Professional Documents
Culture Documents
ŞEYTAN
KABALCI YAYINEVi
Himaye-i Etfal Sok. 8-B
Cağaloğlu 344 10 lSTANBUL
Tel: (02 12) 526 85 86 Faks: (0212) 5 1 3 63 05
ŞEYTAN
Antikiteden Ilkel Hıristiya
nlığa
Kötülük Tasarımları
® l(ABALÇİ 4AYIHEVi
...
IÇINDEKILER
Önsöz 7
1 Kötülük Sorunu 11
2 Şeytan'ın Peşinde 35
Dizin 325
Önsöz
7
ŞEYTAN
8
Edmund Brehm, Helen E. Conrad, Frank Cook, Clara Dean, Edwin 5.
Gaustad, Norman Girardot, Barbara Hambly, Bernhard Kendler, He
len Logue, Donald M. Lowe, Eileen MacKrell, Leon McCrillis, Ralph
Mclnerny, Francis]. Marcolongo, William Mathews, june O'Connor,
Douglas Parrott, johnnie Ann Ralph, Diana Russell, jennifer Russell,
Kay Scheuer ve Mark W. Wyndham'a teşekkür ederim. Ayrıca, sağla
dıkları mali destekler ve diğer yardımlardan dolayı da, aşağıda sözü
edilen kuruluşlara duyduğum minneti burada belirtmek isterim: The
Research Committee of the University of California, Riverside, The
Michael P. Grace Chair of Medieval Studies at the University of Notre
Dame, The Index of Christian Art, The National Endowment for the
Humanities ve The Warburg Institute.
Bölüm l 'in daha erken bir versiyonu için bkz. Listeningl]oumal of
Religion and Culture, cilt 9, no. 3 ( 1 974), 7 1 -83. Bölüm 2'nin daha er
ken bir versiyonu için bkz. Indiana Social Science Quarterly, cilt 28
(Kış 1 975/76), 24-37. Sözü edilen yayınların editörlerine, söz konusu
bölümlerin gözden geçirilmiş biçimleriyle bu kitapta yayımlanmasına
izin verdiklerinden dolayı teşekkür ederim.
9
Der Teufe!, der ist alt.
-GOETHE
Hayalinde canlandır bakalım: Daha memede bir olan bir çocuk, elleri
tiril tiril titreyen annesinin kucağında. Etraflarını içeriye giren yabancı
lar almış. Akıllarına çok eğlenceli bir şey gelmiş. Çocuğu okşuyorlar,
onu güldürmek için kahkahalar atıyorlar, sonunda çocuk gülmeye
başlıyor. işte o sırada, adamlardan biri tabancayı çocuğa doğru tutu
yor; bebeğin yüzüne dört kanş mesafeden nişan alıyor. Çocuk sevinçle
kahkahalar atıyor, küçük ellerini tabancayı tutmak için uzatıyor, işte o
zaman o büyük sanatçı tetiği çekip tam yüzüne ateş ederek çocuğun
11
ŞEYTAN
başını parçalayıveriyor. . . . Şimdi söyle, bu işte ince bir sanat yok mu,
yani? . . . Düşünüyorum ki, eğer Şeytan yoksa ve yok olduğuna göre
onu insan yaratmışsa, o halde mutlaka onu kendine benzer olarak,
kendini örnek alarak yaratmıştır.
Ve yine:
LSD etkisi altında olduğu sanılan onaltı yaşında bir kız, bileklerini ve
kollarını usturayla doğradıktan sonra, bir Katolik kilisesinin merdiven
lerine doğru koşarak ilerledi ve elindeki usturayı boğazına götürdü; o
anda 300 kişilik bir kalabalık coşku içinde çığlıklar atıyor ve kıza sesle
niyorlardı: "Haydi kardeş! Göster kendini!" Polis, kalabalığın bağırış
çağırışını "iğrenç" olarak nitelendirdi. . . . Polis memurları dedektife ola
yı aktarırken şunları söylüyorlardı: "Kalabalık haykırıyordu, 'Haydi kar-
12
KÔTÜLÜK SORUNU
deş!' 'Devam et!' diye" . . . Kız en sonunda kan kaybından bitkin dü
şüp bayıldığında kalabalık neşeyle bağırdı.
13
ŞEYTAN
14
KôTüLÜK SORUNU
15
ŞEYTAN
16
KôTüLÜK SORUNU
Başka bir yoldan bireye geri dönmek gerekiyor. Buraya kadar kö
tülükten bana karşı yapılan bir şeymiş gibi söz ettim. Ama aynı za
manda benim tarafımdan da yapılan bir şeydir. Nasıl hiçbirimizin
tüm yaşam boyunca tek bir kötülüğe uğramamış olması olanaksızsa,
yaşamımız boyunca tek bir kötülük yapmamış olmamız da aynı ölçü
de olanaksızdır. Solucan benim gülümde de vardır. Her birimizin
içinde, bir yerde, yanlış geliştiği takdirde işkenceci, katil, saldırgan,
sadist kişilikleri üretebilecek duygular yatar. Ve her zaman, en azın
dan daha az ölçüde, bu duyguların içimde canlanmasına izin veririm.
3 Soljenitsin, s. 442.
17
ŞEITAN
t A.g.e., s. 168.
5 Kötülük üzerine inandırıcı bir açıklama, Madeleine L'Engle'in A Wind iıı tlıe
· Door (New York, 1973) başlıklı çalışmasında yer almaktadır. Echthroi ya da
düşmanlar, Evreni "X" haline getirmeyi, ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır
ve galaksiden mitokondriye kadar hiçbir şey dikkatlerinde.n kaçmaz. Evren
de var olan her şeyi hiçliğe dönüştürmek tek amaçlarıdır. Yok etme derken
18
KÖTÜLÜK SORUNU
19
ŞEYTAN
10. [Türkçesi için bkz. lnsaııdahi Yıhıcılıgııı Köheııleıi, Çev. Şükrü Alpagut, Pa
ye! Yayınlan, 2. Baskı, 1993, s. 29-30.] Gerek Frornrri gerekse Rollo May, ya
ratıcı ve koşullara uyum gösteren olumlu saldırganlıkla tüm kötülüğün
özünde yer alan keyfi, yıkıcı saldırganlık arasında aynın yapmışlardır. Bkz.
Frornrn, passinı ve May, Power aııd Iıınoceııce (New York, 1972).
20
KÖTÜLÜK SORUNU
8 Good aııd Evil (New York, 1970), s. 2 1 5-2 1 7. Aynca bkz. Peter Tompkins ve
Christopher Bird, Tlıe Secret Life of Plaııts (New York, 1973).
21
ŞEYTAN
Kendilerine bir eğlence bulmak için amaçsızca dolaşan bir grup erkek
çocuğu bir ambarda uykuya dalmış kirli ve sıska, yaşlı bir kedi buldu.
Çocuklardan biri bir teneke gazyağı bulmak üzere gönderildi, bu ara-
da diğerleri kediyi bir torbaya sokup ağzını bağladı ve beklemeye ko
yuldu. Sonunda gazyağı bulundu, yüzüne ve gözlerine bulaşmamasına
dikkat edilerek, kıvranan hayvanın üzerine bolca döküldü ve bir kibrit
çakılarak kedinin kuyruğuna tutuldu. Sonuç görülmeğe değerdi: Çığ
lıklar içinde alev alev yanan bir meşale tarlanın içinde koşuyor, vahşi
hareketlerle havada dönerek sıçrıyordu; sonunda bir alev topu haline
gelen hayvanın iç organlan ıslak cızırtılarla dışan fırladı ve dışan doğru
fırlayan gözleri, birer akik taşı büyüklüğüne ve parlaklığına ulaştı.9
Ağaçları katletmek üzere yeni bir makine icat edildi, "her ağacı
devasa çelik elleriyle kavrayarak bir havuç gibi topraktan söküp çı
kartan bir tür biçer döver."10 Musevi-Hıristiyan etiği insanı ve Tan
rı'yı doğadan kopardı; modern materyalizm ise bugün Tanrı'yı dışla-.
yıp insanı tamamen tek başına bırakarak sorunu keskinleştirdi.
Ağaçlar ve sığırlar için dişleri ve pençeleri kan içinde olan, doğa
değil insanlıktır. Belki de doğanın doğadan yoksunlaştırılmasının, in
sanların insanlıktan yoksunlaştırılması kadar büyük bir şiddet içerip
içermediğini, hatta bunu teşvik edip etmediğini düşünmemiz gereki
yor. Evreni öylesine şeyleştirdik ki, insanları da bir şey konumuna in
dirgiyoruz. Kötülüğün özü, acı duyabilen bir varlığa bilerek uygula
nan şiddet olarak kalıyor.
Tüm kötülükler arasında en kötüsü, kurumsallaşmış kötülükler
dir. lblis adlı romanında William Blatty, bir hükümeti ele geçirip dün
yaya çok daha büyük zararlar vereceği yerde, küçük bir kızın ruhuna
girmeyi seçecek kadar ahmak bir Şeytan'ı tanıtır bize. 11 Nazi ölüm
9 Taylor, s. 207.
10john Dillin, The Chıistian Science Monitor N�ws Service, 22 Aralık 1974.
1 1 Bir eleştiri için bkz. Richard Woods, The Oevil (Chicago, 1974) s. 1 1 1 , 1 20.
22
KÖTÜLÜK SORUNU
23
ŞEITAN
24
KôTOLÜK SORUNU
25
ŞEYTAN
26
KôTOLÜK SORUNU
27
ŞEYTAN
19Antonio Moreno,]uııg, Gods aııd Modem Maıı (Notre Dame, 1970) s. 41; Soz
henitsyrı, s. 178; Aynca bkz. Cari G. jung, "Good and Evi! in Analytical Psy
chology," alındığı eser, Civilizatioıı in Traıısitioıı, 2. Baskı (Princeton, 1970);
The jung Institute, Evil (Evanston, III., 1967); Erich Neumann, Depth Psy
chology anda New Ethic (New York, 1969); Victor Frank!; Maıı's Searc11 jor
Meaııiııg (New York, 1 959). Hümanist psikoloji son derece geniş bir açılıma
sahiptir ve burada ancak kısaca değinilmiştir.
28
KôTOLOK SORUNU
20 Bkz. Herman Hesse, Deıııian (New York, 1965) Ye "Yabancı" motifi için bkz.
Flannery O'Connor, The Violent Bear lt Away (New York, 1 955).
2 1 C. G. jung, Septem Sernıoııes ad Mortuos (Londra, 1925), s. 1 7-24.
29
ŞEYTAN
30
KOTüLOK SORUNU
31
ŞEYTAN
32
KôTüLÜK SORUNU
33
ŞEYTAN
34
2 Şeytan'ın Peşinde
35
ŞEITAN
36
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
37
ŞEYTAN
amaçlamaktadır.
Nasıl belli sayıda doğruluk sistemi va!'s a, her biri için uygun bel
li sayıda yöntem de bulunmaktadır. Bir yöntem, bir doğruluk siste
minin içinden anlayabilmek için bir araçtır. Örneğin, tarihi anlamak
üzere belli sayıda birbirinden farklı yöntem vardır. Bazı yöntemler
genelde diğerlerinden daha iyidir; bazıları ise, özgül birtakım sorun
ların çözüme kavuşturulmasında kesinlikle diğerlerinden daha iyidir.
Tarih, şu özelliklere sahiptir: (1) Kişi ya da olayla ilgili başlı başına
bir gerçeklik duyumunun, söz konusu kişi ya da olayın yaşam içinde
geçmişteki ya da şu anki görüntüsünü elde etmeye çalışır. Tarih, sı
nıflar ya da hareketlerle ilgili incelemeleri dışarıda bırakmaz -aksine,
onları kendi kapsamı içine alır ve kullanır- ancak kendi amacı, her
zaman bireyin kavranmasıdır. Bu yönden tarih, aşkın, neredeyse din
sel bir özelliğe sahiptir. Tarih aracılığıyla geçmişte yaşamış olan bi
reylerle olduğu kadar, umutları, korkuları, düşünceleri ve duy
gularıyla ve önlerinde kendileri için açık duran seçeneklerle yaşayan
varlıklar olarak bugünün .insanlarıyla da karşı karşıya geliriz. Tarih,
geçmişteki bir eylemi , sonsuza dek belirlenmiş bir yapıda kullanıl
mak üzere tasarlanmış kuru bir tuğla parçası gibi ele almaz. Tarih,
bireyin karmaşık ve çelişik bir düşünceler ve duygular dizisine sahip
olduğunu bilir ve bireyle birlikte, belirli bir seçimi nasıl yaptığını ve
farklı seçimler yapmadığını hisse'tmeye çalışır. Tarih, her zaman ya
şayan zihinle ilgilidir. (2) Tarih, statik sistemler değil, dinamik sis
temler tasarlar. Zaman içinde oluşan değişimlerle uğraşır. Bu neden
le, toplumbilimcinin aksine, anlatı, tarihçi için gerekli ve uygun bir
araçtır. Tarihçi her zaman "C" koşulunun "B" aracılığıyla "A"dan çık
tığını açıklar." (3) Tarih hiçbir zaman öznesiz değildir ve daima in-
. 38
,·
ŞEYfAN'IN PEŞiNDE
J
l
�l:i.:::
: ::
::: =:
::: :=:
::: ::
:: ::
:: ::
:: ::
::: ::;
::: ::;:
;::: =:;
:;:::;: =::::::: ::;:::7"', ı
Simyasal Erselik, Almanya, onbeşinci yüzyıl.
Bazı modem psikolog ve mitograflar klasik simyacılann düşüncelerinde zihnin
derin ve incelikli bir tasanmını bulurlar. Bu simya tasviri karşıtlann rastlaş
masını, zihinsel bütünleşmeyi temsil eder. Erselik figürün üzerinde durduğu
Ouroboros, sonun ve başlangıcın özdeşli - , !Jhisal Mfızesi,
·simg.e�iQif. Alwn
;�
· ·
v .. , , , . ....
Nuremberg. \L.Atı�YA r fAffüı . , il "�,
�� ��.--�3s :_.#*·<f'\�
�o P ,., A n E
ŞEYTAN
40
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
kavramla yüzleşir. 6
Dinler tarihine son yıllarda bir dizi tarihdışı yaklaşım hakim ol
muştur. Dinler tarihi sık sık, karşılaştırmalı dinler ya da tipoloji, ·
41
ŞEITAN
pıtlannın bir tür Kopernik Devrimi olduğu ve bundan böyle mitleri yapısalcı
yaklaşımın dışında herhangi bir yaklaşımla yorumlamanın artık mümkün
olamayacağını öne süren budalaca sava yanıt oluşturmak üzere yazılmıştır.
Gerçek şudur ki, ne denli etkileyici olursa olsun, hiçbir gerçeklik sistemi, di
ğer gerçeklik sistemlerini dışlayamaz. Yapısalcılığın en büyük değeri de tam
olarak, çeşitli sistemleri kendi kapsamına dahil edebilme yetisidir.
Tipoloji, karşılaştırmacılar tarafından -örneğin karşılaştırmalı edebiyat ve
karşılaştırmalı dinlerde- kullanılır. Zaman, yer ve kültür içindeki kavramları
kökenlerinden ayn olarak kategorilere ayırır ve bu nedenle de açık bir bi
çimde tarih-dışıdır. Arthur O. Lovejoy ve izleyicileri tarafından inşa edilen bir
yöntem olarak düşünceler tarihi, entelektüel yapıntıların gelişimini, zaman
zaman toplumsal koşullardan bağımsız olarak ele alıyordu. Lovejoy'un bir
eleştirisi için bkz. Philip P. Wiener, "Some Problems and Methods in the His
tory of Ideas," ]ounıal of the Histoıy of Ideas, 22 (1961), 531-548. jungcu
psikolojinin içgörüleri, özellikle kavramlar tarihinin anlaşılabilmesine yardım
cı olurlar. jungcu terapinin amacı, simgeselin canlandırıcı gücüyle benliğin
yeniden yapılandırılmasıdır ve bu süreç bütünleşme ve 'bireyleşme'yle son
bulur. . . . Dönüşüm sürecinin en önemli aşaması, jung'un gölgeyle 'buluşma'
adını verdiği aşama, yani kişinin kendi içinde, kendi doğasının içgüdüsel, us
dışı, ilkel, şiddet dolu yanının farkına vardığı an olmaktadır. Bütünleştirici
amaç yalnızca bunun farkına varılması değil, aynı zamanda da ne denetim al
tına alınması (bastırılması şeklinde okuyun) ne de ona teslim olunması, ama
olduğu gibi kabul edilmesi anlamına gelmektedir; böylelikle meşum ve ya
bancıgörünümlü bir güç olmaktan çıkar ve ruhsal yaşamında insana yardım
cı bir ortak durumuna gelir: john Halverson, "Dynamics of Exorcism: the ·
Sinhalese Sanniyakuma," History of Religioııs, 10 (1970), 334.
42
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
43
ŞEYTAN
9 Richard Woods, The Devi! (Chicago, 1974), s. 55. Benzer bir konum için
bkz. Howard Kaminsky, "The Problem of Explanation," Sylvia Thrupp, ed., ·
44
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
45
ŞEYTAN
Dionysos başı, Helenistik modelin Roma kopyası. Tann'nın ikircikliği salt acı
masızlıkla sevginin birleşiminin ötesindedir. Burada tann erselik bir niteliğe sa
hiptir; eril ve dişil cinsin en güzel özelliklerini kendinde toplamıştır. British
Museum'un izniyle.
46
ŞEYrAN'JN PEŞiNDE
ten daha çok yolu vardır. Örneğin bilim, kediler üzerine bir araştır
ma yapabilir, ancak Şeytanlar üzerine bir araştırma yapamaz.
Öyleyse, tarihsel yönden Şeytan gibi zor bir kavramın incelenme
.sinde özel bir çıkış noktası bulunmaktadır. Bir kedinin ne olduğu
farklı ve daha tatmin edici yollarla belirlenebilir. Ancak, Şeytan'ın ne
olduğunu incelemenin daha iyi bir yolu yoktur. Kavramlar tarihi,
teoloji, felsefe, mitoloji, sanat, yazın ve Şeytan'a ilişkin yaygın efsa
neleri birleştirir. Çoğul bakış açılarından yararlanır. Bu nedenle, kav
ramlar tarihi tarafından ayrımsanan Şeytan hakkındaki gerçeklik yal
nızca kavramlar tarihi yönteminin sınırları içinde geçerli değildir,
aynı zamanda bu yöntemi aşmaktadır. Kavramlar tarihi tarafından
oluşturulan Şeytan gerçeği, Şeytan'ın anlaşılmasında benimsenecek en
iyi yoldur. Bu Şeytan'ın kendisini değil, ancak insanların onu nasıl al
gıladıklarını bilebiliriz. Ancak bu, dehşetin yoğunluğunu hafifletmez;
"ifrit, kendi biçiminde, insanların kalplerindeki gazabın yanında, da
ha az ürkütücüdür." 10
Tartışmamızın buraya kadar olan bölümünü özetleyecek olursak:
47
ŞEITAN
( 1 ) Şeytan'ın nesnel bir tanımı yoktur. (2) Şeytan, tarihsel yönden ta
nımlanabilir. (3) Şeytan'ın tarihsel tanımı, kendileri varoluşsal olan
kötülük üzerine tanımlara göndermelerde bulunularak sağlanabilir.
(4) Şeytan, toplumda kötü olarak algılanan her şeyin kişileştirilmesi
dir. (5) Şeytan kavramı bu kişileştirme üzerindeki algıların gelenek
(ler)inden oluşur.
Ancak, bir kavram nasıl oluşur? Şeytan kavramı nasıl meydana
gelir? Her kişi, kendi yaşamında gerek dışında gerekse içinde oluşan
birtakım yıkıcı güçlerin tezahürleriyle karşı karşıya gelir. Kişi bunla
rı duyumsar ve zihninde zikreder. Bu sürece algı adı verilebilir. Her
insan, kalıtım yoluyla yapısı genetik olarak belirlenen yüksek düzey
de farklılaşmış bir beyin edinir. Beyin zihne yapıları kazandırır. Bu
yapılar beyinden kaynaklanırlar. Evrensel ve kalıtım yoluyla edinilen
bu oluş biçimleri, bilinçdışının yapısını meydana getirir. Bu yapılar,
tüm insanlarda ve tüm insan topluluklarında ortaktır, ancak, kişisel
deneyimler ve toplumsal çevre tarafından değişime uğratılırlar ve bu
nedenle de algı , diğer insanlar tarafından tanınabilen sembollerle ifa-
. de edilir.
jung ve Levi-Strauss'un yapıtları "bilinçli gerçekliğin altındaki bi
linçdışı yapıyı aydınlığa kavuşturmaya yönelik girişimlerdir. " 11 jung
bu yapılara arketip adını vermiştir. Daha erken yapıtlarında Jung ar
ketipleri imgeler şeklinde tanımlamıştır; daha sonra ise bunları daha
çok yapılar olarak tanımlar. Jung daha çok arketiplerin içerikleriyle il
gileniyordu; Levi-Strauss ise yapıların biçimiyle ilgilenir. Burada beni
yapılardan çok içerik ilgilendiriyor ve bu nedenle de yapısalcılıktan
. 11john Raphael Staucle, "Psyche ancl Society: Freud, jung ancl Levi-Strauss .
from Depth Psychology to Depth Sociology," Theory aııd Society, 3 ( 1 976),
303.
48
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
49
ŞEYTAN
50
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
51
ŞEYTAN
52
ŞEITAN'IN PEŞiNDE
53
ŞEITAN
H Bunun, yayınımcılık sorusu içinde bir tür petitio priııcipii olduğunu fark et
tim. Yayınımcılığı yadsımak ya da olumlamak fazla ileri gitmek olur, ancak
tümüyle birbirinden farklı durumlarda benzer düşüncelerin neden ortaya çı
kabildiği sorusuna başka yanıtlar da bulunduğuna ve böyle konularda Doğu
ile Batı arasındaki bağlar tam anlamıyla kurulmamış ya da açıklığa kavuştu
rulmamış olduğuna göre, henüz kurulamayan bağlantılar üzerinde tartışmayı
sürdürmek, daha da tehlikeli olacaktır.
· Benim yöntemim, kavramlar tarihi, birtakım inci! eleştirmenleri tarafından
kullanılan "gelenekler tarihi" yöntemiyle bazı benzerlikler içermektedir. Krş.
örneğin, Delbert R. Hillers, Cove11a11t: The History of a Biblical Idea (Baltimcire, ·
1969).
54
ŞEYfAN'IN PEŞiNDE
15 Henri Frankfort, "Myth and Reality," Frankfort, ed., The Iııtellectual Adveııtu
re of Aııcieııt Maıı (Chicago, 1946), s. 3. Din üzeryne materyalist yorumsama
lara itiraz "bu tür analizlerin belirli durumlarda ampirik açıdan yeterliliklerine
değil, bunlann din görüngüsünün kavranabilmesinde yeterli oldukları yo
lundaki genellemelere" yöneliktir.
1 6Woods, s. 80-81 .
55
ŞEYTAN
Gustave Moreau, "Zeus ve Semele," yaklaşık 1870. Aşığı Zeus ile birleşmek için
dua eden ölümlü Semele, Zeus'un görkemi karşısında yaşamını yitiıir. Bu, tan
nsal ikircikliğin en kusursuz örneğini yansıtmaktadır: Tannnın görkemi, ölüm
lüler için ölüm demektir. Gustave Moureau Müzesi'nin izniyle, Paıis.
56
ŞEYTAN'IN PEŞiNDE
57
ŞEYTAN
58
3 Doğu'da ve Batı'da Şeytan
59
ŞEYTAN
60
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
t Böyle bir aynın yapmak, [insan'ın] "tanrısal simgelere ve fikirlere yanıt vere
bilme kapasitesini büyük ölçüde yok etmiş, [ve böylece] onu psişik yeraltı
dünyasının merhametine bırakmıştır": C. G. jung., ed. Man and His Syıııbols
·
(New York, 1964), s. 16.
5 Rudolf Anthes, "Mythology in Ancient Egypt," Samuel Noah Kramer, ed.
Mythologies of the Ancient World (New York, 196 İ ), s.22.
6 lngilizcede "ikizleşme" anlamına gelen twiııniııg sözcüğünü ortaçağ ln
gilizcesinde kopma, ayrılma anlamına gelen twyııııen sözcüğüyle karşılaştırın.
61
ŞEYrAN
62
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
63
ŞEITAN
64
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
9 Çalışkan büyük kardeşle sorumsuz küçük kardeşin öyküsü, Müsrif Oğul öy
küsünden daha eskidir. Edebiyatta da sık sık yeniden ele alınmıştır; örneğin,
Thomas Mann'ın Buddenbrooklar'ı (Tom ile Christian).
ıoDağlann, evrenin kusurlan vdnsanlar önüne koyulan engeller olduğu görü
şü, onsekizinci yüzyıla kadar oldukça yaygın bir görüştü. Krş. Marjorie Hope
Nicholson, Mouııtaiıı Gloom aııd Mouııtaiıı Glory (Ithaca, N.Y., 1959). lrokua
öyküsü için, bkz. Eliade, Quest, s. 146. Aynca bkz. Eliade, The Two aııd the
·
65
ŞEYrAN
'i
Şiva ve ailesi, Hindistan, 1790. Bir tür dejeııeur sur l'herbe izleğini işleyen bu tu
haf resimde, genellikle yardımsever Şiva, kucağında Skanda bulunan eşi Parvati
ve yanında fili andıran Ganeşa ile birlikte görülmektedir. Şiva burada insanlan
öldürüp, başlannı bir ipe dizerken betimlenmiştir. Tannsa! ilke, hem sevecen,
hem de acımasızdır: Hem yaşam verir hem de öldürür. Victoria ve Albert Müze
si'nin izniyle.
66
DO<'.iU'DA VE BATTDA ŞEYTAN
eril ilkenin zıt kutbunda yer aldığında, daha aşağıda, hatta kötülük
olarak ortaya çıkabilir. 1 1 Dişi kendi içinde olumlu bir kişiliğe sahip
olabilir. Genç bir bakire ya da şefkatli bir anne olabilir. Ya da, fahişe,
cadaloz, mezarlığın esneyen ağzı, gömüt haline gelen rahim olabilir.
Meksika'da, en acımasız tanrılar dişiydi: Dışkıyla beslenen günah tan
rıçası, Tlacolteutl ya da geceleri dolaşan ve inlemeleriyle sefalet ve
savaşı çağıran, suratının yarısı kırmızı, yarısı siyah Ciuacoatl. Kali,
hem besler hem yok eder; Artemis, aynı anda hem bakire, hem bere
ket tanrıçası hem de büyücüdür. Vahşi yılan-tanrıça Chicomecoatl, ay
nı zamanda insanlara yiyecekleri ve çiçekleri bahşeder. Güneşin gelini
ay tanrıça Coatlicue, hem çok güzel hem korkunç derecede çirkin, se
vecen ve acımasız, meltem ve fırtına, yaşam ve ölümdür. Bununla
birlikte, çok sayıda kötü dişi demon ve büyücü bulunmasına karşın,
kötülük ilkesinin dişi olarak algılanmasına pek sık rastlanmaz ve Şey
tan bile çok ender olarak bir eşle birlikte gösterilir. Bunun nedeni
ise, dişinin daha alt düzeyde yer aldığı kanısı olabilir; dişinin bu söz
de zayıflığı onun, ilahi doğanın iki zıt ilkesinden herhangi biri olarak
67
ŞEYTAN
görülmesini engellemiştir.
Yeraltı dünyası, ölüler alemi sık sık kötülük ilkesiyle ilişkilendi
rilir. Öte yandan, kısmen ana rahmiyle ilişkisinden, ama daha çok,
ekinlerin ve ilkbaharın yeşil çimenlerinin topraktan fışkırmasından
dolayı yeraltı, doğurganlığın simgesidir. Yeraltı ayrıca altın, gümüş
ve diğer yararlı madenleri de verir. Ama aynı zamanda gömüt ya da
mezarla da ilişkilidir.12 Ölülerin ruhlarının karanlıklar ya da gölgeler
aleminde dolaştıkları yer de . orasıdır. Meksikalılarda yeraltı ülkesi,
Romalılarda olduğu gibi ölülerin cezalandırılmaktan çok, sükünet
buldukları bir yerdi. Yeraltı ülkesinin tanrısı (örneğin Pluto) hem be
reket hem de ölüm tanrısıdır ve bu da, Batı geleneğinde lblis'in yal
nızca kötülük ve ölümün efendisi olmadığı, aynı zamanda bereket ve
cinsellikle de ilişkisinin bulunduğu konusunda bize bir �çıklama su
nabilmektedir; bu özellik, cadıların orjilerinde ve Şeytan'ın genellikle
boynuzlu oluşunda da kendini göstermektedir.
Ölümün kendisi ikirciklidir. Hindistan'da, en kötü asuralardan bi
ri, lndra'nın güçlü düşmanı Namuci'dir. Namuci, yalan, şer ve nefret
tanrısı olmasının ·yanı sıra, ölüm ve karanlıklar tanrısıdır; adının an
lamı ise "asla bırakmayan"dır. Ancak Aziz Paul, insan ölmedikçe ya
şamayacaktır, der. Ölüm, yeniden dirilişin ve yeni bir yaşama girişin
önkoşuludur ve yeraltı, Osiris ve Persephone gibi ölen ve yeniden
doğan ilahlar için en azından bir süre için yaşadıkları yer olmaktadır.
Yeniden diriliş inancının olmadığı dinlerde de ölüm, dünyanın aşıl
ması ve örneğin cennet gibi daha yüce, daha üstün bir gerçekliğe gi-
68
DOGU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
Kali, Hindistan, onsekizinci yüzyıl. Yok etme ve yaşam tanrıçası Kali, eşi Şi
va'nın bedeninin üzerinde dans etmekte ve hayvanları kutsayarak anlan besle
mektedir. Victoria ve Albert Müzesi'nin izniyle.
69
ŞEYrAN
rine, bir merdivenin üzerine çıkma, sonsuz yüceliği içinde gök tanrı
sının yanına ulaşmak üzere yapılan bir yolculuk olarak görülmekte
dir. Bu nedenle, ölüm tanrısı, zorunlu olarak korku veren bir varlık
değildir: Zalimdir, ancak aynı .zamanda merhametli olabilir. Bizleri
yanılsamaların ve acıların dünyasından alarak yeni bir dünyaya ya da
yeni bir yaşama ulaştırabilir.
Ancak, yeraltı ülkesinin efendisi ilkede iyicil ya da en azından il
gisiz olabilmesine karşın, cehennemin ızdıraplarıyla bağdaştırılma
sından dolayı daha çok kötücül olarak görülür: Yeraltı ülkesiyle Şey
tan arasındaki tarihsel ilişki de bundan kaynaklanmaktadır. 13 Cehen
nem ateşinin kızıl parıltısı ve bir yangının alevleri ya da kızgın güneş
altında kavrulmuş toprağın kırmızıya çalan tonu, (kan rengiyle bir
likte) lblis'in dış görünümüyle ilgili modem kavramlarda varlığını
sürdüren, kızıl renkle kötülük arasındaki ilişkiyi üretmiş gibidir.
/·
\t
Beyaz ve ışığın iyiyle ilişkilendirilmesine karşın, siyah ve karan
(
\
,/
hk da neredeyse her zaman kötülükle ilişkilendirilmiştir. Bu, kara Af-
rika'da böyledir (ancak Mozambik'te Muzungu Maya, "kötü beyaz
adam" adında bir demon vardır); böylece, siyah renge ilişkin olum
suz algılar ırkçılığın sonucu olmaktan çok, ırkçılığın nedeni olarak
karşımıza çıkar. Şiva kara olduğunda, bu renk onun doğasının kötü
yanını gösterir; yokedici tanrı Kali'nin rengi genellikle siyahtır. Bu
nedenle, sık sık kızılla ilişkilendirilmesine karşın, Şeytan'ın alışılmış
renginin kara olması olağan sayılmalıdır. H
1 7 5- 1 8 1 .
H
Kara rengin kötülükle özdeşleştirilmesine karşı önemli istisnalardan birine,
Eskiçağ'da Mısır'da rastlanıyordu. Burada, (Chem) adı "kara ülke" anlamına
70
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
71
ŞEYTAN
Oluş çemberi, Tibet, onsekizinci yüzyıl. Zaman, yaratır ve yok eder. Yaşam
çemberi burada sivri tırnaklı, kara bir canavar tarafından kavranmış durum
dadır ve canavar, sivri dişleriyle çemberi parçalayıp yutmaktadır.
72
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
73
ŞEYTAN
74
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
18 Mircea Eliade, Pattenıs iıı Comperative Religioıı (New York, 1958), s. 1 64. Ay
nca bkz. Patterns, s. 287-288; Eliade, Myths, Dreams, aııd Mysteries (New
York, 1960), s. 219; ]. Campbell, Tiıe Mashs of God; Primitive Mythology (New
75
ŞEYTAN
76
DOGU'DA VE BA11'DA ŞEYTAN
77
ŞEYTAN
Dans ed�n büyücü, Paleolitik dönem çizimi, Trois Freres Mağarası, Ariege,
Fransa. lnsan-hayvan arası bir yaratığı ya da hayvan kılığına girmiş bir insanı
betimleyen bu resim, avda bolluk sağlamaya yardım etmesi için çizilmiştir. Bir
yandan avla, bir yandan da fallus ve ay imgeleri aracılığıyla tanmla ilişkilendiri
len boynuz, gücün ve doğurganlığın yaygın simgesiydi. Bn. S. G. F. Brandon'un
izniyle.
78
DOCiU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
79
ŞEYTAN
22 Paul Radin, Prinıitive Religioıı (New York, 1973) s. 1 13. Aynca bkz. Radin, s.
245 ve G. Van der Leeuw, Religioıı in Esseııce aııd Maııifestatioıı (Londra,
1938), s. 134 vd.
80
DOCU'DA \İE BATl'DA ŞEYTAN
81
ŞEYTAN
82
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
83
ŞEYTAN
26james B. Pritchard, Aııcieııı Near Eastenı Texıs Relatiııg to the Old Testameııt,
2. Baskı (Princeton, 1955), s. 8. Aynca bkz. Henri Frankfort, Aııcieııt
Egyptiaıı Religioıı (New York, 1948), s. 74.
27 Pritchard, s. 10- 1 1 .
84
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
l. Seti, Seth ve Horus ile birlikte. Mısır, dokuzuncu hanedan. l . Seti adından da
anlaşılabileceği gibi özellikle Seth tapımına bağlı bir hanedan kurdu. Burada
Seth, genelde can düşmanı olan gök tanrısı Horus ile işbirliği içinde, firavunun
üzerine (ankh'ların akışıyla simgelenen) yaşam dökerken betimlenmektedir.
85
ŞEYTAN
üç çatallı zıpkın, Hıristiyan döneme ait Kıpti metinlerde yer almasına karşın,
Mısır hiyerogliflerinde hiç yer almaz.
29john A Wilson, "Egypt: The Function of the State," Henri Frankfort, ed.,
The Intellectual Adveııture of Aııcieııt Maıı (Chicago, 1946) s. 7 1 .
86
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
87
ŞEYTAN
30Politik bir tartışma için bkz. ]. G. Griffiths, The Coııflict of Horus aııd Seth (Li
verpool, 1 960). Bununla birlikte kara renk, bir durumda Mısırlılar için bile
tehdit edici bir renk olabiliyordu. Ölülerin yargıcı Anpu kara renkliydi ve ba
zen Seth bile kara bir domuz şeklini alıyordu. Kızılın, Hıristiyan Şeytan'ının
rengi olarak karadan sonra en sık kullanılan ikinci renk olmasına Seth'in
kızıl renginin bir katkısı olduğu düşünülebilir. Ortaçağda, kızıl saçlı insanlar
Şeytan için uygun birer kurban olarak görülüyorlardı.
3ı H. Te Velde, Seth, God of Coııfusioıı (Leiden, 1967) s. 78. Te Velde, psikolojik
yorumun güçlü bir savunucusudur.
88
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
sağlamıştır.
Ancak, Seth/Horus kökteşliği ikizleşir ve .bir çatışma meydana ge
lir. Ma'at'ın ihlali anlamına gelen bu uyumsuzluk kötüdür ve bu ne
denle bir çözüm gerekmektedir. Gök tanrısı Horus ile ölen ve yeni
den dirilen kurtarıcı tanrı Osiris son derece sevilen tanrılardı ve ge
nelde "iyiliği" temsil ediyorlardı. Seth'in "iyi" olan kökteşiyle çatış
ması, onun bir ölçüde kötü olduğu anlamına geliyordu. Bu nedenle
Seth, gereksinen edimin tam aksini yapmaktadır: Horus/Osiris ile
birlik ve uyum sağlamaya uğraşacağı yerde, rakibini ortadan kaldır
maya çalışır. Seth, Osiris'i hileyle büyük bir sandığın içine sokar,
sandığın ağzını kilitler ve onu Nil nehrinin derinliklerine gömer; an
cak Osiris'in karısı/kız kardeşi Isis, bedeni bulur ve Osiris'e yeniden
can verir. Osiris'in yaşaması için ölmesi gerekmektedir, böylelikle
bu yeniden dirilme insanlara umut aşılayabilir. Bundan dolayı,
Seth'in Osiris'i öldürmesi gerekli bir eylemdir; ancak, daha sonra Ya
huda lskaryot'ta da olduğu gibi bu eylem ona bir erdem olarak atfe
dilmez.
Osiris henüz ölüyken, !sis bir erkek çocuk doğurur; Genç Horus,
ya ilişki olmaksızın doğmuştur ya da ölü durumdaki Osiris tarafın
dan vücuda getirilmiştir. Artık, Seth'in düşmanı çocuk Horus'tur -
diğer bir deyişle o, tanrısal Horus/Seth kökteşliğinin diğer "iyi" yarı
sı olmuştur. Seth, bir bebekken Horus'u öldürmek üzere başarısız bir
girişimde bulunur ve daha sonra Horus büyüdüğünde, bu kadim düş
manıyla savaşmak üzere bir ordu çağırır. Sonunda iki, düşman ölü
müne bir dövüşe girerler ve kavga sırasında birbirlerini sakatlarlar.
Horus, Seth'i iğdiş eder ve böylece onu gücünden yoksun bırakır, an
cak buna karşılık Seth de Horus'u sakatlar: Kara bir domuz kılığına
89
ŞEYTAN
90
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
32Burada, çocuk Homs ile Gök tanrısı Homs arasındaki özdeşleştirme güçlü
dür. En başta, Büyük Homs gözlerinden birini yitirmiştir. Hor, "yüz" anlamı
na gelmektedir ve gök, iki göze sahip, güneş ve ay, bir yüz biçiminde algıla
nır. Mücadele sırasında gök, gözlerinden birini yitirir. Aynı mit lskandinav
ya'da gök tanrı Odin için söylenmiştir. Bu nedenle, gökyüzünün sakatlanışı
onun adaşı (aslında kendisi) olan genç Homs'a aktarılır.
91
ŞEYTAN
92
DOGU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
dünyaya süt verir ve insanları korur. Daha sonra Genç Horus'un an
. nesi lsis ile ilişkilendirilir; gerek lsis gerekse Hathor bereket tanrıça
33Adolf Erman, ed., The Aııcieııt Egyptiaııs (New York, 1966), s. 47-49.
93
ŞEITAN
94
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
Sekhmet, Mısır. Sevecen tanrıça Hathor'un yokedici diğer yüzü olan aslan başlı
tanrıça Sekhmet, Ra tarafından insanoğlunu günahlarından dolayı cezalandır
mak için yeryüzüne gönderilmişti. Öfkesine kapılınca, Ra tarafından çılgınlığı
kontrol altına alınıncaya kadar, tüm insan ırkının neredeyse yansını yok etti.
95
ŞEITAN
96
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
rındaki ilk yabancılaşmayı, diğer pek çok dinde rastlanan büyük tan
rılarla genç tanrılar arasındaki savaşları anlatan hikayelere benzer bir
öyküyle aktarır. Yaradılıştan bu yana var olan çift Apsu ile Tiamat ,
yine ta en baştan beri var olan uçurumun mutlu hiçliğinde yaşamakta-
97
ŞEYTAN
36 Pritchard, s. 6 1 .
37 Kimi tarihçiler metinle ilgili yorumlarında Ea'nın evini Apsu'nun bedeninin
içinde inşa ettiğini ya da Apsu'nun ölüsünü evi olarak kullandığını belirtirler.
Her durumda, kendi atası üzerinde zafer kazanan Ea (Sümer-Enki), bir an
lamda Apsu olur; zira Apsu, henüz tuzla değişime uğramayan tatlı suların tan
nsıyken Ea şimdi, değişime uğramış suların tanrısı olmuştur.
98
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
99
ŞEYTAN
ve kendisi ve diğer tanrılar için bir saray inşa eder. Marduk şimdi,
evrenin örgütlenmesini, kozmosun yaradılışını tamamlar ve fiziksel
dünyayı meydana getirdikten sonra, insanı yaratmaya koyulur. lnsanı
tek bir amaç, kendisine ve diğer tanrılara hizmet etmesi için yarat
mıştır: Bu nedenle, insanın başlıca görevi, tanrılara kurban sunmak
ve tapınaklarda çalışmaktır (Enuma eliş'i bir rahipten başka kim ta
sarlamış olabilir?) Tuhaf olan şudur ki, Marduk insanları Kingu'nun
kanından yapmıştır. Bu konuyla ilgili herhangi bir anıştırma bulun
mamaktadır; ancak insanın düşmüş doğasının, atalarından, Tiamat'ın
oğlu olan bu kötü prensten kaynaklandığı söylenebilir.
Babil'in yeraltı tanrıları, en iyi durumda "müphem" sayılabilecek
özellikler sergiler. "Karanlıkların kraliçesi" Ereşkigal'dir. Önceleri
bir gökyüzü tanrıçasıyken, canavar Kur tarafından zorla kaçırılarak
ölüler diyarına indirilmiş ve orada Kur'un eşi olarak tahta çıkmıştır.
Tahtını, Enlil'in oğlu ve aslında bir güneş tanrısı olan Nergal ile pay
laşır. Nergal, silah olarak sıcağı ve yıldırımları kullanarak ölüler di
yarına (yeraltı dünyasına) iner ve Ereşkigal'i yok etmekle tehdit eder.
Ereşkigal, yok olmaktan kurtulabilmek için onunla evlenmeye razı
,
olur. Bu karanlık ilahlar yıkım, salgın hastalık, savaş ve ölüm tanrı
larıdır; bununla birlikte, her ikisi de ikircikli özelliklerini gerek iş
levlerinde (Nergal aynı zamanda iyileştirici tanrıdır) gerekse ölüler
diyarına düşen gök tanrılar olarak kökenlerinde göstermektedirler.
Yıldızların tanrıçası lştar'ın (Sümer-lnanna) kız kardeşi olan Ereşki
gal, onun kökteşidir ve lştar'ın ölüler alemine (yeraltı dünyasına) ini
şiyle ilgili ünlü mit bu ilişkiyi doğrulamaktadır. lştar, tam olarak bi
linmeyen nedenlerden dolayı ölüler alemine iner - olası ki yeraltı
dünyasını yönetmeyi arzulamıştır. Ancak, anlaşılabilir nedenlerden
dolayı kız kardeşi Ereşkigal'in, bu cesareti yüzünden ona kızacağın
dan ve onu yok edeceğinden korkar. Yedi kapıdan geçmesi gerekir ve
100
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
Pazuzu, Mezopotamya, lÖ ikinci bin yıl. Boynuzlu, sivri tırnaklı, kanatlı ve asık
çehreli olarak betimlenen Mezopotamya demonu Pazuzu, kavurucu kuzey
rüzgannın efendisi, Tann'nın gücünün yokedici bir tezahürüdür. Louvre Mü
zesi'nin izniyle.
101
ŞEYTAN
geçtiği her kapıda onu bir demon karşılayarak giysilerinden bir parça
soyar. En sonunda "Çırılçıplak ve dizlerinin üzerinde, Ereşkigal'le,
Alt Dünya'nın en korkulan yedi yargıcı Anunnaki'nin huzuruna getiri
lir. Ölüm dolu bakışlarını onun . üzerinde toplarlar ve o an bedeni bir
cesede dönüşür; cesedi bir direğe asılır. "39 lştar öldüğünde, yukarıda
tüm yeryüzünün dölü kesilir. Enki'nin yardımıyla lştar yeniden can
lanır, ancak ölüler aleminin k uralı odur ki, kendi yerine bir kurban
bırakmadan hiç kimse yaşama geri dönemeyecektir. lştar yukarıya ge
ri döndüğünde, kocası çoban Tammuz'un yaşadığı Kullab'a gider.
_
Tammuz (Sümerlilerde Dumuzi), onun yokluğuna yas tutmak bir ya
na, hükümdar olmanın zevkini çıkartmaktadır. lştar ona "ölümün gö
zü"yle bakar ve onu hiçbir zaman geri dönemeyeceği ölüler aleminin
demonlarına teslim eder.4° Cehennem burada yalnızca ölümün hüküm
sürdüğü bir bölge değil, aşk ve doğurganlık tanrıçasını tutsak ettiğin
de, dünyada kuraklık ve kısırlığa da yol açabilen bir güçtür.
Mezopotamya demonolojisinin, demon ve Şeytan konusundaki lb
rani ve Hıristiyan düşüncelerine etkisi son derece büyük olmuştur.
Mezopotamya demonlan genellikle tanrılardan daha az saygınlığa ve
güce sahip ikincil dereq:de düşman ruhlardı. Zaman zaman Tiamat'ın
zürriyetinden oldukları kabul edilse de, daha sık olarak üst-tanrı
Anu'nun çocukları olarak düşünülürlerdi. Dehşet verici anunnaki ise
cehennemdeki ölülerin gardiyanlarıydı. Etimmu mutsuz ölenlerin ha
yaletleriydi. Utukku çöllerde ya da mezarlıklarda yaşardı. Diğer kötü
ruhlar, salgın hastalıkların demonları, karabasanların demonları, baş
ağrılarının demonları, fırtınaların demonları (Pazuzu gibi) ve çeşitli
39 Kramer, s. 108.
40 Bu mit, Frazer tarafından yanlış anlaşılmıştır. Dumuzi!fammuz, ölen/yeni
den doğan bir tanrı değildir ve bir kez öldükten sonra bir daha dirilmez. Öl
dükten sonra yeniden yaşama dönen, eşi Inanna/lştar'dır.
102
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
Lllitu, Sümer, lö ikinci binyıl. Lilitu geceleri dolaşarak uyuyan erkekleri baştan
çıkartır ve çocukları öldürür. Kanatlı ve sivri tırnaklıdır ve çevresinde, gecenin
uğursuz avcıları olan baykuşlar ve çakallar gezinir. Bayan S. G. F. Brandon'un
izniyle.
103
ŞEYTAN
255.
104
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
kardeşi Anath.42 Kenan inancının merkezinde bir bereket kültü yer alı
yordu ve bu kültün başlıca tanrısal figürleri Baal, Anath ve onların
düşmanı, ölüm ve kısırlık tanrısı Mot idi. Yüzyıllar boyu, Kenanlıiar
üzerine gerçek bilgilerimiz yalnızca lncil'den gelmiş ve İncil'in Yahu
di yazarları Baal'i kötü olarak algılamışlardı; oysa Kenanlılar için Baal
bir kurtarıcı, yaşam ve bereket tanrısı idi ve simgeleri, babası Tanrı
El'inkiler gibi boğayla hilal şeklinde boynuzlardı.
Kenan mitine göre Mot'un (lbrani dilinde mat, "ölüm" sözcüğüyle
karşılaştırın) dünyayı yakıp yıktığı sırada Baal onunla dövüşür. Uzun
süren bir mücadeleden sonra Mot, Baal'i yenilgiye uğratır ve tanrı bu
vahşi düşmanının önünde diz çöker, kendisini bağışlaması için ona
yalvarır ve kölesi olacağını vaat eder. Mot, onu öldürür ya da yutar
ya da ölüler dünyasına gönderir (aynı edimin farklı çeşitlemeleri).
Baal, yedi yıl süreyle yeryüzünden uzaklaşır ve bu süre içinde yeryü
zünde ekinler sararır ve dünya çölleşir.43 Baal'in kız kardeşi, aşk ve
savaş tanrıçası Anath, öfke içinde yeryüzünde dolaşıp kardeşini ara
maya çıkmasaydı, ölüm, sonsuza dek yeryüzünün hakimi olabilirdi.
Sonunda Anath, erkek kardeşinin cesedini bulur ve onu gereken bi
çimde toprağa verir. Daha sonra öç almak üzere Mot'u bulur ve
"Ölüm sen Öleceksin" diyerek onu yakalar ve "kılıçla başını gövdesin
den ayırır. Yeldeğirmeninde onu parçalayıp havaya savurur -ateşle ·
42 lbraniler Astarıe adını boşet (utanç) sözcüğüne benzer bir tını vermek ama
cıyla Aştoret şeklinde değiştirmişlerdir. Batı Akdeniz'de Fenikeli kolonistler
Astarıe'ye Tanit adını \'ennişlerdir. En iyi bilinen simgesi hilal şeklinde ay ya
da boynuzlardır. Baal'in biçimlerinden biri olan Baal-Quarnaim'de iki boy
nuzu ve bir de kulağı vardır. Bkz. Mitchell Dahoud, "Three Parallel Pairs in
Ecclesiastes 10: 18," ]ewislı Quarterly Review, 62 (197 1), 84-85.
43Baal'in ölümünün yıllık bir olay mı yoksa birkaç yıllık döngüler halinde mi
gerçekleştiği konusunda tartışmalar mevcuttur; ancak Sami dillerinde "yedi"
belirsiz bir sayı anlamına gelebilmektedir. Kenanlılann diniyle ilgili tüm yo
rumlar, metinlerin zorluğundan dolayı sorulara açıktır.
105
ŞEYTAN
106
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
107
ŞEYTAN
108
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
109
ŞEYTAN
47Monizme bir alternatif de, bir ya da iki mutlak ilkenin yerine birçok ilkenin
yer aldığı çokçuluktur. Bu konumun yarattığı karmaşa, dinler tarafından
çok ender olarak benimsenmiştir.
· t80rtodoks lslam öğretisi öylesine tektanrıcıdır ki, lslamı bu kategoriye dahil
etmek, neredeyse onu çarpıtmak anlamına gelir. lslam, Zerdüştçülüğü ve
Maniciliği, Muhammed'in öğretileriyle taban tabana zıt buluyordu. Bununla
birlikte, Şeytan ya da iblis kavramları popüler Müslüman düşüncesinde mev
cuttur ve lslam Hinduizm ya da Mısır dinlerinin monizminden açık bir biçim
de farklıdır.
1 10
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
iyi bir Tanrı savunur, ancak bu Tanrı'nın gücü başka bir ilke, güç ya
da belirsizlik tarafından bir ölçüye kadar sınırlanmıştır. Zerdüştçülü
ğün ya da Maniciliğin düalizmi açıktır; Yahudilik ve Hıristiyanlığın
düalizmi, çok daha örtüktür, ancak vardır ve varlığını en azından bü
yük ölçüde lran'ın etkisine borçludur. Hıristiyanlığın düalizmiyle
lran d üalizmi temel bir noktada farklılık gösterir: lran düalizmi, biri
iyi, diğeri kötü iki tinsel ilke arasında bir bölünmeyi yansıtmaktadır;
Hıristiyanlık ise, Y�nanlılardan tinin kendisinin iyi, buna karşın öz
değin kötü olduğu düşüncesini almıştır. Oys� Zerdüşt'ün öne sürdü
ğü düalizm, Şeytan düşüncesinin gelişiminde devrimci bir adımdır,
çünkü ilk kez Angra Mainyu ya da Ehrimen ile kişileştirilen mutlak
bir kötülük ilkesi ortaya atılmıştır.
.. Düalizm, Tanrı'nın mutlak iyiliğini koruyabilmek için, Tanrı'nın
birliğinden onun gücünün bir parçasını alır.. Zerdüşt'ün öğretisi, bu
gün de tartışılabilen yepyeni bir teodisedir. Düalizmin monizme ter-
. cih edilmiş olması ya da edilebilirliği konusunda ise iki düşünce bu
lunur. für tarafta, Tanrı'nın ve bu nedenle de kozmosun ve insan ru
hunun birliği bozulmuşsa, doğa ve insan ruhu için kendi kendisiyle
uzlaşabilmek daha da zorlaşır. lnsan zihnini ele geçirmek için birbi
riyle savaşan iki düşman ilkenin mücadelesi üzerinde ısrar eden ve
kötülük ilkesine savaş açan düalizm, şiddetin varlığının sağlıklı bir
biçimde kabulü ve bilinçli bir şekilde denetim altına alınması yerine,
bastırılmasını destekler. Böyle bir edim, tinsel gölgelerin büyümesi
ni, düşmanlıkların yansıtılmasını ve yıkıcı davranışların artmasını
teşvik eder. Düalizm, "iyi adamlar" (ya da ruhlar) ve "kötü adamlar"
(ya da ruhlar) olarak bölünmüş paranoid/şizofrenik bir dünya deneyi
minden kaynaklanabilir ya da en azından böyle bir deneyimi güçlen
dirir. Öte yandan, bazı olumlu yönleri de vardır. Hıristiyanlık, her
zaman Tanrı'nın inayetiyle onun kadiri mutlaklığı arasında bir uzlaş-
ııı
ŞEYTAN
Bir Budist tannyı korumak üzere çeneleyen juni shin-so'dan (Oniki Tannsa!
General) biri. Alev biçimindeki saçlar ve öfke dolu çehre, kötülüğe karşı kız
gınlığı simgelemektedir. Benzer saç biçimlerine, onikinci yüzyıl Fransa'daki de
mon betimlemelerinde de rastlanmaktadır. Asuka-En'in izniyle, Nara, Japonya.
1 12
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
1 13
ŞEITAN
1 14
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
115
ŞEYTAN
1 16
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
1 17
ŞEYTAN
1 18
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
1 19
ŞEYTAN
ortaya çıkar. Spenta Mainyu, Ahura Mazda ile, y L i oğul babayla öz
deşleşir, böylece Ah ura Mazda'nın kendisi Angra J �inyu'nun ikiz kar
deşi oldu. Ahura Mazda'nın baba özelliğinin belir� izleşerek sonunda
tümüyle gözden yittiği bu konum, geride birbirinden tümüyle bağım
sız iki farklı ilkeyi bırakır. Bu ise mutlak bir düalizmdir. Ancak, iyi
ve kötü ruhun her ikisinin de, tanrısal doğanın bir parçası olduğu
Zerdüşt'ün özgün konumu, Zurvancılık mezhebi tarafından farklı bir
biçimde yeniden canlandırıldı. Özetlemek gerekirse, Zerdüşt'ün ken
disi monizm ve düalizm arasında ortada bir konum almış; Mazdacı
lık, kesin olarak düalizme doğru gelişmiş; Zurvancılık, monizm yö
nüne doğru kısmi bir dönüş yapmıştır. Her üçünde de kötü ruh, iyi
ruha karşı çıkmaktadır ancak bu karşı çıkma ortodoks Mazdacılıkta
daha belirgindir.
Ortodoks Mazdacı konum en kapsamlı biçimde, Pehlevi kitapla
rından biri olan "Büyük Bundahishn"de tanımlanmaktadır.51 Başlan
gıçta iki ruh vardı, Hürmüz (Ahura Mazda'nın daha sonraki versiyo
mı) ve Ehrimen (Angra Mainyu'nun daha sonraki versiyonu) ve bu
ikisi bir boşlukla birbirlerinden ayrılıyorlardı. Hürmüz iyiliktir,
ışıktır ve zaman içinde sınırsızdır (ebedi); ancak uzam içinde boşluk
ve boşluğun tarafındaki Ehrimen tarafından sınırlandırılmıştır. Hür
müz, ancak Ehrimen'i yenerek kendini uzam içindeki sınırlarından
kurtarabilir ve sonsuz ve sınırsız olabilir. Ancak, iyi Hürmüz, Ehri
men ile herhangi bir mücadeleye girmez.
Ehrimen ise karanlık ve kötüdür. Uzam içinde, boşlukla ve boşlu
ğun öte yakasında yaşayan Hürmüz tarafından; zaman içinde ise so
nunda Hürmüz tarafından yok edileceği gerçeğinin kesinliğiyle sınır
landırılmıştır. Varoluşunun güvencesizliği, onun "varolmayışından"
5f Bundahishn'in biri uzun, diğeri kısa iki yorumu bulunmaktadır; kısa olanın
yazılış tarihinin dokuzuncu yüzyıl gibi geç bir döneme rastladığı sanılır.
120
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
55 Krş. Antonio Moreno, jung, Gods aııd Modem Man (Notre Dame, 1970).
56"Selected Counsels of the Ancient Sages," RC. Zaehner, The Teachings of the
Magi (New York, 1956) s. 23.
57 Zaman konusundaki bu sınırlamanın ve Tanrı'nın nihai utkusu için anlamlı,
ilerici ve gerekli bir kavram olarak zaman kavramının, özellikle Augustine'de
olmak üzere, Hıristiyanlığın başlıca teologlarının düşüncelerinde yeniden or
taya çıktığına ve Batı'da tarihsel düşüncenin temelini oluşturduğuna dikkat
edin.
121
ŞEYTAN
122
DOCU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
Zurvan, Helenistik
dönem, büyük ölçüde
restore edilmiştir.
Mazdacılıktan bir
sapma olarak ortaya
çıkan Zurvancı inanca
göre, zaman tanrısı
Zurvan, hem
karanlığın hem
aydınlığın, hem
Hürmüz'ün hem de
Ehrimen'in babasıdır.
Mansell
Koleksiyonu'nun
izniyle, Londra.
1 23
ŞEYTAN
124
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
125
ŞEYTAN
58Yedi sayısının Babil etkisinin bir göstergesi olduğu konusunda hiçbir kanıt
yoktur; ancak Mezopotamya kökenli olsun ya da olmasın, bu sayının yedi
gezegenden gelmiş olması olanaklıdır.
126
DOGU'DA VE BATI'DA ŞEYTAN
262
127
ŞEYTAN
128
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
1 29
ŞEYTAN
te, bekarlık da (diğer her tür çilecilikde olduğu gibi) bir günah, aşınlığa dayalı
bir tür uygunsuzluk, bu dünyaya ait nimetlerin Tann'nın gösterdiği amaçlar
doğrultusunda �ullanmayı reddetme sayılıyordu. Aynca, ritüel tabuların
ihlaline yönelik çok sayıda günah bulunuyordu: sığır ya da diğer evcil hay
vanların etini yemek, Hürmüz'e kuşkuyla yaklaşmak, dinsel törenleri gerek- .
tiği gibi uygulamamak, dışkının suyla temas etmesine nede'n olmak vb. En
büyük günah, tüm günahların özü yalan olarak kalmıştır. Yalanın her şeyden
çok Hürmüz'ün tasarladığı kozmik düzeni bozduğu düşünülüyordu. Yala
nın ve yıkımın Ehrimen'in kişiliğiyle bu denli yakın bir biçimde ilişkilendiril
mesinin altında yatan neden budur.
130
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
131
ŞEYTAN
132
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
bi keskin bir kıyı haline gelir ve kişi dengesini yitirerek uçuruma dü
şer; aşağıda Vizareth, Vayu ve öbür korkunç demonlar onu cehenne
me götürürler.63 H ıristiyanlıkta olduğu gibi ne Tanrı ne de yargıçlar
63 Burada Vayu, karmaşık kişiliğinin düşmanca yüzünün en aşın ucunda yer al-
1 33
ŞEYTAN
134
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
hai zaferi, zorunlu olarak tüm kozmosun yeniden inşası anlamına ge
liyordu, bu yüzden Tanrı'nın ruhların cehennemde kalmasına izin
vermesi anlamsızdı. Tüm dünyanın yeniden canlanacağı Frashhart'ta,
: lanetlenmiş ruhlar da dahil olmak üzere tüm yaratıklar ebedi mutlu
luğa kavuşacaklardır.
Frashhart büyük son, eschata ya da makrokozmosun en son yazgı
sıdır. Üçbin yıl süren savaştan sonra, Hürmüz Ehrimen'i her yönden
kuşatır ve yenilginin kaçınılmaz olduğunu hisseden kötülüğün güçle
ri, yıkıcılıklarını birbirlerine yönelterek kendi saflarında bozguna ve
yıkıma yol açarlar. Sonlarının yaklaştığım hissederek daha da çılgına
dönen karanlığın güçleri, kötülüklerini her zamankinden daha çok
gösterirler ve tüm kozmos savaşlar ve savaş söylentileri, büyük çar
pışmalar, salgın hastalıklar ve diğer felaketlerle çalkalanır. Gökyü
zünde güneş ve ay solgunlaşır ve yıldızlar birer birer düşer. Sonunda
Karanlıklar Prensi ve mahiyeti bitkin düşerler. Hürmüz son bir hü
cumla bastırır ve Ehrimen bu kez tümüyle ve kesin olarak yenilir.
Ortodoks düşünce, Hürmüz'ün Ehrimen'i tamamen mi yok ettiği,
yoksa onu sonsuza değin umutsuz bir tutsaklığa mı mahkum ettiği
konusunda farklı görüşler ortaya atmaktadır; Zurvancılar Hürmüz'ün,
kötülük güçlerini birbirlerine düşüren yıkıcı nefretten yararlanarak,
demon Az'ın kötülük tanrısını yok etmesine fırsat verdiğini, daha
sonra da kendisinin Az'ı yok ederek kötülükten artakalan tüm izleri
yok ettiğini öne sürmektedir. Her durumda kötülük ve tehditleri son
suza değin yeryüzünden silinmiştir ve Hürmüz artık sınırsızlığa, son
suzluğa ve mutlak güce ulaşmıştır.
Bununla birlikte, kötülük çağının sona ermesiyle dünyanın sonu
gelmez; aksine, Gayomart ve büyük boğanın zamanında sahip olduğu
kusursuzluğa geri dönecek biçimde yeniden canlanır. Ayrıca, bu yal
nızca altın çağın yeniden canlanışı değil, aynı zamanda da bir geliş-
1 35
ŞEYTAN
136
DOCU'DA VE BATl'DA ŞEYTAN
1 37
4 Klasik Dünya'da Kötülük
138
KlASIK DONYA'DA KôTOLOK
)
. ve ontolojik nitelikleri, bir kargaşadan çok zıtlar arasında bir uzlaş-
mayı aktarmaktaydı. Homeros'ta theos ve daimon arasındaki ayrım be
lirgin değildir ve her ikisinin de özellikleri muğlaktır. Ancak, tanrı
lar ya da demonlar da meşum ya da yıkıcı unsurları bulunmasına kar
şın tek bir kötülük ilkesi yoktur. Gerek iyiliğin gerekse kötülüğün
tek bir Tanrı'dan ortaya çıktığı gözlenir ki, tek tek tanrılar da bu
Tanrı'nın tezahürleridir. Bu nedenle, gerek bir sınıf olarak tanrılar
gerekse tek tek her tanrı ya da tanrıça, hem iyi hem de kötü özellikle-
. re sahiptir. Bu etik çelişkinin altı, bir diğer çelişkiyle daha da vurgu
lanır. Neredeyse tüm tanrılar bir ouranic (göksel), bir de chthonic
(alt dünya) özelliği gösterirler ve chthonic özellik daha s.ık bir biçim
de kötülük kavramıyla özümsenmiştir. Tüm bu muğlak özellikler
kısmen, klasik dönemde bilindiği şekliyle her tanrı figürünün, kimi
leri Minos dönemine kadar inen kimileri ise Yakın Doğu kökenleri
olan yerel kültlerden alınan pek çok farklı unsurun bir sentezi olduğu
gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Tanrıların kralı , Hindistan'da Diyauspitr, Roma'da jupiter adıyla
bilinen ve eski dönem Hint-Avrupa dilinde "gök baba" anlamına gelen
Zeus Pater'dir. Gök baba olarak Zeus yıldırımlar, dolular ve fırtına
lar getirdiği gibi, yumuşak güneş ışığını ve verimli yağmurları da
getiriyordu: Bu nedenle maimaktes yıldırımlar tanrısı adıyla anılıyor
du. Zeus Kuros adıyla anıldığı eski Girit başta olmak üzere bazı böl-
139
ŞEYTAN
140
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLüK
Pan, Kıptik fildişi rölyef. Il. Henry'nin hazineleri arasında muhafaza edilmiştir,
Aachen. Burada, Pan ve Şeytan ikonografisine bir arada rastlanmaktadır: Çift
tırnaklı toynaklar, keçi bacaklan, boynuzlar, hayvan kulaklan, asık çehre ve
keçi sakalı. Kabartmanın bağlamının yanı sıra, yalnızca pan flüt, bu figürün
iblis değil de Pan olduğunu göstermektedir. Schwann Padagogischer Verlag'ın
izniyle, Düsseldorf.
141
ŞEYTAN
.142
KlAS!K DÜNYA'DA KôTüLÜK
2 Keçinin yanı sıra, eşek, kurt, horoz, tavşan, kedi, boğa ve at da dünya dinle
rinde sık sık bereket simgeleri olarak kullanılırlar. Tuhaftır ki yılan, ancak en
der olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı'da sık rastlanan diğer bir bereket sim
gesi olan Yeşil Adam da Şeytan imgesiyle ilişkilendirilir. Bu bağlantının
modern bir yorumu için · bkz. Kingsley Amis, The Green Man (New York,
_
1 970).
143
ŞEYTAN
144
KLASiK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
145
ŞEYTAN
3 Adet olduğu üze�e. Homeros'tan tek bir kişi olarak söz edeceğim; ancak, [le
yada ve Odysseia'nın tek bir kişinin eseri olduğu tartışmaya açık bir ko.nudur.
4 F. M. Comford, From Religioıı to Plıilosoplıy (New York, 1 957), s. 2 1 .
146
KLASiK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
Hekate, mücevher üzerine kabartma, Roma. Gece ve ölüler ülkesi tanrıçası He
kate, Artemis'in karanlık yüzünü temsil ediyordu ve kara büyünün efendisi idi.
Figür üzerinde yer alan üçyüz, elinde tuttuğu üç çatallı mızrak ile birlikte,
onun yeraltı, toprak ve hava üzerindeki gücünü simgelemektedir.
147
ŞEITAN
diği an, onu yok edebilmektedir (Ag. 1 192). Gerek Aiskhylos'un ge
rekse Sophokles'in oyunlarında tanrıların akıl sır ermez iradesi, tüm
bir aileye en son kuşağına kadar .felaket getirebiliyordu. Aiskhylos,
kaderin Zeus'un iradesine eşit olduğunu ve Zeus'un olup biten her
şeyden sorumlu olduğunu öne sürer. Persler'de Aiskhylos, hiçbir
ölümlünün Tanrı'nın sinsice hazırladığı hilelerinden kurtulamayacağı
nı söyler (Pers. 93). Sunu Taşıyanlar'da Aiskhylos'un görüşleri daha
da açıktır. Orestes'i intikam almaya iten, babasının Erinys'leridir; an
cak Aigisthos ve Klytemnestra'dan babasının öcünü almayı başardı
ğında bu kez de Klytemnestra'nın Erinys'leri peşini bırakmazlar. Ken�
disine çektirilen bu eziyetin haksız olduğunu haykırdığında, Eumeni
des, serbest kaldığı takdirde adalet kurumunun yıkılacağını söyler.
Tanrılar bizi önce belirli bir davranışa zorlar, daha sonra da zorunlu
luktan dolayı bizi cezalandırırlar. Eyüb Kitabı'nın yazarı gibi Ais
khylos da burada ödün vermez bir üslupla Tanrı'nın katı dehşetini
sergiler. Her şeyden önce, Orestes'in yakınmalarının haklı bir nedeni
bulunmamaktadır, çünkü daha önce kendisinden merhamet dileyen
148
KlASIK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
149
ŞEITAN
150
KLASiK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
151
ŞEYTAN
152
KLASiK DÜNYA'DA KOTOLOK
153
ŞEYTAN
1 54
KIASIK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
bazı kötü asuralar gibi omuzlarından çok sayıda yılan çıkar. Typhon,
devasa korkunç Ekhidna ile evlenir; bu evlilikten Kerberos, Hydra,
Khimaira, Sphinks, Nemea Aslanı ve çok sayıda başka canavar doğ
muştur. Typhon aynı zamanda Zeus'la sonu gelmez bir güreşe girer.
Ancak, Titanlar göksel tanrılara tümüyle düşman olmalarına kar
şın, insanlara karşı, tümüyle kötü değillerdir. Yerüstü tanrıları insan
lara dostça davranmadıkları sürece, insanlarla Titanlar arasında ortak
bir dava oluşabilecektir. Nitekim, oluşur da. Aiskhylos, bu öyküyü
Zincire Vurulmuş Prometheus'ta anlatmaktadır. Zeus, Titanları yenilgi
ye uğrattıktan sonra, insanları da yok etmeye ve daha iyi unsurlardan
oluşan yeni bir dünya yaratmaya karar verir (Deukalion mitiyle kar
şılaştırın). Ancak, Titan lapetos'un oğlu Prometheus, Zeus'un planla
rını bozar ve _insanlara çelişkili bir armağan olan ateşi sunar. Böylece
Prometheus, önce insanlığı Zeus tarafından yok edilmekten kurtara
rak onlara iyilik yapar; ikinci olarak da, insanlara bir silah olarak
ateşi ve bu nedenle tanrılarıi-ı düşmanlığını ve güçlükleri ve meşakka
ti getirdiğinden dolayı kötülüğe neden olur; üçüncü olarak yeni tanrı
ların düşmanlığını kazanır; ve son alarak da, eski tanrıların öcünü
alır. Daha sonra Prometheus'a verilen korkunç ceza, Aiskhylos'un zih
ninde teodise sorununu yeniden canlandırmıştır. Bir kayaya zincire
vurulmuş, ciğeri bir kartal tarafından oyulan tiran Prometheus, yar
dımına koştuğu insan soyunun çoğu gibi Zeus'a lanet etmektedir. Ais
khylos bizleri, Prometheus'a anlayış göstermeye, hatta kendimizi
onunla özdeşleştirmeye çağırır: T�nrılar, bizlere de haksız davranmı
yorlar mı? Prometheus'un öyküsü, Şeytan imgesini Milton'da olduğu
gibi bir kahraman kalıbı içinde sunduğundan dolayı, önemlidir.8
155
ŞEYTAN
züne göndermiştir.
9 Öykünün tümü, lskenderiyeli Clemens dönemine kadar anlatılmamıştır.
156
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLÜK
1 57
ŞEYTAN
158
KLASiK DÜNYA'DA KôTOLÜK
10 ö meğin, Hans jonas, The Gııostic Religioıı (Boston, 1958) s. 270-274; Ger
schom Scholem, The Messiaııic ldea in ]udaism (New York, 1971), s. 78- 1 4 1 ;
Jeffrey B . Russell, Witchcraft iıı the Middle Ages (Ithaca, N.Y. , 1972), s . 123-
1 32.
1 59
ŞEYTAN
160
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLÜK
161
ŞEYTAN
162
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLÜK
13 Etiolojik bir mite göre, Lamia başta Zeus'un aşık olduğu Libya kraliçesidir.
Kıskançlığa kapılan Hera, Lamia'nın çocuklannı öldürür, bunun üzerine öç
almak isteyen Lamia, yeryüzünde dolaşarak erkekleri baştan çıkanp bebek
leri öldürür. W. H. Roscher, Lexikoıı der griechischeıı und rômischeıı Mythologie
(Leipzig, 1894-97), cilt II (2) 1818-182 1 .
HAlastor, bizi önce baştan çıkartır, daha sonra da cezalandınr: Klytaimestra,
Agamemnon'u öldürmeye onu Atreuslu Alastor'un zorladığını öne sürer: Ais
khylos, Agaıııemııoıı, 1497- 1508.
163
ŞEYTAN
164
KlASIK DÜNYA'DA KôTüLÜK
165
ŞEYTAN
166
KLASiK DÜNYA'DA KOTüLüK
167
ŞEYTAN
yüklenemeyeceğini savunur.
lçsel tutarsızlığı ve yüzyıllar boyu Hıristiyan bakış açısının getir
diği yorumlar yüzünden Platon'un teolojisinin anlamı üzerine herhan
gi bir uzlaşma sağlanamamıştır. Platon'un nihai bir Tanrı'nın varlığı
nı savunup savunmadığı açık değildir. Bir Tanrı varsa bile, uzaktadır
ve gizlidir. Yaratıcı ya da demi-urgos, Tanrı'dan daha aşağı bir var
lıktır. Yaratıcı, ruhsal bir varlık olmasına karşın, bir tapınma figürü
değil soyut bir ilkedir. Kusurlu ve kötü!Uk tarafından kirletilmiş bir
maddi dünyanın varlığından sorumludur, ki bu düşünce daha sonra
Gnostikler tarafından yaratıcının kendisinin kötü olarak yaftalanma
sında kullanılmıştır. Platon'un kendisi, yaratıcının özünde iyi olduğu
düşüncesini korumak istemiştir. Ancak yaratıcı neden kusurlarla dolu
bir dünya, kusursuzluğun yokluğu şeklinde bile olsa, kötülüğün var
olduğu bir dünya yaratmıştır? Bu sorunun yanıtı şöyledir: Yaratıcı
evrendeki tüm devinimin altında yatan neden değildir. O, düzenli ve
yerli yerinde olan kozmostan sorumludur. Ancak kaos, düzensizlik ve
değişken, rastgele devinim şeklinde ortaya çıkar. Kaosun varlığı, koz
mosun yaratılışından eski olabilir ya da her ikisi de aynı zamanda or
taya çıkmış olabilirler: Konumuz bu değildir. Gerçek şudur ki, yara
tıcı hiçbir zaman kaos'a bir düzen getirememiştir. Evrende var olan
bu rastgele usdışılığa biz kötülük adını veriyoruz. O vardır, ancak
yaratılmamıştır ve yaratıcı bundan sorumlu değildir. Doğanın bu de
ğişmez parçası kimi zaman zorunlulukla, kimi zaman da Orphikçili
ğin etkisiyle maddeyle özdeş görülmüştür. Platon'a göre madde ke
sinlikle hiçbir anlamda yaratıcıdan kaynaklanmamıştır. Madde ya hiç
bir zaman var olmamıştır ve ontolojik varolmayan'a (me on) teslim
edilmiştir ya da vardı ve kötüydü. O halde madde , varlığın ruhun dü- .
zenine direnen biçimsiz, sınırsız, kaotik bölümü olabilir. Yaratıcı,
maddeden yapılmış bir dünyanın yaratılması gerektiğine inandı, an-
168
KLASIK DONYA'DA KÖTÜLÜK
cak madde, onun amaçları için fazla dirençli idi. Örneğin, kemiğin
vücuda destek sağlayabilmesi için sert yapıda olması gerekiyordu, an
cak kemiğin sert dokusu onun gevrek ve kırılgan olmasına da neden
oldu. Ya da son olarak kötülük, maddenin kendisinde değil, maddeyle
ruhun karışımında yatıyor olabilir. Maddenin içine nüfuz eden ve
orada tutsak olan ruh, varlığını koruyamaz, episteme niteliğini yitirir
ve bir bozulma geçirir. Bu, ahlaksal düalizm için de geçerlidir. "lyili
ğin varlığı için Tanrı'dan başka hiçbir neden öne süremeyiz, oysa kö
tülüğün nedenlerini Tanrı'da değil, başka şeylerde aramamız gerekir."
(Devlet, 379c). Ahlaksal eylemlerimizdeki kusurlar, kusurlu bir bede
nin ya da kusurlu bir çevrenin ya da özgür istencimizin ya da her
üçünün ortak sonucudur.
Yukarıdaki açıklamaların hiçbiri, kolayca kişileştirilebilen ya da
ahlaksal yönden sorumlu tutulabilen bir kötülük ilkesini ele alma
maktadır. Yasalar'ın onuncu kitabında bir nokta daha savlanmaktadır.
Platon uzun süredir, bedensel hiçbir unsurun hareketlerimizin nedeni
olamayacağını savunuyordu. Hareketin nihai nedeni, ruhumuzdur. Bir
hayvan hareket eder, zira ruhu onu harekete geçirmektedir. Bir kalem
hareket eder, zira onu harekete geçiren bir bedendir, ancak, bu bedeni
harekete geçiren, onun ruhudur. Birbirinin içine geçen parçalardan
oluşan bir makinede, binlerce parça, binlerce diğer parçayı harekete
geçirebilir, ancak son aşamada makineye o devinimi kazandıran, bir
ruhtur. Madde, özdeviniminin nedenini oluşturamaz, bu nedenle de,
kötülüğün nihai nedeni madde olamaz. Demek ki, kötülüğün nedeni
ruhta yatmaktadır. Tartışmayı, şu iki alternatiften biri izler. Ya yara
tıcıda değişken, düzensiz, kusurlu, kötü bir unsur vardır ya da dün
yaya düzensizliği ve kötülüğü getiren, yaratıcının dışında bir başka
ruh daha bulunmaktadır. Filozoflar çok uzun zamandır Yasalar'da yer
alan bu metin üzerinde tartışmışlardır ancak, Platon'un bu iki alterna-
169
ŞEYTAN
170
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLOK
171
ŞEYTAN
172
KLASiK DÜNYA'DA KOTüLüK
Napoli.
/
"
"·
( ·���: �.:�� .�) /
. ·
��
��-=--=��;:;�:·. . . , .--
ŞEYTAN
174
KLASiK DÜNYA'DA KôTüLÜK
1 75
ŞEYTAN
176
KLASiK DÜNYA'DA KôTÜLÜK
177
ŞEYfAN
1 78
KLASiK DÜNYA'DA KOTOLOK
179
ŞEYTAN
180
KLASiK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
Kharon başı,
Tarentum, lö
dördüncü yüzyıl.
Alinaıi Baglioni'nin
izniyle, Floransa.
181
ŞEYTAN
182
KlASIK DÜNYA'DA KÔTÜlÜK
183
ŞEYTAN
184
KLASiK DÜNYA'DA KôTOLOK
185
ŞEYTAN
186
KlASIK DÜNYA'DA KÔTÜLÜK
19 Bu konuyla ilgili klasikleşmiş bir çalışma için bkz. Anhur O. Lovejoy, The
Great Chaiıı of Being (Cambridge, Mass. , 1936). Aynca bkz. ]. Den Boeft, Cal
cidius oıı Deıııons (Leiden, 1977).
187
ŞEYTAN
188
KLASiK DÜNYA'DA KOTüLÜK
Nous
Psyche
ôzdehsel Dünya
lnsanlar
Hayvanlar
Bitkiler
Cansız Nesneler
Biçimden Yoksun ôzdeh = Toplam Kusur = Sonsuz Yoksunluk
189
ŞEYfAN
190
KLASiK DÜNYA'DA KÔTÜlÜK
191
ŞEYTAN
192
KlASIK DÜNYA'DA KOTüLüK
193
ŞEITAN
194
KlASIK DÜNYA'DA KôTüLOK
195
ŞEYTAN
196
KLASiK DÜNYA'DA KÖTÜLÜK
Pan ve Olympos, heykel, Pompei, IS birinci yüzyıl. Pan burada, genç tann
Olympos'a flüt çalmayı öğretirken betimlenmiştir. Mansell Koleksiyonu'nun
·
izniyle, Londra.
197
ŞEYTAN
mek olan bir ruhlar ordusunun lideri haline geldi. Sonraları Yahudi
inancındaki Gehenna kavramıyla birleşen bu kavram, üzerinde Şey
tan'ın taht kurduğu Hıristiyan cehennem kavramının da temelini oluş-·
turmuştur. (ancak Hıristiyanlıkta ölüleri Şeytan değil, Isa yargılar).
Ölüler aleminin, ölümün yanı sıra verimlilikle ilişkileri ve bu
· ikisinin mitlerde ve kültlerde. birleşmeleri, Şeytan'la cinsellik arasın
da da bir bağ oluşmasına neden oldu. Dionysos Magna Mater, Kibele,
Mitras, lsis ve Pythagorascılıkla ilişkili ayinler, daha sonraları sap
kınların ya da büyücülerin gerçek ya da hayali uygulamalarında stan
dart sayılabilecek birtakım unsurları da içermekteydiler. Belirtildiği
gibi, orji olgusunun kendisi, lsis, Mitras ya da Pythagoras kültlerin
de yoktu. Doğal koşullarda orji, katılanları her iki cinsin ya da Bacc
hantes'lerde olduğu gibi, büyük ölçüde kadınların oluşturduğu kült
lerde gerçekleşirdi (ya da öyle varsayılır).20 Ancak Yunanistan'da, fel
sefeden (Dyad) ve dinden (Hekate, Erinys'ler ve Lamialar) gelen zorla
malara rağmen dişi ilke, hiçbir zaman kötülük ilkesiyle özdeş görül- .
metli. Lamialar, geceleri dolaşan, erkekleri baştan çıka.rtıp çocukları
öldüren şehvet düşkünü c:ani kadın ruhunun oluşmasında, Sami mito
lojisinde yer alan Lilith'le kolayca birleşmiş ve bu imge Ortaçağ'da
giderek doğaötesi bir varlık olmaktan çıkmış ve sonunda cadı imgesi
üzerinde odaklanmıştır. Başka yerlerde olduğu gibi burada da, varsa
yım odur ki, kadınlar doğal olarak erkeklerden aşağı yaratıklardır ve
bu nedenle de bir kötülük ilkesi konumuna yükseltilemezler. Şu ay
dınlatıcı noktayı belirtmekte yarar var: Klasik dünyada yüksek düzey
de, entelektüel büyünün öncelikle erkeklere atfedilen bir özellik olma
sına karşın, daha aşağı düzeydeki gündelik büyüler, kadınların alanı
.
198
KLASiK DÜNYA'DA KÔTÜlÜK
olarak görülürdü.21
Mitolojik ve felsefi yönden, Yunan düşüncesinde varolan güçlü
akımlar, hareketin yönünün dinsel monizmden düalizme doğru geliş-
i .
mesine neden olmuştur. Bu akımlar belli bir ölçüye kadar önceden
tahmin edilebilen, bir ölçüye kadar da, lbrani düşünce geleneği tara
fından izlenen akımlardı.
199
5 İbranilerde Kötülüğün
Kişileştirilmesi
-Amos 5: 18
200
IBRANILERDE KôTüLOCON KIŞILESTIRILMESI
201
ŞEITAN
202
IBRANILERDE KOTOLOGON KiŞiLEŞTiRiLMESi
203
ŞEYTAN
2 Cari G. jung, Answer ta ]ob (Londra, 1954) s. 369. Bu konu, son yüzyıl bo
yunca çeşitli yazarlar tarafından, öncelikle Gustav Rokoff, Geschichte des
Teufels, 2 cilt (Leipzig, 1869); Paul Volz, Das Diiınonische in ]ahwe (Tubingen,
1924); Gustav Mensching, "Teufel: Religionsgeschichtlich," Relion in Ge
sclıiclıte und Gegemvart, 3. basım (Tubingen, 1957), VJ, 794-705) ele alınmış
tır. Konuyu en açık biçimiyle ortaya seren Jung olmuştur ve çalışmalannın
izinden giden öğrencilerinden biri, lblis'in kökeni üzerine en iyi açıklamayı
sunmuştur: Rivkah Scharf Kluger, Satan in the Old Testameııt (Evanston, Ill.,
1967); çalışma önce yazann kızlık soyadıyla: Rosa R Scharf, Die Gestalt des
Satans iııı Alteıı Testaıııent (Glanıs, 1948), daha sonra ise, Rivkaf Schaerf, Die
Gestalt des Satans iııı Alteıı Testameııt adı altında yayınlandı (C.G. jung, Sym
bolih des Geistes (Zürih, 1953) bölüm 3). Söz konusu çalışma, oldukça başa
nlıdır, ancak, iki konuda sınırlı kalmıştır, birincisi, zaman zaman jungcu yo
rumlar kanıtlann sunduğu kapsamın ötesine geçmektedir; ikincisi de, Apok
rifal ve Apokaliptik eserlerde lbrani düşüncesinde kötülüğün kişileştirilmesi
konusu üzerinde yeterince duımamıştır. Bu bölümde, kavramlar tarihinin
aydınlatılmasında jungcu düşüncenin ne denli yararlı olabileceğine bir örnek
sunan Kluger'in çalışmasına çok şey borçluyum. Robery Gordis, Boolı of God
aıul Maıı başlıklı çalışmasında (Chicago, 1965) s. 69- 7 1 , Tann ile lblis'in
204
IBRANILERDE KôTüLüGüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
ışık hem karanlık, hem iyi, hem kötü idi. Yehova'yı yaratıcı yönleriy
le düşünmeye alışmışızdır; ancak gelin burada onun gölgesini ele ala
lım.
Erken dönem Eski Ahit geleneklerinde, lbranilerin ahlakları, top
lumsal adaletin çiğnenmesinden çok, bir tabu'nun ihlaliyle ilişkilendi
riliyordu. Eski Ahit, putperestlik, küfür, Sabbath'ın kutsallığına say
gısızlık ve yeminden geri dönme gibi Yehova'ya karşı işlenen ihlalleri
kınar. Leviticus ve Tesniye kitapları, dinsel törenlerin ve tabu'nun
önemini vurgular. lsraillilerin adalet kavramına ait düşünceleri, önce
likle kendilerinin diğer lsraillilerle olan ilişkilerini ilgilendiriyordu.
Yahudi olmayanlara karşı tavırları, Asurbanipal'in kurbanlarına karşı
tavrı denli acımasızdı.
lsrailliler Kenan'ı kuşattıklarında, Yeşu "[Hatsor] ilini eline geçir
di ve onun kralını kılıçla vurdu. [lsrailoğulları) onda olan bütün can
ları kılıçtan geçirip tamamen yok ettiler; nefes sahibi bir adam bıra
kılmadı; ve Hatsor'u ateşe verdiler. . . . Ve lsrailoğulları bu şehirlerin
tüm malını ve hayvanları kendileri için çapul ettiler; fakat hepsini he-
205
ŞEYTAN
lak edinceye kadar her adamı kılıçtan geçirdiler; ve nefes sahibi kim
seyi bırakmadılar." lsrailoğulları bu davranışlarını Yehova'nın arzu
suna atfettiler. Kenanlılar, belki de affedilebilir nedenlerden dolayı
vatanlarının acımasız lsrailoğulları tarafından fethedilmesini engelle
mek üzere direndiklerinde, onların yüreklerini sertleştiren Yehova
idi: "Savaşta lsrailoğullarına karşı inatla direnmelerini Tanrı istedi ve
bundan dolayıdır ki, acımasızca ortadan silinecek ve tümüyle yok edi
leceklerdi; Yehova, Kenan'ın fethini buyurdu, daha sonra Kenanlıların
direnmelerini istedi ve son olarak da onların seçilmiş halkın ellerinde
toptan yok olmalarını emretti. Mısır, Babil ya da Kenan ülkesinde çok
az tanrı bu kadar acımasız olabilmiştir.
Ve lsraillilerin kendilerine, Yehova çok ender olarak sevecen dav
ranırdı. Aralarından biri, ele geçirilen şehirlerden birinde ganimetle
rin bir bölümünü Yehova'ya (rahiplerinin gözetiminde) sunacağı yer
de kendine ayırdığında, Yehova lsrailoğullarını Kenanlılar tarafından
yenilgiye uğratarak onları cezalandırdı. Yeşu, Yehova'ya ne yapılması
gerektiğini sordu ve Tanrı, Yeşu'nun suçluyu bulması gerektiğini
söyledi. Kuralar çekildi, Tanrı'nın ne düşündüğü de belli oldu. Kura
Achan'a isabet etti. Achan suçunu itiraf etti ve lsrailliler onu Achor
vadisine götürdüler ve orada taşlayarak öldürdüler. Ve böylece "Tan
rı'nın öfkesi dindi." Yehova ödül olarak Ai şehrini lsrailoğullarına
teslim etti ve lsrailliler, "en son kişiye kadar Ai şehrinde yaşayan
herkesi kılıçtan geçirdiler." O gün, erkek ve kadın, oniki bin kişi, Ai
şehrinin toplam nüfusu öldürüldü."3 Mantık, acımasızdı: Tanrı, ls
rail'i ker.di halkı olarak seçmişti, lsrail'in yoluna çıkan tüm Yahudi
olmayanlar, acımasızca öldürüleceklerdi; ve Yehova'nın emirlerine
3 Yeşu 7-8 1 1 : 10- 15; 1 1 :20. Yeşu'cla Kutsal Savaş takibatı, büyük ölçüde
utopyacı Tesniyeci düşünce tarafından etkilenen idealist dinsel bir varsayım
dan yola çıkar. Krş. Qumran Savaş Yazıdan ( 1 QM).
206
IBRANILERDE Kôrüı.OCON KiŞiLEŞTiRiLMESi
" Çıkış 3: 19; 7 : 1 3-22; 9 : 1 2 , 35; 10: 1 , 20, 27; 1 1 : 10; 13: 15
207
ŞEYTAN
208
IBRANILERDE KôTüLüCüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
209
ŞEYTAN
Terinant, Sources of tlıe Doctıines of tlıe Fail and the Oıigiııal Sin (Cambridge, :
1903); Nonnan P. Williams, The Ideas of the Fal! aııd of Oıiginal Siıı (Londra,
1927). Düşüş ve ilk günah doktrinleri mitografiar ve teologlann ellerinde es
nek olmaktan ziyade, tutarlılığını yitinniş görünmektedir. Bkz. Evans, s.10.
2 10
IBRANILERDE KOTÜLÜCÜN KiŞiLEŞTiRiLMESi
211
ŞEYTAN
212
IBRANILERDE KôTOLüGüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
9 Theodore M. Gaster Myth, Legend, and Custom in the Old Testament, 2. basım.
(Cardiff, 1961) adlı kitabında banim ile Kenan dinindeki koşutluğu ele al
maktadır.
10Tekvin 6: 1-4. Bu pasaj, Nuh'un yaşamına ilişkin bölümde geçmektedir, an
cak yazarın söz konusu öykünün Nuh'un döneminde geçtiği konusunda
herhangi bir yorumda bulunup bulunmadığı kesin değildir. Neph ilim terimi,
lbranice nerfal, düşüş, sözcüğünden kaynaklanıyor olabilir.
1 1 Mezmurlar 82: 1-7. Bu mezmurun tarihi, tö üçüncü ya da ikinci yüzyıla in
mektedir. Pasajın ortalarına doğru, metin eleştirmenlerinin ana metinden ba
ğımsız ve Mezmurların son düzenleyicisi tarafından farklı bir bağlamdan alı- ·
narak metne dahil edildiğini kanıtladıkları birkaç dize yer almaktadır. Metne
213
ŞEYTAN
214
IBRANILERDE KôTÜLÜGÜN KiŞiLEŞTiRiLMESi
1 24 Ezra 2: 1 4
13Bu, 1 Enoş ya d a Etyopya Enoş'u olarak bilinen kitaptır. B u şekilde anılması
nın nedeni, kitabın eksiksiz olarak yalnızca Etyopya versiyonunda var olma
sıdır. lÔ 200'den yaklaşık lÖ 60'a kadar olan dönemde yazılan belli sayıda
unsurlardan oluşmaktadır. Bu konu, 6-36 arasında yer alan bölümlerde yer
almaktadır. Bu konu ve Apokaliptik yazınla ilgili diğer bölümler için Bkz. R
H. Charles, The Apocrypha aııd Pseudepigrapha of the Old Testanıeııt, 2 cilt (Ox
ford, 1 9 1 3), II: Pseudepigrapha.
H Şeol ilk kez Sayılar 16:30 ve daha sonra Eyüb 30:23'de anlatılır. Toprağın al
tındadır ve "yıkım, unutuluş ve sessizlik ülkesidir." (Charles, s. 230). Ölü in
sanlann bedenleri orada mutsuz, yalnız, gölgemsi bir durumda bedeninden
aynlmış olarak yatar. Gerek iyiler gerekse kötüler öldükten sonra oraya gi
derler. Apokaliptik dönem sırasında, llk kavram, lÖ ikinci yüzyıldan itiba
ren, son yargı ve cezalandırma düşüncesi tarafından değişime uğratılmıştı.
Apokaliptik yazarlar ölülerin yeniden dirilişini yalnızca haklı olanlarla sınırla
yarak, haksızlann yeraltında kaldıklannı belirtmelerinden sonra, Şeol bir ce
zalandırma yeri olarak algılanmaya başlandı. O dönemde Şeol, Gehenna dü
şüncesiyle birleştirildi. Gehenna (Ben-hinnom); Kudüs yakınlannda bir vadi
nin adıdır ve özgün olarak Moloch'a tapınmayla ilişkilendirilmiştir. Yeremya
ona lanet eder (7: 3 1-32; 19:2, 6; 32:35) ve lşaya (66:24) başkaldıran ve din
değiştiren Yahudileıin orada ateşle cezalandınlacaklannı söyler. Etyopya
Enoş'unda bu yer, din değiştiren Yahudilerin ceza gördükleri yer olarak be
lirtilmektedir. Hahamlar için cehennem, Yahudi olmayanlann sonsuza değin
lanetlendikleri, başkaldıran Yahudilerin ise geçici bir süre için ceza gördükle
ri bir yerdi. Şeol ile Gehenna düşünceleri birleştikten sonra, bu birleşim Hııi.s-
·
215
ŞEiTAN
William Blake, "iblis Tann'nın Huzunda," 1820. beııe lıa-elolıim tarafından çev
relenen Tann'nın huzuruna gelen iblis, ondan Eyüb'ü kandırmak için izin is
ter. Dr. ]. Street'in izniyle, Fitzwilliam Koleji, Cambridge.
216
IBRANILERDE KôTOLüGON KISILEŞTIRILMESI
. 217
ŞEYTAN
olarak ortaya çıkar. Hahamlar yazınında ise hiç sözü edilmez. Bkz. ]. Michl.
"Katalog der Engelnamen," Rea!lexicoıı für Antihe uııd Chıisteııum, V ( 1 962),
209. Mastema sözcüğü, lbranice ıııastemab, "düşmanlık" ya da Arapça masti
ma, "suçlayıcı" sözcüklerinden türetilmiş olabilir ve bti nedenle de iblis ile iliş
kilidir. Mastema terimine Eski Ahit'de rastlanmaz, ancak Apokrifal dönemde
karanlıklar prensi olarak ortaya çıkar: Michl. s. 22 1 . Azazel ya da Asasel Lev.
1 6:8'de ve 10:26'da belirtilmektedir; burada iffetsizlik ilkesi anlamında kul
lanılmaktadır. Daha sonra ise kötülük prensi olur. Adının kökeni azaz ve el
sözcüklerinden türetilmiş olabilir ki bu, "Tann'nın güçlü kulu" anlamına gel
mektedir. Azazel başlangıçta çöl tannsı idi ve adını, güneşe kızgınlığını veren
Kenan tannsı Asiz'den almış olabilir. Azazel üzertnde Mısır tannsı Seth'in bü
yük bir etkisi vardı. Bkz. Kluger, s. 41; Roskoff, 1. s. 183; Michl. s. 206-207.
Satanael ya da Satanail, Satan'dan türetilmiştir; Eski Ahit'de rastlanmaz, an
cak Apokaliptik Dönem'de kötülük prensidir: Michl, s. 232-233. Sammael
adı saıııi ("kör") sözcüğünden gelmektedir ve ilk kez Amoraik dönemde or
taya çıkar: Bkz. Michl., s. 23 1 ve Gershom Scholem, "Sammael," Encyclopedia
judaica, 14, 7 1 9-722. Adı "başkaldıran" ya da "gözlemci" anlamına gelebilen
Semyaza'dan Apokaliptik yazında kısaca kötü meleklerin başkanı olarak söz
edilmektedir: Michl., s. 234. Beelzebub ya da Beelzeboul adına Eski Ahit' de
Ekron Tannsı olarak ikinci Krallar Kitabı 1: 2-6'da rastlanmaktadır. Septua
gin ve Yeni Ahit bu adı lbranice'ye Beelzeboul şeklinde çevirmektedir ve ad
Vulgata'da Beelzebub şeklinde çevıilmiştir. Bu adın kökenlen kesin değil
dir.Bkz. Edward Langton, Essentials of Demonology (Londra; 1949), s. 1 66-
167. Beelzebub'dan, Yeni Ahit'de sık sık Şeytan'ın adı olarak geçmesine kar
şın, henüz Eski Ahit ya da Apokaliptik yazında sözü edilmez.
218
IBRANILERDE KôrüLOCON KiŞiLEŞTiRiLMESi .
ı s 2 Samuel. 19:22. Burada Vulgata çeviri şöyledir: "Cur efficimini mihi hodie in
satan?" Satan'ın Eski Ahit'te cins isim olarak ortaya çıktığı diğer yerler şöyle
dir: 1 Sam. 29:24; 1 Krallar 5:4; II: l4-25; Mezru. 109:6 (l.XX: diabolos; Vulg:
diabolus). Mezmur, lö üçüncü ya da ikinci yüzyılda yazılmıştır; daha erken
pasajların kökeni sürgün öncesine inmektedir ve sürgün-sonrası dönemde
biraraya getirilmiştir. Kluger, s. 34-35, bu pasajlarda da lblis'in kişiliğinin yan
sıltıldığını sezmektedir, şöyle ki, tüm hasımlar, doğnı ve adil bir düzene karşı
çıkarlar. iblis adıyla sut, "gezinmek" sözcüğü arasında olası bir ilişki söz ko
nusudur ki, bu da, bir casus olarak lblis'in rolünü vurgular. Harry Torczyner,
Melanges syıieııs'de Adolphe Lods'un izinden giderek, "iblis figürünün ve ro
lünün Acem gizli servisinden" türetildiğini öne sürmektedir: " . . . Şimdi anlıyo
nız ki, Tann'nın hizmetinde, tıpkı yeryüzündeki herhangi bir kralın olduğu
gibi, tebasındaki halkın yaptıklarını gidip ona rapor eden gizli ajanlar bulun
maktaydı" (Torczyner, The Booh of]ob [Kudüs, 19571. s. 38-45). Lods ise, bu
açıdan bakıldığında lblis'in, yalnızca yasa dışı eylemlerin engelleyicisi olabile
ceğini vurgulamaktadır. Ancak bu da, Tann'nın neden bazı eylemlerin yerine
219
ŞEYTAN
Ancak, aynı zamanda, daha erken bir pasajda, eşeğine binerek bir yol
culuğa çıkmış olan Balaam'ın yolunu kesmek üzere Tanrı'nın meleği
yol üzerine dikilir. Melek, Balaam'ın yolunu kestiği için kendisinden
iblis olarak söz edilir. Burada, ilk kez olarak doğaötesi bir varlık iblis
olarak anılmaktadır, ancak yine burada sözcük açıkça cins isim bi
çiminde kullanılmaktadır. Melek, iblis olarak anılan bir varlık değil
dir, yalnızca bu özgül durumda "yol kesici" olarak davranmıştır (Sa
yılar 22:22-35). Iblis sözcüğünün üçüncü bir boyutuna Zekarya 3: 1 -
2'de rastlanmaktadır: "Ve Rab'bın meleği önünde durmakta olan bü
yük kahin Yeşu'yu ve ona hasım olmak için onun sağında durmakta
olan iblis'i (Hasımı) bana gösterdi. Ve Rab iblise dedi ki, "Seni Rab
azarlasın ey iblis; evet, garezini Yeruşalim'e gösteren seni azarla
sın."19 Bu pasaj, çarpıcı bir gelişimi yansıtmaktadır. ibrani dilindeki
harfi tarif bir özel isim yerine bir cins isim belirtmesine karşın "iblis
(hasım)," iblis'in kişiligi yine de iletilebilmektedir. Burada, yalnızca
bir engelleyici olarak edimlerde bulunmakla kalmayan, aynı zamanda
hem doğasıyla, hem de adıyla bir engelleyici olan doğaötesi bir varlık
söz konusudur. Daha sonra ise, bu varlık kendisini, en azından tek
bir adama karşı açık ve düşmanca bir husumet içinde ortaya koymak
tadır; zira, hasım, Tanrı'nın önünde Yeşu'yu suçlamak üzere durmak
tadır. iblis burada, özgül bir anlamda bir suçlayıcı olarak vardır; Yu
nancadaki diabolos sözcüğünün içerdiği düzanlamdan dolayı Apokalip
tik Musevilikte ve Hıristiyanlıkta büyük ölçüde kabul edilen bir an
lam. iblis'in Yehova'ya olduğu kadar insanlara'da karşı olduğunu gös-
220
IBRANILERDE KÖTüLOCüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
teren bir anıştırma vardır, zira Tanrı onu yaptıklarından dolayı azar
lamaktadır. Bununla birlikte Iblis, yalnızca günahlarından dolayı Ye
şu'yu cezalandırıyor gibi görünmektedir; herhangi bir _habis amaç
gütmekten çok, Yehova'nın inayetli davranmak isteyebileceğinin farkı
na varamamış olabilir. Yehova lblis'e kendi huzurunda bulunmasına
ve kendisiyle konuşmasına izin vermektedir: Iblis bene ha-elohim'den
biridir ve dolaylı bir biçimde de olsa, bizzat Tanrı'nın bir tezahürü
dür.20
Eyüb Kitabı bağlamında Iblis'in kişiliğinin gelişimine girmeden,
Gözlemci Meleklerle onların başkanlarından söz etmek istiyorum.
Semyaza, Gözlemci Meleklere çağrıda bulunur ve hiçbirinin insanoğ
lunun kızlarına duyduğu arzuya teslim olmamaları için karşılıklı bir
akit imzalamalarını ister. Gözlemci Melekler kendi arzularıyla gökyü
zünden inerler (bu bir düşüş değildir), Hernon dağı üzerine konarlar,
insanoğlunun kızlarıyla evlenirler ve onlara büyü ve tarım zanaat
larını öretirler. Bir başka Gözlemci Melek olan Azazel - ki değişik
yorumlarda onun Semyaza'nın teğmeni, eşidi ya da üstü olduğu kabul
edilmektedir - ayrıca insanlara, onları şiddet işlemeye teşvik eden si
lahlar ve onları kibirli olmaya teşvik eden süsler yapmayı öğretir.21
Burada Gözlemciler, Yunan mitindeki Titanlara çok benzeyen bir rol
üstlenmektedir: Insanoğlunun bilgisini artırırlar, ancak bunu Tan
rı'nın isteğine karşı gelerek yaparlar ve Tanrı da onların bu edimini
günah olarak .nitelendirir. lbrani öyküsünde, Gözlemcilerin insanoğ
lunun kızlarına duyduklar arzu, günahları için ayrıca bir kanıt oluştu-
20Eğer bu pasajın ikinci bölümü, lblis'in "garezini" kutsal şehir Yenışalim'e gös
terdiği anlamına gelecek biçimde çevrilirse, lblis'in Yehova'ya karşı çıktığı yo
lundaki anıştırma daha güçlü olacaktır. Bununla birlikte pasajın özgün anla
mı son derece belirsizdir.
ı ı Azazel adı, Sayılar Kitabında yer alan Günah Keçisi öyküsünden alınmadır,
ancak Etyopya Enoş'unda Azazel tümüyle farklı bir kişiliğe sahiptir.
221
ŞEYTAN
222
IBRANILERDE KôTÜLOGON KIŞILEŞTIRILMESI
223
ŞEYTAN
224
IBRANILERDE KôTDLOGON KIŞILESTIRILMESI
32 Aynca, Dan'ın Vasiyeti (IÖ 109- 106), lblis'in Gözlemci Meleklerin başkanı
olduğunu belirtir (5:5-6). "Damascus Rule" (Qumran) Bölüm 2'de ise Göz
lemcilerin "yüreklerinde taşıdıkları sertlikten" dolayı düştüklerini söyler: Ge
za Vermes, Tlıe Dead Sea Scrolls in Eııglislı, 2. basım (Hammondsworth, 1970).
s. 99. Daha sonra ise, gerek josephus gerekse Filon, Gözlemci Meleklerden
söz eder, ancak mite herhangi bir eklemede bulunmazlar. Burada sözü edi
len vasiyetler büyük bir olasılıkla Iö 109-106 civarında lbranice yazılmışlar
dır; metinlere Hıristiyanlık döneminde birtakım eklemeler yapılmıştır.
33Reub. Vas. (lö 109-106), 5:6-7.
3fEnoş'un Gizleri Kitabi'na Slav Enoş'u ya da 2. Enoş da denmektedir. Günü
müze kadar gelen eksiksiz tek versiyonu SLw dilinde yazılmıştır. Slav
Enoş'unda iki unsur yer almaktadır. Birincisi, ana izleği içeren kısa bir bö-
225
ŞEYfAN
rinden farklı iki günahı ve günaha yol açan özünde birbirinden ayrı
iki güdüyü birbirine karıştırdı.
Böylece, gururun neden olduğu düşüş fikri, farklı bir biçimde
Şeytan kavramıyla ilişkilendiriliyordu. lşaya Kitabı'nda şöyle yazılı- .
dır:
226
IBRANILERDE KÔTÜLOGON KlŞlLEŞTIRILMESI
227
ŞEYTAN
lemci Melekler mitiyle lşaya'da yer alan metin arasında bir örtüşme
nin daha şimdiden ortaya çıktığının bir göstergesidir. 37
Böylece, buraya kadar birbirinden ayrı olarak ele alınan dört dü
şünce şimdi birleşmiş oluyor: (1) Gurur olarak Şeytan'ın günahı; (2)
37 Bu mitler arasında var olan temel tutarsızlık, düşüş öyküsünün zaman sıra- ·
sından kaynaklanmaktadır. Gözlemci Meleklerin cennetten düşüşleri, Adem
ile Havva'nın cenneten ayrıldıktan Ye kuşaklar boyu çocukları olduktan son-
ragerçekleşmiştir; Gözlemci Meleklerin günahı, Nuh dönemine tekabül eder.
Gözlemci Melekler, insanoğlunun kızlarını baştan çıkartırlar ve aynı zaman-
da da, insanlığa yararlı bilgiler öğretirler. Ancak insanoğlunun bu bilgileri
edinmesi, Tann'nın hoşuna gitmemektedir. Adem ile Havva'nın düşüşleri mi
tiyle Gözlemci Melekler döneminde insanlığın düşüşü miti, yapısal bağlamda,
aynı mitin farklı biçimleri şeklinde değerlendirilebilir, şöyle ki, her ikisinde de .
ana izlek, insanlığın, Tann'nın kendilerinden gizlemek istediği bilgiyi edinme
sidir. Mit, tipolojik yönden Yunan mitolojisindeki Titanlar mitiyle benzerlik.
göstennektedir. Zira, Adem ile Hawa, kötü bir melek olan lblis tarafından
kandırılmışlardır. Ve eğer mantık \'C zaman sırasını izleyecek olursak, böyle
bir baştan çıkartma olanak dışı görünecektir, zira melekler henüz cennetten
sürülmemişlerdir. Çağdaş araştırmacıların Gözlemci Meleklerle lblis arasına
bir ayrım yerleştirme yoluyla içsel bir tutarlılık oluşturma çabalan, bu ikisinin
arasına yapay bir aynın girmesine yol açmıştır. lblis ya da şeytanlar ve diğe
kötü melekler özde aynıdırlar. Bu ikircikliği ortadan kaldırmak üzere Hıristi
yanlar Gözlemci Melekler öyküsünü tamamen ortadan kaldırmışlar, lblis'i
v
Tanrı'ya duyduğu kıskançlıktan dolayı cennetten kovuluşunun Adem'in y �
radılışından önce olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu tür kısaltmalar, diğer çoğu
mitler gibi, mantıksal ya da dizgesel yönden tutarlı olması gereken bu mitin
tam olarak anlaşılabilmesi için yeterli olmamaktadır. Fark edilebilir diğer bir
tutarsızlık da, kötü nıhlann zaman zaman düşmüş meleklerin kendileri, za
man zaman bunların insanoğlunun kızlarıyla birleşmeler sonucu doğan dev-
ler şeklinde, zaman zaman ise, bu devlerin intikam melekleri tarafından öl
dürülmelerinden sonra yeryüzünde kalmaya devam eden ruhları biçiminde
algılanmalandır. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bir mit olarak ele alındı
ğında öykü kavranılır, ancak tutarlılıktan yoksun bir öykü olarak karşımıza
çıkar.
228
IBRANILERDE KôTÜLÜCÜN KIŞILEŞTIRILMESI
229
ŞEYTAN
40Eyüb'ün öyküsünü - Eyüb 1-2 ve 42:7- 1 7 - salt şiire yapay olarak eklenen 1
bir folk öyküsü olarak dışarıda tutmak yetersizdir. Bu bölümün yapısı olası
lıkla şu şekilde olmalıdır: (1) öykü, yaklaşık lÖ 550; (2) şiir, yaklaşık lö 450;
(3) Eyüb Kitabı'nın son şekli içinde bu ikisinin birleşimi, yaklaşık lÖ 450-
230
IBRANILERDE KOTOLOGüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
350. Ancak, öykünün tarihi şiirden oldukça eskilere inse de, şair bu öykü
den yararlanmıştır; bu nedenle, Shakespeare'in oyunlarında sürekli olarak
kullandığı öyküler nasıl oyun yazan olarak Shakespeare'e yabancı öyküler
olarak görünmüyorsa, aynı şekilde öykünün de şairin düşüncesine yabancı
olarak algılanıp şiirin kendisinden soyutlanamaz. Eyüb Kitabı'nın yazan
açıkça, cennetteki melekler meclisi düşüncesiyle, kendi amaçlan arasında bir
ilişki görmüştür. Bu amacın az da olsa bir bölümü, alternatif bir teodise kav
ramı sunmaktadır ki, böylece yazar, bu mecliste yer alan en azından bir me
leğin, insanlığın hasını olarak ortaya çıkabileceğini düşünmüştür. Açıkçası ya
zar, son analizde bu teodiseyi yetersiz olarak görmekte ve onu reddetmekte
dir: Yehova'nın sonımluluğu olduğu gibi kalır ve bu sonımluluk kesinlikle
insan usunun kavrayabilme yetisinin ötesindedir. Her durumda, Eyüb Kita
bı'nın, Zekarya'nın metninden daha geç bir dönemde yazılmış olduğu açıkça
bellidir. "lblis", Septuagint'e dicıbolos, Vulgata'ya ise iblis sözcüğüyle aktarıl
maktadır.
231
SEYTAN
Ve Rab lblis'e dedi: "işte o senin elinde; ancak onun canını esirge." Ve
iblis Rab'bın önünden çıktı ve Eyüb'ü ayağının tabanından tepesine
kadar kötü çıbanlarla vurdu. Ve Eyüb, kendisine bir çömlek parçası al
dı ki, onunla kazınsın; ve kül içinde oturmaktaydı.
232
IBRANILERDE KôTOLOCON KiŞiLEŞTiRiLMESi
233
ŞEYTAN
234
IBRANILERDE KÖTÜLÜGÜN KiŞiLEŞTiRiLMESi
Eugene Delacroix, "Melek ile Güreş Tutan Yakub," 1856. Mal'ak Yehova , Tanri
tarafından gönderilen bir ruh ya da insanlarla ilişkiye girdiğinde Tann'nın te
zahür ediş biçimidir. Özünde iblis de, burada Yakub ile güreş tutan melek gibi,
bir mal'ak idi. Bureau des Monuments'ın izniyle, Paris.
f,, .......
. ..
"-· /\ 7
,,_.,. '" .:J
�· _,(;'
235. /,o .c-- _..-,-; ı;:. o <5
.
C._.::.
�->��- 0 i 0 P H?�,,.�,-;:" r-.<";,:
� � H
ŞEYTAN
yer almaktadır, ancak daha sonra bir mal'ak olarak yeryüzüne iner.
Burada mal'ak, Ahab'ı yok etmek konusunda Yehova'yı razı etmek zo
runda kalmaz, zira, Tanrı'nın amacı da budur. Ancak, bu şekilde dav
ranarak Eyüb'ün lblis'inden daha az bağımsız görünse de, farklı bir
açıdan, Yehova'dan bağımsız olduğu da açıkça bellidir. "Ben çıkarım
ve bütün peygamberlerinin ağzında yalancı bir ruh olurum" der. Kötü
mal'ak, yalnızca insan soyunun hasmı olmakla kalmaz, aynı zamanda,
yalancı bir hasım, yalanların prensi ve aldatmaların tanrısı olmuştur.
lbraniler, en azından bir düzeyde Yehova'yla melek arasında oluş
makta olan ayrımın da farkındaydılar. 2. Samuel'de Davud'un lsrail
oğulları'nın sayımını yaparak işlediği günahın öyküsü yer almakta
dır: "Ve lsrail'e karşı Rab'bın öfkesi yine alevlendi ve Git, lsrail'i ve
Yahuda'yı say, diye Davud'u onlara karşı tahrik etti." Yehova, böyle
bir sayımın bir günah olacağını bildirmişti, ancak burada, Davud'a
gidip onları saymasını buyurdu ve böylece onları cezalandırmak için
buluyordu. Bu metin, Tanrı'nın özünde var olan muğlaklık açısından
tümüyle anlaşılabilir bir niteliğe sahiptir. Ancak, Samuel ve Kral
lar'dan alınan ve tö dördüncü yüzyılda bir araya getirilen Tarihler
Kitabı'nın metnini yeniden düzenleyen kişi, bu muğlaklığı artık kav-
-+5Bu pasaj neredeyse aynı biçimiyle daha sonra 2 Tarihler 18: 18-22'de de tek
rar edilir.
46Bu iki metin neredeyse çağdaş sayılabilirler.
236
IBRANILERDE KÔTÜLÜCÜN KIŞILESTIRILMESI
237
ŞEYTAN
·50Jüb. 17: 1 5- 18: 1 2. Mitrasçılıkta prens Mastema'nın ilginç bir ikinci yaşamı
vardır. Bkz. Shalom Spiegel, The Last Trial, (New York, 1967)).
5 1Jüb. 10:8; 23:29; 48: 1 5- 16.
238
IBRANILERDE KôTÜLÜCÜN KiŞiLEŞTiRiLMESi
239
ŞEYTAN
Etyopya Enoş'u, tekil bir iblisin yanı sıra, çoğul biçimiyle "iblis
ler"den da söz etmektedir. lblis,52 hatta eleştirmenlerin öne sürdüğüne
göre iblisler, başlıca işlevleri Gözlemci Melekleri günaha kışkırtmak
ve düşüşlerine yol açmak olan bir melekler gurubudur.53 Gerçekte,
Enoş'un iblisleri Gözlemci Meleklerden ayrı bir grup olarak gördüğüne
ya da Gözlemci Meleklerin işledikleri günahın iblisler ya da lblis tara
fından kışkırtılma sonucu oluştuğuna ilişkin inandırıcı hiçbir kanıt
bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili tek belirti 54:6'da yer alır ve
Gözlemci Meleklerin "lblis'in emrine girerek insanları günaha teşvik
etmeleriyle işledikleri haksızlıktan" söz eder. Ancak burada lblis'in
hizmetine girmekten anlaşılan, kötülüğün gücünün hizmetine girmek
tir. iblislerin ve Gözlemci Meleklerin işlevleri belirsizleşir ve sonuçta
iblisler ve Gözlemci Melekler, birleşerek bir düşmüş melekler grubu
nu oluştururlar. Böylece, lblis ve Azazel, aynı kötülük prensinin fark
lı iki adı olarak kavranılır: Her ikisi de Şeytandır.'.H
240
IBRANILERDE KôTüLüGüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
Öyle görünüyor ki, Enoş'un daha geç dönem yazan, lö birinci yüzyılda yay
gınlaşan lblis adını, bir yüzyıl önce Etyopya Enoş'unun Nuh Kitabı bölü
münde kullanılmış olan Azazel adına yeğlemiştir.
55Etyopya En. 9:6; 10:8.
56Etyopya En. 10:4; 12; 2 1 ; 55:3-56:8; 64: 1-2; 67:4-7; 88.
57 Musa'nın Apokalipsiyle birlikte Adem ile Havva kitaplannın Latince ve Slavca
versiyonları bulunmaktadır. Bunlar, IS ?O'den önce, Yahudi bir yazar tara
fından kaleme alınmıştır, ancak daha sonra Hıristiyanlar tarafından yapılan
birtakım eklemeleri de kapsamaktadırlar. Şeytan'ın güzel bir melek kılığına
girebilme yeteneği, daha sonraki teologlar tarafından onun özünde bir me-
241
ŞEYTAN
<lığında, Havva ona şöyle seslenir "Yazıklar olsun sana, şeytan. Neden
hiç günahımız yokken bize saldırırsın? . . . Neden bizi böyle üzersin
ve neden kötülüklerin [ve kıskançlığınla] bizi ölüme sürüklersin, ey
düşman?"58 Kötülüğün Yehova'dan Şeytan'a aktarımı burada açıkça
bellidir. Artık Abraham ya da Eyüb, Tanrı'nın acımasız istencinin ne
denini kavramaya çalışmazlar; şimdi, dünyada neden kötülüğün var
olduğu sorusunu sormamız gereken, Şeytan'ın kendisidir.
Adem, yakınışlarında Havva'ya eşlik eder ve lblis, bu ilk çifte bir
açıklamada bulunur.
242
IBRANILERDE KOTüLOGON KiŞiLEŞTiRiLMESi
243
ŞEITAN
6 ı l.at. 15:3. Burada da yine, gökyüzündeki yıldızlara atıfla Lucifer mitinin öy
küde yer aldığı gözlenmektedir.
62Burada dikkat edilmesi gereken nokta, düşmüş meleklerin yeraltına değil, .
yeryüzüne fırlatılmış olmalarıdır. · Apokaliptik yazına göre bu doğaldır, zira :
. düşmüş melekler bu dünyada cezalandınlırlar; ancak zaman sona erdiğinde
yeraltına indirilecekler ve orada mahkum olacaklardır.
63 1.at. 1 2-17.
244
IBRANILERDE KÔTÜLÜGON KiŞiLEŞTiRiLMESi
64Kötülük Tannsı olarak Belial için Bkz. jud. Vas. 23:3; lss. Vas. 7:7.
6:ıSim. Vas. 5:3; Gad. Vas. 4:7; 5: 1-2; Dan. Vas. 3:6; 5: 1 .
66Ben. Vas. 7:2.
67 Reub. Vas. 4: 1 1; josh. Vas. 7:4; Ash. Vas. 1:8; 3 :2.
y Jl
68Iss. Vas. 6: 1 ; Zeb. Vas. 9:8. Bu motif, Hıristi �n teolo sinde son derece büyük
bir önem kazanmıştır.
69 Lev. Vas. 19: l; Naph. Vas. 2:6; 3: l; jos. Vas. 20:2; Dan. Vas. 6:2-4.
245
ŞEYTAN
Gustave Dore, "Cehennemde Tahtında Oturan lblis," 1866 Diğer kötü melek
lerle birlikte derin çukura düştükten sonra lblis, yeni bir direniş için düşmüş
meleklere cesaret veriyor.
246
IBRANILERDE KôTÜLÜCüN KiŞiLEŞTiRiLMESi
247
· ŞEYTAN
248
IBRANILERDE KOTOLOGON KiŞiLEŞTiRiLMESi
249
ŞEYTAN
250
IBRANILERDE KOTüLOGON KIŞILEŞTIRILMESI
ceza göreceklerdir.85 İşte böylece, eski Eon, İblis'in çağı sona erer ve
yeni bir eori, Rab'bın dönemi başlar. Hıristiyanlık dünyasının bu kav
ramdan ne şekilde yararlanmış olduğu açıkça bellidir. Ancak buradaki
bağlamda daha önemli bir diğer nokta şudur ki, Qumran sonuçta
lran'ın mutlak düalizminden uzaklaşır ve Karanlıklar Prensi'nin bile
Tanrı'nın yaratığı olduğunu ve aydınlık ve karanlık ilkeleri de dahil
olmak üzere, Tanrı'nın yarattığı bir evrende var olduğunu öne sürer.
Son kertede, bu teodisenin de İbraniler tarafından daha önce sunulan
çözümlerle aynı temel zayıflığı paylaştığı ortaya çıkmaktadır: Zira,
eğer Tanrı karanlığı yarattıysa ve onun bu dünyada herhangi bir za
man süresi boyunca hüküm sürmesine izin verdiyse, son kertede kö
tülüklerin sorumlusu da o'dur. İblis, ne denli dik kafalı, kıskanç ve
düşmanca olursa olsun, o, yine de mal'ak Yehova'dır. Bununla birlikte,
Qumran insanlarına gelince, teodiselerinin zayıflığı, Mesih'in her an
85Vermes, s. 48.
251
ŞEYTAN
252
IBRANILERDE KôTÜLÜCÜN KISILEŞTIRILMESI
89Tob. 3:7-9; 6: 1 4- 1 9; 8:2-3. Burada demon, bir Acem kadınının yedi kocası
nı öldürür.
9° Karşılaştırmak için Bkz. Meseller 30: 15'deki 'alukalı; ve Tesniye 32: 1 ?'deki
slıedim; ve Mezmurlar 106: 37-38.
91 lşa. 5: 14
92Sir. 25:24; aynca krş. 3 Baruch 4:8; 9:7.
93Leviathan için bkz. Eyüb 3:8; Mez. 74: 1 2- 1 7; lşa. 27: l; 5 1 : 10; Ethiyop. En.
60:7; 4 Esdras (Ezra Apokalipsi) 6:49. Bkz. Gaster, Mytlı. s. 577, Kluger, s.
43-44; ve Cyrus H. Gordon,"Leviathan; Symbol of Evi!," Alexander Altmann,
ed. Biblical Motifs: Origins and Transfomıations (Cambridge, Mass. 1966) s. 1 -9.
Yehova'nın denizlerdeki diğer çatışmaları için krş. Hab. 3:8; Mez. 74: 1 3- 1 4;
89:9- 10; 93; Eyüb, 7: 12; 26: 12- 1 3 . Behemoth için bkz. Eyüb, 40: 15; Ety.
En. 60:8; 4 Esdras 6:49. Terim, Mısır dilindeki "su sığın" sözcüğünden türetil
miş olabilir. Bkz. Kluger, s. 43-44. Bir diğer canavar olan Rahab için bkz. lşa.
5 1 :9; Eyüb 9: 13; 26: 1 2- 1 3; Mez. 89: 10. Tüm bu canavarlarlarla ilgili çeşitli
yorumlar Hahamlar yazınında yer almaktadır. G. R. Driver, "Mythical Mons
ters in the Old Testament," Studi orientalistici in oııore di Giorgio Levi della Vida
(Roma, 1956), I, 234-249, gerek Leviathan'ın, gerekse Behemoth'un yeryü
zünde bilinen hiçbir gerçek hayvana tekabül etmeyen düşsel yaratıklar oldu
ğunu göstermektedir. Aynca bkz. A Caquot, "Sur quelques demons de
253
ŞEYTAN
254
IBRANILERDE KôTüLOGON KIŞILEŞTIRILMESI
kara ve beyaz daha muğlak bir anlam içeımektedir. Renk simgeciliğinin daha
çarpıcı olduğu kaynaklarda bile, örneğin Enoş'ta, ne kızıl, ne de kara, Hıristi
yan ikonografisinde olduğu gibi, simgesel yönden kötülüğün renkleri değil
lerdir (Bkz. Ety. Enoş 85). Bu arada hayvanlar ve özellikle boğa, arslan, kurt,
keçi, kurbağa ve yılan, kötülüğün simgesi olarak karşımıza çıkarlar (boğa:
Mez. 22: 12; 68:30; arslan: Mez. 22: 14-22; Yer. 5:6; kurt, Yer. 5:6, Si. 1 3:2 1 ;
keçi, se'iıiııı ile ve apokaliptik hayvanla özdeşleşmiş biçimiyle Dan. 8 ; kurba
ğa, Çıkış 8). Yılanın ejderha .aracılığıyla Leviathan, uçurum ve kaosla ilişkilen
dirilebilmesine karşın, yılanın kötülüğü, Cennet öyküsünde abartılmıştır.
Apokaliptik yazında, lblis yılanı bir araç olarak kullanır; kimi zaman yılanla
lblis özdeş görünürler. Bunların hiçbiri Doğuş 3'de yer alan ilk öyküde yer
almaz. Bu öyküde yılanın anlamı Ye işlevi tam olarak kesin değildir, ancak
olasılıkla, insanın hilekarlığını ve kurnazlığını simgelemek üzere tasarlanmış
lardır. Bkz. Umberto Cassuto, A Conımeııtary on the Book of Genesis (Kudüs,
196 1 - 1964), I, 140- 142. Kurnazlık anlamına gelen anım sözcüğü, aynı za
manda "çıplak" anlamına da gelmektedir.
96Helenistik dönemde Yahudiler üzerindeki Yunan etkisi konusunda güçlü bir
tartışma için bkz. T. F. Glasson, Greek Iıiflueııce iıı ]ewish Eschatology, with
Special Rejereııce to Apocalypses and Pseudepigraphs (Londra, 1961). Cyrus
255
ŞEYTAN
Gordon, Kenan etkisi üzerinde, RiYkah Scharf ise, suçlayıcı kavramının, her
bireyin suçlayıcı bir tanrısının ve suçlayıcı bir tanrıçasının bulunduğu Babil
mitinden geldiği savı üzerinde dum1Uştur. Bkz. Kluger, s. 1 34- 135.
97 Bu argüman için, bkz. Helmer Ringgren, The Faitlı of tlıe Qunırnn: Theology of
tlıe Dead Sea Scrolls (Philadelphia, 1963), s. 78 ve David Russell, s. 238-239.
Eski Ahit'te, Zekaıya Bölümü, sürgünün hemen ertesinde yazılmışu ve hiç
şüphe yok ki bu dönemde Eyüb Kitabı, bugünkü şekliyle mevcuttu. Bu bağ-
.
lamda lblis imgesi ve 2 Tarih'te lblis'in Tanrı'nın rakibi olarak rolü, Iran etkisi ·
altında yazılmış olabilir. Bu türde bir etkiye ilişkin güçlü bir belirti de, dem on
Asmodeus'un Iran mitindeki Aeshma Deva'nın bir şekli olarak ortaya çıktığı
Tobit Kitabı'nda yer almaktadır. Ancak bu etki bile sorgulanmıştır.
256
lBRANILERDE KôTüLOCON KiŞiLEŞTiRiLMESi
257
ŞEYfAN
258
IBRANILERDE KôTüLOCON KIŞILEŞT!RILMES!
için gösterilen bir çabayı temsil ediyordu. Kötülük ilkesi tanrısal do
ğaya bağımlı olduğu sürece, Tanrı bir şekilde savaşlardan, salgın has
talıklardan ve işkencelerden sorumlu olmuştur. Ve iyi fanrı, Tan
rı'yla ayrılmayacak biçimde birleştiğinde, teodise bu gerilimin altın
da bükülür. Varolan tutarsızlıklar mitolojik terimlerle açıklandıkça
ve mitolojik yaklaşımla ele alındığında sorun kesin biçimini alamı
yordu. Hıristiyan ve Hahamcı teologların soruna ussal yönden bir
açıklık getirmeyi amaçlayan çabalar�yla sorun içinden çıkılamaz bir
durum aldı.
259
6 Yeni Ahit'te Şeytan
260
YENi AHiTTE ŞEYTAN
261
ŞEYTAN
242-245. Kelsey, Yeni Ahit'in demonlar ve Şeytan'a 568 kez, buna karşın,
örneğin Kutsal Ruh'a 340, mucizelere ise 604 kez göndermede
bulunduğunu belirtir.
+ Örneğin, Bkz. Wallace l. Matson, Tiıe Existence of God (Ithaca, N. Y., 1965).
5 Böyle bir argüman, eğer herhangi bir geçerliliğe sahipse, ancak Hıristiyanlığın
Tann'sına karşı geçerlidir ve kendi varlığında kötülüğü de kapsayan monist
bir Tann'ya karşı geçerli olamaz. Bazı ateistler, monist teodise sorununa ole
dukça isteksiz bir tavırla yaklaşmışlardır, buna karşın, ateistlerin çoğu,
Hıristiyan tann tanımı üzerinde ısrarla durarak, Hıristiyanlığa tuhaf bir
komplimanda bulunmuşlardır. Örneğin Matson, ortodoks olmayan deizmi,
262
YENi AH!TTE ŞEITAN
263
ŞEYTAN
264
YENi AHiTTE ŞEITAN
265
ŞEYTAN
266
YENI AHITTE SEYTAN
267
ŞEITAN
268
YENi AHiTTE ŞEYTAN
269
ŞEYTAN
6 lbrani satarı'ının Yunanca kullanımı, ör. Sataııas Yeni Ahit'te 33 kez karşımı
za çıkar; ör. 2 Kor. 12:7 ve Matt. 12:26. Aynca, Ho diabolos terimi de 33 kei
karşımıza çıkmaktadır, karş. Matt. 4:3 ve 1 3:39. Ho echtros, düşman terimi
de karşımıza çıkar krş. Matt. 13:25, 39; Luka 10: 19. Yukarıda belirtilen ad
lann tümü de Yahudi Apokalipsi'nde yer almaktadır. Beelzeboul, Yahudi
270
YENi AHiTTE ŞEYTAN
Apokalipsi'nde yer almaz ve Eski Alüt'te yalnızca bir kez (daha az doğru olan
Beelzeboub biçimiyle) yer alır (2 Krallar 1), Yeni Ahit'te 6 kez karşımıza çıkar,
ör. Matt. 10:25, Luka 1 1 : 15. Kenan dilinde "Prens Baal" sözcüğünden türe
tilmiştir, ancak, çağdaşı olan Yahudi referanslarının bulunmamasından dola
yı, bu terimin Eski Ahit'te bu denli popüler oluşunun nedenleri, açıklanma
mıştır. Belial, 2. Ko. 6: 15, Apokaliptik Belial ya da Beliar'dır. Ho tou kosnıou
archon, "bu dünyanın prensi," ya da benzeri sözcükler, özellikle Yuhanna'da
qrtaya çıkar. Krş. Yuhanna 1 2 : 3 1 ; 14:30; bu terim, iki krallık arasındaki bü
yük savaşı anlatmaktadır. Ho peira.zon "ayartıcı" Matt. 4:3 ve I Selanik 3 :5'de
geçer Ho kategoros "suçlayıcı" için bkz. Vah. 12: 10. Ho poneros "kötü varlık"
bkz. Matt. 13: 19; Yuhanna 5 : 18, aynı zamanda, Matt 6: 1 3'de Tanrı'nın
Duası'nda da amaçlanmış olabilir. Metnin Yunancası şöyle okunmaktadır
"Bizi kötülüklerden koru," ya da "Bizi Kötü Varlık'tan koru." Yeni Ahit'te ge
rek ho poneros, gerekse nötr formu to po11ero11, arada bir ayrımın yapılabilece
ği şekillerde karşımıza çıkmaktadır Archon ton dainıonion "demonların prensi"
bkz. Matt. 9:34 ve benzer bir tümceyle Archon tes exousias tou aeros (Ef. 2:2)
"havanın gücünün prensi" onu demonlarla daha yakın bir biçimde ilişkilen
dirmektedir. Markos ve Pavlus bilinen iblis terimini kullanmayı yeğlemişler
dir; diğer Yeni Ahit yazarları ise "Şeytan" ya da bu anlama gelen terimleri kul
lanmışlardır.
271
ŞEYfAN
7 Bu konu üzerine iyi bir tartışma için bkz. Bendt Noack, Sataııas uııd Soteıia
(Kopenhag, 1948) ve Trevor Ling, The Sigııifıcaııce of Satan (Londra, 1961).
272
YENi AHiTTE ŞEITAN
Isa, bir demonu kovuyor, Ermeni, 1262. lsa'nın demon kovma konusunda sa
hip olduğu güçleri, onun lblis'in egemenliği altında olan Dünya'nın Krallığı'nı,
Tann'nın Krallığına dönüştürecek güce sahip olduğunun bir göstergesiydi.
Walters Art Gallery'nin izniyle, Baltimore, Maıyland.
273
ŞEITAN
274
YEN! AHiTTE ŞEYTAN
9 1 Kor. 1:20; 2:6-7; 3: 18; Rom. 12:2; Gal. 1:4; Yuhanna 4:3-4; Efes. 2:2; 6:2;
2 Kor. 4:4; Yuhanna 12:31; 14:30; 15: 18-19; 16: 1 1 ; 17: 15- 16. Kozmos söz
cüğü için bkz. Herman Sasse, "KocrµoÇ," Theologisches Wörterbuch, 3 (1 938),
867-896; aioıı sözcüğü için bkz. Sasse, "atom" TlıW 1 (1933), 197-209.
Aynca bkz. Theological Dictioııary of the New Testameııt, ed. Gerhard Kette! ve
Gerhard Fıiedrich (Grand Rapids, Mich., 1964-1973).
275
ŞEYTAN
276
YENi AHiTTE ŞEYTAN
277
ŞEYTAN
278
YENi AHiTTE ŞEITAN
1 2Rom.8:7. Krş. Rom. 8:5-6; Yuhanna 3:6; 6:63. Soma'nın nötrlüğü için bkz.
Rom. 8: 10. Sarx için bkz. l::: duard Schwazer, "oapÇ,," ThW 7 ( 1 960), 98- 1 5 1 .
Beden, 2 Kor. 1 2 : 7 ya da 1 Kor. 15: 39'da küçültücü anlamda kullanılma
maktadır. 1 Kor. 7:28, insanların sarx ve pııeuma'dan oluştuğunu belirımek
tedir. Sarx, insanların dünyası anlamına gelir (Roma. 1 : 3 vd.). Ancak daha sık
olarak, olumsuz bir anlam içermektedir. Günaha teşvik etme anlamına gele
bilir (Gal. 6: 1 2 vd.); Eski Yasayla özdeş tutulabilir (Phil. 3:3 vd.) ve özellikle
günahla ilişkilendirilebilir: (Phil. 3:3; Rom. 8: 1 3 vd.; Gal. 4:23; 5: 1 8- 1 9. Sarx,
lncil'e karşıdır ve sarx'ın çarmıha gerilmesi, yaşamı verir (Rom. 7:5; 8:8 vd.;
Gal. 5:24). Efes. 2:2-3'de beden açıkça, Tanrı'nın Krallığı'na karşı çıkan eski
eon ile özdeş görülmektedir. Ayrıca bkz. Yuhanna 8: 15; 6:63.
13Bkz. Hermann Strack ve Pavlus Billerbeck, Koımııeııtar zum Neuen Testament
aııs Talmud ııııd Midrasch (Münih, 1922-1969), iV, 466.
H Karşılaştırma için bkz. locus c!assicııs, Yuhanna 1 :4-5 ve aynca 2 Kor. . 4:4 (ışı-
279
ŞEYTAN
ğa karşı körlük); Resullerin işleri 26: 18; Kol. 1: 13; Ef. 6: 12.
15 1 Kor. 10:20-2 1'de Tesniye 32: 1 7'ye bir gönderme yer alır Aziz Pavlus'a gö
.
280
YENi AHiTTE ŞEYTAN
1 7 Karş. için bkz. Rom. 8:38; 1 Kor. 2:6; Matta 9:34; 25:41; Vahiy 12: 10; 2 Pet.
2:4; ve özellikle de Matta 12:28.
18Yuhanna 6:70- 7 1 ; 8:44; 1 3:2, 27; 1 Yuhanna 3 : 1 2.
281
ŞEYfAN
19Amon Fridrichsen, "The Confict of jesus with the Unclean Spirits," Theology,
n (1931), 127. Fridrichsen aynı zamanda s. 128'de Matta'nın güç anlaşılır
metninde 1 1 : 1 2'de yer alan biastai, "zorbalar" sözcüğünün (Zorbalar Tan
(
n'nın Krallığı'nı ele geçiriyorlar) en iyi şekilde anlaşılabilmesi için, sözcüğün
insanlara değil, tinsel güçlere uygulanması gerektiğini belirtirler; burada
biastai sözcüğüyle lb\is ve omm demonlan kastedilmektedir. lsa'nın Kutsal
Ruh'un gücü demonları kovmasıyla ilgili olarak bkz. Matta 1 2 : 28 ve Luka
1 1 :20.
20Yuhanna 8:44; Resullerin lşleri 1 3: 10; 2 Selanik. 2:3-9; Vahiy. 2 :9; 3:9; 1 Yu
hanna 3:8; 3 : 12.
2 1 Matt. 1 6:23; Mark 8:33; Luka 22: 3 1 ; Matt. 4: 10, lsa'nın Petrus için kullan
dığı sözler aynı şekilde lblis'in kendisi için de kullanılmaktadır.
22Henıy Angsar Kelly, 'The Devi\ in the Desert," Catholic Biblical Qııarterly, 26
282
YENi AHiTTE ŞEYTAN
(1964), 2 18.
23Luka 22:3; krş. Yuhanna 6:70; 13:2, 27.
2°'Yuhanna 6:64. Yahuda'nın seçilmiş olduğu nosyonu reddeden ve işlediği gü
nahı onun özgür seçimine yükleyen bu ironi Hıristiyan geleneğinde hiçbir
zaman açıklığa kavuşmamıştır. Bununla birlikte konu yoruma açıktır.
25 Ayartıcı: 1 Selanik. 3:5; Resüllerin işleri 5:3; 1 Kor. 7:5; Mark. 4:15; 1 Tim.
5: 15; 2 Tim. 2:26; 1 Pet. 5:8; lsa'yı Günaha Teşvik Eden: Matt. 4: 1 - 1 1 ; Mark.
1 : 13; Luka 4: 1-3; yalancı: Yuhanna 8:44 ve anıştırma: 2 Kor. 2: 1 1 ve 2 Tim.
2:26; katil: Yuhanna 8:44 (burada olasılıkla, daha sonraki gelenek içinde de
monik bir figür durumuna gelen Kabil'e göndermede bulunuluyor); ölüme
yol açan (krş. Süleyman'ın Bilgeliği 2:24 ve hahamcı gelenek): lbr. 2: 14; bü
yücülüğe ve puta taparlığa neden olan: Resullerin işleri 13: 10; anıştırma: l
Kor. 10:20; insanlara fiziksel acı veren: Luka 13:1 1-16, 2 Kor. 12:7; engelle
yen ve önleyen: 1 Sel. 2: 18.
283
ŞEYTAN
284
YEN! AHiTTE ŞEITAN
285
ŞEYTAN
Demon Kovma, ortaçağ Alman lncili, onbeşinci yüzyıl. Isa, bir kadının bedeni
ni ellerinme geçiren demonlan kovuyor: Kadının bedeninden çıkan demonlar ·
286
\�NI AH!TTE ŞEYTAN
kez yeryüzüne inişi üzerinedir; (7) ikinci kez yeryüzüne inişten bin
yıl sonradır.29
Yeni Ahit'te örtük birtakım açıklamalara rastlamak mümkündür.
( 1 ) Dünya'nın başlangıcında cennette savaş vardı ve Mikail Şeytan'ı ve
onun meleklerini yendi. Şeytan ve ordusu, yeraltı alemine sürüldü,
ancak oradan da insanları ayartmayı ve onlara acı vermeyi sürdürdü
ler. (2) melekler, Adein'den çok sonra, insanoğlunun kızlarına cisma
ni arzu duyduklarında düşmüşlerdi; ancak, düştükten sonra da bize
zarar vermeye devam ettiler. (3) Tanrı'nın Krallığı yeryüzüne lsa'nın
doğumuyla birlikte gelir; onun demonları kovması, lblis'in gücünün
eziliyor olduğunun göstergesidir. Bu kronolojinin bir çeşitlemesi de
çarmıha gerili Isa'nın Iblis'i alaşağı etmesidir. ( 4) Isa'nın gelişiyle Ib
lis'in Krallığı zayıflamıştır, ancak devrilmemiştir. !sa yeniden gele
cektir ve en son mahkemede Iblis yok olacaktır ya da sonsuza değin
cehenneme atılacaktır. Vahiy'de yer alan bu son kronoloji, birinci
yüzyıldan sonra, Isa'nın ilk dünyaya gelişinin yeryüzünden kötülüğü
ortadan kalkmadığının kesinleşmesi üzerine, Kilise'nin inancında or
taya çıkan değişikliği göstermektedir. Isa'nın ikinci kez yeryüzüne
inişi geciktiğinden dolayı, Iblis'in yokedilişi de bir kez daha ertelen
miştir; bu konu, Vahiy'de de yer almaktadır: (5) Yeryüzüne ikinci ini
şiyle Isa, Iblis'i bin yıl süreyle bağlayacaktır; bin yıl sonra Iblis, bir
kez daha ortaya çıkıp son kez bizlere zarar verecek ve son bir kez da
ha yok edilecektir.30 Bu öykülerin tutarsızlığı Apokaliptik Yahudi ge-
287
ŞEYTAN
288
YENi AHiTTE ŞEYTAN
q
t'
tı
ıı
31R. H Cha rles'ın öne sürdü@ Deccalın üç figürün, Beliar, Nero Vedivivı.is ve
sahte peygamberin bir bileşini olduğu yolundaki savın eleştirel bir değe rlendir
mesi için bkz. Joseph Enıst, Die eschatologische11Gege11�eler i11 deıı Schriften des
Neueıı Testaırents (Regell5burg, 1967)ve Beda Rigaux; L'Aııtechrist (Gembloux,
1 9 32), Caligula ile ilişkılendirme, Deccalın tapınakta kendine bir yer tutup,
kendini tannymış gibi gösteıdiği 2 Sel. 2 : 1 -4'de anıştınlmış olabilir. Caligula,
Tapınak'ta bir heykelinin dikilı:resini buyurmuştu. Kendidüzeninikuramadan
öldürü lmesine rağmen , önerdiği kutsala saygısızlık edimi kalıcı olmuşt ur.
289
ŞEYIAN
32Krş. Yuhanna 3:8; 40-4 1 ; Mezm.74: 14; 104:26; lşa. 27: 1 ; Et. En. 60:7-9.
290
YENi AHiTTE ŞEYTAN
291
ŞEYTAN
292
YEN! AHiTTE ŞEITAN
293
ŞEYTAN
294
YENi AHiTTE ŞEYfAN
tı Elime çok geç ulaştığı için yararlanamadığını kusursuz bir makale için: bk .
�
Roy Yates, 'Jesus and the Demonic in Synoptic Gospels," Irişh Theological
Quarterly, 44 ( 1977), 39-57.
295
7 Şeytan'ın Yüzü
296
ŞEITAN'IN Yüzü
297
ŞEYTAN
Tanrıları, tek Tanrı oldu. Bununla birlikte, kendi tanrılarının aynı za
manda tümüyle iyi bir tanrı olmasını arzuluyorlardı ve bu nedenle de
örtük bir biçimde ve bilinç altında, Tanrı'nın kötü yüzünü iyi yüzün
den ayırdılar ve Tanrı'nın iyi yüzünü Rab, kötü yüzünü ise Şeytan
olarak adlandırdılar. Ancak, dinlerinin temel ilkesi tektanrıcılık oldu
ğundan dolayı, iki ayrı ilkenin konumlandırılmasına son vermeleri
gerekiyordu. Böyle bir konum ise kötü ruhu, yani Şeytan'ı, herhangi
temelden yoksun bırakıyordu. Oysa Şeytan, kötülüğün yazgısını be
lirleyen güçtü ve varlığı Rab'bı, dünyada olan çoğu kötülüğün sorum
luluğundan arındırıyordu. Bu temelsizlik, monizmle düalizm arasında
örtülü bir gerginliğin ortaya çıkmasına yol açtı. Öte yandan ise Şey
tan, bağımsız bir ilke değildi ve kendisi de Rab'bın yaratıklarından,
hatta onun hizmetkarlarından biri idi. Eski Ahit'te ağırlıklı bir konu
ma sahip olmayan Şeytan, Apokrifa, Apokaliptik ve Yeni Ahit yazınla
rında öncelikli bir konuma ulaştı. Marjinal batılinançlar tarafından
salt dışarıdan eklenen bir varlık olmak bir yana, Şeytan, Tanrı'nın
varlığından doğmuştur. O, Rab'bın karşılığı, onun kökteşidir. O,
Tanrı'nın gölgesidir.
Monizmden düalizme dönüşüme koşut olarak, teodise kavramında
da bir dönüşüm göze çarpmaktadır. Eski dinlerin çoğunda teodise,
(
mitlerde örtük bir biçimde ifade edilmekteydi. Ancak, bu mitlerin et-
kisi altındaki Yunan felsefi düşüncesi ve Yahudi ve Hıristiyan yazar-
lar, ussal ve açık bir teodise geliştirmeyi amaçladılar. Bu nedenle fi
lozoflar, düşünebilen tüm varlıklara uygulanabilen ussal bir ahlak ya-
sası kavramını formüle ettiler. Bu da, kötülükle ilgili ussal ve ahlak-
sal bir tanımın oluşumuyla sonuçlandı. Mitolojide kötülük belirsiz
bir biçimde tanımlanıyordu; oysa şimdi felsefe, ahlaksal ve doğal kö-'
tülüklerin arasına bir ayrım getiriyor ve her iki tür kötülükte Şey
tan'ın oynadığı rolü tanımlıyordu.
298
ŞEYTAN'IN Yüzü
{
kötülük ilkesi ------------------------ ŞEYTAN }
tiren güçler ya da insanların ruhuna sahip çıkan tahripkar ruhlardır.
düşmüş melekler
· pagan tanrılar demonlar
doğa ruhları
299
ŞEYrAN
300
ŞEYTAN'IN YüZO
301
ŞEYTAN
302
ŞEYTAN'IN Yüzü
303
ŞEYTAN
304
ŞEYTAN'IN YÜZÜ
305
ŞEYTAN
306
ŞEYfAN'IN Yüzü
307
ŞEYTAN
308
ŞEYTAN'IN Yüzü
lıdır da; zira, kötülüğü salt Şeytan'a mal etmek, günahla ilgili kendi
kişisel sorumluluklarımızı ve aynı zamanda adaletsiz toplumların, ya
saların ve hükümetlerin çekilen acılarla ilgili sorumluluklarını tü
müyle gözardı etmemiz için bize bir mazeret sağlar. Şeytan'a inanma
nın bir diğer zararı da şudur ki, Satanizmle uğraşan insanlar kendile
rini derin psikolojik tehlikelerle karşı karşıya bulurlar. Buna karşın,
Şeytan'a inanmanın en azından bir avantajı vardır. İnsanın bir şekilde,
bir nedenle özünde iyi olduğuna ve eğitim sisteminin, ceza yasaları
nın, sosyal yardım planlarının, şehircilikle ilgili tasarıların yeniden
düzenlenmesi yoluyla kötülüklerin giderilebileceğine duyulan eskimiş
liberal inancın geçerliliği kanıtlanmamıştır. Temelde kötülüğün var
olduğunun bilincine varılması ve sonuç olarak kötülüğün bütüncül
leştirilmesi ve bu şekilde aşılması, toplumsal yönden daha yararlı
.olacağı gibi, entelektüel ve psikolojik yönden de daha gerçekçi ola
caktır. Ayrıca, deistler doğal diaboloji üzerinde en azından bir kez da
ha düşünmelidirler. İnsanlığın iyilik üzerine evrensel deneyimi varsa
yımından yola çıkılarak doğal bir teoloji üzerine bir argümana vara
bilmek mümkünse, bu durumda, insanlığın kötülük üzerine evrensel
deneyimi varsayımından yola çıkılarak doğal bir diaboloji üzerine de
bir argüman geliştirilebilir.
Şeytan'ın öyküsü korkutucudur; ve kötülüğün varoluşsal dehşetini
gözardı eden ya da reddeden tüm dünya görüşleri birer yanılgıdan
ibarettir. İvan'ın karanlıkta tek başına ağlayan bir tek çocuğu tüm
varoluşa değer, bu, bir anlamda tüm varoluşun kendisidir. Deist ya
da ateist, herhangi bir dünya görüşü, bu çocuğun çektiği acıları mini
mal görüyor, bu acıları yok sayıyor, bu acılar için ustaca söz oyunla
rından oluşan felsefi gerekçeler gösteriyorsa ya da bu acıları daha
yüksek bir iyiliğin terimleriyle açıklamaya çalışıyorsa, bu daha yük
sek iyiliğin adı ister Tanrı ister Halk, ne olursa olsun, o dünya görü-
309
ŞEYTAN
310
.
Seçilmiş Kaynakça
Abrahamsson, Hans. The Origi11 of Death: Studies iıı Africa11 Mythology. Uppsala,
1951.
Adkins, Arthur W. H . "Homeric Gods aiıd the Values o f Homeric Society." ]our-
11al of Helleııic Studies, 92 (1972), 1- 19.
Ahem, M. B. The Problem of Evi!. Londra, 197 1 .
Albright, William F . Yahweh a11d the Gods of Caııaa11. Londra, 1968.
Anthes, Rudolf. "Mythology in Ancient Egypt," Mythologies of the A11cie11t World.
Ed. Samuel Noah Kramer. New York, 1961. S. 1 7-92.
Arendt, Hanna. 011 Violeııce. New York, 1970.
Armstrong, Arthur H. The Architecture of the Iııtelligible Uııiverse iıı the Philo
sophy of Plotiııus: A11 Analytical and Historical Study. Cambridge, 1940.
- ed. The Cambridge History of Later Greek aııd Early Medieval Philosophy. Cam
bridge, 1967.
Bamberger, Bemard ]. Falleıı Angels. Philadelphia, 1952.
Barton, George A "The Origin of the Names of Angels and Demons iin the
Extra-Cannonical Apocaliptic Literature to 100 A.D." ]ounıal of Biblical Li
terature, 30-31 ( 1 9 1 1 - 1 9 1 2), 1 56- 157.
Baumbach, Günther. Das Verstaııdis des Bôsen in der sy;ıoptischeıı Eva11gelieıı.
Berlin, 1963.
Becker, Emest. The Stnıcture of Evi!. New York, 1968.
Bellah, Robert. Beyoııd Belief: Essays oıı Religion in a Post-Traditioııal World. New
York, 1966.
Berends, William. 'The Biblical Criteria for Demon-Possession." Westminster
Theological ]ournal, 37 ( 1975), 342-365.
Berger, Peter ve Thomas Luckman. Tlıe Social Coııstructioıı of Reality: A. Treatise
in the Sociology of Kııowledge. New York, 1966.
Bianchi, Ugo. "Dualistic Aspects of Thracian Religion." History of Religions, 1 0
311
ŞEITAN
( 1970), 228-233.
- "il dualismo come categoria storico-religiosa." Rivista di storia e letteratura
religiosa, 9 (1973), 3- 1 6
- Il dualismo religioso: saggio storico ed etnologico. Roma, 1958.
BÜ!icsich, Friedrich, Das Problem des Uebels in der Philosophie des Abendlandes.
Cilt 1 : Von Platon bis Thomas von Aquino. 2. basım, Viyana, 1955.
Böcher, Otto. Damonenfurcht und Daııwnenabwehr: ein Beitrag zur Vorgeschichte
der christlichen Taufe. Stuttgart, 1970.
- Der ]ohamıische Dualismus in Zusammeııhang des nachbiblischen ]udentums.
Gütersloh, 1965.
- Das neue Testament und die damoııischen Machte. Stuttgart, 1972.
Bonnet, Hans. Reallexicon der agyptichen Religioııgeschichte. Bedin, 1952.
Borsodi, Ralph. The Defınition of Defiııitioıı: A New Linguistic Approach to the
Integration of Knowledge. Boston, 1967.
Bosch, Fredrick D. R. The Golden Genıı: An Introduction to Iııdiaıı Symbolism. The
Hague, 1960.
Boyd, james W. Satan aııd Mara: Christiaıı aııd Buddhist Symbols of Evil. Leiden,
1975.
Brandan, Samuel G. F. Creation Legeııds of the Ancieııt Near East. Londra, 1963.
- Tlıe ]udgement of the Dead: An Historical and Comparative Study. Londra,
1967.
- "The Personification of Death in Some Ancient Religions." Bulletin of the
]ohn Rylands Library, 43 ( 1961), 3 17-335.
- Religon in Ancieııt History. New York, 1969.
Brock-Utne, Albert. "Der Feind: die alttestamentliche Satangestalt imLichte
der sozialen Verhaltisse des nahen Orients." Klio, Beitrage zur alteıı Ges
chichte, 28 (1935), 2 19-227.
Bruno de jesus-Marie, ed. Satan. New York, 1952.
Campbell, joseph. The Mashs of God: Occideııtal Mythology. New York, 1964.
- The Mashs of God: Oriental Mythology. New York, 1962.
- The Mashs of God: Primitive Mythology. New York, 1959.
- The Mythic Image. Princeton, 1975.
Caquot, Andre. "Anges et demons en lsrael." Genies, anges et demons. Paris,
'
197 1 .
Carcopino, jerome. La Basilique pythagoriciemıe de la Porte Majeure. Paris,
312
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
1926.
Cassuto, Umbeıto. Vıe Goddess Aııath: Caııaaııite Epics of the Patriarchal Age.
Kudüs, 195 1 .
Cave, Charles H . "The Obedience of Unclean Spirits." New Testament Studies,
il ( 1 964/1 965), 93-97.
Cavendish, Richard. The Powers of Evi!. New York, 1975.
Charles, Robert H. Vıe Apocrypha aııd Pseuepigrapha of the Old Testameııt in
Eııglİsh. 2 cilt, Oxford, 1 9 1 3 .
- Eschatology. 2.basım, George Wesley Buchanan. New York, 1963.
- Relİgious Developmeııt Betweeıı the Old aııd the New Testameııts. Londra,
1 9 1 4.
Chemiss, Harold. "Sources of Evi! According to Plato." Proceediııgsof the Ame
ricaıı Philosophical Society, 98 (1954), 23-30.
Chilcott, C. M. "The Platonic Theory of Evi!." Oassical Quarterly, 17 ( 1923),
2 7-3 1 .
Christensen, A. Essai sur l a demoııologie iraııiemıe. Kopenhag, 194 1 .
Corvez, Maurice. Les Structualistes, les liııguistes. Paris, 1969.
Costello, Edward B. "Is Plotinus Inconsistent on the Nature of Evi!?" lııter
ııatioııal Philosophİcal Quarterly, 7 (483-497).
Cross, Frank Moore. Caııaaııite Mythology aııd Hebrew Epic: Essays İn the Hİstory
of the Relİoıı of lsrael. Cambridge, Mass., 1973.
Culican, William. "Phonecian Demons" ]ounıal of the Near East Studies, 35
( 1 9 76), 2 1-24.
Dahi, Nils Alstrup. "Der ergeborene Satans und der Vater des Teufels." Apopore
ta: Festschriftfar.Enıst Haeııcheıı. Bedin, 1964. S. 70-84.
Dahood , Mitchell. "Ugaritic Studies and the Bible." Gregoriaııum, 43 ( 1 962),
55-79.
Dam, Willem C. van. Damoııeıı uııd Besseseııe: die Damoııeııe İn Gescichte uııd
Gegeııwart uııd ihre Austreibuııg. Aschaffenburg, 1970.
Danielou, Alain. Hindu Polytheism. New York, 1964.
De Harlez, Charles. "Satan et Ahriman, le demon biblique et celui de l'Avesta "
:
Society of Biblical Archaeology, Proceediııgs, 9 ( 1 887), 365-373
De jonge, Marinus. Testameııta XII Patriarcharum. 2 cilt, Leiden, 1964.
Denis, Albert Marie. lııtroductioıı aux pseudepigraphes grecs de l'aııcieıı Testameııt.
Leiden, 1 970.
313
ŞEYTAN
Eitr:!��� mson. Some Notes on the Deıııonology of the New Testaıııent. 2. basım, (
Oslo, 1966.
Eliade, Mircea, ed. Froııı Priıııitives to Zen: A Theıııatic Sourcebook of the History of
Religions. New York, 1967.
- Myth and Reality. New York, 1963.
- "Notes on Demonology." Zalıııoxis, l ( 1938), 197-203.
- Pattenıs in Comparative Religion. New York, 1958.
- The Two and the One. Londra, 1965.
Erman, Adolph, ed. Tiıe Ancieııt Egyptiaııs: A Sourcebook of Their Writings. Lon
dra, 1923. 2. basım, New York, 1966. llk kez Die Literatur der Agypter
başlığı altında basılmıştır. Leipzig, 1923.
Emst, josef. Die eschatologischen Gegcnspieler in der Schriften des Neuen Testa-
314
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
315
ŞEYTAN
316
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
317
ŞEYTAN
- Good and Evi! Spirits: A Study of the ]ewish and Christian Doctrine, Its Origin and
.
318
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
319
ŞEYfAN
Neumann, Erich. Depth Psychology and a New Ethic. New York, 1969.
Newmann, John Henıy. Essay on the Developıııent of Chnstian Doctrine. Londra,
1946.
Nilsson, Martin P. Geschichte der griechischen Religion. 3.basım, 3 cilt, Münih,
1 967.
Noack, Bent. Satanas und Sotena: Untersuchungen zur neutestaıııentlichen Dii
monologie. Kopenhag, 1948.
Nyberg, Henrik S. Die Religionen des alteıı lraıı. Osnabrück, 1966.
Obeyesekere. Gananath. 'Theodicy, Sin, and Salvation in a Sociology of Budd
hism," Dialectic in Practical Religion. Ed. E. R. Leach. Cambridge, 1968, S. 7-
40.
O'Brien, D. "Plotinus on Evil: 'A Study Of Matter and the Soul in Plotinus'
Conception of Human Evil." Downside Review, 87 ( 1969), 68- 1 10.·
Oesterreich, Traugott K. Possession, Demonical and Other: Among Primitive Races,
in Antiquity, the Middle Ages, aııd Modem Times. New York, 1930.
O'Flaherty, Wendy Doniger, Hindu Myths. Harmondsworth, 1975.
- The Origin of Evi! in Hindu Mythology. Berkeley, Kalif. , 1976.
- "The Origin of Heresy in Hindu Mythology." History of Religions, 10 ( 1 970),
271-333.
Olson, Alan M., ed. Disguises of the Demonic: Contemporary Perspectives on the
Power of Evi!. New York, 1975.
Otto, Walter F. Dionysos: Myth and Cult. Bloomington, Ind., 1965.
Penelhum, Terence. "Divine Goodness and the Problem of Evi!." Religious Stu
dies, 2 ( 1966), 95-107.
Petit, François. The Problem of Evi!. New York, 1959.
Petrement, Simone. Le Dualisıııe chez Platon, !es gııostiques, et !es ıııanicheens.
Paris, 1947.
- Le Dualisıııe daııs l'histoire de la philosophie et des religioııs: iııtroductioıı a
l'etude du dualisıııe platonicieıı, du gııosticisıııe et du manicheisıııe. Paris, 1946.
Piccoli, Giuseppe. "Etimologie e significati di voci bibliche indicanti Satana."
Rivista di filologia classica; nuova serle, 30 (1952), 69-73.
Pike, Nelson, ed. God and Evi!: Readings oıı the Theological Problems of Evi!. En
glewood Cliffs, N. ]., 1964.
Pistorius, Philippus V. Plotiııus aııd Neoplatoııism: An lntroductory Study. Cam
bridge, 1952.
320
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
Plantinga, Alvin. "The Free Will Defence," Philosophy iıı Amertca. Ed. Max Black.
Ithaca, N.Y., 1965, S. 204-220.
Pontifex, Mark. "The Question of Evil," Prospect for Metaphysics. Ed. lan Ram
sey. Londra, 1961. S. 1 2 1 - 1 37.
Pritchard, James B. Aııcieııt Near Eastenı Texts Relatiııg to the Old Testanıeııt. 2.
basım, Princeton, 1955.
Propp, Vladimir. Morphology ofthe Folk Tale. 2. basım, Austin, Tex., 1968.
Puccetti, Roland. "The Loving God-Some Observations on John Hick's Evi!
and the God of Love," Religious Studies, 2 ( 1 967), 255-268.
Radin, Paul. The Tıichster: A Study in Amertcaıı Iııdiaıı Mythology. Londra, 1955.
Raphael, F. "Conditionnements socio-politiques et socio-psychologiques du
Satanisme," Revue des scieııces religieuses, 50 ( 1976), 1 12- 156.
Reicke, Bo. The Disobedieııt Spiıits and Oırtstiaıı Baptism: A Study of 1 Pet. 3:19
aııd its Context. Kopenhag, 1946.
Richman, Robert j. "The Argument from Evi!," Religious Studies, 4 ( 1968), 203-
21 ı .
Ricoeur, Paul. The Synıbolisııı of Evil. New York, 1967.
Ringgren, Helmer. Religioııs of the Aııcient Near East. Philadelphia, 1973.
Roskoff, Gustav. Gesclıichte des Teufels. 2 cilt, Leipzig, 1869.
Rossi, lno. The Uııconscious ili Culture: The Structuralisııı of Qaude Uvi-Strauss ili
Perspective. New York, 1974.
Russell, David S. The Method aııd Message of]ewish Apocalyptic 200 B.C.- A.D. 1 00.
Philadelphia, 1964.
Sanford, Nevitt ve Craig Comstock. Sanctioıısfor Evil. San Francisco, 1971.
Scheepers, Johannes H. Die Gees vali God en die gees vali die mens in die Ou Tes
ıament. Kampen, 1960.
Scheffezyk, Leo. "Christlicher Glaube und Diimonenlehre. Zur Bedeutung des
Dokumentes der 'Kongregation für die Glaubenslehre' von Juni 1975,"
Müncheııer Theologische Zeitschrift, 26 ( 1 975), 387-396.
Schipper, Kristofer. ''.Demonologic chinoise," Genies, anges et dtmons. Paris,
1 9 7 1 , S.403-427.
Schlier, Heinrich. Prtııcipalities alld Powers İli the New Testamellt. New York,
1 96 1 .
Schmid, josef. "Der Antichrist und die hemmende Macht (2 Thess. 2: 1- 12),"
Theologische Quartalschrtft, 129 (1949), 323-343.
321
ŞEYTAN
322
SEÇiLMiŞ KAYNAKÇA
323
ŞEYTAN
324
DiZiN
DİZİN
325
ŞETIAN
326
DiZiN
327
ŞEYTAN
328
DiZiN
329
ŞEITAN
330