Professional Documents
Culture Documents
ZİHNİN HALLERİ
Beynimizin Bizi Nasıl Biz Yaptığına Dair Yeni Keşifler
ROBERTA CONLAN
Zihnin Halleri
Roberta CONLAN
Phoenix Yayınevi
Dirim Sokak. 23 / 2
Cebeci 06600 Ankara
Tel: 0.312.320 44 57 - 58
Faks: 0.312.362 53 93
E-posta: phoenixyayinevi@superonline.com
İÇİNDEKİLER
ônsöz
David J. Mahoney
Giriş
Roberta Conlan
4 Stres ve Beyin 81
Bruce McEwen
Notlar 199
Dizin 205
ii
ÔNSÖZ
iii
ÔNSÔZ
iv
sistemi arasındaki ilişki daha da açığa çıktıkça, durum daha iyi an
laşılır bir hale gelmiştir. Bu üçü arasındaki denge bozulduğunda
strese bağlı rahatsızlıkların çıkması olasıdır.
Beynin dolaşım sistemi ve anatomisi konusunda bilgimiz art.:
tıkça ve beynin ruh hali, düşünceler ve hatta kişilik üzerindeki et
kileri hak.kında daha fazla bilgi sahibi oldukça, bir dizi biyokimya
sal değişimden çok öte varlıklar olduğumuzu unutmamak. gereki
yor. Niçin başka bir bilgi değil de o bilgi kısa süreli bellekten uzun
süreli belleğe aktarılabiliyor? Neden karşımıza çıkan bir zorluk bizi
yıldırırken, bir diğerinin üstesinden kolayca gelebilmekteyiz? Tüm
bu sorular hala yanıtlanaınamış durumda ve belki de daha bir süre
yanıtlanamayacak. Yorumlar kendi beyinlerim izce yapıldığından
dolayı, içinde yaşadığımız dünya tamamıyla bize ait durumda. Bu
işlemlerin nasıl gerçekleştiğine ışık tutarak Zihnin Halleri bizi bu
dünyanın daha derinlerine götürmekte.
Bu kitabın oluşmasına vesile olan ve dinleyicisi üç- sene bo
yunca her geçen gün artan konferans dizisini Dana Alliance Beyin
Araştırmaları i le işbirliği içinde yürüten Smithsonian Associates' e
teşekkürü borç biliyorum. Ben b u satırları yazarken altıncı yıldö
nümilnil kutlamaya yaklaşan Dana Alliance, beş Nobel ödüllü bi
lim adamı da dahil olmak üzere, beyin araştırmalarını halka tanıt
mayı amaç edinmiş Ulkenin önde gelen l 75 beyin araştırmacısını
bünyesinde barındıran bir organizasyondur. Bundan iki sene önce
iki Nobel ödüllü bilim adamının da aralarında bulunduğu Av
rupa 'nın önde gelen 65 sinirbilimcisi, European Dana A l l iance for
Brain kuruluşunun temelini atmış ve aynı amacı kendi ülkelerinde
yerine getirmeyi hedeflemişlerdir. 1999 Martı ' nda da Amerika
Birleşik Devletleri' nin dört bir yanından organizasyonların katılı
mıyla dört yıldır gerçekleştirilen Ulusal Beyin Haftası ile ilki geç
tiğimiz sene düzenlenen Avrupa Beyin Haftası birlikte kutlanacak
tır. Umarız elinizdeki kitabı ilk kez düzenlenecek olan Dünya Be
yin Haftası ' na bir selam olarak kabul edersiniz. Dahası, umarız bu
v
ÔNSÔZ
David J. Mahoney
Dana Alliance Beyin Araştırmalar ı Başkanı
Ekim 1998
vi
GİRİŞ
2
GIRtş
3
GiRIŞ
4
GiRİŞ
5
GiRİŞ
6
GiRiŞ
7
1
Steven Hyman
Ne kadar göz korkutucu bir hedef olsa da, akı l hastalıklarının se
beplerini anlamak için söz konusu hastalıkların mal olduğu muaz
zam insani bedellerden daha zorlayıcı bir gerekçe olamaz. Manik
depresif hastalığı, depresyon, şizofreni ve madde bağımlılığı gibi
zihinsel rahatsızlıklarda görülen düşünce, duygu ve davranış dü
zensizlikleri yalnızca hastalar için değil aynı zamanda aile ve
dostları için de çok üzüntü vericidir. Bir anne ya da babanın sanrı
ları ve duygusal içe kapanışları, bir kardeşin öfke krizleri ya da bir
çocuğun kendine yönelik şiddet girişimleriyle başa çıkmaya çal ış
mak aileleri yıpratır ve hastalığın kendisinden kaçabilenlerde bile
kalıcı izler bırakabilir. Çocukluğunda hem abisinin hem de ablası
nın şizofreniye nas ı l yenik düştüğüne şahit olan bir kadının da de
diği gibi "artık hayatımda olmamalarına rağmen hastalıkları beni
bir hayalet gibi takip ediyor"3
10
YATKINLIK VE "İKiNCİL ETKİLER"
Uzun süredir aile üyeleri için acı olan bir başka şey de, kend ile
rinin ya da çocuklarının da aynı rahatsızlığa yakalanıp yakalanma
yacaklarını bilememeleri ya da çocuklarının hasta olduğu durumda
bunu engellemek için herhangi bir şey yapıp yapamayacakları ko
nusunda fikir sahibi olmamalarıdır. Doktorlar on sekizinci yüzyılın
ortaları kadar eski bir tarihte dahi, bu tip zihinsel rahatsızlıkları
hastalık4 olarak tanımlamalarına karşılık, etkin bir tedav i öner
mekte yetersiz kalmışlardır. Akıldışı veya saldırgan davran ışın se
beplerine dair fikir sahibi olmayan toplumlar bu hastalıklara karş ı
şefkatten ziyade, daha çok kuşku ve korkuyla yaklaşıyordu. Bu
günse, hala, örneğin klinik depresyonun verdiği yıkıcı umutsuzluğu
yaşayan bir çok insan yardım alma konusunda çekingen davran
maktadır. Aileler, aile üyesinin şizofreni hastalığını saklamaya ça
lışır ya da delirme belirti lerini salt "tuhafl ıklar" olarak görüp hafi fe
alma alırlar.
Ne var ki, l 950' lerin ortalarından bu yana psikiyatri, sinirbilim,
biyoloji ve genetik bilimlerindeki i lerlemeler bu hastalıklara vuru
lan kara lekeyi silmeye başlamakla kalmam ış, aynı zamanda hasta
kişi lere karşı da daha etkil i tedaviler geliştirmeye yardımcı olmuş
tur. Zamanla insanlar akı l hastalıklarının bedenin çok önem li bir
bölümünde, yani beyinde ortaya çıkan bazı bozukluklardan kay
naklandığını anlamaya başladılar. Yapısal manyetik rezonans gö
rüntüleme (MRI), pozitron-emisyon tomografisi (PET) ve fonksi
yonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi beynin fark�ı
koşullar altında aktif bölgelerini gösteren modern beyin görüntü
leme teknikleri sayesinde bilim adamları çeşitli akı l hastal ıkların
dan muzdarip olan hastaların beyin yapılarındaki ve beyin faali
yetlerindeki kolay fark edi lemeyen ya da edi lebi len anormall ikleri
açığa çıkarmışlardır. Ayrıca yıllardır süregelen araştırmalar göste
riyor ki, bu anormalliklerin ortaya çıkışında kalıtsal etkenler de
önemli bir rol oynamaktadır. Yani, yakın bir akrabada bir akı l has
talığı varsa, böyle bir hastalığa yakalanma olasılığı da büyük öl
çüde artar.
11
ZiHNiN HALLERi
12
YATKINLIK VE "İKiNCiL ETKiLER"
13
ZİHNİN HALLERi
Esneklik ve Öğrenme
14
YATKINLIK VE "İKiNCiL ETKiLER"
15
ZiHNiN HALLERi
16
YATKINLIK VE "İK İNCİ L ETKİLER"
17
ZiHNİN HALLERi
Çevren in Rolü
18
YATKINLIK VE "İKİNCİL ETKİLER"
19
ZiHNIN HALLERİ
20
YATKINLIK VE "İKİNCİL ETKi LER"
olarak formda kalma isteği. Diyelim ki, spor salonunda çal ışmaya
karar verdiniz; amacınız biraz kas yapıp daha güçlil olmak. A ğırlık
çalışmaya başlıyorsunuz ve ilk çalışmadan sonra karşılaştığınız so
nuç günlerce kollarınızın ağrıması oluyor. Bunun nedeni kolları
nızdaki kas liflerini zorlamış olmanızdır. Fakat eğer yeterince ağır
lık kaldırır ve düzenli bir şekilde uzun süre spor salonuna devam
ederseniz kaslarınız gel işecektir. Peki bu nasıl oluyor?
Böyle bir egzersiz kas hücrelerine yapılan bir tür baskıd ır.
Hücre zarı kas hücresinin çekirdeğine bir sinyal gönderir ve kas
proteini üreten genleri faaliyete geçirir; bu proteinler kasların al ışık
olmadıkları ağırlıkları kaldırmak zorunda kalmalarıyla oluşan bas
kıya dayanabilmeleri için gereklidir. Gerekli dinlenme araları ve
rilerek düzenli olarak devam ettiri ldiğinde, sürekli tekrarlanan
baskı beraberinde bu tür durum lara karşı daimi uyumu getirerek
kas kütlelerinin gelişmesiyle sonuçlanır.
Tahmin edilebileceğiniz gibi, bu tür süreçler beyin söz konusu
olduğunda çok daha karışıktır ve karmaşık ve kolay fark ed ileme
yen sonuçlar doğurur, fakat prensip aynıdır. Nasıl kas hücreleri
çevresel sinyallere yanıt veriyor ve uyum sağlıyorsa, beyin hücre
lerinde de, sinyallerin sinirsek aktarıcı ların hareketiyle ya da bazen
ilaçların aracıl ığıyla aktarılmasına rağmen, aynı durum söz konu
sudur. Sinirsel aktarıcılar bir hücrenin dış yüzeyinde özel alıcı la
rıyla birleştiğinde, hücre zarından hücrenin içine, hatta gen lerin
saklandı ğı hücre çekirdeğine bir bilgi akışı başlar. Yukarıda da
açıklandığı üzere, her gen protein üretmek için gerekli bilgiyi içe
ren bölgelerin yanı sıra gerekl i olaylar dizisinin meydana gel ip
gelmemesini kontrol eden bölgelere sahiptir. Gene "deyim i'', pro
tein kodlama bölgelerindeki bilginin "okunabilmesi" adına bir ge
nin harekete geçirilmesi için kullanılan terimdir. Çevreden gelen
bu bilgiler - sinirsel aktarıcılar, sonra alıcı lar ve sonra da araya gi
ren tüm işaret gönderme aşamaları tarafından taşınan bilgiler - bu
21
ZiHNiN HALLERİ
22
YATKINLIK VE "İKİNCİL ETKİLER"
23
ZiHNiN HALLERi
24
YATKINLIK VE "İKiNCiL ETKİLER"
Bağımhhk Mekanizması
25
ZiHNİN HALLERİ
26
YATKINLIK VE "İKİNCiL ETKiLER"
27
ZiHNiN HALLERİ
28
2
_.
Jerome Kagan
Test edilecek olsa, bu geleneksel çocuk şarkısı, bir çocuğun kişi liği
ya da m izacı konusunda kötü bir tahm inci çıkacaktır. Ne var ki,
bunun altında yatan fikir - bir şekilde doğuştan "kederli" ya da
"sağl ıklı, neşeli" olduğumuz - bazı biyoloj ik temellere sah ip gö
rünmektedir. Sinirbilimciler ve psikologlar kişinin bardağı yarısı
dolu ya da yarısı boş olarak görme ya da utangaç veya dışa dönük
ol}ll a eğiliminin biyoloj ik belirleyicileri olabi leceğine dair gittikçe
büyüyen bir kanıt topluluğu oluşturuyorlar.
ZİHNİN HALLERİ
30
DOGUŞTAN UTANGAÇ M I S INIZ?
31
ZiHNİN HALLERİ
32
DoöUŞTAN UTANGAÇ MiS iNiZ?
Birçok annenin de katılacağı gibi, m izaçla ilgili eği limler çok erken
yaşlarda, hayatın ilk birkaç yılında ortaya çıkar. Akla şu iki soru
gelebilir: Bı,ı eğilimler ne kadar erken ortaya çıkar? Ve ne kadar
kalıcıdır? Yeniliklere tepki veren bebekler utangaç gençlere ve
yetişkinlere dönüşürler mi? Örneğin dört yaşındaki neşeli bebek on
iki sene sonra on altı yaşında hala böyle neşeli olacak mı? Bu fe
nomenleri araştırırken aşmanız gereken asıl güçlük, davranışları
tanımlama ve ölçme yollarını bulmaktır, aksi takdirde öznel yo
rumlara ulaşılabilir. Aslına bakarsanız, meslektaşlarımla bu çalış
maya başlarken, bu sebepten ötilril, ebeveynlerin çocuklarının mi
zaçlarına dair anlattıklarına dayanmama kararı aldık. i lk olarak,
ebeveynler gözlemlerinde eşit derecede isabetl i değildir; örneğin
bazıları acıktığı için ağlayan çocukla mama sandalyesinde oturtul
duğu için ağlayan çocuk arasındaki farkı ayırt etmekte zorlan ırlar.
Ayrıca ebeveynler çocuklarının kişiliklerini çok kesin çizgilerle
tanımlama eğilimi gösterirler. Örneğin, bazı çocuklar sık sık hem
güldükleri hem de ağladıkları halde, ebeveynlerin çoğu bu özell ik
lerden yalnız birinde yoğunlaşarak çocuğu ya mutlu ya da öfkeli
diye tanımlama eğilimindedirler, fakat ikisini birden görmezler.
Anne babalar çocuklarını değerlendirirken ya da tarif ederken kar
deşlerinden biriyle veya komşunun çocuğuyla kıyaslama yolunu
seçerler. Eğer ailenin ilk çocuğu aşırı öfkeliyse ve kardeşi ondan
birazcık daha az öfkeli bir çocuksa, anne küçüğü nesnel değerlen
direnlere oranla çok daha az öfkeli olarak tanım layacaktır. Son ola
rak, farklı anne babalar aynı davranışı farklı şekil lerde değerlendi
rirler. B ir anneye göre kızının hiç tatmadığı yiyeceklerden kaçın
ması çocuğun hassaslığına işaret ederken bir diğerine göre bu, aşırı
bir korkuyu yansıtmaktadır.
33
ZiHNİN HALLERi
34
DOGUŞTAN UTANGAÇ MiSiNiZ?
35
ZiHNiN HALLERi
Sonraki Testler
37
ZiHNiN HALLERi
/\ O·�··· O Futı
.. \1
1
\--�.!\
,
r ı \
/ .
\
/ \ 'o- -- o
o--0
39
ZiHNİN HALLERi
rak, her şeye rağmen, fazla ve az tepkici mizacın halen geçerl i ol
duğunu gösterecek çok aşırı -olmayan tepkileri arıyorduk. Ö rneğin,
memeli türlerin hepsinde yeniliğe ve tehlikelere karşı biyoloj ik ola-·
rak hazırlanmış tepkilerin olduğunu biliyoruz. Mesela, tavşanlar
arabaların farlarını gördüklerinde donup kalırlar; maymunlar su
ratlarını ekşitir; kediler kamburlarını çıkartır. İnsanlarsa sessizle
şirler. Çocuklar ya da yetişkinler, yeni bir sosyal ortam karşısında
korkuya kapıldıklarında çoğunlukla konuşmayı ve gülmeyi keser
ler. Örneğin, içedönük insanlar katıldıkları bir partide yabancı larla
bir konuşma başlatmakta güçlük çekerler ve genell ikle gülmeye ve
konuşmaya başlamaya yetecek kadar rahatlayabilmeleri için za
mana ihtiyaç duyarlar. Dört buçuk yaşına gelm iş çocuklarla yapı
lan araştırmada, çocuklar onların daha önceki davranışlarını bi lme
yen yabancı bir kadın tarafından teste tabi tutuldular. Kadın da ço
cukların bebeklikteki davranışları hakkında fikir sahibi değildi. Her
bir çocuğun davranışının kayıtlı olduğu video bantları çocuğun iç
ten gelen doğal yorumlarının ve gülUmsemelerinin sıklığı temel
alınarak değerlendiri ldi; yüksek bir puan, çocuğun rahat ve gevşe
miş olduğuna işaret ediyordu. Çocuğun araştırmacının soru larına
verdiği yanıt doğal bir yorum olarak kabul edi lmedi, fakat yanıta
eklenen herhangi bir detay doğal olarak değerlendirildi. Bebekken
fazla tepkici şeklinde tanımlanmış çocukların az tepkicilerden daha
az güldükleri ve konuştukları tespit edildi. Asl ına bakılırsa, fazla
tepki gösteren çocukların bazıları seans boyunca gülümsemed iler
ya da tek bir doğal yorum yapmadılar. Buna karşın, az tepki göste
renlerin çoğu sık sık gülmüş ve konuşmuştur.
Haftalar sonra aynı çocuklar ikinci bir gözlem için tekrar çağı
rıldılar, bu kez her çocuk yaşıtı ve hemcinsi iki tanımadığı çocukla
karşılaştı ve yanlarında anneleri olduğu halde büyük bir odada
oyuncaklarla oynadı. Az tepki gösterenlere oranla, bebekliklerinde
fazla tepkici olarak tanımlanmış çocukların çoğunun aşırı utangaç
oldukları gözlemlendi. Diğer çocuklarla iletişim kurmaya yanaş-
40
DoôUŞTAN UTANGAÇ MiSiNiZ?
41
ZiHNiN H ALLERi
Biyolojik Yapı
42
DoötJŞTAN UTANGAÇ MiSiNiZ?
43
ZİHNiN HALLERİ
44
DoöUŞTAN UTANGAÇ MIS INIZ?
45
ZiHNİN HALLERİ
ların sağ el işaret parmakları daha soğuksa, bunun anlamı sağ ya
rımkllrenin - korku ve endişe halleriyle olan bağlantısı göz önüne
alındığında - baskın olduğudur.
47
ZİHNİN HALLERi
içe doğru kıvrılır ve nöral krest adı verilen bir grup hücre göç et
meye başlar. Bu hücreler sempatetik sinir sisteminin derinin ve göz
bebeğinin rengini ve yüz kemiklerini bel irleyen hücrelerine,. yani
melanositlere dönüşür. Bu göç eden nöral krest hücrelerinin farkl ı
özelliklerine katkı yapan genlerin aynı zamanda fazla tepkici ol
mayla bağlantı h olması da mümkündür. Bundan sonraki araştır
malar bu varsayımın geçerliliğini belirlemek durumundadır.
Sonuçlar
49
ZİHNİN HALLERi
50
DOGUŞTAN UTANGAÇ MISINIZ?
51
ZİHNİN HALLERi
52
3
54
KABUSTAKi BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESi
55
ZiHNiN HALLERi
57
ZiHNİN HALLERi
Lord Byron
58
KABUSTAKİ BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
59
ZİHNİN HALLERi
6o
KABUSTAKi BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
62
KABUSTAKİ BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇES i
rında intihar etmişti. Poe da kırk yaşında alkolden ölmeden bir sene
önce intihara teşebbüs etmişti.
... .
...
"'
-
-·
Şekil 4: 1 848'de intihara teşebbüs eden Edgar Allan Poe'nun yıpranmış yüz
hadan, yaşamının sonuna doğru sayıları artan ağır depresyonları
yansıtmaktadır. Poe, 1 849' da ölmüştür. Arşiv Fotoğralan I PNI.
ZiHNIN HALLERi
Aile Şeceresi
66
KABUSTAKİ BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
68
KABUSTAKi BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
70
KABUSTAKi BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
71
ZiHNiN HALLERi
72
KABUSTAKi BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
73
ZiHNiN HALLERi
74
KABUSTAKİ BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
Sonuçlar
75
ZiHNiN HALLERi
11
ZİHNİN HALLERi
Sorunun toplumla ilgili yönü ise şöyle dile getirilebil ir: Eğer bu
genleri tamamen yok edersek, ya da kökten değiştirebilirsek, top
lum açısından bunun bir bedeli var mıdır? Varsa nedir? B ir yandan
hastalığın bireye çektirdikleri korkunçtur -ae ı ve ıstırap, alkol ve
uyuşturucu kullanımı, iş ve arkadaşlık il işkilerinin zedelenmesi ve
yüksek intihar oranları. Tedaviden kaçınmanın, alkol ve uyuştu
rucu bağımlılığı, şiddet, ve hastaneye kaldırılma gibi toplumu ilgi
lendiren sonuçları göz önüne alındığında, bunun bedeli çok açıktır . .
B u nedenle kişilerin ya da toplumun ödemek zorunda olduğu be
deller düşünülünce bir çok açıdan genlerin bulunmasının sağlaya
cağı yararlar baskın çıkmaktadır. Erken ve doğru teşhisle ciddi so
runlar baş göstermeden çocukluk döneminde gerekli önlemleri ala
bilme şansımız olabilecektir. Eninde sonunda da . yalnız teşh isler
daha isabetli olmakla kalmayacak, genetik araştırmalardan elde
edilecek bulgulardan yola çıkarak araştırmacılar daha ileri tedav iler
geliştirebileceklerdir.
Ne var ki, diğer genetik hastal ıklarda da olduğu gibi, genetik
araştırmalarda ve incelemelerde birçok toplumsal, ahlaki ve hukuki
meseleler gündeme gelmektedir. Genetik inceleme sonuçlarının
gizli tutulacağının garantisi var mıdır? Bu incelemenin sonuçları,
bir kimseye örneğin sigorta tarafından ödenecek miktarı belirleye
cek m idir ya da işe girmesine bir etkisi olacak m ıdır? Dahası, bir
kimsede manik-depresif hastal ığına zem in hazırlayan genlerin ol
ması, bu hastalığa muhakkak yakalanacağı anlam ına gelmez.
Manik-depresif hastalığı her yaşta başlayabilir ve başlamasında
ışıktan uykuya, i laçtan çevreye birçok faktör söz konusudur. Ve
eğer hastalık başladıysa, genellikle tedavi edilebil ir.
Bu hastalığı hazırlayan genlerin toplum için faydalar barındır
dığını öne süren araştırmaları ve tüm bu tartışmaları göz önünde
bulundurursak, gerçekten bu genleri değiştirmek istemeli m iyiz?
Şüphesiz manik depresif hastası olamak istemezdiniz ve ailenizden
ya da arkadaşlarınızdan birinin de bu hastalıktan muzdarip olma-
KABUSTAKİ BÜYÜLÜ PORTAKAL BAHÇESİ
79
4
STRES VE BEYİN
Bruce McEwen
82
STRES VE BEYİN
Savaş-Kaç Tepkisi
Plıılter
bezi
Adr•nal bezi
Şekil 6: Vücudun strese verdiği tepkinin temel bir evresi, H PA(h ipotalamik
p itüiter-adrenal) ekseni deni len bir hat boyunca oluşur. Hipotalamus, pitüiter
bezlerini stres hormonu kortizolü üretmesi için adrenal bezlerini uyaran
ACTH hormonunu üretmesi için uyaran bir hormon olan CRH'yi salgılar.
Kortizol, vücudun enerj i kaynaklarını artt ı rmanın yanında CRH ' nin üretimini
düzenlemek için hipotalamusa ve zarar gören dokulann aşın tepki vermesini
engellemek için de, bağışıklık sistemine karmaşık bir geribildirim gönderi r.
HPA ekseni kronik olarak harekete geçmiş biçimde kalırsa, stres
hormonlarının aşın yüklenmesi hastalığa neden olabilir.
85
ZİHNİN HALLERİ
86
STRES VE B E Y İ N
88
STRES VE BEYiN
Kalp-Damar Sistem i
Bağışıkhk Sistem i
90
STRES VE BEYiN
91
ZiHNIN HALLERi
92
STRES VE BEYİN
Beyin
93
ZİHNİN HALLERİ
Peki, nasıl oluyor da her şey beyinde d ü ğ ü mle n i y or? Bey i n yal
nızca bütün bu faaliyetleri kontrol eden organ olmakla kalmaz,
aynı zamanda, depresyon hastaları üzerine yapılan araştırmalarda
da ortaya konduğu gibi, stres hormonlarının hedefi konumundadır.
Sinir hücrelerinin oluşturduğu bağlantı ların deney imlere bağlı ola
rak değişebilmesi beynin esnekl iğinden kaynak lan ı r ve bu neden l e
stres hormonlarının saldırısına karşı hassas olan bey in, şartlar güç
leştiğinde kolay l ı k la zarar gö rebili r . Şakak lobunun altında bulunan
amigdala ve hipokampus stresin yorumlanmasında ve tepki o l u ştu
rulmasında en önem li rolü oynarlar. Korkuya karş ı verdiğimiz tep
kide ilk harekete geçen am igdaladır ve özel l ikle korkuyla i l g i l i a n ı
larım ızla duygusal hafızamıza katkıda bulunur. H i pokam p u s a m i g
dala ile birlikte çal ışır ve yön bulma ve olayları bel leğe k aydet m e
gibi işlevleri vardır. Diğer bir deyişle, amigdala olayların duygusal
yönil ile ilgili iken, hipokampus bağlamsal, yani olaylara i l işk i n
belleğe yönel iktir; diğer bir deyişle olayların nerede, ne zaman.
kim tarafından gerçekleştirildiğiyle ilgilidir.
Doğrudan hipokampus hilcreleri zarar görd üğünde ya da hüc
relerin işlevlerinde yetersizlikler oluştuğunda, beynin bağlamsal
hafızayı can landırma yeteneği de zayıflar. Araşt ı rm alar uzun süre
stres altında bulunan insanlarda özel likle hipokampus ve şakak
lobuna bağlı bellek yetersizlikleri görüldüğünü gösteriyor.
H ipokampusa bağlı alt sistemler ve yapılar bulunur. Bun lardan
biri de dişli girustur ve hipokampusun diğer bö l ü ml e ri y l e üç yön l ü
bir iletişim içinde bulunur; bu üçlü sinaptik halkanın öğrenme ve
94
STRES VE BEYİN
95
ZiHNİN HALLERi
97
ZiHNiN HALLERi
miş bir travma, ömür boyu sürebilecek bir duygusal hassasl ığa yol
açabilir; yani böyle insanlar biraz gerilimli olaylar karşısında, hatta
başka insanlar tarafından normal karşılanabi lecek olaylar karşı
sında aşırı duyarlı davranma eğilimi gösterirler. Öte yandan, bazı
insanlar sürekli stresli ortamlarda bulunurlar. Hava trafiğini kontrol
eden kule görevlilerinin işlerinin ne kadar stresli olduğunu okumu
şuzdur. Fakat gene aynı kaynaklardan öğrendiğim ize göre, bu in
sanlardan bazıları heyecan verici bu mesleği severek yaparken, ba
zıları da mesleğinden nefret ediyor, işine devam etmiyor ve hem
fiziksel hem ruhsal acı çekiyor. Allostatik yükün en . aza indirgen
mesinde bedensel sağlığın iyi durumda olması yaşama ve çalışma
koşullarım ız kadar önemlidir. Son olarak da, ruhsal sağlık beden
sağlığı açısından önem taşır. Kanser hastaları üzerine yapı lan araş
tırmalar hastaların kendilerini çaresiz ve ümitsiz hi ssetmelerinin
allostatik yük oluşmasına katkıda bulunduğunu. öte yandan hasta
lığın kontrol edilebilirliğine dair duyulan iyimser duyguların da
allostatik yükün en aza indirgenmesine neden olduğunu göstermiş
tir.
İ şyerinde hala umut olduğu konusunda mesaj lar veren çalış
maların belki de en ilginci ve iyimseri bundan birkaç sene önce İ s
veç'te Volvo fabrikasında yürütülmüştü. Çalışmada geleneksel iş
bölilmü çerçevesinde, sürekli aynı işi yapan işçi ler gözlemlenmiş
ve işten kaçma eğiliminin ve işini sevmemenin yanı sıra, kan ba
sıncının yüksek olması gibi fizyoloj ik sonuçların da yaşandığı gö
rülmüştü. Daha sonra bu geleneksel yapı yeniden düzenlenerek in
sanların takımlar halinde çalışması ve sürekl i aynı işi yapmak ye
rine başkalarının işlerini de üstlenebilmeleri sağlanmıştır. Sonuçta
iş ve ürün kalitesinin yükseldiği ve işçi lerin mesleklerine karşı olan
tutumlarının değiştiği gözlemlenmiştir. İ şçilerin sağlıklarında da
düzelme kaydedilmiş, kan basınçları normale dönmüştür. Bu ne
denle, çalışma koşullarını değiştirerek fiziksel sağlığı etki lemek
olası görünmektedir.
99
ZiHNiN HALLERİ
1 00
5
DUYGULAR VE HASTALIK:
BİR MOLEKÜL DENGESİ
Esther Sternberg
1 02
DUYGULAR VE HASTALIK
Şekil 8 : O rta Çağ'a ait bu tahta baskı, antik hekimlerin insan ruhunda etk il eri
olduğuna inandıkları dört v ücut sıvısının etkilerini resmetmekted ir. Siyah
safrası fazla olan birisi yataktan çıkamayacak kadar üzgünken (sol üst), çok
fazl a kan, iyimser bir adamı, sevgi lisine şarkılar söyleyen bir romantiğe
döndürür (üst sağ). Çok fazla san safranın etkisinde olan bir adam karısını
döver (alt sol) ve balgam ise bir kadını kendisine gösterilen aşka karşı lık
venneyen birisi yapar (alt sağ). Zentralbibliothek Zurik' in izniyle Leigh
Coriale Design and lll ustration tarafından hazırlanmıştır.
1 03
ZiHNiN HALLERİ
temel sıvının, yani siyah safra, sarı safra, kan ve balgam ın denge
sizliğinden kaynaklandığına inanıyordu. [Şekil 8] . Maimonides ise
sağlığı etkileyen "ruhun tutkularından" bahsetmiştir. On altıncı
yüzyılın büyük anatomistlerinin ardından, on dokuzuncu yüzyı lda
doktorlar bUtUn hastalıkların anatomideki anorma_l liklerden kay
naklandığına inanır oldular.
Ne var ki, doktorları ve bilim adamlarım benzer bir şekilde ha
yal kırıklığına uğratan bir hastalık türü vardı, çünkü hiçbir anato
mik anormallik bulunamamıştı. Sigmund Freud dönem inin klasik
örneği, altında yatan hiçbir açık fiziksel nedeni olmayan acılara ve
hastalıklara meyilli histerik olarak anılan kadındı. Bu hastalığın er
keklerde görUlen şekli ise savaşta askerlerin yaşadığı çöküntüydü
ve B irinci Dünya Savaşı sırasında bu rahatsızlık merm i şoku diye
adlandmlmıştı. ( İ kinci Dünya Savaşı' nda bu hastalığa savaş nev
rozu ya da savaş yorgunluğu denmiştir, Vietnam Savaşı'ndan bu
yana ise travma sonrası stres rahatsızlığı olarak bilinmektedir. Bu
hastalıkların işlevsel nevrozlar diye tanımlanmasının altında yatan
düşünce, eğer anatomide herhangi bir anormallik söz konusu de
ğilse kişinin ya hasta numarası yaptığına ya da hastalık hastası ol
duğuna dair inançtı. Dönemindeki diğerleri gibi, Freud da bu gi
zemli hastal ıkları açıklayabilmek için psikanaliz kuramları geliş
tirdi, fakat bu hastalıkların anlaşılması bugün bile kolay deği ldir.
1 920' l i ve 30'1u yıllarda Amerikalı psikolog Helen Flanders
Dunbar histeri veya savaş nevrozu çalışmalarını bir adım daha ileri
götürdü. Franz Alexander ve diğer meslektaşları ile Dunbar, astım,
mide ülseri ve kalp hastalıkları gibi fiziksel rahatsızlıkları ruhsal
anormalliklerin sonucu olarak açıklamaya çal ıştı lar. Dunbar, böy
lece, ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan somatik ya da bedensel
hastalıkları tedavi etme çalışmalarını karşı lamak için "psikoso
matik tıp" ifadesini üretti. On dokuzuncu yüzyılda doktorlar bütün
hastalıkların başlangıç nedenini anatom iye bağlarken, yirm inci
1 04
DUYGULAR VE HASTALIK
• Placebo: Sahte ilaç anlamına gelir. Ancak tıp dil inde plasebo etkisi olarak
bil inir. (ç.n.)
1 05
ZiHNiN HALLERi
lar şekl indeydi. Aslına b ak ılırsa, daha yirm i-otuz yıl öncesine ka
dar bir çok aile hekimi yanında sürekli Obecalp (placebo' nun ters
ten y az ılmış şekli) etiketli bu ilaçtan bulundururdu. 5 Günümüzde,
yeni bir i lacın geliştiri lmesi ve teste tabi tutulmasında kontrol n ite
liğinde sahte ilaç uygulamasına yer veri lir, bunun yapJ lmasındaki
amaç tedav inin ne kadarının ilacın biyoloj ik etkisi, ne kadarının da
sahte ilaç etkisinden kaynaklandığını bulmaktır.
N ihayet 1 950lere gelindiğinde, araştırmac ı lar beyin fizyoloj isi
hakkında daha derin bilgi sahibi oldukça, beyn in çevreden gelen
etkilere karşı gel iştirdiği tepkiler doğrultusunda duygular ve hasta
lık arasında bir ilişki kurmaya başladı lar. Akıl ve beden arasındaki
ilişki subkortikal beyin - beynin özel likle algı ladığı teh l ike karşı
sında verdiği bilinçsiz, otomatik tepkileri denetleyen otomatiğe
bağlı kısm ı - bağlamında incelenm iştir. Fizyolog Hans Selye, be
denin çevresel bir etkiye ya da baskıya karşı geliştirdiği tepkinin
hastalığa yol açabileceğini önererek bu görüşü gen işletm iştir.
O zamandan bu yana meydana gelen teknoloj ik gelişmeler, stres
ve hastalık arasındaki bu i l işkiyi daha iyi an lamamıza yardımcı
olmuştur. PET tarayıcısı gibi aletler, beynin nasıl çal ıştığına dair
hayret verici fikirler edinmemizi sağlam ıştır. Örneğin PET taray ı
cısı, bir kelimeyi sessiz okurken beynimizin bel l i bir bölümünün,
hızlanan kan akışı ve metabol izma hareketlenmesiyle çal ışmaya
başladığın ı ; başka bir bölümün bir kelimen in anlamını düşünürken
aktifleştiğini ; ve diğer bir bölümün ise bir sözcüğü söylerken ha
rekete geçtiğini gösterir. [Şekil 9] Benzer bir şeki lde, bir an l ı k
üzüntü y a d a anlık neşe g i b i farklı ruh hal leri sırasında beyn i n
hangi bölgelerinin hareketli veya hareketsiz olduğunu izleyebi l iyo
ruz. Hatta moleküler biyoloj i ve bilgisayarl ı mikroskoplar, fark l ı
koşul lar altında beynin farkl ı bölgelerinde aktif olan gen ler tarafın
dan üretilmiş proteinleri ayırt edebiliyoruz. Örneğin, strese maruz
bırakılan bir farenin beyni harekete geçmiş ve stres hormonu
C RH ' y i ya da kortikotropin salgılayan hormonu da içeren birçok
değişik molekül üretm iştir.
1 06
DUYGULAR VE HASTALIK
1 07
ZiHNiN HALLERİ
1 08
DUYGULAR VE HASTA LIK
1 09
ZİHNİN HALLERİ
1 10
DUYGULAR VE HASTALIK
yani prostoglandin ler, ağrı hissi ve ateş etkisi yaratarak çevre do
kularda bulunan sinir hücrelerini uyarmaya devam ederler. Aspirin
gibi ilaçların gribin belirtilerini hafifletmesinin sebebi, ilacın pros
taglandinlerin hareketlerini engellemesidir, böylelikle hastalık be
lirtileri ortadan kalkar.
Interleukin gibi sitokinlerin beyin üzerine olan bir d iğer etk isi
de sinir hücreleri üzerinde zehir etkisi yaratabi lmelerid ir. Bey inde
sitokinin etkisi aşırı artarsa, beyin hücreleri ölmeye başlar. A I DS
hastalarının beyninde interleukin miktarının artı şı, belki de A I DS
hastalığı ile ortaya çıkan bunama ve beyne zarar veren oluşumların
sebebini açıklayabilir. Ayrıca, Alzheimer hastahğında meydana
gelen sinir hücresi ölümü de bu nedenden kaynaklanabi l i r. Alz
heimer hastalığında beyin dokusunun iltihap topladığı bil inmek
tedir. Böyle bir iltihaplanmanın sitokin salgılanmasına yol açması,
sinir hücrelerine zarar vererek bunama belirti lerinin ortaya çık
masına zemin hazırlayabilir.
Bi rleştiren Haberci
111
ZİHNİN HALLERİ
Hipotalamus
Sempatetik
sinir sistemi
.
.
.
.
.
. .
' '
Bağışıkhk hücreleri
,
.. .. .. . .. ·
.. .. .. . .
.. . .. . .. .. . .. . .. ..
112
DUYGULAR VE HASTA L I K
113
ZİHNİN HALLERİ
savunmaya geçmesi deği l, aynı zamanda tehl ike gittiği zaman sa
vunma faal iyetleri vücuda zarar vermesin diye savunmay ı derhal
bırakması da şarttır.
HPA ekseninin faal iyetlerinin kal ıtımsal bir rahatsızlıktan ya da
ilaç veya cerrahi müdahale sonucu duraklaması, kortizol üretim inin
düşmesine yol açar ve bu da bağışıklık sistem inin aşırı yoğun bir
şekilde çal ışmasına ve eklem i ltihabı gibi iltihaplı hastalıkların olu
şumuna meydan verir. Öte yandan, H PA ekseninin -örneğin kronik
streste olduğu gibi - fazla uyarılması ise kortizolün çok fazla sal
gılanmasına neden olacaktır. Aşırı kortizol yabancı işgalciyi tama
men etkisiz hale getirmeden bağışıklık sistemini durduracaktır; bu
da enfeksiyonlardan kolayca etki lenilmesine yol açabil ir.
Bağışıklık sistemi üzerine yapı lan araştırmaların çoğunda Lewis
faresi adı verilen laboratuarda yetiştiri lm iş, tek soydan gelm i ş ko
baylar kullanılmıştır. Lewis fareleri, iyi korunan, tem iz bir ortamda
tutulduklarında, uzun ve sağlıklı hayatlar yaşarlar. Fakat çevrede
antij en ve patojenlerle karşı laşırlarsa eklem iltihabı, tiroidit, adrenit
ve uveit gibi bir dizi i ltihaplı hastal ığa yakalan ırlar.
Şaşırtıcıdır ki, Lewis farelerinin i ltihap l ı rahatsızl ı klara yaka
lanmasının sebebi sanıldığı gibi bağışıklık sistemlerinden kaynak
lanmaz. Sorun, merkezi sinir sisteminde, özellikle de CRH salgı la
yan ve strese karşı geliştirilen tepki leri denetleyen hipotalamus
tadır. Bu, Fischer fareleri adı verilen bir başka tür ile kıyaslandı
ğında daha iyi anlaşılmaktadır. Fischer fareleri ile Lewis fareleri
. arasında kan ve doku uyuşmazlığına rastlanmaz, diğer bir deyişle,
bir türden al ınan canl ı doku diğer türe nakledi ldiğinde bağışıklık
sistem inden kaynaklanan doku uyuşmazlığı görülmez. Ne var ki,
F i scher fareleri aynı çevresel etkilere maruz kaldıklarında Lewis
farelerine göre i ltihaplı hastalıklara daha seyrek yakalanırlar. İki
fare türü arasındaki fark hipotalamusta, çeşitli uyarıcı lar karşısında
beynin ne kadar CRH ürettiğindedir. Normalde hipotalamusta C RH
1 14
DUYGULAR VE HASTALIK
115
ZiHNiN HALLERİ
1 16
DUYGULAR VE HASTALIK
117
ZiHNiN HALLERİ
1 18
DUYGULAR VE HASTALIK
1 19
6
DUYGULARIN Gücü
Joseph LeDoux
İster yedi yaşında olalım, ister on yedi ya da yetm iş, duygular ço
ğunlukla kafa karıştırıcı olabilir. Aşk, öfke ya da keder hakkında
yazılanlara ve söylenenlere rağmen, iş hissettiklerimizi anlatmaya
gelince, sanki başka bir dil kullanıyor gibi oluruz. Duygu öznel bir
deneyim olduğundan, bilim adamları, algı ve hafıza gibi daha ko
lay ölçülen zihinsel süreçler Uzerine yoğunlaşmayı tercih ederek
duyguların oluşumunda beynin rolünü araştırmışlardır.
Ancak insanlar arasında duygusal düzlemde bir bağ da vard ır.
Belli uyarıcılara benzer şekilde tepki gösteririz. Bir tiyatro salo
nunu dolduran insanlar duygusal bir sahnenin ardından gözyaşla
rına boğulurken, bir başkasında kahkahalarla gülebilirler. Birkaç
hafta önce ölümle sonuçlanan bir trafik kazasına şahit olmuşsak
eğer, acı bir fren sesi duyduğumuzda kalbimiz birden hızla çarp
maya başlar.
New York Üniversitesi Sinirbilim Merkezi Henry ve Lucy
Moses KUrsUsU' nden Dr. Joseph LeDoux gibi önde gelen bilim
adam ları insan duygularının zengin repertuarını oluşturmak için
beynin deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğini araştırmaya başla-
ZiHNiN HALLERİ
1 22
DUYGULARIN Gücü
Beyni Dinlemek
1 23
ZİHNiN HALLERi
1 24
DUYGULARIN Gücü
Davramşsal Araçlar:
Klasik Korku Koşullanması
1 25
ZiHNİN HALLERİ
1 26
DUYGULARIN Gücü
Sinirbilim Araçları
1 27
ZiHNIN HALLERi
1 28
DUYGULARIN Gücü
12 9
ZİHNİN HALLERİ
1 30
DUYGULARIN Gücü
Şekil 1 1 : Amigdalanın farklı bölgeleri, farklı duyusal sinyal ler alı r, fakat bu
bölgelerin tümü beyin sapıyla iletişim hal inde olan ana çekirdekle iletişim
kurarlar ve böyl ece fizyolojik tepki ler başlatı lır. Duygusal davran ışları mızın
as oyuncularından olan amigdala da talamustan doğrudan duyusal bilgi ler al ı r
v e bu i l g i korteks tarafından işlenmeden b i l e önce çeşitli bedensel tepkileri
tetikler.
1 �1
ZİHN İN HALLERi
1 32
DUYGULARIN Gücü
1 33
ZİHNİN HALLERi
1 34
DUYGULARIN Gücü
· 1 35
ZİHNİN HALLERİ
aşağıda açıklanan özel bir sisteme erişene kadar bilinç altında kala
caktır.
1 37
ZİHNİN HALLERİ
Beyinde bulunan birçok bellek sistemi içinde, hipokampus ' bir şey i
hatırladığımızı" söylediğimizde söz konusu olan tip an ıları yaratan
sistem içinde çalışır. Geçen akşam ne yediğinizi, geçen hafta ne
reye gittiğinizi, ya da altı yaşındayken anneannenizle neler yaptı
ğınızı ' hatırlarsınız' . Bunlar sizin anı larınızdır ve hipokampusla
ilişki halindedir. Yolda giderken kaza yaptığınızı düşünelim. Kafa
nızı direksiyona çarpıyorsunuz ve korna çalmaya başl ıyor. Kafan ız
kanarken korkunç bir ağrı çekiyorsunuz. Klakson sesi i le hissettiği
n iz acı beyinde özdeşleşerek çeşitli mekanizmalar tarafından kay
dedilir. Günler ya da haftalar sonra bir klakson sesi duyduğunuzda
bu ses beyninize girerek sesi son duyduğunuzda nerede, kimle ol
duğunuzu, ne yapıyor olduğunuzu size hatırlatır. Ayrıca size bunun
çok kötü bir deneyim olduğunu da hatırlatır, fakat bu anı sadece acı
bir gerçekten ibarettir. Bunlar amigdala sisteminden kaynaklanan
duygusal anılar değil, sadece duygusal deneyimlere yönelik anı
lardır. Duygusal anı lar oluşurken ses amigdalaya ulaşır, amigdala
da sesle bağdaştırılan eski deneyimlerden yola çıkarak otonom sis
tem i ve hormon sistem ini harekete geçirir ve kasların gerilmesine
neden olur. Diğer bir deyişle, hipokampal sistem duygusal bir
1 38
DUYGULARIN Gücü
1 39
ZİHNİN HALLERİ
qo
DUYGULARIN Gücü
Bilinç ve Duygular
141
ZİHNİN HALLERi
1 42
DUYGULARIN Gücü
benzetebiliriz. Korkular bir kez harekete geçti mi, korteksin çal ış
masını tümden etkileyebilir, ne var ki, korteks am igdalayı kontrol
edemeyecek kadar zayıftır. Bu nedenle, terapistler fobileri olan in
sanları tedavi etmeye çalışırken, amigdalanın kontrolünü ele ge
çirmek ve duygusal anıların canlanmasını engellemek için kortekse
giden bu arka sokakları ve tali yolları kullanmak zorunda kalabi
lirler; her ne kadar amigdala korteksi otobandan gird i bombard ı
manına tutsa da.
Psikoterapiyi basitçe bey indeki hatların yeniden oluşturulması
olarak tanımlayabiliriz. Eğer beyinde gerçekleşen tüm değişikl ikler
deneyimlerin sonucuysa, psikoterapi de beynin öğrendiği bazı duy
gusal bağdaştırmaları unutturma çabasıdır. Beyindeki sinaptik
bağlantıların yeniden oluşturulması anlamına gelen öğrenme, belli
beyin kimyasallarının doğru yere, yeterli m iktarda salgı lanmasın
dan başka bir şey değildir. Aslına bakılırsa, sinirbilimciler her tip
öğrenmenin temelini oluşturan moleküler alt yapı hakkında daha
fazla şey keşfettikçe, hafıza moleküllerinin hafızanın - bilinçdışı
ya da bilinçli - türüne karşı kayıtsız olduğunu görmüşlerdir. Farklı
hafıza tiplerinin özelliklerini belirleyen, kaydetme işlem ini ger
çekleştiren moleküller değil, bu moleküllerin içinde çal ıştıkları
sistemdir. Eğer hipokampal sistem içinde çalışıyorlarsa, kaydedilen
anılar gerçeklere dayanmaktadır ve bilinç yüzeyine çıkabilir. Fakat
eğer amigdala sistemine dahilseler, bu anılar duygusaldır ve bilinç
düzeyine çıkarılamazlar.
1 43
ZiHNIN HALLERİ
1 44
DUYGULARIN Gücü
1 45
ZiHNIN HALLERİ
Eric Kandel
1 49
ZiHNİN HALLERi
1 50
ÔôRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERiNE
beynin içinde en azından otuz beş organ daha (sonradan bunun sa
yısı artacaktı) vardı, bunların her biri, bellek ya da d i l ile ilgi l i
özelliklerin yanında. müzik yeteneği, temkinlilik, cömertlik, sır
tutabilme ve romantik aşk yani sevebilme yeteneği gibi zeka yetisi
ya da özelliğiyle ilgili kendine özgü bir işleve karşılık veriyordu.
B unun ötesinde, Gali yalnızca beynin betimlemesiyle yetinme
m iş, nasıl çalıştığıyla ilgili de bir kuram üretmişti. A lıştırmalar
yaptıkça kaslarımızın boyutunun artmasında olduğu gibi, zihinsel
özelliklerin kullandığımız ölçüde artacağını düşünüyordu. Örne
ğin, beynimizin tutumluluktan sorumlu olan kısmı, kişi daha çok
para biriktirdikçe büyüyecekti; benzer biçimde, gizli kapaklı et
kinliklerle ilgili bölge de, sır tutabilen bir kişide artış gösterecekti.
Belli bir beyin işleviyle ilgili kafatasındaki merkez büyüdükçe, tam
üzerinde yayılan bölgede şişkinlik yaratacak, böylece yumru ve
kabartılardan oluşan bir bölge oluşacaktı; bunlara baktıkça biz de
beyinde hangi bölgelerin en çok geliştiğini anlayacaktık. Böylece
bireylerin kişiliğini kafataslarındaki yumrularla i l işkilendiren Gal i
karakter özelliklerini betimlemek için, anatomiyi temel alan bir
araştırmaya girişti, bu kuram daha sonra, frenoloj i adıyla an ıla
caktı.
Gali yine de tam bir deneyci sayılmazdı. Özellikle de, beyin
lezyonu olan hastalardan ya da kobay olarak kullanılan hayvanlar
.dan çok fazla şey öğrenebileceğini düşünmüyordu. Oysa 1 820' ter
de, düşüncelerinin doğruluğu Fransız deneysel nörologu Pierre
Flourens tarafından incelenmeye başlanmıştı bile; F lourens sin ir
sistemim izde yer alan farklı parçaların, davranışlarım ızı nasıl etki
lediğini anlamak için bunları tek tek ele almaya çalışmıştı . Gü
vercinlerle deneylere girişerek, beyincikte; beynin en altında yer
alan bölümlerde oluşan lezyonların hayvanın kaslarla i lgili eşgü
dümünü ve denge duygusunu bozduğunu, beynin gerisindeki me
dulla oblingataya verilecek bir zararın da ölümle sonuçlanacağını
1 5 1·
ZiHNiN HALLERi
Beynin Yapısı
1 52
ÔÖRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERİNE
Oksipltal
lob
Şakak lobu
Şekil 13: Çoğu üst düzey zihinsel süreç, dört lobu olan beyin korteksinden
meydana gelir. Ön lob, planlama, stratej iler ve amaçlar gibi unsurların
yanında motor koordinasyon sırasında da aktiftir. Paryetal lob konuşma,
algılama ve bedensel hisler konusunda baş sorumludur. Oksibital l ab,
görmeyle ilgilidir ve şakak lobu da duyma, koklama ve hafızadan sorum l udur.
1 53
ZiHNiN HALLERi
1 54
ÔôRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERiNE
1 55
ZiHNiN HALLERi
1 57
ZiHNİN HALLERi
celemedi. Ama daha sonra yapılan araştırmalar bize bel leğin bir
çok türünün bir ya da korteks altında bulunan birçok bölgeden
katkı aldığını göstermiş durumda. Üstelik de, Lashley' in deneyle
rinde kullandığı farelerin gerçekleştirdiği eylem bir labirenti geç
meyi öğrenmekti, yani birçok motor ve duyumsal işlevi harekete
geçiren bir görevdi. Hayvanın korteksi kesim ler yapılarak her seft:
rinde bir zarara uğratıldığında (örneğin dokunmayla ilgili zarın za
rar görmesi), fare görme ya da koku alma duyusuyla labirenti yine
aşabiliyordu, böylece deney genel anlamda hafıza hakkında çok
şey kanıtlamıyordu.
Hafızayla ilgili unsurların beynin belli bölgelerinde depolana
bileceği düşüncesini ilk destekleyen y apıt Montieal Nöroloj i Ens
titüsü nörocerrahlarından Wilder Penfield'e aitti. Penfield, İngiliz
nörofizyolog Charles Sherrington'un öğrencisiydi. Sherrington
anestezi uygulanmış maymunların korteksindeki motor bölgesinde,
hareketlerin nasıl gözüktükleriyle ilgili bir ayrıntı lı çizim yaparken
elektrik akımı kullanmıştı. 1 9 3 8 yılında, foka! epilepsi hastal ığının
tedavisi için, nöronların yarattığı elektrik fırtınası beynin belli bir
bölgesinde gerçekleştiği öncül nörocerrahi tedavisini uygu ladığı
süreçte, Penfield bilincini bütünüyle koruyan hastalarının korteks
lerindeki motor ve öteki davranışsa! işlevleri inceleyebi lmek için
elektrikli uyarıcılar kullanmaya başladı. Beyinde acı alıcısı bulun
madığından dolayı kafa derisine anestezi uygulandıktan sonra has
talar bilinçli kalabiliyor ve yaşadıkları deneyi betimleyebiliyorlar
dı. Teknik bugün de hala geçerli, çünkü cerrahlar hasta kişinin dili
için öneml i olan özel beyin bölgelerini tanımlayabiliyorlar ve böy
lece epilepsili dokuları kesip atarken bu bölgelere zarar vermeme
ye özen gösteriyorlar.
Penfield bu cerrahi işlemleri yaparken, bu araştırma sürecinde,
bin hastadan daha çoğunda, korteksin yüzeyinin büyük kısmında
beynin belli bölgelerindeki - şakak loplarında - uyarıların kişi-
1 59
ZiHNİN HALLERi
terde daha önce yaşanmış bir deneyim (deja vu) duygusu uyandır
dığını gözlemledi, bu daha önce nasılsa yaşanmış ve sisler içine
gömülmüş bir anıya benzetilebilirdi. Bunları deneysel tepkiler diye
adlandırdı. Hastalar kendilerine hiç de yabancı gelmeyen bir şar
kıyı bulanıkça anımsıyorlardı, ya da kafalarında tanıdık gelen biri
nin puslar içindeki görüntüsünü canlandırıyorlardı, ya da kendi le
rini tanıdık bir ortamda buluyorlardı .
Bu çalışmalar Penfield' ı, hafızanın orta şakak lopunda konuşla
nabileceği düşüncesine yöneltti, ama görüşü birçok itirazla karşı
laştı . İ lk olarak, incelem iş olduğu hastaların tümü foka! epilepsi
hastalığı nedeniyle anormal beyinlere sahipti ve vakaların yüzde
kırkında uyanlarla harekete geçirilen zihinsel deneyim, hayat un
surlarını ve gerçekleşmesi olanaksız durum ları da içeren ve hasta
n ın nöbetlerinde görülen zihinsel deneyim lerle özdeşti. Aslında,
deneyimler anılardan çok rüyaya benzemekteydiler.
Y ine de, Penfield'in bulgularından etki lenen başka araştırma
cılar daha sonra şakak lopları ve bunların da altında uzanan
hipokampüsün insan belleği için son derece önemli olduğunu ka
n ıtladılar. Bununla ilgili en etkileyici olay 1 957 yıl ında bir cerrah
olan William Scoville ve Penfield' in öğrencisi olan, psikolog
Brenda M ilner tarafından aktarılmıştır. Bu ikili H.M. ad ını taşıyan
hasta üzerine yürüttükleri olağanüstü araştırmayı sunmuşlard ır.
H . M.' ye dokuz yaşındayken bir bisiklet çarpmış ve çocuk bir
beyin sarsıntısı geçirm işti. Bu kaza epilepsi haştalığına neden oldu.
On sekiz yıl daha geçti ve H.M. 'nin durumu gittikçe kötü leşti, bu
nedenle çal ıştığı montaj fabrikasındaki İ'şjne devam edemez du
ruma geldi . Nöbetleri ilaçla denetlenemez oh ;ıtu . Yirmi yedi ya
şında, son bir çare olarak, H.M. 'ye bir deneyse l cerrah i işlem i uy
gulandı; Scoville orta şakak lopu ve bunun altındaki hipokam
püsün iki yanındaki bölgeleri kesip aldı. Cerrahi müdahale nöbet
leri önlemede başarılı oldu ama H.M. 'yi korkunç bir hafıza y iti-
1 6o
ÔôRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERİNE
m iyle baş başa bıraktı . Ameliyatın yapıldığı 1 953 ' den günümüze
H.M. ne yazık ki uzun süreli bir bel lek geliştirmeyi başaramadı .
Bu hafıza bozukluğunu bulgulayan v e tanım layan M i lner,
H.M. 'yi kırk yılı aşkın bir süre gözlem ledi. Hastadaki hafıza yiti
m inin şaşırtıcı bir biçimde seçici olduğunu gördü. Yani, amel iyat
hafızanın bazı unsurlarına zarar vermiş, bazılarınaysa dokunma
mıştı. M ilner H . M . 'n in hangi işlev lerinin çalıştığına, hangi lerinin
çalışmadığına bakarak şakak loplarının ve hipokampüsün an ı ları
saklamada üstlendikleri rolü bel irleyen dört ana özel lik saptadı .
İ lki, H.M. 'nin ameliyattan çok önce olup biten leri depoladığı
uzun süreli belleğinin çalışır durumda oluşuydu. Çocukluğuyla il
gili, çalışma yaşamıyla ilgili birçok şeyi can lı biçimde anımsaya
biliyordu. Düzgün İ ngilizce'yi, akıcı biçimde kullanabil iyordu.
Zekası değişmemişti. Bütün bu bu lgu lar daha önceden ed ini len
bilgi ya da deneyim lerin uzun süreli bel lekle ilgili tek depolama
yerinin şakak lopları ve hipokampüs olmadığını kanıtlıyordu.
İkincisi, kısa süreli bel leği hayli iyiydi. Yeni bir telefon numa
rasını herhangi b iri kadar doğru biçimde hemen yineleyebil iyordu.
Kendisine i lk kez söylendiğinde bir kişinin adını an ım sayabi li
yordu. Günlük bir konuşmayı, çok uzun süreli olmam ası ve çok
fazla konu içermemesi koşuluyla sürdürebi liyordu. Bu durumda
şakak lopları ve hipokampüs kısa süreli bel lek için de zorunlu de
ğildi.
fr çüncüsü, yine de H . M . 'nin eksikliğini çektiği - hem de çok
olağanüstü biçimde eksikliğini çektiği - nokta yeni edindiği bi lgi
leri uzun süreli belleğe atamamasıydı, yani yaşadığı şeyleri anında
unutuyor gözüküyordu . Yemek yedikten bir saat geçmeden, ye
diklerini, hatta yemek yiyip yemediğini bile anımsayam ıyordu.
Aynı dergiyi defalarca, üst üste okuyor ama bunu okuduğunun far
kına varamıyordu. Yıllar geçtikçe, kendini eski bir fotoğrafta tanı
yamıyordu, çünkü değişen görüntüsünü belleğinde tutam ıyordu.
ZiHNiN HALLERi
Eğer dalgın bir anındaysa, çok kısa bir süre içinde de olsa, yinele
mesi için ona söylenen bir numarayı tümüyle unutuyordu. Yeniden
tanıştırılsa da, yabancı insanları bir türlü hatırlam ıyordu. Hipokam
püste lezyon görülen başka hastalar da, tıpkı lezyonlar görü len
deney hayvanları gibi, benzer öğrenme bozuklukları göstermekte
dirler. Bunun sonucunda Mi lner, şakak lopları ve hipokampüste
oluşan lezyonların kısa süreli bellek ile uzun süreli bellek arasında
bir kopukluk yarattığı olgusunu kanıtlamış oldu - bu da birden çok ·
1 62
ÔôRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERiNE
larca hatta yıl larca etkin olabi len bir u z u n s ü re l i bir be l le k . Hem
bildirici bellekte, hem bild irici olmayan be l l ekte. k ısa sürcl i be l l e ğ i
uzun süreli beleğe dönüştünnek için gereken ortak unsur y i nele
medir. Yakınlarda elde edi len önem li bir b u l g uy a göre, iki bd lck
biçiminde de, kısa süreli bel lekten uzun süreli be l leğe geç işin. � e n i
. · protein sentezlerinin baskınıyla oluştuğu be l ge l e n m i şt i r . B urada.
proteinlerin önem i ortaya çıkıyor - h e r dü ş ü n c e d e her ri.iy ada. her
.
eylemde bir yerlerim izde bulunan belli oranda proteini kul lanıyo
ruz. Ama bazı verileri kısa süreli bel lekten uzun süreli be l leğe çe·
v innek istediğimizde, yeni proteinlere ge re ksini m d u y u ) onıı
Bel lek bir kere görev ini yerine getirdiğinde b i r saati a�k ın b i r
-
1 66
ÔôRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERİNE
1 68
ÖGRENMI , H A F I /.!\ VI G t N l . 1 I K A N A I H A IU.AR ÜZERİ N i :
d e bir gece önce bir yem ekte tan ıştı ğım ız bir k i ş i n i n ad ı n ı an ı m sa
yamay ız. Bunun bir neden i bastırıc ının uzun süre l i be l le k depola
m ada devreye girm i ş olmasıdır. Peki bundan ç ıkaracağım ız sonuç
ned ir? Eğer kişinin bastı rıc ı s ı kes i l i p atı l sa, kend i l iğinden an mda
harekete geçen uzun süre l i bel lek etkin olacak m ıd ı r? Ben im labo
ratuarımda bu bastırıcıyı bu lgu layan Dusan Bartsch bu düşüncey i ,
Aplys ia da C REB-2 bastırıc ı s ı n ı tem izleyen öze l b i r antikor ge l i şt i
'
1 71
ZiHNİN HALLERi
1 73
ZiHNiN HALLERi
1 74
Ô<iRENME, HAFIZA VE GENETiK ANAHTARLAR ÜZERİNE
1 75
8
KAOSTAN DÜZENE
J.Allan Hobson
1 79
ZiHNİN HALLERİ
1 80
KAOSTAN DÜZENE
REM UYKUSU
İnsan
Kas
_,,._,.,..._._..._...._...,..._.,,...___.__..
Ked i
----- Ka•
Uykunun Döngüleri
A. Poligraguk Kayıtlar
• - -
__a ....il ...o
- a -
[l - - ..o -
- - - -
- ...a. c::ı -
..ıı - - -
a - -
- - - lllllllD-
- - -
- - - -
- - - -
1 1 1
Şekil 19: Gece boyunca REM uykusunun (koyu siyah çizgiler) dört non-REM
�vresiyle iç içe geçtiği 90- 1 00 dakikalık evreler yaşarız. Her gece ortalama iki
saat rüya görerek gecenin yüzde 20 ile 30'unu REM uykusunda geçiririz.
Şekil, Harvard Tıp Fakültesi ' nden Dr. Allan Hobson'un izniyle kullanılmıştır.
1 86
KAOSTAN DÜZENE
Şekil 20: Şekilde REM uykusundaki bir kedinin tek bir nöronun elektri ksel
faaliyeti görülmektedir. Hareketsiz yatan hayvanın beyninde bir elektrik
fırtınası olmaktadır. Şekil Harvard Tıp Fakültesi ' nden Dr. Al lan Hobson ' un
izniyle kullanılmıştır.
1 88
KAOSTAN DÜZENE
Rüya Raporları
1 90
KAOSTAN DÜZENE
Şekil 2 1 : Bir bilim adamının rilya koleksiyonundan gelen bir uçan halı
tasviri - beynin konum algılayıcı nöronlarının ara sıra uyanlmasıyla
ulaşabilecek hoş bir ağırlıksız hissi . Şekil Harvard Tıp Fakültesi 'nden Dr.
Allan Hobson'un imiyle kullanılmıştır.
1 91
ZİHNİN HALLERİ
1 92
KAOSTAN DÜZENE
lıplarına bağlayabiliriz.
Bu, her ne kadar genellikle bUyUk bir m iktarda saçmalık içer
seler de, rüyaların hiçbir anlam ı yoktur ya da tamamen saçmadırlar
demek değildir. Aslında, rüyalar çoğu kez karmakarışık olsalar da,
anlamlarla doludurlar. Saçma sapan bir durumdan bir anlam ya
ratmağa çalışan beynin çabalarıdır; rüyayı bir parça Rorschach tes
tine benzetmemiz yanlış olmaz. Nöronların kendiliğinden ateşlen
mesi bilişsel bir gerginlik yaratır ve korteks boşlukları doldurmak.
zorundadır. S inirbilimciler ile Freud'cu psikologların görüş ayrı
mına düştükleri nokta, rüyalardaki imgelerin zorunlu biçimde giz
lenmiş, diplere, derinlere gömülmüş anlamlar içeren simgelere
dönüşmüş olması ve bu rüya simgelerinin evrensel anlamlar taşı-
1 93
ZİHNiN HALLERi
Rüyalarm Amaçlar1
1 94
KAOSTAN DÜZENE
1 95
ZiHNİN HALLERi
1 97
NOTLAR
1. BOLCM
1 9, 1 996.
6. "Fertile Minds from Birth," Time, Şubat 3 , 1 997.
7 . a.g.e. Aynca, "Gene Involved in Brain Development," Rockefeller
University press release, April 1 7, 1 996.
8. "Fertile Minds from Birth."
9. Ulusal Akıl Sağlığı Enstitllsü' niln genetik çalışmalar grubunun
raporu.
NOTLAR
3. BOLOM
200
NOTLER
4. BöLOM
5. BöLOM
1 . The Defending Army (Time-Life Book's, Journej through the Mind
and Body series, n.d.), s. 1 02. Aynca bkz. "Accentuate the Positive,"
Emma Haughton, The lndependent, Aralık 3, l 996 .
2. Pennisi, "The Brain-Body Connection."
3 . Bu böl üm (ss. 1 04- 1 09) "Duygular ve Hastalık" sergisi kataloguna
dayanmaktadır. Sergiyi hazırlayan Theodore M. Brown; Sergi yöneticileri
Elizabeth Fee ve Esther M. Sternberg; Müze Yönetici leri Anne
Harrington ve Theodore M. Brown. Copyright 1 997, Friends of the
National Library of Medicine.
d
4. Random House Dictionary of the English Language, 2" ed.
unabridged.
5. Defending Army, s. 1 02.
6. Pennisi, "The Brain-Body Connection."
201
NOTLAR
7. Defending Army, s. 3 1 .
8 . Permisi, "The Brain-Body Connection."
9 . a.g.e.
1 0. Mind and Brain, {Journey through the Mind and Body series), s.
33.
i l . Pennisi "The Brain-Body Connection"; Mind a nd Brain, ss. 50-5 l
vagus sinirin tanımı için.
1 2 . Sternberg, E., and Philip Gold, "The Mind-Body Interaction in
Disease," Scientific American özel sayı, 1 997, s. 1 4 .
1 3 . a.g.e.
14. Defending Army, s. 1 05 .
1 5 . a.g.e. ss. 1 05- 1 06.
1 6. Sternberg and Gold.
7. BOLÜM
8. BÖLÜM
1. Hobson, J. Allan, Sleep (New York: Scientific American Library,
1 995), ss. 1 7- 1 8 .
2. "The Prefrontal Cortex and Schizophrenia," Society fo r
Neuroscience, 1 995 .
3 . Restak, Richard, Receptors (New York: Bantam Books, 1 995),
ss.23-25 .
4. Hobson, J. Allan, The Chemistry of Conscious States (Boston:
202
NOTLER
20 3
DİZİN
206
DtzlN
20 7
DiZiN
208
DtZiN
209
DiZiN
210