You are on page 1of 4

Kendi felsefesine tarafsız nötr, felsefe diyor.

izm içerisinde yer almak değil, yani


fenomenlerin bir nesnel gerçekliği, hakikati, olup olmadığı gibi bu tür metafizik soruları bir
kenara bırakarak, doğrudan doğruya Fenomen'in kendisine yönelmesi gerektiğini dile
getiriyor.
Fenomenler hem psikolojik olabilir, zihnimizin yenilmişliği bakımından, fizik nitelikli
olabilir, tarihsel de olabilir. Bu içeriklerinden sıyırarak, Salt bir fenomen olarak ele almamız
gerektiğini söylüyor husserl. Bu nedenle de bütün bilimlerin gerisinde olan evrensel bir bilim
olarak fenomenolojiyi kurmaya çalışıyor.
Oldukça zor bir çaba diyebiliriz. Ama daha sonra Onun bu çabası birçok bilimi Özellikle
sosyal bilimlere, yol açmıştır.
Örneğin demokrasi kavramı diyoruz, demokrasinin birçok örnekleri var. Ne yapmamız
gerekir? Fenomenolojik olarak demokrasi kavramının özüne ilişkin, ondan ayıramayacğımız
özelliklerini betimleyebiliriz. Kavramsal bir çözümleme aynı zamanda. Yani buna eidetik
indirgeme, öze indirgeme, birçok farklı görünüşün bir öze indirgenebileceği iddia ediliyor.
Plato'nun özcülüğünden farklı, görünüşün ardında bir öz değil, Aristotelesçi anlamdada
değil. Görünümlerde ortaya çıkan bir öz.
Mesela hegel, nesnelerin bir özü olduğundan söz etmiyor, geleneksel metafiziği reddediyor.
Öz diyor görünüşe çıkandır. Yani görünüş ile öz arasında bir ayrım yapmıyor. husserl o
ayrımı yapmaz. Öz Fenomenal olan şeydir diyor. Özü görüleme.
husserl, tüm metafizik düşüncemizi bir kenara bırakmamız gerektiğini söylüyor, hegel de
bunu yapıyor, o da bir şekilde felsefe üzerine felsefe yapıyor, yani kendi dönemine kadar
felsefe tarihini alıyor, Kendisi de dahil olmak üzere,
hegel diğerlerinden farklı olarak tüm felsefe tarihini, belli bir düşüncenin zaman içerisinde
gerçekleşmiş hali olarak alıyor. Bu nedenle kendi felsefesine bir şekilde fenomenoloji adını
veriyor. Şimdiye kadar tüm insanlık deneyiminin gerçekleştirmiş olduğu, rasyonel, kültürel,
her ne varsa ki felsefe bunun temelidir özüdür diyor. Tarihin özüdür diyor felsefe bu açıdan
baktığımız zaman. Her ne varsa, bunun tümünün betimlenmesinin kendi içinde Felsefi bir
sistem olduğunu söylüyor. Buna da kendi bilim sistemi diyor. Kendisinden bağımsız
görüyor, Kendisi de dahil olmak üzere tüm yaşanılmış düşünülmüş olan her şeyin kendi
başına, Biricik, bütünlüklü bir felsefe olduğunu söylüyor.
Bu nedenle tüm felsefe tarihinde ortaya çıkmış olan, ve yatsınmış olan, yeniden dile
getirilmiş olan, diyalektik olarak, tüm düşünceler hegelin kendi felsefe sisteminin birer
ögesi haline dönüşüyor. Çünkü hegel tinin gerçekliğini aynı zamanda dünyanın gerçekliğini
kendi felsefesi tarafından olduğu gibi betimlenmiş olduğunu, tasvir edilmiş olduğunu
söylüyor.
Kendisini de oluşturan gerçeklikten geri dönüp, Onun bir resmini çekiyor, o resmini çektiği
andan itibaren O resim 1 Evrensel dizge olarak kendini gösteriyor. Bu nedenle de
kendisinin yöntemini, diyalektik yöntem değil daha çok fenomenolojik bir yöntem olduğunu
söylüyor.
Yani sadece Tasvir etmek Betimlemekten ibaret olduğunu, ona bir şey eklemek değil.
Mümkün olduğunca olduğu gibi görmek.
husserl de kendi fenomenolojisini, birtakım ön kabüllerden, koşullardan, arındırarak,
herhangi bir düşüncenin herhangi bir izm in bakış açısından değil, genel olarak, olguların
bize belirdiği gibi, ortaya çıktığı gibi betimlenmesi ama daha çok hegelden farklı olarak,
bu betimlemenin bir öz betimlemesi olduğunu, dile getiriyor.
husserl in bu kadar etkili olmasının nedeni, felsefesinin Çok iddialı bir felsefe olmasından
kaynaklanıyor, diğer bilgi alanlarına temel teşkil edecek bir felsefe olmasına dayanıyor.
Aynı zamanda bir yöntem oluşturmak açısından, felsefe bir yöntem oluşturmak açısından
önemli görülüyor. çünkü husserl genelde her bilme biçiminin bir yönteme dayandığını
söylüyor, felsefenin de kendine özgü bir bilme tarzı olması gerekir, bununda bir yöntemi
olması gerekir. Bu yönteme ulaşabilmemiz için de, bu koşullanmışlıklardan, arınma
açısından, eleştirel bir tutum sergilemek açısından, felsefenin yönteminin fenomenolojik bir
yöntem olması gerektiğini vurgulamaya çalışıyor.
Bu yöntem tüm bilme arzularımızı önceleyen bir yöntem, fenomenolojik yöntem.
Buna ne diyordu; aşkınsal indirgeme, yargıda bulunmama, her türlü yargıyı askıya alma.
bu özellikle Antik Yunan'da septiklerin öne sürdüğü bir anlayış, o anlayışa epokhe, yargıyı
askıya alma Diyorlar septikler.
Yargıları askıya alma, onlar yokmuş gibi değil, şüphe içinde bakma, her türlü yargıyı
paranteze alma.
Dış dünyanın gerçekliği, Olabilir de olmayabilir de. Böyle düşündüğünüz zaman onun
üzerine gerçekliğinin olup olmadığını Tartışmanın anlamsız olduğunu söylüyoruz.
Problemimiz bu değil.
Bir nesnenin gerçek olup olmadığı ile ilgili değil de, fenomenlerin birbirleri ile olan
tutarlılığı husserl açısından önemli. idelerin ve özlerin birbirleriyle olan tutarlılığı önemli.

Fenomen ne olduğu gibi karşılaşmayı olmuyoruz. Bu oldukça zor bir şey. husserl in Kendisi
de bunu belirtiyor.
epokhe yönteminin 2 safhası var, 1. safhada dış dünyanın varlığını paranteze alıyoruz.
Varlık iddiasını, savını paranteze alıyoruz.
Dış dünyanın gerçekliği var mı yok mu sorusu.
Sorunumuz bu değil, mesele bize verilen dünyanın doğru bir betimlemesini yapabilmek. O
halde bütün bur naturalist, realist, idealist savları bir kenara bırakmamız gerekir.
Fenomen'in, görüngünün kendisine , aynı zamanda görünün Yani deneyimin, nesnenin
bilinçliliğinin hem kendisine hem de nesnenin, bu bilinçliliğinin referansı olan görüngünün
kendisine odaklanmamız gerekiyor.
Burada fregenin çok güzel bir ayrımı var, Bir nesnenin anlamı genellikle, bir düşüncenin
anlamı genellikle referansın ın içeriği ile özdeştir. Fakat referans ve referans edilen nesne
arasında fregeye göre bir ayrım da bulunmamız gerekir.
husserl de genellikle bilincin eyleme biçimi ile, düşünme deneyim biçimiyle deneyimlenen
nesne arasında bir ayrım yapıyor.
noema nesneye yönelirken nesne ile ilişkili bizim bilinçlilik halimiz. nomoeta ise bilincin
yöneldiği Nesne.
hocA; Bilinç sürekli bir yönelmişlik içerisinde, zihin boşluk kabul etmiyor uykuda olsak bile
genelde bir şeyi düşünüyoruz, bilinci hiçbir zaman Salt arı bir boşluk içerisinde
bulamıyoruz.
Bilincin sürekli bir nesnesi, yönelmişliği, niyetliliği var.
Bu yönelmişlik haline belki noema diyebiliriz, yöneldiğimiz nesneye nomeata.
Görüngünün yine görü aracılığıyla verilmiş olduğunu bilmemiz gerekir, yani onun bir
gerçekliği olduğunu söyleme iddiasında değiliz diyor.
O halde, Salt görüngüyü ve aynı zamanda bizim ona ilişkin deneyimimizi görümüzü bir
bütünlük içerisinde kavramamız gerekir diyor.
O halde bilincin var olma savını paranteze almamız gerekir.
2. Aşama ise bilincin kendisini de paranteze almamız gerekir. yani nomeatanın varlığını,
gerçeklik iddiasını paranteze Almış olduğumuz gibi, nomesis in kendisini de paranteze
almamız gerekir. Ilk aşamada nesnenin kendisini ikinci aşamada da nesneye yönelik
bilinçlilik durumuzunda askıya alınması gerekir.
( Bu ayrım aynı zamanda husserl fenomenolojinin bir psikolojizm, naturalizm yanlısısı bir
yöntem olmadığını gösteriyor, )
Düşünüyorum o halde varım değil, düşünüyor olmakta olduğunu dile getirmek.
Ne düşündüğüm nesnenin var olduğunu, ne de düşünme eylemini gerçekleştiren bir öznenin
var olduğunu. Düşünen öznenin kendisini de paranteze almamız gerekir.
Parantez almadığımız zaman, Tüm geçmiş yaşantılarımız, tarihsel bilgilerimiz bu
deneyimimize, rastlantısal olarak bulaşmış olacaktır. Bu oldukça zor bir şey yani sanki
yeniden doğmuşum gibi.
Nesneye boş bir şeymiş gibi yönelmek ve onun benim üzerinde oluşturduğu etkileri
Betimlemek ya da benim bu yönelmişlikte masa ile olan ilişkimi Betimlemek Amaç.
Bunu yaptığımız zaman, Salt arı düşünce, arı bir benlik, kalır bunu artık ben diyor, tortu.
Mutlak ben, çıplak ben.
Bir tür tabula rasa. hume dan etkilendiğini biliyoruz.
Zor bir yöntem ama bunu yaparsak Bu yöntem bizi başka bir yönteme götürecek, eidetik
yöntem özü görüleme.
Bilincin nesne edindiği öze ilişkin bir deneyim. eidetik indirgeme diyor buna.
O halde bu yöntemden sonra ne yapmamız gerekiyor, fenomeni özsel yanıyla, rastlantısal
olan yanını ayırt etmemiz gerekiyor. Böylece kavram ya da nesne, onun özünü
görülememiz gerekiyor. Özüne inmemiz gerekiyor. Öze ilişkin bir deneyim ve bir öz
bilimi.
Farklı Öz bilgilerimden kalkarak, içinde bulunduğumuz dünyanın tekrardan, bilinç
tarafından tekrardan kurulması gerektiğini söylüyor.
Bunun da daha sonraki dönemde fenomenolojik bir indirgeme olmaktan öte, bunun kantçı
anlamda Ama kanttan biraz daha farklı transandantal bir indirgeme olduğunu söylüyor. kant
Nasıl tüm deneyimin Kurucu ögelerinin transandantal bir takım kavramlar aracılığıyla
gerçekleştiğini bize söylüyorsa, Arı, salt
dünyanın Salt akılsal bir içeriğini kurmak gerektiğini söylüyor bize. Bu nedenle de
fenomenolojik indirgemeyi ikinci dönem felsefesinde, kendi felsefesinin bir ölçüde kantçı
felsefe geleneğinin bir devamı, eksik olan bir düşünme biçiminin tamamlayıcı bir düşünce
biçimi olarak kendi transandantal felsefesini kuruyor.
kant da transandantal, aşkınsal düşünce ile sıradan geleneksel metafiziği ortadan kaldırmaya
çalışmıştı. Ama husserl e göre her ne kadar kant, kendisinden önceki geleneksel metafiziği
ortadan kaldırmaya çalışmış olsa da, her ne kadar Dogmatik düşünce biçiminden kendi
düşünce biçimini arındırmaya, eleştirel bir düşünme biçimini gerçekleştirmeye çalışmış olsa
da gene de kant Dogmatik bir düşünme biçimi geliştirmiş oluyor. Çünkü, kavramlarımızın
Arı, apriori bir biçimde zihnimizde var olduğunu söylüyor. ama husserl bu apiori
kavramların nasıl kurulduğunu bize göstermeye çalışıyor.
kant apiori kavramları doğrudan doğruya deneyimin içeriğinde görüyor, Ve deneyimin
olanaklılık koşulları olarak, Önsel koşulları olarak kavrıyor. Neden bu kavramlara sahip
olduğumuzun hesabını vermiyor. Zihnin yapısı diyor sadece buna.
husserl in amacı bu tür apriori dediğimiz kavramların nasıl oluşturulduğunu kavramak.
Fenomenoloji bize Bunun yöntemini sunmaya çalışan bir yöntem, ya da bunun gereğini
yerine getiren bir yöntem olarak düşünülüyor husserlde. Bu özü görüleme dediğimiz şey
Salt Arı özlerden, apriori olan kavramları ulaşarak, deneyimin kendisinden, apriori
kavramlara ulaşarak ekrar İçinde bulunduğumuz dünyayı, Apiori kavramlar aracılığıyla
yeniden kurmak.

You might also like