You are on page 1of 124

Bütün Latin A m e rika ve İspanyol şiirini etkileyen

modernismo hareketinin öncüsü sayılan,


N ikaragualI şa ir Ruben Dario (1867-1916)
F ransız parnas a kım ından etkile ne rek yazdığı
Azul (M avi) ve Sim geci şairlerin belirgin
etkisinin görüldüğü Prosas profanes y otros
poem as (Kutsal O lm ayan Düzyazı Şiirler ve
Ö bür Şiirler) adlı ya pıtlarıyla İspanyol-Am erikan
şiirinde çığ ır açm ıştır. 1908'de yayım lanan
C antos de vida y e speranza’da (Yaşam ve
Umut Şarkıları) ise A vrupa şiirinin etkisinden
sıyrıldığı görülür. Dario hem çağdaş İspanyol
şiirindeki öncü rolü, hem ilginç kişiliğiyle
kendisinden sonra gelen kuşakları önem li
ölçüde etkilem iştir.

LS
f

DARIO
Kavram Yayınları
69
Kavram Yeryüzü Şairleri 12
Birinci Basım: Ağustos 1995

Dizi editörü: Erdal Alova


Tasarım: Sadık Karamustafa
Yayım hakları Kavram’dadır.
Yayınevinin yazılı izni olmadan, şiir ve yazılardan
hiçbir biçimde alıntı yapılamaz, seçkilerde kullanılamaz.
ISBN 975 366 063 2

Dizgi: Kavram, Baskı ve cilt: Numune


Türkiye Genel Dağıtımı: DADA
Kavram, Billurcu Sk. 3/3 Beyoğlu, İstanbul
tel: (0 212) 244 02 85, fax: 245 25 22
RUBÉN DARIO
Bütün Şiirlerinden Seçmeler

ADNAN ÖZER

m
İÇİNDEKİLER

Rubén Dario’nun Şiir Serüveni


Adnan Özer 9

İLK ŞİİRLER’den (1880-88)


“Sotto Voce” 25
Hüzünlü Dizeler 26

TAŞLAMALAR'dan (1887)
Öndeyiş 30
l-LVIII 31-44

DİZELER’den (1887)
I 47
II 48

MAVİ’den (1888-90)
Bahar Demleri 51
Venüs 55
Walt Whitman 56

KUTSAL OLMAYAN DÜZYAZI


ŞİİRLER VE ÖBÜR ŞİİRLER’ den
(1886-1901)
XXXIV. Sonat 59
PaulVerlaine’in Ölümüne İlahi 61
‘Tanrının Kuleleri! Şairler!” 64

HAYATIN VE UMUDUN ŞARKILARI,


KUĞULAR VE ÖBÜR ŞİİRLER' den
(1905)
Hayatın ve Umudun Şarkıları 67
Tropik Akşamı 76
Baharda Hazan Şarkısı 77
Salyangoz 81
Gri Majör Senfoni 82
Güzden Kalan 85
Yok Ölüme Çare 86

GEZGİN ŞARKI’ dan (1907)


Vay ki! 89
Noktürn 91

GÜZ ŞİİRİ VE ÖBÜR ŞİİRLER’den


(1910)
Güz Dizeleri 95
Akşam Eyyamı 96

ARJANTİN ŞARKISI VE ÖBÜR


ŞİİRLER'den (1914)
Ekmeğimizin Sahibi 99
Altın Dize 100
Geç ve Unut 101
Hüzünle, Derin Hüzünle... 102
Baştan Çıkmalar 103

Ek:
“Bir Hüsnühat İsterdim Kûfiden" 107
“Âşık Değilsen Eğer, Bırak Kapını
Çalsın Aşk" 108

NOTLAR 109
KISA YAŞAMÖYKÜSÜ 113
ŞİİR ADLARI DİZİNİ 117
İLK DİZE DİZİNİ 119
KISA BİBLİYOGRAFYA 121
RUBÉN DARIO’NUN ŞİİR SERÜVENİ

I. ORTA AMERİKALI BİR ŞAİR


(1867-1886)

Felix Rubén García Sarmiento, 18 Ocak 1867'de Metapa’da


doğdu. Burası Nikaragua’nın küçük bir kasabasıydı, İspanyol
Amerikası’nın bir köşesi, dünyadan uzak bir yer... Felix Rubén
Garcia, çok küçük yaşlarda şiir yazmaya başladı. Henüz 11 ya­
şını bitirmişti ki, “Rubén Dario” imzasıyla şiirlerini yayımladı.
Dario adını Pers Kralı Dareios’dan esinlenerek aldığı söylenir.
Rubén Dario çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını Orta Ameri­
ka’nın bu köşesinde geçirdi. Öğrenmeye açık, her şeye meraklı
biri olarak. Genç Rubén, dinsel, geleneksel bilgilenme biçimleri­
ne bağlanmaksızın kendince bilinçlendi, gerçekliği yaşadıkların­
dan aldı, sürekli düşsellik içinde yaşadı. Sürekli kendini dinle­
yen naif bir çocuktu.

Rubén Dario’nun ilk edebi izlenimleri bir hüzün edebiyatı ve moda


bir şiir dilinin ritmi üzerine oldu; ne var ki bu hüzün onun hüznü de­
ğildi, bu ritmin onun özgün ezgisi ile ilgisi yoktu. O izlenimlerini e-
dinirken bir yandan da romantizmin kategorileri üzerine düşünü­
yordu. Kişisel deneyimlerinden doğan bir duyarlık peşindeydi.

Yine de Dario, başlangıçta bilinen temaları işlemekten ve şiir­


sellikten geri duramadı: Albümlere, kartpostallara yazılan şiirle­
re benzeyen çapkın dizeler yazdı. Bunlar bir ölümün yorumlanı-
şı, bir tanışma, bir gezinin, bir anının, bir eğlencenin, bir kitabın

9
bıraktığı izler üzerine ya da kasabada geçen bir olay hakkın­
daydı. O günlerde yazdığı bütün şiirler bir olaya bağlıydılar; ve
Dario bu olaylar hakkında güçlü sezgisiyle yorumlar getiriyor,
betimliyordu. Bu şiirlerde uzayıp giden soyutlamalar yoktu. Ne
var ki, bu şiirler Dario’nun güçlü sezgileri hakkında tam bir fikir
vermezler, ta ki tene ilişkin tasvirlerini ortaya koyana kadar.

Rubén Dario entelektüel zihin yapısına sahip bir şairdi, şiirleri


geçip giden hayatı bütün genişliğiyle yansıtmayı amaçlıyordu.

O yıllarda Orta Amerika’nın entelektüel çevrelerinde yeni bir a-


kım başlamıştı. Politik liberalizm’di bu akımın temel yönsemesi.
Dario’nun pek çok dizesi de kilisenin, krallığın zorbalıklarına
karşı umudu ve ilerleme özlemini yansıtıyordu. Şair Orta Ameri­
ka’nın birliğini ve demokrasiyi özlüyordu. Bazı şiirlerinde ise a-
çıkça militan bir tavrı sergiliyordu; bu şiirlerde bir düşünür ve
kâhin edası seziliyordu. Yine Dario, belki de hiçbir zaman kurtu­
lamadığı kibirli ve tumturaklı dizeler yazdı. Bazı şiirlerinde eleş­
tirmenlerle polemiğe girmekten de kaçınmadı.

Dario tüm edebi yaşamı boyunca girişken oldu, sanatsal hüneri


ve yenilikçi yanı kimi zaman düşüklükler gösterse de hep sürdü.

O tüm yaşamı boyunca idealize ettiği sanat tasarımı içinde bir


mitos oluşturmayı (olmayı) istiyordu. Bu yüzden de efsanelere
öykündü; geleneğe, folklora, manzum öykülere ve alegorilere
bu tasarım içinde eğildi. Bunlara öykünmediği şiirlerinde Dario,
erotik çıkışlar yaptı, iç sıkıntılarını, korku ve endişelerini yazdı;
doğayla yakınlık kurdu, durmaksızın ince ayrıntılarla zenginle­
şen manzara tasvirleri çizdi.

Rubén Dario NikaragualI da olsa İspanyol dünyasının içinde


yaşıyordu. Kıtadaki edebiyat eğitimi bakımından İspanya’daki
müfredata ve kriterlere uygunluk sözkonusuydu. Dario da geç­
miş İspanyol edebiyatını iyi izlemişti “Mio Cid”den kendi çağ­
daşlarına varıncaya... Onun İspanyol şiirinde en beğendiği dö­


nem 1800'lü yıllardaki yoğun romantizm dönemidir. Bu dönemin
en önemli şairleri Espronceda ve Zorilla onu özellikle etkilemiş­
lerdi. Neoklasik dönemden Quintana ve geçromantik dönemden
Bécquer onun ufkunda parlayan birer yıldızdılar... Yüzyıla va­
ran bu süreç, İspanyol romantiklerinin dış ülkelerde sarsıcı bir
etki yarattıkları dönem oldu.

Fransız Şiirinin Yoğun Etkisi

1860'lı yılları izleyen dönemde Gautier, Leconte de Lisie, Bau­


delaire gibi aşırı romantiklerin ilk kuşağı olan şairler yorgundu­
lar, seçkinci sanatın inceliklerinden uzak düşmüşlerdi. 1866 yı­
lında yeni bir grubun ustaları belirmeye başlamıştı: “Le
Parnesse Contemporain." Bu grupta, Sully Prudhomme, José
Maria de Heredia, Coppee, Catulle Mendes gibi şairler vardı.
Derken ilk grup bunalımcılar (decadance), Verlaine, Rimbaud,
Malarme, azınlık edebiyatının temsilcileri olarak ortaya çıktılar.
Bu şairler 1885 yılından itibaren sembolistler olarak anıldılar.

İspanyol Amerikası’nda ard arda gelen Avrupa edebiyat akımla­


rı hüküm sürdü. Dario’nun gençliğinde parnasyenler büyük bir
hazla okunuyordu, sonraki yıllarda sembolistler ve Victor Hugo
ellerden düşmedi.

Rubén Dario, Fransisco Gavidia ile olan dostluğu yoluyla Victor


Hugo ile yakınlaştı. “Gavidia ile ilk kez o kurtarıcının ülkesinde
idim. O zeki insanla onun dergâhında ezgilenmiş aşk dolu bir
çıraklık dönemi yaşadım. Gavidia ile o büyük Fransız’ın ‘alek-
sandrian’ tarzı şiirlerini karşılıklı okuduk. Gavidia bu işte eşsiz­
di, Kastilya tarzı içinde Fransız tarzını gösteriyordu; bende met­
rik bir yenilenme fikri doğdu, bunu geliştirerek gerçekleştirmeliydim,”
diye yazmıştır bir keresinde.

Bu dönem boyunca Dario, Fransız şairlerinin buluşları üzerinde


çalıştı. 1880-84 arasında “Revue des Deux Mondes”in bütün
sayılarını okudu, inceledi.
1886 yılında “Gautier ile birlikteydim, o ilk Fransız esteti," diye
yazmıştır sonradan... François Coppee, Catulle Méndes gibi ö-
bür parnasyen şairleri de okuyup etkilendi. Burada Mendes’in
“Mavi Alev” adlı öyküsünü özellikle anmak gerekir, çünkü bu öy­
kü Dario’ya Azu/(Mavi) adlı şiir kitabının esinini vermiştir.

II. ŞİLİ’DEKİ YILLARI VE EDEBİYAT YAŞAMI


(1886-89)

Rubén Dario 1886 yılında Şili’ye vardığında Valparaíso ve Santi­


ago kentlerinin edebiyat açısından önemli merkezler olduklarını
gördü. O dönem Şili’de pekçok Latin Amerika ülkesinde olduğu
gibi romantizmin ikinci kuşağı etkindi. Ancak bu etkinlikte bulunan
şairlerin Avrupa’ya ilişkin gerçek bir deneyimleri yoktu. Rubén
Dario Şili’de Fransız edebiyatını izlemeyi sürdürdü. Dario orada
kendi parnasyen şiirleri olan “Abrojos” u yazdı. Şiirler bir gazete­
de 13 Kasım - 31 Aralık (1886) günleri arasında yayımlandı.

Dario’nun bu şiirleri geleneksel bir yergi tarzına dayanıyordu.


Çoğu Santiago’daki gündelik yaşamdan esinlenerek yazılmıştı.
“Abrojos” bunalım, acı ve kinizim ile yüklüdür. Dario bu şiirlerin­
de kendini yalnız, zavallı, yaralı ve yabancı hissettiğini açıkça
göstermiştir.

Romantizm hâlâ Avrupai bir gelenek içinde sürmekteydi, Dario,


Heine’yi keşfeder, İspanya’dan Espronceda, Campoamor,
Bécquer ile sıcak ilgisi kesilmez.

Rubén Dario'nun “Rimas” (Dizeler) adlı şiirinde belirgin biçimde


Bécquer etkisi vardır. Dario, yine Bécquer’in Rimas adıyla ya­
yımladığı şiirlerden özellikle “Alaca kırlangıçlar geri dönecekler”
(Volverán las oscuras golondirinas) dizesiyle başlayan şiirinden
oldukça etkilenmiştir. Nitekim bu şiir İspanyol duygusallığının
popüler yapıtlarından birisidir. Dario “Rima xıv” şiirinde: “Düşle­
rin mavi kuşu/ geçer alnımdan,” der. Mendes ve Bécquer etkisi­
nin birleşiminden Azul (Mavi) adlı yapıtı işte böylece kalbine
düşmüştür.

12
III. AZUL (MAVİ, 1888-90)

Rubén Darío, Latín Amerika şiirinin AvrupalI romantizmden ve


parnasyenlerden kurtulup kendi estetiğini yaratma sürecinin
başlangıç noktası olan bu kitabı modernismo akımının estetik
bildirisi olarak 1888 yılında Şili’nin ünlü liman şehri Valparai-
so’da yayımladı. Kitaptaki şiirler, 1886 Aralık’ından 1888 Hazi-
ran’ına kadar olan bir süreç içinde zaman zaman gazetelerde
yayımlandı.

Dario daha önce söz ettiğimiz gibi bir tür doğaçlamalar sayılabi­
lecek “Abrojos” ve “Rimas”ı yazmıştı. Bunlar birbirine akraba şi­
irlerdi. “Rimas”ın Bécquer tarzı olduğunu söylemiştik. “Abrojos”
ise Campoamor tarzı idi.

Bu çalışmalarının sonucunda Dario lirik bir atılım gerçekleştir­


meyi tasarlıyor gibidir. Azul'de bu ivme artar; nitekim, lirik bir yıl
dökümü yapılır: Dört mevsimi ayrı ayrı tema alan 4 uzun şiir
vardır bu kitapta.

Dario, Azul’de bir önceki şiirlerinin kinik öyküselliğinden ve 19.


yy çileci düşüncesinin izlerinden kurtulmuştur. Azul ile büyük
bir şiir serüvenine atıldığının haberini veriyor gibidir. Bu kitap-
daki şiirsel yaratılar eski dize geleneğinden farklıdır, ancak düz­
yazı şiir de (prosa) sayılmazlar. Yine de Dario Azul’de dize ye­
rine düzyazı şiirin cümle yapısına itibar etmiştir.

Bunun nedenlerini şöyle özetleyebiliriz: a) Latin Amerika şiir


çevrelerinin akademik kesimi o dönemde şiir sanatının öbür sa­
natlarla herhangi bir şekilde ilişkisine karşı çıkıyor, bu ilişkilen-
dirmeden doğan yeni plastik ve ezgisel (müzikal) çeşitlilikleri ka­
bul etmiyordu.

Parnasyen ve dekadan şairler ise bu akademik otoriteye karşı


bir grup oluşturmuşlardı. Onlar, Catulle Méndes’in 7 Şubat 1888
tarihinde yazdığı bir denemeyi hararetle tartışıyorlar; bir bakı­
ma estetik bir bildiri olarak benimsiyorlardı. Şöyle diyordu bu de-

13
nemesmin bir yerinde Méndes: “Şiir sanatının sözcüklerine öbür
sanatların toprağından taşımalı, resimden, heykelden, müzik­
ten. (..) resmin bir rengi bir sesi çizmeli, bir gökyüzü cisminin
kokusunu, nesnelerin ruhundan birşeyler saklayıp getirmeli. (..)
Papağanların konuşması gibi hep aynı şeyleri tekrarlamamalı,
suskun kartallar gibi kalmamalı; ışık ve renk birbirine bağlanma­
lı, retoriğin bin türlü oyunlarında müziğin gizleri saklı olmalı; ba­
hara yakıştırılmayan yapay güller de yapmalı, benim gizemim
buradadır.” Ve Méndes şöyle ekliyordu: “Kastilya dilinde Fran-
sızcanın dışına çıkıp bu tarzı izleyen şairler az da olsa var. (..)
Her şeye rağmen bu cesarette olanlar var İspanya’da, -Tanrıya
şükürler olsun k i- Amerikadakiler de bu yanlışlığa düşmediler.”

Bu cesaretli şairlerden biri de Rubén Dario’ydu, tabii daha çok


düzyazı şiirlerinde. Bu da akademik çevrelerin tutuculuğuna
karşı çıkmasıyla olmuştur, b) Sanatsal tasarımlarının yanı sıra
Dario, utangaç bir şekilde dile getirilen ve yaşamsal olmayan te­
ni (bedeni) dönüştürmeyi düşünüyordu. Onun hedonizmi son
derece tartımlı, sözcük dağarı kısıtlı bir dize geleneği içinde ifa­
de edilemezdi.

Dario, Gautier, Flaubert, Méndes ve Piyer Loti’nin sanatsal düz­


yazılarının adeta bir utku kazanırcasına edebiyatı etkilediğini
görünce tavrından daha da emin oldu. Bu dönem Amerika’da
düzyazı gelişiminin ilk işaretlerinin belirmeye başladığı, ve aynı
zamanda şiirde dizenin bütün hantallaşmış geleneklerinin sar­
sıldığı dönemdi.

Azul un eklenen yeni şiirlerle ikinci basımı yapıldığında (Guate­


mala, 1890), Dârio, öbür İspanyolca yazan modernist şairler a-
rasında daha büyük bir atılım yapmış biriydi.

IV. AVRUPA, ARDINDAN BUENOS AİRES


(1892-96)

Dario edebiyat çalışmaları için iki aylığına İspanya’ya gitti. Bu,


bir bakıma yaptığı reformu onaylatma çabasıydı. Orta Ameri­

14
ka’ya döndüğünde ise, Kolombiya konsolosu olarak Buenos Ai­
res’te çalışmaya başladı.Yine bu dönemde kısa bir New York tu­
ru vardır. Dario New York’ta José Marti ile tanıştı. Küba’nın bu
büyük yurtsever savaşçısı ve şairi Ismaelillo ve Versos SenciHos
(Basit Şiirler) adlı şiir kitaplarını yayımlamıştı. Basit Şiirlefm Da­
rio üzerindeki etkisi daha sonraki yıllarda ortaya çıkacaktır.

Daha sonra Paris. Dario, Paris’te “yaşlı bir Kır Tanrısı” olarak
tanımladığı Verlaine’i gördü. O, bu deneyim için “Mallarme’nin
gizine erdim,” demiştir.

Dario’nun Buenos Aires’te bulunduğu yıllarda Arjantin’de Gauti­


er, Méndes, Sully Prudhomme, Leconte de Lisle, Paul Grous-
sac, Armand Silvestre gibi Fransız şairlerinin şiirleri durmadan
İspanyolcaya çevriliyordu. Buenos Aires edebiyat çevrelerinde
yetenekli genç şairler vardı ki, bunlar Fransız parnasyen okulu­
na çıraklık edip duruyorlardı. Oysa Dario yıllardan beri bu şair­
leri okuyordu. Etrafına kendisine hayran bir grup toplamakta ge­
cikmedi. Ardından kuramsal yazılarıyla da salvo ateşine girişti.

Dario o günlerden sonra genç Orta Amerikalı şairlerin kulak verdiği


bir kuramcı oldu. İspanya’daki edebiyat kriterlerine bağımlı kılın­
mış Latin Amerikalı şairlerden bağımsız, onurlu bir kuşak yetişti.

“Şuna emin olmalıyız ki bizler, bizim Amerikamız’da belli bir du­


ruş gösteriyoruz. Çok hızlı bir hayat yaşadık, düşüncelerimizi a-
çıklamamızda yeni bir tarzın olması anlaşılır bir şeydir, kıpır kı­
pır bir tarz, her yönüyle resim yüklü, yenilik dolu, özgür ve
içtenlikli” diyor ve ekliyordu: “ Gençler günümüz devriminin ate­
şini yaktılar!”

Fakat henüz bu devrimin bir adı yoktu. Bu günler modernismo


akımının giderek yaklaştığı günlerdi. Salvador Diaz Miron, Guti­
errez Najera, El Salvadorlu Gavidia ve GuatemalalI Domingo
Estrada, Dario’nun öncülük ettiği bu gruptaki şairler, köhnemiş
dize yapısını yıktılar; parnasyen, sembolist, dekadan, estet, ye­

15
nilikçi, reformist, aşırı reformist... ne kadar eğilim varsa hepsini
kucaklayarak Amerika ve İspanya’yı etkilediler.

Birkaç ay sonra da Dario, “Sosyalist Bir Şair: Leopoldo Lugo-


nes” başlıklı bir denemesinde “modernismo” kavramını açıkça
kullandı: “O (Lugones) modernlerden biri, genç Amerika’yı tem­
sil edenlerden biri.” (La Nacion, 12 Mayıs, 1896)

Böylelikle Dario, eski İspanyol şiir anlayışından ve parnas akı­


mından bağımsızlığı ilân ediyordu. Dario kökleri Latin Ameri­
ka’da, yerlilerin, Kristof Kolomb’un Amerikası’nda yaşayan bir
grup genç şairle mutluluk duyuyordu.

Modernismo, modern Latin Amerika anlatısının o muhteşem et­


kisinden önce, kıta dışında etkiye sahip ilk edebiyat akımıdır.
Bu akımın Avrupa’daki etkisi aynı dili konuştukları İspanya ile
sınırlı kalmamış, Grek-Roma kültürel bireşiminin etkin olduğu
her yeri etkilemiştir.

Modernismo, romantizmin burjuva değerlerine karşı soylu, kişi­


likli, evrensel uyuşumu gözeten ve yüce değerlerle idealize edil­
miş bir şiire özenmesine rağmen, bireysel dile getiriş yetkinliği­
nin doruklarına ulaşmayı başarmıştır.

Bir ara akım: Mundonovismo (Yeni Dünyacılık)

19. yüzyılın ortalarına doğru başta İspanya olmak üzere Avrupa


ülkelerine ziyaretlerde bulunan Latin Amerikalı şairler, Avrupa ro­
mantizm akımının kıtalarındaki öncülüğünü yaptılar. Bu akım, kı­
tada insanla doğa arasındaki ilişkiyi tropikal ve subtroplkal doğa
koşulları gereği oldukça çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor, Avru­
palI “ilham”, buradaki değişik obje kavrayışı karşısında adeta şe­
kil değiştiriyordu. Latin Amerika şiirinin organik ilgisi, o güne de­
ğin alışılmadık bir doğa ve beden ilgisi sergiliyordu.

Latin Amerika katolisizminin 17. yüzyılın ünlü piskoposu ve dü­


şünce adamı Bartolome de las Casas ile başlayan süreci, sade-

16
ce ruhban sınıfı halka yakınlaştırmakla kalmıyor, insan İçin de­
ğişik bir kozmik ilginin yeryüzündeki aracı durumuna geçiyordu.

AvrupalI hıristiyanların kıtayı boylu boyunca fethe giriştikleri yıl­


larda yerliler için kullandıkları “naturales” (doğa durumundaki
yaratık anlamında) nitelemesini anımsamakta yarar var. Her
türlü ırksal karışıma rağmen, hatta kıtada doğan üçüncü ve ö-
bür kuşak Avrupa kökenliler de dahil, belirli ortak özellikler gös­
teren bir ırksal ve kültürel kimlik ortaya çıkıyordu. Tarihin cilve­
si, Latin Amerika edebiyatındaki bu doğa ilgisi çarpıcı bir öğe
olarak, yerli olanı gerçekleştirme yolunda belirginleşiyordu. Kuş­
kusuz bu bilinç değildi. Ancak kıtali aydınların zorla kabul ettiril­
miş bağımlılık ve o güne değin kendi istekleriyle kabul ettikleri
sosyo-kültürel aşağılık kompleksinden kurtulma arayışlarıyla bi­
linç doğdu. Bu bilinç, “Hispano Amerikan güzellik ve hayat” kav­
ramından güç alıyordu. Karmakarışık, ama bu nedenle de
özgün bir kişilikti. Bu kültürel antropolojik tanımlama Latin Ame­
rikalı aydınlara kendi güçlerini benimseme ve egemen kültüre
karşı mücadele etmelerinin başlangıcı oldu.

Uluslaşma süreci bakımından Kübalı büyük parnasyen şair


José Maria de Heredia ilginç bir kişiliktir.

Heredia başlangıçta Fransız parnasyen ve sembolistlerinin öy­


lesine etkisinde kalmıştı ki, bazı şiirlerini Fransızca yazıyor,
kendisi bizzat Küba’da parnasyenlerin ikinci dönemi olan geçro-
mantik dönemin başını çekiyordu. (Bu arada ona bazı Fransız
şiir antolojilerinde yer verildiğini anımsayalım.)

1789 Fransız Devrimi’nin getirdiği aydınlanma düşüncesinden


etkilenen Heredia, politik zemin olarak Küba’yı seçer. İspanyol
kraliyet rejiminin ülkesindeki egemenliğine karşı çıkar.

Ünlü Kübalı eleştirmen Angel Augier’in Rubén Dario’yu müjde­


leyen şair olarak nitelediği Kübalı José Marti, kuşkusuz ulus bi­
linci bağlamında en önemli şairdir. Aynı zamanda düşünce ve
eylem adamı da olan bu büyük kişilik, özellikle Basit Şiirler adlı

17
yapıtıyla Dario’yıı etkilemiştir. Hemen hemen hiçbir parnasyen
etkisi taşımayan bu yalın ve yerel şiirler kıtadaki şairlerin kendi
güçleriyle yeni bir estetik ortaya koyabileceklerini göstermiştir.

Bu süreci içeren gelişmeler Dario üzerindeki etkisini daha çok


mundonovismo akımı döneminde göstermiştir.

V.PROSAS PROFANAS Y OTROS POEMAS


(KUTSAL OLMAYAN DÜZYAZI ŞİİRLER VE ÖBÜR ŞİİRLER)

Bu yapıtındaki şiirler Dario’nun olgunluk döneminin ürünleri ola­


rak değerlendirilir. Basımı 1896 yılında Buenos Aires’de ger­
çekleştirilen bu kitap, özellikle içerdiği müzikal yapı ile Dario’nun
Verlaine etkisinden iyice uzaklaştığını gösterir. Verlaine’nin şu
ünlü sözü bilinir: “De la musiqe avant toute chose” (Her şeyden
önce müzik). Dario bu kitabındaki şiirlerde Verlaine’nin bu anla­
yışını referans olarak almamıştır. “Palabras Liminares" (Kısıtlı
Sözcükler) adlı denemesinde: “Her sözcük bir ruh taşımalı, her
dizede olduğu gibi; ayrıca sözel bir uyum gerekli, uygun bir ez­
gi. Çok kereler müzik yalnızca bir fikirdir,” der. Burada Dario
müziği telkin edici bir güç, sözcüklerin fiziğine bir katkı olarak
ele alan anlayışı reddetmektedir. Bu eleştirinin getirdiği yeni de­
neyimi Verlaine’nin ölümünün ardından yazdığı “Responso mu-
erte de Verlaine” (Paul Verlaine’in Ölümüne İlahi” adlı şiirinde
somutlaştırmış olması da ilginçtir. Bu şiirde büyük ustanın şiir
dehasını kutsarken onunla vedalaşır.

“Y uvalanm ak isterse m eza rın ın ü stü n e karga,


silin ip atılsın o sefil k u şu n çald ığı kara
tatlı cand an ezg isiy le
F ilo m e la ’ııın h ü z ü n lü k em ik lerin e serp tiğ i,
g iz li ib a d et ve çiçek seb ili
g ü lü ş ve ö p ü şlerin tatlı a h e n g iy le .”

Yeni çağrışımlarla yüklü olan bu kitap, yeni biçim özellikleri ve


yeni renkler getirmiştir. Dario resim ve heykel sanatından gelen

18
plastik deneyimleri toplu yaşamın çöllerinde kıvranan bedenleri
kışkırtmak amacıyla kullanmıştır.

Dario bu dönem şiirlerinde değişik medeniyetlere ilgi duyan iz-


lekler ortaya koymuş ve merkezi kültür anlayışına (Orta Avrupa
merkezli) karşı çıkmıştır: “Kanımda Afrika’nın kanından damla­
lar var. (..) “Ah, çıplak su perilerinin halkı, güller prensesinin,
aşk tanrıçalarının!” gibi çıkışlarla bu eğilimini açığa vurmuştur.
Tıpkı şiirlerinde olduğu gibi, denemelerinde de alttan alta bir tür
kültürel nihilizmle güdülenen özentili ve oldukça idealize edilmiş
bir tavrı gösteren pekçok örnek parça vardır.

Yine bu yıllarda Dario’nun gezginliğini delice bir iştahla sürdüğü yıllar


olmuştur: İtalya, İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan
ve Afrika... Şöhret peşinde bohem ve alkolizm dolu yıllar...

VI. CANTOS DE VIDA Y ESPERANZA


(HAYATIN VE UMUDUN ŞARKILARI)

Dario, 1896-1905 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşan bu


kitabını 1905 yılında Madrit’te yayımlar.

Dario’nun bu kitabı tipik bir hesaplaşma ve özeleştiri örneğidir.


Daha önce yazmış olduğu düzyazı şiirlerindeki estetik krizden
(kendisi böyle varsaymaktadır) çıkış yolları arar. Hem aristok­
rat, hem kozmopolit olarak nitelendirdiği eski eğilimlerini cesa­
retle eleştirir. Pagan, esoterik, putperest yönleri olduğunu bizzat
kendisi açıklar; ve bu yönlerini sanat-hayat korrelasyonu içinde
eleştirir. Sonuçta gerçeklik duygusunun baskın olduğu bir me­
deniyet savaşımı içinde son bulur bu şiirler:

K ocam ış kalm ıştım o n se k izin c i yü zyıld a,


H ı ı g o ’ya esir, V erla iııe’e ö z e n e n ,
k ü stah ve k o z m o p o littim , m o d e m d im o ld u k ça ,
g ittim b itip tü k e n m e z yanılsam alar p eşin d en
*
G ü çlü ve d in g in o lm a d a y m ış erd em ;
h er şeyi saran bir g ö n ü l ateşiyle;

19
k in e ve ö lü m e galip g e le n ,
B e le n ’e d o ğ r u ... g e çiy o r kervan!

Hayatın Ve Umudun Şarkıları, Dario’da toplumsallık eğilimine


doğru bir yönelişin olduğu şiirleri içerir. Bir grup şiirinde Hispa-
nik kültürün içindeki yenilenme bilincine sahip çıkar: “İçmek için
Fransa’nın şerefine, kaldırdık İspanyol kadehlerini”. Bu dönem­
de yeniden canlanan İspanya aşkı felsefi idealizm yüklüdür.

Başka bir grup şiirinde ise, Kuzey Amerika’ya karşı Latin Ameri­
ka’daki İspanyol varlığını savunur: “Bu kadar kişi İngilizce mi
konuşacağız. Şimdi susacak mıyız sonra ağlayalım diye?" Bu
veciz sözler ünlü bir denemesinde yer almıştır.

Dario’nun bu toplumsal ilgisi mundonovismo akımının José


Santos Chacano öncülüğünde ilerlediği yıllara rastlar. Bir başka
anlamı “Amerika’ya Dönüş” olan bu akımı destekler. Yine şu
ünlü sözlerine kulak verelim: “Işıkla ve ateşle yaşayan, ıtırla ve
sevdayla, Büyük Montezuma’nın Amerikası, ve İnkaların, Kris-
tof Kolomb’un güzel kokulu Amerika’sı...” Kısaca Dario, ruhta,
duyguda, dilde birlik arayan Amerika’ya dönmüştür.

VII. EL CANTO ERRANTE


(GEZGİN ŞARKI)

Dario bir geziden bir geziye koşmuş ve bir yandan da şiirlerini


yazmıştır. Bu yapıtındaki şiirler de gezilerinin izlenimleriyle do­
ludur. Bu dönem gezileri sekiz yıl kadar sürmüştür.

Gezgin Şarkı yine de izlenimci bir özellik göstermez. Ne ki, me­


tafizik ve kaderci eğilimler sergiler. Ontolojik ilgi alanında değer­
lendirilecek şiirlerdir bunlar. Zaman-mekân ilişkisi içinde varolu­
şu sorgularlar. Ateist ve materyalist olan Dario, bir şeyde
kendiliğinden var olan bir tanrı düşüncesine doğru yönelir. Var­
lık kaygısı yalnızlıkla kışkırtılınca, o bir zamanlar hedonist olan
Dario’dan hiçbir iz kalmaz:

20
K alm ış g ib i çö lle r iç in d e
b asıyoru m feryadı
bakar g ib i ö lg ü n le şe n g ü n e şe
k oyvcriyoru m g ö zy a şla rım ı

VIII. POEMA DEL OTONO Y OTROS POEMAS


(GÜZ ŞİİRLERİ VE ÖBÜR ŞİİRLER)

1907 yılının sonlarında Dario Nikaragua’ya döner. Yaklaşık on


sekiz yıldır ülkesini görmemiştir. Ülkesine döndükten sonra yaz­
dığı onuncu şiirin adı “Poema de y Otono”dur (Güz Şiiri). Bu ay­
nı zamanda yeni kitabının adıdır.

Söz konusu kitap 1910 yılında Madrit’de yayımlanır. Dario bu


kitabında geçmiş yılların muhasebesini yapar gibidir. Kitapta
nostaljik duygulanımlarla yüklü şiirlerin yanı sıra, ahlaki bakış i-
çeren şiirler de vardır.

IX. CANTO A LA ARGENTINA Y OTROS POEMAS


(ARJANTİN ŞARKISI VE ÖBÜR ŞİİRLER)

Yıllar sonra döndüğünde Nikaragua’da bulunurken aldığı bir da­


vet üzerine bir kez daha Madrit’e gider. Yıl 1908'dir; Dario bir yıl
kaldığı İspanya’dan Paris’e geçer. Orada Mayıs Devrimi’nin
dürtüsüyle Canto a la Argentina ortaya çıkar (Bu kitap daha
sonra 1914 yılında Madrit’te yayımlanacaktır.)

Bu kitabıyla Dario şiirsel etkinliğinin tüm kıyılarını oluşturur; son


kumsalı Arjantin duyarlılığıdır. Kitap ve ondaki Arjantin bir bü­
tündür. Bu kitap, dediğimiz gibi, bir kumsal ise, ona vuran dalga­
lar insan sevgisi, barış, ilerleme, emek, özgürlükçü düşünce,
dahası ütopyadır.

Tüm çağların en büyük şairlerinden biri olan Rubén Dario’nun


şiirsel serüveni öylesine zengin deneyimlerle doludur ve yürüdü­

21
ğü yolları katetmek öylesine uzun ve yorucu bir çabayı gerektir­
mektedir ki, hiç kuşkusuz bir giriş yazısının boyutlarını aşar. Di­
leğim, iyimser bir noktaya gelmişken (bu nokta Latin Amerikalı
eleştirmenlerin de üzerinde birleştikleri bir noktadır; gerçeklik
duygusunun iyimser bir bakışla ele alındığı o son kumsal) ken­
disi de belirsiz bir serüvene doğru sürüklenen bu metne son
vermek.

Kuşkusuz şair Rubén Dario üzerine başka başka başlıklar altın­


da yazacak daha çok şey var. Sözgelimi bütün yanılsamalarıyla
bilindiği kabul edilen, ancak ne zaman incelense insanın heye­
canları hakkında değişik ve ilginç bulgulara rastlanılan erkek-
şair tipolojisinin Dario örneğinde mükemmel bir alan olabileceği
aklıma geliyor.

Albert Camus, onun pekçok dizesinde Don Juan’ın komplimanla­


rındaki gibi davrandığını söylemiştir, hatta sözcükler bile aynıdır.

Dario hep hüzünlü ve melankolik bir Don Juan olarak yaşamış­


tır. Yaşayan, kanlı canlı bir kadının peşindedir o. Şiir kadar ka­
dını aramak da bir serüvendir onda. Bu serüven ne belli bir yü­
zün aranışı adınadır, ne de salt duygusal eğilimlerin dile
getirilişi uğrunadır. O, gerçek bir kadın istemektedir, ama duy­
duğu aşk, gerçekliği olan bir aşk olmamıştır hiçbir zaman.

Rubén Dario’nun şiirin yanında her zaman daha iyi tasvir edile­
bilecek bir manzara ve yenilik arayışı serüveni 6 Şubat 1916 ta­
rihinde Nikaragua’da ölümüyle son buldu.

Adnan Özer 1995

22
ÍLK ÇiiRLER’DEN (PRIMERAS POESIAS, 1880-88)
Ey okuyucu: Duyuyorsan tınılarını
benim naçizane arpımın,
gelecek kulağına yankıları;
ama bilmelisin ki benimdir
çiçekleri tatlı mutluluğun.
“SOTTO VOCE”

B öyle u sul bir d ild e kalırım , aşkım b en im ,


kutlu dilidir bu âşıkların:
ağarm aya başladığınd a g ü n ,
selam verirler, esin tiler, çiçekler
b ö yle usul bir d ild e kalırım , aşkım b en im .

Kutsal g ö r ü n tü , ta p tığım ilham ,


ö n ü n d e e ğ ild iğ im peri!
E ğer bu ç e k in g e n , bu cılız, bu şaşkın dil
dindirirse biraz ıstırabı,
sessizlik te söyleşir g ö n ü lle r im iz ,
kutsal g ö r ü n tü , tap tığ ım ilham!

25
H Ü Z Ü N L Ü DİZELER

G ö rd ü m işte, şu aşk m eselesin d e


ted b irsiz olan yürek,
korkunç felaketler h ep seni bulur.
S o n u n d a T anrı’nın d ed iğ i olur!,
İbret alm az hiç bu cahil kafa,
d e ğ işm e z b u g ü n d en yarına,
alırsın d ertler, acılar içind e
şu hayattan dersler.
A lı, n ice y ü z esk iten tecrübe!
S en söyle ey yiirek!

26
II

R u h u m d a yağ d o lu bir m ihrabın


o ld u ğ u yerde,
koym ayı d ü şü n ü rd ü m yerli yerine
tapınm am dan d o ğ a n im g eleri... Fakat, efendim
bilir işini nasıl bir sabah
g ü n koparttıysa g ü n e şte n ,
ağladıktan sonra yaşın yaşın
du yunca am ansız bir acıyı,
h issettim ruhu m d a ö lü m ü n so ğ u k lu ğ u n u ,
b u lu ştu m m ihrabın ö n ü n d e ... bir akreple!

27
III

A h , İlh am , altın perde ve tınlayan tel


şim d i ncrdeler,
eski aşk şarkılarıma ayarlı
lirimdekiler?
Ş im di n ered e o şen n ağm eler
eski şarkım dan yükselen;
d ö rtlü , b eşli, y ığ ın y ığ ın d izelerim in
u m u t yü klü , hızlı
ateşli tu tk u m d a n bir m eltem le esen
n eşeli haberciler...?
G eçti Bahar. İçini çek m ed e g ö l
bir m ırıltıyla in cecik ten .
G ö lg ele n ir g ö k te kara bulutlar.
G ü lm ek isterim . N e d e n ağlam aktayım ben?

2S
TA§LAMALAR’DAN (ABROJOS, 1887)
Ondeyiş

Evet, ya zdım ben b u Taşlamaları


b ezd irici dertlerin, hakaretlerin ardından,
kim i b ir gülüşle dudaklarda,
kim i de gözlerde yaşlarla.
I

O acılı gü n ler
bir m elektir
durm aksızın uçan
kalkıp ilk aşkım dan!

31
II

N asıl tarif ed ersin iz, sevgili dostum ?


Bir ırmak m ıdır aşk? H iç d e tu h a f d eğ il bu.
D o ğ r u d u r bir ırmak o ld u ğ u
yatağından saparak ö z ü y le b uluştu ğu ;
gid er düş kırıklıklarının d en izin d e yitm eye d oğru .

32
IV

H o ş k okulu bir dükkânda


ö p tü m h izm etçim i
g ö z le r in d e n , alnından
ağzın d an ve dudaklarından,
karşılık verdi öp ü cü k lerim e
elin d e olm ad an ,
boşa çıktı b ü tü n sakınmaları
o m ahrem kızın,
za rif m ü cevh er kutusu
narin ağzın ın .

33
V

Salla, salla, g ü z e l kız


o d eğ erli k oly en i,
parıldayan elm aslar
erim iş birer cam gib i
sabah çiyinin incilerin d en.
Ç ıktı altın, çıktı kötülük
Satir’iıı torbasından.
Salla, salla şu yılanı
seni b o ğ m a k isteyen ,
sarılm ış b o ğ a zın a
kesm e kar ve m ercan.

34
VI

K oyardı o şair d izelerin e


d en izin b ü tü n incilerini,
b ü tü n altınını m ad en lerin ,
D ö ğ u ’n un b ü tü n fildişini;
elm aslarını Kalktita’nın
B ağd at’ın h âzin elerini,
bir N a ib ’in sandıklarından çıkarttığı
takı ve m ücevherleri.
A m a bir ek m ek dahi
yapam adı d izelerd en ,
yazm ayı sürdürm eye kalkınca da
ölüverdi acından.

35
VIII

N e acılar çekti o fakir,


d in leyen yok tu sefaletini;
d ilen m ey e kalktığında ise
k ovu ld u her kapıdan.
Ö ld ü k ten sonra o d ilen ci,
dikiverdiler h eyk elin i...
O lm a z o fanilerin
m ideleri ve kem irecek dişleri.

36
XXX

Y ü zü m e bir bak
ve sö y lem e ö tesin i,
çü nkü bir sö z c ü k daha
öldürebilir belki de beni.

37
XXXV

İri, şahane g ö zleriy le


b en i esir ed en g ü z e l kız:
O nlardır, onlardır,
o tadı yuvarlaklar.
İki g ü n eştir, iki alev,
ışığıdır aydın g ü n ü n ;
ateşiyle b e b e ğ im
tu tu şu yo r yürekler.
C e z b e d ic i g ö z le r ondadır
şu çağdaş kalem şörleri'n dile getird iği,
on d ad ır aşikâr kıvılcım lar,
bu y ü z d e n parçalar ya
kafatasını tabancalar.

38
XXXVII

H er kim olursa caddelere


ve evin in karanlığına kandil;
- Ç içekler bulabilir bu taşlam ada
ve gözyaşları.

39
XLV
A

A şığım so lg u n y ü zlere,
k u zg u n i saçlı d ilb erlere,
baygın ve ıslak g ö z le r e
m eyilli h ü zü n lere,
karın ardı sıra g e le n ,
o yerd e, kara ve iri
d ü şe n , ipeksi,
iri bu kleler,
gelip geçici p laton ik aşkın
o ld u ğ u y erd e, başından aşağılara,
titreşiverir, bakar
gül ten iy le, tazecik.

40
XLVII

A kıldan yanayım , tanrıtanım azım


n e şeytana inanırım ne T a n n ’ya
(g e lg e le lim ölürk en b en ,
papaz getirsinler yanım a).
XLVIII

Ö p erk en d e lic e bir hırsla,


y etim bir ç o c u ğ u n ağzıyla,
dalar g ö z le r im o ipek bakireye,
dalar da b ile m e m n e yapacağım ı.
N e d ir b u g ö zlerd ek i pırıltının sırrı?
Y ü zd ek i b u yan g ın ın kaynağı?...
Sinirlerim i g eren b u şey nedir?
B en i bir ç o c u ğ a d ö n d ü r e n ... tam bir ç o c u ğ a !...
bu ö p ü şler... bu öpü şlerd ir!...

42
LVII

T asam y o k sen d en yana, an ne,


se n , tatlı esm er.
B en d in var
evinin yancağızında;
aklı olanlar
y ü zm ey e kalkm azlar orda
anadan üryan.

43
LVTII

N e le r o ld u böyle? T at verm iyor


artık sö zcü k ler, itiraf ed iyoru m .
A m a, bu tu h a f acı
açıklanıyor b öylece:
B in tu zlu gözyaşıyla kalbim i kedere b o ğ a n
fırtınalı du ygularım ın,
ağladıktan sonra
kader kurbanı g ib i.
izled im g ü lü şü sızlanışa kadar,
öfk eyle esn cy in cey e,
hakarete varıncaya sö z ,
yan gın a d ö n ıin c e y e bakış;
fırladı ağ zın kapısından
zek ân ın ateşi.
V e o karanlık g ecen in
d ip siz g ö lg e le r in d e
şim şek o lu p çakıverdi fikir
ru h u n fırtınasıyla.
Y ürüyüverdi dikenler
d izelerim in çiçeklerine.

44
DİZELER’DEN (RIMAS, 1887)
I

Şatafatlı bir kitapta ö rn ek o lsu n diye


işlem işler yetk in dizeleri:
B izans m ozaik leri, parlak
ve en d er m ineler,
za rif m ahfazası iyi işlenm iş m ü cev h erd en
parlak hayaller gibi;
pahalı k olyelere sıra sıra
d iziliveren sözcükler;
bir ritim tu ttu ru y o r hayaller
o g ü z e lim zin cird e,
altın teli g ib i d izeler
titreşiyor D o ğ u ’n u n incileri
yansıtarak gök k u şa ğ ın ın renklerini.
H e le bir bakın! B ulacaksınız bin telkaride
can yakıcı iğn eleri,
kan rengiyle
şavkıyan çerçeveleri.

47
II

S ev g ilim , geliy o r gece;


sallanıyor dallar,
k on u şu y o r kuru yapraklar
ö lü çiçeklerin diliyle.
A ç nilüfer a ğ zın ı,
söyle dilin dek i ilhamla:
anım sa o h o ş öyküyü
geçm iş serüvenlerden?

48
MAVÍ’DEN (AZUL, 1888-90)
BAHAR DEMLERİ

G üllerin ayı. U yaklarım g ö çü rü r ayağı


g e z e dolaşa, ulu orm an yo lu n a ,
d erlem eye bal ve k ok u ,
gon caverm iş çiçeklere d o ğ ru .
S ev g ili, g el. Şu büyük koru
m ab ed im izd ir bizim ; orada dalgalanır
ve savrulur o a ziz kokusu
sevdanın. Kuş havalanır
bir ağaçtan ö b ü r ü n e , ve selam lar
gü laçm ış, g ü z e l so rgu cu yla, uçar
sanki bir şafağa; ve m eşeler
sert, b o y lu , vakur m eşeler,
sen geçerk en hışım la
yeşil ve tiril yapraklarını titretirler,
ve dururlar el p en çe divan
bir kraliçe geçerm iş gibi.
A h , sevgilim benim ! Tatlı
bahar dem leri.

Bak, g ö zler in d e b en im gözlerim ;


ver rüzgâra g ö n ü l erini,
ve yıkasın dursun g ü n e ş, su
tö ren ve ışık toplarının ziyn etini.
V er ellerim e açarak
g ü l ve ipek ellerini,
g ü lü m se ki dudakların etsin aşikâr
ta ze , erguvan n em in i.
M ısra ok u r d ilin sana,
sen dinlersin b o zm a d a n n eşeni;
g elm iş yanm a sokulm aya
bir garip bü lb ü l m eğ er ki...

51
ve anlatm aya şol tarihini
gü ller, yıldızlar ve nilüferlerin,
duym ayacaksın n e e z g isin i, ne ayağını,
aşkım ı ve krallığım ı dahi,
duyacaksın şarkılarımı
dudaklarında o ta ğ kuran.
A h , sevgilim b enim ! T atlı
bahar d em leri.

O rada var bir berrak pınar


ki bir oyu k tan kaynar,
oynaşan ak nilüferlerin
çıplak yıkandıkları yerde.
G ülüşürler sabu n k ö p ü ğ ü g ib i,
patlarlar g e c e çiyi...
cam tozları arasında
ö v ü n ü r âşıkları
v e bilirler aşkın viranelerinde
bir eski kutu zam an
g ü z e l G rek d ilin ce
çiçeklerde belirir Pan.
U yaklarım da k o n d u rm u ştu m , ey sevgili
p ek görk em li bir sö zcü k
o dilin viraneliklerindeki
d izelerin cü m lelerin d en ;
o sö zc ü k d e m vurur sen d en
balı dudaklarından em erek ten ...
A h , sevgilim benim ! T atlı
bahar d em leri.

52
G iderler d ö n e n e n arıların
titrek küm elerind e
m u tlu bir ak ışıktan
altın bir kasırga misali;
ve yankılanır su ü stü n d e,
g eçer ışıltılar, incecik
cam dan kanatlarıyla
alkım lı Yusufçuklar.
D in le bak: Şakıyor A ğ u sto s b ö c e ğ i
orm anın sık yaprakları için d e,
aşk alm ıştır g ü n e şte n
ve altın tozları geçm iştir bir in ce elek ten .
N e fesi bir üfleyiş verir b ize
d ö llem e k için toprak anayı,
g ö n ü l tasındaki ruhla
ve çim en lerin kokusuyla.

G ö rd ü n m ü o yuvayı? K uşu g ö rd ü n mü?


İki oldular: D işi ve erkek.
D işisi ak sin eli,
erkekse kara tüylü.
H a n çeresin d e bir şakım a,
b eyaz ve titrek kanatları;
tırnaklarıysa vurur
ö p e n dudaklar m isali.
N e ilahi yuva. O kuş ki
kuluçkaya yatırır e z g iy i, ah, şairler!
evrensel lirden olm a
ve kuş sazın telin e vurur.
O a z iz, kutlu sıcak
patlatır tom urcukları.
A h , sevgilim benim ! Tatlı
bahar dem leri.

53
Zerafettir b e n im tatlı ilh am ım ,
bir G rek anforası yanım da taşıd ığım .
V e kaym aktaşından o y u lm u ş
O ışıltı kadehte
N ak sos şarabı d o ld u ru lm u ş;
şık, altın bir kadehtir,
inci kaplı kaidesi
şairlere yakışır;
ve içsinler diyedir.
A nafora’da durur D ia n a ,
sahici, m ağrur v e in c e u z u n
kutsal çıplaklığıyla
ve av sanatına yaraşırcasına.
Siterea V en ü sü
A d o n is’in yan ınd a gergin
o n a y ü z verm eyen okşayışlarıyla.
İstem em N a k so s’ın şarabını,
n e d e kaz b o y u n lu g ü z e l anforayı,
Kıbrıs kadehini d e ,
cakalı A d o n is su nsa b ile.
A şktan içm ek isterim ,
y alnız seni kızıl dudaklarından.
A h , sevgilim benim ! Tatlı
bahar dem leri.

54
VENÜS

K cdcrlendirirdi beni acılı anılarım o d u rg u n gecelerd e.


İnerdim d in gin lik ö z le m iy le ta zeliğ e ve su skun bahçeye
A b a n o z kaplı, ilahi ve altın bir yasem in misali
g ü z e lim V en ü s karanlık g ö k y ü z ü n d e ışıltıyla dikilirdi.

Sevdalı g ö n lü m e d o ğ a n bir kraliçesin.


B eklersin âşığını o ta ğ ın ın kub besi altında,
ya da, taşınarak om u zla rd a , o derin sırrınla g ezin irsin ,
zaferle taçlı ve ışıltılı, kurulm uş bir tahtırevana.

“A h , sarışın kraliçe!” - derdim on a - g ö n lü m açacak


k ozasın ı,
uçuracak k eleb eğ in i sen d en yana, ateş buseli dudakların
bir balede sü zü lü p alnında eriyen so lg u n ışığa,

durm am seni bir an bile sev m ek ten yıldızlarla sarhoş;


g eceley in tazelerk en hava sım sıcak atm osferi
uçurum lar için d en V en ü s sü zü y o rd u b en i.
WALT WHITMAN

D e m ir d en bir ü lk ed e yaşar u lu ihtiyar,


sarsılam az bir vatandaş g ib i, g ö z e tic i ve ermiştir.
O lim p ik çizg iler iki kaşının arasından akar,
buyuran ve m u zaffer cd â soylu esrikliğidir.

Bir aynaya b e n z e r e n g in g ö n lü ;
pelerinin altında y o r g u n , saygıd eğer om uzları:
V e em ektar bir arpla yıllanm ış m eşed en
yeni bir p ey g a m b er gib i söyler şarkısını.

K utsayıcılar, ü fleyen dir so n su z nefesiyle,


m üjdecisi g e le c e k g ü z e l günlerin.
Seslenir kartala: “ U ç! S ü zü l d e n izlere!”
ve “çalış! ya ğ ız bir işçi o lu n ca y a !”
B öyle yürüd ü b u şair ken di y o lu n d a
bir im paratorun m ağrur yü zü yle.

56
KUTSAL OLMAYAN DÜZYAZI ŞİİRLER
VE ÖBÜR ŞİİRLER’DEN
(PROSAS PROFANAS Y OTROS POEMAS, 1886-1901)
XXXIV. SONAT

Prenses ü z g ü n ... P rensesin nesi var?


İç çekişler yükseliyor g o n ca a ğ zın d a n ,
yitirm iş g ü lü şü n ü , yitirm iş sıcaklığım .
P renses bitkin altın tah tın da,
çıt çık m ıyor klavseninden
ve bir çiçek sarkıyor u n u tu lm u ş bir bardaktan.

Şehir parkında tavııskuşlarının zaferi,


lâ f ii gü za f, hanım der ki, n e bayağı şeyler,
ve kırm ızı elb isesiyle d ö rt d ö n er soytarı.
P renses ağlam az, prenses ü zü lm ez;
izler D o ğ u ’n un gök lerin d e
bir b ilin m ez diyarın, hayal ü lkesin in Y usufçuk kuşunu.

Ç in ya da H in t prensi m idir aklına dü şen;


ya da durm uş g ü m ü ş arabasında
g ö rm ey e m i çalışır g ö zlerin d ek i ışığın tatlılığını?
B elki d e adaların ve m is kokulu çiçeklerin kralıııdadır aklı,
elm asların görk em li ışıltısında belki
ya da o gururlu efen d id ek i H ü r m ü z ’ün incilerinde...?

A h , zavallı prenses, g o n ca ağızlı,


kırlangıç olm ak ister, k eleb ek o lm ak ,
ışıltılı kanatları o lsım , uçsun g ö k y ü z ü n d e ,
g ü n eşe yol alsın bir ışık h u zm esin in en parlak u cun dan,
selam lasın süsenleri baharın dizeleriyle,
ya da yitsin çırpıntılı d en izin üstü nd eki rüzgârda.

59
N ey le sin sarayı artık, g ü m ü ş örekeyi neylesin,
m u tlu lu k küresini ve so y su z soytarıyı,
sem aların g ö lü n d e y ü zen arzu kuğularını,
Ü z g ü n şim d i b ü tü n çiçekler avlu çiçeği için,
yasem inleri, K u zey ’in nilüferleri,
B atı’nın yıld ız çiçeğ i ve G iin e y ’in gülleri.

Zavallı mavi g ö z lü prensescik!


A ltınlarından bıkm ış, tü llerin d en sıkılm ış,
saray d e n ile n m erm er kafeste;
o görk em li kâşanede n ö b etçiler n ö b e t durıır,
yanısıra y ü z zen ci y ü z baltalıkargısıyla,
uyum ayan bir tazı ve dev gibi bir ejderha.

A h , kim salacak dışarıya bu pervaneyi, bu hapsolm tış


ip ck b öccğin i!
(P renses ü z g ü n . P renses b itk in .)
A h, altına b o ğ u lm u ş im g e , gül ve m ine!
Kim uçuracak Prensin g erçek ten yaşadığı yere
(P renses bitkin. P renses ü z g ü n .)
Şafaktan daha parlak, şubattan daha güzel!

S u s, sus Prenses - der g ü zelim peri ana


kanatlı atında varıyor yancağızına
daha g ö rm e d e n seni b ü yü lem iş bir yakışıklı atlı,
varıyor uzaklardan ö lü m ü n fatihi
dudaklarındaki sevdalı b uselerle seni yakmaya.

60
PAUL VERLAINE’İN ÖLÜM ÜNE İLAHİ

B abasın h em d e u sta sihre, üstatsın gök lerd ek i lire,


akla sezâ ü slu b u n u verdin yaban flüte
ve efsanevi saza;
Pansoylu! K endisi de P an, y o l gösterirsin davula ve tefe,
kederli g ö n lü n le sevd iğ in ulu m abed e
d o ğ ru g id en korolara!

Bırak örtsü n bahar çiçekleri m ezarını,


aşka gelip terlesin vahşi hayvanın som ağı
oradan geçersen eğer;
çift b o y n u zlu Pan d olaşsın hazin yöreyi,
ta ze N isan kankırm ızı güllerle b ezesin seni;
kessin yakut ve karanfiller...

Yuvalanm ak isterse m ezarın ın ü stü n e karga,


silinip atılsın o sefil k uşun çald ığı kara
tatlı, candan ezg isiy le
F ilo m ela ’nın h ü zü n lü kem iklerine serptiği,
g izli ib ad et ve çiçek sebili
gü lü ş ve öp ü şlerin tatlı ah engiyle.

61
Y onca sunsunlar yetişkin efsane kızları sana,
çiğ , şarap ve bal d ök ü lsü n m ezarına,
gözyaşları d eğ m esin ;
tom urcuk lansın orada asm a dalı, Sitcra’nın çiçekleri
ve d u yu lsu n kadınların belirsiz iç çekm eleri
altında o misali defnenin!

Ç ök erse kavalına bir ço b a n kayın ağacı altında,


adın g eçsin şarkıda, O sevda zam anlarında
Virjil’in d em vurduğu;
ve o adı d u y d u ğ u n d a bakire su perisi,
b o ğ u şsu n su halkalarıyla, taşıyarak arzu ve end işeyi,
korku ve ihtiras d o lu .

G eceley in , d a ğ d a , düşlerin o kara dağında


bir g ö lg e g e ç sin , garip ve devasa,
g ö lg e si hayalet Satir’in;
kederli K entaur u yd ursun yıldızları a h en gin e
ezgisin i o insan üstü flütün; ve heyb etiyle
o g ü z e le ürküntü versin.

62
V e akıp g eçsin yü ce dağd an at sürüsü
y u n su n sa f ay ulu m ezardan y ü z ü n ü ,
sen in şefk atin d en , ak ışığından;

ve seyre dalsın Satir uzak bir te p e d e


yükselen bir haçı ufku örtercesin e;
ve bir ihtişam haçtan yansıyan!
“TANRININ KULELERİ! ŞAİRLER!”

T anrının kuleleri! Şairler!


sonsuzluklara karşı dalgakıranlar,
sanki yaban gagalar,
sanki yalın doruklar,
zalim kasırgalara kafa tutarlar,
göklerin paratoneri olurlar!

Sihirli u m u t o g ü n ü duyursa da
vefasız S iren ’in ahenk taşında
canıyla vedalaşacağı.
U m u t e d in , u m u t ed elim hâlâ.

U m u t ed in hâlâ.
O vahşi kıpırtı şen şatır cdâsıyla
m iskin şiire d u y d u ğ u kinle
kuşaklar b oyu ip liğini çıkarıyor pazara.

64
HAYATIN VE UMUDUN ŞARKILARI,
KUĞULAR VE ÖBÜR ŞİİRLER’DEN
(CANTOS DE VIDA Y ESPERANZA, LOS CISNES
Y OTROS POEMAS, 1905)
HAYATIN VE U M U D U N ŞARKILARI

B e n d im , daha d ü n habersiz
m avi d iz e ve yalın şarkıdan,
g e c e m g e ç m e z d i b iilb ü lsü z,
sabahları g ü n iin tarlakuşu olan.

D ü şlere verm iştim sanki b ah çem i,


içi silm e gül ve yitik kuğular,
düşlerdi yine kum ruların sahib i,
on larındı gö lllerd e lirler ve sandallar;

kocam ış kalm ıştım o n sek izin ci yüzyılda,


H u g a ’ya esir, V erlaiııe’e ö z e n e n ,
küstah ve k o z m o p o littim , m o d ern d im old u k ça,
gittim bitip tü k e n m e z yanılsam alar p eşin d en .

67
T ırm an d ım acıyı ço cu k lu ğ u m d a n beri;
g e n ç liğ im ... g en ç liğ im b en im miydi?
G el g ö r ki hâlâ baştan çıkarır beni
gü llerdeki h ü z n ü n o h o ş kokusu.

G em siz taydır koşturan iç g ü d ü m ,


g e m siz tay, g e n ç liğ im in bindiği;
kuşakta hançer taşır, bâde içerim ,
d ü şm e z e lim d e n yin e de her ikisi.

B a h çem d e g ü z e l bir heykel g ö rd ü m ,


o y u lm ııştu m erm erd en ve canlı etten ;
kapılıverdi o n a g e n ç g ö n lü m ;
aklım ı, kalb im i, ruhum u feth ed en .

68
U ta n d ım d ü n ya karşısında;
b ö y le sessiz olm ak varm ış m eğer;
çıkm adım tatlı bahara
e z g i saati d eğ ilse eğ er...

A kşam alacalanm ış, çekilm iş el ayak,


vaktidir gu ru b u n ve usuldan öp ü şlerin ,
m adrigalin, b ü y ü n ü n saati çaldı çalacak,
“sana tap ıyoru m ”u n , “ ah” diye iç çekişlerin.

T atlı bir o y u n d u eskiden bunlar


billurun gizem li gam larından,
G rek P an’ın notalarıyla bir tekrar
ve bir d e m e t latin havalarından,

69
b esb elli keyifle ve dipdiri coşkuyla
erkek u ylu k lu , keçi toynaklı
alnında Satir’in iki b o y n u zu y la
an id en d o ğ m u ş bir heykel vardı.

G ongoravari H a m a set için d e


soylu kadınıyla b ü y ü led i b en i V erlaine,
b ö yle hem hal o ld u m kutsal iştiyak ile,
aşkın bir d u y g u ile insan g ö n lü n d e;

hep sıkın tı, h ep taşkınlık, sa f coşku


ve yaban güç; riyakâr o lm a d a n ,
d ü şm ed en k o m e d iy e , ed ebiyata takılm adan,
içten bir yürek k o y m u şsa m , k endim olarak.

70
K ızıştırm ıştı arzum u o fildişi kule;
tek isteğ im kapanm aktı içim e,
karanlıklardan u çurum b içtim k en d im e,
susadım g ö k y ü z ü n e , acıktım uzaya ord an yine.

T u z çekm iş bir sü n g er gib iyd im


d e n izin ö zsııy u n d a , tatlı ve nazikti
tıkabasa acı d o lu kalbim ,
çekm iş dünyayı, eti ve ceh en n em i.

Yine de şükreder T anrı’ya vicd a n ım ,


bu o lg u n halim çıkarır beni erm iş katına;
ne kadar yüklenirse varolu şu m ,
balını sunardı Sanat b ü tü n hırçınlığıyla.

71
K urtardım aklım ı o sefil d ü şü n celerd en ,
soylu sularda yıkandı ru h u m ,
usanm adı kalbim diyar diyar g e z m e k te n ,
giyin d im kutsal orm an ın ı ezg in in .

A lı, kutsal orm an! A h o derin belirti


ilahi bir yürek ten g elen !
A lı o bereket çeşm esi,
ö z ü n d e kaderi y e n e n erdem !

E şsiz orm anı karm aşık g e r ç e ğ in ,


orada yanar ve yaşar te n ve fizik uçar;
zina esnası u ta n m a z Satir’in ,
m aviyle sarhoşlaşm ış F ilo m ela atar tutar.

72
D ü ş incisi ve aşkın m ü z iğ i
g ö b e ğ in d e yeşil d efn e çiçeğ in in
in cecik H ip sip ila em er gü lleri,
bir sap sıkıştırm ıştır Faun arasına dişlerinin.

Tanrı bile gid er k ösn ü yü p dişinin ardısıra,


çıkıverir P an ’ın kavalı çam urdan;
s o n su z hayat bırakır tohu m larını toprağa,
yüce Birlik’in ezg isid ir tom u rcuk lan an.

Ç ıplak olm alı ruh oraya g ird iğ in d e,


titrem eli arzuyla kutsal h eyecan için d e,
yaralayıcı k en ger ve sivri diken ü stü n d e;
d üş görü r, titreşir ve şakır b ö y lece.

73
H a yat, ışık ve g erçek , arzun un bu üç ateşi
so n su z a kadar yakar gön ülleri;
dile gelir s a f sanat bir H ıristiyan gibi
Ego sum et verita s e t vita!

K ördür ışık ve bir m u am m ad ır hayat,


karanlıklar için d e erişilm ez hakikat;
verm ez asla sırlarını k etu m m arifet,
ve o eşsiz sır ısırır g ö lg e le r e saklanarak.

B öyle iç te n o lu n u r , b öyle kudretli;


b ö y le yalın o lu n u r, y ıld ız gib i parlak:
O n d a n akan billurdur sesi,
bir su kaynağında ruhu fısıldayarak.

74
B uydu işte am acım , sa f ruhtan
kendi yıld ızın ı yapm ak, çınıltılı bir kaynak,
delirip tan yerin d en ve sö k en şafaktan
ed eb iyatın olan ca şid d etin e yaslanarak.

M avi tanyerin den alır b içem in i,


ilham ını ilahi esrim elerd en ,
pu slu ve u sul bir ses kavalının tek ü flediği
ve şafak, g ü n eşin o ğ lu lirim deki tellerden .

Bir oyu k açtı vurdukça kaya;


vurdukça sivrildi o k hışım la.
K ayanın açtığı oyu k b u lu ştu dalgalarla
ve d u y u şu n oku karışıverdi rüzgâra.

G ü çlü ve d in g in olm ad aym ış erdem ;


her şeyi saran bir g ö n ü l ateşiyle;
k ine ve ö lü m e galip g e le n ,
B e le n ’e d o ğ r u ... g eçiy o r kervan!

75
TROPİK AKŞAMI

Gri ve h ü z ü n lü bir akşamdır.


G örürsü n kadife d e n iz i,
görü rsü n ki ağrım aktadır
g ö k y ü z ü n ü n derinlikleri.

Yükselir uçurum lardan


acılı iniltiler ve çınlar.
Bir dalga vardır ağlayan
şarkı sö y le d iğ in d e rüzgâr.

Selam lar sisten kem anlar


ö lü p g id e n g ü n eşi.
İlahi söyler ak köpükler:
D a v u t p ey g a m b er m ezam iri.

T u h a f bir sen fo n i çalar


ufkun b orazan ı,
titreşir dağlar
d u yu n ca bu sedayı.

K eşke g ö rm esey d im bunları...


Safı gürü ltü olsaydılar,
rüzgâra k orkunç bir aslanı
arm ağan g ib i sunsaydılar.

76
BAHARDA HAZAN ŞARKISI

G en çlik , ah ilahi h a zin e,


gid ersin d ö n m e m e k üzere!
A ğlam ak ister, ağlayam am b a zen ...
B azen d e ağlarım hiç iste m e d e n ...

K im ler yer bu lm ad ı ki
k albim in kutlu tarihinde.
Bir kız vardı, bu dertli
ve acılı d ünya için d e.

Şafağın saflığıyla bakardı;


bir çiçek olu rd u g ü lü m se d iğ in d e .
G ece ve acı elin d en çıkm ış saçları
g ö lg e le r in k o y u ren g in d e.

77
O zam anlar ço cu k gibi u tan gaçtım .
Bir kadındı o tü m d oğasıyla,
pahalı bir kürk gib i geld i o n a aşkım ,
o S a lo m e ve H e r o d ia s’tım .

G en çlik , ah ilahi h a zin e,


gidersin d ö n m e m e k üzere!
A ğlam ak ister, ağlayam am b a zen ...
B azen d e ağlarım hiç iste m e d e n ...

D aha d u y g u lu y d u İkincisi,
eğlcrd i g ö n lü m ü o d ilb az,
ö y lesin e sev ecen d i ki,
o n u n gibisi bir daha bu lu n m az.

78
A m a o yoru cu şefkati
d ön ü şü verd i korkunç bir tutkuya.
İsterik biri olu v erd i,
varla yok arası bluzlar sırtında.

D ü şlerim e girer hâlâ sarılm ası,


sanki bir güvercin yavrusuna k uğıırıır...
A m a öld ü rd ü o küçük, perişan yavruyu
ışıktan ve sadakatten m ahrum bırakıp.

G en çlik , ah ilahi h a zin e,


gidersin d ö n m e m e k üzere!
A ğlam ak ister, ağlayam am b a zen ...
B azen de ağlarım hiç iste m e d e n ...

79
A m a o nafile yıllara rağm en
so n b u lm ad ı aşka su su zlu ğ u m ;
ak d ü şm ü ş saçlarım la h ep b en
b ahçedeki gü llere yakın d urd u m .

G en çlik , ah, ilahi h a zin e,


gidersin d ö n m e m e k üzere!
A ğlam ak ister, ağlayam am b a zen ...
B azen d e ağlarım hiç iste m e d e n ...

B ö y le ce altın bir şafağa sahip o ld u m ben!

80
SALYANGOZ

Antonio M achado’ya

P ek zarif incilerle b ezeli


so m altından bir sa ly a n g o z b u ld u m plajda;
d eğ m iş o n a A vrupa’nın ilahi elleri
kesiştiğin d e dalgalar tanrısal b o ğ a ü stü n d e.

Ü fle y in c e salyan goza g ö tü rü p dudaklarım a


d evin d i şö y le bir d e n iz kızlarının yankısıyla,
kulak verince onlara, m avi m ad en ocaklarının
g izli d efin esin i anlattılar fısıltıyla.

B ö y lec e b u ld u b eni acı rüzgârların tu zu


şişm iş yelk en lerin d e d em ir alm ış A rgos gem isin in
aşka g e ld iğ in d e yıldızlar alem i Jason ’u n düşlerinde;

bir sö y len ti d u yu y o ru m d e n iz d e n ve b ilin m eyen bir h ece


ve derin dalgalarıyla bir rüzgâr kabarıyor içim d e...
(G itg id e beliriyor saly a n g o zu n yüreğ i.)

81
GRİ MAJÖR SENFONİ

D e n iz cıvalı, u çsu z bir cam gibi


yansıtır levhasını çin k o bir g ö k y ü zü n ü n ;
uzak kuş sürüleri kirletir
cilalı tabanını so lg u n grisinin.

G ü n eş toparlak ve
d o n u k bir vitray gib i
hasta adım ıyla yürür d oruğa;
d in len ir g ö lg e d e d e n iz rüzgârı
yastığıdır kara tro m p eti.

K urşuni karnının dalgaları salınır


iskelenin altında in lcrccsinc.
D ü şü n ü r o d e n iz c i, K af diyarının,
uzak sisli bir ülkenin sahillerini
halatın ü stü n d e o tu rm u ş, tüttürürken p ip osu n u .

82
Şu ihtiyar d e n iz kurdu. K avurm uş y ü z ü n ü
B rezilya g ü n eşin in yalaz ışınları;
görm ü şler içerken bir şişe cinini
Ç in d en izlerin in yaban tayfunları.

İ y o t ve g ü h erçiled en k ö tü kokan köp ü k


tanır ö te d e n beri kırm ızı b u rn u n u ,
kıvırcık saçlarını, atletik pazularını,
yelken b e zin d e n k ep in i, pam uklu y eleğ in i.

T ü tü n d e n çıkan d u m an b u lu tu n u n ortasında
g örü r o ihtiyar uzakları, sisli diyarı,
sıcak ve altuni bir akşam
yelkenleri salınm ış çektirgeyle çıktığı.

83
T rop ik siestası. U y u r d e n iz kurdu.
V e sarıp sarmalar o n u grinin tü m tonları.
Sanki yum u şak d ev irisi bir g ö lg e kalem i
siler u fu ğ u n kavisli çizgisin i.

T ro p ik siestası. İhtiyar a ğ u sto sb ö c e ğ i


d en er b o ğ u k sesli, em ek tar gitarını
ve ses verir çekirge tek d ü ze bir so lo d a n ö n c e
k em an ın tek teli ü zerin d e.

84
G ÜZDEN KALAN

B iliyorum birileri çıkıp: Ş im d i niye


sö y le m e z şarkısını bildirin, o e z g ili taşkınlıkla? diyesi.
O nlar görm eyen lerd ir saatin derin eserin i,
dakikanın em e ğ in i v e sen en in m u cizesin i.

B en , zavallı ağaç, m eyvaya g e b e , m e lte m e sevdalı,


Serpilm eye d u rd u ğ u m d a , bir g iz e m ve tatlılık yüklü;
g eçiy o r m ad em dipdiri g ü lü m se m e n in zam anı:
V erin fırtınaya sürüklesin g ö n lü m ü !

85
YOK ÖLÜME ÇARE

T alihlidir ağaç, z o r ulaşır o n a duygular,


can d u y g u d a n y o k su n lu ğ u sertleştirir taşı,
yoksa ne bilinçli yaşam dan e n g in sancı,
ne can taşım aktan daha büyü k bir acı var.

V arolm ak, ö y le h ab ersiz ve m en zilsiz;


bir kaygı sad ece varım d iy e, ve ö n ü hep d e h şe t...
ve yarın ö le c e k sin , yin e m ecalsiz,
n eye yarar yaşam la g ö lg e le r le ü zü lm ek .

B ilem ey iz , olsa o lsa bir veh im d ir bizi saran


ve ettir du yu m san an taze salkım larından,
bir m ezardır kasvetli kollarıyla b aşım ızda duran,
ne biliriz n eresidir g ittiğ im iz ,
n e g elişim iz h an g i diyardan?

86
GEZGİN ŞARKI’DAN (EL CANTO ERRANTE, 1907)
VAY Kİ!

B urada, latin d e n iz in kıyısında,


d o sd o ğ r u k on u şa ca ğ ım ,
T ü n e m işim bir taşa, zey tin ve şarapla,
b en ve kocam ışlığım .

A h , ne yaşlıyım , ulu tanrım !


ah, ne yaşlıyım b en !...
N e r d e n gelir b en im şarkım?
Ya nereye gid erim b ö y le ben?

K en d im i tanım ak var ya,


m al o lm u ştu r bana
n ice u çu ru m anına,
nasıl biriyim , h an gi zam anda?

H e p bu latin aydınlık,
bana kör kuyulardan
çıkışı g ö steren ışık,
b en d im o b en olm ayan.

89
Başım g ö ğ e erercesin e m u tlu ,
bilirim sahip o ld u ğ u m u
rüzgârın sırlarına artık,
h em to p ra ğ ın , h em d e n iz in ...

K alm ış gib i çö ller için d e


bastım feryadı;
bakınca ö lg iin le şe n g ü n eşe
koyverdim gözyaşlarım ı.

90
NOKTÜRN

S iz kulak dayayanlar g e c e n in kalbine,


h a fif bir pırıltı, yeri belirsiz bir seda,
bir kapı ö rtü lü şii, bir araba gü rü ltü sü ö te d e ,
bunlardır d u y d u ğ u n u z am ansız uykusuzluk ta.

O esrarlı sessizlik d em lerin d e,


u n u tu lm u ş h ü crelerin d en çıktığı zam an,
ö lü ler saatind e, el ayak çek ild iğ in d e,
bu acılı, d o ğ u r g a n d izeler d ök ü lü r o lm u ş dudaklarınızdan!...

B oşaltırım onlara acılarım ı bir v a zo gibi;


bayram ların h ü z n ü , yü reğ im in sızısı,
çiçek sarhoşlam ası, ru h u m u n acı ö zlem i
b ah tsız afetler ve u zak anılardan kalanı.

V arlığım da y o k lu ğ u n belli ki keder,


h ep sultanlık kârıdır yağm aya v erd iğ im ,
ân olu r akla hiç d o ğ m a d ığ ım düşer,
o ld u m olası zaten rüya a lem in d eyim .

D erin sessizliğ in ortasına n e varsa g id e n ,


yeryüzü hayallerinin bastığı karanlıkta,
bir yankıdır d ün yanın kalb ind en g elen
b en im şu zavallı kalbim i parçalayıp, sarsmaya.

91
GÜZ ŞİİRİ VE ÖBÜR ŞİİRLER DEN
(POEMA DE OTOÑO Y OTROS POEMAS, 1910)
GUZ d iz e l e r i

H o ş bir koku alır sana d ü ştü ğ ü n d e g ö n lü m ;


ö y le tatlıdır ki bakışın, işler derinlere.
T anırsın dudaklarında m u tlu lu ğ u n u yery ü zü n ü n ,
k ö p ü ğ ü n ü n aklığıdır ayaklarının d ib in d e.

G eçip g id en sevdanın g ü z e lliğ i ne kadar kısa,


sunar aynı yazgıyı n eşeye ve kedere de.
Bir saat ö n c e bir ad kazıd ım kara;
bir dakika ö n c e yazd ım aşkım ı kum ü stün e.

Sarı yapraklar düşer kayın koru su nd a,


pek ço k âşığın çift çift d olaştığı.
V e hayali bir şarap kalır g ü z ü n kupasında
sen in g ü llerin in , baharın yapraklarının d ö k ü ld ü ğ ü .
AKŞAM EYYAMI

G eçip g itti ya siesta


G ü n b atısı’nın saati yaklaşm akta,
bir serinlik yayıldı ortalığa
T rop ik g ü n e şin in kavu rdu ğu kıyıda.
T atlı bir heyecan var d e n iz rüzgârında,
tu tu şm u ş bir koru Batı taraflarında
m o r bir alevin ışıltısıyla.

O k u n ak sız bir yazı bırakır


kum ü stü n d e y e n g e ç izleri.
Basıldıkça çıtırdayan bir halı serilir
d e n iz kabuklarından, p em b e altın h iizm eli,
d e n iz yıld ızı kırıntıları ve m inik salyangozlardan,
o n a ğm eli kıyıda.

O rtaya çık tığın d a V en ü s tü m ışıltısıyla,


ilahi akşam ın o y ü ce sevgisi
çınlayan dalgalardadır d erim ,
lir seslerin d e, d e n iz kızlarının şarkılarında belki.
Bir sabah yıldızı daha g ö n lü m d e ,
yanıyor o da V en ü s m isali.

96
ARJANTİN ŞARKISI VE ÖBÜR ŞİİRLER DEN
(CANTOA LA ARGENTINAY OTROS
POEMAS, 1914)
EKMEĞİMİZİN SAHİBİ

B abam ızsın se n , o yü ce ve ezeli


hünerini o m odernlerin
hayranlıkla seyrettiği
alçak gön ü llü efen d im izsin .
D u n ır su perisi eski pınar başında,
bir şeyler vardır beyazlığın d a,
so lu k alan ya da kaskatı kalan,
h oş bir koku taşır sarılışında.
Bir görm eli o canlı çiçeği
ya da salm an h eyk elciğ i,
sanki g ü ld e n , kardan kesilm iştir,
b ize ruh ve aşk verir.
T opraktır ek m eğ im izin sahibi,
g ö lg e le n m iş evrenle,
adı çıkm ış yü celere,
daha neler neler var için d e,
G ül artık b izim de y ü zü m ü ze
hayallerin ve şarkılarınla şen saltanatından,
d ö n artık azg ın kadınlar sürüsünü n
kirlettiği bahçelere.
Bir keder alır beni hep yaşadıkça,
ö n ü m d e açılıverdikçe kırların,
kâh g ö k y ü zü n ü n ulu b oyn uzların dayım ,
kâh yerde ayacıklarında bir o ğ la ğ ın .
R itm in i ver b iz e , ö lç ü ve ayak ver
uym ak için aşk çığıran şarkına,
saygındır aşk sen in kavalından çıkarsa,
her sabah b izim aşkım ızı çalarsa.
Aşk kırgınlıklarıdır ruhun azabı
sen in k oyn u n d a g eçerek k en d im izd en ,
varsa eğ er çek m ey en aşk ıstırabı
bağışlanm ayı b ek lem esin hiç sen d en .

99
ALTIN DİZE

U za n ıp yattım b u g ü n sa f bir tazen in yaııcağızına


b eyaz bir ok yan u su n kıyısına uzanırcasına,
yanan bir yıld ızın m erk ezin de
rahvan uzayda.

U zaklardan bakan o yeşil g ö zlerin d e


ağar ışıklar su buharı g ib i,
ışıltılar ve cczb ed ici kıpırtılar
dipdiri bcd'eninde.

G ö ğ sü n bir ateşte birleşen iki ad sanki


kaynaştırm ış iki uyanan divan,
iki ırmak gelir ayaklarınla,
gürül gürül ve arınm ış.

D o lu d o lu g eçm iş altın bir m evsim


b ed en in in en lem ve boylam larında,
d ö k ü lm ü ş m eyvalarla d o lu
ve yıkıcı bir g izle.

100
GEÇ VE U N U T

Bu benim belam: Düşlemek

Seyyah o lu p da b ilin m ez diyarlarda


y o lu n d a daha g ö k ç e bir y o l bu luru m sanm a;
y a zg ım , ey seyyah, sen in d e yazgın sa,
b u lu n u r m u elin d en tu tan b en d en başka?!
B ilm elisin ki hiçbir zam an varam ayacaksın m en zile;
taşırsın seni kem iren ö lü m ü ta için d e,
bir kurt gib i insani cev h erin d e...,
insani ve kutsal cevherinde!
D ev a m e t sük ûn etle! A h , yollara hüküm lü!
g ö rsen d e pek ırak d ü ştü ğ ü n ü
d ü şled iğ in o b ilin m ez ü lk en in ...
V e bir beladır d ü şlem ek . G eç ve u n u t,
dalar kalırsan dü şlerin e bir kere, dalar kalırsın
g itg id e solan ö m ü r ateşine.

101
H Ü ZÜN LE, DERİN HÜZÜNLE...

Bir g ü n h ü zü n d o lm u ş akıyordum b en
su m isali bir ç e şm e d e n .

T atlıydı g e c e , A rjantinliydi. A ğlıyord u .


İçini çekiyor. H ıçk ırıyordu .
V e şafak, kuvars ren gi d o n u k lu ğ u
g ize m li bir sanatçının gözyaşıyla b u ğ u lu ...

B en d im o san atçı, sırrı için e g ö m ü lü ,


çeşm en in suyu d olan ırk en g ö n lü m ü .

102
BAŞTAN ÇIKMALAR

T arifsiz acılar g ö r e n g ö z le r im ,
bahtım gib i karalar bağladılar;
İsa’dan beri çile çek erim ,
h ü zü n lü d ü r ru hu m ö le n e kadar.

K im i günahkâr, kim i inan m ış,


kim i d in değiştirip kâfir;
İsa’dan beri çile çekerim ,
h ü zü n lü d ü r ruhum ö le n e kadar.

B en d en d ir, ah, bu n açiz varlıktan d oğ a r


zavallı ru h u m u n ezgileri.
İsa’dan beri çile çek erim ,
h ü zü n lü d ü r ruh um ö le n e kadar.

103
úfx .J İ
x fy u ï: / l
L C **-' K¿
A A *M ** < W /^

V
/j.MC*- C, *****
u tAi.-tt*, ^ \ \
ân .
■JJ f- * ¿ r r - ~ y I
C o ufr H « ' '» /J ^ “ , J. 5
u d ^ f U İ M » / » ; f

H tf, „ M < x - \ *

¡ ! ¿ 2 ~ ^ ' ; J k í^ - & ~ £ ~ s T k

R . D a rio 'n u n e ly a z ıs ıy la bir şiiri


EK
Bir h ü sn ü h at isterdim kufiden
E zgili bir d ize yazm ak için sana, ip eğ in d en
V e altınından D o ğ ıı’n ım , zarafetinden A sya’nın ve
g ö rk em in d en ,
Bağdat ya da Şiraz’ııı on urlu dudaklarından sü zü len .
O rtaçağ keşi İlerine ait bir yazı ya da
B üyük harfleri dua veya ayinden alınm a,
M avi zem in li m inyatürler, altın rengi ve cflatuni,
M an zu m eler d ü zm ek için sana, arsız şair işi,
O nuruna bakirenin - o lm azsa - kanlı canlı tcııe çizili,
G ül g ü l o lm u ş, tiril tiril, d u y g u yüklü.
D e se m ki dişi bir ıneyva, ü zü m veya allanm ış elm a
K utsadığım o arsız m anzum larım da;
H e m pek cılızdır b en im h ü sn ü h a tım , belki kaba saba:
Al koru istersen o n u , ki b en zer sinek ayacıklarına.

1887

107
Âşık d e ğ ilse n e ğ e r , bırak kapını çalsın aşk,
âlem d e d iğ in ağrıtacak
sen g itd k ç e , d ip siz olacak,
m u tlu lu k ve k eder aynı zam anda vuracak.

S ö z ü n ö z ü : Bir u çu ru m d u r aşk,
g ö lg e ve ışık, şiir ve m a n zu m ,
orda n ice n e sn en in su reti, m ah zu n
ve aynı zam an d a n eşeli yansıyacak.

Sefalettir o , d eh şettir tarifsiz,


fakat o n s u z yaşam ak da im kânsız.

1888

108
NOTLAR

Sayfa

9 Ruben Dario'nun doğduğu Metapa, bu gün Ciudad Dario


(Dario Şehri) olmuştur.

10 Orta-Amerika’nın birliği, cumhuriyet ve demokrasi


düşüncesinin kökleri 18. yüzyılın sonlarına dayanır. Bu
düşünce ve mücadelenin en büyük ismi hiç kuşkusuz ki
Simon Bolivar’dır.
“Mio Cid” Kastilya dilinde yazılmış, günümüze kadar
ulaşan ilk epik şiirdir. Eserin kahramanı “Cid Compeador”
veya Mio Cid’in adıyla anılmaktadır. İspanyollar’ın milli
kahramanı olan, soylu Rodrigo Diaz de Vivar (Cid),
Endülüs Arapları’ndan pek çok şehri savaşarak kurtarır.
Dürüst ve cesur bir kişiliğe sahip olan Cid, kimi zaman
müslümanlarla birlikte, ahlâksız bulduğu Hıristiyan
beyliklerine karşı da savaşmıştır. Bu özelliklerinden
dolayı müslümanlar ona “Seyyld” adını vermişlerdir. Bu
ad Kastilya diline “Cid” olarak yerleşmiştir.
Mio Cid Destanı gerçeğe uygun olup, üç bölüm halinde
3730 dizeden oluşmaktadır.

11 İspanya’da romantizm tam olarak 1835 yılından sonra


egemen olmuştur. Bu tarih, VII. Fernando’nun
baskısından Fransa’ya kaçan liberallerin dönmesine
rastlar. Liberaller Fransız romantizminin etkisini
taşıyorlardı.

109
Espronceda José de: (1810-1842) Romantik İspanyol
şairi ve monarşi karşıtı eylemci. Son derece serüven dolu
bir yaşamı oldu. Henüz 7 yaşında iken krallık rejimine
karşı örgüt kurduğu söylenir. 14 yaşında tutuklanmış;
ömrü hep sürgünlerde geçmiştir.
Zorrilla, Jose : (1817-1893) Lirik şair ve oyun yazarı.
Yazdığı oyunlar ve şiirler döneminin popüler olmuş
eserleridir. Eski İspanyol halk qnlati geleneğini
yorumladı.
Neoklasik dönem: V. Felipe’nin 1701 yılında kral
olmasıyla, Fransız asıllı bir hanedan İspanya’yı
yönetmeye başlamıştır. Böylece geleneksel yaşamda
Fransız tarzı benimsenmeye başlamıştır... Edebiyatta ise
gerçeğe uygunluk, akılcılık, evrensellik ve toplumun
eğitimini gözeten bir tarz benimsenmiştir.
Quintana Manuel José: (1772-1857) Romantizm ve neo­
klasik dönemin büyük şairi ve düzyazı ustası.
Bécquer, Gustavo Adolfo: (1820-1870) Geç romantik
dönemin büyük İspanyol şairi. İspanyol eleştirmenler onu
modern İspanyol şiirinin başı olarak değerlendirirler.
José Maria de Heredia: (1842-1905) Küba’nın dünyaca
üne sahip ilk büyük şairi. Modern parnasyen şiirin
öncülerinden.
Coppee, François: (1842-1908) Fransız şair ve oyun
yazarı.
Mendes, Catulle: Modern parnasyen şiirin öncülerinden.
Önemli bir estet.
Gavidia Francisco: (1863-?) El Salvadorlu romantik şair.
Gazeteci, tarihçi ve politikacı. Dönemin yabancı
edebiyatlar uzmanı.

Abrojo: Dikenli engel anlamına gelen bu sözcük bir şiir


tarzının da adıdır. Bu çalışmada "Taşlamalar” karşılığı
uygun görülmüştür.
Campoamor, Ramon de: (1824-1901) Romantik İspanyol
şairi.
14 Kastilyanca, yaygın adıyla İspanyolca, halkın konuştuğu
Latinceden türemiştir. Yerel diller ve istilalar nedeniyle
başka dillerle karışmıştır. Kastilyancaya Arapçadan sayısız
sözcük geçmiştir.

15 Estrada, Domingo: (1850-1901) GuatemalalI romantik şair.


Lugones Leopoldo: (1874-1938) Arjantinli modernist şair ve
gazeteci. Sosyalist olarak tanınmış, fakat daha sonraları
nasyonalizme varan ideolojik bir çizgisi olmuştur. Jorge Luis
Borges’in esinlendiği bir şairdir.

16 Bartolome de las Casas: (1474-1566) Yerlilerin piskoposu


olarak anılır. Özgürleştirdiği yerlilerle ortaklaşmacı bir
ekonomik-sosyal düzen kurmuştur. Ahlâkçı bir denemecidir.

20 Chacano, Jose Santos: (1875-1934) Perulu modernist


devrimci şair. Yerlileşmenin öncüsü olarak mundonovismo
akımının kurucusu olmuştur. Fırtınalı bir yaşamı oldu. Bir
eleştirmeni öldüren Chacano, Şili’nin Santiago şehrinde
öldürüldü.

25 10 Haziran 1881'de Leon’da yayımlanmıştır.

26 Eylül 1885.

61 Filomela: Şiirde "bülbül”.

62 Kentaur. Mitolojide insan başlı, at biçimindeki yaratık.

70 Gongora Luis de: (1561-1625) Kordobalı şair. “Altın Çağ”


(Siglo de Oro) diye bilinen İspanyol şiiri döneminin ilk büyük
şairi. İtalyan tarzını, Galiçya tarzıyla birleştirmiştir. Popüler
ritimler yaratmıştır. Dario onun süslü dilinden etkilenmiştir.
Kendi adından gelen Gongorismo’nun kurucusudur. Barok
şiir İspanya’ya onunla birlikte girmiştir. Aşırı benzetmeler,
yeni sözcük türetimi, sözcüklerin ışık, renk ve müzik etkisi
yaratan özelliklerinin keşfi bu dönemin özellikleridir.

111
73 Hipsipila: Gökbilimde 587. yıldız.
Faun: Mitolojide yarısı keçi, yarısı insan tanrı.

74 Ego sum et veritas et vita: Benim hem hakikat hem


yaşam.

81 Machado, Antonio: (1875-1939) Sevilla’da doğmasına


karşılık, Endülüs bölgesini değil, Kastilya’yı yazmıştır. İlk
şiir kitabında modernismonun etkisinde kaldı. Paris’te
Rubén Darío ile tanışmış, ilk şiir kitabını daha
basılmadan ona okumuştur.
Jason: Argonotlar’ın başı.

103 Bu şiirin altındaki tarih 1916'dır.

107-108 Dario’nun kitaplarına girmemiş olan bu iki şiir,


İspanya’nın Albacete kentinde yayımlanan Barcarola adlı
edebiyat dergisinin Şubat 1994 sayısından çevrilmiştir.

A.Ö.

112
RUBEN DARIO’NUN
KISA YAŞAMÖYKÜSÜ

1867 18 Ocak’ta Metapa’da doğdu.

1874 Leon şehrinde anneannesinin yanında okula başladı.

1877 İlk şiirlerini yazmaya başladı.

1879 Şiirleri yayımlandı ve eleştirmenlerden ilk


değerlendirmeleri aldı.

1881-1883 Liberal politikanın savunucusu olarak Kilise’ye ve


despotluğa karşı pek çok şiir kaleme aldı.

1882 Managua’daki Doğu Enstitüsü’nü bitirdi. Yine aynı yıl


gazetecilik yapmak üzere El Salvador’a gitti. Orada en büyük
dostu Francisco Gavidia ile tanıştı.

1883 Ünü başkent Managua’daki edebiyat çevrelerine yayıldı.

1884 Şili ile Peru arasında savaş çıktı. Dario ilk yurtseverlik
şiirini büyük sempati beslediği Şili için yazdı.

1885 Nikaragua Ulusal Basımevi’ne şiirlerinden bir seçmeyi


Epistolas y poemas (Risaleler ve Şiirler) adıyla teslim etti. Bu
seçme hemen basılmış olmasına rağmen, ancak 1888 yılında
Dario Şili’de bulunurken okurlara sunulacaktır.

113
1886 Yine gazetecilik yapmak üzere Şili’ye gitti. İlk önemli
kitabı olan Maviyi burada yayımladı.

1889 Şili’den ayrıldı.

1892 Kosta Rika’da bulunduğu sırada Amerika’nın keşfi


törenlerine katılmak üzere seçilen bir delegasyonda yer alarak
Ispanya’ya ilk yolculuğunu yaptı.

1893-1898 Buenos Aires’de konsolos olarak çalıştı. Buradan


çıkan “La Nation” gazetesinin muhabiri olarak Avrupa’ya gitti.
Paris ve Majorka’da kaldı.

1898-1901 İspanya ve Fransa’da Hayatın ve Umudun


Şarkıları'ndaki şiirleri yayımlattı. Yine bu yıllar arasında İtalya,
İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Afrika’ya
ziyaretlerde bulundu.

1906 Birkaç ay Amerika’da yaşadı. Yine aynı yıl içinde


Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan Pan-Amerikan
Kongresi’nde Nikaragua’yı temsil etti.

1907 Gezgin Şarkı adlı kitabını yayımlattı. Bu yılın sonunda


Nikaragua'ya döndü.

1908 Nikaragua’da yaşarken devlet başkanı tarafından


Madrit’e Nikaragua konsolosu olarak tayin edildi. Bu görevini
1910 yılına dek sürdürdü.

1909 İzlenimlerini kaleme aldığı El viaje Nicaragua y tropical


Intermezzo (Nikaragua’ya Seyahat ve Tropikal Intermezzo) adlı
kitabını yayımladı.

1910 Yine Paris günleri... Dario aynı yıl, Meksika ve Küba


üzerinden tekrar Paris’e döndüğü bir seyahat yaptı. Güz
Şiirleri’ni yayımladı.

114
1912 Bu seferki gezi turu Paris-Buenos Aires-Paris oldu.

1914 Paris’ten Barcelona, oradan New York’a, buradan da


Guetemala’ya gitti. I. Dünya Savaşı başlayınca hasta ve çok
yoksul bir durumda Nikaragua’ya döndü. Konferanslar vermek
üzere Amerika’ya gitti. Burada zatürreye yakalandı.

1916 6 Şubat’ta “memleketim” dediği Leon’da öldü.


ŞİİR ADLARI DİZİNİ

Akşam Eyyamı 96
Altın Dize 100

Bahar Demleri 51
Baharda Hazan Şarkısı 77
Baştan Çıkmalar 103

Ekmeğimizin Sahibi 99

Geç ve Unut 101


Gri Majör Senfoni 82
Güz Dizeleri 95
Güzde Kalan 85

Hayatın ve Umudun Şarkıları 67


Hüzünle, Denn Hüzünle 102
Hüzünlü Dizeler 2G

Noktürn 91

XXXIV. Sonat 59

Öndeyiş 30

Paul Verlaine :n Giumune ilahı :A


Salyangoz 81
“Sotto Voce” 25

Tropik Akşamı 76

Vay ki 89
Venüs 55

Walt Whitman 56

Yok Ölüme Çare 86


İLK DİZE DİZİNİ

Ah, ilham, altın perde ve tınlayan tel 28


Akıldan yanayım, tanrıtanımazım 41
Âşığım solgun yüzlere 40
Âşık değilsen eğer, bırak kapını çalsın aşk 108

Babamızsın sen, o yüce ve ezeli 99


Babasın hem de usta sihre, üstatsın göklerdeki lire
Bendim daha dün habersiz 67
Biliyorum birileri çıkıp: Şimdi niye 85
Bir gün hüzün dolmuş akıyorum ben 102
Bir hüsnühat isterdim kûfiden 107
Böyle usul bir dilde kalırım, aşkım benim 25
Burada, latin denizin kıyısında 89

Demirden bir ülkede yaşar ulu ihtiyar 56


Deniz cıvalı, uçsuz bir cam gibi 82

Evet, yazdım ben bu Taşlamaları 30

Geçip gitti ya siesta 96


Gençlik, ah ilahi hazine 77
Gördüm işte, şu aşk meselesinde 26
Gri ve hüzünlü bir akşamdır 76
Güllerin ayı. Uyakların göçürür ayağı 51

Her kim olursa caddelere 39


Hoş bir koku alır sana düştüğünde gönlüm 95
Hoş kokulu bir dükkânda 33
İri, şahane gözleriyle 38

Kederlendirirdi beni acılı anılarım o durgun gecelerde 55


Koyardı o şair dizelerine 35

Nasıl tarif edersiniz, sevgili dostum 32


Ne acılar çekti o fakir 36
Neler oldu böyle? Tat vermiyor 44

O acılı günler 31

Öperken delice bir hırsla 42

Pek zarif incilerle bezeli 81


Prenses üzgün... Prensesin nesi var 59

Ruhumda yağ dolu bir mihrabın 27

Salla, salla güzel kız- 34


Şatafatlı bir kitapta örnek olsun diye 47
Seyyah olup da bilinmez diyarlarda 101
Sevgilim geliyor gece 48
Siz kulak dayayanlar gecenin kalbine 91

Talihlidir ağaç, zor ulaşır ona duygular 86


Tanrının kuleleri! Şairler 64
Tarifsiz acılar gören gözlerim 103
Tasam yok senden yana, anne 43

Uzanıp yattım bugün saf bir tazenin yanına 100

Yüzüme bir bak 37

120
KISA BİBLİYOGRAFYA

Obras descontados de Rubén Daño escritas en Chile y no


recopilaedas en ninguno de sus libros (Rubén Dario’nun
Şili’de Yazdığı Bilinmeyen Ürünleri ve Hiçbir Kitabında
Yer Almamış Şiirleri.) Raúl Silva Castro. Universidad de
Chile, 1934.
Los primeros cuentos de Rubén Daño, (Rubén Dario’nun İlk
Öyküleri) Ernesto Mejia Sánchez, Ediciones Studium,
1951.
Rubén Darío, castisismo y americanismo, (Rubén Dario, Geleneğe
Bağlılık ve Amerikanizm.) Arturo Torres-Rioseco,
Cambridge, 1939.
Rubén Dario y su creación poética (Rubén Dario ve Şiirsel
Yaratısı.) La Plata, 1934.
La poesía de Rubén Daño, (Rubén Dario’nun Şiiri.) Pedro
Salinas, Editorial Losada, Buenos Aires, 1948.
Rubén Dario, Jaime Concha. Jucar, Madrit, 1975.
Lección de Rubén Darío (Rubén Dario’nun Öğretisi.) Ramón De
Garciasol, Taurus, Madrit, 1961.
Direciones del modernismo, (Modernizm Yönleri.) Ricardo
Gullon, Gredos, Madrit, 1963.
El modernismo, Juan Ramón Jiménez. Aguilar, Madrit, 1962.
Este otro Rubén Dario. (Bir Başka Rubén Dario.) Antonio Oliver
Belmas, Aguilar, Madrit, 1969.
Literatura y sociedad en America Latina: el modernismo, (Latin
Amerika’da Edebiyat ve Topluluk: Modernismo) Francıse
Perus, México, 1976.

I2l
Antología comentada del modernismo (Modernizmin Eleştirel
Antolojisi.) Porrata Y Santana, California State University,
1974.
La dramática vida de Rubén Darío (Rubén Dario’nun Dramatik
Yaşamı.) Edelberto Torres, Guetemala, 1952.

122
Adnan Özer 1957 yılında Tekirdağ'ın Gazioğlu köyünde
doğdu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Fakültesi'ni bitirdi.
İlk şiir kitabı Ateşli Kaval’ın (1981) ardından, Çıngırağın
Ölümü (1983), Rüzgâr Durdurma Takvimi (1985) ve Cemal
Süreya Şiir Ödülü’nü kazandığı Zaman Haritası (1992) adlı
kitaplarını yayımladı. Pablo Neruda, Octavio Paz, Federico
Garcia Lorca, Antonio Machado'nun şiirlerini Türkçe’ye
kazandırdı. Düşler adlı şiir dergisini yönetiyor.

KAVRAM YE R YÜ ZÜ ŞAİRLERİ,
çağım ızın en seçkin şairlerini, yapıtları ve
yaşam larıyla kapsam lı biçim de tanıtm ayı
ve dizi tam am landığında vazgeçilm ez bir
kaynak olm ayı am açlıyor.
En seçkin çevirm enler tarafından hazırlanan
her kitapta, şairlerin bütün şiirlerinden
yapılm ış bir seçm e, incelem eler, notlar,
yaşam öyküsü ve şiir adları/ ilk dize
dizini yer alıyor.

KAVRAM YERYÜZÜ ŞAİRLERİ’nin


yayımlanmış diğer kitapları:
LORCA/Erdal Alova
DESNOS/Eray Canberk
NEZVAL/Turgay Fişekçi
RjLKE/Ahmet Cemal
RİTSOS/Cevat Çapan
BACHMANN/Ahmet Cemal
KAVAFİS/Erdal Alova-Barış Pirhasan
VVILLIAMS/Güven Turan
BONNEFOY/Ahmet Soysal
REVERDY/Halil Gökhan

You might also like