Professional Documents
Culture Documents
Yayına Hazırlayan
İsmet Erdoğan
Kapak Tasarım
Ali imren
1. Baskı
Maki Basın Yayın
Mart-2007
Basım Yeri
Cantekin Mat. Yay. Ltd. Şti.
Tel: (O 312)384 34 35
www.ozguruniversite.org
e-mail ozguruniversite@ozguruniversite.org
Sunuş....................................... 7
Anti Emperyalizm Söylemi - Fikret BAŞKAYA . . . . . . . 11
Cumhuriyetçilik - Orhan DİLBER . . . . . . . . . . . . . . . . 29
Cumhuriyetçilik İlkesi - Atilla GÜNEY . . . . . . . . . . . . 55
Çanakkale Savaşları - Suavi AYDIN . . . . . . . . . . . . . . . 63
Çok Partili Demokrasi Söylemi - Kadir DEDE . . . . . . 83
Devletçilik - Fikret BAŞKAYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 101
Din ve Resmi İdeoloji İlişkisi - Ç. Ceyhan SUVARİ . . . 115
Ermeni Sorunu - Sait ÇETİNOGLU . . . . . . . . . . . . . . . 135
Ethem Bey -Emrah CİLASUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 65
Eti Türkleri - Hakan MERTCAN - Heval BOZBAY . . . . 171
Hain Vahdettin - Emre AYDoGDU ................ 195
Halkçılık - Mete K. KAYNAR 205
Halkevleri - Mustafa ÇAPAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 233
İnkılapçılık- Mete K. KAYNAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . 247
İstiklal Mahkemeleri - Sait ÇETİNoGLU : . . . . . . . . . 273
İttihatçılık - İsmail BEŞİKÇİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 307
Kadro Dergisi/Hareketi - Aydın ÖRDEK . . . . . . . . . . . 317
Kıbrıs - Bülent EVRE 353
Kıbrıs - Cem UZUN............................ 3 71
Kürt Sorunu- Mesut YEGEN 3 87
Laiklik - Hakan MERTC'A N . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 419
Lozan - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 445
Milliyetçilik - G. Gürkan ÖZTAN . . . . . . . . . . . . . . . . . 46 1
Misak-ı Milli - Fikret BAŞKAYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . 475
Müdafaa-i Hukuk - Cem UZUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . 493
Nutuk - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 505
Onaltı Türk Devleti - İlker ÇAYLA . . . . . . . . . . . . . . . . 525
Otuzbir Mart Vakası - Mete K. KAYNAR . . . . . . . . . . . 539
Sarıkamış - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 79
Serbest Parti ve Kubilay - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . 593
Takrir-i Sükôn Kanunu - Sait ÇETİNoGLU . . . . . . . . 609
Terakkiperver Parti - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . . . . . 623
Türk Ocakları - Mustafa ÇA PA R . . . . . . . . . . . . . . . . . 63 7
Türk Tarih Tezi Ü zerine - Tülin BOZKURT 655
Yavuz ve Midilli - Sair ÇETİNOGLU . . . . . . . . . . . . . . 663
1 909 Darbesi - Cem UZUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 683
19 Mayıs - Sair ÇETİNOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 695
6-7 Eylül - Sair ÇETİNOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 703
Post Script - Tolga ERSOY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 717
Sunuş
ÖZGÜR ÜN İ VERS İ TE
Anti-Emperyalizm Söylemi
Milli Mücadele ve Anti-Emperyalizm Söylemi
4M ete K. Kaynar, Bir "Resmi Tarih Mevlüdü Şu çılgın Türkler "in Resmi
··
Tarih Tartışmalan 2, Özgür Üniversite Kitapl ığı 56, Ankara 2006, ss: 1 53-
207.
anıi-emperyalizm söylemi 13
s__
Bu konuda ilginç bir makale için bkz: Orhan Dilber, "Devrim in Özgür
..
olan Osmanlı Devleti söz konusu olduğunda, ' kurtuluş savaşı '
kavramı uygun değildir. Adı Üstünde bir devletten söz edildi
ğine göre . . . Savaşı kaybeden taraftaki Almanya da işgale uğ
ramıştı . Almanya işgal altındaki topraklan geri almak için
mücadele ettiğinde bu durum nasıl kavramın bilinen anlamında
bir ' ulusal kurtuluş mücadelesi ' sayılmazsa, aynı şey Türkiye
için de geçerliydi . Zaten Milli Mücadele'nin anti-emperyalist
bir ' ulusal kurtuluş savaşı ' olduğu sonraki dönemin bir yakış
tırmasıdır. .. Bir devlete ait toprakların bir başka devlet tarafın
dan işgal edilmesine karşı yürütülen mücadele, ulusal kurtuluş
mücadelesi değil, sadece geçerli uluslararası hukuk ve teamül
lere göre haksız sayılan bir durumun düzeltilmesidir. Dolayı
sıyla, T.C. 'nin emperyalizme karşı yürütülen bir mücadele
sonucu kurulduğu söylemi resmi tarihin ve resmi ideolojinin
bir uydurmasıdır.
Anti-Emperyalizm Kavramı
Anti-emperyalizm kavramı geçtiğimiz yüzyılın en problemli,
en muğlak kavramlarından biriydi. Maalesef bu durum
XXI' inci yüzyılın ilk on yılında da değişmiş değil. Esasen
sorun, bizzat kavramın kendisinde mündemiçtir. Bir şeye karşı
olmak tek başına yeterli değildir, zira herkes ' o şeye ' farklı
nedenlerle karşı çıkıyor olabilir, dolayısıyla her durumda karşı
çıkışın anlamı ve içeriği de farklı olur. Kaldı ki, karşı çıkışın
anlam ve değeri de emperyalizmden ne anlaşıldığına göre
değişecektir. Eğer emperyalizmden emperyal yayılma, başka
bir ülkenin topraklarını işgal etme, ele geçirme, velhasıl ya
bancı bir gücün hakimiyeti anlaşılırsa, dar bir işbirlikçi kesim
dışında hiç bir Allahın kulu yoktur ki, bu tür bir işgale ve dış
tahakküme karşı çıkmasın . . . Oysa, sadece işgale karşı çıkmak
anti-emperyalizmle özdeş değildir. Bu yüzden bir kimsenin
ABD ve diğerlerinin askeri müdahalelerine karşı çıkmak için
anti-emperyalist olması, kendini öyle tanımlaması gerekmez.
Irak' a yönelik Amerikan-İngiliz saldırısına, Papa dahil, Batılı
liberallerin ve muhafazakarların bir bölüğü de karşıydı ama
onların asla anti-emperyalizm diye bir sorunu olamazdı . . . O
halde karşı olmanın, ' antiliğin ' bir başına bir kıymet-i
harbiyesi olması mümkün değildir. Bir hastalığa karşı olmak,
18 özgür üniı'ersite resmi ideoloji sözlüğü
Fikret BAŞKAYA
Cumhuriyetçilik
Kemalizm'in Cumhuriyetçilik Diye Bir İlkesi Var mı?
kendisi de Kürt olan Ziya Gökalp ' in ünlü Vatan şiiri İttihat ve
Terakki ' nin Türklük tasavvurunun nasıl bir anlam ifade ettiğini
ortaya koyar:
ama hepsi tek partinin üyesi olan veki llerden oluşan bir meclis
vardı . .. Vs.
Atatürk "Türk mi lletinin karakter ve adetlerine en uygun
olan idare, cumhuriyet idaresidir." sözlerini ilk defa 1 924 yı
lında, yani bu cumhuriyet kurulduktan bir yıl sonra söylemiş
tir. Bununla birlikte, Resmi Tarihi efsanelerine göre, oldum
olası cumhuriyet ilkesini savunmaktadır.
Hakikaten çocuk yaşlarından itibaren cumhuriyet ülküsüne
bağlı mı idi? Cumhuriyetçilik ilkesi Halk Fırkası daha Cumhu
riyet Halk Partisi ismini almamışken bi le bu partinin temel bir
ilkesi mi idi? Bu soruların kanıtlı belgeli bir yanıtını bulmak
zordur.
Zaten o nedenle sonradan yazılan bir tarihin böyle bir iddi
ayı vurgulaması da abestir.
Ama bu tutum bir başka şeyi hatırlatmaktadır: Napoleon
Bonapart imparatorluk tacını yitirdiği zamanlarda "keşke kendi
kendimin torunu olsaydım" demişti.
"Cumhuriyetçilik ilkesi ne zamandan beri kemalizmin bir
temel ilkesi idi" tartışması bir yana, 1 923 yılında ilan edilen
Cumhuriyetin işte bu sözlerin sahibinin adıyla anılan türden bir
cumhuriyet olduğu tartışmasızdır. Bu cumhuriyet bir cumhuri
yet kurmak üzere yola çıkmış bir hareketin ürünü değil, bir
hükümet darbesi için yola çıkmış sonuçta emperyalistlerin
rızası ile bonapartist bir cumhuriyete varmıştır.
Orhan DİLBER
Cumhuriyetçilik İ lkesi
dan sonra toplumu bir arada tutacak sivil dinin yaratı lmasına
gelmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8 Kasım 1 924 tarihli bir
leşimindeki gensoru görüşmelerinde Mahmut Esat (Bozkurt)
Bey tarafından ileri sürülen ve Atatürk'ün Nutuk'ta tasviple
değindiği şu görüşler de benzer niteliktedir: "Hakimiyeti milli
ye başka bir meseledir. Cumhuriyet, meşrutiyet, mutlakıyet-i
idare, istibdat, yine başka birer meseledir. Bir kısmı eşkiil-i
hükümettir. Diğeri milletin iradesinin infaz ve tatbikidir. Bu
dört şeki l içinde, muhtelif şekilde, hakimiyeti milliyenin tatbik
edildiğini görmekteyiz. Hatta istibdatta bile bir parça vardır.
Meşrutiyette biraz daha fazla, cumhuriyette daha fazla, binae
naleyh bu noktada bu iki şeyi karıştırmamak lazımdır. Hakimi
yeti mi lliye cumhuriyetin tekamülü demek değildir. Çünkü
hakimi-yeti milliye şekil değildir. Ruh ve esas meselesidir."
Buradan da anlaşılıyor ki Cumhuriyete şekil verenler, bir
devletin adının cumhuriyet olmasının ve başında da veraset
yoluyla iktidara gelmiş olmayan bir devlet başkanının bulun
masının, mutlaka o devletin milli egemenlik ilkesine dayanan
bir rej ime sahip olduğunu göstermeyeceğinin ayırdındalar.
Burada cumhuriyetin düşüncesinin altının artık fel sefi olmak
tan çok pragmatik olarak doldurulması gerekiyor. Cumhuriyet
ilkesinin resmi ideoloj inin temel dayanağı olması bu noktada
başlar. Çünkü artık cumhuriyetçi düşüncesinin temelinde yer
alan "ulusun kendisi tarafından yönetilmesi" düşüncesi, genel
bir seferberlik havası içerisinde "ülkenin genel çıkarlarıyla ilgi
sorunların çözümü" düsturu ile eşdeğer algılanmaya ve kitlele
re benimsetilmeye başlanır. Bir yandan keyfilik reddedilir
genel iradenin ifadesi olan yasal yönetim yüceltilirken, diğer
yandan bireysel özgürlüklerin kendi içinde bir amaç olarak
kalamayacağı ve daha yüce bir amaca hizmet etmesi gerektiği
sürekli vurgulanır. Böylece, l 924 İzmir İktisat Kongresi ile
resmi olarak kapitalist gelişme yolunu seçtiğini ilan eden Tür
kiye Cumhuriyeti , toplumsal seferberlik ve muasır medeniyet
ler seviyesine ulaşma söylemiyle desteklemiş, hak ve
özgürlüklerin önüne toplumsal ödev anlayışını koyan halkçılık
ilkesiyle sını flı toplumu varlığını ideolojik olarak perdelemeye
çalışırken, cumhuriyetçilik ilkesi ve halk egemenliği söylemiy-
cumhuriyetçilik ilkPsi 59
Atilla GÜNEY
•
Çanakkale Savaslan
5 Yarbay Mustafa Kemal 'in taktik mevkiine ilişkin en açıklayıcı olay, mütte
fik çıkarmasının başladığı 25 Nisan 1 9 1 5 sabahı cereyan etmiş olup Fahrettin
Altay'ın anılarında şu şeki lde anlatılmaktadır: "Kolordu komutanı [Esat
Paşa) durumu daha yakından görmek için ileri hatlara doğru hareket etmişti .
Mustafa Kemal'e niçin geri geldiğini sormuş, o da düşmanın artık i lerleye
cek hali kalmadığını ve okuduğu bir raporda düşmanın büyük kuvvetlerinin
Kabatepe kumsalına çıkmağa başladıklarını öğrenmiş olduğunu, bu sebeple o
tarafa 77. Alay' ı gönderdiğini ve bu yeni duruma göre emir almak üzere
geldiğini bi ldirmiş. Esat Paşa, daha evvel aldığı bilgileri bununla karşılaştı
rınca: ' Bu raporda bir yanlışlık olacak. Kabatepe kumsalına yeni bir çıkarma
yok. Siz geri dönün . Bütün kuvvetlerinizle düşmanı denize dökmeye çalı
şın . . . ' demiş. . . . [S)onradan anlaşıldı ki, düşman Arıbumu' nun hemen güne
yindeki küçük kumsala yeni kuvvetlerini çıkararak Korku Deresi'nden
Merkeztepe ' ye gelmiş. Raporu yazan subay burasını Kabatepe kumsalı
zannetmiş . . . " (Altay, On Yıl. ss. 90-9 1 ). Bu olay, Mustafa Kemal 'in her
. . .
9 27. Alay komutanı Yarbay Şefik, saat 2 civarından itibaren keşif kolların
dan aldığı ilk çıkarma haberlerine bağlı olarak bir an önce i leri atı lmak ve
çıkarma karşısındaki mevzi lere yerleşmek istiyordu ve 9. Tümen komutanın
dan beklediği hareket izni için ısrar etmekteydi. Üçüncü raporundan sonra
saat 05.45 'de Tümen 'den şu emri aldı: "Düşman Anbumu i le Kabatepe
kısmına asker çıkarmaktadır. 27. Alay Çambumu 'ndaki dağ bataryası da
emrinde olmak üzere bu düşmanı denize dökmek için derhal Kabatepe isti
kametinde hareket edecektir". Çıkarma karşısında 1 saat kadar geç hareket
edi lmişti, ama bu konuda 9. Tümen komutanının bir kusuru yoktu. Çünkü bu
gecikmeden 9. Tümen komutanını sorumlu tutmak askeri açıdan mümkün
değildi. Genelkurmay Harp Tarihi'nin yazdığına göre, "aslında gecikme diye
bir şey yoktur. 9. Tümen komutanı gereğince çabukluk göstermiştir. Çünkü
bu tümenin sorumluluk alanı geniş ve görevleri çok zordu. Seddülbahir
çevresinde de çıkarmalar başlamıştı. Her taraftan düşman çıkarmalarına ait
raporlar geliyordu. Düşman deniz kuvvetleri bütün yanmada güney kıyılannı
sarmıştı. Kabatepe ve güneyinden, Kumtepe kıyılarına kadar fazlasıyla kritik
ve çıkarmaya elverişli kısımlar vardı. Düşman çıkarmasının henüz ilk hare
ketleri oluşuyor ve amfibi harekatın karanlık bir dönemi yaşanıyordu. Tümen
için durum ve düşmanın gerçek harekat planı her bakımdan meçhuller içeri
sinde idi. Ancak bir kolordunun kapatabileceği geniş bir muharebe alanında
çok yönlü görevlerini başarmak zorunluluğunda olan bir tümen komutanın
dan, tesadüf muharebelerine benzer kısa bir durum muhakemesi ile karar
istenemezdi. Elbette durumun berrak ve belirgin bir hal almasını bekleyecek,
deniz vasıtasına hakim ve tam bir insiyatif içerisinde hareket eden düşman
komutanlığının ne yapmak niyetinde olduğunu anlayacaktı. Bu nedenle 9.
Tümen komutanı, 27. Alayı 'nı saat 05 .45 'te Arıbumu istikametinde sürerken
son derecede süratli davranmış oldu" (Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi.
V.12. , s. 1 00- 1 02).
1 0 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, V.12 . s. 1 04. 27. Alay komutanının
.
12
Ancak Mustafa Kemal, kendi hatıralannda 27. Alay' ı Mustafa Kemal' in
birlikleriyle irtibatlayan 9. Tümen ' i n bu rolünden hiç söz etmez. Mustafa
Kemal, gelişen durumu şöyle anlatmaktadır: "Bu esnada 9. fırkaya (tümene]
mensup süvari zabitanından mülazım-ı evvel [astteğmen] Mehmet Salih
Efendi Conkbayı rı ' nda yanı ma geldi ve 27. Alay'ın Kocadere garbındaki
sırtlardan "Kemalyeri" üzerinden düşmanla muharebeye başladığını haber
verdi. M umaileyh ile (ki 27. Alay kumandanının bulunduğu yeri en i yi o
biliyordu) mezkur alay [27. Alay] kumandanına düşmanın 26 1 rakımlı tepe
ye kadar i lerlemiş olan kuvvetlerine (sol cenahına) alay 57 ve bir cebel [dağ]
bataryasıyle taarruza başladığımı, alay 27'nin dahi karşısındaki düşmana
taarruz etmesini ve henüz Bigalı civarında bulunan 1 9. fırka (Tümen] kısm-ı
kül lisini [büyük kısmını] Kocadere istikametine celbedeceğimi (çağıracağı
mı] ve bu emrimi kendisine isal eden [getiren] süvari mülazımı Salih Efen
di ' yi tekrar beni m nezdime iade etmekle (benim yanıma göndermekle]
beraber benimle daima irtibatı muhafaza eylemesini ve benim
Conkbayırı ' ndan muharebeyi idare edeceğimi bildirdim" (M. Kemal,
A rıbumu . , s. 23 ). M uhtemelen 27. Alay komutanı , kendi tümeninden 1 9.
. .
Tümen ile irtibatlanma emrini aldıktan sonra sözü edi len süvari irtibat suba
yını M ustafa Kemal ' in yayına göndermiş olmalı . Ancak M ustafa Kemal bu
durumdan hiç söz etmiyor ve Paşa'nın sözleri sanki kendi iradesiyle söz
konusu alayı 1 9. Tümen 'in bünyesine almış izlenimi yaratıyor. Ayrıca Mus
tafa Kemal 'in raporunda 9. Tümen komutanı Albay Halil Sami Bey'den
sabah aldığı ve karşısındaki düşmanın durumunu, kendi harekat planını
bildirdiği ve harekatın koordine edilmesi önerisinde bulunduğu raporundan
söz edi lirken, rapor hem tam olarak yansıtılmamakta he de bir küçümseme
ve yan lış değerlendirme iması seçilmektedir: "Saat 9.30 evvelde 9. Fırka
kumandanı miralay Halil Sami Bey'den atideki [aşağıdaki) raporu aldım:
Kabatepe 'de tabur kumandan lığından şimdi alınan raporda düşmanın
Arıbumu sırtlarından Kabatepe 'nin geri lerindeki sırtlara sarmakta olduğu
bildiriliyor. En yakın bulunması hasebiyle Maltepe 'deki kuvvetlerinizden bir
taburu Kabatepe'nin şimalindeki (kuzeyindeki] Arıbumu'na karşı olan
sırtlara müsareaten (süratle] sevk ve neticesinin iş 'arı mercudur [sonucunun
bildirilmesi rica edi lir]". Mustafa Kemal devam ediyor: "Bu anda fırka zaten
emr-i harekete müheyya (harekete hazır] idi. Şayan-ı dikkattir ki, bu anda
düşman ın Seddülbahir cihetindeki teşebbüsünden hiç bahis edilmemekte,
Arıbumu ihracına karşı mümanaat [engel olmak) için bir tabur kuvvetle
iktifa edilmekte idi" (M ustafa Kemal, A rıburnu . . , s. 20). Oysa A lbay Halil
.
Sami, kendisine akan raporlara göre hareket ediyordu; üstelik çeşitli deniz ve
amfıbik hareketlerden sezildiği cihetle, Seddülbahir de ciddi bir çıkarma
tehdidi altındaydı ve bu yüzden 9. Tümen iki alayına burada muhafaza etmek
zorundaydı. M ustafa Kemal ise. bu bölgeye yapı lan çıkarmayı küçümser ve
76 özgür üni versite resmi ideoloji sözlüğü
asıl saldırı yeri olarak Arıbumu bölgesini değerlendirir. Ne var ki, müttefik
harekat planlarına göre Seddülbahir ile Arıbumu çıkarma kuvvetlerinin
birleşmesi öngörülüyor, Seddülbahir'e çıkan kuvvetlerin de hızla müttefik
donanmasını ağır ateş altında tutmuş olan Eceabat tabyalarını işgali bekleni
yordu.
13 Birin ci Dünya Harbinde Türk Harbi, V.12, s. 1 05 . Burada aynen şöyle
yazıyor: "27. Alay'ın saat 8.00'da başlayan taarruzu hiç bir aksaklık göster
meden i lerledi. Saat 1 0.00'da Kemalyeri 'ne gelen dağ bataryası da 1 65
rakımlı tepeye mevzilendirildi. Birinci hat taburları adeta yarış edercesine
i leriye atılıyor, hızlı bir tempoda Karayürek deresini aşıyorlardı. Düşmanın
dereye kadar inmiş olan keşif kolları bir hamlede temizlendi ... "
14 Mustafa Kemal, anı larında bunu açıkça belirtir: "Alay 57' nin taarruza
başlaması saat 1 O evvel raddelerinde idi" (Arıburnu Muharebeleri Raporu, s.
23). Bu saldırı 9. Tümen komutanından alınan rapor üzerine 1 9. Tümen'in
5 7 . Alayı 'nın, 9. Tümen ' in 27. Alay'ın solundan ileriye atılmasıyla başlamış
tı.
1 5 Bu bilgiler tamamen harp ceridelerine dayanarak yazı lmış olan Genelkur
may Harp Tarihi yayınından alınmıştır. Bunun ötesinde daha ayrıntılı bilgiye
ulaşmak ise imkansızdır. Zira ilgili bütün evrak Genelkurmay Harp Tarihi
arşivlerinde olup genel araştırmacıya kapalıdır. Buradan bir araştırma yap
mak için çok çeşitli belgelerle başvurulması gerektiği gibi, izin alınsa dahi
doğrudan doğruya belgeye ulaşmak mümkün deği ldir; ancak ilgili görevliye
konunuzu ve ilgili evrakın bulunduğu föyü bi ldirir ve onun uygun görmesi
halinde belgeyi görebilirsiniz. Ancak tamamen günlük harp kayıtlarına
dayanarak yazı lmış olan ve bir iç hizmet belgesi niteliğine sahip bulunan
Genel kurmay harp tarihi yayınlarının güvenilir olduğu not edilmelidir. Zira
bunlar genel okuyucu için ya da genel tarih anlatısının bir parçası olarak,
resmi tarih perspektifinden sansürcü bir zihniyetle yazılmış şeyler olmayıp
i lgili muharebe kayıtlarının arka arkaya dizilmesinden ibaret yayınlardır. Bu
yayınların taşıdığı en büyük sakınca, bazı yerlerin özetle geçilmiş olması
ihtimalidir. Bkz. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, V. Cilt: Çanakkale
Cephesi. İkinci Kitap (A mfib i Harekat), Ankara, 1 978: Genelkurmay Harp
Tarihi Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları, ss. 99- 1 06.
çanaklcale savaşları 77
18
İ lk iki gün içinde müttefikler durdurulmuş ama denize dökülememiştir.
Esat Paşa hatıralarında bu durumu şöyle nakleder: "Bugüne kadar 1 9. Tümen
pek cesurca savaşlar etmiş, bine yakın yaralı vermiş ise de düşmanı tutundu
ğu bölgeden atamamıştı . Buna rağmen Tümen Komutanı Mustafa Kemal
Bey, durumun iyi olduğunu ve başkaca birl ik için kullanı lacak bölge olmadı
ğından yardım birliği de istemiyordu . . . Bugün [27 Nisan] öğleden sonra 1 9.
Tümen komutanından şu raporu aldım: ' Düşmanın bir iki günlük savaş
sırasında morali tamamen sarsılmış dört tugay kadar tahmin ettiğim kuvveti
denize dökülmüştü. Bindinne noktasını himaye eden bir kısım kuvvetine de
genel saldırı emrini verdim ' . . . Mustafa Kemal Bey'in 27 Nisan saat
1 5 .20 'den sonra bana gönderdiği yukarıdaki raporda bildirilen 'düşmanın
kuvveti tamamen denize dökülmüştür' tarzındaki bi ldirisiyle 77. Alay Ku
mandanı Binbaşı Saip Bey'in Harp Ceridesi ' nden çıkarıp yukarıya koydu
ğum yazıları arasında aykırı lıklar vardır" (Esat Paşa, Çanakkale Savaşı , ss.
..
70, 73-75 ).
1 9 Altay, On Yıl. , ss. 97-98.
80 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Suavi AYDIN
Cok Partili Demokrasi Söylemi
Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri
Notlar
Fedayi, Cemal ( 1 998) " 'Kendi İfadeleriyle A tatürk 'ün Temel Siyasi Düşünce
leri - Cumhuriyet İdeolojisine Giriş " , Yeni Türkiye (23-24).
Okyar, A. Fethi ( 1 987) Serbest Cumhuriyet Fırkası Nasıl Doğdu, Nasıl
Fesh Edildi? , İ stanbul: (basımevi yok).
Orhan Veli (2006) Şairin İ şi - Yazılar, Öy küler, Konuşmalar, İ stanbul :
Yapı Kredi Yayınlan.
Parla, Taha ( 1 997) Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynaklan - cilt
2: Atatürk'ü n Söylev ve Demeçleri, İ stanbul: İ letişim Yayınları .
Devletçilik
Bir "İlke" Nasıl Keşfedildi?
1 93 0 ' l u yıllarda siyasi iktidann yaptığı her şeyi ' ilke ' saymak
adetti . Yapılan her şeye, alınan her önleme, uygulanan her
politikaya orij inallik atfetmek garip bir gelenek haline gelmiş
ti . Bir şeyin ' ilke ' ve "inkılfıp" sayılması , bir hükümet kararına
orij inallik atfedilmesi için, onun Mustafa Kemal 'in yaşadığı
dönemde olup-bitmesi yeterliydi . Kapitalizmi temellerinden
sarsan Büyük Dünya Ekonomik Krizi [ 1 929- 1 93 3 ] koşulların
da olayların zoruyla devlet müdahaleciliğinin artması, devletin
ekonomiye daha çok müdahale etmek zorunda kalması ve
devlet müdahaleciliğinin bir biçimi olan devlet işletmeciliğinin
genişlemesi , dönemin yöneticilerinin devletçilik diye "yeni"
bir "ilke" daha keşfetmeleriyle sonuçlanmıştı . . . Krizin ekono
mide ortaya çıkardığı ' kopukluğu' gidermek üzere yapılanlar,
rej imin ilkelerinden biri sayılarak, önce CHF [Cumhuriyet
Halk Fırkası] programına [ 1 93 1 ], arkasından da anayasaya
sokuldu [ 1 937] . Bu kısa yazıda nasıl olup da ' liberalizm' şam
piyonu iktidar partisi CHF 'nin [aslında parti demek pek uygun
deği ldir zira tek parti diktatörlüğü geçerliyken, devletten ' gö
rece bağımsız' bir siyasi parti mümkün değildir. Devlet, hü
kümet, parti iç içe geçmiş olduğu için, bunlar arasındaki ayrım
silikleşmi ş durumdadır . . . ] birden bire ' devletçilik ilkesini '
keşfettiğinin, "zaruretin nasıl fazilet" sayıldığının öyküsünü
anlatmayı deneyeceğim. Fakat, daha baştan ' devletçilik' diye
bir ilke 'nin ya da farklı bir sosyo-ekonomik sistemin mümkün
olmadığını, devletçilik kavramının bir uydurma olduğunu ha
tırlamamız gerekiyor. Zira, kapitalizm zaten devletle bir ve
bütündür. Devlet müdahalesi olmadan kapitalist sınıf da, onun
1 02 özgür iinil 'ersite re.\-mi ideoloji sözliiğli
10
Afet i nan, Devletçilik İ lkesi ve Tü rkiye C u mhuriyetinin Birinci Sanayi
Planı 1 933. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1 972,s. 1 2.
11
Aktaran korkut Boratav, age, s. 1 68.
ı ı Aktaran Boratav, age, ss 1 68- 1 69.
) )O özgür üniversiıe resmi ideoloji sözliiğii
minin çevresinde yer alan Türkiye ' deki müdahale, daha sonra
Kamu İktisadi Teşekkülleri [KİT] deni lecek olan devlet işlet
melerinin kurulması ve oldukça kapsamlı devlet işletmeciliği
biçimini almıştı . İşte krizin etkisiyle ekonomide ortaya çıkan
boşluğu doldurmak amacıyla yapılanlara devletçilik dendi ve
dönemin ideolojik havasına uygun olarak, devletçilik adının
arkasına ilke sıfatı getirilerek ilke sayısı artırıldı . . . O dönemde
devletçi likten oldukça çok söz edilmesi bu yüzdendi . 1 93 8 'den
sonra artık bu söyleme daha az itibar edilecekti , zira amaç hasıl
olmuştu. Fakat, 1 93 8 sonrasında artık devletçiliğin daha az
telaffuz edilmesi, 1 945 sonrasında da bir kavram olarak gün
demden kesin olarak düşmesi, devlet müdahaleciliğinin sona
erdiği anlamına gelmiyordu. Böyle bir anlayış, 1 93 2- 1 93 7
aralığında yapılanlan abartmak, sanki farklı ve orijinal bir
şeymiş intibaı yaratmak, ona hak etmediği misyonlar yükle
mek olur. 1 945 sonrasının müdahaleciliği artık ' yeni sömürge
ciliğe ' uyum sağlayan bir müdahale olacaktı . O dönemden
sonra uygulanacak ekonomik politikalar, dolaysıyla gündeme
gelecek devlet müdahaleleri, dönemin hegemonik gücü olan
ABD 'nin çizdiği doğrultuda yol alacaktı . Türkiye 'nin "Küçük
Amerika" olma tercihi yaptığı koşullarda başka türlüsü müm
kün müydü? Egemen sınıflar koalisyonu "yeni konj onktürü"
değerlendirmekte gecikmemişti . Nitekim l 930 ' lu yılların koyu
"devletçilik" yanlısı Recep Peker, 1 946 Ağustosu'nda dönemin
başbakanı olarak sunduğu hükümet programında : "İktisadi
faaliyetlerimizde hususi teşebbüs ve sermayeden faydalanmak,
hususi teşebbüslerle devlet teşebbüsleri arasında farklı bir
muameleye meydan vermemek, onların emniyetle çalışmalan
na ve gelişmelerine yardım etmek, devlet teşebbüsleriyle husu
si sermaye arasında işbirliği sağlamak, devlet işletmelerinin
hususi teşebbüslerle başarılabilecek sahalara yayı lmalarını
önlemek ve buna aykırı durumlan gidermek karanndayız." 1 3
diyordu . . .
Kapitalist sınıfla devlet ilişkisi ve müdahaleciliğinin iki
versiyonu olan, devletleştirme-özelleştirme diyalektiğini, ' inek
Fikret BAŞKAYA
16
İsmai l Hüsrev, agm.
17
Türkiye'de Devletçilik, age.
Din ve Resmi İdeoloji İlişkisi
Giriş
Din kavramıyla ilgili genel bir literatür taraması yapıldığında
birbirinden farklı pek çok tanımla karşılaşmaktayız. Tüm ta
nımlar tek tek irdelendiğinde aslında dinin bu tanımların hep
sini içerdiğini yani dini tek bir tanıma sığdırmanın mümkün
olmadığını görmekteyiz. Aşağıda verilen örneklerde de görüle
ceği gibi din kimi zaman resmi ideoloj i , kimi zaman muhalefe
tin ideoloj i si, kimi zaman kimlik kurucu bir öğe, kimi zaman
simgeler toplamı, kimi zaman ise sadece tapınmaya ilişkin
düşün ve pratikler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak şu bir
gerçek ki, kesinlikle durağan bir olgu değil. Yani din yeni
durumlara göre kendini çok iyi uyarlayabilen bir yapıya sahip.
Aslında en muhafazakar görünümlü dinler dahi ya eski di
ni/mezhebi değiştirip/devirip mağlupların yerine geçmiştir ya
da mevcudu değiştirmenin peşindedir.
Öte yandan dini yapılan kökünden sarsan ve yerine seküler
ideoloj ileri i kame eden modernleşme sürecinde dahi dinler,
kendilerine yer bulmayı başarmıştır. Söz gelimi tüm insanlığa
hitabeden Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi evrensel içerikli din
ler, bu süreci küçük parçalara/uluslara ayrılarak göğüslemiştir.
Açarsak, artık tüm Hıristiyanların sözcüsü ve lideri olma iddia
sında Vatikan ya da Ortodoks Patrikliği 'nin yerine yerel/milli
Hıristiyanlıklar türemiştir. Benzer şekilde en azından Sünni
Müslümanların birleştiricisi rolündeki Halifeliğin temsil ettiği
çok etnili İslam dünyası yerine, Arap Vahabiliği, Türk Hanefi
liği ya da Kürt Nakşiliği gibi yerel İslamlıklar belirginleşmiş
tir. Bu anlamda modern/ulus devletlerin kimlikleri dine
rağmen yahut dinin yerine şekillenmemiştir. Muhakkak her
1 1 6 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
ve insana dair bir anlam haritası sunmak ve ' kaos 'u ' kozmos'a
çevirmek gibi ' psikokültürel ' işlevlerinin yanı sıra toplumsal
süreçler ve ilişkilerde de bir dizi işleve sahip olduğu tespit
edilebilir. Her şeyden önce din, bir toplumsal denetim meka
nizması olarak çalışabilir. Toplumsal olarak kabul edilebilir
davranış ve tutumları teşvik ederek, uygun olmayanları ise hoş
karşılamayarak toplumsal düzenin sürdürülmesine katkıda
bulunur. Bu bakımdan her bir din uygun ve doğru davranış
reçetelerini sunan bir ahlak sistemidir. Öte yandan duygu
yoğun ayin ortamları , insanların ortak kimliklerini ifade etme
lerine, dışa vurmalarına olanak verir. Böylece dinsel pratiklerin
bir insan topluluğu içerisinde dayanışmaya yardımcı olduğu,
topluluk kimliğinin ve aidiyetinin birey tarafından hissedilme
sini sağladığı da ileri sürülebilir" (Atay 2004: 2 1 ) .
Simgesel antropoloj inin temsilcilerinden Clifford Geertz ise
dini, genel bir varoluş düzenine ilişkin kavramlaştırmalar for
mülleştirilerek insanlarda güçlü, yaygın ve uzun süreli ruh
halleri ve motivasyonlar yaratan ve bu kavramlaştırmaları bir
gerçeklik halesine bürüyerek söz konusu hallerin ve motivas
yonların eşsiz bir şekilde gerçekmiş gibi görünmesine yol açan
simgeler sistemi (akt. Atay 2004 : 20) olarak tanımlamaktadır.
Dini, ideoloj inin ilk biçimi (akt. Atay 2004: 23) olarak ta
nımlayan Marx aynı zamanda "o, halkın afyonudur" şeklindeki
klişeleşmiş sözünü "ruhsuz bir durumun ruhu olduğu kadar,
ezilmiş yaratığın iniltisi, kalpsiz bir dünyanın kalbidir de"
(Morris 2004: 60) söylemiyle destekleyerek dinin birden fazla
yönüne de değinmiş olmaktadır. Farklı kesimlerce "o, halkın
afyonudur" söylemi tek başına alıntılanarak bir propaganda
aracı olarak marksizme karşı kullanılmaya devam etmektedir.
Atay (2004: 24) Marx 'ın "halkın afyonu" nitelemesini din için
halkı uyuşturan değil teskin eden, dünyevi süreçlerde sefalet
içindeki tahribata uğramış yoksul kitleleri rahatlatan, manevi
zenginlik vaadi ile dünyaya tahammül etmeyi sağlayan bir
rahatlatıcı olarak anlamlandırmaktadır. Mardin de (200 1 :44)
"afyon"un vicdansız bir üst sınıfın halkı uyutmak için kullan
dığı bir araç olarak görülmemesi gerektiğini, gerçekte insanla
rın kendilerini olayların yüzeyinde batmadan tutabilmek için
1 1 8 özgür ünfrersile resmi ideoloji sözlüğü
5 Zira ilk anayasada İslam devletin resmi dini olarak kabul edi l mışti.
din ve resmi ideoloji ilişkisi 1 25
lam ' ın ehli sünnet kabul ettiği diğer üç mezhebi dahi dışlaya
rak sadece Hanefi merkezli bir politika güttüğü görülmektedir.
Dolayısıyla son günlerde çok dillendirilen Alevilerin Diyanet
ten kendi inançları hususunda bir şeyler talep etmesi (Diyane
tin içinde bir Alevi masası/seksiyonu ya da cemevi vb gibi)
beyhude bir çabadır. Aynı şekilde laik devlet söylemini en sık
vurgulayan ve askerlerle birlikte onun bekçisi olduklarını iddia
eden üniversiteler de ilahiyat fakülteleri aracılığıyla ilkesel bir
tutarsızlık içersindedir. Zira kelime anlamı Tann bilimi olan
ilahiyatın, tüm dinlere mesafeli yaklaşması ve dinler arası
karşılaştırma yaparak sosyal bilimlere katkı sunması gerekir
ken, Türkiye ' deki ilahiyat fakülteleri adeta Cumhuriyetle bir
likte kapatılan medreselerin devamı niteliğindedirler. Söz
konusu fakültelerde yürütülen çalışmalar tamamen İslam odak
lı olmakta, bununla beraber "akademisyenleri" de İslam dışın
daki diğer dinleri ötekileştirerek konuya Müslüman din adamı
kimliğiyle yaklaşmaktadır6 • "Derin dini bilgilerinden" dolayı
dır ki, televizyon kanallarında ve gazetelerde halka vaazlar
veren de yine cami imamları yerine ilahiyat hocaları olmakta
dır. Mezunları ise ya Diyanet İşleri Başkanlığı 'nda ya da "din
kültürü ve ahlak bilgisi" öğretmeni olarak Milli Eğitim Bakan
lığı 'nda istihdam edilmektedir.
Türkiye ' deki resmi dinin İslami kimlikli olduğunu doğrula
yan diğer bir örnek de azınlık kavramında karşımıza çıkmakta
dır. Osmanlı millet sistemini devralan Türkiye 'de azınlık
deyince yalnızca gayrimüslim yurttaşlar, hatta üç tarihsel gay
rimüslim grup (Ermeniler, Museviler, Rumlar) kastedilir. Müs
lüman yurttaşlar, çeşitli açılardan (etnik, dilsel, vb.) farklı
olsalar bile, azınlık sayılmazlar (Oran 2005 : 47). Bu anlayışın
nedenleri arasında tarihsel, siyasal ve ideoloj ik belirleyenleri
gösteren Oran (200 5 : 48), tarihsel belirleyeni şu şekilde açık
lamaktadır: "Türkiye Cumhuriyeti birçok açıdan Osmanlı İm
paratorluğunun devamıdır ve Osmanlı 'nın toplumsal düzeninin
çekirdeği de, temelinde din ve hatta mezhep yatan ' Millet
Sonuç
Laikliğin Türkiye 'de daha ziyade din ve devlet işlerinin birbi
rinden aynlması olarak tanımlandığını ifade etmiştim. Ancak
metin içinde verdiğim örnekler ve Cumhuriyetin uygulamalan,
bunun tamda böyle olmadığını ortaya koymaktadır. Gerçekte
bu Türk usulü laikliğin, geleneksel din anlayışının ve özellikle
halk dini olarak tanımlanan dinin, siyaset üzerindeki etkisini
kırarak, yerine sınırlan "atanmış ruhbanlar"ca çizilen ve kont
rolün her şeyde olduğu gibi dinde de kendisinde olmasını iste
yen resmi ideoloj inin bir aracı olduğunu görmekteyiz.
Dolayısıyla burada devlet işlerinden/siyasetten kopanlan din
1 30 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
AKSÜT, Hamza. (2006), A levi Erenlerin İlk Savaşı (1240). Ankara, Yurt
Kitap-Yayın.
AKTAN, Uygar. ( 13 Ekim 2006), Türk Devrimi. laiklik ve İslam, Radikal
Gazetesi.
AKTAY, Yasin. ( 1 999), Türk Dininin Sosyolojik İmkanı, İstanbul, İletişim
Yayınları.
din ve resmi ideoloji ilişkisi 1 33
ATAY, Tayfun. (2004 ), Din Hayatın İçinden Çıkar, İstanbul, İ letişim Yayın
ları.
ÇAM UROÔ LU, Reha. ( 1 999), Tarih Heterodoksi ve Babailer, İstanbul, Om
Yayınları. DEV ELLİ OÔ LU, Ferit. ( 1 993), Osmanlıca-Türkçe Ansik
lopedik lugat, Ankara, Aydın Kitabevi.
IŞIKLI, Alpaslan. (2006), Sosyalizm, Kemalizm ve Din, Ankara, İ mge
Kitabevi.
KESER, İ nan. (2005 ), Çokkültürlillük Konferansı, Türkiye 'de İlahiyat Fa
kültelerinin Etnik Gruplara Yaklaşımı (Nusayriler Örneği), Ankara,
Dipnot Yayınevi .
MARD İ N , Şeri f. (200 1 ) Din ve İdeoloji, İ stanbul, İ letişim Yayınlan.
,
Fermanlar
Mutlak Sultanın bahşettiği " 1 839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hüma
yunu 'na göre Osmanlı İmparatorluğunun bütün uyrukları, din
ya da milliyet olarak eşit olarak ilan edilmişlerdi . ( . . . ) İdam
cezalarında kimsenin yargılanmadan idam edilemeyeceği ön
görülmüştür. ( . . . ) Fermanın sonunda; Dost devletlerin de bu
yöntemin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için, İs
tanbul 'daki tüm büyükelçilere resmen bildirileceği 'nden söz
edilmesi, Ferman ' ın Avrupalı devletlerin zorlamasının da etki
siyle gündeme getirildiğini, kendi halk ve azınlıklarını değil;
Avrupa devletlerini tatmin için ilan edildiğinin bir argümanı
dır. 1 856 Islahat Fermanı ise Gayrimüslim azınlıklar lehine
düzenlemeleri içermesine karşın, de facto olarak çoğu yerde bu
Ferman ' ın hükümleri yaşama geçmiyordu. Islahat Fermanı
Gayrimüslim azınlıklara vergi eşitliği getiriyor, cizye vergisini
kaldırıyor, ayrıca devlet dairelerine girişte Müslüman olma
şartını kaldırıyor ve Gayrimüslimlere askerlik yapma şartını"8
getirmesine karşın, askerlik donanmadaki angarya hizmetleri
dışında uygulanmıyordu.
" 1 892 'de özel mekanlarda ayin yasağı; özel okullardan me
zun olan çoğunluğu Ermeni değişik dinlerden etnik azınlık
mensuplarına kamu hizmetlerinde görev yasağı, halife Ömer' in
kelamıyla uyuşmayan tüm kitapların sansür edilmesi, hangi
dilde olursa olsun İncil' den alınmış bölümlerin yayımının
yasaklanması gibi uygulamalar"9 getirilerek verilen "hak"lar
geri alınıyordu.
' 0 SIRMA İhsan Süreyya, Belgelerle il. Abdülhamid Dönemi, Beyan Ya
yınları, İstanbul , Ocak 2000 s. 57
1 1 ZÜRCH ER Erik Jan ( Derleyen), İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de
Etnik Çatışma, İ letişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2005, Bölüm:
1 40 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
hüküm içeriyordu.
1 774 tarihinde Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzala
nan Küçük Kaynarca Antlaşması 'nın 7. maddesi ile Babıali
Hıristiyan dinine ve bu dinin kiliselerine sürekli bir koruma
vaat eder denilmişti . 1 878 Berlin Antlaşması ile de Osmanlı
İmparatorluğu dini inançların himayesini garanti ediyordu . . . ı 4 ..
1 9 1 5 'te ne oldu
M. Kemal bir mülakatında 1 9 1 5 'te ne oldu sorusuna cevap
olarak, milyonlarca Hıristiyan vatandaşın acımasızca tehcir ve
kıyıma uğratıldığı cevabını verir: "Yuvalarından kitle halinde
acımasızca tehcir edi len ve kıyıma uğratılan milyonlarca Hıris
tiyan teb 'amızın hayatlarının hesabı kendilerinden sorulmak
gereken Genç Türkiye Partisin[den] "2 4 söz eder. İttihatçıların
1 9 1 5 teki marifetlerine dair bu sözler, M. Kemalin 25 İsviçre 'li
"1 BAŞKAYA Fikret, Y edi yüz Osmanlı Beyl iğinden 28 Şubata: Bir Dev
-
3 2 Palmer Alan, Son Üç Yüz Yıl Osman l ı İmparatorluğu [bir çöküşün tarihi]
Çev. Belkıs Çorakçı Dışbudak, İş Kültür Y. 2002 s. 236
ermeni sorunu 1 5 1
O sıra Sivas 'a bağlı olan Merzifon kazasında bulunan Dr. Aziz
Bey 'in hana anlattığına göre, Doktor, öldürülmek üzere bir
Ermeni kafilesinin getirildiğini duyuyor ve kaymakama giderek
52
Özmen Kemal, 1 9 1 5 Tartışması M i l liyetçilikten kurtulmalı, BİA haber
Merkezi, 25.4.2005
ermenı sorunu 1 6 1
Ermenilerin İstemleri
Ermenilerin istemlerine gelince; Resmi goruş, Soykırımın
tanınmasının beraberinde toprak istemini getireceğinde hala
ısrarlıdır: "Türkiye'nin yapmadığı bir soykırımı tanıması bek
lenemez. Bunu isteyen Ermenilerin ve onlara destek olan Tür
kiye ' deki aymaz çevrelerin bunun arkasında bir tazminat ve
toprak talebinin geleceğini bilmemeleri mümkün değildir."62
1 9 Ocak 2007 tarihinde katledilen Ermeni aydınlanndan
Hrant Dink, Ermenilerin Geçmişte yaşadıklannın farkına va
rılmasını ve acılarının paylaşılmasını istediklerini söylemekte
dir: "Ermenilerin büyük çoğunluğu, Türkiye 'nin geçmişte
yaşananların farkına varmasını, üzüntülerini belirtmesini, Er
menilerin acısını paylaşmasını istiyor. İlişkilerin bundan sonra
sorunsuz olmasını arzu ediyor. Bu çoğunluğa katılmayan ama
aktivist de olmayan bazı kesimler de var ki , onlar yapılan hak
sızlığın ödenmesini de istiyorlar, tazminat beklentisi içindeler.
Bir de çok uçta olan bazı aktivist gruplar var. Bunlar arasında
toprak isteyenler de bulunuyor. Ama şu var. Ermenistan devle
tinin bugün Türkiye 'den bir toprak beklentisi yok. .. Ermenis
tan 'ın tazminatla da ilişkisi yok. Tazminatın ancak bireysel bir
talep olabileceğini düşünüyor. İsterlerse başvururlar mahke
meye, alırlarsa alırlar, alamazlarsa alamazlar diyor. "63
Sait ÇETİNOGLU
Giriş:
Sanırız, Türkiye Cumhuriyeti 'nin resmi ideoloj i kurgusunda en
çok vurgu yapılan öğelerin başında "şanlı geçmiş" gelmekte
dir. "Cumhuriyet"in ilk yıllarında, bu geçmiş, insanın ilk defa
yerleşik yaşama geçip tanın ve hayvancılığa başladığı Neolitik
Dönem ' e (Yeni/Cilalı Taş Çağı- yaklaşık olarak MÖ 1 0.000-
6.000) kadar geriye götüıülerek, (aşağıda göreceğimiz gibi)
medeniyet kuran ilk insanların ve Anadolu'nun eski halklarının
neredeyse tamamının Türk ırkından oldukları ileri süıülmüştür.
Cumhuriyet' in yönetici kadrosu Türkiye coğrafyasındaki
farklı kimlikleri "inkar" etmiş, bütün farklılıkları tek bir potada
eritme çabası içerisinde olmuştur. Uzun yüzyıllardır Türki
ye 'nin güney illerinde yaşayan Nusayriler (Arap- Aleviler)2 de
bu inkar ve homoj enleştirme politikasından nasiplerini almış
lardır. Resmi ağızlardan, bu insanların Arap olmadıkları, Ana
dolu 'da yaşayan en eski Türk topluluklarından oldukları iddia
edilmiştir.
5 1 936'daki Üçüncü Türk Dil Kurultayı ' nda Afet İnan şöyle der: . . . Öz
"
18 İbrahim Necmi Dilmen 'in önerisine göre " . . . Türk dilinin gerek Sümer, Eti
gibi en eski Türk d i l leri ile, gerek Hint-Avrupa, Sami deni len dillerle muka
yesesi yapı lmal ıdır:" Di lmen, İkinci Türk Dil Kurultayı ( 1 934), Türk Dili,
1 934, S : 8 , s 1 O. Esasen bu dil lerin eğitiminde bilimsel deği l, siyasal kaygı
lar ön plandadır. . . Bu dil lerin hiçbirinin Türkçe ve Türklerle ilgisinin olma
dığının an laşıldığı günümüzdeki durumları bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu dil lerin eğitimini veren bölümler ya tek tek kapanmaktadır ya da kaynak
ve ilgi yetersizl iğinden hiçbir şey yapamaz durumdadır.
1 9 Bu konuda ayrıntı l ı bi lgi için bkz Beşikçi, a.g.e. ; Copcaux, a.g.e.
20
Timur da, TTK ve IDK 'nın l 930'lardaki tezlerinin bil imdışıl ığına işaret
eder: "Türkleri ırk açısından H ititlere ve Sümerlere bağlayan bu tezler zaten
daha sonra terk edi l mış ve hana -özell ikle Avrupa'da- alay konusu olmuş
tur." Taner Timur, Osmanlı Mirası, Geçiş Sürecinde Türkiye, Der: i. C.
Schick - E. A. Tonak, İstanbul, Belge Y., 1 990, s. 1 6.
eli liirkleri 1 77
26
Eski dünyada konuşulmuş ve yazılmış dil lerden İbranice, kısmen Grekçe
ve Latince dışında hemen hemen tüm d i l ler, bu dil leri konuşanlar kalmayınca
zaman la yok olmuş ve unutulmuştur. Eski Mısırlılar, Sümerler, Urartular gibi
yazılı eser bırakan kavimler, 1 8. yüzyı lın sonlarından itibaren Avrupalı
araştırmacılar tarafından keşfedilmiş ve çoğunun dili çözülmüştür. H ititler de
kendilerine ait arkeoloj i k kalıntı lar bulunmadan önce ilk olarak Tevrat' tan,
daha sonra da Eski Mısır ve Babil yaz ı l ı kaynaklarından biliniyorlardı. Tev
rat 'ta Hititlere hiııi, hiııinı ve dişi şekliyle Hethaeus, Hethaei denmekteydi.
İşte bütün modem dillerdeki "Hitit" sözcüğünün kökeni, Asurca üzerinden
Tevrat 'a giren bu kelimedir. Bunun yanında, Tevrat ' ı n Latince çevirisinde
geçen Hetlıaeus'a dayanarak Kheta veya Khetites olarak da yazılıyordu.
İngiltere'de ortaya çıkan Hillite sözcüğü zaman içinde Fransa, Almanya ve
İtalya' ya kadar yayı lmıştır. Örneğin Almanca'da ilk kez Eduard Meyer
Chetiter kelimesini kul l anmıştır. Bunun yerine B. Hrozny H ititçeyi çözmüş
olduğu ilk makalesinde "Hethiter" (H ititler) ve "hethitisch" (Hititçe) kelime
lerini kul lanmıştır. Bu sözcük, M. Luther ' i n yaptığı Almanca Tevrat çeviri
sinden kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan Luther'inki de J . Mentels'in
1 466'da bası lan Tevrat çevirisine geri gider. Burada H ititlere Heth ve Latin
celeşmiş şekliyle Heıhaeus ve çoğul şekliyle Hethaei denmekteydi. Kelime
aynı kökenden kaynaklanmak suretiyle Fransızca'ya Hittite (h muet i le) ve
İtalyanca' ya lııita, Eteo olarak al ınmıştır. İşte Eti sözcüğü Türkçe'ye, o
zaman lar Türk aydınlarının ikinci dili olan Fransızca' daki Hitit. Hetheen(s)
sözcüğünden girmiştir. Hitit ' in başındaki H harfi semir ve nitekim daha o
zamanlar Almanlar ya Clı ile Chethiter olarak ya da sert okunan H ile yazı
yorlardı. Fransızlar bu kuralı ihlal ettiklerinden baştaki H'yı H muet, yani
sağır h olarak okumuşlar ve ortaya iti(t) çıkmıştır. Dikkat edilirse İtalyan
ca 'sında da başta H harfi yoktur. Kısacası, Eti sözcüğünün kökeni Fransız
ca'daki Hitit sözcüğüdür. Ayrıca Eti sözcüğü morfolojik açıdan, o zamanlar
Türkçe sözcükleri bel irlemede kul lanılan "kalıplara" da iyi uymaktadır.
Gerçekte ise Hititler kendilerine hiçbir zaman H itit veya H ititli dememişler
dir ( Zaten eskiçağlarda yaşamış kavimlerde milliyetçilik açısından belirli
ırkları , mil letleri tanımlayan bir kavram yoktur. Bilindiği gibi "ulus, millet,
eti türkleri 1 79
ırk vb" kavraml ar modem dönemde ortaya çıkmışlardır). Onlar kendi lerine
"Halli ülkesinin insanları/çocukları", konuştukları dile de "Neşaca" veya
"Kaneşçe" demişlerdir. Kaneş ise Kayseri yakınlarındaki Kültepe'nin H ititler
dönemindeki adıdır. Ahmet Ünal, H i ti tler Devrinde Anadolu, Kitap: 1 ,
İstanbul, Arkeoloj i ve Sanat Y . 2002, s. 3 0, 39 -40, 5 1 .
,
39 Dilaçar, a.g.e. , s. 1 1 - 1 2.
40 Dilaçar, a.g.e., s. 1 6- 1 7. Atay da, Arap-Alevi lerin (ve Dersim'deki Kürt
Alevi lerin) Türk olduğu iddiasını ileri sürmekten geri durmayan isimlerden
dir. Bkz. F. Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir, İstanbul, Ak. Y . , 1 969, s. 48-49.
41 Tarsus Hars Komitesi, Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt, İçel ( 1 93 8 ), S: 4, s.
4.
42 Soyadı kanunuyla birlikte aile isimleri, lakaplar Türkçeleştirilmiş, Türk
idaresi altında Arapça olan köy isimleri Türkçe isimlerle yer değiştirmiştir.
Bu "Türkçeleştirme harekatı "nın neticesine bakarak, tespitlerde bulunmanın
hiçbir i ler tutar yanı yoktur. Ayrıca, Türkiye sınırları içinde olan Nusayri lerin
konuştuğu Arapça'nın yarısından çoğunun Türkçe olduğunu iddia etmek
onların konuştuğu dilin Arapça olmadığını göstermez; olsa olsa asimilasyon
politikasının etkisini (ve tabii ki kültürel etkileşimi ) gösterir; kaldı ki söz
konusu oran lama da gerçek dışıdır.
4 3 Tarsus Hars Komitesi, Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt ( Devam), İçel (
1 93 8 ), S: 5, s. 1 7 1 8.
-
eti türkleri 1 85
47 et Tavi l ' in aktardığına göre, "peygamber, ' Ben ilmin şehriyim Ali de
kapısı ' derdi ve yine ' İlim isteyen kapıya gelsin ' demişti . . . İmamlar önceki
lerin ve sonraki lerin ilimlerini kendilerinde toplamışlardı, onlarında başvuru
lacak bir kapı ları olması gerekirdi ki ' i l i m isteyen kapı ya gelsin' sözünün bir
gerçekl iği olsun. Bu nedenle bu i lke Oniki İmam ' ı n düzeyinde her birinin bir
babı (sözlük anlamı kapıdır, çn) olmasıyla uygulama alanı buldu": Muham
med Emin Galip et- Tavil, Arap Alevilerinin Tarihi Nusayriler, çev. İsmail
Özdemir, İstanbul, Çivi Y., 2000, s. 1 50.
48 İslam'ın batini yorumu, Ortodoks (egemen) İslam anlayışının, i lkelerinin
ve kural larının dışında bir yaklaşım ihtiva eder; bu da, egemen olandan farklı
bir inanç ve yaşam pratiğini getirir. Bu batini yorum ve yaşam tarzını benim
seyen Nusayri ler, her çağda dinsel olarak azınl ıkta kalmış, Ortodoks İslam 'ı n
baskısı- karalamalarıyla karşı karşıya gelmişlerdir. Genel olarak söylersek,
Nusayriler farklı inanç ve yaşam biçiml eri dolayısıyla, ortaya çıktıkları
tarihten itibaren sürekli kovuşturmaya uğramış, aşağı lanmış, haklarında
çirkin suçlamalarla dolu birçok şeyler yazı l mıştır ve bunlarla da yetinilmeye
rek birçok katliama maruz bırakı lmışlardır. Sürekli kaçmış, dağlara gizlen
miş, sessiz sedasız yaşamlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Üzerlerindeki
baskı, onlara gittikleri yerlerdeki koşul lara uyum sağlayarak yaşamayı öğ
retmiştir.
49 M uhammed İbn Nusayr'dan sonra gelen Mısırlı Seyyid Hüseyin b. Ham
dan el- Hasibi ' yi mezhebin "asıl kurucu"su olarak addedenler de bulunmak
tadır. Reyhani de bunlardan biridir: Mahmut Reyhani , Gölgesiz Işıklar- il
Tarihte Aleviler, 2. B . , İstanbul, Can Y . , 1 997, s. 4 1 -42. Mezhebin öğretisini
oluşturan Hasibi, yetiştirdiği ti lmizler ile -ki bunların arasında öneml i devlet
adaml arı/emirler bulunmaktaydı- Nusayri inancının yayı lmasına büyük
katkıda bulunmuştur. Et Tavil de, Hamdan el- Hasibi 'nin önemine vurgu
yapar ve onu, Nusayri lerin içine on ları esaretin ve zil letin sefaletinden ba
ğımsızlık seviyesine yükseltecek olan yüce ruhu üfleyen kişi olarak adlandı
rır: et Tavil, age., s. 1 52.
50 H enüz Türkçe' ye çevirisi yapılmamış olan Şeyh Mahmut es- Sal ih 'in, En
Nebeu "/-yakin 'ani ·ı- 'aleviyyin isimli kitabının da önemli bir eser olduğunu
beli rtmek gerekir.
eti türkleri 1 87
56 Aydın, Antropolojinin, Türkiye ' ye bir "ırk bilim" olarak girdiğini, ırkçı
bir paradigmadan beslendiğini ve Türkiye halklarının Türkleştirilmesinin
altyapısını hazırladığını ifade eder: Suavi Aydın, a.g.m., s. 365.
1 88 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Sonuç:
Nusayriler, hem Kurtuluş Savaşı olarak adlandırılan dönemde
hem de Cumhuriyet 'in kuruluşu ve sonrasında Mustafa Ke
mal ' e ve "yeni" rej ime destek ve bağlılıklarını açıkça ortaya
koymuşlardır. 57 Yeni rejim de varlığı için tehlike olarak gör
düğü dinsel muhaliflerine karşı, Alevileri kendine yedeklemeyi
uygun bir seçenek olarak görmüş ve Nusayrilere (Arap- Alevi
lere) teveccüh göstermiştir. Fakat bu durum, onların kimlikle
rinin tanındığı anlamına gelmemektedir. Yukarıda açıklandığı
gibi, bu insanlar, Türk Tarih Tezi 'ne ( ve resmi ideolojiye)
uygun bir biçimde, Türk kökenli addedilerek asimile edilmeye
çalışılmıştır. Onlar, Suriye kökenli olmalarına, Arapça konuş
malarına ve tuttukları şecerelere (soy kütüklerine) rağmen
Arap değil de, Eti Türkleri olarak tanımlanmışlardır. Bir kez
daha tekrar edecek olursak, bir kere Eti dedikleri Anadolu'nun
eski halklarından olan Hititler, Türk değil, Hint-Avrupalıdır ve
çok uzun yüzyıllar önce ortadan kaybolmuşlardır; ikincisi de,
Nusayriler, Eti Türk'ü oldukları yönündeki propagandaya
rağmen - çok azı hariç- kendilerini Arap olarak ifade etmekte
dirler.
00 Bkz. Adana' ya Kar Yağmış: Adana Üzerine Yazılar, Der. Behçet Çelik,
İstanbul, İletişim Y., 2006 ; Nusayri lik Alevilik ve Çokkü ltürlülük, Ed:
Mehmet Karasu, (y.y. ), Keşi f Y . , (t. y. ) .
61
Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği Ermeni "tehciri" Curnhuriyet 'in
kuruluşundan önce "Türkçü" İttihat ve Terakki ' nin yönetiminde gerçekleşti
ri lmişti; fakat 1 923 ' ten sonra Cumh uriyet yönetici lerinin konuya il işkin
yaklaşımı göz önüne alındığında, 1 923 öncesi ve sonrası konuya dair bir
anlayış farkının olmadığı görülmektedir.
eti /ürk/eri 1 9 1
Heval BOZBAY
Hakan MERTCAN
Kaynakça:
Adana'ya Kar Yağmış: Adana Ü zerine Yazılar, Der. Behçet Çelik, İstan
bul, İletişim Y . , 2006.
Akurgal, Ekrem, Anadolu Kültür Tarihi, 1 5 . B . , Ankara, TÜBİTAK,
2003 .
Andrews, P. Alford, Türkiye'de Etnik Gruplar, Çev. Mustafa Köpüşoğlu,
İstanbul, Ant Yayınları, 1 992.
Aringberg- Laanatza, M arianne, Türkiye A levileri- Suriye Alevileri: Benzer
likler ve Farklılıklar, Alevi Kimliği, Ed: T. Olsson vd. , 2. B . , İstan
bul, Tarih V akfı Yurt Yayınları, 2003 .
Atay, F. Rıfkı, Atatürkçülük N edir, İstanbul , Ak. Y . , 1 969.
Aydın, Suavi, Cumhuriyet 'in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü.·
Irkçı Paradigmanın Yükselişi ve Düşüşü, Modern Türkiye'de Siyasi
Düşünce (Kemalizm), C: 2, 2 . B., İstanbul, İletişim Y., 2002.
Beşikçi, İsmail, Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil Teorisi ve Kürt Sorunu.
Bilim Yilntemi. Türkiye'deki Uygulama 2, 2.B., İstanbul, Yurt Ki
tap-Yayın, 1 99 1 .
Charby- Charby, A rap Alevileri, çev. Faik Bulut ( Ortadoğu'nun Solan
Renkleri içinde), İstanbul, Berfin Y., 2002.
Copeaux, Etienne, Tarih Ders Kitaplannda ( 1 93 1 - 1 993) Türk Tarih
Tezinden Türk- İ slam Sentezine, 2. B., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt
Yayın ları, 2000.
Agop Dilaçar, A lpin Irk. Türk Elllisi, ve Hatay Halkı, C.H.P. Konferanslar
Serisi, Kitap: 1 9, (y.y.), 1 940.
62
Mete Tunçay, Çokkültürlülük Perspektifleri, www. stk.bilgi .edu.tr/
docs/tuncay_std_2.pdf
) 9 2 özgür üniversite resmi ideoloji sözlılğü
"1 335 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsun 'a çıktım. Vaziyet ve
manzarai umumiye: Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi
Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş,
şeraiti ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun sene
leri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi
Harbi Umumiye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek,
memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden
Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini
tahayyül ettiği deni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın
riyasetindeki kabine; aciz haysiyetsiz, cebin, yalnız padişahın irade
sine tabi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi
bir vaziyete razı. "1
4 Burada modern topluma içkin her türlü faşist/mi l itarist ve/veya mafyöz
tahayyüllün kutsadığı 'sadakat' pratiği istisnai olarak kabul edi lebilir; fakat
esasında bu da pre-kapitalist hükmetme pratiklerinin ileriye dönük kutsan
masından başka bir şey deği ldir.
5 Pamuk, Şevket; 1 00 soruda Türkiye ve Osmanl ı İktisat Tarih i 1 500- 1 9 1 4,
Gerçek Yayınevi, 1 999.
6Sweezy Paul [et al}; The Transiıion From Feudalism ıo Capitalism, Verso.
1 9 78 ve Osmanl ı İmparatorluğunun dünya-ekonomisine eklemlenmesi mese
lesi ve tarımsal organizasyonun nitel iği üzerine İslamoğlu-İnan, Huricihan;
The Ottoman E mpire and World-Economy, Cambridge, 1 987. ve İslamoğlu
İ nan , Huricihan; State and Peasant in the Otoman Empire. E.J. Bri l l , 1 994.
202 özgür iiniversiıe resmi ideoloji sözlüğü
Emre AYDOGDU
Halkçılık
Bakanlar Kurulu
Temel Kuruluş Yasası Tasarısı
(Halkçılık Programı)
Amaç ve Yol
1 - Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal sınırlar içinde
yaşam ve bağımsızlığın sağlanması ve hilafet ve saltanatın
kurtarılması amacıyla kurulmuştur.
2- Türkiye B üyük Millet Meclisi Hükümeti, yaşamını ve
bağımsızlığını kurtarmayı tek amaç bildiği halkı, emperyalizm
ve kapitalizm baskısı ve zulmünden kurtararak yönetim ve
egemenliğin asıl sahibi haline getirme amacına ulaşacağı inan
cındadır.
3- Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ulusu, yaşam
ve bağımsızlığını öldüren emperyalist ve kapitalist düşmanla
rın saldırılarına karşı savunmayı ve dış düşmanlarla iş birliği
ederek ulusu aldatmaya ve kargaşalığa itmeye çalışan yerli
hainlerin yola getirilmesi için orduyu sağlamlaştırmayı ve onu
ulusal bağımsızlığın koltuk değneği olarak düşünmeyi bir gö
rev sayar.
220 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Temel Maddeler
5- Hilafet ve Saltanat makamının kurtarılması başarıldık
tan sonra Padişah ve Müslümanların Halifesi temel kanunlar
çerçevesinde saygın konumlarını ve yüceliklerini alırlar.
6- Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur; yönetim biçimi,
halkın kaderini doğrudan ve gerçekten yönetmesi temeline
dayanır.
7- Yönetim gücü ve yasama yetkisi ulusun tek ve gerçek
temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi 'nde toplanır ve gerçekle
şır.
8- Türkiye Halk Hükümeti, Büyük Millet Meclisi tarafın
dan yönetilir. Ve (Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti)
sanını taşır.
9- Büyük Millet Meclisi, illerdeki halk tarafından genel
oy ile seçilmiş üyelerden oluşur.
1 O- Büyük Millet Meclisi üyelerinin sayısı her elli bin nü
fusa bir üye olacak biçimde oluşturulur.
1 1 - Büyük Millet Meclisi seçimleri her iki yılda bir defa
yapılır. Seçilen üyenin üyelik süresi iki yıldır, fakat tekrar
seçilmek mümkündür. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri
kendini seçen ilin aynca temsilcisi olmayıp tüm ulusun temsil
cisidir.
1 2- Büyük Millet Meclisi her yıl Kasım ayının başında ça
ğınlmaksızın toplanır.
1 3- Büyük Millet Meclisi üyeleri her toplantının başlangı
cından başlayarak dört ay sonra Büyük Millet Meclisi 'ne ait
halkçılık 22 1
4 Mustafa Suphi 'nin Mektubu, Mustafa Kemal ' i n cevabı, M ustafa Suphi 'nin
öldürülmesi ile ilgili olarak ayrıca Bkz, (Tevetoğlu 1 967: 223). Tunçay
( 1 972). Mustafa Suphi ve Milli M ücadele Hareketi ile ilişkisi ile ilgili olarak
Bkz, Bayur, ( 1 97 1 : 5 8 7-654). Suphi 'nin öldürülmesinin Mustafa Kemal 'in
bilgisi dışında olduğu bu işin Kazım Karabekir ve Muhafaza-i M ukaddesat
Cemiyeti ile i lgili olduğu izlenimini taşıdığını bel irtir.
22 4 özgür üniversiıe resmi ideoloji sözlüğü
Sonuç
Halkçılık fikri Anadolu'ya narodnikler aracılığıyla gelir. Ta
rımda kapitalistleşmenin yarattığı mülkiyet kutuplaşmasının
bir sonucu olarak ortaya çıkan, küçük köylülüğün devrimcili
ğinden yararlanarak monarşiyi ve kulakların egemen olduğu
sosyo ekonomik sistemi değiştirmeyi amaç edinen
narodniklerin halkçı düşünceleri, yine aynı dönemde kapitalist
üretim ilişkilerinin yaygınlaşmaya başladığı Osmanlı şehirle
rindeki modernleştiricileri derinden etkileme başlar. Osmanlı
Jön Türk 'ü ve Rus narodnikleri arasındaki bu entelektüel alış
verişi Büyük Millet Meclisi 'ne taşıyan ise dönemin sosyalistle
ri olmuştur. 1 920 Nisan ' ında kurulan meclis içerisinde etkin
örgütler kuran sosyalistler, ardı ardına kapsamlı programlar
yayınlamaya, halkçı fikirleri meclise ve Anadolu reel poli
tik' ine taşımaya başlamışlardır. Mustafa Kemal ' i Halkçılık
Programı yazmaya iten neden de işte budur: Narodnik hareke
tinden etkilenerek halkçılık düşüncesine programlarında yer
veren dönemin solu ile Mustafa Kemal ' in girdiği güç mücade
lesi . Halkçılık Programı bu güç mücadelesinin konusu deği l ,
taktiğidir. B i r başka deyişle, Mustafa Kemal dönemin solu ile
halkçılık konusunda polemiğe girdiği, halkçılık konusunda
onlarla farklı düşündüğü için halkçılık konusundaki görüşlerini
bir program etrafında yayınlama ihtiyacı duymaz. Tersine,
Milli Mücadele'nin liderliği ve Sovyetler Birliği ile, onun
güdümüne girmeden ama ondan da kopmadan, ilişkilerin yürü
tülmesi konularında bir taktik olarak halkçılığa başvurur.
Halkçılık, konusu Milli Mücadelenin liderliği ve bu mücadele
nin başarıya ulaştırılması olan tartışmanın taktik hamlelerinden
birisidir. Meclis (komisyonu) bu tasarının içerisine solidarist
öğeler ekleyerek kabul eder: Bir anlamda meclisin bizzat ken
disi, Mustafa Kemal ' in sol ile yürüttüğü taktik mücadeleden
bir rejim için ilke, "halkçılık" ortaya çıkaracaktır. Mustafa
Kemal ' in ortaya atıp meclisin şekillendirdiği halkçılık, toplu
mu mesleklerden mürekkep kabul edip, toplumsal ve mesleki
dayanışmayı ön plana çıkaran, devlete sını flar üstü bir denetle-
halkçılık 229
Mete K. KAYNAR
2 3 0 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Kaynakça
SAY I LGAN, Aclan. ( 1 968), Solun 94 Yılı llJ 71-1 965 Btışlllngıcındtın
Günümüze Türkiye 'de Sosytılist Komünist Htıreketler, Ankara:
Mars Y ayınları
ŞİMANOV, Dimitry. ( 1 978), Türkiye 'de işçi ve Sosytılist Htıreketler, İstan
bul: Belge Yayınları .
TEKELİ, İlhan- Gencay ŞAY LAN . ( 1 978), ''Türkiye'de Halkçılık İdeoloji
sinin Evrimi" Toplum ve Bilim, Yaz-Güz 1 978, 44-- 1 1 0.
TEKELİ, İlhan- Selim İ LKİN. (2003), "(Kör) Ali İhsan (İloğlu) Bey ve
Temsili Mesleki Programı" Cumhuriyetin Htırcı Köktenci
Modernitenin Doğuşu (Der: İlhan Tekeli- Selim İlkin) İstanbul: İs
tanbul Bi lgi Üniversitesi Yayınları.
TEVETOG LU, Fethi ( 1 967), Türkiye 'de Sosytılist ve Komünist Ftıtıliyetler
(1 910-1960) Ankara: Komünizmle M ücadele Yayınları.
TOPRAK, Zafer ( 1 977), "Meşrutiyet' te Solidarist Düşünce H al kçılık" Top
lum ve Bilim, Bahar 1 977: 92- 1 23 .
TUNÇA Y , Mete ( 1 972) Mestıi, Htılk Şurtılar Fırktısı Progrtımı, Ankara:
Sevinç M atbaası.
Halkevleri
Kaynakça
kısımdan oluşur. Birinci kısım Bağımsızlık Savaşıdır. ikinci Kısım ise A tatürk
Devrimleri diye adlandırılan yeniliklerdir " (Kongar, 1 999: 1 7).
2 54 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Pozitivizm ve İnkılap
Cumhuriyet' in inkılap anlayışı ile modernleşme anlayışı ve
modernleşme, muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi ile
pozitivist düşünce arasında yakın bir ilişki vardır. İnkılapçılık,
modernleşmenin/muasırlaşmanın bir ülkü, bir hedef olarak
sistemdeki ifadesidir. Pozitivizm ise modernleşme düşüncesi
nin -hem de onun somut tezahürü olan inkılapçılık ilkesinin
temelinde yatan ana fikirdir.
Pozitivizm ile muasırlaşma ve inkılapçılık arasındaki ilişki
üç düzlemde ortaya çıkmaktadır. Pozitivizm;
1- Batı toplum yapısı ile evrensel medeniyet arasında
bir aynın yapılabilmesine ve inkılapçılığın batılılaşma değil de
bir muasırlaşma hareketi olarak tanımlanabilmesine,
2- Düzen içerisinde gerçekleştirilecek bir ilerleme ve
dayanışma anlayışıyla mevcut statükonun haklılaştınlmasına,
bürokrasinin inkılapçılığının meşrulaştırılmasına ve inkılapla
rın apriori olarak ilerici bir hareket olarak tanımlanabilmesine,
3- İnkılaplar evrensel medeniyetin icapları ve "ilerici"
"iyi" faaliyetler oldukları için de bu inkılaplara karşı doğacak
hareketlerin gayn meşruluğu, gayri medeniliğinin altınının
çizilebilmesine imkan sağlamaktadır.
262 özgür üniversiıe resmi ideoloji sözlüğü
Kanun; 1 7 Şubat 1 926 tarihli ve 743 sayı lı Türk Kanunu Medenisiyle kabul
edi len, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair me
deni nikah esası 20 Mayıs 1 928 tarihli ve 1 288 sayı lı Beynelmilel Erkamın
Kabulü Hakkında Kanun; 1 Teşrin isani 1 928 tarihli ve 1 35 3 sayılı Türk
Harflerinin Kabul ve Tatbiki H akkında Kanun; 26 Teşrinisani 1 934 tarihli ve
2590 sayı lı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldınldığına Dair
Kanun; 3 Kanunuevvel 1 934 tarihli ve 2596 sayı lı Bazı Kisvelerin Giyileme
yeceğine Dair Kanun.
inkılapçılık 265
du. Şöyle ki, devlet bir yandan, teorik olarak millet egemenli
ğine dayandığını söylüyordu, fakat diğer yandan da egemenli
ğine vekaleten sahip olduğu topluluğu/toplumu "millet" haline
getirmeyi amaçlıyordu. Yani devlet, milletin egemenliğine
dayanıyordu, ama aynı zamanda da egemenliğini kullanacağı
milleti kendisi yaratıyordu. İnkılaplar bu açığı kapatacak, mo
dem ulus devletin gereksinim duyacağı modem toplumu ya
ratmanın (resmi) ideoloj ik gerekçelerini sunacaktı . Bir başka
ifade ile egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söy
leyen devlet, inkılaplar aracılığıyla, egemenliğini vekaleten
kullandığı milleti/halkı böylece yeniden yaratabilecek; en
azından gelecek kuşaklann inkı laplar yolu ile modem hale
geleceğini varsayabilecek, umut edebilecekti . Nitekim 23 Ni
san 'ın çocuk, 19 Mayıs'ın da gençlik bayramı olarak kutlan
ması esprisini de burada aramak yerinde olacaktır.
Resmi ideoloji, inkılapları , bir yandan pozitivizm yolu ile
batılılaşmadan kopararak muasırlaşmayla ilişkilendirirken,
diğer yandan medeniyeti, Türk kültürünün ezelden beri sahip
olduğu ve Osmanlı 'nın kötü yöneticileri elinde köreltilmiş bir
özelliği olarak tanımlayarak, inkılapçılığı bir anlamda Türk
milletinin kendi özüne dönüş olarak ortaya koymaya da çalış
maktadır. Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan millet ve bu
bütünün üyesi olarak birey, Kemalizm tarafından Batılı siyasal
ve kültürel formlarla, ezelden beri Batılı/Medeni bir kültüre
sahip, Cumhuriyetin ve onun yarattığı değerlerin erdemine
inanan kişi olarak tanımlanmıştır. Hatta 1 935 ' deki CHP Kurul
tay'ı konuşmasında Atatürk "sosyal ve kültürel alanda yapılan
yeniliklerin Cumhuriyetin milli çehresini ortaya çıkarttığını"
belirtir. Bu özellikler Türk milletinin Cumhuriyet yönetimi ile
sonradan kazandığı özellikler değil, Türk milletinin milli kül
türünde "zaten" var olan özelliklerin bugüne yansıması şeklin
de ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet yönetimi inkılaplar yolu ile
Türk milletinin özünde zaten var olan "milli çehreyi" ortaya
çıkarmıştır. Çünkü o, yani Türk milleti " . . . tarihte de medeni
dir, hakikatte de medenidir" (Atatürk, 1 952: 2 1 2) Halk, kendi
kendine yaptığı inkılaplarla sadece kendi içindeki medeniyet
potansiyelini ortaya çıkarmıştır: " Türk milletinin son senelerde
gösterdiği, yaptığı siyasi ve içtimai inkılapların sahibi hakikisi
inkılıipçılık 267
Sonuç
İnkılapçılık ilkesi, rej imin mefküresi, ülküsü olan modernleş
me ve modernleşmeyi bir mefküre olarak tanımlamaya imkan
tanıyan pozitivist düşünce olmaksızın anlaşılamaz. Bu özelliği
onun devrim kavramı ile tercüme edilmesinin de önündeki en
önemli engellerden birisidir. Eski (tez) ile onun içinden, onun
rahminden doğmuş yeni (anti-tez) ' in diyalektik ilişkisinden
türeyen bir devrim anlayışı ile pozitivizm ve modernleşmenin
kesişim noktasında duran inkılapçılık tam da bu nedenle birbir
lerinden farklı kavramlardır.
Osmanlı Padişahı ile Cumhuriyet Bürokratı arasındaki iliş
ki, Çar ile Bolşevikler ya da Ancient Regime ile Jakobenler
arasındaki ilişkiden oldukça farklıdır. Birçok tarihçinin de
sıklıkla vurguladığı gibi, Osmanlı ve Cumhuriyet arasında
yukarıdaki örneklere benzer tarzda bir kopuştan değil, bir sü
reklilikten bahsetmek mümkündür. Cumhuriyeti kuran kadro
nun Osmanlı bürokrat ve askerleri olduğunu, Osmanlı devlet
kurumlarının ve memurlarının cumhuriyet yönetiminde de
görevlerine devam ettiklerini, cumhuriyetin birçok kurumunun
(örneğin, bu yıl Türk Patent Enstitüsü'nün 1 35 . , Fenerbahçe
Spor Kulübü'nün 99., Emniyet Teşkilatı 'nın 1 5 1 ., 1 920 Ağus
tos ' unda kurulan Anadolu Aj ansı'nın ise 84. yıl dönümleri
kutlanmaktadır) cumhuriyetin ilanından önce kurulmakla bir
likte halen faaliyetlerine devam ettiklerini hatırladığımızda da
bir kopuştan çok bir sürekliliğin olduğunu gözlemleyebiliriz.
Hatta 23 Nisan 1 920'de TBMM 'nin açılması bile bir kopuşun
değil, bir sürekliliğin ifadesidir ve bu sürekliliğin altı bizzat
Nutuk'ta Mustafa Kemal tarafından çizilmektedir. İşgalin ar
dından dağıtılan Osmanlı Mebusan Meclisi 'nin üyeleri, Anka
ra ' da toplanan Mecli s ' in doğal üyeleridirler. Meclis Ankara'da
toplanmadan önce de Mustafa Kemal kendisini, Osmanlı
Mebusan Meclisi 'ne üye dava arkadaşları aracılığıyla başkan
seçtirmeye çalışmış ve bunu başaramayan Rauf Bey'i Nutuk'ta
oldukça ağır kelimelerle eleştirmiştir. Ankara'da açılan mecli
sin bir kopuşu değil, bir sürekliliği ifade ettiğine dair Meclis
Hukuki Esasiye Encümeni 'nin Ağustos 1 920 tarihinde hazırla
dığı ve TBMM ' ye sunduğu Anayasa Taslağı raporundan da
örnekler vermek mümkündür: TBMM 'nin anayasa taslağı
2 70 özl(Ür üniversite re.,·mi ideoloji sözlüğü
nin ötesine taşır: İnkılabı rej imin kendisini var oluşunu ifadesi
haline getirir.
İnkılabın rej imin var oluşunun ifadesi, onun uygulamaları
nın meşruiyeti temelinde tanımlanması, inkılapçılık kavramı
nın içerisindeki değişim, dönüşüm amacının üst sınırını da
çizer ve inkılapçılığı gerçek anlamda bir devrimci düşün
ce/pratikten ayırır. İnkılapçılık, Osmanlı ' nın yıkılarak, yeni bir
ulus devletin kurulması ve yeni, modem kalıplarla kurulmuş
ulus devletin yurttaşları olacak medeni bir Türk sosyetesinin
oluşturulması çabalarına verilen isimdir.
Mete K. KAYNAR
KAYNAKÇA
Giriş
Yakın tarihimizin en önemli hukuk dışı organlarından biri olan
İstiklal Mahkemeleri 'nin arşivi henüz açılmamıştır ve bu mah
kemelerle ilgili bilgiler, dönemin gazete haberleri ve bu mah
kemelere değinen hatıratlardan oluştuğundan, bilgilerimiz
ikinci el ve sınırlıdır, bu nedenle yakın tarihimizin önemli bir
bölümü karanlıkta bırakılmaktadır.
İstiklal Mahkemeleri çok masum bir gerekçeyle gündeme
gelir: Asker kaçaklığını önleme.
Osmanlı Ordusunun savaştaki en büyük handikaplarından
birini asker kaçakları oluşturuyordu, bu sorun "milli mücade
le" önderleri içinde önemli bir sorundur. Silah altına çağrılan
lar İstanbul Hükümeti 'nin fetvasını ve padişahın askerliği
kaldırdığına dair fermanını dikkate alarak ya askere gelmiyor
veya şubelerden ve kıtalardan kaçarken kendilerine verilen
silah ve cephaneleri de beraberinde götürüyorlardı.
Bu durumu M. Kemal Nutuk'ta Filhakika, birçok yerlerde,
bazı nizamiye efradı, usatla musademe etmeksizin bilakis si
lahlarını bırakarak köylerine, memleketlerine savuşuyor/ardı
diye ifade eder1 • Zaten "Birinci Dünya Savaşı yıllarında her
sekiz firariden birisi idam edilerek cephelerin çökmesi önlen
miştir. Buna rağmen firarilerin sayısı gittikçe artar ve
300.000'ni bulur"2 • (genellikle bu üçyüz bin sayısı verilmekle
birlikte bu sayının her cephedeki kaçak sayısı olmalı)
8 Kılıç A l i , Atatürk 'ün Sırdaşı Kılıç Ali 'nin Anı lan Der. Hulusi Turgut, İş
Bankası Kültür Y. 2005 s. 363-367
9 Kılıç A l i , Atatürk' ün Sırdaşı Kılıç A l i ' nin Anılan. s. 367
1 ° Kılıç A l i , Atatürk 'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan. s. 370
282 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
çaklann evi yakı lıp yıkılır. Bu yöntem Meclis'te çok sert tar
tışmalara yol açar ve İstiklal Mahkemeleri 'nin görevlerine l 7
Şubat l 92 l 'de son verilmesinde önemli bir etken olur1 1 •
İstiklal Mahkemeleri bu dönemde l 7 Şubat l 92 l ' e kadar
yaklaşık 5 ay kadar çalışırlar. Ankara dışında, diğerlerinin
görevlerine l 7 Şubat 'ta son verilir. Yalnız Ankara İstiklal
Mahkemesi 'nin görevi sürer.
Yukarıda Kastamonu Mahkemesi 'nden söz ederken değin
diğimiz gibi Mahkemelerin verdiği idam ve çeşitli cezaların
yanında tuhaf cezalara da hükmetmektedir: Firariler başka suç
işlememişlerse dayak cezası verilerek kıtasına gönderiliyor. l -
2 kez kaçmış ve başka suç suçlan işlememiş olanlar ceza ve
rilmeden, (3 -4-5 -6-7-8-9- 1 0) kez kaçmış olanlar, kaçtıkları
sayı onla çarpılıp, değnek vurularak cezalandırılıp ve kıtalanna
sevk ediliyordu. Bazılarına idam cezası verilse bile, bir daha
kaçtığı takdirde uygulanmak üzere (müeccelen idam) cepheye
gönderiliyorlardı 1 2 • Özellikle Kastamonu İstiklal Mahkemesi
nin sertliği bölge halkının Ermeni Soykırımına katılmamaları
ve bu kınını onaylamadıklarını bir dilekçe ile Mutasamfa
iletmelerinin bir tesiri olup olmadığı da aynca incelenecek bir
konu olsa gerekir.
18
Enunç, Ahmet Cemi l, Cumhuriyetin Tarihi s 39
1 9 Altını ben çizdim
20
Ekrem Cemi l Paşa, Muhtasar Hayatım, Beybun Yayılan, 1 992
288 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
21
İ . Habib Sevük, Atatürk İçin Remzi K. 1 976 c 1 s 274 aktaran: Göldaş
İsmai l, Takrir-i Sükiın Kanunu Görüşmeleri, 1 923 "Seçim"leri, Atama Mec
lis ve Sonrası Belge Y . 1 997 s 35
22
Göldaş İ smail , Takrir-i Sükiın Kanunu Görüşmeleri, 1 923 "Seçim"leri ,
Atama Meclis ve Sonrası Belge Y. 1 997 s
23 Ağaoğlu Samet Babamın Arkadaşları, Baha Matbaası 1 969 s. 93
24 Ağaoğlu Samet Babamın Arkadaşları, Baha Matbaası 1 969 s. 9 1
istiklal mahkemeleri 289
25 Soyak H asan Rıza Atatürk 'ten Hatıralar Yapı Kredi Y .2005 s. 208-209
290 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
26
Soyak Hasan Rıza Atatürk 'ten . . . . s. 209-2 1 0
istiklal mahkemeleri 29 1
Bey, Vakit 'ten Asım Bey, Akşam 'dan Necmeddin Sadak Bey,
Vatan 'dan Ahmet Emin Bey, Tercüman 'dan Hüseyin Şükrü
Bey, İleri 'den Suphi Nuri Bey, İkdam 'dan Ahmet Cevdet Bey.
Başyazarlar Bandırma' dan demiryolu kumpanyasının hazırla
dığı bir husus vagonla İzmir'e yollanmışlar, yoldaki istasyon
larda kendilerine mahalli memur ve halk kitleleri tarafından
samimi gösterilerde bulunulmuştu. İzmir' de, o zamanın hemen
hemen biricik derli, toplu oteli olan Naim Palas 'ta misafir
edilmişlerdi. Bu Türk matbuatının ileri gelen temsilcileri, Rei
sicumhur tarafından, Göztepe ' de istirahat etmekte olduğu ka
yınpederine ait köşkte 4 Şubat 1 924 Pazartesi günü saat
1 5 .00 ' te kabul edilmişlerdi; yalnız Tevhidi Ejkfır gazetesi sahip
ve başmuharriri Velit Bey 1 Şubat 1 924 tarihli gazetesinde,
gerçeğe aykırı olarak, ziyaretin, başka yerden izhar olunan
arzu üzerine yapılacağını yazmış olmasından dolayı kabul
olunmamıştı . . . [B]aşyazarlar Büyük Adam'ın yanından pek
menınun ve müteşekkir aynlmışlardı."32
Topçu İhsan başkanlığındaki bu mahkemenin verdiği karar
lar, iktidarın pek hoşuna gitmez ve eleştiri konusu olur. Ancak
daha sonra kurulacak İstiklal Mahkemeleri bu yumuşaklıkta
olmayacaklardır.
İkinci dönem İstiklal Mahkemeleri Doğuda meydana gelen
bir isyan bahane edilerek Takriri Sükün Kanunu koşullarında
kurularak, muhalefetin susturulma ve rejimi yerleştirme aracı
olarak kullanılmıştır. Gezici Ankara İstiklal Mahkemesi baş
kanı Kel Ali Bey, (Çetinkaya) artık devletin dördüncü kuvveti
olarak daha da güçlenmiştir.
Dönemin iklimi ve yönelimini belirtmesi açısından, Kurta
rıcı Belirleyenin tavrı ve sözleri önemlidir: Mustafa Kemal ' in
döneme ilişkin 1 925 yılı Ocak ayının ilk haftasındaki Konya
seyahatinde tuttuğu günlük parçalarında Takrir-i Sükün Dö
neminin arifesinde söyle yazıyor:
"Biz hedefimizin ulviyetine, yolumuzun doğruluğuna emi
niz. . . fikri ve fiil kusur ve noksanlarımızı görüp hayırhane ihtar
edilmesine memnun oluruz. Ama kötüye yormak ve yorumla
mak yoluyla bizi engellemek isteyenler ya hain ya da gafildir . . .
On gazetecinin imzalan."3 7
Gazi bu bağlılık telgraflanna duyarsız kalmaz ve görüşünü
Şark İstiklal Mahkemesine bildirir:
Şark İstiklal Mahkemesi Müddeiumumiliğine;
Gazetecilerin mahkemeye celbinden sonra, Anadolu'da ve
isyan sahasındaki meşhudatlan üzerinde hata ettikleri ve nadim
olduklan hakkındaki telgrafnamelerini evvelce Mahkemenin
nazan adaletine takdim etmiştim. Yine müştereken yukandaki
telgrafla müracaat ediyorlar; bunu da nazan insafa almak mu
vafıktır efendim.
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemaı3 8
Abdülkadir Kemali dışındaki gazeteciler mahkemenin ada
letinden emin bulunduklannı ifade ederek aynca savunma
yapmazlar.
Savcı iddianamesinde: " . . . İsyanla ilgili olduklanna dair
vicdanlan temine kafi deliller ve vesikalar görülmediği ve
fakat kasta makrun olmasa bile yazılannın bu çevrede fena
tesir yaptığına kendileri de kail ve bu halin neticede, ibret ve
intibahım mucip olduğu anlaşılmış ve Cumhurreisi Hazretleri
ne takdim ettikleri aynen okunan, telgraflar dahi bunu teyit
etmiş bulunmasına binaen beraatlerine"3 9 karar verilmesini
ister.
Abdülkadir Kemali Bey ' in Tok Söz Gazetesi kapatılır ken
disi de Ankara İstiklal Mahkemesine gönderilir ve diğer gaze
teciler toptan salıverilirler. Abdülkadir Kemali 'de dört buçuk
ay sonra Ankara' da beraat edecektir40 •
Amaca ulaşılmış gazetecilere gözdağı verilmiştir. Artık ba
sın cephesinden bir muhalefet gelmeyecektir.
O günlerin tanığı olan ve daha sonra kendisi de İstiklal
Mahkemesinden geçecek olan Zekeriya Sertel olayı şöyle nak
leder:
"İstanbul 'un bellibaşlı gazete başyazar lan Diyarbakır' daki
İstiklal Mahkemesine gönderilmişlerdi. Bunlar arasında Tasvi
ri Ejkfır gazetesi sahip ve başyazan Velit Ebuzziya, Vatan
Sait ÇETİNOGLU
resinde, bu hedef açık bir şekilde ortaya kondu. Bu, gizli bö
lümleri de olan bir kongreydi . Prof. Vahakn Dadrian, "Ermeni
Soykınmında, Devletin ve Hükümet Partisinin, Birbirine Ya
kın Rolleri" başlıklı makalesinde, İttihat ve Terakki 'nin bu
gizli oturumu hakkında etraflı bilgiler vermektedir. (bk.
Vahakn Dadrian, Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller,
Toplu Makaleler Kitap 1 , Belge Yayınları, Çev. Atilla Tuygan,
Mart 2004, İstanbul, s. 1-34)
Bu kongrede Osmanlı devletinin Türklük esasına göre,
Türk unsuru etrafında örgütlendirilmesinin gereği üzerinde
ciddi bir şekilde durulmuştur. Osmanlı Devletinin geriye kalan
sınırlan içinde Türk esassına göre yeni bir devlet projesi üze
rinde durulurken Rumlar, Ermeniler, Kürtler ve Aleviler önem
li pürüzler olarak ortaya çıkıyordu. Kafkasya 'daki ve Orta
Asya 'daki Türklerle birleşme projesinde de Ermeniler ve Kürt
ler önemli engeller oluşturuyordu. Bu pürüzlerin şu veya bu
şekilde etkisiz bırakılmasının gereği üzerinde duruluyordu.
Ekonominin millileştirilmesi konusu, İttihatçıların, İttihat ve
Terakki yöneticilerinin, örneğin Talat Paşa'nın çok yakından
ilgilendiği bir konuydu. Rumların ve Ermenilerin birikimleri
nin Müslüman Türk unsurun denetimine alınması için yoğun
bir çaba sarf edilmektedir. Örneğin 1 9 1 5 ' de yapılan bir sanayi
sayımında, İstanbul, Ege, Akdeniz havalisindeki sanayi tesisle
rinin, fabrikaların, atölyelerin vs. % 95 'nin, Rumlara ve Erme
nilere ait olduğu saptanmıştır. Müslüman Türk unsurun eko
nomideki rolü, varlığı çok cılızdır. İttihatçılar bu rolün arttı nl
ması için çaba sarf etmektedir.
İttihatçılar bu hedeflere varmak için planlar, proj eler yap
maya başladılar. Rumların ve Ermenilerin elindeki birikim bu
projeler, planlar hazırlanırken her daim göz önünde tutuldu.
1 9 1 2 Balkan yenilgisi, İttihatçılardaki bu düşüncenin, bu niye
tin daha belirgin bir şekilde ortaya dökülmesine neden oldu.
Bu planların, projelerin gizli yapıldığı, kapalı kapılar arkasında
tartışıldığı açıktır. Bu kongrede, Ermenilere, Rumlara, Kürtle
re ve Alevilere ilişkin bazı kararlar alındı . Bu gizli kararlan şu
şeki lde özetlemek mümkündür. Karadeniz havalisinde yaşayan
Rumlar-Pontuslar, Ege 'de, Orta Anadolu 'da, İstanbul 'da yaşa
yan Rumlar sürgün edilmelidir. İstanbul ' da, Doğu 'da yaşayan
iıtihatçılık 3 1 1
yük bir rolü vardır. Bu üç kişi içinde Ziya Gökalp ' in, ideolog
olarak birincil rolü vardır.
Zi ya Gökalp 'in Dr. Nazı m ' ın, Dr. Bahattin Şakir'in
yukarıda sözü edi len tasarımının düşünü lmesinde, plan
lanmasında birinci derecede rol oynadıkları açıktır. Bu
yı llarda İttihat ve Terakki Fırkasının esas beyni ise Talat
Paşa ' dır. Talat Paşa' nın da bu toplum tasarımında rol
sahibi olduğu açıktır.
Türk unsura dayalı toplum anlayışına uygun politikalar
Cumhuriyet yıllannda da aynen sürdürülmüştür. 30 Ocak
1 92 3 'te, Yani Lozan Konferansı sürecinde Türkiye ' de kalan
Rumlarla, Yunanistan ' da kalan Müslümanların mübadelesi
konusunda sözleşme ve protokol irnzalanmı.ştı . 30 Ekim
1 9 1 8 ' den önce İstanbul belediyesi sınırları içinde yerleşmiş
olan Rumlarla Batı Trakya Türkleri bu değişimin dışında tutu
lacaklardır. Bu sözleşme 1 Mayıs 1 923 tarihinden itibaren
uygulanmaya başlandı . 1 9 1 4 sürgününden sonra geriye kalan
Rumlar da bu şekilde Türkiye ' den uzaklaştınldı . Türk unsura
dayalı toplum proj esi daha sonraki yıllarda da uygulandı. 1 934
yılında Trakya ' da yaşayan Museviler ağır baskılar karşısında
kalırlar. Bu baskılardan sonra bu alanları ve Türkiye ' yi terk
ettiler. Kasım 1 942 'de Varlık Vergisi kanunu çıkarıldı . Bu
kanun 1 1 Kasım 1 942 ile Mart 1 944 arasında kararlı bir şekil
de uygulandı. Bu konuda Hıristiyan azınlıklara yani Rumlara
ve Ermenilere ve de Musevilere çok ağır vergiler konuldu.
Rum, Ermeni ve Musevi işadamları bu çok ağır vergileri öde
yemediler. Bu süreç içinde taşınmazları Müslüman Türk unsu
ra geçti . Bu vergileri ödeyemeyen azınlıklar mensupları
Aşkale 'ye, taşocaklarına, mecburi çalı şmaya gönderi ldiler.
6-7 Eylül 1 95 5 ' teki olaylar sırasında İstanbul ve İzmir' deki
azınlıklar çok ağır zararlar gördüler. Selanik' teki Atatürk' ün
doğduğu eve Yunanlılar tarafından bomba atıldığı şeklinde bir
söylenti yayılmıştı . Bunun üzerine Mukabele-i Bilmisil olarak
İstanbul ' da ve İzmir'de başta Rumlar olmak üzere, azınlıkların
evlerine işyerlerine yoğun saldırılar yapılmıştır. Bombayı ata
nın ise bir Türk olduğu, Türk istihbaratına bağlı bir kişi oldu
ğu, daha sonraki yıllarda val ilik yaptığı da biliniyor. Nüfusu
Türkleştirme, Türk olmayanlardan arındırma, ekonomiyi Türk-
iııihatçılık 3 1 5
İsmail BEŞİKÇİ
Kadro Dergisi/Hareketi
' Burada muntazam sınırlılık, öncelikle yapı lacak işin az çok belirli, iyi tespit
edilmiş olması, sonra sınırları belirli bu işin yine sınırlı sayıda nitelikli bir
grup insan tarafından gerçekleştiri lmesine, hayati işlevsellik ise yetenekler
3 I 8 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
3 Türk Ocakları 'nın kapatı lmasında Meşrutiyet dönemi ürünü olup yeni
gel iştirilen tarih tezine aykırı bir kültür politikası izlemelerinin etkil i olduğu
iddia edilir.
kadro 323
!eri ideolojik bir öneri ile ortaya çıkan Kadro Hareketi 'nin
ideolojik formasyonu, öteki ideolojilere bakışı, iddialan, talep
leri ve iktidarla ilişkisinin ele alınmasıyla anlaşılabilir.
Hareketin sonlandırılma nedeni etrafında oluşturulan analiz
çerçevesi, bir yerde hareketin niteliğini ortaya koymak üzere
dir. Bu amaçla ilk olarak hareketin ideolojik formasyonu ele
alınacaktır. İmparatorluğun dağılmasına tanık olan Kadrocular,
ilk gençlik yıllarından itibaren Batı ' ya tepkili olmuşlardır.
1 93 0 ' lara doğru yaşanan kapanma, totalitarizmin yükselmesi
ve Marksizm ile tanışıklıkları nedeniyle bu tepki Batı 'nın te
melini oluşturan demoknısi, liberalizm ve kapitalizme yayıl
mıştır ([ 5] : 5 1 ). İlk gençlik yıllarında benimsedikleri milliyetçi
ideolojiyi hep muhafaza etmişlerdir. TKP içindeki ayrışmanın
nedeni de milliyetçilik ısrarlarıdır, partiyi Komintern'den gö
rece bağımsız, milli hassasiyetleri gözeten, rejime yakın bir
çizgiye çekme çabalarıdır. Kadrocular'ın TKP' den ayrıldıkları
noktalar, yeni çözümlemelerle ulaştıkları yeni sonuçlarda ifade
bulmuştur. Yeni fikirlerinin Kemalizm'le kolayca uzlaşabile
ceğine inanmışlardır. Tekeli ve İlkin' e göre, bunda Kema
lizm ' in pragmatik olduğu ve benimsediği pozitivist yöntemin
tarihi materyalizmle bağdaşabileceği inançları etkilidir. Bu iki
varsayımın da geçersiz kaldığı 1 93 5 'te Kadro dergisinin kapa
tılmasında ortaya çıkmıştır ([ 1 8] : 462). Aslında Kadro'nun
kapatılması tam da Kemalizm'in pragmatist olduğunu göster
mektedir, ancak Kadro'nun istediği istikamette değil. Daha
sonra ifade edileceği üzere, hareketin sınıf mefhumu konusun
daki zayıf duruşu, tarihsel materyalizmi yöntem tutmasındaki
tutarsızlığının bir örneğidir. Bu nedenle, Kadro Hareketi 'ni bu
konuda da samimi saymak olanaklı görünmüyor. Formasyonla
rının doğal bir sonucu olarak tarihsel materyalizmi yöntem
olarak tutmaları farklılaşma çabalarını tutarsız bir biçimde
sağlam bir zemine oturtma gayreti olarak görünüyor. Milliyet
çilikten sapma göstermeden, komünizmin evrensel öğretilerine
aykın bir biçimde geliştirmek istedikleri fikirleri, 1 93 2 ' den
sonra Kadro 'da sistematik bir biçimde ortaya koymuşlardır.
Aslında bu yolla bir yerde de önceleri komünist seçkinlerin
kaplamış olduğu entelektüel boşluğu doldurmak için ön plana
çıkmışlardır ([5 ] : 55 ve 5 8). Bu boşluğu doldurmakla "radikal
3 3 2 özgür üniversite resnıi ideoloji sözlüğü
8 Nitekim Tekeli ve İlkin'e göre, Kadro ' nun getirdiği çözümleme bir kuram
olmaktan ziyade pratikte etkili olmayı amaçlayan bir ideoloj idir ([ 1 8) : 482).
Ayrıca, Türkeş ' in, Kadrocular yaptıkları anal izlerde neden-sonuç ilişkisinden
çok, neden-amaç ilişkisine temas etmi şlerdir, tespitine dikkat çekmek isteri m
((25 ) : 1 45 ).
9 Rej i min gittikçe baskıcı bir hal aldığı bir dönemde Kadrocular'ın tümünün
devlet memuru olduğunu hatırlatırım.
kadro 349
10
Örmeci, Kadro, baskıların arttığı ve tek parti rej iminin giderek
otoriterleştiği 1 93 0 ' l arda sosyalist düşüncenin yaşamasında çok etki l i olmuş
ve özellikle 1 960 ve 70 ' l erde çok güçlü olacak ve Yön H areketi gibi
oluşumlara neden olacak Kemalizm-Sosyalizm sentezini yaratmayı
başarmıştır, iddiasındadır ([ 1 3 ) )
.
3 50 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Aydın ÖRDEK
Kaynakça:
[1] Alpkaya, Faruk (200 1 ). "Bir 20. Y üzyı l Akımı : "Sol Kemalizm"",
içinde Bora, Tanıl ve M urat Gültekingil (Editörler), Modern Türki
ye 'de Siyasi Düşünce: Cilt 2 Kemalizm, İstanbul : İletişim Yayınlan.
[2) [Aydemir] , Şevket Süreyya ( 1 932a), "Kadro", Kadro, Cilt: 1 , Tıpkı
Basım ( 1 978), Ankara: Ankara İktisadi ve Ticari İ l i mler Akademisi.
[3) [Aydemir) , Şevket Süreyya ( 1 932b). "Plan mefhumu hakkında",
Kadro, Cilt: 5, Tıpkı Basım ( 1 978), Ankara: Ankara İktisadi ve Tica
ri İlimler Akademisi Yayınları .
kadro 3 5 1
2 Buradaki "düğüm noktası" terimi, Laclau ve Mouffe ' un Lacan 'dan ödünç
aldıkları "an lamlandırma zincirinin an lamını sabitleştiren ayrıcalıklı göste
renler" olarak, yani sonsuz anlam taşıyabi len gösterenlerin anlamlarının
nihai deği l, fakat kısmen sabitleştiri lmesi anlamında kul lanılmaktadır
Emesto Laclau v Chantal Mouffe, a g. e . , s. 1 40.
kıbrıs 355
8 Rauf Denktaş 1 0 Mayıs 2005 tarihli bir mülakatı sırasında konuyla ilgili
şöyle demektedir: ( ... ) Ben Annan Planı'nı iyi bi len bir insan olarak boynu
"
11
Bkz. Ahmet C. Gazioğlu, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs ili: ( 1 95 1 - 1 959).
CYREP, Lefkoşa, 1 998, S. 94.
3 64 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Anavatan-Yavruvatan Söylemi
Esas itibariyle milliyetçi paradigma içinde üretilerek (Kıbrıs)
Türk resmi söylemine yerleşen "anavatan-yavruvatan" söyle
mi, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında tasavvur edilen ilişki
biçimini tarif etmektedir. Buna göre "anavatan", Kıbrıslı Türk
lerin Türkiye ' yi nasıl anlamlandırdığının, "yavruvatan" da
Türkiye 'nin Kuzey Kıbns'a bakışının metaforik bir ifadesidir.
Türkiye 'nin Kıbrıslı Türk seçkinlerce "anavatan" olarak
konumlandırılması, Kuzey Kıbrıs ' ın "yavruvatan" olarak kav
ranma sürecini tarihsel olarak öncelemektedir. Kıbns'ın Os
manlı Yönetiminde olduğu ve ondokuzuncu yüzyılın ikinci
yansına kadar henüz bir "vatan" kavramının olmadığı dönem
de Kıbrıslı Müslüman seçkinler, Kıbrıs adası için "Osmanlı
ülkesi" anlamına gelen "memalik-i şahane" veya "memalik-i
osmaniye" terimlerini kullanmaktaydı . Bu da Kıbrıs adasının,
Osmanlı ülkesinin bir parçası olarak algılandığını göstermek
tedir. Bu algılama biçimi, Kıbns'ın İngiliz Yönetimi 'ne devre
dildiği dönemde de devam ederek, milliyetçi paradigmanın
giderek ağırlık kazanmaya başladığı dönemde oluşan "anava
tan" söylemine bir temel sağladı . Özellikle Kıbrıslı Türk ay
dınlar arasında yankı yaratan Türkiye ' deki Kurtuluş Savaşı 'nın
3 66 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
1 3 Bkz. Jacques Lacan, Ecrits Çev. Alan Sheridan, Routledge, London, 200 1 .
368 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Bülent EVRE
1 Bu makalenin önemli bir kısmı Ocak 2003 'de yayınlanan antikapital ist
gazete sinin Kıbrıs özel sayısından alınmıştır. Gazetede çoğu makalenin
yazarl arı bel irtilmemiş, ancak yazı ların çoğunluğu benimle birlikte, Turkan
Uzun, Çiğdem Özbaş, Sertuğ Çiçek, Y unan istan 'daki SEK örgütünden Panos
Gar ganas ve Güney Kıbrıs'daki İşçi Gazetesi yazan Phaedonas Vassiliades
tarafın dan yazı lmıştır.
3 7 2 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
İngiltere'ye İsyan
Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs' ın kontrolünü l 878 'de Britan
ya ' ya devretti . O dönemde Kıbrıs nüfusunun yüzde 24 'ü Müs
lüman yüzde 76'sı Hıristiyanlardan oluşuyordu. Birkaç on yıl
içinde adanın Müslüman nüfusu yüzde 20'ye düşmüştü.
l 9 1 4 'e kadar Osmanlı adına vergi toplayan Britanya, Birinci
Dünya Savaşı 'nın başlaması üzerine adaya tümüyle el koydu.
Britanya Valisi Sir Ronald Storrs 1 93 l 'de gümrük vergisini
arttırmaya çalıştı. Vali, bir Türk vekilin de yer aldığı yasama
meclisinin bunu reddetmesine rağmen gümrük vergisini arttır
dı . Bu artışa karşı öfke, Ekim l 93 l 'de Britanya egemenliğine
karşı isyana dönüştü.
Demiryolu Grevi
Ermeni, Rum ve Türklerden oluşan demiryolu çalışanları 1 94 1
yılında greve çıktılar. Grevi durdurmayı reddeden grev komi
tesi Britanya sömürge yönetimi tarafından tutuklanarak hapse
atıldı .
Bu olayda hapse mahküm edilenlerin listesi şöyle:
Ahmet Mustafa (1 yıl), Zacharias Antoniou (1 yıl), Stephan
Karamatian ( 1 yıl), İbrahim Mahmut (3 ay), Gıorgos Spyrou (3
ay), Ali Hassan (3 ay), Toumazos Nicolao (3 ay), Sofokles
Christodolou (3 ay)2
Ermeni, Rum ve Türk işçilerin yaygın protestoları sonucu
mahkümlar erken serbest bırakıldı . Grev ise bütün taleplerini
kazandı. Bu demiryolu 1 95 1 ' de kapatıldı.
Kıbrıslı Türk ve Rum işçiler arasındaki işbirliği, 1 944 'de
ayn Türk sendikaları kurulmasına rağmen devam etti. Kıbrıslı
Türk işçilerin yandan fazlası ortak sendikalarda kalmayı tercih
ettiler.
Britanya ' ya karşı bağımsızlık için silahlı mücadele 1 Nisan
1 95 5 ' de başladı. EOKA (Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal örgüt
lenmesi) liderliği sağcılardan oluşuyordu. Bunlardan Grivas,
1 946--4 9 Yunanistan İç Savaşı sırasında yüzlerce komünistin
işkenceye uğraması ve öldürülmesinden sorumluydu. Ancak
EOKA Britanya ' ya karşı savaşıyordu.
Britanya ise 1 9 1 4 ' den beri devam eden açık sömürgecilik
dönemine son vererek daha sinsi yöntemler kullanmaya başla
dı. Kıbrıslı Türk ve Rumları birbirine düşman ederek (böl
yönet taktiği) egemenliğini devam ettirmeye çalışıyordu.
EOKA
EOKA sadece Britanya sömürgeciğine karşı mücadele etmiyor
aynı zamanda solcu Rumları, özellikle de Komünist Partisi
AKEL ve hem Türk hem Rum üyeleri olan PEO (Kıbrıs Emek
Federasyonu) sendikası üyelerini hedef alıyordu.
EOKA Kıbrıslı Türk'ten fazla Kıbrıslı Rum öldürmüştür.
1 95 5-59 döneminde işlenen politik cinayetlerin sayısı 504 'tür.
EOKA 265 "infaz" gerçekleştirmiştir. Bunların 1 3 1 'i Kıb
rıslı Rumlardı . Toplam 1 43 İngiliz ve Türk öldürülmüştür. Yani
EOKA Türklerden fazla Rum öldürmüştür.
TMT
Türkiye ise Kıbrıs'a müdahaleci tutumunu daha da ileriye
götürerek Özel Harp Dairesi başkanlığında Türk Mukavemet
Teşkilatı ' nın kurulmasını ve silahlanmasını sağladı. Dış müda
halelerle oluşturulan gerginlik TMT'nin kuruluşu ile silahlı
çatışmaya dönüştü.
TMT' nin Genel Başkan Yardımcılığı 'nı üstlenecek Özel
Harpçi İsmail Tansu, "Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu" kita
bında 1 95 8 'de Türkiye ' den Kıbrıs'a silah kaçırdıklarını anlatı
yor. 1 2 Haziran 1 95 8 ' de ise kan akmaya başladı . İsmail Tansu
1 960 darbesi sonrasında özellikle Alparslan Türkeş ' ten yoğun
destek gördüklerini de ifade ediyor.
Yaygınca bilinen TMT cinayetleri arasında Fazıl Önder ve
Ahmet Yahya 'nın öldürülmesi de bulunmaktadır. 29 Mayıs
1 95 9 ' da öldürülen Fazıl Önder İnkılapçı gazetesinin editörü
idi. 5 Haziran 1 95 8 ' de öldürülen Ahmet Yahya ise Kıbrıslı
Türk Atletizm ve Kültür Merkezi yöneticilerindendi. 2 Tem
muz 1 95 8 ' de Arif Barudi ve Ahmet Sadi 'ye bir suikast girişimi
3 76 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Birlikte Yaşam
EOKA ve TMT'nin Kıbrıslı Rum ve Türkleri bölme çabaları
nın sürdüğü l 960 ' 1arda bile iki toplum birlikte yaşıyordu. Her
kentte Rumlar ve Türkler bir arada yaşıyorlardı . 3 92 Rum ve
1 23 Türk köyüne karşın 1 1 4 köy de karma bir nüfusa sahipti.
Britanya adanın kontrolünü eline almadan önce köylerin yan
sından fazlasında iki toplum birlikte yaşıyorlardı . Ayn olsalar
bile Rum ve Türk köyleri birbirine çok yakındı . Sadece
Troodos dağlık bölgesinde çok az sayıda Türk yaşıyordu.
Adanın kuzeyinin Türk, güneyinin ise Rum olduğu fikri nü
fus dağı lımını yansıtmaktan ziyade Türk dış politikası tarafın
dan askeri nedenlerle üretilmiştir. Bugün bile adanın en kuzey
ucunda Rumlar yaşamaktadır.
Bağımsızlık
Adayı bağımsızlığına kavuşturan antlaşma Britanya, Yunanis
tan ve Türkiye arasında 1 95 9 ' da Zürih'de imzalandı. Kıbrıs
Cumhuriyeti resmi olarak l 6 Ağustos 1 960 ' da kuruldu. Baş
piskopos Makarios Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük de başkan
yardımcısı olarak göreve başladılar. Ancak Küçük l 957 ' de
Ankara 'ya yaptığı bir ziyaret sırasında Türkiye 'yi adanın ku
zeyini almaya çağırmıştı . Adanın kaderi Kıbns'ta deği l Lond-
kıbrıs 377
1 963-1 964
TMT, l 9 5 8 ' den başlayarak Kıbrıslı Türkleri, köylerini terk
ederek kuzeye taşınmaya zorladı. 1 963 ' de EOKA dağıldı ama
eski EOKA unsurları polisin içinde mevzilenmişti . TMT ise
faaliyetlerini sürdürüyordu. Yunan ve Türk hükümetleri bu
terör örgütlerini gizlice finanse ediyorlardı .
Makarios 1 963 ' de bazı anayasa değişiklikleri önerdi . Atina
ve Ankara tarafından silahlandırılan gerici güçlerin varlığı,
Rum polisler ve Kıbrıslı Türkler arasında çıkan bir olayın bü
yütülerek çatışmaya varmasına neden oldu. Bu çatışmada 1 9 1
Türk ve 1 3 3 Rum' un öldüğü tahmin ediliyor. 24 Türk köyü ile
karma köylerde 72 ev terk edildi . Kıbrıslı Türkler daha sonra
beş Türk ile 1 9 karma köye geri döndüler. Türkiye tarafından
finanse edilen silahlı mücahitler Kıbrıslı Türklerin evlerine
dönmelerini engelliyorlardı. Ağustos 1 964 'de ise Türk j etleri
Rum köylerini bombaladı .
Kıbrıslı Türkler Fazıl Küçük'ün Letkoşe' den yönettiği,
"devlet içinde devlet" oluşturulan bölgelerde yoğunluklu ola
rak yaşamaya başladılar. Türk ordusunun subayları 5 bin Kıb
rıslı Türk "savaşçı"yı komuta ediyorlardı . Bu mini-devlet
Ankara tarafından kontrol ediliyordu. Bu kontrol, öğretmen
tayinlerine müdahaleye kadar vardırıldı. TSK ' de "Bozkurt"
olarak bilinen General Kemal Coşkun, askeri kumandayı elin
de tutuyordu.
Adadaki Rum ve Türklerin bölünmesi ve birbirine düşman
edilmesi hızla devam ediyordu. Bu bölünmüşlük her iki tarafın
yöneticileri ve garantör devletlerce derinleştiriliyordu.
3 78 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Enosis
Britanya egemenliğine karşı mücadele sırasında Kıbrıslı Rum
lar bazen Enosis (Yunanistan ile birleşme) sloganını yükselti
yorlardı . Türk ve Müslümanların nüfus içindeki oranı adanın
son 500 yıllık tarihi süresince hiçbir zaman yüzde 25 'i aşmadı .
1 93 1 'de yapılan bir referandumda, Kıbrıslı Rumların büyük
çoğunluğu ile birlikte 700 Kıbrıslı Türk de Enosis için oy kul
lanmıştı .
Türkiye hükümetleri ve Kıbrıs Türk liderlerinin adadaki
Rumlara karşı Britanya ile yaptıkları işbirliği tarihi de dikkate
alınırsa, Rumlar arasında Britanya 'ya karşı yürütülen bağım
sızlık mücadelesinde Enosis fikrinin yaygın olması çok anlaşı
lır bir durumdur.
Enosis karşısında kıyamet koparan Türkiye 'deki milliyetçi
ler, Hatay 'ın Suriye'den ayrılıp Türkiye ' ye katılması yönünde
referandum yapılmasını ise şiddetle savunmaktadırlar.
Makarios ve Enosis
Yunanistan 'da Papadopoulos hükümeti 2 1 Nisan 1 967 'de bir
askeri darbe ile devrildi. Yeni kurulan askeri rej im, İngilte
re 'den bağımsızlık mücadelesi veren, ancak Yunanistan İç
Savaşı sırasında binlerce komünisti katleden George Grivas 'ı
destekledi . EOKA-B 'yi (ikinci EOKA) kuran Grivas, adanın
Yunanistan'a bağlanmasını istiyordu ve yeni bir çatışma baş
lattı. Ancak ABD'nin baskısıyla Türkiye ve Yunanistan ara
sında bir antlaşmaya varıldı . Grivas ve 1 2 bin Yunan askeri
adadan çekildi .
Atina' daki cuntanın amacı Makarios 'u devirerek adada da
bir diktatörlük kurmaktı . 1 968 başında Makarios, Enosis poli
tikasından vazgeçti . Yunanistan 'a sadık din adamları
Makarios 'u istifaya zorlamaya çalıştılar. Makarios tam tersine
başkanlık için yeniden adaylığını koydu ve oyların yüzde
95,4 ' ünü alarak seçimi kazandı. Enosis taraftan aday ise sade
ce yüzde 3,7 oy aldı . Bu seçimler Enosis politikalarının terk
edilmesinin adada ne denli yaygın destek gördüğünün bir ifa
desiydi.
TMT, taksim politikalarına karşı çıkan demokratlara, Rum
işçileriyle birlikte PEO sendikasında örgütlenen, mücadele
kıbrıs 3 79
eden Türk işçi lere karşı muazzam bir terör politikası izledi .
İşçiler tam anlamıyla silah zoruyla PEO 'dan ayrılıp milliyetçi
Türk sendikalara üye olmaya zorlandı . TMT iki toplum arasın
daki çatışmaları tırmandırmak için cami kundaklama dahil
provokasyonlardan da kaçınmıyordu.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios 'un 1 963 'de önerdiği ana
yasa değişikliği ve buna Türkiye ve Cumhurbaşkanı Yardımcı
sı olan Fazıl Küçük liderliğindeki Türk kesimin gösterdiği
tepki, iki toplum arasında gettolaşma ve çatışmaların yoğun
laşmasıyla sonuçlandı . Makarios 1 962 'de Ankara ziyareti sıra
sında değişiklik önerilerini görüşmek istemiş ancak Türk
yetkilileri tarafından reddedilmişti. Kıbns 'ı Bağlantısızlar
hareketine dahil eden Makarios Ankara tarafından Kızıl Papaz
olarak damgalanmıştı . Kıbns 'ta ise Türk yöneticileri meclisten
çekildiler.
EOKA-B, l 970 ' de Makarios 'a bir suikast girişiminde bu
lundu ve 1 97 1 yılı boyunca solcu Kıbrıslı Rumlarla adanın
bağımsızlığını savunan (Enosis değil) diğer kesimlere saldınla
nnı yoğunlaştırdı .
1 967- 1 974 yıllan arasında Kıbrıslı Rum ve Türkler arasın
da neredeyse hiç çatışma yaşanmadı. EOKA-B 'nin şiddeti
Rum soluna yöneliyordu.
1 97 4' de Atina ' daki diktatörlük tarafından desteklenen
EOKA B darbesi Makarios 'u devirdi. Yeni "Başkan" Nicos
Samson rej iminin hedefi Kıbrıslı Türkler değil yine Rum so
luydu.
işgal
Ancak Türkiye egemenleri bu darbeyi Fazıl Küçük'ün 1 957 'de
önerdiği işgali gerçekleştirmek için bir bahane olarak kullandı
lar. Türk ordusu 40 bin askerle adaya çıktı. 200 bin Kıbrıslı
Rum, onbinlerce Türk göç etmek zorunda kaldı. Türk ordusu
nun işgali sırasında 6 bin kişi öldü. İşgal ardından her iki ke
sim de etnik temizlik uyguladı. 1 974 hareketi ile adadaki Türk
nüfus yüzde 1 8 olmasına rağmen adanın yüzde 3 5 'i işgal edil
miştir. İşgal edilen topraklarda yaşayanların yüzde 75 ' i
Rum' du.
3 8 0 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Mapushane
Kıbrıslı Türk liderlerin 1 8 Aralık 1 964 'de Kıbrıslı Türklere
duyurdukları kurallar aşağıda belirtilmektedir:
İzin belgesi olmayan Kıbrıslı Türklerin Rum bölgesine
geçmeleri yasaklanmıştır.
1 . Rumlarla ticari ilişki kurma amacıyla bu kurala karşı çı
kanlar 25 sterlin para ve hapis cezasına çarptırılacaklardır.
2. Para cezası aşağıdaki hallerde verilecektir:
a) Kıbrıslı Rumlarla konuşan, pazarlık yapan ve her
hangi bir yabancıyı bizim bölgemize getiren.
1 2 Eylül'den Sonra
1 2 Eylül 1 980 darbesi sonrasının şahin anlayışıyla 1 98 3 ' de
kurulan KKTC, Öğretmen Ahmet Barçin 'in ifadesiyle "bir
açık hava hapishanesi"ne dönüştürüldü. KKTC 'nin 200 bin
kadar olan nüfusunun 1 00 binden azının Kıbrıslı olduğu tah
min edilmektedir. 1 974 sonrası adalıların durumu ise günden
güne kötüleşti .
KKTC, Türkiye dışında başka hiçbir ülke tarafından tanın
mamaktadır. Türk devleti KKTC ' yi Süleyman Demirel ' in
belirttiği gibi 8 1 . Vilayet olarak yönetmektedir. Seçimlerden,
itfaiye güçlerine kadar her şey Türkiye tarafından belirlenmek
tedir.
Bununla birlikte ada halkı sürekli yoksullaşıyor. Rum ke
siminde ortalama gelir 14 bin dolar iken KKTC ' de bu rakam 2
bin doları aşmıyor. KKTC aynı zamanda Türkiye 'nin gazinosu
haline getirilmiştir. Uyuşturucu dahil her türlü kaçakçılık ada
üzerinden yapılmaktadır. Her türlü para aklama ve çete işleri
Kıbrıs üzerinden döndürülüyor. Abdullah Çatlı 'nın Susurluk
kazasında ölmeden önceki son durağı Kıbrıs'tı .
Durum Değişiyor
Türkiye ' de 1 999 sonunda başlayan banka iflaslarının, Kıbrıs
ekonomisine yansıması Kuzey Kıbrıs'ta binlerce bankazede
yarattı . Bankazedeler 2000 Temmuz' unda önlerine çıkan polis
arabalarım devirerek Meclis'i bastılar ve Genel Kurul Salo
nu 'nu dağıttılar.
Bu sırada Türkiye 'nin Kıbrıs'a müdahalelerini eleştiren Av
rupa Gazetesi çalışanları "casus" suçlamasıyla hapse atıldı .
kıbrıs 3 8 3
Dönemeçler
2000 yılı başında Türkiye ve Kıbrıs yönetici sınıflarının eko
nomik kriz karşısındaki bölünmüşlükleri , KKTC' deki Cum
hurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı politik atmosferle
birleşince yıllardır ciddi bir baskı altında hareketsiz kalan mu
halefete büyük bir avantaj sağladı.
Bu avantaj l ı durum, bankazedelerin Meclis 'i basmasıyla
şiddetle hissedildi. Meclis'i basacak kadar güvenli olan gösteri,
Kıbrıs 'taki muhaliflerin "mücadele edebiliriz" umudunda sıç
rama yarattı . Sokak gösterileri ve grevlerin önü açılmıştı artık.
KKTC yöneticileri, "casus"luk suçlamaları üzerinden milli
yetçiliği yükselterek muhalefeti bölmeye çalıştılar. Ancak
muhalefet, milliyetçi saldın karşısında bölünmeyip "ca
sus"lukla suçlanan muhaliflere sahip çıktı .
3 8 4 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Direniş ve AB
Kıbrıs' taki hareketin dev boyutlara ulaşmasını tetikleyen şey,
Annan Planı ve AB 'ye üyelik tartışmaları oldu. Kuzey Kıbrıs
lıların büyük çoğunluğu Annan Planı 'nı ve AB üyeliğini des
tekliyordu.
Denktaş 'ın uzlaşmaz tutumuna isyan ederek sokaklara dö
külenler, kalıcı barış sağlanmasını, refahın ve demokrasinin
artmasını istiyorlardı . Annan Planı 'nın kabulü ve AB ' ye girme
talebinin böylesine şiddetle haykınlmasının nedeni, barış,
refah ve demokrasi özlemiydi .
Yaklaşık 200 bin nüfuslu bir toplumda 35 bin asker olduğu,
son 40 yıldır yaşanan yoksullaşma, baskılar ve çözümsüzlük
düşünülürse, Kıbrıslıların neden böylesi bir umuda sarıldıkla
rını anlamak mümkün olur.
Dış Müdahaleler
İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ' ın l 950' 1erden beri Kıbns'ta
izlediği askeri çözümlere dayalı müdahaleci tutumu adanın
parçalanması ve düşmanlığın, milliyetçiliğin körüklenmesin
den başka bir şeye hizmet etmemiştir. Yunanistan ile bölgesel
kıbrıs 3 8 5
Denktaş'tan Sonra
Türkiye'de 2002 seçimleri ve Denktaş 'ın devrilmesi Kıbrıs
halkında umut yarattı . Ancak, bu umut AB ve Annan Planı 'na
yönelik hayallerle doluydu. Şimdi, Talat hükümetinin önce
kinden çok da farklı olmadığını görüyoruz. Talat 'ın eli ayağı
Ankara hükümetine ve Genelkurmaya bağlı. Daha öncesinde
olduğu gibi, Kuzey Kıbrıs hükümeti kendi polis gücünü bile
kontrol etmiyor. AB veya Annan Planı 'na yönelik hayaller
Kıbrıslı Türkleri yoksulluk ve baskı altında tutan 30 yıllık
sekter bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak için yeterli deği l . Sa
vaşa ve neo-liberalizme karşı Kuzey' de ve Güney'de ortak bir
mücadeleye ihtiyaç var. Birleşmiş Milletler ve AB 'nin böylesi
bir hareketin inşasına faydası olmayacağı şaşırtıcı olmasa ge
rek.
Cem UZUN
Kürt Sorunu
Türk Devleti, Kürt Sorunu 1
İngi lizler orada bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu
yaptıkları takdirde bu fikir bizim hududumuz dahilindeki Kürt
lere de sirayet edebilir (İnan, 1 982, s. 45).
Lozan Konferansı tutanakları, yeni rejimin kurucu kadrola
rının, yönetimini üstlenecekleri ülkede Türkler ve Kürtlerin
birlikte varolduklannı kabul ettiklerini gösteren metinlerden
bir başkasıdır. 1 924 yılında gerçekleşen konferansta, geleceğin
başbakanı İsmet İnönü, Türk heyetinin, Türkleri olduğu kadar
Kürtleri de temsil ettiği konusunda konferansın taraflarını ikna
etmeyi başarıyordu. 5
Yukarıda yer alan metinlerin düz bir okuması bile çok te
mel bir noktaya işaret etmektedir: Cumhuriyet rej iminin kuru
cuları, ülkenin çok-etnili kompozisyonunu ve dolayısıyla
Kürtlerin kavmi mevcudiyetini ve bu mevcudiyetten kaynakla
nan siyasi ve hukuki haklarını tanımak konusunda tereddüt
süzdürler. Aynı metinler çok önemli bir başka gerçeğe daha
işaret etmektedirler: Kürtlerin etno-politik mevcudiyeti ve bu
mevcudiyetten kaynaklanan haklan, cumhuriyet idaresi ile
organik bağlantıları olan ve hatta onu kuran kişiler veya ku
rumlarca ve oldukça belirgin bir hukuk dili içerisinde tanın
mıştır. Bu ikinci kısım gerçekten önemlidir, çünkü böylelikle
Kürtlerin mevcudiyetinin ve bu mevcudiyetten kaynaklanan
haklarının hukuki olarak tanınması durumunun, Osmanlı ida
recilerinin mahal verdiği ve dolayısıyla geçerliliği Osmanlı ile
sınırlı siyasi ve hukuki bir durum olduğu şeklindeki bir tezi
geçersizleştirmektedir.
Kürtlerin mevcudiyetini tanımakta tereddüt göstermeyen bu
dil ve zihniyet 1 924 Anayasasıyla terk edilmeye başlandı. İlk
bakışta görünen, 1 924 Anayasası 'nın ülkedeki politik ve idari
birliğin kuruluş zeminine ilişkin olarak, ARMHC zihniyetin
den kökten bir sapma göstermedi gidir. İslam, devletin dini
olarak tanınmakta ve anayasanın üçüncü maddesi de halen
millet kavramını kullanarak egemenliğin millete ait olduğunu
teyid etmektedir (Kili ve Gözübüyük, 2000). Oysa aynı anaya
sanın takip eden maddeleri başka bir dili konuşmaktadırlar.
1 924 Anayasası 'nın mesele açısından önem taşıyan kimi
önemli maddelerinin tetkikine geçmeden önce, meclis komis-
kürt sorunu 393
tinleri ise, aynı meseleyi daha rafine bir kavram seti ile okuya
caktır. Kürt meselesini ecnebi kışkırtması olarak kuran mantık
hukuk diline yansırken, ilave bir politik-ideolojik dolayımdan
geçecek ve ecnebi kışkırtması, hukuk metinlerinde esas olarak
emperyalizmin ve daha yakın zamanlarda ise komünizmin
kışkırtması olarak yeniden-içeriklendirilecektir. 1 963 yılında
üretilen bir hukuk metni bu yeniden-içeriklendirme operasyo
nunun tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Genelkurmay Baş
kanlığı adli amirliğince, aralarında Musa Anter, Said Elçi, Edip
Karahan, Yaşar Kaya gibi şahsiyetlerin olduğu kişiler hakkın
da açılan bir davanın iddianamesinde yapılan değerlendirmeye
göre,
Cumhuriyet devrimizde; Batı ve Doğu bloku arasında en
kritik mevkii işgal eden Türkiye 'mizde bazı devletler çeşitli
düşünceler tahtında doğu Anadolu'muzda karışıklık çıkarmak
yolunu tutmuşlardır. [ . . . ] Nitekim Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim
isyanları muayyen aşiretlerin, dışardan körüklenen, inkılap
aleyhtarı irticai tesirlerinin neticesidir. [ . . . ] Dışardan gelen
tahriklerin mahiyeti, tahriklere alet olanların şahsiyeti eskisi
gibi değildir. Evvelce dış tahrikler Orta-Doğu' da menfaatleri
olan emperyalist devletlerden gelirken ve milliyet maskesi
altında gizlenirken, bu defa komünizm faaliyeti halinde belir
mektedir. Buna alet olanlar ise, eskiden şeyhler ve aşiret reisle
ri iken, şimdi mahdut münevver zümreyi teşkil etmektedir.
(vurgu eklenmiştir) (Şadillili, 1 980,ss. 1 84-- 1 85).
Görüldüğü üzere metin, Kürt meselesini emperyalist ve
komünist tezgahı ile irtibatlandırarak, etno-politik mahiyeti
olmayan (milliyet maskesi) ve toplumsal zemini olmayan ' su
ni ' bir mesele olarak okumaktadır. Buna göre, cumhuriyet
döneminin, her ne hikmetse hep Kürtlerin yaşadığı bölgelerde
ortaya çıkan, toplumsal rahatsızlıkları, bazı devletlerin provo
kasyonlarından ibarettir. Ancak hemen belirtmekte fayda var:
Kürt sorununu, ' ecnebi kışkırtması 'nın sebep olduğu suni bir
sorun olarak okuyan hukukun dili, devlet söyleminin bu met
nin üretiminden önceki söylemsel performansına da kayıtsız
değildir. Görüldüğü üzere, Kürt meselesine ilişkin olarak dev
let söylemi içerisinde ortaya çıkıp dolaşıma girmiş kodlamala
rın belli başlıları, hepsi birden metne serpilmiş durumdadır.
404 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Sonuç
Yukarıdaki anlatı, cumhuriyet dönemi devlet söyleminin
' geçmi ş ' in politik düzeniyle mücadele, merkezi bir devlet
iktidarının kurulması, yabancı devletlerle yaşanan gerginlik ve
ulusal bir pazar ekonomisinin yerleşikleştirilmesinin temel
unsurlar olduğu tarihsel bir bağlamda ortaya çıktığını göster
mektedir. Milliyetçilik, otoriteryanizm, batılılaşma-modern
leşme ve merkezileşme söylemleri ve bu söylemlerin rakip
söylemlerle olan kapışması da anılan bağlam açısından esas
teşkil etmekteydi . Böylesi bir bağlam içerisinde cereyan eden
özel bir söylemsel kuruluş içerisinde ortaya çıkan devlet söy
lemi, Kürt sorununun ' geçmişin ve geleceğin simgeleri ' , 'mo
dernliğin ve modernlik öncesinin toplumsal biçimleri ' , ' ecnebi
devletler ve yeni Türk devleti ' , ' taşra ekonomisi ve ulusal
ekonomi ' karşıtlıklarının oluşturduğu gerilimler üzerinden
algılanmasına sebep oldu. Değinilen bu karşıtlıkların devletin
algısını biçimlendirmesi, Kürt sorununun Kürdi mahiyetinin
iptal edilmesiyle ve sorunun ' saltanat ve hilafet özlemi ' , ' aşiret
ve eşkıya gibi modernlik-öncesi toplumsal biçimlerin direnişi ' ,
' ecnebi kışkırtması ' ve nihai olarak ' bölgesel geri kalmışlık
sorunu' olarak yeniden-kurulmasıyla sonuçlandı.
Kısacası, Kürt meselesinin Kürdi mahiyetine ilişkin istik
rarlı suskunluk ve sorunun ' irtica ' , ' eşkıyalık' ' aşiret direnci ' ,
' ecnebi kışkırtması ' ya d a ' bölgesel gerikalmışlık şeklinde
yeniden-kuruluşu, cumhuriyet dönemi devlet söyleminin orta-
4 1 2 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Referanslar
T.B .M.M. ( 1 985c). Gizli Celse Zabıtları, Cilt III, İş Bankası Yayınla
n, Ankara.
T.B.M.M. ( 1 985d) . Gizli Celse Zabıtları, Cilt iV, İş Bankası Yayın
lan, Ankara.
T.B.M.M. ( 1 988a). Hükümetler ve Programları /, T.B.M.M., Ankara.
T.B.M.M. ( 1 988b). Hükümetler ve Programları il, T.B.M.M., Anka
ra.
T.B.M.M. ( 1 988c). Hükümetler ve Programları ili, T.B.M.M., Anka
ra.
T.B.M.M ( 1 920- 1 950). Zabıt Ceridesi.
Tekeli, i. ( 1 990). ' Osmanlı İmparatorluğu'ndan Günümüze Nüfusun
Zorunlu Yer Değiştirmesi ve İskan Sorunu' , Toplum ve Bilim,
No. 50.
Tunçay, M . ( 1 989). T.C. 'nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması
(1 923-1931), Cem Yayınevi, İstanbul.
Yeğen, M. ( l 999). Devlet Söyleminde Kürt Sorunu, İletişim: İstanbul.
4 ) 4 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Dipnotlar
ı Bu çalışma Devlet Söyleminde Kürt Sorunu (İletişim, 1 999) adlı
kitabın üçüncü bölümünden üretilmiştir.
2 Kürt sorununa ilişkin eleştirel-muhalif çalışmalar, Kürtlerin fiziksel
mevcudiyetinin inkarına dayalı geleneksel devlet söyleminin ortaya
çıkışı ile cumhuriyetin kuruluşu arasında genetik bir münasebet
olduğu fikrini neredeyse tartışmasız bir biçimde kabul ederler. Öyle
ya; bir ulus devlet olarak cumhuriyet, bu fikre uygun bir siyasi
örgütlenmeyi gerçekleştirirken, iktidar olmak istediği topraklar
üzerindeki etnik kompozisyona ilişkin olarak, kendisini önceleyen
imparatorluk devletinden farklı bir tasavvur geliştirecekti . Diğer bir
deyişle, cumhuriyetin kuruluşunun Kürt meselesine i lişkin devlet
söyleminde bir kopuşa yol açması beklenebilir bir sonuçtu.
Gerçekten de, Kürt meselesine i lişkin eleştirel çalışmaların neredeyse
tamamı Cumhuriyetin i lanını devlet söyleminde bir kopuş anı olarak
tasvir ederler. Ne var ki, Kürtlerin etnik mevcudiyetlerinin inkannı,
Kürt kimliğinin reddediliş pratiğinin dolaysız bir di lsel yansınması
olarak da değerlendiren bu çalışmalar, cumh uriyetin ilanını Kürt
kimliğinin reddediliş pratiğinin başlangıcı olarak da görmek
durumunda kalırlar. Buna göre çok-uluslu bir devletin (Osmanlı)
politik üstyapısının ulus-devlete ait bir pol itik üstyapı (Türkiye
Cumhuriyeti) ile değiştirildiği an, hem kategorik inkar söyleminin
hem de Kürt kimliğinin reddinin başlangıcını temsil eder. Ne var ki,
ilerleyen tartışma esnasında da görüleceği üzere, Kürt kimliğinin
reddi pratiğinin Cumhuriyetin kuruluşu ve saltanat ile hilafetin ilgası
ile başladığını ima eden bu tesbit pek de makul değildir. Kürtlerin
fiziksel mevcudiyetinin inkarına yaslanan inkar söyleminin ortaya
çıktığı an olarak cumhuriyet rej i minin kuruluşunu, Kürt kiml iğinin
reddediliş pratiğinin başlangıç anı olarak kabul etmek de imkansız
görünmektedir; çünkü Kürt kimliği, farklı dönemlerde ortaya
çıkmalarına ve farklı yoğunlukta yaşanmalarına rağmen hepsi
Osmanlı döneminde başlamış olan merkezi leşme, modernleşme,
sekülerleşme ve uluslaşma süreçlerine bağlı olarak sosyolojik ve
siyasal bir aşındırma süreciyle çoktan karşı laşmıştı. Diğer bir deyişle,
Kürt kimliğinin reddi , cumhuriyetin kuruluşunu önceleyen bir
toplumsal ve siyasi dönüşümün eseriydi.
3 Bkz. TBMM, l 985d.
4 Altında Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf ve Bekir Sami gibi milli
mücadelenin önemli isimlerinin imzası bulunan protokol ün birinci
maddesinde ' Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen
hududun Türk ve Kürtlerle meskun olan araziyi ihtiva eylediği ve
Kürtlerin camia-i Osmaniye'den ayrılması i mkansızlığı izah
edildikten sonra bu hududun en asgari bir talep olmak üzere temin-i
istihsali l üzumu müştereken kabul edildi. Maahaza Kürtlerin sebesti-i
inkişaflarını temin edecek vech ve surette hukuk-i ırkiye ve
içtimai yece mazhar-ı müsaadat olmaları daha tervic ve ecanip
kürt sorunu 4 1 5
1 . Giriş:
Türkiye ' de din-devlet ilişkilerinin biçimi, "Cumhuriyet"in ilk
yıllarından itibaren, "laiklik" kavramıyla ifade edilmiştir.
Cumhuriyet' in kurucu kadrosu, çağdaş medeniyet seviyesinin
üzerine çıkarmayı hedefledikleri "yeni" devleti laiklik ilkesi
doğrultusunda yapılandırma iddiasındaydı . Türk siyasal haya
tında Cumhuriyet' in kuruluşundan itibaren özel bir anlam
atfedilen laiklik fikri, 1 93 7 yılında anayasal bir ilke haline
getirilmiştir. Bu tarihten sonra da gerek yönetici elit gerek
"devlet aydınlan" (bürokratik aydınlar) her fırsatta devletin
"laik" niteliğine vurgu yapmakta, Türkiye 'nin örnek bir "laik
devlet" olduğundan dem vurmaktadırlar. Oysa, bilinmektedir
ki, söylem ile gerçeklik (retorik ve realite) çoğu zaman bir ve
aynı şey değildir. Bu bilimsel gerçeklik akılda tutularak, şu
sorular sorulabilir: Acaba, Türkiye ' deki durum, "resmi ideolo
jinin" iddialarıyla örtüşmekte midir? Kemalist laiklik anlayışı
ve pratiği, gerçek bir laik model ile bağdaştırılabilir mi? Ger
çekten de, Kemalist laiklik doğrultusunda örgütlenmiş Türkiye
Cumhuriyeti, örnek bir laik devlet olabilir mi?
Çalışmamız bu ve benzeri sorulara cevap aramaktadır. Tabi
ki bunu yaparken, bir makalenin sınırlan dahilinde hareket
edilebilmiştir. önce laikliğe ilişkin kavramsal çerçeve çizilmiş
(ki bu, bize karşılaştırma yapabilme imkanı vermektedir), son
rasında da Kemalist laiklik modeli, uygulamaya ağırlık verile
rek irdelenmeye çalışılmıştır.
420 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
2. Kavramsal Çerçeve:
Sürekli tartışılan bir kavram olan laikliğin, üzerinde uzlaşılmış
net bir tanımı bulunmamaktadır. Genel bir biçimde söylersek,
laikliği, dinin geriletilmesi/bastınlması, toplumdan sökülüp
atılması şeklinde anlayanlar olmakla birlikte, laikliği dine
müdahalenin önlenmesi, dini inanç ve pratiklerin güvencesi
şeklinde anlayanlar da bulunmaktadır.
Bizim bakış açımıza göre, laiklik kavramı nötr bir içeriğe
sahiptir. Bu anlamda, toplumu, ne adına olursa olsun, dinsel
kutsal değerlerinden arındırma, bu değerleri kontrol altına
alma, sınırlama, bastırma, ortadan kaldırma gibi amaçlar güt
mez, bu tür amaçlar için militanlık yapmaz. Laiklik, toplumu
dinsizleştirme yönünde kullanılabilecek bir ideoloj i değil;
dinin/kutsalın, devletin meşruiyet kaynağı olmaktan çıkarılma
sını güvence altına alan, hukuksal-siyasal bir ilkedir. Erdoğan
da, "(l)aiklik, sekülerleşme veya sekülarizmden farklı olarak,
sosyoloj ik değil, fakat yalnızca siyasal-hukuki bir ilkedir. Ger
çekten, laiklik toplumun veya toplumsal bir durumun niteliği
olmayıp, bir siyasal örgütlenme biçiminin . . . bir ilkesi veya
niteliğidir"1 vurgusunu yapar. Vergin de, laikliğin felsefi bir
erek, finalite olmadığını, özgürlük gayesine ulaşmakta bir
araç-kavram, bir sosyal barış yöntemi olduğu fikrindedir. 2 Ve
bu araç-kavram/ilke, bütün dinler, mezhepler, dini, tanrıyı
reddeden düşünceler de dahil olmak üzere, bütün dini inanç,
kanaat ve düşünceler karşısında tarafsız davranmayı, birini
yekdiğerine karşı imtiyazlı kılacak veyahut da mağdur duruma
sokacak şekilde hareket etmemeyi zorunlu kılar.
Bir tanım vermek gerekirse; laiklik, siyasal ve dinsel otori
telerin/kurumların birbirinden aynlıp, birbirine karşı özerklik
kazandığı, egemenliğin tanrıya veya daha kapsayıcı bir ifadey
le söylersek, kutsal olana dayandırılmadığı, devletin siyasal
örgütlenmesini, hukuk düzenini, herhangi bir eylem ve işlemi
ni kutsal olan ile meşrulaştırmadığı, bununla birlikte de, devle
te, hukuk sistemini mutlak olarak dinsel olanla örtüşmeyecek
7 Hakan Mert can Laiklik ve Türkiye Ö rneği, Ankara, (Bası lmamış yüksek
,
aynı nitelikli bir makamdan ibaret olması gereken halifeliğin kalkmış oldu
ğunu kabul ediyor; fakat bunu i fade etmek için uygun zamanı ve fırsatı
bekliyordu. Bkz. M. K. Atatürk, 1 998, s. 342.
26 "Cumhuriyet' in ilanıyla . . . [muhalif] çevreler, hatta Mustafa Kemal Pa
27
M. K. Atatürk, 1 998, s. 389-90.
28
M. K. Atatürk, 1 998, s. 390-9 1 .
29 Halifeliğin kaldınlma tartışmalarında, bu kurumun kaldınlmasını, dinsel
gerekçelerle de savunan l ar olmuştur. Bunun için bkz. Ç. Özek, (t. y.), s. 477-
78.
3 0 İlgili yasa metnini sadeleştirilmiş hali için bkz. Ö. Ozankaya, 1 995, s. 21 O
l 1.
laiklik 429
1 93 3 'te Eğitim Bakan l ığı Örgüt ve Ödevler Kanunu 'nda yer alan, okullarda
din öğretimiyle ilgili maddelerin kaldırıldığını ve bu tarihte köy okullarında
da din öğretimine son verildiğini belirtir: N iyazi Berkes, Türkiye'de Çağ
daşlaşma, İstanbul, Doğu- Batı Y . , (t.y.), s. 525. Sabuncu ise, köy ilkokulla
rında din derslerinin kaldırılma tarihini 1 939 olarak verir. Bkz. Y. Sabuncu,
2003 , s. 1 23 .
3 8 Ahmet Mumcu, Tarih Açısından Türk Devrimi'nin Temelleri v e Geli
şimi, 1 5 . B . , İstanbul, İnkılap Kitabevi , (t. y.), s. 1 29.
39 İştar B. Tarhanlı, Müslüman Toplu m 'laik' Devlet, İstanbul, Afa Yayın
ları, 1 993, s. 4 1 .
40 "Laik ve sivil bir rej im için en ağırlıklı ön koşul din ve ordu kurumlarının
siyaset dışı kalmalarıdır. Ancak hemen eklemek gerekir ki Cumhuriyetin
kurucu ataları bu amaçlarını gerçekleştirememişler, din ve ordunun siyaset
dışı kaldığı sivi l bir toplumu kuramamışlardır. Aksine, bu iki kurum da söz
konusu tarihten sonra, bazen gizli bazen açık, bazen dolaylı, bazen dolaysız
bir biçimde, yoğun olarak politikanın içinde kalmıştır": G. Şaylan, TOrki
ye'de İ sla mcı Siyaset, 2. B., Ankara, V Yayınları, 1 992, s. 84- 5 .
laiklik 43 1
anlayış ve uygulamasının, eski İslam inancının yerine yeni bir inanç sistemi
(yeni bir "din") yerleştirmek istediğini kabul etmek gerekmektedir": Köker,
a.g.e., s. 1 68 .
4 6 M . Saffet Engin, Kemalizm İ nkılabının Prensipleri, C.2, İstanbul, Cum
huriyet Mat., 1 93 8 , s. 79.
47 Aynı, s. 1 97.
434 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
48 Atatürk İ çin Diyorlar ki, Der. Selahaddin Çöller, İstanbul, Yarlık Y.,
1 97 1 , s. 8.
4 9 İsmail Beşikçi, a.g.e. , s. 1 93 .
50 A yn ı , s. 1 96.
laiklik 435
56 Beşikçi, age., s. 1 9 1 .
57 Timuroğlu, age., s. 3 1 .
58 Beşikçi, age., s. 1 92.
59 Farklı örnekler için bkz. A. Dilipak, Bir Başka Açıdan Kemalizm, 2. B.,
İstanbul, Beyan Y . , 1 988, s. 375- 406. Aynca Karaosmanoğlu 'nun "Atatürk"
isimli eserinin, neredeyse her sayfası, bu tür kutsarnalarla doludur. Bkz. Y .
Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, 5 . B., İstanbul, İletişim Y . , 1 99 1 .
laiklik 437
62 Ö. Ozankaya, 1 995, s. 2 1 5- 1 6.
63 Bunun, Osmanlıdan devralınan bir miras olduğunu belirtmek gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu 'nda da din, devlet ideoloj isinin içinde (bu ideolojinin
bir parçası olarak) konumlandırılmış ve merkezin ihtiyaçlan doğrultusunda
kullanılmıştır.
64 Özellikle 1 2 Eylül sonrası uygulamalar, Türk- İslam Sentezi 'nin resmi
düzeyde kabulü, dinin gerekli ölçülerde meşrulaştırma aracı olarak kullanıl
dığına i lişkin önemli örneklerdir. Bkz. Hakan Mertcan, " 1 2 Eylül Karanlı
ğında Din-Devlet İlişki leri", Özgür Ü niversite Formu, 2005 , S : 30, s. 60-
77.
6 5 Cemi l Meriç, Jurnal, C. 1 ,7. B . , İstanbul , İletişim Y., 1 997, s. 1 40. Ayrıca
Başkaya ' ya göre de, " (Bu) insanlık tarihinde eşine az rastlanılır cinayetler
dendi. Böyle bir şey, bir toplumu bir anda ve toptan okur-yazar olmaktan
çıkarmaktır. Bütün bir tarihe yabancılaşmaktır . . . Aslında böyle bir şey, en
laiklik 439
Sonuç:
Çalışmamızın başında kavramsal çerçevesini çizdiğimiz laik
likle, Kemalist laiklik modelinin çok temel farklar içerdiği
görülmektedir. Özetle tekrarlarsak, laiklik, devletin varlığını
kutsal olanla meşrulaştırmamasını gerektirirken, Kemalist
rejim, geleneksel dinsel referansları tasfiye ederken, yeni "din
sel" referanslar oluşturmuş ve varlığını, yapıp ettiklerini bu
referansla meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bu referansın adı, her
söylediği ve yaptığı mutlak doğru olarak kabul edilen, eksik
siz, hatasız, görünmeyeni gören, bilinmeyeni bilen, sırlarına
hiçbir faninin vakıf olamayacağı, dahilerin dahisi, eşsiz kah
raman, ebedi şef M. Kemal Atatürk'tür.
Sonra, laiklik, din ve devletin karşılıklı özerkliğini ifade
ederken, Kemalist uygulamalar bunun tam tersini yaparak, laik
modelden çok, devlete bağlı din modelini inşa etmiştir. Din
devlete bağlanarak, hem denetimi hem de devlet işlerine ko
şulması amaçlanmıştır. Bu laik rej imle bağdaşması mümkün
Hakan MERTCAN
Kaynaklar:
Atatü rk İ çin Diyorlar ki, Der. Selahaddin Çöller, İstanbul, Varlık Y., 1 97 1 .
Atatü rk Şiirleri, Der. B. Necatigil, Ankara, TDKY., 1 963.
Atatürk, Mustafa K . , Söylev ve Demeçleri, C. 1, 4. B . , TİTEY, 1 989.
--------- Söylev ve Demeçleri, C. 2, 4. B, TİTEY, 1 989.
Atay, F. Rıfkı, Atatü rkçülük nedir, İstanbul, Ak Y . , 1 969.
Başkaya, Fikret, Yediyüz Osmanlı Beyliğinden 28 Şubata: Bir Devlet
Geleneğinin Anatomisi, Ankara, Ütopya Y . , 1 999.
Berkes, N i yazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul, Doğu- Batı Y., (t.y.).
Beşikçi, İsmail, Cumhuriyet Halk Fırkası 'nın Tüzüğü ( 1 927) ve Kürt
Sorunu, Ankara, Yurt Yayınları, 1 99 1 .
Bi lge, Necip, "Atatürk Devriminin Temel Öğesi Laiklik", Atatürk Düşün
cesinde Din ve Laiklik, Haz. E. Ruhi Fığlalı, Taha Müftüoğlu, İdris
Karakuş, Ankara, Divan Yayıncılık, 1 999.
Bozkurt, M . Esat, Atatürk İ htilali, İstanbul, İ . Ü . Yayınları, 1 940.
Cangızbay, Kadir, Çok- hukukluluk, Laiklik ve Laikrasi, Ankara, Liberte
Yayınları, 2002.
Çağatay, Neşet, "Laiklik ve Din ilişkileri", Atatürk Düşüncesinde Din ve
Laiklik, Haz. E. Ruhi Fığlalı, Taha M üftüoğlu, İdris Karakuş, Ankara, Divan
Yayıncılık, 1 999.
Dilipak, Abdurrahman, Bir Başka Açıdan Kemaliz m, 2. B . , İstanbul, Beyan
Y., 1 988.
Engin, M.SafTet, Kemalizm İ nkılabının Prensipleri, C.2, İstanbul, Cumhu
riyet Mat . , 1 938.
Erdoğan, Mustafa, "Sekülarizm, Laiklik ve Din", İ slami A raştırmalar,
1 995, C. 8, S. 3-4.
Feyzioğlu, Turhan, "Türk inkilabının Temel Taşı : Laiklik", Atatürk Düşün
cesinde Din ve Laiklik, Haz. E. Ruhi Fığlalı, Taha Müftüoğlu, İdris
Karakuş, Ankara, Divan Yayıncılık, 1 999.
Giritli, İsmet, "Atatürk Cumhuriyetinin Laiklik İ lkesi", Atatürk Düşünce
sinde Din ve Laiklik, Haz. E. Ruhi Fığlalı, Taha M üftüoğlu, İdris
Karakuş, Ankara, Divan Yayıncılık, 1 999.
Gölpınarlı , Abdülbaki, Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri, www .
1 00 1 kitap. com (7 Ocak 2007).
laiklik 443
Tolga ERSOY
Milliyetçilik
"Resmi İdeolojinin Mütemmim Cüzü"
1 l 930' 1 u yı llarda inkılap hareketlerini anlatan tüm eserlere sözü edilen bakış
açısı damgasını vurmuştur. Örneğin bkz. Tekin Alp, Kemalizm, Cumhuriyet
Gazete ve Matbaası, İstanbul, 1 936, s. 29 1 -3 24
2 CHP, 1 933-39 arasında kendini devlet partisi olarak ilan etmiş ve l 937 'de
yapı lan anayasa değişi kliği ile CHP'nin Altı Ok ' u devletin temel i l keleri
haline getirilmiştir.
3 M. Saffet Engin, Kemalizm üzerine yazdığı kitapta, inkılabın "mi l letlerin
Sözü edilen mil let tanımı, 1 93 5 ve 1 939 programlarında da aynen yer almış
tır.
11
Bu bağlamda Recep Peker' i n 1 934 ve 1 935 'te üniversitede Türkiye'deki
inkı lap hareketleri üzerine verdiği derslerde kan ve ırka yaptığı vurgu dikkate
değerdir. Recep Peker, İ nkılap Den Notlan, Ulus Basımevi, Ankara, 1 936,
s. 1 - 1 4 .
12
Özellikle gayrimüslim vatandaşların 1. Dünya Savaşı ve Bağımsızlık
mücadelesi sırasında siyasi, i ktisadi ve askeri olarak düşmanla işbirliği
yaptıklan yinelenmiştir. Örneğin bkz. Şükufe Nihal, "Kara Günler, Işıklı
Yıllar ve Ant", Yeni Türk Mecmuası, Cilt: 1 (2), Sayı . 1 1 - 1 4, Birinci Teşrin,
1 93 3 , s. 958
13
Samih Nafiz Tansu, Türk İ nkılap Tarihi ve Büyük H arpten Sonra
Avrupa, Kenan Bası mevi ve Klişe Fabrikası, 1 93 8 s. 1 82
466 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
8
1 Bkz. Kadri Kemal, "Anadolunun Doğusunda Dil Meselesi", Ü lkü, Cilt: 1 ,
kündür. Birkaç örnek çarpıcı için bkz. Tekin Alp, "Türk Kültür Birl iği",
Yeni Türk Mec muası , Cilt: 2, Sayı : 1 6- 1 7, Kanunuevvel 1 93 3-Kanunusani
1 934, Hasan Cemil Çambel, Yeni Ruh, Hamit Matbaası, İstanbul, 1 929, H .
Zeynettin, "Milli Pedagoji v e Türk İ çtimaiyatı, Mecmistikbal Matbaası,
İstanbul, 1 933
milliyetçilik 469
20 Bu
düşüncenin önemli bir göstergesi "vatandaş Türkçe konuş" kampanya
lardır. l 928 'de başlatılan ilk kampanya kısa bir süre sonra heyecanını kay
betmiş fakat 1 93 1 ve l 932'de tekrar hız kazanmıştır. Türkçe konuşmayanın
düşüncesinin de Türk olamayacağına duyulan inanç, gayrimüslim vatandaş
lara yöneltilen toplumsal bir tepkiye dönüşmüştür.
21
Ahmet Yıldız, a.g.e., s. 1 9 1
22 bkz. Tekin Alp, a.g.ın., s. 1 244
23
Necip Ali Küçüka 'nın şu ifadeleri bu tespitin ideal bir örneğidir: "Memle
ketimizde yapılan inkılabın milletin ruhundan doğmadığını ve bunun cebirle
yaptırıldığını bazı bedbahtlarımız söylemi ştir. Bunu söyleyenler Türk mille-
470 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
tinin ırki seciyesini, tarihi temayüllerini bilmeyenlerdir. Türk milleti vakti ile
İslam dinini milli bir şeref ve izzeti nefis meselesi olarak görmüş ve ehli
sal ip ordularına karşı bunun için müdafaa etmiştir. Türk milleti haddi zatında
dini meselelerle çok müsaadekardır" Necip Ali Küçüka, Kadın Hukuku,
H akimiyet-i Milliye Matbaası, 1 93 1 , s. 1 99
24 Bu konuda bkz. G. Gürkan Öztan, "Türkiye'de Öjeni Düşüncesi ve Ka
dın'', Toplum ve Bilim, sayı: 1 05 , 2006
milliyetçilik 47 1
G. Gürkan ÖZTAN
kimlik değil de, dine gönderme yapan bir millet söz konusuysa,
Müslüman Arapların neden bunun dışında tutulduğu sorusu
ister istemez akla gelir. Aslında bunun Batılı söyleme uyumun
bir gereği olduğu söylenebilir ki, bu da Milli Mücadelenin
tarihsel anlamına dair esaslı sorunları tartışmayı gerektirecek
tir. Bilindiği gibi , Batılılar Osmanlı yönetimi altındaki Anado
lu ve Rumeli ' ye çoktan beri Türkiye adını vermişlerdi ve doğal
olarak o bölgede yaşayan halka da etnik fark gözetmeksizin
Türk diyorlardı . Mustafa Kemal de 1 Mayıs 1 920'de BMM
deki konuşmasında: " [Büyük Millet Meclisi 'ni] teşkil eden
zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Laz
değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, sa
mimi bir mecmuadır"2 diyordu. Bir başka vesileyle de Mustafa
Kemal benzer şeyler söylüyor, Anasır-ı islamiyeden ne anla
şılması gerektiğine açıklık getirmek istiyordu: "Bu hudud-u
milli dahilinde tasavvur edilmesin ki, anasır-ı islamiyeden
yalnız bir cins millet vardır. Çerkez vardır ve anasır-ı saire-i
İslamiye vardır. İşte bu hudut, memzuç bir halde yaşayan bü
tün maksatlarını, bütün manasıyla tevhit etmiş olan kardeş
mil letlerin hudud-u millisidir. (Hepsi İslamdır, kardeştir sesle
ri). 3 Karesi mebusu Abdülaziz Efendi de Osmanlı Meclis-i
Mebusanı 'ndaki bir konuşmasında [ 1 9 Şubat 1 920] şunları
söylüyor: "[Türkten] maksat Türk, Kürt, Çerkes, Laz gibi ana
sır-ı muhtelife-i İslamiyedir. Bu böylemidir? (Hay hay, öyledir
sadaları , alkışlar] . Eğer Türk kelimesinin manası bu değilse,
rica ederim, burada nutuk iradedildikçe Türk tabiri yerine ana
sır-ı İslamiye densin."
Lozan Konferansı gereği yapılan nüfus mübadelesi de yu
karıdaki yaklaşımın devam ettiğini gösteriyor. Nüfus mübade
lesindeki kriter etnik-kültürel değil dinidir. Bu konuda Sevan
Nişanyan şunları yazıyor: "Türkçe konuşan, Grek harfleriyle
yazan ve kiliselerinde Türkçe dua eden Karamanlılar ve Pontus
Ortodokslan, ısrarlı protestolarına rağmen "Rum" sayılarak
sınır dışı edilmişler, buna karşılık ırk ve anadil unsuru göz
önüne alınmaksızın Girit ve Rumeli 'nin müslüman halkı
4 "Kemalist Düşüncede "'Türk Milleti " Kavramı ", Türkiye Günlüğü, Mart
Nisan 1 995 ss: 1 27- 1 4 1 .
5 Yazar, isi mleri sayfa altındaki notta veriyor, ana metne tarafımdan eklen
miştir.
misak-ı milli 4 8 5
ama Lozan 'da yedi düvelin her istediğine razı oldular. Oysa,
mütareke 'den sonra İti laf devletlerine tek kurşun atılmadı . Bir
tek Yunanlı larla savaşıldı ki, emperyalist güçler Yunanlılara
desteği kesip 1 920'den sonra Kuvay-ı Mil liyecilerle uzlaşma
tercihi yaptıkları andan itibaren Yunan ordusunun Anadolu'da
tutunması imkansızdı . Kaldı ki, Yunanlılarla savaş resmi tari
hin ısrarla abarttığının aksine sınırlı bir savaştı . 1 5 Ekim
1 92 1 ' de imzalanan Türk-Fransız itila/namesi emperyalistlerle
uzlaşmanın başlangıcıydı ve söz konusu itila/name Misak-ı
Milli 'nin açık ihlali anlamına geliyordu . . .
7 Bkz: TBMMGCZ, I I I , s . 1 3 1 9 .
misak-ı milli 4 89
Fikret BAŞKAYA
Direnişin Başlangıcı
İttihat ve Terakki 'nin politik başarısızlığı nedeniyle 1 9 1 8 so
nunda çöktüğünü anlatan resmi tarihe göre, Mustafa Kemal 1 9
Mayıs ' ta Samsun 'a çıkana değin her şey karanlıktaydı, Türki
ye için bir gelecek söz konusu değildi .
Gerçekte ise ulusal direniş için bir araya gelen güçler, 1 9
Mayı s ' tan önce İttihat ve Terakki tarafından örgütlenilmişti.
İttihat ve Terakki geleneğinin devamcıları da işgale karşı dire
nişte önemli bir rol oynamaya devam edeceklerdi . Mustafa
Kemal, İttihat ve Terakki 'nin rolünü daha sonra ne kadar
azımsamaya çalışırsa çalışsın kendisi bile bu geleneğin bir
parçasıydı .
' Di ğer dört kon gre TBM M ' n i n açı l ışı sonrasında gerçek leştiri l m i ştir.
müdafaa-i hukuk 495
,,; Karabekir, biyografisinde Mustafa Kernal 'den çok önce İttihat ve Terak
ki ' ye katıldığını ifade eder. Karabekir'e göre Mustafa Kemal, üye sayısı 322
olan Selanik İttihat ve Terakki'ye Şubat 1 908'de katıldı. Karabekir'in katıl
dığı Manastır'da ise 1 1 üye bulunuyordu.
498 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Sonuç
Bağımsızlık ve Türkiye 'nin toprak bütünlüğü için mücadele
gerçeği resmi tarihçilerin çizdiği manzaradan çok farklıydı .
Başarılı olmasının arkasında Rus Devrimi ve Bolşeviklerin
Kemal ' e sunduğu destek, Britanya İmparatorluğu yöneticileri
nin karşı karşıya olduğu isyanlar ve Yunanistan' daki savaş
karşıtı hareket gibi önemli dışsal faktörler olan bu hareket asıl
olarak gayrimüslimlerin mülksüzleştirilmesinden çıkan olan
sınırlı bir tabana ve eski İttihat ve Terakki ' ye dayanıyordu.
Müdafaa-i Hukuk Dernekleri 'nin gerçek tarihini saklama
nın arkasındaki güdü, Kemalist elitin İttihat ve Terakki 'nin
mirasçıları ve görece küçük ve ayrıcalıklı bir grubun temsilci
leri olmalarıydı.
Cem UZUN
Kaynaklar
Tolga ERSOY
On Altı Türk Devleti
Efsane ve Gerçekler
Kaynaklar
6 Parti 1 908 seçimlerinde başarı gösterememiş sadece Mahir Sait Bey Anka
ra' dan, o da kendi gayretleri i le, mebus seçilmiştir. Parti seçi mlerden başarı
sız çıkmasına karşın Mebusan Meclisi i çerisinde yaklaşık 50 mebus ile
birlikte hareket edebilmektedir.
7 Fırka tüzel kişi lik olarak 1 908 seçimlerine katılamamıştır. Parti üyesi Fuat
Şükrü Bey bağımsız adaylığını koymasına karşın mebus seçilememiştir.
Mebusan Meclisi içerisinde Görice Mabusu Şakir Taki Bey parti ile yakın
i l işki içerisindedir.
3 1 mart vakası 547
9 Abdülhamit'in hal ' ine ilişkin Mehmed Ziyaeddin tarafından verilen fetva
şu şekildedir İmam el müslimin olan Zeyd mesaili mühimmei ŞERİ YE yi
..
10
Bağımsız Cumhuriyet Partisi Tartışma platformunda partili lerin kimi
sorularını cevaplayan Akşin 'in bu konuşması ile ilgili olarak Bkz
hıtp\l: www . bagimsizcumhuri yetpartisi . org/bültenview.phb
3 1 mart vakası 563
11
Aksiyon dergisi 14 Nisan 2003 tarihinde yayınlanan 436. sayısında bu
konuyu ele almıştır. Cemal Kalyoncu'nun yazısına göre 500. Yıl vakfı Koor
dinatörü Harry Ojalvo Hareket Ordusu'ndaki askerlerin %60 ' ının Yahudi
olduğunu belirtmiştir. Fakat, görüşlerine başvurulan diğer tarihçiler, bu
oranın abartma olabileceğini, Selanik'teki Yahudi oranının nüfusun yaklaşık
üçte biri civarında olduğunu belirtmişlerdir. İttihat ve Terakki cemiyeti ve
Sebataycılık ilişkisi ile ilgili olarak aynca Bkz: (Zorlu, 2002)
5 74 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Mete K. KAYNAR
Kaynakça
DANIŞMEND, Ismail H ami. ( 1 976), Sııdr-ı ıı 'zıım Tevfik Pıışıı 'nın Dosyıı
sındııki resmi Ve Hususi Vesikıılıırıı Göre: 31 Mart Vak 'ıısı, İstan
bul: İstanbul Kitapevi,
GÜRESİN, Ecvet. ( 1 969), 31 Mart İsyanı, İstanbul : Habora Kitabevi,
İRTEM , Süleyman Kan i . (2003), 3 1 Mart İsyanı ve Hareket Ordusu:
Abdülhamid 'in Selıinik Sürgünü, İstanbul : Temel Yayınlan .
KALYONCU, Cemal A. (2003), "Hareket Ordusu'nun yüzde 60 ' i Selanikli
Yahudi lerdi'', Aksiyon, 14 Nisan 2003 , Sayı : 436.
KARABEKİR, Kazım. (2005), İttihat ve Terakki Cem_iyeti, 6. Baskı, İstan
bul: Emre Yayınları .
KODAMAN, Bayram ( 1 995), 31 Mart hadisesi: (Son Osmanlı Vak 'ıı
Nüvisi Abrurrııhman Şeref Efendi'ye Ait Bir Yazma Esere Göre),
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
KORKUD, Refik. ( 1 959), 1. Meşrutiyet - Matbaat - Eski Diktatör ve 31
Mart Faciası, Ankara: Işık Matbaacılık.
KUTAY, Cemal. ( 1 997), 31 Mart İhtilalinde AbdülhıımiJ, İstanbul: Kalem
Yayınları.
MEYLANZADE Rıfat. ( 1 996), 31 Mart Bir İhtilalin Hikıiyesi, İstanbu l :
Pınar Yayınlan .
M U MCU, Ahmet. ( 1 997), Atatürk İlkeleri v e İnkılap Tarihi (ÜniJe 1-15),
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
ÖZÇELİK, Ayfer. (200 1 ) Sahibini Arayan Meşrutiyet: Mec/is-i
,
daha ilgili olanlar ise akıl lara ilk gelen "soğuk" kavramının
nedenini anımsayacaklardır. Tarih kitaplarında çokça yer al
mamakla birlikte emperyalist paylaşım savaşı yıllarında Os
manlı ordusundan on binlerce erin Sarıkamış ' ta donarak
öldükleri akıl lara gelecektir. En azından önce olumsuz yakla
şımla ele al ınan, karalanan, aradan geçen yıl lar içinde yok
sayılması yeğlenen, unutulan, ancak son birkaç yıl içinde eski
sinden çok farklı bir nitel ikte olmak üzere yeniden anımsanan
Sarıkamış soğuğu . . .
Bir Sarıkamı ş okumasında eksik kalmaması gerektiğini dü
şündüğün yerler vardır; bunlardan ilkini Sarıkamış ' ta yaklaşık
yetmiş bin askerin, aç ve çıplak on binlerce askerin, komutan
larının emperyalist hezeyanlarını tatmin edemeden bir iki hafta
içinde donarak ölmelerinin ardından, bu yetmiş bin askerin
(=reaya?) daha düşmana bir kurşun daha atmadan ölmelerinin
ardından Osmanlı Mebusan Meclisinde çılgınca alkı şlanan
konuşmasında Enver Paşa 'nın "Rus Ordusunu artık bizim için
bir tehlike teşkil edemeyecek hale soktuk" demesi oluşturur. 1
Ve bu türden lafların, kutlamaların ardından, kanıksadığımız
bir davranışla, Sarıkamı ş ' la ilgili her türlü haber ve yayını
yasaklar Enver Paşa, bu yasağın alanı o kadar geniştir ki Al
man subayları dahi bu komuta uyacaklardır. 2 Günümüze gele
bilen görüntülü Sarıkamış belgelerinin yok denecek ölçüde az
olmasında bu yasaklamanın payı olsa gerek. "Düşmana ağır bir
darbe indirdik", uzunca bir süre Sarıkamı ş ' Ia ilgili tek yayını
bu yalan oluşturur. "Bunun dışındaki neşriyat önlenmiştir.
Kaldı ki bu bozgunun yurtta ve ordularda uyandırabileceği
tepki leri de düşünerek, daha Sivas postanesinden bütün ordula
ra, ancak kendisinin vereceği emirlere tabii olarak, yalnız ken
di emirlerinin yapılması tebliğini yaymıştır. Enver Paşa ' nın
fiili diktatörlüğü asıl bu bozgundan sonra başlar" 3 Aslında
yaşanan İttihatçı diktatörlüktür ki , bugün bu durumun görmez
den gelinerek indirgemeci tutum takınılması aynca irdelenmesi
gereken bir unsurdur.
Tunaya "Türkler bu savaşta ne kaybetmi şlerdir?" diye so
ruyor ve sorusunun Sarıkamış bölümünü şu şekilde yanıtl ıyor:
"Yalnızca Sarıkamış seferine katılmış 90.000 Türk askerinin
70.000 ' i soğuk, hastalık ve kötü yönetimden ölmüştür. " 4 Soru-
sarılcamış 583
Tolga ERSOY
Kaynakça
yemekten ayrılır. Sonra Gazi 'nin sesi gürler: " Vali paşa haz
retleri; Belediye reisi diye seçtiğiniz bu adamın yaptıklarını
gördünüz mü? Her şeyden evvel terbiyesiz. Şehirlerine misafir
geliyoruz; soframıza yemek yiyerek geliyor. İçki ikram ediyo
ruz, içmiyor; sonra da bir Reisicumhur sofrasında biz kalkma
dan sofradan kalkıp defolup gidiyor. Reisinizin hareketlerini
beğendiniz mi? " 1 6 Olayın üzerinden iki gün geçer vali ve bele
diye reisi görevden alınır. Unutulup giderler.
Kubilay' ın ise bir iki haftalık ömrü kalmıştır.
Tolga ERSOY
Kaynakça
vardır?
MAHMUT ESAT BEY (Devamla) - Hiç lüzum yoksa niçin
telaş ediyorsunuz? Sorarım size: (Alkışlar bravo sesleri) Efen
diler! Feridun Fikri Bey bu kanunu malumunuz olan Fransa
ihtilali kebirindeki (Suspect) yani şüpheliler kanununa benzet
ti. Hayır Feridun Fikri Bey! Bu hiç şüpheliler kanunu değildir,
Suspectler kanunu değildir. Şüpheliler kanununun mahiyeti
başka İdi, bu o kanun değildir. Bu, hükümetin mühim ve müş
kül anlarda polis vazifesini tevsi eden bir kanundur. Üst tarafı
mahkemelere aittir.
FERİDUN FİKRİ BEY (Dersim) - Hangi memlekette böyle
bir kanun vardır?
HAMDULLAH SUPHİ BEY (İstanbul) -Hangi memleket
senin memleketinin vaziyetindedir?
MAHMUT ESAT BEY (Devamla) -Efendiler! Rauf Beye
fendi Hazretleri, Muhterem Karabekir Paşa Hazretleri bu ka
nunun Teşkilatı Esasiye muhalif olduğundan bahis buyurdular,
umumi bir söz söylediler, o kadar. Kendilerinden soruyorum?
Umumi bir söz bittabi maksadı efkarı umumiyeye karşı iyi
i fade edemez. Denebilir ki, şu şöyledir. Fakat neresi? Bu iti
barla Feridun Fikri Bey maksatlarını daha vazıh olarak beyan
ettiler. Hiç olmazsa Paşa Hazretleri ile Rauf beyefendi Hasret
lerinin de kavanini esasiyemize mugayir diye buyurdukları
cihetin ne olduğunu ve hangi noktası bulunduğunu beyan et
meleri lazım gelirdi. Bütün mesuliyeti kabul ile manen mesul
olan Heyeti Celileniz ve maddeten deruhtei mesuliyet eden
6 1 6 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
7 "Meclise Trabzon mebusu olarak i ltihak eden Süleyman Sım namında bir
zat vard ı . Bu zat Meclis'in tatile girmesin i müteakip, seçim bölgesine gitmek
için arkadaşlarıyla birlikte İstanbul ' a gelmişti. Curnhurreisi Mustafa kemal
Paşa o günlerde Dolmabahçe Sarayı ' nda bulunduğu için, İstanbul ' a gelen
mebuslar seçim bölgelerine gitmeden evvel Dol mabahçe' ye gidip, hususi
defteri imzalayarak arz-ı Ta'zimat ederlerdi. Süleyman Sım Efendi de,
arkadaşlarıyla birli kte gidip defteri imzalamış, ertesi gün mektepte arkadaşlar
kendisine İntihab dairenize hangi gün gideceksiniz ? demeleri üzerine Dün
ıakrir-i sük ün kanunu 62 1
giııik ya! Demiş. Cidden tarihi ve nükteli vesikadır" (Mahir İz, Yılları İzi,
Kitabevi, 2003 , s 1 49- 1 50
8 Aktaran Mahir İz, Yılların İzi s 4 1 9
62 2 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Sait ÇETİNOGLU
Tolga ERSOY
Kaynaklar
Adıvar Hal ide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi, 4.baskı,
1 975, ss. 1 40
2 Zürcher Eric lan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1 924- 1 925,
İletişim Yy., ! . baskı, 2003, ss. 5 7-5 8
3 Çavdar Tevfik, Türkiye'nin Demokrasi Tarihi 1 839- 1 950, İmge Yy.,
! . baskı, 1 995, ss. 26 1
4 Tunaya Tarık Zafer, Türkiye 'de Siyasi Partiler 1 85 9- 1 952, Arba Yy.,
tıpkı basım, 1 95 2- 1 995, ss. 604-607
5 Aydemir Şevket Süreyya, Tek Adam Mustafa Kemal, 2 . cilt, 1 922-
1 938, Remzi Kitabevi, 5 . baskı, 1 975, ss. 225
6 Çavdar, age, ss. 260
7 Yerasimos Stefanos, Tek Parti Dönemi, Çev: Aydın Pesen, -Geçiş
Sürecinde Türkiye- Belge Yy., 3. baskı, 1 998, ss. 98, (Mete
Tunçay'dan aktarım)
8 Aydemir, age, ss. 23 1
9 Tunaya, age, ss. 6 1 7
10 Atatürk, Söylev, Basıma Hazırlayan: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Cilt
1-11, Çağdaş Yy., 34.baskı, 1 999, ss. 405-407
11 Zürcher Eric lan, 1 924 'deki Çok Partili Demokrasi, Tarih Ve Top
lum dergisi, Ocak 1 988, Sayı :49, ss. 1 6- 1 9
12 Zürcher, age
13 Tökin, F.H üsrev, Türk Tarihinde Siyasi Partiler Ve Siyasi Düşünce
nin Gelişmesi, Elif Yy., 1 . baskı, 1 965, ss. 70
14 Tarih V e Toplum, Aylık Ansiklopedik Dergi, Mayıs 1 988, Sayı : 5 3 ,
İletişim Yayınları
Türk Ocakları
Türk Derneği 'nden hemen sonra aynı çizgide bir başka der
nek kurulur: Türk Yurdu Derneği. 3 1 Ağustos 1 9 1 1 ' de kurulan
ve Türk Ocakları 'nın kuruluşuyla aynı dönemlere denk gelen
bu nedenle de pek bir varlık gösteremeyen Türk Yurdu Derne
ği 'nin Türkçü/milliyetçi ideolojisi, derneğin programında açık
i fadelerle ortaya konur. Bu görüşünü, derneğin yayın organı
niteliğinde olan Türk Yurdu dergisinde sık sık dile getirir. Der
nek başlangıçta, dilin sadeleşmesi için çalışacağını belirtir.
Türkçülük idealini benimseyen yazarlara ağırlık verir ve sade
ce dil çalışmalarıyla kalmayacağını ve bir bütün olarak milli
yetçiffürkçü ideolojinin yerleşmesi için çaba göstereceğinin
ipuçlarını verir. Bununla beraber Türk Yurdu Derneği de halefi
gibi farklı görüşten entelektüellere demek çatısı altında yer
açar. Parvus Efendi gibi sosyalist yazarlar Türk Yurdu Derne
ği 'nin aynı adlı dergisine yazılarıyla katılırlar (Üstel, 1 997:
46-47 ; Sannay, 1 993 : 8 1 -82). Ayrıca Avrupa'da da Türk
Yurdu şubeleri açılır. Avrupa'daki Türk öğrencilerin çabalarıy
la ortaya çıkan bu organizasyonlar Türkiye 'deki "Türk
Yurdlan"nın Türkçülük fikrini tamamen benimser, İstan
bul ' daki Türk Yurdu ve Türk Ocağı dernekleriyle paralel çalı
şırlar (Sannay, 1 993 : 96).
İmparatorluğun tehlike altında olduğunu gören zamanın ay
dınlan , Türklük bilinci oluşturmak amacıyla, Osmanlılar için
ağır bir dönem olan 1 9 1 2 yılı koşullarında "bağımsız" bir der
nek olacağını düşündükleri Türk Ocağı 'nı kurarlar. Ama bu
"bağımsızlık" kağıt üstündedir. Bağımsız bir örgütmüş gibi
görünse de veya öyle olduğu sözlü olarak iddia edilse de, der
nek, İttihat ve Terakki önderliğinin yakın ilgisi ve yardımları
altında çalışmalarını yürütür. Türk Ocakları, ocak nizamname
sinin 4. maddesinde "sırf mill'i ve içtimai vaziyette kalacak,
asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara
hadim bulunmayacaktır" (bkz. Üstel, 1 997: 1 O 1 ) ilkesini dile
getirir; ancak bu cümle somut/nesnel gerçeği ifade etmez.
Çünkü Ocaklar, İttihat ve Terakki 'den hem maddi hem de
manevi destek görürler. Aynı zamanda Füsun Üstel'in belirtti
ği gibi,
"Balkan Savaşı ve özellikle 1. Dünya Savaşı içinde ise,
Türk Ocağı 'nın savunduğu Türkçülük anlayışının siyasal bir
64 0 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
Mustafa ÇAPAR
Kaynakça
Atatürk, Mustafa Kemal ( 1 997), A tatürk 'ün Söylev ve Demeçleri /-ili, Anka
ra: Türk Tari h K u rumu Basımc\' i .
Ba yrak t u t a n, Y u s u f ( 1 996 ), Tiirk Fikir Turilıinde Modernleşme, Milliyetçilik
ve Türk Ocakları, Ankara: Kültür Bakan l ığı Yayınlan.
CHF Üçüncü Büyük Kongre Zabıtları: 10-18 Mayıs 1 93 1 ( 1 93 1 ), İstanbul:
Devlet M atbaası.
Ç a par , M ustafa (2006), Türkiye 'de Eğitim ve " Öteki Türkler ", Ankara:
Özgür Üni \'crsitc Y a y ınl a rı .
Ç e ç e n . A n ı l ( 1 990), llalkeı•leri,
Ankara: Gündoğan Yayın ları .
Galıp. Reşit ( 1 974), "Aç ı l ı ş Nutku. " A t a tü rk ve Halkevleri, Ankara, Halkev
l er i Atatürk E n stitü s ü Y a y ı nl a rı : 1 7-4 1 .
Karaer, İbrahım ( 1 992), Türk Oca kla rı , Ankara: Türk Yurdu Yayınları .
Kutay, Cema l ( 1 995 ) , Türk Ocakla rı ve Türk Milliyetçiliği, (Yay. H azırlayan
Y. Hacaloğlu), Ankara: Türk Y urdu Yayınları .
Poulton, H ugh ( 1 999). Silindir Şapka, Bozkurt ve Hilal: Türk Ulusçuluğu ve
Türk iye Cıımlıuriyeti, ( ç ev . Yavuz Aldoğan), İstanbul: Sarmal Yayı
n e vi.
Sarınay, Y u s u f ( 1 993), "Türk M i l l i yetç i l iğinin Tarihi Gelişimi ve Türk
Ocakları ( 1 9 1 2- 1 93 1 )." ( Yay ı n l an m a m ış Doktora Tezi), Ankara,
Hacettepe Üniversitesi .
Sarınay, Yusuf ( l 994), Türk Ocakları, İstanbul : Ötüken Yayınları.
Tanrıöver, Hamdullah Suphi (2000), Dağ Yolu (/), (Haz. Fethi Tevetoğlu),
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayın ları.
türk ocakları 6 5 3
Uçankuş, Bir İnsan ve Uygarlık B i limi Arkeoloji", Ankara: Kültür Bakanl ığı
Yayınları/2508,2000, s. 1 4- 1 6. ) ..
6 Aydın, Kimlik Sorunu. Ulusal lık ve "Türk Kimliği", Ankara: Oteki Yayı
nevi, 1 999, sy. 64--{)6.
65 8 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
12
Aydın, a.g.e. 1 1 3 .
13 Bu araştırmanın yapılmasının sebeplerinden biri de, Atatürk ' ün manevi
kızı Afet İnan'ın Cenevre'de sürdürdüğü doktora çalışması sırasında karşılaş
tığı güçlükleri çözmekti . Çalışmalarda Sefalometri'ye (kafatası ölçümü)
ağırlık veri l mekle birl ikte, tüm vücut ölçümleri de yapılacak, elde edilen
bilgi ler A fet Hanım'a da gönderilecekti . Daha sonra profesör olacak Afet
İnan ise bu bilgileri, l 939'da Cenevre'de Fransızca olarak basılan
' Recherches sur les Caracteres anthropologiques des population de la Turqui'
adl ı eserinde de kullanacaktır ("Yeterince Türk' Çıkmadı", Hürriyet, 25
Ekim 2005 ana sayfa).
660 özgür üniversite resmi ideoloii sözlüğü
nedir? " Ü stün ırk, üstün medeniyet kuran üstün bir millet" 1 4
olma savına dayanan Türk Tarih Tezi 'nin sarıldığı en önemli
argüman, uygarlığı (Neolitiği) brakisefal kafalı insanların baş
latmış olduğu düşüncesidir. Bu düşünce ilk kez Fransız
antropoloğu G. De Mortillet tarafından 1 870' lerde ortaya atıl
mıştır. Mortillet'e göre, uygarlık kurucusu bu brakisefal halkın
kökeni Kafkasya, K.batı İran ve Hazar kıyılarıydı . 1. ve il .
Türk Tarih Kongresinde aynntılandınlan ve bilimsel destekler
le donatılan Türk Tarih Tezi, Türkistan 'ın en eski kültür mer
kezi ve Türklerin Mongoloid değil, beyaz ırktan olduğunu;
anayurdu Orta Asya olan ve burada Neolitik ve Kalkolitik
uygarlığı yaratan brekisefal Türklerin, Orta Asya 'nın kurak
laşması sonucunda göçle yayıldığını iddia etmiştir. Bu çerçe
vede Sümerler başta olmak üzere Ön Asya 'nın diğer kavimleri,
Hititler de Orta Asya ' dan gelmişlerdir. ı s
Sonuç olarak, siyasi-ideolojik olanın bilgiyi ve özellikle bi
limsel bi lgiyi kuşatıcılığına en güzel örneklerden biri Türki
ye ' deki sosyal bilimlerin özelde de tarih, arkeoloj i ve
antropolojinin gelişimidir. Türkiye ' deki ulus-devlet inşa süre
cinde neredeyse tüm sosyal bilimlere belirli görevler yüklen
miştir. Sosyoloj i millet, milletleşme, muasırlaşma gibi konular
etrafında gelişmiş; tarihte ise önceleri İ slam tarihi ve Osmanlı
tarihini arkaya iten ve Türk tarihini öne çıkaran milliyetçi bir
tarihçilik anlayışı benimsenmişse de, kısa bir süre sonra Ana
dolu'nun prehistorik dönemi ile ilgili çalışmalar merkeze alın
mıştır. Buna bağlı olarak tarih biliminin laboratuarı sayılan
Tülin BOZKURT
Kaynaklar
16
Beylü Dikeçligil, " Cumhuriyet Döneminde Sosyal Bil imlerin Dünü ve
Bugünü" V. Türk Kültürü Kongresi Felsefe-Bilim, C. V, s. 34.
662 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
ÖZDOG AN, Mehmet . " Yazısız Zamanlar ", Ark eoatlas sayı 1 , Haziran
,
2002
S Ö YLEM EZ, Haşim. "64 bin kafatası toplandı", Aksiyon Haftalık Haber
Dergisi,
Sayı, 34 1 , 1 6.06.200 1 .
UÇANKUŞ, Hasan Tahsin. Bir İnsan ve Uygarlık Bilimi Arkeoloji", Anka
ra: Kültür
Bakan l ığı Yayınları/2508 ,2000.
Hürriyet Gazetesi. "Yeterince Türk ' Çıkmadı", 25 Ekim 2005 ana sayfa.
Yavuz ve Midilli/Goeben ve Breslau
İttihat ve Terakki' nin Birinci Emperyalist Savaşa girişi
ler ve Teşki lat-ı Mahsusa elemanları soluğu Trabzon ' da alarak Ağustos
ayında, Artvin üzerinden Rusya içlerinde Almanlarla birlikte operasyonlara
başlamışlardır. Bahaettin Şakir, Erzurum-Kars üzerinden operasyonlarını
sürdürmektedir.
664 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
8 Morgenthau, H. Büyükelçi
. . . s 61
666 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
12
Ankara istiklal M ahkemesi - Resmi Zabıtlar der. Sema-Faruk I l ı kan,
S imurg Y. 2005 s 2 1 9-220
13 Talat Paşa, Talat Paşa'nın Hatıraları, Güven Basımevi 1 946 s 23-24
1 4 Sabis Ali İhsan H arb Hatıralarım Cilt 1 , s 8 1 -82
1 5 Anlaşmanın 2. maddesi: " Rusya, Avusturya - Macaristan aleyhine fii li
askeri tedbirlerle müdahale ederek böylece Almanyanın da harbe duhu
lünü mecbu ri kılarsa, bu husus TDrkiyenin harbe iştiraki için bir sebeb
teşkil edecekdir."
668 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
18
Sabis Ali İhsan Harb Hatıralarım Cilt 1, s 78-79
19
Sabis Ali İhsan H arb Hatıralarım Cilt 1 , s 77
20
Sabis Ali İhsan Harb Hatıralarım Cilt 1, s 1 36
670 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
21
Sabis Ali İhsan Harb Hatıralarım Cilt 1 , s 1 3 7
22
Denker Arif Cemil Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa Arma Y.
2. baskı tarihsiz, s 22
23 Denker Arif Cemi l Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa Arma Y.
2. baskı tarihsiz, s 23
yavur ve midili lgoeben ve breslau 67 1
31 Morgenthau, H . Büyükelçi . s 86
. .
6 74 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
40 Bu abiden in yı kıl ışı bir asker olan Fuat (Uzkınay) Tarafından fi l me alınır
ve Ayestefanos 'taki Rus A bidesinin Yıkılışı ilk Türk fi l mi olarak kabul edilir
yavur ve midi/l lgoeben ve breslau 68 1
kaynaklandığı da yanl ıştır. Enver Paşa 'nın ' böyle bir emir
vermedim' şeklindeki ifadesini de belge yalanlamaktadır"45
Osmanlının harbe iştirak ettiği günlerde Almanya için geri
sayma başlamıştır, Almanya 'nın Mame ' de yenildiğinin ve geri
çekildiğinin haberi yoktur, başlangıçta altı haftada savaşı ka
zanacağını düşünüp savaşa dahil edilmeyen Osmanlıya, geri
çekilen Almanya 'nın nefes alması için ihtiyacı olduğu için
savaşa dahil edilmiştir. Almanya ve Osmanlıda öyle katı bir
sansür uygulanıyordu ki her iki ülke halkları savaşın Almanya
lehine cereyan etmediğini bilmemektedirler.
Türk gazeteleri zaten Almanya tarafından satın alınmışlar
Almanya lehine haberler vermektedirler. Savaşın kaderinin
belirlendiği günlerde, gidişattan haberli olmayarak savaşa dahil
olunmuştur.
Bu önemli Alman Amirali Souchon ' a ne oldu derseniz Hit
ler'in vasiyeti üzerine kendisinden sonra Almanya'nın devlet
başkanlığına getirilmiştir. Ordu komutanlığı da amiralin üze
rindedir. Ancak devlet başkanlığı da hüsranla sonuçlanmış,
birkaç günle sınırlı kalmıştır. Ünlü Admiral Souchon yargılan
dığı Nurenberg' de 10 yıl hapis cezasına çarptınlmıştır46
Sait ÇETİNOGLU
46 Amirale i l işkin b i l g i leri veren Gün gör Şenkal ' e teşekkür ederim.
1 909 Darbesi
(Sözde 31 Mart Olayları) 1
"3 1 Mart Yakası" Türkiye resmi tarihinde ilginç bir role sahip
tir. Bize sunulan tabloda 3 1 Mart Darbe girişimi gerici bir dini
ayaklanma olarak resmediliyor. Bu olay, Menemen ayaklan
ması gibi diğer mitlerle birlikte, mevcut sisteme karşı her türlü
direnişten, dini fikirlere buluşacağı korkusuyla uzak durmamı
zı sağlamak üzere bir öcü gibi kullanılıyor.
Resmi tarihe göre, il. Meşrutiyet diye adlandırılan ve
Temmuz 1 90 8 ' de yeniden anayasal düzene geçilmesiyle baş
layan dönem nihai olarak başarısız bir reform hareketiydi . Bu
tespit, resmi tarih yazımında Nisan 1 909 ' da gerçekleşen kanlı
çatışmayı açıklayamayan bir çelişkiyi ortaya çıkartıyor: il
Meşrutiyet neden bu kadar kanlı bir çatışmayı kışkırtı? Bu
gericiler neye karşı ayaklanıyorlardı?
Resmi tarih açıklamasında, tıpkı Menemen ' de olduğu gibi,
politik fikirlerini dini bir dil kullanarak ifade eden insanlar
gerici barbarlar olarak resmedilmektedir. Oysa ortaya çıkan
şiddetin arkasında rasyonel maddi sınıf çıkarları yatmaktaydı .
1 909'da çözülmesi gereken asıl mesele, mutlak monarşi ile
kopuşun sürekli olup olmayacağıydı . Nisan 1 909 'daki karşı
devrim girişimini gerçekleştirenler, Temmuz 1 908 Devriminde
kaybeden ve eski rejimi geri getirmek isteyenlerdi .
Bu gerçekler resmi tarihçileri bir dizi nedenle rahatsız et
mektedir. Birinci neden, 1 908 Devriminin kökten ve keskin
doğasını kabul etmek Mustafa Kemal liderliğinde daha sonra
1 Bu makaledeki yazı lanların bir kısmı daha önce Kemal izm Sol Değil
kitabımda (iDE Yayı nları Haziran 2004) yayı nland ı .
68 4 özgür üniversite resmi ideoloji sözlılğıl
1 908 Ne Getirdi?
1 908 Devrimi Türkiye'ye anayasal bir düzen getirmiş, ancak
padişahı tahtında bırakmıştı . Devrimciler de hükümete katıl
mamış, sahne arkasından çalışmayı tercih etmişlerdi .
Düzendeki değişiklikten kazananlar ve kaybedenler oldu.
Ancak kaybedenler (padişahın yakın çevresi, bazı general ve
bürokratlar, zengin gayrimüslimler) tam olarak yenilmemişti .
Modernleşme hareketi, yurtdışında eğitilmiş profesyonel yeni
subay kadrolarının orduya katılmasını sağladı . Modem askeri
eğitim, beraberinde modem politik fikirler de getirmişti. Padi
şah, monarşiye bağlılığından kuşku duyduğu bu subaylar yeri
ne alaylı subayları öne çıkartıyor ve onlara ayrıcalıklar
tanıyordu.
Bu durum, orduda gerginlik yaratıyordu. 1 908 ' deki yöne
tim değişikliğinden sonra iş başına gelen yeni Savunma Baka
nı, orduda yeniden yapılanmaya gitti. Devrimden 3 hafta sonra,
1 5 Ağustos'ta İ mparatorluk Yüksek Askeri Teftiş Kurulu ve
padişahın Muhafız Alayı ortadan kaldırıldı . Almanya ' da eğitim
gören İ zzet Paşa ve Mahmut Muhtar Paşa gibi profesyonel
subaylar üst görevlere getirildiler. Bu değişiklikler, alaylı su
baylar arasında huzursuzluk yarattı ve önemli bir kısmı ordu
dan atıldı.
Padişah, gayrimüslimler arasında elit bir kesime ayrıcalıklar
tanıyarak, kendisine ve monarşiye bağlamıştı . Bu elitler de
kaybettiklerini geri almanın yolunu arıyorlardı . Bir karşı
devrim fikri, ordunun bir kısmında, bazı eski general ve alaylı
subaylar arasında, devlet bürokrasisinin bir bölümünde, serve
tini monarşiye borçlu olan zenginler ve gayrimüslim nüfus
içindeki elitler arasında destek buluyordu.
1 909 darbesi 685
Darbeye Direniş
Liderlerinin büyük bir kısmı İ stanbul ' da saklanmasına rağ
men İttihat ve Terakki, hızla harekete geçti . İttihat ve Terakki
temsilcileri vilayetlere dağılarak darbenin sadece kendilerine
değil, bütünüyle meşrutiyete karşı yapıldığını anlattılar. Hü
kümet, darbenin sadece İttihat ve Terakki 'yi hedef aldığını
iddia ediyordu. İttihat ve Terakki, telgrafhanelerdeki ve bürok
rasi içindeki ilişkilerini kullanarak hükümetin yalanlarından
önce kendi propagandalarının yayılmasını sağladılar. Çoğu kez
de hükümet açıklamalarının yerine ulaşmasını engellediler. 5
Darbeye karşı halk hızla harekete geçti . Selanik'te 30 bin
kişi meşrutiyeti savunma gösterisi yaptı . Çok sayıda insan,
darbeye karşı savaşmak üzere gönüllü oldu. Abraam Benaroya,
Selanik'teki durumu şöyle tarif ediyor:
"Selanik 'teki ordu, Makedonya ve Mahmut Şevket Paşa li
derliğindeki Arnavut gönüllüleri tarafından gilçlendirildi.
Komitenin kahramanları Enver ve Niyazi, başkente hareket
ettiler. Gönüllüler arasında çok sayıda Rum ve Bulgar, bir
miktar da Musevi bulunuyordu. 6 "
İttihat ve Terakki, İmparatorluğun çoğu kentinden İstanbul 'a
telgraf çekme kampanyası başlattı. İttihat ve Terakki komiteleri,
sıradan insanlar, askeri kulüpler ve hatta taşra bürokrasisi telgraf
kampanyasına katılanlar arasındaydı. 7
İ stanbul dışındaki isyanlar da 1 3 Nisan olaylarının sıradan
askerlerin dini tepkisinin ötesinde olduğunu gösteriyordu. 1 2
Nisan 'ı 1 3 Nisan 'a bağlayan gece çıkan Erzincan'daki ayaklan
ma 4. Kolordu Komutanı İbrahim Paşa tarafından bastırıldı.
Erzurum'daki darbe girişimi 1 5 bin Müslüman ve Hıristiyan ' ın
kitlesel eylemiyle durduruldu. 20 Nisan' da Yusuf Paşa'nın dar
be girişimi de telgrafhanelerdeki İttihat ve Terakki destekleyici-
Cem UZUN
200, s 1 02
2 Gel lner Emesi, M i l l i yetç i liğe Bakmak, çeviri Simten Coşar İ letişim
Yayınlan 1 998 sayfa 1 24
3 Bu ayrışma tamamen işlevsel olup ayrışmaya pek az karşı çıkılmış hatta iyi
gözle bakılmıştır
6 9 6 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
7 Zürcher Eric Jan, Savaş, Devrim, U luslaşma, Çev. Ergun Aydınoğlu Bi lgi
Ü n . Y. s 254-25 5
8 Başar Ahmet Hamdi, Atatürkle Ü ç Ay ve l 930'dan Sonra Türkiye, Tan M .
1 945, s 36
8' Altını ben çizdim (S.Ç.]
19 mayıs 699
1 3 İğdemir U l uğ, Cumhuriyetin 50. Y ı l ı nda Türk Tarih Kurumu, TTK 1 973
Akt. Büşra Ersanl ı Behar İktidar ve Tarih s 1 73
1 9 mayıs 70 1
Sait ÇETİNOGLU
çektiği bir telgrafa dayanılarak, olaylarda hükümetin rolü olduğu belirti lmiş
tir. Zorlu, telgrafında Türkiye'nin Kıbrıs'a sahip çıkma konusundaki kararlı
lığının belirginleşmesine ihtiyaç duyulduğunu yazı yordu. Gerçi bunu genel
sözlerle i fade etmişti. Ama gösteri lerin ilk bölümünde yapılan konuşmalar ve
atılan slogan lar, o ihtiyacın karşılanması gibiydi. Ayrıca şunlar da vard ı :
Olaylarda aktif olanların arasında zamanın iktidar partisinin (Demokrat
704 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
kitlesel bir Vandalizm örneği olarak 617 Eylül olayı start ala
caktır.
İ stanbul ' da Rum azınlığa karşı bir gövde gösterisiyle, ka
muoyunun, gerektiğinde bu amaç (Kıbrıs) için bir savaşı bile
göze alabilecek duyarlıkta olduğu dünyaya kanıtlanacaktır.
Bomba haberi Radyodan 1 3 aj ansından verilir, "aslında yalnız
ca bir cam kırılmıştır ama gazetenin görevi bu olayı abartmak
tı". 4 haber M İT mensubu Mithat Perin ' in5 çıkardığı DP yanlısı
İ stanbul Ekspres Gazetesi tarafından 2. baskısında duyurulur6 .
" Yazıyor, Ata 'nın evine atılan bombayı yazıyor Haber, Anado
lu Aj ansı 'nca verilip radyonun öğle haberlerinde de yayım
lanmıştı ama asıl, o bağırışlarla duyuldu. İlgi büyük oldu. Bayi
çocukların elindeki gazeteler, daha Sirkeci Meydanı 'na gelme
den bitiyordu. Matbaa durmaksızın baskıya devam ediyordu . . .
Sonra yedek kağıt da bitti. Makine durdu. Ama İ stanbul ' da -
akşama doğru- başlayan hareketlenme durmamıştı . Önce Tak
sim' de toplanan bir grubun gösterileriyle birlikte büyümeye
başladı."7
Gazetede yayınlanan haberin fotoğraflarını ise Türk Konso
losunun eşi bizzat çekmiş, Selanik'teki bir fotoğrafçıda bas
tırtmış ve Türkiye 'ye kendi getirmiştir. 6-7 Eylül olaylarının
başlamasına bahane olarak kullanılan, Selanik'teki bombalan
ma işinin Selanik Başkonsolosu M. Ali Balin, Yardımcısı M.
Ali Tetikalp tarafından Dışişleri Bakanlığının da bilgisi içinde
örgütlendiği 8 ; kavas Hasan Uçar ile Oktay Engin ' in9 eylemi
Fakültesi ' nde burslu öğrenci olarak okuyan ve bir Türk . ajanı olan Oktay
Engin ve Selanik Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalanmıştır.
Konsolosluk yetkilileri dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken,
Uçar ve Engin süre tutuklu kaldıktan sonra tah liye edildi ler. 1 5 .6 . 1 956 tari
hinde tahliye olan Engin Türkiye ' ye kaçarak Yunan tabiiyetinde olmasına
rağmen Bakanlar Kuru l u kararı ile vatandaşlığa alınmış kendisine pek çok
olanak sağlanarak korunmuştur. Engin ve Uçar, gı yaplarında Yunan Mah
kemelerince iki-üç yı llık cezalar almışlardı.
9 Bomba provokasyonunun sadece h ükümetin işi olmayıp devlete ait olduğu
nun maddi kanıtlarından biri de, yaptığı işe kahramanl ı k olarak sahiplenen
bombacı Oktay Engin M İT'te önemli görevlere getiri lir, devlet kademele
rınde hızla ilerleyerek 1 992 'de Nevşehir Valiliğine kadar gelmiştir . Daha
sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Planlama Daire Başkanlığı görevini yürüte
cektir.
10
Mehmet Ali Sebük; 617 Eylül Hadiselerin Ait Kararnamenin Tah l i li ,Vatan
Gazetesi; 1 9 . 1 O. 1 960 Aktaran Recep Maraşlı www.gelawej .com,
11
Maraşlı Recep, 6-7 Eylül Olayları : Türkiye'nin Kristal Gecesi,
www . gelawej . com
12
6-7 Eyl ül olayları : 50 yı l sonra, Dr Raço Donef www. greece. org
617 eylül 707
21
6-7 Eylül olayları : 5 0 yı l sonra, Dr Raço Donef.www . greece. org
7 1 O öz1!ii r üniversite resmi ideoloji sözlüğü
22
Güven D.6/7 Eyl ü l . . . Radikal 6.9.2005
23 Fatih Güllapoğl u ' nun Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ile görüşmesi;
"Türk Gladio'su İçin Bazı İpuçlan", Tempo Dergi si, S. 24, 9- 1 5 Haziran
1 99 1 , s.24-27 Akı R. Maraşlı www.gelewej .com
24 www. karsı .com
617 eylül 7 1 1
25 Oran Baskın, Azınlıklar ' yerli ' yabancı lar www . m i l l iyet .com.tr
20
Bağış Osmanlı Ticaretinde Gayrimüsl i mler Turhan K. 1 998 s 1 08
7 ) 2 özgür üniversite resmi ideoloji sözlüğü
27 Bağış Osmanlı . . . s 1 09
28
Bağış Osmanl ı . . . s 1 1 1
29 İttihat ve Terakki bu el koyma işine daha 1 909 yı l ında sürgüne gönderdiği
Dün küstah bir Rum Yeni cami önünde linç edilmiştir. Saat
1 5. 30 sıralarında bu saygısız şahıs eline geçirdiği bir Türk
bayrağını yırtmak istemiştir. Durumu gören halk derhal koşa
rak bayrağı elinden almış ve kendisini tekme ve yumruk ile
3 1 6-7 Eylül olayları : 50 yıl sonra, Dr Raço Donef www . greece. org
617 eylül 7 1 5
Sait ÇETİNOGLU
Tartışmalar bir iki ufak istisna dışında bir bütün olarak ele
alındığında oldukça nitelikli ve verimlidir. Ancak demokrasi
kuralları tasarının kanunlaşmasını engellemez. Çok partili
post serip/ 727
Tolga ERSOY
Dipnotlar