You are on page 1of 4

BEYAZ BANT

Soru 1- filmde belli başlı karakterler hangi işle meşgul olmaktadır; nerelerde yaşamaktadır; günlük
hayatları nasıl geçmektedir? Buna göre toplum içerisinde hangi sınıflara mensup olabilirler?

İlk olarak Doktor. Köyün en bilgili kişisi. Karısı yıllar önce ölmüş, iki çocuğuna ve kendisine Eva isimli
bir ebe bakıyor. Eva ile ilişkisi var. Ama filmde bir sahne var o sahnede Eva’yı aşağıladığı artık ona
dokunmak istemediği, keyif almadığı, kadının fiziksel özelliklerini yerden yere vurduğu, kadınlık
gururunu ayaklar altına alıp ezdiği, onu hiçleştirdiği bir sahne. Kendi gücünün eksikliğinin müsebbibi
olarak Eva’yı gören bu doktor, çoğu erkeğin rahatlamak için kullandığı bir yolu uyguluyor: Kendi
erkeksi yetersizliğini kadının, çirkin, bakımsız, kirli, pasaklı olduğunu iddia ederek gizlemekte. Tanıdık
geliyor değil mi bu cümleler? Atından düştükten sonra yeteneklerinin ve fiziksel gücünün büyük bir
kısmını kaybeden bu doktor, erkeksi gururu yüzünden bunu kabullenemeyip zavallı Eva’yı derinden
sarsıyor. Her toplumdaki kadınlarda var olan bir problem: “Varsa suçlu benimdir başkası olmaz ,
yanılgısı ve öğretilmişliği”. Bu da Eva’yı ele geçiriyor. Protestan geleneğin olduğu bir yaşam alanında
neye isyan edebilir ki zaten? Bu arada Eva karakteri Haneke’nin filmlerinde kullandığı nadir
metaforlardan.
Gelelim diğer karakter, rahibin büyük kızına. filmin sonunda bile açıklanmasa da bu garip şiddet
olaylarıyla bağı olan kız. 13- 14 yaşlarında ergenliğinin kendine vereceği her haktan yararlanmak
isteyen ama babası tarafından çok katı ve sert kurallara sıkı bir aile yapısı ile tabi olan bir kız çocuğu.
Öyle ki izinsiz elma yemesi bile sorun olabiliyor, cezalandırılıyor. Bu katı Protestan ahlaki öğretisine
feci bir başkaldırı sahnesi: “Kızın babasından dayak yedikten sonra bir kuşu öldürüp haç şeklinde gerip
babasının masasına koyması.” Film, insanı o dönemlerde yaşamanın ne kadar dayanılmaz olabileceği
gerçeğiyle baş başa bırakıyor. Kadın ve erkek arasındaki çok keskin ve net ayrımlar,eşitsizliğin en üst
noktası, adaletsizlik, kadın kimliğinin sürekli aşağılanması, erkeklerin sert, ciddi, şiddete meyilli
olması, onlardan doğan çocuklarında suça meyilli olmasını getiriyor belki de. Yiyecek az yemek olması,
çok çalışmak, bir tabak yemek için saatlerce çalışmak ve bunu da kaybedebilirim düşüncesiyle hiçbir
karara itiraz edememek aslında tamamen kadınlık duygusunu küçülten bir durum içerisinde kalmak
susmak…

Esasında Avrupa’da feodalitenin hiç de öyle 1789’la beraber göçüp gitmediğini gösteriyor bize.
Aydınlanmanın o büyük filozofları Almanya’nın küçük bir köyünde katı bir Protestan rahibin
hükmetmesi kendi öz çocuklarından bile sevgiyi esirgemesi, bilimin sadece bir öğretmen tarafından o
da yarım yamalak ve korkarak öğretilmesi için kocaman düşünceler üretmiş olamazlardı. Belki onlarsa
sadece hep aydınlık tarafını gördüler Avrupa’nın bize gösterildiği gibi.

Soru 2- Filmde konu edilen toplumda serfler ve işçiler arasındaki farklar nelerdir?

Aslında papazın dinin Tanrı’nın düzeninin insana hangi gözle baktığının simgesi; aynı zamanda
damgalanmanın, işaretlenmenin ve suçluluk duygusunu unutturmama çabasının da. Kapitalizmin
kurucu dini Protestanlığın simgesi papaz. Katı bir disiplin, bedeni ve onun isteklerini günahkâr bularak
sürekli denetim altında tutma ve bu dünyada sadece çok ama çok çalışarak (tabi köylüler için) cenneti
hak etmeye çalışma. Protestan ahlakı bu dünyada dinin buyruklarına kesin bir boyun eğişle birlikte çok
çalışmayı vaaz ediyor. Çalışmayı, geçici olan bu dünyanın düzenini sorgulamamayı sağlayacak olan din
ve disiplin. Bedeni ve dünyevi zevkleri (günahı) kontrol etmenin tek yolu olan katı disiplin adına Papaz,
tek suçları eve geç gelmek olan Klara ve Martin’i bedenlerindeki günaha hâkim olamamakla suçluyor.
Suçlamakla kalmıyor, işledikleri suç nedeniyle evde kimsenin yemek yiyemeyeceğini, kardeşlerinin aç
yatacaklarını ve anne ve baba olarak kendilerinin de sabaha kadar uyuyamayacaklarını söyleyerek
çocukların suçluluk duygularının katmerlenmesini sağlıyor. Onları diğer kardeşlerinin tanıklığında
kırbaçlamak zorunda kalmaktan ne kadar üzgün olduğunu anlatıyor. Klara ve Martin dünyanın
düzenini bozup, herkese acı verdikleri için cezalandırılmayı hak ettiklerine inanmalılar ve birer
günahkâr olduklarını unutmamak için papazın belirleyeceği süre boyunca suçlu/ günahkâr
bedenlerinde masumiyetin simgesi birer beyaz bant takmalılar. Annenin çocukların tümüne bebekken
beyaz bant taktığını öğreniyoruz zaten. Hristiyan inanışının günahkâr doğan ve ancak kilisenin
kurallarına uyarak masumiyeti öğrenebilen insan kavramıdır

Soru 3- Filmde hangi karakterler arasında "politik koalisyon" niteliğindeki ilişkiler nelerdir?

Anna ve Georg

Beyaz Bant’ta da Anna var ve Georg; Haneke’ nin neredeyse her filminin değişmez erkek ve kadın
karakter isimleri. Diğer filmlerinde kentli hallerini gördüğümüz Anna ve Georg’un tarihsel/ sınıfsal/
ruhsal kökleri. Beyaz Bant’ın Georg’u, Baron’un kâhyasının oğlu. Kâhya kentli orta sınıf erkeğinin
prototipi. Köylülere, toprak sahibi olan Baron’dan daha gaddar sert ve acımasız davranıyor, dadı
Eva’ya açık saçık, kışkırtıcı takılıyor, hem de karısının yanında. Baron’un karşısında ise uşaktan daha
uşak. Ne köylü ne bey; ne işçi ne burjuva, bir ara form olarak aşağısındakilerin efendisi, üstündekilerin
kölesi. Bu haliyle sistemin bekasının da garantisi. Oğul Georg, babasının acımasızlığından nasibini
almak konusunda köylülerle eşit. Babasından uğradığı zulmü, diğer çocuklara uygulamaktan
kaçınmıyor. Kâhya, Baron’u üzen ya da mülküne zarar veren oğlu bile olsa gözünün yaşına bakmıyor.
Georg, Baron’un oğlu Sigi’nin düdüğünü gasp etmenin bedelini babasının indirdiği tekme ve kırbaç
darbeleriyle ödüyor. Haneke filmlerindeki orta sınıfın çapsız, sinik ve hain erkeği Georg’un nasıl bir
babanın oğlu olduğunu gösteriyor gibi.

Anna, doktorun kızı. Annesiz bir genç kız. Aynı anda hem çocuk hem erişkin; hem kardeş hem anne;
hem evlat hem eş. Babasının cinsel istismarına boyun eğmek zorunda kalan ve belki de örselenmesin
diye bunu kardeşinden saklayan. Babalarınca ruhları sakatlanan kadınların atası. Kardeşi Rudolph’a
ölüm kavramını anlatmaya çalıştığı sahnede hem erişkin hem çocuk halinin iç içeliği ortaya çıkıyor.
Rudolph’u sakinleştirmeye çalışırken kendi yaşadığı dehşeti görüyoruz. Anna, büyümüş de küçülmüş
kadınlardan. Orta sınıf kadının ikili bir hayat/ karakter taşımak zorunda kalmasının örneği.
Yaşadıklarını yaşamamış; bildiklerini bilmemiş; gördüklerini görmemiş gibi yapmayı nasıl öğretiyorlar,
zalimce, istismar ederek. En çok da sevilme beklentisinin, güvenme ihtiyacının kadını nasıl erkeğin
kölesi haline getirdiğini görüyor seyirci Anna’da. Filmin ikinci Anna’sı papazın karısı. Tanrı/baba/koca/
erkekle bütünleşmiş, onun tabiiyetine girmekten memnun; çocukları üzerinde kişisel hiç bir etkisi yok,
olmamasından da memnun. Kocasının emir ve talimatlarının gözeticisi. Evde her türlü karar bir kuşun
beslenmesi, dahası yangın gibi bir tehlike karşısında ne yapılacağı bile kocasına göre belirleniyor.
Anna, erkeğinin kâhyası.

Öğretmenle papaz

20. yüzyılın başında Avrupa kırsalında papaz ile öğretmenin konum ve güçleri, Cumhuriyetin
öğretmeni ile imam arasındaki ilişkiye benzer bir karşıtlık içeriyor. 1. Dünya Savaşı öncesi Almanya’sı
‘Wilhelminus dönemi’ olarak tanımlanır. Çok katı bir muhafazakârlık ve dinin her şeyi denetim altında
tuttuğu Protestan ahlakı egemendir. Ancak aynı dönem bilim ve din arasında çatışmaların da
yükseldiği dönem olarak kabul edilir. Papaz, dinin öğretmense bilimin, modernliğin sembolleri. Köyün
mutlak otoritesi papazdır. Öğretmenin öğrencileri üzerindeki otoritesi bile papaz gelene kadar; sınıfta
yaramazlık yapıldığına birlikte tanık olduklarında papazdan özür diler. Papaz onu köyden ve işinden
kovdurmakla tehdit edebiliyor (ama bunu yapmaz da). Papaz, Hasat şenliğinde Baron’un sağında
durarak ve onun konuşmasından sonra şenliği kutsayarak, aslında kimin sözcüsü ve koruyucusu
olduğunu gösteriyor. Papaz, günahtan arınma adına köylülerin sisteme başkaldırmalarını engelleyen
en önemli yardakçı. Bütün yapıp ettiği kendi çocukları dâhil, köydeki herkesin Baron’un düzeninde
uyum içinde kaderlerine razı olmalarını sağlamak. Baron’un, papaza sahte de olsa saygısı, kilisede
konuşmak için izin istiyor, aslında dinsel otoritenin köylüler üzerindeki gücünden yararlanmaktan öte
bir anlam taşımıyor. Papaz, sürekli insanın içindeki kötülüğün ancak düzenle uyum içinde yaşanarak
denetlenebileceğini ekiyor ruhlara. Aslında herkese siz, kötülükle dolusunuz ve ancak dinin (Baron’un)
düzeninde günahlarınızdan arınabilirsiniz demeye getiriyor.

Öğretmenin köydeki saygınlığı ise papazla kıyaslanmayacak ölçüde düşük. Derede balık tutmak için
bile Baron’dan izin almak zorunda. Kasabaya gitmek istediğinde bisiklet ya da arabayı kullanmak için
kâhyadan izin alıyor. Bir kez yürüyerek gitmesinden her istediğinde ulaşım aracı alamadığı anlaşılıyor.
Kilisede özel bir yeri, statüsü yok, köylüler üzerinde bir iktidarı hiç yok. Eva’nın babası öğretmenlik
mesleğinin kızını geçindirmek için yeterli olamayacağını bildiğinden, babasının mesleğini (terzilik)
yapmasının daha iyi olacağını söylüyor. Nitekim savaş sonrası öğretmenliğe değil terziliğe dönecektir.
Köydeki gizemli şiddet olaylarına öğretmenin bakışı akıl temelli. Bir tür modernlik temsili olarak olup
biteni dedektif gibi değerlendiriyor. Kâhyanın kızı Erna’nın rüyalarına mantıkla yaklaşıyor. Bir kehanet
değil bir bilgi olmalı diye düşünüyor. Din ve bilim arasındaki çatışmada henüz öğretmenin temsil ettiği
bilim/ modernlik dinin/papazın karşısında son derece güçsüz ve aşağı konumda.

Erkek zulmü ve kadın değersizliği Erkek cinselliğinin sakatlanması Bir özgürleşme vaadi olarak kent

Soru 4- Filmde gösterilen üretim alanları nelerdir? Bu alanların göze çarpan niteliklerini yazınız.

Birinci Dünya Savaşı arifesinde Protestan Kuzey Almanya'da bir köyde geçen olay örgüsü hikaye
tamamen , köyde gelişen tuhaf ve ürkütücü kazalardan yola çıkıyor. Eğitim, din, gelenek, masumiyet
gibi kavramları köyün soysal dengeleri üzerinden yansıtan ve tartışan film, köy öğretmeninin geriye
dönerek anlattığı bir hikaye olarak işlenmekte. Anlatımıyla izleyiciye eşlik eden öğretmeninin
sözlerinde yer verdiği gibi, bu olaylar, 2. Dünya Savaşı Almanya'sının toplumsal temellerini gözler
önüne seriyor.

Soru 5-Filmin son sahnesinde toplantının niteliği nedir; konuşmacı kim olabilir?

Beyaz Bant’ın finalinde Papaz da mihraba çıkmaz ve cemaatin arasına oturur. Kilisedeki herkes
mihraba/ kameraya, Tanrı’ya/seyirciye bakar. Cemaatin tümünün, özellikle de Papazla birlikte gelip en
öne oturan, Papaz’ın eğitiminden geçmiş ve belki de askere yazılmış, savaşa gitmek üzere olan köyün
gençlerinin yüzünde gururlu bir sırıtış vardır. Onlar savaşa gitmeden ve savaşta ölüp öldürmeden önce
sanki Tanrı’ya: “Bize bu fırsatı sağladığın için teşekkür ederiz, yüzünü kara çıkarmayacağız.” der
gibidirler.
Bir diğer söylem ile konuşmacı papaz ve öğretmendir.

You might also like