You are on page 1of 188

Yaşamın Evrimi Fikrinin

Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Yaşamin Evrimi Fikrinin
Darwin Döneminin Sonuna
Kadarki K1sa Tarihi

A. M. Celal Şengör

iTÜ Maden Fakültesi


Jeoloji Bölümü
ve
Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
Ayazağa 34469 istanbul
Doğayı sevmenin ilk ;artının onunla anlajabilmek olduğunu
bana öğreten hocam Nuriye Güneyiye
Spekülasyon olmadan iyi ve özgün bir gözlem olamayacağına kesin olarak
ınanıyorum.
Charles Darwin, 22 Aralık 1857

Üzerimde yaptığı etkiyi asla unutmayacağım. Burada beni aylardır rahatsız eden
bütün zorluklann son derece basit bir çözümü vardı. Bu çözümü ben kendim bula­
madığım için üzülüp kızdım mı, yoksa eninde sonunda bulunduğuna sevindim mi,
hatırlayamıyorum artık ... Bütün ki§isel hisler bir yana, bana sanki yüksek bir güç-
ten inen bir vahiymi§ gibi geldi. Ve ertesi gün bütün esrann §U basit iladeyle son
bulmu§ olduğu dü§üncesiyle uyandım: Doğal Seçme
Alfred Newton, 1858

Sonu olmayan görevinin büyüklüğü ile ölçülmeğe kalkı§ılırsa akıl gerçi güçsüzdür.
İnsan kaderini ba§lı ba§ına tayin eden sersemlikler ve tutkular kar§ısında bile zayıf­
tır. Ama aklın i§leri nesillerin gürültülü sürüklenimlerini a§arak yüzyıllar boyunca
ı§ık saçar ve gerçek tatmini yaratır.
Albert Einstein, 1942
A. M. Celal Şengör
Ya§amın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin
Sonuna Kadarki Kısa Tarihi

İTÜ Yayınevi
Bilim-Kültür Kitaplan Dizisi
No: 1

Bu kitabın tüm haklan İTÜ Yayınevi'ne ait­


tir. Bütün haklan T ürk Ceza ve TelifHuku­
ku'nun teminatı altında bulunan bu eser,
İTÜ Yayınevi'nden izin alınmadan kısmen
dahi kopya edilemez ve çoğaltılamaz.

ISBN 975-561-251-3

Kütüphane Künyesi
Şengör, A.M.Celal
Ya�amın evrimi fikrinin Darwin döneminin sonuna kadarki
kısa tarihi 1 A.M.Celal Şengör
Istanbul: ITU Yayınevi, 2004
190 s.: �ki., ı= - (tiü Yayınevi Bilim Kültür Kitaplan Dizisi; No: 1
Kaynakça ve dizin var.
1. Evrim (Biyoloji,Jeoloji) I. Kitap adı
GN281 .Ş46 2004

Kapak
Erhan Atalar

Uygulama
Erhan Atalar

Düzelti
Ay§e Köksal

Baskı
Lebib Yalkın Yayımlan ve Basım ݧleri A.Ş .
Oto Sanayii, Barbaros Cad. No:78
4. Levent 1 İSTANBUL
Tel: (021 2) 269 64 48

İTÜ Yayınevi
İTÜ Sosyal Tesisleri 80394
Maçka/İstanbul
Tel: (0212) 291 34 75 - 230 73 71
www. yayinevi.itu.edu.tr
Iç i n d e k i l e r

Önsöz ıı

Bölü��
mn ��--�G� i�rı·� şL:�D� e�ğı�' şLlın�- v
�e�Z� amm�an
� �-------------- --------1_ 6
____

Geçmişin yorumlanmasında güneelcilik ve tekdüzecilik 17


Evrim 32
Değişim, ama nasıl? 33

Bölümn II İlk ve Orta Çağ'da yaş amın evrinıi fikri 36


İlk Çağ 37
İlk Çağ-Orta Çağ geçişinde Aziz Augustinus'un fikirleri 44
o�ç� %
Orta Çağ'da Müslüman Dünyası 46
Orta Çağ'da Avrupa 52

Bölüm III Yeni Çağ'da yeşerıneye başlayan ınodern bilim.


düşünceleri içerisinde yaş anun evrinıi fikri 54
Reformasyon ve etkileri 55
Stratigrafinin gelişmesi ve jeolojik zamanı ölçme
yöntemlerinin etkileri 60
İlk bilimsel doğa tarihi: Buffon ve evrim fikri 70

9
Bölünı. IV Darwin'e kadar Yakın Çağ'da evrinı fikri:
Modern jeoloji ve modern biyolojinin doğuşu 80
Kielmeyer, Cm1er ve Lamarck 81
Rastgele deği�im ve çevreyle uyumlu canlılar:
Modern evrim fikirlerinin jeoloji etkisinde oluşması 93
Goethe ve yaşamın evrimi fikri 96
Lyell ve Darwin 98
Darwin'e prelüd: Robert Chambers ve "Vestigcs" 1 00
Charles Darwin ve modern evrim kuramının doğuşu 1 02
Alfred Russel Wallace: Ruhanilik kurbanı bir tabiiyeci 1 07

Bölünı. V Sonuç 128


Bitmemiş bir öykünün öğrettikleri 1 29

Ek-I Gelişme ve evrinı aynı şey mi? 132


Ek-II Gelişıne ve Diyalektik 134

Nodar 136
Dizin 174
Önsöz

Bu küçük kitap, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından 1 999 yılında Yapı
Kredi Bankası'nın Galatasaray'daki sergi salonunda açılması düşünülen ancak daha
sonra teşhir malzemesi eksikliği nedeniyle iptal edilen bir sergiye hazırlanacak kata­
log için sipariş edilmiş bir yazıdan doğmuştur. Sergi iptal edilince katalog da basılına­
dığından yazı elimde kalmıştı. 2003 kış yanyılında Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
ders programına "Evrim Fikrinin Tarihçesi" başlıklı bir ders koyunca, dersi kısmen
elimdeki metne dayandırmayı düşündüm. Mutlu bir tesadüf sonucu, İstanbul Teknik
Üniversitesi'nin yayın faaliyetine yeni bir yayınevi çerçevesinde modern bir çehre ve­
rilmesi karan da aynı zamana rastladı. İTÜ Yayınevi'nin müdiresi Sayın Prof. Dr.
Yıldız Sey, benden yayınevinin basabileceği bir eserim olup olmadığını sorunca ken­
disine elimdeki metni teklif ettim. Teklif kabul görünce bu kitap ortaya çıktı.
Elinizdeki kitabın büyük bir bölümü 1 999 Sonbahannda, 1 7 Ağustos ve 1 2
Kasım 1 999 depremlerinin benim boş zamanımı hemen tamamen ortadan kaldır­
mış olduklan bir dönemde, iki hafta gibi kısa bir zamanda hiçbir ön hazırlık yapıla­
madan kaleme alınmıştır. Enis Batur ve Samih Rifat'ın benim gönlüme saldıklan
korku olmasaydı bu kadan dahi yapılamazdı. Katalog basımı akim kalınca, dostla­
nın Mehmet Sakınç ve Bayezit Çırakoğlu ile birlikte bu kitabın içeriğini modern bi­
yoloji ve genetik konulannı da katarak genişletmeyi ve böylece kapsamlı bir evrim
kitabı oluşturmayı düşündük. Ancak geçtiğimiz üç yıl içerisinde bir başka kitabın ya­
zılmasıyla uğraşmak zorunda kalmam, bu arada bir yıllığına A. B. D.'ye misafir
araştıncı olarak gitmem, bu planı gerçekleştirmemize engel oldu. Gerçi planımız­
dan vazgeçmiş değiliz. Ancak İTÜ'de vereceğim derse bir kitap gereği, elinizdeki ki­
tabın bu haliyle basılmasının-dilimizde kullanıma hazır benzer bir kaynak olmadı­
ğından-faydalı olacağını düşündürdü. Ümidim, bu kitaba gelecek eleştirilerin
planladığımız daha kapsamlı eserin daha kaliteli olmasını sağlamasıdır.
Metin büyük ölçüde 1 999 yılında bitirildiği gibidir. Yalnız kaynaklara bazı
önemli ilaveler yaptım. Bazı yerlerde de metin içine eksikliklerinin, evrim fikrinin ta­
rihi gelişmesinin anlaşılmasında olumsuz etkileri olacağını sandığım bazı pasajlar ve
bu arada Leibniz'in az bilinen 1 7 1 O mektubuyla Wallace ile ilgili kısmı ekledim.
Wallace ile ilgili kısma 1 858'de yayınlanan tarihi Darwin ve Wallace bildirisinin tam
bir tercümesini koyma fikri aklıma son anda geldi. Bunun bilhassa İngilizce bilme-

ÖNSÖZ 11
yen okuyuculann hoşuna gideceğini ümit ederim.
Gerek bu tercüme metni içerisinde, gerekse de diğer alıntı metinlerinde köşeli
tırnak [] içinde yatık harflerle yazılmış sözler bana aittir. Tercümelerin, aksi belirtil­
mediği takdirde hepsi bana aittir. Yunanca ve Latince'den tercümeler mutlaka İngi­
lizce, Almanca veya Fransızca bir tercüme metninin yardımıyla yapılmıştır.
1 999'da yazdığım metinde, İslam bilim tarihi içerisinde yaşamın evrimi fikrini
ele alanlardan yalnızca ai-Nazzam ve al-Cahiz'den bahsetmiştim. Bu kitabı yazar­
ken muhterem dostum ve hocam, büyük İslam bilimi ve teknolojisi tarihçisi Fuat
Sezgin'e danıştım. Fuat Bey yalnızca ai-Nazzam ve al-Cahiz hakkındaki bilgilerimi
tamamlamakla kalmadı, bana burada ele aldığım diğer İslam bilimci ve düşünürle­
rinin eserlerini de söyledi, kendisinin bu konuda yazdığı kitabını hediye etti ve bura­
da bulamadığım kaynaklann kopyalannı yolladı. Kendi kıymetli vaktini ve mesaisi­
ni bana büyük bir içtenlikle hasreden Fuat Bey'e her zamanki gibi teşekkür borçlu­
yum.
Bu kitapta klasik Yunan ve Roma kaynaklanna yaptığım tüm atıllarda The Lo­
eb Classical Library'de verilen kitap ve paragraf numaralannı kullandım. Bunlar ço­
ğunlukla ta İskenderiye fılologlanndan beri gelen geleneksel bölünümleri gösterdik­
lerinden, okuyucu bahis konusu herhangi bir klasik eserin herhangi bir baskısında
aradığını kolayca bulabilecektir. Loeb kitaplannı tercih etmemin nedeni ise klasik
eserlerin İngilizce tercümeleriyle birlikte Yunanca veya Latince orijinal metnini de
vermeleridir. Ancak İngilizce bilmeyip Fransızca bilen okuyucular, us Beltes uttres
tarafından yayınlanan Bude kolleksiyonundaki (Collections bilingues et erudition) çift dil­
li eserleri tercih edebilirler. Bunlar için us Beltes uttres'in 7 5. kuruluş yıldönümü için
yayınladığı kataloğa bakılınasını tavsiye ederim. 1
Evrim süreci, hem jeolojinin hem de biyolojinin konusudur. Bu nedenle, evrim
fikrinin tarihi incelenirken bu her iki bilim dalının da tarihçelerinin en azından ana
hatlannın genel bir bilim tarihi çerçevesinde bilinmesi gerekir. Bu konularda Türk­
çe'deki eserler ise ne yazık ki pek kısıtlıdır, olaniann da kaliteleri arasında büyük
farklılıklar vardır, güvenilirlikleri her zaman kabul edilebilir bir düzeyin üstünde de­
ğildir. Özellikle birincil kaynaklara dayanan eserler yok gibidir. Ben bu kitabın so­
nundaki notlann ikincisinde, hem genel bilim tarihiyle ilgili, hem de jeolojinin ve bi­
yolojinin tarihiyle ilgili bazı eserlerin bir listesini sundum. Okuyucu bunlardan en
azından bir-ikisini bulabilir ümidindeyim. Bu kaynaklar arasına, bu kitapta anlatı­
lan tarİhçeyle doğrudan ilgileri bulunmadığı için Çin, Hint ve Orta ile Güney Ame­
rika kültürlerinde biyolojik ve jeolojik bilimler denebilecek öğreti ve düşünce sistem-

12 ÖNSÖZ
lerinin tarihçelerini koymadım. Ancak durum İlk Çağ Yunan biliminin bir devamı
ve modern Avrupa bilimi ile köp�üsü olan Arap-İshlm bilimleri için aynı değildir. Bu
nedenle İslam biyolojisi ve jeolojisi ile ilgili bazı kılavuz eserleri listeledim2.
Burada yazıya döktüklerimin hemen hepsi pek çok senedir sevgili dostlanm ve
meslektaşlanın Prof. Dr. Nüzhet Dalfes ve Prof. Dr. Mehmet Sakınç'la üniversitede,
gezilerde, arazide yaptığım bazı sohbetlerin konulannı oluşturmuştur. Bu sohbetler
esnasında Nüzhet'ten ve Mehmet'ten pek çok şey öğrendim, onlann doğaya olan
aşklanndan ve heyecanlanndan pek çok şey kaptım. Bu kitabın kaleme alınması es­
nasında da benden bilgilerini esirgemeyen Nüzhet'le Mehmet, sanının ülkemizde
artık sayılan çok azalmış olan, doğa bilimlerini yalnızca doğaya olan sevgisi ve hay­
ranlığı nedeniyle yapan, aydınlanma çağının aziz kalıntılanndandırlar. Mehmet'in
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Enstitüsü'nde, benim de Işık Lisesi orta­
okulunda öğretmenimiz olmuş olan Nuriye Güneyi Hanımefendi doğa bilimlerine
bir ömür adamanın hayatta yapılabilecek belki de en değerli ve en keyifli şey olabi­
leceğini öğretti bana. Bu yazıyı yazarken yaşadığım keyifli anlarda N uriye Hanım
gözümün önünden hiç gitmedi. En az benim kadar onun da sevdiği pek çok aziz is­
min hatırasıyla dolu bu kitabı şükran hissimin bir nişanesi olarak kendisine ithaf edi­
yorum.
Kitabın ilk yazmasını İTÜ Yayınevi adına okuyup eleştİren hakemler Prof. Dr.
Demir Altıner, Prof. Dr. Güven Arsebük ve Prof. Dr. Mehmet Sakınç, eleştiri ve öne­
rileriyle kitabın benim elimden çıktığından daha üstün bir düzeye ulaşmasını sağla­
dılar. Güven Bey, detaylı eleştirileri arasında bir de seçilmiş kaynakça koymaını tek­
lif etti. Bu teklifi yerine getirmemiş olmamın tek nedeni, çok geniş olan konunun
kaynaklan arasında bir seçme yapmaktaki güçlüğümdü. Bir de bazı Osmanlıca ke­
limelerin yerine yeni Türkçelerini bulmaını önerdi. Bu tavsiyeyi de ancak kısmen tu­
tabildim, zira mesela "tabiiyeci" (=naturalist, naturaliste, Natuiforscher) kelimesinin
Türkçe'de ne yazık ki karşılığı yok ("doğa bilimci" {natural scientist, scientifique, Natur­
wissenschaftler} bunun karşılığı değildir). Dil, nihayet bir araçtır ve ne denli zengin
olursa o kadar işe yarar. Zenginliğinin kaynağı değil, kullanılabilir olup olmaması
mühimdir. Bu nedenle kitapta eğer genç okuyuculanının anlamadıklan bir kelime
çıkarsa, tavsiyem sözlüğü açıp bakmalandır.
Bu kitap iki ayn düzeyde yazılmıştır. Notlar atianarak okunursa bir popüler bi­
lim kitabı olarak okunabilir ve iyi bir lise tahsiline sahip herkesçe anlaşılabilir. Kay­
naklan ve bazı detaylar hakkında açıklama ve tartışmalan içeren notlann büyük ço­
ğunluğu konuyla ilgili üniversite öğrencilerine ve bilim adamianna hitap eder. On-

ÖNSÖZ 1]
larla birlikte kitabın düzeyi popüler bilimin üzerine çıkar, jeoloji ve biyoloji konula­
nnda en az bir lisans diploması olanlara yönelir. Ancak tüm okuyuculara kitabı ön­
ce notlara bakmadan okumalannı öneririm. Notlann pek çoğu kapsamlı olduğu için
okuyucunun okuma temposunu inkıtaa uğratarak okuma zevkini kaçırabilirler. Za­
ten notlann amacı ek bilgi vermektir.
Pek çok ki�inin yıllar süren yardımlannın bir ürünü olan bu kitaptaki eksik ve
yanlı�lann sorumluluğu doğal olarak tamamen bana aittir.

A. M. C. Şengör
Anadoluhisarı, 23 Şubat2004

14 ÖNSÖZ
1. BÖLÜM Giriş: Değişim ve Zaman

16 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Geçmişin yorumlanmasında güneelcilik ve tekdüzecilik

Evrim deyince artık hemen herkesin aklına biyolC?Jik evrim geliyor: Yaşamın evrimi,
yani yaşayan türlerin, daha önce yaşamış türlerden doğal değişim yoluyla türemiş
olması. Demek ki evrim bir değijim kuramıdır. Şimdi gördüğümüz canlı çeşitlerinin
zamanın başından beri var olmadıklannı, belli bir süreç sonucunda başka türlü
canlılardan-veya cansızlardan-öyle veya böyle değişerek türediklerini varsayan
bir değişim. Bu nedenle de evrim tarihsel bir kuramdır, yani geçmiş hakkındaki bil­
gimize dayanır.
İnsanoğlu gözüyle gördüğü, izleyebildiği, kendi deneyiminin bir parçası olan
değişimler konusunda genellikle sorun çıkarmıyor. Gündüzün geceye dönüşmesi,
bebeğin çocuk, çocuğun yetişkin, yetişkinin de yaşlı olması, tohumun tahıl, tahılın da
gıda haline gelmesi gözlerinin önünde olan değişim örnekleri. Hatta belirli sığır,
davar, tavuk, köpek ve at ırklannın, bitki çeşitlerinin, yetiştiricilerce yapay olarak
oluşturulması, ıslah edilmesi bile insanın kanıksadığı değişim şekillerinden: Modanın
değişmesi, mimari stilierin değişmesi, devlet yöneticilerinin, hatta devletlerin kendi­
lerinin değişmesi gibi. Bunlan insan defacto kabul ediyor. Hatta değişimin gündelik
yaşamımızın en değişmez kavramlanndan olduğunu her insan yaşamında en az bir
kez düşünmüş olmalıdır: Yaşlılardan en sık duyulan sözler "ah, nerede bizim
zamanımız" veya "bizim gençliğimizde her şey daha iyiydi" türünden sözler değil
midir?
Ama zaman ölçeği kendi yaşam süresini çok aşan, atalanndan kendisine intikal
eden aniatılarda yer almayan değişimleri, görmesi, tasavvur etmesi, kabul etmesi,
kolay değil. Mesela, İstanbul'da yaşayanlar: Şöyle çevrenize bir bakın. Etrafta
görülen, üstleri kütleşmiş, yükseklikleri birkaç on, en çok birkaç yüz metreyi ancak
bulan tepeciklerin milyonlarca yıl önce İstanbul'dan Zonguldak'a kadar uzanan ve
bugünkü Alpleri veya Himalaya'yı andıran sivri tepeli koca koca dağlar olduğunu,
Afyon'la İstanbul arasında en az bugünkü Kuzey Atlas Okyanusu genişliğinde bir
okyanus bulunduğunu, o dünyada bugün bildiğimiz hayvan ve bitkilerin Lingula,
Ginka gibi birkaç cinsinin dışında hiçbirinin yaşamadığını, yukanda bahsettiğim

1. Bölüm GIRIŞ: DE�IŞIM ve ZAMAN 17


Peki bu dünya nereden çıkmı�tır? Tabii ki bizim hayal dünyamızdan! Yani bu dünya
bir rlıya mıdır?3 Hayır, çünkü içinde gerçek olduğunu bildiğimiz öğeler var. O
dünyanın bazı kalıntıları elimizdedir: Dev bir Lepidodendron ağacının gövdesi kimi
kömür madeninde, ilkel sürüngenlerin (Hylonomus) iskeletleri Doğu Kanada'da
ta�la�mı� bir ağaç gövdesinin içindeki kovukta, atmosferdeki karbon atomlarını sak­
layan kireçta�lan ve kömürler dünyanın çe�itli yerlerinde, o zaman olu�mu§ dağiann
ta en iç kısımlan Kuzey Amerika'daki Apala� Dağlanndan İspanya ve Portekiz'e,
oradan da Fransa'nın orta kesimlerine ve Almanya üzerinden nihayet Bohemya'nın
kalbini olu�turan o koca eski kütleye ula�an büyük bir alanda ... Gene aynı zaman­
da olu�an ba�ka dağ ku§aklannın harabeleri Kazakistan'dan Moğolistan'a oradan
da Çin'e uzanır. Gene aynı zamandan kalma bir b�ka dağ sisteminin kalıntıları
And Dağlan'nın doğu cephesini izleyerek güneye iner ve Buenos Aires güneyinde
Bahia Blanca ile Corrientes Burnu arasından (yani kabaca 38° ile 39° güney enlem­
leri arasından) Atlas Okyanusu'na çıkar; okyanusun diğer yakasında Kap kıvnmlan
olarak sürer ve Transantarktik Dağlan'nı izleyerek Avustralya'nın Tasman silsilele­
rine ul�ır; oradan da dönerek Tayland'ın batısından Tibet'in doğusuna vararak
nihayet bugün Alp-Himalaya dağ sistemi boyunca kaybolmu§ olan Tetis okyanusu­
nun güneyindeki geç Paleozoyik dağlarını meydana getirir. Zamanın buzullannın
�ekillendirdiği çökeller, adeta zımparalayarak pariattıkları ta§ yüzeyleri,
Avustralya'da, Hindistan'da, Güney Afrika'da, Güney Amerika'da, Umman'da, yani
bugün buzulu n esamesinin okunmadığı yerlerde jeologlar tarafından bulunmu§turf.
Fakat bunlar bölük pörçük bilgi kınntılandır. Jeolog, nesiller süren bir sabırla
bu kırıntıları toplar, sahifeleri parçalanmı§ bir kitabın parçalarını derleyip okur­
ffiU§Casına bu perakende kalınulardan toptan bir geçmi§i ba§tan kurmaya çabalar1.
Ancak kınntılann kendileri bile pek ender durumlarda kar§ımıza tamam bir halde
çıkar: Bir fosil kemiğin yarısı, dağlar içinde olu§mU§ kayaç kıvnmlannın yalnızca dip
kısımlan (Şekil 2), bir mineral kristalinin kırık ucu ... B�tan kurma sürecinde
kalıntıları n bu eksikliklerini jeolog kafasında tamamlar.
Neye göre? Parçalarını bulduğu nesnenin veya bazı safhalarını dqifre edebil­
diği sürecin tamamı hakkında olu§turduğu modeliere göre6. Geçen yüzyılın ilk
yansının en büyük jeologu olduğu söylenen Baran Leopold von Bu ch ( 1 7 7 4- 1 853),
Berlin'deki Prnsya Krallık Bilimler Akademisine kabulü üzerine 1 7 Nisan 1 806'da
"
yaptığı konu§manın sonunda ne demi�ti? Şekilsiz bir damladan insanın egemenliğine doğru giden
bu büyük geli�meyi belirli yasalara bağlamak bir gün jeolojiye nasib olursa, o zaman o da birbirleriyle etkile�erek

Doğa'nın baJjlamı� olduğu i�i tamamlamaya çabalayan bilimlerin büyük birliğine kabul edilmeğe hak kazanır. "7

1. Bölüm GIRIŞ: DEGIŞIM ve ZAMAN 19


daha önce pek çok at görmüşsünüzdür. Çünkü ucu kanlı bir boyun normal olarak
karşılaşılan bir organ değil, harap olmuş bir organı işaret eder sizin deneyiminize
göre. Vücudu ata benzeyen, ama boynu kanlı bir uçta biten kafasız bir hayvan
günümüzde çevremizde dolaşmamaktadır. Bu deneyimlerinizi bir araya koyunca da
yerde yatanın ata çok benzeyen kafasız bir tür hayvan değil, kafası kopmuş bir at
olduğunu çıkanrsınız (atın kafasının koptuğunu bizzat görmemiş olmanıza rağmen).
Bu aklıselim yorumu bugün geçerli olduğu gibi, mil<ittan önce birinci yüzyılda da
geçerliydi. Büyük bilim tarihçisi William Stahl tarafından en bilgin Romalı diye
betimlenen Marcus Terentius Varro (MÖ I I 6-27) ölümsüz eseri Lô.tin Dili Üzerine'de
(De Lingua liıtina) harhangi bir nedenden ötürü boynuzlarını kaybetmiş bir öküzü
öküzden başka bir şey olarak düşünmenin veya tek gözlü bir insanın insanlığından
şüphe etmenin yahut topal bir atı attan başka bir yarauk olarak algılamanın aptallık
olacağını (De Lingua liıtina IX. 33) söylememiş miydi?
"
Dünyada intizam ekinlerde görülmüyor mu? Bugün de bize dün verdiği meyvelerin aynısını vermiyor mu?
Yulaf ekildiği zaman yulaf, buğday ekildiği zaman buğday çıkmıyor mu? Asya'nın da aynen Avrupa gibi nehirleri ve
"
gölleıi, dağlan ve ovalan yok mu? (De Lingua liıtina IX. 27)

Bunlara verilen cevap hep evet olmasına rağmen, anormallikleri çok aşırı
olan bazı bireylerin geçmişte insan sayılmadıkları, en azından onlara normal
insanlara layık görülen muamelenin yapılmadığını da bilmiyor muyuz? Kendi
kültürümüzde fıl adam9, kurt adam10 yok mu? Eskiden çok elli, çok kollu, çok
başlı "tanrılar", devler, kentaurlar, minotaurlar, gibi mitolojik yaratıklar yok
muydu?11 Varro'nun yukarıdaki sorularına sağlıklı ve bilgili bir insan aklı olumlu
cevap veriyorsa da sağlıklı aklın toplumun tamamına, hatta çoğunluğuna egemen
olduğunu varsaymak mümkün değildir. Bilim adamları dışında evrim fikrinin
toplumdaki yankılarını değerlendirirken bu basit gözlem akıldan
çıkarılmamalıdır.
Peki, güneelcilik prensibi temelde değişim fikrine aykırı değil mi? Nesneler ve
olaylar değişiyorsa, geçmişteki olay ve nesneleri nasıl bugün olan olay ve mevcut
nesnelere benzeterek baştan kurabiliriz? Bu itiraz temelde çok haklıdır. Haklılığının
en çarpıcı kanıtlanndan biri de dünyamızın jeolojik geçmişinde günümüzden 2,5
milyar yıl öncesine kadar uzanan tarihin baştan kurulmasında pek temel sorunlar
yaşanmazken, 2,5 milyar yıldan daha yaşlı olan geçmişin yorumunda problem
çıkmasıdır. Çünkü, 2,5 milyar yıldan önce, daha sonra ya hiç görülmeyen, ya da pek
istisnai durumlarda karşımıza çıkan, magnezyum oranı bugünkü kayaçlarda
karşılaşılmayan düzeyde yüksek (MgO %18 ile %32 arası) komatiyit12 denilen

ı. Bölüm Gl RI$: DE�I$1M ve ZAMAN 21


volkanik kayaçlar, içlerinde okside olmamı§ yerli demir tabakalan içeren çökel
kayaçlan ("BIF"=banded ironformations), yerkabuğunda bugün pek alı§ık almadığımız
bir mimari stil, günümüzle benzetme yapma olanaklanmızı sınırlamaktadır. Fakat
böyle bir durumda kendini bize çok daha büyük bir kesinlikle belli eden §ey,
deği§imin kendisidir. Deği§im o denlidir ki artık bir halden diğerine deği§tiğini
sandığımız nesneler arasındaki geçi§ §ekillerini bile bulamıyoruz veya
tanıyamıyoruz.
Birbirine benzeyen §ekillerin aralannda bulunmu§ olduğunu var saydığımız
geçiş ;ekilleniıin varlığını güneelcilik prensibi sayesinde mi tahmin edebiliyoruz?
Diyelim ki bir faytondan bugünkü lüks otomobile birdenbire mi geçildi, yoksa adım
adım ba§ka ara §ekiller üretilerek mi geçildi? Kar§ımızda yalnız bir fayton ile bir
Mercedes E 200 olsa bile, arada daha kö§eli, daha girintili çıkıntılı ara tipierin
olduğunu tahmin etmek pek zor olmaz sanınm. Gerçekten de I 900'lerin ilk
yıllanndaki otomobil modellerine baktığımızda bunlann bugünkü Mercedes E
200'den çok bir faytona benzediklerini görürüz. Buna kar§ılık 1 960'lann otomobil­
leri faytondan çok Mercedes E 200'e benzerler. 1 930'lann, hatta 40'lann otomobil­
leri faytondan çok otomobile benzerler, ama hala faytondan kalma kalıntı özellikler
ta§ırlar: Dı§ta duran basamaklar, dı§ta duran farlar gibi. Peki, biz niçin yalnızca fay­
tona ve günümüzün Mercedes'ine bakarak geli§menin birinden diğerine tek bir
adımda değil de pek çok adımda olduğunu tahmin edebiliyoruz? Gayet basit:
Ya;amımızda hemen hiçbir ;ey o denli dev sıçramalarla olmuyor da ondan. Otomobil modelleri,
uçak modelleri, in§aat stilleri, elbise modalan, oyuncak çqitleri hep ufak adımlarla
deği§iyor. Ba§ döndürücü hızla geli§en bilgisayar endüstrisinde bile geli§me ufak
adımlarla-fakat kısa zaman aralıklannda-oluyor. Einstein'in izafiyet teorisi dev
bir sıçrama olarak akutuluyor ders kitaplanmızda, ama Lorentz deği§tiricilerini veya
Minkowski'nin uzayını bilenler, Poincan': ve Mach'ı okumu§ olanlar, Einstein'in o
me§hur m=m0 / -./ I -v2 1 c 2 e§itliğinin Lorentz deği§tiricilerinden nasıl adım adım
türediğini görürler. Demek ki yapmda olayiann hızlannda çok büyük ve ani
deği§meler olmuyor. Leibniz'in dediği gibi, Doğa sıçrama/an, devrimleri sevmryor (Natura
nonfocit saltum). Evren bize tekdüze gelecek kadar az deği§en bir tempo ile ya§amını
sürdürdüğü gibi, bizim etrafımızdakiler de tekdüze denebilecek kadar yeknesak bir
tempo ile oluyor. Bu yüzden devrimler genellikle sonunda ba§ansız oluyor. Onun
için, birbirinden türediğini sandığımız fakat birbirine pek benzemeyen iki nesne
gördüğümüz zaman, ikisinin arasında daha pek çok geçi§ §eklinin de olmu§ olması

22 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


eel bataklıklan bilenler eski kömürlerin nasıl doğduğunu, günümüzde olan deprem­
leri iyi inceleyenler dağların nasıl yükselmiş olabileceğini anlıyorlardı.

PRINCIPLES

GEOLOGY,

A� A'ITEı!rT TO D..J'LAIN THE FOmLER CRASGE:)


OF THE .EARTA"'S SURF.\CE,

CHARLES LYELL, ll>o.. J-'.R.S.


Şekil 5. Sir Charles Lyell'in Jeolojinin Prensipleri

adlı büyük eserinin ilk cildi. Modern jeolojinin Hut·


ton'ınkilerden sonra en temel eseri olan bu anıtsal
JN TWO VOLt llBS.
yapıtın bu cildini Beag/e süvarisi Kaptan FitzRoy
\or..r.
yolculuQa çıkarken Darwin'e hediye etmişti. Darwin
daha sonra "benim fikirlerimin yarısı Lyell'in
LO!'QDON':
JOHN .JLRR.-\Y, ALB.EMARLE <::TRE.F.T. kafasından çıkmıştır" sözüyle dahi watandaşına olan
şükran borcunu dile getirmiştir.

Bu tür gözlemlerden hareketle Lyell kendi ilkesinde çok ileri gitti ve dünyanın
tarihi boyunca hiçbir sürecin değişmediğini iddia etti (gerçek tekdüzecilik: buna l 965'de
Stephen J. Gould substantive uniformitarianism adını vermişti16). Aynı sürecin ürünleri
de aynıydı. Üstadı Hutton'ın l 788'de dediği gibi, ne dünyanın başlangıcı olduğu
hakkında herhangi bir iz, ne de sonunun geleceği hakkında en ufak bir ipucu
görünüyordu.

Geçmiş ve yaşam
Bu kadar tekdüzelik o zaman pek çok jeologun canını sıkmış olsa da, tekdüzelik ilke­
si jeolojiye inkar edilemez bir güç vermişti. Bu ilkenin çalışmadığı tek yer ise
yaşamın tarihiydi. Yaşam tekdüze gelişınişe benzemiyordu. En yaşlı sanılan kayaç
tabakalan içinden kabuklu ve eklembacaklı fosilinden başka bir şey çıkmazken,
biraz daha genç tabakalar balıkları, ondan az daha genç olanlar öncekilerle beraber
çiftyaşamlıları, ondan sonrakiler sürüngenleri, en üsttekiler de kuşlan ve sonra
memeiiierin fosillerini içeriyordu. Hayat sırf değişmiyor, belli bir istikamete doğru geliştiği

24 Yaşamı n Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


izlenimini veriyor4u17 En yaşlı tabakalar arasında fosilieri bulunan canlılar en ilkel tip­

leri, en genç tabakalar arasındakiler de en gelişmişleri temsil ediyorlardı. Bizzat


insan tüm canlılann en gelişınişi değil miydi? Karşılaştırmalı anatomi, omurgalı
paleontolojisi ve biyostratigrafı bilimlerinin kurucusu ve on dokuzuncu yüzyılın hiç
kuşkusuz en büyük bilim adamlanndan biri olan Baran Georges Cuvier ( 1 769- 1 832:
Şekil 6), on sekizinci yüzyılın en son yıllannda mamut18 ile insanın aynı zamanda
yapmadığını, mamut fosillerinin bol bulunduğu yerlerde asla insan fosiline rastlan­
madığını iddia etmişti. Böylece insan en genç tür oluyordu. Fakat bu saptamayla
beraber bir başka varsayım da gündeme geliyordu. Mamut ile insan asla bir arada
yaşamadılarsa, mamutlann yok olmuş olmalan gerekiyordu19 Ne olmuştu mamut­

lara?

Şekil 6. Karşılaştırmalı anatomi, omurgalı paleon­


tolojisi ve biyostratigrafi bilim dallarının kurucusu
büyük Fransız zoologu ve jeologu Georges Cuvier'yi
(1769-1832) mamulların soylarının tükendiDini bul­
duDu yıllarda (1795-96) gösteren bir gravür.
Tablo'nun orljlnali Vincent'ln, gravür M lger'nln.

Cuvier'yi bu soru mamutun kaybolmuş olmasının ötesinde pek ilgilendirmiyor­


du. Mamut ve onunla birlikte yaşamış ve nesilleri bugün kaybolmuş olan diğer
büyük Dördüncü Zaman hayvanlarının (ör. kürklü gergedan: Coelodonta dan '

Rhinoceros antiquitatis) ani bir su basması sonucu ölmüş olabileceğini düşünmüştü


Cuvier. Bu zaten zamanının jeologlannın ekseriyetince de düşünülen bir şeydi20.
Nedeni de Cuvier'nin peder Henri de la Fite'e yazdığı bir mektupta dile getirdiği
likirierine göre yer kabuğundaki bazı kınlmalar olabilirdi21• Ama Cuvier aynı mek­
tupta, bu konuda henüz bilinenierin pek az olduğunu, şimdiden bir fıkre saplan-

ı. Bölüm GIRIŞ: DE�IŞIM ve ZAMAN 25


manın yanlı� olacağını da söylüyor. Ömrünün sonuna doğru Londra'da ressamjohn
Martin'in stüdyosunu ziyaret ettiğinde kendisine gösterilen Tufan tablosunun
kaqısında Cuvier, böyle bir afetin belki de bir kometin dünyaya çok yakın geçi�i
esnasında olmuş olabileceğini söylemiştir (Şekil 7)22•

Şekil 7. John Martin'in Tufan tablosu. londra'da kendisine gösterilen bu tablonun karşısında Cuvier dün­
yaya yakın geçen bir komelin belki de böyle bir lifete neden olabileceDini söylemiştir.
Rupke'nin 22. noHa verilmiş olan kitabından, s. 79.

Cuvier ilk defa 1 8 1 2 yılında yayımlanmı� olan Dört Ayaklı Hayvaniann Fosil
Kemikleri Üzerine Araştırmalar (Recherches sur les Ossemens Fossils de Qyadrupeds) adlı klasik
eserinde, günümüzde gördüğümüz jeolojik olayiann geçmişte izleri kalmı� büyük
değişimleri açıklamayacağı görü�ündeydi23. Bu görüşler zamanın pek çok büyük jeo­
logunca da payla�ılıyordu. Ancak dikkat edilmelidir ki Cuvier izlerini bulduğu
deği�ikliklere gene de doğal nedenler, doğal süreçler anyordu. Görüş farkı, denilebilir
ki, yalnızca dü�ünülen olayiann birim sürede açığa çıkardıklan enerjinin büyüklük
farklanndan kaynaklanıyordu. Çağımızın en büyük jeologlanndan olan ,Zürih Federal
Teknik Yüksek Okulu (Eidgennössische Technische Hochschule) Jeoloji Enstitüsü emekli pro­
fesörlerinden Kenneth J. Hsü ( 1 929-) 1 983'de Uluslararası Sedimantologlar

26 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Birliğindeki başkanlık döneminin sonunda yaptığı veda konuşmasında jeolojik olay­
Iann meydana gelme sıklığının büyüklükleriyle orantılı olduğunu gösterdi. Örneğin,
Şekil 8 bulanık su akıntılannın (türbid akıntılar), meteor (veya komet) kraterlerinin,
dev buharlaşma teknelerinin (mesela tüm Akdeniz havzası büyüklüğünde denize!
evaporit havzalan 2�) ve heyelanlann oluşma sıklıklanyla büyüklükleri arasındaki
ili§kiyi göstermektedir2·i.

'1
. ...


"'
.:ı
., .

"' ·3•
u
c:
.,

rr
-·�
., -s�
.. ı

u..
aı -6
o
� •1

-8

-ll

-ıo
• Landslldes V ( m3)
a Evaporile Basins V (kmJ)
• Craters D ( km )

ıc Turbidltes d (m)

-.. -3 _, -· o 2 3 .. 5 6 ., 8 1 10 11 0 13 14

log (size)

Şekil B. Nadir olayların büyüklük/Sıkhk ilişkisinin 1O bazlı logarifmik bir grafikte gösterilmesi. Heyelanlar:
A=Airolo, E= Eim, G= Goldau, S= Saidmarreh, f= Fiims, H= Heart Mountain; Buharlaşma havzaları:
K=KaraboQaz ( Hazar Denizi), D=Öiü Deniz ( lsrael ve Ürdün), M::Akdeniz ( Mesiniyen Olayı).
Hsü'nün 25. noHa verilen 1 983 tarlhli makalesindeki 1. şekilden.

Görüldüğü gibi boy ile oluşma sıklığı arasında aynen depremlerden bildiğimiz21;
logantmik bir ilişki vardır.

1. Bölüm GIRIŞ: DEGIŞIM ve ZAMAN 27


Meteorit çupınası
(çap: 10 km; hız 20km/s)
1030
Dünyanın Günq'ten aldılı gündelik enerji

Dünyanın yıllık ısı akısı

Dünyanın yıllık ortalama sismik


enerji kaybı
New Madrid depr emleri (1811·18U)
M8,0..S,J

1 megatonluk bir nükleer patlama

Tipik bir •imtekli·yıldınmlı tutınan ın


elektrik enerjisi

Orta boy bir hortum (kinetik enerji)

2,0 4, 6,0 8,0 10,0 12,0


o

Moment büyüklük (M)


birimsiz sayılar

Şekil 9. Bazı doQal ve yapay olayların enerji açısından karşılaştırılmaları. DoQal olaylarda eneri arHıkça
oluş sıkliGının azaldıDına dikkat edin.

Şekil 9, pek çok doğal ve bazı yapay olayiann enerji karşılıklannı sergilemek­
tedir. Şekil 1 O da Hsü'nün merhum Eugene Shoemaker'dan aldığı bir grafikte bir
doğa olayı olan gökcismi çarpmasının açığa çıkardığı enerji ile gökcismi dü§mesi
olayının meydana gelme sıklığı arasındaki ili§kiyi göstermektedir2i.

28 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


, '25 Year Event' ctı0.6 Megatons
t r '100 Year Event' 1103 Megatons
Revelstoke
Meteari te
(1965)
�20 Kilotons
__,- '1 000 Year Event·
' ,.. 50 Megatons

TUN(jUSKA
EVENT
(1908)
..,20 MEGATONS

Telesc:opıcally
observed
bodies
10"6 �----�-----L�--�----�------�----�----��--�
4 5
10" 3 10"1 10 1 02 1 03 10 10
ENERGY ( Megatons TNT Equivalent)

Şekil10. Hsü'nün Eugene Shoemaker'dan aldıQı ve bir doQa olayı olan gökcismi çarpmasının açıQa çıkar­
dıQı enerji ile gökcismi düşmesi olayının meydana gelme sıklıGı arasındaki ilişkiyi gösteren grafik. Şekil
B'in tersine tek bir doQa olayını ele alan bu grafikte de açıQa çıkan enerji büyüdükçe olayın olma sıkliGının
düştüQü görülmektedir. Hsü'nün 27 . nona verilen 1 989 ıarihli makalesindeki 5. şekilden.

Tüm bu diyagramlann sergilediği �udur: Enerjisi 1030 ergi geçen olayların


sıklığı hemen hemen her 1 00 milyon yılda birdir. Böyle olayiann herkes tarafından
tanınıp anla�ılamayacağı doğaldır. Buna kaqılık enerjisi I 017 ergin altında olan bir
yıldınm herkesin tanıdığı, etkilerini bildiği bir doğa hadisesidir. Enerji değerleri
1 02h ergi biraz geçen, moment büyüklüğü sekizin üzerindeki Şili veya Alaska
depremleri ise bütün dünyada yüzyılda bir veya iki defa olan olaylardandır. Bunları
da ya�ayanlar unutamaz, geri kalanlar ders kitaplanndan veya gazetelerden
öğrenirler. Gazete veya kitap okuyamayacak entelektüel düzeyde olanlar ise (kendi­
lerine bundan bahsedilse bile!) bunları ya�amadıkça öğrenemez, en azından
anlayamaz. Yuvarlak bir hesapla, doğal olayın enerjisi 1 020 ergin üzerine çıktı mı,
yani orta boy bir hortum veya bir elektrikli yağmur fırtınasının elektrik enerjisini
geçti mi, o doğal olay insanlığın genel gündelik tecrübesinin dı�ına çıkar. Bu gün­
delik tecrübe dı�ına çıkaniann herkesçe ancak okuma kanalıyla öğrenileceğini var

1. Bölüm GIRIŞ: DEGIŞIM ve ZAMAN 29


sayarsak, en cömert bir varsayımla dünya nüfusunun %50 kadar bir kesiminin bu
tür büyük olaylardan hiçbir zaman haberdar olamayacağını görürüz, zira I 995
dünya yıllığı (World Almanac) dünyadaki okur-yazar oranını kabaca %7 5 civarında
vermektedir (bu kanımca çok a�ın iyimser bir tahmindir). Bu %75'in en az %25'lik
kısmı fonksiyonel olarak okur-yazar değildir. Yani okuma yazma becerileri olduğu
halde, okuma-yazma alışkanlıkları yoktur--yani gazete, dergi, kitap vs. almazlar.
Demek ki dünya nüfusunun en az %50'si yazılı ortamda yayılan bilgilere
erişememektedir. Bu basit sonuçtan konumuzia doğrudan ilgisi olmayan, ancak
hepimizin ya�amını ilgilendiren bir çıkanın yapabiliriz: Tamamı demokrasiyle
idare edilen bir dünyada büyük volkan patlamalarının, büyüklüğü 8'i geçen
depremierin ve benzer büyük ve büyük olduğu kadar da nadir doğa olaylannın
neden olabileceği zarariara kar�ı tedbir almak-oy verenleri bunların olacağına
inandırmak güç olacağı için-mümkün olmayabilir! Evans-Pritchard'ın Sudan'da
ya�ayan ve okuma yazması olmayan Nuer'ler üzerinde yaptığı kültürel antrapolo­
jik bir çalı�ma, toplumsal belleğin yazılı belgelerle desteklenmediği takdirde en çok
yarım yüzyıl önce olmu� olan olaylan hatıriayabildiğini göstermi�tir. Bundan önce­
ki olaylar "uzak geçmi�" içine kan�arak zaman ve mekandan kopmu� mitolojik
olaylar halini alırlar2 8 • Bu olayları artık rasyonel bir dü�ünce çerçevesinde
tartı�manın imkanı kalmaz. Türkiye'nin büyük doğal afetiere hep hazırlıksız
yakalanmasının kanımca tek nedeni toplumun yarıdan pek çoğunun fonksiyonel
olarak ümmi olmasıdır29.
Cuvier, bir kometin dünyaya yakın geçmesinin en son tufana neden olduğunu
söylerken tabii ki böyle bir olayın detaylı hesaplarını yapmı� değildi30. Zaten bu
görü�lerini hiçbir zaman yayınlamadı. Dile getirmek istediği, son soy tükeniınİ
olayının her gün bildiğimiz olaylardan çok daha deği�ik bir olay tarafından
oluşturulduğu, yani güneelci ve tekdüzeci bir geçmi� yorumunun bu olayı açıklaya­
mayacağı idi. Bunun en çarpıcı kanıtı da mamutun ortadan kalktığı anda insanın
ortaya çıkmasıydı.
Bu kanıt jeolojik deği�imlerin yavaş yavaş, düşük enerjili olaylarla meydana
getirildiğini savunan fakat dinsel inançlanndan ötürü bir �ekilde insanın özel bir
yaratılış ürünü olmasını arzu eden Lyell'e bile ikna edici gelmi�ti. Lyell zaten dinsel
inançlannın etkisiyle, organik tarihle inorganik tarihi bir türlü aynı �emaya oturta­
mamı�tı31. En eski tabakalarda bulunan fosillerin ilkel, buna kar�ılık en genç
tabakalarda bulunaniann geli�mi� hayvan ve bitkileri temsil etmeleri kendisinin
tekdüze deği�im tezine uymuyordu. Eğer ya�am da cansız alem gibi tekdüze bir

30 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


değişime tabi olsaydı, jeolojik zaman süresince canlılar aleminde basitten karmaşığa
doğru bir gelişme gözlenmemesi gerekirdi.
Lyell eldeki fosil malzemesinin iddia edilen gelişmeyi gösteremeyecek kadar
fakir olduğuna karar verdi. Eğer büyük sürüngenler sırf İkinci Zaman tabakalannda
fosillerini bırakmış gibi görünüyorlarsa, bu bizim Birinci Zaman tabakalanndaki
büyük sürüngenleri keşfetmemiş olmamıza bağlanmalıydı; yoksa büyük sürüngen­
lerio Birinci Zamanda yaşamamış olduklanna değil. Şartlar elverdiği takdirde
büyük sürüngenlerin ileride dünyayı tekrar doldurmalan da mümkün olabilirdi.
Lyell, herhangi bir zamanda bazı canlı gruplannın kıt'alann, magmatik güçlerin
belirlediği o andaki şekillerinin etkisindeki genel iklim şartlan nedeniyle öne
çıkabileceğini kabul ediyor, ancak genelde bunun bir gelişme şeklinde yorumlana­
mayacağını iddia ediyordu (Şekil 1 1 ) .
...A"vJul Cha.nge.).

Şekil11. Sir Henry de la Beche'in 1830 yılında lyell'in yaşamın sürekli bir gelişme göstermediDi fikriyle
alay etmek için çizdiDi bir karikatür. Bu karikatür Jeolojinin Prensip/ertnde lyell'in fiziksel şartlar deDiş­
liği takdirde dünyayı günün birinde gene sürüngenterin yöneteceQini söyleyen bir cümlesine atıf yapmak­
tadır. ÜsHen alta tercüme: Karikatürün üstü: Feci DeDiliklikler.lnsan yalnızca losil olarak bulunuyor. lhllyozorların lek-
11r ortaya çıkması. Bynııı'ıı1 ,rırı "Rüyamın ruhu deGişti •. Karikatürün altt: Bir ders: Derhal göreceksiniz ki, diye devam eni
Prolesör lhliyozor, önümüzdeki kalatası aH şubelerden bir hayvana aiHir. Dişler önemsiz, çenenin gücü çok azdır. Bu yaratıDın
Profesör lhtiyozorun boynunda asılı duran lup, Sir Charles
besinini nasıl bulabiidili cidden hayrell muclpllr.
Lyell'in de sık sık kullandıDı ve aynı şekilde boynuna astıQı türdendir.

ı. Bölüm GIRIŞ: DE�IŞIM ve ZAMAN 31


Güncel canlılar a.Jeminden derieyebildiği ve bu konudaki fikirlerini destekleye­
cek gözlemlerin hepsini ]eolojinin Prensiplen,nin adeta bir biyolojik coğrafya kitabı
olan ikinci cildinde topladı. Üçüncü ciltte de Lyell Üçüncü Zaman'ın iki kabuklu
(bivalv veya pelesipod) fosillerine dayanarak bu dönemde gelişmiş kayaçlan kendi
kuramma göre yaşlandırmayı denedi. Bu konuda kullandığı yöntem şuydu: Üçüncü
Zaman'a ait çeşitli çöke! katmanlan içindeki denize! iki kabuklu fosilieri arasında
günümüzde ha.Ja yaşayan türlerin yüzdesini çıkanyordu. Bu, ünlü Fransız konkologu
(=kabuklu uzmanı) Gerard Paul Deshayes'in (1 795- 1 875) yöntemine benzeyen bir
yöntemdi. En yaşlı grup katman içinde bugün artık yaşamayan türlerin yüzdesi
97'ye vanyordu. Ondan bir genç grupta bu yüzde 88'e düşüyordu. Daha sonrakinde
66'ya hatta 50'ye kadar iniyordu. Lyell adeta istatistiki bir katman yaşiandırması
yapıyordu32 . Katmaniann yaşı arttıkça, nesli kaybolmuş türlerin sayısı da artıyordu.
Lyell bunu daha yaşlı katmaniann aşınma, daha sonraki jeolojik süreçlerle derinlere
gömülme gibi olaylar nedeniyle genç katmanlardan daha az bulunmasına bağlamak
istiyordu. Onun kanısına göre, herhangi iki yaştaki katmanlara ait kayaçiardan eşit
hacımlar bulunabilse, içlerindeki fosil türlerin bugünkü yaşayan canlılar alemine
benzerlikleri de aşağı yukan birbirinin aynı olacaktı.

Evrim
Ancak gelişen paleontolojik incelemeler Lyell'ı haklı çıkarmadılar. Her yeni buluş,
yaşamın eskiden yeniye doğru yalnızca değiştiğini değil, aynı zamanda da geliştiğini
belgeliyordu. Yani yaşamın tarihi tekdüze değildi. Tekdüze olmayan bu gelişmeyi
ilade etmek için Avrupa dilleri Latince'deki evolvere kelimesini aldılar13: Bu kelime bir
ruloyu açmak, ileri yuvarlanmak, ileri doğru kaymak, bir yere doğru boşalmak
anlamlannda kullanılmıştı. Avrupa dillerinde 1860 öncesinde bu kelimenin askeri,
matematiksel ve felsefi anlamlan olduğu gibi üç değişik biyolojik manası da
bulunuyordu: 1) bir çiçeğin açması; 2) embriyo gelişmesinin "önceden oluşma
kuramı" (yani embriyonun, erginin tüm özelliklerine küçük ölçekte sahip olduğu
fikri); 3) bir organizmanın büyümesi34• Osmanlı ca evolvere kelimesine 1 860'dan sonra
yüklenen anlamın ilade ettiği varsayımı tekô.mül nazariyesi iladesiyle çevirdi ve yaşam
tarihindeki gelişme bileşenini böylece öne çıkarmış oldu. Almanca da evolution kelime­
si yerine sık sık Entwicklung kelimesini kullanır ki gelişme anlamına gelen bu keli­
menin etimolojisinde kendi üzerine katlanmış bir şeyin açılması şeklinde açılmak,
açınmak fiilieri bulunur. Günümüzün Türkçesi'nde revaçta olan evrim kelimesinin

32 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


kökünün döndürme, eğme, çevirme anlamına gelen evirmek olduğunu İsmet Zeki
Eyuboğlu kaydediyor. Bunun Anadolu ağzında hamur açmak, hamur yoğurmak,
kan§tırmak ile ili§kili olduğunu belirtiyoı-35. Bu doğruysa evrim kelimesinin evolvere'nin
ifade ettiklerini ifade etmediğini söylemek lazımdır. Hamur açmak bile bir ruloyu
açmaya benzetilemez. Birinde hareket tek yanlı, yani yönlü, ilerlemeyi gösterir
şekildedir, diğerinde ise çift yanlı, olduğu yerde sayan bir salınımdır. Anadolu;nun
sınırlı kavram haznesinde tüm gelişmiş bilimlerin ifadelerine tam kaqılık arama sev­
dasının hazin neticelerinden biri olan bu evrim kelimesinin hikayesi ise artık geri
dönülemeyecek bir noktaya varını§ bulunduğundan çaresiz ben de bu kitabımda
evolvere'nin karşılığı olarak evrimi kullanacağım.

Değişim, ama nas1l?


Evrim, yani ya§amın tek yanlı olarak yaptığı açınım, dediğim gibi Lyell'in en çok
canını sıkan varsayımlardan biriydi. Çağdaşlannın hemen hepsi bunu bir varsayım
değil gözlemin kaçınılmaz bir sonucu olarak addediyorlardı. Ya§am basit §ekillerle
ba§lamış, giderek daha karmaşık, giderek daha gelişmi§ türlere doğru evrimle§ıni§ti.
Bunun nasıl olduğunu kimse bilmiyordu. Cuvier, bu olayı büyük afetlerle bir döne­
min canlılannın yok olup yerine Buffon'un varsaydığı gibi yenilerinin gelmesiyle
açıklamı§tı. Ama Cuvier'nin teorisi son derece garipti. Zira, büyük anatom yeni
canlılann nasıl ortaya çıktıklannı söylemiyordu. Başka yerlerden göç ettiler diyordu.
Bu, afetierin evrensel değil yerel olduklannın itirafından başka bir§ey değildi.
Demek yerel afetler bir bölgedeki hayvan ve bitkileri yok ediyor, afetten etkilenme­
mi§ başka yerlerden hayvanlar gelip bu boşaltılmış ortamlan yeniden i§gal ediyor­
lardı. Bu, başka yerlerden gelenlerin ortadan kalkanlada afetten önce aynı zaman­
da yaşamış olduklan şeklinde yorumlanabilirdi. Fakat tam tersine, Buffon'un
kendiliğinden oluş kuramma göre (aşağıya bkz.) her tufandan sonra yaşam tekrar
sıfırdan da başlamış olabilirdi. Ama öyleyse bu yeni gelenler niçin hep daha geli§mi§
türlerdi? Cuvier de sonunda Lyell'in çarptığı duvara çarpıyordu, zira onun teorisi de
jeolojik katmanlarda kaydı bulunan geli§meyi açıklayamıyordu.
Cuvier'nin bir öğrencisi olan Aleide d'Orbigny ( I 802- I 85 7; Şekil I 2) bu sorunu
her evrensel afetten sonra yeni bir yaradılı§ varsayarak çözrneğe çalıştı. Güney
Amerika'da Andiann doğu yamaçlannda ve aniann önündeki geni§ pampalarda
yaptığı gözlemler d'Orbigny'i evrensel afetierin gerçek olduğuna inandırmıştı36•
Zaten bu tarihlerde vatandaşı Leonce Elie de Beaumont ( I 798- 1 874), Cuvier ve

1. Bölüm GIRIŞ: DE�IŞIM ve ZAMAN 33


Şekil12. Cuvier'nin öQrencisi büyük Fransız paleon­
toıoau ve stratigrafı Aleide d'Orbigny (1802-1857).

Leopold von Buch'tan esinlenerek dağ oluşum olaylannın evrensel olduğunu ve


zaman zaman tüm gezegenin dengesini altüst eden afetiere yol açtığını ileri süren
yayınlar yapınağa başlamıştı37 •
D'Orbigny, her afetin tüm canlılar alemini yok ettiğini, dolayısıyla her afetten
sonra yeni canlılann "büyük yaratıcı güç"38 tarafından yaratılarak dünyayı daldur­
duğunu iddia ediyordu. Bu sayede, diyordu, her katman grubunun niçin her yerde
kendine has fosİlleri olduğunu aniayabiliyoruz ve bu sayede aynı yaştaki katman
gruplannı içlerindeki fosiliere bakarak bir bölgeden diğerine, hatta bir kıt'adan
diğerine izleyebiliyor, kıt'alararası, hatta global katman deneştirmelen yapabiliyoruz.
Örneğin Birinci Zaman'ın ilk devri addettiği Silüriyen Devri39 sonunda 4 1 8 tür hay­
vanın 2 1 cinsle birlikte bir evrensel afet sonunda yok olduğunu iddia ediyor, ikinci
devir saydığı Devoniyen'de Silüriyen'de hiç bilinmeyen 78 cins ve 1 1 98 türün ortaya
çıktığını, Devaniyen canlılan kaybolduktan sonra üçüncü devir olan Karbonifer'de
de yeni 72 cins ve 1 047 tür denize! hayvanın ortaya çıktığını söylüyordu-ıo. Ancak
d'Orbigny'nin kuramı da hem hacası Cuvier'nin, hem de çağdaşı-ve bilimsel
hasmı-Lyell'in kuranılannın parçalandığı gelişme kayalıklannda karaya oturdu.
Jeolojik zaman içinde canlılar açıkça basitten karmaşığa, ilkelden gelişınişe doğru bir
açınını gösteriyorlardı. Birbirini izleyen "baştan yaratılışlar" niçin her defasında en
ilkel yaratıklarla başlamıyordu da, her "baştan yaradılış" tam bir öncekinin bıraktığı
yerden başlıyormuş gibi görünüyordu? Gelişme nasıl açıklanabilecekti?

34 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Bu soru artık bizi Kielmeyer, Lamarck, Darwin ve Wallace'a götürüyor. Ama
onlara gelmeden önce, insan uygarlığının ilk çağianna dönerek, ya�amın geli�mesi
fikrinin ilk köklerini bulmağa ve bunlan tüm uygarlığın geli�im süreci içerisinde
izlerneğe çalı�acağız. Ancak böyle bir çalı�ma bizlere ya�amın tüm yer tarihi
süresince geli§tiği fikrinin yeni bir bulu� olmadığını, insaniann ilk çağlardan beri
çeşitli nedenlerle ya§amın geli§tiğini dü§ündüklerini gösterebilir. Bu dü§ünceleri ve
ortaya çıkı� nedenlerini tanıdığımız zaman, onlara kar�ı geli§tirilen dü§Üncelerin de
köken ve tarihlerini öğrenebiliriz.

1. Bölüm GIRIŞ: DE,IŞIM ve ZAMAN 35


ıı. Bö L üM ilk ve Orta Çağ'da yaşam1n evrimi fikri

36 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tari hi


lik Çağ+ı

D'Orbigny'ye gelene kadar, ya§amın zaman içindeki geli§mesi konusunda fikirler


öne sürülmemi§ değildi. Hatta bunların bazılan pek de eskiydi. En eskileri de
Miletos'lu Anaksimandros'un (olgunluk çağı MÖ 560; Şekil 1 3) modern
görünü§leriyle bizleri bugün bile hayrete dü§Üren fikirleridir.

Şekil 13. Yaşamın evrimi hakkında ilk bilimsel


kuramı ortaya koyan Miletos'lu büyük düşünür ve
doQa bilimci Anaksimandros ( olgunluk çaGı MÖ
560). Hallenislik bir orilinalden yapılmı1 erken Roma kopyası:
Museo Nazionale Romano.

Eksik tek bir cümle dı§ında Anaksimandros'un hiçbir yazısı bize ulapmadığı
ıçın , onun fikirlerini onu anlatan ba§kalarından öğreniyoruz. A§ağıda
Anaksimandros'un ya§amın evrimi hakkındaki fikirleri üzerine elimize geçen bazı
haberlerin sıralıyorum+3:
" "
Hippolytus: Hayvanlar G üneş tarafından buhaıiaştınlan nemden t üremişlerdir.
"
Aetius: Ilk hayvanlar nem içinde oluşmuşlardı ve dikenli kabuklan vardı; büyüdükçe daha kuru olan
11
karaya çıktılar ve bir defa kabuklan çatla)ınca kısa bir süre değişik bir şekilde yaşadılar.

2. Bölüm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 37


11 "
Hippolytus: Ba.'jlangıçta insan deği�ik bir hayvana, balığa benziyordu.
"
Pseudo (Düzmece)-Plutarchus: Ba�langıçta insan diğer cins bir canlıdan türemi�ti, çünkü diğer
hayvan [yavrulan) hemen kendi yiyeceklerini bulabilirler, yalnızca insan [yavrusu) uzun süre bakıma ihtiyaç gös­
"
terir. Onun için, ba.'jtan beri insan olarak olmu� olsaydı asla hayatta kalamazdı.
"
Censorinus: Bunlarda [balıklar veya balık benzeri hayvanlar] insanlar olu�tu ve olgunluğa kadar cenin
"
�eklinde korundu; en sonunda bu yarauklar patladı ve kendi yiyeceklerini bulabilecek erkek ve kadınlar çıktı.

Anaksimandros'a ya�amın gelişmesi konusundaki fikirlerini en azından eski


Mısırlılann ilham ettiği sanılmaktadır. W K. C. Guthrie anıtsal eseri Yunan Felsefisinin
Tarihı'nin (A History oJGreek Philosophy) birinci cildinde, eski Mısırlılann Nil sellerinden
ilhamla bütün dünyanın ve yaşamın Nun adını verdikleri ilksel okyanustan türediğini
sandıklannı naklettikten sonra, büyük nehrin çevresinde ya�ayan köylülerin seller­
den sonra geriye kalan bereketli çamurun kendi ba�ına ya�am üretme yetisi
olduğuna hala inandıklannı anlatıyor44. Adem'in topraktan yaratıldığı da muhteme­
len böyle ilkel bir halk inancının ürünüdür. Hiç kuşkusuz Anaksimandros'un fikirleri
benzer halk inançlannın rasyonel hale getirilmesiyle ortaya çıkrnı�tı. Bilhassa
Hippolytus'un yukanda ilk verilen haberi bunu destekliyor. Yukandaki alıntılarda
dile gelen fikirlerin Daıwin'in evrim kuramıyla herhangi bir ilişkisi olamayacağını
söylüyor Guthrie, çünkü, insan embriyosu balığın içinde tam bir insan cenini
şeklinde dü�ünülüyordu diyor. Özellikle Plutarchos'un QJLaestiones Conviviales'ine
dayanarakü balıktan adım adım insana bir geçiş bahis konusu değil, diyor. Ben buna
katılmıyorum, çünkü en azından Aetius'un haberi ilk yaratıktan insana kadar en az
üç a�amayı ima ediyor. Buna Pseudo (Düzmece)-Plutarchos ile Hippolytus'in ikinci
haberini de eklersek, en az bir aşama daha, bir balık aşaması eklenmiş oluyor.
Fakat burada mühim olan, Anaksimandros'un canlılann zaman içinde bir
değişime uğramış olmalan gerektiğini ileri sürmesi ve buna neden olarak da çevre­
sel değişimleri göstermiş olmasıdır. Yukanda alıntıladığım haberler arasında
Anaksimandros'un dünyanın tarihi ile ilgili görüşleri yoktur. Büyük Miletos'lu,
dünyanın önce tamamen su ile kaplı olduğunu, zaman içinde suyun buharlaşmasıyla
kurumaya başladığını, karaiann genel bir su çekilmesi sonucu oluştuğunu sanıyordu.
İnsan denizde ya�ayamayacağı için, ilk yaratıkların insan olamayacağını
düşünmüştü. Çevresel bir jeolojik değişim, canlılar aleminde de deği�ikliğe neden
olmu�tu. Bu basit ana hatlan ile aldığımızda, Anaksimandros'un ya�amın evrimi
hakkındaki görüşlerinin günümüzün modern kuramından temelde değişik
olmadığını görürüz.

38 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


11 11
Ba!jlangıç ve son bir dairenin çevresinde payla!jılırlar.

11 11
Yukan veya a!jağı yol arasında fark yoktur.

" 11
Dokuma çarkının yolu hem düz hem eğridir.

" "
Güneşin boyu bir insan ayağı kadardır.

" "
Güneş her gün yenidir.

11
Mayrnunlann en güzeli insan ırkıyla karşıla!jtınlırsa çirkindir; insaniann en akıllısı bir tannyla karşıla!jtınlırsa rnay­
"
rnuna benzer

"
Deniz sulann hem en ternizi hem de en kötüsüdür: Balıklar için içilir ve hayat vericidir; insanlar için içilernez ve
11
öldüıiicüdür.

Bunlar Heraklitos'un karşılaşurma hakkında söylediklerinin yalnızca birkaçı.


Açık olan, karşılaştırmanın hangi standarda, hangi başvuru sistemine göre
yapılacağının belirtilmesine verdiği önem. Bir maymuna çirkin diyebilirsiniz, ama
neye göre olduğunu söylemelisiniz. İnsana çirkin gözüken maymun diğer may­
munlar için bir güzellik anıtı olabilir. İstanbul'dan seyahate başlayan birisi için İstan­
bul başlangıçtır, ama seyahatinin son noktası İstanbul olan içinse bitiştir. Dolayısıyla
"İstanbul bir başlangıçur" diyecekseniz kimin ve ne için olduğunu belirtmeniz
gerekir. "Çocuk yaşlanmaktadır", zamanın okuna göre dile getirilmiş bir iffidedir.
Değişen bir dünyada yaşadığımıza göre, değişmeyi belirtıneden konuşamayız.
" "
Örneğin Aynı nehirlere adım atııldannda ba!jka ba!jka sular üzerlerine akar diyen Herakleitos bu
" 11 "
yüzden Aynı nehire iki kez adım atarnayız diyor; ölümlü bir nesneyi de duraylı bir dururnda algılaya­
11
rnayız, çünkü o dağılır, tekrar toplanır, oluşur, yok olur, yakınla!jır, uzakla!jır.

Herakleitos ile ilk defa evrende her şeyin, her nesnenin aslında bir süreç olduğu
fikri tartışılıyor, bir sürecin gerektirdiği değişimierin betimlenebilmesi için de bir
başvuru sisteminin belirtilmesi gerektiği ilk kez söyleniyordu. Bu fikirler MÖ beşinci
yüzyılda Yunan düşünce dünyasına bir bomba gibi düştü. Sürekli değişim insanı
korkutan, baş edilmesi son derece zor bir fikirdi. Güney İtalya'da bulunan "Büyük
Yunanistan"daki Elea şehrinde, Parmenides'in (olgunluk çağı MÖ 475) ortaya atuğı,
her türlü hareketin bir aldanma olduğu fikri, Herakleitos'un tezine karşı geliştirilmiş

40 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


bir dü§Üncedir. Daha sonra dördüncü yüzyılda Atina'da Platon'un (MÖ 428-348/7)
geli§tirdiği soyut "fikir" (Idea) kuramının en önemli amacı, genellikle sanıldığı gibi
evrenseller sorununa bir çözüm bulabilmekten çok Herakleitos'un ortaya attığı
sürekli deği§imden kaçabilmekti. Platon'un Devlet (Politeia) ve Yasalar (Nomoı) gibi ki­
taplannda ortaya attığı ütopya insan toplumunun ya§amında deği§imi engelleye­
bilmekten ba§ka bir amaç ta§ımıyordu+9• Doğa bilimlerinin eski Yunan'dan sonra
yapuğı en büyük sıçramanın sürekli deği§en deği§kenlerin matematiğinin Newton ve
Leibniz tarafından on yedinci yüzyılda icat edilmesinden sonra olabildiği
dü§ünülürse, Herakleitos'un doğanın ne denli temel bir özelliğine değinmi§ olduğu
daha iyi anla§ılır. Evrim, yalnız.ya;amın ;:.aman içinde değişimi deği4 doğadaki tüm süreçlerin
sürekli açınımı ve dönüşümü olarak düşünülmediği takdirde an/aşılama;:.. Bu nedenle evrimin
her öğrencisi mutlaka ve mutlaka Efes'li Herakleitos'un dü§Üncelerini tanımalıdır.
Herakleitos'dan iki nesil daha genç olan Akragas'lı (bugünkü Agrigento,
Sicilya) Empedokles (olgunluk çağı MÖ 450) de doğa üzerine yazdığı ve bizlere
ancak parçalan ula§abilmi§ olan uzun §iirinde ya§amın dünya üzerinde dört
safhaclan geçtikten sonra bugünkü durumuna geldiğini terennüm etmi§ti.
Empedokles'in dile getirdiği fikirlerin ciddi mi, yoksa bir hiciv mi, yoksa sadece bir
alay mı olduğu konusunda ben bir türlü bir kanaata varamamı§ımdır. Muhakkak
olan Akragas'lının Parmenides'in içinde hiçbir deği§imin olamayacağı evren mode­
line kar§ı doğada görülen deği§imleri açıklayabilmek için ilk kez unsur (=eleman)
fikrini de içeren modeller geli§tirmi§ olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında
Empedokles'in §iiri Herakleitos'un savunduğu sürekli deği§imi içeren bir kozmoloji
kuramı §eklindedir. Canlı ya§amının zaman içinde deği§mesi de bunun doğal bir
parçasıdır. İnsanı okurken gülümserneye sevk eden ise Empedokles'in tasvir ettiği
dört etaplı evrimdir: 1) Önce canlılan olu§turacak et, kemik gibi öğeler, hemen
ardından da göz gibi tek organlar olu§uyor; 2) Bu organlar veya tek tek öğeler kendi­
lerini tamamlayacak bir ba§ka organa veya öğeye çarpana kadar oraya buraya
savruluyorlar. Böylece canlılar meydana geliyor, ama bunlar mitolojide okuduğumuz
kentaurlar (hele kadar insan, belden a§ağı kısmı at) veya minotaurlar (vücut insan,
kafa boğa) gibi karljlk, garipyaratıklar, 3) bunun üzerine toprak bugünkülere benzer insan­
lar çıkanyor; ama bunlann da cinsiyeti belirsiz ve sesleri yok. Bu a§amada bitkiler
olu§uyor. Bu dönemde henüz gece ve gündüz de aynlmamı§; ortalık sürekli bir ala­
cakaranlıkta; 4) nihayet bugünkü cinsiyeti belli insanlar ortaya çıkıyor (Empedokles bit­
kilerin cinsiyetlerinin hala belirsiz olduğu görü§ünde! Bu fikir Aristo'yu da etkilemi§
ve onun etkisiyle ta 1 694'te Camerarius'un bitkilerin cinselliğini ke§fetmesine kadar

2. Bölüm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 41


Charles Darwin, bazılannın onu kendinden önceki fikirlere gerekli saygıyı
göstermemekle itharn etmi§ olması nedeniyle, ölümsüz eseri Türterin KDkenz'nin (The
Origin qf Species) 1 86 1 yılında yayınlanmı§ olan üçüncü baskısından itibaren kitabın
ba§ına ya§amın evrimi hakkındaki fıkirlerin kısa-ve çok eksik-bir tarihçesini ekle­
mişti� 1 . Bu tarihçede İlk Çağ'dan ele aldığı tek metin Aristo'nun Empedokles'ten
bahsettiği metindir (gerçi Darwin metnin alıntı yaptığı kısmını Empedokles'ten
bahseden cümleden bir öncekinden kesmi§tir). MÖ dördüncü yüzyılda bile ne tür
fikirlerin tartışılmakta olduğuna güzel bir örnek olduğundan Aristo'nun metnini
aşağıda tercüme ederek veriyorum52 :
11
•••• doğa niçin bir �ey a!jkına veya öyle daha iyi olduğu için de�! de-mesela gökyüzünün tahılı büyütmek
için değil, sadece zaruri olduğu için yağmur yağdırdığı gibi-i� görmesin? (Yukan çekilen soğur, soğuyan da su olup
inmelidir; bunun sonucunda da tahıl büyür.) Benzer bir �ekilde, harman yerinde birisinin tahılı peri�an olursa,
yağmur bunu yapmak için, yani tahılı peri�an etmek için, yağmı� değildir. Ama sonuç öyle olmu�tur. Dolayısıyla,
doğada organiann [kökeni ilc ilgili] durumlar da neden böyle olmasın? Örneğin, di�lerimiz neden yalnızca zaruret
sonucı,ı çıkmış olma5ın: Öndekiler parçalamak için keskin, molarlar besinleri öğütrnek için geniş değil de, tesadüfen
öyle olmuş olsunlar. Birer amaca yönelik olduğunu sandığımız diğer tüm organlar da niçin böyle olmu� olmasın?
Bir amaca yönelikmi�ler gibi tcsadüfen bir araya gelmiş olan organ gruplan kendili�nden uygun bir şekilde oluştuk­
lanndan o zaman hayaııa kalma şansını elde ederler, böyle olmayanlar da ortadan kalkarlar ve kalkınağa devam
11
ederler, Empedokles'in insan suratlı boğa dölleri hakkında söylediği gibi.

Bunu okuyunca, hemen akabindeki satırlarda Aristo'nun Darwin ve Wallace'ın


doğal seçme kuramını detaylanyla sunacağını sanıyar insan. Aristo'nun doğal
seçmeyi dü§ünmܧ olduğu, yukandaki satırlann da gösterdiği gibi, §Üphe götürmez.
Fakat Aristo yukandaki tezleri yalnızca çürütmek için ileri sürmܧtÜr. "Fakat bunun

gerçek görüş olması mümkün değildir" diyor bir cümle sonra. Çünkü Aristo Sakrat'la ba§layan
ve Platon ile doruğuna çıkan teleolojik (yani amaçlı, amaca yönelik) dü§Ünce okulu­
nun bir üyesidir. Aristo'ya göre evrende her §eyin bir amacı ve yönlendineisi
olmalıdır. Doğada her olay bir amaca yöneliktir ve Tann tarafından o amaç için
planlanmı§tır. Doğa içinde tamamen tesadüfierin eseri olarak meydana gelen olay­
lardan, önceden planlanmı§a benzeyen olaylar ve bunlann eserleri türeyemez.
Bu görüş, en yakın zamanlara kadar doğa bilimlerinde egemen olan ve adına
"kasıt fikri" denilen görü§tür"3• İnsanoğlunun bundan kurtularak tekrar Tales'ten
Herakleitos'a İyonya'lı büyük bilimcilerin tasavvur ettiği anonim doğa dü§Üncesine
dönebilmesine en önemli katkılardan birini de Darwin ve Wallace'ın evrim teorisi
yapmı§tır (özellikle 53. notta verilen Dawkins'in eserine bkz).
Akıl ve bilgi konusunda hemen her açıdan kendinden sonra gelen Orta
Çağ'ın-Müslümanlann egemen olduklan yerlerde dokuzuncu yüzyıl-on birinci
yüzyıl aralığı dışında-feci karanlığına nazaran daha aydınlık ve verimli olan İlk

2. BölDm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 43


Burada Aziz Augustinus'u rahatsız eden düşüncelerden biri de kıt'alara çok
uzak bulunan adalardaki kara hayvanlannın Nuh'un gemisindekilerden türeyip
türemediği idi. Gemi Ağrı Dağında karaya oturduğıına göre, bu hayvanlar adalara
nasıl gelmişlerdi? Sadece karalara en yakın adalardakiler yüzmüş olabilirlerdi.
Diğerlerini belki insanlar taşımıştı. Tanrı'nın emriyle melekler de bunları adalara
taşımış olabilirlerdi. Ama, büyük düşün ür Tekvin'in I . bölümünün 24. paragrafında
Tanrı'nın toprağa "canlılar türet" emrini verdiğini hatırlatarak, adalardaki
yaratıkların da Tufan'dan sonra buralarda topraktan türemiş olabilecekleri ihtimali­
ni ortaya atmıştır (XVI. 7). Bunu hemen izleyen 8. bölümde Aziz Augustinus özel­
likle yaşlı Plinius'un Doğa Tarihi (Historia Naturalis) adlı dev eserinde bahsedilen tek
gözlü Arimaspi, ayaklan geriye dönük AbaTimon'un orman sakinleri , cinsiyetleri kanşık
Androgyni, ağızsız Astomi, tek hacaklı Monoco/i (veya ayaklannın yarattığı gölgeye atfen
Sciapodae), köpek kafalı Cynocephali (Şekil I 7), kızlannın beş yaşında doğıırduğıı ve
sekiz yaşında öldüğü Calingi ve pigmeler gibi hilkat garibelerinin de Adem ile
Havva'nın soyundan olup olmadığı sorusunu tartı§ıyor.

Şekil 17. Cynocephali, yani köpek kafalılar. Burada, Büyük CoDrafi Keşifler çaQında Andaman Adaları
sakinleri olarak gösterilmiş. Plinius'un Doja Tarihi nden 1500 yıl sonrasına kadar gelen bu masal ürünü
yaratıklar, Aziz Augustinus'u olasılı evrim düşüncelerine sevkeden garip canlılar arasındaydı.
Albeıt BeHeı'in ThB OiseoVBry of thB World (Simon and Schuster, New Yoıtı, s. 48) adlı kilabından.

2. BölDm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 45


Bunların bazılan insandan çok hayvan gibi geliyor Aziz Augustinus'a.
"
Hepsinin gerçekten var olduklarına inanmak zorunda da değiliz, diyor. Fakat, bir insan,
yani makul, ölümlü bir yaratık olarak kim doğmu� olursa olsun, vücut �ekli, rengi, hareketi veya söyledikleri, veya
doğa•ının herhangi bir hassası, kısmı veya özelli� bizim duyulanmıza ne kadar garip gözükürse gözüksün, her din-
"
dar inanmalıdır ki böyle bir birey de ilk yaratılmış olan insanın soyundandır (XVI. 8). Aziz Augustinus
bunu söyledikten sonra, kitaplarda bildirilen bu garip yaratıkların pek çoğunun
aslında bugün doğum yanlışlan dediğimiz hallerden kaynaklandığını anlatarak ken­
disinin bildiği alu parmaklı insan veya ayaklan hila.J şeklinde olan ve her birinde
yalnızca iki parmak bulunan ve elleri de bunlara benzeyen bir adam ve benzerleri­
" "
ni anlatıyor. Bunun gibi bir ırk olsa muılaka doğa tarihinin harikaianna eklenirdi diyor. Ebeveynine
hiç benzemeyen çocuklan da anlatttktan sonra doğada "normal yol" dediği
gelişmeden sapmalar olabileceğini söylüyor.

Orta Çağ
Aristo'nun tersine, Aziz Augustinus tamamen gözlemden hareket ederek bugün
dünyada değişik insan ve hayvan ırklannın ve aynı ırk içinde değişikliklerin
görüldüğünü anlatıyor. Ancak tüm insanlar Kutsal Kitap a göre Adem'in çocuklan '

olduklarına göre, insan olan, yani aklı ve sonlu bir ömrü olan tüm yarauklann
Adem'den türemiş olmalan gerektiğini, yani nesillerin gelişmesinde değişime yer
olduğunu vurguluyor.

Orta Çağ'da Müslüman Dünyası. MS 9. yüzyılın ilk yarısında Müslüman


dünyasında Basra kelimeılanndan İbrahim bin Sayyar bin Hani Abu İshak al­
Nazzam (öl. MS 835-845 arası) ve öğrencisi Abu Osman Amr bin Bahr al-Cahiz
(MS 766?-869) çevreye uyum ve yaşam için mücadele fikirleri üzerine tartışmalar
yayımlamışlardıı-"4• Bu konuda, al Cahiz'in Kitab al-Hayavan'ında, Wiedemann şu
itadelerin bulunduğunu tesbit etmiştir:
"Dedim ki: Y�landıklan zaman kara yılanlan hava solurlar, bu onlara yeter. Aynı şey, y�landıklan zaman,
55
kertenkeleler için de geçerlidir. Dedi ki
: Fakat bu bataklık çalılıklarda, nehirlerin kenarlannda ve durgun sulann
bulundu� yerlerde y�ayan su }ılanlan için geçerli değildir.
Dedi ki: Su }ılanlan ya alçak yerlerin hayvanlandır ... ya da dağlann. Çağlayanlı dereler, pek çok sürünen
hayvanlar, yük hayvanlan ve vah�i hayvanlar gibi bunlan yerlerinden söküp t�ırlar. Bu yılanlar çağalırlar ve çifıle­
�irler veya anneleri ve babalan da belki su yılanlanydı. O zaman gelişme nasıl olmuştur? Çünkü karada, denizde ve
kayalık ve kumlu zeminde y�arken de tabiaılan gere� yılanlar su yılanlandır ve nem ve su içinde y�arlar. Kara
)11anlannın ince ve uzun olmalan iki nedenden ötürü do�an gere�dir: Bir kere uzun y�adıklan için [çünkü anık
hiçbir �ey yemezler], ikincisi, verimli sahil alanlanndan çok uzaktadırlar. Buna uygun olarak suda ve bataklık alan-

larda büyüktürler. Dedi ki: Suda balıklarla birlikte y�ayan Mdr veya Mdlzi[
5
t>ı
veya yılan balığı gibi her �ey iki tür-

46 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


den oluşur: Bunlann biri, yılandan türemiş ve çevredeki kara ve denizin etkisiyle değişmiştir. Diğerleri balıkiann ve
yılanların neslidir. Bunlar, balıkların doğası yılanlarınkine yakın olduğundan, birbirlerini karşılıklı olarak
döllemişlerdir. Yılanlar başlangıçta su hayvanlanydı ve hepsi (büyük bir olasılıkla bu balıklar ve yılanlar) yılandı.
Basralılar, Küfa !ı1uşdnının (bir tür hurma) Basra'nınkine yakın olduğunu, onlan bulunduklan yerin
değişime zorlarlığını iddia ederler. Hicazlılar, Kakao palmiyesinin, al Muk) palmiyesi olduğunu ve çevre şanlan
dola}ısıyla değişime uğradığını söylerler. Bununla ilgili pek çok veri vardır. Filin sulu bir doğası olduğu söylenir:
Içinde bulunan manda ve domuz doğalanndan ötürü."57

Hem Sarton58 , hem Sezgin59 al Cahiz'in eserinin içindeki bilgilerin pek çok
folklorik öğe içerdiğini, kullandığı bazı zoolojik bilgilerin İslam öncesi Cahiliye
devrinden kalma genel Bedevi kültürü olduğunu bilhassa vurgulamaktadırlar. Bu da
çölde yaşayan Bedevilerin sırf gözlem ve bundan tü retilen aklıselim varsayımlanyla
evrim fikrine varmış olduklannı, bu fikrin daha sonra Arap-İslam entelektüelleri ve
bilim adamlannca da yer yer tevarüs edilerek bilimsel eserlerde kullanıldığını göster­
mektedir. Ancak bunun tersi olan, eski bilginin gözlemden türetilebilecek aklıselim
yorumlannı çarpıttığı durumlar da vardır ki Rasô.'il İhvô.n al Sqfô.' va Hillan al Vqfô.'
yazarlannın yorumlan buna pek güzel örnekler oluştururlar.
İslam düşüncesinde genelde evrim ve özelde de yaşamın evrimi fikrinin (hatta
Darwinizm'e koşut fikirlerin!) onuncu yüzyılda yazılmış olan Rasô.'il İhvô.n al Sqfô.' va
Hi/lan al Vqfô.' (Temiz Kalpli Biraderler ve Vefalı Dostlann Monografıleri) adlı ansik­
lopediyi oluşturan monografilerin (=rasô.'il yani risaleler) pek çoğunda ifade edilmiş
olduğu, bu ansiklopediyi ilk kez neredeyse tam bir bütün olarak bir batı diline
kazandırmış olan Friedrich Dieterici'nin 1 878 yılında yayınladığı Der Darwinismus im
Zehnten und Neunzehnten Jahrhundert60 (Onuncu ve Ondokuzuncu Yüzyılda
Darwinizm) adlı kitapçığından beri sık sık dile getirilen6 1 , fakat de Boer'un da vur­
guladığı gibi62 , tamamen yanlış olan bir görüştür. Rasô.'il İhvô.n al Sqfô.' va Hi/lan al
Vifô.'daki bazı ifadeleri evrimle ilgili görüşler sanmak, ancak bu ifadeler parçasını
oluşturduklan içeriklerin dışına çekildikleri takdirde mümkündür. Ama bunlann,
Rasô.'il İhvô.n al Sqfô.' va Hi/lan al Vqfô.'nın temel felsefesi çerçevesi içerisinde evrim
itade eden görüşler olarak yorumlanmalan kanımca imkansızdır. Bunun nedenleri­
ni anlamak için önce ansiklopedinin içinde oluştuğu ortama ve temel felsefesine
kısaca bakmakta yarar vardır.
Her dinde olduğu gibi İslamiyet'te de kutsal kitabın, yani Kur'an'ın, harfi
harfine izlenmesi gerektiğini vazeden "doğru yol" savunuculan ile kutsal kitaptaki
iladelerin aslında gizli veya mecazi anlamlan olduğunu ve bunlann ortaya
çıkanlarak asıl bunlann izlenmesi gerektiğini iddia eden "sapkınlar" olmuştur.
Abbeisi devletinin kurulmasıyla birlikte İslam'da da bu tür "sapkın" fikirler belli bir

2. BölOm ILK VE ORTA ÇAGDA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 47


yaygınlığa erişmişti. Bunlara, her "görünen"in bir "gizli"si veya "iç"i (=batını) olması
gerektiğini iddia ettikleri için batıni/er (eski tabirle bdtıniye) denmiştir63. Ignaz
Goldziher "batıniler" teriminin İsma'iliya veya İsmaililer için icat edildiğini söyler6t.
İşte Rasô.'il İhvô.n al Safô.' va Hillan al Vafô.' ansiklopedisini yazan ve derleyenlerin,
büyük bir olasılıkla İsmaililer'in (veya sempatizanlannın) Basra'da yaşayan ve kendi­
lerine İhvô.n al Safô.' va Hillan al Vafô.' (Temiz Kalpli Biraderler ve Vefalı Dostlar) adını
vermiş gizli bir derneği olduğu bilinmektedir. Louis Massignon, dört ana konu
etrafında derlenmiş 5 I monografiden oluşan ansiklopedinin MS 896 ile 929 yıllan
arasında yazılmış olması gerektiğini göstermiştir65. Yazariann kim veya kimler
olduğu hala belli değildir.
Ansiklopedinin bölündüğü dört ana konu Aloys Sprenger'in ifadesiyle
şunlardır66: I . Matematik Bilimler (Fünun-u riyazrye: I 3 monografi), 2. Doğa Felsefesi
(Fünun-u cismô.nrye-i tabiiye: I 7 monografi), 3. Psikoloji ve Spekülatif Bilimler (Fünun-u
neftiye-i aklrye: I O monografi), 4. Din ve Metafizik (Fünun-u namusiye-i ildhrye: I I mono­
grafi) . Davidson'un monografı sınıflaması67 ise Dieterici'nin tercümelerinde kul­
landığı başlıklan izleyerek (bkz. aşağıda 68. not) şöyle: 1 . Giriş Dersleri ve Mantık
( 1 3 monografı), 2. Doğa Bilimleri ( I 7 Monografı), 3. Rasyonel Dünya Ruhu ( I O
monografi), 4. Vahiyle Gelen Yasa ( I 1 monografı).
Bu monografilerin6H hemen hepsinde kainatın yaradılışının zaman içinde yer
alan bir süreç olduğu, Tannnın bizzat değil, yarattığı vasıtalarla yaradılışı tamam­
ladığı fikri öne sürülüyor. Monografıler temelde Kur'an'a dayandıklannı yaptıklan
sure ve ayet alıntılanyla iddia ediyorlarsa da Kur'an'ın ifadelerine verdikleri anlam­
lar geleneksel anlamlardan farklı69 ve temelde Platon, Aristo ve Yeni-Platonculardan
Afrodisias'lı Alexander ve Plotinus gibilerin görüşlerine dayanıyor. Bunlardan başka
Pitagor'un ve ekolünün derin etkileri görüldüğü gibi, Aristo ekolünün ve özellikle
Aristo'nun öğrencisi ve halefi Teofrastos'un tesirleri çok çarpıcı. Hatta büyük
Fransız doğubilimeisi Baron Bemard Carra de Vaux, İhvô.n al Safô.' teriminin
Yunanca'daki filozof teriminin bir uyarlaması olduğunu iddia edecek kadar, İhvô.n al
Safô.' üyelerinin Yunan filozoflannın izleyicileri olduklannı sandığı izlenimini
vermiştir70. İhvô.n al Safô.' va Hillan al Vafô.' üyelerinin Kur'an'ın yanılmaz bir kılavuz
olmadığını düşündükleri kesindir. Kur'an'ın içine kanşuğını düşündükleri yanılgı ve
çelişkileri akıl yönetiminde felsefenin temizleyebileceğine inanıyorlardı 7 1 •
İhvô.n al Safô.' va Hillan al Vafô.' derneğinin temel amacı, üyelerinin manevi kur­
tuluşunu sağlamaktı. Bu nedenle ruh bilgisi ve özellikle ruhun ölümden sonraki
yaşamı hakkında bilgi sahibi olmak çok önemliydi. Onun için Rasô.'il İhvô.n al Safô.' va

48 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Hillan al Vtifa'da Allah'ın kclinatı nasıl yarattığı ve sonunda nasıl her şeyin gene
Allah'a döneceği anlatılır. Bu nedenle Davidson, Rasa'il İhvan al Stifa ' va Hillan al
Vqfa'nın temel amacının başansızlığa mahkum olduğunu söyler. Gösterilen büyük ve
gerçekten hayranlık veren tüm çabaya rağmen, akılcı bilim geleneği ile din geleneği,
tutarlı bir bütün haline getirilememiştir. Edward Hungerford pek haklı olarak,
Rasa'il İhvan al Safli' va Hillan al Vtifa'daki doğa bilimi öğretilerinin, bazen modern bir
okuyucuyu hayrete düşürecek detay ve doğruluktaki gözlem ve çıkanınlara rağmen,
bilimsel yöntemden yoksun olduğunu, ileri sürülen hayali nedenselliklerin temel
doğa yasalan hakkında hiçbir şey bilinmediğini gösterdiğine işaret etmektedir72 •

Rasa'il İhvan al Stifa ' va Hillan al Vtifa'nın temel fikirlerinden biri, yaradılışın bir
anda değil, zaman içerisinde olduğu. Allah, önce dünya-ruhunu yaratıyor, bu ruh
aklı, akıl da maddeyi oluşturuyor. Evrenin, Aristo'nun modeline sadık olarak tam
anlamıyla bir soğan gibi iç içe kürelerden oluştuğu düşünülüyor. En dışanda Allah
oturuyor. O, dünya ruhunu, dünya ruhu aklı, akıl da maddeyi yarattıktan sonra,
oluşum kürelerin hareketiyle sürüyor. Allah ve dünya ruhu, yer üzerindeki maddeye,
gök kürelerinin hareketiyle müdahale ediyorlar. Maddenin de hepsi bir anda olmu­
yor. Önce dört unsur oluşuyor (Anasır-ı erbaa=ateş, hava, su, toprak), sonra dünyanın
sulan meydana geliyor, sonra karalar. Önce mineraller ve taşlar, sonra bitkiler, sonra
hayvanlar oluşuyor. Su hayvanlan da kara hayvanlanndan önce oluşuyorlar. Tüm
bunlan doğa yapıyor, ama İhvan al Stifa ' va Hillan al Vtifa' derneğinin üyeleri, felsefe­
cilerin doğa gücü dediklerine, ilahiyatçılann melek dediklerini söylüyorlar.
Konusu Doğa'nın ne olduğu olan on dokuzuncu monografıde değişimden söz
açılıyor:
"
Şekil ve türler, var olduklanndan beri malzemelerine göre bellidirler, ama bireysel görünümler malzeme
içerisinde devamlı bir deği§im içerisindedirler (ba!jkala!jım). Şekillerin, ıürlerin ve alı ıürlerin malzemelerine göre
deği§meden kalmalannın nedeni, bunlan olu§turan sebeplerin gökyüzünde deği§memesidir. Bireyler ise deği§ir,
çünkü bunlan olu§turan sebepler deği§mekıedir. Bunun böyle olmasının nedeni, bunlann oiU§Um sebeplerinin
ıannsal dünya ruhu olmasıdır. Malzemeleri unsurlar, Doğa oluşum için gerekli güç, gökyüzü ve yıldızlar da onlan

yapan aJeılerdir. 73"

Dikkat edilirse burada değişen, yalnızca bireylerdir. Her birey, doğar, büyür,
hastalanır, yaralanır, vs. ve sonunda ölür. Mineraller de doğada olan çeşitli olaylar
sonucu oluşurlar. Rasa'il İhvan al Stifa ' va Hillan al Vafli'nın yazarlan minerallerin
türünü tesadüfierin belirlediğini vurguluyorlar: Mineralin oluştuğu yerdeki malze­
menin bileşimi, ortamın sıcaklığı vb. tesadüfler74• Canlılardan bahsedilirken, türlerin
asla değişınediği bilhassa vurgulanıyor:

2. Bölüm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 49


"
Bitkilerin durumunu gözleyen, onlar üzerine düşünen ve araııuran her aklı baııında ve anlayışlı kişi onlann

türlerinin şekillt"rini asla değiştirmediklerini veya türünün şeklinden baııka bir şekle dönüşmediğini görür. Kimse bir
palmiyeden bir zeytin ağacının çıkuğını veya bir fısuk ağacında bir incirin büyüdüğünü göremez. Aynı şekilde bir
buğday baııağında bir arpa tanesi görülemez. Bu bütün tahıllar, meyveler, sebzeler ve otlar için geçerlidir. Bunlann
her biri adeta belirli türlerden çeşitli şekil ve yapılar içine kalıplanmışcasına tü rün şeklini ve yapısını korur.
Aynı şey yapılan ve üyeleri tam olan bütün hayvanlar için de geçerlidir. Cinslerinin şekilleri ve türlerinin
yapısı iyi korunur. Kimse bir ana devenin karnından bir tayın çıktığını veya bir inekten bir oğlağın doğduğunu
görmemiştir. Aynı şekilde bir devekuşunun yumunasından bir turna kuşu veya bir güvercin yumurtasından bir
" 75
tavuk civcivi çıkmaz.

Ancak bunlar söylemlikten hemen sonra, tüm bu §elcillerin, cinslerin, türlerin


ve alt türterin Yarancı'sının gücünün bunlan deği§tirmeye yetmeyeceği fikrinin akıl
tarafından kabul edilerneyeceği öne sürülüyor. Acaba neden bir deveden bir buzağı
veya bir keçiden bir deve veya bir güvercin yumurtasından bir tavuk civcivi çıkar­
ınamaktadır Yaratıcı? Buna verilen cevap, her türün belirli amaçlara yönelik olarak
belirli malzemeden, belirli §ekillerde olu§tuğudur. Olu§umlara Yaratıcı'nın kendisi
bizzat kan§mıyor. Onlan bir sistem haline koymu§, o sistem de bir saat gibi i§liyor.
O saatin içerisinde her di§linin, her mekanizmanın ayn ve deği§mez bir görevi var.
Bu teleolojik görü§ler aslında tamamen Aristo'dan alınmı§ görü§lerdir ve aynen
onunkiler gibi evrim fikrini içermezler. Zoolojiye aynlmı§ olan yirmi birinci mono­
grafıde Allah'ın hiçbir canlıya faydasız veya gereksiz bir organ vermediği anlatılır.
Üstelik, bir caniıda birbirine yararlı olmayan, birbirine yardım etmeyen organiann
olmadığı vurgulanır. Her organ, bir §ekilde, diğerlerine yardımcıdır. Buna detaylı bir
örnek olarak beyin verilmi§tir. Beyin (Aristo'nun dü§Üncelerinden farklı olarak),
duyulann çıknğı, dü§Üncelerin bulunduğu, gözlemlerin depolandığı, ruhun ve
anlayı§ın yerle§tiği yer olarak vücudun kralı konumunda görülür. Onun hizmetkan
vücudu yöneten ve sıcak tutan kalptir. Kalbe ise karaciğer, akciğerler ve atardamar­
lar tarafından hizmet verilir. Mide, sinirler, dalak, safra kesesi ve iki böbrek
karaciğerin hizmetkarlandır. Burun delikleri , gırtlak, akciğer zan ve göğüs,
akciğeriere hizmet verirler. Bu ve benzeri ili§kileri kullanarak, Rasa'il İhvan al Sajii ' va
Hillan al Vtifa'nın yazarlan insan vücudunun hemen hemen tam bir fonksiyonel mor­
folojisini sunmu§lardır. Kar§ılıklı fonksiyonlan bu denli mükemmel olan vücut
Allah'ın yarattığı üstün aklın eseridir. Bu nedenle, Rasa'il lhvan al Stifa ' va Hillan al
Vtifa'nın yazarlan bir evrime gerek görmemektedirler. Her §ey Allah tarafından
belirli bir amaca hizmet için, o amacın çerçevesinde mükemmel olarak yaratılmı§tır.
Bu teolojik/teleolojik görü§ doğal olarak bir hata düzeltme mekanizması gibi çalı§an
evrime gerek görmemi§tir. Rasa'il İhvan al Stifa ' va Hillan al Vtifa'nın yazılmasından

50 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


sekiz yüzyıl sonra büyük anatom Georges Cuvier de çok benzer nedenlerden ötürü
evrim fikrine ka11ı çıkacakur.
Ancak Rasa'il İhvan al Safa' va Hillan al Vafa' kendi içinde tamamen tutarlı
değildir. Jeolojik geli§im, büyük bir olasılıkla Aristo ve bilhassa Teofrastos'a
dayanılarak, oldukça modern bir görü§ içerisinde anlatılmı§, özellikle yer §ekillerinin
iklimlerdeki deği§meler nedeniyle deği§ecekleri vurgulanmı§Ur76• Peki bu deği§iklik­
ler canlılar alemine nasıl yansıyacakur? Rasa'il lhvan al Safi' va Hillan al Vafa'da
bunun tartı§ılmadığını görüyoruz.
Ancak Sarton Rasa'il İhvan al Safa' va Hillan al Vafa' nın tamamlanmasından
hemen sonra, bir ba§ka büyük İslam bilgininin evrimi ima ettiğini söylüyor77• Arap
Plinius'u da denen Abu-l-Hasan �i ibn al-Hussain ibn �i al-Mas'udi (doğumu
9 1 2'den önce Bağdat'ta; ölümü 957 civannda Kahire'de), ömrünün sonuna doğru
kaleme aldığı Kitdb al- Tanbih val İ;raf (ݧaret ve Düzeltme Kitabı) adlı eserinde
canlılann mineralden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan da canlıya geçtiklerini
söylüyor. Ancak bu gerçekten bir evrim kuramı mıdır, yoksa Rasa'il İhvan al Safa' va
Hillan al Vafa'da gördüğümüze benzer bir dü§Ünce tarzı mıdır? [Duncan B.
Macdonald'ın (D.B.M.) rumuzuyla Sarton'un metnine koyduğu r numaralı ikaz
notuna bkz.]
İslam dünyasından günümüze kalan belgelerdeki en kapsamlı evrim fikri, tüm
canlı ve cansız dünyayı kapsaması açısından hiç ku§kusuz büyük tarihçi ve sosyolog
Abdurrahman İbni Haldun'un ( I 3 32- 1 406) '!bar adlı büyük tarih eserinin
Mukaddime'sinde söylediklerinde görülür. Burada söylenenler, ku§kusuz Rasa'il lhvan
al Saja' va Hillan al Vafa'dan , al-Mas'udi'den ve onlara kaynak olu§turmu§, ancak
bugün aruk kaybolmu§ olan Arap-İslam kaynaklanndan esinlenmi§lerdir. Burada
dile gelen fikirlerio ne derece yalnızca bir "Büyük Varlık Zinciri"ni ve ne derece
ondan farklı gerçek bir evrim sürecini temsil ettiğini bilebilmek mümkün değilse de
İbni Haldun'un tüm tarih felsefesinin evrimsel bir felsefe olduğunu bilmemiz,
a§ağıda alıntılanan fikirlerinin de evrimi kastettiği inancını güçlendiriyor:
"Bilinmelidir ki-Allah size ve bize kılavuz olsun-bu fılem içinde bulunan tüm yaraulmı� �eylerle birlikte
bir düzene ve sağlam bir yapıya sahiptir. Dikkate değer ve sonsuz bir örüntü içerisinde, nedenlerle nedenlerin sonu·
cu olan �eyler arasında bağlanıılan ve bazı varlıklann diğerlerine dönü�mesini gösterir. Gövde ve duyusal algılama
dünyasıyla ve onun içerisinde önce görünen öğelerle b�layarak bu öğelerin nasıl dereceli ve sürekli bir §ekilde
topraktan suya, sudan havaya ve ondan da ate§e yükselen bir düzen içerisinde tertip edildiği görülür. Her öğe bir
üstündekine veya bir alundakine dönü§meğe hazırdır ve bazen gerçekten de dönܧÜr. Üstteki her zaman bir
alundakine nazaran daha az yoğundur. Nihayet, küreler dünyasına vanlır. Bunlann yoğunluklan diğer �eylerin hep·
sinden azdır. Birbirleriyle bağlı tabakalar halindedirler ve �ekilleri duyular tarafından ancak hareketin mevcudiyeti
\"asıtasıyla algılanabilir. Bu hareketler bazılanna kürelerin yer ve hareketlerini ölçme imkanı verir ve ötedeki

2. Bölüm ILK VE ORTA ÇACDA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 51


hakikatler hakkında bilgi sağlar. Bu hakikatierin küreler üzerindeki etkilerini, kürelerin hareket halinde
olmalanndan anlıyoruz.
Sonra yaradılı� fı..lemine bakılmalıdır. Minerallerle baıjlamı�, marifetli, tedrici bir �ekilde, bitkilere ve hay­
vanlara doğru gelişmi�tir. Minerallerin son aliarnası bitkilerin otlar ve tohumsuz bitkiler gibi ilk aJjamasına bağlıdır.
Bitkilerin palmiye ağaçlan ve üzümler gibi son aıjaması, hayvaniann sümüklüböcekler ve kabuklular gibi yalnızca
dokunma duyusu olan ilk aıjamasına bağlıdır. Buradaki "bağlıdır" sözü, her grubun son aJjamasının, bir sonraki
grubun ilk aliamasına dönüşrneğe tamamen hazır olduğunu i�aret eder.
Hayvanlar fı..lemi sonra genişler, türleri anar ve tedrici bir yaradılış süreci içerisinde nihayet düşünme ve
tefekkür kabiliyeti olan insana gelir. İ nsanın bulunduğu yüksek aliarnaya maymunlar aleminden ulaJiılır.
Maymunlarda zeka ve algılama vardır, ama gerçek düşünce ve tefekkür gelişmemiştir. Bu noktada, maymunlar fı..le-

minden sonra insanın ilk aıjamasına geliriz. Fiziki gözlemlerimiz bu noktaya kadar gelir. "78

Yukanda yazılanlara ilaveten, Fuat Sezgin, al Cahiz'in hocası olan İbrahim ibn
Sayyar ibn Hani Abu İshak al-Nazzam'ın günümüze ne yazık ki gelernemiş olan
eserlerinde, yukanda değindiğim gibi, Darwin'in görüşlerine yakın görüşlerden bah­
settiğini, al Cahiz'in Ki.tab al Hqyavan'ında hocasının eserlerine yaptığı atıflara daya­
narak söylemektedir79•
Orta Çağ'da Avrupa. Avrupa'da Albertus Magnus ( l 1 931 1 206- 1 280) ve Aziz
Thomas Aquinas ( 1 225- 1 274) büyük ölçüde Aziz Augustinus'u izlemiştirB0. On­
dördüncü yüzyılın en önemli Alman bilgini olan Heinrich von Hessen (yaşlısı: l 325-
1 397)yeni ortaya çıkan hastalıklara ve bunlan iyileştirmek için gerekecek olanyeni bit­
kilere dikkat çekmişti8 1 •
Tüm bunlardan Orta Çağ'da evrim fikriyle ne Hristiyan ilieminde Kutsal Kitap
yorumunun, ne de İslam ilieminde Kur'an'ın yorumunun ciddi bir zıtlaşma içinde
olduğunun düşünüldüğü çıkmaktadır. Aziz Augustinus'un dediğine göre, yaratılan,
nasıl yaratılmış olursa olsun Tann'nın yaratığıdır. Eğer insansa, ne tür insan olursa
olsun, Adem'in çocuğudur. Ancak gene bu alıntı yapılan eserlerde görülen,
Hristiyan dünyasında evrimin yaşam tarihinin gerekli bir parçası olarak algılan­
madığıdır. Bazı görüşlerde evrimin bir yönü olduğu (ör. cansızdan canlıya, bitkiden
hayvana) dile gelmekle beraber pek çoğunda değişimin belli bir gelişmeyi hatta
belirli bir rnekanizmaya bağlılığı bile işaret etmediği görülmektedir (ör. Aziz
Augustinus'un veya Heinrich von Hessen'in fikirleri). Halbuki Müslümanlar
arasında günümüzün biyolojik evrim fikrine çok daha yakın fikirler geliştirilmiş
görünmektedir. Bu fikirler ne yazık ki 1 4 yüzyıldan itibaren İslam dünyasında
_

görülen genel sosyal ve entelektüel çöküşle birlikte ortadan kalkmış ve daha gelişmiş
meyveler verememişlerdir.

52 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


2. Bölüm ILK VE ORTA ÇA�DA YAŞAMIN EVRIMI FIKRI 53
11 1 . Bö L üM Yeni Çağ'da yeşermeye başlayan
modern bilim düşünceleri içerisinde
yaşam1n evrimi fikri

54 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Reformasyon ve etkileri

On altıncı yüzyılla beraber Avrupa'nın dü�ünce dünyasında olan en önemli


deği�iklik hiç �üphesiz Reformasyon'du. Reformasyon, Martin Luther'in ( 1 483-
1 546) Kutsal Kıtap'ı Almanca'ya çevirmesiyle ba�layan hareketle her �eyden önce
onun doğrudan yerel dillerde okunınası imkanını doğurdu ve bununla beraber ilk
defa tüm Kutsal Kitap okuyup yazma bilen herkese açıldı82• Bu da o tarihe kadar
görülmediği �ekilde Kutsal Kitap'ın harfi harfine sadık kalınarak açıklanması
görü�üne destek kazandırdı. Orta Çağ'daki iyi okumu� manastır keşi�lerinin fılolo­
jik, felsefi, tarihi ve coğrafi bilgilerine sahip olmayan, daha az okumu� kuzey ülkeleri
papazlan ve cahil halk doğal olarak Kutsal Kitap'ın içindekileri deği�ik bakış
açılanndan mecazi olarak yorumlayamazdı. Martin Luther, açıkça Kutsal Kitap'ın
harfi harfine okunarak anla�ılmasını tavsiye ediyordu. Bu tavsiye doğal olarak İlk ve
Orta Çağ'da Kutsal Kıtap'a dayanılarak yapılan pek çok akılcı yorumu imkansız hale
getirdi. Hiç ku�kusuz, eğer Aziz Augustinus Luther'in tavsiyesine uysaydı, Putperest/ere
Karşı Tannnın Şehri adlı önemli eserini vücuda getiremezdi.
Kutsal Kitap'ın harfi harfine okunınası ve anla�ılması fikrinin yanında, reform­
culann tannya bakı�lan da Orta Çağ ilahiyatçılannınkinden farklıydı . Katalik (ve
Ortodoks) inancında tannnın yaratan vasfı hep öne çıkmı�tı. Dolayısıyla Orta Çağ
ilahiyatının en temel konusu yaradılı� ve onun mecazi yorumlarla daha iyi
anla�ılmasına çalı�ılan "İlksel Günah" gibi önemli detaylanydı. Reformcular ise
insanla Tann arasından ilahiyatçılar zümresini mümkün olduğu kadar çıkartmaya
çalı�tıklan için, Tann'ya her �eyden evvel, veren, nimet bah�eden olarak bakıyor­
lardı. Luther'e göre tüm dünya Tann'nın insana verdiği nimetti. Luther'i ahiretten
sonra en çok �imdiki dünya, bireyin Tann ile �imdiki ili�kileri ilgilendiriyordu. Bu
nedenle, Lutherci öğretide doğa bilimleri �imdiki dünya ile ilgiliydi. Bu bilhassa
coğrafyada çok belirgindir. Luther'in eğitim işlerindeki en güvenilir adamı olan ve
Praeceptor Germaniae (=Almanya'nın öğretmeni) diye bilinen Philipp Melanchthon
(Latinlqmemi� Almanca adı Schwartzert: I 497- I 560; Şekil I 8), derslerinde bu
nedenle Kutsal Kitap'ın yanında giderek artan dozda Aristo öğretrneğe ba�lamı�tı.

3· Bölüm YENI ÇAGDA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 55


Şekil 18. Praeceptor Germaniae
Philipp Melanchthon (1497-1560) Lut­
herci Avrupa'da ilk defa Kutsal Kitap'ın
dışına çıkıp Aristo'yu öDretmeDe baş­
layarak deistik düşüncenin ve giderek
sekiiler doDa bilimleri eDitiminin
temellerini atmıştır.
Hans Holbein'ln (küçüQü) bir tablosundan. El·
liger'in kitabının 4. levhası, 6. şekil.

Manfred Büttner, bu §ekilde Melanchthon'un Katalik dünyasında en çok


revaçta olan ve saf bir matematik coğrafyadan ibaret bulunan Batlamyüs'ün
(Ptolemaios) MS. 2. yüzyıldan kalma Coğrafya Kılavuzu'nun (Geographike Uphegesis)
yanında diğer kaynaklan da kullanan gerçek bir fiziksel ve be§erİ coğrafya eğitimini
yarattığını söylüyorll3 •
Reformatör Jean Calvin (asıl adı Cauvin; 1 509- 1 564) de bilime yakla§ımında
Luther'e benzer görü§ler ta§ıyor, tannya hayran olmak, onu sevmek ve onun eser­
lerinden en iyi §ekilde yararlanmak için tannnın insana bah§ettiği aklı kullanarak
bilim yapılması gerektiğini söylüyordu84. Calvin, bir ara Strasbourg'da ders verdiği
zaman Melanchton'la da tanı§mı§tı.
Bu §ekilde başlayan, eğitimde Kutsal Kitap'ın dı§ına ta§ma eğilimi, Rönesans'ın
kamçıladığı eski Yunan ve La.tin klasiklerini öğrenme arzusuyla birlqince,
Hristiyanlığın yükselrneğe ba§ladığı yıllardan beri, hatta denebilir ki ta Sakrat'tan
beri, ilk defa ciddi bir din dı§ı merak, din dışı ara§tırma, doğa ile doğrudan diyalog
kurma hevesi ortaya çıktı Alpler ötesi Avrupa'da. Melanchthon'dan sonra sırayla
Sebastian Münster ( 1 488- 1 55 2)8 5, Gerhard Mercator ( 1 5 1 2- 1 594)R6 ve
Bartholomaus Keckermann ( 1 5 72- 1 609) 8 7 gibi coğrafya ağırlıklı bilginlerle hızla
taraftar kazanan deistik, yani Tanrı'ya inancı koruyan, fakat dinden giderek
uzakla§an bir doğa bilimi görüşü olu§tu . Kronolojik olarak bu görܧÜn doğa
bilimlerinde biyoloj ide mesela William Turner'in (ca. 1 508- 1 568) kuş listesi ile
kuş biyolojisi arası bir eser olan ku§ kitabından Padova ekolü anatamlarının

56 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


rf. U3R.. J t.L .TJl.L.LO.PJ L-' 1

Şekil 19. Gabriele Fallopio (1523-1562), on altıncı Şekil 20. Fallopio'nun 1570 yılında Venedik'te
yüzyılın en meşhur halyan anatomu ve Padua basılan Expositio in librum galeri de ossibus ad­
ekolünün kurucusu. lı kitabından iskelet çizimleri. Bu giizleme veri­
Bu gravür Paris'teki Tıp Akademisi'ndedir. BB. nona verilen len önem, detaya bahşedilen dikkat Fallopio'nun
makaleden. kendisini ve tıp bilimini Orta ÇaQ'ın iskolastiQin­
den kurtarmasında en onemli rolü oynamıştır.
Bu, çaQın da belirmekte olan bir özelliQidir. lik
modern atlas olan ve coQrafyayı nihayet Batlam­
yus haritaları tekelinden kurtaran Abraham Or­
telius'un Theatrum Orbis Terrarum'u da 1570
yılının ürünüdür.
BB. nona verilen makaleden.

(Gabriele Fallopio: 1 523- 1 56288 ; Şekil 1 9 ve 20, Hieronymo Fabrizio { Fabrizzi


d'Acquapendente } : 1 533- 1 6 1 989; Şekil 2 1 ve 22, Giulio Cassiero: 1 56 1 - 1 6 1 6,
Adıiaan van der Speighel: 1 578- 1 625) çok daha dikkatle yapılmış tasvirler içeren ve
türler arası karşılaştırmalara önem veren, hayvanlar alemini bir bütün olarak anlat­
maya çalışan eserlerine, oradan da William Harvey'in ( 1 5 78- 1 65 7) kan dolaşımı ve
çoğalma konusundaki incelemelerine, Harvey'den Antony van Leeuwenhoek'un
( 1 632- 1 723) mikroskopu keşfinden sonra görülebilen spermatozoon'un keşfine
( 1 67 7)90 doğru, giderek Orta Çağ'ın etkisinden kurtulan ve daha çok doğrudan
gözleme ve tasvire önem veren bir yön olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.

3· Bölüm YENI ÇAGDA YE$ERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM DÜŞÜNCE... 57


Şekil 21. Fallopio'nun öDrencisi, Padua ekolünün büyük
r,-"-"-'�-"-'-'�!ıiiıo.--�::..:_-.:___-ı
anatamlarından Fabrizzi d'Acquapendente (1533-1 619).
Museo Clvico Padua'daki bir resimden. 89. notta verilen makaleden.

Şekil 22. Fabrizzi d'Acquapendente'nin 1604'de yayımlad1D1 yazısı De Formalione Foetu' dan embriyo
çizimleri. Bu şekiller doQrulukları ve delaya dikkatleriyle bugün bile profesyonel anatomların hayranliGını
uyandırmaktadırlar.
89. notta verilen makaleden.

58 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Aynı §ey fizikte Galileo ( 1 5 64- 1 642), Kepler ( 1 5 7 1 - 1 630) ve Newton ( 1 642-
1 727) ile 9 1 , coğrafyada Varenius ( 1 620 veya 1 62 1 - 1 650 veya l 65 1 )92, jeolojide
de Hooke ( I 635- I 703) ve S te no (asıl adı Stensen; I 638- I 686) ile oldu 9 3. Bu
dönemde giderek Rönesans Avrupa'sının ardında duraklamaya ba§layan
İspanya'da bile son derece önemli, zengin gözlem ve akılcı yorumlar içeren
anatomi kitaplarına rastlıyoruz (ör. Juan de Valverde de Hamuseo'nun insan
anatomisi hakkında 1 556'da Roma'da ispanyolca olarak basılan önemli eseri;
bu eser üç yıl sonra Anatomia del Corpo Humano ba§lığıyla İtalyanca'ya çevril­
mi§tir).
On altıncı ve on yedinci yüzyılın bilim devrimi olarak bildiğimiz hareke­
tinin özellikleri §Öyle özetlenebilir: İnsanlar bu dönemde gözlemle cevaplanabi­
lecek sorular sormağa, çalı§malarını metafiziksel değil de fiziksel konularla
sınırlamağa, doğada gözledikleri nesne ve süreçlerin güya yaradılı§tan olma
özelliklerini sorgulamak yerine birbirleriyle kaqıla§tırmalarına önem vermeğe,
Tanrı'nın kafasında olduğu iddia edilen "gerçek §ekilleri" (Platon'un ideaları)
aramak yerine daha doğal nedenlerini ara§tırmağa, doğal dünyanın özellikle
matematikle ifade edilebilecek taraflarıyla9 f uğra§mağa özen gösterdiler.
Melanchthon doğal çevreyi anlatırken nasıl Aristo üzerinden giderek Kutsal
Kitap'tan ziyade kendi gördüklerini anlatmaya ba§ladıysa, William Turner de
giderek Orta Çağ'ın hayali hayvanlarından ziyade görülenleri tasvire ba§lıyor,
Galileo hayali mükemmellikte bir gökyüzünü dü§Ünerek değil, yalnızca görüp
ölçebildikleriyle, hareket eden cisimlerin mekaniğini kuruyordu . Bilim
neredeyse ancak 2000 yıl sonra tekrar İyonyalı büyük doğa bilimcilerin çizgi­
sine geri dönüyordu. Onlarınkinden tek fazlalığı, gözlenen nesneler arası
kaqıla§tırmayı sağlıklı yapabilmek ve kurulan modelleri muğlaklığa neden
olmadan dile getirebilmek için mekanik gibi bazı dallarda kullanılan matema­
tikti. Sakrat'ın ilkel teleolojik fikirleri ve entelektüel" olarak dürüst olmayan
tartı§ma yöntemleri, hele öğrencisi Platon'un kaleminde, insanlığı görünen ve
kontrol edilebilir dünyadan söküp alarak görünerneyen ve kontrolü mümkün
olmayan bir spekülasyon dünyası içine atmı§tı . Daha sonra geli§en iki büyük
semavi din, Hristiyanlık ve Müslümanlık fikri yapılarını büyük ölçüde Sokrat'a
ve Platon'a (ve tabii ki onların da borçlu oldukları ve Museviliğin de kaynağı
olan ilkel Ortadoğu din geleneğine95) borçlu oldukları için bunların egemen
oldukları dünyada doğa bilimlerinin İyonya modelinde geli§mesi mümkün

]. Bölüm YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 59


olmamıştı. On bqinci yüzyılda, Tanrı'nın yalnız yaratıcı ve hakim değil, aynı
zamanda nimet bahşeden olduğu görüşü ile birlikte nimeti oluşturan çevreye
karşı yeni bir ilgi uyanmıştı. Bu ilgi, çevreyi kutsiyetten giderek ayırdı; çevre
gözlenecek, betimlenecek ve bilinecek bir nesne oldu. Bu bilgi içinde çevrenin
"anlaşılması" henüz pek yoktu, çünkü "anlaşılma" süreci "nedenleri", nedenler
de dini kavramları içeriyordu. Platon'un Tanrı'nın kafasında var olduğunu farz
ettiği ebedi şekiller, yeni uyanan doğa bilgisi aşkının dışında kalan kavramlardı.
Onaltıncı yüzyılın doğa bilimcileri sözde ebedi şekillerle değil, onların görünen
alemdeki yansımalarıyla ilgileniyorlardı. Bu, Galileo'dan da bildiğimiz gibi aynı
zamanda dinin öfKesini çekmernek için uydurulmuş stratejik bir ayırımdı. Bilim
yalnızca gözlediği ve betimlediği sürece dinle çatışması pek beklenmiyordu.
Bu stratejik yöntemin pek uzun ömürlü olamayacağı ilk kez gözlem gücü
çıplak gözünkini geçince ortaya çıktı. Galileo'nun Jüpiter'in uydularını
keşfetmesi Eski Ahit'in Yeşu, ( 1 O. 1 2) kitabı ve 93 numaralı mezmur96 ile çelişince
kızıica kıyamet koptu. Galileo engizisyon tarafından Günq merkezli evren ve
dünyanın hareketleri hakkında söylediklerini inkara zorlandı. Ama hemen
arkadan sırayla Kepler ve Newton'un gelmesi kilisenin durumunu savunulamaz
bir hale getirdi. Gerçi Vatikan yirminci yüzyıla dek özür dilemedi ama bu
konuda ağzını aç m ağa da bir daha pek cesaret edemedi97.

Stratigrafinin gel i şmesi ve jeolojik zamam ölçme


yöntem lerinin etkileri
Dünya ve yaşam tarihi hakkında on altıncı ve on yedinci yüzyılda olan
gelişmeler ise Galileo'nun dini inançlara sunduğundan daha başka bir sorun
oluşturmağa başladılar din adamları için. Burada temel problem geçmişin nasıl
yorumlanması gerektiği idi. Geçmişe Galileo'nun yaptığı gibi bir teleskop
çevirip, "buyurun siz de bakın" demek mümkün değildi. Geçmiş, bir daha ele
geçmemek üzere gidip kaybolmuş görünüyordu. Yapılacak iş, onu baştan kur­
manın yöntemini bulmaktı. Bunun için iki yol vardı: Ya kutsal kitaplardaki ta­
rİhçe doğru kabul edilerek bunun doğada izleri aranacak, ya da yer ve yaşam
tarihçesi hiç bilinmiyar kabul edilerek yalnızca doğadaki izler sürülerek yeni bir
tarihçe yaratılacaktı.
İş, birinci seçim doğru kabul edilerek başladı. On altıncı yüzyılda
Saksonya'daki Joachim Vadisi'nde (bugün Çek Cumhuriyetindeki Jachymov)

60 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


balığın kafasının çok detaylı anatomik bir tasvirini yapmı�tır 1 0 1 • Bu anatomik
tasvirin bir parçası da dev köpekbalığının di�leriydi. Stensen bu di�lerin o zaman
kökenieri ekseri insanlarca meçhul olan ve "dil ta�lan" (GlnssopetrtP) adı altında

TA il U L A l l l.

·Gl.05SOPETRA.. l'IAIORES ·

�' Şekil 25. Can/s carcharlaı dissectum caput'd an

t
( Bir carcharodon kalasının teşrihi) •dil taşlarını•
gösteren üçüncü levha. •oıı taşları• ile kiipek·
ballDının dişleri arasındaki benzeriiDe dikkat edi·
niz.

eczanelerde panzehir niyetine satılan ta�lara benzediğini hayretle gördü (Şekil 25).
Buradan �u sonuçlar çıkıyordu: I . Köpekbalığı denizde ya�adığına göre, glos­
sopetrtP'yi içinde bulunduran kayaç tabakalan bir zamanlar denizin altında olmu�
olmalıydı. 2. GlnssopetrrP, yani �imdi ta§la§mı§ olan köpekbalığı di§leri, sert ta�ın içine
giremeyeceklerine göre, �imdi kendilerini çevreleyen sert ta§ bir zamanlar yumu§ak
olmu� olmalıydı. I ve 2'nin bir arada dü�ünülmesinden, �imdi dağlarda tabakalan
olu�turan kayaçiarın bir zamanlar deniz diplerinde çökelmi§ çökellerin
sertlqmesiyle olu§mU§ olduklan sonucu çıkıyordu. Stensen bu sonuçlannı, adım
adım ilerleyen bir muhakemeyi dile getirir §ekilde ve "iddialar" (conjecturae) adı
altında §Öyle sıraladı 1 02 :

"İddia 1 . Hayvaniann çqitli organianna benzeyen parçalann içinden çıkanldığı yerey, bu tür kütleleri

bugün oluşturmamaktadır. . .. [güncelciyakla,rzma dikkat ediniz!]


iddia 2. Bu yerey bahsi geçen kütleler içinde oluştuklan zaman sert değildi ....

iddia 3. Bu yereyin bir zamanlar su ile kaplı olmuş olduğuna ciddi itirazlar yapılamaz ....

62 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Dilneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Iddia 4. Bu yere}�n geçmişte bir dönem suyla kanşmış olduğuna itiraz edilemez ....

iddia 5. Bu yereyi suda yavaş yavaş birikmiş bir çöke! addetmemize mfıni herhangi bir şe}" göremiyorum....

İddia 6. Hayvan parçalanna benzeyen ve yerden çıkanlmış kütlelerin bir zamanlar gerçek hayvan
11
parçalan olduklan fikrine karşı herhangi bir itiraz yok gibi göıiinmektedir.

Stensen bu eserinde ilk defa kayaçlar içerisinde korunmu§ yapılara ve fosillere


dayanarak geçmi§te olmu§ olaylan safhalara ayırarak ba§tan kurmayı denemişti.
Önce "dil ta§lannın" ne olduklannı bugünkü karşıtıanna bakarak (yani güneelci bir
yakla§ımla) tanımlamı§, sonra kaya içinde bulunan bir dil t�ının kuramsal tarihini
çıkarmıştı. Bunu yapabilmek için hem dil ta§lannı hem de kayaçlan oluşturan süreç­
leri tanıması gerekmi§tİ 1 03 • Zira kayaç içine hapis olmuş bir glossopetrada tüm bu
süreçlerin bir habercisini buluyordu. Önce bir glossopetranın bir köpekbalığının
kalıntısı olması, o glossopetranın bulunduğu yerde eskiden köpekbalıktannın
yaşadığını gösteriyordu. Glossopetranın taşın içinde bulunması, köpekbalığı dişinin
her nasılsa hayvanın ana gövdesinden aynlmış olduğunu (hayvan bir şey yerken
kınlmı§ veya ölen bir köpekbalığının kadavrasının dağılması sonucu tabana saçılmış
vs.-burada di§in gövdeden ayniması alt sürecinin belirlenmesindeki belirsizliğe
dikkat edin!), bulunduğu ortamda daha sonra taşı oluşturacak çökellerin onun
etrafında biriktiğini ve nihayet hepsinin birlikte ta§laşmış olduklannı görüyoruz.
Burada çökelme ve sertle§erek taş olma süreçlerinin de Stensen'in güncel benzer­
lerinden bildiği süreçler olduğunu söylememe gerek yok.
Tüm bu çıkanınlar Danimarkalının büyük dehasının göstergeleridir. Kendi
çağdaşı olan İngiliz Robert Hooke ( I 635- I 703) da fosillerin eskiden yaşamış
canlılann kalınulan olduğu konusunda Stensen ile benzer sonuçlara varmışu. Fakat
Hooke'un geçmişteki bir ortamın canlı ve cansız öğeleriyle Stensen'in yukanda
anlattığı gibi topyekun b�tan kurulması konusundaki düşünceleri henüz pek ilkel­
di ı n�.
Köpekbalığı kafasının teşrihinin yayınlanmasından yalnızca iki yıl sonra
Stensen jeolojinin en büyük klasiklerinden biri olarak addedilen De Solido intra
Solidum Naturaliter Contento Dissertationis Prodromus (Katılar İçinde Doğal Olarak Bulunan
Katılar Hakkında Bir Teze Medha� adlı cismi küçük fakat etkisi büyük olan eserini
yayımladı. Adından da kolayca anlaşılabileceği gibi, bu kitap aslında I 667'deki
köpekbalığı kafası tasvirinin ve ondan çıkan sonuçlann genişletilip genelle§tirilme­
sinden ve Taskana bölgesinin jeolojisine uygulanmasından ibaretti. Stensen burada
bugün bir kauyı içeren herhangi bir katının geçmişte mutlaka sıvı olmuş olması

]. Bölüm YENI ÇAGDA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 6]


gerektiği tezini ortaya atu. Burada kastedilen yalnızca su içinde çökelen katı mad­
decikler değil, aynı zamanda gene bir sıvıdan kristalleşen kristallerdi. Fakat Stensen
tüm taşiann kökenini sudan çökelmeye veya kristalleşrneğe bağlıyor, bunlann
çökelme ortamının dibinde tabakalar halinde birikeceğini söylüyordu. Bu basit
gözlemden şu üç önemli ilkeyi çıkardı Stensen: I . Tüm tabakalann alt ve üst sınırlan
ufka paralel uzanırlar (öyle değillerse, çökelmeden sonra yer değiştirmiş
olmalıdırlar). 2. Üst üste duran tabakalarda, en alttaki ilk çökeimiş olan, yani en
yaşlı, en üstteki de en son çökeimiş olan, yani en genç olandır (öyle değilse ilksel
çökelme geometrisi çökelme sonrasında herhangi bir şekilde terslenmiş demektir). 3.
Tüm tabakalann yatay uzamını tabakaianma ortamının sınırlanyla hemsınırdır. Bir
başka deyişle, tabakalar içinde çökeldİkleri havzanın kenarlanna kadar uzanırlar. Bu
basit, basit olduğu kadar da bugün bize aşikar görünen üç ilke, çökel kayaçianna
bakarak bir yerin geçmişinde olan olayiann karakteri ve oluş sırası hakkında bir
şeyler söyleyebilmek için yerbilimcinin eline müthiş silahlar vermiştir. Bunlann
bizim konumuzia ilgili en önemlisi, daha sonra herhangi bir yamulma, örselenme
geçirmemiş bir çökel istifinde en alttaki tabakalann istifin temsil ettiği zaman
aralığının en eski dönemlerini, en üsttekilerin de en genç dönemlerini temsil ettiğini
bize söyleyen ikincisidir. Çünkü, Şekil 26'da görülen istifteki a tabakalannda bulu­
nan fosillerin f tabakalannda bulunan fosiliere nazaran daha önce yaşamış canlılara
ait olduklan kesindir. Eğer a canlı grubu (fosil I grubu) f canlı grubundan (fosil 5 ve
6 grubu) değişikse bu herhangi bir nedenden ötürü a zamanından f zamanına kadar
geçen süre içinde o yerde yaşayan canlılarda bir değişiklik olduğunu gösterir. Bu
değişiklik mesela şu şekillerde açıklanabilir:

1. a zamanından sonra fosil I canlılar grubu başka bir yere göçmüştür (Bunu
kontrol edebilmek için hemen şu sorulan soranz: a zamanından sonra ne demek?
a'dan sonra fakat b'den önce mi, yani tam a/b sınınnda mı, yoksa b zamanında mı,
yoksa daha sonra mı? Fosil gruplannın sınırlanyla taş gruplannın sınırlannın
çakışmadığına dikkat ediniz. Her ha.Iükarda bu göçün f zamanından önce olmuş
olması gerekir. Dikkat ederseniz burada a, b ... fkayaç katmanianndan sanki zaman­
larmış gibi bahsetmeğe başladık: Halbuki a zamanı, b zamanı f zamanı yerine, a
tabakasının çökeldiği zaman aralığı, b tabakasının çökeldiği zaman aralığı, f
tabakasının çökeldiği zaman aralığı demeliydik. Çünkü, a zamanı, b zamanı deyince
insan ister istemez bu zamanlan bir anmış gibi düşünmeye eğilimli oluyor. Halbuki
a tabakasının çökeldiği zaman aralığı dendiğinde bunun sonlu bir zaman süresini

64 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


ifade ettiğini anlıyor. Burada apaçık gibi görünen bu farkın, dünyamızın geçmi§inin
incelenmesini konu edinen jeoloji biliminde ne büyük kan§ıklıklara yol açtığını ve
evrim hakkındaki fikirlerimizin geli§mesini ne denli geciktirdiğini a§ağıda göreceğiz.
Aynı §ekilde I, II, III, IV, V ve VI ile ifade edilen ve fosillerin ya§ama zamanianna
kar§ılık gelen-fakat onlarla aynı olmayan- ta§ hacimlerine de sonlu bir zaman
atfetmek zorundayız.)

2. I zamanından sonra fosil 1 grubu canlılar tamamen yok olmu§lardır


(Neden? Hangi süreç sonucu? Bu sürecin izleri nelerdİr?), yerine ba§ka canlılar
gelmݧtİr (Nasıl? Ba§tan yaratılarak mı? Veya nereden?)

3. I zamanından itibaren fosil ı grubu canlılar yava§ yava§ deği§erek fosil 6


grubu canlıianna dönü§mܧlerdir. (b-e tabakalannda fosil ı grubu canlılarla fosil 6
grubu canlılann ara tiplerini buluyor muyuz? Yani Şekil 26'da görülen fosiller ( 1 -6)

VI

lll

ll
-e tosll &
- fosll S
fosll 4
ro tosll 3

a � fosll 2
"'- fosll 1

Şekil 26. a'dan f'ye uzanan bir tabakalı çökel kayaçiarı dizesi. Bu kayaçiarın içinde 1'den &'ya kadar 6
delişik canlının fosllleri bulunmuştur. Fosillerin kayaç içindeki dalılımları kabaca l'den Vl'ya kadar
nurnaratanmış olan alanlarla belirginleştlrilmiştir. Kabaca, fosil1 grubu ı alanını, fosil 2 grubu ll alanını
... fosil 6 grubu VI alanını işgal etmektedir. Sınırlardaki küçük taşmalar önemsiz farzedilmektedir. Her­
hangi bir labaka= fosil alanı eşitilli mevzubahis olmamakla beraber bu şekilde, kabaca, fosil alanlarıyla
kayaç tabakalarının birbirlerine yakın oldukları varsayılmıştır. Hiç kuşkusuz Stensen'in ineeledili kesitler­
de kabaca böyle bir yakınlık mevcunu.

3· Bölüm YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM DÜŞÜNCE... 65


tedricen birinden diğerine geçen tiplerden olu�an bir seri midir?).
l . �ıkta fosil 1 grubu canlılann nereye göç ettiklerini de sorabiliriz. Bu tür
göçler bugün görülmekte midir canlılar aleminde? 2. �ıkkın ima ettiği yok olma ve
yaratılma süreçleri bugün görülüp gözlenebilen süreçler midir? 3. �ıktaki yava§
deği§me olayını bugünkü canlılarda gözleyebiliyor muyuz?
Tüm bu yukandaki sorular Stensen'den yüz yıl sonra hem fosiller vasıtasıyla
geçmi§teki ya§am hem de günümüzdeki ya§am hakkında sorulmaya b�landı.
Stensen kayaçlar içindeki fosiliere bakarak geçmi§in ba§tan nasıl kurulabileceğinin
ilkelerini de Po ovasında bulunan hayvan kemikleri örneğini kullanarak kısaca
açıklamı§tı: " . . . tarihin otoritesi, Arezzo'nun tarlalanndan kazılarak çıkanlan dev kemikleri n 1900 yılın tahrib­
auna dayandıklanndan �üphe edilmesini men etmektedir, çünkü �unlar kesindir:

1. Orada bulunan yük hayvanlannın kafataslan, büyük uyluk kemikleri ve çok uzun kürek kemikleri bu
ikiimin hayvanianna ait değildir

2. Hannihai Romalılarla Trasumene Gölünde çarpı�madan önce o tarafa geçmi�ti.

3. Ordusunda Afrika yük hayvanlan ve kule t�ıyan dev filler vardı.

4. Fiesole dağlanndan �ağı inerken yük hayvanlannın büyük bir kısmı seller yüzünden bataklık alanlarda
mahvoldu.

5. Kemiklerin içinden çıkanldığı yer çevredeki dağlardan selierin gücüyle yuvarlanmı� kaya parçalanyla
dolu tabakalardan oluşuyordu. Dolayısıyla tüm detayiann açıkça birbirleriyle gösterdikleri uyu�ma, kemiklerin
bulunduğu yerin ıabiau, kemiklerin özelliği ve tarihsel kayıtlan birbirleriyle ka�ıl�uran hiç kimseden saklana-
n l OS
maz.

Yukandaki alıntıda Stensen kuzey İtalya'da bir kayaç istifı içinde bulunan bazı
kemiklerin İtalya'da ya�amayan hayvanıara ait olduğu tespitiyle i§e ba§lıyor. Bu
kemiklerin İtalya'ya geçmi§te bir kez gelmi§ bazı hayvanıann yapılanna uyduğunu
tarihsel kayıtlann söylediği tespitini yapıyor. Sonra, İtalya'ya gelmi§ bu hayvanıann
bazılannın, kemiklerin §imdi bulunduğu yerde meydana gelmi§ bir sel afeti sonucu
öldüklerinin kaydını buluyor. Hayvanlann kemiklerinin içinde bulunduğu çökelin
selierin çevre dağlardan kopanp getirmi§ olabileceği kaya parçalanyla dolu
olduğunu görüyor. Tüm bu uyumlu manzaradan, S teno nihayet varsayımsal bir tarih­
çe kuruyor. Biz bugün Stensen'in varsayımsal yorumunun doğru olmadığını, kemik­
lerio Hannihai'in ordusunun yük hayvanlanyla ilgisinin bulunmadığını, bölgedeki
zengin bir Pliyosen ve Pleistosen faunasına ait olduklannı biliyoruz 106. Ama bunu

66 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


gene Stensen'in burada öğütlediği yöntemi kullanarak öğrendik: Bir değil, bir sürü
fosil içeren katman bulduk; bir değil bir sürü sel gösteren çöke! tespit ettik; çok çe§itli
yerlerdeki bilgilerimizi birle§tirerek fil benzeri hayvaniann bir tek Hannihai ile değil,
ondan çok önce de çok defalar Avrupa'ya gelip gittiğini öğrendik. Fakat Stensen'in
prensibi, yani "bugün artık bir yerde ya§amayan hayvaniann kalınulannın orada
eskiden çökelmi§ bir kayaç içinde bulunması o hayvaniann orada o kayacı olu§turan
çökeller olu§urken bulunduklarını gösterir" fikri, bizim de tüm jeolojik
araşurmalanmızın temelini oluşturur.
Stensen'in çalı§ması hiç kuşkusuz dünyamızın doğal tarihini araştırmak yolun­
da yepyeni bir yöntem olu§turmu§, başkalanna da kılavuzluk etmiştir. Stensen'den
etkilenen ilk doğa bilimcilerden biri Newton'la hemen hemen aynı zamanda dife­
ransiyel ve entegral hesabı icat ettiğini bildiğimiz evrensel deha Gottfried Wilhelm
Leibniz'dir ( I 646- I 7 I 6: Şekil 27) 1 07• Leibniz ya I 674'de İtalya'da veya daha sonra
Saksonya'da S tensen'le tanı§mış, onun jeolojik fikirlerinden etkilenmi§tir.

Şekil 27 . Orta Çağ'dan sonra yaşamın evrimi fikrini


ilk defa dile getiren evrensel dehll GotHried Wil­
helm Leibniz ( 1 646-1716).

Leibniz'in jeolojik görü§lerini içeren eseri Protogaea (İlkel Dünya) ölümünden


ancak 33 yıl sonra L. C. Scheidt tarafından yayımlanmışur1 08• Ancakjeolojiyle ciddi
olarak ilgilenmeye ba§lamasının esas nedeninin, yazmaya ba§ladığı Hannaver
hanedam Guelphler'in tarihini yerkürenin tarihiyle ba§latmak arzusu olduğu

]. Bölüm YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 67


sanılmaktadır. Her ne hal ise, Leibniz'in yazdığı yer tarihine de temel olarak ken­
disinin geliştirdiği monad felsefesini aldığı görülmektedir. Bu felsefeye göre kainatta­
ki her şey diğerleriyle hiçbir ilişkisi bulunmayan ve monad denilen bireylerden
oluşur. Monadlar sürekli değiştikçe, onlardan oluşan kainat da değişir1 09• Leibniz'in
kendi yaşamı esnasında yayımlanan kısa özette bir zamanlar sulann dünyada her
yeri kapladığı, hatta en yüksek dağlan bile örttüğü, sonra yer kabuğunun
kınlmasıyla bu suyun bir kısmının yeraltındaki büyük mağaralara çekiirliği
anlatılmaktadır1 10• Bu yorumunda Leibniz kuşkusuz Stensen'in yanında
Descartes'dan da etkilenmiştir1 1 1 • Leibniz'in bu küçük yayınında yaljamın tarihi
hakkında hiçbir not yoktur. Leibniz'in ölümünden yıllar sonra yayımlanan kitapta
ise, sulann çekilmesinin fosilieri oraya buraya dağıttığından bahsedilmesinin
ardından şu kelimeler yer almaktadır: "Bazılan keyfi tahminlerde o denli ileri giderler ki, bir zaman­

lar, okyanusun her �yi Örtlüğü dönemlerde, §imdi karada ya§ayan hayvaniann su hayvanlan olmu§ olduğuna, daha
sonra suyun çekilmesiyle arniibi (=çiftya§amlı] olduklanna ve zamanla bunlann çocuklannın ilk yurtlanna

yabancıla§mı§ olduğuna inanırlar. Ama bu kutsal yazariara ters dü�r ki onlardan aynimak günahtır. 11 1 12
Leibniz'in-kendi anlatuklan çerçevesinde-akla çok yatkın gelen bu fikri bu
açıklıkla dile getirmesi, sonra da tek bir cümle ile dine aykın olduğu için doğru ola­
maz diyerek kestirip atması çok gariptir. Eğer Leibniz bu fikri gerçekten zırva bul­
saydı bu şekilde sunmazdı. Kaldı ki Leibniz, Protogaea'da yer tarihinde meydana
gelen büyük değişikliklerin, türlerde de değişikliklere yol açmış olduğunu açıkça
söylemektedir1 13• Leibniz aynca Arthur O. Lovejoy'un önemini vurguladığı 1 14 ve
yakın zamanda François Ellenberger tarafından tekrar okuyuculann dikkatine
sunulan ve ı 7 ı O'da Miscellanea Berolinensa ad inerementum scientiarum, ex scriptis Societate
Regiae Scientiarum'un, ı . cildinin 1 1 8. ve 1 20. sahifeleri arasında yayımlanan kısa
notunda da evrim düşüncesi içeren bu tür fikirlere açıkça destek vermektedir. Hem
evrim fikrinin tarihçesi, hem de genel bilim tarihi açısından büyük önemi olduğunu
sandığım ve aslında bakırlı arduvazlar (Kupferschiefer) içerisinde bulunan fosillerle ilgili
bir tezin yazan olan Christian Maximilian Spener adlı birisine yazılmış bir mektup­
tan ibaret olup ve orijinali Latince olarak yayımianmış bulunan bu notun 1 15,
Ellenberger'nin Fransızca tercümesinden yapuğım Türkçe tercümesini aıjağıda
venyorum:
11 0! Ünlü ve itibarlı ki§i! Hankulade fosil timsahın için seni kutlanm ve te§viklerim sonucu yazdı�ın eserini

bitirdiğİn için mutluluğumu ifade etmek isterim. Kesin bir bilgi olmadığından ben ha.Ia aynı likirdeyim; yani meta­
lin ifadesi art arda geli§ir, bir diğer ifadeyle ritmik bir �kilde. Ben dü§üncemi daha uzunca bir �kilde uzun yıUar
önce yazdığım ve ha.Ia yayınlanmarnı§, Doğanın Kmdi Anıılıınndan En Eski Tarilıfenin hirri Haldr:uuia olan eserimde ifade
eımi§tim[ı 16]. Bu arada, Acta li.psiae'de yayımlanan Protogaea adlı bir denemernde de küçük bir özet sunmu§tUm.

68 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Eisleben'dekiler gibi bir gölün varlığı ve orada bulunan balıklar hakkı nda bazı tahminler öne sürmü�tüm. Bunlar
her açıdan sana tatminlı.ar gözükmeseler bile topunun birden reddedilmemesi gerektiğini dü�ünüyorum. Harz
Dağlan'nın eteğindeki Osterode'de (ve bildiğim kadanyla b�ka yerlerde de) olduğu gibi balıkiann yüzen bir dayk

içerisinde( 1 1 7] , yani yataya yakın bir şekilde, bulunmu� olmalan, bunlann eskiden de yatay bir yüzey �eklinde olduk­

lannı, yani herhangi bir gölde olmuş olmalan gerektiğini gösteriyor.


Buradan şuraya gidiyorum: Pek çoğu Nuh'un Tufanından sonra idiyse, bazi diğerleri de ondan önceydi. Pek
çok şey, Kutsal Kitap'la da uyumlu olarak, bize insanın ortaya çıkı�ından önce yerkürenin sular alunda olduğunu
gösteriyor. Bundan sonra Tann, sulara karalardan çekilmelerini emretmişti. Daha önce, ışık karanlıktan ayniana
kadar, aıe� egemendi. Daha sonra bugün düşünülemeyen kadar büyük değişiklikler oldu.
Bu bilinmeyen dünyanın kalınulannı, bulduğumuz hayvanlannın su hayvanlan mı veya en azından çift
y�amlı mı olduklannın ar�unlmağa değer olduğu kanısındayım. Bunlan görerek, bilhassa denize! veya çifty�aınlı
olanlardan bazılannın, sular kendilerini tamamen terk ettikten sonra, karasal hayvaniara dönüştüklerini ve nihayet
suda y�amalannın imkansız hale gelmiş olduğunu düşünebiliriz.
Ben kendim merhum Cl. Tenzel'e uzun yıllar.önce Guelfebiıum yakınlanndaki bir � ocağında bulunmuş
bir hayvanın kalınulannı ve bilhassa filinkine çok benzeyen fakat gene de ondan farklı olan di�li bir çene kemiğini
gösıermiştim. Bunun karasal mı yoksa suda y�ayan bir hayvan mı olduğu konusunda bir yargıya varmayacağım.
Karasal hayvaniann uzak sahiller üzerinde, çatlaklar içine akan sulann gücüyle buralara �ınabileceklerini ve bu
suretle yer içindeki boşluklara ul�abileceklerini de reddetmeyeceğim. Lukianos'un Hierapolis'deki mağaralardan

anlatuğı gibi [1 1ıı:l.

Fakat bundan da ötede, ben çok eskilerde, ülkelerimizde y�amı� bazı karasal hayvaniann nesillerinin tüken­
miş olduğu kanısındayım. Bu belki ikiimin deği�mesinden, belki de b�ka nedenlerden ötürü olmu� olabilir. Çok
eskiden olmuş bu olayiann üzerindeki karanlık perdesini aralayarak nedenlerini tahmin etmek çok güç.

Bu arada �öhretli Scheuchzer'imizin [ 1 1 '1 gözlemleri ne kadar sevindirici, Doğa gerçekleri hakkında ne kadar

değerli: Gözlemleri, ı� üzerindeki bitki �ekillerinin gerçek bitkilerin detaylannı o denli yakından izlediğini gös­
teriyor ki, bunlann gerçek bitki izleri olduğundan şüphe etmek çok zor. Cl. Heinius bizlere komple bir Yeraltı &taniği
vaat ediyor ve Hint Adalan'nın bitkilerini Saksonya madenierinde buluyor. Gerçi onun ileri sürdüğü pek çok zekice

muhakemeye göre bunlann temelde 'doğanın oyunlan' denilen �eylerden b�ka bir �ey olup olmadığı ıaru�ılmalıdır.
Fakat diğer bir açıdan, bu derece mükemmel bir benzerlik beni b�ka türlü düşünmemiz gerektiğine ikna ediyor.

Selam!"

Bilebildiğim kadanyla, semavi dinlerle evrim dü§üncesinin ilk defa Leibniz'in


Protogaea'da yayımlanan ve yukandaki mektuptan önce alınuladığım cümlelerinde
çatı§tıklan görülüyor. Leibniz, mesela Aziz Augustinus'un yukanda bahsettiğimiz
"evrimci" dü§Üncelerine auf yaparak Anaksimandros'un fikirlerini destekleyemez
miydi? Kanımca bu çok zor olurdu, çünkü, Aziz Augustinus yalnızca kökü Adem'e
dayanmak §aruyla her türlü evrimi kabul eder görünüyordu. Fakat Anaksimandros
açıkça insanın hayvandan çıktığını söylediği için doğrudan Telwin'in metniyle
çeli§iyordu. Zaten a§ağıda da göreceğimiz gibi, evrim teorisinin dinle arasındaki en
önemli sorun evrimin olup olmamı§ olması değil, insanın yaraUlı§ı sorunudur. 1 9.
yüzyılda bile Charles Lyell gibi büyük bir doğa bilimci insanın da evrim sonucu
ortaya çıktığını kabullenmekte çok zorlanmı§tır. Denir ki, Darwin'in Türterin
K'dkenı'nin büyük ba§ansının nedenlerinden biri, içinde insanın kökenine-akıllıca
bir strateji sonucu-hiç değinilmemi§ olmasıdır.

3· Bölüm YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 69


lik bilimsel doğa tarihi : Buffon ve evrim fikri
Leibniz'in Protogaea'sının kitap halinde yayımlandığı yıl aynı zamanda tüm bilim ta­
rihinin en büyük doğa bilimi eserlerinden birinin, Bulfon'un sonunda 44 cilde
ula§an dev eseri Histoire Naturelle'in yayımianınağa ba§ladığı yıldır.
Montesqieu, Voltaire ve Rousseau ile birlikte Aydınlanma Çağı'nın dört büyük
ı§ığından biri addedilen George Louis Le Clerk Com te de Bulfon ( I 707- I 788: Şekil
28) 1 20 , doğa tarihi terimini en geni§ anlamıyla alarak, on sekizinci yüzyılın belki de
en çok okunan kitaplanndan biri olan muazzam eserinde günq sisteminin
doğu§undan, dünyanın yapısına ve geli§mesine, oradan da dünya üzerinde bulunan
tüm cansız ve canlı varlıklann detaylı ve kaqıla§tırmalı bir tasvirine kadar uzanan
zengin bir manzara sunmu§tur okurlanna (Şekil 29).

H I S T O I R E
N A T U R E L L E,
G E İ R A L E E T PART I C U L I İ R E,
A YE C L A D E SCRIPTION

D U C A B I N E T D U R O J.

Tome Premier.

A P A R I S,
DE R O Y A L E.
L' I M P R I M E R I E
M. D c C X L I X.

Şekil 28. Akıl ÇaQı'nın yaratıcılarından George Şekil 29. Histoire Naturelle'in birinci cildinin ilk
Louis Le Clerk Comte de BuHon (1707-1788) bu baskısının serlevhası (1749).
dönemin en yaygın okunan, en büyük ve en etkili
eseri, 44 ciltlik Histoire Naturelle'i yaratarak
Cuvier, Lamarck ve Darwin gibi büyük biyologlara
yol göstermiştir. Zamanının bir gravüründen.

70 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


BufTon, yalnız iyi bir bilimci olmakla kalmıyordu. Başarılı bir iş adamı, insan
ilişkilerini kendi arzulan yönünde çok ustalıklı kullanan yüksek rütbeli bir devlet
memuru ve hiç kuşkusuz çağının en mahir kalemlerinden biriydi. Bu nedenle tüm
Avrupa ve Amerika'da geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan eseri Paris'te Kraliyet
Matbaası'nda basılmıştı. Bu, BuiTon'un sırtından basım masraflarını aldığı gibi, eseri
de kilisenin sansüründen kurtanyordu. Bu nedenle BufTon kitabında yer yer
Hristiyanlığın en temel doktrinleriyle çelişen iladelere yer vermekten çekinmemiştir.
BufTon, hayvanların dünya yüzünde, yalnız türlerin bolluğuna yansıyan bir
zenginiilde değil, aynı zamanda türler içinde görülen çeşitiilikle de ilade edilen
büyük bir değişkenlik gösterdiklerini gözlemişti. Değişik kıt'alarda değişik hayvan
grupları vardı. Örneğin, Güney Amerika'nın hayvan topluluğunun diğer
kıt'alannkinden farklı ve tamamen yerli olduğunu ilk kez BufTon fark etmişti. Bu
değişikliklerin kökenini izlemek amacıyla 1 7 56'da BufTon her yabani hayvan türü
için bir "ana vatan" (patıie d'origine) saptamağa çalıştı. Bu fikir daha sonra
göreceğimiz gibi "yaradılış merkezleri" (centres de creation) şekline dönüştü. Böylece
BufTon, Kutsal Kitap'ta dile gelen her canlının tek bir merkezden (yani Cennetten)
yaratılarak yayıldığı fikriyle ters düşmüş oluyordu. Halbuki kendinden önce gelen
doğa bilimcilerin bu konudaki fikirleri Kutsal Kitap'la uyum içindeydi-ama bunların
hiçbiri canlılar aJ.emine BuiTon'un baktığı detay ve çerçevede bakmamışlardı.
Örneğin, Leibniz hem Protogaea'da, hem de daha önce lengüistik (=dilbilim) üzerine
yaptığı çalışmalannda İskit ülkesini (Güney Rusya) vagina populorum, yani tüm halk­
Iann çıktığı yer olarak ilan etmişti1 21 • Daha sonra çift isimli (binomial) sınıflamanın
babası olan büyük İsveçli doğa bilimci Cari von Linne 122 tüm canlıların cennette
yaratılmış olduklannı (çünkü Adem her birine tek tek isim vermişti), bunların hep­
sini (ve dolayısıyla iklimleri) banndırabilmesi için Cennet'in ekvatordan çok uzak
olmayan yüksek bir dağ olması lazım geldiğini, bu dağı Tufan'ın sulannın örtme­
diğini ve Tufan'dan sonra insanlar dahil tüm canlıların bu merkezden yeryüzüne
dağıldıklarını iddia etmişti 1 23• Bu iddiası tam yirmi yıl sonra doktora öğrencisi
Alexander de Karamyschew tarafından ele alınmış ve Rusya'nın Asya'daki toprak­
lannın güney kesimleri (yani Orta Asya) Cennetin eskiden bulunmuş olması lazım
gelen yer olarak öne sürülmüştü 1 2-ı .
Bu Cennet merkezli yaradılış kurarnlan onsekizinci yüzyılda çok popülerdiler.
Örneğin büyük Sinalog ve doğu bilimci joseph de Guignes ( 1 72 1 - 1 800), Türklerin
tarihi hakkında yazdığı büyük eserinde, Anadolu'dan İran, Mganistan ve Pakistan

3· Bölüm YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 71


üzerinden Himalaya'ya uzanan büyük dağ sistemini "Tufan Dağı" olarak kabul
ediyor, İranlılann, Hintiiierin ve Çiniiierin bu dağdan güneye, Türklerin de kuzeye
dağıldıklannı söylüyordu 1 25• Rus tarihinin aydınlanmasına önemli katkılar yapan
Alman tarihçi August Ludwig Schlözer ( 1 7 35- 1 809) Rus Vakayinameleri (Probe
Russisc/zer Anna/en) adlı eserinin ikinci kısmında Rusya'dan aynen Leibniz gibi vaginae
gentium & ifflciTld! nationum (insanlann kaynağı ve uluslann yapıcısı) olarak bahsedi­
yordu ı26 .
Bulfon ise bu tür dü§üncelere yabancıydı. Bugün hayvanlar ileminde gördüğü
türler arası çe§itlilik ve türler içi deği§kenlik Bulfon'a bunlann yakın bir zaman önce
tek bir merkezden ziyade belirli merkezlerden dağılma ile meydana geldikleri fikri­
ni ilham etmi§ti ı27. Bu yaratılı§ merkezlerinden uzakl�ıldıkça ikiimin ve besinin
deği§mesi sonucu hayvanlarda belirli bir dejenerasyon görülüyorrlu ı 28. Bulfon bu
dejenerasyon sonucunda her bir tür içerisinde belirli farklılıklar arz eden birey gru­
plannın, ırkiann tqekkül ettiği görü§ünü savunuyordu.
Bulfon'un bu görü§lerinin temeli iki ana fikre dayanır. Bunlardan biri ta
1 555'de Pierre Belon'un ( 1 5 1 7 - 1 564) Paris'te yayımladığı Histoire de la Nature des
Qyseaux (Ku;lann Doğa Tarihı)'dan beri biyolojik kavramlar arasında bulunan ilkel desen

Şekil 30.1 555'de Pierre


Balon'un (1517-1 564)251
Paris'te yayımladıAı Hls­
loire de la Nalure des Oy­
seauı 'dan kuş ve insan is­
keletlerinin karşılaştırıl·
ması. Her iki iskelele de
benzer bir duruş veril·
diline ve her iki iskeleHe
de birbirlerine karşılık gel­
dili düşünülen kemiklerin
aynı harflerle giisteril·
diline dikkat ediniz. Bu tür
gözlemler on allıncı yüzyıl­
dan ilibaran canlılarda bir
ilkel desenin bulundulu
yolunda likirierin geliş·
masine neden olmuştur.
Crombie'nln 54. nottaki klıabının
22. felıllnden.

72 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


(rkssein primitifj kavramı 1 29 (Şekil 30) ve BulTon'un üreme kuramıdır1 30.
Bu iki kuramda varsayılanlar belirli bir ilkel tipten her nesilde giderek artan
deği�ikliklerin olabilmesini mümkün kılmı�tır. İlkel desen fikri, birbirine hiç ben­
zemedikleri sanılan örneğin ku� ve insan gibi iki canlının yapısına bakıldığında, bun­
lann birbirinden adeta ortak bir desenin muhtelif öğelerinin deği�ikliğe uğramasıyla
giderek uzakl�mı� ikincil desenler olduğu dü�üncesini içerir. Bu uzakl�manın nasıl
olabileceğini de BulTon'un üreme teorisi ı�ığında anlayabiliyoruz. BufTon, modern
genetik biliminin babası sayılabilecek olan Pierre Louis Moreau de Maupertuis'in
( 1698- I 7 59) 1 7 5 I yılında yayımlanmı� olan Doğanın Sistemi (Systeme de la Nature) adlı
kitabında tanıttığı ve embriyoyu olu�turduğunu dü�ündüğü canlı parçacıklar fikri­
ni131 izleyerek, nasıl cansız maddenin temel yapıt�lan atomlar ve moleküllerse 1 32,
canlılann da organik moleküller (molicules organiques) olduğuna inanıyordu. Bu
moleküller bir canlının ölmesiyle ortalığa saçılıyor, çeşitli yollarla (bu yaliann
tamamına BufTon intussuseption 1 33 adını vermi�ti) diğer canlılann içine girerek bun­
lann büyümesine yardımcı oluyorlardı. Ancak büyümesi duran-yani ergenliğe
eri�en-canlılarda organik molekül fazlalığı ba�lıyor, bunlar da belirli yerlerde topla­
narak sperm hayvancıklannı olu�turuyorlardı. Bu nedenle ancak ergenliğe eri�miş
hayvanlar çoğalma yeteneğini kazanabiliyorlardı. Erkek ve di�i çiftle§tikleri zaman
dişi içerisinde erkeğin ve di§inin organik molekülleri organize oluyor, örneğin
b�lardan gelen moleküller yavrunun başını olu�turmak üzere bir araya geliyor, kol­
lardan gelen moleküller kollan yapmak üzere toplanıyorlardı. Yavrunun cinsiyetini
ise molekülleri daha bol olan ebeveynin cinsiyeti tayin ediyordu.
Moleküller nereye gideceklerini nasıl biliyorlardı? Bunun için BufTon "iç kalıp"
(moule intirieur) adını verdiği bir varsayım geli�tirmi�ti. İç kalıp fikri bir hayvanı
oluşturan maddelerin nasıl organize edilmesi gerektiğinin doğada var olduğu
tasavvur edilen bir planından ibaretti. On sekizinci yüzyılda dile geldiğinde adeta
sihirli bir güç gibi görülen iç kalıp varsayımı, bugün bizim genetik program
dediğimiz fikrin yerine BulTon'un mikrobiyolojinin geli�mesinden önce geli�tirdiği
bir kavramdır (BufTon, iç kalıp fikrinin yerçekimi gücü varsayımı gibi bir bilimsel
varsayım olduğunu söylüyordu).
Doğaldır ki içinde milyonlarca organik molekülün yer aldığı bu karma§ık
üreme mekanizması birbirinin tıpatıp aynısı canlılar üretemeyecek kadar belirsizlik­
ler içeren bir olaylar zincirinden olu�uyordu. Bu nedenle BufTon, tür kavramının
von Linne'nin yazılanndaki "birbirinin aynısı olan canlılar ailesi" gibi gerçekçi ola­
mayacak kadar �ematik bir �ekilde tanımlanmasına ka11ı çıktı ve türü "kendi

3· Bölüm YENI ÇACDA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 73


aralannda verimli döl üretebilen bireylerin olu§tuğu topluluk" olarak yorumladı
(a§ağıdaki alıntıya bkz.). Buffon aynı zamanda Linne'nin, son derece sun'i bulduğu
sınıflamasını ele§tirirken canlılar alemindeki doğal gruplann yalnızca türlerden
ibaret olduğunu, bunun üzerindeki aile, §Ube, vb. kategorilerin tamamen biyologun
kafasında olu§turduğu yapay topluluklar olduğunu savunuyordu.
Peki, türlerin kökeni neydi? Buffon bunun en açık cevabını Histoire Naturelle'ın
l 753'de yayımlanan 4. cildindeki e§ek ile ilgili bölümün giri§inde vermi§tir:
"Bu hayvanı dikkatli gözlerle ve çok detaylı olarak incelediğimiz zaman bile yalnızca dejenere olmuş bir at
olarak görünür: Beyinde, akciğerlerde, midede, bağırsaklarda, kalpıe, karaciğerde, diğer iç organiann düzeninde
görülen mükemmel benzerlikle, gövdede, buılarda, ayaklarda ve tüm iskelelle görülen büyük benzerlik bu fikri
desteklemektedir. Bu iki hayvan arasında bulunan ufak farklar, ikiimin çok eski eıkilerine, besine ve giderek dejene­
rasyonlan anan yan dejenere küçük yabani at nesillerinin birbirlerini tesadüfi bir şekilde izlemiş olmasına bağlana­
bilir. Bunlar nihayet olabilecekleri kadar dejenere olurlar ve bizim gözlerimize yeni ve sabit bir tür olarak görünür·
ler; veya birbirine benzerlikleri anmış, hepsi aynı şekilde bozulmuş ve anan değişik bir tür olarak görülebilecek
kadar farklılaşmış bireyler olarak. Bu fikri destekleyen bir şey, atiann kendi aralannda ıüylerinin rengi açısından
eşeklerden daha çok değişiklik göstermeleridir. Demek ki aılar daha eskiden evcilleşıirilmişlerdir, çünkü tüm evcil
hayvaniann rengi aynı türün yabanisine nazaran daha çok değişiklik gösterir. Gezginlerin anlaınğı vahşi atiann
çoğu küçük yapılıdır ve eşeklerdeki gibi ıüyleri gri, kuyruklan çıplak ve ucu dik olur. Sırılannda siyah bir hat ve
eşeklerinkine yaklaşan bazı diğer özellikleri olan vahşi, hatta evcil aılar bile vardır. Diğer taraftan, bu iki hayvanın
yapısının sonucu olan huy, ıabiaı, alışkanlık farklılıklan ve bilhassa ikisini kararak onak bir tür, veya dölü verimli
olacak melez bir tür üretmenin olana.ksızlığı ve hele eşeğin anan yapısının minyonluğu, kafasının büyüklüğü, kulak­
lannın uzunluğu, derisinin kalınlığı, kuyruğunun çıplaklığı, kalçasının şekli ve kalça civanndaki lusımlann boyuılan,
sesi, iştahı ve içme şekli ile aynlamayacağı düşünülürse, bu her iki hayvanın da biri en azından diğeri kadar eski ve
baştan beri birbirinden bugünkü kadar farklı iki türe ait olduklan görülür. Şimdi, at ve eşek ona.k bir kökten mi
gelmişlerdir? Terminolojimizin dediği gibi, aynı aileye mi aiııirler? Veya bu böyle olmayıp baştan beri iki değişik
hayvan mıydılar?
Doğa bilimcilerin genelliğini, zorluğunu, sonuçlannı gayet iyi bildikleri ve birbirlerine herhangi başka bir
varlıktan daha yalun olan varlıkiantı meydana gelmesi konusuna değindiği için ilk defa bu makalede ele almak
zorunda olduğumuza inandığımız bu soru, doğaya yeni bir baluş açısı sağlayabileceğinden açıklığa kavuşturul·
malıdır. Eğer evreni dolduran tüm canlıiantı sunduğu muazzam çeşitlilik içinde biz, bilgimize temel olmak üzere
bir hayvan veya hatta insan vücudunu seçersek ve bunu kar.ıılaşıırma yoluyla diğer canlı varlıklarla ilişkilendirirsek,
tüm canlılann tek tek mevcut olmalan na ve dereceli farklılıklarla sonsuz değişkenlik göstermelerine kar.ıın, pek çok
detayianna kadar izleyebileceğimiz genel ve ilksel bir desenin bulunduğunu ve bunda olacak bozukluklann
bireylerde görülen bozukluklardan çok daha az olduğunu görürüz. Çünkü, tüm hayvanlarda görülen ve onlarsız
hayvanın hayvan olamayacağı, ne yaşayabileceği ne de üreyebileceği, sindirim, dolaşım ve üreme organlannı bir
yana bıraksak bile, dış görünümün değişikliklerine en çok katkı yapan kısımlarda dahi bütünün kendisine
dayanılarak tasartandığı bir planın varlığına inanmamızı gerekıiren muazzam bir benzerlik vardır. Örneğin, ilk
baluşıa bir insanın gövdesinden son derece farklı gözüken at gövdesi bile detaylı ve parça parça bir karşılaştırma
yapıldığı zaman arada bizi şaşınacak bir farlun bulunması yerine, benzerliğin neredeyse tam olmasıyla bizi hayrete
düşürür: Insan iskeletini alın, kalça kemiğini yatınn, uyluk, bacak ve kol kemiklerini lusalıın, ayak ve el kemiklerini
uzatın, parmak kemiklerini birbirine kaynaıın, cephe kemiğini lusalımak şartıyla çene}i uzaıın ve en son da omur­
gayı uzaun. Bu iskelet bir insanın kalınıısı olmaktan çıkacak ve bir atın iskeleıi olacaktır. Fakat bu ilişkileri daha da
şumüllendirmek için hayvanın şekli için mutlak gerekli bazı lusımlar ayn ayn ele alınır. Örneğin, kaburgalar tüm
dön ayaklılarda, kuşlarda, balıklarda görülür, izleri kaplumbağalarda kabuğun alunda oluklar halinde resmedil­
mişıir. Dauben ton'un dediği gibi, bir atın ayağı bir insan elinden görünüşte ne kadar farklıdır; fakat aynı kemikler-

74 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


den yapılmı�ur ve biz her parmağınuzın ucunda ann aya�ııun ucunu olu�turan toynağı yapan aynı kemikçi� (oJse­
ltt) sahibiz. Böylece bu saklı benzerliğin görünür farklılıklardan daha harika olup olmadığı akla gelir. İnsandan dön
ayaklılara, dön ayaklılardan balinalar gibi deniz memelilerine, onlardan ku�lara, ku�lardan sürüngenlere, sürün­
genlerden balıkiara izlenen ve içinde kalp, bağırsaklar, omurga, duyular gibi temel parçalann her zaman bulunduğu
bu sabit uyum ve desen, hayvanlan yaratırken Yüce Varlığın yalnızca bir fikir kullanmak istediğini, ama bunu akla
gelebilecek her �kilde b�kal�ımlara uğratuğını dü�ündürüyor. İnsan hem i�in ihti�mına hem de planın basidiğine
hayran oluyor.
Bu açıdan bakıldığında sadece e�ek ve at değil, hatta insan, maymun, dön ayaklılar ve tüm hayvanlar aynı
ailenin üyeleri sayılabilirler. Fakat Tann'nın tek b�ına tasariayıp yoktan var ettiği bu büyük ve kalabalık ailede Doğa
tarafından aynlmı� ve zamanın olu�turduğu, at ve e�ek gibi yalnızca iki üyeden olu�an veya sansarlar, zerdevalar,
dag gelincikleri ve t� zerdevalan gibi daha çok üyeden meydana gelen di�r küçük ailelerin varlığı kabul
edilmemeli midir? Bitkilerde bile on, yirmi, otuz üyeden olu�an aileler yok mudur? E�r bu aileler gerçekten var
iseler, bunlar yalnızca ilksel türlerin kan�ımı, birbirini izleyen deği�imleri ve dejenerasyonlan sonucu olu�mu�lardır.
Bir kez de hayvanlarda ve bitkilerde ailelerin varlığı kabul edildi mi, e�ek at ailesinin, attan sadece dejenerasyon
yoluyla aynlmı� bir üyesi olarak görüldü mü, maymunun da insan ailesinin bir üyesi olduğu söylenebilir: Maymun
dejenere olmu� bir insandır. Maymunla insanın da at ve e�ek gibi onak bir kökenieri vardır. Hem hayvanlarda hem
de bitkilerde her ailenin tek bir kaynağı vardır. Hatta tüm hayvanlar zaman içinde dejenerasyon veya geli�me yoluy­
la di�er tüm hayvan ırklannı üretmi� olan tek bir hayvandan türemi�lerdir.
Hayvanlar ve bitkiler için en yüzeysel �ekilde bile olsa, aileler sapıayan do�a bilimciler bunun bizi nereye
götürebileceğinin farkına varmarnı� gibidirler; bu, ilk yaradılı�ı istenilen kadar sınırlı sayıda bireye indirgeyebilir,
çünkü bir kez bu aileler geçerli nedenlere dayanılarak saptanırsa, bitkilerde de hayvanlarda da, birkaç demiyorum,
tek bir tür, dejenerasyon yoluyla diğerlerini türetebilir. O zaman e�eğin yalnızca dejenere olmu� bir at olduğu doğru
olur, Doğanın gücüne sınır konamaz ve tüm canlılann zaman içinde tek bir canlıdan türediklerini varsaymak yanlı�
olmaz.
Fakat, hayır! Muhakkak ki tüm hayvanlar yaradılı�ın faziletinin parçalandır. Her türün ilk iki üyesi tam
olu�mu� olarak Yaratan'ın elinden çıkmı�lardır ve bize torunlan bugün nasıl görünüyorlarsa o zaman da �ğı
)'ll kan öyle olduklanna inanılmalıdır. Üstelik, Doğaya baktığımızda, Aristo'nun zamanından bizimkine kadar yeni
türlerin olu�mu� olduklannı, maddenin parçalannı �ıyan, parçalayan ve dağıtan hızlı harekete, geçmi� yirmi
yüzyıl içerisinde olmu� olması gereken sonsuz sayıda birle�imlere, uzak veya yakın hayvan türlerinin hep verimsiz
döl üreten ve bu yüzden yeni türlere kök olamayacak tesadüfi veya zecri çifdeşmelerine rağmen görmüyoruz. Di�r
bazı hayvanlar arasında at ile e�ek arasındaki benzerlikten daha fazla olabilecek bir dı� veya iç benzerlik, dolayısıyla
bizleri bunlan bir aile içine sıkıştırmaya, hele bunlara onak bir köken varsaymaya itmemelidir. Çünkü ayru aileden
olsalar, aynı kökten gelseler, insan bunlan tekrar yakl�tırarak zamanın yaphğını geriye çevirebilir.
Şu da göz önüne alınmalıdır ki, her ne kadar Do�a genellikle göze görülmeyen nüanslar ve derecelerle i�
yaparsa da bu dereeelerin veya nüanslann aralıklannın hepsi birbirlerine e�it değildir, hatta böyle bir e�idikten çok
uzakurlar. Bir tür ne kadar büyükse o denli enderdir ve üyeleri arasındaki nüans aralıklan o denli büyüktür. Tersine
küçük boylu türler çok kalabalıkur ve birbirlerine çok yakındır. Öyle ki, onlann bir aileye ait olduğunu sarunz; bizi
çokluklan ve hafızamızda tutmak zorunda olduğumuz aralanndaki küçük farklılıklarla bezdirir ve yorarlar. Fakat
unutmamalıyız ki, bu aileler bizim uydurmalanmızdır. Onlan sadece hafızamızın yükünü hafifletmek için uydur­
muşuzdur. Eğer bütün varlıklann gerçek sırasını anlamıyorsak, bu, sözde aileleri değil yalnızca bireyleri taruyan
Dogadan ziyade kendi kabahatimizdir.
Birey tek b�ınadır, soyudanmı�ur, aynktır ve onlara benzese de onlardan farklı olsa da diğer varlıklarla
hiçbir onak tarafı yoktur. Dünyanın yüzünde birbirine benzeyen tüm bireyler bu bireyin türünün üyeleri addedilir­
ler. Fakat bir türü oluşturan, birbirine benzer bireylerin ne sayısı ne de topluluğudur. Türü olu�turan sabit bir silsile
ve bireylerin kesintisiz yenilenmesidir. Sonsuza kadar kalacak bir birey bir türe ait değildir. Sonsuza kadar kalabile­

cek birbirine benzeyen bir milyon varlığın topluluğu da bir tür değildir. Dolayısıyla tür kelimesi soyut ve geneldir ve
yalnızca Doğayı zamanın akı�ı içinde ve varlıklann sürekli tahribatı ve yenilenmesi çerçevesinde düşündüğümüz
sürece vardır. Günümüzün Doğasını di�r zamanlardaki Doğa ile ve güncel bireyleri geçmi�in bireyleriyle

3· B6l0m YENI ÇAGDA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0Ş0NCE... 75


karıılilitırarak tür dediğimiz şey hakkında açık bir fikir sahibi olabiliriz. Bireylerin sayısı veya benzerlikleri her
zaman yalnızca yardımcı fikirlerdir ve her zaman birinciden bağımsızdırlar. Çünkü bir eşek bir ata, bir kanişin bir
tazıya benzediğinden daha çok benzer, [akat tazıyla kaniş bir türdürler, zira kendileri gibi diğerlerini dünyaya getire­
cek bireyler üretebilirler. Atla eşekse kesirtlikle bir tür değiUerdir zira birlikte sadece bozulmuş ve verimsiz bireyler
üreıebilirler.
Dolayısıyla türlerin karakteristik rarklılığında Doğanın nüanslannın aralıklan en çok hissedilir ve en belir­
gindir. Denebilir ki türler arasındaki aralıklar en eşit ve hepsinin en az değişken alanıdır, çünkü insan iki tür
arasından her zaman onlan ayıran bir çizgi çekebilir, yani kendi kendini çağaltabilen [akat birbiriyle kanşamayan
iki grup arasından. Benzer şekilde, kanştıklan zaman verimli bir şekilde üreyebilen bireyleri bir tür içinde toplaya­
bilir. Bu doğa tarihinde sahip olduğumuz en kesin noktadır. Varlıklann karııliiitırmasında kullanılabilecek diğer tüm
benzerlikler veya rarklılıklar ne sabittir, ne gerçektir, ne kesindir. Bu aralıklar da eserimizde bulunabilecek tek ayınm
"
hatlandır.

Yukandaki metin, yorumu kolay olmayan bir metindir. BulTon cidden türlerin
birbirinden türediğine inanmıyor muydu, yoksa bunu Sorbonne'un ilahiyat fakülte­
si ile çatı�maktan çekindiği için mi böyle yazmı�tı? BulTon'un tüm eserlerinin ve bil­
hassa Hirtoire Naturelle'in İnsan, At ve E�ek maddelerinde yazdıklannın incelenmesi,
beni büyük doğa bilimcinin türlerin birbirlerinden türediklerine gerçekten inan­
madığı konusunda ikna etmi�tir. Bunun nedenleri �unlardır: 1 ) Buffon, tür içi
deği�ikliklerin türler arası deği�ikliklerden fazla olduğu kanısındaydı. Atiann tüy­
lerinin renk çe�itlilikleri hakkında söyledikleri bunun bir örneğidir. 2) Aristo'dan bu
yana herhangi bir yeni türün ortaya çıkmamı� olduğuna emindi 1 34• 3) Türler arası
çiftle�melerin döllerinin kısırlığı BulTon'da ba�kal�ımın ancak tür içinde mümkün
olacağı inancını uyandırmı�tı. 4) Eğer e�ek atın dejenerasyonu ile türemi�se, at ile
e�ek arasındaki geçi� türlerini §imdi veya fosil olarak görmeliydik. BulTon bunlann
olmadığı kanaatindeydi (Buffon Orta Asya ve Tibet'in detaylı ke�fini göremedi.
Görseydi, buralarda olmadığını sandığı Equus przschewalskii veya yirminci yüzyılın
sonunda Çin'de �nghai'da ke�fedilen ufak vah�i atlar gibi ara tipierin olduğunu
öğrenecekti).
Bu �ekilde on sekizinci yüzyılın büyük doğa bilimcisi, türlerin yaradılı�ın ilk
gününden beri var olan birlikler olduğu kanısına varmı�tı. 1 75 3 yılında kaleme
alınmı� yukandaki ifadelerinde türleri Tann'nın yarattığını söyleyen Buffon, 1 7 78
yılında yayımlanan ve Doğanın Çağlan (us Epochs de la Nature) alt ba�lığı ile me�hur
olan Hirtoire Naturelle'in 5. ek cildinde (Şekil 3 1 ), canlılann cansız maddeden kimyasal
sentez yoluyla organik moleküllerin ortaya çıkması sonucunda olu�tuğunu yazmı�tı
(bu fikri daha sonra Lamarck'ı etkilemi�tir).
İnsan sanır ki bu moleküller yava� yava� birle§erek önce basit canlılan
olu�turmu� olsunlar, daha sonra daha karm�ık canlılar meydana gelsin. Ama bu
görü� tabii ki evrim kuramının egemen olduğu bir görü�tür. BulTon ise evrimi

76 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Şekii 31 .H/stoire Naturelle'in 177B'de yayınlanan 5.
ek cildi: Les Epochs de la Nature. Bu cilne yayım­
lanan fikirler hem Lamarck'ı hem de Cuvier'yi derin­
H I S T O I R E
den etkileyerek on dokuzuncu yüzyılda zoolojinin ve N A T U R E L L E,
zoocoQrafyanın gelişimine yön vermiştir. Bu cilt,ay­ GEN E RALE ET PARTICU LIERE.
nı zamanda Bunun'un başını nihayet Sorbonne'un Par M k Comte DE B UFFON, bıttndallt du
ilAhiyat fakültesiyle derde sokmuştur! lardin b' d" Cabinet du Roi, de l'Acadlmie
Françtıi.fe, de ceUe du Scinıcu. b'c.

A P A R 1 S,
D E L' l M P R ı M E R ı E R O Y A L E.

M. D C C L X X Y J i f,

düşünmüş olduğu halde elindeki verilerin bu fikri desteklemediğini sandığından


evrimci olmamıştı. BufTon'a göre dev ammonitler, maroutlar ve mastodonlar gibi
filler ve diğer bazı ilkel ve büyük, karmaşık varlıklar dünyanın ilk soğuduğu nokta
olarak kabul ettiği kuzeydoğu Sibirya'daki "yaradılış merkezinde" organik
moleküllerden doğruca meydana gelmişlerdi. Daha sonra dünya sağtımağa devam
edince bu hayvanlar güneye göçmüş, ısı daha da düşünce nesilleri tükenmişti.
Onlann yerine kuzeyde yeni oluşmuş bir canlılar grubu gelmiş, onlar da yeni bir göç
dalgasıyla güneye gelmişler ve sonra onlar da yok olmuşlardı.
BufTon Sibirya'nın kuzeydoğusunda bir canlı oluşturma fabrikası, bir yaradılış
merkezi kabul etmiş, cansız maddeden kimyasal sentez yoluyla oluşturduğu organik
molekülleri günümüzden daha büyük canlılar yapmak için kullanmış, bu canlılan da
düşen sıcaklığın peşinden güneye yollamıştı. Bu olay birkaç kez tekrarlanmıştı.
Bu varsayımda, BufTon büyük halefi George Cuvier'ye öncülük etmiş, örnek
olmuştur. Zaten BuiTon'un eşek maddesinde yazdıklannı okuduktan sonra bir doğa
bilimeiye yaşamın tarihi ve canlılann zaman içindeki değişmelerinin mekanizması
hakkında fikirlerini geliştirebileceği iki yol kalıyordu: Ya, BuiTon'un türlerin
değişmezliği konusundaki sonucunu ciddiye alacak, ya da eşeğin attan türemiş ola­
bileceği, maymunun insanla aynı aileden geldiği gibi fikirlerini benimseyerek türler

3· BölOm YENI ÇA�DA YE$ERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM D0$0NCE... T7


arası geçı� tiplerinin olmamasını ven eksikliğine, tarihsel dönemde yeni türlerin
olu�mamasını da zamanın kısalığına bağlayarak yeni tür olu�turma mekaniz­
malannın pe�ine dü�ecekti. Georges Cuvier bunlardan birinci yolu, meslekda�ı
Jean-Baptiste de Lamarck da ikincisini seçti.
Ancak Buffon'un türlerin deği�mezliği konusundaki inancını gene kendi bazı
gözlemleri zayıflatıyordu ki kanımca bunların en önemlisi genç ve ya�lı yereylerio
fosil içeriklerinin birbirlerinin aynı olmamasıdır. us Epochs de la Nature'de dünyada
görülen kayaç malzemesinin camla�abilenler (vitrescibles) ve kireçle�ebilenler (calcin­
ables) olarak iki ana kökenden geldiğini anlatan kesimin sonunda, kireçle�ebilenlerin
birincil değil ikincil kökenli olduklannı doğanın bizlere sunduğu anıtlara (monumens)
dayanarak belgelemek maksadıyla Buffon �unlan yazmı�tır:
" BIRINCI ANITLAR. Yerin içinde ve yüzeyinde kabuklar ve denizin diğer üıiinleri bulunur. Kireçı�lan

tamamen bunlann dökünlülerinden olu�ur.


IKINCI ANITLAR. Fransa'da, lngiltere'de, Almanya'da ve Avrupa'nın geri kalan kısımlannda denizden
çıkanlan bu kabuklan ve deniz üıiinlerini inceleyince, bu hayvan kalınulannın temsil ettiği türlere, yanı b�lanndaki
denizlerde rastlanmadığı göıiiıii z. Bu türler, artık y�amamaktadır veya yalnızca güney denizlerinde göıii lürler.
Benzer şekilde, büyük derinliklerde arduvazlarda ve diğer malzemeler içinde, aralannda bizim iklimimize ait hiçbir
ıür bulundurmayan balık ve bitki izleri vardır. Bunlann da nesilleri aruk ya yokıur ya da yalnızca güney iklimlerinde
kalmı�ur.
ÜÇÜNCÜ ANITLAR. Sibirya'da ve Avrupa ve A•ya'nın diğer kuzey ülkelerinde Iii , suaygın ve gergerlan
iskeletleri, savunma dişleri ve kemikleri o denli büyük miktarlarda bulunmuştur ki bugün yalnızca güneyde üreye­
bilen bu hayvaniann bir zamanlar kuzey ülkelerinde de y�adığından şüphemiz kalmamı�ur. Aynca fillerin ve diğer
hayvaniann kalınulannın çok az bir derinlikte bulunduklan görülmü�ıür. Buna ka�ın, kabuklar ve diğer deniz
üıiinleri daha derine gömülmüş olarak bulunmuştur.
DÖRDÜNCÜ ANITLAR. Fillerin savunma dişleri ve suaygın di�leri yalnız bizim kıt'amızın kuzeyinde
değil, Amerika'nın kuzeyinde de bulunmu�ıur. Halbuki bu hayvaniann ıürleri yeni dünyada yoktur.
BEŞINCI Al\IITLAR. Kıt'alann onasında, denizden en uzak yerlerde çok büyük sa}ıda kabuk bulunmak­
tadır ki bunlann bazılan bugün güney denizlerinde y�ayan türlere aittir, bazılannın da hiçbir y�ayan ka�ılı�
11
bulunmamaktadır. Buradaki türterin nesilleri bugüne kadar bilinmeyen nedenlerle yok olmu�tur.

Buffon burada saydığı "anıtlann" doğanın bizlere bıraktığı deliller olduğu


kanaatindedir. Bunlar, içinde gömülü bulundukları ve/veya olu�turdukları
kayaçiann özellikleriyle beraber, gezegenimizin geçmi�inin �ahitleridir. Yukandaki
anıtlan n en önemli özellikleri pek çoğunun bugün artıkyaşamadığı BuiTon tarafından
açıkça dile getirilmi� olan hayvan türlerini içermesidir. Aynı türlerin dünyanın
olu�umundan hemen sonra organik moleküllerin bir araya gelmesiyle olu�tuğunu
söylemi� olan Buffon, �imdi her türün hemen yaratılmamı� olduğunu da ima etmek­
tedir. Fakat her tür, adeta sıfırdan organik moleküllerden derlenmi�, sonra kuzeyden
güneye göç etmi� ve sonunda bazılan orada kaybolmu�lardır. Türden türe geçi�e
izin vermeyen bu görü� aslında gene de evrimci bir görü�tür. Çünkü zaman içinde

78 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


dünyadaki tür bile�iminin deği�tiğini söylemekte bunun da giderek sağuyan bir
dünyada sıcaklık tarafından kontrol edilen yönlü bir süreç olduğunu ima etmektedir.
Bu "evrim" teorisini Şekil 32 �ematize ederek sergilemektedir.

1 2 3 4
Kuzey

Aynı anda her Oç


tür aynı yerde
var
Mekan

Türlerin soyu
tükeniyor
Zaman

Şekil 32.Buffon'un •evrim• kuramı. Canlı türleri (burada 1 , 2, 3 ve 4 ile ifade edilenler) kuzeyde oluştuk­
tan sonra zaman içinde güneye göç ediyor, nihayet orada soyları tükeniyor. Canlılar kuzeyde tek tek oluş­
salar bile, göç hızı farkları varsayılırsa, kutup la ekvator arasında herhangi bir mahalde ve herhangi bir an­
da tür çeşitiiiiDi elde edilebilir. Ancak Buffon canlıların tek tek deDil, gruplar halinde oluştuklarını sanıyor­
du. D takdirde herhangi bir yerde tür çeşitiiiiDi elde etmek sorun olmaz.

Bu görüşleri yüzünden BuiTon'un korktuğu sonunda başına gelmi�,


Sorbonne'un ilahiyat fakültesi Les Epoches de la Nature'de ilade edilen görü�leri tekdire
layık bulmu�tur1 35.
BuiTon'un tekdire layık bulunan görü�lerinden biri de dünyanın 74.832 yaşında
olduğunu söyleyerek yakla�ık 6000 yıl olan Kutsal Kitap kronolojisi ile çeli�mesiydi 1 36.
Sorbonne'un kabul edilemez bulduğu bu ya�, BuiTon'un eserinin el yazmalannda
2.993.280 yıl olarak görülmektedir! Bu çekingenliğin nedeni tabii ki BuiTon'un
Sorbonne'un ilahiyatçılanndan korkması olamazdı, çünkü onlar için 2.993.280 yıl
ne kadar küfı.irse, 74.832 yıl da o kadar küfı.irdü. BuiTon burada milyonlarca yıldan
bahsederek okuyuculannın anlayış kapasitelerini zorlamaktan çekinmi�tir 1 3 7• On
sekizinci yüzyılda artık Kutsal Kitap'ın kronolojisi inanılırlığını en azından entelek­
tüeller arasında kaybetmi�ti. Ama o tarihlerde henüz pek az entelektüelin milyon­
larca yılı tahayyül edebilecek durumda olduğu sanılmaktadır 1 38•

]. B6l0m YENI ÇA�DA YEŞERMEYE BAŞLAYAN MODERN BILIM DÜŞÜNCE... 79


ıv. BöLüM Darwin'e kadar Yak1n Çağ'da
evrim fikri: Modern jeoloji ve
modern biyolojinin doğuşu

80 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Kielmeyer, Cuvier ve Lamarck

BuiTon'un dü�üncelerinin tohumlan on sekizinci yüzyıl sonu Paris'inin verimli


topraklanna dü�tü ve I 4 Haziran I 793'den itibaren adı "Kraliyet Şifalı Bitkiler
Bahçesi"nden (]ardin Royal des Plantes Medicinales) 1 39 "Ulusal Doğa Tarihi Müzesi"ne
(Museum National d'Histoire Naturelle) çevrilen ünlü kurumda iki büyük doğa bilimcinin,
iki büyük biyologun kafasında bu tohumlardan on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda
fizik ve kimya dışında tüm doğa bilimlerine yön verecek fikirlerio dev ağaçlan
büyüdü. Yukanda dediğim gibi, bunlardan biri Jean-Leopold-Nicolas-Frederic
"Georges" 1 40 Cuvier ( I 769- 1 832)1f1 diğeri de Jean-Baptiste-Pierre-Antoine de
Mannet de Lamarck'tı ( 1 744- 1 829; Şekil 33) 142 • Ancak on sekizinci yüzyıl sonunda
yaşamın evrimiyle ilgili fikirlerio gelişimine bakarken Cuvier ve Lamarck'tan önce
kısaca değinilmesi gereken bir bilim adamı vardır ki, evrim hakkında ileri sürdüğü
şaşırtıcı modernlikteki görüşlerinin yanında Cuvier'ye ilk anatomi ve doğa tarihi
zevkini tattırmış kişi olması dolayısıyla büyük bir önemi haizdir: Bu bilimci büyük
Alman zoologu Cari Friedrich Kielmeyer'dir ( I 765- 1 844).
Kielmeyer hakkındaki bilgilerimiz, yayınlannın az olması ve 1 938 yılında eser­
lerinin E H. Haller'in Julius Schuster'in katkılanyla hazırladığı toplu basımının
dağıtım yapılamadan bir hava bombardımanı esnasında yanması nedeniyle çok
yetersizdir. Benim burada sunduğum bilgiler tamamen William Coleman'ın
yukanda 2 I . notta verilmiş olan Cuvier biyografisinde, ve gene Coleman'ın
Dictionary of Scientific Biography 'de yayımianmış olan Kielmeyer maddesinde 143
yazdıklanndan derlenmiştir.
Kielmeyer, Almanya'da Tübingen yakınlannda küçük bir kasahada dünyaya
geldi ve Stuttgart'daki Karlsschule'de okudu. Okul arkadaşlan arasında kendisinden
dört yaş küçük olan Cuvier de vardı. Cuvier ilk anatomik teşrih yöntemlerini ve
doğa tarihi hakkındaki bilgilerini Kielmeyer'e borçlu olduğunu kaydeder.
Kielmeyer, mezuniyetten sonra Göttingen'in meşhur üniversitesinde büyük anatom
Johan n Friedrich Blumenbach ( I 7 5 2- 1 840), kimyacı Johann Friedrich Gmelin
(1 748- 1 804) ve en önemlisi fizikçi Georg Christoph Lichtenberg ( 1 742- 1 799) gibi

lt· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 81


hocalann yanında okudu. Üniversiteyi bitirince bir müddet Avrupa'da seyahat
ederek kuzey Almanya'daki en önemli laboratuarlan ve müzeleri ziyaret etti. Daha
sonra Karsschule'ye dönerek hoca oldu ve 1 790- 1 793 yıllan arasında çok meşhur
olmuş olan anatomi derslerini verdi. Kendisinin son derece yetenekli bir anatom
olduğundan bahsedilir. Ancak Kielmeyer'in ilgisi sırf anatomiyle sınırlı değildi.
lmmanuel Kant'ın ( 1 724- 1 804) eleştirel felsefesinin etkisiyle gözleme ve gözlem
ışığında eleştiriye büyük önem veriyordu ı -u. Bazı görüşleri kendisinin doğayı bir
bütün halinde görmek isteyen romantik Naturphilosophie (doğa felsefesi) akımına yakın
olarak görülmesi sonucunu doğurmuşsa da Kielmeyer romantikten çok aydınlanma
çağının bir çocuğu olarak Schelling gibi doğa felsefecilerinin bilimsel olmayan
görüşlerine sempatiyle bakmıyordu.
Kielmeyer'de Alman felsefecisijohann Gottfried von Herder'in ( 1 7 44- 1 803) de
büyük etkisi görülür. Von Herder'in etkisiyle Kielmeyer tüm doğayı fizik ve kimya
kanunlan içerisinde çalışan dinamik bir bütün olarak görüyordu. Bu nedenle
anatomiye de o zamana kadar yapılan statik bir teşrih esprisi içerisinde değil,
karşılaştırmalı bir fizyolog gözüyle yaklaşarak tüm canlılann dereceli bir silsile
(Stufen.folge) oluşturduklannı iddia etti. Bu kısmen hem Müslümaniann hem de
Avrupa'daki "Varlıklann Büyük Zinciri" (the Great Chain qfBeing) fikirlerinin bir türe­
viydi. Ancak Kielmeyer hem canlılar hem de cansızlar alemini anlamak için onlann
yalnız bugünlerinin değil, geçmişlerinin ve hatta geleceklerinin de inceleme alanına
alınmasını savunuyordu. l l Şubat 1 793'de Württemberg Dükü Karl Eugen'in
doğum günü kutlamalan münasebetiyle yaptığı Ueber die Verhiiltnisse der organisehen
Kriifte unter einander in der Reihe der verschiedenen Organisationen, die Geset<:,e und Falgen dieser
Verhalinisse (Organik güçlerin çeşitli organizasyonlann silsilesi içinde birbirleriyle
ilişkileri ve bu ilişkilerin yasalan ve sonuçlan) başlıklı konuşmasında Kielmeyer
şunlan söylemişti:
"Geçmi§ zamanlarda dünyamızda bir dizi organizma}1 meydana geıiren güç, bugün her organizma
l -lS
bire}inin geli§me de\Tesini olu§luran güçle esası ve e ıkisi açısından aynıdır."

Aynı yıl Stuttgart'ta yayınlanan bu önemli eserinde Kielmeyer'in, daha sonra


Darwin'in Almanya'daki büyük destekçisi olan Ernst Haeckel'in "Die Ontogenie ist eine
kur<:,e Recapitulation der Phylogenie" (Ontojenez {yani bireyin oluşum tarihi } , filojenezin
{yani soyun oluşum tarihinin} kısa bir özetidir) şeklinde dile getireceği I-Hi önemli
gözlemin ilk ifadesini bu şekilde ortaya koyduğu genel olarak kabul edilir. Canlılan
meydana getiren ve evrimlerini sağlayan bu gücün ne olduğu konusunda Kielmeyer
herhangi bir fikir geliştirmemiştir. Kant'ı izleyip 147 tüm organiann birbirleriyle bir
.

82 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


amaç birliği içinde bulunduklannı iddia ederek organızmanın bir bütün olarak
çalıştığını düşünüyordu. (Bu fikir daha sonra Kielmeyer'in arkadaşı ve öğrencisi
Cuvier tarafından geliştirilmiştir). Kielmeyer'in bu amacın organizmaya nasıl veril­
diği konusunda, güç nereden geliyorsa amacın da aynı kaynaktan sağlandığı
şeklinde genel bir görüşü vardı. Coleman, Kielmeyer'ın bu görüşünün temelde
Hristiyan inancına dayandığını söylüyorsa da buna bir dayanak sağlamıyor. Zaten
Kielmeyer'in Kant'ın bir izleyicisi olduğunu bilmemiz, bir Hristiyan bakış açısını
savunmuş olmasını çok za)'lf bir ihtimal haline getirmektedir. Belki de Kielmeyer
daha sonra göreceğimiz Lamarck'ın fikirlerine yakın fikirler taşıyordu.
Kielmeyer'in görüşleri zamanının damgasını taşımaktadır. On sekizinci
yüzyılın sonlannda, aydınlanmanın akılcı akımı içerisinde, tüm doğanın daha önce
sanıldığından çok daha dinamik ve rasyonel bir yapısının olduğu düşünülmeğe
başlamıştı. Bu dönemde felsefede bir Kant'ın, jeolojide bir Hutton'un, biyolojide bir
Erasmus Darwin'in yetişmiş olması zamanın karakterini yansıtıyordu. Jeolojide ve
biyolojide on sekizinci yüz)lll sonunda meydana gelen önemli yeniliklerde aydınlan­
ma ruhunun ve özellikle dinsel motiflerden uzaklaşmanın etkileri (bu konuda tüm
yazılanlara rağmen) ne yazık ki yeterince incelenmemiştir.

Şekil 33. Canlıların evrimi tartışmasını alevien­


diren büyük Fransız biyologu Jean-Baptiste­
Pierre-Antoine de Mannet de Lamarck (1744-
1829).
142. nona verilen Lamarclı'ın doDmununun lkiyiiziincii yılı
için yayımianmış olan sempozyumdan.

Hem Cuvier ve hem de Lamarck'ta Kielmeyer'in bilimsel faaliyetinin ve


düşüncelerinin adeta birer devamını goruruz. Cuvier daha ziyade anatom

4· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 83


Kielmeyer'in, Lamarck ise daha çok doğa felsefecİsİ Kielmeyer'in uzantısı gibi
görünürler. Kielmeyer'in Cuvier üzerindeki etkisinin kişisel temasa dayandığını
daha önce belirtmiştim.
Hemen tüm popüler bilim tarihleri ve basit ders kitaplan Cuvier'yi evnm
kar§ıtı, afetçi, hatta bazılan yaradılışçı, Lamarck'ı ise evrimin ilk savunucusu,
tekdüzeci ve bilimsel olarak sunarlar. Bu sunumlarda kuşkusuz doğruluk payı da
varsa yaniışiann yeri çok daha büyüktür. Bu yanlışlar arasında en büyüğü ve en
haksızı hiç kuşkusuz Cuvier gibi bir bilimsel dehayı yaradılışçı olarak tanıtmaktır.
Eserlerinin pek çoğunu gözden geçirdiğim ve hakkında pek çok kitap okuduğum
Cuvier tüm yaşamı boyunca kendisine yaradılı§çılık yakı§tıranlan uzaktan olsa bile
haklı çıkaracak tek laf etmemiş, tek satır yazı yazmamışur.
Lamarck, BuiTon'un ya§amın gelişmesi konusundaki fikirlerini birbirine zıt
yönde geli§tiren iki büyük bilim adamının daha ya§lı olanıdır. Asil fakat fakir bir
ailenin on birinci çocuğu olan Lamarck, önce papaz olması için bir Cizvit okuluna
yollanmış, babasının ölümü üzerine asker olmağa heveslenerek Yedi Yıl
Sava§lannda,Willinghausen muharebesinde yararlılık gösterip teğmenliğe yüksel­
mi§tir. Sağlık nedenleriyle askerliği terk ettikten sonra tıp tahsil ederken Fransa'nın
güneyinde bulunan Provance'da botaniğe heveslenmiş, sonunda 24 ya§ındayken
botanik a§kına, tıbbı da bırakarak büyük Fransız botanikçisi Bernad de Jussieu'nün
( I 699- I 7 7 7) öğrencisi olmuştur. I 793 tarihine kadar hemen tamamen botanikle
ilgilenen Lamarck'ın ileride geliştireceği evrim fikirlerinin temelleri ilk botanik
çalışmalannda atılmıştır. Bu dönemde hem hocası Jussieu'nün "doğal bitki sınıfla­
ması" üzerindeki fikirleriı-ı.s, hem de ]ardin du Rol'nın müdürü BuiTon'un yukanda
gözden geçirdiğimiz görü§leri Lamarck üzerinde derin izler bırakmışlardır. Henri
Humbert, Lamarck'ın botaniğe hevesinin zengin bir Akdeniz bitki topluluğunun
bulunduğu bir yerde geli§mݧ olmasının, onu ilk defa tür kavramının karma§ıklıklan
ile kar§ı kar§ıya getirdiğini yazmaktadır1 49• Belki burada öğrendikleri, daha sonra
Lamarck'ın Buifon'un türlerin değişmezliği fikrini terk ederek türlerin evrim geçire­
rek değişebileceği fikrine gelmesinin ilk tohumlannı atmı§tır.
Botanikçi Lamarck'ın ilk ürünü-başlık sahifesinde I 778 yazmasına rağmen­
I 779'da yayımianmış olan Flore Française adlı eseridir. Bu eserin ilk cildindeki Discours
preliminaire ba§lıklı giri§ kısmında Lamarck'ın amacı, tek yönlü, derecelendirilmiş ve
düz bir çizgi üzerinde her bitki türünün kar§ılaştırmalı yapısal ilişkilere göre nerede
bulunması gerektiğini saptamaktı. Lamarck bunda başanlı olamadı ve hocası
Jussieu'nünki gibi cins düzeyinde doğal bir sınıflamayla yetinmek zorunda kaldı. Bu

84 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Dönemtnin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


sınıflamayı yaparken de çağının tüm doğa bilimcileri gibi karma§ıktan basite doğru
dejenere olan bir sistem yaratmaya çalı§tı. Ancak bunu yaparken Lamarek-belki
de Buifon'un üreme teorisinin de etkisiyle-bunun tersinin, yani bir sınıflamada
basitten karma§ığa yükselmenin, pratikte daha kolay olduğunu gördü. Bu "ters
düzen" daha sonra Lamarck'ın evrim fikrini geli§tirmesinde rol oynamı§tır.
Flore Française'in giri§inde Lamarck'ın, Buifon'un canlılann deği§ime uğraması
konusundaki en temel fikirlerinden birini, çevrenin, özellikle iklimin, bitkiler
üzerindeki etkisini detaylı bir §ekilde tartı§tığını görüyoruz. Aynı bitkiden alınan iki
tohumun deği§ik iklimlerde iki deği§ik türü doğurduğunu kaydeden Lamarck, bura­
da türlerin sabit olmayabilecekleri fikrinin ilk ilhamlannı almı§ olabilir. Lamarck bil­
hassa sun'i yeti§tirme esnasında bitkilerin uğratıldığı önemli deği§iklikleri gözledi ve
bunlara, hiç ku§kusuz Buifon'un etkisiyle, tenzil (=degradasyon, alçalı§) adını verdi.
1800 yılında Lamarck evrim hakkındaki ilk fikirlerini açıklarken, gene bu tenzil fikri­
ni kullanmı§, türlerin deği§iminin bir türden diğerine tenzille, yani "alçalmayla"
gerçekle§tiğini söylemi§ti ı �o.
Lamarck'ın ya§amını kaleme alan tüm bilim tarihçileri, büyük biyologun l 799
ilkbahannda henüz Buifon'un etkisiyle türlerin deği§mezliği fikrine bağlı olduğunu,
bunun 1 800 ilkbalıanna kadar geçen dönem içinde deği§tiğini söylüyorlar. Richard
Burckhardt bu deği§imi, Lamarck'ın iki temel konudaki görü§lerinin bu dönemde
deği§mesine bağlıyor: Türlerin soylannın tükenınesi ve ya§amın kendiliğinden
olu§abilmesi Li 1 • Lamarck'ın bu konularda fikir beyan etmesine de hem kendi
ya§amındaki hem de Fransız bilim dünyasında meydana gelen deği§meler neden
oldu. Jardin du Roi, ihtilal hükümetince eski rejimin bir kalıntısı olarak lağvedilip
1 793'te Museum National d'Histoire Naturelle olarak ba§tan organize edilince, botanik
kadrolannda yer olmadığından Lamarck böcek ve kurtlardan sorumlu bir zooloji
profesörlüğüne atanmı§tı. Burada kısmen eski ve müteveffa arkada§ı]ean-Guillaume
Bruguiere'in ( 1 7 49- 1 798) kurtlar üzerine yaptığı incelemeleri sürdüren Lamarck,
aynı zamanda kendisinin "omurgasızlar" (invertebrata) adını verdiği hayvaniann genel
bir sınıflamasına da giri§ti. 1 799'da yayımlanan Yeni bir kabuklu sıniflamasına medhalı.12
adlı makalesinin hemen akabinde ya§ayan kabuklu türleri ile fosil kabuklular
arasındaki ili§kiler gündeme geldi. Bu soru gerçi Paris'teki bilim dünyasını en az dört
yıldır meşgul ediyordu. Cuvier ve Geoffroy'nın 1 795'te mamutun Asya ve Afrika fil­
lerinden ayn, artık nesli olmayan bir fil türünü temsil ettiğini tespit etmiş olmalan
ve Cuvier'nin bu konudaki klasik yayınlan geçmi§te yaşamı§ bazı tür hayvaniann
artık bulunmadığını tartışma götürmez bir kesinlikle ortaya koymuştu (yukanda 1 9.

4· BöiUm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 85


ve 23. notlara bkz). Şimdi soru, kabuklularda durumun böyle olup olmadığının
tespitiydi (Gerçi Buifon, kabuklular için de durumun aynı olduğunu söylemi�ti).
Bu soru da Lamarck'tan önce soy tükenme olayının tüm canlılan kapsadığı ve
bunun yer tarihinin muhtelif etaplannın belirlenmesinde önemli bir belirteç ola­
bileceği yönünde cevaplandınlmı�tı. Rahip Jean-Louis Giraud Soulavie ( 1 752-
1 8 1 3) 1 53 kısa adı Güney Fransa'nın Doğa Tarihi olan ve 1 780- 1 784 yıllan arasında
yayımlanan sekiz ciltlik eserinin birinci cildinde, MassifCentrale'i Rhône vadisinden
ayıran Vivarais bölgesindeki doğu-güneydoğuya eğimli bir İstifte yüzeyleyen İkinci
Zaman (Triyas-Alt Kretase, yer yer Üst Kretase) tabakalannı inceleyerek bunlar
içindeki fosillerin tabakanın konumuna, yani yaşına göre deği�iklik gösterdiğini gör­
erek Buifon'un daha önce yaptığı genel gözleınİ Vivarais'deki yerel gözlemlerle
" 1 54 1 55
desteklemi�tir: Artık benzerlerini görmediğimiz deniz hayvanlan arasında ammoniıler , belemniıler ,
1 56 157 1 58 " 1 59
horoz ve tavuk da denen terebratulalar , griliıler ve anıroklar vardır. Soulavie, geni� Rhône
vadisinin batı kenannı olu�turan Vivarais'den Aubenas'a doğru inildikçe, alçalan
topoğrafya ile birlikte kar�ıla�ılan yereylerin de gençle�tiğine dikkat etmi�tir.
"
Geometrik olarak en a!jağıdaki tabakalara doğru indikçe, kaçırulmaz olarak daha genç anıtlara doğru ineriz ve

" 1 60
hayvan fosilieri daha iyi korunmuş olarak görünürler ve günümüzdekilere daha çok benzerler. Burada da
Buifon'un inkar edilemez etkisi derhal göze çarpmaktadır. Soulavie, yalnızca zaman
içinde hayvanlar ve bitkiler aleminin deği�tiğini gözlemekle kalmamı�, hayatın
giderek zenginle�tiğini, zaman içinde de denizden karaiara ta�tığını dü�ünmüştür.
Denizlerde kabuklulann daha .gelişmi� diğer hayvanlardan önce ya�adığını not
etmi�tir. Türlerin zaman içinde birbirini izlediğini vurgulayan Soulavie, Buifon'un
yozla�ma fikrinden hareketle, bunun neden olduğu ba�kalaşımın giderek hayvanlar
aleminde deği�ik türlere neden olacağını da açıkça söylemi�tir:
11 36 1 . Doğanın Kralının şaheseri olan insanın bile yozla!jtığını, piçlqtiğini görmüyor mu)uz? Vücudunun
güzelliği ni oluşturan, muhteşem şekilleri ve etkileyici oranlan kuzeyin iç kapayıcı ikliminin etkisiyle bozulmuyor mu?
Yozla!jmış Lapon, eğer doğa tarihi bu acayip değişimin süreçlerini incelemeseydi, ba!jka bir kökendcnmiş gibi
gözükmez miydi?
362. Benzerlerinin denizlerimizde aruk görülmediği fosil kabuklannı kireçta!jlannın egemenliğinin ilk
çağında gözlerken, bunlann dış düzenlerinde gene de denizler imparatorluğundaki bir sonraki nesle ait ailelerin ilk
161
çizgilerini buluyoruz. 11

Görüldüğü gibi Soulavie, Buifon'un atmadığı adımı atarak, onun "yozla�ma"


dediği ba�kalaşım sürecinin zamanla yeni türleri yaratacağını söylemiş, buna pale­
ontolojiden de destek göstermiştir. Ancak Rappaport'un belirttiği gibi, Soulavie'nin
fikirleri eserinin tümünde tutarlı değildir. Mesela, içinde yaşadığı zamanın düşünce
dünyasının esiri olmaktan da kurtulamayan Soulavie bir taraftan zenginliği artan

86 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


doğanın diğer yandan ya�lanmakta olduğunu, eskiden yarattığı maden yataklannın
artık günümüzde olu�madığını yazmı�tır 162 • Ancak Soulavie'nin kitabının, BuiTon'un
hem gözlemlerine hem de dü�üncelerine yönelttiği sert ele§tirilerine rağmen okun­
duğu ve Lamarck gibi spekülasyondan çelcinmeyenler üzerinde önemli etki yaptığı
ku§kusuzdur.
On sekizinci yüzyılın son on yılı içinde evrim yanlısı fikirleri dile getirenierin
ikisi Büyük Britanyalıdır: İngiliz tıp doktoru ve §airi Erasmus Darwin ve İskoçyalı
bilgin James Hutton. Bu iki insan arkada§tır ve evrimle ilgili fikirlerini aynı yıl
yayımlanan kitaplarda dile getirmi§lerdir. Daha sonra evrime uygun bir mekanizma
teklif ederek hem bu fikre hem de kendisine ölümsüzlük kazandıracak olan Charles
Darwin'in dedesi olan Erasmus Darwin ( 1 73 1 - 1 802: Şekil 34) 163 , 1 794 yılında
yayımladığı ,?ponomia adlı kitabının "Üreme üzerine" (On generation) ba�lıklı 39.
kısmında önce kurbağa, kelebek gibi tekil hayvaniann ya§amlan süresince meydana
gelen deği�imlere dikkat çekmekte, daha sonra kasıtlı olarak at, sığır veya köpek
yeti§tiricilerinin hayvanlarda kimi özellikleri daha belirgin yapabilmek için husule
getirdikleri deği§iklikleri anlatmaktadır 16+ .

Şekil 34. i lk kendi içinde tutarlı ve kapsamlı evrim


teorisini geliştiren Ingiliz tabibi ve şairi Erasmus
Darwin (1731-1802) aynı zamanda evrim göriişiinii
bilim diinyasına kabul ettiren Charles R. Darwin'in
da dedesiydi . J.l< ,..,,l l... 1 > \ l(\\ l ,
lı• n ı! 1 ı ı l 1 · ,1> \\ ı n.!lı , , .ı llol•
King-Hele'in 34. nona verilen kHabından. Ll ..
'\.uWlf ıl l'· ,,., , c . ıı. f·

Buradan Darwin anormal doğanlara geçerek bu tür anormaliiiderin ebeveyn­


"
den çocuğa geçen cinsten olduklannı vurgulamaktadır: Bu tür �eki! anormalliklerinin çoğu
ırsidir ve yeni bir tür olmasa bile, hayvanın deği�ik bir şekli olarak süregelir. Ben her ayağında ilave bir tırnak t�ıyan

4· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 87


" ı 65
bir kedi soyu gördüm; aynca ilave bir parmağı olan tavuklar ve ayaklannda kanatlan olanlar. Darwin,
canlılann tek bir iplikçİkten türediklerini sanıyordu. Canlı, annenin içinde bu tek
iplikçİk üzerine in�a ediliyordu. Darwin, her canlının kısmen kendi eforu kısmen de
çevrenin baskısıyla deği�ikliğe uğramasının kaçınılmaz olduğunu iddia ediyordu.
1 1 Erkekler arasındaki mücadelenin nihai nedeni en güçlü ve en raaı hayvanın türü sürdürmesi ve türün bu şekilde

" ı 66
gelişmesi olarak görülüyor. Darwin, benzer �ekilde, yiyecek bulabilmek için de organiz­
manın çevreye uyum sağladığını iddia ediyordu. Bazı ku�lann gagası fıstık kabuk­
lannı kırmak için, diğerlerinin daha sert tohumlan yemek için, bazı diğerlerinin de
yumu�ak ve nemli toprak içinde kurtçuk aramak için geli�mi�tir. Bütün bunlar
sayısız nesiller boyunca yiyecek ihtiyacını daha kolay ka�ılayabilmek için geli�mi�tir.
Darwin, tüm ya�amın basit bir iplikçİkten türediğini, çevrenin baskısı altında sürek­
li geli�erek bugüne geldiğini söylüyordu.
Darwin'in dediklerini doğaya yaptırabilmesi için çok, ama çok uzun bir
zamana ihtiyacı vardı. Onu dajeolog dostujames Hutton l 788'de yayınladığı klasik
makalesinde geli�tirdiği yer davranı�ı kuramıyla temin etmi� bulunuyordu.
Hutton'un me�hur eseri yerin mevcudiyetinin ne ba�langıcının bir izi ne de sonunun
herhangi bir habercisi olduğu sözüyle bitmiyor muydu? Bu adeta
Anaksimandrosvari sonsuz zaman manzarası hiç ku�kusuz Darwin'i cesaretlendiren
faktörlerden biriydi. Fakat Hutton'un bizzat kendisi de 1 794 yılında yayımladığı üç
ciltlik büyük bilgibilim (=epistemoloji) kitabında türlerin üzerindeki çevre baskısını
dile getirmi�, bunu yaparken de Erasmus Darwin'in torununun 65 yıl sonra kul­
lanacağı dile çok benzer bir dil kullanmı�tır:
"
Eğer insan hayvanlar a.Jemine ait olmanın dışında hiçbir ilkeye bağlı olmadan yaşasaydı, diğer hayvanlar

arasında insan kendisini doğanın gereklerine karşı en az koruyabilen olurdu; ve rakipleri veya düşmanlan olan
diğerleriyle başa çıkmakta yeterli beceriye sahip olamazdı. Dolayısıyla en sağlıklı ilkeler ışığında denebilirdi ki, bu
11 ı fi7
durumda, insan türü dünyada ilk SO}U tükenecek ol andır.

Hutton, her bitki ve hayvan türünün "mükemmel bir akılla" ("in perfect wis­
dom ") hareket ederek canlılar dünyasının kavgalan arasında kendini korumak ve
ırkını çağaltmak amacını güttüğünü yazmı�tırı68• Bu fikirler yanm yüzyıl sonra
Charles Darwin'i meşhur edecek fikirterin parçalan olduklan gibi, Maupertuis'in
yanm yüzyıl önceki fikirlerinden etkilendikleri de muhakkaktır. Pek çok açıdan, on
sekizinci yüzyılın Akıl Çağı'nın dü�ünürleri ve doğa bilimcileri (ekseri halde bunlar
aynı ki�ilerdi), evrim fikrinin geli�mesi için gerekli sorunsalı vazetmekle kalmamı�lar,
on dokuzuncu yüzyılın, hatta yirminci yüzyılın bu sorunsal için bulacaklan cevap­
Iann ilk tohumlannı da ekmi�lerdir.

88 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


On sekizinci yüzyıl, hem jeolojik zaman içerisinde canlılann değiştiği gözlemi­
nin yapıldığı hem de biyolojik olarak canlılann değişmesine imkan verecek mekaniz­
malann araşunldığı bir zaman dilimi olmuştur. Aynca biyolojik değişimi mümkün
kılacak çok uzun zaman dilimlerinin gerçekten geçmiş olduğu da ilk defa bu
yüzyılda bilimsel bir çıkanın olarak taruşılmaya başlanmışur. Tüm bu gelişmenin
arkasındaki büyük kaynak, hiç kuşkusuz Bulfon'du. O olmadan evrim fikrinin ve
evrim mekanizmalannın çok daha geç ortaya çıkmış olacaklan kuşkusuzdur.
Fakat bu yüzyılda Bulfon'dan bağımsız bir diğer fikir evrim hakkındaki
düşüncelerin gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur ki bu da ilerleme, eski tabirle
terakki fikridir. Bu fikir eski olmakla birlikte, on sekizinci yüzyılla beraber giderek
artan bir ivme kazanmış, hemen hemen atom bombasının I 945 yılında ilk defa kul­
lanılmasına kadar da genelde okumuşlarca kabul görmüştür. İlk defa atom bombası
pek çok entelektüeli bilimsel ilerlemenin insan varlığının da otomatikman ona para­
lel ilerlemesi anlamına gelemeyeceği fikrine getirmiştir. Günümüzde pek çok
entelektüel arasında gücünü-ne yazık ki-kaybetmiş olan ilerleme fikri 1 789
Fransız ihtilali'nden önce entelektüeller arasında sık konuşulan, varlığından şüphe
edilmeyen bir olguyu dile getirdiğine inanılan bir fikirdi. Ancak bu fikir, doğanın
yavaş yavaş yaşlanmakta, hatta ölmekte olduğu fikriyle de paralel olarak yaşamını
sürdürüyordu. Bulfon gibi doğa bilimciler hep en karmaşık, en gelişmiş türlerden
ba§layıp bunlann giderek yozla.!jmasıyla daha alt ya§am türlerinin olu§tuğuna
inanıyorlardı. Fransız ihtilali'nden sonra dinsel dü§üncelerin rağbetten dü§meleri ve
Tann fikrinin eski saygınlığını kaybetmesiyle ilerleme fikri büyük bir ivme kazandı.
Değişme artık mutlaka yozlaşma demek değildi. Lamarck'ın fikirlerini bu yeni iler­
leme heyecanı ışığında ele almak zorundayız 169
Lamarck, geçmişte yaşamış kabuklulann bugünkü kabuklulara benzemediğini
kendisi de gördükten son ra, bunu şu dört yoldan birinden giderek yorumlayabilirdi:
1) Eski kabuklulann soyu tükenmi§tir; 2) Eski kabuklular başka bir yöreye
göçmüşlerdir; 3) Eski kabuklular bir afet sonucu ortadan kalkmışlardır; 4) Eski
kabuklular evrim sonucu yeni kabuklulara dönܧIDܧlerdir. Lamarck canlılann
sürekli bir seri oluşturduklanna inandığı için afetli veya afetsiz soy tükenınesi fikrine
sıcak bakmıyordu. Bulfon'un uzun uzun üzerinde durmu§ olduğu göç fikri de
Lamarck'ı ikna etmemişti. Sonuçta Lamarck zaten eğilimli olduğu canlılann evrim­
le§mesi fikrini jeolojik zaman içerisinde canlılann değişiminin sebebi olarak ileri
sürdü. 1 80 1 'de, evrim ile ilgili fikirleri ilk defa yayımlandığı zaman, Lamarck
kendiliğinden yaşamın ortaya çıkmasının akabinde Doğanın her şeyi zaman ve şart-

lt· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 89


lar çerçevesinde olu§turmu§ olduğunu söyledi. Bunun detaylan, bu ilk yayında
yoktu. Lamarck burada yalnızca deği§en §artlann organizmada yeni huylar yarata­
cağım, bu huylann da vücudun belirli organlannı diğerlerine nazaran daha çok
geli§tireceğini söylüyordu. Lamarck fikirlerini I 802'de yayımlanan Canlı Vücutlannın
Organizasyonu Üzerine Ara;tırmalar (Recherches sur l'Organisation des Corps Vivans) adlı
eserinde geli§tirdi ve nihayet 1 809'da büyük klasiği ;:;:,oolojik Felsefe'yi (Philosophie
Zoologique) yayımiadı (Şekil 35) 1 70. Bu büyük eserin birinci cildi evrimin mekaniz­
masına aynlmı§tır ki burada Lamarck iki önemli yasayı dile getirir. Birincisi, daha
çok kullanılan vücut kısımlannın, organlann, diğerlerine nazaran daha çok
geli§eceği, ikincisi de bireyin ya§amı esnasında vücudunda çevre baskısıyla olu§acak
deği§imlerin doğrudan bireyin çocuğuna yansıyacağı.

PHIL O SO P HIE
ZOOLOGIQLE,
ou

EXPOSITION
Des Considerations relatives it l'histoire na tureUe
des .Animaux ; a la di versite de leur organisati•Jn
et des facu1tes qu'ils en obtienneot ; aux cau!'es
physiques qui maiotieonent en eux Ja vie ct
doonent lieu aux mouvemens qu'i1s exticutent;
-enfin , a celles qui produisent , les unes le seoti­
men t , et les autres l'iotelli geoce de ceux qui eıı
sont doues ;

PAR J. - B. - P. - A. LAMARCK ,
Pnıfrı.scar de ZooJoc:i� n. Mı:ıliaıa d'Ristoin: Jlhuı.uUt, 1ıluııbn d�:
l"hı.sUtut de Fr.ıace et cU Ja Liaiou d'Rouucor , .ıe b Societi Pbi­
lom:ıtiqll.C de PnU , de ullcdea: NuouJittu de Moıcoa , lluı:ıbn
<.ol'ft..)polulnt de l'A.udfaUe Ro.!�le du Sdoeııcu ek MoQidı, de.
la Sodeı.; dnAmit de: la Nı.ıare Üt Berlin • ık la SoeiO:ti Mldinhı.
d'Eızı.uluıoo de Borduaı , de edi� d'Asricu1lun:, Scirac:c. .ı Ar�
dr Sıntboa.r; , de cdk d'Atricultore dıı J�rttaıfat de I'Oi.u ,
de c:dlc d'Asrkalıore de L7oD , A.uO(:ii libn Je la Soci.;ı• (lu
Pbarmacicın dt P�n• , rıc.

TOME P REJiUER.

A PAR I S ,
�DENTU, Libraire . rue du Po nt de Lodi 1 'i0• 3 ;
(:b.u L'Al..i"TEU R, an Mu.sCum d'llıstoire !'atu.rclle (Judin
desPl>nı.. �
Şekil 35. Lamarck'ın an büyük eseri kabul adilen Phi/o­
:r.ı. nccc. ıx. sophie Zoologlque'in serlevhası (1809).
Çevre baskısıyla organın geli§mesi, Lamarck'ın en çok yanlı§ anla§ılan ve bu
nedenle de en çok saldınlan kavramlanndan biri olan iç his (sentiment interieur)
sayesindeydi. Bu iç his, pek çoklannın sandığı gibi herhangi bir gizli, esrarengiz güç
veya hayvanın §uurlu bir arzusu değildi. Lamarck, organizmalann isteyerek
yaptıklan bazı hareketlerin huy haline geldiğini görmܧtÜ. Bu huylar da vücut
içinde bir sinir sıvısını harekete geçirerek huyda kullanılan organiann geli§mesine

90 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


Bundan önce de Peter Simon Pallas'ın Vilyui nehri boyunda kürklü bir
gergedan bulmu§ olması 1 7 1 ve yüzyıllardır mamut buluntulannın sık sık et parçalan,
hatta kan pıhtılanyla birlikte bulunması bu hayvaniann öldükten çok kısa bir süre
sonra donduklannı göstermekteydi. Ama yenilebilecek kalitede etin bulunması, fosi­
lin öldükten en çok birkaç saat sonra tamamen donduğunu göstererek Cuvier'ye
ölümün ve donmanın çok hızlı cereyan ettiği dü§Üncesini ilham etmi§ti. Mamut
kürklü bir fil olmakla beraber herhalde bugünkü dondurucu ortamda ya§ayıp
yiyeceğini temin etmi§ olamaz diye dü§ünüyordu Cuvier. Dolayısıyla maroutlan
öldürüp donduran olay aynı zamanda çevre §artlannı da kalıcı biçimde deği§tirmi§
olmalıydı. Mamut ve kürklü gergedan kadavralannın tüm Sibirya'ya ve Kuzey
Avrupa'ya saçılı bulunması, bunlann denize! fosillerle ili§kileri, Cuvier'ye bu hay­
vanlan öldüren ve ortamı soğutan afetin bir su basması olabileceği fikrini ilham
etmi§ti. Zaten devrin Alman Pallas, Leopold von Buch, İsviçrelijean-Andre De Luc,
İskoçyalı Sir James Hall, Fransız Andre Chrysologue de Gy1 72 gibi pek çok jeologu
ve Cuvier'nin ilham aldığı Alman anatom Johann Friedrich Blumenbach ( I 752-
1 840) da böyle dü§ünüyordu 1 7 3 • Bu su basması niçin olmu§tu? Cuvier bu soruya
cevap aramağa kalkı§madı. Yukanda değindiğim gibi, bir kometin dünyaya
yakla§arak böyle bir afete neden oliDU§ olabileceğini çevresindekilere söylediğini
biliyoruz; ama bunu hiçbir zaman ciddi bir bilimsel hipotez olarak yayınlamadı.
Bunun nedeni Cuvier'nin gerçek bir ampirisist, yani gözlem tutkunu, tam bir pozi­
tivist olmasıydı. Cuvier kendini gözlemin bir adım dı§ına çıkınağa yetkili görmüyor­
du; Lamarck gibi çıkanlara da müthi§ kızıyordu. Bilimin temelsiz tahminlerden, ras­
gele uydurulmu§ varsayımlardan çok zarar gördüğü kanısındaydı. Jeolojinin
geçmi§te böyle uydurma görü§lerin dile getirilmesi yüzünden ciddiye alınmarlığına
inanıyordu. Şimdi yapılması gereken, verilerin pozitif ı§ığında büyük bir dikkatle yer
tarihini ba§tan kurmağa çalı§maktı. Cuvier, Chrysologue de Gy'nin 1 806 yılında
yayımlanmı§ olan jeoloji kitabı hakkında akarlerniye Haüy ve Lelievre ile birlikte
sunduğu (fakat kendisinin tek ba§ına kaleme aldığı) me§hur raporda paleontolojinin
kendi geli§tirdiği kar§ıla§tırmalı anatarnİ yöntemleri sayesinde jeolojiye sunduğu
yeni gözlem ve çıkanın imkanlannı tartı§IDı§, burada döne döne varsayımdan
kaçarak gözleme önem verilmesi gereğini vurgulamı§tırm.
Cuvier, mamutun soyunun aniden tükenmi§ olduğunu göstermekle kalmıyor,
hiçbir yerde mamut iskeletleriyle birlikte insan fosilieri bulunmamı§ olduğu için,
insanın maroutlar ortadan kalkar kalkmaz ortaya çıktığını iddia ediyordu. Mamut
ne hızla yok olduysa insan da aynı hızla var oluvermi§ti. Bu gözlemler, Cuvier'yi

92 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


hayvan türlerinin zaman içindeki değişimlerinin yavaş yavaş olamayacağı konusun­
da ikna etmişti. Cuvier, giderek gençleşen tabakalar içindeki hayvan fosillerinin
değiştiğini inkar etmiyordu. Sorun değişimin hızıydı. Cuvier sayiann ortadan
kalkışının ani afetler esnasında olduğunu iddia ediyordu. Geçişlerin çok ani
olduğunu gösteren jeolojik gözlemlere ilaveten, Cuvier günümüzde bir türden
diğerine yavaşça geçişi gösterecek herhangi bir değişim görülmediğini de vurgulu­
yordu. Fransız ordusunun kalabalık bir bilim adamı grubuyla ı 798- ı 80 ı yıllan
arasında Napolyon kamutasında Mısır'a yaptığı sefer her ne kadar askeri bir
hezimetle sonuçlanmışsa da, bilim adamlan bu maceradan elleri dolu dönmüşlerdi.
Mısırdan gelen bilimsel ganimetler arasında firavun mezarlannda mumyalanmış
olarak bulunmuş timsahlar, ibis kuşlan, maymunlar vs. ı 802 yılında Lamarck,
Cuvier ve Lacepede'in imzalannı taşıyan bir raporda kısaca tasvir edilerek bunlann
bugünkü karşılıklanndan hiçbir farklan olmadığı vurgulanmıştı. Bu Cuvier için
büyük bir zaferdi. Aradan geçen "kırk yüzyıla" rağmen hayvaniann görünüşlerinde
en ufak bir değişikliğin meydana gelmemiş olması, Lamarck'ın türlerin ufak
değişimlerle yavaş yavaş değiştİkleri tezine karşı güçlü bir veriydi 1 75.
Cuvier ve Lamarck ile beraber on dokuzuncu yüzyılın ilk yılianna ve böylece
hem canlılar hem de cansızlar aleminde geçmişte çok önemli değişiklikler
olduğunun tüm bilim dünyası tarafından kabul edildiği bir döneme gelmiş bulunuy­
oruz. Bu yıllarda bilim dünyasındaki en büyük sorun bu değişikliklerin hangi hızda
ve hangi mekanİzmalarla meydana geldiği idi. Herkes canlılar alemindeki değişiklik­
lerin cansız çevredeki değişiklikler sonucu olduğunda hemfikirdi. Bu nedenle önce
cansız çevrenin davranışının sorununun çözülmesi gerekti. Cansız çevrenin ne
şekilde davrandığı anlaşılır anlaşılmaz, canlılar alemindeki değişikliklerin de hız ve
mekanizması hakkında ilk ciddi varsayım ortaya geldi.

Rastgele değişim ve çevreyle uyumlu canlılar: Modern evrim


fikirlerinin jeoloji etkisinde oluşması
On dokuzuncu yüzyıl başına kadar canlılar aleminde yeni türlerin ortaya çıkması
fikrinin önündeki en ciddi engel, bilinen en eski zamanlardan beri halen yaşayan
canlılann dışında yeni türlerin ortaya çıkmamış olmasıydı. Haien yaşayan canlılann
kökeni belli bir zamana uzandınlabiliyor, bundan önceki canlılann da halen yaşayan
canlılarla herhangi bir ilişkisinin olamayacağı, çünkü aniann tamamen başka türlere
ait olduklan ileri sürülüyordu. Bu fikri Cuvier ilk defa 1 8 ı 2'de yayımlanan meşhur

4· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 93


esen Dört Ayaklı Hayvaniann Fosil Kemikleri Üzerine Araştırmalar'da zengın fosil
malzemesine dayanarak vurgulamış, onun öğrencileri de aynı görüşü on dokuzun­
cu yüzyılın ortasına kadar taşımışlardı. Aleide d'Orbigny, 1 849- 1 852 yıllan arasında
yayımlanan büyük eseri, Cours Elimentaire de Paliontologie et de Geologie Stratigraphique'in
birinci cildindeki giriş kısmında jeolojik devirlerin birinden diğerine devam eder
görülen türlerin aslında kötü betimlemelerin neden olduğu yanlış yapılmış teşhisiere
dayanan hatalar olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmi§ti 1 76 . Fakat her şeye
rağmen ya§amın en eski devirlerden günümüze doğru bir geli§me gösterdiğini, her
devirdeki canlılann çoğunun kendinden öncekilerle ve kendinden sonrakilerle bariz
anatomik ili§kileri olduğu kesindi. Ba§tan yaraolmalar fikri bu gelişme bileşenini
açıklamadığı gibi, geli§menin coğrafi dağılımını da açıklayamıyordu: Buffon'un
"yaradılı§ merkezleri" (centres de creation) olarak yorumlamayı tercih ettiği "anavatan"
(patrie d'origine) fikri gerçekten doğruya benziyordu. Belirli soylar belirli yerlerde
gelişmi§ti.
Charles Lyell'in 1 830- 1 833 yıllan arasında ilk baskısını yayımladığı ]eoloji'nin
Prensipleri adlı temel eseri hemen herkesi ikna etmemekle beraber jeolojide
Hutton'un bakış açısını tekrar tartı§malann odağı yapınağa muvaffak olmu§tU.
Yirmi yıl sonra, yani 1 850 yılında, Lyell benzerlerinin en eskisi ve en prestijlisi olan
Londra jeoloji Gerniyeti'nin (The Geological Sociery) yıllık toplanusında başkan olarak
konuşmasını yapuğı zaman, güneelci ve büyük ölçüde tekdüzeci görü§ artık jeolojik
araşurmalarda geçmişçi ve afetçi görüşü savunmaya itmiş durumdaydı. Üstelik
sadece biri dışında bugün kullandığımız tüm jeolojik devirler tanımlanmışlardı. Bu
devirlerin karşılığı olan kayaç "sistemleri" yalnız Avrupa içinde değil, tüm kıt'alarda
jeolojik kronolojiyi kurmağa ve kıt'alararası deneştirmelere imkan veriyorlardı. Bu
kuşkusuz on dokuzuncu yüzyılın en gözde bilimi olan jeoloji için göz kamaşuncı bir
ba§anydı. Lyell'in konuşmasının hemen ardından büyük sömürge imparatorluklan
ana vatanlannda olduğu gibi sömürgelerde de hızla jeoloji servisleri kurmağa,
giderek artan enerji ve hammadde ihtiyacını sayılan çığ gibi büyüyen usta
jeologlann ellerine bırakınağa başladılar1 77•
Tüm bu parlak ilerleme öyküsü içinde olduğu yerde sayan tek konu yaşamın
gelişmesiydi. Hem anatomik hem paleontolojik inceleme malzemesi on dokuzuncu
yüzyılın ilk yansında çığ gibi artmışu. Paleontolojik malzeme Lyell'in tekdüze yaşam
tarihi ümidini söndürmüştü. Yaşamın gerçekten ilk zamanlardan günümüze geli§ip
serpildiği görülüyordu. Anatomik malzeme de canlılann birbirleriyle sanıldığından
çok daha yakın ilişkileri olduğunu gösteriyordu.

94 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


sürülen gözlemlerin ne birliği, ne aynılığı gösterdiğini, ne de sanıldığı gibi yeni bir
ilke ortaya koyduğunu söyledi. Geoffroy'nın bu sert ele§tiriye verdiği cevap hem
yumu§ak hem de içerikten yoksundu. 22 Mart ve 5 Nisan'daki toplantılarda Cuvier,
Geoffroy'nın da incelemi§ olduğu dil kemiğini ele alarak bunun dört ayaklılarda ve
ku§larda gösterdiği deği§iklikleri büyük bir detayla anlattı ve bu deği§ikliklerin
GeoiTroy'nın iddia ettiği plan birliğinin olmadığını gösterdiğini ileri sürdü. Cuvier
arkada§ı Geoffroy'ya hayali planlar pe§inde ko§maktansa her hayvanın çevresiyle ve
kendi içinde gösterdiği uyumu incelemesini, kar§ıla§tırmalı anatominin her §eyden
önce hayvanın fonksiyonlan temeline oturması gerektiğini, bunun yegane gerçek
ilke olduğunu söyledi 1 78•

Goethe ve yaşamın evrimi fikri


Paris Bilimler Akademisi'nde olan bu taru§manın haberi o zaman Weimar'da bulu­
nan Goethe'ye ula§tığında, büyük bir §air olduğu kadar büyük de bir doğa bilimci
olan evrensel dahi (Şekil 38) müthi§ heyecanlanmı§, kendisini 2 Ağustos'ta görrneğe
gelen sekreteri Johann Peter Eckermann'a ( I 792- I 854) " Ee, bu büyük olay hakkında nr

dü�ünüyorsunuz' Volkan nihayet patladı. Her şey alevler içinde. Bu artık kapalı kapılar ardında yapılan bir tartışma

değildir " demi§ti.

Şekil 38. Goethe'nin 1 835 yılında Angelica


Faclus tarafından yapılmış bir kabartması.
178. nona verilen Artemis-Verlag baskısından.

Goethe'nin, haberleri Weimar'a henüz ula§makta olan ve Fransa'da kral X.


Charles'ın tahttan uzakla§ması ve Louis-Philippe'in kral olmasıyla sonuçlanan
"Temmuz İhtilali"nden bahsettiğini sanan Eckermann, " Feci bir olay! Ama bilinen şartlardan

96 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


"
ve böyle bakanlardan sonunda kral ailesinin kovulmasından başka ne beklenirdi' diye cevap verince,
" " "
Goethe Sevgili dostum galiba bir yanlış anlaşma oldu diyerek Onlardan bahsetmiyorum. Ben
bambaşka şeylerle ilgiliyim. Ben Akademi'de herkesin önünde parlayan ve bilim için son derece önemli olan
"
Cuvier ve GeoiTroy de Saint-Hilaire arasındaki münakaşadan bahsediyorum sözleriyle devam
etmi§tir ı 79 •
Goethe'nin bu kadar heyecanlanmasının nedeni, kendisinin de GeotTroy'nın ve
Lamarck'ın fikirlerine benzer fikirleri henüz 1 780'lerde geli§tirmi§ olmasıydı.
1 7 7 l 'de arkada§ı Johann Heinrich Merck'in ( I 7 4 1 - 1 79 1 ) te§vikiyle anatomik
çalı§malanna ba§layan Goethe, 1 775'de Weimar'a gittikten sonra bu çalı§malanna hız
vermi§, 1 786'da Amsterdam'daki ünlü anatom Pieter Camper'e ( 1 722- 1 789) insanlar­
da üst çene ara kemiğinin bulunduğu ke§fini içeren bir yazısını göndermi§tİ ı so. Bu
yazıya Goethe büyük önem veriyordu , çünkü o tarihte anatarniann ekserisi insanla
hayvanlar arasında anatomik yönden de farklılıklar olduğuna dayanarak insanın
hayvandan türemi§ olduğu fikirlerine soğuk bakıyorlardı. Üst çene ara kemiğinin
insanda gılya bulunmayı§ını bu önemli farklardan biri addeden Camper de bunlar
arasındaydı. Goethe'nin yazısını çok sıcak kar§ılamakla beraber amacını anlamamı§
göründü ve cesaretini kırdı. Bundan kırk yıl sonra, 1 824'de yukanda bahsi geçen
Alman anatomu Johann Friedrich Blumenbach ( 1 752- 1 840) Goethe'nin ke§fini
bağımsız olarak tekrarladı.
Goethe hem yaptığı kemikbilim (osteoloji) çalı§malannda hem de bitkilerin
uğradığı deği§iklikler hakkındaki incelemeleri sonunda tüm canlılann tek bir büyük
aile olduklan fikrine varmı§tı. Bu çalı§malannda anatomiden farklı olarak canlılann
§ekil özelliklerini incelemi§, canlı organlannın ve organ gruplannın §eki! evrimleri
üzerinde durarak canlılar arasında §eki! kar§ıla§tırmalan yapmı§tı. Goethe bu
çalı§malanna Morfoloji (§eki! bilimi) adını vermi§ti ı s ı . Burada Cuvier'nin anatom
olmasına kar§ılık hem Lamarck'ın hem de GoetTroy'nın morfolog olduklannı vurgu­
lamalıyım. Anatom yalnızca tasvirle uğra§ır; morfolog ise §ekillerin yorumuyla ilgi­
lidir.
Goethe'nin heyecanı genelde 1 830'lann bilim dünyasınca payla§ılmadı.
Tartı§madan genel kanıya göre Geoffroy yenik çıkmı§, Cuvier bir kez daha
canlılann zaman içinde tedrici olarak deği§tiğini ileri süren fikirlerin temelsiz
olduğunu ispat etmi§tİ. Değijim olduğu kujkusuzdu. Hayvanlar dünyanın ilk çağlannda
olduklan gibi değillerdi bugün. Ama sözümona pek çok defalar olmu§ olan bu
deği§im ani ve hemen hemen evrensel oluyordu hep ve dünyamızın uğradığı tahmin
edilen evrensel jeolojik afetiere bağlıydı.

4· BölOm DARWlN'E KADAR YAKlNÇA,DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 97


Lyell ve Darwin
Fakat I 830 aynı zamanda Lyell'in ]eoloji'nin Prensipfen'nin ilk cildinin yayımlandığı
yıldı. Bir yıl sonra 27 Aralık I 83 I 'de Majestelerinin Beagle gemisi İngiltere'den
aynlırken gemi süvarisi FitzRoy Darwin'e gemide giderken okuması için bu eserin
yeni çıkmış olan birinci cildini hediye etmişti 1 82 . Darwin'in Cambridge'den botanik
hacası John Stevens Henslow ( I 796- I 86 I ) da öğrencisine Lyell'in eserini (Şekil 5)
mutlaka okumasını ama içinde söylenenlere asla inanmamasım salık vermişti onu
uğurlarken. Darwin bu gezi esnasında Yeşil Burun Takımadalan'ndan St. Jago'da
(Sao Tiago) yaptığı ilk jeolojik gözlemlerde Lyell'in fikirlerinin o zamanın ekseıi
jeolojik kuramianndan ne denli üstün olduğunu görmüştü 1 83. Her şey eskiden
bugün olduğu gibi oluyor idiyse, gördüğümüz her kayacı veya kayaçlar içindeki
yapılan, içerdikleri fosilleri, kayaç kütlelerinin birbirleriyle olan zaman/mekan
ilişkilerini, bugünkü dünyadaki karşılıkianna bakarak açıklamak, daha da önemlisi,
zamanın etkisiyle bir kısmı harap olmuş nesneleri baştan kurmak mümkün olacaktı.
Darwin, St. Jago'da bunu ilk elden tecrübe etmiş, adanın geçmiş dönemlerdeki
muhtelif çökme ve yükselme devrelerini saptamış, volkanizmanın, içinde günümüze
ait hayvaniann fosillerinin bulunduğu bir kireçtaşı ünitesi ile ve muhtelif yaşlardaki
volkanizma ürünlerinin de birbirleriyle olan ilişkilerinden adanın uzun ve tedrici
gelişen volkanik tarihçesini çıkarmıştı. Aynca Darwin St. Jago'da sahilde güncel
çakıltaşlannın oluştuğunu gözlemişti ı s-ı.
Eğer geçmişte her şey günümüzdeki gibi oluyorsa, bugün karşımızda duran yer
şekillerinin ve o yer şekilleri içinde gördüğümüz jeolojik yapılann oluşması için
muazzam bir zamana ihtiyaç vardı. Tarihsel coğrafya ile günümüzdeki coğrafyayı
karşılaştırdığımızda ancak ufak tefek değişiklikler göze çarpıyordu: Bazı deltalann
büyüdüğü, bazı volkanik adalann ortaya çıktığı, bazı sahillerden denizin çekildiği,
nchirierin vadilerinde kalmak şartıyla yatak değiştirdiği, bazı sahilterin özellikle
depremler sonrası sular altında kaldığı ... İnsan tarihinin kaydedebildiği değişiklikler
işte bunlardan ibaretti. Halbuki jeoloji bize koca koca kıt'alann sulara hatıp çıktığını,
dağ silsilelerinin oluşup tekrar yok olduğunu söylüyordu. Tarihin kaydettiği ufacık
jeolojik değişiklikler bile yüzlerce, binlerce yıl aldığına göre çok daha büyük olaylar
milyonlarca yıl gerektirmiş olmalıydılar. Darwin Türterin K.Okenı'nde bunu şu sözlerle
"
vurguluyordu: Sir Charles Lyell'injeolojinin Prensipleri adlı muhte�em eserini okuyanlar geçmiş zamaniann
" 1 85
ne kadar uzun olmuş olma•ı gerektiğini hfıla kahul etmiyorlarsa, bu k.iıahı derhal kapatabilirler. Darwin,
Croll'un bir makalesine atıf yaparak, bu araştıncının I 000 ayak kalınlığında
(yaklaşık 300 metre) bir kayaç istifinin tamamen aşınmasının 6 milyon yıl alacağına

98 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


ݧaret ediyor. Ancak Croll haklı olarak 6 milyon yılın ne anlama geldiğini çoğu
insanın anlayamayacağını, bunun için de bir benzetme gerektiğini söylüyor. 83 ayak
4 inç uzunluğunda (yakla§ık 28 metre) ince bir kağıt şeridi bir duvar boyunca
uzatınız, diyor. Sonra bir ucundan onda bir inçlik (-2.5 mm'lik) bir kesimi ݧaret­
leyiniz. Bu yüz yılı, tüm §erİdin uzunluğu da bir milyon yılı temsil eder. Darwin bu
benzetmeyi anlattıktan sonra, yüz yılın iki hayvan yetiştincisinin tüm ya§amlan
boyu yapabileceklerinin tamamını oluşturduğunu, halbuki özel seçme ile oluşturu­
lan hayvan ırklannın meydana getirilmesinin nesiller aldığını hatırlatıyor. Üstelik
doğada hayvaniann değişikliğe uğraması, yetݧtİrme çiftliklerinde kasıtlı olarak
yapılan değişikliklere nazaran çok daha fazla zaman alıyor. Dolayısıyla, evrim sonu­
cu yeni türlerin teşekkülüne çok, ama çok uzun bir zaman gerektiği görülüyor1 86•
Modern jeoloji, diyor Darwin, bu zamanın gerçekten geçmiş olduğunu bizlere
göstermektedir ki bu Lyell'in modern evrim teorisinin ortaya çıkmasına yaptığı en
büyük katkıdır187• Darwin'in tüm ömrünü büyük dağiann olmadığı ılıman bir iklim
bölgesinde geçirmiş olması onu aynen Lyell gibi jeolojik olayiann hızlan konusun­
da yanıltmıştır gerçi. Örneğin, Darwin güney İngiltere'de Weald yapısının aşınma
hızına bakarak bugün 65 milyon yıl önce bitmiş olduğunu bildiğimiz ve sonunda
dinozorlar, ammonitler gibi halk arasında da yaygın olarak bilinen varlıkların soy­
lannın tükendiği Tebeşir Devri'nin (Kretase Devri) 300 milyon yıl önce son
bulduğunu sanıyordu. Bu yanılgı, büyük ölçüde a§ındırma, çökeitme gibi yüzey
olaylarının tekdüze gelişmemesi, bunların bil'akis ihtilaclarla kısa zaman
aralıklannda çok iş yaparak uzun sürelerde adeta rölantide çalıştıklarını takdir
etmemekten gelmektedir. Örneğin, 1 999 Aralık ayının ortasında Venezuela'da mey­
dana gelen ve on binleri cansız, evsiz, barksız bırakan muazzam sel afetinde en çok
zarar veren unsur yer yer 7 metreyi geçen çamur çökellerinin olu§masıydı. Çamur
pek çok kasabayı, bu arada La Guaira şehrini örtmü§, 52.000 ev ve kilometrelerce
yol çamur altında kalmıştı 1 88• Tüm bu çökelİm birkaç gün içinde olmuştur. Normal
şartlarda bir yüzyılda birikemeyen çökel, afet anında birkaç gün, hatta birkaç saat
gibi bir sürede çökelebilmektedir. Hem Lyell hem de Darwin bu tür afet olaylannın
jeolojik zabıtlanna çok dikkat etmemişler, jeolojik zamanı yüzey arnillerinin rölanti
hızlanyla hesap etmeğe kalkmışlardır.
Fakat her şeye rağmen Lyell jeolojik zamanın o güne kadar pek çoklannın
sandığından çok, ama çok daha uzun olmuş olması gerektiğini göstermݧ, bu şekilde
ondokuzuncu yüzyılda MÖ 5. yüzyılda yaşamış İyonyalı doğa bilimcilerin tahmin­
lerine bir dönüş yapmıştır.

4· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 99


Darwin'e prelüd: Robert Chambers ve " Vestiges "
Lyell'in Jeolojinin Prensiplen'nin yayınlanmasından sonra da canlılann evrimine dair
pek çok eser yayınlandı. İngiltere'de bunlann en meşhuru hiç kuşkusuz Robert
Chambers'in ( 1 802- 1 8 7 1 ) anonim olarak yayınlanmış olan Yaradılışın Doğa Tarihinin
İ::::leri (f.estiges of the Natural History of Creation 1 844 ), Fransa'da da meşhur antropolog
Jacques Boucher de Crevec<rur de Perthes'in ( 1 7 88- 1 868) 1 89 beş ciltlik Yaradı/ış
Hakkında'sıydı (De la Creation, Essai sur l'Origine et la Progression des P.tres, 1 838- 1 84 1 ).
Her iki eser de Darwin'den önceki yıllarda canlılann evrimi fikrini gündemde
tutarak toplumun ilgisini bu konuya teksif ettiler. Hele Chambers'in kitabı
İngiltere'de büyük patırtı kopardı, buna rağmen on dört yıl gibi kısa bir zamanda on
bir baskı yaparak 23.350 nüsha sattı. Chambers'a itirazlar iki açıdan yapılıyordu.
Birinci açı dindar çevrelerin kitabın neredeyse ateizme kaçan tonundan duyduklan
rahatsızlıktı. Chambers bu reaksiyonu bekliyordu. Ama bilim çevrelerinden gelen
sert tepki hem yazara hem de halka bilimsel konulann bilimsel verilere dikkat
etmeden tartışılamayacağı konusunda pek güzel bir ders verdi. Chambers ev ödevi­
ni gerektiği gibi yapmamıştı. Kimyacı Lyon Playfair ( 1 8 1 8- 1 898), zoolog-paleon­
tolog Edward Forbes ( 1 8 1 5- 1 854), astronomjohn F. W Herschel ( 1 792- 1 87 1), 1 845
yılında Londra'ya gelen Chambers'a f.est7ges'in yazannın (bunun Chambers'in ken­
disi olduğunu bilmeden) bilimsel gaflannı sayıp dökmüşlerdi. Bilim a.Ieminden en
sert tepki Cambridge'in şöhretli jeoloji profesörü (ve aynı zamanda bir Anglikan
papazı) olan Adam Sedgwick'ten geldi. Sedgwick ( 1 785- 1 873) Chambers'ın fosil
malzemesini bilgili bir şekilde kullanmadığını belgeledi. Şaşılacak bir şekilde,
Sedgwick o zamana kadar karşı olduğu Lyell'in tarafına geçerek jeolojik geçmişte
yaşamın sürekli gelişip gelişmediğinin açık olmadığını yazdı. Ancak uzun tenkirlinin
sonunda Sedgwick kendini ele veriyordu: Onu esas derdendiren f.estiges'in dine
vereceği zarardı. Whewell gibi Sedgwick de eğer f.esitges'de yazılanlar doğruysa
Kutsal Kitap'ın bir yalan, ahiretin ise rahatlatıcı bir masaldan ibaret olacağı endişesini
taşıyordu. Bu nedenle Chambers büyük jeologun bilimsel itirazlannı not etti, kul­
landığı dili ise " en �ağı tabakadan bir yobazın kini ile bezenmiş" 1 90 olarak betimledi.
Chambers'a (ve Boucher de Perthes'e ve onlardan önceki Goethe, Lamarck,
Geoffroy gibi tüm evrim taraftarlanna) yöneltilen en ciddi eleştiri, verilerin nesnel ve
detaylı bir şekilde ileri sürülen iddianın temelinde kullanılmamış olmasıydı. Evrim
fikri yeni değildi. Yeni olmadığı gibi kimse hayvaniann ve bitkilerin zaman içinde
değişikliğe uğramış olduğunu reddetmiyordu. Bilinmeyen, zaman içinde değişime
uğrayan hayvaniann tek bir kökü mü yoksa çeşitli yerlerde çeşitli zamanlarda ortaya

100 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
çıkmı§ deği§ik kökleri mi temsil ettikleri sorunuydu. Bu kökler tekse, aslında man­
zara ta Aziz Agustinus'un gösterdiği gibi Kutsal Kitap'la uyum içindeydi. Tek sorun
tek kökün ürünlerinin ne derece deği§tikleriydi. En büyük muamma da insanın
kökeniydi. Eğer insan da daha alt düzeydeki hayvanlardan türediyse bu Kutsal
Kitap'la tam bir tezat yaratıyor ve aslında dindar ki§ilerin kafasında evrim
dü§Üncesinin kar§ısındaki en güç bariyeri olu§turuyordu. Bu nedenle Buffon- ve
Cuviervari, deği§ik zamanlarda, deği§ik yerlerde yaratılı§ varsayımlan Kutsal Kitap'la
uyum içinde olmamalanna rağmen dini otoritelere daha sempatik geliyordu. En
azından bu suretle insanın Kutsal Kitap'ın betimlediği §ekilde yaratıldığını varsayma
imkanı kalıyordu. Bu konuda ise on dokuzuncu yüzyıl ortası insanlannın gönülleri
rahattı. Mamutlann, mastodonlann, tüylü gergedanlann ve onlarla birlikte bir sürü
Dördüncü Zaman hayvanının ortadan kalktığını gösteren büyük Cuvier, insanın
hiçbir zaman bu hayvanlarla birlikte ya§amadığını ispat etmi§, insan mamutlann
ortadan kalkmasından hemen sonra ortaya çıkmı§, yani belli ki özel olarak
yaratılmı§tı. On dokuzuncu yüzyılda büyük çoğunluk insanın tanrının özel bir
yaratığı olduğundan hala emindi. Onun için, dünya önce hazırlanmı§, sonra
korkunç yaratıklardan temizlenmi§ ve nihayet bugünkü güzel dünyaya insan indiril­
mi§ti.
Ancak bu güzel ve rahat hikaye de muhaliflerden ari değildi. Bilhassa Fransa'da
Abbeville gümrük kontrolörü Boucher de Perthes'in ( I 788- 1 868) Moulin-Quignon
civarındaki mağaralarda I 838'de Dördüncü Zaman hayvan fosilleriyle insan ürün­
lerini bir arada bulduğunu ilan etmesi ortalığı kan§tırdı. Bu iddia gerçi yeni değildi:
ı 829'da İngiltere'de Kent'deki Torquay mağarasında Katalik papazı J. McEnery
mağaranın stalagtitlerden olu§an taban tabakasının altında fosil gergedan ve bazı
diğer Dördüncü Zaman hayvanlarıyla birlikte çakmakta§ından yapılmı§ aletler
bulmu§tU. Prehistoryanın büyük babası denen François Jouannet ( ı 765- ı 845)
ı 8 1 O' da Fransa'nın güneyinde Dordogne'daki Combe-Grenal mağaralarında
Dördüncü Zaman hayvan fosilieri toplamak için kazılar ba§latmı§tı 1 9 1 • Hem o, hem
de Aude bölgesindeki me§hur Bize mağarasını ı 827'da kazmaya ba§layan Pierre
Tournal, buralarda Dördüncü Zaman hayvan fosilleriyle beraber insan fosillerinin
bulunduğunu rapor etmi§lerdi. Ama i§i açığa çıkarmak Boucher de Perthes'e nasip
oldu. ı 84 7 yılında Kelt ve Tufan Oneesi Kalıntılan (Antiquilis Celtiques et Anlidiluviennes:
ı847- ı 864) adlı eserin yayınianınağa ba§lamasıyla Fransız bilim dünyası Boucher de
Perthes'e kaqı olanlar ve ondan yana olanlar olarak ikiye ayrıldı. Jules Yeme'nin
Arz;ın Merkezine Seyahat ( Vıryage au Gentre de la Terre I 866) adlı romanında romanın

4· BölDm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 101


kahramanı Profesör Lidenbrock'un ağzından özetiediği bu tartı§ma büyük ölçüde
İngiltere'de yapılan çalı§malarla Boucher de Perthes lehine sonuca bağlandı.
Önce me§hur paleontolog Hugh Falconer ( I 808- I 865) Sicilya'ya yapacağı bir
geziye giderken Fransa'da Abbeville'e uğrayarak tartı§ılan verileri bizzat görüp çok
etkilendi. Onun tavsiyesi üzerine İngiliz jeologu Joseph Prestwich ( I 8 I 2- 1 865)
arkeolog, nümizmatist ve jeolog John Evans ( 1 823- I 908) ile birlikte Abbeville'i ve
St. Acheul'ü gezerek koleksiyonları ve fosillerin yüzeyiediği çakıl kuyularını gördü.
Dönü§te Royal Society'e takdim ettiği bir tebliğ çok olumlu bir etki yaptı 1 92• Bu
etki yalnızca Prestwich'in saygı duyulan tecrübeli bir jeolog olmasından kay­
naklanmıyordu. Prestwich aynı zamanda İngiltere'den de Boucher de Perthes'in
sonuçlarını destekleyen sonuçlar çıktığını ilan etmi§ti: Peder McEnery'nin
yakınlanndan William Pengelly ( 1 8 1 2- 1 894) Devon'daki Brixham mağarasında
insan fosillerini Dördüncü Zaman hayvanlarıyla bir arada bulmu§tu! İnsanı
kendinden önceki "yaradılı§tan" ayıran perde böylece yırtılmı§ oluyordu 1 93•
Goethe üst çene kemiği arası kemiğini ke§federek insanla ona §eklen en yakın hay­
vanlar arasında hiçbir temel anatomik farkın olmadığını ispat etmi§ti. Şimdi
Boucher de Perthes Fransa'da, Pengelly de İngiltere'de insanın kendisine zamansal
olarak en yakıt fosil hayvanlardan zamansal olarak da aynlamayacağını ispat edi­
yorlardı.
Yıl 1 858, Charles Darwin'in büyük eserinin yayımından yalnızca bir yıl öncey­
di. Darwin'in yakın dostu, jeolojik kılavuzu Sir Charles Lyell, Pengelly'nin bulgu­
lanndan ve Prestwich'in makalesinden son derece rahatsız olmu§tU. İnsanı tanrının
özel bir yaratığı olarak muhafaza etmek artık imkansız görünüyordu. Ama Sir
Charles her §eye rağmen Pengelly'den verileri kendisine bizzat yerinde göstermesini
rica etti.

Charles Darwin ve modern evrim kuramının doğuşu


Sir Charles'ı Brixham'a giden yolda dü§ünceleriy1e ba§ ba§a bırakarak, artık evrim
teorisine nihayet ilk defa tüm bilim alemince ciddiye alınabilir bir §ekil veren arka­
da§! Charles Darwin'in çalı§malanna bir göz atmalıyız (Şekil 39).
Darwin'in eseri, büyük bir deha ürünü olmakla beraber, aynı zamanda
temelleri Miletos'a Anaksimandros ve öğrencilerinin çalı§ma1anna kadar inen,
tüm insanlığın 25 yüzyıldır orasına burasına katkıda bulunduğu, üzerinde
insanoğlunun en saygıdeğer temsilcilerinin adları yazılı muazzam bir zeka ve bilgi

102 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
anıtının üzerine yerleştirilmiş parlak bir taçtır. O taç hiç kuşkusuz onu taşıyanla
birlikte gerçek değerini bulur.

Şekil 39.Charles Robert Darwin (1809-1882) Tür­


/erin Kökenf nin yayımlanmasından birkaç ay sonra.
Tarunu Nora Barlaw'un restore eHIDI otoblyogralislnden (not
194).

Darwin'in I !H türlerin kökeni konusuyla karşı karşıya gelmesi, 1 83 1 yılında bir


dünya turuna çıkmaya hazırlanan Beagle gemisinin süvarisi olan Kaptan Robert
FitzRoy'un ( 1 805- 1 865) gemiye boğaz tokluğuna gelecek "centilmen" (yani üst
sosyal sınıflardan) bir doğa bilimeiye kendi kamarasının yansını verrneğe hazır
olduğunu ilan etmesi ve Darwin'in de hacası John Stevens Henslow'un tavsiyesiyle
"
gönüllü olarak bu sefere katılmasıyla başlar195: H.M.S. &aglldayken Güney Amerika'nın sakin­
lerinin dağılımındaki bazı gerçekler ve bu ku'anın �imdiki sakinlerinin geçmi�ıeki sakinleriyle olan jeolojik iii�kileri
bana çok çarpıcı gelmi�ıi. Bu gerçekler türlerin kökeninini--en bü)iik filozoflanmızdan birinin tabiriyle o esrariann
esrannı-bir miktar aydınlatıyor gibi geldi bana. Vatana dönünce, 1 837'de, onunla ilgili her türlü gözlemi toplayıp
bunlar üzerinde dü�ünerek bu sorunla ilgili bir �eyler yapılabilir gibi göründü. " 196 Darwin büyük klasiği
Tür/erin Kökenz'ni yukandaki sözlerle açar (Şekil 40). Gerçekten de Beagle gezisi
esnasında Darwin'in büyük bir enerjiyle topladığı örnekler ve yaptığı gözlemler, onu
türlerin sabit alamayacaklan fikrine götürrneğe başlamıştı. Güney Amerika'da
Darwin soyu tükenmiş armadillolann fosillerini bulmuştu. Bunlar bugün orada
yaşayan armadillolara benzemekle beraber aniann aynısı değillerdi. Arjantin'de tür­
lerio coğrafi konuınianna göre değişiklik gösterdikleri dikkatini çekmişti: Örneğin
pampalarda yaşayan dev devekuşlan güneye, Patagonya'ya gidildikçe yerlerini daha

lt· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 103
ufak boylu başka bir türe bırakıyorlardı. Bunlann her ikisi de Mrika devekuşuna
benzemekle beraber onun aynısı değillerdi. Ekvador sahiline yakın olan Galapagos
adalanndaki kuşlar ve kaplumbağalann Ekvador'dakilere benzemeleri, buna karşılık
diğer Galapagos adalannda tamamen değişik hayvan topluluklannın olması
Darwin'i düşüneeye sevk etmişti. Galapagos takımadalannda ispinoz kuşu örnekleri
toplarken Darwin, bunlann bir türün ayn değişkenlerine ait olduklannı sanıyordu.
Londra'daki uzman dostlannın bunlann her birinin ayn bir türe ait olduğunu
söylemesi onu çok şaşırttı. Buradaki alaycı kuşlann üç, kaplumbağalann en az iki
türe ait olduklannı da öğrendi. Bu türlerin hepsi de adalara aittiler ve adalann
yakınındaki her iki Amerika'da da görülmüyorlardı. 1 83 7 Mart'ında Darwin not
defterine tür!erin sabit olmadığını, coğrafi malıale ve jeolojik zamana göre değişiklik
gösterdiklerini yazdı. Fakat bu yeni bir buluş değil, herkesin bildiği şeydi. Darwin
bunu 1 859'da Türterin Kökenz'ne yazdığı "Giriş" kısmında çok güzel dile getirir:
11
Türlerin Kökeni haklunda kafa yorarken, organik varlıklann kal"jılıklı aliıkalannı, embriyolojik ilişkilerini, coğrafi
dağılımlan nı, jeolojik sıralan nı ve diğer bazı benzer gözlemleri düşünen bir doğa bilimci her türü n bağımsız olarak
yaraolmadığı ve bir türün değişkenleri gibi diğer türlerden türediği sonucuna varabilir. Böyle bir sonuç, iyi temel­
lendirilmiş bile olsa, bu dünyada bulunan pek çok türü n hayranlığımıza mazhar olan yapı ve uyum mükemmelliğine
"
197 Demek Darwin,
ulaşmak için nasıl değişikliğe uğradığını açıklamadığı sürece tatminkar olmayacaktır.

kendisini türlerin değişikliğe uğrayıp uğramadıklannı keşfeden biri olarak değil,


zaten keşfedilmiş olan bu gözlemi açıklaması gereken bir kişi olarak görmektedir. Bu
kitabın bundan önceki kısımlannda gözden geçirdiğimiz tarih de bu teşhisi zaten
doğrulamaktadır.
1 838 Eylül'ünde Darwin Thomas Robert Malthus'un ( 1 7 66- 1 834) 198 meşhur
Nüfos Prensibi Üzerine Bir Deneme (An Essay on the Principle qf Population) 199 adlı eserini
okumuştur. Geometrik nüfus artışıyla yalnızca aritmetik olarak artan besin miktan
arasındaki matematik ilişkiyi rakamlara vuran Malthus eninde sonunda besin
kaynağındaki kısıtlamanın nüfus aruşına bir kontrol getireceğini vurgulamıştır
(Carlyle, Malthus'un eserini okuduktan sonra ekonomiye "iç kapaucı bilim" { dismal
science} demiştir! 200). Darwin burada türlerin niçin sonsuza kadar artamayacağının,
niçin bazı türlerin çevrede bir afet olmasa da ortadan kalkmalan gerektiğinin
anahtannı bulmuştur.
Tekrar edelim: Türlerin zaman içinde değişikliğe uğradıklan, bazılannın yeni
ortaya çıkuğı, bazılannın da ortadan kalkuğı Darwin'den önce de biliniyordu.
Ancak bunun niçin böyle olduğu, türlerin hangi mekanizmayla ortaya çıkıp neden
yok olduklan muğlaku. Cuvier, Buffon'un organik moleküllerinin hazır canlılar

104 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Şekil 40.Darwin'in Tür/erin Kökeninin
ilk baskısının serlevhası. T H E O R I G fN O F S P E C I E S

BY MEANS OF NATURAL SELECTION,

OR T!fE

PRESERVA.TION OF FA.VOURED RA.CES IN THE STRUGGLE

FOR LIFE.

BY CHARLES DARWIN, 1\LA.,


FELLOW OF TUE ROYAL, GF.OLOGICAL. L'lliNJEAN, ETC., 80CIETIE8 ;
DURtNG U. ll. 8. BF.AOLE'IS YOYA.G.E
ROOND TR"&
AUTIJOR OF ' JOIJR!:U.L OP' RESEJ.RCHY.S
'
WORLD.

L ONDON :
J O HN 111 U RRAY, A L BEMARLE STREET.
1859.

türeteceği tezini açıkça söylemeden kabul etmiş, evrensele yakın büyük afetierin de
türleri silip süpüreceğini öne sürmüştü. Cuvier kendi zamanındaki az jeolojik ve
paleontolojik bilgiyi bu varsayımlar çerçevesinde yorumlamış, öğrencisi Aleide
d'Orbigny bu yorumu on dokuzuncu yüzyılın ortasına taşımıştı. Ancak Lyell'in
güneelci ve tekdüzeci jeolojisi Cuvier'nin evrensel afetlerine olanak tanımıyordu.
Darwin'in kendine verdiği görev tekdüzeye yakın bir fiziksel gelişmesi olduğu sanılan
bir dünyada türlerin köken ve sonlannın nedenlerini araştırmaktı. Malthus'un kitabı
birdenbire Darwin'e aradığı anahtann birini, türlerin ortadan kalkma mekaniz­
masını vermişti.
Türlerin nasıl ortaya çıktıklan sorununa ıse Darwin aynen Buffon, Goethe,
Lamarck ve Geoffroy gibi önce tür içi değişiklikleri ve çeşitlenmeleri inceleyerek
yaklaştı. Burada da bu değişiklik ve çeşitlenmelerin BuiTon'un dediği gibi en biriz
olduğu evcil türleri önce inceledi. Zaten Türterin Kökenz'nin "Giriş"ten sonraki ilk

4· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 105


bölümü olan evcil türlerde elde edilen değişim ve çeşitlenmelerle ilgili kısım,
BuiTon'un çeşitlenmenin evcil türlerde yabani türlere nazaran daha zengin ve belir­
gin olduğu gözlemiyle açılır. Darwin daha sonra benzer değişim ve çeşitlenmenin
yabani hayvanlarda da görüldüğünü, ancak serbest doğada bu olayiann yetiştirme
çiftliklerinde kasti olarak yapılan çeşitlenme deneylerine nazaran çok daha yava�
cereyan ettiğine dikkat çeker.
Hayvaniann bu suretle zaman içinde yeni türler ürettiklerini gösteren Darwin,
bir sonraki bölümde bu türlerin oluşum mekanizmaianna inmektense Malthus'un
nüfus teorisi temeline oturan doğal seçme kuramını takdim eder. Bu kurarn türlerin
kontrolsüz bir şekilde artmasının önündeki engeldir. Bazen bir değişim yeni bir tür
olamadan ortadan kaybolabilir. Bazen şartlar değişime bile engel olabilirler. Bazen
de çok elverişli durumlarda (Galapagos gibi) türler hızla artar. Darwin, Malthus'un
kuramını doğaya uygularken, nüfus kontrolünün doğada insan toplumundakine
nazaran çok daha acımasızca olacağına dikkat çekmiştir. Doğada evlilik kontrolü
olmadığı gibi, karşılıklı yardım insan cemiyetindeki gibi değildir. Doğada herkes
herkese karşıdır. Mücadele türler arası olduğu gibi aynı zamanda tür içinde bireyler
arasında da olur201 .
Darwin türlerin nasıl oluşup nasıl yok olacaklannı içeren kendi içinde tutarlı ve
simetrik kuramını bu şekilde sunduktan sonra, kitabının 5. bölümünde deği�im
yasalan başlığı ile türlerin ortaya çıkış mekanizmalannın detayianna eğiliyor. Bu
kısım hiç kuşkusuz Türterin KDkenz'nin en zayıf bölümüdür, çünkü Darwin Türterin
KDkeni adını verdiği eserinde bu bölümde dahi türlerin nasıl oluştuklannı anlatan bir
mekanizma sunamıyor. Anlattıklan, organiann sürekli kullanma ile değişmesi, iklim­
Iere uyum, büyüme esnasında bir organın değişmesi halinde diğer bazılannda da
değişim görülebilme olasılığı, büyürnede bir yerin çok büyümesi halinde diğer yer­
lerin körelebileceği ("büyüme ekonomisi"), Goethe'ye ait olan sonuncusu hariç hepsi
Lamarck'ın, hatta bazılan Bulfon'un ortaya atuklandır. Kuşkusuz Darwin bunlan
büyük bir ustalıkla sunmuş, akıllıca seçilmiş pek çok örnekle desteklemiştir; ama yeni
bir şey söylememiştir. Kitabını okuyan arkadaşı Charles Lyell defterine " Bu çeşitliliği
"
yapan güç nedir? l �ıe esas mesele budur. diye yazmamış mıydı?202 Bu belirsizliğin nedeni,

Darwin'in ölümünden uzun yıllar sonra onun eserinin etkisiyle yapılan buluşlara
bakılınca görülür. Darwin'in Türterin KDkeni problemini çözebilmek için mütasyon
teorisine ve genetik bilimine ihtiyacı vardı. Genetik hakkında Gregor Mendel'in
( 1 822- 1 884) uzun yıllar unutulan katkısı hariç203 , hem mütasyon teorisi, hem de
genetik bilimi ancak 20. yüzyılda gelişebilmiştir.

106 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Darwin böylece 1 859 yılında yayımladığı Türterin Kökeni ile canlılann zaman
içinde uğradıklan deği§ikliğe, bir diğer ilade ile esrariann esran addedilen Türterin
Kökenine bol veriyle desteklenen, gözlemle reddedilebilecek bir açıklama getirmi§tir.
Türlerin zaman içinde deği§ikliğe uğradıklarının Darwin tarafından
ke§fedilmediğini tekrar tekrar vurgulamak çok önemlidir. Bu çıkanın Darwin'den
yüzyıllarca önce yapılmı§, hele Darwin'in çağında herkesin bildiği bir §eydi. Nasıl ki
gezegenlerin varlığını ve yörüngelerini ke§feden Newton değil, fakat onlan bir
kurarn çerçevesinde açıklayan Newton'dur, Darwin de evrimi ke§feden değil, fakat
ona inandıncı, en azından ciddi olarak dü§ündürücü bir açıklama getiren ki§idir.
Darwin herkesi inandırabildi mi? Hayır! 20+ Dostu ve destekçisi Lyell ve doğal
seçme kuramını ondan bağımsız olarak ke§fetmi§ olan Alfred Russel Wallace (bir
sonraki bahse bkz.) bile Darwin'in kuramının özellikle insan soyunun kökeni
hakkında ima ettiklerini dü§ünerek korkmu§lardır. Lyell'in gizli ümidi insan fosil­
leriyle Dördüncü Zaman fosillerinin bir arada bulunamamalanydı. Ancak bu ümit
de bo§ çıktı. Lyell British Association'ın ba§kanı olarak konu§masını yapmak için
1859'da Aberdeen'e giderken Brixham'da çalı§an William Pengelly'i ziyaret etti.
Burada Pengelly'nin gösterdikleri Lyell'in son ümidini de söndürdü. İnsan tür olarak
gerçekten sanıldığından daha eskiydi ve gerçekten de §imdi nesli tükenmi§ bazı
Dördüncü Zaman hayvanlanyla birlikte ya§affiı§tı. İnsanın özel bir yaratık olduğu
inancı da böylece son desteğini kaybediyordu. Lyell Aberdeen'de Pengelly'nin
bulu§lannı desteklemekle kalmadı205, kendisi de derhal insanın jeolojik geçmi§i
hakkında bir kitap yazmağa koyuldu. 1 863 Şubat'ında yayımlanan bu önemli
eser206, Nisan'da ikinci baskısını, Kasım'da üçüncü baskısını yaptı! Bir yılda üç baskı
yapan bu bilimsel klasiğin dördüncü baskısı 1 873 yılında çıktı.

Alfred Russel Wal lace: Ruhanilik kurbanı bir tabiiyeci


Darwin ve evrim sürecine anla§ılabilir ve kabul edilebilir bir mekanizma bulunması
hakkındaki kısımda, aynı mekanizmayı, yani doğal seçmeyi, Darwin'den bağımsız
olarak kqfetmi§ olan Alfred Russel Wallace'dan bahsetmedim, çünkü Wallace
olmasa da Darwin'in doğal seçme kuramı bilimin malı olacaktı. Ancak bu kuramın
türlerin çe§itlilikleri, geçmi§leri ve ba§kala§ımlan hakkındaki gözlemleri açıklamak­
taki gücünü ve özellikle on dokuzuncu yüzyılın ortasındaki insanlar için neler ima
ettiğini daha iyi anlayabilmek için Wallace'ın bağımsız ke§fınin de kısaca tarihini
izlemek yararlıdır.

lt• Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 107
Şekii 41 .Aifred Russel Wallace (saGda) 1 860 yılında maden mühendisi Frederick Geach ile birlikte Güney­
doDu Asya'da. Burada iki yıl önce doQal seçme fikrini Darwin'den baGımsız olarak bulmuştu.

108 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Alfred Russel Wallace (Şekil 4 I ) 8 Ocak I 823'de Büyük Britanya'nın Galler
bölgesindeki Usk şehri yakınlannda orta halli fakat giderek fakirleşen İngiliz bir
ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi207• Babasının kötüleşen mali durumu I 4
yaşında okuldan aynlarak Londra'da bulunan büyük kardeşinin yanında kadastro ve
inşaat asistanı olarak çalışmasını gerektirdi. Bu arada Wallace yanın kalan tahsilini
çalıştığı yerlerde bulabildiği halka açık kütüphanelerde okuyarak elinden geldiğince
ikmale çalışıyordu. Bu arada Alexander von Humboldt'un Güney Amerika gezileri­
ni okudu, sosyalist Robert Owen'in ütopist konferanslannı dinledi. Owen'in oğlu
Robert Dale Owen'in yayınladığı bir broşürde cehennemde ebedi ceza fikrinin ne
büyük bir adaletsizlik olduğu fikriyle karşılaştı. Bu fikir onu çok etkiledi ve Wallace,
Hristiyan inançlanndan uzaklaşu.
Bu arada, Wallace ağabeyi ile beraber Londra dışındaki işlere de gidiyordu. Bu
işler esnasında botaniğe merak sardı ve kazandığı çok cüz'i paradan arturabildiği
birkaç kuruş ile kendi herbariumunu kurmağa başladı (kitap alınağa parası yetme­
diği için onlan yalnızca ödünç alabiliyordu). Herbariumun kurulması doğal olarak
genç Wallace'ı von Linne'nin biyolojik sınıflaması ile tanışurdı ve onda türlerin nasıl
oluşmuş olabilecekleri konusunda bir merak uyandırdı. Ancak bu merakın ciddi bir
sorun halinde karşısına çıkması daha sonra kendisi gibi genç bir amatör olan,
geleceğin meşhur tabiiyecİsİ Henry Walter Bates ( I 825- I 892) ile tanışmasından ve
onun sayesinde böceklerle ilgilenmeğe başlamasından sonradır. Bates, Wallace'a
kendi böcek koleksiyonunu gösterdi ve bulunduklan yerin civannda, on millik bir
yançapa sahip bir alan içerisinde bin kadar kınkanatlı türünün olduğunu söyledi.
Tüm Britanya adalannda bu sayı belki üç bin kadardı. Wallace şaşırmışu! Bu tür
zenginliğinin nedeni ne olabilirdi? Bu arada aynen Darwin gibi Wallace da
Malthus'un Nüfos Prensibi Üzerine Bir Deneme'sini okudu. O anda bu eser, üzerinde
büyük bir etki yapmadı, ama yıllar sonra, Güneydoğu Asya'da, Halmahera adasının
unutulmuş küçücük bir koyunda, hamağında battaniyelere sanlı olarak bir yandan
sıtma nöbetleriyle cebelleşir, diğer yandan da Malay takımadalannda gördüğü
muazzam tür zenginliğinin nedenlerini anlamaya çalışırken, birden bu kitapta
yazılanlar aklına geldi ve bunlar, aynen Darwin' e olduğu gibi, ona doğal seçme fikri­
ni ilham ettiler.
l 845'te Wallace bir de Chambers'in �stiges'ini okudu. Bu eserin içerdiği tüm
yaniışiara rağmen, organik dünyanın jeolojik tarih boyunca sürekli bir değişim
geçirmiş olması fikri ona son derece manuki geldi. Zaten türlerin doğal süreçlerle
zaman içerisinde değiştikleri 1 845'te yeni bir fikir değildi. Doğa bilimcilerin hemen

4· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 109


hepsi bu değişikliği kabul ediyor, ancak mekanizmasını bilemiyorlardı. Aynı yıl
Darwin'in ]ournals'ını okudu ve Galapagos Adalan gibi coğTafı alan olarak çok
küçük, fakat buna rağmen birbirinden izole olmuş pek çok adadan oluşan bir alan­
da ispinozlann çeşitliliğinin o esrariann esran denilen Türterin Kökeni sorununa bir
çözüm bulunmasında yardımcı olabileceği yorumunu not etti. 1 846'dan itibaren
Wallace'ın özel bir "Doğa Tarihi Not Defteri" tutmağa başladığını görüyoruz. Bu
arada Londra'da Doğa Tarihi Müzesine (British Museum { Natural History } ; şimdi
The Natural History Museum) yapılan ziyaretler ve bir Paris seyahati esnasında
görüp hayran olduğu Museum d'Histoire Naturelle, Wallace'a profesyonel bir
koleksiyoncu olma fikrini verdi. On dokuzuncu yüzyılın ortasında Avrupa'daki doğa
tarihi müzeleri henüz yeni yeni kendilerini buluyorlar ve dünyanın her yanından
örnek topluyorlardı. Bu toplama işinde en büyük yardımcılan profesyonel koleksi­
yonculardı. Aristokratlar ve diğer zengin okumuşlar arasında da dünyanın uzak yer­
lerinden getirilmiş doğa harikalan pek çok alıcı buluyordu. Dolayısıyla, genç, ener­
jik, cesur ve bilgili bir insanın hayvan, bitki ve mineral koleksiyonlan yapıp satarak
hem dünyanın en ücra köşelerini görmesi, hem de iyi bir geçim sağlaması
mümkündü. Wallace ve B ates bu mesleği denemeye karar verdiler. Ancak her ikisi
de bunu sırf para kazanıp dünyayı turlamak amacıyla yapmayacaklardı.
Kafalannda çözülmesi gereken bilimsel sorunlar vardı ki bunlann başında da tür­
lerin kökeni sorunu geliyordu.
İki gencin profesyonel koleksiyoncu olarak talihlerini denemeye karar verdik­
leri yer, dünyanın en büyük yağmur ormanlannın içerisinde akan ve en çok su
taşıyan nehri Amazon'un dev akaçlama havzasıydı. Wallace 26 Mayıs 1 848'de
Brezilya'ya vardı. 1 2 Temmuz 1 85 1 'de İngiltere'ye dönmek üzere Helen adlı gemiye
bindiği zaman, bu dev nehrin büyük bir kesimini ve en önemli kollanndan biri olan
Rio Negro'nun (Kara Nehir) da tüm çığTım görmüş, von Humboldt'un ilk defa
dünyaya tanıttığı ve Amazon ile Orinoco arasında irtibatı sağlayan Casiquiare'ye
kadar kuzeye çıkmıştı. Edindiği deneyim son derece değerliydi. Hem tecrübeli bir
koleksiyoncu olmuş, hem de kendini ilgilendiren bilimsel sorunlar hakkında pek çok
gözlem yapabilmişti. İngiltere'ye dönerken Atlas Okyanusu ortasında Helen tutuştu,
Wallace canını kurtarabildi ama birlikte götürdüğü tüm koleksiyonlannı ve ondan
da acısı, not defterlerini kaybetti.
Helen faciası gözünü yıldırmamıştı. Bu sefer, Güneydoğu Asya'da Malay
takımadalanna gitrneğe karar verdi. Büyük jeolog Sir Roderick I. Murchison'un
yardımıyla Kraliyet CoğTafya Cemiyeti'nden de destek sağladı. Güneydoğu Asya'da

110 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Borneo'da çalı§ırken, Wallace türlerin deği§imi hakkındaki gözlem ve fikirlerini kay­
dettiği yeni bir defter tutmaya ba§ladı. Borneo'da uygarlıktan ve tanıdıklardan uzak
olarak notlannı değerlendirecek ve onlar hakkında dü§Ünecek fırsat buluyordu. Bu
arada büyük bir olasılıkla daha henüz Singapur'dayken modern denizel
biyocoğrafyanın kuruculanndan Edward Forbes'un 1 854'te Londra Jeoloji
Gerniyeti'nin ba§kanlık konu§masını yaparken ortaya attığı "kutupla§ma
kuramı"ndan (polariry theory) haberdar oldu. Forbes bu kuramında yaratılı§çı bir
yakla§ımla organize doğada tannsal bir §ema olduğunu savunuyordu. Wallace daha
sonra bu teori hakkında Güney Amerika'da bıraktığı arkada§ı Bates'e "ideal
zırvalık" (iıkal absurdiry) diye yazmı§tır.
Wallace, Forbes'un konu§masında ortaya attığı fikirlere epey kızmı§tı. Derhal
kağıda kaleme sanldı ve literatürde genellikle yazıldığı yere atfen "Sarawak makale­
si" diye bilinen "On the law which has regulated the introduction of new species"
(Yeni türlerin ortaya çıkı§ını düzenleyen yasa hakkında) ba§lıklı makalesini yazdı ve
yayınlanmak üzere İngiltere'ye postaladı 208. Bu makalede, Wallace yeni türlerin
hemen her zaman kendilerine çok yakın bir ba§ka türün bulunduğu bölgelerde
ortaya çıktığını söylüyordu. Bu gözlemin itade ettiği yasa, türlerin yava§ yava§ zaman
içinde deği§tiklerini ima ederek, doğal bir sistem içinde nasıl düzenlenmi§ gibi
göründüklerini, coğrafi dağılımlannı, jeolojik silsilelerini, türü temsil eden veya bir­
birlerinin yerlerini almı§ türlerin olu§turduğu grupla§malan ve bunlann tüm
deği§imlerini ve anatomik yapılann en ince özelliklerini açıklıyordu. Wallace'ın en
son biyografı Peter Raby, haklı olarak bu makalede, Sir Charles Lyell'ın ]eoif?jinin
Prensipleri'nin, İsviçreli paleontolog ve entomolog François Jules Pictet'in ( 1 809-
1 87 2) Traite de Paleontologie'sinin (Paleontoloji Ders Kitabı 209), Lamarck'la
Chambers'in ve, en ilginci, Darwin'in ]ournafının etkilerinin görüldüğünü söyler2 ı0•
Raby, Wallace'ın makalesinde bilhassa §U pasaja dikkat çekiyor:
"
Galapagos çok ya!jlı volkanik bir gruptur ve hiçbir zaman kıt'ayla bugün olduklanndan daha yakın bir

ba�lanıı içerisinde olmamışlardır. Diğer yeni oluşmuş adalar gibi bunlann da ilk iskanı herhalde rüzgar ve akınular
aracılığıyla olmuştur. Bu iskanın, ilksel türlerin ortadan kalkmasına ve geriye yalnızca değişime uğramış prototip­
Ierin kalmasına izin verecek kadar uzak bir mazide olmuş olması gerekir. Aynı şekilde her adanın kendine has tür­
leri olmasını açıklayabiliriz: Ya ilksel göç sonucu tüm adalar önce aynı tür tarafından İskan edilmiş ve bunlardan
değişime uğramış protatipler yaraulmışur veya adalar sırayla birbiri üzerinden iskana uğramış ama her adada eski

türlerin planı üzerinde yeni türler yaraulmışıır.

Gene, bu muazzam sistemin sadece kınnulanna sahip olduğumuıo:u; ana gövdenin ve ana daUann nesli
tükenmiş türler tarafından temsil edildikleri ni; buna mukabil birbirlerine nazaran işgal eııikleri gerçek konumlannı
bulabilmek için elimizde çok büyük sayılarda kollar, branşlar, küçücük dallar ve saçılmı� yapraklar olduğunu

düşünürsek, gerçek bir Doğa Sistemi sınıflamasının zorluklan açık seçik görülür. "2 ı ı

4· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 111


Bu makale, bilhassa Sir Charles Lyell'in ilgisini uyandırdı ve Lyell derhal
Darwin'e bunu okumasını ve üzerinde iyice dü�ünmesini söyledi. Tecrübeli Lyell,
belki de Wallace'ın dü�üncelerinin nerelere gidebileceğini sezerek, yıllardır doğal
seçme kuramı üzerinde çalı�makta olan Darwin'i ikaz edip fikirlerini bir an önce
yayınlamasını tavsiye etti. Yoksa bir b�kası aynı fıkre ul�ıp, Darwin'in yıllar süren
emeklerini bo§a çıkaracaku.
Wallace gerçi bir kurarn ortaya atını§, türterin zaman içinde kesinlikle ve yavaıj
yava§ deği§tiklerini ifade etmi§ ama bunu gerçekle§tiren mekanizmadan bahsetme­
mi§ti. Ancak Wallace, Lyell'in ikinci cildinde bahsi edilen "türlerin dengesi"
konusunu okurken, defterine "lnsan anlayışına göre, bu denge değil, birinin diğerini yok ettiği bir kav­

gadır." diye yazmı§U2 1 2 •

Wallace dü�üncelerini Malay takımadalarında bulabildiği birkaç uygar


Avrupalıyla payla§mağa ba§lamı§tı bile. Ama henüz mekanizma ortada yoktu.
Wallace aradığını nihayet iki yıl sonra, Halmahera (eski adıyla Gilolo) adasının
me§hur baharat adalanndan biri olan Ternate adası karşısına düşen ıssız bir
koyunda tropik sıcağa rağmen hattaniyetere sarılı olarak sıtma nöbetleri
içerisinde titrerken buldu. O anı, Wallace otobiyografısinde şu sözlerle anlat­
maktadır:
"Bir gün, bir şey aklıma on iki yıl önce okumuş olduğum Malthus'un "Nüfusun Prensipleri"ni getirdi. 'Anışı
kontrol eden' ve vahşi ırkiann nüfuslannı daha uygar olanlara nazaran çok daha düşük onalamalarda tutan etken·
leri-hastalık, kazalar, savaş ve kıtlık-nasıl bir berraklık ve açıklıkla anlatuğını düşündüm. Sonra, bu süreçlerin.
veya onlann kaJ1ılıklanrun, hayvanlar a.Jeminde de sürekli etkin olduklannı düşündüm. Genellikle hayvanlar insan­
lardan daha hızlı çoğaldıklanndan, her türün nüfusunu belli bir sayıda tutabiirnek için bu süreçlerin neden oldu�
tahribat muazzam olmalı, zira türlerin nüfuslan yıldan yıla muntazam bir şekilde aruyor olamaz: Aksi takdirde
bütün dünya en hızlı çoğalan türlerle çoktan dolmuş olurdu. Bunun ima ettiği büyük çaplı ve sürekli tahribatı
düşünürken aklıma şu soruyu sormak geldi: Niçin bazılan ölüyor da diğerleri yaşıyor? Cevap, gayet açık bir şekilde,
en iyi uyum sağlayanın yaşadığıydı. Hastalığın etkilerinden en sağlıklılar kunuluyordu; düşmanlardan, en güçlü, en
hızlı veya en kurnaz; kıılıklardan, en iyi avcılar veya en iyi sindirime sahip olanlar; ve saire. Ondan sonra birden
bire kafamda bir şimşek çaku: Bu kendi kendine gelişen süreç ırkı kaçınılmaz olarak ıslah edecekti, çünkü her
nesilde yalnızca üstünler yaşayabilecekıi, yani en iyi uyum sağlayan hayatta kalacaktı. Ondan sonra derhal bu
sürecin tüm etkileri gözümde canlandı: Kara ve deniz, iklim veya besin kaynağı veya düşmanlar, benim bir kolek­
siyoncu olarak bildiğim bireysel farklılaşmayla beraber değişlikleri zaman-böyle değişikliklerin sürekli olduğunu
zaten biliyoruz-türlerin değişen şartlara uyabilmeleri için gerekli tüm değişiklikler meydana gelebilir. Çevrede olan
değişiklikler de her zaman yavaş olduğu için, her nesilde en iyi uyum sağlayanın hayatta kalmasıyla meydana gele­
cek değişimierin oluşabilmesine gerekli yeterli zaman da sağlanmış olur. Bu şekilde bir hayvanın vücudunun her­
hangi bir kısmı tam gerektiği şekilde değişikliğe u�yabilir ve bu süreçte değişmeyen ölür gider. Böylece her yeni
türün belirli karakterleri ve kesin tecridi açıklanmış olur. Bunun üzerinde düşündükçe, uzun zamandır aranmakta
olan ve Türlerin Kökenini izah edecek doğa yasasını bulduğuma kani oldum. Bir saat içerisinde Lamarck'ın ve
'Vesıiges'in yazannın teorilerindeki eksiklikleri düşündüm ve benim yeni teorimin bu fı.kirlerdeki açıklan kapatuğıru
11
ve her türlü sorunu hallettiğini gördüm. 2!3

112 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Wallace sıtma nöbetinden kurtulur kurtulmaz, bu dü§Üncelerini bilimsel bir
makale halinde kaleme döktü. Ancak bundan sonraki olaylan izlemeden, Darwin'in
Tür/erin Kdkeni sorununa çözümü nasıl bulduğu konusunda aniattıkianna bir kulak
verelim. "Aklın yolu birdir" atasözü için bundan daha güzel bir örnek bulun­
abileceğini sanmıyorum:
11
1 838 Ekiminde, yani [türinin nasıl ;camıın/ıı tkğişildiğt uğradıldan konurundokı1 sistematik incelemelerime
ba.!jladıktan on be� ay sonra keyif maksadıyla Nüfus Hakkında Malthus'u okuyordum. Hayvaniann ve bitkilerin
davranı�lannı uzun zaman gözlemlernekte olduğumdan, hayatta kalabilmek için her yerde sürmekte olan mücade­
lenin farkındaydım. Dolayısıyla aklıma birden bu �artlarda uygun varyantiann korunacağı, uygun olmayaniann da
yok olacağı fikri geldi. Bunun sonucu da yeni türlerin olu�ması olacaku. Nihayet üzerinde çalı�bileceğim bir teori
bulmu�tum; fakat önyargı ile hareket etmi� olmaktan o kadar çekiniyordum ki, uzun zaman bunun en kısa bir öze­
tini bile yazmamaya karar verdim. İlk defa 1 842 Haziranında, teorimin 35 sahife tutan bir özünü kurşun kalemle
yazmı� olma zevkini ya.!jadım. 1 844 yazında bu 230 sahifeye uzadı ve bunun haJiı elimde bulunan temiz bir
1 -ı
nüshasını yazdırdım. "2

Darwin, böylece doğal seçme fikrine Wallace'tan I 6 yıl önce varmı§tı. Ama,
teorinin yaratacağı reaksiyonu tahmin ettiğinden, kendi ifade ettiği gibi çok dikkatli
ve emin hareket etmeği, teorisini destekleyecek veya onunla ters dü§ecek mümkün
olduğu kadar bol veriyi süzgeçten geçirmeği dü§Ünmü§, bu nedenle beklemeğe,
çalı§malannı sürdürrneğe karar vermi§ti. 1 844'te yazdıklannı dostu büyük botanikçi
ve me§hur Kew botanik bahçelerinin müdürü Dr. Joseph Dalton Hooker'a okuttu,
bir diğer yakın dostu Sir Charles Lyell'a da anlattı. 1 857'de fikirlerinin bir özetini
içeren bir mektubu da Amerika'da Harvard Üniversitesi'nin me§hur botanikçisi Asa
Gray'a ( 1 8 1 0- 1 888) yolladı.
Wallace ise, fikri olu§turur olu§turmaz, bilimsel bir makale §ekline sokarak
kağıda dökmü§tÜ. Makale, "Ternate, Şubat 1 858" olarak tarihlenmi§ti. Wallace
makalesinin tarihini yazdığı yerde değil, temiz kopyasını çıkartıp, postaya verdiği yer
olan Ternate'de tarihlendirmi§ti. Ama Wallace, makaleyi doğrudan bir dergiye
değil, dostu Charles Darwin'e yolladı. Gerçi daha önce ki§isel olarak
tanı§mamı§lardı. Darwin, Wallace'ın §Öhretini bir koleksiyoncu olarak duymu§,
1855 yılından itibaren de kendisiyle mektupla§mağa ba§lamı§tı. Ba§langıçta,
Wallace'a yazmasının sebebi, ondan satın almak istediği bazı örneklerdi. Ancak
zamanla mektupla§malan bilimsel konulan da kapsadı, Tür/erin Kdkeni hakkındaki
gözlem ve dü§Ünceleri payla§tılar, ama Darwin Wallace'a doğal seçme fikrinden hiç
bahsetmemi§ti. Dolayısıyla 1 8 Haziran 1 858'de Wallace'ın mektubu makalesini
içeren zarfla birlikte eline geçince §Oke oldu2 15• Yıllannı verdiği teorisini Lyell'in
uzun bir zamandır kendisini ikaz etmekte olduğu gibi bir ba§kası da nihayet

If· BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLO)I ve MOD... 11]
bulmu§tu. Wallace mektubunda Darwin'den makalesini okumasını, değer bulursa
Sir Charles Lyell'a da göstermesini rica ediyordu. Darwin yıkılmı§tı. O sıralarda
bebek olan oğlu Charles Waring Darwin kızıl hastalığı ile ölüm dö§eğindeydi.
Wallace'tan gelen haber moralman içinde bulunduğu çöküntüyü daha da arttırdı.
Ama yapacak bir §ey yoktu. Oturdu, 1 8 Haziran'da hemen Sir Charles Lyell'a bir
mektup yazdı:

11
Azizi m Lyell,
Birkaç yıl önce bana Wallace'ın Annalr'da çıkmış ve ilgini çekmiş olan bir makalesini okumamı tavsiye
etmiştin1211'1; ben de o sırada kendisine yazmakta olduğumdan, hoşuna gideceğini düşünerek bunu ona söylemiştim.
Bugün bana ekıekini yolladı ve sana göndermemi rica etti. Bana, okuma�a çok de�er bir şey gibi geliyor. Birilerinin
benden erken davranacağı hakkında söylediklerin pek acı bir şekilde gerçek oldu. Bana bunu, sana burada y�m
için Mücadeleye dayalı olarak 'Do� Seçme' hakkındaki fikirlerimi kısaca anlaurken söylemiştin. - Daha önce bu
kadar çarpıcı bir benzerlik hiç görmemişıim. E�er Wallace benim 1 842'de yazdığımı görmüş olsaydı, bundan daha
güzel bir özet çıkaramazdı! Kullandığı terimler bile benim bölüm b�lıklanmı oluşturuyor.
Müsveddeyi bana sonra lütfen iade et. Wallace bunu yayınlamarnı istediğinden bahsetmiyor, ama ben tabii
ki derhal kendisine yazıp bunu istediği herhangi bir dergiye yollamayı teklif edeceğim. Dolayısıyla, de�eri ne olur·
sa olsun, benim orijinalliğim de parça parça olacak. Gerçi, değeri ne olursa olsun, kİtabırnın kıymeti azalmayacak,
çünkü tüm çalışma teorinin uygulanmasındadır.
Ümit ederim Wallace'ın taslağı hoşuna gider, ben de kendisine senin söyleyeceklerini bildiririm.
11 2l7
Aziz Lyellciğim, içtenlikle, C. Daıwin.

Darwin 25 Haziran'da Lyell'a bir mektup daha yazdı. Bu arada Lyell


muhtemelen Wallace'a bir mektup yazmı§ ve bunu Darwin kanalıyla yollamı§, sonra
bu mektupta söylediklerinin belki Darwin aleyhine kullanılabileceğini dü§ünerek
kaygılannı Darwin'e bildirmi§ti. Bu mektuplar ne yazık ki korunmamı§tır. Darwin
mektubunda §Unlan söylüyor:

11
Azizim Lyell,
Bu kadar işin arasında tamamen kişisel bir meselemle seni meşgul ettiğim için çok üzgünüm. Fakat bana ne
düşündü�nü söylersen dünyada yapılmış en büyük iyiliği yapmış olacaksın, zira senin yargı ve onuruna büyük
güvenim var.-
Mektubunu düşünmeden hemen yollamamalıydım, çünkü şu anda sinirlerim çok bozuk. Şimdi bu meseleyi
aklımdan çıkarmak için yazıyorum. Fakat itiraf edeyim, Wallace'ın senin mektubunu kullanabileceği hiç aklıma
gelmediydi (gerçi gelmeliydi).
Wallace'ın taslağında, benim 1 844'te yazılan ve Hooker tarafından on iki yıl önce okunmuş olan çok daha
etraflı taslağımda söylenmemiş hiçbir şey yok. Aıjağı yukan bir yıl kadar önce (çeşitli konular hakkında bir yazışma
sürecinde) Asa Gray'e fıkirlerim hakkında kopyası elimde olan kısa bir taslak yollamışum. Dolayısıyla Wallace'tan
hiçbir şey almadığımı gerçekten ispat edebilirim. Şimdi fikirlerimin bir taslağıru on-on beş sahifede yayıniayabilsem
çok çok mutlu olurdum. Fakat bunu onurlu bir şekilde yapabileceğime kani değilim. Wallace yayın konusunda hiçbir
şey demiyor; mektubunu ekliyorum. Fakat ben şimdiye kadar herhangi bir şey yayınlamak niyetinde olmadığıma

114 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
göre, �imdi, Wallace bana dakırininin ana hatlannı gönderdikten sonra, bunu onurlu bir �kilde yapabilir mi}�m?­
Onun veya herhangi birisinin aıjağılık bir �ekilde davrandığımı dü�ünmesindense bütün kitabımı yakma}ı tercih
ederim. Taslağını bana göndermi� olmasının ellerimi bağladığını dü�ünmüyor musun? Fikirlerini benim ona
yazdığım herhangi bir şeyden ıüreııiğini hiçbir şekilde düşünmüyorum.
Eğer onurlu bir şekilde likinerimi yaymlayabilsem, Wallace'ın benim sonuçlanmm ana hatlannı bana gön­
dermesinin beni �imdi yayma zorlarlığını söylemek isterdim (bu arada, senin bana uzun bir zaman önce verdiğin
ıavsiyeyi ıuıtuğumu söylememe izin verilmesi beni çok mutlu ederdi).-Farklı olduğumuz ıek yer, benim dü�ünce­
lerime sun'i seçmenin evcil hayvanlar üzerindeki etkisiyle vardığırndan ibaret. Wallace'a Asa Gray'e yazdığım mek­
tubun kopyasını gönderip, doktrinini çalmadığımı gösterebilirim. Fakat şimdi yayınlamanın rezilane ve alçakça bir
iş olmayacağına kendimi inandıramıyorum: Bu ilk izienimimdi ve senin mektubun olmasaydı bu izienim elkisinde
hareket cdecektim.
Bu seni rahatsız etmek için saçma bir olay, fakat tavsiyelerine ne kadar müte�ekkir olacağımı talımin ede­
mezsin.
Aklıma gelmi�ken: Bu mektupla beraber cevabını, bana göndermesi için Hooker'a yollamaya bir ilirazın
olur mu? O zaman en iyi ve en nazik iki arkadaıjımın likirierini de almış olacağım.- Bu mektup pek sefilane bir
� oldu. Şimdi yazıyorum ki tüm bu sorunu kafamdan atabileyim. Anık dü�ünmekten hitap dü�tüm.

Evde bebek yüzünden kızıl hastalığı var. Etty( ı; henüz halsiz ama i�le�iyor.
21

l� dostum, beni alfet. -Bu saçma sapan hislerin doğurduğu saçma sapan bir mektup.
Hakikatli dostun, C. Daıwin
112 1 9
Seni ve Hooker'ı bu konuda bir daha rahatsız eımeyeceğim.

Darwin'in sinirleri o denli bozulmu§tu ki, Lyell'e verdiği sözü tutarnadı ve erte­
si gün ona post scriptum olarak bir mektup daha yolladı:

11
Azizim Lyell,
Kendi aleyhime olan durumu olabildiğince güçlendirmek için ekiediğim P. S. için beni affet.
Wallace diyebilir ki, 'Benim mektubumu alana kadar likirierinin bir özetini yayınlamak niyetinde değildin;
şimdi likinerimi sana, sorulmadan olsa bile, serbestçe bildirmiş olmamdan yararianarak senin önüne geçmeme
engel olmak hakkaniyetli bir �y midir?' Burada benim avantajım, Wallace'ın arazide olduğunu özel kanallardan
biliyor olmam olacakur. Pek çok yıUık önediğimi bu �kilde kaybelrnek bana zor gelecek, fakat bu, durumun adale­
tini değiştirmiyor. İlk izienimler genellikle doğrudur ve benim de ilk izlenimim benim �imdi yayınlamamın �erefsiz
bir i� olacağıydı.-
En hakikatli dostun, C . Daıwin
Senin hep birinci sınıf bir adiiye bakanı [Lord Clıanallor) olacağını dü�ünmü�ümdür; şimdi de sana adiiye
bakanı olarak baıjvuruyorum.

Emma e2f'J , Lady Lyell'a son derece nazik notu için benim de kalpten katıldığım sevgi dolu te�kkürierini
yoUuyor. Etty çok halsiz ama i�ye gidiyor. Bebeğin ate�i yüksek ama kızıl olmadığını ümit ediyoruz. Bizi korkutan,
11
köyde üç çocuğun kızıldan ölmesi ve diğerierinin de acılar içinde ölümün e�iğine gelmi� olmalan.

Darwin gerçekten peri§andı. Ama Lyell ve Hooker gibi akıllı, etkili ve dürüst
dostlan olduğu için de çok §anslıydı. Lyell ve Hooker Darwin'in yıllardır üzerinde
çalı§tığı ve sonuçlannı Wallace'tan 1 6 yıl önce elde ettiği çalı§masında önceliği kay-

4· B610m DARWIN' E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD _ _, 115


betmesine göz yummamak karannı aldılar. Ama Wallace'ın da hakkını yememek
lazımdı. Kendi konulannda çığır açmış bu iki büyük ve dürüst bilim adamı, hem
Darwin'in hem de Wallace'ın haklannı korumak için ikisinin birlikte bir sunum yap­
masını kararlaşbrdılar. Bulunan formül şuydu: Darwin'in I 844'te kaleme aldığı
özetten pasajlar, Asa Gray'e l 857'de yazdığı mektubun bir bölümü ve Wallace'ın
Ternate'den postaladığı makale, yazılış sırasıyla Linne Cemiyetinin I Temmuz
I 858'deki toplanbsına sunulacaktı. Bu konudaki karan Darwin' e muhtemelen
Hooker bildirdi ve elindeki malzemeyi yollamasını istedi. Darwin, bebeğinin giderek
artan hastalığının ve başındaki can sıkıcı derdin de verdiği bitkinlikle Hooker'a 29
Haziran'da cevap verdi:

" Azizi m Hooker,


Mektubunu şimdi okudum. Gördüğüm kadanyla malzemeyi hemen istiyor.;un. Takalim bitti. Yapabileceğim
tek şey Wallace 'ı ve yalmzca değişimin vası«ı/ıınnı pek ndiamam bir jekilde içemı ama türlerin değiştiği ne niçin
inandığımızın nedenlerini içemuyen Asa Gray'c yazdığım özetin özetini göndermektir. Korkanm artık her şey için
çok geç. Umurumda da değil hani.-
Fakat bu kadar zaman ve nezaketi harcamanız ne cömertlik. Yaptığınız çok cömertce, çok nazik. 1844
taslağını yalmzca kendi el yazından okumuş olduğunu görebilmen için yolluyorum.-
Gerçekten artık bakmaya bile tahammül edemiyorum.- Fazla vaktini ziyan etme. Oneelik konusunda has·
saslanmam çok sefilane bir şey.
Içerik tablosu ne olduğunu gösteriyor. L.inne Cemiyeti dergisi için benzer fakat daha kısa ve daha doğru bir
taslak yapardım. Her şeyi yapanm.
Allah razı olsun aziz ve nazik arkadaşım. Daha fazla yazamayacğm. Bunu uşakla Kew'a gönderiyorum.
Dostun, C. Darwin. " 22 1

Lyell ve Hooker hiç vakit kaybetmeden malzemeyi Linne Cemiyeri toplantısına


sunulabilecek hale getirdiler. Darwin sunuma kablamadı. Sunumun yapıldığı gün,
kızıldan ölmüş olan bebeği Charles Waring'in cenazesindeydi. Wallace'ın da ta
Güneydoğu Asya'dan gelmesi bahis konusu olamazdı. Zaten ona yapılanlar
hakkında haber verebilmeleri bile imkan dışıydı. Lyell ve Hooker, Linne Cemiyeri
sekreteri John Joseph Bennet'e hitaben 30 Haziran tarihli bir üst yazı yazdılar ve
Darwin ve Wallace'ın ortak isimlerini taşıyan yazıyı toplanbda sunulması ricasıyla
yolladılar (Hooker, Cemiyet üyesi olduğundan bildiri ve makale sunmak hakkına
sahipti). Büyük bir şans eseri, Linne Cemiyeri'nin aslında I 7 Haziran olarak plan­
lanmış olan toplanbsı, eski başkanlardan Robert Brown'ın ı O Haziran'daki vefatı
dolayısıyla ı Temmuz'a ertelenmişti. Darwin ve Wallace'ın tarihi bildirileri ı
Temmuz'daki toplanbda okundu. Bildiriyi kimin okuduğu kaydedilmemiştir. Lyell
ve Hooker dinleyiciler arasındaydılar.

tt6 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Aşağıda, hem Lyell ve Hooker'ın üst yazısının hem de daha önce Türkçe'ye
çevrilmi� olduğunu görmediğim Daıwin ve Wallace'ın bilim tarihinde yepyeni bir
çığır açmı� olan bildirilerinin tam bir tercümesini veriyorum. Bunlann hepsi bir
arada Linne Cemiyeti'nin dergisinde yayınlanmı§lardır (tercümede İngilizce oriji­
naldeki büyük harf-küçük harf yazıh�lannı, devrin garip imlasının tadını pek yüzey­
sel ve eksik olarak da olsa verebilmek amacıyla, aynen aldım):
"
Londra, 30 Haziran, 1 858
Sayın Bayım,
Takdim etmekten onur duyduğumuz ve hepsi de aynı konuyla, yani Varyetelerin, Irklann ve Türlerin
Olu�masına etki eden Yasalarla ilgili olan ekteki bildiriler, iki yorulmaz tabiiyecinin, Bay Charles Darwin ve Bay
Alfred Wallace'ın incelemelerinin sonuçlannı içermektedir.
Bu baylann her ikisi de bağımsız ve birbirlerinden habersiz olarak gezegenimizde varyetelerin ve tür şekil­
lerinin ortaya çıkışı ve nesillerini sürdürmesi hakkında aynı marifeıli kuramı geli�tirmiş olduklanndan, her ikisi de
bu önemli inceleme alanında orijinal dü�ünürler olmak iddiasında bulunmak hakkına sahiptirler. Her ikisi de
görüşlerini yayınlamamışlardır---gerçi Bay Darwin yıllardır her ikimiz tarafından da fikirlerini yayınlaması
konusunda te�vik ediliyordu. Şimdi her iki yazar da yazd.ıklannı bizlerin eline teslim etmişlerdir. Biz de bunlardan
yapılan bazı seçmelerin Linne Gerniyeti'ne sunulmasının bilimin menfaati yönünde olduğu kanısındayız.
Tarihleri sırasıyla, bunlar �ağıdakilerdir:
1 . Bay Darwin'in Türler hakkı nda el yazma�ı bir eserinden seçmeler. Bu eser 1 839'da kaleme alınmı�,
1 844'de temize çekilmi� ve Dr. Hooker tarafından okunmu� ve içeriği daha sonra Sir Charles Lyell'a anlatılmı�ur.
İlk Kısım 'Organik Yariıkiann Evcil ve Doğal Hallerinde Deği�imleri'ne aynlmıştır; bu Kısmın içerisinden bahsi
geçen parçalan okumayı önerdiğimiz ikinci bölümünün b�lığı 'Doğal halde Organik Yariıkiann Deği�imleri
Hakkında; Seçimin Doğal Vasııalan; Evcil Irklarla gerçek Türlerin Ka�ıl�unlması'dır.
2. A. B. D.'de Bosıon'da Profesör Asa Gray'e Bay Darwin tarafından Ekim 1 857'de gönderilmi� bir mek­
tubun özeti. Bu mektupta Bay Darwin görü�lerini ıekrarlamaktadır. Bu da görü�lerinin 1 839'dan 1 857'ye kadar
deği�mediğini göstermektedir.
3. Bay Wallace'ın 'Varyetelerin Orijinal Tipten sürekli olarak aynlma Eğilimleri hakkında' b�lıklı deneme­
si. Bu, Şubat 1 858'de Ternaıe'de kendisinin dostu ve mektup arkada�ı Bay Darwin'in göz atması için yazılmı� ve
Bay Darwin'e yazıyı yeterince yeni ve ilginç bulduğu takdirde Sir Charles Lycll'a ul�urması arzusuyla yollanmı�ur.
Bay Darwin burada ileri sürülen fikirleri o kadar takdir etmi� ki, Sir Charles Lyell'a yazdığı bir mektupta Bay
Wallace'ın olurunu alarak denemeyi en kısa zamanda yayıniatmayı teklif etmi�tir. Bu adımı son derece uygun bul­
duk, ancak Bay Darwin'in aynı konuda yazmı� olduğu ve birimizin 1 844'te göz aıuğı ve her ikimizin de içeriğini
bildiği eserini Bay Wallace lehine yayınlamaktan vaz geçmemesi �aruyla. Bunu Bay Darwin'e söyleyince bize eseri­
ni vd. uygun bulduğumuz şekilde kullanmarnız izniyle teslim etti. Biz de bunu Linne Cemiyeıi'nc sunma karannı
alırken bunu yalnızca kendisinin ve arkad�ının öncelik haklannı korumak için değil, bilimin genel menfaatini göz
önünde tutarak yapmak isıediğimizi anlaıuk, çünkü gerçeklerden geni� bir çıkanm tabanına dayalı ve yıllarla olgun­
l�mı� görüşlerin b�kalannın b�langıç olarak alabilecekleri bir hedef olması ve toplum Bay Darwin'in tamarn­
lanmış eserini beklerken, hem onun hem de mahir mektup arkad�ının çalışmalannın önde gelen sonuçlannın
topluma takdim edilmesi yararlı olacakur.
Saygılanmızla, itaatkarlanruz,
Charles Lyell
Jos. D. Hooker

J. J. Bennett, Esq.
Linne Cemiyeti Sekreteri" 222

IJ. B6l0m DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 117
Türleriıı Varyete Ohqturma E1ffim1eri; ve Do1a1 Seçme Vaaıtalanyla Varyetelerin ve Türleriıı İdamc:si
lıakbııda
Charles Darnin, Esq., F. R. S., F. L S. & F. G. S. 223
ve
Alfred Wallace, Esq.
takdim edenler Sir Charles Lyell, F. R. S., F. L S. vej. D. f24] Hooker, Esq., M. D.f2·'t V. P. R. S. [226], F. L
S., vs.

L C. Darwin Eaq.f21'm Türler lıakkmda yayınlanmamı' bir escriııdm 'DoAaJ. Halde Orgaııik Varlıklarm
� Haldıında; Seçimin Dolal Vaaıtalan; Evı::il lı:klarla Gerçek Türleriıı �· batJıklı bölümim
bir kesiminden olutan bir seçme

De CandoUe etkili bir pasajında bütün doğanın bir sava!j halinde olduğunu ilan etmi�ti: Bir organizma bir
diğeriyle veya � dünyayla. Doğanın mutlu yüzü görülünce önce bundan �üphe edilebilir; ama üzerinde biraz
dü�ününce bunun kaçınılmaz olarak doğru olduğu görülür. Fakat bu sava!j sürekli değildir, az bir derecede kısa
aralıklarla, daha �iddetli olarak da daha uzun aralıklarla tekrarlanır. Bu yüzden de etkileri kolaylıkla gözden kaçar.
Malıhus'un dakırininin pek çok halde on katlı bir güçle uygulanmasıdır bu. Her ikiimin tüm sıilı.inleri için bolluk ve
kıtlık mevsinıleri vardır, dola}ısıyla hepsi pllık olarak ürerler. İnsanlığın artmasını az bir derecede kontrol eden
ahlaki tahdit bunlarda yoktur. Yavll!j üreyen insanlık bile yirmibe� plda iki katına ç�tır. Besin kaynaklannı daha
kolay arttırabilse, iki katına daha kısa bir zamanda çıkacaktır. Fakat, yapay vasılalan olmayan hayvanlarda her tür
için besin mikdan ortalarruı olmak sabit olmalıdır. Halbuki tüm organizmalann artı�ı geometrik olmak eğilimindedir;
pek çok halde ise bu muazzam bir orana çıkar. Farz edelim ki herhangi bir yerde sekiz ku� çifti olsun ve bunlardan
yalnızca dört çift her pl (çift yumurtalar da dahil) yalnızca dört yavru yeti�tirsinler. Eğer bunlar da aynı hızda
ürerneğe devam ederlerse, yedi plın sonunda (ki bu bir ku� için, kaza, kavga vb. sonucu ölünıler hariç, kısa bir
ömürdür) orijinal 16 yerine 2048 ku� olmuş olacaktır. Böyle bir artı� imkansız olduğu için, ya kuşlann yavrulannın
yansını bile büyütemedikleri, ya da bir kuşun ortalama ömrünün, kaza nedeniyle, yedi yıldan epey az olması gerek­
tiği sonucuna varmamız gerekir. Her iki kontrol da herhalde birbirlerini destekler bir şekilde çalışmaktadır. Tüm
bitki ve hayvaniara uygulanacak benzer bir hesap az çok aynı çarpıcılıkta sonuçlar verir. Ama bunlar pek az halde
insandaki durumdan daha çarpıcıdır.
Bu hızlı artış eğiliminin pek çok örneği, bunlar arasında bazı mevsimlerde bazı hayvaniann olağanüstü
saplan kayda geçmiştir. O rneğin, 1 826 ve 1 828 pUannda La Plaıa 'da kuraklıktan milyonlarca sığır ölürken bütün
ülke fare kaynıyordu. Şimdi, üreme mevsiminde bütün farelerin (fazlalık olan birkaç erkek ve dişi dışında) çiftleşıiği
şüphe götürmeyeceğine göre, bu Şll!jırtıcı artışın nedeni ilk yılda hayatta kalaniann sapsındaki artış, sonra bunlann
çifıleşmesi, ve bunun nenıli havalann geri dönerek fare sayılannı tekrar azalttığı üçüncü yıla kadar böylece sürüp
gitınesi olmalıdır. İnsaniann yeni ve elveri�li bir ülkeye yeni bitki ve hayvanlar getirdiği yerlerde birkaç plda nasıl
bütün ülkenin bunlarla dolduğu pek çok kere anlatılmıştır. Bütün ülke tamamen dolsa bu artış mecburen dururdu.
Buna rağmen, yabani hayvanlar hakkında bildiklerimiz hepsinin ilkbaharda çiftleştiğidir. Ekseri hallerde nüfus kon­
trolunun nereyi etkilediğini düşünmek son derece zordur. Kontrol satın genellikle tohumlann, yumurtalann ve

yavnılann üzerine düşer. Herhangi bir hayvandan çok daha iyi bilinen insanlarda bile rastgele yapılan mükerrer
gözlemlerle ortalama yll!jam süresini tahmin etmenin veya değişik ülkelerdeki değişik doğum/ölüm oraniamu bul­
manın ne denli zor olduğunu düşünürsek, herhangi bir hayvan veya bitkide nüfusu kontrol eden süreçlerin nereleri
etkilediğini bulamamamıza hayret etmememiz gerekir. Kontrolun her yıl küçük ve düzenli bir derecede çalıştığı,
ancak, bahis konusu canlının yapısına göre, olağanüstü soğuk, sıcak, kuru veya nemli pllarda ll!jtn derecelere vardığı
unutulmamalıdır. Herhangi bir kontrolu birazcık halifleıin, her organizmadaki geometrik artış gücü neredeyse
amnda uygun türün ortalama sapsını arttıracaktır. Doğa, üzerinde birbirlerine dokunan onbin keskin kenarlı
kamanın bulunduğu ve bunlann durmadan birbirlerine doğru itildikleri düz bir yüzeye benzetilebilir. Bu görüşleri
tamamen anlamak için çok düşünmek şarttır. İnsan hakkında Malthus okunmalıdır; ve La Plaıa'daki fareler, Güney
Amerika'ya ilk getirilen atlar ve sığırlar, yaptığımız hesaptaki kuşlar gibi durumlar dikkatle göz önüne getirilmelidir.

118 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Her hayvanda bulunan ve her yıl fQil/ olon mua.uam çoğalma gücünü d�ününüz. Yüzlerce mahir iıletle bütün
yeryüzüne her yıl saçılan sayısız tohumlan düşününüz. Buna rağmen tüm bildiklerimiz, her ülkenin siıl<.inlerinin
onalama yüzdelerinin geneUikle sabit kaldığım gösteriyor. Nihayet unutmayımz ki, bu onalama birey sayısı (dış şart­
lar aynı kalmak şaruyla) her ülkede diğer türlere veya dış dünyaya (soğuğun yaşamı sınııiadığı Arktik sınırlannda
olduğu gibi) karşı durmadan yinelenen mücadelelerle korunur. Her türün her bireyi genel olarak ya kendi mücade­
lesiyle ve yumurtadan itibaren yaşamının herhangi bir döneminde besin bulma kapasitesiyle yerini korur; veya bu
(kontrollann uzun aralıklarla gerçekleştiği kısa ömürlü organizmalarda) ebeveyninin aynı veya değişik bir türün
di�er bireyleriyle yapoğı mücadele sayesinde olur.
Şimdi, ülkenin dış şartlarını değiştiriniz. Eğer az bir derece değiştirirseniz, sakinierin göreceli oranlan da
azıcık değişecektir. Fakat siıl<.inlerin sayısım bir adadaki gibi az ıutunuz ve diğer ülkelerden serbest ulaşırru
sınııiayınız ve şartiann değişimini sürdürünüz (yeni duraklar oluşturarak); bu şartlarda ilksel sakinler şartlara ilk
baştaki gibi mükemmel bir şekilde uyamayacaklardır aruk. Bu eserin daha önceki bir kısmında dış şartiann bu
şekildeki değişimlerinin üreme sistemi üzerindeki etkilerinin, değişimden en çok etkilenen oranizmalann
yapılannın, evcil hallerde olduğu gibi, plastikleşmesine neden olacağı (.ııani deği.jime elıım.şli hak g.-�c�] gösterilmi.ştir.
Şimdi, her bireyin yaşamını devam ettirebilmek için sürdürdüğü mücadeleye bakarak, yapıda, davranışlarda veya
içgüdülerde olacak ve bireyi yeni şartlara uyduracak ufacık her bir değişimin onun gücüne ve �ığına etki
yapacağından şüphe edilebilir mi? Mücadelede hayatta kalma şansı artacakor; ve, yavrulan arasında, değişimi ne
denli küçük çapta olursa olsun tevarüs etmiş olaniann da şansı artmış olacakor. Her yıl yaşayabilecekten daha çok
sayıda yavru doğar. Dengedeki en küçük bir kazanç uzun vadede ölümün hangisinin şansına düşeceğini, hangisinin
ise hayatta kalacağını tayin edecektir. Bir yanda bu seçme sürecinin, diğer yanda da ölümün bin nesil boyunca
sürdüğünü düşünün. Bakewell'in sığııiarda, Western'in de koyunlarda bu aynı seçme işlemiyle birkaç yılda neler
başardıklannı haurlarsak, kim diyebilir ki bu hiçbir etki yapmayacakor?
Bir adada sürmekte olan değişimlerden hayali bir örnek verelim: Köpek cinsinden [Canis], genellikle evcil

tavşanlana [upu.r cunıluluı-], fakat arada bir de yabani tavşanlana [upus europaeu.ı-] 12281 beslenen bir ha)vanın
yapısının hafifçe plastikleştiğini [hahrlatayım· Darwin plıı.rtikkfTTIL i� değişimL uğram� kastedryor] varsayalım; bu
değişmelerin de evcil tavşan sayısını çok yavaş olarak azalttığım, yabani tavşan sayısını da çoğaltoğını kabul edelim.
Bunun etkisi, tilkilerin veya köpeklerin daha çok yabani tavşan yakalamak zorunda kalacaklan olacakor. Yapı
plastik, yani değişime elverişli olduğundan, en hafif yapıya, en uzun hacaklara ve en iyi görüş yeteneğine sahip olan
bireyler, fark ne denli küçük olursa olsun, küçük bir avantaja sahip olacaklardır ve daha uzun yaşayacak, yılın,
besinin en az olduğu döneminde hayatta kalacaklardır. Ebeveynin özelliklerini tevarüs eden daha da çok yavru
büyütebileceklerdir. Daha yavaş olanlar kesin bir şekilde yok olacaklardır. Bu tür etkilerin bin nesilde gözle
görülebilir farklar yaratacağı ve tilkinin veya köpeğin şeklini evcil tavşanlar yerine yabani tavşanlar yakalamaya
uygun hale getireceği konusunda, tazılann dikkatli bir üretim ve seçme sonucunda ıslah edilebilecekleri konusunda
ileri sürülebilecek bir şüpheden daha çok bir şüpheye yer göremiyorum. Bu, bitkilerde de benzer şartlarda böyle ola­
caktır. Eğer, tüylü tohumu olan bir türün bireyleri kendi alanı içinde daha etkili bir dağılınıla anunlabilirse (yani
artış kontrolu büyük ölçüde tohumlan etkiliyorsa), ha\ı birazcık fazla olan tohumlar uzun vadede en çok dağılmış
olanlar olacaktır. Dolayısıyla bu şekildeki tohumlar en çok filizi üretecek ve biraz daha iyi uyumlu ha\1 tevarüs etmiş
bitkileri oluşturacaktır.
Doğadaki yerierini yumurta, larva veya olgunluk dönemlerinde en iyi şekilde doldurabilen bireylerin korun­
duğu bu tür doğal seçmenin yanında ekseri tek eşeyli (üniseksüel) hayvanlan etkileyen ve aynı sonucu doğuran bir
diğer süreç daha vardır: Erkeklerin dişiler için sürdürdükleri mücadele. Bu mücadelenin sonucunu genellikle savaş
kanunu beliıierse de, kuşlarda ötmenin cazibesi, erkeğin güzelliği veya Guyana'daki dans eden kaya ardıcında
olduğu gibi kur yapma gücü, görüldüğü kadanyla etkili olmaktadır. Mükemmel uyumu ima eden en güçlü ve sağlıklı
erkekler mücadelelerinde genellikle zaferi elde edeıier. Ancak bu tür seçme diğerine nazaran daha az acımasızdır.
Daha az başanlı olanın ölmesini gerektirmez, daha az yavru sahibi olması sonucunu doğurur. Mücadele genellikle
)ılın besinin bol olduğu bir mevsimine rastlar ve yarattığı etki büyük ölçüde ikincil cinsel karakterierin değişimiyle
ilgili olur. Bu da besin bulma gücüyle veya düşmandan korunınayla değil, diğer erkeklerle kavgayla veya onlarla re­
kabet etmekle ilgilidir. Erkekler arasındaki bu mücadelenin sonucu, bütün genç hayvanlannın seçimine, arada bir

IJ. BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇA,DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 119
ele geçen iyi bir e�in kuUanuru ndan daha az itina gösteren tanmcılann elde ettikleriyle ka�ıla!jUnlabilir.

ll. C. Darwin, Eeq.'dan A B. D.'de Boııton'da Prof. Asa Gray'e gönderilen bir mektubun (tarih: Down, 5
Eylül 1857) özeti

1 . İnsan tarafından seçme ilkesinin, yani istenen herhangi bir özellikte bireylerin seçilerek burılardan üretim
yapılması, tekrar seçme ve tekrar üretmenin neler ba!jarabileceği hayret vericidir. O reıiciler bile elde ettikleri
sonuçlara �a!jınyorlar. Eğitilmemi� bir gözün göremeyeceği farklıhklarla çalı�ırlar. Avrupa'da seçme mewdik olarale
yalnızca son yanm yüzyılda yapılmı�nr. Fakat düzensiz olarak, bazı hallerde hatta metodik olarak, en eski zaman­
larda bile yapılnu�nr. Uzak bir geçmi�ten beri farkında olmadan da yapılan bir seçme olmu� olması gerekir: Kendi
�rtlan içerisinde her insan ırkına en yararlı hayvan bireylerinin (yavrulan d�ünülmeden) korunması. Tiplerinden
aynlan varyetelerin yok edilmesi arılarnma lidanlıkçılar taralindan kullanılan ıslah terimi12291 (roguing) de bir ne-.1
seçmedir. Evcil ırklanmızın olu�turulmasında kullanılan esas vasıtanın bilinçli ve düzensiz seçme olduğuna eminim;
bu nasıl olm� olursa olsun, seçmenin büyük gücü daha sonraki zamarılarda tarn�ılamaz bir �kilde ispat edilmi�ıir.
Seçme yalnızca, dı� etkerılerin neden olduğu veya doğarken çocuğun anne ve babasına upanp benzernemesi sonu­
cu meydana gelen küçük veya daha büyükçe deği�imlerin birikmesi sonucu i�lev görür. I nsanoğlu, deği�imleri birik­
tirme gücüyle, ya!jayan varlıklan kendi isteklerine uygun hale getirir-denebilir ki bir koyunun yününü halılar, bir
diğerininkini elbiseler için tercih edilir hale sokar.
2. Şimdi farz edin ki sırf dı� görünü� göre karar vermeyen, fakat tüm iç organizasyonu da inceleyebilen bir
varlık olsun. Bu varlık kaprisli değil, düzenli olsun ve milyonlarca nesil boyunca sadece tek bir �yi seçsin. Kim diye­
bilir ki bunun bir etkisi olamaz? Doğada arada bir tüm kısımlarda lwfif deği�iklikler olur. Deği�en varolma
ko�ullannın yavrunun ebeveynine benzernemesinin esas nedeni olduğunun gösterilebileceği kanısındayım. Doğada
jeoloji bize ne tür deği�iklikler olduğunu ve bunlann hala sürdüğünü göstermektedir. Elimizde neredeyse sınırsız bir
zaman var; çalı� bir jeologdan ba!jka bunu kimse arılayamaz. Buzul çağını dü�ünün: Tüm süresince en azından
kabuklulann aynı türleri ya!jadı. Bu dönemde milyorılarca ve milyorılarca nesil geçmi� olmalı.
3. Kanımca �u açık: Doğal &rme (kitabımın adı) içerisinde öyle bir yanılmaz güç var ki hep her canlının iyiliği
yönünde seçiyor. Ya!jlı De CandoUe, W. Herbert ve LyeU ya!jarn için mücadele hakkında enfes �eyler yazdılar. Ama
orılar dahi bunu yeterince vurgulamadılar. Dü�ününüz ki, her canlı (filler bile) öyle bir hızla ürüyor ki, birkaç }11
içinde, veya en çok birkaç yüzyılda, dünyanın yüzeyi bir çiftin soyunu banndıramaz. Her bir türün arn�ının
ya!jarnının herhangi bir döneminde veya bazı hızlı üreyen türlerde bazı nesiUerde kontrola tiı.bi olduğunu sürekli
akılda tutmakta zorlandığımı gördüm. Her yıl doğarılann yalnızca birkaçı kendi türünü sürdürecek kadar yaşaya­
bilir. Kirnin yaşayacağını ve kirnin mahvolacağını kim bilir ne kadar önemsiz bir fark tayin etmektedir?
4. Şimdi herhangi bir deği�ikliğe uğramakta olan bir ülkeyi dü�ünün. Bu, sakirılerinin bazılannın hafıfçe
deği�ikliklere uğramasına neden olacakur--çünkü ben ekseri carılılann seçmenin orılar üzerinde etki yapmasına
yetecek kadar sürekli deği�ime uğradıklan kanısındayım. Bazı sakirıler yok olacaklardır ve geri kalanlar deği�ik bir
sakirıler takımının �ılıklı etkilerine maruz kalacaklardır. Ben bunun her carılının ya!jarnı üzerinde yalnızca iklim­
den çok daha etkili olacağını sanıyorum. Canlılann besin bulmak için diğer carılılarla mücadele ederken,
ya!jamlannın çe�itli zamanlannda tehlikeden kaçarken, yumurıalannı veya tohumlannı saçarken vs. vs.
kuUandıklan sonsuz çe�itlilikteki yöntemleri dü�ününce, milyorılarca neslin geçi�i esnasında bir türün içinde birey­
lerin genel ekonomilerinin herhangi bir kısmına yararlı bir deği�iklikle doğacaklanndan şüphe edemiyorum. Bu tür
bireylerin hayatta kalma ve hafifçe deği�ik olan yapılannı kendilerinden sonrakilere geçirme �nslan daha yüksek
olacakur. Deği�im de doğal seçmenin birikimiyle yava!jça anunlarak gerekli fayda elde edilene kadar geli�ebilir. Bu
�kilde olu� varyete ya ebeveyn durumunda olan formla birlikte ya!jayacak, ya da, daha büyük bir sıklıkla, onun
soyunu tüketecektir. Doğal seçmenin, yapısının her parçasında, ya!jamının herhangi bir döneminde herhangi bir
�kilde faydalı olabilecek ufak değişimleri biriktirmesi suretiyle--ağaçkakan veya ökseotu bu �ekilde bir sürü rast­
lanuya uyum sağlarru� olabilirler.
5. Bu teoriyle ilgili olarak herkesin aklına pek çok çe�itli güçlükler gelecektir. Pek çoğunun tatminkar bir
�kilde cevaplandınlabileceğini sanıyorum. Natura non Jaciı saltum (Doğa SlfTil11UZ )'ll/m!a{] en i.şikar olanlann·"

120 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
bazılannı cevaplandınr. Deği�imin ya�lı� ve herhangi bir zamanda yalnızca birkaç bireyin deği�ikliğe u�ası
bazı diğerlerini cevaplandınr. Jeolojik kayıdann �ın eksikliği de diğerlerine cevap te�kil eder.
6. Aynlma (div�e) ilkesi denebilecek bir diğer ilke de kanımca Türlerin Kökeninde önemli bir rol oyna­
maktadır. Eğer çok deği�ik çe�itte y�am türleri ile i�gal edilmi�e, herhangi bir alan daha çok y�am banndırabilir.
Bunu herhangi bir yardkare çimen içerisinde veya herhangi bir tekdüze adacıkta y�yan ve neredeyse tür olduğu
kadar bol cins ve aileye ait olan canlılarda görüyoruz. Bunun manasını, davranı�lannı anladı�mız yüksek hayvan­
lar arasında anlayabiliriz. Deneysel olarak biliyoruz ki, herhangi bir tarlaya birkaç cins ve tür ot ekilirse, o tarlanın
verimi iki veya üç tür ekilrni� olandan daha çok olur. Şimdi, her canlının, büyük bir hızla üreyerek sayısını
arturmaya çalı�uğı söylenebilir. Türlere veya alt-türlere veya varyetelere aynidıktan sonra da her tür için durum
aynı olacakur. Bu gerçeklerden kanımca �u çıkar: Her türün deği�n soyu doğarun ekonomisi içerisinde kendisine
en çok ve en ç�itli yerleri kapmağa bakacakur (pek azı b�nlı olur). Her yeni varyete veya tür, olu�tuktan sonra
genellikle uyumu daha kötü olan ebeveyninin yerini alacak ve onu onadan kaldıracakur. Kanımca bu her zaman
canlılann sınıflamasının ve ili�kilerinin kökeni olmu�tur. Çünkü organizmalar, ana gövdeden dalianan bir ağaçtaki
gibi, her zaman dallanıp budaklanıyor, alt dallara aynlıyor gibi görüni9orlıır. B�nlı ve aynlan dallar, güçsüzleri yok
ediyor--kabaca, ölü ve kayıp dallar nesli tükenm� cins ve aileleri temsil ediyor.
Bu taslak son drrece eksik. Fakat bu kadar küçük bir yerde daha iyisini yapamam. Hayal gücünuz çok geniş
boşluklan doldurmalıdır.

m. Varyetderiıı Orijinal Tıpten sürekli olarak ayn1ma E@imlcri haklıında Alfm:l Ruacl Wallacc

Türlerin ilksel ve kalıcı ba�msızlannı isbat etmek için öne sürülen en önemli nedenlerden biri evcil bir
durumda üretilen varyelLinin az çok duraysız olmalan ve kendi b�lanna bırakıldıklan takdirde tekrar ebeveyn türün
normal formlanna geri dönmeleridir. Üstelik bu duraysızlık tüm varyetelerin, hatta doğal haldeki yabani olaniann
bile ayn bir özelliği addediliyor, bunun, b�langıçta yaraulmış ayn ayn türlerin bireyselliklerini değişmeden koru­
malannı sağladığı düşünülüyordu.
Yabani hayvanlar arasında bulunan uaryelLler üzerindeki gözlem ve bilgilerin yokluğu veya azlığı neticesinde,
bu iddia tabiiyeciler arasında büyük bir a�rlığa sahipti ve türleri n duraylılı� hakkında çok genel olarak payl�ılan
ve biraz da önyargılı bir inanca neden olmuştu. Fakat, "kalıcı veya gerçek varyeteler"-kendi benzerlerini sürekli
üreten ancak diğer bir ırktan son derece küçük farklarla (ama değişmez bir �kilde) aynlan ve bu yüzden de birinin
diğerinin varyetesi addedildiği hayvan ırklannın varlığı hakkındaki inanç da aynı derecede yaygındır. Hangisinin
varytiL, hangisinin orijinal tür olduğu hakkında genellikle hiçbir ipucu yoktur. Nadir istisnalar, bir ırkın diğer ırka ben­
zeyen fakat kendine benzemeyen yavru ürettiği hallerdir. Bu "türlerin kalıcı değişmezlikleri" ile çelişir görünmekte­
dir, ama bu zorluk böyle varyetelerin kesin sınırlan olduğu ve orijinal tipten asla daha uzağa doğru değişemeyecek­
leri, ancak ona dönebilecekleri (ki bu evcil hayvanlarla yapılan benzetmelere dayanılarak çok muhtemel, hatta isbat
edilmiş olarak görülmektedir) varsayılarak benaraf edilmektedir.
Görülmektedir ki, bu muhakeme, doğal bir halde bulunan varyetelerin her açıdan evcil hayvaniara ben­
zerlikleri, hatta onlarla aynı olduklan ve duraylılıklan veya daha da değişip değişmeyecekleri açısından aynı
yasalarla yönetildikleri varsayımına dayanmaktadır. Bu bildirinin amacı ise bu varsayımın tamamen yanlış
olduğunu ve doğada pek çok varyelmin ana türden daha uzun y�asına ve orijinal tiplerinden giderek uzakl�n
bir sıra varyetenin oluşmasına neden olan bir yasanı n varlığını ve bu yasanın evcil hayvanlarda varyetelerin tekrar
ebeveyn forma dönmelerinin nedeni olduğunu göstermektir.
Yabani hayvanın y�ı bir varlık mücadelesidir. Kendi varlıklannı korumak ve küçük yavrulannı besleyip
kollamak için tüm meleke ve enerjilerini kullarımak zorundadırlar. Bireylerin ve bütün bir türün varlığını belirleyen
birincil şartlar en kötü mevsimde yiyecek bulabilmek ve en tehlikeli düşmanlannın hücumlanndan kaçabilmektir.
Bu şartlar aynı zamanda bir türün nüfusunu da belirleyecektir. Bütün şanlan dikkatlice düşünerek ilk bakışta
açıklanamaz gibi görüneni, bazı türlerin �ın bolluğunu, buna mukabil onlara çok yakın bazılannın son derece
ender olmasını, aniayabilir ve bir dereceye kadar da açıklayabiliriz.
Belirli hayvan gruplan arasında olması gereken genel oran kolayca görülebilir. Büyük hayvanlar, küçükler

4· BöiOm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 121


kadar bol olamazlar; etoburlar, otoburlardan daha az sayıda olmalıdırlar, kartallar ve aslanlar asla güvercinler ve

antiloplar kadar çok sayıda olamazlar; Tataristan[230"J çöllerinin yabani eşekleri Amerikanın daha zengin ovalan ve

pampalanndaki atiann sayısına ula.şamazlar. Bir hayvanın do�rganlığı yaygın olarak bollu�nun veya azlığının en
temel nedeni sarulır; fakat gerçekleri gözden geçirdi�miz zaman görürüz ki bunun konuyla ilgisi ya çok azdır veya
hiç yoktur. En az do�rgan hayvanlar bile çoğalmalan kontrol alunda tutulmadığı takdirde hızla çoğalırlar. Buna
mukabil, kürenin hayvan nüfusunun sabit, hatta insanın etkisi nedeniyle azalmakta olması lazımdır. Salınırnlar ola·
bilir, ancak, sınırlı alanlar haricinde kalıcı bir aruş hemen hemen imkansızdır. Mesela, kendi gözlemlerimiz bizi ikna
etmelidir ki kuşlar her yıl geometrik bir oranda artmamaktadırlar. Eğer doğal artmalan güçlü bir kontrol aluna
alınmış olmasaydı artarlardı. Pek az kuş yılda iki yavrudan az dünyaya getirir, pek ço� alu, sekiz veya on yavru
yapar; dört muhakkak ki ortalamanın alundadır. Eğer her çiflin yaşarnlan süresince yalnızca dört defa yavru
yapuğıru farzedersek, yavrulann bir kaza veya açlık sonucu ölmeyeceklerini kabul etsek bile, bu da ortalama alunda
kalacakur. Bu şartlarda bile, birkaç yılda tek bir çiftten olacak aruş ne muzzam olacakur! Basit bir hesap onbeş yılda
her kuş çiftinin onbeş milyona kadar artacağını gösterecektir. Halbuki herhangi bir ülkenin kuşlannın sa}ısırun
onbeş veya yüzelli yılda artuğına inanmak için hiçbir nedenimiz yoktur. Bu aruş gücüyle, her türün ortaya
çıkışından birkaç yıl sonra nüfusu sırurlanna ulrujmış ve duraylılık kazanmış olmalıydı. Demek ki her yıl muazzam
sayıda, yani doğanlar kadar, kuş ölmektedir. Her yıl dünyaya gelenler, en tutucu bir hesapla bile ebeveynin iki katı
olacağına göre, bir ülkede mevcut bireylerin ortalama sayısı ne olursa olsun, heryıl o sayının i1ri kııh ortadmı kal1rmoJı
zorundadır. Bu, çarpıcı bir sonuç olmakla beraber son derece muhtemeldir ve herhalde gerçeğin üstünde olmaktansa
alunda bulunmaktadır. Bundan dolayı sanılabilir ki, türün devamı ve ortalama bir birey nüfusunun korunması için
büyük sayıda do�rnlar gereksizdir. Ortalama olarak tek bir tanmin üstünde hepsi, ya şahiniere ve atmacalara, yabani
kedilere veya gelincildere yem oluyor veya kış gelirken so�k ve açlıktan ölüyor. Belirli türlerin incelenmesi bunun
çok çarpıcı bir isbaunı sunmaktadır. Görüyoruz ki, bireylerin bollu�nun yavru üreten do�rganlıkla hiçbir ilgisi
yoktur. Belki de muazzam bir kuş nüfusunun en kayda değer örneği Amerika Birleşik Devletlerindeki yolcu
güvercinlerininkidir. Bu kuş bir, ençok iki yumurta yapar ve genel olarak tek bir yavruyu büyüttüğü söylenir. Bu kuş
niçin bu kadar boldur, buna mukabil iki veya üç misli yavru yapanlar niçin çok daha azdır? Açıklaması güç değildir.
Bu türün en çok sevdiği ve ona en iyi gelen besin büyük bir alanda bol bol bulunur. Bu geniş alan toprak ve iklim
açısından öyle farklılıklar arzetmektedir ki, herhangi bir yerinde besin lut oldu� zaman, bir brujka yerinde mutla·
ka bol olmaktadır. Bu kuş çok hızlı ve uzun süreli uçuş yapabilmekte, dolayısıyla yrujadığı bölgenin bir yarundan
diğerine yorulmadan gidebilmektedir; bu nedenle bir yerde besin azalmağa brujladığı zaman hemen yeni bir beslen­
me alanı bulabilmektedir. Bu örnek de bize çarpıcı bir şekilde sürekli ve sağlıklı besin bulmanın herhangi bir türün
artması için gerekli tek şart oldu�nu göstermektedir, zira ne do�rganlık ne de yırucı kuşlann veya insaniann

sınırsız saldınlan artışı kontrol edebilmiştir[21 1 ] . Brujka hiçbir kuşta bu özel haller bu kadar çarpıcı bir şekilde bir
araya gelmemiştir. Ya besinleri her zaman bulunamayabilmekte veya onlann besinlerini geniş bir alanda arayabile­
cek kadar yeterli kanat güçleri bulunmamaktadır veya yılın herhangi bir mevsiminde besin çok azalmakıdır ve bu
nedenle onun yerine daha az sağlıklı besinierin yenilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, do�rganlıklan daha fazla
oldu� halde, en kötü mevsimdeki besin kaynağının izninin ötesinde sayılannı arturamamaktadırlar. Pek çok kuş
yalnızca besinleri azaldığı zaman daha yumuşak, en azından farklı bir iklime sahip alanlara göçerek varlığını
sürdürebilmektedir. Bu göçmen kuşlann ancak pek ender durumlarda a!jın bir nüfus bollu�na sahip olmalan, git­
tikleri ülkelerde de sürekli ve sağlıklı bir besin kayııağının olmadığını göstermektedir. Besin kayııağı periyodik olarak
azaldığında yapılan göçe elverişli olmayanlar hiçbir zaman büyük bir nüfus sayısına ulaşarnazlar. Bu herhalde
ağaçkakanlann bizim ülkemizde niçin ender bulunduklannın, buna mukabil tropiklerde tek brujlanna yaşayan
kuşlar arasında en bol olanlardan olduklannın nedenidir. Ayııı şekilde ev lurlangıcı luzılgerdandan daha boldur,
çünkü besini hem daha sürekli hem de daha bol olarak bulunur--{)! tohumlan kışın saklanır ve çiftlik avlulanmız
ve biçilmiş ıarlalanmız bitip tükenmez bir kaynak sağlar. Niçin, genel bir kural olarak, su kuşlan, özelikle de deniz
kuşlan çok boldur? Muhakkak ki diğerlerinden daha do�rgan olduklan için değil; genel olarak bunun tersi
doğrudur. Bolluklannın nedeni, besin kayııaklannın asla tükenmemesidir. Deniz ve nehir kenarlan yumuşakçalar ve
eklembacaklılarla kayııamakıadır. Aynı yasalar memeliler için de geçerlidir. Yabani kediler çok d$rgan olup
düşmanlan da azdır. Peki o zaman niçin evcil tavşanlar kadar bol değildirler? Bunun tek anlrujılabilir cevabı besin

122 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
kaynaklannın daha istikrarsız olmasıdır. Açıkça görülüyor ki bir ülke fiziki olarak de��medikçe hayvan nüfusunun
sayılan de��mez. Eğer bir türün nüfusu anarsa, aynı besinden yararlanan bir diğerirtinki orantılı olarak azalmak
zorundadır. Her yıl ölen bireylerin sayısı muazzam olmalıdır. Her hayvanın bireysel varlığı kendisine bağlı olduğuna
göre, ölenlerin en zayıflar olması gerekir: Çok genç olanlar, y�lı olanlar ve hasta olanlar. Varlıklannı sürdürebilen­
ler ise en mükemmel sağlık ve güce sahip olanlar olmalıdır: En muntazam bir �ekilde besin bulabilenler ve d�man­
lanndan sakınabilenler. B�ıa söyledi�miz gibi, bu en zayıfin ve yapısı en az mükemmel olanın dayanamadığı bir
"varlık mücadelesidir".
Şimdi �u açık ki bir türün bireyleri arasında olan olaylar bir grubun içinde birbirine yakın türler arasında da
olmalıdır, yani muntazam bir besin kaynağına ul�maya ve kendilerirtİ dü�manlannın hücumlanna ve mevsimlerin
de��kenliklerine ka�ı korumaya en yatkın olanlar mutlaka bir nüfus üstünlü� yakalamalı ve bunu korumalıdır.
Buna ka�ılık herhangi bir nedenden ötürü gücü az olan veya yapısı uygun olmayan türler besin kaynağındaki
de��imlere ka�ı tedbir alamayıp sayılan azaimalı ve bazı �ın durumlarda soylan tamamen tükenmelidir. Bu �ın
uçlar arasında türler y�amlannı korumak için çe�itli derecelerde beceri gösterecektir. Türlerin boUuğunu veya
azlığını bu �ekilde açıklıyoruz. Bilgisizli�miz, geneUikle etkilerin nedenlerini doğru olarak tanımamıza engel olmak­
tadır, ama çe�itli hayvan türlerinin yapılannı ve davranı�lannı mükemmel bir �ekilde bilebilsek ve her türün
emniyeti ve kendisini çevreleyen deği�ken �anlarda varlığını sürdürmek için yapması gerekenleri yapma kapasitesi­
ni ölçebilsek, bunun neticesi olan bireylerin nüfus bolluğu oranlannı bile belki hesaplayabiliriz.
Şimdi eğer �u iki noktayı saptayabiidiysek- 1. Bir üllcmin hayvan n;yiısu gerıLI olarale sabittir. .N;yiısu belli bir >'!)'Inm
altında tutan, besin kaynağındaki periyodikyet.ersi<.lilrln ve diğer kontrol/ardır. 2. Tür/erin birrylerinin karplaştırmalı bollııklan vrya
a<_lıldıın tamamen yapı/anna ve bundan türryen davranışianna bağluiır. Bunlar munta<_am bir besin kaynağına ulaşmayı vrya kipsel
emniJ!tti lernin ijini bazı hallerde diğerlerine nazaran daha zorlaştırabilirler. Böyle bir zorlaşma aneale lırrhııngi biryerdeyOfamalc zorun­
da olan bir niijiısun sl!)lllannda olacale bir değişimle denge/enebi/ir-yukandaki mülahazalann doğrudan ve çok önemli bir
�kilde ilgili olduğu varyttelere geçebiliriz.
Bir türün tipik formundan olacak ekseri, belki de tüm sapmalar, bireylerin davranı�lan veya kapasiteleri
üzerinde, ne denli az olursa olsun, mutlaka bazı etkiler yapacaktır. Bireyleri daha az veya çok göze batar yapacak
bir renk de��irrti dahi onlann emniyetini etkiler; kıllann az veya çok olması davranı�lanna tesir eder. Daha önem­
li deği�iklikler, mesela üyelerin veya herhangi bir dı� organın gücünde veya boyutlannda olacak bir aru�, besin
bulma yöntemlerinde veya y�adıklan alanın büyi.iklü�nde deği�ikliklere neden olur. Ekseri deği�ikliklerin y�amı
sürdürme yeteneğinde faydalı veya zararlı etkiler yapacaklan da açıktır. Daha kısa ve güçsüz hacaklara sahip bir
antilop muhakkak ki kediler ailesine [re/is] mensup etoburlardan daha çok çekecektir; daha güçsüz kanatlara sahip
bir yolcu güvercininin munıazam besin bulma yeteneği eninde sonunda etkilenecektir; her iki durumda da sonuç,
deği�en türün nüfusunda olacak bir azalmadır. Diğer yandan, herhangi bir tür varlığını koruma açısından azıcık
daha elveri�li bir varyete üreıse, o türün birey sayısı zaman içerisinde mutlaka anacaktır. Y�lılığın, ifraun veya besin
azlığının ölümü antıracağı nasıl kesinse, bu sonuçlar da aynı derecede kesindir. Her iki halde de bireysel istisnalar
olabilir, fakat ortalama olarak kuralın geçerli olduğu görülecektir. Bütün varyeteler, dolayısıyla iki sınıfa bölünürler:
Aynı �artlar alunda ebeveyn türün sayılanna ul�amayacak olanlar ve ebeveyn türün sayılannı geçip bu üstünlük­
lerini koruyanlar. Şimdi bölgedeki fiziki �artlarda bir deği�iklik olduğunu farzedelim: Uzun bir kuraklık dönemi,
bitki önüsünün çekirgelerce tahribi veya kendine yeni beslenme alanı arayan yeni bir etaburun onaya çıkı�ı-bahis
konusu türün varlığını daha zor hale getiren ve nesiinin tamamen tükenmemesi için tüm gücünü zorlayacak her­
hangi bir deği�iklik. Bu durumda bireylerinin sayısı en az olan ve yapısı en zayıf olan varyetenin yeni �artlara ilk
dayanamayan olacağı ve baskı �iddetliyse onadan kalkacağı açıktır. Şartlar sürdü� takdirde ebeveyn tür bir sonra
etkilenen olacaktır, sayılan azalacaktır ve benzer kötü şartiann tekrar etmesi durumunda onadan kalkacaktır. O
zaman üstün varyete tek b�ına kalacaktır ve normal �artlar geri geldiğinde saylannı hızla anıırarak nesiUeri tüken­
miş olan tü rün ve varyetenin yerine geçecektir.
Şimdi varytle daha üstün bir yapı ve daha mükemmel geli�mi� bir �klini temsil ettiği /ürün yerine geçm� ola­
caktır. Kendi emniyetirtİ sağlamaya ve bireyin ve ırkın y�mını sürdürmeye her açıdan daha uyumlu olacaktır.
Böyle bir varyete orijinal tipe geri döneme<_. Çünkü o tip daha a.şağı bir tiptir ve yerti türle varlığı için rekabet ede­
mez. Türün orijinal tipini üretmek için bir "eğilimin" var olduğu kabul edilse bile, varyete her zaman daha üstün

4· Bölüm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 123


sayılarla temsil edilecek ve elve�iz fiziksel §<irtlar alunda gmLya/n� bapıuı lıf9aJJıı lrıılıakı
ıc rı . Fakat bu yeni, geli�ıni.j
ve nüfusu kalabalık ırk zaman içerisinde yeni varyeteler meydana getirebilir. Bu yeni varyeteler eskiden aynlan
birkaç yeni �kil de�ikliği gösterebilirler. Bu deği�i.kli.kler varlı� koruma imkinlannı arturma eğiliminde olduk­
lanndan, genel yasaya uyarak zaman içinde üstünlük �ayacaklardır. Demek ki burada hayvaniann do� halde­
ki yaşamlannı düzenleyen genel yasalardan ve varyetelerin sık sık görüldüğü tartı�ılmaz gerçeğinden çıkan geli�me
ve sürekli birbirinden aynlrnayı (Jmıgrtssiım and cont:imıM diurgence) görüyoruz. Ancak bu sonucun de�mez olduğunu
iddia etmiyoruz. Bir bölgedeki fıziksel §<irtlann deği�mesi, bazan o bölgeyi farklı bir hale getirebilir ve bu durum eski
§<irtlar alunda y�amını en iyi sürdürebilen ırkı bunu en kötü yapan haline sokabilir. Böyle bir durumda eski ve �ağı
ırk ve varyeteleri rahat rahat y�aya devam ederken, yeni ve üstün bir ırkın nesli tükenebilir. Önemsiz kısımlar­
da da de�iklikler olabilir ve bunlar ya§<lmı koruyan güçlerde hiçbir deği�ikliğe neden olmayabilirler; bu durum­
daki varyeteler ebeveyn türle paralel bir y� sürebilirler, ya yeni deği�i.kli.kler üretirler veya bir önceki tipe geri
dönerler. Bütün iddiamız, bazı varyetelerin orijinal türden daha uzun y�a eğilimi gösterdikleri ve bu eğilimin
kendini hissettireceğidir, çünkü deği�i.kli.kler veya ortalamalar doktrinine küçük ölçeklerde güvenilemese bile, büyük
sayılara uygulandı�nda sonuçlar teorinin gerektirdiklerine yakl�makta, sonsuz sayıda örneğe yakl�ıldıkça da kesin
bir do�luk vermektedir. Doğarun ise çalı.şu� ölçek öyle büyüktür ki, bahis konusu bireyler ve zaman dönemleri
sonsuza o denli y�ır ki, ne kadar önemsiz olursa olsun, ne kadar örtülürse örtülsün veya tesadüllerle naksedilsin,
her neden sonunda kendinden beklenilen tüm sonuçlan doğurur.
Şimdi evcil hayvaniara dönelim ve bakalım onlar arasında meydana gelen varyeteler burada öne sürülen
ilkelerden nasıl etkilenirler. Yabani ve evcil hayvanlar arasındaki esas fark �udur: Yabani hayvaniann iyilikleri ve

varlıklan tüm duyulannın ve fiziksel güçlerinin sağlıklı olmasına ve tam kapasiteyle kuUarulmasna b�ıdır. Evcil
hayvanlarda ise bunlar kısmen kullanılır, bazı durumlarda hiç kullanılmaz. Yabani hayvan her lokrna besinini arıı­
mak ve genellikle onu elde etmek için çalı�mak zorundadır-besinini ararken, tehlikeden kaçarken, mevsimlerin
merhametsizliğinden sı�nacak yer ararken ve yavrulannın emniyetini ve besinini temin ederken, görme, duyma ve
koku duyulannı kuUanmak zorundadır. Vücudunda her gün, her saat kullamlmayan tek bir kas yoktur; sürekli
idmanla güçlendirilmeyen hiçbir duyu veya melekesi bulunamaz. Evcil hayvana ise besini verilir, sığınağı temin
edilir, mevsimlerin kaprislerine ka�ı kapalı yerlerde tutulur, do� dü�manlannın hücumlanndan dikkatle korunur,
hatta genellikle insan yardımı olmaksızın yavrulannı bile büyütmez. Duyulannın ve melekelerinin yansı faydasızdır.
Diğer yansı da arada bir pek hafif bir �ekilde kullanılır. Kas sistemi bile çok düzensiz olarak faaliyet gösterir.
Şimdi böyle bir hayvanın herhangi bir organ veya duyusunda artan bir güç veya kapasite ile temsil olunan
bir varyetesi olu�tuğu zaman, bahis konusu artı� tamamen faydasız olur, hiçbir zaman kullanılmaz ve hatta hayvan
böyle bir artı�ın farkında bile olmayabilir. Yabani hayvanda ise, tüm meleke ve güçleri varlı�nın gerekleri doğrul­
tusunda tam bir faaliyet içinde olduklanndan herhangi bir artı� derhal kullanılır, idrnarıla güçlenir ve ırkın
besininde, davranı�ında ve tüm ekonomisinde haliçe bir deği�ikliğe yol açar. deta üstün güçleri olan yeni bir hayvan
yaraur. Bu hayvanın da kaçınılmaz olarak sayılan artar ve kendisinden a§'l� olanlardan daha çok ya§<lr.
Gene, evcil hayvanlarda tüm varyasyonlan n y�ı sürdürme �anslan aynıdır. Yabani bir hayvanın rekabet
gücünü ve y�amını sürdürme imkanını azaltacak varyasyonlar, evcillik durumunda hiçbir dezavantaj olu�turmaz­
lar. Hızla �i�manlayan domuzlanmız, kısa bacaklı koyunlanmız, kursaklannı �i�irebilen balonlu güvercinlerimiz ve
kani�lerimiz do� �artlarda asla olu�amazlardı, çünkü bu tip � �ekillere do� ilk adım sonucunda tüm ırkın
nesli tuzla tükenirdi. Yabani kuzenleri ile ise bunlar asla rekabet edemezler. Yan� aunın büyük hızı fakat dü�ük
dayanıklılığı, sabanı çeken atiann büyük gücü do� §<irtlarda faydasız olurdu. E�er bu hayvanlar tekrar pampalar­
daki do� §<lrtlara döndürülseler herhalde kısa zamanda nesilleri tükenir veya uygun §<irtlarda �)erine yaramaya­
cak �ın yeteneklerini kaybederek birkaç nesil içerisinde yaygın tipe geri dönerler. Bu yaygın tip, tüm güç ve

melekelerin, besin bulmak ve emniyet temin etmek için en iyi �kilde oranlandı�, yapının her kısmının yaşamın
sürdürülebilmesi için tam kapasiteyle kullanıldı� tiptir. Evcil tipler yabanile�tikleri zaman orijinal yabani köke çok
yakın bir �eye geri dönmek veya tomomm kaybolmoJc ;:.rmınıiaı1ırlar.
Dolayısıyla evcil hayvanlar arasında bulunan varyeteler üzerinde yapılacak gözlemlerden, do� ortamda
olu§'ln varyeteler hakkında hiçbir çıkanm yapılamaz. Varlık §<irtlan birbirine o denli terstir ki, birine uygulanabile­
cek olan hemen hemen kesinlikle ötekine uygulanamaz. Evcil hayvanlar anormal, kural dı�ı, yapaydır; doğada

124 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
hiçbir zaman oluşmayan ve oluşamayacak olan de�ikliklere tiıbidirler; tüm varlıklan insanın bakırnma bağlıdır;
pek çoğu kendi başına bırakılan bir hayvanın varlığını idame ettirmesi ve ırkını sürdürebilmesi için gerekli olan den­
geli bir meleke oranından o kadar uzaknr.
Lamarck'ın varsayımı-türlerdeki gelişen değişimierin hayvaniann kendi organlannın gelişimini annrmak
ve bu şekilde yapılanru ve davranışlannı değiştirmek suretiyle olduğu-türler ve varyeteler hakkında yazan tüm
yazarlar tarafından kolaylıkla reddedilmiştir ve bu yapıldığı zaman bütün sorunun halledildiği sanılrruştır. Fakat
burada sunulan görüş, doğada aralıksız işleyen ilkelerin faaliyetinin benzer sonuçlar doğuracağını göstererek böyle
bir varsayımı gereksiz kılmaktadır. Şahin ve kedi ailelerinin güçlü, içeri çekilebilir tırnaklan bu hayvaniann istek­
leriyle oluşmuş veya büyütülmüş değildir. Fakat bu gruplann daha önceki ve daha alçak bir organizasyon düzeyine
sahip atalannın varyeteleri arasında avını yakalamıı lronusunıla en gelipni:j melekeye sahip olanlar en uzun Yllii!Yanlar olmuştu.
Zürafa da uzun boynunu daha yüksek ağaçlann yaprakianna uzanmak istediği ve bu nedenle durmadan oralara
uzandığı için kazanmarnıştı ama eski tipler12321 arasındaki varyetelerde normalden uzun bir boynu olarılar l!)'rll ot/a­
ma alanı içerisinıie /asa boywıla alrrabalanruion daha gmi:j bir lıacme ulafıp ilk kıtlık <.amımuuia onlardan daha uzunyaşamıı jaruım
elde etmi:jlerdi. Pek çok hayvanın üzerinde normal olarak yaşadıklan toprağa veya yapraklara veya ağaç gövdelerine
benzeyen garip renkleri bile aynı ilkeyle açıklanır. Zaman içerisinde pek çok renge sahip varyeteler olmuş olabilirse
de kmıiilnini düpnanlarından lroru""!J'a en �n renideri olan ırklar kapnı/nıaz olarak. en fokYllf'!JOCak.lardır.
Burada, herhangi bir organdaki bir eksikliğin bir di�r organ tarafından karşılandığı gerçeğinde görülen ve
doğada çok sık karşılaşılan bir dengenin (güçlü kanatiann zayıf ayaklan dengelemesi, büyük hızın savunma silith­
lannın eksikliğini dengelernesi gibi) açıklaması da onaya çıkmaktadır. Gösterildiği gibi, dengelenmemiş bir eksikliğe
sahip tüm varyeteler varlıklannı uzun zaman sürdüremezler. Bu ilkenin faaliyeti aynen bir buhar makinesinde bulu­
nan ve herhangi bir düzensizliği neredeyse belli olmadan düzelten volana benzer. Benzer bir şekilde hayvanlar aJe­
minde hiçbir dengelenmemiş eksiklik çok belirgin bir şekle ulaşamaz, çünkü ilk adımda kendisini yaşamı güçleştir­
erek hissettirir ve neslin tükenmesi kısa bir süre sonra gerçekleşir. Burada savunulduğu şekilde bir köken carılılarda
görülen şekil ve yapı değişikliklerinin kendilerine has karakterleriyle de uyum içerisinde olacaktır-bir merkezi
tipten aynlan pek çok hat, bir seri birbiriyle ilişkili olan türde belirli bir organın etkinliğinde ve gücünde görülen
anış, daha önemli karakterler açısından önemli farklar sunan türlerde renk, tüy veya kıl dokusu, boynuz veya ibik
şekilleri gibi önemsiz kısımlarda görülen kalıcılık. Bu teori, profesör Owen'in nesli tükenmiş tipiere nazaran daha
yeni tiplerde karakteristik olarak gördüğü ve kuşkusuz herhangi bir organın hayvan ekonomisi içerisinde sürekli
değişmelerle daha belirli bir gayeye uydurulması sonucu olan "daha dar gayelere uygun yapı" (more speciııli<.ed slruc­
tııre) için de bir neden sağlamaktadır.
Burada, doğada bazı varyete sınınannın orijinal tipten giderek uzaklaşma eğiliminde olduklannı
gösterdiğimizi sanıyoruz. Bu gelişime herhangi bir sınır çizmek için de yeterli bir neden görünmüyor. Doğada bu
sonucu doğuran aynı ilke evcil varyetelerin niçin orijinal tipiere geri dönme eğiliminde olduklannı da açıklıyor.
Minik adımlarla çeşitli yönlerde gerçekleşen, fakat varlığın korunmasının kendilerine bağlı olduğu kaçınılmaz şan­
lar tarafından kontrol edilen ve dengelenen bu ilerlemenin canlılann sunduğu tüm süreçlerle, orılann nesillerinin
tükenmesi ve geçmiş çağlardaki silsileleri ve şekil, içgüdü ve davranışlanndaki tüm olağanüstü değişimlerle uyum
içerisinde olacak şekilde izlenebileceğine inaruyoruz.
"233
Ternate, Şubat 1 858

Ortak bildirinin olu�turulup yayınland.ığını Wallace aylar sonra öğrendi ve


öğrenince de son derece mutlu oldu. Annesine 6 Ekim I 858'de yazdığı mektupta
�öyle diyordu:
"Bay Darwin'den ve Dr. Hooker'dan mektuplar aldım, Ingiltere'nin en meşhur tabiiyecilerinden ikisi; bu
beni çok memnun etti. Bay Darwin'e şimdi üzerinde büyük bir kitap yazdığı bir konuda bir deneme yollamıştım.
Dr. Hooker'a ve Sir Charles Lyell'e göstermiş. Orılar da o kadar beğenmişler ki, Linne Cemiyeti huzurunda okut-
234
muşlar. Bu, benim dönüşümde bu şöhretli insanlarla tanışmamı sağlayacak."

lt• BölOm DARWIN'E KADAR YAKINÇA�DA EVRIM FIKRI:MODEAN JEOLOJI ve MOD... 125
Gerçekten de Wallace İngiltere'ye dönünce bu insaniann hepsiyle yakın dost
oldu. Darwin'in cenazesinde tabutu ta§ıyanlardan biri de Wallace'tı. Wallace
ya§adığı sürece doğal seçme teorisinden hep "Darwin'in teorisi" diye söz etti, Malay
Takımadalan hakkında yazdığı klasik eserinde kendisinin bu önemli teorinin ortaya
çıkı§ında oynadığı rolden asla bahsetmedi, doğal seçme kuramını açıklayan kitapla­
nndan birinin ba§lığını Danvinirm olarak koydu235• Darwin, ömrü boyu Wallace'ın
kendisine kar§ı en küçük bir kıskançlık beslernemesini hep hayret ve hayranlıkla
kar§ılamı§tır.
Ama Darwin ve Wallace her konuda tamamen aynı fıkirde olmadılar. Özellik­
le Wallace'ın gençliğinden beri ilgilendiği mezmerizm ve ruhanilik gibi konular
onun, Hristiyan dinine (veya diğer herhangi bir sem;hTİ dine) inanmamasma
rağmen, giderek dindar bir havaya bürünmesine neden oldu. İnsanın ahlaki tutu­
munun doğal seçmenin sonucu olamayacağını, insan aklının ve genelde insan karak­
terlerinin bir yaratıcının katkısını gerektirdiğini dü§ünüyordu. Arkada§ı Darwin'in
1 870'de yayınlanan The Descent ofMan (İnsanın Soyu) adlı kitabına236 yazdığı ele§tirel
tanıtma yazısında §Unlan söylemi§ti:

"
Tamamen dik bir duru�. çıplaklığın bütünlüğü, ellerinin uyumlu mükemmelliği, beyninin neredeyse sonsuz

olan kapasitesi sınırlı bir alanda tecrit olmu� bir �empanzc takımının varlık mücadelesi ile açıklanması mümkün ola­

mayacak kadar birbiriyle ili�kili bir seri geli�medir. "237

Wallace ömrünün sonuna kadar bu fikirlerini korudu. Ölümden sonra bir


ya§am olmadığı takdirde insan ahlakının yozla§acağına inanıyordu. Ama bu arada
çok önemli bilimsel çalı§malar da yaptı, hayvaniann coğrafi dağılımlan238 ve adalar­
da ya§am239 konulannda iki klasik eser yayınladı. Fakat bu arada özellikle ruh
çağırma hakkındaki sapiantısı ve bu konuda yazdığı yazılar (hakkında medhiyeler
düzdüğü bazı medyumlann sahtekar olduklan isbat edilmi§ olmasına rağmen),
giderek artan gelenek dı§ı dini eğilimleri ve sosyalist bir bakı§ açısından Avrupa
kültürüne yönelttiği sert ele§tiriler240 kendisini bilimsel çevrelerden izole etmeye
ba§ladı. Darwin'in tüm gayretlerine rağmen İngiliz bilim çevrelerinin Joseph
Hooker gibi diğer etkili ki§ilerinin olumsuz tutumlan nedeniyle bir ݧ bulamadı.
Sonunda Darwin diğerlerini ikna etti ve Wallace'a bir devlet emekliliği maa§ı
bağlanmasını sağlayarak arkada§ının mali durumunun rahatlamasına yardımcı
oldu. Fakat Wallace 1 9 1 3'te öldüğünde bütün dünya büyük bir doğa bilimcinin
öldüğünü kabul etti.

126 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
IJ. BöiOm DARWIN'E KADAR YAKINÇAGDA EVRIM FIKRI:MODERN JEOLOJI ve MOD... 127
v. B öLü M Sonuç

128 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Bitmemiş bir öykünün öğrettikleri

Lyell'in de sonunda Darwin'e eğilmesiyle benim burada anlatmak istediğim hikaye


son buluyor. Halbuki modern evrim kuramının esas gelişimi bu safhaclan sonra
başlıyor. Jeologlar, zoologlar, botanikçiler, ziraatçılar, tabipler, herkes Darwin'in
cevaplayamadığı soruya saldırdı Darwin'den sonra. Yeni türler nasıl oluşuyordu?
Lyell'den ziyade von Buch'un, von Humboldt'un, Elie de Beaumont'un, etkisinde
gelişen kıt'a Avrupası jeoloji ekollerinin hiç kuşkusuz Darwin'in yaşamının son
dönemlerinde ve ondan hemen sonra en pariağı olan Eduard Suess'ün Viyana
ekolünün genç ve dahi paleontologu Melchior Neumayr ( 1 845- 1 890) Tersiyer
kanndanbacaklı fosillerini detaylı olarak inceleyerek çevrenin değişim üzerindeki
etkisini tesbite çalıştıH I , bizzat Darwin'in iltifatına mazhar oldu. Fakat Darwin'in
teorisinin eksiğini esas tamamlayan Gregor Mendel'in ( ı 822- ı 884) genetiği2t2 ile
Hugo de Vries'in ( 1 848- 1 935) mütasyon teorisi2t3 olmuştur. Bu iki önemli adımdan
sonra artık yapılacak iş kromozomlann yapısını aniayarak genetik mesajın nasıl
oluşturulduğu ve nasıl ulaştınldığı sorusuydu. Bunlar da yirminci yüzyılın ikinci
yansınınjames D. Watson ( ı 928-) ve Francis H. C. Crick ( 1 9 1 6-) (DNA'nın yapısının
keşfi) , Jacques Monod ( ı 9 ı O- ı 976), François jacob ( ı 920-) ve Andre Lwoff ( ı 902-
l 968) (genetik kodun okunması) gibi dev adlanyla ilişkili zaferlerdir ve bu zaferler ta
on sekizinci yüzyılın ortasında BuiTon'un iç kalıp kuramıyla cevap verrneğe çalıştığı,
yaşamın en temel süreçlerini nihayet aydınlatan zaferlerdir. Evrim kuramı,
insanoğlunun tüm kainatı oluşturan süreçleri anlama çabasının, Anaksimandros ve
Herakleitos ile Batı Anadolu sahillerinde 2500 yıl önce başlayan o yüce çabanın,
yalnızca bir bölümüdür ve burada aniatmağa çalıştığım gibi diğerlerinden ayn
olarak düşünülemez. Yaşam nasıl gelişiyorsa, aynı değişme ve seçme kurallanyla
yönetilen her şey de değişiyor. At nasıl evrimleşiyorsa, otomobil de aynen öyle
evrimlqiyor. İkisi de belirli kurallara göre değişiyor, belirli kurallara göre seçiliyor,
belirli kurallara göre gelişiyor. Her ne kadar bugün Stephen J. Gould gibiler çıkıp
dünyanın egemen canlısının 3,8 milyar yıl önce bakteriler olduğunu, bugün de aynı
durumun sürdüğünü hatırlatarak, bir gelişmeden söz edilemez gibi sözler ediyor-

5· Bölüm SONUÇ 129


!arsa da sağlıklı insan aklı, bizzat kendisinin atalannın düşünce kapasitesiyle
karşılaştınldığında "gelişerek" kainatı sorgulamaya başlamasını ve onu anlama
çabasının bir parçası olarak kendi kafasında sürekli baştan yaratmasını, dünya
üzerinde yaşamın ilerlemesinin en güzel ve en muhteşem ürünü olarak selamla­
maktadır.
Burada sözü bitirirken, bir de bu kitap içerisinde aniatmağa çalıştığını bilimsel
gelipnenin mekanizmasına, yani bilgimizin artmasına neden olan insan faaliyetinin
doğasına değinmek istiyorum. Bilim, gözlemlerin giderek artmasıyla kendiliğinden
değil, cesur varsayımiann zeki ve yaratıcı bilim insanlannın kafasında oluşması, bu
varsayımlardan gö;::.lenebilecek çıkanmlann yapılması ve bu çıkanrolann gözlem yoluyla
kontrol edilerek yanlış olanlan doğuran varsayımiann elenmesiyle gelişmiştir. İlk başta,
Anaksimandros'un evrim kuramı, yalnızca dünyanın sularla kaplı olarak oluştuğu
varsayımının bir çıkanrumdan ibaretti. Dünyanın sularla kaplı olarak oluştuğu
varsayımı da, kendisinin Miletos cıvannda kayaçlar içerisindeki (denize! sandığı) fos­
illerden ve Miletos !imanın gün geçtikçe çamurla dolmasının izahı için icat edilmiş
bir varsayımdı. Büyük Miletos'lu, yaptığı gözlemleri açıklayabileceği bir dünya
haya.J etmiş, sonra bu haya.Jine (yani varsayımına) dayanarak bazı çıkanınlar
yapmıştı. On yedinci yüzyıl sonunda ve on sekizinci yüzyıl başında büyük Leibniz'in
yaptığı, Anaksimandros'un yaptığından farklı değildi temelde. Tek fark, Leibniz'in
elinde çıkanmlannı kontrol edebileceği daha çok gözlemin olmasıydı. Stensen, bir
tek köpekbalığı dişine bakarak bir su kütlesi içerisinde meydana gelen tüm çökelme,
taşlaşma ve daha sonra vuku bulan deformasyon ve aşınma olaylannı haya.J etmişti.
Bu haya.Jinden yapılan pek çok çıkanın hem kendisi hem de kendisinden sonra gelen
nesillerce jeolog tarafından gözlerole kontrol edildi. Stensen'in yönteminin doğru
olduğu ancak, Kutsal Kitap'a dayanarak kurduğu jeolojik tarİhçenin yanlış olduğu,
çünkü Kutsal Kitap'ta yazaniann gözlerole çeliştikleri görüldü. Hutton ve Lyell'in
güneelcilik ve tekdüzecilik görüşleri de nihayet cesur varsayımlardı. Bu varsayımlar
jeolojiyi modern bir temele oturttular, ama Lyell tekdüzeciliği (büyük ölçüde dinsel
önyargılan nedeniyle) yaşamın tarihine de uygulamaya kalkınca, buradan elde etiği
çıkanrolann gözlerole çeliştiği görüldü. Dolayısıyla, dürüst bir bilim adamı olan
Lyell istemeyerek de olsa kendi varsayımını terketmek zorunda kaldı, yaşamın belli
bir istikamete doğru açılım yaptığını kabullendi.
Darwin de Lyell'den pek çok önyargı tevarüs etmişti. Jeolojik zamanın çok,
ama çok uzun olması, jeolojik zabıtlann çok, ama çok eksik olması gibi bazı
önyargılar ona pek çok halde yardımcı oldular, kendi varsayımını geliştirmesine

13 0 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


temel sağladılar. Ama buralarda da yapılan gözlemler, hem Darwin'in hem de
Lyell'in bazı yerlerde ciddi bir §ekilde yanılgıya dü§tüklerini gösterdiler. Tebe§ir
Devri Darwin'in sandığı gibi 300 milyon yıl önce değil, 65 milyon yıl önce bitti.
Jeolojik zabıt içerisindeki fosillerde görülen ve Cuvier'nin bıkıp usanmadan vurgu­
ladığı ani deği§iklikler, her yerde mutlaka zabtın eksikliğinden değil, gerçekten
dünya çapında olmu§ ve tüm biyosferi etkileyen afetlerden kaynaklanıyordu.
Ancak Darwin'in ve Wallace'ın dahiyane bir sezgiyle gördükleri gibi, türlerin
evriminin temel nedeni bugün de doğal seçme olarak görülmektedir. Bu kuram,
Darwin hiç doğmamı§ olsaydı da, Wallace sayesinde (ku§kusuz Darwin'in sunduğu
kadar zengin bir gözlem malzemesiyle birlikte olmasa da) bilimin malı olacaktı.
Darwin-Wallace evrim kuramı, bugün çok daha geli§mi§ bir evrim kuramı içerisinde
bir sınır §artı olarak ya§amaya devam etmektedir: Aynen Newton'un hareket
kanununun, Einstein'in hareket kanunu içerisinde dü§ük hızlar için geçerli bir sınır
hali olarak ya§amaya devam etmesi gibi2 -l·1 . Hugo de Vries'in mütasyonlan doğal
seçmenin malzemesini hazırlamakta, Mendel'in genetik kurallan da, mütasyonlann
hangi oranlarda seçilme yan§ına gireceklerini belirlemektedir. Hele jeolojide olan
geli§meler, dünyanın yalnız kendinden değil, kendi dı§ından da kaynaklanan nice
olayiann etkisinde olduğunu; bunlann meteor ve kornet çarpması gibi bazılannın
birkaç saniyelik bir sürede tüm dünya yüzünü etkileyebilecek çok büyük enerjiler
ortaya çıkardığını göstermi§tir. Ku§kusuz günümüzün jeolojisi, Lyell'in "pasif'
denebilecek dünyasından çok daha aktif bir dünyada ya§adığımızı göstermi§tir.
Jeolojik olayiann sürekli deği§tirdiği çevrenin görevi ise devamlı deği§en kurallar ve
dolayısıyla seçilme §artlanyla, ya§ayanlar dünyasında seçici rolünü oynamaktır.
Ya§ayan varlıklar dünyasında gördüğümüz muhte§em çe§itlilik i§te bu karma§ık
etkenierin milyonlarca yıllık sürelerde kar§ılıklı etkile§meleri sonucudur.

5· BölDm SONUÇ 1]1


EK 1 · ·

Gelişm.e ve evrim. aynı şey m.i?2-H;

Her ilerleme gelişim midir? Gelişme kavramında, gelişen şeyin daha iyiye, daha
değerliye doğru gittiğini ima eden bir değer yargısı gizlidir. Halbuki modern yer ve
yaşam bilimleri biyolojik evrimin bir gelişme süreci olarak yorumlanamayacağını
göstermiştir. Evrim yaşamın çevresine uyumunu düzenler. Örneğin, Triyas
Devri'nin ilk ve basit dinazor ailelerinden yalnızca Tebeşir Devri'nin zengin ve
çeşidi bol, karmaşık yapılı dinazor türleri değil, aynı zamanda kuşlar da türemiştir.
Tebeşir Devri'nin sonlannda yeryüzünün en zengin çeşitli, çevreye en iyi uyum
sağlamış kara hayvanlan hiç kuşkusuz dinozorlardı. Ancak 1 00.000 yıl gibi kısa bir
sürede dinazarlardan eser kalmadı. Çünkü dünyada egemen olan yaşam şartlan bir
gökcismi çarpmasıyla aniden değişmişlerdi. Gökcismi çarpması sonrası dünyada
karaiara memeliler ve kuşlar egemen oldu. Buna rağmen, balıklar dünyasında hiçbir
şey değişmemişti. 400 küsur milyon yıldan beri var olan balıklar gene var olmaya
devam ettiler, yüzlerce milyon yıldan beri yaptıklan gibi türlerini, cinslerini, aileleri­
ni değiştirerek yaşamlannı sürdürdüler. Bu arada hiç değişmeyenler de vardı.
Örneğin, 500 küsur milyon yıldır hiç değişmeden yaşayan lingula (bir lamba kabuk­
lu=brakiyopod) ve hele neredeyse dünya kurulduğundan beri var olan bakteriler.
Dünya ilk doğduğunda egemen canlılan bakterilerdi. Bugün gene öyle.
Gerçi evrende değişim Herakleitos'un (olgunluğu M. O. 500) dediği gibi
değişmeyen tek şey gibi görünüyor. Ama bu değişim, bir gelişmeyi, yani bir değer
öğesini içermiyor. Kainatta bir hedef, bir amaç, bir yasalar egemenliği görünmüyor.
Bilim kuşkusuz bazı genellerneleri şimdilik yasa diye vazediyor, ama Aristo'nun

13 2 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


yasalan onlan yaniışiayan Newton'nunkiler olmadığı gibi, Newton'unkiler de onlan
yaniışiayan Einstein'inkiler değil. Genellemelerimizi yasa adını verdiğimiz
varsayımlanmiz çerçevesinde sunarak onlan gözlemle denedenebilir bir hale
getiriyoruz. Gözlemin yanlış bulduğu 'yasalanmızı', bilimden dışlıyoruz.
Evrende bir gelişme, bir hedef, bir amaç arayanlar farkında olarak veya olma­
yarak ona insan vasıflan atfetmek istiyorlar, evreni insan merkezli ve insan amaçlı
gözlüklerle yorumlamaya kalkıyorlar; onu öznelleştiriyorlar ve nihayet evrene atfet­
tikleri tüm bu vasıflardan bir yaradanı, bir tannyı, veya doğanın özelliği olduğunu
sandıklan değişmez yasalan sorumlu tutuyorlar. Tüm semavi dinler, tüm ırkçı-faşist
veya marksist toplumsal göıüşler bu insan zafiyetinin türevleridir. Bilim, bu insan
merkezli, değer yargısı yüklü, gelişme, hedef, amaç vb. varsayan determinist doğa
yorumlanndan uzaklaşıp evreni nesnelleştirdikçe hurafe ve gönüllerde duyulan
arzulardan uzaklaşıp, gerçeğe, duyulann algıladıklannın beyince aniaşılmasına
yönelerek insanı yüceltmiştir. Tesadüfierin egemen olduğu bir evrende tesadüfen,
tesadüfi bir yerde yapayalnız yaşadığımızı farketmek, tüm büyük din yapıcılardan
Karl Marx'a kadar pek çok insanı dehşete düşürmüş, onlan bundan kaçış yollan
aramaya sevk etmiştir. Bilim insanım, akıl insanını yücelten ise, bu eskilerden daha
tutarlı bir yorumu geliştirerek, onun sonuçlanyla başa çıkmaya muktedir ve buna
hazır olduğunu farketmesidir."

EK - 1 - 133
EK l l· ·

Gelişme ve Diyalektik

"2003 yılı b�ında Türkiye Petrol Jeologlan Derneği'nin davetiyle Ankara'da bilimsel
yöntem konusunda verdiğim bir konferansın soru-cevap kısmında bir dinleyici, konfe­
ransım esnasında niçin Friedrich Engels'in Doğa'nın Diyalektiği adlı eserinden ve bu
eserde savunulan bilimsel yöntemden bahsetmediğimi sordu. İki kısımlı sorusuna iki
kısımlı bir cevap verdim: ( l ) Engels'in Doğa'nuı DiyalekLiğtnin günümüz bilimi açısından
bilimsel bir içeriği olmadığı gibi, yazıldığı zamanki bilim açısından da durum aynıydı;
(2) Man<: ve Engels'in savunduklan şekliyle diyalektik, bilimsel (ve manuki) bir düşünce
tarzı değildir. Bu cevabım kendisinin şiddetli protestolanna neden oldu ve bana, bak­
teriden insana olan biyolojik 'gelişmenin' diyalektik temellerini anlatmaya çalışu. Ben
kendisine cevaben gelişmeyi neye göre tanımladığıru sorunca bir hayli ş�ırdı. Sonra da
kendisine bakterilerin dünyanın ilk çağlannda en egemen y�am unsurlan olduğunu,
bunun bugün de değişmeden sürdüğünü söyleyince ş�kınlığı bir kat daha artu.
Bugün özellikle belirli politik görüşlerin taraftartannca kullanıldığı şekliyle
'diyalektik düşünce' on sekizinci yüzyılda hızla yayılmaya başlayan 'doğal gelişme'
inancına fikirsel bir temel bulma arzusunun sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunu
Engels'in sözleriyle şöyle özetleyebiliriz: 'Bilhassa diyalektik, günümüzün doğabilimi
için en önemli düşünce şeklidir, çünkü yalnızca o doğada kar§ımıza çıkan gelişme
süreçlerinin bir benzeridir ve bu nedenle geli§me süreçlerine de bir açıklama yönte­
mi sunar.'m Man<: ve Engels'in kullandıklan §ekliyle diyalektik Hegel'den alınmış
olmakla beraber, Man<: ve Engels, Hegel'in diyalektiği kafası üstüne oturttuğu
kanısındaydılar. Engels, diyalektiği bu durumdan Manc'ın kurtardığını söyler.

134 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Peki nedir bu diyalektik? En kaba hatlanyla, herhangi bir sürecin, kendisiyle
çeli§kinin tohumlannı kendi içerisinde ta§ıdığı ve zamanla bunun geli§mesine yardımcı
olduğu fikri. Bu §ekilde bir a sürecine kar§ı geli§en bir negatif a sürecinin, a'nın ken­
disiyle bir sentez olu§turarak yeni, daha geli§mi§ bir b sürecine yol açacağı. Bunu sem­
bollerle ifade edersek: a U -a => b. Bu b sürecinin de aynen a gibi kendi çeli§kisini (yani
-b'yi) dağuracağı ve böylece giderek daha geli§mi§ süreçlerin ortaya çıkacağı. İlk
bakı§ta pek de akla ters gelmeyen bu ifade, mantığın en basit kurallanndan olan 'bir­
biriyle çeli§en iki ifadenin birliğinden istenilen herhangi bir ifade türetilebilir' kuralı
nedeniyle belli bir geli§me silsilesinin mantıksal temelini olu§turamaz2t8 .
Halbuki ne doğa ne de bilim böyle çalı§ır. Bir kere, doğada hiçbir §ey gerekli
olarak içinde kendi çeli§kisinin tohumlannı ta§ımaz. Bazı süreçlerin ortadan kalk­
ması, kendi iç mekanizmalannın bir ürünü değil, çevredeki tesadüfi deği§imlerin
sonucu olarak geli§ir. Örneğin, dünya ve Venüs gezegenleri çok benzer bir §ekilde
ya§amlanna ba§lamı§ aimaianna rağmen, güne§e uzaklıklan deği§ik olduğundan
apayn §ekillerde evrim geçirmi§lerdir. Dünya üzerinde bazı hayvanlar müthi§ bir
hızla evrimle§irken diğerleri evrimle§meden soylannı sürdürmü§lerdir. Engels, mod­
ern jeolojinin kuruculanndan Sir Charles Lyell'i jeolojik evrimde gereklilik yerine
tesadüfı..i vurguladığı için Doğa'nın Diyalektiği'nde ele§tirmi§tir. Aynı nedenden ötürü
Marx ve Engels, Darwin'in evrim kuramını 'insanlık hakkında acı bir hicviye' olarak
nitelemi§lerdir2t9. Yves Christen de, Marx ve Darwin hakkında yazdığı eserinde,
Marx'ın dünyasının doğa bilimleriyle asla bağda§madığını belgelemi§tir250.
Bilimsel yöntem tarihine baktığımızda da Marx ve Engels'in savunduğu
diyalektiğin önemli ke§if ve icatlann yapılmasında herhangi bir rol oynamı§
olduğunu görmüyoruz. Bilim cesur varsayımiann (her ne yolla olursa olsun) üretimi
ve bunların gözlemle denetlenmesi yoluyla geli§mi§tir. Mantık kurallarıyla
çeli§mediği sürece hiçbir varsayım kendi içinde kendi çeli§kisini banndırmaz.
Varsayımlan ortadan kaldıran gözlemle bağda§amama halidir. Bu durumda da
gözlemle varsayım birle§tirilip daha iyi bir varsayım üretilmez. Ba§arısız varsayım
terk edilir, yerine yenisi üretilir.
Kısacası diyalektik, geli§menin kaçınılmaz bir doğa yasası olarak görüldüğü bir
dü§Ünce dünyasında bu sözde yasaya fikri temel olu§turmak için ortaya atılmı§ bir
yöntemdir. Ancak ne açıklamaya çalı§tığı yasa bir doğa yasasıdır, ne de kendisi
mantıken tutarlıdır. Doğa bilimleri geli§melerini diyalektiksiz sürdürmektedirler.
Konferansımda da bu nedenle ondan bahsetmedim.

EK -11- 135
N o t lar ve Kayna k l a r

136 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
1 Loeb serisinde mevcut eserlerin bir listesi ve bunlann nasıl ısmarlanabilecekleri hakkında bkz. Loeb Clııssiı:al
library-CompiLte Catalogue /ncluding .New Editions 2002, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts, 4 1 ss.
Bude kolieksiyonu ve ısınarlama şartlan için bkz. us &/lLs uttres Maison forulie m 1919 7S" Annillersaire /994 I
ColiLctions bilingues el iruditions 1/ littiraturt gjnirak, [Paris] , 1 92 ss.
2 Bilim tarihi-genel: Batterfield, H., 1 949, Thı! Origins rif Modern Sci.mce /300- /800: G. Beli and Sons, Ltd.,
London, x+2 1 7 ss; WıghtoıaD, W. P. D., 1 950, The Growtlı rif Sci.mti.fic lrkas: Oliver and Boyd, Edinburgh,
x+ [ii] +495 ss; Siıager, C., 1 959 [ 1 996], A History rif Sci.mti.fic lrkas: Barnes & Noble Books, New York, xviii+525 ss;
Gillispie, C. C., 1 960, Thı! F.dge rif Objectiviry--An Essqy in the History rifSci.mtifiı: ldeas: Princeıon University Press,
Princeıon, ix+562 ss; DliDlpier, W. C. (Sir), 1 96 1 , A History rifSci.mce aru1 its &lııtions Wıth Plıilosophy & &ligion,
fourth edition reprinted with a postscript by I. B. Cohen: Cambridge University Press, Cambridge, xxvii+544 ss;
Masoa, S. F., 1 962, A History rifthe Scimets, new revised edition: Macmillan•USA, New York, 638 ss; Yddırıaı,
C., 1 992, Bilim Tarilıi: Remzi Kitabevi, İstanbul, 270 ss; Dosay Gökdoğıuı, M., Deıair, R., Topdeıair, H. G.,
Uaat, Y., Kalayaoğalları, i. ve Emlü, Y., 200 1 , Bilim Tarilıi llilıwu;:.u-Buluşlıır ve Yapıtlıır: Nobel, Ankara,
[Ill]+340 ss; Tekeli, S., Ki.hya, E., Dosay, M., Deıair, R., Topdeıair, H. G., Uaat, Y., Ayduı, A. K.,
200 1 , Bilim Tarilıine Girij, 3. baskı: Nobel, Ankara, III+ [XIII] +465 ss; GribbiD, J., 2002, Sci.mce-A History 1543-
2001: Alien l..ane an imprint of Penguin Books, xxii+647 ss. İslfı..ın bilim tarihi hakkında en derli toplu özet, tat­
minkar kaynaklarla beraber, şurada verilmiştir: Sezgin., F., 2003, Wissmscha.ft urul Technilr im Islam, c. I Eirifiilırwıg in
diL Geschichte riLr arabisch-islıımischm Wıssmschaften: Verölfenılichungen des lnstitutes ftir Geschichte der Arabisch­
lslamischen Wissenschafıen, Institut ftir Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften an der Johann
Wolfgang Goethe-Universiüit, Frankfurt am Main, xii+ [ii] +2 1 8 ss.
Tarih boyunca evrim düşüncesi üzerinde büyük etki yapmış olan bilim ile din arasındaki kavganın çok güzel ana­
lizleri şu eserlerde bulunabilir: Adaaa-Adıvar, A., 1 969, Tari/ı Boyunca Ilim ve Din (Hayrullah Örs tarafından
Türkçesi sadeleştiriimiş ikinci basım): Remzi Kitabevi, İstanbul, 623 ss (pozitivist felsefe açısından yazılmış ve çok
güzel belgelenmiş bir başyapıt); Brooke, J. H., 1 99 1 , Scimce aru1 &ligiorr--SomL Historical Pmptctioi!S: Cambridge
University Press, Cambridge, x+422 ss; Russell, B., 1 997, &ligion aruJ Sci.mce: Oxford University Press, New York,
xxiii+254 ss (İlk kez 1 935'de yayımianmış olan bu okunınası çok kolay ve enfes eser, tarihte bilim-din sorunundan
çok, bilim-din kavgasının çeşitli cephelerini son derece duru bir manuk ve esprili bir dille arılaunaktadır. Bu
baskısının başında, Russell'ın kitabını onun felsefesinin genel çerçevesine oturtan ve bu kitabında ileri sürülenler
hakkında bazı düşünceleri dile getiren, Kanada'da Guelph Üniversitesi felsefe ve zooloji profesörü Michael Ruse
tarafından yazılmış bir Giriş ile kısa bir bibliyografya vardır). Burılara ilaveten aynca Sir W C. Dampier'in yukanda
künyesi verilen eserine, Arthur O. Lovejoy'un klasik Thı! Great Chain rif&ing'ine (Lovejoy, A. O., 1 936[200 1 ] , Thı!
Great Chain rif &ing --A Study rif the History rif an lrka. Thı! William ]ami!S uctures Delillered at Harvard Universi!Jı, !933:
Harvard University Press, Cambridge, ix+ [ l ] + 382 ss.) ve aşağıda künyesi verilen Gillispie'nin Gmtsi.s aru1
Gtvlogy'sine bkz.
Biyoloji tarihi: Nordeaskiöld, E., 1 928, Thı! History rifBiolo�A Survey (translated from the Swedish by l..eonard
Buclınall Eyre): Tudor Publishing Co., New York, x+ [ii] +629+xv ss. (Bu standart eserin fsveççe olan orijinali 1 920-
1 924 yıllannda Biologins Historia başlığı ile üç cilı olarak Stockholm 'da Björk & Böıjesson firması tarafından
basılmışur); BodeDhei.mer, F. S., 1 958, Thı! History rifBiology: An lntroduction: Wm. Dawson & Sons Ltd., London,
465 ss; Caallery, M., 1 966, A History rif Biology, translated from the French by James Walling: Walker, New York,
x+ 1 48 ss; GardDer, E. J., 1 972, History rif Biology, 3rn edition: Burgess Publishing Co., Minneapolis, vii+464 ss;
Mayr, E., 1 982, Thı! Growth rif Biological Thought: Diversi!Jı, Evobıtion arui lnhrriımce: Harvard University Press,
Cambridge, Massachusetts, ix+974 pp; Vıpaiıı, P., 200 1 , Uı BiologiL riLs Origini!S d nos Jours--Une Histoire rks /das tl
rks Hommes: Collection Grenoble Sciences (yöneten jean Bornarel) EDP Sciences, Les Ulis, 478 ss+ 1 errata yaprağı.
(Vignais'nin eseri bilhassa 20. yüzyılın ikinci yansında biyolojide olan başdöndürücü gelişmelerin tarihini öğrenmek
isteyenler için yararlı bir kaynakur.) Biyoloji tarihi için şu açıklamalı bibliyograJYaya da bkz: Overmier, J., 1 989,
Tht History rifBiology: A SeiLcted Arınotat.td Biblwgraphy: Garland Publishing, Ine., New York, xvii+ 1 5 7 ss.
Yukanda künyeleri verilen eserlerin hiçbiri Islam dünyasında biyolojik bilimlerin gelişimini tauninkar bir şekilde ele

NOTLAR 1]7
almaz. Islam'da biyoloji ve evrim fikri için bkz: Carra de VaW<, B. (Baron), 1 92 1 , w PenJeurs de 1'/s/ıım, c. 2:
I..ibrairie Paul Peuthner, Paris, X. bölüm (Les Sciences Naturelles (suiıe). Histoire Naturelle), ss. 297-35 1 ; Sezgin,
F., 1 970, Geschichu rks Arabirehen Schrifttums, c. III (Medizin - Plıarmazie - .(oologie ··· Tıerheillrunrk bir ca. 430 H): EJ. Brili,
Leiden, XIX+ [I] +498 ss; aynı yazar, 1 97 1 , Geschichu rks Arabirehen Schrifttums, c. IV (Alchimie - Chemie, &taniX ·

Agrikultur bir ca. 430 H): E.J Brill, Leiden, X + (l] +398 ss.+ 1 s. errata; Toufik Fahd, 1 996, Botany and agriculture:
Roshdi Rashed, yayına hazırlayan, Encyclopedia rif tk Hirtory rif Arabic Science, c. 3 (Technology, Alchemy and Life
Sciences): Routledge, London, ss. 8 1 3-852. Bilhassa Osmanlı literatücü için �uraya da bkz: Adıvar, A. A., 1 982,
Osmanlı Türklerinde Ilim (A. Kazancıgil ve S. Tekeli laralindan yeni dipnotlarla zenginleştirilmi� 4. baskı) Remzi
Kitabevi, Istanbul, 243 ss.
Jeoloji Tarihi: von Zittel, K.. A., 1 899, Geschichu der Geologie und Paliiontologie bir Ende des /9. Jahrhunderts: R.
Oldenbourg, München, Xl +868 ss (Bu klasik eserin k.ısaltılmı� bir Ingilizce tercümesi için bkz. von Zittel, K.. A.,
1 90 1 , Hirtory rif Geology and Pa&!onto/ogy to tk End rif tk .Nineuenth Century translated by Maria M. Ogilvie-Gordon:
Walter Scott, London, Charles Scribner's Sons, New York, xiii + { 1 ereata sahifesi } +562 ss); Adanıs, F. D., 1 938,
The Birth and Development rif tk Geological Sciences: The Williams & Wilkins Company, Baltimore, v+506 ss;
Tikhomirov, V. V. ve Khain, V. E., 1 956, KraLidi Oçerk lstorii Geologii: Gosgeoltekhizdat, Moskva, 260 ss;
Gillispie, C. C., 1 959, Genesir and Geologr- The lmpact '![Scientific Discoveries upon Religious &li4s in tk Decades before
Danırin: Harper Torchbooks, Harper & Row Publishers, New York, xiii+(i]+306 ss (özellikle kitabımızın konusu
açısından son derece önemli, okunması mutlaka gerekli bir eser); CailleWl, A., 1 968, Hirtoire rk lıı Gtologie: Quc
Sais:Je? Presses Universitaires de France, Paris 1 28 ss (bu küçük fakat çok güzel eserin Türkçe tercümesi için bkz:
CailleWl, A., l 992, ]eoloji Tarihi, tercüme eden S. Yüksel, İleti�im Yayınlan, Istanbul, 1 27 ss); Gobau, G., 1987,
Histoire rk lıı Geologie: La Decouvene, Paris, 259 ss (Bu kitabın b�tan elden geçirilmi� Ingilizce bir tercümesi için bkz:
Gobau, G., 1 990, A Hirtory '![Geology, revised and translated from the French by Alben V Carozzi and Margueriıe
Carozzi: Ruıgers University Press, New Brunswick and London, ix + [2] + 259 ss); aynı yazar, 1 990, us Scienm
de 1ıı Tme aux XVl/e et XV/lle Siicks---Nairsance de 1ıı Giologie: Al bin Michel, Paris, 420 ss; Ellenberger, F., 1 988- 1994,
Hirtoire de 1ıı Gtologie, c. 1 ( 1 988: VIII+ 352 ss), c. 2 ( 1 994: XIV+383 ss): Technique et Documentation - Lavoisier,
Paris; Hölder, H., 1 989, Kurze Geschichu der Geologie und Paliiontologir ein usebuch: Springer-Verlag, Berlin, VIII +244
ss; Oldroyd, D. R., 1 996, Thinking About the FArth: A Hirtory rifldeas in Geology: Harvard University Press, Cambridge,
xxx+41 O ss; Pişkin, Ö., 2000, Jeolqjinin Tarihçe ve t:vrimine Balaş: Dokuz Eylül Yayınlan, İzmir, 1 46 ss; Carrutbers,
M. W. ve Clinton, S., 200 1 , Pionem '![ Geologr - Discovering Earth's Secrets: Franklin Watts, New York, 1 43 ss rBu
küçük kitap jeoloji biliminin tarihini james Hutton'dan itibaren ele alan, popüler bir cserdir). Jeolojinin tarihçesiyle
yakından ilgilenmek isteyen, ancak bunu daha önce yapmamı� olan okuyucular, �u ansiklopedide kendilerini
ilgilendikleri konuya hazırlayacak iyi temeller bulabilirler: Good, G. A., yayına hazırlayan, 1 998, Sciences rif tlır
Earth --An Encyclopedia rif Events, People and Phenomena, c. 1 , A-G (XLV+407 ss.), c. 2, H-Z (ss. 409-90 1 ): Garland
Publishing, Ine., New York. Jeoloji ve Paleonıoloji tarihi için birincil kaynaklardan parçalar içeren �u anıolojiler de
çok faydalıdır: Matber, K.. F. ve Mason, S. L., 1 939, A Source &ok in Geology: McGraw-Hill Book Company, Ine.,
New York, xxii+ 702 ss; Hölder, H., 1 960, Geologie und Paliiontologie in Tex!Ln und lhrer Geschichu: Wagner E \'C

Brodfı.ihrer, R., yayına hazırlayanlar, Orbis Academicus-Problemgeschichten der \Yissenschaft in Dokumenten


und Darstellungen: Verlag Karl Alber, Freiburg/München, XVIII+565 ss. Aynca �u katalog jeoloji ve paleontolo­
jinin klasik eserlerinin faydalı bir bibliyografyasını içerir: Ward, D. C. ve Carozzi, A. V., 1 984, Geology Emergi'fl{}
A Catolog lllustrating tk Hirtory rif Geology (1500-/850) .from a Co/lee lion in the library qf tk Universiry rif lllinoir at Urbana­
Champaign: Roben B. Downs Publicaıion Fund No. 8 University of lllinois I..i brary and The Graduate School of
Library and Information Science, [VII] + 565 ss.
Islam'da jeoloji biliminin tarihçesi için derli toplu bir eser ne yazık ki henüz yazılmamı�ur. Carra de VaW<, B.
(Baron), 1 92 1 , lLs PenJeurs rk 1'/slıım, c. 2: Librairie Paul Peuthner, Paris, Xl. bölüm (Les Sciences Naıurelles (suiıe).
Minealogie et Alchimie), ss. 352-3 74'de yalnız mineralojiyi değil, jeolojiyi de anlatır (bilhassa, ss. 352-355); Pierre
Duhem 'in �u eseri Islam'da dinamik jeoloji tarihçesini en kapsamlı sunan kitaptır: Dubem, P., 1 958, u Systbne du
Monde---Hirtoire des Doctrines Cosmologiques de Plııton d Copernic, c. 9 (Cinquiime Partie: hı Physique Parisienne au X/Ve Siiclt
(suit)): Hermann, Paris, 442 ss. Islam kültüründe dinamik jeolojinin bazı konulan �u eserde de ele alınmı�tır:

138 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Sezgin, F., 1 979, Gtschichu des Arahisdım Schrifltums, c. VII (AstrolngiL - Me/BJrologiL und Verwandtes bis ca. 430 H): E. J.
Brill, Leiden, XIII+486 ss.
3lstanbul ve çevresinin tarihsel jeolojisi hakkında derli toplu bir eser ne yazık ki yoktur. Bu bölgenin genel sıratİ­
grafisi hakkı nda 1 980'e kadar bilinenler için bkz. Ketin, İ ., 1 983, Türkiye JeottyisinL Core/ Bir Bakış: T. C. İstanbul
Teknik Üniversitesi Kütüphanesi Sayı 1 259, Teknik Üniversite Matbaası, Gümüşsuyu, İstanbul, VIII+595 ss;
Ternek, Z. ve Akyürek, B., 1 987, 1 :500 000 Ölfelrli Türkiye Jeolnji Haritası/Explanalory Text '![ lk Gtolngical Map '![
Turke:r-lstanhuL· Maden Teıkik ve Arama Genel Müdürlüğü Yayınlanndan, Ankara, 1 OS ss. +9 numaralanmamış
fotoğraf levhası+ VIII katlanır levha +cep içinde bir renkli harita. Daha sonraki gelişmeler ve yorumlar için bkz.
Şengör, A. M. C., 1 995, The larger tectonic framework of the Zonguldak Coal Basin in Nonhern Turkey: an out­
sider's view: ,(ongu/dalo ilmin Hmorch 1�1/s--1 Kôdu-lı"20/G: Special Publication of TUBITAK, MAM (Yayına
hazırlayanlar Yalçın, M. N. ve Gürdal, G.), ss. 1 -26; Görür, N., Monod, O., Okay, A. İ., Şengör, A. M. C.,
_
Tiiysüz, O., Yiğitba.ş, E., Sakınç, M. ve Akkök, R., 1 997, Palaeogeographic and tectonic position of the
Carboniferous rocks of the western Ponıides (Turkey) in the frame of the Yarisean Beit: Bu/L Soc. GioL France, c. 1 68,
ss. 1 97-205. İstanbul'daki geç Paleozoyik dağ sisteminin doğu devamını oluşturan Zonguldak bölgesindeki zengin
Karbonifer florasının güzel resimlerle bezenmݧ tasvirleri için bkz. Zeiller, R., 1 899, Etude sur lo Flnre Fossi/e du Hassin
Houiller d'Hirarlie (Asie Mineure): Mem. Soc. Geol. France, Paleontologie, Mem. no. 2 1 , 9 1 ss+ VI levha; Ralli, G.,
1 933, u &ssin Houllin d'Hirac/ie el lo Flnre du Cu/m el de Houllin M'!}ffl : Imprimerie Zellitch Freres, Istanbul, 1 66
ss.+ IV tablo+ XXXV levha; Jongnııuıs, W. J., 1 939, Anadolu Kömür Hov<.asında Şark Kısımlannda Bulunan KtıThon
rorma.ryonuna Ait .Nehali roJiller Hakkmda/&itröge <.ur Kennlnis der Karhoriflora in den Östlichen Tn/m des Analo/isehen
!.ôh/mheckms: Maden Teıkik ve Arama Enstitüsü Ya)ınlan, Seri B İrdeller, no. 2, 40 ss+ XIV tablo (Türkçe ve
Almanca iki dilde).
"Tarihsel jeoloji hakkında modern görüş ve verilerin öğretici özetlerini ve zengin b3§\'l.lru kayııaklannı okU}'I.ICU şu
eserlerde bulabilir: Cloud, P., 1 978, Cosmos, Eortlı, and Man- -A Shorl Hislory '![ llıe Unwerse: Yale University Press,
New Haven, X\�+372 ss; Coppeas, Y. (misafir editör), 1 99 1 , From the Stars to Thought: Diogenes, no. 1 55, 1 47 ss;
AUegre, C., 1 992, Introduction ti une Hisloire .Nalurelle: Fayard, Paris, 4 1 1 ss; Doyle, P., Bennett, M. R. ve Blll<ter,
A. N., 1 994, The Kry lo FArth His/ory---An Introduction lo Stratigraphy: John Wıley & Sons, Chichester, [iv] +23 1 ss;
W"mdley, B. F., 1 995, Tht Evolııing Continenls, 3rd edition: John Wıley & Sons, Chichester, xvi+ [ l ] +526 ss;
Decrouez, D., Furrer, H., Weissert, H. ve W"ddi, W., 1 997, GtolngiL und -?_nt: Schweizerische Geologische
Kommission, Hochschulverlag an der ETH (Zürich), 62 ss; Condie, K. C. ve Sloan, R. E., 1 998, Origin and
Eı•olution '![the Eorth-Principles '![ Hisloriral Gtolngy: Prentice Hall, Upper Saddie River, NJ, \�İi+498 ss; Prothero,
D. R. ve Dott, R. H., Jr. , 2002, bolution '![the Eortlı, sixth edition: McGraw Hill, Boston, 569+A- 1 2+G- I 1 +1- 1 0
ss.+ 2 tam boy kapak içi resmi. Tarihsel jeolojiyi mümkün kılan jeolojik tah�min nasıl hazırlandığı konusunda bkz:
Şengör, A. M. C., Jeolnjik Takvim: Cogito, no. 22, Ek, 47 ss.+ bir katlanmı§ jeoloji zaman tablosu. Dünyada
y3§amın tarihi için üsıad bir paleontologun elinden kolay okunabilen, popüler bir eser için bkz: Fortey. R., 1 997,
life-A .Natural Hislory '![tht Firsl Four Billion Years '![life on Eortlı: Vintage Books, A Di�sion of Randam House, Ine.,
New York, x.iii+346 ss. Evrim teorisinin modern biyoloji, ekoloji ve jeoloji çerçevesinde ve tarihsel gelişimi açısından
enfes bir sunumu için bkz: Eldredge, N., 1 999, The Pal/ern '![Evolution: W. H. Freeman and Company, New York,
[ii]+2 1 9 ss. Evrim kuramınııı Darwin'den modern geneliğin gelişmesine kadar geçen bir yüzyıl içindeki gelişimi için
bkz: Hwdey,J., 1 963, Evolution- The Modern Syntheris, second edition: George Alien and Unwin Limited, London,
li+652 ss. Biyolojik evrimi dünyanın fiziki evrimi içerisine otunan ve tüm evrim problemini tarihsel bir süreç
içerisinde ele alarak tarihsel bilimlerin önemini \'Urgulayan güzel iki eser için bkz: Letbiers, F., 1 998, Evolution de
la Biosphire el Evenemm/s Giolngiques: Gordon and Breach Science Publishers, Amsterdam, x+ [i] +32 1 ss (bu eser
1 999'da tekrar basılmı§tır); Martin, R. E., 1 998, One Long Experiment---Scale and Process in Eorth Hislory: Columbia
University Press, New York, xiii+ [i]+262 ss. Y3§amın evrimini jeolojisinden, kimya ve biyokimyasından, felsefe ve
epistemolojik cephelerine kadar her yönüyle ele alan, on beş yazann katkıda bulunduğı.ı çok yararlı bir eser için bkz:
Delsol, M. ve Esbrayat, J.-M. (derleyenler), 2002, L'Evolution Biolngique - Foils - Tlıiorirs - Epislhnnlngie -
PhilnsophiL, cilt I (us Preuves de l'Evolution, /es Origines de lo Vır, Hisloire Evolulwe des P.tres Vwan/s: 3 7 1 ss.), cilt I I

NOTLAR 139
(Micani.smes tiL l'Evolution, oırgınes tiL l'Homml!, Evolution biowgique, Phiwsophie, Epistimowgie: 401 ss.): Librairie
Philosophique J. Vrin, Paris ve lnstitut inıerdisciplinaire d' Etudes epistemologique, Lyon.
Jeolojik geçmi�te y�amı� canlılar hakkında okuyucu �u eseriere b� vurabilir: Eski y� bilimi olan paleonıolo­
jinin karakteri ve yöntemleri hakkında genel bir fikir edinmek isteyen okuyucu için benim bildiğim en güzel eser,
orijinali 1 959'da yayımlanmı� olmasına rağmen, hala A. Brouwer'in General Palaeonotowgy adlı küçük kitabıdır
( 1 966, The University of Chicago Press, Chicago, viii+2 1 6 ss.; İngilizce'ye çe\�ren R. H. Kaye). Y�ın kökeni
için bkz. Schopf, J. W., 1 999, CradiL � life-The Di.scovery � Earth's Earliest Fossils: Princeton University Press,
Pıinceton, xiv+ (i) +367 pp. (Schopf'un eserinin daha iyi anl�ılabilmesi için y�mın temel t�lannı anlatan �u
popüler eser faydalıdır: Hoagland, M. B., 1 993, H'9'atın Kliklm: Tübitak Popüler Bilim Kitaplan 1 , TÜBİTAK,
Ankara, 1 6 7 ss). Y�amın kökeni hakkında aynca bkz. Hecht, J., 2003, Dropleıs may reveal life's oceanic begin­
nings: New Scimtis� 1 3 September 2003, s. 25; Osiııski, G., 2003, Shocked inıo life: New Scimtist, 1 3 September
2003, pp. 40-43. Omurgasız fosiller için hala en iyi eserlerden biri �udur: Moore, R. C., Lalicker, C. G. ve

Fischer, A. G., 1 952, lnvert.ebraJ.e Fossils: McGraw-Hill Book Company, New York, xiii+ 766 ss. Daha modern, fakat
sistematiği daha kısıtlı bir eser için bkz. Clarksoa., E. N. K., 1 993, lnvert.ebrat.e Palaeontowgy and Evolution: Chapman
& Hall, London, ix+(ii)+434 ss. Omurgalılar için en kapsamlı eser hala Alfred Sherwood Roaıer'in enfes der.;
kitabı Vert.ebrat.e Pa!Lontowgy (3. baskı 1 966, University of Chicago Press, Chicago, viii+ [i)+468 ss.) olmakla beraber,
son yirmi yılda sürüngenlerin, ku�lann ve memeiiierin paleontolojisinde bilhassa evrim kuramı açısından öyle
devrimsel geli�meler olmu�tur ki, Romer'in kitabı ne yazık ki betimsel kısımlan dı�ında büyük ölçüde çağdı�ı
kalmı�ur. Bahis konusu geli�melerin bir kısmı �u ders kitabında ele alınmı�ur: C arroll, R. 1., 1 988, Vert.ebrat.e
Pa!Lontowgy and Evolution: W. H. Freeman and Company, New York, xiv+698 ss. Ancak dinozor-ku� ili�kileri
hakkı ndaki geli�meler o denli yenidir ki bunlar henüz ders kitaplanna girmemi�tir. Bu konuda Türkçe bir kaynak
için bkz. Şeagör, A. M. C. -ve Sakınç, M., 1 997, Tüylü dinazor bulundu: Cumhuriyet Bilim Teknik, sayı 527, 26
Nisan 1 997, ss. 6-7. İnsanın biyolojik evrimi için bkz. Arsehiik, G., 1 995, ln.ran ve Evrim: Ege Yayınlan 2, Bilim
Dizisi 1 , İstanbul, XVII+ 1 23 ss; &)'lll yazar, 1 995, İnsan, evrim, alet: Bilim ve Teknik, c. 28, sayı 332, ss. 1 8-24; aym
yazar, 1 999, İnsarun evrim süreci ve en eski kültürleri: 7VBA-AR Türkiye Bilim!Lr AkatiLmisi Arkeowji Dergisi, c. 2, sayı
2, ss. 3 1 -49; Tuclge, C., 1 995, İnsan ırkının soyağacı-bir aile sorunu (çeviren Özgür Kunıılu�): Bilim ve Teknik, c.
28, sayı 332, ss. 26-27; Wolpoff, M. H., 1 999, Pa!Loanthropowgy, 2nd edition: McGraw-Hill, Bostan, lvii+878 ss.

Daha önce paleontoloji ve paleoantropoloji okumamı� olanlar için, insanın evrimine bir temel olarak �u popüler
eser çok faydalıdır: Le Gros Clark, W. (Sir), 1 970, History � tk Prinuıt.es-An Introduction to tk Study � Fossil Man:
Trustees of the British Museum (Natural History), London, (ll] + 1 27 ss. Almanya'da eski insan kalınulannın y�ıru
400 . 000 yıl öncesine kadar çıkartan en yeni paleoantropolojik bulgular için �u popüler makale güzel resimlencliril­
mi�. güvenilir bir kaynakur: Schulz, M., 2004, Die Spur des Jagers: Der Spi.ege4 6/2.2.04, ss. 1 40- 1 5 1 .
Paleoantropolojinin kullandığı güncel inceleme yöntemlerinin çok basit bir dille halk için anlauldığı �u enfes esere
de bkz: neckiııger, A., 2002, Otz� tiLr Mann aus tiLm Eis: Folio Verlag, Wien, 1 20 ss. Paleobotanik için bkz:
Seward, A. C., 1 966, Plıınt life Through tk Ages-A Gtowgical and &tmıical &trospecL· Hafner Publishing Co., New
York, 603 ss; Taylor, T. N., 1 98 1 , Pa!Lobotmıy--An Introduction to Fossil P/ıınt Biowgy: McGraw Hi U, New York,
xüi+589 ss; Stewart, W. N. -ve Rothwell, G. W., 1 993, Pa!Lobotmıy and tk Evolution �Plıınts, 2rıd edition: Cambridge
University Press, Cambridge, xii+52 1 pp. Çiçekli bitkilerin geçJura Devrinde onaya çıkuklan ise henüz ders kitap­
Ianna girmemi� çok yeni bir ke�iftir: Sun, G., Dllcher, D. 1., Zbeng, S. L. -ve Zboa, Z. K., 1 998, In search of
tlıe first flower: a Jurassic angiosperm Archae.fructus, from nonheast C hi na: Scierıı:e, c. 282, ss. 1 692- 1 695; Sun, G.,
Zbeng, S. L., Dllcher, D. L, Wang, Y. D. and Mei, S. W., 200 1 , Early Angiospemıs and Their Associat.ed P/nnts
From l#st.ern liaoning, Chiııa: Scientific and Technological Education Publishing House, Shanghai, 8+227 ss+ 75
levha (Çince ve İngilizce iki dilli ve enfes renkli levhalan olan bir kitap). Fosillerin zamandaki dağılımlan için bkz.
Harlaad, W. B., Holland, C. H., House, M. R., Hughes, N. F., Reyaolds, A. B., Rudwick, M. J. S.,
Satterthwaite, G. E., Tarlo, L. B. H. -ve W"ılley, E. C., yayıma hazırlayanlar, 1 967, The Fossil &cord-A
Symposium witJı Docıımta
m tion: The Geological Society of London, xi+827 ss. Fosillerin (ve dolayısıyla temsil ettikleri
canlılann) coğrafi dağılımlan hakkında �u atlas iyi bir fıkir verir: Hııllaaı, A., yayına hazırlayan, 1 973, Atlas ı!f
Pa/aeobiogeography: Elsevier, Amsterdam, XII+ 53 1 ss.

140 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Dünyamızın, üzerinde y�yan canlıtarla birlikte kendi kendini düzenleyen ve onamsal olarak uç değerlere kaç­
masını önleyen adeta canlı bir mekanizma gibi çalıştığı konusunda ortaya atılmış olan ve pek çok taraftar toplayan
Gaia varsayımı için bkz. l..ovelock,J. E., 1 987, Gaia---A Nru1 Look a1 4ft on Eartlı: Oxford University Press, Oxford,
xiii+ 1 5 7 ss. ( 1 987 baskısı, 1 979'daki orijinal baskının yeni bir önsözle zenginleştirilmiş baştan basımından ibarettir);
aym. yazar, [ 1 988] 1 990, Th Ages ıifGaia---A Bwgraplıy ıif Our living Eartlı: Bantarn Books, New York, xix+252 ss.
Kuaterner öncesi buz çağlannın en derli toplu verileri şu eserlerdedir: Ha.ınbrey, M. J. ve Harl.and, W. 8.,
ya}ına hazırlayanlar, 1 98 1 , Eartlı s Pre-Pinslocme Glaciııl &cord: Cambridge University Press, Cambridge, xv+ 1 004 ss.
(Bu kitap lnlrmaJiımal Geological Correlıılion Programme Prryecl 38: Pre-Pkislocme Tı/lildin [Uluslararası Jeolojik
Deneştirme Programı 38 no.lu Projesi: Pleyistosen Oneesi Tilliıleri) nihai raporudur). Deynous, M., Miller, J.
G. M., Doınack, E. W., Eyles, N., Fairchild, I.J ve Youııg, G. M., yayına hazırlayanlar, 1 994, Eartlıs Glaciııl
&cord: Cambridge University Press, Cambridge, xvii+266 ss. (Bu kitap ln!rmalional Geological Correlılı ion Programme
Prryecl 260: Earllı's G/ııcial &cord'un [Uluslararasıjeolojik Deneştirme Programı 260 no.lu Projesi: Dünya'nın Buzul
ZabıılanJ nihai raporudur).
5Jeolojik geçmişin bize ulaşan zabıılannın eksikliği konusunda en güzel anlatımlardan biri bizzat Charles Darwin'e
aittir: Darwin, C., 1 872, The Origin ıif SpeciLs I!J Means ıif Natural Sekclion, or llıe Preservalion ıif Favoured Raas in llıe
Slruggkfor lifo, 6. genişletilmiş ve düzeltilmiş baskı: John Murray, London, "On the imperfection of the geological
record" (Jeolojik zabtın eksikliği üzerine) başlıklı X. bölüm; hen bu kitapta Origin'in Darwin'in elinden çıkmış son
baskısı olan 6. baskısını temel aldım. Başka haskılara değinmek gerektikçe bunu aynca helirttim. Geçmişin eldeki
eksik kalınulardan hareketle nasıl kurulabileceği ve bunun yarattığı felsefi, daha çok epistemolojik (bilgibilimsel)
sorunlar hakkında bkz. Martin'in, 4. notta künyesi verilen eseri ve Şengör, A. M. C., 200 1 , ls llıe Presrol llıe Key w
ıJıe Pasi or ıJıe Pasi ıJıe Kry to llıe Presrot? James Hutton and Adam Smillı versus Abralıam Gottlob Werner and Karl Marx in
lntnpreting Hiswry: Geological Society of America Special Paper 355, x+5 1 ss. Eldeki eksik verilere dayanılarak
geçmişin baştan nasıl kurulduğuna çok güzel bir örnek için, Angelika Fleckinger'in bir önceki notta künyesi verilen
ve içinde Avusturya/Italya sınınnda buz içinde doğal süreçlerle mumyalanmış olarak bulunmuş yaklaşık 3200 pllık
"buz adamı" Oızi'nin tüm yaşam öyküsünü anlatan kitapçığina bkz.
6Jeologlar ve arkeologlar tarafından bulunan insan kemiklerinin çıkanlması, kaydedilmesi ve incelenmesi
hakkındaki �ğıdaki klasik eserde, kemiğin sahibi olan insanın ölümüyle, kemiğin bir müzeye kaldmiması arasında
geçen süreçlerde ne denli bilgi kaybı olduğu çok güzel helirıilmi.ştir. Hatta sık sık yanlış ve eksik etiketierne yüzün­
den kemik müzedeyken bile bilgi kaybı olabilir: Brotbwell, D. R., 1 97 2 , Digging Up Bones-- Th Excavalion,
Treatmrol and Study ıifHuman Skektal Remains, second edi tion: Trustees of the British Museum, London, xi+ 1 96 ss+ 1 7
fotoğraf levhası. Geçmişin mükemmel zap lı ancak çok sağlam ve çok küçük nesneler için bahis konusu olabilir. Bu
konuda bilhassa Martin'in yukanda bahsedilen kitabıyla Şengör'ün 2001 'de yapınianan ve künyesi 5. notta verilen
kitabına ve Fleckinger'in Dızı'sine bkz.
7 von Bnch, L., 1 808, Ueher das Forıschreiten der Bildungen in der Natur: von Moll's Eplımıeriıim dn Berg- und
Hüttmlaınık, c. 4, s. 1 6. Bu şurada tekrar basılmışnr: Ewald,j., Rotb,J. ve Eck, H., yapna hazırlayanlar, 1 870,
Uopold von Buclı's Gesammelte Sclırifien, c. 2: Georg Reimer, Berlin, s. 1 2.
1Akıiiel kelimesi Avrupa dillerinde varlığı veyayaptığı ik mevcut olduğu bilinm, gerçekten olıın veya oldurulıın, pmdiki, günıle/ilc
anlamianna gelir ve olması heklenenin, zahiri veya kuramsal olanın, geçmişte olanın, geçmişin, zıddı olarak kabul
edilir. Sir Charles Lyell jeolojide güneelcilik prensibini vurgularken, aktüel kelimesini tüm bu anlamiamu kapsaya­
cak şekilde kullanmıştır: " ... yerkabuğunu ve onun sakinlerini etkileyen değişim nedenlerinin aktüel işlevleri ... "
(Lyell, C., 1 833, Principks ıifGeology, being an allnnpt lo explııin llıeformer changes ıifllıe Eartlı's surface, by riference to cau.ses
now in operalion, c III: John Murray, London, s. 1 : ... the actual operations of the causes of change which aiTeel the
"

earth's crust and its inhabiıants ... "). Aynca bkz. H-ger, R., 1 95 1 , Das Aktualitiitsprinzip: Urania, Jahrgang 1 4,
Heft 1 2, ss. 452-454; Hooykaa.s, R., 1 970, Caıastrophism in geology, iıs scientific character in relation to acıual­
ism and uniformitarianism: Koninldijke Nederlandst AkıııitmiL van Wetensclıappen, rifL Lettmwntk, Med. (n. r.), c. 33, ss. 2 7 1 -
3 1 6 ; Solov'ev, J. j., 1 985, Retrospektive Analyse des Begri!Ts ,,Akıualismus" i n der Palaogeographie: Sclırijlmreilıt
for geologisclıe Wıssensclıajlm, no. 24, pp. 1 05- 1 1 2; Gohau, G., 1 997, Naissance de la Meıhode •<ll ctualiste>> en

NOTLAR 141
Geologie: De la Giologie tl son Histoire, CTHS, ss. 1 39- 1 49; Şeogör, 200 1 , a.&e.
9 Nörofibromatoz sonucu korkunç bir görünüm almış olan vücudu yüzünden "fil adam" diye sirklerde ve mahalle

gösterilerinde kullanılan talihsiz İngiliz hasta joseph Merrick'in ( 1 862- 1 890) acıklı ya.oıamı ve fotoğrafian için bkz.
HoweU, M. ve Ford, P., 1 980, ThL True History riftlıe Elephant Man: Penguin Books, Harmondsworth, 223 ss.
10 1 6. yüzyılda Kanarya Adalanndan Paris'e giden "Kurt Adam" Petrus Gonsalvus'un bir burnu hariç yüzünün

tamamı kıllarla kaplıydı. Paris'te evlenen Kurt Adam'ın çocuklan da kendisi gibi kıllı oldular. Bu garip ailenin re­
simlerini devrin bazı ressamlan yapmıştı. Ba,yera Dükü V. Wilhelm vücut bozukluklan sergileyen insan resimleri
toplayan amcası II. Ferdinand'a bu ailenin portrelerini hediye etmişti. Ressam Georg Hoefnagel ise ailenin resim­
lerini eskiz defterine çizmişti. Bu kalıumsal anormallik o tarihte bilinmekteydi ve Kurt Adam ve ailesi Basel'den
geçerken burada hekimlik yapan büyük anatom ve hekim Pm[ Felix Plauer ( 1 536- 1 6 1 4) bu hastalığı daha önce
incelemiş bulunuyordu. Ba,yera Dükü tarafından yapunlan ve bugün Ambras Şatosu'nda olan portrelerin
fotoğrafian için bkz. McNally, R. T. ve Florescu, R., 1 972, In Search rif Dracu/a- --A True History rif Dracula and
Vampire ugends: Galahad Books, New York, s. 5 1 .
11 Anormal doğumlar sonucu meydana gelen olağan dışı insan ve hayvan tiplerinin kaynaklık ettiği muhtemel olan

tann, dev, vb. mitolojik tipler ve bunlann kaynağında olabilecek anormal doğuıniann çok güzel şekilleriyle bunlann
mitolojilerde ve dinlerde karşımıza çıkan motifierle deneştirilmesi için bkz. W"ılke, G., 1 923, Kulturbeziehungen zwi.r­
chLn lndien, Orimt und Europa.· Mannus-Bibliothek, Curt Kabitzsch, Leipzig, özellikle ss. 1 66-240. Tarih boyunca
şeytan kavramına yakıştınlan tiplernelerin enfes bir ikonografik sunumu için şu zengin resimli esere bkz: Morgan,
G. ve Morgan, T., 1 996, ThL Devil--A Vısual Guide lo t1ıe Demonic, F.ui4 Scurrilous, and Bad: Chronicle Books, San
Francisco, 1 76 ss.
12Güney Afrika'da Transvaal'de Barherton Dağlanndaki Komati nehrinden.

130niformitariyanizm büyük İngiliz doğa bilimeisi ve felsefecİsİ William Whewell ( 1 794- 1 866) tarafından Charles

Lyell'in Jeol,Yinin Prensip/en'nin II. cildinin eleştirel bir tanıumında Lyell'in jeolojideki görüşüne bir isim vermek
amacıyla icat eclilmiştir: WbeweU, W., 1 832, Principles of Geology, v. II, by Charles Lyell: Qıuırter!Y &view, c. 47,
ss. 1 03- 1 32. Tekdüzecilik fikrinin tarihi için bkz: Hooykaas, R., 1 963, The Principle rifUniformity in Geology, Biologv
and ThLologv: E. J. Brill, Leiden, XVII+237 ss; Yazarlar topluluğu, 1 967, Uniformity and Simplicity-A
Symposium on the Principle of the Uniformity of Nature: Geological Society rifAmrrica Special Papcr, no. 89, [ii)+99 ss.
Tekdüzecilikle güneelcilik arasındaki farklar için aynca bkz. Hooykaas, R., 1 970, a.&e; Solov'ev,J.J., 1 985, a.g.�.
Şengör, 200 1 , a.&e.

14Huuon bu ilkeyi bilhassa şu meşhur eserlerinde tartışmışur: Hutton,J., 1 785, Abstract of A Dissertation read in

the Royal Society of Eclinburgh, upon the Seventh of March, and Fourth of April M, DCC, LXXXV, concerning the
System of the Earth, !ts Duration and Stability (anonim olarak yayımlanmış), 30 ss.: Craig, G. Y, yayına hazırlayan,
Hutton,J., ThL 1 785 Abstracl rifJames Hutton's ThLory rifthe Earth 'de: Scottish Academic Press, Eclinburgh, xiv+30 ss;
aynı yazar, 1 788, TheOI)' of the Earth; or An lnvestigation of the Laws observable in the Composition,
Dissolution, and Restoration of Land upon the Globe: Transactions rif t1ıe Royal Society rifEtiinburgh, c. 1 , ss. 209-304;
aynı yazar, 1 795, Theory rifthe Earth wiıJı Proofi and /1/ustrations, c. 1 : Cadell,Junior and Davies, London, and William
Creech, Edinburgh, viii+ 620 ss. +IV levha; aynı yazar, 1 795, Theory rifthe Earth with Proofi and 11/ustrations, c. 2:
Cadell, Jun.ior and Da\ies, London, and WiUiam Creech, Edinburgh, 567 ss.+ II ss; aynı yazar, 1 899 ( 1 997),
Theory rifthe Earth with Proofi and /1/ustrations, c. 3, eclited by Sir Archibald Geikie, The Geological Society of London
( 1 899 baskısının tıpkıbaskısı), X\i+278+xiii ss. Bu son cildin zenginleştirilmi� bir diğer upkıbasımı için bkz. Huttoa,
J., 1 997 , James Hutton in the Field and in the Study, eclited by Dennis R. Dean, Being an Augmented Reprinting of Vol
III of Huuon's Theory of the Earth (1, II, 1 795) as first published by Sir Archibald Geikie: Scholars' Facsimiles &
Reprints, Delmar, 24+xvi+278+xiii ss. Metin arasına eklenen resim ve yazılara aynca sahife numarası verilmemiş.
Huuon'un ya.oıamı, fikirleri ve eserleri için bkz: Playfair, J., 1 805, Biographical account of the Iate Dr. James
Hutton, F R. S. Eclin.: Transactions rift1ıe Royal Society rifEtiinburgh, c. 5, kısım 3, pp. 39-99; Bailey, E. B. (Sir), James
Hutton--the Founder rif Modern Geologv: Elsevier, Amsterdam, xii+ 1 6 1 ss; Galbraith, W. H., 1 97 4, James Hutton: An

142 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Anıırytic and Histoncal Stuıiy: yayınlanmamış doktora tezi, University of Pittsburgh, Faculty of Arts and Sciences,
xxii+277 ss; Dean, D. R., 1 973, James Hutton and his public, 1 785-1 802: Annals of Science, c. 30, ss. 89- 105;
aynı yazar, 1 975, James Hutton on religion and geology: the unpublished preface to his Theory of the Earth
( 1 788): Annals rif Scimct, c. 32, ss. 18i- 1 93; aynı yazar, 1 992, J�s Hutlon and the History rif Gtology: Cornell
University Press, lthaca, xiii + [iii] + 303 ss; Craig, G. Y., Mclııtyre, D. B. and Watenton, C. D., 1 978,
James Hutton's Theory of the Earth: The Lost Drawings: Scottish Academic Press, [iü] +67 ss; Davies, G. L
Herrietı, 1 985, J�s Hution and tlır stuıiy riflandforms: Progress in Physical Geography, c. 9, ss, 382-389; Mclııtyre,
D. B., 1 997, ]anu!s Hutlon 's Edinburgh: TlıL historica4 social and palilical haclrground: Earth Science History, c. 1 6, ss. 1 00-
1 57; Mclııtyre, D. B. ve McKirdy, A., 1 997,Jamu Hutlon- The Foundrr rifModmı Geolngy: The Stationary Office,
Edinburgh, xi+ 5 1 ss (bu eserin gözden geçirilmiş ve genişletilmiş bir baskısı National Museums of Scotland
Publishing limited şirketi tarafından 2001 yılında yapılmıştır). Huıton hakkındaki son ve popüler biyografı ne yazık
ki jeolojiden bihaber, büyük bir Amerikan yayın şirketinin lirsatçı bir yayın müdürü taralindan para kazanmak
amacıyla yazılmış olup doğal olarak kaliteli değildir: Repcheck, J., 2003, The Man Who Found tJu Tıme--J�s
Hutlon and the Discoı·ery rifthe Eartlı's Antiquiry: Simon & Schuster, London, [i]+247 ss. Yukanda 2. notta künyeleri ver­
ilmiş olan tüm jeoloji tarihçesi ile ilgili eserlerde de Huııon ve eseri hakkında bilgi vardır. Hutton hakkında aynca
benim yukanda 5. notta tam künyesi verilen ls the Preseni tJu /(ey lo the Part or the Part the Key lo W Present? J�s Hutlon
and Adam Smith vmus Ahraham Golllnh lttrnrr and Karl Marx in lntnpreting History adlı kitabıma ve şu makaleye de bkz:
Rudwick, M. J. S., 1 962, Huıton and Werner compared: George Greenough's geological tour of Scoıland in
1 805: BritishJournalfor t1ıe History rifScimce, c. 1 , ss. 1 1 7- 1 35.
15 Lyell, C., 1 830, 1 832, 1 833, Principks rifGeolngy, hting an attempt to explain tlıeformn changes rifthe Eartlı's suı:face, by r�
rrence lo causes now in operation, c. I (XV+509), c. Il (xii+330), c. l l l (xxxi+IV levha+ l harita+398+ 1 09 ss.): John
Murray, London. Bu eser 1 875 yılına kadar 1 2 baskı yapmış, birinci baskının bir upkıbasımı, M . J. S. Rudwick'in
uzunca bir giriş yazısı ve Lyell'in eksik olarak verdiği tüm referanslan tamamlayarak oluşturduğu çok faydalı bir bib­
liyografya ile I 99 I yılında Chicago University Press tarafından karton kapakla tekrar basılmıştır. Lyell'in kitabı
okunmadan jeoloji biliminin temelleri anla.şılamayacağı gibi Dlın\in'in evrim kurarnı ve onun daha sonraki
gelişmesi de Lyell'in eseri bilinmeden arıla.şılamaz. Lyell'in ölümsüz eserinden Cambridge Üniversitesi Bilim Tarihi
ve Felsefesi Bölümü öğı"etim üyesi jim Seeord'un seçip sunduğu parçalardan oluşan tek, küçük ciltlik eser bilhassa
öğı"enciler için çok yararlıdır: Lyell, C., 1 997, Principks rifGeolngy, edited with an introduction byJames A. Secord:
Penguin Books, London, xlvii+4 7 1 ss.
Lyell'in yaşamı ve eserleri için bkz: Lyell, [K. M.], 1 88 1 , lifi, Lettns and Journals rif Sir Charks Lye/4 Bart., c. I ,
(xi+474 ss), (c. 2, ix+482 ss): John Murray, London; Bonney, T. G., 1 895, Charks Lyell and Modern Geolngy: The
Century Science serisi (Roscoe, H. E., Sir, yöneten), Casseli and Company, London, 224 ss; Bailey, E. B. (Sir),
1 962, Charks Lye/L· British Men of Science serisi, Thomas Nelson and Sons, London, x+2 1 4 ss; North, F.J., 1 965,
Sir Charks Lyell-lntnpreln rif tJu Principks rif Geolngy: Creators of the Modern World serisi, Arthur Barker, London,
1 28 ss; Rabikovich, A. I., 1 976, Charlz. LaieL· lzdatelstvo "Nauka", Moskva, 1 99 ss; W"ılson, L. G., 1 962, The
development of the concept ofuniformitarianism in the mind of Charles Lyell: /tlıaca-26 VIII-2 1X, Hermann, Paris,
ss. 993-996; aynı yazar, 1 967, The origins of Charles Lyell's uniformitarianism: Geolngical Socirry rifAmerica Special
Paper, 89, ss. 35-62; aynı yazar, I 970, Sir Charks Lyell's Scimtific Journals on tlır Specirs Q!ustion: Yale University Press,
New Have n, lxi+ 5 72 ss; aynı yazar, I 972, Charks Lyell- TlıL Years lo 1841: The Revolution in Geology: Yale University
Press, New Have n and London, xiii+ 553 ss; aynı yazar, I 998, Lyell in America--Transatlantic Geolngy, /84/-1853:
The Johns Hopkins University Press, Baltimore, xii+429 ss. Dean'in 1 4. notıa künyesi verilen Hutton kitabındaki
Lyell bölümü de okunmağa değer (Dean bugünlerde aynca bir Lyell biyografısi üzerinde çalışmaktadır). British
Journalfor the History rifScimct'ın 9. cildinin 2. kısmı (no. 32), Lyell'in ölümünün yüzüncü )�lma ayrılmıştır ve çok fay­
dalı bir takım makale içerir (ancak bunlar arasında söylediklerinin doğru olduğunu sanmadığım merhum Roy
Porter'in re\izyonist makalesi gibiler de vardır). Bu özel sayının bir tanıtımı ve tenkirli için şuraya bkz: Dean, D.
R., 1 97 7 , Essay Re,�ew R. Fox (yayına hazırlayan), Lyell centenary issue: papers delivered at the Charles Lyell
Centenary Symposium, London 1 975. (fhe British journal for the history of science, 9 ( 1 976), part 2.) London:

NOTLAR 143
British Society ror the History or Science. 1 59 pp. [ 4.00: Annalr rifScieru:e, c. 34, pp. 607-6 1 1 . Lyell'n doğumunun
ikiyüzüncü yılını kutlamak için Londrajeoloji Cemiyeri'nde yapılan sempozyumda sunulan tebliğler Lyell'in y�
ve eseri hakkında raydalı bilgiler içerirler: BIUDdell, D. J. ve Scott, A. C., yayma hazırlayanlar, 1 998, LyelL· tiıL
Pası is the Key w the PresmL· Geological Society (London) Special Publication no. 1 43, viii+376 ss. Freeman'ın Darwin
için yapuğına benzer kapsamlı bir bibliyoğrafya, Bay Stuart A. Baldwin tarafından Lyell için hazırlanmaktadır.
Lyell'in dü§üncelerini jeoloji biliminin genel geli§mesi içerisine yerle§tirebilmek için ayrıca bkz: Rudwick, M. J.
S., 1 97 1 , Unirormity and progression: refiecıions on the structure or geological theory in the age of Lyell: Roller,
D. H. D., yayma hazırlayan, P=pectives in the Hiswry rifScieru:e and Technology, U niversity of Oklahoma Press, Norman,
ss. 209-237; aynı yazar, 1 990, lntroduction: Principles or Geology-First Eclition, volume I Charles Lyell With a
new Introduction by Martinj. S. Rudwick: The University of Chicago Press, Chicago, ss. vii-lviii.
18Gould, S. J., 1 965, ls unirormitarianism necessary? American Journal rif Scimce, c. 263, ss. 223-228. Gould'un te­

riminin ele§tirisi için bkz. Şengör, 200 1 , a.g.e. , s. 38.


1 7 Burada herhangi bir yanlı§ anl�ılmaya neden olmamak için "geli§me" sözcüğü ile neyi kastettiğimi söylemeliyim.

Geli§me en genel anlamıyla, herhangi bir §ekilde tanımlanmı§ bir "daha iyiye" veya "daha üstüne" doğru
deği§medir. Dola)ısıyla neyin geli§me olduğu, geli§menin kendisine doğru cereyan edeceği "daha iyinin" veya "daha
üstünün" nasıl tanımianelığına bağlıdır. Biyolojideki geli§me kavramı, y�amın ilk temsilcileri olan organik
moleküllerden insana doğru olan evrimi kasteder. Ancak bu tamamen insan merkezli bir ıanımdır. Bu konuda bkz.
Gould, S. J., 1 996, Full House-The Spread rif Exeellence.from Pinw llJ Darwin: [lll] +244 ss. Elinizdeki kitabın sonun­
da Ek-I ve Ek-ll'de bu konuda Cumlıuriyet Bilim TekniK'teki Zümrütten Akislrr kö§emde ya)1nlamı§ olduğum "Geli§me
ve evrim aynı §ey mi?" ve "Geli§me ve Diyalektik" b�lıklı iki yazım tekrar basılmı§Ur.
11Burada "mamut" ile kastedilen, popüler olarak da mamul adı alunda bilinen iki Iii türüdür: Ekphas antiquus ve

Ekphas primigenius.
19 Cuvier mamutlann nesillerinin yok olduğunu en az 1 895 )ılından beri biliyordu. Bu konuda bkz.: Cuvier, G.
ve Geoffroy [Saint-Hilaire, E.], 1 79 1 - 1 799 ( 1 795'in Nisan/Temmuz sa)1sı), Sur les especes d'Elephans, par
CC. Cuvier et Geolfroy: Bulktin des Scimw de In Sociiti Plıilomatique de Paris, serie 1 , c. 1 , s. 90; Cuvier, G., 1 796,
Memoire sur les especes d'Elephans tanı vivantes que fossiles, lu a la seance publique de l'lnstitut national le 1 5 ger­
mina!, an IV: Magasin encycloptdique, 2. annee, no. 3, ss. 440-445.; aynı yazar, [ 1 798], Mbnoire sur ks espew d'Eliphan.s
vivanus que Jossiks, lu iı l'lnstitut national le premier pluviôse, an IV: Baudouin, Paris, 23 ss; aynı yazar, 1 799,
Memoire sur !es especes d'elephans vivantes et rossiles: Mimoires de l'lnstitut national des Scimces et Arts, Classe Sciences
mathematiques et physiques, c. 2, ss. 1 -22. Cuvier'nin Cuvier ve Geolfroy'nınki hariç burada belirtilen eserlerinin
bazı yanlı§lar içeren İngilizce tercümeleri ve çok kirayetsiz bir yorum denemesi için bkz. Rudwick, M.J. S., 1 997,
Grorges Crmin; Fossil &nes and Geological Catastrophes--.New Translntivns & lntnprellıtion rifthe Primary Texts: University or
Chicago Press, Chicago, xvi+301 ss. Bu kitapta Rudwick ne yazık ki daha önce yapılmı§ tercümelere de
değinmemektedir; aynca §U eserin 3 . bölümüne de bkz. (ss. 1 O 1 - 1 63): aynı yazar, The Meaning rif Fossils--Episodts
in the Hisrory rif Palmonwlogy: U niversity or Chicago Press, Chicago, [x] +287 pp.
20 Ör. Pallas, P. S., An VII [ 1 796], Tableau physique et topographique de la Tauride Suivi d'Observations sur la
Formatian des Montagnes, et les Changemens Arrives a Noıre Globe par le Proresseur Pallas, pour raire suite a son
Vayage en Russie: Vl!)lagt de Pallns, c. IX, Chez Guillaume and Guide, Paris, 1 72 ss (Pallas için §U kitap daha kolay
ul�ılabilecek bir kaynakur: Carozzi, A. V. ve Carozzi, M., 1 99 1 , Reevaluation of Pallas' Theory or the Earth
( 1 7 78): Archwes des Scieru:es, c. 44, fasikül 1 , [II] + 1 05 ss); de Lac,J. A., 1 798, Lettres sur l'Hiswire Plıysique de In Terrt
adressus a M. k Proftsseur Blummhach Renfermani de noUlltlks PrtuiJes gitılogiques et hiswriques de In Mission dWine de Ml!)'st:
Nyon, Paris, cxxviij + 406 + 2 ss. yanlı§lar ss.; aynı yazar, 1 809, An E/.emmllıry Treatise on Geology: DetLrmining
Fundıımenllıl Points in tlıaJ Scimce, and Conllıining An Examinaıion rif some Modern Geological SysUms, And Particulnr/y rif the
Hutwnian Theory rif the Eorth. ... translated from the French manuscript by the Rev. Henry de la Fite: F. C. and J.
Rivington, London, xvii + [ 1 page of errata] + 4 1 5 ss; Hall, J., 1 8 15, On the revolutions of the earth's surface:
TransactiıJns rif the Royal Soceiry rif Edinhurgh, c. 7 , kısım i, ss. 1 39-2 1 1 ; von Buch, L., 1 827 [ 1 87 7] , U eber die
Verbreitung grosser Alpengeschiebe: Poggendorjfs Annalen der Plıysik und Chemie, c. 9, ss. 575-588 (§urada tekrar

Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


basılmışur: Ewald, J., RothJ., ve Dıuııes, W. { yayma hazırlayanlar } , Leopold von Buch's Gesammelte
Schriften, c. III: G. Reimer, Berlin, pp. 659-668.)
21 ColeJDaD, W., 1 964, Georgts Cuıtier, Zoologi.st- A Stuıiy in tlıL History '![Evolution Tlıeory: Harvard University Press,
Cambridge, s. 1 35.
22 Rupke, N. A., 1 983, ThL Great Chain '![ History. William Bucklıınd and tlıL /<.nglish School '![ Geowf!J (/814-/849):
Ciarendon Press, Oxford, s. 77 ve şekil 7; &)'ID yazar, 1 983, The apocalyptic denominator in English culture of
the early nineteenth century: Pollock, M., yayma hazırlayan, Cımımım Dnıominators in Art and Scıenct'da, Aberdeen
University Press, Aberdeen, s. 40. Tufan'ın Dünyaya yakın geçen bir kometin eseri olabileceği fikrini ilk kez
Newton'un ö�Vencisi Wiliam Whiston teklif etmiştir: Whiaton, W., 1 696, A Nnv Theory '!ftlıL Earth, From /ts Original,
to tlıL Con.rummııtion '![all Things Whtrein tlıL Creation '![tlıL �rld in six Days, tlıL Unwmal Deltıgt, and tlıL General Conjlagration
As Uıiıi Down in tlıL Holy Scriptures Are Shawn to be Perftctly Agreeahle to &ason and Pfıiwsoplıy: Benj. Tooke, London,
[11]+388+ [ l ]ss.+7 levha. Halley kornetini keşfeden Sir Edmund Halley de bu fikre kaulmıştır: Halley, E., 1 724-
25, Some consideraıions abouı the cause of the universal Del uge: Pfıiwsophical Transactions '![tlıL RC!Jal Sociery '![London,
c. 33, ss. I 1 8- 1 25. Aynı fikri Leibniz de ölümünden yıllar sonra 1 749'da yayınlanan Protogaea'sında dile getirmişse

de buna kaulmakta zorluk çektiğini ifade etmiştir. (Protogaea için aşağıda 1 08. nota bkz.)
23
Cuv:ier, G., 1 8 1 2, &chtrchLs sur les Ossemens Fossi/es dt OJ.ıadrupeds ori /'on ritah/it /es caraclires dt plusinırs especes d'ani­
mııux qut! /es revolutions du gwhe paroissenl avoir ditruites: Deterville, Paris, 4 cilt, ciltlerde sahifeler sürekli
numaralandınlmamış.
24Hsü, K. J., 1 983, ThL Medilerranean was a Desert: Princeton University Press, xv+ 197 ss.
25 Hsü, K.J., 1 983, Actualistic catastrophism: Address of the retiring President of the International Association of
Sedimentologists: Sedimerılowf!J, c. 30, ss. 3-9, şekil 1 . Actualistic catastrophism Türkçe'ye "güncelci fı.fetçilik" terim­
leriyle çevrilebilir. Ancak bu terimlerin, betimlemek istedikleri görüşün doğasına ne Ingilizce'de ne de Türkçe'de
uygun olduklan kanısındayım. Geçmişte olan dev meteor çarpmalan, bir yankürenin yansını kaplayan
buzullaşmalar veya Akdeniz Havzası (Hsü'nün bir önceki notta künyesi verilen kitabına bkz.), hatta tüm Güney
Atlas Okyanusu (bkz. Burke, K. ve Şensör, A. M. C., 1 988, Ten metre global sea-level change associated with
South Atlantic Aptian salt deposition: MarinL Geowf!J, c. 83, ss. 309-3 1 2) boyutlannda bir havzanın kuruyup tekrar
dolduğunu günümüzde görmüyoruz. Bu olayiann olduğunu jeolojik bilgilerimizi yorumlayarak çıkanyoruz. Yani
bunlar tam bir güneelci bakışla yorumlanabilecek olaylar değiller. Üstelik, areıçilik adı tüm dünyayı aniden etkileyen
global olayiann yer tarihinde birbiri ardına tekrarlandığı görüşünü dile getirmek için kullanılagelmiştir. Halbuki
Hsü'nün dile getirdiği, jeolojik olayiann sıklıklan nın enerjilerinin büyüklüğü ile orantılı olduğu, dolayısıyla bu olay­
Iann belli bir olay tayfının parçalan olduğudur; hepsinin global olması gerekmez. Bu tür olayiann çoğunun yoru­
mu için Lyell'in tekdüzeciliğinden bile taviz verrneğe gerek olduğunu sanmıyorum. Lyell, Kuzey Amerika'daki
Büyük Göller'in ani bir boşalma•ının yaratacağı bir kıı'asal selin bile kendi görüşüne göre tekdüzeciliğin kapsamı
içinde olduğunu söylememiş miydi? (Lyell, 1 830, a.g,e. , s. 89). Kanımca günümüzde tekrar gündeme gelen, LyeU'in
varlıklan nı reddettiği, tüm dünyayı aym zamanda etkileyen gerçek anlamıyla gwhal ofı!ylıınn mevcudiyeti ve bunlann
jeolojik tarihteki etkileridir. Örneğin, bir Kretase sonu gökcismi çarpması olayı, afetsel olduğundan ziyade, tüm
dünyayı aynı anda etkilediği için Lyell'in düşünce çerçevesinin dışına çıkmışur. Böyle bir olay herşeye ra�Vnen
Cuvier'nin düşüncesinde öngörülenlere daha yakın bir olaydır. Bu nedenle ben içinde global olayiann düşünülme­
diği bir jeolojik düşünce tarzına "Lyellvari" (İ ngilizce'de "Lyellian"), bil'akis böyle olayiann düşünüldüğü bir jeolo­
jik düşünce tarzına da "Cuviervari" (İngilizce'de "Cuvierian") denmesini öneriyorum. Bu açıdan günümüzdeki
düşünce tarzı Cuvier'ninkine felsefi olarak daha yakındır. (Özellikle on dokuzuncu yüzyılın son çeyreği ile yirminci
yüzyılın ilk çeyreğine damgasını vurmuş olan büyük Avusturyalı jeolog Eduard Suess'ün düşünceleri, Lyell ile
Cuvier'ninkiler arasındaydı. Bu konuda bkz. Şensör, A. M. C., 2000, Die Bedeutung von Eduard Suess ( 1 83 1 -
1 9 1 4) fıir die Geschichte der Tektonik: &richte dtr Geowgi.schen Bunıiesanstalı, c . 5 1 , ss. 57-72.) Jeolojik geçmişin
günümüzde yapılmakta olan Cuviervari bazı yorum örnekleri için bkz: Letbien, a.g,e.; Albritton, C. C., Jr.,
1 989, Catastroplıic Episodts in Eartlı History: Topics in the Earth Sciences, Chapman and Hall, New York, xvii+22 1 ss.
Günümüzde büyük bir olasılıkla cereyan etmekte olan "iıfetsel" bir süreç olan "global ısınma" ve bunun yaşam

NOTLAR 145
üzerindeki etkileri için bkz: Sciımce & Vzt. (no. 1 035, decembre 2003), Dossier Special La Menace Climatique­
Sante-Agriculıure-Urbanisme--Ce qui a change Ce qui Vjl changer.
21Bu konuda bkz. Le Pichoa, X., Tayına.z, T. ve Şeagör, A. M. C., 1 999, Büyük Marmara Fayı: Niçin, nerede

ve ne olabilir? : Cumhuriyet Bilim Teknik, no. 66 1 ( 1 20 Kasım, 1 999), ss. 8- 1 1 . Detaylı teknik bir taru�ma için bkz:
Udias, A., 1 999, Principks f!! Seismology: Cambridge University Press, Cambridge, özellikle ss. 285-293.
27Hııü, K.J., 1 989, Catastrophic extinctions and the inevitibility of the improbable: Jounıa/ f!!tk Gffılogical SociLry of
Uındon, c. 1 46, ss. 749-754, �kil 5. Benim �u kısa notuma da bkz: Şeagör, A. M. C., 1 988, Evaluating nuclear acci­
denıs: .Naıure, c. 335, s. 39 1 . Ben orada, nükleer santraliann emniyeti hakkındaki öngörülerin yalnız büyük kazalan n
değil, bir santralda olan tüm kazalann göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermi�tim. Ancak o

�kilde, istatistiki anlamı olan, güvenilebilir bir kaza öngörüsü eğrisi çıkarmak mümkün olabilir.
2lı:V1Ulli-Pritchard, E. E., 1 940, The Nurr: Oxford University Press, Oxford, s. l OS; ümmi toplumlar üzerine
aynca bkz. Eduard Meyer: "Genellikle, özel y�mda veya halk arasında tarihsel bellek hiçbir zaman insanın biz­
zat haurladığı ki�iliklerin ötesine geçmez ... böylece tarihsel bellek hiçbir zaman iki veya üç nesli �cak �kilde kap­
samlı olamaz." �schiı:hleriLs A/Jnlums, 2. Bsk., cilt I ( 1 . Yan), s. 22 1 , Berlin, 1 907.
29 1 Ağustos 1 998 tarihli Cumhuriyet gazetesinin arka sahifesindeki bir habere göre Türkiye'de okuma-yazma

alı�kanlığına sahip insaniann sayısı toplam nüfusun %2,5'idir! (§uraya da bkz. Şeagör, A. M. C., 1 999,
,(ümrülndme: Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, s. 1 30). Böyle bir toplumla ciddi bilimsel bilgi gerektirecek doğal afeı
ka�ıtı tedbirleri almanın mümkün olamayacağı, hatta doğa içinde sürdürülen toplum y�aırunın bile tehlikelerden
uzak tutulamayacağı kesindir.
38Ama böyle hesaplar kendisinden önce yapılmı�tı ve Cu,ier bunlardan haberdardı. Özellikle dostu Marki Pierre­

Simon Laplace'ın 1 796'da ya),mladığı Exposilion du �vslhne du Monde'unda (Evren Sisteminin Tanıtımı) muhtemelen
İngiliz astronomu Sir Edmund Halley'in 1 724'de Royal Society'nin bir toplantısında dile getirdiği, bir kometin
dünyaya çarparak Nuh Tufanı büyüklüğünde bir felakete sebep olmu� olabileceği varsayımını (bkz. HaUey, E.,
a.ce.) izleyerek söylediği tesirler (bkz. Laplace, P.-S., 1 835 f 1 984], Exposilion du !iJıslhne du Mande: Corpus des <Euvres
de Philosophie en Langue Française, Fayard, Paris, özellikle s. 367: " ... okyanus maruz kaldığı çok çe�itli kan§ıklık ve
afetiere rağınen her zaman dengeye dönme eğiliminde görünüyor; buna rağınen, kökeninde o kadar da önemli
olmayan olağanüstü bir neden giderek büyürse, onun okyanusu en büyük dağiann üzerinden bile �ırabileceğine
inanabiliriz; bu, doğa tarihinde pek çok olayı izah edebilir." Laplace'ın eseri ilk kez 1 796'da yayımlanmı§tı. Ben
burada kitaplığımda bulunan 1 835 baskısının bir tıpkıbasımını kullanmak zorunda kaldım) tam Cuvier'nin
dü§ündüğü ıiptendi: Dünyanın dönü§ ekseninde ve yönünde olacak bir deği§iklik büyük sarsıntılara yol açabilecek­
ti. Denizler havzalannı terkederek yeni ekvator civanna yerle�ceklerdi. Evrensel bir tufan meydana gelecek, muaz­
zam deprentler insanlığın ve hayvanlar a.Jeminin büyük bir kısmının boğulmasına neden olacak, bir sürü tür onadan
kalkacak, insan elinin ürünlerinin çoğu harap olacaktı. Bu yönde bir yer tarihini, Newton'un öğrencilerinden olan
William Whiston daha 1 696'da yayımlamıştı: Whistoa, W., 1 696, a.ce. Whiston'un varsayımının bazı etkileri için
bkz. Keill, J., 1 698, An Examinalinn f!! Dr. Burnel's Theory f!! tk Earlh Togelher wilh some Renuırks on Mr. Whislon 's .New
Theory f!!tk Earlh: Printed at the Theater, Oxford, fv] +225 ss. Keill'in kitabı 1 7 34'de geni§letilmi§ bir ikinci baskı
yaptı. Cuvier'nin yalnız Laplace'ın değil, Whiston'un görü�lerinden de haberdar olduğu konusunda bkz. Cuvier,
G., 1 8 12, a.ce., c. 1 , "Discours Preliminaire", s. 26, not 4.
31 Lyell'in dini inançlannın onun canlılar aleminin evrimi konusundaki görüşlerini nasıl etkilediği hakkında bkz:

Bartholomew, M., 1 973, Lyell and evolution: an account of Lyell's response to the prospect of an evolutionary
ancestry for Man: Brilish ]ournalfor tk Hisıory f!!Scimce, c. 6, ss. 26 1 -303; aym yazar, 1 976, The non-progression
of non-progression: two respanses to Lyell's doctrine: Brilish]ournaljor tk Hislory f!!Scimce, c. 9, ss. 1 66- 1 74; Hallıun,
A., 1 998, Lyell's views on organic progression, evolution and extinction: Blundell, D. J. ve Scott, A. C., yayına
hazırlayanlar, Lyell· The Pasi is tk kry lo tk Prtsnıl. Geological Society, London, Special publications, no. 1 43, ss. 1 33-
1 36.
32Rudwick, M.J. S., 1 978, Charles Lyell's dream of a statistical palaeontology: Palmonlology, c. 2 1 , ss. 225-244

146 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
33Ew/vm'den türeyen roolution kelimesini ilk kez biyolojik evrim anlamında kullanan ki�i Contemplation de la Nature
( 1 764, Marc-Michel Rey, Amsterdarri , c. I { LXXXIV+298 ss } , c. II {VI+260 ss. } =Doğa Hakkında Dü�ünmek)
adlı eserin yazan olan Cene\Te 'li bilim adamı Charles Donnet'dir ( 1 720- 1 793).
:Mıüag-Hele, D-, 1 963, Erasmus Darwin: Macınillan & Co Ltd, London, s. 94, not 1 .

35ı:yuboğlu, i. Z., 1 99 1 , Türk Dilinin Etimolnji Sö;;./üğü: Sosyal Yayınlar, Istanbul, ss. 250-25 1 . Ancak bu etimoloji

sözlüğünün profesyonel dilciler tarafından pek ciddiye alınmarlığını kaydeımeliyim (ör. Ereıı, H., 1 999, Türk Dilinin
Etimo/tljik Sö<./iiğü, birinci baskı: Özel Basım, Ankara, özellikle s. xii; benim sınırlı lengüisıik bilgim Eren'e hak verir
mahiyettedir; Eren'in sözlüğüne evrim kelimesi alınmamı�ur. Evrim, Aııclreas Tietze 'nin Tarihi ve Etimo/tljik Türkiye
Türeesi l.ogatı'nda da yoktur {cilı 1 A-E, 2002, Simurg-Österreichische Akademie der \\"ıssenschafıen, Istanbul­
Wien, 763 ss).

31o•Orbigay, A., 1 842, Vıryage dans l'Amerique meridionak, (le Brisil, la Ripublique orimtale de l'Uruguıry, la Ripublique
Argentine, la Ripublique de Chili, la Ripublique de BoliWı, la Ripublique de Perou) exicute pendant les annies 1826, 182 7, 1828,
1829, / 830, /83/ et / 833, c. III, kısım 3 : Geologie: P. Benrand, Paris ve V.' Levrault, Strasbourg, 42 (Exıraiı des
Rappons)+289+ [ 1 ] ss. Aynca Atlas cildinde (cih VIII, 1 847) Geolngie spiciale haritalan ( 1 - 1 0, 9'u renkli) ve Giolngie
(PalioniD/ogie} �ekilleri ( 1 -22). Bilhassa metin kısmının XIII. bölümünde verilen jeolojik geli�me özetine bkz. Bu eser
hakkında büyük ölçüde Elie de Beaumonı tarafından kaleme alınmı� bir tanıtma ve değerlendirme yazısı için bkz.
Broagııiart, A., Dafreaoy, [0.-P.-A.) ve tlie de BeaiUiloat, L., 1 843, Rappon sur un memoire de M.
Aleide d'Orbigny intiıule C:onsiderations Generales sur la Geologie de l'Amerique 1\Mridionale: Comptes &ruius hib­
domadaires des .'>eances de l'Academie des Scimces, c. 1 7, ss. 1 -39 (aynbaskı salıifeleri b�tan numaralanmı�! Bu rapor,
d'Orbigny'nin kitabının b�ında da basılmı�ur; yukandaki maddedeki "Extrait des Rappons"a bkz). D'Orbigny
aynca gezisi hakkında------zamanın son derece faydalı bir modasına uyarak-popüler bir eser de yazmı�ur. Bu eser
popüler bilimsel bilgi vermekten ziyade popüler turistik bilgi içerir: D'Orbigay, A., 1 854, ��vage dans les Drux
Amiriques, nouvelle edi tion, revue et corrigee: Furne et Cie, Paris, IV + 6 1 5 ss.+ 2 katlanır harita. Bu eserin 1 84 1
�ılında çıkan birinci baskısı burada künyesi verilen ikinci baskıya nazaran daha çok bilimsel içeriğe sahiptir. Aleide
d'Obigny'nin doğumunun ikiyüzüncü yılı müna�ebeıiyle 2002 }11ında Paris'te Museum d'Hisıoire Naıurelle'de
d'Orbigny'nin muhıe�em gezisinin ürünlerini içeren bir sergi açılmı�tır. Bu sergiye kısmen katalog görevi yapan ve
içinde d'Orbigny'nin ya.oıamı ve eserleri hakkında çok güzel yazılar bulunan, bol renkli resimli bir kitap için bkz:
Taquet, P., derleyen, 2002, Un Vıryagtur Naturaliste Aldık d'Orbigny --Du nouveau moruk ... au passi du moruk: Nathan,
Paris, 1 27 ss. D'Orbigny'nin kısa bir biyogralisi ve eınografı ve zoolojiye katkılannın çe�itli cepheleri için bir b�ka
eser de �udur: Yazarlar kollekti&, 1 933, Commimuration du VtryaJI' d'Aiciıie d'Orbigny ro Amirique du Sud 1826-1833:
Publicaıions du Museum National d'Hisıoire Naturelle, no. 3, Masson & Cie, Paris, 1 68 ss.

37'll0a Buch, L., 1 824 [ 1 87 7 ] , Ueber die geognostischen Sysıeme von Deutschland-Ein Schreiben an den

Geheimrath v. Leonhard: u ILonlwrds MineralngisclıLs Taschrobuch for das ]ahr 1824, pp. 50 1 -506 (�urada tekrar
basılmı�ur: Ewald, j., RothJ., ve Dames, W. { derleyenler} , !Lopold von Buch's Gtsammelte Schriftm, c. III: G.
Reimer, Berlin, ss. 2 1 8-22 1); ayuı yazar, 1 824[ 1 877], Ueber geognostische Erscheinungen im Fassaıhal. Ein
Schreiben an den Geheimraıh von Leonhard: u ILonlwrd's MineralngisclıLs Taschrobuch.fiir das]ahr 1824, ss. 343-396
(�urada tekrar basılmı�ur: Ewald, j., RothJ., ve Dames, W. { derleyenler} , Leopold von Buch's Gesammelte
Schriften, v. III: G. Reimer, Berlin, ss. 1 4 1 - 1 66); Cuvier, G., 1 825, Discours sur les Rivolutions dt la Suıface du Glnbe et
sur les Chııngemtm s QıJ 'EI.ks Ont Produits Dans le Rigne AnimaL· G. Dufour et Ed. D'Ocagne, Paris, ij + 400 pp. + 6 levha;
tlie de BeaUDaoat, L., 1 829- 1 830, Recherches sur quelques-unes des Revolutions de la surface du globe, presen­
tanı diiTerens exemples de coincidence entre le redressement des couches de cerıains systemes de montagnes, et les
changemens soudains qui onı produiı les lignes de demarcation qu'on observe entre cenains etages consecuıifs des
ıerrains de sediment: Anrıales des Scimces Naturelles, c. 1 8, ss. 5-25, 284-4 1 7, c. 1 9, ss. 5-99, 1 77-240; ayuı yazar,
1 830, Recherches sur quelques-unes des Revolutions de la surface du globe, presenıanı diiTerens exemples de coin­
cidence enıre le redressemenı des couches de certains systemes de montagnes, et les changemens soudains qui onı
produiı les lignes de demarcation qu'on observe entre cenains etages consecutifs des terrains de sediment: Rrvue

NOTLAR 147
Frtlllfaist, no. 1 5, ss. 1 -58; aym. yazar, 1 83 1 , Researches on some of the Revolutions which have ıaken place on the
Surface of the Globe; preseniing various Examples of ıhe. coincidence beıween the Elevation of Beds in certain
Systems of Mounıains, and the sudden Changes which have produced the Lines of Demarcation observable in cer­
ıain Sıages of the Sedimenıary Deposiıs: Th Philnsophical Maga<.ine and Annalı rifPhilnsoplıy [Nnv SerUs], c. 1 O, ss. 24 1 -
264; aym. yazar, 1 833, Recherches sur quelques-unes des Revolutions d e la surface d u globe, presenıanı differens
exemples de colncidence enıre le redressemenı des couches de certains systemes de montagnes, et les changemens
soudains qui onı produiı les lignes de demarcaıion qu'on observe entre cerıains etages consecuıifs des terrains de
sediment: MonUI!l GiolngiJJUI! par Henry T. De La Beche, seconde edition, ıraduction française revue et publiee par
A. J. M. Brochanı de Vılliers: F.-G. Levraulı, Paris, ss. 6 1 6-665.
31"Ia ıouıe-puissance creaırice": D'Orbigay, 1 842, a.ne., s. 274.
31Si!üriyen'in Birinci Zaman'ın (Paleozoyik) ilk devri addedilmesi, jeolojik tak\imin tarihçesini bilmeyerılere garip
gelebilir. (Bu tarihçellin bir özeti için bkz: Berry, W. B. N., 1 987, Growtlı rifa Prthi.JIDric Tırne Scalr--&sed on Organic
&olution, re�sed edi tion: Blackwell Scientific Publications,Palo Alıo, California, xiii+[ii]+202 ss.) Her ne kadar hem
Kambriyen ve hem de Silüryen sistemleri 1 835'de Adam Sedgwick ve Roderick I. Murchison tarafından onak bir
tebliğde teklif olunmuşlarsa da (bkz: Sedgwic:k, A. 11e Murclıisoa, R. 1., 1 836, On the Silurian and Cambrian
Sysıems, exhibiting the oı-der in which the older sedimenıary strata, succeeded each other in England and Wales:
British Associııtion for tlıt Advoncemml '!/ Scimct, &port rif tlıt 5tlı Meeting, Augu.st, /935, ss. 59-6 1 ) sonradan Murchison
Silüriyen'i Kambriyen'i de kapsayacak şekilde genişleterek Kambriyen'in bağımsız bir sistem addedilemeyeceğini
iddia etmiş ve bu iddiası hemen hemen tüm on dokuzuncu yüzyıl boyunca ekseri jeolojik çevrelerde kabul
görmüştü. Hatta Murchison'un bu iddiası eski arkadaşı Sedg>\ick'le arasını da açmış, yıllar süren bir polemiğe
neden olmuştu. Bu polemik tamamen ancak 1 90 1 'de alı Paleozoyik'in Kambriyen, OrdO\isyen ve Silüriyen'den
oluştuğunun kabulüyle ortadan kalku. Bu polemiğin tarihçesi için bkz: Secord,J. A., 1 986, Controvmy in VuiDrian
Cdoln� The Cambrian-Silurian Di.Jpute: Princeton University Press, Princeton, New Jersey, x�i+363 ss.
41Jo'Orbigay, A., 1 852, Cours Elimmlllire dr Pa/LoniD/ngiL tl dr GiolngiL StraligraphiqUI!s, ıome second: Vicıor Masson,
Paris, s. 323, § 1 733, s. 360, § 1 76 1 .
41Büyük bilim ıarihçisi George Sanon, Ilk Çağ'da yaşamış olan yazarlar arasında burada anlaulanlardan
başkalannı da evrim fıkrinin öncüleri arasında saymaktadır: Sartoa, G., 1 927, Introduction ID tlıt Hi.Jtmy rifScinut, c.
I From Homn ID Omar Khi!YYam· for the Carnegie Insıiıuıion of Washington by William & Wilkes Company, Baltimore,
xi+839 ss. Durılardan Hippakrat monografileri arasındaki n[pı L1ıaitrıs (Ptri diaites=perhiz üzerine) içerisinde ben
evrim fikrini çağnşuracak tek bir cümle bulamadım. Belki de insarılann vücut yapılannın içinde yaşadıklan iklime
uygun olması hakkında söylenilenleri Sanon evrimle ilgili diye yorumlamışur (bkz., Sartoa, s. 98). Hristiyan
düşmanı lmparaıor Fla�us Claudius Julianus'un (33 1 -363) Lamarck tipi bir evrim yorumunun öncülerinden
sayılabileceği fikrini R. Anthony'e dayanarak söyleyen Sanan'un bizzat kendisi bu iddiayı biraz aşın bulmaktadır
(Sartoa, s. 366). Sanan'un beş ciltlik bu meşhur kitabı araşurmalarda çok iyi bir başlangıç oluşturmasına rağmen,
temel kaynak olarak güvenilemez, zira pek çok önemli yanlış ve eksik içermektedir.
42Hermann Diels'in Die Vorsokratikr adlı eserinde (5. baskısı Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi eski
hocalanndan, büyük İlk Çağ felsefesi ıarihçisi Walıher Kranz tarafından yapılmışu: 1 95 1 ) eski filozoflardan bize
doğrudan gelmiş olan metin parçalanna verdiği FragmnıJ adını Türkçe'ye Suad Baydur parça, onlar ve fikirleri
hakkında başkalannın söylediklerine •-erdiği Ttstimonia (=şahadeıler) terimini de hahalrr olarak çe�rmişıir (bkz.
Kraaz, W., 1 984, Antik Ftlıtfr-Mttinlrr ve Açıldamıılar: Sosyal Yayırılar, Istanbul, s. 233; çeviren Suad Y. Baydur).
Yukanda kullanılan "haber" kelimesi bu arılarnda anlaşılmalıdır.
43Aşağıdaki aklarmalann hepsi Charles H. Kahn'ın Anaksimandros'un doğa bilimleri hakkındaki fikirleri ve bun­
lann ışığında Yunan bilimsel kozmolojisinin doğuşu hakkındaki meşhur doktora tezinden alınmışlardır: Kaluı, C.
H., 1 960, Anaximandn and tlıt Origiru rif Grttk Cosmolngy: Columbia University Press, xiii+ [i]+249+[ 1 ] ss;
Anaksimandros'un evrim hakkındaki fikirleri ve bunlann düşünsel çerçevesi için aynca bkz: Coache, M., 1 99 1 ,
A1UlXinuuuirr-Fragrnents el Thnoignages: Epimeıhe, Presses Universiıaires de France, Paris, 252+ [ 1 ] ss; Scluaitz, H.,
1 988, Anaximandn und diL Arifdngt dn griLchi.Jchnı PhilnsophiL: Bou�er, Bonn, V+ 79 ss. Anaksimandros hakkında Ilk

148 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Çağ'dan elimize gelen birincil veya ona yakın bilgilerin toplandığı en iyi kaynak, tüm diğer Sakrat öncesi filozoflan
için de olduğu gibi, Hermann Diels'in Walther Kranz tarafından 1 95 1 'de be�inci baskısı yayımlanmı� olan DiL
liırsohatikn adlı ölümsüz eseridir: Diebı, H., 1 95 1 [ 1 996], DiL Fragmm/e dn liırsohatikn, 6ıh edi tion, c. I (XI+ [I]+ 504
ss.), c. II (428 ss.), c. III (660 ss.), yayına hazırlayan Walther Kranz: Weidmann, Zürich. Bu temel kaynak tekrar
tekrar basıldığından elde edilmesi kolaydır. Sakrat öncesi filozoflann hepsi için Diels/ Kranz dı�ında �u eserler
benim bilebildiğim en iyileridir: Theil, P., tarihsiz, Dünyamızı Kiırankır: Varlık Yayınlan, İstanbul, 1 60 ss;
Scbrödinger, E., 1 954-, Nature and tk Greeks: Cambridge University Press, Cambridge, [i]+97 ss. (Evet, bu kuan­
tum fiziğinin babası olan me�hur Schrödinger'dir!); Saraç, C., 197 1 , /yonya Prı::.itifBilimi (Temel Kııynaldan ve Etkileri):
Ege Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü Yayınları, No. 1 , X+226 ss; Ba.nıea, J., 1 98 1 , ThL Presocratic PfıilıJJoplırrs,
revised edition: Routledge & Kegan Paul, London, xxiii+703 ss; Kirk, G. S., Rawa., J. E. w Scho&eld, M.,
1 983, ThL PresocraJic PlıilosophLrs. A Critica/ History witJı a SelLetion of Texts, 2"d edition: Cambridge University Press,
Cambridge, 501 ss; KrBDZ, W., 1 984, a.ne.; Thomson, G., 1 988, Ilk Filo::.of/ar: Payel, İstanbul, -439 ss. (çeviren M.
Doğan); HeU&er, H., 1 992, Als diL Göller UıchLn L!rntm: Piper, München, 330 ss; bilhassa yeni baJjlayarılar için ve
kolay ulllljılabilecek bir kaynak �u eserdir: Ba.nıes,J., 1 987, Ear!J Grak Plıilosoplry: Penguin, London, 3 1 8 ss. Sakrat
öncesi fılozollannın doğa bilimlerindeki çok önemli yerlerini anlamak için Eski Yunan'daki bilimin tarihi hakkında
fikir sahibi olmak lazımdır. Şu eserler bu konuda faydalıdır: İlk Çağ'da doğa bilimlerine genel bir giri� için �u eser­
Iere bkz. Stü.ckelberger, A., 1 988, Ei'!folınmg in diL Antikm Naturwisserıscha.flm· Wissenschaftliche Buchgesellschaft,
Darmstadt, X+2 1 4+[3] ss.+VII levha; French, R., 1 994, AnciLnt Natural History: Routledge, London, xxii+357 ss;
Eski Yunan bilim tarihi için: Heidel, W. A., 1 9 1 0, nqıi <f>ucrEııı s. A study of tk conception '!fnature among tk pre·
SocraJics: Proceedings of the American Academy of Arts and Sciences, c. 45, ss. 79- 1 32; aynı yazar, 1 92 1 ,
Anaximıırııkr 's hook, tk earliLst known geographical treaJise: Proceedings of the Arnerican Academy of Arts and Sciences,
c. 56, ss. 239-288; aynı yazar, 1 933, ThL Heroic Age of Scimcr- ThL Conctption, /tkals, and Metlıods ofSciLna Among tk
AnciLnt Graks: The Williams & Wilkins Company, Baltimore, vii+203 ss; Rey, A., 1 933, Uı ]tunene de kı SciLnce
Grecque: La Renaissance de Livre, Paris, XVII+537 ss; Fa.rrington, B., 1 944, Grak Scimcr-lts ,'vfeaning For Us
(Tha!LJ to AristotlL): Penguin Books, Harmondsworth, 1 43 ss; Sartoa., G., 1 952, A History of Scimcr-AnciLnt SciLnce
Through tk Golıim Age ofGrace: Harvard University Press, Cambridge, xxvi+646 ss; Sam.buraky, S., 1 956[ 1 987],
ThL Plıysical Wıırlıi of/k Greeks: Routledge & Kegan Paul, London, xv+255 ss; Uoyd, G. E. R., 1 970, Ear!J Grak
Scimce Tlıa/LJ to AristotlL: W. \\'. Norton & Co., New York, [�iii]+ 1 56 ss; Lindberg, D. C., 1 992, Tire &ginningJ of
W..Jiern Scimu-- Tire European SciLntific Tradition in PlıiloJophica� &ligioUJ, and !nJtitutional Con/ex� 600 B. C. to A.D. 1 450:
The University ofChicago Press, Chicago, X\iii+455 ss. Eski Yunan'dakijeolojik kavramlar için �u eserler faydalıdır:
von Lasaubt, E., 1 85 1 , Die Geologie der Griechen und Römer--Ein Beitrag zur Philosophie der Geschichte:
Ahhandlııngen di!T königlichLn h�chLn AkaderniL di!T Wısserıschaftnı, I. Classe, c. 6, kısım 3, ss. 5 1 7-566; Scbvarcz, J.,
1 862, On tk Failure oftk Geological Atımıpts in Greece Prior to tk Epoch ofAIL.tandn; Part [: Taylor and Francis, London,
xiv+ 7 5 ss. Bu eserin geni�letilmi� ikinci baskısı için bkz. aynı yazar, 1 868, ThL Failure of Geological Atımıpts Matk kJı
tk Greeks.foım tk EarliLJt TırneJ Down to tk Epoch ofAILxandn, revised and enlarged edition: Trübner & Co., London,
xx+ 153 ss; Bouillet-Roy, G., 1 976, Uı Geologie 0namique che::. ILJ AnciLnJ Gren et Uıtins d'apriJ ILJ TexleJ: Ya)1nlan­
mamı� doktora tezi, Vniversite de Paris (mention sciences), Vniversite Pierre et 1\larie Curic-Paris 6, 438 ss;
Rebrik, B. M., 1 987, Geologie und dn &rghau in der Antik: VEB Deutscher Verlag fıir Grundstoffindustrie, Leipzig,
1 85 ss. De Larenzo'nun Leonarda da Vinci'nin jeolojisi hakkında yazdığı eserde de hem antik çağjeolojisi hem de
mitoloji-jeoloji ili�kileri açısından çok yararlı bilgiler vardır: de Lorenzo, G., 1 920, Leonardo da Vinn e kı Geologiıı:
Publicazioni dello lstituto di Studii Vinciani in Roma, c. III, Nicola Zanichelli, Bologna, 1 95+[1] ss. Antik çağda
paleontoloji için bkz. Mayor, A., 2000, Tire First FoJsil Huntm---Pa!Lontology in Grak and Roman TimtJ: Princeton
University Press, Princeton, xx+ 361 ss.
44Gnthrie, W. K. C., 1 962, A History ofGruk Plıilosoplry. c. 1 : Cambridge Urtiversity Press, Cambridge, s. 59.
45a.n•. , s. ı o2- I 03.

4lıüng-Hele, a.ne., s. 64.


47 lnsanlık tarihirtin en büyük dü�ünürlerinden biri olan Herakleitos'tan bize kalan tüm ifade ve metin parçalan

NOTLAR 149
Marcovich tarafından dikkatle elenerek Yunanca orijinalleri, İngilizce tercümeleri ve açıklamalarla bir araya
toplanmı�tır: Marcovic:h, M., 1 967, Heraditu.s -Greek Text witJı Short Commmtary, editio major: The Los Andes
University Press, Merida, xxix+665 ss; aynca bkz. sclıiirer, G., 1 902, Die PlıilosophiL des Heraklit von Ephesu.s unıJ du
Moderne Herakli!forschung: Franz Deuticke, Leipzig, 1 39 ss; Jones, W. H. S., 1 93 1 , Herackitus On � Unwme:
Hippocrates Heracleitus on the Universe, c. IV, The Loeb Classical Library, Harvard University Pess, Cambridge,
Massachusetts, ss.-l-5 1 -509; Kirk, G. S., 1 954, Heraclitus --The Cosmic Fragments: at the University Press,
Cambridge, XVI+424 ss; Azelos, K., 1 962, Hiraclit.t et lıı PlıiJJJsophiL: Les Editions de Minuit, Paris, 275 ss; BoUack,
J. -ve Wısmann, H., 1 972, Hiracli/.t ou lıı !ieparation: Les Editions de Minuit, Paris, 405+ [ 1 ] ss; K.ahn, C. H., 1 979,
ThL Art and Thought rif HeracliJus: Cambridge University Press, Cambridge, xiv+354 ss; Sıunih Rifat, 1 999,
HerakJ.eiws-Bir Alıpalı Sö::. Ustasıylıı Bubıf11U1 Dmemesi: Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 99 ss.

41�ağıdaki ve benzeri ifadelerden hareketle bugüne kadar hemen tüm yorumcular tarafından (Kuantum

mekaniğinin kurucusu Erwin Schrödinger gibi büyük istisnalar dı�ında! Bkz. Sc:hrödiııger, E., 1 954, Nature and tiıL
Greeks: Cambridge University Press, Cambridge, [i] +97 ss.) Herakleitos'un dü�üncesi tamamen yanlı� anla!jtlmı�tır.
Bilhassa Hegel ve öğrencisi Lassaile'le ba!jlayan felsefeciler, Herakleitos'un deği�ik açılardan bakıldı�nda aynı
görülebilecek tezatlan sunu�unda diyalektiğin tez-antitez-sentez düşüncesini algılayarak Herakleitos'u Hegel'in
öncülerinden addetmişlerdir (bkz. Lassalle, F., 1 858, Die PlıilosophiL Herakkiws des Durıklm von Ephesos., erster Band:
Franz Duncker, Berlin, özellikle ss. 7 1 -89). Burada bu konuda daha sonraki Herakleitos liter.ı.türünü vermeye gerek
görmüyorum, zira Herakleiıos hakkında kitap yazan hemen herkes Lasallc'in yorumunu en azından bir kez dile
getirmi�tir.

41Bu yorum için özellikle bkz. Popper, K. R., 1 966, The Opoı Sociery and /ts Enemies., c. 1 , The Spell of Plııw, fıfth,
revised edi tion: Princeton University Press, Princeton, xi+36 1 ss. Bu eserin Türkçesi Remzi Kitabevi tarafından Açık
Toplum ve Düşmanlıın ba!jlığıyla yayınlanmı�tır: Popper, K., 1 994, Açık Toplum ve Düşmanlıın , c. 1 Plawn, çeviren Mete
Tunçay, 3. ba•kı: Remzi Kitabevi, Istanbul, 362 ss.

50Ben bu özeti �uradan aldım: Mansfeld, J., 1 987, Die Vorsokratikr: Philipp Reelarn Jun. Stuttgan, s. 387.
Empedokles için en kapsamlı eserJean Bollack'ın 1 965-1 969 ),llannda ya),mlanan dön ciltlik önemli incelemesidir.
Bu kitap İlk Çağ'da gelişen klasik Yunan doğa bilimleri için genelde de iyi bir kaynaktır: Bollack, J., 1 965,
Empedocle, c. I Introduction a l'AnciLnne Plrysique: Les Editions de 1\finuit, Paris, 4 1 1 ss; aym. yazar, 1 969, Empidocle, c.
ll Us Origines- - F.dilion et Traduction des Fragmnıts et des Tbrıoignages: Les Editions de Minuit, Paris, XXIV+304 ss; aynı
yazar, 1 969, Empidocle, c. I I I us Origines · -Commmtaire 1: l..es Editions de Minuit, Paris, 305 ss; aym. yazar, 1 969,
Empidock, c. III us Origines-- Commmtaire 2: Les Editions de Minuit, Paris, ss. 309-683. Empedokles için aynca bkz.
Za&ropulo, J., 1 953, F..mpidocle d'Agrignıt.t: Societe d' Edition «l..es Belles Lettres», Paris, 307 ss. Yukanda 43. notta
verilmiş olan Sokrat öncesi doğa fılozonanyla ilgili tüm kaynaklarda da aynca Empedokles ve fikirleri hakionda bilgi
vardır.

51" An Histoncal Sketch of the Progress of Opinion on the Origin of Species" (=Türlerin Kökeni Hakiondaki

Fikirlerin Gelişmesinin Tarihsel bir Özeti): Darwin, C., 1 872, a.&e. ss. xiii-xxi.
52Tercüme için Jonathan Barnes'ın editörlüğünü yaptı� İngilizce tercümeyi esas aldım. Elimde Yunanca metin

olarak Barnes grubunun kullandığı Oxford metni değil, yalnızca Philip Wicksteed'in 1 . Kitaba kadar gelirebildiği
ve F. M. Comford'un onun ölümünden sonra genişlettiği Loeb metni var. Barnes ten:ümesinin alındığı yer �udur:
Barnes, J., derlcyen, 1 98-4, ThL Complet.t Wııoo rif Ariswtle--The &vised OıifOrd Translııtion, volome one: Bollingen
series, LXXI.2, Princeton University Press, Princeton, s. 339 (Pirysics., Book II, 8, 1 7-33. satırlar).

53Design argummt'ı ben Türkçeye "kasıt fıkri" olarak çevirdim, çünkü e\'TCnde Tannnın kastının onaya çıktığı bu
fikrin temelidir. Herşey Tann kastettiği için, onun planladığı, düzenlediği şekilde olur. Belki de bunu "plan fıkri"
veya "düzen fikri" olarak çevirmek daha doğru olabilirdi. Ama Türkçe'de bir kaza süsü verilmek istenen birşeyin
öyle olmadığını ifade etmek için "bu i�te bir kasıt var" deriz. Yani kasıt burada kaza zıddı olarak kullanılmı�tır.
lngilizcede bu tezat aynen design V.< accidnıt iradesiyle dile getirilir. Bu fikir hakionda çok güzel bir eser için bkz.
Hurlbutt, R. H., W, 1 985, HU1114 Newwn. and � Design Argumnıt, revised edi tion: University of Nebraska Press,
Lincoln, xvi+255 ss. Biyolojik evrimin (daha doğrusu yaşam tarihinin) evrende herhangi bir kasıt, plan veya düzen

1 50 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi


olmadığını nasıl gösterdiği hakkında bilhassa �u esere b� vurulmalıdır: Dawkias, R., 1 996, Tlu! Blinıi
Wlılclımakn-- W7ry thR Evidnu:t '!f EvoluJion &vtals a UnW=t WıllıouJ Iksign: W. W. �onon & Company, New York,
x�ii+358 ss. (İlk baskısı 1 987 yılında yapılan bu önemli eserin yeni bir Gi�'le birlikte yapılmı� yeni baskısı.)
54Croınbie, A. C., 1 96 1 , Augustinr w Ga/ileo, c. 1 Scimce in thR Middle Ages: Harvard University Press, Cambridge, s.
1 59. AI-Nazzam için bkz. Nyberg, H. S., 1 964, Nazzam, İbrahim bin Sayyar bin Hani Abu İshak: lsMm
An.rildopedisi, Devlet Kitaplan, Milli Eğitim Basıme�, Istanbul, c. 9, ss. 1 48- 1 49; Sezgiıı, F., 1 970, a.g.e. , ss. 360-36 1 ;
ai-Cahiz için bkz. Anoai.m., 1 963, Cahiz, Abu Osman Amr bin Bahr: lsMm An.rilclopedisi, Devlet Kitaplan, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul, c. 3, ss. 1 2- 1 4; Sezgin, 1 970, a.g.e. , ss. 368-374.
�Viedemann'ın notu: "Daha önce sözü edilmi� olan 'köyün adamlanndan bir �lı' ki bu herhalde daha önce bahsi
geçen Ebu Cafer'dir." Bu ifadeler tabii ki ai-Cahiz'in Kitab al Hayaııan'ıyla ilgilidir.
SI.,Viedemann Mdr ve Môlıi'nin yılan balığına benzeyen balık türleri olduğunu söylüyor. Mdlıi elektrikli balıktır.
57WıedeJDaDD, E., 1 9 1 5, Beitrage zur Geschichte der Naturwissenschaften. XLVI. Darninistisches bei Gdhi?.:
Sit;:.ungshmchu der Physikalisch-Medi;:.inischen So;:.ieliit ;:.u Erkıngen, c. 4 7, ss. 1 30- 1 3 1 . Aynca bkz: Sartoa, G., 1 927,
Introduction w thR History '!f Scimce, c. I From Homer w Omar Khayyam: for the Carnegie Institution of Washington by
\Villiam & \Vilkes Company, Baltimore, s. 597. Arapça okuyabilenler, al Cahiz'in Kitab al Hl!)'avan'ının Kahire'de
1 938-1 945 yıllan arasında Abdüsselam Harun tarafından yapılan yedi ciltlik baskısına bakabilirler.
58A..ı:e.

58Sezgiıı, F., 1 970, a..ı:t., s. 374.


lllloieterici, F., 1 878, Ikr Darwinismus im Zehnten und Neun;:.ehnten Jahrhundert: J. C. Hinrich'sche Buchhandlung,
Leipzig, XII +288 ss.
81Dieterici'ye ilaveten mesela bkz: "En belirgin bir şekilde evrimciydiler": (Daridsoa, T., 1 898, The Brothers of
Sincereıy: lniLrna!Wnal]ournal '!fEtlıics, c. 8, s. 442; "Burada gördüğümüz, Arap evrim doktrinidir ki Darwin'inkinden
'y�am için mücadele'nin farkedilmesi dı�ında pek de deği�ik değildir" s. 448; aynca bkz. s. 452. ( Bu makale şurada
tekrar basılmı�tır: Sezgin, F., ya)�na hazırlayan, 1 999, lskınıiı: Philnsophy, c. 2 1 Rasd'il llrhwdn tıf·Şafd' wa-Khilldn ai­
Wiifd' Text.s and Studies ll : Publications of the Institute for the History of Arabic-Islamic Science, Institute for the
History of Arabic-lslamic Scicnce at the Johann \\'olfgang Goethe-University, Frankfun am Main, ss. 7 7-98,
alınıılar için bkz: s. 80 ve 86; aynca bkz. s. 90 } )
12De Boer, T. J., 1 90 1 [ 1 960), The History '!fPhilnsoplıy in lskım (translated, with the sanction of the auıhor, by E. R.
Jones): Luzac & Co., London, s. 9 1
13Batıniler hakkında bkz: Atet, A. , 1 970, Batıniye: lsldm An.rilclnfNdisi, c . 2 , Devlet Kitaplan, Milli Eğitim Basıme�,
ss. 339-342. Ate�, Batınilerin �u koUannı saymaktadır: 1 . Karamila ve Karmatiya (Güney Irak'ta Klıfe'li Karmat'a
bağlılıklanndan dola)�), 2. Sab'iya (=yediciler; yedi imam kabul etmelerinden veya k:iinatı o zaman bilinen yedi
gezegenin idare ettiğini iddia etmelerinden ötürü), 3. lsma'iliya (4. Halife Ali neslinden 6. imam olan Ca'far ai­
Sadık"ın oğlu lsma'il'i yedinci imam kabul etmelerinden dolayı), 4. Mubarakiya (yedinci imarnın Ca 'far ai-Sadık'ın
kendisinden önce ölmü� olan oğlu lsma'il değil de İsma'il'in oğlu Muhammed olduğunu iddia eden b�kanlanrun
adından ötürü), 5. Babekiya, Hurramiya, Hurramdiniya (Abbasi halifesi ai-Mu'ta�ım zamanında isyan etmi� olan
Babek'e bağlılıklanndan ötürü).
84Goldziher, 1., 1 968, lsm:ii liler: lsMm AnsilrlofNdisi, c. 5/11, Devlet Kitaplan, Milli Eğitim Basıme�, Istanbul, ss.
1 1 20. lsm:ii liler için aynca bkz: Barthold, W., 1 963, lsMm Meden!Jtti Tarihi (Pro[ Dr. M. Fuad Köprülü taralindan
B�langıç'la Izah ve Düzeltmeler kısmı ilave edilmiştir). Geni� izah, düzeltme ve ilavelerle ikinci basım: Türk Tarih
Kurumu Basıme�, Ankara, ss. 56-57; Köpriilü'nün lsm:iililer hakkındaki ilaveleri için bkz. ss. 1 68- 1 69;
Hodpoa, M. G. S., 1 974, The li7ıture '!fls�Conscima and History in a World CWi/i;:.ation, c. 1 The Clo.rsiı:al Age '!f
lskım: The University of Chicago Press, Chicago, ss. 378-384; Hodgson lsm:iililer hakkında bilhassa zengin bir kay­
nakça da vermektedir: bkz. s. 379, dipnot 6. Aynca bkz. Makareın, S. N., 1 972, T1ıe Dactrine '!f thR lrmailis: The
Arab Institute for Research and Publishing, Beirut, 85 ss.
�assigaoa, L., l 9 1 3, Sur la date de la composition des "Rasail lkhwan al şala": Ikr lskım, c. 4, s. 324. (Bu

NOTLAR 151
makale şurada tekrar basılmışnr: Sezgin, F., yayına hazırlayan, 1 999, lslıımic Philosophy, c. 2 1 Rıısd'il JkJıwdn aş-Şajd'
wa-KJıil.ldn al- Wtifd ' Ttxts and StuıiiLs ll, : Publications, of the Institute for the History of Arnbic-Islamic Science,
Institute for the History of Arnbic-Islamic Science at thejohann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main,
s. l 28.)
lllsprenger, A., 1 848, Notices ofsome copies of the Arabic work entitled "Rasayil Ikhwan al çala" ... : Journal ıiftlıl
1Wya1 Asiııtic Sociery ıif Berıgal, c. 1 7, no. 1 , s. 503 (Bu makale şurada tekrar basılmışnr: Sezgin, E, yayma hazırlayan,
1 999, lslıımic Philnsophy, c. 2 1 Rıısd'il Jklıwdn aş-Şafii ' wa-Klıillıin al- W'!fii ' Ttxts and Studies ll, : Publications of the
Instituıe for the History of Arnbic-Islamic Science, Institute for the History of Arnbic-Islamic Science at thejohann
Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main, s. 203.)
17Davidson, a_g,e., s. 445.
61Ben Rıısd'il llwdn al Safd' va HiUan al Vtifd ' ansiklopedisini incelerken Dieterici'nin şu kısmi tercümelerinden yarar­
landım: Dieterici, E, 1 858, Dt:r Sırcil zwisclım Mnısch und Thin--Ein ArahischLs Miilırclım aus dm Schrijlm dn Laııtnm
Brüdn Ohmetzt und mit einLr Ahlııınıllung üher diLsm Ordm, so wi.e mit Anmerkungm Vmehm: E. S. Mittler und Sohn, Berlin,
VIII +297 ss. (Bu kitap şurada tekrar yayınlanmıştır: Sezgiıı, E, yayına hazırlayan, 1 999, lslıımic Philosophy, c. 25:
Publications of the Institute for the History of Arabic-Islamic Science, Institute for the History of Arnbic-lslamic
Science at the johann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main.) Dieterici, F., 1 865, Die Propaednıtil der
Araher im zehntm ]ahrhundm: E. S. Mittler und Sohn, Berlin, IX+ [I] +20 1 ss.+ 3 katlanır levha; aynı yazar, 1 868,
Die liJgil< und Psychologie der Araher im zehntm ]ahrhuruiert n. Chr. : J. C. Hinrichs'sche Buchhandlung, Leipzig,
IX+ [II]+ 1 96 ss. (Bu her iki kitap şu ci lt içinde birlikte tekrar basılmışlardır: Sezgin, F., yayına hazırlayan, 1 999,
lslıımic Philosophy, c. 22 Rıısd'il Jkluvdn aş-Şafii ' Chafı I- I3: Publications of the Institute for the History of Arabic­
Islamic Science, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the Johann Wolfgang Goethe-University,
Frankfurt am Main); Dieterici, F., 1 86 1 , Die Naturanschauung und NaıurphilosophiL dn Araher im -?,ehntm Jahrhundert -
Aus dm Schriflm dn Laııtnn Brüdn Oherzet:r.L· Verlag der Nicolai'schen Son.-Buchhandlung (M. Jagielski.), Berlin,
XVI+2 1 6 ss.; aynı yazar, 1 8 7 1 , Die Anthropologie dn Araher im zehntm ]ahrhunılm n. Chr. : J. C. Hinrichs'sche
Buchhandlung, Leipzig, VIII+ [I] +22 l ss. (Bu her iki kitap şu cilt içinde birlikte tekrar basılmışlardır: Sezgin, F.,
yayına hazırlayan, 1 999, lslıımic Philosophy, c. 23 Rıısd'il JIJrwdn aş-Şajd' Chap. 14-30: Publications of the Institute for
the History of Arnbic-lslamic Science, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at thejohann Wolfgang
Goethe-University, Frankfurt am Main); Dieterici, F., 1 872, Die uhre von dn ı#ltseele hei dm Arahern im X.
]alırlwnıim: J. C. Hinrichs'sche Buchhandlung, Leipzig, XI+ [I] + 1 96 ss. (Bu kitap şurada tekrar basılmıştır: Sezgin,
F., yayına hazırlayan, 1 999, lslıımic Philosophy, c. 24 Rıısd'il Jklıwdn aş-Şajd' Chafı 3 I -40: Publications of the Institute
for the History of Arabic-Islamic Science, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the Johann
Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main).
Ansiklopedinin Arapça orijinalini okumak isteyenler Khairaddin az Zınkli'nin Kahire'de 1 928'de 4 cilt olarak
yayımlamış olduğu basılı nüshaya bakabilirler. Bu kitabın yeni bir baskısı, Fuat Sezgiıı tarafından 1 999'da lslıımic
Philosophy, c. 26, 27, 28, ve 29, Rıısd 'il lklıwdn aş-Şajd': Publications of the Institute for the History of Arnbic-lslamic
Science, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the johann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt
am Main, olarak yayınlanmıştır. Elleaberger, 1 988, a_g,e., s. 78'de, Rıısd'il llwdn al Sajd' va Hi/lan al Vtifd ' ansiklo­
pedisinin yeni bir hasımının, Tahran'da 1 985'te beş cilt olarak yapılmış olduğunu bildiriyor. Ben bu yeni basımı
görmedim.
llwdn al Safd' va Hi/lan al Vtifd ' ve Rıısd'il Jlwdn al Sajd' va Hi/lan al Vtifd' ansiklopedisi hakkı nda bkz: Dieterici, 1 858,
bir önceki notta a_g,e., ss. 220-264; Carra de Vawı:, B. (Baroa), 1 923, us Pnıseurs de /'Islam, c. 4: Librairie Paul
Peuthner, Paris, ss. 1 02- 1 1 5; De Boer, T. J., 1 90 1 [ 1 960), a_g,e., ss. 8 1 -96; aynı yazar, 1 968, İhvanüssala: : lslıim
Ansildııpedisi, c. 5/11, Devlet Kitaptan, Milli E�tim Basımevi, İstanbul, ss. 946-947; O'Leary, D., 1 954, Arahic
Tlwuglıt and its Plııce in History: Routledge & Kegan Paul, London, ss. l 64- 1 67; Hodgson, M. G. S., 1 974, T�
Vmturt ıif lslant-Conscinıct and History in a World Civi/ization, c. 2 ThL Expansiım ıif lslıım in the MiılıJIL Ptrinds: The
University of Chicago Press, Chicago, ss. 1 70- 1 7 1 . Bu konudaki en zengin toplu bilgi şu antolojilerdedir: Sezgin,
F., yayına hazırlayan, 1 999, lslıımic Philosophy, c. 20 Rıısd'il Jklıwdn aş-Şafii ' wa-KJıil.ldn al- W'!fii ' Ttxts and StudiLs 1:

152 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Publications of the Institute for the History of Arabic-lslamic Science, Institute for the History of Arabic-Islamic
Science at the Johann Wolfgang Goetlıe-University, Frankfurt am Main, [11]+362+[1] ss; ayaı yazar, yayma
hazırlayan, 1 999, lslamic Philnsophy, c. 2 1 Ra.rd'il Jklıwdn f1l·Şafd' wa-Klıillı1n al- Wtifd ' Texts and Studies ll: Publications of
the Institute for the History of Arabic-lslamic Science, Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the
Johann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main, [111] +380+[11] ss.
11Ben bu iladeleri kontrol ederken liiır'an'ın �u üç tercümesinden yararlandım: A.. Y1111of Ali, 1 975, 71u Holy

Qyr'an� Text, TranslaJinn and Commmlllry: the Islamic Foundation, Leicester, lxxxviii+ 1 862+32 ss; Yavuz, A.. F.,
1 984, Kur'an-ı Krrim ve h_ahlı Meal-i Alisi.· Sönmez Ne�riyat ve Matbaacılık A. Ş., I stanbul, II+ 606+2+28ss; Özek,
A., Karuııan, H., Turgut, A., Çağırıcı, M., DöDmez, İ. K. ve Gümüş, S., 1 987, lliır'dn-ı Kerim ve Açılda­
malı Meali: Yayma hazırlayan Al-Terazi, A. M., Medine-i Münevvere, 3 1 +(6] +elif-ye+603 ss. Bu son tercümenin
büyük bir avantajı konulara göre yapılmı� bir içerik bulundurmasıdır.
7°Carra de Vaus, B. (Baroa), 1 923, a.ce. , s. 1 02, dipnot ( 1 ). Bu varsayım Sarton tarafından "çok muhtemel"
bulunmu� olmakla beraber (Sartoa, 1 927, a.ce., s. 660), de Boer'un da vurguladığı gibi (bkz. De Boer, T.J., 1 968,
a.ce., s. 947), Goldziher'in lhvtin al Sajd' teriminin Abdullah ibn ai-Mukaffa'run yaptığı Arapça Kalilıı ve Dimna ter­
cümesindeki "boynu halkalı kumru" masalından alındığı ve burada hayvaniann "sadık s.fıfiler" (=lhvdn al Sajd')
olarak birbirlerine yardım etmek suretiyle avcılann tuzaklanndan kurtulmalannın gizli derneğin adına da bir esin
ka}nağı olu�turmu� olması dü�üncesi çok daha muhtemeldir. (Golclziher, I., 1 9 1 0, Über die Benennung der
"lchwdn al-ştifd": Der Islam, c. 1 , ss. 22-26. Bu makale �urada tekrar basılmıştır: Sezgiıı, F., ya}ına hazırlayan, 1 999,
lslamic Philosophy, c. 21 Ra.rd'i1 lkhwtin Ol-Şajd' wa-filıilldn al- Wtifd ' Texts and Stıulies ll, : Publications of the Institute for
the History of Arabic-Islamic Science, Institute for the History of Arabic-lslamic Science at thejohann Wolfgang
Goethe-University, Frankfurt am Main, ss. 1 22- 1 26.)
71Davidsoa, s. 499.
nHaııgerford, E., 1 889, The Arabian Brothers of Purity: 71u Andover &view, c. 1 2, ss. 490-506. (Bu makale
şurada tekrar basılmıştır: Sezgiıı, F., yayına hazırlayan, 1 999, lslamic Philosop�ı; c. 2 1 Rasd'il lkluııdn f1l·Şafd' wa­
filıillı1n al- Wtifd ' Texts and Stıulies ll, : Publications of the Institute for the History of Arabic-Islamic Science, Institute
for the History of Arabic-lslamic Science at the johann Wolfgang Goethe-University, Frankfurt am Main, ss. 60-
76.)
73Dieterici, 1 86 1 , a.ce., s. 1 42- 1 43.
74Dieterici, 1 86 1 , a.ce., s. 1 1 5.
75nieterici, 1 86 1 , a.cr. , s. 1 64-165.
76Dieterici, 1 86 1 , a.ce. , ss. 99- 1 00. Aynca bkz. Elleabeırger, 1 988, a.ce., s. 7 7-80.
nsartoa, 1 927, a.ce., ss. 637-638.
781ba Khaldua, [A.. ] , 1958, Thr Muqaılıiimah, c. 1 (translated from the Arabic by Franz Rosenthal): Bollingen
Series XUII, Pantheon Books, New York, ss. 1 94- 1 95. Turan Dursun tarafından Türkçe'ye MulrmJıiime başlığı ile
yapılmış olan çeviri, (Onur Yayınlan, 1 9 7 7 ve 1 989, iki cilt, Ankara) ne yazık ki eksik ve yanlı�larla dolu olduğundan
güvenilemez. Burada verilen paragrallar, Dursun'un tercümesinde birinci cildin 242-244. sahifelerindedir. Orbaa
HaaçerUoğla, Düşünre Tarilıı'nde (Remzi Kitabevi, I stanbul, 1 O. Basım, 2003, s. 1 42) MulrmJıiime'den burada
yaptığım alıntının bir kısmını alınulamış. Kullandığı kayııak Zakir Kadiri Ugan'ın 1 954'te yayımlanan çevirisinden
(s. 241 -247). Ben bu çeviriyi görmedim, ancak Hançerlioğlu'nun alıntısından, güvenilir olmadığı izlenimini
edindim. Fakat Hançerlio@u'nun 14 satırda verdiği alıntıya gösterdiği kayııak altı sahife olduğu ve alıntı içinde
atianan yerleri göstermediği için alıntının nerelerde neyi atladığını anlamak mümkün olmadı. Gerçi alınn çok bir
�ey atlamamı�a benziyor. Dolayısıyla Hançerlioğlu'nun verdiği sahife numaralanndaki 247, 242 yerine yapılan bir
dizgi hatasından kaynaklanıyor olsa gerekir. (Hançerlio@u'nun kitabındaki pasaja dikkatimi çeken muhterem dos­
tum Dr. Suha Akçiz'e te�kkür borçluyum.) Yukanda 64. notta zikredilen Barthold'un eserine Köprülü'nün yaptığı
ilavelerden biri de lbni Haldun ile ilgilidir (bkz. Barthold, a.ce., ss. 1 69- 1 7 1 ). Köprülü burada Türkçe'ye birkaç
ki�i tarafından yapılan ve MulrmJıiime'yi Fransızca'ya çeviren William MacGuckin de Slane'a bile kılavuz olmu�, çok

NOTLAR 153
güvenilir bir Mulwldime tcrcümı-sinden bahsediyorsa da bunun künyesini vermiyor. Benim bu kitabı yazarken bahis
konusu Türkçe tercümeyi ar�ıırmağa ne yazık ki vakti m olmadı, ama Franz Rosenıhal'in verdiği bilgiye ( 1 958, ss.
roii-cviiı) göre bu ten:üme herhalde 1 7 30'da Pirizade Efendi'nin ( 1 674-1 749) baıılayıp Ahmed Cevdet P�a'nın
( 1 822- 1 895) Hicri 1 277'de (M. 1 860/6 1 ) bitirdiği tercüme olsa gerek. Rosenıhal, Babinger'e atıf yaparak bir de
Abüllatif Suphi P�a'nın ( 1 8 1 8- 1 886) '/har üzerine yaptığı bir çalı�masından bahsediyor (H. 1 2 76, M . 1 859/60).
Ben bunun da nasıl bir çalışma olduğunu araııtıramadım. Köprülü yaptığı ilavede lbni Haldun ile ilgili pek çok
yayma atıf da yapıyor.
79Sezgin, 1 970, a.&e., s. 36 1 .
llllıüı-ıg Hele, a.&e., s. 65.
81
Croınbie, a.c e., s. 1 59- 1 60.
82Luther'in Kuı.sal Kitap tercümesini orijinalinden okumak isteyenler metnin şu baskısına kolayca ul�abilirler: D.

Martin Luther, 1 545 [ 1 974], Bihlia: DafJ isi: Die gantze lıeilige Schrijl/Drudsch/Aı4fs new zugmi:ht. : Yayma hazırlayan­
larVolz, H., Blaake, H. ve Kur, F., Dcuto;che r Taschenbuch Verlag, München, c. I ( 1 8+963 ss.), c. II ([lllss.]+ss.
964- 1 96 1 ), c. III ([Vss.) +ss. 1 962-25 1 6+397 ss). Bu baskının 3. cildinde verilen ekte (ss. 1 9-397) Luther ve ten:ümesi
hakkında son derece kapsamlı bir tarihçe, tercüme ile ilgili etraflı bir açıklama ve sözlük de sunulmuştur.
Luther'in KuLial Kitap tercümesi yalnızca bir din kılavuzu değil, aynı zamanda Almanca konu�an halklar arasında
bir dil kılavuzu olarak da çok popüler olmuş, çok uzun bir zaman da bu popülaritesini korumuştu. Luther'in mo­
dern edebi Almanca'yı yarattığı söylenir (ör. Manchester, W., 1 992, A World /it On!JI B_v Fire--The Medieval Mind
and the Renaissance Portrait '!/an Age: Little, Brown and company, Boston, s. 1 36). Luther'in eseri gerçektı-n yalnız teolo­
jik bir şaheser değil, aynı zamanda lilolojik de bir ba�yapııtı (Luther'in Kut.Ial Kitap ten:ümesi amacıyla yaptığı lilolo­
jik çalışmalar ve bunlarla ilgili literatür için Volz, Blaake ve Kur tarafından yayımianmış olan ve yukanda
künyesini verdiğim üç ciltlik eserin üçüncü cildinin 1 1 8. sahifesinde b�layan "Luther als Bibelübı-rsetzer" 1 liiıt.Ial
Kitap çevirmeni olarak Luther} başlıklı kısma ve R. H. Worth, Jr.'un Bih!L Translationr-A History Through Source
Docummt.I 1 1 992, Mcfarland & Company, JeiTerson, North Carolina} adlı kitabının 44. ve 47. sahifeleri arasındaki
"Luther's theory of translating" 1 Luther'in ten:üme kuramı } adlı 28. kısmına bkz). 1 8 1 7'de o zamanlar 2 1 y�ında
bir genç olan şöhreıli Alman tarihçisi Leopold von Ranke henıeyden önce kendi dilini esaslı bir �kilde ö�enmek
için Luther'i okumağa karar vermi�ti: "Luther'e önce ondan Almanca öğrenmek, yeni Alman yazı dilini edinmek
için sanldım." (bkz. Oncken, H., 1 922, Aus Rnnkes Frühzeit: Verlag Friedrich Andreas Perthes, Gotha, s. 3.) Bu denli
etkili bir kitabın ve yazannın bir toplumun dü�ünce yapısını nasıl ve ne denli değiştirebilmi� olduğu kolayca tah­
min edilebilir.
Uaüttner, M., 1 979, Die gı-ographisch-cosmographischen Schriften des Aristoteles und ihre Bedeutung fıir die
Enıwicklung der Geographie in Deutschland: Büııner, M., Herausgeher, Wandlungen im geographischen !Hnken lion
Arislote/Ls his lliınt 'da, Abhandlungen und Quellen zur Geschichte der Geographie und Kosmologie, c. 1 , Ferdinand
Schöningh, Paderhorn, s. 26; aynı yazar, aynı lr:itapta, Philipp Melanchthon ( 1 497- 1 560): ss. 93-1 1 O. Melanchthon
hakkında aynca bkz. Elliger, W. (yayına hazırlayan), 1 96 1 , Philipp Melanchtlıon- Fonchunsheitröge zur vinhundnt.Iten
Wıederkehr seines Todestages dargehoten in Wittenhng 1960: Vanderhoeck & Ruprecht, Göııingen, 204 ss.+ 1 6 resim lev­
hası. Melanchthon'un eğitimdeki amaçlannın he�ye rağmen dinsel olduğu konusunda bkz. Scheible, H., 1 989,
Melanchthons Bildungsprogramm: Lehen.ı!Lhren und Welımtwüife im Ohngang vom Mittelalter ;;.ur Neu;;.eit-Politiit-Bildung­
Naturlrundt-Theolog;U, Boockmann, H., Moeller, B. ve Stadınıann K. (derleyenler), Ahhandlungen dn AkodemiR der
Wissenschtiften in Göttingen, philologisch·historische K/ıı.<se, 3. Folge, Nr. 1 79, ss. 233-248.
84Calvin'in bilime bakış açısını en iyi anlatan eser şu güzel yazılmı� kitaçıktır: Perrot, A.. , 1 996, Jean Calvin et la

Scitrıa Genevoist: Essai, Editions Suzanne Hurter, Geneve, vii+62+ [i] ss.
15Hantzsch, V., 1 898, Sehastian Münstcr--Lehen, Werk, Wissenschaftliche Bedı-utung: .4bhandlungen der philolo­
gisch-historischen Classe dn KönigL Siichsischen Gesellschqfl der Wissenschtiften, c. XVIII, no. IJI, B. G. Teubner, Leipzig, 1 87
ss; 8111"1Deister, K. H., 1 963, &hastian Münster-- Versuch eines hiographischen Gesamthildes: Basler Beitrage zur
Geschicht�wissenschaft, c. 9 1 , Helbing & Lichtenhahıı, Basel ve Stuttgart, XIX + 2 1 1 ss; Büttner, M. ve

154 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Bunneister, K. H., 1 979, Sebastian Münster ( 1 488- 1 552): Büııner, M., Herausgeber, Wand/ungen im geographischen
Denkım von Aristııteles his Kan� Abhandluı;ıgen und Quellen zur Geschichte der Geographie und Kosmologie, Band 1 ,
terdinand Schöningh, Paderborn, pp. 1 1 1 - 1 3 7 . Aynca bkz. Anoniın, 1 988, Sehastiıın Mürıster--Katalog :::ur Ausstellung
lnge/Jınm: Sıadt Ingelheim am Rhein, XIV+ 1 39 ss.
18A..erdwık, H. w Müller-Reiahard,J., 1 9 1 4, Gmıard Mercatıır und diL Geographen unter snnm .Naclılrommm: Haack,
Gotha, VIII+ 1 88 ss. ( 1 969'da Amsterdam'da Theatrum Orbis Terrarum �irketince b�tan basılmıştır); Büttner,
M., 1 979, Mercator und die auf einen Ausgleich zwischen Arisıoteles und der Bibel zurückgehende
"Kiimamorphologie" vom Mittelalter bis ins frühe 1 7 . Jahrhunden: Büttner, M., derleyen, Wandlungen im geographis­
chen Denkım von Aristııteles his Kan� Abhandlungen und Qyellen :::ur Geschichte der GeographiL und lı.ôsmologie, c 1 , Fenlinand
Schöningh, Paderborn, ss. 1 39- 1 50; aym yazar, 1 992, Mercators Hauptwerk, der Atlas, aus theologischer und wis­
senschafıshistorischer Sicht-Zur Verhii.ltnis Gott, Mensch und Natur im Hauptwerk Mercators sowic zum Thema
Gleichberechtigung der Geschlechter: Büttner, M., Herausgeber, Neue Wege in der Afercatıır-Forschung Mercatıır als
Universalwissensch'!filer, Dr. N. Brockmeyer, Bochum, ss. 8-97; Anoniın, 1 99 1 , Gerhard Mercalor- -Der Weltgelehrte der
Renaissance in Duishurg: Archaologischcs Museum, Reth}mnon and Archaologisches Nationalmuscurn, Aıhen,
Athina, 1 69 ss; Hoppe, B., 1 993, Naturanschauung und Natuf\\issenschaft in der Kosrnographie von Gerhard
Mercator: .\1.ercatıır und Wandlungen der ltlssenschajim im /6. und 1 7. Jahrhundert - &fera!L des /. Mercatıır-�posiııms
Duishurg, 8.-9. Marz 1 992; Duisburger Mercator-Studien, c. 1 , Universitaısverlag Dr. N. Brockrneyer, Bochum, ss.
1 09- 1 23; Wolff, H., yayma hazırlayan, 1 995, Vıerhundert Jahre Merealar Vıerhundert Jahre At/os-- - "Die gan:::e Well :::wis­
chen :::wei BuchdeckL/n " Eine GeschichiL der Atlıınten: Anton H . Konrad Verlag, WciBenhorn, 384 pp.
87Büttner, M., 1 979, Banholomaus Keckermann ( 1 572- 1 609): Büııner, M., Herausgeber, Wandlungen im geo ­
graphischen Denkım von Aristııteles his Kan� Abhandlungen und Quellen zur Geschichte der Geographie und
Kosmologie, Band 1 , Ferdinand Schöningh, Paderborn, pp. 1 53- 1 72.
'
BBvii.Dilotti, A., ıarihsiz, Gabriele Fallopio ( 1 523 bis 1 562): Die &rülımten A rt:::te 'de (2. baskıyı yayma hazırlayan Hans
Schadewaldt), Aulis Verlag Deuhner & Co. Köln, ss. 74-75.
"ılujard, E., tarihsiz, Fabrizzi d'Acquapendente ( 1 533 bis 1 6 1 9): Die &riilımten A"rt<.te'de (2. baskıyı yayına
hazırlayan Hans Schadewaldt), Aulis Verlag Deubner & Co. Köln, ss. 78-79.
"nobeU. C., 1 960, Antııny van urownJıoek and his "little Animals"-&ing Some Account W t1ıL Fatlıer W Protıı:;:oology and
Bactniology and His DiscoveriLs in These Disciplines: Dover, NewYork, vii+435 ss.
81 Galileo'dan Newton'a kadar gelişen likirierin popüler düzeyde ve tarihsel bir çerçevede çok güzel bir anlatımı için

bkz: Biıtby, W., 1 997, Cali/eo ve Newinn'un Evreni, çe,�ri Nermin Ank: TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınlan -Yapı
Kredi Yayınlan, İstanbul, V+ 1 83 ss.
12Varenius için bkz: Giinther, S., 1 906, Varenius: Brieger-Wasservogel, L., yayın yönetmeni, Klassiker der

Naturn�ssenschaften, c. IV, Theod. Thomas, Leipzig, [II] + 2 1 8 ss.


83Hooke ve Steno ile ilgili kaynaklar için �ağıdaki 99. ve 1 04.noılara bkz.
114Doğa bilimlerinin bu düze}inde matematiğin en önemli görevi, tüm ölçülebilirleri aynı kesin dilin kalıpianna dö­
kerek birbirleriyle kar.ııl�unlmalanna imkan yaratmı� olmasıdır. Yakaladığı herkesi kencli yatağının boyuılanna
göre ya kısalup ya uzaıan mitolojik dev Prokrustes'in yatağına benzeyen matematik, bilhassa Galileo, Kepler ve
Newton'un kuranılannın geli�mesinde çok açık bir �ekilde göze çarpar. Matematiğin zooloji, botanik, jeoloji gibi
bilim dalianna uzun yıllar uygulanarnarnası, ölçüp kar.ııl�unlacak büyüklüklerin çok fazla olrna�ındandı. Bu bol­
luk ve düzensizlikteki büyüklüklerle Galileo, Kepler ve Newton'un ellerindeki matemaıiğin b�a çıkması mümkün
değildi. Ancak }irminci yüzyılda Doğanın tüm ka�ıklığını göze alabilecek matematik yöntemlerinin geliştiriirneğe
b�ladığını görüyoruz. Hele bilgisayariann gelişimi bunu daha da kolayl�urmı�ur.
115Bu gelenek hakkında bkz. Eliade, M., 1 978, A History W &liginus ldeas, c. 1 From t1ıL Stııne Age tn t1ıL Elru.siniıın

Mysteries, çeviren \Villard R. Trask: The University of Chicago Press, Chicago, xvii+489 ss; Çığ, M. i., 1 995,
Kur'an, Inci/ ve Tevrat'm Siinıer'deki Kök/n-i: Kaynak Yayınlan, İstanbul, 88 ss; Dursun, T., 1 996, Kutsal Kitaplann
Kqynaldıın, c. 1 ( 1 97 ss), c. 2 (220 s.), c. 3 ( 1 89 ss.): Kaynak Yayınlan, İstanbul; Haider, P. W., Hütter, M. w

NOTLAR 155
Kreuzer, S., yayma hazırlayanlar, 1 996, &liginnsgeschichle � 11ın dn Frülıqit bu zur Gegenwart: W. Kohlhammer,
Stuııgan, 496 ss; Onadoğuda bulunan çivi yazılı Jtaynaklarda görülen ve TeuraL, Inci/ ve Kur'an'da ka�ımıza çıkan
metinlerio derlendiği çok önemli bir kaynak kitabı şudur: Pritehard, J. B., yayma hazırlayan, 1 969, Ancient Near
&stern Ttxıs &lııting lo tk O/ıl Ttstamm� Third Edition with Supplmımt: Princeton University Press, Princeton, 7 1 0 ss.
11Peygamber Davud'a indiği iddia edilen {:tbür'un sürelerinden biri.
97Coyııe, G. V., Heller, M. ve Zyciıulki, J. (editors), 1 985, Tlıt Gali!Lo Affair. A Metling of Faith and Scimu,
Proceedings of the Cracow Conference 24 to 27 May 1 984: Specola Vaıicana, Ci na del Vaticano, 1 79 ss.
11Agricola'nın yaşamı ve eserleri için bkz: Daruıstaedter, E., 1 926, Georg Agricolıı 1 494- 1555 uben und Hm:
Münchner Beitriige zur Geschichıe und Literat ur der Naturwissenschafıen und Medizin, c. 1, Verlag der Münchner
Drucke, München, 96 ss. (Bu kitap<;ık, 1 926'dan önce Agricola ilgili yayınlanmış literatürün tatminkar bir bibliyo­
grafyasını içerir); F. D. Adaıns (2. noua a.g.e. , ss. 1 83- 1 95, 342-34-4); Hart:mann, H., 1 953, Georg Agricolıı:
Frickhinger, H. W., yayın yönetmeni, Grolle Naıurforscher, c. 1 3, Wissenschafıliche Verlagsgescllschaft m. b. H.,
Stutıgan, [II]+ 1 34 ss; Shukhardi.n, C. V., 1 955, Georgiy Agrikolıı: lzdatelstvo Akademü Nauk SSSR, 1\.loskva,
206+ [1] ss (özellikle 1 989 öncesi "sosyalist blok" ülkelerinde yayınlanmış Agricola liıeratürü hakionda bilgi
edinebilmek açısından çok faydalıdır); Wdsdorf, H., 1 956, Georg Agricolıı und &W .(:eit: Georgius Agricola­
Ausgewalılte Werke, Gedenkausgabe des Sıaaılichen Museums fıir Mineralogie und Geologie zu Dresden, ya)ona
hazırlayan Dr. rer. naı. Hans Prescher, VEB Verlag der \Vissenschaften, Berlin, XVI+335 ss+70 levha; Fischer,
H., 1 994, Georgius Agricola-Bilıkr aus dmı uben eints grojlen dtutschen HU11lnll isten: özel yayın, Quedlinburg, 320 ss. +bir
ekte 1 4 levha; Prescher, H. ve Wageabreth, O., 1 994, Georgius Agrico�-&W .(:eit und ihrt Spuren: Deutscher
Verlag fıir Grundstoffindustrie, Leipzig, 234 ss; Naum.amı, F., yayına hazırlayan, 1 994, Georgius Agricolıı 500
Jahrr-\\'issenschafıliche Konferenz vom 25.-27. Marz 1 994 in Chemnitz, Freisıaat Sachsen, 507 ss; Fıraaz, ı. ,
2000, Die Tatigkeit an der Erstellung einer erneuenen Bibliographie Georg Agricolas ( 1 494- 1 555): Cultural Htritagt
in Gtolngy, Mining and Mttallurgy. libraıUs-Arrhivts-Museums. 3rd International 'Erbt' Symposium, ]unt 23-27-Saint-Petersburg,
Russüı, Berichte der Geologischen Bundesansıalt, v. 52, pp. 27-32.
"Modernjeolojinin kurucusu sayılan Stensen'in yaşamı için bkz. Scherz, G., yayına hazırlayan, Dissenations on
Ste no as Geologisı: Acta Historiıı Scimtinrum .Naturalium tl Mtdicinalium edidit Biblioıheca U niversitatis Hauniensis, c.
23, 3 1 9 ss. Odense University Press, Odense; Hoch, E., 1 985, -on Steno: Dansk Geolngisk Fiırening, Arsskri.fl.for /884,
ss. 79-86; ayıu yazar, 1 987, Nicolaus Steno: Va,. no. 1 , ss. 2 1 -29; Scherz, G., 1 987 , Nud.s Stensen-Eint Biographit:
Sı. Benno-Verlag, Leipzig, c. I (376ss+26 metin dışı fotoğraJ), c. II (3 1 8 ss.); bu biyografınin bir eleştirisi için bkz.
Blei, W., 1 99 1 , Einige Bemerkungen zu Niels Sıensens Geologie, zu seinen Vorgangern und zu seiner
Nachwirkung: BulL Ttch. Univ. Istanbul, c. 44 (Ketin-Fesıschrifı, yayına hazırlayan misafir derlemecijohn F. Dewey),
ss. 3-2 1 ; Bierbaam., M., Faller, A. ve Traeger,J., 1 989, Nıelr Stensen -Anatom, Geolnge und Bischf!!. 3. verbesserte
und erweitene Ausgabe: AschendoriT Verlag, XII+208 ss.+ 20 adet foıoğraf levhasL Slenoniana'nın (Nova Series, 1 ,
1 99 1 , lzgeforeningens forlag, Copenhagen, 1 59 ss) ilk cildi, Sıeno'nun yaşamının biliminin ve dini cephesinin
çeşitli yanlannı ele alan makaleler içerir. K.Jsa bir biyografı için şu kitaçığa bkz: Studtmaıuı, J., 1 934, Nrkolııus
Stenır-Dtr grüflle .Natur.forschn seintr .(:eit ein Apostel drr nonldtulschen Dinspora.· Franz Borgmeyer Verlag, Hildesheim, 30
pp. Steno'nun bütün eserleri 20. yüzyılın ilk yansında alu cilt halinde toplanmışur: Vdheba Maar tarafından der­
leneo ve bilimsel yazılannı içeren Opna Plıilosophica Kopenhag'da Viihelm Tryde trafından iki cilt olarak 1 9 1 0
yılında yayınlanmışur. Steno'nun din ile ilgili eserleri Kaud Larııea ve peder Gustav Scherz tarafından Opna
Thtolngica adı alunda iki cilıte toplanmış olup, bunlar 1 944 ve 1 94 7 'de Nyı Nordisk Forlag tarafından
yayınlanmışlardır. Nihayet, Steno'nun mektuplan Epistolm başlığı alunda gene iki cilt olarak 1 952 yılında peder
Gusıav Scherz'in derlemeciliği alunda Nyı Nordisk Forlag ile Freiburg'da Herder tarafindan ya)onlanmışnr. Sıeno
hakionda arıışıırma yapacak herkesin bu cilıleri el alunda bulundurması kaçınılmazdır. Aynca bkz: Metzler,J., S.
ı., 1 94 1 , Der apostolische Yıkar Nikolaus Steno und diejesuiten: Archivum Historicum SociLtatis]tsu, c. 1 0, ss. 93- 1 93.
(Bu son eser, büyük bilim adamı Steno'nun dinsel inançlan bahis konusu olduğu zaman ne denli safdil olabildiğini
göstermesi bakımından çok ilginçtir.)
1•Bu ıürlerin uzunluğu 6 metreyi geçebiirliği gibi, daha uzun bazı örnekleri de bildirilmiştir.

156 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
1 111 Bu tasvir Stensen'in 1 66 7 yılında kaslar hakkında yayımladığı bir kitaba eklenmiş ve Canis carclıariııe disseclum caput
(Bir carehamdon kafasının teşrihi) başlı�nı taşıyan bir bölümdedir. Bu bölümün L.atince metni ve bir İngilizce ter­
cümesi için bkz. Scherz, G., derleyen ve yayına hazırlayan, 1 969, Steno-Geological Papers: Acta Hiswria Scientiıırum
Naturalium et Medicinalirım edidit Bibliotheca Universitatis Hauniensis, c. 20, ss. 64- 1 3 1 (tercüme Allanj. Pollock).
102
Scherz, G., 1 969, a.ce., ss. 97 ve sonrası.
103Büyük eseri Dt Solido intra So/iJum Naturaliter Contento'nun başında Stensen Taskana Dükü'ne yazdığı takdim
yazısında kanlar içinde hapsolmuş bulunan kaulann oluşumunu tanışırken "Fakat, nasıl oluştuğunu bilmeden hiç
kimse nerede oluştuğunu kolaylıkla belirleyemez." demektedir. (Scherz, G., 1 969, a.ce., s. 1 43)
104Hooke ve fıkirleri hakkında bkz. Waller, R., yayına hazırlyan, 1 705, Th Posthumous Wooo rifRobert Hookr, ... con­
taining his Cutlerian uctures, and other Discourses . . . : Sam. Smith and Benj . Walford, London, xxviii+5 72 ss. + 9 levha+ l l
ss. Hooke'un eserleri ve onun hakkındaki yazılar için iyi bir bibliyografya şu eserde vardır: Keynes, G., 1 960, A
Bibliograplıy rifDr. Robert Hookr: Clarendon, Oxford, xix+ [ii] + 1 1 5 ss. Hooke'un güneesini içeren şu kitabın xiii. ve
xxviii. sahifeleri arasında bir de yaşamı verilmiştir: Robiasoa, H. W. ve Adıuııs, W., yayına hazırlayanlar, 1 935,
The DUıry rifRobert Hookr, M. A., M. D., F. R. S. /672- /6Bo-Transcribed.from the Original in the Possession rifthe Corporation
rifthe Ciry rifLondon (Guildhall library) with a Fareword o/ Sir Frederick Gowlıınd Hopkins, O. M., President rifthe R�yal Sociery:
Taylor & Francis, London, xxviii+527 pp. Hooke'un yaşamının modern bir anlanmı için bkz: 'Eııpiııasse, M.,
1 956, Robert Hookr: Heinemann, London, xii+ 1 92 ss; daha güncel malzeme için bkz: Westfall, R. S., 1 98 1 , Hooke,
Roben: Gillispie, C. C., derleyen, Dictionary rifScientific Biography, c. 6: Charles Scribner's sons, New York ss. 48 1 -488.
Andrade'nin Wilkins konferansı, Hooke hakkında yazılmış çok sıcak ve güzel bir biyografıdir: Aııclrade, E. N. da
C., 1 950, Roben Hooke (\\"ılkins Lecture): Promdings rifthe R�al Soc-Ury (London}, seri B (Biological Sciences), c. 1 37,
ss. 1 53- 1 87 , 1 2.- 1 4. levhalar). Hooke'un jeolojisi hakkındaki en güncel ve en kapsamlı kitap Drake'inkidir: Drake,
E. T., 1 996, &stkss Genius-Robi!rt Hooke and His Earthly Thoughts: Oxford University Press, Oxford, xiv+386 ss.
Hooke'un jeolojisiyle ilgili diğer bazı çalışmalar için bkz: Da-ries, G. L. [Herries], 1 964, Roben Hooke and his
canception of the eanh history: Proceedings rif the Geolngists' Association, c. 75, ss. 493-498; Carozzi, A. V., 1 970,
Roben Hooke, Rudolf Erich Raspe, and the concept of "eanhquakes": /sis, c. 6 1 , ss. 85-9 1 ; RıuıaUi, G., 1 982,
Roben Hooke and the Huttonian Theory: Journal rifGeolngy, c. 90, ss. 3 1 9-325. David R. Oldroyd ( 1 972, Roben
Hooke's methodology of science as exemplifıed in his 'Discourse of eanhquakes': The British Journalfor the History rif
.')cimce, c. 6, ss. 1 09- 1 30) Hooke'un bilimsel yöntemlerini inceleyerek aynen daha önce Gillispie'nin (bkz., not 2,
a.ce. , s. 1 36) yapuğı gibi Hooke'un Sir Francis Bacon tipinde, ama varsa}ımlara Bacon'dan daha çok önem veren
bir ampirisist olduğuna hükmetmiştir. Oldroyd'un analizinden benim anlayabildiğim, Hooke'un kendini deneyiere
vermiş bir adam olmasına rağınen eleştirel akılcı düşüneeye Bacon'dan daha yakın olduğudur. Oldroyd'un
makalesinin 1 . dipnotunda Hooke'un jeolojik çalışmalan hakkı nda daha pek çok faydalı esere iııaret edilmiştir. M.
Deacoa'un kitabının ( 1 97 1 , Scimtists and the Sea / 650-/90o-A Study rifMarine Scienct: Academic Press, London,
xvi+445 ss) 8. bölümünde Hooke'un denizlerle ilgili yapuğı çalışmalara atıf vardır.
1•
Scherz, G·, 1 969, a.ce., ss. 1 98-20 1 .
101Bölgenin Üçüncü Zaman'ın sanianna ait hayvan fosili topluluğu hakkındaki literatürü ilk defa John Garrett
Wınter 1 9 1 6 )ılında toparlamıştır: Wıater,J. G., 1 9 1 6, The Prodromus rif.Nicolaus Steno's Dissertation Canceming A Solid
&dy Enclnsed lry Process rifNalurt Within a Solid An English Vmion with Introduction and Explıınalbry Nolti: The Macınillan
Company, New York, s. 260, not 1 ; Peder Gustav Scherz ( 1 969, a.ce., s. 232, not 1 1 29) bunu hiç değiştirmeden
aynen tekrarlamaktadır. Stensen'in bahsettiği kemiklerle ilgili olmamakla beraber, Hannihai'in fılleri ve Alplerde
katettiği güzergıihın tesbiti konusunda Sir Ga-riD de Beer'in küçük kitabına bkz: 1 956, Alps and Elephanı..­
Hannibal's March: E. P. Dutton & Company, Ine., New York, xv+[i]+ 1 23 ss.
107Leibniz'in doğa bilimci yanı, hele yerbilimlerine olan ilgisi, genellikle pek az dikkat çekmiştir. Örneğin A. B. D.
'de yeunişli yıllarda çıkan Dictionary rif Scientific Biograpky'deki iki değişik yazann kaleme aldığı uzun Leibniz mad­
desinde, büyük dahinin jeolog yaruna hiç değinilmemiştir. Leibniz'in doğa bilimci tarafını anlatan güzel bir makale
için bkz. VOD Eagelhardt, W., 1 947, Leibniz als Naturforscher: Die Natunvissenschajlm, 34. Jahrgang, , Heft 4, ss.

NOTLAR 157
97- 1 04. Ayrıca, özellikle jeolojisi için, bir sonraki notta verilen Ariew'nun ve Waschkies'in makalelerine de bkz.
Leibniz'in ya!jamının bir takvimi için bkz: Müller, K.ve Krönert, G., 1 969, Leben und Werk von Gottfried Wilhelm

Leibniz-Eine Chronik: Vittorio Klostermann, Frankfurt am Main, XXIV+ 3 3 1 ss. Bu kitabın Leibniz'in doğa bilim­
lerindeki faaliyeti açısından büyük önemi, evrensel dahinin arazi gezilerini yer ve amaç belirterek günü gününe
bildirmesidir. Leibniz'in tüm eserlerinin son derece detaylı bir bibliyografyası için bkz. Ravier, t., 1 93 7,
Biblwgraphiı! des ffiuvres de Leibniz: Librairie Fe!ix Akan, Paris, V+ 703+ [I] ss.
1D
iı.eibni.z, G. G., 1 749, Protogaea sive de prirnafaciı! iı!llvrir et antiqvissimae historiae vestigiis in ipsis natvrae monvmentis dis­
serUıtio ex Schedis Manvscriptis in wcern edita a Christimıo ilJdovico Scheidw: loh. Gvil. Schmid, XXVIII + 86ss. + XII levha.
Bunun aynı yıl yayımlanan Almanca tercümesi için bkz. aynı yazar, 1 749, Protogaea, Oder Ablıandlung ılın der erslı!n
Gtstalt der Erde und den Spuren der Histom in den Denkınaa/m der Natur Aus seinen Papieren herausgegeben von Christian l.ııdwig
Scheid (çeviren M. \\'. L. G.): Johann Gottlieb Vierling, 1 26 ss. Bu her iki kitaba temel olan elyazması Baron von
Engelhardt'ın B elyazması dediğidir ki bu maalesef İkinci Dünya Sava!jı esnasında Hannover'de kaybolmu�tur: Von
Engelhardt'ın �uradaki notuna bkz. Leibni.z, G. W., 1 949, Protogaea, überseızt von \\'. v. Engelhardt: \\'.
Kohlhammer, Stuııgan, ss. 1 74- 1 76. Bu yeni tercümede Baron von Engelhardt A elyazması dediği elyazmasından
yararlanmışıır. Von Engelhardt'ın metnini (yani A elyazmasındaki metni) esas alan fakat B versiyonundaki
deği�iklikleri dipnotlarda gösteren, notlarla zenginleştirilmi� yeni ve güzel bir Fransızca tercüme için bkz. de Saint­
Germ.ain, B. ve B arrande,J. -M., 1 993, Leibni::. Protogaea De l'Aspect Primilifde lıı Terre: Presses Universitaires de
Mirail, Toulouse, XXXI +262 ss. Ayrıca bkz. Ariew, R., 1 988, Leibniz's Protogaea: Marchlewiız, 1., yayına
hazırlayan, Leibniz Tradition und Aktualiüit r lnt.ernatiıınaler Leibni::.-Kongrejl, Vıırtr4ge, Hannover, 14. - 1 9. Novernber 1988,
Gottfried-Wilhclm-Leibniz-Gesellschaft, e. V., Hannover, ss. 1 1 - 1 8; Waschkies, H.-J., 1 989, Die Protogaea von
Leibniz-Ein Beitrag zur rationalen Ausdeutung des Schöpfungsmythos und der Ausarbeitung des Cartesischen
Programrus zu einer rationalen Kosmogonie: Büttner, M., editor, &ligion/Umwelt-Forschung im Aı!fbruch, Ablıandlungen
;:.ur Geschichlı! der Geowissenschajlı!n und Religion/Umwelt-Forschung, Band 2, Studienverlag Dr. N. Brockmeyer, Bochum,
ss. 60- 100.
1111Leibniz'in monad felsefesinin Türkçe bir özeti için bkz. Gökberk, M., 1 990, Felsqe Tarihi, 6. Basım: Remzi

Kitabe,i, İstanbul, ss. 3 1 4-3 1 9.


1 1Dı.e
ibni.z, G. W., 1 693, Protogaea autore G.G.L. : Acta eruditarum anno MDCXCIII publicata, ss. 40-42. Ayrıca bkz.
Oldroyd, D. R., ve Howes, J. B., 1 978, The lirst published version of Leibniz's Protogaea: Journal qfthe Society
qf the Biblwgraplry qfNatural History, c. 9, ss. 56-60. Bu kısa notta anlaulan yer tarihi büyük ölçüde Descanes'ın aynı
konudaki likirierini izlemektedir. Descartes'ın jeolojiye katkılan için bkz. Daubrie, [A.], 1 880, Descartes, !'un des
createurs de la cosmologie et de la geologie: Journal des Savants, Mars (ss. 1 65- 1 75), Avril (ss. 208-22 1 ) 1 889; Şengör,
A. M. C., 2003, The liırge Wavelengtlı Defomuıtwns qfthe Iitlıosplıere: Malerialsfor a history qfthe evolutwn qftlıought.from the
ear/iı!st times to plııiı! lı!ctonics: Geological Society of America Memoir 1 96, bölüm VI. Jeolojide Descartes-Leibniz
ili�kileri için Ariew'in ve Waschkies'in yukanda 1 08. notta verilen makalelerine bkz.
111 Descartes'ın jeolojisi ve etkileri ile Descartes hakkında jeoloji ağırlıklı kaynaklar için bkz. Şengör, A. M. C.,

2003, liırge Wavelengtlı Deformatiııns qf the Iitlıosplıerr--Materialsfor a History q[ Thought.from the Ear/iı!st Tımes to Plııte
Tectonics: Geological Society of America, Memoir 1 96, özellikle ss. 65-67.
112Von Engelhardt'ın tercümesi, 1 949, s. 25. Burada "bazıları" ile kastedilen Anaksimandros'tan ba!jkası olamaz.
113 Von Engelhardt'ın tercümesi, 1949, s. 89: Buradaki orijinal I..atince metin �öyledir: "Et credibile est per mag­

nas illas conversiones etiarn animaliuru species plurimum immutatas."


114 Lovejoy, a.&e., s. 256. Lovejoy, Leibniz'in evrim ile ilgili fikirlerini kendisinden önce E. Radi ve Thienemann

gibi biyoloji tarihçilerinin ve Buchenau ve Cassirer gibi felsefecilerin de vurgulamış olduğunu belirtmektedir. Bkz.
Lovejoy, a.&e., s. 366, not 2 1 ve orada verilen referanslar.
115 Ellenberger, F., 1994, Histoire dt lıı Geologiı!, c. 2: Technique et Documentation - Lavoisier, Paris, ss. 1 37 ve

1 45- 1 47. Leibniz'in bu notunun tam ba!jlığı şudur: "Epistola Godofredi Guilielme Leibnitii ad autorem dissertatio­
nis de liguris animaliuru quae in lapidibus observantur, et Lithozoorum nomine venire possent" (=Lithozoorum

158 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
adını almış olan ve kayaçiarda görülen hayvan şekilleri hakkındaki tezin yazanna Gottfried Wilhelm Leibniz'in
mektubu).
11 1
Leibniz'in metallerin kökeni hakkındaki düşünceleri için ProwgQLa'nın şu sahifelerine bkz. Leibaiz, 1 749,
ProwgQLa, bölümler VII-Xl (ss. 1 4-24); von Engelhardt'ın tercümesinde, ss. 32-53.
117
Burada Leibniz'in "dayk" terimiyle kastettiği aslında fosil içeren bir sleyt (arduvaz) tabakasından ibarettir.
Leibniz bu sözlerle, ProtogQLa'nın XVIII. bölümünde (ss. 29-3 1 ) söylediklerine auf yapmaktadır. Von Engelhardt'ın
tercümesinde ss. 62-67.
11 1
Burada Samosata'lı Lukiaaos'un De Dea Syria adlı eserinde bahsettiği ve kuzey-batı Suriye'deki Hierapolis
(=Bambyce; bugünkü Manbij: 36°32'K, 37°55'E) kastedilmektedir. Bahsi geçen olay, yılda iki kere Deukalion
Tufanının anısına Hierapolis'te yapılan dini ayinlerdir. Bu ayinler esnasında, tufanın tekrannı önlemek için sulann
çekildiği farzedilen bir yanğa deniz suyu boşalıılırdı. Benzer ayinler Atina'da Hidroforiler esnasında da yapılırdı.
Jean-Maric Barrande, Leibniz'in Lukianos'un bu tasvirlerini John Ray (Ray, j., 1 692, Miscellaneou.s Discounes
Conurning tk Dissolution and Changes of tk World. Wlınein The Primitive Clıııos and CreaJion, tk Goıeral DelU[7, Fountains,
Formed Swnes, &a-SJıellsfound in tk earth, Subterraneou.s Trees, Mountains, Earthquakes, Volcanoes, tk Universal co'!foıgraıion and
Future State, are lıırge!J Discu.ssed and Examined: Samuel Smith, London, [xxi]+259 ss.) veya Thomas Burnet (Burne� T.,
1 684, The Theory of tk EartJı: Containing an acroun/ of the Original of tk earth, and of all tk Goıeral Changes 1-ı'hich il lıaıh
already undergone., or is /Q undergo, Trll the consumTIUJtion ofall thing.--The Fint Two &oks Concerning The DelU[7 and Canceming
Paradise: Walıer Kettilby, London, [xiii] +327 ss.) gibi İngiliz doğa bilimcilerinin eserierinde görmüş olabileceğini
söylüyor. (bkz. de Saiııt-Gennaiıı, B. ve Barrande,J. -M., a.&e., s. 242, noı 65.)
118 Johann Jacob ( 1 672- 1 733): Barok dönemin şöhreıli İsviçreli doğa bilimci, ıabip, matematikçi,
Scheuchzer,
nümizmatist ve tarihçisi. Bütün dünyada bilimsel paleontolojinin ve dağlık bölgelerin fiziksel coğrafYasının kurucu­
lanndan olarak ve İsviçre'nin ilk defa kapsamlı bir doğa tarihinin yazan olarak tanınmıştır. Jeolojideki katkılan
kristalograli ve mineralojiden tektoniğe ve paleonıolojiye kadar çok değişik konulan kapsayan Scheuchzer dağiann
belli bir mimarilerinin olduğunu ilk defa iffı.de eden bilimcilerden biridir. Ancak yapısal jeoloji ve tektonik alanında
Scheuchzer'in katkılan daha çok kardeşi Johannes Scheuchzer'in gözlem, yorum ve yazılan na dayanır. 1 694- 1 7 1 1
yıllan arasında Alpler'de muntazam araşurma gezileri düzenleyen Scheuchzer, dağiann içierinin boş yapılar
olduğunu farzetmiş, ve dağiann alçak alanlara nazaran daha hafif taşlardan yapılmış olmalan gerektiğini söyleyerek
bir yerde izostazi fikrinin de öncülerinden biri olmuştur. Dağiann yüksekliğini bu hafifliklerine bağlayan
Scheuchzer, volkaniann ve depremierin de genellikle dağlık bölgelerde görülmelerine dikkat çekerek dağiann
oluşumuyla bu olaylar arasında kökensel bir ilişki olması gerektiğini, belki de Aristo'nun etkisiyle dünya içinde var
olduğunu farzettiği sıcak buhaıiann dağlık alanlarda daha büyük bir kolaylıkla yeryüzüne ulaşuklannı iddia ediyor­
du. Scheuchzer eserierinin çoğunda İsviçre'nin jeoloji, botanik ve zoolojisini ele almış, Alpler'de ilk defa bammet­
reyle yükseklik ölçümü yapan bilimci olmuştur. Halkın doğa bilimlerinde eğitilmesine büyük önem veren
Scheuchzer aynca nümizmatik, tarih, ilahiyat gibi konularda da katkılar yapmış, tüm Avrupa'da tanınan saygın bir
bilim adamı olarak ve arkasında 34 kitap, pek çok makale ve bir o kadar da basılmarnış eser bırakarak ölmüştür.
(Scheuchzcr'in yaşamı ve eserieri için bkz. Steiger, R., 1 927, Johann ]alwb Sclıeuclı.ur (1672-1 733) /. 1-ıerdezei/ (his
1699): Schweizer Studien zur Geschichıswissenschaft, c. 1 5, no. 1 , l l l ss; Fisc:her, H., 1 973, Johann Jakob
Scheuchzer-Naıurforscher und Arzt: .Nergahrsblıııt aufdasJahr /9 73 als 1 75. Stück von der .Naturforsclıenden Gesellchafl in
Zürich, 1 68 ss; Felfe, R., 2003, .Naturgeschichte als Kunstvolle Syntksr-Piıysikotheologie und Bildpraxis bei ]ohann ]alwb
Sclıruchzer. Akademie Verlag, Berlin, X +24 1 ss. Bilhassa Felfe'nin Berlin'deki Humboldt Üniversitesi'nde sanat tari­
hinde yapuğı doktorasından türemiş olan kitabı son derece zengin bir bibliyogral)'aya sahiptir. Orada makaleler
halinde yayınlanmış daha pek çok Scheuchzer biyogralisine atıf vardır. Felfe'nin vermediği bir kaynak Arthur
Dürst'ün .Nova HebJetitu Tabulıı Geographica için hazırladığı izahnamedeki kısa Scheuchzer biyogralisidir: Diirst, A.,
1 97 1 ,]ohann ]alwb Sclıruch<,er .Nova HebJetitu Tabulıı Geographica: Tiguri M CM LXXI Cura et Sumtibus de Clivo, ss . 1 7-
1 9.) Leibniz'in Scheuchzer'in burada auf yapuğı eseri şudur: Sc:heuchzer, J. J., 1 709, Herbarium Diluvionum
Collectum: Tiguri Literis Davidis Gesneri, 44 ss. Bu eserinde Scheuchzer pek çok fosil bitkiyi tanıtmış ve resimlerini
yayınlamıştır.

NOTLAR 1 59
1 20
Y�amın evrimi hakkındaki görü�lerin geli�mesinde çok merkezi bir rolü olan bu büyük doğa bilimcinin y�mı
için bkz. Aude, J., 1 788, Vıe Privie du Com/e de Brdfon,.suivie d'un &cueil de PoisiLJ, don/ quelques Piices son/ &lative tl ct

Grand Homme: (yayımcı belirtilmemi�), Lausanne, 1 4 1 + ( l ]ss; Bernard, P., 1 804, Vie de Bulfon: Histoire Naturell.e de
Brdfon, Mise en Orde d'apres le Plan Trace par Lui Meme, et dans Laquelle On a Conserve Religieusement le Texte
de l'Auteur. Nouvelle Edition ... par P. Bernard, Craparı, Caille et Ravier, Paris, c. 1 , ss. 1 - 1 00; Roger, J., 1 962,
Bulfon Les Epoques de la Nature, edition critique: Memoires du Mustum National d'Histoire Naturell.e, serie C, c. X,
CUI+343 ss. Bulfon'un kendisi için bilhassa ss. LXXXIII-CXXVIII arasına bkz.; aym yazar, 1 989, Brdfon-un
philosoplu au Jardin du Roi: Fayard, Paris, 645 ss; Fellows, O., 1 963, Bulfon's place in the Enlightenmenı: Studies on
J-ôltaire and the Enlightenmenfda, XXIV /XXVII (Transactions of the Fir.;t International Congress on the
Enlightenmenı) Institut et Musee de Voltaire, les Delices, Geneve, ss. 603-629.
121
Müller, K., 1 959, Got!fried WiUıelm Leibniz und Nıcolaas Wıtsen: Siızungsberichte der Deuıschen Akademie der
Wissenschaften zu Berlin, Klasse rt.ir Philosophie, Geschichte, Staaıs- Rechıs- und Wirıschafıswissenschaften, Jg.
1 955, Nr. 1 , s. 25
122
Von Linne'nin y�amı ve eserleri için bkz. Stoever, D. H., 1 794, Tlu lift ofSir Charl.es linlM'US... translated from
the original German by J. Trapp: E. Hodson, Beli-Yard, London, xxxviii+435 ss;Jackson, B. D., 1 923, linneaus
(tif/.erwards Cari von linni). The Story rfHis lift, Adaptedjrom the Swedish rfTheodor Magnus Fries, emeri/us proftssor rfBotany
in the Uniı•ersiry rf Uppsala, and brought down lo the preseni time in the light rfrecenl research: H . F. & G. Witherby, London, xv
+ 4 1 6 ss; Hagberg, K., 1 940, Carl lin�Ein Grojles uben aus dem Barock: H. Goverıs Verlag, Hamburg, 287+ [1]
ss; Lundberg, G., 1 95 7, linni--Botaniste Suidois, Nomenclateur el Poete de la Nature: Exposition au Museum National
d'Histoire Naturelle, Paris, [VIII)+ 1 32 ss; Fringsınyr, T., derleyen, 1 994, linneaus--The Man and His H'ork:
Science History Publications/USA, Canton, xiv+206 pp. Hem Stoever, hem de Lundberg von Linne'nin eserlerinin
bir listesini içerirler. Lundberg a}TICa von Linne hakkındaki eserlerin açıklamalı bir bibliyograJYasını ve öğrenci­
lerinin bir listesini sunar.
123
Linneaus, C. (Cari von Linne), 1 744, Oratio de Telluris Habilabi/is lncremento. Et Andreae Celsii .. . Oratio de
Mutationibus Generalion"bus quae in superficie corporum coel.estium contingunl: Cornelium Haak, Lugduni Batavorum, 1 04 ss.
Bu likirierin dinsel temeli Kutsal Kitap'ın He;:ekiel kitabının 22. bölümünün 24. cümlesinde Kudüs �ehrinin Tufan
esnasında "temizlenmemi�" olduğu ifadesidir: " Ademoğlu, ona de: Sen temizlenmemi�, gazap gününde üzerine
yağmur yağmamı� memleketsin." Belki de buradan hareketle Nusaybinli Aziz Efraim (ölümü 373) Tufan'ın ul�tığı
en yüksek düzeyin ancak Cennetin eteklerine kadar gelebildiğini terennüm etmi�tir (bkz. Brock, S. {giri� ve çeviri } ,
1 990, Sainl Ephrem Hymns on Paradise: S t Vladimir's Seminary Press, Crestwood, ss. 78-79). Linneaus'un dü�üncele­
rine yakın dü�ünceleri Ona Çağ'da Auvergne'li Guillaume, Rönesans süresince de Gregorius Reisch dile getirmi§tir.
(Hoheisel, K., 1 979, Gregorius Reisch: Büttner, M., yayma hazırlayan, Wandlungen im geographischen Denken
von Aristoıeles bis Kant'da, Abhandlungen und O!Jell.en ;:ur Geschichte der Geographie und Kosmologie, c. 1 , Ferdinand
Schöningh, Paderborn, s. 63.)
124
de Karaınyschew, A., 1 764, Dissertatio Academica Demonslrans Necessitatem Promovendae Historiae Naturalis in Rossia,
cujus Panem Primarn Cons. Experient. Fac. Med. ad Acad. Upsal. P,-a,side . . . D: no Doct. Carolo v. Linne: Upsaliae,
34 ss. ( 1 O sahife yazara gelen tebrik mektupları)
125
de Guignes,J., 1 756, Histoire g&ıiral.e des HunJ, des TurcJ, des Mongols el des Autres Tartares Occidentaux; ouvrage tire des
livres chinois, c. 1 : Desaint et Saillant, Paris, CXVIII + 4 72 ss. Bu eserin Arap harfleriyle bir Türkçe tercümesi için
bkz. aym yazar, 1 923, Hunlann, Türkl.erin, Moğollann ve Daha Sair Tatariann Tarih-i Umumisi, mütercimi Hüseyin
Cahid, c. 1 : Oğlumun Kütübhanesi, Tanin Matbaası, İstanbul, 480 ss. Hüseyin Cahid'in (Yalçın) tercümesi
Atatürk'ün ki�isel kitaplığında vardı ve büyük bir dikkatle okunmu�, pek çok pasajın altı çizilmi�, derkenarlar
konmu�tu. (bkz: Tüfekçi, G. D., derieyen, 1 983, Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar-- "Özel Işaretleri, Uyanlan ve Düştüğü
Notlar li.e": Türkiye İ� Bankası Kültür Yayınları, Genel Yayın No: 256, Atatürk Dizisi, 25, Ankara, ss. 278-3 1 O; aslı
sekiz cilt olan bu tercümenin Atatürk'ün kütüphanesinde altı cildi vardır {bkz: Milli Kütüphane Genel
Müdürlüğü, 1 973, Atatürk'ün O;:el Kütüphanesinin Kata/oğu: B�bakanlık Kültür Müste�arlığı Cumhuriyetin 50.
Yıldönümü Yayınlan 1 6, Ankara, s. 623, madde 4004] ; bunların Tüfekçi'ye göre ilk be�i i�aretli ve derkenarlıdır).

160 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Atatürk'ün bu kitaptaki notlanna ve işaretlerine bakınca 1 930'larda ortaya atılan ve tüm Türklerin Orta Asya'dan
çıkarak dünyaya uygarlık dağıttıklannı savunan me�hur tarih tezinin kaynağı da kısmen görülmü� olur. 1 8. yüzyılın
bir doğa bilimi ve tarih kuramı, 20. yılzyılda bir tarih kuranunı böyle etkilemi�ti.
1 211Sch
lözer, A. L., 1 768, Probe Russisclırr Anna/en: Georg Ludewig F"orster, Bremen und Göttingen, s. 44
127Eduard Suess anıtsal eseri rer'in Çehre.ıi nin (Das Antlit:r. der Erde) en son bölümünü y�ama ayırmı�tır: Suess, E.,
'

1 909, Das Antlit;r_ der Erde, c. III2 (Dritter Band. Zweite Ha.Ifte. Schluss des Gesamtwerkes): F. Tempsky, Wien and G.
Freytag, Leipzig, ss. 739· 782; (aynca bkz. ayaı yazar, 1 909, Das Leben: Mitteibmgm der Geologi.schm Gesell.sdıa.fl, Wıen,
c. II, ss. 1 48- 1 6 1 ). Burada büyükjeolog İkinci Zaman'dan beri sulana örtülme� olan Doğu Sibirya'daki Angara
kıt'asıru, Kuzey Amerika'nın Hudson Körfezi çevresindeki Laurentia adını verdi� çekirdek bölgesini, Güney
Yanınküre'de bir zamanlar bir arada olan Güney Amerika, Mrika ve Avustralya'yı (Gondwana K.ıt'ası) ve

Antarktika'yı kara y�amı için "cennetler" (A.ryle) olarak tanımlamı�, jeolojik geçmi�teki her büyük deniz
basmasından sonra kara y�amırun tekrar buralardan dağıldığını iddia etmi�ti. Bu likirierde Bulfon'un etkisinin
(büyük bir olasılıkla Al&ed Russel Wallace üzerinden: 1 876, 11ıL Geographical Distribution rifAnimal.s, c. 1: Harper
& Brothers, New York, özellikle III. bölüm: "Distribution as Affected by the Condiıions and Changes of the Earth's
Surface", ss 35-49) olduğu kesindir. Suess daha önceki eserierinde de hayvarılan n yeryüzündeki dağılımlannın
tartı�ılmasında Bulfon'un etkisi altında kaldığını gösternıi�ti. Orne�n: Suess, E., 1 880, Ueber die verrneintlichen
sacularen Schwankungen einzelner Theile der Erdoberflache: Verlıandlungen der k. k. geoL Rrichsan.sL c. l l , ss. 1 7 1 - 1 80.
121-rann her carılıyı mükemmel yarattığına göre her de��im mükemmeliyeiten uzakl�ma olmak zorundadır. Bu
görü� tarzı hemen hemen 1 9. yüzyılın ilk yılianna kadar gelmi�tir.
129
Croınbie, A. C., a.ce. , ss. 280-28 1 .
138Bu konuda Roger'nin Bulfon biyogralisinin IX. bölümüne ve �u makaleye bkz. Genet-Varcia, E., 1952, La
Generatian des etres vivants d'apres Bulfon: Brdfon'da, Les Grandes Naturalistes Français (derieyen R. Heim),
Museum National d'Histoire Naturelle, Paris, ss. 1 37- 1 56.
131 Maupertuis ve likirieri için bkz. Glass, B., 198 1 , Maupertuis, Pierre Louis Moreau de: Dictionary rif Scientific
Biography, c. 9, Charles Scribner's Sons, New York, ss. 1 86-1 89. De Maupertuis, 1 745'te yayımladığı Verıus Phy.ıique'de
o zamanlar henüz yaygın olarak kabul görmekte olan, embriyonun ergenin tüm özellikleriyle ol�tuğu fıkrine �ı
çıkarak, çocuğa anne ve babanın �it katkısının bulunduğunu öne sürmü�tü. Bkz. de Maupertuis, P. L. M., 1 745,
Verıus Phy.ıique: basılan yer belirtilmemi� (Leyden?), [IV] +2 1 4+ 1 94 ss.
132 Bu atom ve molekülleri bugünkü arılamlan de�l, İlk Çağ'dan beri gelen arılamlan çerçevesinde almak gerekir.
133 lntu.ssuseption terimini Littre sözlüğü �u �ekilde tanımlıyor: "Fizyoloji terimi. Besleyici maddelerin orada özüm­

lenmelerini sağlamak amacıyla organizmalann içine sokulması hareketi. CanWar intu.ssuseption ile beslenir-ler. . ..
Latince �u iki kelimenin birie�mesinden elde edilmi�tir: intu.s: içinde; susciperr. almak. n

134 Bulfon'dan yanın yüzyıl sonra Cuvier, aynı amaçla eski Mısır mezariannda bulunmu� lbis mumyalannı incele­
yerek, İbislerin hala Mısır'da yaşadıklan nı ve kendisinin Nummius ibis adını verdi� türün bazılannca kaybolmu� veya
karakterierini de��ıirmi� sanılmasının yalnızca bir yarılı� olduğunu, türün liravuruar zamanından bu yana hiçbir
de��ikliğe uğramadığını söyleyerek türlerde birılerce yıllık bir zamanda bile hiçbir de��iklik görülmedi�ni vurgu·
lamıştır. Bkz: Cuvier, G., 1 825, Discours ... , ss. 360-397 (Appendice). lbis hakkı ndaki bu ekin sonunda büyük
anatom kanısını şu sözlerle dile getirmiştir: "Tüm bu çalışmanın genel sonucu �udur: İbis Mısır'da bugün de firavun­
lar zamanındaki gibi y�aktadır. Bir süredir türün yok olmu� olduğuna veya �klinde bazı de��ikliklere
uğrarlığına inanılması tabiiyedierin hatalanndan ötürüdür" (Cuvier, a.ce. , s. 397). Mısır mumyalanna
Napolyon'un me�hur Mısır seferi esnasında ve oradan getirilen örnekler üzerinde mukayeseli anatorrıi gözüyle
bakılması hakkında bkz: Taquet, P., 1 998, Monıies comparees: Yves Laissus, yayına hazırlayan, us Savants en
Egypte, il y a 200 an.s: Museum d'Histoire Naturelle, Nathan, Paris, ss. 82-84. Napoiyon'un Mısır'dan getirdi�
mumya ve güncel İbis örneklerini görmek isteyenler, Description de l'Egypte (Imprimerie Imperiale, Paris, 1 809) adlı
dev eserin �u levhalanna bakabilirier: İbis mumyası: Thebes, Hypogk�A vol. II, pl. 54; Beyaz veya kutsal lbis:
Histoin Naturelk, voL I .<;,oolo�Oiseawc parJules-Cesar Savigny, pl. 7. Bulunması çok güç olan orijinale ul�ayan-

NOTLAR t6t
lar, Köln'deki Benedikt Taschen-Verlag tarafından 1 997 yılında yayımlanan şu eserde bu levhalan görebilirler:
DescripıWn rk l'Egypte Puhlile par lLs orders rk Napolion &nııparte, Edition complete, Taschen, Köln, 1 006 ss.
135
Aaoaim., 1 780, Arta Sarrll! Facultatis Theolngi4 Parisim.sis, Occasione Libri qui inscribitur: Hiswire Naturelle, ghıirale & por­
ticuliire, contenıınt les Epoques de la Naıure, Paris, 1 778: Clousier, Typographi Facultatis Theologiır, Paris, 1 9 ss.
131
Kutsal Kitap kronolojisi doğrusal bir zaman kronolojisidir. Yaygın bir kanı doğrusal zamanı lsra.iloğullannın
keşfetti�dir. Ihrahim Peygamberin oğlu lshak'ı kurban etme teşebbüsüyle "gerçek" bir tarih olarak başlayan ve

Tann'nın lsra.iloğullanna buyruklannın lsra.iloğullan tarafından öyle veya böyle yerine getirilmesinin (veya geıiril­
memesinin) efsanevi tarihi olan Tevrat, doğrusal bir zamanın tarihidir. Bu doğrusal zaman içerisinde nirengi nokta­
lannı lsra.iloğullannın diğer "peygamberleri" (gerçekte kabile şefieri ve askeri liderler) oluşturur. Tevral tarihi onun
oğlu bu, bunun oğlu şu diye sürekli bir baba-oğul hikıiyesi anlatasak sürer (torunla dede aynı olamayacağına göre,
döngü asla başladığı yere dönmez). Büyük din tarihçisi Mircea Eliade ( 1 907- 1 986) bu doğrusal tarihin ruhun,
"zamanın sonunda" kunulacağı inancını yerleştirebiirnek için döngüsel ve dolayısıyla sonsuz olan tarihe kasşı icat
edildiğini söyler (Eiiade, M., 1 954, The Mytlı of tJıe Eırmal &tum or, Cosmos and Hiswry: Bollingen series XLVI,
Princeton University Press, Princeton, ss. 1 1 0- 1 1 1 ). Ancak doğrusal zamanı bu tarz işasetlemek lsra.iloğullanndan
çok önce Mısırlılar ve Babilliler tarafından da yapılıyor, buralarda kral listeleri tutuluyordu. (Az önce söyledi�m
gibi, !srailoğullannın "peygamberler" tarihi de nihayet bir kral listesinden ibarettir.) Bunlardan Mısır kral listelerinin
bir türü MO 300 yılında rahip Manetho taralindan Yunanca olarak kitaplaştınldı. Mezopotamya kral listesini de
Babilli bir rahip olan Berossus yaklaşık MO 290 yılında Rodos'ta gene Yunanca kaleme aldığı bir Babil tarihi
içerisinde ya}�mladı. Her iki listenin de daha sonra ele geçen belgeler ve arkeotojik kazılar tarafından büyük ölçüde
doğrulanmış olması, hem Mısır'da hem de Mezopotamya'da lsrailoğullanndan çok önce de nesillere dayanan
detaylı kronolojilerin oluşturulduğunu göstermektedir.
Hem Tevraftan, hem de Mısır ve Mezopotamya kral listelerinden gördüğümüz, mümkün olduğu kadar unutulm'!)la·
cak ve doğrusal bir tarih akımı içinde kesintisiz bir kronolf!ii olUfluracak şeylerin ilk doğrusal tarihierin temelini
oluşturduğudur. Bunun için toplumun en önemli kişisi olan kralın ş�sı ve toplumdaki en kesintisiz kayıt olan
hanedan nesil kaydı kullanılmıştır. Bu mantık tüm doğrusal tarihierin temelini oluşturur.
Genellikle krallar birbirlerini izlerler ve saltanat süreleri yıl, ay, gün cinsinden bilinir. (Bu söyledi�m tabii ki bir
basitleştirmedir. Mısır kral listelerinde paralel saltanatlann kronologlasca uc uca dizilmesinin yarattığı sorunlar
çıkan karmaşıklıklara bir örnektir. Osmanlı tarihinde padişah sayılannın de�şik kaynaklarda de�şik gösterilmesinin
nedeni olan ve bağımsız şehzadelerin paralel saltanatlanyla belirlenen Fetret Devri { 1 402- 1 4 1 3 } benzer bir örnek­
tir.) Bir diğer ifadeyle kral listelerinin oluşturduğu lineer tarih, asıronomik dış kaynaklı başvuru sistemlerine (ay,
güneş) göre periyodik dilimiere (gün, ay, yıl) bölünmüştür. Bunlar da uc uca eklenirse günümüzden (veya kral lis­
tesini terkip edenin zamasundan) geriye yıllarla ifade edilmiş bir kronoloji kalır. Antakyalı Teofilos (MS 1 1 5- 1 80) da
bu yöntemi kullanarak Kutsal llııap tan bir kronoloji çıkarnuş
' ve böylece tüm dünyanın tarihini elde etti�ni san­
mamış nuydı? Bu yöntem Avrupa'da ta 1 7. yüzyıla kadar kullanılmış, en son İrlanda'da Armagh başpiskoposu
James Ussher ( 1 58 1 - 1 656) bu yöntemle dünyasun MO 4004 yılında yaratıldığıru bulmuştu (Uaıdıer, J., 1 658, The
Annals of tJıe World. Deducedfrom tJıe origin of limL, and continued w tlıe beginning of tJıe Empmır Vespa.sian's reign, and tlıe wtall
rkslructWn and abolitibn oftlıe temple and cummorıwea/Jlı oftlıe :frws, Canlilining tlıe hisltJIU oftlıe Old and .NroJ Testamm4 witlı tlıot
oftJıe Maccluıhas. Also all tJıe most memorable tiffairs ofAsia and Egııp4 and tlıe rise of tJıe mıpire of tlıe Rmnıın caesars, unrkr C.
Juliııs, and Oclal!ianw. Colkcted.from all history, as well as sacred, as propluıne and metlwdically digested by tlıe Most revnmılJames
Ussher, Archbishop ofArmııgh, and PrimıılL oflrtland: Printed by E. Tyler for J. Crook and G. Bedeli, London, bilhassa ss.
1 ve 2) ! Dünyasun yaşı ile ilgili çalışmalann uzman bir elden çıksruş bir tarihçesi için bkz. Dalrymple, G. B.,
1 99 1 , The Age oftlıe Emtlı: Stanford University Press, Stanford, xvi+[i]+474 ss.
137
Hiswire .NaJurelk'i yazarken BuiTon'un yapağı yaş hesaplan ve bunlann dayandığı temelierin güzel bir özeti için
Roger'nin Epoques rk la Nature'ün ele�ıirmeli baskısının ( 1 962) LXIII. ile LXVII. s�ifeleri arasına bkz. (bilhassa s.
LXV'deki karşılaştırmalı tablo). Aynca bkz. Hallam., A., 1 988, L'age de la Terre: Uı Recherche, c. 1 9, no. 202, ss.
1 058- 1 064; BuiTon için bilhassa ss. 1 058- 1 060; BuiTon'u dünyanın yaşı tartışmalannın tarihi içindeki yerine otun­
mak için: Haber, F., 1 959, The Age oftlıt ıt'Orltl--Moses w Darwin: Thejohns Hopkins Press, Baltimore, X+ [I] +30 1

162 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
ss; Dean, D., 1 98 1 , The age of the earth controversy: Beginning ıo Huııon: Annals t!f Scienu, c. 38, ss. 435-456;
Hallam., A., 1 989, Great C.olngical Controvmies, second ediıion: Oxford University Press, Oxford, ss. 1 05- 1 34.
Jeolojik zamanın keşfi ve bu konudaki likirierin evrimi hakkında bkz: Albritton, C. C., Jr., 1 980, The A�ss t!f
Tımr- Changing Conuptions t!f tiıL Eartlı's Antiquiry Ajkr tiıL Sixteenth Century: Freeman, Cooper & Company, San
Francisco, 25 1 ss; Rossi, P., 1 984, The Dark A�ss t![Tımr- The History t![tiıL Eartlı and tiıL History t!f.Nations.from Hooke
tn Vıco, çeviren Lydia G. Cochrane: The University of Chicago Press, Chicago, xvi+338 ss; Gould, S.J., 1 987,
TimL's Arrow Tımı:'s Cycle Myth and Metaplwr in tiıL Discovery t![C.olngical Tune: Harvard University Press, Cambridge,
xiii+222 ss.
131Bu Roger'nin fikridir (eleşıirmeli baskı, ss. LXVI-LXVII) ki jeoloji tarihçileri arasında genellikle paylaşılan bir

göıiiştür. Pek çok başlangıç ders kitabında bile, on sekizinci yüzyıldan önce insanlann, dünyanın yaşını Kutsııl
Jiitap'ın kronolojisinin belirttiği kadar sandığı yazar (ör. Dott, R. H., jr. ve Battea, R. L., 1 988, Evowtiım t![tiıL
Eartlı, fourth ediıion: 1\lcGraw-Hill Book Company, New York, s. 1 4). Halbuki on yedinci yüzyılda dünyanın yaşını
KuLial Kıtap kronolojisine dayanarak 5662 yıl olarak hesaplayan Armagh başpsikoposujames Ussher (yukanda 1 36.
nota bkz), DWinitie adlı kitabında bu hesabın yalnızca bir Hristiyan inancı olduğunu, bunun dışında dünyanın mily­
onlarca yıldır mevcut oldunu düşünen putperestler bulunduğunu bildiğini açıkça söylüyor (Ussber,J., 1 645, A Body
t!f Divinitie or tiıL Summe and Substanct t!f Christiıın &ligion, Catechistieally propouruled, and explııined by wtry t!f Qııestion and
Answer: Methodically andfamiliıırly handled., composed lnng sinu ... Arul at tiıL earnesl desires t!fdwm godly Christiarıs now Printed
and Published. Whereun/n is aıfjtryned a Trac� intitulııted lmmanuı:� or The �stery t!f tiıL Son t!f God; Heretofore wriıen and
published by the same author: Tho: Downes and Geo: Badger, London, s. 96). Zaten bu ıür KuLial Kı1ap kronoloji­
lerini icaı eden Antakyalı Teofilos da bunlan putperesderin çok daha yüksek yaş tahminlerine kıırp icat etmişti.
Dünyanın sözde birkaç bin yıllık yaşının yalnızca bir Musevi-Hristiyan inancı olduğunu ve doğa bilimleriyle
ilişkisinin bulunmadığını, diğer kültürlerin dünya için yapuklan yaş tahminlerinin Musevi ve Hristiyan KuLial
Kıtabı'nınkini tutmaması göstermektedir (bilhassa on sekizinci yüzyılda de Guignes gibi Sinologlann Çin tarih­
lerinden elde ettikleri kronolojileriyle Hristiyan kronolojisinin karşılaştırmasına bkz).
131Kısaca Janlin du Roi=Kralın Bahçesi veya Jardin des Plantes= Bitkiler Bahçesi.
140 Bu Georges adı Cuvier'ye annesi tarafından kısa bir süre önce pek küçük yaşta ölen bir kardeşin anısını yaşaunak
amacıyla takılmış, nüfus kaydında olmayan bu ismi büyük bilgin annesine duyduğu saygı ve sevgi nedeniyle kendi
adı olarak ölümüne dek kullanmıştır.
1 41 Evrim taruşmalannda adı sık ve çok haksız bir şekilde olumsuz bir içerikle geçen Cuvier'nin yaşamı ve eserleri
için bkz. Mistress Lee ve Lacordaire, T., 1 833, Mhnoires du &ron Gtorges Cuvi.er ... sur /es documens.foumis par sa
famillr: H . Fournier, Paris, 369+ [I] ss; Floareas, P., 1 84 1 , Ana/yst Raisonk des Travawc de Gtorges Cuuier, Prtcidie de Son
Elnguı: Historiquı:: Paulin, Paris, 287 ss; Coıntnse Drobojowska, 1 88 1 , Cuvin-OssernenLI Fossiles:J. Lefort, Lille &
Paris, (Les Savants Modernes et Leurs <Euvres serisinden), 1 92 ss; Vieaot, J., 1 932, C.orges Cuvi.er 1 769-/832:
Fischbacher, Paris, 24 7 + [II] ss; Yazarlar Toplaluğu, 1 932, Centenaire de G. Cuvin: Archives du Museum National
d'Histoire Naturelle, Paris, 6. seri, c. 9, 1 32+ [I] ss; Colem.aa, W., 1 964, Gtorges Cuuier, Zoolngist- A Study in tiıL
Histnry t!fEvo/ution Theory: Harvard University Press, Cambridge, x+2 1 2 ss; yazarlar toplaluğu, 1 969, Cuvi.er urul
Württ.mıbtrr-zum 200. C.burtstag des .Naturforschm Gtorges Cuvi.er 1 769- /969: Stadt Stuttugart, Stadt. Sparkasse
Stuttgart, Sıiidı. Girokasse Sıuıtgart, Stuttgart, 72 ss. (Cuvier'nin yaşamı ve özellikle Stuıtgart ve orada öğrencisi
olduğu Hohe Carlsschule ile ilgisi hakkında iki makalenin yanında 1 3 Kasım- 1 2 Aralık 1 969 tarihleri arasında açık
olan bir Cuvier sergisinin kataloğunu da içeren bu küçük kitapta, bilhassa Cuvier'nin ilk yetişme yıllannda etkilen­
diği çevre hakkında çok etraflı bilgi ve kaynakça vardır.) Outraın, D., derleyen, 1 979, The ILiters t![Gtorges Cuvitr--­
A summary calerul.ar t!f manuscript aruJ printed materiııls preserved in Eu� tiıL United States ofAmLTica, and Australıısia: The
British Society for the History of Science Monographs 2, 1 02 ss; aym yazar, 1 984, C.orgtJ Cuvitr--- Vocation, Scimce
and Authoriry in Post-RnoobJtWnary Francr. Manchester University Press, Manchester, viii+299 ss; Sınith,J. C., 1 993,
Gtorges Çuvitr---An Annota/ed Bibliııgraphy t!f His Published Works: Smithsonian Institution Press, Washington and
London, xx+25 1 ss. Şu makaleye de bkz: Rudwick, M.J. S., 1 997, Smith, Cuvier et Brogniart, et la reconstitu­
tion de la geohistoire: De Uı Gklngie A Son Histoire-Ouvrage iıiili en hommage tl Frat1fois Ellenbtrger sous lıı direction de

NOTLAR 163
GaiJrU/ Golımı . .. Coordinaıeur:Jean Gaudanı, Comiıe des Travaux Hisıoriques eı Scientiliques Seetion des Sciences,
Paris, ss. 1 1 9- 1 28. Aynca Rudwick'in yukanda 1 9. noııa künyesi verilmi� olan Cuvier ile ilgili eserine de bkz.


142Y�mın evrimi kuramının ıarihindeki en büyük i imlerden biri olan Lamarck için bkz.: Yazarlar Topluluğu,
1 946, Biunlmaire tk]-B. de Monet de Uımmck (1744-1829): Publ. Museum National d'Hisıoire Naıurelle, no. 7, 5 1 ss;
Bartheleıny-Madaule, M., 1 979, Lamarck ou k MytJıe du Precurseur. Seuil, Paris, 1 86 ss; Barliııgaıne, L-J-, 1 98 1 ,
Jean Bapıisıe Pierre Anıoine de M one ı de Lamarck: Dictionary rf Scientific Biograplry, c . 7 , Charles Scribner's Sons,
New York, ss. 584-594 (iyi yazılmış olan bu madde geni� bir bibliyografyayı içermesi bakımından da çok faydalıdır);
Laareat, G., 1 98 1 - 1 982, Lyell et Lamarek: Histoire et Nature, no: 1 9-20, ss. 1 1 5- 1 23. Lamarck'ın �ağıda 1 70. noııa
ıam künyesi verilen PhilosophiL -Z"oolngique'inin Ingilizce ıercümesine Hugh Ellioı'un yazdığı giri� yazısında da
Lamarck'ın y�ı özetlenmi�tir (bkz. ss. xvi-xxii).

1 43 Coleınaa, W., 1 98 1 , Kielmeyer, Cari Friedrich: Dirtionary rfScientific Biography, c. 7, Charles Scribner's Sons,
New York, ss. 366-369.
144Doğa bilimlerinin felsefesinde Kanı'ın düşündükleri ve bunun doğabilimciler üzerindeki elkileri hakkında derli

toplu bir kaynak için bkz: Elliagtoa, J. W., 1 98 1 , Kanı, lmmanuel: Dirtionary rf &ientific Biography, c. 7, Charles
Scribner's Sons, New York, ss. 224-235.
145 Coleınaa, 1 98 1 , a.g.e. , s. 36 7.
141 Haeckel, E., 1 874, AntJıropogeniL oder Entwiı:klungsgeschichtL des Menschen-GtmrinverstdndlichL WissenschajllichL
Vortröge über diL Grundzüge der Menschlichen Keirnes- und Starmnes-GeschichtL: \Vılhelm Engelman n, Leipzig, s. 7.
147Kanı, canlılarda orgarılann bir amaca yönelik olarak birlikte geli�tiklerinden ve çalışuklanndan şurada bahset­

miştir: Kaat, I., 1 764 [ 1 838), KriM tkr Urtheilskr�ft: Immarıuel Kant's SiimmtlichL Werkt-. Yayma hazırlayan Karl
Rosenkranz ve Friedrich Wilhelm Schuben, Viener Theil, Leupold Voss, Leipzig; bilhassa şu bölümlere bkz: §. 64
(Dinge, als Naturzwecke, sind organisierıe \Vesen { Nesneler, doğal amaçlar olarak, organize varlıklardır}, ss. 255-
259) ve §. 65 (Vom Princip der Beurtheilung der inneren Zweckmassigkeiı in organisirten Wesen { Organize
varlıklan n iç amaçlılıklannın yargılanma ilkesi hakkında } , ss. 260-26 1 ) . Kanı'ın burada söylediklerinin Kielmeyer
üzerinden Cuvier'yi eıkilemi� olması kuvvetle muhıemeldir.

141Bu konuda kısa bir özel ve liıeraıür için bkz. Stafleu, F. A., 1 98 1 , Bernard de Jussieu: Dirtionııry rf Scientific
Biography, c. 7, Charles Scribner's Sons, New York, ss. 1 99-200.
1411 H111Dbert, H., 1 946, L'ceuvre botanique de Lamarek dans le cadre de son temps: BicentLnııire tk J-B. dt Monet
tk Uımmck (1744-1829): Publ. Museum Naıional d'Histoire Naıurelle, no. 7, s. 17
151 de Laınarck,J. B., an IX[ 1 80 1 ] , Systhne des Animaux sans Vmebres, ou Tableau gbıiral des classes, tks orders et des gen­
res tks ces animaux, preseniant kurs caractires essenluis el leur distribution, d'apres ks consi&rations de kurs rapports nıılurels el tk
leur organisotion, el suwant /'a"angemml etab/i dans /es galeriLs du Musium d'histoire naturelle, parmi kurs dipouilles conservees;
pricidi du Discours d'ouverture du cours tk zoo/ogie donn.t! dans le Museum national d'histoire naıure/le, /'an VIII de la &publique, le
21 florial: Deterville, Paris, 452 ss.
1 51 Ban:khardt, R. W., 1 970, Lamarck, evolution, and the politics of science: Journal rf tJıe History rfBiology, c. 3,

ss. 275-298.
152
de Laınarck, J. B., 1 799, Prodrome d'une nouvelle classilication des coquilles: Mimoires de la Saciili d'Histoire
Naturelle, c. 1 , ss. 63-9 1 .
1 53 Soulavie'nin y�ı için bkz. Rappaport, R., 1 98 1 , Soulavie, Jean-Louis Giraud: Dirtionııry rf Scientific
Biography, c. 1 2, Charles Scribner's Sons, New York, ss. 549-550.
154 Günümüzde y�yan Nauıilus'a benzeyen soyu ıükenrni§ bir kafadanbacaklı.

1 55 Fosil mürekkep balığı savunma organı.

151 Lamba kabuğu (lamp-shL/� de denen brakiopodlar (=kolbacaklılar).


157 Büyük bir olasılıkla GryphLa cinsi çifı kabuklular.
151 Deniz laJelerinin saplannın dairesel pullar halinde olan tek bir halkası. Bu kelime Türkçe'ye de doğrudan

164 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Fransızca'dan antrok olarak geçmiştir.
158 So
ulavie, J.-L. G., 1 780, Hisıoire Noture/le tk France MhiıiwMle; ou, Reclıerches sur lıı MiniraingiL du Vwarais, du
Vımnois, du Valentinois, du Fore<., du Velıı� tk l'Usegeois, du Comtat- Vinaissin, tks Dioceses tk }{ısrnLS, Montpellin; Agde, &c. Sur
lıı PhysiqUJ! tk lıı Mer Mediıerrank; sur /es Miteon, /es Arbres, /es Animııux, l'Homme & lıı Femme tk ces Conlries: C. Belle,
Mismes, c. 1 , s. 3 1 9.
160
Soulavie, a.g.e., s. 339.
161
Soulavie, a.g.e., ss. 350-5 1 ; paragraf numaralan eserin orijinalindedir.
162
Soulavie, a.g.e., ss. 340-34 1 .
163
Erasmus Darwin'in yaşamı için en güzel ve kapsamlı eser, Desmond King-Hele'nin 1 999 plında yapmlanan
biyografisidir: King-Hele, D., 1 999, Erasmus Darwin-A Lifi � Unequalled AchievemenL· dim (Giles de la Mare
Publishers), London, x+422 ss+ 1 6 levha. Erasmus Darwin'in eserlerinden seçmeler, King-Hele'in seçmeleri bir­
birine bağlayan notlanyla şu kitapta bulunabilir: King-Hele, D., 1 968, The Essential Writings � Erasmus Darwin:
MacGibbon & Kee, London, 223 ss.
184
Da.nvin, E., 1 794, : Johnston, London, c. I, s. 500.
165
Da.nvin, E., a.g.e., s. 50 1 .
1 6&
Da.nvin, E., a.g.e., s. 503.
167
Hutton, J., 1 794, An iTWestigatian � tJıe Principles � Knowledge and � Progress � Reason .from Sense lo Science and
Philosophy, c. 1 : A. Sırahan and T. Cadell, London, ss. 7-8.
166
Hutton,J., 1 794, a.g.e., s. 9, ilk paragraf.
168 Detaylannın burada tarıı�ılmasına imkan olmayan ilerleme (=geli�me) fikrinin kökeni ve tarihi hakkında büyük
bir tarihçi tarafından kaleme alınmış ve okunmasını tavsiye edeceğim enfes bir eser �udur: Bury, J. B., 1 932, The
ltka �Progress-An lnquiry in/o its Origin and Growlk The Macmillan Company, New York, xl+357 ss. (ilk baskı 1 920;
1 955 ve 1 987 yıllannda Dover Publications tarafından New York'ta upkıbasımı yapılmı�ur). İstanbul Darülflinunu
ve daha sonra Üniversitesi Psikoloji Profesörü Mustafa Şekip Tunç ( 1 883- 1 958) belki de bu kitaptan esinlenerek �u
eseri yazmı�ur: Mustafa Şekip [Tunç], 1 928, Terekki Filcri <Mtrlfti ve Tekômülü»: İstanbul Darülftinunu Edebiyat
Fakültesi Ne�riyau'ndan, Arnedi Matbaası, İstanbul, IX+ 1 85 ss. Bilim tarihçisi Osman Bahadır bu saurlann
yazıldığı sırada Mustafa Şekip Tunç'un kitabı üzerinde çalı�maktadır. Bu çalışma sonunda kuşkusuz Tunç'un ilham
kaynak veya kaynaklannı daha detaylı olarak öğrenebileceğiz.
170 La.narck
,J.-B., 1 809, Philosophu Z,oologique, ou Exposition Des Corısitliratians relııtives lİ l'hisloire nııbırelle tks Animııux;
lİ lıı dwmiti tk leur organisatian el tksfacu/Jis qu 'ilr en obtimnmı; aux causes physiques qui main/Unnenl en eux lıı viL el dnnnenl lieu
aux moWJemens qu 'ilr exkutent; enfin, lİ eel/es qui produisent, /es unes le sentiment, et /es au/res /'intelligence tk ceux qui en son/ douis:
Chez Dentu et l'Auıeur, Paris, c. I (XXV+ 428 ss.) ve c. 2 (475 ss.). Bu büyük eserin İngilizce bir tercümesi için bkz:
Laoıarck,j. B., 1 963, Z,oological Philosoplry An Exposition witJı Regard lo tJıe Natural Hisıory �Animıılr, tJıe dwmi!J> �tiıtir
organisatian and tlıefaculties which tJıey derine.from it; tJıe plrysical causes which maintain life witJıin tJıem and giııe rise lo tJıiLr vari­
ous movements; lııstly, tJıose which producefielirıg and intelligence in some among tlıem, translaıed with an introduction by Hugh
Ellioı: Hafner Publishing Company, New York, xcii+4 1 0 ss. (Bu tercüme ilk kez 1 9 1 4 plında Macmillan and Co.
tarafindan yapmlanmışur. Ellioı'un xvii ile xcii. sahifeler arasındaki giriş yazısı, hem Lamarck'ın yaşamı, hem de
Phi!JJsophU Z,oo!JJgiqUJ!'de sunulan evrim fıkri hakkında çok faydalı bir temel sunmaktadır.)
171
Cuvier, G., 1 8 1 2, a.g.e., c. 2, böl. IX, s. 48.
172
Cbrylıologue de Gy, A., 1 806, ThioriL tk lıı surface Ac/UJ!lle tk lıı Terre, Ou pluwt Reclıerches impartiales sur le t.emps tl
l'agent tk l'arrongemerıt ac/UJ!l tk lıı surface tk lıı terre, foruiies, uniqUI!mellt, sur /esfaits, sans systime et sans hypotlıise: Societe
Typographique, Paris, iv + 342 ss.
173
Bu konuda bilhassa bkz. Laurent, G., 1 983, Cuvier et le catastrophisme: BuiTetauı, E., Mazin,J. M. ve Salmon,
E., yapna hazırlayanlar, Actes du -Şymposium PaliomologiqUJ! G. CWJiLr, Montbeliard, ss. 337-346.
174
Bu rapor Proces verbaux tk l'Acadimu tks Sciences, 1 8 1 3, 3( 1 804- 1 807), ss. 4D8-41 3'da, ]ourMl tks Mines, c. 2 1 , ss.

NOTLAR 165
4 1 3-430'de ve Chrysologue de Gy'nin kitabının sonunda yayımlanmllj, bir İngilizce tercümesi 1 809'da Annııls qf
Plıilosophy, c. 33, ss. 3 1 5-3 1 6'da ç�ıır.
175 Anoaim., 1 809, Ikseripiinn tk l'EgypiL, ou &cULil tks Observatinns et tks &clırrclıes qui onl ilifailti m l.gypı, pendanJ tk
/'&pidiJWn tk l'Anıık Françai.se ... 1-Planches: Imprimerie Imperiale, Paris, c. II, levha 54 ve 55; Hisıoire Naıurelle, c.
I (Zoologie), levha 7. Bu kitabın tüm levha ciltleri, 1 997 yılında tek bir cilııe toplanarak Köln'deki Taschen yayınevi
tarafından Ikscription tk l'EgypiL b�ığı altında oktavo formatında ve Ingilizce, Almanca, Fransızca olarak üç dilde
tekrar basılmı�tır. Aynca bkz. Taquet, P., 1 998, Momies comparees: w Savants m EgyptL'de (yukanda 1 34. noıta
verilen künyeye bkz) ss. 82-84; Houliluuı, P. F., 1 992, Th Birds ofAncimt Egypt. The American University Press,
Ca.iro, 1 9 1 ss. Aynca yukanda 1 34. nota da bkz.
178 D'Orbigny, A, 1 849, Cours Elimmtaire tk Palirıntnlogie et tk Giologie Stratigraphique, premier volume: Victor Masson,
Paris, özellikle ss. 4-5
m �ağıdaki listede bu kitabı yazarken bulabildi�m jeoloji servisi kurulu� tarihleri vardır. Uygar dünyanın bunu

büyük ölçüde geçen yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyre�nde tamamladığı görülüyor. Ka�ıl�tırmak için en sona
Türkiye'ninjeoloji servisi olan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'nün kurulu� tarihini de ekledim:
1 835 Geological Survey of Great Britain (Büyük Britanya)
1 842 Geological Survey of Canada (Kanada)
1 849 Ka.iserlich-königlich geologische Reichsanstalt (Avusturya)
1 849 (İspanya)
1 85 1 Geological Survey of lndia (Hindistan)
1 852 Geological Sun·ey of Victoria (Avustralya)
1 852 Dienst van het Mijnwesen (Hollanda sömürgeleri: Endonezya)
1 858 (İsveç)
1 860 Schweizerische Geologische Kommission (İsviçre)
1 868 Senice de la Cane Geologique de la France (Fransa)
1 869 Macar Kraliyetjeoloji Servisi
1 872 (Saksonya)
1 873 Geologische Reichsansıalı (Prusya)
1 879 United States Geological Survey (Amerika Birle�ik Devletleri)
1 882 Geologiçeski Komiteı (Rusya)
1 895 Geological Commission (Güney Mrika)
1 906 lnstitutul Geologic al Romaniei
1 9 1 6 Geological Survey of China (Çin)
1 9 1 9 Çekjeoloji Servisi
1 935 Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (fürkiye)
171 1 830 yılında Avrupa'nın tüm entellektüel alemini yakından ilgilendirmi� ve gazetelerde adeta tefrika edilmi� olan
bu tartı�manın detaylan için bkz. Calm, T., 1 962, La v,., et ['(Euvre d'Etienne Geriffroy Saint-Hilaire: Presses
Universiıaires de France, Paris, ch. XX (La discussion il l'Academie) ve XXI (Les travaux anatomiques de Gerthe
et son inıervention dans la discussion academique); Goethe, J. W., 1 830- 1 83 1 [1 952], Principes de Philosophie
Zoologique. Discutes en Mars au sein de l'Academie Royale des Sciences par Mr. Geoffroy de Sa.inı-Hila.ire: Jııhann
1%[/gang Goetlıe Gedmlrııusgabe tkr Wemr, BıUft und Gespriiche, c. 1 7, .Naturwi.ssmschajlliche Schrijlm, Zweiıer Teil, Anemis­
Verlag, Zürich, ss. 380-4 1 4. Sc:lunid, G., 1 940, Goetlıe und diL .Naturwi.ssmschajlm-Eine BihliographiL: Im Namen der
Ka.iserlich Leopoldinisch-Carolinisch Deutschen Akademie der Naturforscher Emil Aberhalden, Halle (Saate), ss.
22 1 -222. Burada Cuvier'nin Geoffroy'ya tavsiye eııi� yöntem ve bakı� açısının �ımıza daha I O.yüzyılda Ra.sd il '

llwtin al Sajti' va Hi/lan al Vafd'da çıktığını, onun da temelde Aristo ve Teofrastus'tan tevarüs edilmi� olduğunu
hatırlatarak, bazı görü� ve saplantılann insan tarihi boyunca ne derıli uzun ömürlü olduklannı vurgulamak isterim.
Bu tür sapiantılar ancak gözleme dayalı ele�tiri sayesinde ortadan kaldırılabilmi�tir ki y�ın evrimi fikrinin zaferi
bunun en güzel örneklerinden biridir. Girou de Buzareingues'in eserinin tam künyesi �udur: Giro de

166 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Dönemtnin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Bazareillgaes, C., 1 828, Dt la Girıiraıiım : P. Huzard, Paris, VIII+340 ss.
Eckei"IIUID,D j. P., 1 835[1 948], Gesprache mit Goethe in den Letzten jahren seines Lebens: Johann Wolfgang
171

Goethe Gederıkmısgahe der Wme, Brie.ft und Gespriicht, c. 24, Anemis-Verlag, Zürich, ss. 749-750.
111
Camper'e I..atince bir tercümesi yoUanmı� olan bu yazının orijinal Almanca metni için bkz. Goethe,J. W., 1 876
(yayımlanmamı�) [ 1 954] . Dem Menschen wie den Tieren isı ein Zwischenknochen der obern Kinnlade
zuzuschreiben: Goethe DiL Schri.ftm <;ur Nabırwisserı.scha.ft, neunter Band, erste Abteilung: Texte, Morphologische
Hefte'de, yayına hazırlayan Dorothea Kühn, Hermann Böhlaus Nachfolger, \\"eimar, ss. 1 54- 1 86; ayaı yazar, tar­
ihsiz (yayımlanmamı�) [ 1 964] , Beschreibung des Zwischenknochens mehrerer Tiere bezüglich auf die beliebte
Eintcilung und Terminologie: Gotthe DiL Schrijlm <;ur Naiurwisserı.schafi, neunter Band, erste Abteilung: Texte,
Aufsatze, Fragmente, Studien zur Morphologie'de yayına hazırlayan Dorothea Kühn, Hermann Böhlaus
Nachfolger, Weimar, ss. 6-22; Bu konuda çok detaylı bibliyografik notlar için bkz: Schmid., G., 1 940, a.g.e., ss. 5 1 -
58.
1 11
25 Eylül 1 796'da günlü�nde ilk defa bu terimi kullanan Goethe morfolojiyi notlannda "organik bireylerin fark­
lan, yapılan ve deği�imleriyle ilgilenen" ayn bir bilim dalı olarak tanımlamı�ur. Bu terim ilk defa tabip Karl
Friedrich Burdach tarafından 1 800 yılında bir yayında kullanılmı�ur.
112
Stoddart, D. R., 1 976, Darwin, Lyell, and the geological significance of coral reefs: BritishJournalfor the Hisıory
'!fScimu, v. 9, pp. 1 99-2 1 8, özellikle s. 206.
ıa Barlow, N. (yayına hazırlayan), 1 958, The Auıohiography '!f Cluules Darwin /809- /882. � 'ilh origina/ omissions reslortd
EdiJLd wiJJı Apperuiix a.nd nolts by his grand-daughltr. Collins, London, s. 1 O 1 .
1 14
Darwin'in St.Jago'da (Sao Tiago) yapuğı gözlem ve çıkardığı sonuçlar için bkz. Danvüa, C., [1 876], Geo/ogical
Ohservations on the Hılcanic lslands and Parts '!f Soulh Amnica: D. Appleton and Co., New York, ss. 3-26; Şuraya da bkz.
Barlow, N. a.g.e., s. 5.
1 15 DanviD, C., 1 872, a.g.t. , s. 266.
1 11 DanviD,
C., 1 872, a.g.e., ss. 269-270.
1 17
LyeU'injeolojik zamanın uzunluğunun anl�ılmasına katkılan için bkz. Rudwick, M.J. S., 1 969, Lyell on Etna,
and the antiquity of the eanh: Toward A Hisıory '!f Geology'de (C. J. Schneer, yayıma hazırlayan): MIT Press,
Cambridge, ss. 288-304; ayaı yazar, 1 97-4, George Poulett Scrope on the volcanoes of Auvergne: Lyellian time
and political economy: Briıirh ]ournalfor the Hislory '!fScimce, c. 7, ss. 205-242; Tasc:b, P., 1 977, LyeU's geochrono­
logical model: published year values for geological time: /sis, c. 68, ss. 440-441 .
111
Hürriyet gazetesi (Istanbul), yıl 5 1 , sayı 1 8599 ( 1 9 Aralık 1 999), sahife 24-; Milliyet gazetesi (Istanbul), yıl 50, sayı
1 8721 ( 1 9 Aralık 1 999), s. 2.
ın Bu çok yanlı fen ve sosyal bilimci ve edebi yazann y�amı ve eserleri için bkz: Turpiıı de S&DIIay, 1 868,
Biographie de M. Boucher de Creveca:ur de Penhes: Extrait des Saııvelturs Ci:libres par Turpin de Sansay, E. Dentu,
Paris, 23 ss.
111 �
stiges, 1 0. baskı ( 1 853), s. Iii.
1 11
See Cheyaier, A, 1 936, Joıuınnet Grand Pere de la Prt!hisıoirr. Chanrusse, Prndel & Cie, Rennes, 1 O 1 ss.
1 12 Pres
twich,J., 1 859, On the occurrence of Oint implements, associated with the remains of animals of extinct
species in beds of a Iate geological period, in France at Amiens and in England at Hoxne: Procttdings '!fthe Royal SociL!Y
'!f11ındon, c. 1 O, ss. 50-59.
ıa Bu tarihçe için bkz. Oakley, K. P., 1 964, The Problem of Man's Antiquity: Bu/ktin '!fthe Briıirh Museum (Natural

History), Geology, c. 9, no. 5, ss. 86-95.


114
Charles Darwin'in y�mı hakkındaki kaynaklar hakkında bibliyografik bir deneme yapabilmek aruk tek bir
bilim tarihçisinin yapabileceği bir i� olmaktan çıkmı�ur. Ben de burada böyle bir i� kalkı�mak niyetinde değilim;
yalnızca en temel ve gerekli kaynaklan sıralamakla yetineceğim. Darwin'in tüm eserleri, çe§itli baskı ve varyant­
lanyla m�hur Freeman kataloğunda listelenmi�tir: Freemao, R. 8., 1 977, The 1%.-tı- '!f Cluules Datwin--A n

NOTLAR 167
Anno/Jıkd Bibliographic Handlist: Dawson. Archon Books, Kent, 255 ss. + 1 foto�flevhası. New York University Press
(New York Üniversitesi Yayınevi) Darwin'in tüm eserlerini 1 987 ile 1 989 yıllan arasında Paul H. Barren and R. B.
Freeman yönetiminde 29 ciltlik bir seride b34tan yayınlamıştır. Bu serinin son cildinde Darwin'in torunu Lady Nora
Barlow'un derlesinin otobiyogralisinin orijinal elyazmasına göre restore ettiği hali yayınlanmıştır. Benim bu enfes
kolieksiyon hakkındaki tek eleştirim, tüm eserlerin ilk baskılannın b34tan yayın için seçilmemiş olmasıdır. Darwin'in
bilimsel dergilerde çıkan makalelerinin toplandığı bir antoloji için bkz: Barrett, P. H., yayına hazırlayan, 1 977,
Th Col!Lcted Papm rif Clıar!Ls Darwin: The University of Chicago Press, Chicago, c. 1 (xviii+277 ss.) ve c. 2 (vii+326
ss.); Darwin'in tüm yazışmalan Cambridge University Press (Cambridge Üniversitesi Yayınevi) tarafından The
Correspondanu rif Clıar!Ls Darwin adı alunda muhteşem hir seri halinde F. Burkhardt ve S. Smith 'in idaresinde
yayınlanmaktadır. Bu notun yazıldığı sırada (Kasım, 2003) bu seri, yazışmalan 1 865'e kadar getiren 1 3. cildine
ul34mış bulunuyordu. Benim bu önemli seri hakkındaki en önemli eleştirim, yayıncılann Darwin'in orijinal şekil­
lerindeki harfleri bazan matbaa hurufauyla değiştirmiş olmalandır. Bu şeklin orijinalliğini bozmakla kalmıyor,
bazan bilgi kaybına da yol açıyor. Darwin'in &agiL'da tuuujtu güncenin metni için şu esere bakınız: Barlow, N.,
yayına hazırlayan, 1 933, Clıar!Ls Darwin's DUıry rifthe Voyage rifH. M. S. "&ag!L": At the University Press, Cambridge,
xxx+45 1 ss. Bu günce, Darwin'in yayınladığı Journal rif &searches'in iki ba�kısına temel teşkil etmiştir (bu kitabın
yayın tarihi için Barlow, 1 933, ss. XX\�i-xxx'a bkz). Barlow ( 1 933)'ün güncelleştirilmiş bir baskısı için bkz: Keynes,
R. D., 1 988, Clıar!Ls Daıwin� Beagle DUıry: Cambridge University Press, Cambridge, xxix+464 ss+ 2 harita. Bu
kitap pek çok bilimsel malzemeyle zenginleştirilmiş olan.Journafdan daha kısadır. Bu nedenle Lady Nora Barlow bu
eserin daha ziyade Charles Darwin'in bilimsel çıraklık dönemine ışık tutacak bir belge olarak görülmf'si gerektiğini
belinmiştir. Darwin'in &agiL'dayken defterlerine aldığı notlardan bazı pasajlar ve bazı mektuplan için bkz: Barlow,
N., yayına hazırlayan, 1945, Clıar!Ls Daıwin and the Vqyage rif the &agiL: Pilot Press Ltd., London, [ii] +279 pp.+ 1 kat­
lanır harita. Darwin'in 1 836 ve 1 844 yıllan arasında tuııujtu onbir defterin ve dön ilişkili elyazmasının metinleri
için bkz: Barrett, P. H., Gautrey, P.J., Herbert, S., Kohn, D. ve Smith, S., kopyalayarak yayına hazırlayan­
lar, 1 987, Clıar!Ls DaTWin's Notebooks, 1836- /844-Geo/ogy, Transmutaıion rif Species, Metaphysical Enquiries: British
Museum (Natural History)-Gornell University Press, Iıhaca, viii+747 ss. Darwin'in en iyi tek ciltlik biyogralisi her­
halde şu eserdir: Desa:ıoad, A. ve Moore, J., 1 99 1 , Darwin-The lift rif a Tormmted Evolutionist: W. W. Nonon &
Company, New York, xxi+808 ss. Darwin'in birkaç ciltlik olacağı planlanan bir biyogralisi Londra'daki Wellcome
Enstitüsü öğı"etim üyelerindenjanet Browne tarafından yayınlanmağa b34lamışıır. Bu not yazılırken henüz yalnızca
ilk cildi çıkmıştı: Browae,J., 1 995, Clıar!Ls Daıwin Vqyaging: Princeton University Press, Princeton, xiii+ [ii] +605 ss.
Darwin' n y34am öyküsü hakkında kısa fakat güzel bir kitap için bkz: Bowler, P.J., 1 990, Clıar!Ls Darwin-Th Man
and His lriflurnce: Cambridge University Press, Cambridge, xii+250 ss. Büyük zoolog Sir Gavin de Beer'in şu makale­
si Darwin'in y34amı ve eseri hakkında kısa bir makaleyle yetinmek isteyenler için şayanı tavsiyedir: De Beer, G.,
1 98 1 , Darwin, Charles Roben: Gillispie, C. C., yayına hazırlayan, Dictionary rif Scimtijic Biography, c. 3: Charles
Scribner's Sons, New York ss. 565-5 7 7 . Aynca bkz: Poultoa, E. B., 1 909, Char!Ls Daıwin and the Origin rifSpecie,--­
Addresses, ete., in Amnica and England in the Year rifthe Two Annivmaries: Longmans, Green, and Co., London, xv+ [i] +302
ss. Darwin'in bilimsel yöntemi için yazılmış en kapsamlı eser bir zoologun elinden çıkmış olan şu kitapur:
Ghiselliı, M. T., 1 969, The Triumph rif the Darwinimı Method: University of California Press, Berkeley and Los
Angeles, [iii] +287 ss.
115 Bu sefer ve Darwin üzerindeki etkisi hakkında kolay okunabilecek Türkçe bir eser için bkz. Moorebead, A.,
1 996, Daıwin ve &agiL Serüveni: TüBITAK Popüler Bilim Yayınlan/Yapı Kredi Yayınlan, Istanbul, 223+[7] ss.+48
renkli levha (çeviren N. Ank).
115 Darwin, C. R., 1 859 [ 1 985], Th Origin rif Specin by Means rifNatural &ILction or the Preseroation rif FaıJoured Races in
the Strugg!Lfor lift: Penguin Books, London, s. 65. Bu kitap, 1 . baskının çok kolay edinilebilecek bir baskısıdır. Buna
ilaveten şu avantajlan da vardır: Kitabı yayına hazırlayan J. W. Burrow'un kaleme aldığı pek faydalı bir Giriş,
Darwin'in 3. baskıdan itibaren koydujtu tarihsel kısım ve gene Darwin'in 1 . baskıdan sonra koymak ihtiyacını his­
settiği bir sözlük. Ancak birinci baskının bir tıpkıbasımını görmek isteyenler şuraya bakmalıdırlar: Darw:ia, C.,
2000, On the Origin rif Specie>-A FacsimiiL rif the First Ediıion: Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts,

168 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
xxvii+ix+.'ı l 3+ [2]ss. Şöhretli zoolog ve biyoloji tarihçisi Ernst Mayr bu Upkıbasıma bir Giri� yazmı�ur. Kendisine
Ingiliz Cari Sagan'ı denen, Londra Üniversitesi, University College genetik profesörü Steven Jones, Darwin'in
büyük klasi�nin yirmibirinci yüzyıla bölüm bölüm bir "uyarlamasını" yaparak evrim kuramının enfes bir modern
takdimini yayınlamı�ur. Muazzam bir bilgi zenginli� ve esprili bir kalemle yazılmı� bu eseri tüm okurlanma tavsiye
ederim: jones, S., 1 999, Darwin's Ghost-- The Origin rifSpecies Updat.ed: Ballanıine Books, New York, xxix+37 7 + [ 1 ]
ss.
111 Darwin, c. R., 1 985, a.1v, s. 66.
191 Malthus hakkında bkz. Sbapkia.s, D. M., 1 98 1 , Malthus, Thomas Roben: Dictioruıry rifScimtijic Biography, c. 8,
Charles Scribner's Sons, New York, ss. 66-7 1 .
111 Malthus, T. R., 1 798, An Essay on llıe Principle rif Populatiıın, as lt Afficts llıe Futurt lmprovmımt rif llıe Sociery, WitJı
Rrmıırks on llıe Speculatiııns rifMr.
Godwin, M. Condorctl, and ollıer Writ.er.ı": London; ix+396 pp; Barkhardt, F. ve Smith,
S., 1 986, The Correspondıınct rif Charles Darwin: Cambridge Univenrsity Press, Cambridge, c. 2, s. 493'deki bibliyo­
grafik not, Darwin'in bu eserin 1 826'da iki cilt olarak yayımlanan 6. baskısını okuduğunu ima ediyor. Bu baskının
kolay ul�ılabilecek, eleştirel bir yeniden basımı için �uraya bkz. Malthus, T. R., 1 826[ 1 986] , An Essay on llıe
Principle rifPopulation: llıe Sixtlı Editiıın (1826) witlı Variıınt Readingsfrom llıe Second Editiıın (1803), edited by E. A. Wrigley
ve David Souden: W. Pickering, London, 2 cilt, 1 8+xv+ 7 1 1 ss.
2118 Darwin otobiyografisi için tuttuğu notlannda ki�isel olarak tamdığı Cariyle'ın herkesi hakir gördüğünü söyler:
Barlow, N., a.&e., s. 1 1 3.
m Büyük jeolog, coğrafyacı ve zoolog Prens Pyotr Alekseyiç Kropotkin, Darwin'in bu yorumunun yiyece�n ve
korunma yerlerinin bol olduğu ıropiklerde geçerli olabileceğini, ama Sibirya'run geni� tundrası gibi y�a dü�man
bölgelerde evrimin daha ziyade ka"jılıklı yardımla geli�tiğini öne sürerek buna kendi arazi çalı�masını yaptığı kuzey­
doğu Asya'dan zengin destekler gösıermi�tir: Kropotkia, P., 1 903, Mutual Aid-A Factor rif Evolııtiıın: William
Heinemann, London, xix+348 ss. Bu büyük eserin daha kolay bulunabilecek bir baskısı için bkz. Kropotkia, P.,
tarihsiz (altmı�lı yıliann sonu?), MutUJJl Aid-A Factor rif Evolııtion, Foreword by Ashley Montagu and "The Struggle .for
Exist.enct" by Thomas H. Huxley: Exıending Horizons Books, Boston, xix+362 ss. Mutual Aid�n Türkçe bir tercümesi
yakın zamanda yapılmı�ur: Kropotkia, P., 200 1 , Karplılclı Yardımlapna (çevirenler: l�ık Ergüden ve Deniz Güneri):
Kaos Yayınlan, Istanbul, 3 1 0 ss. Prens Kropotkin'in doğa bilimci yanı için bkz. Naumov, G. V., 1 98 1 , Kropotkin,
Petr Alekseevich: Dictiııruıry rif Scimtijiı: Biography'de (C. C. Gillispie, editor-in-chiel), c. 7, Charles Scribner's Sons,
New York, ss. .'ı 1 0-.'ı 1 2. Büyükjeoloğun ki�isel, bilimsel ve politik y�nı anlatan ve çok güzel kaleme alınmı� kısmi
bir otobiyografısi mevcuttur. Bunu doğa bilimlerinin ve özgürlük fikrinin tarihleriyle ilgilenen herkese hararetle
tavsiye ederim: Kropotkia, P. A., 1 978, Memoirs rifA Rrvolııtionist, edited and introduced by Colin Ward: The Folio
Society, London, 338 ss. (Ilk İngilizce baskısı 1 899 yılında). Hayvanlar aJeminde �ılıklı yarclım temasının
ondokuzuncu yüzyılda i�lendi� bir b�ka eser için bkz. Rokitaasky, C., 1 869, Die Solidaritiit alles Thierlebens:
Alrruuıııclı drr kııistrlichen Akıııi.emU drr Wıssmschajlm, 1 9. Jahrgang, ss. 1 85-220.
212 Wıılııoa, L. G. (editor), 1 970, Sir Charles Lyell's]ourruıls on llıe Species Qyestiıın : Yale University Press, New Haven,
s. lix.
2113 Asıl adı Johann olan Gregor Mendel ve eseri haloonda bkz. Heaig, R. M., 2000, The Morık in llıe Gardm:
Houghton Miffiin Company, Boston, [iii]+292 ss; Albaao, C. ve Wallac:e M., 2003, Gregor Mnulel The Genius rif
Centtics-A Celebratiıın rif Gregor Mnuiel Through Scimct and Art: Abbey of St. Thomas, Brno, 63 ss (2 1 Mayıs 2003-2 1
Mayıs 2004 tarihleri arasında Brno'da Mendel'in çalı�tığı ve y�adığı St. Thomas manasonndaki Mendel
Müzesinde açılmı� enfes bir serginin son derece öğretici kataloğu). Çok güzel foto�arla bezenmi� olan şu küçük
bro�üre de bkz: Matalori, A., 1 999, Gregor Johann Mnuiel: Mendelianum, Museum Moraviae, Mendelovo
Namesti l , Brno, [ 1 ] +25+ [ 1 ] ss. Mendel'in deneyi için �u CD-ROM'a da bkz: MENDEL's experiment Mendel Center,
Brno, © Vereinigung zur Forderung der Genomforschung (VGF). Mendel'in içinde çalı�uğı ve y�dığı St. Thomas
manason için bkz. Samek, B., 1 993, The Monastny rifAugustiniıuıs in Brno: yayıniayan belirtilmemi�, ama büyük bir
olasılıkla St. Thomas Manasun, 62+ [1] s.

NOTLAR 169
214 Darwin'in kuramını bilim dünyasının nasıl ka�ıladığı konusunda şu antolojiler çok faydalıdır: Hall, D. L.,
1 973, Darwin and His Critirr--ThL Rraptinn ofDarwin •, Tlıeory ofEı1o/ution by the Scimti.fic Communiry: Harvard University
Press, Cambridge, xii+473 ss; Appelm.an, P. (editor), 1 979, Darwin-A .Norton Critica/ Edition, second edition: W. W.
Norton & Company, New York, xvi+ 582ss.; aynca bkz. Moataleati, G., 1 982, Darwinismo e antidarwinismo ieri
e oggi: ll Darwinismo ne/ Pensiero Scimtijiro Contemporaneo'da: Guida Editori, Napoli, ss. 1 2-28.
2115 Peagelly, H., 1 897, A Mnrıoir of William Pmgelly, of Torquııy, F. R. S., Gtologi.s� with a Jtl.ectinn ofhis corrtJporıdmce:
John Murray, London, s. 76.
201 Lyell, C., 1 863, ThL Gtological Eviıirnm ofThL Antiquiry ofMan with Rnruırks on the Origin ofSptruJ by l'iuiation: John
Murray, London, xii+520 ss.
217 Wallace'ın yaşamı ve eserleri için bkz: Wallace, A. W., 1 908[2000] ,ı.lj> Life: Elibron Classics, 472 ss; Raby, P.,
200 1 , Atfttd Rıı.nel Wallaa·� A life. Princton University Press, Princeton, xi+340 ss.
2111 Wallace, A. R., 1 855, On the law which has regulated the introduction of new species: Annııi.J and }vfaga;:ine of
.Naıural History, 2. seri, c. 1 6, ss. 1 84- 1 96.
281 Burada Traite"yi ders kitabı olarak çevirdimse de bu tam dowu bir ka�ılık değildir. Traili herhangi bir konuyu
detaylı bir şekilde sunan hem monograliden hem de ders kitabından daha geniş kapsamlı kitaplara denir. Traiti,
Almanca'daki anlamıyla Handbuch'dan (Fr. Manuil, Ing. Manual, Tr. El kitabı sözcükleri Almanca'daki Handbuch'tan
çok daha az kapsamlı kitaplar hatta, basit kuUanım kılavuzlan için bile kuUanılabilir) ise daha az kapsamlı bir
kitaptır. Traiti, Türkçe'de bilhassa 1 930'lu ve 1 940'1ı yıllarda doğrudan "trete" şeklinde kuUanılmışur.
218 Raby, O..f!tt., ss. 1 02- 1 03.
21 1
Raby, o..g, e., s. 1 03- 1 04
212
Raby, O..f!t t. , s. 1 04; bu notlar şu anda Londra'daki Linnean Society'nin (Linne Cemiyeti) elinde bulunan ve
"Species Note-Book" (Tür Defteri) diye anılan dertere yazılmıştır. Bkz Raby, O..f!te. , s. 1 04, not 7.
213
Raby, O..f!tt., ss. 1 3 1 - 1 32. Bu pasaj şuradan alınmıştır: Wallace, 1 908, ss. 1 9 1 - 1 92.
214
Raby, O..f!t t, s. 1 32. Bu almtı Darwin'in otobiyografisindendir. Darwin'in 1 842 ve 1 844'te yazdığı el yazması
nüshalar daha sonra, 1 909'da o@u Francis Darwin tarafından yayınlanmıştır: Darwia, F., yayına hazırlayan,
1909, ThL FoundaJions ofthe Origin ofSpecür-- Two &Jf9J Writtrn in /842 and 1844: At the University Press, Cambridge,
ııxix+263 ss. Bu yazılann daha sonra 1 958, 1 963 ve 1 9 7 1 'de basımlan tekrardan çeşitli yerlerde yapılmıştır. En son
basım Barrett ve Freeman'ın Darwin'in toplu eserleri serisinin (yukanda 1 53. nota bkz.) 1 0. cildindedir ( 1 986).
215
Raby, o..g. e, s. 1 37 . Wallace'ın makalesinin Darwin'in eline ne zaman geçtiği altmışlı yıUardan beri yapay bir
şekilde tartışmalı hale getirilmiştir. Bazı yazarlar, Darwin'in Wallace'ın mektubunu ve taslağını içeren zarfı Mayıs'ta
almış olması gerektiği fikrindedirler. Önce, Amerikalı H. Lewis McKinney, 1 966- 1 97 7 }�Uan arasında Darwin'in
Wallace'ın mektubunu söylediğinden daha önce almış olma•ı gerektiği tezini onaya atarak, acaba Darnin'in
Wallace'ın taslağındaki bazı fikirleri kendi eserine dahil edip etmediği sorusunu sordu. Sonra, seksenli yıllarda, iki
Amerikalı daha, Arnold Brackman ve John H. Boorks bu konuda tam bir komplo teorisi geliştirerek, Wallace'ın
Londra'daki bilimsel kodamaniann kurbanı olduğu fikrini geliştirdiler. Peter Raby, tüm bu ididalan kaynaklanyla
beraber detaylı bir eleştiri süzgecinden geçirerek ne denli zırva olduklannı çok güzel belgeliyor (bkz: Raby, o..g. e.,
ss. 287-290). Darwin'in ve Wallace'ın düşüncelerinin gelişmesi hakkJnda biraz bilgi sahibi olan ve her ikisinin ömür­
leri boyu süren yakın ve sıcak dostluklannı bilen kişiler, hiçbir veriye dayanmayan bu tür iddialann nasıl onaya
çıkuklannı ve nasıl ciddi muhatap bulduklannı hayretle izlemektedir. Ancak tüm bu tür iddialar, özellikle yirminci
yüzyılın ikinci yansında moda olan bilime saldın kültürünün do� sonuçlandır. (İkinci Dünya Savaşı akabinde ve
bilhassa 1 968'den sonra, batı uygarlığı içerisinde bilim düşmanı kültürün gelişmesi konusunda bilhassa bkz. Gross,
P. R. aad Levitt, N., 1 994, Hightr Supmtitinn: ThL Academic Lejl and ltJ Qyarrei.J with Scimce: The Johns Hopkins
University Press, Baltimore, [ii] +3 1 4 ss; Gross, P. R., Levitt, N. aad Lewiıı, M. W., derleyenler, 1 996, The Flight
from Scimce and lleaJon: The New York Academy or Sciences, New York, xi+593 ss; Wıadscbattle, K., 1 996, The
Kılling ofHistory-How /.iJ.erary Critiu and Social TlıeoriJtJ Are Murdning Our PaJL· The Free Press, New York, [I] +298 ss;
EV1UU1, R.J., 1 997, In Defenet ofHistııry: Granta, London, vii+307 ss.)

170 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
216
Bu makale yukanda bahsi geçen "Sarawak makalesi"dir.

217
Burkhardt, F. ve Smith, S., 1 986, The Correspondance rif Charles Darwin: Cambridge University Press,
Cambridge, c. 7 1 99 1 , s. 1 07 .
218
Henrietta Emma Darwin, Darwin'in kızı.
219
Burkhardt, F. ve Smith, S., 1 986, O..fV , ss. 1 1 7- 1 18.
228 Darnin'in e§i
221 Burkhardt, F. ve Smith, S., 1 986, a.&e., ss. 1 2 1 - 1 22.
222 Burkhardt, F. ve Smith, S., 1 986, a.&e., ss. 1 22- 1 24; Aynca §Urada da yayımlannu§Ur: Barrett, a.&e., c. 2,
ss. 3-4.
223 F. R. S.=Fellow of the Royal Society (Kraliyeı Cemiyeti Üyesi; 1 660'ta kurulan bu cemiyet, İngiltere'de bir fen

bilimleri akademisi gibi çalı§maktadır); F. L. S.=Fellow of the Linnean Society (l..inne Cemiyeti Üyesi); F. G.
S.=FeUow of the Geological Society Geoloji Cemiyeti Üyesi)
224 J. D.=Doctor ofjurisprudence (Hukuk doktoru). Lyell meslekten hukukçuydu.

225 M. D.=Doctor of Medicine (fıp doktoru). O zamanki pek çok doğa bilimci gibi, Hooker da temelde Up dok­
toruydu.
226 V P. R. S.= Vıce-President of the Royal Society (Kraliyet Cemiyeti Ba§kan Yardıması)
227
Esq., esquire kelimesinin kısalulmı§ı. Bu kelime İngiltere'de genellikle toprak sahibi olup asil olmadığı halde üst
sınıftan olan ki§iler için kullanılan "beyefendi" ka<§ılığıdır.
228
Benim burada "evcil tav§an" diye çevirdiğim kelimenin Darwin'in orijinalindeki ka<§ılığı rabbit, "yabani tav§an"
diye çevirdiğimin İngilizce ka<§ılığı ise haredir. Latince ka<§ılıklanndan da görüldüğü gibi, rabbit ve hare Lepus cinsinin
iki deği§ik türü aimaianna ka<§ılık, Türkçe bu iki hayvanı aynı adla anmaktadır. Darwin, orijinalinde bu hayvan­
Iann l..iitince sınıflamadaki adlannı kullanmıyor.
226 Roguing'in ıslah ka<§ılığı olabileceğini muhterem hacarn ve dostum Pm( Doğan Kuban teklif etti. Orman mühen­
disi, Sa}ın Necmi Aksoy ise Türkçe'de bu i§leme "seleksiyon" dendiğini söyledi.
230 Burada "Tataristan" terimiyle Wallace devrinin kullanımına uygun olarak Ona Asya'yı kasteunektedir.
231 Büyük tabiiyeci ne yazık ki bu özel halde yanılmı§tır. Yolcu güvercininin (Ectopistes migratorius) soyu WaUace'ın
bu satırlan yazmasından 56 yıl sonra A. B. D.'deki a§In avianma neticesinde yok olmu§tUr. Bilinen son temsilci 1
Eylül 1 9 1 4'te Cineinnali (Ohio Eyaleti) hayvana! balıçesinde ölmü§tÜr.
232 Benim burda "eski tipler" ile çevirdiğim kelime Wallace'ın antirypes'idir. Bunun protorypes olarak kuUanılması dalıa
doğru olurdu.
233 Barrett, a.&e., c. 2, ss. 3- 1 8.
234 Raby, 0../} t., s. 1 4 1 .
235
Wallace, A. R., 1 889, Damtinism: An Exposition rif the Theory rif Natural &lection wi/Jı SomL rif /ts Applications:
Macmillan and Co., xvi+494 ss.
236 Darwiıa. C., 1 870- 1 87 1 , The Descent rifMan, and Selection in Relation lo Sex: John Murray, London, 2 ci lt.
237 Raby, o..& e., s. 209. Bu tanııma yazısı §Urada çıkmı§tır: Academy, c. 2, s. 538.
238 Wallace, A. R., 1 876, The Geographical Distribution rifAnima/s�wi/Jı a Study rif the Relations rif LWing and Extinct

Faunas as Elııcidating the Pası Changes '![the Ear/Jı�r Surface: Macmillan and Co., London, c. 1 (xxiii+503 ss), c. 2 (ix+607
ss). Amerikan baskısı aynı yıl New York'ta Harper & Brothers tarafından yapılmı§tır.Ben bu kitabı yazarken
kütüphanemde bulunan Amerikan baskısını kullandım.
231 Wallace, A. R., 1 880, Isiand li..fo: or The PhenomLna and Causes riflnsular Faunas and Floras /ncluding a &vision and
Attempt.ed Solution '![the Problem '![Geological Climat.es: Macmillan and Co., London, xvii+526 ss.
240
WaUace uzun yıllar boyunca bu konularda yayınladığı yazılannı §U eserinde özetlemi§tir: Wallace, A. R., 1 905,
The JVontfediıl Century- The Age rifNew ldeas in Science and lfUJention, new edition revised and largely re-written: Swan

NOTLAR 1]1
Sonnenschein & Co, Bloomsbury, W. C., xii+527 ss.
241
NeUDUlyr, M. ve Paul, C. M., 1 875, Congerien und Paludinenschichten Slavoniens und deren Faunen. Ein
Beitrag zur Descendenz-Theorie: Ahlı. k. k. geoL
Rnchsanst., c. 7 (3) l l l ss. + 1 0 levha
242
Mendel, G., 1 866, Versuche über Pflanzen-Hybriden: Verhandlungen des naturforsclımılm Vereins in Brünn, c. IV,
XXI+[I]+ 1 04 ss.
243
De Vries, H., 1 90 1 - 1 903, Die Mutııtiımstlıeorie- Vermek und &ohaı:htungen üher die Entsuhung der Arım im
fY/ıınzmreich: Veit & Co., Leipzig, c. I (XII+648 ss.) ve c. II ([II]+XIV+752 ss.). De Vries için bkz. Sta.mhuis, I.,
Meijer, O. G. ve Zevenhinsen, E.J. A., 1 999, Hugo de Vries on heredity, 1 889- 1 903 statistics, Mendelian laws,
pangenes, mutations: /sir, c. 90, ss. 238-267.
244 Gould, S.J., 1 996, a.g_e. Ek-I'e de bkz.
245
Einstein, A, 1 934[ 1 98 1 ] , Mf'in Welthild: Ullstein Materialien, Frankfurt am Main, s. 1 57.
241
Burada ilk paragrafı atılarak yayımlanan makale ilk kez Cumhuriyet Bilim Telmik'in 836 sayılı (29 Man 2003)
nüshasının 5. sahifesindeki "Zümrütten Akisler" kö:şemde aynı bl4lıkla yayımlanmı�tı.
247
"Gerade die Dialektik İst aber ftir die heutige Naturwissenschaft die wichtigste Denkform, weil sie allein das
Analogon und darnit die Erk.larungsmethode bietet ftir die in der Natur vorkommenden Entwicklungsprozesse, ... "
(Diııkklik der NaJur)."
241
Bkz. Karl Popper, 'Diyalektik nedir?' Mete Tunçay'ın derleyip tercüme ettiği lı.arl Popper'in Bilim Felsij;si ve
Sryaret Kuramı adlı eserde, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2. baskı, 1 990, s. 1 1 4
249
Bkz. A. Desınond ve J. Moore, Danvin- Tk Li.ji: ofA Tormenud Evolutioni.st, W. W. Nonon, New York, 1 994, s.
485 ve orada Marx-Engels yazı�masına yapılan atıf.
250 Cbristen, Y., 1 98 1 , u Grand A.Jfrrmtemmt Marx et Danvin: Albin Michel, Paris, 268 pp.
251 Pierre Beton on altıncı yüzyılın en önemli bilim adamlanndan biridir. Ka�ıll4tırmalı anatomiyi belki de ilk kez
deneyen Beton olmu�tur. Beton, Yl4ama eczacı çırağı olarak bl4lamı�, daha sonra Wıttenberg Üniversitesi'nde
botanikçi Valerius Cordus'un yanında eğitim görmü�tür. Eserleri, denizel hayvanlardan, bitkilere, oradan da kuşlara
ve gezi notlanna kadar geniş bir yelpaze sunar. Beton İstanbul'a da gelerek İstanbul çevresinin ilk bitki listesini
hazırlamı�, bunu us Observations de Plusieurs Singu/ııriziL et Choses Mimorahks Trouveis m Grece, Asie, ]udie, EgyptL, Arabit
et Autres Pf!Ys Estranges . . . (Paris, 1 553) adlı eserinde yayınlamı�tır. Bu yetenekli gözlemci ve orijinal dü�ünür henüz 47
yl4ındayken Paris yalortlannda Bois de Boulogne'da nedeni henüz açıklığa kavu�turulamamı� bir nedenle
öldürülmü�tür. Beton hakkında bkz. Wong, M., 1 98 1 , Beton, Pierre: Dictiımııry ofScientific Bingraplry'de (derleyen C.
C. Gillispie): Charles Scribner's Sons, New York, c. 1, ss. 595-596. Beton'un bir panresi Turhan Baytop un lstıırı ­
'

hul Flora.n Arl1.jlırmıılıın (Toplııyıcılıır, Herharyumlıır, Floralıır, Botıırıik Bollfeleri, Kf!Ynaldıır) (Eren, İstanbul, 2002) adlı
eserinin 1 5. sahifesinde vardır. Beton'un Istanbul ili�kisine dikkatimi ilk defa Necmi Aksoy ve Mehmet Sakınç
çekm�lerdir. Kendilerine te:şekkür ederim.

172 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin D6nemlnln Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
NOTLAR 173
Dizin

17'+ Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
DIZINLER
�ağıdaki dizinler konu ve yer dizini, takson dizini ve kişi adlan dizini olarak düzen­
lenmişlerdir. Yalnızca referans olarak verilen kitap ve makale adlan ve bunlann ya­
zarlan diziniere alınmamıştır. Türkçeye mal olmamış yabancı kelime ve ifadeler, ki­
tap başlıklan ve gemi isimleri yatık yazıyla yazılmıştır. Aynca tüm takson adlan da
zoolojik ve botanik adiama kurallan gereği yatık yazıyla yazılmıştır.

KONU VE YER DIZINI


A History of Greek Philosophy Akragas 4 1 Antiquitis Celtiques et
(Guthrie'nin) 38 Aktüalizm (bkz. güncelcilik) A ntidiluviennes I O I
Abarimon 45 Alaska 29 Antrak 86
Abbeville 10 I , 1 02 Allah 49, 50, 5 1 , ı 1 6 Apala!j Dağlan I 9
Aberdeen 1 07, 1 45 Alte Pinakothek (Münih) 44 Arezzo 66
Acla Lipsiae 68 Alt-tür 49, 50, I 2 I Arimaspi 45
Adem 38, 45,46, 69, 7 I Almanya 1 9, 55, 78, 8 1 , 82 Arktik ı 1 9
Afet 26, 30, 33, 34, 89, 92, Alp-Himalaya dağ sistemi I 9 Armadillo I 03
93, 97, 99, 1 04, 1 46 Alpler I 7, 56, 1 57, 1 59 Armagh 1 62, 1 63
evrensel 33, 34,35, 1 05 Amazan nehri I 1 0 Astomi 45
yerel 33,35 Ambras Şatosu 1 42, 1 6 1 Asya 2 1 , 7 1 , 78, 85, 9 1 , 1 69
Afetçi görü� 84,94 Amerika 1 9, 3 3 , 7 1 , 78, 1 04, Güneydoğu Asya 1 08, 1 09,
Afetçilik (aynca bkz. güneelci ı 1 3, ı 1 8, 1 22, 1 45 ı 1 0, ı 1 6
ifetçilik) I 45 Amerika Birle�ik Devletleri (aynca bkz. Orta Asya)
Afganistan 7 I 1 22, 1 66 7 1 ,76, 1 6 1 , ı 7 ı
Afrika 1 9, 44, 66, 85, 9 1 , 1 04 Ammanit 77, 86, 99 A.ryle (Suess) I 6 I
Afyon 1 7 Amsterdam 97, I 55 At 1 7, 20, 2 1 , 4 1 , 74, 75,
Agrigento (bkz. Akragas) An &say on the Etineip/e of 76, 77, 87, 1 1 8, 1 22,
Ağn Dağı 45 Population ı 04 1 24, 1 29
Aile 73, 74, 7 5, 77 ,84, 86, 97, Ana vatan (bkz. fıatrÜ d'origine) vahşi at 76
1 09, 1 2 1 , 1 23, 1 25, 1 32, Anadolu 33, 7 I , I 29, I 39 yan� au 1 24
1 40, 1 42 Anasır-ı erbaa 49 Atardamarlar 50
Airolo heyelim 27 Anatomia del Corpo Humııno 59 Atina 4 1 , 1 59
Akciğer zan 50 And Dağlan I 9 "Atina Ekolü" (fresk) 39
Akciğerler 50,74 Andaman adalan 45 Atlas Okyanusu I 7, I 9, I 10, I 45
Akdeniz bitki topluluğu 84 Androgyni 45 Atmaca 1 22
Akdeniz havzası 27, I 45 Angara Kıt'ası I 6 I Aubenas 86
Akıl Çağı 88 Antarktika I 6 I Aude 1 0 1

DIZIN 175
Avrupa 2 1 , 32, 52, 55, 56, 59, 1 39, 1 40, 1 47, 1 50 Cours Elimentaire de Paliontologie
67, 7 1 , 78, 82, 92, 94, Biyostratigrafi �5 et de Geologie
ı 1 0, ı 1 2, 1 20, 1 26, 1 29, Bize mağarası I O I Stratigraphiques 94, I 48,
1 4 1 , 1 59, 1 62, 1 66 Borneo I 1 0 1 66
Avustralya I 9 Böbrek 50 Cuviervari dü�ünce tarzı 10 I ,
Aynlma (Darwin) 63, I I 7, Brezilya I I O 1 45
1 2 1 , 1 24 Britanya adalan I 09 Cynocephali 45
Babekiya ı 5 ı British Association I 07, I 48 Çene 69, 74, 97, 1 02
Bacak kemikleri 7 4 British Museum (Natural Çevre 38, 44, 46, 47, 59, 60,
Bağdat 5 1 History) I I O 85, 88, 90, 92, 93, 96,
Sağırsaklar 74,75 Brixham mağarası 1 02, 1 07 1 04, ı 1 2, 1 29, 1 3 1 , 1 32,
Baharat adalan I I 2 Buenos Aires I 9 1 35, 1 63
Bahia Blanca I 9 Buhar makinesi I 25 Çin 19, 76, 1 63, 1 66
Balıklar 24, 38, 40, 46 , 47, 69, Bulanık su akınıılan 27 Çoğalma gücü I I 9
74, 75, 1 32, 1 5 1 Burun delikleri 50 Dalak 50
Balonlu güvercin I 24 Büyük Britanya 87, I O, I 66 De Civitate Iki Contra Paganos 44
Bambyce (bkz. Hierapolis) Büyük Coğrafi Ke�ifler 45 De la Creation, Essai sur
&nded lron Formations 22 Büyük Göller (Kuzey Amerika) l'Origine et la Progwsion
Barherton Dağlan 1 42 1 45 des f.tres I 00
Basel 142, 1 54 "Büyük Yaratıcı Güç" De Formalione Foetu 58
Basra 47, 48 (d'Orbigny) 34 De lingua Uı.tina 2 I
Basra kelimeılan 46 Büyük Yunanistan 40 De Solido intra Solidum Naturaliter
B�tan yaratılı� 34 Büyüme ekonomisi I 06 Contenlo Dissertationis
B�vuru sistemi 39, 40, I 62 Cahiliye devri 47 Prodromus 63, I 5 7
Batıniler 48 Calcinab/es (bkz. kireçle§ebilen Degradasyon 85
Batıniye (bkz. Batıniler) kayaç lar) Dejenerasyon 72, 74, 75, 76
Beagle 98, 1 03, 1 68 Calingi 45 Deniz Iiiele ri I 64
Bedevi kültürü 4 7 Cambridge 98, I 00 Deniz memelileri 7 5
Belemnit 86 Caml�abilen (kayaçlar) 78 Der Darwinismus im ,(ehnten und
Besin mikdan 1 04, I 1 8 Canis carchariııe dissectum caput Neunz.ehnten ]ahrhundert
Beyin 50, 74, 1 33 6 1 , 62, 1 57 47, 1 5 1
BIF (bkz. &nded lron Casiquiare I I O Design argument (bkz. kasıt fikri)
Formations) Cennet 7 1 , 1 60, 1 6 1 Design vs. Accident I 50
Bireyler arası mücadele I 06, I I 9 Centres de criation (bkz. yaradılı§ Dessein primilif (bkz. ilkel desen)
Birinci Zaman (=Paleozoyik) 3 I , merkezleri) Deveku§U 50, I 04
34, 1 48 Cineinnari I 7 I Devlet (bkz. Politeia)
Bivalv 32 Combe-Grenal mağaralan I O I Devon 1 02
Biyolojik evrim I 7, 52, I 32, Corrientes Burnu I 9 Devaniyen Devri 34

176 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Dictionary ofScientific Biogmp� Eski Ahit 44, 60 Fransız İhtilil.i 89
8 1 , 1 57 · Eşek 74, 75, 76, 7 7 Fünun-u cismtin!Je-i tabifye 48
Dil �lan (bkz. Glossopetril!) Ev kırlangıcı 1 22 Frinun-u ndmus!Je-i iltiJı!ye 48
Dinozorlar 99, 1 32, 1 40, 1 44, Evaporit havzalan 27 Fünun-u nefsiye-i akliye 48
1 72 Evcil 1 05, 1 06, 1 1 7, 1 1 9, Frinun-u riyaziye 48
Diı!tTgnıce (bkz. aynlma) 1 2 1 , 1 22, 1 24, 1 25 Galapagos adalan 1 04, 1 06,
Diyalektik 1 34, 1 35 hayvanlar 1 1 0, ı ı ı
Doğa'nuı Diyalektiği 1 34, 135 74, ı 1 5, 1 2 1 , 1 24 Galler bölgesi 1 09
Doğa Tarihi Not Defteri ırklar 1 1 7 , 1 1 8, 1 20 Geçi§ §eldlleri 22
(Wallace'ın) 1 1 O Evirmek 33 Gelincik 7 5, 1 22
Doğal seçme (bkz. seçme) Evowi!Tt 32, 33, ı 4 7 Geli§me 1 9, 22, 3 1 , 32, 33, 34,
Doğal seçme kuramı Evolution 32, 95, 147 35, 37, 38, 46, 60, 70,
43, 1 06, 1 07, 1 26 Evren 22, 40, 41, 43, 49, 60, 75, 82, 84, 88, 90, 94,
Doğu Kanada 1 9 74, 1 32, 1 33, 1 46, 1 50, 1 05, ı 24, ı 26, ı 29,
Dola!jım (organlan) 57, 74 1 55 1 30, 1 32, 1 33, 1 34, 1 35
Domuz 47, 1 24 Evrim, kelime anlamı 1 7 Genetik 73, 1 06, 1 29, 1 3 1
Dordogne 1 O 1 Expositio in librum galeri dt ossibus Genetik kod 1 29
Down (Darwin'in evi) 1 20 57 Geographih Uplıegesis 56
Dördüncü Zaman (=Kuatemer) Fetret Devri (Osmanlı Gerçek tekdüzecilik 24
25, 1 0 1 , 1 02, 1 07 tarihinde) 1 62 Gergerlan 25, 78, 92, 1 O 1
Dünya ruhu 48, 49 Fil 47, 66, 67, 69, 77, 78, 85, Gırtlak 50
Düzen fikri 43, 1 50 9 1 , 92, 1 20, 1 44, 1 57 Gilolo (bkz.Halmahera)
Efes 39, 4 1 Mrika fıli 85, 9 1 Global ısınma 1 45
Eğreltiotu 1 8 Asya fıli 85, 9 1 Glossopetril! 62, 63
Eiılgennössisclıe Tecluıisclıe Fil adam 2 1 , 1 42 Goldau heyelaru 27
Hodı.sclwle 26 Filojenez 82 Gondwana Kıt'ası 1 6 1
Ekonomi 1 04, 1 06, 1 20, 1 2 1 , Flims heyelinı 27 Göğüs 50
1 24, 1 25 Floransa 61 Gökcismi 28, 1 32, 1 45
Ekvador 1 04, 1 46 Flme Franfaise 84, 85 Göttingen 8 1
El kemikleri 7 4 Fonksiyonal morfoloji 50 Grifit 86
Elea 40 Fosiller 1 8, 1 9, 24, 25, 26, 3 1 , Guelfebitum 69
Elektrikli yağmur fırtınası 29 32, 44, 63, 64, 65, 66, Guyana 1 1 9
Eleman (bkz. unsur) 68, 76, 78, 85, 86, 9 1 , Güneelci iı.fetçilik 1 45
Elm heyelaru 27 92, 93, 98, 1 00, 1 0 1 , Güneelcilik (=Aktüalizm)
Embriyo 38, 73, 1 04, 1 6 1 1 02, 1 03, 107 ' ı 29, ı 30, ı 7, 20, 2 1 , 22, 23, 1 30,
Engizisyon 60 1 3 1 , 1 39, 1 40 1 4 1 , 1 42, 1 45
Entwicklung 32, 1 54 Fransa 1 9, 78, 84, 86, 96, 1 00, Güne§ merkezli evren 60
Erdgeschichte 1 8 1 0 1 , 1 02, 1 66 Güney Mrika 1 9, 1 42, 1 66

DIZIN ın
Güney Amerika I 9, 33, 7 I , lhvtin al Safti' ua Hillan al Vrifti' İsmaililer 48, I 5 I
1 03, 1 09, ı ı ı , ı 1 8, 1 6 1 48, 4 q, 1 52, 1 66 İsma'iliya (bkz. İsmaililer)
Güney İtalya 40 İkinci Zaman (=Mesozoyik) İspanya I 9, 59, I 66
Güney Rusya 7 I 86, 1 6 1 İspinoz 1 04, I 1 0
Güneydoğu Asya (bkz. Asya) İklim 42, 5 I , 66, 69, 7 I , 72, İsrailoğullan I 62
Halmahera adası 1 09, I I 2 74, 78, 85, 86, 99, 1 06, İstanbul I 7, I 39, I 72
Haıvard Üniversitsi I I 3 ı 1 2 , ı 1 8, 1 20, 1 22, 1 48 İstatistiki katman
Harz Dağlan 69 İklim §ardan 3 I ya§landırması 32
Havva 45 İlerleme fikri 89 İtalya 66, 67, I 4 I
Hazar Denizi 27 İlk Çağ 35, 43, 44, 1 48, 1 49, İTÜ Ayazağa Kampüsü I 8
Hean Mountain heyelim 27 1 50, 1 6 1 İyonya 59, 99, I 49
Helm I 10 İlkel desen 73 İzafiyet teorisi 22
Heyelinlar 27,30 İlksel Günah 55 Jachymov (bkz. Joachim
Hidroforiler I 59 İngiltere 78, 98, 99, I 00, 10 I , Vadisi)
Hierapolis (Suriye) 69 1 02, I 1 0, I I I, 1 25, 1 26, Japonya 20
Himalaya I 7, I 9, 72 ı7ı ]arden du Roi (bkz. Jardin Rcryal
Hindistan I 9, I 66 İnorganik tarih 30 des Plantes Mtdicinales)
Hippo 44 İnsan I 7, I 9, 2 I , 22, 25, 29, Jardin Rcryal des Plantes
Histoirt de lıı Naıure des Qyseaux 72 30, 35, 38, 40, 4 1 , 43, Midicinales 8 I , I 63
Histoire Naturelle 70,74,76, 1 47, 45, 46, 50, 52, 55, 56, Jeoloji I 9, 23, 24, 59, 63, 65,
1 62 59, 62, 64, 69, 7 1 , 7 2, 67, 83, 92, 93, 94, 98,
Histori.a Naturalis 45 73, 74, 75, 76, 86, 88, 99, ı 00, ı 05, ı 20, ı 29,
Hohe Carlsschule 89, 92, 97, 99, 98, 1 30, 1 3 1 , 1 35, 1 39, 1 4 1 ,
(bkz.Karlsschule) 1 0 1 , 1 02, 1 06, 1 07, ı 1 0, 1 42, 1 43, 1 44, 1 49, 1 55,
Honum 29, 9 1 ı 1 2, ı 1 8, 1 20, 1 22, 1 24, 1 56, 1 57, 1 58, 1 59, 1 63,
Hristiyanlık 44, 56, 59, 7 I 1 25, 1 26, 1 30, 1 33, 1 34, 1 66
Humboldt Üniversitesi Doğa 1 35, 1 40, 1 4 1 , 1 42, 1 46, Jeolojik deği§imler 30, 38
Tarihi Müzesi 9 1 1 48, 1 63, 1 66 dü§ük enerjili 30
Hurma 47 fosilieri 25, 92, 10 I , Jeolojik kronoloji 94
Hurramdiniya 1 5 1 1 02, 107 Joachim Vadisi 60
Hurramiya 1 5 1 iskeleti 7 2 Journals (Darwin'in) I I O
Idea 4 1 , 59 özel yaraOiı§ ürünü 30, Jüpiter 60
Islah (hayvan ve bitki ırklannın 69, 1 0 1 Kaburgalar 74
ıslahı) 1 7, 1 20, 1 7 1 lntussuseption 73, I 6 I Kahire 5 1 , 1 5 1 , 1 52
'/bar 5 I , 1 54 İran 7 1 ,72 Kakao palmiyesi 4 7
İç his 90 İskit ülkesi 7 I Kalb 1 9, 50, 74, 75, I 1 5
İç kalıp 7 3 , 1 29 İslam 47, 5 1 , 52, 1 37 , 1 38, Kalça kemiği 7 4
lhvô.n al Safti' 48, I 53 1 5 1 , 1 52 Kalilıı ue Dimna I 53

1]8 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Kanarya adalan 1 42 Koyun 1 09, 1 1 2, 1 1 9, 1 20, 1 24 Môhi 46, 1 5 1
Kani§ 76, 1 24 · Köpek 1 7, 45, 87, 9 1 , 1 1 9 Malay takımadalan
Kap kıvnmlan 1 9 Köpekbalığı 1 8, 6 1 , 62, 63, 1 30 1 09, ı 1 0, ı 1 2, 1 26
Kaplumbağa 75, 1 04 Kraliyet Coğrafya Cemiyeri 1 10 Mamut 25, 30, 7 7 , 85, 9 1 , 92,
Karaboğaz 27 Kretase (=Tebe§ir) Devri 1 0 1 , 1 44
Karaciğer 50, 74 99, 1 3 1 , 1 32, 1 45 Manbij (bkz. Hierapolis)
Kariunita 1 5 1 Kromozom 1 29 Manda 47
Karbonifer Devri 34 Küfa Mıqanı 47 Mar 46, 1 5 1
Kanndanbaca.klılar 1 29 Kur'an 47, 48, 52, ı 53, 1 55, 1 56 Massif Centrale 86
Karlsschule 8 1 Kurt adam 2 1 , 1 42 Mastodon 7 7 , 1 O 1
Karmatiya (bkz. Karamita) Ku§lar 24, 73, 75, 88, 93, 96, Matematik, doğa bilimlerindeki
Kaflıla.!jtırmalı anatomi 25, 1 04, ı 1 8, ı 1 9, 1 22, 1 32, rolü 59, 1 55
92, 95, 96, ı 72 1 40, 1 72 Maymun 40, 52, 75, 78, 93
Kaııılıklı yardım 1 06, 1 69 Kutsal Kitap 44, 46, 47, 52, 55, Mesiniyen olayı 27
Kasıt fikri (aynca bkz. düzen 56, 59, 69, 7 ı , 79, ı 00, Meteor kraterleri 27
fikri ve plan fikri) 43, ı 50 1 0 1 , 1 30, ı 54, 1 55, 1 60, Metropolitan San'at Müzesi
Katolik inancı 55, 56 1 62, 1 63 (New York) 42
Kayaç sistemleri 94, 98 Kutupla.!jma Kuramı 1 1 1 Mezmerizm 1 26
Kazakistan 1 9 Kuzey Amerika ı 9, 1 45, 1 6 1 Mezopotamya 1 62
Kemikbilim 97 La Guaira 99 Mısır 93, 1 6 1 , 1 62
Kendiliğinden olu§ kuramı La Plata 1 1 6 Mide 50, 74
(Buffon'un) 33 Lapon 86 Mikrobiyoloji 73
Kent 1 0 1 , 1 63 Laurenıia 1 6 1 Miletos 3 7, 38, 39, 1 02, 1 30
Kentaurlar 2 1 , 4 1 Lena Deltası 9 1 Minkowski uzayı 22
Kew botanik bahçeleri us Epoclıs de la Nature 76, 78 Minotaur 2 1 , 4 1
ı 1 3, ı 1 6 Linne Cemiyeri 1 1 6, 1 1 7 , 1 25, Miscellanea &rolinmsa aıJ
Kınkanatlılar 1 09 ı 70, ı 7 1 inerementum scientitırum, ex
Kızböceği 1 8 Londra 26, 1 00, 1 04, 1 09, 1 1 0, scriptis Societaıe Regi&
Kızılgerdan 1 22 ı 1 7, 1 68, 1 69, 1 70 Scientitırum 68
Kireçle§ebilen (kayaçlar) 78 Londrajeoloji Cemiyeti Mitolojik olaylar 30
Kuab al-Tanbih val lşraj 5 1 (= The Geological Sociery) Mitolojik yaratıklar 2 1
Kıtab al-Hf!Yavan 46, 52, 1 5 1 94, ı ı ı , 1 44 Moğolistan 1 9
Kol kemikleri 74 Lorentz deği§tiricileri 22 Molicules organiquM (bkz. organik
Komati nehri 1 42 Lutherci öğreti 55 moleki.iller)
Komatiyit 2 ı Lyellvari dü§ünce tarzı 1 45 Monad felsefesi 68, 1 58
Kornet 26, 27, 30, 32, 1 3 1 , Maden Fakültesi (İstanbul Morfoloji 50, 97, 1 67
1 45, 1 46 Teknik Üniversitesi) 1 8 Moule inlirieur (bkz. iç kalıp)
Kornet kraterleri 27 Magmatik güçler 3 1 Moulin-Quignon 1 O 1

DIZIN 179
Mubarakiya I 5 I Onodoks inancı 55 Recherches sur fes Ossemms Fossi/s
MulrıııJılimL 5 I , I 53, I 54 Osteoloji (bkz. kemikbilim) de Qy.adrupeds 26, 90
Mukl palmiyesi 47 Osterode 69 Recherches sur l'Organisation des
Muıuto burnu 20 Otomobil 22, I 29 Corps Vwans 90
Muroto yanmadası 20 Ölü Deniz 27 Reformasyon 55
Museo Naziona/e Romarıo 3 7 Padova Ekolü 55 Reformcular 55
Musrom National d'Histoire Pakistan 72 Rhône vadisi 86
Naturelle 8 1 , 85, 9 1 , I 1 0, Paleozoyik (=Birinci Zaman) Rio Negro (=Kara Nehir) I 1 0
1 47 1 9, 1 39, 1 48 Rodos 162
Musevüi.k 59 Pampalar 33, 1 03, 1 22, 1 24 Roguing (bkz. ıslah)
Müslümanlık 59 Paris 7 1 , 8 1 , 85, I 10 Roma 44, 59, 66, 1 49
Mü tasyon teorisi I 06, I 29 Paris Bilimler Akademisi 95, 96 Royal Society 1 02, I 46, I 7 I
Napoiyon 93, I 6 I Parmak kemikleri 74 Rönesans 56, 59, I 60
Naturphilosophie 82, 1 52 Patagonya I 03 Ruhanilik 1 07, ı 26
Nil (nehir) 38 Patrie d'origine (=ana vatan) Sab'iya 1 5 1
Nomoi 4 1 7 1 , 94 Safra kesesi 50
Nörofibromatoz 1 42 Pelesipod 32 Saidmarreh heyelim 27
Nuerler 30 Philosophie :(oologique 90, I 65 St. Acheul 1 02
Nuh'un gemisi 45 Plan fikri 43, 55, 1 50 St. Jago 98, I 69
Nuh 'un Tufanı 69, 1 46 Plastikleşme I I9 Saksonya 60, 67, 69, I 66
Nun 38 Pleistosen 66 Sao Tiago (bkz. St. Jago)
Nüfus 1 04, 1 06, 1 09, I 1 2, 1 2 1 , Pliyosen 66 Sarawak makalesi (Wallace'ın)
1 22, 1 23, 1 24, 1 46, 1 63 Po Ovası 66 ı ı ı, ı71

arnşı 1 04, I 23 Polarity tlıeory (bkz. kutuplaşma Sciapodae 45


kontrolü 1 04, 1 08, I 18 kuramı) Seçme 99, I 17, I 1 8, I 1 9, 1 20,
Ohio Eyaleti I 7 I Politeia 4 ı 1 29
Omurga 74, 75 Ponekiz 1 9 doğal 42, 43, 1 06, 1 07,
Omurgalı paleontolojisi 25, I 40 Prehistorya IOI 1 08, 1 09, ı 1 3, ı 1 4, ı 1 8,
Omurgasızlar (takson Principles of Geology 2 3 ı 19, 1 20, 1 26, 1 3 1
dizininde invertebrata'ya Probe Russiseker Annalen 72 düzensiz I 20
da bkz.) 85, 95, 1 40 Protogaea 67, 68, 69, 70, 7 I , I 45 sun'i I 1 5
Ontojenez 82 Provance 84 Sentimeni inlhieur (bkz. iç his)
Organik tarih 30 Prusya Krallık Bilimler Sığır I 7, 87, I 18
Organik moleküller 73, 76, 7 7 , Akademisi I 9 Sibirya 7 7 , 78, 9 1 , 92, 1 6 1 ,
78, 1 04, 1 44 Qinghai 76 1 69
Orinoco nehri I IO Qyaestiones Conuiuiales 38 Sicilya 4 I , 1 02
Ona Asya 7 1 , 76, 1 6 1 , 1 7 1 Rasti'il lhvtin al Safti' va Hi/lan al Silüriyen Devri 34, 1 48
Onadoğu din geleneği 59 Vqfti' 47, 48, 49, 50, 5 1 Sindirim (organlan) 74, I 12

ıBo Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Singapur l l l Terakki fikri (bkz. ilerleme fikri) Bulfon'un tür tarumı 33,
Sinirler 50 Ternate adası 1 1 2, 1 1 3, 1 1 6, 72, 73, 74, 75, 76
Sistem (bkz. kayaç sistemleri) 1 1 7, 1 25 Türler arası mücadele 1 06
Sorbonne (Paris Üniversitesi) Tersiyer 1 29 Türlerin dengesi (Lyell) 1 1 2
76, 79 Tetis okyanusu 1 9 Türbid akınnlar (bkz. bulanık
Sperm 73 Tevrat 1 55, 1 56, 1 62 su akınnlan)
Stanza dellıı SegruıJura 39 The Descent ofMan 1 26 Türterin Kökmi (bkz. The Origin
Strasbourg 56 The Geological Sociery 94, 1 7 1 ofSpeciLs)
Stratigrafi 60, 1 39 The great cluıin ofbeing (bkz. Uffizi Galerisi 6 1
Stuttgan 8 1 ,82 varlıklann büyük zinciri) Uluslararası Sedimantologlar
Suaygın 78 The Natural History Museum Birliği 26
Substantiııe uniformitııriıınism (bkz. 1 10 Umman 1 9
gerçek tekdüzecilik) The Origin ofSpeciLs 43, 1 50 Unsur 4 1 , 49, 99, 1 34
Sudan 30 Theatrum Orbis Terrarum 5 7, 1 55 Usk 1 09
Sun 'i seçme (bkz. seçme) Tibet 76 Uyluk kemiği 66, 74
Sürüngenler 1 9, 24, 3 1 , 75, Torquay mağarası 1 0 1 Uyum 46, 7 1 , 75, 88, 96, 1 0 1 ,
1 40 Toskana Dükü 6 1 , 63, 1 5 7 1 04, 1 06, ı 1 2, 1 1 9,
�stime de la Nature 7 3 Traile de PalioniiJlogi.e l l 1 , 1 7O 1 20, 1 2 1 , 1 25, 1 32
Şahin 1 22 Transantarktik Dağlan 1 9 Üçüncü Zaman (=Kenozoyik)
Şeytan 1 42 Transvaal 1 42 32
Şikoku adası 20 Trasumene Gölü 66 Üniformitariyanizm (bkz.
Şimanto jeolojik birliği 20 Triyas Devri 86, 1 32 tekdüzecilik)
Şili 29 Turan 26, 30, 33, 45, 69, 7 ı , Üreme (organlan) 74, 85, 87,
Şube 74 1 0 1 , 1 45, 1 46, 1 59, 1 60 1 1 8, 1 1 9
Tarihsel coğrafya 98 Tufan dağı 72 Üreme teorisi (Bulfon) 73, 74
Tasman silsileleri 19 Tübingen 8 1 Üst çene ara kemiği 97, 1 02
Tataristan 1 22, 1 7 1 Tür 1 7 , 1 8, 20, 23, 25, 32, 33, Vagina popu/orum 7 1
Ta�an 1 1 9 34, 43, 44, 47, 49, 50, Vaginae gentiwn & ojJiciruE
evcil 1 1 9, 1 22, 1 7 1 52, 57, 6 1 , 62, 7 1 , 72, nationwn 72
yabani 1 1 9, 1 7 1 73, 74, 75, 76, 77, 78, Vah§i at (bkz. at)
Tayland 1 9 79, 84, 85, 86, 87, 88, Vah§i hayvanlar 46
Tazı 76, 1 1 9 89, 9 1 , 93, 94, 98, 99, Varlıklann büyük zinciri 5 1 ,
Tekimül nazariyesi 32 1 03, 1 04, 1 05, 1 06, 1 07 , 82
Tekdüzecilik 1 09, 1 1 0, l l l , 1 1 2, 1 1 3, Varyete 1 1 7, 1 1 8, 1 20, 1 2 1 ,
(=Üniformitariyanizm) 1 1 6, 1 1 7 , 1 1 8, 1 19, 1 20, 1 23, 1 24, 1 25
1 8, 23, 24, 25, 1 30, 1 42 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 24, 1 25, Vatikan 60
TelaJirı 45, 49 1 29, 1 3 1 , 1 32, 1 44, 1 46, Venezuela 99
Tenzil (bkz. degradasyon) 1 5 1 , 1 56, 1 6 1 , 1 62, 1 7 1 Venüs (gezegen) 1 35

DIZIN 181
ı-fstiges rifthe Natural History rif Willinghausen muharebesi 84 Yeni Dünya (=Amerika) 78
Creation 100, 1 09, 1 1 2, ltıır/d Almanac ( 1 995) 30 Yeni-Piatoncular 48
1 67 Württemberg Dükü Karl Ye§il Burun takımadalan 98
Vılyui nehri 92 Eugen 82 Yeşu (Eski Ahit kitabı) 60
Vitrescihlı!s (bkz. camla§abilen Yabani hayvanlar (bkz.vah§i Yılan balığı 46, 1 5 1
kayaçlar) hayvanlar) Yolcu güvercini 1 23, 1 7 1
Vivarais 86 Yabani kedi 1 22 Yozla§ma fikri 86, 89
Viyana ekolü 1 29 Yakutsk 9 1 Zonguldak 1 7 , 1 8, 1 39
Volan 1 25 Yaradılı§ merkezleri 72, 94 Zoocoğrafya 7 7
ı-&yage au Gentre de la Terre 1 0 1 Yasalar (bkz. Nomoı) <:.oonomia 8 7
Weald yapısı 99 Yeraltı &taniği 69 Zürafa 1 25
Weimar 96, 97 Yedi Yıl Sava§lan 84

182 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
TAKSON DIZINI
Calmnites ı 8 Eucalmnites ı 8 libelullo. gigan/ea ı 8
Carchıırodon carchıırias 6 ı , ı 5 7 Felis ı 23 lingulo. ı 32
Canis ı ı 9, ı 57 Ginka ı 7 Meganeuropsis permiana ı 8
Coelodonta 25 Hylonomus ı 9 Numcrıius ibis ı 6 ı
&topistes migratorius ı 7 ı lrwertebrata 85 Rlıinoceros antiquitatis 2 5
Elephııs antiquus ı 44 Lepidoderulron ı 8, ı 9 Terebratulo. 86
Elephııs primigcrıius ı 44 upus cuniculus ı ı 9
Equus przsclıewalrkii 76 upus europaeus ı ı 9

DIZIN 183
KIŞI ADLARI DIZINI

Abdullah ibn al-Mukaffa 153 Boltunof, Roman 9 1 Chrysologue de Gy, Andri


Aetius 3 7, 38 Brawn, Robert 1 1 6 92, 1 66
Mrodisiyash Alexander 48 Bruguiere, Jean-Guillaume 85 Coleman, William 8 1 , 83
Agricola, Georgius 6 1 , 1 56 von Buch, Leopold (Baran) 1 9, Cordus, Valerius 1 72
Albertus Magnus 52 34, 92, 1 29 Crick, Francis H. C. 1 29
Alexander, Mrodisiyaslı (bkz. De Bulfon, George Louis Le Crall,J. 98, 99
Mrodisiyaslı Alexander) Clerk (Kont) 33, 70, 7 1 , 72, Cuvier, Jean-Leopold-Nicolas­
Ali (4. İslam Halifesi) 1 5 1 73, 74, 76, 77, 78, 79, Frederic "Georges"
Ana.ksimandras 3 7 , 38, 39, 69, 8 1 , 84, 85, 86, 87, 89, (Baran) 25, 26, 30, 33,
88, 1 02, 1 29, 1 30, 1 48, 94, 1 0 1 , 1 04, 1 05, 1 06, 34, 5 1 , 70, 77, 78, 8 1 ,
1 58 1 29, 160, 1 6 1 , 1 62 83, 84, 85, 9 1 , 92, 93,
Ana.ksimenes 39 Burckhardt, Richard 85 95, 96, 97 ' 10 ı ' 1 04,
Arap Plinius'u (bkz. al-Mas'udi, Büttner, Manfred 56 1 05, 1 3 1 , 1 45, 1 46, 1 6 1 ,
Abu-l-Hasan 'Ali ibn al Byron, George Gordon (Lord) 1 63, 1 64, 1 66
Hussain ibn 'Ali) 31 Darwin, Charles Robert 35,
Aristo 4 1 , 42, 43, 46, 48, 49, Ca'far al-Sadık 1 5 1 38, 42, 43, 52, 69, 82,
50, 5 1 , 55, 56, 59, 6 1 , al-Cahiz, abu Osman Amr bin 87, 88, 98, 99, 1 00,
75, 76, 1 32, Bahr 46, 47, 52 1 02, 1 03, 1 04, 1 05, 106,
1 59, 166 Calvin,Jean 56, 1 54 1 07, 1 09, ı 1 0, l l ı , ı 1 2,
Augustinus, Aziz 44, 45, 46 , Camerarius 4 1 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7,
52, 69 Camper, Pieter 57, 167 ı 1 8, ı 1 9, 1 20, 1 25, 1 26,
Bakewell (hayvan yeti§tiricisi?) De Candolle, Augustin 1 29, 1 30, 1 3 1 , 1 35,
ı 19 Pyramus 1 1 8, 1 20 1 39, 1 4 1 , 1 43, 1 44, 1 65,
Barlow, Nora (Lady) 1 03, 1 69 De Candolle, ya.§lı (bkz. 1 68, 1 69, ı 70, ı 7 ı
Bates, Henry Walter 1 09, 1 10, Augustin Pyramus de Darwin, Charles Waring 1 1 4,
lll Candolle) ı 16
Batlamyüs (bkz.Ptolemaios) Carlyle, Thomas 1 04, 1 69 Darwin, Emma (Henrietta
Bauer, Georg (bkz. Pawer, Carra de Vaux , Bemard Emma) 1 1 5, 1 7 1
Georg) (Baran) 48 Darwin, Erasmus 83, 87, 88
De la Beche, Henry (Sir) 3 1 Cassiera, Giulio 5 7 Daubenton 7 5
Beton, Pierre 72, 1 72 Cauvin,Jean (bkz. Calvin,Jean) Davidson, T. 48, 49
Bennet, Josephj. 1 1 6, 1 1 7 Censorinus 38 Descartes, R. 68
Berassus 1 62 Chambers, Robert 1 00, 1 09, Deshayes, Gerard Paul 32
Bettex, Albert 45 lll Dieterici, F. 47, 48, 1 5 1 , 1 52
Blumenbach, Johann Friedrich Charles X (Fransa Kralı) 96 Eckermann,Johann Peter 96
8 1 , 92,97 Christen, Yves 1 35 Einstein, A. 22, 1 3 1 , 1 33

184 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Eliade, Mircea 1 62 Guelphler (Hannover von Humboldt, Alexander
Elie de Beaumont, Leonce hanedanı) 68 (Baron) 1 09, 1 1 0, 1 29
1 29, 147 de Guignes,Joseph 7 1 , 1 63 Hutton,James 23, 24, 83, 87,
Ellenberger, François 68 Guthrie, W K. C. 38 88, 94, 1 30, 1 38, 1 42,
Empedokles 4 1 , 42, 43, 1 50 Haeckel, Ernst 82 1 43
Engels, Friedrich 1 34, 1 35, İbni Haldun, Abdurrahman İbrahim Peygamber 1 62
1 72 5 1 , 1 53, 1 54 İshak (İbrahim Peygamberin
Evans,John (Sir) 1 02, 1 70 Hall, Charles 23 oğlu) 1 62
Evans-Pritchard, E. E. 30 Hall,James (Sir) 92 Jacob, François 1 29
Eyuboğlu, İsmet Zeki 33 Halley, Edmund (Sir) 1 45, 1 46 Jongmans, W J. 1 8
Fabrizio, Hieronymo 56 Hannihai 66, 6 7 , 1 57 Jouannet, François 1 O 1
Fabrizzi d'Acquapendente Harmenszoon van Rijn, Julianus, Flavius Claudius
(bkz. Fabrizio, Rembrandt 42 (Roma Imparatoru) 1 48
Hieronymo) Harvey, William 5 7 de Jussieu, Bemard 84
Facius, Angelica 96 Haüy, R.-J. 92 Kant, Immanuel 82, 83, 1 64
Falconer, Hugh 1 02 Hegel, G. W F. 1 34, 1 50 de Karamyschew, Alexander
Fallopio, Gabriele 57 Heinius, C. 69 71
Ferdinand II (Alman İmpara- Heinrich von Hessen (y�lısı) Keckermann, Bartholomaus
toru) 1 42 52 56
De la Fite, Henri 25 Henslow,John Stevens 98, Kepler, J. 59, 60, 1 55
FitzRoy, Robert 98, 1 03 1 03 K.ielmeyer, Cari Friedrich 35,
Forbes, Edward 1 00, 1 1 1 Herakleitos 39, 40, 4 1 , 43, 8 1 , 82, 83, 84, 95, 164
Galilei, Galileo 59, 60 1 29, 1 32, 1 49 Lacepede, B.-G.-E. 93
Geach, Frederick 1 08 von Herder,Johann Gottfried De Lamarck,Jean-Baptiste-
GeotTroy Saint-Hilaire, 82, 1 56 Pierre-Antoine de
Etienne 85, 95, 96, 97, Herschei,John F. W 1 00 Monnet 35, 76, 78, 8 1 ,
1 00, 1 05 Hippolytus 3 7, 38 83, 84, 85, 86, 87, 89,
Girou de Buzareingues, Hoernagel, Georg 1 42 90, 9 1 , 92, 93, 95, 97,
Charles 95, 1 66 Holbein, Hans (küçüğü) 56 1 00, 1 05, 1 06, ı ı ı, ı 1 2,
Gmelin, Johann Friedrich 9 1 Holler, F. H. 8 1 1 25, 1 48, 1 64, 1 65
von Goethe, Johann Wolrgang Homeros 42 De Laplace, Pierre-Simon
96, 97, 1 00, 1 02, 105, Hooke, Robert 59, 63, 1 55, (Marki) 1 46
1 06 1 56 Latreille, P.-A. 95
Goldziher, Ignaz 48, 1 53 Hooker, Joseph Dalton 1 1 3 , van Leeuwenhoek, Antony 5 7
Gonsalvus, Petrus 1 42 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7 , 1 1 8, Leibniz, G. W 22, 4 1 , 67, 68,
Gould, StephenJ. 24, 1 29 1 25, 1 26 69, 70, 7 1 , 72, 1 30, 145,
Gray, Asa 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, Hsü, Kenneth J. 26, 28 1 57 , 1 58, 1 59
ı 1 7, 1 20 Humbert, Henri 84 Lelievre, C.-H. 92

DIZIN 185
Lichtenberg, Georg Chıistoph Mercator, Gerhard 55 Playfair, Lyon 1 00
81 Merck,Johann Heinıich 9 7 Plinius (y�lı) 45
von Linne, Cari 7 1 , 73, 74, Merıick, Joseph 1 42 Plotinus 48
109, 160 Miger 25 Praeceptor Germaniae (bkz.
Louis-Philippe I (Fransa Kralı) Monod, Jacques 1 29 Philipp Melanchthon)
96 Münster, Sebastian 55, 6 1 Prestwich, Joseph 1 02
Lovejoy, Arthur O. 68, 1 37, Murchison, Rodeıick I. (Sir) Pseudo (Düzmece) Plutarchus 38
158 ı 1 0, 1 48 Ptolemaios 56
De Luc,Jean-Andre 92 Mu'tasım (Abbasi Halifesi) 1 5 1 Raby, Peter l l 1 , 1 70
Lukianos 69, 1 59 ai-Nazzim, İbrahim bin Raeburn, Henry (Sir) 23
Luther, Martin 55, 56, 1 54 Sayyar bin Hani Abu Ralli, G. 1 8
Lwolf, Andre 1 29 İshak 46, 52, 1 5 1 von Ranke, Leopold 1 54
Lyell, Charles (Sir) 23, 24, 30, Neumayr, Melchior 18, 1 29 Rappapon, R. 86
3 1 , 32, 33, 34, 69, 94, Newton, I. (Sir) 4 1 , 59, 60, 67, Rembrandt (bkz.Harmenszoon
98, 99, 1 00, 1 02, 1 05, 107, 1 3 1 , 1 33, 1 45, 1 46, van Rijn, Rembrandt)
1 06, 107, l l l , 1 1 2, 1 55 Richmond, George 23
1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, Nuh (Peygamber) 44, 45, 69 Rud�ck, M . J. S. 1 43, 1 64
1 1 8, 1 20, 1 25, 1 29, 1 30, D'Orbigny, Aleide 33, 34, 37, Rupke, N. 26
1 3 1 , 1 35, 1 4 1 , 1 42, 1 43, 94, 1 05, 1 47 Sanzio, Rafaello 30
1 44, 1 45, 1 46, 1 69, 1 7 1 Onelius, Abraham 58 Sanon, G. 47, 5 1 , 1 48, 1 53
Macdonald, D. B. 5 1 Owen, Richard (profesör) 1 25 von Schelling, F. W. J. 82
McEnery, J. 1 0 1 , 1 02 Owen, Roben 1 09 Scheuchze�JohannJakob
Mach, E. 24 Owen, Roben Dale 1 09 69, 1 59
Malthus, Thomas Roben 1 04, Pacher, Michael 44 Scheuchze�Johannes 1 59
1 05, 1 06, 1 09, 1 1 2, 1 1 3, Pallas, Peter Simon 52, 1 44 Schlözer, August Lud�g 72
1 1 8, 1 69 Parmenides 40, 41 Schuster, Julius 81
Manetho 1 62 Pawer, Georg (bkz. Agıicola, Schwartzen (bkz. Philipp
De Maupenuis, Pierre Louis Georgius) Melanchthon)
Moreau 73, 88, 1 6 1 Pengelly, William 1 02, 1 0 7 Seeord, James A. 1 43, 1 48
Manin, John 26, 1 4 1 D e Perthes,Jacques Boucher de Sed�ck, Adam 1 00, 1 48
Marx, Karl 1 33, 1 34, 1 35, 1 72 Cıivt:ca:ur 100, 10 1 , 102 Sezgin, F. 4 7, 52
Massignon, Louis 48 Pictet, FrançoisJules l l l Shoemaker, Eugene 28, 29
al-Mas'lıdi, Abu-l-Hasan 'Ali Pitagor 48 Sokrat 43, 44, 56, 59, 1 49, 1 50
ibn ai-Hussain ibn 'Ali 5 1 Platter, Felix 1 42 Soulavie,Jean-Louis Giraud
Melanchthon, Philipp Poincare, H. 22 86, 87, 1 64
55, 56, 59, 1 54 Poner, Roy 1 43 Spene� Christian Maxirnilian 68
Mendel, GregorJohann Platon (=Eflitun) 4 1 , 43, 48, van der Spieghel, Adıiaan 5 7
106, 1 29, 1 3 1 59, 60 Stahl, William 2 1

186 Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi
Steno (bkz. Stensen, Niels) Turner, William 55, 59 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6,
Stenonis, Nicolaus (bkz. Steno) Ussher,James 1 62, 1 63 l l 7 ' 1 1 8, 1 2 1 ' 1 25, 1 26,
Stensen, Niels 59, 6 1 , 62, 63, De Valverde de Hamusco, 1 3 1 , 1 6 1 , 1 69, 1 70, 1 7 1
64, 66, 67, 68, 1 30, 1 56, Juan 59 Watson, James D. 1 29
157 Varenius, Bernardus 59, 1 55 Westem (hayvan ye�tiricisi) I 19
Suess, Eduard 1 29, 1 45, 1 6 1 Varro, Marcus Terentius 2 1 Whewell, W 1 00, 1 42
Tenzel, C. 69 Verne,Jules 1 0 1 Whiston, William 1 45, 1 46
Teofılos, Antakyalı 1 62, 163 Yıncent 25 Wıedemann, E. 46, 1 5 1
Teofrastos 48, 5 1 De Vries, Hugo 1 29, 1 3 1 , I 72 Wilhelm V. (Bavyera Dükü) l 42
Thomas Aquinas, Aziz 52 Wallace, Alfred Russel 35, 42, Zeiller, R. 1 8
Tournal, Pierre 1 0 1 43, 107, 1 09, ı 1 0, l l l ,

DIZIN 187

You might also like