You are on page 1of 27

T.C.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ARKEOLOJİ ANABİLİM DALI

YUKARI DİCLE HAVZASI ÇANAK ÇÖMLEKSİZ NEOLİTİK DÖNEM


ÖLÜ GÖMME UYGULAMALARI

LİSANS BİTİRME TEZİ

Semih ATEŞ

DANIŞMAN

Dr. Öğr. Üyesi Yasemin Yılmaz

DÜZCE
OCAK, 2020
İÇİNDEKİLER i
ÖNSÖZ ................................................................................................................... ii
ÖZET..................................................................................................................... iii
1.GİRİŞ ................................................................................................................... 1
1.1.Araştırmanın Amacı ......................................................................................... 1
1.2.Araştırmanın Önemi ......................................................................................... 1
1.3.Araştırmanın Sınırlılıklar .................................................................................. 2
2.LİTERATÜR ....................................................................................................... 2
3.YÖNTEM ............................................................................................................. 3
4.BULGULAR......................................................................................................... 4
4.1. Neolitik Çağ 4
4.2.Yukarı Dicle Havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem Yerleşimleri ............ 5
4.2.1 Çayönü ................................................................................................................... 5
4.2.2 Körtik Tepe 12
5.KARŞILAŞTIRMA 17
6.SONUÇ ............................................................................................................... 19
Kaynakça............................................................................................................... 22

i
ÖNSÖZ

“Yukarı Dicle Havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem Ölü Gömme


Uygulamaları” İsimli tezi yazmamda, teşvik edici, yol gösterici olduğu için bu
süreçte ihtiyacım olan kaynakları seçmemde yardımcı olduğu için, tezin gerekli
aşamalarında müdahalelerde bulunarak yardımını esirgemediği ve en çok ta sabrını
hiç yitirmeden bu çalışmayı sürdürdüğü için hocam, Dr. Öğretim Üyesi Yasemin
Yılmaz’a minnettarım.

ii
ÖZET

“Yukarı Dicle Havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem Ölü Gömme


Uygulamarı” adlı tezde, Yukarı Dicle Havzasında bulunan Çayönü Tepesi ve Körtik
Tepe yerleşimlerini temel alarak söz konusu dönemde ölü gömüt uygulamaları
incelenmiştir. Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem A evresinde Körtik Tepe
yerleşiminde, taban altları, duvar yanlarına ve bina aralarına, bazen ölü eşyalarıyla
bazen kireç ve boyalarla bazen de yalnız olarak gömülen bireyler, Çayönü Tepesinde
ise Çanak Çömleksiz Neolitik A evresinde taban altlarına, duvar yanlarına ve bina
aralarına gömülen, B evresinde ise Kafataslı Yapının kullanıma başlamasıyla ölülerin
gömülmesinde yeni bir yöntemim ortaya çıktığı görülür.

Anahtar Kelimeler:Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem, Çayönü Tepe, Körtik Tepe,


Gömüt Uygulamaları, Mezar.

iii
1.GİRİŞ

Ölüm canlıların biyolojik fonksiyonlarını geri dönüşü olmaksızın kaybetmesi


olayıdır. Kaçınılmaz olan ölümle karşılaşan insanların bu olay karşısında verdiği
tepkilerden bir tanesi de ölülerini gömmektir. Neandertallerle birlikte ölüsünü
gömmeye başlayan homo türü coğrafya, dönem, dünya algısı ve inançlarının da
etkisiyle ölülerini çeşitli şekillerde ve çeşitli uygulamalarla gömüştür.

Çok uzun zaman boyunca göçebe yaşayan insan, yerleşik hayata geçmiş, yerleşik
hayata geçen bu toplumlar, arkeoloji bilimi için bilgi edinme ortamını sabitleştirmiş,
aynı alanda insan yaşamı hakkında hemen hemen tüm verileri toplayabilecek bir hale
getirmiştir. Bu ilk yerleşik insanlar ölülerini kendilerinden çok uzak olmayan yerlere
gömmüşler, bir nevi ölümle ayrılsalar da maddesel olarak bir arada kalmayı
amaçlamışlardır.

1.1.Araştırmanın Amacı

Bu çalışmanın temel amacı, arkeolojik bir konu hakkında literatür taraması


yaparak edindiğim bilgileri tez formatında, bilimsel ölçütlere uyarak yazma deneyimi
edinmektir.

1.2. Araştırmanın Önemi

Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem toplumlarının ölü gömüt uygulamalarından


yola çıkarak bu toplumların, yaşamları ve inançları hakkında çıkarımlar yapabiliriz.

1
1.3.Araştırmanın Sınırlılıkları

Bu araştırma da;

Yukarı Dicle havzasında bulunan Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e tarihlenen


Çayönü Tepesi ve Körtik Tepenin ölü gömüt uygulamalarıyla ilgili yanınlar
taranarak sentezlenmiştir.

2.LİTERATÜR

Araştırmada farklı kaynaklardan yaralandım ve yaralandığım kaynakların her biri


Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem hakkında farklı şeyler anlatmaktadır.

Araştırmam da kaynak olarak:

Ali Metin Büyükkarakaya’nın Tepecik-Çiftlik Neolitik Topluluğunun Demografik


Özellikleri makalesinden BB yapısıyla ilgili bilgilerden faydalandım.

Ali Metin Büyükkarakaya, Yıkmaz Selim Erdal ve Metin Özbek’in Tepecik-Çiftlik


İnsanının Antropolojik Açıdan Değerlendirilmesi makalesinden Tepecik-Çiftlik
yerleşiminin mezarlarıyla ilgili bilgi aldım.

Alper Gölbaş’ın Yerleşim Yerlerinin Seçiliş Biçimleri: Neolitik Kıyı Yerleşmelerine


Bir Bakış makalesinden neolitik dönemin adlandırılmasıyla ilgili bilgiler aldım.

Aslı Erim Özdoğan’ın Neolithic in tırkey kitabında yayınlanan Çayönü makalesinden


Çayönü ve mezarları hakkında bilgi aldım.

Aslı Erim Özdoğan’ın Neolithic in tırkey kitabında yayınlanan Çayönü makalesinden


Çayönü ve mezarları hakkında bilgi aldım.

Erhan Bıçakçı, Martin Godon ve Yasin Gökhan Çakan’ın yazdıkları ve Neolithic in


Turkey kitabında yayınlanan makalesinden yararlandım. Bu makalede BB
yapısıylailgili

H. Hauptmann Nevali Çori ve Urfa Yöresinde Neolitik Dönem: Genel Bir Bakış, Türkiye’de
Neolitik Dönem makalesinden Nevali Çori Mezarları hakkında bilgi aldım.

Mehmet Özdoğan’ın Neolitik Çağ – Neolitik Devrim – İlk Üretim Toplulukları


Kavramının Değişimi ve “Braidwoodlar” makalesinden neolitik dönem hakkında
bilgi aldım.

2
Mehmet Özdoğan’ın Neolitik Dönemi Yeniden Düşünmek makalesinden neolitik
dönem hakkında bilgi aldım.

Mehmet Özdoğan Çayönü: Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme Tarihlenen Bir


yerleşim Yerinde Koruma ve Alan Düzenleme Uygulaması makalesinden Çayönü
mimarisi hakkında bilgi aldım.

Mehmet Özdoğan’ın İlk Çiftçiler Neden Göç Ettiler makalesinden neolitik dönem
hakkında bilgi aldım.

Mehmet ,Özdoğan’ın Neolitik Adlamasının Dünden Bugüne Değişen Tanımı


makalesinden neolitik dönemin adlandırılması hakkında bilgi aldım.

Vecihi Özkaya, Aytaç Coşkun ve Nevin Soyukaya’nın yayınladığı” Körtik Tepe


Uygarlığın Diyarbakır’daki İlk Adımı” makalesinden Körtik Tepe hakkında bilgi
aldım.

Vecihi Özkaya ve Aytaç Coşkun’un “Körtik Tepe Kazıları Erken Neolitik Dönemde
Bölgesel Kültürel İlişkiler Üzerine Bazı Gözlemler” makalesinden Körtik Tepe
hakkında bilgi aldım.

Yasemin Yılmaz’ın “Neolitik Dönem’de Anadolu’da Ölü Gömme Uygulamaları:


Çayönü Örneği” Doktora Tezinden yararlandım.

Yılmaz Selim Erdal’ın Bone or Flesh: Defleshing and PostDepositional Treatments


at Körtik Tepe (Southeastern Anatolia, PPNA Period) makalesinden Körtik Tepe
mezarları hakkında bilgi aldım.

Bu kaynakları inceleyerek Yukarı Dinle Havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem


ölü gömüt uygulamalarını değerlendirdim.

3.YÖNTEM

Tez için kullanılan kaynaklara internet ve kütüphanede tarama yaparak erişim


sağlandı. Bulunan kaynaklar tez danışmanım tarafından onaylandı. Tarama sonucu
elde ettiğim kaynakları inceledikten sonra bu kaynaklara bağlı kalarak Yukarı Dicle
havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem ölü gömüt uygulamaları üzerine bir sentez
yapılmıştır.

3
4. BULGULAR

4.1. Neolitik Çağ

Neolitik, “yeni taş” sözcüğünden türemiş ve giderek dönem adı olarak


kullanılmaya başlanan bir sözcüktür(Özdoğan,2018:13). Neolitik adlandırmasının ilk
olarak ortaya atıldığı 1865 yılından bu yana bu sözcüğün anlamı sürekli olarak
değişmiştir(Özdoğan,2004:44). 1920’li yıllarda Gordon Childe’ın ortaya attığı
“Neolitik Devrim” kuramında, Childe besin üretiminin gelişim biçimini doğal çevre
ve özellikle iklimde olan değişikliklere bağlamış ve bu yeni yaşam biçiminin ilk kez
“Bereketli Hilal” de ortaya çıktığını ve buradan başka bölgelere yayıldığını ileri
sürmüştür(Göbaş,2006:319).

Robert J. Braidwood ise Gordon Childe’ın ortaya attığı Neolitik Devrim kuramı
üzerine saha çalışmaları yaparak bu kuramdan “Çekirdek Bölge” kuramını türetmiş,
evcilleştirilmeye hazır çok sayıda vahşi hayvan ve bitkinin bulunduğu, tarıma
elverişli doğal çevrelerin yaşam alanı olarak seçildiği fikrini ortaya atmış ve “Besin
Üretimi Evresi” kavramını “Neolitik” kavramına alternatif olarak
önermiştir(Göbaş,2006:319).

Neolitik olarak tanımladığımız yaşam biçiminin oluşum bölgesini Orta Anadolu


Havzası’nın doğusu; Güneydoğu Anadolu; Batı İran; Kuzey Irak ve Kuzey Suriye ile
Güney Levant’a kadar olan geniş bir coğrafya içinde
tanımlayabiliriz(Özdoğan,2016:54). Bu geniş coğrafyada tek bir Neolitik oluşumdan
söz etmek olası değildir(Özdoğan,2016:54). Neolitiğin çekirdek bölgesi başlangıcı,
gelişim süreci ve kültürel oluşumu bakımından birbirinden farklı özellikler gösteren
3 bölgeye ayrılabilir(Özdoğan,2016:54). Bunlar: Orta Anadolu (Bölge A 1),
Güneydoğu Anadolu, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye (Bölge A 2), Güney Levant
(Bölge A 3) (Özdoğan,2016:54). Neolitik yaşam, her bölgenin kendi özgün koşulları
içinde üç bin yıl boyunca gelişerek biçimlenmiştir(Özdoğan,2016:54). Bu bölgelerin
dışında kalan coğrafyalarda MÖ 7. binyıllarına kadar, Kıbrıs gibi birkaç istisna
dışında Neolitik paketin izlerine hiçbir yerde rastlanmaz(Özdoğan,2016:54).
“Neolitik Oluşum Bölgesi Çekirdek Bölge” olarak tanımladığımız bu bölgelerin

4
dışında kalan yerler ile ilgili bilgimiz oldukça düzensiz ve
eksiktir(Özdoğan,2016:54). Holosen başlarından MÖ 7. binyıllara kadar yukarıda
sözünü ettiğimiz üç Neolitik oluşum bölgesi dışında “Neolitik” olarak tanımlanacak
hiçbir iz olmadığını ve daha sonra bu bölgelerde görülen Neolitik paket ögelerinin de
çekirdek bölgeden aktarılmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz(Özdoğan,2016:54).

Kathleen Kenyon’ın Jericho (Eriha) kazılarında çanak çömleğin kullanılmadığı


dolguları tanımlaması ve aynı yıllarda Braidwood’un Kuzey Irak’da Jarmo’da da
benzer nitelikteki dolguları ortaya çıkarmasıyla, Neolitik Dönemin çanak çömlekli ve
çanak çömleksiz olarak iki ana basamağının olduğu anlaşılmış, bunun yanı sıra
Kenyon, Jericho’daki çanak çömleksiz evrenin de kendi içinde, buluntu
topluluğundaki değişiklikle belirlenen iki aşaması olduğunu saptamış, bunları A ve B
evreleri olarak adlandırmıştır(Özdoğan,2012:50). Çok daha sonraları,
Yakındoğu’daki kazıların ve dolayısıyla verilerin artmasıyla, var olan adlamaların
yetersiz olduğu görülmüş ve bir gereksinim olarak, Çanak Çömleksiz ile Çanak
Çömlekli Neolitik Dönem arasındaki geçişi tanımlayan Çanak Çömleksiz Neolitik C,
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ A’nın öncü aşaması için ise Proto-Neolitik (Öncü
Neolitik) olarak iki kültür basamağı daha tanımlanmıştır(Özdoğan,2012:50-51).

Paleolitik çağın göçebe avcı toplayacı gruplarının yerleşik yaşama geçmeleriyle


birlikte sosyal yapıları, besin ekonomileri ve beslenmeleri köklü değişiklere
uğramıştır. Yerleşik yaşamın başlamasıyla birlikte başlayan Neolitik Çağ,
toplumlarının zamanla tahılları ve hayvanları evcilleştirmesiyle neolitik öncesi
yaşamdan çok farkı bir sistemle hayatlarını devam ettirmesi ve dolayısıyla sosyal
yaşamlarının, inançlarının ve değerlerinin değişmesine yol açmıştır. Neolitik Çağ
faklı bölgelerde farklı zamanlarda başlamış ve gelişim göstermiştir.

4.2.Yukarı Dicle Havzası Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem Yerleşimleri

4.2.1 Çayönü

Çayönü; Diyarbakır ili, Ergani ilçesi, Hilar Köyü’nde, Dicle Irmağı’nın


kollarından olan Boğazçay’ın kuzey yakasında yer almaktadır. Denizden yüksekliği
832 m. olan Çayönü Tepesi’nin boyutlarının kuzey-güney: 160 metre, doğu-batı
yaklaşık 350 metre, dolgu kalınlığının güneyde 4.50 metre, kuzeyde ise 6.50 metre
olduğu açılan derin sondajlarla belirlenmiştir (Yılmaz,2010:33)

1964 yılında Halet Çambel ile Rober J. Braidwood'un Güneydoğu Anadolu


Karma Tarih öncesi Projesi kapsamında İstanbul ve Chicago Üniversiteleri
ortaklığında başlatmış oldukları kazı çalışmaları, 1991 yılına kadar 17 yıl boyunca
sürdürülmüştür. Çayönü, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'ın başlarından Çanak

5
Çömlekli Neolitik Çağın sonlarına kadar olan süreçteki gelişimi hemen hemen
kesintisiz olarak yansıtan ve dolayısıyla Neolitik yaşam biçiminin ortaya çıkış ve
gelişimini kapsamlı olarak gösteren ender kazı yerlerinden
biridir.(Özdoğan,2010:142)

Çayönü Tepe’sinin otuz dokuz C14 analızı sonucu Mö10200-3000 yılları arasına
tarihlenir. Aşağıdaki tablo Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemin stratigrafisini kalibre
edilmiş tarihlerle gösterir. (Özdoğan,2011:192)

Evre Adı Kısaltma Yaklaşık Tarih Dönem


Yuvarlak Planlı Yapılar r 1-4 10200-9400 PPNA
Izgara Planlı Yapılar
Erken g (1-4) 9400-9200 PPNA
Geç g (5-6) 9200-9100(?) Erken PPNB
Kanallı Yapılar ch 1-4 9100-9000 Erken PPNB
Taş Döşemeli Yapılar ch 1-3 9000-8600(?) Orta PPNB
Hücre Planlı Yapılar c1-3a-b 8600-8300 Geç PPNB
Geniş Odalı Yapılar Ir 1-6 8200-8000(?) PPNC
(Özdoğan,2011:192)

Yerleşim Mimarisi

Barınak türü bir yapıda duvar ve dam ayrımı yoktur; yapılar köşeleri olmayan,
yuvarlak ya da oval plana sahip tek bir mekandan oluşur. Bu süreçte bilinen yapı
tekniği duvarların dal, kamış gibi hafif malzemelerden örülmesi, üzerlerinin deriyle
örtülmesi ya da çamurla sıvanmasıdır. Çayönü yerleşiminin en eski kültür evresi, bu
tür yuvarlak yapılarla başlamıştır(Özdoğan,2010:143)

Çayönü'nün ikinci evresi "ızgara planlı yapılar" olarak bilinen ve gene PPNA
dönemine tarihlenen kültür katıdır. Taş temelli hafifçe yuvarlatılmış köşeli
dikdörtgen yapılar yaklaşık 11 m uzunluğunda 6 m genişliğindedir. Esas yaşam
alanını oluşturan ilk bölüm, ızgara gibi birbirine koşut taş dizilerinin üzerine çalı
çırpı örtülüp üzerinin kil sıvanmasıyla tabanı yapılan dikdörtgen görünümlü bir
alandır. İkinci bölüm ise, bunun önünde alçak bir taş duvarla sınırlanmış, zemini
küçük taş döşeli, bir kenarında ocağı bulunan, yalnız bu yapıya ait bir açık kullanım
alanıdır. Ancak bu mekanın üzerinin aynen kulübelerde olduğu gibi ağaç ve dallarla
örülerek kapatıldığı anlaşılmaktadır. (Özdoğan,2010:143) (Özdoğan,2011:198)

Izgara plan tipinin gelişerek devam ettiği süreç içinde yapının giderek dörtgen bir
dış duvara sahip olduğu ve taban altındaki ızgaraların da bir taş döşemeye dönüştüğü
görülmektedir. Bu nedenle ızgara planlı yapı evresi, mimarlık tarihinde çok tartışmalı

6
olan yuvarlak plandan dörtgen plana nasıl geçildiğini tüm aşamalarıyla sergileyen bir
süreci yansıtmaktadır(Özdoğan,2010:143-144)

Taş döşeli yapılar evresinde artık yapıların köşe bağlantılarının ortaya çıktığı ve
giderek duvarların, artık bağımsız yapı öğesi durumuna dönüşmüş olan çatının
ağırlığını taşıyan bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir. PPNB Dönemi'ne
gelindiğinde günümüze kadar gelen mimarinin tüm özelliklerinin deneme yanılma
yöntemiyle ortaya çıktığı; taş temelin, bunun üzerinde taş duvarın, önceleri dökme,
daha sonra bloğa dönüşen kerpicin, düz damın, lentoları olan kapı ve pencerelerin,
bodrum ve bunun üzerinde yaşamın sürdüğü ikinci bir katı olan yapının, ikinci kata
çıkan düzenli merdivenlerin, günümüz Yakındoğu köy mimarisiyle hemen hemen
aynı nitelikte oluştuğu görülmektedir(Özdoğan,2010:144)

Yerleşimin en doğusunda konutlardan farklı özelliklere sahip, kült yapısı ya da ilk


tapınaklar olarak adlandırabileceğimiz, o dönem ölçeğinde anıtsal sayılacak özel
yapılar yer almaktadır. Bunlar payanda ve nişli taş duvarları olan, tabanları büyük
taşlar ya da terrazzo tekniğinde, kirecin söndürülmesi gibi yüksek teknolojiyle
yapılmış geniş mekanlardır. Bunların bazılarında üzerinde boya izi de olan
dikilitaşlar bulunmuştur. Çayönü'ndeki bu kült yapıları arasında özellikle "saltaşlı
yapı" ve "terrazzo tabanlı yapı", Göbekli Tepe ve Nevali Çori gibi yerleşimlerde çok
daha anıtsal boyutlarda gördüğümüz yapılarla aynı özelliklere sahiptir. Bu yapıların
bir diğer örneği de, içinde insan kemiklerinin bulunduğu "kafataslı yapı" olarak
tanımlanan yapıdır. Bu kült yapılarının hemen batısında, yaklaşık 40 x 20 metrelik
bir alanın tören meydanı gibi özenle düzeltildiği, içinde diziler halinde dikilitaşların
bulunduğu ve bu alanın kuzey yanı boyunca diğer konutlardan daha büyük ve
nitelikli bir yapı dizisinin konumlandırıldığı görülmüştür. Yerleşmenin orta
kesiminde avlu niteliğindeki alanları çevreleyen konutlar, en batısında ise küçük
işlikler bulunmaktadır(Özdoğan,2010:144).

Küçük Buluntular

Çayönü yontma taş aletleri arasında delgiler, taş kalemler, kazıyıcılar, çift sırtlı
obsidyen bıçak Byblos uçları, Nemrik uçları ve Çayönü aleti vardır
(Özdoğan,2011:197-202). Bakır buluntular arasında boncuk, bız, yuvarlatılmış
boncuk ve kakma pul bulunur(Özdoğan,2011:214). Kemik aletler arasında bızlar ve
iğneler bulunur(Özdoğan,2011:214). Yapı malzemesinde kullanılan samanlı kilden
yapılmış sığ düz dipli, yuvarlak yada köşeli kaplar ve yatay çizgi bezemeli taş kap
bulunmuştur(Özdoğan,2011:224).

7
Ölü Gömme Gelenekleri

Yuvarlak Planlı Yapılar Evresi:

PPNA Yerleşmenin en eski dönemine tarihlenen bu evreye ait 9 adet gömüt açığa
çıkarılmıştır. Bunların bir bölümü mekân içinde, taban altlarında, bir bölümü ise
mekânlar arasındaki açık alanlara açılan gömüt çukurlarının içindedir. Gömüt
çukurlarının sınırlarının her zaman tespit edilemediği, ancak bazen etraflarının taşla
çevrelendiğinin gözlemlendiği bildirilmektedir. İskeletlerin genel olarak kafatası
kuzeye gelecek biçimde, kuzey-güney doğrultuda; sağ tarafları üzerine büzülmüş
pozisyonda, yüzleri toprağa dönük olarak gömüldükleri belirtilmektedir. Ağırlıklı
olarak anatomik pozisyonları ve anatomik bağlantıları korunmuş gövdelerin birincil
gömüt bağlamında bulunduğu vurgulanmaktadır. Gömütlerin içinde bulunan dağınık
haldeki kırmızı aşı boyası (okr) parçalarının ise bilinçli olarak ölünün yanına
konduğu yorumu yapılmaktadır(Yılmaz,2010:35).

Izgara Planlı Yapılar Evresi :

PPNA- EPPNB İkinci evre, ızgara planlı yapılarda tekli ya da çoklu gömütler,
birincil gömme özelliğinde, anatomik pozisyonları korunmuş olarak açığa
çıkarılmıştır. Bu evreye tarihlenen toplam 19 bireyin bir bölümünün avluların kuzey
kısmında, avlu tabanları altına açılan çukurlarda bulunduğu, bir bölümünün ise avlu
aralarındaki küçük hücrelerin içinde tekli, ikili ve ya üçlü olarak gömüldükleri
belirlenmiştir. Hücrelerin içindeki gömütlerde, ölünün yatırılış yönünün duvarların
yönüne göre değiştiği, küçük hücrelerde doğu-batı yönündekilerin sayısının daha
fazla olduğu vurgulanmaktadır. Avlularda bulunan iskeletlerin ise kuzeydoğu-
güneybatı doğrultusunda yatırıldığı belirtilmektedir. Bedenlerin, üç tanesi dışında sağ
yanları üzerine iyice büzülmüş pozisyonda yüzleri aşağıya doğru bakar durumda
olduğu, ölülerin yanında okr ve boncukların bulunduğu
bildirilmektedir(Yılmaz,2010:36).

GBb olarak adlandırılan bir binanın içinde, sıvanmış bir tabanın altında, ızgara
“duvarlarının” arasında çok büzülmüş bir erkek gömütünün, köpek kemikleri ve
yabandomuzu kafatası ile birlikte bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca bu evrede, avlu
dolgularında izole insan kafatasları ve çene parçalarının da açığa çıkarıldığı
vurgulanmaktadır. (Yılmaz,2010:36).

Kazı sonuçlarında iskeletlerin binanın neresinde bulunduğuna ilişkin


betimlemeler mevcuttur. Buna göre, GR olarak adlandırılan bir yapının avlu tabanı
altında, 1’i çocuk olmak üzere 2 iskeletin bulunduğu, bu tür yapıların taban altlarında
ilk kez insan iskeletine rastlanmış olduğu belirtilmektedir. Ayrıca bu binanın
güneyindeki ön avlusunda, hücre biçimli küçük bölmelerin içerisinde 3. bir iskeletin
bulunduğu, yapıdaki iskeletlerden birinin yanında aşı boyası topanlarının açığa

8
çıkarıldığı, aşı boyalı bir başka iskeletin ise bir diğer ızgara planlı yapı avlusunda
bulunduğu bildirilmektedir(Yılmaz,2010:36-37).

Kafataslı Bina’da bulunan iki gömüt çukuru bu evreye tarihlenmektedir. Biri


yuvarlak ve küçük, diğeri oval ve büyük sığdır. Küçük olan çukurda kafatasları diğer
çukurda tahrip olmuş birincil gömütler ve yaban öküzü kafatası ile boynuz vardır.
Küçük çukurda bulunan 15 kişiye ait kemikler tafonomik olarak analiz edilmiş bazı
kesik izlerine ranstanmıştı.(Özdoğan,2011:201)

Kanallı Yapılar Evresi:

Erken PPNB Kafataslı Yapı’nın bu evrede kullanılmaya başlandığı


düşünülmektedir. Bina dışındaki insan kemiği kalıntıları, doğu ve batı olarak
adlandırılan iki farklı alanda açığa çıkarılmıştır. Daha önceki evrelerden farklı
olarak, bu evrede gömütlerin doğrudan ya da dolaylı olarak yapılarla ilişkili olmadığı
anlaşılmakta, kemik kalıntıların, yapıların çevrelediği açık alanlarda dağınık halde
bulundukları belirtilmektedir(Yılmaz,2010:37).

Bu evrede, doğu kesimde açığa çıkarılan 3 iskelet kalıntısı, arkeolojik bağlamları


açısından farklı özellikler göstermektedir. Bunlardan biri, kafatası olmayan bir
gömüttür. Büzülmüş pozisyonda, sağ tarafı üzerine yatırıldığı ve etrafının taşla
çevrili olduğu belirtilmektedir. İskeletin yanında mezar eşyası olarak taş bir boncuk
ve kemik dikiş iğnesi bulunmuş olup, iğnenin ölünün kaburgalarının yakınında
olduğu bildirilmektedir. Gömütlerden bir diğerinin, bir ocağın yanında açığa
çıkarıldığı belirtilerek kafatasının ocağın içindeki öğütme taşının üzerine denk
getirildiğine dikkat çekilmektedir. Üçüncüsü; dal örgü tekniği ile inşa edilmiş yanık
bir yapının içerisinde bulunan gömütün organik bir malzemeye sarılarak bu alana
konduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca gömütlerden 3 tanesinin, ateş çukuru olarak
değerlendirilen taşla çevrili bir alanın yakınında bulunduğu belirtilmektedir.
(Yılmaz,2010:37).

Yerleşmenin batısında, doğu kesiminde olduğu gibi, ölülerin yapılarla ilişkisiz


olarak gömüldüğüne dikkat çekilmektedir. Taşla çevrelenmiş bir çukurun içindeki
çoklu gömütte 2 kadın ve 1 çocuk olmak üzere 3 bireyin açığa çıkarıldığı
belirtilmektedir. Ancak iskeletlerin birbirine göre konumlanışları ve anatomik
pozisyonları hakkında betimleme yapılmamıştır. Bir diğer gömüt teklidir ve tabanı
taşla döşenmiş bir çukurda açığa çıkarılmıştır. Batı ve doğu gömüt alanları dışında,
ayrıca işlik dolgularında dağınık insan kemiği kalıntılarının bulunduğu
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:37).

Açık alanın güneybatısında bulunan farklı bir örnekte ise ölünün yassı taşlar
üzerine yatırıldığı ve etrafının taşlarla çevrelenmiş olduğuna dikkat çekilmektedir.
Kafatası olmayan bu iskeletin, dizlerinin karnına doğru çekilmiş pozisyonda yüzüstü

9
yatırıldığı ve ellerinin omuzlarını tutar izlenimi oluşturacak pozisyonda bulunduğu
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:38).

Taş Döşemeli Yapılar Evresi:

Orta PPNB Bu evrede, yerleşmenin batı kesimindeki açık alanlarda bulunan insan
kemiği kalıntılarının çoğunun bebek veya çocuk yaşta ölen bireyleri temsil ettiğine
dikkat çekilmektedir. Bu alanın güneybatısında açığa çıkarılan, 2’si erişkin olmayan,
1 erişkin olmak üzere 3’lü bir gömüt, mezar eşyaları açısından dikkat çekici olarak
değerlendirilmektedir. Erişkin bireyin boyun hizasında açığa çıkarılan kolyenin 787
taş ve 1 deniz kabuğundan oluştuğu, ayrıca işlenmemiş malahit parçaları, obsidien ve
çakmaktaşından yonga ve aletlerin de yanında bulunduğu
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:38).

İnsan kemiği kalıntıları “dağınık” halde bulunmuş olup ve bunun olası


nedenlerinden biri, tahrip olan binalarda bulunan gömütlerin dağılması/dağıtılması
olarak yorumlanmaktadır. Kemik kalıntıların bulunma durumu nedeniyle bunlar
ikincil gömüt olarak değerlendirilmekte, çoğunluğunda yatırılış yönü
belirlenemeyecek düzeyde tahrip olmakla beraber, bazılarının büzülmüş pozisyonda,
sağ ya da sol tarafları üzerine yatar durumda oldukları
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:38).

Hücre Planlı Yapılar Evresi:

Geç PPNB Hücre planlı yapılar evresinde, Kafataslı Bina’nın kullanımının sona
erdiği düşünülmektedir. Bu evrede ölülerin, kuzeybatıda konumlanan mekanların
içlerinde taban altlarına gömüldükleri belirtilmektedir. Bu evreye ait iskelet sayısı
129’dur. Bunların dışında, yanmış binaların dolgusunda dağılmış insan kemiği
kalıntılarının da mevcut olduğu bildirilmektedir. Yapıların çoğunluğunda taban
altlarında açığa çıkarılan gömütlerin, tekli ya da çoklu olduğu, çoğunluğunun birincil
gömme özelliği gösterdiği belirtilmektedir. Çoklu gömütlerde genellikle 2 veya 3
birey bulunduğu, istisnai bir durum olarak hücrelerden bir tanesinde 6 farklı bireyin
bir arada gömüldüğü kaydedilmektedir. İskeletlerin bazılarının üst üste konmuş
olarak açığa çıkarıldığı, bazı durumlarda ise ölüleri koymak için hücre içinin tek sıra
taşlarla bölmelere ayrıldığına dikkat çekilmektedir. İskeletlerin yarı büzülmüş veya
tam olarak büzülmüş pozisyonda, sağ ya da sol tarafları üzerine yatırılmış olarak,
kuzeydoğu-güneybatı ya da güneybatı-kuzeydoğu yönünde açığa çıkarıldığı
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:38).

Çayönü’nde bulunmuş olan en ilginç örneklerden biri DE yapısında açığa


çıkarılan tek gömüttür. Ölü, mekânın kuzey kısmında, 66 x 58 cm. boyutlarında ve
yaklaşık 40 cm. yükseklikteki masa gibi toprak bir platformun içinde açığa
çıkarılmıştır. Köşeleri yuvarlatılmış olan dikdörtgen platformun güneydoğu

10
köşesinde 15 santimetrelik bir çıkıntısının bulunduğu belirtilmektedir. Aşağıdan
yukarıya doğru betimlendiğinde; Platformun en alt kısmında küçük taşlardan bir
taban oluşturulduğu, iskeletin bu taban üzerine, büzülmüş pozisyonda yerleştirildiği,
iskeletin ziftli hasıra sarılarak üzerinin öncelikle kil ve kireçli bir maddeyle örtüldüğü
ve kalın lifli bir iple bağlandığı, hasır üzerindeki ziftin, yanma sırasında eriyip
yandan oda tabanına akmış olduğu, kerpiç toprağından hazırlanan çamur ile
platformun son haline getirildiği, iskeletin ayakları hizasında çakmaktaşı ve
obsidyenden bazı aletlerin bulunduğu ifade edilmektedir(Yılmaz,2010:40).

Hücre planlı yapıların birinde, taban altında, köşelere yerleştirilen 4 iskeletin


yanında geyik boynuzlarının bulunduğu ve bunun ölü gömme uygulamaları arasında
ilginç bir bulgu olarak değerlendirildiği ifade edilmektedir(Yılmaz,2010:41).

Hücre Planlı Yapılarda mezarların çoğunda çeşitli takılar, obsidyen yonga ve aletler,
sürtme taş aletler, nadiren de et ve bitkiden oluşan gıda maddeleriyle hediye olarak
karşılaşılır(Özdoğan,2011:210)

Bu evrenin son zamanlarında mezar sayısında belirgin bir azalma vardır.


(Özdoğan,2011:213)

Geniş Odalı Yapılar Evresi:

Geniş odalı yapılara ait insan kalıntısı bulunmamıştır(Yılmaz,2010:41).Kazılan


alanın büyüklüğü göz önünde bulundurarak, mezarların yerleşim dışına taşınmış
yada düşük ihtimalle hala bulunamamıştır(Özdoğan,2011:213)

Kafataslı Bina

Kafataslı Bina ilk olarak 1980 kazı sezonunda açığa çıkarılmıştır. 1980, 1981,
1984, 1986, 1987 ve 1988 olmak üzere 6 kazı sezonu boyunca bina içinde
derinleşilmiş, ancak iç dolgunun bütünüyle kazısı
tamamlanamamıştır(Yılmaz,2010:47). Yapı 12x10 m. boyutlarındadır. Çayönü
yerleşmesinin genel stratigrafisinde ızgara planlı yapılar ile hücre planlı yapılar
evresi arasına tarihlenmektedir(Yılmaz,2010:44).

İki farklı plan ve genel olarak iki ayrı yapım dönemini içeren binaya kuş bakışı
baktığımızda, kuzeybatıda yer alan, söbe planlı kısım daha eski bir döneme; söbe
planlı yapıyı keserek eski yapı üstüne oturtulan dikdörtgen planlı kalıntı ise göreceli
olarak daha yeni bir döneme tarihlenmektedir. Binanın, kullanım süreci içerisinde
mimari olarak farklılaşmalar geçirmiş olmasına karşın, kullanım amacında
kesintilerin olmadığı düşünülmektedir. Yapının “dış hatlarının” belirlendiği bu iki
farklı inşa döneminin yanı sıra söbe planlı taraf üç alt evre, dikdörtgen planlı taraf da
üç alt evre içermektedir. Kafataslarının bulunduğu yapının gerek iç gerekse dış
duvarlarının sıvalı olduğu belirtilmekte ve 1981 kazı sezonunda dış sıvada daha iyi

11
korunmuş olan bir yerde kırmızı boya izlerine rastlandığı
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:47).

Söbe planlı yapının korunan kısmı 4,20 x 2,80 metre boyutlarındadır. Bu evrede
taban ve duvar yüzlerinin sıvalı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca taban altında bir
çukurun içinde gömülmüş olan yabani sığır kafa ve boynuzlarının bulunduğu, aynı
evrede kafatasları ile birlikte iskelet kalıntılarının da var olduğu
kaydedilmektedir(Yılmaz,2010:47-48).

Dikdörtgen planlı yapının kuzey tarafına, aynı boyutlarda, yan yana 4 hücre tipi
mekândan, güney tarafta ise üzeri kapalı mı değil mi tam olarak belirlenemeyen ve
“avlu” olarak adlandırılan bir alandan oluşmaktadır(Yılmaz,2010:50).

Avlu kısmında, 2.50x1.80x0.12 metre. boyutlarında, pembe renkli, üzeri açkılı


kireçtaşından bir blok, avlunun güneybatı köşesinde açığa çıkarılmıştır ve sunak taşı
olarak yorumlanmaktadır(Yılmaz,2010:50). Dikdörtgen Planlı Bina’nın avlusunda
açığa çıkarılan ve altar olarak adlandırılan büyük saltaşından alınan örneklerin
incelenmesi sonucunda, kan izlerinin/kalıntılarının tespit edildiği ifade edilmektedir.
Kan izi kalıntılarında bulunan hemoglobindeki kristallerin formlarının tipik insan
formları olması nedeniyle, taştaki izlerin bir bölümünün insan kanı olduğunun tespit
edildiği bildirilmektedir. Aynı taşın üzerinde Bos primigenius’a ait kan izi kalıntıları
da saptanmıştır. Söbe Planlı Bina’da bir gömüt grubuyla açığa çıkarılmış olan 20 cm
uzunluğundaki obsidyen bıçaktır. Obsidyen aletin üzerinde insan ve Bos
primigenius’a ait kan izlerinin saptandığı bildirilmektedir. Bu bıçağın Kafataslı
Bina’da bulunmuş olmasından ve üzerindeki kan izlerinden dolayı, Bina’nın
‘ritüalistik’ doğasıyla uyumlu bazı fonksiyonları olabileceğine, ama aynı zamanda bu
kan izlerinin aletin yapım aşamasında ya da kullanımı sırasında taş bir aletle bir iş
yaparken elin kesilmesi sonucunda oluşan izler/kalıntılar olma olasılığına da dikkat
çekilmektedir(Yılmaz,2010:87).

Kafataslı Yapı’da birkaç bakır boncuk ve bazı mezarlarda sadece ham malahit
parçaları ele geçmiştir(Özdoğan,2011:214)

Kafataslı Bina’nın bir yangın ile sona erdiği veya bilinçli olarak yakılarak
kullanımına son verildiği ve de devamında gömüldüğü düşünülmektedir. Kapı
aralıkları kapatılıp mekânın içi doldurularak üzerinin çakıllı bir dolguyla kapatıldığı
belirtilmektedir(Yılmaz,2010:50).

4.2.2 Körtik Tepe

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Batman’ın yaklaşık 30 kilometre batısında,


Batman Çayı ile Dicle’nin buluştuğu noktadaki konumuyla, Dicle’nin hayat verdiği
yerleşimlerden birisi durumunda olan Körtik Tepe; Diyarbakır ili, Bismil ilçesi idari

12
sınırları içinde bulunan Ağıl Köyü’ne (Ancolini) bağlı Pınarbaşı mezrası yakınında
yer alır. Alçak bir tepe görünümündeki höyük, çevresine göre yaklaşık 5.50 metrelik
bir yükseltiyle ortalama 100x150 metrelik bir alan kapsar. Yöresel ismiyle Kortuk ya
da Kortik Tepe olarak bilinen höyük, ilk olarak 1989 yılında gerçekleştirilen yüzey
araştırmalarında saptanmış ve daha geç bir yerleşim birimi olarak
değerlendirilmiştir(Özkaya,Coşkun,2013:2).

Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi kapsamında, Kültür ve Turizm


Bakanlığı’nın izinleri ile Diyarbakır Müzesi Başkanlığında 2000 yılında höyükte
başlatılan zorunlu arkeolojik kazılar hala devam etmektedir(Özkaya,Coşkun,2013:2).

Kazılar, höyükte iki ana kültür evresinin varlığını ortaya koymuştur. Mimari
kalıntıların dışında, höyüğün söz konusu iki evresi dışında, özgün üretimlerle ayırt
edilebilmektedir. Kültürel evrelerin ilkini, Ortaçağ; ikincisini ise, höyük genelinde
tahribe uğramış olmakla beraber, yoğunluklu olarak mimari kalıntı, mezar ve ölü
armağanlarıyla Epi-paleolitik/Akeramik Neolitik evre temsil
eder(Özkaya,Coşkun,2013:2).

Yerleşim Mimarisi

Körtik Tepe’deki ana yerleşim evresi Epi-paleolitik/ Akeramik Neolitik dönemi


kapsar. M.Ö. 10.400-9250 arasını kapsayan bu dönem sonrası, bölgedeki diğer
çağdaş yerleşimlerde olduğu gibi, Körtik Tepe de henüz algılanamayan bir sebeple
terkedilmiştir. Bütün veriler, Körtik Tepe’nin göçerlerin geçici barınma yeri
olmaktan çok sürekli yerleşilen bir merkez olduğunu göstermiştir. Yuvarlak tasarlı
basit konutlar yerleşimin mimari karakterini oluşturur. Söz konusu konutların
tasarımları ortak özellikler içerir. Çapları 2.30 – 3.80 m arasında değişkenlik
gösteren bu yapılar, doğrudan toprak zemin üzerine inşa
edilmişlerdir(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:12).

Körtik Tepe’nin yapılarını üç ana grupta toplamak olasıdır. Birinci grubu, planları
tam olarak kavranabilen ve toplam 77 tanesi ortaya çıkarılan yuvarlak planlı yapılar
oluşturur. Bunların dışında, yeterince korunamamış çok sayıda kalıntının varlığı da
söz konusudur. Çapları 2.30 — 3.00 m arasında değişkenlik gösteren bu yapılar,
doğrudan toprak zemin üzerine inşa edilmişlerdir. Basit ve işlenmemiş taş
sıralarından oluşan temelleriyle ortak özellikler içeren bu yapıların çukur tabanları
sıkıştırılmış topraktan oluşur. Bazıları tek sıra olmak kaydıyla, taş temel, üç, dört ya
da daha fazla sıra halinde korunmuştur. Üst yapılarına ilişkin kesin kanıtlar
bulunmakla birlikte, belirli bir yüksekliğe kadar inşa edilmiş taş sıralarının, üzeri
sıvanmış saz ve dal gibi bitkisel malzemeden inşa edilmiş duvarları sağlamlaştırmaya
yönelik olduğu söylenebilir. Ölçüleri bakımından az sayıda kişinin barınmasına

13
olanak sağlayan, bazı durumlarda birbirleriyle bitişik olan söz konusu konutlar,
yuvarlak planlı yapılar adı altında tanımlanmıştır(Özkaya,Coşkun,2013:3).

İkinci grubu, bireylerin yaşaması için elverişli boyutlara sahip olmayan


yapılanma modelleri oluşturur. Kazılan alanlarda, yaklaşık bütün yapılanma
seviyelerinde varlığına tanık olunan yine yuvarlak plana sahip bu yapıların çapları
1.10 -2.10 m. arasında değişmektedir. Tahrip olmuş ve bütünlükleri bozulmuş
olanların dışında tanımlanabilen 29 örneği saptanan söz konusu yapıların tabanı çakıl
taşlarıyla döşelidir. Yoğunluk doğu kesimde olmak kaydıyla, höyüğün batısında ve
Orta kesiminde de yer alan bu yapıların, yaklaşık bütün derinliklerde aynı bölgelerde
toplanmaları dikkat çekicidir. Taş tabanlı yapılar olarak tanımladığımız bu
oluşumlar, boyutları ve taban döşemeleriyle yuvarlak planlı yapılardan ayrılırlar;
ancak, tabakalaşma açısından paralellikler gösterirler. Yaşamsal gereksinimlere
karşılık vermeyen boyutlarıyla söz konusu yapılar, Hallan Çemi'deki benzerlerinden
hareketle depolama birimleri olarak hizmet etmiş olmalıdırlar. Ayrıca, bu yapıların
içinde yoğun bitkisel kalıntıların saptanması da, bu yöndeki işlevleri konusunda ayrı
bir kanıt oluşturur(Özkaya,Coşkun,2013:3-4).

Üçüncü grubu oluşturan yapıların sayısı dörttür(Y3, Y11, Y44, Y35). Sayısal
oranları yanı sıra, boyutları ve tabanlarında saptanan bulgularıyla farklı karakter
sunarlar. Yine yuvarlak planlı olan yapıların ikisi höyüğün batı yakasında, diğeri ise
doğu tarafta yer alır. 0.98 m derinlikte saptanan batıdaki Y3 yapısı, 3.45 m. lik
çapıyla, diğerlerine oranla, oldukça büyük boyutludur. Balçık harçla kaynaştırılmış
ve orta büyüklükte düzgün sıralanmış taşlarla inşa edilmiş temel duvarı dört sıra
halinde korunmuştur. Sıkıştırılmış toprak tabanın altında bir de intramural iskelet
içeren yapının ortasında, uzantıları ve işlevi belirlenemeyen bir duvar kalıntısı yer
alır. Batı yakadaki diğer yapı (Y44), 3.80 m. çapındadır ve 1,35 m. derinlikte yer
alır. Diğeriyle benzer teknikte inşa edilmiş temel duvarı asimetrik bir yapı sergiler.
Sıkıştırılmış topraktan oluşan tabanın altında saptanan bir iskelet ve beraberinde
gömülmüş yaban keçisi boynuzları, yapıya özel bir anlam kazandırmaktadır.
Höyüğün doğu yakasında yer alan üçüncü örnek (YI 1), 1.80 m. derinliğiyle alanda
saptanmış tek yapıdır. 3.42 m. lik çapa sahip yapının temel duvarı, Y44'de olduğu
gibi, asimetriklik içermekle beraber, yine balçık harçla kaynaştırılmış orta
büyüklükte işlenmemiş taşlarla inşa edilmiştir. Üst seviyelerdeki yapılanmalar
nedeniyle, kısmen tahrip edilmiş olan yapının taban dokusu, tamamen kazılmadığı
için, anlaşılmamıştır. Boyutlarıyla diğerlerinden ayrılan ve sayısal azınlığa sahip
olan bu yapıların işlevlerini açıklama konusunda veriler eksiktir. Derinlikleri esas
alındığında, tamamında saptanamazsa bile, en azından bulundukları mimari
seviyelerde birer örneğinin saptanması, söz konusu yapıların özel anlamlar
yüklenmesi gerektiğini düşündürmektedir ki, bu olgu Hallan Çemi'de varlığı
saptanan kamu yapılarını akla getirmektedir(Özkaya,Coşkun,2013:4).

14
Taş ve Kemik Aletler

Körtik Tepe’nin yontmataş buluntu topluğu çakmaktaşı ve obsidyen aletlerden


oluşur. Ayrıca, az sayıda da olsa, radyolarit hammadde olarak kullanılmıştır.
Çakmaktaşının hammadde kaynağı Raman Dağı’dır. Yerleşimdeki obsidyen Bingöl
ve Muş olmak üzere, Doğu Anadolu’dan temin edilmiştir. Tipolojik açıdan geniş bir
yelpaze gösteren alet grupları arasında Epi-paleolitik karakterli geometrik
mikrolitler, devrik sırtlı makro uçlar, beslenmeye yönelik aletler ve dilgilere kadar
değişen çeşitlik söz konusudur. Genelde kesici ve sap çıkıntılı aletlerden oluşan
yontmataş eserlerden başka, çoğunluğu çakmaktaşından şekillendirilmiş büyük
boyutlu kazıyıcılar da sayısal çokluk oluştururlar(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:20-
21).

Taş baltalar, bulgular arasında, asal çoğunluğu oluştururlar. Genelde kaba yapısal
özelliklere sahip olmakla beraber, üretim teknikleri bakımından özenle
şekillendirilmiş olanları da vardır. İşlevleriyle bağlantılı olarak çok sayıda örnekle
temsil edilen baltalar ya da bu tanımlama kapsamında değerlendirilen bulgular,
değişik taş türlerine işlenmiş olarak, boyutları bakımından farklılıklar içerirler. Orta
kesimlerinde sap delikleri olan söz konusu baltaların gömü armağanı olanları, özenle
şekillendirilmiş biçimsel bütünlüğe sahiptirler. Mezarlardan bağımsız bulunanların
çoğunluğu ise, daha kaba ve kullanımdan kaynaklanan aşınmalar içerirler.
Yerleşimde doğal biçimi korunan, işlenmemiş taşlara delikler açılarak kullanılan ağ
ve olta ağırlıklarına da sık rastlanmaktadır(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:19).

Körtik Tepe’nin önemli buluntu gruplarından birisi de sert taştan ve kloritten


işlenmiş, kullanım sonucu aşınma izleri içeren işlevsel amaçlı üretilmiş
havanelleridir. Bu türden havanellerinin çoğunluğu ölü armağanı olarak mezarlarda
ortaya çıkarıldığı gibi bazıları da konut içinde ve dışında bulunmuştur. İşlevleri
gereği kaba biçimsel özellikler sergilerler. Diğer bir grup ise parlak ve aşınmamış
yüzeye sahiptirler. Genellikle taş kapların da işlendiği daha yumuşak karakterli
kloritten üretilmişlerdir. Üst bitimleri daha çok stilize yırtıcı kuş ve yaban keçisi ya
da kaplumbağa başı ile sonlandırılmıştır. Bir örnek ise T biçimlidir. Bunun bir insan
figürünü temsil ettiğini söylemek olasıdır. Bu türün de büyük çoğunluğu ölü
armağanı olarak mezarlarda ortaya çıkarılmıştır(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:19).

Biçimsel özellikleri, yüzeylerinde korunmuş bezemeleri esas alındığında, kemik


eserler dekoratif ve işlevsel olmak üzere iki gruba ayrılır. İşlevsel aletler daha çok
bız, delgi, iğne, olta ve kazıyıcılardan ibarettir. Dekoratif aletler ise üzerinde akrep,
çoklu zigzag, başı üçgen yılan ve dağ keçisi motifli kemiklerden
oluşur(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:20).

15
Taş Kaplar ve Boncuklar

Taş kapların çoğunluğu, obsidyen ve çakmaktaşı aletlerle kolayca aşındırılabilen


yumuşak dokulu yeşilimsi siyah renkte olan klorit taşından üretilmiştir. Bunların
dışında, sayıları az da olsa, kireçtaşı ve çakmaktaşından üretilmiş kaba örnekler de
görülür. Taş kapların biçim ve boyutları değişkenlik gösterir. Genelde dış
yüzeylerinde kazıma yivlerle bezenmiş farklı biçimlerden oluşan bu taş kaplar
üzerindeki bezemeler geometrik ve bazen de figüratiftir. Kazıma hatlar, içi değişik
taralı üçgenler ve değişken geometrik motiflerden oluşan bezeme kabın biçimiyle
uyumlu olarak farklılık gösterir. Kazıma yöntemle bezenmiş taş kapların bazılarında
yüzeylerine işlenmiş olarak çeşitli hayvan tasvirlerinden ve soyut sembollerden
oluşan motifler bulunur. Bazı tasvirler tanımlama olanağı sunarken, bazıları soyut
niteliktedirler. Yılan, akrep ve tanımlanamayan bazı fantastik yaratıklar, sıralı kuşlar,
diziler halinde verilmiş yaban keçileri, ters düzenlenmiş ilkel simetrik sayılabilecek
yaban keçisi tasvirleri kombinasyonlar arasında yer alır. Üç örnek üzerinde ise insan
figürleri yer alır. Zengin bir envantere sahip Körtik Tepe bulguları yoğunluklu olarak
mezarlarda ortaya çıkarılmıştır(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:15-16).

Yerleşim içinde dağınık halde ya da taş kapların içinde, iskeletlerle birlikte


mezarlara ölü armağanı olarak ta bulunan boncukların büyük çoğunluğu kolay
işlenebilir bordo renkli taştan üretilmiş boncuklar, silindirik biçimleriyle ortak
özellikler sergilerler. Sayısal ağırlık bu türde olmak kaydıyla, ikinci grubu kuş, balık
gibi bazı hayvanların omurga kemiklerinden ve kabuklu hayvanlardan elde edilmiş
boncuklar oluşturur. Bunların yanı sıra, serpantinden, klorit taşından ve farklı
renklerdeki taşlardan üretilmiş örnekler de bulgular arasında yer alır. Çok az sayıda
korunmuş olsa da, kuş kanatlarının sert kıkırdağından yapılmış boncuklar da
bilinmektedir(Özkaya,Coşkun,Soyukara,2013:17).

Ölü Gömme Gelenekleri

Körtik Tepe’de bulunan 743 mezarda 800’den fazla iskelet ortaya çıkartılmıştır.
İntramural tarzdaki mezarlar yapıların tabanları altlarına, duvar yanlarına ya da
evlerin arasındaki açık alanlara gömülü halde bulunmuşlardır(Erdal,2015:6).

Körtik Tepe’ de ortaya çıkartılan 743 mezardan 247 sinde alçı izleri bulunur.
2015 yılı çalışmaları sonunda toplam 446 iskeletin analizi yapılmış ve bunlardan 180
in de alçı izleri görülmüştür. İncelenen bu 180 örnek içerisindeki 72 örnek tamamen
alçı kaplıdır. Geriye kalan 108 örnekte ise bazılarında sadece kafatası, bazılarında kol
ve bacaklarda bazılarında ise kafatası hariç tüm vücut alçı ile kaplanmış
haldedir(Erdal,2015:21).

İskeletin yanı sıra mezarın bulunduğu alanda, ölü hediyelerinin üzerinde ve


mezarda bulunan hayvan kemikleri üzerinde de alçı izleri bulunmuştur. Prof Dr.
Yılmaz Erdal iskeletlerin üzerindeki alçıların önemli bir miktarında farklı tabakaların

16
ve bu tabakaların arasında kırmızı aşı boyası izlerinin varlığını iskeletlerin tekrar
tekrar açılıp yeniden alçılandığının bir göstergesi olarak kabul etmektedir(
Erdal,2015:22).

Körtik Tepe ‘de analiz edilen 407 iskeletin 238 tanesinde aşı boyası izleri tespit
edilmiştir. En çok karşılaşılan renk kırmızı olsa da siyah renkte aşı boyası izleride
kemikler üzerinde saptanmıştır. 12 iskelette pigment izleri tüm vücutta saptanmıştır.
115 bireyde bantlar kırmızı ve siyah renklerde enine ve diagonal bantlar
görülmektedir. Kemikler üzerindeki boyama sitilleri incelendiğinde 1-2 cm
genişliğindeki geniş bantlar ve kafatasında ile uzun kemikler üzerinde görülen
paralel çizgiler iki baskın boyama tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha az
sayıdaki örnekte tespit edilen bir başka form ise kare bir desen içerisindeki noktalı
çizgilerdir.( Erdal,2015:22) Körtik Tepe’de tespit edilen birçok mezarda kafatasları
aşı boyası ile boyanmış ve alçılanmıştır(Erdal,2015:21-22).

Körtik Tepe’de saptanan iskeletlerden 281 tanesi kesik izleri açısından


incelenmiştir. Bu iskeletlerden 9 tanesinde kemikler üzerinde kesik izleri
saptanmıştır. Kesik izlerinin bulunduğu bireyler farklı yaş gruplarına aittirler; 1
çocuk, 2 ergen, 3 genç yetişkin, 1 orta yaşlı ve 2 yaşlı birey. İskeletlerden 6 tanesinde
iskeleti oluşturan kemikler alçılanmıştır. 7 iskelette ise kemikler üzerinde aşı boyası
izleri saptanmıştır. Ancak geri kalan örneklerde herhangi bir boya izi saptanmamıştır.
Sayısal değerlerdeki farklılıklar alçılama, boyama ve kesik izleri arasında herhangi
bir kolerasyon oluşturmayı engellemektedir.( Erdal, 2015, 8-10.) Bahsedilen
iskeletlerden 4 tanesinin yanında zengin ölü hediyeleri bulunurken 3 iskeletin
yanında çok az sayıda ölü hediyesi bulunurken 2 iskelette ise hiçbir ölü hediyesi
açığa çıkartılmamıştır(Erdal,2015:10).

Prof Dr. Yılmaz Selim Erdal bu izlerin etin kemikten ayrılması işlemi sırasında
gerçekleşen izler olarak kabul etmektedir. Etin kemikten ayrılması dönemin inanç
sistemi içerisinde ölüm sürecinin tamamlanması olarak da
tanımlanabilir(Erdal,2015:25).

İskeletlerin büyük çoğunluğu ölü armağanlarıyla birlikte


gömülmüştür(Özkaya,Coşkun,2013:5). Bunlar taş kaplar, baltalar, havanelleri,
boncuklar, kemik aletler mortarlar, ezgi taşları, kesici ve delici aletlere kadar değişen
çeşitlilik gösterir(Özkaya,Coşkun,2013:6)

5.KARŞILAŞTIRMA

Tepecik-Çiftlik Höyük:

Höyük, Niğde iline bağlı Çiftlik Kasabası’nın bin metre doğusunda, Çiftlik ovasında
yer almaktadır.

17
Dönem Tabaka Tarih
Geç Roma-Erken Bizans 1
İlk Kalkolitik 2 Mö 5800-6100 kal.
Çanak Çömlekli Neolitik 3-9 Mö 6100-7500(?) kal.
Çanak Çömleksiz Neolitik 10-14 Mö 7500(?) öncesi
(http://www.tepecik-ciftlik.org/tepecik-ciftlik)

Tepecik-Çiftlik’in 5. Tabakasından BB olarak adlandırılan köşe planlı, biri


orijinal binayı ikiye bölen bölme duranının altında, ikincisi yarım metreden yüksek
ve karışık kemik birikintisini üzerinde, iki iyi korunmuş birincil gömüyle çok sayıda
insan kemiği yığını bulunur(Bıçakçı-Godon-Çakan,2011:95). BB kolektif gömüsüyle
ilgili yapılan biyoarkeolojik çalışmanın sonuçları mezarda minimum 42 bireye ait
iskelet kalıntısının olduğuna işaret etmektedir. Mezarda her yaş grubu ve her iki
cinsiyetten de bireyler gözlemlenmiştir. Bununla beraber, 20 yaş altındaki erişkin
olmayan bireyler dikkate alındığında, bebek olarak tanımlanan grupta (0-2,5 yaş)
yaşla ilgili ilginç bir durum olduğu saptanmış, BB kolektif gömüsünde 1,5 yaş altı
bebeklerin olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Eldeki radyokarbon sonuçları gömünün en
azından üç kuşak boyunca kullanılmış olması gerektiğine işaret etmektedir.
Dolayısıyla BB kolektif gömüsü veya “BB ölüler topluluğunda” çok küçük yaştaki
bebeklerin buraya gömülmemesi yönünde bir “kurala” uyulduğu
anlaşılmaktadır.(Büyükkarakaya,2017:89)

Tepecik-Çiftlik Höyüğü topluluğu bireylerine ait gömülerin bir kısmı toprak


mezar, iki adeti mekan altı mezar olarak tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra 3 adet
çömlek mezar da bulunmuştur. Bu çömlek mezarların genellikle bir yaşın altındaki
bebekler için kullanıldığı düşünülmektedir. Mezarlardan birinde iskeletin boyun
kısmında kırmızı boncuk, başka bir mezarda ise iskelete çok yakın konumda olan
siyah renkte boncuk dışında diğer erken dönem mezarlarından hediye elde
edilememiştir. (Özbek-Erdal-Büyükkarakaya,2008:129).

Tepecik-Çiftlik Höyüğü Neolitik Dönem mezarlarından iki tanesinde iskeletlerin


kafatasları bulunmamıştır. Her iki bireyin de atlas ve axis boyun omurlarının in situ
korumasından hareketle bireylerin başlarının yumuşak dokuları yok olduktan sonra
alınmış olduğu düşünülmektedir. Bu yerleşmeden başsız gövdelerin ele geçmesi
diğer yerleşmelerde karşımıza çıkan “kafatası kültü” kültürünün olduğunu
düşündürmektedir(Özbek-Erdal-Büyükkarakaya,2008:129).

Nevali Çori:

Şanlıurfa’nın 40 kilometre kuzeyinde, Fırat Nehri’nin doğusunda yer alır. Çanak


Çömleksiz Neolitik Dönem yerleşim yeridir.

18
Nevali Çori’de mezarlar, yapıların kendi içinde bölümlere ayrılan taban
altlarındadır. Tabanı sıvalı 21A yapısının altında, bir çukurda 6 iskelet bulunmuş
bunlarda 2 tanesi hoker pozisyonunda, başka bir çukurun içinden beş kafatası ve
uzun kemiklerin bulunduğu, kafataslarının bir tanesinin altında, uzun bir dilgi ve bir
bıçak bulunmuştur. 25 Numaralı yapının tabanında 2 iskelet bunmuş, bir tanesinin
kafatası yoktur ve hoker pozisyonundadır. 21B Yapısında bir tanesi hoker
pozisyonunda, toplam 4 birey gömülmüştür. 7 Numaralı yapıda taş platforma açılmış
çukurlarda, kümelenmiş halde iskelet kalıntıları, 6 numaralı yapıda taş platform içine
yerleştirilmiş 3 iskelet bulunmuştur. 2 Numaralı konutun tabanının altında 12 bireye
ait iskelet bulunmuş, bir iskelette kafatası yerine yuvarlak bir taşın koyulduğu
görülür(Hauptmann,2007:137-140).

6. SONUÇ

Sonuç kısmında Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e tarihlenen Çayönü Tepesi ve


Körtik Tepe’nin mezar tipleri ve ölü gömüt uygulamaları arasında ki ilişki temel
alınmış, yine aynı döneme tarihli Nevali Çori ve Anadolu’da Çanak Çömlekli
Neolitik Dönem’e tarihlenen TepecikÇiftlik yerleşiminde ki BB kolektif yapısıyla
Çayönü Tepesi’nde ki Kafataslı yapı karşılaştırılarak çıkarımlar yapılmıştır.

Çanak Çömleksiz Neolitik A dönemi Körtik Tepe mezarları yapıların tabanları


altlarına, duvar yanlarına ya da evlerin arasındaki açık alanlara, bu döneme denk
gelen Çayönü mezarlarının bir bölümü mekân içinde, taban altlarında, bir bölümü ise
mekânlar arasındaki açık alanlara açılan gömüt çukurlarının içindedir. Körtik Yepe
iskeletleri çok sıkı olmayan hoker pozisyonunda gömülürken Çayönü Tepe’de çok
sıkı hoker pozisyonunda iskeletler ve avlu dolgularında izole insan kafatasları ve
çene parçalarının da bulunur. Körtik Tepe iskeletlerin büyük çoğunluğu ölü
eşyalarıyla birlikte gömülmüştür, bunlar taş kaplar, baltalar, havanelleri, boncuklar,
kemik aletler mortarlar, ezgi taşları, kesici ve delici aletlere kadar değişen çeşitlilik
gösterirken aynı döneme ait Çayönü mezarlarda ise aşı boyası, boncuk ve bazı
hayvan kemikleri görülür. Körtik Tepe’ de ortaya çıkartılan iskeletlerin yaklaşık %33
ünde alçı izleri, analiz edilen iskeletlerin yaklaşık olarak %58 inde aşı boyası izleri
tespit edilmiştir. Aynı dönemde ki Çayönü mezarlarında ise dağınık halde aşı boyası
parçaları bulunur.

Çayönü mezarlarında ki dağınık aşı boyası buluntuları ile Körtik Tepe’de bulunan
ve iskeletlerin üzerinde kırmızı ve siyah bantlar, birbirine paralel çizgiler ve içi nokta
bezemeli karelerle farlılık görülür, Çayönü’nde sadece aşı boyası topakları mezara
koyulurken Körtik Tepe’de tabakalar arasında ki kırmızı aşı boyaları ve mezar
hediyeleri üzerinde ki aşı boyalarından yola çıkarak bu boyama uygulamasının ölü
gömüldükten sonra da tekrar tekrar yapıldığını düşündürür. Genel olarak gömü tarzı

19
bu erken dönem için benzerlik gösterse de iskeletler üzerinde ki alçılama ve boyama
uygulamaları, mezar hediyelerinde ki farklılık bu iki topluluğun arasında ki farkı
oluşturur.

Çanak Çömleksiz Neolitik B dönemine gelindiğinde ise Körtik Tepe’nin terk


edildiği görülüyor ve sonrasında bu denli yoğun alçılama ve boyama uygulamasın
görülmemesi bu toplumdaki düşünsel-inançsal değişim olarak da yorumlanabilir. Öte
yandan bu dönemde Çayönü’nde Kafataslı yapının kullanıma başlandığı görülür.
Çayönü, Kafataslı yapıyla birlikte, Körtik Tepe ölü gömüt geleneği arasında ki fark
açık şekilde görülür.

Nevali Çori mezarları, yapıların kendi içinde bölümlere ayrılan taban altlarındadır
ve bu iskeletler bazen hoker pozisyonunda, bazen başsız ve bir örnekte ise baş yerine
taş konularak gömülmüştür. Bir mezarda bulunan taş bıçak dışında ölü eşyası
bulunmaması, ölü eşyalarının sık olmayışı ve gömü tarzı Çayönü Kafataslı yapı
dışında ki gömülerle benzerlik gösterirken alçılama ve boyama işleminin olmaması
ve ölü eşyalarının nadir oluşu Körik tepeden ayrılan özelliğidir. Kafataslı yapının
kullanılmadığı dönemle Nevali Çori’nin bu döneminde yaşamış insanların mezar
tiplerinden yola çıkarak, ölüm hakkında genel olarak paralel düşünce ve inançlara
sahip olduğu görülüyor.

Çanak Çömleksiz Neolitik B Dönemi Ölü Gömme uygulamaları için kullanılan


yapılar arasında Çayönü kafataslı yapıyla aynı amacı güden yapılar olsa da tam
olarak benzeri yoktur. Orta Fırat Havzasında bu döneme tarihli Dja’de el Mughara,
Abu Hureyra ve Çanak Çömlekli Neolitik Döneme(Mö7500?-6100) tarihlenen
Tepecik-Çiftlik’te bulunan ve ölü gömüt uygulamalarıyla ilişkili yapılar
bulunmuştur. Kafataslı yapıyı bu yapılardan ayıran özelliklerden en belirgini ölü
üzerinde yapılan uygulamaların bina içerisinde yapıldığını göstermesidir. Ölünün
koyulabileceği bir taş platform, ölünün yumuşak dokusunun yok olması için cesedi
bekletme alanı ve sonrasında iskeletin bölmeler içine yerleştirilmesini gösteren bina
içi bölümler bulunur. Bu yapılar arasında ki benzerlik ise binada bulunan iskeletlerin
bazı dönemlerde müdahalelere uğraması birincil gömüt özelliğini kaybetmeleridir.
Tepecik-Çiftlik BB yapısında, yerleşimde 1.5 yaş altı bireylerin mezarı bulunurken
BB yapısında bulunmaması, bu yapının tüm bireyler için kullanılmadığı sonucu
çıkartılabilir. Kafataslı yapıda bulunan iskeletlerin yaş ve cinsiyetlerine bakıldığında
cinsiyet ve yaş fark etmeksizin gömüt uygulanmıştır.

Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem boyunca yerleşim gören Çayönü Tepe’si ve


Çanak Çömleksiz Neolitik A evresinde yerleşim gören Körtik Tepe’nin ölü gömüt
uygulamaları aynı dönemde yaşamış bireyler arasında, gömüt yapılan alan ve bireyin
mezara yerleştirilme pozisyonu dışında bazı farklılıkla vardır. Bu fark göz önünde

20
bulundurularak bu iki toplumun paralel inanç ve geleneklere sahip olsa da
birbirinden ayrılan düşünceleri, inançları olduğunu gösterir.

21
KAYNAKÇA

Bıçakçı, E., Godon, M., Çakan Y.G., 2011, “Tepecik-Çiftlik”, The Neolithic in
Turkey, New Excavations and New Research, The Tigris Basin, Editörler: M.
Özdoğan, N. Başgelen, P. Kuniholm, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.89-134.

Bıçakçı, E. M., Erdal, Y. S., Özbek, M., 2009, “Tepecik-Çiftlik İnsanının


Antropolojik Açıdan Değerlendirilmesi”, 24. Kazı Arkeometri Sonuçları Toplantısı,
s. 119-138.

Büyükkarakaya, A. M., 2017, “Tepecik-Çiftlik Neolitik Topluluğunun Demografik


Özellikleri”, Uluslar Arası Kıbrıs Üniversitesi Folklor/Edebiyat Dergisi, cilt:23,
sayı:92, ss.79-98.

Erdal, Y. S., 2015,“Bone or Flesh: Defleshing and PostDepositional Treatments at


Körtik Tepe (Southeastern Anatolia, PPNA Period)”, European Journal of
Archaeology, col.18, no.1, pp. 4-32.

Gölbaş, A., 2016, “Yerleşim Yerlerinin Seçiliş Biçimleri: Neolitik Kıyı


Yerleşmelerine Bir Bakış,” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c. 9, s. 46, ss.
317-326.

Hauptmann, H., 2007 “Nevali Çori ve Urfa Yöresinde Neolitik Dönem: Genel Bir Bakış,
Türkiye’de Neolitik Dönem”, Editörler: Özdoğan, M. ve Başgelen, N., Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, ss.131-164.

Özdoğan, A., 2011, “Çayönü”, The Neolithic in Turkey, New Excavations and New
Research, The Tigris Basin, Editörler: M. Özdoğan, N. Başgelen, P. Kuniholm,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.185-269.

Özdoğan, M., 2004, “Neolitik Çağ – Neolitik Devrim – İlk Üretim Toplulukları
Kavramının Değişimi ve “Braidwoodlar”,” TÜBA-AR, s. 7, ss. 43-51.

Özdoğan, M., 2012, “Neolitik Dönemi Yeniden Düşünmek,” Aktüel Arkeoloji, s. 27,
ss. 46-59.

Özdoğan, M., 2010, “Çayönü: Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme Tarihlenen Bir
yerleşim Yerinde Koruma ve Alan Düzenleme Uygulaması,” TÜBA-KED,
8/2010,s.141-154

Özdoğan, M., 2016, “İlk Çiftçiler Neden Göç Ettiler,” Aktüel Arkeoloji, s. 54, ss. 54

Özdoğan, M., 2018, “Neolitik Adlamasının Dünden Bugüne Değişen Tanımı,” Xəzər
Universiteti Nəşriyyatı, c. 21, s 1, ss 12-39..

Özkaya, V., Coşkun, A., Soyukaya, N., 2013, “Körtik Tepe: uygarlığın
Diyarbakır’daki ilk adımları,” Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

22
Özkaya V., Coşkun A., 2007, “Körtik Tepe kazıları: Erken neolitik dönemde dölgesel
kültürel ilişkiler üzerine bazı gözlemler,” Doğudan Yükselen Işık Arkeoloji Yazıları,
ss. 85-95.

Yılmaz, Y., 2010, “Neolitik dönemde Anadolu’ da ölü gömme uygulamaları: Çayönü
örneği,” Doktora Tezi, Arkeoloji Anabilim Dalı, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul
Üniversitesi, İstanbul, Türkiye.

23

You might also like