ediyorlardı. Birkaç gün
daha Irak'ta kalmamız gerekiyordu.
Lojistik Şube Miıdiırü Kurmay Yüzbaşı Naim'i telsiz başına çağırıp
ona, "Yarın birliklere nonnal ikmal maddelerine ilave olarak; sigara,
poşet çay, salep ve baklava götürülecek. Bütün mutfak ve fırınları sa­
baha kadar çalışUrın" emrini verdim.
Bu subay da ne zaman uyur, ne zaman yemek yer, hiç gönnemiş­
tim. 24 saat her yerde hazırdı. Yüzbaşı Naim ve Levazım Şube Müdü­
rü Yarbay Zafer, bu tip şeyleri önceden düşünüp kestirebildiklerin­
den malzemeleri devamlı depolarda hazır tutarlardı. Havanın aydın­
lanmasıyla beraber, Yüzbaşı Naim bizzat kendisi, 160 kilometre geniş­
liğinde 40 kilometre derinliğinideki harekat bölgesinde 27 ayrı nok­
taya birliklerin ana ve ilave ihtiyaçlarının tamamını, helikopterlerle
ulaşurdı.
12 gün Kuzey Irak'taki kamplarda kaldık. Bu aradaJandarma Ge­
nel Komutanı ve Jandarma Asayiş Komutanı Hakan Tepe'ye geldiler
ve bölgede inceleme yapular. Belli aralıklarla gelen medya mensup-·
lan da kampları dolaşıp bilgi aldılar.
22/23 Nisan 1994 gecesi, bütün taburlara, Kuzey Irak'ı terk edip
Türkiye'ye dönmeleri emrini verdim.
Bu harekattajandarnia sınır karakollan da timler teşkil ederek Kuzey
Irak'ta belli bir hatta kadar ilerlemişlerdi. Yakın yerlerde olduklan için
bu timler saat 23:00 civarında karakollarına döndüler. Bizim bulun­
duğumuz Hakan tepe Karakolundan bir askerin dönenler arasında ol­
madığını saat 24:00'da rapor ettiler. Bölük Komutanı üsteğmene:
- En son nerede görülmüş?
- Dönüşte timin içindeyıniş, karakola gelince olmadığını fark ettik.
- Sabaha karşı, o askerin timinin geldiği istikametten geri gidip onu
bulacaksınız. Gece kamptan çekilecek komandoların ona rastlaması
milyonda bir ihtimal bile değil. Sizin kullandığınız bölge ile onların
geri çekilecekleri istikametler çok farklı.
1994 DöNEMI 217

Sabah saat 07:00'da askerin bulunduğunu bildirdiler. Askeri çağır-


dım:
- Niye timden aynldın oğlum?
- Susamış um komutanım. Su içmeye gittim.
- Peki, su buldun mu?
- Bulamadım.
- Aynlırken, bir öndeki arkadaşına niçin söylemedin?

- Gece nerede kaldın?


- Kayaların arasına girdim. Bekledim. Nereden gideceğimi bileme-
dim.
- Gece bir şey oldu mu?
- Sabaha katla� PKK'lılar beni yanlarına çağırdılar ama ben gitme-
dim.
- Niye gitmedin? Tıifeğinde tutukluk, mermilerinde bir eksiklik mi
var? Gidip onları vursaydın.
- Yanıma gelsinler öyle vurayım dedim.
- Sen nereye kadar okudun?
- İlkokul 4.
- Kaç kardeşsiniz?
- Beş. Üçii kız.
- Ne iş yapıyorsun?
- Bir mandırada mevsimlik çalışıyorum.
- Seni yarın memleketine izine gönderiyorum.
- Benim iznim bitti. Param da Temmuz' dan önce gelmeyecek.
- Sen izini ve parayı diişiinme. Hepsini ben veriyorum.
- Allah sizden razı olsun ama, karakoldaki diğer arkadaşlara haksız-
lık olur. Sonra, Allah iyi karşılamaz.
Sabah saat 07:30'da, Üziimlü Karakolu'nun mevzileri önünde, Ttırk
topraklarına girmek iizereyken 2. Dağ ve Komando Tabunınun be­
raberinde götürdüğü zırhlı muharebe aracı, tahrip gücü arurılınış bir
tank mayınına çarpu. Tonlarca ağırlığındaki araç içindeki askerlerle
birlikte havaya fırlayıp ters düştü. Halbuki, kilometrelerce yolu ma­
yın arama timleri önde Üzümlü karakolunun önüne kadar gelmişler­
di. Geri kalan 100-150 metreyi karakol kontrol ediyor diye mayın ara­
ma timi önden çekilınişti. Üzümlü Karakolu bu yolda arama yapmış
ancak tank mayınını tespit edememişlerdi. Aracın şoförü şehit oldu.
İçindeki askerler küçük sıynk ve darbelerle, büyük bir şans olarak ola­
yı atlattılar.
2 1 8 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

12 gün süren harekatta, Jandanna Komando Taburundan ilk gün­


kü çatışmalarda iki asker, sınır karakolundan bir asker, mayına çarpan
aracın şoförü ile Dağ ve Komando Tugayının harekata katılan 3.000
komandosundan iki asker olmak üzere, toplam beş asker şehit oldu.
Harekat süresince bulunabilen PKK'lı ölüsü 79'du. Çatışmalarda bu
kamplarda bulunup da, daha sonra kaçarak kendiliğinden teslim olan
sekiz PKK'lı "saklanan ölüler ve yaralıyken sonradan ölenlerle birlik­
te kayıplarının 146 olduğunu" sorgularında belirttiler. Gene teslim
olanlara göre: "Daha da önemlisi, en güvendikleri iki ana kampları
daha yaza girmeden çökertilmiş, örgütün dağ kadrosu, milisleri ve
halk üzerindeki prestij ve psikolojisinin bozulup gerilemiş olınasıydı."
Harekat boyunca birlikler Kuzey Irak dağlarında 60 ila 150 kilomet­
relik mesafeyi yaya olarak kat ettiler. 392 mağara, sığınak ve gömü bu­
lundu. Buralardan; 1 1 1 muhtelif piyade tüfeği, 8 makineli tüfek, 7
doçka uçaksavar, 9 havan, 12 roket atar, binlerce roketatar, havan ve
uçaksavar merınisi, 220.000 hafif silah mühimmatı, 252 mayın, 504 el
bombası, 789 fünye, 166 tahrip kalıbı, biri sabit 9 telsiz, 12 dürbün,
868 parça giyim kuşam malzemesi, 10.000 adet pil, bir miıstakil has­
tane çalıştırabilecek miktarda alet, malzeme ve ilaç (hastanenin ken­
disi kurulu ve işliyor durumdaydı) ile 95 ton erzak çıkarıldı.
Kampın karargahında ele geçirilen; "Sevr Haritası " yamnda, PKK'nın
"1994'de Botan ve Behdinan eyaletlerinde; teşkilatlanması, tahsis edi­
len kuvvetler, faaliyet gösterecekleri bölgeler ve taburlarına verilen
hedefleri içeren orijinal doküman'', kıyınet biçilemez belgeleri kap­
sıyordu.
Basın ve yayın organlarına Kuzey Irak harekatı:
1 4 Nisan 1994, Sabah, lnci sayfa başlıktan:
"4 bin Türk Askeri Kuzey Irak'a girdi: PKK'ya yok edici darbeler vu­
mluyor. Hakkari Dağ ve Komando Tugayına bağlı 4 bin komando
Mezi-Karyaderi bölgesini hallaç pamuğu gibi atıyor."
15 Nisan 1994, Türkiye:
"Sınır ötesi harekat: 101 PKK'lı öldürüldü. Kuzey Irak'm Mezi böl­
gesine düzenlenen operasyonda 80 PKK'lı ölü ele geçirildi."
1 6 Nisan 1994, Hürriyet, lnci sayfa başlıktan:
"Delta Force Baskını: PKK'nın kampı Mezi'de taş taş üstünde kal­
madı. Türk dağ komandoları, Kuzey Irak'taki Mezi ve Karyaderi kamp­
larına önceki gün Delta Force baskını düzenleyerek, PKK'ya ağır bir
darbe vurdu. Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral
Osman Pamukoğlıı komutasındaki birlikler bölücü örgüt kampını di-
I994 DöNEMI 219

dik didik arıyor. Kamp komutanının sığınağında Sevr Anlaşmasına


göre çizilmiş bir harita da bulundu. Mezi kampını temizleyen koman­
dolar, diın sabahtan itibaren Şivi (Zap) kampına harekat başlatular."
16 Nisan 1994, Ortadoğu, lnci sayfa başlıktan:
"PKK'yı çökertme harekau: Hakkari Dağ ve Komando Tugayının
Kuzey Irak'ın Mezi bölgesinde sürdürdüğü operasyonlarda lOO'den
fazla teröristin öldüğü bildiriliyor.
Önceki gün Kuzey Irak'ta ABD uçakları tarafından düşürülen iki
helikopterde şehit olan subaylarımız için tazminat isteyeceğiz. Subay­
larımızın cenazeleri saldırıda ölen 23 yabancı subayla birlikte otopsi
için Almanya'ya götürülecek."
17 Nisan 1 994, Hürriyet, lnci sayfa başlıktan:
"Tüm yaz buradayız: Kuzey Irak'taki Delta Force'un komutanı,
"PKK'nın Kuzey Irak'taki köklı kazınana kadar operasyonlar devam
edecek" dedi. Birliklerini 25 kilometre sınır ötesine indiren Tuğge­
neral Osman Paınukoğlu: "bahar ve yaz aylarında bize dunnak yok,
sıra bundan sonra diğer kamplara ge�cek." Türk Delta Force; Mezi
ve Karyaderi kamplarından sonra dün de Şivi kampını yerle bir etti.
Sınır ötesine daha önce yapılanların tersine Türk komandoları bu de­
fa peşmergelerle işbirliği yapmadılar."
18 Nisan 1994, Hürriyet, lnci sayfa başlıktan:
"Kuzey Irak'ta amansız takip: 5 bin komando Kuzey Irak'ı tarıyor.
PKK'ya Kuzey Irak' ta kan kusturan birliklerimiz, komutanından rüt­
besiz erine kadar son derece tecrübeli ve özel eğitimden geçmiş dağ
komandolarından oluşuyor."
1 9 Nisan 1 994, Sabah, lnci sayfa başlıktan:
"6 bin Türk askeri 7 gündür Kuzey Irak' ta! Yok edici darbeler indi­
rilen PKK'nın nefesi kesiliyor. Kuzey Irak, bölücü örgüt için tam bir
cehenneme döndü. Dağ komandolarından oluşan Türk birlikleri 7
gündür Kuzey Irak'taki PKK kamplarını basıp yerle bir ediyor."
2 1 Nisan 1994, Hürriyet:
"Güney doğunun mert çocukları Kuzey Irak'ta 8 gündür mehmet­
çikle omuz omuza savaş veriyor. Dağ komandoları sırtlarında 35 kilo
ile hücumda. Türk komandoları, günlerdir dik k<ıyalıklarda 35 kilo­
ltık teçhizatlarıyla Kuzey Irak'ta PKK militanlarını imha etmek için
insan üstü bir çaba harcıyor. "
2 2 Nisan 1994, Hürriyet:
"İngiltere'nin önde gelen gazetesi The Independent, "Türkiye'nin
PKK'ya karşı verdiği savaşı askeri alanda kazanmak üzere olduğı.ınu
220 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

yazdı. Gazetede Ti'ırk yetkililerin; PKK ile daha önce yapılan ateşkesi
hatalı bir davranış olarak nitelendirdikleri ve PKK'ya kesin darbe in­
dirilene kadar, operasyona devam edilmesine inandıkları belirtildi."
22 Nisan 1994, Sabah:
"PKK'nın Kuzey Irak'taki Türkiye'yi hedef alan eylemlerine destek
sağlayan terör yuvaları komandoların karargahı oldu. Kuzey Irak'ın
sarp dağlan ve derin vadilerle dolu bölgelerinin doruklarında kum­
lu PKK kamplarına Türk komandoları havadan indi. Dağ ve Koman­
do Tugay Komutanı Tuğgeneral Osman Pamukoğlu Türk Silahlı Kuv­
vetlerinin daha önce denemediği bir harekat tarzını uyguladı ve bir­
liklerini Kuzey Irak'taki kampların gerisine indirerek PKK'lıları an,
ve beklenmedik bir baskınla neye uğradıklarını şa.şırtu."
23 Nisan 1994, Milliyet:
"Geçmiş dönemde pusu kuran, saldıran, baskın düzenleyen PKK,
şimdi savunmaya geçiyor. Gece ve gündüz aktif taraf artık, terörle mü­
cadele yapan askerlerimizde. PKK büyük kayıplar veriyor. Dağdaki mi­
litan ikmal yönünden sıkınu ve zora düştü. PKK köy ve kasabalardan
militan toplamada son 10 yılın en büyük güçlüğünü çekiyor. Giıney
doğuda denge önemli ölçüde değişiy�r. Uzun bir zamandan sonra
devlet otoritesi yeniden sağlanıyor."
Mezi-Karyaderi kampında ele geçirilen, çuvallar ve sandıklar dolu­
su PKK dokümanından en kıymetlisi olan Botan-Behtinan (Şırnak­
Hakkari) teşkilatlanma ve yürütülecek faaliyetlerle, gerçekleştirilme­
si planlanan hedefler belgelerinin özeti:
"1993 yılında Batan eyaletinden ayn olarak faaliyet gösteren Beh­
dinan (Hakkari) eyaleti 1994'de yeniden Botan'la birleştirilıniştir.
Botan-Behdinan eyaleti genel koordinatörü Nizamettin Taş' dır (Kod
adı Batan).
Behdinan cephe karargahı sabit olarak İran:Jerma' da açılmış olup,
sommlusu kod Felah'ur.
Cephe karargahı sorumluları, Behdinan eyaleti cephe karargahı,
bayan ordulaşma yönetim sorumluları, basın yayın sommluları, de­
netim kumlu üyeleri, yazım kurulu üyeleri, sağlık kurulu üyeleri, mu­
habere kumlu üyeleri, bağımsızlık mahkemesi sorumluları, maliye
üyeleri, kunımlann karargah sommlulan, arşiv ve sicil üyeleri, hem
Batan hem de Behdinan için ayn ayn ve yedek üyeleriyle birden ye­
diye kadar değişen miktarlarla, tek tek ve ismen gösteriliyordu.
Batan eyaleti; Mardin'den bir, Siirt'ten bir olmak üzere iki kesimle
Şırnak vilayetinin tamamını içeriyordu.
1994 DONEMi 221

Behdinan eyaleti; Hakkari, Çukurca, Yüksekova ve Şemdinli bölge­


leri merkez olmak üzere; Kuzey Irak'tan Metinan, Şivi (Zap), Mezi­
Karyaderi (Avaşin) ve Hakurk kampı ile İran' dan Zagros ve jerma­
Bedkar kamplarını kapsıyordu. Hakkari'deki dört ana yerleşim mer­
kezi yurt dışı kamplardan hangisine daha yakrnsa o bölgenin içinde
görülüyordu.
Hakkari'ye (Behdinan) Kuzey lrak'taki kamplar dahil, silahlı dağ
kadrosu olarak alu tabur, iki bölük tahsis edilmişti.
Dört ana bölge de kendi içinde aynca dörder mınukaya ayrılıyor­
du. Bütün bölge ve mınukaların asil ve yedek sonımluları, bazıları
kod adlarıyla bazıları gerçek isimleriyle tek tek belliydi.
Belgede her bölgedeki PKK taburlarına saldırmak için planlanan
fiziki hedefler bir, bir yazılıydı.
Fiziki hedefler içerisinde; bölgedeki ana ve tali yolların kapaulıp
denetime alınması, sınır ve iç bölgelerdeki karakollara saldırılması,
kendilerine. karşı olan köylere eylem düzenlenmesi, ticaret yollarının
(sınır giriş çıkış noktaları) denetime alınması, isimleri tek tek yazılı
şahısların vunılması, her fırsatta düşman güçlerinin yıpraulması, Zap
vadisine Oramar'la (Alandiız) birlikte sefer düzenlenmesi (!) gibi bir
sıra hedefler vardı. Ek bir belgede de, sayılan hedefler üçer aylık za­
man planlamasında gösteriliyordu.
Yukarıdaki özel planlama dışında, 1994 genel talimau ise:
1. Eyalette en az bir yıl yetecek kadar erzak ve cephane stokunun
yapılması. . .

2. Boşalulmış köylerde ve arazilerde tanmlaşmaya gidilmesi.


3. Her bölgede en az üç ay yetecek kadar sağlık stokunun yapılma­
sı. Sağlık ihtiyaçlarının eyaletteki dost eczanelerden karşılanması.
4. Eyalet genelinde ordu ve cephe için 1994 yılı sonuna kadar en az
1.000 kişinin kadro adayı seviyesine getirilmesi.
5. Şehirlerde yan silahlı milislerin örgütlendirilmesi, ;ı.yaklanma ko­
mitelerinin oluşnmılması.
6. Mahzun Korkmaz Akademisi şube temsilciliğinin Behdinan'da
açılması ve eğitimle, yetkin kadroların yetiştirilmesi.
7. Eyalet konseylerinin Botan ve Behdinan'da ayn ayn, iki yerde ör­
gütleneceği.
8. Eyalette bulunan ticaret yerlerinin çalışması, fakat düşmana hiz­
metlerinin engellenmesi.
9. Gümrüklerde (kaçakçılar) hayvanlardan %3, elektronik eşyadan
% 1 O glımrük alınması.
222 UNUTIJLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

10. Botan-Behdinan eyaletlerinde hedeflenen biıtçenin 63.5 Milyar


olduğu, gelirin ise; vergilendirme 30 Milyar, gümrük 15 Milyar, ka­
mulaştınna 10 Milyar, cezalandırma 1,5 Milyar olduğu.
1994 için örgüt taktiği, hedef program ve hareket tarzları da aşağı-
daki şekilde kaleme alınmıştı.
1. Hareketli savaş ve yaygın gerilla taktiği.
2. Kuşatına; hedefi çevirip, yıpratınak ve imha etınek.
3. Yol kesme ve ambargo.
4. Saldın; büyük güçlere yönelerek imha etıne. Genelde çetelere
(geçici köy konıcuları) karşı da uygulanması.
5. Gündüz eylemciliği; sadece gece eylem yapılmayacağı, fırsat do­
ğunca gündüz de eylem yapılması.
6. Şehir ve ova taktiği; suikast ve özel hedeflerin vunılması. Kitle ey­
lemlerinin silahlı direnişe geçirilmesi, bunun gerilla denetiminde ya­
pılacağı.
7. Operasyonlara karşı operasyon. Düşman operasyonlarında düş-
manın arazi derinliğine çekilerek imha edilmesi.
8. Kurtarılmış alan taktiğinin kullanılması.
9. Şehitler için Hakkari, Çukurca ve Habur'da tesislerin kurulması.
10. Her bölgede on lojistik gnıba bağlı denetleme birimleri oluştu-
nılması.
1 1. Her birlik komutanının kendi bilançosunu çıkarması.
Bütün belgeler resmi bir yazıylaJandarma Asayiş Komutanlığı, Di­
yarbakır'a ve Şırnak Jandarma Tümen Kommanhğına gönderildi.
Personel Şube Müdürü Binbaşı Fikre� Türk Silahlı Kuwetleri Meh­
metçik Vakfı Genel Müdürlüğünden gelen 21 Nisan 1994 tarih ve
5632 sayılı bir yazı gelirdi. Metin şuydu:
"Türk Silahlı Kuwetleri Mehmetçik Vakfı yararına Hakkari Dağ ve
Komando Tugay Komutanlığı 31 Mart 1994 tarihinde 527.210.000
(beşyiızyinniyedimilyonikiyı.izonbin) TL bağışta bıılunmııştur.
Dağ ve Komando Tugay Komutanlığının bu bağışı, sivil ve askeri ca­
miadan gönderilen emsali bağışların en büytığüdür.
Mehmetçik adına en kalbi şükranlarımızı ve saygılarımızı sunarız.
Vakıf Genel Müdürü"

Binbaşı Fikret bir şey söylememi bekliyordu. "Fikret, dağı en iyi dağ
adamları, denizi de en iyi deniz adamları anlar. Yadırganacak bir şey
yok" dedim.
1994 DÖNEMi 223

"İnsan muharebeyi lıazanabilecek t.ek mahiııedir.


Donatım önemlidirfakat asıl aıwhtar insandır.
SüJıer silahlar ve düğmeye basılarak yapılaıı savaşlar
hakkındaki diişünce ve konu.şmalar
beş para etmez bir yığın zırvadaıı ibarettir.
İnsan, tek ve en üstüıı savaş aracıdır. "

Nisan 1994'de PKK'nın bölgede; karakollara, köylere uzaktan ateş


açına, adam kaçırma gibi, varlığını göstermeye dönük altı eylemi ol­
du. Bu eylemlerde bir er şehit oldu. Dört vatandaş kaçırıldı. Askerler
ve GKK'lar tarafından dört ayrı çatışmada yedi PKK'lı öldürüldü.
Mayıs 1994'de meydana gelen olaylar:
6 Mayıs saat 13:00'da Çukurca-Cevizli köyü yolunda jandarma timi­
ne ateş açıldı. Çatışına 45 dakika sürdü. Bir er şehit oldu, altı militan
öldürüldü. Aynı gün saat 13:30'da Yüksekova-Şemdinli arasında yol
çalışması yapan Köy Hizmetleri iş makinalarının güvenliğini sağlayan
time ateş açıldı.
7 Mayıs saat l l:OO'da Çukurca Üzümlü karakoluna taciz ateşi açıl­
dı. Çatışına genişledi. Dört militan öldürüldü.
8 Mayıs saat 02:00'da Şemdinli Gelişen köyüne silahlı saldın yapıldı.
Bfr GKK şehit oldu, üç GKK yaralandı. Altı militan ölü ele geçirildi.
9 Mayıs saat 2 1:45'de Çukurca Karatepe'de bir asker mayına basıp
yaralandı.
10 Mayıs saat 22:15'de Şemdinli Korgan Yulaflı ınezrasına saldırıl­
dı. İki vatandaş öldü.
11 Mayıs saat 13:30'da Çukurca-Cevizli-Çeltik yolunda çalışan dozer
ve onu konıyan time taciz ateşi açıldı.
14 Mayıs saat IO:OO'da Çukurca-Cevizli Elmacık yaylasında hayvan
otlatan çobanlarla birlikte on iki vatandaş kaçınldı. Saat l l :OO'da Şem­
dinli Mezargediği'nde emniyet timinden bir asker mayına basıp yara­
landı. Saat 12:00'da Üzümlü karakoluna ateş açıldı, bir terörist öldü.
12:45'de aynı karakoldan bir asker mayına basıp yaralandı. 02:00'da
Yüksekova Gürkavak köyüne saldırıldı. Üç militan öldürüldü.
19 Mayıs saat ll:OO'da Çukurca-Çığlı köyü yolunda bir kamyon ma­
yına çarptı.
20 Mayıs saat 14:30'da Çukurca'da bir panzer mayına çarptı.
224 UNUTULANLAR DJŞ!NDA YENi B!R ŞEY YOK

"Tasarruf diye saçma sapan şeyler uygulamayın.


Hayatı ziyan etmektense, mühimmatı ziyan edin.
Aynı insan yerine getirilemez. Aynı mühimmattan tmılarca üretirsiniz.
Savaş ekonomisi; savaşı doğru yapmak ve hızla bitirmekle sağlanır;
atılaı:ak mermilere sınır koymakla değil. "

Mayısın ilk yarısında yollara mayın döşeme, karakollara, köylere


uzaktan ateş açma gibi ısınma hareketlerine başlamışlardı.
Tilkinin doğada yaşam alışkanlığı ne ise, PKK gruplarının da aynı­
dır. Tilkiyi yuvasında sıkışurırsanız, bir yolunu bulup oradan çıkar,
günler, bazen de haftalar sonra gene mutlaka aynı yere döner. Bun­
lar da; Karanlık Dağ (Kato), Alandüz (Oramar) , İkiyaka dağları (Çar­
çel) ve Balk.aya Dağı (Govent)'ndan başka yerde uzun süreli kamp ve
üs konumuna geçemezlerdi.
15/16 Mayıs 1994 gecesi Dağ ve Komando Tugayı Kato Dağı'nı ku­
şatu. Muharebe 7-8 saatte bitti. Bölgede beş gün kalındı. 79 PKK'lı
yok edildi.
1 . Dağ ve Komando Taburu 21 Mayıs'ta Yüksekova kuzeyinde Mor­
dağ'da bir PKK grubunun dolaşuğı ihbarını aldı. 21/22 Mayıs gece­
si PKK gmbunu emniyetini bile almamış halde uyı1rken yakaladı ve
27 militandan oluşan grubun tamamını imha etti.
(PKK'nın Parti Merkez Okulunda bir gmp ARGK komutanı ve yö- ·

neticisi tarafından hazırlanan "Savaş ve Ordu Klavuzu" isimli 490


sayfalık kitapta; 1993-1995 yılları arasında dı1ştükleri durumun se­
bep ve sonuçları ele alınmaktadır. Botan-Behdinan'da nasıl olup da
yılların kazançlarının hepsini kaybedip, tasfiye edilecek hale geldik­
leri, operasyonlardan örnekler de verilerek, bir çok böliunde yer al­
maktadır. Mordağ operasyonundaki lider zayıflığı ve grnbun gafle­
ti de acıklı bir şekilde anlaulan örnekler arasındadır.)

"Dümenin terbiye edemediğini, kayalar terbiye eder. n

Haziran 1994'de cereyan eden olaylar:


2 Haziran saat l O:OO'da Şemdinli Demağa tepede bulunan emniyet
1994 DöNEMI 225

timine saldırıldı. Bir asteğmen iki er şehit oldu. Aynı gün saat 21 :00'da
Şemdinli ilçe merkezi veterinerliğine ait dört araç yakıldı.
3 Haziran saat 22:00' da Şemdinli Mezargediğinde bir er mayına ba­
sıp şehit oldu.
5 Haziran saat 01 :OÖ' da Şemdinli Ortaklar sınır karakoluna saldırıl­
dı. Bir er, iki GKK. şehit oldu. İki vatandaş öldü, alu militan ölü ola­
rak ele geçirildi.
8 Haziran saat l l:OO'da Çukurca- Ormanlı-Çığlı ·yolunda seyir ha­
lindeki minibüslere ateş açıldı.
10 Haziran saat 0 1 :45'de Çukurca Serbest karakoluna ateş açıldı.
Bir er Şehit oldu.
12 Haziran saat 20:00'da Şemdinli Alan sınır karakoluna ateş açıldı.
14 Haziran sa;ı.t lO:OO'da Yüksekova-Esendere yolunda mayın ara­
ma timine ateş açıldı. Tim çauşmayı geliştirirken Yüksekova'dan hız­
la gelen dağ komando bölüğü, dokuz militanı kaçmalarına fırsat ver­
meden yok etti.
15 Haziran saat 23:20'de Hakkari merkez Şivekör Dağındaki role
merkezine ateş açıldı.
16 Haziran saat 22:30'da Yüksekova Kadıköy'e ateş açıldı ve yakın­
daki yayladan 1.500 koyun kaçırıldı. Sürüyü Alandüz ve Kuzey lrak'a
götürmek için Keçi Kapısı geçidindeyken yakalandılar.
18 Haziran saat 18:00'da Şemdinli Yeşilöz mezrasından Günyazı kö­
yüne giden aracın yolu kesildi. Üç GKK. ve iki vatandaş kaçırıldı.
·

19 Haziran saat 10:30'da Şemdinli Kuzugediği pusu timinden bir er


mayına basu ve şehit oldu. Saat 2 1 :30'da Şemdinli Umurlu köyü ya­
kınındaki emniyet timinden bir asker mayına basu ve şehit düştü.
21 Haziran saat 09:00'da Yüksekova Dibecik bölgesinde yol emni­
yet timinden bir asker mayına basu ve yaralandı.
22 Haziran saat 24:00'da Hakkari'nin Van Başkale sınırında bulu­
nan Ördekli karakoluna saldın yapıldı. Bir er, iki GKK
·
şehit oldu. İki
er, üç GKK yaralandı.
28 Haziran saat 16:00'da Hakkari merkez Ağaçdibi köyüne giden
bir sivil araç mayına çarpu. Saat Ol :OO'da Çukurca-Uzundere, Karate­
pe' deki time saldın yapıldı, iki GKK. şehit oldu.
226 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi RIR ŞEY YOK

"'İmkansız' lafını sık sık kullanmak, haddini bilmemektir. "

30/31 Mayıs gecesi 2500 komando karadan Alandüz'ü (Oramar)


kuşattı ve bölgeye sızdı. Şafak sökerken 1500 komando kritik yerlere
havadan indirildi. Sıcak çatışma iki günde bitti. Harekat dokuz gün
sürdü. Çatışmadan sonra bir hafta daha Alandüz'de kalarak yüzlerce
gizli yere saklanmış olan PKK'lıların da açığa çıkmasını bekledik. Ha­
rekat 8 Haziran'da bitti. 74 militan yok edildi.
7 Haziran 1994, Sabah:
"PKK'ya darbe üzerine darbe: Hakkari Dağ ve Komando Tugayı, sı­
nır ötesi harekatının hemen ardından 100-150 teröristin toplandığı
3000 rakımlı Alandüz'e 30 Mayıs gecesi harekat başlattı. 7 ayn kesim­
de sıcak temas sağlandı. Ele geçen terörist sayısı 73'e ulaştı. Koman-
. dolar büyük bölümü karlarla kaplı 2500-3000 rakımlı bölgeyi karış ka­
rış taradılar. Zor doğa koşulları komandoları etkilemiyor."
8 Haziran 1994, Hfırriyet:
"Helikopter indirdi, komando bindirdi. Hakkari'nin Alandüz mev­
kiinde, Hakkari Dağ ve Komando Tugayı altı gündür harekatını sür­
düriıyor."
5 haziran gecesi Şemdinli Derecik bölgesindeki Yolgcldi ve Umur­
lu köylerine Irak'tan saldırı yapıldı. Kısa bir süre sonra Derecik' teki
piyade taburu köylere ulaştı ve çatışmaya girdi. Kuzey Irak'a çekilen
PKK gmbumın peşinden Irak topraklarına girdi ve 8 Haziran'a kadar
kaldı. Yedi militan bu çatışmalarda öldüriıldü.
12 Haziran'da Derecik'teki piyade taburuna, Balkaya-Basyan bölge­
sinde bir PKK gmbunun göriıldüğıi ihbarını veren Derecik'in Irak sı­
nırındaki Ormancık köyü komcuları, PKK ile yaptıkları plana uygun
olarak, iki piyade timini pusuya düşürdlıler. 40 asker için dumm kri­
tikti. Hemen kobralar sevk edildi. İki timin havadan takviye edilmesi
için de bir kara şahin bölgeye gönderildi. Pusuya düşürülen ve her
yerden ateşe maruz kalan yerdekilerin PKK'lıları n yerlerini tarif ko­
mısundaki zorhıklarından, helikoptere tam kasasının altından bir ro­
ket isabet etti. Helikopterin içindeki bir asker parçalanarak şehit ol­
du. Timin başındaki asteğmenin mühimmat yeleğindeki mermilerin
bir kısmı helikopterin içinde ateş aldı. (Milyonda değil, milyarlarda
bile olmayacak akıl almaz bir durum. 1,5-2 metre karelik bir alanda
15 asker, iki pilot, bir teknisyen. Alttan gelen roket şehit olan meh-
1994 DöNEMI 227

ınetçiğe alttan vurarak luzı kesilip kalıyor. Asteğmenin patlayan mer­


mileri bu dar yerde uçuşuyor, hiç kimseye isabet etmiyor ve heı· tara­
fı hassas olan bu hava aracına zarar verecek hiçbir kesime çarpmıyor.
Hem helikopterin birden düşmesi hem de çok sayıda askerin aynı an­
da vumlması için gereken ht:r şey bulunmasına rağmen hiçbiri olma­
dı.) Jandanna Pilot Binbaşı Savaş, yüksek mahareti ve soğukkanlılığı
sayesinde dağlara çarpmadan, helikopteri vadiden vadiye süzdiırerek
Yüksekova'daki 1. Dağ ve Komando Tabumnun kışlasına indirdi.
Taarruz için sırada bekleyen Saikaya Dağı'na bu olay başlangıç ta­
rihi oldu. Kampta eski dunını yoktu. Mevcut PKK gmbunun da 28
militan olduğu anlaşıldı. Ormancık korucularıyla işbirliği yaparak iki
piyade timini pusuya düşürenler de bunlardı. Harekat 12-17 Haziran
arasında bitirildi .. 19 militan yok edildi. (Eskiden 80-100 militanlı (bö­
lük) ve 40-50 militanlı (takım) PKK gnıpları aruk 25-30 militana in­
mişti. Yan yana gelip çoğalmadıkları taktirde takım ve bölük düzeyin­
de militan sayılannı aruramıyorlardı.)
Jandarma Genel Komutanlığının 22 Haziran 1994 tarihli güvenilir
ve hassas kaynak çıkışlı mesajının Hakkari'yle ilgili bölümleri:
"l. Bölücü başının Hakkari bölgesindeki PKK'nın 1500-2000 kişilik
dağ kadrosunun işlemez duruma getirildiği, operasyonlarda anlam­
sız kayıplar verdiklerini, sorumlu şahsın ise güneye (Zap 'a) geçerek
kendisini emniyete aldığını belirttiği. Bu nedenle bölücü başı tarafın­
dan ağır bir şekilde eleştirilerek sorgulanmasının istendiği. Gfıney
bölge sommlusuna göre Hakkari zayiatlarının "bir bozgun olayı" ola�
rak nitelendirildiği.
2. Eylem mevsiminin biunekte olduğu, gfıcfı bu dunıma getirenle­
rin kelleyi kurtaramayacakları. (Bölücü başının Hakkari sonımlusu­
mı kastederek belirttiği.)
3. Sözde Botan Eyaleti sonımlusunun Hakkari'de başarısızlıkların
gerekçesi olarak Eşref (K) ve Mehmet Emin (K) gibi dışandan gelen
gnıp sorumlularının yapı (gnıplar) tarafından kabul edilmemesini,
gruplar arasında ayrılıklar olmasını, birbirini tarama olaylarının ya­
şandığını belirttiğini. Bölücü başının 1500-2000 kişilik gücü bu dunı­
ma düşürmenin ağır suç olduğunu, ceza gerektirdiğini, Baran'ın bi­
le örgüte bu kadar zarar vermediğini belirttiği. (Muhtemelen PKK­
Vejin örgütüne geçen Sarı Baran veya sözde Dersim sonıınlusuyken
intihar süsü verilerek bölücü başının talinıau ile öldfırülen Dr.Baran
kastedilmektedir.)
4. Bölücü başının belirttiği Hakkari sonımlusunun muhtemelen Bo-
228 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

tan (K) Nizarnettin Taş olduğu, bunun yanında Sadun (K) ve Ham­
za (K) adlı sorumluların da suçlu bulunduğu.
5. 1994 yılında sınır ötesine dayanarak sıklet merkezi ile Betan eya­
letine özel bir ağırlık vermek istediği. Ancak, Hakkari bölgesinde alı­
nan: önemli ·darbeler sonucu bu düşüncelerini gerçekleştiremediği."

"Düşmana hula yaklaşmak, muharebeleri sürdünnek,


takibe geçmek; erden generale kadar herkesin;
boyun, bilek, kann ve ayak kaslanmn mükemmel
şekilde geliştirilmi.ş olmasıyla mümkündür.
Diyelim ki çok iyi düşündün�.
7A!rre kadar krymeti yoktur.
Çünkü bedeniniz emirlerinize uymayacak
ve size itaat etmeyecektir. "

Mayıs ayının ortalarından itibaren doğudaki Hakurk kampı ile ba­


udaki Metinan kamplan arasındaki 200 kilometrelik cephede PKK'nın
"hareketli alay" ismini verdiği bir grup ortaya çıku. Bu yeni bir orga­
nizasyondu. Kuzey Irak sınırındaki zayıf noktalara saldırılar düzenli­
yor, sürekli yer değiştiriyor,Jakat Türk topraklarına girmiyordu.
Alayı bizzat Hakkari (Behdinan) sorumlusu Nizamettin Taş yöneti- ·
yordu. Haziran 'ın ilk haftası İkiyaka Dağları 'nın güneyindeki Irak sı­
nırındaki Üzümluran ve İkiyaka köylerine saldırdı. Yüksekova'daki
Dağ ve Komando taburuna ait timler havadan hızla köylere inmesey­
di, bu iki köyü de neredeyse yakacaklardı. Birçok ev atuklan havan ve
roket auşından yandı. Köyleri savunan korucular ve halk; "Nizamet­
tin Taş'ın evler ve bazı samanlıklar tutuşunca bir tepenin üzerinde
sevinç çığlıkları atarak hoplayıp zıpladığını" söylediler.
Kişilik tahlili yapıldığında bu adamın düşük ruhlu, dar kafalı, çap­
sız biri olduğu, liderlik sözünün bile yanından geçmediği ortadaydı.
On.un zayıflığı bu büyük grubu kolay yakalamamızı sağlayacaku. An­
cak, "alay" denilen bu teşkilin 150'den fazla militana sahip olabilece­
ğini değerlendiriyorduk. Bu güç bir kaç kere, iyi planlamadan bile ol­
sa, bizim küçük unsurlarımıza çarparsa, çok üzücü sonuçlarla karşı­
laşabilirdik.
Alay denilen bu grubu ya Kuzey Irak'ta ya da yurt içinde yakalama-
1994 DöNEMI 229

------ -------

mız şarttı. Biz yurt içi kamplara harekat yaparken o da Kuzey Irak' ta
sürekli yer değiştirerek bir eylem planı peşindeydi. Sansasyonel bir
saldın ancak yurt içinde yapılabilirdi. Başındakinin karakteri de bu­
na uygundu.
Köylere saldırılardan 15 gün sonra, daha fazla dayanamayıp Kuzey
Irak'taki geçitleri kullanarak gece İkiyaka Dağları 'nın tizerindeki es­
ki kampa çıktılar. Ertesi gece de (29/30 Haziran 1994) Dağ ve Ko­
mando Tugayı bulundukları bölgede PKK'nın hareketli alayını önim­
cek ağı tarzında kuşattı.
Çatışma 24 saat sürdü. Harekat dört günde tamamlandı. Kaçabile­
cekleri Kuzey Irak'a giden iki geçit de kale kapısı gibi tutulmuştu. İkin­
ci gece üçerli, beşerli unsurlar halinde bütün çevreye tespih taneleri
gibi bitkin ve perişan bir vaziyette dağıldılar. Tüfekleri ve mermileri
olmasına rağmen, yol ve patikaların kenarlarına çömelmiş bfr dunım­
da, oralardan geçen tabur komutanları tarafından yanlarına gidip tek
tek toplandılar. Böyle bir duruma ilk defa rastlanıyordu. Üzerinden
ağır bir araç geçmiş kurbağalardan farksızdılar.
Hareketli alay safsatası İkiyaka Dağlarının 3395 metrelik donığtı et­
rafında bitti. Alay denilen teşkil toplam 1 70 kadar PKK'lıdan oluşu­
yordu. 94 militan yok edildi. Bir kısmı teslim oldu, bir kısmı da iki
gün boyunca yerleri tam kestirilemeyen noktalardan telsizlerinin ener­
jileri bitinceye kadar, çığlık çığlığa, her an yerlerinin bulunabileceği
korkusuyla, başlarına gelenleri Kuzey Irak'takilere anlatıp durdular.
İkiyaka Dağları'ndan kışlaya döndi'ığümde masamın üzerinde bir
çizelge gördüm. Hakkari'deki subaylar kamp deyince ne anlıyorlar ve
bu kamplara gitıne koşullarının neler olduğu bu çizelgede açıklanı­
yordu.
DAl'i VE KOMANDO TUGAY VE GOVENLIK KoMUTANUl'il
N
....
o
KAMP VE DiNLENME TESiSLERi
ş
c
Kampm Adı Kamp Komuıaııı 1. Dönem 2. Döııem 3. Döııem 4. Dönem Düşünceler
1 O - 25 Temmuz 25 Temmuz- IO - 25 Ağustos 25 Ağustos -

IO Ağustos IO Eyliıl e
ı;:
"
Hakurk Eğitim P. Bıılı. M. Lv. Ylı. Z. P. Bııb. H. P. Kd. Bnb. Ü. Lv. Bçvş. H. Yardımcı
Merkezi Ve Sınınardan İlk g
Dinlenme Tesisleri Defa Harekat
z
c
>
Şerit Rozeti
Avaşin Eğitim
Merkezi Ve
P. Bııb. A.V. Per. Bııb. F. Lv. Yb. Z. Ord. Bçvş. M. Lv. Bçvş. A. Aldığından
Dolayı Ylı. Z. �
tıı
Dinlenme Tesisleri Bi'ııün Kamp ;-
""
Dönemlerinde
Slıivi Eğitim P. Bııb. N. Mly. Asısl:ı. M. Mly. Bııb. S. Lv. Ylı. Z. P. Bçvş. R. Öncelik

Merkezi Ve Verilmiştir. o:
"'
Dinlenme Tesisleri

Metina Eğitim P. Bııb. K. Mly. Asısb. A. Per. Yzl:ı. A. P. Yzl.ı. S. Lv. Ylı. Z.
Merkezi Ve
Dinlenme Tesisleri

Açıklamalar: İsteyen üc:ret.i ınuka.IJiliıule lıot\'i\ d�leği saı{lannı:1kl:ulır.


1 . K:tmpıı silalısıı ve ır.t.:lıi1Alsız gidilr�cklir. 7. Kamp ıalı�islcri Tub""Y Komutun ıardföıdan y-dpılınaktaclır.
ı. "-'ınpa giımcyc·ıılr.riıı lahifw şı·riı İ-07.cllrri geri alınır. K. İljr,.7.lar (esaret, SC'ntal ve kalıraımuılık dnnımmıa ı,rfırc �ym Tııı,r.\y
:i. M<1ğarttlt1r iıçcr kişiliktir, ilıwı· :ııığıuaklar fırrcır. t.\hidir. Konmı;mıua y;ıpılaı-akur.
4. Kamııfar lıircr ı.,�ııılük olup lıarckctli nlarAk luıluııul;ıı:aktır. !.I. A,g;ıri Z4tyiıtı vt· lıa�tlrla Tutr"Y Komıılitııı'ııııı y.tmıulaıı ayrılıtıılar Kıırnıay
!'ı, Ull-1 ile sı·yalıaı iıt:u·l�İ1. olıııı ı·k fü:r,•ı vr.rcnlcr Sknr..lı:.y l u·likoptcri ilr. l<t$111tr. l\aşkJ.mı'ııııı y-.mıııa 11�n\y.u'.aklanlır. (Uğranıay.uıl;ıra 1 ııd �ıııır clcvlı:ı ıôrt•ııi
li. l lakurk K;:ııııı-.ııa sdCrlı:riıniz ...İı(X"r kolıral;.r clc.�ıcj::iııdc Y-'JHlınakıatdır. yapıfarnl:.ıır.)
1994 DöNEMI 231

"Davranış ve tavırlanmz esashr. Cesur ve mert


insanlar luırfısındakilere de aynı hasleti aşılarlar. "

Temmuz 1994'de meydana gelen olaylar:


1 Temmuz saat 00:30'da Çukurca Pirinçeken sınır karakoluna silah­
lı saldın yapıldı. 01 :45'de Çukurca Sivritepe Karakoluna ateş açıldı.
2 Temmuz saat 0 1 :30'da Şemdinli Durak Karakoluna ateş açıldı.
5 Temmuz saat 22:30'da Yiıksekova Mezarlık mahallesinde bir şah­
sa ait eve saldırıldı. Üç vatandaş öldü.
8 Temmuz saat 02:30'da Yüksekova Güvenli mezrasında bir patla­
mayı araştırmak için giden jandarma zırhlı aracı mayına çarptı. İki er
yaralandı.
9 Temmuz saat 1 7:30'da Şemdinli Yayla Pınar yolunda sivil araç ma­
yına çarptı. Bir GKK şehit oldu, 2 GKK yaralandı.
10 Temmuz saat 13:30'da Çukurca Kavıışak istikametinde seyir ha­
lindeki minibüs mayına çarptı. İki vatandaş yaralandı. 17:00'da Çu­
kurca Köpriılü Çığlı yolunda bir kamyon mayına çarptı, bir vatandaş
öldü.
1 1 Temmuz saat 15:30'da Yüksekova Esendere'den Kasran köyüne
gitınekte olan otomobilin yolu kesildi ve iki vatandaş öldüriıldü.
18 Temmuz saat 1 l:OO'da Şemdinli Kayalar Yukarı Keleş mevkiinde
bir minibüs mayına çarptı ve üç vatandaş yaralandı.
19 Temmuz saat 17:40' da Şemdinli Yaylapınar köyünde gözetleme
yerine çıkarken bir GKK mayına çarptı ve yaralandı. Aynı gece, saat
O l :OO'da Çukurca'nın Şırnak sınırındaki Serbest sınır karakoluna
Kuzey lrak'tan saldırı yapıldı. Bir asteğmen, dokuz asker, iki geçici
köy komcusu şehit diıştiı. Dokuz terörist öldüriıldü.
22 Temmuz saat 12:30'da Çukurca Köpriılü Güdek vadisinde Köy
Hizmetlerine ait kamyon mayına çarptı, bir görevli öldfı, iki görevli
yaralandı.
23 Temmuz saat 10:30'da Çukurca Kavıışak köyfı yakınlarında bir
sivil kamyon mayına çarpıp hasar gördü. Aynı gece saat 23:00'da Yük­
sekova'daki Dağ ve Komando Tabummın kışlasına bakan evlerin bi­
rinden kışlaya ateş açıldı. Bir GKK öldü, eşi yaralandı.
25 Temmuz saat 20:00'da Hakkari şehir merkezinde devlet yanlısı
iki vatandaşa suikast girişimde bulunuldu. İkisi de; bil-i atılan roket­
ten, diğeri de odasında yanına düşen el bombasından mucize deni-
232 UNtrrULANLAR DIŞINDA YENİ B!R ŞEY YoK

lebilecek şekilde kurtuldu.


26 Temmuz saat 00:30'da Yüksekova Kısıklı Karakoluna saldırı ya­
pıldı, beş asker şehit oldu, iki asker yaralandı.
28 Temmuz saat 07:30'da Çukurca Kavuşak köyü yakınlarında bir
vatandaş mayına basıp yaralandı. Saat 10:20'de Yüksek?va Esendere
yolunda Vakıflar Bankasına ait zırhlı araca ateş açıldı. iki görevli ya­
ralandı. Saat 13:00'da Van Başkale topraklarında araçları ile intikal
halinde olan 4ncü Dağ ve Komando Tabummın araçlarından birine
yakın mesafeden iki roket atıldı. 14 asker şehit oldu. Roketleri alan
ve yanındaki altı kişi bulundukları yerde öldünildü.
29 Temmuz saat O l :30'da Şemdinli Alan Karakoluna saldırıldı. İki
er yaralandı, yedi terörist ölü ele geçirildi.
31 Temmuz saat 20:30'da Şemdinli Mordağ köyü çıkışında e'mniyet
timine ateş açıldı. Bir GKK şehit oldu, bir militan ölü ele geçirildi.

"Askerlik şenjiniz her şeyinizdir. İşin sonunu


düşünenler cesur olamazlar. "

Mayıs ortalarında yapılan atamalar gereği Temmuz'un ilk haftası


subay ve astsubaylar Hakkari'deki birliklere katıldılar. Ortalama 2.000
subay astsubayın 1.000 tanesi batıya dönüyordu. Karşı tarafın gücünü
ve otoritesini kanıtlayabilme, psikolojik yapısını olabildiğince yüksek
tutmaya çalışmak için her şeyini ortaya koyduğu bir zamandaydık.
Uzaktan bakarak, bekleyerek, toplanıp konuşarak, brifing alarak, de­
ğil bir gün, bir saat bile kaybedecek zaman yoktu. "Hakkari sınırları­
na giren subay ve astsubaylar, hiçbir yerde konaklamadan birlikleri­
ni arazide bulacaklar, tüfek ve teçhizatlarını kuşanıp, atandıkları bir­
likle, hali hazırdaki komutanın yanında, yürütülen operasyonlara ka­
tılacaklardır. En iyi yüzme derin suda öğrenilir; karada kültür fizik ya­
pılmayacak" emrini verdim.
Tugayın Kurmay Başkanı, Personel, İstihbarat, Harekat, Lojistik, Le­
va7�m. Maliye, Merkez, Muhabere Şube Müdürleri batıya atanmış, yer­
lerine yeni subaylar verilmişti. Bu sayılan personel zaten Tugay Karar­
gahının tamamı demektir.
Dağ ve Komando Tugayının dört tabunınun komutanlarının tama­
mı da alama görmüştü.
1994 DöNEMI 233

Üç Jandanna Alay Komutanının da tamaını değişti.


Özetle; hiyerarşik konuma göre komutan dışında onun alundaki
karargahının tamaını (Kurmay Başkam da yurt dışından atandığı için
Eylül' de gelecekti) , alay ve tabur komutanlarinın hepsi değişmişti.
Bırakın muharebe ve harekat koşullarını, ortalama rakımı 2800 met­
relik dağlık coğrafyayı, böyle bir değişim, bauda o zamanki sayısıyla
3-4 bin askerle kışlasında duran bir tugay komutanına bile zor gelir.
Gene Temmuzun hemen başında atamayla gelen subay, astsubay­
lar ile nıgaydan verdiğimiz subay, astsubay ve askerleri depoladığımız
ağır silah ve teçhizatla donatarak hızla 5. Dağ ve Komando tabumnu
Hakkari'de teşkil ettik. Başlangıçta bu tabumn en büyük gücü; nıga­
yın diğer birliklerinden toplanan subay, astsubay ve askerlerin tecriı­
belerinin yüksekliğiydi. Gideceği yerde üst üste bazı sıkınular çıkın­
ca, Asayiş Komutanlığının ısrarı üzerine 5nci Dağ ve Komando Tabıı­
mnu düşündüğüm zamandan önce Şırnak bölgesine sevk ettik.
Bütün taburlar sommluluk alanlan içerisinde, eski subay ve astsu­
baylar sanki hiç tayin olmamışlar gibi birliklerinin başlarında en ufak
bir psikolojik değişiklik göstermeden var giıçleriyle, PKK'lı bir gmbu
yakalamaya çalışular. 1-4 Temmuz' da Hakkari doğusunda Akkuş-Al­
undağlar, 5-7 Temmuz'da Çukurca'da Kaletepe-dereköy, 8-12 Tem­
muz' da Yüksekova Mirgezer yaylası, 12-15 Temmuz' da tugayca alu ay­
rı bölgede aynı anda Kasırga operasyonu yapıldı ve alu ayrı bölgede
de PKK'lılarla temas sağlandı. 16-19 Temmuz' da Şemdinli Derecik'te
Süngü Tepe, Bergüzar Tepe, Tahtataş (Basyan), 2 1-24 Temmuz'da
Şemdinli Kalereş ve Kuringan Tepe, 2 1-30 temmuz Puma (Çukurca­
Yüksekova) , 22-25 Temmuz'da Hakkari Başkale sınınnda Ördekli-Ka­
rataş-Konak, 23-26 Temmuz'da Çukurca Kazan-Cevizli, 27-30 Tem­
muz'da Yüksekova operasyonları yapıldı.
Bu operasyonlar sonucu 107 PKK militanı ölü olarak ele geçirildi.
Şemdinli Kuringan Tepedeki operasyonda 3. Dağ ve Kpmando Tabu­
rundan bir teğmen PKK'nın takım düzeyindeki bir lideriyle, ikisi de
ayakta ve 20 metre mesafe içerisinde, bizim teğmenin omzunda hafif
tanksavar silahı (Law) karşı tarafın omzunda ise RPG-7 roketatar ol­
duğu halde, karşı karşıya geldiler. İkisinden hangisi kendi silahını da­
ha erken ateşlerse yaşama hakkı onun olacaku. Teğmen cıva gibi bir
hareketle omzundaki tanksavar silahını ateşleyip karşısındakini kö­
mür haline getirdi.
19 Temmuz, aianan Kara Kuwetlerine mensup subay ve astsubayla­
nn Hakkari ' den ayrılmak için son tarihleriydi. Herkes aynı gün imi-
234 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

fonnalannı çıkarıp sivil kıyafetlerini giydi ve kışlada bir salonda top­


landılar. Bu tarihten önce hiç kimse birliğinden ayrılmayı istemedi.
Ben yıllardır atama nedeniyle ayrılma seremonileri görmüştüm. Şu
anda salonda görünenle, geçmiştekilerin uzaktan yakından hiçbir il­
gisi yoklu. Personelde, klasik ve sıradan, "işte şark hizmeti bitti" şek­
lindeki duygu, bir türlü tam hakim olamıyordu.
Hepsine Dağ ve Komando Tugayının şiltlerini verdim. Madalya tek­
lif ettiğim ve üst kademelerce de onaylanıp gönderilen, fakat hiçbiri­
mizin tören vesaireye ayıracak zamanımız olmadığı için daha önce ve­
rilemeyen, madalyalan ayrılmak üzere olan subay ve astsubaylara tak­
um. Aslında şu geçen 13 ayda ortaya koydukları olağanüstü insan gü­
cü, korkusuzlukları, her türlü tehlikenin iızerine can kaygısı olmadan
gitmeleri, doğru diıriıst bir uyku ve sıcak yemek yüzü görmeden gün­
lerce, haftalarca kışın kar iıstiınde, yazın güneşin alunda hiç şikayet
edenine rastlamadığım subay, astsubay ve tiım askerler; tek tek, her
bir harekaun sonunda, bütfın madalyalara layık olduklarını kusursuz
kanıtlamışlardır.
Benim madalya teklif ettiğim rütbeliler ve askerler ise, harekaun bir
böhimıinde, çauşmanın bir zaman kesitinde, herkesten daha farklı,
insan aklı ve duygularını alt üst eden fevkalade anormal dununlarla
yiız yüze kalmış olanları kapsıyordu.
Bir örnek vermek gerekirse; onlarca muharebenin yüzlerce çauş­
manın bir saatinde; "İki PKK'lı kayalıkların içinde mevzide, onların
5-6 metre önünde, bir taşın gerisinde yaralı bir asker var. Yaralıdan ·
40-50 metre uzakta da bir uzman çavuşla dört asker bulundukları mev­
zilerden sürekli ateş ederek, iki PKK'lının yaralının yanına gitmesine
mani olmaya çalışıyorlar. Fakat kendileri de PKK'lılann konumu ve
arazinin durumu itibarıyla yüzde yüz vıımlacakları kanaati ile, ileri
hareket edemiyorlar. Dört askerden biri aniden mevziinden çıku. Bir
dağ keçisinin bile bu kayalıklarda yapamayacağı kıvraklık ve sıçrama­
larla, nasıl ateş edeceklerini şaşıran iki PKK'lıyı vımıp öldiırdü. Yara­
lı arkadaşını da sırtlayıp aşağıya indi."
(İki yıl içinde Dağ ve Komando Tugayı ve Hakkari Gfıvenlik Komu­
tanı olarak; 7679 subay, astsubay, erbaş ve ere takdirname ve Tuga­
yın madalyonunu verdim. 88 personel iıstün cesaret ve feragat ma­
dalyası, 502 personel üstün cesaret ve feragat ile harekat rozeti al­
dılar. Teklif ettiğimiz; 272 personel Kara Kuvvetleri ve jandarma Ge­
nel Komutanlığı, 184 personel de Jandarma Asayiş Komutanlığın­
dan takdirname ve ödül aldı.)
1994 DONEMi 235

Son defa, Hakkari'den ayrılmadan kendilerine topluca hitap ettim:


"Çivisi çıkmış bu topraklarda canınızı ortaya koydunuz ve psikolo­
jik savaşı kazandınız. Fiziksel olanı ise, baş aşağı gitmeye devam edi­
yor.
Sanatdünyanın en zor işidir. Sanat insanın özgür olarak karar ver­
mesini ve becerisini sınırsız ortaya koyması ile yükselir. Savaş sanatı­
nı dost düşman herkese, şapka çıkantıracak gibi yaptınız. Kaldırım
yapmak, asfalt dökmekten daha çok emek ve alın terini gerektirir.
Gazi olmak herkesin sandığı gibi muhaberede mutlaka yaralanmış
olmak değildir. 'Vatanı ve milleti için her an ölmeye hazır şekilde mu­
harebe eden, fakat şehitlik mertebesine ulaşamamış bünin askerler
gazidir." İyi incelemiş olanlar, bunun böyle olduğunu bilir.
İnsanların yeryüzündeki alıir ömürlerinde mutlaka öğrenmeleri la­
zım gelen iki şey vardır. Bunu biri; dünya her zaman emniyetsiz ola­
caktır. Diğeri de; devletin derdi hiç bitmez. Biri biterse, başkasının
gelmesi gecikmez. Halk arasında bir söz vardır: "Anadolu'da boğa ol­
mak için boynuzunda çamur olması gerekir" derler. Bu, mücadeleyi
iyi yapacaksın demektir.
Tarihten korkan insanlar vardır. Bunlar, tarih 5_0 yıl sonra yazılacak
diyerek, meselelerden ve karşı karşıya gelinen tehlikelerden kaçan ve
korkanlardır. Bir ulusun tarihi her giın yazılır. Sizler bu belgelerin en
mümtaz sayfalarında yerinizi aldınız.
Ölüm ve dirim çizgisinin ne demek olduğunıı bilenler olarak bun­
dan sonra, tüm insan faaliyetleri size sıradan ve boş şeyler olarak ge­
lecek. Nasıl, 3000 metre doruklardan haftalar sonra vadi tabanlarına
indiğinizde, her şeyin hafiflediğini hissettiyseniz, yaşamınız da tıpkı
öyle olacak. Ayrıca şunu söyleyeyim; yaşadıklarınızdan küçük bir öy­
kü bile anlatsanız asker veya sivil insanların ancak çok azı bunu anla­
yabilecektir. Haberiniz olsun. Sizlerin yaptıklarınızla duyacakları haz
ve övünç, çocuklarınıza yeter de artar bile.
Komutanınız ve muharebe arkadaşınız olarak, hepinizi kutlarım.
Hayatta karşılaşacağınız insan hallerine ilişkin hiçbir şeyin sizin bile­
ğinizi bükemeyeceğini bildiğimden, sıradan temennilere lüzum gör­
müyorum. Tanrı her şeyi serbest bırakmıştır, ama bir yere kadar. O,
size en büyük yardımı yapacaktır. Giıle giıle gidin."
Etrafıma toplanmış olan subaylarla sohbet ederken, biri:
- Komutanım, Zafer Yarbayım atandığı İzmir' den Hakkari ve bizler
için bir şarkı söyleyecekmiş.
- Hangi şarkıyı söyleyecekmiş?
236 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Ben söyleyeyim müsaade ederseniz.


"Rüzgar siiylüyor şimdi o yerlerde,
Bizim eski şarkımızı.
Vazgeç, siiyleme artık
Hatırlatma, rııazideki halimizi. "
- Zafer, doğru mu bu ? dedim.
Rahmetli Zafer cevap verdi.
- Ben Türk Ordusunda bu güne kadar "muharebe harekau rozeti"
almış tek levazımcıyım. Döndükten sonra bize yakışan şeyleri söyle­
rim. Bütün marşları hiç unuunayacak gibi, öğrenmek zonında bırak­
tığınız için:
"Sivastapol önünde yatan gemiler
Atar nizam topunu yer gök inler
Yardımcıdır bize kırklar yediler
Aman kaptan paşa izin ver bize
Sılada nişanlımız duacı size"
diye Sivastopol marşını söylerim. Başka şeyler artık bizi kesmez; bun­
lar uyduruyor komutanım.
Blıtün hazırlıklar ona göre yapıldığından Kara Kuvvetlerine men­
sup bütün subaylar öğleden sonra Hakkari'den ayrıldılar.
Gün batarken kışlanın kuzeyindeki Kırmızı Tepeye çıkum. Önce
vadiler sonra dağlann dorukları yavaş yavaş karardı. Bütün çocukla­
rı, birdenbire uzaklara, gurbet ellere giden bir insanın hislerine ka­
pıldım.

"Asherlerin cesaret ve dayamklılığı daha iyisi


hayal bile edilemeyecek düzeyde olmalıdır.
Savaşçılık orta kırat adamlann yiyeceği, nane deği,ldir. "

Aynı gün, 19 Temmuz gecesi saat 23:45'de, Çukurca-Şırnak sınırın­


daki, Tanintanin geçidi başlangıcında bulunan Serbest Sınır Karako­
hına saldın başladığı haberi geldi. Hava aydınlanırken karakola in­
dim. Saldırı, karakolun kuzey batısında Berizincir tepede bulunan
emniyet timini hedef almıştı. PKK grupları Kuzey Irak'taki Metinan
kampından gelmişlerdi. Bir asteğmen, dokuz asker, iki GKK olmak
1994 DöNEMt 237

üzere 12 şehit vardı. Kaçıramadıkları dokuz teröristin cesedi sağda


solda dunıyordu. Timde olup da sağ kalan askerlerle görüştüm. PKK
militanları karanlıkta hiç kimseye görünmeden tepeye çıkan doğuda­
ki bir izden tırmanarak mevzide çepeçevre duran timin ortasında, ani­
den ortaya çıkıp asker ve GKK'ların bulundukları siperlere el bom­
bası atarak ateş açmaya başlamışlardı. Şehitlerin büyük bir kısmı sırt­
larından vı.ınılmuştu. Ortaya çıkan şuydu; mevzilerin içine girdikleri
noktada, o gece nöbette olan iki GKKile PKK'lılar anlaşmıştı. Karan­
lıkta, yakınlarında ve ayakta dolaşanların PKK'lı mı, arkadaşları mı ol­
duğunu tam ayıramayan askerler, ateş edip etmemekte tereddüt et­
mişlerdi. Ve gelenler sadece PKK'lılar değil, onların para karşılığı ey­
lem başına kiraladıkları peşmergeler de bu saldırıya katılmışlardı. Ti­
me saldın yapılırken karakol binası ve çevresindeki mevzilere de ağır
silahlarla ateş açan, bu ağır silahlan katırlarla lrak'tan getiren ve ağır
silahlar ile ölü mü yaralı mı olduğu belli olmayan PKK'lıları, katırla­
rın sırtında tekrar Irak'a kaçıranlar Barzani'nin peşmergeleriydi.
Hakkari-Şırnak vilayetlerinin bitişik olduğu güney batı ucundaydık.
Zaten tek karayolu olan, Çığlı, Köprülü, Çukurca yolunu kullanarak
Çukurca'daki Sınır Alayına gitmeye karar verip, helikopter istemedim.
Yanımda bulunan Çukurca Sınır Alay Komutani Albay Mehmet Ali:
- Komutanım, siz hepimizden daha iyi biliyorsunuz; saldırılardan
sonra bu yoldan bir dönüş yapılacağını bildiklerinden, mutlaka pusu
veya mayın vardır. Yol hem çok dar hem de bir tarafı hiç yok, tama­
men yar.
- Bu mihveri karadan geçerek görmek istiyonım. Bazı düşünceleri­
mi yerden bakışım şekillendirecek, onun için yoldan döneceğim.
- O zaman zırhlı araca binin komutanım.
- Mehmet Ali, ben zırhlı aracın içinde kabirde gibi onırarak nere-
yi görebilirim? Normal bir ciple gideceğim. Pusu, mayın ne olacaksa
olur; kendim her şeyi gözlerimle görmeliyim. Mayını araçtan fark ede­
mem ama pusu kunılmuş ise, çok hız yapılamayacak bu yolda ben pu­
su yerini sezerim. Sonra da pusu yerindekilerle görüşürüz, sen merak
etme.
- Komutanım o zaman hiç değilse zırhlı araçla ben önden gideyim.
- O fark etmez, gidebilirsin.
Üç araç öğleye doğnı Çukurca Sınır Alayııun kışlasına ulaştık. Ak­
şam Hakkari 'ye döndi'ım. Geç saatlerde Harekat Merkezine girdiğim­
de Harekat Şube Müdürü biriyle görüşüyordu, konuşmasını hemen
kesemedi.
238 UNllTULANL.AR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

- Kiminle gönişüyordun?
- Çukurca Sınır Alay Komutanı ile komutanım.
- Bir şey mi var?
- Bize komutanın haberi olmasın diye tembih ediyor. Siz geçtikten
hemen sonra mayın arama timi yolun Köprülü-Çığlı arasında yere dö­
şenmiş uç mayın buldu.
- O yolu kullanmakta ısrar eden benim ve akşama kadar yanların­
daydım, niçin söylemiyorlar ki? Çukurca'da mayınlanmamış yol ve
mayın bulunmayan gün var mı? Mayın olaylarına tarih tarih baksanı­
Çekinecek ne var? Sonra, kimseye zamanı gelmeden bir şey olmaz.
za.
Mehmet Ali'ye söyle rahat olsun.
21-30 Temmuz tarihleri arasında Çukurca ve Yi"ıksekova bölgelerin­
de Pııma-2 adıyla geniş çapta harekat başlatuk. Yüksekova'nın 10 km.
güneyinde Kamışlı bölgesinde üste bulunan 4ncü Dağ ve Komando
Tabıını bu harekatta, Yiiksekova'nın kuzeyine geçerek önce Beyazdağ,
sonra Mordağ (3807 rakım) istikametinde operasyonlara başladı. Mor­
dağ'ın yarısı Hakkari vilayeti, yansı da Van vilayeti ve onun Başkale il­
çesinde kaldığından Mordağ'ın taranması bittiğinde tabur bir hafta
sonra Başkale topraklarının içine 15 km. girmek zornnda kaldı. Böl­
gesinde harekat bittiğinde, bir an önce ve hızla konuşlu olduğu Dağ­
lıca'ya dönmek için tabur motorlu araçlarını yanına istedi. Bölgedeki
Başkale 'ye bağlıjandarma bölüğü yolların keşfini yapu ve emniyetini
kontrol etti. Jandarma Bölük Komutanı ve emniyet timlerinin geçtiği
noktadan 15 dakika sonra da 4ncü Dağ ve Komando Taburnnun kon­
voyu geçerken yol kenarından araçlara 8-10 metre mesafeden iki PKK'li
RPG-7 roketatarlarıyla ateş etti. Civardan da ateş açılmasına rağmen,
esas; aulan roketlerin üstleri açık araçların içine düşmesiyle 14 erbaş
ve er şehit oldu. Tabiırnn bölükleri roketleri atanlar dahil alu milita­
nı kaçmalarına fırsat vermeden bulundukları yerde yok etti. Diğerle­
rini de kaçukları İran sınırı istikametinde, daha önce hiç bilmedikle­
ri vadi ve yükseltilerde hava kararıncaya kadar kovaladılar. Haberi alır
alınaz, saldırının yapıldığı Başkale'nin Oğulveren Karakoluna gittim.
Roketlerin auldığı yeri gördüm. Hakkari 'den helikopter isteyerek ta­
şınabildiği kadar timi militanların kaçabileceğini tahmin ettiğimiz yön­
lerde önlerine indirdik. Hava kararırken taburnn bulunduğum kara­
kola toplanması emrini verelim. Akşama doğru Van Valisi ve Van jan­
darma Tugay Komutanı general karakola geldiler. Yanlarında da ba­
zı siviller vardı. Karakolun bahçesinde uzak bir yerde 4. Dağ ve Koman­
do Talmmmın öldürdüğü PKK militanlarının başında masalar, dakti-
1994 DÖNEMi 239

[olar, kimlik tespiti, durum tespit nıtanaklannın tanzimi gibi şeylerle


ıığTaşUklannı yawmdaki karargah subayları söyledi. Yanlarına gittim.
Önce hiç konuşmadan izledim. Sonra dayanamadım :
- Size zahmet verdik. Başınıza bir sfuı.i bürokratik işler açuk, dedim.
VanJandarma Tugay Komutanı:
- Osman Paşam bizim durumumıız kötü. Bizim vilayette bir şey yok
ama etrafımız yanıyor. Biz de ateş çemberinin ortasında kaldık.
- Sizde bir şey olmadığını sanmanız, bir trafik kazası veya adi bir
adam öldürmeymiş gibi yapUğınız işlemlerden belli oluyor. Şunu he­
men ilk tespitlerimle söyleyeyim. Gündüz saat 13:00'da, karakolun 3-
4 kın. yakınında pusu kunıluyor, 10-15 dakika önce aynı yerden ge­
çen bu karakolun araçlarına hiçbir şey yapılmıyor, bütün bu yörede
en güvenilir diye sandığınız aşiretin konıculan var değil mi? O konı­
cıılar bu işin içinde olmadan hiçbir şey olmaz. Burada herkes birbiri­
ne entegre olmuş. Görmedim, duymadım, haberim yok. Bana dokun­
mayan yılan bin yıl yaşasın safsatasıyla yaşayıp gidiyorlar.
- Burada daha önce böyle bir şey hiç olmadı. Sizin üzıintünüzü an­
Iıyormn. Bu aşiretin bir bölümü de sizin bölgenizde.
- Şu gördüğlım karakolu, dümdüz bir yerde bulunınası, sayısının
azlığı, çevredeki tahkimat noksanlığı ve ağır silahlardan yoksıın ha­
liyle, Hakkari'de olsa, 48 saat içinde yerle yeksan ederler. Dağ ve Ko­
ınando Taburuna bile saldırmayı göze alan bu Başkale bölgesi PKK
gnıbu, böyle yumuşak bir hedefe niye başını bile çevirip bakmıyor?
Komandoların bölgeye girişiyle hesaplarının alt üst olmasından kork­
tuğıından tepki veriyor.
4. Dağ ve Komando Tabunınun yeni Tabur Komutanı Binbaşı Ke­
mal ve bütün subaylar gece saat 24:00'da karakolda bir odada gön-ış­
tük. Bir haftadır Beyaz ve Mor Dağdaydılar. Onun yorgunluğu hiçti de
bu bölgede yüz yüze kaldıkları dımım hepsinin kin ve öfkesini doru­
ğa çıkarmışu. Kısa zamanda bazı sorgular da yaparak her şeyi ortaya
çıkarınışlardı. Bendeki ve onlardaki bilgileri yan yana getirdiğimizde
dunım şuydu: Başkale bölgesindeki gnıpların başında "Zerdeş" isim­
li biri vardı. Bu adam 26 yaşında, PKK'nın en güvendiği, çok az konu­
şan ve en sert liderlerinden biriydi. Başkale bölgesi için aldığı talimat
buradan azami vergi ve haracı alarak PKK'nın gelirini yükseltmekti.
Arada bir Başkale, Hakkari arasındaki yolu 32 virajlar kesiminde kese­
rek eylemler de yapıyordu ama, bölgesinde kendisine bir tehlike gör­
meden eyleme girişmiyordu. Konıcular, köyler, ınezralar, İran' dan ge­
len kaçakçılar, eroin ve esrar gibi işlerle uğraşan herkesi, kendi taktir
240 UNt.mıLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

ettiği miktarlarda vergiye bağlamıştı. 1994 yılı için Başkale Belediyesi­


ne kestiği vergi (o günün parasıyla) 30 milyardı. Hiç kimse bunun böy­
le olduğunu devletin hiçbir kunımuna bildirmiyor, tıkır tıkır Zerdeş'e
ödüyordu. Acımasızlığı ile tanınan bu şalııs, 1993'de Başkale bölgesi
sommlusu olduğundan bu ününü önceden halka da kanıtlamıştı.
Gece yansından sonra gitmek istememelerine rağmen subayları bir­
kaç saat dinlenmeleri için gönderdim. Sabalıa kadar gözümü kırpma­
dım. İran sının buraya çok yakındı. Sınırdan; bulunduğumuz mevki­
ye, daha batıda Başkale-Hakkari yolu, onun da batısında Hakkari Ka­
radağ ile kuzeyde kalan Başkale arazisini inceledim. Bu&lın karşılaş­
tığımız gmp şimdi bulunduğum jandarma karakolu ile Iran sınırın­
daki dar ve küçük alanda sürekli duramazdı. Başkale-Hakkari yolu­
mın batısındaki geniş alan da Başkale arazisiydi. Hatta Hakkari kuze­
yindeki Karadağ 1994 yılında PKK'nın sommluluk alanlan tahsisin­
de, kuzeydeki gnıpların sommluluğunda, yani bugün karşımıza çı­
kanların bölgesiydi. Bu ay, en çok can sıkan eylemlerden biri Hakka­
ri-Şırnak, diğeri de Hakkari-Van idari sınırları üzerinde, veya içinde
meydana gelmişti.
Sabahleyin alaca karanlıkta karakoldan çıktım. 4. Dağ ve Komando
Tabum, subay, astsubay ve askerleri bölükler halinde, parkaları üzer­
lerinde açık arazide yatıyorlardı. Tecrübeli olduklarından, en azından
bir kısmına karakolda yatacak yer olmasına rağmen orada yatmamış­
lardı. Saldırılarda binanın kendi inisiyatiflerini alacağını, güçlerini sı­
nırladığını bildiklerinden, sürekli de kayalıklar arasında bir iki saat din-­
lenmeye alışkın olduklarından burada toprağın üzerine uzarıınışlardı.
Hepsi botlarını ve çoraplarını çıkamıış dummdaydı. Boydan boya
gezerek tabumn askerlerinin ayak tabanlarını gördüm. Hep hareket
halinde olduğumuzdan epey zamandır 600'e yakın olan askerlerin
ayaklarını operasyon sırasında görememiştim. Nerede ise hepsinin
ayak tabanları tam yerinde tabiriyle paramparçaydı. Bazıları kan için­
deydi. Parmak aralan su toplamış, topukların derisi kalkmış, taban
derileri, bir kısmında, ayakta bir iki yerde kat haline gelmişti. Beni,
yatılan sıraların arasında onırmuş, ayaklarına bakım yapmaya çalışan
5-6 asker fark etti. Ayağa kalkmaya ve yanlanndakileri ikaza yeltendi­
·

ler. İşaretle mani oldum.


Şu gördüğüm manzara, yeryüzünde ben en katı yürekliyim diyecek
insanı bile etkileyecek ve dayanıklılığını hiçe indirecek ölçülerdeydi.
Saat 07:00'da Tabur Komutanı içtima düzeninde tabum bana tak­
dim etti. Kendilerine:
I 994 DöNEMI 241

"Arkadaşlar dünkt"ı menfur eylemi bizim sonwılu olmadığımız top­


raklarda ve bi7.im bölgemizde faaliyet göstermeyen, tıpkı köpeksiz köy­
de çomaksız oynamaya alışmış PKK gmbu yaptı. Dağ ve Komando Tu­
gayı şu geçen 13 ayda, hiç durmadan yurt içi ve yurt dışında yaptığı
tüm muharebelerde bile, dünkü kaybettiğimiz sayıda şehit vermedi.
Hissiyatınızın derinliğini, öfke ve kininizin azametini biliyomm. Si­
ze söz veriyomm. Dün bunu yapanların sonunun ne olacağını, şu an­
da karşımda bulunan terhisi en yakın askerler dahi görecekler. Sizler
her muharebe görevinizde kahramanlığı destanlaştınnış bir tabursu­
nuz. Bundan sonra da sizin karşınıza çıkacak olanlara acırım. Hepi­
nizin gözlerinden şükranla öpüyorum. Hepinizi gumrla selamlıyo­
rum" dedim.
Tabur bölükler halinde muharebe düzenine geçerek batıdaki Van­
Hakkari ana yoluna doğru yürüyüşe geçti. Son asker gözden kaybo­
luncaya kadar tabunı izledim. Yürüyenler sanki sabahleyin gördüğüm
ayakların sahipleri değildi.
Temmuz ayının son günlerinde bir fırsat bulup Hakkari bölgesine
atanan Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığına mensup
bütün teğmenleri, bir yıl önce atanmış olanlarla birlikte, Tugayda bir
salonda toplayıp görüştüm. 1994'de ilk kez teğmenler sınıf okulun­
dan sonra Güneydoğuya atanmışlardı. Kürst"ıye çıktım ve irticalen ken­
dilerine hitap ettim.
"Arkadaşlar önce size şu güneşin en küçük uydusunun değişmez do­
ğal afetlerini söyleyeyim. Bunlar; seller, depremler, salgın hastalıklar
ve savaşlardır. Bunlar doğanın yasalarıdır. Buluşnı, teknolojiydi hiçbir
sonuç bu dört doğal eylemin önüne geçemez. Bunun üçü yeryüzü­
nün varlık etkenleri, dördüncüsü de milyonlarca canlı tüninden biri
olan fakat aklı erginleştiğinden kendisini dünyanın hakimi zehabına
kapılan insan oğlunun yaratılışındaki zayıflıktır.
5000 yıllık kayıtlı insanoğlu tarihinde 14.600 savaş yaşanmıştır. Bu
ortalama her yıla üç savaş demektir.
İttifaklar, ikili antlaşmalar, bunların hepsi korkuya ve çıkara dayalı.
sözleşmelerdir. İnsanlar orta bir ömre sahip canlılar olduğu için 30-
40 yıllık süreleri mevzii barışlarla geçirmiş olmayı büyük bir şey ola­
rak algılarlar. Dar ve yüzeysel anlamda bir anlam taşıyabilir, fakat gi­
dişatın önüne geçebilecek bir hal değildir.
Zaman her şeyi eskitir ve işe yaramaz hale getirir. Ama siz öyle bir
meslek ve sanat seçmişsiniz ki, kıyamet gününe kadar, varoluş nede­
ni değişmeyecektir.
242 UNUTULANLAR ÜIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Sizlere gıpta ediyonım ve bu yaşta ve rütbede geleceğin savaşlarının


nasıl olacağını bizzat yaşayarak gördüğünfızden dolayı da sizleri kut­
luyonım.
Şimdi insanlar buna genel bir tanımla "terör" diyorlar. Nereden,
nasıl, hangi kuwetlerle, ne zaman geleceği belli olmayan vumş.
Tam askeri dille; klasik, bilinen, hattı olmayan, yığınağı yapılmayan,
sana seferber olma imkanı tanımayan, bütünıiyle karşı tarafın inisiya­
tifinde olan, daha pratik ve daha ucuz, şok etkisi yüksek, zamana ya­
yıldığında karşı tarafta moral ve maddi güç bırakmayan, daha çok ze­
kayı ve cesareti gerektiren bir savaş türiı. Yani bilinen 1 . ve 2. Dünya
Savaşlarının hat, cephe, yığınak, teşkilat ve savaş doktrinlerini çizip
atan bir tarz ve bir usul. Klasik ve nizami, yani düzeni, olmayan bir sa­
vaş ve muharebe tipi. Aslında yeni falan da değil. Son 200 yıldır da
dünyanın her yerinde var.
Mesela; komando nedir, nereden çıkmış, niye çıkmıştır? Amerikan
bağımsızlık savaşında bir İngiliz binbaşının ihtiyaç halinde bulduğu
bir örgütlenme ve bu örgütün uyguladığı prensiplerdir. Siz Çelik Bi­
lek okudunuz mu bilmiyonım. işte Çelik Bilek serüvenleri, ABD av­
cılarının nizami olmayan savaş kurallarıyla İ ngilizlere karşı yiırüttü­
ğiı mücadeleyi anlatır. Benim kuşağım Çelik Bilek'i çok iyi tanır ve
muharebe tekniklerini de bilir. Ama benim kuşağımdan kaç kişi bu­
nıı hayata geçirebilir, o farklı bir konudur.
Ernesto Clıe Guevara'nın "Bolivya Giınliığü"niı okumaya başladı­
ğınızda; 1967 yılının Eylül aynı okurken; Che'nin başında bulundu­
ğıı 46 kişilik yiırüyüş kolunun bazen bir uçağın onlar saklanmasına
rağmen Üzerlerinden uçnığıınu, nehrin öte kenarından bir köylü ço­
cuğıın elini kaldırarak onları selamladığını, çok uzakta ineklerini ot­
latan iki yaşlı insanın şapkalarını çıkararak kendilerini selamladığını
okuduğunuzda, 1967'nin Ekim ayında bu yürüyüş kolunun başına
bir şey geleceğini derhal sezebildiyseniz siz bu işi öğreniyorsunuz de­
mektir.
Konvansiyonel savaş, dağın ötesindeki kurak ova, dağın bu tarafın­
daki soğıık denizde kuralsız savaşnr. Birinin diğeri ile hiçbir bağı yok­
nır. İkisinde de insan varlığının fizik olarak bulunması dışında.
(Ernesto Che Guevara ve 46 militan 8 Ekim 1967'de pusuya diışü­
riılerek ö ldüriılmiıştür.)
Burada size esas anlatmak istediğim şudur. Bir ulus, bir toplum; ben
vazgeçmem, pes etmedim, iradem ve azmimden kaybedilen bir şey
yok diyor ve gerçekten öyle ise, sen onu sahrada topa tutsan ne olur?
1994 DöNEMI 243

Havadan bomba yağdırsan ne yarar? O taktirde mücadele klasik ol­


mayan muharebe tekniklerine döner. Uzun süriınce de iki tarafın yıp­
ranma, yorulma, maddi kaybı artar.
Çaresi ne? Bunu bileceksin. Ona göre teşkilatlanacak, ona göre eği­
tim ve ona göre savaş usulleri deneyeceksin. Liderler ve askerler bu
tip mücadeleye hazır olacaklar. Bunu bir hasım yapuğı için değil. Sen
de buna göre savaşacaksın. Çünkü bu usul; 100-150.000 askerin kar­
şı karşıya gelip birisinin ötekisine zafer kazanmasına itibar eunez. Ben
vanm, her zaman ve her yerdeyim, seni rahat bırakmam dayanıklılı­
ğı; klasik usullere sarılıp ayrılamayanları zaman içinde kurbağa testi­
ne sokar.
Kara muharebeleri çok zordur ve insanın ruh ve akıl yapısını alt üst
eder. Deniz veya·hava platformundan bir füzeyi veya bombayı hasının
bulunduğu vasıtaya veya yere atarsın. Oradaki canlılara, insanlara ne
olduğunu, parçalanmalarını, kol ve bacaklarının koptuğunu, yaralı
iken 'ölmek istemiyonım' diyen feryatlarını ve seni öldürmek için bey­
ninin nasıl çatlatarak çareler aradığını göremezsin ki. Göremediğin
için de nılıun alabora olmaz.
Siz öyle misiniz? Hasmın göziıniın akını göriırsiınüz. Karşınızdaki
hayatta kalmak için bir canlı olarak nelere başvuruyor, ne mizansen­
ler ne kurnazlıklar düşünüyor. Sonra bunlar, bir, beş, on değil ki. Her
defasında onlarca, yüzlerce kişi.
Aynı şekilde sen de bir canlı iç güdüsü ile sürekli dikkat ve zekice
buluşlar peşindesin. Bir kayalığı anladım. Yarım saat geçmeden bir
veya birkaç tane daha mevzi ve o kadar insan karşına çıkacak. Hadi
gündüzü anladım. Gece de aynı şey. Sonra, kaç gün kaç gece üst üs­
te? -30 derecede mi yoksa +40'da mı? Ve midene giıolerce, haftalar­
ca bir kaşık sıcak bir şey girmeden.
Arkadaşlar her zaman söylediğimi siz gençlere de söyleyeceğim. Ve
sizin her şeyi tam ve doğru öğrenmeniz esasur. Çünkü doğa yasaları
bu işte de esasur. Gelecek sizsiniz çünkü. Ordu, işi savaş olan canlı bir
varlıkur. Ordu askerlik duygusu sayesinde canlı ve sağlam dunır. Bu
duygunun erden generale kadar herkeste tam ve eksiksiz olması la­
zımdır. Askerlik duygusu tarih içinde bütün uluslarda da göriıldüğıi
gibi bir çok nedenle zayıflayabilir. Bunun sebeplerinin başında subay
ve general terfilerinin taraflı yapılması, cesaret, otorite, enerji gibi as­
keri niteliklerin dikkate alınmaması, hatta can sıkıcı sayılması gibi or­
duya verilen zararlardır.
Şunu bilin. Ordunun şeref ve disiplininin temeli, yeminli muhafız-
244 UNUTULANLAR 0JŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

lan subaylardır. Bu fikrin sahiplerinin başında da süvarileri Sarı de­


nizden Polonya'nın başkenti Varşöva önüne kadar gelen, bütün dün­
ya tarihçilerinin doğunun yetiştirdiği en büyük general olarak kabul
ettiği Cengiz Han gelmektedir. "Bana subay ve para verin, başka bir
şey istemem" diyen de kendisidir. 150.000 kişilik süvari ordusunun
70.000'i de Türk'tür.
Komutan dili, öğreten ve komuta eden birinin ifadesidir. Net, yalın
ve keskindir.
Emirleri tekrar euneyin. En zararlı şeydir ve kolaycılıkur. Yapılacak
şey onları enerjik bir şekilde kon trol etmektir.
Yumuşak ve uysal kişiler, küçük çaplı amir olurlar. Ofisler ve şirket
yönetimlerine iyi gelirler. Savaş arenasında boğa ve savaş kartalı ola­
mazlar. Çünkü Tanrı öyle istemiştir.
Savaş, ulusun kuvvetini göstermektir. Savaşın ahlak ve ahlaksızlıkla
hiçbir ilgisi yoktur. Bu değer savaşla ve savaşanlarla ilgili değil, savaşa
neden olanlarla alakalıdır.
Herkesin sizi sevmesi için çaba göstermek bir sıradanlık işaretidir.
Muharebelerde herkesin beyni uyuşmuş ya da dağılmış olduğun­
dan liderin iki kat tetikte olması gerekir.
Teşkilat şemalarının ve ünvanlann hiçbir değeri yoktur. Gerçek güç
insanları etkilemek ve onlara ilham vermektir.
Kişiliğinizi konumunuzla asla blıtünleştirmeyin. Pozisyon değişince
kimliğinizi muhafaza etmek mümkün olsun. Kimseye de benzemeye
çalışmayın.
Aksi kanıtlanmadığı si'ırece muharebeleri yürüten komutan her za­
man haklıdır.
Sözcüklerin bir anlamı yoknır. Ses tonuna dikkat et- Dürüst olup ol­
madığını o söyler.
Hiçbir askeri kitabın ya da kuralın düşüncelerinizde ön yargı yarat­
masına müsaade etmeyin. Bu yaratıcılığınızı ve hayal gücünüzü en­
geller. Sakın hiçbir kalıba girmeyin. Kalıpların bedelini bir kısmınız
gördü ve görmeye de devam edeceksiniz.
İ nsanlar dünyanın doğasına egemen olamadığı ve akıl erdiremedi­
ği için maddi şeyleri seçerler. İnsanlar ölüm ve doğum bilincinin do­
ğasını kavramakta zorlandığı için ölümü hep başkalarının başına ge­
len bir sonuçmuş gibi görmeye devam eder ve asla inanarak kabul et­
mezler. Bu da her işte, atılımın ve cesaretin önünü keser. Apaçilerin
bir sözü vardır: "Aptallar yaşam ve ölüm için uzağa bakarlar. Her iki­
si de yanı başlarındadır".
1994 DöNEMI 245

Arkadaşlar, insan oğlunun yeryüzünde özgür ve erdemli olmaktan


öte kazanıp muhafaza edeceği başka bir değeri yoktur.
Muharebelerde ve çauşmalarda gençliğin ve genç insanın ne demek
olduğunu hem sizde hem de mehmetçikte görüyorum. Babaannemin
bir söriı vardı: "İnsan 45'inden sonra gecede 40 dayak yer" derdi. As­
lında kimsenin dayak yediği falan yok. Doğa hükmünü yürütüyor.
Savaş, muharebe, harekat alanında insanlann hangi yaşlarda bulu­
nacağı Roma ve Napolyon ordulanndan itibaren bilimsel olarak bel­
lidir. Askerler en geç 46, rütbelilerden mareşal bile olsa en geç 60 ya­
şında üniformalan çıkartılmışur. Sebebi mi? İnsanlar 60 yaşından son­
ra fiziksel duyularının yüzde ellisini kaybederler. Şimdi ömür uzadı
diye bunun tersini savunan birilerine rastlarsanız, gülün ve ona ilgili
bilim adaınlanna gitmesini önerin.
Dünya harp tarihinde yaşlı bir generalin genç bir generali, yaşlı bir
subayın genç bir subayı yendiği varit değildir.
Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda 44 yaşında, Napolyon bütün Av­
nıpa'nın askeri, siyasi, ekonomik, sosyal yapısını değiştirdiğinde 43'ün­
de, Cengiz Han süvarileri Varşova önlerindeyken 50 yaşındaydı.
Sizlere örnek vermeye ne hacet; siz kendiniz bunun böyle olduğu­
nu yaşayarak zaten görüp biliyorsunuz.
Arkadaşlar yurdu savunmak sınırlara kale ve karakol yaparak, en­
geller koyarak yapılmaz. Böyle olmadığını da görüyoruz.
Yurt savunmasını bizim milletin yüreklerine kumlınuş kalelerle ya­
pıyonız. En büyük, en etkili silahımız ve gücümüz onun vatan sevgi­
si ve çocuklarını bu asil duygu için şehit olmaya adamaları. Bunu hiçbir
zaman aklınızdan çıkarmayın. Hep söylüyonım. Bir kere daha söyle­
yeyim. Yeryüzünde böyle bir ulus artık yok. Bu ne sabır, bu ne tevek­
kül, bu nasıl bir ölçüsüz sevgi. Böyle bir şey olamaz.
Lider hakkaniyet ve adalet demektir. Meslek hayaunız boyunca ma­
iyetinizi; değişmez tek ölçü olan mesleki ehliyet ve cesaretine göre de­
ğerlendirin. Bunu ordunun geleceği için yapmak zomndasınız. En
önemli işinizin bunu titizlikle yapmak olduğunu bilin. Aksi halde kö­
tü gidecek her şeyden siz de sonımlusunuz.
Nasıl muharebe edileceği konularını her zaman sizlerle beraberken
anlatuğım için bunlardan bahsenneyeceğim.
Siz muharebelerde yetişen genç subaylar olarak gelecekte "farkını­
zı" ortaya koyacaksınız.
Lüks ve pahalı yaşama özenmeyin. Askerin günlük yaşamı sade ve
pratik tesislerde, doğa koşullarına uygun yerlerde geçmelidir. Rahat
246 UNUTUIANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

ve refah, askerlerde alışkanlık haline gelirse, hangi millete mensup


olursa olsun dayanıklılığı ve cengaverliği azalır. Üniformanızı düzgün
giyip size yakışmasını ve askerlerinizin size imrenmesini istiyorsanız,
vücudunuzun yağlanmasına müsaade etmeyin.
Siz paraya pula eyvallahı olmayan kahramanlarsınız; bu kahraman­
lann gitmediğini, sizlerde görüyomm.
Askerlerinizin başına dönün ve herkese Türk subaylarının kim ol­
duğunu gösterin. Hepinizi gururla selamlıyomm."

"Yanm moturla çalışmak yok;


bütün makineler tam yol ileri!"

Ağustos 1994 olaylan:


1 Ağustos saat 03:30'da Şemdinli Aktütün yolunda askeri araç ma­
yına çarpu. İki asker yaralandı.
2 Ağustos saat l l :OO'da Türkiye-İran sınırında mayın arayan istih­
kam timinden bir asker mayına basu. Üç asker yaralandı.
3 Ağustos saat 15:20'de Hakkari merkez Ördekli Karakolunda gö­
zetleme yerinde bir GKK nızaklanrnış el bombasına basu. Bir GKK şe­
hit oldu, bir GKK yaralandı.
4 Ağustos saat l 1:45'de Ylıksckova Kotu! Sınır Karakolundan Peri- .
han Sınır Karakoluna seyir halindeki ikmal aracı mayına çarpu. Dört
asker yaralandı.
5 Ağustos saat 19:30'da Şemdinli Umurlu Sınır Karakoluna saldın
yapıldı. Dört asker şehit oldu. 19:00'da Yüksekova Kısıklı Karakoluna
ateş açıldı.
11 Ağustos'ta Çukurca Çığlı yolunda sivil araçlara ateş açıldı; bir as­
ker, dört GKK şehit oldu. Bir PKK'lı ölü ele geçti.
13 Ağustos saat 13:00'da Şemdinli Çevre köytı GKK'lanna ateş açıl­
dı ve bir GKK yaralandı. Ayııı gün gece yarısı Hakkari merkez Ördek­
li Karakoluna saldırıldı, beş asker şehit oldu. (Ördekli jandarma Ka­
rakohı Karadağın kuzeyinde Başkale-Hakkari sınırındaydı. Bir hafta­
dır bu karakola baskı artmışu. Yapanlar da 4. Dağ ve Komando Tabu­
nına roket atan Başkale bölgesindeki Zerdeş gnıplanydı. Aruk kesin
olarak Van-Hakkari ana yolunun bausındaydılar. Bizim de beklediği­
miz buydu; 1 5 Ağustos gıinı"ı örümcek ağını kurduk.)
1994 DONEMi 247

14 Ağustos saat 10:30' da gene Ördekli köyiı civarında bir kadın ma­
yına basu ve iki kadın yaralandı.
19 Ağustos saat 23:00' da Şemdinli Koçyiğit Kırca mezrasına ateş açıldı.
20 Ağustos saat 03:00'da Şemdinli Gelişen köyü Atalık mezrasına
saldınldı. Yedi GKK şehit oldu, alu vatandaş öldiıriıldiı.
21 Ağustos saat 23:30'da Şemdinli Çevre köyiıne saldırıldı. Bir GKK,
bir vatandaş yaralandı. 1500 koyun Kuzey lrak'a kaçınldı.
-25 Ağustos saat 10:15'de Şemdinli Dıırak Sınır Karakoluna, İran'da­
kijerma-Betkar kampındaki PKK gnıbu saldırdı. İki asker şehit oldu.
20:30'da Yüksekova Mezarlık mahallesinde zabıta amirine suikast te­
şebbıisiınde bulumıldu.
31 Ağustos saat 04:00'da Şemdinli Tfıtiınliı Güleç mezrasına ateş
açıldı. Bir mili �n öldiırüldiı.

"l.aman bir uıay buyutudur ve sonsuzdur.


Ama insan için zaman, onun ömrüdür.
Sıradan şeylerle zamanı çarçur ederek,
keçi boynuzu yemekten vazgeçin. "

1-3 Ağııstos'ta Şemdinli Bembo yaylası, 2-ö Ağustos'ta Çukurca (Do­


ğan Harekau) , 2-4 Ağustos'ta Yiıksekova'da Pınarca-Aktaş, 2-4 Ağııs­
tos'ta Çukurca'da Kavga Yeri-Çığlı, 4-9 Ağııstös'ta Yiıksekova Mirge­
zer-Kışlacık (Yarasa Harekau), 1 1-13 Ağııstos'ta Yüksekova Şişol ve
Mordağ, 1 5-19 Ağustos'ta Hakkari Karadağ operasyonları yapıldı.
Yıirıitıilen muharebeler, sağlanan temas ve çauşmalarda 58'i Kara­
dağ' da olmak üzere 126 PKK militanı ölıi olarak ele geçirildi.
1 5 Ağııstos gıinıi; PKK'lılar planı görerek bizim nelerde ve ne ka­
dar olduğıımuzu anlasınlar diye gündüz gözüyle Hakkari-Van yolun­
da, iki vilayet sınınndan başlayacak gibi 'U' şeklinde tertiplenildi. Açık
ağzı 15 kilometre olan ve bauya dönük olan ağı, doğııdan bauya Ka­
radağın üzerine, Başkale PKK gnıbumın bulunması muhtemel olan
mınukaya doğm sürmeye başladık. Üç şey çok önemliydi giıniın giı­
ne benzemediği, saatin saati tııtmadığı bu harekat tipinde:
1. PKK grubu ağı yiıriıttüğiımiız alanda mıydı?
2. Gece, ağı yanlardan ve dibinden delip geçmemeliydi!er (50 met­
re bile boşluk bulsalar bunu yapabilirlerdi) .
248 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENİ R!R ŞEY YOK

3. Ağın açık ağzından hiçbir kuşku duyınamalıydılar.


Başkale arazisinin de bir bölümüniı kullanacağımız için Van'daki
Jandarma Tugayına bilgi vererek, kuzeye doğru olabilecek PKK ha­
reketlerine karşı hazır olmalarını, böyle bir operasyonu değerlen­
direcek tedbirleri almalan iletildi.
Gündüz ve 15/16 Ağustos geceleri birlikler ilerlemelerini sürdür­
dü. Fakat, herhangi bir temas olmadığı gibi görüntü-de alınamadı.
16 Ağustos öğlene yakın Karadağın zirvesine gelindiğinde birkaç yer­
de birden çatışma başladı. PKK grubu Karadağın 3460 metre yüksek­
liğindeki doruk kısmındaydı.
Muharebe hava karardıktan sonra da 16/17 Ağustos gece yarısına
kadar aralıklarla devam etti ve birden karşı taraf derin bir sessizliğe
büründiı. Bunun anlamı açıktı, çekilecek ve kaçacaklardı. Ama han­
gi yöne?
Harekatla hiç alakası olmayan bir bölgede bulunan 2nci Dağ ve Ko­
mando Taburu bu gece yarısı dağları hızla tırmanarak, ağın batıya
doğru açık olan ağzını kapatacak şekilde pusu mevzilerine girdi.
17 Ağustos sabahı saat 05:00 'da, PKK grubu birerli kolda, hiçbir kay­
gı ve emniyetsizlik hissetmeden, yüriıyüş kolunda 2. Taburun 5. Dağ
ve Komando Bölüğünün namlulanııın ucuna çıktı. 1 5-20 dakika için­
de, değil ateş etmek, tüfeklerini bile omuzlarından çıkaramadan aynı
yerde 53, onların biraz uzağında da 5 olmak üzere 58 PKK'lı, yani Baş­
kale'nin bu bölgede at oynatan grubunun tamamı, imha edildi. 4. Dağ
ve Komando Taburu askerlerine verilen söz de yerine getirilmiş oldu. -
(Karadağ harekatı PKK'nın Savaş ve Ordu Kılavuzu kitabında, Hak­
kari'de başlarına gelen vahim sonuçlardan biri ve tasfiyeye doğru
gidiş olarak, 242. sayfasında anlatılır.)

"Halk tarafından devlete,


'sen bana hizmet etmek için varnn;
bunun ötesinde senin bir başka anlamın yok'
denildiğinde, her şey yoluna girecektir. "

17 Ağustos 1994 günü Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar,


Kuvvet Komutanlan, Üst bürokratlar, refakatinde idari personel Hak­
kari 'ye geldiler. Öğlen yemeğini Tugayda yediler. Birlikler Karadağ'ı
1994 DöNEMI 249

taramaya devam ediyorlardı. Ben mecburen kışlada bulunuyordum.


Harekaun sonucu hepsini çok sevindirdi. Öğleden sonra Hakkari mer­
kezde kurulmuş olan platformlarda oturup, sırası gelen toplanan hal­
ka hitap etti. Para pul ve iş vaatlerinde bulunuldu, terörıi biz bitire­
ceğiz denildi ve Hakkari'dcn ayrıldılar.
Tugaya çıkum. Sanki biz ayrı bir galakside, gelenler ayrı bir galak­
side yaşıyormuşuz gibiydi. İki hayat vardı, birileri gerçek , diğerleri sa­
nal bir ortamda yaşıyorlardı. Gelenlerin ruh halleri tavır ve davranış­
ları, güldükleri konular, birbirlerine yapukları şakalar, Ege ve Akde­
niz' deki bir yerleşim biriminde neyse, burada da aynıydı. Bir kere da­
ha görülüyordu ki; "Ateş nereye düştü ise, bizzat orada bulunanları
yakıyordu". Büyük ateşin çok uzaklardan görüldüğü sanılan ışığını da
insanoğlunda yaratması umulan ruhu gerçek ve içten duygularla kap­
layamıyordu. Şehirdeki konuşmalar ve insanların halleri, bana ; "mü­
samere çocukları" ile Almanlann, "Büyükler yeminle, çocuklar şeker­
le kandınlır" ata sözlerini haurlatu.
İnsanlar kandmlmaya hazır olmadan kandmlamazlar. Bu durum­
dayken, birileri gelsin beni kandırsın diye beklerler. Birkaç saat önce
hem dinleyen halk, hem de onlara hitap edenlerin durumu buydu.
Basında Karadağ harekau:
18 Ağustos 1 994, Hürriyet
"Hakkari'nin kuzeyindeki Karadağ'da, kalabalık bir terörist gnıbun
bulunduğu belirlenince helikopterlerin desteğinde operasyon düzen­
lendi.· Sabah erken saatlerde başlayan çauşmada 45 PKK'lı öldfınildü."
18 Ağustos 1994, Milliyet:
"Hakkari'nin Karadağ bölgesinde kalabalık bir PKK grubu ile gfı­
venlik kuvvetleri arasındaki çauşmada 45 terörist öldürüldü. Hakka­
ri'de iki PKK'lı teslim oldu."
Hakkari 'ye geldiklerinde bir ara Hasan Kundakçı Paşa:
- Osman Paşa, senin 5. Dağ ve Komando Tabur Komutanı Binbaşı
Mehmet'e madalya teklifi yap, dedi.
- O tabur benim komutamda değil biliyorsunuz. Şırnak Jandarma
Tümen Komutanlığı'na bağlı ve Şımak'ta faaliyet gösteriyor. Madal­
ya teklifine esas teşkil eden nedir komutanım?
- Şımak'taki harekatta Cudi Dağı 'na ilk çıkan senin bu tabur oldu.
- ! 1 1 1 Nasıl olur komutawm? Bizim tabur Beytüşşebap bölgesine ko-
nuşlu, Cudi nere, bulunduğu yer nere? Sonra o kadar birliğin ii;inde.
- Harekat Şımak'ta. Birliğin onların komutasında ama madalya tek­
lifini sen yap.
250 UNUTUIANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

- Emredersiniz. Doğnı; Şa.!jırmama.k lazım. Hakkari'nin 3500-3800


metrelik dağlarından hiç inmeyen, Kuzey Irak' ta Avaşin ve Zap Kamp­
larını 24 saatte dümdüz edenlere, 2000 küsur metrelik Cudi Dağı ova
gelir. Şaşırma sebebim, kendi yaptıklarımızı a.!jırI ve fazla ileri çıkmış
tevazu ile görmemizden kaynaklanıyor, dedim.
3 Ağustos 1994 Sabah, köşe yazısı: Cudi Dağı.
"Genelkurmay Ba.!ikanı Doğan Güreş'in "Şırna.k'taki Cudi Dağı'nın
tepesine Türk Bayrağı diktik" dediği gazetelerde yayınlandığında bu­
na inanamadım. Bizim milli sınırlarımız içinde bir dağımıza kendi
bayrağımızı dikmenin ne demek olduğunu anlayamadım. Mutlaka
bir yanlışlık vardır, düzeltilir diye bekledim.
Televizyonlar bayraklarımızı ve askerlerimizi gösterdi, gazeteler yaz­
dı. Ciddi bir sava.!jtan sonra askerlerimizin Cudi Dağı 'nın tepesine
ulaştıkları ve bayrak diktikleri bize anlatıldı. Sonra 1990'dan beri
PKK'nın Cudi Dağı'nda daha önce boşaltılan Dedeören Kara.kolun­
da yaşadığı, Hava Kuwetleri uçakları, süper kobralar ve helikopterler
desteğinde 14 saatlik çatışma sonunda dört yıldır PKK'nın kontrol et­
tiği tepeyi ele geçirdiklerini öğrendik.
Ya bu haber ve görüntüler yanlış, ya da yıllardır olup bitenler hak­
kında yanlış bilgilendiriliyoruz. Bize bildirilen Güneydoğu Anado­
lu' da 1 500-2000 terörist bulunduğu ve dunımun kontrol altında ol­
duğudur.
Cudi Dağı (2200 m) 1 990'dan bu yana dört yıldır PKK'nın kontro­
ltınde ise bizim mehmetçiklerimiz bu modern silahlarla dört yıl son­
ra dağın tepesine çıkıp, bayrak dikmeleri büyük bir başarı sayılıyor­
sa, işler bizim bildiğimizden çok farklı demektir.
Benim rahmetli babam Çanakkale'de vuruştu, İstiklal Harbi'ne ka­
tıldı. Onun İstiklal Madalyasını şerefle ta.!jıyorum. Askerlere hürme-
'
tim var. Ama ortada bir gerçek var.
1. İşler iyi gitmiyor.
2. Türk halkına olayların gerçek boyutları ve seyri anlatılmıyor.
İnsanlar öliıyor, paralar gidiyor, sonuca ulaşılmıyor. Ne zaman ula­
şılacağı da belli değil. Milli hudutlarımız içinde Silahlı Kuwetleri­
miz dört yıl önce kaybettikleri tepeleri dört yıl sonra tekrar ele ge­
çirip bayrak dikebiliyor."
(Bu yazı bir melodram gibi, "kral çıplak" diyordu. Ve isabetle çok
doğru diyordu.)
27 Ağııstos'tajandarma Genel Komutanlığına mensup subay ve ast­
subayların batıda atandıkları garnizonlara Ha.kkari'den ilişik kesilme-
1994 DöNEMl 251

si gereken son tarihti. Hepsine Dağ ve Komando Tugayın kışlasmda


şiltlerini verdim. Kara kuvvetleri mensuplarına benzer komışma yap­
tım ve aynı giin ayrıldılar.

"Vatan sevgisinden beslenenfedakarlık duygusu


dejenere insanlara gülünç gelir. "

Eylül 1994 PKK eylem ve saldırıları:


1 Eylül saat l l :OO'de Yüksekova Dilekli Dibecik mezrasına Çukur­
ca'dan gitmekte olan sivil bir araç mayına çarptı.
7 Eylül saat 20:30'da Çukurca, Köprülü-Çığlı yolu kesildi. 19 vatan­
daş Kuzey Irak'a kaçırıldı .
1 1 Eylül saat 1 1 :30'da Şemdinli, Mezargediği-Tanyolu köyünden dö­
nen askeri araç mayına çarptı. 15:20'de Çukurca Pirinçeken Karako­
ltına ait timler Dilekli-Dibecik'ten dönüşlerinde araçlardan biri ma­
yına çarptı. Bir er şehit oldu, 12 erbaş ve er yaralandı. 23:50'de Çu­
kurca Çağlayan sınır karakoluna saldırıldı. İki asker şehit düştü.
12 Eylül saat 22:30'da Şemdinli Durak Sınır Karakoluna PKK'nın
İran'dakijerma Betkar kampından saldırıldı. İki er şehit oldu. Dört
militan ölü ele geçti.
16 Eylül saat 02:00'da Şemdinli Üzümkıran köyüne saldırıldı. Bir
GKK şehit oldu, yedi militan öldürüldü.
19 Eylül saat 09:30'da Şemdinli Alan Sınır Karakolu yolunda bir
zırhlı araç mayına çarptı ve hasara uğradı.
20 Eylül saat 1 l :OO'da Çukurca'dan Dilekli Dibecik köyüne erzak
götüren konvoya ateş açıldı. İki asker şehit oldu, beş asker yaralandı.
Saat 13:30'da Yüksekova Köprücek yolunda bir sivil araç·mayına çarp­
tı. Bir vatandaş yaralandı.
22 Eylül saat 08:00'da Çukurca'dan Pirinçeken Karakoluna erzak
götüren araç mayına çarptı.
27 Eylül saat O l :OO'da Çukurca Pirinçeken Karakoluna saldırıldı.
Bir asteğmen, iki er, bir GKKşehit oldu. Saat 2 1 :45'de Zap vadisinde­
ki Üzümlü-Aşağıdereli mahallesine saldırıldı. İki GKK şehit oldu, bir
·
çocuk öldü.
29 Eyliıl saat 2 l :OO'da Şemdinli Çevre köyüne saldırıldı. Üç militan
ölü ele geçti.
252 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Kiiçük tmmpetçi kız romam okur gibi


askerlere hitap edilmez.
Onlann savaşçı taınrlı, canh
ve sert bir sese ihtiyaç/an vardır."

Bölgenin merkezi ile Kato, Alandt'lz, İkiyaka, Baklaya kampları ar­


tık temizdi. Sıkıntı, Irak ve İran sınırlarının sıfır hattında bulunan;
Yiıksekova'nın İran, Şemdinli'nin İran ve Irak, Çukurca'nın Irak hu­
dudundaki karakol, köy ve mezralanndaydı. Gruplar İran ve Irak top­
raklarından yaklaşıp saldınyor ve geldikleri kamplara geri dönüyor­
lardı. Gene aynı kesimlerde dağ kadrosu ve milisler tarafından ma­
yınlama faaliyeti aralıksız devam ediyordu. Sınır ve sınıra yakın yol ve
patikalarda her gün onlarca mayın bulunup temizleniyordu.
2-22 Eylül arasında Yüksekova, Şemdinli, Çukurca bölgelerinde ye­
di büyük çaplı operasyon yapıldı. Eşek Pınarı Yürekli harekatı hariç,
iç bölgede sadece altı terörist bulunabildi.
12 Eylül saat 15:30 sıralarında kışladaki çalışma odamdaydım. Bir
vatandaşın telefonla aradığını, ismini vennek istemediğini söylediler.
Şemdinli'nin köylerinden birine mensuptu. Kendisini tanıyordum.
PKK baskısı azaldığı için şimdi daha cesur davranıyordu.
- Hayrola bir mesele mi var? dedim.
- Paşam, dün gece İran'dan bir grup bu tarafa geçerek Karacadağ
üzerinden Yüksekova-Şemdinli yoluna indi. Oradan da, Çarçele (İki­
yaka Dağları) geçtiler.
- Şimdi İkiyaka Dağlan'ndalar öyle mi?
·- Öyle Paşam ama dağın üstüne tam çıkamadılar.
Komişması şimdi yarı Türkçe yarı Kürtçe olduğundan İkiyaka Dağ­
ları 'nın doğusunda bir yerler tarif etmeye çalıştı. Telefonla konuştu­
ğu için fazla uzatmak istemiyordum. Birkaç soru sorarak, kabaca böl­
geyi çıkarttım. Ve:
- Teşekkür ederim. İnşallah doğru söylfıyorsundur. Sakın, ailen da­
hil hiç kimseye bir şey anlatma; dedim ve telefonu kapattım.
Bölgede bulunan her seviyedeki komutanlığa bazı günler, 3540 ih­
bar geliyordu. Yüzde doksanı boş çıkıyordu. Bunu bazen korktukla­
rından, askerler civarındaki araziyi kontrol etsinler diye de yaparlar­
dı. Bazıları da, PKK'nın hazırladığı tuzağa çekmek amaçlı olabilirdi.
Havanın karamasına çok az bir zaman kalmıştı. Harita ve bu arazi
1994 DöNEMI 253

hakkındaki bilgilerimi birleştirerek, grubun bulunması muhtemel ara­


zinin Eşek Pınarı-Yürekli kesiıni olduğunu değerlendirdim. Yeni atan­
mış olan Harekat Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Ferhan 'ı çağırdım:
- PKK gnıbumın muhtemel yeri, haritada işaretlediğim bölge. 1 .
Dağ ve Komando Tabum ile 4 . Dağ v e Komando Tabum hava karar­
dıktan sonra bulundukları yerlerden hareketle, ahtapot sistemiyle he­
defi kuşatacaklar. Onlar bunun ne demek olduğunu bilirler. Şemdin­
li'deki 3. Dağ ve Komando Tabum da gece gnıbun kendini kurtar­
mak için atabileceği Bembo Vadisini kapatsın. Tabur komutanları
Binbaşı Vahap ve Binbaşı Kemal'e söyle, kuşatma hatlarını Siınnene
bıçağı bile delip çıkamamalı. Temas sağlanmadan tek bir telsiz açıl­
mayacak. Bu haritayı al, bir helikopter bul ve hava kararmadan emri
üç tabura da ulaşur.
- Ben de taburlarla beraber bulunup harekau izleyebilir miyim ko-
mutanım?
-İyi olur; başka nasıl tecrübe kaıanacak ve plan çalışması yapacaksın.
20 dakika sonra helikopter kışladan havalandı.
Taburlar gece yarısı kuşatma çemberini kurup merkeze doğm kıs­
kacı daraltmaya başladılar. Hava aydınlanmak üzereyken, Karadağ­
Eşek Pınarı - Yürekli bölgelerinde iki-Dağ ve Komando Taburu da ça­
Uşmaya girdi. PKK gnıbu buradaydı. Çauşma öğleden sonra 15:30'da
bitti. 4. Dağ ve Komando Tabumnun cephesine rastlayan Eşekpına­
n kesiminde bulunan gnıbun büyük bir kısmı, arazinin sağladığı avan­
tajla da inatçı bir direniş gösterdi. Komandolar kendilerine 20-30 met­
reye yaklaşuklarında dahi teslim olmayı kabul etmediler. Militanlara
en yakında bulunan 4. Dağ ve Komando Taburunun Bölük Komuta­
nı, aşın atak ve gözü kara, Üsteğmen Vedat yakın mesafeden kalbi­
nin tam 2 santim üzerinden vurularak yaralandı. Bölük komutanları­
nın vumlup düştüğünü gören, bölüğün asteğmen ve astsubayları ile
bütün askerler, sanki süngü hücumuna kalkılıyonnuşçasına mevzile­
rinden ayağa fırlayıp PKK'lılann bulunduğu kayalıkların içiiıe daldı­
lar. Daha önce de göğüs göğüse gelinmişti ama bu defa ki tam bir cep­
he savaşı gibi, gırtlak gırtlağa yapıldı. İlk ölen PKK'lıların hepsi el
bombalan ile vuruldukları yerlerde tuzaklanmışlardı.
İran'dan gelen gnıbun tamamı 42 militandan oluşuyordu. 39 PKK'lı
ölü ele olarak geçti. Gruba mensup olup da dün akşam hava karar­
madan bunlardan ayrılarak Bembo Vadisi'ne inen (muhtemelen böl­
gedeki ınilislerle temas sağlamak maksadıyla) üç kadın militan bulu­
namadı. Yurt içine girişlerinden 48 saat sonra yok edilınişlerdi; değil
254 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

saldırı yapmak, İkiyaka Dağı'nın üzerine bile ulaşamamışlardı.


Üsteğmen Vedat iyileşti ve dönüp bölüğünün komutasını yeniden
aldı.
Çukurca'nın doğusundaki karakollar, köy ve mezralar ile yollarda
sıkıntı artmıştı. Bu eylem ve saldırılar yeniden gelip yerleştikleri Kuzey
Irak'taki Mezi-Karyaderi (Avaşin) kampından geliyordu. Farklı fark­
lı bölgelerde bulunan Dağ ve Komando Taburlarını hızla Çukurca
doğusuna toplayıp, 26 Eylfıl gecesi, Mezi-Karyaderi kampı ve batısın­
daki Berçela bölgesine sızma harekatını başlattık. Kampta ve diğer
bölgelerde sekiz gün kalıp 4 Ekim'de çıktık. Toplam 55 militan yok
edildi.
2 Ekim 1994, Sabah:
"Hakkari Dağ ve Komando Tugayına bağlı birlikler önceki gün ani­
den Çukurca'nın güneyinden Kuzey Irak'a girdiler. Mezi-Karyaderi
kampına düzenlenen harekatı Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğ­
general Osman Pamukoğlu sevk ve idare ediyor."

"İnsanlar gibi her silahın ayn özelliği vardır.


Asker bu1Ul bilmelidir. "

Ekim 1994 PKK eylem ve saldırılan:


5 Ekim saat 08:15'de Yüksekova İlçe Merkezinin içinde yola döşen­
miş bir mayına basan bir asker şehit oldu.
7 Ekim saat 14:35'de Çukurca Pirinçeken Sınır Karakoluna Kuzey
Irak'tan saldırıldı. Sekiz asker şehit oldu.
22 Ekim saat 16: 15'de Şemdinli'den Yiıksekova'ya giden polis oto­
suna Kuzey Irak'tan ateş açıldı. Bir polis şehit oldu.
23 Ekim saat l 7:40'da Yüksekova Kamışlı-Giırkavak yoluna döşen­
miş olan mayına bir araç bastı ve iki vatandaş öldü.
24 Ekim saat 0 1 :30'da Çukurca Pirinçeken Sınır Karakoluna saldı­
rı yapıldı. İki er şehit düştü.
25 Ekim saat 23:00'da Şemdinli Şapatan rölesini: saldırıldı. Dokuz
militan öldürüldü.
27 Ekim saat l l :OO'da Şemdinli Derecik-Yeşilova yolunda konvoya
ateş açıldı. İki asker şehit diıştiı.
1994 DöNEMI 255

"Her peyderpey takviye,


sürekli olarak gecikmiş takviye demektir. "

11 Ekim 1994 gecesi, Çukurca jandarma Sınır Alayı'nın Çukurca


doğusundaki Sınır Taburunun Irak hududundaki 6 sınır bölüğünden
biri ve en doğudaki sınır karakolu olan Pirinçeken'e, saat 23:00'da
saldırı yapıldı. Gene, mecburen havanın aydınlanmasını bekleyip he­
likopterle karakola gittim. Sekiz asker şehit olmuşnı.
PKK karakolun gene iki yere çıkardığı emniyet timlerinden kuzey­
dekine saldınnışu. Bu karakol binası da bir vadinin tabanına yakın,
hiçbir askeri düşünceye sahip olmaksızın inşa edilmiş, rezil bir yer­
deydi. Karakolun 80-100 metre alunda vadinin tabanında akarsu ya­
tağının kenarında Pirinçeken köyiı vardı. Saldırıya uğrayan timin ge­
ce işgal ettiği mevzileri dolaşum. Çauşmaya giren askerleri dinledim.
PKK'lılar time onlann hiç beklemediği bir yönden gelip saldırmışlar­
dı. Timin mevzilerinin bir kanadı bizim tarafımızdan mayınlanmış bir
alandı. Saldırganlar bu alanı !ataları uzaup üzerine basarak geçmiş­
lerdi. Tim bu kesimde mayın var diye, yapması gereken gözetlemeyi
ihmal etmişti. Bir çok şey şunu gösteriyordu. Gelen PKK unsurları ka­
rakolun neresinde ne varsa hepsini buradaki askerler kadar biliyor­
lardı. Üzümlü'de, Kavaklı'da eskiden oyııanmış olan film şimdi yeni­
den Pirinçeken'de gösterime girmişti. Bu karakol ve köyün bedeni­
ne mikrop girmişti.
Rütbelilerin ve askerlerin psikolojilerini iyi görmediğim için bölük
komutanına emir verip herkesi içtima di'ızenine aldırtum.
"Arkadaşlar; hudut boylarında şu dipsiz, kuş uçmaz kervan geçmez,
vadi ve dağların arasında yalnızlığınızı anlıyor, fakat şunu anlayamı­
yorum. Sizin bölüğünüzde; 10 subay, 2 astsubay, 2 uzman çavuş, 205
erbaş ve er var. Tüfekleriniz dışında 2 makineli tüfek, 4 uçaksavar, 8
roket atar, 5 tane havan, 4 tane top ve 1 termal kamera var. Mermi sı­
kıntısı var mı? Yok. Yıyecek sıkıntısı var mı? Yok. İzin sırası gelip de
izne gidemeyen var mı? O da yok. Ama iki şey var. Bir, alunızda, Kuzey
Irak' ta PKK'nın Mezi-Karyaderi kampı, i'ısti'ıni'ızde bizim topraklarda
zaman zamanda olsa, girip çıkukları Alandüz kampı var. Bunu aklı­
nızdan çıkarmayacaksınız. İki, ve en önemlisi aymazlığa düşüp hare­
mi ismetinize namahrem sokmuşsunuz. Yani karakolunuzda gizlilik
diye bir şey yok. Makineli tüfekleriniz, mayınlarınız; her şeyin tek tek
256 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

yerini PKK'lılar nasıl bilebiliyor. PKK'lılar keşifsiz iş yapmaz. Sizin ka­


rakolunuz hakkında bildikleri ise 50 kere keşif kolu çıkarsa, öğrene­
bileceği şeyler değil. Hepiniz uyanın efendiler; babaya geldik.
Dün gece buraya gelenlerin sayısını size söyleyeyim mi? Taş çatlasa;
25-30 kişiyi geçmezler. Bu köyden onlara yardım ve yatakçılık yapan­
lar hariç. Siz gelenlerden sekiz misli daha fazla bir silahlı güçsünüz,
hepiniz 20 yaşında ve onlardan daha iyi besleniyorsunuz. Söylemek­
ten dilimde tüy bitti. Şu lanet binalardan uzaklaşın. 15'li , 20'li silah­
lı grnplar halinde, bilemediniz yakın bölgelerde, gece dolaşın. İşte
bu belirsizlik demektir. Sis ve pus demektir. Bu da karşı tarafın hiç is­
temediği ve en korktuğu şeydir.
Buraya başka askerler gönderebilirim. Bunu, sizin için ar olacağın-
. dan yapmıyornm. Çünkü fiziksel bir eksikliğiniz yok. Onlar gene ge­
lecekler ama bu defaki gelişlerinde bir dalgakırana çarpmış gibi ka­
falannı kıracaksınız. Sizin bulunduğunuz yere gelmeleri onları bul­
manız demektir. Bakın biz onlardan birkaç kişiyi bile bulalım diye
günlerce, haftalarca, aylarca dağlarda kayalıklarda dolaşıyonız. Sizde,
ayağınıza geliyorlar. Türklerin doğal, içgüdüsel dövüşme ve vatanla­
rına olan geleneksel sadakat duygulannı serbest bırakın. Temas sağ­
landığında at kıçında üvez gibi yapışınca bırakmayın, kusup bayılın­
caya kadar kovalayıp işlerini bitirin. Anneleriniz ne diyor: "Sütüm sa­
na helal olmaz, saldırmazsan düşmana.". Arkadaşlar kimse sebep ne
olursa olsun, bizim millete silahla kabadayılık yapamaz. Mensup ol­
duğumuz ulusun cengaverliğinin ortaya konulması şart olan dönem�
!erden geçiyoruz. Gösterin kendinizi; elmi yaman beymi yaman her­
kes görüp öğrensin. Siz isterseniz, PKK falan bir tarafa gökten yıldız
indirir, nehirlerin önünü kesersiniz. Tanrı, doğru ve haktan olanın
yanındadır. Hepinizi gözlerinden öpüyor ve selamlıyonım.
ÇukurcaJandarma Sınır Alay Komutanı Albay Ömer ve bölgenin sı­
nır Tabur komutanı Yarbay Alaaddin'e; "Karakoldaki askerler mela­
netin, bu köyde yaşayan konıcu olan veya olmayan bir grnp kişiden
kaynaklandığını biliyorlar. Anıa çocuklann elinden bir şey gelmedi­
ti için ve saygılarından dillerini dolaşu�ak konuşuyorlar. Bunları
mutlaka bulacaksınız. Sizin bölgede bu, Uzümlü'den sonra ikinci ör­
nek. Bugüne kadar sadece başlangıçta birkaç yazılı emir verdim. Bun­
lardan biri; "hiçbir sebeple gaflet ve aymazlık gösterip, karakolların
dış emniyet çemberinden içeriye kimseyi sokmayacaksınız." dır. Bu
emre diyelim; 44 karakoldan ikisi, üçü uyamadı. Bedelini hemen ödü­
yonız. Halka yardım etmek, onu konımak başka, bu tarz muharebe-
1994 DöNEMI 257

!erin temel ilkelerini yerine getirmek başka.


Ben ayrıldıktan sonra, karakoldaki askerleri dört gnıp halinde Çu­
kurca'daki Alayın kışlasına alıp bir hafta on gi'ın dinlendirip tekrar bu­
raya getirin. Asker sayısından bir endişeniz varsa , karakoldan giden
sayıdaki askeri Çukurca'dan buraya getirirsiniz. Alaaddin sen de, Ta­
bur Komutanı olarak belli bir süre bu karakolda kal" emrini verdim.
Bir gıln sonra TugayaJandarma Genel Komutanı Orgeneral Aydın
İlter geldiler. Beraber Pirinçeken'e gittik ve Tugaya döndük.
- Komutanım şu karakolun inşa edildiği yeri gördünüz mü? Hemen
hemen hepsi böyle. Güya kaçakçılık yolu üzerine kumlınuş. Kaçakçı­
lar gelirken binaya çarpsın diye düşünmüşler, muhteşem fikir sahip­
leri. Bu yerleri kim planlıyor? Bu planlann doğnıluk derecesini kim
kontrol ediyor? Bunların hepsi mezarlıktan başka hiçbir işe yaramı­
yor. Çünkü bölükler yılların alışkanlığı ile sanki çok matah şeylenniş
gibi gayri ihtiyari binalarını koruyacak şekillerde tertipleniyorlar.
Sonra kaçakçı önünde karakolun durduğu vadiyi kullanır mı? Ka­
çakçı denilen adam önce uyanık, sonra kelle koltukta bir adam. Farz
edelim, üniformalı silahlı bir gücün bir coğrafyada nerede konuşlan­
ması gerektiğinde en basit askeri mülahazaları da dikkate almadılar.
Kaçakçılann kullanması muhtemel yollara bina yaparak da kaçakçıla­
ra mani olunamaz ki. Onlar mutlaka farklı yol ve izler takip edecek­
lerdir. Bir karakolu, asırlardan beri insanlar nasıl kaleleri en yüksek
yerlere kurdularsa ya öyle yapacaksınız; ya da çevresinde ateş ve gö­
zetleme için en az 401).500 metre açık ve düz alan olan bir yere kura­
caksınız. Ben kaç kere helikopterde iken Irak ve İran sınırında kaçak­
çı katır kollan gördüm. Hepsi de; en zor, en geçilmez sanılan dağla­
nn üzerindeydiler. Sonra bunlann getirip götürdükleri ne? Atılan taş
ürkiıtlılen kurbağaya değmez. Böyle uydumk şeylerin ekonomiye fa­
lan etkisi olduğu sanılıyorsa, bunu da anlamak mi"ımki"ın değil. Sonuç
olarak, karakollar hiçbir şeyin çaresi olmadığı gibi mevcut yerleri de
başımızın belası. Her şey seyyal, hareketli, yer değiştirici olmak zomn­
da. Gayri nizami harp koşullannı taşıyan harekat alanlarında sabit olan
ve duran her şey ölüme daha yakındır. Hakkari'deJandarma mevcu­
du 9000, Dağ ve Komando Tugayı ise 5000 asker, baudan gelen tabur­
lar ise ancak kendine yeterli. Şunun için arl ediyonım. Tugayda vere­
bilecek sahra teçhizatı yok. Olsa: bütün karakollara, gene sınır bölge­
lerinde sorumluluk verip, ama sabit olınayan üsler kurarak, arazide
en yüksek yerlere çıkarmak istiyorum. Bunun için planlar dahi hazır­
ladık ama Tugay olarak gılcümün yetmesi mümkün değil, dedim.
258 UNUTULANUR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

Konuşmayı sonuna kadar dinleyen Aydın Paşa:


- Doğru söylüyorsun. Karakolları kuvvetli arazide yer değiştiren üs­
ler halinde bulunması elbette en iyisi. Bunun için ben de karargahta
böyle bir çalışma yaptırıyorum. Ama karşımıza kaçakçılığın men ve
takibi ile ilgili bir kanun ve ona bağlı karakollara ilişkin hususlar çık­
tı, dedi.
- Komutanım demek ki artık o kanunda da değişiklik gerekiyor. Za­
man her şeyi eskitir. Gün bu gün, dumm da ortada. Bu güne kadar,
bu karakollardan hoşlanan ne bir subay, ne bir astsubay ne de bir as­
kere rastlamadım. Ama o çocukların yapacağı bir şey yok. Hepsi de
buralara çakılıp kalmaktan rahatsız.
- Aydın İlter Paşa'yla, helikopterin bulunduğu piste doğru yürürken
- Osman Paşa bak, ben de arazide senin kadar hızlı yürüyebilirim.
Bunu iddia ediyorum. Fakat aynı hızla tırmanamayabilirim. Operas­
yonlarda şişman olanların işi zor değil mi? Onlar ne yapıyor? dedi.
- Mermi ve roketler gürültüyle her tarafa düşmeye başlayınca; ne
kilo kalıyor, ne de şişmanlık. Gene de, hafif, çevik ve atletik bedene
sahip olmak, yaşama şansını arttırıyor., dedim.
25 Ekim Milliyet, Açık Pencere köşesi:
"İçişleri Bakanı Menteşe, Hakkari'de dağ turizmini canlandıraca­
ğız" demiş.
Oysa orada turizm zaten canlı. PKK Tur ile Devlet Tur, cennete se­
fer düzenlemekte yarışıyor."
"Her sanat dalında çıraklar, kalfalar .
ve ustalar vardır. Bütün gerçek sanatlarda
olduğu gi.bi komutanlık da doğuştan bir olgudur.
Muharebe tecrübelerinizin sayısı, yoğunluğu,
derinliği ve genifliği ile sahip olduğunuz kapasite,
sizi ustalığayaklaştıracaktır. Sanat ustalan ile sanattır. "

Kasım 1994 PKK eylem ve saldırılan:


1 Kasım saat 17:45'de Yüksekova Dağlıca emniyet timine ateş açıl­
dı. Beş kadın militan ölü ele geçti.
11 Kasım saat 17:45'de Şemdinli Alan Karakoluna erzak götüren kon­
voya ateş açıldı. Bir asker şehit oldu. 15 asker yaralandı.
5 Kasım saat lO:OO'da Şemdinli Tütünlü yolunda bir kamyonet ma­
yına çarptı. Bir komcu ve üç vatandaş öldü.
1994 DöNEMI 259

6 Kasım saat l6:30'da Hakkari Çukurca yolunda.ki emniyet timin­


den bir asker mayına bastı ve yaralandı.
6 Kasım saat 23:45'de Y-
uksekova Dilekli köyüne ateş açıldı. Bir ka­
dın vatandaş öldü.
1 5 Kasım saat O l:OO'da Çukurca Pirinçeken Sınır Karakoluna saldı­
nldı. Bir asker şehit oldu. Bir asker yaralandı. 13 PKK'lı ölü olarak ele
geçti.
19 Kasım saat lO:OO'da Şemdinli Tütünlü köyü Güleç mezrasına sal­
dınldı, iki korucu şehit oldu, iki militan ölü ele geçti.
23 Kasım saat 23:40'da Çukurca Hakan Tepe Sınır Karakoluna sal­
dırıldı. Dört asker şehit oldu. Dört asker yaralandı. Yedi terörist ölü
olarak ele geçti.
1994 Kasım Milliyet:
"Kahraman askerler omuzlarda taşındı. Halk tarafından omuzlar­
da taşınan kahraman erler "Bu vatana canımız feda dediler". Hakka­
ri PirinçekenJandarına Karakoluna saldıran PKK'lılardan 13'fınü öl­
düren er ve erbaşlara, gösterdikleri kahramanlıklardan ötürü komu­
tanları tarafından moral izni verildi.
Memleketlerine gitmeden önce aynı çatışmada şehit düşen arkadaş­
larının cenazesine katılmak için Adana'ya gelen Kahramanmaraşlı ve
Ispartalı erler çatışmayı şöyle anlattılar; "Çok kalabalık bir gruptu.
Her yandan ateş açıyorlardı. Karanlıklarda namlulardan çıkan ateş­
ler birden arttı . Büyük bir çatışma çıktı. PKK'lılara kahramanca kar­
şılık verdik. Üstünlüğü ele geçirdik. Büyük zayiat verince kaçmak zo­
mnda kaldılar. 13 değil, 3 1 PKK'lı öldürdük. Biz gelirken arkadaşlar
ceset topluyordu. Tekrar nöbetimize dönüp, arkadaşlarımızın intika­
mı için görevimize devam edeceğiz. Korkmuyoruz".
5 Kasım 1994 Hürriyet: "Günün Sözü köşesi"
"Geçmişe ait en çok neyi özlediniz? diye sorulan emekli Genelkur­
may Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'in cevabı: "Hakkari'yi ve Şır­
nak'ı çok özledim"
3-13 Kasım arasında, Dağ ve Komando Tugayının bütün taburları
ile Jandarma Komando Taburu ve Jandarma Ozel Harekat gmbunun
katılımıyla, bölgenin genelinde "Kasırga-2" harekatı yapıldı. Sadece
yedi militan bulundu.
Kar, bütün bölgeyi kapladı. Derecik'te konuşlu Piyade Taburu dı­
şında.ki takviye taburlarının hepsi kendi esas garnizonlarına gönder­
dik. 4. Dağ ve Komando Taburu da Van'daki kışlasına döndü.
PKK, artık Hakkari bölgesinde yurtiçi kamp tesis edemiyordu. Kamp
260 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

diye kullanmaya alıştığı yerler emniyetli değildi. Buralarda sabit bir


duruşa geçmeye cesaret edemediği için lazım olan erzak, malzeme ve
mühimmatı da buralara güvenle stoklaması mümkün değildi. Lojis­
tik işin tam olması için, aylarca taşıma faaliyeti sürdürmesi gerekiyor­
du. Buna da artık güci'ı yetmiyordu. Teslim olanların sayısı her gün
artıyor, dağ kadrosuna katılımlar ise gün geçtikçe azalıyordu. Mevcut
silahlı gücünü parçalar halinde kaybede kaybede, bölgedeki eski ey­
lem ve saldın etkinliğini % 60 kaybetmişti. Gene de örgiıtün elinde
hala binlerce militan vardı ve bunların büyük bir bölümü Hakkari'yi,
İran ve Irak topraklarından kuşatan yurt dışı kamplarındaydı.
Yüksekova, Şemdinli, Çukurca bölgelerindeki birlikler ile Hakkari
genelindeki kritik karakolları dolaştım. Geceleri gittiğim yerlerde ka­
larak subay, astsubay ve askerlerle görüştüm.
Harekat Şube Müdürü Kwmay Binbaşı Ferhan, İstihbarat Şube Mü­
dürü Kurrnay Yiizbaşı Güngör'e ve Lojistik Şube Müdürü Kurmay Bin­
başı Necdet'e:
"Hakurk kampına taarruz için daha önce hazırladığımız Ejder Kış
planını inceleyin ve ayrıntılarına hakim olun. Kuzey Irak' ta, PKK'nın
bu en büyük kampına kışın harekat yapmak için geçen sene onay ala­
madık. Bu kış kesinlikle Hakurk'u darbeleyeceğiz. Kampa gitmek için
birkaç, kampın içinde de onlarca akarsııyıı geçmek zorundayız. Kamp­
ta kuzey-güney istik.ime tinde 20 kilometreye yakın bir akarsuyun mey­
dana getirdiği derin bir vadinin yanlarındaki dağ silsilelerinde karın .
yüksekİiği 1 ,5-2 metreden az değildir. Harekatın süresi de üç hafta­
dan az olamaz. Fikren her şeye hazır ohm. Bize nehirden geçiş teçhi­
zatı ve köpni malzemesi gerekir, bunları araştırın. Harekatın kesin
zamanını kampla ilgili keşiflerin sonucu ve hava şartları tayin edecek.
Kuzey Irak'taki; Basyan, Mezi-Karyaderi (Avaşin), Şivi (Zap) ve Me­
tinan kamplarına gelince; sürekli havadan kar üzerinde iz takip ede­
rek, en yoğun bulundukları yerlere havadan nokta operasyonları ya­
pacağız. Buralara hafif teçhizatla gündüz ineceğiz. Bulundukları ma­
ğara ve dehlizlere doğrudan hücum edeceğiz. İş birkaç saatte, en faz­
la hava kararmadan bitirilecek ve kamptan ayrılacağız. Buna "Eşek
arısı sistemi" de diyebilirsiniz. İğneyi, matkap gibi bir noktaya soka­
cağız ve oradan uçarak ayrılacağız. Biz bir noktada çalışırken, çevre­
deki başka yerlerden çıkıp bizim bulunduğumuz noktadaki PKK'lıla­
ra yardım etmek için, 1-2- metre karda yürümeye yeltenenler olduğu
takdirde bunlar, havada bulunacak kara şahinlerdeki keskin nişancı­
ların' payına düşenlerdir. Ben tabur komutanlarına gerekli emirleri
1994 DöNEMI 261

vereceğim. Usul ve teknikleri anlatacağım, sizler kendi hazırlıklarını­


za başlayın" emrini verdim.
Kasım ayının ikinci yarısından itibaren çeşitli istihbarat ve haber
kayııaklanndan PKK'nın 5. Kongresini yakın bir tarihte Kuzey Irak'ta­
ki kamplardan birinde yapacağı bilgileri gelmeye başladı.
Şırnak'ın altındaki Haftanin kampı hariç, Kuzey lrak'taki sınıra ya­
kın butün ana kamplar Hakkari'nin glineyindeydi. Hangi kampta ya­
pılacağı ve ne zaman yapılacağı Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ha­
yati öneme haizdi.
1984'den itibaren dört kongre yapılmış, bu 5nci idi. Kongre iki haf­
tadan az surmuyor, örgütün yurt içi ve yun dışından ele başları ve böl­
gedeki grup liderleri olarak, katılımda 400-500 kişiyi buluyordu. Bun­
ların hepsinin bir yerde toplanması ve ayııı yerde iki haftadan daha
fazla kalması, mi.ıcize şeklinde bulunulmaz bir fırsattı.
İnanılması ve anlaşılması çok zor ama PKK daha önceki dört kong­
reden birini Diyarbakır' da yapmıştı. Böyle fevkalade kıymetli bir he­
defin yanında bizim diğer kışlık plan ve hedeflerimizin esamesi bile
okunmazdı. Bu istihbarat bizim için çok sürpriz oldu ama, nasıl olu­
yor da, burnumuzun dibine en iıst kademeden 400-500 kişiyi toplu­
yor ve orada uzun bir sure kalabiliyorlardı? Kongre yapılacağı doğru
olabilirdi. Fakat yer, Turk topraklarına yakın kamplar olamazdı. Ba­
na göre bu hep beraber intihar etmeye karar vermekten başka bir şey
de_ğildi. Bu derece saf olmaları mlimkun değildi.
Orgfıtun hızla baş aşağı gittiği şu dönemde bu hedef yok edildiği
takdirde; PKK'nın ne silahlı dağ kadrosu, ne cephe teşkilatı, ne de şe­
hir ve kırsalda milisi kalırdı. Hepsi ve her şey dağılır, kimse kimseyi
tutamazdı.
Kuzey Irak'ta yakınlarımı1.a sokulacaklarına ihtimal vermemekle,
gene de, böyle bir avanaklık olur mu? Olurdu. Blitün haber kaynak­
larımızı, sezgi gıi.cümuzfı bu faaliyetin yeri ve zamanına odakladık.
16 Kasım 1994 Sabah: (Washington) · .

"Amerikalılara göre PKK' nın sonu geliyor. Amerikalı terör uzman­


ları, yediği ağır darbelerle gfıciınu ve moralini yitiren PKK'nın "ge­
nel af karşılığı silahları bırakma" önerisine hazırlandığını belirtiyor­
lar. Bölgede aralıksız devam eden operasyonlar nedeniyle PKK'nın
ağır kayıplar verdiğini, örgfıt elemanları arasında buylik moral bozuk­
luğu ifade eden Washington'daki terör ve istihbarat uzmanları, bu
durumun terör örglitlinfın ele geçirilen talimatlarından açıkça anla­
şıldığını belirtiyorlar."
262 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Kızhraman, yapılması gerekenleri


hiçbir kifisel kaygı duymadan,
ne pahasına olursa olsun yapana denir. "

Aralık 1994' deki hava koşulları, 1993 'ün bu aylarını aratacak kadar
sert ve kötüydü. Sürekli kar yağdı. Gökyüzü nadiren göriındü. Bölge­
de ziyaret için dolaşan bazı karargah generallerinden, bir gfınliığü­
ne Hakkari 'ye gelenlerden 5-6 gfın Tugayda kalmak zorunda kalan­
lar oldu.
Dağ ve Komando Taburları kışlalarının civarında hazırladıkları yer
alu, kar sığınak ve mağaralarında bir hafta on günlük süreler zarfın­
da kaldılar. Günün 24 saatini buralarda geçirip derin kar ve şiddetli
soğuklarda bedenen ve ruhen dayanaklıklarını arturdılar. Geçen se­
ne kışın dağlarda ve PKK kamplarında harekata kaulan askerlerin ya­
rısı terhis olmuşnı. Yeni kaulanlann hepsi bau bölgelerinden gelen
çocuklardı. Bütün birlikler kendi sorumluluk alanlarında kritik olan
yerlere kısa süreli sürpriz çıkışlar yaparak, fırsat hedefleri aradılar. Fa­
kat silahlı dağ kadrosuna ait ne bir militana rastlandı, ne de herhan­
gi bir sıcak temas oldu.
Aralık ayında PKK'nın hiçbir eylemi görülmedi. Yolların bir bölü­
mü trafiğe açık olmasına rağmen mayınlama faaliyetini çok seven ve
aruk bu işte uzmanlaşmış, yer alu gfıci:ınü oluşturan milisler dahi, bu
işte yoktular.
1 2 Aralık Hürriyet ;
"Apo ve PKK, S.O.S veriyor. Apo'mın geçtiğimiz gfınlerde baulı ül­
kelerin devlet başkanlarına ve uluslararası kuruluşlara gönderdiği
mektup bir tür S.0.S mesajı niteliğindeydi. PKK. lideri, kan dökme­
ye, katliamlara dayalı örgfıtünün aruk çıkınazda olduğunun farkın­
da. Bu nedenle mekttıbunda ateşkese razı olduğunu vurguluyor, Tür­
kiye'nin siyasi çözüme razı edilmesi için girişimde bulunulmasını is­
tiyor.
Apo'nun kaderi; kanlı geçmişi ve taşınamayacak kadar ağır gfınah­
larıyla tarihin bataklığına gömülmektedir. Aruk can derdine düştü
denilebilir. Hiçbir yerde kendini güvenlik içinde hissetmiyor. Değiş­
mez sonunu korku içinde bekleyecek.
Bu gelişmelerin göstergesi içerde de somut olarak yaşanıyor. Gü­
neydoğuda il ve ilçe merkezlerinde durum, terör öncesi döneme dön-
1994 DöNEMI 263

dü. PKKartık buralarda barınamıyor. Alınan duyumlara göre, biıyük


bir bölümiı panik halinde Kuzey lrak'a çekildi. Yurt içindeki barın­
ma noktalan imha edildiği için daha önce olduğu gibi yeniden topar­
lanmalan çok güç. Sürdürülen operasyonlar, halkla teröristi birbirin­
den ayırdı. 'Ullarca dünyanın en acımasız teröninden bunalan yöre
halkı, yeniden doğmuş gibi oldu."
15 Aralık 1994, Sabah:
"Apo'dan panikteki örgütüne gözdağı: Yürütülen operasyonlar so­
nucu büyük darbe yiyen PKK'yı ayakta tutmaya Abdullah Öcalan, yak­
laşan 5. Kongre öncesi sert bir mesaj yayınlayarak örgütüne "gözda­
ğı" verdi. Örgütün bir çözülme dönemine girdiğini, imha edildiğini,
örgütten kaçanların olduğunu belirten Öcalan "Artık acımasız olaca­
ğım ve hesap soracağım" diyor.
Ele geçirilen mesajda Abdullah Öcalan şunları söylüyor: "Örgiıt kriz
üzerine kriz yaşıyor. Çoğu örgüt mensubu (Ya kaçarız, ya da altımıza
yapanz) diye düşünüyor. Bütün bu olanlara şimdiye kadar ses çıkar­
mamıştım. Ama bir çözülme dönemine girdik. İmha oluyornz. Kaçan­
lar çok. (Bu işi başaramadık) diyorlar. Bunlara kalsa örgüt bir giınde
tasfiye olacak.
Arkadaşlar! Bu bir namussuzluktur . . . Bunları yapanlardan hesap
soracağım. Ve bundan sonra yargılayarak tasfiye edeceğim. Aklınızı
başınıza toplamanın zamanı gelmiştir.. " Öcalan 5. Kongre öncesi böy­
le sert bir mesaj yayınlayarak örgüte gözdağı verip paniği önlemeye
çalışıyor."
Aralık ayının son haftası TRT'den Gezelim Görelim programını ya­
pan ekip Tugaya geldi ve; "Hakkari ile ilgili 45 dakika veya bir saatlik
bir program yapacaklarını, bunun bir böliımiıne de Tugayı dalıil et­
meyi düşündüklerini, Genelkurmay'dan izin aldıklarını" söylediler.
Kendilerine: "Hakkari 'de kilim şöyle dokunur, dağlarda 3000 met­
renin iızerinde ters lale vardır, Bcrçalan Yaylasında baharda binlerce
çeşit çiçek açar, gelecekte burası İsviçre olacaktır gibi, Batıda herhan­
gi bir yer için yapılan programların şu dönemde ne yeri ne zamanı
olmadığını, ama bunu kendilerinin bileceği bir şey olduğunu söyle­
dim. Fakat böyle bir programın arasında 5-10 dakikada da Dağ ve Ko­
mando Tugayını sıkıştırınanın da bizi bir siıs gibi takdim etmenin öte­
sine geçmeyeceğini, yapacaksanız Hakkari hakkında ayrı çalışma, Dağ
ve Komando Tugayı olarak ayrı bir program yapın. Aksi halde biz
programda yer almayız. Bir şey yapılacaksa tam olmalı, sizin program
siırenizde bu sağlanamaz. Anadolu'da bir söz vardır: 'Tek kişilik bir
264 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

azık, iki kişiyi aç bırakır' karar sizindir" dedim.


Çekim ekibi kendi aralannda görüştü ve "tamam" dediler. Hakka­
ri için ayrı bizim için ayrı olmak üzere iki program yapılacaku. Bu­
nun üzerine: "Bölgeyi görüyorsunuz, karın yüksekliği ilçelerin konu­
muna göre bir ila iki metre arasında değişiyor. Hava şartları çok kö­
tü fakat hiç belli olmaz, kışladan herhangi bir saatte aniden ayrılabi­
liriz. O nedenle çalışmanızı en kısa zamanda ve 24 saatte bitirmelisi­
niz. Bize program vermenize, senaryo bildirmenize, bizim size sınır
koymamız gibi hiçbir şey söz konusu bile olamaz. İstediğiniz subay,
astsubay ve askerle istediğiniz konuda, istediğiniz yerde görüşün, ko­
nuşun. Her şey doğal ve günlük yaşamın bir parçası olmalı. Neye ih­
tiyacınız varsa karargahın size bunları karşılaması için emir verece­
ğim" dedim.
TRT ekibi çekimine ertesi gün başladı ve 24 saatte bitirip Tugaydan
ayrıldı.
TRT "Hakkari Dağ ve Komando Tugayının 24 saati " adıyla progra­
mı yılbaşına üç gün kala yayımladı. Aynı gece saat 02:30'a kadar Tu­
gaya telefonlar yağdı. Her sosyal sınıftan, her meslekten, öğrenciler­
den, şehirlerden, kasabalardan, köylerden yaşayan halk aradı.
Bu program, TRT tarafından ikinci kez bir daha yayınladı. Genel­
kurmay Başkanı'nın 'Türk Silahlı Kuvvetlerinin tamamı izlesin" iste­
ği üzerine üçüncü, halkın talebi üzerine de dördüncü kez yayınlandı.
Yüzlerce telefon, yüzlerce kart, mektup ve telgraf geldi. Önce şaşır­
mışlardı. Sebebi; bitkin, yorgun, acı çekınekteıi bezgin hale gelmiş, ·

umutsuz insanlarla karşılaşacaklarını ummuşlardı. Tersi olduğu orta­


ya çıku. Aksine halk böyleydi. Hepsinin söylediklerinin özeti: "Duy­
gulandık, göz yaşlarımızı tutamadık, Türk olarak gumrlandık, hay­
ran olduk, moralimiz yükseldi. Bize bir şey olmayacağına olan inan­
cımız tazelendi. Keşke sizlere daha farklı bir şeyler yapabilsek ama eli­
mizden dua etmekten başka bir şey gelmiyor. Allah sizden razı olsun.
Yardımcınız olsun "du.
Halktan gelen mektup, kart ve telgrafların hepsi ve metinlerin ta­
mamı yazılsa, başlı başına bir kitap olur. Milletin mhunu, duygu ve
düşüncelerini göstermeleri nedeniyle, bir kısmı aşağıya çıkarılmışur.
"Bağrı yanık, gönlü dolu, gözü dolu makus talihini yenen bir mille­
tin az okumuş bir ferdi olarak, PKK'nın şerefsizce insanlık dışı zulmü
içindeki çalışmalarınızdan dolayı tebrik ediyorum.
4 Ocak 1995 giınü TV'de gumrla ve özenle seyrettiğim granit gibi
sağlam, cesur, becerikli, tahammüllü Türk askerinin coşkusundan gu-
1994 DöNEMI 265

rur duydum. Ve bu sevgi çemberi içersinde hepsini kucaklıyorum,


alınlarınızdan defalarca ve hasretle öpüyorum.
Bu sırada dolu gönlüm ve dolu gözümden sevinç yaşlan boşalıyor.
Birer Fırat, Dicle, Kızılırmak, Yeşil ırmak ve Sakarya nehirleri ile ni­
ce nehirlerimiz oluşrumyor.
İşte ömriımün son basamaklarında ve 74 yaşına basmış bir ihtiyar
birisi olarak; "keşke ben de askerlik çağında olsam da , bu şerefli ta­
dı !atsaydım diye adeta haykınyomm" ama elden ne gelir.
Bu mektubu can ve cesaretle şahlanan bir aun üzerinde dolu diz­
gin bir mhla ve iştiyakla yazmayı bir vazife saydım.
Aynca gururlanma vesile olan o günkü ekranda bir yiğit asker tara­
fından okunan Mustafa Kemal şiiri Cumhıuiyet çocuğu olarak be­
ni çok duygulandırdı. Atati'ırk'iın veciz sözleri kulaklarımda çınla­
dı.
Muhterem Komutanım, hepinizi Allah'a tekrar emanet eder, yiırek
dolusu saygı ve sevgiler sunanın. Şayet mümkfınse küçük kütüpha­
nemde saklamak kaydıyla şiirden bir adet gönderilmesi hususunda
zahmetlerinizi bekler, muhterem şahsınızda Türk askerinin yeni yı­
lını kutlarım"
Cahit OVALI, Konya Karapınar

"Hakkari Dağ ve Komando Tugayının Tv'deki programı ailece bi­


zi hem sevindirdi, hem gururlandırdı, hem de göz yaşlarımızın ak­
masına neden oldu.
Bizler sıcak ev ve iş yerlerimizde rahat rahat otumr ve çalışırken siz­
lerin tüm tabiat şartlan ve teröre karşı bu zor görevi, canla başla,
coşkuyla yfüi"ıtmeniz, göğsümüzfı kabartu, bizleri gımırlandırdı.
Özellikle şehit olan evladımmn, cebinden çıkınış olan şiir bizi faz­
lası ile duygıılandırdı ve saklamaya dahi gerek duymadık olan göz
yaşlarımızı.
Sayın komutanım, şiirin metnini yayın sırasında heyecandan kağı­
da geçirmeyi düşünemedim. Mümkünse şiirin metnini yazılı olarak
bana gönderilmesi için emir ve müsaadelerinizi istirham ediyomm.
Başta siz olmak üzere büti'ın subay, astsubay, erbaş ve erlerinizin ye­
ni yılını kutlar, saygı ve sevgiyle kucaklar, öperim."
Prof. Dr. Aunç ÇOLTU-Bursa

"Müsaadeniz olursa, duygıılarımı Mehmet Akif in hepimizin bildi­


ği dörtlükle ifade etmek istiyomm.
266 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Bastığın yerkri "t.oprak" diyerek geçme, tanı!


Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şelıit oğlusun, incitme yazıktır ata 1ıı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
TRT-1 kanalından sizleri seyrederken, inanın büyük bir gunır ve haz
duydum. Bu vatanın, imanı sarsılmaz evlatları olarak, yüksek dağ ba­
şında, beyaz karlar üzerinde, gözünü avına dikmiş, kartallan gibiy­
diniz. "Dağ Komandosu olmaktan gumrluyuz" diyordunuz. Ne ka­
dar gumr duysanız azdır. Çünkü kainatı yaratan Yike Allah, vatan
için, millet için, gönülden hizmet etıneyi her kula nasip etınez.
O şerefe erişebilecek kişinin damarlarında asil millet kanı, mhun­
da Büyük Atatürk 'ün ilkeleri olması gerekir. Şayet herkese nasip ol­
sa idi, bazı ana babalar evlatları güneydoğuya gitınesin diye, eğiti­
mini Marmara 'da, diğer bölgelerde, boğazda yapması için nüfuz su­
iistimali yapmazdı.
Sizleri seyrederken göz yaşlarımı tutamadım. 24 ay askerlik yaptım
ve Kıbrıs Harekatı 'na katıldım. 55 yaşındayım.
Sayın komutanlarıma yalvarıyomm. 30 yıl önce bıraktığım silahımı,
elbisemi, postallarımı versinler. Ata'ları gibi PKK'ya değil, yedi dü­
vele meydan okuyan siz evlatlarımın yanında olmak istiyomm. Gök­
ten kar değil, buz yağsa, 24 saat onlarla birlikte mevzide beklemek,
onlarla omuz omuza, doğanın bütün güç şartlarına karşı mücade­
le elınek ve onlara sıkılacak kurşuna, göğsümü siper etınek istiyo- .
nım.
Atatürk'ümüze ve bu toprağın altında kefensiz yatan ecdadımıza sö­
zfımüz var. Türkiye Cumhuriyeti bütün olarak kalacak. Bu sözden
dönen namerttir.
Bu sözden döneni, cebinden kutsal şiir çıkan, üzerindeki her eşya­
nın ahrette, kendisine şefaatçi olacağına inanan o şehit yavmm, cen­
netine almaz. Yaradanın huzumnda o kimselerden davacı olur.
Bu görev de bir gün bitecek. İşte o zaman, siz ve sevdikleriniz, başı
dik, omuzları kalkık olarak, alınları tertemiz insanlar olarak aramı­
za gireceksiniz.
Çok değerli komutanım, size ve tüm silah arkadaşlarınıza kazasız,
belasız, sağlıklı günler diler, hepinizi en ulvi duygularımla gözleri­
niz ve alınlarınızdan öperim."
Bülent Bilge
Samsun
1994 DöNEMİ 267

"Bu gece sizi ve tugayınızı TRT-1 'deki programda izledim. Bu prog­


ramı seyrederken, eşim ve ben son derece onurlandık, gunırlandık,
keyiflendik.
O pırıl pırıl tesislerinizi, pırıl pırıl üniformalarınızı, masalardaki gü­
zel yiyecek ve içeceklerinizi görmek bizi çok mutlu etti.
Şahsınızın gayet disiplinli, aynı zamanda askerlerinize sevgi dolu ve
babacan tavırlarınız da bizi çok duygulandırdı.
Gecenin bu saatinde, otunıp size bu mektubu yazmayı borç bildim.
Tüm harekat ve eğitimleİinizde başarılar, bu kahraman delikanlı­
lara da hayırlı tezkereler dilerim. Allah hepinizi konısun ve nim ha­
rekatlannızda, gittiğiniz askerlerinizle birlikte dönmek nasip etsin. n

Berra Atasagun
İstanbul

'TRT-l'de programınızı izledim. Bundan 36 yıl önce, Özalp köyle­


rinde öğretmen olarak verdiğimiz mücadele, sizinkinin yanında
anımsamaya bile değmez. Zira sizler, hem vatan savunucusu, hem
katıksız bir Atatürkçü, müşfik bir baba ve emsalsiz bir eğitimcisiniz.
Ben o kadar şiir okudum. O asker gibi kimseyi ağlatamadım.
Sevgili Paşam, şu içinde bulunduğumuz karamsar ortamda, millete
bir ışık oldunuz. Kaybolduğunu sandığımız yüce değerler bize ta
Hakkari'den ses verdi. Ne mutlu size ve ne mutlu siz vatanseverleri
yetiştiren Yüce Türk Milleti'ne!"
Emekli Öğreunen
Muzaffer Savaş
Uşak

"Dağ ve Komando Tugay Komutanı olarak yetiştirdiğiniz askerleri­


nizi 1V'de seyrettim. Gerçekten olağanüstü, disiplinli yüksek bir güç
gördüm. Duygulandım, büyük gurur duydum. Bu askerlerimizi böy­
lesine yetiştiren, bu derece güçlü bir nıha çıkaran sizi ve maiyetini­
zi canı gönülden kutlarım.
Göreviniz o kadar şerefli ve gurur verici ki, kelimelere sığdıramam.
Her şeyinizi tek bir kelime ile tarif eunek gerekirse "muhteşemsi­
niz". Saygılar sunarım."
Nurgül MELHOŞ
Diyarbakır
268 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

"Bu şiir, Dağ ve Komando Tugayı'nın TV programından esinlene­


rek tarafımdan kaleme alınmıştır:
Ne giiz.elyakışmıştı beyaz elbisen sana,
Böyle eıilat doğurur, işte onl,ardır ana.
Elindeki tüfeğin namus meşalen senin,
.E'rmeııi uşakl,an yaklaşamaz sana.

Nöbetteki o askerin heybeti bana yeter,


Kar üstünde hedikle, sandım asfaltta gider.
Helikopterden atl,adırı, inişine hayranım,
Allah korusun, vermesin siz.e keder.

Geııeralirıiz babayiğit, subayl,annız da mert,


Bu topraklar bölünmez, kal.sa bir tek fert.
Sizler oradasınız, bizler rahat uykuda,
Siz var oMukça, bizlerde olmaz ki dert.

All,ah'ım nasip etse, ben de gelsem askere, .


Ya gazi olurum, ya şehit, hiç beklemem tezkere.
Vatanın namusu uğruna canınıızfeda olsun,
All,ah 'ım kuvvet versin, duacıyım sizlere.

Şanı büyük askerim kükremişsin Hakkari'den,


Umudunu bağl,amışsın hakka, vazgeçmezsin
Hak 'tan.
All,ah senin yardımcındır, iyi bilirsin onu,
Görmedim bir eksikliğini, ne konuşmanda ne cevabın­
da.

Asker oğlu asker, hem generalin hem erin,


İnancın sağl,am senin, im.anlı bir nefersin.
Cepheden cepheye yorulmadan koşarsın,
Seıı bilirsin her şeyi, Ata 'nın izindesin.

Şaştım nizamiyedeki nöbetçi askerine,


Asker kendini koymuş, Fevzi Çakmak yerine.
1994 DöNEMI 269

Heybeti ve duruşu onun disiplinidir,


Bin tane PKK'lı yetmez bir neferine.

Ali ALBAYRAK
Çaykara - Kabataş Köyü,
Trabzon
(Şiirin tamamı 15 kıtadır.)

"IV'de programınızı izlerken sizlerle gurur duydum ve Türk Yur­


du'nun sizin gibi evlatları olduğu sürece varlığını ve bütünlüğünü
konıyacağına bir kez daha yürekten inandım.
Türkçe öğreuneni olarak görev yapıyorum ve şiir ilgi alanlarımın
başında geliyor:Bir askerinizin Aıatürk'le ilgili olarak okuduğu şi­
iri nefesimi tutarak dinledim ve çok beğendim. Çok değişik ve çar­
pıcı buldum. Bu şiiri temin edebilir miyim? Çok önemli ve yoğun
uğraşlarınız içinde bu konu ile sizi meşgul etmenin ezikliğini duyu­
yorum. Saygılanmı sunarım."
Öğretmen Ali ÖZKAL
Düzce

"Emekli öğretmenim. Dün gece Tugayınızı 1V'de izledim. Çok he­


yecanlandım, gurur duydum, duygulandım, ağladım. Duygularımı
anlatacak kelimeler bulamıyorum. Allah gücünüze güç katsın. Si­
zinle iftihar ediyoruz.
Sayın komutanım, dün geceki programda bir şiir söylendi: "Bana
bir şarkı söyle Atatürk'üm ". Ne güzel şeydi o öyle. Beni coşturdu.
Dünyalara sığamadım. O şiirin elimde olmasını bilseniz ne kadar
çok arzuladım. Lütfen bana ulaşmasını sağlayabilir misiniz? Size ve
komandolarınıza saygı ve sevgilerimi sunarım."
Emekli Öğretmen
Beyhan OLCAYTU
Yalova, İstanbul

"Ben bir şehit ablasıyım. Kardeşim 5.7.199l 'de şehit oldu. 1V'de
Tugayınızı büyük bir gunır ve gözyaşları içinde seyrettim. Hele şe­
hit kardeşimin üzerinden çıkan "Komando Olınak Onurumdur" ad­
lı şiir okunduğunda göz yaşlanmr mtamadım. Sizden ricam müze­
nizde yazılı olan şiirin bir metnini bize göndermenizdir. Eğer gön­
derirseniz bu kederli aileyi çok mutlu edersiniz ve size minnettar
2 70 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

kalırız. Kutsal görevinizde size ve silah arkadaşlarınıza saygılar su­


narım."
Belgin GÖKCÜL
Buca, İzmir

"TRT'de defalarca Tugayınızı izledik. Ailem adına şükranlarımızı


sunmayı istedim. Size ve Tugayınıza ne yapılsa azdır. Biz milyonlar­
ca Türk ailesinden sadece biriyiz. Gurur duyduk, sevincimizi ve coş­
kumuzu göz yaşlarımızla· paylaştık. Sizler orada sadece vatanı savmı­
muyorsunuz, yüreklerinizdeki engin vatan sevgisini, aşkını birlere
de aşılıyorsunuz.
Keşke kızlan da askere alsalar da biz de hainlerle vuruşsak. Ama si­
zin yürek ve bilekleriniz dururken bize sıra gelmiyor.
Ey Sivas'lı, Aydın'lı, İstanbul'lu, Aradalıan'lı ve tüm Türkiye'li ko­
mandolar!
Milyonlarca evde, milyonlarca bacınız, ağabeyiniz, kardeşiniz, anne
ve babanız yürekleriyle sizin yanınızda. Hiçbir güçlük, hiçbir umut­
suzluk sizi yıldırmasın, o dik başlarınız eğilmesin. Mavi bereleriniz
dimdik duran başlarınızı yüceluneye devam etsin. Yüreklerinizden,
gözlerinizden yansıyan o coşku (bütün komandolarda vardı) hiç ek­
silmesin, sönmesin.
Ey bu vatanın gerçek sahipleri!
Sizlerin yaptığı kutsal hizmeti şimdi olduğu gibi gelecekte de anla­
tacağız. Sizleri her yerde savunacağız. Her zaman manen; görün--
meyen desteğinizde olacağız. Yeter ki Allalı şaşırtmasın.
Tez günde muvaffak olun inşallah."
Girgin Ailesi adına
Neslihan GİRGİN
Bursa

"Ülkemizin ve devletimizin bütünlüğiıne karşı, emperyalist güçle­


rin beslediği eşkıya çetesine verdiğimiz mücadelenin güç tabiat ko­
şullan içindeki Aralık ayının son günlerinde ve 4. 1 . 1 995 tarihinde­
ki tekrarını TRT-1 'den ailece gözlerimiz yaşararak, iftiharla, gımır­
la, hayranlıkla seyrettik. Ne mutlu size, ne mutlu onu doğuran ana
ve babaya, ne mutlu vatan ve millet bilincini ona öğreten öğreune­
ne. İnanın televizyonda sizleri izlerken alınlarınızdan değil, elleri­
nizden öpememenin ezikliğini duyduk. Var olun, sağ olun.
Gördük ve inandık ki, Büyük Atatürk'ün belirlediği "Misak-ı Milli"
1994 DöNEMI 271

hudutlarımızı hiçbir güç değiştiremez.


Sayın komutanım programda bir Mehmetçiğin okuduğu Atatıirk'le
ilgili şiirin bir kopyasını çoğaltmak, dostlarıma hatta 'Okullara veril­
mek üzere gönderirseniz çok mutlu olurum.
Bu vesileyle başta Zat-ı aliniz olmak üzere emir ve komutanız alun­
daki subay, astsubay erbaş ve erlere saygı ve sevgilerimi sunanın."
Orhan AKMAN
Zonguldak

"Hakkari Dağ ve Komandoları hepinize merhaba. Sizleri televizyon­


da izliyor ve heyecandan ağlıyorum. her şeyin gönlünüzce olması­
nı diliyorum. Düşüncelerimizde hep varsınız. En içten dualar sizin
için. Sağ olun, yar olun. Hepinizi sevgi ile kucaklıyorum."
Sevim ÖNEL

"Merhaba Dağ ve Komando Tugayı, merhaba Türkiye'nin gururlan.


Bu mektubu size Eskişehir'in Gökçeyayla Köyü'nden yazıyorum. lV'de
sizleri sevinç ve gurur gözyaşları ile seyrettik. Tüm subaylara ve asker­
lere selam ederim. Dünyanın bütün giizellikleı;i sizlerin olsun dile­
rim. Allah'a emanet olun, sizlere duacıyız. Gökçeyayla Köyü'nden ku- .
c3.k dolusu selamlar. Hoşça kalın. Bunu yazan Meryem Köprücü."
Meryem KÖPRÜCÜ
Eskişehir

"Dağ ve Komando Tugayı 'nın programında şehit olan bir Mehmet­


çiğin ölmeden önce yazdığı şiir okunurken, belki inanmayacaksınız
hüngür hüngür ağladım. Çok duygulandım, çok etkilendim. Bana
şiirin bir fotokopisini gönderebilir misiniz? Sayın komutanım, bu
vesile ile sizin, subay, astsubay ve askerlerimize saygılar sunanın. Al­
lah'a emanet olun."
Slıleyman BALCI
Mardin

"Ben 18 yaşında lise 2. sınıf öğrencisiyim. TV' de sizi izledim. Bir


Türk genci olarak çok duygulandım. Benim ricam şehit olmuş bir
ağabeyimin cebinden çıkan şiirin adresime postalanması. Nöbette­
ki ağabeyime selamlar. "
Hasan ERKOÇ
Kırıkkale
272 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Vatanımız ve bizler için, ancak yaşayanların tahmin edebileceği zor


şartlar altında canınızı hiçe sayarak verdiğiniz hizmet karşısında
minnetle eğiliyonım.
Hiçbir zaman yalnız olduğunuzu diışiinmeyiniz, sizler her giın bi­
zim dualarımızda ve kalbimizdesiniz. Size ve maiyetinizdeki tiım ça­
lışanlara saygılar sunarım. Allah yardımcınız olsun."
Dr. N. Nuri SOLAZ
Ankara
"Kahraman yavnılanm. Sizleri 'IV'de seyrederken duygulandık, çok
heyecanlandık, bağrımız kabardı. Gördiik ki hepiniz ama hepiniz
bir Mustafa Kemal'siniz. Mustafa Kemal ölmedi, ölmedi diye hep
duyardık, ama bunu gördiık. Hepinizi kutluyor, zaferin sizin olına­
sı için dua ediyonız. Allah yanınızda olsun, yiireğiniz gunırla dol­
sun, her şey istediğiniz gibi olsun. Vatanımız için çalışan herkese
dua eden teyzeniz."
M. TUNÇ

"Bizlerin yatağında rahat uyumasını sağlayan siz yiıce Ttirk evlatla­


rına bu birkaç saur kesinlikle yetmeyecektir. Ancak elimizden baş­
kası gelmiyor. Bizler için siper etmiş gazilerimize şiıkran borçluyuz.
Aziz şehitlerimizin nıhu şad olsun. Saygılarımla."
Arif izzet HAKSAL
Gaziantep

'Televizyonda programınızı göriince duygulanmı saUrlara dökmek


istedim. Ben .Bursa' da lise öğretmeniyim. Toplumlar vatanları dı­
şında hiçbir yerde huzur bulamazlar. Çiinkii vatan bağımsızlık de­
mektir. Şairlerimiz ne giizel söylemiş: "Ey vatan sen ne giizelsin, se­
nin dağlarına, yollarına kurbanım. Kuş uçmaz kervan geçmez yol­
larına, baykuş tiineği olınuş harabelerine bile hayranım."
Sizler değerli Paşam, bizim yetiştirdiğimiz Mehmetlerle vatanımı­
zın serhat boylarında gunırla bekleyen Peygamberimizin kutsal miı­
cahitlerisiniz.
BiiyiıkAtatiırk bu yurdu kurtarırken iilkenin doğusu bausı diye ayır­
madı. Doğusuyla bausıyla bu yurt bu millet bizimdir. Biiyiık Atatürk
öldiiğiinde, ineğini kurtlar parçalayan Muş'lu bir köylü: "Ey kurt­
lar, biıyiık Ata'nın öldüğiinden sizin de mi haberiniz oldu, benim
ineğimi parçaladınız" diye ağlamışur.
Ben kiıçiıklüğiimde, evde büyüklerimden şunu duyardım: "Her ko-
1994 DöNEMI 273

yunun kuzusundan kurban, her ananın evladından asker olmaz"


derlerdi. Bu sözleri ağabeyim askere gidince özellikle duyardım.
Sevgili Paşam, öğrencilerimle sizin sözlerinizi derslerde uzun uzun
konuştuk. Müzenizin duvarındaki şehit evladımızın yazdığı şiiri, öğ­
rencilerim adına sizlerden tekrar tekrar arz ediyonım. Ben de siz­
lere bir öğrencimin el yazısıyla kaleme aldığı milli şairimizin şiiri ile
kendisinin şehitlerimiz için yazdığı bir şiirini gönderiyorum. Lüt­
fen kabul ediniz.
Şehit Türk Askeri
"Yüce mertebeye ulaşan şehit
Yüz sürmeye geldinı topraklamıa
Dilde, destan destan dolaşan Türk
Tarihe o eşsiz r:eııgi seıı verdin.
Düşüımıeden eolat, yavı.ıklu, aıia
Şu çorak toprağa rengi seıı verdin.
Denizim, gOkyüzüm ve dağım sensin
Kanımsın dolaşan damarlanmda.
Anıtım, gururum, bayrağım sensin. ·

Yüce mertebeye ulaşan şehit


Yüz sürmeye geldim topraklamıa
Dilde, destan destan dolaşan Türk. "

Mehmet Emin Yurdahul

Öğretmen Abdullah Akın


Bursa

"'IV'de Hakkari Dağ ve Komando Tugayınızı gunırla izledim. Her­


kes cesur, canlı, samimi, komutanlarıyla iç içe. Bir subayınızın Türk
bayrağını alıp dalgalandırması beni çok duygulandırdı, ağladım.
Sayın komutanım sizin bir baba gibi evlatlarınızı izlemeniz daha bü­
yük bir duygu, bunu anlatmama hiç imkan yok. Bu duygularımdan
dolayı size bir Türk bayrağı hediye ediyonım. Başka gönderecek gü­
zel bir hediye bulamadım. Lütfen kabulünü arz ederim. Bir gün ne
pahasına olursa olsun imkanım elverirse, canım sağ olursa, Hakka·
ri'ye gelip elinizi öpeceğim. Çünkü her el öpülmeye değmez. Gü-
274 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

zel vatanımıza göz dikenlerin canına okumak için emrinizde asker


olmak istiyorum. Vatanım için her an her saniye ölüme hazırım.
Kendimi böyle candan hissediyorum. Terörün bitmesi için Türk hal­
kından mutlaka istekleriniz vardır. Ama bizler durumu ve o koşul­
lan tam bilemiyonız. Bilebildiklerimiz TV'ler de gördüklerimiz ve
gazetelerden okuduklarımız. Herkes üstüne düşeni yapsaydı bu iş
böyle devam edip gider miydi? Bugün hemen her ilden şehitler var.
Benim dayımın her iki oğlu da şehit oldu. Onların yerlerini doldur­
maya hazır, emirlerinizi bekliyoruz. Vatanım için ölmeye hazırım.
Sayın komutanım çok heyecanlıyım, duygularımı tam olarak yaza­
madıın. Mümkünse şehit olmadan önce bir komandonun yazdığı
şiirden göndermenizi rica ediyorum.
Siz ve tugayımı mensuplarına uzun ömürler diler, saygılar suna­
rım."
Fikri Uçar
Hasanbeyli
Bahçe, Adana
(Fikri Uçar o günün ulaştırma %fJ1iuklanna rağ111en, bir ay sonm sırf du)'r;ulamıı anlatabil­
mek ve el öpme sözünü tutmak için Hakkari")'• geldi.)

'Tugayınızı TV' de büyük bir gururla izledik. Bir Türk ailesi olarak
şanlı tarihimize yakışır bir şekilde bu kutsal görevinizi en iyi şekil­
de yerine getirdiğinizi görünce bu vatanın asla parçalanmayacağı­
nı bir kez daha anladık.
Sayın Paşam, eğer mümkünse, bir hatıra olarak Tugayınıza ait bir­
kaç anı gönderirseniz (kep.bere v.s. gibi) ailecek bizleri mutlu e t­
miş olursunuz. Bir de şehit olan askerimizin bir şiiri okundu, onu
da gönderirseniz seviniriz. 1 995 yılında inşallah bu pisliği temizle­
yip ulusça rahat eder, Türk.iye için el ele verip Atamızın istediği ye­
re ulaşırız. Sizlerin ellerinden, asker arkadaşlarımın yanaklarından
öperim."
Cem Sünger
Karşıkaya, İzmir

"Dün akşam TV'de sizi ve Mehmetçiklerimizi içimiz onur, sevinç ve


gururla izledik, bir anne ve abla olarak göz yaşlarımı tutamadım.
Canım Mehmetçik Ata'mla ilgili şiirini okuyup bizi ağla ttı. Bayrağı­
mızın açılmasıyla da gururla, bizlerde coşup, dans edip oyunlar oy­
nadık. Sizlerin sayesinde huzurluyuz ve hep sizlere duacıyız. Meh- .
1994 DONEMi 275

metçiklere uzanan eller kırılsın. Değerli komutanım en derin say­


gılarımla ellerinizden öper, tüm mehmetçiklere·hayırlı tezkereler
dilerim."
Sevim Gürbüz
Kilimli, Zonguldak

"Türk ülkesi ve Milletin bölünmez bütünlüğünün kahraman savu­


nucuları!
"Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır" düşüncesinin bilincin­
de olarak yapuğınız mücadele, gösterdiğiniz cesaret ve fedakarlık
bizim gururumuz, alnımızda parlayan güneş olacak.ur. Sizleri; 'Türk
budur. Yıldırımdır, kasırgadır" diye ulu önder Atatürk'ün övgüsü­
nü kazanmış kahramanlar olarak selamlıyoruz. • Bu şafaklarda yü­
zen al sancağı ebediyen söndürmeyeceğimize and içiyoruz. Saygıla­
rımızı sunarız."
Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri
Çengelköy, İstanbul

"Asil Türk milletinin namtis ve şerefini, vatanın bütünlüğünü, iılke­


mizin kalbimizin atuğı yerde koruyan siz sayın komutanımızın ve
kahraman Dağ ve Komando Tugayının tüm subay, astsubay, erbaş
ve erlerine saygı ve sevgilerimizi sunarız. 2. Öğrenci Taburu Harbi­
yelileri olarak emrinizde görev yapmak için sabırsızlandığımızı arz
ederiz."
Kara Harp Okulu 2. Tabur Harbiyelileri
Ankara

"Sayın Komutanım, bu kış Türkiye'ye geldiğimde Tugayınızı anla­


tan bir 1V programı izledim. Çok etkilendim, çok gururlandım. Bu­
rada Amerikalılar kendilerinin çok iyi asker olduklarını sanıyorlar.
Mümkün olsaydı da Amerikalılara seyreuniş olduğum 1V progra­
mını gösterebilseydim. İçinde bulundukları durum ne kadar zor,
ne kadar ağır da olsa, askerlerimizin gösterdiği motivasyon inanıl­
maz ölçüde övgüye değer. İnşallah, ileride sizin emriniz alunda ça­
lışma fırsauna kavuşurum.
Mehmet İlker Budak
United States Military Academy
West Point, New York
276 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

"Saygıdeğer Komutanım; yıllardır değerli vatanımızın lizerine in­


miş bir karabulutun dağıtılması için sizin destek, himaye ve önder­
liğinizde vazifemizi yürütlirken yaralanmış fakat bu kötü günleri­
mizde de birliğimize ait haberlerle yeniden moral kazanmış bulu­
nuyorum.
Sizlerin nezdinde ulusumuz ve kahraman askerlerimize sağlık mut­
luluk dileklerimle saygılar sundum."
Hasan Hoşoğlu
Piyade Teğmen
Gata Ortopedi, Ankara

"Eski bir mensubu olmaktan gurur ve şeref duyduğum Hakkari Dağ


ve Komando Tugayının faaliyet ve başarılarını izledikçe gözlerim
yaşarmakta, zat-ı aliniz ve Tugayımızla ilgili her haberde ailesinden
ayrı kalmış bir çocuğun hliznlİnlİ duyınaktayım.
Oradan ayrıldıktan sonra anladım ki orada geçen iki yılım silah ve
kader arkadaşlığının, liderliğin, işe yarama duygusunun, birliğini
iyi yetiştirme gayretlerinin neticesini almanın, muharebe şartları­
nın ve en önemlisi kararlı ve cesur şahsiyetiniz ile komutanlığın ne
demek olduğunu öğrendiğim, yüreğimdeki milli duyguların fikri­
yattan fiiliyata tezahür ettiği hayatımın en verimli ve en renkli gün­
leriydi. Bu şerefli günlerin hatırasını istisnai şekilde ömrüm boyun­
ca saklayacağım.
Ülkemizin bütünlüğüne göz dikme gafletindeki soysuzlara karşı yıi­
riıttliğfınfız'mücadelede yüce Allah'tan, size ve kahraman Tugayımı­
zın mensuplarına kuwet ve başan]ar niyaz eder, ellerinizden öperim."
Aydın Ünlütürk
Piyade Yüzbaşı
8. Dağ ve Komando Bölük Ko­
mutanınız

"Sayın komutanım, şu anda gece 23:00 televizyonda sizi ve Mehmet­


çikleri gözleri dolu dolu izliyoruz. 1987-1993 yılları arasında çeşitli
zaman ve sürelerde oralarda uçmuş emekli bir pilot subay olarak
çok etkilendim. Duygularımı anlatamam. Ne mutlu siz böyle bir bir­
lik yetiştirmişsiniz. Şahsınızda tüm Dağ ve Komando Tugayını kut­
lar, saygılar sunarım."
Serdar Söylem
(E) Kara Pilot Kd.Binbaşı
1994 DONEMi 277

"Sevgili Osman Paşa kardeşim. Çarşamba günü Tugayınızla ilgili


prognmı 1V'den büyük bir zevk ve dikkatle izledim.
Tebessümleriyle, içleri aydınlatan, azim ve kararlı, vakarlı kamışına
ve davranışlarıyla askerlik anlayışının en güzelini sergileyen tüm per­
sonelinden gurur duydum.
Büyük bir emek, feragat, bilgi, vatanseverlik duygusuyla yarattığın
bu tablodan gurur duydum. Sizi bütün içtenliğimle kutluyorum.
Tüm tugay mensuplarınıza sağlık ve üstün başarı dileklerimizi su­
nar, sevgi ile gözlerinizden öperiz. "
Dursun Pekel ve Eşi
(E) Tümgeneral
(Bıı tarihim biri<aç yıl sonro rahmetli olan Dumın Pekel Paşa; Kara Harp Okıılıı Jnd sınıf
ta ben öğrmciyken Kıırnıay Yarbay olarok Tabur &mııtanım; Kara Harp AkadnııisirıM Pi­
yade Yüzbaşı olarok olıurkm Tuğgmeral rütbesi ile Akademi komutanımdı.)

Halktan kim ne istedi ise kendilerine gönderildi. "Komando Olmak


Onurumdur" şiirinin yanında en çok talep edilen "Bir Şarkı Söyler
misin Bize" isimli şiir ise şuydu:
Bir Şarkı Siiyler misin Bize
"Bir şarkı siiyler misin bize Mustafa Kemal 'im ölmezli­
ğe dair,
Sen ey, ölmezliği.n sımna eren şair.
Büyük miman Türkiye'mizin
Bir şarkı siiyler misin ?
Üzme yetişir, üzme derdin bir zaman
Neydi derdin siiyler misin ?
Şahane gözler, şahane düşmezdi dilinden.
Ey en güzel gözlerin sahibi
İçin kan ağlasa da yüzün gülerdi.
Hep, şen şakır türküler siiylettin
Milletine sen.
Şarkı söyleyişin, zeybek oynayışın, şiir okuyuşun
Nutuk verişin, dillere destandı Mustafa Kemalim.
Türküler siiylerdin Urnmeli 'den
"Alişimin kaşlan kara " derdin.
Estergon kalesinden, Tuna 'dan haç here
Bize selam gönderdin.
Şimdi de biz türkü yakalım sana
278 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Milletçe sCrjleyelim.
Sensiz mahurfaslını
Neyleyelim gayri, hüzzam makamına kaldı işimiz.
Sana bağlılığımız, seni sevişimiz
Bize güneş gibi, hava gibi, su gibisin.
At mermer iirtünü üstünden
Bir meclis riefl.le kurduk sana
C-epheleri, meydanlan, kürsüleri koy bir yana ·
Bir şarkı sCrjle bize Mustafa Kemalim.
Haykır yedi düvele, diz çöktüren sesinle
"Dağ başını duman " almışı.
Topla etrafına Bayburtluyu , Dadaşı
Bir şarkı siiyle.
Bir bar oyna Mustafa Kemalim
Titresin meydan
Geç oradan Sivas'a, başla kıvrak endamınla halaya
Efelerin halın kalmasın,
Bir harman dalı oyna Mustafa Kemal'im
Kaysın altımız.dahi toprak.
Sonra,
Hep beraber söyleyelim türkümüzü
Dağ dağ, şehir şehir, köy kiiy
Dalgalansın bayrak,
Dalgalansın Mustafa Kemal'im".
279

"Uçun kuşlar uçun! Doğduğum yere,


Şimdi dağlannda mor sümbül vardır.
Ormanlar huynunda, bir serin dere,
Dikenler içinde bir san gül vardır. "

JlJza Teufik Bölühbarı

Dördüncü Bölüm

1995 DÖNEMİ
280 UNUTULANLAR Dı�INDA YENi BiR ŞEY YOK
.1 995 DONEMi 281

"Askerler kendilerini asker gibi hissetmelidir.


Komutan; benim görüşüme göre, inamyorum ki,
tahmin ediyorum, samyorum gibi sözler kullanmaz.
Komutan bilir ve emir verir. "

Ocak 1995 ayı içersinde de Aralık 1994 gibi, Hakkari topraklarında


tek bir PKK hareketine rastlanmadı. İki ay boyunca en azından milis­
lerin, bir kaç mayın, uzaktan ateş açma, suikast düzenleme gibi ey­
lemlere başvurması lazımdı. Bunu bile yapamadılar. Yıllardır ilk de­
fa böyle bir durum meydana gelmişti. Zehirli dev ağacın kökü ve sa­
çaklarının büyük bir kısmı kazılarak topraktan dışarı çıkarildığından
artık yeterince beslenemiyordu. Yere yıkılmak üzere , yan yatmış bir
haldeydi. Gövdedeki muhtelif kalınlıktaki dallar ve onların üzerinde­
ki yüzl�rce yaprak, artık sadece gövdedeki mevcut su ve besinle idare
ediyordu.
Doğudan İran, güneyde Irak'tan Hakkari'yi kuşatan kamplara kaç­
ma ve kurtulma imkanları olmasa; Hakkari, Yiiksekova, Şemdinli ve
Çukurca bölgelerinde kampta, üste, dağda, mezrada değil devrilmek
ve yıkılmak; külleri dahi kalmayacaktı.
Yurt içinde PKK'nın silahlı en küçük bir unsuru olamazdı. Böyle bir
şeyi kabul edilebilir kabul etmek bile gaflet ve acz işaretidir. İleri sü­
rülebilecek en küçük bir bahane dahi beceriksizliğin çaresizliğin ve
tıkanmışlığın uluorta açıklamasından başka bir şey değildir.
Ocak ayının ilk haftası Hasan Kundakçı Paşa Tugaya geldi.
- Osman Paşa Ankara'yla görüştuk. Mart ayında Irak' a genel bir
operasyon düşünüyoruz, dedi. .
- Komutanım, malumlarınız ben Hakurk'a harekat için hava durn­
munu takip ediyorum. Bu kamp çok geniş ve en büyük PKKalanı. İçi­
ni tam bilen güvenilir kaynaklar bulamıyornz. Gene de Hakurk alanı
içinde, 1 1 farklı yerde ayrı ayn kamp yeri olduğunu tespit ettik. (Ha­
rita üzerinden yerlerini kendilerine gösterdim.) Halen Hakurk'ta 1,5-
2 metre kar var. Bu önemli değil; bize hiç değilse, 5-6 gün havanın
uçuşa uygun olması gerekiyor.
- Sen de bizle beraber aynı tarihte Hakurk'a gidersin. Hava şartla­
rının ne zaman düzeleceği belli değil, genel operasyona da çok za­
man kalmadı. Sen şimdi Hakurk'a gidersen bütün Kuzey Irak'takiler
huylanırlar. Haklı olarak kar yoğunken kamptakileri yakalayayım is-
282 UNUTULANIJ\R DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

tiyorsun ama Mart başında o bölgedeki kar yoğunluğunun


·
fazla aza-
lacağını sanmam.
Osman Paşa, iki senedir Kuzey Irak PKK kamplarına gire çıka sen
buraları yol yapun. Çukurca bölgesinden Kuzey Irak' a girecek olan
Tugaylar senin planından istifade etsinler, tecrübelerinden yararlan­
sınlar. Planlannı ona göre yapsınlar.
- Komutanım, hay hay biz her zaman hazırız. Yalnız şunu arz ede­
yim. Bu kampların yurt içindeki kamplara uzaktan yakından hiçbir
benzerliği yok. Buralarda direnç ve dövüşme azimleri çok yüksek, ope­
rasyondaki birliklere gece mutlaka saldırırlar, umulmadık yerlerde
pusu kurarlar, çekilme halinde yakaladık.lan bir birliğin artçısına mut­
laka taamız ederler. Kuzey lrak'ı haremi ismeti olarak düşünürler.
Bölgedeki Talabani ve Barzani peşmerge ve köylerinden de çok iyi
yardım ve destek görürler. Bütlın bunlar Kuzey Irak operasyonlarını
farklı bir hale getirir. Bölgede çok iyi bir keşif yapmalan lazım.
Benim anladığım şekliyle bu genel operasyon Hakkari ve Şırnak al­
unda olacak, 30-35 bin civarında da asker karılacak. Bu kadar kuvve­
tin sınırlara yığılacağından, bu kadar insanın çevreleriyle konuşma­
larından operasyonun "baskın" faktörü ortadan kalkacak. Yani karşı
taraf bizi hazırlıklı bekleyecek. Şayet sının cephe halinde geçip Kuzey
Irak derinliklerine çekilmelerine fırsat verirsek, bu gücün kullanıl­
ması karşılığında beklediğimiz bu imhayı sağlayamayız, dedim.
- İşte planların yapılmasında, dikkat edilecek konularda sen onla­
ra yardımcı olursun. Gelecek olan birliklerin lojistik ihtiyaçlannı da
senin Tugayın sağlaması gerekecek.
- Komutanım meseleyi anladım. Bütün bunlan hallederiz. Yeter ki
bu işlerin hepsi biz Hakurk için Hakkari'yi terk etmeden bitirilmeli.
Çünkü Hakurk'a harekat için önce 46 kilometre Kuzey lrak'a gire­
cek, sonra planı uygulayacağız. Yani değil Tugay, Türk topraklanyla
da alakamız tamamen kesilecek, dedim.
Kendilerine İran ve Irak arazileri ile çevrili Hakurk kampı, buraya
ulaşmak için geçmemiz gereken akarsular ile Talabani 'nin bölgesi olan
yerleşim alanları hakkında aynnulı bilgiden sonra "Ejder Kış Harekat
Planı"nı arz ettim. Hasan Paşa Diyarbakır'a gitmek üzere aynldı.
Ocak ayının son haftasında, geçen sene kaulamadığım General-Ami­
ral seminerine kaUlmam için bir mesaj geldi. Şubaun ilk yarısınday­
dı, beş gün süreliydi. Bir haftalığına gittim ve döndüm.
Genelkurmayda yapılan seminerin bir _bölümünde Milli İstihbarat
Teşkilaundan bir Daire Başkanı bölücü ve irticai faaliyetler hakkında
r995 DONEMi 283

konferans verdi. Konferansın bölücülükle ilgili kısmında;


"PKK'nın 5. Kongresini Kuzey Irak'ta Haftanin kampında (Şırnak
alu) yapıp bitirdiğini; şu kadar personel kattldığını, bu kadar süre de­
vam ettiğini" söylerken dayanamadım:
- Ben şaşırdım kaldım. Yani 5. Kongre gerçekten yapılıp bitti mi?
Hem de burnumuzun dibinde mi yapıldı? Haftalarca bir kaç yüz PKK
lideri aynı yerde mi durdu? Bu mümkün değil. Böyle bir şey olur da
neden kimsenin haberi olmaz? Kusura bakmayın ama siz bu faaliyeti
olup bittikten sonra öğrenmiş olmalısınız. Başka türlü nasıl olabilir,
dedim.
MİT Daire Başkanı 16-17 amiral ve generalin bulunduğu salonda
böyle bir seri soruya maruz kalınca önce biraz durgunlaşu sonra:
- Efendim biz 5. Kongreyi başlangıcından beri gün gün takip ettik
ve ilgili adreslere bildirdik. Sonradan öğrenmedik. Bu faaliyetlerin
yürütülmesinde bir eksiklik olmadı, diye cevap verdi.
- Anlamakta zorlanıyorum. PKK'nın 5. Kongresi Hakkari Tugay Ko­
mutanının meselesi değil ama böyle dolgun ve kıymetli bir hedefi bir
daha ne zaman,_ nerede bulacaksınız? Nasıl haberimiz olmaz? Tepe­
lerine inip hepsinin işini bitirmeliydik, dedim.
MİT Daire Başkanı:
- Bilgiler adres gruplanna gönderildi efendim, demekle yetindi.
Herkes dinledi kimse farklı bir şey de söylemediği için konferans
devam etti.
Şaşırmışum. Ne araşurabilecek, ne de üzerinde durabilecek bir za­
manım vardı. Hakkari'ye döndüm.
Karargaha "Ben yok iken, bu bir hafta içersindeki telsiz dinlemeniz­
de 5. Kongre ile ilgili geçen bir konuşma var mı?" diye sordum. "5.
Kongrenin Kuzey lrak'ta Haftanin kampında yapılıp bitmiş olduğu­
nu, yapılan konuşmalardan çıkardıklannı" söylediler. Sordum:
- Ne anlama geliyor bu?
- İstihbar edilemediğiİıi gösteriyor komutanım.
- Aslanım bu kongre Avustralya'da yapılanuyor. Şırnak'ın 20 kilo-
metre alttnda toplanıyor adamlar. MİT faaliyeti gün gün takip ettim;
bildirdim diyor. Peki bildirdi de sonra ne oldu?
- Komutanım bizim bölgemiz alttndaki kamplarda toplanmamışlar,
siz hassasiyet gösteriyorsunuz.
- Arkadaşlar bu hedefin seni beni olmaz. Pratik bir tekne, küçük
bir ağla yakalanabilecek büyük balıklar kaçırıldı.
17-22 Şubat 1995 tarihleri arasında Hakkari genelinde, bütün ilçe-
284 ÜNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

!erin kırsalında her tabur kendi bölgesinde kış operasyonları yaptı.


Yurt içi rahat ve normaldi.
26 Şubat 1995 Milliyet:
"Güneydoğunun altı sığınak: 1994 ve 1995 yılının ilk iki ayında PKK
ya ait 2 bin 453 sığınakta 800 tona yakın yiyecek, binlerce giysi ve çok
sayıda ilacın yanında uçaksavar, roketatar, uzun namlulu silah, ma­
yın, bomba ve yüz binlerce mermi ele geçti.
Ürkütücü tablo
1994 ve 1995 'in ilk iki ayında ortaya çıkarılan sığınakların illere gö­
re dağılımı:
Hakkari: 614; Diyarbakır: 326; Şırnak: 314; Tunceli: 226; Mardin:
240; Bitlis: 244; Bingöl: 159; Batınan: 65; Siirt: 64; Ağrı: 49; Muş: 37;
Kars: 31; Iğdır: 26; Erzurum: 17; Elazığ: 14; K. Maraş: 9; Adıyaman: 8;
Van: 3; Ş. Urfa: 3; Malatya: 2; G.Antep: 2; Toplam: 2453
Bulunan sığınaklarda silah ve mühimmatın çok yüksek alınası dik­
kat çekici."
2 Ocak'ta, Hakurk'a gitınek için üzerine köpıü kurarak geçeceği­
miz Türk-Irak sınırım çizen Hacıbey çayımn son durumu ile bu böl­
gede bulunan sınır karakollarını görmek için karayoluyla Yiıksekova­
Şemdinli üzerinde Derecik karakoluna gittim. Yüksek yerlerde kar,
sınır hattında ise yağmur yağıyordu. Derecik bölgesinde sis ve pusdan
20-30 metre önümüzü dahi göremiyorduk.
Derecik Karakolu bölgesinde konuşlu ve sahra şartlarında tertiplen­
miş olan Piyade Tabur komutanı Yarbay Ali ile birlikte, iki araçla öri­
ce Samanlı Sınır Karakoluna sonra da sının çizen Hacıbey Çayı boyun­
ca köpıü kurma yerlerini tespit için yaya olarak yüıümeye başladık.
Derecik'ten buraya gelirken araçtan yanından geçtiğimiz mezrala­
rın yüksek yerlerinde Irak istikametini ayakta gözleyen korucular gö­
rünce; "Ali, bu bölgede korucular çok vazife şinas, baksana, insanın
önünü bile göremediği bu havada Irak yönünü gözetliyorlar" dedim.
Bizim araçlar biraz u7.aklarından çamurlara, hendeklere batarak zor
şer ilerlerken, böyle bir havada hududun dibinde bizim olabileceği­
mizi akıllarının ucuna bile getimie.diklerinden duruşlarında hiç de­
ğişiklik olınuyordu.
Hava halk tabiriyle tam "kurt havası " idi. Köprünün kurulınasına uy­
gun yeri tespit etıniş, batıya doğru yürümeye devam ederken 30 met­
re önümden sislerin arasından koyunlar çıkmaya başladı. Bu bir ka­
çakçı sürüsüydü. Biraz sonra çobanı da sislerden çıktı. 100 metre iler­
den başka, 500-600 metre daha öteden de ayrı bir koyun sürüsü çık-
1995 DöNEMl 285

u. Yanımızda taburdan 7-8 asker vardı. Fakat çocuklar çevik hareket­


lerle alu çoban ve 650 küçükbaş hayvanı bir yerde hızla topladılar. Ço­
banlar silahsızdı. Hiç ummadıkları bir dununla karşılaşmışlardı. Hal­
buki onlara bu göz gözü görmeyen glınün uygun olduğu söylenmişti.
Böyle bir havayı beklemek için, sınırdan uzak bir yerde 5-6 gün oya­
lanmışlardı. Çobanlann ceplerinden para vererek bu sürüden pay sa­
hibi olan şahısların isim listesi çıku. Tabii bu sürülerden PKK da güm­
rı1k payını almışu. Yarbay Ali'ye; "Korucuların Irak istikametini bü­
yı1k bir şevk ve heyecanla niçin gözetlediklerini anladın mı şimdi?"
dedim. Ali: "Komutanım kaçakçılık tarihinde böyle bir şeye rastlan­
mamışur. Talihsizlik bu kadar olur. Adamların sürüleri Tugay komu­
tanının 20 metre önüne çıkıyor: Bunlan Allalı çarpu." dedi. "Sen bu
dunımu ŞemdinliJandarma İlçe Komutanı Yüzbaşıya bildir. Hemen
işlemlere başlasın. Ben de Hakkari İl Alay komutanına bildireyim. O
da tahkikat açsın" dedim.
O gece Derecik Karakolunda kaldım ve ertesi glın Tugaya döndüm.

"Komutamn savaşyüzü olmahdır.


Emiryerine tavsiye veren, kaybeder. "

Kuzey Irak' a yapılacak olan genel operasyonun adı Çelik-1 'di ve 10


Mart 1995 günü başlayacaku. 6 Tugay, 35000 asker kaulacaku.
5 Mart gününden itibaren kar yağmaya başladı ve her geçen gün ya­
ğışın dozajı artu.
7 Mart günü Çukurca'dakijandarma Komando Taburu ile Hakka­
ri' deki Jandarma Özel Harekat Grubu, Yüksekova-Şemdinli-Derecik
yoluyla Derecik'e, Şemdinli'deki 3ncü Dağ ve Komando Tabunı De­
recik'e, Hakurk HarekaU için Şırnak'dan kendi komutamıza aldığı­
mız 5nci Dağ ve Komando Tahtını Hakkari ' den Derecik' e karayolun­
dan motorlu intikale başladı. Bu taburlar Kuzey lrak'a karadan gire­
ceklerdi.
8 Mart günü Van'daki 4ncü Dağ ve Komando Tabunı Şemdinli'ye,
Ytiksekova'daki lnci Dağ ve Komando Tabunı Şemdinli'ye, Hakka­
ri'deki 2nci Dağ ve Komando Taburu Şemdinli'ye karayolıiyla motor­
hı intikale başladılar. Bu birlikler ise Hakurk kampı girişine helikop­
terlerle taşınacaklardı.
286 UNUTULANLAR 01ŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

8 Mart'ta göz gözü görmeyecek şekilde kar yağıyordu. Tugayın ile­


ri komuta yeri Derecik'te faaliyet gösterecekti. Havanın açmasını bek­
leyemezdik. Ben de aynı gün karayoluyla IDksekova üzerinden Şem­
dinli 'ye hareket ettim.
Çukurca altından Kuzey lrak'a girecek birlikler henüz Hakkari'ye
gelmemişlerdi. O bölgede operasyona katılacak Tugayların bütün ih­
tiyaçlarını Tugayın kışlasına çadırlar kurarak içlerine depolamıştık.
Bu lojistik faaliyeti kışlada kalan Kurmay Başkanı ve Lojistik Şube Mü­
dürü yürüteceklerdi.
8 Mart � havadan taşınacak 3 tabur Şemdinli'de, karadan Kuzey
lrak'a girecek 3 tabur ise Derecik bölgesinde tertiplenerek, Çelik-1 'in
en batıdaki bölümünü "Ejder-Kış" harekatı olarak uygulamaya hazır
dummdaydılar.
Şemdinli 'de bir taburun kışlasında 3 tabur yerleşmişti. Aynı durum
Derecik için de geçerliydi. Orada Derecik Sınır Karakolu binasından
başka bir kapalı yer zaten yoktu. İdari hiçbir yokluk kimsenin umu­
runda bile değildi. Bu taburlar neler görüp yaşamışlardı. Kar bütün
gece yağmaya devam etti. Görüş mesafesi 3ü-40 metreyi geçmiyordu.
Hemen hemen sabaha kadar, subaylarla çeşitli konuları· görüştük.
9 Mart sabahı hava gene yağışlı, görüş mesafesi çok düşüktü. Dere­
cik Karakoluna hareket ettim. Kışladaki hoparlörden gelen sesler kar­
şıdaki dağ yamaçlarında yankılanıyordu:

"Korku nedir bilmeyiz


Biz dağlann er/,eri
Yuva yaptık göklere
Baş döndüren yerlere.

Engel tanımaz aşanz


Yüce engin dağlan
El veriri uzanırız
Mor siyah bulutlara.

Ben Türk komandosuyum


Seni çelik pençemle ezerim
Her yerde ben vanm
Her zaman ve heryerde hazır
Daima hazır. "
1995 DONEMi 287

Derecik Karakoluna ulaşınca, karakolla Balkaya Dağları aras"ındaki


arazide yerleşmiş olan taburları dolaşum. Yağış devam ediyordu ve sis­
te görüş mesafesi 20-30 metre arasındaydı. Sınır hatuna giderek köp­
rü kuracağımız Hacıbey çayını gördiım. Akarsu taşmış ve civarındaki
araziyi, özellikle de Tiırkiye tarafını bataklık haline getirmişti. Suyıın
üzerinde durmak, yüzmek, köprü kurmak hiçbir şekilde mümkün de­
ğildi. Akarsuyıın genişliği ortalama 5()..60 metre iken şimdi 90-100 met­
reye ulaşmışu. Görüş mesafesinin düşüklüğü hatta sağanak yağmur
harekau büyük ölçiıde olumsuz etkilerdi fakat sının çizen bu akarsu­
yıın herhangi bir noktasından karşıya geçmek imkansızdı.
Ejder-kış, Hakurk planı şöyleydi.
Tugayın her taburundaki özel dağ komandolarından oluşan ikişer
tim, toplam 200 asker, Binbaşı Mehmet Eınin komutasında, karanlık­
ta önce Hacıbey sonra 25 kilometre ilerde Irak topnı.k.larındaki Ba­
razgir çayını iki ayrı noktadan geçecek; 46 kilometrelik gece yürüyü­
şiı ile "U" şeklindeki Hakurk kampının açık ağzında girişi koruyan
Dalya Tepedeki PKK'nın emniyet karakolunu ortadan kaldıracaku.
Tugayın bu özel görev kuvveti, Dalya Tepe ve civannın emniyetini
alınca; Şemdinli'de bulunan iıç Dağ ve Komando Taburu, toplam
3.000 asker 30 dakikalık uçuş mesafesinden helikopterlerle Dalya Te­
pe bölgesine indirilecekti. İnen iki tabur kampın girişindeki çelik köp­
rüye ilave olarak lastik botlar ve havai hatlar kullanarak güneyden Ha­
kurk vadisinin içine girecek, diğer tabur Irak-İran sınınnda Hakurk'un
doğu kanadını oluşnıran 3.000 metrenin üzerinde uzunluğıı 25 kilo­
metreyi bulan dağların geçitlerini kapatacaku.
Tugayın Özel Görev Kuvveti'nin Hacıbey Çayını geçtiği gece, bir
dağ ve komando tabıuu ile Jandarma Komando Taburu da kurula­
cak köprüden Irak'a geçerek, doğu istikametinde ilerleyip, Hakurk'un
Irak tarafındaki dağlan nıtacaklardı.
Helikopterlerin Şemdinli'deki taburlan Dalya Tepeye taşımaları bi­
tince, Derecik'te bulunan 5nci Dağ ve Komando Taburu da havadan
Dalya Tepe ile İran sınırı arasında kalan dağların üzerine indirilecek,
böylece Hakurk'un girişi ile İran arasında kalan 20 kilometrelik dağ­
lık alan da geçitlerden kapaulacaku.
Türkiye ile Hakurk arasında, çukur bir kesimde bulunan ve PKK'lı­
Iann Hakurk'dan çıktıklarında ara sıra kullandıklan, Gasto-Ari böl­
gesinde de Jandarma Özel Harekat Gmbu aynı gece pusu mevzileri­
ni işgal edecekti.
Ejder-Kış planının pratik amacı şuydu:
288 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

Üç tarafı dağlarla çevrili ve açık ağzı giıney Irak'a döniık, içinde boy­
dan boya 20 kilometrelik derin bir vadi bulunan "U" şeklindeki Ha­
kurk kampının açık ağzından kama gibi girip, vadinin içini Türkiye
istikametinde, kuzeye doğru temizlemek; kaçmaya kalkışanlan doğu­
da İran, bauda Irak topraklarında iki metreye yakın karla kaplı yük­
sek dağ geçitlerinde karşılamaku. U mm dip, yani kapalı kısmında
" "

2801 rakımlı tepeyle birlikte Türkiye arazisi başlıyordu. Bu bölgede


de bir piyade taburunun timleri mev.dlerde bekleyecekti. Çok zorda
kalınca öncelikte İran'a daha sonrada baudaki Irak topraklarına geç­
mek için her şeyi göze alacaklarını değerlendiriyorduk.
Derecik karakolunda PTT hatu yoktu. İrtibatları telsiz ve Semaçla
(bir nevi faks) Tugay üzerinden sağlayabiliyorduk. Bu bölgelerin ra­
kımı alçak olduğundan yağmur diğer yerlerde kar yağışı devam edi­
yordu. Biz Türk-İran-Irak topraklarının birleşim yerindeydik ama di­
ğer bölgelerde de hava koşullan köniydü. 24 saat sonra Çelik-1 (ge­
nel operasyonun) başlaması gerekiyordu. Bizim için en büyük engel
yatağından taşmış deli gibi akan bir akarsuyun bulunması ve burayı
2.000 askerle geçmekti. Bu engel olmasa, Derecik'teki Taburlarla ka­
radan Hakurk'a taarruz eder, havadan gelecek taburları da koşullar
uygun olduğu bir tarihte harekata kaulabilirdik.
9 Mart gecesi, bütün bölgelerde hava koşulları kötü olduğundan
Çelik-l'in uygulanmasının ikinci bir emre kadar ertelendiğini bildi­
ren bir mesaj aldık.
Sanki gökyüzü delinmişti. Sekiz gün aralıksız gece ve giındüz yağış­
lar devam etti. Bir ara Şemdinli'de bulunan taburların yanına gittim
ve Derecik'e döndüm. Akarsuyun durumunu her gün takip ettik.
Sınır hatunda durmak, yarış atlarının koşu başlangıç çizgisinde dur­
masına benzer. Bir an önce koşunun başlaması için sabırsızlanılır.
Gerçi bu güne kadar Hakkari'deki kuwetler muhtelif çapta birlikler­
le 18 ay zarfında 20 kez Kuzey lrak'a girip çıkmışlardı. Baskın ilkesi
olarak biz aynJ gece yaklaşır ve sınırı geçeriz. Herkes de buna alışık­
u. "İlk hasım doğadır. Bir ordu önce doğayı yenmelidir" sözü, savaş
sanaunın bu gezegende değeri hiçbir zaman değişmeyecek alundan
kılıcı gibi başımızın üzerinde asılı duruyordu.
Muharebelerin askerlere kazandırdığı ilk ve en kıymetli yetenek,
anlan diğer insanlardan daha çok dayanıklı hale getirmesidir. Aklen,
nıhen ve bedenen kazanılan güç ile, ölüm kıyısından defalarca geç­
miş olınak, askerleri sabırsız yapar. Ama ne olursa olsun, her şeye kar­
şı da azami tahammül ve dayanıklılık sağlar.
1995 DöNEMI 289

Bulunduğıunuz Şemdinli'nin Derecik bölgesi, Türkiye-Irak normal


sınır çizgisinden birden bire Irak topraklarına dil ucn gibi 30 kilomet­
re giren bir yerdi. Daha batıdaki sınır hattından Irak topraklarına gi­
rildiğinde, Derecik hizasına gelebilmek için Irak içinde 30-35 kilo­
metre güneye doğru ilerlemek gerekiyordu.
Gece subaylarla, gündüz birlikleri dolaşıp askerlerle görüştüm. Her­
kesin morali tamdı. Kimsenin hava koşullarının bir an önce düzelme­
si dışında bir dileği yoknı. Bir gece karanlık süresinde kendi imkan­
larıyla iki akarsuyu aşıp 46 kilometre yürüyecek ve Hakurk'un girişi­
ni kontrol altına alıp havadan gelecek komando taburlarını burada
kabul edecek olan 200 askerden oluşan Tugay Özel Görev Kuvveti ile
görüştüm. "Harekat planının tam ve zamanında yürüyebilmesinin,
kendilerine verilen bu ağır görevin yerine getirilmesiyle mümkün ola­
bileceğini, hesaplanamayan başka sürprizlerle de karşılaıjabilecekle­
rini ama bu güne kadar her şeyi, insan aklının alamayacağı ihtişamla
yerine getirdiklerinden bu görevden en küçük bir endişe duymadığı­
mı" söyledim. "Sizi buradan bırakacağım ve bir dalgıç gibi 46 kilomet­
re suyun altından gidip sonra aniden yüzeye çıkarak Hakurk'un ileri
karakolu gibi, kampın girişindeki Dalya Tepedekilere dünyanın kaç
bucak olduğunu göstereceksiniz. Hepiniz deli fişek, gözünü budak­
tan esirgemeyen çocuklarsınız. Başıruzda bulunacak olan Binbaşı Meh­
met Emin bu işlerin ustasıdır. Gidin; hepsinin paçavrasını çıkarıp,
ocaklarına incir ağacı dikin. Size yakışan budur. Hepinizi kucaklıyo­
nım" dedim.
Deı-ecik Karakolu binasını da kullanan Piyade Tabunınun ses yayın
cihazları belli aralıklarla ma(şlar çaldı. Vazgeçtim başka. taraflardan,
Türkiye'nin en güneydeki bu köşesinde bir kara.kol civarında 2000
komando, Şemdinli'deki küçük bir kışlaya da 3000 komando bir haf­
taya yakın süredir, çelik çomak oynamaya mı gelmişlerdi? Çoktan sa­
ğır sultanın bile haberi olm�tu. Ne yapacağımızı tahıİıin ederlerdi
de; nasıl yapacağııruz onların aklının alabileceği şeyler değildi.
Derecik'e yağmur ve kar şeklindeki yağışlar, Hakurk'a yoğun kar
olarak ve tipi şeklinde düştü. Bir hafta boyunca herkes silah ve mü­
himmatına bakım yaparak onları ıslaklık, nem ve rutubetten konıdu.
Subay ve astsubaylar Ejder Planında kendilerine düşen görevleri da­
ha iyi nasıl yerine getirebileceklerini kendi aralarında görüştüler. As­
kerler, Derecik'te devamlı kaldıklarından, piyade tabunımın askerle­
rinin yanlarında bulunan müzik aletlerinden istifade ederek gnıplar
halinde türküler söylediler. Her zaman ceplerinde taşıdıkları not def-
290 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

terlerine duygu ve düşüncelerini yazdılar. Aralarında dolaşırken za­


man zaman da benin dinlediğim türküler:
"Oy miralay miralay askeıüı alay alay
Al kızlan askere askerlik ol.sun kolay
Ben başıma koyamam bir alayın fesini
·
İşittikçe duramanı nazlı yarin sesini.

Ustam nasıl kondurdun kaş başıııa binayı


Zindan ettin başıma ha bu yalan dünyayı
Ben başıma kqyamam bu kavuklan
Pencereden bakıyor peygamber taımklan. "

***

"Hayda aman da hayda aman


Keıimoğlu �ıun saııdal:ı da sandalı
Vurulmuş da kanıyor Kerimoğlu 'nun
Her yanı da her yanı.

Hayda ülen de hayda üleıı


Şıı dağlarda geyik kalmadı
Oyna üleıı kiir arabım sen oyna
Senden başka yiğit kalmadı. "

***

"Kalenin dibinde bir taş alaydım


Gelene gidene yoldaş olaydım
Bacısı güzele kardeş olaydım
Kalk gidelim meyhaııa hana hana
Baba, gönliinı eğlensin
Yamı. hakkın divanıııda doğru söylensin. "

***

"Amaıı dayler yol verin a beyler


Ben sılama varayırıı
1995 DöNEMI 291

Sılam yeşil yaprak açmış


Ben nasıl dayanayım. "

***

"Allı turnam bizim ek vanrsan


Şeker siiy/,e kaymak siiyk bal siiyk
Ah gülüm kınldı kolum yar tutmuyor elim
Turnalar hey
.Eğer bizden sual eden olursa
Selam götür seııgilimin diyanna
Üzitlmesiıı ağlamasııı belki gelirim yanna. n

***

"Senden ayrı geçen güııkr


Ha bu gün ha yann biter
Omzunıda buııca yük 1ıar
Biri iner biri biner.
Sen her gece rüyanıda gelip bana ağlıyorsun
Kimbilir kimden beni sorup haber alıyorsun
Hava nasıl oralarda üşüyor musun
Karyağıyor saçlannıa, biliyor mıısıın.

Bildiğim pek çok doğıu var


Gittiğim tek bir yolum var
Şu yürekte kaç yangın var
Biri söner biri yaııar.
Sen lıer gece riiyarııda gelip bana ağlıyorsun
Beme bir türkii tuttmmuş
Gece gündüz söyleyip dumyomm.
Hava ııasıl oralarda üşüyor nıusmı.
Kar yağıyor saçlanma biliyor nııısıın. "

16/17 Mart gecesi gökyüzü bulutlardan sıyrıldı. 17 Mart' ta günlük


güneşlikti fakat arkadan ne geleceği belli olmazdı. Tugay İstihkam
292 UNUTULANLAR DIŞINDA Y�NI BiR ŞEY YOK

Böli'ık Komutanı Yüzbaşı Yıldırım'a Hacıbey Çayı üzerinde köprüyü


kurması emrini verdim. Akarsuyun hızı dağlardan gelen sellerden
farksızdı. Fiber botlar yan yana getirilerek kurulan alüminyum köp­
rüni'm değil kurulması, botları yan yana tutmak bile çok zor görünü­
yordu. İstihbarat Şube Müdürü Yüzbaşı Gi'ıngör'le birlikte köprünün
kurulma çalışmalarını izledim. İstihkam Bölüğü başlarında bölük ko­
mutanı olmak üzere bütün subay, astsubay ve askerleriyle olağanüstü
bir gayret, insanların havsalalarının alamayacağı fikir ve teknikler ya­
ratarak hava kararmadan önce köpniyü inşa ettiler. Döndi'ık.
1 8 Mart sabahı akarsuyun köprüyü parçaladığı haberini verdiler.
Hakkari'den tahrip olan malzemelerin yerine yenileri yüklendi ve gel­
di. Köpni yeniden kuruldu. Bu böyle devam edemezdi. Dağ ve Ko­
mando Tugayı Çelik-1 Harekauna kaulacak alu tugaydan en uzakta­
ki birlikti. Bize en yakın olanlar da Çukurca bölgesinden normal ka­
radan sının geçecekti. Aramızdaki mesafe de 140 kilometreydi. Yani
zaman ve saat koordinesi artık anlamsızdı. 10 gündür buraya kimse
gelip gidememişti. 18 Mart gecesi, gerekçelerini belirterek; "1 9-20
Mart 1995'te havanın kararmasıyla birlikte Ejder'i uygulayacağımızı"
belirten mesajı ilgili karargahlara çektirdim.
Biz gene dağılım olarak geniş alanlardaydık. Peki, avucumuzun için­
den daha iyi bildiğimiz o küçücük Çukurca'nın içindeki kışla ve civa­
rındaki iki nıgay kadar kuvvetin durumu neydi?
19 Mart hava kararırken önce Tugay Özel Görev Kuvveti, daha son-·
ra da plandaki sıralarına uygun olarak Hakurk'a yaklaşacak koman­
do taburları Irak topraklarına girmeye başladılar.
Aynı gece Derecik Piyade Taburu da Balkaya Dağlan bausından Me­
zi Karyaderi kampının güneyine yaklaşacak şekilde Hakurk'tan 90 de­
rece farklı bir istikametten Kuzey lrak'a girdi.
Tugay Özel Görev Kuvveti 20 Mart saat 05:30'da Hakurk'un girişi­
ni tutan PKK unsurlarını dağıtarak Dalya Tepeyi kontrol aluna aldı
ve Şemdinli'de bulunan 2000 dağ komandosunun Dalya Tepeye ta­
şınması saat 14:00'da bitti. Helikopterler daha sonra Derecik'teki 700
komandoyu Dalya Tepe ile İran sınırı arasındaki araziye indirdi.
Köprüden geçip bütün gece karadan hareketle Hakurk'un bau ka­
nadını meydana getiren dağ silsilesine urrnanmaya devam eden 3ncü
Dağ Komando ve Jandarma Komando Taburlarından 3ncü Tabur sa­
at 09:30'da ilerleme istikametinde Hakurk'un ağzını kontrol eden
başka bir PKK gnıbu ile çarpışmaya girdi ve iki saat süren bir çauşma­
dan sonra PKK grubunun büyük kısmını yok etti.
·:195 DöNEMI 293

Havanın kararmasından kısa bir süre sonra bir gnıp PKK'lı Baraz­
gir suyunun üstünde kumlu olan, İngiliz ıiretimi malzemelerden ya­
pılı, kampın içinde girmeyi sağlayan çelik köprüden bizim olduğumuz
tarafa geçmeye çalışarak dışarı kaçmaya kalkıştı. Bu kesimde bulunan
lnci Dağ ve Komando Tabunı köprüyü geçmelerine fırsat vermedi.
Dalya tepenin oldukça güneyinde bulunan Talabani'ye ait köyler­
de kontrol yaparken 2nci tabur bölük komutanlarından Yüzbaşı İb­
rahim, evlerin yakınlarında bulunan hayvan gıibrelerinin altından çı­
karılan çuvallara doldunılmuş patlayıcıların katırlara yüklenmesi sı­
rasında yaralandı.
Çelik-1 Harekatına katılan diğer birlikler de 20 Mart 1995 günü Çu­
kurca doğusu ve Şımak'tan Kuzey Irak'a girmeye b�ladılar.
21 Mart'ta havanın aydınlanmasıyla birlikte, ıiç dağ ve komando ta­
bunı; çelik köprü, PKK'nın yaptığı asma köpniler, bizim kurduğu­
muz hava hatları ve yanımızda getirdiğimiz lastik botları kullanarak
Barazgir suyunu geçip Hakurk'un içine girmeye b�ladı.
Kampın içinden kuzeye 'U'nun kapalı ağzına doğru ilerlerken, on­
larca derenin de mutlaka tedbir alınarak geçilmesi gerekiyordu. Çev­
resindeki rakımı 3000 metrenin ıizerinde dağlarla kaplı olan Ha­
kurk'un ortasında kuzey-güney istikametinde 20 km akarak çelik köp­
rüde Barazgir suyuna bağlanan akarsu ve vadi, tamamen kar altında­
ki bölgede havadan ve karadan siyah bir çizgi görünümündeydi.
1. ve 4. Taburlar vadi tabanı ve hemen iki yanlarından, 2. Tabur
Türk İran sınırını meydana getiren Drav Dağı 'ndaki iki metreye va­
ran karların ıizerinden, görenlerin gözlerinin gördüğlımi beyinleri­
nin kabul edemeyeceği insan üsn-ı akıl almaz bir tempoyla kuzeye doğ­
nı ilerleyişlerini sürdürdüler.
3. Dağ ve Komando Taburu ile jandarma komando taburları kam­
pın batısındaki dağlara tırmanmaya devam ettiler.
5. Dağ ve Komando Taburu da indirildiği yerden İran sınırına doğ­
ru yakl�masını sürdürdü.
Derecik'ten batıya, Mezi kampı istikametinde ilerleyen Piyade Ta­
bum kontrol ettiği arazide aram alarına devam etti.
Ejder-kış Karekatı 37 gün sürdü. Bu süre içerisinde zaman zaman
olmak üzere 14 gün kar ve karla kan şık yağmur yağdı.
268 tane depo, sığınak ve yer altı gömüsü bulundu. Hastaneler, malı­
kemeler, çamaşırhaneler, yatakhaneler, dershaneler, araçlar ve katır­
lar için bile kaı;>alı garaj ve ahırlarla, Hakurk'ta yok yoktu. Vadinin
içerisinde Irak-Iran savaşından kalma tahrip edilmiş askeri araçlar ve
294 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

konaklama tesisleri vardı. Aynı savaşta, burada dört İran tugayı ile iki
Irak tümeni çarpışmışu. Kampın girişindeki çelik köpriıden sonra
Türk sınırına en yakın yer olan Durcan vadisine kadar uzanan 20 ki­
lometre mesafede iki beton köpriı daha vardı. Durcan vadisinin üs­
tünde kayalık ve karların arasında bir Türk savaş uçağının enkazı bu­
lundu. lnci Dağ ve Komando Tabur Komutanı Binbaşı Vahap bu uça­
ğın üzerindeki ay yıldızlan sildi.
Kampın ağzındaki Dalya Tepe'den başlamak üzere İran sınınna ka­
dar 25 kilometreye kadar olan hat ve arazi klasik birlikler tarafından
hazırlanmış personel ve silah mevzileriyle kaplıydı. En kötüsü bu böl­
gede karşımıza araziye gömülü binlerce mayın çıku. 5nci Dağ ve Ko­
mando Tabunı da bu alana bir iz takip ederek girdi. Fakat tabur böl­
geye yayılmaya kalkınca kendisini konvansiyonel bir savaşta savunma
mevzileri etrafına çepeçevre döşenmiş mayın tarlalarıyla kuşaulmış
buldu. Sayıları o kadar çoktu ki, tek tek bulup tahrip eunek mümkün
değildi. Bu istikamette bir şey olmadığı anlaşılınca tabunı bulundu­
ğu yerlerden cımbızla çeker gibi helikopterlerle alıp Mezi istikame­
tinde ilerleyen piyade tabunınun bölgesini takviyeye verdik.
Hakurk; kapladığı alan, coğrafi özelliklerinin sertliği, 20 kilometre­
lik ana vadiye yanlardan bağlanan yüzlerce derin çukurlarla, Hakka­
ri 'yi Irak ve İran' dan kuşaunış olan tüm PKK kamplarını içine alır da
arlardı bile.
Biz Kuzey Irak'a geçmeden dört gün önce 200 kişilik PKK gnıbu bu­
radan batı istikametinde ayrılmıştı. Kamptakilerin genel bir harekat­
tan haberleri vardı ama Hakurk'a kış koşullarında gelineceğini hiç
düşünmemişlerdi. Ayrılan 200 kişilik grup da bu nedenle batıdaki
kampları desteklemeye giunişti.
Hakurk'un içindeki 9'lu, 11 'li ve 24'liı PKK unsurları bulundu. En
büyüğü olup da kaça kaça kuzeye doğnı gidip çaresiz kalınca kendi­
ni İran tarafındaki karlı dağlara atan 62 kişilik PKK gnıbu İran'daki
Zagros kampına giderken, yiırüyüş kolunda ve karların üzerinde, ka­
ra şahinlerden önlerine atlayan komando timleri ile kobralara yaka­
landılar.
Ölen PKK'lılardan biri doktordu. Çok ayrıntılı olarak tııttuğıı kalın
bir günlüğü vardı. Van Devlet Hastanesinin kadrolu doktoruydu. Tu­
gay vasıtasıyla Van'a bir telgraf çektirip, "adı, soyadı şu olan doktonı­
mız halen nerede" diye sordurttum. Van Devlet Hastanesi Baştabip­
liğinden cevap geldi: "Doktorumuz falanca, Temmuz 1993'den beri
iş yerine gelmemektedir." (İşte bu kadar basitti.)
199 5 DöNEMI 295

3 7 gün herkes kumanya yedi. Kumanya ne kadar besleyici olursa ol­


sun hiç değilse haftada birkaç kere sıcak yemek yemek bedenin do­
ğal ihtiyacıdır. PKK'nın kazanı, çanağı, çömleği boldu. Onlarca ton
un, yağ, pirinç, bulgur ve akla gelebilecek her tiırliı erzak da bulun­
muştu. Komandolar PKK kamplarında PKK erzaklarını pişirip sıcak
yemek ihtiyaçlarını karşıladılar.
Kampın vadilerinden akan derelerden birinin kenarında montumu
ve fanilamı çıkarıp, havluyu ıslatarak viıcudumıın iıst kısmını siliyor­
dum. Arkama döndiığiımde emir astsubayıyla yanındaki bir subayın
başlarını eğmiş biıtiın dikkatleriyle benim fanilama bakuklarını gör­
diım.
- Ne var?
Önce cevap vermediler, sonra kem küm ettiler ve:
- Komutanım böcek var.
- Varsa kovun. Ne var bunda?
- Komutanım bunlar kovıılmayla gitmez.
Bakum. Bunlar bitti.
- Oğlum, kibar konuşacağız diye, bite böcek diyorsunuz. Tugay ko­
mutanını bile bitler sardığına göre, varın siz askerleri diışiıniın.
Biraz diışündıim. En son 13 gıin önce Derecik Karakolunda hem
banyo hem de tuvalet olarak kullanılan bir yerde duş almıştım. Top­
rak, ter, silah ve mermi yağları, depolardan çıkan malzemelere temas,
çeşitli şeyleri tutma, dokunma ve blıtiın bunları siırekli yapınca bitler
de muharebenin bir parçası olarak yerlerini alıyordu.
Harekat süresindeki 37 giınün baştan 26'sında bizim bölgeye bir tek
canlı kul gelmedi.
268 depodan çıkarılan ağır silah ve hafif silahların hepsini, tonlar­
ca miıhimmaun ancak bir bölümünü Derecik bölgesine taşıdık. Ge­
ri kalanlar ile tonlarca erzakı bulundukları yerde tahrip ettik. Mevcut
tesisler ve özellikle mağaraları çökerttik. Kampa girme için kullanı­
lan çelik köprü ile kuzeydeki iki beton köpni.yıi. tahrip edip işe yara­
maz hale getirdik. Her şeyi satan kim olduğu belirsiz tüccarlar, Baraz­
gir çayının üstfındeki çelik köpriıden başlayıp üç köpriıyiı de kulla­
narak 20 kilometrelik vadiyi araçlı olarak boydan boya geçip Hakıırk'a
mal taşıyorlardı.
Ha.kurk genel bölge adıydı. Hakurk'un içinde birbirinden.ayrı do­
kuz kamp yeri vardı. Ele geçirilen yfızlerce dokiımandan biri de Ha­
kurk'a depolanan bütün malların yerlerini, cinslerini, miktarlarını,
depolandığı tarihleri, bazılarının da alım fiyatlarını gösteren, bölge-
296 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

nin lojistik sommlusunun büyi'ık kalın bir defterde kendi el yazısı ile
nıtnığu envanterdi. Bu dokümana şöyle hızla göz gezdiren mücade­
lenin bu boyutundan habersiz asker veya sivil bir kişinin dudakları
birkaç dakikada uçuklardı.
Hakurk'ta 'Azem' kod adlı, PKK'nın metropol timi bomba uzmanı
bir militan yakalandı. Bu militan sıradan biri değildi. İstanbul' dan ör­
güte kaulrnışu. PKK'nın Yunanistan ve Balkanlardan başlayarak, bü­
tün Avmpa ülkelerindeki bütün faaliyetlerini; kamp, demek, bürolar,
şehirler, mahalleler, isimler, apartman ve telefon numaraları, araç pla­
kaları, modelleri, renkleri dahil, akla gelebilecek her şeyi biliyordu.
İstanbul içinde PKK'nın diğer örgütlerle olan çalışmalarına, hüra ya­
pılarına, şaluslar dahil, tam hakimdi. PKK'nın \\ınanistan ve Hollan­
da'daki kamplarının içlerini de krokiler halinde çizdi. İstanbul ve yurt
dışında dönen bütün dolapları en açık şekliyle, içtenlikle anlam.
Yakalanmadan bir gece önce kayalıkların arasında bir yarıkta sak­
lanmış haldeyken askerlerinizden biri sıruma basıp geçti diye ilginç
bir şey söyledi.
14 sayfalık ifadesi bütün makamlara hemen gönderildi ve kendisi
de İstanbul'daki çalışmalara faydalı olması için İstanbul İljandarrna
Alay Komutanlığına sevk edildi.
Hakurk'tan Derecik Karakoluna döndüğüm bir gün harekat mer­
kezi diye kullandığımız bir odadaki subaylar:
- Komutanım televizyon kanallarından bazıları haberlerde sizden
bahsediyor, dediler.
- Konu neymiş?
- Sizin PKK'nın 5. Kongresinin ne zaman ve nerede yapıldığını söy-
lemedikleri için MİT'in ilgilisine kızdığınızı anlauyorlar.
- MİT'in ilgilisi dıımmun nasıl geliştiğini oradakilere anlatu. İstihba­
rat teşkilaunın işlevinde bir noksanlık görülmüyor da akabinde ne ol­
du? İki aya yakın zaman geçtikten sonra bıınu kim ortaya çıkarıyor? Ve
tam harekaun ortasında. O salonda bulunanlardan biri yapu bunu.
Bir saati geçmedi ara haberlerde üç TV kanalı, gene aynı şeyleri he­
yecanlı bir ses tonu ile verdiler. Özetle şu deniliyordu: "Hakkari Dağ
ve Komando Tugay Komutanı Osman Pamukoğlu Paşa, "neden za­
manında bize haber vermediniz. Biz gider, onların bulundukları ye­
ri cehenneme çevirir, işlerini bitirirdik' dedi ve çok öfkelendi".
Nerede, ne zaman söylendiği yoktu. Hiç kimse bana böyle bir şey
var mı, yok mu, doğru mu, yanlış mı diye ne sordu, ne de aradı.
Derecik Piyade Taburu ve sonradan aynı bölgeye gönderilen 5. Dağ
1995 DöNEMl 297

ve Komando Taburn da Mezi kampı alu hizalarında çauşmaya girip


bu bölgedeki 25-30 kişilik bir PKK grubunu yok ettiler. Bu bölgede
bir gece küçük dağ çadırının alunda sağanak yağmurdan korunma­
ya çalışan Piyade Tabur Komutanı Kurmay Yarbay Ali kısa bir süre
orada değilken, yakın mesafeden, hedefi bilinçli olarak seçen bir ro­
ket, çadırı ve içindeki arka çantasını yok etti.
PKK'da yıllarca bulunmuş ve teslim olmuş eski militanlardan biri,
20 Mart sabahı Hakurk'un girişindeki Dalya Tepede bulunan PKK ile­
ri karakoluna Tugay Özel Görev Kuvvetinin saldırısını hayranlık ve
heyecan dolu mh haliyle şöyle anlatu: "Sabahın alaca karanlığında
vadideki sislerin arasından çıkan kara kara insanlar bulunduğumuz
tepelere öyle bir çıkular ki, sanki suraumıza şiddetli bir kamçı yemiş­
tik. Sonradan binbaşı olduğunu öğrendiğimiz subay kayalıklardan
uçar gibi üzerimize geldi. Hepimiz şok olduk. Eğer PKK'da şu gördü­
ğümüz T.C. askerleri gibi adamlardan 400-500 kişi olabilse, her şey
çok daha farklı olurdu."
Bir grnp subayla görüşürken: "Size yalın ve net bir soru soracağım.
Bütün kampları biliyorsunuz ve büyük bir tecrübeye sahipsiniz. Size
30.000 asker ve bir ay süre versem, Hakurk'da da 5000 PKK militanı
saklanmış olsa; bu kuvvetle 30 günlük sürede kaç PKK'lıyı bulup çı­
karabilirsiniz?" diye sordum. Çok fazla düşünmeden cevap verdiler:
"En fazla 2500-3000 olabilir komutanım."
16 Nisan gecesi tabur komutanlanna, bulundukları mevkilerden ya­
ya olarak Irak arazisini geçip, Hacıbey Çayı üzerinde kurduğumuz
köprüyü kullanarak Türk topraklarına dönün emrini verdim.
37 gün sonra, 1 7 Nisan günü saat 15:30'dan itibaren 1., 2., 3. ve 4.
Dağ ve Komando Taburlarının öncüleri, Hacıbey Çayı'nı Irak tara­
fından gören sırtların üzerinde öyle bir dumş ve tavırla göründüler
ki; bir generalin meslek yaşamında bunun ötesinde duyabileceği baş­
ka hiçbir haz ve gurur olamazdı.
"Köprünün Irak tarafındaki ayağında durarak tugayın bütün asker­
lerinin geçişlerini tek tek izledim. 8-1 O askerden birinde dalların ucu­
na takukları Ttirk Bayrağı vardı. Ceketleri parçalandığından hemen
hemen hepsi haki fanilalıydı. Çok büyük enerji sarf ettikleri ve uyku
diye bir şey olmadığından herkesin çok kilo kaybettiği ayan beyan or­
tadaydı. Fakat köprüye geliş ve önümden geçişlerindeki hal ve. tavır­
ları sanki harekata yeni başlıyormuşuz gibiydi.
18 Nisan 1995 günü sabahtan itibaren, harekata katılan bütün ta­
burlar fasılalarla motorlu olarak Derecik bölgesinden aynldılar.
298 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Ejder-Kış biunişti.
Harekatın ilk glınü Hakurk'a yaklaşırken iki şehit vermiştik. Hare­
kat boyunca 134 PKK'lı öliı ele geçirildi. Hakurk'ta bulunan her 10
silahtan biri, her 1.000 mermiden biri, her 100 mayından biri sadece
bir kişiyi öldiırse bu, binlerce insanın ölmesi demekti. (Bir mayın bi­
le birkaç kişiyi öldürmeye veya yaralamaya yeter.)
Ele geçen 166 tip ve çeşitteki malzemenin genel dökümiı:
l . Yeralu deposu 268 adet
2. Piyade Tiıfeği 229 adet
(ka/q11ikof. ka,.a.s, mavzer, M-16, dikritiof. G-1, simiııof. G-J ııe 417 ytdek şa7jör)
3. Makineli-<>tomatik tüfek (BKC, Arabiki, MG-3) 40 adet
4. Uçaksavar/tanksavar 1 6 adet
5. Roketatar (RPG 7-9-11-18) 53 adet
6. Havan 15 adet
7. El bombası 2446 adet
8. Hafıf silah mühimmau 430.501 adet
9. Roket mühimmau 1731 adet
10. Havan miıhimmau 3475 adet
1 l. Mayın 2336 adet
1 2. Patlayıcı 225 kilogram
13. Telsiz 13 adet
14. Gece göriış cihazı 8 adet
15. Teçhizat 445.190 parça
16. Erzak 86.022 kg
Hakurk/Ejder-Kış Harekauna kaulan Hakkari birlikleri kışla ve üs-
lerine döndüklerinde; Çelik-1 'in Çukurca bölgesindeki operasyonu,
Çukurca doğusunda devam ediyordu. Heniız Çukurca baUsındaki Me­
zi ve Karyaderi kampına harekat başlamamışu. Bizden 15 gün sonra
da 2 Mayıs'ta Çukurca alu ve diğer bölgelerdeki Çelik-1 sona erdi.
Birlik komutanlarını topladım. İdari hazırlıkları ağırlığı tugayda ve
kışlalarda olan bu lıarekaun mecburen getirdiği bazı tertiplenmeler­
den hemen çıkıp eski düzenimize geçmemiz gerekiyordu. "Kışlaları,
karakolları hızla tertipleyin, düzenleyin ve idari işlerin getirdiği yığıl­
maları yok edin. En kısa zamanda yazlık konuşlanmaya geçmeliyiz.
Kuzey Irak'ta ne oldu, ne bitti bunu zaman gösterecek. İran kampla­
rında ne olup bitiyor ona bakmalıyız. O kamplardan Irak'a gmplar
da gelebilir. Mayıs'ın ortalarına geliyomz. Her dunıma hazır olmalı­
yız" emrini verdim.
Hakurk dönüşiınden birkaç giın sonra, Harekat Şube Miıdimı Ferhan:
r995 DONEMi 299

- Komutanım Genelkurmay' dan telefon ettiler. PKK'nın Hakurk'ta


ölü ele geçirdiğimiz doktommın resmini istediler.
- Ölmüş bir adamın resmini ne yapacaklar? Anlamsız şeylerle uğ­
raşmasınlar, kim telefon ettiyse söyle ona.
- Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı Paşa istemiş. Resmi,
Cumhurbaşkanı'na götıinip gösterecekıniş, komutanım.
- Sizi kim aradıysa onu telefona alın.
Telefonla arayan kurmay subayla konuştum. Doğruydu. "Hakurk'ta
neler oldu bitti şeytan bile akıl sır erdiremez. Onları merak etseniz
anlarım da, bir şahsın resmine baksanız ne olur, bakınasanız ne olur?
Peki anladım" dedim. Karargaha da: "Böyle dev bir harekatla ilgili ölıi
bir PKK'lı resmi çok komik olur. O resmi harekaun diğer 4-5 resmiy­
le destekleyin de,'hiç değilse bir şeye benzesin" emrini verdim.
İki gıin sonra aynı kurmay subay aradı ve: "Komutanım resimleri sa­
yın Genelkurmay Başkanı 'na arz ettim. Resimlerden birinde bir gnıp
askerin arasındaki; 'güneş gözlüklü olan kim' diye bana sordu. Ben
de o Osman Paşa komutanım deyince; 'Alla h Allah Osman Paşa'nın
orada ne.işi var' dedi. Ben de kendilerine; 'Komutanım, Osman Pa­
şa askerin başından bir saat bile ayrılmaz. Ben omin geçen seneki kur­
maylarındanıın. Devamlı, kışla, ıis ve karakollarda kalır. Bugüne ka­
dar şehirlerde onu gören olmamışur. Ev bark tanımaz. 24 saat PKK
ile yatar PKK ile kalkar. PKK dışında da hiçbir konuya ne kıyınet ve­
rir, ne de umursar. Varsa yoksa PKK'dır onun işi. Osman Paşam her­
kese, şaşırtacak kadar inisiyatif verir, fakat çauşmalar sırasında onlar­
ca, yüzlerce sürprizle karşılaşınca kararları bizzat kendisi verir. Ma­
nevra ve ateş desteğini şahsen düzenler. Başka tıirlıi de olmuyor. Hat­
ta dumma göre askerin moralini arurmak için bizzat çauşmaya girer.
Ve bıitiın bunları, askerler, halk ve PKK'lılar hepsi bilir' dedim. Bu­
nun üzerine Genelkurmay Başkanı, 'Osman Paşa kendini bu işe çok
vermiş' dedi" diye sözlerini bitirdi.
Kendisine; "ben size ne öğrettim? Günlük konuşmalarınızı bile 'mu­
harebe konuşması' gibi kısa ve öz yapacaksınız. Barış koşullarının bol
ve sonsuz zamanında uzun lakırdılara alışanlar, giınfı gelince bu kö­
nı alışkanlıklarının acısını çek.ip bedelini ödenmiyor mu? Sen niye
bunu unutup uzun uzun konuşuyorsun?" dedim.
- Komutanım o konuşma devede tüy bile değil. Bir emriniz var mı?
- Var. Bir daha olur olmaz şeyler için buradakilere telefon edip on-
ları meşgul etme. Kulaklarını çekerim.
Basında Hakurk Harekau:
300 UNUTUU.NU.R DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

24 Mart 1995 Milliyet:


"Hakurk Çemberde: Şemdinli'nin Derecik köyünden sınır ötesine
giren yaklaşık 10 bin dağ komandosuyla piyade birlikleri PKK'nın en
büyük kampı Hakıırk'a doğru ilerliyorlar. Hakurk kampına koman­
doların baskın düzenlediği belirtildi. Binlerce mağarayla dolu kamp
çevresi ağır silahlarla dövülüyor."
"10 bin komando Hakurk'a yürüyor: En büyük PKK kampı düşmek
üzere. Hakurk'un çevresine indirilen paraşütçüler, baskınlara başla­
dılar. "
2 4 Mart 1995 Sabah:
"Hedef Hakurk kampı: Binlerce komando PKK'nın en büyük kam­
pına yüriıyor."
25 Mart 1995 Sabah:
''Teslim oluyorlar: PKK'nın Hakurk' taki kampı da kontrol altında.
Çelik-! Harekatının en güç şartlarda sürdürüldüğü bölge ise kar ka­
lınlığının 2 metreyi bulduğu Hakurk bölgesi."
26 Mart 1995 Sabah:
"Hakurk kampı: Türkiye-İran-Irak sınırlarının kesiştiği vahşi coğraf­
yadadır. Türkiye ucundaki zirveden bakınca PKK'nın ünlü Hakurk
kampı aşağılarda bir kenarıyla görünür. Bu zirvedeki mevzilere yer­
leşen üç beş kişi Türkiye' den gelebilecek bir alayı oyalayabilir. Hatta
bir süre durdurabilir de. Zirvenin hemen aşağısındaki Hakurk kam­
pına ise bir sinek bile yaklaştırmaz.
Pazartesi günıinden bu yana sürdürülen Silahlı Kuwetlerin Irak ha­
rekatında en önemli odak noktası Hakurk.
Bu kez birliklerimizin bir kısmı havadan Hakurk'un arkasına indi­
rildi. Irak içlerine ve dağlardaki mağaralara kaçış yolları nıtuldu. Ko­
mando birlikleri yelpaze gibi yayılarak Hakurk'u sardılar.
Harekat daha öncekilere göre çok daha etkili, iyi planlanmış ve bas­
kın niteliğindeydi.
Daha önceki harekatta kampta ve dolaylarında bir tek ölü PKK'lıya
rastlanmamıştı. Bunu da o tarihteki yazımızda belirtmiştik.
Ancak yöreyi gördüğümüz için belirtmeliyiz ki gene de PKK'lılarla
sıcak temas çok zor."
26 Mart 1995 Sabah:
"Çifte kıskaç: The Newyork Times gazetesi, Kuzey Irak harekattnın
Türk kamuoyunda bilinmeyen perde arkasını yazdı. Gazetenin Anka­
ra'daki muhabirinin yazdığı haber şöyle: Harekattan üç hafta önce
özel yetiştirilmiş Türk komando birlikleri gizlice Kuzey Irak'a sızdı.
1995 DONEMi 301

Bu birlikler PKK militanlarını arkadan çevirip kaçış yollarını kesti. Pa­


nik halindeki yüzlerce terörist kaçış yolları tutulduğu için Hakurk ve
Metinan bölgelerinde kısunldı, çifte kıskaca alındı."
28 Mart 1995 Hürriyet:
"PKK deliğinden çıkarılıyor: Hakkari 'nin Şemdinli ve Çukurca ilçe­
lerinden girilen Hakurk, Mezi ve Şivi kamplarında aramalar sürüyor.
PKK'nın en büyük kampı Hakurk' ıa hakimiyeti tamamen sağlayan
mehmetçik, diğer bölgelerde aramalarını sürdürüyor."
29 Mart 1995 Sabah:
"Ordu Hakurk'a girdi: Askeri yetkililer, harekat bölgesinin en do­
ğusunda İran sınırı ile bitişik olan en yüksek dağlarla çevrili Hakurk'a
giren mehmetçiğüı, PKK'nın adeta 'kalesi" durumundaki bu yerle­
şim merkezine tamamen hakim olduğunu kaydettiler."
3 ve 7 Mayısl995 Meydan:
"İşte Kuzey Irak fatihleri: Hakkari Dağ ve Komando Tugayına bağ­
lı askerlerimiz Kuzey Irak'taki PKK kamplarını yerle bir etti! Silahlı
Kuvvetlerimizin Kuzey Irak'taki başarılı operasyonları sürerken Hak­
kari Dağ ve Komando Tugayı Hakurk'ta destan yazdı. Hakurk bölge­
sine yapılan Ejder harekaunda komandolannıız 134 teröristi ölü 4'iınü
de sağ olarak ele geçirdiler. Sağ yakalanan PKK'lılar komandoları mı­
zın gelişi için 'ruhumuz bile duymadı' dediler.
Kuzey Irak'taki Hakurk kampını darmadağın ederek PKK'ya büyük
darbe indiren Dağ ve Komando Tugayının komutanı Tuğgeneral Os­
man Parnukoğlu'nun, bir süre önce 'Benim işim teröristleri yok et­
mek, leş toplamak değil. Askerlerime leş toplatmam' sözleri, halk ta­
rafından büyük taktirle karşılanmışu."
Ankara'dan gelen bir talimatla Çelik-! harekauna kaulan bütün bir­
liklerin temsili gruplannın iştiraki ile Silopi' de bir tören yapmak üze­
re Jandarma Asayiş Komutanlığı program hazırlayıp düzenleme yapu.
Mayıs'ın ilk haftası içinde bütün herkes gibi ben de birkaç subay,
astsubay ve 20 kadar askerle, iki kara şahine binip Silopi'ye gittim.
Her seviyedeki siyasiler ve askerlerin hepsi gelmişti. Tören platform­
ları, kürsüler, bando mızıka, konuşmalar, konuşmalar, yemekler, yüz­
lerde sevinç ve mutluluklar, karşılamalar, uğurlamalar.
Bize ait bölüm biter bitmez hemen helikopterlerimize atlayıp Silo­
pi'den uzaklaşuk. Şırnak Hakkari sınırına yaklaşırken kötü hava ko­
şullarından buradan geçemeyeceğimiz anlaşılınca pilotlar önce Irak
topraklarına, sonra da doğuya dönerek Çukurca istikametinden Hak-
·
kari arazisine girmeye çalışarak, uçuşa devam ettiler.
302 UNUTULANLAR O!ŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Yanımda oturan 2. Dağ ve Komando Tabur Komutanı Yarbay Mus­


tafa:
- Komutanım bugün çok hüzünl(ıstinüz. Sanki tören yerinde sade­
ce fizik olarak vardınız. Siz en kötü zamanda bile espri yaparsınız. Bir
şey mi oldu? dedi.
- Mustafa, başkalarının ihtiyacı olabilir, tören lazım mı, değil mi?
Faydası ne? Kime, neye yarıyor bilmiyomm. Yalnız bizim böyle şeyle­
re ne bakacak ne de ayıracak zamanımız var. Ne demek istediğimi
önümüzdeki günlerde hepimiz ve herkes görecek.
Biz Sakarya' dan, Dumlupınar'dan sonra bile tören düzenlemedik.
Ne olursa olsun, karşımızdaki kim? Kargaları kovalamak kartala şeref
getirmez! Büyütülecek bir şey yok. Kafamda 40 şey uçuşurken tören
mhu yaşayamam. Anladın mı şimdi?
- Çok iyi anlıyomm komutanım.
- Şimdi git pilotlara söyle. Ben Çukurca'da ineceğim. Sizler Hakka-
ri'ye devam edin. Bu gece burada kalıp Sınır Alayındaki subaylarla
bazı şeyleri görüşeceğim.

"Askerler vücut ve zihin olarak sertleştirilmelidir.


Ancak, keskin bakışlı, sert savaşçılar
alılın alamayacağı kadar inanılmaz
g6revleri yerine getirebilirler. "

Mayıs 1995 PKK eylem ve saldırıları:


6 Mayıs saat 02:00'da Çukurca Kıble Tepe rnevkiinde jandarma ti­
mine ateş açıldı. Bir er şehit oldu, iki er yaralandı.
1 1 Mayıs saat 00:30'da Şemdinli Haıipesta tepede jandarma sınır
timlerine ateş açıldı. Bir asteğmen, iki er şehit düştü, bir er yaralandı.
1 7 Mayıs saat 2 l :OO'da Çukurca Aslankapı yol emniyeti timlerine
ateş açıldı. Üç militan öldürüldü.
22 Mayıs saat 13:30'da Yüksekova Yılanlı yaylası mevkiinde bir sivil
araç mayına çarptı. Bir vatandaş yaralandı.
23 Mayıs saat 07:30'da Çukurca-Gerdan tepe gözetleme timine ateş
açıldı. İki GKK şehit oldu. Aynı giın 23:40'da Çukurca Begzova'daki
jandarma timlerine ateş açıldı.
24 Mayıs saat l 7:20'de Çukurca Uzundere köyüne silahlı saldırıda
I99 s DöNEMI 303

bulunuldu. Aynı gün saat 19:20'de Çukurca Köpnilü emniyet timle­


rine ateş açıldı.
25 Mayıs saat 02:45'de Şemdinli Şapatan rolesine silahlı saldırıda
bulunuldu.
28 Mayıs saat 23:50'de Şemdinli'nin İran sınırındaki Durak Karako­
lunun emniyet timlerine saldırıldı. Yedi asker şehit oldu, iki asker ya­
ralandı, iki militan öldürüldü. Aynı gün gene Şemdinli Gelişen köyü
yolunda bir sivil araca ateş açıldı.
29 Mayıs saat l 8:45'de Çukurca Çayırlı Sınır Karakoluna silahlı sal­
dın yapıldı.

"Bu ne bitme% yolmuş deme, bitmedik yal yok.


Bu aşılmaz dağmış deme, aşılmadık dağ yok. "

5 Mayıs 1995 gecesi karargahın ilgili subaylarına aşağıdaki emirleri


verdim.
l. İran'la bizim sınırımızı çizen Şehidan Dağı 'nın hemen doğusun­
da İran topraklarında bulunan PKK'nınjenna-Betkar kampında bir
tabur kadar militan var. Bu tabum, bölükler halinde eylem bölgele­
rine dağılmadan önce bulunduğu yerde yok etmezsek; Yiıksekova ile
Şemdinli'nin İran ve Irak' la bağlantılı bölgelerinde çok can yanar ve
çok kayıp veririz. İran'ın sınır köy ve karakolları buraya onlarca kilo­
metre uzaklıkta, akşam karanlığı ile sabahın alacası arasında işi bitir­
miş olacağız. Dikkatinizi buraya toplayın, bilgileri detaylandınn, tas­
lak planı çatıp, hemen onay için (ıst kademelere göndereceğiz.
2. Şemdinli'deki 3. Dağ ve Komando Tabum bu yıl, Şemdinli ile De­
recik arasındaki Ortaklar Jandarma Karakolu bölgesinde üs kuracak.
Bunu hem daha sonraki operasyonlar için, hem de coğrafyanın fark­
lı bir şekilde kullanılması için düşiınüyomm. Ayrıca, o bölgeyi gözüm
nıtmuyor. Tabur Komutanı Reha'ya emir vereceğim. Siz ve Tabur Ko­
mutanı Ortaklar Karakoluna gidip uygun yeri seçin. Ben de bölgede
keşif yapacağım. 3ncü Dağ ve Komando Taburu büyük sebep olmaz­
sa en geç Haziran başında o bölgede konuşlanacak.
3. Dağlıca'da bir piyade tahtını, Yüksekova Karacadağ kuzeyinde baş­
ka bir piyade tabunı tertiplenecek. Şemdinli kuzey doğusundaki piya­
de tabıınından bir bölük İran sınırındaki Durak Karakolu'na alınacak.
304 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ·ŞEY YoK

4. Çukurca doğusundaki Pirinçeken ve Hakan Tepe Sınır Karakol­


ları binalarından çıkıp, birleşik bir güç halinde hemen arkalarında­
ki Çilekli ve Dağbaşı tepelerinde sahra düzeninde tertiplenip mevzi­
lenecekler. Onların hemen arkasında bulunan Uzundere köyü böl­
gesinde de 5. Dağ ve Komando Taburu bulunacak. Hakan Tepe ve
Pirinçeken Karakollarının tertipleneceği tepeleri Tugayın havan ve
dağ toplarıyla destekleyeceğiz. Ben Çukurca Sınır Alay ve Tabur Ko­
mutanlarına emir verdim. Sizin de bilginiz olsun ve karargah olarak
gerekli yardımları sağlayın.
5. Ve bir vefa borcumuz var. Milleti millet yapan dil, gelenek, ki"ıltür,
siyasi birlik, vatan gibi öğelerin içinde en önemlisi vatandır. Neden
mi? Çünkü vatan olmadan, diğerlerini korumak ve devam ettirmek
çok zordur. Onun için 'vatanımız' diye bu dağlarda gözlerini kırpma­
dan ölüme giden çocuklar için bu dağların tepesine, onların haurası­
na bir anıt yapacağız. Mutlaka bütün anıtlar önemlidir. Fakat burası
benim vatanımdır dedikleri yerde şehit olanlar için yapılan aruun bam­
başka anlamı ve ruhu olacak.ur. Çanakkale'nin anıtlarını Gelibolu ya­
rımadasına değil de, ülkenin herhangi bir yerinde yapsanız; aynı do­
ğallığı, aynı etkiyi, isterseniz alundan yapıp pırlantalarla donaun, sağ­
laması mümkün mü? Hayır. Bi71m anıUmız, İran ve Irak topraklarının
içine at başı gibi girmiş olan Hakkari dağlan üstünde olacak.
Birliklerden bir mimar asteğmen bulun. Gelibolu ve İstanbul'da ça­
lışsın. Tasarım ve projeyi hazırlayarak gelsin görüşelim. İnşasına he­
men başlayacağız.

"İyi bir liderin efsanevi Ö%ellikleri olmalıdır. Silahlan Ç()k yazar ve konu­
fUrlar da ilham üzerinde pek durmazlar. İlhamın gücü esas silahtır. 'Za­
fer makinelerden daha çok ruhlann bakımına dayanır. "

PKK'nın jerma-Bekıar kampı Türkiye-İran siyasi hududunun tam


zirvesinden geçtiği; 3500 mene yüksekliğinde, kuzey güney istikame­
tinde boyu 20 kilometre olan Şehidan Dağı'nın içinde, bir avuç ka­
dar yerdi. Müşterek sımrdan da sekiz kilomeue uzaktaydı. Kampın
20 kilometre kuzeyi ve güneyinde hiçbir köy ve rnezra olmadığı gibi,
doğudaki en yakın köy de 12 kilorneue ötedeydi. Bu mesafelerin ara­
sını dağ bloğu doldurduğu için bir mezra bile yapılmamışu.
199 5 DONEMi 305

Jerma kampı sınırdan sekiz kilometre doğuda, İran tarafında iken,


bizim Durak jandarma sınır karakolu sınırdan 12 kilometre bauda
Türkiye tarafındaydı. Yani üzerinde sınır bulunan Şehidan Dağı do­
ğıı ve bauya upkı geniş bir teknenin gövdesi gibi öyle bir yayılmış ve
o kadar dikti ki iki taraf da bu bölgeyi yerleşim olarak asırlardır dü­
şünmemişti. Dağın içinde ve üzerinde küçük bir akarsu kenannda,
Jerma ve Betkar mevkiinde sadece PKK yıllardır emniyette yaşamını
sürdürüyordu. Bu mevki İran'ın da işine geliyordu. "Kuş uçmaz ker­
van geçmez bir dağın kuytusundan benim nasıl haberim olsun? Siz
böyle bir yer biliyorsanız söyleyin, beraber bakalım" gibi kör ve sağır­
lar diyalogu yıllardır devam edip gidiyordu. İran kurnazdı. Türk ta­
rafından görüşmelere katılanlar; "peki müşterek harekat yapalım" de­
seler; plandı, hazırlıku, yığınaku gibi çalışmalar sürerken, Iran o kamp­
takileri bin defa oradan başka yerlere kovacaku.Bu görüşmeler kaya
balığı avlamaya benziyordu. Kayanın alunı hiç terk euneyen bu balı­
ğı avlamaya çalışan, hiçbir zaman onu tam olarak göremez. Balık ol­
tayı yemle beraber alsa da hemen kusarak çıkanr. Sürekli oltaya vur­
duğıı için avcının onu nıtma arzusunun sonu gelmez. Sonuçta hava
kararır, balık kayanın en dibine karnı doymuş şekilde çekilir. Avcı da
beline kadar ıslanmış, elinde içi boş kovayla, fakat avlanma hissi tat­
min olmuş şekilde evine döner.
Mayıs başında jerına-Betkar'da 358 PKK militanı toplu halde 9 sa­
bit bina, 1 1 çadırda yaşamlarını sürdürüyordu. Bu ayın sonuna kal­
madan, 40-SO'li ve 80-lOO'lü gruplar halinde buralardan eylem ve sal­
dırı mınukalarına hareket edecekler, bir bölümü de bulunduğu yer­
den sınırı geçip eylemlere başlayacaku. Faaliyet alanları ise Yükseko­
va güneyi ile Şemdinli ilçesinin bütün alanları olacaku. Bunlan par­
ça parça saldırı öncesi ve saldırı sırasında yakalardık ama ne olursa
olsun bu gene de, onlarca, yirınilerce can almalarına mani olamazdı.
Şimdi ise hepsi bir kafesin içindeydiler.
Jerına-Betkar kampına yapılacak ''Yarasa Harekau"nın planı şöyley­
di. Bir üçgen kurulacaku. Uçgenin tabanı Şehidan Dağı'nda olacak,
PKK kampı üçgenin güney ve kuzeyindeki kenarlannın birleştiği te­
pe noktasının içinde kalacaku.
Kamp, Şehidan Dağı'nın zirvesinden doğııya doğru dik açıyla sekiz
kilometre uzakta olmasına rağınen; sınırdan itibaren üçgenin uzun
olan kuzey kenannda 34 kilometre, güneydeki kenarından da 26 ki­
lometre Şehidan üzerinden yürünecekti.
Harekata, her biri 400 dağ komandosuyla, üç dağ ve komando ta-
306 UNUTIJLANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

bum, toplam 1200 asker kaulacaku. Taban sabit kalmak üzere üçge­
nin her kenarında 400 komando bulnnacaku.
İki topçu bataryası azami gizlilikle hava kararmadan sı�ıra yaklaşıp
ateş mevkilerine girecek, saat 05:00'da obüsler koordinatları tarafı­
mızdan tespit olunmuş olan 9 bina ve 1 1 çadırı hassas (yerde parala­
nan) ve ihtiraklı (havada paralanan) mermilerle bir saat şiddeti ve
auş hızı hiç düşmeyecek şekilde ateş aluna alacaku. Bulundukları çu­
kur alana düşen topçu mermilerinden kurtulmak için hemen civar­
larındaki yfıksekliklere kaçmaya çalışanlar karşılarında komandoları
bulacaklardı.
Topçunun auşının başladığı 05:00'dan itibaren en geç dört saat son­
ra, saat 09:00'da iş bitirilmiş olarak fakat bu defa kanatlardan yürü­
nen urun güzergahtan değil, üçgenin tabanının ortasına, Şehidan'ın
zirvesine 8-10 kilometrelik dağ tırınanışı yapılacaku. Çekilmeyi taban­
daki 400 komando uzak mesafeli silahlarla emniyete alacaku.
Muharebeler sırasında, çok zayıf olmakla birlikte, eğer şehit düşen
ve yaralanan olursa sırtta taşınarak getirilecekti.
Şehidan Dağı'nın güneyinde iki ayn noktadan gündüzleri Türkiye
tarafını gözetleyen, gece de biraı geri çekilip istirahat eden, her biri
3-4 militandan oluşan iki gözetlenı<.. timinin aynı gece sessizce orta­
dan kaldırılması şartu. Gece karanlıkta patlayacak bir silah veya bun­
lardan birisinin kaçması planın baskın etkisini ortadan kaldırdığı gi­
bi, genel amacını da tehlikeye sokardı.
"Yarasa" harekat planını onaylanmak üzere üst kademeye gönder­
dik. Bir hafta sonra Mayıs'ın 1 1 'inde önce uygulanmayacak diye bir
emir aldık. 19 Mayıs günü akşama doğnı da tatbik edin emri geldi.
Harekata kaulacak taburlara gece operasyona hazır olun emri veril­
di. Fakat nereye gidecekleri söylenmedi. 20 Mayıs sabahı Binbaşı Fer­
han ve Yüzbaşı Giıngör'ü de yanıma alıp Yıiksekova ve Şemdinli'de
bulunan 1. Dağ ve Komando Tabur Komutanı Binbaşı Vahap, 3. Dağ
ve Komando Tabur Komutanı Yarbay Reha ve 4. Dağ ve Komando Ta­
bur Komutanı Binbaşı Kemal' e "yarasa" emrini verdim. Plan kendile­
rine anlauldı ve bulundukları yerden sınır hatuna olan yüriıyiış me­
safesi dikkate alınarak, havanın kararmasıyla birlikte sının geçmeleri
için hazırlıkları yapmak (ızere ıabur komutanları serbest bırakıldılar.
Yüksekova' dan Şemclinli'ye geçtim. İki topçu bataryası akşama doğ­
m plandaki ateş mevzilerini işgal ettiler.
Saat 1 5:30'da Hasan Kundakçı Paşa Şemdinli'ye geldi. Kendileri Tu­
gay Komutan yardımcısı Albay Akifle birlikte tabur karargahında bu-
1995 DöNEMI 307

lunurken ben de müsaade alıp hazırlıklarını sürdüren 3. Dağ ve Ko­


mando Taburunun çalışmalarını izledim. Subaylarla görüştüm.
PKK'nın Şelıidan'daki iki gözetleme timini etkisiz hale getirecek olan
birlik bu taburdu. Çünkü timler bu taburun genel ilerleme mihveri
üzerindeydiler. Taburun önünde hareket edecek ve PKK'lılan sustu­
racak olan timdeki subay, astsubay ve askerlerle konuştum.
Bir ara Kundakçı Paşa'nın çağırdığını söylediler. Gittim:
- Osman Paşa, Ankara ile gönişiiyorum. Milli Güvenlik Kumlu top­
lanusı devam ediyor. O toplanu bittikten sonra, Cumhurbaşkanı, �
bakan, Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları aynca bu konu­
yu görüşüp harekaun olup olınayacağını bize bildirecekler, dedi.
- Peki komutanım diin a.14amki uygulayın emri neydi? Bizim her
şeyimiz zamana odaklı. İnşallah geç kalmazlar, dedim.
Tekrar tahtının yanına gittim. Tabur ve bölük komutanlarına her­
hangi bir şey söylemeden hazırlıkları kontrol ettim. İnsan psikolojisi
muharebe koşullarında öyle bir şey ki, en kiiçiik bir belirsizlik ve olum­
suzluk emaresi bile her şeyi alt üst etmeye yeter.
Saat 18:00 olmuş, hala bir haber yoktu. Kundakçı Paşa'nın yanına
gittim.
- Toplanu devam ediyor, henüz cevap yok, dedi.
- Komutanım "İran" diye geniş bir anlamla bakarak, ikimizin sınırı-
nı çizen bir dağın öte yamacındaki belayı ortadan kaldırmaya yönelik,
pratik bir uygulamamız, bu kadar uzaktan karışurılmasın. Bizim en
geç 05:00'da kampı kuşatma aluna alınamız lazım. İki tabunın yaban­
cı arazilerden 30 kilometre kadar dağ yürüyüşü yapması gerekiyor.
Saat 18:30'a doğnı hava bulutlanmaya başladı.
- Komutanım siz bu gece kalacaksanız burada doğnı dürüst bir yat­
ma yeri yok. Sizi ancak Hakkari'de misafir edebiliriz, dedim.
Hasan Kundakçı Paşa Hakkari 'ye, Tugaya gitti.
Saat 19:00'dan itibaren de taburlar Türk-İran sınırının üzerinden
geçtiği 3500 rakımlı Şehidan Dağı'na Türkiye tarafından unnanma­
ya başladılar.
19:30'da her taraf simsiyah oldu ve gök delinmiş gibi sağanak bir
yağmur başladı ve hiç azalmadan devam etti. İşte bu tam bizim iste­
diğimiz şeydi.
Saat 20:00'daJandarma Genel Komutanı Aydın İlter Paşa beİıi ara­
dı. "Osman Paşa, toplanu devam ediyor, ben dışarı çıkum. Karar çık­
madan başlama" dedi. "Komutanım aşılacak dağlar, kat edilecek me­
safeler var ve karanlık süresi bizim elimizde değil" diye arz ettim.
308 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Aman ha, sen bekle" dediler.


Eğer birlikleri bulundukları yerde dondursam, bir nırlfı gelmeyen,
uzayan ve geç kalan bu karar için kaybettiğimiz saatleri telafi edemez­
dik. Her şey gündüze sarkacak, planın yürümesi bir tarafa, lüzumsuz
risklere girecektik. O zaman ''yapalım" demenin de büyük bir anlamı
kalınayacaku. "Yapmayalım" şeklinde bir görüş çıkarsa tabudan dağ­
lardan indirirdim. Zaten 3500 metredeki dağda ve bu sağanak alun­
da Tanrıdan ve bizden başka kimse yoktu. 358 PKK'lı bile aşağıda ka­
palı yerdeydi.
Saat 2 1 :05'de Kundakçı Paşa Hakkari 'den aradı:
- Osman P<4<i konuştuk. Harekat yapılmayacak. Ne yapalım kısmet
değilmiş.
- Komutanım bir tabur PKK'lı yönünden kısmet değilmiş, ama ya­
rın bunlar çil yavrusu gibi bölgeye dağılınca bizim kısmetimiz ölerek,
yaralanarak açılınış olacak. Anladım komutanım. İyi geceler.
Harekat Şube Müdürü Binbaşı Ferhan'ı çağırtum.
- Telsizle taburlara çağrı yap. Harekat yapılınayacak. Dönsünler. So­
nucu bildir. .,
Epey bir süre donup kaldı. Sonra, "emredersiniz komutanım" de­
yip ayrıldı.
Aradan 20 dakika geçti. Haber gönderdim, geldi. Kan ter içindeydi.
- Ne oldu? Bu kadar zamandır bilgi venniyorsun.
- Komutanım hiçbiri cevap vermiyor. Sadece ben değil bünm su- -
baylar onlarla temas kurmaya çalışıyor. Önce teknik sebeplerle mi di­
ye düşündük, sonra hepimizin aklına aynı şey geldi. Bunlar sizin sesi­
nizi duymadan geri dönmezler. Bizim çağnlanmızı bir aldatma diye
düşıinıiyor olabilirler.
- Zamanımız gittikçe daralıyor. Burada bir kara şahin var değil mi?
Hava çok kötü ama, konu kritik. Pilota söyle buradan çıkıp Şehidan
Dağı'nın üstıine yükselebilirse meseleyi daha sağlam çözeriz.
15 dakika sonra Pilot Üsteğmen Vecihi bölgedeki yüksekliklere ha­
kim tecrübesi ile yön tayin ederek, yağmur ve bulutları delerek Şehi­
dan Dağı'nın kuzeyine urmandı. İran tarafında Şehidan'ın karanlık
yamacının ortasındaki PKK'nın Jerma-Betkar kampı karartma yap­
mak ne söz.jeneratörlerle pırıl pırıl aydınlatma alundaydı.
Tabur, bölük ve tim komutanları çevrimlerine ayn ayn girip çağrı
yapum.
"Bana cevap vermenize gerek yok. Yarasalar yuvalarına dönsün. Dti­
ğiın yapılmayacak."
1995 DONEMi 309

Hiçbir telsiz cevap vermedi. Binbaşı Vahap komutasındaki 400, Yar­


bay Reha komutasındaki 400 dağ ve komando askeri bulundukları
mevkilerden döndüler.
23 Mayıs 1995 günü öğleden önceJandarma Genel Komutanı Aydın
İlter Paşa Tugaya geldiler. Çalışma odama girer girmez Aydın Paşa:
- Osman Paşa önce ben konuşacağım, sen sakın ağzını açma. Sen
şimdi içinden bize neler söylüyorsun çok iyi biliyorum. Ama önce ben
konuşacağım. Bu jerma-Betkar kampına gitmeyelim diyenlerden bi­
ri de bendim. Onu hemen söyleyeyim. Biz siyasilere bu işi yaparız,
ama siyasi sorumluluğu da siz üstlenin dedik ve kararı onların verme­
sini istedik. Doğrusu da buydu.
Genelkurmay Başkanımız İsmail Hakkı Karadayı Paşa'nın da selam­
ları var. "Osman· Paşa'ya söyle; önümüzdeki zaman içerisinde gene
uygun bir durumda aynı yere gidebilir" dediler. Gözlerinden de öp­
tüğünü söylediler.
- Komutanım önümüzdeki gün hiç olmayacak. Siz de ben de bili­
yoruz ki artıkjenna-Betkar'da kimse yok. Bu yaz ve sonbaharda da ol­
mayacak. 21 Mayıs sabahı İran'lı silahlı pastarlar Jerma kampına gel­
diler ve oradaki PKK'lılara "Türkiye ile araınıza sıkınular sokacaksı­
nız hemen buradan yok olun" dediler ve onların gözetiminde PKK'lı­
lar üç saat içinde kampı terk ettiler. 100 kişi gene o bölgede Şehidan
Dağı'nın güneyinde, geri kalan 250 kişi de gene İran'ın Zagros kam­
pı üzerinden Irak'a Hakurk kampı ve daha bausına geçtiler. Şu yara­
sa harekau, PKK ile mücadele tarihinin en şık ve an göz kamaşurıcı
harekau olacaktı ve her şeyi dört saatte bitirecektik. Kol ve kanatları­
nı kınp, köklerine kibrit suyu sıkacakuk.
- Şu geçen iki yılda zaten bellerini kırdınız. Katılım da neredeyse
sıfırda, dağ kadrosu can çekişiyor. Şu anda mücadeleyi sürdüriıyor gi­
bi görünseler de, dişini tırnağına takmış son güçlerini sergiliyorlar.
- Komutanım omurganın parçalandığının bütün dünya farkında,
aruk felç durumunda. Fakat, başı halen darbe almadı, kuyruk kısmı
ise olabildiğince kuvvetli olmaya çalışıyor, artık kulakları düştü. Be­
nim sıkıntım Şemdinli ve Çukurca bölgeleri. Çukurca bölgesinde san­
ki hiçbir şey olmamış gibi eylem ve saldırıların şiddetini artırıyor. Da­
ha Çelik-! bu bölgede biteli 20 giın oldu. Çok kısa bir zaman olduğu
için şimdilik Kuzey Irak'ı düşünmedim, ama hiç değilse İran kampla­
rını darbeleyelim istedim; ama bildiğiniz gibi o da olmadı.
Aydın Paşa: "Bana şu Jernıa-Betkar kampını bir göstersene. Nasıl bir
yer ben de göreyim" dedi.
310 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

Kendilerinin geldiği helikopterle Şehidan Dağı 'nın yüzlerce fit fueri­


ne çıkuk ve sınırdan sekiz kilometre doğuda dağın yamaçları arasında­
ki kampın yerini gösterdim. Helikopterde maiyetleri dışında tugayın İs­
tihbarat Şube Mı.idürü Yüzbaşı Güngör de bulunuyordu. Aydın Paşa bak­
tı ve hemen bana dönerek: "Bu iş olurmuş Osman Paşa", dedi.
Ben de yüzi"ımü araziden kendilerine çevirip: "Kusura bakmayın
ama komutanım, aruk geçmiş ola" cevabını verdim.
"Hay Allah. İnsan görünce anlayabiliyor" dediler.
- Komutanım başka bir dumm olsa biz böyle bir şeye kalkışır mı­
yız? Daha önce Alan karakolu timleri ile biz aynı şartlarda PKK'nın
bir unsunmu yok etmedik mi? İran'ın subay ve askerlerinden oluşan
bir timle hudut çevresinde çarpışıp onların subaylarından bile ölen­
ler olmasına rağmen İran sesini çıkartU mı? İran "bu kesimlerde bir
şeyler olabilir, ama ben bilemiyonım, kontrol edemiyonım n demiyor
mu? İran genel pozisyonunu riske ederek, bir grup PKK'lı için yüzün­
deki peçeyi çıkarup atar mı? Hayır!
Aydın Paşa: "Ben buradan Van 'a geçeceğim. Osman Paşa seni Hak­
kari'ye bırakalım" dedi.
- Komutanım sağohın. Ben çok yakınımızdaki Yüksekova'da ine­
yim. Orada bazı işlerim var.
Helikopter Wıksekova Dağ ve Komando Tabummm kışlasına indi
ve Aydın Paşa Van istikametinde uçuşa devam ettiler.
Basında Jerma-Betkar harekau:
10 Haziran 1995 Hürriyet:
"18 Mayıs'ta havadan dönen F-16'lar: Şimdi yazacağım olay, bugı.in
büyük bir ihtimalle hem Genelkurmay hem de Dışişleri Bakanlığı ta­
rafından yalanlanacak. Ama kaynaklarım kesin. Haberi üç ayrı yer­
den kontrol ettikten sonra yazıyonım. Genelkurmay Başkanlığı 1 7
Mayıs günü Başbakan Tansu Çiller'in önı.ine bir rapor koyuyor. İran'ın
Umıiye kenti yakınında büyük bir PKK kampı bulunuyor. Genelkur­
may Başkanlığı bu kampın mutlaka vurulması gerektiğini belirterek
Başbakandan izin istiyor. Dunımu Dışişleri Bakanlığı ve sonra Cum­
hurbaşkanı öğreniyor. O sırada Türk F-16'ları İran'a doğrn havalan­
mış dummda. Demirel, bir emirle uçakları havadan geri çeviriyor. Fa­
kat henüz teyit edemediğim bir senaryo var.
İran'ı vumıa kararı, gerçekten iyi dı.işı.imilınemiş ve riskli bir karar.
Otorite boşluğu içindeki Kuzey Irak'ı vurmayı alışkanlık haline geti­
ren Ti"ırkiye, aynı harekau İran ve Suriye toprakları üzerinde yapma­
ya kalkarsa ne olur?"
1995 DöNEMl 311

1 1 Haziran 1995 Sabah:


"Genelkurmay İran'daki PKK'lıları izliyor: Genelkurmay, dün bir
gazetede yer alan, İran'daki PKK kamplannı vurmak üzere Türk F-16
uçaklannın havalandığı ve sonradan geri döndüğü yolundaki iddiala­
nn kesinlikle doğru olmadığını belirtti. Nisan sonu ve Mayıs başında
İran sınınna mücavir alanlarda 300-350 PKK'lı teröristin tespit edil­
diği bildirildi."
1 1 Haziran 1995 Hürriyet:
"Genelkurmay Başkanlığı, İran topraklannda 350 kadar teröristin
toplanması üzerine, hükümete bu teröristlerin etkisiz hale getirilme­
si için bir plan sunulduğunu açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin te­
rör örgütünün faaliyetlerini yakından izlediği, ancak, F-16'1arın ha­
vadan geri çevrilmediği kaydedildi."
12 Haziran 1995 Hürriyet:
"İran'a harekatı kim önledi: Önceki gün yazdığım, 'İran'a harekat
son anda önlendi' konulu haber büyük yankı uyandırdı. Genelkıır­
may Başkanlığı bir plan olduğunu kabul etti. Ancak, F-16'1arın hava­
dan geri döndüğünü kabul etmedi. Zaten ben de olayın bu tarafının
heniız teyid edilmediğini yazmıştım. Dün bu olayın daha da ayrıntı­
lanna inmeye çalıştım. Ama nedense bütün ağızlar kenetlenmişti."
13 Haziran 1995 Hürriyet:
"Operasyon haberine Tahran'dan tepki: Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
İran'ın Türk sınırı yakınlarındaki bir kampta toplanan PKK'lılara yö­
nelik operasyondan son anda vazgeçtiğine dair haberler, Tahran'ın
tepkisine yol açtı. İran'ın Ankara büyükelçisi dün yaptığı yazılı açık­
lamada, 'bazı gazetelerin bu tür haberlere yer vermesinin şaşırtıcı ol­
duğumı' belirtti. 'Böyle bir şey mevzu bahis olmadığı gibi, ortaya atıl­
masında da bir sebep yoktur ve olmamıştır. Belli ki, bu tür haberler
dayanaktan yoksun ve kabul edilemez kaynaklarca verilmiştir' dedi.
Dün İran İç İşleri Bakan yardımcısının Türkiye ile İran ·arasında nı­
tin gerçekleştirilen 'Güvenlik Komisyonu' toplantısı için Ankara'ya
geldiği belirtildi."
4 Temmuz 1995 Hürriyet:
"Genelkurmay, İran'daki PKK kamplarını imha amacıyla bir heli­
kopter harekatı planlıyor. Bu plana göre vurucu timler helikopterler­
le PKK kamplarını vuracaklar, elebaşılarını da alıp gelecekler. Tam
İsrail usulü bir operasyon. 36 saatte tamamlanacak olan bu operasyo­
na Başbakan Çiller onay veriyor, ama Çetin ile o sırada Dış İşleri Müs­
teşarı karşı çıkıyor. Bunun üzerine konu Demirel'e götürülüyor. Cum-
312 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

hurbaşkanı da karşı çıkınca operasyon yapılmıyor.


Şimdi o tarihi gecenin tam bir fotoğrafını çıkarmış durumdayım.
Askeri kanat, 'kimsenin ruhu duymayacak' �ıvencesini veriyor. Dik­
kat edilirse, önerilen harekat tam anlamıyla Israil tipi bir operasyon.
Yani Türkiye ilk defa İsrail tarzı bir operasyon yapma kararı alıyor.
Operasyonun amacı sadece kampları vurmak değil; aynı zamanda psi­
kolojik bir etki yaraunak isteniyor.
Bu harekatla hem kamuoyuna hem de PKK'ya, 'bakın biz de İsrail
gibi teröristleri nerede olursa olsun vunınız' mesajının verilmesi amaç­
lanıyor.
Evet, ileride 'bir gün' daha ayrınulı olarak ortaya çıkacak ilk İsrail
tarzı harekaun gerçek perde arkası böyle."
26 Nisan 1 996 Milliyet:
"SaVa.!jın eşiğinden dönmekl Demirel, Çiller, İnönü, Hikmet Çetin,
Orgeneral Karadayı toplanıyor. Konu, 'İran topraklarına operasyon
yapmak! ... ' Demirel soruyor: 'Bakanlar Kurulunda görüştünüz mü? ... '.
Yanıt 'Hayır! . . . ' . Demirel soruyor: 'Meclisten izin alıyor musunuz? .. .'.
Yanıt 'Hayır! . . . ' . Demirel soruyor: 'İran bı,ına izin veriyor mu? .. .'. Ya­
nıt ' Hayırl . . . ' . Demirel yerinden doğruluyor: 'Sorumlu olursunuz,
kimse de sizi kurtaramaz! ' . Şakası yok, Türkiye belki de İran 'la bir sa­
vaştan kurtuluyor! . . . "
28 Nisan 1996 Hıiniyet:
"Tempo Dergisi, son sayfasının kapağında Tıirk kamuoyu açısından
göz açıcı önemde bir haberi duyurdu. Haber, 'Türkiye-İran savaşına
beş kala' başlığını taşıyordu.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, geçen yıl Mayıs ayında İran'da
bulunan bir PKK kampına helikopterlerle bir hava harekau düzenle­
meye karar verir.
Yaklaşık beş sayfa tutan yazıda, bu konudaki gelişmeler, tarih, yer
ve karar toplanulanna kaulan devlet yetkililerinin isimleri verilerek
anlaulmaktadır. Yazının özü şudur: Türkiye, İran'la ilişkilerinde ona­
rılmayacak tahribata yol açacak, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirecek
bir maceradan son anda Cumhıırbaşkanı Demirel'in müdahalesiyle
dönmüştür."
r995 DÖNEMi 313

"Bir korkuyla yüzleşmeyen insan


her zamıın undan kaçmaya mahkumdur.
Muharebe sahasımn içinde olmayan kimse,
gerçekle ilgili hiçbir şey bümez. "

1995 Haziran PKK eylem ve saldınlan:


1 Haziran saat 22:05 'de Yüksekova ilçe merkezine birkaç yerden ateş
açıldı.
4 Haziran saat 09:00'da Şemdinli Aktütfın Karakoluna ateş açıldı.
7 Haziran saat 08:00' da Yüksekova Esendere Sanyıldız köyü çıkışın­
da askeri araç mayına çarpu. İki asker yaralandı.
10 Haziran saat l l:OO'da Şemdinli Aktütün Karakolu emniyet tim­
lerine silahlı saldın yapıldı.
11 Haziran Şemdinli Güzel.konak Karakolunun yakın emniyet tim­
lerine ateş açıldı. İki er şehit oldu. Aynı gün 23:15'de Şemdinli Yayla­
pınar mahallesi gözetleme timine ateş açıldı. Üç militan ölü ele geçi­
rildi. Gene bugün Şemdinli Durak Karakoluna saldınldı. Dört mili­
tan öldünildü. Yüksekova Kısıklı karakoluna ateş açıldı.
12 Haziran saat 07:30'da Çukurca Uzundere'de bir er mayına bas-
U. Bir asker ve bir GKK yaralandı. Saat 08:00'da aynı köye ateş açıldı.
14 Haziran saat 03:30'da Şemdinli Kayalar bölgesindeki piyade ta­
buruna ait timlere ateş açıldı.
15 Haziran saat 23:00'da Şemdinli Odaklar Karakoluna saldırıldı.
İki astsubay ve 13 er şehit oldu. Alo er yaralandı. Beş jandarma eri ka­
çırıldı.
20 Haziran saat 02:20'de Şemdinli Kayalar bölgesindeki piyade ta­
buru emniyet timlerine ateş açıldı. Bir er şehit oldu, bir er yaralandı.
Üç militan öldünildü.
21 Haziran saat 02:00'da Çukurca Pirinçeken Karakolunun bulun­
duğu tepeye saldırıldı. 11 asker şehit oldu, dört er yaralandı. 21 mili­
tan ölü olarak ele geçti.
23 Haziran saat 18:30'da Yüksekova Güvenli-Yılmaz yol ayrımında
iki er ayn ayrı mayına basu ve ikisi de yaralandı.
24 Haziran saat 03:30'da Çukurca Köpnilü Jandarma Taburu pusu
timi 19 militanı ölü ele geçirdi. Bir GKK şehit oldu, bir GKK yaralandı.
314 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

"Hendek kaz.arak yorulmayın.


Savunma taktikleriyle muharebe kaz.amlmaz.
Sizin ateş açarak ilerlemeniz kendini%e güveni artınr. "

31 Mayıs-9 Haziran tarihleri arasında Yüksekova, Şemdinli, Çukurca


ve Hakkari bölgelerinde, alu komando taburu ile altı ayn mıntıkada
operasyon yapıldı. İlk gün, her tabur kendi bölgesinde PKK mili tanla­
rıyla temas sağladı. On gün süren harekatta 65 militan yok edildi.
6 Haziran günü Kara Kuwetleri Komutanı Hikmet Bayar Paşa Tu­
gaya geldiler. Kendilerine çalışma odamda kısa bir birifing sundum.
Tugayın koridorlarında ve müzesinde harekat sırasında çekilmiş olan
resimlerden çok etkilendiğini, bunların her yere yayınlanıp asılması
için orijinal filmlerini istediler. Kendilerine teslim ettik. "Daha sonra
ben size iade ederim" dediler. Hakkari' de yaptıracağımız anıtın ma­
ketini ve "Adlarıyla Güneşi Yükseltenler" ismini verdiğimiz anıtın de­
taylı tasarımı bulunan albümden de bir suret arzu ettiler. "Ben de Ka­
ra Harp Okulu'na bir anıt yaptıracağım, bunu beğendim. Çalışmala­
rımıza esas teşkil eder" dediler. Adlarıyla Güneşi Yükseltenler Hakka­
ri Anıtının bir albümünü de kendilerine verdik. Konuşmamız sırasın­
da Kara Kuwetleri Komutanı:
- Osman P aş a buraya bir heykel yapursan dedi ve pencereden de
nerelere konulabileceğini gösterdi.
- Komutanım biz bir anıt yaptırıyomz, üzerine de şehitlerin isimle­
rini yazarak bu dağlarda neler olduğunu insanlar asla akıllarından çı­
karmasınlar diye. Bu çocukların kendileri zaten heykel. Biz Hakka­
ri 'de kime heykel yaptıralım. Böyle bir şeyi batıda yaptırıp gönderme
lıitfunda bulunursanız müteşekkir kalırız. Şu anıtın emrini ben ver­
dim ama ondan sonra ne olup bitiyor diye bu işe 1 0 dakika dahi" ayı­
ramadım. Çalışmaları nasıl gidiyor diye 5 dakika uzağımdaki inşaata
dahi gidip bakamadım. Şu anda da altı ayn bölgede operasyon, bu­
nıın dördünde de çatışma var. Siz teşrif ettiniz diye ben buradayım.
- Kara Kuwetlerinin eğitimine katkı sağlayacak bazı şeyleri bana
söyleyebilir ınisin?
- Komutanım her şeye yeniden bakmamız lazım. Ancak hepsini, tak­
dir edersiniz sizin burada kalacağınız sürede anlatabilmem miınıkiın
değil. Okul ve kışla yaşamı ile bu yaşam çok farklı. Orada öğrendik­
lerini, burada yerinde bulamıyorlar. Muharebe; zeka, hayal gücü, psi-
1995 DONEMi 315

koloji ve dayanıklılık. Bu dört alanda çalışmak lazım. Bir ordu dağla­


rı, ormanları ve geceleri kullanacak gibi savaş hazırlığı yapmalıdır.
Her şey lidere bağlı. Lider meselesindeki sorun ise; barış koşullarının
günlük mesaisi ve faaliyetleri içerisinde, kimin gerçek lider olduğu­
nu ortaya çıkarmak, dünyada hiçbir ordunun becerebileceği bir iş ol­
duğunu sanmıyomm.
Ama eğitimle ilgili pratikte hemen arz edebileceğim şey; askerler si­
lahlarını kullanmayı öğrendikten sonra, sırtlarında 30-35 kiloluk mu­
harebe yükü çantalarla dağ, tepe, dere, her yerde 20-30 kilometre yü­
rüsünler. Bilek, boyun ve karın kaslarını güçlendirsinler. Türk aske­
rinin bütün eğitimi bu kadar. Başka hiçbir şeye gerek yok. Muharebe
hazırlığı diye ne kadar tatbikat yapılacaksa bunun hepsi gece yapıl­
malı. Gece hasmın! alt eden, gündüz onunla, kedinin fareyle oynadı­
ğı gibi oynar.
- Osman Paşa sen Hakkari'den dönünce anılarını ve bu konularda­
ki tecrübe ve yaşadıklarını yazmalısın. Normal askeri talimnameler­
den ve diğer kitaplardan çok daha etkili olur. Belki her şeyi herkesin
bilmesini istemeyebilirsin. O zaman anılarını yayınlamayabilirsin. Ama
gene de yaz; şimdilik bir kenarda dursun. Tabii sen bilirsin. Benim­
ki, senden yaşça bir biıyiığiın tavsiyesi sadece.
- Sağolun komutanım. İnşallah. Yalnız, yazdığım an yayınlarım. Çün­
kü; "halk doğnıyı.ı bilirse, ülkenin daha güvende olacağına" inanıyor
ve biliyomm. Gayn nizami harp taktik ve tekniklerine gelince, bun­
dan sonra bütün devlet ve orduların buna ihtiyaçları var. Her şeyi de­
ğiştiren ve eskiten zaman artık, çok sayıda asker ve geniş ordu teşki­
lat yapılarının da geçmiş zamanlarda kaldığının işaretlerini uzun sü­
redir veriyor. Gelecekteki bi'ıtün çatışmalar, küçük çaplı teşkiller, vur
kaçlar, kundaklama, suikast, bombalama, pusu kurma, uzaktan ateş
açma, şaşırtına, yomıa ve bezginlik yaratarak, düşünülen amaç ve he­
deflere ulaşmaya çalışma şeklinde sürecek. Bütün bunlar insanları iki
ordunun karşı karşıya gelip savaşmasından on kat fazla yomyor.
- Bu Barzani ve Talabani'ye ne diyorsun?
- Bu iki zat, kurdukları partiler ve mevcut aşiretleri Hakkari'nin
lrak'la olan 220 kilometrelik dağlık sınınn altından başlayarak giıne­
ye doğru uzanan topraklarda yaşıyorlar. Ben iki yıldır göreceğimi gör­
düm. Ne olup olmadıklarını göreve katılışımdan üç ay içerisinde ya­
şayarak öğrendim. Anadolu'da; "çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak''
diye bir söz vardır. Malumlarınızdır. Bu yapılmak istenmiş. Fakat, şöy­
le cereyan etıniş. Çaydan taş değil, kuşlardan ikisine de onları en iyi
316 UNUTIJLAN!AR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

besleyecek yemler atılmış. İstemediğimiz diğer kuş da yemlenen kuş­


lardan beslenmiş. Sonuçta kuş diye küçük bir varlık algılanırken, kar­
şımıza beslediklerimizin beslediği ile birlikte üç akbaba çıkmış.
Sorduğunuz için, bütün subaylara da her sorduklarında söylediğim
gibi; "Bir devlet güvenliğinin hiçbir bölümünü ortaçağ kültürlü aşi­
retlere dayayamaz. Güvenlik meselelerinde devlet güç ve otoritedir.
Onun bu niteliklerinden içeriden ve dışarıdan hiç kimse şüphe duy­
mamalıdır".
Geçenlerde Barzani'nin bütün dünya haber merkezlerince yayınla­
nan bir beyanatı oldu. Aynen şöyleydi: "Türkiye Kuzey Irak'ın bir bö­
lümünde PKK ile mücadelede benim yetersiz kaldığımı söylüyor. Ken­
disinin 500.000 kişilik ordusu var. Bununla kendi topraklarında PKK'lı­
ları temizleyebiliyor mu da, benden derme çauna silahlan olan bir
grup peşmergeyle Kuzey lrak'ı PKK'lılardan temizlememi bekliyor?"
Komutanım 'çürük tahtadan oyma yapılmaz' . Bu ikili daha çok Tiır­
kiye'nin başını ağrıtacak. Nihai siyasi hedefleri de PKK ile aynı.
Hikmet Bayar Paşa saat 16:00 civarında Tugaydan ayrıldılar.
10 Haziran günü Şemdinli-Derecik arasındaki Ortaklar Karakoluna
gittim. Karakol Şemdinli-Derecik anayolu üzerinde Irak sınınna, gü­
ney doğudan 20 km., batıdan 15 km. uzaktaydı. Genel dunımu normal­
di, fakat bazı teknik hıısuS!ann daha ileri götürülmesi gerekiyordu. Şem­
dinli'ye geçince bu karakolun bağlı olduğu İlçe Jandarma Komutanı
yüzbaşıyı çağırttım. "Ortaklar Karakoluna hemen git, orada gördük!�
rimi düzelt. Şemdinli'nin içinde yapacak ne var? Tugay Komutan Yar­
dımcısı burada, Sınır Alay Komutanı burada, 3. Dağ ve Komando Ta­
bunı ile Şemdinli Sınır Tabur Komutanı da burada. Sen devamlı kara­
kollarda olacaksın. Hakkari'ye gidince emir vereceğim. İl Jandarma
Alay Komutanı da gelsin bu karakolu görsün" emrini verdim.
I-Iaziran'ın ilk yarısı Şemdinli'deki Dağ ve Komando Taburu Ortak­
lar Karakolu bölgesinde tertiplenecek ve bu yaz buradaki üsten ope­
rasyonlara katılacaktı. Tugay karargah subayları ile Tabur Komutanı
karakol civarında keşifleri tamamladılar ancak, 29 Mayıs gecesi
İran'dan gelen bir PKK grubunun Şemdinli Durak Karakoluna sal­
dırması ve taburun bu bölgeye müdahale etmesi ile arkasından, ge­
ne Şemdinli'nin Giızek Konak ve Durak Karakollarına İran grupları­
nın saldırılar düzenlemesi, 3. Dağ ve Komando Tabunınu İran sını­
rı civarındaki bölgelere bağladı. Güzel Konak ve Durak Karakolu sal­
dırılarını yapan grupların bir kısmını, Şemdinli ve Yüksekova'daki
Dağ ve Komando Taburları, bu karakollarla Şehidan Dağı arasında
1995 DöNEMI 317

yakaladılar. Harekat üç gün sürdü. Üç gün sürme sebebi de kaçabi­


lenlerin Şehidan Dağı 'nın İran tarafına geçip tepelerdeki kayalıkla­
rın altına mevzilenmesi oldu. Kobralar, topçular, havanlar ve roket­
ler dağın kayalıkları üzerinden şimşekler çıkaracak, taşları parçalaya­
cak şiddetle hedefleri dövdüler. Sonuçta sağ kalanlar arkalarında ka­
lanjerma-Betkar kampı istikametinde kaçtılar. Bu harekatta 31 mili­
tan yok edildi. Şemdinli Dağ ve Komando Tabunı da kışlasına 15 Ha­
ziran akşamı dönebildi.
Bu arada Hakkari İl jandarma Alay Komutanı ve yardımcısı da em­
rim üzerine gidip Ortaklar Karakolu'nda çalıştılar.
15 Haziran gecesi saat 23:00'da Ortaklar Karakolunun saldırıya uğ­
radığı haberi geldi. Şemdinli Dağ ve Komando Tabur Komutanına
"sen hemen ana yolu takiben çanşma yerine ulaş", Derecik Piyade Ta­
bur Komutanına , "Kuzeye çık ve Ormancık köyünden Kuzey Irak'a
çıkışlarını kes", Ylıksekova Kamışlı bölgesindeki 4ncü Dağ ve Koman­
do Tabur Komutanına da "İkiyaka Dağlarını geçip güneye in, Orman­
cık ve Basyan ağzından Irak yollarını kapat" emrini verdim.
Harekat merkezinde sabahın olmasını bekledim ve alaca karanlık­
la birlikte karakola hareket ettim. Çatışma hala devam ediyordu. Ha­
vadan her şey apaçık ortadaydı. Pilot kıvrak bir hareketle bizim aşa­
ğıya atlamamıza fırsat sağlayıp hızla bölgeden uzaklaştı. Karakol bi­
nasına 30-40 metre mesafedeydik ve PKK militanları çevremizdeki
yükseltilerden ateş ediyordu. Yanımdaki karargah subayları dahil 10
kişi gelmiştik.
İner inmez mermiler etrafımızda uçuşmaya ve yerlere Vtırmaya baş­
ladı. Atladığımız yer dümdüz bir alandı. Göz karan seçtiğimiz mevzi­
lere doğnı koşarken bina tarafından Karakol Komutanı uçar gibi ya­
nıma gelip, "komutanım gece şöyle oldu, böyle oldu" diye ayakta ve
kolları havada bir şeyler anlatmaya başladı. Muharebe _şokundaydı.
Mecburen ben de durdum. Silah seslerinden ne dediği zaten anlaşıl­
mıyordu. Üstelik ikimiz birden anlamsız bir şekilde Vtınılacaktık. Ken­
disini yere yatırıp, bastırdım. Sakinleşti. Mevzi aldım. Beraberimde
gelen yedi komando hemen sağ tarafımızda bulunan 6-7 PKK milita­
nının beşini vurdular.
Şemdinli Dağ ve Komando Taburu bölgeye gelip karakolun güney
doğusundaki Karacadağ üzerinde bulunan PKK unsurlarıyla çatışma­
ya girmişti. Asıl saldırı gnıbu batıya Ormancık Basyan istikametinden
Kuzey Irak'a geçmeye çalışıyordu. Şemdinli Çayı (Küçük Zap)'nın
Türk topraklarından çıkıp Irak'ta akmaya başladığı yerde, güneyden
3 1 8 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi RIR ŞEY YOK

gelen Piyade Tabum ile kuzeyden gelen 4. Dağ ve Komando Tabum


kaçan ana gmbu önce bizim topraklarda sonra da Irak arazisinde ta­
kip etti. Gözden kaybolmak için girdikleri, ateşlere karşı komması ol­
mayan çardak gibi bir yerde kobralar bunları yakaladı ve orayı tepe­
lerine çökertti. Bu takip üç gün sürdü. Karakol civarı, Karacadağ ve
Irak'ın Basyan Vadisi'nde toplam 54 terörist ölfı ele geçti.
Karakolda ikisi astsubay, on üçü erbaş ve er 15 şehit vardı. Beş aske­
ri de karakolun içinden alıp yanlarında götürmüşlerdi.
Karakol binasında roket ve havan atışlarından büyük tahribat var­
dı. Bu saldırıda bir kurnazlık görünüyordu. Hakurk tarafından gelin­
miş, Hacıbey Çayı ve 3300 metrelik Karadağ bloğtı geçilmiş, fakat ka­
çarken geldikleri yön değil, Kuzey Irak'a kolay geçiş olan Basyan-Or­
mancık, Küçük Zap Vadisi kullanılmıştı. Çünkü diğer istikametten
kaçmaya kalk5alar, bu büyük bir risk olurdu.
Aynı gün bunun sebebi de anlaşıldı. Eski Hakkari sorumlusu, Suri­
yeli Topal Nasır (kod Halat) yeniden bölgeye gelip sahneye çıkmıştı.
Saldırıyı 100 kişilik bir PKK grubu yapmıştı ve bu 100 kişinin 36'sı
PKK tarafından verilen para karşılığı eyleme kanlan peşmergelerdi.
Ölü olarak ele geçirilenlerin bir kısmı da peşmergeydi.
Şemdinli Dağ ve Komando Tabur Komutanı Yarbay Reha'nın bu­
lunduğıı yere gittim. Ceketinin sağ kolundan bilek ve elinin üst kıs­
mına doğru kan akıyordu.
- Yaralandığından haberin var değil mi? dedim.
- Evet komutanım, ama burada olmadı. Şehidan Dağı'ndaki çarpış-
malarda oldu. Malumunuz dün akşam döndük ve birkaç saat sonra
da Ortaklar saldırısı başladı. Önemli olmayan bir sıyrık, sarmıştık. Sar­
gıları gevşedi herhalde.
- Ben buralardayım. Sen git şunu bir doktora baktır. İleride başına
iş açabilir.
Akşam Şemdinli'de kaldım. Hakkari hJandarma Alay Komutanı ve
Şemdinli İlçe Bölük Komutanı 48 saat karakolda kalarak, Ortaklar'ın
bina ve çevresini adam gibi bir şekle soktular.
18 Haziran günü Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ile Kuwet
Komutanları Ortaklar Karakolunu ziyaret ettiler. Bir ara Genelkur­
may Başkanı:
- Osman Paşa burası derli toplu ve bakımlı bir karakol; sanki hiçbir
şey olamamış gibi, dediler.
- Burasını iki gün içinde gece ve gündüz çalışarak bu hale getirdik.
Yoksa tamamen harap haldeydi. Askerlerin kendilerini iyi ve moralli
1995 DöNEMl 3 1 9

hisseunesi için şarttı. dedim.


Genelkurmay Başkanı bu bilgiyi Cumhurbaşkanı'nın kulağına arz
etti. Karakol ve civarı gezildi. Askerlerle konuşuldu. PKK'lıların bu­
raya nereden geldiği konusuna gelindiğinde söz aldım:
- Efendim bunlar, şu anda bulunduğumuz yerin güneyindeki ara­
ziyi, yani Irak topraklarını kullanarak geldiler. Ama gelenler İran
kamplarının grupları, dedim.
(Dilimin ucuna gelmesine rağmen, yani 25 gün önce gidip canları­
na okuyamadığımız jerma-Betkar kampındaki, 358 PKK'Iının 60-
70'i idi demedim. Henüz her şey gizliydi, bütün yazılı ve görsel ba­
sın da oradaydı. Olmaz ya; gene de İran sınırında başka bir fırsat
doğabilirdi. ) .
Cumhurbaşkanı, "Generalim, bunun doğrn olduğunu bilmem la­
zıın '', deyince:
- Sadece bu yıl için arz ediyonun. Mayıs ayının son haftasından be­
ri doğu sınıi-larımızda bulunan karakol ve köylere onlarca saldırıyı ya­
pan ve bizimle de çarpışarak komşu devletin topraklarına kaçanlar;
Hakkari'nin doğuda başka bir devletle sınırı olmadığı ve o devletin
de adı İran olduğuna göre, daha neyi kanıtlayalım. Şu anda bu böl­
gede bulunan Dağ ve Komando Taburlarından biri de, iiç gün önce
İran sınırından geçerek Durak Karakoluna saldıranlarla dört gün si­
yasi hudutta çarpışıp, kışlasına döndüğı.i gece de Ortaklar saldırısı
üzerine buraya gelmiştir, dedim.
(İki yıldır verilebilecek yüzlerce örnek olmasına rağmen, sözü da­
ha fazla uzaunak istemedim. Gi'ıneş hep doğudan doğar, batıdan
batar kadar, aleni ve tabii bir şeyi anlaunanın alemi yoktu. Pratikte
bize sağlayacağı bir şey de söz konusu değildi. )
Heyet Ortaklar Karakolunda iki saat kadar kaldı ve oradan ayrıldı.
Şemdinli'ye geçtim. Tugay Komutan Yardımcısı, İlJandarma ve Şem-
dinli Alay Koımıtanları ve Şemdinli'deki bir grnp subayla bazı faali­
yetleri konuşurken, İl Jandarma Alay Komutanı:
- Komutanım siz konuşurken beni ter ve ateş bastı, dedi.
- Niçin?
- Komutanım öyle bir ifade, ses tonu ve duruşla konuştunuz ki.
- Albayım, Cumhurbaşkanının Ortaklar saldırısından hemen son-
ra buraya gelmesi onun hassasiyetini gösterir. Ama 90'lı yılların ba­
şından beri, bizim İran sınırında en güneydeki Alan Karakolundan
en kuzeydeki Perihan Karakoluna kadar onlarca karakola yapılan sal­
dırıları bu yıllar içerisinde görev yapan binlerce subay ve astsubay, on
320 UNUTULANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YOK

binlerce asker kendi gözleriyle görmedi mi? Bu sınırın üzerinde çar­


pışılmadı mi? Adamlar İran 'daki kamplara kaçmadı mı? Bunlar uzak
doğudan çıkıp İran topraklannın üzerinden uçup havadan karakol­
lara, köylere, mezralara, yollara mı indiler? Şurada geçen yıllar, aylar
ve yüz yüze kaldığımız durumlar ile insan hallerinden sonra Kutsal
kitaplardaki; "şu dünya yaşamı bir oyun ve eğlencedir, bir süstür" sö­
zü aklıma daha sık geliyor. Yoksa biz her şeyi çok mu ciddiye alıyo­
ruz? Hepimiz ne yer,,ne zaman, ne de koşul tanımadan, dump din­
lenmeden, 24 saat koştumyoruz. Ya bu gi'ıcü kendimizde bulamasak
ne olacak? Vatan ve millet sevgisi ve bu iki sevginin beslediği gurur
var ya; dayanıklılığımızı aruran işte bu.
18 Haziran 1995 Sabah:
"İran'da 8 PKK kampı: Tiırk İstihbarat birimleri bölüciı terör örgü­
tü PKK'nın İran'daki kamplarının hepsini tespit etti."
19 Haziran 1995 Sabah:
"İran'a mesaj: Demirel dün aniden baskına uğrayan İran sınırların­
daki karakollan ziyaret etti ve Tahran yönetimine 'PKK'yı yok edin
yoksa biz yok edeceğiz' uyarısı yapu."
19 Haziran 1995 Hürriyet:
"Şehitlerin kanı yerde kalmıyor: Cuma günü sabaha karşı Ortaklar
Karakoluna baskın yaparak 15 askerimizi şehit eden PKK'lı terörist­
lerden 23'ü daha ölü ele geçirildi. Böylece baskını gerçekleştiren te­
röristlerden öldürülenlerin sayısı 37'ye yükseldi.
PKK'lı teröristler tarafından Ortaklar'da şehit edilen askerlerden
ikisi İzmir Kadıfekale Şehitliğinde toprağa verildi. Cenaze namazı sı­
rasında sinir krizleri geçiren şehit yakınları törene partilerin gönder­
diği çelenkleri istemeyip, gelenleri ters çevirdiler."
Şemdinli Ortaklar saldırısından beş gün sonra 2 1 Haziran saat
02:00'da Çukurca Pirinçeken Böliığünün tertiplendiği, Uzundere kö­
yünün gi'ıneyindeki Dağbaşı tepeye, Kuzey Irak Mezi-Karyaderi kam­
pından 150 militanlı büyük bir grup saldırdı. Bölüğün bulunduğu
Dağbaşı tepenin tamamını ateş aluna alıp, uç kısımda bulunan bir ti­
min içine de sızdılar. Pirinçeken Bölüğünim bulunduğu yerin hemen
al unda bulunan 5nci Dağ ve Komando Tabunınun bazı timleri tepe­
ye tırmanırken büyük kısmıyla da Dağbaşı'nın iki yanından geçip
Irak'a çekilmeye çalışan PKK'lılarla çauşmaya girdi. Şafak sökerken
Dağbaşı tepeye gittim. Saldın büyük çaplı ve organize bir hareketti.
Mevzilerindeki bölüğe açılan ateşin yoğunluğu şaşırtacak derecedey­
di. Bu bölgede Tugayın bir havan kısmı vardı ve PKK militanlarından
1995 DöNEMI 321

buraya kadar sızabilenler olduğundan mürettebat havan atışlarını bı­


rakıp piyade tfıfekleriyle çarpışmaya girmek zorunda kalmışlardı. Ge­
ce, ilk yoğun ateş başladığında, Dağbaşı Tepe'nin üzerinde, dağ ça­
dınnda bulunan 5. Dağ ve Komando Tabur Komutanı Binbaşı Meh­
met' in dışarı çıkmasından iki dakika sonra bulunduğu küçiık çadır
bir roketle vurulmuş; haritaları, pusula ve dürbünü paramparça ol­
muştu.
PKK saldınsında, büyük kısmı sızma yapılan mevzide olmak üzere
1 1 erbaş ve er şehit oldu, dört er yaralandı. Takip harekatı dahil 23
PKK militanı öldürüldü.
24 Haziran gecesi jandarma Komando Tabur Komutanı Binbaşı
Cengiz komutasında iki komando timi (34 asker) Çukurca ilçesinin
tam altından Kuzey Irak'a keşif yapmak için sızdılar. İlçe merkezinin
5-6 kilometre güneyinde, gün ışırken 86 kişilik bir PKK grubunu, ba­
zılarını çorba ve çay pişirmek için ateş yakarken, diğerlerini de uyur­
ken yakaladı. PKK gnıbunu sadece bir komando timi görebiliyordu.
Diğer tim bulunduğu yer itibariyle atş edebilecek ve gözetleme yapa­
cak durumda değildi.
PKK gnıbunu izleyebilen timdeki 17 asker tereddüt etmeden bir ça­
nağın içindeki 86 PKK militanına ateş açtı. Militanlardan tek bir kişi
20 dakikadan önce karşı ateş açamadı. Ayakkabısını arayıp bir türlü
bulamayan, yanında duran tiıfeğini nerede diye arayanlar, oradaki
bir ağacın gövdesi etrafında delirmiş gibi 1 5-20 kere dönüp duranlar.
Birinci sınıf bir baskındı. Bağırtı ve çığlıkları çevredeki yükseltilerde
yankılandı. Şok olmuşlardı. 18 ölü PKK militanını ilk darbeyi yedik­
leri yerde bırakıp diğer sağ kalanlar, ölü ve yaralılarla Şivi (Zap) kam­
pı istikametinde kaçtılar.

"Çarpışmalar iki tarafın başındakilerin iradesidir.


Muharebelerde; vazgeçmez, inatçı, pes etmez
ve dayanıklı lider ifiıı soııunu getirir. "

Hakkari genelinde zaten yurt içinde yazlık ve kışlık kamp olmadığı


gibi Haziran 1995 sonunda dağlarda dolaşan dişe dokunur herhangi
bir PKK unsuru da yoktu. Artık İran topraklan veya Kuzey Irak'tan
saldınp hemen geldikleri yerlere kaçıyorlardı.
322 UNUTULANLAR 01ŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

PKK'nın silahlı dağ kadrosu erimişti. Kaulım yoktu. Halk desteğini


büyük ölçüde çekmiş, milisler ise sanki güneş alunda kalmış buz ve­
ya kar gibi gözle bile takip edilebilecek şekilde eriye eriye azalmışu.
İran ve Kuzey Irak' taki silahlı gmplar da birbirinden çok farklı yer­
lerden bir araya gelip birleşerek, tam bir eylem yapabilecek güce eri­
şebiliyordu.
Aslında bu dummu sağlayan faktör de yeniden Hakkari bölgesinin
sommhıluğtına getirilen Suriyeli Topal Nasır'dı. Tecrübesi ve kurnaz­
lığı ile; bir noktada çabuk toparlama ve etkili çıkışlar yapmayı deni­
yordu.
Yapılacak olan şey; PKK'nın Kuzey Irak kamplarını kullanan silah­
lı gruplarının büyi'ık bölümünü içine alacak tarzda geniş alanlan kap­
sayan baskın tarzında bir harekata girişmekti.
1 Temmuz 1995 _gecesi, Şemdinli'nin Derecik bölgesi ile Çukur­
ca'oın bausındaki Uzümlü karakolu arasında kalan, 160 kilometrelik
sınır hatu üzerinden; beş Dağ ve Komando tabum, birJandarma Ko­
mando Tabum, bir Piyade Tabum ile Jandarma Özel Harekat Gm­
bu, daha önce gizlice yaklaşukları üslerden, havanın kararm asıyla bir­
likte, hızla Kuzey Irak'a sızmaya başladılar.
Ejder-2 harekat planı; Irak kamplarına kuzeyden güneye üç dağ ve
komando, bir jandarma komando tabummm, doğudan banya iki dağ
ve komando ve bir piyade tabumnun hücumunu içeriyordu. Hareka­
u biri 155 mm'lik ikisi 105 mm'lik, üç obüs bataryası ile iki dağ top-_
çu bataryası, Tugay Havan Bölüğü ile kobra helikopterleri destekli­
yordu.
Ejder-2'nin tanımı şuydu: Daha çok şiddet. Daha çok derinlik.Ve
hayalet birlikler. .
Şemdinli'nin Derecik'deki Yeşilova Karakolu bölgesinden Irak'a gi­
ren taburlar, kuzeyde kalan Türkiye-Irak siyasi sınırının 40 kilometre
daha alundan, doğmdan Irak topraklarına girdiler. Sınırı geçtikleri
noktalardan itibaren de 60 kilometrelik bir yi'ırüyüşü yaparak Büyi'ık
ve Küçük Zap akarsularının birleşim yerindeki 'Suri' köyi'ıne kadar
ilerleyeceklerdi.
Ejder-2'nin nihai amacı, Kuzey Irak'taki 16.000 kilometre karelik
alanda bulunan tiım PKK gruplarını bir daha işe yaramayacak hale
getirecek şekilde yok etmekti.
Harekaun gizliliği ve manevranın yaratuğı baskın sebebiyle; Kuzey
Irak'taki PKK grupları bizim nerelerde olduğumuz ve ne yapmak is­
tediğimizi tam üç gün çözemediler.
1995 DONEMi 323

Ejder-2 harekatı süratle başladı ve 10 gün içerisinde, gene süratle


bitirildi. 10 Temmuz günü Kuzey lrak'tan çıkmıştık.
Harekat süresince bölgenin çeşitli kesimlerinde büyi"ık şiddetle 32
çarpışma oldu. Çatışma çıkmayan tek bir gece olmadı. İlk beş gıin ge­
celeri Tabur Komutanlannın bulunduğu noktalara dahi her şeyi gö­
ze alıp saldırmaya kalkıştılar. Her zaman şiddet yi"ıksekti, fakat bu kez
muharebeler kıran kırana yapıldı. Köşeye sıkıştırılmış bir kedinin nıh
halindeydiler. Her noktadan karşılarına bir ilinin çıkması ile düştük­
leri çaresizlik dirençlerini artınyordu.
Harekatın beşinci günüydiı. Bu harekat için ileri komuta yerini aç­
tığımız ÇukurcaJandarma Sınır Alayının kışlasındaydım. Bu kışla Çu­
kurca ilçesine girişte, bir yönü Çukurca'ya giden yöne bakıyor, diğer
üç tarafı ise eğri büğrü arazilerle çevriliydi. Saat 22:30'da açık bir alan­
da alçak bir köy iskemlesinde otunıyordum ve yanımda kimse yoknı.
Birden iki roketatar sesi duyuldu ve bir roket 5-6 metre sol ilerimde
bulunan binanın duvarının dibine, diğeri de gene 4-5 metre arkam­
daki kışlanın sınırının bittiği, boş, meyilli arazinin başladığı yere dü­
şüp parçalandı. Daha sonra üst üste atılan dört roket daha kışlanın
içinde muhtelif yerlere düşi'ıp infilak etti. Kışlaya yüzüm gelişi güzel
dönüktü ve roketler bu istikametten atıldığına göre bir sızma unsu­
m varsa bunlar mutlaka arkamdaki araziden geleceklerdi. Hemen ar­
kamdaki kışla sınırında mevzilenerek araziyi gözetlemeye başladım.
Kışlanın elektrikleri sönmüş ve roketlerin atıldığı batı istikametine
bütün silahlar, ateş açmışlardı. Işıkların sönmesi iyi olmuştu. Çünkü
araziyi daha doğal izleyebiliyordum. Şüpheli birkaç nokta olmasına
rağmen ateş ·açmadım. Lüzumsuz yere açılacak bir ateş, şayet varsa
sızma yapanların istikametlerinin kapalı olduğu kanaatini uyandıra­
cak ve bulunduğum yere daha çok yaklaşmalannı önleyecekti. Birkaç
kere araziyi şeritlere ayırarak hızla taradım. Hayır, arl<.amdaki arazi
temizdi ve kimse yoknı. Bi'ıtün bunlar göz açıp kapayıncaya kadar bir­
kaç dakika içinde oldu.
Kısa bir süre sonra subayların karanlıklan yırtar gibi birbirlerine;
"Komutana bir şey oldu mu? Komutan nerede? Komutan nerede?"
haykınşlan kapladı. "Arkadaşlar sakin olun. Her şey normal. Bağnş­
mayı da kesin" diye en yi"ıksek sesle .kendilerini uyardım.
Benim yanımda her zaman 5-6 dağ komandodan oluşan Komutan
Özel Timi bulunurdu. O gece de bu çocuklar bana görünmeyecek şe­
kilde 5-6 metre sol ilerimde bulunan binanın duvan kenarında du­
nırlarken ilk düşen roketten dağılan parçalar, üçünü muhtelif yerle-
324 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

rinden hafif yaraladı.


Kışlanın doğu sınırına gidip roketlerin atıldığı araziye baktım. Ro­
ketlerin atış luzından, en az iki ve daha fazla roketatar yanyana gelip
bir roketatar grubu meydan getirmeden, bu kadar roket bir dakika­
da atılamazdı. Bölge belliydi. Nereye doğru kaçabileceklerini tahmin
etmek zor değildi. En az altı kişi olmalıydılar. Bulundukları bölge
dümdüz edildi .
. Sabaha karşı Harekat Şube Müdürü Binbaşı Ferhan:
- Komutanım her zaman ve her yerde de olabilirdi ama doğrudan
size dönük bu üçüncü teşebbüs oldu.
- Ferhan bunlar muharebenin doğasında olan şeyler. Çelik çomak
oyııamıyonız.
- Dışarıda oturduğunuz yeri nokta olarak nasıl bilebiliyorlar bunu
bir türlü aklım almıyor komutanım.
- Ben size hep ne söylüyorum: "Gayrı nizami yapılan mücadeleler­
de, taşlar, kuşlar, koyunlar, ağaçlar, bulutlar dahil, canlı, cansız akla
gelebilecek bütün varlıklar .sizi gözetler". Senin sorunun somut ceva­
bını merak ediyorsan söyleyeyim; bunu yapanlar "Çukurca'nın milis­
leri".
- Komutanım bu gece, şunların ıizerine yapılan ateşin şiddetini ve
yoğunluğunu görünce kendimi 2. Dünya Savaşı'na ait filmlerden bi­
rini izliyormuşum gibi sandım.
- Demek bu işler sadece 2. Dünya Savaşı'yla sınırlı değil.
16.000 kilometre karelik bir alanda bütün tabur, bölük ve ihtiyaç
halinde yüzlerce tim komutanı ile görüşebilmek için Hakan Tepe'nin
yanındaki Güven Dağı'na kurulan telsiz role istasyonundan birbiri ile
konuşmakta güçlük çeken 30 a yakın PKK telsizi de istifade etmeye
kalkışınca bu roleyi devreden çıkardık. İki kez Güven Dağı'ndaki bu
roleye saldırdılar. Tesisin emniyetini sağlayan komando timleri hep­
sinin hakkı ndan geldi.
Çatışmalar sırasında tim ve bölük komutanlan, topçudan, havanlar­
dan ve kobralardan hiçbir kitaba ve kurala sığmayacak ölçülerde, ken­
dileri ile PKK'lıların arasında 5�0 metre mesafe olmasına rağmen,
ateş isteğinde bulundular. Ateş isteğinde bulunanların cesaretlerine
eşdeğer bir güvenle de, topçular, havancılar ve kobralar bu istekleri
tereddütsüz karşıladılar.
Harekatın altıncı günü Amerika'da olan Barzani basın toplantısı ya­
pıp "Türk Ordusu Kuzey lrak'ta PKK'lılar var diye, PKK ile hiç alaka­
sı olınayan köyleri yakıyor" diye bir beyanat verdi.
1995 DÖNEMi 325

Köyler diye bahsettiği iki yerdi. Bu köylerde de Derecik bölgesin­


den Kuzey Irak'a giren 1. Dağ ve Komando Taburu ile Piyade Tabu­
runa sağlık ocağı ve okulundan ateş açılmış, köyıin girişinde pusu ku­
nılmuştu. Bölge kendisinindi ama köyler PKK'rundı. Yandığı falan da
yoknı. PKK bu iki köyıi meskun mahal savunur gibi savunduğundan
elbette tahribat olacaku.
Ankara' dan yabancı gazetelerin temsilcilerinden oluşan bir gnıp ga­
zeteci Çukurca'ya geldi. Aynı helikoptere ben de binip kendilerine
havadan çauşmalan gösterdim. Şaşırdılar. Köyler yerinde dunıyor fa­
kat çauşmalar sfuüyordu. "İsterseniz çauşmanın tam içine sizi indire­
yim yakından görün" dedim. Birbirleriyle görüştüler ve istemediler.
Her şeyi kendilerine hiç alışık olmadıkları gibi açık açık anlatum.
Buna da şaşırdılar.
Her şeyin farkındaydılar. Fakat; beyinleri öyle bir doluydu ki, sanki
biz karşı tarafın hakkı olan bir şeyi onlara vermiyorduk. Onlar da mec­
bur kalmış silaha sanlmışlardı. Bizim söylediklerimiz ve söyleyecekle­
rimize kulakları kapalı, gözleri de ne hayal ediyorsa, olanı değil ha­
yal ettiğini görüyordu. Ama fayda sağladı. Harekat alanındakilerin ka­
rarlılığı onları ürküttü. Biz anlamayalım diye kendi aralarında, İngi­
lizce konuşmadan Fransızca konuşmaya geçerek, 'uzaktan sandıkla­
rıyla burada görünenlerin çok farklı olduğunu, PKK işinin sonu ol­
madığını' kısık sesle birbirlerine söylediler.
Harekaun yedinci günü, harekat yapuğıınız alana güneydeki bir dağ
yolundan beyaz renkli iki araç yaklaşu. Bunlar üzerinde Kızılhaç işa­
reti olan iki ambulansu. Olsa olsa uluslararası yardım kuruluşların­
dan birine ait olabilirlerdi. Çauşma yerlerinden dumanlar ateşler çı­
karken göz göre göre geliyorlardı. Bilmedikleri ve tahmin edemedik­
leri şey, bizim birliklerin Irak'ın ne kadar derinliğinde olduğuydu.
Güya gizlice geliyorlardı. Önlerine ve arkalarına ağır silahların mer­
mileri düşmeye başlayınca paniklediler ve mecbur kalıp telsizleriyle
konuşmaya başladılar. Kızılhaç ambulanslarındakiler PKK militanla­
rıydı (belki sağlık personeli de vardı). Araçlar hızla geri dönüp güne­
ye doğnı Irak topraklarında kayboldu.
Ejder-2 Harekau, benim görev sürem: içerisinde Dağ ve Komando
Tugayı ile Hakkari birliklerinin Kuzey Irak topraklarında farklı kuv­
vetlerle, değişik derinliklerde yapuğımız 23 operasyonun; alu büyük
çaplısından biri ve somınrusudur.
10 gün süren bu harekatta çatışma alanlarında ölü ele geçirilen
PKK'lı sayısı 1 67'dir. Harekattan iki hafta sonra gelmeye başlayan bil-
326 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

gilerle dunım netleşti. PKK'nın 204 ölüsü, 89 yaralısı vardı. Yaralıla­


rın büyük kısmı güneydeki şehirlerin hastanelerinde bulunuyordu.
Birliklerimizden bir subay, iki astsubay, on sekiz erbaş ve er olmak
üzere, 21 şehit verdik.
Basında Ejder Harekau:
7 Temmuz 1995 Sabah, lnci sayfa başlıktan:
'Türk Ordusu dün Kuzey Irak'a girdi. Sürpriz baskında 57 terörist
öldüriıldü. Harekaun hazırlıkları son derece gizli tutuldu. Tuğgene­
ral Osman Paınukoğlu komutasındaki Dağ ve Komando Tugayı Kuzey
lrak'a girdi. Geniş kapsamlı harekatta birlikler PKK'nın hiç bekleme­
diği bir anda sınırı geçti ve terörisıleri kampta uykularında vurdu. Ha­
rekaun haberi önceden sızmadığı için baskından beklenen sonuç sağ­
lanabiliyor. Siyasi zeminlerde demokratik hakları genişletme çabala­
rı sürer ve dış baskılar devam ederken Kuzey Irak'a yeniden gidilme­
si Türkiye adına bir meydan okuma havasında sergileniyor."
7 Temmuz 1995 Hürriyet:
"Akıncılar PKK avında: Ağır silahlarla donaU!ınış akıncı tinıleri Kuzey
Irak'a girdi. Askeri kaynaklar, Barzani'nin, Kürdistan Demokrat Partisi
(KDP) 'nin yedi pcşmerge köyünün yakıldığı iddiasının doğru olmadı­
ğını belirttiler. KDP, Türk Ordusunun harekat konusunda önceden ye­
rel Kürt makamlarına bilgi vermediğini de belirterek, Türk HUküme­
tinden askerlerini Kuzey lrak'tan derhal geri çekmesini istedi."
7 Temmuz Milliyet:
"KDP: Türk Ordusu Irak'ta (Washington). KDP tarafından Washing­
ton' da yapılan ve ABD yönetimine iletilen yazılı açıklamada iki Türk Tu­
gayının sınırlan geçip Merga Sur bölgesinde Mezuri'ye doğru ilerledik­
lerini bildirildi. Yöredeki yedi köyün de topa tutulduğunu iddia etti."
8 Temmuz Sabah:
'Ti"trk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak lıarekau dün de devam etti.
42 terörist ölü ele geçti. Askeri kaynaklar harekaun devam edeceği­
ni, harekata kanlan personel sayısının da 3.000 komando olduğunu
bildiriyorlar. Öte yandan harekat, Türkiye ile Irak Kürdistan Demok­
rat Partisi (KDP) 'ni karşı karşıya getirdi. KDP kendilerine haber ver­
meden yapılan harekau eleştirirken, Dışişleri Bakanlığı yerel güçle­
rin sonımluhıklannı yerine getirmediğini, harekat bu nedenle ihti­
yaç duyulduğunu açıkladılar."
10 Temmuz 1995 Milliyet:
"Harekaun bilançosu 127 PKK'lı öldüri"ıldü. PKK'lıların üslendiği;
Sigindar, Pendm, Mezi, Şivi, Basyan, Dizo, Benar, İzuahan, Muzııli ve
1995 DöNEMI 327

Mergasor mınukaları Tiırk Silahlı Kuvvetlerinin denetimine girdi.


Genelkurmay yabancı gazeteciler için operasyon bölgelerine özel
gezi diızenledi. Tuğgeneral Osman Pamukoğlu Çukurca'da kendile­
rine açıklamalarda bulundu."
"Gaziantep'li Göğebakan ailesi giıney doğudaki PKK'yla miıcadele­
de dört yılda alu şehit verdi. Aileden, Murat, Mustafa ve Blılent Gö­
ğebakan Hakkari'de şehit düşnıler."
"Şehit cenazesinde Bakan yuhalandı: Hakkari Dağ ve Komando Tu­
gayında 9 aylık askerken Kuzey Irak'ta şehit diışen Sakaryalı Kenan
Şentürk için düzenlenen törende Milli Savunma Bakanı yuhalandı,
askeıi tören engellendi."
10 Temmuz 1995 Sabah:
'Terör yuvaları temizleniyor: Mehmetçik Kuzey Irak'taki operasyon­
larda 1 10 teröristi ölü olarak ele geçirdi. Askerlerimiz terör yuvaları­
nı birer birer temizliyor."
1 0 Temmuz 1995 Milliyet (Washington) :
"ABD Harekat Bitmek Üzere: ABD yönetimi, Türk askerlerinin bir­
kaç gıin içinde lrak'tan geri çekileceği yöniınde Ankara'dan giıven­
ce aldıklarını bildirdi. Dışişleri Bakanlığı sözciıs(ı sınır ötesi hareka­
un bitmek üzere olduğunu açıkladı.
Los Angeles Times gazetesi, Kuzey Irak Kürt örgütlerinin iddiaları­
nın aksine, sivil yerleşim birimlerinin büyük harekat alanının güne­
yinde kaldığını ve Tiırk askerinin ateşine hedef olmadığını duyıırdu.
Hugh Pope'un Km:ey Irak'tan gönderdiği haberde harekat komuta­
nı Tuğgeneral Osman Pamukoğlu'nun değerlendirmeleri geniş yer
aldı. Pamukoğlu: 'Bizim bu topraklarda gözümüz yok. Yalnızca bura­
daki PKK militanlarını temizlemek istiyoruz. 60 gi"ın içinde, sadece
bu sınır şeridinden gerçekleşen 36 saldırıda 26 adamım öldü. Bütün
gece boyunca her istikametten derinliklere ilerledik. Nerede olduğu­
muzu dahi çıkaramadan onları şaşkın bir haldeyken yakalayıp her
yönden vurduk' diye anlatu."
13 Temmuz 1995 Hürriyet, lnci sayfa başlıktan:
"Müthiş çocuklar: Gece yansı Kuzey Irak'a girerek nokta baskınlar
yapan komandolar, müthiş bir gerilla taktiği ile PKK'ya ağır kayıplar
verdirdi. 167 PKK'lı sessizce sustunıldu. Miıthiş komandolar, Kuzey
Irak' ta yuvalanan hain örgıiti"ı imha etmek için 'Ejder' kod adlı hare­
kau gerçekleştirdiler. 167 PKK'lıyı öldüren komandolar geldikleri gi­
bi sessizce geri çekildiler. Akıncı komandoları Kuzey lrak'a 40 kilo­
metre kadar girerek PKK ile 30 sıcak temas sağladılar. Zaman zaman
328 UNUTULANLAR DIŞINDA YEN! BiR ŞEY YOK

göğiıs göğüse çarpışmalar meydana geldi.


Ejder Harekatını askeri uzmanlar askeri açıdan mükemmel olarak
değerlendirip; 'Bu harekat, İngiliz komandolarının 2.i Dünya Sava­
şı'ndaki operasyonları kadar başarılı' olarak kıymetlendirdiler.
Hillari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Osman Pa­
mukoğlu komutasında Kuzey Irak'a sızan akıncı komandolar bölgede­
ki kam plan dört yandan kuşatıp altı gün boyunca ani baskınlar düzen­
leyerek PKK ile 30 kez sıcak temasa girip 167 PKK'lıyı imha ettiler."
14 Temmuz 1995 Turkish Daily News:
"General Pamukoğlu 'PKK teröristlerinin Kuzey Irak'tan Şemdinli­
Derecik ve Çukurca bölgelerine organize bir taarruz yapmak üzere
olduklarını öğrendik, derhal onların etrafını çevirerek bizimle mu­
harebeye girmeleri için zorladık. Hedefimiz bizzat teröristlerin ken­
dileri idi. Onların 167'sini öldürdük. Sınırımızdan 40 kilometre de­
rinliğe indik' diyerek sözlerine başlamıştır ..
Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı General Osman Pamu­
koğlu karakollara saldınyı 'karakol baskını' olarak söyleyen gazeteci­
leri uyararak, baskının, hazırlıksız ve beklenmedik bir anda olabile­
ceğini ve emir ve komuta ettiği birliklerin hiçbirinde böyle bir şeyin
asla olamayacağını belirterek, 'Şayet saldırının zamanı, istikameti ve
kuvveti bilinmiyor ve siz de mevzilerinizde uyuyorsanız buna baskın
diyebiliriz. Fakat, siz, teröristin saldın zamanını, nereden geleceğini
ve kuvvetini bilir ve ona karşı eller tetikte uyanık bir şekilde beklerse- -
niz buna karakol baskını değil, saldın denir' demiştir.
General Pamukoğlu, Türk-İran sınınndaki karakollara da saldın ve
tacizlerin olduğunu ve PKK'nın İran'daki yuvalarını bildiklerini; 'Biz
her şey için hazınz, İran 'ın ne tedbir alacağını bekliyoruz, bakalım '
diyerek sözlerini serzenişli bir ifade ile bitirmiştir."
Mayıs ayının ortalarındayken gelen atama emirlerine uygun olarak,
Temmuz başında Hakkari'ye atanan 1.000 kadar subay ve astsubay
birliklerine katılınıştı.
Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığına mensup aynı
miktardaki subay ve astsubay 13 Temmuz' dan itibaren Hakkari' den
ayrıldılar.
-4-28 Temmuz tarihleri arasında Hakkari genelinde PKK'nın 10 ey­
lemi oldu. Ve bu eylemlerin sekizi de Türk-İran-Irak topraklarının
birleşimindeki, sınırın köşe başındaki bölgede meydana geldi. 1 O sal­
dın yerinde 1 subay, 16 asker şehit düştü. 31 PKK militanı öldüriıldü.
16-30 Temmuz arasında Şemdinli ve Yüksekova bölgeleri daha ge-
1995 DONEMi 329

niş kapsamlı olmak ıizere bıitıin yurt içi alanlarını didik didik eder­
cesine, mıntıka esasına göre operasyonlar yapıldı. Bulunan 52 PKK
militanı imha edildi.

"Muharebelerde silahlann sesinden başka


hiçbir şey diğerinin benzeri değiJdir.
Taklitle olmaz, doğrusunu bilmekle olur.
Üstelik hiçbir taklidin şaheser olma şansı yoktur. "

Temmuz'un ikinci haftasında gece yarısı Harekat Merkezinde Ha­


rekat Şube Mıidürıi Kunnay Binbaşı Ferhan, Lojistik Şube Mıidürıi
Kunnay Binbaşı Necdet, İstihbarat Şube Mıidfırıi Yüzbaşı Güngör ça­
lışıyorduk. Bir ara;
- Komutanım biz şu kısa sürede o kadar çok şey öğrendik ki zaman
zaman siz fikrinizi söylemenize rağmen birkaç konu var onları sora­
bilir miyiz, dediler.
- Sorun bakalım, hala görüşülüp konuşulamayan mesele mi kaldı?
- Komutanım biri bu askere alma sistemi. Kaç çeşit asker var şu an-
da; bedelli, 8 aylık, 18 aylık. Bunlar ne kadar doğru ve uygun? Hak­
]
kari e bile 8 aylık asker gelmeye başladı.
- ünce şunu söyleyeyim; Anayasa gereği Tıirk Silahlı Kuwetlerinin
harbe hazır olmasından Bakanlar Kurulu (Hükümet) Tıirkiye Bıiyıik
Millet Meclisi'ne karşı sorumludur.
Bedelli sistemini son zamanlarında Osmanlı önce Türk ve Müslü­
man olmayanlara; bunları askere almıyonız, silah ve malzemeye kat­
kılan olsun diye uygulamıştır. Sonradan Türklere de tatbik ederken
1. Dünya Harbi öncesi Enneni ve Rumları da askere almış, fakat fiyas­
koyla bitmiştir. Enneni asteğmen ve askerler silah ve mennileriyle kar­
şı tarafa geçmiş, Rumlardan da amele taburları yapılmıştır.
Vatan savunması görevi neyi gerektirir? Savaş sanatını öğrenmeyi.
Bu sanatı öğretecek bireysel eğitim 34 haftada verilebilir ve alınabi­
lir mi? Muharebenin ne olduğu ortada değil mi? Efendim, bunlar iş­
lerini kaybederler, maddi zarara uğrarlar, eğitim kariyerleri yanın ka­
lır. İnsanın yaşamının sıfır hattında gidip geldiği bir faaliyette canın
dışında her şeyini kaybetsen ne olur? Sonra ben okuyamadıysam bu
benim yetenek eksikliğimden mi? Yoksa sosyal devletin işlevini yeri-
330 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

ne getirememesinden mi? Ben 18 ay askerlik yapıyorsam bunun se­


bebi ekonomik ve sosyal nedenlerden değil mi? Ne bedelli, ne de 8
aylık askerlik yapmanın eşitlik, adalet ve vicdani yönü yoktur. Anla­
mak da mümkün değildir. Siz bilmiyor musunuz, muharebe sahası
daha çok işlenmiş kafa gerektirmiyor mu? Madem memleketin başı
belada bu dönemde iyi eğitim yapanlar daha fazla silah alunda nınıl­
malı. Efendim, genç nüfus fazla, vesaire gibi mazeretler statfıkoculıık­
tan başka bir şey değildir. Sonra ..
- Komutanım kusura bakmayın sözünüzü kestik biz de ikinci ola­
rak nüfus ve mevcm fazlalıklannı soracakuk. Siz her zaman 'kalaba­
lıklarla olmaz, başınm kaldın p gökyüzüne bakın; yırUcilar yalnız, kar-.
galar kalabalık uçar' dersiniz. Kalabalıklardan hoşlanmıyorsunuz.
- Bunun örneğini siz yaşayarak görüyorsunuz. Bu güne kadar biz
her türlü harekau kaç kişi ile yapuk? Azami 4000 askerle. Peki Hak­
kari' de kaç asker var? 23.000. Geri kalan 19.000 kişinin bunda kusıı­
m yok. Onlara bir yerde dur diyorsun. O çocuklar da duruyor. Bizim
için Hakkaıi'nin tamamında 4000 asker olsa ne fark eder? Adamla­
rın sayılan ve yerleri belli. Üstelik biz ele avuca sığmadığıınız için za­
rar da veremiyorlar. Onları suya götfııi:ıp susuz getirmiyor ınuyıız? Bu
iş için dokuz ayın çarşambalarını bir araya getirmeye ihtiyaç yok.
Size bir soru sorayım, ama cevabını da vereyim. Osmanlının kadro­
lu temel askeri giıcıi neydi? Yeniçerilerdi. Yükseliş dönemi dahil, ba­
zı dönemler dışında Yeniçerilerin mevcudu 20.000'i geçmemiştir. Ye- ·

niçerilerden sonra kıınılan Nizamı Cedidin mevcutları 48 ila 70 bin


arasında değişmiştir. M.Ô. 1540 'larda bugünkü anlamdaki ordu ni­
zamı ilk kez Mısırlılarda göriılür. Ve bugüne kadar dünyada sistema­
tik bir şekilde alu askere alma usulü uygnlanmışur. En pahalı sistem
de şu anda bizim uyguladığımızdır. Yani bıitün ihtiyaçları devlet ta­
rafından karşılanan sistem. Bıı sistemde paranın yarısından fazlası da
yeme içme, yauna kalkma, ayakkabı ve çoraba gider.
Bu da eski ve zamanı geçmiş bir düzendir. Genişleme, kalabalıklaş­
ma, bu devrin ve geleceğin teşkilat yapısı değildir.
Muvazzaf ordu çelik çekirdek ve bilye gibi olacak. Mevcudu da ba­
na göre 150-160 bini geçmemeli. Genel ve bölgesel bir savaş olacak­
sa bu 'yıldırım tipi' bir seferberlikle halkın kaulımı ile olacakur. Bu
tip savaşlarda zaten 4-5 ay hazırlık yapılacakur. Neyinize yetmiyor? Ye­
terki hazırlıklı olun.
Dalıa bitmedi. Ben 3 Temmuz 1993'de buraya geldiğimde bu mü­
cadeleye bağlanan asker sayısı 1 85.000'di. PKK'lı sayısı blıtiın istihba-
1995 DÖNEMi 331

rat örgütlerine göre 12.000'di. Şu anda 360.000 asker var ve PKK'lı


sayısı da 5-6 bine düştiı. Neredeyse 60 askere 1 PKK'lı düşüyor.
Karakollardan birindeki askerin gece veya gündüz arazideki bir cismi
yanlış algılaması sonucunda açılan ateşe birden bütün silahların katıl­
masıyla başlayan atışları diyelim 20 dakika sonra kestirebildiniz. Kesil­
mez ya. Giden para ne kadar biliyor musunuz? 1 3 milyar. Siz her halde
şu anda 10-12 milyon maaş alıyorsunuz. Bu anlattığım örnek 60 küsur
kışla ve karakolu olan Hakkari'de her gün kaç kere cereyan ediyor? Can
pazarında elbette paranın canı cehenneme. Ama, bu da gidiyor işte.
Sonra bu coğrafyada, Persler, İskender, Roma, Selçuklu, Osmanlı
ve Timur, hiçbir dönemde bu kadar asker bir arada olmamıştır. Uzat­
mayayım; asker alıµa sistemi ve süresi, hepsi birbirinin içindedir. Hız­
la zamana ve geleceğe göre düzenlenmelidir.
Bir de şu, ABD ve NATO ilkesi. Efendim "2 cephede savaşa girersek
birinde taarnız ederken diğerinde savunmayı güçlü nıtalım". Bundan
sonra NATÖ ne işe yarar diye sorabilirsiniz. Siz sormadan ben söyle­
yeyim. Horozu çok olan köyde sabah olmaz. Bu güne kadar tam ve za­
manında yaptığı bir eylem var mı? Bundan sonra da bezirgan olup
pazarcılık yapar. Kim bizi 2 cephede savaşa siınikleyecek? Tırnağı olan
başını kaşısın. Sovyetler'in dağılmasından 1.5 yıl geçmeden ABD bi­
le 20 Tümeninin B'ini lağv etti. Niye para harcasın? Bağıınsızlığı kay­
beunenin en kestirme yolu başkasının parasını sarf etmektir.
Siz benim teşkilatlanma konularındaki fikirlerimi biliyorsunuz. PKK
mücadelesine seçilmiş subay ve astsubaylar dalıil 20.000 asker yeter de
artar. 4-6 ay özel eğitim yapacağız. Sonra bölgeye çıkıp 14 ayda dağla­
n, vadileri, ormanları tertemiz edeceğiz. 5000'lik dört grup halinde ça­
lışacağız. Helikopter ve dağ topçusu dışında da hiçbir şeye ihtiyaç yok.
Bizim nerede, ne yapacağımıza şeytan bile akıl erdiremeyecek.
PKK'nın hangi gnıbu bizi en az bekliyorsa onun karşısına çıkacağız.
Diyelim bir sürü kurbağa var. Bütiın hepsi altında kalsın diye heyu­
la bir kayayı onlann üzerinde tuunaya ne gerek var? Bazıları eziliyor,
bazıları da kaya ve zemin arasındaki boşluklarda yaşıyor. Alırsın kuş
lastiğini (sapanı) küçük çakıl taşlarıyla hepsini tek tek vımırsun. Ka­
yayı getirdin götürdün, yuvarladın, çevirdin; bu kadar emek, zaman
ve bedele ne gerek var?
Askerlik süresi bir savaşçının ne kadar zamanda yetiştirilebileceği­
ni doğnı ve tam tespitle mümkündür. Bu süre dört aydır. Dört ay son­
ra ne yaparsan yap. Pratik, alışkanlık kazandırır ama mükemmelleş­
tirmez. Sekiz ay daha silah altında tutar, 12 ayda (bir yıl) terhis eder-
332 UNUTULANLAR ÜIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

sin. Size daha onlarca örnek verebilirim. Hem siz bunları yaşayarak
görmüyor musunuz?
(1999 Ekim'inde Kıbns'ta Tümen Komutanı iken bir ödül töreni
için Ankara'ya çağinlmışum. Ayrılmadan önce Kara Kuvvetleri Ko­
mutanı Orgeneral Atilla Ateş'i ziyaret ettim. Kıbrıs ile ilgili konu­
lardan sonra Komutan:
- Osman Paşa, sen terör uzmanı olarak ne önerirsin? PKK ile mü­
cadelede nasıl bir teşkilat ve yöntem uygulayalım? dedi.
- Estağfurullah komutanım. Fakat ben bunu, malumlarınız her rüt­
be, her makam ve her seviyede yapılan toplantılarda defalarca arz
ettim, anlattım. Gene arz edeyim. Bir kışla boşaltılıp bize verilsin.
Subay ve astsubayları seçeceğiz. 4-6 ayda 15-20 bin kişilik bir birlik
yetiştirelim. 14 ayda bölgeyi tertemiz yapalım. Kimseden hiçbir şey
istemiyonız. Sadece helikopter ve dağ topçularına ihtiyaç olacak.
Zaten onlar da bölgede.
- Ben de bir eğitim merkezi açılmasını düşünüyorum.
- Komutanım bu mücadele tipinde karşı taraf için küçük birlik da-
ha ürkütücüdür. Büyük birlikler hem daha fazla paça kaptırıyor hem
de yaklaşmaları ağır ve gürülnilü oluyor. Aslında çok sayıda askere
hiçbir yerde gerek yok. Şu anda Kıbns'ta biz Rum Milli Muhafız Or­
dusundan üç misli daha fazla askerle dunıyonız. Ada, Anadolu'ya
70 mil, Yunanistan'ın en yakın adasına 540 mil mesafede. Kim kim­
den çekinip korkuyor? Biz mi Rumlardan, Rumlar mı bizden? .Be-.
nim böyle bir durumu kabul eunem mümkün değil, dedim.)
Kurmaylardan biri:
- Komutanım gene afve pişmanlık yasası meselesi çıku ortaya, dedi.
- İki yılı aşkın zamanda bizim bölgede 202 PKK militanı kendiliğin-
den teslim oldu. Bunların 170 kadarını ben de sorguladım. Bu gelen­
ler samimi. Fakat sizi bağışladık diye afla her halu yiyenleri tekrar hal­
kın arasına sokarsanız bu kurumaya yiız nıunuş tarlayı yeniden sula­
maya benzer. Sonuçlarını görür, bedelini de millete ödetirsiniz. Son­
ra da "pişman olmakta geç kalındı, sayılmaz" dersiniz.
- Komutanım şimdi bir husus daha aklıma geldi. Bugüne kadar
23.000 kişiden bir kişiyi bile mahkemeye vermediniz. İntihar eden
yok. Firar eden yok. İzinden geç dönen yok. Yaralıların bazıları iyileş­
meden birliklerine koşuyor. Ne olursa olsun burada her tip insan var.
Bizim bu sayının beşte birirıe dahi ulaşmayan eski birliklerimizde, üs­
telik normal garnizonlarda bunların hepsi oluyor. Siz de biliyorsu­
nuz. Biz aslında bütün sebeplerini biliyoruz da, siz söyler misiniz, bu
199 5 DONEMi 333

nasıl oluyor?
- Prensip, ilke gibi şeyler bekliyorsunuz değil mi? Hayır. Sadece
içimden geldiği gibi hareket ediyorum.
Binbaşı Ferhan:
- Komutanım Hakkari ve Kuzey Irak kabartma haritasına hiç kıpır­
damadan sekiz saat bakıyorsunuz. Yiizbaşı Güngör de bir kere 13 sa­
at hiç gözünüzü ayırmadan izlediğinizi görmüş. Geçen ay altı ayn böl­
gede başlatılan operasyonda beş tabur da ayn ayn yerlerde sıcak te­
mas sağladı. 'Temas sağlayamadım" diye rapor eden tabur komuta­
nına "en geç 30 dakika içinde temas sağlayacaksın" dediniz ve 20 da­
kika sonra o tabur da temas sağladı.
- Bunun cevabı çok basit; yüreğini açacaksın ve gönül gözüyle ba­
kacaksın. İnsanın isteyip de yapamayacağı bir şey yoktur.
- Bu bela bitecek mi komutanım?
- Doğru çoğunlukla dehşet vericidir. Hayır, bitmeyecek; 'oturma',
"bekİetme", "sabır" dönemlerine girecek fakat tamamen kaldınlama­
yacak. Sebebi de, 1984'den itibaren israf edilen 10 yıldan ötürü me­
sele dipsiz kör kuyulara dönmüş. Gene de yapılabilecek çok şey var
ama kim yapacak?
Cumhuriyet denilen şey onu ilan edenlerin canlarıyla, kanlarıyla
imzalanır. Ve kuranlar hangi bedeli ödediyse, ancak o bedel ortaya
konularak savunulabilir. Herkesin bu ruh ve inançta olması lazım; Y-o­
netimlerde, kendine acımayan, millet sevgisinde sınır tanımayan, ce­
sur ve iyi insanlar olmalı. Aksi halde her şey bahane olacak.
- Döndükten sonra her şey size çok sıradan ve basit gelecek, hiçbir
konu sizi tatmin etmeyecek, ofislerde, bürolarda onıramazsınız, canı­
nız çok sıkılacak komutanım. 'Hareket eden her şey etki yaratır' der­
diniz. Bundan sonra da duran her şeye kızacak mısınız?
- Duranla, onıranla, hareketsizle ne gidilecek bir yer, ne de ulaşıla­
cak bir amaç vardır. Herkes ve her toplum kendi bilir. Bana gelince
eski ruhuma geri dönemem.
18 Haziran' da başlayan "İsimleriyle Güneşi Yükseltenler" anıtının
yapımına mimar, endüstri tasarımcısı ve inşaat mühendisi üç asteğ­
menin nezaret ve yönetiminde Tugay İstihkam Bölüğüne mensup as­
kerler tarafından geceleri aydınlatma altında çalışarak da hızla de­
vam ediliyordu.
1984-1995 arasında geçen 12 yılda Hakkari'de şehit düşen 623 su­
bay, astsubay, erbaş ve erin ailelerine haberleri olması için aşağıdaki
yazıyı gönderdim.
334 UNUTUUNLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

T.C.
K.K.K.
DAG VE KOMANDO TUGAYI VE GÜVENLİK KOMUTANLIGI
HAKKARİ

PER: 9234-434-95/ 09 TEMMUZ 1995


KONU: Şehitler Anıu.

SAYIN KOÇ AİLESİNE,


Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Aziz Milletimizin bölünmez bütün­
lüğüne kasteden düşmanlarının maşası olan bölücü terör örgütü
PKK'ya karşı HAKKARİ coğrafyasında kahramanca mücadele veren
Dağ ve Komd.Tug.K.lığı emrinde görev yapan oğlunuz P. Er Abdül­
kadir KOÇ; 06 MAYIS 1995 tarihinde "ŞEHİT" olmuş ve bir asker için
rütbelerin en büyüğü olan ŞEHADET mertebesine ulaşmış ur.
Bu Vatan ve bu Millet için genç ya.'jında canını esirgemeyen ve bu
toprak.lan kanıyla sulayan kahraman evladımız ve diğer evlatlarımı­
zın anılarını sonsuza dek ya.'jatmak, bizlerin ve gelecek nesillerin da­
ima haurlamalannı sağlamak, adlarını ebedileştirmek maksadıyla ek­
te maket fotoğraflarını sunduğumuz şehitler anıu, Dağ ve
Komd.Tug.'nın ana kışlası olan Korg. BAŞYURT Kışlasında hakim ve
görkemli bir tepede inşa edilmeye ba.'jlanmışur. İnşaat faaliyetlerinin
30 TEMMUZ 1995 tarihinde bitirilmesi planlanmışur.
"Canını Vermek Uğruna Silahını Bırakmayan, Göğsünden Akan
Kanla Vatanını Sulayan, Yeşeren Bu Topraklarda Güneşi Doğuranlar
Anısına" yapılacak "Adlan ile Güneşi Yükseltenler Anıu"nın üst plat­
formunda oğlunuzun ismi mermer bloklara kazınmış olarak diğer şe­
hit arkada.'jlannın isimleri ile birlikte yer alacakur.
Anıun ön platformunda ekte gönderilen "Komando Olmak Onu­
mmdur" şiiri ile "İstiklal Marşı"mız mermer bloklara kazınmış olarak
bulunacakur.
Bu vesile ile değerli ailenize tekrar ba.'jsağlığı diler, saygılar sunarım.

Osman PAMUKOGLU
Tuğgeneral
Dağ ve Komando Tugayı
ve Hakkari Güvenlik Komutanı
1995 DÖNEMi 335

"Umutsuzluk insan iradesinifelç eder.


Toplumu sararsa kurkmak gerekir. "

1-20 Ağustos tarihleri arasında PKK'nın sınır hatlarında, uzaktan


ateş açma şeklinde eylemleri oldu. Çıkan çauşma ve yıiriıtülen takip­
ler sonucıında üç asker şehit oldu, 24 PKK'lı öldiinildii.
2 Ağustos günü öğleden sonra Tugayın kışlasındaki piste bir sivil
helikopter indi. Kısa bir süre sonra da emir astsubayı MIT görevlisi
üç kişinin ziyaret için geldiklerini söyledi.
Gelenler Milli İstihbarat Teşkilau Van Bölge Müdiiriı ve iki yardım­
cısıydı. Müdıir çantasından büyıik bir zarf çıkarıp uzatu ve: ·
- Komutanım sayın Müsteşarımızın size selam ve saygıları var, "Os­
man Paşa'nın aklında yanlış bir şey kalmasın" diyerek bu zarfı size
gönderdiler, dedi.
- Ne bilgisi var bunun içinde?
- Biz malumatkar değiliz komutanım, dediler.
Zarfı açum ve içindeki beş sayfalık notları hızla okudum. Sonra, oku­
mamın biUnesini sessizce bekleyen üç görevliye,
- Arkada.şiar eskiden ben de bütün insanlar gibi, bazı akıl almaz gi­
bi görünen şeylere şaşırırdım. Hakkari'de yıiriıttüğümiiz mücadele
boyunca yaşadıklarımdan sonra, yeryiızıinde insanlara ait hiçbir şey
aruk beni şaşırtamaz. Yazık, çok yazık. Tanrı bizim milletin yardımcı­
sı olsun, dedim.
Biraz sohbet ettik, ayrıldılar.
Beş sayfalık bilginin özeti şuydu:
Kiirdistan İşçi Partisi (PKK) 'nin 5. Kongresi Şırnak ilinin 18-20 ki­
lometre alunda, Kuzey Irak'taki Haftanin kampında yapılmışu.
Aynı bölgede, ıiç ayrı noktada 500, 200 ve 50 kişi olarak; PKK'nın
iist diizey yönetim ve grup liderlerinden 700 kişi toplanmışu.
Haftanin'e gelişler 23 Kasım 1994'de başlamış, 26 Şubat 1995'de,
en son grup ayrılmışu. Toplanu 1,5 ay siinnfıştıi.
MIT bu biiyıik organizasyonu başından sonuna kadar, 22 ayrı tarih­
te 22 kez rapor edip bildirmişti.
İşin daha da ilginç tarafı 5. Kongreyi yapanlar da Türkiye Cumlıuriye­
ti Devleti Haftanin'e bir harekat dıizenler diye bekleınişlerdi. Bundan
daha doğal bir şey olamazdı. PKK'nın üst dıizey kadrosundan 700 kişi
burnumuzun dibindeki bir yerde 1,5 ay süren bir toplanu yapıyordu.
22 ayn tarihte, 22 defa bu faaliy�tin kendilerine bildirildiği makam­
lar şunlardı: Cumhmbaşkanlığı, Başbakap.lık, Genelkurmay Başkan­
lığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Hava Kuwetleri Komutan­
lığı, Milli Giıvenlik Kunılu Genel Sekreterliği, Jandarma Genel Ko­
mutanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı, Genelkurmay İç Giı­
venlik Harekat Merkezi .
İki kere de Diyarbakır'daki 2. Taktik Hava Kuwetlerine bildirilınişti.
Kurmayları çağırdım.
- Alın okuyun. Şu aylarca kafa yorduğumuz, uykusuz kaldığımız de­
miyeceğim, zaten olınadığı için; biz Hakurk'ta burnumuzdan solur­
ken, televizyonların haber bültenlerinde üst iıste geçen, PKK'nın 5.
Kongresi neymiş görün, dedim.
Birkaç kez okudular ve sonra bana bakular.
- Konuşmayacak mısınız? Dilinizi mi yuttunuz yoksa, dedim.
Harekat Şube Miıdiıriı Binbaşı Ferhan:
- Komutanım ben 17 yıllık subayım. Hakkari'ye kaUlışımdan itiba­
ren öğrendiklerimin yanında, geçen 17 yılda öğrendiklerim bir hiç
kaldı, dedi.
- Ferhan barış koşullarında istersen 107 yıl iıniforma giy. Asker ola­
rak senin mesleki şansın bu miıcadelede her metrekaresinde 24 saat
devamlı fokurdayan bir geniş kazanın sıcak suyuna atlamış alınan.
5 Ağustos'ta General - Amiral tayinleri açıklandı. Ankara'ya atan­
mışum. Yerime de 30 Ağustos'tan itibaren Tuğgeneralliğe yükselecek
olan devre arkadaşımız Tank Kurmay Albay rahmetli Tuncay Kavun­
cu atandı. (Tuncay Paşa yakalandığı amansız hastalıktan kurtulama­
yarak Hakkari'den döndiıkten bir yıl sonra rahmetli oldu.)
Tuncay ile aramızda iki yıl olmasının sebebi; benim iıstiın sicil kı­
demi ile mümtaz terfiimin bulunması ve general olma sırası geldiğin­
de de Tuncay'ın bir yıl gecikerek general olmasıydı.
Tuncay 16 Ağustos'ta kauldı. Benim de 20 Ağustos' ta emirler gere­
ği ayrılmam gerekiyordu.
Tuncay' a; "Bak dostum sana söyleyeyim şu dört giınde, Hakkari,
Irak, İran, coğrafya, kamplar, düşman dunımu, nizami olmayan mu­
harebe taktikleri ve hatta kendimizi anlatmak ve göstermek kayıkla
okyanusu dolaşmaya, taşıma suyla değirmeni döndiırmeye benzer. Si­
ze buraya gelmeden bazı konular anlatılmışur. İşe yarayıp yaramadı­
ğını kendin yaşayarak göriırsiın.
26 ay önceki Hakkari ile bugiınkiı Hakkari arasında, Hakkari dağ­
lan değil, Himalayalar kadar fark var. Alt kadro tecriıbelidir. Fakat şu-
1995 DöNEMI 337

nu söylemek zomndayım; benim huyuma suyuma, usul ve yöntemle­


rime alışkındırlar. Türk topraklarındaki dağlarda Türk Milletine ve
onun ordusuna kabadayılık yapılması bizi çılgına çevirip zıvanadan
çıkarur. Asla müsamaha eUnemelisin.
24 saat sırf PKK'yı düşüneceksin, hissedeceksin, hayal edeceksin, se­
zeceksin, doğaçlama yapacaksın. Gece 2-3 saat uykuyla yetineceksin.
Ve bazen günlerce uyumamaya kendini alışur. Muharebelere nere­
lerde başlanacak, ne kadar kuwetle başlanacak, ne zaman ve niçin bi­
tirilecek; bunların hepsi hakkında daha harekat başlamadan bir fik­
rin ve karar tasarın olacak.
Sana insan mhları ile nasıl temas sağlayacağını anlatmaya kalkışma­
mın anlamı yok. Yalnız şunu söyleyeyim. Silahlı bir güç, disiplin ve
otorite olınadan harekat alanında sevk ve idare edilemez.
En etkili muharebe taktiği hasma sürekli saldırmadır. Sonunda ne
direnci, ne de gücfı kalır. Tükenir, yonılur, biter. Kar, yağmur, dağ,
orman, yurt içi, yurt dışı, karanlık, aydınlık, yaz, kış hiç fark eunez.
Daha fazla hareket, daha fazla sfırat, s(ırat, daima sfırat olacak.
Liderlik denilen şey benim için, her seviyedeki asun örnek davra­
nışlar görerek kendilerinin de liderlerine benzemeye, onun hareket­
lerini yapmaya ve taklit etmeye çalışmasıdır. Bunun dışındaki her şey
boş !afur.
Benim biıtün anlatuklarımın çok fazla anlamı olmadığını bilmeme
rağmen, gene de, imılen açıklamalıyım. Esas olan senin mizaç ve ka­
rakterin ile mesleki ehliyetindir. Dünya görüşünün ne olduğu ve se­
rüven nıtkunun olup olmadığı da buna dahil" dedim.
Benim yemekle pek aram olmadığı için, kahvaltı şöyle olmalı, şu
şöyle yenmeli gibi şeylerle alakam yoktu. Fakat Tuncay gelince, ben
de o misafir diye üç gün onunla birlikte kahvalu yapmak durumun­
da kaldım.
Bu kahvalular sırasında Tuncay, kendisinde yüksek tansiyon bulun­
·duğunu ve daha önce mide kanaması geçirmiş olduğunu söyleyince,
aruk hiçbir şeye şaşırmamaya kendimi alışunnaya çalışırken, yapılan
bu atamaya hayret eunemek mümkün değildi. "Allah selamet versin.
Hfila her şeye üzülüyorum. Benim aruk bu nıht.an kurnılmam lazım"
dedim.
"İsimleriyle Güneşi Yükseltenler" Anıu hakkında bilgi vermek için
623 şehit ailesine gönderdiğimiz yazıyı almaları üzerine, ailelerinden
mektup, telgraf ve telefonlar geldi.
Kendisinin bir parçası olan evladını kaybeden anne ve babaların
338 UNlmlLANLAR DışıNDA YENi BiR ŞEY YoK

duygu, diışünce ve nıh hallerinin ne olduğunu göstermek için birkaç


örnek aşağıdadır.
"Sayın paşam; Şehitler anıtı hakkında bilgiler veren kıyınetli meknı­
bunum aldık. Teşekkür ederiz. Sağ ahın. Yüksek komutanız altında­
ki Dağ ve Komando Tugayına bağlı Ylıksekova'daki i nci Dağ ve Ko­
mando Tabunında görev yaparken 26 Mayıs 1989'da PKK'ya karşı
yapılan bir operasyonda oğlum Üsteğmen Macit Ağca şehit oldu.
Oğlumla beraber bu vatan uğruna şehit olan evlatlanmızın anısına
yaptırmakta olduğunuz Anıt, muhakkak ki Türk Milletinin kalbin­
de sonsuza kadar yaşatılmasının kanıtı olacaktır.
Biz şehit ailelerine umıtulmadığımızı, acılarımızı paylaştığınızı, ya­
nımızda olduğıımuzu gösterip bizleri manen yücelttiniz.
Muhterem paşam; artık şehitlerimiz bu muhteşem anıtla, vazifesini
yapmış bir asker ve şehit olarak, nur içinde rahat uyuyabilirler. Pa­
şam yaptırdığınız bu anıtla, Türk Milletinin gönüllerinde taht kur­
dunuz. Allah razı olsun. Saygılar sunarım."
(Mektuba Üsteğmen Ağca 'nm ünifrmııau mmi de iüştirilmişti.)
İsmail Ağca
Şehit Piyade Komando Üsteğ­
men
Macit Ağca'nın babası
Ağııstos 1995, Ankara

"Pek muhterem Tuğgeneralim Osman Pamukoğlu. Şehitler Anıu


hakkındaki değerli yazılarınızı saygı ile aldım. Duygularınıza, vatan­
perverliğinize, oğlum Şehit Jandarma Teğmen Nadir Ozan için tak­
dirlerinize, şefkatinize, vefanıza minnettarım. Allah zatı alinizi ko­
rusun. Daha yüksek rütbelere, makamlara eriştirsin ki, biz millet
olarak daha huzurlu ve rahat olalım.
Kahraman Tugayınız Kuzey Irak'a girip çok kısa sürede 160 PKK'lı­
yı öldürerek, bu tip operasyonların nasıl kolaylıkla yapılabileceğini
göstermiştir. İyi bir Türk Vatandaşı olarak sizi alkışlıyonım. Minnet
duyııyonım. Bu Vatan ve üzerinde yaşayan insanlar için yonılan in­
sanları tanıdıkça dünyalar benim oluyor.
Türkiye' deki siyasilerin halini görüyorsunuz. Hiçbiri Vatan için bir
fedakarlık yapmıyor. Baş olmak, başkan olmak peşindeler. İçerden
ve dışardan milletimi1J ve vatanımızı bölmek ve zayıf düşürmek için
çalışanlar o kadar fazla ki, Türkiye hiç bu kadar bol düşmanla yiız
yüze gelmemiştir.
I 99 5 DONEMi 339

Sayın generalim, iızi'ıntlılerimi takdir buyumn, beni bağışlayın. Ölü­


me katlanmak kolay değildir. Hele her tiırlü imana, kültüre, edebe
sahip olan bir evladı 14 ay hasretten sonra göremeden, koımşama­
dan kaybetmek daha da güç ve acıdır.
Minnetlerimi, şükranlarımı, saygılarımı arz ediyomm."
Şehit]. Teğmen Nadir Ozan'ın
babası
Turgut: Ozan
Ağustos 1995, Elazığ

"Canım paşam
Can asker çocuklanml...
... Mayıs ayı, haber geldi;
- KAPIMIZA BAYRAK VE O'NUN HER ŞEYİ ...
ŞEHİT OLDUGU HABERİ GELDİ...
Hala bitmeyen "KOR ATEŞ" yakıyor içimiz;
Bilinmez ki, kör talih . .
- Oğlumu - Alim 'i - Afişim 'i;
Buhıverecek - Nedense boş aruk benim "giılüm" yok...
- GECELER öyle yalnız,
GÜNDÜZLER öyle cılız ki;
Gel de bitmesini isteme DÜNYADAN
AGLAMA dur HADİ!..
Bizleri çok duygusallaştıran mektubunuzu aldım. Bu kadar İŞİNİ­
ZİN ARASINDA bile YAVRUMUN ADINA - çocuklarımızın adı­
na ... dikilen muhteşem ANIT için; ne kadar yazsam, ne kadar teşek­
kür-minnet-şükranlarımı göndersem karşılayamam. Ama "O ANA
KALBİNİ" gönderdim. O'NUNIA SARIN; O'NUNLA yemyeşil edin
toprağını.
- Aruk bir can borcum vardı YARADANIMA
- Şimdi minnettarlığım var siz askerlerime!..
KOMANDO ANNESİNDEN
İçime işleyen zifiri karanlıklar
Beni benimle tutsak edemez;
Zincirlerle san/sa gündüzler
Gülüp geçer benim can çocuklarmı
Onlara wr gelmez.
Duman tüten bacalanrııda leylekler;
340 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

Dizi dizi geliryuva yaparlar;


Onlarınkine çomak mı soktuk,
Bu kötülükl,eri acep niyeyaparlar.
.,- Aşın mı yok?
Verir benim Alim.
- Çulun mu yok ?
Üstünden pardösüsünü çıkanr
·
O canlanm
Kahpelik bekl,erııemişkrdir Ata ocağında
Düşmana, el venniş;
Can vermiş benim yavrulanm
Suçu bu rııu ki acımadan
- Ey kahpe kurşunlar
Susmadı onlar; bakın her yerde varlar
Size dar gel,ecek bu dağlar
Hain ey arsız insanlar!..
Paşam!
Dinecek bu acılar değil mi?
Sizler, var oldukça;
Komandolar, yok edecek bu BELAYI . . .

Var olun siz;


Şehit yavrulanmız İÇİN
HAYKIRIYORUZ ..
''VATAN SAGOLSUN"I..
Ruhları Şad olsun ...
"

"EŞREFPAŞA GÜLÜ"
Komando Ali'nin
- Babası Mustafa
- Annesi Berran
- Kardeşi Rıfat
Özçilengir Ailesi
Ağı.ıtos 1995, İzmir
1995 DONEMi 341

"Bütün ülke uçurumun kenanndaydı,


Ömrümüz pahasına onu kurtardık,
Burada yatıyunız şimdi. "

20 Ağustos 1995 günü öğleden önce 2. Ordu Komutanının nezdin­


de Dağ ve Komando Tugayının Sancağını Tuncay Paşaya teslim ettim
ve "İsimleriyle Güneşi Yükseltenler" Anıunın açılışını yapuk. Açılış­
tan önce, Anıt Ziyaret Defterinin ilk sayfasındaki metni; devir teslim
töreninde bulunanlara okudum.
"Bu anıt, Şehit Türk Askerleriyle, onların, 'Vatan Sağolsun' diyerek
Türk Milletinin yüksek asaletini gösteren anne ve babalarının huzu­
runda, sonsuza dek saygı dunışunda bulunulmasını amaçlamaktadır. "
Nedeİı "İsimleriyle Güneşi Y-
ukseltenler" tarumıru kullandığııruzı da;
"Aıpt formuyla, şehitlerimizin nıhlannın göğe yükselişini sembolik
anlamda yansıur. Ziyaretçilere bu hissi yaşatarak, duygu ve düşünce­
lerini vatan için canını veren şehitlerimize yoğunlaşunp, milleti bü­
tünleştirici görevini mimari yapısıyla üstlenir. 1 1 metre yüksekliğin­
de iki ana kolon anıu kavrayarak, şehitlerimizin isimleri ile birlikte
yükselerek, ruhların göğe ulaşmasını ifade eder. Tepede ulaşılan alan­
da, şehit isimleri ile birlikte ışınsal açıdan kollarla ufuktan yükselmek­
te olan güneş tasvir edilmiştir" diye açıkladım.
9 Eylül 1995, Hürriyet:
"İlk Güneydoğıı Anıu: Güneşi Yükseltenler. Dağ ve Komando Tu­
gayı ve Hakkari'deki birliklerin teröre karşı verdiği mücadelede şehit
düşen 623 kahraman evladı, muhteşem bir yapıtla anıtlaştı. Şehit ad­
larının yazılı olduğu 1 1 metre yüksekliğindeki, "İsimleriyle Güneşi
Ylıkseltenler" Anıu, yüzde 25 meyilli, 2 bin metre karelik bir alanda
inşa edildi.
Çanakkale ve Kıbrıs şehitlerinden sonra, Güneydoğu şehitleri de
Hakkari Dağlan 'nda ölümsüzleşti. Anıt iki ay gibi çok kısa bir sürede
başlayıp bitirildi. Anıt Ağııstos ayı sonunda görevini tamanılaya.-ak An­
kara'ya atanan Tuğgeneral Osman Pamukoğlu tarafından yapunldı.
Hakkari bölgesinde son 11 yılda şehit düşen, 28 subay, 21 astsubay,
574 erbaş ve erin rütbesi, adı, baba adı, doğum tarihi, memleketi, şe­
hit olduğu tarih ve yer mermerler üzerine yazılmış dunımda. Mermer
plakalar üzerinde Atatürk'ün vecizeleri de bulunuyor. Bunlar arasın­
da, 'Türk Milletinin çocuklarının kahramanlık ve fedakarlıklarına öl-
342 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YOK

çü bulunamaz", "Bu memleket tarihte Türk'tü, halen de Tfırk'tür ve


ebediyen Türk kalacaktır", "Dünyanın hiçbir ordusunda, yüreği se­
nin kadar temiz ve sağlam askere rastlanmamıştır" .vecizeleri dikkati
çekiyor.
Şehitlerimiz için yapılan anıtın bir benzerini, ABD, Vıetnam'da ölen
askerleri için yapmıştı."
Sancak devir teslimi ve Anıtın açılışında bulunan hı.inin misafirler
saat 14:00'da kışladan ayrıldılar. Ben de bugı.in, 20 Ağustos saat
l 7:00'da Van'dan uçakla Ankara'ya dönecektim.
Saat 15:00'da; beremi, komando üniformamı ve botlarımı çıkarıp
sivil elbiselerimi giydim. 26 ayda kaç elbise, kaç bere ve operasyon şap­
kası eskitmiştim tam sayılarını hatırlayamıyonım. Ama botlarımın sa­
yısını biliyordum. Son giydiklerim 13'fıncü botlarımdı. Çıkardıkları­
mın hepsini bir çantaya koyup emir astsubayına verdim.
Helikopter pistte hazır, vedalaşmak için subay ve astsubaylar pist gi­
rişinde yerlerini almışlardı. Karargah binasında çıkıp yfıriınıeye baş­
ladım. Hava pırıl pırıldı ve kışlada çıt yoktu.
Birden kışlanın merkezi yayın sisteminden çalınan Plevne Marşı her
yeri kapladı. Hakkari'nin etrafı yabancı topraklardaki PKK kampları
ile çevrili olduğu için bazen subaylar; "Düşman Zap suyunu atladı, ka­
rakolları yokladı" diye kendi aralarında konuşurlardı. Şehitlerin yfız­
de BO'e yakını karakollardaydı. Karakol saldırılarında geceleyin tam
haber alınamadığından ve güneş doğsun da çatışma yerine ulaşalım
diye beklediğimden; 'karakollara" karşı bir hassasiyetim vardı. "Düş­
man Tuna'yı atladı. Karakolları yokladı" sözünden etkilenerek, duy­
gusallaştım. Kimse beni bu şekilde görmemeliydi. Yüriıyfışümü yavaş­
latarak normal halime geçtim. Bütün subay ve astsubaylarla vedala­
şıp, askerlere "Allahaısmarladık" dedim.
Helikoptere binerken emir astsubayına "pilotlara söyle, yükselince
Şehitler Anıtının üzerinde bir tur atıp sonra kışladan ayrılsın' dedim.
Helikopter, Anıtın üzerinde döne döne fıç tur attı ve kuzeydeki Ka­
radağ istikametinden Van'a doğnı uçuşuna devam etti.
1995 DöNEMl 343

Selam Olsun

Selam olsun bizden güzel diinyaya


Bahçelerde hala güller açar mı?
Selam olsun soıısuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Güııleriıı geçişi ardı ardma.
Hasretiz bir kanat şakııtısıııa
Maıri gökte kuşlaryiııe uçar 11u ?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,


Çocıtk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan ııar mı?. .

Ahmet Hamdi Tanpınar


344 UNUTULANLAR DIŞINDA YENi BiR ŞEY YoK

Bu giinkü durumumu merak ediyorsunuz?

Kaldır baµnı kan uykulardan!


UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BiR ŞEY YOK • . .
345

"Ben sizinle sarmaş dolaş olmUfllm dalgalar,;


Yükü boş gemilerin ardında gezemem,
Doyurmnz. artık beni bayraklar, bandıralar,
Mahkum gemilerinin sulannda yüzemem."

Arlhur Rimbaud

Beşinci Bölüm

EKLER

İSİMLERİYLE GÜNEŞİ YÜKSELTENLER �


DAG VE KOMANDO TUGAYI EMİR VE HAREKAT KOMUTASINDAKİ BİRLİKLERDE �
1 9 84-199 5 YILLARI ARASINDA ŞEHİT ÜLAN PERSONEL !;:
z

S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şeltadet Yeri 5
Ve Sicili Tarihi Tarihi E
P. Onb. Abdurrahman Güzel Ahmet Aydın 1963 30/08/1984 K. Bağlar-Yiırekli Yay. z
2 P. Ütğm. Adnan Şen Mustafa Ankara 1963 30/08/1984 K. Bağlar-Yürekli Yay. �
-<
3 Osman Temiz Nevzat Am'in 1963 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu "'
.J. Çvş.
4

.J. Er Miırsel Ulunç Nunıllah Ankara 1963 09/1 0/1984 Çukurca-Hakkari Yolu
!:!'
5 .J. Er Cevdet Özdemir Ramazan Sinop 1963 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu ..
""
G J. Er Hamit Deniz Hamit Bursa 1963 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu "'
...
7 .J. Er Musa Aytar Ali Zonguldak 1964 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu
8 J. Er Naci Çakar Hacı İstanbul 1963 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu �
9 J. Er Cengiz Karaca Ali Edirne 1964 09/10/1981 Çukurca-Hakkari Yolu
10 J. Er Metin Akkoç Alım�_ Kiııahra 1964 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu
il J. Er Cemil Onaran Kemal Çanakkale 1964 09/10/1984 Çukurca-Hakkari Yolu
12 P. Komd. Er Münir Kopuk MehJl!et _l!ilecik 1964 O'ij09/19f15 Ancliç�n Ky.-Van
13 J.Er _Ömer Kara Ali _M:uğla _ 1965 2�10/191!5_ SeriıtJ. Snr. Krk.
14 j._ Er Ahmet Bursa ___I:I_iıseyirı__ Kütahya 1965 25/10/1985 Serin]. Snr. Krk.
15 .J. F.r Beytııllah Ariç Mülar_im �alıkesir_ 1965 2�1 0/19� _ SeriıJJ. Snr. l<rk.
16 ]. Er Halis Annığ Hamdi Denizli_ 1965 2�10/1985 _ SeriıJJ. Snr. Krk.
17 J. Onlı. Celal Çekler __ Hasan Muğla___ 1965 �10fl9� _5eri_ııj. Snr. Krk.
18 J. Onb. Ali Türker _l'hıri Amasya__ 1965_ _1. 5/10/1985 Serin]. Snr. Krk.
19 J. Er İsmail Temelbaş Reşat Trabzon 1 964 25/10/1985 Serin]. Sur. Krk.
20 J.�- Nihat Çelebi Mehmet Niğde 1965 25/10/1985 SerinJ. Snr. Krk.
21 J. Er Ramazan Çelik ___ Lütfi A;;m __ 1964 25/10/1985 Serin]. Snr. Krk.
22 J.k_ Kasım Karakaya Mustafa Tokat 1964 31/10/1985 49 Nolu SınırTaışı
23 P. Komd. Er Hasan Yayla Ali Kırklareli 1964 18/11 /1985 Habur Çayı
24 P. Komd. Er Zülfettin Acar Abdüllazım Çanakkale 1966 08/04/1966 Kavak-Armutlu Böl.
25 J.k_ Murat Uzunal Mustafa Bursa 1966 27/02/1987 P. Eken]. Snr. Krk.
26 .J. Er Ertuğml Kocaer Mitlıat Çomm 1966 12/04/1987 Bölük Merkezi
27 P. Bnb. Ömer Aktuğ Alımet Rize 1949 28/04/1987 Güzelkaya.Şemdinli
28 P. Kd. Ütğm
--zz
-:-l ettin Polat Ahmet Muş 1958 28/04/1987 Güzelkaya-Şemdinli
(1980-153)
29 P. Ütğm. Halil Durmaz Hulusi Afyon 1961 29/04/1987 Tütünlü Ky..Şemdinli
( 1982-87)
30 P. Komd. Er Hasan Atay Yusuf Aksaray 1966 29/04/1987 Tütünlü Ky..Şemdinli
31 .J. Er Ferhat Çopur Kemal Giresun 1967 22/04/1988 Yeşilova Krk.

32 P. Ütğm. MacitAğca İsmail Sivas 1961 26/05/1989 Beyazıopraktepe �
(198�75)
33 P. Komd. Onb. Mahmut Kaynak Yusuf Malatya 1968 l 7/07 /1989 Hakkari Y. Ova Yolu
5
34 ]. Er Cengiz Akpınar Aziz E17jncan 1968 18/07 /1989 Çığlı Körü Yakını �

35 ]. Çvş. Zafer Aşçıoğlu Arif . Adana 1968 18/07/1989 Çığlı Köyü Yakını e
z
36 ]. Onb. Kadir Rençber Mustafa Aydın . -· 1968 1 8/07/l!l89 Çığlı Köyfı Yakını
37 P. Er Mustafa Küçükbektaş Mehmet Çomm 1969 28/08/1989 Oüul Bölgesi
.;
-<
38 ]. Kd. Çvş. Orhan Korkınaz Seyit Ömer Kayseri 1968 01/10/1989 Spingen Tepe e
ı:;
39 ]. Er Abdullah Eyınur Mehmet Tokat 1968 01/10/1989 Işıklı]. Snr. Krk.
40 P. Er Hasan Kurt Osman Amasya 1969 13/10/1989 Taşlık Ky-Tepe Mevkü
41 P. Aığm. Mustafa Erdem Muammer Shıas 1964 13/10/1989 Taşlık Ky.-Çııkurca
��
(205/467877) "'
...,
...
"
"'
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri ...
00
Ve Sicili Tarihi Tarihi
42 P. Komd. Çvş. Ahmet Tokg�z ____Mi Mersin 1968 1 3/'10/198!) Kuşdağı Ky.-Gürpınar �
43 .J. Er Kamil Büyükbardakçı Mustafa Konya 1969 20/10/1989 Ormancık
44 P. Er Bilal Ayıtgın Mamo Gaziantep 1969 05/11/1989 1. Tb. 3 Nolu Mevzi

45 J. Er İbrahim Korucu A. Refık Bursa 1968 06/1 1/1989 Yıldız Krk.-Y. Ova �
!;
46 ]. Astsb. Çvş. Cevdet Şişman İsmet Malatya 1967 21/1 1 /1989 Kavuşak "'
(1987/649) g
47 Tbp. Atğm. Fensun Oğuz Süle)'Jilan Ankara 1960 1 0/01/1990 Van-Hakkari Karayolu z
ı:ı
48 J. � _J'ılmaz Aı__ ____asan
_I:l __ İzmir _!!)_69 28/06/199Q P. Ekenj. Snr. Krk. >
49 J. � _l.ihni Ateşli �ahattin _ Tokat _!!169 28/06/!99Q Ozümlüj. Snr. Krk.
50 P. Komd. Onb. Sadık Erişen Ahmet Çankırı 1970 28/08/1990 Serdary.ı. Gedijii- Şem. �
51 P. Komd. Onb. Erı:ün Ünlü Haı:nla Kars 1969 28/09/1990 Ördekli Krk.-Hakkari !!"
"'
.,,.,
52 İs. Atsb. Çvş. (19B8/20) Orhm Korkmaz Seyit Ömer Ankara 1965 16/10/1990
!:!
53 P. Komd. Er İsa Doğaıı_ Ramazan Afr<>n _!!170 29/03/1991 Keklikkaya-Çukurca
54 P. Er Sülefınan Duru Rafet Aksaray 19&7 30/03/1991 Şemdinli o<
"
55 P. Atğm. Osman Uçar Alımet Adana 1964 01/01/1991 Kuzey Irak
(213/486398)
56 P. Kd. Çvş. Mustafa Adışen Ertem Balıkesir 1969 01/04/1991 Kuzey Irak
(1987/75)
57 P. Komd. Onlı. Tezcan Özdemir Muslahatıin Ankara 1970 01/04/1991 Kuzey Irak
58 P. Komcl. Onb. Duran Sayan Osman Sivas _1970 01/04/1991 Kuzey Irak
59 P. Er Kerim Ç_okbiçer Hamdi Eskişehir _l972 01/04/1991 Kuzey Irak
60 P. Er Mustafa Doğan Bekir Yozgat 1970 Olt'()4/199! Kuzey Irak
61 P. Er Melayip Erdoğan _ Mehmet Sivas _1970 01 /04/1991 Kuzey Irak
62 P. Çvş. Latif Keçeli Mehmet Isparta 1970 1 3/05/1991 Haznekayalar Köyü
63 P. Komd. Onb. Cevdet Ocak Haydar Kırkıkkale 1970 13/05/1991 Koringantepe Mevkii
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
64 P. Atğm. M. Yaşar Seven Münir Samsun 1966 1 3/05/1991 Koringan tepe Mevkii
(213/48GGOO)
ü5 P. Komd. Er A. Muhsin Ataç Ali Hatay_ 1970 23/05/1991 Aksu Köyü-Hakkari
GG P. Komd. Çvş. Mustafa Keskin Veysel Mersin 1970_ 1 2/06/19� Sanmağra.Şemdinli
67 Mu. Kel. Çvş. Mürsel Dilber Servet Sakarya 1969 1 7/07/1991 Çavuştepe Köyü Mevkü
GB P. Koıi:ıd. Er Oktay Orkan _ Şcraf"-tıin İstanbul 1970 24/07/1991 Mczargediği.Şemdinli
69 P. Komd. Er İbrahim Er Hasan İzmir 1971 24/07/1991 Mezargediği.Şemdinli
70 P. Komd. Er Refik Doğdu Mehmet Kocaeli 1970 24/07/1991 Mezargecliği.Şemdinli
71 P. Komd. Çvş. M. Emin Kocaman A. Haydar Kayser 1970 24/07/1991 Mezargediği.Şemdinli
72 J. Er Mustafa Hiçyılmaz Orhan Kırıkkale 1970 04/08/1991 Samanlı.J. Snr. Krk.
73 ]. Er Bekir Özaydm Muhaınmet Çoru� 1970 04/08/1991 Samanlı]. Sıır. Krk.
74 j. Er Seyit Ahmet Apak Kazım Konya 1971 04/08/1991 Samanlı}. Snr. Krk.
:;;'
75 J. Er Durak Açıkgöz Hacı Çorum 1970 04/08/1991 Samanlı .J. Snr. Krk. 3:
76 J. Er Mustafa Gedik Abdullah Gires_un 1970 04/08/1991 Samanlı]. Snr. Krk. ı;;
..
77 j. Er Erdal Çoban Mustafa Niğde 1970 04/08/1991 Samanlı]. Snr. Krk.
78 J. Er Sezai Özer Fikri Sivas 1970 04/08/1991 Samanlı]. Snr. Krk. �
79 j. Er Yüksel Karaca Mustafa Niğde 1971 04/08/1991 Samanlı]. Snr. Krk. �
z
80 ]. Er Ramazan Hasan Tannı Mus�a Kon� 1970_ 04/08/19� Samanlı]. Snr. Krk.
.;
81 P. Komd. Er Adem Yıldız Türker Samsun 1970 07/08/1991 Kuzey Irak
82 P. Komd. Onb. Atilla Dcmirtaş Rahnıi Kın�e 1971 16/08/19� Kuzey Irak �
1:i
83 J. Er Kadir Mecidiye Alım(!( Adana_ 1970_ 26/08/19� Ha)<.an Tepe Krk.
84 J. Çvş. Erol Er Hacı Kırşehir 1970 01/09/1991 Esendere �
85 J. Onb. Şevki Sakaoğlu İsmail Kastamonu 1971 10/09/1991 Çobaııpınar J. Snr. Krk.
86 (:Onb. Sebahattin Koçak Halit Ankara 1968 10/09/1991 Çobanpınar J. Snr. Krk.
5
"'
87 J. Er Şahin Yılmaz Abdurralıim Niğde 1971 10/09/1991 SaınaıılıJ. Snr. Krk. ...
\O
....
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri ..,,
o
Ve Sicili Tarihi Tarihi
88 [. Er Umut Gökdeınir Yusuf Kars 1970 10/09/1991 Çobanpınar J. Snr. Krk. ş
89 J. Er Murat Güler Şükrü Kastamonu 1970 10/09/1991 Çobaııpınar J. Snr. Krk.
90 J. Er F.rsin Ilıtan Rasim Eskişehir 1971 10/09/1991 ÇobanpıııarJ. Snr. Krk.

91 J . Er Ayhan Çelik Veli Zonguldak 1971 10/09/1991 Çobanpınar]. Snr. Krk. �
ı:
92 P. Komd. Er Cevdet Şimşek Halit Nevşehir 1971 28/09/1991 Başyun Kışlası "'
93 J. Er Ümit Uçan Mehmet - İstanbul 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı İ. Snr. Krk. .§'
94 {.Er Y;ı,;ar Kocabaş Ali Konya 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı İ. Snr. Krk. z
95 J. Oııb. Halis Akdemir Ahmet Elazığ 1970 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı İ. Sur. Krk. �
..:
96 J. Er Hidayet Yılmaz Hüseyin Niğde 1970 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı i. Sar. Krk.
97 J. Er Zeki Akdoğan Necip Balıkesir 1970 07/10/1991 Taşlıtcpc Çayırlı i. Snr. Krk. �
!:!'
98 J. Er Abdurralunan Eraslan Hasan Adıyaman 1970 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı i. Snr. Krk. "'
""
99 J. Er Murat Sancar Fazıl Bayburt 1971 07/10/1991 Taşlıtcpe Çayırlı i. Snr. Krk. '"
..
100 J. Er Feridun Yılmaz Mehmet İzmir 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı İ. Snr. Krk.
101 J. Er Seyfun Ateş Hasan 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı i. Snr. Krk. o:
"'
102 J. Er Nayrnm Yüce Rasim Si\'as 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı i. Snr. Krk.
103 J. Er Şaban Üke Yaşar Çankırı 1971 07/10/1991 Taşlıtepe Çayırlı i. Snr. Krk.
104 J. Astğm. Bilal Çakırcalı İsmail Balıkesir 1964 25/10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
(219/501486)
105 J. Er Fehmi Koç Zahir _ Ağrı_ _ _1911_ 2:;fl0/19�_ Çayı.r:lıJ. Snr. BI.
106 ]. Er Cengiz Sabuncu Mustafa Kayseri _ _1970 25/10/19!l] Çayırlı]. Snr. Bl.
107 _J. Er İsmet Ôzdemir Yaşar _ Ka�ri _J92Q 25/10/l!)!)
_l_ Çayırl_ıj. Snr. BI.
108 J. Er Ali Erdoğan Ramazan _ Boiıı _1920 2�1 0/199_!_ Çayı_!(ıj. Snr. BI.
109 j. Oııb. Necdet Aylıaıı_ Selalı;ı_ttiıı Bilecik _ _J9ZQ____ 2 5/I0/191!_ Çayırl_ıj. Snr. BI.
1 1 0 ]. Er Cumali Çağlar Emin _Al<saray l!l'ZO 2�10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
l l l ]. Er Mehmet Ünal Ali Kayseri 1970 25/10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
S. No. Rüıbe Adı Soy.ıdı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadeı Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
112 J.� Yılmaz Kobak İbrahim- B;llıl<e�ir 1970 25/10/1991 Çayırlı.J. Snr. Bl.
113 J.� _ Hasan YağlıgirdiSelalllltıin Z()[]guldak _ 1970 25/10/1991 ÇayırlıJ. Snr. BI.
1 14 J._Qnb. Duran Okçu Veli Tokat 1970 25/10/1991 Çayırlı.J. Sıır. BI.
115 J._Qııb. _ Ali Akdoğan İsınail Yozgat _ 1970 25/10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
1 16 J. Çvş. Necati Çiçek ______Mıı>�-- Ordu ____!!l1Q__ 25/10/199 _!_ ÇayırJıj. Snr. BI.
117 J. Er Savaş Gedik A.Osman Artvin 1970 25/10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
118 J.Kr Ali Erdem H. Mııstafa Ka}'SI'!! 1971 _2_5/10/199_1_ Çayırlı]. Snr. BI.
119 J. Er İsmail Akduman M. Fikri Ad� __1[71 25/10/1991 _ Çayırlıj. Snr. BI.
120 J. Onb. Hüseyin Albaşgil Halil Gaziaıı_tep 1970 25/10/1991 Çayırlı]. Snr. BI.
1 21 .J. Er İdris Demirtaş İshak Rize_ _ 19_71 25/I0/199L Çayırlı Krk.
122 Mu. Er Salih Çakan Mehmet Amasya 1970 07/11/1991 Şivckör Dağı
123 Kr. PiL Ütğm. Tanju Baytekin Nur (Eşi) İsıanbul 1965 1 1/1 1/1991 Şivekör Dağı :;;'
(Bf>.91 12) �
124 J. J;:r _ Hüseyin Tokalı Nail Denizli ___l_[7L -�,101/19!l_L Alyuv;ı Köyü
125 _(. Er Hamdi Pekçalışkan Feıhi Kony.ı_ 1971 22/04/1992 Ycşiltaş Dağlıca B.

126 J. Astsb. Çvş. Ayhan Yıldırım Sabri Tokat 1971 25/05/1992 Hakkari İIJ. K.L.'ığı �

127 _J. Er Kadir Akbulut Siınneli Erzurum 25/05/1992 Hakkari İIJ. K.L'ığı c
"
128 _J. Onb. Mehmet Çevik İsmail Adana 1971 26/05/1992 Üzümlü]. Krk.
Amasya 1968 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca
.;
129 p, Kd. Çvş. Hayrettin Çobaıı Sadık
(988/29) �
"'
130 P. Komd. Er Sami Erşahin Necati Sino� 1971 26/05/1992 Üzüınlii Krk.-Çukurca
1 31 P. Koınd. Er Ramazan Toaman Mehmet Ardın 1971 26/05/1992 Üziimlii Krk.-Çukurca
132 P. Komd. Oııb. İmdaı Pala Yaşar Aksarar 1971 26/05/1992 Üzünıliı Krk.-Çukurca

ı;;
"
133 1'. Koınd. Çvş.Mücahit Okur İbrahim Kocaeli 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca
134 1'. Komd. Onb. Atilla Yaııgöz Sclinı İzmir 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca ....
::::
....
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
1:3
Ve Sicili Tarihi Tarihi
135 P. Komd. Onb. Necati Binekçi ibrahim Yo'lgat 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca �
136 Top. Atğm. Turgay Süzgcn Ali Kırklareli 1967 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca
(219/502994)

137 P. Onb. Muharrem Erdoğan Sıtkı Adana 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca �
ı;:
138 P. Onb. Hacı Kılıç Cabbar Van 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca "'
139 P. Onb. Turabi Demirci Ali Adana 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca ı:;ı
-:a
140 P. Er Cüneyt Sardaı;lar Halil İstanbul 1971 26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca z
141 P. Er Yusuf Şahin İsmail YO!llat !971 _26/05/1992 Üzümlü Krk.-Çukurca �
142 J. Er Osman Alinı Me�el Gıiııı_üşhanc !971 26/05/1991 Üzümlü-Çukurca
143 P. Er Mehmet Keskin Halil Mersin 1971 07/06/1992 Kayal;ır Köyü.Şemdinli �
144 P. Onb. Mustafa Sönmez Ali Ankara 1971 07/06/1992 Kayalar Köyü.Şemdinli �
<;ı
145 İs. Çvş. Hakan Elis Arif Is� . _ !971 _17/06/1992 Kayalar Köyü-Şemdinli

146 J. Onb_._ E�Akaı'_ __ _Hasan __ Tokat _:_!970 _g2/06/1992 Perihan]. Krk. -<
147 J. Oııb. Ramazan Sağlam Mevlüt Z()[)guldak 1971 22/06/1992 Perihan]. Krk. �
148 J. Çvş. Ercan Takıl Kenaıı_ Es!i§ehir _ !971 _22/06/1992 PerilıanJ. Krk.
149 J. Er Hüzevm Gökçimen Şerif Erzurum 1971 22/06/1992 Perilıanj. Krk.
150 J. Onb. Mesut Bilgin Emin Manisa 1971 22/06/1992 Perihan.J. Krk.
151 J. Er Se"1i Pal� _ _sırrı Erzuru111_ _1971 _g2/0G/1992 Perihan]. Krk.
152 J. Er Mehmet Kopar Mehmet Kırşehir 1971 12/07/1992 Işıklı-Tekevler Malı.
153 J. Er Cemal Dil Münir Adana 1971 20/07/1992 Sivritepe .J. Krk.
154 ). Onb. Ferhat Narlak Hüseyin Karaman 1971 20/07/1992 Sivriıepej. Krk.
155 J. Er Hüdayi Danış Mehmet Tekirdağ 1971 20/07 /1992 SivritepeJ. Krk.
156 J. Er Aziz Çil Ali Si� 1971 20/07/1992 Sivritepe.J. Krk.
157 J. Er İrfan Kartal Seyitali Çankırı !971 _20/07/1992 SivriıepeJ. Krk.
158 J. Er Aslan Palut Aslan Erzincan 1971 20/07/1992 SivritcpeJ. Krk.
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
159 J. Çvş. Sadettin Anıl İsmet Erzincan 1971 20/07 /1992 Sivritepe J. Krk.
160 J. Er Hakan Ülger Hasan Ankara 1972 20/07/1992 SivritepeJ. Krk.
161 J. Er Adem Pantik İhsan Ordu 1971 20/07/1992 Sivritepej. Krk.
162 J. Er M.Sena Gelmez __ M.Salilı__ Ağn _ _ 1971 20/07/1992 SivritepeJ. Krk.
163 J. Komd. Er Erdal Erarslan Muhsin Bayburt 1972 1 2/08/1992 Hakan Tepe İ. Krk.
164 J. Er Metin Kaçar Yusuf Ağrı 1971 13/08/199_2__Aktütün J. Krk.
165 J. Onb. Abdül ÖZten Şaban__ Kırklareli 1972 21/08/1991 GiıvenliJ. Krk.
166 P. Komd. Çvş. Vedat Dur Tabslıı Bileci_
k _ 1971 _ 23/08/1991 Dolamadibi Tepesi
167 P. Komd. Er İbrahim Ayhan ___ Cafer __ Bolu 1971 23/08/1991 Dolamadibi Tepesi
168 J. Er Sami İllıan Emrab Gümüşhane 1971 25/08/1992 Çukurca
169 J. E_r _ Murat Menteş İsmail Bolu 1973 _ 25/08/1991 Bingöl Karayolu
170 J. Çvş. Dilaver Koca Kemal Mala!E_ 1971 30/08/1991 Şemdinli-Alan]. Krk.
171 J. Er Zekeriya Çalışıc_
ı__ Alımeı __ Ordu 1971 30/08/199-1_ Şemdinli:AlanJ. Krk. �
172 J. Er__ Fuat Acar Süleyman Bursa 1971 30/08/1992 Şemdinli-Alan.J. Krk.
173 J. Er _ . Abdullah Çakar_ Ali Mersin 1971 30/08/1992 Şemdinli-Alan]. Krk.

...
....
174 J. l':r__ Yusuf_Gedik H.İbrah_im Tokat 1972 30/08/1992 Şemdinli·Alan.J. Krk. '"
cı ·
175 [. Er İsa Tabii Emlilıan Ağrı 1971 30/08/1992 Şemdinli-Alan J. Krk. e
176 ]. Er Hüseyin Tahmaz Malunuı Giresun 1971 30/08/1992 Şemdinli-Alan.J. Krk. �
-ı:
177 .J. Er Nusret Şen Ali Aydın 1971 30/08/1992 Şemdinli-Alan_J. Krk. -<
e
178 J. Er Hızır. Karaosma_ıı__ Necati Rize 1971 _ 30/_08/1991 _ Şemdinli:AlanJ. Krk. i:l
179 J. Er Mustafa Göğebakan Eşref Adana__ 1972 30/08/1991 Şemdiııli-Alaıı J. Krk. '"

180 J. Er Abdülrczzak Kayacan Mustafa__ Erzurum 1971 _ 30/08/1991 Şemdinli-AlaııJ. Krk.


181 J. Er Hakkı Demir Nesin Erzun_llll_ 1971 _ 30/08/1991 .Şemdinli-Alan]. Krk.
�ı;;
"'
182 J. Er M. Nuri Uçıı Bedir Ağn _ 1972 30/08/1991 Şemdinli-Alan]. Krk.
....
183 J. Er Hüseyin Bahadır Mahmut Bayburt 1972 30/08/1992 Şemdinli-Alan]. Krk. "'
....
S. No. Riitbc Adı S�yadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
.....
Tarihi

Ve Sicili Tarihi
184 j. Er Turan Yaman Kemal Aydın 1971 30/08/19� Şemdinli-Alan]. Krk. �
185 J. Er Hakan Koçak Mehmet Adana 1972 30/08/199_!__ Şemdinli-Alan]. Krk.
186 J. Çvş. ____!iüsnü Haskmş �� Si""I'__ 1971 �0/08/1992 Şemdinli-Alruı.J. Krk.

ı;
187 z
P. Er Cengiz Uyar Muharrem Afyon 1971 01/09/1992 Şemdinli.Samanlı J. Krk.
ı;
188 ). Er Rıfat Çelik Ziya Sivas 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktiitiin J. Krk. "'
189 ]. Er Bedrettin Şahin Hasan Çanakkale 1971 1 3/09/1992 Şemdinli-Aktütiin J. Krk. g
190 J. Er Bayram Çakırgöz Mustafa Çankın 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktiitün J. Krk. z

191 J. Er İshak Siga Binali Erzurum 1971 1 3/09/1992 Şemdinli-AktiıtiınJ. Krk. >
...:
192 J. Er Yılmaz Öner Kamil Sivas 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktütünj. Krk.
193 J. Er RecepErgeç Cafer Çankırı 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktütünj. Krk. �
tc
194 J. Er Zülfi Çelik Veysel Yozgat 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktütünj. Krk. ;;;
""
195 J. Er Ahmet Özdil İsmail Bursa 1972 13/09/1992 Şemdinli-AkıütünJ. Krk.

196 J. Er Orhan Bala M.Ali Aj,'Tl 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktütünj. Krk.
197 J. Er Selami Akça Ali Adana 1972 1 3/09/1992 Şemdinli·Aktütünj. Krk. �
"'
198 J. Er Şenol Çifıören Cemil Denizli 1972 13/09/1992 Şemclinli·Aktütünj. Krk.
199 J. Er Kenan Ergün Mehmet Erzurum 1972 13/09/1992 Şemdinli·AktütünJ. Krk.
200 ). Er M.Ali Kalkanderen Nadir İstanbul 1971 13/09/1992 Şemdinli·Aktiıtün J. Krk.
201 J. Onb. Özgür Özdemir Rıza Giresun 1972 13/09/1992 Şemdinli·Aktüıün ). Krk.
202 J. Er Akın Özcan Hayretin Edime 1972 13/09/1992 Şemdinli·Aktüıünj. Krk.
203 J. Er Recep Tentis Mehmet Adana 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktütün ). Krk.
204 J. Er Metin Yığittop Ali Karaman 1971 1 3/09/1992 Şemdinli·Aktütün ). Krk.
205 J. Er Mustafa Karataş Recep Balıkesir 1971 1 3/09/1992 Şemdinli·Aktütün J. Krk.
20G J. Er Mehmet Öner Abdullah Ağrı 1971 1 3/09/1992 Şemdinli·Aktiıtün j. Krk.
207 J. Er Gönül Küçük Mehmet Adana 1971 1 3/09/1992 Şemdiııli-Akrütüıı J. Krk.
S. No. Riıtbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
208 J. Aığm. H. Ejder Polat M. Hanifi Gaziantep 1971 13/09/1992 Şemdinli-Aktiıtiın J. Krk.
(25/515951)
209 J. Er Alımet Yılmaz İsmail Karaman _ !971 13/09/1992 _Şemdinli-AktiıtiınJ.·Krk.
210 J. Kd. Çvş. �kın Yeldiren İsmet Tokat 1971 13/09/1992 Şemdinli-AktiıtiınJ. Krk.
(988/772)
211 P. Aığm. Coşkun Davulcu Remzi Trabzon 1969 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk.
(225/515413)
212 P. Komd. Er Faik Başkaya Süleyman Çankırı 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
213 P. Komd. Er Sefer Giızelkaya Latif Iğdır 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
214 P. Komd. Onb. Cemal Giızercinoğlu Binali Erzincan 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk.
215 P. Komd. Onb. İbrahim Ilıcan Mehmet Kmkkale 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
216 P. Komd. Çvş. Mehmet Tansel Şiıkrü Kayreri 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
"'
217 P. Komd. Çvş. Sezai Yıldız Nuri Tokat 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. ii
218 P. Komd. Er Muammer Dur Halit Giresun 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk. ı;;
219 P. Komd. Er Ümit Çeıingöz Mehmet Kırklareli 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. i!
"'
....
220 P. Komd. Er Ali Usta Durmuş Eskişehir 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. "'
221 P. Uz. Çvş. Kemal Keskin Mustafa Adana 1969 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. 2
z
222 P. Komd. Er İrfan İdrisoğlu Orhan Kastamonu 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk.
223 P. Kd. Çvş. Bahtiyar Ceylan Hikmet Amasya 1965 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk. .;
224 P. Komd. Er Muharrem Konu Cuma Samsun 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. ·�
"
225 P. Komd. Er İsmail İnce Cuma Gaziantep 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
226 P. Komd. onb. Cemil Kiıçiık Mehmetali Trabzon 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
227 Top; Er Nurettin Kanal Hasan Erzincan 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.

....
"'
"'
228 P. Er Ziırriyc Maraşlı İbrahim Kayseri 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
229 P. Er Hüseyin Baybars Okan Isparta 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk. .....
"'
"'
""
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri ""
O\
Ve Sicili Tarihi Tarihi
230 P. Er Hasan Mutlu Mehmet Samsun 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. �
231 P. Er Necdet Orhan Mehmet Barun 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk.
232 P. Er Muhsin Demir Veli Kastamonu 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk.

233 P. Er Ekrem Karaaslan Ethem Manisa 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk . . �
234 P. Er Yakup Bıyık Aslan Cabi Rize 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik [. Krk. 5
235 P. Er Sadık Ekiz Hasan Ankara 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. g
236 Top. Onl>. Süleyman Cevizluran İsmail Edirne 1972 29/09/1992 Şemdinli-Derecik]. Krk. i
c
237 P. Onb. Hayrettin Taşdelen Ahmet Kastamonu 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. >
238 P. Onb. Battal Karadağ Osman Sivas 1971 29/09/1992 Şemdinli-Derecik J. Krk. -<
239 P. Komd. Er A. Vasfi Güney Abdurrahman Konya 1972 17 /10/1992 4. Tb. Erat Gazinosu �
240 P. Kd. Çvş. Ô. Muhsin Ayman Ardalan Malatya 1967 31/10/1992 K. lrak-C. Melüni Böl.
!:!:'
"'
(1989-254)
241 P. Komd. Er Aziz Çelik H. Osman Ankara 1972 30/11/1992 İran-Dalamper Dağı

242 P. Komd. Çvş. Kenan Ô1.demir Kemal Bolu ]972 _30/ 1 1/1992 İran-Dalamper Dağı o<
"
243 P. Komd. Er İsmail Çakır Fikri İstanbul 1971 30/1 1/1992 İran-Dalamper I>ağı
244 P. Komd. Çvş. Serhat Önder ŞükrU Erzurum _1971_ 30/1 1/1992 İran-Dalamper Dağı
245 P. Komd. Er Yücel Fıruna Mehmet Tokat 1972 30/l 1 /1992 İran-Dalamper Dağı
246 P. Komd. Er Haydar Yıldız İsmet Sivas 1972 05/06/1993 Şemdinli
247 J. Çvş. Şükrü Onay Nevzat Burdur 1972 _06/06/1993 P. Eken-Enya Sırtlan
248 P. Komd. Er Melımet Akkan Mustafa K. Maraş 1973 1 1 /06/1993 Kayalar Ky.-Şemdinli
249 .J. Komd. Er Adnan Ôzdemir Ramazan Aydın 1972 _27/06/1993 Y. Ova-Tatlıca Köyü
250 J. Komd. Er Yusuf Kaynar Ziya İzmir 1972 27 /06/19� Y. Ova.-İskantcpc
251 .J. Komd. Çvş. Şenol Ergüder Orhan Edime 1972 27/06/l� Y. Ova-İskantepc:
252 P. Komd. Çvş. Murat Ôzeker Kahraman Haıay 1972 09/07 /1993 Kürevetepe-Yüksekova
253 ]. Er Necdet Yağız Feruz Gümüşhane 1972 17/07/1993 Davutıepe
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sidli Tarihi Tarihi
254 P. Komd. Er Mesut Kaplan Efrahim Sakarya 1973 24/07/1993 Susuz Tepe-Şemdinli
255 ]. Astsb. Çvş. Sezgin Akde;ıiz Rasim Ordu 1971 27/07/1993 Kısıklı]. Krk.
( 1990/84)
256 ]. Onb. !!akkı Özdemir Kemal_ Amasya 1972 27/07/1993 KısıklıJ. Krk.
257 J. JCı: g.rgün Güçlü Nalın Gaziantep 1972 27/07/1993 KısıklıJ. Krk.
258 J. E_r ()kıay Güldüren Eyüp Denizli 1973 27/07/1993 Kısıklı!. Krk.
259 J.� Feyzullah Küçükbingöl Selalıaıtin _ Enurıı_ m 1972 _ _27/07/ 1993 Kısıklı]. Krk.
260 J._Onb. Birol Aksu İbrahjııı_ Çonut!_ 1973 27/07/1993 Çobanpınarj. Snr. Tk.
261 J. Onb. '[_
aşar Bayraktar _ Şevket__ Samsıırı 1972 01/08/1993 Serbest.J. Krk
262 j._E_ r__ _İsmail Dokuz Şevke_!_ Çonut!_ _ 1972 _ _ll!/08/19!1!_ Serbest]. Krk
()nb.
263 J. §:___ ___ Muzaffer Çetin İshak_ Sakarya 1972 01/08/1993 SerbestJ. Krk
264 J. Ali B�l"_nar ___Abd� Yozga_t__ 1972 ____JIU08/199ı _ SerbestJ. Krk -

265 ]. �r Hüseyin Gül Zaynei__ Amasya 1972 01/08/1993 Serbest]. Krk �
266 J. �r Bayram Köse Hasan __ Kırşehlr 1972 _ 01/08/1993 SerbestJ. Krk
267 ]. Er Qmer Çolak Musta[a Gazianıep 1972 01/08/1993 Serbest]. Krk �
...
268 J. Er Yıldıray Uygun Şeraf�ttin Ordu 1972 01/08/1993 SerbestJ. Krk ı;;
269 .J. Er İskender Öztürk Hacı Sivas 1972 01/08/1993 SerbesıJ. Krk �
z
270 J. E_r )'usufTemjiir MellJ!lel Haıay 1973 01/08/1993 Serbesı_J. Krk

271 ]. Er Ahit Orbay Alımeı Karaman 1972 01/08/1993 Yeşildere Mez.-Y. Ova
272 _J. Onb. Adil Çevik Rasim Giresun 1972 01 /08/1993 Kanuşh-Yeşildere �
e:
273 [. Er Ramazan Selen Reşat Malatya 1972 01 /08/1993 Kanuşlı-Yeşildere
274 ]. E_r__ !!üseyin Kumıepe_ Mustafa __ Aksa�_ _ 1972 ____JIU08/199L_ Kanuşlı-Yeşildere
275 j. Er Hasan Akpınar Emin Hatay 1973 02/08/l 993 Akıütün Krk.
�ı;;
"'
276 ]. Yop. üığııl. İsmeı Akın Bahaıtin Mersin 1967 03/08/1993 Gölgelik Tepe-Y. Ova
....
(1989-163) .....
.....
·W
S. No. Rütbe Aılı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri "'
00
Ve Sicili Tarihi Tarihi
277 J. Uz. Çvş. Meılnan Tuna Remzi Kırklareli 1967 03/08/199� Gölgelik Tcpe-Y. Ova !Z
278 J. E_r__ Hasan AYc19°ian Ali Mersin __!!1'72 �3/08/1993 Gölgelik Tcpe-Y. Ova
279 ]. E_r__ ___lıa
ın il Avc;ı� Alımcı_ İs�bal 1972 03/08/1993 Gölgelik Tepe-Y. Ova

280 J. q__ _ _Melımet D()ğan_ __Alı_met__ M� __!!1'72 03/08/1993 Gölgelik Tepe-Y. Ova �
281 J. Er: Cihan Elkan Murat İstanbul __!!1'72 03/08/1993 Gölgelik Tepe-Y. Ova 5
282 J. Er: İhsan Malgir MAii K. Maraş __!!1'72 �3l08/1993 Gölgelik Tepe-Y. Ova g
283 J. Er: İbrahim Kuleli Avni _ _ Ko�� __!!1'73 03/08/1993 Gölgelik Tepc-Y. Ova z
o
284 P. Komd. Onb. Ferhat Sözen Şaban Sakarya 1972 04/08/1993 Büyiıkantcpc-Çukurca >
285 P. Er Ayvaz Gedik Refik Nevşehir 1972 1 3/08/1993 Beyazdağ.,<;emdinli �
286 P. Çvş. Mustafa Çürük Adil Manisa 1972 , 13/08/1993 . Beyazdağ.,<;emdinli �
"'
287 J. Er Okan Güne! Hüseyin İstanbul 1972 14/08/1993 . Davultepe ;;
""
288 P. Komd. Onb. Gazi Alcrdek Hüseyin Ankara 1972 16/08/1993 Hisaryayla-Y. Ova '"
..
289 P.Uzm.Çvş. İsa Bayram Hasan Ordu 1969 16/08/1993 Hisaryayla-Y. Ova
290 P. Er Hüsamctıin Karahan Mehmet Yozgat 1973 21 /08/1993 Çukurca-Kazan

"'
291 P. Onb. Alımcı Küçükaılalı Yaşar Antalya 1973 21/08/1993 Çukurca-Kazan
292 P. Komd. Er YusufErtürk Hasan Çanakkale 1971 23/08/1993 Hakkari İl Merkezi
293 J. Er Ali Uyanık Hasan Karaman 1972 28/08/1993 Armutlu Mev.-Hakkari
294 J. Komd. Er Osman Ôzdemir Necati Uşak 197-
3--06/09/1 193----ınceıaş Tepe Mev.
295 j.Kd.Çvş. Fatih Karakılınç Burhanetıin Kayseri 1970 16/09/1993 Hakkari-Y. Ova Yolu
296 ]. Er İllıami Uras Hasan Kırklareli 1973 21 /09/1993 Erzilci Böl.-Hakkari
297 ]. Er H.Savaş Hakverdi Kazım Yozgat 1973 21/09/1993 Erzilci Böl.-Hakkari
298 J. Atğm. Muzaffer Ateş Yusuf Tokat 1969 22/09/1993 Berizincirıepe
(231 /530289)
299 J. Er Bülent Alunsoy İshan Bayburt 1973 22/09/1993 Berizincirtepe
300 J. Er Önder Ateş Rıza Antasya 1972 02/10/1993 Tavukçif.-Hakkari
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Atlı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
301 ]. Uz. Çvş. İhsan Günbcy Salih Eskişehir 1971 1 1 /10/1993 Kısıklı]. Krk.
302 ]. Er Alımcı Yaşar Halis Ordu 1973 1 1 /10/1993 Kısıklı]. Krk.
303 J. Uz. Çvş. İbrahim Karakoç Ömer Yozgat 1966 23/10/1 193 Kavaklı]. Krk.
304 .J. Onb. İhsan Sanoğlu Ali Yozgat 1972 23/10/1193 Kavaklı]. Krk.
305 J. Er Şaban Ôzer Hasan Samsun 1973 23/10/1193 Kavaklı]. Krk.
306 J. Komd. Onb. Bersan D_cığanıek.in Dinç İzmir 1972 23/10/1193 Kavaklı]. Krk.
307 J. Komd. Onb. Allahverdi Mengu� Kasım Kars _1Q'72 23/10/11!}! Kavaklıj. Krk.
308 J. Komd. Onb. Hayri Alkan Ali Samsun _1Q'72 23/10/1 1!}! KavakJıJ. Krk.
309 J. Komd. Onb. Kamuran Kaya Halil Mersin _1912 23/10/11!}! Kavak)ıJ. Krk.
310 J. Er Necati Teke Yusuf Si� 1973 �,/!O/il!}! Kavakl _ıl. Krk.
311 ]. Onb. Mustafa Arık Hasan Z�uldak 1973 _26/10/199� Mchmetçiktcpe
312 .J. Er Yaşar Semerci Alımcı Zonguldak 1973 26/10/1993 Melımetçikıepe
313 J. Kr_ _Yüksel Tuzcu Ah me_ t _ Ankara 1973 26/10/19!1!_ Melımetçiktepe �
314 _J. Er Gürkan Gökçek Besim Manisa 1973 26/10/1993 Mehmetçiktepe
315 ]. Er Çetin Yavuz Fariz Hatay 1973 26/10/19� Melıaıetç�ktcpe

316 .J. Er Sabri Çadırcı Yaşar Kastamonu 1973 26/10/1993 Mehme_ıçi�tepe �

317 .J. Er Mustafa Aşçı Ahmet H� 1973 _21j/10/19� Mehmetçiktcpe e
316 ]. Er Ekrem Toktamış Derviş Malatya l!J73 26/1 0/19� Mehmet@tcpe
319 J. Er Ahmet Edem H.Avni Ankara 1_973 26/10/19� Mehmetçikıepe
;
320 J.k _SaıniAkJ>ıyık _Hasan_ Bolu _ � 26/10/1993 Meluneıçiktepe

"'
321 P. Komd. Çvş. Abdullah Saulmış Abdülmecit Aksaray 1973 10/11 /1993 Üzümlü Krk. Mevkii ı:;
322 J. Er İsmail Köse Selalıa_uirı S� 1973 19/11/1993 Pirinçekenj. Krk. �
323 ]. Er İsmail Arclıı1 Mehmet _ MersİJ1 1973 19/ l l/19!)!__pirinçeken J. Krk.
324 ] . k_ _Ergün �anali Meh� _b.dana _ A972 19/11/1993 Pirinçeken J. Krk.
E
.....
325 J . Oııb. Mehmet Kısaak Mehmet Adana 1972 19/11/ l!J93 Pirinçcken]. Krk. "'
"'
"'
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri "'
o
Ve Sicili Tarihi Tarihi
326 .J. Er Zekeriya İbo Melıme_ t_ Gaziantep 1973 19/11/1993 Pirinçekcn ]. Krk. �
327 .J. Er Ali Kalaycı Musa K. M� 1972 19/11/1993 Pirinçckcn J. Krk.
Ergül G_l!beş Oedu 1972 19/1 1/1993

328 . J. Er İbrah_iııı__ Pirinçekcn J. Krk.
329 .J. Er Zeki DeEJ.İrt:tŞ Hasaıı Manisa 1972_ 19/11/1993 PirinçckenJ. Krk. �
330 ]. Onb. _ İsmail Sağır __ Hüseyin Samsun 1972 19/11/1993 Pirinçeken J. Krk. �
331 J. Er Erol Özen İdris Balıkesir 1973 19/11 /1993 Pirinçeken J. Krk. g
332 J._Er__ MehmetT� Zülfü Eskişehir 1973 24/11/1993 Kayalar Mevkii z
c
333 J. Asısb. Çvş. Cüneyt Muhacir ___ Niyazi Adana 1972 12/12/1993 Üzümlü]. Snr. Krk. >

334 .J. Komd. Çvş. R�it Kık__ __Malıit lıtanbul � 12/12/1993 Üzümlü J. Snr. Krk.
335 .J. Komd. Onb. Mehmet Turan ___ Neşet Bursa 1972 12/12/1993 Üzümlü J. Snr. Krk. �
!!
336 J. Komcl. Onb. Ramazan Gel __ Auf Bolu 1972 12/12/1993 ÜzÜI!@J. Snr. Krk. l'l
-<;,
337 .J. Komd. Onb. lel<eriya, Gözyuman Mustafa__ S� 1973 12/12/1993 Üzü�. Snr. Krk.

338 JAtğm. Bekir Hacıismailoğul Salih Yozgat 1969 12/12/1993 Üzümlü]. Snr. Krk.
�233/534097) 'd
"
339 J. Er Tamer Seloğlu Kazım Kars 1973 12/12/19� Üzümlü]. Snr. Krk.
340 J. Er Hasan Çiçek Elbay Erzurum 1973 25/12/1993 Kaval Köyü-Kato Mevkii
341 P. Komd. Er Aydın Çelik Mustafa İstanbul 1973 1 1 /01/1994 Kato
342 J. Er Durmuş Sarıçam H.İbrahim Adana 1972 1 1 /01/1994 Pirinçeken Krk.
343 ]. Er İlker Karakuş Necati Adana 1972 _1_1/01/1994 Pirinçeken Krk.
344 J. Aığm. Kadir Kılcı Vedat Erzurum 1967 19/01/1994 Pirinçeken
(231/530038)
345 P. Uz. Onb. Yıldıray Kılınç Cumali Niğde 1970 01 /02/1994 Alandüzü
346 P. Komd. Onb. Lokman Erkan Bekir Yozdat 1973 01/02/1994 Alandüzü
347 J. Kd. �- Fethi Murat Cemal Elazığ 19G8 01/02/1994 Alandiız-Hakkari
(1989/479)
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
348 J. Astsb. Çvş. Osman Genç İbrahlııi Eskişehir 1973 01 /02/1994 Alandüz-Hakkari
(1991 /505)
349 J. Uz. Çvş. Mustafa Karanfil KaE Balıkesir 1967 01/02/1994 Alandüz-Hakkari
350 J. Komd. Er İsmail Konuk Veysel Bolu 1973 01 /02/1 194 Alandüz
351 J. Komd. Onb. Ramazan Karaca Mustafa Isparta 1973 01/02/1194 Alandiız
352 [. Komd. Onb. Mete Okur Kemal Bayburt 1973 0 1 /02/1194 Alandüz
353 J. Komd. Onb. Göksel Yaman Kemal İzmir 1973 01/02/1194 Alandüz
354 J. Komd. Onb. Mehmet Iımak Mehmet Mala� 1973 01/02/1194 Alandüz
355 [. Komd. Onb. Mustafa Üngör Mehmet Ankara 1973 0 1 /02/1194 Alandüz
356 I· Komd. Onb. Elimdar Yılınaz Ahmet Yo�t 1973 01 /02/1194 Alandüz
357 ]. Plt. Yb. Yusuf Turgut Mustafa Yozgat 1 949 02/03/1994 Alan düzü
( 1972-56)
:;;-
358 I· Er İbrahim Kuru KaE KütahE 1973 12/04/1994 Mezi Ka!l!!deri :i
...
359 P. Komd. Onb. İdris Özgür Necmi Tekirdağ 1973 1 2/04/1994 Mezi Ka!}!!deri ..
360 I· Komd. Onb. Ali İhsan Tekoğlu Cemil Gazianıee 1967 1 2/04/1994 Mezi Kaıyaderi i!
..
361 [. Komd. Er Cafer Mavi Hasan KütahE 1972 1 3/04/1994 Mezi Ka!}!!deri ı;;
21 /04/1994 G1
362 P. Er Yusuf Erk İbrahim Gümüşhane 1973 Şarzeri-Peş.Krk. o
z
363 [. Komd. Er M.Ali Şener Mehmet İstanbul 1973 06/05/1994 T�k ..
-ıc.
364 · I. Komd. Er Selçuk Do�n Kamil Isearta 1973 07/05/1994 Kuzey Irak
-<
365 P. Komd. Er Alımeı Kaelan Mevlüt Mron 1973 1 1 /05/1994 Üzümkıran-Şemdinli o
"'
366 P. Komd. Er Ali Özçilengir Mustafa İzmir 1973 1 1 /05/1994 Üzümkıran-Şemdinli
367 P. Komd. Onb. Davut Kara Emin Samsun 1973 16/05/1994 Geçitli-Kalıeee
z
§
...
368 P. Komd. Çvş. Halil Bakırlı Osman KüıalıE 1973 31 /05/1994 Alandiız ..
..
369 P. U1_ Çvş. Mürsel Gürlek Mahmlll Karseri 1968 31 /05/1994 Alandüz
""
370 P. Komd. Onb. Mahmeı Malçuk Hüseyin Manisa 1974 01/06/1994 Alandüz

"'
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri a-
N
Ve Sicili Tarihi Tarihi
c
371 P. Komd. Er Şenol Çolak Lütfi Rize 1973 01/06/1994 Alandüz z
372 P. Komd. Er Sel'.J'.it Şahin Mehmet Gaziantee 1973 01 /06/1994 Alandüz
373 1973

P. Komd. Er Erciimenı Bozdoğan Saiın İzmir 01 /06/1994 Alandüz
374 P. Komd. Er Ahmet Yalçınkar!': İsmail Çankırı 1973 01/06/1994 Alandiiz �
ı;:
375 P. Komd. Er Mehmet Akkurı Hacı Konra 1973 01 /06/1994 Alandiiz ..

376 P. Komd. Çvş. Cengiz Toklu S9'.di Afyon 1974 01/06/1994 Alandiiz g
377 P. Komd. Onb. Zeynel Giilgen İbrahim Eskişehir 1973 02/06/1994 Alandiiz z

378 İs. Uz. Onb. Cevdet Biçici Ba� Elazığ 1969 02/06/1994 Meza!]!ediği >
>-(
379 J. Atğm. Mehmet Kova Nimet Sivas 1971 02/06/1994 Alan.Şemdinli "'
(233/534043) �
"'
380 J. Er Celıan Misket İsmail Am� 1973 02/06/1994 Alan ;;
""
381 [. Er Mehmet Ali Demir Murat Aksarar 1973 02/06/1994 Alan "'
..
382 I· Er Talie Bulut Alımet Ardın 1973 05/06/1994 Umurlu [· Krk. >-(
o
383 [. Er Saulmış Görkem Hikmet Çorum 1974 10/06/1994 Serbest Çukurca "'
384 P. Onb. Erkan Birkış E!]!iil Kars 1973 19/06/1994 Kuzugediği-Kuzer Irak
385 [. Er Cengiz Karcıoğlu Mehmet Kastamonu 1974 21/06/1994 Ördekli-Hakkari
386 P. Uz. Çvş. Erol Ursal Kemal Ardın 1967 25/06/1994 Ocakteee-Be)'.!iişşebae
387 P. Komd. Er Ercan Mersin Kemal Ardın 1973 25/06/1994 Ocakteee-Bel'.tiişşebae
388 P. Komd. Er Alımet Ece Ômer Konı;a 1969 08/07/1994 İkiyaka-Yiiksekova
389 P. Komd. Er Erdal Ôzçelik Diindar Konr!': 1973 08/07/1994 İki�a-Yiiksekova
390 j. Er Alim Araç Ali Samsun 1973 13/07/1994 Al�va Mez.-Yiiksekova
391 İs. Uz. Çvş. Aıif Kaeıan Mustafa AJ'.d ın 1968 1 4/07/1994 Ari-Kuzer Irak
392 P. Uz. Onb. Kahraman Çelikbaş İrfan Niğde 1968 14/07/1994 Ari
393 P. Er Kamil Kışan Ramazan Ordu 1973 1 4/07/1994 Ari
394 P. Er Yusuf Kaya Mehmet K. Maraş 1973 14/07/1994 Alundağlar-Beytiişşebap
S. No. Riitbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
395 I· Komd. Er A.İbralıim Ka� Ali K. Maraş 1974 16/07/1994 Bulutlu Çukurca
396 I· Er Mehmet Genç Mustafa Kütah}:'.!! 1973 19/07/1994 Serbest Çukurca
397 I· Er Ramazan Karataş Sadık Ka�eri 1973 19/07/1994 Serbest Çukurca
398 I· Er Abduralıman Ay Muharrem Çorum 1974 19/07/1994 Serbest Çukurca
399 p:..- Varol Karaca Ali K. M= 1974 19/07/1994 Seı-bcsı Çukuı-ca
400 I· Er Halil Altunb�ak Şehmuz Adana 1974 19/07/1994 Serbest Çukurca
401 I· Er Atilla Kurt Mustafa Hatay 1974 19/07/1994 Serbest Çukurca
402 I· Er Gürcan Karakaya Şefik Manisa 1973 19/07/1994 Serbest Çukurca
403 I· Er Murat Uludağ Asaf Gaziantc2 1973 19/07/1994 Serbest Çukurca
404 J. Er İbrahim Güner Kasım Hatay 1974 19/07/1994 Serbest Çukurca
405 J. Atğm. Osman Altunkuyu Hüseyin Yozgat 1972 19/07/1994 Serbest Çukurca
(233/533690)·
406 P. Komd. Onb. Necati Çatal İsmet Edime 1973 22/07/1994 Varibazo-Şemdinli �,...
407 P. Komd. Çvş. Abdullah Çoban Mustafa Kastamonu 1973 22/07/1994 Varibazo-Şemdinli "'
"'
408 P. Er Cevdet Korkmaz Mustafa Gümüşhane 1973 23/07/1994 Geçitli-Hakkari =<"
,...
"'
409 To2. Çvş. Alunet Solmaz Hüse)'.!n Tokat 1971 25/07/1994 Hakante2e
c;ı
410 P. Uz. Çvş. Adil Oruç Mehmet Kütah)'.'.! 1973 25/07/1994 TahtataNemdinli c
411 P. Er Osman Kurtka� Ali Trabzon 1974 25/07/1994 TahtaıaNemdinli
412 P. Komd. Çvş. Bedri Şahin Mustafa Yo�t 1973 26/07/1994 Kısıklı-Yüksekova

-<
c
413 P. Komd. Çvş. Muhammet Önder Bal:'.!am Samsun 1973 26/07/1994 Kısıklı
::;
"'
414 P. Komd. Onb. HüscY!n Akb:g ibralı im Kocaeli 1974 26/07/1994 Kısıklı
415 P. Komd. Çvş. Murat Çetin Y�ar Kınkkale 1973 26/07/1994 Kısıklı E
z
416 P. Uz. Çvş. İdris Uslu Abdurrahman Kon� 1970 26/07/1994 Kısıklı ,...
"'
"'
417 J. Er Bülent Deniz Fehmi Kon}'.! 1973 26/07/1994 ÇaJ::!rlı-Çukurca
1970
"'
418 P. Uz. Çvş. Hüseyin Bedir Lütfi Erzurum 28/07/1994 Nişantcpe-Esenyamaç "'
"'
"'
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri O\
...
Ve Sicili Tarihi Tarihi
419 P. Uz. Onb. Murat Alıcı Şerif Çorum _!Q'71 28/07 /19� Nişaııtepe-Esen'p.11laç �
420 P. Uz. Onb. Mfueyyit Uluışık Ali Tokat 1971 28/07/1994 Nişaıı
_tepe-Esenyamaç
421 P. Komd. Er Hüseyin Kuçar Mehmet_ M�isa 1973 28/07/1994 Nişaııtepe-Esenyamaç
2
422 P. Komd. Onb. Mustafa Dündar Mümin Tekirdağ 1973 28/07/1994 Niş�Esenyamaç �
ı;
423 P. Komd. Er Mustafa Korkmaz Mehmet AY<lı_n _1973 _28/07/199_1 Nişan_tepe-Esenyamaç ..
o
424 P. Komd. Er Nurettin Yel Selelıatlin Çaııakkale 1973 28/07/1994 Nişaıı
�e-Esenyamaç
425 P. Komd. Çvş. Ayhaıı Orak __ Alıme _t__ Edime 1973 28/07/199__!_ Nişan_ıepe-Esenyamaç �
426 P. Komd. Er Recep Av� __ Selalıattin Tokat �I 28/07/1994 _ Nişaııtepe-Esenyamaç �
427 P. Komd. Er İsmail Külek Hüseyiıı__ Denizli_ �73 _28/07/1994 Nişaııtepe-Esenyamaç
428 P. Komd. Er Hüseyin Demirel __Mehnıı:ı__ Barun 1973 28/07/19!1!_ Nişaııtepe-Esenyamaç �
°'
429 P. Komd. Er Muharrem Taş __Hüseyiıı__ 1� 1973 28/07/19!1±_ Nişaııtepe-Esenyamaç ;;
""'
430 P. Komd. Onb. Sezai Ergiil_ ___ Ali Haydar Kırıkkale 1974 �07/1994 Nişantepe-Esenyamaç

431 P. Komd. Çvş. Zafer İpek Halil B�cik 1973 _28/07/19�4 Nişaııtepe-Esenyamaç
432 P. Komd. Çvş. Bülent Karakaş Bilal Erzurum 1973 _28/07/19!11 Nişantepe-Esenyamaç �
..
433 J. Onb. Ramazan Teke Musa Niğde 1972 29/07/1994 Bulanıktepc:-Şemdinli
434 J. Er_ Osman Karabuluı Ömer __ Çankırı _1973 _05/08/1994 Umurlu.Şemdinli
435 .J. Er_ İsmet Çıplak Ömer__ Am:ısya _1973 _05/08/1�4 Umurlu.Şemdinli
436 J. Er Alımet Gözütok Mustafa Aınasya 1973 _Q5/08/1994 Umurlu.Şemdinli
437 J. Er Kemal Giınaydın Kerim Trabzon 1973 05/08/1994 Umurlu.Şemdinli
438 J. Er Ayhan Kaplan Nihat Kastamonu 1972 _Q5/08/1994 Umurlu.Şemdinli
439 P. Komd. Er Cihat Alun Neşet B�hkesir 1973 _07/08/1994 Cudi Dağı
440 P. Er Orhan Cengiz Karaçam İsfendiyar Kastamonu 1973 08/08/1994 Kavaklı-Hakkari
441 P. Komd. Çvş. Haldun Ateş Ali-Güllü Kayseri 1973 09/08/1994 Cudi Dağı
442 P. Komd. Çvş. Cem Güçlü Nurettin �kesir 1973 _12/08/1� NiŞID!tepe-Esenyamaç
443 J. Uz. Çvş. Fihmi Bingöl Salilı Adana 1971 13/08/1994 Ördekli]. Krk.
S. No. Rütbe Adı Soyadı . Baba Adı Memleketi Doğtını Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
444 J. Qnb. Ali Rıza Baştuğ Ramazan Aksaray 1973 13/08/1994 ÖrdekliJ. Krk.
445 .J. Er Kadir Alonıaş Osman Konya 1973 1 3/08/1994 ÖrılekliJ. Krk.
446 J. Er Sefer Emre Mete İsmail Rize 1974 13/08/1994 ÖrdekliJ. Krk.
447 J.!r_ Özcan Özdemir Selahattin Tokat 1973 13/08/1994 Ördekli]. Krk. ·
448 P. Koind. Onh. Arman Galata Cihan Tekirdağ 1973 14/01!/1994 Beyazta.ş-Şemdinli
449 P. Komd. Er Keramettiıi Koçak Kemal Karaman 1973 14/08/1994 Beyazta.ş-Şemdinli
450 . P. Komd. Er . Yılcllnm Aksal Haydar Kırıkkale · 1973 14/08/1994 Beyaz�mdinli
451 P. Komd. Onb. Hasan Erdal Yaşar Durmuş Mersin 1973 17/08/1994 Karadağ-Hakkari
452 P. Komd. Er Yasin Yılmaz Hacıömer İstanbul 1974 1 7/08/1994 Karadağ-Hakkari
453 .J. Er Musa Üstün Recep Zonguldak 1973 21 /08/1994 P.Eken-Çukurca
454 .J. Er Ayhan Çakır Hüseyin Burdur 1973 25/08/1994 Nişantepe-Şemdinli
455 J. Er Ali Keleş Mehmet Ordu 1973 25/08/1994 Nişantepe-Şemdinli �

456 J. Atğm. Erkan Apalak Erol Ankara 1967 07/09/1994 Serinıepc-Çukurca . !:;
(235/537166)
457 P. Er İsa Ceylan İbralıim Bolu 1973 09/09/ 1994 Şemdinli-Karadağ

=<
458 J. Er Üstün Demir Valıit Ankara 1974 1 1 /09/1994 Uzundere-Çukurca ı;;
459 P. Komd. Er Murat Keleş Ömer Çorum 1974 11 /09/1994 Çağlayan]. Krk. 2
z
460 P. Komd. Er Ertan Yılmaztürk Muzaffer ' Sinop 1973 1 1 /09/1994 Çağlayan]. Krk. "'

461 P. Uz. Çvş. Mahir Tüfekçi Mustafa Ka)llieri__ _ 1971 13/09/199 ....!_ Yfırekli..ş.,_mdinli
462 P.Uz.Onb. Necdet Şenses Seyit Samsun 1969 1 3/09/1994 Yürekli-Şemdinli �
::;
463 J. Er Harun Örgen İsmail Manisa 1973 13/09/1994 Kırmızıkayalar-Şemdinli
4G4 J. Er Sami Sarı Aliosman Kütahya 1974 13/09/1994 Kırmızıkayalar-Şemdinli
465 J. Er Hasan Çelik Musta[a_ _ Çankı_l"1__ 1974 ----1QL.09/1994 Aslankal'_am-Çııkurca
�ı;;
"
4GG J. Onb. Abdülkadir Tuğ Fikret Yozgat 1970 20/09/1994 Aslankapanı-Çukurca
"'

"'
S. No. Riitbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri "'
"'
Ve Sicili Tarihi Tarihi
c::
467 J. Atğın. Salim İzleyen A.Hiisnii İzmir 1969 27/09/1994 İsimsiztepe-Çukurca :z
(235/538867) �
c
468 I· Er Ramazan Avcı Halil K. Ma� 1973 27/09/1994 İsimsizteee �
:z
469 l· Er Adem Tamrak Zekeri� Erzurum 1973 27/09/1994 İsimsizıe�
470 ]. Astsb. Çvş. Hakan Gökçe Musa Konya 1973 03/10/1994 Atak Op.-Kuzey Irak 5
(1992/490) g
471 [. Uz. Onb. Taıfun Özaksor :ahir NiŞde 1971 03/10/1994 Atak o2. z
c
472 [. Uz. Onb. Durali Dönmez Omer Faruk Anial� 1969 03/10/1994 Atak Oe. >
473 I· Er Raşit Çakır Aliosman Samsun 1974 05/10/1994 Gülkavak-Yüksekova ...(
"'
474 Adem Yılmaz İsmet Kastamonu 1973 12/10/1994 P.Eken-Çukurca �
!· Er t:o
475 [. Er İsa Tahta M.Fettalı K. Maraş 1973 12/10/1994 P.Eken-Çukurca ;
476 Giinsör Çetinka� M.Ali Muğla 1974 12/10/1994 P.Eken-Çukurca JJ>
}. Er
!:;
477 I· Er Ahmet Yazıcı Ali . Rize 1974 12/10/1994 P.Eken-Çukurca ...(
478 Fazlı Kesekler Şakir Çorum 1974 12/10/1994 P.Eken-Çukurca o
I· Er ..
479 !· Er Ali Bar Melunet Kars 1972 12/10/1994 P.Eken-Çukurca
480 I· ç:vş. Ümit AIEak Mustafa Burdur 1974 12/10/1994 P.Eken-Çukurca
. 481 [· Er Sinan Demirbaş Selahattin Bolu 1974 12/10/1994 P.Ekcn-Çukurca
482 P. Onb. Nadir Şimşek AJımet EslW;ehir 1972 17/10/1994 Kato-Hakkari
483 j. Er Murat Morkoç Binali Erzu ru m 1973 24/10/1994 P .Eken-Çukurca
484 [· Er Şcnari lan Salman Ardahan 1974 24/10/1994 P.Eken-Çukurca
485 [· Er Ardın Çelik Hardar Sivas 1973 27/10/1994 Kctina Boğ..Şemdinli
486 [. Er Yusuf Akbaş Ali Elazığ 1973 27/10/1994 Kctina B�..Şemdinli
487 J. Atğm. Fahrettin Özden Halit EslW;ehir 1963 01/11/1994 İncirlik-Bozkaya
(235/538475)
488 ]. Er Sabri Acar Hüseyin Muğla 1974 01/11 /1994 İncirlik-Bozkaya
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarihi Tarihi
4B9 J. Er Hüseyin Birimen Hüseyin Adana 1973 03/11/1994 Alan-Şemdinli
490 J. Er Coşkun Köçek Mehmet Giresun 1974. 15/1 1 /1994 P.Eken-Çukurca
491 j._k__ YusufCeran İbrahim Konya 1974 24/1 1/1994 Hakantepe-Çukurca
492 ]._Er Musa Dinç Hızır Konya 1974 24/11/1994 Hakantepe-Çukurca
493 ]._§- Seyit Erdoğan___ _Tevfik_ _ . Kon�-- 1974 24fll/19!1!_ Hakantepe-Çukurca
494 ]._Ik__ . Nihat Turfan ___Fuat ___ _Çoruııı__ 1974__24/1 109!1!_ Halıanıepe-Çukurca
495 J. Er Selahatıin Koç Osman KütafıE 1974 24/11/19!1!_ Hakantepe-Çukurca
496 P. Onb. Bahattin Erdem Yusuf Muş 1973 28/02/1995 Şemdinli-Tb.Üs.Böl.
.497 P. Komd. Er Burhan Köse Rıza Gümüşhane 1974 03/03/1995 4.Tb. Kışlası-Van
498 Mu. Er Hüseyin Çat.al� Gülbey Erzurum 1974 10/03/1995 Hakkari-Derin Köprü
499 Mu. Çvş. Ender Aydın Abdülkerim Adana 1973 10/03/1995 Hakkari-Derin Köprü
500 P. Komd. Onb. Yakup Karakuş Mehmet Aydın 1973 20/03/1995 Kuzey Irak �

501 P. Komd. Er Ahmet Baş Mehmet Kastamonu 1974 21/03/1995 Kuzey Irak �
502 P. Uz. Onb. Ahmet Gürbüz Ali Malatya 1969 25/03/1995 Hakantepe 11.J.Snr.B. !ii
503 Tnk. Kd. Çvş. f:!iı.daiın Öner Rasim Eskiş�hir 1973 07/04/199 2 Kuzey Irak-Meıina :(
,...
504 P. Er Tamer Gülveren Ali Kayseri 1974 07/04/1�5_ Kuzey irak-Meıina '"

505 P. Er Tekin Ulu Rıza Kars 1974 07/04/1995 Kuzey irak-Meıina e
z
506 P. Er Ali Osman Gökdere Mehmet Kırıkkale 1974 07/04/1995 Kuzey iralı-Meıina
.;
507 P. Er Kemal Akça Mehmet Kırşehir 1974 12/04/1995 Basyan Vadisi-Kuzey Iralı -<
508 P. Onb. İsmail İbili Osman Gaziantep 1974 12/04/1995 Basyan Vadisi �"'
509 P. Er Nadir Bekar Musıafa Sivas 1970 12/04/1995 Basyan Vadisi
510 P. Onb. Mehmet Emin Borazan Yalıup Kütahya 1974 12/04/199� Basyan Vadisi
511 P.Uz.Onb. Davut Baydar Bekir Arcvin 1971 12/04/199� Basyan Vadisi
�:;;
..
512 J. Er Dursun Çepni Nuri Artvi11_ 1974 17/04/19� Çobanpınar
...
513 J. Er Ömer Akbulut Mürsel Erzurum 1965 17/04/1995 Çobanpınar O\
.....
....
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri "'
00
Ve Sicili Tarihi Tarihi
514 J. Komd. Er Barış� __ Cevat M� _!974 22/04/1995 Güven Dağı �
515 P. Er Abdülkadir Koç _ Ömer Sivas 1974 06/05/1995 Çukurca Güneyi
516 ]. Tğm. Nadir Ozan Turgut F.lazığ 1967 1 1/05/1995 Aktütün-Şemdinli

(237/540689) �
517 J._E:r_ Zafer Kızılıaş Yasin Kars 1974 1 1/05/1995 Aktütün 5
518 .J. Er Necati Özge( Kerim Ardahan 1974 1 1 /05/1995 Aktütün S'
'la
519 J._E:ı:_ Murat Karaboğa Nazmi Mersin 1974 29/05/1995 Durak-Nizar Tepe z
520 J._Qııll.__ _Cihangir Tok __ Kadir__ KClil}"l _!973 29/05/1995 Durak-Nizar Tepe g
521 J.�- _Kerem Beksiz __ İsmail_ Çorum _!973 29/05/19!15 Durak-Nizar Tepe
522 j._E:r__ _Eınin Ünal Durmuş Çorum _!972 _2�/05/1995 Durak-Nizar Tepe �
523 ]. Er Rasim Şevik Kenan Adana 1974 29/05/1995 Durak-Nizar Tepe !:'
,.
""
524 .J. Er Melımet Mungan Ahmet K. Maraş 1974 29/05/1995 Durak-Nizar Tepe '"
"'
525 ]. Er Adem Ateş Halil Tokat 1974 29/05/1995 Durak-Nizar Tepe
52G P. Uz. Onb. Atakan Birı:ül Muzaffer Afyon 1971 05/0G/1995 Alandüz ö<
..
527 Top. Ü tğm. Hasan Şahan Veysel Kayseri 1970 09/06/1995 Bostanlı Ky.-Yiıksekova
(1991-26)
528 J. Er Rahmi Yılmazer Mehmet Kastamonu 1975 1 1 /06/1995 Güzelkonak.Şemdinli
529 .J.!ı: Muhterem Şengül_ Emin Balıkesir 1975 llf06/1995 Güzelkonak.Şemdinli
530 .J. Komd. Er Murat Doğan H. Dursun Gümüşhane 1974 1Y06/1995 Karacadağ-Yiıksekova
531 is. Çvş. Abdülkadir YiızbaşıoğluMürsel Artvin 1964 13/06/1995 Karacadağ
532 P. Komd. Er Alyşar Sıkar Mahmut Hatay 1974 13/06/1995 Karacadağ
533 P. Komd. Onb. Ercan Pın ar Mustafa Sivas 1974 13/06/1995 Karacadağ
534 J. Kd. Çvş. Ekrem Kayar · Hüseyin Konya 1970 16/06/1995 Ortaklar]. Krk.
535 J Astsb. Çvş. Vedat Özayar Edip Yozgat 1972 16/06/1995 Ortaklar]. Krk.
(1992/417)
S. No. Rüıbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Tarilıi Tarihi
536 j._E_r__ Hasan Çelik ___ Ali ___ Afyoıı_ _ 1974 16/06/1995 Ortaklar]. Krk.
537 j._E:ı:__ Ali Çelik Osmaıı___ İstan[)ul_ 1971 16/06/1995 Ortaklar]. Krk.
538 j._ı;:ı:___ Mehmet Demir___ Musuıfa__ Çankın _ 1971 16/06/1995 Ortaklar]. Krk.
539 J. Er Mehmet Çadırcı Osman__ İzmir 1974 16/06/1995 Ortaklar J. Krk.
__
540 ]. Er Halil Tallı Teğmu r _ Hakkari 1974 16/06/ 1995 Ortaklar]. Krk.
_
541 J.J'r_ İlimdar Atasoy___ Servc_L__ ErLUrum 1974 _!G/06/1995 OrtaklarJ. Krk.
542 İrfan Ünccli ___ _ Recep __ Ordu_ 1974 1 6/06/1995 OrtaklarJ. Krk.
j._E:r_
543 J.J'r_ Sadık Şişman İlhan_ İstanbul 1974 16/06/19% Ortaklar]. Krk.
__
544 j._l-_r Ali Akyol Must�fa __ Denizli 1974 lfı/06/19% OrtaklarJ. Krk.
545 j._E:r_ �gln Çil Relik_ Hatay_ _ 1975 16/06/1995 OrtaklarJ. Krk.
__
546 J. Onb. Ali Suyabaımaz__ _ Mehme_ t_ Manisa 1969 16/06/1995 OrtaklarJ. Krk.
547 J. Er Arif Meydan Yusuf Kocaeli 1972 16/06/1995 Ortaklar J. Krk. �

548 ]. Er Mehmet Ôztürk Faik Konya _ 1971 16/06/ 1995 OrtaklarJ. Krk. i('
....
549 !'. Er Güner Soydan Abdurr•lıınanMuş 1972 20/06/1995 Çatalca-Şemdinli
!:)
550 P. Komd. Çvş. Umul Üıılüıürk S.Nazif Karaman 1971 21 /06/1995 Pirinçcken-Çukurca =<
....
551 P. Komd. Çvş. Durmuş Yıldız Recep Bolu 1971 2 1/06/1995 Piriııçcken-Çukurca "'
Ç)
552 P. Komd. Çvş. Yakup Yıldırım Osman Sivas 1971 21 /06/1995 Pirinçcken-Çukurca c
:z
553 !'. Komd. Er Ercan Eker Salih Bolu 1971 21/06/1995 Pirinçckcıı-Çukurca
�.
554 P. Konul. Çvş. Alımcı Durgun Ali Bilecik 1971 2 1 /06/1995 Pirinçckcıı-Çukurca -<
c
555 P. Koıııd. Onb. Bülenı Ay[en K.Yaşar Konya 1974 2 l /06/1995 Pirinçckcn-Çukurca ı:;
556 J. Er Kamil Keleşoğl_
ıı___ Relik___Kayscri 1970 21 /06/1995 Pirinçeken-Çukurca "'
s;
557 J. Er Sadık Sağmç Mıısıafa Dcıüzli H >71 2 1 /06/I995 Pirinçckcıı-Çukım:a "'
z
558 J. Er . �e�e�ıt Kuşoğlu Sami K. Maraş 1974 21 /06/1995 Pirinçckeıı-Çukurca ....
"'
"'
559 J. Er Adnan Sfınicü İIJr.dıim Adana 1968 2 1/06/1995 Pirinçekcıı-Çukurca
....
560 J. Er Yılmaz Düzgörcn Süleyman Yo1.gat 1974 21 /06/1995 Pirinçekeıı-Çukurca :;';:
w
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleke ti Doğum Şehadet Şehadet Yeri "
o
Ve Sicili Tarihi Tarihi
561 P. Er Şenol Özkan Cafer Gümüşhane 1975 28/06/1995 Er<lcmli Kö� �
c:
562 !· Er M uraL Demir İsmail İstanbul 1974 30/0G/1995 K. lrak-Kokazcr Mevkii
d
563 P. Koınd. Çvş. Ardın Aıılıarlı Alwıet Edime 1971 03/07/1995 Hisardağı s:
z
564 P. Er İsmet Zadsan Hasan Ağ!ı 1974 04/07/1995 Şemdinli-Ka�lar
>
565 P . Er Metin Kap Hamit Adana 1973 04/07/1995 Şemdinli "'

566 P. Er İsa Baki Mehmet Van 1974 04/07/1995 Şemdinli g


567 P. Er Mahmut To�rak Ali Şanhurfa 1974 04/07/1995 Şemdinli z

568 P. Er İhsan Önder Sab ri Ağn 1971 04/07/1995 Şeındiııli >
o<
569 P. Komd. Çvş. Süle�ıan Kuş Mustafa Hatar 1974 04/07/1995 Kıızcr Irak "'
570 J. A. Kd. Çvş. Raif Özgür Nazım Eskişehir 1972 04/07/1995 Kuzey Irak
:'5
"'
(1991 /298) ;;;-
""
571 P. Konıd. On\ı. Adem Kurt Hasan Haıay 1 973 05/07/1995 Kuzey Irak "'
"'
572 P. Komd. Onb. Abdülkadir Erkan Mclıınct Hatay 1974 05/07/1995 Kuzer Irak
573 P. Komd. On\ı. Şükrü Yıldız Ünal Konya 1971 05/07/1995 Kuzey Irak ;i
"
574 P. Atğm. Alınieı Erkan Doğan Mehmet Karaman 1969 05/07/1995 Uzundere
(239/546134)
575 J. U1.. Çvş. Osman Uyarbolulu Hüseyin _Eskişehir 1971 0�07/1995 Kuzey Irak
576 P. Komd. Onlı. Fatih Kostik Fuat Baybu rt 1971 05/07 /1995 Kuzey Irak
577 P. Komd . Onb. Erdem Kapaıı Alımcı_ _Aksaray_ 1974 0(;_/07/19� Kuzey Irak
578 P. Koınd . E r M ehmet Akyfu. _ Tiırl<kaya _Trabzon 1975 _0(;_/07/1995 Ku�ey Irak
579 J. Üığm. İsmail Öz Hüseyin Kastamonu 1969 06/07/1995 Kuzey Irak
(1991-93)
580 P. Komd. O n b. Zcmci Doğan _ l\felım_<:t _Yozgat � 1!)2_1 _0(;_/07,1_19� _Ku�y Irak
581 P. Komd. Onb. Cumali Yılınaz Abdullah Adana 1974 07/07/1995 Kuzey Irak
582 P. Komd. Er Kenan Şemürk Cemil Sakarya 1975 07/07 /1995 Kuzey Irak
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Memleketi Doğum Şehadet Şehadet Yeri
Ve Sicili Taı-ilti Tarihi
583 P. Komd. Er Ayhan Arıkan Bayram Niğde 1971 08/07 /1995 Kuzey Irak
584 P. Komd. Çvş. Mulmnmel Maden Murat Zonguldak 1972 09/07 /1995 Kuzey Irak
585 P. Konıd. Onb. Hakan Topçu Salih Sivas 1974 10/07 /1995 Kuzey Irak
586 P. Konıd. Çvş. Yakup Akbaba Halil Erzincan 1974 10/07/1995 Kuzey lrdk
587 J. Uz. Çvş. Hüseyin Karataş Hasan Kırklareli 19G4 10/07/1995 Kuzey Irak
588 J. Komd. Er Abdülkadir Serter Hasan Konya 1974 10/07/1995 Kuzey Irak
589 J. Komd. Er Sadi Çetin Hasan İzmir 1974 __ 10/07/1992._uzey
___!<. Irak
590 J. J(omd. Çvş. Sadık Türkyılmaz İsmail Ankara 1974 __ 10/07/ 19�l{_uzey Irak
591 ]. Komd. Er Ali Oktay Tekin Hüseyin Kütalıya_ __ 1974 __ 10/07/1995 Kuzey Irak
592 J. Komd. Çvş Ercan Coşkun Etem Ruhi Balıkesir 1974 10/07/19� Kuzey lrdk
593 J. Komd. Er Ömer Mizen H. Bas�i_ Balık� 1975 _____lQL()'l,(1995 Kuzey Irak
594 J. Komd. Er Hasan Burunsuz Mustafa Elazığ__ 1974 ____l()/_07 /1995 Kuzey Irak
595 P. Er Nuri Çardar Mustafa Antalya 1974 1 0/07/1995 Kuzey Irak �
....
596 P. Onb. Ali Gök Mikan K.. Maraş 1974 10/07/1995 Kuzey Irak !:J
597 P. Kd. Çvş. Hakkı Çelik Bayram Çankın 1974 1 0/07/1995 Kuzey Irak �
....
(1990/13) "'
'1
598 .J. Er Selçuk Taş Abdi Kayseri 1974 1 2/07/1995 Yeşiltaş..YUksekova c
z
599 J. Er Ferhat Dal Tahsin Adana 1 974 1 2/07/1995 Yeşillaş
.m.
600 .J. Er Yaşar Karabacak Fikri Trabzon 1 974 12/07/1995 Yeşiltaş ...:
C•
601 . J. Er Hasan Uzun Osman Sivas 1974 12/07/1995 Yeşiltaş
::;
602 J. Koıııd. Er Ergün Bil�iç Ahmet Anla!� 1 974 13/07/19�şıklı Kekliktepe "'

603 Top. Er Ramazan Kaşık İbrahim Uşak___ 1974 15/07/19�Pirinçeken-Devartepe sz


604 P. Çvş. İlhan Karadcmir Melımcl İstanbul 1974 16/07/1995 Dağlıca ....
"'
"
G05 P. Uz. ç,,.. Sadi Kuzpınar Mahmut Sivas 1970 2G/07/1995 Kazan Vadisi
w
60G İs. Uz. Onb. Mustafa Durmaz Rıfat Manisa 1970 2G/07/1995 Kazan Vadisi :::ı
....,
S. No. Rütbe Adı Soyadı Baba Adı Mcmlckcıi Doğum Şehadet Şehadet Yeri tj
Ve Sicili Tarihi Tarihi
c
fı07 J. Er Ersoy Giırsu Cemil Sinop 1975 28/07/J!)95 Escnclere-Yüksekova z
608 ]. Er Nevzat Yunalan Nurettin Tokat 1975 28/07 /1995 Esenderc-Yüksekova
609 ]. Er Hasan Kubat Mustafa Aclana _ 1975 02/08/1995 Çııkurca-Davulıcpe

!:
z
610 J. Er Kerim Patoğlu Dursun Ordu 1975 ()2/08/1995 Çukurca-Davult<]JC
!:
6 1 1 J . Er Ali Yiızyıl _ Haydar_ Ankara __1_ÇJR 02/08/1995 Çukıırca-Davull"J:'e "'

612 ]. Er Osman Parlakkaya _ Hüseyi11_ _ Konya 1974 02/08/1995 Çukllrca-Davult<:ı>.e g


613 J. Er Bekt"'I Sıısur Ali Tokat _!.975 02/08/199!)__ Çukıırca-Davultepe z
ö
614 P. Koıııd. Er Alanur Bulut Yunus Sakarya 1974 03/08/19% Şemdinli >
>-<:
615 J . Er Serkan Tub;m Sedat Tekirdağ 1975 06/08/l!J95 Haruna Krk.
616 J. Uz. Çvş. Süleyman Şen Osman Gaziantep 1973 06/08/1995 Haruna Krk. �
tc
617 J. E r Mehmet Duman Nizam Ha.ıay 1975 06/08/1995 Hanına Krk. ;;
,,.,..
618 P. Er Hatip Han Melımc_ı Diy;ırbakır _!.974 06/08/1995 Kayalar-Şemdinli m
...
fı!9 J. Er Emrah Uzunay _ Seyfi ZCJl]guldak 1974 . 09/08/199Q__Sivrit"[>e >-<:
o
620 J. Çv�. Hacı Bektaş _ Kıyas _ Aksaray 1973 _!(J,!08/1995 Çayırlı-Işıklı Yolu "'
621 P. Er Biılcnt Günal Nurettin Tokat 1970 10/08/1995 Tekeli
622 P. Onb. Eyiıp nurcu Recep Çorum 1974 1 0/08/1995 Tekeli
623 P. Komd. Çvş. Hamit Kaııdur Haydar Sivas 1974 1 1 /08/1995 Çukurca-Uwııderc

You might also like