Professional Documents
Culture Documents
HUKUK NEDİR?
(SEÇME METİNLER)
onikilevha
ıımm ımrn
!!il ! I Hl il il 11111
Derleme Üzerine Birkaç Söz
Bir çeşit buyruk olarak 'hukuk kuralı' ile bir haydutun buynı
ğu arasındaki farklaı~ herhangi bir hukuk öğrencisinin çok sıklıkla
olmamakla birlikte 3 bir hukuka giriş kitabında da karşılaşabileceği,
hukukun buyurucu karakterini tanımlamakla alakalı önemli ayrım
lardan biridir: Bir haydut çetesiyle benzeştirilsin ya da benzeştiril
mesin, hukukçu her şekilde devletin faaliyet alanının dolayımında
iş görür; bazen kamu gücünün bir kullanıcısı, bazen yargılayıcı,
bazense kamu gücü ile birey arasındaki irtibatı ve iletişimi sağla
yıcı bir misyon üstlenir. Kimi zaman o gücün kullanımı konusunda
ciddi boyutlara varan sorunlarla karşı karşıya gelir ve hatta bazen
kendisi de bunların bizzat sebebi oluverir. Yukarıdaki pasajdan
da çıkarılabileceği üzere, zaman zaman devlet ile haydut çetesi
arasındaki çizgi epeyce silikleşebilir; yahut devlet organizasyonu
birtakım özellikleri yitirdiği durumda, bir haydutluk ve zorbalık
organizasyonuna kolayca dönüşebilir. John Locke'un mihmandarlı
ğında gelişmiş, bireyi merkeze koyan doğal hakçı liberal geleneğin
devlet faaliyetine karşı şüpheler üreten düşünce çekimine kapılmış
bir yazar olarak -hükümet/devlet ayrımları yapmaksızın doğrudan
'devlet' diyerek- yukarıdaki anarşizan satırları kaleme almış olan
Spooner, devlet faaliyetindeki bu olumsuz dönüşüm ihtimalinin far-
kındadır. Bu ihtimalin farkında olarak, devlet kavramının karşısına
çoğu kez "doğal hukuk" kavramını geçirerek konuşuı: Bu kavramı
bir nevi "birey"i koruyucu bir kalkan gibi kullanmaya çalışır. Belki
bazen abartır, fazla tepkisel ve indirgemeci konuşur, ancak meslek
2 Lysander Spooner, Na Treason: The Constitution ofNo Autlıority (Na. Vl), Boston,
1870, s.12. Bu arada Spooner'iıı yukarıdaki pasajının yer aklığı eseri, bu derle·
meye alınmamıştır. Bu derlemede onun zihnindeki devlet kavramına değil hukuk
kavramına odaklanılarak hareket edilmiştir. Bir seri olarak yayımladığı Na Trecı·
son başlıklı broşürleri ayrıca üzerinde çalışılmaya değer eserlerdiı:
3 Bu konuda Augustinus'un Civitas Dei'sinden yola çıkıp örnek bir değerlendirme
sunan: Kemal Gözleı; Hukuka Giriş, 14.b., Bursa: Ekin Yay., 2017, s.53.
Derleme /herine Birkaç Söz VII
5 Bu konuda bkz. Muzaffer Dülgeı; 'John Stuart Mili ve Hukuk Kuramına Etkileri'.
Beytulhikme: An lnternationa/Journal of Phi/osophy, 10(4), 2020, ssJ4'7l·l493,
Derleme Ozerine Birkaç Söz ıx
***
Toparlayıcı bir başlık oluşturması açısından derlemenin ilk
bölümünün başlığının kitap başlığı olarak seçildiği bu küçük çeviri
derlemesi hiç şüphesiz Spooner'in düşünce dünyasını veya hukuk
teorisini tüketici bir biçimde açıklığa kavuşturmaya yetmez. Kendi-
sinin hukuki konulara hasredilmiş daha pek çok yazısı bulunmakta-
dır. Burada yalnızca onun zihnindeki 'hukuk'un belli başlı temel un-
surlarına açıklama getirebilecek birkaç metni çevrilip derlenmeye
çalışılmıştn~ Devlet kuramı, anarşizm, liberteryen düşünce, birey-
cilik ve modern hukukun bireyci doğası gibi konuların meraklıları
bu kitabın bir yararı olursa, benim için yeterince sevindirici
oluı: Eseri yayımlanmaya değer görüp programları içerisine alan
XII Levha Yayınevi'ne ve Sn. Erol Öz'e bir kez daha teşekkür ederim.
Bu konuda bkz. H. L. A. Hart, Hukuk, Ahlak ve Özgürlük (Çev. Erol Öz), İstanbul:
Islık Yay., 2020 [İlk basım: Ankara: Dost Kitabevi, l.b., 2000]. Ayrıca bkz. Ertuğ
nıl Uzun, 'Ahlaksızlığın Cezalandırılması: Hart-Devlin Tartışması', H. L. A. Hart ve
Hukuk-Ahlak Ayrımı (Ed. Sercan Gürler), İstanbul: Tekin Yay., 2015, ss.65-100 [İlk
yaymılaııma: Eski~ehir Barosu Dergisi, Sayı:6, Şubat-2005, ss.152-171.]
İÇİNDEKİLER
UNCONSTITUTION ALITY
SLAVERY
BY LYSANDER SPOONER.
BOS'fON:
PUBLISHED BY BELA MARSB,
:ılo, 14 JlıtOMV!Kt.l> 81',
1860.
"HUKUK NEDİR?"
(The Unconstitutionality Of Slavery - 1. BölümJ
O halde hukuk eğer doğal bir ilke ise, yani zorunlu olarak
insan doğasından kaynaklanmaktaysa ve onun değiştirilip yok
edilmesi sadece insan doğasının değiştirilip yok edilmesi koşuluy
la mümkünse, bunun neticesi olarak o herhangi bir kimse yahut
grubun keyfi iradesiyle pekala oluşturulabilir olan diğer davranış
kurallarından çok daha üstün ve daha esnetilmez bir bağlayıcılık
ortaya çıkarır. Eğer gözlemlenirse, kesinlikle hiçbir kuralın hakları
güvence altına alıp özgürlük ve güvenlik temin ederken böylesine
üstün, evrensel ve esnetilemez bağlayıcılık oluşturamayacağı görü-
lecektir;
Bu yüzden doğal hukuk, üstün olan hukuktur. Üstün hukuk
olması, onu zorunlu olarak yegane kılar; çünkü insanın doğal
haklarına el atılmasından kaynaklanan her olası vakaya uygulana-
bilir olması, herhangi bir diğer kural ya da ilkenin bu haklara keyfi
şekilde uygulanması halinde bu kuralların doğal hukukla zorunlu
olarak çatışması sonucunu gerektirecektir. Herkese eşit yaklaşan,
evrensel, daimi ve doğal bir kural karşısında, keyfi, taraflı ve geçici
bir kuralın zorunlu olarak çok daha az bağlayıcı olması gerekir;
hatta bunların ikincisi [keyfi kural], ilkiyle çatışma içine girdiğinde
tümüyle bağlayıcı olmaktan bile çıkar. Sonuç olarak da doğal hukuk-
tan başka hiçbir hukuktan söz edilemeyeceği söylenebilir. Bu tip bir
mukayese içinde her vakada insan haklarına uygulanabilir başka
hiçbir kural ya da ilke yoktur. Doğal hukuk kuralı, doğrudan insanın
doğal haklarından ya da doğal hak gereği bir şeyi elde etmelerinden
veyahut yine doğal hakları gereği dahil oldukları sözleşmelerden
ortaya çıkan bir doğal adalet kuralından başka bir şey değildiı~
Doğal hukuk, yapılışı doğal hak, yerine getirilişiyse adalet ge-
reği olan ve aynca hakkı iktisap için emek yahut sözleşmeye dayalı
6 lfukuk Nedir? {Seçme Metinler)
dar hukuk olur. Bu tanıma göre zorunlu olarak bir buyruğu hukuk
kılan her şey, yeter seviyede itaat sağlama baskısı oluşturan fiziksel
tarafından desteklenen bir iradeden kaynaklanıı:
' İnsanların büyük çoğunluğu, hukuku, siyasal iktidarı elimle tutanın keyfi emirleri
olarak görme alışkanlığındadır. Ve bu kişiler, muhtemelen hukuku, benimsemiş
oldukları halihazır akıl yürütmeye uydurmak adına, hukukun ilkesel olarak do-
ğal, sabit ve değiştirilemez olduğundan başka bir payandaya yaslamak isterler.
Bu yüzden onlara en yüksek otoritelerın kaynaklarından alınmış aşağıdaki doğ
rulamaları sunuyorum.
"Hukuk ilmi, adil ve gayriadilin bilimidiı:" ]ustiniarı
"Hukukun birincil ve ilkesel nesneleri doğrular ve yanlışlardır:• Blackstorıe
'J\dalet, her insanı yapması gerekene sevkeden daimi ve ebedi eğilimdir:'
Justiııiarı
"Hukukun temel ilkeleri, dürüst yaşa, kimseye zarar verme ve herkese hak ettiği
ni verdir:' ]ustiııian & Blackstone
"HUKUK, insan eylemlerinin zorunluluğu ve kuralıdır, medeni bir toplumun
yönetilişinin kuralıdır ve her insana ona ait olanı verendir." Jacub's Law Dictioııaıy
"Yasaların bir kısmı ihtiyari veya pozitif, bir kısmıysa doğaldır. Özü gereği iyi ve
adil olanları doğal olanlardır. Bunlar her yerde görünürler ve her yeri bağbırlar..c
İşte bunlar Tanrıdan gelen doğal yasalardır; ihtiyari yasalarscı insandan
pozitif kurumlardan insanca oluşturulur:' Selden on Fortescue Cl 7 &Jacob's
Dictioııary
"Tanrı, doğal hukuku, insanın yaratılışında, onun içine, yine onun korunması ve
yönlendirilmesi maksadıyla zerketmiştir. Bu hukuk, ezeli ve ebedi [etemal]
kuktm; değiştirilemez:' 2 Saep. Abı: 356 &Jacob's Law Dictionaıy
NATURAL LAW;
OR
HE SCIENCE OF JUSTICE:
PART FIRST.
Bv LYSANDER SPOONER.
BOSTON:
A. WILLIAMS & CO .•
I 8 8 2.
DOĞAL HUKUK YA DA ADALET BİLİMİ:
Her Tür Yasamanın Saçmalık, Gasp ve Suç
Olduğunu Göstermek Suretiyle, Doğal Hukuk,
Doğal Adalet, Doğal Haklar, Doğal Özgürlük
ve Doğal Toplum Üzerine Bir Deneme
"Natural Law, or The Science of Justice: A Treatise on
Natura! Law, Natura! Justice, Natura! Rights, Natura! Liberty,
and Natura! Society; Showing That Ali Legislation Whatsoever
is an Absurdity, Usurpation, and Crime"
(1882)
Birinci Bölüm
"ADALET BİLİMİ"
Benim olan ile senin olanın bilimi -yani adalet bilimi- tüm
insan haklarının, yani bir insanın tüm kişilik ve malvarlığı hakla-
rının, onun yaşam, özgürlük ve mutluluğu takip etmeye dair tüm
haklarının bilimidk
III
Adaleti dayatıp adaletsizliği reddetmek herhangi bir kimsenin
ve herkesin -tek bir kişinin ya da birtakım kişilerin- gerek kendileri
gerekse kendilerine yanlış yapılmış herkes adına hakları olmakla
herabeı~ güç kullanmaksızın koruma temin etmeyi daha güvenli
bulan herkesin de isteyeceği üzere, [adaleti sağlamak yönündeki]
ivedilik ve arzunun neticesi olan hatalardan kaçınabilmek için
insanların birlik [association] içinde olmalarının arzu edilir bir du-
nım olduğu açıktır. Tabii ki bu arzu edilir durum, aralarında adaleti
sürdürme ve yanlış yapan diğer kişilere karşı müşterek bir koruma
oluşturmak adına, bunu gönüllü ve özgürce yapabildikleri sürece-
dir: Bu birlik içinde olma durumu, mümkün olduğunca her türlü
etkiden bağışık ve salt adalet arzusuyla yargısal işlemlerin planı
veya sistemi üzerine de, onların sebeplerinin muhakeme edildiği,
ikazların önemsendiği, detaylı düşünüldüğü ve araştırıldığı her
en yüksek derecede arz edilirdir.
Fakat bu birlik, sadece gönüllü olunduğu ölçüde haklı ve arzu
edilirdir. Kimse bu birliklere katılım sağlaması veya onları destekle-
mesi hususunda rızası hilafına zorlanamaz. Bu birliklere katılması
yahut katılmaması hususunda kişiyi yönlendiren şey sadece ve
sadece o kişinin kendi çıkarı, yargısı ve vicdanıdır. Eğer haklarını
koruyabilmek adına bir kimse, sadece kendisine sırt dayamayı
seçerse veyahut gerektiği durumlarda diğer insanların gönüllü ve
özgür bir biçimde kendisine yapmış oldukları yardım tekliflerine
dayanmayı seçerse, bu seçişlerinde tamamıyla haklıdır. Ve bir kişi
açısından bu durum, benzer durumlarda zarar görmüş başkaları
kendisinin yardımda ve müdafaada bulunmak için olağan
şekilde hazır ve nazır olduğunu açıkça ortaya koyduğu müddetçe;
ve aynca kendisine "dürüst yaşa, kimseyi incitme ve herkese hak
ettiğini ver" dediği müddetçe gayet güvenlidir. Böyle bir insan,
herhangi bir beşeri birliğin üyesi olsun ya da olmasın, her şekilde,
anında daima yanında yeteri kadar arkadaşı ve koruyucusu
olmasının güvencesini yaşar.
20 Hukuk Nedir? (Seçme Metinler)
Hindistaıı'da görev yapmış İngiliz yargıç olan Sir William jones, ki kendisi Avrupa
hukuku kadar Asya hukukunu da öğrenmiş, bugüne kadarki en iyi eğitimli yar-
gıçlardan biridiı; şöyle der: "tüm çağlar ve tüm milletler açısıııdan saf ve tarafsız
aklın pozitifkunımların kısıt ve engellerinden azade haldeki yargısal araştırma
lar üzerinde çok nadiren hata üreteceğine dair ortaya çıkan neticeler üzerindeki
birbirine benzerlik ve hatta özdeşliği belirtmekten memnuniyet duyarım:' Jones
on Bailmeııts, 133.
Burada Joııes şunu kasteder: adaleti ihlal etmek biçiminde hiçbir kanun yapılma
dığı takdirde, tüm çağlar ve tüm milletler açısından, yargısal heyetler neyin adil
olduğuna ilişkin hemfikir hale gelmekte nadiren hataya düşmüşlerdir.
22 Hukuk Nedir? (Seçme Metınler)
faaliyetleri, bir aptalın boş bir lafından yahut bir düzenbazın hile-
sinden öteye geçmez.
Fakat tüm bunların tersine, şayet adalet doğal bir ilke ise, bu
durumda o değişmez bir şey olmak zorundadır. Onu tesis eden güç-
ten daha aşağı herhangi bir güç tarafından, yerçekimi kanunundan,
ışık kanunlarından, matematik ilkelerinden ya da başkaca bir doğal
hukuk kanunu veya ilkesinden daha fazla değiştirilebilir olmama-
lıdır; ve herhangi bir kimsenin yahut kendilerini hükümet yahut
başka bir isimle adlandıran bir grup kişinin, kararlarını, takdirle-
rini, istek ve emirlerini, insanın temel davranış kuralı olarak adalet
kavramının sınırları dahilinde oluşturabilmeleri için yapacakları
tüm girişimler ve varsayımlar, sanki bunu adalete göre değil de
evrenin fiziki, mental ve ahlaki yasalarına göre yapıyorlarmış gibi,
birer saçmalık, gasp ve zorbalık halini alır.
Eğer adalet gibi bir ilke var ise, bu ister istemez doğal bir ilke-
dir. Ve aynı şekilde bu, bir bilim konusu olarak, tıpkı diğer bilimler
gibi öğrenilip tatbik edilebilir. Ancak onu [yani adaleti] yasama
faaliyetinden elde etmek ya da çoğaltmak, matematik ve kimya gibi
diğer bilimleri yasamadan elde edip çoğaltmak kadar saçma, hatalı
ve gülünçtık
111
Doğada adalet gibi bir ilke var ise -isterse tüm insan ırkının
bütünleşik meziyetinden beliren bir yasama faaliyeti mevcut olsun-
adaletin üstün otoritesine yasamayla ne bir şey eklenebilir ne de
ondan bir şey koparılabiliı: Ve adaletin üstün otoritesine bir şeyler
eklemek ya da ondan bir şeyler çıkarmaya dönük insan ırkının -ya
da onun bir bölümünün- tüm girişimleri, her halükarda, avare bir
rüzgarın herhangi bir tekil insan üzerinde oluşturduğu mecburiyet-
ten daha fazla değildir.
IV
Eğer adalet gibi bir ilke, yahut doğal hukuk diye bir şey varsa,
iştebu her bir insana doğumuyla beraber ne tür haklar verildiğini
bizlere söyleı: Hangi hakların insana salt insan olduğu için içkin ol-
duğunu ve hangilerinin onun yaşamı boyunca onda kalmak zorun-
da olduğunu; çiğnenmesi mümkün olsa bile, bir insan olarak onun
doğasından ayıklanması, ayrılması, çıkarılması ve sıfırlanması na-
24 flukıık Nedir:' (Seçme Metinler)
VI
Doğada adalet ya da dürüstlük gibi, "benim" ve "senin" gibi
kelimelerle tanımlanan, insanın kişiliği ve mülkiyeti üzerinde doğal
haklarını gösteren ilkeler var ise, değiştirilemez ve evrensel bir
hukuka sahibiz demektir. Bu hukuk öğrenebildiğimiz, hatta tıpkı
bilimler gibi öğrendiğimiz bir hukuktur. Kendisiyle çatışan
her ne varsa ona baskın gelir ve onu dışlar. Bize neyin adil ya da
gayriadil; neyin dürüstçe ya da dürüstlüğe aykırı; neyin bana ya da
sana ait; neyin mülkiyet ya da kişilik hakkı açısından bana ya da
sana ait olduğunu ve bunlar arasındaki sınırların nerede başlayıp
bittiğini söyler. Bu hukuk tüm dünya genelinde, tüm insanlar için ve
tüm zamanlarda geçerli olan biricik ve üstün hukuktur; ve insan bu
üzerinde yaşadığı müddetçe de bu böyle olacaktır.
Fakat bunun tersi bir biçimde, eğer doğada adalet ya da dü-
rüstlük gibi, "benim" ve "senin" gibi kelimelerle tanımlanan; insanın
kişiliği ve mülkiyeti üzerinde doğal haklarını bildiren ilkeler yoksa,
o zaman adalet ve adaletsizlik, dürüstlük ve dürüstlüğe aykı
nlık gibi kavramların; benimkiyle seninkini işaret eden, bir şeyin
bir kişinin ve diğer bir şeyinse diğer kişinin mülkiyetinde olduğunu
gösteren, bir şeyin bir kimsenin doğal kişilik ve mülkiyet hakları
olduğunu, neyin zarar ve neyin suç olduğunu tarif eden tüm
kelimeler, manasızlıkları itibariyle tüm beşeri dillerden çıkarılma
lıdıı: Ayrıca insanların birbirleriyle ilişkilerini yöneten üstün ve
biricik kanunlarının, zamanın başlangıcından bu yana yapılmış en
cebir ve hile olduklarını; ve bundan böyle, tüm kişi ve -diğer
herkes gibi kendilerini "hükümet" olarak lanse eden- kişi kombi-
nasyonlarının birbirleriyle olan ilişkilerinde, yapabildikleri ölçüde
her türlü cebir ve hileye müracaat etmekte serbest bırakıldıklarını,
bir kerede ve nihai şekilde deklare etmek gerekir.
VII
Eğer adalet gibi bir bilim yahut hükümet bilimi gibi bir şey yok
ise, açgözlülük ve şiddet, insanların kalan kısmının efendiliğini elde
olup onları sefalet ve köleliğe sürüklemiş olan ve yine onların
tabi edildikleri hükümetleri kurmuş birkaç bağlaşık kötünün elinde
birer meşru yönetim örneği halini alırlar; ki bu durum dünyanın
her daim göreceği şekilde, her çağ ve millet açısından böyle oluı:
26 Jlıılaık Nedir? (Seçme Metinler)
VIII
Şayet doğada bir adalet ilkesi var ise, işte o zaman sadece bir
politik ilke de hep var olmuştur ve olacaktır. İnsanların icat etme
alışkanlığı içinde oldukları diğer tüm sözde politik ilkeler, tama·
mıyla ilke bile değildir. Bunlar ya evrensel hukuk, hakikat ya da
adaletten daha iyi bir şeyler keşfettiklerini hayal eden aptallara ait
şımarıklıklardır; ya da güç, para ve şan peşindeki bencil ve sahte-
karların bu amaçları doğrultusunda kullandıkları birer aygıtı ya da
yalandan bir şeyler yapıyormuş gibi gözükmeleridir:
Üçüncü Bölüm
YASAMA FAALİYETİNİN KARŞITI OLARAK
DOĞAL HUKUK
I
Doğal adalet veyahut doğal hukuk, insanlar arasında ortaya
çıkabilecek olası her tür uyuşmazlığa doğruca uyabilir ve doğal ola-
rak uygulanabilir ilkedir; aynı zamanda insanlar arasındaki uyuş
mazlıklara haklı bir biçimde yerleştirilebilir yegane standarttır. Bu
öyle bir ilkedir ki, her insan onun sağladığı korumayı, diğer insanla-
rı bu ilkeye adapte etmeyi arzulasın ya da arzulamasın, kendisi için
talep eder. Bu ilke, aynı zamanda her millette ve her zaman aynı
kalan değiştirilemez bir ilkedir; her zaman ve her mekan için kendi
kendini gerekli kılar; herkese karşı tarafsız ve eşit mesafededir; her
yerde insanların barışı için vazgeçilmezdir; her insanın refahı ve
güvenliği için hayati önem taşır; aynı zamanda kolaylıkla öğrenilir;
genel olarak bilinir; ve aynı zamanda bütün namuslu insanların
hazır ve haklı olarak biçimlendirmiş oldukları söz konusu gönüllü
birliklerin amaçları çerçevesinde sürdürülür de ... Ve onun bu tip
bir ilke oluşu, şu türden soruları da gündeme getirir: Niçin o evren
sel ya da neredeyse evrensel olarak hüküm ifade etmeyen bir şey
olmuştur? Niçin o, insanların kendisine itaate haklı biçimde zorla
nabileceği yegane hukuk olarak, çağlar öncesinden dünya çapında
tesis edilememiş vaziyettedir? Niçin o, insanlararası ilişkilerde yer
alması veya insanoğlunun kullanımı açısından, aslında yasama fo.
aliyetinin nitelikleri kadar gereksiz, saçma, hatalı ve zalim bir şey
olarak tasavvur edilmiştir?
Doqal Hııkuk ycı do Adalet Bilimi 27
il
Bu soruların cevabı, tüm tarihsel dönemler boyunca, insanla-
rın barbar devletinde ötesinde gelişmişlik gösterdikleri ve toprağın
işlenmesi suretiyle yaşamı idame ettirme araçlarını geliştirmeyi
öğrendikleri her yerde, bazı insanların -elkonulabilir malvarlığı
biriktirmiş ya da kendilerini köleleştirecek insanların güç ve haz-
larına katkıda bulunacak derecede emek gücüne sahip olduklarını
gösteren- diğer tüm insanları yağmalayıp köleleştirmek için hırsız
lar gibi birleşip organize olduklarında kendini gösterir.
Başlangıçta sayıca az olan bu hırsız grupları, birbirleriyle
birleşmek, savaşta kullanılabilir aletler geliştirmek, kendilerini
disipline edip organizasyonlarını askeri güçlere dönüştürerek
mükemmelleştirmek, yağma faaliyetlerini kendi aralarında (baskı
altında tuttukları kişilere de dahil olmak üzere) ya (kendisini takip
edecek kişileri devamlı arttırma gayretindeki) liderlerinin buyur-
duğu gibi ya da beraberce kararlaştırdıkları şekilde paylara ayırıp
bölüştürmek suretiyle kuvvetlerini arttırmışlardır.
[Çevırnıen Nolu: Bu metinde vice kelimesi, virtue yani erdemin zıttını, erdemli ol-
mayan davranışları (erdemsizlikleri) kastetmekte kullanıldığı gibi aynı zamanda
klasik hukuk-ahlak ayrımı bağlamında ahlaki alanda tutulan ve ahlaki bozukluk
ve zafiyetler olarak nitelenen savurganlık ve sarhoşluk gibi durumları kastet-
mekte kullanılır. O yüzden vice kelimesi ahlaki bozukluk ve erdemsizliğin ikisini
birden karşılayacak şekilde çevrilmiş ve çoğu yerde kısaca "erdemsizlikler" biçi-
minde kaleme alınınıştıı:]
34 lfukıık Nedir? (Seçme Metinler)
n
Bir insanın yaşamındaki her davranışı, ya erdemlidir ya da
erdemsiz. Bu, o insanın fiziksel, zihinsel ve duygusal sıhhati ile re·
falımın doğrudan bağlı olduğu zihnin ve bedenin doğal yasalarının
ya uyum sergilediği yahut çatışma içinde olduğunu söylemektir.
Diğer bir deyişle, o kişinin yaşamı içinde sergilediği her eylemin, ya
bütünüyle onun mutluluğuna yahut tamamıyla mutsuzluğuna doğ
ru meylettiğini söylemektir. Onun tüm varoluşu dahilinde bundan
farklı olan tek bir eylem dahi yoktuı:
VII
Bir insan, kendisi için son derece yaşamsal olan meselelerde,
kimsenin bu hususta kendisinin çıkarı kadar çıkarı olmadığına ve
olamayacağına binaen, bir başkasının sözüne uymak ve bir başka
sının otoritesine teslim olmak yükümlülüğü altında değildir. O kişi
insanların fikirlerine güvenle bel bağlayamaz, çünkü diğer
insanların fikirlerini mutabık bulmaz. Birbirini izleyen nesiller yo-
luyla milyonlarca insan tarafından belli eylemler ya da o eylemlere
giden eylemler yapılagelmektedir ve bu eylemler tam olarak mutlu-
luğa götürdüğü durumda erdemli eylemler olarak ele alınmaktadır.
Başka çağlarda, başka ülkelerde ve başka koşullarda yaşamış in-
sanlar ise kendi gözlem ve tecrübelerinin sonucu olarak bu eylem-
leri tamamıyla mutsuzluğa götürücü eylemler yani erdemsizlikler
olarak ele almışlardır. Önceki kısımda vurgulanmış olduğu üzere,
erdem ve erdemsizlik sorunsalı bir çok zihin nezdinde bir derece
sorunu olagelmiştir; öyle ki bu, herhangi belli bir eylemin asli ka-
rakterini değil, belli eylemleri içinde taşıyan bir kapsamı ifade eder.
Erdem ve erdemsizlik sorunsalları bu nedenle yerkürede yaşayan
türlü bireylerin akıl, vücut ve durum çeşitliliği kadar çeşitlidir ve
nihayetsizdiı: Ayrıca çağların tecrübesi, bu sorunların nihayetsiz-
cesini çözümsüz bir biçimde bırakmıştır. Hatta neredeyse gerçekte
bu sorunların hiçbir tanesinin çözülmemiş olduğu bile söylenebilir.
VIII
Düşüncenin bu sonsuz çeşitliliği ortasında, insanın veya insan
grubunun, münhasır bir eylem ya da bir eyleme gidişat ile ilgili
olarak söylemeye hakkı olduğu şey nedir? "Bunu tecrübe ettik ve
bu tecrübenin içindeki her soruyu belirledik" mi? "Bu belirlemeyi
sadece kendimiz için değil diğer herkes için de yaptık" mı? ''Ayrıca
bizden daha güçsüz ve zayıf olanların tümünü bizim kararlarımı
za itaatle davranmaya zorlayacağız" biçiminde bir şey mi? "Yahut
başkasının deneyimlediği acıları çekmeyeceğiz, ve netice olarak
38 llukıık Nedir? (Seçme Metinler)
XI
Eğer tasarlanan maksat tüm ahlaki bozuklukların cezalandı
rılması olmuşsa, gönüllü bir birliktelikten vücuda gelen hükümet
ErıJemsi1;/ilder Suç De,ğildir 41
çağdan çağa sürdürülmüş olur. Bu, dünya tarihinin her bir sayfasın
da prova edilip ispatlanmıştır.
XVI
Fakat şu sorulacaktır: "Hükümetin, kendi kendine zarar ver-
meye meyilli kimselerin bu yolda ilerlemesini durdurma hakkı yok
ınudur7"
XVII
Fakat sorulacağı üzere, bazı insanlar erdemsizlikleri yüzün-
den diğerinsanlar açısından tehlikelilik arz eder; örneğin bir ayyaş
bazı zamanlar ailesi ve diğer insanlara karşı geçimsiz ve tehlikeli-
diı: Ve "hukukun bu tip bir duruma karşı yapabileceği hiçbir şey yok
mu?" muhakkak sorulacaktır.
Cevap, sarhoşlukveya başka bir sebeple bir adam ailesine
diğer insanlara dönük olarak gerçekten tehlikeli olursa,
bu durum diğer insanların güvenliği için bir gereklilik halini alana
onun sadece haklı bir biçimde kısıtlanmasıyla kalınmaz; ayrıca
-onun tehlikeliliğini bilen yahut buna inanmak konusunda makul
temellere sahip olan- diğer tüm insanlar da o tehlikeli kişilere onla-
rı tehlikeli kılacağı makul biçimde farz edilebilecek herhangi bir şey
satmak veya vermek konusunda kısıtlanabilir.
Fakat alkollü içecekleri içme sonrası kavgacı ve tehlikeli
hale gelen bir kişi nedeniyle ve böyle bir kişiye bu içeceği verme
veya satmanın bir suç olması dolayısıyla, söz konusu içeceği için-
' Akliliği bozulmuşbir insana bir bıçak yahut haşka bir silah vermek, o şeyle o kişi
kendine zarar vermeye yakın ise, suçtuı:
48 Hukuk Nedir? (Seçme Metinler)
Her ne, kamuya ait bir yolun işleyişine mani olursa, bu bir
rahatsızlıktır ve cezalandırılıp ortadan kaldırılabilic Fakat içki
satılan bir otel ya da meyhane, kamuya ait bir yolun işleyişine bir
manifaturacı, kasap yahut mücevher mağazasından daha fazla en
gel oluşturmaz.
Her ne, havayıkirletirse, sağlığa aykırı ve saldırgancadır; bir
rahatsızlıktıc Fakat ne bir otel, ne bir likör mağazası, ne de bir
Erdemsizlikler Suç Değildir 49
XIX
Bununla birlikte, birinin bir başka insanı erdemsizliğin içine
çekmesinin de bir suç olduğu söylenegelir.
Oysa bu mantık dışıdır. Eğer herhangi bir münferit eylem sa-
dece bir erdemsizlikse, o zaman bir kişiyi o eyleme sürükleyen kişi
de sadece erdemsizliğe şerik olur. Bu vaka özelinde o bir suç işlemiş
50 Hukuk Nedir? (Seçme Metinler')
değildir, çünkü şerik kesinlikle asıl eylemden daha büyük bir saldın
yapmış olamaz.
Aklı başında, mümeyyiz [compos mentis], makul takdir sahibi
ve kendini kontrol edebilen her kişinin, mental olarak, kendisine
yönlendirilmiş ve kendisini münferit bir eyleme ikna eden lehte ve
aleyhte tüm gerekçelendirmeler hakkında, onu saptıracak hiçbir hi-
lekarlığın olmaması koşuluyla, kendi kendisinin yargıcı olmaya ehil
olduğu varsayılır. Eğer o kişi, eyleme ikna edilir ya da sevk edilir ise,
onun eylemi onun olur; hatta bu eylem kendisinin zararına işlese
bile, rızasını sunmuş olduğu bu ikna ve argümanlardan, kendisine
karşı birer suç olmaları bakımından şikayetçi olamaz. Pek tabii kL
hilekarlık yapıldığı vakit, durum değişir. Örneğin eğer ben bir ada-
ma zehir önerip temin ederek, o zehrin tümüyle güvenli ve içilebilir
olduğunu söylersem ve o adam benim bu lafıma ikna olup, inanıp,
onu içerse, benim eylemim suç oluşturur:
Volenti nan fit injuria, bir hukuk maksimidir. irade gösteril-
mekle birlikte, zarar da oluşmamış olur. Bu irade ise, hukuki hata
değildir. Rıza gösterilecek fikir beyanları ve kanılarla ilgili olarak
onların doğruluk ve yanlışlıkları hususunda makul bir takdir yü-
rütmeye ehil, aklı başında ve temyiz kudretini haiz her kişi hukuki
açıdan "irade" göstermiş olur. Ve bunun üzerine o kişi eylemlerinin
tüm sorumluluğunu da üzerine almış olur, ola ki o kişi üzerinde
onun niyetini ilgilendiren herhangi bir hile ve kandırma söz konusu
olmamış olsun.
alınmış olsa dahi, öbür türlü büyük bir suç olabilecek bir eylemi salt
bir erdemsizlik eylemine dönüştürmeye yeter3 •
Aynı prensibi, ödül dövüşçüleri meselesinde de görmekteyiz.
Eğer bir kimsenin canını, onun rızası hilafına yakarsam, bu eyleme-
nıim ne kadar hafif bir incitme ya da ne kadar ufak bir tıbbi müda-
haleye konu olursa olsun, bir suçtur. Fakat iki adam dışarı çıkma
konusunda anlaşır ve birbirlerinin yüzünün pestilini çıkarırlarsa,
bu suç değil sadece bir erdemsizlik olur.
Düellolar da genellikle suç olarak değerlendirilmez, çünkü her
insanın yaşamı kendisine aittir ve iki taraf, mutabık olunan silahları
kullanmak ve belirlenmiş belli kaidelere uymak suretiyle bir birle-
rinin canını -eğer yapabilirlerse- alma konusunda anlaşmıştır.
Ve şu söylenemediğisürece (ki muhtemelen söylenemez), in-
sanların makul takdirden aciz bırakılır şekilde aklıselimden yoksun
bırakılması durumuna dek "kızgınlığın bir kötülük olduğu" yönün-
deki bakış açısı, meseleye doğru bir bakıştır.
Kumar oynamak, irade [willing] varsa zararın oluşmayacağı
na dair söz konusu prensibin bir başka örneğidir. Eğer bir kişinin
malvarlığmı onun rızası olmaksızın son kuruşuna dek alırsam, bu
bir suçtur. Fakat eylemlerinin olası sonuçları ve doğası hususunda
yargıda bulunmada akli takdir sahibi ve mümeyyiz iki kişi, gönül-
lü bit şekilde oturup karşılıklı olarak birbirlerinin paralarını biri
bitene yahut malvarlığını bütünüyle (yahut büyükçe bir kısmını)
kaybedene dek riske atarlarsa, bu bir suç değil, olsa olsa bir erdem-
sizlik ohıı~
Eğer bir kişi akıl sahibi ise, o kişiye intihar etmesinde yar-
dımcı olmak dahi suç değildir. İntiharın, kendi başına, akıl dışılığın
sonuçsal bir kanıtı olduğuna dair aşağı yukarı ortak bir düşünce
söz konusudur. Fakat intiharın, olağan durumda, akıl dışılığın çok
güçlü bir sonuçsal kanıtı olmasına rağmen, her vaka özelinde böyle
olduğu kesinlikle söylenemez. Akıl sahibi olduğu şüphe götürmez
olan pek çok insan, suçları münasebetiyle yaşadığı kamusal teşhi
rin utancından kurtulmak için ya da başkaca büyük musibetlerden
Massaclıussetts mevzuatında on yıl, bir kız çocuğu için erdemli durumdan sap-
ma/ ayrılma için yeterli addedilmiştiı: Fakat aynı mevzuat düzenlemesine göre,
tüm yaşlardan, her tür erdem veya deneyim derecelerinden hiçbir kişi, erkek ya
da kadın, kendi yargılarıyla bir bardak içki satın alına ve içmekte çare arama ko-
nusunda yeterli derecede takdir sahibi değildir! Massachussetts'in yasakoyucu-
lıık erdemi ile ilgili ne örnek ama!
52 Hukuk Nedir? (Seçme Metinler}
4 Cato, Sezar'ın eline düşmemek için intihar etmişti. Onun çıldırmış olabileceği
hususunda bu zamana kadar kim şüphelenmiştir ki? Aynısını Bnıtus da yapmış
tı. [John C.] Colt da asılarak idam edilmesine bir saat veya daha da az bir süre
kalmışken intihar etmişti. Kendisinin ve ailesinin ismine. asılarak idam edildi la-
fınının bir yüzkarası olarak yansıtılmaması amacıyla, bunu engelleyebilmek için
intihar etmişti. Bu eylem, bilgece olsun ya da olmasın, ama açıkça makuliyet arz
eden bir takdir dahilinde yapılır. Kendisinı gereksinim duyduğu lıır araç ıle do·
natmış birinin bir suçlu olduğunu kim farz edebilir'/
Erdemsızlilder Suç Değildir 53
[Çevirmen Notu: Spooner burada "keyfi güç" ile çok büyük ihtimalle devleti ima
ediyoı:]
Bu konuda lıir örnek, en aşağı bin yıldır bir grup soyguncudan müteşekkil olan ve
toprağı ve diğer tüm zenginliği mümkün olduğunca tekele alabilmek için komp-
lolar üreten bir yönetimce idare olunan İngiltere üzerinden verilebilir. Kendileri-
ni krallaı; soylular ve mülk sahipleri olarak ifade eden bu komploculaı; zor ve hile
yoluyla, tüm sivil ve askeri iktidarı kendilerinde tutarlaı: Kendilerini yine sadece
zor ve hile yoluyla iktidarda tutarlar ve zenginliklerinin kullanımını doğru yol-
dan çıkarırlar. Ayrıca kendi insanlarının büyük bölümünü soymak ve kul yapmak,
başka halkları d;ı köleleştirip yağmalamak üzerine bu güçlerini devreye sokar-
laı; Dünya, şimdi olduğu gibi, özü gereği aynı bu tip örneklerle dolu olmuştur
ve olmaktadıı: Bu manada, kendi ülkemizin hükümetleri de, bazılarımızın hayal
ettiğinin tersine, diğer ülkelerinkilerden çok fazla farklı sayılmaz ..
54 llukuk Nedir? (Seçme Metinler)
şekki! suçlar yer alır ve bunlar çok fazla sayıda olmayıp, genellikle
çok fazla ağırlaşmış suç da değildirleı: Bu tip hafif hırsızlık ya da
mülkiyetin ufak tefek suistimalleri gibi bazı diğer ufak suçlar da kimi
zaman içki etkisi altındaki, suç bağımlısı olmayan kıt kafalı kişiler
tarafından işlenebilmektedir. Fakat bu iki tür suçu işleyen kimseleı
sayıca fazla değildir. Onlara "hapishanelerimizi doldurun" denemez
ya da onlar bunu yaparlarsa da, onları tutmak için çok az sayıda ve
küçük hapishanelerimiz olduğu için tebrik edilmemiz gerekiı:
Örneğin,
Massachussetts Devleti günümüzde bir buçuk milyon
insanı barındırır. Bunlarınne kadarı kuvvetli bir içkinin kışkırtması
nedeniyle kişilere ve mülkiyete karşı işledikleri suçlar nedeniyle
-sarhoşluğun erdemsizliği nedeniyle değil, bu suçlar nedeniyle- şu
anda hapistedir? Eğer on bin kişiden yüz ellisi böyleyse, bundan
kuşku duyarım; zira bu suçlar nedeniyle hapiste olanlar çok ufak
bir rakama karşılık gelir.
Bu az sayıdaki insanm, mahrumiyetleri ve perişanlıkları nede-
niyle,cezalandırılmaktan çok çok daha fazla acınası bulunacağını
düşünmekteyim; bu durumları nedeniyle suç işlerler, likör arzusu
nedeniyle onu içip, suç arzusu nedeniyle bu içkinin etkisiyle değil.
Fark gözetmeksizin içkinin "hapishanelerimizi suçlular ile dol-
durduğu" suçlaması, fikrimce, bir sarhoşu suçlu olarak addetmekten
daha iyi bir şey bilmeyen insanlar tarafından yapılır; ve bu kişilerin
yapmış oldukları suçlamalara dair, bizlerin düşüncesiz ve gaddar
insanlar oluşumuz gibi utanılacak bir durumdan ve böylesine zayıf
ve şanssız insanları ayyaş olarak kmayıp sanki birer suçluymuş gibi
onları cezalandırmamızdan daha iyi bir temel gerekçeleri de yoktur:
XXI
Bununla birlikte, alkollü içki kullanımının yoksulluğa neden
olduğu, kişileri yardıma muhtaç hale getirip vergi mükelleflerine
yük yüklediği ve bunun içkilerin satışının neden yasaklanması
gerektiğine gayet uygun bir gerekçe olduğu da tekrar tekrar söy-
lenecektir.
Bu argümana karşı çeşitli yanıtlar vardır:
" İnsanoğlunun yaran için biriktirilip insan emeğiyle yaratılmış olan tüm o zengin·
liklere borçln oluşumuz, bunun için tek başma teşvik edici mahiyettedic
Erdemsizlikler Suç De{jildir 59
Eğer bir hükümet devreye girer de, aklı başında olan, görevle-
rine dikkat eden ve kusurlu olsa bile en iyi kanısına göre ailesine
karşı görevlerini yerine getiren bir adama şunu söylerse: -"Biz
(hükümet olarak), elinin altındaki işçini, ailen için en üstün faydaya
yönelik çalıştırmadığından şüpheleniyoruz; harcamalarının ve mal,
varlığının kontrolünün ailenin faydası için olabileceği gibi adaletli
olmadığından da şüphe ediyoruz; ve bu nedenle biz (hükümet ola·
rak) seni ve senin malvarlığını özel gözetimimiz altına alıp, kendin
ve malvarlığın ile ne yapıp ne yapamayacağını sana buyuracağız; ve
ailen bundan böyle ihtiyacı olduğunda sana değil bize (yani hükü-
mete) dönüp bakacak"- bir hükümet bunu yapabilirse, bir kişinin
ailesine ilişkin tüm övüncü, azmi ve alakası kırılacaktır ve insan için
muhtemel hale gelecek olan şey, tiranlığın onu ezecek olduğudur;
ve o ne (aleni olarak kendisinin olduğunu ilan edebileceği) bir aile·
ye sahip olacak, ne de bu gibi bir hakaretçi, zalim ve katlanılamaz
Erdemsizlikler Suç Değildir 61
LAW
OF
INTELLEOTUAL PROPERTY;
YOJ,. I.
BY LYSANDER SPOONBR.
:BOSTON:
PUBLISHED BY BELA :MARSH,
U J'Jl.UflU;t:ıt 8TllBET.
1855.
MÜLKİYET NEDİR?
I
Zenginlik Nedir?
Zenginlik (wea/th), insana değerli gelen veya onun faydalan-
ması için elverişli olan veya oluşturulabilir her şeydiı:
Zenginlik terimi, insanın fiziksel, entelektüel, ahlaki ve duygu-
sal iyi halini (wel/-being) oluşturabilir veya ona katkı yapabilir akla
uygun her nesneyi, fikri ve hissi içerir.
Işık, hava, su, toprak, bitkiler, mineraller, hayvanlar ve ölü ya
diri, hareketli, hareketsiz her tür maddi varlık, insanların rahatı,
mutluluğu ve refahına katkı sağlamaları itibariyle her şekilde zen-
ginliği meydana getirir.
değer ifade eden bir resmin üretilmesi açısından hiçbir şey ifade
etmez.
Sanayinin tüm bölüm ve türlerinde de aym prensip yönetici
konumdadır. Her yerde ve her zaman, fikir, zenginliğin üretilmesi
ve elde edilmesi sürecinde emeğin rehberi olmuştur: Zenginliğin
üretilip kazanılmasında emeğe rehber olan fikrin kendisi de aynı
zamanda ve açıkça zenginliğin kendisidir; tıpkı emek gibi, yahut
zenginliğin üretilip elde edilmesine yardımcı olan maddi ya da gay
rimaddi diğer şeyler, araçsallıklar, vasıtalar, nesneler gibi.
Örneklemek gerekirse, bir gemiyi sevk ve idarede kullamları
ve onlarsız geminin kullanışsız hale geldiği pergel ve dümen, tıpkı
geminin kendisi yahut navluna konu mal gibi zenginlik meydana
getirir. Fakat açıktır ki, pergelin çizimini gözeten fikir, veya dümenin
tutulup çevrilişinin ardındaki düşünce de en az pergel ve dümen
kendileri kadar zenginlik meydana getirir.
Dolayısıyla emek sarf eden ellere rehber olan düşünce, tıpkı
elin kendisi gibi veya o elin çalışma sürecine geçirdiği materyaller
veya üretime soktuğu metalar gibi zenginlik meydana getirir. Ellere
rehber olan düşünce olmazsa metalar üretilemez; böylece de elin
emeği semeresiz ve dolayısıyla kıymetsiz kalır.
IV
Neler Mülkiyete Konu Olur'!
Başka insanlarla aynı anlık zaman kesitinde birlikte olmaya-
cak şekilde bir insanca zihnen bilgisinin edinebileceği, ele geçirile-
bilir, tutulabilir, kullanılabilir, kontrol edilebilir ve faydalanılabilir
özellikteki akla gelebilecek ahlaki, materyal ya da düşünsel her şey
pek tabii mülkiyetin konusu olabilir.
Önceden de tanımlamış olduğum üzere, insanın mutluluğu ve
iyi halini oluşturan yahut ona katkı yapan hissel, entelektüel, ahla
ki yahut materyal tüm zenginlikler, bir kimsece başkalarıyla aynı
anda olmayacak şekilde sahiplenilebilecek biçimde mülkiyete konu
olurlar ve bu mülkiyet o varlık üzerinde bireysel sahiplik, kontrol,
hakimiyet, kullanım ve faydalanma demekti 1:
Bir insanın içine çektiği hava, içe çekildiği esnada ona ait ohıı:
Dışa verildiğinde ise artık ona ait olmaz. Bir şişenin yahut konutun
içine doldurulan hava, kişiye ait oltn: Tahliye edildiğinde ise ona
ait olmaktan çıkar. Bir insanın üzerine yahut arazisine düşen veya
evine giren gün ışığı ona aittir. Başka insanların o kişinin bu ışıktan
faydalanmasını yasaklaması yahut ışık için ödeme yapması konu
sunda onu icbar etmesi yönünde haklan bulunmamaktadır:.
Bir kişinin bedeni ona aittir. Onun zihninin mülkiyetindedir.
(Her şeye sahip olan, zihindir, mülkiyet buduı: Bedenler hiçbir şeye
sahip değildir; fakat kendileri mülkiyete konudurlar. Her beden,
onda mevcut olan zihnin hakimiyetinde ve mülkiyetindedir.) Ve
hiçbir insanın bir başka kişinin bedenini onun zihninin kontrolün-·
den çıkarmak gibi bir hak sahipliği söz konusu değildiı: Başka bir
deyişle, kimse bir başka kişinin bedenine sahip olamaz.
fikirler hak gereği onları üreten kişiye ait değil de, diğer
insanlara eşit olarak aitse, o insanlar o kişiyi söz konusu fikirleri
kendilerine vermesini gerektirecek bir zorlama hakkına, hiçbir
bedel söz konusu olmadan, sahip olurlar; ve eğer o kişi bunu kabul
etmezse, onu hak gereği ve gayet adil biçimde bir suçlu gibi ceza-
landırabilirleı~
elmada, bir dilim ekmekte, bir kap suda ya da bir öğünlük erzakta
yaptığı gibi... Ve bunların sebebi, o alışveriş araçlarının, insanların
almak ya da satmak konusunda en fazla değer verdikleri metalar
kadar değerli olmamalarıdıı: Fakat spesifik olarak değerli olan
ya da talep olunan semen kıymetinin üzerinde etkin olan hemen
hemen tüm bilgi (ki örneğin bu [bilgi], bir tıbbı ya da hukuki öne-
ri gibi, bir kimsenin özel aracı içerisinde de verilebilir) için talep
edilen parasal karşılık, materyal bir metanınkiyle neredeyse aynı
yeknesaklığa sahiptir. Kimse böylesi bir bilginin eşdeğer bir ödeme
için meşru ve hukuki bir karşılık olduğundan kuşku duymaz. Bilgi-
nin hukuki, tıbbı' yahut başkaca türleri çerçevesinde, mahkemeler
bunları yeknesak olarak bu şekilde tanır. Dolayısıyla bir kimse, bir
hukukçu, fizikçi, öğretmen ya da editör, bir başkasına sattığı fikirler
için, tıpkı toprağını, yakıtını, yiyeceğini ve içeceğini satmış gibi dava
açıp onların getirilerini elde tutmak isteyebiliı:
V
Mülkiyet Hakkı Nasıl Kazanılır?
1 Bazı kimseler bu prensibe, kendi deyimleriyle, salt bu yolla tüm kıtanın tek bir
kişi tarafından -eğer o kişi orayı ilk keşfedense- sahiplenilelıileceği ve tüm in-
san ırkını oradan uzak tutabileceği gerekçesiyle karşı çıkarlar_ Fakat bu itiraz bir
şeyin zilyetliğinin elde edilmesi hususunda yanlış anlamaya dayanır.Bir lntanm
üzerinde durarak oranın sahibi olduğunu tüm diğer insanlara deklare etmek,
oranııı zilyetliğine sahip olmak demek değildiı: Bu yolla bir kişi ancak bedeni-
nin fiilen kapladığı alan kadarıııııı zilyedi olabilir. Bunun ötesinde zilyetliğe sahip
olabilmesi için onun o alan üzerinde, ağaçları kesmek, toprağı parçalara ayırmak,
bir kulübe, ev yahut çitleme yapmak gibi bir takım değer meydana getirici çaba-
ları sarf etmesi gerekir. Bu vakalarda, o araziye kattığı yahut üzerinde uyguladığı
emeğini elinde tutması dolayısıyla, kişi söz konusu araziyi de kendinde tutmuş
olur. Ve [arazinin] üzerinde harcandığı emek, kullanım açısından değer oluşturan
bir durumda kaldığı müddetçe o arazi de o kişinin olmaya devam edeı: Çünkü bir
kimsenin emeğinin semerelerini, pratik kullanımı için faydalı kaldıklan sürece,
terketmeyeceği farz edilir:
Mülkiyet Nedir? 79
Bir kimse bir şeyin sahipliğini elde ettikten sonra, ilave bir
hak gereği, o şey artık başka hiç kimsenin sahip olamayacağı şekil
de ona ait olur. O kişi emeğini o şeye bahşeder; öyle ki, bu emek, en
azından, o şeyin sahipliğinin elde edilmesinde sergilenen emektir.
Ve eğer bu kişi sahibi olduğu metadan yoksun kalırsa, sergilemiş
olduğu o emeği de kaybolup gider. Sergilenmiş o emeğin ne kadar
hafif olduğunun hiçbir önemi yoktur; ister bir meyvenin ağaçtan
koparılması, isterse yerden çakıl taşı toplanması şeklinde olsun,
bunların her biri belli bir zaman içerisinde sergilenmiş emekler-
dir. Hatta emek, bir çekirdek kabuğunu doldurmayacak derecede
olduğu zamanlarda bile, o şey üzerinde başka birileri tarafından
harcananın daha fazlasını ifade eder. Ve bu emek, başkalarının
değil kişinin kendisinin sergilemiş olduğu emek olduğu için, o kişi
için yeterli olur. Böylelikle o kişi sahip olduğu şey üzerinde, diğer
insanlara nazaran daha üstün bir hakkı olduğunu gösterir. Daha
öncesinde o şey üzerinde diğer insanlarla eşit hakka sahip olan
kişi, şimdi onlardan daha üstün bir hakka sahip olmuş oluc Çünkü
o şey üzerinde bir emek sarf etmiştir ve diğer hiçbir kimse bunun
benzerini yapmamıştır.
İlk gelen kişinin, ikinci gelenin isteklerini karşılamak için bir
şeyi elden bırakmakla yükümlü olduğu söylenemez. Bu argüman
kesin olmamakla birlikte birinci gelenin hakkı karşısında olduğu
kadar, benzer şekilde ikinci, üçüncü veya dördüncü gelen kişinin
hakkına karşı da haklıdır. Çünkü aynı sebeple bunların tümü için,
o kişinin, kendisinden sonra gelmesi kesin olan kişiler için bir şeyi
elden çıkarmaya mecbur olduğu söylenebilir. Bu yüzden kural, her
kişinin kendi tahsis edilmemiş isteklerini, eğer gerekli şeyleri bu-
labilmişse, karşılamaya yetecek ölçüde bir şeylere el atabilmesidir.
Bu kuralın kapsamında, ırkın tarihi, son insanın isteklerinin ilk in-
80 flııkıık Nedir? (Seçme Metinler)
2 Bir fikri "keşfetmek" ile "zilyetliğini almak" tek ve aynı eylemdir; buna rağmen
materyal bir varlığı keşfetmek ile zilyedi olmak birbirinden ayn eylemlerdir. Fa
kat bu iki durumun birbirinden farklığı, tartışmakta olduğumuz prensibi etkile-
memektedir.
Mülkıyet Nedir! 83
Eğer böyle bir ayrımm mümkün bir zemini varsa da, fikre
dönük hak, ev üzerindeki haktan daha kuvvetli olacaktır. Zira bir ev,
doğa tarafından sağlanıp, insanlığa sunulan ve herkesçe doğal hak
gereği sahiplenilebilir olan genel materyal stoğundan oluşturulur.
Buna karşılık, bir fikirse, sadece tekil bir insanın kendi melekeleri
vasıtasıyla yaratılır, soyutlanmaksızm oluşturulamaz; ve bu süreç
84 Hukuk Nedır? (Seçme Metinler)
VII
Mülkiyet Hakkı Nasıl Devredilir?
Mülkiyet hakkının doğası gereği, hak, sahibinden başkasına
ancak sahibinin rızasıyla devredilebilir. Mülkiyet hakkı nedir?
Daha önce de açıklandığı üzere, bir hakimiyet kurma ve kontrol
etme hakkıdır. Bu yüzden eğer bir kimsenin mülkiyeti onun rızası
hilafına elinden alınırsa, onun bu hakimiyet ve kontrol hakkı ister
istemez ihlal edilmiş olur; diğer bir deyişle onun mülkiyet hakkı
çiğnenmiştir.
VIII
[Maddi Şeyler ve Fikirler Üzerindeki
Mülkiyet Hakkı Ayrımı Bağlamında]
Yukarıdaki İzah Edilen Prensiplerin Sonuçları