You are on page 1of 14

SOSYAL BİLİMLERDE

DİL, KÜLTÜR, TOPLUM


VE EKONOMİ

EDİTÖR
MUHLİSE COSGUN ÖGEYİK
KUTAY UZUN

ANKARA
ARALIK / 2021
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ

EDİTÖRLER
MUHLİSE COSGUN ÖGEYİK
KUTAY UZUN

© Bu eserin bütün hakları saklıdır.

Sayfa Tasarımı
Semih KÖSE

ISBN
978-625-8045-14-7

YAYIN TARİHİ
20.12.2021

BU KİTAPTA YAYIMLANAN ÇALIŞMALARIN İÇERİKLERİYLE İLGİLİ HER TÜRLÜ


ETİK VE YASAL SORUMLULUK, İLGİLİ BÖLÜM YAZARI VEYA YAZARLARINA AİTTİR.

Astana Yayınları
Akademisyen Eğitim Danışmanlık Yayıncılık Hizmetleri A.Ş.
Gökkuşağı Mahallesi 1195 Sok. No: 2/A Çankaya/ ANKARA
Tel: 0 312 230 04 85 – 86 - 87
www.astanayayinlari.com
astanayayinlari@gmail.com
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN
ARONOFSKY) FİLMİNİN GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ

ZEYNEP BAYRAM
Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema, zeo13b@gmail.com
ORCID: 0000-0002-6000-3209

AZIME AYÇA GÜLLÜOĞLU


Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema aycagulluoglu21@gmail.com
ORCID: 0000-0003-1620-8554

DR. ÖĞR. ÜYESI GÖNÜL CENGİZ


Gaziantep Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema, gonulcengiz88@gmail.com
ORCID: 0000-0001-6685-5376

GİRİŞ
Sinema akla gelebilecek (resim, tiyatro, edebiyat, sosyoloji vb.) psikoloji ve mitoloji dahil olmak üzere
her alandan etkilenmektedir. Mitoloji, insanı ve doğayı öyküler yoluyla anlamlandırmaya ve açıklamaya
çalışmaktadır. Psikanaliz ise mitoloji gibi insan davranışlarını anlamlandırma ve açıklama çabası içerisindedir.
Mitolojiye bakıldığında psikanalizden izler görüldüğü gibi psikanalize bakıldığında da mitolojiden izler
görülmektedir. Bu iç içe geçmişlik sinema sanatına da yansımış, kutsama ve inanış sonucu ortaya çıkan mitler
sanatın besin kaynağı olmuştur. Darren Aronofsky’nin yazıp yönettiği “Mother” filminde de mitolojiden ve
psikanalizden izler görülmektedir.
Kendine özgü anlatımı olan sinemanın dili görüntüdür. Bu anlamda sinema, dil dışı göstergelerden
oluşan bir sanat dalıdır. Sinema sanatında göstergebilimsel yöntem kullanılırken, sinemaya ait kodlar temel
olarak ele alınır. Göstergebilimsel yöntem bağlamında incelenen “Mother” filmi birçok mitolojik ve teolojik
kodlardan oluşmaktadır. Bu kodların çözümlenmesi ile filmde belli çıkarsamalara varılmaktadır. Film, Gaia,
Adem ve Havva, Habil ve Kabil, Oeidipus gibi farklı mitleri seyirciye hatırlatmaktadır. Anne karakteri seyirciye
Gaia mitini hatırlatırken, Doktor Adem’i ve doktorun eşi Havva mitlerinin gösterenleri olarak filmde yer
almaktadır. Doktorun oğulları ise Kabil ve Habil miti ile ilişkilendirilebilmektedir. Şair ise Tanrı’yı temsil
etmektedir. Birçok teolojik ve mitolojik mitle donatılmış olan “Mother” filminin bu bağlamda psikanalistik
çözümlemesi de çalışmanın konusu olmaktadır.
Mitolojik bağlamda göstergebilimsel çözümlemesi yapılan filmin mitolojiye teolojik yaklaşımı da
incelenmektedir. Ev ile Anne arasında bağ, Freud’un tekinsizlik kuramı üzerinden açıklanmaktadır. Freud’un
Oedipus, totem ve tabu mitleri Lacan’ın baba adılları adlı çalışmaları kaynak alınarak “Mother” filmi ile
ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmada mitolojik, teolojik ve psikanalitik mitlerin sinema sanatı üzerinden
“Mother” filmi ile yeniden öyküleştirilmesi göstergebilimsel bağlamda incelenmektedir.

MOTHER! MİTOLOJİK BAĞLAMDA SEMİYOTİK ÇÖZÜMLEMESİ


“Henüz hiçbir şey yokken var olan tek şey Boşluk’tu. Hiçbir şeyin ayırt edilemediği, derin, karanlık bir
boşluk… İlk başta her şeyi içine alan, uçsuz bucaksız, zifiri, dipsiz, karmaşık ve yitik bir boşluk vardı.
Yunanlılar bu duruma Khaos demektedir. Derken Khaos’ un içinde toprak belirmiştir. Khaos’ tan sonra doğan
toprağa Yunanlılar Gaia adını vermiştir. Gaia ve Khaos birçok noktada birbirlerine zıt idiler. Khaos’un
karmaşıklığı, belirsizliği karşısında Gaia sağlamlığı, kesinliği ve açıklığı ile keskin bir yapı sergilemektedir. Bir
Tanrıça olan Gaia, bereketi, yaşamı, ışığı çağrıştırıyordur.” (Vernant, 2013) Çünkü yaşamın kaynağı özü odur.
Sevgi ve şefkat ile her şeyi kucaklayan Toprak Ana, almaktan çok vermeyi daima kendinden vermeyi temsil
etmektedir.
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ
Darren Aronofsky’ nin yazıp yönettiği “Mother” filmi bir evin içinde geçmekte ve bu ev, dünyayı temsil
etmektedir. Filmin açılış sahnesinde ateşlerin arasında yanan bir kadın vardır. Kadının gözlerinden bir damla
yaş akmakta ve hemen ardından gelen sahnede elleri isli bir adam kristal bir taşı ait olduğu yere koymaktadır.
Taş yerine oturduktan sonra yangından geriye kalan is ve yanmış yerler bir anda doğaüstü bir şekilde temizlenip,
onarılmaktadır. Bu yeni bir öykünün ve miladın başladığının göstergesidir.
Dünyamız başlarda erimiş metal ve kayalardan oluşan bir ateş topuydu. Her yeri volkan ve lavlarla
kaplıydı. Güneş sistemindeki su kaplı binlerce göktaşı her gün dünyaya çarpıyordu. Zamanla dünyanın çok ince
bir tabakası bu su kaplı göktaşları sayesinde soğumaya başlamış ve böylelikle, dünya bugünkü halini almaya
başlamıştır. Bu teori ile filmin giriş sahnesini karşılaştırmamız mümkündür. Yanan kadın, güneşi temsil ettiği
gibi ondan düşen bir damla gözyaşı su dolu göktaşını temsil edebilmektedir. Yanan ev, kadının bir parçası olarak
karşımıza çıkmakta ve bu ateşten meydana gelen ev, dünyayı temsil etmektedir. Kristal taş, evin yani dünyanın
varlığını devam ettirmek için gerekli olan şeyleri bünyesinde barındırmaktadır. Böylelikle taş yerine oturtulunca
her şey onarılıp yenilenme hakkına tabi tutulmuştur. Taşı yerine oturtan kişi, dünyanın çözümlenememiş
gelişimi konusunda yeterli bilgiyi edinemeyen insanların bir inanç sistemi ile bilinmezliklerini hafiflettikleri
Tanrı temsili olarak yer almaktadır. (Biz ona anlatı boyunca O demekteyizdir.) Tanrı’nın kaos içindeki dünyayı
insanlar için yaşam alanı haline getirdiğine inanılmaktadır.
Kristal taşın yerine konulmasından sonra is ve yanık izlerinin yavaş yavaş yok olmasıyla kamera zoom-
out yapmaktadır. Kameranın bu hareketiyle beraber kristal taşın çift taraflı konumlandırılmış aynadaki
yansımasını görmekteyizdir. Bu gösterge bize aslında kristal taşın biricik olmadığını anlatmaktadır. Geçmişte
yaşanan ve gelecekte yaşanacak miladi öykünün çokluğunu aktarmaktadır.
Anne uykudan uyandığında yalnız olduğunu fark edince Tanrı temsili olan O’na “bebeğim” diye
seslenmektedir. Bu söylemin aynısını filmin sonunda yeniden bir dönüşümle başka bir Anne’nin O’ ya
“bebeğim” diye seslenmesi ile yinelendiği görülmektedir. Anne film boyunca doyurucu, doğurucu, yapıcı,
onarıcı, kesin ve kararlı tavırları ile evrensel anayı, yani Gaia’ yı temsil eder ve bu bağlamda Anne, bu söylemi
ile dünyadaki her şeyin annesi olduğu çağrışımını yapar. Evde ilk başta bir karmaşa, yıkım, karanlık bir derinlik
varken Anne’ nin varlığı ile ev sağlam bir temele açılmaktadır. Yukarı doğru yükselip aşağı doğru derinleşen
Gaia’ nın temsili Anne film boyunca kaosun karmaşıklığı ile zıt düşmektedir. Bunun sonucunda da yapıcı tavrı
ile evi baştan aşağı yeniden onarmaktadır. O’ ya karşıda daima pozitif bir tutum sergileyen Anne, O’ ya ev içi
hiçbir iş bırakmamaktadır. Bütün sorumluluğu kendi üstüne alıp, üstesinden gelmektedir. Gaia’ ya baktığımızda
ormanlar, dağlar, yeraltı mağaraları her şey ondan doğmuştur. Toprak herhangi bir şey ile birleşmeden
doğurabilmektedir. Ortaya çıkardığı her şey aslında onun derinliklerinde sakladığı şeylerdir. Anne’ de her şeyi
tek başına yapabilmektedir. Yanmış, harap olmuş bir evi, film boyunca, baştan aşağı yaşanılır bir yer haline
getirme çabasındadır.

MOTHER! (2019) FİLMİNDE MİTOLOJİYE TEOLOJİK YAKLAŞIM


İnsan ırkının en güçlü duygusu korkudur. İnsanlık tarihine baktığımız zaman insan doğada kontrol
edemediği ve açıklayamadığı her şeyden korkarak inanç sistemi oluşturmaktadır. Şimşekten ve gök
gürültüsünden korkan insan şimşeğe tapındı. Karanlıktan korkan insan güneşe tapındı. Böylelikle insan, zarar
görmekten korktuğu şeyleri kutsayarak ona inanmaya başladı. Evrenin sonsuzluğuna ulaşamayan insan bu
sonsuzluğu oluşturan bir yaratıcının varlığına inanmaktadır. İnsan ırkı, birçok Tanrı’nın varlığına inananlar ve
bir tek Tanrı’nın olduğuna inananlar olarak zamanla birçok dinin ortaya çıkmasını sağladılar. “Mother” filminde
yaradılış mitleri tek Tanrılı din olan İncil’i kaynak olarak ele almaktadır. Teodise bağlamında “Mother” filmi
kutsal kitap olan İncil üzerinden incelenmektedir.
Bir şair olarak karşımıza çıkan O, bir sanatçıdır. Sanatçıların en değerli özelliklerinden bir tanesi ise
yaratıcı olmalarıdır. Bilakis Tanrı temsili olarak karşımıza çıkan O’ nun sanatçı olması da bu bağlamda pek
şaşırtıcı gelmemelidir. Sanatının sıkıntılı ve üretim konusunda kaosa sürüklendiği bir zaman dilimi içerisinde
olan O, insanı yaratma eylemi için hayatında birtakım değişikliklerin olmasına müsaade etmiştir. Bundan
mütevellit ev ve Anne beklenmedik misafir ağırlamak durumunda kalmıştır. Beklenmedik misafir Adem’ in
temsili olarak yer almaktadır. Filmde Adem, bir doktordur. Adler’ e (1996) göre insanların meslek seçimi
karakterlerini yansıtmaktadır. Yaratma ve var olanı yaşatma arzusu gösteren doktorlar yücelik ve tanrısallık
özelliği barındırmaktadır. Yani Adem’in doktor olması bir tesadüf olmadığı gibi azımsanmayacak bir durumdur
(Adler, 1996).

74
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN ARONOFSKY) FİLMİNİN
GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ
Evin kalbini taşıyan Anne başka birinin gelmesi ile sarsılmış ve kalbinde yer açmak durumunda
bırakılmıştır. Anne’ nin izni olmadan böyle bir şeyin yapılmış olması onda korku ve tehdit uyandırmaktadır.
Çünkü ilk insan Adem, topraktan daha doğrusu bir balçıktan yaratılmıştır. Bu da Anne’ den bir parçanın alınması
demektir. Her şeyden emin ve hakim tavrı ile O, Anne’ nin yabancı karşısındaki sanrılarını görmezden
gelmektedir. Çünkü Adem’i, O yaratmıştır. O, Adem’e kristal taşı göstermiştir. Bu Adem’ in yasak meyve ile
ilk tanışmasıdır. Ona dokunmaması ve zarar vermemesi gerektiği O tarafından Adem’ e öğretilmiştir. Adem,
gecenin bir yarısı fenalaşıp kusmakta iken O, Adem’ in yalnız kalmaması gerektiğini düşünmektedir. “Sonra,
“Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” (İncir-Tevrat-Zebur Kutsal
Kitap, 2009) Bunun üzerine Anne, Adem’ in kaburgasında bir açık yaranın varlığını fark etmektedir. Tek tanrılı
dinlerde Adem’ in kaburga kemiğinden Havva’nın yaratıldığı anlatılmaktadır. “RAB Tanrı Adem’e derin bir
uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı” (İncil-Tevrat-
Zebur Kutsal Kitap, 2009). Gayet sağlıklı ve zinde güne başlayan Adem, O ile arasında ki konuşmada gece çok
iyi uyuduğunu belirtmektedir. Bu durumun akabinde kapı çalınmakta ve Havva ortaya çıkmaktadır. Adem ve
Havva henüz utanç nedir bilmemektedir. Bu yüzden O ve Anne karşısında oldukça rahat tavırlar
sergileyebilmektelerdir. O, yarattığı şeyler karşısında büyük bir kıvanç duyarken Anne tedirginliğini
sürdürmektedir.
Havva, şeytan ile iş birliği yapmıştı bu yüzden kışkırtıcı ve yoldan çıkarıcı birisidir. Film boyunca da
Havva Anne’ ye karşı kıskanç ve yönlendirmeci yaklaşım sergilemektedir. Bilakis Adem yasaklı meyveyi
yememesi gerektiğini bilmektedir. Havva’nın şeytan ile konuşmasından sonra yasaklı meyveyi yeme konusunda
Adem, Havva tarafından ikna edilmiştir. Bu yüzden Havva manipülasyon yönü güçlü biri olarak
yansıtılmaktadır. Anne’ yi de bu yönü ile etkileyip O ile cinsel birleşme konusunda yönlendiren etken Havva
olmuştur.
Anne evdeki her şeyi yoktan var eden birisi olduğu için ev içi yasaları koyan kişidir. Evin içinde iki
insanın, Anne’ nin gözünde iki yabancının, varlığı evin düzenini bozmaktadır. Çünkü anne üreticiyken iki
yabancı yalnızca tüketmektedir. Bir toplumun ahlak yapısını oluşturan şeylerin başında düzen bozmamak yani
uyum sağlamak gelmektedir. Bu bireyi topluluk içinde iyi bir kimse olarak konumlandırabilmektedir. Yıkım,
kaos ve karmaşa teolojik olarak bakıldığında kötülüğe hizmet etmektedir. Havva ve Adem varlığı ile Anne’ ye
itaatsizlik ve bunun sonucu olarak evde düzensizlik oluşturmaktadır. Örneğin evde sigara içilmesi Anne
tarafından yasaklanmış olmasına rağmen Adem, Anne’ ye biat etmemiştir. Daha tadilatı bitmemiş birçok yer
varken Adem ve Havva sayesinde yeni yeni sorunların çıkmasından dolayı Anne evi zarar gördüğü için yavaş
yavaş acı çekmeye başlamaktadır. Çünkü sürekli kendinden ödün vermektedir. Bu duruma bir başka sebep
Anne’ nin varlığının hiçe sayılması ve değersizleştirilmesidir. Egosu zarar gören Anne yaralar almaktadır. Anne
ile evi bir bütün halinde düşündüğümüz zaman, Annenin aldığı ruhsal yaralar evde ara sıra ortaya çıkan kan,
irin olarak örtüştürülebilmektedir.
“RAB Tanrı Adem’e “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan meyvesini
yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.”
(İncil-Tevrat-Zebur Kutsal Kitap, 2009)
Adem ve Havva dokunulmasının yasak olduğunu bildikleri kristal taşı kırmışlardır. O’nun hiddetine ilk
defa burada rastlanmaktadır. Dinsel öğretilerde yasak meyvenin yenmesi, filmde kristal taşın kırılması olarak
sunulmuştur. Tanrı yani O, Adem ve Havva’ ya kapıyı göstererek yasaklı meyvenin olduğu bahçeden
kovmuştur. Adem ve Havva’nın peşinden giden Anne, onların cinsel birleşmelerine tanık olmuştur. İlk yasağı
delen Havva ve Adem içlerinde baskıladıkları cinsel dürtülerin artık ortaya çıkmasında sakınca görmemişlerdir.
Bu birleşmenin ardından meydana gelen oğulları Habil ve Kabil bir sonraki sahnelerde ortaya çıkacaktır.
Anne, birçok ana tanıklık etmektedir. Çünkü yeryüzünde toprak her şeyin şahidi ve üreticisidir.
Mitlerden biliyoruz ki her şey Toprak Ana’dan var olmuştur. Habil ve Kabil’ in yaratımı da topraktan bir parça
alınması demektir. Gaia yani Anne yine kendinden bir parça vermek durumunda kalmıştır. Bu durum karşısında
takviye ilaç niteliğinde ara ara sarı bir su içip parçalanmışlığından ötürü kendini sakinleştirmeye çalıştığını
görmekteyizdir. Ayrıca Anne, yaklaşan felaketleri de hissetmektedir. Felaketlerin yaklaşması ile tedirginliği ve
kaygıları da artmaktadır. Kristal taşın kırılması ile Anne ve ev artık kötü günlere gebe bırakılmıştır.
O, Adem ve Havva’ yı bahçeden yani kristal taşın olduğu odadan kovmakla yetinmiştir. Bir daha o
odaya girmemeleri içinde kapının üstüne tahta duvar örmüştür. Anne, bu durumu yadırgamaktadır. Çünkü ne
O, ne de onlar evden gitmeleri gerektiği konusunda bir fikre kapılmamışlardır.

75
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ
Eve yeni bir misafir daha gelmiştir. Gelen misafirler Adem ve Havva’nın çocukları Habil ve Kabil’dir.
Ölmek üzere olan Doktorun yani Adem’ in vasiyeti üzerine anlaşmazlığa giden Kabil olarak nitelendirdiğimiz
kişi, ailesine karşı saldırgan tavırlar sergilemektedir. Aynı zamanda kardeşine yönelik kıskanç tavırlarını da
hissettirmektedir. Anne ve babasının onu yeteri kadar sevmediğini ileri süren Kabil, öfke patlaması ile kardeşi
Habil’ i O’nun öfke ile kırdığı kapının kolu ile öldürmüştür. Bu durumu bir başka bakış açısıyla
değerlendirdiğimizde, Tanrı ilk insana cennet bahçelerini sunmuştu. Adem’ e kadın ve çocuk bahşetmişti. Fakat
tek bir şey istemişti Tanrı Adem’ den yasaklı meyveyi yememesini… Buna rağmen Adem, sözünden dönüp
yasaklı meyveyi yemiştir. Tanrı’nın öfkesinin gazabı ile de Adem ve Havva’nın çocukları birbirlerini
öldürmüştür. O, tarafından kırılan kapı kolu, Kabil’ in Habil’ i öldürmesine zemin hazırlamıştır.
Kabil eve gelip ailesiyle kavga ederken O, arkasından yayılan bir ışık hüzmesiyle, tüm heybetiyle, evin
en üst katında bir Tanrı gibi onları seyretmektedir. Anne, O’nun yanına giderek yardımcı olmasını istemiştir.
Fakat O’nun müdahalesine karşın kardeşler arasında ki kavga kızışmıştır. Sonunda Kabil, kardeşini
öldürmüştür. Anne’ ye de saldırması üzerine O, onu cezalandırmıştır. Alnının ortasına yara alan Kabil yaptığı
kötülüğü ilelebet damgalamıştır.
O, Havva ve Adem, ölmek üzere olan Habil’ i hastaneye götürmek için evden çıktıklarında Anne, O’dan
onu yalnız bırakmamasını istemiştir. O ise kapıyı pencereyi kilitleyip onu beklemesini söylemiştir. Bu
söylemden yola çıkarak, Anne ile ev arasında ki bağın Anne’ yi hayatta tutan şey olduğuna dair bir sonuç
çıkabilmektedir. Anne ev dışına adım atamamaktadır. Mutfakta ellerini yıkarken bir sineğin camdan çıkmak
için bir delik ararken sersemleyip öldüğünü görmekteyizdir. Sinek ile Anne arasında özdeşim kurulduğunda
Anne’nin bütün hayatı ölene dek bu ev içerisinde geçecek demektir. Yerdeki kanı temizledikçe tahtanın
arasından kan çıktığını fark eden Anne, kanın tahtadan geldiğini fark etmektedir. Ev, annenin ruhunu temsil
etmektedir. Annenin aldığı ruhsal yaralar, travmalar evin ruhuna da yansımaktadır. Evin kanaması üzerine
Anne, bodrum katında gizli bir bölme keşfetmiştir. Aslında bu bölme Anne’nin bu evden çıkışının tek yoludur.
Kabil tekrar eve gelmiştir. Anne korku ile evde kimse var mı diye bakınırken yerde O’nun parçalanmış
fotoğrafını görmektedir. Kabil, Tanrı’ya ve düzenine karşı çıkmıştır. Fotoğrafı yırtarak isyan edip, O’yu yok
saymıştır. Ayrıca yalnız olduğuna inanmaktadır. Kendi gibi Anne’nin de yalnız olduğunu düşünmektedir. O’nun
gelmesi ile rahatlayan Anne, yaşadığı travmanın metaforu olan kendi/evin yarasının üstünü kapatmıştır.
Ölen çocuğun taziyesi için evini açan O, insanları kucaklayan ve yardımsever özelliğini ortaya
çıkarmaktadır. Tanrı bağışlayandır ve affedendir… O, kristal taşı kırmalarına rağmen ilk insanları bağışlamış
ve onlara kucak açmıştır.
Tanrı Adem ve Havva’yı ölümsüz olarak yaratmıştır. Aden bahçelerinde Tanrı tarafından yasaklanan
iyiyi ve kötüyü bilme ağacının meyvesini yediklerinden dolayı Tanrı, Adem ve Havva’yı cezalandırıp ölümlü
hale getirmiştir. Bunun üzerine çocuklarından birinin ölmesi ile Tanrı’nın gazabı yerini bulmuştur.
O, Havva ve Adem ile meşgul olurken Anne de evin içinde ki insanları kontrol etmeye çalışmaktadır.
İnsanlar git gide çoğalmakta ve ev içinde hakimiyet kurmaya başlamaktadırlar. Evin kontrolü Anne’ den çıkmış
bir haldedir. Kimi insanlar, O, onları ağırladığı için minnettarlık duyup evin yarım kalan işlerini yapmaktadır.
Kimi insanlar evi dolaşmakta kimileri de evin düzenini bozmaktadır. Aynı zamanda tüm bunlar yaşanırken
erkeklerin Anne’ yi arzu nesnesi olarak seçmeye çalışması da dikkatleri üzerine çekmektedir. Bu durum birkaç
açıdan yorumlanabilmektedir. Ataerkil sistemde dişili bastırma ve yönetme arzusu olabileceği gibi dişinin dünya
evi zevklerinde daima arzu nesnesi olmasıdır. Anne konuştuğu herkese evin kendisine ait olduğunu ifade
etmektedir. İnsanların bu ifade karşısındaki cevapları genelde alaycı bir gülüş olmaktadır.
Film okuması, dünya ve insan arasındaki ilişki üzerinden yeniden değerlendirildiğinde;
“Gaia evrensel anadır. Ormanlar, dağlar, yeraltı mağaraları, dalgalar, engin gök, hep
Gaia’ dan, Toprak Ana’dan doğar. İşte böyle, ilk başta uçurum, boşluk, uçsuz bucaksız,
karanlık bir derinlik biçiminde devasa bir ağız vardır, ama bu ağız sonradan sağlam bir
temele doğru, Toprak’a doğru açılır. Toprak yukarı doğru yükselir, aşağı doğru derinleşir”
(Vernant, 2018).
İnsanı kendi suretinde yaratan Tanrılar, yarattıkları insanlar ile bir zamanlar birlikte yaşamaktaydılar.
Tanrı RAB sözünü dinlemeyen ilk insanları kendi cennetinden kovmuştur ve onları ölümlü olmakla
cezalandırmıştır. Tanrı’nın cennetinden dünyaya gönderilen insanlar zamanla çoğalmaya ve dünya üzerinde
hakimiyet kurmaya başlamışlardır. Yeryüzünün yaratıcısı Toprak Ana, insan soyu tarafından zarar görmeye
başlamıştır. Saldırgan ve düzen bozan insan soyu tabiatın sahibine saygısızlık yapmaktadır.

76
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN ARONOFSKY) FİLMİNİN
GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ
Birçok anlatıda Tanrının sözünü dinlemeyen insanlar yaptıkları kötülüklerin ve zulmün karşılığında
Tanrı tarafından sel felaketi ile cezalandırılmışlardır. İncil’ de, Tevrat’ ta ve Kuran’ da sel felaketi öykülerine
rastlanılmaktadır. “Mother” filminde de bu durum gösterilmektedir. Söz dinlemeyen insanların bütün uyarılara
rağmen mutfak lavabosunu kırmaları sonucunda ev sular altında kalmış, ayrıca dışarıda yağmur başlamıştır.
Bunun üzerine insanlar evi terk etmiştir. Yunan Mitolojisinin Deucalion mitinde de tufan efsanesine
rastlanılmaktadır. “Yunan mitinde de, insanlığın tamamen ortadan kaldırılıp, yeniden oluşması olayı, işlenen
günah yüzündendir. Yeryüzünden bütün canlıların silinmesi de, sel felaketi ile olmuştur” (Seyidoğlu, 2007).
Anne bütün bunlardan ötürü O’yu suçlamaktadır. Çünkü O, eseri için bencilce bir yaklaşım
sergilemiştir. Anne’ nin ruhu üstünde (yani evi) insanların istedikleri gibi davranmalarına ve zulümlerine göz
yummuştur. Anne ve O aralarında geçen hiddetli konuşmadan sonra Havva’nın yönlendirmesi etkili olmuş ve
Anne ilk defa kendi adına bir istekte bulunmuştur. Bu isteğin ardından bir ışık hüzmesi ile gözlerini açan Anne,
bir bebeği olacağını anlamıştır. Asıl üretimin O’ nun bencil yaratımlarından sonra değil de Anne ile sevgilerini
ürettikten sonra yaşanması adeta ince bir nüans niteliğindedir. Böylelikle şair O, aylar süren yazısını yazmış ve
bitirmiştir. Bu süre zarfında Anne’ de evdeki bütün tadilatı ve işleri bitirmiştir. Huzuru yeniden yakalayan ev,
O’ nun bencil yaklaşımları yüzünden yeniden zarar görmeye başlamıştır. Anne birçok şeyi erkenden
sezinlemektedir. Zaten Anne’nin yansıması olarak evi ele aldığımızda evdeki tahtaların kanaması gelecek kötü
haberlere işaret etmektedir. Anne’ nin bebeği için hazırladığı oda, Adem ve Havva’ nın oğullarının öldüğü
odadır. Bu durumdan çıkarsama yapıldığında benzer acıları Anne’ de yaşayacak çağrışımı verilmektedir:
“Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Adem’in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu
yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı’nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih’in lütfuyla
verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı” (İncil-Tevrat-Zebur, 2009) .
O’nun başarısını kutlamak için Anne bir akşam yemeği düzenlemektedir. Yine beklenmedik bir şekilde
O’nun hayranları gelmiştir. Tekrardan korku ve endişe ile dolan Anne, yerdeki tahtanın yeniden kanaması
üzerine endişesi artmıştır. O, hayranları ile meşgul olmaktadır. Çünkü O, bütün insanları ve bütün bu düzeneği
kendi varlığına övgü almak için yaratmıştır. Bu bencilce ve kibirli yaklaşımın karşısında en çok Anne zarar
görmektedir. Çünkü Anne, insanların yeryüzündeki zeminidir. İnsanlar ise bu zemin üzerinde istedikleri gibi
hareket edebilmektelerdir. İnsanların sayısı gittikçe çoğalmakta ve ihtiyaçlarını karşılamak için evin içine yavaş
yavaş girmektelerdir. Anne bir türlü bu duruma engel olamamaktadır. İnsanlar evin yaralarını bir sanat eseri
gibi görmektedirler. Aslında burada insan soyunun ne denli bencil ve sorgulama yetisinden yoksun canlılar
olduğu gösterilmektedir.
Yerde yatmak isteyen bir adama, Anne buranın onu evi olmadığını söyleyip yere yatmaması konusunda
karşı çıkmaktadır. Adam Anne’nin söylemine gülüp, “Burası benim evim, benim evim diyor. Şair buranın
herkesin evi olduğunu söylüyor.” demiştir. Bu söylemden, Tanrıça Gaia ile Tanrı eşit değildir fikri
anlaşılmaktadır. Gaia da Tanrı’ya ve yarattıklarına hizmet etmek için yaratılmıştır. Tanrı bu hizmet için
Gaia’dan müsaade istememiştir. Eve gelen herkes kendi mülkü gibi davranmaktadır. Yeryüzüne karşı da
insanlar zaten böylesine mülkiyetçi değil midir? Tam olarak öyledir. Ne toprağın yeşerttiği ağaçtan izin aldık
meyvesini yerken ne de üstüne binalar dikerken topraktan izin aldık. Dünyada ki her şeyin bize ait olduğunu
düşünerek yaşamaktayız. Bu yüzden her şeye rahatlıkla zarar verip yıkıp yok edebilmekteyiz. Ara sıra Tabiat
Ana, insan dilinde “doğal felaket” olarak nitelendirilen cezalandırma yöntemi ile öyle ya da böyle bir şekil de
tepki vermektedir. İnsan kendi verdiği zararın farkında olmadığı gibi aldığı zarardan dolayı isyan etmektedir.
İnsan yaratıcısının bütün öğretilerini yanlış yorumlamış canlıdır. Tanrı insana paylaş demişti. İnsan
paylaşmak adı altında başka birinin alanını gasp etmişti. Paylaşmak adı altında başkasına ait olan şeyi zorla
almıştı. İnsan çalmıştı, insan kırmıştı, insan yeryüzünü yok etme üzerine kurulu bir mekanizma gibi
davranmaktaydı. Yeryüzü, tabiat zarar görmekteydi. Çünkü O daima verendi, bağışlayandı… Fakat insan
aldıkça daha çok aldı ama asla vermedi. Yok ettikçe yeni yok etme yolları buldu ama asla yapmak için bir yol
aramadı…
O, insanları affetmekte ve kutsamaktadır. Kutsadığı insanların alnına bir işaret bırakmaktadır. Anne
insanların her şeyi mahvettiğini söylese de O, içinde bulunduğu durumun son derece yüceltici olmasından dolayı
Anne’nin önemsediği şeyleri yersiz bulmaktadır. İnsanların yıkıcı tutumu karşısında Anne ve ev yavaş yavaş
ölmeye başlamaktadır.
O’nun kutsama ayinini başka bir insan devralmıştır. Bu da yeryüzünde dinlerin temsilcileri olarak
karşımıza çıkan papaz, rahip, imam, buda gibi din insanlarının temsili olarak örneklendirilmiştir. İnsanlar

77
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ
dileklerini O’ nun fotoğrafına anlatıp, O’nun girilmesini yasakladığı kapıya asmaktadır. Bencil ve yıkıcı insan
çareyi Tanrı’dan af dilemekle aramaktadır.
Evin bir bölümü dans eden, sevişen insanlarla dolu iken bir tarafı tapınan insanlarla doludur. İnsan
dünyada olduğunu kanıtlamak için kendinden bir şeyler bırakırken her zamanki gibi doğaya zarar veren, yıkıcı
yönünü kullanmaktadır. İnsanlar birbirlerine saldırıp kavga etmektedirler. Çoğalan nüfus şiddetli yıkımı da
beraberinde getirmiştir. Bunu yaparken de Tanrı’ya minnet duymayı unutmamaktadırlar…
Artan nüfusla beraber katliamlar, savaşlar başlamıştır. Kadına yönelik şiddet, silahlı ve silahsızlar
arasında ki çatışma, ırk ve sınıfsal çatışmaların beraberinde getirdiği toplu katliamlar bütün eve yayılmıştır. Tel
bir örgünün arkasına hapsedilmiş kadınlar, yaratıcıdan yardım istemekteydi. Havada uçuşan sloganlar birbirleri
üstüne yürüyen insanlar adeta çileden çıkmış gibi birbirlerini yok etme arzusuyla yanıp tutuşmaktaydı. Dünyada
da bu durum böyledir… Toprak her ne kadar düzeni simgelese de içinde kaosu barındırmaya devam etmektedir.
Filmde kaos ortamı, insan sayısının çoğalmasıyla beraber farklı biçimlerde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu
durum ilk olarak iki kardeşten birinin diğerini öldürmesi ile başlamıştır.
Her yer savaş alanı olmuştur. Anne bütün bu katliamlara ölümlere tanıklık etmektedir. Çünkü yeryüzü,
Tabiat Ana her şeyin tanığıdır. Her şeyi yok eden insan yoksullaşınca, Tanrı’nın onu terk ettiğini düşünmüştür.
O, bir yere gitmemişti ama artık insanlarla da ilgilenmiyordu.
Anne bir erkek evlat yaratmıştır. İnsanlar yüce RAB’ın yeryüzündeki temsili Oğul’un dünyaya gelmesi
ile saldırganlıklarından arınmış, bu durum filmde insanların sessizliğe bürünmeleri olarak aktarılmaktadır.
Mesih İsa dünyaya gönderildiğinde insanların içindeki şiddetli saldırganlığı yatıştırıp, iyiliği öğretmeyi amaç
edinmiştir. Tanrı insan soyunu bağışlamak için dünyaya bir yol gösterici olarak Mesih’i göndermiştir. İnsanlar,
Tanrı’nın kurtarıcı Mesih’i göndermesi üzerine Tanrı’ ya armağanlar göndermektirler. Bu durum dinlerde ritüel
olarak kurban kesmektir. Filmde ise Anne ve O’ya yiyecek ve giyecek armağan etmektelerdir.
Anne, O’dan insanları evden göndermesini istemektedir. O, insanların gitmelerini istemediği için Anne
güvensizlik duyarak bebeği O’ya vermemektedir. Fakat O, Anne derin uykuya daldığında bebeği ondan alıp
insanlara göstermiştir. İnsanların elleri arasında bebek dolanırken bir anda bebeğin boynu kırılmıştır. Rahip,
Adem ve Havva’nın oğulları öldüğünde O’nun yaptığı konuşmanın aynısını yapmaktadır: “ses, hala işitilmek
için haykırıyor, derinden ve güçlü. Kulak ver.” O sıra da ağlayan insanların sesi yükselmektedir. Anne bebeğinin
parçalandığını görmüştür. Rahip konuşmaya devam etmektedir: “Onu duyuyor musun? Bu ses hayatın ta
kendisi, bu ses insanlığın ta kendisi sevgisinin gözyaşları size olan sevgisinin…” bu sözler Aziz Yuhanna’nın
Tanrısal sözünü hatırlatmaktadır. “Başlangıçta söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta
O, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. Yaşam
O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi.” (İncil-Tevrat-Zebur,
2009)
Her şey sözden meydana gelmektedir. Hiçbir şey yokken sözün varlığı ile her şey meydana gelmeye
başladı. Filmde de O’nun şair olması tesadüf değildir. O yazısını bitirdikten sonra her şey değişime uğramıştır.
Fakat insanlar sözü doğru anlayamadılar bu yüzden ışığı fark edemediler. Işığı fark edemeyen insanlar
karanlıkta birbirlerini boğdular.
“O, dünyadaydı, dünya O’nun aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu tanımadı. Kendi
yurduna geldi ama kendi halkı O’nu kabul etmedi. Kendisini kabul edip adına iman
edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne beden ne de
insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı’dan doğdular.” (İncil-Tevrat-Zebur, 2009)
O, insanlara karşı daima rahmetli ve merhametliydi. İnsan O’nun rahmeti karşısında O’yu tanımadılar.
O’nun yasalarına uymadılar. Evi talan ettiler. Bunu fark ettiklerinde de O’dan af dilendiler. O, daima bağışlayıcı
oldu. Çünkü onları kendinden yaratmıştı. Bütün bunlara rağmen insanların kendi parçasını -Mesih’i- kurban
etmesine müsaade etmiştir. İnsanlar bebeği yemektedir. Bununla arındıklarına ve Tanrı’nın onları affettiklerine
inanmaktalardır. Daima onaran, yapıcı olan, veren Anne ilk defa yok edici bir davranış sergilemiştir. Yerden
aldığı camla insanları öldürmeye başlamıştır. Daha sonra insanlar Anne’ yi alt ederek ayaklarının altında ezmeye
başlamışlardır. Gaia, insan soyuna her şeyi bahşetmiştir. İnsan soyu Gaia’ ya zulüm etmekten hiç
vazgeçmemiştir. İnsan, Tabiat Ana’ya ait olan her şeyi tüketmek isteyen doyumsuz ve nankör bir canlıdır.
Anne bütün bu olanlara göz yumduğu için O’yu suçlamaktadır. O, kurban edilen bebeğinin üstüne eğer
insanları affederlerse her şeyin düzeleceğini düşünmektedir. Buna inancı olmayan Anne, tabiri caizse kıyameti
koparmıştır. Ev yanmış, insanlar ölmüştür. Geriye bir tek O ve ölmek üzere olan Anne kalmıştır. O’ya hiçbir

78
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN ARONOFSKY) FİLMİNİN
GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ
şey olmamıştır. Çünkü O yaratıcı ve kutsal olandır. Anne ise yuvaydı yeryüzü idi ve yakılan yıkılan yuva ile
birlikte kendisi de yok edilmiştir. O ölmek üzere olan Anne’ nin kalbini yani onun sevgisini alıp dünyayı yeniden
yaratmıştır. Sevgi ile var olan dünya zamanla kötülüğün kollarına düşmekte ve günden güne saf sevgi
lekelenmektedir. Bu bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya tamamen kötülüğün kollarına kendini
teslim ettiğinde yok olacaktır ama yönetmenin anlatımına göre Tanrı sevgi ile dünyayı yeniden yaratacaktır.
Göstergebilimsel bağlamda teolojik ve mitolojik çözümlemesini yapılan “Mother” filmi gösteren
gösterenlerine göre ayrıldığı zaman bu bağlamda gösteren Toprak Ana, Gaia filmde Anne olarak
gösterilmektedir. Annenin varlığını yani yeryüzünü temsilen ev, yuva gösterilmiştir. O, Tanrı’nın temsili olarak
ele alınmış ve eve ilk gelen adam ve kadın gösterilen olarak Adem ve Havva olarak temsil edilmiştir. Kristal
taş, yasaklı meyvenin gösterilenidir. Adam ve Kadının çocukları Habil ve Kabil kardeşler olarak
gösterilmektedir. Bebek ise İsa Mesih’ in gösterilenidir.
Sonu olmayan bir paradoks olarak karşımıza çıkan düzen ve kaos birbirinin ayrılmaz parçalarıdır.
Birbirlerini yarattıkları gibi yok etmeye de meyillidirler. Heraklitos şöyle demişti: “Bütünün kendisi olan bu
kosmosu ne bir tanrı ne de bir insan meydana getirmiştir. O, daima belli ölçülere göre yanan, belli ölçülere göre
sönen ezeli ve ebedi ateştir.”

TEKİNSİZLİK KAVRAMI ÜZERİNE MOTHER!


“Heimlich, sıfat; isim Heimlichkeit, çoğulu Heimlichkeiten: 1. Ayrıca heimelich, heimelig, eve ait,
yabancı olmayan, tanıdık, evcil, samimi ve güven veren vs.
a. (eskimiş kullanım) eve, aileye ait veya o gözle bakılan (krş. Lat. Familiars, tanıdık): Die
Heimlichen Evdekiler, ev ahalisi; Der heimliche Rath (Yar.41,45; 2Sa.23,23; 1Ta.12,25; Özd.
8,4)
b. Samimi, rahatlık veren; dingin bir hoşnutluk duygusu vs. dört duvar arasında sıcak bir yuvanın
uyandırdığı gibi insana iyi gelen bir huzur ve kesin koruma duygusu” (Freud, 2019)
Freud, Almanca “tekinsiz” kavramının anlamlarını ev gibi rahat, eve ait aynı zamanda tanıdık’ ın
(vertraut) karşıtı olup tanıdık olmadığından dolayı korku ve dehşet uyandıran yönünde açıklamaktadır. Bu
bağlamda tanıdık olmayan ya da yeni olan şeylerin hepsinin korku ve dehşet uyandırdığını söylemek doğru
değildir. Şeylerin kesinlikle hepsi olmamak üzere bazıları dehşet vericidir denebilmektedir. “Yeni olana ve
bildik olmayana önce bunu tekinsiz yapan bir şeyin eklenmesi gerekir.” (Freud, 2019)
Tekinsizlik duygusunun insanda uyandırılmasının temel sebebi aslında belirsiz olmasıdır. Kelime
anlamı olarak da belirsiz ve arada kalmıştır. İnsan duygusunda da bunu uyandırmaktadır. Örneğin bir insan
çevresine ne kadar hakim ise ve çevresini ne kadar tanıyorsa tekinsizlik duygusundan o kadar uzaktır. Gelgelim
bu durumu “Mother” filmi üzerinde değerlendirdiğimizde ev ile sıkı bağı olan annenin dışarıya karşı tedirgin
ve tekinsiz yaklaşımları sürekli hissettirilmektedir. Anne evden hiç kopmamış, uzun yıllar evden dışarı adımını
atmamıştır. Bu durumda anne dışarı ile bağı olmayan dışarıyı tanımayan bir kimse olduğu için dışarıdan gelen
herhangi yabancı bir varlığın evde olması Anne’ de tekinsizlik duygusunu uyandırmaktadır. Bundan mütevellit
Anne evde yabancı kimse istemiyor diyebilmekteyizdir.
Samimi, evcil birisi olan Anne dışarıya karşı tanıdık olmadığından dolayı dehşet verici bir korku
duymaktadır. Annenin samimiyeti evi ile arasında ki bağdan kaynaklıdır. Çünkü evini tamamen tanıyor ona
hakim ve evinden korkmuyordur. Zamanla dışarıdan yabancıların gelmesi ile tanıdık olmayanla karşılaşan anne
ev içinde tekinsizlik yaşamaktadır. Freud der ki, insan en çok evinde rahat ederken aynı zamanda bütün kötü
olayları ve mahremiyeti aşan şeyleri de kendi evinde yaşamaktadır. Bu iki zıtlık aslında eve karşı duyulan
güvenin yanı sıra yaşanacak kötü olayların doruk noktasına şahitlik edilecek yer olarak ele alınmaktadır.
İnsanların bir anda evin içine dolup taşması ile Anne evde rahat edecek bir yer bulamamaktadır. Yatak
odası, tuvalet, mutfak dahil olmak üzere her yer adeta işgal altındadır. Bu durum bir ev sahibi için oldukça
rahatsız edici ve kendi evinin içinde güvensizlik yaratan bir durumdur. Zamanla Anne’ de artan tekinsizlik
duygusu O’ya karşı da hissedilmeye başlamıştır. Yabancıları evinden gönderilmesini istemesine rağmen
kalmaları konusunda ısrarcı olan O’nun yarattığı belirsizlik hissinden dolayı bebeğine dokundurtmak
istememektedir.
Anne’nin kaygılı ve belirsizlik hissi O’nun onu terk etmesi düşüncesini de aklına getirmektedir. Yoğun
şekilde kaygılı olan Anne sürekli zarar görmekten, evine ve kendisine zarar gelmesinden korkmaktadır. Film

79
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ
boyunca da bu kaygıları ve korkularıyla yüzleşmek zorunda bırakılmaktadır. Varoluşsal sancılar çeken Anne ya
da Toprak Ana yeryüzünde nasıl hayatta kalabileceğinin endişesi içerisindedir. Sürekli yaşamak için amaç bulan
anne bu amaç doğrultusunda bir düzen yaratmaktadır. Şayet kendi düzenini yaratırsa hakimiyeti artacak
böylelikle de kaygılarından sıyrılacağını düşünmektedir. Bir düzen yaratmasına rağmen bu düzen dış etmenler
tarafından hızlı bir şekilde alaşağı edilmiştir. Düzen yerini yeniden kaosa ve karmaşaya bırakmıştır. Boşluğun
ve bilinmezliğin içine düşen Anne dünyanın bilinmezliği ile yüzleşmek zorunda kalmıştır.
MOTHER 'DA BABA
Freud (2018), nevrozların cinsel kökeninde nevroz oluşumunda çocuğun hayatındaki yetişkin olduğunu
dile getirmektedir. Bu yetişkin temelde anne ve baba olarak karşımıza çıkmaktadır. Freud için Babanın, bazen
idealleşmiş, güçlü, tanrı figürü olarak bazen de güçsüz ölü bir baba figürü olarak var olduğu görülür. “Mother”
filmindeki baba figürü ise tanrı olarak karşımıza çıkmaktadır. Evde gücü elinde tutan O’ dur, söz sahibi, otoriter
ve bir tanrı gibi güçlü, yaratıcı, sert olması yanı sıra şefkat gösteren, affeden ve bağışlayan bir figür olarak
karşımıza çıkmaktadır. Anne O’ ya hizmet etmektedir ve onun için var olmaktadır. Anne' nin istekleri ikinci
plana atılırken O’nun istekleri yerine getirilir. O, Tanrısal bir varlık olarak lanse edilmektedir. İnsanlar O’ nu
ilahi bir güç gibi görmekte ve ona tapmaktadır. Ne derse onu yapmakta ve söylediklerini benimsemektedirler. “
Onun sözleri senin sözlerindir” söylemiyle O’ nunla özdeşim içerisinde bulunduklarını görebilmekteyiz. Her
şeye gücü yeten ve sözü dinlenen O filmin sonunda çıkan kaosa engel olamamaktadır. Kaos sırasında O’yu
gören yaşlı bir kadının “ Her şeye rağmen bizi terk etmemiş” söylemiyle karşılaşmaktayız, bunun üzerine O’ya
doğru koşan bir grup insanın kurtuluş yolu olarak O’ nu gördüğünü söyleyebilmekteyizdir. Tanrı hala oradadır,
insan ne yaparsa yapsın onları terk etmemektedir. Öyleyse insanlar için hala bir umut vardır.
Freud, kişilik gelişimini dönemlere ayırmaktadır: Oral Dönem (0-1,5 yaş), Anal Dönem (2-4 yaş), Fallik
Dönem (4-6 yaş), Latent/Gizil Dönem (6-12 yaş) ve Genital Dönem. Bu dönemler arasında fallik evre ön plana
çıkmaktadır. Bu evrede, çocuğun kendine yeni bir ilgi alanı oluşturduğu ve bu ilgi alanının kendi cinsel organı
olduğu öne sürülmektedir. Bu dönemde, çocuğun nasıl bir kişilik yapısına sahip olacağını kararlaştırmaya
çalıştığı söylenebilir. Bu dönemde, erkek çocuklarda oedipus kompleksi; kız çocuklarda ise Elektra
kompleksinin başladığı belirtilmektedir (Dönmezer, 2004). Bununla bağlantılı olarak Freud (2018), oeidipus ve
kastrasyon olmak üzere iki kavram öne sürmektedir. Oeidipus karmaşası erkek çocuğun anneye duyduğu duygu
ve libidinal istek olarak, oeidipus kompleksini de anneye duyduğu istek ve duygular sonucu babayı rakip
görmesi, kıskanması, onu alt etmeye çalışması olarak açıklamaktadır. Annesini arzulayan çocuğun önüne çıkan
engel babadır. Bu nedenle çocuk babaya karşı öldürme isteği ve nefret duymaktadır. Bir diğer yandan da bilir
ki, annenin tercihi babadan yana olmuştur. Böylelikle çocuk annenin sadakatsizliğine maruz kalmaktadır.
Bu bağlamda, Habil ve Kabil olarak karşımıza çıkan doktorun oğullarında, Kabil, anne ve babasının
sevgisi karşısında engel olarak Habil’ i görmektedir. Arzu nesnesi anne ve babadır, onlar tarafından sevilmeyi
beklemektedir. Anne ve babanın sevgi nesnesi ise Habil’ dir. Bu durum karşısında Kabil, Habil’ i anne ve babası
arasında engel olarak görmekte ve ona karşı bir nefret beslemektedir. Adler (1996), ilk çocuğun tek çocuk
olmasıyla tüm sevginin sahibi olduğunu, ikinci bir çocuğun dünyaya gelmesiyle de sevgisinin elinden alındığını
düşünmekte olduğunu söylemektedir:
“İlk çocuk önce tek çocuktur ailede; dolayısıyla bütün dikkatleri kendi üzerinde
toplayan bir odak noktası oluşturur. İkinci çocuk dünyaya gelir gelmez tahtından alaşağı
edilmiş görür kendini ve doğal olarak durumundaki böyle bir değişikliğe başkaldırır.
Gerçekten elindeki gücü ansızın yitirmesi trajik bir olay niteliğiyle gelip çöreklenir
yaşamına”. (Adler, Yaşama Sanatı, 1996)
Kabil’ in “ Beni hiç sevmediler, her zaman onu sevdiler, beni hep yalnız bıraktılar” söyleminden
anlaşıldığı üzere Kabil’in tahtı Habil tarafından elinden alınmaktadır. Çocuk için bütün nesneler anneye olan
aşkın izini taşır. Freud sevgi ve nefreti hep yan yana işlemektedir. Çocuk hem babaya rekabet duymakta hem
de onunla özdeşim kurmaktadır. Annenin veya babanın sevgisini kazanmak için kastrasyona razı gelir. Kabil
razı gelmek yerine başkaldırmayı tercih etmektedir. Habil, arzu nesnesi karşısında engel olarak görünmekte ise
Kabil’ in bu engeli aşma girişimi Habil’in ölmesiyle sonuçlanmaktadır.
Kastrasyon kız ve erkek çocuklarda farklılık gösterir. Kız çocukları hemen fark eder fakat erkek
çocukları kız çocuklarında fallusun henüz büyümediğini düşünür. Babayı rakip olarak gören çocuk anneye
duyduğu sevgi ve arzudan kaynaklı baba tarafından cezalandırılacağını iğdiş edileceğini düşünmektedir. Babaya

80
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN ARONOFSKY) FİLMİNİN
GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ
karşı hep bir itiraz da bulunmaktadır. Bu da totem ve tabu mitleri ile ifade bulur. Arzu nesnesi olarak anne çocuk
için ulaşılmaz ve yasaklıdır. Bu noktada Freud totem ve tabu kavramını öne sürer.
“Tabu Polinezce bir kelime olup güç anlamını taşımaktadır… Bize göre tabu
kelimesinin anlamı birbirine zıt iki yönde ayrılmaktadır. Bir yandan kutsal, kutsanmış diğer
yandan da tekinsiz, tehlikeli, yasak, kirli anlamına gelir. Dolayısıyla tabu uzak durma anlamı
taşır, zaten tabu daha ziyade yasaklar ve kısıtlamalarla ifade bulur” (Freud, 2019).
Tabu yasaklarının kökeni ve nedeni bilinmezdir. Belli bir amaca yönelik değildir ve birçok nedeni ve
amacı olabilir. “Kati anlamıyla tabu sadece a) kişinin ya da eşyanın kutsallık( ya da kirlilik) özelliğini, b) bu
özellikten kaynaklanan kısıtlamanın türünü ve c) yasakların ihlaliyle ortaya çıkan kutsallığı( ya da kirliliği)
kapsar. Farklı türlere ayrılabilir; 1. Bir kişi veya eşyadaki gizemli bir güçten( mana) kaynaklanan doğal yada
dolaysız tabu, 2. Kaynağı yine o güç olan ama edinilmiş yada bir rahip, reis, yada başka biri tarafından aktarılan
dolaylı tabu 3. Bu iki faktör de söz konusuysa ikisinin arasında konumlanan, mesela bir erkeğin bir kadına sahip
olmasıyla….” (Freud, 2019) İlgili tabu “Mother” filminde kristal taş, yasak meyve ile
özdeşleşmektedir. Böylelikle kristal taş karşımıza tabu nesnesi olarak çıkmaktadır. Havva ve Adem’i
simgeleyen doktor ve karısı kristal taşa dokunmak istemektedir. Bu istek Anne ve O tarafından
engellenmektedir. Kristal taş doktor ve karısı tarafından uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Başkası tarafından
dokunulması ve yaklaşılması yasak bir nesnedir tıpkı yasak meyve gibi... Buna rağmen doktor ve karısı bu yasak
nesneye yaklaşmış ve onu kırmıştır. Bunun üzerine Anne, doktor ve karısının evden gitmesini istemektedir.
Adem ve Havva yasak meyveyi yemiş ve cennetten kovulmuştur.
İlk zamanlar çiğnenen tabu intikamını kendisi alıyordu. Daha sonraları Şeytan ve Tanrı fikrinin ortaya
çıkmasıyla cezalandırma görevi tanrıya atfedilmektedir. Daha sonra ise cezalandırma görevini toplum
üstlenmektedir. Tabuyu çiğneyen doktor ve karısı oğullarının ölümüyle cezalandırılmaktadır. Bir tabuyu
çiğneyen kişi, kendisi de tabu olmaktadır. Bunun getireceği tehlikelere karşı önlem almak için ritüeller ve arınma
törenleri yapılmaktadır.
“Mother” filminin sonuna doğru bir kaos ortamının oluştuğu görülmektedir. İnsan birçok tabuyu
çiğnemiş ve bu tabular tarafından cezalandırılma karşısında acı çekmektedir. Bu cezalardan kurtulmak için bir
çok ritüel ve arınma yolları aramaktadır. Yeni bir hayatı ve yeniden doğuşu simgeleyen bebeğin bir ritüel
eşliğinde “ Duyuyor musun? Hayatın sesi, işte insanlığın sesi, onun sevgisinin çığlığı, size olan sevgisinin”
söylemleriyle insanlar tarafından yenildiği görülmektedir. İnsanların Tanrısal bir gücün parçası olan bebeği
yemeleri, onu içselleştirmeleri ve özdeşim kurmaları yeniden doğuşu sağlama çabası ve arınma olarak karşımıza
çıkmaktadır. Totem ve tabu konusunda Freud iki mite önem verir. Bunlardan biri totem ve tabudaki Urvater bir
baba figürü karşımıza çıkmaktadır. Klandaki tüm kadınlara sahiptir ve bu durum oğulları tarafından hoş
karşılanmamaktadır. Bunun üzerine oğullar babayı yiyerek onu içselleştirmesiyle yasanın ortaya çıkmasını
sağladığını anlatmaktadır. Bir diğeri ise tek tanrıcılık olan Musa mitidir. Musa kendi kavmi tarafından öldürülür.
Bu iki mitte de babanın öldürülmesi yasayı ortaya çıkarmaktadır. Baba artık sadece annenin aşk nesnesi
olmaktan çıkıp Yasayı kuran ve temsil eden biri olarak evrilmektedir. Musa heykelinde Musa’ nın elinde yasayı
temsil eden bir tablet bulunmaktadır. Her ne kadar kızgın olsa da yasayı korumakla yükümlü olduğunu
bilmektedir. Bu mitlerin hepsinde baba gücü temsil etmektedir.
Lacan’da ise Baba meselesi ad ve adlandırma olarak babanın adı şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Lacan
(2014) , Babanın insan için taşıdığı anlamı simgesel, imgesel ve gerçek baba olmak üzere üç şekilde
açıklamaktadır. Jean Pierre Clero, Lacan Sözlüğü kitabında, Oedipus Karmaşasını tanımlarken şu ifadeyi
kullanmaktadır; “... Öznenin anneye sahip olmanın yasını tutma ve babaya özdeşim kurma yoluyla imgesel
düzenden simgesel düzene geçişin temsil edilmesidir” (Clero, 2011). Lacan için baba daima belirsizdir, annenin
doğum eylemiyle anne olduğu kolaylıkla kanıtlana bilinirken baba eski çağlarda kanıtlanamaz belirsiz biri
olarak karşımıza çıkmaktadır. Lacan (2014), da belirsiz olan babayı bir işlev olarak konumlandırmaktadır.
Babanın ilk işlevi anne ile çocuğu ayırmaktadır. Çocuğun tam anlamıyla annenin arzusu ve egemenliği altında
kalmamasını sağlamaktadır. “Mother” filminde de baba figürü tam da çocuğu anneden ayıran bir figür olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Babasal işlev; ” Dil” ile alakalıdır. “Lacan, Baba'nın-Adı kavramının kaynağını Freud’un oeidip mitine
dayandırmaktadır. Lacan için Baba'nın-Adı, simgesel babayı temsil eder ve yasayı oluşturur – ensest yasağını
koyan simgesel babadır. Başka bir deyişle, anne ve bebek, ilk doğum anıyla birlikte bir bütün oluştururlar,
eksiksiz, tam, bir birlik, bir füzyon. Bu aşamada, yeni doğan, anneyle ayrışmamış bir bütün oluşturur – annenin
arzusunun tek nesnesi, onu tamamlayan, bir bütün oluşturan phallus olarak da ifade edebiliriz bu füzyonel

81
SOSYAL BİLİMLERDE DİL, KÜLTÜR, TOPLUM VE EKONOMİ
durumu. Ama anne doğal olarak uzaklaşır, eksik kalır, bakışı farklı bir arzusuna yönelir ve çocuğun früstrasyon
duyduğu anda cevap vermekteki gecikmesi, çocuğa, annenin phallusu olmadığını, bir bütün oluşturmadıklarını,
eksikli olduğu hissini verir. Annenin arzusu başka bir yerdedir, babadadır. Başka bir deyişle, simgesel babanın
işlevi kastrasyonla ilgilidir.” (Faraci) Baba bir kişi olarak varlığını sürdürmemektedir. Bir gösteren veya
kelimeler olarak var olmaktadır ve bunu babanın adı olarak açıklamaktadır. Lacan (2014), babanın adından
bahsederken ölü bir babadan bahsetmektedir. Oeidipus, totem ve tabu, Musa mitlerinde babanın ölümü
kaçınılmazdır. Bu sebeple Lacan birçok metninde hakiki simgesel babanın ölü bir baba olduğunu belirtmektedir.
“Mother” filminde O, bebeğin insanlara verilmesiyle aslında bebeğin ölümüne de sebep olmuştur. Bebek
büyüyünce onun yerine geçebilecek olan bir rakiptir. Öyle ise rakibi ortadan kaldırmak gerekmektedir.
Ölmemek için bebeğin ölümüne tanık olmuştur.
Babasal işlev metafor olarak karşımıza çıkmaktadır. Babanın adı annenin arzusunun yerine geçmektedir
ve annenin arzusu da babanın adının yerine geçmesiyle yeni bir anlam olarak “Fallusu” üretmektedir. Annenin
arzusu ve babanın adı fallusta bir gösterendir. “Bana göre nevroz babanın arzusundan kaçıştan ayrılamaz, ki
özne babanın arzusunun yerine babanın talebini koyar… Buna karşılık, Yahudi mistisizminde, ardından İsevi
sevgide ve en çok da nevrozda izlerini bulduğumuz şey, Tanrının arzusunun yankısıdır ki bu arzu burada
merkezi bir önem taşır” (Lacan, 2012) Mother filmde de Tanrı olarak lanse edilen O’ nun arzuları merkezi önem
taşımakta ve her şeyin önüne geçmektedir. Baba doğan çocuğu insanlara vermek isterken anne ona karşı gelir.
Annenin uyuyakalmasıyla ilk fırsatta baba çocuğu insanlara verir. Çocuğu anneden ayırmıştır. Babasal işlevin
temel amacı anne ile çocuğu ayırmak ve annenin arzusunun yerine geçmektir. Çocuk anneye arzular fakat ben
karşısında kabul edilmeyeceği için bastırılmaktadır. Bu bağlamda Anne için arzu nesnesi baba figürü olarak
görebileceğimiz O'dur. Hayatının merkezine onu koymuş, O ve onun arzularına göre hareket etmektedir. Filmin
sonunda annenin arzu nesnesi bebeği olacaktır. Bu noktada baba artık ikinci plana atılacaktır. Anne son raddeye
kadar hep Şair' in sözünü dinlemiş ona başkaldırmamıştır. Arzu nesnesi bebeğe kayınca artık Şair' e karşı
gelmeye başlamış ve Ona karşı direnmiştir. Anne arzu nesnesi olan bebeği paylaşmak istememekte, onu
korumaya çalışmakta ve babaya vermemektedir. Artık baba sevgi nesnesi olarak tahtını bebeğe bırakmıştır.
SONUÇ
İnsanların evreni ve kendisini anlamlandırmak için sorduğu “neden” ve “nasıl” sorusuna verdiği
“kutsal” yanıtlara mit denmektedir. Bir başka ifade ile mit, bir inançtır. Doğaüstü varlıkların ve eylemlerin
öykülerini anlatan mitler, insanın yaradılış karşısında ki sorularına yanıt arama şeklidir. Zamanla sosyologlar,
din bilimciler, dilciler, halkbilimciler, antropologlar ve psikologlar tarafından araştırma konusu olmuştur.
İnsanlık tarihinin başlangıcına ışık tutan mitler günümüzde de bilinmez birçok sorunun yanıtı olmaya devam
etmektedir.
Yunan mitolojisine göre hiçbir şey yokken var olan Boşluk dünya üzerinde ki her şeyi zıtlık üzerine
kurmuştur. Zıt olma durumu her şeyi birbirine bağlayan aynı zamanda birbirinden ayıran tezat bir durumdur.
Khaos miti, kendi zıddını yani toprağı yaratmıştır. Cinsiyeti belirsiz ve kargaşa içinde olan Khaos’ un karşısında
dişi ve düzeni yaratan toprak ana Gaia miti vardır. Darren Aronofsky’ in yazıp yönettiği Mother filminde Anne
(Jennifer Lawrence), Yunan miti olan Gaia’ yı temsil etmektedir. Gaia yani Tabiat Ana yeryüzüdür. Film tek
mekanda, bir evin içinde geçmektedir. Ev, Gaia’nın ruhudur. Anne, hiçbir zaman evden dışarı çıkamamaktadır.
Çünkü Anne’ nin ruhu ev ile bütünleşmiştir. Böylelikle ev de yeryüzünü temsil etmektedir.
Tek Tanrılı dinlere göre evrendeki her şeyin bir yaratıcısı vardır. Evreni var eden yaratıcının Türkçe’ de
karşılığı Tanrı olarak adlandırılmaktadır. Her şey Tanrı’nın hâkimiyetindedir. Tanrı, yeryüzü ve gökyüzünü
insan ırkı için yaratmıştır. Bu bağlamda teolojiyi kaynak olarak ele aldığımızda “Mother” filminde Tanrı’nın
temsili Şair’dir. Şair, evin sahibidir. Evin yanmış olmasına rağmen Tanrı evi yeniden yaratmaktadır. Çünkü
Tanrı dünyada ki daha genel bir perspektiften baktığımız zaman evrende ki döngüyü sağlayan şeydir. Tanrı,
bilinmek için, ilk olarak, ölümsüz sıfatıyla insanı yaratmıştır. Bu ölümsüzlük karşısında insandan istediği şey
yasaklı meyvenin yenmemesidir. İlk insan olan Adem ve Adem’in kaburga kemiğinden meydana gelen eşi
Havva yasaklı meyveyi yedikleri için Tanrı’nın sonsuz ve sınırsız zenginliklerinden mahrum bırakılarak ölümlü
olmakla cezalandırılmışlardır. Teolojik kaynak olarak ele aldığımız İncil’deki Adem, Havva ve yasaklı meyve
mitleri Mother filminde Doktor, eşi ve kristal taş ile gösterilmektedir. Doktor ve eşinin oğulları, İncil’de söz
konusu Habil ve Kabil mitini göstermektedir. Bu bağlamda film mitolojik ve teolojik mitler ışığında Tanrı’nın,
dünyanın ve insanın varlığını yeniden öyküleştirmektedir.
Psikanalizin kurucusu Freud’un üç miti vardır. Freud, Oedipus, totem ve tabu olan bu üç mit üzerinden
insan psikolojisine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Oedipus miti üzerinden Oedipus kompleksini açıklayan

82
MİTOLOJİYE PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: “MOTHER! (DARREN ARONOFSKY) FİLMİNİN
GÖSTERGEBİLİMSEL ANALİZİ
Freud’ a göre Oedipus hem babayla çocuğun rekabeti hikayesi hem de sonunda çocuğun babayla özdeşim
kurması hikayesidir. Babaya daima bir itiraz vardır. Bu itirazı ise totem ve tabu miti ile açıklamaktadır. Babaya
karşı gelen oğul yasaları ortaya çıkarmaktadır. Teolojik olarak da durumu değerlendiren Freud, Yahudiliği
babanın dini olarak ele alırken, Hristiyanlığı oğulun dini olarak nitelendirmektedir. Bu bağlamda Mother
filminde Baba olarak karşımıza Şair çıkmaktadır. Doktor ve eşi Şair’in sözüne karşı gelmektelerdir. Bunun
sonucunda kendi çocuklarının ölümünü görmeleri üzerine Baba ile özdeşim kurmaktadırlar. Lacan ise babanın
belirsizliğini savunup babayı bir işlev olarak ele almaktadır. Gücü temsil eden babanın adılları film boyunca
güç kimde ise o işlevsel olarak babayı yansıtmaktadır.
Filmdeki göstergelerden yola çıkılarak; Yunan mitolojisinde Gaia miti, teoloji de Adem, Havva, yasaklı
meyve, Habil ve Kabil mitleri, psikanalitik bağlamda ise Oedipus, totem ve tabu mitleri yeniden ele alınarak
işlenmiştir. Darren Aronofsky’ in 2017 yılında yazıp yönettiği “Mother” filmi ışığında dünyanın ve insanın
varoluşunda mitoloji ve dinlerin birbiri ile benzer mitlere sahip olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

83

You might also like