You are on page 1of 479

ETI117 TURKISH FOR TRANSLATORS

2023-2024
Fall
Course Pack
İSTANBUL YENİ YÜZYIL UNIVERSITY FACULTY OF ARTS AND
SCIENCES TRANSLATION AND INTERPRETATION
UNDERGRADUATE PROGRAM
2023-2024 Fall Semester
TURKISH FOR TRANSLATORS AND INTERPRETERS ETI 117

5 ECTS 1st year First Cycle Required

3 hrs/week Theory: 3 hrs/week / Application: - English - Turkish

Assoc. Prof. Dr. Didem TUNA

Course Hours: 3

Office Hours:

Course Objectives: The aim of this course is to raise students’ awareness of the variety of
discourses used in written and oral communication situations in Turkish. Students are expected to
use their critical thinking skills and learn to be politically correct as well as culturally aware in
various situations as they write or speak in Turkish. Students are also expected to be able to write
and speak by using different registers and in compliance with a variety of conventions of various
genres. Students are expected to compose texts for different purposes and/or successfully carry
out intralingual translation processes.

Course Learning Outcomes and Subordinate Skills: Upon completing this class, the
students are expected to

● acquire knowledge of summarizing, paraphrasing, and quoting in Turkish


● ■ write different types of academic essays at an acceptable speed
● ■ write response papers in Turkish
● ■ have a critical awareness of their writing in terms of content, coherence, and linguistic
accuracy of Turkish language

Course Description: This course introduces the basic approaches to the use of Turkish language
and its various uses in a wide range of cultural contexts. Students are expected to achieve a high
level of awareness of various registers and text type conventions. They are also asked to learn
how to avoid translation-related problems, errors and/or misuses of Turkish language and carry
out intralingual translation processes for any given purpose. Students will acquire and develop the
necessary skills for critical thinking, analysis, and synthesis which are prerequisites for academic
writing in Turkish.

■ Instructional Methods and Techniques:


• Extensive Reading
• Writing
Prerequisite: None

SOURCES:

Main Sources:

Aksoy, B. (2022). Etimoloji Işığında Kelimelerin Dünyasında Gezintiler. İletişim.

Aksan, D. (2011). Türkçenin gücü: Türk Dilinin Zenginliklerine Tanıklar. Bilgi Yayınevi.

Alpay, N. (2018). Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II. Metis.

Alpay, N. (2016). Dilimiz, dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar. Metis.

Hepçilingirler, F. (2011). Türkçe “off.” Everest Yayınları.

İnce, U., & Dizdar, D. (2017). Çeviri atölyesi: Çeviriden Tuzaklar. Can Sanat Yayınları, A.Ş.

Özdemir, E. (1983). Anadili Öğretimi. Türk Dili, 379–380.

Sır, A. N. (2013). Türkçede Batı Kaynaklı Keli̇ meler ve Unsurlar Sorunu. The Journal of
Academic Social Science Studies, 6(Volume 6 Issue 8), 975–975.
https://doi.org/10.9761/jasss2031

Spender, D. (1998). Man-made language. Pandora.

Uygur, N. (1994). Dilin Gücü: Denemeler. Kabalcı Yayınları.


WEEKLY SUBJECTS AND RELATED PREPARATION STUDIES
TURKISH FOR TRANSLATORS AND INTERPRETERS 2023-2024 WEEKLY PLAN

October 3, Derse Giriş


2023 1st W

October 10, Dilde Ayrımcılık Unsurları


202 2nd W

October 17, Dilde Ayrımcılık Unsurları


2023 3rd W

October 24, Dilimiz, Dillerimiz 10 - Söylem Bilmeceleri


2023 4th W
Dil Meseleleri 2 - Söylem Bilmeceleri

October 31, Türkçe “Off” Siz Kimsiniz?


2023 5th W
Kelimelerin Dünyasında Gezintiler Barbarlar / Civilisation, Medeniyet,
Uygarlık, Kültür Nedir?

November 7, Türkçe “Off” Kağıttan Kardinaller


2023 6th W
Çeviri Atölyesi II - Bir Gazete için Haber Metni
Çevirmek

November ARA SINAVLAR


11-18, 2023
7th W

November 21, Man-Made Language (Dale Spender)


2023 8th W
Response Yazımı

November 28, Dilimiz, Dillerimiz 6 - Edebiyat ve Dilbilgisi


2023 9th W
Dil Meseleleri 6 - Kitaplarda Dil Meseleleri / 7 - Dil ve
Edebiyat

December 5, Dilimiz, Dillerimiz 4 - Birbirine Karıştırılanlar


2023 l0th W
5 - Uzun Lafın Kısası

December 12, Anadili Olarak Türkçe Öğretimi Anadili


2023 11th W Öğretimi (Emin Özdemir)

Dilin Gücü: Denemeler Dil ve Çeviri

December 19, Türkçenin Gücü 4 - Atasözleri ve Türkiye Türkçesindeki


2023 12th W Örnekleri / Anadolu Ağızlarında
Atasözleri

Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve


Unsurlar Sorunu (Ayşe Nur Sır)
December 26, Türkçe “Off” Reklam Ötesi
2023 13th W

January 2, Dilimiz, Dillerimiz 7 - İngilizceden Gelenler


2024 14th W
Dil Meseleleri 5 - İngilizceden Gelenler
EVALUATION SYSTEM
SEMESTER REQUIREMENTS NUMBER PERCENTAGE

Attendance / Participation OF GRADE

Laboratory

Application

Field Work

If any, Special Course Internship

Quizzes/ Studio Critics

Homework Assignments

Presentations

Project

Seminar

Mid-Term / Oral Exam / Semester Work 3 40

Final / Oral Exam / Semester Work 7 60


THE RELATIONSHIP BETWEEN COURSE LEARNING OUTCOMES AND PROGRAM QUALIFICATIONS
Program Outcomes/ Qualification o Level of Contribution

1 2 3 4 5

1 To be able to fulfill various tasks in the translation workflow, such as intra and inter X
lingual translating, editing, proof-reading, project management, terminology
management and use of translation technologies.

2 To be able to interpret consecutively/simultaneously from one's B language into A X


language without major meaning transformations or omissions and be able to
efficiently use equipment required for interpretation.

3 To be able to analyze different text types in source & target languages, and develop X
learning habits that include translating and interpreting a wide array oftexts from
many different disciplines.

4 To understand the ethical and theoretical principles of translation and interpreting X


and be able to apply them in translation and interpret ing.

5 To develop specialized translating/interpreting competence in various fields, such X


as legal translation, translation of EU texts, literary tra nslation, technical
translation and localization, etc.

ECTS / WORKLOAD TABLE


Activities Number Duration Total
(hours) Workload

Course hours (Including Exam Week: 15x Total Hours) 14 3 42

Laboratory - - -

Application -

If any, Special Course Internship -

Field Work -

Study hours out of class -

Preperations for Presentations / Seminars -

Project -

Homework Assignments - - -

Mid-Term / Oral Exam / Semester Work 3 - -

Final / Oral Exam / Semester Work 7 - -


WEEK 1

Derse Giriş
WEEK 2

Dilde Ayrımcılık Unsurları


WEEK 3

Dilde Ayrımcılık Unsurları


WEEK 4

Dilimiz, Dillerimiz 10 - Söylem Bilmeceleri


Dil Meseleleri 2 - Söylem Bilmeceleri

Alpay, N. (2016). Dilimiz, dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar.


Metis
Alpay, N. (2018). Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II. Metis
WEEK 5
Türkçe “Off” - Siz Kimsiniz?

Kelimelerin Dünyasında Gezintiler - Barbarlar / Civilisation, Medeniyet, Uygarlık, Kültür


Nedir?

Hepçilingirler, F. (2011). Türkçe “off.” Everest Yayınları.


Aksoy, B. (2022). Etimoloji Işığında Kelimelerin Dünyasında
Gezintiler. İletişim.
WEEK 6

Türkçe “Off” - Kağıttan Kardinaller

Çeviri Atölyesi II - Bir Gazete için Haber Metni Çevirmek

Hepçilingirler, F. (2011). Türkçe “off.” Everest Yayınları.


İnce, U., & Dizdar, D. (2017). Çeviri Atölyesi: Çeviride Tuzaklar. Can
Sanat Yayınları, A.Ş.
WEEK 8
Response Yazımı

Man-Made Language

Spender, D. (1998). Man-Made Language. Pandora.


WEEK 9

Dilimiz, Dillerimiz 6 - Edebiyat ve Dilbilgisi


Dil Meseleleri 6 - Kitaplarda Dil Meseleleri / 7 - Dil ve Edebiyat

Alpay, N. (2016). Dilimiz, dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar.


Metis.
Alpay, N. (2018). Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II. Metis
WEEK 10

Dilimiz, Dillerimiz 4 - Birbirine Karıştırılanlar


5 - Uzun Lafın Kısası

Alpay, N. (2016). Dilimiz, Dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar.


Metis.
WEEK 11

Anadili Olarak Türkçe Öğretimi Anadili Öğretimi (Emin Özdemir)

Dilin Gücü: Denemeler - Dil ve Çeviri

Özdemir, E. (1983). Anadili Olarak Türkçe Öğretimi Anadili


Öğretimi. Türk Dili, 379–380.
Uygur, N. (1994). Dilin Gücü: Denemeler. Kabalcı Yayınları.
TÜRK DİLİ

DİL
ÖĞRETİMİ
ÖZEL
SAYISI

SAYI: 379-380 / TEMMUZ - AĞUSTOS 1983


A/ANADİLİ OLARAK
TÜRKÇE ÖĞRETİMİ
2
ANADİLİ ÖĞRETİMİ

EMİN ÖZDEMİR

Görünüm
Falih Rıfkı Atay bir yazısında
şöyle diyor:
“Biz yazıcılar bir hayli mektup
alırız. Gazeteleri ve dergileri de göz-
den geçirmek zorundayız. Çok defa
kendi kendime soruyorum : ‘Acaba
niçin düşündüğümüzü ve duyduğu-
muzu, yazı ile derli toplu
anlatamıyoruz?’
Bunun yeni bir şey olduğunu
sanmayınız. Osmanlıca devrinde de
böyle idi. O vakit konuşma diline
geçmeyen kelimelerin manalarını da
birbirine karıştırdığımız için üstelik
gülünç de olurduk. ‘Düşündüğünü
ve duyduğunu karşımdakine derli
toplu anlatabilmek’ ne bir meslek
ne bir sanattır. Bu, ortaöğretimden
geçen her vatandaşın yapması gereken
ve yapabileceği şeydir, Hikâye
yazmak bir sanattır; fakat dün akşam
başından geçeni anlatabilmek
bir sanat değildir.”1
Bu saptayanın üzerinden otuz
yılı aşkın bir süre geçmiştir. Buna
karşın, değinilen sorunun çözümlen-
Türkçe
Öğretimi
Dil Öğretimi Özel Sayısı 19
eliğini, görünümün değiştiğini söyleyemeyiz. İlköğretim, ortaöğretim bir yana,
yükseköğretimden geçen gençlerimizin büyük çoğunluğu da düşündüklerini,
duyduklarını, tasarladıklarını derli toplu bir biçimde dile getiremiyorlar.
Anadillerini doğru ve yanlışsız kullanamıyorlar. Ana ve babaların,
öğretmenlerin gazetelere, dergilere yansıyan yakınmaları; bu konu üzerinde
yapılan araştırmalar bunu doğruluyor. Tam tümce kuramayan, sözcüklerin
anlamlarım birbirine karıştıran, anlatmak istediğine uygun sözcük seçemeyen
gençlerin, çocukların acıklı durumuna televizyonda, radyoda da tanık oluyoruz
zaman zaman. Yaşadıkları somut bir olay, olgu ya da durum üzerine,
düşünceleri, izlenimleri sorulanların nasıl kekelediklerini, yokuşa doğru çekişten
düşmüş bir araba gibi nasıl teklediklerini görmüyor muyuz? Bunun gibi noktayı,
virgülü tanımayan, sözcüklerin yazımını umursamayan, öğrenimli kişilerin
elinden çıkmış yazılar karşısında tana kalmıyor muyuz?
Düne oranla anadilimizin, değişik yönlerden büyük bir gelişim gösterdiğini
söylemeye bile gerek yok. Sözcük ve kavram örgüsü yönünden varsıllaşmış,
anlatım gücü bütün boyutlarıyla ortaya konmuştur. Sözcük ve kavram
Örgüsündeki gelişimi, anlatım gücündeki yetkinleşmeyi yansıtan ürünler nitelik
ve nicelik açısından dünle karşılaştırma götürmez bir düzeye ulaşmıştır.
Anadilin toprağında üretilen yazınsal ürünlerimizse dünya yazın haritasında
başlıbaşına bir bölge oluşturmaya başlamıştır. Tüm bu gelişmelere karşın nasıl
oluyor da belli eğitim aşamalarından geçen çocuklarımız, gençlerimiz
anadillerini kullanma açısından birtakım büyük boşluklar içindeler? Nasıl oluyor
da bu gelişme ve değişmeler onların anadili duyarlığını, anadili bilincini ve
yeterliğini beklenen Ölçülere göre besleyip geliştirmiyor?
Öteden beri sorulagelen bu soruları yanıtlama konuyu insan Öğesi, öğretim
izlence ve içerikleri, seçilen yordam ve yöntem, kullanılan araç ve gereçler
doğrultusunda ele almayı, irdelemeyi gerektirir. Bu da böyle bir yazının
sınırlarını oldukça aşar. Bu yüzden konuyu sınırlandıracak, nirengi noktalarıyla
yansıtmaya çalışacağız, Anadilin kapsamı ve kuşatımı, öğretimindeki tarihsel
gelişim, bugünkü durumu üzerinde kimi saptayanlarda bulunacağız. Betimleyici
bir yöntemle yapacağız bunu da.

Anadilin kapsamı ve kuşatımı


Dilbilimciler, anadili teriminin anlam yükünü belirlemek ve açıklamak için
Önce terimin yapısı içinde yer alan ana sözcüğünden yola çıkmışlardır. Çünkü
çocuğun dilsel oluşum ve gelişiminde ananın etkisi, ananın payı oldukça
büyüktür. Öyleki çocuk doğduğu ve İçinde solumaya başladığı dil ortamını
anasınınkiyle özdeşleyerek geliştirir. Algıladığı sesler, ses kalıpları, vurgulama,
tonlama gibi dile özgü öğeler ananın dilinden
20 Türk Dili

kaynaklanır. Bunlar örüntülenerek başka bir deyişle dilsel edimlere dönüşerek


çocuğun bilinçaltına yerleşmeye başlar. Böylece anadilin altyapısı bilinçaltında
kurulmaya başlar. Bilinçaltında kurulmaya başlayan bu dilsel altyapı, bütün bir
yaşam boyu kolay kolay değişmez. Nitekim çoğu yetişkinlerin dillerinde
gözlemlediğimiz ağız ve şive izleri çocukluk dilimizin bugüne uzantısından
başka bir şey değildir.
Kimi sözlükler ve dilbilimciler de anadilini salt anaya değil, çevreye
yaslandırırlar; çevrenin dili olarak tanımlarlar : “İnsanın içinde doğup büyüdüğü
aile ya da toplum çevresinde ilk öğrendiği dil.”* 3 Kuşkusuz bu tanımın da
doğruluğunu yadsıyamayız. Çocuğun anasından öğrendiği dil çevresinin de
dilidir. Bu çevre değişip geliştikçe bir ölçüde anadili de gelişip değişir. Nitekim
bu olguyu da göz önünde tutanlar, anadili terimi için şöyle bir tanım
geliştirmişlerdir:
“Anadili, başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da
ilişkili bulunulan çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve bireyin bir
toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir.”3
Tanımın da içerdiği gibi, ses, anlam ve düşünce örüntüsü olarak bilin-
çaltına inen anadili, bir ses dizgesine, daha doğrusu evreni anlama ve anlatma
yoluna dönüşür. Bu yönüyle evrene bakış açımızı belirlemede, olayları, olguları
alımlayıp yorumlamada başat etkenlerden biri olur. İç dünyamızın şuurlarını,
evreni algılayış ve yorumlayış çevrenimizi bir yönüyle anadilimiz çizer.
Anadilin evreni yansıtmadaki yeri, bireylerin kişiliklerini oluşturmadaki
büyük etkisi düşünce tarihi boyunca birçok bilim adamının, bunun yanı sıra da
birçok dilbilimcinin üzerinde durduğu başat konulardan biri olmuştur.
Wiitgenstein’ın şu ünlü sözünü analım burada : “Dilimin sınırları dünyanın
sınırları demektir.” Heidegger’in “Dil düşüncenin ve varlığın evidir” saptaması
da anadilin evreni yansıtmadaki işlevine götürür bizi.
Salt evreni yansıtan, onun sınırlarını düşünce çevrenimizle sınırlayan bir
etken değildir anadili. Bu çizimi kendine özgü yasalar, ilkeler içinde
gerçekleştirdiği için bireylerin ulusal ve toplumsal kişiliklerini, ulusal ıralarını
(karakterlerini) belirlemede de ana etkenlerden biri olur. Öyleki bizi biz kılan,
bizdenliğimizi oluşturan ve belirleyen anadilimizdir bir yerde. Anadilin bu
işlevini bir Alman düşünürü Wilhelm von Humbold daha 1836 yılında şöyle
vurgular : .
“Bir iç varlık olan dil, etkin bir ruh gücü taşır. Bu yok edilmez ulusal
özelgeyi bireyler paylaşır ve bundan, büyük kişiler doğar. Dil varlığı eylem,
eğilim, düşünce gibi ulusun karakterine bağlı olup onu niteler. İç benliği

3
B. Vardan Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü. Ankara, TDK, 1980. 20. s.
3
Doğan Aksan. '‘Anadili”, Türk Dili, sayı 285 (1 Haziran 1975).
Dil öğretimi özel Sayısı 21

belirten dilin en ince örgü iplikleri ve kök saçakları ulusal ruh gücüne bağlıdır.
Dil bir iç yaşantı, düşünce ve dünya kalıbıdır.”4
W. von Humbold’un dil terimini anadili yerine kullandığını anımsatmaya
gerek yok. Çünkü kimi dilbilimcilere göre dil değil, anadili ya da anadilleri
vardır ; “… Diller toplumların ruhunun dış görünüşüdür; ulusların pek çok
özellikleri kendini dilde belli eder. Bu nedenler, dilleri temelde birbirinden
ayıran ses ve biçim ayırımları gibi bu iç biçim özellikleri de onların başka,
kendine özgü bir kimlik taşır durumuna gelmelerine yol açar. Anadili kavramı
ve terimi bu nedenle birçok dilcilerce, bugün adına dil dediğimiz, her yönüyle
bizi saran büyülü varlık yerine de kullanılmıştır. Bir başka deyişle bu dilciler,
dünyada dillerin değil, anadillerinin bulunduğunu kabul ederler. Wilhelm von
Humbold’un doğrultusunda yürüyen ünlü dil düşünürü Leo Weisgerber’in
çalışmalarında da anadili teriminin (Mut- tersprache) genellikle dilin yerine
geçtiğini görüyoruz. Aynı görüş açısını değişik incelemelerinde yansıtan bir
kitabında da dilbilime düşen görevin ancak ‘dilleri temelde anadili olarak
gördükten sonra doğru biçimde kavranabileceğin!’ savunmaktadır. Bilgin her
anadilin evreni bir sözcükleştirme, bir söze dönüştürme olayı olarak görülmesi
gerektiğini belirtir.”®
Anadili bireylerin evrene bakış açısını belirlediği gibi onların düşünce
çevreninin de hem oluşturucusu hem de değişkenidir, öyleki bir birey ancak bir
dilde kendi öz dilinde, anadilinde açık seçik düşünüp anlatıla- bilir ancak. Şöyle
ki evreni söze dönüştürme, sözcükleştirme anadilin toprağında
gerçekleştirilebilir. Böyle olunca da anadilin söz değerleriyle adlandırıp
adlandırmadığımız bir düşünce, düşünce biçimini ve niteliğini kazanmamıştır
daha. Sözgelimi kimileyin bir şeyi adlandırmak isteriz, gelgeldim “dilimin
ucunda ama adlandıracak sözü bulamıyorum” deriz. Gerçekte dilimizin ucuna
gelen bir şey yoktur. O düşünce anadilin söz değerleriyle biçimlenmedikçe, söze
dönüşmedikçe düşünce niteliğini taşımaz.
Bir toplumun ekinsel yaratımını, yaşama biçimini yansıtan bir yansıtaç
gibidir anadili. Onun söz dağarcığına bakarak toplumun yazınsal örün- tüsünü,
yaşama biçimini, bu biçimi oluşturan etkenleri gözlemleyebiliriz kolayca.
Sözgelimi, kırsal kesimde bugün bir Türk ailesi yemekten sonra “Tanrım
verdiğin ekmeğe, nimetlere şükürler olsun” diye söylerken Eskimolarda bunun
“Tanrım, soframızdan balığımızı eksik etme!” biçimine dönüştüğünü
insanbilimciler belirtmektedir.
Anadili, bireyleri birbirine bağlayan, bir toplumu gelişigüzel bir insan
yığını olmaktan çıkartıp uluslaştıran en önemli etkenlerden biridir de. Aynı
anadili soluyanlar, aynı anadilin havasım bilinçaltına indirmiş olanlar * 5

* A. Dilâçar. Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Uygulamalar. TDK, 197S. 9. s.


5
Doğan Aksan, agy.
22 Türk Dili

arasında bir yakınlık doğar. Bu, anadilin insan kişiliğini biçimlendirmedeki


etkisinden, evrene bakış açılarının ortaklığından gelir. Bu ortaklığa, anadilin
bireyleri birbirine bağlama gücüne anadili duygusu adını veriyoruz. Anadili
duygusu, anadilini öğrenmenin ilk aşaması olan bebeklik ve çocukluk yıllarında
oluşmaya başlar, bilinçaltını ve bilinci kuşatarak bütün yaşam boyunca gelişir.
Bir kez bilinçaltına yerleşip İçişinin, kişilik kumaşına sindi mi kolay kolay yok
olmaz, varlığını sürdürür.
Anadilin bireyleri birbirine bağlama gücü, anadili duygusunun kolay kolay
silinemeyişi yazıncıların da ilgisini çekmiştir. Refik Halit Karay’ın “Eskici” adlı
öyküsündeki çocuğu anımsayalım. Anadilinin konuşulmadığı bir çevrede kendi
kabuğuna çekilmiş, koyu bir yalnızlığa gömülmüş çocuğun, günün birinde kendi
dilini konuşan biriyle karşılaşınca birden değişiverir dünyası. Konuşur, konuşur,
anlatılmaz bir mutluluğa ulaşır çocuk, Bir denemecimiz Nermi Uygur da
anadilin bağlayıcı gücünü bir denemesinde şöyle dile getirir:
“Yabanda da yalnız değil insan. Orada da başkaları var. Onlarsız edemeyiz.
Gene de onlardan biri olduğumuzu onlarla birlikte yaşadığımızı söyleyemeyiz.
Onların mayası bir başka dille tutturulmuştur. Onların dilini öğrensek, otuz yıl
da o dille konuşsak ölüm döşeğinde son sözümüz anadilimizde olacaktır.”
Nermi Uygur’un bir denemeci sezgisiyle saptadığı bu gerçeği doğrulayan
yaşanmış bir Örneği de anlatmak isterim burada. 1979’da İsveç'e çağrılı olarak
gitmiştim. Stockholm’daki Yüksek Öğretmen Okulunda, Türk işçi çocuklarının
anadili öğretimi için oraya göçmüş Türklerden anadili öğretmeni yetiştiren
bölümünde Türkçe öğretimi konusunda birkaç ders verdim. Bu arada
öğretmenlerle de (İsveç’teki Türk işçi çocuklarının eğitiminde görev almış olan
Türk Öğretmenler) anadilimizin sorunları üzerinde konuştum. Bir konuşmamın
konusu “anadilin bağlayıcı gücü” idi. Nermi Uygur’un yukarıya alıntıladığım
sözlerini de söz atasında söylemiştim. Konuşmanın bitiminde dinleyenlerden
biri böyle bir olaya tanık olduğunu söyledi ve şunu anlattı:
“1950’den sonra İsveç’e göçmüş bir yurttaşımız çok iyi İsveççe öğrenmiş.
Göçtüğünde yirmi yaşındaymış. Koşulları ve işi gereği hemen hemen Türkçeyi
çok az kullanmış. Öyleki İsveççe nerdeyse anadilini unutturmuş ona. Anlıyor
ama konuşamıyormuş Türkçeyi.
Bu yurttaşımız hastalanmış. Hastaneye yatırmışlar. Sayrılığı kansermiş.
Başlangıçta doktorlarla hep İsveççe konuşur, acısını sıkıntısını İsveççe
anlatıyormuş. Hastalık ileri bir aşamaya varınca İsveççeyle karışık Türkçe
kullanmaya başlamış. Daha sonraları ise Türkçe sözcükler sayıklama, yakınma
durumlarında öne çıkmış...”
Dil Öğretimi özel Sayısı 23

Benliğimizi böylesine saran ve kuşatan anadilinin bir başka yönü de


iletişimin temel araçlarından biri oluşudur. Başka bir anlatımla hem bir amaç
hem de bir araç niteliğini taşımasıdır. Şöyle de söylenebilir, bütün bilim ve bilgi
dallarına giden yollar anadilin toprağından geçer. Anadili tam gelişmemiş,
yetkinleşmemiş bireyler onu etkili bir öğrenme aracı olarak kullanamazlar.
Öğretimi konusuna değinirken de belirteceğimiz gibi, anadili kişiliği oluşturan
bir etken olduğu kadar, yaşantı ve bilgi donanımımızı oluşturan bir araçtır da.
Nitekim anadilin bu özelliğinden yararlanmayla ilgili kimi deneyimsel
çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin anadili İspanyolca olan çocuklara Amerikan
İngilizcesini öğretmek için önce bir kümeye İspanyolca öğretip anadillerinin
temel kural ve ilkelerini göstermiş, sonra İngilizce öğretimine başlamışlar. Bir
kümeye de anadilleriyle ilgili hiçbir çalışma yaptırmadan doğrudan doğruya
İngilizce öğretimine başlamışlar. Amerika’da yapılan, aynı süre, aynı yaş ve
ortam koşullarına göre sürdürülen bu çalışma göstermiştir ki anadilinin temel
kavram ve ilkelerini kavrayan küme, daha çabuk öğreniyor İngilizceyi ve daha
iyi verim alıyor. .
Amerika’da yapılan bu deneyin bir benzeri de İsveç’te yapılmıştır. Bir
sınıfta Finli çocuklara önce Fince öğretilip sonra İsveççeye geçilmiş, bir başka
sınıfta ise doğrudan doğruya İsveççeye başlanmıştır. Doğrudan başlayan sınıfta
verim, birinciye oranla oldukça düşük olmuştur.
Anadilin bireyin ve toplumun yaşamındaki yeri yüzyıllarca önce anla-
şılmış, anadile dönme, her türlü bilgiyi ve düşünceyi anadilin toprağında
üreterek, anadili yoluyla yayma ve anadilini öğretme eğitimin başat amaç-
larından biri olmuştur.

Anadili öğretiminin gelişimine genel bir bakış

Anadilin, insanın ve toplumun yaşamındaki yerinin, öneminin algılanması


anadile dönüş, anadilin söz değerlerini işleme bilincini yaratmıştır. Yunanca,
Latince, Arapça gibi “kültür ve din dilleri ile anadilleri arasında” bireyleri bir
seçmeye yöneltmiştir bu temel yönseme. Nitekim daha XIV. yüzyılda
Dante’nin Latince karşısındaki tutumu, XVI. yüzyılda Luther’in değişik Alman
lehçe ve ağızlarından ortalama bir Alman yazın dilini yaratma eylemi anadile
dönüş girişiminin ilk örnekleri sayılabilir. XIX. yüzyıldan sonra da anadili
öğretimi ulusların eğitim izlenceleri içinde ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Ülkemizde anadili öğretiminin eskilere giden uzun bir geçmişi yoktur. Bil -
kez Osmanlı eğitim kurumlan diye adlandıracağımız sıbyan okulları (mahalle
mektepleri), medreseler, saray okulları (Mekteb-i Enderûn) anadili diye bir
kavram tanımaz. Bu okullarda terimsel anlamıyla Türkçe öğretiminden söz
edilemez. Anadilin (Türkçenin) özelliklerini belirleme,
24 Türk Dili

kurallarını saptama gibi bir gereksinim de duyulmaz. Tersine bu eğitim


kurumlarında okuyanlarca horlanır, aşağılanır Türkçe.
III. Selim döneminde açılan yeni eğitim kurumlarıyla birlikte Türkçe
okuyup yazma gereksinimi de duyulur bir ölçüde. II. Mahmut döneminde ise
rüştiyelerin eğitim izlencelerinde anadiline büyük ölçüde yer verildiğini
görüyoruz. Tanzimat dönemi boyunca da anadili dersleri içerik yönünden belli
bilgi ve becerileri (elifba, kıraat, imla, hitabet, hüsn-hat, sarf-ı Osmani ve inşa)
kuşatır. İçerik ve öğretme yöntemi, tam bir oturmuşluk ve belginlik kazanmadan
Cumhuriyet dönemine değin sürüp gider.
Cumhuriyet dönemi içinde anadili öğretiminde önemli atılımlar yapıl-
mıştır.6 Anadilinin kuşatımı içerisine giren dilsel etkinlikler adlandırılmış, eğitim
izlencelerinde bu etkinlikleri yönlendirirken göz önünde tutulacak ilkeler
saptanmıştır. Bu ilkelerin genişletilip geliştirilmesi ise yeni Türk abecesinden
sonra olmuştur. 1929 yılında Türkçe ve yazın izlenceleri hazırlanıp
yayımlanmıştır. Bu izlenceye göre Türkçe ve yazın çalışmaları ve etkinlikleri bir
bütün olarak ele alınmış, derslerde izlenecek yöntem açıklanmıştır. O günün
koşulları için ilerici bir yaklaşımın ürünü sayılabilir bu izlence. İleride de
değineceğimiz gibi öğrencilerin kişiliklerini, dünyaya bakış açılarını geliştirmeyi
amaçlayan “hümanist” tutum ve anlayışla hazırlanmıştır:
“Edebiyat öğretimi hayal ve heyecan hayatını geliştirmelidir. Edebiyat
hayatın ilhamı ve yorumudur; Öğrenci edebi eserler okusun ki kendini anlasın;
insanlara hayranlık duysun, içinde ülküler doğsun. İyi düşünüp iyi duymaya
alışsın...”
1930 yılı anadili eğitiminin öne çıktığı bir yıl olmuştur. Ortaöğretimde
çalışan anadili öğretmenleri Ankara’da toplanır, derslerde izlenecek yol ve
yöntem üzerinde ortak noktalar saptanır bu toplantıda. Ayrıca anadilin, öteki
derslerle ilişkisi tartışılır.
1940’tan sonra dilbilgisi çalışmaları belirli izlencelere bağlanıp kitapları da
hazırlattırılarak okullarda yer alır. Ama asıl Önemli atılım 1945’te
gerçekleştirilir, özellikle ortaokullar için hazırlanan Türkçe kitapları içerdiği
metinler ve bu metinlerle ilgili uygulama çalışmaları özgünlükler, yenilikler
taşımaktadır. Daha doğrusu anadili derslerinin temel etkinlikleri diye
adlandırdığımız okuma ve dinleme, konuşma ve yazma aralarındaki bağıntılara
göre kitapta yansıtılmıştır.
Ortaokullarda okutulan bu Türkçe kitaplarına benzer, daha doğrusu aynı
yöntemle liseler için de Türkçe kitapları hazırlanmıştır. Metinlerin seçiminde
hem hümanist hem de yararcı (pragmatist) ölçüler kullanılmış,

* Bu konuda ayrıntılı bilgi için bak. Beşir Göjüş. Ortadereceli Okullarımızda Türkçe ve Yazm
Eğitimi. 40-56. ss.
Dil Öğretimi Özel Sayısı 25

yazın tarihiyle ilgili bilgiler, örnekler zamansırasal bir düzen içinde verilmekten
çıkarılmıştır. Yer yer izleksel (tematik) bir kümeleme yoluna da başvurulmuştur.
Burada şunu da ekleyelim ki 1945’te gerçekleştirilen, lisedeki yazın
dersleriyle ortaokuldaki Türkçe derslerini birbirinin uzantısı sayan bu anlayış
büyük bir boşluğu doldurmuş oluyordu. Çünkü ilk ve ortaöğretimde anadili
etkinlikleri değişik düzeylerde de olsa birbirini bütünleyen bir özellik gösterir.
Liseye gelince bu bütünlük bozulur. Daha doğrusu lisede yazın derslerinde
öğretilenlerle, ilk ve ortaokullarda Türkçe derslerinde öğretilenler birbiriyle
örtüşmez. Dile, sözlü ve yazılı anlatıma ağırlık vermeyen bir tutum lisedeki
yazın Öğretiminde ağır basar. 1945’te bu tutumun önüne geçilmek istenmiştir.
Ne ki hazırlanan Türkçe kitapları, bunlara alman kimi metinler ve yaslandığı
temel görüş yönünden tepkiyle karşılanmış, bu yüzden de kısa sürede
uygulamadan kaldırılmıştır.
Yeri gelmişken söyleyelim ki anadili izlence ve kitaplarının hazırlan-
masında öteden beri iki bakış açısı vardır. Birincisi öğrencinin coşku- sal ve
güzelduyusal yaşamını besleme, onların duygu ve düşünce evrenini genişleterek
yaşama bakış açılarını geliştirmedir. İnsanlığın soyyapıtlanyla öğrencileri
besleyerek onlarda ekinsel ve duygusal bir çiçeklenmenin gerçekleşmesini
sağlamaktır. Nirengi noktalarıyla özetlediğimiz bu yaklaşıma hümanist yöntem
adını veriyorlar.
İkinci yaklaşımsa çocuğun coşku, güzelduyusal yaşamım geliştirme,
duyarlığını besleyip oluşturma yerine, ona yaşama ağdırabileceği, yaşamın akışı
içinde kullanabileceği birtakım beceriler kazandırmayı amaçlar. Kuramsal,
kavramsal bir nitelik taşımaktan çok uygulayımsaldır. Bu yaklaşımdan
kaynaklanan yönteme de yararcı yöntem deniyor.
Bizim anadili ve yazın öğretimimizde daha çok birinci yaklaşımın ürünü
olan hümanist yöntem ağır basmıştır. Ne ki zaman zaman bu yöntemden
uzaklaşıp İkincisine, yararcı (pragmatist) yönteme doğru yönelimler de
olmuştur. Sözgelimi 1949 yılında hazırlanan yeni ortaokul izlencesi, ders
saatlerinin dağılımı, etkinliklerin birbiriyle bağıntılı olarak yönlendirilmesi
(okuma, söz ve yazıyla anlatım, dilbilgisi, yazım, inşat ve yazı) daha çok yararcı
bir yaklaşımla biçimlendirilmiştir. 1952, 1954, 1976 yıllarında yapılan
izlencesel düzenlemelerde de bu yaklaşım ağır basmıştır yine.

Amaçlar, ilkeler ve yöntemler

Her dersin amacını belirlemede yetiştirilecek insan tipinin belirleyici


özellikleri göz önünde tutulur. Anadili eğitimi için de bir bakıma böyledir bu.
Bireylerin, yaşamlarını yönlendiren etkinliklerin büyük bir dilimi anadili
etkinlikleriyle tam bir örtüşüm içindedir. Sözgelimi birey olarak çevremiz-
26 Türk Dili

dekilerle düşüncelerimizi, duygularımızı, tasarılarımızı paylaşmak isteriz.


Bunun için ya söze ya da yazıya başvururuz. Öte yandan başkalarının dü-
şüncelerini, duygu ve tasarımlarını paylaşmak için de yazılanları okur, ko-
nuşmaları dinleriz. Bilgi ve yaşantı birikimimizi geliştirmek, zenginleştirmek
isteriz. B öylece günlük yaşamımızdaki toplumsal ve bireysel ilişkilerimizin,
etkinliklerimizin hem bir aracı, hem de amacı olur anadili etkinlikleri. Bu
yönden de anadili öğretiminin amaçlarını saptamada bu niteliğe hem amaç hem
de araç olma niteliğine bağlı kalınmıştır.
Anadili eğitim izlencelerinde saptanan amaçlar eğitimin değişik aşa-
malarında büyük bir ayrılık göstermez. Sözgelimi “temel eğitim”le “orta-
öğretim” ya da “yükseköğretim”le “ortaöğretim” arasında terimsel söyleyiş
ayrılıkları bir yana özde ve temelde belli bir ayrım yok gibidir. Tersine bir
özdeşlik vardır. Eğitimin bütün aşamalarını bütünselliği içinde düşünerek,
anadili dersinin amaçlarını şöylece özetleyebiliriz:
• Okuduğunu, eksiksizce, yazarın iletisini yitime uğratmadan
anlayabilme.
• Düşüncelerini, duygu, izlenim ve tasarılarım belirli bir amaç doğ-
rultusunda yazılaştırabilme.
• Değişik konularda yapılan konuşmaları dinleyip ileti ve bilgi yitimine
yol açmadan eksiksizce, doğru bir biçimde algılayabilene.
• Düşünce, duygu, tasarım ve izlenimlerini güzel, doğru, etkili bir
biçimde söze dönüştürme.
Görüldüğü gibi eğitimin bütün aşamaları için saptanan anadili etkin-
likleriyle ilgili bu amaçlar gerçekte çocuğun anlama ve anlatma gücünü
geliştirmeye yöneliktir. Anlatmayla ilgili etkinlikler konuşma ve yazmadır.
Anadili Öğretiminde yer alan bu İlci temel etkinlik arasında işlevsel yönden sıkı
bağıntılar vardır. Her ikisinin de yönü dışa dönüktür; bu yönden bunlara verici
dilsel etkinlikler diyebiliriz.
Anlama gücünü geliştirmeye yönelik etkinlikler ise okuma ve dinle- inedir.
Yazma ile konuşma arasında nasıl işlevsel yönden bir benzerlik varsa, dinleme
ile okuma arasında da vardır. Her iki etkinlik de özneye, yapıcısına dönüktür.
Başka bir deyişle bir tür alıcı dilsel etkinliklerdir. Nasıl duygularımızı,
düşüncelerimizi, tasarım ve yaşantılarımızı karşımızdakilerle paylaşmak için
söze ya da yazıya başvuruyorsak sözlü ve yazılı anlatım yollarını kullanıyorsak;
başkalarının duygu ve düşüncelerini, tasarım ve yaşantılarını paylaşmak için de
okumaya, dinlemeye başvururuz.
Anadili Öğretimini oluşturan bu temel etkinlikler arasında ilişki ağı çok
yönlüdür, Sözgelimi, okuma ile dinleme arasında işlevsel yönden bir bağıntı
bulunduğu gibi, okuma ile yazma arasında da bir ilişki vardır. Çünkü genel
anlamda okuma yazılı ve basılı bir sayfaya bakarak onunla
Dil öğretimi önel Sayısı 27

iletişime girme edimidir. Bunun gibi konuşmayla yazma arasındaki bağıntı,


konuşmayla dinleme arasında da gözlemlenebilir.
Kestirmeden söylemek gerekirse günümüzde anadili öğretimini, anadilin
iletişimsel etkinlikleri diye adlandırdığımız konuşma, dinleme, okuma, yazma
oluşturur. Birbiriyle doğrudan ve dolaylı ilişkiler ağı içinde sürdürülen bu
etkinlikler yazım, dilbilgisi, sözcük çalışmalarıyla da beslenerek eğitimin
değişik aşamalarında sürdürülmektedir. Ancak ileride de belirteceğimiz gibi
ortaöğretimde, daha doğrusu yazın eğitiminde bu etkinliklerin bütünselliği,
birbiriyle ilişki ağı bozulmaktadır bir ölçüde.
Anadili öğretiminin amaçları ve bu amaçları gerçekleştirecek okuma,
dinleme, konuşma ve yazma gibi öğretim etkinlikleri nasıl anadilin iletişimsel
işlevine göre belirlenmişse, bu dersin öğretiminde göz önünde tutulacak temel
ilkeler de saptanmıştır bir ölçüde. İlkelerin saptanmasında da anadili öğretimini
oluşturan temel etkinliklerin doğası göz önünde tutulmuştur. Bu ilkeleri de
ayrıntılardan kaçınarak şöylece toplayabiliriz:
• Anadili öğretiminde çocuğun dilsel evreni çıkış noktası olacaktır.
Çocuğun dilsel evreniyse çevresiyle, ilgi ve gereksinimleriyle
sınırlıdır. Eğitimin değişik aşamalarında bu sınır aşamalı bir biçimde
geliştirilecektir.
• Anadili etkinlikleri belli bir ilişki ağı içinde bir bütün oluşturur :
konuşma dinlemeyi, dinleme anlamayı, anlama söze ve yazıya
dönüştürmeyi gerektirir. Etkinlikler arasındaki ilişki ağı, derslerin
akışını ve değişkenliğini oluşturmalıdır.
• Anadili dersi bir bilgi dersi değil, bir beceri ve alışkanlık dersidir.
Alışkanlığın oluşması, becerilerin kazanılması ise yapmayı ve
uygulatmayı gerektirir.
• Anadili dersi, bir alışkanlık ve beceri dersi olduğu kadar insan
kişiliğini kurma, geliştirme dersidir. Bu derste inceletilecek metinler,
bunlar üzerinde yaptırtılacak çalışmalar, kişiliğin oluşumunda önemli
bir yeri olan ulusal bilinci ve coşkuyu kazanma, olayları neden sonuç
ilişkisi içinde ele alarak yargılama gücünü geliştirme, güzel metinler
aracılığıyla dil beğenisini yerleştirme, yazma ve okuma etkinliğiyle
imgelem gücünü besleme, güzel ve etkili anlatma amacına yönelik
olmalıdır.
• Anadili dersi hem bir amaç hem de bir araç derstir. Bu bağlamda her
ders bir ölçüde anadili dersi, her öğretmen de anadili öğretmenidir.
Biçimsel bir bezetme değildir bu. Anadili öğretiminde sürdürülen ve
alışkanlığa dönüştürülmek istenen davranışlar tüm öteki dersleri de
kuşatır.
Özetlemeli bir tutumla sıraladığımız bu ilkeler, anadili öğretiminin
yöntemini de ortaya koymaktadır. Önce de belirttiğimiz gibi bu yöntem bir
yönüyle çocuğun kişiliğini ve gelişmesini temel alan hümanist bakış açısına, bir
yönüyle de salt beceri ve alışkanlık kazandırmayı amaçlayan
28 Türk Dili

yararcı, daha doğrusu araçsal bakış açısına yaslanmaktadır. Denilebilir ki bizde


izlenen anadili öğretim yöntemi bu iki bakış açısının ürünü olan karma bir
nitelik taşır. Ders kitaplarına seçilen metinler, bunların konu alanlarına göre
dağılımıyla birlikte metinlerin işle ilgili sorular, alıştırma ve uygulamalar bu
karma yöntemi kanıtlayacak niteliktedir.
Ülkemizde eğitimin değişik aşamalarındaki anadili eğitimi izlencelerine
baktığımızda amaçlar, ilkeler, konu ve yöntemler açısından hiç de geri bir
düzeyde olmadığını görürüz. Dahası anadilin değişik boyutlarını kuşatma,
bunlar arasında ilişki kurma, işlenecek konular, öğrencilere kazandırılacak
davranışlar yönünden Avrupa ülkelerinin birçoğuyla benzerlik gösterir.7 öyleyse
yazımızın başındaki saptamalara, öğrencilerin anadillerini kullanmalarındaki
yetersizliklerinin nedenlerini neye bağlayabilir, nasıl açıklayabiliriz?

Eleştiriler ve öneriler
Anadili öğretiminin amaçlan, ilkeleri ve yöntemi izlencelerde kalmakta,
yaşama bütünüyle geçirilememektedir. Bunun da bir değil birçok nedeni vardır.
En yetkin, yaşamı büyük yönleriyle kuşatan, nice deneyimlerin sonunda
hazırlanmış da olsa bir izlenceye can verecek olan öğretmendir. Öte yandan en
geçerli, çağdaş yöntemleri de seçseniz, bu yöntemin gerektirdiği araç, gereç ve
donanımdan yoksunsanız, yetenekli öğretmenlerin elinde bile geçerliğini
kazanamaz bu yöntem. Diyesim çok yönlü bir olgudur bu. Bununla birlikte ders
kitaplarına, derslerde bağlı kalınan tutumlara, çarpıtılan kimi kavramlara
bakarak anadili Öğretimini olumsuz yönde etkileyen kimi etkenlerden söz
edebiliriz.
• Ders kitaplarında olsun, ders kitapları dışında olsun Öğrenciler için
hazırlanan anadili gereçlerinde çocuğa görelikle çocuksuluk birbirine
karıştırılmaktadır. Okuma kitapları için yazılan ya da seçilen
metinlerin, özellikle temel eğitim aşamasında, çocuğa görelikten
yoksun ama çocuksu bir niteliği vardır. Kuşkusuz tüm metinlerin
böyle olduğunu söylemek istemiyoruz. Ancak “kıraat” kitaplarından
“okuma kitaplarına “Türkçe” kitaplarına değin eldekilere
baktığımızda, çocuğa görelikle çocuksuluğun karıştırıldığına tanık
oluyoruz.
Söylemek bile gereksiz, çocuğa görelik onun ilgilerini, gereksinimlerini,
dil evrenini göz önünde tutmayı, hazırlanacak okuma metnini bunlarla
örtüştürmeyi zorlar. Çocuksuluksa tam tersine dilin acemice kullanımı, daha
doğrusu anlatmada ilkelliktir. Son yıllarda sayısal bir artış gösteren sınıf
dergileri bu türden çocuksu ürünlerle doludur. Bu tür dergilerin birinden
seçtiğimiz şu dizelere bakalım bir:

1
Juüa Marshall. Anadili Öğretimi (Avrupa Devletleri Müfredat Programlarının incelenmesi). Çev :
Cahit Külebi. İstanbul. 1974.
Dil Öğretimi Öze] Sayısı 29

Her gün en az yüz para


Yutuyor bu kumbara
Bugün yarın dolacak
Gene benim olacak
Bu türden bir şiir içeriğiyle, dilsel örüntüsüyle ne verebilir çocuğa? Bir şey
vermesi, kazandırması şöyle dursun dondurur dilini dc. Öte yandan şiirle ilgili
yanlış bir imge oluşur kafasında.
• Eğitimin değişik aşamalarında çocuğun dil çevrenini genişletme ve
geliştirme anadili öğretiminden beklenen bir sonuçtur. Bunun için de de-
ğişik yaşlardaki çocukların dil çevrenini saptamak, belirlemek gerekir. Bu
türden araştırmalar yoktur elimizde. Sözgelimi temel eğitimin birinci ve
ikinci kademesindeki çocukların söz dağarcıkları nicelik ve nitelik
yönünden hangi özellikleri taşır? Temel eğitim aşamasından ortaöğretim
aşamasına yani liseye gelen bir Öğrencinin söz dağarcığı kaç sözcükten
oluşmaktadır? Bunlardan hangileri öğrencinin etkin söz dağarcığında,
hangileri edilgin söz dağarcığındadır? Bunlar ve bunlara benzer sorular
bilinmediği için metin seçiminde ve yazımında rastgelelik sürüp
gitmektedir. Oysa bilinen bir gerçektir ki anadili etkinliklerinde başarı
büyük ölçüde gelir söz dağarcığına dayanır. Tüm anadili etkinliklerinin
temel yapıtaşlarıdır sözcükler.
• Okuma kavramına ya da becerisine yüklediğimiz anlam yanlıştır. En yalın
tanımla okuma, “bireyin, kâğıt üzerindeki birtakım imleri birbirine çatarak
sesbirimler, sözcükler, sözcük dizilerinden anlamlar çıkarabilme
becerisi”dir. Ne ki bu beceriyi kazanmış herkesi okur sayamayız. Gerçek
anlamda okuma, bu beceriyi sürekli olarak kullanma, sürekli okuma
alışkanlığı kazanmadır. Bu alışkanlığı besleyecek bir yöntem ve
yaklaşımdan yoksunuz. Bunda metin seçiminin, seçilen metinlerin dilsel,
düşünsel yapısının önemli bir payı vardır. Genellikle Türkçe ve yazın
kitaplarımız seçki niteliğindedir. İzleksel (tematik) bir yöntemle hazır-
lanmış değildir. Parçalar okunup tattırılarak bütünün okunacağı varsaydır.
Bu yüzden temel eğitim, ortaöğretim aşamalarından geçmiş olmasına kar-
şın öğrencilerin çoğu bütünüyle bir romanı okumaz, parçacı bir değer-
lendirme anlayışı içine girer.
Burada metinlerin içeriksel örüntüsüne de kısaca değinmekte yarar var.
Seçilen metinlerin içeriksel örüntüsü mutlaka öğrencilere bir ders verecek
Özellikte olmasıdır. Kemikleşmiştir bu anlayış. Bu yüzden öğrencilerin düş ve
duygu evreniyle metinlerin içerik evreni arasında bir etkileşim kurulmaz; okuma
alışkanlığı da doğmaz. Goethe’nin şu ünlü sözü söylemek istediklerimizi pekiştirir:
“Bir şey ki bana ders vermekle kalır, yaşamımı ne artırır, ne coşturur, tiksinirim
ondan.” .
• Öğrenme, etkin olmayı gerektirir. Anadili becerilerini kazandırıp geliştirme
için de böyledir bu. Metinlerin sonlarına konan anadili etkinlik
30 Türk Dili

lerine dayalı sorular, basmakalıp niteliktedir çoğunlukla. Öğrencilerin eleştirel


düşünmesini geliştirecek, düşleme güçlerini kamçılayacak bir yapı taşımaz bu
sorular. Dahası kişiliği kurmayı, geliştirmeyi amaçlayan hümanist yöntemle de
çelişir.
• Liselerde okutulan “Türk dili ve edebiyatı” dersi temel eğitimin hem
birinci hem de ikinci kademesinde okutulan Türkçe derslerinden
kopuktur. Üstelik bu derslerin içeriğiyle, derse çizilen amaç arasında
büyük bir çelişki vardır. Denilebilir ki temel eğitim aşamasında sınırlı
da olsa öğrencilerde uyandırılan okuma sevgisi bu aşamada köreltilir.
Bir yazarımızın şu sözleri bugün için de geçerlidir:
“Edebiyat eğitimimiz eski devreleri idealleştirerek bir geçmiş özlemi
yaratır öğrencide. Hareketi, düşünceyi, yaratıcılığı desteklemez, tersine
durgunluğu, temaşa duygusunu, kaba hisleri körükler. Her sayfasında ben var.
Alabildiğine asi, hiçbir disiplin esası kabul etmeyen, feodal ruhlu bir ben. Hep
emreden, hep üstün durumda kalan ve kendi mutluluğu için emrinde daha aşağı
insanlar görmeye alışık bir hayat felsefesi içinde bunalan bir ben. İnsanları
çağma uydurmak için değil, çağının dışında bırakmak için çabalar bu edebiyat
eğitimi.”8
Çağdaş yazınsal ürünlere kapalı bu yazın öğretimi, zamansırasal bir
yöntem izler. Bu da bir yerde bu dersin amaçlarıyla çelişir.
• Anadili öğretimi için, Öğretim izlencelerinde geliştirdiğimiz amaçlar,
yöntemi belirleyen ilke ve öneriler kuramsal bir örnekçe oluşturmak-
tadır. Bu örnekçenin (modelin) nasıl uygulanabileceğini öğretmenlerin
büyük bir bölümü bilmemektedir dersek hiç de abartmayız durumu.
Öğretmenlerin anadili öğretiminde benimsedikleri örnekçe, izlencelerde
sunulan değil, kendi Öğrencilik yaşamlarında üzerlerinde iz bırakmış
olan anadili öğretmenleridir.

Sonuç
Anadili öğretiminin eğitimin her aşamasında sağlıklı bir yörüngeye
oturtulması birbiriyle bağlantılı değişik sorunları birlikte ele almayı gerektirir.
Bunun için birçok ülkede anadili öğretimini yönlendirme ve yürütme amacıyla
bir “Anadili Öğretim Merkezi” oluşturulmuştur. Anadili öğretimindeki
gelişmeleri, değişmeleri izleyen, anadili öğretmenlerinin bilgisel donanımlarım
değişik yollardan yenilemeyi amaçlayan böyle bir kuruluşun varlığına bizde de
gereksinim vardır...

8
Kemal Karpat. Türk Edebiyatında Sosyal Konular. İstanbul, Varlık Yayınevi, 1962.
WEEK 12

Türkçenin Gücü 4 - Atasözleri ve Türkiye Türkçesindeki Örnekleri / Anadolu Ağızlarında


Atasözleri

Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu - Ayşe Nur Sır

Aksan, D. (2011). Türkçenin gücü: Türk Dilinin Zenginliklerine


Tanıklar. Bilgi Yayınevi.
Sır, A. N. (2013). Türkçede Batı Kaynaklı Kelı̇ meler ve Unsurlar
Sorunu. The Journal of Academic Social Science Studies, 6(Volume 6
Issue 8), 975–975. https://doi.org/10.9761/jasss2031
The Journal of Academic Social Science Studies

International Journal of Social Science


Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS2031
Volume 6 Issue 8, p. 969-982, October 2013

TÜRKÇEDE BATI KAYNAKLI KELİMELER VE UNSURLAR


SORUNU*
WESTERN ORIGIN WORDS AND ELEMENTS PROBLEM IN TURKISH

Yrd. Doç. Dr. Ayşe Nur SIR


Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Abstract
Relationships between languages is inevitable. All languages are in
mutual effect with the languages which they have a relationship. They borrow
language elements from each other and give each other. It is known that this
natural deal exists since the beginning of history. This is the same for the
Turkish language as well. Turkish borrowed both words and language
elements from the foreign languages. These borrowings rely on knowledge,
learning, political and economical advantage, the governer and the public deal,
affectation and fashion. Borrowings do not harm the natural structure of the
language in fact it is done in normal and well circumstances. But Turkish, in the
changing and developing period which comes till today, invaded by the foreign
language elements and faced with various language problems from time to time
because of the unhealthy borrowings. By the effect of the mass media, these
problems have expanded and increased each day and draged our language to
an impurity. Turkish lives the language pollution today as well which was lived
before from time to time.
In this paper, it is held the effect of the Western origin foreign elements
which is one of the basic reason of the language pollution in Turkish. The

*
Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
970
Ayşe Nur SIR

pollution and the foreign elements in today’s Turkish is tried to be appreciated


by considering the period after 1950’s rather than the situation before Language
Reform and the pollution of that time. The foreign elements in the language are
not considered just in words; grammatical elements, the translation of the
foreign language forms, the writing features of the borrowed words are also
considered.

Key Words: Turkish, language pollution, Western origin words,


knowledge borrowings, affectation borrowings

Öz
Diller arasındaki ilişkiler kaçınılmazdır. Bütün diller, ilişkide
bulundukları diğer dillerle etkileşim içindedirler. Birbirlerinden dil unsurları
alırlar ve birbirlerine verirler. Tarihin en eski dönemlerinden beri bu doğal
alışverişlerin olduğu bilinmektedir. Türkçe için de durum böyledir. Bu
bağlamda Türk dilinin Anadolu coğrafyasındaki geçmiş devirleri gözden
geçirildiğinde dilin ekonomik, siyasi, sosyal, bilim ve teknolojik ilişkiler ya da
kültürel etkileşimlerde bulunduğu dillerden başta kelime olmak üzere diğer
yabancı dil unsurlarını aldığı görülür. Bunlar; bilgiye, öğrenmeye, siyasi ve
iktisadi üstünlüğe, yönetici-yönetilen ilişkisine, özenti ve modaya dayalı
alıntılardır. Alıntılar, normal ve sağlıklı şartlarda yapıldığı sürece dil
doğasındaki yaratıcı, geliştirici, güzelleştirici özü ve özellikleri kaybetmez.
Ancak sağlıklı akışı engelleyen ve yapısını, işleyişini bozan etkenlerin artışı ile
dil yozlaşmaya doğru gidebilir. Türkçe de zaman zaman yabancı dil
unsurlarının istilasına uğrayarak yozlaşma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir.
Başlangıçta Arapça, Farsça kelime ve dil unsurlarının Türkçeye verdiği tahribat,
Tanzimat’la birlikte yön değiştirmiş; başta Fransızca olmak üzere diğer Batı
kaynaklı dillerin verdiği tahribata dönüşmüştür. Dil Devrimi ile birlikte yapılan
sadeleşme çalışmaları, verilen zararı en aza indirmeyi hedeflemiştir. Bu yolda
mesafeler kat edilmiştir. Ne var ki XX. yüzyılın ikinci yarısında Amerika ile
olan siyasi ilişkilerin artışı ile Türkçe bu sefer İngilizcenin etkisinde kalmıştır.
Son yıllarda bilim ve teknolojik gelişmelerin sonucunda bu etki gittikçe
büyümüştür. İngilizce kelime ve unsurlarının dilimizde hızlı artışı, çeşitli dil
sorunlarını beraberinde getirmiştir. Bugün Türkçe bu sorunun doğurduğu dil
kirliliğini yaşamaktadır.
Bu çalışmada; Türkçedeki dil kirliliğinin temel sebeplerinden biri olan
Türkçe üzerinde Batı kaynaklı yabancı unsurların etkisi ele alınmıştır. Dil
devriminden önceki durum ve o dönemdeki kirlilikten ziyade 1950’lerden
sonraki dönem dikkate alınarak günümüz Türkçesindeki kirlilik ve yabancı
unsurlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Dildeki yabancı unsurlar, sadece
sözcük düzeyinde düşünülmemiş; gramer unsurları, yabancı dil kalıplarının
tercümesi, yabancı sözcüklerin yazım özellikleri şeklinde değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler Türkçe, dil kirliliği, Batı kökenli kelimeler, bilgi


alıntıları, özenti alıntıları
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 971

GİRİŞ
Dil, toplumsal gücün ve yeterliliğin en önemli ögelerinden biridir. En basit
tanımıyla toplumun bireyleri arasında anlaşmayı sağlayan düzenli bir araçtır
(Korkmaz, 2004: 346). Bireyler; duygu, düşünce, istek ve ihtiyaçlarını hiçbir araca ve
aracıya başvurmaksızın dil ile ifade ederler. İfade biçimi, ya yazı dili ya konuşma
diliyle yapılır. Her iki yolda da bireyler arasında anlaşmayı sağlayan birtakım ortak
değerler ve kurallar vardır. Bunlara uyulduğu sürece dil, normal ve sağlıklı şartlar
altında onu kullanan ve işleyenler eliyle zenginleşir ve kendi doğal akışı içinde
gelişerek yol alır. Aksi takdirde dil bir başıbozukluk eğilimi gösterir ve dolayısıyla
dilde yozlaşma başlar.
Dilde yozlaşma, dilin yapı ve işleyişinde var olan yaratıcı ve kendi kendini
geliştirici, güzelleştirici ve zenginleştirici özelliklerini yitirerek önünün tıkanması
anlamına gelir. Bu, dilin kimlik ve kişilik özelliklerini yitirmesi demektir (Korkmaz,
2004: 346). Çeşitli etkenlere bağlı olarak dilin gelişmesinde sağlıklı akışı engelleyen ve
onu yozlaşmaya doğru iten birtakım sorunlar vardır (Korkmaz, 1996: 130). Söyleyiş,
yazım, söz dağarcığında daralma, anlatım kısırlığı, yabancı kelime, terim, ifade ve
diğer unsurların artışı, ana dili bilincinin körleşmesi gibi.
Her dil gibi Türk dili de sosyal ve siyasî tarihin çeşitli dönemlerinde değişik
etkenler altında şekillenirken bu sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlardan biri,
Türkçenin yabancı dillerin etkisinde kalması ve başta kelime olmak üzere diğer dil
unsurların akınına uğramasıdır.
Türkçenin Doğu ya da Batı kökenli yabancı dil unsurlarının etkisinde
kalmasının çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerden biri, Türk milletinin tarih boyunca
değişik medeniyetler, kültürler ve dinlerle ilişki içinde olmasıdır. Zira bir toplum bir
medeniyet alanından başka bir medeniyet alanına yöneldiğinde, o medeniyetin
kültürüyle tanıştığında ya da din değiştirdiğinde, buna bağlı olarak o toplumun
yaşayış tarzında, sosyal değer ölçülerinde, istek ve ihtiyaçlarında değişiklikler görülür.
Bunlar, dilin dış yapısında bazı değişmelere ve yenilenmelere yol açar. Türk dili
tarihinde bunun belirgin örnekleri görülür. Söz gelişi, yerleşik şehir hayatına geçen
Uygur Türklerinin çeşitli kavimlerle ilişkilerinin sonunda Budizm, Manihaizm,
Brahmanizm dinlerinin dünya görüşünü yansıtan kelimelere ağırlık verişi, İslam
dininin kabulüyle Arapça ve Farsça kaynaklı kelimeleri, terimleri ve ifadeleri
kullanması, 1839’da Tanzimat hareketiyle Türkçedeki Batı kaynaklı kelimelerin artışı,
Amerika ile gittikçe artan siyasî, ekonomik ve kültürel ilişkiler sonucunda 1950’lerden
sonra İngilizceye karşı ilgi, merak ve hayranlık duyması, İngilizceden Türkçeye çeşitli
dil unsurlarının akın etmesi, 2000’li yıllarda dil unsurlarının artışı ile Türkçenin âdeta
İngilizce tarafından istila edilmesi ve bunun neticesinde Batı kaynaklı alıntılara karşı
koyamayan Türkçenin dil kirliliği sorunu ile karşı karşıya kalmasıdır.
972
Ayşe Nur SIR

Dil kirliliği, ulusal bir davadır; ses kirliliği, gürültü kirliliği, çevre kirliliği, hava
kirliliği kadar ele alınması gerekli önemli sorunlardan biridir. Yabancı dil unsurlarının
sözlü, yazılı ve görsel haberleşme biçimlerimizi çok daha kısa süre içinde ve çok daha
olumsuz bir biçimde etkiliyor olması, dil kirliliğinin günden güne artmasına neden
olmaktadır.
Türkçedeki dil kirliliğinin ihtiyaç, özenti, yenilik arzusu, gösteriş merakı, ana
dile ilgisizlik, bilgisizlik ve üşengeçlik, yabancı dilde öğretimin yaygınlaşması hatta
okul öncesi eğitime kadar indirilmesi, yabancı dil eğitimi almış, hayatlarının büyük
bir kısmını yurt dışında geçirmiş, meslekleri gereği eğitim aldığı yabancı dille içli dışlı
olmuş kişilerin yazı ve konuşma dilinde bunu Türkçeye yansıtması gibi çeşitli
sebepler vardır. Bunları; ihtiyaç dışı olan ve ihtiyaçtan kaynaklanan sebepler olmak
üzere sınıflandırabiliriz. İhtiyaç dışındaki sebepler özenti yoluyla yapılan alıntılara,
ihtiyaçtan kaynaklanan sebepler ise bilgi alıntılarına kaynaklık eder.
TÜRKÇEDEKİ BATI KAYNAKLI DİL UNSURLARI
Türk toplumunun Batıya yaklaşması, Tanzimat’tan sonra Batı ile olan sosyal,
siyasal ve kültürel ilişkilerini artırması, Batı kaynaklı dil unsurlarının Türkçeye
girmesini kolaylaştırmıştır. Dış alıntı diye tanımladığımız bu alıntılar, sadece yabancı
kelimelerle sınırlı kalmamıştır. Kelimeler, yabancı unsurların büyük bir bölümünü
teşkil etmekle beraber bunlara dil bilgisi unsurları, kalıp ifadeler ya da yazımla ilgili
özellikler gibi diğer dil unsurlarını da katmıştır.
Bunları, alt başlıklar altında inceleyelim:
1. Yabancı Kelime Alıntıları
Her dilde olduğu gibi Türkçede de başka dillerden ödünç alınmış kelimeler
vardır. Bunlar; transkripsiyon yöntemi, sözcüğün hiçbir değişime uğramadan aynen
geçirilmesi ya da transliterasyon yoluyla dilimize girmiştir. Söz gelişi, hauptmann
(Alm.) “ataman”, avantage (Fr.) “avantaj”, connecteur (Fr.) “konektör”, konfetti (İng.)
“konfeti”, scor (İng.) “skor”, slide (İng.) “slayt” transkripsiyonla; off-shore, caps lock,
windows logo, mega-show, trade center hiçbir değişime uğramadan; bovling, WC
transliterasyonla yazılı ve sözlü dile giren kelimelerdir (Magrelo, 2011: 9).
Türkçedeki alıntı kelimeler; belirli bir bilim, teknik, sanat, meslek veya konuya
ait birer terim olabileceği gibi günlük hayatın herhangi bir alanından gelmiş de olabilir.
Bunları, kullanım alanlarına göre sınıflandırabiliriz: Günlük hayatla ilgili kullanımlar,
kitle iletişim araçları ile ilgili kullanımlar, iş dünyası ile ilgili kullanımlar, çeşitli
alanlarla ilgili kullanımlar.
Günlük yaşayışla ilgili olan kullanımlar
Yemek, içmek, eğlenmek gibi insanın günlük yaşayışındaki temel ihtiyaçlardan
kullandığımız eşyalara kadar uzanan Batı kaynaklı kelimelerdir. Bunlardan bazıları:
air-conditioner “havalandırma”, chatroom “sohbet odası”, dub-leks “iki katlı”, fast-food
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 973

“ayaküstü yemek”, poşet “torba”, self-servis “seç al”, stil “tarz”, şampuan “bol köpüklü
sabun” vb.
Kitle iletişim araçları ile ilgili olan kullanımlar
Gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyon gibi insanlara rahatlıkla ulaşan
yayınlara ait kullanılan Batı kaynaklı kelimelerdir. Bunlardan bazıları: aktüel “güncel”,
amblem “belirtke”, bestseller “çok satan”, konsept “kavram”, seksiyon “bölüm”, sponsor
“destekleyici”, tiraj “baskı sayısı”, trend “eğilim” vb.
İş dünyası ile ilgili kullanımlar
Bilim ve teknolojinin getirdiği yeniliklerle, ekonomik ilişkilerin dayandığı
alanlarla ilgili olarak kullanılan Batı kaynaklı kelime ve terimlerdir. Bunlardan birkaçı:
angajman “bağlantı”, back-ground “arka plan”, damping “indirim”, deklarasyon
“bildirge”, enflasyon “para şişkinliği”, entegre olmak “bütünleşmek”, full-time “tam gün”,
know-how “yöntem bilgisi”, metodoloji “yöntem bilimi”, opsiyon “seçme yetkisi, ödeme
süresi”, part-time “yarım gün”, periyodik “süreli dönem” personel “çalışan”, rant
“getirim”, rantiye “getirimci”, revizyon “düzeltme, yenileme”, spekülasyon
“vurgunculuk” vb.
Çeşitli alanlarla ilgili kullanımlar
Yaş, cinsiyet, mekân ve insan unsurunda farklı konular ve için kullanılan Batı
kaynaklı kelime ve terimlerdir. Bunlardan bazıları: ambulans “cankurtaran”, by-pass
“damar aktarımı”, check-up “tam bakım”, first lady “başbayan”, kampüs “yerleşke”, mega
“büyük”, skor “durum, sonuç”, skorboard “sayı levhası”, metafor “mecaz”, versiyon
“nüsha”, viyadük “köprü, yol”, vizyon “uzak görüşlülük” vb.
Günlük hayatta sıkça rastladığımız ve örneklendirdiğimiz bu kelimelerden
hareketle diyebiliriz ki yoğunluğu Fransızca ve İngilizcede olan Batı kaynaklı pek çok
kelime dilimize yerleşmiştir. Hatta bu kelimeleri kullanma eğilimi, kitle iletişim
araçları vasıtasıyla yalnız aydınların dilinde kalmayıp halka kadar uzanmıştır.
Kullanım alanları farklı olan alıntı kelimeler, bilgi alıntıları ve özenti
alıntılarıdır. Bunları; alınma amaçlarına ve taşıdıkları özelliklere göre değerlendirmeye
çalışalım:
Bilgi Alıntıları
Bilgi alıntıları, temelinde öğrenmenin ve bilgilenmenin yer aldığı alıntılardır.
Nitekim her kişi ve topluluk, kendisinden farklı tarihi ve coğrafi ortamlarda yaşayan,
farklı bilgilenme yollarından geçmiş bir başka kişi ve topluluktan, akraba veya komşu
kavimlerinden bir şeyler öğrenir ve dolayısıyla bu öğrendiklerinin adlarını kendi diline
taşır, onların dillerinden alıntılar yapar (Karaağaç, 2002: 137). Bu alıntılar, geçmişte
başta Fransızca olmak üzere Yunanca, İtalyanca, Latince, İspanyolca ve diğer Batı
974
Ayşe Nur SIR

dillerinden yapılırken bugün İngilizceden yapılmaktadır. Özellikle İngilizce kelime ve


terimler, hemen hemen bütün dünya dillerine yerleşmiş ve ortak kullanım alanına
sahip olmuştur.
Batı kaynaklı dillerden alınan ve Türkçede yaşayan sözcüklerden bazıları:
abluka (<İt. abloca), ambargo (<İsp. amba’rgo), akord (<Fr. accord), burjuva (<Fr. bourgeois),
ciro (<İt. giro), cunta (<İsp. junta), desen (<Fr. dessen), didaktik (<Fr. didactique), doktrin
(<Lat. doctrine), enfeksiyon (<Fr. infection), fabrika (İt. fabrica), feminizm (<Fr. feminisme),
flama (<İt. flamma), fizibilite (<İng. feasibility), fonda (<İt. fondo), fotofiniş (<İng. photofinish),
golfstrim (<İng. Gulf Stream), hemoroit (<İng. hemorroid), idealizm (<Fr. idéalisme),
kameraman (<İng. cameraman), kasko (<İt. ka’sko), konçerto (<İt. konçe’rto), kornea (<Lat.
cornea), lokomotif (<Fr. locomobille), motivasyon (<Fr. motivation), nota (<İt. nota), obez (<İng.
obese), pandomim (<İt. pantomima), panzer (<Alm. Panzer), pim (<İng. pin), politika (<İt.
politica), pastörize (<Fr. pasteurise), ransport (<Fr. transport), revir (<Alm. Revier), teleskop
(<Fr. telescope), varyant (<Fr. variante), video (<İng. video), vinç (<İng. winch) vizite (<İt.
visita) gibi.
Bunlar, Batı kaynaklı dillerden alınmış kelimelerin sadece birkaçıdır. Bu
kelimelerden özellikle Fransızca asıllı olanların sayısı oldukça fazladır. Burada şu
gerçeği de ifade etmek gerekir. Türkçeye yerleşmiş yabancı öğelerden bazısı, Fransızca
kanalıyla dile girdiği halde kaynağı Yunancadır. Bunlardan birkaçı: anarşi (<Fr.
anarchie<Yun. an-arkhia), antiseptik (<Fr. antiseptique<Yun. anti-septikos), arkeoloji (<Fr.
archégone<Yun. arkhalologia), botanik (<Fr. botanique<Yun. botanike), demokrasi (<Fr.
démocratie<Yun. demokratia), dinamik (<Fr. dynamique<Yun. dinamikos), estetik (Fr.
estétique <Yun. aisthetike), filoloji (<Fr. philologie<Yun. filologia), müzik (<Fr. musique<Yun.
mousikē), senfoni (<Fr. symhonique<Yun. süm-fonia), trişin (<Fr. trichine<Yun. trikhine)
gibi.
Türkçe, bilgi alıntılarından bazılarını türetme ya da birleştirme yoluyla kendi
bünyesinde oluşturduğu yeni kelimelerle de karşılamıştır: anakronizm “tarih
yanılgısı”, anekdot “fıkra” veya “hikâyecik”, analoji “benzeşim, benzeşme”, faks
“belgegeçer”, computer “bilgisayar”, brifing “bilgilendirme”, refrigerator “buzdolabı”,
dejenerasyon “soysuzlaşma, yozlaşma”, demagog “laf ebesi”, dizayn “tasarım”, eksper
“uzman”, entegrasyon “bütünleşme”, handikap “engel”, inisiyatif “öncelik, üstünlük”,
kaos “kargaşa, karışıklık”, maraton “uzun koşu”, pragmatizm “faydacılık”, printer
“yazıcı”, referandum “halk oylaması”, rotasyon “yer değişimi”, trend “eğilim”, boarding
card “uçuş kartı”, ütopya “hayal ülke”, vizyon “görüş, görme işi” gibi.
Özenti Alıntıları
Bilgi alıntılarının yanında kişi ve toplulukların başka kişi ve topluluklardan
bilgilenme ve öğrenme olmaksızın siyasi ve iktisadi üstünlük, yönetici-yönetilen
ilişkisi, özenti ve moda bahaneleriyle dil dışı konularda yaptığı alıntılar da vardır.
Bunlara özenti alıntıları denir (Karaağaç, 2002: 137).
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 975

Özenti, daha çok yüzeysel bir hayranlık ve benzetme çabasıdır (Günay, 2007:
51). Özenti alıntılarının bilgi dünyası ve öğrenme ile alıcı dilin ihtiyaçlarıyla hiçbir
ilgisi yoktur. Bu tür alıntılar, alıcı dilin kullanıcısı sosyal birim ve ilişkilerin psikolojik
ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Onların daha bilgili görünmek, herhangi bir
sosyal gruba mensup olduğunu göstermek, ilgi çekmek gibi beklentilerini ve açlıklarını
gidermek dilde farklılaşarak var oluşunu gerçekleştirmek üzere başvurdukları
ihtiyaçlardır.
Özenti alıntılar, daha çok gençlerin arasında ya da entel, şık, gösterişli olmanın
yabancı dille olacağını sanan kişilerin yaptığı aktarımlardır (Günay, 2007: 51). Yazılı ve
görsel iletişim araçlarının özensiz tutumu, bugün Türkçede moda haline gelen alıntı
sözcüklerin yaygın olarak kullanılmasına neden olmuştur. Söz gelişi, adviser
“danışman”, branç “kuşluk yemeği”, bye-bye “Allaha ısmarladık” agresif “saldırgan”,
antipatik “sevimsiz”, bestseller “çok satan”, body-guard “koruma”, departman “bölüm”,
financial “mali”, report “para durumu”, prodüksiyon “yapım”, prodültör “yapımcı”,
informatik “bilişim”, kampüs “yerleşke”, manşet “başlık”, medya “kitle iletişim araçları”,
mega “büyük”, mikro “küçük”, out “dışarı”, provoke etmek “kışkırtmak”, show “gösteri”,
showman “gösteri adamı”, skor “sonuç”, sponsor “parasal destekçi”, talk show “ayaküstü
söyleşi”, zapping “geçgeç” gibi.
Sonuç itibariyle Türkçe, 1950’lerden bugüne kadar uzanan zaman diliminde
İngilizceden bilgi ya da özenti yoluyla aldığı sözcüklerin akınına uğramıştır. Bugün
ülkemizin en uzak ve küçük yerleşim yerlerinde bile bireyler; market’den alışveriş
yapıyor, Cafe & Restaurant’ta menü’yü istiyor, kır gezintisi yerine pikniğe gidiyor,
isimleri yabancı mağazalardan sweatshirt’ler alıyor, iş hayatındaki engeli değil bariyer’i
aşıyor, İstikbal’den salonu için Blackbird navy desenli Atlas de luxe koltuk takımını
alıyor, bel ağrılarından kurtulmak için Comfort yatağı seçiyor, iş dönüşünde köşedeki
büfeden Mother&Baby dergisini alıyor, akşam Echos Flora kanepesine uzanıp Fox
TV’deki programı izliyor, sağlık kontolü için check-up yaptırıyor.
2. Yabancı Dil Bilgisi Unsurları
Osmanlı Devleti döneminde, Arapça ve Farsça dil bilgisi yapıları dilimize
girmiş ve bilinçli aydınların en büyük itirazı bu tür yabancı unsurlara karşı olmuştu
(Gülsevin, 2006: 155). Bugün bu itiraz, Tanzimat’tan sonra Türkçeyi istila etmeye
başlayan Batılı dil bilgisi unsurlarına karşı yapılmaktadır.
Türkçe sondan eklemeli dil olduğu için kelime işletiminde ve türetiminde
sürekli son ekleri kullanır. Türkçede ön ek yoktur (Şahin, 2006: 65) dolayısıyla
Fransızcadan dilimize geçen anti- ön edatı Türkçe kelimelere getirilemez. Bu söz örnek
olarak batı kelimesine getirilerek antibatı “Batı karşıtı” şeklinde kullanılamaz. Bu ek,
Türkçeye geçmiş kelimeler; antialerjik, antitez, antidemeokratik, antifriz antisemitik,
antihijyenik gibi kelimelerde de görülür. Ancak bu birleşik yapıdaki kelimelerin her
976
Ayşe Nur SIR

ikisi de yabancıdır (Zülfikar, 2008: 280). Fransızcada “colique” son eki “bir işi tutkunluk
boyutunda yapan” anlamına gelir. “Alcolique” sözcüğünden yola çıkarak işkolik, çaykolik
sözcükler üretilmiştir (Günay, 2007: 50). Oysa Batı kökenli ön ekler gibi son eklerin de
Türkçe kelimelere getirilerek kullanılması Türkçenin yapısına aykırıdır.
Türkçede artikel olmamasına rağmen The Marmara, The Plaza Hotel, The Bostancı
Otel, The House Cake örneklerinde olduğu gibi özellikle otel ve iş yeri adlarına İngilizce
the artikelinin getirilmesi dilin temel yapısının bozulmasına yönelik bir harekettir.
Türkçede +(n)In tamlama eki ile yapılması gereken tamlama tipinin özellikle
özel adlarla kurulan tamlamalarda, İngilizcedeki ’s şekliyle yapılması bir moda haline
gelmiştir (Gülsevin, 2006: 156). Ali’s Apart Otel, Mel’s Restaurant, Özdemir’s Çorap ve
Çamaşır gibi bazı mekân isimlerinin adlarındaki kullanımlar örnek olarak verilebilir.
Türkçede tamlayan veya belirten unsur, daima tamlanan veya belirtilen
unsurdan önce gelir. Başka bir ifadeyle yardımcı unsur başta, ana unsur sondadır. Bu,
isim ve sıfat tamlamaları için de geçerlidir (Karahan, 2004: 40). Foto Işık Digital, Foto
Doğuş Color, Ogün Büfe, Erdal Lokanta gibi yazımlar yanlıştır ve dilimizin yapısına
aykırıdır. Bunların doğrusu Ogün’ün Büfesi, Erdal’ın Lokantası’dır (Küçük, 2007: 510).
Yine tamlayanla tamlananın yer değiştirmesine yol açan yazımlar da doğru kabul
edilemez. Nitekim Hotel Divan, Foto Enver, Otel Dedeman, Radyo Malatya gibi
kullanımlar yanlıştır. Bu kullanımlar yerine Divan Oteli, Fotoğrafçı Enver, Dedeman Oteli,
Malatya Radyosu şeklindeki kullanımlar tercih edilmelidir.
Türkçede isim tamlaması olması gerekirken bazı isimlerden sıfat yapan
dolayısıyla sıfat tamlaması olarak kullanılan yapılar da vardır. Bu durum, Almanca ve
İngilizce gibi Batı dillerinin etkisiyle ortaya çıkmıştır. Söz gelişi, para sorunu yerine
parasal sorun, bilim araştırması yerine bilimsel araştırma ifadelerinde görüldüğü gibi -sal
ekinin tamlayana getirilmesi gibi.
Türkçe yardımcı fiiller açısından çok zengin bir dildir. Yapmak, etmek, eylemek,
kılmak, olmak, bilmek, görmek bunlardan ancak bir kaçıdır. Yardımcı fiillerin isimlerle
birleşerek fiil grupları oluşturdukları bellidir (Özkan-Musa, 2004: 30). Son yıllarda Batı
dillerinden gelen kullanımlardan öykülenerek “banyo yapmak”, “çay yapmak”, “katkı
yapmak”, “kahvaltı yapmak”, “konuşma yapmak”, “yemek yapmak”; “çay almak”, “duş
almak”, “falan yerde sahne almak”, “fotoğraf almak” gibi anlatımlar, dilimizde yapmak,
almak eylemlerin kullanım alanlarını genişletmiştir.
İngilizcedeki to make, to do, take fiillerinin yapmak fiiliyle Türkçeye aktarılması da
bu genişlemeyi hızlandırmıştır. Dolayısıyla Türkçede birleşik fiillerin kurulmasında
kullanılan etmek yardımcı fiilinin yerine yapmak fiilinin kullanılması, yeni örneklerde
bu kullanıma ağırlık verilmesi fiilin hangi durumlarda esas fiil hangi durumlarda
yardımcı fiil olarak kullanılacağı sorununu doğurmuştur (Zülfikar, 2005: 28).
“başvurmak, yönetmek, incelemek, karşılaştırmak, eklemek” biçiminde tek bir fiille
karşıladığımız anlam bu gelişme ile “başvuru yapmak, yönetim yapmak, inceleme yapmak,
karşılaştırma yapmak, ekleme yapmak” şeklinde birleşik fiil olarak öne çıkarılmıştır.
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 977

Türkçede sayı sıfatlarıyla birleşen isimler, +lar, +ler çokluk ekini almazlar.
Ancak Türkçede nadir olmakla birlikte Ali Baba ve Kırk Haramiler, Pamuk Prenses ve Yedi
Cüceler gibi yabancı dillerden çevrilen eserlerde görülebilir. Son yıllarda Batı dillerinin
etkisiyle Beş Kardeşler gibi iş yeri ya da Yedi Kardeşler gibi otel isimlerinde bu kullanıma
rastlamak mümkündür.
3. Yabancı Dillerden Kalıp Halinde Tercümeler
Yabancı sözcüğü Türkçeleştirirken anlam inceliklerinin kaybolup
kaybolmaması, çeviriyi yapan kişinin usta olup olmamasına da bağlıdır. Anlam
inceliklerinin kaybolması, özleşmenin yanlış olmasından değil, çevirinin
başarısızlığından ileri gelir (Muallimoğlu, 1999: 437). Bu başarısızlık, özgün imlalarıyla
Batı’dan gelen kelimelerin yanı sıra çeviri yoluyla anlatım kalıplarının Türkçeye
girmesine neden olur.
İngilizcenin sözdizimine bağlı kalınarak Türkçenin yapısal özellikleri göz
önünde bulundurulmadan yapılan çeviriler, Türkçeyi çeviri dil haline
dönüştürmektedir. Bunların dilimizde yaygınlaşmasının çeşitli sebepleri vardır.
Yabancı filmlerden -özellikle dili İngilizce olanlardan- yapılan çevirilerde, acele
etmekten ortaya çıkan özensizlik, Türkçenin yapısına uygun olmayan ifadeleri ortaya
çıkarmaktadır.
Bu ifadelerden bazıları:
Aman Tanrı’m! Oh my God!
Bana şans dile Wish me luck
Bir sonraki durak ne zaman? When is the next stop?
Bir şans daha vermek to give one more change
Bütün zamanların en… ..of all times
Görüşürüz See you later
İyi şanslar! All the best!
Kahretsin Damn!; Damn it!
Karım iyi bir aşçıdır My wife is a good cook
Kendine iyi bak Take good care of yourself
Kes artık! Stop it!
Korkarım I am afraid
Nasıl gidiyor? How’s it going?
Sana nasıl yardım edebilirim How can I help you?
978
Ayşe Nur SIR

Sanırım I think
Sen onun için özelsin You are very special for him/her
Seni görmek ne güzel! It’s nice to see you!
Size nasıl yardım edebilirim? How can I help you?
Sizin için ne yapabilirim? What can I do for you?
Sorun yok No problem
Sürünüyoruz. (Just) muddling through
Şimdi hiç olmadığım kadar mutluyum I am happy as never before
Tanrı aşkına! For God sake!
Umarım I hope
Üzgünüm I am sorry
Vaziyetler nasıl? How you been?
Yorum yok No comment
Bunlardan birkaçı üzerinde duralım:
Türkçede bir genç kızın ya da bir delikanlının karşı cinsten biriyle gezmesi,
dolaşması alışılmış bir anlatım biçimidir. Bu tür çevirilerde İngilizceden “to go out”tan
aktarılarak “biriyle çıkmak” eylemi, bugün kullanılmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır
(Aksan, 2006: 134) ya da “eşim iyi yemek pişirir” gibi bir anlatım varken İngilizceden
“my wife is a good cook” “karım iyi bir aşçıdır” gibi bir anlatım film çevirilerinde yer
almaktadır. Aşçı ancak yemek pişirmeyi meslek olarak yürüten kimseler için kullanılır.
Özensiz yapı olarak tanımlayabileceğimiz bu ifadelerden özellikle gençler
arasında yaygın olarak kullanılan “Hey dost/bayım/bayan” yerine “Bakar mısınız
beyefendi/hanımefendi”, “Machintoch bilgisayar kullanıcıyız” yerine “Biz ailecek mekciyiz”,
“Seni arayacağım” yerine “Ben sana döneceğim”, “MC Donnald’da idim” yerine “Geçen
Mekte’ydim”, “çay/kahve içmek” yerine “çay/kahve almak”, “çay demlemek” yerine “çay
yapmak” gibi ifadeler de örnek verilebilir.
4. Yabancı Dillerden Aktarılan Deyimler
Deyim, belli bir kavramı, belli bir duyguyu ya da durumu dile getirmek için
birden çok sözcüğün bir arada seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamda
kullanılmasıyla oluşan sözdür (Aksan, c. III, 2000: 35). Her dilin söz varlığında deyim
olarak adlandırdığımız sözcük kalıplaşmaları vardır. Bunlar; o dili konuşan toplumun
yaşam biçimini, geleneklerini, olaylara bakışını ve çeşitli özelliklerini yansıttığı gibi
anlatımındaki gücünü ve başarısını da ortaya koyar.
Türkçe, deyimler açısından kendine özgü nitelikler gösterir (Aksan, c. III, 2000:
36). Somutlaştırma adını verdiğimiz aktarmalar yoluyla anlatılması zor ve ayrıntılı
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 979

sayılabilecek olay ya da durumları ifade eder. Söz gelişi; aba altından sopa göstermek,
öküz altında buzağı aramak, saçını süpürge etmek, sudan çıkmış balığa dönmek gibi.
Her dilin deyimlerinin kendine özgü yanları, nitelikleri bulunmakla birlikte
diller arasında deyimler açısından benzerlikler, yakınlıklar hatta eşlikler vardır.
Örneğin, özü sözü bir olmayan, duruma göre davranan kişiler için Türkçede eskiden
beri iki yüzlü deyimi kullanılırken aynı anlatım yolu Fransızcada á deux faces,
İngilizcede two face şeklindeki ifadelerle karşılanır (Aksan, c. III, 2000: 36). Farklı
dillerde görülen deyimler arasındaki yakınlıkların bir bölümü, çevirilerden
kaynaklanır. Nitekim Batı kaynaklı dillerden özellikle İngilizceden son yıllarda
Türkçeye geçen pek çok deyim dilimizde mevcuttur: Bir koku hissetmek “şüphelenmek”,
blöf yapmak “karşısındakini yıldırarak bir işten caydırmak için aslı olmayan söz
söylemek”, flört etmek “karşı cinsten biriyle gizli dostluk kurmak”, gaza basmak “acele
etmek”, kozmetik tedbir “derdin köküne inmeyip satıhta kalmak”, rayından çıkartmak
“bozmak”, rayına oturtmak “işi düzeltmek”, yol ayrımına gelmek “nihaî karar vermesi
için zamanın gelmesi” gibi.
Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bu deyimlerin söz varlığımızda yer alması
değişen dünyanın bir etkisi olarak hoş karşılanabilir, ancak bunların zaman zaman asıl
anlamından farklı anlamla karşılanıp Türkçede kullanılması mazur görülemez.
Nitekim İngilizcedeki “to have turned the corner” deyimi bunlardan biridir. Bu deyim
Türkçeye “köşeyi dönmek” şeklinde aktarılmış ve “zengin olmak” manasını karşılamıştır.
Oysa bu deyimin İngilizcede karşıladığı mana “bir işlemde önemli bir noktayı geçmiş
olmak”’tır (Muallimoğlu, 1999: 667).
5. Yabancı Sözcüklerin Yazım Özellikleri
Yabancı kelimelerin İngilizce orijinalleri gibi yazılması da yaygınlaşmıştır.
Özellikle televizyon ve radyo kurumları ve buralardaki yayınlar, dergi adlarındaki
yabancı kaynaklı kelimelerin orijinal yazımları ile gösterilmeleri dildeki yozlaşmayı
halka yayma yolunda aracı olmaktadır (Gülsevin, 2006: 159). Söz gelişi; Cine 5, Flash
TV, Fox TV, Number One, Star TV, Show TV, Sky Türk vb. televizyon kanalları; Eko Flash,
Fearfactor, Haber Vizyon, Kokpit, Telegol, Time Out, Top Ten gibi televizyon programları;
Best FM, Kiss FM, Lounge FM, Mega FM, Metro FM, Power FM, Power XL, Radyo
Nicomedia gibi radyo kurumları; cep to cep, fedexleyin, are you RODI? vb. reklamlarda
rastlanılan ifadeler; Art life, Auto Show, Black Sea-Trend Review, Blue Jean, Business week,
Capital, Focus, Forbes, Hardware Plus, Hey Girl, Image İnternet Cafe, Joy, Mother&Baby,
National Geographic, Pirosmani, Skylife, Sunset Game Center, Techno İnternet Cafe, Timeout
İstanbul gibi dergi isimleri.
Türkçede görülen bu özensiz tutuma, televizyon ve radyo kurumlarının
adlarında İngilizce okunan bölümlerin varlığı da eklenebilir: CNN Türk (siy en en Türk),
FM (ef em), HBB (eyç bi, bi), NTV (en ti vi) gibi.
980
Ayşe Nur SIR

İstanbul ve Anadolu’nun değişik kentlerinde, kasabalarında hatta daha küçük


yerleşim birimlerinde gördüğümüz iş yeri adlarını da zikretmek gerekir: Angela Müzik
Evi, Diana Spor Malzemesi, Flower Çiçekçisi, Matrix İnternet Cafe, Moonlight Okey Salonu,
Pretty Bayan Kuaför, Simit Center, Simit House, Simitland, Shooping Center, Show-Room,
Olympic Spor Merkez, Outlet Center Victoria Şarküteri gibi.
Türkçenin sesleri, İngilizce ve Fransızcadan alınan kelimelerin imlalarıyla
yazılır olmuştur. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk, Türkçe
için Türkiye’de kullanılacak yazıyı, 1928 yılında yaptığı 1353 sayılı alfabe yasası ile
belirlemişti. O alfabeye, İngilizce olmayan “ş”, “ç” harfleri konulmuştu. Türkçede “ş”
sesi “sh” harfleri, “i” sesi “y” harfi ve “v” sesi “w” harfi ile gösterilemez. Yasaya
aykırıdır. Alfabemizde “x” harfi yoktur. İngilizcedeki /iks/ okunuşu, Türkçede
kullanılamaz (Gülsevin, 2006: 160). Bunlara ek olarak dilimizde “k” sesi “c” harfi ile
gösterilemez. Bu imlaların kullanılması demek, bu dillerdeki imla karmaşasının ve
zorluğunun Türkçeye ithal edilmesi demektir.
Günümüzde Türkçe ya da Türkçeleşmiş birçok kelimenin, 1353 sayılı alfabe
yasasına aykırı olarak kullanıldığı görülür: dervish (=derviş), yemish (= yemiş), pahsa
(=paşa), Aly (=Ali), copy (=kopya), efendy (=efendi), derichi (=derici), kebabchi (= kebapçı),
eskidji (= eskici), simitchi (=simitçi), neshe (= neşe), café (=kafe), casino (=gazino), fax
(=faks), lux (=lüks), maxsimum (=maksimum), Taxim (=Taksim) gibi.
SONUÇ
Dilin söz varlığı, toplumun genel ihtiyaçlarını belirleyen kavramlardan
oluşmaktadır. Yeni ihtiyaçlar yeni kavramları, yeni kavramlar yeni kelime ve şekilleri
doğurur. Bu değişim, sadece tarih, edebiyat, kültür ve sanat alanlarında değil, bilim ve
teknik alanlarında da kendini gösterir. Tarih derinliği yanında mekânca da geniş bir
coğrafyaya sahip olan Türkçenin tarihi geçmişine baktığımızda dildeki değişim ve
gelişmelerin örneklerini görmek mümkündür. Türkçede XV. yüzyıldan başlayarak
Tanzimat’a kadar devam eden dönemi kapsayan Doğu kaynaklı kelimeler ve diğer
unsurların, Cumhuriyet sonrası ise Batı kaynaklı kelimeler ve diğer unsurların
görülmesini bu konuya örnek olarak gösterebiliriz.
Dildeki değişim ve gelişmeleri etkileyen alıntı kelime ve şekiller belli bir oranı
geçmediği sürece, o dilin tabii seyri veya bünyesi bozulmuş sayılmaz. Ayrıca bu
kelimelerin dilin ifade gücünü arttırmada önemli katkıları da olabilir. Ancak bugün
Türkiye Türkçesi için bu durum düşündürücü ve kaygılandırıcı bir nitelik kazanmıştır.
Dünyanın resmî değilse de büyük oranda geçerli olan İngilizceden alınan kelime ve
şekillerle, deyim, kalıplaşmış ifade ve cümlelerin konuşma ve yazı dilinde gittikçe
artan bir sıklıkta görülmesi düşündürücü hale gelirken bu etkilenmenin geniş bir
kitlenin günlük yaşayışından düşünce dünyasına, zevklerinden hayata bakışına,
duygularından bilincine kadar uzanması kaygılandırıcı olmuştur. Türkçeyi
yozlaşmaya doğru götüren bu durum, yalnız kültür ve medeniyet çevresindeki bir
etkileşime ya da sıradan bir taklide değil, dilin milli kimliğini değiştirmeye, onu milli
yapan birtakım özelliklerinden ayırmaya, kültüründen uzaklaştırmaya yönelik bir
Türkçede Batı Kaynaklı Kelimeler ve Unsurlar Sorunu 981

tutumdur. Bu sebeple Türkçenin temel yapısına zarar verecek aykırı gelişmelere karşı
onu koruyacak görüş ve öneriler üzerinde durulmalıdır. Geçmişte Arapça ve Farsçaya
karşı alınan tedbirler bugün Batı dillerine karşı alınmalıdır. Bu bağlamda önce sorunu
meydana getiren yabancı unsurlar belirlenmeli; disiplinler arası, ilişkiler çerçevesinde
değerlendirilmeli sonra çözüm yolları üretilmelidir.
Bunlardan biri, Türk Dil Kurumu’nun aydınlar, dil uzmanları ve dil bilimciler
ile işbirliği yaparak kurduğu bilimsel bir komisyon oluşturulmalıdır. Bu komisyon,
ortaya yeni çıkan bilim, teknik ve sanatla ilgili kavramları, terimleri, yaklaşımları kendi
bağlamları içinde çok iyi değerlendirerek yabancı harf-söz dizimi içinde değil, orijinal
veya türetilmiş Türkçe kelimelerle ifade etmelidir; titizlikle hazırlanan Türkçe
karşılıkları kamuoyuna açıklayarak gelen teklifleri dikkate almalıdır; yazılı ve sözlü
basında yeni türetilen kelimelere yer vererek bunların halk arasında yaygınlaştırması
yoluna başvurmalıdır.

KISALTMALAR
Alm. Almanca
Fr. Fransızca
İng. İngilizce
İt. İtalyanca
Yun. Yunanca

KAYNAKÇA
AKSAN, Doğan (2000). Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayınları,
Ankara.
______________ (2002). Anadilimizin Söz Denizinde, Bilgi Yayınevi, Ankara.
______________(2006). Türkçenin Söz Varlığı, Engin Yayınevi, Ankara.
______________(2007). Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı, Bilgi Yayınevi, Ankara.
ARGUNŞAH, Mustafa (2010). Sözüm Türkçe Üstüne, Kesit Yayınları, İstanbul.
ÇOTUKSÖKEN, Yusuf (2009). Dilce Türkçe Üzerine Değinmeler, Toroslu Kitaplığı,
İstanbul.
DEVELİ, Hayati (2011). Dil Doktoru Dile ve Türkçeye Dair Yazılar, Kesit Yayınları,
İstanbul.
982
Ayşe Nur SIR

GÜNAY, V. Doğan (2007). Sözcükbilime Giriş, İstanbul: Multılıngual.


GÜLSEVİN, Gürer (2006). “Dil Kirliliği Sorunu” Türkçenin Çağdaş Sorunları, Edit. Gürer
Gülsevin, Erdoğan Boz, Gazi Kitabevi, Ankara, s. 135-164.
KARA, Mehmet (2009), “Yabancılaşmanın Yeni Yüzü (Dil/Görsellik)” Türkçenin İzinde,
Kesit Yayınları, İstanbul, s. 631-654.
KARAAĞAÇ, Günay (2008). Türkçe Verintiler Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları.
_________________ (2009). “Türkçe ve Komşu Diller”, Dil Tarih ve İnsan, Kesit
Yayınları, İstanbul, s. 153-249.
_________________ (2009). “Alıntı Kelimeler Üzerine Düşünceler” Dil Tarih ve İnsan,
Kesit Yayınları, İstanbul, s. 137-146.
KARAHAN, Leyla (2004). Türkçede Söz Dizimi, Akçağ Yayınevi, Ankara.
KORKMAZ, Zeynep (1995). “Türk Dilinin Yabancı Dillere Karşı Korunması İçin
Alınması Gereken Önlemler, Türk Dili, s. 1268-1280.
_________________ (1996). “Günümüzde Dil Yozlaşması”, Kültür Meselelerimiz adlı
Sempozyum konuşma metni, s. 129-138.
_________________ (1995). Batı Kaynaklı Yabancı Kelimeler ve Dilimiz Üzerindeki
Etkileri, Türk Dili, TDK Yayınları, Ankara, s. 843-858.
_________________ (2004). “Karamanoğlu Mehmet Bey’in Fermanından Günümüz
Televizyon Türkçesine” Türk Dili, sa. 634, TDK Yayınları, Ankara, s. 344-350.
KÜÇÜK, Salim (2007). “Dil Kirliliğinin Türkçemize Yansımaları”, Türk Dili Dil ve
Edebiyat Dergisi, sa. 669, Türk Hava Kurumu Basımevi, Ankara, s. 504-514.
MAGRELO, İrina (2011). “Türkçede Batı Kökenli Yabancı Sözcükler International
Journal of Social and Economic Sciences 1, s. 7-10.
MUALLİMOĞLU, Nejat (1999). Türkçe Bilen Aranıyor, Avcıol Basım-Yayın, İstanbul.
ÖZKAN, Fatma-MUSA Bağdagül (2004). “Yabancı Dillerin Türkçenin Söz Dizimi
Üzerindeki Etkisi” Bilig, sa. 30, s. 95-139.
ÖZKAN, Mustafa (1996). Faruk K. Timurtaş Diller ve Türkçemiz, Alfa Basım, Yayım ve
Dağıtım, İstanbul.
______________ (2000). Faruk Kadri Timurtaş Hayatı-Eserleri-Eserlerinden Seçmeler,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
ŞAHİN, Hatice (2006). “Türkçe’de Ön Ek” Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, sa. 10, Bursa, s. 65-77.
TÜRKÇE SÖZLÜK, (2005). TDK Yayınları, Ankara.
ZÜLFİKAR, Hamza (2005). “Yapmak, etmek, buyurmak, deyim, terim, zevat,fire
üzerine, Doğru Yazalım Doğru Konuşalım” Türk Dili, sa. 643, s. 27-33, Ankara.
WEEK 13

Türkçe “Off” - Reklam Ötesi

Hepçilingirler, F. (2011). Türkçe “off.” Everest Yayınları.


WEEK 14

Dilimiz, Dillerimiz 7 - İngilizceden Gelenler


Dil Meseleleri 5 - İngilizceden Gelenler

Alpay, N. (2016). Dilimiz, dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar.


Metis.
Alpay, N. (2018). Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II. Metis

You might also like