You are on page 1of 288

VEGANLIĞA

zo r k B k ş

TÜRK AN RUHSAR

Editör
Nermin Şendoğan
Esen Altınel
İÇINDEKILER

İLK SÖZ .. . . . . . . . . . . . . . . . . .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

1. Bölüm
TARİHSEL SÜREÇ .............................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13
Başlarken .. . . . . . . . . . . . . . .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15
Uyansın Benim Ülkem ...................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18
Tarihsel Süreç . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

2. Bölüm
HEPİMİZ DÜNYALIYIZ, DEĞİŞİME HAZIR MIYIZ? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41
Vicdanın Rehberliğinde . . ................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43
Neden Vegan Oldum? ........................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48
Külli İradenin Yansımaları ............................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52
Kayıp Ruhlar .. . . . . . . .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
Kendi İçimizdeki Şiddeti Yok Saymak,
Biz Bu Dünya İçin Ne Yapıyoruz? ................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 63
İyiliğin ve Kötülüğün Yeniden Tanımlanması ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 72
Ahlaki İlkelliğimizi Yenme Savaşımız, Sözle Özün Uyumu .. . . . . . . . . . . . . 77
Kendimizle Yüzleşme ........................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82
Yaşadığımız Hayatı Daha Anlamlı Kılmaya Hazır Mıyız? . . . . . . . . . . . . . . . . . 87
Veganlığa Ezoterik Bakış

Merhamet ve Karma ................................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 90


Negatif Enerji Santralları Mezbahalar ve
Besi Çiftlikleri . . . . . . . . . . . . .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99
Mezbahalar Var Oldukça Savaşlar da Olacaktır ........... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 106
Dünyadaki Aç İnsanlardan Hayvancılık Sektörü Önemli Derecede
Sorumludur .. . . . . . . . . . . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110
Varoluşla Bir Olmak ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114
Gunalar -Yaşam Nitelikleri ................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118
Chi Enerjisiyle Beslenme, Bitki Ruhları .......................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 123
Elbette Bitkiler de Canlıdır .................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 127
Evcil Hayvanlar .. . . . . . . . .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 134
Hayvan Ruhu ve Zekası ........................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 142
Fiziksel Bedenin Arındırılmasının Önemi ..................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 148
Epifiz Bezinin İşlevi .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 153
Onları Meyvelerinden Tanıyacaksınız ............................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 158
Fiziksel Dünya Ötesinden Gelen Mesajlar Üzerine .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 163
Altın Çağ’da Mezbahalar Olacak Mı? . . ............................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 168
Işık İşçisi Olmak Üzerine . . ...................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 175
İçsel Bir Devrim . . . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 179
İçimizdeki İlahi Sevgi Potansiyeli .. .................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 182
Ruhani Öğretmenler . . ............................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 186
Negatif Enerjiyi Bilinçsizce Güçlendirme ...................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 194
Ruhsal Fakirlik .. . . . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 201
İnsanı İnsan Yapan Sevgidir . . ................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 206

6
Türkan Ruhsar

3. Bölüm
VEGAN DOSTLARIMDAN ........................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 211
Anneme Vegan Olduğumu Söylemeyin,
O Beni Hala Vejetaryen Zannediyor .......................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 213
Vegan Olma Hikayem ........................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 220
Adalet Ayrımcı Olmaz! ..................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 222
Tarih Tekerrürden Değil, Tekâmülden İbarettir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 225
Zerdüşti Kutsal Metinleri Ve Şahname’de Vejetaryenlik . . . . . . . . . . . . . . . . . 227
Bu Kötü Alışkanlığımdan Kurtulduğum İçin Mutluyum . . . . . . . . . . . . . . . . . 231
Vegan Farkındalığım ........................................................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 233
Vejetaryen Olma Hikayem ............................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 234
Vicdan ve Empati ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236

4. Bölüm
MAKALELER .. . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 245
Beyni Et mi Yoksa Nişasta mı Büyüttü? . . ................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 247
Temel Besin Öğeleri Topraktan Gelmektedir ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 257
Vegan Beslenmenin Sağlık Yarattığı Doğru da
Sağlık Problemi Yarattığı Doğru Değil ..................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 262
Onların Duyguları Yok Sanıyorsanız,
Çok Yanılıyorsunuz! .......................................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 265
Ahlaki Seçimler .. .................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 269
Son Olmayan Söz . . .............................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 272
Neden Vegan . . . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 276
Teşekkür .. . . . . . . . . . . . . . . ................................................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 284

7
İlahi Yasalar

İlahi Yasaları uygulayan insan


Ayrım gözetmeksizin
Yolumuzun üzerindeki böceğin
Başımızın üzerinde uçan kuşun
Bir çocuğun gülüşünün
Mırıldayan kedinin
Kuyruk sallayan köpeğin
Bir ineğin, koyunun, kuzunun, keçinin
Bastığımız toprağın
Ektiğimiz tohumun
Kokladığımız mis kokulu çiçeğin
Soluduğumuz havanın
Aldığımız nefesin
Haberli ya da habersiz olduğumuz tüm varlık aleminin
Bizim için sevgi, şefkat, bağlılık sembolleri olduğunu
Doğa ve hayvanlar alemi ile kuracağımız nitelikli ilişkilerin
Bizleri üst boyut ruhsal alemlere taşıyacak
Bir köprü olduğunu anlamıştır.

Işık yolumuzu,
Sevgi yüreğimizi aydınlatsın.
Bilinçlerimizin henüz kapalı olduğu alanlara
IŞIK OLması niyetim ve
sonsuz sevgilerimle.
İLK SÖZ
Pek çok insan yaşadığımız dünyanın kötülükler dünyası
olduğunu düşünüyor, aslında pek haksız da sayılmazlar. An-
cak madem durum böyle, hepimizin bu konuda sorumluluk
sahibi insanlar olarak, öncelikle kendimize sormamız gere-
ken sorular var.
Biz, her birimiz bu güne kadar dünyamız ve onun arzu et-
tiğimiz, beklediğimiz mutluluk ve sevgi dünyasına dönüşmesi
için kendimizce hangi bireysel katkılarda bulunduk?
Uğradığımızı düşündüğümüz haksızlıklar kadar, kendi-
mizin yaptığı haksızlıkları, ilahi adaletin şaşmaz terazisinde
tartabilecek cesarete sahip miyiz? Hak isterken hak vermeyi
bilebildik mi? Dünyanın insan sakinleri olarak, kendi dışı-
mızdaki canlı türleri ve doğayla olan ilişkilerimizi sevgi, saygı
ve nezaket üzerine mi sürdürdük? Yoksa onlarla iletişimimiz
sadece sömürü, zulüm ve hükmetme üzerine mi kurulu oldu?
Hak ve adalet arayışımız sadece kendi türümüzle, hatta
sadece kendimiz ve yakın çevremizle mi sınırlı? Yoksa bizden
çok daha güçsüz, korumamıza gereksinme duyan diğer canlı
türlerinin de özgür ve mutlu yaşamalarını önemseyecek ka-
dar genişlemiş bir adalet ve şefkat anlayışımız mı var?
Şu an bu kitap elinizde olduğuna göre, bilincinizde farklı-
lık yaratmaya hazır olmalısınız! O zaman başlayalım mı, ne
dersiniz?
Veganlığa Ezoterik Bakış

Sadece insana yönelik değil, doğa ve hayvanlar alemine


olan bakış açımızı da yenileyecek, devrim niteliğinde bir de-
ğişime ihtiyacımız var. Düşüncelerimizde, bakış açımızda, bi-
lincimizde köklü değişimler yapmadan, eskiyi bozmadan yeni
dünya düzeninde kökten ve kalıcı bir değişim ve dönüşüm ya-
ratamayacağımızı artık anlamamız gerekiyor.
Eğer bildiklerimiz ve yaptıklarımız yeterli olsaydı, dünya
şu an yaşadığı karanlık dönemi yaşıyor olur muydu? Şayet ba-
kış açılarımız, bireysel eylemlerimiz, bilinçsizce bile olsa dün-
yada süregelen karmaşaya katkı sağlıyor; açlığa, ölümlere, zu-
lümlere neden oluyorsa, bunun bizim görüşlerimizi ve yaşam
şartlarımızı değiştirmemiz için yeterli bir neden oluşturması
gerektirmez mi?
Kurtuluş; senin, benim, bizim, hepimizin uyanıp bu ger-
çekleri görmemiz ve öncelikle bireysel olarak kendimize ışık
tutmamızla gerçekleşecek. Yani dünyayı değiştirmeye önce
kendimizi değiştirmekle, bedenimizde ve zihnimizde yapaca-
ğımız arındırmayla başlamalıyız. Toplumsal ölçekte değil, ön-
celikle sessizce gerçekleşecek bireysel ve sonrasında kolektif
olarak yayılacak içsel bir devrimden bahsediyorum.
Kitabım, (ki artık sadece bana ait değildir, hepimizindir)
insanlık olarak hayvanlar alemiyle aramıza açtığımız derin
uçuruma, naçizane bir köprü olabilme gayesi ve derin adan-
mışlık duygularıyla yazılmıştır.
Hiç kimseyi bu köprünün bir halkası olmaya zorlayamam.
Ancak tekamül sürecinizde, sizin de artık bir şekilde bu kitapla
ve içindeki bilgilerle buluşmanızın zamanı gelmişse ve şu an bu
satırları okuyorsanız, belki bilinçsiz bile olsa sorgulamadan ka-
bul ettiğiniz beslenme ve yaşam alışkanlıklarınızı ve insan mer-
kezci bakış açınızı yeniden gözden geçirmeye hazır olmalısınız.
Belki bugüne değin birçok kaynaktan, et ve hayvansal gıda
tüketiminin neden olduğu sağlık sorunları, çevresel sorunlar

10
Türkan Ruhsar

ve tabii ki etik açıdan onların yenmemesi gerektiğine dair bazı


bilgileri okumuş ya da duymuş olabilirsiniz. Büyük bir mutlu-
lukla bu dönemde, veganlığı bahsettiğimiz açılardan değer-
lendiren pek çok kitap ve internet sayfalarında, gerçekten çok
duyarlı insanların, değerli bilgiler yayınladığı kişisel blogları
olduğunu söyleyebilirim. Ancak sanıyorum ki bu konuda, bel-
ki bazı internet dergilerinde gözünüze takılan belli belirsiz
birkaç makale ve değerli birkaç blog dışında, konunun bizim
ruhsal gelişim sürecimizde çok önemli bir etken olduğuna
dair fazla bir bilgi yoktur. Hatta ruhsal konular entelektüel
ilgi alanı olan kişiler, çoğunlukla bu konunun konuşulmasın-
dan ve yazılmasından bile rahatsızlık duyarlar, bu onlar için
tabudur. Bunu da anlayabiliyorum, tarih boyunca saf gerçek-
ler her zaman duymak istemeyen kulaklara acı vermiştir ve
verecektir. Ancak Tanrı’ya giden yol, o kadar da emek verme-
den ve kolayca gidilecek bir yol değildir.
Kendi adıma, başlangıç aşamasında bu konuya uyanış sü-
recimin beni mutlu ettiğini söyleyemem. Hatta tam tersine
çok uzun bir süre aynı bizler gibi hissedebilen canlılar olan
hayvan dostlarımıza, bilinçsizce de olsa verdiğim acıdan dola-
yı çok mutsuz oldum. Aylarca süren bir mahcubiyet ve utanma
hissi yaşadım, onlarla göz göze gelmekten kaçındım. Kendim-
le ve karanlık gerçekliğimle, bencilliğimle yüzleşmek beni de-
rinden sarstı, ama kendime de getirdi.
Tüm bu nedenlerden dolayı elinizdeki kitapta yazılı olanla-
rın sizi mutlu edeceğine dair size söz veremem. Hatta belki de
şu an bir kitapçıdasınız ve daha ilk satırları okuduktan sonra
belki de kızgınlıkla bu kitabı tekrar yerine bırakıyor da olabi-
lirsiniz, bunu anlayışla karşılarım. Çünkü dünyamız çok farklı
bilinç düzeylerinde bulunan ruhların bulunduğu bir yerdir ve
belki de sizin şu an olduğunuz noktada, henüz kendinizi Koşul-
suz Sevgi’yi deneyimlemenizi engelleyen düşünce ve davranış
kalıplarınızla karşı karşıya gelmek için hazır olmayabilirsiniz.

11
Veganlığa Ezoterik Bakış

Evren; olgunlaşma sürecinizde farklı aşamalardan geçtik-


ten sonra, sevgi ve şefkate izin verme kapasiteniz yükseldik-
çe, sorgulamadan kabul ettiğiniz alışkanlıklarınız ve yaşam
tarzınızla ilgili size yeni bilgiler sunar.
Ancak Koşulsuz Sevgi’yi yaratmaya, kendinizde ve baş-
kalarında sizi zaman zaman düşündüren, sorgulamaya iten
düşünce ve davranış kalıplarını kırmaya hazırsanız, buyurun
hep birlikte bir yolculuk yapalım, kendi gerçeğimizle tanışa-
lım ve hem onlara hem de kendimize neleri reva gördüğümü-
ze bakalım.
Ben içeride sevgiden başka ahlak öğretmeninin olmadığı
bir dünyaya açılan kapıyı aralıyorum. Vicdanınızı uyandıra-
rak içeri girecek ve sevgisizliğin uçurumuna, şefkatiniz ve
merhametinizle köprü olacak olan sizlersiniz. Lütfen gelin,
kalplerimizi açalım, ellerimizi birbirimize uzatalım, hep bir-
likte sevgi ve şefkatle o kapıyı açalım. Sessiz kardeşlerimizin
dili olalım, kalplerimizdeki sevgi meşalelerini ateşleyelim.
Çünkü onlar bizim bunu yapmamızı bekliyorlar ve o kadar
masum, çaresiz ve acı içindeler ki.
Sevgili okuyucu, lütfen bu kitabı her eline alışında dün-
yanın her yerinden milyonlarca kardeşlerimizle birlikte elele
tutuşarak, kalplerimizin ışığıyla o kutsal kapıyı açtığımızı ve
hayvan dostlarımızla birlikte sevgi, ahenk ve uyum içinde ya-
şadığımız harikulade güzel bir dünyayı hayal et!
Kitabımı tüm içtenliğim ve sonsuz sevgilerimle hepimizin
en yüksek iyiliğine adıyorum. Öyle OLsun!

12
1. Bölüm

TARİHSEL SÜREÇ
Türkan Ruhsar

“Kalbimiz ilk öğretmenimizdir.”


Cheyenne Atasözü

BAŞLARKEN

Biz size bu kitapta dönemin modası olan yeni ve değişken


bir beslenme biçiminden ya da kilo vermeniz için önerilen
bir diyet programından bahsetmeyeceğiz. Değerlerinizi alt
üst eden, ahlaki yapınızla ters düşen, sağlığınıza zararlı, aile
bütçenizi aşan, sizi inançlarınızla, vicdanlarınızla karşı kar-
şıya getirecek bir beslenme modeli de sunmayacağız.
Tam tersine, kadim zamanlardan gelen, bilinçlerin yükse-
lişe geçmesiyle yavaş yavaş da olsa görünür olmaya başlayan
bilgeliğin, üstü kasıtlı olarak örtülen kalın örtülerini birlikte
açacak ve çok önemli okült bir bilgiyi artık görünür kılacağız.
Niyetimiz sizi negatif egonuzun kontrolünde yaşadığınız
bir yaşamdan alıp, sevginin en değişmez kutsal bir yasa ve vic-
danın öğretmen olduğu, kadim zamanlardan gelen bilgeliğin,
Şimdi’de farkındalıkla yaşanacağı bir dünyaya götürmek.
Sevgili dostlarım, şu anda kozmik bir bilgisayar olan be-
denimizin, hangi olgularla programlanmış olduğunu biliyor
muyuz? Biz, gerçekten sandığımız gibi özgür bir iradeye mi
sahibiz? Yoksa sistemin belirlediği değerler doğrultusunda,

15
Veganlığa Ezoterik Bakış

yalnızca bize sunulan seçenekler arasından çoğu kez bilinç-


sizce seçimler mi yapıyoruz?
Değer yargılarımız, kararlarımız, düşüncelerimiz, so-
rumluluklarımız ve eylemlerimizle birlikte Evrensel Yasalar
ile ne kadar uyumlu bir yaşam sürdürmekteyiz? Tüm bunlar
yaşadığımız toplumun değerleri, inanç, kültürel, coğrafi ve
sosyolojik sınırlarıyla mı sınırlı, yoksa kendi toplumsal yapı-
mızın boyutlarının üstüne mi çıkmakta?
Sevgimiz, merhametimiz, ahlaki ve vicdani değerlerimiz,
yalnızca insan türüyle sınırlı kalmayıp hayvanlar aleminde-
ki canlı türlerini de kalbimizin içine alacak kadar, onlar için
sorumluluk duygularımızı geliştirecek kadar genişlemişse,
ancak o zaman insanlık olarak gerçek bir ruhsal evrimleş-
meden bahsedilebilir.
İnsan olmanın derin anlamının ifadesi, tarihsel olgula-
ra da bağlı olmakla birlikte, zamanın ve gezegenin değişen
şartlarına uyumlu bir yaşamı da gerektirir. Bilinçli bir insan,
kozmik bir bilgisayar olan bedenini sağlıksız olgularla prog-
ramlamaz ve yalnızca bedensel düzeyde yaşamaz. Diyebili-
riz ki kişi farkındalığını yükseltip, nefsi ifade eden beden-
sel güdülerin kontrolünden çıktıkça, ruhun doğasına uygun
sürdüreceği bir yaşamla ruhani kalitesini de yükseltir.
Yeni bir dünyada hayvanlar alemi ile insanlık arasında
büyük bir uyum olacak, nitelikli ilişkiler kurulacak ve pek
çok insan geçmişte hayvan dostlarımızla aramızda açtığı-
mız derin uçuruma köprü kurmamıza yardımcı olmak üzere
ortaya çıkacaktır.
Bu kitabın yazarı, bizleri egomuzun kontrolünde yaşadı-
ğımız bir hayattan alıp, Koşulsuz Sevgi’yi sınırsızca yaşaya-

16
Türkan Ruhsar

bileceğimiz saf doğamıza, ışığın dünyasına götürmek ve kay-


bettiğimiz ama yeniden bulmak zorunda olduğumuz vicdan
kavramını layık olduğu gibi hayatımızın baş köşesine koymak
arzusunda. Hem de arada sırada gelip giden bir misafir gibi
değil, bir ev sahibi olarak. Çünkü biz insanlar, yeryüzünde an-
cak kendi vicdanlarımız vasıtasıyla hayvanları öldürmemek
ve yememek konusunda karar verebildiğimiz gün, gerçek bir
ruhani gelişimden ve evrimleşmemizden bahsedebiliriz.
Bilinci yükseltmenin ilk şartı, nefsani duygularımızın
kontrol altına alınmasıdır. Böylece insanın kendisini uyuşuk
halde tutan, bağımlı kılan her türlü yozlaştırıcı etkiden sıy-
rılabilmesi mümkün olacaktır.
Tüm yaşamla bağlantımızı idrak etmemiz, bizi diğer
canlı türlerine karşı olan davranışlarımızı değerlendirmeye
yönlendirecektir. Doğa ve hayvanlar alemiyle ilişkilerimiz
boyun eğdirme, güç kullanma yerine koruyuculuk ve işbir-
liği ilişkisine dönüşecek ve biz sınırlı benliğimizin ötesine
geçip sınırsız benliğimizle buluşacağız.
Nefsin hakimiyetinde, ruhumuzun tapınağı olan
bedenimizi ahlaki ve vicdani değerleri yok sayarak
kirlettiğimiz sürece, Evrensel Ruh’un bir parçası
olduğumuzu asla hatırlamayacağız.
“Bundan birkaç bin yıl evvel, bazı ‘ilkeller’ gayet doğal bir
şeymiş gibi başka insanları yiyorlardı. Şimdi bu vahşeti dü-
şününce tüylerimiz ürperir. Bundan birkaç bin yıl sonra to-
runlarımız, biz ilkellerin gayet doğal bir şeymiş gibi diğer ilkel
hayvanları yediğimizi düşündüklerinde de tüyleri diken diken
olacaktır. Yani umarım.”
Renan Seçkin

17
Veganlığa Ezoterik Bakış

Uyansın Benim Ülkem

Zihnin korkusuz olduğu ve başın dik durduğu yerde


Bilginin özgür olduğu yerde
Dar, yerel duvarlarla dünyanın kırılıp parçalara ayrılmamış olduğu yerde
Kelimelerin gerçeğin derinliklerinden geldiği yerde
Yorulmak bilmeyen gayretin kollarını mükemmelliğe uzattığı yerde
Aklın berrak nehrinin, cansız alışkanlıkların çöl kumlarına girip
Yolunu kaybetmemiş olduğu yerde
Zihnin Sen’in tarafından sonsuza kadar genişleyen
Düşünce ve eyleme yöneltildiği yerde
İşte o özgürlük cennetinde
Baba uyansın benim ülkem

Rabındranath Tagore

18
Türkan Ruhsar

İlk Kandırılmamız
Hanok’un Kitabı, Apokrif kutsal metinlerden sayılmayan,
ancak Kitabı Mukaddes’te (Eski ve Yeni Ahit) yer yer bahse-
dilen kitaptır. Kitaptaki çeşitli atıflar dini çevreleri rahatsız
etmiş ve kutsal kitaplar külliyatından çıkarılmıştır. İki farklı
nüshası vardır. Biri yakın zamanda bir Rus manastırında bu-
lunmuş ve Slav dilinde muhafaza edilmiştir. Adı “Hanok’un
Sırlar Kitabı”dır. İkinci kitap ise “Hanok’un Kitabı”dır. Bu ki-
tap 1772 yılında James Bruce tarafından bir Habeş manas-
tırında bulunmuştur. Tanrı’nın gökten kovduğu meleklerin
yeryüzüne inmesinden ve NEPHILIM’i başlatmasından söz
eder.1
Hristiyanlığın ilk döneminde Hanok’un kitabı Hıristi-
yanlar tarafından bilinmekteydi. Zaman içinde, Kilise tara-
fından da bilinen bu kitap, diğer ruhani kaynaklar gibi yok
edilmiştir. Sadece Etopya Kilisesi’sinin İncil’inde bu bilgiler
kalabilmiştir. Bundan dolayı kitap, “Etopya’nın Hanok kita-
bı” olarak bilinmektedir.
19. Yüzyılın başlangıcında, kitabın büyük bölümü Yu-
nanca dilinde de bulunmuştur. Ayrıca Suriye dilinde, Arami,
İbranice ve Kıpti dillerinde de kitaptan bazı bölümler bulun-
muştur.
Yeni İncil’e göre (Judas 14) Peygamber Hanok, Adem pey-
gamberden sonra yedinci peygamberdir. Aynı bilgi, Musa’nın
beşinci kitabı, sayfa 18-24’de geçmektedir. Bulunan bu kita-
bın, İsa öncesi üçüncü yüzyılda yazıldığı bildirilir. Hanok’un
kitabındaki kehanetler, Hanok’tan binlerce yıl öncesine ait-
tir.
1 https://tr.wikipedia.org/wiki/Hanok%27un_Kitab%C4%B1

19
Veganlığa Ezoterik Bakış

Kapitel (Hanok) 2-3-4-5-8-9-10-11-69 bölümlerinde in-


sanı kandıran ve Tanrı’dan uzaklaştıran düşmüş melekler-
den bahseder. Bu düşmüş meleklerin adları, Asasel ve Gadre-
el olarak bildirilir. Bu iki melek, insanlara bıçak yapmayı ve
öldürmek için kullanmayı gösterir. Düşmüş melekler, insana
ilk önce hayvan kesmeyi, daha sonra da insan öldürmeyi öğ-
retir. Her iki eylem de şeytanidir!2

2 http://www.theologe.de/theologe7.htm#Daemonen_brachten_Schlachtmesser

20
Türkan Ruhsar

Tarihsel Süreç

“İnsanoğlu acımasızca kendinden zayıf olan canlıları


öldürmeye devam ettikçe, hiçbir zaman sağlık ve barış
nedir bilmeyecek. Hayvanları öldürdüğü sürece birbirini de
öldürecek.”
Pisagor

Dostlarım, vereceğimiz bilginin sizi sarsacağından ve bir-


çoğunuzun kabul etmekte zorlanacağından hiç şüphem yok.
Bu çok önemli okült bilgi, bu dönemde bildiğim kadarıyla ilk
kez burada verilmektedir, kesin olarak ve hiçbir şüpheye yer
bırakmayacak bir şekilde doğru bir bilgidir. Bir’lik bilincini
doğru algılamaya ve sevginin gerçek tanımını yapmaya ha-
zır bir insan, bu bilgiyi hemen hatırlayacak ve bugüne kadar
nasıl olup da bu kadar apaçık bir gerçeği göremediğine şaşı-
racaktır.
Hayvanların gıda olarak görülmemesi ve onların da En
Yüce Ruh’un saf birimleri olduğu gerçeği, kadim zamanlar-
dan bu yana dünyanın çeşitli yerlerinde öğretiler, kutsal me-
tinler, yazıtlar ve bilge kişiler tarafından açıklanmış, onlar
bizzat kendi hayatlarında bu bilgiyle yaşamış ve onları takip
edenlere de örnek olmuşlardır. Açık bir kalple okumanızı
umut ediyorum.
Zümrüt Tablet’teki Sırlar:
Hiç yalan olmadan doğrudur, kesindir ve çok gerçektir.
Aşağıda olan yukarda olan gibidir, yukarda olan da aşağıda
olan gibidir ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleşti-
rirler.

21
Veganlığa Ezoterik Bakış

Ve bütün her şey Bir olandan geldiğinden, Bir olanın dü-


şüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum
sağlayarak çıktı.
Güneş onun babasıdır, ay onun annesidir. Rüzgar onu kar-
nında taşımıştır. Toprak beslemiştir.
Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer
toprağa dönerse her şeye yeter.
Toprağı ateşten ayıracaksın, süptil olanı kalın olandan, bu
büyük bir maharetle olmalı.
Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek ve
yukarda ve aşağıda olanın gücünü alacak.
Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak, bunun için
bütün karanlık senden uzaklaşacak.
Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi, çünkü her süptil şeyi
yenecek, her katı şeyin içine girecek
Dünya da böyle yaratıldı.
Hayranlık verici biçimler bundan çıktı, bunların ortamı bu-
radadır.
Bu yüzden bana üç kere Büyük Hermes denir, çünkü bütün
dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir.
Güneşin yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece biti-
yor ve tamamlanıyor.
Hermetik yazılar içinde en önemlisi sayılan Zümrüt
Tablet’in üzerinde yazılanlar şüphesiz ki orta çağlardan iti-
baren pek çok okültistin dikkatini çekmiştir ve herkes ken-
disine göre değişik yorumlar yapmıştır. Tablet, içerdiği renk
olan zümrüt yeşili ile bana göre toprağı, dolayısıyla bitki ale-
mini, ekinleri ve okült gelenekte de bilgeliği sembolize et-
mektedir. Zaten Apollonios da yaşadığı dönemde okült bilgi-
leri ile tanınmış, üstün ruhsal yeteneklere sahip bir insandır.

22
Türkan Ruhsar

Görüldüğü üzere yazılanlar, insanın toprağa dönerse her


şeyin üstesinden gelebileceği yönünde derinlemesine düşün-
düğümüz zaman, bu kadim sözcüklerde insanın maddeye
hükmetmesinin anahtarı olarak toprağa dönüşü gösteril-
mekte. Bu şifreli yazılmış metinler üzerinde düşünürken,
bir taraftan da kadim zamanların ilk veganlarından olan
Tyanalı Apollon hakkında bilgi edinelim.
Zümrüt tablet hakkında elimizde olan ilk versiyon, Arap-
ça metinlerde Balinus olarak da bilinen Tyanalı Apollon’a
aittir. Tyanalı Apollon, iki bin yıl önce Niğde’nin Bor ilçesine
bağlı Kemerhisar Beldesinde bulunan Tyana antik kentinde
yaşamıştır. Dünya’nın et yemeyen, vegan bir yaşam süren ilk
kişileri arasında olduğu bilinmektedir.
“İtalya’nın Venedik Ca Foscari Üniversitesi’nden emekli
olan Dilbilimci Prof. Dr. Asım Tanış, Apollon’un M.Ö. 5 ve
M.S. 95 yılları arasında yaşadığını, öğrenimini Tyana, Tar-
sus ve Aygay’da (Taşucu) yaptığını ve tapınağını bir akade-
miye dönüştürdüğünü söyledi. Tyana Antik Kenti‘nde 28
yıldır süren kazı çalışmalarına başkanlık eden Pr. Dr. Asım
Tanış, bulunan kitabe ve yazıtlardan Apollon’un beslenme
konusunda çok titiz davrandığının anlaşıldığını belirterek
şunları anlattı:
Tyanalı Apollon 2000 yıl öncesinden insanların deli dana
gibi hastalıklar nedeniyle kendi kendini yok etme noktası-
na geldiğini, doğal beslenmenin sağlığın ilk şartı olduğunu
görmüş ve bunu eserlerinde anlatmış. Apollon, günümüze
dek yansıyan eserlerinde yer verdiği görüşlerinde, “Toprak
insanların sütannesidir, besleyicisidir. Buna rağmen insan-
lar toprağın çığlıklarını duymamış gibi giysi ve besin elde
etmek için hayvanlara karşı kılıçlarını bilemekteler. Elimi

23
Veganlığa Ezoterik Bakış

kana bulasaydım, ne denli bir yanlış yapardım, bilemezsi-


niz. Öyle yapsaydım Tanrı’nın sesi beni ari olmayan bir ya-
ratık gibi bırakır giderdi” demiş. Bu nedenle Apollon beynin
çalışmasını yavaşlattığı gerekçesiyle etle beslenmemiş. Et
yerine tahıl, sebze ve meyve yemiş.

Apollon’un dünyanın ilk vejetaryeni olduğunu savunan


Tanış, şöyle devam etti:
Apollon, kendisini ağırlayan krallardan kendisine ekmek,
kuru meyve ve kendi kendine yetişen yaban sebzeler ver-
mesini istermiş. Vejetaryenliği o kadar ileriymiş ki, hayvan
derisinden yapılan ayakkabı ve giysileri giymiyor, kendisine
söğüt dallarından ayakkabılar örüyor, keten giysiler giyi-
yormuş. Bunlarla örtünüp yatıldığında, insanın uykusunun
ari gibi saf, görülen düşlerin de kendisi gibi yaşayan birisi
için gerçeğe daha yakın olacağını savunmuş.3

Anlaşılan o ki: Tyanalı Apollon, Zümrüt Tablet’deki “Güneş


onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır.
Toprak beslemiştir, dünyanın bütün gücünün babası budur.
Onun gücü toprağa dönerse her şeye yeter” dizelerini olması
gereken şekilde doğru yorumlamış, sözlerin şifresini çözmüş
ve toprağa dönerek toprağın bizlere sunduğu saf, taze, doğal
gıdalarla beslenmiş ve bu okült bilgiyi de bizzat yaşayarak,
insanlığa açık olarak sunmuştur. Hatta görüldüğü kadarıyla
deri kullanmaması da, bence aslında vejetaryen değil, vegan
olduğuna işaret eder. Giysilerin, insanın fizik bedenini kap-
layan elektro manyetik dalgalara (aura) etki ettiği bilgisiyle,
negatif bir enerji alanına maruz kalmamak için sadece doğal
yöntemlerle elde edilen giysiler giymeyi tercih eder.

3 http://www.nigdemiz.com/haber/1518-dunyanin-ilk-vejeteryan-tyanali-apollon

24
Türkan Ruhsar

Tarihin bilinen en eski vejetaryenlerinden bir diğeri de,


Apollon’dan önce yaşamış, M.Ö 530 yılında doğan Antik Yu-
nan filozofu Pisagor’dur. Öyle ki, İngiltere’de 1847 yılında
kurulan İngiliz Vejetaryen Derneği’nin öncesinde, vejetar-
yenlere “Pisagorcular” denmekteydi.
4. Yüzyılın tanınmış Pisagorcularından Lambicus “Pisa-
gor Hayat Üzerine” isimli eserinde şunları yazar: Pisagor, va-
tanı olan Samos (Susam) adasından yola çıkıp Şam, Mısır ve
Babil’i kapsayacak 40 yıllık bir geziye çıkma arzusundadır ve
bu geziye başlamadan zamanının en önemli bilginlerinden
Thales’i görmek ister. O dönem 18 yaşında olan Pisagor’a,
bilgin, et ve şarap gibi duyuları negatif etkileyen ve zihin-
sel tembellik yapan gıda türlerini tüketmemesi tavsiyesinde
bulunur.
Pisagor 100 yıllık yaşamında sebze, meyve, ekmek, tahıl-
larla beslenmiş ve “Ey ölümlüler! Böyle pis bir yiyeceğe bu-
laşmaktan korkun!” demiştir.
Pisagor’un, “İnsanoğlu kendisinden daha aşağı varlıkları
kaba bir şekilde yok etmeye devam ettiği sürece sağlığı ve
barışı bilmeyecek. Çünkü insan, hayvanlara zarar verdikçe
birbirlerini öldürecek. Aslında katilliği ve acının tohumunu
eken, sevgi ve sevinci yaşayamaz.” sözü de günümüze kadar
gelen en uyarıcı mesajlardan biridir. Kendisi etik vejetaryen-
liğin babası olarak da kabul edilir.
Yine milattan önce yaşamış Antik Yunan filozofu, ma-
tematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu
olan Atina Akademisi’nin kurucusu olan Platon (Eflatun
olarak da bilinir MÖ 427 – MÖ 347), Helenistik felsefenin
en önemli düşünürlerinden Epiküros (MÖ 341 – MÖ 270) ve

25
Veganlığa Ezoterik Bakış

Yunan tarihçi ve yazar Plutarkhos da (MS 46 – 120 ?) kadim


dönemlerin bilinen vejetaryenleridir.
Aslında tüm bu bilge kişilerin vegan değil vejetaryen olma-
larını, dönemsel şartlar göz önüne alınarak değerlendirmek
daha uygun olur. Günümüzde fabrikasyon şartlarda üretilen
süt ve yumurta ürünleri nedeniyle hayvanların yaşam şart-
ları o kadar fecidir ki, vejetaryen olmak ilk adım olarak uy-
gun olmakla birlikte yeterli değildir. Sadece öldürmeye değil,
sömürüye ve hayvan zulmüne de karşı olmak daha ahlakidir.
Plutarkhos da bu konuda insanlığa apaçık bir mesaj getirmiş-
tir: “Ey doğaya aykırı davranan cani! Hemcinslerini yemek
için mi yaratıldın? Neden inat ediyorsun? Kas ve kemik sahibi
canlılar hassas ve diri varlıklardır. Bu korkunç yiyecekler yü-
zünden meydana gelecek olan nefretten kork.”
Ünlü vejetaryenlerden Kolizos da “İnsan asla etobur bir
hayvan değildir ve doğal olarak varlıkların en sakinidir. Hay-
vanları öldürmek onun hata ve cinayetlerinin temelini oluş-
turur. Aynı şekilde hayvansal besinler onun çirkinleşmesine,
hastalıkların erken gelmesine ve ömrünün kısalmasına ne-
den olur. Bu sapıklık onun gelecekteki yazgısını kirletmekte,
yani sonsuz bir yaşamı geri atmaktadır.” der.
Güney Amerika’da İnka ve Aztek şamanları vejetaryen
besleniyorlardı. Günümüzde de Latin Amerika’da yapılan
şaman ritüelleri öncesinde, bu ruhsal seremoniye katılacak
kişilerin, bedenlerini belli bir süre her türlü alkol, çay, kah-
ve, asitli yiyecek ve içecek, şeker, et ve hayvansal ürünlerden
arındırmaları gerekir.
Mısır kökenli Ra dinlerinin, Hristiyanlık ve Musevilik
karışımından oluşan Rastafaryanizm dininde, Rastafaryan-

26
Türkan Ruhsar

lar, Eski Ahit’in kural koyduğu yiyeceklere uygun beslenirler.


Bir kısmı katı vejetaryen beslenirken, bir kısmı da eti çok sı-
nırlı tüketirler.
Çin’de, Şaolin rahipleri vejetaryen ve vegan gıda tüke-
tirler. Ünlü Saolin üstadı Shi Dejian “Chi enerjisi sakin bir
kalpten akar, hayvan etleri ve yumurtalar bir Şaolin rahibi
için uygun gıdalar değildir ve sağlıksızdır. Aydınlanmış olan
kişi, vicdan sahibi kişidir. Vicdan sahibi olan kişi de hayvan
yemez ve ona eziyet etmez. Sağlıklı Chi enerjisinin oluşması,
et yemeyen bir bedende gerçekleşir. Kim derse ki hayatı ta-
nıdım ve yaşamayı biliyorum, o vejetaryendir.” demiştir. Öğ-
rencilerine vejetaryen beslenmelerini ve sadece az bir miktar
süt içebileceklerini söyler.
Budizm, dünya üzerinde yaklaşık 500 milyon kişinin be-
nimsediği, kimine göre din, kimine göre ise felsefi bir akım-
dır. Kadim Budist metinleri, “aydınlanmış kişi“ anlamında
olan Buddha’nın öğretilerinden türetilmiştir. Siddhartha,
Budizm’in kurucusu olarak kabul edilir ve sekiz aşamalı asil
yol temel öğretidir.
Buddha’nın sözleri:
Buddha öğrencileriyle birlikte yolda yürürken, ellerinde tut-
tukları bir yengeçle giden çocuklara rastlar. Çocuklar yenge-
cin kollarını ve bacaklarını kopartmakta ve onunla oynamak-
tadırlar. Buddha onlara seslenir: Her yaşayan canlı varlık,
özgür ve iyi yaşama hakkına sahip olmalı. Bizlerin görevi, on-
ların canlarını korumak ve özgür yaşamları için şans dilemek
ve yaşamlarını onlara armağan etmektir. Tüm canlı varlıklar,
ister iki ayaklı olsun, ister dört ayaklı olsun, ister yüzebilsin,
ister uçabilsin, hepsinin yaşama hakkı vardır.4

4 Budizm Metta-Sutta Sn 1/8

27
Veganlığa Ezoterik Bakış

Başka canlıların etini yediğimiz zaman, içimizdeki vicdan


tohumlarını yok etmekteyiz. Motivasyonumuz ve hedefi-
miz acı ve çile çekmeye son vermek. Acılarımızdan, çilele-
rimizden kurtulmak istiyorsak, neden başka varlıklara acı
ve çile verelim? Bilincini ve düşüncelerini şiddet ve öldür-
mekten arındırmadıkça, dünyanın prangalarından kurtu-
lamayacaksın.5
Duyarlı ve disiplinli bir Bodhisattva (öğrenci) başka bir can-
lı varlığı korkutmamalı ve et yememeli.6

Budizm, canlı varlıklara acı verilmemesi gerektiğini ve et


yemenin kişinin evrimleşmesinin önünde negatif bir unsur
olduğunu ileri sürmüş olmasına karşın, kendi içindeki çe-
şitlilikler nedeniyle daha sonra farklı görüşler ileri atılmış,
farklı uygulamalar yapılmıştır. Beslenmenin ruhu, zihni ve
bedeni nasıl etkilediğini bilen yogiler, derin anlayış ve yük-
sek idrak halini vegan ve vejetaryen beslenme yoluyla müm-
kün kılarlar.
Hristiyanlık ve Müslümanlıktan sonra, dünyada üçüncü
büyük din olan Hinduizm, oluşumu M.Ö yaklaşık iki binli yıl-
lardan bugüne kadar gelen Brahmanizm’den türemektedir.
Hinduizm, sadece kadim bir din olmakla kalmaz, aynı za-
manda hayvanlara en saygılı dindir. Binlerce yıldır, Ahimsa
(şiddetsizlik) kurallarına bağlı olan öğreti, sadece insanla-
rı değil, tüm canlı mahlukata sözsel, düşünsel ve eylemsel
olarak sevgi, saygı ve korumayı da içerir. Dünyada en faz-
la vejetaryen insana sahip topluluk, Hindu topluluğudur.
Hindistan’ın en eski kutsal metinleri olan Vedalar’da, binler-
ce kez tekrarlanan, et yenmemesine yönelik bilgiler vardır.
5 Suranpama / Suttra
6 Lankavatara Sutra

28
Türkan Ruhsar

Hinduizm’de “Manu –Samhita 5.49” (Yasalar Kitabı) da,


“Et yenmesinin doğru olmadığı, çünkü eti için öldürülen bir
varlığın eti yendiğinde negatif bir karma oluştuğu” yazar.
Denir ki “Meditasyon ve Yoga yapan, tüm canlı varlık alemi-
ne saygılı olan, hayvanları koruyan kişiler, ruhani çalışma-
larını ciddiye alanlardır ve onlar asildir.”
Veda Metinleri’ne göre, “Yeniden doğuş, tekrar bedenlen-
me çarkından (reenkarnasyon) kurtulmak için öncelikle et
yenmemesi gerekir.” Hindistan’ın en eski kadim kitapların-
dan “Mahabharata 15.47”, “Bir hayvanı öldürüp etini yemek,
kendi çocuğunun etini yemek gibidir. Kim başka varlıkları
öldürüp etini yerse, bir sonraki hayatında bedenlendiği za-
man, hangi maddi zenginliğe sahip olursa olsun, çileden
kurtulamayacaktır” diye yazar.
Hintli guru Thakar Singh (1929 -2005) et yenmemesi-
nin önemine dikkat çekerek, etin insanın tekamül sürecini
olumsuz etkilediğini ve ruhun yükselişini engellediğini, etin
yaşayan bir canlıya ait olduğunu, kesim anında ruhun bede-
ni terk ettiğini ve yenilenin sadece ölü bir beden olduğunu
söyler. İnsan yalnızca canlı besinlerle beslenmelidir ve veje-
taryen beslenme en uygun beslenme biçimidir.
Hinduların kutsal metni olan Bhagavad-gita’da:
Eğer canlı varlık şuurunu bir hayvanınki gibi geliştirmişse,
bir hayvan bedeni alacağına emin olabilir. Kimileri verilen
nefesi alınan nefese, alınan nefesi de verilen nefese feda
ederler. Sadece nefes taliminde uygulanan bu metodu, bu
insanlar alınan veya verilen nefesi yarıda kesme şeklinde
uygularlar. Kimileri de nefeslerini nefeslerine gıdalarını
kısma yoluyla feda ederler. Bu türden insanlar gerçek terk
kavramına sahip insanlardır. Üstelik bunlar feda yoluyla

29
Veganlığa Ezoterik Bakış

kirlerinden ve paslarından da arınırlar. Bu dünya feda işle-


mini başaramamış kimseye ait olamaz.7
Yüce ruhu her canlı varlıkta ve her yerde eşit olarak gören
kişi, aklıyla kendisini küçük düşürmez, böylece aşkın hede-
fine yaklaşır.8

Kurmuş olduğu Self –Realization Merkezleriyle Kriya


Yoga kadim öğretisini dünya çapında tanıtan Hindistan’ın
bilinen en ünlü üstatlarından Paramahansa Yogananda
“Hayvanlar benim kardeşlerimdir ve ben kardeşlerimi ye-
mem. Beden güvenilmez bir arkadaştır. Ona hakkı olduğu
kadarını verin, fazlasını değil” demiştir.
“Ne yerseniz osunuz” kadim bir uzak doğu atasözüdür.
Özetle, Budizm ve Hinduizm’e göre ancak şiddetsizlik
(Ahimsa) öğretisine bağlı olarak ruhani olarak gelişebilir ve
yükselebiliriz.
Kuruluşu ve oluşum safhaları 3. Yüzyıla dayanan Mani-
haizm dinine bağlı insanların da, dünya üzerinde barışçıl bir
düzen kurmak amacıyla şiddetsizlik ilkesine dayalı bir yaşam
tarzı sürdürdükleri ve hayvan kesimlerine karşı çıktıkları
bilinir ve bu nedenle vejetaryen bir yaşam sürdürmüşlerdir.
Roma İmparatorluğunun en karanlık dönemlerinde ortaya
çıkan bu ahlaki ve vicdani değerlere uygun sürdürülen dinin
mensupları, sırf bu barışçıl karakteristik özellikleri nedeni
ile baskı görmüşler ve reddedilmişlerdir.
Manihaizm, misyonerlerce yayılması görev bilinmiş bir
dinden farklı olarak, daha entelektüel bir anlayış ve öğreti
olma niteliğindedir. Dinin kurucusu İranlı peygamber Mani,
7 Rabb’in Ezgisi / Text 1 Bilgi ve Fiil
8 Bhagavat-gita

30
Türkan Ruhsar

bir canlı varlığı öldürmek, o canlının içindeki ışığı söndür-


meyle eşdeğer olduğu için buna karşı çıkar ve et yemek kesin
yasaklar arasındadır.
Eski Mısır’da tapınak rahipleri asla et yemezlerdi ve inisi-
yasyona kabul edilecek hakikat arayışçılarına et yememe ku-
ralı konulmuştu. Hatta öğrencinin inisiyasyona kabul edilme-
den önce belli bir süreyle kırmızı et yememesi koşulu da vardı.
Bu ilkelere uymayan kişiler inisiyasyona kabul edilmezlerdi.
Tarihsel süreçte ilk doktor olan Hipokrat da, tıp bilgile-
rine dayanarak etin sindiriminin zor olduğunu söylemiştir.
Tıbbın babası olarak da anılan Hipokrat “Yiyeceğiniz ilacı-
nız, ilacınız yiyeceğiniz olsun” demiştir.
Dini öğretilerde, ruhsal, zihinsel ve bedensel temizlik
amaçlayan kozmik bilgilerin öğrenilme süreçlerinde hayvan
yenmediği ve hayvansal ürünlerden uzak kalınması gerekti-
ği bilinen bir gerçektir.
Tekvin/Yaradılış Tanah ve Eski Ahit’in ilk beş kitabını
oluşturan Tevrat’ın birinci kitabının ilk bölümünde“Ve Al-
lah dedi: İşte, bütün yeryüzü üzerinde olup tohum veren her
sebzeyi ve kendisinde ağaç meyvesi olup tohum veren her
ağacı size verdim, size yiyecek olacaktır. Ve yerin her hayva-
nına ve göklerin her kuşuna ve kendisinde hayat nefesi olup
yeryüzünde sürünen her şeye bütün yeşil otu yiyecek olarak
verdim ve böyle oldu. Ve Allah yaptığı her şeyi gördü ve işte
çok iyi iş.” der.9
Yahudilerin dini olan Museviliğin ilkelerinde kesin olarak
ÖLDÜRMEYECEKSİN emri yer alır. Yahudi kanunu Halakt’da
et ve sütün birlikte tüketilmemesi emri vardır. Ve ayrıca en
9 Eski Ahit, Tekvin 1:29:3

31
Veganlığa Ezoterik Bakış

eski Hristiyan kayıtlarından İsa Mesih ve havarilerinin katı


birer vejetaryen veya vegan olduklarını apaçık anlarız.
Bugün büyük çoğunluğunun hayvan yediğini göz önünde
bulundurursak, Hristiyanların esas öğretisinde hayvan ye-
menin veya onlara herhangi bir şekilde şiddet uygulamanın
hiçbir yeri olmadığını öğrenmek sizleri şaşırtabilir. En erken
Hristiyan kayıtları bize açıkça İsa Mesih ve havarilerinin
katı birer vejetaryen veya vegan olduklarını gösteriyor. Aşa-
ğıda bununla ilgili pek çok kaynak sıralanmıştır:
Eusebius, Demonstratio Evangelica’sında “Havariler me-
şakkatli bir yaşam sürerlerdi, şaraptan ve etten uzak durur-
lardı.” diye belirtmiştir. (III, 136)
Kendisi de bir vejetaryen olan erken dönem kilise babası
İskenderiyeli Aziz Clement, havari Matta’dan bahsederken
şunları belirtmiştir: Vücutlarınızı hayvan mezarlığına çevire-
rek mutlu olamazsınız. Buna uygun olarak, Havari Matta çe-
kirdek, kuruyemiş ve sebzeyle beslenmiş, etten her daim uzak
durmuştur. Aziz Clement’in Clementine Homilies adlı eserin-
de Aziz Petrus’un “Ben zeytin ve ekmekle yaşarım ve nadiren
buna ek olarak bazı sebzeleri de yerim.” dediği kaydedilmiştir.
İbraniler İncil’ine ve Ebiyonitler İncil’ine göre (ki erken
dönem Hristiyanları için kutsaldılar ve Ebiyonitler yalnız-
ca bunların otantik İncil olduğuna inanırlardı) İsa Mesih ve
Vaftizci Yahya vejetaryendiler. Ebiyonitler de tıpkı diğer er-
ken dönem Hristiyan grupları gibi hayvan yemiyorlardı. Ori-
jinal Matta İncil’inin Ebiyonit İncili olduğuna inanıyorlardı.
Burada İsa şöyle der: “Ben hayvan kurbanlarını yok etmeye
geldim. Eğer hayvan kurbanına son vermezseniz, Allah’ın
size karşı gazabı da son bulmaz.”

32
Türkan Ruhsar

İsa’nın kardeşi Adil Yakup da vejetaryendi. Kilise tarih-


çisi Hegesippus’a ve Thomas İncil’ine göre, İsa bu diyardan
göçtükten sonra kilisenin liderliğini Yakup devralmıştı.
Eusebius’un dediğine göre Hegesippus şöyle yazmıştı:
Havarilerden sonra Kudüs Kilisesi’nin lideri, İsa’nın “Adil”
lakaplı kardeşi Yakup oldu. Doğrusu pek çok Yakup var.
Ama bu Yakup, anasının rahmine düştüğü andan beri kut-
saldı. Asla şarap veya alkollü bir içecek içmedi, asla et ye-
medi, asla tıraş olmadı, asla yağlanmadı veya yıkanmadı.
Yün giysiler değil, keten giysiler giyip yalnız başına tapı-
nakta halk için dualar ettiğinden, yalnızca ona, Kutsalların
Kutsalı’na girme imtiyazı tanınmıştı.

İsa’nın Kayıp Dini kitabının yazarı Keith Akers, Supreme


Master TV ile yaptığı bir röportajda şunları söylemiştir: “Er-
ken dönem Hristiyan kilisesi içerisindeki insanların çoğu et
yemiyor, şarap içmiyorlardı. Bu oldukça net. Diğer kaynak-
lardan tüm havarilerin ve İsa’nın kardeşi Yakup’un vejetar-
yen olduklarını biliyoruz. Hegesippus, Yakup’un yalnızca
vejetaryen olmadığını, aynı zamanda diğer havariler gibi
şaraptan da uzak durduğunu ve ailesi tarafından bu şekilde
yetiştirildiğini söylemişti.
“Anasının rahmine düştüğü andan itibaren kutsaldı. Yani,
doğduğu andan itibaren vejetaryendi. Nasıl olur da İsa’nın
ebeveynleri Yakup’u vejetaryen yetiştirmiş ama İsa’yı ye-
tiştirmemiş olurlar? Belli ki vejetaryen bir aileydi. Aslında
İsa’nın vejetaryen olduğunun oldukça açık olduğunu düşü-
nüyorum.”

Evangelion Da-mepharreshe’de ya da diğer adıyla Eski


Süryani İncillerinde, Luka 21:34 de İsa şöyle der:

33
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Kendinize dikkat edin! Yüreklerinizi et yiyerek, şarap içerek


ve maddesel hevesler duyarak ağırlaştırmayın. Yeryüzünde
yaşayanlar için bir tuzak gibi aniden gelip çatar o gün.”

İbrani İncil’inde, hayvan kurbanı yasaklanmıştır.


Jesaja’nın kitabında şöyle yazar:
Kim bir öküzü öldürürse, bir insanı öldürmüş gibi olur. Kim
bir kuzuyu kurban ederse bir köpeğin boynunu kıran kişi
gibidir.

Modern İncillerde İsa’nın balık yemesine karşılık, Keith


Akers şunları söylemiştir:
Erken dönem kilise babalarına bakarsak, örneğin İrenaeus
5000 kişinin doyurulmasından bahsetmiştir. Eusebius ve
Arnobius da aynı konuya değinmiştir. Bu kilise babalarının
hiçbiri balıktan bahsetmezler, yalnızca ekmeğin bahsi geçer.
Dolayısıyla balığın sonradan eklenmiş olduğunu düşünüyo-
rum. Yeni Ahit’e baktığınızda dahi, İsa 5000 kişinin do-
yurulmasından bahsederken ‘Kalabalığı nasıl beslediğimi
hatırlamıyor musunuz? Ekmeği nasıl paylaştığımızı?’ der
ve balıktan bahsetmez.
Tüm bunlara rağmen, Hristiyanlık da zaman içerisinde
yozlaşarak bugünkü halini almıştır.10
Sanılanın aksine, hayvanları yemeyi reddeden pek çok İsla-
mi gelenek mevcuttur. Geçmişte Karmatilik olarak bilinen
İran kökenli İsmaili/Şii mezhebinin mensuplarının katı ve-
jetaryen beslenme biçimlerinden ötürü Araplar tarafından
“manav” manasına gelen “el- Bagliyyah” sözcüğüyle adlandı-
rılmış olduklarını biliyoruz. Abdak el –Sufi, Sahl el-Tustari,
Hallac-ı Mansur, Rabia el–Basri, Feriduddin Attar, İnayet

10 https://vegansakirt.wordpress.com/2016/02/01/hristiyanlik-ve-veganizm/

34
Türkan Ruhsar

Han, Bawa Muhaiyyaddeen ve daha pek çok Sufi İslam ali-


minin hayvan yemeyi reddetmiş olduklarından haberdarız.
Şüphesiz ki bunun bir sebebi vardı. İslam peygamberi Hz.
Muhammed’in zamanında Arapların yaşam koşulları veje-
taryenlik için müsait değildi. Çölde yaşıyorlardı ve gerekli be-
sinleri yalnızca bitkilerden sağlayamazlardı. Bu nedenle hay-
van yediler. Vejetaryen olan alimlerin dönemindeyse, vejetar-
yenlik mümkünken veganlık değildi. “Bawa Muhaiyaddeen”i
bunun dışında tutuyoruz çünkü kendisi yaklaşık 30 senesini
ormanda, yalnızca bitkilerle beslenerek geçirmiştir.
Artık hayvanlara tamamen adil davranmanın tek yolu olan
veganlık, günümüz şartlarında kesinlikle mümkün. Dolayı-
sıyla, bizler yapabileceğimizin en iyisiyle, yani vegan olmak-
la yükümlüyüz. Tarihteki tüm bilge kişiler, diğer canlılara
koşulların elverdiği ölçüde az zarar vermek için çaba sarf
etmişlerdir. Bizim çağımız için bunun ne anlama geldiğin
artık biliyorsunuz.” (Nezih Seven)

Özetle teologlara göre de İsa ve ilk çağ Hristiyanları ke-


sinlikle vejetaryendi. Hristiyanların bir kısmına göre Adem
ve Havva da vejetaryendi.
Tevrat araştırmacılarına göre, Tanrı et de yiyebilirsiniz
diye bir şey söylememiştir. Bir ayete göre, Rabbilerin veje-
taryen beslendikleri ve Nuh öncesi insanlığın da vejetaryen
olduğu ve ancak Tufan sonrasında et yeme müsaadesi veril-
diği söylenir.11
Plos One’da yayımlanan araştırmaya göre ise, Romalı
gladyatörlerin gömülü oldukları alanda yapılan çalışmalar,
Romalı gladyatörlerin bitkilere dayalı bir beslenme alışkan-
lıkları olduğunu gösterdi.

11 Talmut-Bereschit 9:3

35
Veganlığa Ezoterik Bakış

Gladyatör kemiklerinin incelenmesi sonucunda, tahıl


bazlı olarak beslendikleri, çoğunlukla et tüketmedikleri ve
bitki küllerinden yapılan bir içecek içtikleri tespit edildi.12
Fransız araştırmacılar Kristof Christophe Lecuyer ve
Alexandra Touzeau, Mısır’daki kazı çalışmalarında Mısır’ın
çeşitli bölgelerinden farklı dönemler ve farklı yaşlardan top-
ladıkları 45 mumyanın (MÖ 3500 –MS 600) vegan olduğu
anlaşılmıştır. Bu konudaki teknik bilgiler çok detaylıdır ve
merak edenler araştırabilirler.
Rönesans döneminde Leonardo da Vinci ve Aydınlanma
Çağında Tryon, Rousseau, Voltaire gibi pek çok bilim insanı-
nın vejetaryen olarak beslendiği bilinmektedir.
Yazar, bilim insanı, çok iyi bir arşivci, eleştirmen, araş-
tırmacı ve düşünür kimliğiyle tanınan Umberto Eco (1932)
“Efsanevi Yerlerin Tarihi” adlı kitabında, Heredot’un, Atlan-
tislilerin rüya görmeyen, vejetaryen beslenen, Kuzey Afrika
kökenli bir halk olduğunu söylediğini yazar.
Danimarka’da 1950 yılında bulunan ve M.Ö 350 yılında
asılarak öldürüldüğü belirlenen mumyanın vejetaryen oldu-
ğu ve son öğününde karnını keten tohumu, çobandeğneği,
arpa başta olmak üzere 30 farklı bitki tohumundan yapılmış
lapa ya da çorbayla doyurduğu anlaşılmıştır. “Tollund Adam”
olarak bilinen 2400 yaşındaki muhtemelen vegan mumyayı
siz de araştırabilirsiniz.
Yakın geçmişe gelirsek, Vegan kelimesi 1944 yılında “The
Vegan Society”nin kurucularından da olan Donald Watson
tarafından ortaya atıldı. Donald Watson veganlığı şu şekilde
tanımlıyordu:

12 Kaynak :http://arkeofili.com/?p=17543

36
Türkan Ruhsar

Veganlık, hayvanlar alemine dair sömürü ve zulmün tüm


biçimlerini dışlamanın ve yaşamı gözetmenin yoludur. Et,
balık, kümes hayvanı, yumurta, bal, hayvansal süt ve türev-
lerini dışlayıp, bitkiler aleminin ürünleriyle yaşamayı ve ta-
mamen ya da kısmen hayvanlardan üretilen tüm ticari mal-
ların alternatiflerini kullanmak şeklinde pratiğe dökülür.

Vegan kelimesi daha sonra 1979 yılında The Vegan Soci-


ety tarafından şu şekilde tanımlandı:
Veganlık, hayvanların gıda, giyim ya da başka amaçlarla
maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden uygu-
lanabilir olan en küçük mertebede kaçınan ve buna ek olarak
insanların, hayvanların ve evrenin yararına hayvan kulla-
nımını içermeyen alternatiflerin geliştirilmesini ve kullanı-
mını destekleyen felsefe ve yaşam biçimidir. Beslenme söz
konusu olduğunda, hayvanlardan tamamen veya kısmen
olarak elde edilen ürünlerin reddedilmesini ifade eder.

Bu tanım halen derneğin belgelerinde resmi tanım olarak


yerini korumaya devam etmektedir.13
Dünya Vejetaryen Günü ilk kez 1977 yılında Kuzey Ame-
rika Vejetaryen derneği tarafından yerel bir organizasyon
olarak kutlanmaya başlanmıştır. Günümüzde 1 Kasım, Dün-
ya Vegan Günü olarak kutlanır. Türkiye’de ise ilk kez 2010
yılında vejetaryen kulübü tarafından vejetaryen günü kut-
laması yapılmış, 3 Mart 2012 yılında da Türkiye Vejetaryen
Derneği resmi olarak kurulmuştur. İçinde sadece vejetaryen
kelimesi geçmesine rağmen, daha sonra Türkiye Vegan Veje-
taryenler Derneği TVD olarak değiştirilmiştir.
Dünyanın belli başlı dinlerinin felsefe ve uygulamaların-
dan bahsederken İslam’ı saymazsak konuyu eksik bırakmış
13 Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Veganl%C4%B1k

37
Veganlığa Ezoterik Bakış

oluruz. İslam dininde nefsi terbiye etme amaçlı 40 gün ya


da daha fazla süren ve adına riyazet denen uygulamada, ri-
yazete giren bir Müslüman et, et ürünleri, süt, süt ürünleri,
yumurta, hayvansal yağ dahil, canlı varlıklardan gelen her
türlü üründen uzak kalarak nefsini terbiye eder. Maneviyatı
güçlendirme adına yapılan tüm bu spritüel çalışmalarda ne-
fis terbiyesinin önemi ve hayvan ve hayvansal ürünlerden
uzak kalınması öğütlenir. Bu uygulamanın içerdiği gerçek
bilgeliği göreceğinizden eminiz.
Bu listeye ilave edilecek daha pek çok bilgi ve kadim zaman-
lardan örnek almamız gereken pek çok bilge kişi var. Lütfen
tüm bu bilgilerin ne anlam ifade ettiklerini düşünün. Bilge ki-
şiler, daha kadim zamanlardan başlayarak gerçekleri görmüş-
ler, kendileri de hayvan zulmüne ortak olmamayı seçmişler, bu
konudaki uyarılarını yapmışlar. Bizler, bu uyarıları özellikle
dikkate almamız gereken karanlık bir dönemi yaşıyoruz.
Kadim ezoterik bilgilere göre, insan bedeni 7 ana kat-
mandan (enerji bedeni) oluşur. Titreşimi en düşük olan kaba
fiziksel bedenimiz aynı zamanda fiziksel (dünyevi), bencil ve
duyusal zevk ve isteklerin de oluştuğu yerdir. İnsanın bilinç
seviyesi yükseldikçe, kaba bedenden oluşan kozanın dışına
çıkıp daha süptil olana doğru yolculuğuna devam eder. Mad-
de aleminde maddi tekamül, öncelikle fiziksel bedenin kan
ve ölümden temizlenmesi demektir. Fiziksel bedenin arındı-
rılması, ruhsal gelişmenin alt yapısını oluşturur. Ama disip-
lin isteyen bir nefs kontrolü gerektiren bu uygulama, çoğu
kez bilinmez. Bilinse de insanlar kolaycılığı yaşam tarzı ola-
rak edindiklerinden dolayı uygulanmaz.
Bizler insanız ve ruhsal varlıklarız. İnsanın yapısının yal-
nızca et, kemik ve kandan oluşmadığı tüm inisiyatik öğreti-

38
Türkan Ruhsar

lerde anlatılır. O zaman kendimize dönüp sormamız gereken


soru şudur: Hem bedenimi, hem zihnimi, hem ruhumu nasıl
doğru besleyebilirim? Bedenim için seçtiğim gıdalar, zihnim ve
ruhum için de olması gerekenler midir? İlahi doğamla uyumlu
yiyecekler mi yiyorum? Seçimlerim evrimleşme sürecimi hız-
landırıyorlar mı? Yoksa tam tersine yavaşlatıyorlar mı?
Tükettiğimiz gıdaların bedenimizi, zihnimizi ve ruhumu-
zu sevgiyle ve barışla beslemesi gerekmektedir. Et tüketimi,
kişinin keyfi alışkanlıkları ve damak tadı ile, ahlaki ve vic-
dani değerleri arasında net bir seçim yapmasını gerektiren
bir denge unsurudur. Seçimi yapma biçimimiz de, tekamülü-
müzün bilinçli olarak hızlanmasına ya da bilinçsiz alışkan-
lıklarımız nedeniyle yavaşlamasına neden olmaktadır. Yeni
bir dünyaya uyumlanmak, artık bize bir faydası olmayan il-
kel alışkanlıklarımızı terk etmemizle başlar.
Hayvanlara değer vermek, et yememek ve hayvanların
gıda olarak görülmemesi kadim zamanların en eski okült
bilgilerinden biridir! Bu gerçek, egemen negatif güçler tara-
fından insanlıktan saklanmakta ve her türlü algı manipülas-
yonlarıyla üstü örtülmektedir. Bu hakikatin hala gerektiği
gibi anlaşılamaması ve tam tersinin yapılması için kışkırtıl-
ması ise, karanlık güçlerin hakikatle önümüze koyduğu per-
delerin en kalın olanıdır. İnsanın ve gezegenimizin şifalan-
masının önündeki en büyük engeldir. Tüm teknolojik ilerle-
meler, bu kadim okült bilginin hayata geçirilmesiyle birlikte
anlam kazanır. İncelen bir anlayışla birlikte, yüksek maddi
kazançlar değil, insanlığın ve gezegenimizin tüm canlılarını
kapsayan en yüksek iyiliğimiz amaçlanır.
Kesin olarak söylüyorum ki bu böyledir ve karanlığın yo-
ğunluğu her geçen gün artmakta olduğu için, acilen uyan-

39
Veganlığa Ezoterik Bakış

mamız, değişmemiz gerekmektedir, hem kendimizi hem de


içinde yaşadığımız dünyaya şifa olmamız kaçınılmaz bir şe-
kilde karşımıza çıkmaktadır.
Sevgili okuyucu, bu kitap her şekilde kişisel amaç ve iste-
ğin ötesinde, sadece bu gaye ile yazılmıştır. Şükürler olsun ki
böyledir. Tüm yazma sürecimde bana ilham ve destek olan
Işığın değerli üstatlarına sonsuz teşekkürler ederim.
“Ve canavarca öldürülerek insanın bedenine giren her
kurban, orayı kendi mezarı haline getirir. Gerçeği söylemek
gerekirse, kim katlederse, kendisini öldürür ve kim öldürül-
müş hayvanın etini yerse, ölümün bedenini yemiş olur.”
Son dönemde bulunan kadim yazıtlarda geçen bu sözler
Hz. İsa’ya ait.

40
2. Bölüm

HEPİMİZ DÜNYALIYIZ,
DEĞİŞİME HAZIR MIYIZ?

Negatif enerjilerin yoğunlaşıp, tüm dünyada karanlık gücün


insanlığı acı, sömürü, ölüm, vahşet, savaş ve kıyımlarla imtihan
etmesine karşılık, ben özgür irademle, seçimimi ışığın, Koşulsuz
Sevgi’nin, iyiliğin, merhametin, karşılıksız hizmetin hüküm
sürdüğü, insanın tüm doğa canlılarıyla ahenk içinde yaşadığı
harikulade bir dünyadan yana kullanıyorum.
Ya siz?
Türkan Ruhsar

Vicdanın Rehberliğinde
Hiçbir beklenti, kaygı, menfaat, şartlanma, nefsin sınır-
laması olmadan sevebilmeli insan! Kaynağın saf ve zengin
niteliklerine samimi bir şekilde ulaşmanın, ilahi kıvılcımı
tezahür ettirmenin başka bir yolu var mı?
Hayvanlar ve doğa anamız bize Koşulsuz Sevgi verirler,
bu onların saf doğasındandır. Acaba biz insanlar, onların
bize verdiği saf sevgiyi hak etmek için ne yapıyoruz? Onlar
kadar karşılıksız, beklentisiz sevgi üretebilecek kapasiteye
sahip miyiz? Yoksa uygar insan görüntüsü altında, doğayı
yok eden, hayvan dostlarımızın katledilmelerine, acı çekme-
lerine göz yuman sevgi ve merhamet yoksunu bir insanlık
haline mi geldik?
Onların dünyaları biz insanlarınkinden çok farklı. Acaba
bir kez de olsa dünyaya onların gözlerinden bakmayı dene-
dik mi? Hayvanlarla ve doğayla olan ilişkilerimizin, davra-
nışlarımızın, duygu ve düşüncelerimizin bizim nasıl birisi
olacağımızla ilgili belirleyici bir unsur olabileceği hiç aklımı-
za geldi mi? Her biri 3 ile 5 yaşında çocuk bilinci taşıyan,
bizler gibi hissedebilir canlılar olan hayvan dostlarımıza in-
safsızca kıydığımızın farkında mıyız? Halbuki insan olarak
soyumuz hayvanlar, bitkiler ve minerallerden gelmekte. Biz
kimlere kıyıyoruz? Kimlere merhamet etmiyoruz? Kimler-

43
Veganlığa Ezoterik Bakış

den insafımızı esirgiyor, kimlere sevgimizi layık görmüyor,


üstünlüğümüzü ilan ediyoruz?
Cevabı çok kolay aslında: kendimize, insan soyumuza! Bu
gerçeğin kavranması, hayvanlara yapılan zulmün aslında
kendimize yapıldığını anlamamız çok önemlidir.
Öldürerek, sömürerek, yok ederek sürdürülen bir yaşa-
mın doğru olmadığına yönelik hepimizin kesin inançları
vardır. Peki ya bu öldürülen ve sömürülenler insan türüne
değil de, hayvan türüne aitse, acaba kaçımız böyle bir yaşa-
mı ahlaksal ve vicdani değerler üzerinden tartabilir?
Ne kadar iyi niyetle yola çıkarsak çıkalım, şayet vicda-
nımızı rehber olarak yanımıza almıyorsak, yanlış bir yolda
ilerleyebiliriz. Kendimizi geliştirip, varlık seviyemizi yük-
seltmeyi başarabilmemiz, adalet duygusunun daha yüksek
bir biçimi olan vicdanı, bilinçli yaşayıp öğrenmemizle ger-
çekleşir. “Kalbi eğitmeden aklı eğitmek eğitim değildir. Vic-
dan olmadan bilgi sahibi olmak tehlikelidir.” der Aristoteles.
Oysaki çoğumuz, sadece içinde yaşadığımız toplumun inanç,
kültür ve gelenekleri yoluyla edinilmiş ve şartlandırılmış
alışkanlıkları, ahlaki ve vicdani değerleri doğrultusunda ya-
şıyor, sorgulamıyor ve çoğunlukla düşük bilinç gelenekleri-
nin tuzağına düşüyoruz.
Ahlaki ve vicdani değerler, sadece toplumsal değil, Evren-
sel Yasalar ile de uyumlu ve ahenk içinde oldukları zaman,
kişi kendisiyle barışık ve doğa ile ahenk içinde olur, huzurlu
bir yaşam sürdürebilir. Değerlerimiz, yalnızca bölgesel kül-
tür değerleriyle sınırlanmamalı, genişleyerek tüm dünya in-
sanları ve insan dışı canlıları da içine alacak kadar yayılmalı
ve evrensel ölçülere ulaşmalıdır. Aslında yaşadığımız bu ça-

44
Türkan Ruhsar

ğın en büyük keşfi, insanın kendisini ruhsal olarak keşfet-


mesi ve ayrılık olmadığını anlaması olacaktır!
Bazılarımız, ne kadar samimi ve iyi niyet sahibi olmuş ol-
salar da, yaşamın bir bütün olduğunu henüz kavrayamamış
olmaları nedeni ile tam olarak yüksek bir özgürlük anlayı-
şına sahip değillerdir. İnsan kendi varoluşu içinde, sistemin
oluşturduğu hapishaneden çıkmak istemekte, kendisinin bu
dünya hayatında ancak doğa ile birlikte var olabileceğinin
farkındalığına yavaş da olsa ulaşmakta, fakat ne yazık ki
çıkarları söz konusu olduğu için, hala kendi dışındaki canlı-
ların da kendisi kadar özgür yaşam haklarına sahip olduğu
gerçeğini kabullenememektedir.
Çoğumuzun düşünce sistemi, kendimizi her konuda haklı
çıkaran insan merkezci bakış açısıyla olanı değerlendirmek-
ten ibarettir. İnsan, bölgesel kültürünün, inançlarının, ez-
ber öğreti ve alışkanlıklarının etkisinden kurtulamamakta,
kalbini tüm saflığıyla olana açamamaktadır. Gönül saflığı-
nı aptallık zannetmekte, çoğu zamanlarda da içsel vicdanı
ve edinilmiş vicdanı arasında kararsız kalmaktadır. Oysaki
gerçek vicdan, düşünce ve eylemlerimizde etken olarak rol
oynamaya başladığı zaman, kişi manevi anlamda kendisini
yükselten bir oluş seviyesine doğal olarak yükselecektir.
Biz, vicdanımızın sesini duymadığımız zaman, bedeni-
miz ve hücrelerimiz bizi esir eder. Bunun adı kişinin nefsine
yenik düşmesidir. Hücrelerin, akıl ve vicdanın birbirleriyle
uyum içinde olması gerekir ki, tam bir denge içinde enerji-
mizi doğru kullanmayı öğrenebilelim. Vicdanımız ve sez-
gilerimizle ters düşen her şey, Tanrı’ya giden yolda ruhani
gelişimimiz için bize engeldir, tuzaktır. Aydınlanma, kişi-
nin kendi nefsi üzerinden yola çıkarak, Evrensel Yasalar ile

45
Veganlığa Ezoterik Bakış

uyum ve doğayla ahenk içinde öz vicdanının sesini duyması


ve vicdani değerleri yaşamına geçirebilmesidir. Bütün ya-
şam, sadece insanlar değil, hissedebilir ve sezgileri olan tüm
canlı varlıklar Bir’dir.
Bu demektir ki tüm yaşam tek bir Evrensel Kaynak’tan
gelir. Adına ister Allah deyin, ister Tanrı. Sevginin yaşam-
daki en büyük güç olduğunu bilenler, içlerindeki Tanrı’yı
keşfedenlerdir. Vicdan gelişip, kişi her türlü şartlandırma-
dan kendisini arındırdıkça ve vicdani eğilimlerini yaşama
geçirmeye başladıkça ruh öz benliğini hatırlamaya başlar ve
farkındalık artar.
Ezoterik öğretilerin amacı, insanın büyük ve derin bir de-
ğişim gerçekleştirmesidir. Bu değişim; düşünmeden, sorgula-
madan, araştırmadan ve vicdani eğilimleri yaşama geçirme-
den gerçekleşmez. Gerçek doğamızın derinliklerine, ancak
şefkatimizin ve sevgimizin derinliği nispetinde negatif ego-
muzu kontrol altına alarak ve güç, kontrol ve hükmetme üze-
rine kurulan ilişkilerimizi dönüştürme yoluyla ulaşabiliriz.
Üstünlük güçte değil, sevgidedir. Koşulsuz Sevgi ise var olan
canlı cansız her şeyde RABB’i görebilmek, çokluktaki Birliğin
farkında olabilmektir. Kendini bilen nefsini bilir, nefsini bi-
len de hiçbir canlıya nefsini doyurmak için zarar vermez.
Bir’liğe ve Tek’liğe giden yolun, sadece insana yönelik al-
gılanması, ruhsal yolda ilerlemeye büyük bir engeldir. İnsan,
Hayvan, Doğa! Var olan her şeyin özündeki bilinç (enerji)
Bir’dir. Bunun içindir ki onlara olan davranışlarımız, bizim
tekamül sürecimizi pozitif ya da negatif olarak etkiler. İn-
sanlar hayvanlara ve doğaya, hayvanlar da birbirlerine ve
bitkilere karsı sorumludur. Hayvanların hakları, insanların
haklarından daha az değildir, aynıdır.

46
Türkan Ruhsar

Sevgiyi Evrensel Yasalara uygun yaşamak, varlığın yaşam


hakkına saygıyı öğrenerek başlar. Çünkü canlı bir varlığın
en önemli hakkı “yaşam hakkıdır”, insanın en büyük erde-
mi ise yaşam hakkına saygıyı öğrenmek ve bu kutsal ilke-
ye uygun yaşamaktır. Peki, bu nasıl öğrenilebilir? Öncelikle
empati yaparak, şartlandırılmış sevgi ve vicdan kavramla-
rını sorgulayarak ve itiraz ettiğimiz, şikayetçi olduğumuz
adaletsizliğin, haksızlığın bir parçası olduğumuz gerçeğini
kavrayarak.
Değerli dostlarım, doğanın ve hayvanların güzelliğinden
haz almak için kendinize izin verin. Çünkü doğa anamız ve
hayvan dostlarımızla kuracağımız nitelikli, sevecen ilişkiler,
bizi saf doğamıza yaklaştırır ve ruhsal benliğimizin sesine
uyumlanma sürecine gireriz. Nefsani arzular, yerini yavaşça
yüksek adanmışlık duygularına bırakır. Süreç, insani ilişki-
lere de yansır ve biz eskisinden daha hoşgörülü, daha şefkat-
li, daha sevecen oluruz. Lütfen, hayatımızın Bir’lik bilincine
ulaşmadan geçip gitmesine izin vermeyelim dostlarım.
Hayata birbirimizin gözleriyle bakabilmek, varlığımı-
zı diğer varlıkların yerine koyabilmek, empati yapabilmek,
hepimizin içinde var olan, bizi birbirimize bağlayan yaşam
kaynağımızı keşfetmek ve onun sesi olan vicdanımızı dinle-
yebilmek, kendimizin, Öz’ümüzün SEVGİ olduğunu bilmek,
tüm varlık nedenimiz bu değil midir?
Bir başka canlının acısına duyarsız kalmamaktır bizi yücelten
Yaşam hakkına saygıyı öğrenmektir en büyük erdem
Ve gerçek insan olmaya giden yol
Sevginin tarafsızlığından geçer
Ne mutlu bu yolda olanlara!

47
Veganlığa Ezoterik Bakış

Elbette hepimiz vicdani ölçülere sahibiz. Ancak pek azımız


davranışlarımız ve vicdani ölçülerimiz arasındaki çelişkiyi
görecek ruhsal olgunluğa ulaşabildik.

Neden Vegan Oldum?


Pek çok insan benim vegan olmamın nedenlerini, sadece
hayvanlara duyduğum sevgi ve bu nedenle duygusal davran-
mam zannedebilir. Ancak, eğer böyle olmuş olsaydı, sokak
hayvanları için iyi niyetle mücadele veren, evcil hayvanları
çok seven ve onlarla yakından ilgilenen herkesin vegan ol-
ması gerekmez miydi? Ne yazık ki böylesine hassas bir ko-
nuda, sadece iyi bir insan olmak yetmiyor. Çünkü iyilik ve
kötülük gibi kavramlar göreceli ve kişilere, inançlara, kültür-
lere ve hatta coğrafi bölgelere göre bile değişim gösterebili-
yor. Ancak, her tür şartlandırmadan arındırılmış bir bilinç,
evrensel bir sevgi anlayışı ile bedenin köleliğinden çıkarak,
olanı olduğu gibi tarafsızca gösterebiliyor bize. Yani, sadece
iyi değil, bilinçli bir iyi insan olmamız gerekiyor. Neden ve-
gan olduğumu anlatmam gerekirse:
Benim gibi et ve hayvansal ürünler tüketen insanların
neden olduğu acıları, video çekimleri ve görsellerde izledim.
Kendi adıma o kadar utandım ve kahroldum ki hemen et ye-
meyi bıraktım. Kısa bir vejetaryenlik süreci yaşadıktan son-
ra, süt, peynir ve yumurta gibi ürünlerle bedenimdeki hay-
van sömürüsünün devam ettiğini ve küresel çaptaki zulme
hala ortak olduğumu anladım ve böylece vegan oldum.
Onlara küresel boyutta yaşatılan acıya ve insanlık dışı
vahşete artık daha fazla ortak olmak istemedim, bunun için
vegan oldum.

48
Türkan Ruhsar

Tanrısal iradenin yarattıklarına sevgi ve saygı duydu-


ğum, onların varlıklarını onurlandırmak istediğim için ve-
gan oldum.
Kendime yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi, ne kendi
türüme, ne de masum hayvanlara yapılmasını istemediğim
için vegan oldum.
İnsan olmanın kendini bilmek olduğunu anladım. Ken-
dini bilen insanın da nefsani istekleri uğruna can almaması
gerektiğini düşündüğüm için vegan oldum.
Nasıl kendi özgür yaşam hakkıma saygı duyulmasını bek-
liyorsam, aynı dünyada birlikte misafir olduğumuz hayvan
dostlarımızın da yaşam haklarına saygılı olmanın büyük bir
erdem ve gereklilik olduğunu anladığım için vegan oldum.
Bu dünyada sadece bir beden değil, bu bedeni araç olarak
taşıyan en yüce Ruh’un bir parçası olduğumun farkındalığı-
na vardığım ve buna yakışır bir yaşam sürmemin, kendimin
ve bütünün en yüksek hayrına olduğunu anladığım için ve-
gan oldum.
Vegan oldum çünkü vegan, kendisiyle yüzleşerek hayatın-
da gerçekten neye ihtiyacı olup olmadığını sorgulayan kişidir.
Vegan hem dünyayı, hem de üzerinde yaşayan tüm canlı
varlıkları onurlandıran bir yaşam biçimini benimsemiştir.
Vegan, gözü kapalı bir yaşam sürdürme tembelliğinde değil-
dir. Yaşamın acılı, kirli, vicdansız, merhametsiz yanıyla ve
dönemsel şartlarla yüzleşmiş, daha güzel bir dünya için seçi-
mini varlığın özgür ve adaletli yaşamından yana koymuştur.
Naçizane, herkeste ve her şeyde kendimi görebildiğim için
vegan oldum.

49
Veganlığa Ezoterik Bakış

Ve tabii hayvanları, insanları ve doğayı sevdiğim, sorum-


luluk duyduğum ve korumakla görevli olduğuma inandığım
için vegan oldum.
Gelecek nesillere, çocuklarımıza daha güzel, yaşanabilir
bir dünya bırakabilmek için vegan oldum. Endüstriyel hay-
vancılığın gezegenimiz için ne büyük bir tehlike oluşturdu-
ğunu biliyorum, dünyadaki açlığın en önemli nedenlerinden
birinin yine hayvansal tüketim olduğunu ve bu bilgilerin ar-
tık resmen belgelendiğini öğrendim. Tüm bunlardan sonra
vegan olmam, duyarlı ve sorumluluk sahibi bir insan olarak
benim için kaçınılmazdı. İsteyen ve merak eden herkes bu
konularda araştırma yapabilir. Bu kitabın “makaleler” bölü-
münde, bu konular ile ilgili çok çarpıcı bilgilere de ulaşabile-
ceksiniz.
Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, vegan olma nedenlerim
arasında, başlangıç aşamasında spritüel bir amaç, ruhani bir
çalışma için arınma hedefleyen, bedenime ya da ruhuma yö-
nelik herhangi bir sebep yok ve hiçbir zaman da bu anlamda
kişisel bir amacım olmadı. Utancım ve bu haksızlığa isyanım
öylesine yüksek boyutlardaydı ki, diyebilirim ki hasta ola-
cağımı ve hatta öleceğimi bilsem de bu yoldan dönmezdim.
Tamamen ahlaki ve vicdani değerlerimin yönlendirmesiyle,
Koşulsuz bir Sevgi anlayışı ve yüksek merhamet duygula-
rıyla vegan oldum. Her şey sonrasında kendiliğinden gelişti.
Belli bir süre sonrasında algılarım değişti, insani ilişkilerim
farklı bir boyuta taşındı, bugüne değin yaşadığım tüm olay-
ları farklı bir çerçeveden görmeye başladım, artık hiçbir şeyi
kişisel algılamıyordum. Üstelik hasta olacağıma dair, dışarı-
dan yapılan tüm negatif telkinlere karşılık, fiziksel anlamda
eskisinden de daha sağlıklı oldum.

50
Türkan Ruhsar

O zamana kadar bana kötülüğü dokunduğunu düşündü-


ğüm herkesi affettim, canımı en çok yakanları bile bağışla-
dım. Hayvan dostlarımızla o güne kadar sürdürdüğüm çı-
karcı ilişki, yerini koşulsuz ve beklentisiz bir sevgiye ve onla-
rı koruma içgüdüsüne bırakmıştı ve ben artık dış dünyanın
her türlü negatif şartlandırmalarına karşı sarsılmayacak bir
iç huzur ile doluydum.
Sevgi koşulsuz yaşanınca, insan dışarıdan ne kadar
olumsuz bile gözükse, her şeyde Tanrısal olan hikmeti görür,
böylece anlayış ve bağışlama ortaya çıkar. Bakılan her yerde
Tanrı’yı görebilen kime kızabilir, kimi suçlayabilir? Neticede
olan her şey bilinçlerimizin yükselmesi ve arınmamız adına
kalplerimizin sınanmasından ibaret değil midir?

51
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Hayatın amacının ‘mutlu’ olmak olduğuna inanmam.


Bence hayatın amacı yararlı, sorumlu ve şefkatli olmaktır. En
önemlisi fark yaratmaktır. Katkıda bulunmak, bir şeyi temsil
etmek, yaşamış olmakla bir değişim meydana getirmektir.”
Isaac B. Singer

Külli İradenin Yansımaları


Dünya aleminde, çok farklı tekamül düzeylerinde bulu-
nan ruhlar yer alır. Bir insan varlığı, düşüncelerinin ne ka-
dar bilincindeyse, anlayışı ve sevgiyi algılaması da o kadar
yüksektir. Her ruh ilerlerken deneyimini arttırır. Ruh olgun-
laşıp deneyim kazandığında, o bu bilgiyi gelecekteki enkar-
nasyonlarında kullanacaktır.
Ruhsal olarak gelişmiş kişi, var olan her şeyin külli ira-
denin yansımaları ve değişik formları olduğunun bilincine
varmış olan ve bu nedenle düşünce, istek ve eylemlerinin
pozitif veya negatif olarak kendisine dönüş yapacağının bi-
lincinde olan kişidir. Böyle bir insan bilinçli olarak, kendi
nefsani arzuları için öldürmekten ve acı vermekten vazgeçer.
İnsana sunulan özgür seçim hakkını acıdan, sömürüden ve
öldürmekten yana değil; sevgiden, şefkatten, empatiden ve
yaşatmaktan yana kullanır. Asıl olanın iyilik ve sevgi oldu-
ğunu bilir ve ancak yaptığı iyi eylemlerle Tanrı katına ula-
şabileceğinin farkındalığına ulaşır. O, artık ne kendisini acı
(negatif) ile terbiye eder, ne de acının içinde olduğu herhangi
bir eylemin içinde olur. O, öldürmekten değil yaşatmaktan,
korkudan değil sevgiden beslenmektedir ve artık tüm evre-
ne bilinçli olarak hizmettedir.

52
Türkan Ruhsar

Bizi yükseltecek en önemli unsur, öncelikle fizik bedenle-


rimizi negatif enerjiden arındırmaktır. Beden arınmadıkça,
reptilian (sürüngen, R-kompleks) beynimiz, duygusal (Mid
Brain) ve yeni beynimizi (Neocortex) kontrol altına alır ve
yönettiği yüksek negatif ego merkeziyle bencil, çıkarcı, mad-
deye, güce ve şehvete düşkün; kibirli, egonun tesirinde olan
bir insan haline dönüşebiliriz. Sürüngen beynimiz bizi siste-
min karanlık yüzüne bağlar ve bu sistem kendisini güçlendi-
rip daha aktif bir hale geldikçe, içimizdeki negatif unsurları
sürekli olarak günceller. Biz duygu, düşünce ve eylemlerimiz
yoluyla, dünyada giderek yoğunlaşan karanlık enerjiye bile-
rek ya da bilmeyerek katkıda bulunuruz.
Doğru olmadığını bildiğimiz, aslında vicdanen rahat-
sız olduğumuz konularda bile sırf gelenek, görenek, kişisel
alışkanlıklar nedeni ile devam ettirdiğimiz tüm davranış-
larımız, sürüngen beynimizin aktif olduğunu gösterir. Bize
zararı olduğunu bilmemize rağmen, sigara, içki, uyuşturucu
maddeler ve yanlış duygu, düşünce, eylem ve beslenme alış-
kanlıklarımızla, sürüngen beynimizin sadık hizmetkarları
haline geliriz. Çünkü sürüngen beynimiz sorgulamaz, derin-
liğine düşünemez, hatalardan ders çıkarmaz. Sadece varlığı-
nı korumak için tepkiler verir, ta ki biz uyanana ve kendimi-
zi bilme yolunda bilinçli adımlar atana dek.
Bitkiler ve hayvanlar alemiyle kuracağımız nitelikli iliş-
kilerin, bizleri üst boyut ruhsal alemlere taşıyacak bir köprü
olduğunu idrak edebilmek, bizi düşük negatif titreşimli ka-
ranlık sistemden kurtarıp, en yüksek hayra pozitif seyreden
yüksek frekanstaki RABB sistemine geçirir. Hayvan ve hay-
vansal ürünler tüketimi, düşük titreşimli frekanslarıyla eski
enerjiye ait olup sürüngen beynimizi besler. Sonuç, negatif

53
Veganlığa Ezoterik Bakış

egonun kontrolden çıkması, iradesini kullanamayarak kişi-


nin nefsine köle olmasıdır.
Yeni beyin olan “Neocortex“ canlı besinlerle, sebze ve
meyvelerle beslenir. Netice itibarıyla nefsini kontrol edebi-
len, onun kölesi değil efendisi olabilen Yeniçağ insanının,
yüksek titreşimli beslenme biçimi olarak “Veganlık” adıyla
bilinen, şiddetten kaçınma prensibini benimseyen yaşam ve
beslenme biçimini seçmesi, onun yükselmiş bilincine uygun
olacaktır.
Gerçek anlamda spiritüel bir gelişmeden bahsedebilmek
için, öncelikle beynimizin hangi bölümüne hizmet ettiği-
mizi bilmemiz önemlidir. Yoksa gelişme dediğimiz ağızdan
dökülen bir kaç yaldızlı sözcük ve kalemin yazdıklarının
yalancısı olmaktan öteye geçemez. Şiddetin bağlı olduğu ka-
nunlar, doğal olarak karanlığa hizmet eder. İnsan, şayet sev-
ginin kanunlarıyla yaşamayı seçerse, kalbinin zenginlikleri-
ni Tanrısal emanetlere açar. İnsanlığın çektiği bunca acının
ortasında tek kurtuluş yolu budur.
Mutlu, huzurlu ve özgür bir yaşama ulaşmanın tek bir
yolu vardır: mutlu, huzurlu ve özgür bir yaşama izin vermek.

54
Türkan Ruhsar

“Yüce ruhu her canlı varlıkta ve


her yerde eşit olarak gören kişi
aklıyla kendisini küçük düşürmez.
Böylece aşkın hedefine yaklaşır.”
Bhagavad-gita

Kayıp Ruhlar
Bireysel ruhumuz, fiziksel bedenimiz aracılığıyla mad-
deyle sınırlanmış Tanrı Bilinci’nin bir parçasıdır. Ruh taşı-
yan her varlığın özü, sevgi ve yaşam sevinci ile doludur ve
bilincinin seviyesine göre farkındalık taşımaktadır. Tanrısal
tezahürlerin değişik formlarda tecelli eden, ancak dünyevi
gözlerimizle canlı ve cansız nesneler olarak algıladığımız
her şey, Kutsal Ruh’un parçalarıdır. Hepimiz, bu her şeyde
bulunan Yüce Ruh (Allah-Tanrı) vasıtasıyla, görünmez ağlar-
la birbirimize bağlıyız.
Ruhun saf doğasına, Koşulsuz Sevgi yapısına uygun ol-
mayan tüm eylemler ruhumuzda kayıplara neden olur. Ne
yazık ki günümüz dünyası, Evrensel Yasaları çiğneyip, tüm
ahlaki ve vicdani değerleri alt üst ederek insanların, doğa
anamızın ve hayvan dostlarımızın yok edilmeleri pahasına
haksız kazanç sağlayan insanlarla doludur. Bu insanların
ruhları onlardan uzaklaşmış, sevinçlerini, yaşam enerjileri-
ni ve sevgiyi unutmuşlardır. İşleri güçleri her ne pahasına
olursa olsun öldürerek, sömürerek ve zihin yönlendirmele-
riyle yaptıklarının doğruluğuna diğerlerini ikna ederek, yani
kandırarak, yalan söyleyerek daha çok kazanç sağlamak,
güç ve kontrolü ellerinde tutmaktır. Bu insanlar karanlık
varlıklara kolayca yem olurlar ve düşük titreşimli karanlık

55
Veganlığa Ezoterik Bakış

enerjinin hükümdarlığına girerler. Kendileri gibi, algı ope-


rasyonlarıyla kandırdıkları diğer insanları da bu karanlığa
çekerler. Ruhlarını kaybetmiş insan varlıklar, artık onların
boyunduruğu altındadır.
İnsanların, doğaya ve hayvanlara yönelik davranış şekil-
lerinin biçimlenmesi, onların karanlık enerjinin hükmünü
mü, yoksa bilinçli olarak enerjinin pozitif alanını mı kullan-
mayı seçtikleriyle, yani Tanrı’ya ne kadar yakın olabildikle-
riyle ilgilidir. İnsan uyanabildiği, kitlesel olarak uygulanan
güdümlemelerden kurtulabildiği ölçüde özgürdür. Özgür
iradeden bahsedebilmek, ancak bu uyanış sonrasında müm-
kündür. Uyanamayan kişilerin kendi iradeleri yoktur.
Çeşitli yöntemler kullanılarak insanların düşünce, istek
ve ihtiyaçları programlanır ve önlerine koyulanların arasın-
da seçimlerini özgürce yaptıkları hissi bilinçli olarak uyan-
dırılır. Kendi aklımızı kullanmaya cesaret edemediğimiz,
inandıklarımızı ve alışkanlıklarımızı sorgulamadığımız
sürece, zihinsel ve duygusal kuşatma altında olan biyolojik
makineler olmanın ötesine geçemeyiz.
Kayıp ruhların kararmış kalplerinin davranışları, medya
ve şirketler tarafından insanlığa normal insan davranışları
olarak servis edilir ve bizlere öyle zannettirilir.
Bir insanın yaşam tarzı, onun yemek, içmek, giyinmek
gibi günlük rutin yaşamını belirler. Akıl, beden ve nefs, bu
madde dünyasında bizi biz yapan maskelerimizdir ve ruhu-
muz bu maskeleri dualite gereği taşımaktadır. Hakikatte ise
Benliğimiz Yaradan ile Bir’dir.
Biz yaşam tarzımız ve isteklerimizle hangisine karar ve-
riyoruz, nereye yöneliyoruz? İşte sorulması gereken soru bu!

56
Türkan Ruhsar

Eylemlerimiz, içsel sesimiz ve sezgilerimizle uyumlu mu?


Şayet uyumlu değilse, nefsimizin sesi, vicdanımızın sesine
göre daha yüksek çıkıyorsa, hangi sese daha çok kulak ver-
meliyiz ve vermekteyiz?
Ne kadar maneviyatı yüksek bir yaşam sürdürdüğümüzü
cesurca gözlemleyebilmemiz, dışarıdan yönlendirilen negatif
egomuzun (nefsin) sesine ne kadar karşı çıkabildiğimiz ve vic-
danımızın sesini ne kadar duyabildiğimizle orantılıdır. Çünkü
vicdanımız bizim öz hakikatimizdir ve Yaradan ile aramızda-
ki köprüdür, ruhumuza hizmet etmektedir. Ve biz ruhumuzla
ancak vicdanlarımız vasıtasıyla iletişime geçebiliriz.
Vicdanımızın, yani şah damarımızdan bile yakın olan
Tanrı’nın sesini duyarak gerçek sevgiye ulaşabilmemiz; doğa-
ya saygı duymamızla, hak ettiği değeri vermemizle ve hay-
vanlardan kendimizi üstün görme, haksızlık etmeyi hak gör-
me, onları aşağılama gibi düşük titreşimli enerji alanların-
dan çıkabilmemizle gerçekleşir. Bu dünya hayatını yaşarken,
negatif egomuzun ilkel dürtülerinden dolayı vicdanımızın
sesini duymamakta ısrarcı olursak, bu ancak nefsimizin daha
da gelişmesiyle ve bizi kendisine esir etmesiyle sonuçlanır.
Böyle azgınlaşmış bir nefsin, ölüm esnasında bedeni terk
etme anının ne kadar zor olabileceğini düşünebiliyor mu-
sunuz? Sonrasındaki yolculuğumuzda ise, dünya hayatında
birebir içinde ve ortak olduğumuz insafsızca eylemlerin ve
tatmin edilmemiş arzuların şiddeti boyutunda acı çekeceği-
mizin bilincinde miyiz?
Bugünün insanı sanki yaşamı kendisi yaratmış gibi ken-
disini Tanrı yerine koymakta. Sınai hayvancılıkta, milyon-
larca hayvanı doğal olmayan yöntemlerle üretmekte, sömür-

57
Veganlığa Ezoterik Bakış

mekte, hasta etmekte ve hiç acımadan öldürmekte. Onlarla


istediği gibi oynamakta, genlerini değiştirmekte, en küçük
bir saygı hissi duymadan cansız bedenlerine ve ürünlerine
istediği fiyatı biçmekte. Laboratuarlarda yeni geliştirdiği
teknolojik metotlarla melez ırklar oluşturmakta. Hiçbir sınır
tanımamakta, doğanın kanunlarını yok saymakta ve denge-
yi bozmakta. Son haberler Çin’de insan klonlama aşamaları-
na gelindiği yönünde. İnsan, aynı çarpık uygulamaları bitki
alemine de yapmakta ve hatta iklimleri, atmosferi keyfine
göre değiştirebilme cüreti göstermektedir.
Peki, insan bunu nereye kadar yapabilecek? İnsanın bu
sınır tanımazlığının, yaşam hakkını böyle umarsızca çiğne-
mesinin bir bedeli yok mu? Tanrı’nın, biz insanları böylesine
başıboş, hayvanları ve doğayı bu kadar sahipsiz bıraktığını
mı zannediyoruz?
İnsanlar, merhamet ve inancın birleştiği bir kabı andırır-
lar, birleşmediklerinde ise bir çöle benzerler. Merhametten
uzaklaşmakla bilgelikten de uzaklaşırlar. Kendilerini ne
denli bilge zannederlerse zannetsinler, merhameti olmayan
kişiler Tanrısal hakikatte de noksandır. Meleklerin yaşamı,
merhametin hayırlı işlerini icra etmektir ve bu onların göre-
vidir. Ruhsal melekler, merhametin tecellilerinde görünürler.
Emanuel Swedenborg

İnsanlar genelde yemek üzere oldukları et parçasının


canlı bir varlığa ait olduğunu düşünmezler, hatta kendileri-
ni suçlu hissetmemek için bu gerçeği bilmek bile istemezler.
Çünkü hayvan kardeşlerini yediklerinden dolayı, fiziksel ve
ruhsal olarak vicdan azabı duyup rahatsızlık yaşamayı iste-
mezler. Hatta özellikle bu konuda kendilerini bilinçli olarak

58
Türkan Ruhsar

bilgilendirmeme gibi bir tercihe girerler. Tabii ki, aslında bu


konuda kendilerini iyi hissetmemeleri ve kötü duygulara ka-
pılmaları gayet insani ve mantıklıdır.
Çoğu insan bir kilo et alırken, bir kilo patates almışça-
sına duygusuz olabiliyor. Aldığı etin bir canlıya ait olduğu
aklının ucundan bile geçmiyor. Beş duyu organı ile algılanan
her şey kolayca manipüle edilebiliyor. Beden (nefs), damak
tadı için hayvanın etini yemek ister ama bir mezbahada ke-
silen bir hayvanın görüntüsüne bakmak istemez. Bu esnada
eti yemek isteyen bedendir, vahşete dayanamayan ise insa-
nın ruhudur. Çünkü içimizdeki vicdan duygusu, kalbimizle
Yaradan arasındaki iletişim aracımızdır. Yaradan bize sevgi-
siyle, merhametiyle seslendiği için, kendi sevgisizliğimiz ve
merhametsizliğimizle yüzleşmek bize çok ağır gelir ve bunu
yapmak istemeyiz.
Kalbimiz vasıtasıyla ruh çekilen acıyı hisseder; çünkü
ruh, yaşamı bedenimiz ve zihinsel faaliyetlerimizle dene-
yimlemektedir. Bir başka deyişle fiziksel bedenimiz ve dü-
şüncelerimiz, ruhumuzun bu dünya hayatı için gerekli olan
materyalleridir. Eylem ve düşüncelerimizin, ruhumuzdan
zihnimize ve oradan bedenimize yönelik olması gerekirken,
bizler nefsani arzu ve sözde ihtiyaçlarımızı zihnimiz yoluy-
la yücelterek, ruhumuzun saf doğasının Koşulsuz Sevgi ve
yaşam sevincini deneyimlemesini engellemekteyiz. Kandı-
rılmamız zaten en çok bu yönümüz kullanılarak, bedensel
(nefsani) ihtiyaçlarımız ve arzularımız körüklenerek hatta
kışkırtılarak yapılmaktadır ne yazık ki.
Negatif varlıklar, kendi doğaları gereği yıkıcı, yok edici,
acı verici, talan edicidir, zulme teşvik ederek bizim sırtımız-

59
Veganlığa Ezoterik Bakış

dan öyle beslenmekteler. Şayet kişiler tamamen onların el-


lerine geçmişlerse, pozitif değerler ve bu değerlerin onlara
telkini, onların kendi karanlık değerlerine aykırıdır ve bes-
lendikleri kanalları kesmekle eşdeğerdedir. Bu nedenle ya-
pıcı, olumlu gelişmelere tamamen kapalı bir yaşam sürerler.
Ama kalbimizi iyilik ve güzelliğe açar, sezgilerimiz yoluyla
vicdanımızın sesini duyar ve eylemlerimizi Evrensel Sevgi
Yasaları ile uyumlu ve ahenkli kılarsak, hiç kimse ve hiçbir
şey bizimle oynayamaz ve yönlendiremez.
Egomuz, hangi ölçekte olursa olsun, daima Tanrısal pren-
siplerle varlığını sürdürür. Ruhumuzla olan diyaloğumuz
ise, egomuzun ölçeğine göre oluşur. Çok gelişmiş bir egonun
Tanrısal bağlantısı zayıftır ve bu insan, doğadan kopuk bir
hayat yaşar. Hayvanlarla, diğer insanlarla ve doğayla olan
bağı, sömürü ve ihtiyacına göre kullanımı üzerinedir.
Ne kadar çok insan bilinçlenir, düşürüldüğü durumu gö-
rebilecek bir uyanıklığa geçerse, et tüketmekten vazgeçer,
hayvanlar ve doğa anamızla uyumlu bir yaşamı seçerse, deği-
şim o oranda etkili olacaktır. İnsan, hayvan ve doğa; hepimiz
birbirimize görünmez ağlarla bağlıyız. Eylemlerimizle hem
kendimizi, hem doğayı, hem de hayvanlar alemini iyileşti-
rebilme, şifa verebilme veya hasta edebilme gücümüz var.
Bunun anlamı sadece kendimize ve yakın çevremize değil,
tüm dünya canlılarına karşı sorumlu olduğumuz gerçeğidir.
Kişisel karmamız sadece kendimizle sınırlı değildir, aynı
zamanda kolektif bilinci de etkilemektedir. Dünyanın uğra-
dığı tüm felaketlerde bizim de payımız var. Bu nedenle ken-
dimiz için beklediğimiz saygı, sevgi ve hakları, başkalarına
da göstermeyi unutmamalı ve bu “başkalarının arasında

60
Türkan Ruhsar

hayvanlar ve bitkiler de olduğu gerçeğini” göz ardı etmeme-


liyiz. İnsanın sınır tanımamazlığı devam ettikçe, üzülerek
söylemeliyim ki, hem kendisine, hem de kolektif karmaya
çok ağır yükler yüklemekte, görüldüğü kadarıyla böyle bir
karmayı da kendisi hak etmektedir.
Dünyanın değişen şartları, insan türü olarak hızla evrim-
leşmemizi zorunlu kılmaktadır artık. Vicdani değerlerimiz
kendi coğrafyamızla, kültürümüzle, insan türümüzle sınırlı
kalmamalı ve evrensel olmalı. İnsan dışı canlıların da, bizler
kadar sevgiyi ve saygıyı hak ettiği gerçeğini, onların elinden
koparırcasına aldığımız yaşam haklarını ve itibarlarını bir
an evvel iade etmemiz gerektiğini anlamamız için daha ne
olmasını beklemekteyiz acaba? Üst üste yaşanan küresel fe-
laketler, açlık, küresel ısınma, su kaynaklarının kuruması,
toprağın ve atmosferin zehirlenmesi, toplumsal olarak yaşa-
nan ahlaki çürümeler vb. gibi karşı karşıya olduğumuz tatsız
gerçekler bize yetmiyor mu? Hala; tüm bunlarla, hayvanlara
reva gördüğümüz ve eşi benzeri görülmemiş boyutlara ula-
şan zulüm arasında bağlantı kurabilme anlayış yeteneğine
ulaşamadık mı? Hayvanlara yönelik çarpık geleneksel dav-
ranış biçimlerimizi değiştirmek için daha hangi felaketleri
yaşamamız gerekiyor?
Hayvanlar gıda ve ihtiyaç malzemesi değildir dostlarım!
Ruhani bakış açısına göre, onların ihtiyaç ve gıda malzeme-
leri olduğunu düşünmek, taşıdıkları canın önemsiz olduğu
hükmüne vararak, öldürmeyi, sömürmeyi, eziyeti ve aşağı-
lanmayı onlara reva görmek, Evrensel Yasaların, “Var Olu-
şun Tümü Bir ve Bütündür” bilgi ve ilkesine kesinlikle aykı-
rıdır.

61
Veganlığa Ezoterik Bakış

Kendinize sürekli olarak bu yönde negatif karma yükle-


mekten vazgeçin. Hayvanların acılarının vebalini üzerini-
ze almayın. Onlar bizim ruh kardeşlerimiz ve kesinlikle bu
davranışlarımızı hak etmiyorlar. Unuttuğumuz en önemli
gerçek, onları da bizi de aynı Yaradan’ın yarattığıdır, aynı
kaynaktan geldiğimizdir. Bu gerçeği hatırlamamız ve bir an
önce yaşamımıza geçirebilmemiz en yüksek hayrımıza ola-
caktır.
Kutsallık sadece kutsal addedilen kitaplardaki sözcükler-
de değil, bütünüyle tüm yaşamın kendisindedir!
Ben’in çalışmasına uygun saflıkta OLan bir beden temizli-
ğine ulaşmaya karar verildiğinde, Yoga pratiğinin ilk adımı
atılır. ‘Teozofinin hakikatini tam anlamıyla öğrenmek için
neler yapmalıyım?’ Bu soruyu kendine ciddi olarak sorma-
dan önce, bu veya başka bir hayatta arınma adımı mutlaka
atılmalıdır.
Metafizik gerçekleri şahsen kontrol edebilmek için fiziksel
beden üzerinde mutlak bir hakimiyet sağlanmalıdır. BE-
DEN KİRLİYSE VE ONUN KARANLIĞI İÇERİSINDE
HAPİS OLUNDUYSA TEOZOFİNİN HAKİKATİNİ DE-
NEYİMLEMEKTEN BAHSEDİLEMEZ. Daha disiplinli
olan başka yaşam deneyimlerinden kısmen gelişmiş ruhsal
yetenekler getirilmiş olabilir. Ve olumsuz hayat şartlarına
rağmen bu yetenekler kısmen açığa çıkartabilir. ANCAK
TEMİZ OLMAYAN BİR BEDENDE BULUNDUKÇA BU
YETENEKLERİN GELİŞİMINDEN SÖZ EDİLEMEZ.
ÇÜNKÜ KİRLI BEDEN YETENEKLERİ KARARTIR VE
TATBİK ETMEYI GÜÇLEŞTİRİR. Aslında gelişim konu-
sundaki ümitleri boşa çıkartır.”
İnsanın Soy Ağacı Öteki Bedenlerimiz
Annie Besant

62
Türkan Ruhsar

Yeniçağ’ın insanı sevgi üzerine yalnızca konuşmakla


kalmayacak, kendisi saf sevgi olacaktır! Koşulsuz Sevgi,
karanlığı silahsız ve savunmasız bırakacak, üstelik
dönüştürecek tek unsurdur.

Kendi İçimizdeki Şiddeti Yok Saymak,


Biz Bu Dünya İçin Ne Yapıyoruz?
Dünyanın genel negatif gidişatından şikayetçiysek, ahla-
ki yapının çöküş içinde olduğunu düşünüyor ve acilen köklü
değişimler yapılmasını istiyorsak, öncelikle bireysel olarak
şu ana kadar olan mevcut anlayışlarımızın ve yaşam tarzla-
rımızın bu çöküşü hızlandırdığı gerçeğiyle yüzleşmemiz ve
zor da olsa bunu kabullenmemiz gerekmektedir.
Değerleri giderek yozlaşma süreci içine giren insanlık bi-
linci, doğal yaşam alanlarımızı, bitki örtüsünü, yağmur or-
manlarını hızla yok ediyor, sularımızı kirletiyor, atmosferi,
toprağı zehirliyor, hayvanların ve hatta kendi türünün bile
geleceğini tehlikeye atıyor. Ve dünyamız, bütün bu yıkımlar-
la hızla üzerinde yaşanamayacak kadar negatif bir değişime
doğru hızla ilerliyor. Her insanın öncelikle kendi sorumlu-
luğunu fark etmesi, kendisinde ve yaşam tarzında radikal
değişiklikler yapması artık zorunludur! İnsanlık çoğunluk
olarak cehaletin rüzgarına kapılmış, oradan oraya savrul-
maktadır. Aslında sistem tarafından modern köleler haline
dönüşebilmemiz için kasıtlı olarak uyutulmaktadır desek
daha doğru olur. Sistem, sürekli kitle iletişim araçları yoluy-
la bilinçaltımıza gönderilen mesajlarla, bize sağlıklı ve mut-
lu yaşamamız, sözde proteinsiz kalmamamız için hayvan

63
Veganlığa Ezoterik Bakış

ve hayvansal ürünler yememiz gerektiğini söyler. Biz her


söylenilene inanır, endüstriyel besi hayvancılığının hayvan
DNA’sı ve genleri ile oynadığını, hayvan yemlerinin geneti-
ğinin değiştirilmiş olduğunu, bunun ise bizim DNA’larımızı
değiştirip, bizi insan olmaktan çıkartmak için tasarlandığı-
nı düşünemeyiz bile.
DNA’mız, doğal süreçte ancak evrimleşme sürecimizle
birlikte, bilincimiz yükseldikçe gelişir. Dışarıdan yapılan art
niyetli müdahale yöntemlerinin, bizim doğal gelişme süreci-
mizle uyumsuz ve Evrensel Yasalara aykırı olduğu ortadadır.
Bu gerçeklere uyanmalı ve söylenilen sözleri her kim, hangi
kimlik ve etiketle söylerse söylesin, sorgulamadan ve araş-
tırmadan doğruluğunu kabul etmemeliyiz.
Eğer biz küresel boyutlarda yaşanan cinayetlerin, acı ve
sömürünün, hala öncelikle kendi tabağımızda, kendi mide-
mizde başladığını anlayamamışsak, dünyamızın maalesef
negatif gidişatındaki bilinçsizce de olsa katkımızı kavraya-
mamışsak, savaşlarla, terörle, masum çocukların ve diğer in-
sanların acımasızca kıyımı ile, kendi bilinçsiz seçimlerimizle
sebep olduğumuz vahşet ve yaşattığımız acılar arasında bir
bağlantı kuramamışsak, bu dünyanın geçmişte ve şimdi ne-
den böyle olduğunu, bunca iyi niyetli halk hareketi ve yapıcı
devrimlere rağmen neden hala değişmediğini ve gelecekte
de değişmeyeceğini artık anlamamız ve bunu kabullenme-
miz gerekir.
İnsan nüfusunun bu kadar kontrolsüzce artmasıyla bir-
likte, her geçen gün daha da artan bir taleple süregelen bir
sömürü ve hayvan ve doğa cinayetleri zincirine kendi arzu-
muzla hem ortak olup, hem de destek veriyorsak, nasıl bir
başka sömürünün karşısında dik durabiliriz? Öldürmeye

64
Türkan Ruhsar

ve yok etmeye onay veriyorsak, şiddetin aramızda başıboş


gezmesine izin verip, yaşam tarzımızı ve beslenme biçim-
lerimizi, insan dışı canlı türlerinin öldürülme ve sömürül-
meleri üzerine kuruyorsak, hak ve adalet arayışımız ne
kadar tutarlıdır? Bizim yaşamlarımız, çocuklarımızı bile
yetiştirme şeklimiz, ihtiyacımız olarak nitelendirdiğimiz
şeyler için, baştan aşağı diğer canlı varlık türlerini öldür-
meye ve sömürmeye yönelikken, biz nasıl kendimiz için hu-
zurlu, mutlu ve adaletli bir düzen talep edebiliriz? Hepimiz
bu gerçeklerle yüzleşmeden, daha kendi içimizdeki barışı
sağlamadan, bu hakikatleri içimize sindirmeden, dünyaya
kalıcı bir barış ve huzur geleceğini mi sanıyoruz?

Öldürmenin kötülüğünü yalnızca kendi türümüzle ve


belki biraz daha merhamet duygularımız gelişmişse, “sevi-
lecek ev hayvanlarıyla” sınırladığımız sürece ve yaşamımızı
“yenilecek ve ihtiyaç malzemesi türünden” biyolojik makine-
ler sandığımız masum canlı varlıkları sömürmeyi ve öldür-
meyi sürdürdüğümüz sürece hiçbirimiz asla masum değiliz.
Yaşamın öncelikle iki yolu vardır:
Birisi, çoğunluğun benimsediği, otomatizmanın çarkları
arasında sürdürülen, kişinin sorgulamadığı inançları, davra-
nış biçimleri, alışkanlıkları, beslenme biçimleri, çevresinin
beklentilerine göre yaşadığı toplumsal yaşamın şartlarına
uygun çeşitli maske kimlikler taktığı bir yaşam. Diğeri, oto-
matizmanın çarklarından çıkabilme cesareti gösterip, kabul
edilme ve takdir görme ihtiyacı hissetmeden, kalbimizin de-
rinliklerinden gelen sesle, vicdanımızı rehber alarak, araş-
tırma ve sorgulama yöntemiyle, olumsuz durumları olumlu
değerlere dönüştürerek, Evrenin Sevgi Yasalarıyla huzurlu
yaşamayı mümkün kılan ve her yerde var olan yaşama karşı

65
Veganlığa Ezoterik Bakış

sorumluluk bilinci yükseldikçe özgürleşen, yüksek değerler-


le sürdürülen bir yaşam.
Bugüne kadar doğru bildiğimiz bilgiler hızla değişmekte
ve artık farklı yönlerde algılarımız gelişmekte. Bizim, dün-
yadaki bu değişime sevgiyle uyumlanabilmemiz ise, hangi
yolu seçeceğimize bağlı.
İkinci yol; dünyadaki pek çok insanın, hatta çoğunluğun
yaşama bakış açısı, beslenme alışkanlıkları, gelenekleri,
inançları ve mevcut algılarıyla çelişen ve hatta çatışan bir
yol. Ancak ruhsal olarak büyümeye hazır, gelişime açık in-
sanlar güven ve teslimiyetle bu yolu seçeceklerdir. Diğerleri
ise doğru bildikleri yanlışlarını sürdürecekler, neticede bu da
onların kendi seçimleridir. Aslında bu kitabı, sonuna kadar
okuma cesaretini sürdürebilenler, düşük bilinç gelenekleri-
nin tuzağından çıkmış veya çıkmaya hazır olanlar olacaktır.
Çünkü, yaşamın derin amacını kalplerinden gelen sezgile-
riyle hissedenler, nasıl ki Evren durağan değilse, kendi do-
ğalarının ve etik değerlerinin de değişmesi ve yenilenmesi
gerektiğinin bilincinde olabilirler. Bizler, önce kendi içimiz-
deki dengeyi sağlayarak, yaşadığımız dünyaya ve insanları-
na denge getirmek, dünyamızı halen içinde olduğu mevcut
kaos ortamından çıkartıp şifalandırmakla görevliyiz. Fizik
bedenlerimizi ve zihinlerimizi, doğru düşünme alışkanlık-
ları ve toprağın bize sunduğu gıdalarla şifalandırırsak, ka-
ranlığı ışığa dönüştürerek enerji seviyemizi yükseltebiliriz
ve değişimimiz kendimize ve dünyaya verebileceğimiz en
değerli armağan olur.
Bugüne kadar seçimlerimizi bilinçsizce yapmış olabiliriz
ama artık biliyoruz. Hayvan dostlarımıza bilerek ve isteye-

66
Türkan Ruhsar

rek acı vermek, yapmamamız gereken bir şey. Yaşam hakkı


tüm canlılar için eşit olarak kutsaldır ve insan bunu anla-
yamadığı sürece, hak arayışı bilinçsizdir. Kalplerimizdeki
barış, ancak midelerimizdeki ve bedenlerimizdeki barışla
başlar.
Sosyalizm ve komünizm gibi “izm”lerin, ya da demokrasi
adı altında kurulan yönetimlerin, haksızlığa, hukuksuzluğa,
adaletsizliğe ve baskılara karşı çıkan özgürlükçü bireyler ve
kitleler için, hala kurtuluş yolu olarak benimsenmesine rağ-
men; bu “izm”ler ve sözde demokrasiler, dünya üzerinde uy-
gulandıkları yerlerde, görebildiğimiz kadarıyla, uzun vadede
hiçbir kökten çözüm üretememiş, yaşamsal sorunlara kalıcı
çözümler bulamamış, toplumların temel problemlerine ine-
memiş, ancak geçici soluklanmalara vesile olabilmişlerdir.
Bunun nedeni aslında çok basittir: bütün bu halk hareket-
leri ve “izm”ler, dünya üzerinde sanki bir tek kendi türleri
yaşıyormuş gibi, devrimi ve hedefleri sadece insan türüyle
sınırlı tutmuşlar ve bizzat kendileri de insan dışı canlı türle-
rini sömürüye ve öldürmeye yönelik yaşam tarzlarına devam
etmişlerdir. Oysa ki tüm yaşam görünmez ağlarla birbirine
bağlıdır ve tüm varlıklar birbirinden etkilenmektedir. Dola-
yısı ile, bir varlık türü mutsuzsa ve acı çekiyorsa, diğer varlık
türlerinin mutlu olabilme ihtimalleri sıfırdır. Tüm yaşam
birbirinden etkilenir ve birbirine nüfus eder.
Üzerinde yaşadığımız bir dünya var ve bu dünya nüfusu
sadece insandan ibaret değil. Sadece kendimize değil, tüm
canlılara ve doğaya karşı da çok büyük sorumluluklarımız
var. Onlar olmazsa biz zaten var olamayız. O zaman nedir bu
yalnızca insan refahçılığına yönelik devrim hareketlerinin
anlamı? Biz, bilinçsiz seçimlerimizle dünyaya ve onun kay-

67
Veganlığa Ezoterik Bakış

naklarına, içindeki canlı türlerine zarar verirken ve sağlıklı


şartlarda yaşanacak bir dünyayı bile çocuklarımıza bıraka-
mamanın acziyeti içindeyken, bu gerçekleri göz ardı edip,
oturduğumuz yerden hala küflenmiş ideolojilerden medet
ummak, sanıyorum ki tek kelimeyle abesle iştigaldir ve sü-
rüngen beynin yeniliğe kapalı ısrarcı faaliyetleridir.
Ekolojik sistemin iflas ettiği, tüm kaynakların kurutul-
duğu, bitki ve hayvan türlerinin yok edildiği, atmosferin sin-
sice zehirlendiği yakın bir geleceğin dünyasında, doğru dü-
rüst oksijen alamamanın, nefes alıp vermemizin, temiz gıda
ve temiz su kaynaklarına bile ulaşmamızın çok zor, belki de
imkansız olacağı zamanlarda, günümüzün fosilleşmiş dev-
rim anlayışı acaba hangimizin umurunda olacak ve kimin
işine yarayacaktır?
Devrim isteyen, önce kendi içinde devrim yapacak. Barış
isteyen, barış verecek. Adalet isteyen, adil olacak. Sömürül-
mek istemeyen, sömürmeyecek. Kurban olmak istemeyen,
kurban etmeyecek. Öldürülmek istemeyen ise, ÖLDÜRME-
YECEK!
Kalplerde başlayacak, insana, doğaya ve hayvanlar ale-
mine saygı, sevgi anlayışını genişletecek ve bilincimizi yük-
seltecek bir devrime ihtiyacımız var. Biz, birbirimizden ayrı
değiliz! Biz hepimiz Bir’iz ve Bir Bütün’ün parçalarıyız! Tüm
dünya gezegenini kapsayacak, köklü bir değişim gerçekleşti-
recek bir bilinç devrimi anlayışı içindeyiz. Gelin, hep birlikte
küresel boyutta gerçekleşecek böylesi bir devrimin öncüleri
olalım. Gelin; dünyaya, canlılarına ve kaynaklarına zarar
vermeden yaşamayı ilke edinecek bir devrim anlayışını ve
bilincini geliştirelim dostlarım.

68
Türkan Ruhsar

Politikacılar neden böyle yapıyor, memleketin, dünyanın


çivisi çıktı, ben, biz bunu hak etmiyoruz diye düşünüp, söy-
leneceğimize dönüp kendimize bakalım! Peki, onlar bunla-
rı yapıyorlar da, biz bu dünya için, bizden sonra düzgün ve
yaşanılır bir dünya bırakmak için ne yapıyoruz? Ya da yap-
mıyoruz? Sorulması gereken asıl soru budur. Değişmedik-
ten ve değişmeyi göze alamadıktan sonra, naçizane demem
odur ki, şikayet edeceğimize susup oturmamız daha hayırlı-
dır. Biz sürüden ayrılmayı göze alamadıkça, zihnimizde ve
bilincimizde devrim niteliğinde değişimlere yer açmadık-
ça, tepkimizi sadece şikayet ve yüzeysel eylemler vasıtasıy-
la gösterdikçe, tam da bu sistemin istediği kişiler olacağız.
Çünkü onlar için bizim bilinç düzeyinde pozitif, kendimize
ve insanlığa yararlı olabilecek değişimlerimiz oldukça tehli-
kelidir. Bizim köklü bir değişim gerçekleştiremeyip, bu yü-
zeysel tepkilerimizle gösteriler yapmamız, onların hayli de
işine gelmektedir.
Hak ve özgürlükler için, barış için, adaletsizliklere karşı
şiddet içermeyen yapıcı eylemler, yürüyüşler, toplantılar, or-
ganizasyonlar yapmak, insan olarak olabildiğince sesimizi
yükseltmemiz doğrudur ama tepkilerimiz sadece bunlarla
sınırlı kaldığı sürece eksiktir de. Aslında içsel bir değişim,
bilinç düzeyinde bir gelişim olmadan gerçekleştirilen pro-
testo eylemleri, her ne kadar onlar bunu belli etmeseler de,
toplumun gazını almak bakımından, sistemin desteklediği bir
şeydir. İnsanlar, bu yürüyüş ve protestoları yaparken, ne ka-
dar samimi ve dürüst olsalar bile, çok önemli bir şeyi gözden
kaçırıyorlar. Bizim kendi içimizde yatan şiddet hakkında en
küçük bir fikrimiz bile yok, ancak çözüm için diğer insan-
ların şiddetten vazgeçmelerini bekliyoruz. Gücümüzü insan

69
Veganlığa Ezoterik Bakış

dışı türlerin üzerinde insafsızca sömürüye ve öldürmeye yö-


nelik kullanıyoruz, ama bizden güçlülerin de güçlerini bizim
üzerimizde bizleri yok etmeye ya da öldürmeye yönelik kul-
lanmalarını kabul edemiyoruz. Onlar bizden çok memnun,
değişmedikçe tam da onların istediği kişiler olarak toplumu
hep birlikte oluşturuyoruz. Peki, biz kendimizden memnun
muyuz? Kendimizi seviyor muyuz? Doyum verici, tatmin
edici bir yaşam sürdürdüğümüzü düşünüyor muyuz?
Veganlık, sadece hayvan ve hayvansal ürünleri tüketme-
mek, bitkisel beslenmek değildir. Vegan olmak ve veganlığın
felsefi yönünü yaşayabilmek; insanlığa, hayvanlar alemine
ve toprak anaya yönelik sinsice ve acımasızca yürütülen kü-
resel şiddete karşı çıkmaktır. Her türlü sömürüye, kullanıl-
maya, can alarak sürdürülen, güçlünün mazlumlar üzerinde-
ki güç ve kontrol mekanizmalarına karşı çıkmaktır veganlık.
İnsan, ancak sevebilme gücüyle yükselir. Veganlık, ki-
şinin sevginin yolunu seçtiği, böylece zaman içinde süptil
alemin titreşimlerine kolayca uyumlandığı, yüksek tesirlere
açık olduğu, bilincinin ve farkındalığının en yüksek seviyeye
çıkacağı, ilahi tesirlerle donatılacağı kutsal bir yoldur aynı
zamanda. Bütünüyle insana, hayvana ve doğaya karşı şid-
detten uzak, eylemci, yapıcı, ruhani bir yaşam ve beslenme
biçimidir.
Aslında insan diğer tüm türleri ve doğayı kendi türünden
koruyan bir hukuk sistemi tasarlamalıdır. Çünkü doğan,
yaşayan her varlığa, her türe egemen olmak, onları kul-
lanmak ya da sömürmek amacıyla elini uzatan ‘ucube
yaratık’ kendisidir. Böyle bir tasarım gelmiş geçmiş en er-
demli hukuk sistemi olacak ve insan türünü diğer türlerin
onur düzeyine yükseltebilecektir.

70
Türkan Ruhsar

Daha azla yaşamayı, daha az yemek yemeyi, daha fazla


sevgi ve güneş ışığı ile doymayı, daha az düşünüp daha etki-
li sonuçlar almayı, daha az istemeyi, almaktan çok vermeyi
erdem saydığımız gün başka bir türe dönüşeceğiz. Sorunu-
muz teknik değil ruhsal. Yani bilinçlerimize özgü.
Askeri güçlere, savaşmaya can atanlara, kan dökme hırsına
kapılanlara duyurulur. BİR YOL DAHA VAR. Dünyayı ce-
henneme çevirmeyin! Gerçek devrim, bilinçte köklü bir dö-
nüşümle evrim getirerek yapılır. Evrimin izlemediği devrim,
kendini tekrarlar ve kaderi aynı olur.”
Hakan Onum

71
Veganlığa Ezoterik Bakış

Melekler bitki ve hayvanlarla bağlantı halindedirler ve


biz de onlarla (meleklerle). Bu bağlantının nasıl kurulduğuna
bakalım: Ağaçlar meleklerin çocukları gibidir. Şu anda size
okült bir dille konuşuyorum. Hayvanlar ise baş meleklerin
evlatlarıdır. Evet, onların çocukları olan bitki ve hayvanlar
insanlara hizmet ederler. Melek ve baş melekler, bitki ve
hayvanlara ‘Burada öğrenin, insan hayatını öğrenin’ derler.
Bitkilerin basit bir yaradılışlarının olduğunu düşünme gafletine
sakın ola ki düşmeyin. Bir gün onlar ‘yukarı’ döneceklerdir,
ebeveynlerinin yanına.
Oysa bazı kişiler ‘Bu sadece bir ağaç derler.’
Melekut
Beinsa Douno

İyiliğin ve Kötülüğün Yeniden Tanımlanması


İnsanın özgür iradesi ile bilinç seviyesinin ölçüsü kadar
seçme özgürlüğü vardır ama bu özgürlük ona evrensel bir
sorumluluk da yükler. İnsan, aynı zamanda seçimleri ile kit-
lesel bilinci etkileme gücüne sahip olduğu için, kitlesel bilin-
cin kolektif eylemlerinden de sorumludur. Kişi, sahip olduğu
bu nitelik ile diğer canlı varlıklardan ayrılmış, kendisinin ve
dolayısı ile yaşadığı dünyanın evrimleşmesine bilinçli olarak
katkıda bulunan tek canlıdır.
Başımıza gelen tüm bu dünyevi sorunlar, Evrensel Ya-
saların çiğnenerek özgür irade seçimlerinin bencilce kulla-
nılması sonucu dünyada çok güçlü bir negatif enerji alanı
oluşturulmasıyla gerçekleşmiştir ve bu süreç, sürekli artan
bu negatif enerjiyle güçlenerek ve daha da ağırlaşarak devam
etmektedir. Bilinç altına yerleşmiş, yüzyıllardır gelenekler
halini almış ilkel düzeyde düşünceler, DNA’lara kadar işle-

72
Türkan Ruhsar

yerek, insana bunun kendi özel düşünceleri olduğu aldatma-


casını yaşatırlar.
Biz, vegan olarak yaşamayı seçenler, beynimize işle-
miş bu DNA’lardan kurtulmak için büyük çaba gösterdik
ve başarılı olduk. Tarih boyunca Leanardo Da Vinci’yi, Leo
TolstoEinstein’ı, Gandhi’yi, Eflatun’u, Pisagor’u, Budha’yı,
Tagore’i, Voltaire, İsaac Newton, Shaw, Dalai Lama’yı, Tho-
mas Edison’ı, Aristo’yu, Apollon’u, Sokrat’ı, yogileri ve isim-
leri burada sayılamayacak kadar çok olan değerli bilge, bil-
gin, üstat, tarihçi, filozof, fizikçiyi kendimize örnek aldık ve
açtıkları akıl, fikir ve vicdan yolunda yürüdük.
Şimdi insanların gıdalar hakkında yemeleri gerektiğine
kendilerini inandırdıkları düşüncelerini değiştirmek için
bilgimizi eyleme dökme zamanları gelmiştir. Artık bireysel
ve kolektif tekamül için gerekli olan gıda hakkındaki yanlış
bilgilerimizi değiştirip kendimizi yenilemenin tam da zama-
nı.
Biz bu şekilde tekamül ederken, Evren’in gelişimine-te-
kamülüne de hizmet ederiz. Bu nedenle bir tek kişinin bile
hakikate uyanması ve gerçeği görmesi çok önemlidir. Şayet
zamanı gelmişse, dünyanın bir ucunda kanat çırpan bir ke-
lebek, öbür uçtaki kelebekleri de, hep beraber kanatlarını
çırpmaları için uyarır.
Endüstriyel hayvan besiciliğinin hayvanlara reva gördü-
ğü zulümleri filmler, fotoğraflar, kitaplar, konferanslar, gizli
çekimler ile birebir görme ve anlayabilme imkanı olan insan,
ne yazık ki halen empati yapamamakta, bu korkunç duru-
mun vahametini algılayamamakta ve henüz doğruyu yanlış-
tan ayıramamaktadır.

73
Veganlığa Ezoterik Bakış

Hayvanlar çok acı çekiyorlar, insan bu dünyayı onlar için


cehenneme çevirdi. Artık dayanamıyorlar ve çığlıkları, onla-
ra yapılan vahşete ortak olmamak için nefsini terk edenlerin
yüreklerine kadar ulaştı ve biz onların sesini duyduk. İna-
nıyorum ki, hayvanlar kendi ıstıraplarının sesini, onların
acısına gözlerini dahi kırpmayan insanlara karşı duyurmak
için bizleri seçtiler. Ve bu, bizim dünyadaki en asil görevimiz
oldu.
İlahi iradenin bilgisi dışında hiçbir şey gerçekleşmeyece-
ğine göre, demek ki artık olması gereken de bu. Çünkü onlar
çaresiz, çünkü onlar eziliyorlar, çünkü onlar evlatlarına bile
sahip çıkamıyorlar. Evlatları, göz bebekleri, doğar doğmaz
annelerinin kucağından alınıyor. İnsan bu kadar acımasız ki
bebeklerinin tadından haz alabiliyor. Onların kendi sesleri-
ni duyurabilecekleri bizlere ihtiyaçları var, bizler onların sesi
olduk. Sessizlerin sesi olduk!
Her can acıyı duyumsar, dünyaya gelen her canlının ya-
şamı kutsaldır, her can değerlidir. Her can Tanrısal Olanın
farklı titreşimlerine göre form almış tezahürüdür. Ancak,
yalnızca vicdanı en üst makam olarak kabul etmek ve vicda-
ni ölçülere göre bir yaşamı benimsemek, kişiyi iyiliği ve kö-
tülüğü birbirinden ayırt edebilecek bir bilinç hali içine çeker.
İnsan hayatının dahi maalesef önemsenmediği bir dün-
yada, “Şu hayvan hakları savunucuları olarak nitelendirilen”
biri olmak ve evrensel gönül bağları oluşturmak, doğanın,
insanlığın ve hayvan dostlarımızın kalplerinin arasında
kopmaz bağlar olduğunu anlatmaya çalışmak gerçekten pek
zor ve bir o kadar da yüce bir misyon. Zulüm gören insan
ile zulüm gören hayvan arasında ahlaki ve vicdani açıdan

74
Türkan Ruhsar

hiçbir fark yoktur dostlarım. Ne hayvanlar gıdadır, ne de


insanlar köle. Lütfen bilincinizde iyiliğin ve kötülüğün, doğ-
runun ve yanlışın tanımını yeniden yapınız! Dualarım; tüm
insanlığın sevgi ve merhameti, Evrensel Yasalar ile uyumlu
olarak yaşamayı öğrenmeleri. Ancak böylelikle insan kendi
yaralarını saracak ve tüm varoluşla Bir ve uyum içinde yaşa-
mayı öğrenecektir. Bilinç altımıza yerleşmiş, DNA’larımıza
yerleşmiş bu yanlış bilgilerden, nefsimizin değil, sadece vic-
danımızın sesini duymayı seçersek kurtulabiliriz. Lütfen bi-
linçaltınızın söyledikleri, vicdanınıza ters düşerse reddedin.
Vicdanınız ile çeliştiğiniz bir durum olursa durun ve içini-
zin, kalbinizin sesini dinleyin.
Farkındalık yalnızca ritüeller, spritüel yöntemler, kuru
sözler, uzun felsefi açıklamalarla değil, kendi çocuklarımıza
gösterdiğimiz Koşulsuz Sevgiyi, merhameti, koruma içgüdü-
sünü ve sorumluluk bilincini masum hayvanlara ve doğada-
ki her bir varlığa karşı derinden hissettiğimiz zaman gerçek-
leşir.
Biz; önce kendimizi, zihnimizi, bedenimizi şifalandıra-
lım ki hayvanlar da şifa bulsun. Hep birlikte şifalanalım. Biz
hayvanları rahat bırakmadıkça onlar şifalanamayacak. On-
lar şifalanmadığı sürece de boşu boşuna huzur ve barış bek-
lemeyelim, çünkü Evren, “ektiğini biçme yasası” ile gereğini
zaten yapmakta.
İnsan doğayla uyumsuz, diğer canlılarla olan iletişimini
sömürü üzerine kurmuş, Tanrı’yı sadece yüzeysel ritüellerde,
onu da kendi çıkarı için hatırlamış ve geri kalan zamanlarda
kendi arzu ve ihtiraslarının peşinden koşmuş, Koşulsuz Sev-
gi ve farkındalık halini süslü söylemlerin ötesine geçireme-

75
Veganlığa Ezoterik Bakış

miştir. En azından şimdilik böyledir. Bu bir yargılama değil,


naçizane bir tespittir. Çünkü içinde merhamet taşımayan bir
ahlak, vicdanı uyandırmayan bir erdem yoktur! Olması da
mümkün değildir.
İnsan maalesef sadece bedeniyle değil, duygu, düşünce ve
eylemleriyle de sistemin kölesidir. Onun bunu reddetmesi
bu gerçeği değiştirmez. Gerçek anlamda uyanış, zihnimize
bile sahip olmadığımızın derin idraki ile başlar. Çünkü be-
den nefse köleyse, zihin karanlığa tam teslimdir. Bunu de-
ğiştirmek ise elimizdedir. Kalplerinizin derinliklerinde size
gerçeği söyleyecek ilahi bir kaynak var. Lütfen o kaynağın
söylediklerini dinlemeyi ve sezgilerinize güvenmeyi öğre-
nin. O, sizin yaşamınızın Öz’ü olan ruhunuzdur. Ve ancak
onun sizdeki tezahürü olan vicdanınız, gerçek anlamda ma-
nevi gelişmişliği sunar.

76
Türkan Ruhsar

Işık alıcıları olarak yaratıldığı halde, hayvan mezarlığı


haline getirdiğimiz bedenlerimiz ne yazık ki bu haliyle ışığı
algılamaktan yoksun. Binlerce yıldır, özellikle son iki yüz yıldır
mutasyona uğramış, robotlaştırılmış insan zihni, kitlesel
bir davranış bozukluğu olan hayvanları yemenin, kendi
aydınlanmasının önündeki en büyük engel olduğunu fark
edemiyor bir türlü.

Ahlaki İlkelliğimizi Yenme Savaşımız, Sözle


Özün Uyumu
Bizim neslimiz, yetiştirdiğimiz çocuklar bu gezegende-
ki yaşamın sürekliliğini ya da sonunu belirleyecek. Şu anda
dünyada bir milyarın üzerinde insan açlık çekmektedir ve
buna rağmen dünya genelinde yetiştirilen tahılın % 70 ka-
darı endüstriyel et ve hayvansal ürünler sektöründe hayvan
yemi olarak kullanılmaktadır. Bu miktar 1,6 milyar aç insanı
günde 14 kez doyurmaya yetecek kapasitededir. Ormanların
% 90’ı ise organik hayvancılık için meraya dönüştürülmek-
te ya da endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinde kullanılmak
üzere genetiğiyle oynanmış mısır ve soya ekilmektedir. Hay-
vanların atıkları toprak, hava ve suyun, geri dönüşümsüz bir
şekilde kirletilmesinde rol oynamaktadır.
Bunlar, gücü yetenlerin daha çok et ve hayvansal ürün tü-
ketmeleri için kapitalizmin, Evrensel Yasalara aykırı olarak
doğayı katletmesinin, insana ve hayvana yapılan zulmün sa-
dece birkaç örneği. Ne yazık ki bu gerçekler, et, süt, yumurta
ve diğer hayvan ürünleri şirketlerinin umurlarında bile de-
ğil ve bizleri medya yoluyla sürekli yanlış bilgilendirmekle
ve kazançlarını yükseltmekle meşguller. Bizler, bu gerçekleri

77
Veganlığa Ezoterik Bakış

fark etmediğimiz, ona göz yumduğumuz ve uyanmadığımız


sürece küresel boyutta yapılan bu soykırıma ve zulme orta-
ğız ve maalesef elbirliğiyle farkında bile olmadan bu güzel
dünyamızın sonunu hazırlıyoruz.
Bu çağda insanlık, çoğunluk itibarıyla ne doğaya, ne canlı
türlerine saygı göstermekte, ne de kendi aralarında sağlık-
lı ve nitelikli ilişkiler kurabilmektedir. Büyük bir teknolojik
ilerleme ve sözde uygarlık görüntüsü altında, fakat Evren-
sel Ruh ile bağlantısı kopmuş, doğaya ve her varlığa saygı-
sız, onları paraya çevrilebilecek metalar olarak gören, ilkel
güdülerin yönettiği vahşi bir ruh gizlemektedir. Kadim Hint
Veda yazılarında bu çağ “Kali Yuga”: bölünmenin, ayrımcılı-
ğın, sorunların ve insanın Yaradan’dan kopacağı bir çağ ola-
rak bildirilir. Vedalardaki kehanetlerde Yaradan’ın yarattığı
dünyanın bolluk ve bereketine, sınırsız zenginliklerine rağ-
men, Tanrısal bağlantı koptuğu için insanın fakirleşeceği,
maddi ve manevi yoksulluk içinde olacağı yazar.
Bence bu kehanet çoktan gerçekleşti. İnsanlar ahlaki ve
vicdani sorumluluklarını unuttu, ruhani çalışmalar için ken-
dilerine zaman ayırmaz oldu. Çözüm sadece vegan beslenme
biçimini benimsemekte değil, aynı zamanda felsefi boyutunu
da uygulamaktadır. Tanrısal Bilinç’in yaşam tarzı olarak uygu-
lanmasıyla ve bilinçli ruhsal çalışmalara yeterince zaman ayır-
makla, hem bedeni hem de zihni kötülükten arındırabiliriz.
Tanrı’ya yakın olan, Tanrı tarafından kutsanan kişi, do-
ğası gereği şiddete karşıdır. Bazı insanlar, sırf bu yakınlaş-
mayı sağlayabilmek için belli bir zaman süreci içinde vegan /
vejetaryen diyetler uygularlar. Tüm dinlerde ve kadim öğre-
tilerde hayvan ve hayvansal ürünlerden uzak kalınan oruç
ve bedensel arınmanın öneminden bahsedilir.

78
Türkan Ruhsar

İnsan, teknolojik olarak ne kadar ilerlerse ilerlesin, canlı


bir varlık yaratabilme potansiyeline sahip değildir. Sırf bu
nedenden dolayı bile, hiç kimse Tanrı’nın yarattığı canlı bir
varlığı öldürme hakkına sahip olamaz.
Öğretilerdeki “birbirinizi seviniz” sözcüğünden anlama-
mız gerekenin sadece insan türü olmadığını kavrayabildiği-
miz zaman, Tanrı’yı kendi dışımızda bir yerlerde aramamıza
ve O’nu tanımlamak için farklı sözcükler kullanmamıza da
gerek kalmayacaktır. Birbirimizi (OLanı) sevmek, Tanrı’yı
sevmektir. Ve sevgi; şefkat, merhamet, vicdan ve sorumlu-
luk duygularıyla gelişen ve taçlanan bir olgudur.
Dünya üzerinde öldürenlerin, cinayet işleyenlerin kendi-
lerince pek çok talihsiz sebebi olabilir. Ama en kötüsü, sırf
damak tadı için bir canlının öldürülmesidir. Şayet kişinin
anlayış seviyesi yeterince gelişmişse, hayvanların hissede-
bilen canlılar olduklarına dair pek çok kanıt vardır ve bu
gerçek, bizim onlara bakış açımızın değişmesi için yeterli bir
nedendir. Bilinç seviyesi ne kadar yüksekse, o kadar vicdani
sorumluluk duyulur ve beslenmek için bir canlı varlığın öl-
dürülmesi o kadar anlamsız gelir.
İnsanın, hayvan halklarının özgür yaşam haklarına duy-
duğu saygı nedeniyle, kendi egosunu kontrol altına alarak
hayvan yemekten vazgeçmesi, aynı zamanda kapitalizmin
dünya üzerindeki tüm varlıkları öldürerek ve sömürerek
kurduğu kan, şiddet ve korku imparatorluğuna, önce kendi
“ahlaki ilkelliğini” yenerek verdiği savaştır.
Bazı hayvanları severken, diğerlerini yiyecek olarak gör-
mek, insanın bilinçsizce yaptığı ikiyüzlülüğüdür. Bunun far-
kına varmak ise, insan olma yolculuğunda atılacak en önemli

79
Veganlığa Ezoterik Bakış

adımdır! Bu gezegenin, artık içi boşaltılmış ve yaşama geçi-


rilmemiş süslü sözcükleri yalnızca papağan gibi tekrarlayan
insanlara değil, her canlıya sevgi ve nezaketle yaklaşması ge-
rektiğinin bilincinde olan insanlara ihtiyacı var. Sadece sa-
mimiyet ve içtenlik, gerçeği basit ve herkesin anlayabileceği
bir sadelikte anlatabilir. Hakikatin ışığına kendisini açmak
isteyenlerin, samimiyetten uzak süslü, yapay sözcüklere de-
ğil, onların tüm yaşama daha derinden bakmasını sağlaya-
cak gerçek bilgiye ihtiyaçları vardır.
Güzel, özlü sözler söylemek, hitabet yoluyla insanları et-
kilemek bir yetenektir. Ancak söylenilen sözlerle, yapılanlar
birbirine uyumluysa bu da marifettir. Kendi adıma insanın
sözüne bakarım, ancak o insanı kendime emsal alacaksam,
sözüyle yaptıklarının uyumuna daha çok bakarım! Öğreti-
ler ve söylenenler, somut olarak güncel yaşamda pozitif bir
farklılık yaratmıyorsa, bilincimizi yükseltmiyorsa, anlama-
mız gereken şudur ki bu bize uygun değildir ve sadece zaman
kaybıdır.
Birleşmeli ve bizleri insan görüntüsü altında vahşi yaratık-
lara çeviren küresel karanlık efendilere karşı, insanlık olarak
her birimiz kalplerimizin ruhuyla bağlantıya geçmeyi öğren-
meli, ahlaki ve vicdani eğilimlerimizi yeniden ve yeniden
negatif egomuzu bir kenara bırakarak gözden geçirmeliyiz.
Gereksiz ve bizlere zarar veren tüketim alışkanlıklarımızı bi-
tirmeli, hayvanlar alemi ile aramızda açtığımız uçuruma vic-
danlarımızla köprü olmalı, onların doğuştan en doğal hakları
olan özgür yaşam haklarını, onlara geri vermeliyiz.
Yaşamın sürekliliğini, kalitesini, çocuklarımızın gelece-
ğini ve kendi mutluluğumuzu belirleyecek olan küflenmiş

80
Türkan Ruhsar

ideolojiler, küresel elitlerin belirlediği siyasiler ve siyasi ik-


tidarlar değil, yalnızca bizleriz. Güneş karanlıktan yükselir,
bilgelik de cehaletten yükselecektir. Dünyaya ışık tutan bir
insan olmak ya da karanlığa hizmetkar olmak bizim seçim-
lerimizle belirlenecektir.
İçinizdeki Tanrısal ses olan vicdanınızla, fiziksel duyula-
rınızın ötesine geçip tanışabilmeniz dileği ve umudumla.

81
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Hiç kuşku yok ki, yeryüzündeki çocuklarının yoksulluk,


hastalık ve ruhsal cehaletten arınmış bir dünya uygarlığına
ulaşmak için uğraş verdiklerini görmek, Rabbi memnun
eder. Diğer tüm ıstırap şekillerinin kökünde yatan sebep,
insanın (özgür iradesini yanlış kullanması sonucu) Tanrısal
kaynaklarını unutmasıdır. Toplum denen insan biçimci
soyutlanmaya atfedilen hastalıkların sorumluluğu, daha
gerçekçi bir yaklaşımla her bir insana yüklenebilir.
Ütopya’nın vatandaşlık erdemi içinde çiçek açmadan önce,
insanların kendi göğüslerinde yeşermesi gerekir. Çünkü içe
dönük reformlar, doğal olarak daha büyük sonuçlar yaratırlar.
Kendi nefsini ıslah etmiş bir insan, binlerce insanın
nefsini ıslah edecektir.”
Paramahansa Yogananda - Bir Yoginin Otobiyografisi

Kendimizle Yüzleşme
Ruhumuzun misafirhanesi bedenimize gereken saygıyı
gösteriyor, aldığımız gıdalarla onu mazlum canlıların kanı,
sömürü ürünleri ve bağımlılık yapan zararlı maddelerle bes-
lemiyorsak; zihnimizi ve kalbimizi negatif duygu ve düşün-
celerden uzak tutabiliyor, negatif enerjilerin bizi kandırma-
larına izin vermiyor, yalnızca hayırlı ve pozitif olana kalbi-
mizi açabiliyorsak; yaptığımız her şeyin, öncelikle Bir’liğin
en yüksek hayrına olmasına murat ediyor ve kendimizi bu
ilahi amaca adayabiliyorsak, ne mutlu bize. Dua da bu, ibadet
de!
Dil, her ne kadar sevgi söylemlerini ağzından düşürmese
de, bedendeki ölü gıdalar zihnimize acıyı, korkuyu, çaresizli-
ği, nefreti ve vahşeti yansıtır. Hayvan ve hayvansal ürünleri
tüketmekten vazgeçmeden edinilen spritüel anlayış, ruhun

82
Türkan Ruhsar

saf yapısı bedenin arzuları ile çeliştiği ve uyumsuz olduğu


için, yalnızca yüzeysel algılanan, içselleştirilemeyen bir bilgi
olmanın ötesine geçemez.
Önce bedenimizi korku ve acıdan arındıralım ki, ruhumuz
şifa bulsun. Yüreğimizi saflaştıralım ki Yaradan’ı tüm olanda
görebilelim. Vizyonumuzu öyle bir yükseltelim ki, kendimi-
zi şu an olduğumuzdan çok daha yüksek ve kutsal bir amaca
adama idrakine ulaşabilelim. Hakikat yolcusunun öncelikle
yanlış beslenme alışkanlıkları ile yüzleşmek ve değiştirme bi-
lincine ulaşması, onun en yüksek hayrına olacaktır.
Her bir insan, O’nu kendi algıları seviyesinde farklı dü-
şünce, duygu ve sözlerle tezahür ettirir. Oysaki hakikat tek-
tir ve var olan her şeyi sevebilme duygusu ve gücüdür. Tan-
rısallık koşulsuz ve beklentisiz ilahi sevgi ile kendisini ifade
eder. Bu da hakikatin bilinçli olarak yaşamın her anında te-
zahür ettirilişidir.
İçimizdeki savaş, sistemin kandırmalarına köle olan zih-
nimizin, yüksek benliğimizin uyarılarına karşı oluşturduğu,
hem çığlıkları yeri göğü inleten, hem de sessiz bir savaştır.
Nefs, her şeyin kendisi için olduğu iddiasındadır ve bunu
bize kabul ettirir. Nefsimiz, bizden güçsüz, çaresiz ve maz-
lum canlıları öldürme, sömürme ve işine geldiği gibi kullan-
ma, kontrol etme hak iddiası ile, yüksek benliğimizden gelen
sesi susturma savaşı şeklinde rolünü sürdürür. Maalesef bu
savaşa kademe kademe hepimiz belli bir farkındalık seviye-
sine ulaşıncaya kadar yenik düşer ve nefsimizin kölesi olu-
ruz.
Nefsin en kandırıcı ve en masum görünen, ama en büyük
vahşet ve acıyı temsil eden şekli ise beslenme alışkanlıkları-

83
Veganlığa Ezoterik Bakış

mızdır. En donanımlı, şefkatli ve merhametli olanlarımız,


öyle olduklarını düşündüklerimiz bile, bunu fark edemezler.
Ta ki bu bilgiyi hazmedebilecek, buna hazır olacak bir bilinç
seviyesine gelene kadar. İşte o zaman gerçek bir uyarıcı ge-
lir, onları bulur ve gerçeği açıklar. Aslında gerçek her zaman
oradadır, ruh bilir ama bilinç bu bilgiyi almaya hazır olmadı-
ğı için görülmez ve duyulmaz. Ondan sonra bile buna daya-
nabilmek, bu bilgiyi kaldırabilmek çok güçtür. İnsanın kendi
karanlık tarafıyla yüzleşebilmesi öyle çok kolay olmaz ancak
sonrasında büyük bir uyanış gerçekleşir. Bu da cesaretin ve
adanmışlığın mükafatıdır.
Bunu duymak hiçbirimizin hoşuna gitmiyor, ancak artık
içimizden birilerinin de her şeyi göze alıp, bu gerçeği cesur ve
açıkça söylemesi gerekiyor: Hayvanları gıda olarak görmek,
kitlesel bir davranış bozukluğudur ve insanın uyanmasının
ve aydınlanmasının önündeki en büyük engeldir! Keşke he-
pimiz bize kendimizi suçlu hissettiren gerçeklerden kaçmak,
kulaklarımızı onlara tıkamak yerine, kendimizle yüzleşebil-
me cesaretini gösterebilsek.
Kendi adıma, iyice bir silkelenmeden, acı çekmeden, şaş-
kınlık, hayret ve sebep olunan acılardan dolayı şok ve utan-
ma hissini yaşamadan bir uyanışın mümkün ve gerçekçi
olduğunu düşünemiyorum. Konu çok hassas; belki çoğunlu-
ğumuz bunun irdelenmemesini, üstünün kapalı kalmasını
tercih edebilir. Belki kendilerini ötekileştirilmiş hatta yar-
gılanmış hissedebilir. Her ne kadar konuşulan ve yazılanlar
kişilerin hassasiyetleri göz önüne alınarak şekillense de,
yine de dışarıdan müdahalenin doğru olmadığını düşünen-
lerimiz olabilir. Ancak, bilinçli yaşamadığımız ve mekanik-
leşmiş davranış kalıplarımızı kıramadığımız sürece, zaten

84
Türkan Ruhsar

hepimiz öncelikle kendi içimizde, kendi öz varlığımızı öteki-


leştirmiş olmuyor muyuz?
Eğer böyle olmasa, ruhumuzdan vicdanlarımız aracılığı
ile gelen mesajlara ve belki de duymakta zorlandığımız bu
mesajları bizlere hatırlatmaya çalışanlara karşı kendimizi
bu kadar kapatıyor olabilir miydik? Böyle bir durumla karşı
karşıya geldiğimiz zaman, egolarımız bu kadar yükselir miy-
di? “Kimseyi ilgilendirmez, kişisel tercihimdir, bu özel alana
müdahaledir, herkes kendi işine baksın, kendimi isimlendir-
mek istemiyorum, bu konu bana kendimi değersiz hissettiri-
yor vb.” Peki, ya kendi içimizde ötekileştirdiklerimiz? Zaten
bundan dolayıdır ki, bize bunlarla ilgili projeksiyon tutan
herkesi kişisel algılayıp, aslında kendi kendimizi yargılıyor
ve özümüzden sürekli uzaklaşmıyor muyuz? Açık olalım
dostlarım, kendi gerçekliğimizle yüzleşmeden, acı çekmeden
ruhsal bir uyanış olabilir mi? Kim bunun olabileceğini söylü-
yorsa, naçizane demem odur ki, düşüncesini kendisine sak-
lasın, özellikle bir başkasını bu konuda yönlendirmeye çalış-
masın. Neticede, öncelikle herkes kendisinden sorumludur.
Ancak, özellikle dünyevi pozisyonları gereği geniş kitlelere
hitap edenler, bu konulardaki düşüncelerini açıklamadan
önce bir kez daha düşünsünler. Hepimizin vebali (karması)
kendimize yetiyor zaten. Bir de diğerlerinin veballerini üst-
lenmek hem bize, hem de onlara çok ağır gelir!
Lütfen bu kitapta yazılanları kişiselleştirmeden, tarafsız-
ca düşünelim dostlarım. Bence her kim veganlıkla, hayvan-
lara yapılan zulümle ve onların özgür yaşam haklarıyla ilgili
bir şeyler duyduğu zaman uzaklaşmak ve hatta oradan kaç-
mak istiyorsa, bu onun tam da orada kalması ve kendisiyle
yüzleşmesi için yeterli bir nedendir.

85
Veganlığa Ezoterik Bakış

Kendimizden, kendi insanlığımızdan, vicdanımızın se-


sinden daha ne kadar süreyle kaçabiliriz? Lütfen, orada kalın
ve ne söylendiğini zor da olsa dinleyin. Aklınız, vicdanınız
ve sezgileriniz arasında bir köprü kurun ve o köprüden sev-
ginin gücü ile geçerek hem kendinize hem de hayvan dostla-
rımıza bilinçsizce de olsa yaşattığınız bu kabusu ardınızda
bırakın. Yapabileceğinizin en iyisini yapın lütfen. Bunu ba-
şarabileceğinizi biliyorum ve sizleri seviyorum.
“Dışınızdaki savaşa son vermek için, içinizdeki savaşa son
vermeye başlamalısınız.”
Krishnamutri

86
Türkan Ruhsar

“Karanlığı karanlık kovamaz, bunu sadece ışık yapabilir.


Nefret nefreti kovamaz, bunu sadece sevgi yapabilir.”
Martin L. King

Yaşadığımız Hayatı Daha Anlamlı Kılmaya


Hazır Mıyız?
Yine bir gün geldi ve geçiyor hayatımızdan. Bizlere ne
kattı, ne aldı götürdü? Hangi yaşta olursak olalım, her yeni
gün yeni bir doğuştur ve büyüme fırsatları sunar bize. Yeter
ki kalplerimizi açalım ve bizi geliştirecek, kendimize ve dün-
yayı paylaştığımız kardeşlerimize yararlı olabilecek bilgilere
kendimizi açık tutalım.
Şimdi! Kendimizi yenilemeye hazır mıyız değerli dostla-
rım? Bu çürümeye yüz tutmuş sistemi, güzelliklerle, ahenk-
le, sevgiyle, umutla, aşkla emek vererek dönüştürmeye, ger-
çek insanlar olarak her birimiz üzerimize düşen sorumlu-
luklarımızı almaya, kendimizi bu kutsal amaca adamaya ha-
zır mıyız? Önce kendimizi, sonra çevremizi, cennet ülkemizi
ve dünyamızı sevginin ve barışın dünyası olarak değiştirip,
dönüştürmeye hazır mıyız?
Lütfen öncelikle kendimize dönelim, silkinelim ve başı-
mızı kaldırıp neler olup bittiğine bakalım. Sadece bakmak-
la kalmayalım, görelim, işitelim, hissedelim, özümseyelim
dünyamızı. Doğa anamızın, hayvan kardeşlerimizin sesine
kulak verelim, onlar ve biz Bir’iz zaten. Bu dünya bizim ve
gidecek başka hiçbir yerimiz yok.
Kendi seçimlerimizin, artık sadece kendi kaderimizi ve
geleceğimizi değil; tüm gezegeni etkilediğini ve yaptıkla-

87
Veganlığa Ezoterik Bakış

rımızın dünyamızı ve geleceğimizi değiştirebilme gücüne


sahip olduğunu anlamamızın zamanı geldi. Sorgulamadığı-
mız alışkanlıklarımızın ve benmerkezci yaşam tarzımızın,
sorumlu ve muktedir insan olmamızın, kötülüğe karşı her
ne pahasına olursa olsun dik durabilmemizin esas DEVRIM
ve RUHSAL YÜKSELİŞ olduğunun farkında mıyız? Öyle bir
yükseliş ki sadece kendi yaşam kalitemizi yükseltmekle kal-
mayacak, dünyanın ve geleceğin evlatlarının da yaşamları
için pozitif bir fark yaratacak, ama önce kendimizde gerçek-
leştireceğimiz bilinç devrimimiz!
Dudaklarımızın arasından dökülen sevgi sözcükleri,
yüreğimize inip bizi yaşadığımız dünya ve onun tüm var-
lıklarına karşı sorumlu ve yüksek bilinçli bir insan haline
getiremiyorsa neye yarar? Gerçek sevgi sorumluluk almayı,
eyleme geçmeyi gerektirmez mi? Şayet öyle değilse, bir aldat-
macanın ötesine geçebilir mi? Çevre bilinci taşıyan, vicdanlı
ve ahlak sahibi biri olmanın sizi ulaştıracağı yer, zulme ve
sömürüye dayalı bir yaşam sürmemektir. Dünyanın neresin-
de olursa, kime yapılırsa yapılsın; insan, hayvan, doğa fark
etmez. Göz yummamak, karşı çıkmaktır esas olan!
Dünyada görmek istediğimiz değişimi cesurca kendimiz-
den başlatalım. Şikâyet etmeden, çözüme odaklanalım, sev-
giden yalnızca bahsetmekle kalmayalım, lütfen varlığımı-
zın sevgi olduğunu hatırlayalım ve sevginin kendisi olalım.
Unutmayalım, biz bu gezegende yaşıyoruz, çocuklarımız da
burada yaşayacaklar. Yaşamımızın gerçek anlamı ve gayesi,
uyanıp varlığın Bir’liğini görebilmek ve içinde olduğumuz
mekanik, şartlandırılmış biyolojik robot halimizden çıkabil-
mek için arınma sürecimizi başlatabilmektir.

88
Türkan Ruhsar

Hakikatle aramızdaki kalın perdenin kalkması ve kalp


gözümüzün açılması, ancak tüm varlıklara duyacağımız
sevgi, şefkat ve onları kendi çıkarlarımız için kullanmama
bilincine ulaşabilmemizle mümkündür. Fazla süslü püslü
edebi sözlere ne gerek var? İşte gerçek bu kadar sade ve an-
laşılabilir!
Yeniçağ’ın aydınlanmış insanları, enerjiyi bilinçli olarak
pozitif kullanan, negatif enerjilerle bedenini ve ruhunu bes-
lemeyen, vicdani eğilimlerini yaşama geçirmiş, ön kabule
değil bilgiye dayalı inançları ile bilinçlerini yükseltmeyi ba-
şarmış ve Koşulsuz Sevgi’yi sözde değil, özde yaşamlarının
başköşesine yerleştirmiş insanlar olacaktır. Şiddetin bağlı
olduğu kanunlardan kaçınarak, tüm canlı türleri ile uyum
içinde yaşamayı öğrenmek; tevazu ve daimi şükürle bu dün-
ya hayatını sürdürmek ve ruhsal cehaletin sonlandırılması,
insanlara sonsuz bolluk ve bereketin kapılarını da ardına ka-
dar açacaktır.
Yaşanan bunca haksızlığı, adaletsizliği, kötülüğü ancak
ırk, dil, millet, inanç ayrımı yapmadan, sadece insan kalp-
lerinden oluşan bir birleşme temizleyebilir. Farklılıkların
değil, gezegensel kardeşlik duygusunun egemen olduğu bir
dünyada, insan doğal olarak her şeyi ve herkesi kucaklaya-
cak bir kalp zenginliğine sahip olacaktır. Bu, çoğumuza şim-
dilik bir hayal gibi görünse de, ben böyle bir dünya olacağını
kesin olarak biliyorum ve de öyle olacak.

89
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Merhamet, insan varoluşunun temel ve belki de yegane


ilkesidir.”
Fyodor Dostoyevski

Merhamet ve Karma
İnsan bu dünya hayatında bilinçli bir Tanrı arayışçısı de-
ğilse, ruhsal çalışmalar ve ruhani gelişmeyi öncelikli olarak
önemsemiyorsa, bilinçsizce yaptığı tüm eylemler, istekler,
insanlarla, hayvanlar alemiyle ve doğa ile sürdürdüğü iliş-
kiler kendisini yeniden doğuş yasasına bağlayan birer zin-
cirdir.
Biz insanlar, kılıçtan keskin ilahi bir nizam terazisi üs-
tünde dünya hayatını sürdürmekteyiz. Karma yasası ateş
gibidir ve negatif karma üretmek de ateş gibidir, ateş gibi
yakmaktadır. Yaşadığımız hayatta her türlü eylemlerimizle
ya eski hesapları kapatmakta, ya da yeni hesaplar açmakta-
yız. Açık hesapları kapatamadığımız sürece, yeniden doğuş
sürecini tekrar ederiz.
Hepimiz, tüm yaşamımız boyunca ruhumuzun misafir-
hanesi olan bedenimizle, diğer insanlarla, hayvanlar alemi
ve doğa ile olan ilişkilerimizle, sahip olduğumuz maddi im-
kanlarımızla, zihinsel potansiyelimizle, aklımızı ve sezgile-
rimizi nasıl kullanabildiğimizle ve anlayış seviyelerimizle
ilgili daimi bir imtihan halindeyiz. Ruhsal yeteneklerimizi
geliştirmek üzere, Tanrı’nın her birimize verdiği farklı farklı
olanakları, yetenekleri ve yaşam tarzlarını, bu imtihanların
materyalleri olarak da düşünebiliriz.

90
Türkan Ruhsar

Hayatımızdaki birçok şey önceden programlanmıştır ve


doğduğumuz andan itibaren ailemizin içinde başlamaktadır.
Ayrıca coğrafi bölge, toplumsal inanç yapısı, toplumsal ah-
lak anlayışı insanın karmasını etkilemektedir. Doğduğumuz
ailenin sosyal, kültürel, dini, maddi, manevi, ahlaki şartları
karmamızın şartlarını belirlemektedir. Kişi karmasını ta-
mamlamak üzere (alma, verme, hesap kapatma, hesap gör-
me) bu şartlarda dünyaya bedenlenir.
İlahi Karma Yasa’sına göre insan, eylemlerinde pozitif
veya negatif olarak adlandırdığımız seçimler yapmaktadır.
İlahi bir düzenin, şaşmaz adalet terazisi üzerindeyiz. Pozitif
eylemlerimizle sevap-hak ediş kazanıyor, negatif eylemleri-
mizle günah-hak yemek yaratmış oluyoruz. Tabii bu isim-
lendirmeler, genel anlayış düşünülerek kullanılan sembolik
sözcüklerdir. Çünkü kişi eylemlerinden kendisi sorumludur
ve kendisinin dışında onu cezalandıran bir cezalandırma ve
ödüllendirme mekanizması mevcut değildir.
Bilinçsizce karma yaratan eylemler, sürekli açık kalan he-
saplar yarattığı ve üstüne de devamlı yeni hesaplar eklendiği
takdirde, yeniden doğuş sürecinden kurtulamayacağımızı an-
lamamız çok önemlidir. Karma, ilahi bir yasadır ve buna göre
pozitif eylem (hak ediş), negatif eylem ise bedel (ceza) yaratır.
Ve bundan dolayı açık hesaplar devam ettiği ve bu hesapların
kapatılması gerektiği için yeniden doğuş süreci devam eder.
Bir kişinin başka bir kişiye pozitif yönde bir katkısı (iyili-
ği) olduysa, karşı tarafın da bu yaşamda ona bu yönde bir şey
vermesi gerekmektedir. Şayet veremezse bir sonraki doğuş
sürecinde bir imkan yaratılıp verecektir. Şayet kişi, başka bir
kişiye negatif bir eylemde bulunarak zarar verdiyse, sadece

91
Veganlığa Ezoterik Bakış

özür dileyerek bu negatif eylemin verdiği zarardan kurtu-


lamaz. Verdiği zararı kendisi de bizzat yaşaması ve hesabı
kapatması gerekmektedir.
Karma Yasası asla yanılmaz ve şaşırmaz, yaşadığımız ha-
yatta her tür eylemlerimizle ya eski hesapları kapatmakta,
ya da yeni hesaplar açmaktayız. Yeniden doğuş süreci, bizim
bu hesap alma-verme işlemlerini bilinçli bir şekilde yapma-
mamızdan kaynaklanır.
Bir ailede tüm aile bireyleri, arkadaşlık ilişkileri ve eş du-
rumları, çoğunlukla bir önceki hayatlarından pozitif veya
negatif karmik bağları ile dünyaya gelirler. Karmik Yasa’ya
göre hesaplaşmanın olabilmesi için bir önceki hayatında olan
kişilerle, bu yaşamda da yakınlık durumları olmalıdır. Şayet
kişiler ruhani çalışmalar içinde değillerse ve Karma Yasa’sın-
dan haberleri yoksa hayatlarında olup biten tüm negatif olu-
şumlardan, bunlara sebep olan kişileri suçlu görmekte, baş-
larına gelenlerden ders almak ve bu negatif oluşumlardan
ne öğrenmeleri gerektiğini sorgulamak yerine, yalnızca ki-
şilerin negatifliğine odaklanmakta ve ürettikleri bu negatif
duygu, düşünce ve enerjiyle yeni hesaplar açmaktalar.
Kendisine acı veren, zararı olan kişilere odaklanmak ve
olanın aslında yalnızca bir ruhani deneyim olduğunu, ken-
disinin bundan öğreneceği bir ders ve kapatması gereken bir
hesap olduğunu bilmeyen kişiler, yaşamlarını kendilerine bi-
linçsizce zehir ederler. Halbuki kişilere odaklanmamak, on-
ların bu dünya hayatında bizi güçlendirdikleri için en iyi öğ-
retmenlerimiz olduğunu idrak etmek, onları affetmek, hem
kendimizi hem de o kişileri özgürleştirmek anlamına gelir.
Siz onları, affı hak ettikleri için affediyor olmayacaksınız.

92
Türkan Ruhsar

Affetmek bir armağandır, kişinin kendisine verebileceği en


özel hediyedir. Daimi huzur, daimi mutluluğun içinizden
açılan kapısıdır. Bir kez açabildiğinizde, ödülünüz Tanrısal
Rahmettir.
Sadece insan ilişkilerimiz değil, hayvanlara davranışları-
mız, doğaya bakış açımız ve bununla bağlantılı eylemlerimiz
de, tekamülümüzde ve karmamızda önemli bir rol oynar.
Kötü koşullarda yaşatılan, özgür yaşam alanlarına mü-
dahale edilen ve öldürülüp yenilen her hayvan parçası ile o
hayvanla aramızda negatif bir karma oluşur. Bunun anlamı-
nı düşünebiliyor musunuz? Sırf bu nedenle dünyanın üstüne
karabasan gibi çöken negatif enerjinin boyutlarını hayal bile
edemezsiniz. Spritüel ilgi alanınızı, kalp seviyesine taşımak
istiyorsanız, öncelikle bu gerçeği bilmeli ve kendi yaşamınızı
değiştirme becerisine sahip olmalısınız.
Fiziki beden, eterik beden ve astral beden sadece insan-
larda değil, hayvanlar aleminde de mevcuttur. Bunun anla-
mı, siz bir hayvanı öldürdüğünüz, ya da ölümüne sebebiyet
verdiğiniz zaman, ruhu olan bir canlıyı öldürüyorsunuz. Si-
zin kullanımınız için sizin yerinize onu bir başkası da öldür-
se, bundan birinci derecede yine siz sorumlusunuz!
İnsanı hayvandan ayıran tek fark, benliği vasıtasıyla ev-
rimleşebilmesidir. Bunun dışında hissedebilir canlılar olan
insan ve hayvanda tüm özellikler aynıdır. İnsan, nefsani ar-
zuları nedeniyle bir canlının sömürülüp öldürülmesine aracı
oluyorsa, doğrudan o canlının karmasına negatif müdahale-
de bulunur ve arada negatif nitelikli bir karmik bağ oluşur.
Ruh, insan bedenine bürünmeden önce mineral, bitki
ve hayvanlar aleminde uzun bir evrimleşme sürecine dahil

93
Veganlığa Ezoterik Bakış

olur. Bu süreç içinde, akıl ve bilinçli yaşam formu olan insan


bedenine girinceye kadar karma yaratmaz. Henüz hayvan
bedenindeyken, insan tarafından vahşete maruz bırakıldıy-
sa, insan bedenine geçiş yaptıktan sonra, daha önce hayvan
bedenine sahipken yaşadığı acının tesirlerini ruhunda hisse-
der. Bu acı onun karmasına yüklenmiştir. Çünkü beden acıyı
hisseder, ruh bu acıyı çok uzun bir süreçte yaşar. Ancak ken-
disi de yükselip acı yaşamamayı bilinçli olarak seçene kadar,
bu döngü sürer gider.
İşte tam da bu nedenle bir hayvan canlının öldürülmesi
ve sömürülmesi onun karmasına negatif yönde etki edildiği
anlamına gelir. İnsan, yediği her hayvan parçasıyla birlikte,
bir yandan hayvanın karmasına negatif tesirde bulunurken,
diğer yandan o hayvanın DNA’sında kayıtlı akaşik kayıt, in-
sanın DNA’sına negatif yönde etki eder.
Herkesin kendi yüksek benliği kendisini yargılar ve o
dersleri öğreninceye kadar gidip gelme süreci yaşar. Sorum-
luluk sadece insanın kendisine aittir. Yaptığı negatif seçim-
lerden yalnızca kendisi sorumludur ve bunu öğreninceye
dek tekrar tekrar bedenlenecektir. Kendisi ise buna kader
veya alın yazısı diyecektir. İnsan, ancak gerçek insan olmayı
öğrendikten sonra karması hafifler, yani negatif karma ya-
ratmaz ve aydınlığa doğru bilincinin yükselişi artar. Karma
yaratmayan hayvan bedeninden, karma yaratan insan be-
denine evrimleşmek ise ruhun yükselişi ile ilgilidir. Çünkü
ruh, ancak insan bedeni aldıktan sonra yükselebilir. Bu bir
adaletsizlik değildir, her bireysel ruh aynı yoldan evrimleşir.
Hayvanları, hem etini yemek suretiyle öldürmek, hem de
ürünlerini kullanmak için sömürmek doğanın dengesini bo-

94
Türkan Ruhsar

zan bir unsurdur. Uygar bir dünya için öncelikle zulüm alan-
ları olan mezbahanelerin ve besi çiftliklerinin kapatılması
şart. Bu negatif enerji üretme tesisleri var oldukça, dünyada-
ki savaşın ve terörün bitmesi, yerini barışın ve özgürlüğün
alması sadece boş bir hayaldir. Tüm canlılar eşit olarak öz-
gür ve mutlu olmadıkları ve insanlık bunu kavrayıp harekete
geçmediği sürece bir kandırmacadan öteye gitmeyen bir ha-
yal. Çünkü bizler, hayvan dostlarımızla ve doğa ile birlikte,
birbirimize görünmez ağlarla bağlı olarak titreşmekte ve her
birimiz birbirimizi etkileyerek kendi düzeyimizde tekamül
etmekte ve evrimleşmekteyiz.
Hayvanları yemenin hak görülmesi ve hayvanların in-
sanların kullanımına sunulmuş, sadece insanın istifadesi
için yaratılmış canlılar olduğunun düşünülmesi, eski çağ in-
sanının en ilkel, benmerkezci düşünce kalıplarından biridir
ve maalesef eski çağın ölüm ve sömürü düzenine ait olduğu
için, insanın özüne, ruhsal benliğine kavuşmasını geciktiren
unsurlardan ilkidir.
Ne vicdan, ne akıl, ne anlayış süzgecinden geçmesi müm-
kün olan, sadece acı, ölüm, sömürü ve vahşet düzenine ait
bu düşünce kalıbı silinip, tüm canlı varlıklara duyulan sevgi,
anlayış ve yaşam hakkına saygıya yer bırakmalıdır. Ölümün
yerine yaşam, öldürmenin yerine yaşatmak, korkunun yeri-
ne sevgi, sömürünün yerine paylaşım anlayışı ve adalet gel-
melidir. Evrensel Yasa’ların nihai sonucu ve insanın ruhsal
gelişiminin ebedi ve ezeli amacı bu olmalıdır.
Kadim öğretiler, mekanik davranış kalıplarını kırmadan
ve eski düşünce tarzını yenisi ile değiştirmeden yapılan ri-
tüel ve uygulamaların ancak yüzeysel ve şekilsel olduğunu

95
Veganlığa Ezoterik Bakış

söyler. Yeni bilgilere yol açmak için, eski bilgiler gözden ge-
çirilmeli, akıl ve vicdan süzgecinden geçemeyen tortular bir
daha kullanılmamak üzere kayıtlardan silinmelidir. En bü-
yük güç sevginin gücüdür ve insan, sevgisini koşulsuz olarak
tüm varoluşa verebildiği ölçüde idrakte yükselir ve hakikate
yaklaşır. Sevgisini maddesel dünyanın değişken şartlarına
bağlayanlar ise, hakikatten uzaklaşırlar ve kendi kendileri-
nin bile yabancısı olurlar.
Kişi, ruhsal gelişim yolunda öncelikle kendi yaşamının,
farklı bilinç yapılarına sahip diğer canlı türlerinin acısı ve
sömürüsü üzerine kurulu olduğu gerçeğiyle yüzleşmeli, son-
ra buna bir son vererek, gerçek Tanrısal sevgiye yer açabil-
melidir.
Bir insanın özgür seçimiyle, kendi zayıflıklarının farkına
varması ve düzeltme çabasına girmesi onun Sonsuz Zeka de-
diğimiz Tanrısal Kaynak’tan bireysel ve kolektif bilinç anla-
mında daha fazla sorumluluk alması ve yüksek boyutlardan
fark edilmesi anlamına gelir. Özgür seçimlerini, kendi nef-
sani arzu ve dürtüleri için değil; bilinçli olarak Evren’in ve
tüm canlılarının en yüksek hayrına, Kaynak’a hizmet olarak
yapan kişi, gerçek bir farkındalığa ulaşmıştır. Sevgiyi, iyiliği,
merhameti ve şefkati seçmek, sadece güçlülere mahsustur.
Zayıf olan her zaman kötülüğü seçer.
Bir yerde acı, vahşet, cinayet varsa, orada korku da vardır.
Korkunun olduğu yerde ise sevgi olmaz. Birinin olduğu yerde
diğeri barınamaz. Seçim her zaman sevgi ve korku arasın-
dadır. Karanlıkla aydınlığın savaşıdır bu. Her ikisi de insa-
nın içindedir, hangisini seçeceğine karar vermek ise insanın
ruhsal gelişim sürecini oluşturur. Hepimiz, önce kendimi-

96
Türkan Ruhsar

ze, sonra birbirimize, yaşadığımız dünyaya ve tüm Evren’e


karşı sorumluyuz. Her kim ki bu sorumluluğu kabullenmez,
dünya sahnesinde bir görevi olduğunu idrak etmez ise, daha
öğreneceği çok dersler var. Hakiki olmayandan hakikate, ka-
ranlıktan ışığa, ölümden ölümsüzlüğe gidilen yol (bir Veda
duası) ancak merak, araştırma, sorgulama, öğrenme ve en
sonunda kabulleniş ve tam bir teslimiyet ile gerçekleşir.
İçsel değişim gerçekleşmedikçe, dış koşulların değiştiri-
lemeyeceğinin bir an önce anlaşılması, insanın ruhsal gelişi-
mini hızlandırır. Bu değerli armağanı kendinize ve Evren’e,
en yüksek iyilik adına, doğa ve hayvan dostlarımıza sunun
dostlarım. İnanıyorum ki, bu hepimiz için en hayırlı olandır.
Beslenme ve felsefi anlamda, vicdan ve ahlaki nedenlerle se-
çilen etik veganlık, koşulsuz sevginin en geniş anlamda de-
neyimlenmesidir. O, kendi içinde bir yöntem değildir, ancak
nefs kontrolü ve vicdani değerlerin yükselişiyle geliştiği için,
kişinin ruhsal gelişimine diğer spritüel yöntemlerden çok
daha fazla katkı sağlar. Çünkü sevgi tüm canlı varlıklarla
paylaşılmakta ve paylaşıldıkça da genişlemektedir. İnsanın
bilincinin pozitif yönde evrimleşmesinin ve tekamülünün
anlamı da bu değil midir?
“Bu ‘kaba maddesel boyuta’ (Dünya) gelen her canlının
kendi olgunlaşma (tekamül) süreci vardır. Yediğiniz her
hayvan eti için, bir hayvanın YAŞAM HAKKI, yani tekamül
süreci elinden alınmaktadır. Karma Yasası gereğince de ne
ekerseniz onu biçersiniz, düşük frekans size er ya da geç sev-
gisizlik ve şiddet olarak geri döner. Seçiminizi bir hayvanın
ölümü yerine, güzel gezegenimizin şifa dolu meyve, sebze ve
tahıllarından yana yaparsanız, Yaradan’ın (Öldüren değil,
YARATAN) huzur dolu yansıması olarak bu yolculuğunuzu

97
Veganlığa Ezoterik Bakış

SEVGİ ve keyif içinde, sağlık ve mutlulukla sürdürebilirsi-


niz.” Özgür Tatar
Tanrı’yı yaşamlarının baş köşesine koymamış olanlar,
O’nu sadece yazlık misafir olarak, işleri düştüğü zaman ha-
tırlayanlar, ruhani çalışmaları önemsemeyenler, varlıklara
“doğru davranış yasalarını uygulamayanlar”, kişisel çıkar,
nefret, hırs, acı, ıstırap, üzüntü, sonu gelmeyen, tatmin edi-
lemeyen isteklerle dolu bir dünya hayatını deneyimlemekte
devam edeceklerdir. Ancak kalplerimizdeki sevgi çoğaldıkça
bilgi de çoğalacak ve sevgisiz ve bilgisiz bir zihinsel yapının
oluşturduğu negatif karma üretimi sonlandırılacaktır. İşte,
hakikat ortadadır. Ödül beklemez, tehdit etmez, yalnızca bi-
zim onu duymamızı ve görmemizi bekler.
Dostlarım, çevremizi ve hepimizi kuşatan karanlık bu-
lutları, gerçeğin aydınlık yüzüyle dağıtmaya, insan olmanın
derin manasını, belki de ilk kez bu kadar içten deneyimle-
meye hazır mıyız? Bize unutturulan gerçek sevgiyi, şefkati,
merhameti, iyiliği ve hep başkalarından beklediğimiz, ama
kendimiz göstermekte zorlandığımız adaleti hatırlamaya,
içimizdeki Tanrısal ses olan vicdanlarımızın sesini duyma-
ya, O’nun varlığının tüm formlardaki tezahürlerini görme-
ye, yeniden gerçek insanlar olmaya, varlığımızın gerçek ne-
denini bulmaya çağırıyoruz sizi!
“Şiddetten kaçınma, affetme ve sevgi yasasının doğal sonu-
cudur.”
Mohandas Karamchand Gandhi

98
Türkan Ruhsar

DUY BENİ
Sesi rüzgarda konuşan,
Soluğu tüm dünyaya hayat veren Yüce Ruh,
Duy beni!
Küçük ve zayıfım, gücüne ve bilgeliğine ihtiyacım var.
Güzellikler içinde yürümemi sağla
Kızıl ve altın şafağı gören gözlerimi neşeli kıl,
Sevgiyle yarattığın her şeye
Ellerimin dokunmasını sağla.
Öğrettiğin kutsal öğretileri anlayacak kadar bilge kıl beni.
Her yapraktaki ve taştaki gizli dersleri öğrenmeme yardım et.
Güç arıyorum, ama kardeşimden daha güçlü olmak için
değil; içimdeki düşmanı ele geçirmek için
Saf bir yürek ve açık gözlerle sana gelmeye her zaman hazır
kıl beni, hayatım söndüğünde, batan bir güneş gibi, ruhum
sana gelebilecek böylece, onurla ve unutmadan.

-Dakota duası-

Negatif Enerji Santralları Mezbahalar ve


Besi Çiftlikleri
Dünyada en yoğun negatif enerjiler savaşlarda, terör
olaylarında, toplu kıyımlarda, tecavüz olaylarında oluşur.
Neden? Çünkü o olaylarda acı vardır, vahşet, korku, çaresiz-
lik, kan vardır. Biz kabul etsek de etmesek de, bu enerjilerin
varlığı ve sürekliliği perde arkasından bizi yönetmekte olan-
larca elzemdir, vazgeçilemezdir. Çünkü onlar bizim korkula-
rımız ve acılarımızla beslenir. Ancak hiç düşünmediğimiz,
çoğumuzun hatta bu konularda epey donanımlı, araştırmacı
olanlarımızın bile hiç aklına gelmeyen başka bir şey daha
var. Bu dünyada sürekli olarak ağır negatif enerji üreten, seri

99
Veganlığa Ezoterik Bakış

negatif üretim tesisleri de vardır ve günün 24 saati, acıdan


ve korkudan beslenenlere hizmette bulunurlar. Bu kölelik
tesisleri, öncelikle mezbahalar, süt ve yumurta üreten besi
çiftlikleri, hayvanların deney olarak kullanıldığı laboratu-
arlar, hayvan sirkleri, hayvanat bahçeleri, kürk çiftlikleri ve
benzer sektörlerdir.
Hayvanların insafsızca ve bin bir türlü zulümle öldürü-
lüp sömürülmelerine ahlaki bir kılıf arayan insanlar, bazen
protein ihtiyaçlarını, bazen vitamin eksikliklerini, damak
tatlarını ve yemek alışkanlıklarını, kültürlerini ve aslında
keyiflerini öne sürerler. Onlara endüstriyel et, süt, yumurta
üretiminin şartlarını anlatırsınız; acımasızca öldürülen hay-
vanların, doğar doğmaz annelerinden ayrılan yavruların,
sütü için yaşamı boyunca daracık bölmelerde kelepçeli dur-
mak zorunda bırakılan zavallı ineklerin video çekimlerini,
resimlerini gösterirsiniz. Yine doğar doğmaz kedi ve köpek
maması yapılmak üzere püre makinesine atılan erkek civciv-
lerden söz edersiniz. Binlercesi kapalı ve havasız ortamlar-
da, sırf insanlar yumurta yemeyi seviyor diye pislik içinde
birbirlerinin üstünde yığılarak yaşamak zorunda bırakılan
ve canlı canlı birbirlerini gagalayıp da üreticilere iş çıkarma-
sınlar diye gagaları kesilen dişi civcivleri anlatırsınız. Yine
de anlayış değişmez. Üstüne üstlük “ama” diye başlayan bin
türlü mazeret duyarsınız.
Bu zulme hayır diyebilecek bilinçten yoksun milyonlar-
ca insanın talebi ve desteği olmasa, et, süt, yumurta vb en-
düstriler varlıklarını sürdürebilirler mi? Üstelik insanların
çoğunluğu, aslında damak tadı ve keyif zevklerine hayır di-
yebilecek nefs kontrolüne sahip olmadığı ve alışkanlıklarını
değiştirebilecek güçleri ve istekleri olmadığı için, bu talep-

100
Türkan Ruhsar

lerini her türlü sözde makul ve inandırıcı çarpık düşünce ve


sözlerle desteklemekteler.
Bir hayvan öldürülürken bir insan kadar acı çeker. İnsan-
ların bunu anlamakta zorlanmaları, kendilerini hayvanın
yerine koyamamaları ve yalnızca kendi bilinç seviyelerin-
de düşünüp, öyle hareket etmeleri yüzündendir. Bir hayvan
da aynı insan gibi yeme, içme ve üreme gayesi ile yaşamını
sürdürür. Öldürülme esnasında ve daha önceki kısa yaşam
sürecinde de, gördüğü kötü muamele nedeniyle duyduğu acı
ve korkudan, kaslarında negatif enerji birikir ve kendisine
bunu yapan insandan nefret eder. Öldürülmüş bir hayvanın
etini yiyen kişi, yediği etle birlikte kaslarda birikmiş negatif
enerji ve nefreti de bedenine alır. Dünya insanlarına bir ba-
kın, gerçekten sevgi ve şefkat sahibi kaç kişi var? İnsan hay-
van yemeye devam ettikçe kendi nefretini ve sevgisizliğini
de çoğaltmakta ve bunun da hiç farkında olmamakta.
Varoluştaki Bir’liği göremeyen, görmek istemeyenlerin
yarattığı bir vahşet ve sömürü dünyasında yaşıyoruz. Tan-
rısal iradenin tezahürleri her an gözlerimizin önündeyken,
asıl gerçek ibadet koşulsuz bir sevgi ve kabullenişle teslimi-
yet iken, gerçek imanın ancak bu teslimiyet ile gerçekleştiği
malumken, biz hala Tanrı’yı yüzeysel ritüellerle bilinçli veya
bilinçsiz olarak adeta bir çıkar ilişkisi içinde, ahrete yatırım
olarak yaptığımız ibadetlerde anıyoruz.
Her şeyin insan için olduğu bilgisi; insan, olanı derinle-
mesine algılayıp ders alsın, ibret olsun diyedir. Her şeyin in-
san için olmasının derin anlamı, onlar üzerinde tüm ahlaki
ve vicdani değerleri yok sayarak güç ve kontrol sağlamak de-
ğil, bu ibretlik derslerin alınarak, insanın ışığa doğru evrim-

101
Veganlığa Ezoterik Bakış

leşmesi anlamındadır. Hayvanların topluca katledildiği ve


katliam ürünlerinin yenildiği, ürünlerinin sergilendiği her
yer ve mekan, enerjinin negatif kullanımına hizmet eder.
Televizyondaki hayvan ve hayvansal ürün reklamlarının bo-
yutları üzerinde lütfen düşünün. Bu reklamlar acaba kime ve
hangi amaca hizmet etmektedir?
“Astral dünyanın en güçlü formları korku duygusunun neti-
cesi olanlardır. Tüm hayatını daracık bir alanda sıkışıp kala-
rak geçiren bir ineğin, koyunun veya kafes benzeri yerlerde
doğup ölen bir tavuğun güzel bir astral form yaratamayacağı
çok açıktır. Kuluçka makinelerinin doğurttuğu, anne şefkati
ve sıcaklığını hiç tatmayan, kısacık ömründe sırf et bağlasın
diye yedirilip içirilen ve bir tavuğun hayatının ne olduğuna
dair hiçbir şey anlamadan kesime giden bir piliç, sizce nasıl
bir enerji üretir? Bir de dalga geçer gibi buna sevimli mar-
ka isimleri koymazlar mı? Mezbahanelerdeki hayvanların
durumuna veya işkence çektirilerek kesilen, kurban edilen
hayvanların hislerine değinmek bile istemiyorum. Bu bilgi-
ye vakıf birinin yakın temasta olduğu hayvanlara işkence
yaparken kırk kere düşünmesi gerekir. Hayvanın içgüdüsel
olarak ‘düşünmeden’ (çünkü anladığımız şekilde düşünmez)
yarattığı varlık formu, çok güçlü bir musallat olup peşimize
takılabilir.” (Renan Seçkin – Musallat)

Dünyayı bu hale getiren işte bu ayrımcılık bilincidir. İn-


san; ancak sevgisini olan her şeye eşit olarak vermeyi öğre-
nebildiği, sömürülen, haksızlığa uğrayan, katledilen insan-
lara karşı duyduğu üzüntüyü; mezbahalarda kesilen, kürkle-
ri için canlı canlı yüzülen, sütü için kısacık ömürleri boyunca
sömürülen hayvanlar ve yok edilen, zehirlenen doğa için de
duyduğu ve kendi sorumluluğunu üstlendiği zaman dünya
değişecektir.

102
Türkan Ruhsar

İnsanlar, sebep-sonuç yasasına göre, beslenme yoluyla


kaslarda birikmiş bedene alınan olumsuz duyguların çak-
ralarda blokajlar yaratacağının ne kadar bilincindedir? Bu
blokajların zihinde başlayıp, süptil bedende ve en sonunda
fiziksel bedende psikolojik ve bedensel hastalıklar oluştura-
cağının bilincinde midir? Fizik bedene alınan acının, süptil
bedeni de negatif etkilediğinin ve bu çarpık beslenme alış-
kanlığını sürdüren diğer insanlarla birleşerek kolektif bilinci
nasıl olumsuz etkilediğinin ve dünyanın bu hale gelmesin-
deki kendi sorumluluğunun ne kadar farkındadır?
Bu bir felaket senaryosu değil, gerçeğin ta kendisi! Uyan-
malı ve kalplerimizin ruhuyla birleşip gerçekleri görmeliyiz.
Lütfen düşünün, düşünün! Dünyayı değiştirecek, güzelleş-
tirecek olan bizim yükselen bilincimiz, bizim gelişen anla-
yışımız, sevgi ve şefkat duygularımız, zulme uğrayan her
canlı varlık için hissettiğimiz sorumluluk bilincimizdir. He-
pimizde potansiyel olarak var olan İlahi İlmi uyandırarak,
vicdanlarımızla sorgulayarak, Yaradan’ı en yüksek sevgi,
merhamet, şefkat ve adaletin makamı olarak algılayarak ve
O’nun izini takip ederek sevgiyle dönüşüp, dönüştüreceğiz
dünyamızı.
“Canan Karatay’ın diyeti, olasılıkla yaygın kabul görüyor.
Çünkü ülkemizde ağız tadı alışkanlıkları gırtlak yönelimi
yağ ve et üzerine kurulmuş. Çünkü et, süt ve ilaç endüstri-
lerinin çarkları dönmeli. Çünkü modern Tıp iyice ilerlemiş,
kalp, damar rahatsızlıklarının ve onkolojik sorunların yal-
nızca belirtilerini ortadan kaldırma görevini üstlenmiş du-
rumda. Canan hanım güncel programlardan birinde guta
karşı bile meyveyi kısıtlamaya kalkıştı, yağ ve eti masum
buldu. Ona göre tahıllar da tehlikeli yiyecekler grubunda.

103
Veganlığa Ezoterik Bakış

İnsanların etçil, yağcıl beslenme türünden az yağlı vegan


beslenmeye geçiş yapabilmeleri için önce tıbbi bulguları
içeren yansız araştırmaları, çevre bilimini, ardından kadim
öğretileri incelemeye, anlamaya ve içselleştirmeye başla-
maları gerekiyor. Çünkü ancak nefse düşkünlüklerin terk
edilmesi ve tüm dünyanın hayrına yönelik yaşam biçimleri-
nin uygulamaya konulması ile insanlık ileri gidecek.”
Murat Kınıkoğlu

“Ne güzel ki, vegan beslenmenin yararlarını halka anlatan


aydın bir hekim dostumuz var. Umudumuz onun gibi düşü-
nüp hizmet veren hekimlerin artması.
Vegan beslenme yaygınlık kazanmadan, toplu bir barış ve
huzurdan bahsetmek olanaksız olacaktır. Saldırganlığımı-
zın önemli bir nedeni hayvanlara kıyarak beslenmemizdir.
İnsanlık bu ilişkiyi kavradığı zaman makus talihinden çark
edecek .”
Hakan Onum

“İnsanlığın büyük bir kısmı ‘Kaba Beden’ ile ilgili gerçekle-


ri bilmiyor ve ilgilenmiyor, buna rağmen yine de hala kaba
madde bedenlerini arınma imkanları bulunuyor. Fiziksel
beden arındıkça, insan için daha uygun bir mesken ve va-
sıta haline geliyor.
Normal insanlar bedeni kendi kendine inşa etmesi için ser-
best bırakıyorlar. Öyle olunca madde beden, insanda kulla-
nılacak maddeleri niteliklerine bakmaksızın gelişigüzel se-
çiyor. Maddelerin temiz ve asil olan Ben’in - ebedi olan ger-
çek İnsanın ihtiyaçlarına uygun olup olmadıklarına dikkat
edeceği yerde, lezzetli ve damağa uygun olmalarına bakıyor.
Sıradan insan, bedenin içerisine alıp sonra dışarı verdiği bu
parçacıkların niteliğine önem vermiyor. İnsan sürecini ken-

104
Türkan Ruhsar

di dinamiklerine bırakıyor ve iradi bir seçim uygulamıyor.


Eline ne geçerse onu materyal olarak kullanan sorumsuz bir
inşaat ustası gibi, yün, saman, balçık, tahta, kum, çivi ve
her tür artığı kullanmaktan çekinmiyor. Bedenine göster-
diği özen bakımından çağdaş insanlar bu sorumsuz ustaya
benziyorlar.”
İNSANIN SOY AĞACI ÖTEKI BEDENLERİMİZ
Annie Besant

105
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Auschwitz, bir insan mezbahaya bakıp ‘ama onlar hayvan’


dediği zaman başlar.”
Theodor Adorno

Mezbahalar Var Oldukça Savaşlar da


Olacaktır
Kendi adıma seçimlerimi hiçbir inanca, öğretiye, kültüre
veya coğrafyaya körü körüne bağlı olmayan ahlaki ve vicdani
anlayışımın yönlendirmesiyle yapıyorum. Beni sadece kendi
insan türümün değil, yaşadığımız dünyanın tüm canlı var-
lıklarının Bir’liğine, özgürlüğüne, refahına, mutluluğuna yö-
nelik bir hizmet anlayışı ve buna uygun yükselen bir kolektif
bilinç hali ilgilendiriyor.
Günümüzdeki pek çok sözde bilgiye, fikre ve hatta eğitim
ve farklı küresel yöntemlerle öğretilen ve beynimizin yalnız-
ca sol lobunu aktif hale getirip insanlığı köle-robot haline ge-
tiren sanal gerçekliğe inanmıyorum! Pek çok insanın da be-
nim gibi, bu “sözde gerçekleri” araştırmaya ve sorgulamaya
yöneldiğini biliyorum. Kalıplaşmış ve içi boşaltılmış kavram
ve fikirler, doğru olduğuna inandırıldığımız bilgiler, kalbi-
mizin derinliklerinde artık hiçbir anlam ifade etmiyor ve ne
bir ödül beklentisi, ne de vesvese var yüreklerimizde.
Burada var oluş nedenimizin ve insan olma yolculuğumu-
zun, yalnızca hepimizin vicdanlarımızla buluşmak olduğu-
nu düşünüyorum. Bunun için yaşadığımız dünya ve dönem-
sel şartları bize rehberlik etmeli ve içimizdeki ilahi ilmin
sahibi ile tanıştırmalıdır.

106
Türkan Ruhsar

Tüm bu illüzyonun amacı, kişiyi vicdanıyla tanıştırmak,


bilinç sahibi olarak vicdani eğilimlerini yaşama geçirmek ve
Koşulsuz Sevgi’nin yasalarını harekete geçirmek suretiyle
Bir’lik bilincine ulaştırmaktır. Değişken olmayan, vicdanı-
mızı harekete geçiren İlahi Sevgi Yasası’nı tanımadığımız
sürece, insan başka gezegenleri, yıldızları keşfedebilir, ileri
teknolojik ilerlemeler kaydedebilir, gezegenler arası yolcu-
luklar yapabilir, bir yerden bir yere ışınlanabilir ama aklını
sevgisiz kullandığı sürece, hiçbir zaman gerçek insan olma
mertebesine ulaşamaz. Benim görüşüm budur.
“Kadim adalet öldüğünde
Kaos dünyaya hüküm sürdüğünde
Ben, Tek ve En Yüce Olan
İnsan bedeninde görüneceğim
İyilerin kurtulması için
Kötülerin kahrolması için
Kadim adaletin korunması için
Her devirde tezahür etmekteyim.”
(Avatarlar, İlahi Tezahürler Düşünce Gücü/
Annie Besant)

İnsanın duyarlılığı, yaşadığı dünyanın ve çevresel etki-


lerin şartlarına göre gelişir ve şekillenir. Kişi, kendi ruhsal
yapısıyla, dış dünyanın uyumsuz olduğu hissine kapıldığı
zaman, muhakeme ve sorgulama yeteneğini de kullanarak,
dayatılan her tür şartlandırılmalardan bağımsız evrensel
bir ahlaki bilince ulaşır. Büyük kötülükler ve haksızlıklar,
uyuyan vicdanları uyandırır, insanın içindeki sevgi, şefkat,
merhamet duygularını tetikler ve iyilik ortaya çıkar. Vicda-
ni eğilimlerin yaşama geçirilmesi, ancak bu aşamadan sonra
gerçekleşecektir.

107
Veganlığa Ezoterik Bakış

İnsanlık, evrensel ruhtan yoksun olduğu, sevgiyi gerçek


anlamında bilip yaşayamadığı için, bilim ve teknolojiyle ne
kadar kendisini yaldızlasa da, aslında ilkel güdülerin kont-
rolündedir ve üzerinde yaşadığı, çocuklarına mutlu ve hu-
zurlu yaşamaları için bırakmakla mükellef olduğu dünyayı
yok etmekle meşgul vahşi bir güruhtan öte bir şey değildir.
Mevcut hiçbir ideoloji, politik sistem, özünden uzaklaştırı-
lıp kurumlaştırılmış dini inanç veya sektör olmaya başlamış
ruhçu akım, insanın bu eksikliğini giderecek potansiyele sa-
hip değildir.
İnsanlık olarak, acilen her birimiz kalplerimizin ruhuy-
la iletişime geçmeyi öğrenmeli ve arzu, istek ve zaaflarımı-
zı kullanarak, bizleri kendisine köle kılan nefsimizi kontrol
altına almayı öğrenmeliyiz. Artık daha fazla uygarlaşmaya
değil, daha fazla başarılı ve bilgi sahibi olmaya değil, yalnız-
ca var oluş amacımıza uygun, sevginin evrensel tanımını
yapabilmiş ve bunu bizzat yaşayan insanlar olmaya çalışma-
lıyız. Benliğimizi zenginleştirerek, gözlerimizi ve kalbimizi
doğanın ve içindeki canlıların tüm ihtişamına açmak, uyum
ve ahenk içinde, can alarak değil, can vererek yaşamasını öğ-
renmek, bizim hakikat yolculuğumuzda ulaşmamız gereken
pek ince bir kavrayış seviyesidir. Bu bilinç seviyesi gerçek bil-
geliğe açılan, saf ışıktan bir kapıdır.
Kurban etmeyi hak görme zihniyeti değişmediği sürece,
kurbanların sadece türleri değişir! Hayvan dostlarımız, bi-
yolojik makineler değiller, onlar CAN taşımaktalar ve her
biri küçük birer çocuk bilincine sahiptir. Çocuklar da bil-
diğimiz meleklerdir. Doğrusu mezbahalar bu dünyada var
oldukça, savaşların olması da kaçınılmazdır. Anlamamız
gereken budur! İnsanın hayvan bilincinden çıkıp insan ol-

108
Türkan Ruhsar

maya yönelmesi, yani bilinçli tekamüle geçişinin ilk hassas


basamağı, can alarak sürdürülen ilkel beslenme biçiminden
vazgeçmesidir. Bilmekteyiz ki insanlık, insan dışı varlık tür-
leriyle olan ilişkilerinde “varlığa doğru davranış ve varlığın
yaşam hakkına saygı” ilkesini öğrenemedikçe, kendisi de hu-
zur bulamayacaktır. Çünkü evrensel düzen, tüm yaradılışı
saran bir düzendir, dolayısı ile her canlı kutsanmayı ve ya-
şam hakkına saygı duyulmayı hak etmektedir.
“Doğru yol, insanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen
akıl sahiplerinin yoludur. Yolda vereceğin her molayı öz eleş-
tiri durağında vermelisin. Unutma, tövbe öz eleştiridir. Her
molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil is-
tikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman
olmaman için elzemdir. Yön tayini sık sık gerekli olabilir.
Haritayı saklayabileceğin en güvenli yerin yüreğindir.”
Halil Cibran

109
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Biliniz ki Alem’i tanıyıp da, kendi nefsinden cahil olan, her


(manevi) makamdan mahrum olur. O halde sizler de bu Alem’e
karşı uyanık olun. Ben sizlere ‘nefsine Arif olmuş olana dünya
layık değildir’ demedim mi? Vay o nefse bağlı olan bedene,
vay o bedene bağlı olan nefse. Ki sizlere başlangıcı da sonu da
unutturur. Oysa başlangıç neredeyse son da orada olacaktır. Ah
bir idrak etseniz ki ‘Melekut’ sizin içinizdedir. NEFSİNİ BİLEN
onu bulacaktır.”
Hz İsa
Toma’ya göre İncil /
Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre

Dünyadaki Aç İnsanlardan Hayvancılık


Sektörü Önemli Derecede Sorumludur
“Dünya etrafında seyahat ederken, fakir ülkelerin kendi
çocukları kollarında açlıktan ölürken, buğdaylarını batı-
lı ülkelere sattıklarını gördüm. Bunu bir suç olarak gören
sadece ben miyim? Bana inanın, yediğimiz her lokma et,
gözleri yaşlı, açlıktan ölmekte olan çocuğun suratına atılan
bir tokattır. O çocuğun gözlerine bakıp da sessiz mi kalma-
lıyım? Dünya herkesin ihtiyacını karşılayabilecek kadar
besin üretebilir, fakat herkesin açgözlülüğünü karşılayacak
kadar değil.
Hayvanlar menülerden çıkartılmalıdır. Çünkü onlar mezba-
halarda, kafeslerde, parmaklıklar arasında korku içinde çığlık
atıyorlar. Şeytani, alçak, umutsuzluk hapishanelerinde.”
Philip Wollen

Endüstriyel hayvancılıkta bir yandan hayvanlar sömürü-


lüp, öldürülürken, diğer yandan üçüncü dünya ülkelerinde
yaşayan insanlar, aslında onların faydalanması, beslenmesi

110
Türkan Ruhsar

için ekilmesi gereken topraklar, hayvansal üretimde kulla-


nıldığı için açlıktan ölmekteler.
Parası olan ülkelerin insanlarının et yemesi için parası ol-
mayan ülkelerin insanları feda ediliyor. Üstelik bir de duru-
mu kurtarmak adına, sözde yardım kampanyaları düzenle-
niyor. Bu kadar mı ikiyüzlülük olur! Bir yandan o insanların
hayatlarıyla oyun oynanırken, diğer yandan tüm dünyada
insanlar bu konuda kandırılıyor. Halbuki insanlar bilinçlen-
dirilse, gereksiz tüketim sonlandırılsa ve en azından daha az
et yenilse, o insanlar aç kalmayacak.
Vay o çaresiz insanlara bu hazin sonu hak görenlere! Vay,
o canların acımasızca hasadından bilinçsizce de olsa mesul
olanların haline! İnsan, yaşadığı dünyayı kardeşçe paylaşma
bilincinden henüz çok uzak, sömüren, öldüren, zulmeden,
kısaca beynindeki sürüngen geni aktif olarak kullanan bir
varlık türü olarak gelişmekte çok ısrarlı görünüyor. Kendi
dışında hiçbir şeyin, hatta kendi türünün bile huzur ve barış
içinde yaşamasına, gelişmesine, ilerlemesine karşı olan bir
“insanca” yaşamı, dünya üzerinde çok fazla insan normal
olarak algılıyor. Her şeye rağmen evrensel yasalar her an
her yerde işlemeye devam ediyor ve evrende her güç, kendi-
sine zıt olan diğer bir gücü de beraberinde getiriyor. Çünkü
yaşamın işleyişi böyledir, aksi halde denge sağlanmaz. Bir
yandan insanlar giderek daha da katılaşır ve duygusuzlaşır-
ken, diğer yandan uyanan, bilinçli, sevgi ve merhamet sahibi
insanlar da çoğalıyor. Gelişen teknolojik aygıtlarla birlikte
duyarlı insanlar vahşete tanık oluyor, doğru bildikleri ger-
çekleri sorgulamaya başlıyorlar.
Her geçen gün, içindeki tanrısal özü hatırlayan, tüm ya-
şamdaki Bir’liği görebilen, ırkçılık, türcülük ve tüm ayrımcı

111
Veganlığa Ezoterik Bakış

kavramları sona erdiren yeni bir insan modeli gelişiyor. Ge-


zegensel kardeşliği ön planda tutan, değer yargıları varolu-
şun tümünü kapsayacak kadar genişlemiş, haz duygularına
insan dışı canlıların yaşamlarını feda etmeyen, düşüncele-
rinin ve duygularının kontrolünde değil, onların efendisi
olan, nefsinin üzerine egemen olan insanlar aydınlık bir
Yeniçağ’ın öncüleri olmaya başladılar bile.
Her şeyin ortak bir kaynaktan fışkırdığını ve bunların
yalnızca yaratıcı gücün yansımaları olduğunu idrak edebilen
Yeniçağ’ın bilge insanı, O’nun yasalarının görünen ve görün-
meyen her yerde ve her şekilde geçerli olduğunun bilincin-
dedir artık. Formlar ne kadar farklılık gösterirse göstersin,
tüm yaşam Bir ve Bütün’dür! İnsanları; ırklarına, milliyet-
lerine, renklerine, inançlarına, mezheplerine göre bölüp ay-
rımcılık yapan zihniyet ile, kendi dışındaki canlı türlerini
sömürmekte hiçbir sakınca görmeyen zihniyet ne yazık ki
aynıdır ve aynı sömürü düzenine hizmet eder.
İnsanın hak ve adalet arayışından umduğu sonuçlara ula-
şamaması, kendisinin insan dışı canlı türlerine ve çaresiz
insanlara vermek istemediği hak ve adalet ile yakından iliş-
kilidir. Dakikada üç bin hayvan, sırf insanın canı et yemeyi
çekiyor diye hunharca öldürülüyorsa, kendisi de sömürülen
ve kurban muamelesi yapılan insan bu gerçeğin üzerinde iyi
düşünmelidir. Kurban etmeyi sürdürdükçe, onun da kurban
edilmesi kaçınılmaz bir kozmik yasa olarak karşısına çık-
maktadır.
Gündelik yaşamda kullandığımız sevgi ve saygı sözcük-
lerinin gerçek anlamlarını bilmediğimiz apaçık ortadadır.
Belki de tüm sorunların temelinde sevginin ve saygının ge-

112
Türkan Ruhsar

rektiği gibi anlaşılamaması yatıyordur. Belki de anlamamız


gereken, gerçek sevginin hiçbir beklentiye ve menfaat ilişki-
sine dayanmadan, olanı olduğu gibi kabul ederek ve saygıyla
kabullenerek yaşanması gerektiğidir. İnsan, içindeki sevgi-
nin, saygının, hak ve adaletin tanımını yeniden yapmalıdır.
Türcülük de, ırkçılık da Eskiçağ‘a ait olup, terk edilmesi bizim
için hayırlı olan ilkel zihniyetin ilkel düşünceleridir. Daha
güzel ve adil bir dünya için, çocuklarımız için yapabileceği-
miz en güzel ve faydalı şey bilinçli bir vegan OLmamızdır.
“İnsan ruhu ölmedi, gizlenerek yaşamaya devam ediyor.
İnsan ahlakının kökü olması gereken merhametin, gerçek
genişliğine, ancak kendini insan türüyle sınırlamayıp bütün
yaşayan canlıları kucaklaması sayesinde ulaşabileceğini
düşünüyorum.”
Dr. Albert Schweitzer

113
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Başkası için bir ışık yaktığında kendi yolunu da


aydınlatırsın.”
Budist Deyişi

Varoluşla Bir Olmak


Pek çok insan; sahip oldukları maddi kazanımlara, kari-
yerlerine, dünyevi güçlerine rağmen, dışarıdan bakıldıkla-
rında tam tersiymiş gibi görünseler de, kendilerini içsel ola-
rak yalnız, mutsuz ve tatmin olmamış hissederler. Çoğumuz
bizi alıp bulutlarda uçuracak prens ya da prensesleri ömür
boyu bekler, ama aslında buna hazır olup olmadığımızı bile
bilmeyiz. Harika başlayan birçok ilişki kısa sürede bozulma-
ya başlar.
İnsanlar ille de yaşamlarına dışarıdan birisi gelsin, sihirli
bir değnekle dokunsun ve her şey bir anda değişsin isterler.
İçlerindeki o boşluk duygusunu, yarım kalma hissini ancak
bir başkasının gelip tamamlayacağını umut ederler ve za-
man içinde yaşanan kısa mutlu anlar ve arkasından hisse-
dilen hayal kırıklıklarıyla hayat akar gider. Halbuki kişi, he-
nüz kendisini bütünlemeden, kendi başına kalma yeteneğini
geliştirip bundan keyif almadan, tüm yaşamla kendisinin
Bir olduğunu hissetmeden girdiği ilişkilerde, her seferinde
hayal kırıklığı yaşar ve bunu anlayamadığı sürece yaşamaya
devam eder.
Doğru insan, dürüst sevgili, eş olabilecek niteliklere sahip
bir insanla karşılaşmamızın tek yolu, bizim de aynı niteliklere
sahip olmamızdan geçer. Sadece iyi insan olmak yetmez, bi-
linçli olmamız, sevgimizi her varlığa eşit vermemiz, tüm kor-

114
Türkan Ruhsar

ku ve endişelerimizden sıyrılıp, kendimizi mutlak bir şekilde


teslim etmemiz gerekir. İlhamını yüksek titreşimli alemler-
den aldığımız sevgi, daima çoğalarak bizi iyiye, güzele, doğru
ve kutsal olana götürür. Çünkü ancak bu şekilde aynı frekans-
ta titreştiğimiz diğer insanlarla buluşabiliriz.
Yaşamın tümüne Aşk’la bakabilmek, bir kuşun ötüşü-
ne, güneşin o olağanüstü doğuşuna, renk cümbüşü içindeki
batışına, akan suyun sesine, doğanın tümüyle olağanüstü
güzelliğine, hep ilk kez görüyormuşçasına hayranlıkla baka-
bilmek, sadece bakmakla kalmayıp görebilmek, insanı mut-
luluğa, iç huzuruna zahmetsizce ulaştırır.
Hiç varoluşun içinde kendinizi yok olmuş hissettiniz mi?
Karıştınız mı hiç, bir ırmağın akan suyunun içine, bir çi-
çek olabildiniz mi?
Yıldızların arasına karışıp, gündoğumunda parlayan gü-
neş olabildiniz mi?
Dolunayda Ay’a dokunabildiniz mi?
Bir köpeğin, bir kedinin gözlerinin içine bakıp, duyduğu-
nuz yoğun sevgiden, kendinizi sanki kainatın tümü kadar
genişlemiş hissettiniz mi?
Bir kuzucuğun yemek değil, bir can olduğunu idrak ede-
bildiniz mi?
Tüm varoluşun bir nedeni olduğunun, hayvanların ve
doğanın insanlığın malı olmadığının, Tanrı’nın tezahürleri
olduğunun farkına varabildiniz mi?
Size ait olan ya da olmayan tüm çocukları kendi öz evlat-
larınız kadar sevebiliyor musunuz?

115
Veganlığa Ezoterik Bakış

Dünyanın öte ucunda sizinle uzak yakın ilgisi olmayan


insanların uğradıkları zulmü ve insan zulmüne kurban edi-
len hayvanların acısını, ta içinizde, yüreğinizin derinlikle-
rinde hissedebiliyor musunuz?
Size hiçbir hayrı olmayan ve olmayacak olan kişilere dahi
önyargısız bir kabul ve sevgi ile yaklaşabilir misiniz?
Sahi en son ne zaman, iyiliksever bir insan olma işgüzar-
lığı içinde değil de, yapmacıksız ve içtenlikle bir insan ya da
hayvana yardım elinizi uzattınız? Ya da en son ne zaman bir
ağaca sarıldınız, bir çiçeği kokladınız?
Acımanın yerini sevgi ve şefkatin alması gerektiğini, in-
sanı insan yapan en önemli özelliklerinden birinin, diğer
canlılarla yardımlaşma ve dayanışma olduğunu anlayabili-
yor musunuz?
Zor durumda olan insan ve hayvanlara, oturduğunuz yer-
den duyduğunuz acıma ve halinize şükretmeyi bırakıp, on-
lar için ne yapabileceğinizi düşünme ve uygulama aşamasına
gelebildiniz mi?
Ve hatta bunun için yaşam tarzınızdan ve alışkanlıkları-
nızdan vazgeçebilir misiniz? Şayet gerekirse, başka canlıla-
rın hakları ve ihtiyaçlarını, kendi isteklerinizin önüne geçi-
rebilir misiniz?
Eğer hayatınızda sahip olduğunuz tüm dünyevi kazanım-
lara rağmen, hala kendinizi anlamsız ve boş hissediyorsanız,
lütfen yukarıdaki sorulara içtenlikle cevap vermeyi dener
misiniz? Ancak bu sorular, sizin için hiçbir şey ifade etmi-
yorsa, hatta anlamsız buluyorsanız, bu duygu frekansınızla
ancak sizin gibi kendisini yarım hisseden ve bir başkasının

116
Türkan Ruhsar

varlığıyla bütünlenmeyi bekleyen birisi ile karşılaşmanız ve


sürekli hayal kırıklığı yaşamanız muhtemeldir. Kendinizi
koşulsuz sevebiliyor, varoluşu tümüyle kucaklayabiliyor, var
olan her şeyde Rabbi görebiliyor, içinizdeki sevgiyi belirli ki-
şilere değil, Ol’an her şeye verebiliyorsanız, zaten doğal ola-
rak artık bir arayış içinde olmazsınız.
Yine de, içinizde belki de daha önce hiç gönülden sevil-
memişliğin ve sevmemişliğin hissettirdiği küçük de olsa
dünyevi bir arzu varsa, sevginizi koşulsuzca verebileceğiniz
ve size koşulsuzca sevgisini verecek, ruhunuza yoldaşlık ya-
pacak bir insanla karşılaşmayı umut ediyorsanız, kendisini
bütünlemiş olan doğru insan, siz ne zaman aramayı bırakır,
olana teslim ve razı olur, varlığınızın derinliklerinde kendi-
nizi tamamen Bir ve olanla Bütün hisseder, bunun verdiği iç
huzurunu her an yaşayabilirseniz, o zaman en doğal haliyle
karşınıza çıkacaktır zaten.
Mucizeler her yerdedir. Sadece keşfedilmeyi beklerler.

117
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Ahlaki temeli kaybettiğimizde dindar olmaktan da


uzaklaşırız. Ahlakın üzerinde bir din gibi bir şey yoktur.
İnsan, örneğin hem yalancı, zalim olup, hem de nefsine hakim
olamadıktan sonra Tanrı’nın kendi yanında olduğunu iddia
edemez.”
Mohandas Karamchand Gandhi

Gunalar -Yaşam Nitelikleri


Hepimiz, tüm yaşamımız boyunca ruhumuzun tapınağı
olan bedenimizle, diğer insanlarla, doğa anamızla ve hay-
vanlar alemiyle olan ilişkilerimizle, maddi imkanlarımızla,
zihinsel potansiyelimizle, anlayış ve vicdan seviyemizle, ak-
lımızı ve sezgilerimizi nasıl kullandığımızla imtihan edili-
riz. Ruhsal yeteneklerimizi geliştirmek üzere, Tanrı’nın her
birimize verdiği farklı farklı olanakları ve yetenekleri bu im-
tihanların materyalleri olarak da görebiliriz.
Alınan gıdalar, nefsini kontrol yoluyla, insanın ruhani
gelişiminin ilk aşaması olan fizik beden tekamülünde çok
önemli bir rol üstlenirler. İnsan bilinçli beslendiği takdirde,
önce fizik bedenini arındırarak tekamülüne bilinçli olarak
devam eder. Bu yapılamadığı veya eksik kaldığı sürece, ruh-
sal gelişim içi boş söylemler ve yaşama geçirilememiş yüzey-
sel bilgilerden ibaret kalır.
Hindistan’ın kadim Tıp öğretisi Ayurveda’ya göre, dünya-
daki her şey gibi insanlar da gunalar olarak Satvik (ruhani,
dengeleyici), Rajasik (uyarıcı ve eylem hali) ve Tamasik (çü-
rüyen, maddeci) olmak üzere üçe ayrılır. Beslenme seçimle-
ri de, kişinin kendisinin ruhsal halini temsil eden gunalara
uygun gıdaları tercih etmesiyle şekillenir. Satvik beslenme,

118
Türkan Ruhsar

toprağın bizlere sunduğu en saf, canlı, taze gıdalar olduğu


için (bitkiler, meyveler, canlı tohumlar, tahıllar, kuru yemiş-
ler) kendilerinde olan Chi enerjisini, yiyene aktarmak sure-
tiyle bedendeki Chi enerjisinin dengeli akışını sağlar, fizik
bedeni güçlendirir, zihinsel olarak berraklık ve arınma sağ-
lar. Satvik bir insanın beslenmesi, doğal olarak, satvik bes-
lenme olan vegan beslenme biçimidir.
Tamasik beslenme biçimi, ölü gıdalardan oluştuğu için
(ölü hayvan bedenleri, sömürülen hayvanların ürünleri, bo-
zulan, çürüyen gıdalar) bedene Chi enerjisinin sağlıklı bir
şekilde akmasını engeller. Böylelikle insanın içindeki negatif
duygu hallerinin güçlenmesine, yaşam enerjisinin azalması-
na, beden ve ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına neden
olur. Tamasik gıda alımı, karanlık varlıkların saldırısına ze-
min hazırlar. Et, ondan faydalanmak üzere öldürülmüş bir
hayvanın cansız bedeninin ürünüdür ve negatif özelliklere
sahip görünmeyen varlıkların da en sevdikleri şeydir. Onlar
et yemeye bayılır ve yedikçe de güçlenirler.
Gözlemlerimize göre, et yiyen ve bilinçli Tanrı arayışçısı
olmayan insanlar, menülerinden hayvan ve hayvansal gıda-
ları çıkararak bilinçli bir ruhani yaşam süren insanlardan
çok daha fazla bu varlıklar tarafından saldırıya uğramak-
tadır. Demek ki, insan tamasik olan etin yenilmesi ile, bu
varlıkların müdahalesine daha açık bir hale gelmektedir. Sü-
rekli hayvansal gıdaların alımı, bedenin negatif enerjilerle
aşırı yüklenmesi ve zaman içinde hem fizik hem de süptil
bedenlerin negatif enerjilerle dolup taşması anlamına gelir.
Çünkü hayvan öldürülme esnasında acı çekmekte, kendisine
bunu yapan insandan nefret etmekte ve dolayısıyla etinde
negatif enerji birikmektedir. İnsan yediği etle birlikte bu

119
Veganlığa Ezoterik Bakış

negatif enerjiyi de bedenine almaktadır. Şayet kişi bilinçli


bir spritüel çalışma içinde değilse ve et yemeyi seviyorsa, bu
enerjiler açıkça bedeni mesken edinir. Bazı insanlar, yedik-
leri eti özellikle az pişmiş ve kanlı severler. Maalesef söyle-
mek zorundayım ki, bu insanlar birinci dereceden demon
dediğimiz negatif varlıkların etkisi altında ve onların kölesi
durumundalar. Çünkü çiğ eti ve kokusunu özellikle çok se-
verler ve insanları etkileri altına alarak bunu yapmaları için
kendilerine tutsak ederler. Özetle, satvik gıdalar bizi ruha-
ni olarak geliştirirken, tamasik gıdalar ruhsal gelişmemizin
önünde blokajlar oluştururlar.
Her insan, tarihsel süreçte diğer enkarnelerinden getir-
diği fiziki ve ruhani özellikleri ile bu üç gunaya da sahiptir.
Tekamülünün negatif veya pozitif yönde ilerlemesiyle bun-
lardan birisinin etkilerini daha çok yaşar. Hangi guna ken-
disinde ağırlıklı olarak hüküm sürüyorsa, kişi o gunaya uy-
gun beslenecektir. Örneğin, bir önceki yaşamında kasaplık
mesleğini yapan bir insanın, bir sonraki bedenlenmesinde
Satvik bir beslenme uygulayabilmesi, büyük bir ruhani sıç-
rama yaşamazsa pek mümkün değildir. Kişi, önceki enkar-
nelerinin doğal sonuçlarını bu yaşamında yaşayacak, ancak
dünyada geçirdiği süreçte önüne çıkan dersleri öğrenebildiği
kadarıyla ruhsal bir gelişim gösterecektir.
Her hakikat arayışçısı, kendi gelişim evrelerine göre ders-
lerine çalışır ve bu dersleri geçebildiği ölçüde gelişmesini
sürdürür. Bu nedenle, her bireysel ruh, tamamladığı dersleri
ile kendisinde farklı bilinç halleri oluşur ve bu da insanlarda-
ki farklı kader çeşitliliklerine neden olur. Her insanın alması
gereken dersler farklı olduğu için, bazı insanlar çok düşük
bir bilinç hali içinde iken, diğer insanlar yükselmiş bir bilinç

120
Türkan Ruhsar

seviyesine sahiptir. Böyle olması gerekir ve neticede tüm bi-


reysel ruhlar bu aşamalardan geçer ve kaynağa ulaşırlar.
Ruhun gelişimi için negatif ve pozitif anlamda kutuplaş-
ma şarttır ve özgür seçimlerimiz ile enerjinin pozitif yönde
kullanımını gerçekleştirdikçe, kendimize ve Evren’e bilinçli
tekamülümüz başlar. Bu aşamada irademizi kullanarak ve
yüreğimizi rehber edinerek, beslenme en önde olmak üze-
re; acı, sömürme, sömürülme, kurban olma ve kurban etme
deneyimlerinden uzaklaşır, özgür seçimlerimizle Koşulsuz
Sevgi’yi, merhameti, şefkati, içsel vicdanımızın sesini tek
pusulamız olarak dinleriz.
Demir çağ’ın beslenme sistemi kan ve ölüm üzerine kuru-
luydu. Negatif tesirlerin en yoğun olduğu bu çağda, insanlar
hem kendileri kurban oldular, hem de diğer canlıları kendi-
lerine kurban ederek binlerce yılı geçirdiler. Altın çağ, insan-
ların artık kendi özgür iradeleri ve vicdanlarının sesiyle uya-
narak, diğer canlı varlıkları kurban etmeme bilincine sahip
olacakları, onların cansız bedenlerinin sadece acı ve vahşeti
yansıttığının farkında ve gıda olarak sadece kendi saf doğala-
rına uygun Satvik gıdaları tercih edecekleri bir çağ olacaktır.
İnsanın kendi nefsaniyetini yenmeden (bilinçli ego kont-
rol) mevcut bilinç haliyle bu yüksek titreşimli çağa uyum
sağlayamayacağı çok açıktır. Biz yeni bir dünya yaratırken,
hem olduğumuz ben merkezci, açgözlü, “her şey benim için”
paradigmasına dayalı bencil halimizle kalıp, hem de değişen
dünyanın ilahi rezonansına düşük titreşimli zihin ve beden
hallerimizle ulaşamayız! Hayvan dostlarımız da, en yüce
Ruh’un bireyselleşmiş saf birimleridir ve bizim bunu görme-
mizi beklemekteler. Spritüel gelişimimizin ilişkileri kapsa-
yan bölümü sadece insan türüyle sınırlı değildir. Hayvanlar

121
Veganlığa Ezoterik Bakış

alemi ve doğa annemiz ile olan ilişkilerimiz de derslerimize


dahildir. Ancak biz insanlar, hem kendi halimize, hem de
dünyayı ve onun canlı varlıklarını getirdiğimiz hale baka-
rak, maalesef insan türü olarak bu derslerden sınıfta kalmış
görünüyoruz.
Tek yaptığımız çarpık anlayışlarımızın sonucu olarak sü-
rekli negatif karma üretmek ve dünya gezegenini onlar ve
kendimiz için de bir nevi cehennem haline çevirmek. Bizler
de değişmemekte ve bu gerçekleri anlamamakta ısrarcı oldu-
ğumuz sürece, ancak eskinin külleri arasında masallarımızı
tekrarlar, sonra da Eskiçağ’ın diğer ilkel kalıntıları gibi yok
olup gideriz. Çünkü evrensel sevgi dönüşümü, ancak artık
hiçbir şeye yaramayan mevcut anlayışların değişmesi ve
kalp gözümüzün açılması ile gerçekleşecek bir olgudur.
Yeni bir dünya, ancak varoluşu tümüyle sevgiyle kabul-
lenen, işbirliği içinde olan, her canlı varlığa sevgi, saygı ve
nezaketle yaklaşması gerektiğinin bilincinde ve yaşamını
diğer canlıların ölümü ve sömürüsü üzerine sürdürmemeyi
bilinçli olarak ilke edinmiş ve gerçek anlamda içsel devrimi-
ni yapabilmiş, ara dönemi başarıyla atlatıp, frekansını yeni
dünyanın titreşimlerine uygun yükseltebilmiş, sınırlılıkları-
nı aşabilmiş, kozadan çıkabilmiş bir anlayış seviyesi ile yük-
selecektir. Hem dünya, hem de insanlık değişmektedir, bu
zaruri bir değişimdir. İnsanlar çok yavaş da olsa uyanmakta,
özgür seçimlerini artık bilinçli olarak hem kendilerinin hem
de Bir’liğin en yüksek hayrına pozitif yönde, merhameti ve
sevgiyi ön plana çıkartarak yapmaktalar.
Senin gönlün değişirse, dünya değişir demiş Şems-i Tebri-
zi, hem de bin yıl önce.

122
Türkan Ruhsar

“Tabiatın tüm biçimleri ebedi olan mükemmel bir dünyanın


sembolleridir. Onlar Tanrı’nın yazdığı bir kitabın sayfalarıdır,
öğrenciler bu sayfaları okurlar. Öğrenci eğitimine tabiatı
öğrenmekle başlar. Pınarları, otları, çiçekleri, dağları. Bunların
arasında yaşam ve saflığın doğru yöntemlerini arar.”
(Melekut / Beinsa Douno)

Chi Enerjisiyle Beslenme, Bitki Ruhları


Fizik bedenimiz gıdaya ihtiyaç duyuyorsa, süptil bedeni-
mizin de ihtiyacı olduğu, beslendiği gıdalar vardır. Çinliler
Tao öğretisinde enerji bedenin Chi enerjisi ile beslendiğini
söylerler. Hint öğretisi olan Vedalar’da bu enerji Planer ener-
jisi, Hinduizm’de Prana, Sufizm’de Baraka, Şamanizm’de
Can enerjisi, Ortadoğu dinlerinde Ruh olarak adlandırılır.
Suni gübrelerle ve kimyasal ilaçlamalarla üretilen gıda
ürünleri Chi enerjisi bakımından fakirdir. Özellikle suni
ışıklandırma ve ısıtma sistemi ile üretilen seralardaki gıda
ürünleri, Chi enerjisi yönünden çok daha fakirleştirilmiş bit-
kisel ürünlerdir. Bitkiler kimyasal fabrikalar değillerdir, on-
lardan Devalar denilen Bitki Ruhları sorumludur. Her bitki
türünün kendi Devası vardır. Bitkilerin enerji ihtiyaçların-
dan Devalar sorumludur. Deva, bitkiye süptil bir projeksiyon
tutmakta ve bitkinin gelişmesine yardımcı olmaktadır.
Sağlıklı bir bitkinin gelişimi için, topraktaki mikro orga-
nizma faaliyetinin zengin olması gerekmektedir. Topraktaki
faydalı bakteriler, küfler, solucanlar vs. canlı ve zengin bir
oluşum için mutlaka olması gereken unsurlardır. Devalar ve
diğer elemental varlıklar, bitkinin gelişiminde ona yardımcı
olup, yetişmesine katkıda bulunurlar.

123
Veganlığa Ezoterik Bakış

Bu konuda ünlü Avusturyalı filozof, ezoterist ve Antro-


pofozi adını verdiği ruhani hareketi başlatan, okült kitaplar
yazarı Rufolf Steiner de, bitkilere farklı ruhsal varlıkların
yardım ettiğini söylemektedir. Bu ışık varlıklar, Devaların
planlarına göre bitkinin gelişimine katkı sağlamaktadırlar.
Zaten Devaların bir anlamı da, “Işık Varlıklar” dır. Steiner,
evrendeki her şey gibi doğanın da canlı olduğunu ve doğayla
ilişkilerimizin bu gerçeğin ışığında mekanik olmaması ge-
rektiğini söyler.
Ancak geçen zaman içinde maalesef kapitalist düzenin
çarpık uygulamalarından toprak anamız da nasibini almış-
tır. Bitkisel gıdaların kimyasal üretimi toprağı öldürmek-
te, toprağın canlı organizmalarını yok etmektedir. Toprağı
hasta etmek, direncini bozmak, üstünde yetişen bitkilerin
de direncini zayıflatıp hasta eder. Buna karşılık üretici, bu
gerçekleri çok iyi bilmesine rağmen, üretim kazanç amaçlı
olduğu için, kimyasal ilaçlar kullanarak toprağın ve bitkinin
daha da güçten düşüp zayıflamasına sebebiyet verir.
Kimyasal olarak işlenmiş bitkisel üretim, görsel olarak
kusursuz görünebilir, fakat Chi enerjisi bakımından son de-
rece zayıftır. Biyolojik bitkisel üretimde ise, üretici Kozmik
güçlerle işbirliği içinde, doğal üretim yapmaktadır. Bu tür or-
ganik üretim, Chi enerjisi bakımından zengindir. Kirlian Fo-
toğrafçılığı tekniği kullanılarak, bu bitkilerin aura fotoğraf-
larının çekilmesi yoluyla bu bilgi kanıtlanabilir. Pazarlardan
ve marketlerden alınan bitkisel gıda ürünlerinin çoğunluğu
enerji yönünden fakirdir.
Depolama ve gıda olarak hazırlanma şekilleri de önemli
bir faktördür. Genel olarak bitkisel ürünler ne kadar organik
ve taze iseler, o kadar fazla Chi enerjisine sahiptirler. Pişi-

124
Türkan Ruhsar

rirken çok kaynatmak Chi enerjilerinin zayıflamasına hatta


kaybolmasına yol açar. Kendi adıma yeşil sebzeleri artık hiç
pişirmeden yediğimi söyleyebilirim, çiğ olarak tadı daha hoş
ve aromaları kaybolmadan yenilebiliyor. Aura fotoğrafları,
mikro dalga fırınlarda ısıtılan gıdaların, Chi enerjisini yok
ettiğini apaçık gösterir. İşlenmemiş, genetiğiyle oynanma-
mış, kimyasal ilaçlamaya maruz kalmamış, taze ve ekolojik
olarak üretilen bitkiler, Chi enerjisi açısından çok zengindir.
Maalesef söylemek zorundayım ki, bugünkü dünya ha-
yatında enerji alımı kusurludur ve pek çok hastalığın ana
nedenini oluşturan belki de tek unsurdur. Kurduğu Beyaz
Kardeşlik hareketiyle, 20. Yüzyıl başlarında dünyada yükse-
lişe geçen mistik –teosofik harekete önemli katkıda bulunan
Peter Deunov’un (Beinsa Douno), “Melekut” isminde, Renan
Seçkin’in çevirdiği ve derlediği kitabının daha ilk sayfaların-
da şundan bahsedilir.
“Deunov; ışığın canlı olduğunu, bu yüzden meyveler baş-
ta olmak üzere ışığı depolayan besinlerin tüketiminin çok
önemli olduğunu öğretir. Sağlık öğütleri arasında suyu hem
bedensel hem de zihinsel ve ruhsal arındırıcı olarak sıcağa
yakın ılık ve yudumlar halinde içme önerisi vardır. Hem
meyvelerin hem de suyun, ışığı kendinde hapseden bir mad-
de olarak ele alınmasını öğretir. Işık da canlı olduğuna göre,
onunla temas etmek için, bu maddelerin alımının ne kadar
etkili olduğu tahmin edilmelidir.”

Kitabın ilerleyen sayfalarında “İdeal olan gıda türü mey-


velerdir. Öğrenci ağırlıklı olarak onları tüketmelidir. Meyve-
ler bedeni temizlediği kadar, düşünce ve hisleri de temizler.
Beslenme şükran ve sevgi duyguları içerisinde olursa fayda-
lıdır.” der.

125
Veganlığa Ezoterik Bakış

Deunov, kehanetlerinde, içinde olduğumuz Kali Yuga


Çağı’nın sonunda, insanların gelecek Yeniçağ’a uyum sağ-
layabilmesi için, öncelikle kendilerini arındırmalarının
kaçınılmaz olduğunu söyler. İnsanların Kozmik Uzay’dan
gelecek olan “İlahi Ateş” dediği ateşin hükmü altına gire-
rek, erdemin yolunu bulacaklarından ve dünyada yalnızca
iyiliğin ve sevginin egemen olacağı zamanlardan bahseder.
Kehanetleri arasında bana göre en çarpıcı olanlardan biri de,
kurtarılacak olanların Yeniçağ’ın altıncı ırkını oluşturacak-
ları ve bu ırkın insanlarının da sadece bitkisel gıdayla besle-
neceklerini söylemesidir!
Tüm Mahlukat Alemi, Tanrı’nın suretidir. Aslında “ben
ve diğerleri” olmadığı, olanın yalnızca Tanrısal Bir’lik oldu-
ğu hakikatinin içsel olarak anlaşılmasıyla, kendi canımıza
verdiğimiz değer kadar her can taşıyan varlığa değer veririz
ve bu Tanrı’yı memnun eder. Eğer bunu yapamazsak, hiçbir
ebedi söylem, hiçbir yakınma, yalvarma, ağlama fayda etme-
yecek ve apaçık görünen gidişat, bizim kontrolümüzden çıka-
caktır. İçinizdeki güneşin doğmasına izin verin ve Tanrı’nın
iradesinin yeryüzündeki temsilcilerinden biri olmaya gayret
edin dostlarım.

126
Türkan Ruhsar

“Güneşi gören gözlerden esrarengiz bir biçimde ışıldayan, ve


yaşayan her canlıda var olan o ebedi özü tanımayı beceremeyen,
paryalara layık bu ahlaka yazıklar olsun!”
Arthur Schopenhauer

Elbette Bitkiler de Canlıdır


Veganlara en çok “Ama bitkiler de canlı, onların da yaşam
hakları yok mu, o zaman onları neden yiyorsunuz?” gibi so-
rular yöneltilmekte ve sanki bir şekilde hayvanlar ve bitkiler
terazinin aynı kefesine konulmakta. Ben de bu açıdan değer-
lendirdim ve konuya bir açıklama getirme adına bu bölümü
hazırlama gereğini duydum. Ancak öncelikle söylemem ge-
rekir ki, kişi veganlığı ana temeli olan “ahlaki yükümlülük,
vicdani sorumluluk ve yaşam hakkına saygı” çerçevesinde
değerlendirmezse, veganlığın sadece bir bitkisel beslenme
olması yanılgısından kendisini kurtaramaz ve etik açıdan
sağlıklı bir değerlendirme yapamaz.
Etik nedenlerle vegan olmak; mutluluğunu, damak tadı-
nı, keyfini diğer canlı varlıkların ölümü ve sömürüsü üze-
rinden gerçekleştirmenin ahlaki ve vicdani yükümlülüğünü
fark etmek ve bu durumu normal karşılamaya son vermekle
atılan ilk adımla başlar. Öldürmemek, ölüme karşı yaşamı
savunmak ve türler arası ayrımcılık yapmadan, şiddetin her
türlüsüne karşı olmak birinci derecede önemlidir.
Dünyamızda sadece bitkiler değil, dağ, taş her şey canlıdır
ve bu nedenle bitkilerin cansız olduğu, hiçbir şey hissetmedik-
leri zaten söz konusu da değildir. Evren, tamamıyla canlıdır,
cansız olan hiçbir şey yoktur. Hayvanlar, tekamülde insan

127
Veganlığa Ezoterik Bakış

türünün biyolojik kardeşleridir ve onların yenmemesi bilinci,


kesinlikle onların canlı oldukları temeline oturtulmamıştır.
Bitkiler, acı hissettiklerini gösterir anlamda duygusal
tepki vermezler ve insan ve hayvanlarda hissetme özelliğini
sağlayan fizyolojik ve nörolojik yapılara sahip değiller. İn-
sana oranla, daha uzun vadede etkiye tepki verirler. Bahçe
işleriyle uğraşanlar, bu gerçeği iyi bildikleri için ağaçları hep
aynı yerden budamazlar. Zürafaların da aynı nedenle ağacın
hep aynı noktasından yemediklerini ve yer değiştirdiklerini
bilenlerimiz vardır. Çünkü ağaç, karşı tepkiyi verir ve uzun
bir zaman sürecinde sürekli aynı yerden budanan veya yeni-
len yerinden hoş ve doğal olmayan dallar üretir.
Dolayısıyla insan ve hayvanlarla, bitki alemi duygusal
göstergeler ve sinir sistemi olarak birbirinden oldukça fark-
lıdır. Hayvan dostlarımızın sinir sistemleri ve duyu organla-
rı, hayatta kalabilme, tehlike anında uyarılma ve yaşam için
mücadele etme yönünde evrimleşirken, bitkilerin bir tehlike
anında yer değiştirme özelliklerine sahip duyu organları ol-
madığı malumumuzdur.
İnsan türü; organlar, hormonlar, enzim ve sistemler ola-
rak, birçok hayvan türüyle benzerlik gösterir. Onlar bizim
evrimleşme sürecimizde hem ruh, hem de biyolojik kardeş-
lerimizdir. Bitkiler evrimleşmelerinin bu sürecinde, doğaları
gereği toprağa bağımlı ve hareket yeteneği gelişmemiş var-
lıklardır. Bu da onlar için gayet doğaldır, yani bir hayvan gibi
kalkıp yürümemelerinin, tehlikeden kaçmamalarının onlar
için bir sorun olduğunu düşünmeyiz değil mi?
Bitkilerde yaşam enerjisi kopartıldıktan sonra da devam
eder ve o bitkiyi yiyene geçer. Ama hayvanlar öldürüldükten
sonra sadece birer ölü bedendir ve onu yiyenin bedenine ve
128
Türkan Ruhsar

zihnine kaba titreşimli negatif bir madde olarak geçer. Ruh-


sal gelişim ve bedensel sağlık için, bedene sağlıklı bir Chi
enerjisi akışı şarttır.
Demek ki burada evrensel bir yasa söz konusu. Yaşam
enerjisi dalından kopartıldıktan sonra da devam eden bitki-
lerle, insan gibi duyguları olan bir canlı varlığın öldürülmesi
aynı şekilde değerlendirilmemelidir. Dileğimiz, bitkileri de
yeme ihtiyacı duymadan, Evren’de var olan Yaşam Enerjisi
ile yaşamımızı sürdürebilme bilincine ulaşabilmektir, nihai
gaye budur. Sadece nefes enerjisi ile bilincimizi yükselterek,
hiçbir canlıya zarar vermeden ve kaba titreşimli yemek ye-
meden yaşamayı öğrenebilecek bir bilinç düzeyine erişebil-
mek pek çok insana hayal gibi gelse de, birçok kişinin inan-
makta güçlük çektiği ve tahayyül bile edemediği bu bilince
yükselmiş insanlar dünyamızın muhtelif bölgelerinde yaşı-
yorlar. Ancak bizlerin, mevcut bilinç seviyemizle beslenme
adına yapabileceğimiz iki alternatif bulunmaktadır: Bitki-
ler veya hayvanlar. Her iki grup da canlı ve dediğimiz gibi
Evren’de canlı olmayan hiçbir şey yok. Fakat bitki ve hayvan
arasındaki en bariz fark, hayvanların metabolizması insa-
na çok yakın ve hayvanlar insanlarla aynı hastalıkları da
taşıyabiliyorlar. Sadece kromozomlarda birkaç farklılık var.
Yani, insan ve hayvan arasında pek çok ortak nokta var, hay-
vanların psikolojisi ve duygu yoğunlukları bile aynen bizler
gibi işler. Hayvanlar da bizim gibi sevinir, mutlu olur, üzülür,
depresyona girer. Onların da ruhları var ve kendi aralarında
konuşuyorlar. Hatta Avrupa’da hayvanlarla iletişime girme
tekniklerini uygulayan ve onlarla iletişim kuran insanlar
var. Mesela, Almanya’da “hayvan iletişimi” denilen, algıları
yüksek insanlar için bir meslek dalı bile var.

129
Veganlığa Ezoterik Bakış

İnsanların en büyük yanılgısı, hayvanların bilinçsiz ol-


duklarını zannetmesidir, oysa pek çok şey bize bunun tersini
gösterir. Tabii görmek ve anlamak isteyenlere. Dolayısı ile
veganların, bitkilerin cansız oldukları ve hiçbir şey hisset-
medikleri gibi bir iddiaları yok. Vegan olarak yaşamayı se-
çenler tercihimizi yaptık, bizim için tek bir alternatif var. O
da ölü hayvanlar ile değil, canlı bitkiler ile yaşamımızı sür-
dürmek. Önemli olan veganlığın sadece bitkisel beslenmek-
ten ibaret olmadığını anlayabilmek, etik ve ahlak üreten bir
canlı olduğumuzun bilincine varmak.
Hayvan eti yemenin, insan sağlığı ve psikolojisi üzerin-
deki olumsuz etkileri ve endüstriyel hayvancılığın doğaya
ve hayvanlara verdiği zararı göz önünde bulundurduğumuz
zaman, zaten gerçekler ortada. Beslenmemiz kişisel bir se-
çim değildir. Et tüketimini tercih etmekle, yaşadığımız dün-
yanın bilinçli ya da bilinçsiz kaynaklarını tükettiğimizin ve
gelecek nesillere içinde sağlık ve mutlulukla yaşanacak bir
dünya bırakamayacağımız gerçeğini artık göz ardı edemeyiz.
Besi hayvancılığı için yetiştirilen hayvanlar dünyanın su
kaynaklarını tüketiyor, yeşil alanlarını yok ediyor, çıkardık-
ları metan gazlarıyla atmosferi yaşanmaz hale getiriyorlar.
Doğal olmayan yollarla, sırf daha fazla et yensin diye suni
tecavüz yöntemleriyle üretilen hayvanların yemlenmesi için
ekilen topraklar, doğrudan insanın beslenme ihtiyaçları için
ekilse, dünyada açlık diye bir sorun kalmaz. Bu apaçık ger-
çeklere rağmen, hala et yemenin kişisel bir seçim olduğunu
söyleyenler varsa, insaf demekten başka söyleyecek bir sö-
züm yok tabii ki.
Lütfen insanlar bu konuda bilgilensinler, kendilerini du-
rumun aciliyetine ve yaşanan vahşetin boyutlarına kapat-

130
Türkan Ruhsar

masınlar. Bu konu hiç masum değil, tam tersine; karşımızda


ne insan ne de hayvan varlığını önemseyen, acımasızlıkta sı-
nır tanımayan, vahşi yöntemlerle sürdürülen bir sektör var.
İnternet ortamında tüm deliller mevcuttur, hatta bazıları
gizli kameralarla çekilmiştir ve video başladıktan 30 saniye
sonra görmeye katlanamayacağınız görüntüler mevcuttur.
Tüm bunları gören, bilen kişiler için hayvan ve bitki kıyas-
laması bile gülünçtür.
Zaten kişi bitkilerin yaşamına bu kadar değer veriyorsa,
vegan olması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Çünkü dünya
üzerindeki yağmur ormanlarının % 90’ı hayvancılık için,
mera ve yem alanları olarak yok edilmiştir ve edilmeye de
devam edilmektedir. Bu konuda biraz araştırma, küresel bo-
yutta yaşanan hayvan ve bunun zincirleme reaksiyonu olan
doğa soykırımını apaçık gözler önüne serer.
Aklıyla vicdanı arasında köprü kurmayı başarabilmiş bi-
linçli bilim insanları artık bu konuda açık çağrılar yapıyor-
lar. Belgelerle kanıtlanmış tüm bu bilgilere, görsellere, vide-
olara rağmen, vicdanlarını en üst makam olarak kabul et-
meyenler, bu beslenme biçimlerini damak tadı, sözde sağlık
nedenleri, alışkanlık, dini referanslar, atalarımız da yiyordu,
beslenme zinciri, ama ormanda aslan kaplan da hayvanla-
rı öldürüp yiyor vb. gibi içi boş gerekçelerle sürdürmekteler.
Üstelik bitkilerin de canlı olduğu gibi nedenlere sıkı sıkıya
sarılarak, kendilerince karşıt bir tez oluşturduklarını düşü-
nüyorlar. Bu arada, vahşi hayvanların birbirlerini öldürerek
beslenme zinciri oluşturmalarının, uygar insan tarafından
kendisinin de beslenme için öldürmeye hak sahibi olması-
na mazeret olarak gösterilmesi de bana her zaman çok ilginç
gelmiştir. Sanki doğada yaşayan hayvanlar, başka alternatif-

131
Veganlığa Ezoterik Bakış

leri olduğu halde, keyif için öldürüp et yiyor ve yiyemedikle-


rini de stokluyorlar!
Değerli dostum Tolga Ataç’ın, bu konuda çok hoş ve yerin-
de bir değerlendirme yaptığını düşünüyorum. Hep beraber
okuyalım isterseniz:
“Öncelikle aslanlar etçil. Et yemek onlar için zaruri. Yani bi-
zim gibi keyif için et yemiyorlar. İkincisi, onlar için zorunlu
olmasaydı bile, diğer hayvanları örnek alacak değiliz. Şöyle
ki, aslanlar sakat yavruları olunca onları öldürüp yiyorlar.
Bunu insanlar yaptığında ‘Ama aslanlar da yapıyor’ demi-
yoruz. Aslanların sakat yavrularını öldürüp yemesi nasıl
insanların da aynı eylemi gerçekleştirmelerini aklamıyorsa,
aslanların ceylanları öldürüp yiyor olmaları da insanların
aynı eylemi gerçekleştirmelerini aklamaz.
Aslında hiçbirimiz aslanların etik yükümlülükleri olduğunu
düşünmüyoruz. Bir aslan yavrusunu yedi diye cezalandı-
rılması gerektiğini düşünmeyiz. Çünkü aslanlar etiği algı-
layabilme noktasında bizimle aynı seviyede değiller. Bunu
algılamak için belli bir zeka gerekli ve biz bu zekaya sahibiz.
Diğer canlılara acı çektirdiğimizi fark edebiliyoruz ve zo-
runlu olmadığımız müddetçe başkalarına acı çektirmenin
zulüm olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bu farkındalığa
sahip oluşumuz bize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Eğer
yüklemediğini düşünürsek, tutarlı olmak adına sadece ve-
ganlıktan değil, tüm etik yükümlülüklerimizden vazgeçme-
miz gerekir. Sakat çocuklarımızı öldürmek, diğer insanlara
tecavüz etmek vs. de problem olmamalı. Çünkü aslanlar
bunu da yapıyor!”

Sonuç olarak bizler gibi aileleri olan, mutluluk ve acı his-


lerini bizler gibi deneyimleyen, bizlere sevinç ya da korkuyla
bakan gözlere sahip olan, biyolojik özellikler olarak bizimle

132
Türkan Ruhsar

benzerlikleri olan, acıkan, susayan, bağıran ve kesime gitme-


mek için çırpınan, ölmek istemediğini açık açık belli eden,
öldürülmemek için direnen hatta kaçan hayvanlarla, bitkile-
ri kıyaslamanın yersizliğini daha nasıl anlatabilirim, bilmi-
yorum. Hala bir meyveyi, bir domatesi dalından kopartmak-
la, bir hayvanın boğazını kesmek arasında fark görmeyenler
varsa, en kısa zamanda ailelerini ve hatta küçük çocuklarını
da yanlarına alarak bir mezbahane ziyaretine gitmelerini ve
hayvan kesimlerine tanık olmalarını öneririm. Cesaretleri
varsa, yürekleri dayanacaksa, çocuklarının ve kendilerinin
psikolojilerinin bozulmayacağından eminlerse neden olma-
sın! Gitsinler ve izlesinler oralarda neler olup bittiğini. Belki
ancak ondan sonra “ama bitkilerin de canı var, ama ormanda
aslanlar da et yiyor” demekten vazgeçerler!

133
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Vegan olmaktaki gerçek mücadele yemeği içermez. Vegan


olmanın en zor kısmı insanlığın karanlık tarafıyla yüz yüze
gelmek ve umutlu kalmayı denemektir. Neden iyi ve şefkatli
insanların kendi zevkleri uğruna hayvanlara karşı gereksiz
şiddet gösterdiğini anlamaya çalışmak, şiddetin doğru
olmadığını vurgulamaktır.”
Jo Tyler

Evcil Hayvanlar
Kediler ve köpeklerin Sirius A gezegeninden geldikleri,
kutsal varlıklar oldukları ve burada bulunmalarının ama-
cının, insanların ruhsal evrimlerinde onları desteklemek,
katkı sağlamak, yardım etmek olduğu söylenir. Her iki tür
de, ruhsal evrimleşme sürecinde, insanların bir üst boyuta
taşınmalarında onlara faydalı olabilmek için gönüllü olarak
buradalar. Onlar, bu dünya gezegenine birçok kez gelmiş bu-
lunmaktalar, ancak bu gelişlerinde bedenlenmeyi istemişler
ve kendileri için değil, dünyayı ve bizi geliştirmek için gel-
mişler.
Kediler başta olmak üzere bilinçleri, dünya bilincinin çok
üstündedir. Kediler eterik ve anti madde alanlarında bulu-
nabiliyorlar. Aslında kediler ve köpekler de, Atlantis, Lemur-
ya ve eski Mısır dönemlerinde tam bilinçli idiler. Sirius A ve
Sirius B’nin üstatları, insan bilincini maddeye entegre etme-
nin ustalarıdır. Fiziksel bir yapıya hayat enerjisi verdikleri
gibi, üst bilinç çakralarını da fiziksel Matrix’e uyumlamakta
ustalar.
Evcil hayvanlar sahiplerine pozitif enerji veriyor, enerjile-
rini onlara uyumluyor, sevgi, sadakat, bağlılık gibi enerjilerle

134
Türkan Ruhsar

de, kendileriyle ilgilenen insanları şifalandırıyorlar. Bu şifacı


özelliklerinden dolayı, kadim çağlardan beri değer verilmiş
ve halk arasında benimsenmişlerdir. İnsanları mental olarak
güçlendirir ve korurlar.
Bir ev kedisi evdeki negatif enerjileri dönüştürür, köpek-
ler de bunu yapar. Özellikle kedilerin mırıldanması insan
kulağına hoş gelir, şifa özelliği vardır, insan aurasındaki çat-
lakları tamir eder ve korur. Eski çağlarda kediler tapınak-
larda bakılırdı. Şamanların da koruma hayvanları arasında,
kendilerine yollarında rehberlik etmeleri için koruyucu-re-
fakatçi kediler vardır.
Kurtlar, kediler ve köpekler, insan gözünün ve düşünce-
lerinin daha da ötesine geçebilirler. Günümüzde kediler ve
köpekler, kötü muameleye (tecavüz, taciz, dayak vb.) maruz
kalmış çocukların tedavisinde, çaresi olmayan hastalığa ya-
kalanmış hastalarda, psikolojik tedavilerde, huzur ve bakım
evlerinde tedavi amaçlı beslenip bakılmaktalar. İnanıyorum
ki gelecekte hayvanlarla yapılan bu şifa yöntemleri daha da
geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır.
Onlar, insan gözü için görünmez olan ışık, ses ve diğer
birçok enerji dalga boyunu algılayabilmekteler. Kedilerin du-
yuları fizik ötesini ve anti madde alanlarını kapsamaktadır.
Köpeklerin duyuları, kediye göre daha çok madde alanı üze-
rine yoğunlaşmıştır. İkisi de insanların duyusal alanlarını
tarayabilmekte, kişinin keyifsiz ve neşesiz olduğu durum-
larda bunu hemen algılamakta ve bir nevi “derdine ortak
olmaktadır”.
Sevgi iletişimi, insan DNA’sı üzerinde değişime neden
olur. Bu telepatik komünikasyon olduğunda, kedi ve köpek,

135
Veganlığa Ezoterik Bakış

sahibinin duygusal, düşünsel ve fiziksel enerji alanlarına


katkıda bulunabilir. Fiziksel ve eterik şifacı özellikleri orta-
ya çıkarak, auralardaki hasarları koruyucu bir etken olarak
insana yardımcı olabilirler.
Kedi ve köpekler süs ve çeşitlilik olsun diye değil, görevli
olarak buradalar. Biz onların nesillerini tüketirken, aslında
kendi evrimleşmemizin yardımcı unsurlarını da yok ediyo-
ruz. Birçok insan, evinde baktığı kedi ve köpekler sayesinde
duygusal blokajlarından kurtulur. Onlar bizlere karşılık bek-
lemeden sevgi veriyorlar, en çok yardım ettikleri alan, sevgi
alanıdır.
Çoğu zaman insanlar yaşlandığında, eşleri vefat ettiğin-
de, evlatları evden ayrıldığında yalnız ve tek başına kalırlar.
İnsanın yalnızlaşması, kendisini sevgisiz hissetmesine ne-
den olur. Ve burada kurtarıcı olarak kedi veya köpek, aza-
lan enerjiyi sevgiyle takviye ederek şifa terapisi uygularken,
sahibinin yaşam süresini uzatır. Doğal bir zincirleme sevgi
reaksiyonu oluşur.
Kedi ve köpeklerin doğal şifacı olduklarını fark eden bir
grup akademisyen, 30.01.2016 tarihinde, toplumda far-
kındalık yaratmak, insan ve hayvan refahına katkıda bu-
lunmak amacı ile İnsan ve Hayvan Etkileşimi Derneği’ni
kurmuştur. Dernek amaçları arasında: Hayvan sahiplerine
düzenlenecek eğitim programları ile hayvan sahipleri ve
hayvanlar arasındaki bağı güçlendirmek. Hayvanlara yö-
nelik verilecek tüm eğitimlerde geleneksel yöntemler yerine,
pozitif eğitim esaslarının temel alınmasını sağlamak, hay-
vanların stres azaltıcı, rahatlatıcı ve ön yargısız kabul etme
özelliklerinden yararlanılarak, huzur evlerinde, engelli re-
habilitasyon merkezlerinde ve diğer kurumlarda hayvan

136
Türkan Ruhsar

destekli aktiviteler organize etmek. Hayvanlarla vakit ge-


çirmenin stresi azalttığı kendine güveni, sosyalleşmeyi art-
tırdığı, belli engel gruplarında algı, konsantrasyon ve hare-
ket kabiliyetini arttırdığı gerçeğinden hareketle uzmanlar
(terapistler, sağlık uzmanları) eşliğinde Hayvan Destekli
Terapi (HDT) aktiviteleri düzenlemek. Hayvan haklarına
ve refahına yönelik faaliyetler düzenlemek ve diğer faydalı
unsurlar yer almaktadır.14

İnsan ve hayvan arasında, koşulsuz bir sevgi bağı ortaya


çıktığı zaman, insan bilinci ve hayvan bilinci seviyesinden
çok daha güçlü üçüncü bir bilinç seviyesi ortaya çıkar. Kar-
şılıklı olarak gönderilen sevgi frekansı bileşiminden, daha
yüksek bir sevgi bilinci oluşur. Ve bu sevgi frekansı oluştu-
ğunda, güçlü bir rezonans alanı meydana gelir.
Bu çağda, insanların bir çoğu duygusal zeka seviyelerinin
düşük olması nedeniyle, bu bilgiler onlara yabancı kalmakta
ve bilinmemektedir. Bu üçlü bilinç oluştuğu zaman, Tanrısal
Sirius bilinci ortaya çıkar ve bu, pozitif bir alan dönüşümü-
nü başlatır. Ruhlar birbirine karışır (erir) ve grup ruhu or-
taya çıkar. Tüm bunların bilincinde kediler ve köpekler de
sahiplerini seçer, onların yanına gelir, bu kendileri için de
bir tekamül fırsatıdır. Ve bu üçlü kaynaşma-birleşme alanı
oluştuğu zaman, insan ve hayvan da bir üst aşamaya geçer.
Bu üçlü alanı insan bilinci de kabul ettikten sonra, bilinçli
olarak evrimleşme süreci başlar.
Eski çağlarda Atlantisliler, Lemuryalılar ve bir kısım Mı-
sırlılar, bu bilgilere sahip oldukları için, Yaratıcının koruma
ve bilgeliğini üstlenmişlerdi. Eski Mısır tapınak yazıtların-

14 Kaynak: http://www.insanhayvanetkilesimi.com/tanitim-bildirisi/

137
Veganlığa Ezoterik Bakış

da, kedi kafalı insan bedenleri ve Sfenks’teki insan kafalı


kedi bedeni, bu bilgilerin ışığı altındaki tasvirlerdir. İnsanın
karşılık beklemeyen sevgisiyle, baktığı kedi ve köpeğin sev-
gisi birleşince, üçüncü sevgi dalgası da Sirius’tan gelmekte
ve böylece bireysel ve gezegensel bir şifa alanı oluşmaktadır.
Genelde insanlar auralarındaki çatlaklardan ve bu çat-
laklardaki enerji kaybından habersizdirler. Evcil hayvanla-
rın sevgisi, bu enerji kayıplarını telafi etmektedir. Onlar için
bir nevi “aura tamircisi” bile denilebilir.
Kişiler, özellikle sinirli ve depresyon halinde oldukları
zaman, etraflarında ağır bir negatif alan oluştururlar. İşte
bu dönemlerde ev hayvanları, sahiplerine yardımcı olmak
için bu alanı kendi pozitif enerjileriyle dönüştürürler. Köpek
dostlarımızı ne yazık ki çoğunlukla birbirimize hakaret et-
mek için kullanırız. Lütfen birbirimize hayvanların adlarıyla
hakaret etmekten vazgeçelim. İnsan, karanlık enerjinin esa-
reti altındaysa, hayvanlara davranışı buna göre şekillenir. O,
hayvanları aşağıladıkça ve küçümsedikçe, kendi yaşamında
gerçek sevgiye ulaşamayacak, içinde olduğu kısır döngüden
çıkması mümkün olamayacaktır.
Hayvanlar sevgi doludur, aslında bizim de doğal halimiz
öyledir. Ancak bizim tersimize onlar negatif egolarının esa-
reti altında olmadıkları için sevgiyi yaşarlar. Biz ise negatif
egonun izin verdiği ölçüde yaşamaya çalışır, daha ziyade
sevginin üzerinde konuşmayı ve yazmayı yeğleriz. Özellikle
evimizde baktığımız hayvanlar, bol bol sevgi gördükleri için
tekamül dereceleri yüksektir ve kendilerini ailenin bir ferdi
olarak görürler. Çünkü her canlı, ancak sevgiyi yaşayabildiği
oranda evrimleşmekte ve yükselmektedir.

138
Türkan Ruhsar

Ne yazık ki birçok evcil hayvan, özel günlerde sanki birer


hediyelik eşyaymışçasına “hayvan mağazalarından” satın
alınmakta, bir süre sonra da bakımı ağır gelince ve sahipleri
sıkılınca sokaklara, şehir dışlarına atılmaktadır. Bu canların
hissettiği hayal kırıklılığı ve üzüntüyü düşünebiliyor musu-
nuz? Güvendikleri, çok sevdikleri ebeveynleri onları sokağa
atıyor! Sokaklarda onları bekleyen tehlikeleri biliyor musu-
nuz? Tecavüz, şiddet, zehirlenme ve katledilme vakalarını
duyuyor musunuz?
Bu kötü muamelelerin, insana geri dönüşümü olmayaca-
ğını mı sanıyoruz? Bu sorunun cevabını almak için, şöyle bir
dünyanın ve insanlığın halini gözlemlemek yeterlidir diye
düşünüyorum! Ayrıca daha sevimli ve güzel olmaları için
bu güzelim varlıkların ırklarıyla oynanmakta, doğal cinsleri
mutasyona uğratılmakta ve bu sevgili canların bin bir türlü
hastalık sahibi olmalarına zemin hazırlanmaktadır.
Bol tüylü kedi ve köpeklerin kuyruk tüylerinden ucuz
anahtarlık ve diğer süs eşyaları yapılmakta, kürkleri uzun ve
güzel olanlardan ise, yine ucuz ve herkesin alabileceği giyim
eşyaları üretilmektedir. Sanki kitlesel olarak şeytan her yer-
de iş başında! Nasıl olsa kedi ve köpek bol değil mi? Sokak-
lardan, barınaklardan topla, öldür, derilerini yüz ve insanlar
kana susamışçasına alsınlar, kullansınlar! Tanrım, bu nasıl
bir vahşet, nasıl bir sevgi eksikliği ve Sen’in rahmetinden ko-
pukluktur?
Biz insanları şifalandırmak için burada olan kutsal var-
lıklara, bizim neleri reva gördüğümüze bakar mısınız? Şu
anda durumun vahametini ve üzüntümü ifade etmekte bile
zorlanıyorum, kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir acil durum

139
Veganlığa Ezoterik Bakış

söz konusu! Hepimizin el uzatmamız ve yardım etmemiz ge-


reken bir durum.
Sokaklara atılan, yaşam alanları yok edildiği için doğal
döngü içinde besin bulamayıp, yiyeceklerini çöplerden çıkar-
mak zorunda bırakılan, kötü niyetli insanların sapık emel-
lerine alet edilen, deneylerde kullanılan, arabaların altında
göz göre göre çiğnenen ve götürülecek bir veteriner bile ço-
ğunlukla bulunamayan, derileri yüzülen, insandan uğradık-
ları vahşet videoları pervasızca internet ortamında sergile-
nen, hukuk sisteminde “canlı“ olarak değil, “mal” kategori-
sinde görüldükleri için, yapılanlar yanlarında kar gibi kalan,
ceza bile alınmayan, eşya gibi alınıp-satılan kedi köpekler ve
diğer evcil hayvanlar; hepsi de sadık dostlarımız, yarenleri-
miz, ruh kardeşlerimizdir. Utancımız ne büyüktür!
Evcil hayvanlar, başlarının okşanmasını yeterli görüp, bir
lokma ekmek ve suyla bile mutlu olup, insanlara şifa vermeyi
esirgemiyorlar! Bizim de esirgemeye hakkımız yok! İlk ola-
rak buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Türkiye genelinde
bulunduğumuz her bölgede ücretsiz sağlık ocakları var. Bu
uygulamanın hayvan dostlarımız için de yaygınlaştırılması-
nı çok istiyorum! Yeterli parası olmayan birçok hayvan dos-
tu, trafikte dikkatsizce çiğnenen hayvanları ücretsiz tedavi
ettirememenin sıkıntısı içindeler. Bir devlet, kendi vatanda-
şının olduğu kadar, hayvanlarının da sağlık güvencesini, ko-
rumasını, refahını düşünmekle ve onların acil ihtiyaçlarını
karşılamakla mükelleftir. Böyle olması gerekir! İnsanlar için
yapılan sağlık ocaklarının yanına bir bölüm ilave edilebilir ve
belediyelerin tahsis ettiği veterinerler, ücretsiz olarak kaza
geçirmiş hayvan dostlarımıza ve sokaklarda yaşayan hayvan-
lara gönüllü olarak bakan hayvan dostlarına hizmet verebilir.

140
Türkan Ruhsar

Hepimiz, bulunduğumuz yerlerde bunun için imza topla-


yabilir, belediyelere nazikçe bu konulardaki görevlerini hatır-
latabilir, çevremizdeki insanları bilinçlendirebilir ve onların
da bu hayırlı işe katkı sağlayarak, yardım ve dayanışma içine
girmek sureti ile hayatlarını daha anlamlı kılmalarına vesile
olabiliriz. Dünyaya gelen her varlığın geliş sebebi, kendisini
geliştirmek ve geliştiği oranda diğerlerine yardım etmektir.
Bu “diğerlerinin” arasında hayvan dostlarımız da vardır. Ko-
şulsuz bir sevgi anlayışıyla yardım etmek, dayanışma bilinci
ile yaşamak, tüm yaratılana saygı ve sevgiyle davranmak,
ruhani gelişmemizi de pozitif yönde hızlandıracaktır.
Hepimizin bu gerçeği görebilmesi ve üstümüze düşen gö-
revleri hatırlaması umudu ve dileğiyle…

141
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Bir başka varlığın ıstırabını derin biçimde hissetmek,


paylaşmak, yüksek derecede bilinç gerektirir. Ama bu
merhametin sadece bir yanını gösterir. Gerçek merhamet,
empati, sempati, üzüntü ve ebedi yaşam sevincinin birleştiği,
tüm formların ötesinde kendini gösteren, en yüce duygu
olan Sevgi’dir. Merhamet, insan ruhunun ‘Dünya Okulu’nda
edinmesi gereken temel ruhsal yeteneklerden biridir.”
Eckhart Tolle

Hayvan Ruhu ve Zekası


Hayvanların da, bitkilerde olduğu gibi, Devalar olarak
isimlendirilen ruhları (Doğa ruhları, Elemental varlıklar)
vardır. Devaların görevi, hayvanları, bitkileri ve tümüyle
doğa anamızı biçimlendirmek, şekillendirmek ve korumak-
tır. Hayvan sahipleri ve çiftçiler, bitki ve hayvanların Deva-
larıyla uyumlu bir çalışma sürdürebilecek yüksek bir ruhani
anlayışa ve bilince sahip olsalardı, hem kendilerine, hem
hayvanlara, hem de bitkilere faydalı olabilirler, hep birlikte
çok daha sağlıklı bir şekilde gelişim gösterebilirlerdi.
Ancak özellikle sınai hayvancılıkta, çalışanlarının kötü
ve duygusuz davranışlarına maruz kalan hayvanlar, aslında
sadece para getirecek et, süt, yumurta vb. biyolojik makine-
ler olarak görülürler ve acı çekerler. Geleneksel tarımdaki
durum hiç de farklı değildir. Çeşitli tarım ilaçlarıyla, suni
gübrelerle, çöp ve diğer atıklardan gelen kirlilikle, toprağın
biyolojik yapısı bozulup zehirlenmiştir.
İnsanlar doğadan koptukları için, Doğa ruhlarını tanı-
mıyor ve hatta bilmiyorlar. Bu konuyu duymuş olsalar bile
ya inanmıyor ya da önemsemiyor ve ciddiye almıyorlar. Bu

142
Türkan Ruhsar

şartlar altında toprağın ve hayvanların Devalarıyla işbirliği


içine girmek ve sağlıklı sonuçlar beklemek sadece hayal olur.
Koyun, kuzu, inek, keçi gibi çiftlik hayvanları, kendile-
rine bakıp besleyen kişilere güvenirler; tıpkı evcil hayvan-
lar gibi onlar da sahiplerini ebeveynleri gibi görürler. Ta ki
sahipleri eline bir bıçak alana veya onları bir kasaba, mez-
bahaya teslim edene kadar! Ruh taşıyan her varlıkta sevgi
ve yaşam sevinci vardır. Dolayısıyla kalpleri kırılır, şok geçi-
rirler, kaçmak isterler, çaresiz kalırlar ve sonuçta acımasızca
katledilirler. Düşünün: kendi yetiştirdiğiniz, üzerine titredi-
ğiniz evladınızı para veya başka çıkarınız için celladın eline
veriyorsunuz! Onun size olan güvenine ve sevgisine ihanet
ediyorsunuz!
Hasta olan, öldürülen, acı çektirilen her hayvan kolek-
tif bilinci ve karmayı olumsuz anlamda etkiler. Hayvanlara
bunca kötü muameleyi reva görürken, hem bireysel, hem de
kitlesel bir şifa alanı yaratabilmemiz mümkün gözükme-
mektedir. Tekamül etmiş bir bakış açısı, şifanın ancak kolek-
tif olabileceğinin bilincindedir. Bu nedenle hayvan dostları-
mızla olan ilişkilerimizin üstüne bilinçlenerek eğilmemiz
ve birlikte uyum içinde yaşamak için yeni yollar aramamız
gerekmektedir.
Hayvan dostlarımızla hiç göz göze geldiniz mi? Fark etti-
niz mi bilmiyorum, hayvanlar, insan kalplerindeki karanlığı
görebildikleri için, artık insanlarla göz kontağı bile kurmaya
yanaşmıyorlar. Ancak kalp çakrası açık olan insanlar, koşul-
suz sevebildikleri, çakralarında blokajlar olmadığı için kedi,
köpek ve diğer hayvanlarla göz kontağı kurabilir, gözlerinin
içine bakabilir, onlarla iletişime geçebilirler. Onların bakış-

143
Veganlığa Ezoterik Bakış

ları aslında sessizce yapılan bir imdat çağrısıdır. İnsanlar ço-


ğunluk olarak kalp çakraları kapalı olduğu için bu çağrıları
duymazlar. Ancak kalplerinin ruhuyla duyabilen insanlar,
hayvanları ve hatta doğadaki sesleri duyabilir, algılayabilir
ve çağrılarına cevap verebilirler.
Hayvan dostlarımız doğal oldukları, Kozmik Yasalar ile
uyumlu yaşadıkları için, özgür iradeleri daha sınırlıdır. Sa-
dece insan, özgür iradesini kullanarak isterse Kozmik Yasa-
lar ile uyumlu bir yaşam sürer, istemezse de sürmez. Hay-
vanların ana gayesi, varlıklarını sürdürmek ve yeni nesillerle
türlerini devam ettirmektir. Bunun böyle olduğunu da onlar
bilmekte, yaşam kontratları gereği başka hayvan ve insanla-
ra yem olabileceklerinin de farkındadır ve bu dünyaya bunu
bilerek gelirler.
Hayvanların titreşimleri insana göre daha yüksektir.
Hayvanların da insan gibi özgür iradeleri vardır, ancak on-
ların cüzi iradesi insana göre daha sınırlıdır ve onlar daha
çok içgüdüleri ile hareket ederler. Yalan, riya, ikiyüzlülük,
sahtekarlık olmadığı için saf, temiz ve karşılıksız sevgi ve-
rebilme yeteneğine sahipler. Emin olun, bu konuda insandan
çok daha ileridirler.
Hayvanlar fiziksel bedenlerine bizim kadar bağlı değiller.
Ruhaniyetleri doğal ve Yaradan’a daha yakındır. Hayvanla-
rın akılsız ve duygusuz olduklarını düşünenler, aslında ken-
dileri ruhlarını kaybetmişlerdir ve bu düşünce bunun doğal
bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Genelde insanların hayvanlara bakış açısı “düşünemez,
hissedemez, beceremez” yönündedir. Bu, düşünmeden ve
gözlemlemeden varılan bir yargıdır ve tabii ki yanlıştır. Hay-

144
Türkan Ruhsar

vanlar da düşünebilir, hissedebilir, deneyimleyerek öğrene-


bilir ve böylelikle kendisini geliştirebilir. Hayvanlar, hangi
şartlar içinde bulunuyorlarsa, o şartlara uygun yaşayabilir
ve içgüdüsel tepkilerinin ötesine geçebilecek yeteneklere de
sahiptirler.
Bir hayvan, yaşadığı ortamın durumuna göre yaşam
kalitesini artırabilir. Davranışlarının hiç de aptalca ve be-
ceriksizce olmadığını anlayabilmek için, onları dikkatlice
gözlemlememiz yeterlidir. Hayvan dostlarımız, beyinlerinin
hem sağ hem sol lobunu aynı anda kullanabilme becerisine
sahipler. Ve aslında biz insanların da bunu yapabilmemiz ge-
rekmektedir, ama yapamıyoruz!
Bu gerçeklerin ışığında, onları sahip oldukları bunca do-
ğal yeteneklerine rağmen, hiçbir şey hissetmediklerini var-
sayarak, sırf eğlenmek ve seyretmek için hayvanat bahçele-
rine ve sirklere sokup mal gibi sergilemek, ihtiyaç maddeleri
olarak algılamak, zulmetmek, yemek için öldürmek, insan-
lık adına büyük bir ayıp ve utançtır!
Hayvanlar doğaları gereği çoğalırken tabiatın dengesini
korurlar. Sadece insan, bu doğal dengeye karşı koyar ve den-
gesizce çoğalır. Bu nedenle insan nüfusu hızla artmakta ve
hayvanların doğal yaşam alanları yok olmaktadır. Hayvan-
lar küçük birer çocuk gibidir ve doğal, tertemiz ve sevgi dolu
bir bilince sahiptir. Bundan dolayı karanlık enerjiyi gönüllü
olarak kendi bünyelerine alırlar ve pozitif enerjiye dönüştü-
rürler. Evcil hayvanlar, sahiplerinin aşırı ağır negatif enerji
yükünü üstlerine alırken çoğu zaman hastalanırlar.
Hayvanları çocuklarla kıyaslamak, belki onları daha iyi
anlayabilmemiz için ipuçları verecektir. Bizim sahip olmadı-

145
Veganlığa Ezoterik Bakış

ğımız duru görü ve duru işiti yeteneklerine doğuştan sahip-


ler. Diğer varlıkların auralarını görebilirler, kendi aralarında
telepatik bağ kurabilirler, hemcinsleri olmayan hayvanlarla
da, hem görsel hem de telepatik iletişim kurabilirler. Eğer
sevgi ve şefkat duygularımız yeterince gelişmişse, onlarla
telepatik iletişim kurabiliriz. Ancak günümüz dünyasında
hayvanlara olan geleneksel davranış biçimlerimiz yüzünden
onlarla ruhani boyutta kontak kurabilmemiz, duygularını
algılayabilmemiz imkansız.
Sayıları azaldığı, nesilleri tükenmeye yüz tuttuğu için
bazı hayvan türlerini koruma altına alıp, insanlık borcu-
muzu yerine getiriyor gibi bir izlenim bırakırız. Halbuki bu
duruma gelmelerinin birinci derecede sorumlusu da bizleriz.
Maalesef sayıca azalan hayvan kardeşlerimiz, grup ruhuna
sahip oldukları için ve kendilerinden daha önce yaşayıp bu
dünyayı terk etmiş atalarının titreşimleri bir üst boyuta ge-
çip, başka gezegenlerde ve yıldızlarda yaşadıkları için, onla-
rın yanında olma özlemini duyuyor, yaşatıldıkları bu zulüm
ve dehşet dünyasından artık gitmek ve atalarının yanında
olmak istiyorlar.
Dostlarım, lütfen onlara yardım edelim ve sessiz kar-
deşlerimizin sesi olalım. Küresel boyutta yaşanan bu zul-
me artık uyanalım ve kendimizden başlayarak buna ortak
olmaktan vazgeçelim. Çünkü onlara zarar vermek, aslında
kendimize zarar vermektir. Dünyadaki tüm canlıları bir aile
olarak düşünün. Ailemizin bir bireyi hasta olsa veya ölse
üzülmez miyiz? Veya aile içinde bir cinayet işlense, bundan
ne kadar kötü etkileniriz, değil mi? Biz kim oluyoruz da,
Tanrı’nın verdiği nefesle yaşayan hayvanların “can hakları-
nı” gasp ediyoruz? Bu yaptıklarımızın, Tanrısal Yasalar ile

146
Türkan Ruhsar

uyumlu olduğunu mu sanıyoruz? Yaratıcıyı referans göstere-


rek boyutları ölçülemeyecek derecede büyük bir saygısızlık
yaptığımızın, doğanın dengesini bozduğumuzun ve kolektif
karmayı olağanüstü kötü etkilediğimizin ne zaman farkında
olacağız?
Çözüm vegan beslenmenin dışında, Tanrısal Bilincin ya-
şam tarzı olarak uygulanmasıdır. Bedenimizi vegan besle-
yerek, doğa ve hayvanları sömürmediğimiz zaman, negatif
enerji alanları yaratmıyor, tam tersine pozitif enerji alanları
oluşturuyoruz. Devalar ile (bitki ve hayvan ruhları) uyum
içinde yaşıyor, böylece duygu, düşünce ve eylemlerimizle bi-
linçli pozitif tekamül sürecimizi başlatmış oluyoruz. Çocuk-
larımıza, sağlık, mutluluk ve barış içinde yaşayacakları bir
dünya bırakmanın derin iç huzurunu yaşıyoruz. Birleşerek
bunu yapabileceğimizi biliyorum…

147
Veganlığa Ezoterik Bakış

Toprak annenin sırf bizim beslenmemiz için sunduğu


besinlerin, bizler yemesek de doğal süreçlerini tamamlayınca,
zaten toprağa geri döneceğini biliyorum ve biz insanlar gibi
sinir sistemine sahip, acıyı, mutluluğu, korkuyu algılayan
hayvanları yiyeceğime, toprağın sunduklarını yemeyi tercih
ediyorum.

Fiziksel Bedenin Arındırılmasının Önemi


Yalnızca insan türü için değil, tüm canlı türleri için eşit
bir adalet anlayışı geliştirebilen bir insan, hem kendisi, hem
de kolektif bilinç için gerçek bir pozitif dönüştürücüdür.
Tanrısal himaye yalnızca insan türüne özgü bir ayrıcalık de-
ğildir. Hakikate giden yolda hayvan kardeşlerimizle, onlarla
birlikte yürümekteyiz.
Her varlık bilinci, bir alt bilinç seviyesindeki diğer varlık-
ları tekamül ettirmekle yükümlüdür. Bir varlığın, diğer bir
varlığı, onun savunmasız oluşundan dolayı (bizim gibi konu-
şamadığı, düşünemediği, bilinçli olmadığı, aptal olduğu ya-
nılgısıyla) yargılaması ve adil olmaması, hem kendisi hem de
diğer varlık için negatif bir yüktür. Hayvanlar, bizim henüz
anlayamadığımız farklı bilince sahip varlıklardır.
Tek bir canlı varlığa bile yapılan eziyet, acı çektirme, onu
kendi ihtiyaçları için kullanma ve öldürme, hem onun kendi
türünün kader yazılımına, hem de bizim kolektif bilincimi-
zin yazılımına çok ağır bir negatif yük olarak geçer. Hayvan-
lara olan davranış biçimlerimiz, bizim kaderimizi, yazılım
programımızı etkiler. Eğer onlarla olan ilişki biçimlerimizin,
kendi kaderimiz, yaşam programımız üzerinde ne kadar be-
lirleyici olduğunu anlayabilseydik, eminim ki bir gecede he-

148
Türkan Ruhsar

pimiz hayvan hakları koruyucusu olur, onların tüyüne bile


zarar vermekten kaçınırdık. Bu gerçekle ne kadar çabuk yüz-
leşirsek bizim için o kadar iyi olur.
Eziyetten, sömürüden, ölümden kurtarılan bir hayvan,
hem kurtarıcısının, hem de kendi türünün yazılımını pozitif
etkiler. Tek bir balığı dahi kurtarıp, özgürce yaşadığı sulara
geri bırakmanız hem sizi, hem de onun yaşadığı alanı pozitif
dönüştürür. Nasıl uyuşturucu kullanımı sentetik gerçeklikler
yaratıyorsa, et tüketiminde olan bir insan da, karanlık enerji
tarafından kullanılarak, karanlık gerçeklikler yaratabilir. An-
cak bedenini arındırmış bir insan, Evrensel Sevgi Bilinci’ne
bağlanarak, orijinal ruhsal potansiyelini ortaya çıkarır.
Eğer size bilinçaltınız tarafından et yemeniz söyleni-
yorsa, bunun anlamı üst benliğinizle temasınız olmadığı,
Yaradan’dan kopuk olduğunuzdur. Çünkü Ruh’umuz (Yük-
sek benliğimiz) bize asla bir canlıya zarar vermemizi söyle-
mez. İçimizdeki ilahi sevgi aktif hale getirilmeden aldığımız
mesajlar, karanlık tarafın bize telkin yoluyla, negatif egomu-
zu kullanarak gönderdiği mesajlardır.
İşte böyle. Hakikat bilgisi yüzeysel algıların, egosal tat-
minlerin ve diğer dünyevi istek ve amaçların tahmin bile
edemeyeceğimiz kadar ötesindedir. Her şeyden önce teva-
zu, yüce gönüllülük, her varlığa sevgi ve saygı esastır. Tüm
bu bilgilerin ışığında üzgünüm, ama bana göre hayvanların
gıda olarak görülmesi ve bedene alınması, hatta bunun için
de oldukça istekli olunması, ruhani bilinç anlamında az ge-
lişmişliğin ya da önemli bir eksikliğin göstergesidir. Aslında
bu sadece benim kişisel görüşüm de değildir. Edindiğimiz
bilgilerden anladığımız kadarıyla kadim dönemlerden bu
yana, Koşulsuz Sevgi’nin yasaları ile uyumlu yaşamayı se-

149
Veganlığa Ezoterik Bakış

çenler, et yemekten uzak kalmışlardır. Çünkü şiddetin bağlı


olduğu kanunlar karanlığa hizmet eder. İnsan, bedenini ve
zihnini besleme seçimiyle ya ruhen kendisini yükseltir ya da
aşağıların en aşağısına indirir. Öncelik bedensel arınmadır
ve yolcuya ruhsal alemin kapılarını ardına kadar açar.
Hayvanların, bizim basit çıkarlarımız için değil, bizim-
le BİR-likte bu dünya hayatını deneyimlemek üzere burada
bulundukları gerçeğini bir türlü kavramamamız, hakikatle
önümüzdeki karanlık perdelerin ilkidir.
HAYVANLARIN YENMEMESİ OKÜLT BİR BİLGİDİR VE
BU BİLGİ BİNLERCE YILDIR İNSANLIKTAN SAKLANMAK-
TADIR.
Bu çok değerli bilginin her şekilde üstü örtülmekte ve
hatta neredeyse Tanrı’nın emirleri, et yenilmesi yönünde re-
ferans gösterilmekte! Bunun ne denli gizemli ve önemli bir
bilgi olduğunu ve insan bilincinde ne denli aktif rol oynadı-
ğını düşünün! Halbuki Tanrı, bu konuda insanı, onun ruhsal
evrimleşme sürecinde, bilincinin yükselmesi oranında kendi
anlayışı ve vicdanı ile baş başa bırakmıştır.
Günümüz dünyasında çöl hayatı yaşamıyoruz ve toprakta
yetiştirebileceğimiz, her an ulaşabileceğimiz, et dışında yi-
yebileceğimiz yüzlerce alternatif mevcut olduğu halde, et ye-
meyi Tanrısal bir emir gibi göstermenin nedenlerini ve ama-
cını da siz değerli okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.
İnsan, öncelikle negatif egosunun, sahte ve geçici kimlik-
lerinin kontrolü altındadır. Egonun negatif yönlendirmele-
rinden, pozitif sağlıklı bir zihinsel hale geçebilmek ise, nega-
tif egonun pozitif anlamda ehlileştirilmesiyle, yani “nefsini
bilme” halinin kademe kademe dönüştürülmesiyle olur.

150
Türkan Ruhsar

Düşük titreşimli olumsuz (negatif) olarak adlandırılan ey-


lemlerden, olumlu (pozitif), yüksek titreşim yayan eylemlere
geçiş hali, bu dönüştürme eylemi ile gerçekleşir. Ruhsal çalış-
malar mutlaka pozitifleştirilmiş, yani kontrol altına alınmış,
sağlıklı bir egonun huzurlu ve sakin bir ruh haline dönüşümü
sonrasında yapılmalıdır, yoksa kişiye bir faydası olmaz.
Saf, canlı ve doğal olmayan yiyecekler ve bağımlılık yapan
maddeler ise, hücresel doğayı etkiler ve zihinsel, ruhsal ve
bedensel titreşimleri düşürür. Ölü, doğal olmayan, negatif
yollardan elde edilmiş gıda maddeleri ve bağımlılık yapan
uyuşturan maddeler, (hayvan etleri, hayvansal ürünler, pa-
ketlenmiş, işlenmiş, kimyasal katkı içerikli, GDO’lu, alkol,
sigara, uyuşturucular vb.) bir taraftan hücresel atomları yok
ederken, bir taraftan da zihinsel olarak tükettiği kaba titre-
şimli yiyeceklerin etkisi altında korku, şüphe, vesvese, şid-
det eğilimi, olur olmaz kızgınlıklar, öfke gibi sağlıksız duygu
halleri ve önce enerji bedende, sonra da fizik bedende hasta-
lıklar yaratır.
Yediklerimiz bedenimizi olduğu kadar zihnimizi ve ruhu-
muzu da besler. Bizler, hangi gıdaları tüketiyorsak, beden-
sel, zihinsel ve ruhsal olarak, tükettiğimiz şeylere dönüş-
mekteyiz. Çünkü hücrelerimiz yediklerimizle oluşmaktadır
ve bizleri olumlu veya olumsuz anlamda dönüştürmektedir.
Dönüşüm; yediklerimizin düşüncelerimize tesir etmesiyle
ve bu düşüncelerimizin zihinsel haller olan davranışlarımı-
za, söz ve eylemlerimize yansımasıyla oluşur. Bedene alınan
gıda insanı negatif veya pozitif olarak etkileyen önemli bir
etkendir. Bu bilginin göz ardı edilmesi, bizi zihnen ve bede-
nen geriletir, ruhsal evrimleşme sürecimizi zorlaştırır, teka-
mülümüzü yavaşlatır.

151
Veganlığa Ezoterik Bakış

Ruhsal çalışmalar yapanların, ruhsal benliğinin sesine


uyumlanmak isteyenlerin, negatif oluşumlardan ve negatif
enerjilerin yoğun yaşandığı yerlerden uzak durması en uy-
gun olanıdır. Maalesef bu konuda bilgilenmeyen bir insanın
bakış açısına göre mezbahalar, süt ve yumurta üretme çift-
likleri yalnızca gıda üretme yerleridir. İnsanlar nefslerini ve
onun ihtiyaçlarını, ruhsal gereksinmelerinin önüne geçirmiş,
bedenlerini kaba titreşimli yiyeceklerle negatif enerjiye alış-
tırmış, hatta o enerji olmadan yaşayamaz hale gelmiş ve ade-
ta hayvanların kesim esnasında duyduğu korku, nefret, acı
duygularıyla beslenir hale gelmişlerdir. Çevrenize bir bakın,
insanlar et yemeden yaşamayacaklarını savunurlar. İçinde et
olmayan bir sofrayı düşünemezler bile ve et yenmeden yenen
bir yemek, onlar için doyurucu olmaz. Çünkü, bilmeseler de
onlar artık negatif enerjiye bağımlı olmuş insanlardır.
Et ve özellikle kan, hangi canlı türüne aitse ve hayvan
hangi negatif ortamlarda, hangi olumsuz duygularla yaşa-
tılmış ve öldürülmüşlerse, o duygular enerji düzeyinde eti
yiyen kişilere aktarılır. Spritüel gelişim göstermek isteyen,
bu yolda çalışmalar yapan ve çaba gösteren kişiler mutlaka
vegan beslenmek zorundalar. Bu kadar açık ve net. Aydın-
lanma mideden başlar dostlarım!
Tabii tercihleri enerjinin karanlık yönüne bilinçli hiz-
metse, negatif varlıkları beslemek ve onların saldırılarına
uğramak istiyorlarsa kendileri bilir. Çünkü şiddetin bağlı
olduğu kanunlar, karanlığa hizmet eder! İnsan, eğer sevgi-
nin kanunlarıyla yaşamayı seçerse, kalbinin zenginliklerini
Tanrısal emanetlere açar. İnsanlığın çektiği bunca acının or-
tasında tek kurtuluş yolu budur!

152
Türkan Ruhsar

“Önümüzdeki 10, 15 sene içerisinde hayvansal


proteinlerin en toksik ürünlerden biri olarak
nitelendirildiğini duyacaksınız. Diyetinize ekleyeceğiniz bir
parça hayvansal protein bile hasta olma riskinizi bir hayli
yükseltmektedir.”
T. Colin Campbell

Epifiz Bezinin İşlevi


Üçüncü göz olarak da tanımlanan epifiz bezi (ajna çakra),
seratoninin işlevi olan melatonin hormonu üretir. Mercimek
büyüklüğünde küçük bir çam kozalağına benzer ve ortada
beynin iki lobunun arasında yer alır. Epifiz bezi 6. çakranın
salgı bezi ve yüksek tesirler alemine götüren dönüştürücü
kapısı olarak da bilinir. Fiziksel bedenin, zihnin arındırılma-
sına yönelik spritüel çalışmalar ve yöntemlerle hedeflenen
gaye, “Pineal Gland” olarak da adlandırılan epifiz bezinin
açılması ve aktive edilmesidir. Bebeklerde ve küçük çocuk-
larda, onlar saf ve doğal oldukları, kirletilmedikleri, henüz
madde dünyasının tuzaklarına düşmedikleri için epifiz bezi
aktiftir.
Epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karan-
lıkta salgılandığı için, gece uykusu çok önemlidir, gece 23 ile
sabaha karşı 5 saatleri arasında en yüksek düzeyine ulaşır.
Sabaha karşı erken saatte yapılan meditasyonların ve ruha-
ni çalışmaların önemine dikkat çekmek isterim.
Günümüz dünyasında, her insanın doğuştan sahip oldu-
ğu olağanüstü vasıflara sahip epifiz bezi, dünyayı yöneten
küresel karanlık güçler tarafından insanlığın uyanmaması

153
Veganlığa Ezoterik Bakış

ve gerçek kimliğine kavuşamaması için her türlü manipülas-


yonla köreltilmekte ve işlevinin yitirilmesi sağlanmaktadır.
Çünkü epifiz bezinin insanda aktif olması demek, üst boyut
alemlerinin frekanslarına uyumlanmamız ve Bir’lik bilinci-
nin farkındalığına sahip olmamız demektir. Tabii bu da uyu-
mamızın devam etmesini isteyen karanlık küresel şirketle-
rin hiç işine gelmez.
Epifiz bezinin işlevini kaybetmesindeki çok fazla bilin-
meyen, bilinse de üstü kapatılan en önemli nedenlerden biri,
yüksek oranda civa içeren deniz mahsulleri, işlenmiş gıdalar
ve yenilen hayvanların etleridir. Et yenildiğinde, öldürülmüş
hayvanın DNA’sı bizim DNA’mıza karışır ve onu yiyen kişi-
ye, hayvanın gerek hayatta olduğu zamanda, gerek ölmeden
önce ve ölüm esnasında yaşadığı olumsuz deneyimler geçmiş
olur. Bunun anlamı, yenilen her hayvanın DNA’sında kayıt-
lı Akaşik kaydın, insanın DNA’sına tesir ettiğidir. Bu, aynı
zamanda kişinin kendisine negatif karma yüklemesi, kendi
tekamül sürecini ve diğer bireysel ruhun tekamül sürecini de
negatif etkilemesidir.
Epifiz bezinin kireçlenmesinde diğer önemli bir etken,
her gün dişlerimizi fırçaladığımız diş macunlarında bulu-
nan sodyum florid maddesidir; bu, epifiz bezi için adeta bir
zehirdir. Sularda, karbon bazlı içeceklerde, diş macunların-
da bulunan sodyum florid, epifiz bezinin üzerini kireçle ör-
ter, adeta bir mıknatıs gibi kendisine çeker. Bu nedenle en
iyisi musluklara mutlaka iyonize su arıtma cihazları takmalı
ve florid içermeyen su ve diş macunu kullanmalıdır.
Üzerinde hiç konuşulmayan diğer önemli bir husus da
sürekli alınan alkolün, sigara bağımlılığının, sentetik kim-

154
Türkan Ruhsar

yasal uyuşturucu maddelerin, işlenmiş market ürünlerinin


de epifiz bezinin körletilmesinde büyük ölçüde pay sahibi
olmalarıdır. Güneş ışınları epifiz bezi için bir tür gıda gö-
revini görür. Sadece yaz aylarında değil, kışın da hiç değilse
15 dakika gözlük kullanmadan, gözbebeklerimiz vasıtasıyla
güneşten faydalanmalıyız.
Vegan beslenmekle, bol taze yeşillik ve çiğ bitkisel gıda
tüketimine ağırlık vermekle, uyuduğumuz odanın karanlık
olmasına dikkat etmekle, nefes eksersizleri, meditasyon,
Yoga, nefs kontrolüyle ve kişiye uygun ruhani ve zihin kont-
rolü çalışmalarıyla epifiz bezi yeniden aktif hale getirilebilir.
Hiçbir olumsuzluk yaşam boyu sürmek zorunda değil.

Niyet Her Kapıyı Açan Yegane Güçtür


“Yaşam tarzınızı değiştirebilirsiniz. Diş macunu, deterjan,
şampuan gibi tüm kimyasalları hayatınızdan çıkarıp doğal
ve haliyle daha sağlıklı yöntemleri kullanabilirsiniz. Ayrıca
Chi enerjisini taşıyanlar, yani ‘Yaşayanlar’ ile beslenmek
frekansınızı yüksek tutacaktır.
Asidik, yapay ve her türlü hayvansal gıda, yalnızca fizik-
sel bedeninizi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel,
duygusal ve astral bedenlerinize de etki eder. Rüyalarını-
zın canlanması ile bunu kolayca fark edebilirsiniz. Bedenin
kendisini yenileme gücünü açığa çıkartabilmek ya da farklı
bölgeleri aktive edebilmek yalnızca bedeninize kattıkları-
nız, yedikleriniz ve içtikleriniz ile de sınırlı değildir. Çünkü
beslenme yalnızca fiziksel yönde olmaz, zihin ve kalbimizi
beslediklerimizle de bir bütündür. İnsanlara, hayvanlara,
doğaya ve varoluşa karşı ‘neyi beslediğimiz’ yani ‘niyet’, her
kapıyı açan yegane güçtür.” (Tolga Ataç)

155
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Bir teozof, Yoga pratiği için çabalayan ve var oluşun


yüksek planlarına ulaşmayı hedefleyen birine ‘Bu gaye
için gerçek Yoga pratiğine geçmeden önce derhal bede-
nini arındırmaya başlamalısın. Çünkü itaat etmeyen
kirli bir beden için Yoga, ateşle barut kadar tehlikelidir’
demelidir. Bu ikazda bulunulduğunda, büyük ihtimalle
sağlığının böyle pratiklere izin vermediği cevabı ile kar-
şılaşır. Aslında beden, bir kez sağlığına olumlu katkıda
bulunan bir şeyi teklif ettiğinizde kolayca alışır ve ona ne
verdiğimizle ilgilenmez. Otomatik bir varlık olduğundan
kararlılıkla vermeyi reddettiğiniz şeyleri istemekten vaz-
geçer. Kaba ve niteliksiz gıdalarla ilgili isteklerine kulak
asmazsanız onlardan haz etmemeye başlar. Ortalama
bir damak zevkinin çürüyen bir etten tiksindiği gibi, tüm
kaba maddelerin tüketimine sırt çevirir.
Pak olmayan gıdalar tüketildiğinde, beden bu tüketime
alışır ve sürekli olarak onları talep eder. Bedenin bu ıs-
rarı karşısında insanlar genelde tavizkar davranıyorlar.
Fakat aldırmaz da kendi özgür yollarından sapmazlarsa
çok geçmeden belki de şaşırarak, bedenin kendi efendisi-
ni tanıdığını ve onun emirlerine boyun eğdiğini görürler.
Beden çok kısa bir sürede saf gıdayı kirliye tercih edecek-
tir. Alışkanlıkları engel yerine hedefte yardımcı olarak
kullanacaklardır. Beden gerçekte kimin efendi olduğunu
anladığında ve yaşamın onun tarafından zorlaştırılma-
sına izin verilmeyeceğini kavradığında söz dinlemeye
başlayacaktır. Aslında kirli gıdaya yönelmesi bedenin
suçu değildir. Bunda karma, yani arzu tabiatımız mesul-
dür.
Geçmişi bir kenara atın, değişimi yaratın. Ve kirli par-
çalardan kurtulduğunuzda, bedeninizin alışkanlıklarını
değiştirdiğini ve bir zamanlar sevdiği şeylerin kokusun-
dan bile haz etmediğinizi göreceksiniz. Ama bunu yap-

156
Türkan Ruhsar

mak istemiyorsunuz, çünkü istemiş olsaydınız zaten ya-


pardınız.
‘Belki de bu kadar önemli değildir. Zaten benim ruhsal
yeteneklerim yok, ayrıca saf ve saf olmayan beden ara-
sındaki ayrımı yapacak kadar gelişkin değilim’ diyorsu-
nuz. Sizin için mümkün olan en yüksek seviyeye çıkma-
yı hedeflemezsiniz ve arzu tabiatı yolunuzu kapatması
için serbest bırakırsanız asla ilerleyemezsiniz. ‘Astral
görüşümün olmasını arzu ediyorum ve astral bedenimle
seyahat etmeyi çok seviyorum’ diyorsunuz ama başlan-
gıç noktasına geldiğinizde güzel bir yemek yemeyi tercih
ediyorsunuz.”
İnsanın Soy Ağacı, Öteki Bedenlerimiz / Annie Besant

157
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Düşünün ki dünyada bilinci yüksek, zekası yüksek, duygu


durumu hassas olan hayvanları gıda niyetine tüketebiliyoruz.
Tıpkı bizim gibi düşünüyor, seviniyor, üzülüyor, kıskanıyor, yas
tutabiliyor, sosyal olarak örgütleniyor, işbirliği yapıyor, yavru
doğurup özenle büyütüyor. Ama bizden bir iki kademe aşağı
diye onu yiyebiliyoruz. Onu yerken ondan nefret mi ediyoruz?
Hayır! Hatta bu duruma karşın biraz üzüldüğümüz söylenebilir
bazen. Bizden yüksek bilinçte olan varlıkların ve türlerin,
bize kedi köpek gibi, yunus, fok balığı, balina gibi, kuzu gibi
bakmadığından nasıl o kadar eminiz?
Kurban olmaktan kurtulmanın yolu, uyanmak, evrimleşmek
ve yükselmektir. Sizinle konuşan, sizi taklit eden değil, sizinle
gerçekten konuşmaya çalışan bir hayvanı yiyemezsiniz.”
Renan Seçkin / GÖRÜŞ DIŞI

Onları Meyvelerinden Tanıyacaksınız


Eğer günah denilen bir şey varsa, bunun bir canlının be-
denine kasıtlı azap vermek, yaşam hakkını hiçe saymaktır
diye düşünüyorum!
Tanrı’nın, bizi insan dışı varlıklardan üstün yarattığı, on-
ların ise yalnızca biz insanlara hizmet etsinler diye burada
olduğu inancımız, aslında böyle düşünmemizin kurgulan-
ması, doğa ve hayvanlar alemindeki kardeşlerimizden ayrı
düşmemize ve özümüzden kopuk bir yaşam sürmemize ne-
den olmuştur. Oysaki her bir hayvan kardeşimiz, aynı bizim
gibi kendi oluş seviyelerini evrimleştirmek gayesiyle, kendi-
lerine uygun vazife anlayışı ile buraya gelmektedir.
Günümüz dünyasında inandığımız (inandırıldığımız)
pek çok şeyin, henüz çocukluğumuzdan başlayarak, hem
eğitim sistemi ile hem de farklı kanallar vasıtasıyla öğretil-

158
Türkan Ruhsar

diğine ve beynimizin sadece sol lobunu aktif hale getirmenin


amaçlandığına inanıyorum. Hatta inanmanın ötesinde öyle
olduğunu biliyorum. Bizleri, zihnimizi manipüle ederek kö-
le-robot haline getiren, aklımızı bilinçli kullanmaktan, bizi
ahlaki ve vicdani değerlerden uzaklaştıran sözde gerçek-
liklere inanmamayı seçiyorum. Aklını bilinçli kullanmaya
uyanan birçok insanın da benim gibi, bu “sözde gerçekleri”
araştırmaya ve sorgulamaya yöneldiğini biliyorum, bu da
beni gerçekten mutlu ediyor. Kalıplaşmış, içi boşaltılmış,
günümüz dünyasının gerçeklerine uymayan, dönemsel şart-
ların ihtiyaçlarına hitap etmekten uzak öğretiler, kurallar,
kavram ve fikirler, kalbimizin derinliklerinde artık hiçbir
anlam ifade etmiyor ve ne bir ödül beklentisi, takdir ve kabul
görme ihtiyacı, ne de vesvese var yüreklerimizde. Yalnızca
doğru olduğunu bildiğimiz yolda ilerliyoruz ve yavaş da olsa
insanların artık gözü kapalı bir yaşam sürme tembelliğin-
den vazgeçmeye başladıklarını görüyoruz. Araştırıyorlar,
okuyorlar, sorguluyorlar ve kendileri için en doğru olanı bul-
maya çalışıyorlar.
Pek çok kişi, yaşamın acı, merhametsiz, sevgisiz ve kirli
yönüyle de yüzleşebilme cesaretini gösteriyor ve buradaki
sorumluluğunu kabul ederek vegan yaşam biçimini seçiyor.
Hayvansal gıda üretiminin sorgulanması gerektiğini, sektö-
rün öyle reklamlarda gösterildiği gibi, yemyeşil çayırlarda
özgürce dolaşan huzurlu hayvanlarla ilgisi olmadığını bili-
yor. Hayvanlar, günümüz dünyasının bu döneminde eşi ben-
zeri görülmemiş boyutlarda sömürülüyor ve zulme maruz
bırakılıyorlar.
Biz, ancak dönemsel şartların ihtiyaçlarına göre gelişen
ve uyanan bilincimizle, yükselen vicdan, merhamet ve sevgi

159
Veganlığa Ezoterik Bakış

duygularımızla, küresel boyuttaki bu vahşet sektörüne “dur”


diyebildiğimiz zaman, insanlık adına büyük bir evrimleşme
sürecinden bahsedilebilir. Bunun dışında kalan her söz, yön-
tem ve eylem, genel bir akıl tutulması hallerinin, orasına bu-
rasına yama yapmanın ötesine geçemez!
Benim için hayvanların yaşam haklarına göstermemiz
gereken saygı, bu gezegendeki her şeyden daha önemli, çün-
kü tüm bu dünyevi kargaşanın, savaşların, terör olaylarının,
adaletsizliklerin, haksızlıkların, açlığın, güçlünün güçsüzü
ezmesinin temelinde, yalnızca sevgisizliğimizin ve saygı ek-
sikliğimizin olduğunu biliyorum. Nasıl çürük bir temel üze-
rine sağlam bir bina inşa edilemezse, insanlık da çoğunluk
itibarı ile sevgi, merhamet ve şefkat duygularından yoksun-
sa, ne kendimizi şifalandırabiliriz, ne de diğerlerine bir hay-
rımız dokunur!
İnsanlar hep sevgiden bahsederler, sevgi üzerine şiirler
romanlar yazılır, şarkılar söylenir, filmler yapılır ama sevgi
yaşanılan değil, yalnızca bahsedilen olarak kalır. Çünkü bir
şey hakkında konuşmakla, o şeyi anlamak ve yaşamak aynı
değildir. Gerçek sevgi sınır koymaz, ayrımcılık ve bencillik
yapmaz. Sevgiyi yaşamak hem çok kolay, hem de çok zordur.
İnsan, kendisini unutup öz varlığının aslında saf sevgi oldu-
ğunu bir türlü hatırlayamaz. Ama bir kez varlığının bu kut-
sal gerçeğini hatırlarsa, bir daha asla unutmaz.
Sevginin en yakın dostu saygıdır. Biri olmadan, diğeri
varlığını sürdüremez, hep bir eksiklik olur. Bizler Evren’in
sırlarını çözmeye de kalksak, herkesin hayran olduğu ente-
lektüel bilgi hazinesine de ulaşmış olsak, kariyer, şan, şöh-
ret, etiket sahibi de olsak, eğer aklımız ve bilgimiz, sevgi ve

160
Türkan Ruhsar

merhametle birlikte gelişmemişse, tabaklarımızda az sonra


midemize girecek çalınmış hayatların cansız bedenleri varsa
ve biz varlığın özgür yaşam hakkına saygı duyacak bir bilinç
seviyesine henüz gelememişsek, öğrenmemiz gereken daha
pek çok şey var ve muhtemelen adına dünya dediğimiz ve ev-
rimleşmek için geldiğimiz deneyimleyerek öğrenme alanına
daha çok gelip gideceğiz.
“Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.” Hz. İsa
Yediğiniz et, kaba titreşimli özelliğinden dolayı, sizin ru-
hani gelişim sürecinizi olumsuz etkileyecek, yavaşlatacak ve
zorlaştıracaktır! Üstelik onların çektikleri acıyı, uğradıkları
zulmü bile bile, hala et tüketmemiz ne kadar doğrudur?
En büyük yanılgılarımızdan birisi de, kendimiz değişme-
den dış koşulları değiştirebileceğimizi düşünmemiz ve yaşa-
mımız boyunca dış koşullara bağımlı olarak yaşamamızdır.
Halbuki bu dünya sahnesine bedenlenmiş bir ruh olarak
gelmemizin nedeni, burasının sadece bir okul, gözlem ve
deneyimleme alanı olduğunu anlayıp, ancak kendimizi de-
ğiştirebildiğimiz zaman (kendi Öz varlığımızı hatırlama) dış
koşulları değiştirebilmeye muktedir olduğumuzu, değiştire-
mediklerimizi de tam bir teslimiyetle kabullenmemiz gerek-
tiğini anlayabilmemizdir. Tanrı’ya imandan kast edilen tam
anlamıyla budur.
Bazen, artık işe yaramadıkları gerekçesiyle bir gemiye
bindirilen insanları düşünüyorum, hani bilim kurgu filmle-
rinde olur ya… Ya da büyük bir çarpışmadan sonra gemide
açılan kocaman delikten içeri akan suların farkında olma-
yıp, üst güvertede hala geminin keyfini çıkaran ve birbirle-
rine kamaralarının konforundan ya da servisten bahseden,

161
Veganlığa Ezoterik Bakış

garsonlardan şikayetçi olan insanlara benzetiyorum insan-


lığı. Halbuki gemi su alıyor. Kaptan ve üst düzey görevliler
her şeyin farkında, kendilerini kurtarmak için hazırlık ya-
pıyorlar. Aslında çarpma işini de onlar ayarlamış, tabii önce
kendilerini garantiye almışlar.
Bazı insanlar bu geminin batacağının farkındalar. Fayda-
sız yere var güçleriyle bağırarak diğer yolcuları uyarmaya ça-
lışıyorlar. Onlar komplocu olarak nitelendiriliyor ve hemen
saf dışı bırakılıyorlar. Gemi görevlileri onları bir bir denize
atmakla meşgul, kimsenin uyanmasını ve sorun çıkmasını
istemiyorlar.
Yaşamımızın gerçek anlamı ve gayesi bu sanal dünyadan
uyanıp, tüm varlık aleminin Bir’liğini görebilmek, içinde
olduğumuz otomatizmanın kontrol sisteminden mümkün
olduğu kadar çıkmaya gayret ederek, varlık seviyemizi yük-
seltmektir.
Eğer bunu yapmayı gerçekten tüm kalbimizle istiyorsak,
yüksek tesirlerden yardım gelecektir. Bundan hiç şüpheniz
olmasın.

162
Türkan Ruhsar

Bir hayvana baktığımda, küçük bir çocuğun masumiyetini


hissediyor, her seferinde o saflığa ve doğallığa hayran
oluyorum. Yeni doğan bir bebekte, harikulade bir çiçekte, şırıl
şırıl akan bir nehirde, güneşin ışınlarında, gece gökyüzünde
pırıl pırıl parlayan ayda ve yıldızlarda, toprağın kokusunda,
bir sokak köpeğinin bilgece bakışında, her bir damlada, her bir
zerrede kendimi görüyorum. Dünyanın öte ucunda da olsa,
hiç tanımadığım bir varlığın sevincini ya da acısını ta içimde
hissediyor, onlarla seviniyor, onlarla üzülüyorum. Var olan her
şeyin içinde, tüm kuşkuların ötesindeki gerçeğe doğru yoldayım.
Ve şimdi Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisi, ilahi adaletin
enerjisiyle koşulsuzca ve sevgiyle O’na hizmet etme vakti.
Sonsuz şükranlar olsun.

Fiziksel Dünya Ötesinden Gelen Mesajlar


Üzerine
Kali Yuga Çağı’nın sonlarına doğru yeni bir çağa doğru
gitmekte olduğumuz bu zamanlarda, fiziksel dünya ötesin-
den gelen pek çok bilgi içerikli mesaj var. Kimileri kitap ha-
line getirilmiş, kimileri internet üzerinden paylaşılıyor ve
meraklıları tarafından da büyük ilgi topluyor. Peki, bizler
kanal mesajları niteliğindeki bu bilgilerin dikkate değer, ru-
humuzu yükselten bilgiler mi olduklarını yoksa bizi yönet-
meyi, yanlış yönlendirmeyi mi amaçladıklarını veya eğlence
arayan varlıklar tarafından mı gönderildiklerini hangi kri-
terler ölçüsünde anlayacağız?
Birçoğunu ben de okudum. Bazıları bana ilham verdi,
bazıları ise özümle hiç uyuşmadığı için kayda değer değildi.
Şu önemli ayrıntıyı sizlerle paylaşmak isterim ki, halen Kali
Yuga (Demir Çağ) çağında bulunduğumuz için, gelen önemli

163
Veganlığa Ezoterik Bakış

bilgiler de apaçık değil, bizim mevcut bilinç seviyemiz ve algı


kapasitemize uygun sembolik anlatımlarla geliyor.
Herkesin bu bilgilere ulaşabileceği ve ifşa edilen bilgilerin
negatif amaçlarla kullanılabileceği de muhtemelen göz önü-
ne alınarak, ezoterik bilgiler ancak üstü örtülerek verilmeye
devam ediliyor. Tabii ki bu bilgiler herkes için aynı oranda
etkili değildir. Çünkü her öğreti, her insana uygun olmaz ve
öğretmen ne kadar güçlü olursa olsun ve verdiği bilgiler ne
kadar ilahi olursa olsun, verebilme gücü her zaman ancak
okuyanın ve dinleyenin anlayabilme ve içselleştirebilme po-
tansiyeli kadardır. Öğretmen, yüreği kapalı olanlar karşısın-
da çaresizdir.
“Bir insanın okült ve psişik güce, sezgi ve ilham melekesi-
ne sahip olamamasının nedeninin sevgi gücünü geliştireme-
miş olduğunu söylemek abartı değildir.” (Hazret İnayet Han)
İnternette yayınlanan bazı kanal mesajlarında ve bu ko-
nuyla ilgili yayınlanan bazı kitaplarda, insanın dilediğini yi-
yip içebileceği, istediğini yapabileceği, kendisini sadece akı-
şa bırakıp gerisinin kendiliğinden geleceği anlatılmaktadır.
Okurken hayretler içinde kaldığım bu sözde bilgiler, pek çok
insan tarafından da hayli benimsenmiş durumdadır. Ne de
olsa kolaycılık, deyim yerindeyse “kanımıza işlemiş”, kolay
kolay değişecek gibi de görünmüyor.
Her mesajın ve özellikle beslenme ile ilgisi olan mesaj-
ların, insanın tekamül düzeyi ve karmasıyla bağlantısı var.
Ama bu açıklanmadığı için, mesaj olduğu gibi alınıyor ve
insanlar bu kadar önemli bir konuda belki de kasıtlı olarak
bilgisiz bırakılmaya devam ediliyor. Gerçekten insanlık ale-
mine faydalı olabilecek, kolektif bilinç düzeyini yükseltebi-

164
Türkan Ruhsar

lecek bazı fiziksel dünya ötesi mesajları değerlendirirken,


yazılanın ve söylenenin ruhunuzu yükseltmesini ve size il-
ham vermesini istiyorsanız, satırların içine yüklenen gizli
anlamları keşfetmeye çalışın. Özgür iradeye direk müdahale
olmaması için, satırların ötesindeki üstü örtülü verilen me-
sajları anlamaya çalışın.
Okuduklarımızın üzerinde tefekkür etmemiz, derinleme-
sine düşünmemiz ve “acaba burada ne demek istenmiş” gibi
soruları kendimize sormamız gerekir. Şayet bunu yapmaz-
sak, nasıl kutsal kitaplar, herkesin kendisine göre yorumla-
dığı, bilgiden uzaklaşıp bir ön kabulün yeterli olduğu, ama-
cında ve mesajlarından uzaklaştırıldıkları, insanın yalnızca
kayıtsız şartsız kurallara tabi tutulduğu, kontrolü ellerinde
tutan güç odaklarının ellerinde araç haline getirildiyse; bu
gibi kanal mesajları da aynı amaçlarla güç ve kontrolü kay-
betmek istemeyen, ya da kazanç amaçlı, insanların hoşuna
gidecek şekilde sunumunu yapan kişilerce kullanılabilir ve
kullanılıyor da zaten.
Üzerinde düşünmediğimiz, açılımını yapmadığımız, satır
satır değil, bir bütün olarak ele almadığımız, içindeki evren-
sel mesajları sezemeyip, sadece bizi pohpohlayan ve içimize
değil, yüzeysel olana yöneldiğimiz, bazı satırlarını cımbızla
ayıklayıp, işimize gelenlerini aldığımız, işimize gelmeyen-
leri de görmemezlikten gelmeyi seçtiğimiz yazılar, kitaplar,
mesajlar, bildiriler vs. maalesef bizi oyalamaktan ve teka-
mülümüzü yavaşlatmaktan ve zorlaştırmaktan başka bir işe
yaramazlar derim, naçizane!
Dünya hayatı, farklı ruhsal seviyelerde kişilerin bir ara-
da yaşadığı bir yerdir. Bu konular söz konusu olduğu zaman,

165
Veganlığa Ezoterik Bakış

en tehlikelisi de, kendilerine ruhsal bir kimlik, etiket biçmiş


insanların, farklı tekamül seviyelerini göz önüne almadan,
açılımını yapmadan, sorumsuzca bu mesajları insanlara ver-
me misyonunu kendilerince üstlenmiş olmalarıdır! Bunlar,
belki de bu hayatta perdeyi açıp, gerçeğe biraz daha yakla-
şabilecek kadar olgunlaşmış ruhların, bir süre daha kalple-
rinde mühürlerle yaşamalarına neden olacak, onları bir süre
daha yanlış yönlendirecek kişilerdir. Artık bu tür şeylerin ne
amaçlarla yapıldığını, bu satırları okuyan okurların kendi
çabalarıyla düşünüp bulmaları gerekir.
Bu bilgiler göz önüne alındığında, her öğretinin, her ka-
nal mesajının, her kitabın herkes için eşit uygunlukta olma-
dığı, ancak geçmiş enkarnasyonlar ve kişilerin mevcut bilinç
seviyeleri göz önüne alınarak, farklı sonuçlar yaratacağı
açıktır. Eğer bir bilgi veya kanal mesajı verilecekse veya bu
konularda bir kitap yazılacaksa, mutlaka veren-yazan kişi-
nin, mesajın açılımını da yapacak, konuyu içselleştirmiş bir
ruhani seviyeye ulaşmış olması gerekir diye düşünüyorum.
Yoksa kadim zamanlardan gelen bilgiler gibi anlaşılmama-
ya ve insan eliyle saptırılıp yozlaştırılmaya devam edilecek,
hatta kötü amaçlı kişilerin elinde kitlesel bilinci kontrol et-
mek suretiyle kişisel kazanç ve güce alet olmayı sürdürecek.
İnsan bedeni alarak bu dünyaya gelen her bireysel ruh,
bilinci buna hazır olmadığı sürece, kim ne derse desin, kim
hangi mesajı verirse versin, ancak önceki yaşamlarından
getirmiş olduğu kendi ruhsal idrak seviyesine göre davrana-
cak, zihnini ve bedenini buna göre besleyecek, buna uygun
bir yaşam tarzı sürecektir. Teorik olarak öğrenilen spritüel
bilgi, kişi ancak tüm yaşamla olan bağlantısını idrak ettiği
vakit; kendisinin insan, doğa ve insan dışı canlı varlık türle-

166
Türkan Ruhsar

rine olan inanç ve davranış kalıplarını değerlendirme süreci-


ne girdiği ve kontrol etme, güç kullanma, sömürme, öldürme
ve öldürmeye onay verme eylemlerini kendi özgür iradesiyle
dönüştürmeye karar verdiği gün, aşkın biliş haline dönüşür.
Kişi, Koşulsuz Sevgi alanını bilinçsizce bile olsa yaratma-
ya karar verdiğinde, Koşulsuz Sevgi’yi deneyimlemesini en-
gelleyen tüm düşünce ve davranış kalıplarıyla karşı karşıya
gelecektir. Hatta kendi gözlemlerim ve deneyimlerime da-
yanarak, uzunca bir süre önüne sadece bu tip deneyimlerin
çıkacağını söyleyebilirim. Ancak kendisi yalnızca kaba bede-
nini değil, zihnini de tanrısal prensiplere uygun beslerse, sa-
dece bedeninin değil, ruhunun doğasına da uygun bir yaşam
biçimini benimseyebilirse, mükafatı büyük olacaktır.

167
Veganlığa Ezoterik Bakış

Bir ağacın, tek bir yaprağını bile koparmaya hakkım


olmadığını düşünüyorum. O da benim gibi bu dünyadaki
yaşamını tamamlayacak ve ait olduğu yere (toprağa) geri
dönecek. Yolda yürürken bazen acele ediyorum ve istem dışı bir
yaprağın dalından kopmasına neden oluyorum. Eğilip yavaşça
alıyorum ve ondan özür diliyorum, gerçekten üzgünüm.

Altın Çağ’da Mezbahalar Olacak Mı?


Günümüzde birçok insan bilgeliğin, aydınlanmanın, far-
kındalığın üzerine ve Altın Çağ’a layık gerçek insan olabilme
teknik ve yöntemlerini anlatan yazılar, makaleler yazıyor.
Kitapçıların vitrinleri ezoterik kitaplarla dolup taşıyor. İn-
ternet sayfamda pahalı otellerde yapılan spritüel seminerler,
konferanslar, doğa gezileri, ya da turistik bölgelerde, denizle
doğanın birleştiği o harika yerlerde astronomik ücretler kar-
şılığında gerçekleştirilen arınma, meditasyon, yoga festival-
leri görüyorum. Hepsi, ama hepsi aydınlanmaya giden yolda
kendilerine göre rehberlik ediyor, yol gösteriyorlar.
Peki ama, bilgeliği anlatmak mı, bilgeliği yaşamak mı
daha önemli? Bilgi sahibi olmak mı, bilgiyi anlamak, içsel-
leştirebilmek ve yaşama geçirebilmek mi esas olan? Öğren-
diklerimizi günlük hayatımızda yaşamın doğal akışında su
gibi yaşayabiliyor muyuz? Yoksa kapılar kapanıp kendi ya-
şamımıza döndüğümüz zaman, öğrendiklerimiz ancak zih-
nimizin derinlilerinde arada bir hatırlanmak üzere mi yer
tutuyor?
Bazen, hitabı ve kalemi oldukça kuvvetli kişilerden (bir-
çoğu profesyonel yapıyor bu işi), çoğumuzun mükemmel ola-
rak nitelendireceği, hayranlık duyacağı türden yazılar oku-

168
Türkan Ruhsar

yorum. Kalem, sözcüklerle dans ediyor adeta, okurken insan


kendisinin uçtuğu hissine bile kapılabiliyor.
Koşulsuz Sevgi, yüksek bilinç, üst benlik, alt benlik, rezo-
nans, frekans, titreşimler, kanal bilgileri, ışık, meleklerden
mesajlar, meleklerle kontağa geçmenin pratik uygulanabilir
yöntemleri, boyutlar arası geziler, velhasıl boyut atlamak,
Altın Çağ’a en uygun şekilde girebilmek için, herkes elinde
eteğinde ne varsa ortaya döküyor. Benim de bu dönemde
kendisini öğretmeye adamış değerli üstat veya rehber ma-
kamında kişilere, henüz kendisinin emekleme döneminde
olduğunu düşünen, naçizane spritüel araştırmacı bir öğrenci
kardeşiniz olarak bir kaç sorum olacak.
Bir zahmet bu soruları artık meleklere mi sorarsınız, yok-
sa paralel astral seyahatinizde komşu gezegen sakinlerine
mi sorarsınız, kanallığını yaptığınız göksel üstatlara mı so-
rarsınız, onu bilmiyorum. Artık kimi bulursanız ona sorma-
nızı rica ediyorum. Sorularım şunlar:
1) Altın Çağ’da mezbahalar olacak mı? Altın Çağ’ın Ko-
şulsuz Sevgi bilincine ulaşmış, tüm yaşam formların-
daki Bir’liğin idrakindeki yüksek bilinçli insanları,
hayvanları hala damak tatları için kendi nefslerine
kurban edecekler mi? Masum hayvanları öldürüp, on-
ların cansız bedenlerini besin olarak yemeye devam
edecekler mi? Altın Çağ’ın yüksek farkındalık sahibi,
An’da yaşamayı artık öğrenmiş insanlarının tıka basa
et yemeleri için, her gün milyonlarca hayvan, bugün
olduğu gibi mezbahalarda öldürülecek mi?
2) Altın Çağ’da milyonlarca tavuğun üst üste karanlık
ve havasız bölmelere tıkıldığı, erkek civcivlerin doğar

169
Veganlığa Ezoterik Bakış

doğmaz ve canlı canlı kedi köpek kardeşlerine mama


yapılmak üzere püre makinelerine atıldığı, dişi civciv-
lerin ise yine doğar doğmaz birbirlerini gagalayıp yara-
lamasınlar diye, (sağlıkları için değil, üretim açısından
telef olmasınlar diye) gagalarının kesildiği yumurta ve
tavuk kesim çiftlikleri olacak mı?
3) Süt üretim çiftliklerinde, ineklerin kısacık yaşamları
boyunca hareket etmesinler diye daracık bölmelerde
boğazlarından kelepçelenip, memelerine süt çekim
makineleri takılmış bir halde, kendi dışkılarının için-
de yaşamaya mahkum edildiği süt çiftlikleri olacak
mı? Altın Çağ’da doğan çocuklar, annelerinin sütü
bittikten sonra bile inek sütü içmeye devam edecek-
ler mi? Koca koca insanlar haline gelmelerine rağmen,
hala sütle kemiklerinin güçlendiğini zannedip, doğada
anne sütünden kesildikten sonra, farklı bir türün sü-
tünü içen tek canlı türü olarak kalmaya devam edecek-
ler mi?
4) Yavru danalar, mezbahalarda doğduktan hemen son-
ra, üreticilerin uyanıklığıyla analarının sütü gelsin
diye kısacık emdirilip, hemen ardından annelerinin
koynundan ayrılıp, sonrasında “taze dana eti” olarak
kesilmek üzere, üstelik hareket edip de etin kalitesini
düşürmesinler diye, kendi küçücük bedenlerine uygun
itinayla hazırlanmış daracık bölmelere yerleştirilecek-
ler mi? Taze anneler, evlatlarını emziremedikleri ve
ayrılmak zorunda bırakıldıkları için ağlayıp bağırır-
lar. Bu, yavrusuyla birlikte sabahlara kadar süren ağla-
ma seslerinden rahatsız olmamaları için, Altın Çağ’ın
yüksek teknolojiyle donatılmış kesimhanelerinde ça-

170
Türkan Ruhsar

lışanlarının kulaklarını tıkamaya yönelik, en son tek-


nolojiyle üretilmiş tıkaç aygıtları geliştirilecek mi?
5) Aynı inek yavruları gibi, yavru kuzucuklar, aslında
hoplayıp zıplaması gereken sevimli mi sevimli oğlak-
lar, taze kuzu ve oğlak eti olarak satılmak üzere, yine
doğar doğmaz analarından ayrılıp kesilmek üzere
farklı bölmelere mi transfer edilecekler?
6) Altın Çağ’ın yüksek sosyetesinin giymeleri için, nadi-
de kürkleri olan hayvanlar hunharca avlanıp, bazen de
hayvanlar suni yollardan üretilip, kürklerinin kalitesi
onlar daha can vermeden yüzüldüğü zaman daha göz
kamaştırıcı olduğu için, en vahşi yöntemlerle canlı
canlı yüzülmeye devam edilecekler mi? Milyonlarca
kedi ve köpek öldürülüp, ucuz olduğu için parası az
olan orta tabaka Altın Çağ insanına hitaben, tüylerin-
den anahtarlık, şapka ponponu, süs eşyası, eldiven vs.
yapılmaya devam edilecek mi?
7) Altın Çağ’da hayvanat bahçeleri olacak mı? Hayvanlar,
kendi doğal ortamlarından zorla kopartılıp, aynı şim-
di olduğu gibi kafeslerin arkasında küçücük bölmele-
rinde Altın Çağ’ın nadide insanlarının göz zevkleri ve
eğlence anlayışlarına uygun olarak sergilenecekler mi?
Çocuklar ve ebeveynleri, hafta sonu tatillerinde orala-
ra gidip, kafeslerin ardından hayvanlara fındık, fıstık
atmaya devam edecekler mi?
8) Avcılık devam edecek mi? Altın Çağ’ın zenginleri, nesli
tükenen hayvanları av turizmi adı altında öldürmek
için tonlarca parayı, bugünkü gibi devlete ödemeye de-
vam edecekler mi? Hayvanların önce nesilleri tüketi-

171
Veganlığa Ezoterik Bakış

lecek, sonra da nesilleri tükenen bu hayvanlar, bugün


olduğu gibi Altın Çağ’ın bilinçli çevrecilik anlayışı ile
korunma altına alınacaklar mı?
9) Altın Çağ’da hayvanlar kozmetik, ilaç, sigara, gıda vs.
sanayilerinde deney hayvanı olarak kullanılmaya de-
vam edilip, onlar bizim kadar farkındalık ve yüksek
bilinç sahibi olmadıkları için, muhtemelen acının on-
lar için fark etmediği düşüncesiyle, bugün olduğu gibi
şiddet ve vahşetin en uç noktasında işkence görmeye
devam edecekler mi?
10) Hayvan köleliği her alanda devam edecek mi? Yunus-
lar, Altın Çağ festivallerinde denizi kana bulayarak,
eğlence olsun diye kurban edilecekler mi? Fayton at-
ları, tıpkı bugünkü gibi çoluk çocuk tatile gelenler eğ-
lensin diye tatil beldelerinde güneşin altında saatlerce
aç susuz koşturulacaklar mı? Sokak kedi ve köpekleri,
Altın Çağ insanının göz zevklerini bozup rahatsız et-
memeleri ve ortalığı kirletmemeleri için, şimdi oldu-
ğu gibi Altın Çağ belediyeleri tarafından toplatılıp üst
üste barınaklara atılacak, diğerleri de yasal uygulama-
larla topluca zehirlenecekler mi?
11) Altın Çağ’ın Şimdi’de yaşayan bilge insanları, yu-
muşacık kuş tüyünden yastık ve yorganlarda yatabil-
sinler diye, kazlar öldürülünceye kadar dört kez deri-
lerini parçalaya parçalaya ve canlı canlı yolunacaklar
mı? Doğal ortamlarından alınan hayvanlar, sirklerde
kırbaçlarla eğitilip, Altın Çağ insanlarını şimdi oldu-
ğu gibi eğlendirecekler mi? Boğa ve deve güreşleri, at
yarışları, horoz ve köpek dövüşleri, timsah çiftlikleri
devam edecek mi?

172
Türkan Ruhsar

12) Altın Çağ’da acaba hayvanlara tecavüz ve şiddet ola-


cak mı? Hayvanları katledenler, tecavüz ve işkence
edenler, yine bugün olduğu gibi hiçbir yasal ceza al-
madan ellerini kollarını sallayıp işlerine aynen devam
edecekler mi?
Bu listeye ilave edilecek o kadar çok şey var ki! Ama ben
şimdilik bu kadarla yetinmek istiyorum.
Ruhsal konularla ilgilenen, bilinçleri yükselmekte olan,
farkındalığı ve An’ı yaşamayı öğrenmeyi canı gönülden
arzu eden, tüm Altın Çağ bilgilerini okuyup adeta ezberle-
miş değerli hakikat yolcuları; bilmiyorum, tüm bu spritüel
bilgi karmaşası, yöntemleri, öğretileri, festivalleri arasında
bu sorular hiç aklınıza geldi mi? Gelmediyse bile en azından
bundan sonra düşünürsünüz belki.
Sizce yüksek bilince ulaşmış, titreşimlerini yükseltmiş,
Koşulsuz Sevgi’yi her an deneyimlemekte olan Altın Çağ’ın
farkındalıkla yaşayan insanları, hayvan ve hayvansal ürün-
leri tüketmeye, hayvan kardeşlerimizi istismar etmeye de-
vam edecekler mi?
Şu an günümüz dünyasında en vahşi yöntemlerle sür-
dürülen endüstriyel hayvancılık sektörü, şimdi olduğu gibi
kan, vahşet, sömürü ve acımasızlıkla, Altın Çağ gelenekle-
rinde de sürmeye devam edecek ve yine şimdi olduğu gibi
görmemezlikten mi gelinecek? Altın Çağ’ın insanları, bugün
olduğu gibi her türlü spritüel yöntem ve öğretilerle iyice ha-
şır neşir olup, içinde yaşadıkları dünyanın kirli gerçeklerine
sırt mı dönecek?
Yaşadığımız dünyanın kirli yanıyla yüzleşmeden, dönem-
sel şartların ihtiyaçlarını ve gerekliliklerini umursamadan,

173
Veganlığa Ezoterik Bakış

insanlara, hayvanlara ve doğaya böylesi acı çektiriliyorken,


biz bireysel olarak nasıl bir aydınlanma yaşayacağız? Ve biz
bu dünyanın iyileşmesine yönelik en ufak bir çaba göster-
mezken, kişisel aydınlanma çabalarımızın anlamı nedir?
Uzaylı komşularımızla samimiyeti oldukça ileri götüren-
ler, meleklerle irtibatta olup, diğer gezegenlerin sakinlerine
kanallık yapanlar; lütfen, kontağa geçtiğiniz zaman, bir zah-
met bu soruları onlara da sorun. Çünkü ben verecekleri ce-
vapları gerçekten çok ama çok merak ediyorum. Şimdiden bu
zahmetiniz için teşekkür ederim.
“Acısız bir şekilde bilinçliliğe ulaşmak diye bir şey yoktur.
Ne kadar saçma olursa olsun, insanlar kendi ruhları ile yüz
yüze gelmemek için ellerinden geleni yaparlar. İnsan ışıklı
şekilleri değil, karanlık olanı bilinçlendirerek aydınlanabi-
lir.”
Carl Gustav Jung

Bilinçlerin kapalı olduğu alanlara ışık OLması niyetim-


le…
Ve öyledir.

174
Türkan Ruhsar

Tüm dünyaya dev megafonlar kurulmalı, sihirli


megafonlar! Doğrudan insanın yüreğine tesir edebilen! Öyle
ki, bir ucundan fısıldandığında, birden yüz binlerce kişi
aynı anda uyanabilmeli ve ‘EY İNSAN İNSAF ET!’ diyen
tanrısal sesi kalpleriyle duyabilmeli... Önce kendilerine,
sonra birbirlerine ve sonra insafsızca kendi egolarına kurban
ettikleri hayvanların gözlerinin içine bakmaları ve sonra
şaşkınlık, utanç ve azapla başlarını öne eğerek ‘BİZ NASIL BİR
GAFLET UYKUSUNDAYMIŞIZ’ diyerek, İNSAN Olduklarını
hatırlamaları!

Işık İşçisi Olmak Üzerine


Bir ışık işçisi, öncelikle fiziksel duyularıyla algıladığı rea-
litenin ötesine geçmiş, içsel duyularını yaşama geçirebilmiş
insandır. Özgür irade seçimlerini bilinçli olarak kendisinin
ve Bütün’ün en yüksek hayrına kullanmayı öğrenmiş bir
ruhsal potansiyele sahiptir ve seçimlerini Koşulsuz Sevgi,
karşılıksız hizmet, merhamet, şefkat, iyilik yönünde kullan-
mayı tercih eder.
Kabul ettiği en üst makam, Tanrısal iradenin yeryüzün-
deki sesi olan vicdanıdır. Her coğrafyaya, dini inanca, değişik
kültürlere ve kişilik yapılarına ait olan değişken sevgi ve vic-
dani anlayışın ötesine geçmiş, Koşulsuz Sevgi’nin kaynağıy-
la bağlantı kurmuştur. Ve böylelikle seçimlerini bütünün en
yüksek hayrına bilgece yapmaktadır. Bencillik, benmerkezci
düşünce ve yaşam tarzını terk etmiş ve düşünceleri, konuş-
maları ve eylemleriyle bilinçli olarak Bir’liğe hizmettedir.
Dünyayı paylaştığı diğer yaşam formlarıyla, kendisinin
BİR OL-duğu farkındalığına ulaşmıştır, onların varlığının
ve özgür yaşam haklarının bilinçli bir savunucusudur. Çün-

175
Veganlığa Ezoterik Bakış

kü onlara yapılan her kötülüğün ve zulmün insana geri dön-


düğünü, bunun değişmez evrensel bir yasa olduğunu çok iyi
bilir. İnsan ve hayvanların hep birlikte bu dünyada tekamül,
yani ruhsal potansiyellerini artırmak ve kolektif bilinci yük-
seltmek için değişik beden formlarıyla bedenlendiklerinin
bilincindedir. Dünya hayatını asla yalnızca insan türüne ait
görmez ve bencillik yapmaz.
Tüm canlılar burada gezegensel bir yükselişte kendi görev-
lerini yapmak üzere bulunuyorlar. Bir’likten anlaşılması gere-
ken tüm var oluştur, sadece insan türü değil. Bu konuyla ilgili,
diğer enkarnelerinden getirdiği karanlık yönleri varsa, kendi-
sini haklı çıkarma, savunma çabası içine girmeden karanlık
tarafıyla cesurca yüzleşir ve karanlık tarafını bertaraf eder.
Ruh’un, bire bir gözlemlediği zaman rahatsız olduğu, görme-
ye bile katlanamadığı görüntülerin aslında Rahmani boyut-
tan gelmediğinin, insanların kasıtlı olarak saptırıldığının far-
kındalığına ulaşmıştır. O, Tanrısal kavrayışın ortaya koyduğu
gerçeklere sırtını dönmez. Her ne kadar o gerçekler, o güne
değin bildiğini zan ettikleriyle ters düşse de, ona acı verse de,
gerçeğin anlamını doğrulamak için kalbini onlara açmıştır.
Şaşmaz bir ahlaki yargı üretendir. Vicdan ve ahlak kav-
ramlarının en ağır yara aldığı yerlerde bile “ama falan yerde
böyle yazıyor, ama falanca böyle dedi, ama biz böyle öğren-
dik, böyle gördük” yanılsamalarının tuzağına düşmemeyi
öğrenmiştir.
Bir ışık işçisi, misyonunun bu bilinci kolektif bilince ulaş-
tırmak olduğunu bilir. Hatta sadece bu görev için bu zaman-
larda bedenlendiğinin farkındadır. Görevi, Koşulsuz Sevgi
ve karşılıksız hizmet anlayışıyla titreşimlerini yükseltmek

176
Türkan Ruhsar

ve üçüncü boyutta dualite bilinci, çevresel felaketler, savaş-


lar, insan ve hayvan cinayetleri ve kaos devam ederken, ha-
zır olanları uyandırmak, umut ve şifa vermek ve yepyeni bir
sevgi anlayışı ve bilinci ile aydınlık bir yaşamın oluşmasında
yardımcı olmaktır.
İnsanın en doğru olarak kalp gözüyle, kalbinin ruhuyla
görebildiğinin bilincine ulaşmıştır. Egosunun kontrolünde
değil, egosuna hükmedebilen, Bir’liğin en yüksek hayrına
egosunun efendisi olmuş kişidir. Nefs faaliyetlerini asgari-
ye indirebilen ve mevcut enerji alanını temizlemezse, fizik
beden ve duygusal beden tekamülünü başaramazsa, sadece
lafla ışık işçisi olunamayacağının bilincinde olan kişidir ışık
işçisi.
Sevgiden bahsetmekle, sevgisizliğe, haksızlığa, vicdan-
sızlığa, zulme suskun olmanın aynı şey olmadığının bilin-
cindedir. Sevginin, ancak bilinci yükselmiş bir insan ile taç-
lanacağını bilir. O, sevginin ışıltısını yaşayabilen ve göstere-
bilendir.
Dünyanın neresinde olursa olsun, kime yapılırsa yapılsın
(insan, hayvan, doğa) zulme uğrayan herkes için, “O BENİM”
diyebilendir ışık işçisi. Sevgi tohumunu kalplere ekebilendir,
sevginin krallığına herkesi davet edebilendir.
Değişmeden değiştirilemeyeceğinin bilincindedir. Kendi-
sini karşısına alıp görebilen kişidir. Vicdanı, şuurla yaşamayı
öğrenebilendir. Bilgi ve aklı, vicdan ve farkındalıkla birleş-
tirebilendir. Vicdan ve merhametten yoksun çoğunluğun
arasında, kendi özgür seçimleriyle iyiliği, şefkati ve bütün-
leştirici sevgiyi seçmiş, Koşulsuz Sevgi’yi yaşayan ve tüm in-
sanların yüreğinde yaşatmak isteyendir.

177
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Bedenler, kimi, meyve, sebze bahçesine dönerler,


Kiminin ise gömülen hayvanların mezarına.
Nefesler, kimi, elma, çilek, sebze, badem kokar, kiminin
ise ölüm, kan ve çürüyen et.
Zihinler, kimi yaşam ve yaratıcılık, huzur ve mutluluk ile
harmanlanır, kiminin ise ölüm, öldürmek, yok etmek.”
Cemil Baykas

178
Türkan Ruhsar

Kızılderili Cree Kabilesinin kehanetine göre:


“Gün gelecek, yerküre hastalanacak. İşte o zaman, dünyanın
dört bir yanından farklı kültürlerden lafla değil işe bakan
insanlar toplanıp bir kabile oluşturacak. Bu kabile yerküreyi
iyileştirmek için çalışacak. Ve bu kabilenin ismi ‘Gökkuşağı
Savaşçıları’ (Rainbow Warrior) olacak.”

İçsel Bir Devrim


Hiçbir canlıya ve dünya kaynaklarına zarar vermeden
yaşamayı hayatınızın en önemli ilkesi haline getirmişseniz;
dünyayı paylaştığınız diğer yaşam formlarıyla kendinizin
Bir olduğunun farkındalığına ulaşmış, onların varlığının ve
özgür yaşam haklarının ateşli bir savunucusuysanız…
Sevgi, şefkat, sorumluluk ve koruma içgüdüleriniz, ken-
diniz, aileniz ve yakın çevrenizle sınırlı kalmayıp, sizden
elli, yüz hatta daha da ileri zamanlarda doğacak nesilleri de
içine alacak kadar gelişmişse…
Düşünceleriniz, duygularınız ve eylemlerinizle dünyanın
ve tüm canlılarının şifalanmasına katkıda bulunuyorsanız;
bağışlayıcıysanız, yargılamadan herkesi oldukları bilinç hal-
leriyle görebiliyor, kötülüğün zirve yaptığı zamanlarda dahi
içsel sükunetinizi koruyabiliyor, sadece mümkün olanın en
iyisini yapmaya çalışıyorsanız…
Kan ve sömürü ürünleriyle değil, doğanın bize bahşettiği
en taze bitkiler, meyveler ve tohumlarla besleniyor, bedensel
ve zihinsel arınmanın ne kadar önemli olduğunun bilincin-
deyseniz; üstelik bir de vegansanız; tümüyle şiddetsizlik il-
kesi içeren vegan felsefe ve vegan beslenme yaşam biçimini

179
Veganlığa Ezoterik Bakış

benimsemişseniz…
Ulaşabildiğiniz herkese, ulaşamadıklarınıza da farklı
yöntemler geliştirerek ulaşma gayreti içinde, onları da eli-
nizden geldiği ve mümkün olduğu kadar uyandırmaya ve bi-
linçlendirmeye çalışıyorsanız…
O zaman dünyasal değerler ölçüsünde gerçekleşmekte
olan içsel bir devrime elinizden gelen en yüksek düzeyde
katılıyorsunuz demektir. Bunun anlamı, artık devrimden
sadece bahsetmekle kalmayıp, devrimin ta kendisi Olduğu-
nuzdur, kutlu olsun!
Çünkü insanın biyolojik bir robot olmaktan çıkıp gerçek
insan olması, ancak şartlandırmaların ötesinde vicdani ve
ahlaki eğilimlerini yaşama geçirerek yeni bir bilinç seviye-
sine gelmesi ve tüm olanı kucaklayabilecek bir sevginin far-
kındalığına varması ile gerçekleşir.
Devrimci, değişen dünyanın değişken koşullarına karşı
uyanık olmalı, dünya görüşünü genişletebilmeli ve bilincini
pozitif anlamda evrimleşmeye açık tutabilme potansiyeline
sahip olmalıdır. Bilmem kaç yıl önce yaşamış liderlerin, an-
cak o dönemin şartlarına uygun yazılmış manifestolarının
peşinden hala giden kişi, kolaycılıktan ve ezberden başka ne
yapabilir?
Günümüz şartlarında artık bin bir türlü acı ve işkencey-
le fabrikasyon üretimlerle yapılan hayvancılık ve hayvansal
ürünler sektöründeki tüm bu vahşet ve sömürüye gözleri-
ni kapatıp, sadece kendi türünün refahını düşünen, sadece
kendi türü için adalet, eşitlik arayışında olan kişi, gerçek mi,
yoksa sadece bir etiket devrimcisi midir?

180
Türkan Ruhsar

Tüm yaşam kaynaklarının kurutulduğu, hayvan ve bit-


ki çeşitliliğinin giderek yok edildiği, su kaynaklarının hız-
la azaldığı, atmosferin sürekli kimyasallarla bombardıman
edildiği bu günümüzden yaklaşık 50 yıl sonra, korkunç gıda
savaşları başlayacak; gelecek nesillere sağlık ve mutlulukla
yaşayacakları bir dünya bırakamayacağız. Bu yüzden önce-
likli amacımız, gezegendeki tüm canlı varlıklar için bir dev-
rim olmalıdır, gerisi laf ü güzaftır derim.
“Herhangi bir şey benim ülkem için değil, insanlık için ya-
pılmalıdır.
Benim dinim için değil, tüm insanlarda doğmaya başlayan
bilinç için olmalıdır.
Benim türüm için değil, doğadaki tüm canlılar ve tüm doğa
için olmalıdır.”
Echart Tolle

181
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Bu dünya aleminde denizdeki balıkların, gökyüzündeki


kuşlardan ne kadar haberi var? Toprak içinde yaşamlarını
sürdüren mikro organizmaların, toprak üstünde yaşayan
canlılardan ne kadar haberi var? Kendi dünyevi bilgisine
hapsolmuş bir insan Kozmik Zeka’yı ne kadar anlar?”
Gazi Onur

İçimizdeki İlahi Sevgi Potansiyeli


İçimizdeki ilahi sevgiyi keşfettikten sonra, başka bir güç
tarafından yönlendirilmemize ihtiyaç var mıdır? Sevgiyi al-
gılayabilmemiz ne kadar genişse, adalet ve hak arayışımız
da o kadar geniştir. Sevgi varsa orada adalet vardır. Sevgi
varsa orada vicdanın sesi konuşur. Sevginin yaşandığı yerde
erdem vardır, empati vardır. Sevgi varsa orada Tanrı vardır!
Büyümek, büyümek, kocaman olmak ve genişleyerek ya-
yılmak istiyorum evrene. Bir çift göz, tek bir yürek olup tüm
evrene yayılmak ve nerede bir kötülük varsa Tanrısal Işık ile
aydınlatmak istiyorum. Nerede haksızlığa uğrayan, nerede
zulüm gören bir canlı varsa, kollarımı alabildiğince açarak
kol, kanat olmak istiyorum. Konuşamadıkları dilleri, hay-
kıramadıkları çığlıkları, masum ve çaresizce bakan gözleri
olmak istiyorum.
Ve öyle çok istiyorum ki kilitlenmiş kalpleri açmayı, göz-
lerimi ve yüreğimi vermeyi, böylelikle benim gördüklerimi
görebilip, hissettiklerimi hissetmelerini, ruhlarını hatırla-
malarını, sadece et kemik yığını değil, Kutsal Ruh’un par-
çaları olduklarını hatırlamalarını! Belki o zaman geldikleri
yüce kaynağın aşkına, ettikleri zulümden utanır ve öz ben-
liklerine dönerler. Var oluşlarının saf sevgi olduğunu, ışık
olduklarını hatırlarlar.

182
Türkan Ruhsar

O güzel gözlerde, görmesini bilenler için ne çok şey var…


Yaşamın tüm kutsallığı o gözlerin içinde, o bakışların derin-
liğinde. Bir dene, belki sen de içindeki Tanrı’nın sesi olan vic-
dan sesini duyabilirsin. Uzat elini o cana, belki de aradığın
hakikati onunla bulabilirsin; onun da özündeki Rabbi göre-
bilelim, koşulsuz sevmeyi onunla öğrenelim diye yaratıldık-
larını hissedersin.
Eskiden de böyleydi elbette, ama ben o zamanlar gör-
müyormuşum demek ki. Bakmakla görmek, duymakla an-
lamak, söylemekle yapmak arasında çok derin bir uçurum
var… Şimdi artık her şeyin farkındayım, sokakta yürürken
gördüğüm üç kişinin en az birisinin üstünde kürklü yaka,
kürklü eldiven, şapka ponponu vb. var. Sırtında ölüm ve zul-
mü taşıyorlar, ama hiç farkında değiller, derin uykudalar.
Neredeyse her on metrede bir içinden kahkahaların yük-
seldiği, çoluk çocuk hep beraber mutlu aile yemekleri yenilen
restoranlar görüyorum. Ben de yiyordum, bilmiyordum, ama
artık biliyorum. Ne anne, ne bebek demeden vahşice öldürü-
len, büyümelerine, yaşamalarına, koşup oynamalarına izin
verilmeyen hayvanların cansız ve masum bedenlerini yiyor-
lar. Ah, bir de benim gözlerimle görebilselerdi keşke. Bazıla-
rının yanlarında köpekleri var; bir elleriyle onları okşarken,
diğer elleriyle, katledilen başka bir hayvanın cansız beden
parçalarını iştahla yiyorlar ama hiç farkında değiller.
Eğitimli insanlar, bilim insanları, yazarlar, şairler, din-
darlar, sanatçılar, spritüeller, ev kadınları, her meslekten,
ideolojiden, inançtan, dünya görüşünden insanlar... Adaleti
savunan, haksızlıklardan yakınan, dünyanın gidişatını be-
ğenmeyen, çevreci, hatta hayvan hakları savunucuları (re-
fahlarını savundukları hayvanlar, kedi ve köpekle sınırlı

183
Veganlığa Ezoterik Bakış

olanlar) kendilerini devrimci görenler, hepsi ama hepsi san-


ki tek bir ortak görüşte birleşmişler. Sevilebilecek hayvanlar
ve yenilebilecek hayvanlar var ve bu yenilebilen hayvanlar…
ah, onların tadı ne kadar da lezzetli!
Nasıl oluyor da bu insanlar, anlaşılması aslında son de-
rece basit olan bir gerçeği göremiyorlar, anlayamıyorlar ve
“Her canlının en kutsal hakkı olan özgür yaşam hakkını” ya-
şamları boyunca ihlal ediyorlar? Hatta bu onlara son derece
doğal geliyor.
Erdemli, iyi, şefkatli, sevgi dolu olarak nitelendirdiğimiz
insanlar bile, konu hayvanları kesip yemeye gelince, ilkel gü-
dülerin egemenliği baskın hale geliyor ve damak tatlarından
vazgeçmek istemiyorlar. Bunun nasıl bir ilkellik ve acımasız-
lık olduğunu fark edemiyorlar, bu gerçekten anlaşılması çok
zor bir şey.
Farkındalık, tek yapmamız gereken farkında olmak. İna-
nın, başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Tabağınızdaki hay-
vanlar, üstünüzde, başınızda, ayağınızdaki, kozmetik ürün-
lerinizdeki hayvanlar, ev eşyalarınızdaki hayvanlar bizler
gibi yaşamak üzere geldiler bu dünyaya ve biz onu cehenne-
me çevirdik. Her ne yaparsan yap, ancak kendinden kendi-
nedir ve sonuçlarını muhakkak yaşarsın. İnsanlık, hayvan
kardeşlerimize yaşattığı acı ve zulmü, kendisinde deneyim-
lemektedir şimdi. Bu yasa asla değişmez.
Dostlarınızı, kardeşlerinizi öldürerek sürdürdüğünüz ya-
şamların, başka yerlerden çıkan acılarını anlamaya ve fark
etmeye çalışın. Ne ekiyorsanız, aslında onu biçtiğinizi gö-
rün. Hiçbir canlıyı öldürmeden ve sömürmeden bir yaşam
sürdürmeniz mümkün. Sevgiden büyük bir öğretmen yok-

184
Türkan Ruhsar

tur. Gerçek sevginin anlayışı farklıdır, kavrayışı farklıdır,


üslubu farklıdır. Nefs “ben” der, sevgi ise “sen”. Onun dili
vicdandır, ahlaktır.
“Zihnin yapısının değişmesine bağlı olarak, beyin, bil-
gileri daha açık bir şekilde alıp, bunları deşifre etmeye
başladıkça, dünyamızın herhangi bir yerinden, dünya
dışından, boyut dışından, zamanın çok ilerisinden veya
gerisinden bilgiler alırız. Bilgilerin en can acıtıcı veriliş
şekli, duygu yoğunluğu ile birlikte bizzat yaşatılanlardır.
Uzak bir gezegenden gelen ‘Tanrıların’ dünya kadınları-
na yaptıkları eziyetin hatırası hala bilinç dışımızda sak-
lıdır.
Şimdi... Arkaik devirlerde biz ilkel insanlara yapılan
genetik oynamalar, deneyler, gen aşılamaları vesaire iş-
lemlerin hiç de masum olmadığını ve son derece acı verici
olduğunu düşünüyorum. Sümer tabletlerinde yarı insan,
yarı hayvan türlerin tasvirlerinde yapılan başarısız ge-
netik oynamaları da görüyoruz. Laboratuar ortamında
yapılan suni döllenme girişimlerinin resimlerini de.
Şu an Tanrılar olarak addedilen uzay ırkının, insanlığı
Tufan ile yok etmeye kalkıştığını unutuyoruz. Geçmişte
bize yapılan genetik oynamaları, biz bugün gezegenimizi
eşit haklarla paylaşmamız gereken diğer canlı türlerine
yapıyoruz. Arkaik dönemde gezegenimize gelip, kendin-
den gen aktaran uzaylı atalarımızın seviyesine yaklaş-
tıkça onların yürüdüğü yolu izliyoruz. Laboratuarlara,
derslere getirdiğimiz, hayvanat bahçesine tıktığımız
hayvanların acı çektiğini görmezden geliyoruz. Bugün
belki eski ‘Tanrıların’ seviyesindeyiz ve maalesef aynı
hataları yapmak üzereyiz.”
Görüş Dışı 2 Astral Kapılar-
Renan Seçkin

185
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Barışın ve huzurun temeli bütün mahlûkata hürmet


göstermektir. Herkese hürmet göstermedikçe kendimize,
hayvanlara ve bütün yaşayan varlıklara hürmet
göstermedikçe huzuru ve barışı sağlayamayız. Onları
sömürmeye son vermedikçe, onları bilim adına sömürmeye,
spor adına sömürmeye, moda adına sömürmeye ve evet,
yemek adına sömürmeye son vermedikçe, hayvanlara karşı
nazik olamayız, onları savunamayız.”
Cesar Chavez

Ruhani Öğretmenler
Gerçek anlamda spritüel bir gelişimden bahsetmek, an-
cak vicdani algıların devrim niteliğinde değişimi ile müm-
kündür dostlarım. Esasında tüm ruhsal yöntemler, kişiyi
nefsinin esaretinden kurtulması ve vicdanının sesini rehber
alması için uygulanır. Vicdanların muhasebesi, iyinin ve
kötünün, doğrunun ve yanlışın yeniden tanımlanması, her
türlü şiddetin sevgi adına terk edilmesidir öncelikle.
Kali Yuga çağından Altın Çağ’a doğru hızla değişen ve dö-
nüşen dünyamızda, negatif güç odakları sessizce yükselişe
geçen pozitif enerjiye karşı giderek hızlarını ve yoğunluk-
larını artırdılar. Her aklını kullanabilen insan gibi bizler de
oynanan oyunun farkındayız ve artık pervasızca gerçekleş-
tirilen negatif eylem ve durumları görüyoruz. Tedbir alabil-
diklerimizi alıyor, elimizden geleni yapmaya gayret ediyor,
gücümüzü aşan olaylarda da Yaradılışın en yüksek gayesine
güveniyor, olanın Bütün’ün en yüksek hayrına OLmasına ni-
yet ediyoruz.
Bu çağda pozitif ve negatif güçler arasında gerçekleştiri-
len ruhsal savaşta, güç ve kontrol sisteminin beyin yıkama

186
Türkan Ruhsar

faaliyetleri için en çok kullanıldığı alanlar eğitim, inanç, sağ-


lık, gıda, politika olarak görünüyor. Demir Çağ’ın (Kali Yuga)
beklenen aşağı düşüş döneminde, bu alanların insanlığa
hizmetle ilgileri kalmamış, hepsi küresel güçler tarafından
şirketleştirilmiş, kurumsallaştırılmış ve bu güç ve kontrol
oyununda baş köşede yerlerini almışlardır.
Yükselen spritüel anlayış ve bu konuya duyulan yoğun
ilgi nedeniyle, güç ve kontrol amacıyla kullanılan faktörlere
bir yenisi daha eklendi. Amacından saptırılan, şirketleşme
yolunda hızla ilerleyen sözde “spritüel sektör”! İlhamını yük-
sek alemlerden değil, insanların samimi ilgilerini, arayışla-
rını, yüce duygularını sömürmeye yönelik negatif egonun
dürtülerinden alan bir sektör!
Binlerce yılın negatif katalizörleri, karanlığın efendileri,
çağlar boyu süren düşüşün ardından gelmesi beklenen Altın
Çağ’ı geciktirmek, insanlık bilincinin yükselmesini ve uyu-
yan insanlığın uyanmasını engellemek amacıyla son kozları-
nı oynamaya başladılar. Bu kadar açık ve net!
Şöyle bir etrafınıza bakın lütfen: her yerde spritüel reh-
berler, ruhsal öğretmenler, gurular, şifacılar, melek terapist-
leri, yaşam koçları, enerji danışmanları, kanal mesajları,
hem de binlerce... Yazılan, çizilen binlerce kitap da cabası.
Bunların içinden, ruhsal katlardan geldiklerine emin oldu-
ğum mesajları ve işini son derece dürüstçe ve samimice ya-
pan insanları tenzih ediyorum. Karanlık, yoğunluğunu art-
tırdıkça onların ışıkları daha bir göz kamaştıracak, bundan
hiç şüphem yok.
Peki, tüm bu mesajların ilahi katlardan gelip gelmedikle-
rini, kişilerin hangi nitelik ve amaçlarla bu spritüel kimlik-

187
Veganlığa Ezoterik Bakış

leri edindiklerini nasıl anlayacağız? Gayet kolay, söyledikle-


rine, önerilerine, getirdikleri mesajlara dikkat ederek; din-
leyerek ve gözlemleyerek. Bizi vicdanlarımızla karşı karşıya
getirecek söylemlerini fark ederek.
Onların yüzlerine bakın, yaşam tarzlarına, söyledikleri
ile yaptıklarının uyumuna, ya da derin uçurumuna, kullan-
dıkları sözcüklere; emeklerinin karşılığında makul ölçüler-
de bedeller mi, yoksa astronomik rakamlar mı bekleniyor.
Bu soruların doğru bir şekilde cevaplar bulması çok önemli.
Makul ölçü, her zaman Tanrısal iradenin yeryüzündeki sesi
olan vicdandır. Her ne olursa olsun, terazinin bir kefesine
konulması gereken vicdan, size seçimlerinizi enerjinin pozi-
tif yönünde Evrensel Yasalar ile uyum içinde yaptıracaktır,
bundan hiç şüpheniz olmasın.
Kendinize sorun, benden beklenen bu mu? Temeli (Öz)
muhafaza ederek, ancak yıkılmaya yüz tutmuş binayı yık-
madan, yerine daha sağlamını, daha güzelini inşa etmek
mümkün mü? Öğretmen, bilincin yükselmesinin değişmez
şartı olan nefsin ıslah edilmesi (egonun kontrol edilmesi)
kuralına uyuyor mu? “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözünün
hakkını veriyor mu? Adaletin hassas terazisinin bilincinde
mi? Yoksa farkındalık haline, yalnızca içi boşaltılmış süslü
sözler, uzun felsefi açıklamalar, yöntemlerle ulaşılabileceği-
ni mi düşünüyor? Öğretmen, zulüm gören insan ile, zulüm
gören hayvan arasında ahlaki açıdan hiçbir fark olmadığı-
nı bilecek kadar Tanrı’ya yakınlaşmış mıdır? Yoksa bu konu
onun ilgi alanının ve eğitim programının dışında bir unsur
mudur? Öğretmen, fizik beden tekamülünü kendi yaşamına
uygulayabilmiş midir? Öğrencisini, danışanını bu konu üze-
rinde bilgilendirme çabası içinde midir? Beden için zararlı

188
Türkan Ruhsar

olan yiyeceklerin, zihin ve ruhsal gelişim için de zararlı ol-


duğunun bilincinde midir? Beden ve zihin sağlığı bağlantısı
nedir? Onu biliyor mudur? Şayet kendisi de hayvan yemekte
hiçbir mahzur görmüyor ve size de bunu öğütlüyor ise, acaba
ne yediğinin ve sizi bu konuda uyarmamakla nasıl büyük bir
vebal altına girdiğinin farkında mıdır?
Kişi, fiziksel bedeninin, ruhun misafirhanesi olduğunu
unutup, nefsine esir düşmüşse madde dünyasının şartlan-
dırmalarına (illüzyon) tabidir. Bedenini ve bedensel ihtiyaç-
larını yücelttikçe, ruhen alçalacak ve bu dünyaya geliş ama-
cından uzaklaşacaktır. Beslenme anlamında beden gıdasını
kan, ölüm, acı ve vahşetten alıyorsa ve bedeninin buna ihti-
yacı olduğunu savunuyorsa, bunun anlamı o kişinin negatif
egosunun yüksek, ruhani potansiyelinin ise düşük olduğu-
dur. Kendisi ne yazık ki bilinçli ya da bilinçsizce karanlık ta-
rafa hizmettedir. Nefsine yenik düşüp, henüz vicdanıyla aklı
arasında köprü kurabilmekten aciz olan bedensel ihtiyaçla-
rını yücelttikçe, ruhen fakirleşmesi kaçınılmazdır.
İnsan bu dünya aleminde sadece geçici bir misafir oldu-
ğunun farkında olarak, konaklama sürecinde kendisi gibi
burada misafir olan diğer yeryüzü canlıları ile uyum içinde
yaşamayı öğrenmeden ne gerçek insan, ne de ruhsal rehber
makamına yükselemez. İstediği takdirde herkes spritüel bil-
gilere sahip olabilir. İnternet ortamında binlercesi havada
uçuşmakta, kitap rafları ezoterik kitaplarla dolup taşmak-
tadır. Spritüel bir entelektüel olmak ve bu konuların kişile-
rin ilgi alanı olması başka, Tanrısal Alem’den gelen ilhamla,
nefsini kontrol altına alarak, bilinçli olarak gelişen, samimi
bir ruhani yolcu olmak ise bambaşkadır.

189
Veganlığa Ezoterik Bakış

Burada ve Şimdi’nin derin idraki, ancak var olan tüm ya-


şama gösterilen sevgi ve saygıyı kendi yaşam programımıza
kabulümüz ile gerçekleşir. Ahlaki bilincimizi geliştirmeyen,
vicdanlarımızı uyandırmayan, her birimizi dünyamız ve ge-
lecek nesiller için sorumluluk almaya yönlendirmeyen, sade-
ce nefsimize hizmet eden bu içi boşaltılmış, kontrol amaçlı
manipülasyonun farklı bir alanı olan sözde spritüel rüyadan
bir an önce uyanmamız gerekir.
Benim anladığım yükseliş, öncelikle vicdani algıların
devrim niteliğindeki değişimidir. İçi boşaltılmış, kişinin
egosuna hizmet eden kör bir spritüel anlayıştan değil, gerçek
bir ruhani gelişimden bahsediyorum. Yaşanan bunca acının,
terörün, kötülüğün, kandırmacanın ortasında, en temel ilke
“Varlığa doğru davranış ve varlığın yaşam hakkına saygı”
gibi yüksek ölçüde sorumluluk isteyen evrensel bilgilerle ya-
şamak ve insanlara bu ilkenin kutsallığını, ilahi boyutunu
anlatmaya çalışmak, sanıyorum günümüz dünyasında en
önemli görev ve yükümlülüktür. Aynı zamanda ateşten bir
gömlek giymektir de diyebiliriz.
Tekamül etmiş, evrimleşmiş bir bakış açısı çevresel
farkındalığa da ulaşmış, varlığa doğru davranış ilkesini
benimsemiştir. Hayvanları gıda ve sömürülecek metalar
olarak görmez. Hepimiz bu testi kendimize yapabiliriz. Ne-
leri tüketiyoruz? Neler yiyip içiyoruz? Bedenimize hangi
gıdaları alıyoruz? Bunlara bakmak lazım önce. Hayvanlara
ve doğaya olan tutumumuz, bizim gelişmişlik düzeyimizle
orantılıdır. Yazdıklarımız ve konuştuklarımızın anlam ka-
zanması, ancak davranışlarımız ve konuştuklarımız ara-
sındaki uyumla gerçekleşir. Lütfen kendimize karşı dürüst
olalım. Spritüel konulara ilgisi olduğunu söyleyen, kendisi-

190
Türkan Ruhsar

ni bu yönde geliştirme çabası içinde olan kaç kişi bu gerçe-


ğin farkında?
Tanrı, hayvanları insanlara onlardan sonsuz ve koşulsuz
sevgiyi öğrenebilmeleri için gönderdi. Ama insan bu sevgiyi
hem anlayamadı, hem de istismar etti!
Hani bir yemek pişer; yüksek teknoloji ürünü, son model
bir turbo fırın, bahçeden taze taze kopartılmış organik seb-
zeler, en iyi kalite zeytinyağı. Fırının ısısı dikkatle ayarlanır,
yemek pişirilir fakat sofraya geldiğinde daha ilk kaşıkta, yi-
yenler büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar. Bunca malzemeye
rağmen, yemek tatsız tuzsuz olmuştur. Bunun birkaç nedeni
vardır. Aşçı yemeğe tuz ve baharat koymayı unutmuş ola-
bilir, aşçı ustalığına ve elindeki malzemeye güvenmiş ama
bir işletmede ticari nedenlerle pişirdiği için yemeği mekanik
yapmış, sevgisini ve özel ilgisini vermemiştir. Sevgi, yeme-
ğin tuzudur, baharatıdır. Bu nedenle aşçı işini ne kadar pro-
fesyonel de yapsa, kaçınılmaz olarak yemeğin tadında hep
bir eksiklik olacaktır.
İşte bütün bu spritüel bilgilere, kitaplara, öğretilere, semi-
nerlere, toplantılara, anlı şanlı ruhsal eğitimlere rağmen, in-
sanların çoğu sevgiyi yaşamsal pratikte uygulayamadıkları,
sevgi anlayışlarını geliştiremedikleri için en önemli noktayı
hep kaçırıyorlar. Vicdani eğilimlerini yaşama geçiremedikle-
ri ve kendileri dışındaki canlıların acılarını önemsemedik-
leri, empati yapmayı bilmedikleri için, bu koşullar altında
Koşulsuz Sevgi, Birlik Bilinci, Yeniçağ öğretileri sadece yerli
yersiz tekrarlanan içi boşaltılmış kelime yığınlarından baş-
ka hiçbir anlam ifade etmemekte ve ortalıkta büyük bir spri-
tüel bilgi karmaşası yaşanmaktadır. Zaten bedenlerini diğer

191
Veganlığa Ezoterik Bakış

canlıların kanından arındırmamış olan kişiler, tekamülde


hiçbir fedakarlıkta bulunmadan, kısa ve kolay yoldan, sanki
asansör kullanırmışçasına çıkmak istemekteler. Bu nedenle
ne kadar profesyonel yöntemlerle de yapılsa, mekanik yapıl-
dığı ve sevgiyle pişmediği için yemeğin tadında tuzunda hep
bir eksiklik vardır. Malum, sevgiden bahsetmek başkadır,
sevgi olmak ise bambaşka!
Hakikatin dünyasında insan, hayvan, ırk, milliyet, ulus
ayrımı yoktur. Hakikat, her söz, düşünce ve eylemde, ken-
disini sevgiyle, şefkatle, merhametle ifade eder. Her insan,
hakikate kendi adımlarının hızıyla ilerler. Özgür seçimleri-
mizle, bizi maddeye köle kılan her tür nefsani arzularımızın
üstesinden gelmek adımlarımızı hızlandırır ve bizi özümüze
daha çok yaklaştırır.
Bu dünya yaşamında özümüzün kullandığı ibadethane-
miz OLan bedenimizi hunharca öldürülen cansız bedenlerle
besledikçe ve bundan keyif almaya devam ettikçe, ruhumu-
zu keşif yolculuğumuzda, kendimizi bilmek-bulmak adına,
sözde spritüel simsarlara muhtaç olmak ve hatta onlara yem
olmak ne kadar hazin bir sonuçtur. Madem ki bu zamanlar-
da dünya hayatını deneyimlemek için buradayız, o zaman
kendi ışığımızla pozitif farklılık yaratmak ve kolektif bilin-
cin tekamülüne hizmet etmek de bizlerin görevidir. Kararı
özgür irademizle verecek olan biziz.
Bu dönemde yaşayıp, tüm bu spritüel bilgi koleksiyonuna
sahip, üstelik psişik yeteneklere de sahipse kişiler, şayet et
ağırlıklı besleniyorlarsa, şayet hayvan yemeye devam ederek
küresel boyutta yaşanan hayvan ve doğa soykırımına ortak
olmayı bilerek kabulleniyorlarsa ve tüm bu bilgi ve yetenek-

192
Türkan Ruhsar

lerini kendi küçük dünyevi çıkarları, dünyalık elde etmek için


kullanıyorlarsa; en kötüsü de bir şekilde ün sahibi olup, kitle-
leri de etkileme gücüne sahiplerse; onlar, bilinçli ya da bilinç-
sizce karanlık güçlerin sadık hizmetkarları olmuşlardır. Gö-
revleri; hitap ettikleri, bağlantı kurdukları insanları aşağılara,
karanlığa çekmektir. Çünkü tüm bu spritüel bilgi ve yetenek-
ler, ancak bunlara sahip olan kişi ya da kişilerin samimi ya da
bencil amaçları doğrultusunda şekillenmektedir.
İçinde sadece insanın değil, tüm canlı türlerinin eşit refa-
hına, mutluluğuna, tüm varlıkların özgür yaşam haklarının
kutsallığına yönelik uyarıcı mesajlar taşımayan, nefs kont-
rolünün önemine değinmeyen öğretilerin ışıktan geldiğine
inanmıyorum! Bu çağda manipülasyonun sızmadığı nere-
deyse hiçbir yer yok ve bu, muhtemelen daha uzun zaman
sürecek. Çok az insan bunu fark edecek ve ışık ile karanlığı
birbirinden ayırt edebilmek için Koşulsuz Sevgi’nin gücünü
kullanacak.
Binlerce yıllık kadim bilgilerde aydınlanma yolcuları, yıl-
larca bedensel ve zihinsel oruçlar tutarken, dünya nimetle-
rinden el ayak çekerken; Eski Mısır’da ruhsal inisiyasyona
kabul edilecek kişiler, aylar öncesinden itibaren et yemeyi
bırakırken, bu öğretilen sahte, bencil ve kolaycı ruhçuluk
anlayışı da neyin nesidir!
“Bilge yolu öğrenince yola uygun yaşar. Sıradan insan yolun
bir kısmına uyar. Aptal yolu öğrenince yola güler. Aptalın
gülmediği yol, yol değildir. Eğer yolu bulmak istersen, apta-
lın kahkahalarına kulak ver.”
Lao Tzu

193
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Dünyayı yanlış okur, sonra da bizi kandırdığını söyleriz .”


Rabindranath Tagore

Negatif Enerjiyi Bilinçsizce Güçlendirme


Kişi, bedenini ve zihnini negatif olandan arındırdığı ölçü-
de yüksek pozitif kanallardan bilgi akar. Bilginin yüksekliği
ise, onu alan kişide daha da yüksek bir kavrayışa neden olur.
Bu doğal inisiyasyon sürecinde, insan olan ve olmayan tüm
varlıklardan ve durumlardan her an yeni bir deney, öğreti ve
ibret iner. Ancak ibretin hikmete dönüşmesi, insanın vicdani
olgunluk seviyesi ile yakından alakalıdır.
Düşünce ve duyarlılık biçimiyle, tüm olanı kalbinde his-
setmeye henüz hazır olmayan, bedeninin ihtiyaçlarını, ru-
hunun gereksinmelerinin üstünde tutan bir varlık, ne kadar
yüksek bilgiye sahip olsa da karanlık tesirlerin manipülas-
yonuna muhatap olacak ve hizmeti o yönde olacaktır. Çün-
kü evrimleşme sürecimiz, karanlıktan aydınlığa doğrudur
ve insan aydınlığa kavuşmak istiyorsa, ruhu, beden denen
katı maddeye verdiği savaşta zafer kazanmalıdır. Nefsimizin
maddeye köleliği, ancak bu bilginin derin idrakiyle sonuçla-
nır ve ayrımcı bilinç Bir’lik bilincine dönüşür.
Dünya hayatında kalplerin uyanışı, sevgi yasasını hatırla-
manın gücü ve çabukluğu, bunu doğuran zıt güçlerin itmesi-
nin gücüyle orantılıdır. Ne kadar tuhaf gibi görünse de, kö-
tülük dediğimiz, enerjinin negatif yönde kullanımı çoğaldığı
zaman, etki-tepki, her şeyin zıddıyla var olabilme yasasına uy-
gun olarak iyilik dediğimiz enerjinin pozitif yönde kullanımı
da artar. Buradaki yanılgı, iyilik dediğimiz pozitif tarafı özgür

194
Türkan Ruhsar

iradesi ile seçen kişinin, ulaşmak istediği hedeflerde negatif


tarafın enerjisi ile hareket etmesi ve bundan pozitif bir sonuç
beklemesidir. Negatif enerjiye, negatif enerjiyle karşılık ver-
mek, bu enerji alanını ikiye katlar, hatta benzer düşüncelerle
birleşip çok daha geniş bir negatif enerji alanı yaratılır. Oysaki
negatif enerjiye, pozitif enerjiyle karşılık vermek, olanı uzun
vadede nötr bir enerji alanına dönüştürür.
Buradaki püf nokta şudur: düşünce yoluyla kullanılan
enerji karanlık tarafa ait olduğu için, istek ne kadar olumlu
da olsa çekim yasası devreye girer; kişi, negatif kişi, olay ve
eylemleri kendisine çeker. Herkese, onların bulunduğu anla-
yış ve bilinç seviyesinden bakabilmeyi öğrendiğimiz zaman,
eleştirilerimiz de yıkıcı değil, yapıcı olacak ve daha fazla sa-
yıda insanı bu gerçeğe uyandırabileceğiz. Yoksa tepki, karşıt
tepkiyi doğurur ve savunma mekanizmalarının dışında hiç-
bir şey çalışmaz.
Bugünün dünyasında gerek medya yoluyla, gerek tele-
vizyon, film endüstrisi, internet kanalıyla her türlü görsel,
duyusal, zihinsel şiddete maruz kalmaktayız. Haberlerde sa-
vaş, terör, tecavüz, şehitler, çocuğunun tedavi masraflarını
bile karşılayamayan anne ve babaların çaresizlikleriyle kah-
roluruz. Televizyon izlemesek bile, sosyal medya üzerinden
duygularımızı yaralayan, kalplerimizi inciten pek çok haber,
görsel ve video görürüz. Dizilerde sözde aşk uğruna şiddet
kullanmalar, insanların birbirleri ile kıyasıya rekabeti, ka-
zanma hırsları, ahlak, edep dışı davranışlar gibi izleyenlerin
bilinçaltına sürekli gönderilen mesajlar vardır. İnsanlar film
karakterlerinin yerine kendilerini koyarken onlarla sevinir-
ler, onlarla üzülürler, hatta rol icabı kötülük yapanlara bed-
dua bile ederler.

195
Veganlığa Ezoterik Bakış

Bu zamanlarda yaşanan tüm bireysel ve küresel şiddet


veya vahşet, dünyayı yöneten kapitalist sistemin kaçınılmaz
sonucudur. Her şeyi paraya çevrilebilecek metalar olarak gö-
ren zihniyet, kaba kuvvet ve yıkımla güç gösterisi yapmakta
ve bilinçli olarak yarattığı kaostan, kendi çıkarlarına hizmet
eden yeni bir düzen kurmaktadır. İnsanlık farkında olma-
sa da bu düzenin kölesi olmuştur. Bireyler, güçlerini siste-
me feda ve teslim ederken kaba kuvveti, haksızlığı, şiddeti
sürekli yaymaktadır, böylece dünyada dalga dalga yükselen
negatif güçlerin hakimiyetine de destek olmaktadır.
Bu sistem bir günde değil, binlerce yılda oluştu. Ve sa-
vaşlarla, kıyımlarla, sömürülerle gittikçe güçlendi. Ve şim-
di binlerce yılda oluşan bu düzeni, hangi yöntemle çabucak
sona erdirmeyi planlıyoruz? Savaşarak mı, nefretle mi, lanet
okuyarak mı, beddualar ederek mi, çaresizlik duygularımızla
mı, yüreklerimizde acı ve isyan duygularıyla mı? İstediğimiz
barış ve sevgi dünyası, kalplerimizdeki isyan, şiddet, çaresiz-
lik, nefret ve acı üzerinde mi yükselecek?
Devrimi önce kendi kalplerimizde yapmalıyız dostlarım.
İnsanlığın bu derece yıkıcı bir güç oluşturmasına artık hiç şa-
şırmıyorum. Maalesef barışa giden yolun bile şiddetten geçti-
ği düşünülüyor. İşte böylesine büyük bir kandırmacanın için-
deyiz! Bu kötülük, ancak en yıkıcı noktasına geldiğinde kendi
kendisini yıkacak bir güç oluşturacak ve yıkılacak. Bu, evrenin
ve dolayısıyla doğanın bir kanunudur. O zamana kadar da biz-
ler, hepimiz, “Tüm varlık aleminin” en yüksek hayrına, sevgi
ve düşüncenin yüksek gücünü eylemlerimize yansıtmalıyız.
İnternet üzerinde bizi rencide eden, yaralayan, üzen, is-
yan ettiren binlerce görüntü mevcut. Vegan olduğum o ilk
yıllarda, hayvanların uğradıkları zulmü ve çektikleri acıyı

196
Türkan Ruhsar

gösteren, bazıları gizli kamera çekimleri olan video ve fo-


toğraflara bakarken, kendimi nasıl çaresiz hissettiğimi, had
safhada üzüldüğümü, isyan ettiğimi, bazen günlerce kendi-
me gelemediğimi ve hatta zaman zaman beddualar bile et-
tiğimi çok iyi hatırlarım. Halbuki tüm iyi niyetimle ve haklı
olduğunu düşündüğüm isyanımla ettiğim bu bedduaların ne
hayvan dostlarımıza ne de bana bir faydası oldu. Sadece, bu
durumları kasıtlı olarak planlayan ve yaratan sinsi zalimle-
rin tuzaklarına düşmüş olduğumu ve beni eleştirdiğim zih-
niyetle eşleştirdiğini fark ettim. Bugün, insanın düşünce ve
duygularının, bilinçsizce de olsa yıkıcı etkilere sebep oldu-
ğunu, negatif enerji alanını daha da güçlendirdiğini artık bi-
liyorum ve haklı gibi görünen nedenlerle de olsa, şiddet içe-
ren söz, duygu ve düşünce hallerinden uzak kalmaya ve içsel
sükunetimi muhafaza etmeye çalışıyorum. Bizim görevimiz,
enerjinin negatif kullanımını Koşulsuz Sevgi’nin ilahi ener-
jisiyle dönüştürmek ve böylelikle nötr bir alan oluşturmaya
yer açmaktır. Negatife, negatiflikle karşılık vermek değildir.
İhtiyacımız olan en önemli şey dengedir.
Olaylar karşısında aşırı duygusal tepki vermemeyi öğren-
mek, dengede kalarak yola devam edebilmek büyük bir güç-
tür. Bu duyarsızlık değil, duygusallığa kendimizi kaptırma-
dan işimizi yapmak anlamına gelir; olması gereken de budur.
Tepkisizlik ve gözlemde bulunma hali, çoğunlukla duyar-
sızlık ile karıştırılır. Duygusal olmanın, duyarlı olmakla ka-
rıştırıldığı gibi. Olayları yargılamadan ve sınıflandırmadan
olduğu gibi görebilmek, kötü olarak algılananların, aslında
sadece düşük bilinç düzeyinde yönlendirilmiş enerjiler ol-
duğunu idrak etmek, değiştirebileceklerini değiştirebilme
görev bilinci içinde olmak, değiştiremeyeceklerin üzerinde

197
Veganlığa Ezoterik Bakış

zaman kaybetmemek; tüm bunlar, engelsiz bir ruhsal gelişi-


mi teminat altına alır.
Bugün, beni geçmişte negatif bir girdaba sürükleyen aşı-
rı duygusallığım ile, sorumluluk bilinciyle yapabildiğimin
en iyisini yapma duyarlılığı arasındaki o pek ince ve hassas
çizginin farkındayım artık. Sessiz, ancak bakışlarıyla imdat
çığlıkları atan hayvan kardeşlerimin sesi olmak onurunu,
ancak korumakla mükellef olduğum sükunetim ve iç huzu-
rumla başarabilirim. Şükürler olsun ki bu teslimiyet bilinci-
ne ulaşabilme çabası içindeyim artık…
Farkında olduğum diğer bir konu ise, hepimizin muzdarip
olduğu, küresel boyutta uygulanan bu negatif enerji dalgası-
nın, yazılı ve görsel medya kullanılarak, sistematik olarak
sömürücü egemen güçler tarafından özellikle yaratıldığıdır.
Amaç, beynimizde duygusal fonksiyonları düzenlemeye ve
ilkel dürtüleri denetim altına almaya yarayan Prefrontal
korteksimizi saf dışı bırakmak, R-Kompleksi de denilen “Sü-
rüngen beyni” aktif hale getirmek ve insanları korku ve deh-
şetin beslediği bir sanal dünyaya hapsetmektir.
Beynimizin evrim geçiren bir parçası olan Prefrontal kor-
teks, araştırmalara göre kontrolsüz duygusallığın ve stresin
etkisiyle etkisini kaybetmekte, buna karşılık sürüngen bey-
nimiz dediğimiz beyin devreye girmektedir. Gelişkin insan
işlevleri olan merhamet, kendisini bir başka canlının yerine
koyabilme becerisi, yeni şartlara uyum sağlama, yaşam hak-
kına saygı duyma ve değer verme, kemikleşen bakış açıla-
rını ve algıları olumlu anlamda değiştirecek bir bilinç hali,
ritüelleşmiş sürüngen davranışlarda bulunmama ve ayrıca
gelenek, görenek, inanç ve kültürel yapıya vicdani bir for-
mat atma, ancak Prefrontal korteksi aktif çalışan insanlara

198
Türkan Ruhsar

özgü davranış biçimleridir. Burada belki de bugüne kadar


göz ardı edilen ve aslında hayati ehemmiyet taşıyan diğer bir
husus da yanlış beslenme seçimlerinin Prefrontal korteksi
de olumsuz etkilediğidir. Sebep-sonuç zinciri ortadadır, gör-
mek isteyen görecektir.
Hayvan ve hayvansal gıdalar, taşıdıkları kaba titreşim-
li vibrasyon nedeniyle stres hormonlarını tetiklemekte ve
korku, endişe, güvensizlik, saldırganlık gibi negatif halleri
beraberinde getirmektedir. Bu da korteksin aktif çalışması-
nı engelleyen bir döngü yaratmakta, kişi bu gıdaları yedikçe
negatif enerji üretmekte, ürettikçe de korteksin çalışmama-
sı nedeniyle daha fazla yemek istemekte ve daha fazla olum-
suzlukları kendisine çekmektedir. Maalesef bu durumun hiç
farkında değildir. Bugüne kadar ustaca bizlerden gizlenen ve
fark etmediğimiz şey ise, karanlıktan beslenen gücün, bizim
negatif düşünce, duygu, söz ve eylemlerimizden beslendiği ve
bu hallerimizi kışkırttığı gerçeğidir. Onların, bizim özgür ol-
duğumuzu zannettiğimiz alanlarımıza kadar müdahalede bu-
lunduğunu kabul etmek kolay değildir. Ben de uyanışımın ilk
evrelerinde bunu yaşadığım için, ilk kez bununla karşı karşıya
gelenlerin kabul etmelerindeki zorluğu anlayabiliyorum.
Şimdi, haklı gibi görünen nedenlerle bile olsa, negatif
olay ve durumlarda kendimizi tutamayıp beddua ediyor ve
kontrolsüz negatif duygu hallerinin bizi esir almasına izin
veriyorsak, sanıyorum buradan çıkan sonuç, bizim sürün-
gen beynimizin iş başında olduğu, Prefrontal korteksimizin
tam olarak aktif halde olmadığı ve enerjinin negatif yönde
kullanımına izin verdiğidir. Bunun sonucu olarak da, etra-
fa bilinçsizce yaydığımız düşünceler ve sözler, çevresindeki
kendi yapısına uygun düşünce formları ile birleşir ve güçle-

199
Veganlığa Ezoterik Bakış

nirler. Her düşünce ve her duygusal hal, benzer düşünce ve


duygulara davettir ve böylelikle büyük bir enerji alanı oluş-
maktadır. Bu nedenle isteklerimiz, niyetlerimiz, eylemleri-
miz, düşüncelerimiz ve duygularımız birbiriyle uyumlu ol-
malıdır. Kasıtlı olarak sürekli negatif olaylar zincirlerini te-
tikleyerek, hayvan insan demeden katleden, vicdanlarımızı
rahatsız eden, yaralayan oluşumlara karşı uyanık olmamız
gerekir.
Keşke hepimizin elinde birer sihirli değnek olsa ve ya-
şanan tüm bu acılara çabucak bir son verebilsek. Maalesef
günümüzdeki baskı, zulüm ve katliamlar vahşi kapitalizmin
kaçınılmaz sonuçlarıdır ve çözüm, onların materyalleriyle
onlara karşı savaşmak değil, tam tersine hiç bilmedikleri,
onlar için asıl tehlikeli olan yöntemlerle etkisiz hale getir-
mektir.
“Tıpkı güneşe tutulan bir prizmanın ışığın gökkuşağını
göstermesi gibi. Asıl olan sevginin gökkuşağını göstere-
bilmek.”
Paulo Coelho

Hepimizin iyiliği için mümkün olduğu kadar pozitif duy-


gu, düşünce, söz ve eylemler içinde olmak için çaba göstere-
lim. Haklı olma tuzağına düşmeyelim. Karanlığı besleyecek
negatif hallerden, hele bedduadan mutlaka kaçınalım. Ka-
ranlığı karanlıkla aydınlatamayız, karanlığı ancak ona ışık
tutarak dönüştürebiliriz.

200
Türkan Ruhsar

Veganlık, salt hayvanları sevmekten kaynaklanan, onların


ıstırabı ile etkilenip, duygusallaşma süreci sonrasında alınan
bir karar değildir. İnsanın; kendisi, doğa ve hayvanlar alemi ile
ilgili, şefkat ve empatiyle yükselen farklı bir anlayış geliştirmesi
ve bilincinin yükselmesi halidir.

Ruhsal Fakirlik
İnsanların büyük bir çoğunluğu, bedensel arzuların zi-
hinlerine yansımasıyla, Ruh’larının dış dünya ile bağlantı
kurmasındaki araç olan kalp-vicdanlarının sesine kulakla-
rını tıkarlar. Bunun anlamı kaba bedenlerinin ihtiyaçlarını,
ruhsal ihtiyaçlarının önüne geçirmiş olmalarıdır. Eşyaya fi-
ziksel beden vasıtasıyla nüfus eden zihin, nüfus ettiği şeyle
kendisini özdeşleştirip, Evrensel Ruh’un bir parçası olduğu-
nu unutur. Böylece beden zihni, zihin de ruhu ele geçirmiş
olur ve aslında olması gereken bunun tam tersidir.
Dini ve felsefi öğretilerin amacı, duyarlılığı yükseltip,
vicdani ve ahlaki eğilimleri hayata geçirerek kişinin yaşama
daha derinden bakmasını sağlamak, doğa, hayvanlar alemi
ve insanın kendisi üzerinde farklı bir anlayış geliştirmek,
böylece ışığa doğru evrimleşmesini sağlamaktır. En azından
böyle olması gerekir. Ancak ne yazık reel durum hiç de buna
uygun değildir.
Her öğreti ve mesaj ışıktan gelecek diye bir şey yok. Işık-
tan gelip gelmediğini anlamanın yolu, mesajın tüm canlılar
için olumlu bir vizyon taşıması gerekliliğidir. Sunulan bilgi
size nasıl bir his vermektedir? İçsel rehberliğin doğası poh-
pohlamaz, korkutmaz ve başkalarına karşı uyarmaz. Işığın

201
Veganlığa Ezoterik Bakış

mesajları yüksek sorumluluk sahibi kişilere gelir. Çünkü on-


lar ruhani konuları kazanç ve pazarlama konusu yapmazlar
ve ün peşinde koşmazlar.
Işıktan gelmeyen düşük titreşimli ruhsal mesajlar ve söz-
de öğretiler, kişisel amaçları ön planda tutan, tanınmayı ve
dünyevi güç kazanmayı hedefleyen yüksek egolu ya da duy-
gularını kontrol edemeyen insanlara gelir. Karanlık, böyle
insanları kendi düşük planları için kullanır.
Tanrısal fışkırmanın bilinen en üst düzey ifadesi olan
insan, iyi ve kötünün savaştığı alandır. Evren’in tümü sevgi
üzerine kurulu ve asıl olan iyilik olduğu için, ancak bilinçli
ve iyi bir insanın ruhu Kamil bir insana dönüşür ve Tanrı ile
bütünleşebilir. Alt benliği ile üst benliği arasındaki irtibatı
kuramayanlar için, bu süreç acı ve korkunun deneyimlen-
mesi ile devam eder. Teorik olarak öğrenilen ve sözel olarak
dile getirilen birçok bilginin anlamı, kişinin kendisini dünya
hayatına esir eden bağlardan kurtulup, ruhunu özgürleştir-
mesi amaçlıdır. Gaye budur. Yaşamımızda sevgiye ve şefkate
izin verme kapasitemiz yükseldikçe, Ruh’umuzu özgürleşti-
rir ve yaşam kalitemizi yükseltiriz.
Dostlarım, Evren’de başlıca yasa SEVGİ YASASI’dır.
Dini ve felsefi olarak öğrenilen bilgilerin bizlerde Koşulsuz
Sevgi’ye yer açması beklenir. Öğretmenler, tüm insanlar için
değil, ancak hazır olanlara ve benzer titreşimlerdeki öğren-
cilere öğretmek üzere ortaya çıkarlar. Yine de tek bir hayat
sürecine bakarak, hiç kimse için yargıda bulunmamak gere-
kir. Çünkü insanın gelişimi, tek bir yaşamla sınırlanıp sonra
da yok olacak, uçup gidecek bir şey değildir. Yaşamın gerçek-
te oluş hali ile, herkesin yaşama bakış şekilleri farklıdır. Bu

202
Türkan Ruhsar

dünyada kaç insan varsa, o kadar da farklı bakış açısı vardır.


Ancak realitelerimiz ne kadar çeşitlilik de gösterse, hakika-
tin kendisi Bir ve Bütün’dür.
Tevazu ve sevgi eksikliği sonucu, insanlık çoğunluk iti-
barıyla empati yoksunu, diğerlerinin acılarını önemsemez
ve vicdanının sesini duymaz bir hale gelmiştir. Halbuki,
Ruh’un madde dünyasında kendisini ifade edebilmesi, ancak
vicdanla mümkün olabilmektedir. Hayvan bilincinden insan
bilincine geçiş evrimimizde, Ruh insan bedenine hapsoldu-
ğu için, kendisini vicdani mesaj ve eğilimler yoluyla ifade et-
mektedir. Şefkat, iyilik, erdem içeren mesajlar, vicdan yoluy-
la yüksek benliğimizden, Ruh’umuzdan, bedenin arzularını,
nefsin ihtiyaçlarını ön plana çıkaran mesajlar ise karanlık
varlıklar kullanılarak negatif egomuzdan gelmektedir.
Her insanın kontrol altına alınmamış nefsi, onun karan-
lık tarafıdır. Nefs, beden ve zihnin aletidir, önemsenmek,
doyurulmak ve ön planda olmak ister. Dünyevi istek ve arzu-
lar ise, nefsin materyalleridir. İnsan, bedensel ihtiyaçlarını
doyurmak için zihnin çeşitli mazeretlerine ihtiyaç duyar ve
bunlar sınırsızdır, çoğunlukla bir yaşam boyu sürer. Sahip
olma duygusu, bizim yaşam enerjimizi tüketen bir unsurdur.
Kendi hakikatlerinin farkında olmayan insanlar, o boşluğu
madde ile doldurmaya çalıştıkları için tatminkar olmayan
doyumsuz ve mutsuz bir hayat sürdürürler.
Beden ve zihin, kaba fiziksel niteliklerinden dolayı
Ruh’un önünü tıkamak, Öz Varlık’ın kendisini hatırlaması-
na engel olmak için bu anlamda çalışan ve görevlerini çok iyi
yapan bir ekip oluştururlar. Bedensel ihtiyaçların ön planda
olması, ruhun mevcudiyetini hatırlamasına en büyük engel-

203
Veganlığa Ezoterik Bakış

dir. Çünkü kişinin istek ve ihtiyaçlarının sonu yoktur ve bu


kendisinin özgürlüğünün önündeki kalın bir duvardır.
Yenilen, içilen her şey, bize enerji olarak gelir. Hatta di-
yebilirim ki, insanlar henüz anne karnındayken, anne ada-
yının bilinçsizce beslenmesi dolayısıyla daha henüz masum-
ken, küçücük bedenleri karanlık enerjiye maruz kalır. Ve
sürekli bu kaba titreşimli gıdalar alındığında, kişiler yıllar
içinde negatif yönden ağır bir şekilde etkilenirler. Bunun so-
nucu olarak da hem fiziksel, hem zihinsel, hem de ruhsal bir
çöküş kaçınılmazdır.
İnsanları doğadan uzaklaştırmak, hayvanları kullanıla-
cak metalar olarak göstermek, hayvan ve doğa anlayışının
bu kadar negatif yönde farklılaştırılması enerjinin karanlık
yönde kullanımına hizmet eder ve bu da karanlık varlıkların
olmasını istediği bir şeydir. Eski enerjiden, Evrensel Sevgi
içeren yeni enerjiye geçişimiz, işte bu sırtımızda taşıdığımız
ağır yüklerden kurtuluşumuzla gerçekleşir.
Hayvan dostlarımız, Tanrı’nın rahmetinin karanlıkta
parlayan ışıklarıdır, bilge ruhlardır ve hepsinin Tanrısal
Plan’dan haberleri vardır. Ancak ne yazık ki pek az insan
bu bilgeliğin farkında ve onlara hak ettikleri saygıyı göster-
mektedir. Onlar bu dünyaya görevli olarak gelmişlerdir ve bu
görev bizlerin doymak bilmez nefislerimizi doyurmak için
kendilerini feda etmek, tabaklarımızda köfte, pirzola olmak
değildir.
Bir insan dünyevi anlamda iyi bir eğitim alabilir, pek çok
bilgiye sahip olabilir hatta bunların bir kısmı da ruhani bil-
giler olabilir. Ancak örnek vermemiz gerekirse, son model
teknolojiyle seralarda suni olarak yetiştirilen bitkiler görsel

204
Türkan Ruhsar

olarak harika da olsa, kendi doğal ortamlarında yetişmedik-


leri için, içerik olarak Chi enerjisi, vitamin ve mineral olarak
fakirdir, içleri boştur. İnsan da en iyi eğitimi de alsa, ün, eti-
ket sahibi de olsa, görsel olarak kusursuz, dünyevi anlamda
elde edebileceği her şeye de sahip olsa; şayet aklını sevgi-
siz kullanan, doğadan kopuk, şefkat ve vicdan yoksunu bir
insansa, ruhani bir fakirlik yaşamaktadır, Tanrı bilincine
uzaktır.
İnsan düşünebilir, yaşayıp deneyimleyebilir, fikir ve bilgi
sahibi olabilir ancak tüm bunlarla birlikte bilginin robotu da
olabilir.

205
Veganlığa Ezoterik Bakış

Beni insan olduğuma gerçekten inandıran tek şey, bir başka


varlığın acısını derinden hissedebilmemdir. Onun insan ya
da hayvan olmasıyla ilgilenmiyorum. Nefes alıp vermesi, can
taşıması benim için önemli olan.

İnsanı İnsan Yapan Sevgidir


Toplumların, küresel güçler tarafından onların menfaat-
leri doğrultusunda yapılandırıldığı, toplumsal yaşam elitle-
rin belirlediği kurallara bağlı kılındığı, siyasi ve dini otori-
telerin güçlenerek kurumsallaştırıldığı bu dünyada, insan
türü olarak maruz bırakıldığımız değersizlik duygusunu
azaltmak adına doğal çevremiz ve bizden daha zayıf gördü-
ğümüz her şey üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştık. Bu güç
arayışımız ve açgözlülüğümüz, çevresel tahribatın ve ruhsal
yoksullaşmamızın başlıca nedenidir.
Oysa insanı insan yapan sevgidir, merhamettir, şefkattir,
kendi dışındaki canlıların yaşam haklarına duyduğu saygı-
dır. İnsan nefsine söz geçirebildiği, kendini bildiği kadar in-
sandır. İçindeki ahlaki ilkelliği sürdüren insanın uygar görü-
nümü sadece şekilci bir aldatmacadır. “Gerçek insan” kültü-
rü, ancak her türlü yamyamlığı bırakınca başlar. Öldürerek
yaşam sürdürme ahlak dışıdır ve barbarlıktır, insanın buna
hakkı yoktur.
“Olmak ya da olmamak” demiş Shakespeare, ölümsüz
eseri Hamlet’te. Ben de diyorum ki zulme karşı olmak, ya da
zulmün içinde yer almak, sömürmemek ve sömürüye karşı
birleşmek ve karşısında dimdik durmaktır esas olan.
İçimizdeki yüce kaynakla yegane bağımız olan vicdanı-
mızın sesi “Ey insan insaf et!” diye seslenmektedir. Gerek

206
Türkan Ruhsar

insan, gerek hayvan, zulme uğrayan canların sesi her bir ya-
nımızı sarmış, duymamak için kulaklarımızın sağır, gözleri-
mizin kör, vicdanlarımızın da mühürlü olması gerekir.
İnsan, diğer insanları ırklarına, milliyetlerine, renkleri-
ne, inançlarına, mezheplerine ve hatta maddi durumlarına
göre bölüp ayrımcılık yapıyor mu? Diğer canlıların kendisine
hizmet için geldiğine inanıp, sömürmekte, öldürmekte, acı
vermekte hiçbir sakınca görmüyor mu? Hem insanları bölüp
ayrımcılık yapıyor ve hem tür farkı gözetiyorsa, kendi ülkesi
ve dünyadaki hak ve adalet arayışının samimi ve bilinçli ol-
duğundan söz edilebilir mi?
Sev ki sevilesin, adaletli ol ki adaletten nasiplenesin, aç
gönül gözünü etrafına bak ki, sen de görülesin. Öğretmen de
sensin, öğrenci de. Senden başka hiçbir kişi sana öğretmen
olamaz, ancak ilham verebilir. Senin dışında imiş gibi gördü-
ğün (aslında Bir olduğun) tüm Evren sana öğretmendir. Eğer
almaya hazırsan, canlı cansız tüm varlıklar sana öğreten
olur, başına gelen olumlu olumsuz her durum ise öğrenmen
gereken bir derstir. Yeter ki hiçbir şeyi kişisel olarak algıla-
ma, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu bil.
Şayet sevginin yalnızca pasif bir duygu hali olduğunu dü-
şünüyorsan, haksızlık ve kötülükleri ortadan kaldırmak için
sevginin yetmeyeceğine, şiddet ve karşı koyma eylemleri ile
savaşmak gerektiğine inanabilirsin. Ama unutma, bu sadece
senin sevgiyi algılayış biçiminden doğan kendi gerçeğinin
ifadesinden başka bir şey değil. Çünkü sevgi bütünüyle bir
eylemdir, bireyleri ve toplumları dönüştürebilecek en büyük
güçtür; doğaldır ama etkisi süreklidir. Bir silahı elimizde-
ki çiçeklerle susturamayız ama çiçekler ve çiçekleri taşıyan

207
Veganlığa Ezoterik Bakış

yüce gönüller çoğaldıkça, o silahların da susması kaçınılmaz


olur.
Kullandığımız sevgi sözcükleri, dudaklarımızın arasın-
dan çıkıp yüreğimize ve oradan ruhumuza bir yolculuk yapa-
mıyorsa, bize yapay bir doyum hissi veriyorsa, başkaları ta-
rafından kabul görülme gibi sahte mutluluklar bahşediyorsa
ve tüm bunlar geçici bir anımsayışın ötesinde bir anlam ifa-
de etmiyorsa, o sevgi ilahi değil, ancak bencil bir sevgi an-
layışıdır! Bu kitapta defalarca yazıldığı gibi; lütfen, hepimiz
önce kendi içimizdeki sevginin tanımını yeniden yapalım.
Anaokullarından, hatta ana kucağından başlayıp çocuk-
larımıza oyunlar yoluyla çevre bilinci, doğaya saygı, hayvan
ve insan sevgisi aşılanmalıdır. Tüm hissedebilir varlıkların
özgür yaşam haklarına saygı ve diğer yüksek değer ve ilkeler
öğretilmelidir. Çocukların akıllarını sevgiyle kullanmaları
sağlanmalıdır. Özgüven sahibi bireyler olarak, bilgi depola-
maya yönelik değil, doğanın bizzat içinde eğitilmeli ve zihin-
sel ve ruhsal olarak dengeli yetiştirilmelidir. Çocuklarımıza
öğretebileceğimiz en önemli ders, sevgide ayrımcılık yapma-
malarıdır. Bu konuda daha önce de isminden bahsettiğimiz
Rudolf Steiner’in, çocuk eğitimi üzerine 1919 yılında kurdu-
ğu 12 yıllık bir eğitim programı olan “Waldorf Okulları”nı
incelemenizi öneririm. Kendisinin yayınladığı 60 kitap ve
6000 makalenin içinde “Antroposofi Işığında Çocuk Eğitimi
ve Eğitimin Kökleri” isimlerinde iki önemli kitabı da vardır.
Yetişkinlerin bilinçlenmeleri için ücretsiz seminerler,
kurslar düzenlenmeli, hatta bunlara katılım zorunlu kılın-
malı, insanlara bu bilgilere erişebilmeleri için her türlü ko-
laylık sağlanmalıdır. Özellikle anne adayları bilinçlendiril-

208
Türkan Ruhsar

meli, çocuklarını “tüm canlı mahlukata saygı ve sevgi” ilke-


sine uygun büyüten anneler çoğalmalıdır. Başka canlıların
evlatlarının cansız bedenlerini kendi çocuklarımıza layık
bulmamız ve onların narin bedenlerini bu vahşet ve zulüm
ürünleriyle beslememiz, sonsuza kadar Eskiçağ’ın küllerinin
arasına gömülmelidir artık!
Bu bilgiler hücresel düzeyde bilinçlere öylesine işlemeli
ki insanlar vicdanlarıyla, kalbi sezgilerini karşı karşıya ge-
tirecek hiçbir oluşum içinde bulunmamalıdır. Tabii tüm bu
girişimleri kim ya da kimler uygulamaya koyacak derseniz,
maalesef bu konuda şimdilik çok umutlu olduğumu söyleye-
mem. Çünkü uyumaya ve köle kalmaya devam etmemizi is-
teyen bir sistemin, insanlığın ve dünyanın en yüksek iyiliği
için bir şeyler yapmaya istekli olmayacağı, hatta engellemek
isteyeceği de bir gerçek. Ama dediğimiz gibi, ancak şimdilik!
Çünkü bilincin gelişiminin önünde sonsuza dek durabilecek
hiçbir şey yok.
İnsanların kalplerine dokunmaktan ve hazır oldukları
takdirde onları özlerinden uzaklaştıran yalanlara uyandır-
maktan daha kutsal bir görev var mı? Çünkü ancak uyanış
kişiyi özgür kılacak ve onu insan dışı canlı türlerini de özgür
bırakma kavrayışına ulaştıracaktır. Değiştirmek istediğimiz
dünyaya yapabileceğimiz en büyük iyilik, kendi bireysel geli-
şimimizi bilinçli olarak başlatabilmemizdir.
Koşulsuz Sevgi Öz’e aittir. Hiçbir zaman “ama” diye baş-
layan cümleler kurmaz. Tamamen nötr olduğu için madde
dünyasının şartlandırmalarından arınmıştır. En saf, en do-
ğal halimizdir. Bu hali başlatan, kişinin düşünce ve duygula-
rını dönüştüren, tüm olana duyulan sevgidir.

209
Veganlığa Ezoterik Bakış

Uyanış birçoğumuz için çok sarsıcı bir idrakle olmakta.


Biz insanlar, hem karanlık hem de ışık varlıklarıyız, her iki
unsuru da varlığımızda barındırıyoruz. Sorulması gereken
soru şu: Biz hangi tarafımızı besleyip, hangi tarafımızı aç
bırakıyoruz? Aç bıraktığımız taraf, zaman içinde köreliyor,
kullanılmadığı zaman işlevini kaybediyor. Vicdanlarımızın
sesine ne kadar uyanırsak, içimizdeki ışığı da o kadar bes-
liyoruz. Duymamazlıktan geldiğimiz zaman ise karanlık
tarafımızı güçlendiriyoruz. Ve bir gün geliyor, kullanmaya
kullanmaya vicdanımızın sesini hiç duymamaya başlıyoruz,
sevgiyi ise bir türlü kalp seviyesinde yaşayamaz hale geliyo-
ruz.
İnsanın, hayvanın ve doğanın yaradılışının gerisindeki
bilgeliği görmeye çaba gösterelim. Çünkü ancak bunu göre-
bilenler, Tanrı’yı baktıkları her yerde görebilen ve O’nun var-
lığının her şeyde var Olduğunu bilenlerdir.
Ruhumuzu Tanrısal Bilgeliğin mühürlemesine izin vere-
lim dostlarım… Öyle Olsun!
Dünyanın neresinde olursa olsun
İnsan, hayvan kim zulme uğruyorsa
“O BENİM!” diyebiliyorsanız
İşte, Cennet’ in anahtarı oradadır!
Açın ve girin içeriye
Sevginin Krallığı’na hoş geldiniz!

210
3. Bölüm

VEGAN DOSTLARIMDAN
Türkan Ruhsar

Anneme Vegan Olduğumu Söylemeyin,


O Beni Hala Vejetaryen Zannediyor
Şehirden kırsala olan göçümüzde, o zamanlar pek sorgu-
lamadığımız beslenme kültürümüzün direkt yansımasını
taşıdık ilk olarak yaşamımıza.
Toprağı, market ve pazarda görmeye alışık olduğumuz
ürünlerin organik, ekolojik olanları için çapa ile yaralama-
ya, süt, peynir, tereyağı, yoğurt için keçileri ağıla hapsedip
sömürmeye, tavukları da kümeslere tıkıp yumurtalarını çal-
maya başladık bu “doğal” yaşamımızın içinde.
Yanlış anlaşılma olmasın. Toprağa zararlı olabilecek hiç-
bir madde kullanmıyor, keçileri ve tavukları gün boyu özgür
bırakıyor, hiç hazır yem vermiyor, onları çok seviyor ve çok
iyi davranıyorduk. Görebileceğiniz en “doğal, organik, ekolo-
jik” ürünlerdi ortaya çıkan.
Bir süre sonra, bazı şeyleri gözlemlemeye ve sorgulamaya
başlayıncaya kadar da her şey çok “doğal” görünüyordu. Ye-
rel halkın yaptığı gibi atadan öğrenilen ve sorgulanmadan
uygulanan bu yöntemler bizim için yeni olduğu ve süreç içe-
risinde karşılaştığımız etkileri nedeniyle de sorgulanması ve
üzerine düşünülmesi gereken şeyler olduğu ortaya çıktı. Bize
destek olup bu konulardaki geleneksel bilgilerini bizlerle
paylaşan yerel halktan amca ve teyzelerin bu sorgulamaları

213
Veganlığa Ezoterik Bakış

hiç yapmadıklarını zaman içinde fark edecektik. Konumuz


veganlık olsa da, çapa, kazma, kürek gibi savaş aletleri ile
sebze ve meyve amaçlı toprağa yapılan tahakkümü ayrı tut-
madan keçi ve tavuklarla olan deneyimimizi anlatacağım.
Başta sorgusuz sualsiz olarak sağıyorduk keçileri. Hepimi-
zin bildiği üzere “süt” doğada sadece doğum yapan annelerde
çocuğu için, o da sadece emzirme süresince olan bir şeydir.
Sütün ağacı ya da tohumu yoktur kısacası. Süt için önce do-
ğum yapmış bir anne gerekir. Biz de doğum yapan keçinin
sütüne yavrusu ile ortak olmak durumunda bulduk kendimi-
zi. Bunun için de ortamdan yavruyu ayırmamız gerekiyordu.
Yoksa yavru annesini emecek ve bize süt kalmayacaktı.
Her şeyi sorgulayan şehirliler olarak, annesinden ayır-
dığımız bebeğin annesine ve annesinin de yavrusuna ya-
karışlarına daha fazla dayanamayıp sorduk yereldeki amca
ve teyzelerimize: “Anneden sütü sağmaz ve yavrusunu ayır-
mazsak ne olur?” diye. Cevap sarsıcıydı. “Annenin memesi
patlar ve ölür!”
“Demek ki iyi bir şey yapıyoruz, anneyi ölümden, yavruyu
öksüz kalmaktan kurtarıyoruz” inancı bizim anne ve yav-
ruyu her ayırışımızdaki haykırışlarını duymazdan gelme-
mizi sağladıysa da, bir süre sonra, bir şehirli eğitimi almış
insanlar olarak sorgulayıcı yanımız deneysel ve araştırmacı
yönümüzü tetikledi ve bir gün patlayarak infilak edecek olan
meme risklerini göze alarak, ayırmadık yavrusunu annesin-
den ve hiç sağmadık. Günler geçiyor, ne bir infilak ne de bir
patlama oluyordu memelerde. Ne annenin yavrusunu arayan
acılı melemeleri ne de annesini emmek için arayan yavrunun
haykırışları vardı artık.

214
Türkan Ruhsar

Günler haftaları kovaladı. Bu oğlak inanılmaz güçlü, kuv-


vetli, parlak ve gür tüylü bir tekeye dönüştü. Köyde görenler
damızlık olarak damadımızı kızlarına istemek için sıraya
girmişlerdi. Ve tek sordukları “hangi hazır yem ile besledi-
ğimizdi”. Bildiğin yem markası soruyorlardı yani. Sadece
anne sütü dediğimizde ise, aynı çapa yapmadan ekimin be-
reketine inanmadıkları gibi inanmadılar tabii ki. Artık biz
kendi gözlerimizle aydınlandığımızdan, bizleri aydınlatan,
beslenmemizi sorgulatarak derleyip toparlayan bu keçi kar-
deşlerimizi daha fazla ağılda tutamazdık ve ağılı yıkıp içinde
bulunduğumuz ormana özgürleştirdik hepsini.
Sonra ne mi oldu?
Bir sene boyunca ormanda özgürce yaşadılar bir aile ola-
rak. Nehir kenarında ya da ormanda karşılaştığımızda bir
dost olarak selamlaştık. Hatta artık kocaman olmuş olsa da
küçüklüğünden kalan bir şakalaşma olarak teke ile toslaş-
tık. Anne, gelip kafasını ve gıdısını sevdirdi eskiden olduğu
gibi. Beraber bir dost, can kardeşi olarak gezdik bazen nehir
kıyısında bazen de ormanda. Beklentisiz, ikiyüzlü ve faydacı
ilişki ve rol modellerden uzak, sadece sevgi ile…
Gelin görün ki sonra bu teke bir gün Ayşe Teyze’nin sürü-
süne takılmış ve aşık olduğu kızların peşinden ağıla giriver-
miş ailesi ile birlikte.
Ayşe Teyze aradı bizi. Dedi ki keçileriniz bizim ağılda. De-
dik ki onlar “bizim” değil. Özgürler.
Ayşe Teyze: “Yeni yeni adet çıkarmayın başımıza. O za-
man neyse parası söyleyin benim olsunlar.” dedi.
Dedik “Onlar hem bize ait değil hem de hayvanların köle
gibi para karşılığında alınıp satılmasına da karşıyız.”

215
Veganlığa Ezoterik Bakış

Ayşe Teyze iyice köpürdü bu sefer “Olur muymuş öyle şey!


Helallik denen bir şey var! Hak geçer! Olmaz! Yeni yeni adet-
ler çıkarmayın başıma!” diye serzenişte bulundu. Olurdu ol-
mazdı derken konuşma çözümsüz bitti. Meğer sabaha kadar
uyku tutmamış Ayşe Teyzemizi. Keçiyi üzmeyelim derken
Ayşe Teyzeyi üzmüşüz. Sabah erkenden eşi ile geldi, yanında
tarlasından topladığı iki çuval ceviz ve kendi ekip biçip öğüt-
tüğü iki çuval un, yaptığı tarhana... Ne bulduysa artık am-
barında… İstemesek de karşı çıkamadık. Mutlu oldu ama içi
hala rahat değildi. “Bunlar karşılamıyor keçi parasını. Ben
arada getiririm daha.” diyerek ayrıldı o gün. Bir kez de gelip
bir yığın yufka yaptı bize. Ne desek boş. Hala ödeşmemişiz.
Anlaşılan o tatmin olup içi rahat edinceye kadar bizlere bir
şeyler getirecek ya da bizim için bir şeyler yapacak gibi görü-
nüyor.
Neyse özgürleşen ve sonra tutsak olan keçilerin hikayesi
hala devam etmekte. Tavuklar konusunda yaşadığımız göz-
lem, farkındalık, deneyim ve özgürleşmeleri hikayesini baş-
ka bir zamana bırakalım. En nihayetinde biz önce hayvan
özgürlükçüsü, sonra da vegan olduk.
Veganlık bir beslenme biçiminden öte, dürüstlük ve far-
kındalıkla eşdeğer, “doğada ve onun içindeki tüm canlılar-
la uyum, barış ve kardeşlik içinde yaşamak” niyetidir bizim
için. Endüstriyel şirketlerin zulmü ve işkencesi altındaki
inanılmaz sağlıksız ve ahlaksız hayvansal “ürünler” için ise
konuşmaya bile gerek görmüyor ve hayvanları düşünmüyor-
sanız bile en azından kendiniz ve çocuklarınızın sağlığı için
tüketmeyin, kullanmayın diyorum sadece. Can dostu tüm
vegan kardeşlerime selam olsun!

216
Türkan Ruhsar

“1 Kasım Dünya Vegan Günü” vesilesi ile, Alakır Nehri


Kardeşliği’nden Birhan Erkutlu’nun Alakır’daki vegan dene-
yimini anlattığı yazısı:

Gaia İle Bağımız


Daha uygar, etik ve sağlıklı bir anlayışı benimseyerek
vegan yaşayan bir kişi, her gün 4 bin 163 litre su,
20 kilo tahıl, 2.7 metrekare ormanlık alan ve
bir hayvanın hayatını kurtarıyor.

Bir varmış
Bir yokmuş
‘Gaia’ adında küçük mavi bir gezegen varmış
Bu gezegen tıpkı insan bedeni gibi hücre, doku, organ
ve sistemlerden oluşuyormuş
Hepsi birbirinden bağımsız işleyiş bilinçlerine sahip
birçok varlık türü
Bir’leşerek Gaia’nın bedenini oluşturuyorlarmış
Her bir hücrenin kendisine ait bir bilinci olduğu gibi
Gaia’nın kendisi de yaşayan, hareketli ve bilinçli Bir
organizma imiş

Bir gün hücrelerinden biri olan İnsan


Gaia ile olan Bir’liğini göremez olmuş
Kendini bütünden ayırarak ve yalıtarak
Sadece türünü besleyip büyütmek hırsıyla
Her şeyi kendine ait birer köle olarak görmüş

217
Veganlığa Ezoterik Bakış

Ve
Gaia’ya yaklaşımı
Kendi türüne de musallat olmuş
İnsanın diğer hücre kardeşlerini
Ve tüm dokuları tahrip ederek gelişmeye başlaması
Tıpkı kendi bedeninde de vuku bulan
‘Kanser’ adını taktıkları yozlaşmış hücreler gibiymiş
Ektiğini biçiyormuş
Ama haberi yokmuş

Ancak Gaia çok güçlüymüş


Bağışıklık sistemi bu uyumsuz ve tahrip edici hücreyi
kolayca yok edebilirmiş
Hatta geçmişte bunu defalarca yapmış
Hafızası ve bilinci yalnızca egosu ile sınırlandırılmış
olan İnsan
Yalnızca kalbiyle baktığında gerçeği görebileceğini
çoktan unutmuş

Gaia muhteşem göğünden üç elma düşürmüş


İlki, Bir’liği bilenlerin kalbinde güle dönmüş
İkincisi, Gaia ile bağını gören zihinlerde çiçek açmış
Üçüncüsü ise halen birbirini yiyenlere sunulmuş

Hikaye’nin gerisini yakında hep birlikte yazacağız. Bu


yüzden bir gerçek ile devam ediyorum;

218
Türkan Ruhsar

Yaşadığımız çağda gezegenimize en fazla zararı veren,


hayvanların köle yapıldığı ve her şekilde sömürüldü-
ğü sektörlerdir (giyim, beslenme, spor, kozmetik, eğ-
lence vs.). Hayvanların sırtında kurulan bu sektörler,
küresel ısınma ve iklim değişikliği, açlık ve susuzluk
gibi problemlerin oluşmasında istatistiksel olarak başı
çekmekte. Artan reklamlar ve algı kontrol sistemlerine
bağlı ezber sağlık bilgileri, her ne kadar hayvanları ve
cinsel salgı türevlerini metalaştırıp üç öğünde yerini
buldurmayı başarsa da, giyecekten içeceğe ‘hayvansal’
denen tüm organizmalara yönlendirilmiş sevdamız,
hem insanın bedenine hem de sektör sebebiyle Gaia’ya
ciddi hasarlar vermektedir. Sektör kişilerin sayesinde
var olur. Kişinin değişimi, Gaia’nın değişimidir. Kişiler
kendilerini küçümsese de, Gaia için bu değişimin şifası
büyüktür.
Damak keyfim sebebiyle başka Can’lara çektirdiğim
işkence ve eziyetleri gördüğüm an verdiğim bir kara-
rın, Gaia’nın bağışıklık sistemine de katkısını bilmek
mutluluk verici.
İşin sağlık boyutundaki kazanımları ya da küresel so-
runlara etkisi hakkında hiçbir fikri olmadan, yalnız-
ca kalbiyle hareket ederek bir değişim gerçekleştiren
ve bu değişimin etiketinin ‘Vegan’ olduğunu öğrenen
tüm dostlara ve Gaia ile bağını hep hissedenlere…
Tolga Ataç

219
Veganlığa Ezoterik Bakış

Vegan Olma Hikayem


9.5 yıl önce 28 yaşımdayken bir dünya öğretmeni ve dü-
şünür olan ve doğduğundan beri vejetaryen beslenen Jiddu
Krishnamurti’nin zihin, düşünce, doğa, sevgi, ilişkiler vb.
üzerine konuşmalarından derlenen kitapları okumaya baş-
ladım. Okumaya başladıktan kısa bir süre sonra, özellikle:
“Şefkat, her şeye karşı gösterilirse anlamlıdır. Yalnızca iki
kişi arasında değil, bütün insanlar için, yeryüzündeki tüm
şeyler için, hayvanlar, ağaçlar için beslenmelidir. Böyle bir
şefkate sahip olduğumuzda bizler yeryüzünü yağmalamaya-
cağız ve savaşlarımız da olmayacak.”; “Yeryüzünü kirlettik.
Kuşların ve hayvanların türlerini yeryüzünden sildik. Yav-
ru fokları öldürüyoruz. Nasıl bir insan evladı böylesi bir iş
yapabilir? Kadının biri kürk giyecek diye mi bu vahşet? Ve
bu adam dönüp, eşimi seviyorum diyecek. İşte budur bizim
medeniyetimiz.”; “Hiçbir şart altında bir hayvanı yemek için
öldürme. Ben hayatımda asla et yemedim. Asla, tadının nasıl
olduğunu bile bilmem. Vejetaryenlikten gurur duyduğum-
dan filan değil. Ama bunu yapamıyorum. Ve öldürmek, bir
endüstri haline gelmiş. İnsanları doyurmak için hayvanlar
öldürmek…” gibi ifadeler beynimde şefkatin ve sevginin
gerçek anlamına dair bir ışık yaktı ve bir anda bir daha asla
hayvan eti yiyerek ve deri giyerek hayvanların toplu ya da
tek tek öldürülmesine ortak olamayacağıma karar verdim ve
etik sebeplerle vejetaryen oldum.
Bundan 4,5 yıl önce de Hindistan’da gezginlik yaparken
tanıştığım bir dosttan özellikle inek sütü olmak üzere her
tür hayvandan gelen sütün bedenime verdiği tahribatı öğ-
rendim ve süt, peynir, yoğurt, ayran vb. besin görünümlü

220
Türkan Ruhsar

zehirleri de diyetimden çıkarmaya karar verdim. Bundan


birkaç gün sonra yumurta yemeyi de etik sebeple terk ettim.
Yeryüzünde hiçbir hayvanın benim beslenmem, giyinmem,
eğlenmem vb. sebeplerle kullanılmaması ve öldürülmemesi
gerektiği ve onların da biz insan türü gibi özgürce bu gezege-
ni deneyimlemeleri gerektiği bilinç seviyesine geldim ve bal
yemeyi, ipek ve yünden yapılmış kıyafetleri giymeyi bırak-
tım. Son 4 aydır ise sadece çiğ vegan besinlerle beslenmek-
teyim.
9,5 yıldır, yılın yaklaşık 5 ile 6 ayında ekstrem şartlar al-
tında, yoğun kas gücü ve konsantrasyon gerektiren rafting
rehberliği yapmaktayım ve sadece bitkisel gıdalar kullana-
rak, laboratuar ortamında sentetik olarak üretilen B12 vita-
mini (kobalamin) ile ve çeşitli yoga, meditasyon teknikleri
yardımıyla fiziksel, mental ve psikolojik formumu korumak-
tayım.
İnsanların veganlık bilincine ulaşamamalarının temel
nedeni vicdansızlık ya da merhametsizlik değildir; et, süt,
yumurta veya bal yemediklerinde proteinsiz, vitaminsiz
kalacakları, hasta olacakları ya da ölecekleri ile ilgili kor-
kularıdır. Bu sebeple bu çağda böyle bir toplumsal yapıda
vegan olabilmek korkusuz insanların işidir. Zamanla ve-
gan beslenen insanların sayısı arttıkça, vegan beslenme-
yen bireyler de bu atılımı yapacaklar ve veganlık bilinci
tüm insanlığın gerçeği olacak.
Özgür Tatar

221
Veganlığa Ezoterik Bakış

Adalet Ayrımcı Olmaz!


Yeni şeyler icat ettikçe uygarlaşmaktan bahseden insan-
lık tarihi, sadece zalimle mazlumun mücadelesinin toplamı-
dır! Tabii bu insan dışı hayvanları kapsamıyor, oysa hayvan-
ların yaşadığı zulüm insanlık tarihinde benzeri olmayan bir
zulümdür! Sadece bir gün içinde öldürülen hayvan sayısı,
yıllar süren bir savaşta ölen insan sayısından çok fazla! Buna
rağmen ne hukuk ne de insanlar ve politikalar, bu durumu
adaletsiz bulmuyor. Ben de bu ideolojileri adil bulmuyorum
ve reddediyorum.
Biz, “insandan sahipler” için değil, köleliğin son bulması
için veganız, hayvan özgürlüğü savunucularıyız! Yemeğimiz
bu mücadelenin çok küçük bir kısmı sadece, belki de en kolay
olanı. Zira insanın en üstün olduğuna dair hatalı düşünce
ile olan mücadele, en zor mücadeledir. Çünkü türcülük (hay-
vanları, insanlara ait eşyalarmış gibi görme yanılgısı) en
eski ve evrensel çapta uygulanan bir sömürü biçimidir.
Hayvanlara karşı adil olursanız, birbirinize de adil olur-
sunuz, adalet ayrımcı olmaz! Şuna buna diye yalpalamayı
sevmez, türcülüğe gelmez. Çünkü türcülük de tıpkı ırkçılık
gibidir, tehlikelidir, hastalıklıdır, ölümcüldür.
“Her sabah hayvanat bahçesindeki küçük kuş, karşı kafes-
teki aslana şöyle seslenir: ‘Günaydın mahkum kardeş!’”
Halil Cibran

222
Türkan Ruhsar

Beyaz, meyaz
hikaye!
her et
kırmızı ettir!
zaten et dediğin
bir mahzun
kayıp gönderge
memnun ol diye
senin et dediğin
bir ceset!
topyekun yemesen de
bacak, kanat
kuşlara gerek;
kanattan sana ne?
Meselenin özü yemek değil elbette. Asıl mesele yemek
adıyla geçiştirdiğimiz canların yenmemesinde.
Mesele ne yediğimiz değil ne yemediğimizle ilişkili!
Mesele kedilerimizin yaşam hakkı için ses olurken, bir
kuzuyu ekmek arası yapmayı hak görmekte.
Mesele feminizmden dem vururken, dünyada en çok sö-
mürülen dişilerin (ineklerin) sütünü içmekte beis görme-
mekte.
Mesele savaşa hayır derken, sofralarımıza kanını doğra-
dıklarımız.
Aslolan hayat iken hayatlarını çaldıklarımız asıl mesele.
“Eeee, ne yiyeceğiz?” (mi)

223
Veganlığa Ezoterik Bakış

Kimse endişe buyurmasın efendim;


Her vegan kendi mutfağının Einstein’i olur dilerse...
Özetle: Sadece şuna hayır, buna hayır demekle olmuyor.
(Mandıra filozofundan alıntı değildir.)
Bir vegan ne mi yapıyor?
Her gün bir vegan 4,164 litre suyun, 20,5 kg tahılın. 2,8
metre kare yerleşik alanın israfını önlüyor ve bir hayvanın
hayatını kurtarmış oluyor. Evet, termik santrallere, su sa-
vaşlarına, orman ve hayvan katliamlarına hayır derken bir
daha düşünün. Hayır derken bizzat içinde olabilir misiniz?
Fatma Kıvançlı Farrow

224
Türkan Ruhsar

Tarih Tekerrürden Değil, Tekâmülden İbarettir


İnsanın hayvan boğazlayıp yemesi ile insan yemesi ara-
sındaki sınır pek incedir ve yamyamlıkla neredeyse aynı ka-
pıya çıkar.
Öğütme, sindirim ve boşaltım donanımımızın olması
bizi hangi canlı türlerini yersek yiyelim, can alma temeline
dayalı klasik beslenmeye muhtaç kılmaz. Başlangıç için belki
bir süre klasik tarzda beslenmemiz geçişi kolaylaştırır. An-
cak bu beslenme biçimi ortak hayvan bilincinin parçasıdır.
Hayvanlar temelde can alarak beslenirler. Madem ki Tan-
rı insanda uyanır, o zaman bireyin erişkin bilinç düzeyi ta-
şıdığı bedeni ruhsal evrime uğratmaya başlar. Klasik beslen-
me bırakılır, latif beslenmeye geçilir. Latif beslenmede hava,
ışık ve bir miktar suyla beslenilir. Bilinç düzeyi olarak buna
hazır olan bireyin bedeninin hücreleri uygun zaman içinde
uygun tekniklerle kaynaktan beslenmeye başlar.
Aslında her canlı kaynaktan beslenir. Bilinci, zihin-bede-
ni kaynağı solumayacak kadar kabaysa, ikinci, üçüncü elden
beslenir. Yani güneş ışığı, hava ve suyla beslenen canlıları ya
da bu canlıları yiyen canlıları yiyerek beslenir. Latif beslen-
meyi hayvanlar da bir ölçüde yaparlar.
Ancak kent insanları güneşin, havanın yaşamsal önemi-
ni yitirdikleri için neredeyse birbirlerini yemeyi göze alacak
kadar et yemeye düşkündür. Ayanlar (uyananlar) ilk etapta
vejetaryenliğe, oradan veganlığa geçerler. Bu aşamalar pek
değerlidir, çünkü insanın hayvan boğazlayıp yemesi ile in-
san yemesi arasındaki sınır pek incedir ve yamyamlıkla ne-
redeyse aynı kapıya çıkar.

225
Veganlığa Ezoterik Bakış

Şimdi lütfen düşünün: Her canlı temel olarak hangi kay-


naktan besleniyor? Deniz ve okyanusların derinliklerinde-
ki canlılar jeotermal enerjiden ve içinde gazlar olan sudan,
gün ışığındakiler ise güneş ışığı, hava ve sudan değil mi? O
zaman niye beslenmemizi bu temel kaynaklara dayandırma
düşüncesini geliştirmiyoruz? Nefsani gırtlak düşkünlüğün-
den ve ağız tadı alışkanlıklarından olmasın?
Önce egonuzu kesip doğrayın, bilinç tarihinizin geçmi-
şine gönderin. Ondan sonra yeni yaşam biçimlerinizi zihin-
kalplerinizde tasarlayın, çünkü her şey önce zihin-kalpte
başlar. Sonra zaten yolunuz açılacaktır.
TARİH TEKERRÜRDEN DEĞİL, TEKAMÜLDEN İBA-
RETTİR!
Hakan Onum

226
Türkan Ruhsar

Zerdüşti Kutsal Metinleri Ve Şahname’de


Vejetaryenlik
Günümüz Zerdüştileri genellikle vejetaryen değiller; an-
cak biraz sonra okuyacağınız metinlere dayanarak dinleri-
nin gerçek öğretisinin bu yönde olduğuna inananlar hızla
çoğalmakta. İlk iki örnek Gathalar’dan, yani Zerdüştilerin
kutsal kitabı Avesta’nın en eski bölümünden. Yaklaşık olarak
İ.Ö. 1000’e tarihleniyor ve genel kanı bu bölümü Zerdüşt’ün
kendisinin yazdığı yönünde.
İlk metnimiz “Boğa’nın Yakarışı”, Gatha Ahunavaiti II,
Yasna 29:
Size yakardı Boğanın Ruhu:
“Kim için bana can verdiniz? Kim yarattı beni?
Öfke ve şiddet, dayak ve yağma için varım ben!
Bana meraları hayırlı kılacak bir çoban çıkmadı henüz.”
Ve Boğanın Yaratıcısı sordu Aşa’ya:
“Var mı hayvanları koruyacak biri, ki onları doyurup sevsin?
Kim yok edecek Yalan’ın takipçilerinin vahşetini?”
Aşa yanıtladı: “Yeryüzünden kimseyi tanımıyorum
Yalan’a karşı Hakikat’i savunacak.”
Ahura Mazda konuştu: “Benim tarafımdan iyi bilinir o kişi
Spitama Zarathushtra’dır o-tüm buyruklarımızı dinler kendisi.”

Zarathushtra Zerdüşt’tür ve burada peygamber


Zerdüşt’ün açıkça Ahura Mazda, yani Tanrı’nın kendisi ta-
rafından hayvanları koruyup gözetmekle görevlendirilmiş
olduğunu görüyoruz. Hayvanlara zulmetmek, Ahura Mazda
tarafından yalanı takip etmekle özdeşleştirilmiştir. İkinci
metin “İlk Günah”, Gatha Ahunavaiti V, Yasna 32.8

227
Veganlığa Ezoterik Bakış

Bu günahkarlar arasında birinin bilinir ünü


Vivangha oğlu Yima’dır o-ki insanları tatmin etmek için
Bir boğa öldürüp etini dağıttı yemek olarak
Ey Mazda! Onlardan biri gibi yargılama beni
Tüm çabam ruhu yükseltmek içindir benim.

Ve şimdi yoruma yer bırakmayacak bir metin daha, bu


sefer Denkard VI’dan, Yüksek Rahip Hamedanlı Atrupat ta-
rafından yazılmış. Hürmüz ismi Ahura Mazda’nın bozulmuş
halidir.
“Ot-yiyici olun, ey insanlar, ve dilerim bu şekilde uzun ya-
şarsınız. Sığırın cesedinden uzak durun ve asla unutmayın
ki, Efendi Hürmüz bitkileri sığırlar ve insanlar faydalansın
diye çok sayıda yaratmıştır.”

Son olarak, Perslerin İslam’ı kabulünden sonra Firdevsi


tarafından yazılmış olan Şahname’de henüz kirlenmemiş
bir insan medeniyetinin bahsi geçer ve bu dönemde insanla-
rın yemek için hayvanları öldürmediği belirtilir. Sonra biri-
si çıkar ve birden et yemeyi akıl eder. Kim mi? Hep beraber
okuyalım:
Şahname, 554-574
“…Ahriman kendisini güzel söz söyleyen, gönlü uyanık, te-
miz giyinmiş bir delikanlı kılığına soktu ve Kral Dahhak’ın
yanına geldi. Onu iyice övdükten sonra, ‘Ben, meşhur ve
temiz bir aşçıyım. Eğer padişah beni kendisine layık görür-
se…’ dedi.
Dahhak bu sözü işittiği vakit onu aşçılığa tayin etti ve ye-
mek pişirmesi için bir yer ayırdı. Elinde salahiyet olan vezir,
mutfağın anahtarını ona teslim etti.
O zamanlar, yiyecek çok değildi. Hayvan eti yenmezdi. Yal-

228
Türkan Ruhsar

nızca yerden biten şeyleri yerlerdi ve yerden biten her şeyi


de yemezlerdi.
Ancak o iğrenç yaradılışlı şeytan düşündü ve hayvanları öl-
dürmeyi tasarladı. Her türlü kuşu ve dört ayaklı hayvanı öl-
dürdü. Onların etlerinden türlü türlü yemekler yaptı. Birer
birer padişahın sofrasına koydu. Ona cesaret vermek için,
aslan gibi kanla besledi. Onun her sözünü yapar, gönlünü
onun buyruğuna bağlardı.
Evvela ona yumurta sarısı yedirdi. Bu sayede, bir müddetlik
sağlığını emniyet altına aldı. Dahhak yedi ve hoşuna gitti,
şeytanı bol bol takdir etti. Karşılık olarak Ahriman ‘Yüce
padişah sağolsun!’ dedi. ‘Yarın yine öyle yemekler yaparım
ki sana hep sağlık verir!’
Sonra gitti ve bütün gece ertesi günkü yemekleri nasıl ha-
zırlayacağını düşündü. Ertesi gün geldiğinde, şu lacivert
renkli gök kubbe sarı yakut renkli güneşi doğurduğu vakit,
gümüş renkli kekliğin ve sülünün etinden yemekler yaptı.
Umutla padişahın huzuruna çıktı. Arapların bu aklı eksik
padişahı yemeklere elini uzatıp da yiyince hoşuna gitti. Şey-
tana karşı içinde bir sevgi uyandı.
Şeytan, üçüncü gün, kuş ve kuzu etinden türlü yemekler
hazırladı.
Dördüncü günü de sofra kurulunca, genç bir öküzün sırtın-
daki etlerden hazırladığı yemekleri getirdi…”

Şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım.


Nezih Seven

EK: Sonradan bulduğum bir başka Zerdüşti metnini pay-


laşıyorum. Adarbad Mahraspandan tarafından yazılmış:

229
Veganlığa Ezoterik Bakış

“Hem bu dünyada hem de sonrakinde katı bir hesaplaş-


mayla yüzleşmemek için sığırın ve tüm diğer hayvanların
bedenini yemekten özenle kaçının; zira sığırın ve diğer hay-
vanların bedenlerini yiyerek ellerinizi günahla kirletmiş ve
dolayısıyla günahsal olanı düşünmüş, konuşmuş ve eylemiş
olursunuz. Yalnızca ağzınızla yiyor olsanız da, elleriniz gü-
naha bulaşmıştır; deve bir başka yerde, bir başkası tarafın-
dan katledilmiş olsa da, etini yediğinizde onu kendi elleri-
nizle öldürmüş gibi olursunuz.”15

15 https://vegansakirt.wordpress.com/2016/02/01/zerdusti-kutsal-metinleri-ve-
sahnamede-vejetaryenlik/

230
Türkan Ruhsar

Bu Kötü Alışkanlığımdan Kurtulduğum İçin


Mutluyum
Bizler Türkiye henüz toplu hayvan yetiştiriciliğine geç-
meden hayvanlara saygı gösterirdik. Ama bir taraftan onları
kesip etlerini yemekten de geri kalmazdık. Dinimizin dahi
desteklediği bir olguyu sorgulamak kimin aklına gelir ki?
Şimdiki gibi bütün yıl değil, kurbandan kurbana et yerdik ve
bunun için de sevinirdik. Şimdilerde bu durum çok değişti.
Bir kez olsun, hayvanların özellikle eti için beslenen hay-
vanların koşullarını internetten izleyin, eminim ki insanlı-
ğınızdan utanacaksınız. Onların çektikleri acıyı görmediği-
miz için etlerini yamyamlar gibi tüketiyoruz. Ve et tüketimi
alışkanlık yaratıyor. Eroinmanlar gibi etin eksikliğini hisse-
diyoruz.
İnsan bedeni yediği gıdaya göre mikro organizmaları ken-
disine çekiyor ve aslında kendisinden çok onları doyurmaya
çalışıyor. O nedenle bu alışkanlıktan yavaşça ama mutlaka
vazgeçilmelidir. Hayvansal gıdalar sizin Ruh bedeninize iş-
kence eder. Et yemekle Ruh bedeninizin frekansı, bedenini-
zin frekansı ile uyumdan çıkar. Çünkü acı yiyorsunuz, korku
yiyorsunuz, çaresizlik yiyorsunuz, başkasının yaşam hakkı-
nı yiyorsunuz ve bu kadar negatif enerjiyi ruhunuzun ve be-
deninizin kaldırması mümkün değil.
Her gıdanın, titreşimleri ötesinde temsil ettiği duygu hal-
leri vardır. Her gıda bir bilgi taşır. Bir bitkinin çekirdeğinin
içinde kocaman bir ağacın bilgisi saklı ve gerekli koşullar
oluştuğunda o bilgi açığa çıkar ve koca bir ağaç veya bitki
oluşur. Yani konsantre bilgi maddeleşir. Bizler o bitkiyi yer-
ken fizik bedenlerimiz, o bitkinin madde bedeninden fayda-

231
Veganlığa Ezoterik Bakış

lanır. İçindeki bilgi, yani o bitkinin ruh bedeni ise ruhumuzu


besler. O nedenle ne yediğimize dikkat etmediğimizde, ru-
humuzu nasıl kirlettiğimizin farkında bile olmayız. Hasta
olmamız ise, bedenimize giren enformasyonların (gıdaların
temsil ettiği bilgiler) ruhumuzla uyum içinde olmamasından
kaynaklanır. Ruhumuz, o bedenin içinde bulunmaktan acı
çekiyor demektir.
Algı ve farkındalık mekanizmalarımız köreliyor. Böyle
devam edersek, güzel söz söylemeyi öğrettiğimiz papağan-
lardan öteye geçemeyiz. Ben de etle beslenmiş bir insan ola-
rak, bu kötü alışkanlığımdan vazgeçmiş olmaktan çok mut-
luyum. Herkesin bu adımı atmasını dilerim.
Jale Gürdal

232
Türkan Ruhsar

Vegan Farkındalığım
2012 yılı temmuz ayında Facebook’da “Hepimiz dünyalı-
yız” adlı bir siteyi keşfetmekle başladı vegan farkındalığım.
O günlerde, hayatımda ilk defa izlediğim bir mezbaha vi-
deosuyla vegan olmaya karar verdim. Daha sonra tanıştığım
ve bilgilerinden halen faydalandığım sayfanın yöneticisine
sonsuz teşekkürlerimi bildirdim. Son derece mütevazi tavır-
larıyla, bana “Siz hazır olmasaydınız olmazdı” dedi. Haklıy-
dı, ben hazırdım. Müthiş bir bilinç hali oluşturan paylaşım-
larıyla kendisinden çok şey öğrendim.
Veganlık yüzyılın en önemli konusudur. Duyarsız kalına-
cak, kulak tıkanacak bir mevzu değildir. Vegan olmak, haya-
tımın en önemli ve en doğru kararı oldu.
Özetle: “Hayvan sevgisini tatmalı insan, hayvanı değil!”
Gülnihan Demirer

233
Veganlığa Ezoterik Bakış

Vejetaryen Olma Hikayem


Aslında benim vejetaryen olma hikâyem birçok arkada-
şımdan duyduğum hikayeye çok benziyor. Geçmişte uzunca
bir süre hayvansal gıda tüketmediğim bir dönem hamileliği-
me rastlamıştı. Ailemin ve doktorumun ısrarıyla az da olsa
tüketmeye başlamıştım. Daha sonra bir şekilde bu sisteme
alışmıştım. Ve eski duyarlılığım kalmamıştı. Ta ki birkaç ay
sürecek bir iç bunalım ve resmen yas dönemini andıran o gö-
nül sızısı gelene kadar.
Geçmişte de hissettiğim, kalp bölgemde fiziksel olarak da
algıladığım (tüm sağlık kontrolleri temiz çıkmasına rağmen)
bu his tekrar geri gelmişti. Geçmişte psikoloğa bile gitmiş-
tim bunun için. O dönem çocukluğuma, eşimle, annemle
olan ilişkimin kökenlerine kadar araştırmıştık ve güzel far-
kındalıklar kazanmıştım ama bu acının kökenine dair beni
tatmin eden somut bir detay bulunamamıştı.
Resmen bir yakınımı kaybetmişim gibi ağlıyor, acı çeki-
yordum. Çocukluğumdan beri zaman zaman yaşadığım bir
durum olduğu için, bu sefer bunun ne olduğunu, benimle mi
ilgili olduğunu, benimle ilgiliyse kolaylıkla nasıl dönüştüre-
bileceğimi araştırdım, hep başkalarına uyguladığım teknik-
lerimle. Ve sonuç olarak, “yediğim hayvanların acısını” algı-
ladığımı idrak ettim.
Çocukluğumdan beri empattım. Bu beni zaman zaman
baş edemediğim durumlara sokuyordu. Sırf bu yüzden yıl-
larca eğitimden eğitime koştum. Tam aradığımı buldum der-
ken, kendimi korumayı öğrendim ve bu özelliğimi bir hediye
olarak alıp kabul ettim derken, bulduğum bu farkındalıktan

234
Türkan Ruhsar

sonra, hani derler ya film şeridi gibi gözler önünden geçen


hayatları gördüm.
Tüm evrende suistimal edilen, yenilen, sömürülen tüm
canlıları, metaları, havayı, evreni, hatta Tanrı’yı gördüm; hor
kullanılan, değersizleştirilen, onurlandırılmayan, yok sayı-
lan her şeyi gördüm. Aynı anda tüm varlıkları algıladım. Bu
ne muhteşem bir deneyimdi! Ve şimdi insanlar benim yeme
alışkanlığımla ilgili bir şeyler söylediğinde, onlara neden ye-
mediğimi birdenbire anlatıveriyorum. Artık anlatırken nasıl
bir enerji yayıyorsam, ansızın bir sis geçiyor gözleri önün-
den. Bilinçlerine tarafımdan bir tohum ekiliyor, biliyorum.
Bu tohumun ne zaman boy vereceğini ilahi plan belirler. Ve
onları (zor olsa da) yargılamadığımızda, farkındalıkla yak-
laştığımızda, ancak o zaman etkileyebiliyoruz. Çünkü yargı,
çatışmayı doğurur, körükler.
Geçen gün yemekhanede sadece salata, makarna, pilav
tarzı yediğimi bilen aşçımız bana “hocam nasıl yemezsiniz,
bakın ne güzel bir et” diye hayretle sorduğunda ona nedenini
anlattım. Tabii rüyamda bana o acının yediğim hayvanlar-
dan kaynaklandığı söylendi şeklinde değiştirdim ve gözleri
doldu koca adamın. “Hocam beni vejitedik mi yapcan?” dedi.
Hayatında ilk kez belki de yediğinin et değil, canlı kanlı bir
hayvan, bir can olduğunu düşünmüştü. Ve bu da bir adımdı
bana göre.
Aynur Özdal

235
Veganlığa Ezoterik Bakış

Vicdan Ve Empati
Yüce Allah, yaşadığımız hayatın bir imtihan olduğunu be-
lirtmektedir. Yaşadığımız hayatın bir imtihan olduğu düşü-
nülürse ve önümüze baskılı, basılı bir belge veriliyorsa sizce
bu belge ne olabilir? Bir imtihan kitapçığı ya da bir test ki-
tapçığı olabilir mi? Kutsal kitaplarımız bizler için bir harita
ise akıl ve vicdanlarımız pusula değil midir?
Yüce Allah biz kullarının doğru yolu bulabilmesi için ya-
ratılış aşamasında bize kendi Ruh’unu bahşetmiştir. Secde
suresi 7 ve 9. ayetlerde yazılı olan “Ki O, yarattığı her şeyi en
güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir su-
dan yapmıştır. Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona
ruhundan üfledi...” sözleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah’ın ayetleri ile de belirttiği
gibi O, doğumumuzla beraber bizlere rehberlik etmesi ve yol
göstermesi için Ruh ile yaratmıştır. Bu açıdan düşünüldü-
ğünde Kuran-ı Kerim Kaf Suresi 16. Ayette “Andolsun, in-
sanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de (nefsi-
nin kendisine fısıldadıklarını) biz biliriz. Çünkü biz ona şah
damarından daha yakınız.” denilerek içimizde bulunan Ruh
vasıtası ile Yüce Allah’ın bizlere şah damarımızdan daha ya-
kın olduğu açıklanmaktadır.
Kuran-ı Kerim Şems (7-9) ayetinde vicdan kavramına
açıklık getirilerek “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekil-
lendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten
sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arın-
dıran kurtuluşa ermiştir” diye buyurulmuştur.

236
Türkan Ruhsar

Ayet-i Kerim’den de görülebileceği üzere Yüce Allah’a gi-


den kutsal yol nefsi arındırmaktan geçmektedir ve nefsini
arındıranların kurtuluşa ereceği açıktır. Ayet-i Kerim’de
bahsi geçen nefis bizim benliğimizdir, kişiliğimizdir. İstek-
lerine boyun eğmek yerine nefis arındırılmalıdır. İlham ise
esindir, Yüce Allah’ın içimize doğurduğu duygu ve düşünce-
lerdir. Hepimize Onun tarafından ilham gelir fakat biz bu
gerçeğin farkına varmadan, ilham ettiklerini vicdan olarak
isimlendirerek fazla önemsemeyiz. Oysa vicdan olarak isim-
lendirdiğimiz, ayette de okuduğumuz gibi Onun sesidir. Hz.
Muhammed “Müminin kalbi Allah’ın evidir” diye buyur-
muştur.
Durum bu pencereden ele alındığında içimizde bulunan
Ruh, kan döktüğümüz, can aldığımız taktirde kendisini ra-
hatsız hissediyorsa Yüce Allah da elbet bu durumdan hoş-
nutsuz olacaktır. Diğer canlıları öldürüp onları yememizi
bizlere helal kıldı ise neden Yüce Allah’ın parçası olan Ruh,
yani vicdan, bir canlının öldürülmesi karşısında acı duy-
maktadır? Neden birçoğumuz yediğimiz hayvanların kanını
kendimiz dökmek yerine bu kanlı işi para vererek kasap de-
nilen kişilere yaptırmaktayız?
İslam dinini kulaktan dolma, yüzeysel duyumlarla de-
ğerlendirmenin haricinde bir de Batıni tarafı ile okuyup
araştırarak bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Yüce Allah bir
imtihan yaptığını açık açık belirtmektedir. Mevlana’nın ve
Hz. Ali’nin vejetaryen olduğunun rivayet edilmesi bu Batı-
ni taraftan gelmekte ve ünlü uzak doğu düşünürü Buddha
bu durumu “Vejetaryen olmak, nirvanaya ulaşan yolda bir
adımdır” diyerek ifade etmektedir. Nirvana kelimesi ile bu-
rada tasvir edilen mana nefsin arındırılmasıdır.

237
Veganlığa Ezoterik Bakış

Dinimizde de Yüce Allah’a kul olabilmek için doğru olan


yaşam şekli nefsini terbiye ederek dünyevi hayattan müm-
kün olduğunca elini eteğini çekme üzerindedir. Ermiş ve Ev-
liya olarak isimlendirdiğimiz Allah dostlarının, yaşamlarını
inzivaya çekilerek, büyüklerimizin aktardığı hikayelerde de
anlatıldığı gibi, mesela bir ağaç kavuğu gövdesinde geçirme-
leri ve sadece zeytin ya da kuru ekmek ve su ile beslenmeleri
bu duruma işaret etmektedir. Ermişlere yakıştırılan sıfatta
bahsedilen “ermek” kavramı işte tam olarak bu durumu ifa-
de etmektedir.
Nefis terbiye edilmesi gereken dünyevi bir unsurdur ve
ne kadar dünyevi zevklerden uzak tutulursa nefsin o kadar
arınacağı ve Yüce Allah’a yakınlaşacağı bilinmektedir. Bu
bağlamda keyif veren dünya hayatından uzaklaşmak gerek-
mektedir.
İnsanların kan dökerek diğer hayvanları öldürmeleri ve
yemeleri altında yatan en temel neden bitkisel yiyeceklere
fazla duyulmayan damak zevkidir ve zevk tanımlaması al-
tında yer alan ne var ise nefsin bir ürünüdür. Alkol, şehvet,
oburluk, mal mülk düşkünlüğü de aynı kategori altında de-
ğerlendirilmektedir ve kemale ermek isteyen kişi mümkün
mertebe bunları hayatından çıkartmaya gayret göstermeli-
dir. İşte bu sebepten dolayı vegan ve vejetaryen yaşam biçi-
minin dini açıdan bir sakıncası bulunmamaktadır ve caizdir.
“Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte
onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr Suresi, 9)
Kuran-ı Kerim Kaf Suresi 16. Ayetinde “Andolsun, insa-
nı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de (nefsinin
kendisine fısıldadıklarını) biz biliriz. Çünkü biz ona şah da-

238
Türkan Ruhsar

marından daha yakınız” sözleri ile de buyurulduğu gibi nef-


simizin bizleri aldatmak için yanlış düşüncelere saptırdığını
Allah yolundan uzaklaştırmak için çaba sarf ettirdiğinin bi-
lincinde olmalıyız.
Nefis bizlere sürekli kan dökmeye ve dünyevi zevklerimiz
için öldürmeyi haklı göstermek için vesvese vererek öldür-
menin bir doğa dengesi ve tabiat kuralı olduğunu fısılda-
makta ve döktüğümüz kanı bizlere haklı ve doğru gösterme-
ye çabalamaktadır. Oysa biz İnsanoğulları yeri geldiğinde
hayvan olmadığımızı gerine gerine ifade ederken iş kendi
damak zevkimize geldiği zaman ise İnsanlığımızı bir kenara
itip kendimizi hayvan sınıfına sokmakta ve onların yaşantı-
larını kendi yanlışlarımıza referans göstermekte bir sakınca
görmemekteyiz.
İnsan Allah tarafından diğer tüm varlıkları örnek almak-
tan ziyade, diğer tüm varlıklara örnek olacak bir yaşam sürme-
si ve yeryüzünde Yüce Allah’ın iradesini tecelli ettirmesi amacı
ile yaratılmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Allah İnsa-
noğlunu en üst iradeli varlık olarak yaratmış, lakin maddeye
teslim olan, yaşamak için yemek yerine yemek için yaşayan,
benliğini, nefsini şehvete ve açgözlülüğe teslim eden İnsanoğ-
lu, kendisini zayıf ve iradesiz bir yaratığa dönüştürmüştür.
Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim Kehf suresi 28. Ayet
“Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua
edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü
isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikret-
mekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘istek ve tutkularına
(hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme” söz-
leri ile bizleri uyarmakta ve “Mümin kul ölünce, dünyanın
yorgunluk ve ağırlığından kurtulur; facir ölünce, ondan da

239
Veganlığa Ezoterik Bakış

kullar, memleket, ağaçlar, hayvanlar kurtulur” sözleri ile


Peygamberimiz Hz. Muhammed diğer canlılara yaptığımız
eziyetin boyutunu vurgulamaktadır.
Peygamberimizin bu hadisi şerifinden çıkartmamız gere-
ken anlam, imanlı bir kulun diğer kullara, memlekete, ağaç-
lara ve hayvanlara eziyet etmemesi gerektiğidir.
Sıkça sorulan bir diğer konu olan kurban etmek ise cahili-
ye dönemine ait bir adettir. Cahiliye döneminde Allah’ın can
verdiği canlıları/hayvanları putlara kurban edip canlarını
alarak bir de Allah tarafından takdir beklenirdi. Oysa gerek
sufizm gerekse tasavvufta yer alan kurban kavramında Yüce
Allah’a yakınlaşmak için fedakarlık edilmesi gerekenin nefis
ya da benlik olduğundan bahsedilir.

Empati
Birçoğumuz yediğimiz eti tarlada yetişen ya da organik
bir şekilde tarlalarda ya da fabrikalarda üretilen bir canlının
parçası değil yapay bir üretim, mahsul gibi algılamaktayız.
Ailesi-çocukları olan bir canlının sevdiklerinden zorla ayrıl-
dığını ve kamyonlara bindirilip ölüm kamplarına gönderil-
diklerini, öldürüleceklerini bildiklerini için korkudan kam-
yonlardan inmek istemediklerini ve nihayetinde yerleri kan
gölüne dönmüş bir odaya sokulup orada boğazlarının kesil-
diğini hesaba katmıyoruz. Onlar da en az bizlerin birbirimi-
zi sevdiğimiz gibi birbirlerini seviyorlar. Onların da aileleri,
kardeşleri var.
Hepimiz bu yanlışa düşüyoruz. Empati yapabilme özelli-
ğini kazandığımız zaman doğru pencereden bakarak yaptı-
ğımız vahşetin farkına varabiliyoruz.

240
Türkan Ruhsar

Sakatat: Hayvan organlarına verilen isimdir. Pekala, in-


sanlar söz konusu olunca? İçimizin organlardan oluştuğunu
ve bir sakatat dükkanı olduğumuzun farkında mıyız? Organ
nakli sizce nedir? Pekala hayvanlara sakatat adı altında ya-
pılanların bir de insanlara yapıldığını hayal edelim. İnsan
organlarının sergilendiği sakatat dükkanlarının vitrinlerine
baktığımızda sizce ne hissederdik?
Kesik kafaların ve iç organların süslü ve pahalı ışıklar al-
tında vitrinde sergilendiğini düşünelim. Hayır yapmayalım!
Neyi kastettiğimizi pekala hepimiz biliyoruz. Burada düpe-
düz vahşetten ve ilkel bir yaşamdan bahsediyoruz.
Düşünelim, başka bir galakside yaşayan gelişmiş varlıkla-
rın geleneklerine ya da zevklerine bağlı kalarak bizleri yeme
amaçlı dünyada yetiştirdiklerini bir hayal edelim. Çocukları-
mızın bizlerden alınarak öldürülmeye götürüldüğünü ya da
bizlerin çocuklarımızdan kopartılarak öldürülmeye götürül-
düğümüzü bir an için de olsa hayal edelim. Çocuklarımızın
gözlerimizin önünde öldürüldüğünü düşünelim. Yaptığımız
tam olarak budur. Sevdiklerimiz, çocuklarımız, kardeşleri-
miz bizlerden zoraki ayrılıp ölüme götürülselerdi nasıl bir
acı duyardık?
Duyduğumuz acının boyutunu tahmin bile edemiyorsak,
bir buzağının annesinden alındıktan sonra annenin gün-
lerce acı içerisindeki haykırışlarını dinleyelim. Ne demek
istediğimizi çok daha iyi anlayacaksınız. Market raflarında
manav reyonundan meyve alır gibi satın aldığımız ambalaj-
ların içerisinde bir annenin acısı ya da bir yavrunun gözya-
şına para verdiğimizin ve bu davranışımızı sürdürdükçe bu
ıstırabı desteklediğimizin bilincinde olmalıyız.

241
Veganlığa Ezoterik Bakış

Her gün tabağımızda bulunan et için bir yavrunun, bir


canın boğazına bıçak dayayarak kanını döktüğümüzü hayal
edelim. Ve gerçekleri - doğruları görebilme adına bunu her
yemeğimizde yapalım.
Yazıyı baştan tekrar, bir kez daha gözlerimizin önünde
canlandırarak okuyalım. Bugün hepimiz için bir milat ola-
caktır.
Timur Okutman

242
Türkan Ruhsar

KUZUCUK
Halbuki tek ihtiyacı sevmekti insanın.
Ama varlığının Öz’üyle sevebilmesi için,
Önce içindeki sevgi algısını değiştirmesi gerekiyordu.
Bunu yapabilmesi için de, sevgisinin içindeki bencilliği görebilmesi,
Uyanması ve negatif egosunun sesini susturması,
En azından egosunun
Kendisi olmadığını idrak etmesi,
Bütün bu üst üste bohçalanmış sahte benliklerin
En derinine kadar inip
Kendi Öz’ünü görebilmesi lazımdı.
İşte o zaman
O minicik kuzudaki Tanrısal Öz’ü keşfeder,
Onda kendisini görür
Ve zarar vermekten kaçınırdı.
Çünkü o kuzucuk ve kendisi yoktu aslında;
Yalnızca kaynağın Bir’ligi
Ve farklı formdaki tezahürleri vardı.
Ama o, henüz Bir’liği sözlerin ötesinde görememiş
Anlayamamış ve sevmeyi bilememişti.
Kuzuya kıydı,
Ama kıydığı asıl kendisiydi;
Anlayamadı…

Hayvanların anneleri ve babaları, çoğunun kardeşleri,


dostlukları, gençliği, yetişkinliği vardır. Onlar da büyük
ölçüde insanlarınkine benzer yaşam evrelerinden geçerler.
Hayvanların yaşamları da, başkalarının umurunda olsun

243
Veganlığa Ezoterik Bakış

olmasın, kendileri için iyiye ya da kötüye gidebilir. Bir inek


yaşamak ister, yavrusunu emzirmek ister, rüzgarla, gün
ışığıyla ve diğer doğal şeylerle dolu doğal bir ortamda, açık
havada olmak ister. Bir inek, ineklerin yapmaları için evrim
geçirdikleri şeyi yaptığında, dostları, ailesi ve bir hayatı ol-
duğunda mutludur. Ölümle değil!
Jeffrey Moussaieff Masson

244
4. Bölüm

MAK ALELER
Türkan Ruhsar

Beyni Et mi Yoksa Nişasta mı Büyüttü?


Hayvanları öldürmekten ve yemekten vazgeçmek isteme-
yenler -belki vicdanları kendilerini rahatsız ettiğinden- et
yemelerini kendilerine mazur gösterecek bahanelere sığınır-
lar. Bu özürlerin başında “insanların evrimsel süreçte ağır-
lıklı olarak etle beslendiği ve etin beyni büyüttüğü” iddiası
vardır. Olayı “orangutanlar ot yediği için aptallar, biz insan-
lar et yediğimiz için akıllıyız” basitliğine indirenler bile var.
Beyni etin büyüttüğünü iddia edenler, “İnsanlar eskiden
ormanda yaşıyorlardı, savanlara inince burada bol miktarda
bulunan eti yediler ve beyinleri büyüdü” gibi komik sayıla-
bilecek oldukça eski ve çürütülmüş bir iddianın peşindeler.
Ben size «Karadenizliler günün birinde ormanlardan deniz
kıyısına indiler ve çokça balık yemeye başladılar, bunun so-
nucunda burunları büyüdü” desem inanmazsınız ama ma-
alesef pek çok kişi “insanlar çok et yedikleri için beyinleri
büyüdü” savına inanıyor. Onlara soruyorum neden fazla et
yemekle burunları değil de beyinleri büyüdü acaba? Belirli
bir besin maddesinin belirli bir organı büyülteceğini iddia
edeceksek (ki saçma bir iddiadır) bu besin maddesi o organın
en çok ihtiyaç duyduğu ve kullandığı besin maddesi olmalıdır
ki beyin için bu asla et değil olsa olsa nişasta, yani şekerdir.
Önce bir konuya açıklık getirelim; evrimsel süreçte hiç
et yemedik, hep bitkilerle beslendik demiyorum. Atalarımız
“et” de yediler ancak büyük ölçüde bitkisel beslendiler, “et”
tüketimi muhtemelen aynı günümüz şempanzelerinde oldu-
ğu gibi toplam kalori ihtiyacının % 5’ini geçmedi (1). Bu yüz-
den insanlar evrimsel süreçte etçil miydi yoksa otçul muydu
veya beyni et mi yoksa nişasta mı büyüttü diye sormak ye-

247
Veganlığa Ezoterik Bakış

rine “İnsanlar et ağırlıklı mı besleniyorlardı yoksa bitkisel


ağırlıklı mı besleniyorlardı?” diye sormak daha doğru olur.
Et yemeyi sevenler bu soruya “et ağırlık besleniyordu” ceva-
bını veriyor ve buradan yola çıkarak: “Bizi mazur görün, ev-
rimsel süreçte atalarımız et yediği için biz de et yiyoruz, siz
de afiyetle yiyin” demeye getiriyorlar.

Neden Yanılıyorlar?
İnsanların evrimsel süreçte et ağırlıklı beslendiğinin sa-
nılmasının pek çok nedeni var. Birincisi çocukluğumuzdan
beri aldığımız eğitim. Taş devri veya ilk insanlar deyince
aklımıza hemen ellerinde mızraklar file hücum eden veya
ateşin başında bir elindeki budu ısırmaya çalışan saçı sakalı
birbirine karışmış vahşi adamlar geliyor.

Bu resimlerin her kitapta karşımıza çıkmasının nedeni bu


tür canlandırmaların daha heyecanlı, daha ilgi çekici olmasıdır.
Oysa insanoğlu milyonlarca yıl boyunca avcı değil iyi bir
avdı. Yırtıcılardan korunmak için mağaralarda saklanıyor,

248
Türkan Ruhsar

imkan bulduğumuzda bağırsaklarımızda kurtlar, saçları-


mızda bitler etrafta yiyecek arıyorduk.
Et ağırlıklı beslendiğimizin düşünülmesinin ikinci bir ne-
deni eski insan fosillerinin yanında bolca bulunan hayvan
kemiği fosilleridir. Bitkisel atıkların birkaç yıl içinde toprağa
karışmasına karşılık kemikler uygun ortamda birkaç yüz yıl
bozulmadan kalabilir. Maalesef yaşam alanlarında bulunan
her kemik fosili, örneğin bir mamut fosilinin yanında bulun-
muş keskin bir taş “Ben dememiş miydim, insanlar sabah-
tan akşama et yiyor” şeklinde bir yargıya dönüşmekte, hayal
gücü kuvvetli olanlar buradan yola çıkarak “et yedik beyni-
mizi ondan büyüdü” sonucuna varabilmektedirler.

Beyni Et Büyütmedi Çünkü:


1- İnsan beyninin büyümesinin yediği bir besin madde-
sine bağlı olduğunu kabul edeceksek bu besin maddesinin
hayvanların yemediği buna karşılık insanların yediği bir
şey olması gerekir. Beynin büyümesi etle olsaydı, gerçek bi-
rer etçil olan hayvanların (aslan, kaplan) bizden daha büyük
beyinli olması gerekirdi. Oysa insan beyni 1200-1450 gram-
ken sadece etle beslenen aslanların beyni 260 gramdır. Aynı
farkı hayvanlar arasında da görmeyi beklerdik yani daha çok
et yiyen hayvanların beyni az yiyenlerden büyük olmalıydı.
Oysa durum öyle değil, örneğin tamamen et yiyen kutup
ayılarının beyinleri, meyveyi ve balı çok seven gri ayıların
beyinlerinden büyük değil. Aynı şekilde ormanda ot yiyen
gorilin beyni (500 gram) savanda et yiyen aslanın beynin-
den büyük. Sadece bitkiyle beslenen fillerin beyni bizden bü-
yükken balıkla beslenen kutup ayılarının beyni 500 gramı
geçmez. İnsan topluluklarına baktığımızda da aynı durumu

249
Veganlığa Ezoterik Bakış

görürüz. Papua New Guinea’da yaşayan insanlar enerjileri-


nin % 90’ını sadece patatesten almalarına ve –ihmal edilebi-
lecek kadar az miktarda- hayvansal gıda yemelerine (günlük
yağ alımı 6 gramın altındadır) rağmen beyinleri et ağırlıklı
beslenenlerden küçük değildir, sağlıklı beyinlere ve akıllı ço-
cuklara sahiptirler (2).
2- Son zamanlarda gündeme getirilen etin yüksek kalorili
olduğu için beyni büyüttüğü iddiası da doğru değildir çün-
kü et yüksek kalorili olsa da beyin için iyi bir enerji kaynağı
değildir. İnsanların diğer primatlara göre daha çok kalori
tükettiği doğrudur. Metabolizma hızımız ve yağ depolama
kapasitemiz de onlara göre daha yüksektir. Şempanzelere kı-
yasla 400, gorillere kıyasla 635 ve orangutanlara kıyasla 820
kalori daha fazla yakarız. Buna karşılık aldığımız toplam ka-
lorinin % 20’sini, aldığımız tüm nişasta ve şekerin % 60’ını
tüketen beynimiz yakıt olarak protein değil glikoz kullanır.
Oysa et iyi bir glikoz kaynağı değildir, yağ asitleri glikoza
çevrilirken % 53’lük bir enerji kaybı ortaya çıkar (3). Neden
beyin yakıt olarak kullandığı glikozla (nişastayla) değil de
etle büyümüş olsun ki? Bu kaloriyi etten değil her zaman
kolayca bulabileceğimiz zengin bir besin kaynağından almış
olmamız daha büyük bir ihtimaldir. İnsan vücudu nişastalı
bitkileri ete göre 20 misli daha kolay hazmeder ve nişastalı
kök bitkiler ormanda, savanda her yerde bol miktarda bulu-
nur. Bu yüzden beynimizi et değil, pişirme işleminin yaygın-
laşması ile nişastalı kök bitkilerin daha çok tüketilmesi ve
beynin ihtiyacı olan şekerin daha rahat karşılanması büyüt-
müştür (4,5). Önemli sayıda bilim adamı (Lieberman ve ark,
Wrangham ve ark.) australopitecines ve erken dönem homo-
sapienslerin ağırlıkla nişastalı kök bitkilerle (underground

250
Türkan Ruhsar

storage organs) beslendiklerine düşünmektedir (6).


Afrika toprak altında yetişen kök bitkiler açısından halen
de çok zengindir ve Aka kabileleri gibi pek çok topluluğun
besin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Beş Afrika savanında
101 çeşit nişastalı kök bitki vardır. Ormanın dışındaki düz-
lüklerde yetişirler ve yarıya yakınını pişirilmeden yenilebil-
mektedir (6).
3- İnsan beyninin büyümeye başladığı tarih ve büyüme
eğrisi beynin büyümesinin etle değil “ateş ve pişirme” işle-
miyle ilintili olduğunu göstermektedir. İnsan beyni 1.8-2
milyon yıl önce büyümeye başladı. Bilim adamları bilinçli pi-
şirmenin de 1.8 milyon yıl önce başladığını saptadılar (7,8).
Gördüğünüz gibi zamanlama olarak insan beyninin büyü-
mesi et yemeyle değil ateşin bulunması ve pişmiş gıdaların
farkına varılmasıyla uyumludur.
Ateşi kullanan ve pişirmeyi öğrenen tek memeli insandır
(9). “Neden insanın beyni büyüdü de diğer primatların beyni
büyümedi?” sorusunun cevabı da buradadır: Biz orman yan-
gınlarından sonra toprağın altında daha kolay yenen, daha
çok enerji veren pişmiş kök bitkiler olduğunu fark ettik ve
onlardan faydalandık, goriller ve orangutanlar fark edeme-
diler. Dr. Karen Hardy ve arkadaşları The Quarterly Review
of Biology dergisinde yayınlanan çalışmalarında ateşin bu-
lunmasıyla pişirilen nişastalı kök bitkilerin beynin gelişimi-
ni olumlu yönde etkilediğini açıklayarak nişastalı kök bitki-
ler, yeşillikler ve ormanlardaki ceviz başta olmak üzere ka-
buklu kuru yemişlerin beynin büyümesinde etkili olduğunu
gösterdiler (3). Toprak içinde uzun süre bozulmadan kalan,
istenildiği zaman sökülüp yenilebilen kök bitkiler yüz yıl-

251
Veganlığa Ezoterik Bakış

lar boyu en kıymetli besin kaynaklarımız oldu. Nişastadan


faydalanma yeteneğimizi zamanla daha da geliştirerek kök
bitkilerin yanında tahılları da beslenmemize kattık, dişlerde
saptanan mikrofosiller Neandertallerin bundan 30.000 yıl
önce pişirilmiş buğday yediğini göstermektedir (10).
5- Kendinizi ormanlık / çayırlık bir alanda, savanda yaşar-
ken hayal edin. Elinizde bir sopa veya ucu keskinleştirilmiş
bir taştan başka silah olmasın. Bir darbede sizi tepeleyecek
domuzların peşinde mi koşarsınız yoksa ağaçtan yere düş-
müş cevizleri, çalılıktaki böğürtlenleri mi toplamayı mı ter-
cih edersiniz? Düşünün ki günümüz şempanzeleri mızrağın
ucunu sivriltmeyi akıl edemiyorlar. Bizim de taştan balta yap-
mamız için milyonlarca yıl geçmesi gerekti. Arkeolojik kazılar
taştan yapılmış ilk ok başlarını 10–15 bin yıl önceye tarihler.
Demirden ok başları en fazla 10 bin yıl geriye gider. Takdir
edersiniz ki organize bir birlik kuramadığınız takdirde eliniz-
de bir sopa ile bir yaban keçisi bile yakalayamazsınız. Bir bi-
zon sürüsünün peşine düştüğünüzü düşünün, hiçbiri size av
olmaz. Kırk yılın başında hasta veya sakat bir hayvan yaka-
lasanız bile etraftaki aslan, kurt, sırtlan gibi sizden yırtıcı ve
becerikli avcılar yemi size bırakmazlar. Araştırmalarda yuka-
rı paleolitik döneminin sonunda önce büyük av hayvanlarının
önemli miktarda avlandığına dair hiçbir kanıt bulunamamış-
tır (11). Antropolog Kristen Hawkes günümüzde yaşayan avcı
kabilelerde bile erkeklerin büyük bir hayvanı öldürme şansla-
rının oldukça düşük (ancak yüzde 3 civarında) olduğunu gös-
termiştir (12). Yüz kere ava çıkıyorsunuz ve ancak üçünde etle
birlikte dönüyorsunuz ve beyniniz etle büyüyor öyle mi?
Yuval Noah Hararı, “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens”
isimli eserinde beynin gelişiminde pişirmenin katkısını çok

252
Türkan Ruhsar

güzel özetliyor: “Yemek pişirmenin icadı insanların daha çe-


şitli besinler yiyebilmesini, yeme işlemini daha kısa sürede
yapabilmesini, ayrıca daha kısa bağırsak ve daha küçük diş-
lerle idare edebilmesini sağladı. Bazı araştırmacılar yemek
pişirmenin icadıyla insanların sindirim sisteminin kısalma-
sı ve beyinlerinin büyümesi arasında doğrudan bir bağlantı
bulunduğuna inanıyorlar. Uzun bağırsaklar ve büyük beyin-
ler çok ciddi enerji tükettiklerinden, ikisine birden aynı anda
sahip olmak çok zordur. Yiyecekleri pişirme, bağırsakları kı-
saltıp enerji tüketimini azaltarak, Neandertallerin ve Sapi-
ens’lerin devasa beyinlerinin önünü açtı (13).
6- Beynimizin etle değil nişastayla büyüdüğünün ve bit-
kisel ağırlıklı beslendiğimizin (beynimizin büyümesine ni-
şastanın eşlik ettiğinin) en büyük delillerinden biri, tükü-
rükte bulunan ve pankreas bezimizin salgıladığı çok sayıda-
ki (6-15 adet) nişasta parçalayıcı enzimlerdir. Bu enzimler
akrabamız primatların tükürüğünde çok daha az sayıdadır
(2 adet). Bu enzimlerin evrimsel süreçte pişirilme işleminin
başlaması ve yayılması ile ortaya çıktığı düşünülüyor. Çiğ
nişastanın pişirilmesi, tükürükteki amilazın daha iyi iş gör-
mesi ve yiyeceklerin daha iyi hazmedilmesi, beynin ihtiyacı-
nın daha iyi karşılanması anlamına gelir (14,15). Pişmiş bir
patatesin enzimatik emilimi çiğ patatese göre 20 misli artar.
İşte bu yüzden ateşin ve pişirmenin keşfi sonucu nişastanın
kolay emilebilir ve hazmedebilir hale gelmesi beynin büyü-
mesinde en büyük etken olmuştur(16).
Aslında beyni belirli bir besin maddesinin büyüttüğünü
söylemek terminoloji olarak pek doğru değildir. Beyin bü-
yürken “hangi besin maddesinin eşlik ettiğini” tartışmak
daha doğrudur ki yazıdan anlaşılacağı üzere bizim savımız

253
Veganlığa Ezoterik Bakış

bunun “nişasta” yani “şeker” olduğu yönündedir. Beynin bü-


yümesini bir besin maddesinden ziyade insanın başka bir
özelliğinin tetiklediğini düşünmek daha mantıklıdır. Örne-
ğin bilim adamı Daniel Wolpert canlıların beyne sahip olma-
sının tek nedeninin “hareket kabiliyeti” olduğunu söylemek-
tedir ki bu bence çok akla yatkın bir teoridir (17). Ascidiaccea
adlı deniz canlıları biz insanlar gibi kordalılar kategorisine
mensupturlar, beyinleri ve omurilikleri vardır. Beyni saye-
sinde okyanus sularında kendini yönlendiren Ascidiaccea’lar
besin maddelerinin bol bulunduğu bir yer bulunca kendisini
o bölgeye sabitler ve bir daha asla o bölgeden hareket etmez.
Ascdiaccea’ların daha sonra ilk yaptığı şey kendi beyinlerini
yiyip bitirmektir çünkü hareket etmedikleri için beyne ih-
tiyaç duymazlar. Hareket derken sadece bir yerden bir yere
gitmeyi düşünmeyin, elin, parmakların, gözlerin ve diğer
organların hareketi, mimikler ve konuşma eylemi de hare-
kettir ve beynin büyümesi için bir neden olmuştur.
Dr. Murat Kınıkoğlu

254
Türkan Ruhsar

Kaynakça
1- Milton, K. Diet and primate evolution. Sci Amer 269(Aug): 86-93,
1993
2- Sinnet p, Whyte M. Papua New Guinea. In: Western Diseases: The-
ir emergence and prevention. Ed. By H. Hubert Carey Trowell and
Dennis Parsons Burkitt. Harvard University Press, 1981. 174.
3- Christoph Kaleta,In Silico Evidence for Gluconeogenesis from Fatty
Acids in Humans. PLoS Comput Biol. 2011 Jul; 7(7): e1002116.
4- Karen Hardy, The importance of Dietary Carbonhydrate in Hu-
man Evolution. The Quarterly Review of Biology.2015 Vol 90,
no:3 pp 251-268
5- Gibbons, “Food for Thought: Did the First Cooked Meals Help Fuel
the Dramatic Evolutionary Expansion of the Human Brain?” Sci-
ence, cilt:316, sayı 5831 (2007), s.1558-1560.
6- Wrangham et al.. The Raw and the Stolen; Cooking and the Eco-
logy of Human Orgins. Current Anthropology 1999 Dec; 40
(5):567-594. 573
7- Wrangham R. W. Wrangham R. W. 2007. The cooking enigma.
Pages 308–323 in Evolution of the Human Diet: The Known,the
Unknown, and the Unknowable, edited by P. S. Ungar. Oxford
8- Roebroeks W., Villa P. 2011. On the earliest evidence for habitual
use of fire in Europe. roceedings of the National Academy of Sci-
ences of the United States of America 108:5209–5214.
9- Wrangham R. W., Jones J. H., Laden G., Pilbeam D., Conklin-Brit-
tain N. L. 1999. The raw and the stolen: cooking and the ecology
of human origins. Current Anthropology 40:567–594.
10- Amanda G. Henry. Microfossils in calculus demonstrate con-
sumption of plants and cooked foods in Neanderthal diets (Sha-
nidar III, Iraq; Spy I and II, Belgium). PNAS vol. 108 no. 2 > Aman-
da G. Henry, 486–491

255
Veganlığa Ezoterik Bakış

11- Singh J., Kaur L., Singh H. 2013. Food microstructure and starch
digestion. Advances in Food Nutritional Research 70:137–179.
12- Hawkes, K. (1991). Showing off: Tests of another hypothesis abo-
ut men’s foraging goals. Ethology and Sociobiology, 12, 29-54.
13- Gibbons, “Food for Thought: Did the First Cooked Meals Help
Fuel the Dramatic Evolutionary Expansion of the Human Brain?”
Science, cilt:316, sayı 5831 (2007), s.1558-1560.
14- Butterworth et al. P. J., Warren F. J., Ellis P. R. 2011. Human
!-amylase and starch digestion: an interesting marriage. Starch–
Stärke 63:395–405.
15- John Zerzan, Futur Primitif, L’Imsomniaque, Paris, s. 33.
16- Butterworth P. J., Warren F. J., Ellis P. R. 2011. Human !-amyla-
se and starch digestion: an interesting marriage. Starch–Stärke
63:395–405.
17-Giulia Enders, Büyüleyici bağırsak. Büyük Ada Yayıncılık, 2016.
s. 134-136
Kaynak: http://www.doktormurat.net/makale/1409/beyni-et-mi-
yoksa-nisasta-mi-buyuttu

256
Türkan Ruhsar

Temel Besin Öğeleri Topraktan Gelmektedir


Yumurta, Süt, Peynir, Et... Bu sayılanların hiçbiri temel
gıda değildir. Temel besin öğelerini barındıran hayvansal
maddelerdir. Ama aynı temel besin öğelerini bulunduran
biricik gıdalar da değildirler. Yani yerleri doldurulamaz de-
ğildirler. Temel besin öğeleri terimi neyi ifade eder, önce ona
bakalım: Temel besin öğesi demek, vücut sağlığının devam
edebilmesi için canlının kendi kendine üretemediği, beslen-
me yoluyla mutlaka alması gereken maddeler demektir.
Temel besin öğeleri şunlardır: Protein, Karbonhidrat,
Yağ, Su.
Kalori ihtiyacımızı karşılamak için ve hücrelerimizin
kendilerini yenilemesi için gereken maddeler bu temel besin
ögelerinden sağlanır. Canlı, bu maddeleri içeren yiyecekleri
tüketerek, belli-başlı besin maddelerini muhakkak dışarı-
dan almalıdır. Tıpkı hayvanların metabolizması gibi, bizim
metabolizmamız da bazı proteinleri ve bazı yağ asitlerini
sentezleyebilir ama ancak esansiyel aminoasitler ve esansi-
yel yağ asitlerinin vücuda alındığı durumlarda. Bünyemizin
üretemediği, ancak dışarıdan almak yoluyla takviye edebil-
diği besin maddelerine “esansiyel” denir.
Protein yiyerek Esansiyel Amino Asitler, Yağları yiyerek
Esansiyel Yağ Asitleri, Karbonhidratları yiyerek Şeker ve
hepsinin tüketimi ile Mineraller/Tuzlar, Enzimler/Vitamin-
ler vücuda alınmış olur.
Vücudumuz esas olarak protein, yağ, ve minerallerden
oluştuğundan, Esansiyel Amino Asitler, Esansiyel Yağ Asit-
leri ve mineraller hücrelerin kendilerini onarırken kesinlikle

257
Veganlığa Ezoterik Bakış

ihtiyaç duydukları maddelerdir ve beslenme ile alamazsak


organizma kısa sürede sağlığını yitirir. Enzim ve vitaminler
de bu süreçlerde katalizör görevi gördüğünden hayatidirler.
Şeker ise yiyeceklerdeki karbonhidratların sindirilmesiyle
elde edilir ve canlının hayatta kalabilmesi için gerekli ener-
jiyi temin eder. Esansiyel Aminoasitler proteinlerin yapıtaş-
larıdır. Tabiatta sadece bitkiler tarafından üretilebilirler. İn-
san ve hayvanlar bitkiler yoluyla aldıkları proteinleri önce
sindirim sistemlerinde parçalar ve aminoasitlerine ayırırlar,
sonra bu aminoasitleri kullanarak kendi proteinlerini üre-
tirler. Esansiyel Yağ Asitleri yağları oluştururlar ve sadece
bitkiler tarafından üretilebilirler. Genellikle bitkilerin to-
humlarında veya meyvelerinde depolanırlar. Her bir yağın
içeriğinde birden fazla değişik tip Yağ Asidi bulunur. Her
bitkinin kendine özgü bir yağ asidi konsantrasyonu vardır.
Örneğin zeytinyağı Omega-9’dan zengindir, ketentohumu
yağı Omega-3’den zengindir.
Mineraller su dahil pek çok besinde bulunur ama
vücudumuz için en önemli kaynak bitkisel ürünlerdir.
Mineraller sadece kemikler için gerekli değillerdir, onlarsız
yaşam düşünülemez. Vücudumuz her gün çeşitli enzim, hor-
mon ve salgıların üretiminde katalizör olarak kullanmak
için veya sadece kendini yenilemek için 70 değişik minerale
gereksinim duymaktadır. Mineralleri organik formda veya
inorganik formda alabiliriz. Karbon atomu içeren mineralle-
re organik mineral denir. Bunlar iyonik formda (molekül de-
ğil, atomik durumda olan) minerallerdir. Organik mineralle-
ri sadece bitkiler yoluyla alabiliriz ve bazı minerallerin ancak
organik formundan faydalanırız. Örneğin beynin gıdası de-
nilen organik germanyumu sadece bitkilerden alabiliriz.

258
Türkan Ruhsar

Enzimler ve Vitaminler: Önemli bir kısmı sadece


bitkiler tarafından üretilebilirler. Bazıları insanlar ta-
rafından üretildiği gibi, hayvanlar tarafından da üretilebilir.
Ancak diğer Vitamin ve enzimleri ancak dışarıdan alabildi-
ğimiz takdirde yaşamımızı sürdürebiliriz.
Bu temel besin öğelerini Tabiat ana hayvanlara nasıl sun-
muşsa, bize de öyle sunmaktadır. Çünkü bütün temel besin
öğeleri TOPRAKTAN GELMEKTEDİR!
Bitkiler bu besin ögelerini işleyen fabrikalar gibidirler.
Onlar Su, Güneş Işığı ve Mineralleri kullanarak temel ami-
noasitleri, karbonhidratları, vitaminleri, enzimleri, yağları
VE ORGANİK MİNERALLERİ üretirler. Dolayısıyla, sadece
bitkisel ürünlerle beslenen bir vegan pekala da sağlıklı ve
dengeli beslenebilir. Çünkü protein kaynağı olarak protein-
den zengin bitkisel ögeler et ve yumurtadan daha değerli;
yağ kaynağı olarak ise bol yağ içeren bitkisel ögeler süt ve
süt ürünlerinden daha değerli besin kaynaklarıdır. Bunun
sebebi bu besinlerin aynı zamanda bol vitamin, mineral ve
enzim içermeleridir.
Protein kaynağı olarak tohumlar ve mantarlar çok az
miktarı ile dahi tokluk veren ve yeterli beslenme sağlayabi-
len üstelik et ve diğer hayvansal ürünlere nazaran çok daha
düşük kalorili olan yiyeceklerdir. Doğada en zengin protein
içeriğine sahip bitkisel ürünler tohum ve mantarlardır:
Kuru bakliyat (kuru fasulye, mercimek, nohut, börülce, soya
vb)
Meyve çekirdekleri (badem, kabak çekirdeği)
Tohumlar (ay çekirdeği, chia vb)

259
Veganlığa Ezoterik Bakış

Mantarlar (aynı et gibi, esansiyel aminoasitlerin tümünü


içerirler. Hatta bazıları bu aminoasitleri ete eşdeğer oranda
içerir, yani “tam protein”dirler: Kayın mantarı, Meşe man-
tarı)
Kalsiyum, Magnezyum vb mineral kaynağı olarak
yeşillikler, sebzeler, meyveler, tohumlar ve su.
Yağ ihtiyacımız için de yine meyveler (zeytin, avokado,
hindistan cevizi) ve tohumlar (ay çekirdeği, kanola, soya,
fındık, keten tohumu vb).
Karbonhidrata gelince, sadece tahıllar değil, bütün seb-
zeler, meyveler ve tohumlar bol bol karbonhidrat içerirler
(karbonhidrat=şeker ve şekere dönüşen maddeler).
Hayvansal gıda almadığımızda mahrum kaldığımız tek
bir madde vardır, o da B-12 vitaminidir ki aslında onu da
hayvanlar kendileri üretmez, bağırsaklarındaki bakteriler
üretir. Gerçi şimdiki beslenme düzenlerinde çayırlarda otla-
yamadıkları için o bakteriler onların da bağırsaklarında pek
bulunmuyor ve bu yüzden Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi ço-
cukluktan itibaren mutlaka B-12 takviyesi alınmasını öne-
riyor. Bir veganın B-12 takviyesi için yine de hap dışında bir
seçeneği var aslında: Meşe mantarı. Bu mantar bütün hay-
vansal gıdalardan yüksek oranda B-12 Vitamini içerir ve 1
aylık ihtiyacımız için haftada 1 gün 1 öğün yemek yeterlidir.
Biz temel gıdamızı almak için asla hayvanları öl-
dürmek, sütünü-yumurtasını çalmak zorunda deği-
liz. Hatta, bu besinleri almak için bitkilere yöneldiğimizde
vitamin-mineral dengemizi de daha iyi kurarız. Bir örnek:
Günümüzün dünyasında hayvanlar artık doğal ortamların-
da yetiştirilmiyorlar malum, çiftliklerde ise onlara Omega-3

260
Türkan Ruhsar

verilmiyor. Balık yesek bile aynı çünkü ülkemizin denizle-


rinde yetişen balıkların arasında ölçmeye değer miktarda
Omega-3 içeren hiçbir balık yok. İthal somona ise bel bağla-
yamayız artık çünkü tezgahlardaki bütün somonlar Norveç
fiyordlarındaki çiftliklerden geliyor ve hepsi mısırla besle-
niyorlar. Mısır taneleri sadece %1 oranında Omega-3 içerir
(balıklar da bizler ve diğer hayvanlar gibidirler, esansiyel
yağ asitlerini bitkisel kaynaklardan edinmek zorundadırlar,
kendileri üretemezler). Anlaşıldığı üzere, sadece hayvansal
ürünlere bel bağladığımızda Omega-3 alma şansımız çok
çok düşük ve tek başına bu bile sağlıksız olmamıza, erken
yaşlanmamıza yetecek bir sebep. Yukarıda sayılan diğer ne-
denlerle birlikte değerlendirildiğinde, günümüz insanının
neden sağlıksız olduğu açıklığa kavuşuyor sanırım.
Hayvansal ağırlıklı besin tüketiminin vegan beslenmeye
nazaran daha iyi bir beslenme sağlamadığı bir yana, çeşitli
dezavantajları da var aslında ve bunlar ayrı bir yazının ko-
nusu olacak kadar uzun bir liste ama şu kadarını söylemek
gerek ki, hayvansal besinler fazlasıyla yağlı, dolayısıyla ağır-
lığının çoğunu zannedildiği gibi proteinler oluşturmuyor,
sanıldığından daha çok karbonhidrat ve yüksek kolesterol
içeriyor.
Sorularınız varsa sorun lütfen, cevaplayayım.
Hep beraber daha sağlıklı günlere,
Dr. Nilgün Eröztürk

261
Veganlığa Ezoterik Bakış

Vegan Beslenmenin Sağlık Yarattığı Doğru da


Sağlık Problemi Yarattığı Doğru Değil
Günümüzde normalleştirilip neredeyse standart haline
getirilmiş olan etçil beslenme, yaşamımızı olanaklı kılan
çevremizin ya da ekosistemimizin tahribatında rol oynayan
en önemli etkendir. Eminim bunu ilk kez benden duyanlar
abarttığımı, hatta orantısız abarttığımı düşüneceklerdir.
Ama bu ne yazık ki doğru.
Bugün insan yaşamını tehdit eden en büyük tehlike kü-
resel ısınmadır ve bu ısınmanın insan kaynaklı olduğunu da
biliyoruz. İşte beslenme biçimimiz bu ısınmada inanılmaz
büyük bir rol oynuyor. Dünyanın her tarafında besin kay-
nağı olarak milyarlarca hayvanın yetiştirilmesi bütün ara-
baların, kamyonların, gemilerin ve uçakların toplamından
daha fazla sera gazı üretiyor. Sadece bir kilo et üretimi evde
bütün ışıkları açık bırakarak arabayla 3 saatlik bir gezintiye
çıkmak kadar CO2 üretiyor. Eğer herkes haftada bir gün et
yemese, bunun etkisi 8 milyon arabayı yollardan alıkoymak-
la eşdeğer.
Ayrıca 1 kg et üretebilmek için 16 kg darı üretmek gereki-
yor. Bu nedenle dünyada üretilen tarımsal üretimin çoğu et
ve süt endüstrisini beslemek için kullanılıyor. Bunun trajik
bir sonucu olarak da besin kaynağı olarak yetiştirilen hay-
vanlara bol yiyecek bulunur ve sağlanırken, dünyanın de-
ğişik yerlerinde aç kalan insanları besleyemiyoruz. Kendi
insanları açlıktan ölürken hükümetler başka yerlerdeki besi
hayvanlarını besleyecek tarım ürünleri ihracatına devam
ediyorlar. Amerika’nın et ihtiyacını karşılamak için ama-
zondaki yağmur ormanları ya sığır ve koyun yetiştirmek ya

262
Türkan Ruhsar

da onlara gıda olacak yemi yetiştirebilmek için yok ediliyor-


lar—burger başına 67 ayak kare ölçeğinde ya da saniyede
4047 metre kare hızında. Et için hayvan ya da hayvan yemi
yetiştirmek için ormanları yok ettiğimizde ağaçlarda depo-
lanmış CO2 havaya salınıyor. Bu ağaç temizleme yangınları
sera gazlarının %20’sinden sorumlu. Ayrıca tutulan balık-
ların da büyük bir bölümü benzer şekilde besi hayvanlarını
beslemekte kullanılıyor.
Ancak durum daha da vahim. Sera gazlarından söz edildi-
ğinde en çok üzerinde durulan CO2, ama bu gaz küresel ısın-
manın çoğundan sorumlu değil. Başka gazlar ısıyı CO2’den
daha iyi tutuyorlar ve bunların içinde en etkin olanı da me-
tan gazı. Metan ısıyı tutmakta CO2’den 20 kat daha etkin.
Üstelik metan insan kaynaklı küresel ısınmanın neredeyse
yarısından sorumlu. Ve metan salınımın baş sorumlusu gıda
için yetiştirilen hayvanlar.
Gıda için yetiştirilen hayvanlar ile küresel ısınma arasın-
daki ilişki o kadar açık ki Birleşmiş Milletler bile 2006 yılın-
da yayınladığı Livestock’s Long Shadow başlıklı raporunda
raporun başlığından itibaren bu ilişkiye dikkatimizi çekiyor,
ki raporu hazırlayan FAO aslında besi hayvanları yetiştiren
ziraatı geliştirmeyi amaçlayan bir kuruluş.16
Bu konudaki verileri tekrar gözden geçiren, iki başka Bir-
leşmiş Milletler kuruluşunun uzmanları olan Robert Good-
land ve Jeff Anhang tarafından yazılan 2009 tarihli ve Li-
vestock and Climate Change başlıklı rapor ise ilişkinin ilk
raporun tahmininden daha vahim olduğunu, insanlar ta-
16 İngilizce rapora şu adreslerden ulaşılabilir:
http://www.fao.org/docrep/010/a0701e/a0701e00.htm,
http://www.all-creatures.org/articles/env-livestockslong.html

263
Veganlığa Ezoterik Bakış

rafından yetiştirilen besi hayvanlarının sera gazlarına kat-


kısının en az %51 olduğunu gösteriyor. [İngilizce rapora şu
adresten ulaşılabilir: http://www.worldwatch.org/files/
pdf/Livestock%20and%20Climate%20Change.pdf]
Küresel olarak et tüketimi son elli yılda çok fazla artmış
durumda ve böyle giderse önümüzdeki elli yılda iki katına
çıkması bekleniyor. Bunun çevremiz üzerinde felaket bo-
yutlarında bir etkisi olacak. Buna karşılık, bitki-temelli bir
beslenmeyle bu felaketi önleme şansımız var. Atmosferde
yüzyıl kadar durabilen CO2’e karşın metan gazı 8 yılda at-
mosferden çıkabiliyor. Bunun anlamı yemek seçimimizi de-
ğiştirerek, soframızda yediğimiz her öğün ile kısa sürede
sonuç alabiliriz demek.
Prof. Dr. Tuğrul İlter

18 Ocak 2014 yılında Tuğrul beyin GAZETE 360’da Hasan


Yıkıcı ile gerçekleştirilen röportajından.
Röportajın tamamı: http://www.gazete360.com/Ha-
berler/roportaj/veganlik-mucadele-ve-yasam-insanlar-
hayvansal-gida-tuketmek-zorunda-degil/11191

264
Türkan Ruhsar

Onların Duyguları Yok Sanıyorsanız,


Çok Yanılıyorsunuz!
Albert Einstein şöyle der:
“İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında
döndüğünü sanması. Hatta bütün yiyecekleri, hayvanları
ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren de-
diğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı
tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor.
Hâlbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir
parçası. Bunu reddederek aslında kendisine bir hapishane
yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük öz-
gürlük. Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu
çabanın kendisi de bir özgürlük.”

Ünlü bilim adamı bu bakış açısında yalnız değildir.


ABD’li gökbilimci, astrobiyolog (astrolog değil), bilimi
halkın anlayabileceği biçimde popülerleştiren, yazımı ve
sunumunu gerçekleştirdiği ödüllü televizyon dizisi Cosmos
(Kozmos) ile dünya çapında tanınan bilim insanı Carl Sagan
şunu söyler:
“Diğer hayvanları köleleştiren, hadım eden, üzerinde deney
yapan ve onlardan biftek yapan insanların, hayvanların acı
hissetmediğine dair anlaşılması kolay bir eğilimi var. İnsan-
lar ve “hayvanlar” arasındaki keskin ayrım ancak, eğer biz
hayvanları zerre kadar pişmanlık ya da suçluluk duygusu
hissetmeden irademize boyun eğdirmek, bizler için çalış-
tırmak, onları giymek, onları yemek istiyorsak gereklidir.
Hayvanlar fazlasıyla bizim gibiler.”

Sayıların babası, filozof ve matematikçi Pisagor, onlarla


hemfikirdir:

265
Veganlığa Ezoterik Bakış

“İnsan diğer varlıkların acımasız yok edicisi olduğu sürece,


sağlık ya da barış nedir bilmeyecektir. İnsanlar hayvanları
katlettiği sürece birbirlerini öldürecekler. Cinayet ve acı to-
humları eken, sevinç ve sevgi biçemez.”

İnsanlığın kaderini buluşlarıyla değiştiren Thomas Edi-


son da farklı düşünmez:
“Vejetaryenlik, vücut sağlığı ve canlılığı üzerinde olduğu
kadar zihin ve zihin faaliyetleri üzerinde de güçlü bir etkiye
sahiptir. Diğer canlılara zarar vermeyi sonlandırmadıkça
bizler, canavar ruhlularız.”

Dünyanın en üstün nitelikli sanatçılarının bakış açıları


benzeşiktir!
İşte Leonardo da Vinci:
“Gençliğimden bu yana et yenilmesine karşıyım. Bir gün
insanların hayvanları öldürmeyi tıpkı insan öldürmek gibi
cinayet kabul edeceğine inanıyorum.”
“İnsan, hayvanların şahıdır. Yabanilikte hiçbir hayvan in-
sanın eline su dökemez. Hayvanları öldürerek yaşarız biz;
bizler birer hayvan mezarlığıyız.”

Tolstoy:
“İnsan et yemeden yaşayıp sağlıklı olabilir; o nedenle et yer-
se, sırf iştah için hayvanların öldürülmesinde payı olur. Ve
böyle davranmak ahlaksızlıktır.”

Bu konuyu belki de en güzel biçimde dile getirenlerden


birisi, bizim aramızdan çıkmıştır:
“İnsanlık bir gün, biyolojik olarak kendisine benzeyen, bir
ana-babası, yavrusu, yüzü, duyguları olan, acı çeken, mut-
lu olan, başka canlıları hunharca öldürüp yeme cinnetinden

266
Türkan Ruhsar

kurtulacak. Bundan adım kadar eminim. İlerideki kuşaklar


bizim çağımızı hayretle okuyacak ve ‘Sahiden mi? Canlıları
öldürüp onların ölü gövdelerini mi yiyorlarmış?’ diye inana-
mayacaklar.” Zülfü Livaneli

Benim de uzun zamandır hayvan eti tüketmeyen bir bi-


rey olmamda, hayvan bilinci konusunda giderek artan bilim-
sel bulguların çok büyük payı oldu.
‘Araştırmalar sonucu, genetik yapımızın %98.2 oranında
ortak olduğu şempanzelerin yoğun duyguları olduğunu ve bu
özelliğin, başka türler tarafından da paylaşıldığını öğreniyoruz.
Örneğin inekler! Bu akıllı hayvanlar, bir şeyi anlayama-
dıklarında endişelenen ve zor bir bahçe kapısını açabilmeyi
başardıklarında coşku hisseden, ailelerindeki bireylerle ve
arkadaşlarıyla sağlam bağlar kuran canlılar. Bu bağlar kırıl-
dığında mutsuz ve huzursuz oluyorlar.
Tavuklar, başka tavukların yaşadığı acıya empati duyup,
o acıyı içsel olarak paylaşıyorlar.
Bir araştırmada, birisi annesiyle birlikte ve diğeri yalnız
iki kuzunun davranışları değerlendiriliyor.
İkisine de uzaktan kumandayla elektrik şoku veriliyor.
Öldürücü olmayan bu şok, bir an için can yakıp kuzunun sıç-
ramasına ve korkmasına neden oluyor.
Her iki kuzu da aynı acıyı hissediyor. Bu şok birkaç kez
tekrarlanıyor. Annesi olan kuzu, acıyı hissedip sıçradıktan
sonra, hemen annesine koşuyor. Annesiz olan ise, sürekli tit-
riyor, kıpırdayamıyor.
Olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra izlediklerinde,
annesi olan kuzunun bahçede rahatça hoplayıp zıplayarak

267
Veganlığa Ezoterik Bakış

dolaştığını ama annesiz kuzunun hareketlerinin çok azaldı-


ğını, şokun olduğu yerden ise hep uzak durduğunu görüyor-
lar.
Sevgi ve güven, sadece bizlerin değil, kuzuların da cesa-
retini ve yaşam sevincini arttırıyor. Voltaire’in dediği gibi,
hayvanların belki de tek suçları, bizim dilimizde konuşama-
maları: “Hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye ce-
saret eder miydik?”
Uygarlaşmanın önemli bir ölçütünün artık, diğer canlı-
ları daha iyi tanımak ve onlara sevgi ve şefkatle yaklaşmak
olduğunu söylemek mümkün!
“İnsanlar, bir aslanı öldürmek istediği zaman ona spor
der, bir aslan onu öldürmek istediğinde ise buna vahşet der.
Hayvanlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı yiye-
mem.” Bernard Shaw
Dilerim bu yazı aranızda ihtiyacı olanlarınızın, hayvan-
lara bakış açısını genişletmiş, onları daha farklı algılamaya
gidecek yolun kapısını aralamış olsun!
Doç. Dr. Şafak Nakajima

268
Türkan Ruhsar

Ahlaki Seçimler
Birçok insan ahlâki seçimlerin her zaman net seçimler
olduğunu sanır; ama tarihe bir anlığına bakınca bile duru-
mun böyle olmadığını anlayabiliriz. Köle sahipleri normal
insanlardı. Bunu düşünmekte tereddüt ediyoruz; çünkü bi-
zim böyle bir ahlâksızlığı yapabilecek canlılar olabileceğimi-
ze inanmak istemiyoruz. Köle sahiplerinin kalpsiz, ahlâksız
canavarlar olduğuna inanmayı tercih ediyoruz.
Doğar doğmaz belirli görüşlere sahip olmak için prog-
ramlanırız. Bu görüşler tamamen ahlâki olup olmadığına
bakmaksızın doğru olduğunu kabul ettiğimiz etik duruşları
da kapsar. Hayvanların biz onları kullanalım diye var oldu-
ğuna inanmak da böyle bir görüştür. Birçok insan insanların
hayvanları dilediği gibi kullanabileceği türden doğal bir dü-
zenin var olduğuna dair a priori bir varsayımla vejetaryenli-
ği saf dışı bırakmaya çalışır. İçlerine kök salmış inançlarına
uydurmak için akıllarını bükme çabasıyla felsefe jimnastiği
yapmış olurlar böylece.
Hiçbir hayvan hayatta kalmak dışında bir sebeple yara-
tılmamıştır. İnsanlar diğer insanları ve türleri köleleştirme
konusunda dehşet verecek kadar becerikliler. Diğer insan-
ları köle haline getirebiliyoruz, bunu ahlâksızlık yapan ne?
Köleliği ahlâksızlık haline getiren şey, diğer canlıların çı-
karlarının görmezden gelinmesidir. Bunu reddetseniz bile,
çoğumuz kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri baş-
kalarına da yapmamak gerektiğine inanırız. Bir insanın öz-
gürlüğünü elinden almak büyük bir adaletsizliktir mesela.
Bir tavuğun çektiği acıyı önemsemenin sebepleri de bir
köpeğin, bir bebeğin, ya da farklı ırklardan insanların veya

269
Veganlığa Ezoterik Bakış

başka bir insanın acılarını önemseme sebebimizle aynı. Acı


çekmenin, acı yaşamanın ne demek olduğunu bilirsiniz ve
acı çekmemenin sizin için ne gibi faydaları olduğunu evren-
selleştirerek diğer canlıların da acı çekmek istemediği sonu-
cuna varabilirsiniz. Başkalarının istekleri ve ihtiyaçlarına
saygı duyuyoruz; çünkü çıkarlarımız var.
Bir tavuğa köle diyebilirsiniz ve o tavuk aradaki farkı bir
insan gibi bilemez. Ama içgüdüsü gereği toz banyosu yap-
mak için tüyleri dökülmüş göğsünü kafesine sürttüğünde,
ayakları kafes tellerine sıkı sıkıya tutunduğunda, kafeste az
da olsa yeri olsun diye çabalamaktan vazgeçip kafesteki di-
ğer tavukların kendisini ezmesine izin verdiğinde, yumurta-
larını biraz olsun mahrem bir alan içerisinde bırakmak için
yırtındığında, aç olmasına rağmen gagası kopartıldığından
neredeyse hiçbir şey yiyemediğinde o tavuğun büyük bir acı
çektiğinden emin olabilirsiniz.
Tavuklar insanlar zalim olduğu için bu koşullarda yaşa-
mıyor. Tavuklar zalim bir esaret içindeler; çünkü insanlar
yumurta fabrikaları icat ettiler, bunu yapmadan önce de
tavukların mahrem hayatları olan bireyler olup olmadığını
düşünmediler, ya da bu tür kalabalık kafeslerde tutuldukla-
rında refah durumlarının ne kadar kötü bir hal alabileceği-
ni düşünmediler. Tarım ticareti sıçramalar halinde büyüdü,
daha çok çıkar sağlamak için daha çok ölüm gerektiğinden,
insanlar ölüm oranlarına değil ne kadar para kazanıldığına
bakıyordu.
Her şey tavukların, domuzların ve ineklerin kölemiz ol-
duğu prensibiyle başlıyor. Onlara köle demek filan gerek-
miyordu, hayvan dememiz yeterliydi. Bir hayvana nasıl is-

270
Türkan Ruhsar

tersek öyle davranabileceğimize inanınca, bir hayvanın bir


yemek olduğuna, gıda üretmeye yarayan bir alet olduğuna,
bir hayvanın bir üretim ünitesi olduğuna, bir ticari yem ol-
duğuna inanınca, o hayvan bizim için bir birey olma özelliği-
ni yitirmiş demektir.
Bu yüzden, öldürülmeme ya da acı çekmeme hakkımızı
hayvanlara da vermek için, onları sömürmeye son vermek
zorundayız. Biz onlara kendilerine ait bir yaşamı olan özerk
bireyler olarak saygı duymadıkça milyarlarca hayvan bu sö-
mürüden kurtulamayacak.
Kaynak:
Therese Krintzinger- Nonhumanslavery.com,
hayvan özgürlüğü çevirileri
Çeviri: Cem Çeboglu

271
Veganlığa Ezoterik Bakış

Son Olmayan Söz


Sonuna geldiğimiz bu kitaptaki yazılanların, okuyanların
kalplerinde yepyeni sayfalar açılmasına vesile olacağına ina-
nıyorum. Kitabımı, yalnızca bu kutsal amaca hizmet olarak
ve sonsuz adanmışlık duyguları ile kaleme aldım.
Gayem ve niyetim, okuyan herkesin kalplerinde Koşulsuz
Sevgi’nin tomurcuklarını yeşertmektir. Bunun için, Koşul-
suz Sevgi tohumlarını, tüm sayfalar boyunca serptim ve siz
değerli okuyucularımın kalplerindeki “şefkat, merhamet,
vicdan” gibi, bilincin yüksek erdemleriyle sulanmalarına
niyet ettim. Hep birlikte, Koşulsuz Sevgi’nin tohumlarını
kalplerimize ekelim, sulayalım, çoğaltalım ve bu tohumların
yeryüzünün her bir zerresine, insan kalplerine yayılmasına
çaba gösterelim, dostlarım.
Bu dünya bizim evimiz, bedenimiz ise tapınağımız. Gide-
cek başka bir yerimiz yok. Evimizi, tapınağımızı sevgi, özen
ve incelikle temiz tutalım ve saygı gösterelim. Bu kitapta
yazılanlar, kalplerimizde huzurla ve mutlulukla yaşayaca-
ğımız bir dünya, insanlık ve hayvanlar alemi için bir umut
ışığı yakabildiyse, bu hepimiz için ne büyük bir mutluluktur.
Dilerim ışığımız tüm Evren’e yayılsın ve Bir’likte tüm Varlık
Alemi için ŞİFA OLacak pozitif bir enerji alanı yaratalım.
Bizim zenginliğimiz sahip olduğumuz maddi değerlerle
değil, Koşulsuz Sevgi’yi yaşamın her anında ve alanında, ko-
şulsuzca yaşayabilmemizle ölçülür. Dünyevi ölçülerde hiçbir
zenginlik, sevginin gücüyle kıyaslanamaz ve ölçülemez.
Bu kadar hassas ve neredeyse üzerinde konuşulması bile
günümüz toplumsal yapısında tabu olan bir konuda, kalp-

272
Türkan Ruhsar

leri incitmeden bu kitabı yazabildiysem bu beni sevindirir.


Ancak, küçük de olsa, kırılan, üzülen, incinen kalpler varsa,
onlardan da beni bağışlamalarını ve konunun hassasiyeti
nedeniyle mazur görmelerini rica ederim. Hiç kimseyi öteki-
leştirmek, yargılamak, kendisini değersiz hissettirmek değil
amacım. Ancak unutulmaması gereken bir diğer önemli hu-
sus da, hiç üzülmeden, yara almadan, sarsılmadan böylesine
kemikleşmiş ve kangrene dönüşmüş bir konunun gerektiği
gibi anlaşılmasının mümkün olmadığıdır.
Yazılanları kişisel algılamadan, objektif bir bakış açısıy-
la okuyacak olursanız, bu onun yazılış amacına uygun ola-
caktır. Ruh’unuz yazılanları hemen tanıyacak, kalbiniz ise
kabullenecektir. Yeter ki siz kendinizi kapatmayın ve kitap
boyunca tüm benliğinizle açık olun.
En büyük hayalim, özgür hayvan dostlarımızın mutlu ve
özgürce, kimse onları rahatsız etmeden yaşayabilecekleri
doğal bir ortamı, Türkiye şartlarında el birliğiyle OLuştura-
bilmek. Avrupa ve Amerika’da benzerleri var. Yaşlı ve bilge
hayvan dostlarımızın, minik bebeklerin, kimsenin isteme-
diği sokaklara atılmış canların, öldürülmekten kurtarılmış
olanların, tecavüze uğrayan talihsizlerin, her cins ve her
yaşta hayvan kardeşlerimizin, gönüllü bakıcıların düzenli
ziyaretleriyle tedavi olacakları, sevgiyle bakılacakları ve hak
ettikleri mutlu ve sağlıklı ortamlarda yaşamaları için elele
veren güzel insanlarla beraber olmaları ne kadar harika olur
değil mi?
Bu kitaptan elde edilecek gelirin, kendi masrafları çık-
tıktan sonra bu kutsal amaca adanmasına niyet ediyorum.
Büyük bir çiftlik arazisi ve hep beraber el-ele gerçekleştire-

273
Veganlığa Ezoterik Bakış

ceğimiz, hayvan dostlarımızla birlikte uyum içinde bir ya-


şamı paylaşacağımız harikulade bir ortamın vizyonunu ku-
ruyorum. Bu kitap, Kozmik Yasaların izniyle, artık zamanı
geldiği için, insanlık bilincinde bir sıçrama gerçekleştirmek
üzere, insan ve hayvan dostlarımızın huzurlu, mutlu ve öz-
gür yaşamaları gayesiyle kaleme alındı ve bundan sonraki
süreçte emsal olarak benzerlerinin yazılmasına ve bu bilin-
cin yaygınlaşmasına niyet edildi.
Yüce Tanrı’nın özene bezene yarattığı muhteşem güzel-
liklerle adeta tıka basa dolu olan bir dünyada yaşıyoruz. Biz-
ler, zeka ile ödüllendirilip yaratıldığımız için çok şanslıyız.
Dünyayı hayvan dostlarımızla birlikte paylaşıyoruz ve doğa-
nın hepimize sunduğu sayısız nimetten faydalanıyoruz.
İnsan farkında olduğunun bilincindeki tek canlı varlık
türü olduğu için, kendi dışındaki tüm varlık alemini ve do-
ğayı korumakla görevlidir aynı zamanda. Varlığın en önemli
hakkı «Özgür Yaşam Hakkı” dır. Bilinçlenmiş bir insanın en
büyük erdemi ise «Özgür Yaşam Hakkına Saygı»yı ve onunla
yaşamasını öğrenmektir.
Sevgiyi Evrensel Yasalara uygun yaşamak, Yaşam Hakkı-
na Saygı’yı öğrenerek başlar. Sevgiyi öğrenmeye talip olmuş
insanlar, sevgi deyince sadece kendi türlerini akıllarına ge-
tirmezler. Sevgiyi öğrenmeye aday öğrencilerin sevgisi, yara-
tılan tüm varlıklara yöneliktir. Onlar, dünyayı paylaştıkları
hayvan dostlarının da kendileri gibi dünya canlıları olduğu-
nun bilincindedirler ve asla onları hiçbir anlamda kendi çı-
karları için kullanmazlar.
Sevgi öğrencilerinin sonsuz sevgileri, önce kendilerine
sonra da evrenin tümünedir. Çünkü onlar zaten Bir’in ay-

274
Türkan Ruhsar

rılmaz parçaları olduğunu bilirler ve dünyanın öte ucunda


kanadı incinen serçenin acısını kendi içlerinde hissederler.
Sevgi öğrencisi OLmak, yaratılan tüm varlıkları sonsuz sev-
giyle kucaklamak ve böylece Bir’lik bilincini derinden hisse-
debilmektir.
Biz, sevgiyi Evrensel Yasalara uygun olarak yaşamaya
talip olmuş Hakikat Yolcuları! Bize öğretilen ve sadece ben-
merkezci benlik duygusuyla yaşanılan koşullu sevgi anlayış-
larımızla yüzleşmeye ve onu Koşulsuz Sevgi ile dönüştürme-
ye hazır mıyız? Hepimiz, Koşulsuz Sevgi’nin uçsuz bucaksız
okyanusuna dalıp, her bir zerremiz onun eşsiz damlacıkla-
rıyla ıslanana dek çaba gösterecek miyiz?
Niyet ediyorum ve diliyorum ki böyle olsun! Ve OLdu!
Işık ve Sonsuz Sevgilerimle.

275
Veganlığa Ezoterik Bakış

Neden Vegan
Neden sağlığını, hayvanları veya doğayı umursayan her-
kes vegan olmalı? Aşağıda bu konuyla ilgili herkesin incele-
mesi gereken çok önemli belgeseller, videolar ve makaleler
paylaştım. Eğer bu paylaştığım şeyleri incelerseniz neden
herkesin vegan olması gerektiğini anlarsınız.
Forks over Knives yani Bıçaklar Üzerinde Çatallar isimli bu
belgesel sağlıklı olmak ile ilgili izleyebileceğiniz en iyi bel-
gesellerden birisi. Bu belgesel, bütün ölümcül hastalıklar ve
yediğimiz hayvansal ürünler arasındaki bağlantı hakkında
bu zamana kadar yapılmış en büyük bilimsel araştırmanın
(The China Study) sonuçlarını gösteriyor. Bu bilimsel çalış-
manın sonuçları 100.000 kişinin 27 yıl boyunca yedikleri
şeyleri gözlemleyerek elde edilmiş. Oxford Üniversitesi, Cor-
nell Üniversitesi ve Önleyici Tıp Çin Akademisinin himayesi
altında yürütülen bu bilimsel çalışma The New York Times
tarafından Epidemiyolojinin muhteşem ödülü olarak adlandı-
rılmıştır. İnsanlara dayatılan beslenme önerilerinin aslında
nasıl temelsiz ve içi boş olduğunu gözler önüne seren harika
bir belgesel. Eğer sağlığınızı gerçekten umursuyorsanız lüt-
fen bu belgeseli izleyin: https://goo.gl/7ncC7e
Bu belgeseli izledikten sonra eminim ki sormak isteyece-
ğiniz bir sürü soru olacak. Aşağıda paylaştığım video linki
benim hayatımda dinlediğim en iyi konuşmayı içeriyor ve bu
konuşmayı yapan kişi, sormak isteyeceğiniz soruların bir-
çoğunu yanıtlayacak. İnternette “The Best Speech You Will
Ever Hear” yani “Hayatınızda Duyabileceğiniz En iyi Konuşma”
olarak geçiyor ve 35 farklı dile çevrildi, çünkü gerçekten ha-
rika bir sunum veriyor. Lütfen kendinize, önceden doğru

276
Türkan Ruhsar

olduğunu düşündüğünüz birçok şeyi sorgulamaya itecek bu


ünlü konuşmayı dinleme şansı verin: https://goo.gl/0iBmlz

Diğer harika konuşmalar:


Sizden bir sır Gibi SAKLANAN GERCEKLER -James
Wildman: http://youtu.be/kb7BPva0ioo
Hayat Değiştiren Konuşma- Gary Yourofsky
https://youtu.be/p4QXBdT-aUk
Karnizm/Et yemenin psikolojisi -Melanie Joy
http://youtu.be/SCopiA_Afkc
Philip Wollen’in, Hayvanlar Menülerden Çıkartılmalı-
dır isimli tartışma platformunda yaptığı konuşması:
https://www.youtube.com/watch?v=KzrBA4q2t3U
Philip Wollen’den insanlığa mesaj:
https://www.youtube.com/watch?v=feWQl0n9Dd8
Herkesin izlemesi gereken önemli belgeseller:
Dünyalılar (Earthlings) Türkçe altyazılı: (Eğer hay-
vanları gerçekten seviyorsanız lütfen bu belgeseli izleyin)
http://goo.gl/M6UK4h veya https://goo.gl/YOCQeq
Earthlings belgeselinin, sırasıyla Youtube’taki bölümleri:
http://youtu.be/l9Yo5zx4lyc
http://youtu.be/hJpO2NlPdzM
http://youtu.be/KpiKGKV4_D4
http://youtu.be/JyjxGAnb2Do
http://youtu.be/E62P41dG2rc
http://youtu.be/S-tGCunIJlg
http://youtu.be/83QstaKB62M
http://youtu.be/5vIrk7FzDe4

277
Veganlığa Ezoterik Bakış

Gıda Maddeleri (Food Matters) Türkçe altyazılı:


http://goo.gl/1Hc4lg
Gıda (Food, Inc), Türkçe dublajlı:
http://youtu.be/OlZGvmWDJ_8
Şişir Beni (Super Size Me) Türkçe dublajlı:
http://goo.gl/h3Qgzg
En son olarak da bunu izlersiniz; Dr. Murat Kınıkoğlu’nun
vegan beslenmeyi, vegan aktivist Gülce Özen Gürkan’ın da
vegan olmayı anlattığı bir seminer:
http://youtu.be/VXvMjhB84Mw
Hayvanlara bakış açısı değişen bir insanla röportaj yapı-
lıp, o insanın nasıl bir hayvan hakları savunucusuna dönüş-
tüğü anlatılan The Witness isimli belgesel:
http://www.youtube.com/watch?v=J9jt3lJlRoM&feature=share

Diğer Önemli belgeseller


Healıng Cancer from İnside Out, Cowspiracy, Vegucated,
The Ethics of What We Eat, Crazy Sexy Cancer, Simply Raw,
Reversing Diabetes in 30 Days, İngredients, Fast Food Nati-
on, Dying to Have Krown, Burzynski 2010, The Gerson Mi-
racle, The Beautiful Truth.

Herkesin izlemesi gereken çok önemli kısa videolar:


Herkesi şok etti, kimse O’nu alkışlamadı!
http://youtu.be/T27zikl-MQQ
Sessiz Bir Soykırım: http://youtu.be/-TkWXiTe6FE
İnsanları Uyutan TV programları!
https://goo.gl/rqsQ29

278
Türkan Ruhsar

Canan Karatay Diyeti Neden Yanlış?


https://goo.gl/6a9VrK ve http://goo.gl/1yPQ55
Uzm. Dr. Murat Kınıkoğlu-Yumurta sağlığa yararlı
mıdır? http://youtu.be/6xE87Oy3RJE
Yumurta Kanser, Kalp Krizi, Şeker Hastalığı ilişkisi
Dr. Murat Kınıkoğlu: https://goo.gl/EXEdqh
Prof Dr. İbrahim Saraçoğlu süt ezberini bozdu
http://youtu.be/sVu80y39c4E
Süt ve Kalsiyum Hakkında Bilinmesi Gerekenler
https://goo.gl/WvfM7f
İnsanlar Doğaları Gereği Etçil midir?
http://youtu.be/B4WsPine1XI
Mac Danzig - Vegan Üst Düzey Dövüşçü
http://youtu.be/JFshH0ThkJs
Georges Laraque- O bir VEGAN
http://youtu.be/_9qE_Q-5TB0
Son Yılların En Ses Getiren Konuşması
http://youtu.be/KzrBA4q2t3U
Vegan Aktivist Gary Yourofsky ile Teke Tek
http://youtu.be/e-siid0BoHk
Vegan Aktivist Gary Yourofsky ile Çok Özel
http://goo.gl/8J9o3Y
Bir tüketici olarak her gün yediğiniz şeylerin nereden
geldiğini bilmelisiniz. Aşağıda paylaştığım videolar grafik
olup size yediğiniz etlerin, süt ürünlerinin ve yumurtanın
ne gibi aşamalardan geçip sofranıza geldiğini gösterir. Eğer
et, yumurta veya süt ürünlerini tüketiyorsanız, aşağıda pay-

279
Veganlığa Ezoterik Bakış

laştığım videoları izlemek hayvanlara olan bir borcunuzdur.


Bu görüntüleri bir kere de olsa görmek çok önemlidir, çünkü
tanık olacaklarınızı birlikte değiştirebiliriz. Bu videoları iz-
lerken gözlerinizi kapamaya ihtiyaç duyarsanız kendinize şu
soruyu sorun: “Eğer gözlerim buna dayanamıyorsa, midem
nasıl kaldırıyor?”
Çiftlikten Buzdolabına: http://youtu.be/LnTvjjTw7FA
Fast Food yerken bir daha düşün!
http://youtu.be/uBKAqF5JFZg

Diğer videolar:
https://goo.gl/sPdnCb
Vegan olmakla ilgili olan bu iki harika Türkçe şar-
kıyı da dinlemenizi tavsiye ederim:
http://youtu.be/4oipEekMU1w ve http://youtu.be/TQyAX-
SUyh1U
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_vegans
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_vegetarians
http://www.happycow.net/famous_vegetarians.html

Vegan Youtube Kanalları


https://goo.gl/Otq1sB

Vegan İnternet Siteleri


https://goo.gl/x1KhWM

Vegan Kitapları
https://goo.gl/EQJmBE

Türkçe Vegan Beslenme Tablosu


http://goo.gl/9qKG3r ve https://goo.gl/gN8HEX

280
Türkan Ruhsar

Vegan Sporcular ve Atletler


Birçok kişinin bilmediği başka bir şey de bu zamana kadar
bir insan tarafından 10 metre boyunca taşıyarak kaldırılmış
en büyük ağırlığın bir vegan tarafından kaldırılmış olması-
dır. Patrik Baboumian, dünya rekoru olan 560 kiloyu 10
metre boyunca taşıyarak kırdı. “Yoke lift” ve “log lift”de gu-
inness dünya rekoru kendisine ait:
http://youtu.be/ZTaGZ6KLDwI
Carl Lewis Olimpiyatlarda farklı dallarda 9 tane altın ma-
dalya kazandı ve performansının zirvede olduğu zamanlar ve-
gan olmaya başladığı zamanlardı: https://goo.gl/48u3DO
Jim Morris neredeyse 80 yaşında olmasına rağmen ve-
gan olduğu için harika bir vücuda sahip olan bir vücut geliş-
tirmeci. Bu dünyada kendisi kadar yaşlı olup kendisindeki
gibi bir vücuda sahip olan başka kimse yok:
https://goo.gl/4KF36d
Vegan olduktan sonra performansında büyük artışlar
görmüş ve büyük başarılara imza atmış olan atletlerin en
başarılılarını görmek için önceden yazmış olduğum bu İngi-
lizce yazıyı inceleyebilirsiniz: https://goo.gl/JfOPbB
Hayvansal ürünler insanlarda diyabeti, kalp hastalıkları,
damar tıkanıklığı, kanser, obezite ve diğer birçok hastalığa
neden olur ve vegan olmak bu tür hastalıkların birçoğunu
ters çevirip iyileştirmesine yardımcı olan tek seçenektir. Ko-
nuyla ilgili bu bilimsel çalışmaları inceleyebilirsiniz:
https://goo.gl/GYSHCC
Etin Kanser Yapıcı Etkisi RESMEN Onaylandı!
http://goo.gl/tI8Qv5

281
Veganlığa Ezoterik Bakış

Unutmayın ki dünyadaki en büyük ve en kaslı hayvan-


ların hepsi bitkisel besinler ile beslenen otçul hayvanlardır.
Örnek vermek gerekirse: Filler, gergedanlar, boğalar, bizon-
lar, su aygırları, goriller, öküzler, atlar, zebralar, kangurular
vb. http://imgur.com/a/sj45v
Konuyla ilgili vegan olan Dr. Murat Kınıkoğlu tarafından
yazılmış olan bu makaleleri okumanızı tavsiye ederim:
https://goo.gl/IqvKfM
Ayrıca kendisinin sağlıklı olmak ile ilgili yazmış olduğu
diğer bütün makaleleri de buradan inceleyebilirsiniz:
http://goo.gl/Nn9GFh
Diğer bir vegan olan doktorumuz Dr. Nurhatay Gül’ün
yazmış olduğu makaleleri de okumanızı tavsiye ederim:
http://goo.gl/Oh75aH
Eğer “Neden Vegan?” isimli bu yazımın çok daha ayrıntılı
olan İngilizce versiyonunu okumak istersiniz aşağıda paylaş-
tığım link üzerinden yazıma erişebilirsiniz:
Why Vegan? https://www.facebook.com/notes/berkay-
tamer/why-vegan/843429495715758
Veganlar nasıl besleniyorlar ve sağlık:
http://veganblogg.wordpress.com/…/12/30/vegan-besin-
kaynakl…
http://www.veganlezzetler.blogspot.com/
http://veganyemekler.blogspot.com/
http://vejetaryenim.com/yemek-tarifleri/vegan-tarifleri
Hayvanlar üzerinde test yapmayan Türkiye’deki firmalar:
http://veganblogg.wordpress.com/…/turkiyede-hayvanlar-
uzeri…

282
Türkan Ruhsar

Hayvanlar üzerinde test yapan firmalar:


ht t p://vega nblog g.wordpress.com /…/ h ay va n l a r -
uzerinde-test-y…
Bu değerli arşivi büyük emeklerle hazırlayan sevgili dos-
tum Berkay Tamer’e çok teşekkür ederim.

283
Veganlığa Ezoterik Bakış

Teşekkür
Dünya’ya gelmeme vesile oldukları, beni sonsuz sevgi ve
şefkatle yetiştirdikleri, özgüven ile büyümeme, gelişmeme
katkıda bulundukları için, anne ve babama çok teşekkür
ederim, onlara sonsuz rahmet ve ışıklar OLsun. Koşulsuz
Sevgi’yi ve kabullenişi ilk öğreten oldukları ve varlıklarıyla
yaşamıma anlam kattıkları için evlatlarım Gökhan, Kor-
han ve Hande’ye sonsuz teşekkürler ederim. Yol arkadaşım,
ruhdaşım, eşim Gazi’ye, beni sonsuz ve koşulsuz sevgisiyle
kuşattığı, anlayışı, olgunluğu ve yaşamın her anında verdi-
ği destek için çok teşekkür ederim. Önce vejetaryen, sonra
vegan olmamda bana büyük emeği geçen, değerli bilgi hazi-
nesiyle ve sevgisiyle yolumu açan, kardeşim, sevgili dostum
Hürriyet’e sonsuz teşekkürler ederim. Sevgili dostum, kar-
deşim Evrim’e varlığı, dostluğu ve desteği için çok teşekkür
ederim. Kitabı yazma sürecimde, onca emek verip çevirdik-
leri yabancı dillerden makaleleri, kendi değerli yazılarını,
internet sitelerini, arşivlerini benimle cömertçe paylaşan,
yüreği sonsuz zenginlikteki dostlarım Cem Çeboğlu, Nezih
Seven ve Berkay Tamer’e sonsuz teşekkürler ederim. Eşsiz
katkıları için, değerli doktorlarımız Murat Kınıkoğlu, Nil-
gün Eröztürk, Şafak Nakajima, Tuğrul İlter’e çok teşekkür
ederim. Vegan dostlarım Tolga Ataç, Timur Okutman, Ha-
kan Onum, Özgür Tatar, Birhan Erkutlu, Gülnihan Demi-

284
Türkan Ruhsar

rer, Jale Gürdal, Fatma Kıvançlı Farrow’a değerli katkıları


için çok teşekkür ederim. Kitabın hazırlanmasında manevi
desteği olan, beni güçlendiren tüm dostlarıma çok teşekkür
ederim. Hepimiz büyük bir aileyiz ve birbirimize bağlıyız.
Varlığınız ve hayatıma kattıklarınız için çok teşekkür ediyo-
rum, sizleri seviyorum.
Değerli insan, sevgili Renan Seçkin yaşamımda tanıdı-
ğım en özel insanlardan biridir. Kendisi, konuşulması bile
tabu olan bir konuda, kitap yayınlamayı göze alacak kadar
cesur ve yüksek sorumluluk sahibi bir insan ve yayıncı. O’na,
hayvan dostlarımıza olan şefkati, duyarlılığı, kitabı yazmam
için beni yüreklendirdiği, güvendiği, yapabileceğime inandı-
ğı için çok teşekkür ederim. O’nun bu güvenine ve yapabile-
ceğime dair inancına, inşallah layık olmuşumdur.
Sonsuz Bilgeliğin ilahi kaynağına, tüm kitap boyunca be-
nimle OLan ve ilhamını benden eksik etmeyen ışığın üstat-
larına, ruhsal rehberlerime, göksel aileme, gelişmeme ve bü-
yümeme katkısı olan tüm varlık alemine sonsuz teşekkürler
ve şükran duygularımı sunarım.
Bu dünya hayatına gelmemin en önemli nedeninin, bu
kitabı yazarak, insanlığa ve hayvan dostlarımıza armağan
etmek olduğunu artık biliyorum. İçim rahat. Çok şükür ki
görevimi yerine getirmenin derin huzuru içindeyim.
Hayvan dostlarımızın dili olmak, yaşamımdaki en bü-
yük onurdur, varlık sebebimdir.
Teşekkür ederim.

285
Veganlığa Ezoterik Bakış

ÇOKTANDIR BEKLEDİĞİNİZ ONLAR BİZİZ!


Çoktandır beklediğiniz onlar biziz!
İnsanlara bunun 11. Saat olduğunu söylemekteyiz
Şimdi geri dönün ve onlara deyin ki, bu o saattir
Ve düşünülmesi gereken konular var
Nerede yaşıyorsunuz?
Ne yapıyorsunuz?
İlişkileriniz nasıl?
Doğru ilişkide misiniz?
Suyunuz nerede?
Bahçenizi bilin
Şimdi doğrunuzu konuşmanın zamanı
Topluluğunuzu yaratın
Birbirinize iyi davranın
Ve lideri, dışınızda bir yerde aramayın
Bu iyi bir zaman olabilir
Şimdi çok hızlı akan bir nehir var
O kadar büyük ve süratli ki, ondan korkanlar olacaktır
Onlar kıyıya tutunmaya çalışacaklar

286
Türkan Ruhsar

Paramparça olduklarını hissedecekler, çok canları yanacak


Bilin ki bu nehrin varacağı bir yer var
Bilgeler diyor ki, kendimizi koyuvermeliyiz nehrin akışına
Gözlerimiz açık, başımız suyun üstünde
Kim orada sizinle görün ve kutlayın
Tarihin bu noktasında hiçbir şeyi kişisel alamayız
Hele hele kendimizi
Bunu yaptığımızda ruhumuzun gelişimi ve yolculuğunuz dura-
caktır
Yalnız kurdun zamanı geçti! Bir araya toplanın!
Şimdi her yaptığımız kutsal bir tutum ve kutlamayla yapı-
lacak
Çoktandır beklediğimiz onlar, Biziz!
Hopilerden

287

You might also like