You are on page 1of 3

Ben ağaca yönelmişken, Adalet kavramına yönelirken farklı betimlemeler yapabilirim, bu

betimlemeler çeşitlilik oluşturabilir. Ama bu ne kadar subjektif bir deneyim olursa olsun, her
deneyim de bulunan kişinin, belli kurallara göre yapması gereken, zihninde oluşturmuş
olduğu işlemlerin bir mantıksal yapısının olduğunu bize söylüyor huserl.
Işte gerçek anlamda fenomenolojik deneyimde, daha çok sıradan, gerekli olmayan, nesnenin
tam anlamıyla özüne ilişkin olmayan deneyimleri ayrıştırmak elemek öze ilişkin olanları
sadece Dile getirmek. Buna da fenomenolojik betimleme diyor.
O halde öze ilişkin bir indirgeme den sonra yani Öz'ün ortaya çıkarılmasından sonra, noesis
ile noema arasındaki ayrımı da göz önünde bulundurarak deneyimimizi betimlememiz
gerekiyor.
Başka bir anlamda, Bir şeyin anlamı ile referansı arasında ayrımı ortadan kaldırmak istiyor,
betimlemede Bu iki ögenin aynı şey olduğunu söylüyor.
Burada bir sorun ortaya çıkıyor, hatta huserl bu yöntemin en olumsuz yanının, bu Absalout
benden yola çıkarak, bu dünya fenomeninden yola çıkarak dünyayı kurmak, oluşturma
dediğimiz türden bir betimlemenin gerçekleştirilmesi, süreci içerisinde başka benlerin ne
olduğu sorusunu soruyor?
Benim gibi düşünen bir varlıkların olup olmadığını nasıl bileceğim, fenomenolojik yöntem
içerisinde kalarak. Absolut ben, soyut bir ben. Her türlü koşullanmışlıktan dan, maddi en
koşullardan soyut. hem dış dünyanın gerçekliği sorusunu, hem düşünen bir benin olup
olmadığı sorusu askıya alıyor.
bu solipsizm problemi descartes ten itibaren felsefeye hakim olan bir problem. Aynı
problemi İngiliz ampiristlerinde de geliyoruz Hatta en fazla Berkeley de.
berkeley buna bir Evrensel zihin var diyerek Aşmaya çalışıyor. descartes de bu problemde
işin içine tanrıyı katarak kurtulabiliyor. Bu sayede Dış dünyanın bir gerçekliğinin
olduğunu, kötü bir cinin onu kandırmadığını söylüyor.
Ama kendisi zaten bu metafizik sorulardan uzak durulması gerektiğini Başından beri
söylüyor.
Deneyimleme biçimimizin içeriği değişik olsa da, deneyimleme biçimimizin herkeste aynı
bir biçimde gerçekleşmiş olması Dış dünyanın, benim zihnimin tasarımlarının salt bir ürünü
olmaması anlamına geliyor. Ağacın nesnesi Belki de gerçek olmayabilir, sadece öznenin
yönelimi ile ortaya çıkmış bir ağaç olabilir, ama ağacın deneyim tarzının yapısını,
mantıksal içeriğini farklı düşünebiliyor uz, referans olarak ağaç ile, ağacı deneyimleme
tarzımızı birbirinden ayırdığımız zaman, belki nesne olarak ağaç var olmasa bile, herkesin
ağaca ilişkin deneyiminin yapısında, şeklinde, yönelimin de , ortak bir yapının, ortak bir
mantıksal yapının var olduğunu iddia ediyor. Böylece buna ne diyoruz, inter subjektivite,
herkes aynı tarzlarda, birbirine benzer yapılardan yola çıkarak, ağacın fenomenolojik
betimlemesini yapıyoruz.
Nesneyi tarif etme farklı olabilir, Ama nesneyi tarif etme biçiminin mantığının, tarif etme
tarzının gerisinde aynı mantıksal yapıları herkesin kullandığını söylüyor.
Bu nedenle Dış dünyanın hem bir idealitesi hem de transandelitesi olduğunu söylüyor.
Idealist bir düşünce biçimi gibi gözükse de her ne kadar,
kendisi yansız bir felsefe yaptığını söylüyor, ama bir ölçüde idealist bir felsefe olarak
suçlanacak olursa da, kendisini yapmakta olduğu türden bir idealizmin transandantal bir
idealizm olduğunu iddia ediyor.
Biz kendi absalut benimizi ancak, başka benlerin de benim gibi düşündüğü düşüncesini
kabul ederek ancak ileri sürebiliriz.
Zaten bu çokluğu görmezsek zaten bu Ben duygusunu oluşturamayız diyor husserl.
Bir başka benin, benim gibi olduğunu nasıl algılayabilirim? Ben de bir takım
duygulanımlar, bedensel fizyolojik etkilere yol açıyor, birtakım düşünürler düşünceler,
örnek sinirli olduğum zaman Kaşlarımı çatıyorum, tüm bunlar bir benzeşim anoloji yoluyla
sadece kendi varlığımın var olduğunu değil, başka benlerinde benim gibi bir bene sahip
olduğu gösterir
belli bir sıcaklık altında terlediği, gergin bir ortamda sinirlendiği.
O halde bu tür bir fenomenolojik düşüncenin, tekbenci ya da bir başka deyişle solipsist
anlayışı temsil etmediğini iddia edebilirim diyor.
Gene de bir soru işareti

hegel bu sorunu çok güzel çözüyor, isteklerin karşılaşması olarak, bir mücadelesi olarak
görüyor Efendi ile köle arasında ki bir ilişki olarak görüyor, da bizim gerçek bir dünyada var
olmamız demek
bizim dışımızda bizim isteğimize boyun eğdiren bir efendilik, ya da kendi isteğimizi bir
başkasının isteği olarak boyun eğdirme biçiminde bir güç, ya da şöyle diyebiliriz tanınma
arzusu dediğimiz bir Arzu'nun varlığını bu solipsizm problemini çözmek için kullanıyor

Frankfurt Okulu
bu okulun en temel özelliklerinden bir tanesi, izm lerden sıyrılarak felsefe yapmak, Bu
nedenle de eleştirel kavramını daha çok kendilerine
hem Marksist olduklarını iddia ediyorlar bir anlamda da katı bir Marksist tutum içerisinde
değil, marksizmin daha çok eleştirel yanını temsil ettiklerini söylüyorlar.
Bu eleştirilerin kökenini daha Kant'a kadar götürdüklerini söylüyor bu filozoflar. kant da
daha çok bir bilgi eleştirisi söz konusuyken, bunlar bu eleştiriyi bir toplum eleştirisi ne
dönüştürmeye çalışıyorlar.
Içinde farklı bilim adamlarının çoğunlukla da sosyologların olduğu farklı görüşlerde olsalar
da Marksist felsefede birleştikleri bir okul.
gurunberg sosyoloji ekonomi konuları ön plana çıkarken, felsefeci olarak horkheimer ın
enstitü Müdürlüğü'ne getirilmesinden itibaren eleştirel teori kavramı gündeme getiren
filozof.
1931 yılından itibaren bu okulun amacının eleştirel bir çaba içerisinde olma, sadece mevcut
durumu Betimlemek değil eleştirmek ve dönüştürmek olduğunu vurgulayan bir anlayışı temsil
ettiğini söylüyor. Ondan önce kuramsal bir çabadan çok bilimsel bir çaba ön plandayken,
horkhemer ile birlikte Felsefi bir tutum gelişmeye başlıyor. horkheimer ile birlikkte adorno
bu okulun en önemli temsilcilerinden bir tanesi.
80 den sonra en etkili üyesi habermas. Hala yaşıyor.
80'den sonra hem popülerliği hemde marksist özelliği azalmaya başlıyor. habermas daha çok
hermenötik alana yöneliyor.
1923 felix well Marksizm haftası diye bir bir hafta düzenliyor.
Hegelci marksistler ve hegel'den bağımsız düşünen marksistler olarak iki gruba ayrılıyorlar.
Çünkü bazı metinlerinde Marx ın nerede kendisi konuşuyor nerede hegel konuşuyor
anlaşılması güç. Felsefe ile Marksizm yani hegel ile ya da bilim olarak Marksizm tartışmalar
çıkıyor.

You might also like